You are on page 1of 130

AYASOFYA

W. Eugene Kleinbauer
Antony White
Henry Matthews

Çeviri: Handan Cingi

Fotoğraflar: Tahsin Aydoğmuş

Arkeoloji ve Sanat Yayınları


ve Scala Publishers Ltd.
ARKEOLOJİ VE SANAT YAYINLARI
Içindekiler
Türkiye Müzeleri, Anıtları v e Ören Yerleri Dizisi: 2

AYASOFYA
W. Eug ene Kleinbauer
Antony White
Henry Matthews

Yayıniayan ve Yöneten
Nezih Başgelen

Proje Editörü Önsöz 6


Brian Johnson
Engin Akyürek
Redaksiyon
Engin Akyürek, Erkan lldı z
Iustinianos'un Kilisesi 9
Fotoğraflar
Tahsin Aydoğmuş W. Eugene Kleinbauer

Kitap Tasarımı
Anikst Design, Londra
Nika Ayaklanması 9

Bu eser Anthemlos ve lsidoros 9


Arkeoloji ve Sanat Yayınları Hayriye Cad. Çorlu Apt. 3/4
80060 Galatasaray Istanbul 1 Türkiye ve Imparatorluk Projesi 12
Scala Publishers Ltd.
Iustinianos'tan önceki Ayasofya 14
Northburgh House, 10 Northburgh Street
Lond on EC1V OAT Iustinianos'un İlk Kilisesi 17
işbirliğiyle basılmıştır.
Ayasofya'nın Iustinianos Döneminde Yeniden İnşaası 29

lç Sezernesi 33
Bu yayın işbirliği projesi T.C. Kültür ve Turizm Bakanl ı ğı 38
Litürjik Donanım
t ar afınd an desteklenme kted ir.
Yapı Malzemeleri 42
Renk Ayrımı-Baskı-CIIt
Iustinianos'un İkinci Kubbesi 44
Ofset Yapımevi, Istanbul 2004

Sonuç 47
ISBN 975-6561-52-1

ı. B ask ı 2004 !stanbul

© 2004 Arkeo loji ve Sanat Yayınlan ile Scala Pu blishers Ltd.


Her türlü yayın hakkı s aklıdır.
Arkeoloji ve SanatYayınları'nın ve Scala Publlshers Ltd'nin
yazılı izni olmaksızın elektronik, mekanik, fotokopi ve benzeri
araçlar la ya da diğer kaydedici dhazlarla kopyalanamaz,
aktanlamaz ve çoğaltılamaz.

Resimli Başsayfa: Altıncı yüzyıl, Iustinianos dönemine ait orij inal sütun
başlığından detay.

Başlık Sayfası: Hunkar Mahfıli'nden kuzeydoğuya bakış .

Sayfa 8-9: Sultan Ahmet Camii'nden kuzeydoğuya doğru genel g örünüm.

Aksonometrik harita ve plan l ar bu kitap için Anikst Design tarafından özel


olarak çizilmiştir.

Sayfa 82: ©The British Library (Shelfmark ID: Arundel 93 Folio No: 155).
. .
Bizans Dönemi Mozaik Süslemelerl 49 On Beşinci Yüzyıldan Günümüze Ayasofya 81

Antony White Henry Matthews

Giriş 49

Güney Giriş Holündeki Mozaikler 53 Giriş 81

lmparatorluk Kapısı 59 Müslümanların Ayasofya'ya Sahip Olma

Kuzey Timpanum Duvarındaki ve Konusunda lhtiras ve Emelleri 81

Pandantiflerdeki Mozaikler 62 Ayasofya'nın Camiye Dönüştürülmesi 84

Apsisteki Mozaikler 65 Mozaiklerin Örtülmesi 87

tmparator Aleksandros'un Mozaiği 67 Minareler 88

IX. Konstantinos ve Zoe'nin Mozai�i 69 II. Selim Döneminde Mimar Sinan'ın Yaptığı İlaveler 90

II. Ioannes Komnenos ve Eirene'nin Mozaiği 70 Türbeler 93

Deesis Mozaiği 77 III. Murat ve ı. Mahmut'un Yaptırdığı İlaveler 100

Fossati Kardeşler Tarafından Yapılan Restorasyon 106

Hat Sanatı 117

Ayasofya'nın Müzeye Dönüştürülmesi 118

Günümüzde Yapılan Restorasyon Çalışmaları 121

Ayasofya'nın Osmanlı Camileri Üzerindeki Etkisi 121

Ayasofya ile İlgili Di�er Yayınlar 123

Dizin 124

Teşekkür 127

..
Önsöz

Doğu Roma (Bizans) imparatoru Iustinianos'un iradesi bazilikalar Bizans dünyasında vardır ama bunlar boyut,
ile, beş yıl gibi çok kısa bir süre içersinde inşa edildikten teknik ve yarattıkları etki bakımından Ayasofya ile
sonra 27 Aralık 537 günü kutsanarak açılışı yapılan kıyaslanamaz. Kubbeli bazilikaların en büyük ve etkili
Hagia Sophia Kilisesi, 2003 yılının 27 Aralık'ında 1466. olanlarından biri olan İstanbul Saraçhane'deki
yaşını tamamladı. "Kutsal Bilgelik"e ithaf edilen bu Polyeuktos Kilisesi'nde kubbe, doğrudan büyük bir
kilise, 916 yıl boyunca Bizans İmparatorluğu'nun bazilikanın ortasına oturtutmuştur ve iç mekanın üçte
prestij yapısı ve Ortodoks dünyasının merkezi olmuş, birini örtmektedir. Bu yapının, üzerine kubbe konul­
kısaca "Büyük Kilise" (Megale Ekklesia) olarak anılmış; muş bir bazilika olduğu hissedilir, çünkü kubbe Iç
481 yıl boyunca İslam dünyasının ve Osmanlı İmpara­ mekanın tamamına egemen değildir. Ayasofya'nın
torluğu'nun gözbebeği, sultanların "Büyük Cami"si kubbesi, orta nefin yarısını örtüyorsa da, Iki yarım
(Cami-i Kebir) olarak kullanılmış; ve 69 yıldır da kubbe ile öyle bir tamamlanmıştır ki, yapının içine giril­
Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli 'müze-yapı'sı olarak diğinde bütün iç mekana egemen olan bir kubbe
dünyanın her tarafından gelen ziyaretçiferin hayranlığı­ algılanır. Bazilika ise tamamen 'gizlenmiştir. Bu dahice
nı kazanmaya devam etmektedir. Ayasofya, her dö­ mimari tasarım, yapıyı eşsiz ve etkileyici kılan unsur­
nemde bu kenti ziyaret edenleri en fazla etkileyen şey dur. "Gökyüzünde asılıymış gibi duran" kubbeden akan
olmuş insanları adeta büyülemiş, gerek Bizans döne­ ışık selinin bütün duvarları kaplayan mozaik üzerindeki
minde, gerekse Türk döneminde benzer biçimde efsa­ ışık oyunları, olağanüstü mimari kuruluş ile birlikte
nelere konu olmuştur. etkileyici bir atmosfer yaratmaktadır. Ayasofya'nın
Ayasofya, her şeyden önce boyutlarıyla ve mimari ziyaretçilerinde iz bırakan, efsaneleşen yanı, tek
kuruluşuyla etkileyicidir. Gerçi Bizans'ın erken devir­ kubbenin altında bütünleşen, entellektüel bir mimari
lerinde kapladığı alan bakımından Ayasofya'dan büyük zeka ile kurgulanmış çok geniş bir iç mekan ve onun
bazilikal planlı kiliseler vardır, ancak bunlar üç nefe büyüleyici atmosferi olmuştur.
bölünmüş uzun bir salona benzerler; o günün Ama, Ayasofya etkileyici bir yapı olmanın ötesinde
dünyasında hiçbir bazilika Ayasofya'nın kubbesinin bir anlam taşır. Gerçekte bu anlam ve onu güçlendiren
boyutunda bir ku bbe ile örtülü değildi ve böylesine 'etki', onu yaptıran imparatoru n bilinçli bir seçimidir.
bütünlüklü bir iç mekana sahip değildi. Daha büyük bir Merkezi kubbe kavramının, Roma dünyası mimarlık
kubbe ise Roma kentinde, Pantheon'da vardı ama ikonografisinde, imparatorluk ideolojisinin sembolü
silindir biçimli çok kalın bir duvara oturan kubbe, olarak kullanıldığı tekrarlanan bir gerçektir. Antik
sadece 'büyük'tü. Ayasofya'nın dört büyük paye ile Roma'da Pantheon, bu ideolojik mesajı kitlelere ilan
taşınan kubbesi, Pantheon'un kubbesinden daha küçük eden yapıydı. Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti
olsa da, yarım kubbeler, tonozlar ve kemerlerden olan (Yeni Roma) Konstantinopolis'e de, -gerçek
oluşan sofıstike bir sistem ile çok daha geniş bir alanı işlevinin ötesinde- Pantheon'un imparatorluk sem­
örtmekte, çok daha etkileyici bir iç mekan yaratmak­ bolizmini taşıyacak nitelikte bir yapı gerekliydi. Yine de
tadır. Sürekli taşıyıcı olarak beden duvarına oturan bir Ayasofya salt böyle bir gereksinime yanıt veren, güçlü
kubbeyle karşılaştırıldığında da, yalnızca dört tek bir imparatoru n yaptırdığı büyük bir yapı değildir. O,
taşıyıcıya oturan bu boyutta bir kubbe, tasarım, teknik aynı zamanda "dünyanın yeni merkezini" de işaret
ve estetik anlamda bir devrim niteliğindedir. etmektedir. Ayasofya'nın yapılması, Iustinianos'un
Ayasofya'da bir bazilika, kubbe ile örtülmüştür. Bu yeni bütün Akdeniz'i -ya da o günün bütün dünyasını­
bir düşünce değildir; Ayasofya'nın çağdaşı olan kubbeli yeniden Roma Imparatorluğu altında birleştirme

6
..
girişimi ile örtüşmektedir ve bu vizyonunun mimarlık
alanındaki bir yarkısıdır. Yapı, büyük bir iddianın
somutla şmasıdır; boyutlarının ötesinde biçimi de bu
iddiaya göre şekillenmiştir. Yeni "Pax Romanum",
bütün dünyayı sancağı altında bütünleştirmekle

kalmayacak, tek din altında da toplayacaktır; çünkü o


aynı zamanda bir Hıristiyan impa ratorluğudur da. Tek
Tanrı, tek din, tek imparatorluk ve tek imparator; yeni
Pax Ro ma num 'un dünyaya sunduğu formüldür. Bu
düşü nce, Aya sofya'nın görülmemi ş büyükl ü kteki iç
mekanını altında ::ıüt ünl eştiren kubbede
cisimleşmekte, bu yapıya giren -hatta uzaktan, kent
surları dışından gören- herkes tarafından en şiddetli
biçimde duyumsanmakta, bir mesaj olarak herkese
taşınmaktadır. Her döneminde yapıyı ziyaret edenlerin
anlattıkları izleninler, bunun en önemli kanıtını
oluşturmaktadır.
Ayasofya, bulunduğu kent ile bir bakıma
özdeşleşmiştir. Bizans döneminde, bu büyük impara­
torluk kilisesi, Hıristiyanlaşan Roma

İmparatorluğ u'nun (Bizans) başkenti

Konstantinopolis'i, hem imparatorl uğ un hem de Hıris­


tiyan dünyasının merkezi olarak, bütün dünyaya ilan
etmektedir. Aynı işlevi , kentin İslam döneminde de
sürdürmüştür Ayasofya: !sta nbul , İslam dünyasının ve
onu yöneten Osma nl ı İmparatorluğu'nun merkezidir.
Tekrarlanamaz ve aşılamaz olan bu yapı, bu gerçeği n
tanrısal bir irade aracılığıyla tescilidir. Gerçekten de
Ayasofya, hem Bizans kaynaklarında hem de Osmanlı
kaynaklarında "tanrısal irade"nin tecellisi olarak
algılanmıştır. GerçTürkiye Cumhuriyeti ise yapının bu
niteliklerini doğru olarak kavramış ve onu en uygun
işlevle, bir müze olarak bütün insanlığın
yararlanmasına açmıştır. Ayasofya'nın bulunduğu
kentte yaşayanlar olarak kendimizi mutlu ve ayrıcalıklı
hissediyoruz.

Engin Akyürek
Şubat 2004

7
Iustinianos'un Kilisesi
W. Eugene Kleinbauer

Nika Ayaklanması

13 Ocak 532 tarihinde, Bizans'ın ilk imparatorlarından önderliğinde sadık Got birlikleri, iktidarı gasp eden

Büyük Iustinianos'un hükümdarlığı döneminde Hypatius ve isyancıların toplanmış olduğu Hipodırom'a


Konstantinopolis (bugünkü İstanbul), şehirde mey­ girdi ve sonuçta toplu bir katliam gerçekleşti. 30.000

dana gelen en ciddi ka rışıklığın başlangıcına tanıklık ile 50.000 arasında isyancının Iustinianos'un güçleri
etmişti. Bu isyan Hipodrom'un iki büyük grubu olan tarafından öldürüldüğü söylenmektedir. Hypatius
Yeşiller ve Maviler tarafından başlatılmıştı. Bu gruplar, tutuklandı ve idam edildi; ertesi gün cesedi denize
Hipodrom'daki at yarışlarının bitiminde sık sık yangın atıldı. İsyancı senatör ve soylular kaçtılar; bunların
çıkarmaktan, etrafı yakıp yıkmaktan hoşlanırlardı. Bu maliarına el kondu. lsyanın başlamasından bir hafta
sefer de bu gruplar, bazı mahkumların serbest sonra kriz çözümlenmiş ve şehir sakin durumuna
bırakılmasını sağlayamadıklarından, özellikle de dönmüştü.
Iustinianos'un sıkı mali politikalarından ve
bakanlarının zerbalıklarından son derece hoşnutsuz Anthemlos ve İsidoros

olduklarından güç birliği yaptılar ve sloganları olarak tsyanın bastırılmasının hemen ardından Iustinianos
da hem at yarışlarında hem de imparatorluk oyla­ yangın felaketinde harap olan ya da hasar gören
malarında kullanılan aşina bir sözcüğü seçtiler: Nika büyük yapıların yeniden inşaasına koyuldu. Önceliği

(Zafer) . Bunu izleyen olaylar Nika Ayaklanması olarak de Ayasofya Katedrali'nin inşaasına verdiği görülmek­

bilinmektedir. lsyancılar valinin makamına ulaştılar ve tedir. tmparator bu iş için iki kişiyi görevlendirdi:

mahkumların salıverilmesini sağladıktan sonra binayı Tralleisli (Lidya'da) Anthemlos ve Miletoslu İsidoros.
ateşe verdiler. Yangınlar şehrin her tarafına yayıldı ve Çağdaş yazarlar, altıncı yüzyılda mimar sözcüğü

birkaç gün içinde merkezdeki birçok binayı harap etti. yaygın olmasına rağmen, Anthemlos ve lsidoros'tan
Bu binalar arasında Ayasofya Katedrali'nin tamamı, mimar olarak değil rnekhanikos veya mekhanipoioi

yakınındaki Aya lrini Kilisesi'nin ön avlusu, tüm hasta· olarak söz etme ktedirl er . Bu terimler tasarım sanatını
larıyla birlikte Samson Bakımevi, Senato Binası, icra eden çok az sayıda kişiyi ifade etmekteydi. Bu
Khalke (imparatorluk sarayının bronz çatılı girişi) ve kişiler yapı, makina ya da başka eserlerin tasarımını

başka birçok anıt bulunmaktaydı. Kısa sürede askerler yapmaktaydılar ve genel anlamıyla rnekhanike theoria
ve hatta bazı senatörler Maviler ve Yeşiller'le birlik yani 'mekanik bilimi'nin ustaları konumundaydılar. Bu
oldular ve bu gü ruh İmparator Anastasius'un (491- bilim dalı, modern mekanik biliminden çok daha ·geniş
518) yeğeni olan Hypatius adlı bir kişiyi yeni imparator kapsamlı olup modern bir mimarın öğrenmesi gereken
olarak ilan etti. Iustinianos çaresiz durumdaydı: tüm konuları kapsamaktaydı; yalnızca geometri ve
Yönetim şehirdeki kontrolü büyük ölçüde kaybetmişti. fizik kuramiarını değil aynı zamanda antik ve geç
,

Kendisi güvendiği danışmanlarıyla birlikte saraya antik çağda bugünkünden daha önemli olan

kapanmış, deniz yoluyla kaçmaya hazırlanmaktaydı; astronomiyi de içermekteydi.


ancak karısı Theodora'nın yaptığı heyecan verici bir Anthemlos bir matematikçi ve fizikçiydi ve Önemli
konuşmanın, lmparator ve danışmanlarının aldığı Mekanik Cihazlar Hakkmda ya da koni kesitleri ta­

kararın değişmesinde etken olduğu söylenmektedir. rihinde önemli bir konu olan Yakma Aynalan Üzerine

Theodora her ne dediyse - bunu pek bilemiyoruz­ adlı risalelerin yanı sıra, hidrolik konularında da
Iustinianos isyana karşı durmaya ve kendine sadık incelemeler yazmıştı. Bizansiı yazar Agathias'ın
ordu birliklerini görevlendirmeye karar verdi. (532-580 civarı) ifadesiyle Anthemios, 'geometrik
Güvendiği iki general, Belisarius ve Mundus spekülasyonları nesnelere uygulayan ve doğanıın

9
üstte: Nefın
Solda: Batı galeriden iç modellerini ya da taklidi ni yapan' bir bilim ad amıydı .
güneydo§usunda
meki!ının görünüşü. kare yer döşemesi, Ant hemi os u n
' yaptığı deneyler arasında buhar gücü
(Novgorodlu Antony'nin
ve yapay gök gürültüsü ku llana ra k o l uştu rd uğ u
1200 yılında belirttiğine
göre) imparatorun tahtının yapay depremi n yanı sıra, güçlü bir yansıtıcının
bulunduğu yer. Opus ( refl ektö r) yapımı da bulunmaktadır. Bir ipin odak
a/exandrinum tekniğiyle,
noktasında sıkıca gerilerek elips elde
kırmızı ve yeşil porfır,
verde-antique ve granitten edilebileceğinden ilk söz eden kişi d e Anthemios'tur.
dairelerle süslenmiştir. Meslektaşı lsidoros'un geometri ve mekanik hocası

olduğu anlaşılmaktadır. İske nde riyell Heran'un M.Ö.


I. yüzyıl sonlarında yazdığı Tonoz Yapimi Üzerine adlı

kayıp risa lesi için bir yorum yazmıştı r lsidoros aynı


.

zamanda, Arkhimedes'in (Arşimet) eserlerini


düzeltilmiş şekliyle yayımlamıştır. Eukleides (Öklid)
hakkında bir otorite o lan ls ido ros parabol çizimi ne
,

yarayan bir pergel de icat etmiştir.


Yeni Ayasofya'yı tasarlamalarından önce, ne

ll
Anthemios'un ne de lsldoros'un herhangi bir yapı Caesarealı (Filistin'de) Prokopios tarafından De aedi­

deneyimine sahip olduklarına ilişkin bilgi yoktur. ficiis (Yapiiar) adlı eserinde ortaya konmuştur.
Anthemios'un İstanbul'da, Iustinianos dönemi Iustinianos tarafından sipariş edilmiş olduQu anlaşılan

kiliselerinden Serglos ve Bakhas'un (Küçük Ayasof­ eser büyük olasılıkla 550'1erin ortalarında yazılmış,

ya) tasarımını yaptı�ı konusundaki spekülasyonları ancak ya tamamlanmamış ya da hiç düzeltilmemiştir.

do�rulayan hiçbir kaynak bulunmamaktadır. Ancak Bu eser, Iustinianos'un çaQdaşı hükümdarların yapı m

Ayasofya, onların Iustinlanos Için yaptıkları tek projeleri konusunda korunabllmış en ayrıntılı tek
mimari çalışma deQIIdl. 540 yılındaki Pers kuşatması kayıttır. Imparatorluk sınırlarının içinde ve dışında

sırasında, Mezopotamya'daki doQu sınır şehri kargaşalı�ın oldu�u bir dönemde hükümdar olan

Dara'da, selin kontrol altına alınması konusunda, Iustinianos'un, nüfuz alanını genişleterek kendinden

imparator her ikisine de fikir danışmıştı. Iustinianos önce gelen hükümdarlar döneminde oldu�undan

döneminde mechanopoiol'nin uzmanlık alanı büyük daha büyük bir imparatorluk yarattı� ını Prokopios

bayındırlık işlerini olduQu kadar, kilise inşaasını da övgü dolu bir ifade lle anlatmaktadır. Iustinianos
kapsamaktaydı. Kısacası, Iustinianos yeni katedralin batıyı (İtalya) Arian Gotlar'dan geri almış, do�udaki

projesini yapmak üzere deneyimli mimar ya da usta eyaletlerin kendisine baQiılıQını da, Perslerin iler­

inşaatçılan de� ll, teknik bilgileri yüksek ve bilimsel lemelerine raQmen, bölgedeki Monofizit Hıristiyanlan

ilgi alanları geniş olan iki seçkin kişiyi yatıştırarak sağlamıştır. Iustınıanos ıçin imparator­

görevlendirmişti. Fevkalade yenilikçi ve cüretli bir luğun birliğini sağlamak esastı. Bu nedenle paganiz­

anıtın yaratılması için ortam hazırlanmıştı. min kalıntıları ve Arianlzm gibi sapkın mezhepler ya­

Yeni Ayasofya'yı inşa çalışmalan Nika saklanmış, bir lmparatorun önderli�inde, tek ve doğ­

Ayaklanması'ndan 39 gün sonra, 23 Şubat 532 günü ru bir Ortodoks Inancı kabul ettirilmiştir. lmparator, iç

başlamış olabilir. Yeni kilisenin temel atma töreni için uyumu ve dış barışı sağlayan kişiydi. Bu hedefe

ilahi yazarı Romanos Melodes (ölümü 555'ten sonra), ulaşmak üzere Iustinianos, on hukuk adamından

'Depremler ve Yangınlar Üzerine' adlı şiirsel bir vaaz oluşan bir komisyonu, hukuk sistemindeki çok önemli

bestelemiştir. Bu kontaklon, Iustinianos'u, kiliseyi ve şiddetle ihtiyaç duyulan yenilenmeyi

yeniden inşa ettirdiQI için yeni bir Süleyman (Solomon) gerçekleştirmek ve etkin bir şekilde uygulanmasını

olarak övmektedır. Ayasofya'nın yapımı eQer gerçek­ sağlamak üzere görevlendirdi; sonuç, Codex
ten 532 yılının Şubat ayı sonlarında başladıysa, kilise­ Iustinianos adıyla yayımlandı. Bu şekilde oluşturulan

nin ayaklanmada harap olmasından önce de, yasalar, dönemin dini ve sosyo-ekonomık problem­

Iustinlanos'un eski kilisenin yerine yenisini inşa etme lerini yansıtmış ve imparatorluk Içindeki uyumun

planlan yapmış olabilece�ı duşunülebilir. Ancak kay­ sa�lanmasına katkıda bulunmuştur. Ama aynı

naklarda bunu do�rulayacak bilgi bulunmamaktadır. zamanda da Iustinianos Tanrının seçtiği kişi, rahip­

E�er Iustinianos'un niyeti gerçekten bu idiyse, onu kral hatta başrahıp olarak adlandırılmış, bu da

buna sevkeden şeyin ne oldu�unu sorgulayablliriz. imparatorluğun ve ruhani liderliğin her zamankinden

daha sıkı bir şekilde kenetlendiğini göstermiştir. Bu,


tmparatorluk Projesi Iustinianos'un Kilise'nın otoritesini gaspetmek

Iustinianos'un Ayasofya'sını, onun resmi imparator­ düşüncesinde oldu�u anlamına gelmemektedir.

luk politikalarının ışı�ı altında anlamak gerekmekte­ Politika ve din - devlet ve kilise- imparatorun
dir. Iustinlanos'un hedefleri, altıncı yüzyıl tarihçisi Tanrının vekili, yeryüzündeki özel temsilcisi olarak

12
'
hüküm sürdüğü birleşik Ortodoks imparatorluğunun Ortodoks olanlara vaftiz giysilerinin parasını ödemesi

paralel kolları haline gelmiştir. Ancak en önemlisi, ve her birine bir miktar para vermesiyle Ioannes

Prokopios, Iustinianos'un imparatorluk çapında bir 70.000 kişiyi Ortodoks yaptığını öne sürmektedir.

imar programını üstlendiğini vurgulamaktadır. Ele Iustinianos'un kilise inşa etme projesinin

geçirilen ülkelerde şehirler imar edilmiş1 amaçlarından biri de paganları Ortodoks yapmaktı.

Konstantinopolis'de ve imparatorluğun değişik yer­ Iustinianos'un kilise inşa programının temel anıtı

lerinde bayındırlık işleri ve kiliseler yapılmış, hepsinin başkentindeki Ayasofya'nın yeniden inşa edilmesi

de üstünde, sadece Balkanlar'da 600'ün üzerinde kale olmuştur. Prokopios De aedificiis'e bu kiliseyle

olmak üzere, hükümdarlık alanının dış sınırlarında başlamaktadır ve kitapta Ayasofya ile ilgili bölüm,

savunma yapıları inşa edilmiştir. ProkopiOS1 imparatorluğun başka yerlerinde yapılan dini ya da

Iustinianos'u 'dünyayı imar eden kişi' olarak sivil her türlü inşaat projeleriyle ilgili bölümlerden çok

adlandırmaktadır. daha fazla yer kaplamaktadır. Elbette ki

Prokopios'un De aedificiis adlı eserinde askeri Konstantlnopolis'de1 imparator ve tebasının yanı sıra

mimari açıkça vurgulanmaktadır, ancak Iustinianos'un Doğu Kilisesi'nin başpapazı olan patriğin dua edeceği

imar programında kilise inşaası ya da restorasyonu ve ayiniere katılacağı bir katedralin ve diğer kiliselerin

fevkalade öneme sahiptir. Prokopios örnek olarak bulunması gerekliydi. Ancak Iustinlanos için

Konstantinopolis ve banliyölerlnde Iustinianos'un 33 Ayasofya'yı eski tasarımında restore etmek yeterli

kilise inşa ya da restore ettirdiğini belirtmektel olmayacaktı. Katedralln, genel olarak imparatorluğun

arasında Cebel-i Tarık Bağazı'na yakın, Vandal muhteşem cömertliğini ve Iustinianos'un imparator­

Afrikası'ndaki Septum'un (bugünkü Ceuta) da bulun­ luk ideolojisini tam olarak yansıtması gerekiyordu.

duğu yetmiş değişik bölgede Iustinianos döneminde Katedral, Iustinianos'un, imparatorluk otoritesini de

inşa edilmiş kiliselerin varlığından söz etmekte ya da temsil etmeli ve imparatoru gökyüzündeki ilahi gücün

adlarıyla belirtmektedir. Ancak Prokopios, impara­ yeryüzündeki temsilcisi olarak yüceltmeliydi. Mimari

torun Imar faaliyetlerinin pek güvenilir ve kapsamlı bir bir eser olarak da başkentteki ve Roma dahil diğer

kaydını sunmamaktadır. Iustinianos döneminin pro­ bütün şehirlerdeki martyrion'lardan daha üstün

jelerini belgeleyen diğer kaynaklardan, Prokopios ya olmalıydı. Iustinianos'un katedrali, Nika

hiç haberdar olmamış, ya da onları dikkate Ayaklanmasından önce ya da hemen sonra yeniden

almamıştır. Örneğin, Konstantinopolis'deki putperest­ inşa etmeyi, ülkesinde uyum ve birliğin sağlanması

lerin izini sürmekte başarılı olan Suriyeli tarihçi Efesli adına Kilise üzerindeki imparatorluk gücünü sürdür­

Ioannes (507-86 ya da -88 civarı), pagan kültlerin menin bir yolu olarak gördüğü söylenebilir.

hala varlıklarını sürdürdüğü Asya, Frigya, Lidya ve Bizansiı şair Paulus Silentiarius, Ayasofya'nın 24

Karya gibi Küçük Asya'nın batı eyaJetlerinde Aralık 562'de ikinci kez takdis edilmesinin ardından

Iustinianos'un 96 kilise ve 12 manastır yaptırdığını katedral için söylediği uzun bir methiyede, katedralin

ileri sürmektedir. 96 kiliseden yaklaşık SS'inin parası öneminden şöyle söz etmektedir:

imparatorluk hazinesinden ödenmişti. 542 yılında Doğrusu, tüm dünyadan, barbarfardan olduğu gibi

Ioannes, 'Hellenler' olarak adlandırılan paganların Ausonialtlardan da [kendi tebast] her türlü serveti

putperest uygulamalarına son vermek ve onları toplam1ş olan imparatorumuz, Roma'nm tüm ümit­

Ortodoks yapmak üzere Iustinianos tarafından misy­ lerinin mağrur sevincini bağladiği bu ilahi, ölümsüz

oner olarak bu ey aletiere gönderildi. lmparatorun, mabede taştan bir süslemeyi yeterli saymam1ştlr.

