You are on page 1of 210

ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

ISBN: 978-605-86087-0-2

Esenler Belediyesi
Şehir Düşünce Merkezi
Şehir Yayınları

Editör
Doç.Dr. Ebru Erdönmez

Tasarım - Kapak
Mehmet Ülker / Düzey Ajans

Baskı/Cilt
İlbey Matbaa
2. Matbaacılar Sitesi 3NB3
Topkapı - Zeytinburnu / İSTANBUL
0212 613 83 63

Yayın Yılı 2012

Eserin tüm yayın hakları Esenler Belediyesi’ne aittir


Kitapta yer alan makalelerden yazarları sorumludur.
Esenler Belediyesi’nin kurmuş olduğu Şehir Dü-
şünce Merkezi; akademisyenleri, teorisyenleri, uygula-
macıları bir araya getiren bir merkez niteliğindedir. Bu
tür çalışmaların yapılmasındaki temel hedef konunun
uzmanlarını bir araya getirerek uygulamacılarla biri-
kimleri paylaşmaktır.
Modernite ve mimari başlığı altında toparlamaya
amaçladığımız bu çalışma;
Modernite ve modernleşme olgusunu, modernleş-
me aracı olarak mimarinin ne olduğu ve modernitenin
getirdiği toplumsal koşullarla nasıl ilişkilendirildiğini
tartışmayı, değişen toplum yapısının ve getirdiği yeni
yaşam biçimlenişlerinin mekânsal arayışlarını irdele-
meyi hedeflemektedir.
Bu değişim ve dönüşüm süreçleri sadece sosyal
yapılanmayı etkilemediği gibi aynı zamanda kentsel
mekanı değiştiren ve dönüştüren süreçler olarak kar-
şımıza çıkmakta ve kent bütününe yayılmaktadır.
Kitapta yer alan makaleler; farklı uzmanlık alanla-
rı bakış açısı ile ele alınmış, modernite, mimari, plan-
lama, koruma, kentsel dönüşüm kapsamları ile açıl-
maya çalışılmıştır.
Şehrin fizikî ve sosyal dokusuna dair kalıcı proje-
ler üretmek ve hayata geçirmek için kurulan Esenler
Şehir Düşünce Merkezi, yaptığı atölye çalışmalarını
kitaplaştırarak ülkemizin şehircilik problemlerinin çö-
zümüne önemli katkılar yapmayı hedeflemektedir.
Şehrin ve şehirciliğin merkezine insanı koyan ve
medeniyetimizin temel değerlerini referans alan Esen-
ler Şehir Düşünce Merkezi, bu hassasiyetle yaptığı ve
yapacağı çalışmalarla şehirlerimizi yönetenler ve karar
merciinde bulunanlar için ufuk açıcı fikir ve projelere
imza atacaktır.
Şehirlerimizi hızla yenilediğimiz bir zaman dili-
minde, Şehir Düşünce Merkezi Bilim Kurulu üyeleri
ve diğer katılımcı akademisyenler tarafından yapılan
bu çalışmanın özellikle kentsel dönüşüm, yeni mekân
düzenlemeleri ve kamusal alanların düzenlenmesi ko-
nusunda yol gösterici bir eser olacağına inanıyorum.
2012 atölye çalışmaları kapsamında hazırlanan
üç kitaptan birisi olan Modernite ve Mimari, şehrin
mekânsal organizasyonunun tanımlanması, yenilen-
mesi ve geliştirilmesinin yanı sıra insanın insanla,
mekânın insanla ve mekânın mekânla olan ilişkileri
konusunda da önemli çalışmalar içermektedir.

M. Tevfik Göksu
Esenler Belediye Başkanı
İçindekiler

1.Bölüm .................................................................................................................................................................................................................................... 9
Batının Doğusu Doğu, Doğunun Doğusu Batıdır Abdi Güzer

2.Bölüm .................................................................................................................................................................................................................................. 29
İstanbul Batılılaşma Dönemi Füsun Alioğlu

3.Bölüm .................................................................................................................................................................................................................................. 57
Modern İstanbul’u Korumak Ebru Omay Polat

4. Bölüm ................................................................................................................................................................................................................................ 69
Küreselleşme Sürecinde İstanbul Kıyılarında Dönüşüm,
Yerleşme - Kent Kıyı ve Yerleşme İle Kıyısının Entegrasyonu Ali Kılıç

5. Bölüm ................................................................................................................................................................................................................................ 93
Türkiye’de Modernleşme ve Çok Katlı Konutlar Tülin Görgülü

6. Bölüm ................................................................................................................................................................................................................................ 119


Kentsel Dönüşüm ve Mahalle Yenileme Olgusu Bağlamında
Planlama- Tasarım İlkeleri Oya Akın
Nilgün Erkan

7. Bölüm ................................................................................................................................................................................................................................ 151


Sosyal İletişim Arayüzü Olarak Kentsel Mekan Ebru Erdönmez
Burak Haznedar

8. Bölüm ................................................................................................................................................................................................................................ 177


Osmanlı Mimarlığının Modernleşme Sürecinde
Temel Bir Yapı Malzemesi: Tuğla Aynur Çiftçi
Uzay Yergün

9. Bölüm ............................................................................................................................................................................................................................. 193


Herkes İçin Tasarım ve Erişilebilirlik Alp Sirman
1. Bölüm
Batının Batısı Doğu,
Doğunun Doğusu
Batıdır.
Celal Abdi Güzer
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

10
Modernite ve Mimari

Batının Batısı Doğu,


Doğunun Doğusu Batıdır.
Celal Abdi Güzer 1

Doğu ve Batı kavramları fiziksel bir yön zıtlığının yanısıra pek çok
karşıtlığı ve sürekliliği birarada temsil eder. Aslında küresel bir biçim
üzerinde yaşadığımız anımsandığında Doğu ve Batı kavramlarının yer-
leşik olarak konumlandırılması ancak yapay bir başlangıç ya da refe-
rans noktasının yardımı ile olanaklı hale gelmektedir. Yerleşik “Batı”
algısı daha çok Avrupa’dan Amerika’ya uzanan bir bölgeyi “Doğu” algısı
ise neredeyse bunun dışında kalan tüm bölgeleri kapsar. Oysa “Batı”,
tıpkı “Doğu” gibi salt fiziksel olmayan, aynı zamanda ekonomik, sos-
yal, kültürel, ideolojik hatta dini farklılıklara işaret eden yapay bir coğ-
rafi bütünlüğü de temsil eder. Böyle bakıldığında fiziksel olarak dünya-
nın “Doğu” algısı içinde yer alan pek çok bölge “Batı” ile, “Batı” da yer
alan pek çok bölge de Doğu ile daha baskın bir temsiliyet ilişkisi sunar.
Şüphesiz bu ayrımın en belirgin eksenlerinden biri bilim devrimini itici
güç olarak kullanan “modernite” kavramıdır. Batı modernitenin kay-

1 Prof. Dr.,Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümü;


aguzer@metu.edu.tr

11
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

nağı ve varolma zemini, Doğu ise bu kaynağın bir yandan etki alanını
öte yandan ona direnme ve alternatif oluşturma ortamlarını temsil
eder. Bu eksen içinde Doğu kavramı, Batı kavramı ile birlikte anlam
kazanan ve kendi varlığının ötesinde “Batı” kavramının kendi varolu-
şunu meşrulaştırmak için kullandığı yapay bir temsiliyet alanına dö-
nüşür. Özellikle bilimin yanısıra sanat, mimarlık, felsefe gibi alanlarda
oluşan ve bu alanların disipliner varoluşlarında etkili olan birikim Batı
kültürünün baskınlığı altında yön bulmakta, yapay bir “anaeksenin”
belirleyicisi olmaktadır.
Modernite projesi bilimsel arka planının ötesinde Nilüfer
Göle’nin de söylediği gibi bir anlamda “öykünülen bir yaşama
biçimine, ulaşılmak istenen bir ideale, muasır medeniyet seviyesi”
olarak tanımlanan kültürel bir olguya karşılık gelmektedir. (Göle
N.;S:64, 1998) Öte yandan modernite üretim ve tüketim ilişkileri
ile kültürel yapı arasında, yerleşik Batı anlayışını model kabul eden,
kaçınılmaz bir bağ ve süreklilik öngörür. Bu nedenle modernlik sa-
dece bir öykünme biçimi değil, aynı zamanda Doğuyu tüm unsurla-
rı ile dönüştürmeye açık bir “Batılılaşma” hareketi olarak algılanır.
Şüphesiz bütün unsurları içeren bu topyekün dönüşüm baskısı
öykünme ile gelen süreklilikler kadar kültürel farklardan kaynak-
lanan çatışmaların da zeminini oluşturur. Bu nedenle ana eksende
yer alan coğrafyaların dışında kalan kültürler içinde modernleş-
meye yönelik çabalar yarım kalmış ya da kendi içinde dönüşümler
barındıran eklektik yapılar oluşturmakta, gene Göle’nin deyimi ile
gelenekle modernlik arasındaki dışlayıcılıktan kaynaklanan Batı-
dışı bir modernlik kavramının oluşmasına neden olmaktadır. (Göle
N.;S:67, 1998) Fiziksel kent mekanı bu eklektik varoluşun temel
temsiliyet alanıdır. Özellikle Türkiye metropolleri Cumhuriyet’ten
bugüne yaşadığı hızlı kentleşme olgusu içinde bu eklektik yapıyı uç
noktada temsil etmekte, yapay bir modernleşme temsiliyeti içinde
Doğulu bir varoluşu saklamaya, onunla çatışan unsurların üzerini
örtmeye çalışmaktadır.

12
Modernite ve Mimari

Sanayi devrimi sonrasında Avrupa ve Amerika merkezli olarak


yerleşen yeni üretim ve tüketim modelleri modernite projesini yerden
ve her türlü yerellikten bağımsız bir olgu haline getirmeye yönelmiş,
evrensel bir model ve belirleyici bir ideoloji olarak işlevselleştirmeye
çalışmıştır. Hızlı kentleşme süreçlerine uygun olarak tasarlanan yeni-
den üretim süreçleri adını bağlı olduğu projeden alan modern bir mi-
marlık dil ve anlayışının yerleşmesini getirmiş, giderek bu dil kentle-
rin baskın doku ve imajlarını oluşturmuş, kalıcı bir stil olarak yerleşik
hale gelmiştir. 20. yüzyılın ikinci yarısında baskın ve belirleyici hale
gelen tüketim kültürü içinde mimarlığın üretim kolaylıkları ile meş-
rulaştırdığı modern dil işlevselliğini yitirmeye başlamış ve kültürel bir
çatışma alanına dönüşmüştür. Kimlik, moda ve anlam gibi değerlerin
tüketimin itici gücü haline geldiği bir ortamda yalın ve inşai esaslarla
yetinen bir mimari dışavurum tüketim ortamının beklediği artı pazar
değerini üretmekte yetersiz kalmış, mimarlık yeni arayışlarla artı değer
üretmeye zorlanmıştır. Giderek ivme kazanan tüketim kültürü içinde
mimarlık herşeyden önce geniş bir tüketim ortamını temsil etmekte,
o kültürün dinamikleri tarafından yönlendirilmekte ve biçimlendiril-
mektedir. Bu noktada ilginç olan “Doğu” nun özellikle kentleşme orta-
mında hiçbir alanda görülmedik bir cömertlikle ve hertürlü gelenek ça-
tışmasını bir yana bırakarak Batıdan çok Batılı bir tavır sergilemesi ve
kentlerini uç noktada tüketime açmasıdır. Bir başka deyişle mimarlık
“Batı” kültürünün Doğuda yerleşmesinin en belirgin ve baskın temsi-
liyet alanını oluşturmakta, ancak kent ölçeğinde bakıldığında yaşamın
diğer unsurları içinde eklektik bir bağlamsallık gözlenmektedir.
Bugün mitleşerek yeni bir şehircilik anlayışını temsil eden Dubai,
yeni zengin halini herşeyden çok mimarlık ile dışavuran Çin, onlarla
aynı gemide yer almaya çalışan petrol zengini Arap coğrafyası ve deği-
şimi sembolleştirme çabası içinde olan Eski Sovyet ülkeleri hatta son
yıllarda bunlara öykünmeye çalışan İstanbul uç noktada kökten bir
değişim ve modernleşme çabası içine girmişlerdir. Şüphesiz burada,
20.yüzyıl başlarında özellikle mimarlık alanında yerleşik bir stil hali-
ne gelen modernizm ile ucu açık bir proje olarak süren modernleşme

13
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

çabalarını birbirinden ayırt etmek gerekir. Bu anlamda bugün yaşanan


yeni şehirleşme hareketi aslında modernizm ilkeleri ile kimi zaman ta-
ban tabana zıt düşecek farklılıklar barındırmakta, tektonik dışavurum,
işlev biçim ilişkisi, ölçekler arası süreklilik gibi ilkeleri dışlayarak eklek-
tik varoluşları meşru kılmakta, mimarlığı salt bir tüketim nesnesine
dönüştürmekten kaçınmamaktadır. Gene ilginç olan Batı’nın kendinin
itici gücü olduğu bu dönüşüme karşı daha temkinli ve mesafeli dav-
ranması, modernleşmenin birincil çatışma alanı olan gelenek kavra-
mına sahip çıkmasıdır. Bugün Avrupa kentlerinin nerdeyse hiçbirinde
Doğuda yaşanan ve yukarıda örneklenen ölçekte bir baştan çıkmışlık
yaşanmamakta, özellikle kent merkezlerinde katı bir korumacılık ve
tutuculuk öne çıkmaktadır.

Dubai Yeni Kentsin İnşaası

14
Modernite ve Mimari

Çin yeni kentleşme

Çin Kentsel Dönüşüm

15
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Astana Kentsel Dönüşüm

Kentin kendisinin doğrudan bir tüketim nesnesine dönüşebil-


me potansiyeli kentleri bir yarışma ortamına dönüştürmüş, binalar
üzerinden oluşturulan kent kimlikleri yeni kentleşme anlayışının
parçası haline gelmiştir. Amerika’nın Las Vegas gibi yapay şehirleri,
Mitterand’la başlayan yeni Paris algısı pek çok Doğu kenti içinde bir
model oluşturmuş, geçtiğimiz yüzyılın sonlarında pek de öne çık-
mayan Dubai, Abu-Dabi, Bakü, Astana, Kuala Lumpur gibi kentler
özellikle Batılı mimarlar için deneysel bir mimarlık ortamına dönüş-
müştür. Mimarlık bir yandan ekonomik, sosyal ve kültürel bir güç
gösterisinin temel unsuru olarak işlevselleştirilirken öte yandan
modernleşme yarışında var olmanın kaçınılmaz göstergesi olarak
algılanmıştır. Bu ortam içinde mimarlığın ve kentin yüzleştiği yeni
bir kavram “yersizlik” kavramı, yani yapılı çevre ile bağlam arasın-
daki ilişkinin bir zorunluluk olmaktan çıkmasıdır. Burada bağlam
kavramı, iklim, topoğrafya, oluşmuş yapılı çevre gibi fiziksel girdile-
re indirgenmeden, kültür, tarih ve gelenek gibi unsuları da içerecek
geniş bir çerçeve içinde ele alındığında bu yeni mimarlık ve kentleş-
me anlayışının coğrafyayı bir duyarlılık sorunu olarak algılamadığı
16
Modernite ve Mimari

gözlenmektedir. Dünyanın farklı köşelerinde benzer alışveriş mer-


kezleri, benzer iş kuleleri, benzer malzeme ve dışavurum biçimleri
içinde yeniden üretilmekte, benzer bir yaşam senaryosu üzerinden
meşruiyet kazanmaktadırlar. Yerle kültür ve yaşama biçimleri arasın-
daki ilişki giderek belirsizleşmekte, yapılı çevre ile gelenek ve geçmiş
arasındaki bağ zayıflamaktadır. Bu anlamda Doğu ile Batı arasındaki
farklar da, en azından kentsel temsiliyet açısından, belirsizleşmekte
Batı - Doğu coğrafyasında eklektik bir temsiliyet kazanmaktadır.

Londra Yeni Kentleşme

17
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Los Angeles / Kent Merkezi

Yeni kentleşme düzeni içinde altı çizilmesi gereken bir başka


olgu moderleşme hareketi ile gelenek arasındaki çatışmanın “gi-
derilebilir olduğu” imajının oluşmasıdır. Yüzeysel bir bakış içinde
modern sonrası mimarlık anlayışı referanslara açık ve bu anlam-
da yerel ve geleneksel unsurlarla eklemlenebilecek bir yapı barın-
dırmaktadır. Şüphesiz tüketim toplumu olgusu içinde tüketime
açılabilecek herşey kolaylıkla meşrulaştırılabilmektedir. Modern
sonrası ya da post-modern olarak adlandırılan kültürel dönüşüm
içinde gelenek yeniden işlevsellendirilen bir olgu gibi algılansa da
özellikle Batı dışında kalan coğrafyalarda bu barışma kendini ya ya-
pay alıntılar ya da doğrudan taklit olarak göstermekte, bir tüketim
motifi olmanın ötesine geçememektedir. Doğu kültürü, alışkan-
lık ve gelenekleri bu radikal dönüşüm içinde prototip yapıların asıl
varlıklarını zedelemeyen, yapay gösterimler olarak yer bulabilmek-
te, sürdürülebilirlikleri tüketim nesnesine dönüşebilme güçleri ile
kısıtlı kalmaktadır. Bir başka deyişle arkaplanında tümü ile “Batı”
kültür ve anlayışı ile eklemlenerek kurgulanan ve dönüşüme açılan
kentler, bu kentleri oluşturan bir örnek yapılar “Doğu” kültürü-
nü sınırlı ve indirgenmiş, asal varoluşu ile çatışmayan bir göste-
rim olarak kullanmakta, tüketimi ivmelendirecek yapay bir kimlik

18
Modernite ve Mimari

unsuru olarak işlevselleştirmektedir. Bu anlamda doğuya ve bağ-


lama özgü olan bir dekorasyon ya da cephe motifi olmanın ötesi-
ne geçememekte, kentsel yaşamı yönlendiren belirleyici ve baskın
bir kültür olamamaktadır. Elbette teknoloji, iletişim, ulaşım gibi
alanlardaki gelişmelerin Batı tarafından yönlendirildiği, Batı top-
lumu ve kültürü model alınarak geliştirildiği anımsandığında bu
model seçimi şaşırtıcı değildir. Ancak şaşırtıcı olan Batı tarafından
açıkca “ötekileştirilerek” yaratılan, hatta kendi varlık zemininin
ve kimliğinin temel ayrışma ve tanım kaynağını oluşturan Doğu
kavramının özellikle kentleşme ve mimarlık alanında herhangi bir
belirleyiciliği ya da dönüştürücü gücü olmamasıdır. Öte yandan
Doğu’da temsil edilen Batı elbette bazı farklılıklar barıdırmakta,
birebir bir model olarak kullanılamamaktadır. Ancak farklılıklar
Doğunun kendi kültüründen kaynaklanan ve kültürel bir eleştiri-
den güç alan bilinçli bir ehlileştirme çabasından çok mevcut fiziksel
durum ve kültürel ortamla eklemlenmenin kendiliğinden getirdiği
eklektik bir dışavurum olarak kendini göstermektedir.
Türkiye, kendi coğrafi konumu gibi bu eklektik oluşumun
tam ortasında yer almakta, ortamın kendiliğinden getirdiği her-
türlü etkiye, eleştirel bir mesafe koymaksızın açık kalmaktadır.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında bilinçli bir siyasi tercih olarak öne ko-
nulan batılılışma çabası bir yandan belki hiçbir coğrafyada rastlan-
mayacak kadar radikal bir dönüşüm ve eklemlenme sunarken öte
yandan gene aynı keskinlikte bir kültürel çatışma alanının da ze-
minini oluşturmuştur. Bu nedenle diğer Doğu coğrafyalarında yeni
yüzyılın başında ivmelenen eklektik kentleşme olgusu Türkiye’de
adeta kendiliğinden oluşmuş bir model gibi işlevselleşmiş, özellikle
1950 sonrasında ivme kazanan kentleşme Doğu ve Batı’nın yan-
yana içiçe varlık gösterdiği fiziksel ve kültürel bir yapı sunmuştur.
Mimari ölçekte bakıldığında modernizm gerçek anlamda bir dil al-
ternatifi olmaktan çok, düşük maliyetli ve hızlı bir üretim geleneği-
nin zemini olarak algılanmış, bu algı içinde çevresel kaliteleri indir-
genmiş, niteliksiz bir yapılı çevrenin meşrulaştırıcı ortamı olarak

19
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

algılanmıştır. Özellikle 1970’ler sonrasında geliştirilen konut pro-


jeleri ile o zamanki adı ile Bayındırlık Bakanlığı tarafından gerçek-
leştirilen kamu projelerinin çoğu hızlı ve düşük maliyetli bir üretim
anlayışı ile üretilmiş, düşük nitelikli bir kentsel çevrenin baskın yü-
zünü oluşturmuştur. 1980’ler sonrasında küresel ölçekteki serbest
ekonomi düzenin etkisi ile yerleşik hale gelen tüketim toplumu ol-
gusu Türkiye’de de belirleyici kültürel olgu haline gelmiş, yapıların
yeniden keşfedilen tüketim değerleri tasarım ve yapı etkinlikleri-
nin temel belirleyici girdisi olmuştur.

,
İstanbul da Kentsel Dönüşüm Fotoğraf Murat Germen

20
Modernite ve Mimari

,
İstanbul da Kentsel Dönüşüm Fotoğraf Murat Germen

21
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

,
İstanbul da Kentsel Dönüşüm Fotoğraf Murat Germen

22
Modernite ve Mimari

,
İstanbul da Kentsel Dönüşüm Fotoğraf Murat Germen

Öte yandan yıllarca bir sorun olarak öne çıkan gecekondular ve


niteliksiz yapılaşma özellikle Türkiye metropolleri için özgün bir
fırsat ortamına dönüşmüştür. Çoğu merkezi sayılabilecek alanlarda
gündeme gelen dönüşüm projeleri gerek konum gerekse büyüklükleri
ile yeni bir kent algısı, yeni bir kentsel deneyim için başka hiçbir
yerde bulunmayacak bir ortam sunmaktadır. Türkiye yeni yüzyılın
başında başta konut olmak üzere çok sayıda ve büyük ölçekli pro-
jenin yaşama geçirildiği topyekün bir kentsel dönüşüme sahne ol-
makta, kentleşme ve inşaat etkinliği ekonominin temel itici gücünü
oluşturmaktadır. Şüphesiz bu dönüşüm nasıl gerçekleştiğinden ve
sonuç ürün olarak nasıl bir kentsel çevre önerdiğinden bağımsız
olarak olumlu bir olgu olarak algılanmamalıdır. Dönüşümün gerek-
çesi ve meşrulaştırıcı zemini daha iyi ve nitelikli bir kentsel çevre
23
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

olarak sunulsa da, bugün ağırlıklı olarak sonuç ürünün niteliği sa-
yısal çokluk ve inşaat hızına dayandırılarak ölçülmeye çalışılmakta-
dır. Örneğin bu anlamda TOKİ eli ile gerçekleştirilen uygulamaların
çoğu düşük standartlı, kentsel çevre kavramını öne almayan, “tip”
projelere dayandırılmakta, iklim, kültür ve mevcut doku farklılıkla-
rı gözetilmeksizin Türkiye’nin pek çok yerinde aynı projeler uygula-
maya geçirilmektedir.

Bursa Kentsel Dönüşüm

Bu tutum güncel konut açığının kapatılmasına yönelik alterna-


tif bir çözüm gibi algılansa da uzun vadede yeni kentsel sorunların
kaynağını oluşturacaktır. Benzer biçimde kent merkezinde yer alan
projelerin çoğu arsa olanaklarına göre, temel ve büyük ölçekli plan
kararları öne alınmaksızın gündeme gelmekte, kent üzerindeki et-
kileri çoğu zaman altyapı sorunlarına neden olacak biçimde tekil
ve tesadüfi olarak gelişmektedir. Şüphesiz başta da vurgulandığı
gibi bu yeni kentleşme modeli sadece Türkiye’ye özgü değildir. An-
cak başta İstanbul olmak üzere Türkiye metropollerinde yeni ge-
liştirilen projelerin çoğu, sadece batıda olup bitenin değil, doğuda
yerleşmeye çalışan eklektik bir batılılaşmanın da ikinci elden bir
üretimini temsil etmektedir. Bu anlamda daha derin bir kimlik kri-
zini, gelenekten ve bağlamdan daha radikal bir kopuşu temsil eden
bu yeni dönüşüm olgusu bir kültürel çatışma alanına dönüşmekte,
kent kültürel olarak sürdürülebilir bir ortam olmaktan uzaklaş-
maktadır.
24
Modernite ve Mimari

Türkiye ortamında eklektik kentleşme ve kentlerin kültürel


sürdürülebilirlik sorunu bir çok doğu coğrafyasında görüldüğü gibi
yapay kimlik arayışları ile aşılmaya çalışılmakta, özellikle mimari
ölçekte yapıştırma bir dilden ya da tarihi simgelerin doğrudan tak-
lidinden medet umulmaktadır. Yapay bir kimlik yerleştirilmesine
yönelik olarak Mimar Sinan’ın eserlerinden, Osmanlı ve Selçuklu
motiflerine hemen herşey yeni modern dilin eklektik tamamlayı-
cısı olarak algılanmakta ve işlevselleştirilmeye çalışılmaktadır. An-
cak bu çaba, yapay varoluşu içinde, kentlerin eklektik kimlik tem-
siliyetini derinleştirmenin, yer, tarih ve kültürel süreklilik algısını
belirsizleştirmenin ötesinde bir katkı sağlayamamaktadır.

Yeni Okul Yapılarında Kimlik Arayışı

Yeni Adalet Saraylarında Kimlik Arayışı

Şüphesiz yaşamsal olan soru, kaçınılmaz olarak karşı karşıya


kaldığımız bu kentsel değişim ve dönüşüm ortamının nasıl işlev-
selleştirileceğidir. Kentsel dönüşüm tüketim toplumunun kendi
25
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

dinamikleri ve değerlerinin öncelik kazandığı bir proje olarak iş-


levselleştirildiğinde geri dönüşü olmayan yeni bir sorun alanına
dönüşecek, oluşturulmaya çalışılan yapay kimliklerle kimliksizlik
arasındaki farklar belirsizleşecektir. Herşeyin yok edilerek yapay
bir modernite peşinde koşulması kadar, geçmişin olduğu gibi tak-
lit edilerek yapay bir tarih ve kimlik oluşturulması arasındaki fark
kent kimliği açısından anlamlı bir fark değildir. Bugün kültür or-
tamında hızla yaşanan dönüşüm ve değişim içinde kalıcı olabilen
temel unsur tekil ölçekteki yapılardan çok kent ve kent mekânının
kültürel olarak sürdürülebilirliğidir. Kentsel alandaki dönüşümün
gündelik popüler ve geçici değerlerin etkisi altında kalmadan,
eleştirel süreçleri işlevselleştirerek ve katılımcı bir model içinde
gerçekleştirilmesi gerekir. Aksi takdirde ne batının sunduğu ola-
naklar ne de doğunun alternatif değerleri anlamlı bir model olma-
yacaktır.

26
Modernite ve Mimari

Kaynaklar
• Göle, Nilüfer; “Batı-Dışı Modernlik Üzerine bir ilk Ders”, Doğu Batı Düşünce
Dergisi, sayı 2, 1998, S. 64

• Göle, Nilüfer; “Batı-Dışı Modernlik Üzerine bir ilk Ders”, Doğu Batı Düşünce
Dergisi, sayı 2, 1998, S. 67

• Said, Edward; “Orientalism”, Pantheon books, NewYork, 1979

• Ergut Altan, Elvan ; Neşe Gürallar (Derleyenler); “Kültürün İzlerini Mimarlık


Üzerinden (Yeniden) Okumak”, TSMD yayınları, Ankara, 2012

• Güzer, C. Abdi ; “Batıdaki Doğu”, Kültürün İzlerini Mimarlık Üzerinden (Yeni-


den) Okumak”, TSMD yayınları, Ankara, 2012, s: 20-23

• Kabbani, Rana; “Avrupa’nın Doğu İmajı, Çeviren: Serpil Tuncer, Bağlam Yayınla-
rı, İstanbul, 1993

• Alatlı, Alev; “Doğu-Batı, İçi Boş bir Tasnif”, Doğu Batı Düşünce Dergisi, sayı 2,
1998, S: 97-100

• Cansever, Turgut; “Doğu ve Batı Kültürel İlişkiler Tarihine bir Bakış”, Doğu Batı
Düşünce Dergisi, sayı 2, 1998, S: 160-171

27
2. Bölüm
İSTANBUL
Batılılaşma Dönemi
Füsun Alioğlu
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

30
Modernite ve Mimari

İSTANBUL
Batılılaşma Dönemi
Füsun Alioğlu 1

Genel Çerçeve
Günümüzde İstanbul coğrafyası, çok geniş bir alanı kapsamak-
tadır. Ancak 19.yüzyıla kadar, İstanbul denildiğinde anlaşılan yer,
Haliç’in batı yakasındaki yarımada, diğer deyişle Suriçi olmuştur.
Tarihsel süreçte, sur dışı alanlarda da bazı nitelikleri içeren yaşam
olmuştur. Galata yine bir sur içi yerleşmesi olarak Haliç’in öteki,
doğu yakasında yüzyıllarca varlığını devam ettirmiştir. Ayrıca,
Boğaziçi’nin iki yakası, Üsküdar, Kadıköy, Bakırköy’de kırsal, dini
nitelikli yerleşmeler, birimler her zaman var olmuşlardır. Bununla
birlikte Yeni Roma, Bizantion, Konstantinopolis, İstanbul hangi
adı ile anılırsa anılsın, kast edilen yer daima günümüzde Tarihi Ya-
rımada olarak adlandırılan Haliç’in Batı yakasındaki Suriçi’dir.
Tarihi Yarımada günümüzdeki sınırına süreç içinde ulaşmıştır.
Kent, önceleri Bizantion adı ile anılmakta ve Sarayburnu’nda sur
ile çevrili küçük bir alanı kapsamaktadır. Bizantion, 2.yüzyılda,
Roma döneminde, biraz daha genişletilerek Septimus Severus Suru
ile çevrelenmiştir. Roma başkenti olduğu 4.yüzyılda, kent yeniden

1 Prof. Dr., Kadir Has Üniversitesi

31
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

büyütülmüş, Constantinus tarafından yaptırılan sur ile daha geniş


alana sahip olmuştur. Son olarak 5.yüzyılda, II.Theodosius, kendi
adı ile anılan kara surunu yaptırarak, kenti yüzyıllarca içinde yer
alacağı bugünkü sınırına getirmiştir. Bizans ve Osmanlı başkenti
olarak İstanbul, yüzyıllar boyunca bu son sınırlar içinde kalmıştır.
(Kuban 1996: 31, 47; Çelik 1996: 11-19; Sodini 2011: 13-18).
Theodosius kara suru, Marmara ve Haliç deniz surları ile çev-
rili tarihi yarımada, 19.yüzyıla kadar bütün kent faaliyetlerini
içermiştir. Alanın mekan organizasyonu, farklı dönemler birbirine
eklemlenirken belli başlı yapılanma ilkelerini 19. yüzyıla değin sür-
dürmüştür. Genel olarak tanımlamak gerekirse, Sarayburnu’nun
yönetim alanı niteliği taşıdığı Eminönü ve Haliç’in liman ve tica-
ret faaliyetlerini barındırdığı konut alanlarının ise bu iki bölgeden
arta kalan alanlarda, kümelenmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu ara-
da kentte, Suriçi’nde olması sakıncalı bulunan bazı faaliyetler ise
sur dışında yer almıştır. Örneğin, Kazlıçeşme daima mezbaha ve
debbağcılığın, Eyüp, Ayvansaray çömlekçiliğin, Galata’da Hendek
mumculuk gibi Suriçi için tehlikeli olabilecek üretimin yer aldığı
bölgeler olmuştur (Ortaylı 1977: 83-91).
Tarihi Yarımada kent dokusu, her dönemin niteliklerine bağ-
lı olarak biçimlenmiştir. Roma dönemi, saray, senato, hipodrom,
çeşitli statüdeki evler, sur kapılarına bağlanan revaklı caddeler,
forumlar, zafer takları, dikili taşlar, şeref sütunları vb öğelerle ta-
sarlanmıştı. Bu sıralarda Yeni Roma yada İkinci Roma olarak anı-
lan kente, Hıristiyanlığın kabul edilmesi ile birlikte dini anıtsal
yapılar da eklenmiştir. (Kuban 1996: 36-41). Fetih sonrası, nüfu-
sunu kaybetmiş, harabe görünümündeki İstanbul, yeni egemenleri
Osmanlılar’ın sosyal, ekonomik, kültürel verileri doğrultusunca
yeniden yapılandırılmıştır. Müslümanların yanı sıra farklı etnik ve
dini kökenli nüfus iskan ettirilmiş, önemli bazı kiliseler camiye dö-
nüştürülmüş, anıtsal ölçekte cami ve külliyeler inşa edilmiştir. Aynı
zamanda, cami, mescit, tekke, kilise, sinagog çevresinde kümele-
nen konut mahalleleri oluşmuştur. Buna karşın yine de Sarayburnu
32
Modernite ve Mimari

ve çevresi yönetim, Eminönü ve Haliç ticaret ve liman, diğer alanlar


konut alanı niteliklerini sürdürmüşlerdir (Ortaylı 1978: 85-90).
Farklı dönemler birbirine eklemlenirken, özellikle Roma kenti
yapılanması olan ulaşım sistemine ait meydan, ana arter vb veri-
lerin çoğu, özellikle fetih sonrası dönemde, giderek çevrelerinde
oluşan mahallelerin alt yapısında kalmışlardır (Çelik 1996: 21-23).
Bununla birlikte, örneğin Antik dönemin önemli ana arteri Mese
Caddesi Divanyolu’na dönüşmüştür (Kuban 1996: 209). Osmanlılar
döneminde ilerleyen yüzyıllarda, Eyüp, Sütlüce, Galata, Tophane,
Beşiktaş, Üsküdar, Boğaziçi kıyıları gibi Sur dışı mahallelerin öne-
mi artmış, yeni semtler oluşmuştur (Kuban 1996: 209, 269-270).
Kent nüfusu artarken ve yeni yerleşme alanları ortaya çıkarken,
kentin Bizans dönemine ait su sisteminin sarnıçları, su kemerleri,
su yolları ve kanalları kullanılır hale getirilmiş, Halkalı Suları, Kırk-
çeşme Suları gibi yenileri inşa edilmiştir (Kuban 1996: 262-264).
Bu dönem İstanbul’u, kentsel ölçekte büyüme ve bütünleşmeye
yönelirken, Osmanlı mimarlığı da kendine özgü yapılanmaktadır.
Bütün Marmara bölgesinde, İznik, Bursa, Edirne başkentlerindeki
uygulamalardan sonra, Osmanlı mimarlığı İstanbul’da Mimar
Sinan ile anılan klasik döneme varacaktır. Hangi işlevde olursa
olsun, mimaride ulaşılan şemalar, biçimler uzunca bir süre varlığı-
nı koruyacaktır.
İstanbul’da kent ve yapılı çevre, 18.yüzyıldan itibaren farklı bir
yaklaşımla ele alınmaya başlanmıştır. İlk olarak Lale Devri (1718-
1730) ile bazı Batılı etkiler kent dokusunda ve mimaride ortaya
çıkmaya başlamıştır. Lale Devri sonrası bu etkilenme sürmüş, bina
morfolojisini köklü bir biçimde belirlemiştir. 19.yüzyıldan itibaren,
özellikle Tanzimat dönemi ile birlikte yapı üretim alanını farklılaş-
tıran uygulamalar gerçekleşmeye başlamış, kentin mekan organi-
zasyonu çok önemli değişimler geçirmiştir.
İstanbul kent dokusunun ve Osmanlı mimarisinin Batılı
öğelerden etkilenmesi aniden ortaya çıkmış bir olgu değildir. Aksine
bu ortam, Osmanlı yönetiminin içine girdiği sorunlara çözüm için
33
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

yüzünü başka ülkelere çevirmesi ile gelişen sonuçlardan biridir.


