Professional Documents
Culture Documents
TÜRK SANATI
Yaşar Çoruhlu
DOÇ. DR. Y A ŞA R ÇORUHLU
E R KEN D EV R TÜ RK SANA T.i
Ç A SYA 'DA TÜ RK S ANATININ DO U U VE GEL ME S
<©
KABALCI YAYINEVİ: 304
A N T R 0 P 0 L 0 J İ-A R K E 0 L 0 J İ-M İT 0 L 0 J İ DİZİSİ: 53
1964 yılında Trabzon’da doğdu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne girdi. Türk
ve İslam sanatı kürsüsünde öğrenimine başladı. YÖ K tarafından bölüm lerin yeniden dü-
zenlenmesi sonucunda oluşturulan Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü Sanat Tarihi Ana-
bilim Dalı’na devam ederek 1985’te yüksek öğrenimini tamamladı. 1986 yılında Mimar
Sinan Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü’nde (şimdi-
ki sanal tarihi bölüm ü) asistan olarak göreve başladı. 19 8 5 -1 9 8 6 döneminde yüksek li-
sansını Anadolu Selçuklularının Taş Tezyinatında O rta Asya ile Bağlantılar konulu teziyle
tamamladı, 19 8 8 -1 9 8 9 döneminde başladığı doktora çalışmalarım 199 2 yılında tamam-
layan Çoruhlu, Türk Resim Sanatı'nda Hayvan Sem bolizm i başlıklı tezini savunarak dok-
tor unvanını aldı, 2 0 0 2 yılında doçent oldu.
Doç. Dr. Yaşar Çoruhlu hocası emekli Öğretim Üyesi Prof. Nejat Diyarbekirli'den sonra
Türkiye’deki akademik çevrelerde Orta ve İç Asya T ü rk sanatı ve Türk m itolojisi ile
T ü rk sanatında sem boller konularında asistanlığından bu yatıa çalışan hem en hem en tek
araştırmacıdır. Araştırmacı ayrıca Osm anlı öncesi Doğu Avrupa Türk sam d an , Asya ve
Anadolu T ürk sanatı ilişkileri gibi konularla da ilgilenmektedir.
Yaşar Çoruhlu’nun bu çerçevede, el kitaplarım saymazsak elinizdekiyle birlikte yayım-
lanmış üç kitabı, bir ortak kitap çalışması ve pek çok uluslararası ve ulusal sanat tarihi
kongre, sempozyum ve sem inerlerinde sunulmuş ve yayımlanmış çok sayıda bildirisi,
çeşitli süreli yayımlarda basılmış pek çok makalesi bulunmaktadır. Araştırmacı alanında
tecrübelerini geliştirmek üzere çoğunluğunun m asrafım kendi cebinden karşıladığı seya-
hatler gerçekleştirm iştir, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Azerbay-
can ve Macaristan’da Türk sanatı ve arkeolojisine ait eserler üzerine çeşitli incelemelerde
bulunm uş ve bu incelemelerini bildiri ve m akalelerinde sunmüş ve yayımlamıştır ve de
yayımlamaya devam etmektedir.
Yaşar Çoruhlu 2001 -2 0 0 4 yılları arasında Mimar Sinan Üniversitesi Rektörlüğü'nün iz-
niyle ve Başbakanlık T ü rk İşbirliği ve Kalkınma ldaresi’nin (TIKA) isteği üzerine Türkiye
Cumhuriyeti tarafından yürütülen Büyük Selçuklu Sultanı Sultan Sancar’ırc Türbesi’nin
restorasyon çalışmalarına sanat tarihi danışmam ve oluşturulan bilimsel ve teknik heyetin
üyesi olarak katılm ıştır. Yurt içinde de çeşitli bölgelere seyahatlerde bulunmuş, Prof. Dr.
Mehmet Özsait’in ekibinde yer alarak bazı yüzey araştırmalarına katılmıştır. Çoruhlu ay-
nı zamanda Burhaniye, Ören’de sürdürülen arkeolojik kazılara da katılmaktadır.
Ddc, Di Yaşar Çoruhlu
İrken Devir Türk Sanatı
iç Asya’da Türk Sanatının Doğuşu ve Gelişmesi
© Kabala Yayınevi, 2000
KABALCI YAYINEVİ
Himaye-i Etfal Sok. 8-B Cağaloglu 34110 İSTANBUL
Tel: (0212) 526 85 86 Faks: (0212) 513 63 05
www .kabalciyayinevi.com y ayine vi@kabalci .com .tr
on-line satış: www. kabalci.com .tr
ISB N 975-997-108-9
© K A B A LC I YAYINEVİ
A talarım ıza
ve
KISALTMALAR L İS T E S İ.....................................................................................................................9
Ö N S Ö Z ..............................................................................!................................................................... 11
GİRİŞ, 13
SON SÖ Z ............................................................................................................................................. 3 6 9
AA Artibus Asiae
Al Ars Islamica
AO Açta Onentalia Academiae Scierıtiarum Hungaricae
AS Arkeoloji ve Sanat
AÜ DTCFD Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Cografya Fakültesi Dergisi
Bkz. Bakınız.
BMFA Bulletin o f the Museum o f Far Eastern Antquities
BNME Bulletin o f the National Museum o f Ethnology
CEA Cambridge Encyclopedia o f Archaeology
DA Dossiers d'Archeologıe
DTS Doğu Türkistan’ın Sesi
EWA Encyclopaedia o f World Art
İA İsim Ansiklopedisi
İTE İslam Tetkikleri Enstitüsü Mecmuası
İÜTD İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi
İÜTM İstanbul Üniversitesi Türkiyat Mecmuası
KE Kardaş Edebiyatlar
MSÜ-FEFD Mimar Sinan Üniversitesi (MSGSÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Dergisi
NG National Geographie
OA Oriental Art
RA Rossiskaya Arheologiya
SA Sanat Ansiklopedisi
SAD Selçuklu Araştırmaları Dergisi
SBAW Sitzungsberichte der (Berliner) Preussischen Akademie der Wissenschaften
STIA Sanat Talihinde lkonografik Araştırmalar
TA Türk Ansiklopedisi
TDA Türk Dünyası Araştırmaları
TDEK Türk Dünyası ElKitabı
TD1D Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi
TDTD Türk Dünyası Tarih Dergisi
TDVİA Türkiye Diyanet Vakjı İslam Ansiklopedisi
TED Tarih Enstitüsü Dergisi
TK Türk Kültürü
TKA Türk Kültürü Araştırmaları
UJB (Jngat ısı he Jahrbücher-Berlin
9
Ö N SÖ Z
m ü z “e rk e n d e v ir T ü rk sa n a tı” a la n ın d a T ü r k sa n a t ta rih in e b ir n e b z e k a tk ıd a b u -
lu n m u ş o la b ilirse m k e n d im i m u tlu s a y a ca ğ ım .
Yaşar Çoruhlu
Küçükyalı, İstanbul, 2005
11
g ir iş
Coğrafi açıdan ele alındığında, Asya’nın yüksek sıradağlar ile bu dağlar arasın-
daki havzalar, platolar, ovalar ve çöllerin yarattığı zorlu doğa şartlarına sahip oldu-
ğunu görürüz. Anadolu ve İran platolarında batıdan başlayan sıradağlar Hint Altkı-
tası’n ın kuzeybatısında Hindikuş Dagları’yla iki büyük kola ayrılır: güneyde Himala-
yalar ve Kuenlun D ağlan Çin Hindi’ne doğru uzanırken; kuzeyde Tanrı Dağları, Al-
tay ve Sayan Dağları Asya’nın kuzeydoğusunda Bering Boğazı’na dek ulaşır. Asya’nın
önem li plato ve ovalan arasında Anadolu ve İran platoları, Tibet, O rdos, Mançurya,
Sibirya ovaları, İndus-Ganj ovası, Tarım Havzası, büyük Çin ovalarının isimleri
sayılabilir.
Anadolu’dan Asya’nın kuzeydoğusuna açılan b ir yelpazede Kızılırm ak, Dicle ve
Fırat, Seyhun ve Ceyhun, kuzeyde O b ve onun kolu olan İrdş, O rta Sibirya’nın batı-
sında kollan kuzey M oğolistan’a kadar uzanan Yenisey ve Lena ile bunların kollan,
Hindistan’daki lndus ve G anj, Çin’deki Sarı Irm ak, Asya’nın en önem li akarsuları-
dır. Anadolu’dan itibaren Van Gölü, İran’da Urmiye Gölü, Ö zbekistan’ın kuzeyinde
Aral Gölü ve bu göl ile Karadeniz arasında kalan Hazar Gölü (D enizi), Kazakistan’da
Balkaş Gölü ve M oğolistan’ın kuzeyindeki Baykal Gölü Asya’nın en büyük gölleridir.
Fiziki coğrafyasının özellikleri Asya’da çeşitli iklim şartlarının oluşmasına yol aç-
mış, buna bağlı olarak da bitki örtüsü ve faunasının gelişimini de etkilem iştir. Kıta-
nın dağlık yapısı gece ve gündüz sıcaklık farklarının fazla olduğu, kurak ve sert ik-
lim tipini doğurm uştur. Sıradağlar tarafından korunan bozkırlar ve çöller de doğa
şartlarının zorluğunu, iklim in sertliğini arttırm ıştır. Bu nedenle sıradağların bulun-
duğu kısım ları yağış alan -a n c a k iç bölgeleri bozkır veya çöl o la n - Arabistan, Suri-
ye, Anadolu ve İran’dan farklı olarak Sibirya’da uzun kışlar yaşanır. Bu bölgede ku-
zeyden güneye doğru tundralar, taygalar ve bozkırlar uzanır. Akdeniz iklim leri -
yazlar kurak ve sıcak, kışlar ılık ve yağışlı— Anadolu ve Suriye’de dar bir kıyı şeri-
dinde görülür. Hindistan, Çin, Çin Hindi ve Japonya gibi Muson iklim inin yer aldığı
bölgeleri b ir yana bırakırsak, özellikle çöllerde kışlar son derece sert, yazlar ise ku-
rak geçer ve buralarda gece ile gündüz arasındaki ısı farkı da oldukça büyüktür.1
1 Asya’nın fiziki coğrafyası için bkz. Talib Yücel, Asya Coğrafyası, Ankara 1 9 6 0 ; Necdet Tunç-
dilek, Güneybatı Asya, Fizihi Ortam, İstanbul 1 9 7 1 ; Ahmet Ardel, “Türk Ülkelerinin Tabii
Cogralyası, ' TDEK, Ankara 1 9 7 6 , s. 6 - 4 5 ; L. Ligeti, Bilinmeyen İç Asya Ankara 1 9 8 6 , s. 1 3 - 3 9 ;
I Ahmet İn ek , ‘ Asya K.-ıki Ve Beşeri Coğrafya," TDVIA, c. 3 , İstanbul 1991 , s. 5 0 6 - s ı ı vb.
14
I RK T N n i V K M IKK ‘. A N A M
Türklerin ilk yurdunun uçsuz bucaksız Asya topraklarında hangi bölgesinde ol-
duğu bilim adamları arasında sürekli tartışm alara yol açm ıştır.
Y ab an a bilim adam larının yapüğı çeşitli araştırm alarda T ü rklerin ilk yurdu ola-
rak, Altaylar bölgesi, Baykal Gölü’nün doğusu, M ançurya, Güney Moğolistan, Ku-
zeybatı Asya, Aral Gölü çevresi, Tanrı Dağları (Tiyen Şan) gibi çok çeşitli bölgeler
önerilm iştir.2 T ü rk bilim adanılan ise daha ziyade, Tanrı Dağları ve Altay Dağları’n -
dan Baykal mıntıkasına kadar uzanan topraklan Tü rklerin ilk yerleştiği yerler olarak
kabul etme eğilimindedirler.
Z ek i V elid i T o g a n T ü rk le rin a n a y u rd u n u n T a n rı D a ğ la rı’n ın k u z e y v e b a tı y a -
o n a g ö re T ü rk le rin a n a y u rd u n u n b u b ö lg e le rd e a ra n m a s ı g e re k ir .3
Û gel’in bu görüşü akla yatkındır; ancak yine de Türklerdeki Kuzey Geyiği (ren-
geyiği) gibi bazı hayvan kültleri ve birtakım arkeolojik materyaller T ü rk toplulukla-
rının en azından bir kısm ının ilk yurdunun daha kuzeyde olduğunu ve burada yaşa-
yan toplulukların atalarının zamanla Altay bölgesine göç etm iş olabileceğini de dü-
şündürebilm ektedir.4 Anlaşılan odur ki T ü rk tipi, Avrupalı insan tipi ile Mongoloid
insan tipinin -co ğ ra fi bölgeye göre baskınlık oranları d eğ işerek - erken çağlardan iti-
baren karışım ından oluşmaktadır. Başka bir ifadeyle beyaz ırkın hususiyetlerini gös-
2 A. Zeki Velidi T ogan, Umumî Türk Tarihi'ne Giriş, İstanbul 1981 (3. baskı), s. 9-10.
1 A. Z eki V elidi T ogan, a.g.e., s. 10; İb rah im Kafesoğlu, Türk-İslâm Sentezi, İstanbul 1985, s. 4-
5; B. Ögel, Isldmiyetten Önce Türk Kültür Tarihi-Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre ,
A nkara 1988, s. 7.
1 Bende bu görüşün uyanması Stryzgowski sayesinde oldu. J. Stryzgowski, “Türkler ve Orta
Asya Sanatı Meselesi,” Eski Türk Sanatı ve Avrupa'ya Etkisi, 1 9 7 4 , s. 1 - 1 1 8 ; aynı müellif,
“Türkler ve Şimali Asya Sanatının Buzul Devrindeki Menşei,” Ülkü, c . IX , no. 4 9 , Mart 1 9 3 7 ,
s . 1 1 -2 5 .
15
IR K IN O! V IR T U R K S A N A I I
teren nüfusun fazla olduğu yerlerde Tü rk tipi Avrupalı tipe, Mongolold nüfusun
fazla olduğu yerlerde ise Mongoloid tipe yakındır. Bununla’ birlikte proto-Türk tipi-
nin başlangıç noktasının Avrupalı tip -b ey a z ya da beyaza yakın ı r k - olması kuvvet-
le m uhtem eldir.5
Yukarıdaki ifadelerimizden de anlaşılacağı gibi, Türklerin ilk ortaya çıktıkları
bölge belirgin bir şekilde ortaya konulam am ıştır. Bununla birlikte onlar O rta ve İç
Asya’nın hangi m ıntıkasından çıkm ış olurlarsa olsunlar kısa sürede Asya kıtasında
geniş coğrafi alanları kontrolleri altına almışlardır.
5 Mongoloid ırklar esas itibariyle Türklerden ayrı bir ırktır. Yukarıda da söylendiği gibi
Türk ırkı Avrupalı ırkın az ya da çok oranlarda -b a z e n bu karışım çok b elirsizdir- Mon-
goloid ırkla kanşm asından oluşmaktadır. Aslında tam am en başka bir ırk olan Mongoloid
topluluklar ise çoğu zam an Türk topluluklarıyla beraber yaşamışlardır. Calvin W ells Mon-
goloid ırkı şu şekilde tanımlıyor: “ortadan daha kıs a boylu, esmer ya da sarı tenli, yuvarlak
(orta) burunlu, geniş (basık) kafalı, düz siyah saçlı, çekik (Çinli gibi) gözlü (gözün üst kapağı
'Moğol kıvrımı’ yapacak derecede gözü örten ve çekik gösteren)..." A raştırm acıya göre Amerika
yerlileri ve Malezyenler de bu grubun içine girerler. Calvin W ells, Sosyal Antropoloji Açısın-
dan İnsan ve Dünyası, İstanbul 1984, s. 36.
6 Asya’nın coğrafi bölgelere ayrılması kişilere göre farklılıklar gösterm ektedir, örneğin bkz.
L. Ligeti, Bilinmeyen İç Asya, Ankara 1986, s. 13-39; Ahmet Artlel, “Türk Ülkelerinin Tabii
Coğrafyası," TDEK, Ankara 1976, s. 6-45; Yusuf D ö n m e z ,' ' I ürk Dünyasının Beşeri ve İkti-
sadi Coğrafyasına Toplu Bakış," TDEK, Ankara 1976, s 46 ıo/, Baykan Sezer, Asya Tarihin-
di Stıbovu Ovulun ve llozkıı Uygarlıkları, İstanbul 1979, ■■ ıt u. v<l
’ M lltıv.aglı, "Steppe l .ultıırcs,” EWA, c xııı, Londra im/, ■■ ı/ı.
16
(.İRİŞ
Ancak sözü edilen bu bölgeler bazı yerlerde iç içe girdiğinden hom ojen bir yapı-
I. m madan bahsedilem ez. Bozkır bölgeleri de kendi aralarında farklı niteliklere sa-
hiptir ve proto-Türkler ile Hunlardan itibaren hayvan yetiştiriciliğinin (bozkır eko-
nom isi) yanı sıra, özellikle Türk devletlerinin güneyde kalan arazilerinde ve bazı uy-
gun yerlerde tarım la; deniz, göl ve akarsu kıyılarında yaşayanlar ise balıkçılık gibi
işlerle geçim lerini sağlıyorlardı. Avcılık da önem li bir geçim kaynağıydı. Bu arada
savaşlar sırasında veya siyasi antlaşmalar neticesinde elde edilen m al-m ülk, ticaret
yoluyla kazanılan servet de önem li gelir kaynakları arasındaydı. Bu çeşitlilik Türk
sanatı tarihi bakım ından çok önem lidir. Böylece T ürklerin bozkır sanatında olduğu
kadar yerleşik sanatta da erken devirlerden itibaren payı olduğu ortaya çıkm aktadır.
* Oria ve İç Asya’nın kültürel kuşaklan ve coğrafyası üzerine aynca bkz. Robert N. Taaffe,
"< ograli Ortam," İ rken iç Asvu Tarihi, der. Deniş Sinor, İstanbul 2000, s. 33-59
17
O R T A V E İÇ A S Y A 'D A D E V İR L E R , B O Z K IR K ül.T Ü R T J V E
P R O T O -T Ü R K L E R 'İN O R T A Y A ÇIKIŞI
Pekin Adamı
Orta ve İç Asya’nın paleolitik devrine Sinanthropus Pekinensis denilen prehisto-
rik insan tipinin kalıntılarıyla başlayabiliriz. T ü rk sanat ve arkeolojisinin her d ö-
nemde bu bölgeyle ilişkisi olması bakım ından bu insan tipi de bizim için son derece
önemlidir. Sibirya’ya yakın bir bölge olan Peiping civarında Şu-ku-tiyen (C houko-
utien) mağaralarında bulunan bu insan tipinin kalıntıları b irçok bilim adamı tarafın-
dan ele alınmış ve değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Y. Ç oruhlu, Erken Devir Türk Sanatının ABC'si, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 1998, s. 17.
2 J. Stryzgovvski, Türkler ve Orta Asya Sanafı Meselesi, s 9« im . aynı yazar, Tûrkler ve Şimali
Asya Sanatının Buz Devrindeki Menşei, s. 11-25 Bu konuda lııı d evrilen d irm e için bkz. S e l-
çuk Mülayim, “Sanal Tarihin in Aıtilası Josel Siry;,gow skı.'' s I A l ). < i . Istaıılnıl 1990 Ağus-
tos, S 65-69
IX
O R T A Vi İç; A SY A 'D A D E V IR I ER
İsveçli jeolog Dr. S. G . Andersen 1918 yılında Peiping bölgesinde kalker çökeltile-
ri üzerinde araştırma yaparken bu çökeltilerde fosillerin varlığını fark etmiştir. 1921
yılında başka bilim adamlarıyla buraya gelen jeolog zengin fosil breşleri üzerine
araştırma yaparken maden filizlerinin içinde bazı kuartz parçalarına rastlamıştır.
Ancak o bölgede kuartzın bulunmadığını bilen bilim adamı söz konusu kuartzın bu-
raya bir ilkel insan tarafından getirilmiş olması gerektiğini ileri sürmüştür.
Davidson Black, Homo Sapiens’ten önem li farklılıklar gösteren bu tipe, bazı ba-
kımlardan Java’da bulunm uş olan Pitekantropus grubuna benzediği için Sinanthro-
pus Pekinensis adını vermiştir; ancak bugün ayrı bir tür olarak kabul edilen bu ka-
lıntıların adının Pitekantropus Pekinensis olması gerektiği iddia edilmektedir. İlk
araştırm aların yapıldığı sıralarda araştırm acılardan Prof. W eidenreich ise Pekin Ada-
m ının Homo Sapiens’in atası olduğunu ileri sürmüştü; ancak günümüzdeki çalışm a-
ları yürütenler bu kalıntıların Orta Pleistosen’e ait olduğunu düşündüklerinden bu
fikri pek kabul etm em ektedirler.5
Satır türü kaba veya bıçak türü ince parçalardan oluşan çeşitli taş aletleri kulla-
nan insanlara ilişkin kalıntıların bulunduğu mağarada yapılan araştırm alar sırasında
zaman içinde kırk kadar insan fosili bulunm uştur. Calvin W ells’e göre (Pekin Ada-
m ının) “... kafatası sığası küçük (850-1050 cm 1 civarında), alın bölgesi geriye doğru
basık ve yassıdır. İki yandaki göz arkası ön kem ikleri arasındaki uzaklık, çağdaş in-
sanınkine göre çok dardır. Kaş (göz) kem erleri iri kemikli, yukarı doğru çıkıntılı ve
göz, çukurlarından ileri fırlamış durumdadır. Alt çene kemiği iri yapılı ve ucunda
m odem insan tipindeki m enton çıkıntısından yoksundur ...”
Pekin Adamının dünya kültürü için en önemli yanı ateşi ilk kez düzenli bir şe-
20
ORTA VI: l(, ASYA’DA DI VIKI I H
kilde kullanmasıdır. Söz konusu husus bu bölgede ateş yerlerinin bulunm asından
ve mağaradaki binlerce hayvan kalıntısından anlaşılmaktadır. Ateşin pişirm ede kul-
lanılırı o dönem için çok önem lidir; bu husus yırtıcı hayvanlarla mücadelede çok et-
kili olm uş, küçük aile grupları büyük ana gruptan ayrılma cesaretini göstererek sos-
yal gelişime katkıda bulunulm uştur,ve aile içinde ensest yasağı ortaya çıkm ıştır. Ate-
şin kullanımı yiyecek kültürünün gelişmesinde de etkili olm uştur. Böylece yem ekle-
rin pişirilm eye başlanmasıyla beraber çene kem iklerinin baskısı azalınca kafatası da-
ha büyük bir beynin içine sığmasını sağlayacak biçim de genişlemiş olm alıdır.6 Yak-
laşık 500.000 yıl yaşında olan Pekin Adamının b ir diğer özelliği de yem ek gelenekleri
içinde yamyamlığın da bulunm asıdır.7
Burada bulunan insan kalıntılarını dört yetişkin, b ir ergin ve iki çocu k olarak sı-
ralayan ve belki de bunların b ir aileyi teşekkül ettiğini belirten Şevket Aziz Kansu’ya
göre üst mağaradaki insan kalıntılarının ortak özellikleri Hom o Sapiens grubundan
Cro-M agnon insanlarına işaret etmektedir.
Chou K’ou Tien’in (Şu-ku-tiyen) üst katlarında, geç üst paleolitik devreye ait
I lomo Sapiens kafataslarma da rastlandığı diğer araştırm acılar tarafından da ifade
edilm iştir.9 Bazı araştırm acılar mağarada Çin’deki Lan-Tien’de olduğu gibi Homo
Hrectus kalıntılarının bulunduğunu ileri sürer.10
Bizim için önem li olan insan tiplerinden birisi de orta paleolitik devirde O rdos’ta
ortaya çıkm ıştır. Çince’de H eh-t’ao denilen bu tip O rdos İnsanı’d ır.11
'' Calvin Wells, Sosyal Antropoloji Açısından İnsan ve Dünyası, İstanbul 1984, s. 1 8 -1 9 ; Joseph
Campbell, ilkel Mitoloji-Tanrının Maskeleri, Ankara 1992, s. 383.
' Joseph Campbell, Doğu Mitotajisi-Tanrmm Maskeleri, Ankara 1993, s, 383. Pekin Adamının
başka özellikleri için bkz. s. 3 8 2 .
" Şevket Aziz Kansu, insanlığın Kaynakları ve tik Medeniyetler, c. 1, Ankara 1986, s. 14 5 .
21
I K K N 1>1 VIK I IIK K SA N A T I
na yerleştirilmelidir.
Sibirya’da laptolitik insan gruplan tayga kuşağına girm eden çok ö n c e geç pleis-
tosende insan grupları bulunmaktaydı. Büyük avcılara ait olan en erken laptolitik si-
teler bıçak -in c e uzun p arçalar- ve oyma kalemleriyle yapılan, “oym acı” olarak ta-
nım lanan, m usteriyen geleneği içinde çakm aktaşı endüstrisiyle yapılmış donanıma
sahiptirler (bkz. Çizim l).
Avcılar yarı yeraltına yapılmış, duvarları ve çatılan m uhtem elen derilerle örtül-
müş ve m am ut kem ikleriyle desteklenm iş evlerde yaşıyorlardı. En iyi bilinen siteler
Malta ve Buret’di (bkz. Çizim 2). Başka b ir yerleşim örneği sunan Afontova Gora ve
diğer bazı sitelerde sözü edilen tipte evler yerine basit çadırların kullanıldığı anlaşıl-
maktadır. Laptolitik (hareketli insanların yaşadığı) sitelerde “V enüs” figürinlerinin
yaygın olduğu dikkat çek er.1
Angara bölgesinde bulunan Malta ve Buret paleolitik m erkezlerindeki kadın fi-
gürinleri çoğu zaman ana tanrıça olarak nitelendirilir. Bunlar oldukça geniş bir ko-
leksiyonu meydana getirm ekte olup, yerel özellikleriyle Avrupa tipi figürlerden ayrı-
lırlar. Yüzlerinin yöresel fizyonomiyi verecek ölçüde ayrıntılı b ir biçim de betim len-
mesi bu farklılıklardandır. Bunların bir bölüm ü üzerlerinde giysilerle tasvir edilm iş-
tir. Okladnikov’un anlatımıyla bu giysiler dikilerek yapılmış, bir başlığı bulunan ve
gövdeyi sıkıca saran çift kat deri tuluma benzer elbiselerden ibarettir. Bu tipin en
ayrıntılı ve güzel örneği 1936 tarihinde Buret’te yapılan kazılarda bulunm uştur.
Angara nehri kıyısında kem ikten oyulm uş dalgıç kuşu ya da kaz gibi hayvanlan
uçarken gösteren heykelcikler de bu dönem sanatı bakım ından önem lidir.14
13 David and R uth W hiteho u se, Archaeological Atlas of the World, L o n d r a , 1975, s. 36 ,196.
14 A. P. O kladnikov, “T arihin Şafağında İç Asya," Erken İç Asya Tarihi, İstanbul 2000, s. 83-84.
Y Ç o ruh lu, Türk Resi m Sanatında Hayvan Sembolizmi, MSÜ Sosyal Bilimler liııstitûsü D o k -
tora lı'zi, İstanbul 1992, s 30-3i
22
ORTA VE İÇ ASYA'DA DEVİRLER
Çizim 2. Malta'dan çıkarılan plaka üzerine oyulmuş mamut tasviri (A. P. Okladnikov, 1959).
23
I'R K İİ N » l 'V İ R İ t IR K S A N A I I
Sonuçta Batı Sibirya tam am en sular altında kaldı. Bu durum İç Asya insanının haya-
tında ve kültüründe büyük değişikliklere yol açtı. Orta paleolitik çağda yeni avlan-
ma yöntem leri geliştirildi. Soğuğa karşr korunm ak üzere m eskenler inşa edildi. Kış
için yiyecek muhafaza etm esini öğrenen insanlar üst paleolitik dönemde kendi elbi-
selerini üretm eye başladılar. Bu elbiseler av sırasında ve kışın dışarıda kolay hareket
etmeye im kân verecek şekilde yapılıyordu.17 Belki de böylece bütün Orta Asya’da
proto-Türklerden itibaren, Türklerde ve kom şularında devanı eden, bozkır yaşayışı-
na uygun giyim tarzı da daha o vakitlerde -k ısm e n —doğmuş oluyordu.18
17 Okladnikov, Ancient Population o f Siberia and Its Cultures, Cam bridge-M assachusetts 1959, s.
1- 2 .
18 t
Y. Çoruhlıı, Türk Resim Sanatı’nda Hayvan Sembolizmi, MSU Sosyal Bilimler Enstitüsü Dok-
tora Tezi, İstanbul 1992, s. 30-31.
1’ Daha ayrıntılı bilgi ve yukarıdaki özet için bk z. O kladnikov, , •• î, •. r.
24
ORTA VE IC ASYA'DA DEVİRLER
burada, özellikle yarı karanlık yerlerde dağ keçisi, dağ koyunu, antilop gibi hayvan-
ların yanı sıra, birer at, deve ve pelikan figürünün de bulunduğunu belirtir. Ayrıca
devekuşuna benzeyen kuşların, iri azı dişli, hortum lu fil veya m am ut türü hayvanla-
rın, Sibirya geyiği başlarının (bazı kısım larıyla) renkli resim leri bulunm aktadır. Bu-
lun bunlardan başka küçü k oklar, yılana benzer sim gesel figürler de burada karşı-
mıza çıkm aktadır.20
1933 yılında Baykal Gölü civarında Bielaya Irm ağı’m n sol kıyısında Orinyasiyen
devre ait önem li kalıntılar bulunduğu haber verilm ektedir. Söz konusu yerde 1300
adet kem ik ve rengeyiği boynuzu ile çakm aktaşından yapılmış aletlere rastlanılm ış-
tır. Ayrıca aynı yerden çıkarılan m am ut kem ikleri, m am ut tasvirleri, oyulm uş birkaç
yılan tasviri ve -m u h tem elen Venüs figürinleri o la n - 11 adet kadın heykelciği diğer
önem li buluntulardır.21
Bu arada Türk geleneklerinde önem li yeri olan devenin Sibirya, O rta Asya, Kaza-
kistan ve Moğolistan’ın paleolitik devrinde de söz konusu olduğu anlaşılmaktadır.
Bunu kaya resim lerinde rastladığımız deve tasvirlerinden anlayabiliyoruz.22
A. P. O kladnikov, “T arih in Şafağında Iç A sya,” Erken İç Asya Tarihi, tstanbul 2000, s. 84-85
11 Şevket Aziz K ansu, İnsanlığın Kaynaklan ve İlk Medeniyetler, c, 1, A nkara 1986, s. 196.
t N ow gorodow a, Alte Kunsl der Mongolei, Leipzig, 1980, s. 47-50.
'' ( W ells. Nııs veil Antropoloji Açısından insan ve Dünyası, İstanbul 1984, s. 26.
,M la ın ts M e lln a u . Yafeımloflunun l n l 1 1!vy,arlıkları, İstanbul 1988, s 11
25
I K K I'N IH VIK I lIR K S A N A II
Gordon Childe’ın bir devrim olarak nitelediği neolitik devirde, insanlar avcılık
ve toplayıcılık evresinden üretim dönem ine geçm işlerdir. Bu devrin ileride ortaya
çıkacak Türk sanatı ve kültürü bakım ından en önemli yanı ise O rta Asya’da kırsal
ekonom inin (bozkır ekonom isi) de bu dönemde gelişmeye başlamış olmasıdır.
Ö zellikle MÖ 4000-2000 yıllarından itibaren bozkırlarda göçebe çoban toplum larınm
ortaya çıktığına şahit oluyoruz. Bozkır kavim lerine m ensup Tü rkler için bu duru-
m un son derece önem li olduğu açıktır.2
25 A. P. Okladnikov, “Tarihin Şafağında İç Asya,” Erken İç Asya Tarihi, İstanbul 2000, s. 87-88
26 E. Nowgorodowa, Alte Kunst der Mongolei, Leipzig, 1980, s. 51-55.
27 C. Wells, Sosyal Antropoloji Açısından İnsan ve Dünyası, İstanbul 1984, s. 26-27.
28 Y. Çoruhlu, Erken Devir Türk Sanatının ABC’si, s. 24; Gordon Childe, Kendini Yaratan İn-
san, İstanbul 1988, s. 54, 61, 64. Bu devrin Anadolu ve Güneydoğu. Avrupa’da görünüşü
hususunda aynca bkz. Ufuk Esin, İlk Üretimciliğe Geçiş Evresinde Anadolu ve Güney Avrupa.
Doğal Çevre Sorunu, c. I, İstanbul 1979; aynı müellif, İlk Üretimciliğe Geçiş Evresinde Anadolu
ve Güneydoğu Avrupa, c. II, İstanbul 1981. Bozkırda göçebe çoban ekonomisinin ortaya çı-
kışı için bkz. E. D. Phillips, The Royal Hordes Nomad Peoples of the Steppes, Londra 1965, s.
128; Taner Tarhan, “Bozkır Medeniyetlerinin Kısa Kronolojisi,” IÜTD, no. 24, İstanbul ı ‘>70
Mart, s. 17-52
26
O K IA VI İÇ A S Y A 'l'A P I 'V I R I 1 l<
Harita 2. Sibirya’nın neolitik kültür bölgelerini gösteren harita (A. P. Okladnikov, 1959).
A P. O kladnikov, “T arihin Şafağında İç Asya,” Erken İç Asya Tarihi, İstanbul 2000, s. 91.
I )avul ve Ruth W htich ou sc, Ait hacological Allas o f the World, L ondra, 1975, s. 196.
27
I K K I-N n t V IR 11 IK K S A N A 11
Serovo devri, lsakovo dönem i Baykal bölgesi olgunlaşmış neolitik kültürlerin bir
sonraki aşamasıydı. Bu dönemde yüzeyleri kem ikle kaplanarak güçlendirilm iş yay-
lar dışında sanat nesnesi sayılabilecek, taştan ve kem ikten yapılmış, yapay yem ola-
rak üretilm iş balık figürleri dikkati çekm ektedir. Keram ik biçim leri önceki devreden
çok farklılaşmış ve süslem e daha yoğun b ir hal almıştır. Kapların boyun kısım ların-
daki bezemelerde tarak dişi gibi, noktalar halinde iz bırakan bir aletin yüzey üzerine
bastırılm ası sonucunda oluşturulm uş paralel çizgiler veya zigzaglı şeritler çok kulla-
nılm ıştır. Ayrıca yatay şeritlerden yükselen dik çizgiler, hilal biçim inde veya yuvar-
lak b ir aletin yüzeye bastırılmasıyla oluşan şekiller, ağ biçim i baskı m otifler de çok
gö rülen süslemele r dendir.32
kültür yine b ir sonraki aşamayı oluşturm ak üzere özellikle balıkçılıkla geçinen Bay-
kal Gölü çevresindeki toplulukların kültürüdür. Kitoy m ezarlarından çıkarılan eşya-
lar b u kültürün Çin’den Doğu Avrupa’ya kadar uzanan bölgelerle ilişkisi olduğunu
gösterm ektedir.33 içinde hiçbir taş alet bulunm ayan ve aynı zamanda her iki u c u hi-
lal şeklinde olan oltaların bulunduğu mezarlar tümü Kitoy kültürüne aittir. Mezar-
larda ayrıca nefritten yapılmış keserler, bıçaklar, oklar vb aletler bulunm uştur. İn-
san ölülerine ait iskeletlerin kırm ızı aşı boyasıyla kaim bir tabaka oluşturacak biçim -
de kaplanması sonraki uygulamalar bakım ından çok önem lidir. Bu boya hayatın
kaynağına işaret eden ölünün kanı sayılmış olmalıdır.
Okladnikov’a göre Kitoy kültüründe hayvanları konu alan gerçekçi b ir sanat ge-
lişmişti. Bu araştırm acı ileride Tagar dönem indeki kahram anlarla ilgili görülecek
olan geyik başlı heykelciklerin Şaman asalarının tepeliği olduğunu ileri sürer. Bu
dönem e ait beyaz m erm erden yontulm uş sakallı bir adamın başını gösteren heykelin
ve benzeri heykellerin de daha sonra bahsi geçen bölgelerde görülecek olan Glazkov
kültürü insan heykellerinin öncüsü olduğu ileri sürülür.34
Altaylar bölgesindeki Bam aul buluntuları Kitoi kültürüne ait m ateryali hatırlat-
m aktadır. Buradaki buluntuların bir bölüm ü Kuyum kurganm dakilerle benzerlikler
28
ı İH I A VI I', A '.V A 'llA 111‘VIK! Mi
gösteril Altaylaı’da neolitik döıu-mr ail bir mezar olan Kuyum kurganında aynı za-
manda Afanesyevao ve Kelteminar kültürüne benzer bazı buluntular bulunm uş, Yan
Ulasan kurganlarında ise çeşitli materyallerin yanı sıra beyaz ırktan iskeletlere de
rastlanm ıştır.35
Neolitik döneme ve ilk tunç çağa ait buluntulara sahip Glazkov evresinin en
önem li öğesi iskeletlerin üzerinde ele geçen elbiselerdir. Bunlar deniz kabuğu b o n -
cukları ya da nefrit taşından yapılmış disklerle ve rengeyiğinin sihirli olduğu düşü-
nülen boyun altı kıllarıyla yapılmış bir nakışla süslenm iş göğüslüklere sahip, açık
yakalı kaftan tipinde elbiselerdi. Bu giysi günümüz Tunguzları ve Yukagir kabilele-
rin giydiği elbisenin prototipidir. Bu kültüre m ensup insanlar kayaklar, huş ağacın-
dan oyulm uş kayıklar kullanıyor ve deri ya da ağaç kabuklarıyla örtülü barınaklar-
da, kısm en kubbeli veya tepede konik olarak birleşen sırıklarla kurulan çadırlarda
yaşıyorlardı.36
M oğolistan bölgesinde de sanat tarihi açısından çok önem li bazı Neolitik devrir
kalıntılarına rastlanm ışnr. Bunlar arasında Candam an kaya resim leri, N orovlijn Uul
buluntuları önem le ele alınabilir.37
' ’ B. Ö gel, Islâmiyetten Önce Türk Kültür Tarihi-Orta Asy a Kaynak ve Buluntularına Göre, An-
kara 198», s, ıo -ıı.