13
'
Kilisenin ikinci kez takdis edildi�i günü şair, 'Tanrı tümüyle yıkılıp molozun temizlenmesi gerekmektey- Ayasofya'nın izometrik

ve imparator birlikte kutlanmışlardır' diye nitelemek- di. Kilisenin inşa edileceği alanın bir bölümünün çiz!mi.

tedir. Iustinianos'un Ayasofya'sı S yıl lO ayda inşa kamulaştırılmasına ihtiyaç vardı; çünkü iddia

edilmiştir; bu ölçekteki ve bu karmaşıklıktaki bir yapı edildiğine göre buralarda özel evler bulunmaktaydı.

için, bu inanılmaz derecede kısa bir süredir. Dolayısıyla, yeni kilisenin inşa edileceği alanın

Constantinus'un Roma'daki Eski St. Peter'i tamamla­ Theodosius kilisesininkinden daha büyük olması

ması 80 yıldan fazla sürmüş, Chartres'ın Gotik kated­ önceden planlanmıştı. Kayıtlara geçmemiş olmasına

rali 32 yılda inşa edilmiş ve Salisbury Katedrali'ni rağmen, imparatorun idari düzenlemeler yaparak

yapmak 40 yılın üzerinde bir zaman gerektirmiştir. bunları uygulattığı ve bu düzeniemelerin 531 yılında

Eğer Iustinianos harap olmuş Ayasofya'yı eski Kudüs'te Meryem için yaptırdığı Nea'nın (Yeni Kilise)

tasarımına göre, sadece restore etmekle yetinmiş yapımında uygulanan sistemden daha ayrıntılı ve

olsaydı, kilise belki Iki yılda tamamlanabilirdi. Ancak inceden ineeye düşünülmüş olduğu şüphe

o tamamen farklı bir şey yapmak istemiştir. götürmemektedir. Yeni Ayasofya'nın inşaatı

Ayasofya'nın yeniden tasariarimasının arkasındaki başladıktan sonra, en azından merkezi kubbenin

itici güç olarak, imparator bu proje için mali kay­ altındaki büyük kemerierin yapımına kadar, hızla iler­

nakları sağlamış ve muazzam bir işgücünü bir araya lemiştir. Bu kemerierin yapımında, Prokoplos'un

getirmiştir. Ayasofya'nın yapımı ile ilgili olarak, naklettiği ve aşağıda bahsedilecek olan büyük yapısal

dokuzuncu yüzyıla ait anonim, yan efsanevi bir kay­ sorunlar ortaya çıkmıştır. Kilise yükseldikçe

nak olan Narratio'ya göre, inşaatta her birinin değişiklikler yapılmış ve başlangıçtaki inşaat planını

emrinde 100 kişi çalışan 100 duvar ustası, toplam de�işikli�e u�ratan bazı yeni biçimler yaratılmıştır.

10.000 kişi çalışmaktaydı. Gerçek sayı ne olursa Bu tür bir değişim sürecinin, yüzyıllar sonra

olsun, ekipler çok düzenli çalışmaktaydı ve lojistik Fransa'daki Gotik katedrallerin inşaasında belirleyici

destek de kusursuz derecede iyiydi. Kilisenin tamam­ bir özellik haline geldiği bilinmektedir.

landığı kısa süre göz önünde bulunduruldu�unda,

mimar-mühendislerin, duvarcı ustalarının, oyma ve Iustinianos'tan Önceki Ayasofya

mozaik ustalarının ve diğer bütün zanaatkann bir­ 537 yılının 27 Aralık günü, yeni Ayasofya Patrik Menas

birinden bağımsız olarak değil, birlikte çalıştıkları tarafından törenle açılmıştır. Ayasofya, daha önce

daha olası görünmektedir. Anthemlos ve lsidoros II. Constantius (337-61} döneminde inşa edilen ve

mimari bir taslak hazırlayarak lmparatorun onayını 360 yılında takd is edilen katedralin yerine yapılmıştır.

almışlardır. Bu taslakta planlar, cephe görünümleri Önünde bir avlusu ya da atrium u bulunan II.

ve perspektif çizimler ya da projeksiyonlar yer almış Constantius'un kilisesi, ahşap çatılı, iki yanında birer,

olabilir, ancak tüm projenin bütün ayrıntılarının önce­ belki de ikişer yan nefi olan bir orta neften oluşan bazi­

den sistemli bir biçimde planlanlandığı konusunda likaydı. Yan neflerin her biri, belki de Constantinus'un

soru işaretleri bulunmaktadır. Anthemios'un Kudüs'teki Kutsal Mezar Bazilikası'na benzer şekilde,

'yapılacak inşaatın ön tasarımları'nı [indalmata] birer galeri katı taşımaktaydılar. Daha sonraki Bizans

hazırladığını Prokopios özellikle bildirmektedir. Yeterli kaynakları, dördüncü yüzyıl Ayasofyası'nda mermer

malzemenin tedarik edilmesi gerekmekteydi ve sütunların bulunduğundan söz etmektedirler. Kilisenin

Roma gibi uzak yerlerden bile malzeme getirildiği içinde ya da muhtemelen bitişiğinde 'Oiympas' olarak

iddia edilmektedir. Eski kilisenin kalıntılarının bilinen bir vaftizhane bulunmaktaydı. Güney cephe-

14
ıs
16
So da: Galeri katı planı. sine bitişi k, en az iki katlı bir piskoposluk sarayı yer Konstantinopolis kiliselerinin standart özellikleri olan
Ga.erideki mozaikler almaktaydı, ki Ioannes Khrysostomos'un buradan 'ki­ öğeleri de içermekteydi: bir atrium, belki bir narteks,
çrı bakınız S. 53. liseye inerek' ibadet ettiği söylenmektedir. İlk katedral galerileri ve yan nefleri olan bir bazilika.
Büyük Kilise (he megale ekklesia) olarak tanınmaktay­
!.rl(a sayfada: Güney
dı. lsa'ya referansla Tanrı'nın Hikmeti (Sophia) anlamı­ lustinianos'un İlk Kilisesi
:."'"tpanu m duvarı ve
=unlar.
s... na gelen Hagia Sophia adı, 430 yılı civarına kadar res­ Eski Ayasofya'nın yerine Iustinianos tarafından inşa
men kullanılmamıştır. Constantius'un katedrali 404 edilen yenisi esasen günümüze kadar gelmiş olan
yılında ya nmıştır. Hasarın ne ölçüde olduğu konusunda yapıdır. Son derece karmaşık bir mimari girişim
bilgi bulunmamaktadır, ancak bina 406 yılında tekrar olduğu için, incelenmesi, kapsamlı şekilde gözde can­
kullanılmaya başladığı na göre, yapılan onarımın sınırlı landırılması ve grafik olarak çizilmesi çok güçtür. Ge­
olması gerekmektedir. II. Theodosius (408-50) döne­ nişletilmiş kubbeli bir bazilika olarak tanımlanabilir:
minde çalışmalar sürdürülmüş ve kilise 415 yılında tki yarım kubbe arasında bir merkezi kubbeyle
yeniden kutsanmıştır. Dördüncü yüzyıl yapısının örtülmüş ve uzunlamasına plan ile merkezi planı
planının, bu zaman aralığında değişikliğe uğrayıp birleştiren dikdörtgen bir yapı. 48 x 32 m ölçülerinde
uğramadığı konusunda belge bulunmamaktadır. olan iki narteks ve revaklı atrium hariç tutulduğunda
Bugünkü kilisenin önündeki girişte ve avlusunda iç ölçüleri 70 x 75 m olan yapının toplam uzunluğu
dördüncü yüzyıla ve beşinci yüzyıl başlarına ait yaklaşık 135 m'ye ulaşır. İstanbul'daki erken dönem
kiliselerin kalıntıları görülebilmektedir. Bu kalıntılar, kilise planlarında adet olduğu üzere, dış narteksten
anıtsal bir portiğin sütun sırası döşemesine (stilobat) ve diğer üç yöndeki duvarların her birinden içeriye
çıkan altı basamak ve doğu yönünde dört metrelik eski çok sayıda giriş açılmıştı; kesin sayı bilinmemekle bir­
bir duvar uzantısından oluşmaktadır. 1935 yılında, likte Bizans döneminde kırka yakın kapı bulunmak­
Alfons Maria Schneider tarafından yapılan kazılarda taydı. Ayasofya'nın galerilerine giriş dıştan merdiven
portiğe ait birkaç mimari blok çıkarılmıştır. Schneider, kuleleriyle sağlanmıştı; bu tür rampalı kuleler, İstan­
portiğin anıtsal bir sütun dizisinden çıktığını ve özellik bul'daki kiliseleri n planlarının geleneksel bir özelliği
olarak da, kavisli lentosu olan alınlıklı bir kapı sundur­ olarak daha beşinci yüzyıl ortalarından itibaren belge­
masına sahip bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. lenmlştir. Ayasofya'da neften önce, batıda iki narteks
Schneider'in belirttiğine göre, bu blokların oyma yer almaktadır; bu öğe, Yunanistan'da çağdaş örnek­
süslemelerinin tarzı, II. Theodosius döneminde leri olsa da, şehrin İkonoklast dönem öncesi
yapıldıklarını ortaya koymaktadır. Portiğin doğusunda­ kiliselerinde bilinmeyen bir özelliktir. Aslında, dıştaki
ki erken duvar uzantısı, büyük olasılıkla, kilisenin nerteks atrium un doğu kanadını oluşturmaktaydı ve
duvarı olmayıp dlriurnurı (cıvlurıun) doğu duvarıdır. Bu tamamen kapalı olup tonozla örtülüydü ve buradan iç
duvar, tuğla dizileri ile harçla karıştırılmış moloz taşın nartekse beş kapıdan girilebilmekteydi. iç narteksten
almaşık sıralar halinde örülmesi ve kabaca kare şeklin­ kilisenin nefine ise dokuz kapıdan giriş bulunmaktaydı.
deki küçük taş dizileriyle kaplanmasıyla yapılmıştır Kilisenin batı cephesi ve muhtemelen tüm dışı bir
(bugün ise üzerine birkaç sıra tuğla ile modern bir zamanlar mermer levhalarla kaplanmıştı. Yapının dışı
duvar serneri yapılmıştır). Iustinianos öncesi kilisenin, altıncı yüzyılda, genişlik ve uzunluk yönünden 'uygun
altıncı yüzyılda yerine yapılandan daha küçük olduğu şekilde oranlanmış' ve' kütlesini oranlarının uyumu'yla
ve birkaç derecelik bir açı farkıyla daha güneye doğru birleştirmiş şeklinde tanımlanırken, o tarihten bu yana
hizalandığı anlaşılmaktadır. Bu kilise, erken dönem belirgin değişikliğe uğramıştır.

17
Nefin ortası, bir kenan 31 m olan kare şeklinde bir üste konmuş sütun dizileri ile ayrılmıştır. Yan nefler ve

mekan birimi olup, sınırlan 23 m yüksekli�inde koca­ iç narteks üzerinde yer alan U biçimindeki galeriler

man payelerle belirlenmiştir. Bu payelerio arası, pan­ ise, yerel kilise planlarının de�işmez özelli�i olan

dllntiflerle birbirine ba�lanmı;; dört tane k<ılın, yarım 'uzatılmış kubbeli bazilika'nın merkezileşme e�ilimini

daire şeklinde kemerle geçilmiştir. Dört pandantif güçlendirmektedir. Kavisli, sütunlu eksedralar her iki

41,5 m yüksekliktedir ve benzeri görülmemiş bir katta netlerin ve galerilerin köşelerine doğru, yarım
ölçektedir. Pandantifler, ana payelerio her birinin tepe dairelerio çaprazlarında yer almaktadır ve bunların

noktasından ve dört büyük kemerin arasından içeriye her biri, yine bir dizi penceresi olan bir yarım kubbe ile

do�ru yelpaze biçiminde uzanmakta ve düzgün mer­ örtülmüştür. Bu eksedraların payelerinin yerleşimi,

mer bloklardan yapılmıŞ az çok daire biçimindeki bir yapının nefini oval bir şekle dönüştürmektedir; böyle
kornişe doğru yükselmektedirler. Bu koroişin üstüne bir plan bazilika türü kilise inşaatı tarihinde ilk kez

kubbenin tabanı ile kandilleri yakan ve bakım yapan ortaya çıkmaktadır. Bu merkezi, oval iç mekan, nefin

personelin kullandı�ı kedi merdiveni oturmaktadır. boylamasına ekseninin do�u ve batı uçlarındaki beşik

Yaklaşık 31 m çapındaki kubbe, mermer zemin tonozlar ile daha da uzatılmıştır. Nefin batı ucunda

döşemesinin 56 m üzerinde yükselmektedir. Kubbe bulunan beşik tonozun genişli�i kadar olan ve iki

tümüyle tu�la ve harçla örülmüştür ve üst korniş sütunla üç bölüme ayrılmış olan, hemen hemen yarım

seviyesinden itibaren ıs m yükselir. Ancak 180 dere­ daire biçımindeki pencere, yapının bugün var olan en

celik gerçek bir yarım küre olmayan kubbe, 163 dere­ büyük penceresidir. Buna tezat olarak, nefin doğu

celik bir kavis yapmaktadır. Böylece de yarım ucundaki apsisin yarım daire şeklindeki duvarında, iki

kubbenin merkezi belirgin bir şekilde korniş sıra halinde yuvarlak kemerli üçer pencere yer almak­
seviyesinin altında kalmaktadır. Kubbe, 40 eşit aralıklı tadır. Bu pencere sıralarının her biri kabaca kilisenin

kaburga ile birbirinden ayrılmış 40 içbükey dilimden iki katına denk gelmektedir; ayrıca apsis yarım

oluşmakta ve kubbe kasna�ında da kaburgaların kubbesinin tabanına yakın bir yerde de daha kl.içük

arasında önemli miktarda doğal ışık sağlayan 40 tane kemerli beş pencereden oluşan bir dizi yer almaktadır.

kemerli pencere bulunmaktadır. Kubbenin ve iki yarım kubbenin yan ve düşey yük­

Kubbeyle örtülmüş orta mekanın doğu - batı leri sadece on iki noktada yoğunlaşmaktadır: ana ve
do!)rultusunda iki yanında yer alan buyuk yarım ıkincıl payeler ve payandalar. Böyle muazzam uiı

daireler de, birer yarım kubbe ile örtülmüştür. Bu iki alanın örtülmesinde paye payandaların, kilisenin

yarım kubbenin çapları, hemen hemen merkezi 18 000 m l civarında ve kabaca üç buçuk futbol sahası
kubbeninkine eşittir. Her yarım kubbenin kasnak büyüklü�ünde olan zemin alanında sadece yüzde altı

kısmında ayrı bir ışık kayna�ı sağlayan beş pencerelik ila sekizlik bir yer işgal ediyor olması, bunların n e

bir dizi bulunmaktadır. Yarım kubbelerle örtülü bir çift denli maharetle yerleştirildi�ini göstermektedir.

yarım dairenin bu anıt yapının doğu-batı doğrul­ Hem ılk hem de ikinci kubbe dört pandantifle

tusundaki ana eksenine, duvar, sütun ya da payan­ desteklenmişti. Bunlar Prokopios tarafından, ana

dalada kesintiye u�ratılmadan dengeli bir bileşim payeleri birleştiren dört büyük kemerin anlatılmasının

içinde yerleştirilerek ortadaki yüksek, kubbeli alan hemen ardından şöyle tasvir edilmektedir:

blokunun genişletilmesinde Anthemlos ve lsidoros'un Ve kemerler kare birplana göre birleştirildiğinden

yaratıcı zekası açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu esas arada kalan ktstm dört tane üçgen şeklini almaktadir

alanlar, kuzey ve güney tarafındaki yan neflerden üst [yani pandantifler]. Her üçgenin alt ucu kemerierin

18
Solda: Güneybatı köşede birleşmesiyle giderek daraldığmdan, alttaki açmm dar
galeri ve sütunlar. aÇI olmasma neden olmakta, ancak yükseldikçe
aradaki boşluğun artmasıyla genişiernekte ve destek
Arka sayfada solda: Güney
galeri ve sütunlar. olduğu dairenin yay parçasmda son bulmakta, diğer
[iki] açıy1 da bu seviyede oluşturmaktadır.
Arka sayfada sağda: Kilisenin tek bir yapı öğesinin böyle uzun uzadıya
Güneybatı galeriden
anlatılması olağan dışı bir özelliği ima ediyor gibi
mermer kapının görünüşü.
gelebilir. Prokopios'un pandantifleri anlatımını merkezi
kubbenin çok daha kısa bir tasviri izlemekte ve
Homeros'un llyada'da, Zeus'un dünyayı Olimpas
Dağı'ndan sarkıtır şekilde göstermesinden alıntı
yapılarak, 'gökyüzüne o altın zincirle asılmış' ifadesi
kullanılmaktadır. Ayasofya'nın nefi cüretkar bir
genişlikte olup Alpler'in kuzeyinde kalan Avrupa'da
bulunan herhangi bir Gotik katedralinkinden yaklaşık
üç kat daha geniştir. Merkezi kubbe ise on beş katlı bir
binanın yüksekliğine ulaşmaktadır ve en yüksek Gotik
tonazlardan çok daha yüksektir. (Fransa'daki Beauvais
Katedrali'nde koro bölümünün on üçüncü yüzyıl
başlarına ait tonozu 46 m'ye yükselmekteydi ve bilinen
Gotik yapılar arasında en yüksek tonoz olma özelliğini
taşımaktaydı; ancak bu tonoz 1284 yılında
çökmüştür). Avrupa ya da Ortadoğu'da Ortaçağ'a ait
başka hiçbir yapının içi Ayasofya'nın yüksekliğine
erişememiştir. Ne de daha önce Romalılar ya da
Bizanslılar kendilerine böyle azametli bir mekan inşa
etmişlerdir. Iustinianos'un kilisesinin büyük başarısı,
bu eser karşısında hayretler içinde kalan çağdaşlarının
dikkatinden kaçmamıştır. Prokopios'a göre kilise
gökyüzüne ulaşmak üzere yükselmekte, diğer
yapilarm arasmdan sivri/erek tepelerden şehre bak­
maktadır. Onu süslemektedir, çünkü onun bir
parçasıdır. Ancak kendi güzelliğiyle yücelmektedir
çünkü kentin kendisine hakim bir parçası olsa da,
kentin üzerinde öyle bir yüksekfiğe erişmektedir ki
şehir oradan bir gözetierne kulesinden bakılıyormuş
gibi görülebilmektedir.
Zemin katındaki sütun dizisinin ve nefi, galeri ve
daha yukarıdaki kornişleri saran galerilerin yarattığı

21
1
_/ \
'

\
'
\
\'

\
\ --
"< -·----
yatay etki, iç mekanın salınan düşeyliğiyle göz alıcı üstte: Apsis yarım Arka sayfada solda:
şekilde ve ustaca bütünleştirilmiştir. kubbesinde Meryem ve Batı galeriye kuzeyden
Çocuk İsa mozai{li. bakış.
Bazilika türü kiJiselerin yapım tarihinde ilk kez nefin
ucundaki apsis, tasarımın odak noktası olmaktan Sağda: Yarım daire Arka sayfada sağ da: Batı
çıkmaktadı r Artık nef mekanının tamamı ziya retçile ri
. şeklin deki galerilerl, galerinin ortasındaki üç

yükselen yüzeyleri ve camlı pencereleri algılamaya, sütunları ve sütun kemerli açıklıkla aıa nefe
başlıkl arıyl a güneybatı köşe. bakan kısmın -lmparator
yüksek merkezi kubbeyi ve ona bitişik iki yarım
yeri- güneyden görünüşü.
kubbeyi seyretmeye davet etmektedir. Prokopios'un
doğru bir şekilde ifade ettiği gibi yine de, kilisenin üst
bölümlerindeki öğelerin tümü
ziyaretçi/erin gözlerini uzun süre sadece birinin
üzerinde tutmalanna izin vermemektedir; her aynntJ
gözü ve dikkati kendine çekmektedir. Böylece göz
sürekli etrafta dolaşmakta ve seyirci, diğerlerinden
daha çok hayran/tk duyarak seyredebileceği belirli
ö ğeler seçemez hale gelmektedir.
i

Iustinianos'un nefi, tonozların, kemerlerin,


kornişlerin ve pencerelerin benzeri görülmemiş kavis
ve ters kavis sisteminin ve açıklıkların yarattığı
hareketli, süzülerek yükselen bir akıcılık sergilemek-

24
tedir. Orta nefin büyüklü�ü, etrafını çeviren yan maktadır.
nefler ve galerileri n daha küçük ölçe�iyle belirgin bir Başlangıçta, beşınci yüzyıl ortalannda Aziz Ioannes

tezat oluşturmaktadır. Bu yan nef ve galeriler, daha (Studios) Bazilikası'nda ve daha sonra Iustinianos'un

önceki Bizans bazilikal kiliselerinde oldu�u gibi, orta Konstantınopolis'de yaptırdı�ı Serglos ve Bakhos

nefin açıklı�ını yansıtmamaktadır. Aksıne, bu çevre­ Kilisesi'nde (Küçük Ayasofya) her iki katta da tam bir

sel koridorlar genişlikleri boyunca uzanan kemerlerle dikey hiza sa�lanmıştır. Her iki kilisede de zemin kat­

mekan birımierine bolünmüşler, her iki katta da taki sütun dizisinin üzerinde bir arşitrav vardır; oysa

kubbesel tonozlar ve beşi k tonozlarla örtülmüşlerdir. Ayasofya'da kemer bulunmaktadır. Ayasofya'da

Daha önce yapılan kiliseleri n inşa tarzının aksine bu sütun dizisinin sıralanışı bu yönden tamamen yeni

açıklıklar yan yana eklenmiş birimler olmayıp, birbir­ olup klasik üslupta de�ildir. Bunu farkeden Paul us

lerine ba�lanmıştır. Silentiarius kavisli eksedra için şunları söylemiştir:

Kilisenin iç tasarımının başka bir önemli özelli�i de 'insan iki sütunun üstüne üç tane ikili sütunu cesurca

zemin kattaki sütun dizisi ile galeridekllerin birbiriyle oturtan ve tabanlarını boşlukta bırakmakta mahzur

uyumlu olmamasıdır. Sütunların çap ve yükseklikleri, görmeyen adamın bu kararı karşısında hayrete

ana payandalar arasındaki ve kavisli eksedradaki düşebilir'. Apsisin içindeki ve kilisenin batı ucundaki
sütun aralıkları iki kat arasında farklılık göstermekte­ dengeli tasarımdan anlaşıldı�ına göre büyük olasılıkla

dir. Kuzey ve güneydeki ana payeler arasında ıo m başlangıçtaki proje, üste konan sütun dizisinde çok

yüksekli�indeki dört adet verde-antique sütun zemi­ daha buyuk bir uyumu gerektirmekteydi. Ancak

nin üzerindeki beş kemeri, ikinci kattaki altı tanesi ise büyük payandalar arasındaki dört büyük sütun alçak

yedi kemeri taşımaktayken, eksedrada yaklaşık 7.5 tabanlar üzerine oturmakta, öte yandan porfir sütun
m yüksekli�inde (muhtemelen monolitik} iki porfir gövdeleri, bir tezat olarak beyaz kaideler üstünde
sütun aşa�ıdaki üç kemeri, yukarıdaki dört yükselmektedir ve bu o�el erin ilk düzenienişinin de

verde-anttque sütun da üst kattaki kemerleri böyle oldu�u kesindir. Zemin kat sütun dizisinin

taşımaktadır. Erken dönem Bizans mimarlık tarihinde inşaası tamamlanınca Anthemlos ve tsidoros'un kök­

ilk kez, galerı seviyesindeki sütunların dizilişi zemin ten bir de� işiklik yapmaya karar vermış olabilecekleri

kattakilerin dizllişiyle aynı hizada de�ildir. Gerçekte, düşünülmektedır, çünkü zemin kattaki verde-antique

böyle bir düzen Bizans öncesi yapılarda bulunma- ve porfir sütunlar boyutunda sütunlar ikinci kat için

26
Solda: Mermer kapıdan temin edilememiş ve burada daha küçük sütunların isidoros'a yeniden inşa ettirdiğini bildirmektedir ve
detay. kullanılması gerekmiştir. Galeri katında daha küçük bu, günümüze kadar korunmuş iki yazıtta da

sütunların kullanılması daha az sütun aralı�ı do�rulanmaktadır. Genç lsidoros gençli�inde


Arka sayfada solda: zemin
katın güneybatı köşesi ve bırakılmasına ve dört ana payeni n enine kesitlerinin Suriye'de Fırat ırmağı üzerindeki müstahkem kent
kü p . de daralmasına yol açmıştır. Sebep ne olursa olsun, Zenobia'nın surlarının sağlamlaştırılması nda, a slen
bu de� işiklik galeri sütun dizisinde daha büyük bir Konsta ntin opolisl i olan mekhanopoios Ioan nes'in
Arka sayfada sağda:
açı klı k hafiflik duygusu yaratmaktadır ve tasarımın
, ortağı olarak çalışmıştı. Genç lsidoros'un Ayasofya'nın
Güneybatıdaki galeri,
bu ayırt edici özellikleri, strüktürün zemin kattan kubbesini yeniden inşa etmesi, 530'1arda tüm kilisey i
sütunlar, sütun kaideleri ve
mermer korkuluk levhaları. yarı m kubbelere, oradan da tepede yüzen merkezi inşa etmek için geçen zamanın üçte ikisi kadar bir
kubbeye do�ru yavaş yavaş artan bir biçimde cis­ süreyi kapsadı. Katedralin tamamlanıp yeniden takdis
manilikten uzaklaşması anl amına gel mekted ir . edildiği 24 Aralık 562 tarihinde Iustinianos hala taht­
taydı. Dikkat çekici olan, Genç lsidoros'un inşa ettiği
Ayasofya'nın Iustinianos Döneminde kubbenin 1400 yıl ı aşan bir sü redir ayakta kalması,
Yeniden İnşaası kısmen yeniden yapılmakla birlikte, günümüze kadar

