Professional Documents
Culture Documents
GLO BALLEŞ(TIR)ME
.. ..
TERORU
1. Basım
GLOBA�R)ME Tf.RÖRO I Kadir CANGIZBAY
OOdek, 2003
Bu kitabın bütün hakları Odak Yayın Evi Tic. Ltd. Şti.'ne aittir.
Telif hakları yasası gereQince, tamamı veya herhangi bir b61ümü yayınlayıcısının yazılı izni
alınmadan basılamaz, kopyası çıkarılamaz, fotokopisi alınamaz veya
kopya anlamı taşıyabilecek hiçbir işlem yapılamaz.
ISBN: 975-92257-0-0
Yayın ve Datıtım
ODAK YAYIN EV/ BASIM DAÔ. KRT. TUR. /NŞ. LTD. ŞT/
Dögol Cad. 3714 B eşevler 1 ANKARA
Tel: (312) 223 77 73 - Fax: (312) 215 14 50
İÇİNDEKİLER
TAKDiM . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1
B unlar, globalleşme ' yle birlikte anılan , onunla birl ikte duyulur
veya daha sık an ılır hale gelen kavramları ele aldığımız, işlediğimiz
yazı l ar: ' Tarihin Sonu ' ; ' B ilgi Çağıfl'oplu mu ' ; ' Medeniyetler Çatı
şması ' ; kültürel kiml ikler, mikro- m i l liyetç i likler, i nanç merkezl i
cemaatleşmeler yükseltil irken Akıl(?)ın sorgulanması/' tü kaka'
edi l mesi -nam-ı diğer, post-modernl ikler- ; ama, her şeyden önce ve
her şeyi n ötesi nde , stratej ik araç-tema olarak ' terörle mücadele ' . . .
'Tarihin Sonu ' ndan söz edi l mekte , dolayısıyla insan özne ko
numundan ıskat edi lmektedir; oysa , tarihin öznesi insandır ve de
' insan zaten özne ama bu arada tarihin de öznesidir; dolayısıyla ta
rih sona erse de kendi sinin öznel iği devam etmektedir' değil , i nsa
nın özneliği sadece ve sadece tarih üretiyor olmasına bağlı olan bir
öznel iktir: insanın kendi beşeri'liği ni kurması , yani doğal gerçekl i
ğin doğrudan fonksiyonu duru mundaki c a n l ı bir nesne olmanın öte
sine geçi p özne niteliği kazanması , kendi dışından veri li/hazır/be
lirlenmiş olan doğal yapıları değişikliğe uğratmak , yan i , tarih üret
mek , dolayısıyla tarihin öznesi olmak şek l i nde gerçekleşmiştir.
' B i lgi toplumu/bi lgi çağı ' türünden bir mithos aracılığıyla , in
san için ' mümkün maksimum ' u n , olan bitenden en kısa sürede ha
berdar ol ması olduğu işlenirken , -özellikle de , bizimki gibi , yani İn
ternet ya da bilgisayardan yararlanabilmek için bile emperyalizmin
metropol d i l i n i öğrenmek zorunda olduğu beynine işlenmiş toplum
larda- asl ında empoze edi lmek istene n , insanın , değil hakkında bil
gi üreti len gidi şat üzerinde belirleyici ol ması , bu bel irleyiciliklerin
bilgisini dahi üretmekten aciz bir konumda bulunduğunu baştan ka
bul edi p , sadece , üretilmişi en önce kapan olma konusunda hem
cinsleri yle ölesiye bir mücadeleye girmekten başka hiç bir çaresi
bulunmadığıdır.
şer-dışı 'dan referanslı bir alana hapsedi liyor olmasıdır; tabii daha
yukarıda da işaret ettiğimiz şekilde , gerek ulus-içi , gerekse ulusla
rarası planda , daima ve daima insanların en yoksul ve yoksun olan
ları ndan başlamak ve en şiddetli ve uç tezahürlerine de yine onlar
arasında ulaşmak üzere .
Post- modem lafazanlıklar babında ' akıl çağının sonu ' , ' akıl-dı-
'
şının özgürleştiriciliği ' , ' dinin geri dönüşü' olarak kendileri nden
adeta sevi nerek bahsedil irke n , bizdeki arazi koşul l arına uyarlanmış
versiyonları arasında ' i nancına göre yaşama özgürlüğü ' ve ' çok-hu
kukl uluk' türünden siyasal sloganların bul u nduğu kavramlaştı rma
ların dayandığı olgusal zemin de , aynı şekilde , globalleşme çağının
beşer-dışı maneviliğidir.
İ nsan , manevi 'yi beşeri ' nin dışındaki bir yerlere , yani uhrevi
ya da esatiri (bizden birer örnek verecek olursak , Ahiret ya da Er
genekontruran türünden) nitelikte , dolayısıyla da ş i mdi/burada
mevcut ol mayan bir ' öteki ' dünyaya bağladımıydı , şimdi ve burada
yaşayan gerçek kişi leri maddiyatın , maddi çıkarları n , paran ı n , ikti
dar tutkusunun ötesine taşıyan , kısacası insanı insan yapan her tür
lü nhlaki değeri bir kenara atma, görmezden gel me , askıya alma ya
da araç olarak kullanma konusunda kendi kendisine tümüyle açık
bir çek çıkartmış olur ki , bu aynı zamanda bu dünyan ı n , tam tam ı
na kapital izmin istediği b i r biçimde , tümüyle maddi ' nin egeme nl i
ğin e amade , yani tıpkı nesneler (gerek cansız, gerekse canlı nesne
ler, yani hayvanlar) dünyasında olduğu gibi tümüyle a-moral , bir işi
yaparken yegane ölçütün ' işi -ne şekilde ve ne yoldan olursa olsun
bitirmek ' , dolayısıyla da her şeyin meşru , her yolun mubah olduğu
bir dünya haline getiri lmesi demektir.
Bir insanın kimliğinin, manevi değerleri ile tam tamına bir ör
tüşme içinde olması, ya da sadece manevi değerlerine referanslık
eden unsurlardan oluşup onlardan ibaret bulunması kesinlikle zo
runlu olmamakla birlikte, kişinin manevi değerlerinin münhasıran,
değiş-tokuş edilmesi zaten olanaksız yanları temelinde kurulmuş
olduğu bir durumda da, söz konusu kimliğin, kişinin manevi değer
lerine referans aldığı şeylerden ibaret ve onlarla tam ve mutlak bir
örtüşme içinde olmaması da imkansızdır: manevi değerlerin beşer
dışı referanslılığı ölçüsünde, kişinin kimliği de, ya kendisinin be
şer-altı'na tekabül eden ırksal, cinsel ya da en geniş anlamıyla kül
türel (etnik, dinsel, mezhepsel vb... ) mensubiyetleri ya da beşer-üs
tü'ne ilişkin inançları temelinde ve de sadece bunlar temelinde ta
nımlanmış, olacaktır. Bu durumda, söz konusu kimlik de, bireyin
ya kendi dışından verilip belirlenmiş nesne yanını (ne'liğini) öne
çıkartan ve/ya da -kendi ölçütlerini yine kendisi vaz'eden- bağım
sız bir özne değil de 'kul' olarak taşıdığı bir kimlik olacaktır. Glo-
YEN/ DÜNYA DÜZEN/... 11
(x) Kendisi için helal gördüğü bir işi, yine helal gördüğü bir yoldan, yani hak
kını vererek sonuca ulaştıran kişi.ellerini ovuşturup "iş bitirdim" değil, "çok
şükür, emeğim boşa gitmedi, işim rast gitti, Allah utandırmadı vb ..." der ya
da hiç bir şey demez.
GWBALLEŞTIRMEYE 'INTRODUCTON ET... 15
dan; yani, işin içine herhangi bir öznel (ahlak da hukuk da, tam ta
mına ve en alasından birer öznelliktir; her türlü ideal gibi... ) ölçütü
kesinlikle sokmaksızın; yani, adeta bilimsel/teknik bir nesnellikle
ki, bu yanıyla gerek 'iş bitiricilik', gerekse özelleştirmecilik çağı
mızın teknolojiperest söylemine de denk düşmüş olur; işte tam bu
noktadan hareketle de ver elini 'bilgi toplumu/çağı' yutturmacası,
daha doğrusu ihaneti, ayrıca da sahtekarlığı. Şöyle ki, 'bilgi' diye
dilimize çevirdikleri aslında 'information'; türkçesi malfimat, daha
doğrusu istihbarat edinme; yani insanın kendi dışındaki birileri ta
rafından olup bitirilenler hakkında, yine kendi dışındaki başka biri
leri aracılığıyla haberdar edilmesi durumu: pasif bir konum. Kısa
cası, burada söz konusu olan, emperyalizmin bizim gibi ülkeler için
bestelettiği 'çiftçisin sen, çiftçi kal'ın yeni bir uyarlaması -tabii ar
tık, yani topyekun pazar-içinleşme çağında artık ona da izin yok-;
insanları 'bilgi üretmez/bilerek üretmez' durumda, 'üretmenin bil
gisinden uzakta' tutmaya yönelik bir manevra.
Global, bir ele alış, hesaba katış biçimini gösterir; yoksa, ele
alınanın, hesaba katılanın kendisine ilişkin herhangi bir şeyi göste
riyor, herhangi bir içeriksel özelliği belirtiyor değil. Globalize et
mek, hiç bir şeyi dışarıda bırakmayıp her şeyi aynı muhasebe def
teri içinde ele alınabilir, hesaba katılabilir kılmak; kısacası, o hepi
mizin hep bildiği "elmalarla armutlar toplanmaz"ı aşmak; tabii,
muhasebe düzeyinde; yoksa bazılarının sandığı gibi elmalarla ar
mutlar 'melez'leşip, 'elmut' diye, artık 'hem elma hem armut/ne el
ma ne armut' yeni ve tek bir meyva haline geldiler de, işte o saye
de değil.