*6 A. P. O kladn ikov, “T a rih in Şafağında İç Asya,” Erken iç Asya Tarihi, İstanbul 2000, s. 102.
1' M oğolistan’ın neolitik devri için bkz. E leonora N ow gorodow a, Alte Kunst der Mongolei, Le-
İpzİg, 1980, s. 56-S7.
İH 11
Bu k on u lard a bkz, E. D. Phillips, The Royal Hordeş Nomad Peoples o j the Steppe s, Londra
I 96 S, s. 25-38; l. Kafesoğlu, Türk Miilı Kültürü, İstan bu l 1986, s. 204-214; M. Zvelebil, “T he Rı-
t ol the N om ads in C entral Asia,” CEA, Scarbarou gh , O n tario 19S0, s. 252-256; Y. Ç oruhlu,
I cningrad I U rm itage M üzesi ve T ü rk San atı,” TDA, no. 65, İstanbul 1990 N isan, s. 283-302.
29
I'K K I'N I >1 VIK IU K K S A N A II
H arita 3. O rta ve İç Asya’n ın erk en k ü ltü rlerin in ilk çıkış bölgelerin i gösteren harita (M arek
Zvelebil, 1980).
N eolitik devrin sonlarında ve tunç çağının başlarında (geç kalkolitik çağda) Si-
birya’nın tayga, tundra ve orman bölgeleri çeşitli kabilelerce iskan edilmişti. Bu ha-
reketlenm e Baykal Gölü’nün batısında, Altaylar’da Trans Baykal Bölgesi’nin bozkır
kuşağında ve orm an-bozkır kuşağında birdenbire ortaya çıkm aktadır.
Afanesyevaa Kültürü
Bazı sanat tarihçilerinin ve arkeologların MÛ III. binyılın sonu ila ikinci binyılın
başlarına, bazılarının ise daha erken çağlara tarihledikleri Afanesyevaa kültürü bu
dönem in en önem li kültürlerindendir.39 Yenisey İrm ağın ın sol kıyısındaki Afanes-
yeva adını taşıyan bir tepenin çevresinde, Bataney kasabası yakınında bir mezardan
çıkarılan kalıntıların temsil ettiği bu kültür Sibirya’nın neolitik devirden kalkolitik
ve bronz devrine geçtiği evreyi teşkil eder.
39 A. P. Okladnikov, Ancient Population o f Siberia and Its Cultures, Cam bridge-M assachusetts
1959; B. Ûgel’e göre bu kültür MÛ 2500-1700 ve Phillips’e göre ise MÛ 3000-1700 arasına ta-
rihlenir. B. Ogel, Islamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına
Göre, s. 27; E. D. Phillips, The Royal Hordes Nomad Peoples of the Steppes, Londı.ı 196 V . n
30
ORTA VE 1(. ASYA'DA DEVİRLER
Afanesyevaa kültürüne bu adın verilm esine sebep olan, Bateney kasabası yakı-
nında ortaya çıkarılan mezar taş yığınıyla örtülm üştü. H ocker durum unda bir iske-
letin de çıkarıldığı m ezardan, sivri dipli ve iyi pişirilm em iş kaplar elde edilmiştir.
Çanak çöm lek kaba m otiflerle bezenm iştir. Defin çukurunda az m iktarda tem ren ve
kem ik eşya da bulunm uştur. Süs eşyası olarak bakırın kullanılm ası taş devrinden
kalkolitik devre geçildiğini gösterir. Ayrıca balık, karaca, yabani öküz, at ve koyun
kem iklerinin bulunduğu m ezarda, ziynet olarak ölülerin ayak ve kollarında Aral
G ölü’ne özgü midye kabuklarından imal edilmiş boncuklara da rastlanm ıştır.4
Bateney bölgesinde Afanesyevaa kültürünü ortaya koyan m ezarların sayısı yuka-
rıda bahsettiğimizle birlikte toplam 80 m ezardan ibaretti. Bu mezarlarda vahşi sığır,
koyun, at ve diğer hayvanlara ait kem iklerin bulunm ası avla ve hayvanlarla ilgili
kültlere işaret etm ektedir. Mezarlarla birlikte sanat nesnesi sayılabilecek çeşitli süs
eşyaları, bakır tellerden yapılmış küpeler, bıçaklar, keram ik kaplar, çakm ak taşın-
dan ok u çlan dışında m aden işleme aletleri, kem ik iğneler, bakırdan bizler vb aletler
ele geçmişti.
G ry a z n o v ’a g ö re A fan esy ev aa k ü ltü rü n e a it ç o k say ıd a m e z a r ın d ış g ö rü n ü ş le ri
itibariyle fark lılık lar g ö s te r irk e n te m e l y a p ıla rı a çısın d a n b irb irle rin e b e n z e m e k te -
d irle r (b k z . Ç iz im 3).
Aşağı yukarı 4-5 m etrekarelik bir alanda kare biçim inde mezar l , 5 m derinliğe
sahiptir. Bu m ezar çukuru güneybatıdan kuzeydoğuya doğru uzatılarak bir tabaka
oluşturacak şekilde konulm uş kütüklerle kapatılm ıştır. Söz konusu m ezarın içinde
sayıları 3 ila 9 arasında değişen insan cesedi çukurun güneydoğu kenarında yer alır.
Mezarın üstünü yüzeyi taş parçalarıyla kaplı alçak b ir suni tepe kapatıyordu. Aynı
zamanda 3 m ’den 12 m ’ye -b a z e n daha ç o k - kadar değişen çapta ama genellikle kü-
çük çapta taşlardan inşa edilm iş daire şeklinde, aşağı yukarı l m yüksekliğinde bir
duvarla çevriliyordu; ancak bu duvar çoğu kez dikey yerleştirilm iş iri taş parçalarıy-
la oluşturulm uştur. Aslında bir çeşit kurgan olan bu mezarlarda ölüyle birlikte çeşit-
li eşya veya nesneler de göm ülm üştür. Keram ik ve değişik m elzem elerden yapılmış
kaplar, kem ik ve madeni nesneler günümüze kadar gelebilm iş, ahşap veya deri
eşyalar ise zamanımıza ulaşamamış veya çok tahrip olmuşlardır (bkz. Çizim 4).
40 ‘Afanesyeva Kültürü,” TA, c. 1, Ankara 1943, s. 164. Aral Gölü’ne özgü midye kabuğunun
bilimsel ismi Corbicula Fluminalis'tir. A. P. Okladnikov, Ancient Population of Siberia and Its
( Culture, s. 23.
41 Bahacddin Ogel, Islamiyetten Oner lurk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına
Gflıe, s. 19
I KKI N PI VIK II IKK SA N A TI
Çoğu zaman etrafı duvarla çevrili mezarlar tek bir naaş içerm ez. Bir mezar içinde
bir veya iki ceset yer alırdı. Ana mezar ile kuşatm a duvarı arasındaki boşlukta, etrafı
ilave duvarla çevrilerek oluşturulm uş koridorlarda da başka yetişkin veya çocukla-
rın da gömüldüğü oluyordu. Bu ikinci grup kabirler daha çok 20 yaşından küçük
çocuklar için kullanılm ıştı.42
32
I İH IA Vh İÇ ASYA'DA DEVİRLER
sözü edilen alanlarda bir kültür ve sanat birliği oluşturm uştu. Daha önce kısm en sö-
zü edildiği gibi bu devrin Altaylar’daki en m ühim buluntu yerleri Kurot ve Kuyum
kurganlarıydı. Kurot kurganının stratigrafisi geç dönem den erken döneme sırasıyla:
Afanesyevaa kültürüne benzeyen ok uçları ve kem ik kalıntılarının dar şerit halinde
bulunduğu ham bir toprak tabaka ile neolitik devir çakm aktaşlarım n ve kazıyıcıla-
rın bulunduğu alt tabakadan ibaretti. Üst kültür tabakasında bulunan keram ikler
genel olarak uzun sayılabilecek bir yapıdaydı ve sivri tabanlı olarak yapılmışlardı.
Keramiklerde bulunan geom etrik desenler ve ayrıca balık sırtı süslem eleri, Afanes-
yevaa kültürü keram iklerini hatırlattığı gibi Kazakistan ve başka yerlerdeki Keltemi-
nar kültürü kaplarına da benziyordu. Ü çüncü binyılın sonlarına iarihlenen Kurot
kurganında bir kartal pençesinin bulunm ası T ü rk kültür tarihi bakım ından son de-
rece önem lidir. Çünkü bilindiği üzere Türklerde kartalla ilgili b irçok inanış ve m it-
sel anlatı vardır. Kartal eski Türklerde kurt gibi b ir m illi sem bol haline gelmişti. Al-
taylar’da bu dönem in mezarlarında sırt üstü yatırılm ış ve elleri çapraz olarak göğüs-
lerinin üzerine konm uş insan iskeletleri bulunm uş olup, çeşitli eşyalarla beraber gö-
mülmüş bu cesetlerin başlan genellikle doğu veya kuzeydoğuya çevriliydi. Bunlar-
dan farklı olarak yüzüstü yatırılmış cesetlere de rastlanm ıştı.44
Bugünkü M oğolistan’daki Bayan-
Kongor ve Aimaks Arşangay - k i burada
Alanesyevao tipi kurganlar m evcu ttu r-,
lam cagbulag, N orovlijn Uul bölgeleri-
nin buluntuları da Afanesyevaa kültürü-
ne paralellik gösterir (bkz. Çizim 5).45
" Sözıi edilen kurganlar için bkz. B. Ögel, Islamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya
Kaynak ve Buluntularına Göre, s 13, 16-18
’ 1 V M M assoıı, V. I. Sarianitlı, < nılral Asın Turkmenia Before the Ahamenids, London 1972,
/i 74. I lcim ora Now gorodow n, Alt«•KmmsI Je t Mongolt-i, Leipzig, i9*o, s, 66-67.
33
ERKEN D EV İR TURK SANATI
Afanesyevaa kültürünü bazen birkaç, bazen on veya daha fazla ailenin yaşadığı
toplum sal birlikler oluşturm uştur. Evler ve bu evlerin bitişiğinde hayvanların kaldı-
ğı etrafı çevrilm iş alanlar vardı. Kazılardan çıkan sonuçlar bu evlerdeki insanların
çanak çöm lek ve bazı ilkel eşyalar kullanm ış olduğunu gösterm ektedir, Yem ekler
dairevi taştan ocaklarda ve geniş keram ik kaplarda pişiriliyordu. Şişkin karınlı, b ü -
yük ve konik dipli kapların tüm yüzeyi zigzag, dalgalı çizgi ve balık sırtı motifleriyle
kaplanıyordu, Güneş kültünün önem li yeri olan ve m uhtem elen ölünün kanını tem -
sil eden aşı boyasını da kullanan bu kültüre m ensup halkların mezarlarından deği-
şik nitelikte baltalar ve öğütücüler de çıkarılm ıştır. Taştan ok uçlarının da rastlandı-
ğı bu kültüre ait b ir Alt ay mezarında metal nesnelere de rastlanmıştı. Ahşap kınlı ol-
duğu anlaşılan kü çü k bıçaklar ve çengel şeklinde oltalar da ayrıca ilgi çekicidir. Da-
ha geç dönem lerde m aden kullanım ı da gelişmiştir. Başlangıçta ergitm e ve dökme
yöntem i yerine döverek madene (bakır) şekil verilen Afanesyevaa devrinde daha
sonraları bakır ve arsenik alaşımıyla çeşitli aletler de yapılmıştır. M ezarlardan çıkarı-
lan çeşitli biçim lerdeki küpeler altın ve gümüş süslem elerin de kullanıldığını göster-
m ektedir. Afanesyevaa Gora yakınında b ir kadın m ezanndan çıkarılan dem ir halka-
larla çerçevelenm iş deri bir bilezik, dem irin de kullanım ım gösterm esi bakım ından
önem li b ir buluntudur.47
Radyo karbon tarihlem esine göre bu kültürün MÖ III. binyıldan önce başladığım
ileri süren Mallory sözünü ettiğimiz bu kültürü de diğer b irço k İç Asya kültürü gibi
b ir Hint-Avrupa kültürü olarak kabul etm e konusunda ısrarcıdır. Ona göre M inu-
sinsk-Altay bölgesiyle sınırlanm ış bu eneolitik kültür bütün Hint-Avrupa kültürleri-
ne atfedilen özellikleri içerm ektedir. Bu kültürün atın ehlileştirilm iş olması, temel
m etalürjinin görülm esi ve tekerlekli araçlar kullanması gibi özelliklere sahip oldu-
ğunu bilhassa belirtir. Araştırmacı ayrıca defin uygulamaları, göm ülen insanların
tipleri ve keram ik kaplar dikkate alındığında söz konusu kültürün kuzeyle ya da
doğuyla değil Volga-Ural bölgesiyle -ö rn e ğ in Yamnaya k ü ltü rü yle- açık benzerlikle-
46 A. P. Okladnikov, Ancient Population of Siberia and Its Culture, s. 22; Bu devir hakkında ay-
rıca bkz. K. Jettmar, “The Altai Before Turks," BMFEA, 1951, s. 135-223.
4/ Mikhail P, Gryaznov, Southern .Siieriu, s. 49-50; A. P. Okladnikov, “Tarihin '.ulacımla İç As
ya," l’ikrn /( Asv<ı Tarihi, Istanbul 2000, s. h r
34
ORTA Vti IÇ ASYA’DA DEVİRLER
| r M a llo ry , /iinf-Avnt/’ıilı/arın Lin<Jı Dil, Arkeoloji ve Mit, Ankara 2002, s. 78-79, 256-260.
I KKI N D V K I ( IKK S A N A II
taştan boncukların yanı sıra samur dişlerinin de elbiselerde boncuk olarak kullanıl-
dığı görülmektedir. Ayrıca aşık kem ikleri de eğlence veya fal amaçlı olarak kullanıl-
m ış olmalıdır. Afanesyevaa devrinin aksine sığırlardan yük taşıma amaçlı yararlanıl-
ması söz konusudur. Ûte yandan buna bağlı olarak tekerlekli araçlar kullandıklarına
dair bazı ipuçlarının da bulunduğu söylenm ektedir. Mallory’e göre Okunev halkının
araç kullanması teknolojik açıdan daha gelişmiş olan atalarına dayanmaktadır.
Okunev kültürüne ait en özgün buluntular arasında üzerindeki geyik tasvirlerin-
den dolayı geyikli taş olarak adlandırılacak olan dikilitaşlar da vardır. Eskiden bunla-
rın Karasuk kültürüne ait olduğu kabul edilirdi (bkz. Çizim 6-8).
Bunlar bize göre eski m enhirlerden gelişen taşlar olup proto-Türkler, Hunlar ve
Göktürklerde de görülen benzer türden taşların kaynağını oluştururlar. Yine bize
göre ilginç ve önemli olan bir diğer husus da bir kısm ının tanrıları veya ruhları tas-
vir ettiği ileri sürülen bu taşlarda, özellikle dikkati çeken kurt ve başka hayvanlara
ait tasvirler ile insan yüzünü andıran tasvirlerin sonraki Türk sanatına ait bir özellik
olarak karşımıza çıkacak olan eğri kesim tekniğiyle işlenmiş olmalarıdır. Bu devre
ait dikilitaşlara (geyik taşları) Minusinsk havzasında yoğun bir biçim de rastlanmak-
tadır. Bazı dikilitaşlarda (Tas-Khazaa ve Chernovaya mezarlığı) görülen ve bir kadı-
nın yüzü olduğu ileri sürülen tasvir O kunev kültürüne özgü bir figür olarak düşü-
nülmüştür. Bu tasvirin bir tanrıçayı simgelediği de ileri sürülmüştür.
Mezarlarda taş ve kem ikten yapılmış kadın başları da bulunm uştur. Sonraki d ö-
nem geyik taşlarında olduğu gibi bazı stellerin üst tarafında koyun veya çeşitli -b ir
kısm ı fantastik- hayvan başlan yer alır. Bazı taşlarda bulunan kuyruklu, boynuzlu,
taçlı -k u rt veya kartal b a şlı- hayvan figürleri şaman gibi bir din adamının biçim de-
ğiştirme (m etam orphosis) yeteneğine işaret ediyor olmalıdır. Bu eserlerde ışın şek-
lindeki baş süslem eleri, içinde zaman zaman dört yön işareti bulunan çem ber b içi-
mindeki güneş veya evren simgeleri, başında hale bulunan ruh tasvirleri de görülür
(bkz. Çizim 6,8, Resim 2).
Yüzler bazen gerçekçi bazen de soyut bir biçim de ele alınm ıştır. Bu şekilde b e -
timlenen kimi yüzlerde üç göz ve yüzü bölen bir şerit vardır. Ağız b irço k örnekte
aşırı derecede büyük olarak gösterilmiştir. Bazı figürlerin karını gebe kam ı gibi b ü -
yük betim lenm iştir. Bir kısım taşlara da kaplan cinsi yırtıcı hayvanlar, bereket kült-
leriyle ilişkili iri boynuzlu boğalar oyulm uştur.4
4 Dikilitaşlar ve buluntular hakkında daha geniş bilgi için Mikhail P. Gryaznov, Southern Si-
beria, s. 51-66; J . P. Mallory, Hinl-Avrupalüarm Izinde-Dil, Arkeoloji ve M it, Ankara 2002, s.
257, 305; A. P. Okladnikov, “Tarihin Şafağında iç Asya," Erken t( Asya Tarihi, İstanbul 2000,
s 120 - 121
36
Çizim 6. Okunyev veya Çizim 7. Çamak Bozkı- Çizim 8. Tasmin bölge-
Karasuk devrine ait, rı’ndan Okunyev veya sinden Okunyev veya
Minusinsk Tasmin’den Karasuk devrine ait ko- Karasuk devrine ait oy-
dikilitaş. Üzerinde ruh, yun-koç şeklinde dikili- ma ruh tasvirli dikilitaş
f'iıneş, evren tasvirleri taş (Emel Esin, 1978, As- (Emel Esin, 1978).
İn ıkınmaktadır (E. D. pelins'den).
rllillips, 1965).
Rc ıın 1 t )kunyev dıvı ı ı.ı■. oymasındaki güneş (kadın yüzü) tasviri (Otak Bilig).
3?
I'K K Ü N I «'V IK I'U U K SA N A 11
50 E. D. Phillips’e göre bu kültür MÖ 1700’de, M. Bussagli’ye göre ise MÖ 2000- 1700 arasında
başlar. E. D. Phillips, The Royal Hordes Nomad Peoples of the Steppes, Londra 1965, s. 2«; M.
Bussagli, “Steppe Cultures,” EWA, c. xin, Londra 1967, s. 379.
38
( İ R İ A V I : l(. A S Y A H A I H İ V I I U I 'H
Mallory, 1992 ) .
Andronovo kültür evresine ait toprak ve metal nesnelerden oluşan eserler üze-
rinde yüksek sanat özelliği gösteren geom etrik dekorasyonlar bulunm aktadır. Bu
dönemde ortaya çıkan yeni ekonom ik ve sosyal yapılanmalardan dolayı, Batı litera-
1üründe erken göçebeler olarak adlandırılacak bozkır kültürü m ensubu ilk kabileler
ortaya çıkm ıştır. Daha önce sözünü ettiğimiz gibi, kısm en Andronovo kültürü kabi-
leleri ve kısm en de diğer kabileler tarafından geliştirilen “hayvan üslubu”na uygun
ligür ve tasvirlerle süslenm iş sanat eserleri görülmeye başlar; ancak bu örneklerdeki
hayvan figürlerine bir grup oluşturacak bir sınırlama getirilm em iştir. Ûte yandan
laniastlk bir ligür olan T ’ao-t’ieh de İç Asya’da ilk kez bu dönemde ortaya çıkar.
Bay kal ( ¡ölü'nün kuzeyinde ortaya çıkan bu maske prototipi evvela geom etrik süsle-
39
I R K İ N l ' l V I K n j R K S A N A II
m elerin üzerine yerleştirilm iş halde görülmeye başlam ıştı.54 Bu maske daha som a
gelişmiş bir haliyle Çin kültürünün bir parçası olarak yeniden ortaya çıkacaktır.
MÖ 1700’d e n itib a re n - b u ta rih d a h a esk i d e o la b ilir -, A lta y la r v e T a n rı D ağla-
r a la m a k ta d ır. Bu b ö lg e le r d a h a ç o k A lta y la r ve T a n rı D a ğ la n çe v re s in i k a p s a m a k ta -
d e n k a ç m a m a k ta d ır.55
40
O K I A VI Ç ASY A'D A D! V I K II K
aynı mezara zaman içinde birden çok naaş göm ülürdü bazen de bu naaşlar aynı ai-
leye m ensup kişilerdi. Çeşitli araştırm acılara göre aile reisinin erkek olduğu bu kül-
ı ürdeki mezarlarda çifte göm ü uygulaması da görülm ektedir yani kocası öldüğünde
karısı veya karıları da onunla birlikte göm ülüyordu. Bununla birlikte bu zorla öldü-
rüp göm m e geleneği tartışılır bir husustur.
Mezarlar bir dış duvarla kuşatılıp, içeride ayırıcı duvarlarla birbirlerinden ayrı-
lırlar. Ayrıca mezarlar zaman zaman taş çem berlerle sınırlanırlar. M ezarların bazen
üst üste inşa edildiği de görülm üştür. Defin yeri toprak seviyesinin aşağı yukarı l , 5
ııı altındadır ve taş parçalarından yapılmış ya da birbirine yakın düz taşlarla oluştu-
rulmuş bir lahit —veya odacık— ihtiva eder. Burası ceset konulduktan sonra tek bir
büyük veya birkaç küçük taşla kapatılır. Özellikle O b Vadisi’nde değişmez bir bi-
çim de, Yenisey Vadisi’nde ise çoğunlukla bu taş lahdin yerini bir ahşap mezar odası
almaktadır. Bu mezar odası dört yöne doğru yerleştirilm iş kütüklerden ve üst kısım -
da yine kütüklerden yapılmış bir çatıdan oluşuyordu.
Sözü edilen kurganların mezar odalarında, ölü adamın başı güneybatıya doğru,
ayakları ise doğuya doğru yöneltilm iş olup, cenin pozisyonunda kıvrılm ış vücudu-
nun sol tarafı üzerinde yatm aktadır. Seyrek olarak sağ yanı üzerine yatırılmış ceset-
ler de görülür. Ö lünün baş ucundaki bir ya da daha fazla kavanozda içecek veya sıvı
yiyecek bulunurdu. Bunun dışında iskeletin yanında, bazı yerlerde altın varakla
kaplanmış tunç süsler (pandantif, küpe, b oncuk gibi), bakır iğneler, kem ikten eşya-
lar yer alıyordu. Ayrıca bazı yerlerde bir kısm ı huş ağacından olm ak üzere tahta
kaplar da ele geçirilmişti.
Yukarıda da belirttiğim iz gibi beyaz ırka yakın toplulukların yaşadığı bu kültür-
de kap-kaçak yapımıyla uğraşanlar geniş düz dipli kahverengi perdahlı keram ikleri
üçgen, zikzak, baklava şeklinde motifler, sıvastikalar, m eanderler ve diğer geom etrik
ııiolillerle süslüyorlardı.
Keramikler günlük yaşamda ve törenlerde kullanılanlar olm ak üzere iki türdü,
çoğu nlu ğu oluşturan, evlerde kullanılan keram ikler basil biçim lerdeydiler. Yukarı-
da bahsedilen süslem eler daha çok gövdenin üst tarafını bazen de tüm ünü kaplardı.
I örenlerde kullanılan keram ikler ise yüksek kalitede cilalanmış yüzeyli, zarif profil-
li. ince boyunlu ve om uzlu, yuvarlak karınlı, geom etrik süslemeli güzel vazolardan
meydana geliyordu. Bunun dışında Andronovo mezarlarında bir bölüm ü kül kabı
ulan insan yüzü, başı veya tam insan vücudu şeklinde yapılmış kült kaplan dikkati
çekm ekledir.17
Mıklı.ıil P Cıry.ı. ımv, .Souflırm M/'ı iiu, . «•» <»o. 92-91, A ynea bu konuda bkz I7. D. Phillips,
41
(İHKEN DEVİR IlIRK NANAII
Araştırmacı J . P. Mallory, başka bazı araştırm acılar gibi, radyo karbon tarihlem e-
ye göre MÛ II. binyılın başlarında ortaya çıkm ış olabileceğini belirttiği Andronovo
kültürünü H int-lranlı kimliğe mal etmeye çalışm akla birlikte bu konuda kesin bir
şey söylem enin m üm kün olmadığını da itiraf etmektedir. Araştırmacı bu konuya de-
lil olarak birçok şey ileri sürm ektedir. Ancak bu ileri sürülen hususlar Türk kültür
ve sanatında da çok önem li olduğundan sadece H int-lranlı veya Hint-Avrupalı ka-
vimlere mal edilemez. Ö rneğin Kazakistan Sintaşta’daki (Sintashta) m ezarlık bulun-
tularını bu doğrultuda yorumlayan araştırm acı bu m ezarların höyük (kurgan) tipin-
de olm asını, at, köpek vb hayvanların kurban edilmesini, araba kalıntılarının bulun-
masını delil olarak gösterm ektedir. Bunların ilerde inşa edilecek Pazırık kurganları-
nı haber verdiğini de ifade eder.
Andronovo kültürünün güney sınırlarının Tacikistan’a kadar ulaştığını belirten
aynı bilim adamı bu yüzden eski hanlılarla bağlantıyı m üm kün görm ektedir. Mal-
lory ayrıca Urallar’dan Yenisey’e kadar uzanan bozkırların ve orm an-bozkır alanları-
nın oluşturduğu kuzey sınırdan güneyde Tacikistan’ın Pamir bölgesine kadar ulaşan
bu kültürün bir dizi kültürel grubu kucakladığı, bu muazzam genişlikteki bölgede
benzer keram ik ve metal türlerine, ağırlıklı olarak hayvancılık ekonom isinin görül-
mesine, çok benzer defin uygulamalarına ve ritüel geleneklere dikkati çekm ektedir.
Andronovo sitelerinde atın ağzındaki gemi sabitleştirm ek üzere tasarlanmış at k o -
şum larının bulunm ası, at m ezarlarının varlığı, atlann araç çekim inde kullanılması
gibi konular H int-lran kültürü lehine yorum lanm ıştır.
Mallory tarafından ileri sürülen bu ve benzeri kanıtlar esasında T ü rk kültürünü
biraz bilen bir kişi için tamamıyla proto-Türk kültürüne bağlanabilir mahiyettedir.
Mallory ve Gim butas’ın iddia ettiği gibi kurgan kültürü “bir Hint-Avrupa” kültürü
değildir veya en azından sadece Hint-Avrupa haklarına özgü bir kültür değildir.
Kurganlar, at kurbanı, arabalar, hayvan yetiştirme ağırlıklı ekonom i, yaylak-kışlak
yaşamı, çeşitli defin gelenekleri sonraki Tü rk devirlerine işaret etm ektedir. Gryaz-
nov, yoğ törenlerini ele alırken örnek olarak Mias Nehri Vadisi’nde bulunan Alakul
Gölü’ndeki bir mezarlıkta toplu halde bulunm uş koyun, inek ve at kem iklerinden
bahsetm ektedir. Aynı zamanda Orta Kazakistan’daki bir Andronovo mezarlığı olan
The Royal Hordes Nomad Peoples of the Steppes, Londra 1 9 6 5 , s. 2 8 - 2 9 ; M. Bussagli, “Steppe
Cultures,” EWA, c . X III, Londra 1 9 6 7 , s. 3 8 0 ; A. P. Okladnikov, Ancient Population of Siberia
and Its Culture, s. 2 2 - 2 5 ; A. P. Okladnikov, “Tarihin Şafağında İç Asya,” Erken l( Asya Tari-
hi, İstanbul 2000, s. 122- 124; Bahaeddin Ögel, Islamiyetten Önce Türk Kultıiı Tuılhi Otta Asva
Kavıuıh ve Buluntularına Güre, s 2 4 -2 5 .
42
ORTAVli İÇ ASYA'DA DliVİRUiR
Hylkyldak ll’de bir insan cesediyle beraber bir atın kafatası ve in cik kem iklerinin bu-
huıduğunıı söyleyen araştırm acı, bu törenin Sayan-Altay bölgesinde yakın zamana
kadar - 1 9 2 1 'de kendisi de b ir Hakas cenaze töreninde buna şahit o lm u ş- uygulandı-
ğım söylem ektedir. Sözünü ettiği bölgedeki halklar çoğunlukla T ü rk kökenli halk-
lardır, Aynı araştırm acı bugünkü Yenisey Vadisi’nin Kekleri, M inusinsk Kaybalları
ve Altay Teleütleriyle ilişkilendirdiği b ir Andronovo defin geleneğinden de bahsedi-
yor. Buna göre Andronovo kültürünün m ezarlarında küçük çocu k definlerine nadi-
ren rastlanması, doğumdan hem en sonra ölen çocukların yukarıda adı geçen günü-
müz topluluklarının yaptığı gibi ağaç kovuğuna göm ülmesi, ağaçlara asılm ası ya da
ağaçların üzerine yerleştirilm esi sebebiyle olm alıdır. Bunun nedenini de Amur Vadi-
si’nde yaşayan U lchi gelenekleriyle açıklıyor. Çocuk bedenlerinin ağaçlara asılması,
her ailenin insan ruhlarının kuş biçim inde yaşadığı özel b ir ağacının olmasına bağla-
nıyordu. Kuşlardan biri bir kadının vücuduna girdiğinde hamile kalan kadın çocu -
ğun dünyaya gelmesini sağlıyordu; ancak çocu k b ir yaşından önce öldüğünde ruhu-
nun ağaca uçarak geri döndüğü ve böylece yeniden doğmak için gerekli şekle dö-
nüştüğüne inanılm ış oluyordu. Söz konusu çocu kların cesetleri bu durum u vurgu-
lamak için kanatlar dikilm iş halde, küçük b ir tabuta konulup ağaca asılarak muhafa-
za edilirdi. Bu tür mitsel inanışlar diğer çeşitli bozkır toplulukları gibi Türk toplu-
luklarında da yaygındır.
Ö te yandan Andronovo kültürüne m ensup insanların çam , sedir ve huş ağacın-
dan inşa ettiği evlerin bulunduğu yerleşim yerlerini Hint-tranlılar lehine delil say-
mak da pek inandırıcı değildir. Çünkü yaylak ve kışlak tarzında yaşayan sonraki
bozkır kavimleri ve. T ü rk toplulukları, kışlaklarında bu tip evlere de sahipti. Andro-
novo kültürü evleri 50-300 m etrekarelik alanları kaplayan, büyük aileleri banndıran
meskenlerdi. Bu döneme ait ev kalıntıları O b ve Yenisey vadilerinde ortaya çıkarıl-
mıştı, Yenisey Vadisi’ndeki Klyuchi’de çıkarılan kalıntılar ise am bar-depo vazifesi
gören konu tlard ı.58
Öyleyse Orta ve İç Asya’daki b irçok kültürle Asya’da ortak kültür ve sanat bölge-
leri oluşturm uş sonraki T ü rk sanatı bu kültür ortamları içinden kendi kültür ve sa-
nal unsurlarını derleyerek ortaya çıkm ıştır. Ö te yandan bu kadar geniş alanlara ya-
yıldığı ve diğer kültürlerden H int-kanlıların faydalandığı düşüncesinin de doğru ol-
duğu kabul edilem ez.59
41
I K K ll N |)|!V K I IKK SA N A T I
Karasuk Kültürü
Andronovo kültüründen sonra gelişen Karasuk kültürü İç Asya’nın bronz devri-
ne karşılık gelen önem li kültürlerinden birisid ir (bkz. Harita 3). Griaznov’a göre Ka-
rasuk kültürü ile Andronovo kültürü arasında bir genetik bağ bulunm aktadır ve Ka-
rasuk kültürü Andronovo kültürünün başkalaşım ı neticesinde ortaya çıkm ıştır. Jett-
m ar ise bu kültür nüfusunun Europoid tiplerden çok Tü rk ve M oğolların ataları
olan geniş yüzlü M ongoloidlerden oluştuğunu belirtir. Zaten günümüzde dahi Türk
halklarında etkileri süren yaylak ve kışlak yaşam tarzı Karasuk kültürünün de ya-
şam tarzını oluşturuyordu.60 Biz de Andronovo ve ondan gelişmiş Karasuk kültürle-
rinin birer proto-Türk kültürü olması gerektiğini düşünmekteyiz.
Karasuk devri cenaze töreni ve uygulamalarının, bronz çağı ile dem ir çağı ara-
sında bağlantı teşkil ettiği ileri sürülm ektedir. Söz konusu devre ait m ezarlar ve çe-
şitli buluntulara ait toplu bilgiyi Gryaznov’un tanınm ış eserinde buluyoruz. Bu ko-
nuda aktaracağım ız bilgiler için daha çok bu araştırm acıya baş vuracağız.
Karasuk m ezarları kurgan tarzında olup, çeşitli m ezarlıklardan oluşan siteler
içindedir. Söz konusu yerlerde bin civarında defin tespit edilm iştir. M ezarların bir
kısm ı vadilerin kenarlarındaki tepelerde veya seller sonucu oluşmuş derin yarıklar-
da bulunur. Göm ü çukurunun üzerinde tepe şeklinde b ir kurgan bulunur. Etrafm ı
da taş duvarlar çevirir. Mezarları çeviren alçak taş duvarlar çoğu zam an ayrı ayrıdır
sadece az sayıda örnekte ortak b ir çevre duvarı vardır.
Kuşatma duvarları nadiren daire, çoğu kez kare biçim indedir. Bunlar 15-25 m et-
rekarelik alanlara sahiptir. Daha önceki devirlerin ihata duvarlarında olduğu gibi
toprak zemine dik olarak yerleştirilen bu taşlar öteki dönem lerden farklı olarak ince
veya küçü k taşlardan inşa edilmişlerdir. Bahsedilen kuşatm a duvarının içinde derin-
Arkcoloji ve Mit, Dost Kitabevi, Ankara 2002, s. 66-67, 73, 261-263, 265 vb.
60 Mikhail P. Gryaznov, Southern Siberia, s. 97-98; Kari Jettm ar, Art of ifıe Stcppcs Ilır faırası-
cin Animal Siyle, M ethuen-Londra 1967, s. 69-72.
44
O lU A VI lı. ASYA'PA P1İVİKI 1K
lifti ı n ı’den fazla olmayan ince taşlarla yapılmış bir lahit (odacık) bulunm aktaydı.
Bu lahdin tepesi toprak yüzeyiyle aynı seviyede olup üzeri b ir veya daha fazla küçük
iaşla kapatılıyordu, en üstte ise suni bir alçak tepe oluşturuluyordu. Bu tepeciğin
üzeri de bazen daha küçük taş parçalarıyla kaplanıyordu.
Yaygın olarak karşım ıza çıkan bu tipin dışında, farklı örneklerle de karşılaşılır.
Bunlar altta, küçü k taş parçalarından yapılan bir zem in üzerinde inşa edilmiş küçük
bir odayı içerirler. Ceset, çatısı taşlarla kapatılan bu oda içinde zem ine yerleştirilir.
Ö lü şahıs kıvrılm ış pozisyonda değil daha ço k düz halde yatırılm ıştır. Bazen bacak-
lar gelişigüzel bırakılm ıştır. Mezar odasının kuzeybatı tarafı boyunca uzatılan cese-
din başı Andronovo kültüründe olduğu gibi güneybatıya değil kuzeydoğuya çevril-
miştir. Başın sol tarafında içinde içki olan bir veya iki kavanoz ve ayaklarının yanın-
da da kap içinde koyun, dana veya bazen at eti bulunurdu. Bazen bir ,tunç kılıcın
ctiıı üzerine bırakıldığı da kaydedilmiştir.