558 yılının Mayıs ayında, dört yıl d an beri süregelen gelmiş olmasıdır. Kubbenin üçte biri (on üç kabu rga )
bir dizi deprem sonucu nda Anthemlos ve lsidoros'un
, ve batıdaki kemer 989 yılında bir depremde çökmüş
inşa etti� i kubbe, doğu tarafındaki büyük kemer ve ve ünlü Ermen i mimar Trdat tarafından yen iden inşa
yarım kubbeyle birlikte çöktü. Kubbenin tasarımı ile edilmiştir. öte yandan, 1343 ve 1344 yıl larındaki bir
il gili tartışmalar bulunmaktadır. Görgü tanı�ı dizi deprem sonucunda, doğudaki yarım kubbe ve
Agathias, kubbenin hafifelips şeklinde oldu�unu büyük kemer çökmüş, büyük kubbenin başka bir üçte

ancak bu şeklin başlangıçta böyle tasarlanmadığını, birlik bölümü de (başka on üç kaburga) 1346 yılında
inşa sırasında kuzey ve güney payeleri ile kemerierin çökmüştür. Bu bölümlerin yeniden inşaası da 1354
dışa doğru eğilmeleri sonucu ortaya çıktığını belirt­ yılında Phakeolatos denetiminde, stratopedarches
mektedir. Anthemlos ve İsidoros'un kısa ömürlü (büyük kumandan) Astras ve Latin uyruklu John
merkezi kubbesi ya bingi bir kubbeydi ya da şu andaki Peralta adlı iki mimar tarafından tamamlanmıştır.
kubbede olduğu gibi pandantifler üzerine kurulu, Kubbenin onuncu ve on dördüncü yüzyıllarda gerçek­
muhtemelen pencere!i bir kasnağı ve kediyolu olan leşti rilen yeniden inşaasında Genç İsidoros'un altıncı
bir kubbeydi. Gerçek şekli ne olursa olsun, bu kubbe yüzyılda yaptığı tasarım esas alınmış ancak işçilik
ilk Ayasofya'nın temel özelli�ini ol uşturmaktaydı ve kalitesi eskisine oranla daha düşük olmuştur.
altıncı yüzyılda onu seyredenlerde uyandırdığı Günümüze kadar gelmiş olan kubbe, Genç lsidoros'un

hayranlık, yerine yeniden yapılanın uyandırdı�ı tasarımını yapmış olduğu kubbedir.


hayra nl ı ktan çok daha büy üktü . Kilisenin ilk kubbesini saymazsak, böyle cüretli
lik ku bben in yerine yenisi, ölen Miletoslu ölçekte ve tasarımda bir kubbe, ne
lsidoros'un ye�eni mekhanopoios Genç lsidoros Konstantinopolis'de ne de erken Bizans döneminde
tarafından inşa edildi. 558 yılında, kubbenin yeniden başka bir yerde yapılmıştır. Daha sonraki yıllarda da

inşaası ile görevlendirilmeden önce Genç lsidoros , Bizans'ta bu kubbenin bir benzeri yapılmamıştır. Sekiz

eyaletlerde kent duvarlarını yeniden inşa etmesiyle yüz yıl kadar bir süre Ayasofya, dünyadaki en büyük
sivri lmişti. Prokopios, imparator Iustinianos'un 550 tonozlu yapı olma özelli�ini sürdürmüştür.
yılında Kuzey Suriye'deki Chalcis şehir surlarını Genç Günümüzde de dünyada tuğladan yapı l mı ş üçüncü

29
----

-----
--
-
\.,--
-
büyük kubbeye sahip yapıdır. 532 ile 537 yıllan devir kiliselerinde de etrafiarını saran avlular bulun­
arasında inşa edilen kilisenin tasarımında yapılan maktaydı. Iustinianos döneminde şehrin iskan edilmiş
di�er büyük değişiklıkler arasında, kuzey ve güney alanları epeyce kalabalıklaşmıştı. Görgü tanığı
timpanumların büyük olasılıkla 869 depreminin tahri­ Agathias'ın ifadesine göre, 'şehrin her semti öyle
batından sonra, bugünkü biçimiyle yeniden inşa edil­ yoğun şekilde iskan edilmişti ki hiçbir engeli olmayan
miş olması bulunmaktadır. Genç !sidoros'un kubbeyi açık alanlar son derece nadir görüntülerdi.
yeniden inşa etmesinden sonra, kuzey ve güney tim­ Iustinianos'un katedralindeki avlular Bizans'ın eski
pan um duvarlan bugünkünden daha fazla pencereli akropolünde, kente ait dini bir sembol olarak onun
alana sahip oldu�u için içeriye daha fazla ışık girmek­ şöhretini artırmakta ve vurgulamaktaydı. Guillaume·
teydl. Ayrıca, 1317 yılında yapının kuzey ve doğu Joseph Grelot'un tstanbul'u ziyaret ettiği 1672 yılına
cephelerine dış taraftan kütlesel payandalar inşa edil­ kadar, Ayasofya'nın avluları yıkılıp yerine batı, güney
miştir. Halen üst narteksin duvarına yaslanmış olarak ve kuzey cephelerinde Türk tarzı avlular yapılmıştı.
duran dört uçan payandanın hep on üçüncü yüzyılda Grelot gravurlennde Türk tarzı avlulardan ikisini
Haçlılar tarafından yapıldığı düşünülmüştür, ancak resmetmiştır. Bunlar, daha önceki Bizans avlulan
yirminci yüzyıl sonlarına doğru yapılan araştırmalar hakkında takribi bır fikir verebilmektedir.
bunların büyük olasılıkla 869 ya da 989'dan sonra Kilisenin kuzey tarafında bır yerde, şekli belirlene­
ilave edilmiş olduklarını ortaya çıkarmıştır; eğer bu meyen büyük bir Bizans vaftizhanesi (Büyük
doğru ise, bunlar mımarlık tarihinde kayda geçmiş en Vaftizhane) yer almaktaydı; bugün bunun bütün
eski uçan payandalardır. Yapının dört köşesindeki izleri ortadan kalkmıştır. Iustinianos döneminde inşa
minareler, Osmanlıların Konstantinopolis'i fethedip edilen daha küçük, sekizgen planlı bir vaftizhane
(1453) Hagia Sophia Kilisesi'ni camiye (Ayasofya (Küçük Vaftizhane) kilisenin güneybatısında,
Camii) dönüştürmelerinden sonra Ilave edilmiştir. bugünkü girişin yakınında hala ayakta durmaktadır.
Iustinianos'un kilisesinin başlangıçta yapılan ek Batı galerinin güney ucunda patrik sarayının bir
yapılan bir dereceye kadar hala gözde kalıntısı korunmuş durumdadır. Güneybatı kapı sun­
canlandırılabilir. On dokuzuncu yüzyıla kadar kısmen durmasının yakınında bulunan horologton ya da saat
korunmuş olan atrium bugün ortadan kalkmıştır. binası (muvakkithane) muhtemelen Iustinianos
Schneider'in 1935'teki kazılarında tekrar ortaya dönemine aittir. Iustinianos dönemi öncesine ait
çıkanlan atrium 48 x 32 m boyutlarında, dikdörtgen skeuophylakion (hazine bınası) yapının kuzeydoğu
planlı olup üç cepheden - kuzey, güney ve batıdan ­ köşesine yakın bulunmaktadır. Galerilere girişi
almaşıklı olarak payanda ve sütunlarla taşınan revak sağlayan üç dış merdiven rampası gunümüze kadar
ile çevrelenmişti. Kilisenin dış narteksi, atriumun kalmıştır; güneydoğuda da dördüncü bir rampanın
dördüncü cephesini oluşturmaktaydı. Paulus mevcut olabileceği düşünülmüştür.
Silentiarius'un bildirdiğine göre atriumun ortasında, Başlangıçtan beri Ayasofya, 110 m kuzeyınde bulu­
kilisenin batısında, Karya merrnerinden yapılmış nan Aya !rini Kilisesi'ni de içine alan kutsal bir alanda
büyük birfıskıye (phiale) bulunmaktaydı. Şair, 'kutsal yer almıştır. Aya İrini, I. Constantinus döneminden
kilisenin dışında, yan taraflannda ve çevresinde, her önceki bir Hıristıyan bölgesinde inşa edilmiş olabilir
yerde görülen açık avlular' dan söz etmekte ve böylece çünkü tarihte adı Eski Kilise (he palala ekklesia)
'kilisenin her taraftan gelen parlak gün ışığında yüzer olarak geçmektedir. Kilise tarihçisi Sokrates, Büyük
gibi' göründüğünü ifade etmektedir. !stanul'daki erken Constantinus'un bu eski kiliseyi büyüttüğünü ve

32
süsledi�ini bildirmektedir. Ayasofya ve Aya İrini ortak altıncı yüzyılda da izleyenierin dikkatini çekmekteydi:
bir duvarla çevrilmişti ve Ayasofya'da görev yapan Kiliseyi süsleyen sütun/ann ve merrnerierin güzel­
din adamları Aya İrini'de de hizmet vermekteydi. 404 fiğini kim anlatabilir ki? İnsan kendini renk renk
yılından sonra Ayasofya'nın onarımı sırasında Aya çiçeklerle bezenmiş bir kirda hissedebilir. Ve insan,
İrini şehrin ana kilisesi görevini görmüştür; 381 baz1larmm moru, baz1larmm yeşili, diğerlerinin çiçeğe
yılında yapılan Konstantinopolis Konsili'nin de burada dönüşmüş kJrmJZJSJ, parlak beyazlar ve doğamn bir
toplanmış olabileceği düşünülmektedir. Aya İrini, 532 ressam gibi, en z1t renklerle çeşitiemeleri karş1smda
yılındaki Nika Ayaklanması sırasında ciddi şekilde hayrete düşecektir.
hasar görmüş ya da yıkılmıştır. Aynı din adamları, bu Paul us Silentiarius da Ayasofya'nın mermer duvar
kutsal yapılar toplulu�undaki üçüncü bir kilisede de kaplamalarının resim sanatını andırdı�ını gözlemle­
hizmet vermekteydiler. Bu kilise, Ayasofya'nın 100 m mektedir. Şair, 'azametli kilisenin güçlü duvarlarında
batısında, bakırcılar mahallesinde, II. Theodosius ve kaplamaları'nda bulunan on iki ayrı tür mermer­
döneminde (408-50), muhtemelen kız kardeşi den söz etmektedir. Büyük ölçüdeki kayıplara
Pulkheria (399-453) tarafından inşa ettirilen rağmen bu türlerin hepsi kilisede hala görülebilmek­
Khalkoprateia'daki Theotokos'tur. Ayasofya ve Aya tedir. Bu türler arasında Boğaz civarından beyaz
İrini, Iustinianos tarafından 532'den itibaren yeniden damarlı siyah taşlar, Yunanistan'da Carystus'tan yeşil
tasarlanıp inşa ettirilirken, bu kilise patrikhane kilise­ mermer, Frigya'dan çok renkli taş, Mısır'dan gümüşi
si olarak hizmet görmüştür. lekeli porfir, Sparta'dan zümrüt yeşili mermer,
kırmızı ve beyaz damarlı !sauria mermeri, Libya'dan
İç Bezemesi sarı bir taş, oniks ve diğer nadir mermerler bulun­
Iustinianos'un ilk kilisesinde nefi, yan nefleri, galeri­ maktadır. Zemin, büyük kısmı günümüze kadar gelen
leri ve narteksi, renkli mermerden sütunlar ve duvar yerel Prokonnesos (Marmara Adası) merrneriyle
kaplamaları süslemektedir. Sütunların mermer kaplanmış ve kuzeyden güneye yeşil mermerden
gövdeleri büyüklük, oran ve renk yönünden karmaşık bantlarla boydan boya kesilmiştir. Tonoz ve kemer­
bir biçimde yerleştirilmiştir: zemin katındaki dört Ierin başlangıç çizgilerine kadar tüm duvarlar ince
büyük payenin arasına Tesalya merrnerinden de nova mermer levhalarla kaplanmıştır. Nefteki payeler ve
yeşil i sütunlar, kavisli eksedrada devşirme porfir duvarlar üç sıra halinde dizilmiş, değişik renklerden
sütunlar kullanılmıştır. Galerilerde ise tamamen yeşil uzun levhalarla kaplanmıştır. Levhalar, tek blok
renkli sütunlar kullanılmıştır. Sütun gövdeleri beyaz halindeki mermerin ikiye bölünmesiyle elde edilip yan
mermer başlıklar taşımaktadır. Zemin katında, farklı yana birleştirildiği için, do�al damarları, merkezi bir
renklerde mermer sütun gruplarının dönüşümlü eksen boyunca simetrik şekiller oluşturmaktadır. Bu
olarak kullanılması Selanik'teki Demetrius Kilisesi'nin kaplamalar yalnızca 20-30 mm kalınlığındadır. Çift
nefine benzemektedir. lik Aziz Demetrius Kilisesi'nin levhalar, uzun tek levhalar ve tüm yatay şeritler mer­
yapıldığı tarih hakkında çelişkiler bulunmaktadır, merden yapılmış çubuk silmelerle çerçevelenmiştir.
ancak yapının incelenmesiyle, kilisenin bugünkü Hıristiyan yapılarının iç duvarları dördüncü yüzyıldan
şekliyle Iustinianos'un hükümdarlık döneminin itibaren mermerlerle kaplanmış olmakla birlikte,
başlarında yapıldı�ı ortaya çıkmaktadır. (mermerden yapılmış mimari pilaster şeritlerin ter­
Prokopios'un sözlerinden anladı�ımıza göre sine) Ayasofya'daki aynı renkten dar mermer lev­
Ayasofya'nın mermerleri, günümüzde olduğu gibi, haların farklı renklerdeki daha büyük panoları

33
çerçevelernesi şeklindeki kaplama yöntemi, belki ilk çoğunlukla Iustinianos ya da imparator (basileos) Yanda: Güneybatı

eksedrada bulunan küçük


olarak bu kilisede ortaya çıkmaktadır. Bu çok renkli monogramlannı taşımaktadır; ancak nadir olmakla
küp.
kaplamalar yalnızca payelerin ve duvarların taş ve birlikte Theodora ya da imparatoriçe (Augusta)
tu�lasını gizlemekle kalmayıp aynı zamanda onları monogramları da bulunmaktadır. Sepet başlıkların ya Arka sayfada solda:
maddesel görünümlerinden arındırmakta, yarı şeffaf, da monogramların hiçbiri diğerine benzememektedir. Narteksin doğu tarafının

düşsel bir durum, gerçek bir akıcılık etkisi yaratmak­ Bu da oymacıların, sanatlarının lerasında hiç de görünüşü: Ortada

imparatorluk kapısı, iki


tadır. Aynı durum 530'1ardan itibaren binanın merkezi küçümsenmeyecek bir özgürlüğe sahip olduklarını
yanındaki dörder kapı ile
kubbesini, yarım kubbeleri ve tonozları kaplayan ve yansıtmaktadır. Bunlara tezat olarak, kilisenin yan mermer duvar kaplamaları.
titrek ışıklar saçan altın mozaikler için de söz neflerinde ve galerilerinde oyma ton tarzı impost
konusudur. Genç lsidoros'un kubbesinin ortası, 'tüm başlıklar ve impost bloklar görülmektedir ancak bun­ Arka sayfada sağda: Apsis
duvarının mermer
dünyanın Kurtarıcı'sının kiliseyi ilelebet koruması için' lar beyaz mermerdendir.
süslemelerinden detay.
daire içinde yer alan muazzam bir haçla bezenmiştir. Gün ışığında, kilisenin içi değişik boyutlardaki
Zemin katındaki sütun dizisinin üzerindeki impost­ sayısız pencereden içeri süzülüp giren huzmelerle
lar ve kemer köşe dolguları, alttan derin olarak oyul­ ışığa boğulmaktaydı. İnsan, bu kilisenin Grek
muş beyaz merrneri e kaplanmıştır. Bu oymalar dan­ Do�u'da ya da Latin Batı'da daha önce yapılan
tel gibi yapraklardan oluşan ve filizleri özgürce ki liselere göre çok daha fazla pencereli olup
dolanıp giden, koyu bir zemin üzerinde asılıymış gibi olmadığını merak etmektedir. Güneşli bir günün
duran süslemelerdir. Galeri katında ise, kesilerek sabahında, ibadet edecek insanlar iç narteksten kili­
yapılmış taş örgüdeki (opus sectile) çok süslü senin orta nefine girdiklerinde ilk izlenimleri, yapının
şekiller, zemin katının kemer köşe dolgulanndaki do� u duvarlarındaki sayısız pencereden içeriye sel
oymaları andırmaktadır. Bu süsleme klasikten gibi akan ışık huzmeleriydi. Paulus Silentiarius ikinci
korkusuzca uzaklaşmadır. kubbenin kemerli kırk penceresinden 'sarı saçlı
Sütun başlıkları da aynı şekildedir. Kilisede, hepsi Şafak'ın ışınları'nın içeriye aktı�ını belirtmektedir.
de beyaz mermerden yapılmış, de�işik tarzlarda Prokopios, kilisede 'pınl pırıl güneş ışıklarının çok bol'
sütun başlıkları bulunmaktadır. Her iki katta ana oldu�unu ve merrnerierden yansıyan güneş ışığının
sütun dizisinin yeşil mermer sütun gövdeleri ve insana, kilisenin 'dışarıdan güneşle aydınlatılmayıp
eksedraların porfir sütun gövdeleri, tepesine ton bu ışıltının içeride oluştuğunu, mabedi n her tarafının
tarzında küçük volütler geçirilmiş 'çanak' biçimi i bol ışık içinde yüzdüğünü' düşündürdüğünü ifade
başlıklar taşımaktadır. Bunların alttan keskin ve derin etmektedir. Büyük olasılıkla, altıncı yüzyıldaki ışı�ın
olarak oyulmuş yüzeyleri yukarıda sözü edilen kemer renk uyumu günümüzdekinden daha yumuşaktı.
köşe dolguları gibi işlenmiştir. Bu başlıklar palmiye ve Bunun nedeni belki de Ravenna'daki Iustinianos
akantus yaprakları ile süslenmiştir. Bu tip başlıkların dönemi kilisesi San Vitale'de, Amorium'daki 'Aşağı
kökeninin çok belirgin olmaması, bunlardaki Şehir Kilisesi'nde ve İstanbul'daki İkonoklazma son­
yaratıcılığı gölgelememelidir. Bu tür, İstanbul'da, rası Bizans kiliselerinde kullanılmış olan ancak
aşağı yukarı aynı çağda yapılmış Iustinianos dönemi ortadan kaybolan renkli pencere camlarıydı.
kiliselerinden Sergios ve Bakhas'un (Küçük Altıncı yüzyılda kilisenin açılış töreni için bestele­
Ayasofya) alt katındaki 'dilimli başlıklar'dan çok daha nen Grekçe ilahide (kontakion), içerideki bu ışık
farklıdır. Ayasofya'nın oyma başlıklarından bazıları yorumlanmaktadır:
yaldızla kaplanmıştır ve başlıklardaki bosaj, İsa'mn bu kutsal kilisesinin ihtişam1, yukandaki

34
gök kubbeden de üstündür, çünkü o sadece gözle ka nca ile almaşıklı kıvrımlar oluşturacak şekilde bir­
görülen bir IŞik sunmakla kalmayip, 'Hakikat birine bağlanmış uzun zincirler' sarkmaktaydı. Bunlar
Güneşi'nin ilahi aydmltğm1 taş1makta, hem gece hem zemine ulaşmadan önce 'birleşik bir dairesel koro'
de gündüz Kutsal Ruh'un kelammm 1şmlan ile oluşturmaktaydılar; bunun üzerine de, ince işlenmiş
muhteşem şekilde aydmlat!lmakta, akim gözleri de cam kapların oturtulduğu gümüş diskler
'Iş1k olsun!' diyen Tann tarafindan tutturulmuştu. Bu, 'insanların başlarının üzerinde bir
aydmlat1lmaktad1r. çember' şeklinde asılı durmaktaydı. Paul us, 'çem­
Ayasofya'nın duvarlarında bulunan çok sayıdaki berin içinde, diskiere yakın bir yerde, üzerinde pek
pencereden içeriye giren ışık, burayı bir ışık hazine­ çok göz bulunan azametli bir haç göreceksiniz'
sine dönüştürmektedir; ışık bilgeliği (sophia) ve demekteydi. Ve yine Paul us, daha küçük ikinci bir iç
getireceği kurtuluşu simgelemektedlr. Işığa yapılan çemberde, kenarında kandiller taşıyan ikinci bir taçın
bu atıf, kilisenin İsa'ya, Tanrı Kelamı'na, Dünyanın varlığından söz etmekte, bunun 'tam ortasında da
Işığı'na, İnsanlığın Kurtarıcısı'na, Herkesin Işığı ve bambaşka bir asil diskin, pariayarak yükselmekte ve
Dirilişi'ne, yani Hagia Sophla'ya ithaf edilmesi ile karanlığı kovmakta' olduğunu anlatmaktaydı. Şair
bağlantılıdır. Paulus, yan neflerde, sütun dizilerinin etrafında ve
Şair Paulus, geceleyin de içerisinin aydınlığa duvarlarda asılı olan kandilleri de tasvir etmekte ve
boğulduğunu 'haşmetli mabedi bir gece güneşi bunların gümüş taslar içine oturtulduğundan,
aydınlatmakta' sözleriyle ifade etmekteydi. bazılarının havada, değişik yüksekliklerde asılı
Kubbeden aşağıya doğru 'pirinçten dövülmüş, birçok olduğundan, diğerlerinin de zeminde durduğundan

37
söz etmekteydi. llave kandiller, kubbe kornişinin gümüş bir küre, bunun üstüne de bir haç yerleştlrll­ Yanda: SUtun başlıOı.

çevresinde ışıktan bir çember oluşturmakta, ayrıca mişti. Sunak masası altın bir levha üzerıne oturmak­

templonun üzerinde de ışık bulunmaktaydı. Bu taydı ve yarı değerli taşlarla bezenmış altından

sayılamayacak kadar çok kandilin bulunması sonucu yapılmıştı. Sunak masasını örten altınla işlenmiş ipek

'aydınlık gece gün gibi gulümsemekte ve pembe örtüde; lsa, Petrus ve Paulus arasında üç bölümlü

topuklu görünmekte'ydi. arkatta ayakta dururken, ayrıca lsa'nın mucizeleri ve

Iustinianos'un yaptığı hayır işleri tasvir edilmişti.


Litürjik Donanım Doğu yarım kubbenin altındaki alanın çoğunu

Iustinianos'un ilk kilisesinin bemasının litürjik kapladığı görülen bema dikdörtgen şeklindeydl ve üç

donanımının 558 yılında rrıerkezi kubbenin çökmesi kapıdan girişi olan açık bir bariyer ile çevrelenmişti.

sırasında tahrip olduğu düşünülmektedir. Bu kısım, alacalı mermerden yapılmış korkuluk lev­

Prokopios'un, litürjik donanımın 20.000 kilo gümüşle haları, bu levhaları n arasında onları yerinde tutan

tezyin edildiğini bildiren kayıtları dışında, kilisenin ilk gümüşle kaplanmış on iki sütun ve bu sütunların

litürjlk donanımının düzenlenişi ve unsurları konusun­ taşıdığı, üzerinde meleklerin, havarilerin, Meryem ve

da hiç bilgimiz bulunmamaktadır. Kubbenin İsa'nın tasvirleri nin yanı sıra pek çok da kandil bulu­

çökmesinden sonra ve kilisenin 562 yılında ikinci kez nan arşitravdan oluşmaktaydı. Korkuluk levhaları,

açılmasından önce bu donanım yeniden yapılmış, imparatorun ve ölen eşi Theodora'nın adlarının baş

belki de kısmen yeniden tasarlanmıştır. Üçte birlik harfleri ni taşımaktaydı. Berna'nın tamamı ya da çoğu

bölümünü bunların anlatımına ayırdığı şiirinde de gümüş levhalarla kaplanmıştı.

