Professional Documents
Culture Documents
TEZ YÖNETİCİSİ
Prof. Dr. İsmail ÖĞRETİR
ERZURUM-2019
I
İÇİNDEKİLER
ÖZET............................................................................................................................. III
ABSTRACT ................................................................................................................... IV
ÖNSÖZ ............................................................................................................................ V
GİRİŞ ............................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM
JUNG VE BİLİNÇALTI
1.1. BİLİNÇALTINDA GEÇMİŞ VE GELECEK ...................................................... 3
1.2. İNSAN RUHU VE RÜYALAR ............................................................................... 6
1.2.1 İnsan Ruhunun Yapısı .......................................................................................... 6
1.2.2. Kişilik Yapısı....................................................................................................... 7
1.2.3. Rüyaların Önemi ................................................................................................. 8
1.2.4. Rüyaların Kökeni ................................................................................................ 9
1.2.5. Rüyalarda Arketipler ......................................................................................... 10
1.2.6. Rüyaların Analizi .............................................................................................. 11
İKİNCİ BÖLÜM
JUNG’A GÖRE İLKÖRNEKLER (ARKETİPLER)
2.1. SELF (BEN) ............................................................................................................ 14
2.2. GÖLGE ................................................................................................................... 15
2.3. PERSONA ............................................................................................................... 16
2.4. ANİMA-ANİMUS .................................................................................................. 17
2.4.1. Anima ................................................................................................................ 17
2.4.2. Animus .............................................................................................................. 18
2.5. DİĞER ARKETİPLER ......................................................................................... 19
2.5.1. Büyükanne Arketipi .......................................................................................... 19
2.5.2. Anne Arketipi .................................................................................................... 20
2.5.3. Baba Arketipi .................................................................................................... 21
2.5.4. Çocuk Arketipi .................................................................................................. 21
2.5.5. Renkler Arketipi ................................................................................................ 21
2.5.6. Bilge Kişi Arketipi ............................................................................................ 22
II
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TONI MORRİSON ve AŞK
3.1. AŞK’IN ÖZETİ ....................................................................................................... 24
3.2. AŞK’DA ARKETİPLER ........................................................................................ 25
3.2.1. Gölge ................................................................................................................. 26
3.2.2. Persona Arketipi ................................................................................................ 30
3.2.3. Anima Arketipi .................................................................................................. 31
3.2.4. Animus Arketipi ................................................................................................ 32
3.2.5. Bilge Kişi Arketipi ............................................................................................ 34
3.2.6. Büyükanne Arketipi .......................................................................................... 35
3.2.7. Anne Arketipi .................................................................................................... 35
3.2.8. Ben Arketipi ...................................................................................................... 36
3.2.9. Arama Arketipi .................................................................................................. 37
3.2.10. Aşık Arketipi ................................................................................................... 38
3.2.11. Cinsel Saldırı Arketipi ..................................................................................... 39
3.2.12. Renkler Arketipi .............................................................................................. 40
3.2.13. Yalnız Yaşayan Kadın Arketipi ...................................................................... 41
3.2.14. Yeniden Doğuş Arketipi.................................................................................. 43
3.2.15. Doğa Arketipi .................................................................................................. 44
3.2.16. Diğer Arketipler .............................................................................................. 46
3.3. AŞK ROMANINDA RÜYA ................................................................................... 47
SONUÇ ........................................................................................................................... 50
KAYNAKÇA ................................................................................................................. 52
ÖZGEÇMİŞ ................................................................................................................... 55
III
ÖZET
2019, 55 Sayfa
Aşk adlı romanında toplum içerisinde aralarında aile ve akrabalık bağları bulunan
kadınlar arasındaki miras mücadelesini işlemesi romanı çok ilgi çekici hale
getirmektedir. Jung’a göre bütün insanların tecrübeleri kollektif bilinç altında toplanmış
her bireyde genetik olarak ortaya çıkmaktadır. Jung, kollektif bilinç altının içeriğini
arketip (ilk örnek) kavramı ile açıklar. Arketipler, bireylerde çağrıştırdığı imgeler ve
semboller ile gün yüzüne çıkarlar. Bireyler genetik olarak sahip oldukları arketipleri,
tecrübe edindikçe anlamlandırıp daha da yeni anlamlar yükleme çabasına
girişmektedirler.
Bu çalışmada Toni Morrison’un Aşk adlı romanı arketipsel bir bakış açısıyla
incelendi. Bu çalışmanın Jung psikolojisi ve arketip kavramları ile ilgilenen kişilere
kaynak olabileceği kanaatindeyiz.
ABSTRACT
MASTER THESIS
2019, 55 pages
In her novel Love there is a struggle between women, who are relatives with each
other, for inheritance and it makes the novel more interesting. According to Jung, all
people’s experiences store under collective unconscious and each person earns it
through genetic. Jung explains collective unconscious with the images and symbols of
people. Individuals in society attempt to make sense of archetype that are gained
through genetic heritage and they try to give new meanings to them.
This study can help people who are interested in Jung psychology and archetypal
concepts.
ÖNSÖZ
GİRİŞ
Carl Gustav Jung 1875’te İsviçre’de dünyaya geldi. Ünlü bir yazar ve psikolog olan
Jung çocukluğunda çok içine kapanan biriydi. Babası bir rahip ve annesi dinine çok
bağlı olmayan bir Hristiyandı. Bu yüzden bu iki zıt düşünce onun dünyasını çok
etkilemişti. Jung, Basel’de yatılı okudu. İlk eğitimi arkeoloji olmasına rağmen, tıp
fakültesine devam etti. Basel Üniversitesi’nde ünlü nörolog Krafft Ebing'in yanında
çalışırken psikiyatri eğitimi almaya karar verdi. Mezun olduktan sonra Bulgaristan’daki
Burghoeltzli Akıl Hastanesinde görev aldı. Ayrıca Zürih Üniversitesi'nde ders verdi.
Jung tıp ve psikoloji okudu. Bir psikolog olarak hastalarını konuşarak tedavi etmek
yerine onların kişiliklerini keşfetmeyi daha ilginç buldu. 1
1907’de jung, Freud’u Viyana’da ziyaret etti ve Freud’un bilinçaltı düşüncesi onun
ilgisini çekti. Freud’un bu düşüncesi o zamanlar pekte desteklenmeyen bir düşünceydi.
Ama Jung’un şöhreti Freud’un fikirlerine gösterdiği ilgi ile başladı. Freud ile
arkadaşlığı onun psikoloji hayatında çok etkili oldu. Beraber Amerika’da birçok
konferanslara katılıp büyük ilgi toplamayı başarmışlardı. 1913 yılında Jung’un kendine
has olan fikirleri onun yolunu Freud’dan ayırdı. Bu ayrılıktan sonra Jung depresyona
girmişti ve 5-6 yıl bu hastalıkla mücadele etti. Bu dönemde kendi dünyasına çekilen
Jung bütün sosyal işlerini bırakıp, kendi ruh halini analiz etmeye karar verdi. Gördüğü
rüyalar yardımı ile hem hastalığından kurtulmayı başardı hem de arketipler ve bilinçaltı
unsurlarını keşfederek psikoloji dünyasına büyük katkıda bulundu.
Jung birçok kültürü ve dini araştırarak bilinçaltı zihnini herkese tanıtmıştır. Jung
‘’analitik psikoloji’’ keşfi ile büyük şöhret kazandı. Bu konular hakkında birçok kitap
yazdı ve hastalarını bu yöntemle tedavi etmeyi başardı.
1
Frieda Fordham, Jung Psikolojisi. (Çev. Aslan Yalçıner), Say Yayınları, İstanbul 1997, 7-8.
2
Ruth Snowden, Jung: The Key Ideas, London 2010, 8-9.
2
Sonrasında Jung, çalışmalarında zihin, ruh ve bilinçaltı konuları ile ilgilendi. Jung,
ruh kelimesini sürekli hareket eden bir nesne olarak adlandırdı ve genel ruh enerjisine
de “libido” adını verdi.
Frieda Fordham, Jung Psikolojisi adlı kitabında libido kelimesini şöyle tanımlar:
“Libido iki karşıt kutup arasında akmaktadır. Bir benzetme yaparsak, yürekteki
diastol ve sistol’a ya da bir elektrik devresinin artı ile eksi kutupları arasındaki
ilişkiye benzetebiliriz. Jung, genel olarak karşıt kutupları ‘karşıtlar’ olarak dile
getirmektedir. Karşıtlar arasındaki gerilim arttıkça enerji de artar.
Bu karşıtlık olmadan, ortada enerji de olmaz. Çeşitli düzeylerde birçok karşıt
sayabiliriz: örneğin, ilerleme yani enerjinin ileriye doğru hareketiyle gerilme,
enerjinin geriye doğru hareketi; bilinç ve bilinçdışı, dışa dönüklük ve içe dönüklük;
düşünmek ve duyumsamak vb. Heraklitus’un yüzlerce yıl önce keşfettiği gibi
karşıtların düzenleyici bir işlevi vardır. Libido, kutuplardan birine doğru
ulaştığında onun karşıtına geçer. Bunun basit bir örneğini, aşırı bir davranışın
giderek çok farklı bir diğer davranışa dönüşmesinde buluruz. Tıpkı şiddetli öfkeyi
sakinliğin izlemesi ve nefretin sonunda sevgiye dönüşmesi örneklerinde sıkça
gördüğümüz gibi. Jung’a göre karşıtların düzenleyici işlevi insanın doğasında
vardır ve bu, ruhsal işlevin kavranabilmesi için gereklidir.”4
3
Jolanda Jacobi, Jung Psikolojisi, (Çev.: Mehmet Arap) .İlhan Yayınları, İstanbul 2002, Önsöz.
4
Fordham, 19
3
BİRİNCİ BÖLÜM
JUNG VE BİLİNÇALTI
Jung’a göre gördüğümüz rüyaların hepsi bir anlam taşır ve bunların hepsi
bilinçaltına bağlıdır. Jung biliçaltının büyük bir güce sahip olduğunu söyler ve bu güç
dengeyi sağlamaya çalışır. Bilinç normal durumlarda belirli bir olaya karşı bireysel
tepki gösterebilir. Bilinçaltı ise bireyin iç hayatındaki zorluklara göre tepki verir. 5 Her
ne kadar bilinçaltı önemsenmese de onun insan hayatında önemli bir yeri vardır. Eğer
bir insan rüyaların önemini bilirse o zaman bunların makul ve bir amaç taşıyan bir olay
olduğunu kabul eder. Bilinç ve bilinçaltının nasıl birbiriyle irtibatta olduğunu görmek
için Jung’un örneğinden yola çıkabiliriz:
5
Carl Gustav Jung, Analitik Psikoloji, (Çev.: Ender Gürol). Payel Yayınevi, İstanbul 1997, 33.
6
Carl Gustav Jung, İnsan ve Sembolleri, (Çev.: Hatice Mukaddes İlgün), Kabalcı Yayınları, İstanbul
1985, 28.
4
“Öğrencilerinden biriyle derin bir şöyleşiye dalmış bir şekilde kırsal bir yerde
yürümekte olan bir profesörün şu olayını özellikle açıklayıcı bulurum. Yürürken,
bir anda çocukluğunun ilk yıllarındaki anılarının araya girerek düşüncelerini
engellediğini fark etmişti. Kendisi bu araya girmeyi bir türlü açıklayamıyordu.
Konuşma sırasında söylediği şeylerin bu anılarla bir ilişkisi yokmuş gibi
görünüyordu. Dönüp arkasına baktığında bu anılar aklına geldiği anda bir çiftlik
evinin önünden geçmiş olduklarını fark etti. Öğrencisine fantezilerin başladığı
noktaya geri dönmelerini önerdi. Geri döndüklerinde kazlardan gelen koku
dikkatini çekti ve anılarının canlanmasına sebep olanın bu koku olduğunu anladı.