Osmanlı Devleti yöneticilerine “başka ülkelerde neler oluyor?”
sorusu sorduran, görünen ilk sorun, başarısızlıkla sonuçlanan II.
Viyana Kuşatması ve Kutsal İttifak savaşları sonrasında Karlofça
Antlaşması ile ilk büyük çapta toprak kaybına uğramasıdır (Kılıç-
bay 1985: 148). Osmanlı yönetimi, önce savaş ve toprak kaybetti-
ren ordusunu sorgulamış, sonrasında yüzünü yenilgi aldığı askeri
yapılanmaya çevirmiştir. Bu ise o sıralarda dünyanın diğer bölge-
lerinden farklı bir yapılanmanın gerçekleştiği Batı Avrupa ülkele-
ridir.
Osmanlı yöneticilerinin dikkatini yönelttiği Batı Avrupa’da ise
ekonomik yapı yeni bir içerik kazanmakta, eski kıta dışındaki kay-
naklar incelenmekte, Sanayi Devrimi’nin gerçekleşmesinin koşul-
larını oluşturan bilimsel ve teknolojik gelişmeler olmakta, Katolik
kilisesi sorgulanmaktadır. Sonuç olarak Batı Avrupa’da, coğrafi
keşifler ve sömürgeleştirme ile güçlenmiş, daha sonra kapitalizm
olarak adlandırılacak olan yeni bir üretim tarzı oluşmuş, Röne-
sans, Reformlar gerçekleştirilmiş, ulusal devlet kavramı ortaya
çıkmış, birey önem kazanmıştır (Kılıçbay 1985: 147-148). Osmanlı
Devleti’nin yüzünü çevirdiği bütün bu bileşkelerin dünyanın diğer
bölgelerine göre farklı kıldığı bir coğrafyadır.
Gerçekte, Karlofça Antlaşması ile büyük ölçekte toprak kaybı
sorunun odağı değil sonuçlarından biridir. Çünkü Osmanlı Devle-
ti 16.yüzyıl sonlarından başlayarak sosyal, ekonomik sorunların
içine girmiştir. 17.yüzyıl ikinci yarısından itibaren etkisini artıran
sorunların çözümü önce bozulmuş olan geleneksel sistemin yeni-
den canlandırılmasında aranmıştır. II. Osman (1618-1622) ve IV.
Murad (1623-1640) saltanatları sırasında, Köprülü vezir ailesi
dönemlerinde bu konuda uğraş verilerek hep eski düzeni yeniden
oluşturmanın yolları araştırılmıştır (Kılıçbay: 148). Ancak 17.yüz-
yıl sonunda Osmanlı Devleti’nin batıya karşı askeri alanda aldığı
yenilgi ve toprak kaybı batının gerisinde olunduğunun açıkça orta-
ya çıkmasına neden olmuştur. Böylelikle Osmanlı Devleti Batı Av-
34
Modernite ve Mimari

rupa ülkelerinde ne olduğunu anlamak için girişimde bulunmaya


başlamıştır.
Öncelikle askeri sistemin iyileştirilmesi için Batı Avrupa
ülkelerindeki yapılanma model olarak alınmıştır. Askerlerin
istihkam ve yol için mühendislik, matematik, coğrafya odaklı
eğitim almaları, askeri doktor yetiştirilmesi için tıp eğitimi almaları
yolunda yapılanmalar gerçekleştirilmiştir. Ancak Batılılaşma bu
konularla sınırlı kalmamış, kalamamış mali, idari, hukuk, eğitim,
imar vb tüm alanları da belirlemiştir (Ortaylı 1985: 137). Bütün
bunlar yasal mevzuat ve örgütlenmeler ile birlikte oluşmuştur. Os-
manlı Devleti için yeniden yapılanmanın amaçlandığı, batılılaşma,
asrileşme modernleşme olarak adlandırılan bu dönem bir dizi olgu-
nun yan yana, art arda gelmesi ile biçimlenmiştir.
Batılılaşma çeşitli etkenlerle belirlenerek sürmüştür. Avrupa
ülkelerine gönderilen elçilerin izlenimleri, karşılıklı ticaret
ilişkileri ve antlaşmalar, Avrupalı uzmanların Osmanlı yönetimine
danışmanlık yapması, kültürel ve teknolojik etkinlikler vb olaylar
Osmanlı yönetiminin batılılaşma eylemlerini yönlendirmiştir (De-
nel 1982: 5-9). Askeri reformları amaçlayarak başlayan batılılaşma
eylemleri yapı üretim alanını nerede ise tümünden değiştiren bir
yapılanmayı beraberinde getirmiştir. Öncelikle bezeme program-
larında başlayan yeni yaklaşımlar giderek mimari, kent ölçeğinde
ortaya çıkmış, aynı zamanda yapılı çevreye ilişkin eğitim, yasal
mevzuat, örgütlenme oluşturulmuştur.

Mimaride Batılı Etkiler


Mimaride Batı etkileri önce küçük sanatlarda ortaya çıkmıştır.
Fransa ile ilişkiler bağlamında, yabancı tüketim mallarının Os-
manlı topraklarına girmesinin farklı bir beğeni oluşturduğu, bu
objelerde görülen biçimlerin, önce, kapı, pencere, yazıt çerçevesi
gibi ayrıntılarda uygulandığı kabul edilmektedir (Arel 1975: 10).
İmar faaliyetlerinde ilk kez klasik dönem anlayışının dışına çıkan
uygulamalar ise III. Ahmet’in saltanatı sırasında Lale Devri’nde gö-
35
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

rülür. Bu dönemde, İstanbul’a matbaa getirilmiştir, ilk kez başka


bir ülkeye elçi gönderilmiştir. Kalabalık bir grupla Paris’e giden 28
Çelebi Mehmet Efendi gördüklerini hayranlık ifadesi ile sultana
rapor ve bazı çizimlerle sunmuştur (Denel 1982: 18). Bu dönem
uygulamalarından biri büyük ölçekte bir alan tasarımı gerçekleş-
tirmek olmuştur. Bu, Sur dışında, Haliç’e akan, Kâğıthane Deresi
kenarında yapılan “sadabad“ düzenlemesidir. Burada, yapı-bahçe
ilişkisi, su unsurunun etkin kullanımı, Kağıthane Deresi’nin pav-
yonlar, çeşmeler, şadırvanlar gibi yan yapılarla tasarıma dahil edil-
mesi, padişah ve devlet erkanı konutlarının bir araya getirilmesi
(Arel 1975: 28; Batur 1985: 1040) Batılı etkiler olarak yorumlan-
maktadır. Bir diğer uygulama, dönemin meydan çeşmelerinde orta-
ya çıkmıştır. III. Ahmet’in, Bab-ı Humayun önünde ve Üsküdar’da
yaptırdığı ilk meydan çeşmeleri, kentsel mekanda oluşturdukları
etkiler açısından “Türk tarihinde ilk kez bir yapı , kentsel mekanı ta-
nımlayan bir nesne olarak ele alınıyordu” (Kuban 1996: 312) biçimin-
de tanımlanmaktadır. Batı etkilerinin mimaride iki boyutlu etkileri
ise iç mekanlarda duvar, tavan bezemelerinde, çeşme ve sebillerin
yüzey bezemelerinde ortaya çıkmıştır. 18.yüzyıl ve 19.yüzyıl
boyunca barok, rokoko, ampir uslupların etkileri iç mekan beze-
me programlarında, bahçe düzenlerinde, çeşme ve sebillerde çok
sayıda örnekte görülmeye devam etmiştir (Denel 1982: 18-21).

Şekil 1 Kağıthane düzenlemesi (Eldem, 1977)

36
Modernite ve Mimari

Şekil 2 III.Ahmet Meydan Çeşmesi (E.F.Alioğlu, 2007)

Önceleri, yapı elemanı ölçeği ile sınırlı kalan batı etkileri,


18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren tasarım ölçeğine yansı-
mıştır (Denel 1982: 19). İlk örnek Nur-u Osmaniye Külliyesi’dir.
I.Mahmut döneminde yapımına başlanan ve III. Osman dönemin-
de (1754-1757) bitirilen barok mimarinin en çarpıcı örneği kabul
edilen Nur-u Osmaniye Külliyesi Camii ‘ne bir öncülü ne bir ardılı
vardır’ (Kuban 1996: 321) olarak tanımlanmaktadır. Caminin po-
ligonal avlu biçimlenmesi bir daha hiçbir camide görülmeyecektir
(Kuban 1954: 27). Daha sonra III. Mustafa döneminde inşa edilen
Laleli ve Ayazma camilerinde de barok bazı yeniliklerin tekrar edil-
diği ancak ”genel tasarım bakımından Nur-u Osmaniye örneğine bir
öykünme” sayılamayacağı (Arel 1975: 69-70) kabul edilir.

37
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Şekil 3 Nur-u Osmaniye Külliyesi Planı (Kuban, 2007)

Şekil 4 Nur-u Osmaniye Camisi (www.archnet.org)

Osmanlı sultanlarının Batılı etkileri mimariye yansıtma istek


ve çabaları Osmanlı başkentini yepyeni bir görünüme kavuştur-
muştur (Kuban 1996: 69). Rokoko, Ampir, Neo Klasik, Neogotik,
Oryantalist, Art Nouveau, Eklektik usluplarda tasarlanmış camiler
kentin her noktasında yer almışlardır. Hünkar Kasrı ilavesi döne-
min bir özelliği olarak bütün selatin camilerinde yapılmıştır. Ancak
cami mimarisi temel tasarım özellikleri bakımından klasik dönem-

38
Modernite ve Mimari

de ulaştığı formların dışına taşmamıştır. Özellikle de tek kubbeli


cami şeması çeşitli batılı üsluplarda sürekli tekrar edilmiştir (Ku-
ban 1954: 35). Batılı usluplar, sadece camilerde değil türbe, tekke,
saray, konut vb Osmanlı mimarisinin geleneksel mimari kalıpların-
da kullanılmıştır.

Şekil 5 Atıf Efendi Kütüphanesi (Kuban, 2007)

Yeni İşlevler, Yeni Yapı Programları


Batılı etkiler mimariyi sadece biçimsel olarak belirlememişler-
dir. Aynı zamanda değişimin gerek duyduğu yeni işlevler, yapıların
farklı bir anlayış ile ele alınmasını zorunlu kılmıştır. Çünkü batılı-
laşma eylemleri, Osmanlı Devleti’nin yüzyıllarca sürmüş olan mev-
cut kurumsal yapısını dönüştürmeyi hedeflerken aynı zamanda
yeni kurumsal yapıları da oluşturmaktaydı. Bu nedenle, bir taraf-
tan mevcut yapılar yeni işlevlere hizmet vermek üzere dönüştürü-
lürken, diğer taraftan farklılaşan ya da yeni ortaya çıkan gereksi-
nimler için yapılar inşa edilmekteydi. Buradaki önemli ayrıntı, bu
yapılaşmanın öncelikle yeni askeri sistemin gereksinimlerine çö-
züm bulma amacı ele alınmış olmasıdır. Çünkü sorunlu görülen ve
düzeltilmesi istenen kurum ordudur. Ancak batılılaşma bu çerçeve
ile sınırlı kalamayacak yeni düzenlemeler toplumun, sosyal, ekono-
mik, kültürel yaşamında rol oynayacak, askeri olmayan bir yapılaş-
ma da gerçekleşecektir. Dönemin gelenekten farklı bir programa
ve mimariye sahip kışla, karakol, eğitim, sağlık, sanayi, yönetim,
saray, konut, ulaşım, haberleşme vb yeni gereksinimlerden doğan
yapılar kent dokusunda yer almaya başlamışlardır.
39
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Kışlalar, Karakollar: Osmanlı geleneksel askeri sisteminde –sa-


dece Kapıkulu askerleri için olmak üzere- az sayıda kışla vardır (Eyice
1978: 1214/47-48). Avrupalı devletlerin ordu biçiminin benimsendi-
ği yenileşme hareketleri askerin batılı ölçütlerdeki kışla yapılarında
barınmasını gerektirmiştir. İlk olarak III. Selim (1789-1807) döne-
minde kurulan (Nizam-ı Cedid Ordusu) yeni ordunun askerleri için
kışlalar inşa edilmiştir. 18.yüzyıl sonlarında, 1783’te Kasımpaşa’da
Kalyoncu Kışlası, 1793’te Halıcıoğlu’nda Humbaracılar Kışlası,
1823’te Üsküdar, Selimiye Mahallesi’ndeki Selimiye Kışlası ilk örnek-
lerdir. III.Selim bu yeni orduyu kurduğunda Yeniçeri Ocağı’nı da ıs-
lah ederek varlığını devam ettirmesinde sakınca görmemiştir. Ancak
askeri sistemde bu ikili yapıyı sürdürme kararını hayatı ile ödemiştir.
Vaka-i Hayriye olarak adlandırılan Yeniçeri Ocağı’nın tümden ortan
kaldırıldığı 1826’da, II. Mahmut’un (1808-1839) kurduğu Asakir-i
Mansure-i Muhammediye Ordusu, Osmanlı Devleti’nin yenilikçi gi-
rişimlerinin önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu yeni ordu için,
19.yüzyıl boyunca kentin çeperlerinde, yeni yerleşim merkezlerinin
ana ulaşım akslarının uzantısında çeşitli kışlalar kurulmuştur (Teke-
li 1985: 881). 1803-1806 Beyoğlu/Taksim, Davutpaşa Kışlası, 1828-
1829 Rami Kışlası, 1874 Sarkis Balyan’ın yaptığı Maçka Silahhanesi
ve Kışlası, 1843 Kuleli Kışlası, 1850-1861 Garabet Balyan’ın yaptığı
Gümüşsuyu Kışlası, 1848-1853 İngiliz Mimar Sımith’in yaptığı Me-
cidiye/Taşkışla, 1885-1886 Orhaniye Kışlası, 1888-1889 Ertuğrul
Kışlası (Eyice 1978; 1214/48; Cezar 1991: 58-63) Osmanlı’nın yeni
askeri yapılarına ait örnekleridir. Yeni ordu için yapı programları ve
mimarileri ile tam olarak Batı etkisini taşıyan bu kışlalar İstanbul
siluetinde kitleleri ile ilk aykırı yapılar olmuştur. Bir diğer askeri yapı
türü olan karakollar da devletin temsilcisi olarak çeşitli semtlerde
kurulmuştur. Arnavutköy, Galata, Teşvikiye, Tophane bunlardan ba-
zılarıdır (Eyice 1978: 1214/119).

40
Modernite ve Mimari

Şekil 6 Selimiye Kışlası, Abdullah Kardeşler, 19.yüzyıl (Tuğlacı, 1993)

Şekil 7 Gümüşsuyu Kışlası (Cezar, 1991)

Eğitim Yapıları: Batılılaşma öncesi Osmanlı toplumunda,


ilmiye sınıfının, tüccar ve sanatkarların, halkın eğitimi bazı ku-
rumlarda yapılırdı. Askerlik ya babadan oğula kalır ya da devşirme
yöntemi ile elde edilirdi. Bu nedenle eğitimi ya baba ocağında ya
da asker ocağında yapılırdı. İlmiye sınıfı, medreselerde, tüccar ve
sanatkarlar, lonca sisteminde usta-çırak ilişkisi ile eğitilirdi. Kız ve
erkek çocuklar sıbyan mekteblerinde genel eğitim alırlardı. Tekke
41
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

ve zaviyeler de eğitimde rol oynayan kurumlardı (Tekeli 1985: 650-


651). Batılaşma dönemi eğitim kurumları kökten değiştirilmiştir.
Askerin eğitimi için, 1734’te, Üsküdar Toptaşı’nda, Fransız uzman
Compte de Bonneval (Humbaracı Ahmet Paşa) tarafından kuru-
lan Hendesehane; 1773 yılında Mühendishane-i Bahri Hümayun;
1793’de Halıcıoğlu’nda Mühendishane-i Berri Hümayun erken ta-
rihli askeri okullardır (Eyice 1978: 1214/111).
Osmanlı Devleti’nin 19.yüzyıl örgütlenmesinde gereksinim
duyduğu kadroların eğitimleri için orta ve yüksek öğretim kurumları
da oluşturulmuştur. Yine önceleri askeri mühendis ve tıp okulla-
rı, sonraları halk için ilk öğretim (İptidai), orta öğretim (Rüştiye),
meslek okulları, yüksel okul (Sultani) vb öğretim kurumları açıl-
mıştır (Tekeli 1985: 650-659). Bu yüzyılda yine ordu için doktor,
eczacı, cerrah yetiştirmek üzere, 1827’de Tıphane-i Amire/Askeri
Tıbbiye, 1830’da Cerrahhane-i Mamure/Cerrahhane kurulmuştur.
Bu iki kurum 1839’da birleşerek Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane
adını almış, 1867 yılında kurulan Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye 1909
yılında birleşerek, 1896-1909’da A.Valaury ve R.D’Aranco tarafın-
da tasarlanan eski Haydarpaşa Lisesi binasına (Bugünkü Marmara
Üniversitesi Tıp Fakültesi) yerleşmiştir (Tekeli 1985: 466). 1834’de
Mekteb-i Ulum-u Harbiye/Harbiye Mektebi, 1834’de Muzıka-ı Hü-
mayun/Mızıka Mektebi vb okullar hizmete girmiştir. 1872’de Kule-
li Kışlası’nda askeri idadi kurulmuştur (Cezar 1991: 60, 61).
1838’de orta öğretim kurumu olarak rüştiyeler açılmıştır.
Davutpaşa Rüştiyesi ilk örnektir. Bucak müdürü ve kaymakam
yetiştirmek üzere 1859’da Mekteb-i Mülkiye/Mülkiye Mektebi;
sivil sağlık kurumları için doktor, eczacı, cerrah yetiştirmek üzere
1859’da Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye açılan ilk sivil yüksek okullar-
dır (Tekeli 1985: 466-469). Sultani olarak adlandırılan ilk yüksek
okullar 1865 tarihli Darüşşafaka ve 1867 tarihli Galatasaray okul-
larıdır (Eyice 1978: 1214/109). Öğretmen yetiştirmek ve kızlar için
eğitim kurumları açılması yine bu dönemde gerçekleşmiştir (Tekeli
1985: 651). Yüzyıl sonuna kadar meslek okulları ve yüksek okullar
42
Modernite ve Mimari

açılmaya devam edilmiştir. Arkeoloji Müzesi yanında, Vallaury’nin


tasarladığı binada (Günümüzde İslam Eserleri Müzesi) 1879’da
açılan, Sanayi-i Nefise/Güzel Sanatlar Okulu da bunlardan biridir.
Okul aynı zamanda ilk mimarlık eğitimi veren kurum olmuştur
(Tekeli 1985: 470-471). İstanbul Üniversitesi’nin kökeni sayılan
Darülfünun, 1863’de Mimar Fossati tarafından, Sultanahmet’te
yapılan binada eğitime başlamıştır (Eyice 1978: 1214/110).
Sağlık Yapıları: Darüşşifa gibi geleneksel sağlık yapılarının
yerine yine önce ordu için Batılı ölçütlerde ilk sağlık kurumları
açılmıştır. 1799 Levent Çiftliği Kışlası’ndaki ve Selimiye Kışla-
sı’ndaki hastaneler ilk örneklerdir. İlk sivil sağlık kuruluşu 1843’te
Abdülmecit’in annesi Bezm-i Alem Valide Sultan tarafından bir va-
kıf olarak kurulan Bezm-i Alem Guraba-i Müslimin Hastanesi’dir
(Batur, 1985). Haydarpaşa Hastanesi (1845), Kasımpaşa’da
Bahriye/Deniz Hastanesi, Mimar Smith tarafından tasarlanan
Ayazpaşa’da Gümüşsuyu Hastanesi (1861), Şişli Etfal Çocuk Has-
tanesi (1897-1898), Darülaceze (1895) yüzyılın belli başlı hasta-
neleridir (Eyice 1978: 1214/23). Hastanelerle birlikte tıp eğitimi
yapan Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane (1839), Mekteb-i Tıbbiye-i Mül-
kiye (1867), Gülhane Tatbikat Okulu (1898) gibi kurumlar toplum
sağlığı konusunda hizmet vermişlerdir. Yine sağlık kuruluşu olarak
salgın hastalıklara karşı, Rami, Davutpaşa, Toptaşı kışlalarında ve
İstinye, Ahırkapı, Tarabya semtlerinde hastaneler; Tebhirhane ola-
rak adlandırılan dezenfekte evleri, Üsküdar, Gedikpaşa, Tophane’de
açılmıştır (Yıldırım 1985: 1324-1325).
Sanayi Yapıları: Askeri sistemde gerçekleştirilen yenileşme
hareketleri sonrasında ortaya çıkan gereksinimler sanayi yapı-
ları konusunda da öncül örneklere neden olmuştur. İlk örnekler
19.yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkar. Ordunun fes gereksinimini
karşılamak üzere 1839’da kurulan Feshane, 1843-51 yılları arasın-
da Batılı teknoloji ile donatılmış günümüzdeki Feshane binasında
hizmet vermeye başlamıştır (Toprak 1985: 1345). Sarayiçi’nde
Matbaa-i Amire (1831), Askeri Debbağ Fabrikası (1839’dan önce),
43
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Sarayiçi’nde Darphane-i Amire (1843), Unkapanı Askeriye Tahiniye


Fabrikası, Paşalimanı Dakik Fabrikası (1858) Bakırköy Levazımat-ı
Umumiye-i Bez Fabrikası (1855), Cibali Tütün Fabrikası (1884)
Yıldız Sarayı Yıldız Çini Fabrika-ı Humayun devlet eli ile yaptırılan
fabrikalardır (Batur 1981: 332-336)
Yönetim Yapıları: Osmanlı sisteminde, yöneticilerin işleri için
özel mekanları yoktu. Ancak 19. yüzyılın getirdiği örgütsel değişim
ile oluşan kurumlar kendilerine ait binalarda görev yapmaya başla-
mışlardır. Önceleri mevcut bazı konaklar kullanılırsa da akabinde
bu yeni işlevlere ait yeni binalar inşa edilmiştir. Bab-ı Ali, Duyun-u
Umumiye (Bugünkü İstanbul Lisesi), Beyoğlu Belediyesi/6.Daire
konunun örnekleridir (Ortaylı 1985: 241-242).
Saraylar, Konutlar: Topkapı Sarayı’nda oturan Osmanlı padi-
şahları 19.yüzyılla birlikte ikamet yerlerini değiştirmişlerdir. Ön-
celeri, özellikle 18.yüzyılda sur dışında köşk ve kasır yapımı çok
önemsenmişse de bunlar geçici yerleşim binaları olmuştur. Yıkılan
1809 tarihli Beşiktaş Sarayı’nın yerine 1853’te Garabet Balyan’ın
yaptığı Dolmabahçe Sarayı, 1836 Çırağan Sarayı, 19.yüzyıl boyunca
yapılmış köşklerden oluşan Yıldız Sarayı padişahların sürekli ika-
met amacı ile yaptırdıkları saraylardır. Bu saraylarda Avrupa’daki
sarayların biçimsel etkileri söz konusudur.

44
Modernite ve Mimari

Şekil 8 Dolmabahçe Sarayı, Abdullah Kardeşler, 19.yüzyıl sonu (Tuğlacı, 1993)

Şekil 9 Çırağan Sarayı, 1976 (Tuğlacı, 1993)

19.yüzyılın konutları çok aileli, çok katlı kâgir yapılanmalara


dönüşmüştür. İlk örnekleri Beyoğlu bölgesinde ortaya çıkmıştır.
Felaketzedeler için ilk toplu konut örneği 1874-1975 yıllarında ya-
pılan, Sarkis Balyan’ın tasarladığı Akaretler evleridir (Cezar 1991:
285, 293).

45
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Ulaşım ve Haberleşme Yapıları: 19.yüzyıl İstanbul’u, kent içi,


ulusal ve uluslararası ulaşım ve haberleşme sorunlarını çözen yak-
laşımlar içindedir. Ulaşım araçlarının da değiştiği ve yaygınlaştığı
19.yüzyılda, Suriçi’nin önem kazanan sur dışı alanlarla bağlantı-
sı önemli sorunlardan biri olmuştur. Öncelikle Haliç’in iki yakası
arasında köprüler oluşturmak gerekiyordu. Haliç’in iki yakası tarih
boyunca ilişki içinde olmuştu. Ayvansaray, Unkapanı ve Eminönü
çeşitli tarihlerde karşı yakaya bağlanan köprülere sahip olmuştur.
Ancak 19.yüzyılda kentin değişerek büyümesine ve karşı yakadaki
işlevlerin önem kazanmasına bağlı olarak köprü yapmak zorun-
luluk haline gelmiştir. 1836 yılında Azapkapı-Unkapanı arasında
Hayratiya Köprüsü, 1845 yılında Eminönü-Karaköy arasında Cisr-
Cedid Köprüsü, 1862 yılında Ayvansaray-Piri Paşa arasında köprü
inşa edilmiştir (Çelik 1996: 72).
Yüzyıllarca, Suriçi ile Galata, Boğaziçi, Üsküdar, Kadıköy ara-
sındaki ulaşım yolcu ve yük taşıyabilen kayıklarla (Orhonlu 1984:
83), şehir içi ulaşım ise yaya olarak yapılmakta idi. Deniz ulaşımı,
kayık ve mavnalarla Galata, Haliç köyleri ve Boğaziçi köylerine ya-
pılıyordu. 19.yüzyılın ikinci yarısında İstanbul-İstinye arasında iki
yabancı tarafından işletilen bir buharlı vapur hizmeti sağlanmıştır.
Hemen sonrasında, 1851 yılında, ilk Osmanlı vapur şirketi Şirket-i
Hayriye kurulmuştur. Sonraki yıllarda Avrupa ve Asya yakaları ara-
sındaki deniz ulaşımı hızla gelişmiş (Çelik, 1996: 69-70) iskele bi-
naları İstanbul kıyılarında yer almıştır.
Fayton kullanımının, 1825 yılına kadar sadece Osmanlı sul-
tanlarına mahsus olduğu bilinmektedir. Daha sonra farklı kademe-
lerdeki devlet memurları için de araba kullanma izni verilmiştir.
Tanzimat döneminde ise zenginler araba sahibi olmaya başlamış-
lardır. Ancak kitle ulaşımı için şehir içi vapur işletmesinin 1850
yılından sonra, atlı tramvay, tünel, banliyö trenlerinin 1870’li yıl-
larda, elektrikli tramvayın 1914’ten sonra hizmete girmesi önemli
yatırımlardır (Tekeli 2010: 22-23).

46
Modernite ve Mimari

İstanbul’un, Avrupa ve Anadolu ile ulaşımının raylı sistem


temelleri de bu yüzyılda atılmıştır. İstanbul-Sofya hattı 1874 yı-
lında hizmete girmiş, Jachmun tarafından tasarlanan Sirkeci Garı
ise 1887’de inşa edilmiştir. Haydarpaşa-İzmit hattı ise 1873 yılında
hizmete girmiş, Helmuth Cune ve Otto Ritter’in tasarladığı Hay-
darpaşa Garı 1899-1903 yıllarında tamamlanmıştır. Ticari ilişkile-
rin merkezi olarak gelişen Karaköy ile konut ve eğlence merkezi
olan Beyoğlu arasında da Eugene Henri Gavand’ın tasarladığı kısa
Metro/Tünel 1874 dönemin önemli bir uygulamasıdır (Cezar 1991:
28; Çelik 1996: 82-83).
Askeri olmayan haberleşme sistemleri de bu yüzyılda ortaya
çıkmıştır. İlk postahane Postahane-i Amire 1840’ta, Yeni Cami av-
lusundaki mevcut bir binada açılmıştır.
Ticari Yapılar: 19.yüzyıl İstanbul’unda, ticaretin modern
ilişkileri kendine özgü yapılaşmasını oluşturmuş, batılı anlamda
alışveriş mağazaları, pasajlar yapılmıştır. 1840 Şark Pasajı, 1850
Hocapula Pasajı, 1870 Krepen Pasajı, 1870 Avrupa Pasajı/Aynalı
Pasaj, 1870’de yanan Naum Tiyatrosu’nun yerine yapılan Mimar
Viladikoya’nın tasarımı 1876 Çiçek Pasajı, 1882 Dandaria Pasajı,
1885 Halep Pasajı 19.yüzyıl örnekleridir (Scognamillo 1994: 226).
Ticaret ilişkileri iş hanlarında yer alan ofislerden yönetil-
miş, para ilişkileri ise bankalar aracılığı ile çözümlenmiştir.
G.Semprini’nin tasarladığı Beyoğlu Santa Maria İşhanı, Valaury’nin
tasarladığı Karaköy Ömer Abed Hanı, 19.yüzyıl iş hanlarıdır.
Valaury’nin tasarımı Osmanlı Bankası’nın Karaköy ve Yenicami
şubeleri, Bahçekapı borsa binası, Karaköy Viener Bank Varein,
Jachmund’un Eminönü Deutsche Orient Bankası yüzyılın banka
binaları örnekleridir (Cezar 1991: 355-373).
Konaklama Yapıları: Avrupa ülkeleri ile kurulan ticari ilişki-
ler birçok yabancının İstanbul’a gelmesine neden olmuştur. Bu ne-
denle modern anlamda otel hizmetleri sunulan konaklama tesisleri
yapılmıştır. Otellerin bir bölümü eski konakların dönüştürülmesi
47
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

ile elde edilmiştir. Örneğin Glavani ailesine ait konak Londra Oteli
olarak düzenlenmiştir. Bunun yanı sıra bir çok yeni otel inşa edil-
miştir. Mimar Manaussos’un tasarladığı Bristol Oteli, 1892 Pera
Palas, 1895 Tokatliyan Oteli örneklerdendir (Cezar 1991: 406-407).
Eğlence Yapıları: Batılaşma öncesi Osmanlı toplumunda sa-
dece erkeklerin gidebildiği kahvehaneler varken, bu yüzyılda Pa-
ris’teki örneklerine benzeyen kahvehane, çay salonu, pastane vb
mekanlar oluşmuştur. 1970’li yıllara kadar açık kalan Markiz Pas-
tanesi bunlardan biridir. Batılı anlamda, İstanbul’da tiyatro ve ope-
ra da açılmıştır. 1859’da Sultan Abdülmecit Dolmabahçe Sarayı’na
tiyatro yaptırmıştır. Bilinen en eski tarihli sivil tiyatro 1840 tarihli
Naum Tiyarosu’dur (Cezar 1991: 381-386).

Batılılaşma ve Kent dokusu


Batılılaşma döneminde bir taraftan Tarihi Yarımada’nın kent
dokusu çeşitli müdahalelere tabi tutulurken diğer taraftan yeni
kentsel alanlar yeni kentsel aktiveleri içeren yapılarla donanmıştır.
Tarihi Yarımada’da 19.yüzyıl öncesi sokak dokusu, yaya ve ta-
şıma hayvanlarına göre boyutlanmış, belli bir düzen içermemekte
ve yolun “… vardığı yerin adıyla…” anıldığı bilinmektedir (Kuban
1996: ). Bu dönemde, kentin Bizans döneminde “birbirinden yel-
paze biçiminde ayrılan ana caddeler ve bunları kesen büyük caddeleri
öngören bir şema” (Müller-Wiener 2001: 19) olarak tanımlanan yol
ağını görmek mümkün değildir. Bu yol ağının, Bizans döneminde
de oldukça tahrip olduğu ancak büyük meydanları birbirine bağla-
yan ana yolların varlığını koruduğu bilinmektedir. Fetihten sonra
da, Bizans’tan kalan mevcut ulaşım sistemi kullanılmıştır. Ancak,
farklı dönemler birbirine eklemlenirken, özellikle Roma kenti ya-
pılanmasına ait meydan, ana arter vb verilerin çoğu, özellikle fe-
tih sonrası dönemde, giderek çevrelerinde oluşan mahallelerin alt
yapısında kalmışlardır (Çelik 1996: ). Bununla birlikte, örneğin
Antik dönemin önemli ana arteri Mese Caddesi’nin Divanyolu’na
dönüştüğü bilinmektedir (Kuban 1996: 209).
48
Modernite ve Mimari

Batılılaşma döneminde, Suriçi ahşap konut dokusu, düzgün


olmayan sokak ve parsel yapılanması yöneticilerin daima düzelt-
mek istedikleri konular olmuştur. Çünkü bu yapılanma, tarihsel
süreçte kenti yangınlara karşı daima kırılgan yapmış, her yangın
sonrasında ise kentin imarı kolay olmamıştı. Bu nedenle batılaşma
sürecinde kentin ahşap yapısı kâgire dönüştürülmek, ızgara kent
planı oluşturmak ve yolları genişletmek her zaman istenen bir de-
ğişim olmuştur. Çeşitli yangınlar fırsat bilinerek bazı düzenlemeler
yapılmıştır. Amaç, bir taraftan bir sorunu çözmek diğer taraftan
ise arzulanan yeni kentsel imajı oluşturmaktı. Bu, bazı yangınlar
sonrasında kısmen elde edilmiştir. 1856 Aksaray yangını sonrasın-
da ilk kez Luigi Storari tarafından ızgara plan içeren bir düzenleme
yapılmıştır. 1865 Hocapaşa yangını Hocapaşa, Divanyolu, Marma-
ra kıyılarını tahrip ettiğinde kurulan Islahat-Turuk Komisyonu yol-
ları boyutlarına bağlı olarak sınıflandırmış ve Divanyolu bu sırada
genişletilmiştir (Çelik 1996: 45-48). Suriçi’nin ahşap konut doku-
sunu zamanla yangınlarla tahrip olan bölümleri yerine ızgara plan
düzeni getirilmiş, örneğin 1861 Ayvansaray ve 1866 Samatya yan-
gınları sonrası bu düzenlemeler yapılmıştır. (Çelik 1996: 55). Bu-
nunla birlikte, Tarihi Yarımada, 19.yüzyıl yapılanmasında –genel
olarak- tercih edilen alan olmamıştır. Kuşkusuz, Suriçi’nde devam
eden işlevler olmuş, batılı usluplar bunları biçimlendirmiştir. An-
cak kentin değerini düşürecek olan sanayi yapılarına Haliç’in her
iki yakasında yer verilmiştir.
Geleneksel mimariden hem işlevsel hem de biçimsel olarak
ayrılan ve yeni bir siluet yaratacak olan 19.yüzyıl yapılaşması ön-
celikle sur dışındaki alanlarda gerçekleştirilmiştir. İstanbul’un
modern kent dokusu, Tarihi Yarımada’nın dışında öncelikle Pera/
Beyoğlu’nda gerçekleşmiş, giderek Boğaziçi, Üsküdar, Kadıköy bu
sürece dahil edilmiştir. Çağın gereksinimi yeni işlevli yapılar yeni
kent parçalarında yerlerini almışlardır. Finans grupları Karaköy,
Bankalar Caddesi, İstiklal Caddesi boyunca; batılı yaşam biçimini
benimsemiş bireylerin ikamet ettiği çok katlı kâgir apartmanlar,

49
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

lüks tüketim mallarının satıldığı mağazalar, pasajlar, günlük ya-


şamın vazgeçilmez mekânları haline gelen tiyatro, pastahane ve
kahveler Beyoğlu’nda yer almıştır. Hemen sınırında kışlaların, sa-
rayların, sayfiye alanlarının yer aldığı bu yeni kent alanı, alt yapı
donanımı, ulaşım, haberleşme sorunları ile birlikte ele alınıp oluş-
turulmuştur.

Mimarlık: Yasal Mevzuat ve Örgütlenme


Batılılaşma sürecine, 1839 Tanzimat Fermanı/Gülhane Hatt-ı
Humayun, 1856 Islahat Fermanı, 1873-1876 Medeni Kanun/Me-
celle gibi toplumsal yaşamı bütünsel anlamda düzenleyen kanunlar
eşlik etmiştir. Bunun yanı sıra müdahale edilen mali, idari, hukuk,
imar, koruma vb her alan için kendi yasal mevzuatı oluşturul-
muştur. Kentin planlanması ve yapı üretim alanına ilişkin çeşitli
nizamnameler düzenlenmiştir. 1848 tarihli Ebniye Nizamnamesi,
1863 tarihli Turuk ve Ebniye Nizamnamesi, 1875 tarihli İstanbul
ve Belde-i Selasede Yapılacak Ebniyenin Suret-i İnşaiyesine Dair Ni-
zamname, 1877 Dersaadet Belediye Kanunu, 1882 Ebniye Kanunu
vb ile oluşan mevzuat, parsel yapılanması, sokakların boyutları,
ahşap ve kâgir evlerin gabarileri, yangına karşı bazı önlemler konu-
ları ele almıştır (Çelik 1996: 42-44).
Bir taraftan kentteki parselasyon biçimi, sokak dokusu, bina
yapım kriterleri yasal mevzuat ile belirlenirken, diğer taraftan ken-
tin yönetimine ilişkin kurumsal yapı oluşturulmuştur. Batılılaşma
dönemi öncesinde Eyüp, Galata, Boğaziçi, Üsküdar, Kadıköy, Ba-
kırköy vb askeri ya da dini nitelikli yerleşmelerden oluşan geniş İs-
tanbul coğrafyasının (Kuban 1996: 113) önemli olduğu yapılan dü-
zenlemelerden anlaşılmaktadır. Fatih Sultan Mehmet döneminde,
İstanbul sur dışı alanları yönetsel olarak üçe bölünerek Biladı-Sela-
se olarak adlandırılmıştır. Böylece İstanbul (Suriçi), Haslar (Eyüp
ve yakın çevresi), Galata, Üsküdar olarak dört kadılık (Kuban 1996:
190) ile tanımlanmıştır. Kadıların hukuksal konulara çözüm bul-
manın yanı sıra çarşı-pazarı denetim altında tutma, temizliği, asa-

50
Modernite ve Mimari

yişi sağlama, inşaatları denetleme vb görevleri de vardı. Başka bir


deyişle Tanzimat öncesinde, modern belediye hizmetleri mahalle
sakinleri tarafında yerine getirilmekte ancak yönetim tarafından
denetlenmekteydi (Çelik 1996: 36).
Tanzimat’tan sonra, Avrupa kentlerindekine benzer modern
belediye örgütlenmesi gerçekleştirilmiştir (Çelik 1996: 36-37).
1831’de Ebniye-i Hassa Müdürlüğü kurulmuştur. Bu müdürlük
1849 yılında kurulan Nafia Nezareti’ne (İmar Bakanlığı) bağlan-
mıştır. 1855’de Şehremaneti adı ile ilk belediye kurulmuştur. 1857
yılında İstanbul, üçü Suriçi’nde olmak üzere 14 belediye bölgesine
ayrılmıştır. Suriçi Fatih, Aksaray ve Ayasofya bölgelerinden olu-
şuyordu. Diğerleri ise Pera, Kasımpaşa, Eyüp, Üsküdar, Kadıköy,
Beşiktaş, Emirgan, Büyükdere, Beylerbeyi, Beykoz ve Adalar bele-
diyeleri olmuştur. Bu belediyeler arasında 6.Daire olarak adlandı-
rılan Pera Belediyesi, Kasımpaşa ile Pangaltı arasındaki mahallele-
ri, Dolmabahçe’den Haliç’teki tersaneye kadar olan kıyı bölgesini
kapsamaktaydı. Pera Belediyesi, çok önemli uygulamaları gerçek-
leştirmiştir (Kuban 1996: 351-353). 1877 yılında 1877 Dersaadet
Belediye Kanunu’nun yürülüğe girmesi ile kent 20 belediyeye bö-
lünmüştür. Bu örgütlenmeler ile İstanbul’un modern belediyecilik
ilkeleri ile yönetilmesi amaçlanmıştır (Çelik 1996: 39, 40).