Her geçen gün ancak biraz daha küçülmek şartıyla kendi ken
disini bugünden yarına yeniden üretebilen kişinin, 'kendisi' olarak
hazır bulduğu/kendi dışından verilmiş/belirlenmiş/biçimlenmiş
varlığı, yani kendi kendisinin nesne yanını sadece bir ham/ilk mad
de olarak görüp/ele alıp, temeli tabii ki bu hammadde olan, ancak
bu hammaddeye indirgenmesi mümkün olmayan yeni ve daha ge
niş/gelişmiş bir manzume haline getirmesi ve böyle yaparken ken
di nesne yanından ibaret olmayıp, artık özne boyutu da bulunan bir
varlığa dönüşmesi, kısacası, kendi kendisini salt kimliksel paramet
relerinden (cinsiyeti, ırkı, dini, mezhebi, etnisitesi, dili, yöre-
20 GLOBAUEŞ(TIR)ME TERÖRÜ
Evet, artık can da, pazar için üretilir, pazara sunulur, pazardan
alınır, kısacası değişim değeri üzerinden hesaba katılır bir meta ko
numundadır. Oysa can, kendisini veren açısından, bu dünyadaki hiç
bir şeyle değiş tokuş edilemeyecek bir şeydir; zira canı veren, canı
karşılığında kendisini isterse bütün Dünya verilecek olsun, canını
verdiği anda artık onları alabilecek durumda, yani bu dünyada bu
lunuyor olmayacaktır. Bu aynı zamanda demektir ki, canı alan, bu
dünyada hiç bir şey karşılığında satın alamayacağı bir şeye ulaşmış
olmaktadır. Canı verenin bu alış-verişte elde ettiği değer sıfır oldu
ğuna göre, alan tarafın elde ettiği şeyin değişim değeri sonsuzdur.
Öyleyse, can alış-verişinde, canı alan tarafın canı veren tarafa veri
Çağ , artık image çağ ı ; en çağdaş uğraşı , uzmanlık, hatta ' bi
li msel ' araştırma alanı da image-making' tir (imaj inşa etme/yarat
ka/kazandırma) ve bu kesinl ikle bir tesadüf değildir; zira , bu faali
yet dalının üzerinde varl ık kazandığı alan , tam da tamına, değişim
değeri ile kullanım değeri arasında değişim değeri aleyhine ortaya
çıkan örtüşmezlik alanıdır: değişim değeri nin kullanım değeri kar
şısındaki kopukluğunun üzerini örtüp , bu ikisi arasındaki boşluğu
dolduracak , daha doğrusu görünmez k ı l acak olan , ve/veya kendisi
nin araya sokulması suretiyle , değişim değeri nin kullanım değeriy
le bağının gevşemesini/zayıflamasını ve belki de tümüyle yok edil
mesini mümkün kılacak olan , imajdır. Bu noktada , konumuza ila
veten şunu da söyleyelim: ' kitle kültürü ' ve/veya ' popüler kültür'
diye bir şeyler varsa , bunlar, ya, değişim değeri ile kullanım değe
ri arasındaki kopuşun ve de imaj unsurunun bu kopuş bağlamında
ki yer ve işlevi temelinde incelenecektir , ya da yapılan şey ' çok bil
miş ' bir şarlatanlığın ötesine geçemeyecektir.
global hesap defteri nde yer alması , sağladığı temiz havanın kulla
nım değeri deği l , kendisinden elde edilecek odunun -o da eğer pa
zara sürülüyorsa- fiyatı temelinde , yani temiz hava sağlamak açı
sı ndan sahip olduğu kullanım değerinin yok edilmesi ölçüsünde söz
konusu olacaktır ki , burada kul lanım değeri ile değişim değeri ara
sında -düz orantılı bir ilişki bulunması ne kelime- mutlak bir iliş
kisizliğin de ötesi nde , ters orantı lı bir ilişki vardır. Başka bir örnek
vermek gerekirse , global leşmiş bir dünyada/dünyanın globalleş
mişliği ölçüsünde , doğduğundan askerlik çağına geldiği güne kadar
kendisinin yetiştirilip okutulması için toplam , diyelim 20 000 dolar
harcanmış bir Amerikalı er yerine , her birine sadece biner dolar
harcanmış 1 9 Türkiyeli erin Kore , Somali veya Afganistan 'da öl
mesi/ölüme gönderi l mesi , tercihe şayanlığı tartışılmaz olan bir se
çenektir.
(•) Bu, aynı zamanda kamusal'ın, üzerinde varlık kazanabileceği yegane alandır
iNSANiN CAN DÜŞMAN/ GWBALLEŞME 41
Can , veri ldiği anda , karşıl ığında hiç birşey alınamayacak olan ,
dolayısıyla herhangi bir değişim değerine sahip olması mümkün ol
mayan yegane şey olması itibariyle her şeyin pazar-içinleştirilmesi
demek olan globalleşmenin de , ötesine geçemeyeceği nihai sınırı
oluşturur. Ancak fi iliyatta pazar-içinleştirme canı da kapsıyor ise ,
burada artık ekonomik bir süreç değil , doğrudan doğruya bir cina
yet var demektir . Globalleşmeye karşı çıkılacaksa, bu karşı çıkışı ,
globalleşmenin hiç de globalizm ideologlarının ileri sürdüğü gibi
ekonominin serbest akı şı içinde kendiliğinden ortaya çıkarak kendi
doğasından kaynaklanan nesnel kurallar doğru ltusunda işlemekte
olan nötr bir süreç olmay ı p , tam tersine , kaynağını da, desteğini de ,
gücünü de ekonomi dışından alan ve de insanlara zorla dayatılan bir
dü zene tekabül ediyor o l masının yanısıra , insana ve hayata karşıtlı
ğını n , her türl ü ahlaki değeri dışlarlığının , kısacası gayri-meşrUlu
ğu nun da en tartışıl maz biçimde ortaya çıktığı bu nokta temelinde
baş latmak gerekir. Burada tekrar altını kalın kalın çizerek ve nor
matif bir önerme olarak değil , doğrudan doğruya , can temel indeki
bir mübade lenin fi i len olanaksız olmasından kaynaklanan bir du
ru m o larak şunu bel irte l i m ki , canın hiç bir değişim değeri olamaz;
do layı sıyla, pazar- içinleşme canı kapsayamaz ; ama , pazar-içi nleş-
GLOBAUEŞ(T/RJME TERÖRÜ
Globalleşmiş dünya , her yerin pazar, her şeyin pazar için var
ve de herkesin pazarda olduğu bir dünya olacaktır. Zira kapitalis
tin yegane hayat kaynağı artı-değerdir ve artı-değerin varlık kazan
ması ancak ve ancak üretimin pazar ile olan ilişkisinde mümkün
olur. Kapitalistin kapitalist olarak kalması artı-değere el koyduğu
sürece/ölçüde mümkün olduğuna göre , kapital izmin varl ıksal açı
dan zorunlu yönelimi de , pazar için üretimi mümkün olduğunca ge
nişletmek , her şeyi pazar için üretilir ve/veya üretimin her türlüsü
nü pazar için gerçekleşir kılmak , dolayısıyla, varlığını üretimden
alan , üretilerek varolan , varlığında üretilmişlik payı taşıyan her şe
yi ' pazar ' l ı k bir mal haline getinnek olacaktır. Başka bir ifadeyle ,
kapitalizmin maksi mal hedefi toplumsal yeniden üretimin tümünü ,
her bir an ve noktasında artı-değer de üretilebilecek bir ' pazar için
üretim ' e dönüştürmektir.
'Tarihin sonu' kavramı , daha bir teri m olarak bile temel bir
çarpıtılmışlık/çarpıtıcılık taşır: tarih kendiliğinden varolan , kendi
varlıksal temelini kendi içi nde taşıyan bir gerçeklik ya da önceden
belirlenmiş bir senaryo uyarınca gerçekleşen bir süreç değildir ki ,
bir ' son ' u olsun; kendi içinde bitmesi , tükenmesi , son noktasına
ulaşması ya da sona ermesinden söz edilebi lsin . Tarihsel gerçeklik ,
insanın mevcut yapıları , yani belirli bir an itibariyle kendi öncesin
den/dışından verilmiş/belirlenmiş olan yapıları kendi müdahalesi
ve bilinçli çabasıyla değişikliğe uğratmasıyla varlık kazanan bir
gerçekliktir. B u durumda insan , tarihsel gerçeklik üretmekle , ken
disini de içeren, ama tümüyle kendi öncesinden/dışından veril
miş/belirlenmiş bir gerçekliğe değil de , artık üzerinde kendisinin de
belirleyicilik payı bulunan bir gerçekliğe hayat verm i ş , dolayısıyla
kendi varlığına ek (artı) bir öznelik payı katmış olur ki , bu da, i nsa
nın , hem kendi kendisini , hem de ister istemez içinde yer aldığı be
şeri gerçekliği , hazır bulmuş olduğu gibi değil , fakat genişleterek
yeniden üretmesi demektir.
sit yeniden üretim , 'kim' liğinin ' ne' liğine , yani kendisinin/'ben ,
kendim ' dediği varl ığın/gerçekliği n , tümüyle kendi dışından veril
miş, karşısında nesne konumunda bulunduğu yanma/sadece ona in
dirgenmi ş , ondan ibaret kalmış olması durumuna tekabül eder.