Çünkü gençliğinde içinde kazların da olduğu bir çiftlik evinde yaşamıştı ve
kazların kendine özgü kokusu, yıllardır unutmuş olsa da onda kalıcı bir etki
bırakmıştı. Gezi sırasında köy evinin yanından geçerken subliminal olarak kokuyu
fark etmiş, bu bilinçdışı algı çoktan unutulmuş çocukluk anılarını canlandırmaya
yetmişti. Algı, subliminal idi, çünkü o sırada kişi dikkatini başka bir yere vermişti
ve uyarı bunu aşıp doğrudan bilince ulaşacak kadar güçlü değildi. Yine de
‘unutulmuş’ anıları canlandırmıştı. Böyle bir ‘işaret’ ya da ‘tetikleyici’ etki,
nevrotik semptomlar kadar bir bakış, koku ya da sesin geçmişteki bir ortamı
hatırlattığı zaman canlanan iyi anıların başlangıcını da açıklayabilir.”7
Yukarıda verilen örnekte olduğu gibi her insan hayatında bu tür olaylar
yaşayabilir. İnsanlar yaşlandıkça geçmişte olan yaşantılarını unutabilirler. Verilen
örnekte bu olayı yaşayan kişi bir profesör ve orta yaşlı birisiydi. Bu kişinin
çocukluğunda yaşadıklarını unutması normal bir durumdur. Fakat Jung’un da
yaptığı tespitlere göre her ne kadar da geçmiş unutulursa unutulsun geçmiş
bilinçaltında bir yerlerde saklıdır ve onu tetikleyen bir şey olduğunda hemen
ortaya çıkar. Mesela profesör için yıllar önce aldığı bir koku tetikleyici bir madde
olmuş ve aldığı koku onu çocukluk yaşlarına ve yaşadığı çiftliğe geri götürmüştür.
Unutulan olaylar için bir sürü neden vardır. Unutmanın nedeni sürekli merak
konusu olmuştur. Unutulan olayların hatırlanması için değişik yollar vardır. Yazarların
da başına gelebilecek olaylardan bir tanesi budur. Mesela bir yazar yazdığı konuya
odaklanmış iken birden başka bir düşünce onu tamamen farklı bir yöne sürükleyebilir.
Eğer ona nedeni sorulsa büyük ihtimalle o da nedenini bilmiyordur. Bir yazarın yazdığı
eserin başka bir yazarın eserine benzemesi buna örnek gösterilebilir. Jung bu olay ile
ilgili kendi yaşadığı bir olayı şöyle anlatır:
7
Jung, İnsan ve Sembolleri, 30.
5
“Bunun çarpıcı bir örneğiyle Nitzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı kitabında
karşılaştım. Yazar burada 1686 yılından kalma bir gemi seyir defterinde yazılı olan
bir olayı kelime kelime aktarmıştır. Tamamen tesadüfi olarak bu denizci hikayesini
1835’te (yani Nitzsche’nin kitabını yazışından yarım yüzyıl önce) okumuştum.
Yazılanların aynısını Böyle Buyurdu Zerdüşt’te görünce onlardaki Nitzsche’nin
alışılmış tarzına uymayan garip üsluba şaşırmıştım. Kendisinin belirtmemiş
olmasına rağmen Nitzsche’nin söz konusu kitabı okumuş olduğundan emindim. O
zamanlar hala hayatta olan kız kardeşine yazdım. Kız kardeşi, kendisinin ve
ağabeyinin ağabeyi henüz 11 yaşındayken bu kitabı beraber okumuş olduklarını
hatırladı. Bana kalırsa, kitabın içeriğinden Nitzsche’nin bu öyküyü bilerek aşırmış
olduğunu çıkarmak akla uygun değildi. Bu hikâye aradan 50 yıl geçtikten sonra
beklenmedik bir şekilde bilincinin odak noktasına çıkıvermişti. Bu tür vakalarda-
eğer farkına varılmamış ise- gerçek bir hatırlama söz konusudur. Aynı türden
durum bir müzisyenin başına da gelebilir. Çocukluğunda duyduğu hoş bir melodi
ya da popüler bir şarkı yetişkin iken yazdığı senfonide beklenmedik şekilde bir
motif olarak ortaya çıkabilir. Bir fikir ya da imaj biliçdışından bilinçli zihne
dönüşmüştür.”8
Jungun verdiği örneğe bakılırsa unutmanın doğal bir eylem olduğu anlaşılabilir.
Unutmak herkesin hayatında yaşayabileceği bir olaydır. Yazarın kız kardeşinin
söylediklerine göre abisiyle çocukken Nietzsche’nın kitabını okumuşlardı. Fakat abisi
bu kitabı okumalarının üzerinden uzun bir zaman geçtikten sonra kendi kitabını
yazmıştı. Kitabı yazarken belki de çocukluğundan bir şey hatırlamıyordu. Fakat her ne
kadar çocukluğundaki olayları unutsa da bu olaylar kişinin bilinçaltında saklı olduğu
için ona gereken yerlerde bazı yardımlarda ve hatırlatmalarda bulunmuştu. Aynı olay
kazların kokusu ile çocukluğunu hatırlayan profesör için de gerçekleşmişti. Burada
Nitche’nin fikirlerini çalmış olduğunu söylemek yanlış olur. Çünkü bu kasıtlı bir şekilde
yapılmış olan bir şey değildir. Bu durum belki bilinçaltındaki bilgilerin gün yüzüne
çıkmasıyla da açıklanabilir. Bazı düşünceler de vardır ki bilinçli zihninde yer almamıştır
fakat bilinçaltına itilmiş olabilir. Bu tür durumlara modern zamanda çok rastlanmaktadır
ve Jung’a göre bilim adamları ve filozofların birçoğu yaptıkları keşifleri buna borçlular.
Bazı düşünceler de vardır ki hiçbir zaman bilinçli zihinde yer almamıştır fakat
bilinçaltına atılmış olabilirler. Bu tür şeylere günümüzde çok rastlanmakta ve Jung’a
göre bilimadamları ve filozofların birçoğu yaptıkları keşifleri buna borçlular9.
8
Jung, İnsan ve Sembolleri, 33.
9
Jung, İnsan ve Sembolleri, 28-30.
6
Jung, sayke (psyche) hakkında konuştuğu zaman hem ruh hem de zihinden
bahseder. Ona göre insanın ruhu sürekli gelişmek için değişebilir. Ruhtaki bilinçli
düşüncelerin her zaman bilinçsiz düşüncelerle dengelendiğini söyler ve eğer bir insan
bu bilinçsiz düşüncelere aldırmazsa bazı hastalıklara yol açabilir diye belirtir. Bu
konuyu daha iyi anlamak için Freud ve Jung’un gösterdikleri yollara göz atmakta fayda
var. İlk olarak Freud insanların bunu daha iyi anlaması için insan ruhunu ikiye böler:
birincisi bilinçli zihin ve ikincisi bilinçaltı zihin. Freud’a göre bilinçli zihnin içinde
düşünceler, yapılanlar ve mantıklı olan her şey vardır ve birey bunlardan haberdardır.
Bilinçaltı zihin ise Freud’a göre arka plana atılan düşüncelerdir ve kolayca onlara
ulaşılamaz. Daha sonra Freud, üçüncü bir kısmı da insan ruhuna ekledi ve ona yarım
bilinçli zihin adını verdi. Yani bilinçli ve bilinçaltı zihnin arasında bir yerdir ki unutulan
düşünceler oradadır ve istenildiği zaman çok kolay bir şekilde onlar hatırlanabilir10.
“Bilinç, kişinin doğrudan farkında olduğu ve tanıdığı bir zihin parçasıdır. Yaşamın
ilk döneminde, belki de doğum öncesinde belirmeye başlar. Çocuk giderek ana-
babasını, oyuncaklarını ve çevresindeki diğer objeleri seçmeye başlar. Bilinç
alanının geliştirilmesi, Jung'un düşünme, hissetme, duyu ve sezgi diye
"adlandırdığı zihin işlevlerinin günlük yaşamda sürekli uygulanmasıyla sağlanır.
Çocuk bu işlevleri eşit oranlarda kullanmaz, genellikle birini diğerlerine oranla
daha sık kullanır. İşte bu seçicilik, temel karakter yapısı olarak, bir çocuğun
diğerinden farklılığını belirler. Düşünmeye yönelik bir çocuğun karakteri,
duygulara yönelik çocuğunkinden farklı olur.” 11.
Jung da Freud gibi insan ruhunu üç bölüme ayırmıştır. Fakat onun tanımları
Freud’dan farklıdır. Ona göre bilinçli zihin Freud’un da dediği gibi bilinen mantıklı
düşüncelerle doludur. Benlik ve egonun bunun en önemli parçası olduğunu belirtmiştir.
Bu bölümün görevi sadece düşünceleri düzene sokmaktır.
Bilinçaltı zihin her birey için özeldir ve orada unutulan anılar ya da geri çevrilen
istekler vardır. Jung’a göre kolektif bilinçaltı arketiplerden oluşmuştur ve bireysel
10
Snowden, 40-42.
11
Engin Gençtan, Psikanaliz ve Sonrası, Hür Yayın A.Ş., İstanbul 1981, 172.
7
değildir, hemen hemen herkeste vardır. Jung’a göre kolektif bilinçaltı insan ruhunun
gerçek ve asıl unsurudur12.
Jung’a göre insanın kişilik yapısını anlamak için şu üç soruya cevap verilmelidir:
Birincisi, kişilik hangi bölümlerden oluşur? İkincisi, kişinin enerji kaynakları nelerdir
ve bunlar nerede toplanır? Ve üçüncü soru, insan hayatı boyunca nasıl kişiliğini
geliştirebilir? Jung’a göre ‘’Bu üç soru kişilik kavramının yapısal, işlevsel ve gelişimsel
yönlerini yansıtırlar.’’14
‘’Jung ekolünde kişiliğin tümü psişe olarak adlandırılır. Latince kökenli olan bu
sözcük o dilde "ruh" anlamına gelirse de günümüzde daha çok "zihin" sözcüğünü
karşılamaktadır. Psişe, bilinçli ya da bilinçdışı, tüm duygu, düşünce ve
davranışları içerir, tasanın fizik ve toplumsal çevresine uyum yapmasını sağlar.
Psişe kavramıyla Jung, insanı bir bütün olarak ele alır ve kişiliğin birbirinden
farklı yapıda parçaların bir araya gelmesinden oluştuğunu kabul etmez.
Gerçekte insan bütünleşmek için çaba göstermez; buna zaten sahiptir, onunla
birlikte doğmuştur. Ancak, yaşamı boyunca bu bütünlüğe yeni boyutlar katmaya ve
onu birbirine karşıt çatıışan parçalara bölünmekten korumaya çalışır.
Psikanalistin görevi, bütünlüğünü yitiren kişilerin bunu yeniden kazanmalarına
yardımcı olmak ve psişeyi güçlendirerek, böyle bir dağılmanın gelecekte yeniden
yaşanmasına karşı önlem almaktır. Bir başka deyişle, psikanalizin amacı
psikosentezdir. Psişe, birbirinden farklı biçimde çalışan, ancak birbiriyle etkileşim
12
Snowden, 41-43.
13
Fordham, 23.
14
Gençtan, 171.
8
Rüyalar ile ilgili teori ilk olarak Freud’un fikriydi ve daha sonra Jung Freud’un
teorilerinden ilham alarak yeni teoriler ortaya koydu. Freud’a göre ruhsal ve zihinsel
sıkıntıları olan kişilerin kişiliklerine ulaşmalarının en temel yolu rüyalardır. Çünkü
rüyalar insanların içlerinde kalan ve gerçekleştiremedikleri istekleridir. Bu istekler
çocukluktan kalan istekler olduğu gibi cinsel istekler bile olabilir. Eğer birey bir şekilde
isteklerine ulaşamadıysa bunlar kişinin rüyalarına girebilir. Freud’a göre rüyalarda
bilinçaltındaki yasak ve saklı olan olaylar gün yüzüne çıkabilir. Ancak insan uyanıkken
bu yasak ve saklı olan istekleri kontrol edebilme yetisine sahiptir.