Son Söz Yerine


Osmanlı yöneticileri tarafından askeri sistemin sorunlarının
çözümü için girişilen yenileşme hareketleri giderek toplumsal,
ekonomik, kültürel bir dönüşüme neden olmuştur. Bu, sadece
Osmanlı yöneticilerinin değil aynı zamanda emperyalist bir dün-
ya yaratmakta olan batılı ülkelerin de isteği ve yönlendirmesi ile
gerçekleşmiştir. Çünkü Osmanlı Devleti’nin, batının yarattığı yeni
sosyo-ekonomik sistemin bir parçası olması arzu edilmekteydi. Bu
nedenle reformlar sadece iyi asker yetiştirmek amacı kapsamında
kalamazdı. Osmanlı devletine ekonomik, bilimsel, teknolojik katkı
sunan batı dünyası için bu yeterli olamazdı. Bu yeni yapılanma ile

51
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

uyum içinde olmayan Osmanlı Devleti’nin geleneksel sosyo-eko-


nomik, kültürel yapısı da düzenlenmeliydi. Osmanlı yöneticileri ve
batılı ülkelerin istekleri ile başlayan bu değişimler giderek toplum-
sal yapının farklı katmanlarında da kendiliğinden batıya öykünme-
yi ortaya çıkarmıştır. Batılılaşma mali, idari, hukuk, insan hak ve
özgürlükleri, imar gibi tüm toplumsal yaşamı derinden belirleyecek
düzeyde gerçekleşme eğiliminde olmuştur. Tüm dönüşümler yasal
mevzuat ve örgütlenmesini de beraberinde getirmiş, günümüz-
deki modern Türkiye’nin kurumsal yapısının temel kuruluşlarını
oluşturmuştur.
İmar alanı bu dönüşümün görünen yüzü olmuştur. Lale
Devri’nde bahçe düzeni, iç mekan süslemeleri, çeşme, sebil gibi
toplumsal yapıda çok da tartışma yaratmayacak öğelerde biçimsel
anlamda başlayan etkiler giderek içerik ve form değiştirmiştir. En
cesur yaklaşım bir çok Hıristiyan mabedi tasarımında da yer alan
barok motifler etkisinde Nur-u Osmaniye Camisi’nin inşa edil-
mesi olmalıdır. Aynı yüzyıl gelenekten farklı yeni ordu için inşa
edilen kışlalar değiştirilmek istenen düzenin en önemli görüntü-
sü olmuştur. Sonraki yüzyıl, artık devlet düzenini, toplumsal ya-
şamı değiştiren reformların güçlü imgeleri ile kent kuşatılmıştır.
Bugünkü toplumsal yaşamda ve kentsel mekânda çok önemli yeri
olan ulaşım, haberleşme, eğitim, sağlık, yönetim, -yakın zamanlara
kadar- sanayi, alış-veriş ve eğlence yapılarının ve modern kentsel
dokunun ilk örnekleri 19.yüzyılda oluşmuştur. Batılılaşma olarak
adlandırılan bu dönem, İstanbul’un kentsel modernleşme sürecini
de başlatmıştır.

52
Modernite ve Mimari

Kaynaklar
• Afife BATUR, “Batılılaşma Döneminde Osmanlı Mimarlığı”, Tanzimattan
Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C.4, s.1038-1067, İletişim Yayınları, İstan-
bul, 1985.

• Afife BATUR, “İstanbul’da XIX. Yüzyıl Sanayi Yapılarında Fabrika-i Hümayunlar”


I.Uluslararası Türk-İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Kongresi, İTÜ, 14-18 Eylül
1981, İstanbul, s.332-336.

• Ayda AREL, Onsekizinci Yüzyıl İstanbul Mimarisinde Batılılaşma Süreci, İTÜ,


Miamrlık Fakültesi, İstanbul, 1975.

• Cengiz ORHONLU, Osmanlı İmparatorluğu’nda Şehircilik ve Ulaşım, Ege Üniver-


sitesi Edebiyet Fakültesi yayınları, No:31, İzmir 1984.

• Doğan Kuban, İstanbul, Bir Kent Tarihi, Bizantion, Konstantinopolis, İstanbul,


TTTV Yayınları, İstanbul, 1996.

• Doğan Kuban, Osmanlı Mimarisi, Yem Yayınları, İstanbul, 2007.

• Doğan KUBAN, Türk Barok Mimarisi Hakkında Bir Deneme, İTÜ, Mimarlık
Fakültesi, İstanbul, 1954.

• Giovanni SCOGNAMİLLO, “Pasajların”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi,


C.6, İstanbul, 1994, s.226.

• İlber ORTAYLI, “Batılılaşma Sorunu”, Tanzimattan Cumhuriyet’e Türkiye Ansik-


lopedisi, C.1, s.134-138, İletişim Yayınları, İstanbul, 1985.

• İlber Ortaylı, “İstanbul’un Mekansal Yapısının Tarihsel Evrimine Bir Bakış”,


Amme İdaresi Dergisi, C.10, Sayı 2, 1977, s.77-97.

• İlber ORTAYLI, “Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemlerinde Yerel Yönetimler”, Tan-


zimattan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C.1, s.231-244, İletişim Yayınları,
İstanbul, 1985.

• İlhan Tekeli, “Tanzimattan Cumhuriyet’e Kentsel Dönüşüm”, Tanzimattan


Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C.4, s.878-890, İletişim Yayınları, İstanbul,
1985.

53
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

• İlhan TEKELİ, İstanbul ve Ankara İçin Kent İçi Ulaşım Tarihi Yazıları, Tarih Vakfı
Yurt Yayınları, İstanbul, 2010.

• Jean-Pierre SODİNİ, “Konstantinopolis: Bir Megapolün Doğuşu (4.-6.yüzyıllar)”,


Bizans, Yapılar, Meydanlar, Yaşamlar, Kitap yayınevi, Tarih ve Coğrafya Diziz-
si-76, İstanbul, 2011, s.13-33.

• Mehmet Ali KILIÇBAY, “Osmanlı Batılaşması”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Tür-


kiye Ansiklopedisi, C.1, s.134-138, İletişim Yayınları, İstanbul, 1985.

• Mustafa CEZAR, XIX.Yüzyıl Beyoğlusu, Ak yayınları, Kültür ve Sanat Kitapla-


rı:55, Yeni Dizi, 9/1991, İstanbul, 1991.

• Mustafa Cezar, İstanbul Haritaları/Map of Istanbul, Türkiye Sınai Kalkınma


Bankası, İstanbul, 1990.

• Nuran YILDIRIM, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Koruyucu Sağlık Uygulamaları”,


Tanzimattan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, C.5, s.1320-1338, İletişim
Yayınları, İstanbul, 1985.

• Pars TUĞLACI, Osmanlı Mimarlığı’nda Balyan Ailesi’nin Rolü, Yeni Çığır Kitabe-
vi, İstanbul, 1993.

• Sedad Hakkı Eldem, Sadabad, Kültür Bakanlığı, İstanbul, 1977.

• Semavi EYİCE, , “İstanbul, Tarihi Eserler”, İslam Ansiklopedisi, C.5/II, s.1214/,


1978,

• Serim DENEL, Batılılaşma Sürecinde İstanbul’da Tasarım ve Dış Mekanlarda


Değişim, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayınları, Ankara, 1982.

• Wolfgang MÜLLER-VİENER, İstanbul’un Tarihsel Toporafyası, 17.Yüzyıl Başla-


rına Kadar Byzantion-Konstantinopolis-İstanbul, YKY-1419, Tarih-12, İstanbul,
2001

• Zafer TOPRAK, “Tanzimat’ta Osmanlı Sanayii”, Tanzimattan Cumhuriyet’e Tür-


kiye Ansiklopedisi, C.5, s.1345-1347, İletişim Yayınları, İstanbul, 1985.

• Zeynep ÇELİK, 19.Yüzyılda Osmanlı Başkenti, Değişen İstanbul, Tarih Vakfı


Yurt Yayınları, İstanbul, 1996.

54
Modernite ve Mimari

55
3. Bölüm
Modern İstanbul’u
Korumak
Ebru Omay Polat
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

58
Modernite ve Mimari

Modern İstanbul’u Korumak


Ebru Omay Polat 1

Giriş
İstanbul metropolünün sınırları genişlerken, katmanlarının
derinliği de yeniden ele alınıyor. Bu katmanlaşma Antikçağ, Bi-
zans, Osmanlı, Akdeniz kenti gibi güçlü kimliklerle ilişkilendirilir.
20. yüzyıl modernitesi ise bu tarihsellik içinde daha çekingen bir
çehre taşımaktadır.
Mimarlık tarihi araştırmalarının çoğu İstanbul’un çok katman-
lı yapısının enderlik değeri taşıyan ve anıtsallıklarıyla üretimi üze-
rinde yoğunlaşmıştır. Tanyeli, İstanbul’un modern yaşantısının ve
mimarlığının üzerine yazılanın “dikkat çekici biçimde sınırlı” oldu-
ğunu vurgulamaktadır (Tanyeli, 2006). Bu çok katmanlı yapı içinde
modern mimarlık ürünlerinin inşa edildiği süreç, birikme ve sürek-
lilik yerine bir kırılma ekseni tanımlamaktadır. İstanbul’da 1930-
70 yılları arasındaki mimarlık üretimi, mimari mirasın niteliklerini
zedeleyen, tahrip eden, tarihi dokuda büyük boşluklar açan bir yapı
stoğu, kentsel ölçekte yıkıcı gücün simgesi sayılan müdahaleler
bağlamında değerlendirilmektedir. Modern İstanbul, bir yandan
kendinden önceki mimarlığı yaşatma, hatta yeniden canlandırma
uğruna yok ediliyor bir yandan da tarihi kent çeperinin dışında 21.

1 Yard. Doç. Dr., Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Restorasyon


Bölümü 34349 Beşiktaş-İstanbul

59
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

yüzyılın dönüşüm projeleri kapsamında var olma potansiyelleri


aramaktadır.
İstanbul’un modernite ile ilişkisi moderne ilişkin var olanı ko-
ruma bağlamında da yeniden sorgulanmak durumundadır. Bu yapı
stoğunun eskimesi, gerek nicelik gerek nitelik açısından bir koru-
ma problematiği tanımlamaktadır. Niteliği olumsuzlanan bir döne-
min ürünlerinin, korumanın nesnesi olarak değerlendirilmesi.
Modern mirasın korunmasına yönelik ortak sorunların yanı
sıra, İstanbul metropolüne özgü iki koruma problematiği dikkat
çekmektedir: Modernizmin bu ara kesitinde üretilenin, korumanın
kabul gören, tarihselliğini ispat etmiş nesnesini yok etmesi ve çağ-
daş olanla birlikteliğinde ve süreklilik bağlamında tüketilmiş olma
ve yetersiz kalma (Omay Polat, E. 2011).
İstanbul metropolü özelinde modern mimarlığı koruma bağ-
lamında ele almanın gerekliliği kamuoyuna da yansıyan tartışmalı
projelerle gündem yaratmaktadır. Temsil niteliği güçlü yapıların
yanı sıra, anonim yapı stoğunun niceliği ve tartışmalı nitelikleri,
İstanbul’un korunması gerekli modern kültür varlıklarını belgele-
me ve korumada birbiri ile iç içe geçen ve metropolün katmanlı ve
dinamik yapısıyla çelişen sorunlar tanımlamaktadır.

Tarihi Dokuyu Tahrip Etme


Modern mimarlığın tarihi kent merkezleri ile olan ilişkisi ko-
ruma kararlarında belirleyici olmaktadır. Tarihi dokunun yoğun
olduğu bölgelerde gerçekleştirilen tasarımlar, tarihsel süreklilik
içinde diğer yüzyılların ürünleri gibi bilinçli katkılardır. Ancak, mi-
marlığın bu dönemine tarihsellik atfetmekte zorlanılmaktadır.
Atatürk Bulvarı aksı boyunca şekillenen 20. yüzyıl dokusu,
mevcut kentsel doku üzerinde yarattığı kayıplar ve kendi değe-
ri üzerinden tanımlanan kazanımlar konusunda uzlaşı sağlana-
mayan bir koruma problematiği tanımlar. Bulvarın iki yanında
1950’lerden itibaren kentsel müdahalelerle biçimlenen ve Zey-
60
Modernite ve Mimari

rek- Süleymaniye dokusunu yeniden şekillendiren aks, İstanbul’un


modern mimarlık tarihinin ilgi çekici projelerini barındırır: Sosyal
Sigortalar Kurumu, İstanbul Manifaturacılar Çarşısı, Emlak Banka-
sı Apartmanları ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Yapılar bulva-
rın iki yanında, İstanbul’un en yoğun tarihi dokusuyla ilişki kuran
modernist bir çizgi oluşturur. Burada üretilen modern aks, tarihi
dokunun tahribatı başlığı üzerinden okunduğunda, tekil ve bütün-
cül niteliklerin irdelenmesi yerine olumsuzlanması ile barındırdığı
süreklilik, sürdürülebilir mekan ve yapı ile işlevsel potansiyeline
ilişkin değerlendirme olanaklarını baştan reddetmektedir. Süley-
maniye bölgesinin yenileme alanı ilan edilmesinin ardından üre-
tilen projenin temellendiği konu modernin yıkımının nitelik kaybı
olarak görülmemesidir. Bu yapılar uğruna kaybedildiği düşünülen
tarihi dokuya özlem ve İstanbul’un Osmanlı kimliğinin bu alanda
da yeniden inşası hayali ile desteklenmektedir. Özgün kent doku-
sunu 19. yüzyıl sonu ile sınırlamakta ve modern aksı bu dokuyla
ilişkiyi zedeleyen bir bariyer olarak olumsuzlamaktadır.

Tarihsel süreklilikte kesinti yaratma


İMÇ kompleksinin bulvar kıyısında, Süleymaniye’ye ulaşımı
sınırlayan bir bariyer olarak nitelendirilmesi bugünkü mekân kul-
lanımı bağlamında çok da yersiz değildir. Ancak yapının parçalı ve
boşluklu kütle biçimlenişinin kamunun kullanımına açılması ve
mekanlar arasında akışkanlığın kazandırılması gibi yeniden kul-
lanım potansiyellerinin değerlendirilmesi bu kaygıyı giderecektir.
Kentsel süreklilikte bir kırılma ve bariyer yaratmak, yıkımların
güçlü gerekçesidir. Adliye Sarayı, İnönü Stadyumu gibi modernin
anıtsal temsilcileri, yeraltı ve yerüstü yapı ve kalıntılarla tartış-
malı ilişkiler kuran yapılar olmuşlardır. Bugün, fiziksel eskime ve
mekânsal ve işlevsel dönüşümün gerekliliği bu yapıların kentin ta-
rihsel sürekliliği içinde bu nitelikleri yeniden gündeme getirmek-
tedir.

61
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

İnönü Stadyumu, 1939 yılında İtalya’dan davet edilen ünlü


stadyum mimarı Paolo Vietti Violi, Fazıl Aysu ve Şinasi Şahingiray
tarafından yapılmıştır. İnşaatı 1947’de tamamlanmıştır. 1972 ve
1975 yıllarında GEEAYK’ın stad için aldığı iki kararda, “şehircilik ve
etrafındaki eski eserler açısından büyük bir hata olarak nitelendirilecek
bir kararla inşa edilen stadyum” ifadesiyle nitelenen yapıya yapılan
eklerin Dolmabahçe Sarayı’nın koruma alanını ve Boğaz silueti-
ni olumsuz etkileyeceği yönünde uyarılar içermektedir (1). İnönü
Stadyumu’nun yapı ölçeğinde taşıdığı değerlerin yanı sıra, bulundu-
ğu kentsel mekânın İstanbul’un tarihi kent merkezlerinden birinde
özel bir alan tanımlaması, yapılacak müdahalelerinin kontrollü ol-
masının gerekliliği, tescil edilmesi yönündeki kararı desteklemek-
tedir. Boğaz silüetinde ve Dolmabahçe Saray kompleksi sınırları
üzerinde yükselmesi, Adliye Sarayı’nın Sultanahamet Meydanı’nın
tarihi dokusu ile ilişkisi ile benzer bir biçimde olumsuzlanmaktadır.
Ancak inşa edildikleri dönemde korumanın özellikle de kentsel
korumanın bugünkü düşünsel altyapı ve kavramlar açısından bu-
günkü kabullere sahip olmadığı göz ardı edilmemelidir. Bugün, uy-
gulanan ekler ve önerilen değişiklikler, çağdaş koruma anlayışı ve
modern mirası koruma bağlamında boğaz siluetiyle olan ilişkisine
ve ulaşım nedeniyle değişen topografyaya ve çevre ölçeğine zarar-
verecek bir müdahale olacaktır.

Kıyı İlişkisine Etki


İnönü Stadı’nın Dolmabahçe Sarayı ve topoğrafyaya etkisi,
boğazın doğal yapısı ve kıyı şeridi ile ilişkisinin kentsel ölçekte bir
problematik olarak tanımlandığı metropolde tarihi çevreye olduğu
kadar suyla kentsel doku arasında bir bariyer yaratan yapı komp-
lekslerini değerlendirmede denizle ilişkiyi kesme, Karaköy ve Ant-
repolar İnönü Stadı
Karaköy kıyı şeridi, 19. yüzyıl sonundan 20. yüzyıl ortaları-
na bir üslup seçkisi ve kentsel bütün oluşturur. Bu yapılar dizisi,
farklı üsluplarda uyumlu bir bütünlük oluşturan düzeniyle mimari
62
Modernite ve Mimari

ve kentsel ölçekte bir bütünlük oluşturmasıyla değer kazanmakta-


dır. Yapılar grubu, Nusretiye Camii, Tophane, Kılıçali Paşa Camii ve
hamamı Osmanlı dönemi anıtsal mimari örneklerinin bulunduğu
aks ile denizin paralelinde konumlanır. Bu aks, bugün iki problem
alanı tanımlanmaktadır: İMÇ örneğine benzer biçimde kıyı-kent
ilişkisinde bir bariyer oluşturma ve yenileme projelerinde işlevlerin
gerekliliğine cevap verememe.
Merkez Rıhtım Han ve Çinili Rıhtım Han iki yapı arasındaki
boşluğu doldurarak kıyı hattını tamamlayan Karaköy Yolcu Salo-
nu 1935 yılında açılan bir yarışma projesi sonucunda inşa edil-
miştir. Uygulanan yapı, saat kulesi, cephe ve iç mekân düzenleri
ile 1940’ların modernist anlayışına farklı bir yapı tipi ile katkıda
bulunur. 1938 yılında bu diziye 20 nolu Antrepo Binası eklenmiş-
tir. Denizbank tarafından yaptırılan bina, mimar Naci Meltem’in
tasarımı olup, İstanbul’un ilk modern antreposudur. 1950’lerde
Sedad Hakkı Eldem’in büro ve antrepo yapıları, kıyıya paralel bir
dizi tanımlar.
Ana cadde üzerindeki antrepo binalarının İMÇ örneğine ben-
zer bir biçimde kıyı kullanımını engelleyen bir bariyer oluşturduğu
gerekçesiyle oluşan olumsuz izlenim, yeniden işlevlendirme ola-
naklarının değerlendirilmesiyle değişmeye başlamıştır: Tophane
bölgesinde Mimar Sinan Üniversitesi, Tophane-i Amire, Tophane
Kasrı, Nusretiye Camii ve antrepolarla sonlanan aks ve kuzeye,
Beyoğlu’na uzanan ana aks, kültür ve sanat ağırlıklı işlevlerle böl-
genin kamusal kullanımını canlandırmaktadır. İstanbul Modern
Sanatlar Müzesi’nin açılması ve antrepoların sergi amaçlı kullanı-
mı, bu yapıların bütüncüllüğünü yok etmeden hatta mekansal ni-
teliklerini koruyarak da kullanılabileceğini göstermektedir. Kıyıya
yaklaşımı da olanaklı kılan bu yönelimin geliştirilmesi, 1930-1950
arası biçimlenen yapı stoğu ile desteklenebilir görünmektedir. An-
cak GalataPort Projesi gibi kamuya açılımdan çok, sınırlı bir kesi-
min kullanımına sunulan yoğun işlevler, ulaşım ve depolama amaç-
lı mekânların niteliklerini korumayı zorlaştırmaktadır.
63
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Mimari Niteliklerin Yitimi


Modernite bir yandan kendi anıtlarını ve representasyon araç-
larını üretirken, anonim ve sıradan olanda da niteliklerini göster-
mektedir. Modern tasarımların çarpıcı, net, bezemesiz kütleleri ve
cepheleri eskidikçe nitelik kaybının algısı yükselirken, strüktürel
problemler tanımlanıyor, yapılan eklentiler geri dönüşümü olma-
yan kayıplar olarak değerlendiriliyor (Omay Polat, E., 2008). Bir-
çok yapı bu nedenlerle sıradanlaşmaktadır: Anonim ya da mimarı
bilinen birçok yapı bu nedenle kolayca yıkılmakta ya da dönüştürü-
lebilmektedir. Fiziksel yıpranma, birçok modern mimarlık ürünün-
de olduğu gibi, malzeme ve tasarımın özgün niteliklerini okumayı
zorlaştırmaktadır. Uygulamadan günümüze geçen süre içinde ya-
pıya yapılan müdahaleler bu olumsuz imajı destekler niteliktedir.
Fiziksel yıpranmanın, mevcut kütle ve mimari dilin korunmuş ol-
duğu yapıda ön plana geçmesi durumunun sıklıkla karşılaşılan ve
modern mirasa özgü bir koruma problematiği olduğu aşikardır, bu
durum özellikle anonim yapıların tescil ve koruma kararlarını da
olumsuz yönde etkilemektedir.

Strüktürel Yetersizlik
Dönemin malzeme ve yapım sistemine ilişkin araştırılmamış
ancak deneysel olduğu üzerinden bilgi birçok yıkımın başlıca ge-
rekçesi olmaktadır.
Rob Mallet-Stevens’in Türkiye’deki tek yapısı olan Mecidiyeköy
Likör ve Kanyak Fabrikası, TEKEL’in özelleştirilmesinin ardından
gündeme gelen yıkım ve işlev değişikliği önerileri bağlamında tes-
cil başvurusunda, “yapım tarihi itibariyle 20. yüzyılın ilk endüstri
yapılarından olmasına rağmen, yerinde yapılan incelemede yapı-
nın zaman içinde geçirdiği fiziki ve işlevsel değişim nedeniyle…”
tescilinin gereksiz olduğuna karar verilmiştir (2). Fabrika, zaman
içinde üretim teknolojilerinin gelişmesi ve farklılaşmasının yanı
sıra, üretim artışı nedeniyle bazı değişiklikler geçirmiştir. Giriş
pavyonunun Ali Sami Yen Stadyumu inşaatı sırasında yıkılması,
64
Modernite ve Mimari

yapı kompleksinin mimari dilinin bütünlüğü açısından en önemli


kayıp olmuştur. 2000 yılında üretimin durdurulmasının ardından,
2002 yılında fabrika ana üretim binasının büro işleviyle kullanımı-
na yönelik kapsamlı bir dekorasyon çalışması yapılmıştır. Yapının
iç ve dış mekânında yapının özgün karakterinin okunmasını güç-
leştiren değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Ancak olumlu bir kazanç
olarak değerlendirilen tescil kararı, strüktürel yetersizliğin günde-
me gelişi ile birçok benzer durumda olduğu gibi koruma olanak-
larının değerlendirilmeden yapının yıkımının gerekçesi olmuştur.
İşlevin Yitimi
Fiziksel yapıdaki bozulmalar, değişen kullanım koşullarının ge-
rektirdiği mekânsal değişikliklerle birlikte özgün mekân kalitesin-
de de kayıplara neden olmaktadır. Kent merkezi çeperindeki ya da
prestij yapıları niteliğindeki değerlendirilme olanağı taşıyan özgün
yönetim, imalathane ve fabrika yapıları yok olmakta ve başka alan-
larda güncel gereksinimler kapsamında yeniden üretilmektedir. Bu
yapılara Vakko, Pereja Tamek Fabrikaları verilebilir.
Talimhane Bölgesi’nin dönüşümü önce sosyal, sonra fiziksel
alanda gerçekleşmiştir. 1980’lerin sonunda, konut alanı işlevi ye-
rini tamamen ticaret ve kısmen turizm işlevine terk etmeye başla-
mıştır. Menderes ve Dalan dönemlerinde yaşanan bu dönüşümler,
2004 yılında gerçekleştirilen Talimhane yayalaştırma projesi ile
gerek sosyal, gerek fiziksel dokuyu yeniden biçimlendirmektedir.
Talimhane bölgesini oluşturan 12 yapı adası, 1999 yılında İstanbul
1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu bölgedeki
bazı yapıların, 662 sayılı ilke kararında tanımlanan “Erken Cum-
huriyet Dönemi yapıları” niteliği taşımaları ve 663 sayılı ilke kararı
uyarınca, tek parsel ölçeğinde karar alınmadan önce bütünlüğü ve-
recek yapı adası ve sokak ölçeğinde alanın tescil edilmesi gerektiği
kararı alınmıştır. Ancak bölge, yayalaştırma projesi kapsamında
yapılan müdahaleler sonrasında kısa bir süre içinde Beyoğlu’nun
uzantısı olarak yeniden tasarlanmış, turizm ve konaklama ağırlıklı
işlev değişikliği, modern dokuyu hızla kimliksizleştirmiş ya da yok
65
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

etmiştir: Parseller birleştirilerek ya da parsel düzeni korunmakla


birlikte, üzerindeki yapılar yıkılarak, giydirme cepheli, gabari ve
cephe özellikleri açısından dokunun bütünlüğünü bozan yeni yapı-
lar inşa edilmiştir. İstanbul’un 20. yüzyılın ilk yarısında tasarlanan
konut mimarisini barındıran semt, sahte bir 19.yüzyıl dokusuna
dönüştürülmüştür (Omay Polat, E., Polat, M., 2006) .
Metropolün hızla değişen dinamiklerinden korkmak ve ge-
lişime tepki göstermek korumanın ve yeni üretilen projelerin or-
tak sorunudur. Tanyeli’nin tanımladığı metropolleşme kaygısının
(Tanyeli, 2004) İstanbul’un modernleşme süreciyle başladığını söy-
lemek mümkündür. Tarihselliğini kazanamayan ama çağdaş olanın
da içinde yer bulamayan modern mimarlık ürünleri, yukarıda bah-
sedilen başlıklar bağlamında sorunlar yerine potansiyel taşıyan
alan ve yapılar olarak yeniden değerlendirilmelidir. Tarihte kırılma
yaratan İstanbul’un modern mimarlık üretimi değil, günümüzde
metropolün geneline hızla yayılarak anakronizm kargaşası ve sahte
tarihsellik yaratan üretimin tehdididir. Bu durum, İstanbul’un mo-
dern mirasını tarihsel süreklilik bağlamında yenilenmesi gereken
yapı stoğu olarak değil, kentin sürekliliği bağlamında potansiyeller
taşıyan yapı ya da alanlar olarak değerlendirmeyi zorunlu kılmak-
tadır.

66
Modernite ve Mimari

Notlar
1. KKTVKKB’nın 16.07.2003 tarih ve 15170 no’lu kararı.

2. İstanbul 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun


5.1.2005 -372 tarih ve no’lu kararı.

Kaynaklar
• Arısoy, 2006. “İnönü Stadyumu’nun Öyküsü”, mimar.ist, 6/22: 39-50.

• Binan C., Çelebioğlu B., İlhan, N., Omay Polat, E., Ünal G., “Evaluation of a
Preservation and Revitalization Project: İstanbul Karaköy Harbour Buildings,
Passenger Lounge and Warehouse No. 20”, Proceedings of the mAAN 5th Internati-
onal Conference “Re-thinking and Re-constructing Modern Asian Architecture”, 27-30
Haziran 2005, İstanbul, s. 172-178.

• Kambek, E. (2005) “Mecidiyeköy Likör ve Kaynak Fabrikası Restorasyon Proje-


si”, yayınlanmamış yüksek lisans tezi, İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

• Omay Polat, E., (2011) “İstanbul’da Modern Olmak”, mimarist, Bahar 2011,
S.39, s.

• Omay Polat, E. (2008) “Türkiye’nin Modern Mimarlık Mirasının Korun-


ması: Kuram ve Yöntem Bağlamında Bir Değerlendirme”, doktora tezi
(yayımlanmamış),YTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

• Omay Polat, E., Polat, M. (2006) “Modern Mimari Mirasın Yıkımına Seyirci
Kalmak: Talimhane ve Ayhan Apartmanı”, Arredamento Mimarlık Dergisi, Boyut
Yayıncılık, Sayı 2006/10, İstanbul, 2006, s. 105-107.

• Tanyeli, U. (2004) İstanbul 1900-2000 Konutu ve Modernleşmeyi Metropolden


Okumak, Akın Nalça Yayınları.

• Tanyeli, U. (2006) “Modernisms of a Peripheral Metropolis İstanbul: 1930-


2005”, Modern and Contemporary, Architectural Guide to Istanbul, Volume IV, ed.
Afife Batur, Chamber of Architects of Turkey, Istanbul Metropolitan Branch,

• Tekeli, D., Sisa, S., Hepgüler, M., (1960), “İstanbul Manifaturacılar Çarşısı Proje
Müsabakası”, Arkitekt, 3:122-132.

67
4. Bölüm
Küreselleşme Sürecinde
İstanbul Kıyılarında Dönüşüm,
Yerleşme - Kent Kıyısı İlişkisi
ve Yerleşme İle Kıyısının
Entegrasyonu
Ali Kılıç
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

70
Modernite ve Mimari

KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE İSTANBUL


KIYILARINDA DÖNÜŞÜM , YERLEŞME-KENT
KIYISI İLİŞKİSİ VE YERLEŞME İLE KENT KIYISININ
ENTEGRASYONU

Ali Kılıç 1

Giriş
1950’lerde Amerika’nın en önemli endüstri kentlerinden birisi
olan Baltimore, 1960’lı yıllardan sonra kıyıda yer alan liman ve sa-
nayi alanlarının desantralizasyonu ile birlikte başlayan ve 1980’ler-
de Londra Dock alanları ile zirve yapan kıyı dönüşüm uygulamaları,
sanayileşme sürecinde olumsuz etkilenen kent kıyıları, bu süreçten
itibaren mekânsal, sosyal ve ekonomik boyutuyla kent kıyılarını ve
bütünü ile birlikte, özellikle tarihi kent merkezleri, kıyı gerisinde
yer alan yerleşmeler bu süreçten etkilenmiştir.
Küreselleşme olgusunu araştıran Manual Castells ve Saskia
Sassen, küreselleşmenin tarihi kent merkezinin nitelik kazanması
ve kentlerin yenilenmesinde önemli bir rol oynadığını ortaya koy-
muşlardır. Dönüşümün yerel, bölgesel ve global ölçekteki etkisi ile
sosyal, ekonomik ve mekansal boyutları kentsel kıyı alanlarında
dönüşümü karmaşık ve çok yönlü bir olgu haline getirmektedir.
Bununla birlikte kamu yararı ve kamusal alan kavramlarındaki de-

1 Yard.Doç. Dr., Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge


Planlama Bölümü 34349 Beşiktaş-İstanbul
71
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

ğişim ve yasaların kıyı alanlarına ve dönüşüme yaklaşımındaki ye-


tersizlikler ile planlama kavramındaki değişiklikler kıyı dönüşüm-
lerinin bu karmaşık ve çok yönlü boyutunu olumsuz etkileyen bir
durum olarak ortaya çıkmaktadır.
Küresel alanda rekabet eden kentlerde kent kıyılarının dönü-
şüm potansiyellerine dayalı olarak üstlendiği rolün önemi yadsına-
maz bir gerçektir. Bu bağlamda kıyı kentleri diğer kentlere göre bu
rekabette daha avantajlı bir konum elde etmiştir. Kent kıyılarının
potansiyelleri ve özellikleri doğrultusunda kent bütününü de et-
kileyecek ölçek ve içerikteki bu dönüşümde varolan kaynakların
korunması, uygun kaynakların yükseltilmesi ve kıyılar boyunca
gereksinim duyulan kaynakların yaratılması temel kriterler olarak
ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda açık alanların, silüetin, tarihi doku-
nun anlaşılmasına yönelik çalışmalar ile birlikte bu kaynakların
korunması, yükseltilmesi ve geliştirilmesine dayalı olarak kıyının
eşsiz karakterinin yaratılması amaçlanmıştır.
Ancak Kıyı Kanununun, hem karada hem de suda yaşayan tüm
canlıların çeşitli ihtiyaçlarının koruma kullanma dengesi içinde
karşılandığı derinliği de olan iki taraflı yaşam mekânı olan kentsel
kıyılara, mekânsal kurgu, bütünlük ve ilişkiye dayalı nitel bir bakış
açısından çok, sayı ve oranlara dayalı nicel bir bakış açısı sonucun-
da, daha çok kent içinde olması gereken ancak kent içinde yapılaş-
madan dolayı yer bulamayan kentsel kullanım ve donatı alanlarını
karşılamaya yönelik müdahaleler ile dönüşüme uğramış, bu kıyı
dönüşüm alanları çoğunlukla kentten kopuk, kıyının gerisinde yer
alan kullanımlar ile bütünleşmeyen kendine özgü kullanımlar ya-
ratarak çoğunlukla kentle entegre olamayan kentten kopuk kent
ile suyun ilişkisini yeniden kurgularken, bazen olumlu, bazen de
olumsuz roller üstlenmiştir.

72
Modernite ve Mimari

Şekil 1. Kıyı bölgesi yasal tanımı (Kılıç, A., “Kentsel Kıyı Alanlarında
Dönüşüm ve Planlama”, Yüksek Lisans Dersi Ders Notları).

Şekil 2. Kıyı bölgesine yasal müdahale, kıyı dolgu alanları (Kılıç, A., “Kentsel Kıyı
Alanlarında Dönüşüm ve Planlama”, Yüksek Lisans Dersi Ders Notları)

Kent kıyısı, kent[in] kıyısı


Kentsel kıyı, Oxford Amerikan Sözlüğünde, ırmağın, gölün, ya
da denizin kenarında yer alan KENT PARÇASI olarak tanımlanır-
ken, US Federal Sahil Bölgesi Yönetim Yasası (US Federal Coastal
Zone Management Act), yüksek yoğunluklu nüfusa sahip ve kent-
sel konut, rekreasyon, ticaret, tersane endüstri amacıyla kullanıl-
makta ya da kullanılmış herhangi bir gelişmiş alan olarak tanım-
lamaktadır. Bruttomesso (1992) ise, kentsel kıyıyı hem kent, hem
de suyla önemli bağlantısı olan kentsel alanın özel bir sınırı olarak
tanımlamıştır. Kılıç ve Yazgan’a (2002) göre ise kentsel kıyı kentin
suyla, suyun kentle ilişki kurduğu ve bu ilişkiler sonucu ortaya çı-
kan sosyal, ekonomik, kültürel, rekreasyonel, görsel (manzara) vb.
73
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

aktiviteler ile kentin devamı olarak gelişmiş, kentle bütünleşmiş


sınırıdır.
Doğal kıyılar, bir taraftan toplumsal ve ekonomik çevreyi
oluşturan üretim ilişkileri, gelenek, kültür ve hukuk ve ahlak gibi
faktörlerin etkisiyle suyla etkileşimine dayalı olarak karanın, kıyı
şeridinin ve suyun doğal özelliklerini suyla doğru bir ilişki kura-
rak, koruyarak dengeli bir biçimde kullanarak hem kentin, hem de
suyun devamı, parçası olarak hem suyla, hem de kentle bütünleşen
onunla entegre olan alanlar olarak kent[in] kıyısına dönüşürken,
diğer taraftan karanın, kıyı şeridinin ve suyun doğal özelliklerini,
bu özellikleri bozacak biçimde değiştirerek, gereksinimleri, koru-
ma- kullanma dengesi gözetmeksizin alternatifleri değerlendir-
meden yeniden kurgulayarak kıyıya gerekli – gereksiz müdaha-
lelerle, bu alanların niteliklerini bozarak büyüyen, gelişen ve bu
boyutuyla hem kentle hem de suyla bütünleşemeyen onunla enteg-
re olamayan kent ile su arasında lineer bir biçimde sürekliliği olan
ayırıcı bir kent kıyısına dönüşmektedir.

Resim 1. Kent[in] kıyısı, Tuzla 1970’li yılların ikinci yarısı (Kılıç, A., “Kentsel Kıyı
Alanlarında Dönüşüm ve Planlama”, Yüksek Lisans Dersi Ders Notları).

74
Modernite ve Mimari

Kent[in] kıyısı, geçmişi, tarihi ve kültürel birikimi barındırır-


ken kıyının, kent[in] kıyısı olması ve kentle entegrasyonu geçmiş-
ten günümüze bu birikimin nasıl ve ne kadarının yansıdığı ya da
yansıtıldığına bağlıdır. Bu kent[in] kıyısının, gerisinde yer alan de-
ğerleri, karakteri ve kimliği ile birlikte farklılaşmayı ve özgünlüğü
de beraberinde getirecektir.

75
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

76 Resim 2. Pendik, müdahale süreci, 1990’lı yılların başı. Kent[in] kıyısından, kent
kıyısına dönüşüm (Kılıç, A., “Kentsel Kıyı Alanlarında Dönüşüm ve
Planlama”, Yüksek Lisans Dersi Ders Notları)
Modernite ve Mimari

Kentin Kıyılarında Dönüşüm ve Kent Kıyılarına


Yaklaşımlar
Siyasal ve ekonomik yeni düzen, teknolojik ve ekonomik geliş-
me, sermaye ve bilginin hareketliliği, endüstriyel toplumdan bilgi
toplumuna geçiş, yarışan ülkelerin yerine yarışan kentlerin orta-
ya çıkması, dünya kenti olma ve küresel sermayeden pay kapma
çabası , iletişim, erişilebilirliğin gelişmesi, teknolojik gelişmelere
dayalı olarak boş zamanların artması, turizmin çeşitlenmesi, ka-
musal mekân ve anlayışında değişiklik, kamusal alan ve hizmetler-
de değişim ve dönüşüm kamu + özel sektör birlikteliğine dayalı
kamusal hizmet üretiminin yaygınlaşması, eğitim, sağlık, sosyal
ve kültürel hizmetlerin sağlanmasında özel sektörün etkinliğinin
artması, devletin bu alanlardaki etkinliğinin azalması, kamusal ey-
lemlerin açık alanlardan, kapalı alanlara ve sıkıştırılmış eylem bi-
çimlerine dönüşmesi, kamu alanı ve kamusal mekânların yeniden
tariflenmesi özel, yarı-özel ve kamusal mekân kavramındaki deği-
şiklikler, alışveriş ve eğlencenin bir kamusal eylem biçimi olarak
kültürel yaşamın merkezine oturtulması, sanayinin terkettiği kıyı
alanlarının bu boyutuyla büyük bir potansiyel oluşturması ile bir-
likte, dönüşüm ve değişimin ateşleyici bir unsuru olarak görülmesi
kentin kıyısında önemli dönüşüm ve değişimleri beraberinde ge-
tirmiştir.
Su kenarındaki kentler, merkez ve yakın çevresindeki yer alan
sanayinin desantralizasyonu ile birlikte oluşan boş alan potansi-
yeli ve çoklu konumsal avantajlarına dayalı olarak küresel serma-
yeyi çekme konusunda bu küresel yarışta önemli avantaj sağladı.
Sanayileşme sürecinde suya kapanan, suyla ilişkisi çok sınırlı bir
konuma taşınan bu su kenarı kentleri, endüstrileşme sonrası suyla
ilişkisini yeniden tanımlama, geliştirme ve bütünleştirme fırsatı
yakalamıştır.
Endüstrileşme sonrası su kenarı kentlerinin suyla ilişkisini ye-
niden tanımlama sürecinde öncelikle kıyı kavramı, kıyının konu-
mu, biçimi ve gereksinimlere göre rekreasyonel kıyı; kültürel
77
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

ve eğitsel kıyı, çevresel kıyı; tarihi kıyı; ticari kıyı; konut


alanına ayrılmış kıyı; işler durumda olan kıyı olarak yeniden
tanımlanmıştır.
Yeni kimlik arayışı, küresel sermayeyi çekmek amacıyla tarihi
ve doğal değerlerin, bu bağlamda kentsel kıyıların pazarlanması,
kıyıların bir pazar alanına dönüştürülmesi yerel değerler ve kim-
lik yerine uluslararası değerlerin geçmesi, kent kıyılarını özgün ve
yere dayalı kimliğinden, her yerde görülen türdeş ve anonim bir
konuma taşımıştır. Kent kıyısındaki bu dönüşüm, sanayinin çekil-
mesiyle ile suyla ilişki kurarak kıyı ve gerisinde yer alan alanları
bütünleştirme ve entegrasyonun sağlanması fırsatının tam olarak
mekânsal, sosyal ve ekonomik bir bütünlük içinde gerçekleştirile-
memiştir.