Oysa insan , tam tamına, ' ne ' l ik-aşar' lığıyla insandır; yani , en
başta kendi doğal/zoolojik ' ne ' liği olmak üzere , kendisinin kendi
öncesinden/dışından bel irlenmiş nesne yanından ibaret · kalmama
s ıy la/kalmamış olmasından dolayı/kalmadığı ölçüde insandır. Do
l ay ısıyla i nsanı i nsan , yani beşeri bir varlık yapan , şu ya da bu kül
türel ' ne ' liğe sahip olması deği l , hangisi olursa olsun bir kültürel
50 GWBAUEŞ(T/R)ME TERÖRÜ
B u tür bir söylem aslında , oyun içinde oyun da değil, oyun lar
içinde oyunlar içerir: modem dünyanın nesnele şt irici liği bu dünya
,
-birincisi , sadece bel irli bir sınıf açısından rasyonel olan, rasyonel
liğ i n kendisi gibi gösteril mekle , sanki insanlığın bütünü için geçer
li tek bir rasyonellik varmış gibi yapılıp, hem bu rasyonelliğin gö
reliliği , hem de göreli bir rasyonelliğin neredeyse evrensel kılınmış
olmasının temelindeki sınıf egemenliği gözlerden gizlenirken, ba
şka toplumsal sınıflar ya da sınıfsız bir toplum aç ısından rasyonel
52 GWBAUEŞ(TIRJME TERÖRÜ
-ikincisi ' bi ri lerinin aklı ' na değil de , doğrudan doğruya akla küfre
dilmekle , güya kendisine karşı çıkma görü ntüsü altı nda , tek bir
Akı l 'ın varlığı , dolaylı bir yoldan , tartışılmaz , şüphe götürmez , apa
çık , kendiliğinden belli bir veri , yani bir bedahet konumuna yüksel
tilmiş olmaktadır ki , bu da burjuvazinin , kendi egemenliğini meşru
laştırmak üzere , kendisi tarafından dünyaya dayatılan rasyonalite
nin kendi sınıfsal rasyonalitesi deği l de , bütün insanlar için aynı bir
Akıl ' ı n , yine bütün i nsanlar için eşit derecede geçerli evrensel buy
rukları , yani yegane mümkün rasyonalite olduğunu i leri sürebil mek
içi n aşağı yukarı ikiyüzell i yıldır yapmak istediği , ama ve hiçbir za
man tam olarak başaramamış olduğu şeydir.
İ nsanın nesneleşmesinin panzehiri olarak irrasyoneli önerme k ,
aynı zamanda , kendisinin nesneleşmesine y o l açan kapitalist rasyo
nal i teyi , rasyonelliğin yegane mümkün biçim i , dolayısıyla da tek ve
evrensel bir Akıl varmış da, işte ondan kaynaklanıyormuş gibi ka
bı11 etmek , böylesi bir aklın varlığını tartışılmaz bir veri ve zoru nlu
hareket noktası olarak görüp göstermek demektir. Ama bizi bura
da esas ilgilendiren husus , insana, kendi kendisinin nesneleşmemiş
yanı olarak gösterilip kendisine sarılması önerilen yanının , yani
kendi sine rasyonel bir açıklama getiremediği yanının , beşeri bir
varl ık olarak her bir insan bireyi açısından kendisinin mutlak nesne
yanına, yani tümüyle kendi öncesi/dışından veri lmiş/bel irlenmiş
yanına, kısacası bizim burada insanın beşeri/kültürel ' ne ' liği olarak
adlandırdığımız yanına tekabül ediyor olmasıdır: insan ı n , bu dün
yaya gelip , kendisine belirli bir kültürel ' n e ' l ik nakşedildikten son
ra kendisine dönüp baktığında -zaten ancak bütün bunlar olup bit
tikten sonradır ki , kendim diyebileceği , kendisine ' kendi m ' diye
dönüp bakabi leceği asgari bir varlığa sahip olabilir- , gerçekten de
kendisine rasyonel hiçbir açıklama getiremeyeceği ilk şey kendisi-
GWBALLEŞME VE KAMUSAL ALAN 53
İşte böyle bir ideolojik zemin üzerindedir ki , insanların ' ne ' l ik
leri temel inde hak öznesi olmaları nı -sınırsız bir çoğulculuk ve de
mokrasi adına- öngörüp , tabu buna bağlı olarak çok-hukukluluk
adlı vahşet vizesini de özgürlükçü bir adımmış gibi ortaya süren ta
rikatçı/cemaatçi toplum modellerinin gündeme getirilmesi söz ko
nusu olacaktır. Globalleşmeden yana işleyecek her türlü ideolojik
mekanizmanın şiarı , i ster istemez "insan ne olursa olsun , ama yeter
ki ' ne ' liğinden i baret olsun" olacaktır ki , bu da bir yandan ' ne ' l iğe
-tabu kültürel (etnik, dinsel , mezhepsel , yerine göre aşiretsel , yerel ,
cinsel , mesleksel vb . . . ) ' ki m ' lik adı altında- i nsan karşısında mutlak
bir belirleyicilik atfedilmesini , kendisinin insanın ' öz ' üymüş gibi
gösterilmesini , diğer yandan da bütün ' ne ' liklere , her türlü ölçütten
bağımsız bir mutlaklık statüsü tan ınmasını gerektirir: artık kültür
ler, medeniyetler, insanların kendi ürünleri ve insanların gerek do
ğayla, gerekse birbirleriyle olan ilişki leri çerçevesinde belirle
nen/biçimlenen , dolayısıyla insan karşısında göreli olan çerçeveler
değil de , tam tersine , sanki kendiliğinden varolan , kendi ruhunu
kendi içinde taşıyıp , kendisini de farklı insanlara taşıtan , dolayısıy
la i nsanlar arasındaki ilişki leri belirleyen , birbirleriyle olan savaşla
rı nı bu insanlar aracılığıyla sürdüren insan-üstü/tarih-ötesi özneler
miş gibi ele alınırken , laikl ik, kadın-erkek eşitliği , yasa karşısında
GWBAUEŞ(TIR)ME TERÖRÜ
eşitlik gibi ilkeler ve bunlara bağlı olarak ' vatandaş ' kavramı ve hu
kuku gibi insanı ' ne ' l iğinden bağımsız olarak ele alan çerçeveler
de , soyut bir Akıl adına, insanın kendi öznelliğini dolu dolu yaşa
masına engel olup ruhsuz bir ceset halinde nesneleşmesine yol açan
Jakoben/pozitivist cendereler olarak itan edileceklerdir.
' Ne ' liklerin ön plana çıktığı bir dünya , sözde bir çoğulculuk ve
çeşit zenginliği görünümü altında , insanları n , insan açısından her
biri eşit derecede arızi' , dolayısıyla hiç biri insan için asli olana açıl
mayan , bu bakımdan da, hepsi hep birlikte insanlığın bir alt katın
da yer alan kompartımanlara doldurulmuş olduğu bir dünya olacak
tır. Mevcut ve mümkün beşeri/kültürel ' ne ' l iklerden hiçbiri insan
için mümkün yegane ' ne ' lik ya da insan olmak için zorunlu koşul
olmadığına göre , niceliksel olarak bütün i nsanları kapsıyor olsa da
hi , münferit ' ne ' liklerden hiç birinin , i nsan için asli' olanı tek başı
na temsil edemeyeceğin i , dolayısıyla niceliği ne olursa olsun nitel
açıdan bir azınlığa (minorite = astlık , ' bir altta' lık, ' alt katta ' l ı k , re
şit/yetkin olmama durumu) tekabül edeceğini ve de asli , anzi' lerin
toplamı olmadığı gibi , azınlıkların toplamının da çoğunluk (majori
te) etmeyeceğini dikkate alırsak , bu dünya, herkesin kendi ' ne ' liği
esasında bir azınlık mensubu olduğu ve bu statüsü çerçevesinde ne
denl i söz ve/veya hak sahibi olursa olsun , hiç kimsenin hiçbir za
man çoğunluk mensubu haline gelemeyeceği , yani azınlıktan ço
ğunluğa geçme olanağının bulunmadığı , dolayısıyla da, bütün ço
ğulculuğuna rağmen kesinlikle demokratik olmayan bir dünya ola
caktır.
Herkes belirli bir ' ne ' likte , bütün ' ne ' likler de azınlıktadır; do
layısıyla , kendi ' ne ' liğini ne denli serbestçe ortaya koyup bu ' ne '
l i k adına n e tür hak v e avantajlardan yararlanıyor olursa olsun , hiç
kimse , bir azınlık olarak içinde yer aldığı ana gövdenin , yani global
yapının bütünü ve bütünsel işleyiş tarz ve kuralları üzerinde etkili
olma, söz söyleme hakkına sahip olmayacaktır. Kısacası , globalleş
miş bir dünyada , i nsanın kendisine tabi olduğu ve kendisi de bir in-
GWBAUEŞME VE KAMUSAL ALAN 55
B urada artık , ancak bir ' ne ' l iğin fanatiği olunduğu ölçüde bir
' ki m ' liğe sahip, kısacası bir ' kimse ' olunabilecek demektir ki , bu
aynı zamanda kapitalist rasyonalitenin de en uç noktasına kadar ha
yata geçiri l mesine imkan verecek bir duru mdur: ' ne ' lik, ancak ve
ancak nesneler için söz konusu olabilir, yani her ' ne ' likin varlıksal
içeriği , mutlaka ve m utlaka bir nesnedir; ' k i m ' liğin ' ne ' lik temelin
de kuru luyor olması ise , 'kim' lik i le nesneler arasında mutlak bir
konvertibilite (karşılıklı olarak biribirine tercüme edilebilirl i k , bir
diğerinin cinsinden ifade edilebilirlik) bulunduğu anlamına gelir;
her ne kadar her nesne mutlaka pazafük bir mal/meta değilse de ,
her metanın mutlaka bir nesne olduğunu dikkate alırsak , ' k i m ' lik
ile nesnelerin birbirleri karşısında konvertibl olduğu bir dünyada,
' ki m ' l iğin de -kendisini sembolize eden nesneler biçiminde- pazar
da satı labilir, pazardan alınabilir, dolayısıyla pazar için üretilebi lir,
kısacası pazar için üretimin sınırlarının ' ki m ' lik üretimini de kap
sar hale gelmiş olacağı açıktır.