Söz konusu mezarlar dışında O b bölgesindeki İrm en tipi mezarlarda da hem di-
ğerleriyle paralel hem de farklı özelliklere rastlanm ıştır.61
Karasuk devri yerleşm elerinde hayvan yetiştiriciliğinin yine önem li olduğu anla-
..Ilıyor. S, V. Kiselev’e göre hayvanların %58, 6’sm ı koyunlar oluşturmaktadır. Mezar-
larda, bunların dışında at, deve ve sığır kem iklerine de rastlanmıştır. Bu kültürün
mensupları deveyi bir evcil hayvan olarak kullanıyorlardı. Bu arada Yeııısey'de Zna-
45
I KKI'N |1| VIK 11 IRK SANA 11
m enka olarak adlandırılan kaya üzerine çizilm iş bir dört tekerlekli araba tasviri,
hayvanların artık arabaları çekm ek için kullanıldığını bize gösterm ektedir. Buluntu-
lar ekonom ik hayatın Andronovo dönem inden daha iyi b ir durum da olduğunu ve
üretim in artm ış olduğunu gösterm ektedir.62
Kiselev’e göre, -o n u n verdiği tarihleri doğru kabul ettiğimiz tak d ird e- M inu-
sinsk m erkez olm ak üzere, İrtiş N ehri’nin orta havzasmdan Hwang-ho Nehri’ne (Sa-
rı İrm ak) kadar yayılan bu kültür, proto-Ç in kültürüyle ilişkilendirilebilecek An-
yang’ın Shang evresiyle ve bazılarına göre proto-Türk bazılarına göre ise proto-Çin
olan Chou (Zhou) çağının ilk ve ikinci devresiyle çağdaştır. Bu nedenle özellikle
b ronz işçiliğinde ve hayvan tasvirlerinde -p ro to -T ü rk sayılan kabileler ile Çin ara-
s ın d a - karşılıklı etkileşim söz konusu olm uştur (bkz. Çizim 10).
Bu araştırmacıya göre Kuzey Çin’deki eski Yin Devleti’nin doğuşu sebebiyle, ku-
zeydeki Tü rk ve Moğol kabilelerinin Yin Devleti’ne olan baskısını ortadan kaldırm ak
amacıyla bir grup insan kuzeye göç etm iş, bunlardan ayrılan b ir grup da Minu-
46
O K I A VI' İÇ ASYA'DA n i VIRI I K
sinsk'c vc Güney Sibirya içlerine gitmiştir. Böylece göçm enlerin O rd os’tan Minu-
sınsk’e gelerek Shang kültürüne ait yüksek m etalürji tekniklerini burada uyguladık-
ları varsayılmıştır.
Oysa Jettm ar’a göre çoğu Karasuk tipi eser yerel kökenlere dayanır. N itekim kö-
şeli denilen bıçaklar Angara-Baykal bölgesi (Glazkovo) bakır hançerlerinden gelişti-
rilmiştir. ikinci binyılın ilk yansına ait bıçaklar b ir kem ik kabza içine yerleştirilmiş
olmalarıyla b ir aşama kaydetmişlerdir. Bu tür hançerler buradan Çin’e gitm iştir.63
Ravvson bu dönemde Ç in bıçaklarının kabzaları üzerinde görülen güneş kuşu (kar-
tal) m otiflerinin alınarak, daha önceleri kaplan yüzlerinin bulunduğu bıçakların
kabzalanna uygulandığını belirtm ektedir.64
1,1 A. P. Okladnikov, Ancient Population o f Siberia and Its Culture, s. 26; Karl Jettm ar, Art o f the
Steppes-The Eurasian Animal Style, s. 71; kültürel ilişkiler konusunda bkz. M. Bussagli,
“Steppe C ultures,” EWA, c. xm , Londra 1967, s. 382-383.
M Jessica Rawson, Ancient China Art And Archaeology, Londrai980, s. 177.
Mikhail P. Gryaznov, Southern Siberia, s. 102, 104. Paralel konularda ayrıca bkz. A. P. O k-
ladnikov, “Tarihin Şalağında K Asya," It hen İç Asya Tarihi, Istanbul 2000, s. 124-127.
4/
İ HKEN DEVİR IIJR K SANATI
Milattan ıooo yıl önce Çin kaynaklarında adları geçen Junglar da kim i Hun kabi-
lelerinin ataları olarak zikrediliyorlardı. Yine Çinlilere göre H unların ataları ziraatle
uğraşıyordu. Bu arada aynı kaynaklarda sözü edilen Ti, Man, Yi gibi isim lerin de
H unların ve diğer T ü rk topluluklarının atalannın değişik isim leri olduğu sanılm ak-
tadır. Dolayısıyla yukanda söylediğimiz gibi, Ju n g adıyla anılan b irçok kabile olduğu
gibi Ti ismiyle de anılan birçok kabile de vardır. Bunlar birbirlerinden, bulundukla-
rı yerler veya Ju n g ya da Ti tabirlerine eklenen terim lerle ayrılmaklaydılar. Çinlilerin
Hsiung-nu ism ini ilk defa MÖ 318 tarihinde Y i-ch’ü Jungları’yla yaptıkları savaş hak-
kında bilgi verirken kullanm ışlardır.67
B. Ögel, Islamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s. 35;
N. Fettich, “Hunların Arkeolojik Hatıralan, Attila ve Hunları,” Ankara 1982, s. 199; Kari
Jettmar, Art of the Steppes-The Eurasian Animal Style, s. 70.
67 C. Tûrkeli, Çin Kaynaklarına Göre Hunların Ataları, İstanbul 1990, s. 33 34, 47-65, 73, 74 91,
105.
M liıııel I -.m. Islamiyetten Om eki Türk Kültür tarihi ve Islama <■iıl> İslimimi 1978, s. ı.
<>KIA Vt İÇ ASYA'DA DEVİRLER
Resim 3. Askiz’de bulunan, Tagar devrine özgü bir dikilitaş (O ıak Bilig).
11 U a lıa e d d in Ö g e l, hlamiyctten ö n r r lurk K ültür T arihi Orta A syu Kaynak v c B ulun tuların a
t ri)f f , s 41.
4«
! K K F N D l'V IK II IKK S A N A II
50
( >RTA VI İC ASYA'DA D IV IR LIR
Tagar kültürünün sonunu teşkil eden ve Jettm ar’a göre MÖ II. yüzyılın başından
MÖ I. yüzyıla kadar uzanan yüzyıllık bir dönemde asıl m erkez M inusinsk’ten kuzey-
de Krasnoiarsk’ın çevresine kaymıştır. Bu dönem de ölüyü büyük kurganlara defnet-
meden önce yakma geleneğinin başladığını görmekteyiz. Sosyal farkların mezarlarda
ortaya çıktığı bu dönemde -b elirtild iği g ib i- maske kullanım ı da moda olmuştur.
Demir çok önem senm iş ve yaygınlaşmış; mezarlardaki m inyatür eserlerin yapım ın-
da dahi kullanılm ıştır.73
Öte yandan kısm en “Kagmh Boylar” arasında yer alan Basmıllar, Çinlilerin K’iu-
slıe dediği Kıpçaklarla bağlantılı olduğu düşünülen kabileler, Oğuzların ataları sayı-
lan W u-huanlar, Ken-kuan veya Kırkun olarak adlandırılan eski Kırgızlar, nihayet
G öktürk kitabelerinde Kengeres adıyla anılan boyların ataları, daha sonraki Türk
topluluklarının kökenini oluşturacaklardır.74
M Kari Jettmar, Art o f the Steppes-The Eurasian Animal Style, s. 72, 74-80.
" itahaeddin Ögel, Islamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına
Göre, s. 33-35.
' Sunulan bilgi ve daha ayrımı İçin lıkz. Kari Jettmar, a.g.e.
' İnici I.'sirı, Islamiyetten Otuıhı Iııılı Kültür Tarihi ve İslama Giriş, İstanbul 1978, s. 8.
51
m İ N l'l VIK İt IRK S A N A İI
75 Emel Esin, Türk Kültür Tarihi İç Asya’daki Erken Sajhalar, Ankara 1985, s. 1-2.
76 “Taştık K ültürü,” TA, c. XXX, A nkara 1981, s. 489; ayrıca bkz. O kladnikov, “T arihin Şafağın-
da İç Asya,” lirken İç Asya Tarihi, İstanbul 2000, s. 34 vd; E. Esin, hlamiyetten Önceki lûrk
Kuldu Tarihi ve Islama Giriş, s. 11.
52
( 'I H A V I l(, A S Y A 'l 'A l 'l V IK I İ R
51
I R K I N D V K I'URK SA N A II
ya heykellerle de karşılaşılm ıştır. Ayrıca ölü m askelerinin kullanım ının da geç döne-
me kadar sürdüğü anlaşılm aktadır.77
P ro to -T ü rk le r i b ir ta ra fa b ıra k ıp H u n d e v ri sa n a tın a g e ç m e d e n ö n c e k im i b ilim
PALEOLİTİK DEVİR
te sp it e d ilm iştir. B u site le rin sayısı şim d ilik fazla d e ğ ild ir ve alt p le isto s e n e k a d a r in -
m ışla rd ır.
Tanınm ış 12 siteden ikisi Kızıl Su yakınlarındaki dağ eteğinde, Lakhuti I’de Alan
5 ’te bulunm akta olup buradan alt paleolitik devreye ait 450 adet alet ele geçirilmiştir.
Karatav’daki Alan 6 ise 200’den fazla buluntu içerm ektedir. D uşanbe’nin güneydoğu-
sunda, Valış Nehri yukarısında yaklaşık ıooo m seviyede 64 m derinlikte yer alan bu
tabakada aletler çakıltaşı ve m etam orfik kayalardan yapılm ıştır. Satır, dilimleme
aletleri ve pullar (ince parça) genelde b ir ön hazırlık olmadan yapılmıştır. Lakhuti
fd e bu tarzda yapılmış disk biçim inde b irkaç çekirdek bulunm uştur. Söz konusu si-
tede geyik ve gazel kem iklerine de rastlanmıştır. Burada ve benzeri sitelerde daha
77 Karl jettmar, Art of the Steppcs-The Eurasian An imal Style, s. 80- 81.
78 İbrahim Kafesoglu, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1986, s. 50, 56; Wolfram Eberhard, Çin Tan
hi, A n k ara 1987, s. 33; Wolfram Eberhard, Çin Simgeleri Sözlüğü. e k : Yasar Çoruhlu, “1 tırk
(.m Sanalı İlişkileri,” Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2000, s. 362 363
ORTA VE İC ASYA'DA DEVİRLER
ta d ır.
O rta Asya bölgesinin orta paleölitik evresi göreceli olarak daha iyi bilinir. 100 ka-
dar site saptanm ıştır. Bunlardan b iri olan Taşkent’in Kuzey doğusundaki O b-i Rakh-
mat tek başına 30.000 civannda buluntu içerm ektedir.
1938 y ılın d a A. P. O k la d n ik o v , S e m e rk a n t’ın g ü n e y in d e k i T e ş ik T a ş m a ğ a ra sın d a ,
ait o ld u ğ u n u k a b u l e d iy o rla r.
I larita 5. O rta Asya’n ın ön em li paleölitik, m ezolitik ve n eolitik siteleri ile Ceytun k ültürü köy-
lerinin y erini gösteren harita (V. M. M asson-V. 1. Sarianidi, 1972).
n V. Gordon Childe’a göre Homo Neandertalensisler daha çok Avrasya kuzeyindeki alanlar-
da şiddetli soğuk şartlarında yaşayabilecek şekilde uyum sağlamış bir insan tipidir. V.
Gordon Childe, Doğunun Prehistoryası, Ankara 1971, s. 22. Bununla birlikle Homo Nean-
dertalensisler her türlü '..atla ıtyutıı sağlayabilen bir insan tipidir. Çünkü kalıntılarına
I ürknıcnistan gibi su ak ycılcıılt ılı ı.r.tlaıımıştır
L__________ _
95
ERKEN DEVİR TÜRK SANA II
g ire n tip ik b ir m u ste riy e n site sid ir. 1968-1969 y ılla n a ra s ın d a k azılan b u alan ın b ü y ü k
b ö lü m ü n ü n g e rg e d a n ın y a n ı sıra b o z k ır k a p lu m b a ğ a sı k a lm tıla n y la d o lu o ld u ğ u g ö -
rü lm ü ş tü r.
Kuzey Afganistan’daki D ara-i Kur bu ülkedeki geç pleistosene ait en eski tarihli
sitedir. L. Dupree tarafından 1966’d a kazılmış Bedahşan’daki kaya sığınağında bulu-
nan insan kalıntıları Hom o Sapiens Neanderthalensise işaret etm ektedir. Dara-i Kur
mağarası neolitik ve sonraki devirlere ait buluntular da içerir. Öte yandan kim i
m usteriyen kalıntılar, Vinogradov tarafından Mezar-ı Ş e rifin kuzeydoğusunda Bak-
tirya düzlüğünde bulunm uştur. Buradaki Kızılnura 1 ve Kızıl Kum sitelerinde kazıyı-
cı aletler ele geçirilmiştir.
Üst paleolitik siteler nispeten daha az görünm ektedir. Bu dönemde Orta Asya’da
kazıma ve kesme endüstrilerinin görüldüğü iki büyük site vardır. Deniz seviyesin-
den 2000 m yükseklikteki Yakhsu Vadisi’nde bulunan Shugnou sitesi 1968-1970 yıllan
arasında Ranov tarafından kazılm ıştır. Beş kültür tabakası içeren bu sitede, 2. taba-
kada at kalıntılarına rastlanması önem lidir. En üstteki epi-paleolitik tabakanın Kar-
bon 14 yöntemiyle 10.700 civarına tarihlendiği bu sitede 3. ve 4. tabakalarda Levallois
çekirdek ve bıçaklar (kesiciler) ele geçirilm iştir.
ra s tla n m ış tır.
56
ORT A VE Ç ASYA'D A D EV RLER
şekilde üst paleoliıik buluntulara A. V. Vinogradov Mezar-ı Şerif ile Amuderya ara-
sındaki kumluk alanlarda da rastlamıştır.80
MEZOLİTİK DEVİR
Philip Kohl, Central Asia: Paleolithic Beginnings to the Iron Age, Paris 1983, s, 35-38; David ve
Uuth Whitehouse, Archaeological Atlas o f the W orld, Londra, 1975, s. 86.
Kl Ona Asya'nın mezolitik kültürleri için bkz. V. M. Masson ve V. I. Sarianidi, Central Asia
iurkm en ia Before the Ahamenids, I ondra 1 972, s. 2 6 , 2 8 , 2 9 , 30- 31, 3 2 ; bu bölgelerin mezolitik
yerleşmeleri içiıı ayrıca bkz Philip Knlil, ( n ilral Asia: Paleolithic Beginnings to the Iron Age,
Parts i 9 S j , s 99 43
V
I'KKI'N D V K IIIK K sANAH
*
£
Çizim 16. Şakta mağarasından çıkarılan mezolitik devre ait resimler (V. M. Masson-V. I. Sari-
anidi, 1972).
r>8
( ||<I A VI' Ç ASY A'l'A l'l V IK II K
NEOLİTİK DEVİR
Ceytun Kültürü
Orta Asya’nın batısında neolitik çağın en önemli devresini Ceytun kültürü mey-
dana getirir (bkz. Harita 5-6, Çizim 17). Bu kültüre ait yerleşmeler Kopet Dağ’ı bölge-
sindeki en eski tarım yerleşmeleridir. Ceytun sitelerinin büyük bölümü Orta Kopet
Dağı bölgesinde Ahala’dadır. En büyük yerleşme ise bu bölgenin batı ucundaki Ba-
mi’dir. Daha batıda bu kültürün özelliklerini gösteren İran’daki merkezler vardır.
Ceytun için verilen tarihler radyokarbonla tespit edilmiştir. Bununla birlikte MÖ
6200’den 7800’lere kadar tarihler öne sürülmüştür. Mimarlığın başlangıcı açısından
önemli olan tek odalı kerpiç evlerden Ceytun ana merkezinde 30 adet bulunmaktay-
dı. Bu sebeple söz konusu yerleşme bir köy manzarası sunmaktadır. Bazı evlerin or-
tak avlusu bulunduğu, her birinin ocağı, sıvalı tabanı ve boyalı duvarları olduğu an-
laşılmaktadır. Bu köyün 150-160 kadar insanı barındırdığı ileri sürülmektedir.
Oturan bir kadını temsil ettiği düşünülen insan biçimli heykelcikler küçük bo-
yutlu sanat nesnelerine örnek olarak gösterilebilir. Ote yandan el yapımı, en yaygını
dikey dalgalı çizgi şeklinde olan basit geometrik şekillerle süslenmiş’ ve çok az bir
bölümü boyalı olan keramikler de keramik sanatının bu erken devri hakkında bir fi-
kir verir. Bunların yanı sıra ele geçen turkuvaz ve deniz kabuğundan boncukların
da gerdanlık yapımında kullanıldığı anlaşılmaktadır.83
Ceytun kültürüyle ilişkilendirilebilecek doğudaki en önemli buluntu yerleri ara-
sında Çopan Tepe, Moncuklu Tepe, Çakıllı Tepe gibi merkezler bulunmaktadır. Bu
merkezlerden Çakıllı Tepe karbon 14 yöntemiyle MÖ 5050 yıllarına tarihlendirilmiş-
lir. Ayrıca ele geçirilen kalıntılardan keçi ve sığır gibi hayvanların bu bölgelerde ev-
cilleştirildiği ve hayvanları arasında gazel, yabani domuz, yaban eşeği, koyun, tilki,
kıırt, kedi gibi av hayvanların da bulunduğu anlaşılmaktadır.84
59
I UKI!N ni - VlH IIIK K SA N A II
Harita 6. Ceytun, Anav merkezleri ve kalkolitik dönem merkezleri (Namazgah l-III) haritası
(V. M, Masscm-V. I. Sarianidi 1972).
Çizim 17. Ceytun kültürünün orta ve geç dönemlerine ait bazı buluntular (V. M. Masson-V. I,
Sarianidi, 1972).
60
ı IHI A VI l(. ASYA’PA l'I VIKI I K
Kelteminar Kültürü
l\ Kolıl, Central Asia: Paleolilhic Bcgtnnings to the 1ron Age, Paris 1983, s. 59.
Kelteminar bulumu yeri için bkz. Bahacddin Ûgel, Islamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi
Oı tti Asva Kdvınıh ve Huluntıılaılıuı ( ¡<)ıc, s 15.
61
t li K I N 1'1'VtK II IKK -.ANA II
pilmiş dalgalı paralel çizgilerden oluştuğunu ileri sürer. Öte yandan İ m i I apların
yüzeylerinin boya veya sarı aşı boyasıyla örtüldüğü belirtilmektedir.
Bu döneme ait bir kül tabakasının yanı sıra ateş ve ocak izlerinin de bulunduğu,
çatıları ahşap sütunlar üzerine kurulu evler erken dönem mimarileri hakkında bir
fikir verebilir.
En eski Kelteminar sitelerini MÛ IV. binyıla ait olarak kabul eden ve daha sonraki
kalıntıları MÖ II. binyıla tarihleyen Okladnikov, Janbaskal’da 270 metrekarelik ova-
limsi bir evden söz etmektedir. Burada evin merkezi kısmında içinde kutsal ateşin
yandığı bir kutsal ocak bulunmaktaydı. Bu ocak çevresindeki ailelerin kullandığı
birkaç ocaktan özellikle ayrılmıştı. Bu durum Orta ve Iç Asya’nın ateş ve ocak kült-
lerinin ortaya çıkması bakımından çok önemliydi. Bilindiği gibi Orta ve Iç Asya'da
daha sonra ortaya çıkacak olan Türk topluluklarında da ocak ve ateş kültleri yaygın-
dı. Söz konusu evin çatısı bu erken döneme paralel olarak Kuzey Çin’de de görüldü-
ğü gibi ahşap direk ve kirişler üzerine kurulu, kamışla örtülü bir çatıyı taşımaktay-
dı. Okladnikov’a göre Zerefşan Irmağı’mn aşağı bölgesinde Darbazıkır yerleşmesin-
de sı metrekarelik dörtgen bir evden de söz edilmektedir. Burada yemek pişirmek
için kullanılan ocaklar diğerlerinden farklı olarak evin dışına yapılmıştı.87
Orta Asya’nın daha batısına gittiğimizde Güney Azerbaycan ve İran’da da zengin
neolitik kültürlerin geliştiğini görüyoruz. Bu bölgelerin proto-neolitik kültürleri MÖ
9000-7000 dolaylarında başlar ve 4000’lere kadar uzanır.
Gelişmiş aletlerin, önemli sanat eserlerinin ve özellikle birçoğunda gelişmiş kera-
mik sanatımn görüldüğü ve kısmen kalkolitik devre de giren, Iran ve Güney Azer-
baycan’da bulunan önemli neolitik merkezler (kültürler) şöyle sıralanabilir: Kuzey
Şarıldar (Bı tabakası), Zawi Şemİ Şanidar, Tepe Asiab, Ali Koş, Karim Şahir, Gird
Çay, Tepe Giyan 5, Tepe Siyahbid kültürü, Dalma Tepe, Yanık Tepe, Karammabad,
Hacı Firuz, Tepe Serap, Teli Şimşara, Carmo, Siyalk II, Teli Muski, Tepe Carri B.88
Anav Kültürü
Orta Asya’da Aşkabad’a çok yakın küçük bir yerleşme olan Anav’dan (Anau) adı-
87 A. P. Okladnikov, “Tarihin Şafağında İç Asya," Erken İç Asya Tarihi, İstanbul 2000 , s. 95-96.
88 Ayrıntılı bilgi için bkz. J. Mellaart, Yakmdoğunun En Eski Uygarlıkları, İstanbul 198», s. 14-
16, 63-66.
62
ı Mil A VI U, ASY A l'A D I'V IRI M
ııı .ıhın kulııır özellikle lu. ı eski I ıırk tarihçileri tarafından Türk kültürü ve sanatı-
nın doğduğu devirlerle ilişkili görülmüştür (bkz. Harita 6). Bununla birlikte, Anav
kültürünün eski Türk kültür ve sanatıyla bir ilişkisinin olup olmadığı ancak gele-
ı ekte yapılacak çeşitli araştırmalar neticesinde anlaşılabilir.
Bazı araştırmacılara göre en eski tabakaları Erken Kalkolitik devre kadar uzanan
Aııav89 mıntıkasında ilk kazılar İskender’in mezarını arayan Rus generali Kamarov
tarafından gerçekleştirilmişti. Ancak buradaki ilk bilimsel kazılar daha sonraları
Amerikan Camegie Enstitüsü adına Pumpelly’nin başkanlığındaki bir grup tarafın-
dan yapılmıştır.
Kazılar esnasında iki ayrı mezar ve dört kültür katı tespit edilmiştir. Stratigrafi,
keramiklerin gösterdiği değişikliklere göre hafirler tarafından belirlenmiştir.
Söz konusu mezarlardan birinin bulunduğu kuzeydeki tepe Anav I olarak adlan-
dırılır. Buradan elde edilen keramiklerin bol kum karıştırılmış ve iyice yoğrulmuş
toprak hamurundan yapıldığı ve geometrik süslemelerle bezendiği görülmüştür.90
I ırtıklı çizgiler, baklava şekilleri, balık sırtı, hasır örgü biçiminde bezemeler, üçgen-
ler, noktalar vb şekilde karşımıza çıkan tezyinat bu bölgede bulunan VI-VIIl. yüzyıl
Türk eserlerinde dahi etkisini gösterm ektedir91 Anav’da tespit edilen kültür tabaka-
larından ilkinde buğday ve arpa yetiştirildiği kalıntılardan anlaşılıyor. Ayrıca bu ta-
bakada öküz, at, domuz, koyun gibi evcil hayvanların kalıntılarına ve boyalı çanak
çömleklere de rastlanmıştır. II. kültür tabakasında çok renkli keramiklerden ve sözü
edilen hayvanlardan başka, keçi, deve, köpek ve boynuzsuz koyun kalıntıları elde
edilmiştir. III. kültür tabakasından itibaren çanak-çömlegin çömlekçi çarkıyla yapıl-
maya başlandığım görüyoruz (bkz. Çizim 19). IV. kültür katında ele geçen demir ar-
tıklar bu kültür tabakasında demir devrine girildiğini gösteriyor. Daha önceki taba-
kalarda ise daha çok bakır ve kurşun ele geçirilmişti.92 Bütün kültür tabakalarında
yerleşik yaşam tarzı ağır basmakla birlikte avcılık ve hayvancılığın da geçim kaynak-
ları arasında olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca kerpiçten yapılmış dörtgen evler bu
bölge sivil mimarisinin erken örnekleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
*’ “Anav," TA, c. 2, Ankara 1947, s. 457. Anav I yerleşmesinin Kohl’a göre takriben MÖ 5200-
4800 arası bir döneme tarihlenmektedir. Pavel Dolukhanov, Eski Ortadoğu’d a Çevre ve Etnik
Yapı, Ankara 1998, s. 326
V. M. Masson-V. I. Sarianidi, Central Asia Turkmenia Before the Ahamenids, s. 47.
11 Bu bölge hakkındaki araştırma için bkz. Henry Field-Eugene Prostov, “Archaeological tn-
vestigations in Central Asia, 1917-1937,” Al, c. V, 1938, s. 233-271.
11 "Aııav,’’ TA, s. 457.
63
I KKI N 1>1 VIK TlTRK SANATI
11 Bazı araştırmacılara göre Namazgah I evresi daha erken dönen u- aittir, Kohl MO 4800 4000
yıllarını verir Pavel Dolukhanov, Eski Ortadoğu'da Çevre ve HrıIh Yapı, Ankara 1998, s 330
64
ORT A VI'. tÇ A SY A 'M DEV Rl R
20. Namazgah II devrine ait çok renkli boyanmış keramjk örnekleri (V. M. Masson, V.
I Sarianidi, 1972).
65
IR K I N D V K l l'K K ‘. A N A II
66
OWIA VI It. ASYA‘1>A Pl'V tRLER
Ursiın 6. Togalak 2i ’de tapınak kakımlarının bulunduğu bölümün uçaktan görünüşü (W. Sa-
ııanidi, 20 02 ).
WLktor Sarıanidi, Marguş Murgap deryasının köne hartasının ayağındaki gadimi gündoğpr şali-
yi |Drevnevostoçnoe tsarstvo v staroyı delte rehi Murgab; Ancient Oriental Kingdom in the Old
Delta o f the Murghab River | Aşkabad 20 02 ; Ayrıca bkz. Muhammed Mamedov, Drevniyay
Aıhtırkıura Ruhini i M atyjani, A 4.il ud 2003
67
1'KKIiN l>I VIK IU R K S A N A I
Çizim 22: Kazısı W. Antonow tarafından yapılan Togalak 21’deki tapmağın rekonstıırüksiyonu
(W. Sarianidi, 2002).
Orta Asya’nın erken demir devrini temsil eden kültür ve yerleşmelerin en önem-
lileri olarak Dehistan kültürü, MÖ 900-650 yıllarına tarihlenen Yaz-Tepe I yerleşmesi,
I lorezm’deki Amirabad kültürü ve Tagisken mezarlığı belirtilebilir. Son merkez yani
I agisken’deki mezarlar farklı kurgan örneklerini gösterir. Ortadaki mezarın alçak
bir taş duvarla çevrildiği bu tipin Kazakistan’ın kuzeyindeki Sintaşta mezarlarıyla ve
lı, Asya’daki kurganlarla ilişkisi olduğu gibi Islamiyetten sonraki devreyi de etkile-
miştir. Bazı sanat tarihçileri Anadolu'da Tercan’daki Mama Hatun Kümbeti gibi İslâ-
mî dönem Türk yapılarını bile bu bölge mezarlarıyla ilişkili olarak ele alır.95
Narianidi, 2002).
ı )rta Asya’nın kalkolitik, bronz ve demir devirleri için bkz. V. M. Masson-V. I. Sarianidi,
( entral Asin Turkmenia Bcfoı c the Ahamenhds, s. 47-166. Eneolitik devirden demir dönemine
kadar olan Batı Orta Asya kültürleri hakkında bir değerlendirme için ayrıca bkz. Pavel
Dolukhanov. i sfei OtUulııflu'ılıi Çevre w lin lk Yapı, Ankara 1998, s, 412-427.
HUN (HSİUNG-NU) SANATI
Hunların (Hsiung-nu) sanatından söz ederken bir ön kabulle hareket etmek du-
rumundayız. Çünkü proto-Türkler grubu içine giren ve Çin kaynaklarının MÛ
2 0 0 0 ’den daha erken tarihlere kadar dayandırdığı1 Hunların atalarının sanatından
değil, siyasi bir birlik oluşturan ve MÖ 244-MS 216 tarihleri arasında -veya en erken
IV. yüzyıldan itibaren- varlığını sürdürmüş Büyük Hun Imparatorluğu’nun hâkim
olduğu topraklarda geliştirilen sanattan -v e arkeolojiden- söz edeceğiz. Ancak söz
konusu devletin kurulmasından önceki zamanlardan söz etmiyor olmamız Hunların
daha erken dönemlerde bir sanatlarının varolmadığı anlamına gelmemektedir.
Ağırlık merkezinin, Orhun-Selenga ırmakları ve Ûtüken havalisi, Ongin Irmağı
üzerindeki Karakurum ile Ordos bölgesi arasında olduğu anlaşılan Hun siyasi birliği
zamanla bütün Orta ve İç Asya’yı egemenliği altına almış ve bu geniş bölgelerde ilk
defa bir kültür ve sanat birliği kurmuştur (bkz. Harita 7). Daha erken devirlerde
doğrudan veya dolaylı olarak proto-Türklerle de ilgili olan ve daha evvel ele aldığı-
mız, değişik isimlerle anılan kültürler kısmi kültür ve sanat bölgeleri meydana getir-
mişlerdi.2
Zamanla genişleyen Hun topraklan doğuda Kore’ye kuzey’de Baykal Gölü, Ob,
İrtiş, İşim nehirlerine, batıda Aral Gölü’ne, güneyde Çin’de W ei Irmağı, Tibet Yayla-
sı-Karakurum Dağları hattına ulaşmıştır.3
Dolayısıyla bu sınırlar Hun sanatına ve arkeolojisine ait materyalin nerelerde
aranabileceğini göstermektedir.
H U N SA N A T I V E A R K EO LO JİSİN E D A İR Ç A L IŞ M A L A R A
KISA BİR BAKIŞ
Hun devri üzerine bilgiler veren çeşitli resmi Çin tutanakları, seyyahların, din
adamlarının ve elçilerin erken dönemlerdeki raporlarını bir tarafa bırakırsak - k i bu
/O
H U N (HSIU N G - N U) SA N A TI
kaynakların önemli bir kısmı Hunlardan sonraki devirler hakkında bilgi v erir- Hun
dönemiyle ilgili çalışmaları daha ziyade XVII. yüzyılda başlatmak gerekir.
Bu yüzyıldan itibaren çeşitli nitelikte ve farklı meslek gruplarından insanlar Hun
kurganları ve eserlerinin bulunduğu çevrelere gitti. Bununla birlikte bu ilk çalışma-
ları bilimsel olarak nitelemek pek mümkün değildir. Daha ziyade maddi çıkarlar gö-
zetilerek yapılan bu faaliyetlerin çoğu kaçak arkeolojik kazılardı. Bu duruma ilk ya-
sal engelleme Çar I. Petro’dan (1869-1725) geldi. Bir ihbar üzerine, kaçak kazılarla el-
de edilen değerli altın sanat eserlere el konuldu.
Bu arada çoğu proto-Türklere ve Hunlara ait kurganların Lalan edilmesine de-
vam ediliyordu. Bulunan eserler satılıyor veya altın potalarında eritiliyordu.
1715 yılında bir erkek çocuk dünyaya getiren Çariçeye sunulan çeşitli hediyeler-
den bazıları bu konuda bir ileri adım atılmasına sebep oldu, Madencilik işiyle uğra-
şan Nikita Denıidov isimli biri, Sibirya kurganlarından elde edilen altından yapılmış,
"hayvan üslubu” grubuna giren sanat eserlerini hediye olarak sunmak üzere saraya
getirdi. Nihayet bu eserlerin önemini anlayan Çar Petro 1718 yılında devletin bütün
valilerine emir göndererek, eski olan her şeye el konulup St. Petersburg’a gönderil-
mesini sağladı.4 Aslında çar Büyük (Deli) Petro’nun bu altın eşyalara ilgisi 1712 gibi
71
I UKI'N Ml VIK IIIN h '. A N AII
çok daha erken bir tarihte başlamıştı. Bu dönemde Batı Siblry.t c.ctw I v .i Iim okırak ta-
yin ettiği prens Matthew Petrovich Gagarin’e emir göndererek <1 ı mezarlarda bulu-
nan eşyaların St. Petersburg’a gönderilmesini istemişti. O zaman 1obolsk’ta bulunan
Gagarin, Perm prensi Meshcherski’nin yardımıyla bu işe soyundu. Dört yıl sonra 10
ocak 1716’da Gagarin hükümdarının isteklerini yerine getirdi. Batı Sibirya’daki ka-
rargahından 10 altın eseri gönderdi. 12 Aralık 1716’da ise S0 nesneyi daha başkente
gönderdi. Gagarin’in hediyeleri olarak bilinen ve hayvan üslubunda yapılmış bu
eserler, genel olarak Sarmat eseri diye nitelendirilmekle birlikte bizim bunları pro-
to-Türk veya Hun sanatı kapsamında ele almamızı engelleyecek herhangi bir kanıt
yoktur, aksine üslupları açısından bunu ileri sürmek yerinde olacaktır.5
Böylece bugün hâlâ Hermitage Müzesi’nde bulunan ve başlangıçta Kunst Kam-
mer’de toplanan Sibirya Koleksiyonu örnekleri sözü edilen müzenin en değerli eser-
leri arasında sayıldı.
Yine konuyla ilgili bir gelişme olarak 1764 yılında Çarlık Rusyası’nda defineciliğin
yasaklanmasını belirtebiliriz. Ancak aslında Çar bu eserleri kendi propogandası ve
hâzinesi için toplamıştı. Belki de bu yüzden bu eserlerin bir kısmı daha sonraları
kaybolmuştur.
XVIII. yüzyılın sonunda, Sibirya ve Altaylar’da eser toplama faaliyetleri çeşitli ni-
telikte kişiler tarafından sürdürülüyordu.
Önemli araştırmacılardan W. Radloff 1859-1871 arasında çeşitli faaliyetlerde bu-
lundu. Çeşitli sanat ve arkeoloji nesnesinin ortaya çıkarıldığı Berel ve Katanda kur-
ganları 1865 te bu araştırmacı tarafından kazılmıştı. Rostovtzeff, Minns, Talgren gibi
araştırmacılar ise bozkır kuşağı üzerinde ortaya çıkan çeşitli eserlerle ilgili çalışmala-
rını sürdürmekteydiler. 1915 ve 1916 yıllarında Tuva bölgesinde çeşitli araştırma ve
kazılar yapıldı. 1912’de Noın-Ula kurganlarıyla ilgili çalışmalara başlanmış, arkeolog
Kozlov ve ekibi 1925’de burada bir kazı yaparak kurganın envanterini gün ışığına çı-
karmıştır. Griaznov ve Rudenko 1927 yılında Ursula Irmağı kıyısında Şibe kurganını
ortaya çıkardı.
Türk sanan ve arkeolojisi bakımından önemli materyallerin elde edildiği Pazırık
kurganları ise 1924 yılında keşfedildi. S. I. Rudenko ve Griaznov’un başkanlığında
yapılan kazılara 1929’da başlandı. Aynı yıl kazılan I. kurgandan sonra 1947-48’de
üçüncü kurgan, 1948’de dördüncü kurgan ve 1949’da ise beşinci kurgan gün ışığına
72
IIU N (l tSU)N G - N U) S A N A I
6 Bu kısım için bkz. S. I. Rudenko, Frozen Tombs o f Siberia The Pazyryk Burials o f Iron Age
Horsem en , Londra 1970, s. 13; Yaşar Çoruhlu, “Orta ve İç Asya Türk Sanatı Araştırmaları-
nın Anadolu Selçuklu Sanatı Bakımından Ehemmiyeti," IV. MSKMS Bildirileri (25- 26 Nisan
199 4) , Konya 19 95, s. 6 9 - 7 7 ; Selçuk Mülayim, “Erken Devir Türk Sanatı Araştırmalar,”
STAD, c. II, no. S, İstanbul 1989, s. 17-21; Nejat Diyarbekirli, Bun Sanatı, İstanbul 1972, s.