Pa ulus Silentiarius bu donanımları ayrıntılı olarak Berna'dan batı yönüne doğru çıkıntı şeklinde solea

tasvir etmiştir. uzanmaktaydı. Bu, ( Batı'daki schola cantorurn'a

Apsiste, yarım daire biçiminde yedi basamaktan karşılık gelen) din adamlarına ayrılmış yükseltilmiş

oluşan bir synthronon bulunmaktaydı . Bu yedi bir geçiş yoluydu ve kenarları küçük payelerle tut­

basamağı n en üstte alanında, ortada gümüş turulmuş mermer korkuluk levhaları ile

kaplanmış patrik tahtı ve iki yanında din adamlarının sınırlandırılmıştı. So/ea'dan ambon'a geçilmekteydi

koltukları yer almaktaydı. Belki 558 yılında kubbenin ve şair Paulus buraya özel bir ilgi göstermişti. Ambon,

çökmesinden sonra ayakta kalmış olabileceği kilisenin boyuna ekseninde, nefın ortasının doğu

düşünülen synthronon'un, yakındaki Iustinianos tarafında bir yerde bulunmaktaydı. Altın yaldızla

dönemi kilisesi Aya İrini'nin günümüze kadar gelen süslenmiş başlıkları olan sekiz tane 'ustaca işlenmiş'

synthronon'unun planına, merdivenlerin altındaki sütun, daire biçiminde ya da oval bır platformu,

kavisli geçit de dahil olmak üzere, benzerlik göster­ kantar'ların altında rahatça durup ilahileri seslendire­

diği düşünül mektedir. Ancak Ayasofya'da böyle bir cekleri bir yükseklikte tutmaktaydı. Mermer ve

korldorun varlığını kanıtlayan hiçbir delil bulunma­ fildişinden yapılmış platforma, biri doğudan diğeri
maktadır. Synthronon'un önünde bir yerde, gümüş batıdan olmak üzere iki merdivenle ulaşılmaktaydı.

sütunlar ustüne oturan 'gümüşten dört kat kemer Arnbon'un tümü, aralannda gümüşle kaplanmış mer­

üstünde yükselen', bir kiborion yer almaktaydı. mer levhalar bulunan daha büyük sekiz sütun la

Sekizgen piramit biçimindeki gümüş kubbesi sunak çevrelenmişti. Bu sütunlar ve altın yaldız kaplanmış

masasının (mensa) üstünde kule gibi yükselmekteydi oyma başlıkları, mavi zemin üstüne altın yaIdızlı

ve üstünü süsleyen akantus yapraklarının tepesine sarmaşık yapraklarıyla süslenmiş, üzerinde bir haç ve

38
...
Solda: Sütun başlı�ı ve kandiller bulunan bir arşitravı taşımaktaydı lar.
kemer. Paul us, 'mermer çayırlarla bezenmiş . . . kuleye ben­
zer ambon'u, nefin denizinden yükselip bemalnı n ana
üstte: Sütun başlı�ı.
gövdesine bir kıstakla bağlanan ve 'iki taraftan dal­
gaların dövdüğü1 bir adaya benzetmişti.
Güney nefin bir yerine bir metatorium ya da
perdeyle ayrılmış bir yer kurulmuştu; ancak bunun
tam yeri kesin olarak belirlenememiştir. Paravananın
ardında, imparatorun kutsal yortu günlerinde ıncil
dinlemesi için bir taht bulunmaktaydı. Theodora,
kilisenin ikinci kez açılmasından yaklaşık on beş yıl
önce ölmüş olduğu için/ ikinci kilisede Paulus
Silentiarius onun için bir yer belirlemek zorunda
kalmamıştır. Ancak ikinci kilisedel kadınlara ayrılan
yerin galerilerde olduğunu belirtmekteyse de, bu
konu tartışmalıdır. Esasen Iustinianos/un kilisesinde
gerçekleştirilen Eucharistia ayininin aşamalarının

41
birçok ayrıntısı aydınlı�a kavuşmamıştır. sine karşın, yeni Ayasofya'da taş esas olarak payelerde, Yanda: Batı galerlde

düzenli sıralar halinde örülmüş tu� la ve harç da duvar­ bulunan bır çıft sutun.
Şair Paulus'un ana hatlarıyla tasvir etti� i litüıjik

donanımın köklerinin yerel litüıjik uygulamalarda larda kullanılmıştır. Açı�a çıkmış tu�la duvarlarda kaba

oldu�u, ancak çok daha büyük ölçekte tasarlandı�ı ve moloz dolgu görülmektedir. Taşlar kireçtaşı ya da yeşil

şehirde daha önce yapılan tüm kiliselerdekilerden çok taştır. Sütunlar ve iç mekanın üç kom işi mermerden

daha pahalı oldu�unu düşünmek do�ru olur. yapılmıştır. Komiş bloklannın bitişti�i yerdeki

Iustinianos'un ikinci kilisesinin lltüıjik donanı mı, kenetlerde, kemer ve tonozların, tonoz başlangıç çizgi­

Ayasofya 1204 yılında Haçlılar tarafından leri arasına gerilen kirişlerde ya da galeri çatılarının

yağmalanıncaya kadar yerinde kaldı. 1261 yılında üstündeki payanda ayaklannın duvarlan arasında demir

Haçlılar'ın Konstantinopolis'i terk etmelerinden sonra kullanılmıştır. Tonozlann ve kubbenin dış yüzeylen

donanım, lmparator Mikhael Palaelogos'un yönetimi de� ışik büyüklük ve kalınlıktaki kurşun levhalarta kapla­

döneminde restore edildi. 1346 yılında merkezi narak korunmuştur. Dört ana payeni n içlerınde de bol

kubbenin do�u bölümü çökünce, litüıjik donanımın miktarda kurşun kullanıldı�ından söz edilmektedir. lç

bir kısmı yine tahrip oldu. Andronikos Palaelogos'un narteksten açılan bütün kapıların ve iç narteksten nefe

eşi tmparatoriçe Anna bunları sonradan restore ettir­ açılan merkezi kapının (lmparatorluk Kapısı) kaplan­

di. Bu donanım II. Mehmet'in 1453 yılında masında bronz kullanılmıştır. Kerestenin, yalnızca

Ayasofya'yı kontrol altına alıp yerine bir mlhrap koy­ ba�lantı kirişleri ve bronz kapıların iç kısmında az mik­

masına kadar hiç dekunulmadan kalmıştır. tarda kullanılmış olması dikkat çekicidir.

Ayasofya'nın büyüklü�ü göz önüne alındı� ında Yapının tamamı, de�işik tipteki tonozlarla örtülmüş

çalışan kadronun da epeyce büyük olması şaşırtıcı ve kalın harç tabakası içine gömülmüş tuQiayla

gelmemektedir. 535 yılında çıkarılan bir kanunda, örülmüş duvartardan oluşmaktadır. Merkezi kubbe,

kilisenin kadrosu 60 papaz, 100 erkek diyakoz, 40 iki yarım kubbe, di�eryarım kubbeler, zernın kat

kadın dlyakoz, 90 diyakoz yardımcısı, 1 1 0 lncil neflerinin ve galerileri n üzerindeki beşi k tonozlar ve

okuyucu, 25 ilahi söyleyen ve 100 de muhafız ve kubbesel tonozların hepsi tuğla ve kalın harç

kapıcıya Inineeye kadar yeni din görevlisi atanmaya­ tabakasının, durumun gerektirdi�i şekilde ustalıkla

ca�ı belirtilmektedir. Her ne kadar bu görevliler üç kullanılmasıyla inşa edilmiştir. Harç tabakalarının ek

komşu kllisede hizmet vermekteydilerse de, sayılan, yerleri 50-60 mm kalınlı�ında ve tu�lalardan daha

katedralin kentin ruhani yaşamındaki önemli rolünü kalın olup harç-tuQia oranı 2:3'tür; böylece strüktür,

yansıtmaktadır. tuğladan çok bir harç kütlesinden oluşmaktadır.

Tu�laların hemen hemen tümünün ortalama boyut­

Yapı Malzemeleri ları, yüzey olarak 0,375 m2 ve kalınlık olarak 40-50

Iustinlanos'un Ayasofya'sını inşa eden duvarcı ustalan, mm'dir; merkezi kubbenin altındaki ana kemerler Ise

Batı'da Roma lmparatorlu�u'ndaki anıt eserlerde yaygın çok nadir görülen ve O, 7m2 'ye varan yüzey ölçüsün­

kullanılan beton un aksine taş, tu�la ve harç deki büyük tuğlalar kullanılarak yapılmıştır; bunların

kullanmışlardır. Buna karşılık İstanbul'daki daha eski ithal edildiği tahmin edilmektedir. Dikkat çekici

yapıların, belki Iustinianos'tan önceki Ayasofya da dahil şekilde, merkezi kubbe (kaburgalar dahil), pencere

olmak üzere, harçla kanştınlmış moloz ya da bir veya kemerlerinin hemen üstünde yalnızca 80 cm

daha fazla taş sırasının birkaç tu�la sırasıyla düzenli kalınlı�ında olup, kaburgaların kubbe örgüsü ile

aralıklarta dönüşümlü olarak örülmesiyle inşa edilme- birteştiQi noktaya kadar yavaş yavaş incelmekte,

42
burada toplam kalınlı�ı 65 cm'ye inmektedir. Ana ku bbe kurmaya karar verdiler. Kuvvetli geometri bil­
yarım kubbeler 0,8 m'nin biraz altında kalınlığa gisine sahip mimarlar, son derece ince hesaplarla
sahiptir ve muhtemelen normal boyutta iki tu�layla kilisenin projesini çizdiler, ancak dört büyük kemerin
örülmüşlerdir. inşaası tonoz başlangıç çizgilerine ulaştığında güçlük­
532 yılındaki Nika Ayaklanması'ndan sonra inşa lerortaya çıktı. Bu güçlükler Prokopios tarafından,
edilen Iustinianos'un Konstantlnopolls'deki yeni olaydan yirmi yıl sonra çok etkileyici bir ifade ile
kiliseleri Kutsal Havariler ve Aya !rini de tamamen aktarılmıştır. Büyük doğu kemeri yükselirken, ana
tuğladan tonozlarla örtülmüştü. Bunun aksine, payeler dışa doğru e�ilmeye başladılar; günümüzde
Iustinianos'un amcası ı. Iustinus'un (518-27) hüküm­ payelerin düşey sapması 6 1 cm civarındadır. Bu
darlığı sırasında kendisi 'veliaht' iken 518/19 eğil me ve deformasyonun nedenlerinden biri, geç
yıllannda Marmara Denizi'ne yakın Hormisdas dona n harçtı. Di�er nedenler ise, ana payelerin temel­
Sarayı'nda yaptırdığı Petrus ve Pa ulus Kilisesi'nin lerinin ve payandaların yetersizliğiydi. Bunun yanında,
çatısı, büyük olasılıkla başkentte daha önce yapılan kuzey ve güneydeki büyük kemerierin altlanndaki
bazilika türü kiliselerde olduğu gibi, geleneksel tarzda timpanum duvarlarına yaptı�ı baskı sonucunda, hem
ahşap bir çatıydı. Ayasofya, Aya İrini ve Kutsal timpanumdaki hem de galerilerdeki bazı sütunlar pul
Havariler'in ıustinianos'a ait muazzam temelleri, aynı pul dökülmeye başladı. Anthemlos ve lsidoros sorun­
şekilde Efes'teki lncil yazarı Aziz Ioannes Kilisesi ve ları imparatora ilettiler ve Prokopios'un naklettiğine
Nika Ayaklanması'ndan sonra yeniden inşa ettirilen göre, imparator sorunun çözümü için şunu önerdi:
diğer kiliseler, batı Avrupa'daki Romanesk döneme ait Büyük kemerin inşaasını tamamlayın. Duvarcı ustalan
tamamen tonozla örtülmüş bazilika türü ilk kiliseler­ imparatorun önerisini yerine getirerek, 'fikrinin
den altı yüzyıldan daha fazla bir zaman önce doğruluğunu deneyle onayladı lar'. Ana payeler ve
yapılmışlardı. Fransa, İspanya, Almanya ve Narman payanda ayaklarına, zeminde ve galeri seviyesinde
!ngilteresi'ndeki Romanesk bazilikalarda olduğu gibi çıkmaların eklenmesiyle, Inşaatın sorunlan geçici
Iustinianos'un Ayasofya'sı da yangına karşı, kendin­ olarak çözümlenirken, strüktürel deformasyonlar
den önce yapılanlardan çok daha dayanıklı bir yapı sürmekteydi. Başlangıçta kubbenin projesi kusursuz
olarak tasarlanmıştır. Iustinianos'un hükümdarlığı bir daire şeklinde yapılmıştı ancak ana payeler ve
döneminde, Konstantinopolis'deki kilise inşaatlarında payanda ayaklannın dışa do�ru oturmaları sonucunda
tuğla tonazun yaygın olarak kullanılmasının temel kubbe, kuzey - güney doğrultusunda, doğu - batı
nedeni, ayaklanma sonucu çıkmış olan şehir doğrultusuna göre 2 m daha geniş bir elips şeklinde
yangınlarının yaptı�ı tahribattır. Bu nedenle Agathias, inşa edildi. Bu ve diğer deformasyonlar ilk kubbenin
Iustinianos'un Ayasofyası'nda 'kilisenin bir daha çökmesine kadar, hatta kubbenin Genç lsidoros
kolayca yanmasını önlemek üzere ahşap malzeme tarafından yeniden inşa edilmesinden sonra da sürdü;
kullanımından kaçınıldığı'nı yazmaktadır. öyle ki günümüzde bu yapı, Batı dünyasında Pisa
Ku esi'nden sonra gelen en deforme yapıdır.
Iustinianos'un İkinci Kubbesi Şüphesiz, Iustinianos döneminden önce de büyük
Az çok birbirine benzeyen çok sayıda anıtsal yapının çaplı tuğla kubbeler inşa edilmişti. tkinci yüzyılda
strüktürel sistemleri ve işlevleri konusunda bilgi sahibi Roma'da yapılan Hadrianus Pantheon'u bunların en
olan Anthemlos ve lsidoros, imparatorun yeni kate­ ünlüsüdür. Pantheon'un, 6 m kalınlığında dairesel bir
dral inin üzerine 100 Bizans aya� ı çapında bir merkezi duvara oturan yarım daire biçimindeki beton kubbesi,

44
43 m'lik çapıyla o güne kadar yapılanların en Pantheon'un anonim mimarı, yapının strüktürünü
büyüğüydü. yazıyla ya da çizimle kayda geçirmediyse ve bu belge
1446 yılında Floransa Katedrali'nin kubbesi Bizanslılar'ın eline geçmediyse, Pantheon'un
Brunelleschi tarafından tasarlanıncaya ve kubbesinin altyapısı Konstantinopolis'de bilinemezdi.
Michelangelo'nun Roma'daki St. Peter'inin kubbesi Ayasofya'nın kubbesinin tamamının yalnızca tuğla ve
1590'da nihayet bitirilinceye kadar da eşsiz olma harçtan oluşmasına karşılık, Pantheon'un inşaasında
özelliğini sürdürdü. Ancak on dokuzuncu yüzyılın dikkatlice tesviye edilmiş travertenler, tüf, tuğla ve
sonlarında Paris'te, metal çerçeveli strüktürlerin kul­ kubbenin üst bölümünde volkanik hafif süngertaşı gibi
lanılmasıyla, Pantheon'un kubbesinin çapından daha çeşitli dolgu malzemesi kullanılmıştır. Ayasofya'nın
büyük bir kubbe inşa edildi. Yirminci yüzyılda da, bet­ mühendis-mimarlarının hiçbirinin Roma'yı ziyaret
onarme kabuk örtüler kullanılarak, 1958'de Paris'te ettiği bilinmemektedir. Anthemios'un Roma'da oturan
219 m'lik kubbe çapı olan Centre National des bir erkek kardeşinin olduğu doğrudur ancak o da
Industries et des Techniques inşa edildi. mechanikos değil doktordur ve mimariye ilgi duyup
Ayasofya'nın karmaşık strüktürüyle ilgili yorumları, duymadığı da bilinmemektedir. Roma'da Pantheon
on dokuzuncu yüzyılda Auguste Choisy başlatmıştır. türünden bir eser daha bulunmamaktadır ve 350
Ancak, strüktürel yapısına ilişkin daha kapsamlı bir yılından Iustinianos dönemine kadar geçen sürede
katkı oluşturan değerlendirme, 1960'1arda Rowland şehirde tuğladan yapılmış bir kubbe inşa edilmediği
Mainstone tarafından yapılmıştır ve onun eserleri, bilinmektedir. Tarihi ve arkeolajik kayıtlar
sonraki strüktürel incelemelerin temelini Ayasofya'nın Roma şehrinin gölgesinde kalma
oluşturmuştur. Daha yakın tarihlerde, Princeton olasılığına engel olmaktadırlar.
Ü niversitesi'nde Robert Mark başkanlığında Iustinianos'un mühendis-mimarları, Doğ·;
mühendislerden oluşan bir ekip, Roma'daki Akdeniz'deki kubbeli yapılara tabii ki aşinaydılar ve
Pantheon'un ve İstanbul'daki Ayasofya'nın yalnızca Güney Anadolu'nun doğu yarısında bulunan
kubbelerinde, üç boyutlu bilgisayar modellernesi tuğladan kubbeleri değil, Anadolu'nun başka yer­
(fınite-element) kullanarak, bu kubbelerin dokusu lerindeki, Konstantiopolis'in batısındaki eyaletlerdeki
içinde güçlerin dağılımını belirlemek üzere bilimsel ve Konstantinopolis'in içindeki örnekleri de bilmek­
incelemeler yapmışlardır. Princeton projesi, teydiler. Türkiye'nin batısında Bergama'daki
Pantheon'un beton kubbesinin daha önceden Asklepios SoterTapınağı, M.S. ikinci yüzyılın
sanıldığı kadar monolitik olmadığını, tabanında, yeni ortasına doğru yapılmış nişli bir rotondadır. Kubbe
dökülen betonun kuruması nedeniyle yoğunlaşan kasnağı ince kesme taştan, kubbesi de radyal olarak
çekme kuvveti ve fırtınalada oluşan ısı değişiklikleri yerleştirilmiş fırın tuğlasından yapılmış olup,
gibi çevresel değerlerdeki iniş çıkışlardan kay­ başlangıç noktasında, dıştan harç -moloz karışımı bir
naklanan boylamsal çatlamalara maruz kaldığını çember ile güçlendirilmiştir. Bu yapı Anadolu'da
ortaya koymuştur. Mark, Anthemlos ve İsidoros'un tonoz malzemesi olarak tuğla kullanımının
Pantheon'un kubbesinin aşağı bölümlerindeki çatla­ başlangıcını göstermektedir. Dikdörtgen bir alanı
maları bildi klerine inansa da, bu şüphelidir. örten pandantif kubbenin Anadolu'da kayda geçmiş
Pantheon'un gerçek konstrüksiyonu içeriden görüle­ en eski örneği, Pamfilya'da bulunan Side'nin doğu
memektedir. Kubbe kasnağının tamamı ve kubbesinin mezarlığındaki mozoledir. Bu küçük strüktürün, M.S.
büyük bölümü mimari süslemelerle örtülmüştür. beşinci yüzyılın birinci yarısında inşa edilmiş ola-

45
bilece�i düşünülmektedir. Bu yapı, orta mekandan açıklığını azaltmayı, iskele kurmadan alt kısmını içeri
genişleyerek çıkan nişlerin üzerine çeyrek kubbeler doğru bindirmeyi ve üst kısmının eğimini daha az
gelecek şekilde tasarlanmış ve (kısmen hala ayakta tehlike yaratacak şekilde sığ yapmayı başarmışlardır.
duran) pandantifler yatay yerine radyal diziimiş Eğer seksen yıl sonra, Anthemlos ve lsidoros böyle
tuğlalarla yapılmıştır. Tuğla ile yapılan bu inşaat önlemler almış olsalardı, Iustinianos'a inşa ettikleri i l k
tekni�i Side'de M.S. üçüncü yüzyıldan itibaren kubbe -orijinal biçimi ne olursa olsun- açıklığı esasen
görülmektedir. Epeyce küçük ölçekli olmakla birlikte Rotunda'nınkinden büyük olmasına rağmen, 558
Side'deki 'Doğu Mozolesi', Ayasofya'daki pandantifler yılında çökmeyebilirdi. Ancak Anthemlos ve İsidoros
üstünde duran merkezi kubbe ve iki yarım kubbe sis­ Rotunda'da kullanılan inşaat yöntemlerini bilmiyor
teminin Pantheon'dan daha yakın bir atası olma özel­ olabilirlerdi, çünkü onların yaşadığı dönemden çok
li� ine sahiptir. önce Rotunda'nın strüktürü Hıristiyan mozaikleriyle
Do�u Akdeniz'de tuğladan yapılmış anıtsal ölçekte tümüyle örtülmüştü. Hiç dakunulmadan bütünlükleri­
kubbelerin günümüze kadar gelmiş bir örneği olarak, ni korudukları dönemde bu mozaiklerin, Rotanda'nın
Kuzey Yunanistan'da, Selanik'teki Galerius zemininden bakıldığında, kubbedeki kavis değişmesini
Rotondası'nın gösterilmesi gerekir. İlk olarak M.S. ayırt etmeyi güçleştirmiş olabilecekleri düşünülmek­
300 civarında inşa edilen Rotonda, 24 m çapı olan tedir.
yarım küre biçimindeki kubbeyi taşıyan 6m Doğu Akdeniz'de diğer büyük kubbelerin, örneğin,
kalınlığında, silindir biçiminde bir duvardan oluşmak­ aşağı yukarı aynı çağda yapılmış olan Adrianople'daki

tadır. Bu kubbenin, radyal olarak yerleştirilmiş (Edirne) Hagia Sophia Kilisesi'nin böyle bir önleme
tuğlalarla örülmüş, birkaç tuğla kalınlığında ve belirli sahip olup olmadığını pek bilmiyoruz. Ancak şuna
bir yüksekliğe kadar harçla karıştırılmış molozla dikkat etmek gerekir ki, Roma ve erken Bizans döne­
desteklenmiş bir kavsarası bulunmaktadır. minde Ege ve !stanbul dahil, Anadolu'da kullanılan
Galerius'un 3 1 1 yılında ölümüyle, kubbenin inşası standart yapı malzemesi beton yerine harç ve
bitirilememişse de büyük olasılıkla beşinci yüzyıl orta­ tuğlaydı ve Iustinianos'un mühendis-mimarları da
larında, bir Hıristiyan kilisesine dönüştürülmesi ve Güneybatı Anadolu'da yetişmlşlerdi. Onların,
şahane mozaikleri n yapılmasıyla bu büyük yapı Pantheon'un kubbesindeki çatlaklardan haberdar
tamamlanmıştır. Selanik bir deprem kuşağında yer olup, oradaki kat kat beton malzemeyi Iustinianos'un
almaktadır ancak Yunanlı uzmanlar, dikey doğrultuda başkentinde kullandıkları standart yapı malzemesine
yaygın çatlaklar görülmesine ra�men Rotanda'nın dönüştürmüş olabilecekleri ne, elde hiçbir belge
kubbesinin hiç çökmemiş olduğunu belirlemişlerdir. olmadan inanmak güçtür.
Şüphesiz günümüze kadar hiç bozulmadan ayakta Ayasofya'nın kubbesi, Roma'daki Pantheon'un
durabilmesine katkıda bulunan bir neden, geç Roma kubbesi model alınarak yapılmamış olsa da, Robert
dönemi yapı ustalarının, tasarımda önlemler almış Mark ve meslektaşlarının çalışmaları bize, tu�la ve
olmasıdır. Kubbenin alt 7 m'lik bölümü, merkezi tonoz beton kubbelerin strüktürel özellikleri konusunda tam
başlangıç çizgisi seviyesinde bulunan bir bir bilgi sunmaktadır. Mark, ayrıca bahsetmeye
yarımkürenün parçasıdır; öte yandan üst bölümün değer, tamamlayıcı bir gözlem de yapmıştır.
(beşinci yüzyıl ortaları) merkezi 2 m daha yüksektedir Iustinianos'un ikinci kilisesinin kubbesinin
ve farklı bir kavis oluşturmaktadır. Bu şekilde, geç kasnağındaki kırk pencereden oluşan halka, ilk
Roma dönemi duvarcı ustaları, kubbenin efektif kubbedeki pencere sayısı lle aynı olabilir; ancak bu

46
kubbe sadece görsel bir etki yaratmak, yarı şeffaf bir etkiyle böylesine güzel bir şekilde inşa edilmiş

kubbenin altın bir zin cirle gökyüzünde asılı durduğu olduğunun farktna varmaktadtr. Ziyaretçinin fikri yük­
yanı lsa masını vermek için cüretli bir şekilde tasarlan­ seklere, Tannya yönelmekte ve onun uzaklarda

m am ıştır. Bu ku bbe aynı zamanda, Pantheon'da ve olmadığtnt, Kendi seçtiği bu mekanda olmaktan
Doğu Akdeniz'deki tuğladan örülmüş kubbelerde hoşlandtğım hissetmektedir. Bütün bu duygular sadece

görüle n ve Iusti nianos'un mühendis-mimarlarının kiliseyi ilk görüşlerinde oluşmamakta, insanlar daha
a şin a olduğu dikey çatlakları önlemek için tasar­ sonraki ziyaretlerinde de hiç görmedikleri bir görün­

lanmıştı r. Ayasofya'nın iki büyük yarım ku b besin in tüyle karşı karştyaymış gibi hissetmektedir/er. Bu
kasnaklarında yer alan beşertane pencerenin müthiş görünümden hiç kimse bıkkmltk duymamakta,

nedeni, Anthemios ve !sidoros'un bu yarım kubbeler­ insanlar içerideyken gördükleriyle heyecanlanmakta,


de de çatlakların oluşabileceği ni düşünmeleri olabilir. uzaklaşttklan zaman ise ondan bahse tmekten haz duy­

Ve çatlaklar gerçekten de ol u şm u ştu r. maktadtrlar.


Kubbede ve yarım kubbelerde pencere açılmasının Iustinianos'un Ayasofya'sı kelimenin tam anlamıyla

nedeni sadece mühendislik hesapları olamaz. Doğu muazzam bir ki lisedir. O çağda yaşayanlar onu 'dünya­

Akde niz'd e daha önceden de pencerel i merkezi da tek' ( 'singulariter in mundo') olarak nitelemiştir.

ku b besi olan kiliseler inşa edilmişti. Böyle merkezi, Yapının ilk iki mühendis-mimarı, ilk elden elde ettikleri
taç şeklinde bir ışık kaynağının ilahi olduğu ve bol ışı klı kavram ve tasarımları denemişlerdir. Bu bilgiler, sayısız
kubbenin ilahi kudretin mekanı olduğu bağlantısı olmasa bile çeş itli yerlerdeki anıtların yazılı ve şematik
zaten kurulmuştu. Konstantinopolis'de 380-81 açıklamaları olup, başka yerlerde ya pıl mış kiJiselerin
yıllarında piskoposluk yapan Nazianzoslu Gregorios, çok üstünde, cesur ve hayrete düşürecek bir yenilik,
Anadolu'da Caesarea yakınlarında Nazianzos piskopo­ maceracı bi r yapı yaratmak için kullanılmıştır. Kilisenin

su (382-84) olmadan önce, aynı şekilde Nazianzos daha önce başka yerlerde yapılan kiliselerden daha
piskopos luğ u yapmış olan babasının, sekizgen şeklin­ üstün olduğunu Prokopios ve Paulus Silentiarius da
deki martyrion kilisesinin merkezi örtüsünü şöyle ifade etmiştir. Ayasofya'nın projesinin göze çarpan
tasvir etmektedir: 'Tepede ışık saçan bir gökkubbe, birkaç yönü, Nika Ayaklanmasından önce aynı yerde
gözleri her taraftan bol ışıkla aydınlatıyor - gerçekten bulunan yapıyı anımsatmaktaysa da, yapının p lanının
içinde ışığın yaşa dığı bir mekan'. B urada , pencere­ son hali, kendinden önceki yapıyla hiç bağlantılı
lerinde oluşan bir halesi olan bir kubbe tasvir edili yor. değildir; ne de esasen başka bir kaynağın ya da örneğin
Yukarıda belirtildiği gibi, pencereli kubbeden giren evrimiyle ortaya çıkmış olduğu söylenebilir. Eğer bura­
ışıkla ilahilik arasında bağlantı kurul ması da kilise başka yapılarla bağlantı kurularak tartışı lmışsa

Iustinianos'un Ayasofya projesinde de uygulanan bir amaç, strüktürünün ve tasarımının başka yapalardan
gelenek olabilir. türemiş olmayıp emsalsiz olduğunu göstermektir.
Sonuç Anthemlos ve İsidoros, kendilerinden önceki kavram ve
Prokopios, Iusti nianos'u n ilk Ayasofya'sına ibadet için ta rzları incelemişler ve aralarından çok azını seçerek
ya da görmek için girenierin nasıl etkilendiğini bir kilisenin ban isin in gücün ü, saygı nl ığını ve amaçlarını
gözlemci olarak kendi bakış açısından şöyle an latmak­ açıkça göstermek üzere bunları yaratıcı bir şekilde

tad ır: değiştirmişlerdir. Sonuç, dünya mimarlık tarihinde bir

İbadet için kiliseye gidildiği zaman insan derhal bu dönüm noktası olmuştur ve bugün de böyle kabul

yaptntn insan gücü ya da yeteneği ile değil, ilahi bir edilme ktedir.