' Ne ' lik fanatizmi temelindeki bir ' k i m ' lik modelinin bir başka
sonucu daha vardır ki , o da insan eylemini n , ' amel ' inin , yani yapıp-
GWBAUEŞME VE KAMUSAL ALAN 57
Ahlfilôlik ' olunan ' a hapsedilmekle , ' yapı lan ' her türlü ahlfilô
likten bağımsız kılınmış olmaktadır: global leşmiş/globalleşen dün
yanın i nsan eylemine i lişkin yegane ölçütü , bizdeki dile getiri liş bi
çimiyle , ' iş bitiricilik ' tir; bitirilen işin ne olduğundan ve nasıl biti
rildiğinden tümüyle bağımsız olarak . Bunun karşılığında , ' olunan '
da, ' yapılan ' dan tümüyle bağımsız , ' yapılan ' ne olursa olsun , ken
disi bundan hiçbir şekilde etkilenmeyen değişmez bir kütle haline
gelmiş olmaktadır. B urada kendisiyle karşı karşıya olduğumuz in
san , kendi gerçekliği (gerçeklik = realite <-res = şey , nesne) ile ha
kikati (doğru bildiği) arasında mutlak bir örtüşme bulunan bir in
s andır: kendi kendisinin üzerine sımsıkı kapanmış , kendi içinde tü
m üyle homojen ve olağanüstü yoğun , kendi dışına ise tümüyle ka
palı biyo-psişik bir topak . Bu insanın kendi gerçekl iği ile hakikati
iki ayn şey değil de , sanki aynı ve tek bir şey gibidir. Bu durum
da, söz konusu insanın kendisi de sadece gerçekliğinden ibaret bir
canlıdır . Herhangi bir hayvandan pek farklı bir varlık olmayacak ;
dah a doğrusu tek farkı , hayvan in se bir hayvanken, kendisinin per
se bir hayvan olması olacaktır; zira , kendisinin gerçekliği , aynı za
manda hakikatidir de .
58 GLOBALLEŞ(TIR)ME TERÖRÜ
Böyle bir ortamda, ' ne ' l iklerin ölçüt olarak alınmayıp , insanla
rın tek ve ortak bir skala üzerinde yer almalarının öngörüldüğü ye
gane yer ise , pazardır. İ şte bu yüzden de pazar , globalleşmenin dün
yasında, tür kuvvetindeki 'ne 'likler esasında parçalanmış olan insa
nı yeniden bir araya getirebi lecek , bu parçalanmışlığın telafi edile
ceği tek yer olarak görülür, gösterilir. Globalleşmeci söylem çerçe
vesinde , serbest piyasa ekonomisinden yana olmanın , sadece eko
nomik/siyasal bir tercih değil , aynı zamanda adeta ahlaki bir yü
kü mlülükmüş gibi sunuluyor olmasının temelinde de , pazarın dün
ya çapında serbestleşip tek bir pazar haline gelmesine , insanları bü-
60 GLOBAUEŞ(T/RJME TERÖRÜ
sağlanan bir dünya olacak demektir. Şöyle ki , insanlar sadece ' ne ' -
likleri temelinde ele alınmakta , ' insan' , - ' hayvan' kavramının ke
di , timsah , fil vb . . . gibi somut canlı türleri karşısındaki durumu mi
sali- gerçeklik düzeyinde somut hiçbir karşılığı bulunmayan bir so
yutluk durumuna düşerken , ' ne ' l ikler de ister istemez tür katına
yükselmiş olacaklardır.
kendi münferit ' ne ' likleri temelinde , " - Oh , ne güzel; bizim ve sa
dece bize ait, dolayısıyla içlerinde ne biçim özerk olacağız! " de ...
nan ' a değil , ' yapılan ' a ilişkin bir alan olacaktır. Ancak şu da var
dır ki , kamusal alanda ' yapılan ' , ' olunan ' dan bağımsız, ondan ko
partıl mış bir ' yapılan ' değildir: bu alan insanın ' ne ' l iğine değil ,
'n e ' liğinden ibaret insana kapalı olup , kendisi ' ne ' l iği nden ibaret ,
öl çütü de ' ne ' lik olmadığı ölçüde insan , kamusal alanda da kendi
' ne ' l iğini taşıyor, dolayısıyla bu alandaki ' yapı lan ' , ister dstemez
'olu nan ' ı da kapsıyor , daha doğrusu bu ikisi birbirleri ni karşılıklı
olarak içeriyor, bağlıyor ve tanımlıyor olacaktır. Ö yleyse , bu alan
da ' yapılan ' , insanın kendi dışından konulmuş ölçütleri temel ala
rak biçimlendirdiği bir ' yapılan ' olmayacaktır; zira ' olunan ' dan ko
partılmış değil , onu da kapsamaktadır: burada insan , her ne yapı
yorsa , bu yaptığıyla kendi kendisini de yapmakta olup , yaptığının
içinde kendisi de vardır. Ancak , bu ' yapılan ' ı n , 'olunan ' esasında
belirlenmi ş , yani i nsanın münhasıran kendi ' ne ' liğinin basit yeni
den üretimine yönelik bir ' yapılan ' olması da söz konusu olamaz;
zira, kamusal alanda bulunmanın koşul u , zaten ' ne ' liğin ölçüt alın
mamasıdır.
***
Nasıl ki , insanın türsel tekilliğinin geri plana itilip, ' insan ' ın iş
lemsel çerçevelerden yoksun kılınması kamusal alanın varlıksal te
melini ortadan kaldırmış olacaktır; insanın ' ne ' l iksel çoğulluğunun
gözardı edilmesi ve işlemsel çerçevelerden yoksun bırakılması da,
bundan farklı bir sonuç verecek değildir: vatandaş kavramı , kültü
rel ' ne ' liğin , kişinin fiziksel varl ığına paralel bir ' beşeri gövde ' sta
tüsüne yerleştirilip, kendi sahibi karşısında bile -kendi kendisini
yoketmeye yöneldiği takdirde- dokunulmaz kılınmasını sağlaya
cak biçimde zenginleştiri l mel i ; daha doğrusu , vatandaş kavramının
içinde zaten mevcut olan bu boyut, şiddetle ve ısrarla vurgulanma
lıdır. Zira , vatandaş ' ın ne kendisi bir kimliktir, ne de ' ne ' l iksiz bir
kimliği öngörür; tam tersine , bir kimliğe sahip olmak içi n , kendisi
her ' ne ' ise , ondan başka hiçbir şey olmak zorunda olmayan , yani
' ne ' liği güvence altına alınmış insandır.
Vatandaş ' ı n , ' ne ' l iksiz bir kimlik olarak ele alınması ise , adı
konulmamış bir ' ne ' l iğin insanlara dayatılıyor olmasından başka
68 GWBALLEŞ(TIRJME TERÖRÜ
KAYNAKÇA:
B ALANDIER , Georges , "Sociologie , Ethnologie et Ethnographie" , Tra
C i l t : 1 , h s . 99- 1 1 3 .
CANGIZB A Y , Kadir, " H iç-kimseleşmiş ' Türk ' i n sanı " , Biriki m , say ı :
GIRAUD , Miche l , "Le Cul tural isme Face au Rac i s me" , L ' Homme et la
GORZ , Andre , "Le Despoti sme d ' U s i ne et ses Lendemains" , Les Temps
Yay . , l st . , 1 997 .
1 967 .
' Globe ' , küre demektir; ama g lob-al kesinlikle küresel değil ,
doğrudan doğruya topyekun , total , daha doğrusu totallerin totali ,
yekunlann yekunu , kısacası n ihai yekun anlamına gelir. Nihai ye
kun olarak global , her şeyi kapsar; mantıktaki tabiriyle kaplamı
' Kalıp parçalayıcılık/tabu yıkıcılık ' da post mode m izmin , ' in
-
Globalleşme çağında , her türlü nitel ölçütün saf dışı edilip, bü
tü n nitelliklerin eşdeğerli kılınmalanyla uyumlu , ancak bireyin
davranış ve tutumu üzerinde odaklanmak yerine , bir yandan tarih
felsefesi , diğer yandan da somut durumlara ilişkin çözüm modelle
ri de üretebilecek bir siyasal doktrin edası taşıyan bir söylem de
yaygınlık kazanır. Bu söylemin anahtar kavramı kültür, buna bağlı
olarak da medeniyetler, dinler, etno-kültürel çerçeve ve birimler; ön
plana çıkarttığı değer ise , çoğulculuk , çok-sesliliktir: bütün kültür
ler eşdeğerli , dolayısıyla eşit derecede saygıdeğer, yaşama hakkına
sahip ve korunmaya layıktır. Bu durumda her türlü inanç , yeme-iç
me , ibadet etme , çocuk yetiştirme , hak dağıtma vb . . . biçimi kendi
sini yaşayan , uygulayan insanların dışından kimsenin laf ve müda
hale edemeyeceği dokunulmazlıklar konumuna getirilmiş olmakta
dır ki , bizdeki bazı islamcı lann çok-hukukluluk, liberallerin de si
vil toplum kavramları çerçevesinde dile getirdikleri ve bu iki takı
mın hep birl ikte , ' inancına göre yaşama özgürlüğü ' adına ileri sür
düklerinin temelinde yatan da işte bu anlayıştır.