Yaklaşımlar
Kent kıyısına yaklaşımları, yeni kentsel çevreler yaratmak, tek-
nolojik olanaklardan yararlanmak, kentle entegrasyonu sağlamak,
kent ekonomisine katkı sağlamak ve kentsel kimliğe katkı sağla-
mak amacına dayalı olarak ekonomik yaklaşımlar, sosyal ve kültü-
rel yaklaşımlar, çevresel ve ekolojik yaklaşımlar olarak üç grupta
toplamak mümkündür.
Ekonomik yaklaşımlar; sanayinin desantralizasyonu ile bir-
likte boşalan alanlardan kaynaklanan ekonomik kayıpların yerine
konmasına yönelik yaklaşımlar olup, küresel pazarda gerçekleş-
mekte olan yarışta, sanayinin terketmesiyle oluşan ekonomik ka-
yıba dayalı dezavantajı, avantaja çevirmek için özellikle kent kıyıla-
rında terkedilen liman ve tersane gibi kullanımların yerine yoğun
biçimde konut, ofis, alışveriş ve eğlence gibi mix kullanımları içe-
ren yaklaşımlardır.

78
Modernite ve Mimari

Resim 3. Londra Dockland, Canary Wharf. Dünyadaki en kapsamlı kıyı


dönüşüm projelerinden birisi (http:// visitbritainsuperblok.com
/2012/11/flayingacross-the-thames-in-londons-cable-car/)

Sosyal ve kültürel yaklaşımlar; ekonomik yaklaşımların de-


vamı ve bu yaklaşımları bütünleyici yaklaşımlar olarak görülmek-
tedir. İşlevsel dönüşümlere dayalı olarak sosyal yapıda değişim ya
da sosyal yapının değişen koşullara adaptasyonu ile birlikte, tekno-
lojik ve ekonomik gelişmeler ile turizm, değişen sosyal ve kültürel
anlayış, festivaller, alışveriş ve eğlence temel işlevler olarak kıyı dö-
nüşüm projeleri içinde yer almaktadır.

79
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Resim 4. Nordstern, Almanya. Kömür maden alanlarının kültürel odaklı


dönüşümü (Kılıç, A., “Kentsel Kıyı Alanlarında Dönüşüm ve
Planlama”, Yüksek Lisans Dersi Ders Notları).

Çevresel ve ekolojik yaklaşımlar; kentsel fonksiyonlara daya-


lı fiziksel gelişmeler ile ekosistemler arasındaki ilişki çevresel ve
ekolojik yaklaşımlar ile mümkündür. Bu ilişki özellikle kentsel kı-
yılarda su ve suya dayalı yaşam ve aktivitelerin devamlılığını sağ-
lar. Sanayileşme sürecinde büyük bir kirlenmeye sahne olan kıyılar,
sanayinin desantralizasyonu ile birlikte, temizlenme ve kentle bü-
80
Modernite ve Mimari

tünleşme imkanı bulurken, kent ve kentliler suyu ve kıyıyı yeniden


keşfetme, kıyı ile bütünleşme şansı yakaladılar.
Kıyılarda terkedilen alanlarda önerilen konutlar, büyük alış-
veriş merkezleri, turizm alanları, marina gibi kendi ekolojilerini
biçimlendiren kullanımlar, kıyıları ve arkasındaki doğal sistem ile
birlikte kıyı gerisinde yer alan kentsel alanların kıyı ile entegrasyo-
nu etkiledi.

Resim 5. Toronto kıyı dönüşüm projesi. Bu projeyi diğer projelerden


farklılaştıran ve bir adım öne geçiren en önemli parçası, gölün
doğal yollardan temizlenmesi için göl üzerinde önerilen Kanada’nın
simgesi akağaç yaprağı biçimindeki büyük bir nilüfer havuzu idi
(Kılıç, A.,“Kentsel Kıyı Alanlarında Dönüşüm ve Planlama”, Yüksek
Lisans Dersi Ders Notları).

Amerika’nın kuzeyinde yer alan ve ülkenin en önemli sanayi


kentlerinden birisi olan Baltimore, kent kıyısında yer alan sanayi
alanlarının teknolojik gelişmeler sonucu bulundukları alanların bu
gelişmelere cevap veremeyecek konuma düşmeleri sonucunda, bu-
lundukları alanı terketmeleri, Baltimore kent kıyısına dünyaya mo-
del olacak kıyı dönüşüm fırsatını vermiştir. Bu bağlamda sanayi-
nin çekilmesiyle ekonomik ve istihdam kaybına dayalı olarak sosyal
ve mekânsal çöküntü alanına dönüşen kıyı bölgesinde, kaybolan
ekonomik değerlerin yerine, suyla barışık yeni ekonomik değerler
konarak kent ekonomisine ve istihdama katkı sağlandığı ve sosyal
yapının korunduğu, kamusal alanlar ile yaratılan ekonomik aktivi-
telerin dengeli ve eşzamanlı olarak gerçekleştirildiği görülmekte-
dir. Kamu + özel sektör birlikteliğine dayalı olarak gerçekleştirilen
81
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

bu dönüşümde kamu, kıyı alanındaki altyapının geliştirilmesinde


önemli bir rol oynarken, özel sektör ise üst yapının geliştirilmesinde
aktif rol oynamıştır. Ancak bu dönüşüm projesinde kamu tarafında
sadece yerel ve merkezi yönetim değil, ticaret ve sanayi odaları,
sivil toplum örgütleri, üniversiteler de aktif olarak yer almış, kentte
yaşayanlar planlama ve tasarım sürecine düzenlenen tasarım ve
planlama atölyeleri vasıtasıyla katılmışlardır.

Resim 6. Baltimore İnner Harbour, sanayi desantralizasyonu öncesi (Kılıç, A.


“Kentsel Kıyı Alanlarında Dönüşüm ve Planlama”, Yüksek Lisans
Dersi Ders Notları).

82
Modernite ve Mimari

Resim 7. Baltimore İnner Harbour, kıyı dönüşümü sonrası (http://ooosdaf.org/


boston-inner-harbor/baltimore_inner_harbor/).

İstanbul kıyılarında dönüşüm: kent[in] kıyısından, kent


kıyısına
Profesör Herman Elgötz, İstanbul Şehrinin Umumi Planı
Raporu’nda “bu güzel şehrin emsalsiz güzelliğini en uzun istikbale
kadar muhafaza edebilmek için öyle bir esas bulmak icap eder ki :
eski kültürü yeni ihtiyaç ve medeniyet şartları ile ahenktar bir su-
rette birleştirsin” diyerek İstanbul’un çok özel bir kent olduğunu
ifade etmiştir. Denizin her yerde olduğu bir kent olan İstanbul’da,
kentin zengin geçmişini, sosyal ve kültürel birikimini yansıtan kı-
yılar, deniz ile kentin etkileyici ilişkisine dayalı olarak eşsiz, yere
özel, anonim olmayan bir mekânı temsil ediyordu.

83
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Resim 8. İstanbul’da deniz her yerdedir, deniz İstanbul sakinlerine yalnızca


güzel manzaralar oluşturan bir peyzaj öğesi olmak yerine; başlı
başına bir mesire alanı, pazar yeri, ulaşım yüzeyi ve kenti parçalayan
bir doğal havalandırma kanalı olmuştur (Çelik, 1998; Gül ve Kılıç, 2002).

Tarih boyunca bir kıyı yerleşmesi olan İstanbul kentinin de kıyı


ve kıyı ile etkileşim sonucu biçimlenen mekansal, ekonomik ve sos-
yo-kültürel yapısı; kent kimliğinin en önemli bileşeni olmuştur. Su
öğesi (kıyı), bir görsel zenginliğin ötesinde, ulaşım yüzeyi, ekono-
mik bir kaynak, sosyo-kültürel amaçlı bir buluşma yüzeyi olarak
kent ve kentli yaşamında bir zenginlik unsuru olarak yer almıştır.
Kıyının bu çeşitliği mekansal yapılanmada farklı doku ve tipoloji-
leri ile bir “yerleşme kültürü” ortaya çıkarmıştır (Boğaziçi yalı ve
yerleşme kültürü gibi).
Tarihte, İstanbul’un bir yerleşme olarak ortaya çıkışında ve
gelişmesinde suyun o dönem için önemli üç fonksiyonu –ulaşım,
savunma ve ekonomi- etkili olmuştur. Limanlar, ekonomik geliş-
me açısından son derece önemli dinamiklerdir ve kent kültürünün
başka kültürler ile temas ettiği, harmanlandığı alış-veriş mekanla-
rıdır. Kent hem savunma hem de ticaret amaçlı kullanılan limanlar
aracılığı ile dış dünyaya açılmış ya da kent bu kapı etrafında şekil-
lenmiştir.
Kıyı yerleşmesi kimliği; tarihsel süreç içerisinde zaman zaman
öne çıkmış ve kent kıyısı ile birlikte bir yaşam kültürü oluşturmuş,

84
Modernite ve Mimari

zaman zaman ise bu kültürden uzaklaşıp, suya sırtını dönerek yeni


bir kimlik edinmiştir. Bir başka deyişle kent; kara ekseninde yayıla-
rak büyürken, kıyıya ve suya dokunma kavramından uzaklaşmıştır.
20. yüzyılın başlarına kadar toplum ile deniz arasındaki dinsel
ve sosyal kısıtlamaların ötesinde deniz suyunun insan bedeninde
olumsuz etkilerine yönelik bir yaygın inancın, on iki yaşında kaza
geçiren Abdülhamit’in sağlığına kavuşması için İtalyan hekimi
Masiro’nun deniz banyosu yapmasını önermesi ve bunun daha
sonra bir alışkanlık haline gelmesi ile, denizle İstanbullu arasında
sadece sandal ile gezmeye dayalı kıyı mekanı, deniz hamamları,
mesire alanları, gazino ve plajları içeren tesisleri, iskeleleri, rıh-
tımları ve kıyı meydanları, balıkçı barınakları, vapurları, yalı hatta
ölçülü duruşuyla kıyı siluetini tamamlayan sayfiye evleriyle farklı
bir boyuta taşınarak yeni ve suya dayalı bir yaşam kültürü oluş-
turmuştur. İstanbul’un Marmara kıyılarında, Boğaziçi’nde hatta
Haliç’te suya dayalı yaşamın oluşturduğu bu özgün kıyı mekanla-
rının oluşturduğu birbirinden farklı özellikteki kıyı yerleşmeleri,
1980 sonrası getirilen yasal düzenlemelerin eksikliği ve yetersiz-
liği, planlamadaki olumsuz gelişmeler, yerel ve merkezi yönetimle-
rin bilgi eksikliğine dayalı müdahaleleri ve kıyıların ekonomik ön-
celikler başta olmak üzere kamu yararı adı altında her türlü kentsel
aktivitelerin gerçekleştirilebileceği bir alan olduğuna ilişkin kısır
bakış açıları nedeniyle bu özelliklerini büyük bir hızla tüketmiştir.
Tükenen kıyı mekânı ve kıyı yaşam kültürü ile birlikte, kıyıda suyu
kullanmayan, suyla temas etmeyen ya da temas etme ihtiyacı duy-
mayan kullanımlar ve kullanıcılara dayalı yeni bir yaşam kültürü
oluşmuştur. Kentin gerisinde, herhangi bir yerinde oluşabilecek bu
yaşam kültürünün, suyun kenarında, suyu kullanarak oluşmuş bir
mekanda, bu mekanı ve suya dayalı bir yaşamı yok ederek ya da
öteleyerek yer alması ve bunun kamu yararı kavramı adı altında
sunulması, yasa ve yönetmelikler, planlama kurumu ve yönetimle-
rin kısır bakış açısının bir sonucudur. Bunun sonucunda İstanbul,
kendisini eşsiz kılan kıyı mekanı ve yaşamını yitirerek hem fiziksel,

85
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

hem de sosyal ve kültürel anlamda denizden koparak büyük bir hız-


la kara kenti kimliğine dönüşmektedir.

Resim 9. Moda deniz hamamı ve plaj. Kent[in] kıyısının zengin geçmişini, sosyal ve
kültürel geçmişinin en önemli ögelerinden birisi ise deniz hamamları ve
plajlarıdır (Evren, B., “İstanbul’un Deniz Hamamları ve Plajları”)

İstanbul kıyılarında iki katmanlı bir dönüşüm gözlenmektedir.


Birinci katmandaki dönüşüm, denizin karaya temas ettiği nok-
tadan itibaren kara tarafında, bir başka ifade ile kıyı kanunu ve
yönetmeliklerde “sahil şeridi” olarak tanımlanan kentsel ve yerle-
şik alanda, ikinci katmandaki dönüşüm denizin karaya temas ettiği
noktadan itibaren deniz tarafında, denize müdahale ederek deni-
zin yapay bir kara parçasına dönüştürülmesi sonucu gerçekleşen
dönüşümlerdir.
İstanbul’da birinci katmandaki alana ilişkin dönüşüm örneği-
nin görüleceği bölge Haliç’tir. İkinci katmandaki alana ilişkin dö-
nüşümün gerçekleştiği bölge ise Güney Marmara kıyılarıdır.

Haliç Kıyıları
Haliç kıyılarında, Prost planlarına dayalı olarak gelişen sanayi-
nin 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren gerçekleşen desant-
ralizasyon sonucu bu alanı terketmesiyle gerçekleşen dönüşüm
sürecinde Haliç’in sosyal ve kültürel yaklaşımlara dayalı olarak
86
Modernite ve Mimari

rekreasyonel kıyı ile kültürel ve eğitsel kıyı alanı olarak geliştiği


görülmektedir. Sanayinin desantralizasyonu sürecinde izlenen
politikaların eksikliği ve bu desantralizasyonun bütüncül bir pla-
na dayanmaması sonucu Haliç’in tarihi kıyıları, gerisindeki tarihi
alanlar ile mekânsal, sosyal ve kültürel bir ilişki kuramamış, yer-
leşmelerin özelliklerini kıyılara yansıtamamıştır. Haliç kıyıları, ge-
risindeki tarihi yerleşmeler ile entegrasyonunun sağlanamaması
sonucu kent kıyısından, kent[in] kıyısına dönüşümü tam olarak
sağlanamamıştır.

Resim 10. Haliç Kongre ve Kültür Merkezi (www.milenyum.com.tr)

Güney Marmara Kıyıları


1950’li yılların ikinci yarısında ve 1980’li yılların ikinci yarısın-
da İstanbul’un Güney Marmara kıyılarının ikinci katmanında, bir
başka ifade ile denizin karaya değdiği çizginin deniz tarafında yapı-
lan müdahaleler ile önemli dönüşüme ve değişime sahne olmuştur.
İkinci katmandaki bu değişim ve dönüşüm, birinci katman olan
sahil şeridinde yer alan kent kıyısını da etkilemiş ve bu bölgede de
mekânsal, işlevsel dönüşümlerin yanı sıra sosyal yapıda da önemli
dönüşümler gerçekleşmiştir.

87
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Marmara’nın güney kıyılarında, 1950’li yılların ikinci yarısında


ve 1980’li yılların ikinci yarısında ulaşım ve kentin altyapısını ge-
liştirme amacıyla kent[in] kıyısına yapılan müdahale ile ikinci bir
katman yaratmaya, bir başka ifade ile yeni bir sahil şeridi yarat-
maya yönelik dönüşüm gerçekleşmiştir. Kent[in] kıyısına, kentin
içinde yer alması gereken, ancak çoğunlukla plansız gelişme ne-
deniyle kent içinde yer içinde gerçekleştirilemeyen ve gerçekleşti-
rilmesi oldukça maliyetli olan kentsel altyapı ve donatı alanlarını
gerçekleştirmek amacıyla yeni bir katman ekleyerek gerçekleşen bu
dönüşüm, kent[in] kıyısının doğal özelliklerini, kent kıyı ilişkisini,
geçmişini, tarihini, sosyal ve kültürel birikimini yok ederek oluştu-
rulan bu katman yeni kullanımlar ve kullanıcıları da beraberinde
getirmiştir.
Kent[in] kıyısında, kent kıyı ilişkisine dayalı olarak oluşan ve
kentle bir bütün olarak oluşan kent kimliğini ve karakterini değiş-
tirecek biçimde, kenti deniz ve denize dayalı kullanımlardan kopa-
racak şekilde gerçekleşen bu dönüşümün kent[in] kıyısını, gerisin-
de yer alan ve çok güçlü bir ilişki ile bağlı olduğu kentten kopardığı,
kent ile deniz arasında yeni bir ilişki tanımladığı, ancak tanımlanan
bu ilişkinin gerisinde yer alan kentin mekânsal, sosyal ve kültürel
birikimi ve özelliklerine dayalı karakteri ile uyumlu olmadığı, lineer
yapıda gerçekleşen bu dönüşüm mekânsal, sosyal, kültürel enteg-
rasyonun yanında fiziksel entegrasyonu da sağlayamamıştır.

88
Modernite ve Mimari

Şekil 3. Kıyı dolgu alanı, Pendik (Google Earth), (Kılıç, A.,“Kentsel Kıyı
Alanlarında Dönüşüm ve Planlama”, Yüksek Lisans Dersi Ders Notları)

Sonuç
Kıyı dönüşümlerinin kentin bir parçası olması ve kentle bütün-
leşmesi ve kent kıyısından, kent[in] kıyısına dönüşmesi için;
Suyun iç doğasını,
Nasıl iş gördüğünü,
Kent için ne ifade ettiğini,
Tasarım olanaklarının ne olduğunu,
Kentsel fonksiyonlar ve doğal çevre üzerindeki uyumu biçim-
lendiren tasarım stratejilerinin ne olduğunu,
Doğal ve kültürel kaynaklara dayalı olarak oluşan kent kimli-
ğini ve kendini ifade etme biçimine olanak sağlayan daha az yük-
lenen kentsel alanların mekân yapısı ve araçlarının yönünün ne
olduğunun araştırılması tanımlanması gerekmektedir.

89
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Kaynakça
• Breen, A., Rigby, D., 1996. The New Waterfront a Worldwide Urban Success
Story, C.S. Graphics Pte Ltd., Singapore.

• Evren, B. (2000), “İstanbul’un Deniz Hamamları ve Plajları”, İnkilap Kitabevi


Yayın Sanayi ve Ticaret A.Ş, İstanbul, ISBN 975-10-1651-7 00-34-Y-0051-0285.

• Gül, A., Kılıç, A., 2002. İstanbul’da Kentsel Kıyı Mekanında Kıyı Dolgu Alan-
larının Gelişimi ve Planlanması, Türkiye’nin Kıyı ve Deniz Alanları IV. Ulusal
Konferansı Bildiriler Kitabı, 5-8 Kasım, İzmir.

• Kılıç, A., Gül, A. (2009), “Kentsel Kıyı Kavramı ve Suyun Hafızası”, Kıyı Sempoz-
yumu, 23-24 Ekim 2009, İstanbul, TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent
Şubesi, Trakya (Bakırköy) Büyükkent Temsilciliği.

• Kılıç, A. (2012), “Küreselleşmenin İstanbul Kıyılarına Etkileri” Küreselleşme


Sürecinde Kent ve Mimarlık Sempozyumu, 13-14 Ocak 2012, İstanbul, TMMOB
Mimarlar Odası, İstanbul Büyükkent Şubesi.

90
Modernite ve Mimari

91
5. Bölüm
Türkiye’de
“Modernleşme” ve
Çok Katlı Konutlar
Tülin Görgülü
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

94
Modernite ve Mimari

Türki̇ye’de “Modernleşme” ve
Çok Katlı Konutlar

Tülin Görgülü1

Giriş

Bu makale; Türkiye’de Osmanlı İmparatorluğu’ndan bugüne


yaşanan “modernleşme” sürecinin çok katlı konutlardaki karşılı-
ğını bulmaya, “modernleşme”nin gündelik yaşam kalıplarındaki
algısını; gerek mimari, gerekse konut seçimi konusunda ortaya
koymaya yönelik bir içerik sunacaktır.
Türkiye’de modernleşme süreci 1839 Tanzimat Fermanı ile
başlamış, 1856 İslahat Fermanı, 1876 Birinci Meşrutiyet, 1908
İkinci Meşrutiyet, 1923 Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması, 1945-
50 çok partili döneme geçiş ile sürmüştür. Cumhuriyet’e kadar
batılılaşmanın yalnız maddi hayat ve teknoloji ile sınırlı kaldığı
gözlenmiş, bu dönemde Osmanlı burjuvaları ve devlet adamlarının
geleneksel kimliklerini, kültürlerini, ahlak ve değerlerini koruma
istekleri ön plana çıkmıştır. (Kanlı T.2006)

1 Prof. Dr., TC.Maltepe Üniversitesi Mimarlık Fakültesi

95
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Cumhuriyet dönemine geçişte Türkiye’de belirgin bir burjuva


sınıfı bulunmamaktadır, burjuva sınıfının bulunmaması; modern-
leşme ideolojisinin ve yaşam kalıplarının yaygınlaşmasını sağlayan
toplulukların bulunmaması ile eş anlamlıdır. Gerçek anlamda mo-
dernleşmenin odağında insan ve sosyal eşitlik yatmaktadır.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçerken burjuva sınıfının olmayı-
şının altında iki önemli neden yer almaktadır. Birincisi “tarımsal
yapıda büyük toprak yapısının olmaması nedeniyle, gücünü sırf
devletteki konumuna borçlu olan bürokrasinin karşısına özerk bir
toplumsal tabana dayanan toprak sahibi bir sınıfın çıkması müm-
kün değildir. ( Duman Z., 2007)
Batıda aydınlanma felsefesi ile başlayan şehirleşme ve modern-
leşme, “insan aklının kaynaklarını metodolojik olarak kullanmayı
öğrenen” özgür birey profilini ortaya çıkardı. Batı toplumlarında
ekonomik kerte tartışması bir belirleyiciliğe/önceliğe sahipken,
Osmanlı’dan başlamak üzere Cumhuriyet döneminde de bu belir-
leyicilik ve öncelik sırası siyasi alanda odaklanmıştır.
Yeterli sermaye birikiminin olmaması ve ticaret burjuvazisinin
gayrimüslimlerin elinde olması, devlet eliyle yerli bir sanayici sını-
fının ortaya çıkmasını zorunlu kılmıştır.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Yusuf Akçura Jön Türk entelek-
tüelleri için şu uyarıda bulunuyordu; “eğer Türkler Avrupa kapita-
lizminden yararlanarak kendi içlerinden bir burjuva sınıfı çıkart-
mayı başaramazlarsa sadece köylülerden ve memurlardan oluşan
bir toplumun yaşama şansı çok zayıf olur. Modern devletin temeli
burjuva sınıfıdır. Çağdaş refah devletleri, burjuvazinin iş adamları
ve bankerlerin üzerinde var olur. Türkiye’deki ulusal uyanış Türk
burjuvazisinin doğuşunun başlangıcıdır. ( Duman Z., 2007)
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde burjuva sınıfı-
nın gayri müslimler tarafından az da olsa temsil edildiği bilinmek-
tedir. Bu sınıfın en yakın ilişkide olduğu kesim ise, ticaret yapmak
amacı ile İstanbul’a gelerek yerleşik düzene geçen batılılardır.
96
Modernite ve Mimari

Giderek batılıların yaşam kalıplarını imparatorluğun başken-


tinde inşa etmeleri ile birlikte kentte önemli mekânsal değişiklikler
ortaya çıkmaktadır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk modern konutları:


Beyoğlu apartmanları
19. yüzyılın özellikle ikinci yarısında İstanbul’un seçkinleri iki-
ye ayrılmaktaydı; iktidar seçkinleri ve kente dağılmakta olan ticaret
burjuvazisi. 19. yüzyılın İstanbul’u bu mekânsal ayrışmayı açıkça
göstermektedir. Galata, Pera ve Tarlabaşı’ nda hızla çoğalan mo-
dern apartmanlarda Avrupalı tüccarlarla, dine dayalı ayrışmış eski
mahallelerinden, sınıfsal olarak ayrışmış, modern yerleşim bölge-
lerine taşınan gayrimüslim ticaret erbabı mekânsal ayrışmanın bir
yanını oluşturuyordu. Diğer yanda sarayın üst bürokrasisini oluş-
turan iktidar seçkinleri ise; tarihi yarımada, Fatih ve Üsküdar’daki
geleneksel konaklarının yanı sıra, boğaz kıyılarında, sırtlarını özel
ormanlara dayamış, yazlık yalılarda yaşamaktaydı. İlk bakışta dine
dayalı gibi görünen bu mekânsal ayrışma, aslında kentin dünya ti-
caretindeki yeni rolüyle bağlantılı olarak ortaya çıkan burjuva sını-
fının modern çalışma ve yaşama biçimleriyle, iktidar seçkinlerinin
yaşam tarzı ve zevklerine bağlı olarak ortaya çıkmaktaydı.
1.Dünya savaşı sonrasının değişen koşullarında 19. yüzyıl İs-
tanbul’unun bu iki seçkin grubu aynı zamanda kaybolacaktır. Ulus-
lararası ekonomik iş bölümüne bağlı olarak İstanbul’un uluslararası
ticaretteki rolünü kaybetmesi ile birikim olanakları ortadan kalkan
19.yüzyıl burjuvazisinden ve saltanatın kaldırılarak başkentin
Ankara’ya taşınmasıyla işlevsiz ve işsiz kalan Osmanlı iktidar seç-
kinlerinden kalan ayrışmış mekânlar ise 20.yüzyıl İstanbul’unun
çöküntü alanları biçimine dönüşecektir. (Kurtuluş H.2006)
Osmanlı İmparatorluğu’nun batılılaşma sürecine paralel olarak
İstanbul’un yeni fiziksel yüzünü oluşturan; Beyoğlu’nda inşa edilen
“modern apartmanlar” yeni bir yaşam tarzını müjdelemekte ve sa-
raya yakın varlıklı kişiler de konaklarını terk ederek apartmanlara
97
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

ayak uydurmaya çalışarak, modernleşme yolunda ilerlemektedirler.


Bu dönemin karşılığı olarak gösterilebilecek önemli bir örnek
Beyoğlu’nun o dönemde olduğu gibi bugün de gözde apartmanla-
rından biri olan Doğan apartmanıdır. Apartmanın inşaatı Belçikalı
Helbig ailesi tarafından 1892-93 yıllarında başlatılmıştır. Sırasıyla
Helbig Apartmanı, Botton Han, Vitorio Han olarak anılmıştır. Yapı
orta avlulu bir şemaya sahiptir, Roma ağırlıklı geç barok dönem
özellikleri gösterir 1935’te apartman elden geçirilerek, mutfaklar
küçültülerek her daireye banyo eklenmiş ve ıslak mekanlar fayans
kaplanmıştır. 1942’de Doğan Sigorta’nın satın almasıyla Doğan
Apartmanı olmuş, 1950-70 yılları arasında daireler tek tek satıla-
rak, kişisel mülke dönüşmüştür. Binada 4 blokta farklı plan tipleri
bulunan 49 daire vardır, çatı katında bugün eski eşya deposu ola-
rak kullanılan hizmetçi odaları bulunmaktadır. (Resim 1) (Salman
Y.1993)

Resim 1 Doğan Apartmanı

Doğan Apartmanı cephe özellikleri açısından da batıda görülen


dönemsel özellikleri taşımakta, süslü, gösterişli, seçmeci bir mima-
ri tavrı barındırmaktadır. Genellikle bu yeni nesil yapı türünün kul-
lanıcıları konaklardan taşınan üst ekonomik gruba mensup aileler
oldukları için oldukça büyük m2’lerde inşa edilmişler ve yine eski
98
Modernite ve Mimari

konak alışkanlıklarının devamı olarak ailenin hizmetçileri için de


mekanlara gereksinim duyulmuştur.

Cumhuriyet’in İlk Dönemleri


Ve Modernleşme Karşılığı Apartmanlar:
1930 ve 40’lı yıllar ise Cumhuriyet Türkiye’sinde mimarlık et-
kinliklerinin ve yapı üretiminin çok yoğun olduğu yıllardır. Rejimin
kent ve köy planlamasındaki ilkelerini belirlediği, sanayi yatırım-
larının gerçekleştirildiği, kasabaların modernizm kurallarına göre
planlandığı, parkların, yeşil alanların düzenlendiği, işçi ve memur
lojmanlarının inşa edildiği bu dönemde, mimarların rasyonellik
konusu üzerinde araştırmalar yaptıkları dergilerden izlenmektey-
di. (Sey Y. 1998)
Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul bu süreçte
etkinliğini yitirerek, Ankara Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti
olmuş, Ankara’nın imar edilmesi ile ilgili olarak çalışmalar yapıl-
mıştır. Bir yandan; batıda yaşanan ikinci dünya savaşı öncesinin
faşist politikalarından kaçan ağırlıklı olarak Alman kökenli mimar-
lar, öte yandan Türkiye Cumhuriyeti’nin Ankara’yı imar etmek için
davet ettiği mimarlar, ikinci dünya savaşına dek Türkiye’nin mi-
marlık ortamını ciddi anlamda yönlendirmişlerdir. Bu yönlendir-
me Weimar’da başlayarak, Dessau’da sona eren Bauhaus akımının,
felsefesini oluşturduğu modernizm çerçevesindedir. Ancak anıtsal
yapılarda, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünü ifade edebilmek
amacı ile modernizm, Almanya’da yaygınlaşan nasyonalist mimari
etkisi ile de karışık biçimde kullanılmıştır.
Uğur Tanyeli bu dönemi şöyle özetlemektedir; “modern mima-
rinin benimsenip tutulmasında Cumhuriyetçi kadroların, orta ve
orta üst grupların asker ve sivil yeni yöneticilerin, yüksek bürokrat
ve teknisyenlerin, gelişmesi teşvik edilen ulusal burjuvazinin bir
kesiminin de rolü olmuştur. Görece olarak iyi ödenen veya kazanan
ve Avrupa standartlarına özenen bu gruplar, özellikle Ankara’da
kendine yeni bir yaşam biçimi kurmaya giriştiğinde, modern mi-
99
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

maride aradığı biçimi bulmuştu, geçmişi hatırlatmayan yeni, çağ-


daş, ayırt edici. Bu özellikler modern mimarinin konut tasarımında
benimsenmesine yol açtı. Modern konut, modern konfor ve dona-
tı, modern mobilya, bir statü ve çağdaşlık belgesi sayıldı. Farklı-
laşmamış mekânlardan oluşan geleneksel konuttan, farklılaşmış,
özelleşmiş mekânlı konutlara bir geçiş başladı. 1930’lu yılların ba-
şında Beyoğlu tarafında Ayazpaşa mezarlığının yeri parsellenerek
birkaç yıl içinde apartmanlarla dolmuştur, aynı süreçte Taksim,
Talimhane bölgesi parsellenerek imara açılmıştır. (Tanyeli U.2004)
Bir kent plancısı olan Prost, devrimlerin toplum yaşantısındaki
etkilerini şöyle belirtmektedir; “Nihayet son yapılan inkılâbın şaya-
nı hayret neticesi, Atatürk’ün kadınların peçesini kaldırması ve bir
daha kullanılmasını sureti katiyede men edişidir. Bu son inkılabın
İstanbul’un şehircilik durumu üzerinde icra ettiği tesir ve akisler ha-
kikaten pek büyüktür. Türk kadınları bundan böyle kafesli eski ev-
leri istememekte, servetlerin azalması, adam tedarikinde karşılaşı-
lan müşkilat önünde, bazıları asansörlü, kaloriferli ve her mevsimde
suyu temin edilebilen apartmanları aramış, diğerleri de Marmara ve
Boğaz sahillerinde büyük bahçeler içerisinde villalar yaptırmışlardır.
Bu suretle eski İstanbul’un hali vakti yerinde olan halkı Avrupai ma-
hallelere, Beyoğlu ve halihazırda Anadolu yakasında deniz kenarında
günden güne terakki eden yeni semtlere taşındılar.” (Ünal M.,1979)
Modern apartmanlar aynı zamanda yeni yaşama kültürüyle
eş anlamlı olarak anılmaktaydı. Küçük çekirdek aile yüceltiliyor ve
yaşama mekânı olan modern ev idealleştiriliyordu. Artık kalabalık
ve geniş ailelerin oturduğu konaklar değişen hayat tarzlarıyla uyuş-
mamaktaydı. Mimarlık mesleği de bu “konaktan modern aile evi” ne
geçişi sağlama noktasında önem kazanmıştır. Bu yüzden dönemin
mimari ürünlerinin, özellikle konutların birçoğu modernist çizgiler
taşımaktaydı. (Bozdoğan S. 1996)
Türkiye’de Osmanlı’dan başlayarak modernist üslubun karşılı-
ğı olan mimari ve bunun somut göstergesi olan apartmanlar ağır-
lıklı olarak üst gelir grubuna yönelik biçimde inşa edilmişlerdir, bu
100
Modernite ve Mimari

yapılar modernizmin batıdaki karşılığı ve örtüştüğü kavram olan


sosyal devlet anlayışı ile de çelişen yapı türleri olarak karşımıza çık-
maktadır.
Cumhuriyet döneminde çok katlı konutları genel olarak; yeni
yeni oluşturulmaya çalışılan kent burjuvalarının kendi birikimleri ile
inşa ettirdikleri ortaya çıkmaktadır. Bu konutlar da daha çok belirli
bir gelir elde etmek amacı ile yaptırılmakta ve kiraya verilmekteydi.
Bu nedenle 1930-40 yılları arasında yaptırılmış olan özel mülkiyette
bulunan konutlar “kira evleri” olarak adlandırılmaktaydı. Birikimini
çok birimli konuta (apartmana) yatırabilen yüksek gelirli mal sahibi
ki bu dönemde çoğunluğu ticaret zenginleriyle avukat, doktor gibi
yüksek gelirli serbest meslek sahiplerinden oluşmaktaydı – yaptır-
dığı konutun birimlerini, çoğunlukla da apartmanların dairelerini
kiraya veriyordu. Daireleri kiralayanlar da üst-orta tabakanın yaşam
biçimine dahil olmak isteyen, ancak birikimini taşınmaz mala yatır-
mak istemeyen kişilerden oluşuyordu. (Resim 2)
Peyami Safa “Bizde ve Avrupa’da Kübik” başlıklı yazısında kübiği
şöyle tanımlar; “Bizde ucuz harçla yapılan, bodur, yassı, basık tavan-
lı odaları dapdaracık, her tarafına hesapsız ve nispetsiz bir bolluk-
la giren güneşin tahta kısımlarını kabartıp çatlattığı yamru yumru
apartmanın adı kübiktir. Bu kübik işi büsbütün azıtmış, sade este-
tik değil ikametgah denilen şeyin manasını da ayaklar altına alarak
akıl denen cevheri kıyasıya öldüresiye tepeliyor. Bu kübik salgınının
önüne geçmek için en halis nefretlerimizle silahlanalım yoksa o, dün
İstanbul’un tahta evlerini yakan meşhur yangınlarımızdan daha teh-
likeli, zevkimizi ve izanımızı ateşe veren bir bela olmak kabiliyetiyle
tahminimizden fazla mücehhez görünüyor.” Bozdoğan’ın makalesin-
de Hüseyin Cahit Yalçın’ın da kübik apartmanlarda yaşamanın adeta
evsizlik duygusuna yol açan hisler doğurduğunu anlatan cümleler
bulunmaktadır. (Bozdoğan S.,1996)
Kısakürek’in de eserleri modern Türkiye’nin mekân düzenle-
melerindeki değişimleri anlatır. Bu mekânlar onun için bomboştur,
çünkü çocukluğunu geçirdiği ata ocağı, konaktaki şefkat, muhab-
101
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

bet gibi değerlerden yoksundur. Konakta bile bu değerler solmaya


yüz tutmuştur, çocukken onu en çok etkileyenlerden biri olan nine-
si bütünüyle modernisttir, yani şairimiz tam bir “Osmanlı” ilişkile-
ri düzeninin yalnızca bir gölgesini görebilmiştir. Şairi sonraki haya-
tında sadece bir tutam kavranmış bir bütünü yeniden kurabilmek
için hiç durmadan çabalamaktadır. Konak hayatının ve çapraşık
karşılıklı ilişkilerin yok oluşuyla, hem onu en çok etkileyen geçmiş
yitip gitmiş, hem de bu geçmişin konağın içinde ve dışındaki Türk
toplumunun çapraşık algı katmanlarıyla bağlanma biçimi de yok
olmuştur. (Mardin Ş., 1996)