47
Bizans Dönemi Mozaik Süslemeleri
Antony White

Giriş

Yanda: lncil. imparator Iustinianos'un yaşamı süresince Ayasofya, boyaların uygulandığı kesilmiş cam parçalarıydı. Daha
IX. Konstantinos ve Zoe 532 yılındaki Nika Ayaklanması'nda harap olan sonra kullanıla nlar, doğal renkli taşlardan ya da piş­
mozaiğinden detay. Constantinus'un kilisesinin kalıntılarından tekrar miş topraktan özel olarak kesilmiş küpler şeklindeydi.
ayağa kaldırıldı; 558 yılında ilk kubbesi yıkıldı ve Kesinlikle hiçbir tasvirin bulunmayışı, Batı'dan çok
sonra tekrar inşa edilerek tezyin edildi. Böylece otuz Doğu geleneğini yansıtmaktaydı. İlginçtir ki, yapının
üç yıllık bir süre içinde Hıristiyanlık alemindeki en tarihinin başlangıcından itibaren, yani Osmanlıların
devrimci ve en cesur kilise tasarlanmış, planlanmış, fethiyle tüm figürlü bezemenin yasaklanmasından
inşa edilmiş ve tezyin edilmiş oldu. Bu, Tanrı ile 900 yıl önce de, orijinal süslemede tasvirler ve öykü
insanoğlu arasında aracılık yapan bir imparatorluk anlatan figürlü bezerne bulunmamaktaydı. Bu eğilim
yönetiminin, dini bir merkez yaratmak amacıyla tasar­ Hıristiyanlık zamanında bile ikenaklastik Dönem'de
ladığı bir projeydi. (726-843) şiddetlenmişti. Bu dönemde imparatorlar,
imparatorluk sarayının bu sahnedeki işlevi iki yön­ dikkat çekecek bir şekilde, imparatorluğun batı
lüydü: !mparatorun gücünü yasal kılacak dini tören­ eyaJetlerinden değil de doğu eyaJetlerinden gelmek­
leri icra etmek ve yabancı ziyaretçilere, teydiler.
imparatorluğun gücünün alt edilemez şekilde ilahi Iustinianos'tan sonra Ayasofya'daki mozaiklerin
haklara bürünmüş olarak görünmesini sağlamak. erken tarihi belirsizlikler taşımaktadır; yapılmış olan
Boşlukta yüzer gibi duran muazzam kubbe, akıcı her türlü öyküleyici ve tasvirli çalışma, tkonoklast
hareket, büyük ölçüde merkeziliğin ve ritmik iler­ Dönem'de örtülmüş ya da tahrip edilmiştir. Böylece
lemenin zıtlığı ışıkla daha canlı hale getirilmişti. Bu ışık Ayasofya'nın bilinen mozaiklerinin tarihi, gerçekte
ise, metrelerce uzayıp giden pırıl pırıl altın mozaik Ortodoksluğun yeniden kurulması ile başlamakta ve
tesseraları muhteşem ve huşu uyandıran bir pa rı ltı ile Makedonya Hanedanı'nın, özellikle I. Basileos
aydınlatmaktaydı. Prokopios'un ifade ettiği gibi, sanki (867-86) ve II. Konstantinos Porphyrogenitos'un
'insan tamamen çiçek açmış bir kırda' idi. Gündüz (913-59)' hükümdarlığı döneminde doruğa ulaşmak­
Boğaz'ın ve Marmara Denizi'nin sularının tadır. Giderek duvarlar İsa'nın, Meryem'in, azizierin
yansıtmasıyla daha da güçlenen ışık, çeşit çeşit ve imparatorların tasvirleriyle kaplanmıştır. Bunların
pencereden içeriye sel gibi akmaktaydı. Gece ise bin­ işlevi ve niteliği, kilise dolaşılırken görülebilmektedir.
lerce mum ve yağ kandili, kendi altın renklerini saç­ Büyük mozaiklerin çoğu yok olmuştur. Bunların bir
maktaydılar. Bu gerçekten de imparatorluk tarafından kısmı, fetihten önceki 900 yıl boyunca meydana gelen
sahnelenen bir hüner, öbür dünyanın gücünün bu ve en çok zarar vereni 1346 yılında olan depremlerde
mekanda, bugünün hizmetinde kullanılışının görsel bir tahrip olmuştur. Bundan sonra, on üçüncü ve on
deliliydi. dördüncü yüzyıllarda Bizans mozaiğinin en kaliteli
Iustinianos'un kilisesinin orijinal süslemelerinde örneklerini verdiği son bir canlanış dönemine
kesinlikle hiçbir tasvirli imge bulunmamaktaydı; ulaşılmıştır.
sadece metrelerce uzayıp giden, kenarlarında meyva, 1453 yılındaki fetihten sonra mozaikler yavaş
çiçek desenleri ve geometrik süslemeler bulunan altın yavaş, üzerlerine badana sürülerek ya da sıvanarak
tesseralar mevcuttu . Birkaç tane düz haç ve büyük örtülmüş, böylece de korunmuştur. 1847'de padişah,
olasılıkla merkezi kubbenin iç kısmında muazzam bir Gaspare ve Giuseppe Fossati adında iki İsviçreli
haç bulunmaktaydı. Iustinianos dönemine ait tessera­ mimarı, yapının dokusunu ve süslemelerini restore
lar esas olarak, arka yüzüne altın varak ya da başka etmeleri için görevlendirmiştir. Bu çalışmalar

49
sırasında, günümüze kadar gelen tüm mozaikler Sağda: Iç narteksin üst
ortaya çıkarılmış ve görsel bir arşiv sa�lamak üzere kısmındaki duvarda yer alan
bir haç mozai!)i, Iustinianos
kopyalan çıkarılmıştır. Sonra üzerieri örtülerek 1931
döneminde kilisenin orijinal
yılında Thomas Whittemore ve Amerikan Bizans
fıgüratif olmayan
Enstitüsü bu mozaikleri tekrar ortaya çıkarma ve süslemelerlne tipik bir örnek
restorasyon çalışmasına başlayıncaya kadar üstleri oluşturmaktadır.

kapalı kalmıştır. 1934 yılında Atatürk, Ayasofya'nın


müzeye dönüştürülmesini emrettl�i zaman, bu
çalışmaların kapsamı genişletilmiştir. Maalesef,
Fossati'ler tarafından tesbit edilen mozaiklerin çoğu
bu tarihe kadar yok olmuş, büyük bir olasılıkla 1894
yılındaki büyük depremde kaybol muştur.
Ayasofya'daki mevcut mozaiklerin arasından,
Iustinianos'un orijinal süsleme tarzındakilerin pek azı
seçilebilnıektedir. Kuzeybatı köşedeki giriş halünde
bulunan, tamamen altından zemin süslemesi bu tarzın
hari kulade bir örneğidir. Ancak dokuzuncu yüzyıl ve
sonrasına ait yeterli miktarda malzeme kalmıştır. Bu
da, Makedon Hanedanlığı dönemiyle, on üçüncü ve on
dördüncü yüzyıllardaki Bizans rönesansı süresince
Konstantinopolis'de çalışmış olan büyük sanatkarların
çeşitliliği ve niteliği hakkında fikir vermektedir.

so
Güney Giriş Holündeki Mozaikler

Yanda: Tahtta Oturan Ayasofya'ya güneyden giriş, giriş hclünden nartekse


Me rye m ve Çocuk lsa, iki ulaşan bir kapı ile sağlanmaktadır. Tavan ve duvar­
yanında I. Iustinianos (527-
ların üst bölümü ıustinianos dönemine ait geometrik
65) ve Büyük Constantinus
(306-37). Güney giriş ve çiçek desenli altın mozaikle kaplanmıştır.
holünden nartekse açılan Kapı boşluğunun üzerindeki yarım daire timpanum­
kapının timpanumunda yer da Meryem ve Çocuk !sa'yı tahta oturmuş olarak
alan bu mozaik onuncu
gösteren muhteşem bir mozaik bulunmaktadır. Bu
yüzyıl sonlarına ya da
onbirinci yüzyıl başlarına
mozaikte, Meryem ve Çocuk İsa'nın sol tarafında
a ittir. I . Iustinianos, Ayasofya Kilisesi'nin maketini
sunarken; sağ tarafında ise Büyük Constantinus, im­
paratorluğunun başkentini 'Doğu'nun Roma'sı'
ı Meryem ve Çocuk İsa,
iki yanında I. ıustinianos
yaparak, kendi adıyla yeniden adlandırılan Byzantion
Zem in katta, günümüze kadar gelen mozaikler. ve Büyük Constantinus. şehrinin maketini sunarken görülmektedir. Böylelikle
2 Deesis bu moza ik Yeni Roma'nın -doğu imparatorluğunun­
,

3 lmparator II. Ioannes ve


kurucusu ile Ayasofya'yı ve bu kilisenin kurucusunu
tmparatoriçe Eirene
4 tm parator IX.
birbirine ayrılamaz şekilde bağlamaktadır. Bu giriş,
Konstantinos ve kiliseyi tümüyle imparatorluk ayinlerinin mekanı
tmparatoriçe Zoe olarak sunmak amacıyla tasarlanm ıştı r.
5 lmparator Aleksandros
!mparatorlar, Ortaçağ Bizans imparatorluk kıyafeti
6 Aziz Genç Ignatios
giymektedirler. Meryem ve Çocuk İsa dahil, üzer­
7 Aziz Ioannes
Khrysostomos lerindeki draperi zengin v,e dökümlüdür ve on uncu
8 Aziz Ignatios Theophorus yüzyıl Bizans'ının klasik zevkini sergilemektedir.
9 Meryem ve Çocuk !sa
Mevcut dört adet yüzün hepsi de gerçekçi, ince
lO Başmelek Mikhael
ayrıntılara ve nüansa sahipti r. imparatorlar tertemiz
ll Serafim
tıraş olmuş şekilde görülmektedir; yüz hatlarının,
daha önceki tasvirlerinden çizilmiş olması ihtimal
Arka sayfalar (54/4, 56/7)
dahilindedir.
soldaki mozaikten detay.
Bu mozaiğin, ya Kievli Rusla rın 971 yılında
Konstantinopolis'den geri çekilmeleri ni ya da
Galerilerdeki günümüze kadar gelen mozalkler. Bulgarları n 1018 yılında II. Basi leos tarafından yenil­
giye uğratılmalarını kutlamak üzere yapıldığı öne
Planlar için anahtar sürülmektedir. Hangi olay için yapılmış olursa olsun,
mozaiğin ilettiği mesaj, imparatorluğun gücü ve
sürekliliğidir. Üslup yönünden ise onuncu yüzyıl Bizans
Orijinal figüratif olmayan moza i kl e r sanatının doru k noktalarından birini temsil etmektedir.

Daha sonraki figüratif olmayan mozaikler

53
İmparatorluk Kapısı

Solda: Narteksten nefin Nartekse, Iustinianos ve Constantinus'un mozaiğinin


görünümü, Imparatorluk altındaki kapıdan girilmektedir. Burası uzun, yüksek
Kapısı'ndan güneye dot:)ru
tavanlı ve dokuz mekan birimi olan epeyce karanlık bir
bakış. Bu kapı tamamen
imparatorluk erk�nının geçittir. Sağda, hepsi nefe açılan dokuz kapı bulun­
kullanımına ayrılmıştı; maktadir. Ortadaki kapı ya da Imparatorluk Kapısı,
dolayısıyla Ayasofya'dakl imparator ve hizmetkarlarının kullanımına ayrıl m ış
tüm imparatorluk ayinlerinin
olup kilisenin içine en mükemmel noktadan girilmesini
başladı�ı yerdi.
sağlamaktadır.
Kapının üzerindeki lunette, lsa Tahtında oturmak­
tadır ve (hemen hemen kesinlikle) İmparator VI. Leo
(886-912) proskynesis -normalde imparatorun,
tebaasının önünde (yanında değil) dizlerinin üstüne
çöküp alnı nı yere değdirerek ve ellerini yakarır şekilde
uzatarak yaptığı bir sadakat gösterisi- halindedir.
İsa'nın elindeki açık kitapta şu sözler yer
almaktadır: 'Barış sizinle olsun. Ben dünyanın
ışığıyım'. İsa Bilgelik, Işık ve Barış'tır. Bu mozaik iki
yandan, madalyon içindeki iki büstle çevrelenmiştir:
Biri Meryem (İsa'nın vücut bulmasının aracı); diğeri
Başmelek Gabriel (lsa'nın bu dünyaya geleceğini
müjdeleyen melek). Meryemin ileri uzanmış, impara­
tor adına lsa'ya yakardığını gösteren elleri, yön ve
hareket olarak imparatorun İsa'ya uzanmış elleri ile
paraleldir.
Bu, güç ve haşmetin, hem imparatoru hem de
tebaasını etkileyecek ürkütücü bir tasviridir ve böyle
olması amaçlanmıştır. Yüz yıl sonra yapılmış olmasına
rağmen, lustinianos ve Constantinus mozaiğinde
giysilerin tarzı, konuya da uygun olduğu için, daha
soyuttur.

59
Solda: lmparatorVI. Leo
(886-912) lsa'nın huzurunda
secdeye varıyor
(proskynesfs).
Madalyanlardaki figürler
Meryem ve Başmelek
Gabriel'e aıttir. Narteksten
kilisenin Içine açılan kapının
üzerinde yer alan bu
Imparatorluk mozal!)l
dokuzuncu yüzyıl sonlarına
aittir.

61
Kuzey Timpanum Duvarındaki ve

Pandantlflerdekl Mozaikler

imparatorluk Kapısı'ndan girip ilerledi�inizde, sa� ve Sa�da: Güney timpanum,


sol tarafında, kemer dizileri ve timpanum duvarlarıyla kubbe ve pandantiflerin

uçsuz bucaksız nefın, uzunluk ve merkezilik etkisinin görünümü. Do�u

bileşimi ve pandantifler üzerindeki kubbeyle taçlan­ pandantlflerde seraflm


ması, gözü ileriye ile yukarıya do�ru yönlendirmekte­ figürleri görülmektedir.

dir. Nefın iki yanında, çift sıra kemeri i pencereleri ile


timpanum duvarları, sıra sıra yüksek ve zarif sütun lu
galerilerden daha baskın görünümdedir. Galerinin
üstündeki ve pencerelerin altındaki kısımda, her iki

tarafta birer sıra olmak üzere, piskoposların, peygam­


berlerin ve başmeleklerin, dev bir Ortodoks takvi­
minde yapay çerçevelerin içine yerleştirilmiş azizler
gibi duran betimleri yer almaktadır. Tasvirlerin hep­
sinde ortak bir duruş görülmektedir: Her biri sol elinde

tncil taşırken, sa� eliyle de takdis işareti yapmaktadır.


Bunlar, tüm kilisenin belirleyici tasviri olan kubbedeki

büyük Pantokrator betimlemesinin muhafız alayıdır.


Orijinal nefın, kemer dizilerinin ve galerilerin düzeni,
imparatorluk ayinleri için teatral bir sahne işlevini yer­
ine getirirken (bu tek tasvir teolojik olarak tüm ayini
tanımlamaktadır), Ayasofya'nın süslemeleri de ilahi
bir tecelli, Tanrının insano�luna bir vahiy işlevi
görmekteydi.
Orijinali, büyük olasılıkla, dokuzuncu yüzyılda yapılan

Pantokrator mozai�l tümüyle yok olmuştur. Bu


mozaikten tek arta kalan, altındaki üçgen bingilerin
içbükey e�imierindeki dört tane kanatlı melektir.
Bunlardan do�udaki ikisi orijinal mozaikler, batıdakiler
ise boyayla yapılmış kopyalardır. Tüm mozaikler
arasında yalnızca bunların üstü, yarasa oldukları
düşünülerek, yüzleri hariç hiç örtülmemiştir.

62
Apsisteki Mozaikler

Solda: Apsi ste Meryem ve Tahtta oturan Meryem ve Çocuk İsa ile iki yanlarında
Çocuk lsa mozai�i. Kilisenin beşmelekler Mikhael ve Gabriel'in yer aldığı tasvirin,
do�u ucuna egemen olan bu
restore edildikten sonraki açılışını 867 yılının Paskal ya
muazzam tasvir lkonoklast
dönemde g izlenm iş ve Yortusu günü, Patrik Photius verdiği vaazın peşi sıra
muhtemelen de tahrip yapmıştır. Bu, akıldan çıkmayacak derecede güzel
olmuş, 867 yılının Paskalya mozaik, apsis yarım kubbesinde yer almaktadır ve
Yortusu'nda Patrik Photi us
kilisenin doğu ucuna hakim olup, kubbedeki
tarafından tekrar açılmıştır.
Bu mozaik on dördüncü Pantokrator'a alternatif bir odak oluşturmaktadır.
yüzyılda büyük bir Koyu lacivert kıyafet içinde tahtındaki Meryem, altın
restorasyona tabi tutulmuş rengi zeminin kalıntıları üzerinde, boşlukta yüzer gibi
olabi lir
.
durmaktadır.
Başmelek Mikhael hemen hemen yok olmuştur,
ancak Gabriel'in muhteşem şekilde mor, kahverengi,
gri mavi, yeşil renklere boyanmış kanat tüyleri bulun­
maktadır ve Bizans saray mensuplarının kıyafeti olan
beyaz ve altın rengi pelerin (khlamys) giymiştir.
Meryem ve Çocuk !sa mozaiği, büyük bir olasılıkla,
dokuzuncu yüzyılda Photius tarafından açılışı yapılan
orijinal mozaiktir, ancak 1364 depreminde zarar
görmüş olması muhtemeldir. Yüzlerdeki incelik,
kumaşların ağırlığı ve zarafeti, oturan çocukla annesi
arasındaki ilişkinin inceliği, Hıristiyan Ortaçağ sanatı
ile klasik formun uzlaşmasında Bizans sanatının
büyük başarısını yansıtmaktadır.
Aslında ne bu tasvirler ne de timpanum duvarındaki
sıra sıra diziimiş azizler, yapının mimari gereksinim­
lerini yansıtmaktadır. Başmelekleri, gerçek
boyutlarının üç katı büyüklükte olmalarına rağmen
aşağıdan görebilmek çok güçtür. Ayasofya gibi bir
yapı, ya Iustinianos dönemi mozaiğinde olduğu gibi,
yapının yarattığı ışığa yanıt verecek soyut bir
süsleme, ya da yapının kendi strüktürüne yanıt vere­
cek bir tür perspektif yanılsama gerektirmekteydi.
Buradaki apsit mozaikleri, çok muhteşem olmalarına
karşın bunu başaramamaktadırlar.

65
İmparator Aleksandros'un Mozaiği

Günümüze kadar gelmiş diğer mozaikterin tümü


Ayasofya'nın birinci kattaki galerilerinde bulunmak­
tadır. Bunların en eskisi, bir Bizans imparatorunu n güç
ikonu olarak ele alındığı güzel bir örnektir. tmpara­

torun kıyafeti, dökümlü ya da hareketli değildi r,


ancak cepheden ve çok ayrıntılı bir süsleme ile tasvir
edilmiştir. Başında miğfer şeklinde, altın ve incilerle
kaplanmış imparatorluk tacı (camelaucum), üstünde
ümparatorluk pelerini, ayağında ise mücevherleri e
süslü kızıl renkli potini er bulunmaktadır.
Kıyafetler düz, şematik işlenmesine karşın yüzdeki

ifade keskin şekilde belirtilmiştir: Zarif, yakışıklı ancak


zayıf. Ne stilize ne de idealize edilmiş bir konumdadır.
Aslında Aleksandros, Bizans impa ratorlarının hemen
hemen en çirkinidir. Ayyaş, sefahate dalmış ve genel­
likle iğrenç görünümlü olan imparatoru tasvir eden bu
mozaiğin, 912-13 yıllan nda kendi imparatorluk döne­
minde yapılmış olması gerekmektedir; çünkü böyle
bir imparator içi n ölümünden sonra hiç kimsenin bir
,

anıt yaptıracağı düşünülemez.

En solda: Apsisin güneyinde


Başmelek Gabriel m ozai�i .
867 yılından öneeye aittir.

Solda: Ortaçağ Bizans


imparatorluk kıyafeti içinde
lmparator Aleksand ros
mozaiği. (Aieksandros
886-912 arasında ortak
imparator olmuş, 912-13
arasında ise tek başına
imparatorluk yapmıştır). Bu
mozai k kuzey galeride
bulunmaktadırve 912-13
yıllarına aittir.

67
IX. Konstantinos ve Zoe'nin Mozaiği
G ü ney galeride lsa'nın tahtta, tm parator

IX. Konstantinos Monomakhes ile imparatoriçe Zoe


arasında yer aldığ ı mozaik, !m parater Aleksandros'un
mozaiğinden hemen hemen yüz yıl sonra yapılmıştır.
!mparater ve imparatoriçe, Aleksadros'unkine benzer

tarzda resmi bir kıyafet içinde tasvir edilmişlerdir. Yine


başlar özellik taşımaktadır; Zoe orta yaşlı olmasına
rağmen genç gibi görü nmektedi r. Her ik isi n i n de
resmi, ikon tarzında imparatorluk tasvirleri için stan­

dart hale gelmiş olan Aleksandros'unki il e aynı tarza


sahiptir. Mikhael Psellos'a göre Zoe, vücudunun biçi­

mini ve yüzünün diriliği ni ileri yaşlarında da


korumuştur; bu nedenle buradaki tasvir sadece sti lize
bir ma hiyet taşım ı yor olabili r.
Kocasının portresinin ise, bir aşamada değ işikliğe
uğradığ ı aşikardır. Hemen hemen kesinlikle

söylenebilir ki, başlangıçta, daha önce evlendiği ve

n efret ettiği Paphlagonialı kocalarından birine ait olan


portre, daha sonra kazınarak yerine son eşi IX.
Konstanti nos'u n ki yapılmıştır. Burada im parater ve

imparatoriçe para kesesi ve bir kağıt to ma rından


oluşan hediyeleri taşımaktadırlar. Mozaikte bu

gelenek ilk kez al ıt ıncı yüzyı l da Raven na da


'

görü lm üştür.

Solda: tmparator IX.


Konstantinos ( 1042-55) ve
tmparatoriçe Zoe arasında
tahtta oturan lsa. Zoe'nin
daha önceki eşlerinden
birinin yüzü, imparatorun
yüzüyle değiştirilmiştir. Bu
mozaik güney galeride
bulunmaktadır ve büyük
olasılıkla 1028-34 yıllarına
ait olup eski eşin yüzü
1041'de çıkarılmış, yeni
yüz 1042'de
tamamlanmıştır.

69
II. Ioannes Komnenos ve Eirene'nin Mozaiği

Bu portrenin yapımına, büyük olasılıkla, 1118 yılında,


II. Ioannes ve Eirene'nin tahta çıkmaları nedeniyle
başlanmış, 1122 yılında da o�ulları Prens Aleksios'un
portresinin bulunduğu yan pano eklenmiştir. Bunlar
da yüz yıl önce yapılan IX. Konstantinos ve
Zoe'ninkiyle aynı geleneksel imparatorluk üslubun­
dadır ve şernalaşma e�illmi artmış bulunmaktadır.
Ancak, yüzleri n işieniş biçimi giderek doğallıktan
uzaklaşsa da im paratorluğun bu şahsiyetlerinin derhal
tanınmaması mümkün değildir.
Meryem'in yüzü sakin olmakla birlikte gözleri etki­
leyicidir.

SaQda: Meryem ve
Çocuk lsa'nın iki yanında
duran lmparator ll. Ioannes
Komnenos ve Imparatoriçe
Eırene'nin mozai?ji. Güney
galeri, yaklaşık 1118-22
yılları.

Arka sayfada solda: lsa'nın


çocukluQu. SaQdaki
resımden detay.

Arka sayfada saQda:


lmparator II. Ioannes
Komnenos'un elindeki altın
kesesi. SaQdak resimden
detay.

70
Sa�da: lmparatorıçe
Elrene'nln elindeki ka�ıt

tomarı. Sayfa 70/7l'dekl


resimden detay.

74
Deesis Mozaiği
Solda: Deesismozaii)i: lsa, Bu mozaik Ayasofya nın günümüze ulaşabilen mozaik­
'

Meryem ve Vaftizci leri arasında en son yapılan figüratif mozaik olup


Yahya'nın arasında. Güney
Bizans sanatının başyapıtlarından biridir. Bir Deesis
galeri, on üçüncü yüzyıl
sonları. betiminde, Meryem Ana ve Vaftizci Yahya'nın,
insanlığın kurtuluşu için lsa'ya yakarmaları gösterilir.
Arka sayfada solda: İsa. Üslup ve uygulamadaki şaşırtıcı niteliği ile Deesis,
Soldaki resimden detay.
Bizans sanatının son rönesans döneminin tipik

Arka sayfada sağda: Vaftizci örneğidir. Bu dönem, 1261 yılında Haçlılar ın başkent­
'

Yahya. Soldaki resimden ten nihayet atılmasından sonra; imparatorluğun


detay .
XIII. Mikhael Palaelogos tarafından eski durumuna
getirilmesini izleyen dönemdir. Bu rönesansın diğer
bir örneği de Kariye'deki fresko çevrimidir.
Şefkat, va kar ve yoğun merhamet ifadesi, bu
olağanüstü şahsiyetterin belirleyici özelliğidir.
Duruşlar ve hareketler Ortaçağ Bizans geleneğinin
yansımaları olsa da psikolojik ve duygusal gerçekçilik
,

tamamen yeni bir şeydir ve yapıldıkları tarih tam


olarak ne olursa olsun, Batı sanatında bu denli bir
başarının, neredeyse yüz yıl önünde yer
almaktadırlar.