lıkta ancak üç , yerine göre de iki kadın şahit, bir erkek şahit ed�r) ;
kimi , kocası ölen kadını ibadet diye canlı canlı yakan ; kimi , el sı
kışmaktan çocuk olacağını zanneden ; kimi sadece kendilerini in
san , diğerlerini şeytan ya da farklı bir türden canlılar olarak görüp
ona göre örgütlenen ve ona göre davranan (bazı kavimleri n dil lerin
de , kavme mensup olan kişi ile ' insan ' aynı kel i meyle i fade edil ir;
diyelim ' Abhaz=insan ' gibi ) ; kimi , kimi insanları ten rengi , kafata
sı biçimi , c insel organ türü veya boyutları esasında kendi kulu/kö
lesi , kimi de bütün i nsanları insan-dışı bir varlığın kulu olarak gö
rüp ona göre yaşayan ve yaşatan farkl ı farkl ı insanlar vardır.
muh taç olduğu in s'an , tapınan insandır; isterse tapındığı şey anti
gl ob alist bir tann olsun , ama yeter ki -tabii tercihan , bir pop yıldı
zı , bir bira markası veya bir futbol takımına- tapınsı n . Zira, değişim
değerini yegane ölçüt haline getirmeye , bunun için de insanın ken
disi de dahil her şeyi pazar-içinleştirmeye , yani alınır-satılır bir nes
ne haline getirmeye yönelik bir projenin karşısına çıkabilecek ye
gane engel/en korktuğu şey tarihe öznelik eden , dolayısıyla nesne
yanı , yani dıştan belirlenebilirlik payı en aza inmiş insandır: tapı
nan insan , neye tapınıyor olursa olsun ve de tapındığı şey ister ger
çekten var olsun isterse olmasın , tarihin öznesi olmaktan peşinen
vazgeçmiş insandır.
be yazın da yasa karşısında eşitliği . İşte tam burada bir şey daha or
taya çıkar ki , ' özel leştirme de özelleştirme' derken globalleşme ça
ğında kendi lerine kesinlikle yer olmadığı da ister istemez ifade
edil miş olan sosyal devlet/refah devleti/sosyal refah devletinin ya
nısıra , hukuk devleti de , globalleşmenin perspektifi dışında kal
mak tadır.
larına göre yargılanmak isteniyor ve tabii bu arada , hem ' yasa tasa
fından s uç olduğu açıkça belirtilmemiş hiç bir fiil suç addedi le
mez' , hem de ' suçun şahsi liği ' şeklindeki evrensel hukuk ilkeleri
de çiğnenmiş oluyor; ve de tabii ki Engizisyon : yapıp ettiği, yani fi
ili suç teşkil etmezken , kişi yine de suçludur denebiliyorsa, demek
ki iddia sahibi , insanların kafalarının içini, gizl i n iyetlerini okuyup ,
ruhları n ı Şeytan ' a satıp satmadıklarını ya da bedenlerine Şeytan ' ın
girip girmediğini tespit edebiliyor.
İ şte size tam tamına bir terör: insanın , ne yaptığından , yani so
mut fii llerinden bağımsız olarak suçlanabildiği , üstelik , gerek ceza
lan , gerekse cezalarının infazı bakı mı ndan en ağır suç durumunda
ki terör suçuyla suçlanabilecek olduğu bir yerde, ' terörle mücade
le ' tekel i n i elinde tutanl arın gazabından kendisini korumasını ga
ranti edecek hiç bir şey yoktur; zira yaptığının ne olduğundan ba
ğımsız olarak suçlanabiliyorsa, hiç bir şey yapmadığı durumda da
suçlanabi lecek demektir ki , işte bu durumda yapabileceği en isabet
li şey de ölüymüş/hiç doğmamış/yokmuş gibi yapmaktır. Burada ,
insanlar büyük çoğunlukları itibariyle , ölüymüş gibi yapabilmek
için sessiz/susku n ; suskun kalabilmek için de isteyerek duyarsız ve
unutkan ; bütün bun ların temelinde yatan , kendi biyo-fizik varl ıkla
rını koruyabi lmek kaygısı olduğuna göre , salt yaşama içgüdüsüyle
hareket eden diğer bütün canlılar gibi ahlakiyet-dışı (a-moral); bu
tür canl ılar için mümkün yegane müktesebat , şartlı refleksler oldu
ğundan dolayı da hafızasız ve projesiz ve de güç karşısında boynu
tümüyle eğikke n , kendi benzerlerine karşı son derece acımasız ve
edepsiz; bu halleriyle kendi başlarına birer ahlaki özne teşkil
edemeyeceklerine göre özneliklerini , kendi lerine aşkınlık atfettik
leri aidiyet ve/veya mensubiyetler aracılığıyla yakalamaya çalışan ,
10� GLOBALLEŞ(TIR)ME TERÖRÜ
İ kiz Kuleler vuruldu; hemen herkes 1 1 Eylül 'ün yeni bir şey
lerin miladı olacağından söz eder hale geldi .
1 1 Eylül ' ün 200 1 ' lisi , kendisinin 1 973 ' 10 olanı temelindeki he
saplaşma yapılıp, Beyaz Saray 'ın Şili B aşkanlık Sarayı ' nın l 1 Ey
lül 1 973 akşamındaki haline geleceği güne kadar, kendisinin bir dö
nüm noktası olarak zikredilmesi bile -73 ' lüsünün göz ardı edilip
hatırlatılmamasına/unutturulmasına tekabül eden , dolayısıyla ABD
haydutluğunun meşrulaştırılmasına katkıda bulunmak anlamına ge
lecek olan arızf ve -insanlık insanlığını kaybetmediği ölçüde- gide
rek sıradanlaşacak/sıradanlaşması mukadder bir olaydır.
7ERÖR' KAVRAMI ÜZERİNE(*)
Terörist' sosyolog Pınar Selek'e
Terörün gerek bir araç , gerekse bir suç olarak belirl i ve tam ta
mına tanı mlanmış bir fii l ve/ya da duruma bağlanabilir ol maması
nın yanısıra , terorize olmak/edil mek , dehşete düşmek/dehşete düşü
rül mek i le i nsanın ' belirsizlik ' le karşı karşıya olması arasında sıkı
bir bağ vardır: karşımdaki beni bugün de öldürmeyecektir ama , bu
na o karar vermiştir ve neden , neye göre öldürmediği beni m için
meçhuldür, dolayısıyla öldürmemeyi belirlediği gibi öldürmeyi de
yim: benim için meçhul bir ölçüte göre kendisi belirleyebi lecektir.
Şöyle de söyleyebiliriz: belirsizl i k , insanı doğrudan doğruya dehşe
te düşürmez ama, bu belirsizliği n , yani bizim tarafımızdan yaşanan
belirsizliğin bizim dışımızdaki birileri tarafından belirlendiğini bi
l i yor ya da öyle olduğunu düşünüyor olmak kadar insan ı n terori ze
olmaya/dehşete düşmeye hazır ve yakın olduğu hir;-bir durum da
yoktur. B u durumda insan , ya söz konusu belirsizliğin kaynağında
ki/kaynağında bulunduğunu sandığı güce biat/secde/kulluk edecek
ya da bu gücün uygulama kudretine sahip olduğu/olduğunu sandığı
yaptırımlara hedef ol mamak için , sanki kendisi hiç yokmuş/hiç bir
zaman varolmamışmış ya da ölüymüş gibi yapacaktır: duymaya
cak , görmeyecek , söylemeyecek , eylemeyecek , kı sacası ol maya
caktır. Ne yaparsa ve neyi ne zaman yaparsa korkması gerektiğini
'TERÖR ' KAVRAM/ ÜZERiNE 109
bilemediği ölçüde , ister istemez hiç bir şey yapmamak zorunda ka
lacaktır; oysa, doğal verisi itibari yle zoolojik bir varlıktan ibaret
olan insan , ancak ve sadece kendi yaptıklarıyla bildiğimiz anlamda
insan olmuştur.
B undan 60-70 yıl öncesinin bu pek moda ' i ndeterminisme ' ya
ren liklerini azıcık deştiği mizde , karşımıza çıkacak olanlara aslında
hiç de yabancı değil izdir: postmodemizm ideologlarının ilk izle
ri/kozmogonik öncülleri . Bu ideologların peşinde olduğu şey , bur
juvazinin , herkesi -bütün insanları , insanlığı , İ nsan ' ı- bağlayacak
yegane mümkün , dolayısıyla da genelgeçer ve mutlak bir akülik
(rasyonellik) konumuna getirmek üzere Evrensel Akıl formu altın
da şey-gibileştirdiği (reifiye ettiği) akliliğin aslında sadece ve tam
tamına kendi akl ı , yani sadece kendi sınıfsal çıkarları açısından ak
ü (rasyonel) olan olduğunu -üstelik bundan en az yüzelli yıl önce
h�ykırmış olan Marx ' ı duymazlıktan gel i p , sadece egemenliğini de
ği l , doğrudan doğruya kendi varl İ ğını da insanın insanı sömürmesi-
112 GLOBALLEŞ(T/R)ME TERÖRÜ
İ nsan , -hayvanın yapabi ldiği tek şey olan- olmak ' ına göre yap
mak ' ı , üstelik de özgürleşme adına ön plana çıkarttığı ölçüde , ken
di kendisinin (nesne yanının) basit yeniden üreti minin ötesine geçe
mez; yani , tarihin öznesi olmaktan uzaklaşıp ' Tarihin Sonu ' n u geti
rirken , kendisine zemin oluşturan , dolayısıyla kendisinin bir fonk
siyonu durumunda bulunduğu global düzenliliğin (Yeni Dünya Dü
zeni ' nin) inşa ve bekasına katkıda bulunur hale gel miş olacaktır .