Resim 2 Ayazpaşa’daki kira evinin 1935-2007 yıllarındaki görünümü

Geleneksel Türk evinden kübik apartmana geçiş bu dönemde,


ciddi anlamda tartışmalar doğurmuş, hem geleneksel yaşam biçi-
mini değiştiren, hem de yapısal form açısından kabul edilmesi zor
görünen bu süreç tartışmaları da beraberinde getirmiştir.
İkinci Dünya savaşını takip eden yıllarda Türkiye toplum bilim-
ciler tarafından evrensel olarak tanımlanmış bir modernleşme mo-
delinin en başarılı örneklerinden biri olarak lanse edilmişti. Türk
modernleşmesi bütün ilhamını batıdan almış, elitler tarafından
yönlendirilen, uyum ilkesine dayalı ve gerekli toplumsal kurum-
ların inşasına yönelik başarılı bir süreç kabul ediliyordu. Özellikle
aynı dönemde sosyal bilimlerdeki modernleşme kuramlarının en
gözde olduğu yıllarda “modern mimari” kavramı en steril biçimleri,
(yani cam ve beton kutular) en basite indirgenmiş sloganları, (ör-
neğin tarihten köklü bir kopuş) ve en evrenselleştirici bilimsellik
102
Modernite ve Mimari

iddialarıyla (yani biçimin işlev ve tekniğin tamamen mantıklı ve


en rasyonel bir sonucu olması) batının resmi üst modernizmiyle eş
anlamlı olarak kullanılmıştır. (Bozdoğan 2005)

1950 sonrası modernleşme ve konutlar


1937 yılında ilk kez banka aracılığı ile konut üretiminin gün-
deme getirilmesi paralelinde Emlak Bankası’nın devreye girmesi
ile yeni bir döneme girilmiş, standart projeler ve malzemelerle çok
sayıda konut üretilmeye başlanmıştır. Betonarme yaygınlık ka-
zanmış, cepheler ve mekân kurguları da bu sisteme göre çözüm-
lenmeye başlanmıştır. Mimari projelerdeki saf, kübist modernist
çizgiler yerlerini daha standart tasarımlara bırakmıştır. Bu aslında
Türkiye’de gerçek modernist çerçevede inşa edilen konut üretimi-
nin de başlamasını ifade etmektedir.
Türkiye’de 1950 seçimleri Cumhuriyet’in ilk döneminin yerini
Demokrat Parti’nin daha liberal, ekonomik ve popülist politikala-
rına terk ederek sona erişini ifade etmekle kalmaz, aynı zamanda
mimarlık ve şehircilikte üst modernizmin devreye girişini de sor-
gular. (Bozdoğan S. 2005)
1950’li yıllarda tüm dünyada etkili olan Amerikan hayat tar-
zı Türkiye’de de etkisini göstermiştir ve bu tarzı benimseyenler
1950’li yıllara kadar siyasal, toplumsal ve ekonomik anlamda dam-
gasını vurmuştur. Bu dönemde Amerikan yaşam tarzını yayan en
kuvvetli araç sinema olmuştur. Celal Bayar’ın Türkiye’yi ABD’nin
kalkınma devine benzeten ve her mahallede bir milyoner yaratarak
geleceğin küçük Amerika’sı olarak tasvir eden sözleri bu referansın
siyasal deyim haline gelmiş örneğidir (Kanlı T.2006).
1950’li yıllara mimarlık mesleği açısından bakıldığında; Prof.
Dr. Metin Sözen bu dönemi şöyle vurgulamaktadır; 1950 sonrası
yıllar Mimarlık Fakülteleri’nin çoğalması ve yaygınlaşması dönemi-
dir. 1954’te ise Mimarlar Odası’nın kurulabilmesine olanak sağla-
yan yasanın çıkmasıyla, örgütlenme sorunu çözülebilmiş, yabancı
mimarların sayısı da gittikçe artmıştır. 1950’li yıllarda eğitim, ör-
103
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

gütlenme, tasarım ve uygulama alanında ortaya çıkan tüm bu ge-


lişmelere karşın, genelde biçimsel bir aktarma söz konusudur. Bu
yüzden bazı eleştirmenler bu yılları “Türk mimarlığının dış yayın-
larla ve dış etkilerle beslendikleri bir devredir” biçiminde yargıla-
maktadırlar. 1950’li yıllar Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarlığı’nda
tam bir dönüm noktası sayılmalıdır. 1950 sonrasında pek çok anla-
yış, düşünce aynı anda var olabileceklerdi. Bu bir anlamda mimar-
lık ortamında da demokratikleşmenin başladığını göstermektedir.
İçe dönük kapalı bir mimarlık ortamından, evrensel bütünden
kendi payını almaya yönelik yeni tutuma geçişte, siyasal değişimin
yansıra ekonomik gelişmeler de itici rol oynayacaklardır. Bunlar-
dan yapı malzemeleri alanında belirgin bir gelişme vardır. Örneğin
1960’ların başlarına kadar geniş bir kullanım alanı bulan BTB/Cam
Mozaik olayında, geçmişin tek malzemeye dayanan mimarlığının
yarattığı açlık önemli bir etkendir. (Sözen M., 1984)
Cumhuriyet döneminde toplumsal yapının değişmesinin, ko-
nut biçimine yansımasını 25 Şubat 1950 tarihli Cumhuriyet gaze-
tesinde Enver Abiral şu şekilde ifade etmektedir. “Apartman hayatı
bizde 30-40 sene evveline kadar teammüm etmemiş bulunuyor-
du. Bunun müteaddit sebepleri vardır. Evvela apartman hayatı o
zamanki örf ve adetlerimize uymuyordu. Saniyen aile hayatımızda
kaç göç olduğundan kadınların apartman antresinde, merdivenler-
de başkaları tarafından görülmesi havsalaya sığan şeyler değildi. Bu
ve buna benzer daha başka amillerin mevcudiyeti apartmanların, o
zaman Frenk muhiti sayılan Beyoğlu semtinde inşasına yol açar,
şehrin diğer taraflarında bu tarzdaki iskana itibar eden olmazdı.
Birinci ve ikinci dünya harplerinden sonra hayat şartları çok değiş-
ti. O zamanlar itiyat ettiğimiz hallerden bir çoklarının, bugünkü
düşünüş tarzına uymadığından ve kısmen de bunları gülünç buldu-
ğumuzdan terk etmiş vaziyetteyiz. Zamanla ev hayatı terk edilmiş
ve apartman hayatına rağbet artmıştır.” (Ünal M.,1979) 1950’li
yıllar yavaş yavaş Türk halkının apartman yaşamına alıştığı bir dö-
nemi de vurgulamaktadır.

104
Modernite ve Mimari

1950’lerde uygulanan büyük ve yoğun bayındırlık programla-


rı genç teknokrasiye modernleşme içinde ne denli ağırlıklı bir rol
oynayabileceğini göstermiştir. Moderniteyi inşa etmek ifadesi bir
mecaz değil, düpedüz mimar/mühendis görevini tanımlayan bir
formüle dönüşmüştür (Tanyeli U. 1998 ).
1950 öncesi yapılan özellikle iddialı mimarileri ile ortaya çıkan;
gösterişli, modern, kübik apartmanların yerlerini 1950 sonrası
kooperatifler ve Emlak Bankası tarafından üretilen apartmanlara
bırakmışlardır. Bu yapılarda modern çizgiler sürmekte, özellikle
Almanya’da 2. Dünya Savaşı sonrası hızlı bir biçimde inşa edilen
apartman tipolojilerinin (konut kışlalarının-modernist dönemin
ardından nasyonal sosyalist mimarinin de etkilediği bir karakter
oluşmuştur) Türkiye’ye yansımaları bu dönemde de gözlenmekte-
dir. İstanbul’da özellikle Levent yerleşmesi ve Ataköy bu tipolojile-
rin önemli örneklerindendir (Resim 3).

105
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Resim 3

1960’lı yılların sonuna doğru yapılan apartmanlar içinde ta-


sarlanan en özgün örnek; kuşkusuz İstanbul’daki Hukukçular
Sitesi’dir. Corbusier’nin Unite de’Habitation konut bloğuna hem
modernist felsefe, hem de fiziksel anlamda benzeyen bu yapının
mimarları Haluk Baysal ve Melih Birsel’dir. Corbusier’nin kübik
formu ve cephe renklerinden oluşan bir geometri ile tasarlanan
yapı, farklı çözümlerde ve büyüklüklerdeki dairelerle çok sayıda in-
sanı, sosyal mekanlarda barındırmayı hedefliyordu (Resim 4).

106
Modernite ve Mimari

Resim 4 Şişli Hukukçular Sitesi

1960’lı yılların sonlarına doğru kat mülkiyeti yasası ile bir-


likte ahşap evlerin yap-satçılara kat karşılığı verilerek yıkılması,
İstanbul’da Bağdat caddesi çevresinde yer alan sayfiye evlerinin
de apartmanlara dönüşmesi süreci yaşanmıştır. Özellikle konfor
koşullarını kaybeden ahşap evlerin yerine sıcak sulu, kaloriferli
apartmanlarda yaşamak modern yaşam kalıpları ile üst üste örtüş-
mektedir (Resim 5).
1975 yılında “Apartman” adlı romanı ile Türk Dil Kurumu
Ödülü’nü kazanan yazar ve mimar Demirtaş Ceyhun, “apartman-
ları” şu sözcüklerle tanımlamaktadır; “Şu taş yığınına bak bir de.
Uygarlık mı bu? Allah kahretsin böyle modernleşmeyi. Hani insan-
lar sanki kendi elleriyle gömüyorlar kendilerini, elleriyle yaptıkları
bir mezara.
Hüseyin Cahit Bey’in köşkünü yıktıkları gün, sanki kalp krizi
geçirmiştim. Öylesine sıkıldı ki içim. Müthiş sarsıldım. Bir on yaş
ihtiyarladım diyebilirim. Ama şimdi diyeceksiniz ki, bu bozulmaya,
107
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

bu çarpık değişmeye karşı çıkabildin mi? Ne gezer. Bu türedi müte-


ahhitler, benim de ağzımdan girip burnumdan çıktılar. Köşkümü-
zü daha doğrusu geçmişimi, ellerimle yıktırdılar bana. Yapsatçı mı
diyorlar, ne diyorlar hani? İşte bu kafese hapsettik kendimizi elle-
rimizle. Mimarı kim bu apartmanın? Canım mimarı mı olurmuş
böyle yapıların. Yalıların, köşklerin mimarı kimse, bu apartmanla-
rın da mimarı o. Yani anonim. Bence, binalar, toplumların içinde
bulundukları durumu en sahih gösteren aynalardır. Yani anonim
mimari dediğimiz şey. Bence Mimar Sinan diye bir mimar yoktur,
ama Osmanlı toplumunun bir Mimar Sinan dönemi vardır. Söz
gelişi Osmanlıları yalılardan, köşklerden tanıyabiliriz. Öte yandan
Demokrat Parti döneminin sembolü nedir diye sorarsanız bana,
hiç duraksamadan apartman derim. Bakın şu apartman dünyamı-
za, ne durumda olduğumuzu anlayın. İşte kuzum, Demokrat Parti
bizi yalıdan, köşkten, daha doğrusu bahçeli ahşap evden çıkardı,
bize sormadan sonra tuttu, batıdan bir apartman modeli getirdi,
itiş, kakış içine tıktı. Nefret ediyorum şu apartmanlardan nefret.
Lafından bile nefret ediyorum. Şu sokakların haline baksanıza….
Apartman sokağı.” (Ceyhun D.,1975)

Resim 5 Kadıköy çevresinde 1960’lı yıllardan bugüne dek varlığını sürdüren


yap-sat apartmanları

108
Modernite ve Mimari

1980 Sonrası Türkiye’nin Küreselleşme Süreci ve


Modernleşme Algısı
1990’lı yıllar ise konutlar açısından ayrıcalıklı bir yaşama sa-
hip olarak yaşamak, medya ve reklamın yönlendirmeleri ile birlikte
farklı bir “modern” tavrı pompalar hale gelmiştir. Yap-sat mimar-
lığının oluşturduğu geleneksel kent dokusunun dışında, duvarlar
arkasında, güvenlikli, aynı sosyal statüde insanların bir arada yaşa-
dığı, sosyal tesislere sahip yeni toplu konut alanlarında yaşamlar.
Bu süreç aynı zamanda Türkiye’nin küreselleşme etkileri ile sosyal
anlamda ayrışmasını da ifade etmektedir.
Türkiye 1990’lı yıllarda artık ciddi bir burjuva sınıfına sa-
hiptir, ancak küçük burjuva alışkanlıkları ile hareket eden bir
grup insan için de konut seçimi, statü gösterisine dönüşen ve
“modernleşme”sini bu bağlamda ifade edebildiği bir eylem biçimi-
dir.
Dünyanın eski metropoliten alanlarında sermayenin yer de-
ğiştirmesinden kaynaklanan ciddi nüfus ve sermaye kayıplarına
karşın aynı dönemde Türkiye’nin metropoliten alanları özellikle
de İstanbul aldığı yoğun göçlerle merkezden çepere boşluk bırak-
madan genişlemeye devam etmekteydi. Bu dönemde metropoliten
genişlemeyi planlama aracını elinde bulunduran kamusal otorite
değil, topraktaki tarihsel mülkiyet örüntülerinin yarattığı fiyatla-
rı kontrol eden güç odakları belirlemektedir. Dünyada gerçekleşen
büyük kentsel dönüşüm uygulamalarından elde edilen rantlar ve
birikim odakları küresel lüks tüketim kültürünün yarattığı talep
ile beslenerek, geniş ölçekli kentsel yatırımları teşvik etmektedir.
Küresel yönetim ve finansal hizmet fonksiyonlarının artışı özellik-
le uzmanlaşmış hizmetlerin artışı yeni ofis mekânlarının ve lüks
konut alanlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. (Kurtuluş H.,
2006)
Bu paralelde Türkiye’de elbette öncelikle İstanbul’da yeni bir
konut konsepti gündeme gelmiştir.
109
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

“Rezidans konutlar” New York, Manhattan’daki pahalı yüksek


konutları örnek alarak piyasaya sunulan ve üst gelir grubuna yöne-
lik olarak moda veya fantezi biçiminde inşa edilen bu yüksek ko-
nutlar İstanbul’dan başlayarak, giderek tüm Türkiye’de yaygınlık
kazanmıştır. (Resim 6)

Resim 6 Trump Tower

Modern sonrası yaşamın, yeni bir barınma biçimi olarak sun-


110
Modernite ve Mimari

duğu, çok katlı binalar olarak inşa edilen ‘rezidans’lar, kent mer-
kezinden uzakta oturmak istemeyen kentli için, merkeze yakın bir
yaşam alternatifi oluşturmasıyla lüks konut sitelerinden ayrılır.
Kent merkezinde site inşa edecek büyüklükte boş arsa bulunma-
ması ve olanların da maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle, lüks
konut sitelerine göre daha küçük parsellerde, bir anlamda ev-otel
olarak kullanılmak üzere çok katlı binalar olarak inşa edilirler. Lüks
konut siteleri ile yarışır niteliklere sahip bu binalar, bu sitelerde-
ki gibi karma işlevlidirler. Barınma işlevine yönelik olmasının ya-
nında, alışveriş, eğlence, spor merkezi, ofis yapıları gibi çok sayıda
yapı grubunu da bünyesinde barındırır. Bu sosyal zenginlik öyle bir
boyuttadır ki, pek çok toplu konut yerleşmesi alt kentler niteliğin-
dedir.
Konutun artık barınma gereksiniminin ötesinde; Türkiye’de
tüketim nesnesine dönüştüğü bir süreç; 2000’li yılların başında
yaşanan krizin ardından hızla gündeme gelmiştir ve medya aracı-
lığı ile pazarlanmaktadır. Ulaşılmak istenen hedef kitle de üst ve
orta üst gelir grubu olduğu için bu tüketim kolaylaşmaktadır. Ko-
nut konusunda piyasa araştırması yapan firmaların verilerine göre
konut satın alan her on tüketiciden beşi yatırım, dört tüketiciden
biri de değişiklik ve yenilik amacı ile konut satın almaktadır. Pa-
zarlama eylemi sırasında da gerek yaşam biçimi, gerekse yapılar ve
mimari idealleştirilmektedir. (Görgülü T., 2007)
Rapoport’un Kültür, mimarlık tasarım kitabında belirttiği
gibi konut reklamlarının yansıttığı imgeler içinde somutlaşan ve
konut veya tasarım konusunda seçimleri yönlendiren, ideal ya-
şam tarzı ideal çevrede, ideal bir yaşam sürdüren ideal insandır.
Tercih ve seçimlerde isteklerin ihtiyaçlardan (tasarımda yapılmış
seçimler dahil) daha fazla rol oynadığı sık sık tekrarlanmalıdır ve
bu istekler daha çok anlamla dolayısıyla da kültür ile ilişkilidir.
İnsan konutlarla ilgili reklamları da inceleyerek görebilir bunu,
reklamlar anlamın üzerinde dururlar ve çoğu kez evi göstermezler
bile; gösterdikleri bitkiler, manzaralar, kelebekler, güneşin batı-
111
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

şı, insan ilişkileri, rekreasyon olanakları vb. dir. Kültür değiştikçe


idealler ve imgeler de değişir (Rapoport A.2004).
“Modern”e bakış; günümüz için de çok katlı konut adına “daha
değişik, farklı, yüksek ve seçkin” bir yapıda yaşamakla eş anlamlı
düşünülmektedir, yine görsel ve yaşamsal anlamda farklı olma ça-
bası ön plandadır.
Ticari amaçla ve büyük miktarda konut üreten inşaat firmaları
ise, yine belirli bir konsept oluşturma çabasına girmişlerdir. Ancak
bu çaba, farklı olmak uğruna yer yer affedilemez taklitler üretmeye
dek varmaktadır. Özellikle konut üreten firmalarda bu yaklaşımlar,
‘İstanbul Boğazı’nda sarayların yorumlanarak, yeniden yaratılma-
sından, “Dubai tarzı mimari”ye dek yeni konut sitelerinin inşaa
edilmesine yol açmıştır.
Dijital formların konut mimarisinde de uygulanmaya başlan-
ması sonucunda alışılagelen yapı formlarının dışında, hatta isim-
leri de ikon,… gibi mimari olarak iddialar taşıyan bir döneme giril-
miştir. Konutun artık tüketimin de ötesine geçerek marka haline
gelme durumunu ortaya koyan, hatta daha da vurgulayan bir süreç
yaşanmaktadır. Bu süreç tasarım, inşaat teknolojisi ve bilgisayar
arasındaki ilişkinin giderek güçlendiğini de anlatan bir süreç biçi-
mindedir. Yapı malzemesi teknolojilerinin gelişmesi, farklı olmayı
hedefleyen bir alıcı kitlesinin varlığı, çok katlı konutun (apartma-
nın) farklı bir biçime evrilmesini de anlatmaktadır (Resim 7-8)
(Görgülü T.2007).
Aslında modernizmin ifade ettiği tüm toplumsal ideallerden
uzaklaşılarak, mimarlığın özel sektör ve zengin müşteriler için bir
form ve imaj yaratma çabasına dönüştüğü bir süreç sergilenmekte-
dir (Bozdoğan S.2005).

112
Modernite ve Mimari

Resim 7 Dumankaya İkon Projesi

113
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Resim 8 Varyap Meridien

Türkiye’nin modernleşme politikası içinde incelenen çok katlı


konutların (apartmanların) tam anlamı ile altını doldurduğu süre-
cin Emlak Bankası’nın 1950’lerden başlayarak toplu halde inşa edi-
len ilk konut sitelerinde bulunduğunu söylemek olasıdır, ancak bu
dönemde inşa edilen 4.Levent ve Ataköy yerleşmeleri bile orta-üst
gelir grubuna yöneliktir.
Türkiye’de bugün bir yanda apartman kelimesinin veya apart-
manda yaşamanın anlamının zaman zaman prestij, zaman zaman
modernlik anlamına geldiği bir ortam, öte yandan, “bir apartman
dairesine, bu bağlamda bir eve sahip olma” fikrinin olduğu bir or-
tam bulunmaktadır. Bu fikir çoğunlukla orta, orta alt gelir grubu-
na ait kişiler için; başını sokabileceği, barınma sorununu çözebile-
ceği bir durumu da vurgulamaktadır. Geçmiş, bugün ve gelecekte,
“ev-apartman-çok katlı konut-rezidans” gibi pek çok tanımla bakı-
labilecek konut olgusunda en temel gereksinim “barınma ve yaşam
için gerekli insani eylemleri yerine getirme” biçiminde somutlaş-
masına rağmen tarihsel süreçte apartmanlara farklı anlamlar da
yüklenmiştir.
Türk toplumunun “modernleşme” algısı daha önce de ifade
edildiği gibi aslında içeriği ile çelişen bir bakışı yansıtmaktadır,
modernleşmenin lüks tüketime eşdeğer bir biçimde kullanıldığı;
meşhur “Lüküs Hayat” operetinin içindeki cümlelerde de gizlidir.
114
Modernite ve Mimari

“şişli’de bir apartman, yoksa eğer halin yaman, nikel kübik mobil-
yalar, duvarda yağlı boyalar…”
Bu cümleler günümüzdeki gibi, farklı, zengin, ayrıcalıklı ve
moda yaşam kalıplarını ifade etmekte, aslında modern ideolojinin
sosyal eşitlik anlayışı ile taban tabana zıt çağrışımlar vermektedir.

115
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Kaynakça:
• Bozdoğan S., 1996, “Modern yaşamak, erken cumhuriyet kültüründe kübik
ev”,Tarihten günümüze Anadolu’da konut ve yerleşme, Tarih Vakfı Yayınları,
İstanbul

• Bozdoğan S., 2005, “Türk mimari kültüründe modernizme genel bir bakış,
Türkiye’de Modernleşme ve Ulusal Kimlik” kitabı, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul

• Ceyhun D.,1975,”Apartman” romanı, Cem Yayınevi, İstanbul

• Duman Z., 2007, “Türkiye’de burjuva sınıfının sosyal profili”, Sosyo Ekonomi
Dergisi, Ocak-Haziran 1, İstanbul

• Görgülü, T., 2007 “Türkiye’de ilk apartmandan günümüze; çok katlı konutlarda
yaşanan dönüşümler” Kent, Kültür, Konut Sempozyumu, İstanbul

• Kanlı T.,2006, “Medya ve Modernleşme: 1945-1960 Döneminde National Geog-


raphic Dergisi’nde Türkiye’nin Sunumu”, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversite-
si Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara

• Kurtuluş H., 2006, “Mekansal Dönüşümde Farklı Boyutlar”, Bağlam Yayıncılık,


İstanbul

• Mardin Ş., 2005, “Modern Türk sosyal bilimleri üzerine bazı düşünceler,
Türkiye’de Modernleşme ve Ulusal Kimlik” kitabı, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul

• Rapoport A.,2004, ”Kültür, Mimarlık, Tasarım”, Yapı Yayınları, İstanbul, 2004

• Salman Y.1993, “Doğan Apartmanı”, İstanbul Ansiklopedisi, Kültür Bakanlığı


Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul

• Sey Y., 1998, ”Cumhuriyet Döneminde Konut”, 75.yılda değişen kent ve mimar-
lık, İş Bankası Yayınları, İstanbul

• Sözen M., 1984, “Cumhuriyet Dönemi Türk Mimarlığı”, İş Bankası Yayınları,


İstanbul

• Tanyeli U., 2004, “İstanbul 1900-2000, Konutu ve Modernleşmeyi Metropolden


Okumak”, Ofset Yapımevi ve Matbaacılık, İstanbul

• Ünal M., 1979, “Türkiye’de Apartman Olgusunun Gelişimi, İstanbul Örneği”,


Çevre Dergisi Sayı 4, İstanbul

116
Modernite ve Mimari

117
6. Bölüm
Kentsel Dönüşüm ve
Mahalle Yenileme Olgusu
Bağlamında Planlama -
Tasarım İlkeleri
Oya Akın
Nilgün Erkan
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

120
Modernite ve Mimari

Kentsel Dönüşüm ve Mahalle Yeni̇leme Olgusu


Bağlamında Planlama - Tasarım İlkeleri
Oya AKIN 1
Nilgün ERKAN2

Giriş
Günümüz kentlerinin geleneksel yerleşik alan ve gelişme
alanlarında iletişimsizlik, çevreye duyarsızlık, güvenlik sorunları,
kimliksizlik gibi pek çok sorun ortaya çıkmaktadır. Eskinin ma-
hallelerine ve buradaki sosyal ilişkilere duyulan özlem, ancak TV
ekranlarında mahalle dizileri olarak ortaya çıkmaktadır. Gündelik
yaşamın koşuşturması içindeki kentliler, yaşadıkları mekânın sos-
yal ve fiziksel konfordan yoksun olmasını sorgulayamamakta, bu
sorunun farkına varan ve imkânı olan kesim ise kent çeperlerinde,
toplu olarak üretilmiş konut alanlarına taşınmayı çare olarak gör-
mektedir. Kent çeperlerindeki konut alanlarına taşınanlar; güven-
lik, doğa, komşuluk, günlük gereksinimlere hizmet eden donatılara
kolay erişim, kimlikli mekân beklentilerinin bir ya da bir kaçının
karşılanması ümidi ile yer seçme eğilimi göstermektedir. Bu eği-

1 Yrd. Doç. Dr.; Yıldız Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge
Planlama Bölümü, oakin@yildiz.edu.tr
2 Yrd. Doç. Dr.; Yıldız Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge
Planlama Bölümü, nilerkan@yildiz.edu.tr

121
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

lim bir yönüyle mevcut kent ile sosyal, ekonomik ve mekânsal


ağları kopartırken, diğer yönüyle de kent çeperlerindeki
açık alanları tüketen içerikte saçaklanarak büyümeyi
tetiklemektedir.
Tanımlanan bu problemden hareket ile bu çalışmanın amacı;
altyapısız ve donatısız yapılaşmış kentsel mekânların dönüşüm sü-
recinde; mahalle birim alanının temel referans olarak ele alındığı,
planlama ve tasarım kararlarının belirlenmesi olarak tespit edil-
miştir.
Çalışma kapsamında; iki temel sınırlandırıcı unsur belirlen-
miştir. Konunun kavramsal içeriği; kentsel dönüşüm olgusu ta-
nımı, amaç ve bileşenleri ile tarihsel süreç içinde geçirdiği evreler
irdelenerek, Modernist Dönem (19.yy – 1970) ile Kentsel Röne-
sans Dönemi (1990 sonrası) karşılaştırmasında mahalle birimi için
çıkarımda bulunmakla sınırlandırılmıştır. Konunun uygulama ile
ilişkilerinin kurulduğu bölüm ise mahalle kavramına temellenerek;
planlama ve tasarım aşamalarında mahalle birimi tanımı, hangi
ölçütlerin yer seçimi kararlarını etkilediği ve tasarım aşamasında
bu ölçütlerin mahalle biçimlenmesinde nasıl etki etmesi gerektiği
olarak tespit edilmiştir.
Çalışma iki ana bölümden oluşturulmuştur. Birinci bölümde;
kentsel dönüşüm olgusu tanımı, amaç ve hedefleri ile geçirdiği
evrelerin irdelenerek, özellikle yoksulluğun yeniden keşfedildiği
1990 sonrasında kentlerin yerleşik alanlarındaki mahallelerin ye-
nilenme programlarında temel ilke ve yaklaşımların neler olması
gerektiği üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde ise; mahalle birimi
içinde işlev alanları yer seçim ve tasarım ölçütleri açıklanarak, ko-
nunun nasıl ele alınması gerektiği vurgulanmıştır.
Anahtar sözcükler: Kentsel dönüşüm, yaşam kalitesi, mahal-
le, doğal çevre bileşenleri, sosyal çevre, kimlik.

122
Modernite ve Mimari

1./ KENTSEL DÖNÜŞÜM KAVRAMI

1.1. Kentsel Dönüşüm’de Tanım ve Amaç


Kentsel dönüşüm olgusu; bir alanın ekonomik, fiziksel, toplum-
sal ve çevresel koşullarının sürekli iyileştirilmesini sağlamaya yö-
nelik kapsamlı bir vizyon ve eylem bütünü (Roberts, P., 2000;9-36
ve Turok, I., 2005:25-30) olarak tanımlanmaktadır. Bu bağlamda;
yitirilen bir ekonomik etkinliğin yeniden geliştirilmesi ve canlandı-
rılması, işlemeyen bir toplumsal işlevin işler hale getirilmesi, top-
lumsal dışlanma olan alanlarda bütünleşmenin sağlanması, çevresel
kalitenin ya da ekolojik dengenin kaybolduğu alanlarda bu dengenin
yeniden sağlanması, müdahaleleri olarak açıklanmaktadır.
Kentsel dönüşümün gerçekleşmesinde beş temel amaç söz ko-
nusudur.
Kentin fiziksel koşulları ile toplumsal problemleri arasında
doğrudan ilişki kurulması; Kentsel bozulmanın /çöküntünün ne-
denlerinin araştırılarak çözüm üretilmesi,
Kent dokusunu oluşturan birçok ögenin fiziksel olarak sürekli
değişim ihtiyacına cevap vermek; bir başka deyişle yeniden geliştir-
me ihtiyacına yanıt verilmesi,
Kentsel refah ve yaşam kalitesini artırmaya yönelik ekonomik
kalkınma modeli oluşturmak; ekonomik canlılığını yitiren alanlar-
da refah artışının sağlanması,
Kentsel alanların en etkin biçimde kullanımına ve gereksiz
kentsel yayılmadan kaçınmaya yönelik stratejilerin üretilmesi;
Yerleşik alanların optimum kapasitede kullanılması ve kentlerin
çeperlerindeki tarım alanları, boş alanlarda saçaklanmanın önlen-
mesi (brownfield area / greenfield area),
Geniş katılımlı bir uzlaşma ortamının tesis edilmesi; Kentsel
planlama ve politikanın geniş katılımlı müzakereci planlama bakış
açısının benimsenmesidir (Akkar, M., 2006:29-38).
123
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

1.2. Kentsel Dönüşüm Yaklaşımlarının Süreç İçinde


Değişen Anlamı
Carmon (1997) kentsel dönüşüm olgusunun üç ana kırılma
noktasından geçtiğini ifade etmektedir. (Akt.: Görgülü, Z., Dinçer,
İ., vd. 2006:17)

1. 1800’lerin ortalarından 1940’lara ve 1940’ların ikinci


yarısından 1960-1970’lere kadar devam eden dönem;
devlet eliyle toptan yeniden geliştirme ve kentsel
yenileme, sağlıklaştırma ve iyileştirme

2. 1970-1990 dönemi; gayrimenkul eksenli kamu-özel


sektör ortaklıkları ile mekânsal dönüşüm,

3. 1990’ların ikinci yarısından itibaren ise toplumun


yeniden hatırlandığı, yoksulluk ve yoksunluk ekseninde
konunun ele alındığı dönüşüm çalışmaları izlenmektedir.
1970’lere kadar olan dönem; “Modernist Yaklaşım”
Birinci kırılma dönemi olarak tanımlanan ve 1970’lere kadar
uzanan dönem modernist felsefenin üzerine inşa edilen, müdaha-
leler dizgesini ortaya çıkarmıştır. 1850-1870 yılları arasında Paris
Valisi Haussmann’ın kentin güzelleştirilmesi ve güvenlik sorun-
larının çözülmesi amacıyla başlattığı bulvar ve meydan düzenle-
meleri çalışmalarını; 2. Dünya Savaşı sonrasında savaşın kentsel
mekândaki yıkıcı etkilerinin ortadan kaldırılması, artan nüfusun
ortaya çıkardığı konut açığının giderilmesi, yaşam koşullarının
iyileştirilmesini izleyen politikalar izlenmiştir. Bu dönem kentle-
rin; modern yaşam koşullarına sahip olması ilkesinden hareketle,
kamu sektörü kaynaklı yeniden inşası (19.yy sağlıksız konutlarının
yıkılması ve yerine “sosyal konutların” yapılması) ve yeni kentlerin
kurulması (green belt) ile mekânsal yansımalar bulmuştur.
Modernist felsefenin kent planlama anlayışı; estetik görünüm-
den çok işlevsellik ilkelerini göz önüne alarak, kenti tek tip düşünce

124
Modernite ve Mimari

temelinde bölgelemeci bir bakış açısı ile (konut, çalışma, donatı ve


ulaşım) birbirinden kesin çizgilerle ayırması nedeniyle eleştirilere
konu olmuştur (Karakurt, 2006). Modernist düşüncede kentler;
mükemmellik, netlik, kesinlik ve çelişkisizlik üzerine kurgulanan
birer ütopya olarak ele alınmış, Le Corbusier konut alanları ve
kentleri “içinde yaşanacak makineler” olarak tanımlamıştır (Bot-
ton, 2009:71).
1933 tarihli Uluslararası Modern Mimarlar Kongresi (CIAM)
Atina Bildirgesi’nde modern planlama anlayışının temel ilkeleri or-
taya konmuştur. Bu bağlamda belirlenen ilkelerden en önemlileri;
Yerel değerler yerine evrensel çözüm arayışlarının benimsen-
mesi,
Mevcut teknolojilerin mükemmelleştirilmesi,
Toplu üretimin desteklenmesi,
Kentin barınma, çalışma, donatı ve ulaşımdan oluşan dört ana
işleve bölünmesi olarak ifade edilmektedir (Dostoğlu,1996:138;
akt. Karakurt, 2006).
Bu yaklaşım biçiminin en yoğun olarak eleştirildiği konu; yerel
kimliklerin yok edilmesi mekânın sosyal ve ekonomik ağlardan ko-
partılarak tek tipleştirilmesidir. Dolayısı ile kimliksizlik konusuna
dikkat çekilmektedir.
Dönemin planlama anlayışı açısından öne çıkan konulardan
biri de; “mahalle” biriminin planlamanın en önemli birimi olduğu-
dur. Bölgeleme ve işlev alanlarını ayrıştıran planlama anlayışının
bir parçası olarak birim konut alanı tasarımının ana nüvesini oluş-
turan mahallenin; fiziksel ve sosyal bir alt bölge olarak ele alınma-
sı ve bütüncül bakış açısı ile planlanması, modernist düşüncenin
mekâna yansıma araçlarından biridir. Dar gelirli gruplar için yaşa-
nabilirlik ölçütleri içinde rasyonel, güneş alan, ferah bir konut, açık
ve yeşil alanlar, ortak donatı alanlarının oluşturulduğu, araç ve yaya
yollarının ayrıştırıldığı mahalle ve komşuluk ünitelerinin, 1920-
125
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

1930 kesitinde uygulandığı görülmektedir. Özellikle Almanya’da


Berlin kentinde oluşturulan modernist mahalle tasarımları; günü-
müzde modern dönem mimarlık ve şehircilik akımının birer örneği
olması açısından Dünya Mirası Listesi içine alınmıştır (Şekil 1-2).
1970 – 1990 dönemi; Neo-Liberal ekonomi politikalarının
etkisi ile tüm sektörlerde olduğu gibi konut politikasında özelleş-
tirmelerin ön planda tutulduğu, kamunun bir yatırımcı kuruluş
gibi davrandığı bir dönem olarak dikkat çekmektedir. Bu dönemde
sanayisizleşme olgusu bağlamında kent merkezlerinden uzaklaşan
sanayi alanlarının yeniden işlevlendirilmesi, kentsel mekâna bü-
tüncül bakış açısından uzaklaşan, emlak eksenli girişimcilik kül-
türünün egemen olduğu “kentsel dönüşüm politikaları” bağ-
lamında kentsel mekânın biçimlendirildiği bir dönem olarak ifade
edilmektedir. Kentsel yerleşik alanın fiziki mekâna yönelik projeler
üzerinden yeniden şekillendirildiği bu dönemde sosyal politikalar-
dan uzaklaşılması; konut alanlarında sosyal, ekonomik ve aidiyeti
oluşturan mekânsal bağların yok edildiği, yoksulluğun etkisini ar-
tırdığı izlenmektedir.

Şekil 1 Grossiedlung Britz (Hufeisensiedlung) ve


Wohnstadt Carl Legien Berlin

• Kaynak: http://whc.unesco.org/en/list/1239/gallery/ ve http://googleearth.com

126
Modernite ve Mimari

Şekil 2 Grossiedlung Britz (Hufeisensiedlung) ve


Wohnstadt Carl Legien Berlin

• Kaynak: http://whc.unesco.org/en/list/1239/gallery/ ve http://googleearth.com

1990 sonrası kesitte ise; yoksulluğun yeniden keşfedil-


diği ve “Kentsel Rönesans” kavramı ile sosyal, ekonomik ve
mekânsal yeniden yapılanma sürecinin etkin olduğu görülmek-
tedir. İngiltere’de merkezi hükümet politikalarını yönlendiren ve
1999 yılında yayınlanan ‘Kentsel Rönesans’a Doğru’ raporunda;
sürdürülebilirlik, çeşitlilik ve yerel halk üç temel parametre olarak
belirlenmiştir.

Temel ilkeler ise;

1. Çöküntü koşullarını yaşayan kent merkezlerinin yeniden


canlandırılması (ekonomik aktivite, işlevsel çeşitlilik, sosyal

127
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

kapasite geliştirme çalışmaları, mekân ve yaşam kalitesinin


artırılmasına yönelik çalışmalar),

2. Kentin çeperlerindeki boş ve tarım alanları üzerindeki yapılaşma


baskısının önlenmesi bir başka değişle kentin çeperlere doğru
saçaklanarak yaygınlaşmasının önüne geçilmesi, (yerleşik alan
içinde kayıp ve terk edilmiş alanların (lost space3) yeniden
geliştirilmesi ve yaşam kalitesinin artırılması),

3. Trafik yoğunluğu ve kirletici etkilerinin önlenmesi (fosil yakıt


kullanımının azaltılması, kamu taşımacılığının artırılması, yaya ve
bisiklet ulaşımının desteklenmesi),
Bu temel ilkelerden hareket ile mahalle ve komşuluk üniteleri kav-
ramının yeniden hatırlandığı, yoksullukla yüzleşildiği bu dönemde; ma-
halle yenileme programları (işsizlik, suç, yetersiz sağlık, yetersiz beceri-
ler, standardın altında konut ile fiziksel çevre koşullarına müdahaleler)
gündeme gelmeye başlamıştır (UTF Final Report, 2005).
1990’ların ikinci yarısından itibaren gündeme gelen süreçten çı-
kartılan derslerin en önemlisi; sürdürülebilir yerel gelişmenin sağlana-
bilmesi için ekonomik, sosyal ve fiziksel yeniden yapılanma çalışmala-
rının birlikte yürütülmesi ve her kentin (ya da alt bölgenin) kendine
özgü koşulları ve sorunlarından hareketle çözüm yöntemi üretilmesi
gerekliliğidir.
1998 Atina Kartası: 1933 yılında hazırlanan Atina Kartası’ndan
yola çıkarak 1998 yılında Portekiz’de toplanan Avrupa Kent Plancıları
Konseyi (CEU) tarafından; 21. yüzyıla daha uygun bir “Karta” hazırlan-
mış ve değişen koşullara uyum sağlamak amacıyla belirli periodlarda
da (5-10 yıl) revizyonlar yapılmasına karar verilmiştir. Karta’nın temel
amacı; sürdürülebilir kentsel gelişme için kentlerin çevresi ile birlikte
ele alındığı bütüncül, katılımcı ve planlama etkin yaklaşımın benimsen-
mesi olarak tespit edilmiştir (Karakurt, 2006).