Jung rüyaların gizli bir fikir olduğunu düşünür ki bilinçaltı sürekli bu fikri anlatma
gereği duymaktadır. Bir rüya insanın gerçek ruh halinin sembolüdür.
15
Gençtan, 171-172.
9
Jung’un yorumlamakta zorluk çektiği bu rüya aslında sembolik bir rüyaydı ve Jung, bu
rüyanın doğrudan ne anlama geldiğini çıkaramıyordu. Çünkü bilinçaltının işlevi semboliktir.
Bilinçte olduğu gibi bu kelimeler ile anlatılamaz. Semboller ve motifler ile rüyasını anlatmaya
çalışıyordu. Jung gördüğü rüyayı, Avustralya’daki günlük dili resimsel dile çevirerek analiz
etmişti ve oradaki “sırtıma çıkabilirsin” deyiminden, gördüğü rüyanın ne anlama geldiğini
yorumlamıştı. Bunun her dilde aynı şekilde insanın karşısına çıkabilecek bir şey olduğunu ve bu
yüzden rüyaları daha iyi anlayabilmemiz için onları resimsel dile çevirmemiz gerektiğini
söylemiştir.
Jung’a göre rüyalar sembolik bir şekilde ortaya çıkarlar. Çünkü bilinçaltının işlevi
seomboliktir. Öte yandan bilinç bunu sembolik değil de kelimelerle ifade etmek ister.
Bu yüzden rüyaları daha iyi anlamak için onları yorumlamak gerekir.
Jung’a göre rüyalar doğal olaylardır ve insanın rüyalara bir katkısı yoktur. Rüyalar
bilinçaltında kalan ve kavrama gücüne sahip olmadığımız olaylardır.
16
Jung, İnsan ve Sembolleri, 39.
10
Jung’a göre bir psikolog, hastasının tedavi sürecinde sadece hastasının rüyalarıyla
ilgili değil belki hayatındaki mitler ve arketipleri de araştırıp aralarında bağ kurmalıdır.
Örneğin Meryem Ana rüyaya girebilir. Bu bir kutsal anne anlamı ya da tanrıça arketipi
anlamında olabilir.
Jung hastası olan bir kız çocuğunun rüyasını analiz ettiğinde çocuğun rüyalarının
büyük arketiplerle ilgili olduğunu fark etti.
Kendisi de psikiyatrist olan bir adam da çok önemli bir vakayla gelmişti. Birgün
Jung’a 10 yaşındaki kızının kendi el yazısıyla yazıp Noel için kendisine armağan ettiği
bir kitapçıkla geldi. İçinde kızın 8 yaşındayken görmüş olduğu bir dizi rüya vardı.
Bunlar o zamana kadar Jung’un gördüğü en garip rüya dizisiydi ve babanın şaşkınlığını
da anlayabiliyordu. Resimler çocuksu olmalarına rağmen tekinsizdiler ve babanın
kaynaklarını hiçbir şekilde anlayamayacağı imgelerle doluydular. Rüyalardaki motifler
şunlardı:
1. “Kötü hayvan”, birçok boynuzu olan yılan benzeri bir canavar öteki
hayvanları öldürüp yutuyor. Ama Tanrı dört köşeden dört ayrı ilah şeklinde
geliyor ve bütün ölü hayvanlara yeniden can veriyor.
2. Cennete doğru bir uçuş; orada pagan danslarıyla kutlama yapılıyor,
cehenneme doğru iniş, orada melekler iyi şeyler yapmaktadır.
3. Bir küçük hayvan sürüsü kızı korkutuyor. Hayvanlar dev gibi büyüyorlar ve
bir tanesi küçük kızı yutuyor.
4. Minik bir farenin içinden solucanlar, yılanlar, balıklar ve insanlar geçiyor.
Fare insana dönüşüyor. Bu, insanın kökeninin dört evresini göstermektedir.
11
Fakat kökenini, ailesinin mitler ve dinler ile olan düşüncelerinde bulamadı ve bu,
belki de Jung’un arketiplerinin kökeninin doğumdan öncesine ait olma teorisinin
ispatıydı. Folklor kelime anlamı olarak belli bir sayıda insanın bir araya gelerek aynı
figürleri sergilemesi olarak tanımlanır. Burada rüyaların da aynı bir folklor gösterisinde
olduğu gibi senkronize bir şekilde tekrar eden ortak biçimler gibi düşünülebilir.18
Jung kendi rüyasını örnek vererek bu rüyayı çok iyi bir şekilde analiz etmeyi
başarmıştır.
orada taş merdivenlere giden bir kapı aralığı görüyorum. Bu merdivenden büyük
kemerli bir odaya geçiliyor. Yerler büyük taş levhalarla kaplanmış, duvarlar da
çok eski görünüyor. Sıvayı kontrol ediyorum ve kiremit kırıntılarıyla karıştırılmış
olduğunu görüyorum.
Duvarların Roma tarzı olduğu anlaşılıyor. Heyecanım giderek artıyor. Bir köşede
taş levhalardan birinin üzerinde demir bir halka görüyorum. Levhayı çektiğimde
mağaraya benzeyen bir yere giden dar merdivenlerle karşılaşıyorum. Burası içinde
iki kuru kafa, kemikler ve kırık çömlek parçalarının bulunduğu tarih öncesi bir
mezara benziyor. Daha sonra uyanıyorum.”19
Jung ve Freud’un bakış açıları bir birinden farklı olduğu için Jung gördüğü bu
rüya hakkında kuru kafaların akrabalarına ait olduğunu söylemişti. Çünkü Freud’a göre
rüyada kuru kafa görmek ölümü arzulamaktı ve Jung Freud’un böyle düşünmesini ve bu
nedenden dolayı aralarının bozulmasını istemiyordu. Jung aslında bu rüyayı analiz
ettiğinde anladı ki bu rüya onun kendi hayatının özetini anlatıyor. Çünkü Jung büyük bir
evde büyümüştü. Bu ev tahminen 200 senelik bir evdi. Alt kattaki odalar Jung’un
mitlere olan ilgisini gösteriyordu. Jung, Yunan felsefeleri üzerine ve diğer dinlerde
araştırma yaptığı için Hristiyanlığa olan inancından biraz uzaklaşmıştı. Bu yüzden alt
kattaki odalar ona karanlık görünmüştü.
19
Jung, Din ve Psikoloji, 52.
13
İKİNCİ BÖLÜM
Arketip kelimesi ilk defa Plato zamanında kullanılmıştır. Plato arketiplerin ideal,
ölümsüz olduklarını öne sürmüştür. 20. Yüzyılda Jung, ilkörneklerin psikolojiye
kazandırılmasına sebep olmuştur.
Jung ‘ego’ kelimesinin bilinçli zihnin bir parçası olduğuna inanırdı ve onun
insanın asıl kişiliğinin göstergesi olduğunu söylerdi. Jung ego ve bilinçli zihni
birbirinden ayrı tutmazdı ve bazen ona ‘ego-consciousness’ kelimesini kullanırdı24.
Jung insan ruhunun sabit olmadığını ve hayat boyunca geliştiğini de vurgulamıştır. Bu
gelişmenin de büyük bir kısmının bilinçaltında olduğunu ifade etmiştir. Jung, insan
ruhunun beyaz bir levhadan oluştuğu teorisine de karşı çıkmıştır ve insanoğlunun
doğumundan beri bilinçaltında bazı şeylerin olduğunu savunmuştur25. Jung için önemli
20
“Archetypes As Defined by Jung”, Jungian Literary Theory & Criticisms, 2019, www.yahoo.com.
21
Snowden, 42.
22
Wilburs S. Scoll, Five Approaches of Literary Criticism: An Argument of Contemporary Critical
Essays, Collier Books, New York 1962, 247-251.
23
Berna Moran, Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, İletişim Yayınları, İstanbul 1999, 45.
24
Snowden, 44.
25
Snowden, 50.
14
olan arketipler içinde gölge, self, anima, animus ve persona vardır. Fakat arketipler
sadece bunlar değildir, daha bir sürü arketip vardır. Örneğin: anne, kahraman, bilge
kadın, cadı, çocuk, baba gibi arketipler de Jung’un ilkörnekleri arasında yer almaktadır.
Jung’a göre ‘ego’ arketipi insan ruhunun hem bilinç hem de bilinçaltı özelliklerini
kapsar ve doğduğundan beri insanın içinde vardır. ‘Ben’ arketipi de çocukluğumuzdan
bu yana egonun yardımı ile gelişir. Egonun bütün amacı insanı kemale erdirmektir. İyi
bir ‘ben’ e sahip olmak, hayatımızdaki bilinçli ve bilinçsiz özellikleri düzene sokmak ve
iyi bir karaktere sahip olmak demektir26.
“Ben: Kişiliği örgütleyen öğedir. Güneş nasıl belirli bir yıldızlar sisteminin
merkeziyse, ben de kolektif bilinçdışnın merkez arketipidir. Ben arketipi,
bilinçdışındaki diğer arketipleri ve onların bilinç düzeyinde ortaya çıkış biçimlerini
düzenler ve örgütler, kişiliğin bütünleşimini sağlar. Bir insan kendisini uyum içinde
hissedebildiği zaman, ben görevini iyi yapıyor demektir. Buna karşılık, eğer bir
insan çatışmalar içindeyse ve kendisini dağılmış hissediyorsa, bu durum ben
arketipinin üzerine düşen görevi yerine getiremediği anlamına gelir.”28
Jung “Ben” arketipini geç fark etse de onun insan hayatındaki en önemli ve etkili
arketiplerden biri olduğu sonucuna ulaşmıştır. Bir bireyin kişiliğinin oluştuğu dönemde
“Ben” arketipi çok önemlidir çünkü iyi bir Ben’e sahip olmak bilinç ve biliçaltı arasında
bir denge kurmaya yardımcı olur. Ayrıca kişiliğin oluştuğu dönemde benin güçsüz
olması bireyin ilerleyen zamanlardaki hayatında bilinç ve bilinçaltı arasındaki dengenin
bozulmasına ve kişinin problemler ile karşılaşması anlamına gelir.
26
Snowden, 44.
27
Gençtan, 183.
28
Gençtan, 183.
15
2.2. GÖLGE
Jung’a göre ‘’Ben’’ ve ‘’Gölge’’ beraber insanın ruhunu düzene sokmak için iki
unsurdur. Ben, gölgeyi saklı tutmaya çalışsa da her zaman gölgeye olumsuz bir özellik
gibi bakmamak lazım. Çünkü Jung’a göre eğer gölge iyi bir şekilde analiz edilip
tanınırsa bu bilinçli ve bilinçaltı zihnin düzene sokulmasına yardım eder ve normal bir
duruma gelebilir29.
“…gölge ego kişiliği tehdit eden ahlaki bir problemdir” der. Ona göre ‘’hiç kimse
üzerinde ciddi olarak uğraşmadan gölgesinin farkına varamaz ve onun farkına
varmak demek kişiliğin karanlık yüzünü karakterin bir parçası olarak kabul etmek
demektir. Bu kabullenme kendimizi tanımak için gereklidir fakat kural olarak ta
her zaman bir direniş (inkar ediş) ile karşılaşır.” Gölgenin insan bilincine gelmesi
genelde diğer bir insan aracılığı ile olur. Uyanık hayatınızda diğer insanlarda
tahammül edemediğiniz özelliklerin yanı sıra rüyalarınızda da size en çok zarar
veren veya kızdığınız kendi cinsinizden haber verir. Kural olarak gölgeyi kendi
cinsimizden olan kişilere yansıtırız; bir kadının ‘’ devamlı çocuğun bezinden
bahseden anaç tiplerden nefret ediyorum ‘’ dediğini duyduğunuz zaman onun
gölge kişiliğinin bastırdığı olguları tahmin edebilirsiniz. Burada nefret etmek
‘’sinir’’ veya ‘’gıcık’’ olmak anahtar kelimelerdir.