Kapitalist emperyal izmin , insanları ' free , libre ' anlamında öz
gür bireyler=serbest hayvanlar gibi davranmaya ikna etme yolları
ideolojik plandaki post-modern saldırıl ardan ibaret kalmayıp , teori�
pratik bütünlüğünü yine post-modern bir özgürlükçülük( ! ) doğrul
tusunda ters yüz edip pratik-teori bütünlüğü şeklinde devrimsel bir
değişikl iğe uğratan çeşitl i uygulamaları da kapsar: kendi koydukla
rı gelişmişlik ölçütlerini yakalaması , yine kendilerinin dayattığı ge
l işme model ve yollarından dolayı hiç bir zaman gerçekleşemeye
cek olan ülkelerde , önce kendi adamlarına/'boy ' larına darbe yaptır
tıp baskı rejimleri kurdurturlar; sonra da "işte bakın az-gelişmiş ül
kelerde demokrasi kalıcı olamıyor, hep darbeler oluyor, o yüzden
de gelin önce gelişin , bunun için de , nası l gel işilir onu bizden öğre
nin" diye kitaplar yazdırtıp Nobel ' leri toplar/toplattırırlar. Demok
rasi , ekonomik kalkınmışlığa bağlı olduğuna göre , insanlar demok
rasiyi gerçekten istiyorlarsa, önce ekonomik kalkınmayı , bunun
için de yatırımı , yatırım için tasarrufu , tasarruf için de yememeyi
başarmak zorundadırlar ki , ülkelerin kalkınıp demokrasiye ka
vuşmalarını kimlerin enge llediği , global refah ve mutluluk yolunda
insanlığın önünü kimlerin kesi p , bir türlü barı ş , huzur ve istikrara
kavuşulamamasından kimlerin soruml u , dolayısıyla nerede görü
l ürlerse anında başı ezilmesi gereken hainlerin kimler olduğu da iş
te tam tamı na bu noktada ortaya çıkar: "açız" diye haykıranlar; zi
ra "açız" diy � bağırıyorlarsa, demek ki bugün yediklerinden de
daha azını yemeye razı olmaları gerektiğini halii öğrenememişler
dir.
'TERÖR ' KAVRAM/ ÜZERiNE 121
İ nsan ' ı yapmaz hale getirmenin en kesin yolu tabü ki onu öl
dürmektir ama , bu arada devletlere millet, patronlara işç i , tüccarla
ra da müşteri/tüketici gerekmektedir; işte o yüzden de öldürmek
şeklindeki nihai' çözü m , ancak insanların milli' , ekonomik ve ticaıi
açıdan taşıdıkları değerle ters orantılı bir sıklık ve yoğunlukla ba
şvurulacak bir yol olarak kalacaktır. Yaşayan insanı 'yapmak ' ın
uzağında tutmanın en iktisadi yolu ise , onu ' olmak ' ına indirgemek
tir. İ şte tam bu noktada da , marka , takım , star vb . . . fanatikliğinden
din , mezhep, tarikat , etni , yöre ya da cinsiyet/cinsel tercih vb . . . te
melindeki şovenizmleri , her türlü irrasyonel tutkunluğu , bireyin bir
değer olarak yükselmesi ve kendi özünü-ruhunu yeniden keşfedip
onun dinamiği doğrultusunda özgürleşmesi şeklinde sunup yücel
ten post- modern yaklaşımların Yeni Dünya Düzeni 'yle ne denli or-
122 GLOBAUEŞ(T/R)ME TERÖRÜ
' Olmak ' ın ön plana çıkması ölçüsünde bireyin tek ' yapmak ' ı ,
olduğu şeyi n e kadar i y i olduğunu göstermekle sınırlanmış olacak
tır: sadece ' olmak' ından ibaret olan bir varlık, diyelim bir köpek
(ve bütün köpekler) sadece havlar, havlamakla yetinir; tutup da ' kö
pekl ik ' i , yani köpek ' olmak ' ı bir değer; buradaki 'olmak ' ı n , yani
olduğu şeyin bir fonksiyonu durumundaki ' havlamak ' ı bir erdem;
en iyi havlayan ' olmak ' ı da bir ideal haline getirmez. ' Ol m ak ' ına
sarılıp bütün yapmak ' ını ona endeksleyen bir insanlar dünyası ise,
her şeyi , hem olduğu şeyin en iyi , hem de o şeyi en iyi kendisinin
olduğunu göstermek/ispatlamak üzere yaparken kendi kendisinin
basit yeniden üretimi temelinde cehennemf bir yarış ve mücadele
içinde kendilerini kaybetmiş bir yalnız ve tarihsiz bireyler dünyası
olacaktır. Burada artık , her türden hayvanın hem kendi türünün di
ğer bireyleriyle , ama bu arada diğer bütün türlerle de sürekli üstün
lük mücadelesi içinde bulunduğu bir ' hayvanlar alem i ' y l e , daha
doğrusu bir ' fanatik hayvanlar alemi 'yle karşı karşıyayızdır adeta;
"adeta" diyoru z , zira böyle bir �ey hayvanların değil , ancak insan
ların işi olabilir.
den bağımsız olarak önce suçlunun bel irleni p , yani birilerinin önce
terorist ilan edi lip, sonra da onların her yaptığının -sırf onlar yap tı
ğı için- terör suçu addedi l mesi türünden uygulamalara sözde bir ya
sallık zemini hazırlar .
' Yapmak ' kendi leri için varoluşsal bir zorunluluk hali ne gel
miş olanlar, yani daha ' olmak' düzeyinde yasaklı , oldukları ' şey '
her ne ise o bile yasaklan m ı ş , dolayısıyla eğer kendisi balık ise yü
zebil mek , kedi ise miyavlayabi lmek için dahi , bunların dışında/
'TERÖR ' KAVRAM/ ÜZERiNE 125
' Fai l i meçhul ' leri n failleri tabii ki teroristtir ama, günümüzde
ki anlamıyla ilk ve baş terorist doğrudan doğruya Amerikan devle
tidir: istediği birey , grup, örgüt ya da devleti istediği anda terorist
ilan eder ve de terori st ilan edilen gerçek ya da hükmi kişi , o andan
itibaren hiç bir hakkı bulunmayan , mevcut ve mümkün hukuksal
statülerden hiç birine girmeyen bir varlıktır artık; yani her şeye
müstahak , dolayısıyla terörle mücadele ettiğini söyleyen için de her
yol mubah , her şey meşru .
İ rtica nedir? Onu ise hiç bir zaman tam olarak bilemedim ve de
bilemeyeceğim ama , bu demek değildir ki , "irtica geldi gel iyor" di
ye neler yapı ldığını , kimleri n neler yapmak istediğini de bilmiyo
rum . İ rtica , kel i me anlamı iti bariyle geriye dönüş demek . Mürteci
ler nereye , hangi ' geri ' ye dönmek istiyorlar? Gerinin karşıtı ileri ve
de , diyelim veri l m i ş sendikal hakları geri armak mı ileri : insanlara
mürteci den i l i p irtica teh l i kesinden bahsedilirken neyi n kastedildi
ğini ne kadar bi lemesem de , en büyük geri dönüşleri n , yani mürte
ciliğin sözde ileri l iklerin arkasına saklanılarak yapıldığını çok iyi
bil iyorum .
Hemen akl ıma gelen bir örnek , hem de oldukça eskilerden : ka
dınlara oy hakkı veri lir veri l mez, artık kadın-erkek ayrı lığı yok de
yip kadın dernekleri kapatıl ı yor. Tabii aklıma geliveren bir tek bu
değil : yükselen emekçi/memur eylemliliği , yoğunlaşıp kararlı laşan
'TERÖR ' KAVRAMI ÜZER/NE 129
Mutlak anlamda bir irticanın , yani geçmişte yaşan mış bel irli
bir dönem ve düzene gerçekten geri dönmenin olanaksızl ığı bir ve
ri iken , mürteciliğin de ancak göreli olarak , yani ancak ' i leri " olana
göre tanımlanabileceği , söz konusu göreli mürteciliğin mümkün
olan en uç noktasının ise mutlak bir immobi lizm , yani hareketsizci
lik, tarih-dondurmacılık olacağı açıktır. Kendi varl ıksal/bünyesel
özellikleri itibariyle böylesi bir immobilizmden yana olup mürteci
liğin en uç noktasında yer alması mümkün olan yegane toplu msal
grup ise bürokrasidir; ister dinsel (kilisesel) olsun isterse laik , ister
askeri' olsun isterse sivil ya da i s ter partisel olsun isterse sendi kal .