3 Trancik, R., (1986); Finding Lost Space, John Wiley and Sons Inc., Designed by
Karolina Harris, Canada.
128
Modernite ve Mimari

Vizyonu “herkes için kent” olarak belirlenen Karta’nın konut


alanı ve mahalle planlamasına yönelik ilkeleri;
• Gerçek katılım,
• Kentlerin en üst düzeyde sosyal yaşama olanak sağlaya-
cak yerler olarak tasarlanması,
• Komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesinde konut ve ma-
halle gibi ögelerin kilit rol üstlenmesi,
• Kentlerin yere özgü özelliklerinin ve kentsel çevre kim-
liklerinin korunması,
• Özel araç kullanımının en aza indirgenmesi, yaya ve bi-
siklet kullanımına olanak sağlayacak tasarımların ger-
çekleştirilmesi, olarak belirlenmiştir. Tüm bu ilkeler sonuç
olarak “sağlık kent” olgusu çerçevesinde kurgulanmıştır
(CEU, 1998).
• 2003 Atina Kartası: Avrupa Kent Plancıları
Konseyi’nin Stokholm toplantısında “uyumlu kent” viz-
yonu benimsenmiş ve konut, mahalle alanları planlama-
sı ve tasarımına yönelik olarak, dört temel uyum süreci
saptanmıştır.
• Zamanda uyum (eş zamanlı gelişme),
• Sosyal uyum (eşitlik, hakçalık, kültürel çeşitlilik, nesiller
arası ilişki, kültürel alış-veriş, kamusal alan ve sosyal do-
natı alanlarına erişilebilirlik),
• Ekonomik uyum (küresel ağlara eklemlenme, ekonomik
çeşitlilik),
• Çevreye uyum (temiz ve sağlıklı kentler, doğa – peyzaj
ve kentsel boş alanların korunması, temiz enerji),
Bu ilkelerin mekânsal yansımaları ise; mekân kullanımında
uyum (geleneksel kent merkezleri ve diğer düğüm noktalarının ko-
runması) ile kültürün ve yerin önemi (yere özgü özellik ve çeşitliliğin
129
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

korunması) olarak tespit edilmiştir. Modernist felsefenin dayandırıl-


dığı sağlıklı ve güzel kent konseptinin yere özgü değer ve çeşitliliği
yok eden yaklaşımının dezavantajlarını ortadan kaldırmaya yönelik
bir bakış açısının belirlendiği bu dönemde, geliştirilen yeni şehircilik
politikalarında; insan odaklı yaklaşım, sürdürülebilirlik, çeşitlilik
ve yere özgülük öne çıkan temel kavramlardır. Kentsel yoksulluğun
sosyal ve ekonomik boyutlarına çözüm üretmeye temellenen mahal-
le yenileme programları bu dönemde merkezi hükümet politikaları
içinde yer almaya başlamıştır. İstihdam becerilerinin geliştirilmesi,
dezavantajlı grupların (etnik azınlıklar, yaşlılar, engelliler) ekonomik
sürdürülebilirliğinin sağlanması yanısıra fizik mekân yaşam kalitele-
rinin geliştirilmesine ilişkin ilkeler belirlenmiştir. Mahalle kavramı-
nın yeniden hatırlandığı bu dönemde özellikle yerleşik alan içinde
kayıp ve atıl mekânlarla, yaşam kalitesi ölçütleri açısından sorunlar
yaşanan mahalle ve komşuluk birimlerinde dönüşüm, yenileme prog-
ramları gündeme gelmiştir. Mahalle yenileme programları; ortalama
1000 kişi nüfus büyüklüğüne sahip komşuluk üniteleri üzerinden,
doğrudan katılım sürecinin işletilebileceği büyüklüklerde, en yoksul
mahallelerde yaşayan vatandaşların koşullarının iyileştirilmesi; do-
ğal, tarihi ve kültürel çevrenin korunması; yaşam kalitesi standart-
larının artırılması; kentsel büyüme ve yapılaşmanın çevre üzerindeki
etkilerini azaltan, ekonomik yarışabilirliği destekleyen ve en önemlisi
kamu sektörü öncülüğünde yürütülen bir süreç olarak tanımlanmak-
tadır (Kocabaş, 2006:10).
Mahalle kavramının, aidiyetin tesis edilebildiği temel bir birim
olarak yeniden hatırlandığı bu dönemde “mahalle ve komşuluk
gruplarının” planlama ve tasarımına ilişkin olarak da aşağıda sıra-
lanan ilkeler tespit edilmiştir (CEU, Stokholm Bildirgesi).

130
Modernite ve Mimari

Mahalle ve komşuluk grupları mekânsal tasarımına ilişkin


temel İlkeler;
1. Yaya erişimi
Yaya ağırlıklı araç yolları (daraltılmış araç yolu kesiti, araç hızı-
nın azaltılmasına yönelik tasarımlar, sokakların ağaçlandırılması,
araç depolama alanlarının zemin altında planlanması),
Yayalaştırılmış sokaklar,

2. Bağlantılar / Ulaşım
Gridal ulaşım sistemi tasarımından, yönlenmeyi zorlaştırması
nedeniyle kaçınılması,
Ulaşım kademelenmesinin oluşturulması,
Yüksek kalitede yaya ağlarının oluşturulması,

3. Karma kullanımlar ve çeşitlilik


• İşlevsel çeşitlilik,
• Günlük ihtiyacı karşılayacak hizmet alanlarının oluştu-
rulması,
• Farklı gelir grupları ve toplumsal katmanlar için konut
tiplerinin üretilmesi,

4. Kaliteli mimari ve kentsel tasarım


• Estetik, konforlu ve duyarlı mekânlar,
• Mevcut karakterin korunması,
• Kamusal mekân,
• İnsan ölçeğinde mimari,
• Tarihi, doğal çevre ve yere duyarlı mimarlık ve peyzaj,
• Topoğrafya, tarih, mikroklima ve yapı geleneği (mevcut
doku) ile uyumlu mimari,

131
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

• Zamanın, iklimin ve konumun algılanabildiği mimari,


• Duyulara hitap eden (içinde yer almaktan haz duyulan)4
kentsel mekân ,

5. Geleneksel komşuluk grubu kurgusunun oluşturulması


• Tanımlı bir merkez ve tanımlı sınırlar,
• Merkezde kamusal mekân,
• Merkezlerin toplanma ve dağılma noktaları ile destek-
lenmesi,
• Estetik kaygılar gözetilerek tasarlanmış kamusal açık
alanlar,
• 10 dakikalık yürüme mesafesi içinde erişim,
• Merkezden çepere yoğunluk kademelenmesi,
• Kentsel alanlardan, doğal alanlara kademeli geçiş,
• Kimlikli, algılanabilir ve kompakt komşuluk gruplarının
tasarlanması,

6. Yeşil ve çevreci taşımacılık


• Yerleşmeleri yüksek kaliteli demiryolu ağları ile bağla-
mak,
• Yaya, bisiklet, paten vb. ulaşım sistemlerini destekleyen
tasarımlar,

7. Sürdürülebilirlik
• Gelişmenin çevresel etkilerini minimize etmek,
• Doğa ile uyumlu teknolojilerin kullanımı,
• Enerjinin etkin kullanımı,
• Karbon yakıtların daha az kullanımı,

4 RİBA (Royal Instutite of British Architecs)


132
Modernite ve Mimari

• Daha çok yürümek daha az araç kullanmak,

8./ Yaşam kalitesi 5


Mekânsal/çevresel, işlevsel ve sosyal olmak üzere üç grup altın-
da incelenmektedir.
• Mekânsal / Çevresel ölçütler;
›› Ses, gürültü ve kokudan arınmış çevre,
›› Mikro klimatik faktörlerin gözetilmesi,
›› Tehlikelerden ve toksinlerden arındırılmış sağlıklı yaşam
çevreleri,
›› Doğal zenginlik ve tarihi mirasın korunması,
›› Kaliteli yapılı çevre,
›› Altyapı standardının sağlanması,
›› Manzara ve siluet faktörlerinin gözetilmesi,
›› Estetik kalite ve peyzaj kalitesi,
• İşlevsel Ölçütler;
›› Herkesin erişimine açık ve ulaşılabilir kamusal mekânlar,
›› Güvenli, konforlu, etkin toplu ulaşım olanakları,
›› Yaya mekânları,
›› Güvenlik,
• Sosyal ölçütler;
›› Kamusal mekânları eşit kullanım hakkı,
›› Kültürler arası etkileşim,
›› Sosyal alt bölge oluşturma,
›› Aidiyet oluşturulması,

5 Avrupa Kentsel Şartı (1992)


133
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

2. GÜNÜMÜZ KENTLERİNDE KONUT ALANLARI ve


MAHALLE
Günümüzde mahalle tanımının temeli olan fiziksel ve sosyal
alt bölge oluşturma konusu göz ardı edilerek ortaya konulan ko-
nut alanlarının, pek çok sosyal ve mekânsal sorunu beraberinde
getirdiği gözlenmektedir. Mahalle birimi kavramının yitirilmesi
ile ortaya çıkan sorunların başında mahalle sınırlarının belirlen-
mesinde alan ve nüfus büyüklüğü ölçütlerinin dikkate alınmaması
gelmektedir. İstanbul’da 2012 kesitinde Başakşehir ilçesi, Başak-
şehir mahallesi 583 Ha, Güvercintepe mahallesi 454 Ha büyüklük-
tedir. Bu değer yaya erişme mesafesinin çok üzerinde bir alansal
boyut tanımlamaktadır. Öte yandan İstanbul’daki nadir opti-
mal büyüklüğe sahip (38 Ha) mahallelerden birisi olan Kadıköy
ilçesindeki Fikirtepe mahallesi ise yaklaşık 21.000 kişilik nüfusuy-
la olması gereken nüfusun yaklaşık dört katı büyüklüktedir. Gerek
alansal, gerekse nüfus büyüklüklerinin katbekat aşılması; algıla-
nabilir, aidiyet tesis edilebilir, her şeyden önemlisi örgütlenme ve
katılımın sağlanabileceği bir planlama biriminin hayata geçirileme-
mesinin en önemli gerekçesidir.
Büyük kentlerdeki konut alanlarının diğer bir önemli sorunu
da; mahalle sınırlarının oluşturulmasında doğal (kıyı, eğim,
vadi, akarsu, bitki örtüsü gibi coğrafi unsurlar) ve yapay eşikle-
rin (demiryolu, otoyol, sanayi alanı, büyük donatı alanları vb.)
gözetilmemesidir. Bu durum mahalle sakinlerinin büyük çoğun-
luğunun mahalle sınırlarını algılayamamasına neden olmakta ve
kentsel ölçekte hizmet veren donatı alanları nedeniyle de mahalle-
lerin yabancıların kullanımına açık hale getirilmesine yol açmakta-
dır. Bu da mahallenin temel özelliği olan sosyal ve fiziksel alt bölge
oluşturma ölçütüne önemli ölçüde zarar vermektedir.
Konut alanlarının sınırlarının belirlenmesinde başta vadi, sırt,
tepe, dere gibi doğal eşiklerin gözetilmemesi sınırların algılanma-
sını zorlaştırmanın yanısıra pek çok sorunu da beraberinde getir-

134
Modernite ve Mimari

mektedir. Özellikle doğal eşiklerin yapılaşmaya açılması su baskın-


ları, hava akışının engellenmesine bağlı hava kirliliği gibi pek çok
sorunu ortaya çıkarmaktadır. Öte yandan eşik alanları göz önünde
bulundurmadan yapılaşma sürecine geçilmesiyle de birbirine ben-
zer, kimliksiz, eşiksiz yağ lekesi gibi büyüyen konut alanlarının ya-
yılmasına neden olmaktadır.
Günümüzdeki mahallelerin diğer bir sorunu ise günlük gerek-
sinimleri sağlayan donatı alanları (yeşil alan, ticaret, eğitim, sağ-
lık, kültür) ve sosyal iletişim olanağı tanıyan mekânlardan yoksun
olması ve bu bağlamda yaşam kalitesi göstergelerinin ve tasarım
ölçütlerinin sağlanamamasıdır. Bu sorun aynı zamanda var olan
donatılarda kullanım yoğunluğunun artmasına bağlı kalite ve kon-
forda düşmelere neden olmakta, mevcut donatıların da sağlıklı
kullanımını engellemektedir. Ayrıca temel gereksinimlerin mahalle
içinde giderilememesi, bu gereksinimler için uzak mesafelerin göze
alınmasına ve taşıt kullanımının artmasına neden olmaktadır. Do-
natıların yer seçiminde mahallede yaşayan her toplumsal katma-
nın, eşit koşullarda ve konforda erişebileceği mesafeler gözetilme-
lidir. Bunun sağlanmadığı günümüz konut alanlarında dezavantajlı
grupların (yaşlılar, özürlüler ve çocuklar) kamusal hayata katılımı
önünde önemli engellerin oluşturulması temel bir sorun kümesi
olarak karşımızda durmaktadır.
Donatıların yaya erişimi mesafesinde oluşturulmadığı ya da
konforlu ve güvenli yaya mekânları gerçekleştirilmediği günümüz
mahallelerinde; konut alanlarında yaya kullanımı gerilemekte ve
taşıt kullanımı artmaktadır. Bu da gürültü, hava kirliliği, ulaşım
arterlerinin otopark olarak kullanılması ve yaya güvenliğinin sağ-
lanamaması gibi birçok sorunu da üst noktaya taşımaktadır.
Bir diğer sorun başlığı da mahalle birimleri içinden geçen tran-
sit ulaşım arterlerinden kaynaklanmaktadır. Mahallenin içinden
geçen kent / semt ölçeğine hizmet eden ulaşım arterleri yabancıla-
rın da mahalle içinden geçmesine neden olduğundan mahalle güven-
liği ve bütünlüğünün zedelenmesine yol açmaktadır. Özellikle ticaret
135
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

işlevi taşıyan bu tür akslar; daha çok yaya yabancının mahalle sınırları
içinde bulunmasına neden olacağından, tanış olma ve yabancıyı ayırt
etme imkânını ortadan kaldıracaktır. Ayrıca mahalle içinden geçen
transit yollar, güvenlik düzeyini artıran tanımlı mahalle girişlerinin
tasarlanamamasına da neden olmaktadır.
Sonuç olarak; doğal çevre ve rölyef eşikleri yönlendirmesinin ta-
sarıma yansıtılmadığı günümüz mahalle kurguları, birbirine benzer
ve kimliksiz, yalnızca yüksek yapılar ile tanımlanan, sosyal çevre ile
yapılaşmış çevre arasındaki ilişkilerin kurgulanmadığı, boşluksuz bir
yapılaşma kurgusu ile sağlıksız yaşam koşulları sergileyen bir niteliğe
bürünmüştür. Öte yandan günümüzde ikâmete bağlı nüfus sayımına
temel oluşturmak, resmi evraklar için başvurulacak en küçük yönetim
birimi olmak ve seçmen listelerini kontrol etmek dışında örgütlü
topluma aracı olan mahalle kavramı yitirilmektedir.
Yaşadığımız kentlerde böylesi sağlıksız yaşam koşullarını sergileyen
konut alanlarının dönüşümü konusu ile karşı karşıya kaldığımız süreçte;
konunun bütüncül olarak ele alınmadığı, parsel ve ada ölçeğinde yapı-
laşma koşullarının neredeyse boşluksuz oluşturulmaya çalışıldığı günü-
müzde, mahalle biriminin bir tasarım elemanı olarak ele alınması son
derece önem taşımaktadır.

2.1. KENTSEL DÖNÜŞÜM SÜRECİNDE MAHALLE


BİRİMİNE YAKLAŞIM

Mahalle Kavramı
Kent mekânı; konut, çalışma, donatı ve bunları birbirine bağ-
layan ulaşım alanları olmak üzere dört temel işlev alanından oluş-
maktadır. Mahalle; bu işlev alanlarının içinde konut alanlarının bir
parçasını, yerleşme içindeki en küçük yönetim birimini tarif et-
mektedir. Sahip olduğu nüfus, alan ve sınırları ile belirli bir boyut
tanımlaması gereken mahalle birimi; kentsel mekânın oluşturul-
masında, algılanmasında ve fizik mekânı kadar sosyal yaşamının
biçimlenmesinde de son derece önemlidir.

136
Modernite ve Mimari

Kentsel ya da kırsal yerleşme sistemi içinde “mahalle” birimi


kendi içinde bir bütün olmakla birlikte bağımsız değildir, bütünün
parçasıdır. Bu hiyerarşik ilişki nüfus, alan ve donatı alanları kade-
melenmesini, boyutunu ve etki alanını da belirlemektedir (Şekil 3a
ve 3b).
Mahalle en küçük yönetim birimi olmanın yanısıra doğal kay-
nakların tüketimi, atık üretimi geri dönüşüm/sürdürülebilirlik
gibi pek çok konu için bütün olarak değerlendirilmesi gereken
bir ekosistemdir. Su, rüzgâr, toprak gibi, kaynakların kullanımı,
güvenlik, gürültü, atık yönetimi gibi konularda en küçük
birim olan mahalle ölçeğine organize edilmelidir (Şekil 4).

Şekil 3A Kentsel Yerleşme *Şekil 3B Kent ve mahalle birimi ilişkisi


Hiyerarşisi

Şekil 4* Mahalle birimi sürdürülebilirlik ilişkisi

Sekil 3/B Barton, H., Grant, M., Guise, R. (2003), Shaping Neighbourhoods, A Guide
for Health, Sustainability and Vitality, Spon Pres, p.10, New York (yararlanıla-
rak üretilmiştir).
137
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Yerleşme sisteminin bir parçası olan mahalle biriminin tanımın-


da iki temel kavram belirleyici olmaktadır. Birinci kavram; mahalle-
nin doğal çevreden hareket ile eşiklerle (doğal ve yapay sınırlayıcılar)
tanımlanmış algılanabilir bir sınır içinde, belirli bir nüfusun yaşadığı
bir birimi ortaya koyan “fiziksel bir alt bölge” olmasıdır. Diğeri ise;
nüfus ve alan büyüklüğü sınırının ortaya koyduğu tanış olma, yüzyü-
ze ilişkiler kurma boyutunun sağlandığı “sosyal alt bölge” olmasıdır.
Bir alt bölgenin mahalle olarak tarif edilebilmesinin koşulu, sınırları-
nın yapay ve/veya doğal eşikler ile tarif edilmiş olmasıdır. Bu bağlam-
da mahallenin sınırları akarsu, vadi, kıyı, orman, tarım alanları, mera
alanları ve benzeri doğal eşikler ile otoyol, demiryolu, büyük donatı
alanları, endüstri bölgeleri, askeri alanlar gibi yapay eşiklerce tanımla-
nabilmektedir (Şekil 5) 8.

Şekil 5 Doğal ve Yapay Eşikler ile Sınırlandırılmış Mahalle Birimleri


(İstanbul/Şile Örneği)

Mahalle Alan ve Nüfus Büyüklüğü


Planlanan konut alanlarının mahalle olabilmesi için sınırları-
nın tanımlı olması yeterli değildir. Mahallenin yüzyüze ilişkilerin
kurulabildiği, erişim konforunun, yaşam kalitesinin ve güvenli-
ğin sağlandığı bir birim olabilmesi için; belirli bir alan ve nüfus
büyüklüğüne sahip konut alanını tarif etmesi gerekmektedir. Bu
nedenle mahalle büyüklüğünü belirleyen etmenler yaşayacak olan

Şekil 4 Barton, H., Grant, M., Guise, R. (2003), Shaping Neighbourhoods, A Guide
for Health, Sustainability and Vitality, Spon Pres, p.10, New York
8 Erkan, N. Ç., Akın, O., (2011); “Konut Alanı Tasarım Sürecinde Unutulan Bir
Kavram; Mahalle”, Çevre – Tasarım Kongresi Bildiri Kitabı, 08-09 Aralık 2011,
ed. Seda Tönük vd., Yıldız Teknik Üniversitesi, ISBN 978-975-461-480-0,
s:437-448, İstanbul.
138
Modernite ve Mimari

nüfusun büyüklüğü ve bu nüfusun fiziksel ve sosyal davranışları-


dır.
Mahallenin alansal büyüklüğünü belirleyen en temel etmen
bir yayanın yorulmadan yürüyebildiği mesafe, nüfus büyüklüğü ise
yüzyüze ilişki kurulabilecek kişi sayısı olarak tanımlanmaktadır.
Mahalle büyüklüğü bu temel iki etmenin birbiri ile ilişkisinden yola
çıkarak belirlenmektedir. Buna göre bir yetişkinin yorulmadan yü-
rüyebildiği mesafe, mahallenin büyüklüğünü / sınırlarını tarif et-
mektedir. Yetişkin bir insan, topografyanın zorlayıcı olmadığı du-
rumda, ortalama 800 m. yorulmadan yürüyebilir. Bu demektir ki
mahalleli alışveriş, sağlık, eğitim, kent merkezine gitmek amacıyla
durağa erişim gibi günlük gereksinimlerini karşılarken en fazla 800
m. yürümelidir. Bu değerden yola çıkarak mahalle büyüklüğünün
20-50 Ha olabileceği tespit edilmiştir. Bu büyüklük kısıtı aynı za-
manda donatı alanlarına yürüme mesafesinde erişme kolaylığını
da beraberinde getirmektedir (Şekil 6 , 7A ve 7B).

Şekil 6* Yaş gruplarına göre erişme mesafeleri

*Şekil 6 Bakan, K., Konuk, G. (1987); Türkiye’de Kentsel Dış Mekanların


Düzenlenmesi, Tübitak Yayınları No: 45, s.20, Ankara.
139
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Şekil 7A Konut çevresinde uzaklık ve zaman ilişkisi Şekil 7B Konut Çevresinde Hareket
A. KONUT ÇEVRESİ : Oyun, komşuluk ilişkisi, Konut çevresinde hareket ve yaşantı
B. MAHALLE : Dükkan, çocuk bahçesi, ilkokul, sağlık ve mekanı
sosyal hizmetler, durak,
C. KENT: Alış-veriş merkezi, kültür tesisleri, orta ve lise
eğitimi, çalışma alanları,

Ancak mahalle büyüklüğünü belirleyen bir diğer ölçüt de nü-


fus büyüklüğüdür. Mahalleyi mahalle yapan unsurların içinde ta-
nış olma, yüzyüze ilişki kurabilme ve örgütlenme gibi etmenlerin
yer alması sınırlandırılmış bir nüfus büyüklüğünün önemini işaret
etmektedir. Mahalle nüfusu bir insanın gündelik yaşamında görüp
hatırlayabileceği yüz sayısı ile tarif edilmektedir. Buna göre 3500
– 5000 kişinin yüzü kişi tarafından ayırt edilebilmekte ve hatırlana-
bilmektedir (Çetiner, 1972:36). Bu ölçek mahalleye, sosyal boyutun
dışında güvenlik boyutu da kazandırmaktadır. Böylece mahalleye
giren yabancılar da ayırt edilebilir hale gelmektedir. Tanış olma
durumu bir mahallede güvenlik, iletişim ve örgütlenmeyi sağlaya-
bilmektedir. Bu nüfus büyüklüğü aşıldığında herhangi bir sorunu
aşmak için fikir birliğine varmak da zorlaşmaktadır. Bu yüzden ma-
halle nüfusunun verilen değerlerin arasında olması en baştan bazı
yönetsel, sosyal sorunların aşılmasını da sağlamaktadır.
Bu bilgilerin ışığında mahalle; doğal ve sosyal çevre etki-
leşiminin belirlediği, yapılaşmış çevre kurgusu ile kolay al-
gılanabilen bir kentsel mekânı ve yüz yüze ilişkilerin kuru-
labildiği, aidiyet ve sahiplenme duygularını ortaya çıkaran
bir sosyal büyüklüğü tarif eden, eğitim, kültür, sağlık ve açık
yeşil alan donatıları ve bu donatı alanlarına erişilebilirliğin
sağlandığı, dolayısı ile planlamanın en temel birimi olarak
kabul edilen sağlıklı ve kaliteli konut yaşam çevresidir.
140
Modernite ve Mimari

2.2. SONUÇ ve DEĞERLENDİRME:

MAHALLE BİRİMİ TASARIMINDA PLANLAMA ve TASARIM


İLKELERİ ÇIKARIMLARI
Avrupa Kent Plancıları Konseyi’nin oluşturduğu 1998 Atina
Karta’sında “herkes için kent” vizyonu çerçevesinde ortaya konulan
ilkelerin en önemlilerinden biri; komşuluk ilişkilerinin geliştirilme-
sinde konut ve mahalle gibi öğelerin kilit rol üstlenmesidir. Bu tanım
göstermektedir ki 20. yüzyıl sonlanırken “mahalle” kavramı mo-
dernizm sürecinde yitirdiği anlam ve önemini geri kazanmaktadır.
Sağlıklı kent kavramı çerçevesinde önemi vurgulanan bir diğer ilke
de; çevresel atıkları minimize etmek amacıyla kamu taşımacılı-
ğı ile bisiklet kullanımı ve yaya hareketi destekleyen tasarımların
benimsenmesidir.
Bu bağlamda yeniden önem kazanan mahalle planlaması ve tasa-
rımında dikkat edilecek konular birkaç başlık altında ele alınmıştır.
Doğal çevre ile uyum;
Doğal çevre, konut alanları yer seçiminde ve tasarlanmasında
kuşkusuz en önemli ölçüt olmalıdır. Doğal rölyefi oluşturan vadi-
ler, sırtlar ve tepeler mahallelerin biçimlenmesinde değerlendiril-
melidir. Özellikle su akış alanları ve havalandırma koridorları ola-
rak vadiler sağlıklı mahalle tasarımında büyük önem taşımaktadır.
Vadilerin açık yeşil alan olarak tasarlanması bir yönü ile ekolojik
sürdürülebilirliğin korunması diğer yönüyle de mahalle sınırlarının
algılanması ve kentsel yaşam kalitesi açısından son derece önemli
olan donatı alanlarının oluşturulması açısından da önem taşımak-
tadır. Bu konu Avrupa Kent Plancıları Konseyi’nin oluşturduğu
2003 Karta’sında da çevre uyum başlığı altında ele alınmıştır. Ya-
pılaşacak alanların yer seçiminde doğal verilerin dikkate alınması
temiz ve sağlıklı çevreye katkı sağlamakla birlikte, yine aynı karta
da sözü edilen doğal alanlar, peyzaj ve kentsel çevre içindeki boş
alanların korunması ilkesiyle de örtüşmektedir (Şekil 8).

141
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Şekil 8 Mahalle Birimi Tasarım Sürecinde Doğal Eşik Alanlar ve


Bölgeleme (Akın, 2008)

Günümüz kentsel çevrelerin tek sorunu oluşumunda doğal


çevre verilerinin gözetilmemesi, hava kanalları olan vadilerin yapı-
laşması sonucu ortaya çıkan hava kirliliği, her tür donatı yetersiz-
liği gibi sorunlardan ibaret değildir. Bunların yanı sıra özgün doğal
rölyefi göz ardı ederek bir başka deyişle teknoloji kullanarak doğal
rölyefi ortadan kaldırarak gerçekleştirilen tasarımlarla; mekânsal
farklılıkları ve özgün öğeleri bulunmayan, birbirine benzeyen, kim-
liksiz konut alanları ortaya çıkmaktadır. Kimlik konusu da 2003
Karta’sında değinilen konulardan biridir ve kimlikli, algılanabilir,
kompakt birimlerin tasarlanması mahalle birimi tasarımında son
derece önemli bir konu olarak vurgulanmaktadır.

Mahalle Biriminin Nüfus ve Alansal Boyutu;


Mahallenin boyut ve biçiminin yanı sıra barındıracağı nüfus da
sağlayacağı sosyal olanaklar da düşünülerek 3500 – 5000 kişi sınırı-

142
Modernite ve Mimari

nı aşmamalıdır. Bu ilkede gözetilecek önemli konuların da başında


sosyal iletişimi sağlayacak boş alanların yaratılması ve farklı kül-
türler ve nesiller arası etkileşim sağlayacak düzenlemelerin gerçek-
leştirilmesi gelmektedir. Farklı kültürler ve nesiller arası etkileşimi
sağlamanın yolu; ortak kullanım alanları olan donatı alanlarının
konumlanması, farklı katmanlar için konut tiplerinin üretilmesi ve
açık kamusal mekânların herkesin (her yaş grubu ve engelliler gö-
zetilerek) kullanımına olanak sağlayacak biçimde tasarlanmasıdır.

Şekil 9 Mahalle Birimi Tasarım Sürecinde Doğal Eşik Alanlar ve Donatı


Alanı Yer Seçimi (Akın, 2008)

Algılanabilirlik;
Konut alanları planlanırken göz önünde bulundurulması gere-
ken en temel konu işlevi salt barınma olan bir çevre oluşturmak
yerine; fiziksel ve sosyal bütünlüğü gözetilmiş, anlamı ve kimliği
olan bir “mahalle” tasarlanması gerekliliğidir. Bu bağlamda 20-50
Ha’lık büyüklük ölçütü dikkate alınmalı ve bu büyüklükteki alan
algılanabilir sınırlar ile maksimum erişme mesafesi ve eş erişme
olanaklarını sağlayacak, algılanabilir bir biçim de tanımlanmalıdır.
2003 Karta’sında ele alınan algılanabilirlik ve erişim ilkeleri sahip-
lilik ve aidiyet duygusu açısından büyük önem taşımaktadır. Yanı-
sıra temiz çevre, yaya erişimi, 10 dakikalık yürüme mesafesinde
günlük ihtiyaçları giderebilme gibi pek çok ölçütü de sağlamakta-
dır. Mahalle sınırının doğal eşiklerin belirlenmediği durumlarda;
bu sınırlar birden fazla mahalle tarafından ortak kullanılan lise,
sağlık tesisi gibi donatılar ile oluşturularak yapay eşiklerle sağlan-
143
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

malıdır. Ayrıca mahalle içinde bulunan vadi, tepe gibi doğal rölyef
elemanları da ortak kullanım alanları, kamusal açık alanlar olarak
tasarlanmalıdır. Böylece hem herkesin kullanımına açılmalı hem
de sosyal yapının gelişmesine olanak tanıyacak, sosyal iletişimi
destekleyecek toplanma ve karşılaşma mekânları oluşturularak,
sosyal ilkelerin de sağlanmasına destek verilmelidir (Şekil 9).

Güvenlik ve konfor;
Mahalle tasarımındaki diğer önemli konu da kontrollü mahalle
giriş çıkışlarının oluşturulmasıdır. Kontrollü giriş-çıkış konusun-
dan; duvarlarla mevcut kentten ayrıştırılmış, soyutlanmış, özel
güvenlikli bir kontrol mekanizması anlaşılmamalıdır. Mahallenin
giriş kapısı olarak tanımlanabilecek odaklar; toplu taşıma durakları
ve mahalle merkezi ile ilişkilendirilmiş belirli noktalardan mahal-
leye giriş-çıkış sağlanmalı ve girişler kontrolsüzce her sokaktan ol-
mamalıdır. Bu yaklaşımın temel nedeni; mahallenin transit trafiğe
zemin oluşturulmaması, mahalle sakinlerinin karşılaşmasını ko-
laylaştıracak kamusal mekânların sağlanması, güvenlik ve aidiyet
gibi duyguların inşa edilebilmesidir. Güvenlik söz konusu edildi-
ğinde bir diğer önemli faktör de yaya ve taşıt trafiğinin ayrılma-
sıdır. 2003 Karta’sında ki insan odaklı yaklaşım ve yeşil - çevreci
taşımacılık ilkesinin desteklemesi doğrultusunda; yaya konforu,
güvenlik, düşük karbon salınımı nedeniyle sağlıklı bir çevre, yine
motorlu araç trafiğinden kaynaklanan gürültü, koku, zehirli gaz
gibi olumsuz etkilerin en aza indirgenmesi sağlayacaktır.

Karma işlev;
Mahalle tasarımında benimsenmesi gereken bir diğer ilke de;
günlük gereksinimlerin mahalle içinde karşılanmasıdır. Bu yakla-
şım mahallenin; nüfusun günlük tüketim ihtiyaçları çerçevesinde
gerekli olan eğitim, sağlık, açık yeşil alan, spor, sosyo-kültürel alan
gibi donatı alanları ile market, eczane, bankamatik, PTT şube-
si, onarım ve bakım gibi hizmetleri veren birimleri kapsayan bir
merkez alanını içermesini zorunlu kılmaktadır. Mahalle içinde
144
Modernite ve Mimari

bulunması gereken bu merkez işlevinin, mahalle giriş-çıkışları ve


toplu taşıma durakları ile ilişkilendirilmesi sağlanmalıdır. Mahalle
merkezleri sakinlerinin karşılaşma olanaklarını arttırdığı gibi ev-
iş, ev-okul gibi günlük hareketlerde içinden geçilen bir alan olarak
tasarlandığında da merkezin hareketliliğini artıran bir düzenleme
gerçekleştirilmiş olacaktır. Bu yaklaşım biçimi de 2003 Karta’sın-
da merkezlerin toplanma ve dağılma noktaları ile desteklenmesi
ilkesinin mahalle ölçeğine yansıması olarak değerlendirilmektedir
(Şekil 6).

Kaliteli çevre;
Tüm kentsel çevreler için de geçerli olan kaliteli çevre anlayışı,
içinde yukarıda sözü edilen pek çok konuyu da barındırmaktadır.
Bu başlık altında yukarıda verilen ilkelere ek olarak 2003 Kar-
ta’sında da tarif edildiği gibi mikroklimaktik faktörlerin gözetildiği
planlama ve tasarım kararlarının alınmasıdır. Yaşam çevresi içinde;
insanı çevresinden izole eden uygulamalar yerine zamanın, iklimin
ve konumun algılanabildiği, kullanıcısını çevre ile bütünleştiren ya-
pıların ve çevrelerin oluşturulması büyük önem taşımaktadır. Bu
bağlamda manzara faktörü de kaliteli çevre başlığı altında değinil-
mesi gereken bir ölçüttür. Mahalle ölçeğinde doğal eşiklerin açık
yeşil alan olarak değerlendirilmesi, mahalle içinde kademeli açık
yeşil alanların oluşturulması bu ölçütün sağlanmasına büyük kat-
kı koymaktadır. Ayrıca mahallenin merkezinden çeperlere doğru
bir yoğunluk kademelenmesi gerçekleştirilmesi ve doğal alanlara
kademeli geçişin tasarlanması da hem manzara ölçütüne hem de
mahallenin ışığı, havayı, manzarayı eşit paylaştıran siluet ölçütüne
katkı sağlayacaktır (Şekil 10).

145
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Şekil 10 Mahalle Birimi Tasarım Sürecinde Donatı, Yoğunluk ve Ulaşım


Kademelenmesi (Korman ve Akın, 2008)

Mahalle birimi tasarımında değinilmesi gereken son ölçüt ise;


estetik değeri olan, içinde bulunulduğunda haz yaratan çevrelerin
tasarlanmasıdır. Bu ölçüt çevrelerinden hoşnut insanlar yaratacağı
gibi çevrelerine sahip çıkan, aidiyet hisseden ve gerektiğinde örgüt-
lenebilen bir toplumu da beraberinde getirecektir.
Sonuç olarak; günümüz kentlerinde konut alanları, alt-
yapısız ve donatısız, sağlıksız kentsel çevreler oluşturmak-
tadır. Bu noktada en temel problem; konut alanlarının bir
mahalle birimi olarak çevresi ile birlikte, bütüncül olarak
ele alınmamasından kaynaklanmaktadır. Parsel bazında uy-
gulamalar ile yönlendirilen kentlerde; kentsel boşlukların
yalnızca yol alanı olarak algılandığı, maksimum yapılaşma
katsayıları ve kar beklentileri doğrultusunda oluşturulan
konut alanları ile yaşanabilirlik ölçütlerine uygun olmayan,
sağlıksız ve en önemlisi doğal afetlerin yıkıcı etkilerine açık
kentsel mekânlar üretilmektedir. Bu bağlamda kentsel dö-
nüşüm olgusunun gündemde olduğu günümüzde; parsel ve
ada bazında, müteahhitlerin kâr oranlarına bağlı olarak,

146
Modernite ve Mimari

boşluksuz ve yoğun (KAKS: 4.00 gibi) kentsel mekân uygula-


malarıyla, yaşam kalitesi standartlarının sağlanmadığı çok
daha olumsuz koşulların sergileneceği ortadadır. Dolayısıy-
la dönüşüm bir fırsat olarak değerlendirilmeli ve sağlıklı
kentsel çevrelerin oluşturulmasını hedefleyen bir yaklaşım
benimsenmelidir. Ancak böylesi yaklaşımlar sadece konut
alanları için değil kent bütünü için de çok daha olumlu so-
nuçlar doğuracak kararların üretilmesini sağlayacaktır.

147
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Kaynaklar
• Akkar, M., (2006); “Kentsel Dönüşüm Üzerine Batı’daki Kavramlar, Tanımlar,
Süreçler ve Türkiye”, Planlama 2006/2, Ankara.

• Bakan, K., Konuk, G. (1987); Türkiye’de Kentsel Dış Mekanların Düzenlenmesi,


Tübitak Yayınları No: 45, s.20, Ankara.

• Barton, H., Grant, M., Guise, R. (2003), Shaping Neighbourhoods, A Guide for
Health, Sustainability and Vitality, Spon Pres, p.10, New York

• Botton, A., (2009); Mutluluğun Mimarisi, B. Tellioğlu, Altuğ (çev.), ISBN: 978-
975-570-305-3, Sel Yayıncılık, 3. Baskı, İstanbul.

• Çetiner, A. (1972), Şehircilik Çalışmalarında Donatım İlkeleri, İTÜ Mimarlık


Fakültesi Yayını, s:36, İstanbul.

• Erkan, N.Ç., Akın, O.,(2011); “Konut Alanı Tasarım Sürecinde Unutulan Bir
Kavram; Mahalle”, Çevre – Tasarım Kongresi Bildiri Kitabı, 08-09 Aralık 2011,
ed. Seda Tönük vd., Yıldız Teknik Üniversitesi, ISBN 978-975-461-480-0, s:437-
448, İstanbul.