Kendi işimiz, sorunumuz olmayan konulara verdiğimiz reaksiyonları düşünürken ‘’
bundan bana ne idi acaba?’’ sorusunu ciddi olarak kendimize sormalıyız çünkü o
yorumda mutlaka bizle ilgili bir kısım vardır. Bazen gölge kişilik bir kuruma,
devlete veya bir felsefeye yansıtılır. İdeolojik kinler buna örnektir.’’30
Her insanın bir gölgesi vardır fakat insanların bu durumun farkına varması zordur.
Ben, gölgeyi saklamaya çalışır fakat gölge her zaman kişiliğin kötü yönü değildir.
Çünkü gölge ilk zamanlardan beri insanın içinde vardır. Gölge genellikle bireyin
farkında olmadığı kişiliktir. Örneğin bir kişinin kötü huyları ve davranışlarının olması
her ne kadarda etrafındaki insanları rahatsız etse de kendisi tarafından kabul edilmez.
Birey bu durumu fark etiği zaman ben ve gölge arasındaki dengeyi kurmayı başarabilir.
29
Snowden, 45-46.
30
E-Book: C. G. Jung, Jung Psikolojisi, İstanbul 2014, 30.
16
Benden yardım alarak kişiliğini düzene sokmayı başarabilir. Carl Gustav Jung’un gölge
hakkında söyledikleri şöyledir:
Her insan hayatı boyunca kendi gölgesi ile yüzleşmelidir ve onu tanımalıdır.
Eğer birey kendi gölgesini tanımadıysa o zaman hayatı boyunca problemleri ve
sıkıntıları olacak ve bunlar da onun hayatını hep kötü yönde etkileyecektir.
2.3. PERSONA
Persona aslında bireyin asıl kişiliğini topluma karşı saklayabilmek için Ben’in
yarattığı bir maskedir. Ne zaman toplumda biriyle karşılaşırsa bu maskeyi takar. Bu
maskenin iki özelliği vardır: Birincisi, başkalarını etkilemek; İkincisi, asıl kişiliği
saklamaktır32.
31
Carl Gustav Jung, The Archetypes & The Collective Unconscious, Princeton University Press, 1989, 20,
32
Snowden, 46-47.
33
Gençtan, 178-179.
17
2.4. ANİMA-ANİMUS
2.4.1. Anima
34
Snowden, 46-47.
35
Gençtan, 179.
18
“Animanın erkeğin psişesindeki bir çift figür olarak nasıl tecrübe edildiğine iyi bir
örnek Eskimo ve diğer kuzey kutup bölgesi kabilelerindeki büyücü hekimler ve
şamanlar arasında bulunabilir. Hatta bunların bazıları (bizim bilinçdışı dediğimiz)
“hayaletler ülkesi” ile bağlantı kurmalarını sağlayan içsel dişi yanlarını
göstermek için kadın giysileri giyer ya da giysileri üzerinde görünen memeler
takarlar. Yaşlı bir şaman tarafından inisiye edilen ve bir kar çukuruna gömülen
genç bir adama dair şöyle bir vaka bildirilmektedir. Adam bu sırada bitkin ve
rüyadakine benzer bir haldedir. Bu koma halinde bir anda ışıklar saçan bir kadın
görür. Bu kadın kendisine bilmesi gereken şeyleri öğretir, sonra onun koruyucu
ruhu olarak, onu ötedeki güçlere bağlayarak bu zor uğraşını uygulamakta
yardımcı olur. Böyle bir uygulama bir erkeğin bilinçdışının kişileşmesi olarak
“anima” yı göstermektedir.”36
Jung, kendi animasıyla orta yaşlarda tanışmıştır. Bir keresinde kendine bir soru
sorduğunda ona bir kadın sesinin cevap verdiğini duymuş ve onunla konuşmaya
başlamıştır. Fakat bu durumun fazla ilerlemesi halinde kişiliğine zarar verebileceğini
anlamıştır. Animanın pozitif yönlerinden biri de bilinçaltı ve bilincin arasında bağ
kurabilmesidir. Bir erkeğin bunaldığı ve kafasının karışık olduğu dönemlerde kendi
animasıyla konuşması onu rahatlatabilir.37
2.4.2. Animus
‘’Animus tıpkı anima gibi dört basamaklı bir gelişim gösterir. Önce salt fiziksel
gücün kişileşmesi olarak, örneğin atletik bir şampiyon ya da ‘’kaslı adam’’ olarak
görünür.
Bir sonraki aşamada ise inisiyatif sahibidir ve planlı hareket etme yeteneği vardır.
Üçüncü aşamada, animus ‘’söz’’ e dönüşür; genellikle öğretmen veya rahip olarak
görünür. Son olarak, dördüncü tezahürde, animus anlamın bedenlenmiş halidir. Bu
en yüksek aşamada o (tıpkı anima gibi) kendisi vasıtasıyla hayatın yeni bir anlam
kazandığı dini deneyimin aracısı haline gelir. O zaman kadına manevi bir
36
Jung, The Archetypes & The Collective Unconscious, 173.
37
Jung, The Archetypes & The Collective Unconscious, 174.
19
sağlamlık, onun dış yumuşaklığını telafi eden görünmez bir iç destek verir. Animus
bu en gelişmiş biçimiyle bazen kadının zihniyle, yaşının manevi gelişimini birbirine
bağlar, böylece kadın yaratıcı yeni fikirlere erkeklerden daha açık hale gelir.
Kadının kâhin ve falcı olarak kullanılmasının nedeni budur. Pozitif animuslarının
yaratıcı cesareti, zaman zaman erkekleri yeni girişimler için motive eden
düşünceleri üretir.’’ 38
Anima ve animus kollektif bilinçaltı ve bireyin bilinçaltı arasında bir köprü
gibidir. Bu arketiplerin bize davranışlarımızda ve aşk hayatımızda büyük etkileri vardır.
Eğer anima ve animus kendi görevlerini doğru yaparlarsa iyi bir çifte dönüşebilirler.
Jung aşk hayatında her zaman diğer yarımızı aramakta olduğumuzu vurgular ve bunlara
‘’anima’’ ve ‘’animus’’ örneğini verir39.
Büyükanne arketipi bir kadını simgeler, bu kadın herkesi sevgisi ve desteği ile
kendine bağlamaya çaba gösterir. Her büyükannenin yaptığı gibi torununa sahip
çıkmak, onu belki de kendi çocuğundan bile fazla sevmektir. Bu kadın arketipi bunu
herkese hatta etrafındaki birçok çocuğa yapma sorumluluğunu kendinde hisseder. Fakat
bu arketip yüksek bir seviyeye geldiğinde kişilere zarar verebilir. Jung, bu ilkörneğin
etkisinde kalmaya şişme (inflation) adını da verir. Yani insanlar bir kişinin aslında sahip
olmadığı özelliklerini şişirerek onu tanınmaz hale getirir. Jung’un bu husus ile ilgili
verdiği örnek şöyledir:
38
Jung, The Archetypes & The Collective Unconscious, 190.
39
Snowden, 48-49.
20
“Cüce bir kişiliği olan Mr. Preemby kendisinin gerçekte krallar kralı Sargon’un
yeniden dirilmiş varlığını temsil ettiğini keşfeder. Sevindiricidir ki, yazarın üstün
zekası zavallı kral Sargon’u patolojik saçmalıklardan kurtarır, hatta okuyucuya bu
acıklı kargaşa içindeki trajik ölümsüz anlamı değerlendirebilme fırsatı
vermektedir. Aslında bir hiç olan Mr. Preemby kendisini geçmiş ve gelecek
çağların buluşma noktası olarak görmektedir. Bu bilgi, özellikle Preemby sonunda
bir ilk imaj canavarı tarafından yenmediğine göre -gerçekte neredeyse böyle
olacaktı- biraz delilik karşılığında satın alınmıştır ki bu ücret de pek pahalı
değildir.”40
Bu tür güçler ve cesaretler bireyi aldatabilir. Çünkü gerçekte öyle bir güce sahip
değildirler.
Anne ilkörneği denildiği zaman akla ilk gelenler; beklentisiz sevgi, sabır ve
fedakarlık gibi unsurlardır. Bu arketipin hayatın desteği olduğunu söyleyebiliriz. Doğa
annesi olan “Gaya” gibi bütün her şeyin muhafızıdır. Anne, her zaman çocuklarının
isteklerinin kendi isteklerinin önüne geçmesine izin verebilecek kadar sabırlı ve
fedakardır.
Jung’un dört arketip kitabında anneye verdiği tipik biçimler aşağıdaki gibidir:
40
Fordham, 76.
41
Carl Gustav Jung, Dört Arketip, (Çev.: Zehra Aksu Yılmazer), Metis Yayınları, İstanbul 2009, 21.
21
bir kadın evinde babalık görevini üstlenmiş ve çocuklarına bakıyor ise o zaman babalık
arketipi ile de ilgisi olabilir.42
Baba arketipi yaratıcılık yeteneğine sahiptir. Bir ailede sorumluluk sahibi olan
bireydir. Baba arketipinin en önemli özelliklerinden biri cesarettir. Buna örnek olarak
Hz. İbrahim’in ailesini, evini bırakıp yabancı bir ülkede onlara babalık yapıp destek
olmasını verebiliriz. Baba arketipi genellikle bir rehber ya da otorite figürü olarak
sembolize edilir.43
42
Bilal Sambur, Bireyleşme Yolu-Jung’un Psikoloji Teorisi, Elis Yayınları, Ankara 2005, 107.
43
Murat Ukray, Jung Psikoloji Tüm Çalışmaları, Yasan Yayınları, Ankara 2015, 128.
22
Bilge kişi arketipi muazzam bir zekâya sahip olan ve olup biten her şeyden haberi
olan kişidir. Jung bilge kişi arketipini ruh arketipi olarak ifade ediyor.
“... yaşlı adam bir yandan bilgi, idrak, düşünce, bilgelik, akıllılık ve sezgi, diğer
yandan da iyi niyet ve yardımseverlik gibi ahlaki özellikleri temsil eder, ki bunlar
onun “ruhsal” karakterini yeterince ortaya koyar” 44
Arama arketipi isminden belli olduğu gibi bir arayış içinde olan kişileri simgeler.
Bu kişi kaybettiği bir şey ya da keşfetmek istediği bir şey için çaba göstermektedir45.
Arama arketipinde kahraman bir şeyleri arama peşindedir ve onları bulup günyüzüne
çıkarma çabasındadır. Günümüzdeki romanlarda ve yaşantılarda da kahraman bir kimlik
arayışı içindedir.46
44
Jung, The Archetypes & The Collective Unconscious, 91.
45
Appendix: A Gallery of Archtypes. 2019, https://www.myss.com//
46
Moran, 222-223.
47
Volkan Yakın, Canan Ay , Mehmet Yakın, “Reklamlarda Kişilik Arketiplerinin Algılanması Üzerine
Bir Araştırma”, The Turkish Online Journal of Design, Art and Communication-TOJDAC, 2(2), 27-36.
23
Cinsel saldırı ya da bir diğer adı ile taciz arketipi günümüzde çok yaygın olan bir
eylemdir. Bu arketip erkekler tarafından daha çok bayanlara ve çocuklara yapılmaktadır.