103; Çiıı kaynaklarının bir listesi için bkz. C. Türkeli, Çin Kaynaklarına G öre Hunlarm Ata-
ları, s. x-xra; Ulandınk kurganlan ve Pazırık araştırmaları için ayrıca bkz. Kato Kyuzo,
“Cultural Exchange on the Ancient Steppe Route: Some Observations on Pazyryk Herita-
ge," Senri Ethnological Studies-Significance o f Silk Roads in the History o f Human Civûizetions,
no. 32, Osaka, 1992, s. 5 -7 , i l ; N. Ishjamts, “Nomads in Eastern Central Asia,” History o f Ci-
vilizations o f Central Asia, The I development o f Sedentary and Nomadic Civilisations: 700 B.C. to
A. D. 250, C. II, UNESCO. I tansa 1994, s. 159.
I KKI'N K VIK rtlRK SANA 11
karılan vc daha önce açılan Arzhan kurganına izafeten Arzhan (Arjan) II olarak ad-
landırılan kurgan Pazırık grubu kurganlarının özelliklerini gösterdiği için bir proto-
Türk veya Hun kurganı sayılabileceğinden bizim için önemlidir. 2001 yılında gerçek-
leştirilen kazılar Rus-Alman arkeolojik projesinin bir ürünüdür. Rusya Federasyonu
Kültür Bakanlığı Kültürel ve Doğal Mirası Bilimsel Araştırma Enstitüsü’nün St. Pe-
tersburg kolu ile Berlin’deki Alman Arkeoloji Enstitüsünün Avrasya Bölümü’nün or-
taklaşa gerçekleştirdiği bu kazı Konstantin Viladimiroviç Chugunov başkanlığında
gerçekleştirildi.7
H U N DEVRİ M İM ARİSİ
MEZAR MİMARİSİ
www.hermitagemuseum.org/html, 0 8 .0 7 .20 03 ,
The State Hermitage Museum Hermitage
News, s. 1-3; Mike Edwards, “Sibirya işkilleri Alıın Ustaları,” National (•rny,ıaı>hit - lurkiye,
Haziran 200), s 4* 59
74
III N (I MUN C ı - N U) SA N A 11
yapı olarak inşa edilmesi, içinin yaşanılan bir evmiş gibi düşünülmesi, dolayısıyla
evin gibi mezarın da mikrokozmos sayılması, ölen kişinin çoğu zaman atıyla, eşya-
larıyla ve silahlarıyla beraber gömülmesi, hatta küçük sehpa tipi masalarda yiyecek-
lerin yer alması bu konuya işaret etmektedir. Ayrıca mezarın içinde ölüye sunulmuş
çeşitli hediyeler de yer almaktadır.
Ûte yandan defin geleneklerinden bir diğeri ise ölen kişinin mezara gömülen ve-
ya gömülmeyen atlarının kuyruklarının kesilmesi -tullama denilen işlem - veya de-
ğişik şekillerde örülmesi ya da bağlanması da yas göstergesi olarak karşımıza çık-
maktadır. Bu arada bazı kurganlarda yoğ merasimi esnasında sunulan kurbanlar -
daha ziyade at kurbanı- şölen esnasında yenildikten sonra, kalan artıkları ve kemik-
leri de çoğu zaman bu mezarlara atılıyordu. Bu kalıntılar bazen çok sayıda hayvanın
hu törenlerde yenildiğini gösteriyor. Örneğin Arzhan kurganında binlerce at kalıntı-
sına rastlanmıştır.
Çin kaynakları Hunların cenaze merasimleri hakkında, Göktürklerde görüldüğü
kadar ayrıntılı bilgi vermemekle birlikte, defin esnasında tabut kullanıldığı ve tabut-
ların altın ve gümüş işlemeli kumaşlarla veya kürklerle örtüldüğü belirtilmektedir.
Bu ifadeler bizim fazla işimize yaramamaktadır. Çünkü biz bu bilgilerin kat kat daha
fazlasını kazılarla ortaya çıkarılan kurganlardan öğrenebiliyoruz.8
Kurganlar
Burada amacımız özellikle belirli bir mezar anıtı tipini adlandırmak için kullanı-
lan “kurgan" kelimesi üzerinde durmaktır, “balık,” “ordu-balık” ve kısaca “ordu” gi-
bi terimler kurganla ilişkili olduğu için ele alınacaktır.
Kurgan kelimesi Türkçe bir isimdir. Ancak literatüre Rus bilim adamları vasıta-
sıyla girmiş olmalıdır. Diğer batı dillerine de -Almanca h ariç- buradan gelmiştir.
Dolayısıyla Türkçe kaynaklarda da bu ismin Batıda görülen şekli olan “kurgan” teri-
mi kullanılmaktadır.
Rusça’da KYPrAH, “kurgan” olarak yazılan kelime, “kurgan, tepe, höyük, tıımü-
K Yaşar Çoruhlu, Erken Devir Türk Sanatının ABC’si, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 1998, s. 44 -4 S;
Yaşar Çoruhlu, “Eski Tıırklerde Ölüm,” Cogiio, no. 40, Yaz 20 04 , İstanbul 20 04, s. 244 - 268 ;
linklerdi' ölııme dair inanışlar hakkında ayrıntılı olarak bkz. J.-P. Roux, Eskiçağ ve Orta-
Altay Türhli rinde Olumi, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 1999.
75
l'KKTN [)| VIK rURK S A N A I1
lüs" anlamına gelir.8 İngilizcede ise kurgan kelimesinin anlamı için iki öneri vardır:
ı. İstihkam, kale, hisar. 2 . Türbe, toprak yığmı-tepe, tümülüs.10
Barthold’un araştırmalarına göre, Kurgan kelimesi Rusçaya Kıpçakçadan geçmiş-
tir. XIV. yüzyıla ait Venedik el yazması bir Kıpçak Dili Sözlüğü’nde, Almanca açıkla-
malarda, “kurgan” kelimesi söz konusu dilde “en gihoft grab; mezar üzerine yapılan
höyük (tepe)’’ olarak açıklanmaktadır. Radloff kendi sözlüğünü hazırlamadan önce
yaptığı bir incelemede adı geçen sözlükte (Codex Comanicus) bulunan “kurgan” ke-
limesini “Grabhügel; mezar tepesi” olarak izah etmiştir. Kıpçak sözlüğünde “kurgan"
kelimesinden sonra gelen “iv” (ev) kelimesi de Almancaya ölüler evi (des toden
haus) olarak çevrilmiştir.11 Daha sonra bütün bunların birbiriyle ilişkili olduğunu
ileri süreceğiz.
Görüldüğü gibi kurgan kelimesinin karşılığında önerilen iki temel anlam grubu
bulunmaktadır. Aşağıda da bu iki anlam grubunun birbiriyle bağlantılı olduğunu ve
birinin (mezar olarak kurgan) diğerinden (yerleşme yeri, kent, şehir, kale ya da ba-
lık, ordu, ordu-kent) nasıl doğduğunu belirlemeye çalışacağız.
Şimdi önce bu kelimenin Türkçenin çeşitli şivelerinde nasıl görüldüğü ve kökü-
nün ne olabileceği üzerinde duralım. Çünkü bu çıkarılacak anlamlar daha sonra
söyleyeceklerimizi destekleyecektir. Kurgan kelimesi bu haliyle, Türkiye Türkçesi ve
Azerbaycan Türkçesinde “kurgan” şekliyle, Başkurt ve Tatar şivesinde “kurgan," Uy-
gur ve Kazak Türkçesinde, “korğan veya oba” -ik in ci anlam sadece Kazaklarda- Kır-
gızlarda, “korğon,” Özbek şivesinde, “korgan," Türkmenistan’da “gorğan veya depe”
olarak yer almaktadır.12 Bu söyleniş biçimlerine diğer Türk şivelerindeki karşımıza
çıkan şekillerini de ekleyebiliriz.
76
HUN (HSİUNG-NU) SANA II
77
I K k l'N l'l VIK II IKK '. A N AI I
78
H I N (I Sli N «. N l II S A N A 11
79
I ivK IN I>1 VIK tUKK SANATI
m * ■ -
Dolayısıyla -az önce ifade edildiği gibi- burası aynı zamanda korunması gereken
bir evdir. Öte yandan evin bir mikrokozmos sayılması, mezar için de geçerlidir. Me-
zar üzerindeki tepenin göğe veya kutsal dağ mefhumuna işaret ettiği kabul edilirse,
sembolik bir kozmik eksen ifade ettiği düşünülebilir. Belki de ölen kişinin ruhu ile
gökler arasında bir bağlantı kurulmuş olabilir .29 Öte yandan tepeler veya dağlar Gök
tanrısına ibadet için kullanılan dini tören yerleridir. Azerbaycan’da Apşeron yarım
adasında incelediğimiz küçük boyutlu kurganlarda sunak ve (bazen) heykel bulun-
ması bu konuyla ilgili olabilir. Ortaçağ İslam yazarlarından İdrîsî eserinde, Kimak-
lardan bahsettiği yerde bu konuyla ilgili şöyle diyor: “Lâlan şehri yüksek bir dağın
alt tarafındadır. Dağın başında mermerden bir put inşâ edilmiştir. Bu havalinin hal-
kı bu puta tapar, ona adak adar, her taraftan onu ziyarete gelirler.”30 Bu arada orta-
çağda da süren, bazı dağlan “tanrı” olarak kabul etme konusu da mezar üzerine suni
tepelerin yapılmasına ışık tutabilecek hususlardan biri olarak düşünülebilir. Ortaçağ
İslam kaynaklarında buna ilişkin bilgiler vardır. Örneğin Gerdîzî, Z eyn e l-a h b â r
isimli kitabında Çigiller ve Türkişlerden bahsederken şunları da söylüyor: “... Bu d a ğ
1,1 Ramazan Şeşen, İslâm Coğrafyacılarına Göre lin kler ve Türk Ülkeleri, A ı ıl .u ı mu loc>
80
III N (HSltlN C - NU) SAN A TI
Kale benzeri surları bulunan şehirlerin, orduların, balık veya ordu-kent olarak
.mılan yerlerin kökenleri korunmayı sağlayan toprak ve taş yığını halindeki tepelere
dayanmaktadır. Nitekim kaleler ve şehirler tepelerde veya dağlarda kurulmuştur,
ı )rtaçağlarda ve geç zamanlarda yapılan savaşlarda müdafaa amacıyla kullanılan, ka-
leye benzeyen suni tepelerden de esas amacın korunmak ve savunmak olduğu anla-
şılıyor. İran’ın kuzeydoğusunda böylesi tepeleri vaktiyle ziyaret etmiştik. Kimi yer-
lerde bu tip uygulamalar üzerine daha sonra duvarların kurulmasıyla kaleler inşa
edilmiştir. Türkmenistan’da olduğu gibi bazı kalelerin duvarları doğal yükseltiler-
den oluşur.
Eski Türklerde ordu, balık veya ordu-balık ve kurgan isimleriyle verilen birta-
kım şehirler vardır: Togu Balık, Amga Kurgan, Beş Balık (Göktürk Devri); Ordu Ba-
lık, Beş Balık, Can Balık, Yengi Balık (Uygur); Ordu (Türkmen), Ordu, Ordu Kend
(Kaşgar) -Karahanlı devri-32 ve bizim de 1999 yılında incelediğimiz Kırgızistan’daki
Koşoy Kurgan gibi.
Bu tip adlandırmaların izlerini günümüz Türkiyesi’nde kullanılan yer adlarına
hile görebiliyoruz. Bunun en güzel örneği Karadeniz’deki Ordu şehridir. Ayrıca yine
l Irdu’ya bağlı Aybastı ilçesinin kuzeyinde Korgan adında bir ilçe yer almaktadır. Bu-
nun korgun şeklindeki bir varyasyonu da Çankırı’ya bağlı ve bu şehrin kuzeybatı-
sında bulunan bir yerleşmedir. Aynca Balıkesir veya Balıklı gibi yerlerin de şehir an-
lamına gelen balık kelimesiyle bir ilgisi olup olmadığı tartışılabilir. Bu örnekler to-
IH i n i m l e ilgili çalışmalarla çoğaltılabilir; ancak biz sadece geleneğin Türkiye’ye ve
günümüze kadar ulaştığını belirtmekle yetiniyoruz.
Şimdi burada şu hususu belirtebiliriz: Esasında “yığın, küme ve tepe” anlamında
olan ve “korumak” fiiliyle ilişkisi bulunan “kurgan” kelimesi benzeri işlevlere sahip
lepelik veya korunması kolay yerlerde yapılan kale ve şehirlerle bağlantılı hale gel-
miştir. Böylece erken dönemde korunması gereken kutsal yerleri ifade eden “kurgan
" Ramazan Şeşen, İslâm Coğrafyacılarına G öre Türkler ve Türk Ülkeleri, Ankara 1998, s. 88.
' Faruk Sümer, Eski Türklerde Şehircilik, İstanbul 1984, s. 2 , 1 2 , 31- 32, 44 -4 5 , 55, 93. Amga Kur-
gan ismi ilk defa Külügin yazıtında geçmektedir. Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıt-
ları, Ankara 1987, s. 48, 50, özgün metin satır 8. Burada “amga kurgan” olarak geçen ifade
yazar tarafından “k ale " olara k çevrilmiştir. Bu arada kuzey tarafında 4. satırda yine şehir
ismi olarak “togu b a lı k - ye çııı e k le d iı Balık" şehir anlamında kullanılmıştır.
81
I UKI N I >1 VIK fU RK SANA 1 1
veya korgan" terimi “kale, şehir” anlamına gelen “kurgan” kelimesini oluşturmuş,
ancak daha sonra mezarların üzerindeki koruyucu kısmın adı olmuştur. Burada
şöyle bir düşünce ileri sürmek mümkün olabilir: Acaba kurgan veya korgan kelime-
leri bir müddet sonra şehir veya yerleşim yeri anlamında, kurganların bulunduğu
mezarlıkları ifade etmek üzere kullanılmış olabilir mi? Ancak bu ortaya attığımız id-
dianın ispat şimdilik mümkün değildir. Biz bunun mümkün olduğunu düşünüyo-
ruz. Yani kurgan veya korugan kelimeleri belki de “ölüler şehri” (nekropolis) anla-
mında kullanılmış, zamanla tek tek mezar tepelerinin de adı olmuştur.
Dolayısıyla -tekrar belirtecek olursak- “kurgan” ismi aslında mezarın kendisini
değil mezarın üzerinde bulunan ve mezara ulaşmayı zorlaştıran koruyucu tepeyi ve-
ya daha geniş anlamda kazı yapıldığında ilk ulaşılan odayı belirtmektedir. Ancak bu
ayrıma dikkat etmeyen kimi araştırmacılar kurgan kelimesini doğrudan doğruya
"mezar” olarak ele almışlardır. Bu nedenle aslında “kurgan” yerine “kurganlı mezar”
tabirinin kullanılması bilimsel açıdan daha doğru olacaktır.
Bu şekilde bakıldığında, kurganı belirleyen temel özellik mezarın üzerinde bir
toprak veya taş yığını bulunmasıdır. Bunun altındaki mezarın şekli kurganın tipi
için belirleyici değildir. Nitekim bu yüzden değişik tipte mezar biçimlerine rastlan-
ın. ıktadır. Yani bir yapının kurgan olarak değerlendirilmesinde, altta ceset gömülen
yn in veya yerlerin, oda ya da odaların biçiminin pek bir önemi yoktur. Örneğin bu
Hcl.ıların kara çam kütüklerinden yapılması veya değişik şekilde ele alınması ya da
.ılım cesetlerin gömüldüğü oda yerine sadece bir çukurun bulunması bu tür bir ya-
I>ııuıı kurgan olmasını veya olmamasını belirlemez.
Bu söylediklerimizi destekler mahiyette başka bilgiler de vardır. Nitekim, Moğol-
Lıı ■l.ı ve Türklerde kullanılan “obo veya oba” kelimesi “taş ve toprak yığınından iba-
ı <ı höyük” anlamına gelir. Yerleşim yerleri için de kullanıldığını bildiğimiz bu keli-
ııı< ortaçağlarda kurgan tipi mezar ve hatta mezar heykelleri için de kullanılmıştır.33
I ski ve yeni Türk şivelerinde “mezar” anlamına gelen farklı kelimeler de vardır.
Bunların bazıları kurganlarla ilgili değildir; ancak bazılarında bu ilişki gözlenebilir.
ŞiıiKİi bunlara örnek verelim. Bahaeddin Ögel’in bir çalışmasında k eşe n e kelimesinin
Kuman Türkçesinde mezar ve tümülüs karşılığında kullanıldığı belirtilmektedir. Bu
Radloffta olduğu gibi bazen k ese n e diye de okunmuştur ve Türkistan'daki Kök Kese-
ne Türbesi buna destek olarak ileri sürülmüştür. Ögel ve Barthold bunun Kıpçak
” W. Barthold, “Türklerde ve Moğollarda Defin Merasimi Meselesine Dalt Muhilli ler vc lıı
telem eler, c I, Ankara 1968, s. 86.
82
HUN (IISIUNG-NU) SANATI
Bahaeddin Ûgel, Türk Kültür Tarihine Giriş - Türklerde Ordu, Ordugâh ve Otağ,, c. VII, An-
kara 1984, s. 162. Kesene, kasana vs şeklinde okunan kelime için ayrıca bkz. W. Barthold,
“Türklerde ve Mogoltarda Defin Merasimi Meselesine Dair," Mofîaieler ve incelemeler, c. I,
Ankara 1968, s. 366.
II W. Barthold, a.g.m., s. 370-371.
u> Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lûgat-ıt-Türk, c. I, s. 124, 127, 379.
K. Yudahin, Kırgız Söziügti, c. II, s. 599, 6 0 1 ,
I K. Kenesbayoğlu vd, Kozak I'ürfeçesi Söküğü, s. 2 1 2 .
1' Alımcı Culeroglu, İ M Uyguı luıh\r sı SiHrlügu, İstanbul 1 9 6 8, s. 3 2, 142 - 143
83
ERKEN 1>I VIR r ÜRK S A N A II
84
IIU N (HStU N G - N U) S A N A I
H'ı
I'H KI N IH'VIK IU H K s A N A II
Küçük tepelerden müteşekkil bir dış görünüşe salıip ba/ı im-, .ulara kıırnaıı de-
menin doğru olup olmadığı tartışılabilir. Bunlar daha çok sandı! tipinde mezarlara,
taş plakalardan ibaret bir mezar çukuruna gömülmüş olabilirler. Ya ila dörtgen veya
oval bir çukur içinde herhangi bir oda olmaksızın cesedin yer aldığı basit bir düzen
leme de söz konusudur.
Öte yandan bazı yerlerde kurganların yakın çevresinde bir kurban ve ibadei ala
m veya sunak bulunmaktadır. Bir kısım kurganlarda ise, doğuya doğru dikilitaş ı
raları uzanır (balbal, menhir veya geyikli taşlar). Bu nedenle kurganlar ele alınırken
çevreleriyle geliştirdikleri ilişkiler de hesaba katılmalıdır.
Bu arada Orta Asya ve Kuzey Karadeniz bölgesindeki bazı kurganlarda -m al.v
menin daha kolay bulunmasına bağlı olarak- taş odalı kurganların da inşa edilmiş
olduğunu biliyoruz. Kurgan kültürü doğudan batıya, bozkır kuşağında bazı özellik
leri açısından farklı örneklere sahiptir. Türkiye’de bugüne kadar bulunmuş ve İç As-
ya ahşap kurgan örneklerine en yakın örnek Firig kralı Midas’m Gordion tümülii-
sündeki mezarıdır.40
Kurganların bir bölümünün hangi etnik yapıya ait olduğu tartışmalıdır. Bunların
en ünlüleri Pazırık kurganlarıdır. Çeşitli araştırmalarda bu kurganlar Iskitlere mal
edilmiştir. Burada açıklanması hayli uzun sürecek iddialardan oluşan ve bize göre
hatalı olan bu görüş dışında bu mezarların Yüeçilerle ilişkili olabileceğini düşünen-
ler de vardır.41
Bizim düşüncemiz Pazırık kurganlarının veya genelde Pazırık kültürünün bit
proto-Türk veya Hun (Hsiung-nu) kültürü olduğu yönündedir. Çünkü gerek Hun-
larm ataları gerekse proto-Türk dediğimiz topluluklar en azından MÖ II. binyıldaıı
40 Gordion tümülüsündeki kurgan tipi mezar hakkında genel bilgi için bkz. İlknur Özgen -
Jean Öztürk, Heritage Recovered The Lydian Treasure, Istanbul 1996, s. 32.
41 Bu konularda, örnek olarak bkz. Karl Jettmar, Art o f Steppes-The Eurasian Animal Style,
Londra 1967, s. 82 vd; K. Enoki-G. A. Koshelenko ve Z. Haidary, “The Yüeh-chih and Mig
rations," History o f Civilizations o j Central Asia, The Development o f Sedentary and Nomadic
Civilizations: 700 B.C. to A.D, 250, c. II, UNESCO, Fransa 1994, s, 177; Kurganların genel ya
pısı için ayrıca bkz. M. P. Gryaznov, Southern Siberia, Cenevre 1969, s. 135-136; S. I, Rudetı
ko, Frozen Tombs o f Siberia The Pazyryk Burials o f Iron Age Horsemen, s. 13-14; Nejat Diyar
bekirli, Hun Sanaa, Istanbul 1972, s. loo-ioi; Yaşar Çoruhlu, Erken Devir Türk Sanatının
ABC'si, s 46-59; Yaşar Çoruhlu, “Ukok Platosunda Kazısı Yapılmış Üç Yeni Kurgan Hak
kında Bir Kitap,” TDA, no. 96, Haziran 1995, s. 1 8 1 -206 ; M. P. Zavitukhiııa, “Pazınk-Sibir
ya’da Da£ Mezarları Arasında 25 Yıldır Donmuş Bir Göçebe Uygarlığı, UNI:SCO’dan (,o
iti}, tın 1 2 , Aralık 1976, s. 31. T. T. Rice Pazırık kurganlarını vc içindeki buluntuları İskit
eserleri olarak nitelemekledir. T, Talbot Rice, The Scythıctns, Londra KM, 111 1 2 1
86
( II )W (I ıs lı IN< . -NU> SA M A 11
Pazınk Kurganları
s;
1'RKI‘N l'l VIR 11IRK ‘.A NA II
4 ' IV Ögel, hlamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına G öre, s. 63.
Pazırık kurganları ve buluntularının genel bir değerlendirmesi için bkz. a.g.e., s. 64-68.
Başka genel bir değerlendirme için bkz. T. Talboı Rice, The Scythıans, Londra 1961, 11- 123 .
I Rice sözü edilen eserinin 112 . sayfasında II. Pazırık kurganını M(> VI. yüzyılın ikim i ya
1 ısına, İli ve IV kurganları aynı yüzyılın son çeyreğine ve V loııgaııı da MÖ IV yüzyılın
KK
IIU N (H SIU N t ; - N U ) SA N A TI
I ’a / .ırık K u r g a n ı
ilk yarısına tarihlemektedir. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi bunlar ilk tarihlemelerdir
ve bu kurganların daha geç tarihlere ait olması bize daha uygun gelmektedir. Tarihleme
konusundan söz eılcıı N Diyarhekirli de birçok sanat tarihçisi ve arkeologun bu yapıları
M O III II y ü z y ı l a .ılı olduğunu kabul etliklerini belirtmektedir. N. Diyarbekirli, Hun Sana-
lı, İstanbul ı t u , ■■ i o i
K<)
I KKIN Di vik 11 IKK SANA I I
Çizim 23. 1 . Pazırık kurganının defin odası şeklinde olanı dikkat çekicidir (bkz.
planı (Jettmar, 1967), Çizim 24).46
S. 1. Rudenko, Frozen Tombs o j Siberia The Pazyryk Burials o f Iron Age Horsemen, s. 14,16-17,
19, 22 - 2 3 , 28-29, 31, 3S, 40, 42; K. Jettmar, Art o j the Steppes-The Eurasian Animal Style, s. 107-
90
I ILIN (HS U N G - N U) SA N ATI
ipuçları sunmaktadır/1
Bunlar şöyle sıralanabilir: 1 . On atın her birinin on farklı kabileye ait olduğunu
gösteren on farlı nişan bulunması, 2. Ölüyle beraber gömülmeleri, 3. Atların kuyruk,
yele ve topuk saçaklarının -yas işareti olarak- kesilmesi, 4. On atın da aygır (erkek)
olması.
Pazırık K urganı
4X Abdülkadir İnan, "Altayda Pazırık kazısında çıkarılan atların durumunu Türklerin defin
törenleri bakımından açıklama.' M akaleler ve İncelem eler , c. II, Ankara 1991, s. 263
91
ı i ’i' i n i m v i i; 11 m .a n a ii
15x5, 7x2, ı m olarak vermekledir. Söz konusu defin odası mezar çukurunun dibine
döşenmiş taş parçalarından oluşan zemin üzerine inşa edilmiştir. Bu taş zemin kur-
gan [’dekinden daha incedir. Bahsedilen taş zemin üzerinde bulunan, cesedin yer al-
dığı odanın tabanı da ince kalaslardan yapılmıştır. Odanın duvarı siyah keçeyle kap-
lanmıştır.
Defin odasında hırsızlar tarafından parçalanmış bir kadın ve erkek naşı bulun-
muştur. Bunlar tahnid edilerek kurutulmuşlar yani mumyalanmışlar dır. Ölçüleri 4,
2x0, 87-0, 95x0, 72 m olan ağaç lahitte yer alan ölülerden erkek olanı 50-60 yaşları ara-
sındadır. Erkeğin vücudundaki dövmeler dikkat çekicidir (bkz. Çizim 26). Her iki
omuz ve kol üzerindeki bu tasvirler hayvan üslubuna uygun olarak tasvir edilmiş
olup, çok daha sonraları N. Polosmak’ın Ukok’ta kazdığı kadın asilzadenin gövde-
sinde de bu hayvan resimlerinin benzerleri bulunmuştur.
Lahit kapağı çam gövdesinden etrafı çok dikkatli bir şekilde düzeltilerek yapıl-
mıştı. Ağaç lahitlerin üzerinde deriden yapılmış, koşan geyik figürleri vardı. Lahdin
dibine yerleştirilmiş ince bir keçe üzerinde yatan Mongoloid tipin saçları siyahtır.
Kafasında bir savaş aleti darbesiyle meydana gelmiş delikler vardır. Elbiseler olduk-
ça tahrip olmuştur. Bununla birlikte erkeğin giydiği sincap kürkü oldukça kaliteli
dir. Kurganda erkeğe ait gömlekler odanın güneybatı köşesinde ele geçmiştir. Bu
kürk elbise koç kafası figürleri taşıyan ince altın levhacıklarla süslenmiştir.
Mezarda ayrıca deri bir kese içinde gümüş bir ayna, demir bir topuz, tahtadan
oyulmuş alıın kaplı bir kanatlı arslan şeklinde burma gerdanlık, altın levhalarla kap-
anmış, tahtadan geyik ve grifon figürleri, kese şeklinde -üzeri hayvan figürleriyle
süslü- ölü hediyeleri, iki toprak şişe, iki tahta vazo, taştan bir kandil bulunmuştur.
Ayrıca dört küçük masa -bunlar in sıfu olarak odanın doğu bölümüne konulmuştu—
ağaçtan yapılmış bir kap, deriden bir sığın figürü, telli sazlar, davul, balçıktan yapıl-
mış iki kap ve ağaçtan oyulmuş başka iki kap mezardaki en önemli buluntular ara-
sındadır. Mezarın kuzey tarafında koşum takımlarıyla ve kamçılarla birlikte yedi at
kadavrası bulunmuştur. Atlardan birinin başında bulunan deriden ve keçeden yapıl-
mış bir başlık yontu figürlerle bezenmiştir. Malzeme olarak deri ve beyaz keçe kulla-
nılan bu başlıkta, başlığın atın alnı üzerine gelen kısmı üzerinde, bir dağ keçisi başı
ve onun da üzerinde kanatlarını açmış muhtemelen kartal olan yırtıcı bir kuş bulun-
maktadır. Bu mezar da T. Pazınk kurganında olduğu gibi soyulmuştur. Hırsızlar at-
ların bulunduğu odaya dokunmamışlardı. Kimi bilim adamları bu at başlıklarının
prototiplerinin Asurlularda görüldüğünü ileri sürmektedirler.
Atların gömüldüğü odacık defnedilen cesetlerin yer aldığı odaya göre daha yük-
sekte yapılmıştır. Atların bulunduğu yerin yükseklik oranı diğer kurganlardakinden
daha fazladır. Bu nedenle yaz aylarında oda içindeki buzlar kısmen eridiğinde bo-
zulmalar meydana gelmiştir, tkisi hariç, atların yeleleri kesilmiştir. Ayrıca kuyrukla-
rı da örülmüştür ve koşum takımları I. Pazırık kurganında bulunan koşum takımla-
rına benzer. Buradaki genç atların azı dişlerinden dolayı sonbaharda öldükleri anla-
şılmaktadır.49
P a z m k Kurganı
1948 yılında açılan III numaralı kurganın yapımında büyük taş bloklarının da
kullanıldığı anlaşılmaktadır. Mezar kısmı üzerindeki ağaç kütüklerinin yanı sıra,
yerleştirilmiş taşlar ve kaya parçalarıyla da korunmaktadır. Bu taş tabakalar arasında
lahta kürek ve kamalann yanı sıra ahşap yedi tekerlek ve çeşitli araba kalıntıları bu-
49 S. I. Rudenko, Frozen Tombs o f Siberia The Pazyryk Burials o f IronA gc Horsemen, s. 16-17,1 9 ,
21-23, 28-30, 33, 35-37, 42; A. İnan, “ikinci Pazınk Kurganı," M akaleler ve İncelem eler , Ankara
1968, s. 507-509; II, Pazırık kurganı için ayrıca bkz. K. Jettmar, Art o f the Steppes - The Eura-
sian Animai Siyle, Londra 1967, s. 89-97 vd; K. Jettmar, “The Altai Before The Turks,” s. 174-
175; T. Talbot Rice erkek naaşııı üzerindeki dövmeleri İskit üslubu içinde ele alır ki bu ko-
laycı bir yorumlamadır, T. lalbot Rice, The Scythıans, Londra 1961, s. 115-116. At başlığı
baklandaki yorum için bk/. u.v. c., s. 1 1 9 -12 0 ,
93
I KKI N I» VIH It l H K '. A N A II
s I R ıu le n k o , l:ıozen Tombs o fS ib eria The Pazyryk B u n ak o flr o n Age Horsemcn, s. 17, 19,
z ı-2 1 . 2», ıs-1 7 , 41-42; K. Je ttm a r , “T h e A liai B e fo re th e T u r k s ," s. 1 8 4 -lîiı, ı Itttm a r , Arı o f
ılir sı<7 >/'r\ II ıe ['Maştan Animdi Siyle, s. 1 1 1 -1 1 2 .
94
II UN (HSİUNC.-NU) SANATI
P a z ırık K u rg a n ı
II. ve III. kurganlarla aynı yıl içinde (1948) açılan bu kurgan 24x1, 40 m ebadında
olup diğerlerine nazaran oldukça küçüktür. Diğer büyük üç kurganda olduğu gibi
bu kurgandan da doğuya doğru dikilitaş sıraları uzanmaktadır. III numaralı kurga-
nın güneyinde yer alan bu kurganın üst tabakaları kaldırıldığında dört ana yöne
yönlendirilmiş, tam kare olmayan (5, 30x5, 60 m) ve kurganın kuzeybatısına doğru
kaymış bir çukurla karşılaşılmıştır. Kurganın altındaki çukur 30 metrekarelik bir
alanı kaplamaktaydı.
Bu çukur taş bloklarla doldurulmuştu. Mezar inşasında kullanılan, tahta kamalar
mezara bırakılmıştı. Taş dolgu temizlendiğinde ahşap kirişlerden (kütüklerden) olu-
şan bir tabakaya, daha altta ise ahşaptan yapılmış bir odaya rastlanmıştır. Bu odanın
yanında, yani çukurun kuzey kısmında atlar gömülmüştür. Aynca defin odası ile at
gömüsünün bulunduğu yer arasında kütüğe oyulmuş oluşan bir merdiven ele geçi-
rilmişti. Bu kısım hariç, çukurun duvarları ile mezar arasındaki boşluk taşlarla dol-
durulmuştur. Odanın tavanının üzerine ağaç parçaları ve fundalıklar konulmuştu.
I. ve II. Pazırık kurganlarındaki iç odanın birebir aynısı olan odanın içindeki buz
eritildikten sonra dar cephelerinde halkalar olan, karaçam kütüğünden oyulma iki
lahit bulunmuştur. Buradaki büyük lahitte doğuya dönük biçimde vücudunun sol
tarafına yatırılmış yaşlı bir adamın iskeleti, diğer lahitte ise yüzü doğuya dönük, sırt
üstü yatırılmış 15 yaşında bir kızın iskeleti vardır. Kafatasları öldükten sonra açıl-
mıştır. Lahdin ölçüleri 3x0.7-0.6x0.4-0.37 metredir.
Ayrıca masa ayaklan ve üst parçaları, tahta bir yastık, rengeyiği boynuzundan
yapılmış bir kuş başı da mezar odasında yer alan materyallerdendir. Mezarın dışın-
da merdiven olarak kullanıldığı düşünülen üzeri basamaklı bir sandık vardır.
Kütükten kiriş tabakaları kaldırıldığında bu tabakaların arasında 14 at kalıntısı
ele geçirilmiştir. Bunlar defin odasının kuzeyinde olup, çukurun dibine konulmuş-
lardır. Yer dar olduğundan dokuzu çapraz yatmlan at kadavralarından altısının başı
kuzeydoğuya, üçününki ise güneydoğuya çevrilmişti. Bunların üstüne yine çapraz
olarak yerleştirilen atlann başı ise batıya bakmaktaydı. Bunlarla birlikte altın kaplı
deri parçaları, kamçılar, ahşap ve bronzdan yapılmış koşum takımı parçaları da gü-
nümüze kadar ulaşmıştır. Bunlar arasından hayvan üslubunun güzel parçalan çık-
mıştır.51
sl S I. Rudenko, Frozen Tombs o f Siberia The Pazyryk Burials o f Iron Age Horsemen, s. 14, 17,
21, 23-24, 28-29, 35, 37, 41-42; K. K'tttn.ir, “The Altai before The Turks," s. 184-186; K. Jettmar,
A n oj the Slepnes-The Eurasian Animal Slyle, s. 1 1 2 .
I KKI N D - VIK 11IKK S A N A N
Pazırık Kurganı
1 1' l'hlllıps, rhi ’ Nor drs Nom<ı < / /Voples o / (hr S/cppt'\, I (iiu li. M'i i . I ijaıı 'M
96
Ml IN (HSIUNG-NU) SANATI
97
I İMİ! n I'I YIH IMHH 3 A W I i
lebilir üç masa ve bunların dışında zarı çürümüş bir davul bııluıııını jluı Bu davul
lar diğer kurganlardaki örnekler gibi ikiye bölünmüş öku.: boymı/ımdan yapılmıştı
Mezar odasının dışında uzunluğu ve genişliği 2 m olan -atların gömüldüğü kı-
sımda ele geçm iş- bir halı bulunmuştur. Her santimetrekaresinde 36 düğüm vardır
Jettmar’a göre bu orta kalitede bir halıdır. Ancak bize göre, özellikle devrini de göz
önüne alırsak oldukça kaliteli bir hah olduğunu kabul etmek gerekir. Bu halının or-
ta kısmı 24 kareye bölünmüştür. Ayrıca bordürlerinde geyik, atlı ve grifon figürleri
vardır. Bu halı üzerinde daha sonra ayrıntılı olarak duracağız.53
B aşad ar K u rg an ı
Başadar’daki iki numaralı kurgan diğer birçok kurgan gibi soyulmuş durumday-
dı. Bu kurganın çapı 58 m ve yüksekliği ise 2, 7 metreydi. Yerin 6 metre altında bulu-
nan oda tek duvarlı basit bir yapıydı. Burada iki ağaç lahitten birinde bedeni mum-
yalanmış bir erkek cesedi diğerinde ise yine mumyalanmış bir kadın cesedi bulun-
maktaydı. Kadın lahdinin üzerinde sadece basit süsleme bulunurken, erkek lahdinin
kapağında dört kaplan, iki erkek domuz, iki dişi boynuzsuz geyik ve üç erkek keçi
resmi, güney kısmında ise dört kaplan tasviri vardı. Mezarda ayrıca bir erkek çizme-
si görülmektedir.
Defin odasında, ayrıca kumaş parçalan, deri eserler, bronz levhalar, boynuzlar,
çadır direği, geyik ve koyun kemikleri, tabak içinde etler, pişmiş toprak kaplar da
bulunmuştur.
Mezarda bulanan 14 at cesedi yine koşum takımlarıyla birlikte gömülmüştür. At-
lardan biri koç boynuzlu bir maske taşımaktadır. Jettmar, bu kurganda santimetre-
karesinde 70 düğüm olan bir halı parçasının eyerlerden birinin üstünde bulunduğu-
nu belirtir. Ona göre bu V. Pazırık kurganında bulunan halıdan daha eskidir. Bize
göre bu kurgan da proto-Türk veya Hun dönemlerine tarihlenebilir.54
Şibe K u rgan ı
Tip olarak Pazırık kurganlarına yakın özellikler gösteren bu kurgan, 1927 yılında
53 K., Je ttm a r , Art o f thc Sleppcs-The Eurasiarı Animal Style, s. 114-117; S. I. R u d e n k o , Frozen
Tombs o f Siberia The Pazyryk B u n ak o f Iron Age Horscmen, s. 1 7 , 19, 2 1-2 4 , 28-29 , 31, 33, 35, 37-
38. 41, 42,
98
III N (IM IJN C ı - N U) SANA'M
Griaznov'un yaptığı kadılarla ortaya çıkarılmıştır. Ursul Nehri’ne yakın bir yerde Şi-
be mıntıkasındaki mezarın üzerinde 45 m çapında ve 2 m yüksekliğinde bir tepe,
bunun altında 7 m derinliğinde bir çukur bulunmaktadır. Bu çukurda, altta 5x3 m
ölçülerinde karaçam kütüklerinden yapılmış bir oda yer alır. Tavan da boylamasına
yerleştirilmiş karaçam kütüklerindendir. Söz konusu odanın üzerinde yer alan 3 bü-
yük çapraz kirişin üzerinde 13 ağaç kütüğü tabakası yer alır. En üst tabaka ise çalı
çırpıdan meydana gelir.