77
On Beşinci Yüzyildan Günümüze Ayasofya
Henry Matthews

Giriş

Solda: Surlıırla çevrilmiş 29 Mayıs 1453 günü, Istanbul'un fatihi müzeye dönüştürüldü. Bu araştırma, Ayasofya'nın
Istanbul'un hantası, on Il. Mehmet, 54 gün süren kuşatmanın ardından kente Osmanlı yönetimi altındaki öyküsünü ve modern Türk
beşi ncı yOzyıl.
zaferle girdi. Atını derhal Bizans'ın tarihi katedrali Devleti dönemindeki bakım ve korunmasını anlatmak-
Ayasofya'ya doğru sürdü. Içeriye girmeden, tadır.
alçakgönüllülüğünOn bir göstergesi olarak atından indi
ve secdeye vardı. Bronz kapılardan geçip muazzam Müslümanların Ayasofya'ya Sahip Olma

kubbeli bölüme girerken, mermer zemin döşemesine Konusunda lhtiras ve Emelleri

vurarak bir taş sökmeye çabalayan bir adam gözüne Hz. Muhammed'in kendisi, Ayasofya'da namaz kılacak
lliştl. Padişah bu vicdansızı azarlayarak amacının ne ilk kişinin cennete gideceği kehanetinde bulunmuştur.
olduğunu sordu. Adamın, bu mabedin katiriere mah­ O andan itibaren de Müslüman liderler muhteşem
sus olduğunu söylemesi üzerine Mehmet, bu sözlere killseyi ele geçirmek arzusuyla yanıp tutuşmuşlardır.
şiddetle karşı çıktı, askerlerinden tüm yağmalamayı Peygamberin ölümünden sadece kırk iki yıl sonra, 674
sona erdirmelerini istedi ve bu kilisenin camiye yılında, bir Arap ordusu Konstantinopolis'i kuşatarak
dönüştürüleceğini ilan etti. dört yıl süreyle muhasara altında tutmuştur. Osmanlı
Hz. Muhammed döneminden beri Müslümaniann en efsanesine göre bu seferberlikte yer alan Hz.
önemli hedeflerinden biri !stanbul'a sahip olmak Muhammed'in dostu ve sancaktarı Eyüp Ensari,
olmuştur; Ayasofya da bu kentte, taçtaki değerli taş kuşatmayı sona erdirmeye karşılık Ayasofya'da ibadet
misali, pırıl pırıl parlamıştır. Halkı tarafından Fatih etme iznini almış, katedraldeki ibadetinin ardından da
adıyla anılan Mehmet, fethettiği şehirleri yıkıp yok ede­ haince katiedilerek şehit edilmiştir. Eyüp Ensari'nin
cek, halklarını katiedecek yaradılışta bir insan değildi; kemiklerini bir mucize eseri bulan II. Mehmet ona bir
kendini Büyük Constantinus'un tahtının varisi olarak türbe yaptırmış ve burası da Mekke ve Medine'den
olarak görmekteydi. Müslümanlar Hz. lsa'yı da sonra Müslümanların ziyaretettiği en önemli yerler­
peygamber olarak kabul ettikleri için, Bizans'taki Hıris­ den biri olmuştur. Araplar Konstantilopolis'i 717-18
tiyanlık dönemi, Müslümanlığın altın çağının bir haber­ yıllarında ikinci kez kuşatmışiar, ancak hala gücünü
cisi olarak yorumlanabilirdi. Mehmet, bin yılı aşkın bir koruyan Bizans kuvvetleri onlara ağır kayıplar verdl­
süre kenti güçlendiren ve süsleyen Bizans imparator­ rince, Araplar da mücadeleden vazgeçmlşlerdir.
larının ona, üstün bir imparator ve Müslümanlığın Bizans kuvvetlerinin çöküşü, imparatorluk ordusu­
koruyucusu olma yolunu açtıklanna inanıyordu. Bir nun Selçuk Türkleri tarafından 1071 yılında Malazgirt
imama, minbere çıkıp ezan okumasını buyurduğunda, Savaşı'nda ezıci bir yenilgi almasıyla başladı. tm para­
kutsal bir görevi yerine getirmekteydi. İşte o gün Fatih, torluk daha sonra, 1175'teki Myriokephalon Savaşı'yla
Ayasofya'nın yaklaşık SOO yıl büyük cami olarak daha da küçüldü. Bu tarihte Anadolu'nun tümü Selçuk
kullanılış sürecinin başlangıcını yapmış oldu. Kilise, Türklerinin eline geçmiş bulunmaktaydı. IV. Haçlı
Müslümanların Ibadetine açıldıktan sonra hep hayranlık Seteri'nin (1202) yaptığı tahribat, Bizans Imparator­
uyandırdı; birbiri ardına gelen sultanlar Ayasofya'yı luğu'nun eski ihtişamını yeniden kazanacağı
onardılar, süslediler ve ilaveler yaptılar. Ayasofya aynı umutlarını da yok etti. On üçüncü yüzyılda,
zamanda camiierin tasarımında da ilham kaynağı oldu; Paleologoslar yönetimi döneminde rönesans lle sanat
ihtiraslı padişahlar ve onların mimarlan için aşılması ve ilmin yeniden canlanması kısa ömürlü oldu. Takip
gereken bir hedef olarak kabul edildi. eden yüzyıl, Osmanlı Devleti'nin kuruluşuna tanık
Ayasofya nihayet 1934 yılında, Atatürk doneminde oldu ve Osmanlıların başkentlerini 1326'da Bursa'da

81
kurmaları, daha sonra 1362'de Edirne'ye Sa� da: Islama ait temel

ö�eler Ilave edilen nef. 1453


taşımalarıyla, Konstantinopolis giderek Osmanlılar
yılındaki fethin hemen
tarafından çember içine alınmış oldu.
ardından rı. Meh met,
1394 yılında, Il. Mehmet'In dedesi Osmanlı padişahı apsisteki altar ve
I. Beyazıt Konstantinopolis'i kuşatmış ve Anadolu ikenostasisi kaldırarak

yakasında yüksek bir noktadaki karargahından yerine mıhrap ve minberi


yerleştirdi. Mihrap ve
Boğaz'ın karşı yakasındaki Ayasofya'ya arzu dolu
mlnber, Mekke'ye do�ru
bakıştarla uzun uzun bakmıştı. ı. Beyazıt müthiş bir
yöntenmiş olarak ilk
komutandı ve birliklerini, düşmanlarını şaşırtacak kilisenin ekseninin on derece

şekilde hızlı hareket ettirme özelliğinden ötürü güneyinde bulunmaktadır.


Galeri seviyesindeki
Yıldırım adıyla anılmaktaydı. Yıldırım'ın emelleri
muazzam yuvarl ak levhalar
büyüktü ancak Bizans başkentini fethetme ve
ile apsisin solunda yer alan
Ayasofya'yı cami olarak kullanma amacına hiçbir sultan mahfilı, Fossati

zaman ulaşamadı. imparatorluğunu Moğol hakanı Kardeşler'ın 1847-49 yıll arı


arasında yaptı�ı restorasyon
Timurlenk'e karşı korumak için kuşatmayı kaldırmak
sırasında eklenmiştir.
zorunda kaldı. Beyazıt esir alındı ve Semerkant'ta

sürgünde öldü. Osmanlıların Ayasofya'ya sahip olma

arzuları bu olaydan ancak 60 yıl sonra

gerçekleşmiştir.

Muazzam kubbeli yapıyı Osmanlıların nasıl huşu

içinde zaptettikleri ve onunla nasıl özdeşleşmeye

çalıştıkları şaşırtıcı bir efsanede açıklanmıştır.

Söylendiğine göre, yedinci yüzyılın başlarında

Ayasofya'nın yarım kubbelerinden biri çökünce,

Konstantinopolis'in en iyi ustası bile kubbeyi yeniden

inşa edemez. İmparator, Hz. Muhammed'e elçiler gön­

dererek tavsiyelerini almaya karar verir. Elçiler döndük­

lerinde beraberlerinde sadece kubbenin yeniden inşası

için formülü değil aynı zamanda Mekke'nin kumunu ve

peygamberin tükürüğünden de bir miktarı içeren harcı

devetere yükleyip getirirler. Hz. Muhammed�n yaşamı

süresince yapıda bir daha çökme meydana gelmemiş

olsa bile, bu hikaye pek inandıncı değildir ve

Osmanlıların yeni sahip oldukları şahesere İslami bir

meşruiyet kazandırmayı şiddetle arzuladıklarını açıkça

ortaya koymaktadır. Osmanlılar, Iustinianos ve mimar­

larının başlattığı büyük yapılar inşa etme geleneğini

sürdürmüşlerdir. Gökyüzünü temsil eden kubbenin

altında bol ışıklı bir mekan yaratma konusundaki düşsel

82
Yanda: On dokuzuncu
ideallerini camilerinin tasarımında sürdürerek, on altıncı Kahraman bir savaşçı olan Fatih'in son derece duyarlı yüzyılda Fossatı
yüzyılda, mimari deha MimarSinan döneminde zirveye bir insan ve bir bilim adamı oldu�unu da anlamak Kardeşler'In yaptı!jı mihrap,
biçim bakımından
ulaştırmışlardır. önemlidir. 1480 yılında yaptırdı�ı bir portrede
ll. Mehmet'in fetihten sonra
Saray tarihçisiTursun Bey, II. Mehmet'in 30 Mayıs cepheden, savaş kıyafetini kuşanmış olarak değil, pro­ yaptırdı!jına benzemektedir
1453'te Müslümanlar adına Ayasofya'ya sahip filden gül koklarken poz vermesine de şaşmamak ancak c;ok daha süslüdür.
Mihrabın iki yanında,
çıkmasının ertesi günü, burayı ikinci kez ziyaret edişinin gerekir. Bazıları onun Hıristiyanlığı kabul edece�ine
I. Süleyman'ın Macaristan
hikayesini yazmıştır. Bir grup bilimadamı ve saray bile inanmakta ve bunu ummaktaydı. Ancak bu Seferi sırasında Buda
Katedrall'nden ele gec;lrdl!jl
görevlisi lle Ayasofya'nın içini dolaşırlarken, burası ona gerçekleşmeyecektir. Padişah, İslamın bir mücahidi
devasa boyutta iki şamdan
'yeryüzündeki bir cennet' gibi gelir. Tursun, kubbenin olarak atalarının gelene�ini sürdürecektir. durmaktadır.
altındaki alanı genişletmek için 'birbiri üstüne oturttu� u

yarım kubbelerle matematik sanatını ortaya koyan' Ayasofya'nın Camiye Dönüştürülmesi


mimara duyulan hayranlı�ı ifade etmektedir. Mimarın Osmanlılar, Hıristiyanlara ait bir şehri zaptettiklerlnde

'dar ve geniş açıları' kullanış biçimine ve 'benzersiz ana kiliseyi camiye dönüştürürler, ikincisini de Hıris­

tonozlar'ın basamak basamak kubbeye yükselişine tiyanların kendi ibadetlerinde kullanmalarına Izin

hayran kalmıştır. Yerdeki renkli merrnerierden kubbede­ verirlerdi. Fatih, Pantokrator Kilisesi'ni Rum Ortodoks

ki 'altın rengi kristallerden yapılmış küçük renkli camlar'a patri�ine bahşetmlş, Ayasofya'nın da derhal

kadar tüm süsleme onu hayretler içinde bırakmıştır. Bu Müslümanların ibadetine açılması için hazır hale geti­

'şaşırtıa teknikler'in yaratt.ı�ı hayal gibi görüntüyü şu rilmesini emretmlştir. Yapı, pek çok yönden, cami

canlı ifadeyle anlatmaktadır: 'insan yerden tavana olarak kullanılmaya çok uygun olmakla birlikte bazı

baktı� ında yıldızlarla dolu bir gökyüzü görüyor ve tavan­ önemli de�işikilkierin yapılması da gerekmekteydl.

dan yere baktı� ında da coşkun dalgalar görüyor.' Kilise, Bizans tarzına uygun geleneksel Hıristiyan

Mehmet, lsa Pantokrator'un bir mozai�ine mimarisi ile ve Ortodoks Kilisesi'nin kabul etti� i ayın­

bakarken 'yetenekli bir ressam tarafından çizilmiş bu Ierin yapılabi lece�l şekilde tasarlanmıştı. Avrupa

saygın kişi'nin Hz. lsa oldu�unu tanımaz. 'Hangi kiliselerinin ço�unda oldu� u gibi, ekseni uzunlamasına

taraftan bakılırsa, yüzünü o tarafa çeviriyor' der. olup, do�u uçta bulunan apsisteki sunağa ağırlık veril­

'Evrenin sultanı' Iç yüzeylerdeki 'garip sanat eserlerini mişti. Apsisteki kat kat oturma sıralarına dizilen

ve suretleri' inceledikten sonra, 'Tanrının ruhunun papazlar ve keşişler halktan ayrılırlar, apsis ve önün­

gökyüzünün dördüncü katına yükselmesi gibi', deki dikdörtgen alanı çevreleyen gümüş kaplanmış

yapının dışından yukarılara do�ru tırmanır. Bu yüce mermer bir paravanın (ikonostasis) arkasına gizlenir­

mevkiden fethetti�i şehrin tümünü görebilmektedlr. lerdi. Ayin sırasında zaman zaman bazı din adamları

Ancak kentin harap halini görerek ve 'evrenin denge­ ortaya çıkarak, bu parava nın önünde duran ambon ya

sizli�i ve tutarsızlı�ı'ndan üzüntüye kapılarak da kürsüde İncil'den parçalar okurlardı. Imparatorluk

bazılarına göre kendine ait olan şu beyti söyler: katedrali ve do�udaki Hıristiyanlık aleminin ana

patrlkli�inin merkezi olması sebebiyle, buradaki ayın­

Örümcek Kisra mn takmda perdedarlık yapıyor,


' ler kendine özgü bir şekilde yönetilirdi. Ortadaki

Baykuş Efrasiyab'm kalesinde nevbet tutuyor. muazzam alan, amacı kısmen imparatoru n görkemini

ilan etmek olan geçit törenleri ve ayin için ayrılmıştı.

Bu dizeler, Bizans lmparatorlu�u'nun harap halinin Ayinin başlangıcında imparator, narteksteki merkezi

imgesini şairane bir biçimde betimlemektedir. bronz kapıdan geçerek içeri girer, din adamları ve

84
Yanda: Apsiste, mıhrabın saray erkanı ile güney nefin doğu ucundaki tahtına daha güneye doğru, yeni eksende bir mihrap inşa
sa!)ında yer alan mınber, doğru ilerlerdi. Ayinin en can alıcı noktasında, edildi. Minber de aynı yöne çevrildi. Buna ek olarak,
on dokuzuncu yüzyılda
Tanrı'nın yeryüzündeki vekili olma hakkını kullanarak mihraptan Mekke'ye doğru uzanan, kıble ekseniyle dik
Fossati Kardeşler'in yaptı!) ı
patrikle birlikte ikonostasisi n arkasındaki en kutsal açı oluşturacak şekilde apsise açılan yere, iki geniş
restorasyonda eklenmiştir.
Tasarımı ilk yapılana yere geçerek sunaktaki ekmek ve şarabı kutsardı. basamak yapıldı. ll k minber ve mihrap çabucak
benzese de onun kadar Kubbenin altındaki merkezi alan, şaşaalı gösteri yapılmış ve daha sonra da bugün hala duran, daha
de!jerll olmadı!jı
şeklindeki geçit törenlerinin yapıldığı sahne gibiydi. kalıcı tasarımlarla değiştirilmiştir. İslamın zaferinın
dllşunOimektedir.
Halk bunları yan neflerden ve galerilerden izlerdi. güçlü sembolleri olarak mihrabın yanındaki duvarlara

Kadınlar galerilerde yer alırken erkekler yan neflerde Hz. Muhammed'e ait seecadeler ve zafer sancakları

ayakta dururdu. asılmıştır. Bunlar, bugün yerinde bulunmamaktadır

Ayasofya camiye dönüştürülünce, çok farklı bir ancak I. Süleyman'ın 1526 yılındaki Macaristan seferi

biçimde kullanılmaya başladı. tslam dininde ruhban sırasında Buda Katedrali'nden savaş ganimeti olarak

sınıfı bulunmadığı gibi, Hıristiyan litürjisinin bir alınan devasa şamdanlar mihrabın yanında hala dur­

karşılığı da bulunmamaktadır. Kuran okunmasının ve maktadır.

ahlaki, politik ve sosyal konuları içeren Cuma vaazla­ Fatih, kuleden çanları indirtmiş, kubbenin tepesin­

rının dışında camilerdeki tek faaliyet namaz kılmaktır. deki haçı da çıkarttırmıştır; marangozianna da,

Bunun için de temel gereksinim, görsel engeliemelerin kılınacak ikinci cuma narnazına yetişrnek üzere ahşap

en aza indirgendiği ve müminlerin tek tek veya birlikte bir minare yapmalarını emretmiştir. Bu minarenin ne

namaz kılabilecekleri büyük, kapalı bir alandır. Olması resmi ne de tasviri bulunmaktadır ve bununla ilgili

gereken belirli öğeler ise, Mekke'ye bakan ve duaların deliller de çelişkilidir. Padişahın, savaş döneminin

oraya yönelerek edildiği, duvarda bir niş biçimindeki baskısı altında mancınıklar, surlar ve köprüler yap­

mihrap ile vaazların verildiği, yükseltilmiş bir platform maya alışık askeri mühendislerinin, büyük keresteleri

olan minber ve aptes alınacak bir yerdir. iç mekandaki kesip ayağa dikerek Ayasofya'nın güney cephesinde

bu basit öğelere ek olarak, müezzinin günde beş kez alelacele bir kule oluşturdukları hayal edilebilir. Hatta,

çıkıp mürninleri namaza davet etmek için ezan okuya­ girişin üstündeki ahşap çan kulesini bu amaç için

cağı yüksek bir minare gerekmektedir. uyarlamış olmalan daha olası gözükmektedir. Şartlar

Camllerin tasarımında önemli bir özellik de, putpe­ ne olursa olsun, İstanbul'daki ilk minareden

restli k olarak kabul edilen insan ya da hayvan suret­ müezzinin ezan okuduğu anın mutlaka çok etkileyici

lerinin resmedilmesinin yasak olmasıdır. Hıristiyan olduğu kesindir.

kiliseleri İncil'den hikayeleri ya da dini konuları işleyen Mehmet, kentteki ilk medreseyi de inşa etti rmiş ve

heykeller, resimler ve vitraylarla süslenmişken cami ile ona bağlı binaların, bu amaç için tahsis ettiği

Müslümanların dini yapıları soyut süslemeler ve hüs­ dükkaniarın kirasıyla desteklenmesini sağlamıştır.

nühat ile görsel olarak zenginleştirilmiştir.

Ayasofya'nın muazzam kubbesinin altındaki iç Mozaiklerin Örtülmesi

mekan mükemmel bir ibadet alanı oluşturmaktaydı. Mozaikleri n üstünün örtülerek ortadan kaldırılma

Ancak bu alanda hiçbir engel bulunmamasını sırası ile ilgili bazı şüpheler bulunmaktadır. Alt kattaki

sağlamak için sunak masası, ikonostasis ve kiliseye mozaiklerin fethi n hemen ardından sıvaoarak

ait diğer eşya çıkarıldı. Kilisenin ekseni Mekke'ye örtüldükle ri anlaşılmaktadır, ancak galerilerdekiler

doğru değil, doğuya yönelik olduğundan on derece öylece bırakılmışlardır. SO m yüksekliğinde bir iskele

87
kurmadan kubbedekl muazzam Pantokrator mozai�ini Sa!jda: 1847-49 yılları

örtrnek mümkün olamayacaktı. Oysa surları onarmak arasında yapılan


restorasyondan önce
ve kenti bir imparatorluk başkenti statüsüne tekrar
Gaspare Fossatl tarafından
kavuşturmak için usta ve mühendislerine, Mehmet'in yapılmış gravllrde
acilen ihtiyacı oldu�u için bu iş ertelenmiştir. Aslında, Ayasofya'nın gllneybatıdan

Pantokrator mozai�i ancak 1609 yılında, tslaml l<ural­ görünümü. ır. Mehmet'in
yaptırdı!jı en eski minare
ları katı bir şekilde yorumlayan I. Ahmet'in hüküm­
sa!jdakidir; kubbeye yakın
darlı�ı döneminde örtülmüştür. Bazı gezginlerin
olan di!)eri ise büyük
yazdıkları, bu mozai�in, varlı�ını yarım yüzyıl daha olasılıkla Il. Beyazıt

sürdürdüğünü ima etmekteyse de bu kaynaklar güve­ tarafından yaptırılmıştır;


soldaki iki minarenin
nilir olarak kabul edilmemektedir. Galerilerde Hıris­
tasarımı MimarSinan
tiyan mozaiklerinin ço�u, on dokuzuncu yüzyıla kadar
tarafından, inşaatı ise
kaldıktan sonra badanalanarak örtülmüştür. Apsis III. Murat'ın hükümdarlı!jı
yarım kubbesinde yer alan Meryem ve Çocuk lsa döneminde yapılmıştır.
Resimde mınarelerin yerleri
mozaiği ise hiçbir zaman örtülmemiştir. Öylece
pek do!jru de!jildir. Mimarın
bırakılmasına neden olarak, Hz. Muhammed'in
Ayasofya'nın etrafında,
Meryem'e hürmet duyduğu ve Mekke'deki Ka be'de tüm II. Selim 'in yasal) ı na rağmen
suretleri yok ederken, Meryem ve Çocuk lsa'nın bir yer alan yapıların etkileyici
güzellikteki dizilişine
suretini korumuş oldu� u gösterilmektedir.
odaklandı!jı anlaşılmaktadır.
Pandantiflerdeki, oldukça gizemli biçimdeki altı kanatlı
melek (serafim) de korunmuş ancak yüzleri silinmiştir.

Fetihten sonra değişik zamanlarda yapılan restorasy­

onlarda tonozların üzerindeki süslemeler, Iustinianos


döneminin geometrik, figürsüz desenleriyle yeniden

yapılmıştır.

Minareler

Ayasofya'nın dört köşesinden yükselen 60 m boyun­


daki minarelerin güçlü simetrisi, hepsinin aynı zaman­

da yapılmış oldu�u izlenimini vermektedir. Aslında


mlnareler, birkaç yüzyıl boyunca, yavaş yavaş eklen­
miştir ve biçimleri birbirinden biraz farklıdır.
Minareterin üçü taştan yapılmış olup kuzeydo�u
köşedeki dördüncüsü ise kırmızı tu�ladandır.
Güneydo�udaki minare en inceleridir ve çapı şerefe­
den sonra daralma ktadır. Batı cephedeki Iki minare
birbirinin aynı olup bunlar diğerlerinden daha sağlam
yapılmıştır. Yakından incelendiklerinde, gövdelerinin
yüzeyindeki ve şerefelerinin işlemelerindeki belli belir-

88
siz farklılıklar aniaşılacaktır. Bu ayrıntılar, arkeolajik bir Incelemesinin yapılmasını önerdi. Edirne'de, Yanda: II. Selim'in

araştırmalara ve belgelere dayanan kanıtlarla birlikte, Sultan Selim için muhteşem bir sultan camisini yeni türbesinin kapı
sundJrmasında bulunan
olayların muhtemel bir kronolojik sırasını çıkarmakta tamamlamış bulunan Başmimar Sinan, padişaha
İznikçinilerinden yapılmış
araştırmacılara yardımcı olmuştur. II. Mehmet tavsiyelerde bulunmak üzere çağrıldı. Sinan, muaz­ pano. Pek çok camide
tarafından minare inşa edlldiğlne ilişkin belge bulun­ zam bir strüktürel güçlendirme programının görüldü!)ü gibi, ortadaki

mamaktadır; ancak geçici ahşap minareye ek olarak, gerektiğini bildirdi. Ayasofya'nın ayakta kalmasına çiçek açmış a!)aç cenneti
vaat etmektedir. Bu pano
yeni Osmanlı başkentindeki imparatorluk camisine büyük önem veren ve bu işe mührünü basmak isteyen
ıznikçini desenlerinin
yakışacak yüksek bir minare inşa ettirmek istemiş padişah, çalışmaların başiatıimasını emretti. Yapılacak
ulaştı?:)ı doru!)u
olacağını rahatlıkla düşünebiliriz. Esasen, William işler arasında, altındaki duvarlara ve tonaziara çok simgelemektedır.

Emerson ve Robert Van Nice tarafından 1950 yılında baskı yaptığı için II. Mehmet'in güneybatıdaki ağırlık

yayımlanan belgelerden, II. Mehmet'in iki minare inşa kulesi üzerine inşa ettirdiği minarenin yı kılması ve

ettirdiği sonucuna varılmaktadır. Bunlardan biri caminin duvarlarından uzakta, güçlü bir temel üzerine

günümüzde hala ayakta durmaktadır. Emerson ve oturtulacak yeni bir minarenin inşaası bulunmaktaydı.

Van Nice, tek minareli camilerde minareyi, girişin II. Selim 1574 yılında, Sinan'ın yapıyı geliştirme
sa�ına, güneybatı köşeye koymanın geleneksel bir çalışmaları sürerken, ancak yeni minare tamamlan­

tarz olduğuna işaret etmektedirler O konumda ise madan öldü. Edirne'de inşa ettiği muhteşem Selimiye

merdlvenle ulaşılan sağlam şekilde inşa edilmiş bir Camii'ni birbirinin aynı dört minare ile çevreiemiş olan

ağırlık kulesi bulunduğu ve bu minare Için uygun bir Sinan, Sultan Murat'ı, sadece Selim'in minaresini

temel ve kolay bir giriş oluşturduğu için de Mehmet'in tamamlamaya değil, dördüncü minareyi de inşa et­

minareyi başka bir yere yerleştirme olasılığı azdır. meye ikna etti. Sonuçta, batı cephede, muazzam

Ancak alttaki strüktürün sınırlayıcı özelliği göz önüne kübik temellerden yükselen ve güçlü gövdeleri git­

alındığında, mütevazi bir boyutta olduğu tikçe ineelen aynı tasarımda iki minare inşa edildi.

düşünülebilir. Fatih'in daha sonra güneydoğu köşeye Ancak tam simetri, on dokuzuncu yüzyılda,

tuğladan, daha büyük ikinci minareyi yaptırdığına II. Mehmet'in inşa ettirdiği tuğla minarenin diğer
lnanılmaktadır. Bir düşüneeye göre, Marmara üçünün boyuna yükseltilmesiyle sağlanmış oldu.

Denizi'ne en yakın bu konumun seçilmesinin nedeni,

minarenin, düşman gemilerinin saldırılarını haber ver­ II. Selim Döneminde Mimar Sinan'ın

mek üzere aynı zamanda bir gözetierne kulesi olarak Yaptığı İlaveler

da kullanılmak istenmesidir. 1481-1512 yılları Sinan'ın yaşamı şaşırtıcı bir öyküdür ve de padişaha

arasında hükümdarlık yapan, Mehmet'in oğlu hizmet eden yetenekli bireylerin nasıl yükseldiğinin

II. Beyazıt muhtemelen kuzeydoğu köşedeki, Topkapı güçlü bir örneğidir. Sinan on altıncı yüzyıl başlarında

Sarayı'na en yakın minareyi inşa ettirmiştir; ancak Hıristiyan, büyük olasılıkla da Rum olarak, orta

bazıları bu minarenin II. Selim döneminde yapıldıOma Anadolu'na, Kayseri yakınlarında bir köyde
inanmaktadırlar. doğmuştur. Osmanlı ordusunun seçkin bir kanadı olan

II. Selim, 1572 yılında dördüncü minarenin ve Hıristiyan ailelerden seçilip Müslüman yapıldıktan

Inşaasını buyurduğu zaman Mimar Mehmet Ağa sonra padişah için savaşmak üzere eğitilen gençlerden

temelierin ve payandaların ciddi şekilde onarım oluşan Yeniçeri Ocağı'na 1521 yılı civarında kaydol­
gerektirdiğine işaret etti. Herhangi bir bölümüne ek muştur. Sinan marangozluk sanatını öğrenmiş, bunda

yüklemeler yapılmadan önce tüm caminin kapsamlı üstün başarı göstermiştir. Orta Avrupa'dan Iran ve

90
Yanda: Güneydo�u eksedra. Irak'a kadar pek çok askeri sefere katılmış, düzenli daha da zayıflattığını farketti. Bu evlerde yaşayanlar
olarak rütbesi yükseltilmiştir. Askeri mühendis olarak duvarları oyarak kendilerine ocak yapmakla
surların, gemilerin ve köprülerin inşaasına n ezaret kalmamış, payandaları da taş ocağı gibi
etmiştir. Askeri amaçlı sayısız gezilerinde pek çok kullanmışlardı. Sinan'ın tavsiyesi üzerine padişah

medeniyete ait mimarlık eserlerinin en zarif örnekleri­ cami çevresindeki binaların kaldırılmasını ve her
ni görmüş, özelliklerini kavramış olmalıdır. kenarına 25 m ge n işliğinde, 100 m uzunluğunda boş
Olağanüstü yeteneklerini ve güçlü organizasyon bir alan açıi masını emretti. II. Meh met tarafından bir
kabiliyetini ödüllendirmek üzere, 1538 yılında önceki yüzyılda yaptırılan medresenin etrafını da
padişahın başmimarı görevine getirilmiştir O andan
. açtırdı. Bunun ardından Sinan, yapısal güçlendirme
ölümüne kadar (en az doksan yaşında öldüğü tahmin planını yürürlüğe koyarak mevcut payandaları yük­
edilmektedir), mimarlardan oluşan bir ekibin de seltti ve batı duvarı boyunca bir dizi muazzam kemer
yardımıyla dört yüzden fazla yapının tasarımının ve inşa etti . Aynı dönemde başka restorasyon çalışmaları
inşa edilmesinin sorumluluğunu üstlenmiştir. 1550 da yaptı ve hiçbir zaman tamamlanamayan iki
yılında Kanuni Sultan Süleyman için inşa ettiği
, medresenin daha inşaa tına başladı.