Bir nevi güç gösterisi olsa da her yerde vahşice ve çirkin bir eylem olarak
bilinmektedir48. Erkeklerin güç gösterisi yapmak istedikleri bu durum tarih boyunca
insanların bilinçaltında kendine yer bulmuştur. Mitolojidede olan bu ilkörnek
Demeter’ın kızı için görülmektedir. Kendi isteği olmadan biriyle beraber olmak zorunda
kalır ve ona eş olarak kabul edilir. 49
48
Appendix: A Gallery of Archtypes. (2019) https://www.myss.com//
49
Behçet Necatigil,100 Soruda Mitologya, Gerçek Yayınevi, İstanbul 2000, 32.
24
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Toni Morrison 1931’de Lorain, Ohio da zenci bir ailede dünyaya geldi. Asıl ismi
Chole Anthony Wooford’dur. Howard Üniversitesinde İngiliz dili okudu ve aynı okulda
daha sonra öğretmen olarak kaldı. 1993’te Nobel Edebiyat ödülü kazandı ve ilk Nobel
ödülü alan siyah (Afrika kökenli-Amerikalı) kadındır. Toni Morrison 5 Ağustos
2019’da vefat etmiştir.
En bilindik ve meşhur kitapları En Mavi Göz, Sula, Sevilen dir. Bunlardan başka
birçok edebi çalışması vardır. Toni Morrison yazdığı eserlerde Afrika kökenli Amerikalı
insanın hayatını, siyahların beyazların arasındaki yerlerini, kölelik ve siyah kadınların
hayatını anlatır.
Toni Morrison’un Aşk romanında karışık bir aşk anlamı görülmektedir. Aile aşkı,
arkadaşlar arasında olan aşk, romantik aşk ve hatta mucizevi aşklar. Kitap bir monolog
ile başlar bunu başlatan kişi “L” nin sesidir. “L” romanda adı bile tam olarak
hatırlanmayan kadın karakterlerden biridir fakat her şeyden haberi olan tek kişidir. Zeki
bir kadındır geçmiş ve gelecek arasındaki her şeyden haberi vardır.
Aşk romanının ana karakteri olan saygın ve başarılı Bill Cosey; büyük bir otelin
sahibi Afrika kökenli Amerikalıydı. Herkes onun otelinde çalışmak için can atar. Bir
50
Biography.6 Ağu 2019. (https://www.biography.com/writer/toni-morrison)
25
oğlu vardır ve genç yaşlarında zatürreeden hayatını kaybetmiştir. Bill Cosey Gelini May
ve Christine ile beraber yaşamaktadırlar. Bill Cosey elli üç yaşındayken torununun
samimi arkadaşı olan Heed’e aşık olur ve onunla evlenir. Heed onunla evlendiğinde
henüz on bir yaşındadır. Bu evlilik üzerine samimi arkadaş olan Heed ve Christine’in
araları yavaş yavaş bozulmaya başlar ve son olarak ta Cosey’in ölmeden önce bir gece
sarhoşken bir yemek menüsünün üzerine yazdığı vasiyetiyle bozulur ve iki düşmana
dönüşürler. Cosey vasiyetinde tüm varlığını “Cosey’in tatlı çocuğuna bırakmış”
olduğuna diye bir yazı yazar. Cosey, Heed ile evlendiğinde yaş farkından dolayı ona bir
baba gibi de olduğu için Heed sürekli eşine “papa” diye hitap ederdi. Bu yüzden Heed
vasiyettekinin kendisi olduğunu iddia eder. Christine de Cosey’in tek torunu olduğu için
vasiyetteki kişinin kendisi olduğunu söyler. Cosey’nin şüpheli ölümünden sonra Heed
ve Christine’in düşmanlığı daha da büyür. Bu olayları çözmek için Heed kendine bir
yardımcı tutar. Bu yardımcı Junior adlı bir kızdır. Christine de kendisine avukat tutar.
Öte yandan Cosey ölmeden önce yanlarında çalışan Vida ve Sandler çiftinin torunu
Romen de Heed’in yanında çalışmaktadır. Junior’un gelmesiyle Romen ve Junior
arasında da bir aşk başlar. Vida, torununu hep merak eder çünkü Heed’e karşı hep
önyargılıdır ve Cosey’in ölümünü şüpheli bulur. Heed ve Christine arasındaki
düşmanlık gün geçtikçe büyür ve en son Junior’un sebep olduğu bir kaza sonucu Heed
ve Christine eski terk edilmiş otelde yalnız kalırlar ve ikisi de geçmişteki anılarını
birbirlerine anlatırlar. Fakat Heed o sırada yaralıdır ve Junior’un ihmali üzerine yardım
geç kaldığı için hayatını kaybeder ve hiç biri istediklerine ulaşamaz. Bu olaylar olurken
kitabın birinci sesi olan “L” her şeyi bilmektedir. O da Cosey ölmeden önce otelin
aşçısıdır. Cosey öldükten sonra oradan ayrılır.
Aşk romanında Carl Jung’un arketiplerinden birçoğuna rastlanır. İlk olarak temel
ilkörnekler yani gölge, persona, anima-animus ve self arketipleri görülmektedir. Bunun
yanında romanda cinsel saldırı, baba, anne, büyükanne, bilge kadın, renk, doğa gibi,
başka arketipler de vardır.
51
Toni Morrison, Aşk. (Çev: Püren Özgören). Can Yayınları, İstanbul 2005.
26
3.2.1. Gölge
Daha önce de bahsedildiği gibi gölge arketipi her insanda vardır. Bu arketip
insanın bilinç dışında bastırılmış kişilikleri, yüzleşemedikleri şeyler ve zaaflarından
oluşur.
“Heed içine dolan ani yetkenin etkisiyle, atıldı:”yatak odasındaki pervane iyi
durumda, ama buradakini memnun değilim.”
“Buradakinden, demek istiyorsun sanırım?”
“Ben de öyle dedim zaten.”
“Hayır, buradakini, dedin. Buradakini, dediğin zaman, cümleyi örneğin,
beğenmiyorum ya da değiştirmek istiyorum, diye tamamlaman gerekirdi.”
“ Benim soframda bana nasıl konuşacağımı mı öğreteceksin!”
“ Senin sofran mı?”
52
Morrison, 225.
27
Sofrada Bill Cosey’nin Heed’e söylediklerinden dolayı Heed kırılır ve orada bir
kez daha fakir bir aileden geldiği için küçümsenir. Hikayenin devamında Heed, May ve
Christine’in bakışlarından rahatsız olup sofradan ağlayarak ayrılır. Heed’in gölge
arketipi çocukluğundan beri onunla beraberdir ve bu arketip yani bastırılmış duyguları
yaşlı ve zengin bir adamla evlendikten sonra daha da belirginleşmiştir. Yaptığı çocuksu
hareketlerin sebebi onun gölge arketipinden kaynaklanmaktadır.
53
Morrison, 158.
54
Morrison, 232.
28
Heed bir zamanlar May ve Christine tarafından küçümsendiği için hırslı bir
karaktere sahip olmuş ve Cosey hayattayken yapamadıklarını şimdi yapıp onun mal
varlığını ele geçirerek Christine’i ortada bırakmak için çaba göstermektedir ve en
sonunda Junior ile birlikte otele gidip sahte bir evrak hazırlayarak bu evrağı mahkemeye
sunmak istemektedirler. Bu vesile ile Cosey’nin bütün mal varlığının Heed’e kalmasını
planlamaktadırlar. Fakat planda olmayan olaylar sonucunda istediğini elde edememiştir.
Christine oraya gelmiş ve bazı talihsiz olaylardan dolayı Heed yaralanmış ve Junior onu
orada yalnız bırakıp kaçmıştır. Christine ona yardım etmeye çalışmış, bu esnada eski
günlere gitmişlerdir. İçlerinde kalan her şeyi birbirlerine anlatmışlardır ve Heed orada
birçok şeyin farkına varmıştır. Her şeyin hırstan dolayı olduğunu Christine’e
söylemiştir. Fakat artık her şey için çok geçtir çünkü Heed gölge arketipinin kötü tarafı
ile buluştuğu için daha önce de belirtildiği gibi eğer ben ve gölge birbirlerini tanırlarsa
dengeyi sağlayabilirler ve gölgenin iyi tarafı kişiye benliğini tanıtır. Fakat bu hikayede
Heed gölgesine yenik düştüğü için hikayenin sonunda hayatını zenginlik hırsı yüzünden
kaybetmiştir.
“ Ama adam Heed’i geldiği yere gerisin geri postalamak yerine, kahkalarla güldü.
“ Bu kız bizi öldürecek,” diye tısladı May.
“ Yatak boştu,” dedi erkek, hala kıkır kıkır gülerek.
“ Bu gece öyle! Peki ya yarın?”
“ Onunla konuşurum.”
“ Konuşmak mı? Konuşmak ha! Bill, lütfen!” May yalvarıyordu.
“Sakinleş, May. İlgileneceğim dedim ya.” Konuşmayı noktalamış da şimdi
dinlemek istiyormuş gibi döndü, gitmeye hazırlandı. May onun dirseğine dokundu.
29
Bu olayın aslında tek suçlusu Heed’di. Çünkü Bill Cosey’nin yaptığı yanlış
evlilikten doğan bir hırs ve nefret yüzünden bir zamanlar en çok sevdiği çocukluk
arkadaşı Christine’i evi ateşe vererek öldürmek istemişti. Fakat bu olayda yine evden
uzaklaşan Christine olmuştu çünkü Bill Cosey torunundansa karısının onun yanında
kalmasını tercih etmişti. Cheristine için de gölge arketipi gün geçtikçe yoğunlaşmıştı.
Çünkü doğup büyüdüğü kendi evinden suçsuz yere kovulmuştu. Christine’de ki bu
bastırılmış duygular onun bilinçaltında birikip onun asi bir kadın olmasına da sebep
olmuştu.
Christine’in eşi, onu aldattığı zaman bile annesi eve dönmesine izin vermemişti.
May’in hastalığını bahane eden Christine, eve dönüp annesine bakmak istemişti aslında
aklında Bill Cosey’nin mal varlığı vardı.
Jung’un dediği gibi her kişi bir gölge arketipine sahiptir. Bazı insanlar onu tanır
ve hayatını ona göre doğru bir şekilde yönlendirir. Fakat bazı insanlar dagölge arketipi
olumsuz sonuçlara sebep olabilir. Bu romanda bahsedildiği gibi gölge arketipi daha çok
Heed ve Christine’de belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır fakat diğer karakterlerde de
gölge arketipini görmek mümkündür. Örneğin; çalışmak için gazetedeki ilanı görüp
Heed’in yardımcısı olarak gelen Junior adlı kız, ailesinden gördüğü şiddet sebebiyle
yurtta kalmak zorunda kalmıştı. Yurt ortamının çok kötü olduğundan bahsetmektedir.
Aslında okul birincisi olan bu kız, mezun olacağı yıl okul müdürünü ona tecavüz etmek
55
Morrison, 168.
30
istediği için öldürmüş ve üç yıl hapis cezası almıştı. Daha sonra hayatı değişmişti.
Junior da çocukluğunu yaşayamadığı için bir çok bastırılmış duyguya sahip bir birey
olarak öne çıkmaktadır. Bu durum onu bambaşka bir kişiye çevirmiştir.
Daha önce de ifade edildiği gibi persona arketipi bir maskedir ve kişi onu asıl
karakterini topluma karşı saklayabilmek için kullanır.
Gerçekten kim suya baksa, ilk önce kendi yüzünü görür. Kim kendine doğru giderse
kendisiyle yüzleşme riskini alır. Ayna yalan söylemez. Ona bakan şeyi sadakatle
gösterir. Diğer bir deyişle, persona ile örttüğümüzden dolayı dünyaya hiçbir
zaman göstermediiğimiz yüzümüz, yani oyuncunun maskesi. Ama ayna, maskenin
ardına kadar uzanır ve gerçek yüzü gösterir. 56
56
Jung, The Archetypes & The Collective Unconscious, 20.
57
Morrison, 23.