Bu odanın da içinde daha küçük bir iç oda bulunmaktaydı. Duvarlar ile tavan
arasında 20 cm’lik bir boşluk bulunmaktadır. Bu içteki ceset odasında ağaçtan oyul-
muş bir lahit ve bu lahitte yaşlı bir adam ve çocuk iskeleti bulunmuştur. Cesetler
mumyalanmıştır. Üç tarafta, çukurun duvarları ile dış oda arasında kalan boşluklar
taşlarla doldurulmuştur. Boş bırakılan kuzey tarafında ise 14 at kalıntısı vardır.
Mezar diğerleri gibi soyulmuş olduğundan, ancak hırsızların gözünden kaçmış
küçük değerli eşyalar ele geçirilebilmiştir. Altın düğmeler, elbise süs plakaları, deği-
şik geometrik şekilli objeler, ok başları, üzeri hayvan figürlü plakalar, cesedin bu-
lunduğu yerden çıkarılmış eserlerdendir. Bazı eserlerde altın kakma tekniği uygu-
lanmış olup, demir plakalar üzerinde siyah boya izlerine de rastlanmıştır.
Atların gömüldüğü yerde korunan altın eser sayısı daha çoktur. Ayrıca boncuk-
lar, püskül tutucular ve hayvan üslubunda yapılmış objeler de karşımıza çıkmakta-
dır.
Kurganda MÖ 86-48 yıllarına ait verniklenmiş kaplara da rastlanmıştır. Sözü edi-
len kurgan bu kaplar sayesinde tarihlendirilebilmiştir.55
v’ K. Jettmar, "The Altai before The Turks,” s. 188-189; aynca bkz. B. Ûgel, Islamiyetten Önce
Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına G öre , s. 68-70; Şibe kurganının kısa
bir açıklaması için bkz. T. Talbot Rice, The Scythmns, Londra 1961, s. 110-111.
99
I KKI'N 01'VIR TtJRK SANATI
Arkeolog Kozlov ve kazı heyeti tarafından gün ışığına çıkarılan Noın Ula kurgan-
ları, Urga-Kâkhta (Kahta) yolu üzerinde, Baykal Gölü’ne akan Selenga Nehri yakı-
nında Noın Ula Dağları’nda yer almaktaydı. Bu mezarlar MÖ II-I. yüzyıllara tarihlen-
dirilmiştir. Ancak bazı araştırmacılar bu tarihin MS 1. yüzyıla kadar çekilebileceği
düşüncesindedir. Burada üç grup halinde çok sayıda kurgan bulunmaktadır. Ögel’e
göre bu kurganlardan özellikle l, 6, 12, 23 ve 25 numaralı olanları Hun prenslerine
ait kurganlardır. Burada toplam 212 kurgan tespit edilmiş ve arkeolojik kazılarla or-
taya çıkarılmıştır.57
Dikdörtgen biçimindeki bu mezarlarda merdivenler vardır. Genelde mezar oda-
ları 5 m’den uzun, 2-3 m genişliğinde ve 1-3 m yüksekliğindedir. Duvarlar ve ağaç di-
reklerin taşıdığı çatı kütüklerden yapılmıştır, içteki oda daha küçüktür. Boyu 3
m’den fazladır. Genişliği ve yüksekliği aynı ölçülerdedir. Phillips’e göre ağaçtan oy-
ma lahitte yatan cesetler Avrupalı tipin bazı özelliklerim gösterir. Duvarlar, çatı ve
’6 K Jettmar, “The Altai before The Turks,” s. 187-188 (Şibe kurganı); K. Jettmar, Ari o j the
Steppcs-The Eurasian Animal Siyle, s. 120, 123 (Tüekta kurganı); Berel kurganı için ayrıca
lık.- 1!. Ögcl, Islamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Huluntularma C'töre,
S 71-72
Noın ula kurganları hakkımla genel bir değerlendirme için l>k. II t >grl, Islamiyetten Om e
1 1ıılı Kııllııı hıııh ı ( >ıhı Awıi Kıiynuk ve Hıılııntulaı im« ( îörr, s \/ *0
l(X )
IH IN (HSIUNC'. - NU) SA N A TI
101
I KKI N l'l VIK II IKK SANA II
Katanda Kurganları
W. Radloff Sibirya’yla ilgili ünlü eserinde, Güney Altaylar’da bulunan kimi me-
zarların kendi yönetiminde nasıl açıldığını anlatmaktadır. Bunlardan Katanda me-
zarlık alanındaki kurganlar önemli bir yere sahiptirler. Sözü edilen araştırmacıya
1,8 L Ligcti, Bilinmeyen İç Asya, s. 332-334; E. D. Phillips, The Royal Hordes Nomad Peoples o f the
Steppe s, s. 114-120; N. lshjamts, Nomads in Eastern Central Asia, s. 159-163; Noın Ula’daki ba-
zı halı parçaları ve dokuma Örnekleri için bkz. E. Nowgorodowa, Alte Kunst der Mongolei,
I eipzig, 1980, s 190 1*11
103
I l.'l l ' N l ' l V I K I I IKK - . A N A I I
göre, Yukarı Katanda Nchri’nin sol sahilinde Katanda Köyü civarımla ılört mezarlık
alan bulunmaktadır.
I. alan 30-40 kurgandan meydana gelir, ikinci alandaki en önemli kurgan üstü
düz kaya parçalarıyla örtülmüş büyük bir kurgandı ve bu kurganın etrafındaki alan-
da, üzerinde taş yığınları bulunan 20 kadar mezar bulunmaktaydı. Bu bölgedeki
üçüncü mezarlık Katanda’nm yukarı mecrasının sağ sahilinde bulunmaktaydı. Bura-
sı birinci mezarlık alanına benzemekteydi. Dördüncü mezarlık alanı ise Katanda
mansabınm batısında olmak üzere Katunya sahilindeydi. Burada üzerine taş yığılmış
az sayıda mezar bulunuyordu.
Radloffa göre söz konusu bölgede el sürülmemiş ve birbirine benzeyen kurganlı
üç mezarın yapısı şu şekildeydi:
Mezarın üzerinde ufaltılmış taş parçalan yer alıyordu. Yer seviyesinden itibaren
kazılmış alan da aynı şekilde taşlarla doldurulmuştu. Burada dört köşeli bir çukur
bulunmaktadır. Doğuya doğru yönelen bu çukurun batı kısmında doğusuna naza-
ran daha fazla ve daha büyük taşlar vardı. Bu taşların altındaki mezar odalarında ye-
di at ve bir kulun kalıntısına rastlanmıştır. Bu atlar bir taş tabaka üzerindeki bölme-
lere yerleştirilmişlerdi. Bunun altında yer alan mezar çukurunun kuzey kısmı daha
derin kazılmıştır. Bahsedilen son kısımda koyun kemiği parçalarına ve biri kadın ol-
mak üç insan naaşına rastlanmıştır.
Kadın iskeletinin yanında bakır küpeler, başının üzerinde bakır levhacıklarla
süslü kumaştan ibaret bir ziynet eşyasının izleri, yanında demirden bir kek, balık
kemikleri, sağ el parmağında gümüş bir yüzük bulunmuştur. Ayrıca bir de bakır
levhalarla süslü deri çoraptan da söz etmeye değer.
Erkek iskeletin sağında ve solunda, elin bulunduğu yerde bir bileği taşı, demir
ve kemikten oklar, bıçak, bir mızrak ucu ve yay parçaları bulunuyordu.
ilginç olan söz konusu kurganın altındaki mezar kısmında ağaç kütüklerden ya-
pılma duvarlardan söz edilmemesidir. Ancak Radloff 21-29 Haziran 1 865’te kazdığı
ikinci mezarlık alanındaki kurganlardan birinin altında daha önceki örneklere ben-
zer şekilde çam ağacından yapılmış odalara rastlamıştır.59
Ögel’e göre Kaıanda’daki bu kurganlardan birinin genişliği 20 m kadardı. Burada
eğri bir kılıç -araştırmacı bunu Türk kılıcı olarak nitelendiriyor- bulunmuştu. Aşa-
"’ W R ad lo ff, Sibirya'dan, c. III, stanbul 1994, s. 127-136: K a ta n d a kurganı h a k k ın d a k ısa bir
a ç ık la m a içlıı b k z 1 T a lb o ı R ice, The Scythıans, L o n d ra 1961, ■■ ııo im , .i v iu . i l< (c tın ıa r,
HM
H U N (HS U N G - N U) SA NAI1
ğıya doğru daralan odanın ortasında ağaç lahitler bulunuyordu. Bu kısmın tavanı ve
duvarları karaçam kütüklerinden yapılmıştı. Boyları 1, 80 m civarında olan iki iske-
let, üçer ayaklı iki sedye üzerine yerleştirilmişti. Kurganda ayrı bir bölmede altı at
kadavrasına rastlanmıştır. Bu kurganda da çeşitli eşyalar ele geçmiştir.60
Esik Kurganı
İl l )gel, klam iyetten ö n c e Türl; Kultbı Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s. 61.
1 0'.
IK K I N h l VIK II IKK SANA II
Resim 11. Esik (Issık) kurganının ilk kazıldığı an (K. Akişev, 1978 ).
106
IIU N (HSIU N G - N U) SA N A TI
Resim 13. Esik (Issık) kurganından çıkarılan prens cesedinin başlığındaki altın aplike grifon,
geyik ve kutsal dag tasvirlerinin altın imitasyonu (fotoğraf: Yaşar Çoruhlu).
Zırh gömlek eşkenar dörtgen şeklindeki parçaların bir araya getirilmesiyle hazır-
lanmıştır (bkz. Çizim 33). Eşkenar dörtgenlerin bir tarafında üçgenimsi yaprak şekil-
leri vardır. Kolların üst bölümlerinde ve yenlerde arslan başları bulunmaktadır. Ya-
ka çevresinden aşağıya inen ve etekte de devam eden şerit de arslan başlarından
oluşmaktadır. Deri kemer üzerindeki altın aplike kemer plakalarında hayvan tasvir-
leri bulunmaktadır. Kemer levhalarında dizleri bükük, boynuzları arkaya doğru
uzayan geyik tasvirleri, üsluplaşmış arslan kafaları bulunmaktadır. Cesedin giydiği
pantolon, çizmesinin üst kısmı ve dizleri altınla süslüdür. Prensin sol tarafında kını
altınla kaplı bir hançer bulunmaktadır. Sağ tarafında da kemerine altınla bağlanmış
iki tarafı keskin bir kılıç bulunmaktadır. Prensin ayrıca yine altın kaplı bir kamçısı
da ele geçirilmiştir. Hançerin kabzasında ve kınında da hayvan tasvirleri yer alır.
Aynı husus kılıç içinde geçerlidir. Diğer mezarlarda olduğu gibi, bu mezarda da yu-
karda bahsettiklerimizin yanı sıra farklı eşyalara da rastlanmıştır.
Esik kurganından çıkarılan eserlerin hepsi Hun sanatınm yapım ve süsleme tek-
niklerine uymaktadır. Hayvan tasvirleri Türk hayvan üslubuna uygun olarak ele
alınmıştır.
107
i -k k i t N n ı - vi k i u r k s a n a m
« « M İ M İ p re n s in z ır h g ö m le ğ in in re s titû sy o -
.'i.''U£v'i.' Uî ?I'' M
n u (K . A k işe v , 1978).
Mezardan çıkarılan çeşitli eşyalar arasında keramik kaplar (bkz. Resim 14), ahşap
tabaklar, 2 gümüş kupa, üzerinde yazıların bulunduğu bir gümüş çanak vb türden
materyaller sayılabilir.
Öncelikle bu buluntuların hangi topluluğa ait olduğu meselesi tartışma konusu
olmuştu. Kazıyı yapan Kazak-Türk arkeologları bu eserleri genellikle MÖ V-IV. yüz-
yıllara ve Sakalara mal etmektedir. Kazaklar kendi kökenlerini, Türk olarak kabul
ettikleri Sakalara dayandırdıkları için böylesi bir düşünceye varmışlardır.
Çeşitli araştırmalar eserlerin bozkır kültürüne mensup Türk veya en azından
Türklerle akraba -y a da Türkleşmiş- bir kavim tarafından yapıldığına işaret ediyor.
Yazının Göktürk kitabelerinde kullanılan alfabeye benzerliği ve eserlerin mitolojik,
ikonografik özelliklerinin Hun sanatına uygun oluşu nedeniyle, özellikle Türkiyeli
Türk araştırmacılar bunları birer Hun eseri olarak nitelemişlerdir.
Muhtelif şekillerdeki -kaşık, kepçe, bardak gibi- gümüş çanak üzerinde 26 harf
tespit edilmiştir. Bu harflerin okunması üzerine gerçekleştirilen çalışmalarından
özellikle Olcas Süleymanov’un yaptığı çeviri yankı uyandırmıştır. Onun dışında
Prof. Musabayev’in transkripsiyon ve tercümesi pek taraftar bulmamıştır. Bununla
birlikte eserler üzerinde olduğu gibi, çanak üzerindeki yazının çözülmesi için yapı-
lan çalışmalar da halen devam etmektedir.
I OH
HUN (HSIUNG-NU) SANATI
Resim 14. Esik (Issık) kurganından çıkarılmış keramik kaplar (K . Akişev, 1978).
İlk tercümeyi yapan Süleymanov şöyle bir ifadeyi önermiştir: “Khan uya Üç otu-
zı (da) yok boltı utığsi tozıltı”. “Han’ın oğlu yirmi üç yaşında yok oldu (halkın) adı
sam da yok oldu.”
Bu kurganlar da, kısmen proto-Türk ve kısmen de Hun kültürü olarak kabul et-
tiğimiz Pazırık kültüründeki benzerleriyle ortak özellikler göstermektedir. Pazırık’ta
olduğu gibi üzerinde yığma taştan suni tepelerin bulunduğu bu kurganh mezarlar
bu nedenle genel kurgan tanımı altında incelenebilirler.
1 Esik kurganı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz., K. Akişev, Kurgan Issık, Moskova 1978; K.
Akişev, Kazakstannm Köne Altını, Alma Ata 1983; N. Diyarbekirli, “Kazakistan’da Bulunan
Esik Kurganı,” İÜ Edebiyat Fakültesi Cumhuriyetin 50. Yılına Armağan, İstanbul 1973, s. 291-
304, Levha ı xıv; Y. Akpınar, “Altın Elbiseli Adam,” Kaynaklar, no. 1, Güz 1983, s. 28-31; H.
Oraltay, "Altın Elbiseli Adam,” TK, no. 100, Şubat 1971, s. 303-313; M. Seyidov, “'Altın Mu-
haribin Soy-Etnik Talihi Hakkında,” KE, c. 1, no. 2 , Erzurum 1982, s. 28-39, c. 2 , no. 3, Er-
zurum 1982, s, 36 43, 1 III, no. 4 , Erzurum 198?, s 3 2 - 4 3, c. 4, no. 5 , Erzurum 1983, s 30- 39
109
l'K KI'N D V K t IKK SA NATI
' Sözü edilenler ve ayrıntılı bilgi için bkz. Kam Kyuzo, “Culıural lixıluıııgı on ıhe Anneni
Slcppe Roııle Soıııe Observaiioııs on l’.ızyryk Herilage. Vmı lillınolıyiıııl Mutilrs Sijjnl/l-
ıcjriu' o/ Silk RikkJs İn ılır llMorv <>/lluınan Clvilizettons, no u . O v ı l o ı ı ■ ki i*
110
lll .IN (I M U N (i - N U ) SA N A 11
Polosmak'm yine bu civarda yaptığı bir kazıda (1993) bulunan soylu bir kadına
ait mezar da çok önemlidir (bkz. Resim 15, Çizim 36), Atların, bir hizmetçinin ve çe-
şitli eşyaların ele geçtiği mezarda lahit içinde bulunan mumyalanmış kadın bedeni-
nin üzerinde II. Pazırık kurganında bulunan adamın gövdesindeki gibi dövmelere
rastlanmıştır. Bu dövmelerin tarzı da II. Pazırık kurganındaki adamın dövmesinin
üslubuna uymaktadır. Ahşap tomruklardan yapılmış mezar odasında, duvar dibine
yerleştirilmiş ve içinde kadının yan yatırılmış cesedinin bulunduğu odada küçük çu-
kur masalar üzerinde yemeklerin bulunması da bu benzerliğe işaret etmektedir
(bkz. Resim 16).3 Söz konusu odanın arkasında koşumlarıyla gömülmüş at cesetleri
bulunan bölüm, bu bölümün üzerinde açık bir tabutun üstünde üzerinde yatan biı
adam ve onun üzerinde ise taş parçalarına yatırılmış at kadavraları bulunmaktadır.
Defin odasının üstü suni bir tepe oluşturan toprak ve taş yığınıyla kapatılmıştı.
1 (im iş bilgi için bkz, N. Polosmak, Stereguşic Zoloto Gri/i (Ak-Alahinskiy Kurgan), Novosi-
birsk 1994; Y. Çoruhlu, “Ukok Platosunda Kazısı Yapılmış Üç Yeni Kurgan Hakkında Bir
Kitap," s ı s ı -206 ; N. Polosmak, “A Mumy Unearthed From The Pastures O f Heaven," NG,
I killl 1994, s 80-103.
111
I l.'l l'N I 'I VIK II IKK SANA 11
Resim 15, Ukok Platosu’nda kazıyla açılmış soylu b i r kadın kurganı (N, Polosmak, 1994).
112
1ILIN (HSIIIN C . - N U) SA N A TI
Çizim 37. Tuva Arjan II. kurganının genel Çizim 38 Tuva Arjan II. kurganının defin
görünüşü, l) Merkezde kalan boş oda, 2) odasının restitüsyonu (M. Edwards, 2003,
Ahşap defin odası. Burada iki iskelet ve 20 S. Gould’un çizimi).
kg. altm eser bulunmuştur. 3) içinden
giysi kalıntıları çıkan başka bir mezar, 4 )
At mezarı (M, Edwards, 2003).
Buradaki 13 numaralı defin odası ise kadınlara aitti. Bu odadan kumaş parçalan,
takılar ve altın eşyalar çıkarıldı. Üç kadının gömülü olduğu bu mezarda, altın küpe-
ler kadınlardan sadece birinin yanında bulunurken, turkuvaz, cam, karneliyen gibi
malzemelerden yapılmış kolyeler ise her üç kadının yanında da vardı, M. Edwards’a
göre bir yırtıcı hayvan figürüyle defnedilmiş kadm bu sebeple hanedanlıkla bağlan-
tılı biri olmalıydı.
Netice olarak Arjan II kurganı gerek mezar odalannın yapılış tarihleri arasındaki
yakınlık ve gerekse eserlerin kaliteli işçiliği bakımından proto-Türk veya proto-Hnıı
sanatı için son derece önemli materyalleri içermekteydi.'1
4 Mike lidwaids, "Sibirya I -Uitleri Alını (kınları," Nallnıınl 1 ■>i>i;m|i|iIi I tııhlv ı . Ila/tıaıı 20 01 ,
S, 44- 59
11 4
H U N (HSIU N G - N U) SA N A TI
bu labilm ekteyiz.
Y ine Ç in kay nak larına g ö re, MÖ 36’da Ç in lile r tarafın d an yık ılan H un İm p a ra to r-
luğu Ç i-Ç i’n in b aşk e n ti, etrafın d a su rlarla çev rili b ir “o rd u -k e n t” o larak k u ru lm u ştu .
A yrıca Ç in k ay nak larınd a “yatan e jd erin b e ld e si” veya kısaca “e jd e r şe h ri” diye a n ı-
lan b ir b aşk a H un b a şk e n tin d en de b a h se d ilm e k te d ir.5
gibi yerleşm e y erleri k u rm u şla rd ı.6 Û gel’e gö re ise, özellikle H u n ların elin d e olan
Batı O rta Asya ü lk elerin d e ş e h ircilik gelişm işti ve T ü rk le r bu ralard ak i şeh ir hayatın-
dan b ü y ü k fayda sa ğ lıy o rlard ı.7 S o n zam an larda yap ılan a rk e o lo jik kazılar H un d ev-
rind en kald ığı anlaşılan k im i yerleşim yerlerin i açığa çık arm ıştır. Bu yerleşm elerd e
çad ır şek lin d e olm ayan k o n u tlara da rastlan m ıştır. A n cak biz ça d ırın H u n d evrind e
de yaygın old u ğu n u d ü şü nm ekteyiz. Ç alışm am ızın b u kısm ın d a sözü n ü ettiğim iz bu
Ivolga Yerleşmesi
sı’nd eki, U lan -U d e’d en 16 k m u zak lıkta yer alm aktad ır. K alenin ö lçü leri ku zey-gü-
ııey ek sen in d e 350 m , d o g u -b atı ek sen in d e ise 200 m ’dir. Yapı (şeh ir) 35 ila 38 m ge-
nişliğinde savu nm a d uvarlarıyla ku şatılm ıştı. Y erleşm en in kazılan 7000 m etrek arelik
ı.im am ıyla y er üstü n d ey d i ve m u h tem elen b ir H siu n g-n u şefin in eviydi. E vlerd en ve
çu k u rla rd a n çık a rılan m atery aller site sa k in lerin in tarım , sığır yetiştiriciliğ i, avcılık,
h a lik çılık , b ro n z ve değerli m etal işlem eciliğiyle uğraştığını g ö sterm ek ted ir. K azılar-
■l.ı ayrıca hayvan tasvirli ve g eo m etrik d ü zen lem eli sanat nesn eleri de ele geçm iştir.
Cıı-ııel bilgi için bkz. I. Kafesoglu, Türk Milli Kültürü, s. 3 li; W . Eberhard, Çin’in Şimal
Komşuları, Ankara, 1996, s. 77.
' I Sılmrr, J'sfel Türklerde Şehircilik, s. 20
11 O j’r l. lııık Kültuı Iaıilline liirif niltinde Köy ve ehir Hayatı, t I, Ankara IM S, s ıı o
115
I K H N III VIK 11 IKK SA N A 11
Dureny I ve II Yerleşmesi
Bu şeh rin 12.000 m etrek a resi kazılm ıştır. B u lu n tu lar bu rad a yaşayan in san ların çiftçi,
ç o b a n ve zanaatk âr o ld u ğu n u g ö sterm ek ted ir. Burada ayrıca dağ k eçisi figürleri,
m ü h ü r gibi özgün eşyalara da rastlan m ıştır.
D u ren y II yerleşm esi ise S. M iniaev tarafın d an kazılm ıştır. Bu yerleşm ed e stratig-
rafi 11 tabakad an o lu şu r. Bu tabakalard an V. ve VII. k ü ltü r tab akaları H siu g n-nu d ö -
nem in i yan sıtm aktad ır.
len m iş b ir ken t ortaya çık a rılm ıştı (bkz. Ç izim 39). K en tin m erk ezin d e gran it b ir te-
m el ü zerin e o tu rtu lm u ş d öt k ö şeli b ir saray bu lu n u y o rd u . Bu saray u ç la n volü t b iç i-
m ind e bezem elere sahip k irem itlerle örtü lü yd ü. Sald ırılar sırasın d a susuz kalm am ak
için güney d uvarının yak ın ların d a b ir su d ep osu inşa edilm işti.
Bu yerleşm eler gü ney ve kuzeyde kap ıları olan ve ç o k yü k sek olm ayan duvarlara
sah ip tirler. K entlerin o rta ye- rind e yine k ire m it örtü lü b ir saray yap ısı b u lu n u y o r-
du. Buradaki b in aların duvarlarınd a su n ak lar b u lu n m ası söz k o n u su y erlerin dinsel
kim liğine işaret e d e r.9
* S. M lniacv, "Archaeology of Hsiung-Nu In Russia: New D iscoveric. and Soiur Problem s,"
htlp://hslunf'nu ihat ru/archeo.htm, s. 1-4.
1 I Nowgorodown. Altc Kunsl Drr Mongold , s, 1*4 isv
116
H U N (H SIU N(i - N ll) SA N A TI
hayvanlarla taşındığı b ilin d iği gib i, tek erlek li araçlarla nak led ild iğ in i g ö steren ö r-
n e k le rin varlığı da tesp it ed ilm iştir.
Yurt tipi ça d ırın p ro to tip leri o lan m e sk e n le r S ib iry a, O rta ve İç A sya’da insanlık
ta rih in in en e rk e n çağlarınd an itib a ren gelişim ini sü rd ü rm ü ştü . P aleo litik devirde
bile b u m e sk e n le rin ilk e l şek ille rin in var old u ğu n u b iliy o ru z. S ib iry a-B u ret’te ortaya
çık arılan çad ır şek lin d ek i m esk en ler ilg in ç ö rn e k le rd ir. B u n lar yere rap ted ilen am a
a ç ık lık b ıra k ıla n söz k o n u su ç a d ırın ü stü hayvan d erileriyle kap atılm ıştır.
10 Hun devrinde kubbe şeklinde çatıya sahip “yurt" tipi çadırım varlığı Çin kaynaklarından
da anlaşılmaktadır. Ögel’e göre Çinliler Hunlann kubbeli keçe çadırlarına “sonsuzluk,
boşluk, kubbe, barınılacak yer” anlamında Cfı’iung-!u diyorlardı. Hunlarla uzun zaman
birlikte yaşayan Wusun hükümdarına gelin giden bir Çinli prensesin şiirinde de (Mû ııo-
104) “kırını. ı yıiıı kunuşlarla çevrilmiş kubbeli çadır’’dan bahsedilmektedir. B. Ögel, Türk
Kültür Tarihlin' <ılı i: I ûrklenlr Ordu, Ordugah, Otafi, s 23
117
I RKI N tlh VIR IIIR K S A N A II
Resim 17. lagar devrine ait (MÛ VII. yüzyıl) Boyar petrogliflerinde bulunan çadır tasvirleri
(N. Diyarbekirli, 1993).
Bu d eriler d ışarıd an ahşap ayaklarla d estek len m iştir. B a h sed ilen yerd e ayrıca b i-
tim leyen sah n elerd e göv d esi yu varlak, ça tısı k u b b e şek lin d e ça d ır tasvirlerine ra st-
lan m ıştır (bkz. R esim 17).12 H u n k u rg a n la rın d a n çık a rıla n çeşitli n e sn e ler arasınd a
Bu çad ırların en basit şek lin in “ç u m ” ya da “kap a” d en ilen tarz olduğu anlaşıl-
11 Bıı ııifsk cn lcı ı;in bkz A IV O kladnikov, Ancient Population o/ siIkim uıui Its Cultuır,
( aınbrldge, M assachusetıs, 19 59 . s. 3 , Levha 1 .
'■ N ntyıırİM'kirli, "Islam tyeiicn Û ncc Türk Sanatı," Buflangıııtuhın Hiu miiu lın h Ntımıfı, Anka
ra ı*M , s 17.
1 IH
HUN (HS UNG- NU) SANATI
in aklad ır. Bu b asit şek ild e sırık la r tep ed e b irle ştirile re k k o n ik b ir b iç im m eydan a
g etiriliyo rd u . Bu b asit y ap ın ın ü z eri hayvan d erisi, kayın ağacı kab u ğu ya da keçeyle
d ırlara “ak öy, ağ ö y ,” k e ç e le ri o d u n isiyle k aratılm ış o lan çad ırlara ise “k ara, gara
Bu ça d ırla r silin d irik b ir şek il m eydan a getiren alt gövde ile b u n u n ü zerin d e y er
alan ve k u b b ey i m eydan a g e tire n iki esas b ö lü m d e n ib a re ttir (b k z . R esim 18, Ç izim
40). B ilim sel literatü rd e b u n la rın “yu rt tipi ç a d ır” veya ak ö y o larak ad lan d ırıld ığın ı
g ö rü y o ru z. B azen “k e reg ü ,” “d erim evi” (A nad olu ) gibi te rim le r de söz k o n u su tip te-
ki ç a d ırla rı ifade e tm e k iç in k u lla n ıla n isim lerd en d ir.
K o n u m u z k a p sam ın d ak i ça d ırlar b irb irin e çap raz rap ted ilm iş ak şam ların yan ya-
Ahşap Aksam
K er eg e : Ç a d ırın ana gövd esini m eydan a g e tire n ah şap akşam ın ism id ir. Bu terim
b u g ü n k ü T ü rk d ü n y asın ın çeşitli y erlerin d e fark lılık lar gösterir. B azen k ereg ü , kere
k ü veya k ib itk a gibi te rim le r de b u ahşap kafesi k arşılam ak için k u lla n ılır.16 A nado-
lu ’da kereg eye “d erim ” de d en ilir. K erege K azaklard a ve K ırgızlarda 2 m etre veya d a-
ha fazla u zu nluğa ve 2-3 c m civ arın d a kalınlığa sahip çıtalard ır. B u n lar gen ellikle
13 Y. Çoruhlu, “Akkışla/Pamucak Türkmen Obası ve Bazı Görüşler,” TDTD, no. 26, İstanbul
1989, S. 55-56.
14 L. W. Mackie-J. Thompson, Turkmen Tribal Carpets and Traditions, Washington 1980, s. 43 .
15 Y, Çoruhlu, Hi ken Devir I ürk Sanatının ABC’si, s. 64-65
N. Diyarlx'kirll, I Inn Sanalı, */
119
II KILN n i v i k î t IKK SA NA TI
Resim 18. Kırgız keçe yurdunu gösteren resim (fotoğraf: Yaşar Çoruhlu).
O R T A D BE K (Y . Z 9 0 )
DÜC NUK
.M .KU AK
ÇUBUKLARI
BEL KUŞAK
DERİM VX U.Ç'UN_
BAĞLANTISI
J>ERİ M
CANDIR İPİ
AYAK P
Y A M U R K A N A LI
K A PI A L T E
(.ı.Tiıı 40. lü rk m en çadırının böl Anilerini gösteren şema. Ayıu ranınııdıı >m-i u-I olaıak lu rk
topluluklarının birçoğunda görülen çadırın şem asını gösteriyor Hu Y . i | 'i nıulıieincleıı llu ıı
UO
H U N (HSIU N G - N U) SA N A I I
geleri m eydan a g etiren d allar veya çu b u k la r -d iğ e r ahşap akşam lard a oldu ğu gibi—
C elk ö z kereg e gen ellik le 11, 13, 15 teğelli o lu p 75, 80, 90 b aşlıd ır. T o rk ö z kereg e ise
17 ,1 9, 21 teğelli olu p 95, n o , 120 başlıd ır.
d en eld e ed ilen tüysüz d ilim li kayışla teğellen ir. G ölged e ku ru tu ld u k ta n son ra y e ri-
n e k o n u r.19
T ü rk m e n ista n ’da k ereg e gen ellik le d ö rt kan attan olu şu r. K eregeyi o lu ştu ran hafif
b ıra k a ca k şek ild e çap razlam a b irb irle rin e rap t ed ilirler. Bu ahşap akşam ın tüm ün e
“sü n k ” yani isk elet d en ilir. A yrıca “te rim ” sözü de k u llan ılm aktad ır. G övdeyi o lu ştu -
ran ağaç sop alar içe rid en üst sold an aşağı in e re k sağa d oğru g id e r.20
K erege farklı farklı ağaçlard an m alzem elerle yap ılır. Batı T ü rk ista n ’da b u iş için
daha ziyade d ut ağacı, K azaklard a, K ırgızlarda ve Û zb ek lerd e sarı söğ ü t ağacı ku lla-
nılır. K ırgızlarda ayrıca k ay ın ağacı veya tu rgan ağacı da ku llan ılır. T ü rk iy e’de ise
daha ç o k çam ağacı k u lla n ılm ıştır.21
1' Hızır Bek Gayretullah, Altaylarda Kanlı Günler, İstanbul 1977, s. 1 5 7- 158 .
'* T. Çoruhlu, “Türk Mimarisine Öncülük Eden ‘Çadır Geleneği’yle Kurulan Bir Kırgız Çadı-
rı," AD, c. 22, İstanbul 1993, s. 71.
" M. Orazbayoğlu Kabanbay, “Kazak Türklerinin Keçe Yurdu Hakkında II,” TDTD, no. 28.
İstanbul 1989, s. ss-56.
m I W. Mackie-J. Thompson, Turkmen Tribal Carpels and Traditions, Washington DC 1980 ,
S. 4 9 - 5 0 .
N Diyarbekirli, Ifun Sunud, s 4». I t.o rn lilii I in k M imarisine Ö n cülük İ d en 'Ç a d ır ( .<
Icnefli'ylc Kurulan lllr Kırgız Çadırı Al* /ı
l/l
I KKI N PI - VIK IH K K SA NATI
nek lere v erilen isim d ir. Bu lerim de T ü rk ç e n in m u h telif le h çe je rin d e kim i fark lılık -
ve b ü k ü lm ü ş, d iğer tarafı ise sivri ve in ce o larak b içim len d irilm iştir. Yassı ve b ü k ü l-
m ü ş tarafına “ovık k a r n ı,” sivri u cu n a “ov ık b o y u ” d en ilir. D elik olan karın kısm ı
b u rad an g eçirilen bağlarla keregeye bağlanır. U ğlar kalem k ısm ın d an teped eki ç e m -
b e rd e b u lu n an d elik lere sok u larak rap ted ilir.23 T ü rk m e n ista n ’da da söz k o n u su ç u -
bu k lara “u k ” d enir. K u bbey i o lu ştu ran b u aksam a “o m u z” da d en ilir. T ek e çad ırla -
rın d a b ah sed ilen k ısm ın eğim i 35 d erece, yom u t çad ırların d a 20-25 d ereced ir. Bu
ğ işir.24
Ç em b erd ek i d elikler yine “göz” tabiriyle an ılır. T am daire şek lin d ek i çem b e rin göz-
lerin in sayısı 50-100 arasınd a değişir.
Ç atı çem b erin e T ü rk m e n ista n ’da “tü y n ü k ” d en ir. B u n u n için d e k i parm aklıklara
“ca rm a k ” adı verilir. B u n lar o rta kısım d a b ir k ü çü k k u b b e o lu ştu ru rlar. Bu içte k i so -
p aların sayısı kab iled en kabileye değişir. Y o m u tlar ve G ö k le n le r sek izlik veya do-
ku zlu k ü ç gru p p arm ak lık k u llan ırk e n , T e k e le r, S alirler, S arik le r ve E rsariler yed i-
lik, d o ku zlu k veya o n lu k d em etler halind e iki gru p p arm ak lık k u lla n ırla r.2 K azak-
lard a ve K ırgızlarda çem b e rin ü zerin d ek i g ö zlerd en 4, 6 ve 8’e r çiftler h alind e k a rşı-
dan karşıya geçen , gerilm iş çu b u k ların olu ştu rd u ğ u şek le “k ü ld irev iş” d enilir.
E şik: Ö y ü n kap ısıd ır. Ç eşitli b ö lü m le rin e m u h te lif isim ler v erilir. Bu ağaç kapıya
K azaklar “sık ırlav ık ” d er. K ıym etli kap ılar gü m ü ş veya altınla kap lan ır. T ü rk m e n is-
tan ’da b u terim “ısik ” şek lin d e geçm ek ted ir. K apı da a h şa p tır.27
122
H U N (HS1UNG - NU) SA N A TI
Ana direk veya B akan: Ç an graka d estek o lan , özellikle fırtınada ç a d ırın d ev rilm e-
sini eng elleyen d irek tir. Y ere giren u c u sivri, ü st k ıs m ı ise çatallı olu r. B u d ire k yani
b a k a n 3-5 m u zu nlu ğ u n d ad ır. Ö y k u ru lu rk e n ça n g ra k bu ağaçla k a ld ırılır.
A dal B akan: Y u rd u n için d e çeşitli eşyaları asm a k için ku lla n ıla n ağaç. G en ellik le
ç o k b u d ak lı kay ın a ğacın d an yap ılır, u zu n lu ğ u ise 2 m etred ir. H er b u d a ğ ın u zu n lu -
Çiy: Yazın yan d u v arları kap atan k e çe le r kald ırıld ığ ın d a kam ış ve sazlard an h a -
D okum a veya K eçe Aksam: A hşap yap ı k u ru ld u k ta n so n ra n a k ışlı k o lan lar (örgü
b an tlar) gö v d en in ahşap isk eleti üzerin e sık ıca sarılır. A ynı zam anda d ıştan ve içte n
k a lın ve ağır b ir halıyla ö rtü lü r. T ü ğ n ü k veya d ü ğ n ü k ü zerin d eki keçe de kap ıd aki
g ib i istenild iğind e açılıp kap an ab ilir. K ışın k e çe ö rtü le rin sayısı arttırılır.
Dödege, Tötöge: T u v ırlık ile üzigin b irleşm e y erin i kap atan, en i l m o lan dödege
ö y ü n ü n çev resin i ku şatır. Bu k e çe b an d ın ü zeri m o tifli olur.
Baskur: K erg en in ü st k ısm ı ile u ğ ların b ağland ığı b irleşm e y e rin i kap atan n ak ışlı
b a n t şek lin d ek i k eçed ir.