• Gökgür, P., (2005); 1933’den 2003’e Atina Kartası’ndaki Değişimler,


CIAM’dan CEU’ya, Planlama 2005/1, Ankara. http://www.spo.org.tr/resimler/
ekler/602294be910b1e3_ek.pdf

• Görgülü, Z., Dinçer, İ., Enlil, Z., Örnek Özden, E., Kurtarır, E., Altınok, E.,
(2006); “İstanbul’un Eylem Planlamasına Yönelik Mekânsal Gelişme Stratejileri
Araştırma ve Model Geliştirme İşi”, Mahalle Ölçeğinde Kentsel Dönüşüm Modeli
– Küçükbakkalköy Örneği – YTÜ, ŞBPB, basılmamış araştırma çalışması.

• Karakurt, E., (2006); “Kentsel mekanı düzenleme önerileri: Modern kent planla-
ma anlayışı ve postmodern kent planlama anlayışı”, Erciyes Üniversitesi İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı 26, Ocak – Haziran 2006. http://iibf.
erciyes.edu.tr/dergi/sayi26/ekarakurt.pdf

• Kocabaş, A.,(2006); Kentsel Dönüşüm (Yenileş(tir)me), İngiltere Deneyimi ve


Türkiye’deki Beklentiler,Literatür Yayıncılık, ISBN: 975-04-0393-2, İstanbul.

• Roberts, P., (2000); “The Evolution, Definition and Purpose of Urban Regene-

148
Modernite ve Mimari

ration”, P.Roberts ve H.Sykes (ed.), Urban Regeneration: a Handbook, ss. 9-36,


Sage, London.

• Turok, I., (2005); “Kentsel Dönüşüm: Neler Yapılabilir ve Nelerden Kaçınılmalı?


D.Özdemir, P.Özden, S.Turgut (Ed.), Uluslar arası Kentsel Dönüşüm Uygula-
maları Sempozyumu, 27-30 Kasım 2004, ss:25-30, Küçükçekmece Belediyesi
Yayınları, İstanbul.

• Towards a Strong Urban Renaissance (2005); Urban Task Force, R. Rogers (Ed.),
England.

• Trancik, R., (1986); Finding Lost Space, John Wiley and Sons Inc., Designed by
Karolina Harris, Canada.

• (http://www.ceunet.org/page/2/) .

• http://www.ceunet.org/charter-of-stockholm-6-november-2003/

149
7. Bölüm
Sosyal İletişim
Arayüzü Olarak
Kentsel Mekan
Ebru Erdönmez
Burak Haznedar
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

152
Modernite ve Mimari

SOSYAL İLETİŞİM ARAYÜZÜ OLARAK


KENTSEL MEKÂN
M. Ebru Erdönmez 1
Burak Haznedar 2

Modernleşme süreci değişen toplum yapısını ve farklı yaşam


biçimlerini beraberinde getirir. Bu toplum yaşantısı; bireyin top-
lumla karşılaştığı, sosyal etkileşime girdiği, her türlü sosyal sınıf
ve kültürel gruptan birbirlerinden çok farklı özellikler gösteren in-
sanlarla bir araya geldiği bir buluşma alanı vazifesi gören kentsel
mekânları biçimlendirmekte ve dönüştürmektedir.
İnsan, birey olmanın ötesinde çevresini oluşturan toplumsal
ve fiziksel öğelerle birlikte sosyal bir varlıktır. Birey, sosyo-kültürel
yaşantısını, kentsel fiziksel çevre kurgusu içerisinde dış mekânlar,
bu mekânlardaki yaşantı ve aktiviteler ile sürdürmektedir. Kent
mekânlarının şekillenmesinde; mekân kullanıcılarının fiziksel çev-
re ile ilişkileri, mekânı algılamaları, anlamlandırmaları ve bu fizik-
sel çevre içindeki davranışları önemli rol oynar. Bu mekânlarda in-
sanlar ait oldukları toplumla doğrudan iletişim kurabilir, kendileri
için bir şeyler görebilir deneyimleyebilir ve toplumun bir parçası
olma duygusunu hissedebilir. Bu anlamda, toplumun oluşum süre-

1 Doçent Doktor, Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü;


ebruerdonmez@yahoo.com
2 Yüksek Mimar, Yüksek Kentsel Tasarımcı; burakhaznedar@gmail.com
153
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

ci bireyler ve toplum arasındaki ilişkinin fiziksel çevre tarafından


desteklendiği yerler olan kentsel mekânlarda başlamaktadır.
Mimarlık tarihçisi ve teorisyen Christian Norberg-Schulz da
kenti, insanların bir araya geldiği bir ‘karşılaşma yeri’ ve insanları
saran, yakınlaştıran bir ‘mikrokosmos’ olarak tanımlarken kent-
sel mekân kalitesine vurgu yapar. Bu anlamda, içinde yaşayanla-
rın mutluluğu ve toplumun bütünlüğü açısından bakıldığında “iyi
bir kent”; topluma ve bireylere çeşitli aktivite imkanları yaratan,
toplumun beklentilerine ve ihtiyaçlarına göre şekillenmiş, herkes
tarafından erişilebilir açık kamusal mekân yaşantısı sunan fiziksel
ortamlar olarak nitelendirilmektedir. İnsanın fiziksel çevre ve top-
lumla ilişkilerini kapsayan dış mekân yaşantısının sağlıklı ve çekici
olması ise, kentsel fiziksel çevre kurgusunun detaydan bütüne ve
kent ölçeğine kadar sağlıklı işleyişine, açık mekân yaşantısı ile ilgili
beklentilere cevap verecek şekilde tasarlanmasına bağlıdır.

Sosyal Etkileşim ve Birey-Ağ İlişkisi


Kentsel mekân ve kentsel mekân kurgusu, kent yaşantısının
gerçekleşmesinin, alanlar olmasının yanı sıra insanın temel ge-
reksinimlerinden biri olan ilişki ve iletişim kurması açısından da
karşılıklı etkileşimin gerçekleştiği sosyal mekânlar olarak ön plana
çıkmaktadır. Bu etkileşimlerin meydana getirdiği sosyal süreçler
günümüze değin toplumsal birlikteliklerin oluşumunda belirleyici
olmuştur. Özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren hızlı bir
şekilde gelişim gösteren iletişim teknolojilerinin toplumun daha
geniş bir kesimi tarafından erişilebilir olması da kurumsal yapısı
henüz oturmakta olan endüstriyel kapitalizmin tüketim mantığı-
nın geleneksel toplumsal ilişkiler ağında etkisinin artmasını bera-
berinde getirmiştir. Geleneksel olarak birer toplanma ve etkileşim
mekânları olarak değerlendirilebilecek kentsel açık alanlar bu etki
ile birer açık pazar alanı olarak görülmeye başlanmış ve kullanım
amaçları kitlesel tüketim temelinde ele alınmıştır. Bu doğrultuda
değerlendirildiğinde iletişim teknolojilerinin gelişim süreci, kent-

154
Modernite ve Mimari

sel mekânların geleneksel olarak süregelen kullanım sistematiği-


nin belirsizleşerek kitlesel etkilerin saklı bir şekilde yayılmasında
ve pragmatizmin toplumsal bakış açılarında egemen olmasında
önemli rol oynamıştır. Sosyolog Alvin Gouldner bu değişimi mo-
dern toplumlarda elektronik iletişim araçlarının toplum yapısı üze-
rindeki yansımalarının gereği olarak değerlendirerek, bu araçlar
üzerinden toplumsal ilişkilerin ideolojiler veya çıkış noktaları ile
değil ancak iletişim araçlarının kapasitesi ölçeğinde yeniden tanım-
landığını belirtmektedir (Gouldner, 1991).
Kentsel sosyal mekânlarda kitlesel iletişim teknolojilerinin
sosyal ağlar üzerindeki etkisini “Rızanın İmalatı: Kitle Medyasının
Ekonomi Politiği” (Herman, Chomsky, 2012) kitabında Edward S.
Herman ve Noam Chomsky kitlesel medya üzerinden incelemekte;
medyanın manipülasyon, dezenformasyon ve propaganda temelin-
de toplumsal yapıyı nasıl şekillendirebildiğine dair gücünü irdele-
mektedir. Chomsky ve Herman, süreç boyunca kitlesel medyanın
oluşturduğu düzen ve sosyal ağ altyapıları üzerinden bu geçişleri ve
etkileri kolaylaştıracak şekilde bir tür filtreleme tekniği ile düzen-
lenerek, kitlesel olarak rızanın oluşturulabilmesi için birbirinden
farklı toplumsal birlikteliklere ulaşılmaya çalışıldığı üzerinde dur-
muştur. Rızanın oluşumu ve yayılabilmesi için kurgulanan bu ağ
sistemleri çoğu zaman net bir tavır almaktan uzaklaşarak durumu
olabildiğince belirsizleştirmek suretiyle görünürlülüğün önüne ge-
çilmesini amaçlamaktadır. İlerleyen dönemlerde toplumsal yapılar-
da ‘karşılıklı bağımlılığa’ dönüşmekte ve süreç toplumu aynılaşmış
bireyler bütünü haline dönüştürmeye doğru gitmektedir.
İletişim teknolojileri ile toplum etkileşimi 20. yüzyıl boyun-
ca sosyologların yanı sıra sosyal antropologlar tarafından da pek
çok farklı şekilde değerlendirilmiştir. Gelişim süreçlerini yadsıma-
makla birlikte, yeni nesil teknoloji araçlarının kapasitelerinin, ön-
cel durumlar ile ilişkisi veya lineer olarak birbirini izleyen tarihsel
olayların doğal sonucu olmadığını ortaya koyan aktör-ağ ilişkisi te-
orileri, medyanın sosyal iletişim arayüzü olarak toplumsal ve kent-
155
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

sel mekân üzerine yansımalarını anlamayı kolaylaştırmaktadır. Bu


doğrultuda antropolog Bruno Latour’un Emile Durkheim’ın ‘sos-
yal olgulara nesne muamelesi yapmalıyız’ yaklaşımına karşıt olarak
Gabriel Tarde üzerinden yaptığı ‘her şeyin bir toplum olduğu’ ve
‘her olgunun bir toplumsal olgu olduğu’ okuması aktör-ağ ilişkisi-
nin dinamizmini göstermektedir. Kurulan bu dinamik ilişkiye ek
olarak, istek uyandıran veya ilgi çeken, fakat daha önce toplumsal
yapı gereği fark edilmemiş veya ihmal edilmiş durumların da gö-
rünürleştirilebilmesi Latour tarafından aktör-ağ ilişkisini kuvvet-
lendiren bir diğer unsur olarak yorumlanmaktadır (Latour, 2005).
Toplumsal yapıda aktör-ağ ilişkisi üst ölçekten okunduğunda
ise, kitlesel iletişim araçlarının hareket ve yer değiştirme yeteneği-
ni arttırdıkları yerel durumların, genel tarihsel süreçleri belirsizleş-
tirdiği ve etkisizleştirdiği görülmektedir. Bu doğrultuda sosyal iliş-
kilerin arayüzü olarak beliren kentsel mekânlar ve kentsel mekân
kurguları temelinde kentlerin küresel mekân dolaşımına dâhil
edilmesiyle birlikte ortaya çıkan yeni nesil küresel kentlerin ne şe-
kilde birbirleri ile benzer oldukları da gözlemlenebilmektedir. Bu
benzerlik kamusal alanların toplumu yapılandırmadaki rollerinin
arttığına ilişkin değerlendirmeleri de ortaya çıkarmaktadır. Sosyo-
log Henri Lefebvre’nin kamusal alanların önemini vurgulayan bu
bakışı, çeşitli sosyal ağlar arasındaki etkileşimlerin yeni kentsel ağ
kurgularının oluşumundaki etkisi temelinde, karar alma süreçleri
başta olmak üzere mekânsal üretimi analiz ederek kent hakkı kav-
ramını sorgulamaktadır (Lefebvre, 1991).

Ağ- Kentsel Mekân Kurgusu


Tarihçi Lewis Mumford yeni kentsel ağ kurgularını, mevcut
kentin artık ancak birlikte ve eş zamanlı varolabilen etkinlikler
için vazgeçilemeyen, görünmez ağları barındıran bir toplanma
yeri olarak ortaya çıktığını savunur (Mumford, 1989). Mumford’a
göre, kenti var eden insan olarak mimarı ve kent plancısını ele al-
maktansa bu durumun olabildiğince akışkan, toplumsal değişimler

156
Modernite ve Mimari

doğrultusunda kendini yenileyebilen kentlerin ortaya çıkmasını,


oldukça karmaşık ilişki ağlarının eş zamanlı ve farklı mikro-makro
ölçeklerde ilişkilerinin içine aldığı bir sistematiğe sahip olduğunu,
dolayısıyla kentsel mekânı canlı bir organizmaymış gibi gösterdi-
ğini belirtmiştir. Bu etkileşimin oluşturduğu geçiş mekânları ise
kentin gelişimine yön veren mekânlar olarak öne çıkarak yapıları
ve kentsel peyzajı çevresel bir duruma çevirmekte, kenti ve kentsel
mekânı bir altyapı unsuru olarak ortaya koymaktadır.
Son dönemde oldukça sıkça dile getirilen ‘sürdürülebilir kent’
kavramı da küresel kentler üzerinden sosyal ağların ürettiği geçiş
mekânları ve toplumsal yapı içerisinde karşılıklı etkileşim ile kent-
sel mekânların üretim süreçleri olarak değerlendirilebilir. Bu etki-
leşimin sonuçları, kent mekânlarının işlevsel olarak da birbirleri ile
bağlantıları neticesinde kendi kendine yetebilen ve gelişimlerini
mekânsal kurguları ile ürettikleri mekanizmaların ortaya çıkarttığı
kentsel yoğunluk, kentsel yenileme ve farklı işlevsel birlikteliklerin
açık bir şekilde kendiliğinden gelişebildiği kamusal kent mekân ağ-
ları olarak ele alınabilir. Bu hızlı etkileşim aynı zamanda günümüz
kent mekânlarının, eş zamanlı olarak fazla sayıda oluşan ve oluştu-
rulan ‘yer’i bir araya barındırmasına da olanak sağlamaktadır.
Kentsel mekândaki bu eş zamanlılığı 2010 Rotterdam Mimar-
lık Bienali’nin de teması olan ‘Açık Kent’ (Open City) kavramı ile
tartışan mimar ve kent plancısı Kees Christiaanse, sosyal olarak
sürdürülebilir durumların kentlerin gelişimi açısından ağlar üze-
rinden etkileşimini geleneksel kent kurgularında hâkim olan, top-
lumsal ilişkilerin gerçekleştiği ve ticaretin yapıldığı kamusal alan-
lar üzerinden okumakta, pek çok Avrupa kentinin günümüzde de
aynı kurgusunu muhafaza ettiğini vurgulamaktadır (Rieniets, Sig-
ler, Christiaanse, 2009). Buna karşın, fiziksel olarak korunan bu
alanların, kent kullanıcılarının zihinlerinde sosyal iletişim ve etki-
leşimin karşılıklı olarak gerçekleştiği kamusal alanlar olma özelliği,
hiyerarşiyi ortadan kaldıran ve mesafeleri yeniden belirleyen sos-
yal ağlar vasıtası ile kısmen farklılaşır.
157
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Christiaanse’nin bugün kentsel gelişim süreçleri için idealize


ettiği ‘Açık Kent’ kavramının kurgusu, kent mekânlarının hiyerar-
şiden uzak, adil ve eşit haklara sahip kent kullanıcılarının karar me-
kanizmasına kendileri için karar alıp direkt olarak etki edebileceği,
yaşadığı ortamı belirlemekte özgür olduğu, hareket sınırsızlığına
sahip olduğu, birçok farklı sosyal ağ üzerinden yeniden yapılana-
bilecek çok sayıda sokağın ve izlerinin birbiri ile ilişkisi neticesinde
ortaya çıkarak her an yeniden üretebilmesine dayanır. Lefebvre gibi
‘kent hakkı’ üzerinden sorgulamalar da yapan yaklaşım, mimarlık
ve kent bilimi üzerine geçmişte üretilen kent sistemleri ile kısmen
örtüşmekte, farklı olarak kentin yapılanmasını genel-geçer kültürel
değerler üzerinden değil, bunları yadsımadan karşılıklı etkileşimin
kamusal alana etkisi üzerinden yapılandırmaktadır. Bu birliktelik
farklı unsurların tek potada eritilerek buluşturulduğu ve neticede
tek bir toplumsal birlikteliğin elde edildiği bir yaklaşım yerine, için-
de bulunan her unsurun farklılaştırılarak benzerleştirilme sürecinin
aksine, eş zamanlı olarak orada bulunduğu bir birlikteliğe işaret et-
mektedir. Bu eş zamanlı birliktelik geleneksel olarak kentsel mekân
kavramının ortaya koyduğu fiziksel yapılanmayı da çeşitlendirerek,
farklı ölçeklerde olsa dahi, karşılıklı sosyal etkileşimlerin kendi ka-
musallığını ortaya çıkarabilmesi olarak da değerlendirilebilir.
‘Kent olma durumu / cityness’ olarak tanımladığı yaklaşımında ise
sosyolog Saskia Sassen, kamusal alanı tanımlı olması gereken ve bekle-
nen bir kent mekânın temsilinden ziyade, anlık kurgulanan ‘kent olma’
durumunun oluşumunda etkili olan ve aktör-ağ ilişkisinde Latour’un
vurguladığı ‘yer değiştirme’lerin gerçekleştiği yerel durumların ortaya
çıktığı bir aktivite alanı olmasını kente dair tanımların belirsizleşme-
sinde ana unsur olarak ele almaktadır (Sassen, 2008). Kentsel mekânın
sosyal ağlar ve kent ağları ile etkileşimi doğrultusunda değişimini yo-
rumlayan bu bakış açısı kentselliği özellikle Batı kaynaklı kent kuram-
ların etkisinden kurtararak farklı şekillerde üretilen alanlar bütünü
olarak ele almakta, Batı kaynaklı görüşlerin kent için kısmen olumsuz
olarak değerlendirebilecekleri gelişmeleri ortaya çıkarmaktadır.

158
Modernite ve Mimari

Güncel kent mekânlarının geçiş mekânlarının anlık ve kendi-


liğinden oluşumu üzerine de değerlendirilen kamusal alan örün-
tüsünü mimar Ma Qingyun, Şangay’da yaptığı çalışmalarda in-
celerken; özellikle politik nedenlerden ötürü gerçek anlamda bir
kamusal alan kurgusunun olmadığı ve pek çok ağın yoğun bir şekil-
de üst üste var olabildiği modern Çin kentlerindeki otobüs durağı
vb. kentsel donatıların bir anda insanların sehpalar kurarak kar-
şılıklı kart oynamaya başladığı, yoğun olarak kullanılan olup birer
geçiş mekânları olarak kamusal kent mekânına doğru evrimini or-
taya koyar. Şangay örneğinde de görüldüğü gibi kontrolsüz gelişen
metropollerin yaşamak için ideal bir çevre sunmadıkları, yapılar ve
dış mekânlardan oluşan kurguların fiziksel özelliklerinin ve açık
kamusal kent mekânlarının, kenti yaşayan kullanıcıların beklenti-
lerine tam olarak cevap veremediği gözlemlenmektedir.
Sosyal iletişim arayüzü olarak ortaya çıkan kent mekânlarına
dair tasarım ve uygulama ölçeğinde mimar veya plancıya ait mü-
dahale mantığı geleneksel olarak kentsel mekân örüntüsünü yapılı
çevre üzerinden okumaya yöneliktir. Kente müdahale yaklaşımla-
rının ifade edilmesinde yararlanılan kentsel yoğunluk, kullanım
farklılıkları, işlevsel ilişkiler vb. veriler tümüyle pozitif (kelimenin
hem yapısal hem de olumlayıcı anlamları ile) alanlar üzerinden or-
taya konan veriler olarak öne çıkmaktadır. Kentsel alana müdaha-
le gerekliliğinin anlatılması ise yapılı çevredeki negatif (kelimenin
hem yapısal hem de pejoratif anlamları ile) alanların ve bu alanla-
rın kullanım ağı ile çakışması sonucu meydana getirdiği durumlar
üzerinden açıklanabilir. Her iki süreç de temelde negatif alanların,
açık ve yarı-açık kamusal alanların ve bu alanlar üzerinden yapılan
değerlendirmeleri barındırır.
Yapılı çevre odaklı kent okuması ve pozitif alanlar üzerinden
ortaya konan müdahale mantığı pek çok yaşam alanında farklı
aktörler arasındaki ağların da etkisiyle kendiliğinden oluşan geçiş

159
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

mekânlarının ve kentin birbiri ile çakışan ilişkiler ağının rastlantı-


sal olarak, çoğu zaman da düşük bir potansiyel ile varolmasını or-
taya çıkarmaktadır. Kentsel mekânı ilişkiler ağı üzerinden okumak
ise kullanım alanlarının bu ağlar üzerinden daha geniş bir potansi-
yelle tasarlanabilmesine olanak sağlar. Bu süreç kullanım alanları-
nın işvelsel ve mekânsal hiyerarşisi üzerinden geçiş mekânlarının
ve farklılaşma potansiyelini barındıran alanların ortaya çıkarılması
için kullanıcı ile etkileşimin tasarlanması olarak da ifadelendirile-
bilir.
Sosyal iletişim ağları özel, yarı-açık ve açık kamusal alanlar
arasındaki etkileşime, geçişlere ve yer değiştirmelere olanak sağ-
layacak; ekonomik ilişkiler, üretim sistemleri, lojistik, pazarlama,
vb. sistemler üzerinden kurgulanabilecek farklı unsurları içeren ağ-
lar da yine tüm özel, açık ve yarı-açık kamusal alanlarlarla birlikte
kentteki ihmâl edilmiş boşlukları da barındıran ‘negatif alanlar ağı’
üzerinden ele alınabilir.

Kentsel Mekân Ağı Tasarımı: Esenler Çiftehavuzlar ve


Namık Kemal Mahalleleri
Toplumsal etkileşim ve sosyal iletişim ağlarının kentsel mekân
kurgusu üzerinde etkisinin yanı sıra günümüzde kentsel gelişim sü-
reçleri içinde kentsel yenileme ve kentsel dönüşüm kavramları sık-
ça karşımıza çıkmaktadır. Toplum tabanlı bir yenileme ve dönüşüm
modeli, içinde yaşayan kentlilerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi,
kentsel dokunun sosyal ilişkileri ve toplumu yapılandırmasına imkân
veren ekonomik, tarihsel ve sosyal boyutları ile ele alınan bütünsel bir
yaklaşım olmalıdır.
Bu bütüncül yaklaşım içinde yer vereceğimiz; tüm özel, açık ve ya-
rı-açık kamusal alanlarlarla birlikte kentteki ihmâl edilmiş boşlukları
da barındıran ‘negatif alanlar’ olarak tanımlayacağımız alanların kent-
sel doku içindeki önceliği, yeri ve temel dağılım modeli, çalışmamızın
metodolojisini oluşturmaktadır.

160
Modernite ve Mimari

Esenler Çiftehavuzlar ve Namık Kemal Mahalleleri


Çiftehavuzlar mahallesi 461.382 nüfuslu Esenler ilçesinin en
eski yerleşim alanlarından biridir. Bahçeli tek, iki ve üç katlı konut
tipolojilerinin yoğun olarak görüldüğü mahalle, bölgenin göç alma-
sı ile birlikte fizikî olarak farklı mahallelere bölünmüştür. Namık
Kemal mahallesinin de dâhil olduğu bu yeni mahallelerde özellikle
yoğun göçün görüldüğü dönemlerde ortaya çıkan yeni yapılaşma-
nın çok katlı, bitişik nizam ve dar sokaklar temelinde kendiliğin-
den gelişmiş bir morfolojik karakterde olduğu tespit edilmiştir.
Çalışma alanımızı oluşturan bölge, iki mahalleyi kapsayan ve
mevcut doku ile bağlantı noktaları göz önüne alınarak belirlenmiş
olan, konut dokusunun yoğunlaştığı Çiftehavuzlar ve Namık Ke-
mal mahalleleri’dir. Çalışma alanının batısında Yıldız Teknik Üni-
versitesi Davutpaşa Kampüsü bulunmaktadır. Alanın doğusunda
konumlanmış olan Otogar bağlantı yolu, Dumlupınar caddesi ve
metro hattı ise bir eşik vazifesi görerek, çalışma alanının Bayram-
paşa ilçesi ve sanayi bölgeleri ile fiziksel irtibatını sınırlamaktadır.
Çalışma alanının kuzeyi ve güneyi ise yoğun konut bölgeleridir.

Şekil 10 Çalışma alanı hava fotoğrafı

Çiftehavuzlar ve Namık Kemal mahalleleri yoğun konut


dokusunun yanı sıra eğitim ve ticaret gibi farklı işlevleri de barın-
161
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

dırmaktadır. Çalışma alanında 3 adet cami ve 2 adet orta öğretim


düzeyinde eğitim yapısının yanı sıra; 9 adet 7 katlı, 135 adet 6 katlı,
272 adet 5 katlı, 306 adet 4 katlı, 269 adet 3 katlı, 190 adet 2 katlı ve
219 adet 1 katlı konut yapısı bulunmaktadır.

Resim 2 Çiftehavuzlar ve Namık Kemal Mahalleleri İşlev Analizi

Çalışma alanının kuzeyi dar sokak dokusu ve konut işlevinin


yoğun olarak görüldüğü bölgelerdir. Bazı yapıların zemin
katlarında ticari alanlar ve küçük boyutlu üretim faaliyetlerinin
yapıdığı üretim alanları görülmektedir. Alanda yüksek kotun yer
aldığı batı kısmı ile alanın doğusu arasında uzanan dar sokaklarda
ise eğim yapısal olarak kullanım zorluklarını da beraberinde
162
Modernite ve Mimari

getirmektedir. Bu durum sosyal ve kamusal alan kullanımını


da etkileyerek, bu alanların enformel bir şekilde farklı kullanım
ağları ve alışkanlıklarının çakışması ile oluşmasını beraberinde
getirmiştir. Kaldırımların, merdiven ve yapı girişlerindeki ara
mekânların oyun alanı, rekreatif ve karşılaşma alanları olarak
kullanılması sosyal iletişim ve etkileşim için gerekli fiziksel mekân
yetersizliğini göstermektedir.

Resim 3-4 Çalışma alanı kuzeyinde Doğu-Batı yönünde konumlanan bitişik


nizam konut ağırlıklı sokak dokusu

Resim 5-6 Çalışma alanında sokak kullanımı

Kamusal kullanıma yönelik alanlar büyük ölçüde çalışma


alanının doğu kısmına yakın yer olan Namık Kemal caddesi
üzerinde bulunmaktadır. Kuzey-güney doğtultusunda uzanan
bu caddenin iki ucunda yoğun olarak kullanılan birer park ve
rekreasyon alanı da yer almaktadır. Namık Kemal ve Çiftehavuzlar
mahallelerinin kentsel ulaşım ağlarına dahil olabilmesini sağlayan
metro istasyonuna da bu caddeden ulaşılmaktadır. Ticaret işlevinin
de yoğunlaştığı cadde Namık Kemal caddesi, Çiftehavuzlar caddesi
163
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

ile çalışma alanının doğusunda yer alan Dumlupınar caddesi eşiği


üzerinden sanayi alanlarına bağlanmaktadır.
Çiftehavuzlar mahallesi sınırları içerisinde yer alan bölgede ise
mevcut durumda kamusal kullanım açısından değerlendirilmeyen
büyük bir arazi mevcuttur. Sınırları net olmayan bu alan mahalledeki
konut dokusunu izole ederek çalışma alanının güneyinde yer
alan Yıldız Teknik Üniversitesi Davutpaşa Kampüsü ana girişi,
Yıldız caddesi ve cadde üzerindeki Davutpaşa metro istasyonu ile
bağlantısını özellikle yaya kullanımı açısından zorlaştırmaktadır.

Resim 7 - Çalışma alanının Doğusunda yer alan arazi, Dumlupınar Caddesi


ve sanayi yapıları

Çalışma alanı genelinde enformel kamusal kullanımlar dar so-


kak dokusunda gerçekleşebiliyor gibi görülse de, alanın batısında
eğimin etkisinin yoğun olarak görüldüğü kısım başta olmak üzere
mevcut sokak dokusu kentsel mekân kurgusunda sosyal etkileşim
ve mekânsal birlikteliği kesintiye uğratan veya sınırlayan bir unsur
olarak ön plana çıkmaktadır. Kamusal kullanımın sosyal iletişim ve
etkileşimdeki etkisi düşünüldüğünde kentsel mekânın, her türlü
kentsel aktör özelinden tanımlanabilecek sosyal ağlara bir altlık sağ-
layabilmesi ölçüsünde kalitesini arttırmak üzerine düşünülmelidir.
Bu doğrultuda, yenileme projelerinde çoğu zaman görüldüğü-
nün aksine, çalışma alanı bütününde kentsel mekân kullanım oku-
ması sosyal etkileşimin gerçekleşebileceği kamusal mekân kurgu-
su, özel, yarı-açık ve açık kamusal alanların ve ihmal edilmiş kent
boşluklarının oluşturduğu ‘negatif alanlar’ bütünü üzerinden ele
alınmıştır. Tüm bu negatif alanların sosyal etkileşimin gerçekleşe-
ceği bir altlık olarak kurgulanması ve yapı stoğu olarak da değer-
lendirilebilecek pozitif alanların negatif kullanım alanları ile ilişkisi
164
Modernite ve Mimari

kentsel mekân sürekliliği açısından belirleyici rol oynayacaktır.


Yeni yapılanma merkez bölgeler ve yoğun kullanım alanlarında
işlevsel olarak farklılaşabilecek veya ticaret gibi belli başlı işlevlerin
ön plana çıktığı bölgelerde esnek ve işlevsel yoğunluk tasarımına
da olanak sağlayacaktır. Çalışma alanında mevcut durumda oluş-
muş ve birbiri ile ilişkisi sınırlı olan ticaret ve konut alanlarının bu
negatif kullanım alanları vasıyasıyla ilişkilendirilmesi sağlanarak,
farklı işlevlerin kopuk bir şekilde belli bölgelerde yerleşerek, kent-
sel mekân kalitesini olumsuz yönde etkileyebilecek gece-gündüz
kullanım farklılıkları, kullanım süreleri, güvenlik, vb. unsurlar dü-
zenlenebilecektir.

Resim 8 Çalışma alanında mevcut kısmî konut ve sokak ağı dokusu

Mevcut sokak kesit ve kapasiteleri korunmak, belli bölgeler-


de de artırılmak suretiyle çalışma alanı kullanım alanları bazında
bütünsel bir kentsel mekân kurgusu, kullanımının sürekliliği ve
erişilebilirliği açısından farklı alternatifler ile ele alınmıştır. Gele-
neksel olarak düşeyde yoğunlaşarak yükselen ticaret yoğun mer-
kez kullanım alanlarında negatif alan kurgusu vasıtasıyla işlevsel
yoğunluklar öngörülmüş, yüksek yapıların tanımladığı bir merkez
yerine farklı büyüklüklerdeki kullanım alanlarının kamusal alan-
larla ilişkilendirilerek sosyal doku ve kamusal ağ bütünü içerisinde
yer almaları için alternatifler hazırlanmıştır.

165
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Resim 9 Mevcut kapasiteler korunarak kentsel mekân sürekliliği


üzerinden açık, yarı-açık kamusal alan ve yapı stoğu
alternatiflerinin oluşturulması

Kentsel kullanım ve kentsel mekân kurgusu üzerine oluşturu-


lan alternatiflerin hazırlanması sürecinde yapılan kentsel yoğun-
luklar, kullanım alışkanlıkları doğal ve yapay kentsel eşikler, bağ-
lantı ve transfer noktaları, vb. analizleri, çalışma alanının -kısmen
eğimin de etkisini yitirdiği doğu tarafına yakın- kuzey-güney aksın-
da yer alan Namık Kemal Caddesi’nin yeni negatif alan kurgusu ile
geliştirilebileceğini ortaya koymaktadır. Halîhazırda alandaki ticari
kullanım yoğunluğunun da yer aldığı cadde; ana ulaşım akslarına
yakınlığı, mevcut rekreatif ve yeşil alan dokusu ile ilişkisi, kentsel
ulaşım ağları ile çalışma alanının entegrasyonu, tasarlanan konut
alanları başta olmak üzere çalışma alanının her bölgesiyle yürüme
mesafesindeki ilişkisinden dolayı kolay erişilebilirliği ile bu gelişim

166
Modernite ve Mimari

için anahtar unsurlar olarak öne çıkmaktadır. Düşey yoğunluk ye-


rine işlevsel yoğunluklar üzerinden oluşturulan merkezi bir ticari
aks olan ve tasarımın omurgasını oluşturan bu cadde, negatif alan
kurgusu ile birlikte oluşturulan kullanım ve toplanma alanları ile
birlikte acil durumlar, deprem vb. afetlerde çevresi açısından gü-
venli bir alan olarak da kullanılabilecek şekilde ele alınmıştır. Bu
aks bir kentsel koridor olarak nitelendirilebilir.

Resim 10 Kısmî öneri vaziyet planı

Çalışma alanında negatif alanlar ağının alt unsur kamusal


kullanım alanları, özellikle konut yoğun ve ticaret yoğun alanlar
başta olmak üzere farklı işlevlerin yoğun olarak bulunduğu
alanlarda boyut ve nicelik açısından çeşitlilik gösterecek şekilde
ele alınmıştır. Kentsel mekân kurgusu negatif alanlar bütününde
sirkülasyon ve bağlantı aksları, açık, yarı-açık kamusal alanların
yapısal kullanım ile ilişkisi ve kamusal alan geçişliliği üzerinden
oluşturulmuştur.

167
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Resim 11 Resim 12 Resim 13


Bağlantı / ulaşım ağı Açık kamusal alan ağı Yarı-açık kamusal
alan ağı

Resim 14 Resim 15
Negatif alanlar ağı Öneri Yapı Stoğu

168
Modernite ve Mimari

Resim 16 - Çalışma alanı vaziyet planı mevcut-öneri doku karşılaştırması

Resim 17 Çalışma alanında tüm özel, açık, yarı-açık kamusal alanlar ve boşlukları
barındıran negatif alanlar maketi

169
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Resim 18, 19 Çalışma alanında tüm özel, açık, yarı-açık kamusal alanlar ve boşlukları
barındıran negatif alanlar maketi

Resim 20 Öneri konut yoğun kamusal alan kullanım görünümü

170
Modernite ve Mimari

Resim 21 Öneri ticaret yoğun kamusal alan kullanım görünümü

Toplumsal iletişim ve etkileşime imkân vermeyen kentsel


mekân kurguları kent yapılanmalarında dönüşüm ve yenilenme-
nin gerektirdiği çözüm arayışlarını sonuçsuz kılacaktır. Örnek ça-
lışma alanında farklı yapılanmaları da içerecek şekilde yer alan tüm
özel, açık ve yarı-açık kamusal alanlar ve birlikte kentteki ihmâl
edilmiş boşlukları da barındıran negatif alanlar dokusu; sosyal ile-
tişim merkezli kentsel kamusal alan tasarımında sanal ve gerçek
ortamlar, yerleşim alanları ve tüm kentsel mekânlar noktasal ve
bölgesel olarak tüm alt unsurları ile birlikte ele alınmalıdır. Bu an-
lamda, kentsel ve mimari planlamalarda katılımcı bir planlamayla,
kent kullanıcılarının sosyo-kültürel gereksinimleri de gözönüne
alınarak farklı kültürlerin bir arada var olabildiği nitelikli kentsel
mekânlar oluşturulmalıdır. Kamusal alanlar bu etkileşimin yaşana-
cağı odak noktalardır.
Ortaya çıkan çoğulcu sosyal ve kültürel yapı, kozmopolit bir
kentsel birliktelik için şans yaratır. Kültürlerin ve yaşam biçimleri-
nin farklılığı, büyükşehirlerde kültürel olarak toplumun bir biçim-
171
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

de ötekileştirdiği kesimlerin toplumsal hayata katılımını kolaylaş-


tırırken, aynı zamanda yeni ve kısmen hibrid kimlikler de yaratır.
Bu şekilde aynı olanların biraraya gelmesi ile oluşan bir toplum de-
ğil, ana unsur olan bireylerin tüm farklılıkları ile birlikte buluşarak
ve birlikte varolarak yaratılacak bir toplumdan bahsedilebilir.
Günümüzde kentsel alanların dönüşümü sadece fiziksel
mekânların mimari ve kentsel planlamadaki dönüşümü üzerinden
değil, aynı zamanda sosyal yapılanma ve toplumsal etkileşimi kuv-
vetlendirecek şekilde kamusal alanlar üzerinden varolacağı dikkate
alınmalı ve dönüşüm senaryoları bu yapılanmanın gerekliliğinin
bilincinde olarak oluşturulmalıdır.

172
Modernite ve Mimari

Resim 22 Çalışma alanı öneri vaziyet planı

173
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Kaynaklar
• Allen, S., 2010; “Landscape Infrastructures”, Infrastructure as Architecture:
Designing Composite Networks; Jovis Verlag, Berlin.

• Angélil, M., Haznedar, B., vd., 2010; Small City Strategies: Cooperative Urban
Design in Ethiopia; ETH Zürich NSL-ISB, Zürih.

• Gouldner, A., 1991; “Views on the Public Sphere”, Journal of Communication


Inquiry, Volume 15: 107-125.

• Erdönmez, M. E., 2005; Açık Kamusal Kent Mekanlarının Toplumsal İlişkileri


Yapılandırmadaki Rolü, Büyükdere - Levent - Maslak Aksı; Yayınlanmamış Dok-
tora Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

• Herman, E. S., Chomsky, N., 2012; Rızanın İmalatı: Kitle Medyasının Ekonomi
Politiği; Bgst Yayınları, İstanbul.

• Lefebvre, H., 1991; The Production of Space; Wiley-Blackwell, Oxford.

• Moustafa, A., 2008; “The Global-Local Nexus and the New Urban Order”, Urban
Transformation; Ruby Press, Berlin.

• Mumford, L., 1989; The City in History; Hartcourt, San Diego.

• Norberg - Schulz, C., 1988; “Architecture Meaning and Place”, Selected Essays;
Electa / Rizzoli, New York.