31
Jung’un da dediği gibi persona arketipi her zaman faydalı olmayabilir. Eğer bir
insan bu maskeyi kendi özüyle birleştirmişse bu kişi artık kendini tanımıyor ve kişiliği
yok olmuş demektir. Bu tür insanlar psikolojik rahatsızlığa sahip olabilir.
“Romen, Theo’nun yerini almak üzere ilerledi, sonra, karyolanın başucuna doğru
uzanan ellerine baka kaldı. Kızın sağ bileğindeki düğüm, daha Romen dokunur
dokunmaz çözüldü, eli yatağın yanından aşağı sarktı. Kız bu eli kullanmadı- ne
vurmak, ne tırnaklamak ne de saçlarını geriye sıvazlamak için. Romen, Pro Ked
bağcığının altından sarkan öteki eli de çözdü. Sonra kızı üzerinde yattığı çarşafa
sardı, kaldırdı, oturur duruma getirdi. Eğildi, burnunda pembe deriden, çapraz
bantlar bulunan, dans etmek ve gösteriş yapmaktan başka hiçbir işe yaramayan,
yüksek ökçeli ayakkabıları aldı. Patlayan kahkahaları duydu- ilk onlar gelmişti-,
sonra kaba şakaları, en sonunda da öfkeyi; ama her şeye karşın kızı oradan
çıkarmayı, dans edenlerin arasından geçirip, sundurmaya ulaştırmayı başardı.
Tirtir titreyen kız, Romen’in verdiği ayakkabılarını göğsüne bastırmıştı. Daha önce
ikisinden biri sarhoşsa bile, artık değildi. Soğuk bir rüzgar soluklarını kesti.”58
Burada Romen kıza acıdığı için ona yardım etmişti. İçindeki anima arketipi ona
bunu yaptırmıştır. Fakat erkek arkadaşları tarafından dövülmüştü. Çünkü onlara göre bir
erkeğin bir kıza tecavüz etmesi sıradan bir şeydi. Ve bir erkek bunu yaptığı için vicdan
azabı çekmemeliydi. Fakat Romen’in içindeki anima arketipi yani duygusallık ve acıma
hissi ona galip gelmişti ve o anda tecavüz edilen kızlara acımış ve onları o durumdan
kurtarmıştı. Romen’in Junior ile yaşadığı aşk ise onun anima arketipinin bir başka
göstergesidir. Çünkü kadınsı özelliklerde aşk, sevgi, duygusallık ve benzeri şeyler
vardır. Romen’de de bu özellikler gayet açık bir şekilde bulunuyordu. Anima artketipi
58
.Morrison, 62.
32
erkeklerde anne ile şekil buluyor, Romenin de annesinin ona çok düşkün olması bu
durumu tetiklemiştir.
Jung’un bakış açısından Aşk romanını incelendiğinde animus arketipi de çok net
bir şekilde görülebilir. Animus arketipi kadınlarda erkek özelliklerinin olmasıdır. Jung’a
göre animus arketipi kadınlarda erkeklerdeki animanın karşılığıdır. Yani kadının erkek
arketipidir. Kadın, animusun gücü sayesinde erkeği anlayabilir.
Her kadının hayali anne olmaktır ama Christine anne olma duygusunu hiçbir
zaman tatmak istememişti ve 7 kez acımasız bir şekilde kürtaj yaptırmıştı. Bir kadının
yapısının duygusal olması bu duruma izin vermez ve bir kadın için masum bir canı
almak çok zor bir iş olmalıdır. Fakat Christine her seferinde bir erkek gibi
davranıyordu, buna üzülse bile dile getirmiyordu çünkü hayatındaki zorluklar onun
yaşadığı her olay karşısında böyle davranmasına sebep olmuştu. Animus arketipini bu
olayda görebiliriz.
59
Morrison, 203.
33
Fakat bu sinir harbi 8 saat sürmüştü. İkincisi 17 yaşındayken yeni bir hayat bulmak
içindi. Sonuncusu ise 1971 yılında kafasındaki sıkıntılardan kurtulmak içindi.
“Yol bazen açıkça görünmese de, rüyanın azıcık ilerisinde pusuya yatmış, korkan
birine yardım etmeye ya da tatlı bir düşün o anlaşılmaz, tutarsız mutluluğunu
sağlamaya hazır, beklemişti. Oysa şimdi, gaz pedalına yüklenirken Christine’in
aceleciliğinde kabuslara özgü bir doku vardı- duran bir zamandaki yürek çarpıntılı
telaş- ama dondurucu soğuk, taze meyveyi o baygın kokusuyla birlikte öldürmüştü
ve Christine bu eksikliğin farkındaydı. Camı indirdi, kaldırdı, sonra yine indirdi.”60
Christine kaçtığı zamanlar her seferinde kadın başına bir çok zorluk ile savaşmak
durumunda kalmıştı. Hepsinin kin ve nefretten dolayı olduğunu söylüyordu. Bill
Cosey’i sevmiyordu. Çünkü onun yaptığı yanlış seçimlerden dolayı hayatının bu kadar
zor olduğunu düşünüyordu. Christine’e göre Bill Cosey, ona bu kinli hayatı yaşatmıştı.
Bu yüzden büyükbabası öldüğü zaman mutlu olup şükretmişti.
60
Morrison, 106.
61
Morrison, 204.
34
Bilge kişi arketipi önemli bir değere sahiptir. Jung’un da anlattığı gibi bu arketip
farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Bilge kişi arketipi Aşk romanında L adlı karakter için
söylenebilir. Hikaye boyunca konuşmaları italik bir şekilde yazılan L karakteri, Bill
Cosey ölmeden önce otelin aşçısıdır. L karakterinin ismi hikaye boyunca
bilinmemektedir. Romanda L karakterinin konuşmalarından aslında onun her şeyden
haberdar olduğu sonucu çıkarılabilmektedir. Heed ve Christine hakkında her şeyi
bildiğini söylemek mümkündür. Onların ne kadar iyi iki arkadaş olduklarından fakat
Bill Cosey’in, bu arkadaşlığı düşmanlığa dönüştürmesinden bahsetmektedir.
L, Cosey otelinde sadece bir aşçı değildi, o her şeyi uzaktan gözlemleyebiliyordu
ve bu yüzden olup biten her şeyden haberi vardı. Christine babasız kaldıktan sonra ona
annelik yapmış ve onu büyütmüştü. Daha sonra Bill Cosey Heed ile evlendikten sonra
Heed’e eğitim vermeye başlamıştı ve ona bilmediği bir çok şey öğretmişti. Çünkü Heed
evlendiği zaman henüz on bir yaşındaydı. Fakir bir ailede büyümüş daha sonra zengin
ve yaşlı bir adamın karısı olarak o eve gelmişti. Bu yüzden bir çok şeyi bilmiyordu.
L’nin bildikleri hikayenin her yerinde italik yazılmıştır. Fakat bu bildiklerini kimse ile
paylaşmamıştı. Cosey öldükten sonra da aşçılığı bırakıp otelden ayrılmış ve bir daha
oraya geri dönmemişti. Bu yüzden L hikayede bütün olaylardan haberi olan tek bilge
kişi olarak karşımıza çıkmaktadır.
62
Morrison, 243.
35
Daha önce de bahsedildiği gibi büyükanne arketipi bir kadın karakter için
kullanılmaktadır. Bu kadın Aşk romanında Romen’in büyükannesi Vida’dır. Vida
kızının emaneti olan Romen’e aşırı hassastır ve ona karşı farklı sorumluluklar
hissetmiştir. Romen’i her konuda desteklemiş ve onun hayatı ile ilgili endişelerini eşi
Sandler ile paylaşmıştır. Eşinden Romen’e rehberlik etmesini ve ahlaki konular
hakkında onu uyarmasını istemiştir. Fakat Sandler, onu çok kısıtlamanın tehlikeli
olabileceğinden bahsetmiştir.
Anne arketipi insanlık için en önemli arketiplerden biridir. Çünkü bir bireye
doğduğu andan itibaren rehberlik ederek bu bireyi büyüten kişidir. Anne arketipi iki
yönlü yani iyi ve kötü anne olarak da ayrılmaktadır.
“Anne arketipi bir yönüyle aklın çok ötesinde bir bilgelik ve ruhsal yüceliğe ve
bakıp büyütme, besleme, koruma işlevine sahipken, diğer yönüyle yutan, baştan
çıkaran, korku uyandıran ve zehirleyendir. Anne arketipinin bu iki yönü, kendi
içinde bir dönüşüme de işaret etmektedir”64
63
Morrison, 182.
Pınar Fedakâr, “Besleyen mi, Öldüren mi: Türk Mitik Tasavvurunda Anne Arketipinin Antropomorfik
64
yaranabilmek adına çaba göstermiştir. Vida’nın anlattığına göre otelde hırsızlık dahi
yapmaktadır.
“ Vida, üzeri ebru desenli dolmakalemin durduğu küçük kaideye uzanmıştı ama
kalem görünürlerde yoktu. Telaşlandı, çekmeceyi karıştırdı. Tam Ohiolu babaya
bir kurşunkalem uzatıyordu ki, Heed çıkageldi.
“ O da ne? Kurşunkalem mi veriyorsun?”
“ Dolmakalem kayıp, bayan.”
“ Mümkün değil. İyi ara.”
“ Aradım. Yok.”
“ Cebine de baktın mı?”
“ Efendim?” 65
May’in yaptığı bir başka kötülük de Heed ve Christine’i birbirine düşman etmekti.
Onların arkadaş olmasını istemiyordu. Fakat Heed’e yaptığı kötülüklere rağmen
yaşlandığı zaman ona bakan ve onunla ilgilenen kişi kendi kızı olan Christine değil;
vaktiyle kötülük yaptığı Heed olmuştu.
Ben ya da Self’in amacı kişiliği bütünleştirmektir. Kişiliğin merkezi “ben” dir. Bir
kişi hayatı boyunca “ben” i geliştirmekle uğraşır ve asıl amacı “ben” i geliştirmek olur.
Jung “ben” i şu şekilde ifade eder:
“Ben arketipi sadece merkez olmayıp aynı zamanda bilinç ve bilinçaltını kapsayan
bütün sınırlarında ta kendisidir. Ego, bilincin merkezi olduğu gibi “ben” arketipi
de kişisel bütünlüğün merkezidir.”66
Aşk romanında benlik savaşına rastlamak mümkündür. Örneğin Bill Cosey, siyahi
olduğu için bir benlik savaşına girmiş kendisini beyaz toplum içinde geliştirmeye
çalışmıştır. Bunu da başardığı söylenebilir. Bill Cosey’in oteli o hayattayken meşhur bir
oteldi. Bill Cosey bir zenci olmasına rağmen bu benlik savaşını kazandığı için herkes
tarafından sevilen saygın bir birey olmuştu.
65
Morrison, 49.
66
fucar.wordpress.com.
37
okul, bir sığınaktı. Sonra müzik başlar ve onlara her şeyin, üstelik kalıcı bir
biçimde üstesinden gelebileceklerine inandırırdı.”67
“Otel, konserve fabrikasının işçileri ve balıkçı aileleri için öyle değerliydi ki. Aynı
şekilde, çalışmak için Silk’e gelen hizmetçiler, çamaşırcılar, meyve toplayıcıları,
yıkılmış okulların öğretmenleri, hatta içkili toplantıları ya da dans müziğini
onaylamayan gezgin vaizler için de – duydukları özlemin yerini, bir hemşerilerinin
kontrolündeki bu muhteşem, başarılı tatil cennetiyle aynı yöreye ait olmanın
gururu almıştı; bu başarıdan herkes bir gıdımcık da olsa paye çıkarıyordu kendine.
Otel, yaşayabilmek için bir zamanlar dışladığı insanlardan medet umar hale
geldikten sonra bile süren bir peri masalıydı.”68
Bir başka tarafta Sandler’ı görmekteyiz. O da aslında bir benlik savaşı içerisinde
bulunan bir başka karakterdir. Bir çok yerde kendini Bill Cosey ile kıyaslamaktadır.