Tündik, Tüniik veya Tündük Cabuu (K azak-K ırgız): T ep ed ek i çem b e rin bırak tığ ı
açık lığ ı ö rte n k e ç e p a rça sıd ır ve g ecelik anlam ın a gelir. K en arları ve ü zeri m otiflerle
süslü, ü ç u cu n d a n ip le rle bağlan m ış ü çgen k e ç e le r için k u llan ılır. Bağları gerilerek
Ovun u hışmının Jö>rnr»iıM ı. .ulıı m n.m dc h erk esin yeti b elirlid ir İçerd eki d u .v n
i;ı
I KK 1 N IH V t U 11IRK SANATI
isten ild iği gibi d eğ iştirilem ez. A letler, m a lz e m e le r duvarlara asılm aktad ır. İhyaların
O cağ a ü ç taş ayak ü zerin e k azan lar y erle ştirilir. B u k azan ların H u n d evrine ait
ö rn e k le ri k u rg a n k a zıların d a çık a rılm ıştır. A hşap ve k eram ik k ap lar, kov alar, te k n e -
ler, süt m am u llerin in k on u ld u ğu d eri k ap lar, yayık gibi gibi eşyalar g ö rü lü r. Silahlar
veya ey er takım ları ise tö rd e asılı hald e m u hafaza ed ilir. Ç ad ır d u v arlarınd a h ey b eler
(h o rç u n ) ve h u b u b a t, yem , tuz gibi m alzem elerin sakland ığı çuvallar v a rd ır.28
28 Sözü edilen bölümler için bkz. N. Diyarbekirli, Hun Sanatı, s. 50-51, 53-55; Hızır Bek Gay-
retullah, A¡taylarda Kanlı Günler, İstanbul 1977, s, 157-160; M, Orazbayoğlu Kabaııbay, “Ka-
-:;ıU Kürklerinin Keçe Yurdu Hakkında II,” TDTD, no. 2», İstanbul 11* 9 , . 72; Çadırın
muhtelif kısımlarına ait bilgiler için ayrıca bkz. B. Ûgel, Türk Kııliüf İdilinin <liıij Turh
terde KViy ve Şehit Hayatı, c. VII, sİ 78-400
‘ 1 1 W M.ııkır | rhonıpsnıı. 1'nrkmfiı Vrİbdt i.’ıır/Jrts & 7 r'odlflmu W r.lıtncMi ıiM, >• *5 47
174
I ILIN (HSIUNG- NU) SANATI
arasında ilişkileri yansıtan önemli bir eser olarak karşımıza çıkıyor. Her ne kadar
genellikle bir Çin eseri olarak kabul edilmesi sebebiyle konumuzla ilgili değilmiş gi-
bi görünse de özellikle ilişkiler açısından bu duvara kısaca değinmenin faydalı ola-
cağı görüşündeyiz. Ancak İslamiyet öncesi Türk sanatını incelediğimiz bu çalışma-
mızda Çin Seddi’nden her Türk devrinde ayrı ayrı bahsetmeyip özet ve toplu bir bil-
gi vereceğiz (bkz. Resim 19).
Çin Seddi’nin inşası Çin sanatı, tarihi ve kültürü kadar Türk sanatı, kültürü ve
mimarisi için de önemli sonuçlar doğurmuştur. Başından itibaren Türk ve Çin top-
lulukları arasında sınır vazifesi gören Çin Şeddi her iki toplumun da kendi içinde
bütünleşmesini, özellikle de Çin’in ayrı bir devlet ve kültür olarak ortaya çıkmasını
■•ağlamıştır. Duvar aynı zamanda Çin’e karşı saldırıları kısmen engellediği gibi,
Çin’de isyan ederek Hunlara ve diğer Türk topluluklarına sığınmak isteyen isyancı
generalleri de bir ölçüde engellemiştir. Öte yandan Çinliler, Türkler ve Moğollar
•ırasında savaşa dayanmayan ticari ve kültürel ilişkileri de teşvik etmiştir. Özellikle
•ına kapıların çevresindeki şehirler önemli ticaret merkezleri haline gelmişlerdir. Ay-
ı u a bir diğer önemli husus bu duvarın inşasında Çinliler yanı sıra esir Türklerin de
kullanılmış olmasıdır. Duvarın bazı bölümlerinin Tabgaçlar gibi Türk kökenli hane-
danlıkları vc çeşitli Moğol hanedanlıkları döneminde inşa edilmiş olması Türklerin
I RKHN D KVIR TURK SA NA 11
Bu b ü y ü k duvar b irç o k la rın ın sand ığı gibi tek b ir d evird e inşa edilm iş b ir duvar
d eğild ir ve hatta sad ece tek b ir d uvar değild ir. Ç eşitli k aleler, k ap ılar, k u leler, işaret
k u leleriy le ve m ek ân larıyla askeri açıd a n tam b ir m im ari şah eserd ir. Ç eşitli y e rle rin -
de h ey k el, k a b artm a g ib i san at uy gu lam alarına da rastlan ır.
H an, Y an, Q in , Z hao, Z h an gsh an g ib i ç eşid i Ç in d ev letleri tarafın d an yap ılm ış k ale-
le rin , su rların ve k u le le rin ku zey tarafların ın b irleştirilm esi gibi b irç o k yeni ilaveyle
ilk Ç in Şed d i m ey d an a getirilm işti. B u tarih ten itib a re n yü zyıllar b o y u n ca b irç o k h a -
n e d a n lık d ö n em in d e tam irat ve ilaveler yap ıld ı. M ing ve J in h a n ed a n lık la rın ın sona
yap ıya sahipti. E rk e n M ing d ö n em in d e h e r b irin in b aşın d a bir gen era lin b u lu n d u ğu ,
d oku z askeri b ö lged e b ir m ilyo n d an fazla ask er yer alıyordu.
Savu nm a sistem i kap sam ınd a ile tişim i sağlayan işaret k u lele ri ö n em li m im ari
eserlerd i, içe rd e y ü k sek d ağların ve d ışarıda d uv arların ü zerin e in şa ed ilen k u leler
126
H U N (HSIU N G - N U) SA N A TI
Jb a a n ilç e sin in k u zey in d e d ağlık alanda ilk k ez 1403-1424 y ılları ara sın d a M ing
P ek in ’in M iyu n ilçe sin in k u zey in d e b u lu n a n Sim atai d uvarı ilk olarak Q i h a n e -
d anı d ö n em in d e inşa ed ilm iş, M ing d ev rind e taş duvarlar ve gö zetlem e k u le le ri ilave
e d ilm iştir. Bazı b ö lü m le ri re sto re ed ilen , y a lçın kay aların z irv esin d ek i b u d uvarın
ete k le rin d e sığ b ir su h a z n esi ve kale de b u lu n m a k ta d ır.
lig(ırlt'ri b u lu n m a k ta d ır
YU
I KKI N l'I VIK IIIR K SA N A II
b ö lü m ü ise 1505 yılın d a M ing d ev rind e inşa ed ilm işti. Söz k o n u su duvar 7-8 m y ü k -
sek liğ in d e 5 m gen işliğind e taş p arçaları ü zerin e y erleştirilm iş siyah tuğlalarla inşa
ed ilm iştir.
G irişi b ir kale (k ap a n ) şek lin d e o lan şeh ir 11, 7 m yü ksekliğ e ve 733 m uzunluğa
sahip duvarla çev rilid ir. D oğu da ve batıd a h e r b iri 17 m yü k sek liğ in d e k u lelerle ta h -
k im ed ilm iş iki giriş bu lu n m a k tad ır. A yrıca g eçid in d ö rt k ö şe sin in h e r b irin d e iki
30
katlı k ü çü k k u leler b u lu n m ak tad ır.
Pazırık Halısı
10 The Great Wall, C hina 1998; The Great Wall - La Grande Muraille - Die Grosse Mauer, New
W orld Press, Pekin 2000 . 1. Kafesoğlu Ç in Şeddi hakkında şu bilgiyi bize aktarıyor: “Ma-
halli hanedanlar, uzun müdafaa savaşları sırasında, k orunm ak m aksadı ile, m eskun saha-
ları ve askeri yığınak yerlerini surlarla çeviriyorlardı. C houlardan iktidarı M û 256’da dev-
ralan C h’in Devleti’nin (Şen -si’de) ünlü hüküm darı Sh ih-hu ang-ti (MÖ 247-210) kuzey taar-
ruzlarına karşı sınırlarını büsbütün kapam ak için , surların iç kısım larını yıktırarak elde
rin gi m alzem eyle dış surları birb irine bağlam ak ve b o ş yerleri t.im .iinl.iini.il suretiyle ıııeş
hur (, ın Şeddini (İS m yükseklik, 9 ttı genişlik, düz bit hal hallıulı ii,miiiIuI< ims kııı) mey
dana gctııd ı (MO 214) ' I Kalrsoglıı. iü ık Milli Kültürü, s mi
128
I IU N (1 -IS1UKG- NU) SA N A TI
H a lın ın ü stü n te k n ik ve e ste tik ö zellik lere sah ip ç o k esk i b ir hah o lm ası seb eb iy -
le ö zellikle y ab an cı a rk e o lo g ve sanat tarih çile ri tarafın d an çe şitli e tn ik to p lu lu k lara
m al ed ilm eye çalışılm ıştır. A ncak çeşitli k an ıtla r b u h a lın ın T ü r k s a n a tın ın b ir ürü nü
old u ğu n u g ö sterm ek ted ir. B u k o n u ü z erin d e ay rın tılı açıklam ad a b u lu n m a k b u ç a -
ne geçeceğiz.
H alı ç eşid i ara ştırm a cılar tarafın d an lsk itle re , h a n lıla ra veya E rm e n ile re m al
ed ilm e k iste n m iştir. Bizim d ü şü n cem ize göre İsk it terim i bazı Rus ve Batılı ara ştır-
m acılar tarafın d an yanlış ifade ed ilm ek ted ir. “İsk it" te rim in in H e ro d o to s tarafın d an
k u lla n ıla n şek lin i tem el alarak yo la ç ık a n araştırm a cıla r b e n z e r b ir yaşam tarzın a sa-
h ip tü m b o z k ır to p lu lu k ların ı “İsk it” ola ra k n ite le n d irm işle rd ir. O n lara göre A ltay-
verilm işti. A n cak İsk it k e lim e si etn ik b ir u n su ru ifade e tm ek ten ziyade H u n D evle-
k o n fed era sy o n u n u ifade e d iy o r olm alıd ır. S o n söyled iğim iz d u ru m d a b ile b ir za-
m an lar d o ğ u d an gelm iş de o lsalar, İskit to p lu lu k la rın ı K arad en iz’in k u zeyin d eki
hil e tm e m e k daha d o ğru b ir anlayıştır, lsk itle rin v aktiyle doğud an g eld ik leri teziyle
d eğild ir,
! 7 ‘»
I NKI'N PEV H IIIK K SA N A II
Zaten daha önce de belirttiğimiz gibi Türkleıin ataları Andıoııovo külıür devre-
sinden itibaren (MÖ 2000 veya 1700) Orta ve İç Asya’nın muhtelif bölgelerinde özel-
likle Altaylar çevresinde yaşamıştır. Bu nedenle ve üstelik Hun kültür çevresine ya
da en azından proto-Türk kültür çevresine dahil olan Pazırık kurganlarından birin-
den çıkarılan bir halıyı ithal edilmiş bir unsur saymak pek de mantıklı değildir.31
Anlaşılan Rus ve diğer Batılı araştırmacılar meseleyi oryantalist bir anlayışla ele al-
maktadırlar.
Bazı araştırmacılar Pers kralı Dârâ’nın (MÖ 520-485) yaptırdığı Persepolis sarayın-
daki kabartmalarda, söz konusu halıdaki süvari figürlerinin benzerlerinin bulunma-
sından yola çıkarak halıyı eski Iran sanatına mal etmek istemişlerdir. Söz konusu
kabartmalarda Kral Dârâ’mn haraca bağladığı ülkelerin elçileri tasvir edilmekteydi.
Hatta bu işi biraz daha zorlayan hayal gücü geniş bazı araştırmacılar haraca bağla-
nan krallardan birinin halıyı Ermeniler’e sipariş ettiğini ve halının Karabağ’da do-
kunduktan sonra söz konusu krala sunulduğunu düşünmekteydiler. Ama bu iddi-
alar yine de bu halının birlerce kilometre uzaktaki proto-Türk veya Hsiung-nu me-
zarında niye yer aldığım açıklayamaz. Ayrıca halı ile söz konusu Pers devrinin aynı
tarihe denk düşüp düşmediği de belli değildir.
Aynı şekilde, Asurlan ve Ahamenidleri de tartışma kapsamına sokan birçok gö-
rüş ileri sürülmüştür ve birçok tutarsız sav geliştirilmiştir. Bunların hikâyesini bazı
yayınlardan takip etmek mümkündür.32 Bize göre söz konusu sanat çevrelerinin tas-
vir ve motiflerine olan benzerlik Türk sanatının yabancı sanatlardan tasvirler alması
veya Orta ve İç Asya’da çok sık görülen “sanat ortaklıkları” konusuyla ilgilidir.
Pazırık halısı ikonografik açıdan incelendiğinde onun Türk halı sanatının gelişim
zincirinin başına rahatlıkla oturtulabileceğini görürüz. Halı Türkmen halılarındaki
motif ve renk anlayışıyla paralellikler taşımaktadır.
Orta kesimde bulunan motifleri Türk damgalarıyla, lotus (nilüfer) çiçeği süsle-
meleriyle, Türk halılarındaki “göl” denilen motiflerle karşılaştırmak mümkündür.
Ayrıca bu motifi dört yön sekiz bucak motifi olarak ele almak da mantığa uygundur.
Geyik figürleri -N ejat Diyarbekirli’ye göre- İç Asya’da yaşayan Alces Machis de-
nen bir türdür. Bu geyik türü İran ve Ön Asya’da bulunmamaktadır. Geyik üzerin-
" Hıı konuda genel olarak bkz. Y. Çoruhlu, “Leningrad Hermitage Müzesi ve Türk Sanatı,”
f'DA, no. 65, İstanbul 1990, S283-298.
I l'üiit lek ee, Pazırık Altaylardan Hır Hcıltnın Öyhüsü, Ankara 19'n i 1e 1<î.r hııı ada Pazı
11U halısıyla ilgili (.-eşitli konulan ele alm akta ve ayrıca halıyı da .ıvıtniılı l>n In o tn d f lamı
inaktadır
130
IIU N (HS U N( . - NU) SA N A TI
1)1
KRKI'N HI'VtK II IRK SA NATI
m i iç in halının b ü y ü k b ir ustalıkla yap ıld ığını gösterir. H alıda ikisi geniş, üçü dar o l-
m ak üzere b eş b o rd ü r (su ) b u lu n m a k ta d ır. E serin o rta k esim in d ek i 24 k are alan
için d e, b a 2 i a raştırm acılara göre d ö rt yap raklı b ir ç iç e k m otifi olan, a n ca k bize göre
b ö lü n m ü ş kısm ı d ik kate alan Je ttm a r g ib i bazı araştırm acılar h a lın ın b ir oyu n halısı
o ld u ğu n u da iddia etm işlerd ir. H alın ın bazı n ok tala rın d a k i ro zet veya ü çgen m o tif-
Söz konusu motiflerin çevresini ve ayrıca bütün karelerin etrafını zincir motifli
bir ince bordür çevreler. Bu ince su diğer bordürleri de sınırlandırmaktadır. Bu bö-
lümden sonra yine kare bordürlerde grifon figürleri yer alır. Gri fonun geriye dönük
-hayvan üslubunda görülen tipik tasvir şek li- açık gagasında dili görülmektedir.
Bundan sonraki bordürde sığın figürleri yer alır. Bunlar tamamıyla Türk hayvan üs-
lubuna uygun olarak çizilmiştir. Orta alandaki motiflere benzer motiflerden meyda-
na gelen bir sonraki bordür sığınlı bordürü çevrelemektedir.
Daha sonra ise üzerinde çok tartışılan süvari figürleri karşımıza çıkıyor. Bunlar
sığınlara ters bir yönde ilerlerler, Atlılar alternatif olarak atm sırtında veya yanında
yürürken tasvir edilmiştir. Daha sonraki bordürde merkezdeki motifleri çevreleyen
ilk bordürde olduğu gibi gıifonlar bulunur.
Halı motifleri kök boyalarla renklendirilmiş yünlerle örülmüştür. Ana zemin iç-
ten itibaren merkezde, ilk bordürde ve son iki bordürde kırmızı, sığın figürlü ve
sonraki bordürde ise sandır. Motifler kırmızı, sarı ve merkezde olduğu gibi bazen
maviyle de renklendirilmiştir.38
V. ku rg and an çık a rıld ığ ın ı söyled iğim iz bu h a lın ın d ışın d a d üğ ü m lü h a lı p a rç a -
"* Değişik yayınlarda bu halı 10 santimetrekarede 36.000 düğüm olarak gösterilmişse de bu-
nun doğru olmadığı anlaşılmaktadır. Jetmar bunun santinıeırekarede 36 düğüm olduğunu
söylüyor ki bu daha uygun bir ifadedir. K. Jettmar, Art o f Steppes - The Eurasian Anim«!
Siyle, s. 117,
11 N Diyarhekirli, “Pazırık halısı,” Ti M , c. 32, Ekim 1984, s. 6.
ıa l'.ı. ın k halısının teknik ve m otifleri üzerine son zam anlarda yapılan İm ılrg rıicn d irm c
ivin bk I I lîarkova, “Le lap is De la in r l)u K oıırgaıır No • Dı l'.ı u \ l PA, no. 712 ,
Dljon 1996, ■, 20 27
132
III N (I Sli ’N(i - NU) SA NA 11
yere serile n veya d uvara asılan süslem eli k e çe ö rtü le r, işlem eler, b ellem e, şab rak v e-
ya haşa d en ilen ey erlerin altın a -v e y a ü s tü n e - serile n , ap lik e o la ra k işlen m iş, farklı
tü rd ek i d o k u m alar, düz d o k u m a yaygılar g ru b u n a giren kilim ler b u lu n m ak tad ır.
çed en eyer ö rtü leri sanat ta rih im iz açısın d an o ld u k ça ö n em lid ir. Bu e se rle r üzerin d e
T ü rk hayvan ü slu b u n u n e n ö n em li tem aların d an olan hayvan m ü cad ele sah n elerin i
1. V. P azırık k u rg an ın d an çık a rılm ış, k eçe üzerin e aplike işlen m iş 4,5 x 6 m ö lçü -
g ö rü lü r. B urad a elin d ek i hayat ağacıyla b ir ta n rıça figürü tahta o tu rm aktad ır. K arşı-
133
I H KI'N IHIV K II IKK SA N A II
Sıta! edilen örnek için bkz., S. I. Rudenko, Drevneyşıye V Mire Hudo ¡ı\tvcnnıye K ovn İlha-
nı. Moskova 1968. s. 62, 64-7, Resim 46, 47, 49, 50, 51, yazar burada bıışk.ı r -j -ı İn le karşılaş
iııın,ı da yapmaktadır; Kut kelimesinin anlamı için bk.- A İmin, İdiline n Hm;ün ,Vwı<ı
nlîtıı Mtiln vıilln ve Araştırm alar, Ankara 1972, s 176-7; |ıan l'.ıul Noııv i/ı.ıv I iliklerindi
OlUm, Kabak ı Yayınevi, İstanbul 1999. ■■ 53 43
I 34
11UN (HS tUNG-NU) SAN/VI 1
Çizim 42. 5. Pazırık kurganından çıkarılmış keçe örtüde yer alan atlı ve tanrıça figürü (A. P.
Okladnikov, 1959).
1 15
I KKI'.N l'I V I K II IKK SANA 11
de k ırm ızı ve m avi lo tu sla rd a n ib a ret b ir serb e st ko m p o zisy o n bu lu n m a k tad ır. Ana
sü b irin ci ku rg and an çık a rılm ış b ir keçe ü zerin d ed ir. A tın iki y an ın d an sark an ö rtü -
de, sah n en in seyirciye y ö n elik o la rak iki kez işlen m iş oldu ğu d ik k a ti çek m e k te d ir.
136
I-IIJN (HSIUNli -NU) SANATI
(b k z , Resim 22).46
7. N o ın U la ’da b u lu n a n 6 n u m a ra -
lı k u rg an d an çık a rıla n b ir y ü n işlem e Resim 22. Keçe yastık eyer üzerinde yer alan
ö rtü atlarıyla b irlik te b ir gru p H un grifon ve dağ keçisi arasındaki mücadele
tedir.
Hunlarda Giyim-kuşam
K u rgan lard an ç ık a n eşy alar, H u n e rk e k le rin in deri veya k e çe elb ise le r, k u la k lık lı
k e ç e b a şlık la r, d o k u m a b ezd en veya y ü n d e n iç çam aşırları, k e n d ir liflerin d en
46 Resim için bkz. S. I. Rudenko, Drevneyşıye V Mire Hudo Jectvennıye Kovrı Itkani, Resim 13.
47 Kaplumbağa sembolizmi için bkz. Y. Çoruhlu, “Türk Sanatında Kaplumbağa figürlerinin
sembolizmi,” AS, n o. 62-63, İstanbul 1994, s. 29-36; örnek için bkz. E. D. Phillips, The Royal
Iiordes Nonıad Peoples o f the Steppes, Resim 134.
48 Nom Ula buluntuları için bk.\ Eleonora Nowgorodowa, Alte Kunst Der Mongolei, s. 191,
Resim 157-160
137
IKKI N OEVIR IUKKSAN AII
ler, k u şak lar, taban ları sert diğer b ö lü m le ri yu m u şak d eri çiz m eler veya b o tla r, keçe
veya y ü n ç o rap lar k u llan m ış o ld u k la rım g ö ste rm e k ted ir (b k z . Resim 25, Çizim 45).
g ö steren m atery aller ve sin ca p p o stu n d an yap ılm ış b ir kaftan b u lu n m u ştu r. Sam u r
k ü rk te n b a şlık , k u llan ılan serp u şların da sü slü old u ğu n u g ö sterm ek ted ir. Y ine b u ra -
da b u lu n a n iki u zu n d eri çizm ed en b iri b o n c u k la r ve p irit k ristalleriyle sü slenm iş,
çık arm ay a n kıyafetleri o n larla m ü cad eled e b a şarılı olm ayan Ç in lile r tarafın d an kıy a-
41 Kato Kyuzo, “Cultural Exchange on the Ancient Steppe Route: Some Observations on
Pazyryk Heritage,” Scnri Ethnological Studies-Significance o f Silk Roads in the History o f IIu
man Civilizetions, no. 32, Osaka, 1992, s. 8-9; Tepe perçemli saç düzcnleııırsi resıitüsyonu
için bkz N. V, Polosmak vd, “lssledovaniye Veşestvcnnogo sosiııvu ııııhodoU ı. "zamerz
}th" mogtl gornogo Altoya," KA, no 1, Moskova 1997, s. 182 vd. irsim ı '
138
HUN (HSIUNG-NU) SANATI
¡¡IflS
Çizim 45. Katanda kurganından çıkanlan Resim 25. Sevgilisinin dizinde dinlenen
erkek kaftanının rekonstrüksiyonu (Ru- bir süvariyi gösteren kemer tokası.
denko, 1968). Phillips’e göre Sarmat olması da ihtimal
dahilinde olan, 1, Petro koleksiyonun-
dan bir Sibirya eseri. Proto-Tûrk veya
Hun döneminde yapılmış olmalıdır. St.
Petersburg Hermitage Müzesi’nde ko-
runmaktadır (E. D. Phillips, 1965).
fet ıslah atı çerçev esin d e taklit edildiği o lm u ştu r. H siu n g -n u larm kıyafeti tip ik b ir sü -
vari kıyafeti olarak d ü şü n ü leb ilir. Silahlar ise b u kıyafeti tam am lam aktaydı.
B ir H u n (e rk e k ) b ire y in in giyim ini içte n dışa d oğru ele aldığım ızda, en içte , altta
d en lerd en ve b u n la rın alaşım ların d an im al e d ilm iş n esn elerd ir. Ü zerin d e çeşitli m a -
d en ve süslem e te k n ik le rin in u y gu lan d ığ ını g ö rd ü ğ ü m ü z b u e se rle r -p la k a la r, g ü n -
d elik eşy alar, san ca k veya ça d ır a lem leri, tö re n k azan la rı (bkz. R esim 27), s ila h la r-
çeşitli tip lerd e, b o y u tla rd a ve fark lı fo n k siy o n ları k a rşılayacak şekild e yap ılm ışlard ır
139
I K KI N |i| VIK IU U K ‘. ANA11
Resim 27. Proto-Türk veya Hım Çizim 46. Kazakistan, Çimkent Aktöbe ll’deki I
dönemine ait tören kazanı (E. Hun mezarından çıkarılan silahlar ve farklı
Nowgorodowa, 1980). eserler (I. Bona, 199i).
(b k z. Ç izim 46). Bu eserlerin ü zerlerin d ek i tasv irlerin hayvan şek illi o lan ları g en el-
140
IIUN (USIUNG - NU) SANAII
m eler; 9- At v b hayvan figü rleri; 10- İğ n eler ve d iğ er takm a sü sler; 11- G ey ik ve deve
re sim leri; 12- K oyu n ve k e ç i re sim leri; 13- A rgali k o y u n u ; 14- Ö k ü z ve ö k ü z b aşı fi-
g ü rleri; 15- Et yiyici hay van lar ve d o m u z resim le ri; 16- Y ırtıcı k u şların b aşları ve k ir -
pi re s im le ri.53
g ö n d e r u cu n a tak ılan m ad en i hayvan tö zle rin in ö n e m i de devam etm ek ted ir. B u n la-
rın b ir b ö lü m ü ça d ır alem leri b içim in d e o lu p ç a d ırın tep esin e tak ılıy ord u (bkz. R e-
sim 26). Bu d ö n em d ek i k ılıç la r, so n rak i yü zyıllard aki T ü rk k ılıç la rın ın ve yatağan ti-
pi silah ların p ro to tip lerin i te şk il etm ek ted ir. M ezarlard an eğ ri k ılıçla rın yanı sıra
'' Y Çoruhlu, Türk-Çin sanatı ilişkileri, s. 370-71 (s. 355-388); Ordos bronzları için bkz. B.
ı )g c l, Islamiyetten Öıue lııık Kultııı larihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s. 54-55
141
d ü z k ılıç la r da çık a rılm ı t ır. O k u çla rı ve yay da en çok kai'.alayı Miı sıla lıla rd a n d ıı
(b k z . Ç izim 46). Ö te yan d an at koşum takım ların a ilişkin p a rç a la ı, çeşitli m adeni
kap lar ve takılar da bu k u rg anlard an çık a rıla n önem li m adeni e serlerd ir. Bunun d ı-
şınd a m ad eni p laka halin d e eserler ve k e m e r to kaları veya plakaları çoğ u zam an
h ayvan ü slu b u n a u ygu n tasvirlerle b ezen m işlerd ir.
kö şe d em ir p arçaların d an o lu şan zırh lar, ziraat aletleri, süs eşyaları (to p u zlar, p erçin
veya k em er sü sleri, k o p çalar, aynalar, tak ılar v b ) hayvansal ve b itk isel tezyinatla b ir -
lik te ele alınm ıştır. B itkisel u n su rların g ittik çe arttığı g ö zlen m ek ted ir.54
şap eser de p ek ç o k yön ü yle d ik kat çek icid ir. Bu eserlerd e g ö rü len eğri k esim te k n i-
ğiyle yapılan tezyinatın ö n em i T ü rk sanat tarih i açısın d an o ld u k ça b ü y ü k tü r. Ç ü nkü
b u te k n ik d aha ç o k T ü rk sanatınd a gö rü lm ek te olu p , İslam iyet so n ra sı T ü rk sana-
tınd a zam an zam an b u te k n ik le işlen m iş ahşap veya sü slem eler karşım ıza çık a b il-
m ek ted ir. A hşap hayvan h ey k elcik leri veya at k o şu m tak ım ların d ak i ağaçtan oym a
hayvan figürleri b u n ların en d ik kat çe k e n ö rn e k le rid ir (b kz. R esim 28, Ç izim 47).55
B unlar m u h tem elen d in sel am açlı k u llan ılan n esn elerd i. B urada ele g eçen ağaçtan
oym a, n atu ralist anlayışa uygu n, tırn ak ları altınla k ap lan m ış at h ey k elleri ö nem lid ir.
A tlardan b irin in b aşı, eğri gagalı k u ş başı şeklind eyd i. M ezarın d ib in d e ayrıca b irb i-
rine sarılarak u zan m ış ve k u y ru k ları k u ş b aşı şek lin d e iki kap lan b u lu n an b ir tabak,
b u n u n yanı sıra sığır ve ayı h ey keli de ele geçirilm işti.
larla kap lan abiliy o r, b azen h eykel tü rü eserlerd e d eri de k u llan ılıy o rd u .56
142
IIIJN (I IMUNG NU) SANATI
,Resim 28. Pazırık kurganlarından çıkarı- Resim 29. Ahşap üzerine kısmen
lan eğri kesim tekniğiyle işlenmiş, at altm kaplamalı, günümüze kadar
başlığına takılan boyalı ahşap heykelcik. gelebilmiş, muhtemelen yaradılış
Hayvan mücadele sahnelerinin değişik destanlarıyla ilgili bir su kuşunu
bir ifadesi olarak ağzında bir geyik başı gösteren bir İli. Pazırık kurganı
bulunan grifon ele (S. I. Rudenko, 1970; buluntusu (S. I. Rudenko. 1970).
N. Diyarbekirli, 1993).
(.ı ıııı 47. Ukok platosu. Ak Alaha I. mezarlığındaki I, kurgan içinden çıkarılan ahşap yular
‘.ilslemesinde yer alan hayvan mücadele sahnesi (N. Polosmak, 1994).
143
ERKT N PRVIR ID RK SA NA TI
d an lık lar ve h atta ah şap k alkan lar, k e m ik kap lam a ahşap yaylar ve o k lar kazılard a
ned en iyle, k eram ik d aha ziyade T ü rk le rin de yaşadığı ku zey Ç in bö lgesind e gelişm iş
m ezarlard a ö lü lerin yan ınd a b u lu n an m ezar çö m lek le ri b ir gelişm eye işaret e d iy or-
du. Zevkle işlen m iş b u çö m lek le rin çoğu m aviye çalan kü l ren g in d e iyi karıştırılm ış
k ild en im al ed ilm işti. D olayısıyla d em ir d evrind e H u n larm veya p ro to -T ü rk le rin
30). G ri h am u rlu bazı ö rn ek lerd e ise k e ra m ik k ü p lerin şişk in gövdeli ağız k en arları
dışarıya d oğru gen işler. A yrıca kare şek lin d e k e ra m ik levh alar ve an tefixler de k a rşı-
144
IIU N (HSIU N G - N U) SA N A TI
H u n d evrind e yapılan ve tu n ç devri e se rle rin in takip çisi olan taş h ey k eller daha
so n rak i G ö k tü rk devri h e y k e lle rin in ö n cü sü d u ru m u n d ad ırlar. B u n lar çoğ u n lu kla
ata k ü ltü n e işaret e d e n ve ö len kişiye duyulan saygıyı ifade etm ek ü zere yapılan h ey -
k ellerd ir. G ü nü m ü zd e bile b u n lara saygı g ö sterilir ve su nu yapılır. H ey k ellerin b az ı-
ları tap ın m ak için ayrılm ış alanlarda ya da k u rb a n y erlerin d e b u lu n u r.
B u n la rın ik o n o g rafik özellik leri b ö lg elere göre fark lılık lar gösterm ek le b irlik te,
G ü n ey Sib iry a, A ltaylar, M oğolistan ve O rta Asya g ib i b ö lg elerd e b irb irin e ç o k b e n -
zem ek ted ir. Ç oğu zam an ayakta, b azen o tu rm u ş (bağd aş ku rm u ş) vaziyette b ir eli
silah üzerin d e veya k e m e ri tu tarken , d iğeriyse kim in e göre b ir kım ız k ab ı, kim ine
gö re de için d e b aşk a sıv ıların bu lu n d u ğu b ir k ad eh tu tark en , v ü cu t h atla rı kaftan,
lund u ğ u y ü k se k lik değişir. H eyk ellerd e saçların n e şek ild e d üzenlend iği de kolayca
a n la şıla b ilm e d e d ir. A yrıca bazılarınd a sakal, bıyık, kü p e, göğüs gibi öğeler de be
(jm len m iştir. H eykellerde k ısm en po rtre özelliği bile görü nü r. Ö rn eğ in Altaylar ile
K ırgızistan bö lg elerin d ek i h ey kellerin yü zleri arasınd aki fark lar h em en ayırt ed ilir
larak şek il v erilm iş iki granit h ey k eld en b iri k ü l kab ı tutan sakallı ve bıyıklı b ir er
k e k , d iğeri ise b ir kad ın d ır.
KAYA RESİMLERİ
lu lu k ların a m al ed ile b ile ce k kaya re sim le rin in ü slu p ların d a te k n ik ve e ste tik açıdan ,
p ro to -T ü r k ve H un d ev irlerin d en G ö k tü rk devri son u n a k ad ar fazla b ir değişikliğin
olm ad ığı an laşılm aktad ır. Ö rn e k le rd e d aha ç o k av k ü ltü rü ve sem b o liz m i g ö rü lm e k -
ted ir (b k z . Ç izim 48). Bazı y erlerd e hayvan m ü cad ele sa h n e le rin in p ro to tip lerin e, s a -
vaş veya çiftleşm e sah n elerin e y er v e rilm iştir. Kaya resim lerin d e ayrıca sü v ariler, te-
k e rle k li çad ırlar, b a şla rı m askeli, ku yru ğu d üğüm lü, m o n c u k d en ilen p ü sk ü l süsle-
m eli a t tasvirleri, dağ keçisi, geyik, k u rt gibi çeşitli m ito lo jik ve sem b o lik anlam lara
sahip hayvanlar, d in sel inan çlara ve g ü n d e lik hayata işaret e d e b ilece k sa h n eler,
dam galar veya yazılara b e n z e r işaretler gö rü lm ek ted ir. A yrıca d aire veya d ik d örtg en
şek ille r, d ört ana y ö n işaretleri, gü neş tasvirleri gibi ö rn e k le r de g ö rü lm e k te d ir.61
60 Sözü edilen devirlerden örnekler ve daha crkenleti için lık.- W k.tıllnll M/m vıuldn III. \
113-119.
,l1 Y Çtıruhlu, î i /îi-h IJrvlı /iııfe.Surtüimm AH( M, s 66 69
M(ı
H U N (HS U N G - N U) SA N A TI
Resim 31. Proto-Türk veya Hun dev- Resim 32, Resim 31 ’den ayrıntı,
rine ait geyik taşı (E. Nowgorodowa,
1 9 8 0 ).
TÜRK H A YV A N ÜSLUBU VE H U N LA R
Hayvan üslubunun doğuş sebeplerini ortaya çıkaran devir, özellikle MÖ III. bin-
yıldan sonra bozkır kültürünü meydana getirecek kabilelerin ortaya çıktığı zamana
rastlar.
M ilattan ç o k ö n ce , O rta ve İç Asya’da h e n ü z e tn ik yap ılard an söz e tm e n in e rk e n
o ldu ğu b u d ev irlerd e zam an la hayvan tasv irlerin in yaygınlaşm aya başlad ığın ı ve
lıayvan ü slu b u n u d o ğ u racak b ir ü slup b irliğ in e d oğrtı gid ild iğ in i görüyoruz.
ed ilm iş, fakat b o z k ır k u şağ ınd a b u ü slu b u n ilk d oğd uğu y er h a k k m d ak i tartışm alar
İn nüz so n u çlan m am ıştır. D olayısıyla “hayvan ü slu b u ” ya T ü rk k ö k e n lid ir ya da
İn ik le r in d e m e n su p olduğu to p lu lu k ların (b o z k ır to p lu lu k la rı) icra ettiği b ir sanal
ta m d ır
M/
KKK N IH VIK I(IK K S A N A II
UK
IIU N (I IS U N( - N U) SA N A TI
7. H ayvan g ö v d elerin in , sü slem elerle veya k ü ç ü k hayvan figü rleriy le kap lan dığı
da olu r.
10. D oğada rastlad ığ ım ız hay van ların yanı sıra, m asal ve efsan e hay van ların a da
yer v erilm iştir.
e d e rle r.62 H ayvan m ü cad ele sa h n elerin d e g en ellik le v ahşi h ayvan ın sa ld ırısın a u ğ ra-
yan çift tırn a k lı hayvan k o rk u , a cı ve b iraz da sald ıra n h ayvan ın ağırlığı seb eb iyle ön
ayakları üzerin e veya tam a m en ç ö k m ü ş vaziyette tasvir e d ilm iştir (b k z . R esim 20, 22,
24, Ç izim 47). H ü cu m a u ğ ray an hayvan, a rk a d an gelen sald ırıya m ü d ah ale etm ek
am acıyla ve içg ü d ü sel o la rak b aşın ı d ü şm an ın sald ırd ığı yön e d oğru çev irm iştir. G e-
nellik le gövd esind e n o k ta , virgül veya nal b en z eri şek ille r çizilm iştir. Y enilgiye u ğ ra-
12. H ayvan ü slu b u n a ait tasvirlerd e b a zen b ir hayvan b aşk a b ir hayvan ait u zu v -
larla b irleştirilir.