Süleymaniye Camii ve 1568 yılında, II. Selim için inşa


ettiği Edirne'deki Selimiye Camii en önde gelen eser­ Türbeler

leri olup Osmanlı mimarisini taçlandıran şaheserlerdir. II. Selim, Edirne'deki Selimiye'yi kendi sultan camisi

!talyan Rönesansı'nın büyük mimarlarından olarak halkına bahşetmişti ancak !stanbul dışında bir

Brunelleschi ve Michelangelo'nun Floransa Katedrali padişah türbesi düşünülemezdi. Bu nedenle,


ve Roma daki St. Peter'in kubbelerinin tasarımını
' Ayasofya'ya gömülmeyi tercih etti. Topkapı Sarayı'na
yaparken mahrum edildikleri imkanlara Sinan sahip bu denli yakın, prestij li bir yer şüphesiz çok değerliydi
olmuştur. Adı geçen her iki kubbenin de mevcut ancak padişahın en önemli gerekçesi sembolik bir
altyapının üzerine inşa edilmesi gerekmiş ve bu gerekçe, Bizans i mpa ratorla rının devamı olma
mimarlardan hiçbirinin ömrü ,eserinin tamamlandığını arzusunu tatm in etmek olabilirdi. Selim'in türbesi
görmeye yetmemiştir. Diğer yandan Sinan cami­ , Sinan tarafından tasarlandı ve Osmanlı adetlerine
lerinin her birinin inşaatın ı üç i le yedi yıl arasında göre ölümünden son ra oğl u III. Murat tarafından inşa

tamamlayabi imiş ve alan, ışık ve strüktür ile ilgili daha ettirildi. Cambridge'de Trinity College

ileri araştırmalar yapma imkanına sahip olm uştu r . Kütüphanesi'ndeki bir tabloda, türbenin bitirilmesin­
Sinan ve hamileri Süleyman ve Selim, Ayasofya den önce, II. Selim'in tabutunun, ayrıca beş oğlunun
büyüklüğünde, hatta ondan da büyük bir yapıyı daha küçük tabutlarının üstüne kurulan görkemli
amaçlamışlardır. Bu nedenle Sinan meslek yaşamını, kırmızı bir çadır görülmektedir.
bu büyük Bizans anıtına karşı mücadele vererek geçir­ Selim'in türbesi, oldukça karmaşık biçimli taş bir
mişti r Sinan, yapının içindeki güçleri ayrıntılı olarak
. bina olup üç kemerii kapı sundurmasından geçilerek
inceledi, büyük ku bbeleri ayakta tutacak en zarif ve girilen küçük bir camiye benzer. Beyaz mermerden
en etkili yöntemleri araştırdı. Bu nedenle de harap yapılmış ve ayrıntıları vurgulamak için pembe, kırmızı
haldeki yapıyı güçlendirme işinin tam adamı oldu. porfir ve verde-antique taşlar kullanılmıştır. Kapının
Önce, caminin çevresinde açık bir alan kazanılması etrafı enfes İznik çi n ileri nden oluşan panolarla çevre­
gerekmekteydi. Duvarların çevresine yapılan kaçak lenmiştir; bu panolardan bir tanesi orijinal olup diğeri
yapıların, zaten yetersiz olan temelleri ve payandaları ise aslının iyi bir kopyasıdır. Çini deseninin ortasında,

93
Solda: Tasarımını Davut Üstte: III. Murat'ın göz yaşı biçimindeki bir şeklin içindeki çiçek açmış
A�a'nın yaptı�ı III. Murat'ın türbesinin kubbesi.
a�aç, cennetin vaat edildi�ini simgelemektedir; bu
türbesi, Mimar Sinan Kubbenin altıgen destek
tarafından yapılan a�acın etrafını da birbirinin içine geçmiş daha büyük
sistemi ve pandantifıerdeki
II. Selim'in türbesinden kaligrafı madalyonları, çiçek motifleri dönerek çevrelemektedir.
etkilenmiştir. Kubbeyi, 800 m güneybatısında Sundurmadaki zengin görünümden sonra içerisi daha
birbirine kemerlerle bulunan ve Sinan tarafından
da nefes kesici zenginliktedir. 80 yaşında hala
ba�lanmış altı serbest sütun tasarlanan Sokollu Mehmet
taşımaktadır. dinçli§ini koruyan Sinan, aydınlık kubbeli iç mekan
Paşa Camii'nin kubbesine
benzerlik göstermektedir. temasının de�işik bir çeşitiernesini uygulayarak
Edirne'deki Selimiye Camii'nin bir minyatürünü
yaratmıştır. Osmanlı türbelerinin, masif kubbelerin
küçük pencereli masif duvarlar üzerinde yükseldi�i
geleneksel tasarımıyla yetinmeyen Sinan, 11,5 m
çapındaki hafif kubbeyi sekiz serbest sütun ve kemer
üzerine oturtmuştur. Böylece ortaya, etrafında kesin­
tisiz bir çevre koridorunun yer aldığı kare içinde sekiz­
gen bir plan çıkmıştır. Sinan, yapının kare köşelerini
üst seviyede yarım kubbelere dönüştürerek

95
tasarımına karmaşık bir görüni.lm katmıştır. Böylece Sa�da: III. Murat'ın
kemerierin arkasında, üç geniş pencereli düz duvar­ (1574-95) hükümdarlı�ı
dönemine ait müezzin
ların ve daha küçük pencereler açılmış yarım
mahflll. Müezzlnin üstünde,
kubbelerin almaşıklı bir ritmi ortaya çıkmıştır.
yüksek sesle dua okudu� u
Aşa�ıdaki iki pencere dizisinden giren ışık miktarı daha bu yOkseltiimiş platform,
fazladır. İlk pencere sırasının üzerinde ve göz hizasının kıble ekseni lle aynı
do�rultuda ve güneydo�u
biraz üstünde, bir kitabe şeridi duvarları hiç kesintisiz
payesine yaslanmış otarak
olarak çevrelemektedir. Koyu mavi zemin üzerine
inşa edilmiştir.
beyaz haflerle yazılmış Arapça yazı, Sinan'ın cami­
lerinin ço�unda görülen, aşina bir on altıncı yüzyıl yazı Arka sayfada solda:

tarzının güzel bir örne�idir. Bu yazı, duvarları örten Kuzeybatı eksedrada


Bergama'dan getirilen
çinllerin solgun renklerinin yanında göze
mermerküp.
çarpmaktadır. Pürüzsüz gövdeleri ve mukarnaslı
başlıkları ile beyaz me rmer sütunlar, pencerelerden Arkıı sııyfııdıı sıı!)dıı:

giren ışı� ı yansıtarak mekanın aydınlık niteli�ine ı. Mahmut kıtaplı�ının önünü


oluşturan mukarnaslı
katkıda bulunmaktadır. Buna tezat olarak da kemer­
başlıkları olan sütunlar,
Ierin çok renklili�i ve kubbedeki süslemelerin koyu güney nefte belirgin bir
kırmızısı yukarıda muhteşem bir özellik yaratmaktadır. lslami etki yaratmaktadır.
Kubbenin altındaki merkezi alanda, II. Selim'in Muhteşem bronz avizeler
Fossatı Kardeşler tarafından
yanında has kadını Nur Banu yatmaktadır. Nur Banu
tasarlanmış ve 1849 yılında
II. Selim'e hükümdarlı�ı sırasında çok baskı yapmıştır.
yerlerıne takılmıştır.
O� lu III. Murat tahta geçti�i zaman da,
imparatorlu�un yönetilmesinde temel rol oynamayı
sürdürebilmek çabasıyla o�lunun haremindeki
kadınlarla ilgilenmesini ve devlet işlerinden uzak
kalmasını sa�lamıştır.
Sinan'ın ardından başmimarlık yapan Davut A�a
1595 yılında ölen III. Murat'ın türbesinin tasarımını
yapmış ve Selim'in türbesindeki kubbenin serbest
sütunlar ve kemerler üzerine oturtuldu�u projeyi
uygulamıştır. Ancak tasarım çok daha basit olmuştur;
dış duvarları düz olan altıgen plan ve içeride altı sütun
ile kemerler bulunmaktadır. Sinan'ın tasarımında
oldu�u gibi, içeriyi ışı�a bo�an üç kat pencere dizisi
bulunmaktadır. Yine mukarnaslı başlıklı beyaz mer­
mer sütunlar çok renkli kemerleri taşımakta ve iç
duvarları çepeçevre bir kitabe şeridi dolanmaktadır.
1603 yılında ölen III. Mehmet, Ayasofya'nın avlusun­

da gömülen son padişah olmuştur. Dalgıç Ahmet A�a

96
tarafından tasarlanan türbesi oOiu I. Ahmet tarafı ndan Sa§da : ı Mahmut

inşa ettirilmiştir. ı. Ahmet de Ayasofya'nın tam kıtaplıQının (ı 739)


duvartannın alt kısmı
karşısına Sultan Ahmet Camii'ni inşa ettiren padişah
mermer ıevhalarta, ust kısmı
olarak ün kazanmıştır. lll. Mehmet'in türbesi
Iznik çinilenyle kaplanmıştır.
babasınınklne benzemektedir, ancak dıştan sekizgen Arkadaki duvarın ortasında
planlı dır. Bu türbelerin günümüzde halka açık olma­ ı. Mahmut'un tuQrası
bulunmaktadır. Ince Işlemeli
ması bir talihsizliktir; yakın zamanda açılacaklarını
Kuran muhafazası bir yarım
ummaktayız.
küre ile kapatılmıştır.

III. Murat ve I. Mahmut'un YaptırdıOı İlaveler Arka sayfada solda:


I. Mahmut kıtııplıOının
Yukarıda türbesinden söz edilen III. Murat (1574-95),
duvarındakı panoda, dibinde
Ayasofya'nın içine iki ilave yaptırmıştır. Arkeotojik
lale ve karanfiller bulunan
yönden Ilginç olanı, Bergama'dan getirilen Hellenıstik çiçek açmış bır aQaç yer
döneme ait, her biri tek parça taştan oyulmuş bir çıft almaktadır. Kitaplı§ın ınşa

büyük mermer su küpüdür. Islam ibadetinde daha edildi�i on sekizincı yuzyılda


Izni k çinileri eski özellıklerini
pratik bir Işlevi olan Ise, güneydo�udaki payeye yakın,
kaybederek bozulmuştur;
yükseltilmiş bir platform olan müezzin mahfılidlr. ancak bu çınller sarayda
Buradan müezzin, dualar okunurken ima ma muka­ bulunarak burada

belede bulunur. Mihrapta olduOu gibi nefın ekseni ile kullanılmıştır.

paralel deOildir, kıble ekseni üzerinde yer almaktadır.


Arka sayfada saQda:
Bu tür strüktürterin epeyce süslü olmalarına karşın ı. Mahmut kitaplı!)ındakl bır
bunun sadeliOl dikkat çekicidir. Basit sivri kemerierin çini motifınden detay.
arasındaki dümdüz payeler, oymalı bir kornlş taşımak­ Soldaki resimle
karşılaştırıldıQında
tadır. Bu özelli�!, diOer üç payenin yanında yer alan,
yapraklarda görı.ilen farklılık
di Oer müezzlnlerin kullandıOı kısımların arkasında da
bunun benzer, ancak bire bir
yankı bulmuştur. aynı olmayan bir panoya ait
Daha sonra, Ayasofya'yla ciddi şekilde ilgilenen oldu§ unu ortaya
koymaktadır.
padişah ı. Mahmut (1730-54) olmuştur. YaptırdıOı

onarım ve yenilemeterin yanı sıra bir kütüphane, bır

şadırvan bir de sıbyan mektebi ilave ettirmiştir. Bütün

bunlara ek olarak da, öOrendlere, camlde çalışanlara


ve fakiriere yemek daOıtacak bir imaret yaptırmıştır.

Ayasofya'nın Içinde, güney yan nefe inşa edilen

kütüphane, Osmanlı özelliOini en güçlü şekilde ortaya

koymaktadır. Önde mukarnaslı başlıkları olan altı

sütundan oluşan bir dizi yer almaktadır. Sütunların

arasındaki bronz şebeke mekanı ayırmakta, ancak

okuma odasının dışandan görulebilmesine olanak ver­

mektedir. Burası düzgün biçimli, dikdörtgen bir

• 100
..-;.�·:-. . . .-
-=
-,.�·
.... .-
'-"'"
� 1:1
..
:�3«: .
�- . . . - -
- - -- -�
mekan olup duvarlarının alt bölümünde mermer Ustte: ı. Mahmut tarafından

kaplamalar bulunmaktadır; üst kısımları ise Izni k çini­ 1740 yılında yaptınlan
sibyan mektebı tek kubbeli
leriyle bezenmiştir. Do�u ucunda, Mahmut'un şaşaalı
bir odadan ıbarettir.
tu�rasının üzerınde, etkileyici güzellikte bir yazı şerıdl

yer almaktadır. Okuma odasında bulunan çinilerin Sa�da: ı. Mahmut'un

üzerinde yer alan ve tekrarlanan desenlerle yaptırdı�ı şadırvan TOrk


rokoko tarzının zarif bir
karşılaştırıldı�ında, kitapların bulundu�u odaların
örneOıdır
duvarlarındaki çinllerin çok daha inceden ineeye

işlenmiş oldu� u görülmektedir. Coşkulu çiçek ve a�aç

desenlerı lznık çinilerindeki ustalıOın zlrvede oldu�u

dönemi yansıtmaktadır. Ne yazık ki parmaklıklar

ardından bu çinilerin yalnızca küçük bır bölümü

görülebilmektedir. Sultan Mahmut, bu kutüphanenin,

Ayasofya'nın biraz ilerisinde yaptırdı�ı Ca�aloğlu

Hamarnı'nın gelirinden desteklenmesini sa�lamıştır.

1740 yılı civarında I. Mahmut, Ayasofya'nın güney­

batı köşesinde yer alan şadırvanı da yaptırmıştır. Bu

şadırvan Osmanlı rokoko üslubunun güzel bir

orne�idir. Sekiz zarif kemer üzerinde duran çatının

genış saçaklı�ı, oymalı mermer duvarların ve zarif

104
bronz şebekelerio önündeki küçük m ermer oturaklar­ Sa�da: Gaspare Fossati

da aptes alanlara si per olmaktadır. Ayasofya'da tarafından yapılan gravürde ,

Ayasofya'nın güneybatıdan bu
görevl i din adamlarının ve hizmetiiierin çocukları için
yakın görünümü, Fossati'nin
açılan ilkokul olan sibyan mektebi, şadırvanın 1830 civarında yaptı�ı Roma
yanındaki dış duvara yakın yer almaktadır. Bu amaçla kalıntılarının romantik
yapılmış binaların iyi bir örneği olan okul, taş sıraların desenlerinin üslubunu
taşımaktadır. Sa�da
arasında ince tuğla şeritlerin bul und uğu duvarlarla
ı. Mahmut çeşmesi
çevrili, tek kubbeli bir odadan oluşmaktadır.
görülmektedir. Kubbenin sa�
tarafındaki payandalar ile

Fossati Kardeşler Tarafından Yapılan duvarların üst kısımları, Bizans


yapılarında yaygın olan
Restorasyon
almaşık tu�la ve taş
Ayasofya'daki son büyük restorasyon, şatafatlı barok
sıralarınınkine benzer bir etki
stilindeki Dolmabahçe Sarayı'nı inşa ettiren padişah yaratmak amacıyla, enine
I. Abdülmecid döneminde yapılmıştır. Abdülmecid, olarak kırmızı ve beyaz şeritler
halinde boyanmı ştı . Yakın
Osmanlı devletini modernleştirmeye çalışan bir
planda yer alan minarenin
reformcu ve Avrupalıların zevklerinden çok etkilenmiş
Sinan tarafından tasarlanan
bir k işiydi . Resto rasyon işiy l e İsv içreli m i ma r Gaspa re muazzam temelinin yapıya
Fossati 'yi görevlendird i . Fossati Rus çarı tarafından ilave birdestek sa�ladı�ı
görülebilmektedir.
yeni Rus Büyükelçiliği'ni tasarlamak üzere İstanbul'a
gönderildikten sonra orada bir büro açmıştı. Fossati
Arka sayfada solda: Gaspare
1820'1erde, Milane'daki Brera Güzel Sanatlar Fossati, güney giriş holü.
Akademisi'nde okurken mozaik sanatı ve restorasyon­ Nartekse açıl an kapın ın

la tanışmış, Roma'da geçirdiği birkaç yıl da arkeolojiye üstündeki timpanumda


bulunan onuncu yüzyı la ait,
büyük hayranlık duymasına neden olmuştu. Roma
Constantinus ve Justinianos ile
kalıntılarının çizimlerini ve taşbaskılarını yaparak, birlikte görülen Meryem ve
müşterilerini etkilemekte yardımcı olan çizim Çocuk İsa mozai�i, Fossati
yeteneğini daha da geliştirmişti. Gaspare Fossati'nin tarafından ortaya çıkarılmış,
ancak daha sonra soyut,
St. Petersburg'a taşınıp 'resmi saray mimarı'
dekoratif bir desenle tekrar
olmasıyla karlyeri ilerlemiş; Avrupa mimarisinin
örtülmüştür. A�ır, çok süslü
Abdülmecid'in başkentinde moda olduğu dönemde korniş, Fossati'nin yaptığı
tstanbul'a gelişi ise ünlü olmasını sağlamıştır. Yaşadığı duygudan yoksun bir
eklemedir. ön pl andaki ınsan
Moskova günlerinin donuk neoklasik tarzını, günün
figürleri Fossati'nin oryantalist
eğilimlerini yakaladığı oryantalist bir ruhla daha canlı
görüşünü yansıtmaktadır.
ve hareketli hale getirmiştir. Rus Büyükelçiliği 'ni n
padişahın dikkatini çekmesinden sonra Fossati, Arka sayfada sağda: Gaspare
Fossatl'nin resmetti�i ve ekibi
Osmanlı hükümetinden çeşitli siparişler almıştır.
tarafından restore edilen
Gaspare Fossati'nin kardeşi Giuseppe de onunla ortak
narteks. Sütunların taşıdı�ı
olmuş ve yoğun çalışmalarında işbirliği yapmışlardır. küçük galeri hatıra eşya
1847 yılında Ayasofya üzerinde çalışmaya dükkanına dönüştürülmüştür.

106
Solda: Gaspare Fossati; başladıklarında, yüz yılı aşkın bir süredir ihmal edilmiş
kuzey neften orta mekana ve olan yapıyı damı akar ve harap durumda, 'güvercin
güneye do§ru bakış.
bulutları' tarafından içi yağmalanmış şekilde buldular.
Ressam, geniş bir mekan
duygusunu güçlendirmek
Küçük depremler sonucu kubbe ve tonozlarda oluşan

için sütunları gerçekte çatlakları onardılar ve kubbenin çevresini demir zincir­


olduklarından daha ince le sararak dışa doğru itme kuvvetini kontrol altına
çizmiştir. ı. Mahmut'un
aldılar. Ancak hiçbir amaca hizmet etmediğini
hükümdarlı§ı sırasında
düşündükleri dört uçanpayandayı yıktılar. Yapılan
kurulan etrafı parmaklıkla
çevrilmiş yüksekçe diğer önemli yapısal işler ise, eksedralardaki eğik
platformlar, yaşlıların ibadet sütunları düşey duruma getirmek ve gergi kirişleriyle
etmesi ve Kuran okuması
kemerleri güçlendirmekti. Çatıda, su akıtan kurşun
için yapılmıştır.
kaplamaları değiştirdiler, içten ve dıştan tam bir te­
mizlik yaptılar. Duvarları ve kemerleri örten sıva
bozulmuş olduğundan, altın rengi titre k ışıltılar saçan
dekoratif Bizans mozaikleri ortaya çıkmıştı.
Mozaiklerin güzelliği karşısında hayrete düşen
padişah mimarlara tüm mozaikleri ortaya çıkar­
malarını emretti. Galerilerdeki mozaikler ortaya
çıkarılıp onarıldl�ı zaman Fossati Abdülmecid'den,
mozaiklerin örtülmesi ile ilgili katı kuralların esnek
hale getirilmesini rica etti. Abdülmecid onlara şöyle
dedi: 'Mozaikler çok güzel, ancak dinimiz yasakladığı
için onları gizleyin. Onları iyi gizleyin ama tahrip
etmeyin: Bir gün neler olabileceğini kim bilir ki'.
Sonuçta mozaikler tahrip olmalarını önleyecek ve
tekrar kolayca ortaya çıkanimalarını sağlayacak
şekilde örtüldü. Padişah, namaz kılınan alanın dışında
kalan giriş holündeki ve nartekste bulunan imparator
kapısının üstündeki mozaiklerin, bir istisna olarak açık
bırakılabileceğini düşünüyordu ancak din otoriteleri
onların da örtOlmesinde ısrar ettiler. Fossati'nin
yaptığı suluboya bir resim, güneybatı giriş holünü ve
o n uncu yüzyıla ait, Meryem'in Iustinianos ve
Constantinus arasında yer aldığı mozaiği örten soyut,
süslü bir deseni göstermektedir. Fossati'nin çok süslü
koroişinin altında yer alan mermer levhalardaki
hareketli deseni resmetmemiş olduğunu görmek ise
ilginçtir.
İnsan ve hayvan figürleri içermeyen Bizans mozaik-

111
Solda; Gaspare Fossati; Üstte; Gaspare Fossati, batı
kuzey netten ve kuzeydo�u galeriden güneye do�ru leri için böyle bir problem bulunmamaktaydı, ancak
eksedranın içinden sultan bakış. Batı'dan gelen
eksik ya da hasarlı bölgelerin alçıyla doldurulup oriji­
mahfiline bakış. Fossati bu ziyaretçilerin padişahtan
,

nal görünümlerindeki gibi boyanmaları gerekmektey­


daha yüksekten bakış özel izin olmadıkça
açısını, kendi tasarımı olan Ayasofya'ya girmeleri di. Restorasyonu yapanlar, bazı yerlerde altın varak

sultan mahfilini en iyi mümkün de�ildi, ancak ancak çoklukla da, zamanla abartılı bir kahverengiye
durumunda gösterebilmek restorasyon sırasında bu sıkı
dönüşen altın yaldızlı boya kullanmışlardır. o
Için seçmiştir. kuralın biraz
dönemdeki mozaik restorasyonunda, parçaları
esnekleştirilmesiyle pek çok
Avrupalı gezgln yapının içini yerinde tutmak için kullanılan çivilerin paslanması gibi
görme imkanını elde etti. kusurlar günümüzde yapılan restorasyonda ortaya
çıkmıştır.
Fossati Kardeşler, yeri uygun olmayan hünkar mah-

113
Solda ve üstte: Gaspare fılini apsisten kaldırarak kuzeydoğu eksedrada,
Fossati taratından 1847
apsisin kuzeyindeki payeye yeni bir mahfi! inşa
yılında tasarlanan sultan
etmişlerdir. Bu mahfıl padişahı suikastçılardan koru­
mahfill. Etrafı çevrili bu alan,
padişahın altın yaldızlı mak amacıyla daha yükseğe inşa edilmiştir. Öndeki
parmaklı�ın ardında altın yaldızlı kafes ise padişahın görünmeden otura­
görünmeden ibadet etmesini
bilmesini sağlamaktadır. Mermerden oyulmuş bu
sa�lamaktaydı.
kafes, Türk rokoko tarzını anımsatsa da sütunlar

Bizans'a aittir. Sütunların üçü Fatih Camii'nin avlusun ­

da bulunmuş, diğerleri de uyacak şekilde yeniden


yapılmıştır. Fossati Kardeşler eski mihrap ve minberi
de yenileriyle değiştirmiştir. Her ikisi de şekil yönü n-

115
Solda: Özü Bizans olan den orijinallerine benzemekte ancak işçilikleri daha
kuzeydoğu eksedra ile kötü olarak değerlendirilmektedir. Mihrap aşırı dere­
Kazasker Mustafa !zzet
cede süslüdür.
Efendi'nin hat levhaları ve
Gaspare Fossati'nin tasarımı Gaspare Fossati, kardeşinin ve yüzlerce yetenekli
sultan mahfili yan yana. sanatkarın da yardımlarıyla, iki yılı biraz aşan bir
sürede şaşırtıcı sonuçlar elde etmiştir. Kullandıkları
üstte: Kazasker Mustafa
tekniklerin tümü en iyi teknikler olmasa bile,
!zzet Efendi tarafından
yazılmış madalyon,
Fossatller Ayasofya'yı modern çağa hazır hale getir­

Fossatiler'in yaptığı mişlerdir. Ancak en uzun ömürlü olan katkılarının,


restorasyonda kuzeydoğu Gaspare'nin yayımladığı ve çoğu bu kitapta yer alan
payeye asılmıştı. Bu,
suluboya resimler olduğu söylenebllir. Fossati'nin
üstünde Allah, Muhammed,
denediği mimari özelliklerin onun oryantalist
ilk dört h alifen ı n ve
peygamberin torunları görüşüyle hafifçe renklenmiş yorumu, Ayasofya'yı bu
Hasan ve Hüseyin'in çağdaki algılayışımıza katkıda bulunmaktadır.
adlarının yazılı olduğu sekiz
büyük yu varlak levhadan
Hat Sanatı
birisidir. Her biri basit bir
çerçeve içinde, sade fonları Güzel yaztlmtş bir hattt okumak Jalenin kokusunu
ile harfler arasında canlı bir almaya benzer.
bağlantı sergilemektedir. Bu Kazasker Mustafa !zzet Efendi
levhada ilk halife Ebubekir'in
adı yazılıdır.
Hat sanatı İslam'ın en önemli sanatıdır çünkü
Allah'ın kelamını kayda geçirmekte ve nakletmekte-

117
dir. Kuran'da yazı yazmaya ilişkin olarak, 'insanoğluna çapında sekiz adet ahşap levha hazırlamış v e bunlar Yanda: Kazasker Mustafa