Onun otelinde çalışmasına rağmen Bill Cosey’den pekte hoşlanmamaktadır. Siyahları
ve beyazları birbiriyle kıyaslar ve zengin insanları köpek balığına benzetir. Aslında
Sandler, benlik savaşını kazanamadığı için her fırsatta Cosey’den nefret ettiğini ifade
eder.
Arama arketipine sahip olan karakter bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde bir yola
çıkmakta ve kaybettiği şeyi arama peşine düşmektedir. Arama yapan kişi, aslında
kimliğini bulma peşindedir.
Aşk romanında ise arama arketipi Heed ve Christine için kullanılabilir. Çünkü her
ikisi de Bill Cosey’nin ölümünden sonra mirasını kime bıraktığının peşine düşmektedir.
Bu yolda Christine bir avukattan yardım alırken Heed kendisine Junior adlı yardımcıyı
gazeteye ilan vererek bulmuştur69.
67
Morrison, 48.
68
Morrison, 56.
69
Appendix: A Gallery of Archtypes. (2019) https://www.myss.com//
38
Aşık arketipi sadece –romantizm- anlamında değil, belki bir şeye tutkuyla
bağlanan ve gerçekten ilgi alanı olan kişi için kullanılmaktadır. Örneğin bir kişi sanata,
bir diğeri müziğe, başka biri de herhangi başka bir şeye aşık olabilir.
“L” karakteri aslında kendisi bir “love” arketipi olarak ta düşünülebilir. Çünkü
“L” karakteri hikayenin başından beri ismi söylenmeyen ve sadece “L” harfi ile hitap
edilen bir karakter olarak görülmektedir. Kitabın isminden yola çıkarsak belki de “L”
harfi aslında “love” kelimesinin ilk harfi olan L harfi ile sembolize edilen aşk anlamına
gelmesidir. Yani “aşk” demektir. “L” karakterinin sözleri italik olarak ve kendi dilinden
verilmiştir. “L” Cosey otelinde bir aşçı olarak çalışmıştır ve olan biten her şeyden haberi
vardır. Bill Cosey’nin ilk eşi öldükten sonra ilk olarak Cosey’nin oğluna dadılık
yapmıştır.
Christine babasını kaybettiği için ona bakmıştır. Bill Cosey, Heed ile evlendikten
sonra ise “L” Heed’i yetiştirmeye başlamıştır ve onun bilmediği bir çok şeyi, diğer
insanların yanında küçük düşmemesi için ona öğretmiştir.
70
Appendix: A Gallery of Archtypes. (2019) https://www.myss.com//
71
Morrison, 229.
39
“L”, Bill Cosey hayatta olduğu sürece ona ve onun ailesine hizmet vermiştir. Bill
Cosey hayatını kaybettikten sonra oradan ayrılmıştır. Belki de aslında Bill Cosey’nin
gizli aşkı “L” karakteriydi.
Cinsel saldırının, kadının fiziksel ve ruhsal sağlığına bir çok etkisi vardır.
Günümüzde kadınların ve çocukların bir çoğu cinsel saldırıya ve tacize maruz
kalmaktadır. Erkeklerin kendi güçlerini göstermek ve kendilerini tatmin etmek için
yaptıkları bu eylemleri Toni Morrison’un Aşk romanında Junior karakterinde
görebiliriz72.
“Saçların harika ; vahşi,” dedi. Dokundu, kızın başının arkasına hafif hafif vurdu,
başlarda dostça, sevgiyle, ama sonra ensesini aşağıya doğru bastırdı. Sertçe.
Junior dizlerinin üzerine çöktü; müdür kemerini çözmekle meşgulken, o da adamın
dizlerinin arkasını kavradı, hızla çekip adamı duvardan aşırttı. Adam bir kat
aşağıya düştü. Yalnızca bir. Düştüğünü gören ve hemen yardıma koşan rehber
eğitmen, çözülmüş kemeri de, açılmış fermuarı da görmüştü. Fakat işinden
olmamayı garantileyen ifadesi, böylesine örnek bir öğrencinin bu ‘beklenmedik,
garip, tiksindirici davranışından’ afallayan , deliye dönen müdürü destekliyordu
elbette. Junior’un savunmasında kullandığı ‘yalamak’ sözcüğünden fena halde
incinen Kurul, bu şiddet eylemi karşısında kafasını esefle sallayıp onu derhal
öğrencilikten tutukluluğa sevk etti.”73
Cinsel Saldırı arketipi günümüzde de masum bir çok kadının hayatını karartmıştır.
Aşk romanında ise Junior bu arketipe maruz kalmıştı. Çünkü dayılarının ona yaptığı
eziyetlerden sonra evden kaçmış ve yatılı okula sığınmıştı. Yatılı okulu hem kendini
güvende hissetmek hem de güzel bir eğitim almak için seçmişti. Fakat okul müdürünün
ona tecavüz etmek istemesi onun hayalini kurduğu eğitimi almasını engellemişti.
Aslında Junior’un amacı kendini savunmaktı. Bu yüzden ona saldırmak isteyen müdürü
itip onu aşağı düşürmüştü ve bu olayın aslının ne için olduğunu gören şahitler de işlerini
kaybetme korkusundan doğruyu söylememişlerdi. Bu durum da Junior okuldan ceza
alarak evine gönderilmesine sebep olmuştu. Cinsel Saldırı arketipi Junior’un
hayatındaki erkekler tarafından ona yaşatılmıştır.
72
International Review of the Red Cross, 92(877), 2010, 177.
73
Morrison, 149.
40
Siyah renk genellikle sırları, kötülüğü, şiddeti simgeler. Kırmızı renk bilindiği
gibi kan rengidir. Mavi renk genellikle olumlu bir renktir çünkü gökyüzü ya da deniz
suyu gibi saf ve temizdir. Yeşil renk ise bereketi, verimliliği ve gelişmeyi gösterir. Sarı
rengin dikkat çekici bir etkisi vardır. Bazen de ihanetin rengidir. Mor renk ise egonun ve
kendine güvenin rengidir.
Kırmızı renk şiddeti, siniri temsil eder. Junior’un giydiği kırmızı takım onun
hayatında çektiği zorlukları ve bu yüzden asi bir kıza dönüştüğünü gösterir.
74
Wilfred L. Guerin & Earl G. Labor, A Handbook of Critical Approaches to Literature, Harper & Row
Publisher, New York 1992, 156-157.
75
Morrison, 115.
76
Morrison, 123.
41
Junior’un tırnaklarına sürdüğü mor renkli oje ise zenginliği ve aynı zamanda
romantizm ve şehvetin rengini simgeliyor. Bu da onun zenginliğe ve lüks hayata düşkün
olmasının işaretidir.
Bir diğer renk ise Heed ve Christine’in çocukken giydiği mayoların rengidir. Heed
mavi ve beyaz tonlarında bir mayo giymişti, Christine’in ise sarı renkli bir mayosu
vardı.
Ataerkil toplumda erkek her zaman kadına sahip çıkar ve kendi himayesi altına
alır. Bu herkes tarafından böyle bilinir ve bu yüzden yalnız yaşamayı tercih eden
77
Morrison, 191.
78
Morrison, 231.
42
kadınların durumu toplum tarafından normal karşılanmaz. Eğer bir kadın kendi ayakları
üstünde durmayı seçtiyse o kadın yalnız yaşamayı tercih ettiği anlamına gelmektedir.
Yalnız kadın ilkörneklerinde sıkça rastlanan bir başka özellik de, bu kişilerin tipik
kadın yaftalarının ve tiplemelerinin ötesine geçmiş ve cinsellik üstü bir insanlık
aşamasına erişmiş olmalarıdır. Bu onların cinsellikle hiç ilgisi olmadığı anlamına
gelmez. Ancak onların kişilikleri toplumun onayladığı dişi kalıplarının üstüne
çıkmış, insan olmaları birinci planda, kadın olmaları ikinci planda kalmıştır. 79
Aşk romanında ise yalnız yaşayan kadın arketipi daha çok Christine için
söylenebilir. Hikayenin başlangıcında Heed’in gazetede verdiği iş ilanı için gelen
Junior, Sandler ile karşılaşır ve ondan Cosey ailesinin evini sorar. Sandler’de akşam
yemeğinde bunları eşi Vida’ya anlatır ve o esnada Vida, Cosey kadınlarını dışlar ve
onlara olan nefretini gösterir.
Daha önce de belirtildiği gibi hikayede en belirgin yalnız yaşayan kadın arketipi
Christine’dir. Christine, büyükbabası onun en yakın arkadaşıyla evlendikten sonra
annesi May tarafından evden uzaklaştırılır ve yatılı okula gönderilir. Daha sonra
Christine birkaç mutsuz evlilik yapar ve bu evliliklerde ihanete uğrar. Bu nedenle artık
bağımsız bir kadın olarak yaşamayı tercih eder. Christine hiçbir zaman anne olmak
istemez. Christine’in yalnız yaşamayı tercih etmesinin sebepleri ilk olarak annesi May
79
Ayşe Lahur Kırtunç, Sözcükler Meleği: Marge Piercy ve İlkörneksel Eleştiri. İleri Kitabevi Yayınları,
İzmir: basım tarihi verilmemiş, 48.
80
Morrison, 26-27.
43
Carl G. Jung’a göre yeniden doğuş arketipinde kişi kendi becerilerini kullanarak
kendini toplumda daha da geliştirir ve kişiliğini iyi yönde geliştirebilir. Yeniden doğuş
arketipine Aşk romanında Bill Cosey’de rastlanır.
Bill Cosey, Afrika kökenli siyahi bir Amerikalıdır. Bilindiği gibi her zaman
siyahlar beyaz toplumlar tarafından dışlanmış ve aşağılanmışlardır. Her zaman
aralarında bir ırk savaşı vardır. Fakat Bill Cosey, bu savaşı kendi kişiliğini geliştirerek
kazanmıştır. Bill Cosey’nin yaptığı otel onu ünlü ve başarılı bir kişiye dönüştürmüştür.
Otel herkesin huzur bulabileceği bir mekan olmuştur.
Yeniden doğuş arketipi May ve Heed için de geçerlidir. İkisi de fakir ailelerin
çocuklarıdır fakat bu Heed’de daha fazla ve daha belirgindir. Çünkü Heed evlendiği
zaman henüz çocuktur ve Cosey ailesine geldikten sonra May ve L tarafından
eğitilmiştir. Yeniden doğuş arketipi onun karakterini değiştirmiştir. İlerleyen
zamanlarda ilk başta hiç bir şey bilmeyen masum kız çocuğu, Cosey ailesinden aldığı
eğitimle artık gelişmiş bir karaktere sahip olmuştur. Heed için yeniden doğuş arketipi
hırs ve intikam getirmişti. Yeniden doğuş arketipi iyi ya da kötü yönde bireyin kişiliğini
değiştirebilmektedir.
bekleniyordu ondan. O sıralar kızların çoğu genç evlenirdi (bir kız ne kadar çabuk
kocaya giderse, herkes için o kadar iyiydi), ama on bir? Kesinlikle kaygı vericiydi,
ancak tek sorun kızın yaşı değildi.
May’in yeni kaynanası yalnızca bir çocuk değil, üstelik bir Johnson’dı. En çılgın
fantezilerinde bile, onu bundan daha çok dehşete düşürecek bir aile
düşleyemezdi.”82
Bir başka yeniden doğuş arketipine Aşk romanında Heed ve May’de
rastlayabiliriz. İkisi de fakir ve yoksul ailelerin çocuklarıdır fakat yaptıkları evlilikler
onların hayatlarını ve kişiliklerini geliştirir. Romanda Bill Cosey, May’den Heed’i
eğitmesini ister. Heed, birçok yerde de “L” den destek alarak kişiliğini geliştirmek
istediği görülmektedir.