• Rieniets, T., Sigler, J., Christiaanse, K., 2009; Open City: Designing Coexistence;
SUN, Amsterdam.

• Ruby, I., Ruby, A., 2008; Urban Transformation; Ruby Press, Berlin.

• Sassen, S., 2008; “Cityness”, Urban Transformation; Ruby Press, Berlin.

• Siress, C., 2010; “Of All Things… Reassemblies Staged in Place of the Global
Theater: Back Inside with Bruno Latour & Peter Sloterdijk”, Infrastructure as
Architecture: Designing Composite Networks; Jovis Verlag, Berlin.

• Wigley, M., 2001; “Network Fever”, Grey Room 04, Summer 2001, p. 82-122;
Grey Room, Inc. and MIT Press, Cambridge.

174
Modernite ve Mimari

175
8. Bölüm
Osmanlı Mimarlığının
Modernleşme
Sürecinde Temel Bir
Yapı Malzemesi: Tuğla
Aynur Çiftçi
Uzay Yergün
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

178
Modernite ve Mimari

Osmanlı Mimarlığının Modernleşme Sürecinde


Temel Bir Yapı Malzemesi: Tuğla

Aynur ÇİFTÇİ1
Uzay YERGÜN2

Giriş
Endüstri dönemi öncesi Osmanlı mimarlığında kullanılan tuğ-
lalar kullanım yerlerine bağlı olarak “tuğla-i carşu” (tam tuğla),
“tuğla-i miri carşu” (yarım tuğla) ve “tuğla-i harci carşu” (battal
tuğla) olarak üç farklı boyutta üretilmiştir (Arseven 1965). Tam
tuğla 24x24, 28x28, 30x30 cm boyutlarında ve 3, 3.5, 4, 4.5 cm ka-
lınlığındadır (bkz.F.1). Bizans döneminden beri tuğla ocaklarının
bulunduğu Büyükdere ile Haliç kıyılarındaki Piripaşa ve Kırkağaç
semtleri önemli üretim merkezleridir (İnciciyan 1976).
19. yüzyılda endüstri devrimi sürecinde yaşanan teknolojik
gelişmelere koşut olarak Avrupa’da fiziksel nitelikleri ve mekanik
mukavemeti artırılmış, standart tuğlalar üretilmiştir. Fransa’nın

1 Doç. Dr. Yıldız Teknik Üniveristesi Mimarlık Fakültesi, Restorasyon Anabilim


Dalı, Beşiktaş, İstanbul, Türkiye
acifci@yildiz.edu.tr,

2 Yard. Doç. Dr. Yıldız Teknik Üniveristesi Mimarlık Fakültesi, Restorasyon


Anabilim Dalı, Beşiktaş, İstanbul, Türkiye
byergun@yildiz.edu.tr

179
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Marsilya kentindeki Saint-Henri ve Saint-André yerleşimleri 19.


yüzyılın ortasında tuğla ve kiremit fabrikaları ile tüm dünyada ta-
nınan bir üretim merkezi haline gelmiştir (Brion 1996). Napolyon
imzalı belgeden Marsilya’da ilk kiremit ve çömlek üretiminin tari-
hinin 1809 olduğu öğrenilmektedir. 1830’lardan sonra basınca da-
yanıklı olması nedeniyle pişmemiş tuğla yerini yavaş yavaş pişmiş
tuğlaya bırakmıştır. Modern tekniklerle üretim yapan ilk mekanik
tuğla makineleri ise 1840’larda İngiltere’de ortaya çıkmıştır (Guil-
lerme 1985).
1866 tarihli bir belgede Saint-Henri’de kurulan fabrikasyon
üretim yapan ikinci tuğla fırınının 6 m çapı ve bir o kadar da yük-
sek bacası ile Marsilya’daki birçok fırına model olduğu bilgisi var-
dır. Bu dönemde merkezi bacalar fırınlardan 2 m kadar yüksek
olurken, 1870’lerden sonra dumanların toprağa yayılmaması için
10-15 m yüksekliğinde, sanatsal üretimin sonu olan sürekli yanan
Hoffman fırınlarından sonra ise 30-40 m yüksekliğinde bacalar
inşa edilmiştir. Eski tip fırınlar 1880’lerden itibaren kullanılma-
mıştır. 1850-1895 yılları arasındaki endüstriyel gelişim sürecinde
Marsilya’da farklı bir tip olan çukur tuğlalar ortaya çıkmıştır. Bu
tuğlalar eski tuğlalar gibi kalıba dökülmeyip hadde tezgâhlarında
üretilmişlerdir. Önceleri geleneksel tuğlalara yakın 5/7x11x22 cm
boyutlarında olarak üretilirken, boyutları yavaş yavaş 11x11x22
cm’e daha sonra ise 15x20x40 cm’e ulaşmıştır (Ratier 1989).

Osmanlı Mimarlığında İthal Fabrikasyon Tuğla Kullanımı


18. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Osmanlı Devleti, modern
çağın uygarlık düzeyine ulaşmak için Avrupa devletleri ile yakın
ilişkiler kurarak öncelikle askeri teşkilatını, saray ve çevresinin ya-
şam değerlerini, sonrasında mimarlık anlayışını değiştirmeye çalış-
mıştır. “Batılılaşma” dönemi olarak adlandırılan bu modernleşme
sürecinin dönüm noktası ise 1839 tarihli Tanzimat’tır. Tanzimat
döneminin mimari alandaki görüntüsünü İstanbul’a kazandırıl-
mak istenen batılı bir başkent imajı oluşturmaktadır. Bu nedenle

180
Modernite ve Mimari

ihtiyaç duyulan yeni yapı türlerinin batı mimarlığı tasarım ilkele-


rine uygun biçimde, modern yapı malzemeleri ve yapım teknik-
leri kullanılarak inşa edilmesi hedeflenmiştir. Rusya tarafından
1838’de İstanbul’da endüstriyel tuğla ile inşa ettirilen Rus elçilik
binası, Tanzimat yöneticilerinin beğenisini kazanmıştır. Bu neden-
le Rus elçilik binasını inşa eden G.T. Fossati, Osmanlı mimarlığının
ithal tuğla malzemeli ilk yapıları olan “Bab-ı Serasker-i Hastanesi
(1843)” ve “Darülfünun (1845)”nu inşa etmek üzere görevlendiril-
miştir. Tanzimat döneminin hayli yüklü yapı faaliyetleri saray mi-
marı Balyan ailesinin yerine Fossati’nin yanı sıra Avrupa ülkelerin-
den gelen yabancı mimarlar tarafından gerçekleştirilmiştir (Yergün
2002). Kamu yapılarının yanı sıra endüstriyel tuğlanın sivil mima-
ride de kullanımını sağlamak için yasal düzenlemelerin yanı sıra
çeşitli teşvikler halka sunulmuştur.
19. yüzyılın ilk yarısından itibaren Osmanlı pazarını ele ge-
çirme çabaları ile yapılan dostluk ve ticaret antlaşmaları sonucu,
Avrupa ülkelerinden çeşitli yapı malzemeleri ithal edilmiştir. Dö-
nem yapılarındaki incelemelerden, tuğlaların genellikle gemi sefer-
lerinin nakliyatı kolaylaştırması nedeniyle Fransa’nın Marsilya ve
İtalya’nın Livorno kentlerinden ithal edildiği anlaşılmaktadır. Bel-
geler 1860 yılında Marsilya’dan Türkiye’ye 1.167.000 parça pişmiş
toprak malzeme (tuğla, kiremit, döşeme karosu) ihraç edildiğini
gösterir (Ratier 1989). Büyükdere’de sarayın da hisse sahibi olduğu
fabrikadaki üretim fiyatının yüksek ve kalitenin düşük olması ne-
deniyle, Livorno’dan kiremit ve tuğla ithal edilmiştir (Önsoy 1988).
19. yüzyıla ait Osmanlı ticaret yıllıklarından bu yapı malzemeleri-
ni ithal eden firmaların isimlerine ve işyerlerinin adres bilgilerine
ulaşılabilmektedir. 1881-1898 yılları arasına tarihlenen yıllıklarda
tespit edilebilen firmalar arasında P. Gulbenkian & Cie, S. Cappou
& J. Pelletan, H.G. Laghos, O. Dérounian, Gallerini&Pembo, A.&G.
Gallerini, Deirmendjian Tachdjouglu, T. Morisson, Y. Tsamgossog-
lou, C. Lambros&Cie, vd. sayılabilir.

181
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Araştırma konusu olan koleksiyonlara ait üstü yazılı ve dam-


galı 8 adet tuğladan da yabancı üreticilerin isimlerine ve üretim
yerleri bilgisine ulaşılmıştır. Fransa Marsilya’dan 6 adet tuğla
(“GUICHARD FRERES ST HENRI MARSEILLE” (bkz. F.2), “JAG /
GUICHARD FRERES ST HENRY MARSEILLE”, “GUICHARD & PI-
ERRE FRERES SÉON ST HENRY MARSEILLE”, “…… BRIQUETERIE
SÉON MARSEILLE”, “PIERRE AMEDEE ST HENRY MARSEILLE”,
“….. ST ANDRE MARSEILLE”), İtalya Livorno’dan 1 adet tuğla (“
A.C. TASS…….. LIVORN..”), Belçika’dan 1 adet tuğla (“ ESAPB ST
GHISLAIN”) ithal edildiği tespit edilmiştir.
Bunların dışındaki 3 adet tuğladan kalp işaretli olanın “Roux
Frères”, çapa işaretli olanın “Antoine Sacoman”, yıldız işaretli ola-
nın “Pierre Sacoman” veya “Pierre Maurel” veya “Lançon Pierre” ol-
mak üzere Marsilya’dan ithal edildiği düşünülmektedir. Marsilya’da
pişmiş toprak malzeme üreten 23 tesisten 21 tanesinin ürünleri
üzerinde kullandığı işaretler bilinmektedir (Ratier 1989).

Osmanlı’da Fabrikasyon Tuğla Üretimi Yapan Tesisler


19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başına ait haritalardan İstanbul’da fab-
rikasyon tuğla üretimi yapan bir kısım imalathanenin ismi ve yeri
belirlenebilmiştir. 1268/1851-1852 tarihli Moltke Haritası’nda
İstanbul’da Selimiye Kışlası ile Haydarpaşa Hastanesi arasında de-
nize yakın konumda 1 adet, Haliç’in Kağıthane Deresi ile birleşti-
ği alanda ise 3 adet tuğla imalathanesi olduğu gösterilmiştir. 20.
yüzyıl başına ait Rumeli Ciheti Haritaları’nda ise Şişli-Darülaceze,
Şişli-Büyükdere ve Şişli-Halıcıoğlu yolları üzerinde, Levend Çiftliği
mevkiinde, Haliç kıyısında Karaağaç’ta “Şahbaz Oğlu Tuğla Fabrika-
sı” ile ona yakın konumda kıyıda 4 adet tuğla imalathanesi olduğu
belirtilmiştir. 1913-1914 tarihli Alman Mavileri Haritaları’nda da
Haliç kıyısında Eyüp Bahariye caddesi üzerinde tuğla imalathane-
leri görülmektedir.
Yazılı kaynaklarda 1874’te Haliç kıyısında Karaağaç’ta, 1876’da
Büyükdere’de, Feriköy ve Hasköy semtlerinde, İstanbul dışında ise
182
Modernite ve Mimari

Çanakkale’ye yakın Mürefte ve Eceabat’ta tuğla fabrikaları kuruldu-


ğu bilgisi vardır (Mori 1906). 1304/1886 tarihli bir arşiv belgesin-
de Yıldız Sarayı civarında bir tuğla imalathanesi olduğu belirtilmiş-
tir (Çiftçi 2004). Yine 19. yüzyıla ait Osmanlı ticaret yıllıklarından
İstanbul’da tuğla üreten yerel firmalar adları ve üretim yerleri
hakkında bilgi sahibi olunabilmektedir. 1891 tarihli Osmanlı Ti-
caret Yıllığı’ndan Haliç Ayazma Kapı’da “Aslanian Frères”, Büyük-
dere Kalafatyeri’nde “Pierre Salomone” (bkz. F. 3), Kağıthane’de “J.
Camondo et Cie”; 1893-1894 tarihli Osmanlı Ticaret Yıllığı’ndan
Haliç Karaağaç’ta “K. Demirdjian”, 1894 tarihli Osmanlı Ticaret
Yıllığı’ndan ise Göksu’da “J. Camando”, Galata’da “Mustafa et Cie”
ve Feriköy’de “Pasquale Rossi” adında tuğla üreticileri olduğu öğ-
renilmektedir. Ayrıca Tuzla’daki “Pedotti”3 fabrikası 1913’de (Gö-
ğer ve Sandalcı 1997), Sütlüce’de “Şahbaz Agia” fabrikası 1882’de,
“Paşabahçe” fabrikası 1910’da, Merter’deki “Haznedar” fabrikası
1918 yılı öncesinde, Büyükdere’deki “Topser” fabrikası ise 1951’de
kurulmuştur (Köksal ve Ahunbay 2006, Koçu 1963).
Araştırma konusu olan özel koleksiyonlara ait tuğlaların üze-
rindeki yazılardan da çeşitli tuğla üreticilerinin isimlerine ve tesis-
lerinin nerede olduğu bilgisine ulaşılmaktadır. Yapılan incelemede
Büyükdere’de 14 adet tesis: “BRIQUTERIE D. DEMETROPOULO
BUYUKDERE”, “BRIQUTERIE HALILBINTIHAMED BUYUK-DERE”
(bkz. F. 4), “BRIQUES BUYUKDERE A.N”, “BIEN PRESSE B.I. BUYUK-
DERE” “ATM ST …. BRIQUETERIE BUYUK DERE”; “HALIL AHMED
BRIQUETERIE BUYUK-DERE”, “MANİZADE & TACHDJOGLOU
BUYUK DERE / CONSTANTINOPLE”, “SARAF BUYUK-DERE”, “BO-
UYOUK DERE 1901”, “D. F BUYUKDERE”, “B-DERE”/“AMS”, “ALI
NAM BOUYOUK DERE”, “KΏΣTHΣ-KOPΦIATHΣ MITONMAP ΣΣE BUYUCK-
DERE”, “TOPSER BÜYÜKDERE”, İstanbul’da 2 adet tesis: “CONSTAN-
TINOPLE”, K. DEMIRDJIAN CONSTANTINOPLE”; Haliç Kıyısı’nda Karaağaç,

3 Pedotti Ailesi üyelerinden Almanya’da yaşayan Martina Pedotti ile bağlantı


kurularak fabrikanın sahibi ve mimarisi hakkında yazılı ve görsel bazı kay-
naklara ulaşılmıştır. Pedotti Fabrikası bu kaynakların ışığında bir başka yazıda
ayrıntılı olarak ayrıca incelenecektir.
183
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Kırkağaç ve Hasköy’de 3 adet tesis: “CARA-AGATCH CONSTAN-


TINOPLE”, “KERK-AGATCH CHAHBAZIAN CONSTANTINOPLE”
(bkz. F. 5), “CHAHBAZIAN HAS-KEUY BRIQUETERIE DE TOUTES
QUALITES”; Boğaz kıyısı-Paşabahçe ve Göksu’da 5 tesis: “SOCIETE
OTTOMANE TUILERIE PACHA-BAGTCHE” (bkz. F. 6), “BRICFIELD
COMPANY Ld PACHA-BAGHTCHÉ”, “H GÖKSU-Osmanlıca yazı ile-
T”, “BRIQUETERIE TUILERIE GUEUK-SOU”, “CHENNE BOSPHO-
RE”; İstanbul yakınındaki Tuzla’da 2 adet tesis: “PEDOTTI” (bkz. F.
7) ve “S. P. TOUZLA” tespit edilmiştir.
Tuğlalar üzerindeki yazı ve işaretlerden hareketle İstanbul dı-
şında Çanakkale yakınlarındaki Mürefte’de 2 adet tesis: “ΑΧΜΕΤ ΑΛΗ
ΠΑΣΣΑ ΜΥΡΙΟΦΥΤΟΝ” (bkz. F. 8)., “DEMETREIUS X LAGHIAS MYRI-
OPHYTON”; Eceabatt’a 3 tesis: “ΙΓ MAΔΤΟΣ”, “ΝΚ MAΔΤΟΣ”, “ΔΔΜ MAΔΤΟΣ”
olduğu belirlenmiştir. Yunanistan’ın Selanik kentindeki “FRATEL-
LI ALLATINI SALONICCO” (bkz. F. 9) firması da İstanbul’a tuğla
gönderen önemli bir üreticidir.
19. yüzyılda faaliyette olan bu tesislerden günümüze ulaşan
olmamıştır. Sadece 2 adet tesisin kalıntıları mevcuttur (Köksal ve
Ahunbay 2006). Bu nedenle tuğla fabrikalarının ve fırınlarının öz-
gün mimarilerine dair ayrıntılı bilgi elde edilememektedir. Sadece
Yıldız Albümleri olarak bilinen 19. yüzyılda düzenlenmiş fotoğ-
raf koleksiyonunda görülen Kağıthane’deki “Ömer Çetinel Tuğla
Fabrikası”nın mimarisi hakkında genel bir fikir sahibi olunabil-
mektedir.

Yapılarda Fabrikasyon Tuğla Kullanımı


Tuğlaların nasıl imal edildiği ve nerelerde kullanıldığına ilişkin
19. yüzyılda basılmış mimarlık kitaplarında özgün bilgiler mevcut-
tur. Bunlardan Paris’te 1827 yılında basılmış “Traité Théorique et
Pratique de l’Art de Bâtir” adlı Rondelet tarafından yazılmış kitapta
yer alan çizimde 13 farklı şekilde tuğla duvar örülebileceği belirtil-
miştir.
19. yüzyıl sonu-20. yüzyıl başına ait bir askeri mimarlık ki-
184
Modernite ve Mimari

tabı olan Osmanlıca matbu yayında “Zemin Fevkinde Kargir


İnşaat”,”Kerpiç Duvarlar”, “Kargir Duvarlar”, “Tuğla İnşaat”, “Ba-
calar”, “Hamam ve Çamaşırhane” ve “Tuğla” başlıkları altında 19.
yüzyılda üretilen tuğlaların niteliği ve yapılarda nerelerde kullanıl-
dıklarına dair bilgiler vardır. Kitapta çok çeşitli tuğla olduğu vurgu-
lanmıştır. En kalitesiz tuğla balçık tuğlasıdır. Kuru tuğla üretilmesi
ve pişirilmesi açısından derecelere ayrılır. Makine tuğlaları genel-
likle kullanım için daha elverişlidir. Prese tuğlalar süslemede kul-
lanılır. Avrupa’dan gelen tuğlalar genellikle yerli tuğladan daha iyi
ise de daha pahalıdır. Ancak yerli tuğlaların da kullanıma elverişli
olanları vardır. İyi tuğlanın yüzleri düzgün ve düz, cepheleri sık ve
ince olmalı, tuğla hamurunda başka yabancı madde bulunmamalı,
diğer tuğlalar ile örülürken açık, madeni bir ses işitilmelidir. Tuğla-
lar genellikle 22-25x11-12x 5.5-10 cm boyutlarında olurlar.
Tuğlalar yapılarda temeller, beden duvarları, volta döşemeler,
kapı ve pencere kemerleri ile sövelerde kullanılır. Yapılarda hafifle-
tilmesi gereken kısımlar ise delikli tuğla ile örülür. Kerpiç duvarlar-
da soba bacaları tamamen taş veya tuğladan örülür. Mutfak, fırın,
demirhane ve nalbanthane gibi ateşle iş görülen yerlerin de ocak ve
bacaları makine tuğlasından yapılır (Demirbaş........).

Genel Değerlendirme ve Sonuç


Bu araştırmanın temelini koleksiyoner Zeki Göğer’e ait olan
263 adet4, Uzay Yergün, Aynur Çiftçi ve Restorasyon Anabilim Dalı
koleksiyonlarına ait 71 adet olmak üzere toplam 334 adet tuğla
oluşturmaktadır. Tuğlaların tümüne ait, boyut ve fotoğraflardan
oluşan, çeşitli ölçütlere uyarak tasnif edilmiş kataloglara yazıda
yer verilemediğinden bu bölümde tuğlaların özellikleri genel ola-
rak değerlendirilmiştir. 334 adet tuğladan üzerindeki yazı veya
yazı+işaretlerden her biri farklı olmak üzere 175 adetinin Osmanlı

4 Araştırmanın temelini oluşturan Zeki Göğer’e ait olan 263 parçalık tuğla
koleksiyonundan 240 parça 2010 yılında bir başka koleksiyoner olan Mehmet
Yaldız tarafından satın alınarak sergilenmek üzere İstanbul’da özel bir müzede
biraraya getirilmiştir.
185
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

dönemi ve 1923 Cumhuriyet sonrası yerli üretim, 8 adetinin ise


ithal edilmiş tuğla oldukları tespit edilmiştir. Üzerinde sadece işa-
ret ve amblem olan 23 adet tuğladan, 7 tanesinin yerli üretim, 3
tanesinin ithal olduğu belirlenmiştir. 13 tane tuğlanın ise üretici-
si tanımlanamamıştır. Yerli üretim tuğlaların 97 adeti 19. yüzyı-
lın ikinci yarısından 20.yüzyılın ilk çeyreğine kadar olan döneme
tarihlenebilir. Bunlardan 25 adetinin üzerinde Osmanlıca (bkz. F.
10), 28 adetinin üzerinde Rumca, 1 tanesinin üzerinde Osmanlı-
ca-Fransızca-Ermenice, 1 tanesinin üzerinde ise Fransızca-İbranice
yazı ile üretici adı/yeri belirtilmiştir. 41 adet tuğla ise Cumhuriyet
dönemi 1923 yılı sonrasında üretilmiştir. Yerli üretim tüm tuğlala-
rın 6 adetinin ve delikli olarak üretilmiş tuğlaların 2 adetinin yan
yüzeyinde, köşe tuğlası olarak üretilmiş olan tuğlalardan 7 adeti-
nin ön yüzeyinde yazı veya yazı+işaret yer almaktadır (bkz. F. 11).
334 adet tuğladan 24 adetinin üzerinde çapa, ay yıldız, yıldız, kuş,
kalp vb. çeşitli sembollerin olduğu tespit edilmiştir (bkz. F. 12-14).
Tuğla boyutlarının 9-13,5 (en) x18-27 (boy) x 3-8,5 (yükseklik)
cm aralığında değiştiği görülmektedir. Eldeki verilerden hareketle
yerli üretim olan 3 cm yüksekliğindeki Cumhuriyet sonrasına ait
“ARSLAN” yazısı damgalı tuğlanın en ince tuğla, yine yerli üretim
olduğu düşünülen 8,5 cm yüksekliğindeki “C ….B” damgalı tuğla-
nın en kalın tuğla, üreticisi bilinemeyen boyu 27 cm olan “ V ….”
damgalı tuğlanın en uzun tuğla, yazısız ve damgasız boyu 18 cm
olan bir tuğlanın en kısa tuğla, eni 9 cm olan Cumhuriyet sonra-
sına ait “PALA” yazılı tuğlanın en dar tuğla, eni 13,5 cm olan ve
yerli üretim olduğu düşünülen “ay yıldız damgalı” tuğlanın en ge-
niş tuğla olduğu tespit edilmiştir. Tuğlaların renginin üretiminde
kullanılan hammaddenin özelliklerine ve pişme derecelerine göre
sarıdan kırmızıya, açıklı koyulu renklerde değiştiği görülmektedir.
İstanbul’daki tuğla üreticileri, hammadde ve sevkiyat kolaylığı ne-
deniyle Haliç ile Boğaziçi’nde yoğunlaşmıştır.
Yapılan onarım ve restorasyonlarda özgün yapım tekniklerinin
değiştirilmesi nedeniyle taşıyıcı ve bölücü duvarlar ile volta döşe-
186
Modernite ve Mimari

melerin kaldırılması sonucu tuğla malzemelerin korunamadığı gö-


rülmüştür. Korunması gerekli kültür varlıklarının tarihlendirilme-
sinde üzerindeki yazı, işaret ve tarihler nedeniyle önemli bir veri
oluşturan tuğlaların korunmasına özel önem verilmelidir. Tuğlalar
endüstri ve mimarlık tarihi açısından özgün elemanlar olduğun-
dan restorasyonlarda biçim ve malzeme özellikleri değiştirilmeden
korunmalı, özel durumlarda yerinde korunamıyorsa belgelendik-
ten sonra ayrı bir yerde koruma altına alınmalıdır. Onarımlar sıra-
sında, tarihlendirme ve yapım teknolojisini göstermesi açısından
önemli bir belge oluşturduğundan bir ya da birkaç tuğla görülebilir
şekilde açıkta bırakılmalıdır.

187
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

Kaynaklar
• Arseven, C.E, (1965). “Sanat Ansiklopedisi”, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları,
İstanbul, 372.

• İnciciyan, P.Ğ, (1976). “XVIII. Asırda İstanbul”, Çev., H.D. Andreasyan, İstanbul
Fetih Cemiyeti İstanbul Enstitüsü Yayınları, 43, İstanbul, 96.

• Brion, G, (1996). “Méthodes de Diognostic Banque de Données et Intervention: les


Centres Villageois”, Le Centre Historique de Marseille - 7, Atelier du Patrimoine
de la Ville de Marseille, Marseille, 7.

• Guillerme, A, (1985). “Matières Premières et Matériaux de Construction“, Images


Du Patrimoine Industriel, Les Cahiers de la Section Française de l’ICOMOS, Lyon-
Vaulx-en-Velin, 13-20.

• Ratier, Y, (1989). “Histoire du Commerce et de l’Industrie de Marseille XIX-XXe


Siècles”, Tome IV, la Terre de Marseille, Tuiles, Briques et Carreaux, Chambre de
Commerce et d’Industrie de Marseille, Marseille, 24-25, 43.

• Yergün, U, (2002). “Batılılaşma Dönemi Mimarisinde, Yapım Teknolojisindeki


Değişim ve Gelişim”, Doktora Tezi (yayımlanmamış). Y.T.Ü. Fen Bilimleri Ensti-
tüsü, İstanbul.

• Önsoy, R, (1988). “Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayii ve Sanayileşme Politikası”,


Ankara: Türkiye İş Bankası Yayınları.

• “Annuaire Oriental du Commerce, de l’Industrie, de l’Administration et de la Magist-


rature”, (1881-1898).

• Mori, A, (1906). “Gli Italiania Constantinopoli”, Modena, 53.

• Çiftçi, A, (2004). “19. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Askerî Mimarî ve İstanbul’da


İnşa Edilen Askerî Yapılar”, Doktora Tezi (yayımlanmamış). Y.T.Ü. Fen Bilimleri
Enstitüsü, İstanbul.

• Göğer, Z, ve Sandalcı, M, (1997). “Tuğlalar”, Tombak Dergisi, Sayı : 17, Horhor


Yayıncılık, İstanbul, 50-58.

• Köksal, G, ve Ahunbay, Z, (2006). “İstanbul’daki Endüstri Mirası için Koruma ve


Yeniden Kullanım Önerileri” , İTÜ Dergisi/a, Mimarlık, Planlama, Tasarım, C.5,
188
Modernite ve Mimari

Sayı : 2, Kısım : 2, 125-134.

• Koçu, R. E, (1963), “Büyükdere Topser Kiremit Fabrikası”, İstanbul Ansiklopedisi,


C.6, İstanbul Ansiklopedisi ve Neşriyat Kollektif Şirketi-Koçu Yayınları, İstanbul,
3263.

• The Allatini website. [Online]. Available: http://www.allatini.gr

• “Demirbaş: Umûm Kol Ordu Mıntıkları Dahilinde İnşâ Olunacak Mebânî-i


Mütenevvia-i Askerîyye İçin İsti’mâl Olunacak Malzeme ve Tatbîk Olunacak Tarz-ı
İnşâ Hakkında Ta’rîfât-ı Umûmmiyyedir”.

Not: Özel koleksiyonunu belgelememize izin veren Sn. Zihni Göğer’e teşekkür
ederiz.

189
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

F.1: Geleneksel Osmanlı tuğlası F.2: Marsilya’dan ithal tuğla

F.3: Büyükdere’de üretilen tuğla F.4: Büyükdere’de üretilen tuğla

F.5: Şahbaz damgalı yerli üretim tuğla F.6: Paşabahçe’de üretilen tuğla

F.7: Tuzla’da Pedotti Fabrikası’nda F.8: Mürefte’de üretilen tuğla


üretilen tuğla

F.9: Selanik’te Allatini Fabrikası’nda F.10: Göksu’da üretilen tuğla


üretilen tuğla

190
Modernite ve Mimari

F.11: Yerli üretim köşe tuğlası F.12: Çapa damgalı tuğla

F.13: Fener damgalı tuğla F.14: Ay-yıldız damgalı tuğla

191
9. Bölüm
Herkes İçin Tasarım
ve Erişilebilirlik
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

194
Modernite ve Mimari

Herkes İçin Tasarım


ve Erişilebilirlik1

1 “Herkes İçin Tasarım ve Erişilebilirlik” atölyesi kapsamında değerlendirilen bu


çalışma; Doç. Dr. M. Ebru Edönmez ve Dr. Alp Sirman yürütücülüğünde, Dilara
Demiralp, Yağmur Onay, Abdulkadir Tekin, Tuğçe Gencer, Yiğit Yavuzer’in
katılımlarıyla 26-27-28 Haziran 2012 tarihlerinde Esenler Belediyesi Şehir
Düşünce Merkezinde gerçekleştirilmiştir.

195
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

196
Modernite ve Mimari

197
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

198
Modernite ve Mimari

ESENLER BELEDİYESİ BÖLGE İNCELEMESİ


Esenler Belediyesi’nde yaklaşık olarak 500,000 nüfus barın-
maktadır. Bu verilerle Esenler m2 başına en çok nüfusun barındığı
bölge konumuna gelmektedir. Nüfusun bu denli yoğun olduğu böl-
gede hizmet kalitesinin önemi de doğru orantılı olarak artmaktadır.
Amaç: Bölgenin mimariyle entegre bir biçimde ticaretinin ve
aldığı hizmetlerin geliştirilmesi, ekonominin artması halk refahı-
nın artması, toplumsal çöküşün azalması.

Güvenlik Sorunları ve Öneriler

KALDIRIMLAR
• Kaldırım yüksekliklerinin her yerde aynı kotta ve düz/
temiz bir zemine sahip olmaması yürüyüşte güçlüklere
sebep oluyor.
• Dükkanların kaldırımları ürün sergisi olarak kullanma-
sı, kullanılabilir temiz alanları azaltmakta ve insanların
yürüyüşlerini zorlaştırmaktadır

• Kaldırım kenarında bulunan mantarların kaldırımla


aynı renkte olması düşük ışık seviyesinde görülebilme-
sini zorlaştırmaktadır. Bu uygulamaların herkes tarafın-
dan farkedilebilir şekilde boyanması sağlanabilir veya
bu mantarların yerine dikdörtgen saksılar konularak yol
ile kaldırım arasındaki ayrım oluşturulabilir ve insanla-
rın takılıp düşmeleri engellenebilir. Ayrıca sokak estetiği
açısından da fayda sağlanabilir.

199
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

• Görme güçlüğü olanlar için düzenlenen uyarıcı sarı ze-


min kaplamalarının düz ve engelsiz olması gerekir. Uy-
gulanan kaldırımlarda bu zeminlerin düz olmaması ve
kaldırım sonlarında uygunsuz bitmesi, sadece söz konu-
su insanlar için değil yolu kullanan herkes için ergonomi
ve güvenlik açısından sorun yaratmaktadır.

MERDİVENLER
• Merdivenlerin korkuluksuz olması düşme tehlikesi yarat-
maktadır. Bu tehlikeyi ortadan kaldırmak adına korku-
luklar veya korkuluk görevi gören saksılar düzenlenebilir.
Bu uygulama hem girişi belirginleştirir, hem de sokak do-
kusuna bir renk katabilir. Bu uygulamayı yapmak isteyen-
lere belediye tarafından saksı, çiçek ve toprak sağlanabi-
lir. Ayrıca diğer dükkanlar da teşvik edilmiş olur.
• Merdiven rıhtlarının standart olmaması iniş ve çıkış-
larda düşme riski yaratıyor. Bu merdivenlerin belirli bir
standartta düzenlenmesi gerekir.
• Kaygan zeminlerin farklı hava koşullarında daha tehli-
keli olması nedeniyle, bu tarz zeminlerin yeniden yapıl-
ması veya kayganlığı azaltmak için basışlar üzerine kay-
mayı önleyici sprey veya dekoratif şilteler konulabilir.

200
Modernite ve Mimari

TRAFİK ve YAYA GEÇİTLERİ


• Kavşaklarda trafik ışıklarının olmaması ve sokaktaki ço-
cuk yoğunluğu büyük tehlike arz eder. Gerekli noktalara
yaya geçitleri ve trafik ışıklarının konulması, bu siste-
min kamera ile denetlenmesi gereklidir.
• Yaya geçitleri olan kaldırımların herkes için kullanıla-
bilir olması için kaymaz zemin ve uygun bir rampa ile
kabartma zeminler kullanılmalıdır.
• Yeşil alanların az olması parkların güvensiz olması ço-
cukların sokakta oynamasına neden olmaktadır. Trafik
yüzünden olabilecek tehlikeler için sokakların belirleyici
tabelalarla işaretlenmesi ve bazı sokaklara özel tabelala-
rın konulması gerekir.
• Kaldırım ve yolların moloz halde bulunması, kaldırım-
ların yeterli olmadığı noktalar yayalar ve sürücüler için
ayrı ve önemli bir tehlike teşkil eder. Böyle yerlerde kal-
dırımların düzenlenmesi ve düzenlenene kadar tabela
ya da şeritlerle işaretlenmesi gereklidir.

201
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

PARK ve OYUN ALANLARI


• Parkların güvenli ve temiz olmaması bölgedeki insanlar
için tehlike arz eder. Gece ıssızlaşan parklar için yeterli
ışıklandırma ve sürekli dolaşan bir güvenlik ekibi olması
öneriler arasında yer almaktadır.
• Düzenli temizlik ekiplerinin parkları ve özellikle çekir-
dek kabuklarını temizlemesi halkın refahını ve mutlu-
luğunu arttırır. Mahalledeki sakinlerin istekleri temiz
ve güvenli bir alan. Bu yüzden ekiplerin düzenli olarak
görevlerini yapması gereklidir.
• Kamera sistemi ile parkların ıssızlaşması ve tehlikeli
hale gelmesi önlenebilir.
• Parklarda eğer varsa kum havuzlarının kaldırılması gere-
kir. Bu kum havuzlarında kedi ve köpek pisliklerinin bu-
lunması çocukların hastalanmasına neden olmaktadır.
• Parklarda varsa havuzların boşaltıldıktan sonra biriken
suların temizlenmesi gerekir. Temizlenmeyen sularda
mikrop ve sineklerin üremesi toplum sağlığı açısından
sakıncalı.
• Parklara girişin herkese uygun olması için girişlerin düz
ve temiz bir zeminden olması gerekmektedir

202
Modernite ve Mimari

Çocuklara Yönelik Hizmetler :


• Çocuklara ve halkın genel kullanımına ayrılmış parklar,
yeterince temizlik ve güvenlik sağlanamadığında kulla-
nılamamaktadır.
• Sokaklarda bisiklet yollarını belirleyecek ve sürücüleri
uyaracak tabelalar bulunmalıdır.
• Çocukların enerjilerini kanalize edebilecekleri yeterli
etkinlik alanının olması toplumsal gelişmeyi hızlandı-
racak, güvenliği artıracaktır. Aksi halde parklara zarar
veren doğaya zarar veren bir gençliğin artması kaçınıl-
mazdır.
• Yeşil alanın az olduğu bölgedeki çocuklar her türlü teh-
likenin, egzoz gazının içerisinde büyümektedir. Bunun
için Avrupa’da yeşil alanların yeterlileştirilmesi için
standartlar oluşturulmuş ve bu m2’ler işlevlerine göre
paylaştırılmıştır.Benzer çalışmalar Esenler’de de sağla-
nabilir.
• Okul giriş cıkışlarında yaya geçidi , uyarıcı levhalar gö-
rülmemektedir. Bunların yapılması görünür hale getiril-
mesi gerekmektedir.Okul çevreleri de çocukların güven-
liğine ve kullanımına uygun düzenlenmelidir.

203
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

ESENLER DİJİTAL KÜTÜPHANESİ ve ÇEVRESİ

Esenler Dijital Kütüphanesi halihazırda var olan ve çocukların


kullanımı açısında faydalı olabilecek bir projedir. Bir bölgenin ge-
lişmesi için en hızlı yol çocukların eğitilmesidir. Örneğin; Rio be-
lediyesi çocuklara 6 ay süresince geri dönüşüm eğitimi vermiştir.
Sonrasında çocuklar bunu ebeveynlerine de öğretmiş ve geri dö-
nüşüm % 70 artmıştır. Geri dönüşümde son 20 yılın en yüksek ra-
kamlarına ulaşmışlardır.
• Esenler Dijital kütüphanesi aynı zamanda tarihsel bir böl-
genin kullanımını sağlamaktadır. Çevresiyle beraber mali-
yeti çok düşük müdahalelerle bahçesiyle kullanılabilir hale
getirilmelidir.Bu kütüphanenin çekim ortamı oluşturması-
nı sağlayacak ve kullanımı arttıracaktır. Gölgelenmiş alan-
lar arttırılmalıdır.
Çevre binalarda sarmaşık ve asmaların kullanılması ,serin alan-
ların artırılması vs. portatif masalarla istenildiğinde meydan, iste-
nildiğinde atölye alanına dönüşebilecek bir bahçeye sahip olabilir.

204
Modernite ve Mimari

Halka ve çocuklara bilgisayar kursları verilerek kütüphanenin kul-


lanımı artabilmektedir.Ve sonrasında anne çocuk sağlığı, ilkyardım vb.
temel kaynakların sağlanmasıyla her yaştan Esenler sakininin eğitimi-
ne ücretsiz katkı sağlanabilir. Bu anlamda annelerin gelişimi ve bera-
berinde çocuklarının da daha sağlıklı bir ortamda büyümesine önemli
ölçüde katkı sağlanacaktır.

205
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

NOTLAR
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
........................................................................................................................................
........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
........................................................................................................................................
206
Modernite ve Mimari

NOTLAR
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
........................................................................................................................................
........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
.........................................................................................................................................
........................................................................................................................................
207
ESENLER ŞEHİR DÜŞÜNCE MERKEZİ

208

You might also like