!zzet Efendi'nin yazdı� ı,


kalemle öğreten' Tanrının tasviri de dahil pek çok atıf kubbeyi ve yarım kubbeleri tutan payelere, galeri
ikınci Halife ömer'in adını
bulunmaktadır. Esasen Allah'ın Ebedi Hattat olarak hizasında asılmıştır. Payelerin üst taraflarında asılı
taşıyan levha.
tasvirleri !s lam şiirinde yer almaktadır ve güzel duran on yedinci yüzyıl kitabeierinin yerine konulan
yazının ilahi kökenli olduğu ima edilmektedir. Bu bu levhaların boyutları muazzamdır. Çoğu camilerde
nedenle hattatların, mimarlar ve minyatür olduğu gibi, bu levhalarda kutsal isimler olan Allah,
ustalarından daha yüksek bir statüye sahip olması hiç Muhammed ve lik dört halife (Ebubekir, Ömer,
de şaşırtıcı gelmemektedir. Osmanlı padişahları hat­ Osman, Ali) ile Hz. Muhammed'in şehit mertebesine
tatları mükemmel nitelikte el yazması Kuranlar, ulaşan torunları Hasan ve Hüseyin'in adları yer almak­
kütüphaneleri için özenilerek yazılmış belgeler ve tadır. Muazzam iç mekanın ölçeğiyle uyumlu olan bu
camilerini süslemek için kitabeler yazmakla levhalar, bugüne kadar yapılanların en büyüğüdür.
görevlendirerek, ustalıklarına yeni boyutlar katmaları Bunlar, serbest kıvrımların ve güçlü dikey çizgilerin
için teşvik etmişlerdir. Abdülmecid de bu padişahlar­ sanatçıya ifade özgürlüğü tanıdığı sülüs üslubunun
dan biridir; o dönemin önde gelen hattatı Kazasker tüm gücünü ortaya koymaktadırlar. Hattat şatafatlı
Mustafa !zzet Efendi'nin (1801-76) yazdığı kitabeleri, kenar süslemeleri yapmamış, harfleri düz zemin üze­
Fossati onun namına yerlerine asmıştır. Bu eserler rine hareketli bir bağlantıyla yerleştirmiştir. Kazasker
Ayasofya'nın cami olarak kimliğini en güçlü şekilde Mustafa tzzet Efendı kubbenin ortasındakı kitabenin
ortaya koymaktadırlar. Eserlerini göreceğiniz birçok de yaratıcısıdır. Kitabede şöyle yazılıdır:
büyük hattat gibi, Kazasker Mustafa lzzet Efendi de
çok yönlü bir kişiliğe sahipti. Sayısız zarif hat eseri Bismillahirrahmanirrahim; Allah göklerin ve

yaratmasının yanı sıra usta bir müzisyendi. Kamış yeryüzünün nurudur. Işık onun kendisidir; camdan

kalemle gösterdiği mahareti neyle de göstermekteydi. giren ya da sabah yıldızının saçtığı ya da yanan kor­

Küçük bir çocukken sesinin güzelliği II. Mahmut'un dan yayılan değil.

dikkatini çekmiş ve sarayda eğitim almasını emret­


mişti. Hat sanatını, Galatasaray Mektebi Sultanisi'nde, Ayasofya'nın Müzeye Dönüştürülmesi

büyük usta Yeserizade Kazasker Mustafa tzzet'ten Fossatiler'in restorasyonundan önce Batılılar
öğrenmiş ve daha sonra bu ismi kendisi de almıştır. Ayasofya'yı ancak padişahtan özel bir ferman alarak
Saraydaki yaşamdan bı kınca Hac için Mekke'ye gitmiş ziyaret edebilmekteydi ve bu fermanı almak da çok
ve söz verdiği halde dönmeyerek yaşamını i badetle ve güçtü. Restorasyon sırasında yapıya çok daha kolay
kendini Tanrıya adayarak geçirmeyi tercih etmiştir. girilebiliyordu ve birçok gezgin hem bu mimarlık eseri­
Ancak padişah onu, II. Beyazıt Camiinde ilahi okurken ni görmek hem de çalışmaları izlemek üzere gelmek­
sesinden tanımış ve fırarından ötürü affederek geri teydi. !stanbul'a giderek daha çok yabancı ziyaretçinin
getirmiştir. Eyüp'te imamlık da dahil çeşitli makamlar­ gelmesiyle bu tarihi anıtı görme isteği de arttı.
da görev yaptıktan sonra Sultan Abdülmecid 1934 yılında, modern Türk devletinin kurucusu
tarafından Rumeli Kazaskerliği ve baş ulemalık görev­ Mustafa Kemal Atatürk, Ayasofya'nın müzeye
lerine getirilmiştir. Bu arada hat sanatını her gün dönüştürülmesini emretti; kararname Başbakan
uygulamaya devam etmiş, bu sanatı şehzadelere de İsmet lnönü tarafından imzalandı. Atatürk'ün mo­
öğretmiştir. dernleşme ve laikleşme programında bu mantıklı bir
Kazasker Mustafa !zzet Efendi, Ayasofya için 7,6 m adım dı; aynı zamanda Türk tarihi ile ilgili eğitim ve

118
Yanda: Apslste, mlhrabın turizm alanında da yararlar sa�lamaktaydı. On kilenirken tepesindeki on dokuzuncu yüzyıla ait
hemen sol ust tarafında yer dokuzuncu yüzyılda badana ile örtülen mozaiklerin kitabenin bile tehlikede olduğu ortaya çıktı. Dünyanın
alan vıtraylı pencere. Altı
ortaya çıkarılması çalışmaları, 1931 yılında, Harvard başka yerlerinde yürütülen çalışmalardan elde edilen
tane vitraylı pencerenin
Üniversitesi Bizans Enstitüsü'ne, mozaikleri ortaya deneyim ve bilgilerin dikkatle incelenmesi, onarım ve
hepsınde hatla yapılmış
suslerneler bulunmaktadır. çıkarma ve restore etme izni verildi� i zaman başladı. restorasyonda kullanılacak malzeme ve yöntemlerle

Enstitünün kurucusu Thomas Whittemore narteksteki ilgili en iyi kararların alınmasında restorasyon ve koru­

mozaikleri ı93ı yılında, güney girış holündekilerl ma çalışmalarını yapanlara yardımcı olmuştur.

1933 yılında ortaya çıkarmaya başladı. Ertesi yıl da Restorasyon çalışmalarının başlangıcından bu

güney galeriye geçerek Oeesis mozai�i üzerinde kitabın yayımianmasına kadar geçen on yıl içinde,

çalışmaya başladı. Böylece Ayasofya'nın kapıları, ı kurulan iskele bir kez yer değiştirmiştir. Şu anda

Şubat 1935 günü 738 ziyaretçiye açıldı�ında, mozaik­ iskele kubbenin kuzeybatı çeyreğine ulaşılacak şekilde

lerin bir bölümü herkesin görebilmesi için ortaya kurulmuştur ve kubbenin tamamı görülebilir hale

çıkarılmış bulunuyordu. Whittemore, restorasyon gelinceye kadar iki kez daha yer değiştirecektir. Bu

çalışmalarını ve bilimsel araştırmalarını ı 950 yılında çalışma daha pek çok yıl sürecektir, ancak büyük bir

ölümüne kadar sürdürdü ve ardından başka uzmanlar mimari eserin 1465 yıllık ömründe bu süre çok küçük

onun izinden yürüdüler. Günümüzde Ayasofya, bir bölümdür. Osmanlı yönetimi altındaki Ayasofya'da

kültürel yönden çok çekicili�i olan önemli bir eserdir. Fatih tarafından yaptırılan onarımlardan on altıncı

yüzyılda Sinan'ın yaptığı yapısal de�işikliklere ve

Günümüzde Yapılan Restorasyon Çalışmaları Fossati Kardeşler tarafından yürütülen güçlendirme

1992 yılında, !stanbul Restorasyon ve Koruma Merkez çalışmalarına kadar bütün çabalar, günümüzde

Laboratuvarı ile UNESCO tarafından desteklenen ulus­ yapılmakta olan restorasyon un yolunu açmıştır ve

lararası bir ekibin işbirliğiyle restorasyon ve şüphesiz bu da son restorasyon olmayacaktır.

sağiarniaştırma çalışmalarına başlandı. Ertesi yıl,

kubbenin en fazla tahrip olmuş kuzeydoğu çeyreğine Ayasofya'nın Osmanlı Camileri


ulaşılmasını sağlayacak muazzam bir iskele kuruldu. Üzerindeki Etkisi
!lk ış bu bozulmanın sebeplerini araştırmaktı. On Ayasofya'nın mimari açıdan önemi, duvarlarının çok

dokuzuncu yüzyılda Fossati Kardeşler'in yararlana­ ötesinde taşmıştır. Muhteşem kubbesi ve iç mekanı,

madığı endoskopik, ultrasonik ve termografık Ortaça� Avrupası'ndan Osmanlı'ya kadar tüm ustalara

inceleme yöntemleri uygulandı. Yapısal çatlaklar ile ilham kaynağı olmuştur. Ancak Ayasofya'nın en belir­

dokudaki nem ve çözünen tuzların hareketi birkaç yıl gin etkisi, fetihten sonraki ıso yıl içinde !stanbul'da

boyunca izlenerek sonuçlar çıkarıldı. Mozaikleri n bazı yapılan camiler üzerinde olmuştur. Fetihten önce

bölümlerın arkalarındaki tuğladan ayrılmış oldukları Osmanlılar, Bursa ve Edirne'de kendilerine ait kubbeli

ve orijinalinde iki kat cam arasına altın varak yerleşti­ cami geleneğini geliştirmekteydiler. On beşinci yüzyıl

rerek yapılan tesseraların tabakaianna ayrıldığı ortalarına kadar camilerinin mimarisi Bursa'daki 20

görüldü. Aşırı kirlenmenin, on dokuzuncu yüzyılda kubbeli Ulu Camii, örneğinde olduğu gibi çokkubbeli

mozaiklerin üstünün aşırı şekilde boyanmasının ve yapılardan, Edirne'deki Üç Şerefeli Camii'deki gibi iki

bazı bölümleri yerinde tutabitmek için demir ve bakır yanında daha küçük kubbeler bulunan büyük bir

çivilerin kullanılmasının bedeli ağır ödenmekteydi. merkezi kubbenin yer aldığı orta eksenli tarza do�ru

Kubbenln en alçak bölümleri bu tahribattan en az et- bir gelişim göstermiştir. Ancak Ayasofya'nın tarzı ile

121
karşılaştırılabilecek hiçbir eser ortaya konmamıştır. yaşamındaki zirveyi temsil eden Edirne'de yaptığı
Fatih, 1463 yılında kendi camisini yaptınrken Osmanlı Selimıye Camii'nin (1568-75) kubbe açıklığı
geleneksel tarzını kullanmış, ancak Bızans tarzı bir Ayasofya'nınkine eşıttir, ancak iç mekanın açıklığı ve
ö�eyi de eklemiştir. Bu camide, Üç Şerefeli Camii'de taş strüktürüne açılan pencereler yönünden daha
oldu�u gibi merkezi kubbenin iki yanında daha küçük mükemmeldir. Ayasofya olmasaydı Selimiye Camii de
kubbeler yer almaktadır; ancak Ayasofya'nın tarzında olmayacaktı; ancak Sinan'ın Ayasofya'ya verdi�i
bir yarım kubbe de yapının do�u ucuna eklenmiştir. karşılık, onun değiştiriimiş bir kopyasını yapmak
Fatih'in oğlu Il. Beyazıt'ın 1501'de yaptırdığı cami, şeklinde değil, mekan, ışık ve strüktür kaynaşmasına
doğu ve batı uçlarındaki yanm kubbelerle strüktürel yeni bir yön vermek şeklinde olmuştur.
ve uzamsal yönden Ayasofya'ya daha yakındır. Ancak
Bizans kilisesinın pek çok inceliğinden yoksundur;
örneğin iki uçtaki eksedralar yapılmamıştır. On altıncı
yüzyılda, SO yıl süreyle padişahların başmimarı olarak
görev yapan Mimar Sinan, Ayasofya'ya büyük bir
hayranlık duymuş, hatta bunun da ötesinde onu,
ulaşılıp aşılması gereken bir hedefolarak kabul
etmiştir. Mimar Sinan'ın yapıyı ayrıntılarıyla incelediği
ve kendini, daha az malzeme kullanımıyla çok büyük
bir alanı kaplayacak ve içeriye daha fazla ışık gırmesini
sağlayacak dinamik bir yapı arayışına verdiği
aşikardır. Aldı�ı llk büyük iş olan Şehzade Camii'nde
( 1543-48) mantıklı bir adım atarak, yüksek merkezi
kubbeyi dört yarım kubbe ile çevrelemıştir. Böylece
Ayasofya'nın strüktürel kavramını yaratıcı bir şekilde
değlştirmiş, ll. Beyazıt Camii'nde başlatılan eğilimi
sürdürüp, kubbeyi taşıyan payelerin kalınlığını azal­
tarak, iç alanı çarpıcı bir biçimde genişletmiştir. Mimar
Sinan'ın muazzam eseri Süleymaniye Camii (1550-
57), merkezi kubbesi ve iki yarım kubbesi ile pek çok
yönden Ayasofya'ya benzemektedir ancak hiçbir
şekilde bir taklidi de�ildir. Sinan, bir Hıristiyan kilisesi
değil Müslümanlar için bir ibadet mekanı inşa ettiği
için, görsel engelleri en aza indirmek üzere elinden
geleni yapmıştır. Kanuni Sultan Süleyman içın yaptığı
bu büyük camiyi tamamladıktan sonra Sinan, alter­
natif yapısal sistemleri denemiştir. Ayasofya'da
olduğu gibi dört paye üstüne oturtufan kubbelerden
daha ileriye giderek altı ya da sekiz ayak üstüne otu­
ran kubbeler yapmıştır. Mimar Sinan'ın meslek

122
Ayasofya ile İlgili Diğer Yay1 nlar

Agathias, The Histories V, ed. J.D. Frendo (Berlin, Mark, R. ve Çakmak, A.S. (editörler}, Hagia Sophia

1975). from the Age ofJustinian to the Present (Cambridge,

1992).

Bury, J.B., History ofthe Later Roman Empire from Mathews, T.F., The Early Churches ofConstantinople:
the Death ofTheodosius I to the Death of Justinian Architectureand Liturgy (University Park, 1971}.

(London, 1923).

Moorhead, J., Justinian (London, 1994).


Dewing, H.B. ve Downey, G., Procopius, De

aedificiis, Loeb Classical Library, cilt 7 (London, Necipoglu, Gülru, 'The Life of an Imperial Monument:

1940). Hagia Sophia after Byzantium', Mark ve Çakmak

( editörler), Hagia Sophia from the Age ofJustinian to


Downey, G., Constantinople in the Age ofJustinian the Present (Cambridge, 1992), s.195-225.
(Norman, Ok., 1960).

Schnelder, A. M., Die Grabung im Westhofder

Eyice, Semavi, Ayasofya, (3 ci lt), ı. ve 2. Cilt !stan­ Sophienkirche zu Istanbul (Berlin, 1941}.
bul, 1984, 3. Cilt !stanbul, 1986, Yapı Kredi Yayınları.

Strube, C., Die westliche Eingangsseite der Kirchen

Hill, S., The Early Byzantine Churches ofCi/icia and von Konstantinopel in justinianischer Zeit

Isauria (Aidershot, 1996). (Wiesbaden, 1973).

Kahler, H. ve Mango, C., Hagia Sophia (New York, Swift, E.H., Hagia Sophia (New York, 1940).

1967).

Van Nice, Robert L., St. Sophia in Istanbul: An

Krautheimer, R., Early Christian and Byzantine Architectural Survey, 2 cilt (Washington D.C., 1965 ve
Architecture, 4.baskı (Harmondsworth, 1986). 1986).

Mainstone, R.J., Hagia Sophia: Architecture, Structure


and Liturgy of Justinian's Great Church (New York,
1988).

Mango, C., Materials for the Study of the Mosaics of

St. Sophia at Istanbul, Dum barton Oaks Studies B


(Washington, D.C., 1962).

Ma ngo, C., The Art ofthe Byzantine Empire,

312-1453(Englewood Cliffs, 1972).

Mango, C., ByzantineArchitecture (New York, 1978).

123
D izin

Abdülmecid1 1 . 1 1061 1 1 1 1 118. Bergama/ 4S1 96, 100. Ebubekir, halife/ 117, 118.
Adrianople1 46. Beyazıt/ 1.1 82. Edirne/ 461 821 901 931 951 121, 122.
Agathias, 91 291 321 44. Beyazıt/ 11.1 88, 901 118, 122. Efes/ 44.
Ahmet1 I . , 881 100. Beyazıt Camii, 122. Efesli Ioannes, 13.
Akdeniz1 451 461 47. Bizans, 61 7, 91 141 17, 261 291 32, Ege, 46.
Aleksandros1 imparator/ 671 69. 34, 46, SO, 53, 65, 671 771 81, 82, Eirene, imparatariçe, 701 74.
Aleksios1 prens/ 70. 84/ 83, 106/ lll, 115-117/ 121/ Emersani William, 90.
Ali1 halife1 118. 122, Eyüp1 118.
Allah/ 117/ 118. Bizanslılar, 211 45. Eyüp Ensari, 8 1 .
Almanya/ 44. Bizans Rönesansı1 50.
Alpleri 21. Boğaz, 431 491 82. Fatih, 81/ 90/ 1211 122.
Amerikan Bizans Enstitüsü/ SO. Brera Güzel Sanatlar Akademisi/ 106. Fatih Camii1 1151 1 2 1 .
Amorium1 34. Brunelleschi1 451 93. Fırat/ 29.
Anadolu1 4S1 47, 811 821 90. Buda Katedrali, 841 87. Filistin/ 12.
Anastasius, imparator1 9. Bulgarlar1 53. Floransa Katedrali, 45, 93.
Andronikos Palaeologos, 42. Bursa1 81, 121. Fossati Kardeşler, 49, 50, 821 841 871
Anna, imparatoriçe/ 42. Byzantion/ 53. 106, 1 1 1 / 113/ 115/ 117, 118/ 121.
Anthemios, 9, 1 1 , 12, 14, 18, 26, 29, Fransa, 14, 21, 44.
4S-47. Caesarea (Filistin'deki)1 12. Frigya1 13, 33.
Araplar/ 81. Caesarea/ 47.
Arian, 12. Cağaloğlu Hamamı1 104. Gabriel1 başmelek/ 591 611 651 67.
Arşimed1 l l . Cambridge Trinity College1 93. Galatasaray Mektebi Sultanisil 118.
Asklapios Soter Tapınağı/ 45. Carystus/ 33. GaleriUS1 imparatar, 46.
Astras, 29. Centre National des Industries et des Galerius Ratondasıl 46.
Asya, 13. Techniques, 45. Gaspare Fossati1 491 881 1061 1 1 1 1
Aşağı Şehir Kilisesi, 34. Cebel-i Tarık Boğazı, 13. 113, 115, 117.
Atatürk, S01 811 118. Chalcis1 29. Genç tsidoros/ 291 321 34.
Augusta/ 34. Chartres, 14. Giuseppe Fossati, 491 106.
Auguste Choisy/ 45. Codex Iustinianos1 12. Gotlar1 9, 12.
Ausonialılar1 1 3 . Canstantinus/ 1.1 141 32, 491 531 59, Gotik1 141 2 1 .
Avrupa/ 2 1 , 441 841 9 3 1 106. 81/ 106, 1 1 ı . Gregorios/ piskapos/ 47.
Aya İrini Kilisesi, 91 321 44. Constantius/ 11.1 14. Grek/ 341 49.
Ceuta/ 13. Guillaume-Joseph Grelot/ 32.
Balkanlar, 13.
Basileos/ 34. Dalgıç Ahmed Ağa, 100. Haçlılar1 32, 42, 77.
Basileos, I., 49. Dara, 12. Hagia Sophia Kilisesi, Edirne1 46.
Basileos, II., S3. Davut Ağa/ 951 96. Harvard Üniversitesi Bizans Enstitüsü,
Beauvais Katedrali1 21. Demetrius Kilisesi/ 33. 121.
Belisarius/ 9. Daimabahçe Sarayıl 106. Hasan, 1 1 7 1 1 1 8 .

124
Hellenler, 13. !sviçre, 49, 106. Mahmut, II., 118.

Hellenistik Dönem, 100. !talya, 12. Mainstone, Rowland, 45.

Heron, ı ı . ıtalyan Rönesansı, 93. Makedonya Hanedanı, 49.

Hipodrom, 9. İznik, 90, 93, 100, 104 . Malazgirt, 8 1 .

Homeros, 2 1 . Mark, Robert, 45, 46.

Hormisdas Sarayı, 44. John Peralta, 29. Marmara Adası, 33.

Hüseyin, ll7, 1 1 8 . Marmara Denizi, 44, 49, 90.

Hypatius, 9. Kabe, 88. Medine, 81.

Kanuni Sultan Süleyman, 93, 122. Mehmet, ll., 42, 81, 82, 84, 88, 90,

Ignatios, Genç Aziz, 62. Kariye, 77. 93.

Ioannes, H . Bazilikası, 26. Karya, 13, 32. Mehmet, III., 96, 100.

ıoannes Khrysostomos, 14, 62. Kayseri, 90. Mekk� 81, 82, 87, 88, 118.

Ioannes Komnenos, 70. Kazasker Mustafa !zzet Efendi, 117, Menas, 14.

Ioannes, mekhanopoios, 29. 118. Meryem, 14, 24, 38, 49, 53, 59, 61,

Irak, 93. Khalke, 9. 65, 70, 77, 88, 106, lll.

Iustinianos, 9, 12-14, 17, 21, 24, 26, Khalkoprateia, 33. Mezopotamya, 12.

29, 32-34, 38, 41, 42, 44-47. 49, Kiev, 53. Mısır, 33.

so, 53, 59, 65, 82, 88, 106, lll. Istanbul, 6, 7, 9, 12, 17, 32, 34, 42, Mlchelangelo, 45, 93.

Iustinus, I . , 44. 45, 46, 81, 87, 93, 106, 118, 121. Mikhaei, başmelek, 65.

Konstantinopolis, 6, 7, 9, 13, 17, 21, Mikhael Palaelogos, 42, 77.

lgnatios Theophorus, aziz, 62. 29, 32, 33, 42, 44, 45,4� 53, 81, Mlkhaeı Psellos, 69.

lkonoklast Dönem, 17, 49, 65. 82. Milano, 106.

llyada, 2 1 . Konstantinopolis Konsili, 33. Miletos, 9, 29.

Inci!, 84, 87 Konstantinos, IX., 69, 70. Mimar Mehmet A�a, 90.

lncil Yazarı Aziz Ioannes Kilisesi, 44. Konstantinos Porphyrogenitos, 49. Mimar Sinan, 84, 88, 90, 93, 95, 96,

İnönü, lsmet, 1 1 8 . Kudüs, 14. 106, 121, 122.

ton, 34. Kuran, 87, 100, l l l , 1 1 8 . Moğol, 82.

İran, 93. Kutsal Havariler Kilisesi, 44. Moskova, 106.

!sa, 17, 24, 34, 37, 38, 49, 53, 59, Kutsal Mezar Kilisesi, 14. Muhammed, Hz., 81, 82, 87, 88, 1 17,

6 1 , 65, 69, 70, 77, 81, 84, 88, Küçük Asya, 13. 118.

106. Küçük Ayasofya, 12, 26, 34. Mundus, 9.

lsauria, 33. Murat, III., 88, 90, 93, 95, 96, 100.

lsidoros, 9, l l , 14, 18, 26, 29, 44- Latin, 29, 34. Mustafa Kemal Atatürk, ll8.

47. Leo, VI., 59, 61. Myriokephalon, 81.

İskenderiye, l l . Libya, 33.

Ispanya, 44. Lidya, 9, 13. Narratio, 14.

İstanbul, 32, 45, 93, 106, 118, 1 2 1 . Nazianzos, 47.

Istanbul Restorasyon ve Koruma Macaristan, 84, 87. Nea Kilisesi, 14.

Merkez laboratuvarı, 121. Mahmut, 1., 96, 100, 104, 106, l l l . Nika Ayaklanması, 9, 12, 13, 33, 44,

125
47, 49. 1 06 . Theodora, 9, 34, 38, 41.

Norman lngilteresi, 44. Roma Imparatorluğu, 42. Theodosius, II., 17, 33.
Novgorodlu Antony, 1 1 . Romalılar, 2 1 . Theodosius Ayasofyası, 14.

Nur Banu, 96. Romanos Melodes, 12. Theotokos Kilisesi, 33.


Romanesk, 44. Timurlenk, 82.

Olimpos Dağı, 21. Rum, 90. Topkapı Sarayı, 90, 93.

Olympas, 14. Rum Ortodoks Patriği, 84. Tralles, 9.

Orta Avrupa, 93. Rumeli Kazaskerliği, 118. Trdat, 29.


Ortadoğu, 2 1 . Rus, 53, 106. Tursun Beg, 84.
Ortodoks Kilisesi, 84. Türk Devleti, 81, 118.
Osman, halife, 118. Salisbury Katedrali, 14. Türk Rokoko, 104, 115.

Osmanlı, 81, 82, 90, 93, 95, 100, Samson Bakımevi, 9. Türkiye, 45.

104, 102, 118, 121, 122. San Vitale, 34.


Osmanlılar, 32 , 49, 81 84, 121. Schneider, Alfons Maria, 17, 32. Ulu Camii, Bursa, 121.

Selanik, 33, 46. UNESCO, 121.


ömer, halife, 118. Selçuklu Türkleri, 81.

Selim, II., 88, 90, 93, 95, 96. üç Şerefeli Cami, 121, 122.
Paleologoslar, 81. Selimiye Camii, 90, 93, 95, 122.

Pamfilya, 45. Semerkant, 82. Vaftizci Yahya, 77.


Pantheon, 45, 46 . Senato, 9. Van Nice, Robert, 90.

Paphlagonia, 69. Septum, 13. Vandal Afrikası, 13.


Paris, 45. Sergios ve Bakhos Kilisesi, 12, 26,

Paulus, 37, 38. 34. Whittemore, Thomas, 50, 1 2 1 .

Paulus Silentiarius, 13, 26, 32-34, 37, Side, 45, 46.

38, 41, 47. Sokollu Mehmet Paşa Camii, 95. Yeniçeri Ocağı, 90.

Persler, 12. Sokrates, 32. Yeserizade Kazasker Mustafa tzzet,


Petrus, 38. Solomon, 12. 118.

Petrus ve Paulus Kilisesi, 44. Sparta, 33. Yıldırım (Beyazıt), 82.

Phakeolatos, 29. St. Peter Kilisesi, 14, 45, 93. Yunanistan, 17, 33, 46.
Photius, patrik, 65. St. Petersburg, 1 06.
Princeton Projesi, 45. Studios, 26. Zenobia, 29.
Princeton Üniversitesi, 45. Sultan Ahmet Camii, 100. Zeus, 21.
Prokopios, 1 2 14 18,- , 2 1 , 24, 29, 33, Suriye, 13, 29.
34, 38, 44, 47, 49. Süleyman, I., 12, 84, 87.
Prokonnesos, 33. Süleymaniye Camii, 93, 1 22.

Pulkheria, 33.

Şehzade Camii, 122.


Ravenna, 34, 69.

Roma, 13, 14, 44, 45, 46, 53, 93, Tesalya, 33.

126
Teşekkür

Henry Matthews, kendisine son derece önemli bilgiler

saOiayan 'The Life of an Imperıal Monument: Hagia

Sophia after Byzantium' adlı makalenin yazarı Gülru

NecipoOiu'na bu çok önemli araştırmasından ötürü

teşekkür eder.

127
ISBN 975-6561-52-1

9
1 111 1 1 1
789756 5 6 1 522

You might also like