130 GWBALLEŞ(TIR)ME TERÖRÜ
B u devlet Çatlı ' larından , Yeşi l ' lerinden, Ağca' l arından vazge
çemez ; zira ne onlar birer arızi vaka , ne de onları destekleyen , ye
tiştiren , kul l anan ve hi maye edenler birer çürük elma, tam tersine
düzenin temel direkleridir ve bu bakı mdan da ortalıkta dolaşan ' li
der' ler arasında en harbisi yine de Tansu Ç i l ler'dir, açıktan açığa
"devlet için kurşun atan da , yiyen de haysiyetlidir" demiş olması
açısından . Tabu bu arada şunun da vurgulanması gerekir ki, kapi
talist metropollerin yer yer ve/veya zaman zaman ve genellikle de
sosyal-demokratlar marifetiyle hiç deği l se pembemsi bir renge bü
rünebilen liberalizmleri ile periferik kapitalizmlerin ya koyu kahve
rengi ya da doğrudan doğruya kapkara faşizmleri ' siyaset bili
mi ' ni n göstermek istediği gibi iki ayrı dünyanın rejimleri , iki fark
l ı ' siyasal kültür'ün tezahürleri değil , tam tersine aynı bir bütünün
-sadece mütemmim de değil- birbirleri ni üretip besleyen , birbirleri
açısından zorunlu cüzleridir: metropolün kadife eldiveni periferinin
işkencehanelerinde dokunur, daha doğrusu oralarda dokunduğu
için/sürece/ölçüde kadifedendir ve de globalleşme adı verilen sü
reç , periferinin de giderek metropolleşmesi yönünde değil , tam ter
sine her yerin periferiye , periferinin de giderek salt bir işkenceha
ne/cinayethaneye dönüşmesi yönünde işleyen bir süreçtir.
'BİLG İ ÇAGl/TOPWMU' MASAl.J f *J
' B i lgi toplumu' terimi içindeki ' bilgi ' sözcüğü , ' information ' a
karşılık olarak kullanılmış (societe d ' information , informatics soci
ety) . Oysa , bilgi kavramı dilimizde , Batı dillerindeki ' connaissan
ce , knowledge ' sözcüklerine denk düştüğü gibi , ' information ' da
söz konusu teri mler çerçevesinde doğrudan doğruya ' malumat
dar/haderdar hale gelme/kılınma' gibi bir anlam taşımaktadır.
(*) B i r Diğer Masal : ' B ilgi Toplumu ' , in Komprador Rejimin Anatomisi ( 2 .
baskı ) , Mak i Basın Yay ı n , 2000 , Ankara
134 GLOBAUEŞ(T/R)ME TERÖRÜ
B i lgi çağ ı , bilgi toplumu ; Ö zal ' ı n Cross marka kalemi ; hani ş u ,
televizyonda ' icraatın içinden ' milletin gözüne soktuğu kalem; kal
bin üzerinde değil de dış göğüs cebinde taşınan kalem; kravatın
kendisi değil de , kravat iğnesi misal i , daha ziyade bir takı ; erkek
süs eşyası ; Amerika'ya biatın sembolü/rozeti adeta -en son , Kara
yalçı n ' ı n elinde görmüştüm , tabii' televizyonda- ; genellikle altın ve
ya gümüş kaplama: isterse kaplama değil de som altın veya gümüş
olsun; bütün bunlar kaleme hakaretmiş gibi gel ir bana hep ; sanki
kalem olarak , yani kendisi olarak , asli fonksiyonu itibariyle ek
sik/özürl ü , dolayısıyla, o haliyle taşınmaya değmezmiş de , kalem
liğiyle doğrudan ilişkili olmayan dışsal bir unsurun kendisine ek
lenmesiyle değerli kılınmaya çal ı ş ı l ıyormuş gibi bir duru m . Oto
mobil sergileri . . . pardon ! , ' auto show ' larda da, yarıdan az çıplak ,
ama dardan d a sıkı kıyafetleriyle arabaların üzerine iliş(tiril)miş
manken kızlar; burada da, arabaya hakaret gibi bir şeyler var aslın
da; altın değil de et kaplama: bir arkadaşı m , o zamanlar CSO ' da vi
yolonist, İ stanbul ' dan gelmiş şarkıcı bir kıza beni doçent diye tak
dim etmişti de , daha tam tamına düz bir asistanken , sanki düz Ka
dir olarak tan ıştırılmaya değmezmişim gibi , üstelik de bana kıyak
çılık yapıyormuş havasıyl a ; adam la bir daha ne görüştüm , ne de ko
nuştum, aşağı yukarı yirmibeş yıl oluyor .
Evet , ' bilgi toplumu ' nu n ' bilgi ' s i , enformasyon ' a karşılık ola
rak kullan ı lmaktadır ve de enformasyon , kendisini edinenden tü
müyle bağımsız olarak , onun herhangi bir katkı ve katılımı kesin
l i kle söz konusu olmaksızın üretilip biçimlendirilmiş bir bilgiye te
kabül eder: enformasyon , bir bakıma , kullanıma hazır (konfeksi
yon ürünü) bir bilgidir. Ancak , her kullanıma hazır l ı k kul lanıcı-
,
136 GLOBAUEŞ(T/RJME TERÖRÜ
ise , tam tamına işte o şeyi n dışında yer alıyor, o şey içi nde ne fail ,
ne de meful olarak yer almıyor olma ön koşuluna bağlı olan bir du
rumdur. Tabii bu arada , bir de olayın doğrudan tanıkları varsa, on
lar için de : öğretmen öğrenciyi ısırdığı nda sınıfta bulunan diğer öğ
renciler için de bu olay bir haber niteliği taşı mayacaktır. Kısacas ı ,
hangi durum y a d a olay söz konusu olursa olsun , insan eğer fail ,
meful y a da tanık durumunda ise , kesinlikle ' haber' dar konumunda
bulunamaz; dolayısıyla, ' haber'darı konumunda bulunduğu hiç bir
olay ya da durumun da kesinlikle ne fai l i , ne mefulü ne de tanığı
olabilir. Ancak bu , ontolojik olarak böyledir ve de ne ontolojik ile
epistemolojik aynı ve tek şeydir; ne de epi stemolojik doğrudan
doğruya ve mutlak bir birebirlik içinde ontolojik tarafından belirle
nir diye bir şey vardır -ki , öyle olsaydı ne bilime gerek , ne de ide
olojilere/propaganda ve manipülasyonlara yer kalırd ı : insan , fail ya
da meful durumunda olup da, pekala bunun bilincinde olmayabi lir.
Tanıklık ise , adı üstünde , zaten doğrudan doğruya ve de tümüyle ta
nımaya bağlıdır: duyuların, duyumladıklarımızın tanımını da veri
yor o lmadığı bir veri iken , insanın da duyumladıkları arasından an
cak tanımını bildiklerini/yapabildiklerini tanıyıp tanık konumuna
geçebileceği açıktır.
138 GWBAUEŞ(T/R)ME TERÖRÜ
İ şte size tam tamına, Yeni Dünya Düzeni açısından ideal in
san/insanlara ideal diye sunulan insan modeli : ' özgür ve bağımsız
birey ' . Bir kendisi vardır bu Dünya' da; bir de kendileriyle aynı
oyunda , aynı sahneyi , üstelik aynı rolü paylaşmanın da ötesinde ay
nı reji(y/m)e tabi olarak devindiğini , varolduğunu idrak edemediği ,
daha doğrusu aynı ve tek bir reji(m) tarafından , o reji(y/m)e tabi ol
duklarından ve her biri kendisini ve salt kendisini oyun dışı sand ı
ğından dolayı , hiç biri belirli ve aynı tek bir senaryodaki yine tek ve
"B /WI ÇA.(;/fTOPLUMU " MA.SA.U 139
' Ö teki ' s i sanal olanın ' ben ' i de ister istemez sanal olacaktır; ta
bii , bu durumda ·· özgür ve bağımsız birey' olmak bir yana, bütün
bireyselliği sadece bedeniyle , yani zoo-fizik varlığıyla sınırl ı , dola
yısıyla sadece zoolojik türünün ' birey ' i bir ' bireyci ' ; zira türdeşle
riyle tam tamına özdeş; yani onlarla aynı düzenliliğe ve belirleyici
likler hiyerarşisine , kısacası aynı rejime , aynı rej i ' nfo komutlarına
(talimatlarına) tabi ; ama , ortada kendisini de kapsayan bir re
ji(nlm)in olduğunun farkında deği l ; zira komutlar (talimatlar) , en
formasyon (malumat , haber) olarak formatlanmış; dolayısıyla re
ji(m) ile hiç bir davası/sorunu yok : kendisi olarak , kendisi için dav
ranıp devindiğini/varolduğunu sanıyor, tam bir ' kendiliğinden
(spontane ) ' ' bireysellik' çerçevesinde ; ama tabii ' kendisi içi n ' dav
randığı kesin de , ' kendisi olarak ' ' kendiliğinden' davranmadığı da
bir o kadar kesin: buradaki insanımız -tekrar ediyoruz- müthiş bi
reyci ama , sosyal-beşeri' boyutu itibariyle ne denli bireyciyse aynı
ölçüde de bireysellikten yoksun ; bütün ' öteki ' leriyle birlikte aynı
oyunun aynı rolünün aynı ölçüde bilinçsiz bir figüranı/figüranların
dan biri . Tek derdi , ' öteki ' ler hakk ı nda her an daha fazla ve daha
ayrıntılı ve daha/en önce ' bilgi ' sahibi olup sahneye en hakim olan
pozisyonu kestirmek/kapmak . Oysa aslında her pozisyon (seyirci
koltuğu ya da locası) sahnen in içinde , daha doğrusu sahnenin ken
disi , doğrudan doğruya ve de sadece ve sadece işte bu seyirci kol
tuklarından/pozisyonlarından oluşuyor; ama, her bir koltukta/pozis
yonda oturanın/bulunanın gözündeki/kafasındaki sahne , kendi kol
tuğunun/pozisyonunun dışındaki her yer . Öyleyse buradaki yegane
problematik, oyunun akışına göre her an yeniden en doğru pozisyo
nu yakalamak; doğru zamanda , doğru yerde bulunup doğru davra
nışı yapmak : yaşasın -kız tavlama sanatı ndan , halkla ilişkiler ya da
işletmeciliğe- Davran ış B i l im( ! )leri . . .