13. H ayvanlar bazı d u ru m lard a b ir d aire o lu ştu ra ca k şek ild e k ıv rılm ış p o zisy o n -
M Rostovtzell, The Atunuıl Slyle in South Russia and China, New York, 1973, s. 29; E. Diez-O.
Aslanapa, h u h Sanalı, kianbul 1955, s. 16-17; G. Ûney, “Anadolu Selçuklularında Heykel
l ıgürkl Kabartılın ve k.ıvnnld.ırı I l.ıkkııula Notlar," SAP, c. 1, 1969, s. 187-191.
149
Resim 24. Ata saldıran bir
grifonun tasvir edildiği altın
kemer tokası. I. Petro
koleksiyonunda yer alan Sibirya
eseri. Proto-Tıırk veya Hun
devri. St. Petersburg Hermitage
Müzesi’nde korunmaktadır (E.
D. Phillips, 1965).
d evam etm iştir. K u y ru ğ u n ço ğ u zam an hayvan ın sırtın a paralel şek ild e kıv rıld ığı g ö -
rü lü r.
15. Y u k arıd a b e lirtile n hayvan tasvirleri ve hayvan b içim li n esn eler ahşap ve m a-
d en gibi çeşitli m alzem elerd en o lu ştu ru lu r veya ahşap , k u m aş, taş, gü m ü ş, altın ve
b a k ır gibi tü rlü zem in ler ü zerin d e tasvir ed ilird i. Bu tasvirler veya hayvan b içim leri
B öylece y u k arıd a b elirttiğ im iz genel ö zellik lere göre ele alın an hayvan ü slu bu na
ait e se rle r H u n lar, G ö k tü rk le r, U yg u rlar gibi b ü y ü k T ü r k d ev letlerin in ve öteki
63 Hayvan üslubu ve eser örnekleri için bkz. Y. Çoruhlu, “Anadolu Selçuklularının Taş Tez-
yinatında Orta Asya İle Bağlantılar,” Yayımlanmamış Yükseklisans Tezi, İstanbul 1988; Y. Ço-
ruhlu, Leningrad Hermitage Müzesi ve Türk Sanatı, s. 283-302; Y. Çoruhlu, “Islamiyetin Ka-
bulünden Sonraki Asya Türk Sanatında Hayvan Üslubunun İzleri,” DTS, 7/26, 1990, s. 11-
15; Y. Çoruhlu, “lslamiyetten Önceki Türk Sanatında Hayvan Mücadele Sahneleri,’' STİA,
Güner İnal’a Armağan, Ankara 1993, s. 117-141; N. Diyarbekirli, Hun Sanatı, İstanbul 1972;
F. Hancar, “The Eurasian Animal Style and Altai Complex,” AA, c. xv, 1952, s. 171-194; D.
Carter, The Symbol of the Beast The Animal Style Art o f Eurasia, New York 1957; M. Rostovt-
zeff, The Animal Style in South Russia and China, New York 1973 vb.
150
G Ö K T Ü K K (KOK T Ü R K ) SA N A T I
G ö k tü rk le rin zam an için d e b e lirg in le şe n siyasi yap ısı san at d ev relerin i d e sın ıf-
la n d ırabilm em ize olanak v erm ek ted ir. Bu bağlam d a G ö k tü rk devri sa n atım B atı ve
D oğu h an lık la rın a bağlı ola ra k in cele m e k d aha uygu n o lacak tır. Ö te yan d an 680 y ı-
la rın sanat ü rü n le ri ise (S o ğ d lard a oldu ğu g ibi) G ö k tü rk sanatına p aralel e serler ola-
ra k d eğ erlen d irileb ilirler. B u arad a b u b ö lg e le rin A sya’n ın b a şk a k ü ltü rle rin e (Ç in ,
H int, İran ) o lan yak ınlığı veya u zaklığı da G ö k tü rk san atın d a veya G ö k tü rk y ö n eti-
m in d ek i b ö lg elerd e yan sım asın ı b u lm u ştu r.
len d irilm esin e seb ep o lan O rh u n ve Y en isey k ita b e le rin in çözü lm esiy le m ü m k ü n
o lab ilm iştir. XVIII. yü zyılın b a şların d a Jo h a n n V o n S trah le n b e rg , Y en isey Irm ağ ı’n ın
y u k arısın d a esk i tskand inav “nan ik” yazısına b e n z e r b ir yazı b u lu n d u ğ u n u b ild ird i-
151
MTTfns
152
|ZjN30 IÖVİV h
Harita 9. Göktürk devletinin egemenlik sınırlarını gösteren harita
1,1 || 11 I I' l Kl II* II 11(10 ".ANA II
1 Bu konularda bkz. Talât Tekin, Orhon yazıtları, Ankara 1988, s. vi-xi. Göktürkler üzerine
genel olarak ayrıca bkz. dipnot 68’deki eserler.
153
I KKl'N D VIK IÜ R K SA N A TI
lıklar gösteren devamından başka bir şey değildir. Hunların atalannıb, tlunların ve-
ya en azından Hun hanedanlığının yönettiği toplulukların Göktürklerin atası oldu-
ğunu biliyoruz. Nitekim Çin kaynaklan da Göktürklerin Hunlarm başka bir kolun-
dan geldiğini söylemektedir (örneğin Tung-Tien: 1067/lc).
GÖKTÜRK ŞEHİRLERİ
Şehirciliğin Göktürk devrinde Hunlara nazaran daha fazla gelişmiş olduğunu bi-
liyoruz. Bu şehirler genellikle kale tipinde ordu, ordu-kent, ordu-bahk ve bazen de
kurgan veya korgan diye anılan ve kozmolojik temayüllerin etkili olduğu kentlerdir.
Özellikle Orta Asya’da, Kazakistan’ın güney bölgelerinde ve Kırgızistan’da, Göktürk-
lerin hakimiyet kurmasıyla şehir sayısının arttığı düşünülmektedir. Hunlarda oldu-
ğu gibi ipek Yolu’nun Orta Asya’dan geçen kısımlarında kentlerin artmasında da et-
kili olmuş olmalıdır.
Kaynaklarda sık sık adı geçen Dogu Göktürklerinin idare yeri Ötüken’in mahi-
yeti henüz net olarak ortaya konulamamıştır. Ancak Kültigin kitabesinin güney yü-
zündeki; “Tü rkd erin ) hakan ı Ötüken dağların da (yış kelimesi bazı araştırmacılar tara-
fından orman olarak tercüme ediliyor) oturur (ve orad an hü km eder) ise ülkede (hiçbir)
sıkıntı olm az ... Bunca d iy a ra k a d a r (ordularım ı) yürüttüm (ve anladım ki); Ötüken dağ-
larından d ah a iyi bir y e r a sla y o k imiş! (Türk halkının yurt edineceği ve) yönetileceği y e r
Ötüken dağları im iş !... O y e r e doğru gidersen, (ey) Türk halkı, öleceksin! Ötüken top rak-
larında (buradan Çin'e ve diğer ü lkelere) kerv an lar gönderirsen, sonsuza k a d a r devlet sa -
hibi olup hükm edeceksin.”2 gibi ifadeleri yorumladığımızda Orhun yöresindeki (Altay
Dağları ya da Hangay Dağlan) Ötüken’i bir şehir olarak değerlendirmek zordur.
Göktürk sarayının bulunduğu bir kutsal başkent olarak yorumlandığı gibi kutsal bir
bölge hatta bütün vatan olarak da yorumlanabilir. Çünkü Türk halkının da yaşadığı
yer olduğundan ve Göktürk topraklarının geniş bir bölgeyi kapsadığını bildiğimiz-
den burayı küçük bir bölge olarak ele almak yanlış olacaktır.
Moğolistan’da tespit edilen Doğu Göktürklerine ait bir Göktürk yerleşmesi,
Chojt Tamir nehir vadisinin yakınındaki Dzosim Cherem’di. Kare şeklinde bu yer-
leşmede batıdan doğuya doğru ilerleyen bir ana cadde bulunmaktaydı. Muhtemelen
Ktılııgin kitabesi, gııncy yüzü, satır 3,4, 8; T. Tekin, Orhon Yazıihın, Anlam m » , s 2- 5.
' Otükrıı hiikkında ayrıcıı b kî l SOmer, B iti Türklerde y İn m İ ıh • 1 4 10 11
154
G Ö K T ÜRK (K Ô K - T URK) SANAT I
h ü k ü m d a r sarayı olan k o m p lek sin sad ece gü n eyb atı k ö şe sin d e k i b in a n ın üzerin d e
Kale tipi ş eh irle r daha yaygın o lm akla b irlik te ö zellikle T ü rk ista n ’da ü ç e lem an lı
şe h ir d ed iğim iz, kale, şeh rista n ve rab ad d an o lu şan y erleşm eler de vard ır. B u n la rın
arasın d a G ö k tü rk d ö n e m in e d ahil e d ile b ile ce k , b aşla n g ıcı V-Vl. yü zyıllara tarih len en
ve K ırg ızistan’da kalın tıla rı b u lu n an (B atı G ö k tü rk le ri d ev rin d en ) A k b eşim şeh rin i
m ak tad ır.
Bu şeh irle ilg ili çeşitli çalışm alard a b u ra n ın aynı zam an da ü n lü B alasagu n k en ti
old u ğu da idd iası h en ü z isp atlan am am ıştır. N ite k im b azı y e n i araştırm alard a b u k a -
lın tıla rın h e m en yakınında., b u lu n an K arah an lı şeh ri B u ran a’n ın B alasagu n olduğu
b e lirtilm e k te d ir.5 Bazı yay ın lard a ise Suyab k e n ti A k B eşim ’le aynı y e r o larak tan ıtıl-
A k B eşim ’d e, 1953-1954 (L. R. K ızlasov) ve 1955-1958 (A. P. Z yab lin ) yılların d a g er-
R abad b ö lü m ü de şeh ristan ı çev relem ek ted ir. K azılar n eticesin d e şeh ristan k ısm ın ın
taş d ö şeli d üzgün cad d e le re sahip old u ğu , k esm e taştan yaya k a ld ırım la rın ın b u lu n -
Resim 33, Kırgızistan, Tokmak yalanında bulunan, muhtemelen Akbeşim şehrine ait olan
kalıntılar (fotoğraf: Yaşar Çoruhlu).
lard a da karşılaştığım ız tip ik B u d ha n ıab e tle rin d e n d ir. K alen in 100 m gü neyd o ğu -
sund a y e r alan b irin c i B u d ha tapm ağı (VII-VTI1. yü zyıl) o larak d eğ erlen d irilen bin a
u z u n d ik d ö rtg e n şek lin d ed ir (22x76 m ). U zu n g iriş d eh lizi o rta k ısm ın d a n y an lard a-
ki od alara açılan gen iş b ir m ek â n h alin i alır. Y an lard a ku zey tarafta iki od a ve b u n u n
sim etriğ in d e d aha k ü çü k ü ç oda b u lu n m ak tad ır. U zun d ik d ö rtg en a ç ık avlu geçil-
d ik ten so n ra basam ak larla asıl tap m ak k ısm ın ın b u lu n d u ğ u y e re çık ılm ak tad ır. Kare
şek lin d ek i iç tap m ak etrafın d a ib ad et için yap ılm ış b ir k o rid o r b u lu n m ak tad ır. D ö r-
d erli çift sıra halin d e ah şap taşıyıcılar ü zerin d e k u ru lu b ir d üz çatıd an o lu şan bu
Birçok Budist tapmakta olduğu gibi birinci tapmakta da duvar resimleri mevcut-
lu ve ayrıca alçı, kil, ahşap gibi malzemelerle yapılmış mimariye bağlı süslemeler de
bulunmaktaydı.
İkin ci tap m ak ise d aha k ü çü k (38x38 m ) ve k are şek lin d ed ir. B irin ci tap ın ağ ın 250
ın d o ğu su n d a olup VI-VII. yüzyıllara aittir. G irişten so n ra k i b ir açık sa lo n u n a rk a sın -
da, e trafın d a d eh lizin d oland ığı ana tap m ak bu lu n m a k tad ır. Kare şek lin d ek i ana ta-
pııiiiğın iç d üzeni b irin ci tapm akta gördü ğü m üz d eh lizin o rta k esim in d e olu ştu ru lan
m. kan gibi d ü zen len m iştir. Yani iç m ek ân b irisi girişi teşk il e tm e k ü zere d ö rt ana
vnıu' işaret ed en eyvanlarla gen işletilm iştir, ilk tap m akta b u sistem kap alı değildir.
Hu eyvanlard an güney d u v arınd aki nişte tap m ak girişin in karşısınd aki tarafta bir
mcrkı-. ı Budha heykeli bu lu n m ak tayd ı. D iğer d uvarlard a da ilah ların heyl ı İleri i i 11
İM.
( ıOK rORK (K O K - 1U RK) SANA I I
Resim 34. Kırgızistan Atbaşı yakınlarındaki Göktürk devri Koşoy Kurgan kenti (fotoğraf: Yaşar
Çoruhlu).
ü çlü k aid eler vardı. Söz k o n u su uygulam a Islam iy etten so n rak i T ü rk m im arisin d e
de ö zellikle m ezar an ıtla rın d a veya çeşitli yap ıların bazı b ö lü m le rin d e k u llan ılm ıştır.
1999 yılın d a K ırg ızistan ’da gerçek leştird iğ im iz in cele m e le rim iz esn asın d a ziyaret
gözlediği tepe o la ra k a n la tılm ak tad ır. Bu d estan a göre isim len d irm eler K ırg ızistan’da
ç o k yaygın dır. K o şo y K urgan, A t Başı k e n ti civ arın d a K arasu (K ara K o yu n Irm ağ ı)
m ev kiin d ed ir. K alın tılard an b u ra n ın p ah sad an (k e rp iç ) yap ılm ış, etrafın d a ko ru m a
am açlı b ir h en d eğ in y er ald ığı, m u h te m e le n d ö rt taraftan girişi b u lu n a n , d ik d ö rtg en
şek lin d e tip ik b ir o rd u -k e n t oldu ğu an laşılm aktad ır. Kale için d e kazı yap ılm ış alan-
9 Kaynaklara göre Göktürklerde şehircilik üzerine bir çalışma için bkz. T. Baykara, “Gök-
türk yazıtlannın Türk iskan (Yerleşme) tarihindeki yeri," Türk Kültürü Araştırmaları, İzmir
1 9 9 7 , S. 4 2 - 5 2
157
I K K I’ N IW V R M IRK S A N A II
lard an b iri saray k alın tısı o lm a lıd ır.10 250x280 m etre b o y u tların d ak i yap ının ana c e p -
h e si gü neye b a k a n k ısım d ır. Z em in d en itib a ren 8 m e tre , tem elle b irlik te (b ü tü n c e p -
h e le rd e) 12 m etre y ü k sek liğ in d ek i d uvarlar o ld u k ça k a lın ve y iv lid ir. T im u r d ev rin -
de takviye ed ilen (XIV. yü zyıl) şe h rin d u v a rların ın b azı b ö lü m le ri k u le le r ve p ilo n -
larla d ü z e n le n m iştir.11
d ır. B u n lar için d e ateş yak ılarak d ü şm an a ilişk in b ilg ile rin iç k ısım la ra iletilm esi
am acıyla yap ılm ış k u le şek lin d ek i b in alard ı. B en z e ri m im ari e se rle r Ç in ’de de yay-
g ın d ır, b ö ylece b u k o n u d a o rta k b ir an layışın b u lu n d u ğ u g ö rü lm ek ted ir. T o n y u k u k
ad ın a d ik ilen kitabed e b u ateş k u lele rin d e n b ah sed ilm ek ted ir: “Ben kendim büyük sü-
vari m üfrezesi gönderdim . Arkuy (ve) ateş kulelerini (19) büyüttüm (çoğalttım). Basılacak
olan düşmanı getirirdim .”12
M ESKENLER
lan çad ırla rd ır. T a rih i k ay nak lard a G ö k tü rk le rin çad ırlarıy la ilg ili b ilg ilere zam an
zam an rastlıy oru z. B u n u n e n b ilin e n ö rn eğ i M e n a n d e r’in G ö k tü rk le rin B izan s e lçisi-
n i ağırlam asın ı an latan satırların d a k a rşım ız a çık ıy o r. Sö z ko n u su y e rd e y ü k se k b ir
zev kin ü rü n ü o la ra k k ırm ız ı b oyalarla sü slen m iş ip e k ku m aştan b ir çad ırd a g eçen
Bu çad ırd a h ey k eller de vardı. İstem i H an (D ezav u l) tam am en a ltın d a n yap ılm ış b ir
tahtta otu rm u ştu . T a b ak lar, m aşrap alar ve sü ra h ile r de altınd and ı. S o n ra k i gü n b ir
b aşk a otağa geçilm işti. B u rad a ise altınd an sand alye (veya isk e m lele r) ve altın kap la-
ma ağaç eşyalar (m asalar) v ard ı. M en an d er için d e altın kap lam a m asalar ve h ü k ü m -
d arın altın tavusla süslü yatağ ın ın b u lu n d u ğ u b ir çad ırd an da söz e d e r ve altın di-
m
t , 0 K IU R K (K O K - TURK) SA N A TI
rek li çad ırla rd an b irin in b ir al tarafın d an rah atlık la taşınabild iğ im söy ler. VII ve VIII.
Yurt tipi çadırın en yaygın mesken mesken biçimi olmasına karşın Hunlarda ol-
duğu gibi Göktürklerde de özellikle ordu-kentlerde elbette ki zaman zaman diğer
mesken tipleri de kullanılmıştır.
Resim 35. Kazakistan Merkc'cle Göktürk döneminden kalma I. Karasay kurganı, üzerinde bir
erkek heykeliyle görülmektedir (Dosimbayeva, 2002).
Resim 36 Kazakistan Merke'de (Koralassazı) üzerinde bir heykel bulun;tn (iökttlı k dönemine
.111 kurgan (Dosimbayeva, 2002)
160
t ¡OK rURK (KÖK-1 ÜRK) SANAII
161
t M I T V IK 11 r((K M f M I I
dürülen al küm elerini, giydiği elbise ve kullandığı eşyaları er selle <ıvrıı verde y akarlard ı
Onun küllerinin hepsi gömme zam anına k a d a r bekletilir, tlklhihaı ve \a.:ın ölenler, (avır
letnn ağaçların sararıp düşm esine k a d a r bekletilir; son bah ar ve feısın ölenlerin külleri ise
çayırların, y ap ra kla rın ortay a çıkışına k a d a r bekletilirdi (21 a). Sonra y er i k a z a ra k biı
m ezar y a p a r la r ve küllerin m ezara göm üleceği gün akra b a la rı, önceden olduğu gibi yen i-
den kurban m erasim i y a p a rla r, atla etrafında dolaşıp, yüzlerini y in e keserlerdi. C enaze
m erasim i küllerin m ez a ra konm asıyla son bulurdu. Sonra y e r e dikilen bütün taşların say ı-
sı onun hayatında öldürdüğü insanların m iktarı kadardı. K urban edilm iş olan koyun ve at
kafa la rı dikilitaşların üstüne asılırdı. (Aynı gün) erk ek çocuklar iyi elbiseler giymiş bir şe-
kilde defin işleminin yapıldığı y erd e topluca y em ek y erlerd i (2 lb ).”
Yukarıdaki metinlerden anlaşılacağı üzere “küllerin gömüldüğü” bir mezar tipi
söz konusudur. Bunlar kurganlar veya farklı türde mezarlar olabilirler. Ayrıca A.
İnan’m çevirisi doğru ise “mezar odasının duvarına ölünün portresini ve giriştiği sa-
vaşların resmini yapmak” ifadesi büyük ihtimalle “Kültigin mezar külliyesi” örneğin-
de olduğu gibi ölen kişinin anısına yapılmış bir yapının söz konusu olduğunu göste-
riyor. Çünkü kitabesinden de anlaşılacağı gibi, Kültigin mezar külliyesinin bark de-
nilen (mabet diye de anılan) kısmının duvarlarına bu tür resimler yapılmış ve bura-
da yapılan kazıda da bazı fresko parçaları bulunmuştur.
Çok ayrıntılı olmamakla birlikte, bu bilgiler kurgan için geçerli olabilecek bazı
geleneklerden de bahsediyor. Ûte yandan bu devre ait kurganlarda iskelet kalıntıla-
rına da rastlanmaktaydı.
Göktürk mezar külliyeleri (bazı yerlerde tapmak olarak adlandırılıyor) belki
Çin’e paralel olarak yeni bir mimari anlayışın geliştiğini gösteriyor. Bunlar kurganlar
gibi yer altında değil yerüstünde bulunan ölen kişinin hatırası adına zaman zaman
anma törenlerinin yapıldığı mimari eserlerdir. En önemlileri, Orhun Irmağı kıyıla-
rında bulunan Kültigin (732), Bilge Kağan (735) ve bunlara yakın bir mesafede bulu-
nan Tonyukuk (725, bazı araştırmacılara göre 726-732) külliyeleridir.
Kültigin mezar külliyesinde ilk kazı 1958 yılında Çekoslavak Arkeoloji Enstitüsü
adına Lumir jis l yönetimindeki heyet tarafından yapılmıştır. Burada daha sonra da
Polonyalılar bir çalışma gerçekleştirmiştir (bkz. Çizim 49-50).
Kültigin için ağabeyi Bilge Kağan tarafından yaptırılan mimari eserin açılış töreni
732 yılının Ağustos ayında gerçekleştirilmişti. Doğu-batı doğrultusunda uzanan, üstü
kiremitlerle kaplı l m kalınlığında kerpiç duvarlarla çevrili yapı 67, 25 x 28,35 metre,
Nowgorodowa’ya göre 29, 25 metre boyutlarmdadır. Zemini, bir kenarı 33 cm eba
dındaki tuğla levhalarla döşenmiş külliye, ayrıca dışarıdan da (g ın ;. kısım hariç) biı
162
..... II lil Kl'ıK 11 IRK) SA N A 11
163
Resim 37. Kültigin mezar külliyesindeki taş Resim 38. Kültigin mezar külliyesindeki
heykellerden biri (O. F. Sertkaya-C. Alyıl- kitabe taşı (O. F. Sertkaya-C. Alyılmaz-T.
maz-T. Battulga, 2001. Battulga, 2001).
hendekle kuşatılmıştı. Külliyenin girişinden itibaren doğuya doğru uzanan alan üze-
rinde 169 adet balbal bulunduğu tespit edilmiştir. Yukarıda sözü edilen Çince metin-
lerin çevirisinden de anlaşılacağı gibi bunlar ölen kişinin sağlığında öldürdüğü düş-
manlarını temsil ediyordu. Yapının doğu girişinin iki yanında koç heykelleri vardı.
Binada başka hayvan heykelleri de bulunmaktaydı. Ve buradan batıya doğru uzanan
tören yolunun iki tarafında oturan veya ayakta duran insan figürlerine ait taş hey-
keller bulunmaktaydı (bkz. Resim 37). Bu heykeller yekpare taş bloklardan yontul-
muş olup, gerek duruşları açısından gerekse üzerlerindeki kaftan, çizme kemer gibi
ayrıntılar açısından Orta ve İç Asya Türk heykel sanatında görülen ikonografık özel-
liklere sahiptiler. Bu özellikler diğer külliyelerdeki heykellerde ve taş baba ya da taş
ııine denen heykellerde de görülmektedir. Bunlardan birazdan tekrar söz edeceğiz.
Girişin 8 m kadar batısında yer alan ve kaplumbağa heykelinden ibaret bir kaide
üzerine yerleştirilmiş Kültigin yazıtı, Türk dili ve tarihi açısından olduğu kadar Türk
sanat tarihi için de önemlidir (bkz. Resim 38). Bunun tepesinde bir kemer şekli oluş-
ıuraıı ejderha kabartmaları bulunmaktadır. Her şeyden önce bu abidenin tamamı
b iı evıcıı sembolüdür. Nitekim sadece kaplumbağa ve ejderlu hllı İm lı başına ev
M
( , ( >K 11JKK (KO K TÜRK) SANATI
iı iılr ilgili b irer sem b o llerd ir. T ü rk m ito lo jisin d e d ü n y an ın ü z erin d e d u rd u ğ u hay-
vardır.
olduğu k a b u l ed ilen şek il esk i yayınlard a b ir dağ k e ç isi o la ra k a k tarılm ış, daha s o n -
raları b u n u n “k o tu z ” oldu ğu d a id d ia e d ilm iştir. B u şek il aslın d a h e m dağ keçisin in
hem d e k o tu z u n stilize ed ilm iş h alin i an d ırm a k ta d ır. A n ca k k o tu z u n gövd esi daha
m esi o lm ad ığını d aha ö n ce b e lirtm iştik . K ita b e n in b ir tarafın da b itk ise l b ir d ü zen le-
m e ve ru m ile rd e n o lu şan b ir k o m p o zisy o n seçile b ilm e k te d ir.
piç d uv arları da d estek liy o rd u . B ugün b u ah şap d irek le rd e n b ir şey kalm am ıştır.
A ncak b u n la rın gird iği d elik ler h âlâ m ev cu ttu r.
Barkın için d e m e rk e z d e b u lu n a n ve b a z e n m u k a d -
R esim 40. Bilge Kagan’m mezar külliyesi (O. F. Sertkaya-C. Alyılmaz-T. Battulga, 2001).
le rin d e n b iri K ü ltigin ’in eşine aittir. B urad a ayrıca to p ra k b ir kaid e ü z e rin e y e rle şti-
rilm iş b ir kap b u lu n m u ştu r. N o w gorod ow a’ya gö re b u rad a b u lu n m u ş b ü y ü k bir
t, m k ay n ak ların d ak i ifad elerd en g erek se, K ü ltigin k ita b esin d ek i k a y ıtlard an an lıy o -
111. A ncak hangi eserlerin T ü rk le r ve h an g ilerin in Ç in lile r tarafm d an y ap ıld ığ ı k o -
nusu h en ü z tam olarak b ir açıklığa kav u ştu ru lam am ıştır.
A I le ik cl tarafın d an keşfed ilm iş olan Bilge K ağan K ülliyesi ilk b ah settiğ im iz kül
lıyeııin 1 kın k ad ar gü n eyin d ed ir. B urada 2000-2001 yılları arasınd a T IK A ’ya bağlı ça
livan !>ıı g ıu p l ıırk b ilim adam ı ile b ir M oğol bilim h ey etin in yaptığı K azılardan ön
u gene! gö rü n ü m şöylı tespit ed ilm işti (b k z . Resini 40).
K ılı
(. O K T URK (KÖ K - T TJRK) SANAT I
167
I KIsI'N t >1 VIK M IKK SA N A II
takdim edilen madeni eserler de bilimsel bir şekilde ele alınması gereken eserler-
dendir. Ancak Moğol ekibindeki uzmanlar haricinde Türkiye’den giden ekipte Orta
Asya uzmanı sanat tarihçisi ve arkeolog bulunmadığından, bu eserlerin değerlendi-
rilmelerinin sağlıklı olacağı konusunda bazı kuşkularımız vardır.
Klementz tarafından keşfedilmiş ve Ser-Odjav tarafından kazısı yapılan Tonyu-
kıık Külliyesi’nde de bir bark kısmının bulunduğu anlaşılmaktadır (bkz. Resim 43).
Hu yapı Ulan Bator’un 66 km güneydoğusunda bulunmaktadır. 40x30 m ölçülerinde
olan bu külliyede dört taş plakayla yapılmış sandukalardan biri belki de Tonyukuk’a
.mıi lîıı mermer lahitten başka bir lahit daha burada yer alır. Külliyenin kalıntıları
.ııasmda, diğer sözü edilen mimari eserlerde de olduğu gibi, b heykeller ve ı km
uzunluğunda bir yol boyunca balballar bulunmaktaydı. Tonyukul .ı .m \.ı ıi, köşe
168
11'III- i K U K 11IKK) SA N A 11
leri yuvarlatılmış iki taş parçasından oluşmaktadır (bkz. Resim 44). Taşın bir evren
modeli şeklinde yapılmaması ve altında kaplumbağa kitabesi bulunmaması Tonyu-
kuk’ur. Göktürk hanedanlığından olmamasından kaynaklanmaktadır.
Bir kısmı oturur durumda, diğer kısmı ise ayakta betimlenmiş heykeller Gök-
türk heykel sanatının özelliklerini yansıtırlar. 8 heykelin çoğunda, eller göğsün üze-
rinde birleştirilmiş halde betimlenmiştir. Külliyede yapılan kazı sonucunda ayrıca
ince altın levhalar, koşum takımı süsleri, biri at başı olmak üzere çeşitli hayvan hey-
keli kalıntıları, biri insan yüzü ve diğeri canavar şeklinde, pişmiş topraktan yapılma
maskeler ve stuko süsleme parçaları açığa çıkarılmıştır.16
Bu külliyeler hakkında bkz. Nejat Diyarbekirli, ‘'O rhun’dan Geliyorum,” Türk Kültürü,
(■198-199, Nisan-Mayıs 1979, s. 1-64; Lumir Jisl, “Kül Tigin Anıtında 1958’de Yapılan Arke-
oloji Araştırmalarının Sonuçlan," Belleten, c. xxxıı/i07, Ankara 1963, s. 387-410; E.
Nowgorodowa, Altc Kunst der Mongolei, s. 238-244; Moğolistan’daki Türk Anıtları Projesi 2000
Vrlı (,'iJİısma/an i.( Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Ankara
2 0 0 2.
16 ‘)
I K K K N n i V H 11 IKK SA N A 11
' .V.ı lıaı ve satar Culuu lahitleri için bkz. E. Nowgorodowa, a.g.e., s. 244-245.
’* I l.ılıt Cal-Muhamnıet Görür, Anonim IV Sembolik Mezar (JL 230 Açması) 2000 Yılı Kazısı |Ye-
ti 1 2000 l'.Yi cmifion ıit Anonymoııs /V Symbolic Tomb (Trench JL 2îo)|, Moğolistan'daki Türk
Atıldın Projesi 2000 Yılı Çalışmaları, Ankara 2002, s, 23-63.
I/ O
l. O K fURK (K Ö K - 11IRK) SA N A 11
Çizim 51. Moğolistan, Koşo Tsaydam IV. anonim mezarın bir levhasının çizimi (Anonim,
Ankara 2002).
Özellikle doğu, batı ve güney levhalarında antitetik olarak yerleştirilmiş kuş fi-
gürleri sağlam kalırken, kuzey levhasındakiler hasar görmüştür. Sözünü ettiğimiz
diğer lahit süslemeleriyle aynı grupta olduğu anlaşılan bu taş tezyinatı üslup olarak
Orta ve İç Asya’nın temel tarzı olan grafik tekniğiyle ele alınmıştır. Sivri uçlu bir
aletle konturlar oyulmuş hafif kabarık bir tasvir ortaya çıkmıştır. Buradaki tasviri,
tarzı bakımından V. Pazırık kurganındaki büyük ihtimalle duvara asılmak için yapıl-
mış olan, üzerinde bir grifonla karşılıklı mücadele eden insan başlı, hayvan gövdeli
(sfenks) bir figürün bulunduğu keçe örtüyle karşılaştırabiliriz. Burada kanat, kuy-
ruk ve diğer bazı ayrıntılar lahitteki kuş süslemelerinde olduğu gibi bitkisel karak-
terdedir. Bu eserdeki tasvirleri tarzları açısından daha sonra ele alacağımız Bezek-
lik’teki ünlü sudan çıkan gök ejderi freskosuyla da karşılaştırmamız mümkündür.
Karşılıklı yerleştirilmiş kuş tasvirleri simurg figürlerine çok benzemektedir. Ka-
zıyı yapan araştırmacılar bunları Zümrüdüanka olarak nitelemiştir. Daha önce yaptı-
ğımız bir çalışmada karakuş, anka, simurg, garuda tasvirlerinin aynı fantastik yaratı-
ğın farklı kültürlerde aldığı şekiller olduğunu ileri sürmüştük.19 Levhaların etrafında
171
I'KKÜN Dİ VİK rÜRK SANATI
çerçeve oluşturan lotuslu kıvrık dal motifleri de bölge sanatları için yabancı değildir.
Saga sola yerleştirilmiş lotuslar bulutları simgeler ve simurgların uçmakta olduğunu
gösterir. Ayrıca kuşların ağızlarındaki figürler de bizce lotus çiçeğidir.
Bu sözünü ettiğimiz lahitler muhtemelen birer anı mezarıdır. Göktürklere ait ki-
mi mezarlar da bu şekilde makam mezarları (anı mezarları; cenotaph) olarak yapıl-
mıştır. Bunlar ölen bir kimseyi anmak üzere meydana getirilmiş boş mezarlardır. Al-
lay bölgesinde Katanda 1 kurgan 8; Tuekta (Tuyahta) Kurgan ı; Kudırge kurgan 22;
Uzuntal I kurgan 1-2; Barburgazı I kurgan 20; Brotal I kurgan 50, 82 gibi çeşitli me-
zarlar ve Tuva’daki Dag-Arazı II kurgan 8; Dag-Arazı III kurgan 8,1 4 ; Argalaktı 1 kur-
gan l gibi kimi kurganlar makam mezarları olarak inşa edilmişlerdi (VI-VIII. yüzyıl-
lar).
Göktürklerde ayrıca çif m ezarlar olarak adlandırabileceğimiz bir grup taş parça-
sından oluşmuş düzenlemeler de bulunmaktadır. Bunun en yaygın örneğinde taş
parçalarının toprağa dikine yerleştirilmesinden oluşmuş kare şeklinde bir tasanm
bulunmaktadır. Yapının doğusunda genellikle antropomorfik bir stel, bir taş ya da
bir heykel bulunur. Burada ayrıca bir sıra halinde başlayan balballar da yer alır. V.
D. Kubarev Altaylar’da bu tip düzenlemelerden 2000 civarında bulduğunu söyleme-
sine karşın Güney Sibirya’nın büyüklüğünü düşünerek bu eserlerin toplam sayısının
bilinemeyeceğini de ifade eder. Aynı araştırmacı bu tip anıtların Sayan-Altay bölge-
sinde Kudırge tipinde olanların V-VI. yüzyıllara, Ayutian tipindekilerin VI1-V111. yüz-
yıllara ve Yustıd tipinde olanların VIII-IX. yüzyıllara ait olduğunu ileri sürmektedir
(bkz. Çizim 52).20
YAZITLAR, YAZILAR
10 S I' Nrstcrov, I lıc Olıl lıırks in thc (rn iral Asi.ı and Soutlu-m '•ıl>rıt.ı <• ‘i
17 2
( . O K 1I IKK (K O K - t RK ) SA N A T I
r— 7 p - ç j w ---------
• î>0
susunda bilgileri kısaca yukarıda ifade etm iştik. Bizde de Hüseyin Nam ık Orkun ve
bazı araştırmacılar bu yazıtlar üzerinde çalışm ış ve çalışmaktadır. Ancak yeni yazıt-
lar daha çok Rus araştırmacılar tarafından derlenmektedir, D. Vasilyev’in K o rp u s
(Leningrad 1983) adlı eserini yayımlamasından sonra birçok yeni yazıt gün ışığına çı-
karılmıştır. Bununla birlikte şim diye kadar keşfedilen bütün kitabe ye yazılı eserle-
rin fotoğraf, metin ve tercümelerinin bulunduğu ayrıntılı bir yayın maalesef henüz
hazırlanmamıştır. Bu yönde çalışmalar hâlâ sürmekte olup henüz neticeye ulaşıla-
mamıştır.
Bu yazıtları eski Türkler ben gü (ebedi, ölüm süz) olarak anmaktaydı. Bu söz O r-
hun yazıtlarında da yer almaktadır. N ite k im Kültigin kitabesinin güney yüzünde,
Bilge Kağan şöyle diyor: “m (e)n b(e)ngü t(a )ş tik d (i)m ...” ( “Ben ebedi taş diktim ” T.
T ekin’in çevirisi).
ait yazıtlar), sınır taşları, zafer anıtı niteliğindeki yazıtlar ve şahıslara ait yazıtlar ola-
ı.ık sınıflandırmaktadır. Bu sınıflandırmaya sanat eserleri veya arkeolojik eserler
u .fiilid e k i yazıtları da ekleyebiliriz. K ü ltigin ve diğer külliyelerdeki yazıtlarda oldu-
ğu gibi bazı eserin r.e I ilahesiyle olduğu kadar yazının üzerinde yer aldığı sanat
I/ )
I RKI N D V K T ÜRK SA NATI
veya kaya işaretlerinden alan Türk yazısı Hun-Hsien-Pi yazısından sonra çok geliş-
miştir. Nasıl ki Çin’de hat sanatı çok erken devirlerden itibaren -ö zellik le Shang dö-
nem i sonrası— gelişmeye başladıysa Türklerde de yazı için aynı durum söz konusu-
dur. En erken tarihlerden itibaren özellikle Kuzey Çin’le ilişkisi olan Hunlarda ve
diğer Türk topluluklarında yazının daha o zamanlar -e le aldığım ız devre kıyasla-
biraz daha arkaik olmakla birlikte gelişmiş olması gerekliydi; ancak Türk hat sanatı-
nın gelişmiş örneklerini daha çok Göktürk devrinde buluruz. Bununla birlikte daha
sonra ortaya çıkan Orhun tipinde olmayan U ygur yazısı hat sanatına daha uygundur
ve genel görünüş itibariyle Arap alfabesini andırır.