Kybele, ilk olarak Roma ve Yunanistan’da görülür. Daha sonra karakteri değişir
ve başka konumlara yönlendirilir. Kybele, Mezopotamya, Suriye, Lübnan, Ege ve
Akdenize kadar gelip izlerini bırakır.
Akdeniz mitolojisinde ana tanrıça Kybele önemli bir yere sahiptir. Annelerin
koruyucusu olarak bilinen Kybele toprak ana olarak ta bilinir. Kybele, bereketin,
doğanın ve zenginliğin tanrıçasıdır. Adaletin simgesi olarak ta ondan bahsedilir. Kybele
yapı olarak iri yarı bir vücuda sahiptir. 83
Toprak ve doğanın anası olarak adlandırılan
Kybele hem can verir hem can alır. Campbell, Kybele hakkında şunları söylemiştir:
82
Morrison, 172.
83
Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul 1978, 201.
84
Elif Ersoy, Ana Tanrıça Kültü, Anadolu Aydınlama Vakfı, 2002, 5.
45
devrilip dağlar olmuş, sular fışkırıp nehirler akmış, göller toplanmış, birçok
sürüngen mahlûklar peyda olmuş. Ettiğine utanan ve pişman olan Kybele, yılanı
öldürüp gölgesini –yani ruhunu– yeraltına göndermiş. Kybele, kendi nefsine karşı
da âdil davranarak, Hekat adıyla kendi bir kısmını da yeraltına göndermiş. Ölü
yılanın ortalığa savrulan dişlerinden çoban ve sığırtmaç gibi insanlar peyda
olmuş. Bunlar toprağı sürmesini biliyorlarmış. Ceviz, incir ve üzüm gibi ağaç
yemişleri ile geçiniyorlarmış. Madenleri tanımıyorlarmış.
İşte bu, taş devriymiş. Kybele gökte, denizde ve karada yaşamaya devam etmiş.
Karada adı Rhea olmuş. Soluğu taze çalı ve çiçek kokuyormuş. Gözleri elâ
(glaukopis) imiş. Rhea olarak Girit'i ziyaret etmiş. Yalnızlığı dolayısıyla güneş ve
buhardan, sevgili olarak, Kronos'u yaratmış. Analık duygusunu ve özleyişini
doyurmak üzere, her yıl İda dağının Dikte mağarasında, bir güneş oğlu
doğururmuş. Kronos, çocukları kıskandığı için, onları öldürüyormuş. Kybele, bu
işe öfkelenmiş, Kronos'un sol elini istemiş, beş parmağını keserek onlardan
Daktiller yani beş parmak tanrısı yaratmış. Kybele, altıncı olarak doğurduğu
tanrıya Zagreus adını vermiş"85
“Yıl 1940; iki kız oyun oynamak için kumsala yollanıyorlar. L onlar için bir piknik
sepeti hazırladı; karınlarını her zamanki gibi Celestial Sarayı’nın gölgesinde,
mahremiyetinde doyuracaklar: yan yatmış, uzun zaman önce yosunlara terk
edilmiş bir kayık. Onu temizlediler, döşediler ve bir ad taktılar. İçinde bir
battaniye, denizin getirdiği tahta parçalarından yapılma bir sehpa, iki çatlak tabak
ve acil gıdalar var:
şeftali konservesi, sardalye, bir kavanoz elma jölesi, fıstık ezmesi, tuzlu kraker.
Mayolarını giymişler.”86
Doğa arketipi hikayenin bir çok yerinde vardır. Bir çok şey doğada başlar.
Örneğin Christine ve Heed’ın arkadaşlıklarının başladığı yer Celectil Sarayı dedikleri ve
birlikte piknik yaptıkları yerdir. Bill Cosey ise Heed’i torunuyla doğada oynarken görüp
beğenmiştir ve daha sonra onu eşi olarak istemiştir. Bill Cosey’in de Sandler ile balık
85
Ersoy, Ana Tanrıça Kültü, 4.
86
Morrison, 230.
46
tutarken teknede geçirdiği zamanlar düşünülürse O’nun da bir doğa hayranı olduğu
söylenebilir.
İntikamcı arketipine sahip olan biri haksızlığa uğradığına inanmış biridir. Hakkını
aramak için ya yasal yollardan yani avukatı ile hakkını almak ister ya da kendi
yöntemleriyle birinden intikam alma peşindedir.
Aşk romanında birbirinden intikam alan iki kişi vardır. Bill Cosey’in eşi Heed ve
Bill Cosey’nin torunu olan Christine mal varlığı ve miras için haklarını aramaktadırlar
ve birbirlerinden kendi yöntemleriyle intikam almaktadırlar.
Aşk romanında Heed ve Christine iki samimi arkadaştırlar ve her anları birlikte
geçmektedir. Fakat arkadaşlıklarına Bill Cosey’nin Heed’i beğenip evlenmek
istemesiyle gölge düşmeye başlar. Christine’e göre Heed onu kandırmış ve
arkadaşlıklarını düşmanlığa dönüştürmüştür.
Hırsız arketipi anlam olarak da bireyin kendine ait olmayan bir şeyleri çalması
olarak tanımlanabilir. Çalınan şey bir eşya olabileceği gibi bir aşk, bir duygu ya da
birinin sevgisi de olabilir.87
Aşk romanında gerçekten hırsızlık yapan kişi Bill Cosey’nin gelini May’dir.
Otelde ki bazı eşyaları çalmaktadır.
Vida, müşterilerin giderek daha da döküntü bir hal almasının suçunu May’in
hırsızlığına, şu çalma hastalığına yüklemek isterdi (ayrıca o gündelikçilerin de
neler aşırdığını Tanrı bilirdi), ama May, Vida’nın işe başlamasından ve konuk
kalitesinin düşmesinden çok daha önce başlamıştı hırsızlığa.88
Bir diğer hırsız arketipi Christine’e göre Heed’dir. Çünkü duygusal anlamda o
büyükbabasıyla evlendikten sonra büyükbabasının Christine’e karşı olan sevgisi
çalınmıştı. Öte yandan Christine’e göre büyükbabası Bill Cosey de onun en iyi çocukluk
arkadaşını çalmıştır.
Jung rüyaların tek taraflı olduğunu düşünmez ve rüyaların her yerde ve her zaman
aynı anlamlara sahip olmadığını söyler. Bu yüzden rüyaların anlamını kavramak ve
onları tabir etmek için onları dörde ayırmıştır:
87
Appendix: A Gallery of Archtypes. (2019) https://www.myss.com//
88
Morrison, 49.
89
Jung, The Archetypes & The Collective Unconscious, 16-20.
48
90
Jung, The Archetypes & The Collective Unconscious, 51-54.
49
Aşk romanında Junior çalışmaya başladığı gün Heed’ın evinde ilk gece bir rüya
görüyor: “İlk gece adamı rüyasında gördü; onun omuzlarında, dalları yeşil elmalarla yüklü bir
meyve bahçesinden geçti.”91
91
Morrison, 77.
50
SONUÇ
Jung, arketiplerin insan kişiliğini analiz etmekte ve onun düzgün bir şekilde
tanımlanmasında önemli bir yere sahip olduğuna inanmıştır.
İnsan, mitleri, mantığı ve felsefeyi anladığı zaman hayatı daha iyi anlama gücüne
sahip oluyor. Her insanın arketipi onun hayatındaki isteklerinin ve ihtiyaçlarının
göstergesidir. Onları tanımak ve anlamak, saklı olan yeteneklerin ortaya çıkmasına
sebep olabilir ve hayatın değerinin ve öneminin anlaşılmasına yardımcı olur.
Benlik arketipi, bir zenci insan olarak siyahlar ve beyazların arasında önemli ve
başarılı bir yere sahip olan Bill Cosey’de görülmektedir.
Persona arketipi ya da kullandığı maske ile kendini bir başka birey olarak gösteren
bir diğer karakter ise Heed’in evinde çalışmaya başlayan Junior’dır.
Doğa arketipi hikayenin çeşitli yerlerinde Bill Cosey için huzur bulduğu bir
mekan ve Christine ve Heed için de arkadaşlıklarının en iyi günlerini geçirdikleri
mekandır.
Toni Morrison, 1993’te Nobel Edebiyat Ödülünü kazanan ilk Afrika kökenli
Amerikalı bir kadın yazar olarak çalışmalarının çoğunda ırk ayrımından bahsetmiştir ve
ırk çatışmalarını eserlerinde güzel bir şekilde anlatmıştır.
Toni Morrison, Aşk romanında Carl Gustav Jung’un değerli çalışmalarından birisi
olan arketipleri çok başarılı bir şekilde okuyucuya aktarmıştır.
52
KAYNAKÇA
Bennet, E.A., Jung Aslında Ne Dedi. (Çev. Işıl Çobanlı). Say Yayınları, İstanbul 2006.
Fedakar, Pınar, “Besleyen mi, Öldüren mi: Türk Mitik Tasavvurunda Anne Arketipinin
Antropomorfik Görünümleri”, Millî Folklor, 26(103), 2014, 5-19.
Fordham, F., Jung Psikolojisinin Ana Hatları, (Çev.: Aslan Yalçıner), Say Yayınevi,
İstanbul 2008.
Fordham, F., Jung Psikolojisi, (Çev. Aslan Yalçıner), Say Yayınları, İstanbul 1997.
Jolande, Jacobi C.G., Jung Psikolojisi, (Çev. Mehmet Arap), İlhan Yayınları, İstanbul
2002.
Jung, C.G., Dört Arketip, (Çev. Zehra Aksu Yılmazer), İstanbul: Metis Yayınları.2009
Jung, C. G., İnsan ve Sembolleri, (Çev. Hatice Mukaddes İlgün), Kabalcı Yayınları,
İstanbul 1985.
Jung, C. G., Analitik Psikoloji, (Çev. Ender Gürol), Payel Yayınevi, İstanbul 1997.
Jung, C. G., Bilinç ve Bilinçaltının İşleyişi, (Çev. Engin Büyükinal), Say Yayınları,
İstanbul 1999.
Jung, C. G., Din ve Psikoloji, (Çev. Cengiz Şişman), İnsan Yayınları, İstanbul 1997.
Jung, C. G., Keşfedilmemiş Benlik (Çev. Barış İlhan-Canan Ener), İlhan Yayınevi,
İstanbul 1999.
Jung, C. G., The Archetypes & The Collective Unconscious, Princeton University Press,
1989.
Kershner, R.B., The Twentieth Century Novel: An Introduction, Bedford Books, New
York 1997.
53
Kırtunç, Ayşe Lahur, Sözcükler Meleği: Marge Piercy ve İlkörneksel Eleştiri, İleri
Kitabevi Yayınları, İzmir: basım tarihi verilmemiş.
Myss, C. M., Archetypes, Who Are You.UK. Archtypes Publishing LLC, 2013.
International Review of the Red Cross (2010). Volume 92, Number 877.
Sambur, B., Bireyleşme Yolu-Jung’un Psikoloji Teorisi, Elis Yayınları, Ankara 2005.
Stevans, A., Jung, (Çev. Ayda Çayır), Kaknüs Yayınları, İstanbul 1999.
Morrison, T., Aşk, (Çev. Püren Özgören). Can yayınları, İstanbul 2003.
Ukray, M., Jung Psikoloji Tüm Çaışmaları, Yasan Yayınları, Ankara 2015.
Yakın, V., Ay, C., Yakın, M., “Reklamlarda Kişilik Arketiplerinin Algılanması Üzerine
Bir Araştırma”, The Turkish Online Journal of Design, Art and Communication-
TOJDAC, 2(2), 2012, 27-36.
54
İNTERNET KAYNAKLARI
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Eğitim Durumu
İş Deneyimi
İletişim Bilgileri
Tarih