140 GWBAUEŞ(T/R)ME TERÖRÜ
çekte yoktur; ama Yeni Dünya Düzeni aynı zamanda Tarihin So
nu ' na da tekabül edecekse/ediyorsa -ki , bunun böyle olduğunu/ola
cağını iddia eden , bizzat bu yeni düzenden yana ideologların ken
di leridir- , böyle bir düzenin gerçekleşmesi ve sürmesi açısından zo
runlu olan insan( ! ) , işte tam tamına böyle bir insandır; zira , ' tarihin
sonu ' demek , - tarihin yegane öznesi insan olduğuna göre- insanın
tarih üretir -tarihin öznesi- olmaktan çıkması demektir. İ nsanın , ta
rihin öznesi -tarih üretir- hale gelmesini n , en/ilk başta , diğer canlı
larla birl ikte ve eşit derecede kendisine tabi olduğu doğal belirleyi
cili kler hiyerarşisini , yani yapıyı değişikliğe uğratması , dolayısıyla
doğal belirleyicil ikler karşısındaki mutlak tabiliğini şu ya da bu öl
çüde geri leti p , sıfır özgürlük noktasının şu ya da bu ölçüde ötesine
geçerken , salt bel irlenmişliğinden ibaret canlı bir nesne olmaktan
çıkıp bel irleyicilik payına da sahip bir özne haline gelmesi olarak
gerçekleştiğini dikkate alırsak , Tarihin Sonu ' nun da ancak , mevcut
düzenlilikle barışık -böyle bir düzenliliğe tabi olarak davrandığın ı ,
yani salt bel irlenmişliğinden ibaret bir varlık olduğunu kesinlikle
hissetmeyen- bir insan temelinde gerçekleşebilecek olduğunu söy
leyebiliriz .
Sömürge-işi (bon pour l ' Orient) adlandırılma biçimi ' bilgi top
lumu ' olan 'enformasyon/haberdarlık/malumatdarlık toplumu ' ef
sane/pratiğinin , ' globalleşme çağı ' kapitalizminin kendi kendisini
gerçekten de global ve ilelebed payidar kılmak üzere insanı tarih
sizleştirme stratejisi açısından ne denli işlevsel , tabii bir o kadar da
vazgeçilmez olduğu ise , tam tamına şu noktada apaçık ortaya çıkar:
' açıklamak ' , yani belirleyicilikleri ortaya koymak/insanın kendi be
lirlenmişliğini de ortaya çıkartmak , bilim ' i n ; zaman ve mekan için
de belirlenmiş münferit/sınırlı/natamam/kısmi (partiel ; partiel' liği
ölçüsünde de , ister istemez partial) tezahür ve gerçekleşimleri -zi
hin düzeyinde- aşıp, evrensel/genel-geçer referans çerçeveleri kur-
146 GWBALLEŞ(T/R)ME TERÖRÜ
mak ise felsefe ' nin işidir ve işte bu yüzden de bilimsel bilgi hasbi'
(çıkar-gütmez , dezenterese , disinterestıd) , felsefi bilgi de aristokra
tik (somut koşullara/durumlara tepeden , ama bu sayede de yukarı
lardan bakan) olmak zorundadırlar; oysa enformasyon , kullanıma
hazır/kullanım amaçlı bir bilgi olup , ne aristokratikliği , ne de has
bi'liği söz konusu olabilir: enformasyon , aristokratik değildir, zira
bugünü/buray ı , zaman ve mekanla sınırlı somut durumları elinin
tersiyle itiverip daha bir yukarılardan , zamana ve mekana göre eği
lip bükülmeyen bir zeminden bakamaz; hasbi ise , olamaz; yani , en
formasyon hasbi' , hasbi' ise enformasyon olamaz ; zira , her enfor
masyon mutlaka ve mutlaka pragmatik bir değeri gerçekleştirmek
üzere varlık kazanır; yani , kullanılmamak üzere , enformasyon , ne
toplanır, ne de -satın- alınır.
Burada niyeti miz Türkçe 'yi yüceltmek değil : ama şu da bir va
kıa ki , sporun tanımı da şöyle : ferdi veya kollektif oyunlar şeklinde
yapılan , genellikle yarışmaya yol açan , bazı kesin -net- kurallara
göre uygulanan ve ani -anında , doğrudan , dolaysız- bir yarar getir
mesi beklenmeyen beden hareketlerinin tümü (Meydan Larousse) .
(*) G lobal H ayvanat B ahçesi ' n i n Nesebsizler Kafesi : Futbol , Yeni Türkiye ,
Nisan 1 998
150 GWBALLEŞ(TIRJME TERÖRÜ
arasında belirli bir oran bulunanları bundan farklı bir oran bulunan
lara göre peşinen avantajlı kılan bir spor dal ı , bu türden farklılıkla
rın peşin bir belirleyiciliğe sahip olmadığı bir spor dalına göre bir
medeniyet eseri niteliği taşıyor olmanın çok daha uzağında olacak
tır. Başka bir şekilde söylersek , beşeri bir olgu ve bir toplumsal dü
zenleyicilik türü olarak spor, kendisinin aktörleri durumundaki in
san bireylerinin kendi dışlarından belirlenmiş özellikleri arasındaki
farkl ılıkları , spor süreci içi nde gerçekleştirilecek değerler açısından
herhangi bir işlemsel değere , yani kıymet-i harbiyeye sahip olmak
tan çıkartabildiği ölçüde , potansiyel olarak bütün insanları eşit de
recede kucaklama yeteneğine sahip bir toplumsal çimento niteliği
de taşıyor demektir. B u ise , futbolun neden diğer spor dallarına gö
re , neredeyse kıyas kabul etmez bir yaygınlık gösterdiği ve bir ta
kımla ve/veya futbolcuyla özdeşleşme temelinde kollektif vecd hal
leri yaratılmasına neden fevkelade müsait bir ortam oluşturduğu
üzerinde düşünürken mutlaka di kkate alınması gereken bir husus
tur.
Futbol , diğer spor dallarına göre , bir takım ve/veya bir oyun
cuyla özdeşleşmeye çok daha müsaittir ama , insanların böyle bir
özdeşleşmeye müsait hale gelmeleri futbolun kendisinden kalkıla
rak açıklanacak bir şey değildir. Öyleyse burada işe futbolun ken
disinden değil , her ne temelde olursa olsun özdeşleşmenin anatomi
sini ve özdeşleşme ihtiyacının dinamiklerini ortaya koymakla baş
lamak gerekecektir. İ şte bu noktada hemen şunu söyleyelim ki , can
sız veya canlı , hayvan veya insan , bütün varlıkların kendisiyle öz
deş oldukları bir şeyler vardır; daha doğrusu , bunlar arasında , fark
lı noktalar temel alınarak özdeşlik kurmak , yani bu varlıkları belir
li bir nokta temel inde kimliklendirmek mümkündür: örneğ i n , buz ,
su ve buhar , moleküllerinin H20 olması esasında özdeştirler; bütün
canlılar nefes alıp veriyor olmaları esasında özdeştirler; bütün eşek
ler eşek olmaları esasında özdeştirler, hakeza bütün i nsanlar da in
san türüne mensubiyetleri esasında , bütün kadınlar da dişi olmaları
esasında vb . . . Bu durumda şunu söyleyebi liriz ki , biri ncisi , özdeş
lik özdeş olanların kendi dışlarından bel irlenmiş yanları , yani nes
ne yanları temelinde söz konusu olabilen bir durumdur; ikincisi , her
özdeşlik mutlaka ve mutlaka , gerçek varlıktan kalkılarak yapılan
;�irgeyici bir soyutlama aracılığıyla kurulur: buz , su ve buhar, her
üçü de moleküllerinin H20 olması temelinde birbirleriyle özdeştir
ler ama , su , buz ve buharın aynı şeyler olmadıkları da bir bedahet
tir.
(*) B u anlamdaşlığı tespit edi p üzerinde düşünen v e çok önemli bir düşünme
arac ı olarak hepimize kazand ı ran sosyolog dostum Prof. D r.Nilgül Çelebi ' ye
burada bir kez daha teşekkür ediyoru m .
KIMiJKLER PANA YIRINDA BiR UCUZ ÇADIR . . . 155
Belirli bir anın Tarihin Sonu 'na tekabül etmesini isteyecek , öy
leymiş gibi ilan edecek ve öyle olması yolunda çaba harcayacak
olanlar, tabii' ki , o an itibariyle en avantajlı durumda ve kurulu dü
zenden en fazla çıkarı bulunanlar kimler ise , işte onlar olacaktır. Bu
hususu dikkate aldığımızda , mensubiyet temelindeki kimlikler te
mel/evrensel parametre hal ine getirilirken , insanın tarihin öznesi
olmaktan düşürülüp, tarihin de bugün geldiği nokta itibariyle ni
hai/değişmez bir mutlaklık statüsüne oturtulup dondurulduğu , dola
yısıyla bundan sonraki zamanların artık ebedi' bir şimdiki/geniş za
man olarak yaşanacağı bir dünyanın kimlerin idealindeki dünya
olabileceğinin ipucunu da yakalamış oluruz. Şöyle ki , bütün yarın
ların aynen bugün gibi yaşanmasını isteyecek olan , bugün kim ege
mense , mevcut düzenek kimi egemen kı lıyorsa, işte odur.