Eski Türklerde yazılmış şeylere bitig ve bunları yazanlara bitigçi denilmekle bir-
likte, taş abideler üzerine yazı yazanlara da bu şekilde hitap edilip edilm ediğini b il-
m iyoruz. Öte yandan taşların süslemelerine bed iz ve bunları yapanlara da bedizçi
dendiği belirtilmektedir. Klyaştorny bir incelemesinde söz konusu “bediz” kelimesi-
ni ele almış ve bu kelimenin süsleme anlamına gelm ediğini, heykel ve kabartma ha-
lindeki suretleri ifade ettiğini ortaya koymaya çalışm ıştır,21 fakat bu da Göktürk d ö -
neminde hattatın nasıl adlandırıldığını açıklam ıyor.2
Yukarıda da belirttiğim iz gibi bazı yazılı abideler aynı zamanda doğrudan doğru-
ya sanat tarihi ve arkeoloji kapsamına giren eserlerdir. Bunların bir kısmı heykel ve
geyikli taşlar, bir kısmı ise kabartmalardır. Göktürk devrinde daha önce bahsettiği-
m iz bir lahit levhasındaki yazılı kabartmanın yanında başka yazılı kabartmalar da
dikkati çeker. Zunkhara ya da Karagöl yazıtı denilen bir yazıt bunlardan biridir. Bu-
radaki figür bir insan yüzü olmakla birlikte saçları Kültigin kitabesindeki ejderleri
andıracak biçimde betimlenmiştir. Ancak buradaki tasvir, ejder gövdeli bir kurda da
21 S. G. Klyaştorny “Bediz K elim esinin Runik Yazıtlardaki Yoru m u ,” IÜTD, c. 38, İstanbul
2003, S. 151-156.
22 G öktürk alfabeli yazıtların (bazıları Uygur devrine ait) bir listesi için bl</ O sm an Fikri
Sertkayıı, GoktUrk tarihinin Meseleleri (Problem e iler K oktilrklsı lırıı Ih m lıichle; Sonic
Problem se ol K okınrk U isiory l, Ankara 1995, s, J13 -334
174
GÖKTÜRK (K Ö K -T l W ) S A N A II
Resim 46. Zunkara şehri, Karanehir kıyısında Resim 47. Moğolistan Tsetserleg
bulunan, Göktürk devrine ait Zunkara abidesi Müzesi'nde bulunan, üst kısmında
(Diyarbekirli, 1993). bir kurt tarafından emzirilen çocuk
tasvirinin bulunduğu Bugut abidesi
(Hayashi, 2001).
gösteren kurttan türeyiş efsanesiyle ilişkili kabartma gösterilebilir (bkz. Resim 47).n
mış yazıtlar kadar önem lidir. Bazı Yenisey taşlarında insan başı seklinde veya kıs
men gövdesi ve başı betimlenmiş insan biçim li ruh veya tanrı tasvirlerinin bulundu
ğu dikitler dikkat çekicidir. Bu tasvirlerde sem bolik işaretler ve insan başlarındaki
boynuzlar dikkati çeker. Yazıtlı veya yazıtsız olsun üslup açısından bunların bi)
B u gu l y azıtı h a k k im i,ı dah a ay rın tılı b ilg i iç in b k z . S. Ç ağ atay -S . T e z c a n , "K oktıırk I a ıilıı
ııiıı ı,ıık Ö n e m li Bir !'< V 1 ■' '•*>ı’.»ıı<..1 Bu gut Y azılı," lıirk P ili ve Araştırmaları Yıllığı M ir
(cıı, A n kara 19/6, s M', r ,l
I RHTN l 'l -VIR IIIR K SA N A II
türk devri kaya resimlerinin en erken kaynaklan olan kaya resimleri bazı yerlerde
neolitik devirden bazı yerlerde ise bronz çağından itibaren karşımıza çıkmaktadır.
“eski türk devri” adıyla anılan Göktürk dönem ine ait kaya resimleri üzerine özgün
çalışmaların pek yapılm adığını görüyoruz. Zaten üslup değişikliklerinin çok zor tes-
pit edildiği bu alanla ilgili yapılan çalışmaların azlığı da önem li sorunlar ortaya çı-
karmaktadır. Aslında bu tespit Göktürk sanatının diğer alanları için de geçerlidir.
Elim izdeki bilgiler sınırlı olmasına rağmen, Göktürk dönem i örneklerini bölge-
lere göre ve genel hatlarıyla ele almaya çalışacağız. Göktürklerin yaşadığı coğrafyada
Güney Sibirya’dan Türkmenistan’a kadar uzanan bölgelerde bu devre ait bazı ö r-
neklerin bulunduğunu bilm ekteyiz. Bu alan içinde Yakutistan, Orhun ve Tula nehri
bölgeleri Moğolistan, Altaylar, Kazakistan ve Kırgızistan’daki kaya resimleri ön plana
çıkar. Biz bu alanlar içinde ayrıntıda kalan bazı bölgelerden de söz edeceğiz.
Bütün bu bölgelerde Göktürk devri kaya resimleri bazen tek başlarına karşımıza
çıkarlar. Bunlar yüksek rakımlı yerlerde, muhtemelen “kutsal alan” veya açık hava
mabedi gibi kullanılan sahalarda bulunurlar. Buralarda, kaya resimleri bazen Gök-
t ili klerden önceki kaya resimlerinin yanında, bazen de eski dönem lere ait resimle-
rin (proto-Tü rk veya Hun devrinden ya da daha erken dönem lerde) üzerine yapıl-
mış halde ve hatta önceki tasvirin değiştirilerek kullanıldığı halde de karşımıza çı-
176
( ¡ O K ru m < (K O K - I I IRK) SA N A T I
karlar. Bu durum hu kaya resimleri ile eski dönem lere ait inanışlar ve gelenekler
Yukarıda sözü edilen bölgelerde Göktürk devri kaya resimlerinde en çok görü -
len sahneler av ve savaşla ilgili olanlardır. D ini figürler ve nesneler de yaygın bir şe-
kilde görülebilir. Damgalar ve semboller ise diğer konulardır. Hayvan tasvirleri, ço-
ğu zaman daha erken devirlerden itibaren Türkler arasında görülen “hayvan üslu-
buna” uygun olmakla birlikte, bazen naturalist üsluba çok daha uygun tasvirler de
yer almıştır. A v tasvirleri eski Türklerdeki av kültüyle bağlantılıdır ve av büyüleri ya
Savaş sahnelerinde ise, birbirleriyle mücadele eden gruplar, bir kısmı zırhlı ve
elinde sancak ya da Damalı m ızrak bulunan süvariler, nadiren görülen piyade asker-
ler ve okçular karşımıza çıkar. Özellikle bu ikinci grup tasvirler Göktürk devrinde
dağ keçisi gibi hayvanlar Göktürk devri tasvirlerinde özellikle sem bolik anlamların-
dan dolayı çok daha fazla görü n ü rler26 M oğolistan bölgesindeki kaya resimlerinde
da belirttiğim ize benzer şekilde, Göktürk devrine özgü zırhlı süvariler bulunmakta-
dır (bkz. Çizim 53). Cast Uul Dağı’na yakın bir bölgede, bir vadiye bakan siyah kaya-
lar üzerinde mızraklarıyla betimlenmiş zırhlı süvari tasvirlerinde,27 figürlerin başla-
rında gövdesi yuvarlak ve basık, ucu sivri ve uzun tüylü -tü yler muhtemelen rütbe
işareti olarak kullanılm ıştır- m iğferler bulunmakta, zırh hem en hem en ayak bilekle-
rine kadar inmekte ve ayaklarda çizm eler bulunmaktadır. Öte yandan atlar için de
zırh kullanılmış olup başlarında da İslamiyet sonrası Türk sanatında at alın zırhı ha-
J'‘ Türklerde av sembolizmi ve sanata yansıması üzerine bkz. Yaşar Çoruhlu, “Tıırk Sanatın-
da Av Sembolizmi,” Arkeoloji ve Sanat , c. V, no. 76, Ocak-Şubat 1997, s. 13-25.
J(‘ Yaşar Çoruhlu, Türk Sanatında Hayvan Sembolizmi, s. 93-1T2; Yaşar Çoruhlu, “T ürk Sana-
tında Koyun, Koç, Keçi I ¡gürlerinin Sembolizmi," TDTD, no. ioo, Nisan 1995, s 52-60.
" Daiıa a y rın tılı b ir ta n ım k im l>k- hleonora Nowgorodowa. Aile Kunst det Monyfilrl, s. 214
215
\ 11
I RK N 1)1 VIK I1 IR K SA N A TI
Çizim 53, Moğolistan Altayları’nda Char Chad (Hangay Dağlan) kaya resimlerinde betimlenen
Göktürk süvarileri (E. Nowgorodow a, m o )
üne gelen sorguçlu başlıklar yer almaktadır. Atlardaki bu tip başlıklar birer proto-
Tü rk ve H un m ezarı olan Pazırık kurganlarından da çıkarılmıştı.
Bu zırhlar ön ve arka olm ak üzere iki farklı bölüm den meydana gelmiştir. Süva-
rilerin zırhlan diğer bölgelerde bulunan tasvirlerdeki zırhlara benzem ektedir. Ö rne-
ğin Doğu Türkistan’da Bezeklik’te bulunan bir tasvirdeki zırh (VII. yü zyıl) buradaki
örneklere benzer. M iğferler ise Hakasya’da Sulek kaya resimlerindeki başlıkları an-
dırır. Aynı kıyaslama, Peçenek Türklerine ait olan Macaristan’da bulunmuş Nagys-
zentm iklos hâzinesine ait bir parça olan sürahi üzerindeki savaşçının m iğferiyle de
yapılabilir, İki numaralı sürahide bulunan atlı figürünün sol elinde omzuna doğru
yaslamış olduğu flamah m ızrak da Göktürk kaya resimlerindeki örneklerini hatırlat-
maktadır. Ûte yandan Göktürk devri kitabelerinde sözü edilen Kunkanların süvari
figürlerine benzem eleri de tarihleme açısından önem li bir dayanaktır.28 Böylece sö-
zünü ettiğim iz zırhlı süvarilerin bu gibi özellikleri onları VI-VII. yüzyıllara tarihle-
ıııekte haklı olduğumuzu gösterm ektedir29
Char Chad’da kaya yüzeyi kazınarak yapılmış zırhlı süvari tasvirlerinin bulun-
Sıı. u edilen tasvir için bkz. Gyula Laszlo-lstvan Racz, The Treasure ofNagyszentmiklos, B u-
dapeşte 1'>84. S, 59 - 61, Resim 1-3
lin k im L devri savaşçı teçhizat ve silahlan ve diğer devirlerle kai'..ı!a..ım ıın için lıkz l N
( .uıııilev, Kiii lü r h ie r .s 101 106
178
(¡ O K T ÚRK (K O K - T ÜRK) SA N A N
Dağları’nın diğer bölgelerindeki örneklerde olduğu gibi ayrıca yırtıcılar, at, geyik ve
dag keçisi gibi hayvanlara ait tasvirler de bulunmaktadır. Ancak farklı devirlere ait
olabilecek bu tasvirlerin b ir kısmının yapılış tarzı da farklıdır.
daha çok Göktürk kaya resim lerinde görüyoruz. Yine N o w g ö ro d o w a ’ya göre üzerin-
de Göktanrı’ya hitaben bir dua yazılı olan, Chutag Uul (kutsallık getiren) denilen,
siyah taşlı dağ yamaçlarından birinde koçlardan, dağ keçilerinden ve insan kalabalı-
ğından oluşan bir gruba saldıran bir savaşçının yanı sıra okunu göğe doğru kaldır-
dide bulunan 118 farklı kayanın üstüne betim lenen 1000’den fazla resim üzerinde in-
celem eler yapan Ser-Odjav bunların MÖ VII. yüzyıldan MS 1000’lere kadar uzanan bir
dönem içinde yapıldığını belirtm ektedir. Bu bölgede yer alan bazı av, savaş ve hay-
van resim lerinin (örneğin dağ keçisi damgaları ve deve resim lerinin) Göktürk d evri-
gibi hayvan tasvirlerinin erken Göktürk dönem ine ait olabileceği düşünülebilir. Bu
bölgede daha çok dikey kayalar üzerinde piktograf değerlendirilebilecek şekiller
vardır. Burada insan ve hayvan figürlerinin tümü 10-15 cm ebadında olup, bunların
179
1‘KK H N I»I VIK U IK K S A N A II
buradaki geyik, at, yabani koyun, dağ keçisi gibi hayvan tasvirleri proto-Türk dev
rinden Göktürk dönem ine kadar uzanan dönem e işaret eder. Bunların hangilerinin
Göktürk dönemine ait olduğu ancak yerinde yapılacak ayrıntılı incelem eler netice-
Benzeri bir yargı Doğu Gobi eyaletindeki 1246 m yükseklikte Bagaöldziit Dağı’n-
daki resimler için de ileri sürülebilir. Burada da ana hatlarıyla resmedilmiş insan
tasvirlerinin yanı sıra, özellikleri daha ayrıntılı betimlenmiş hayvan figürleri de var-
dır. Bu her iki bölgede de geyik tasvirleri özellikle “geyikli taşlar” denilen dikilitaş-
lardaki geyiklere benzetilmiştir. Bilindiği gibi geyik taşları daha çok MÛ II. binyıl ya
yoğun olarak ise MÖ 1. binyılın ortasında (Erken Tagar kültürü) görülm eye başla-
makta ve varlıkları Hun Devleti dönem inde de sürmektedir, ayrıca bize göre az
söyleyeceğiz. Sözü edilen kaya parçasında bize göre, Gök Tann’yı simgeleme ihtima-
li bulunan maske biçim inde, bıyıklı ve keçi sakallı bir erkek yüzü, onun sağında
muhtemelen Umay’ı simgeleyen bir taçlı kadın figürüne sunu yapan atlılar (atların
yeleleri dişli tarzdadır) ve bu kadın figürünün yanında belki ikinci dereceden bir di-
şi ruh olan ve derecesi dolayısıyla daha küçük boyutlarda ve geride tasvir edilmiş
bir başka kadın figürü bulunmaktadır. Bazı araştırmacılar buradaki kadın figürünü
Umay olarak nitelemekten kaçınmaktadırlar. Ancak Göktürk devrindeki Umay'ı
simgeleyen heykel ve tasvirlerde yüzün ifade ediliş şekli ve taçlar buradaki betim le-
me şekline benzemektedir. 4
u Söz konusu örnekler hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Istvan Erdelyı-Im re Fejes, Recently
D ıscoveıed Arıcient Relics in Mongolia, AO, c. x u ( l) , Budapeşte 1987, s. 75-82.
" Vasiliy Soyonov, “Eski Çag T ürk Dönem inde A ltaylar,” Tûrkler, c. 2 , Ankara 2002, s. 136
u Yaşar Ç oruhlu, “G öktürk Sanatında Dini Nitelikli Heykeller ve T asvirler," TDAYK 2000,
Ankara 7001, s 99 103; Tanrıça Umay hakkında bilgi için bkz. Yaşar Ç oruhlu, Türk Mitoloji -
180
tiO KTU RK (KÖ K TÜRK) SANATI
rrkek yüzünün bıyıklı ve keçi sakallı gösterildiği aynı sahnede onların da bıyıklı
gösterilmesi uygun olurdu. Ö te yandan kadınların küpe takmasının daha yaygın ol-
duğu herkesçe herhalde kabul edilebilir.
Göktürk devrine özgü olduğu düşünülen Sibirya, Moğolistan ve Altay kaya re-
simlerinin önem li bir bölüm ü Göktürk idaresinde yaşayan -G öktü rklere dost veya
düşm an- diğer Türk topluluklarının icra ettiği kaya tasvirleriyle benzerlik gösterir.
Burada bunlara Kırgız Türklerine atfedilen ve V1-VI1I. yüzyıllara ait olduğu ileri sü-
rülen Kara-yüs (Sulek) abidesini örnek verebiliriz, Ö len bir alp için yapıldığı anlaşı-
lan kayanın üzerinde, Göktürk harfleriyle oyulmuş “Bengü kaya” ifadesi bulunmak-
ladır. Bu kayanın yüzeyinde Göktürk devri kaya resimlerinin temel konuları olan av
ve savaş sahneleri yer almaktadır. İşlenme tarzları da diğer Göktürk devri kaya
926; Kudırge tasviri hakkında çeşitli görüşler için bkz. Emel Esin, “lslamiyetten evvel Orta
Asya Türk Resim Sanatı,” TKEK, tslanıiyetten Önceki Türk Sanatı H akkında Araştırmalar, c.
II, Kısım I a, İstanbul 1972, s, 192; Csanat Balınt, “V I-V III Yüzyıllarda İç Asya ve Orta As-
ya’daki Türk Tipi Arkeoloji Anıtları,” TKA - Dr. Emel Esin'e Armağan, Yıl xxiv/l, Ankara
1986, s. 26; G, V. Dlujnevskaya, “Kudırge Kayası Eski Türklerdeki Umay Tasvirleri Sorunu-
na Bir Bakış," TDID, no. 1, İzmir 1996, s. 235-240; Vasiliy Soyonov, “Eski Çağ Türk Döne-
minde Altaylar,” T ürkler , e. 2, Ankara 2002, s. 136-137
Itahacddin Ûgel, Islanüvetten Onıe Türk Kültıir Tarihi Orta Asva Kaynak ve Buluıuıılantiti
(¡nre, s. 1 42 ,
İRİ
ÜRKEN D EV R T URK SA NA TI
Çizim 55. Kara-yüs kaya resim lerinde yer alan b ir av sahnesi Q. P. Roux, 1972).
resim leriyle benzerlikler taşır. Ancak burada bazı sem bolik işaretler de tespit edil-
miştir. Bunlardan hilal ve noktadan ibaret işaretler bir görüşe göre “güneş ve ay”
kültlerine işaret etm ektedir.36 Anıt üzerindeki büyük av sahnesinde Yenisey-Kırgız
bölgesinde görülen çift hörgüçlü develer, dağ keçileri, dağ koyunları, kaplanlar, til-
kiler, geyikler, ayı dansına veya biçim değiştirmeye işaret eden -a y ı biçimine girm iş
insan veya şaman din adam ı- iki ayağı üzerine kalkmış ve ellerinde sopa bulunan
ayı tasvirleri bulunmaktadır (bkz. Ç izim 5 5 ).37
gruptandır. Bunlarda da Göktürk kaya resim lerinde görülen ayrıntılar yer alır.
İR/
tı O K H IKK {K O K r URK) SAMA 11
ğümlüdür. At yeleleri tarak ağzı veya testere dişi şeklinde kesilerek süslenmiştir Ba-
zı atlara birden fazla kişi binmiştir. Resimlerde bazen atlar tarafından çekilen iki te
l!< İ ni klerde at kuyruğu sem bolizm i için bkz. Yaşar Ç oruhlu, Selçu klu Sanalında G öıu leu
Kuyruğu Düğüm lü At T asvirlerinin lk on ografik ve tk ono lojik M ahiyeti,’' .S. 11 VI M.SKMs
Bildirileri, 16-17 Muvıs 1996, Konya 1997, s. 227-267,
I X)
ERKEN DIiVIR T ÜRK SA NATI
daha çok bronz ve dem ir çağlarına ait örnekler olarak kabul edilm ektedir. Nadiren
daha erken tarihli örneklerden de söz edilmiştir. Ancak son zamanlarda bunlara na-
zaran daha geç devirlere ait kaya resimleri üzerinde de durulmaya başlanmıştır. Ve
olan Ortaçağ konularının sanatsal açıdan daha eski örnekler kadar değerli oldukları
kabul edilebilir. Özgün bir biçim e sahip kaya resim lerinde küçük ayrıntılar bile gös-
terilmiştir.40 Batı Kazakistan’da (Talaş Alatağ’daki) Jaltırak Taş denilen yerdeki bazı
kaya resimleri Göktürk grubu içine dahil edilebilir. Ö zellikle ellerinde mızrak, ok,
yay veya bir göndere takılı bayrak bulunan, bazıları savaşırken veya av esnasında,
bazıları da tek başlarına betimlenen zırhlı asker figürleri bu şekilde ele alınabilir.
Aynı yerdeki fantastik hayvan figürleri ise (bazıları kanatlı atlardır) Göktürk dahil
olm ak üzere bütün Orta ve İç Asya kültüründe benzer şekilleri görülen örneklerdir.
Ancak bu çizim ler teknik ve estetik açıdan zayıf tasvirlerdir.41 Bununla birlikte, baş-
et halinde betimlenmiş mızraklı bir süvari örneğinde olduğu gibi daha kaliteli G ök-
Djaylıyav’da bulunan bir kaya resminde ise, bu kez elinde kurt başlı bir bayrak taşı-
39 A. P. Okladnikov, Ancient Population o f Siberia and Its Cultures, s. 58; Bahaeddin Ogel, Isla-
miyelten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s. 202- 206.
40 A. N. Mariyashev, Petroglyphs o f South Kazakhstan and Semirechye, Alma Ata 1994, s. 69.
41 Zaynolla Samaşev, Graffiti Srednevekovıh Nomadov, Voprosı Arheologii Zapadnogo Kazahsta-
na, Samara 1996, s. 259-269.
41 Ata-Mura ör- “ gi için bkz. A. S. Mirzabayev-A. D. Aldiyarov, Petroglifı Scnılreçya, Ata-Mura
Sbornik State , l’osuyafayennıy 7S-I rtivıı Yujno-Kazahstanskogo Oblastnoyo İsimtko Kraeved-
(.rskogo Mıızeya, Çimken!, 1995 , s m 114 , Resim 2)9
114
GÖKTÜRK (K Û K -TU R K ) SANATI
yan iki Göktürk savaşçısı görülm ektedir.43 Burada kiminin vahşi at yakaladığı kimi
nin de geyik kovaladığı bir av sahnesi söz konusudur. Figürlerden birinin elinde ol-
tasında bir daire bulunan kare biçim inde bir bayrak da vardır. Muhtemelen, geç d ö -
nem Türk sanatlarına kadar ulaşan ikonografik ve ik on olojik bir yapıya sahip, tipik
b ir sürek avı sahnesi söz konusudur.
dan dört tipe ayrılmış olup, bunlardan I, II ve IV. gruplarda bulunanlarda Göktürk
dönem i tasvirleri yoğundur. Nasıl bron z devri kaya resim leri Saka devrinin tasvirle-
riyle değiştirilmiş veya üzerleri kaplanmışsa, proto-Tü rk dönem i tasvirleri de aynı
Ancak tabi ki eski kaya resimlerinden bağım sız kom pozisyonlar da yapılmıştır. Bu
restorasyonlarda ilginç olan husus, bazı konuların ayrıntılarının onları değiştiren sa
natçı tarafından aıılaşılmayıp söz konusu çağda bulunmayan bazı ayrıntıların kaya
resimlerine eklenmesidir.
Eshki O lm es’teki konulan açısından çok çeşitli olmayan kaya resimlerinin sanat
sal açıdan eski dönem örneklerinden aşağı olm adığı kabul edilebilir.
Buradaki Göktürk dönem i kaya resim leri de ayrıca kendi içlerinde gruplara ayı i
labilir. Hepsi aynı dönem de yapılmamıştır ve kom pozisyonlar arasında farklılıkl.n
vardır. Yukarıda belirtildiği gibi kim i ayrıntılar özenle vurgulanmıştır Bazen hayvan
veya insan tasvirleri zayıf özellikler gösterse de teçhizat, at koşum takımlarına ait ay
rmtıları özellikle vurgulanmıştır. Ö rneğin kaya resimlerinde süvarilere ve süvari ol
mayanlara ait ok başları farklı tiplerdedir. Benzeri ok başlan Altaylar ve Kazakl ı
Süvari veya piyade okçuların yer aldığı sahnelerde avcıların çoğu yukarı doğru
daralan sadaklar ve bellerinde kem erlerle resmedilmişlerdir. Oklar tüylü kısımları
yukarı gelecek şekilde sadaklara yerleştirilm işlerdir. Bu tip sadaklar VI. yüzyıldan \
IX '.
I K KI N D h VIK IU K K S A N A II
lrtiş kaya resimlerindeki diğer örneklerle benzerlik gösterirler. Ayrıca flamalı m ız-
raklar da yine analojik olarak ele alınabilir. Bu resimlerde daha çok av ve savaş tas-
virlerine rastlandığını gören Mariyashev eski Türklerde bir savaş ve savaşçı kültü-
nün olduğunu ileri sürer (bkz. Ç izim 57). Biz bunu bir kült şeklinde yorumlamasak
da eski Türklerde bir alplik teşkilatının bulunduğunu ve bunun kaya resimlerine
yansıdığını söyleyebiliriz.
Son olarak Eshki Olm es kaya resimlerinde Türk kültürü için önem li olan diğer
hayvanların yanı sıra yaygın bir sem bolizm i olan, yiğitlik ve savaşçılık sembolü olan,
G ök Tanrı’mn simgesi44 olarak ele alınan kurt tasvirleri de görülür (bkz. Ç izim 58).
Buradaki kurt tasvirlerinden birinde yerde uzanmış haldeki deveye sinsice yaklaşan
bir kurt tamamen oyma tekniğiyle betimlenmiştir. İkinci figür ise gerçeğe uygun bir
biçim de tasvir edilmiş bir kurdu göstermektedir.4
larına göre dişi ruh) göstermesi açısından dikkat çekicidir (bkz. Resim 48). Bu eser
farklı heykel ve tasvir grubuyla da uyuşmaktadır (bkz. Çizim 59-60).46
44
Y aşar Ç o ru h lu , Tiırk Sanatında Hayvan Sembolizmi, s. 93-112.
4)
I sh ki O lm e s kaya re sim leri h a k k ın d a d ah a d etay lı b ilg i iç in b k z A N M ariy ash ev , Pet-
roglyplıs <»/ South Kazakhstan and Scmirechye, A lm a Ata 1994 , s 56-74
M ( <• . 11, Anadolu öncesi İn iklen ir Şehir ve Mimarlık, Isinn h ııl vttı /» 1 /, Y I Burya
kov K M llıılpııkov-K II I a slıb aev a-Y Y a k u b o v , a.g.e , s «m
18 b
( '.(' R I ÜRK (K O K I ÜRK) SA N A! I
Çizim 58. Kazakistan Eşki Olmes Resim 48. Kazakistan Taraz (Eski Cambul)
kaya resimlerinden bir ayrıntıda yer Arkeoloji Müzesi’nde (Kastayev Devlet Müze-
alan kurt tasviri (Mariyashev, 1994). si) bulunan kaya parçası üzerindeki tanrıça
Umay tasviri (fotoğraf Yaşar Çoruhlu, 1998).
Çizim 59. Kırgızistan’dan çıkarılan tanrıça Çizim 60. Göktürk devrine tarihle-
Umay tasvirlerine benzeyen üç dilimli tacı nen, Tanrı Dağlan’ndaki Suttu Bu-
bulunan Göktürk devri heykelleri (G. $. lak mezar sitesinden çıkarılmış ke-
Eleukenova, 1999). mik eserin bir yüzünde betimlenen
“yurt” tipi çadırdaki bir erkek ve
Umay biçimli kadın tasviri (Yu. S.
Khudaykov-K Sh. Tabaldiev -O. S.
Soltobaev, 1997).
I H K E N n i'V IR r U R K SA N A TI
Alm a Ata’nın 170 km kadar kuzeybatısında yer alan Cambul bölgesinde bulunan
Tamgalı Vadısi’ndeki kaya resimlerinin geç dönem e ait bir grubu Göktürk dönem i-
ne özgü resimler içermektedir. Yine Göktürk döneminin klasik konularından olan
m alı taş kaya resimleridir. “Sayma” kelimesi Kırgız Türkçesinde işleme anlamında-
dır, Burada işlemeli (saymalı) taş anlamında kullanılm ıştır48 Bu resimler Fergana
bölgesinde Kek-Art geçidi yakınında bulunmaktadır, Binlerce taş üzerinde yer alan
tasvirlerde çök çeşitli konular bulunmaktadır. Bunlar dag keçileri, dag koyunları,
geyikler, yırtıcı hayvanlar ve çeşitli av sahneleri içerirler. Ayrıca çeşitli dinsel tören
sahneleri, özel giyim li insan figürleri (m uhtem elen din adamları), güneşe işaret eden
sem bolik şekiller, savaş arabaları, atlı yük arabaları, sabanlar yine bu kaya resim le-
rinde karşımıza çıkmaktadır. Araştırmacılar bu resimlerin MÖ III. binyıl ila milattan
önce erken ortaçağlar arasında yapıldığını kabul etmektedirler. Yani görüldüğü gibi
son devre Göktürk dönem ine denk düşmektedir,49 Çeşitli uzmanlar burada Saymalı
Taş I ve II olarak anılan kaya resimlerini çeşitli üslup dönem leri içine sokmuşlardır.
Bernştam’a göre siluet biçim inde gösterilen ve birinci gruba göre daha dinamik olan
resimler İskit tarzında olup Saka-Usun (W usun) dönemine aittir. Üçüncü tarz re-
simler ise gerçekçi ama bazı kısımları abartılmış kaya resimlerini kapsar ki kontur
47 A. N. Mariyashev, Pctroglyphs of South Kazakhstan and Semirechye, Alma Ata 1994, s. 21.
48 Kırgız Türkçesinde sayma “işleme, nakış” demektir. Saymalı (saymalını) “işlemeli, nakışlı”
demektir. Bu nedenle Kırgızistan’da halk arasında bütün kaya resimlerine saymalı taş de-
nilmiştir, K. K. Yudahin, Kırgız Sözlüğü, s. 641-642,
4<’ Y. F. Buryakov-K. M. Baipakov-K. H, Tashbaeva-Y. Yakubov, The Cities and Routes of The
Great Silk Road (On Central Asia Documents), s. 86-88,
’" Geniş bilgi için bkz A. N. Bernşıam, Nasfealnıve Izobrajeniya Saymah /n> I ■hunnıe İ mdi
l ’u ArhenInglI i Istorlt Kugtzov i Kırgı-stuna, «•. I, Blşkek 1997, s mu 4 0 1 ‘ .nyıtMİı 1,^’ta daha
IHK
ı I 'K 11 IKK (K O K T Ü R K ) SANA 11
Benzeri bir kaya resmi merkezi de Issık G ol’ün kuzeyindeki Çolpan-Ata ehrinde
bulunur. Buradaki resimlerde de kar leoparları, dağ keçileri, koçlar, atlar, develer, bi
niciler, avcılar ve güneş sembolleri olmak üzere birçok tasvir görülür.51 Muhtemelen
bu tasvirlerin son devresi yine Göktürk dönemine ait olmalıdır. Bazı araştırmacılaı
bu son m erkez dahil olmak üzere Kırgızistan kaya resimlerinin erken devirlerini pro
to-Türklerle ilişkilendirirler (M Ö 2000).52 Eğer bu doğruysa başlangıçtan Göktürk dö
nemine kadar Türklerde kaya resminin gelişimi bu örnekler üzerinden belirlenebilir
Ancak yukarıda da belirtildiği gibi bazı uzmanların daha erken tarihleri ileri sürmesi
bu hususta net bir şey söylemek için henüz erken olduğu sonucunu çıkarır.
Böylece buraya kadar ele aldığım ız bölüm lerde Göktürklerde kaya resimlerinin
kabataslak bir görünümünü sunmuş bulunuyoruz. Bu' genel sahne içinde kimi ara
tırmalarda yer almış Göktürk coğrafyasının içinde tek tek ve dağınık halde bulunan
kaya resimlerinin çoğuna değinilememiştir. 4 Yukarıda açıklandığı gibi bu devrin ıv
simlerinin tam olarak derlenmesi, teknik ve estetik özelliklerinin ayrıntılı olarak in
celenmesi uzun yıllar alacak ayrıntılı bir çalışmayla mümkündür.
1,1 Y. F . B u ry a k o v vd , The Cities and Roııtes o f The Great Silk'Road (On Central Asia Documents),
s. 88;
52 Seyfi B aşk a n , Eski Türklerde Sanat, T ü r k le r , A n k a ra 2002, s. 112.
189
I KKI'N ni VIK 11 >KK SANA 11
VIII yüzyıllar), Varahşa (V-X. yüzyıllar), Açinatepe (VIII. yü zyıl) gibi m erkezlerde
bulunan resimlerin yanı sıra Doğu Türkistan’daki (K ızıl’da olduğu g ib i) Göktürk
devrinde yapılmış çeşitli tapmaklarda ve manastırlarda bulunan duvar resimlerinin
(frcskolar) Göktürk sanatı açısından ayrıca ele alınması gerekmektedir. Yukarıda sö-
zü edilen m erkezlerdeki resimler tarzları ve içerikleri açısından birbiriyle bağlantılı-
dır Yabancı kaynaklarda daha çok Göktürk m em lekederinde yaşayan Sogdlarla iliş-
1<ili görülen bu resimlerin bu bölgelerdeki Göktürk hanedanlıklarından yönetici ki-
şilerle bağlantılı olduğu da düşünülebilir.
ıll dönem çalışmaları o zamanki Sovyet Bilimler Akadem isine bağlı Arkeoloji Ensti-
tü'.unun Leningrad (St. Petersburg) Bölümü, Tacik Sovyet Cumhuriyeti Bilimler
İç kale (hüküm dar sarayının bulunduğu yer), şehristan, rabad ve m ezarlık ala-
nından ibaret üç elemanlı Orta Asya şehri özelliği gösteren Pencikent ile Göktürkler
arasında nasıl bir ilişki bulunduğu bugün için pek aydınlanmış b ir konu değildir,
/ateıı hu konu üzerine düşünen pek fazla kişi de olmamıştır. Ö zellikle VII-VIII. yüz-
\ıllarda Göktürklerin bu bölgelere de yayıldığını düşünürsek bir Türk etkisinin bu-
ı ula da olması gerektiğini ileri sürmek mümkündür. Bununla birlikte bu konudaki
ayrıntılar herhalde bu yönde yapılacak başlı başına araştırmalarla birlikte ileride or-
taya çıkacaktır.
HI M .ıısh a k -V a le n tin a I. R a sp o p o v a , "W a ll P a in tin g s fro m a House W ith a ( ira n ary . Pan
(¡k e m , isi Q u a rte r of th e F ig h t C e n tu ry A. D.," Silk Road Art Anti Arfhticoloyy i . 1990, s 123 ,
l ‘)0
CİÖ KTÜ RK(K O K TURK) S A N A ll
tasviri ve bağış yapan kişilerin tasvirleri V. yüzyılın ilk evresine tarihlenen resimler
olup, izlenim ci bir tarzda ele alınmış, ışık-gölge etkilerinin kullanıldığı, hacimlen-
gelir, ilk evrede tipleri ayırma olanağı bulunsa da ikinci evrede bu durum belirsizle-
şir. Sadece canavar, cin gibi figürlerin bulunduğu sahnelerde tipler arası ayrımlar
sahip lekelerle hareketli bir özellik kazandınldığı da ifade edilmiştir. Bize göre hare-
ket ve canlılığın artışı b ozkır üsluplarının etkisiyle gerçekleşmiş olm alıdır. Figürler-
de yüz hatlarının ayrıksı bir yapı sergilemesi de bazı etkilere bağlanabilir. Mitsel
sahnelerin dışında özellikle VI. yüzyıla ait bir cenaze töreni Türk sanatı bakımından
çok önem lidir (bkz. Ç izim 6 l).56
Söz konusu sahnede daha sonra U ygur duvar resimlerinde sıkça karşılaşacağı-
mız kırm ızı (al) zem in rengi olarak kullanmıştır. Bazı araştırmacıların bu resmin bir
da ilginçtir, çünkü Türklerde cenaze, Osmanlı dönem i hatta günümüze kadar de-
vam eden bazı uygulamalarda önce çadır içinde bekletilm ektedir.58 Yas halindeki şa-
hısların uzun saçları da Türklere işaret edebilir. Burada belki de Budist olmuş bir
prensin ya da alpin eski Türk geleneklerine göre hareketli çadırlara benzer bir kub-
sı’ B. 1. Marshak, “W estern Painting in Sogdiana, 4th Century AD-Early 8th,” Dictionary of
Art, c. 6, N ew York 1996, s. 228, 229. Aynca bkz. Mario Bussagli, Central Asian Painting,
Prom Afghanistan toSinkiang, Cenevre, 1979, s. 45-46.
’’ Emel Esin, Islamiyetten Evvel Orta Asya Türk Resim Sanatı, levha x a ve b; M. Cezar, Anado-
lu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık, İstanbul 1977, s. 258.
" Çadır, mezar, i'ena.v töreni ilişkileri için bkz. Yaşar Çoruhlu, Kurgan ve Çadırdan (yurt)
Kuınhet ve luıbeve ( ı>. . m 62
191
KNK N DI'VIK [l'K K S A N A II
Çizim 61. Pencikent’len VI. yüzyıla özgü bir cenaze törenini gösteren fresko (M. Cezar, 1977),
beli vasıtayla yakılmaya gûtürûlşü canlandırılmış olabilir. Emel Esin benzeri bir
cenaze törenine ait bir kom pozisyonu Aral kıyılarında bulunan, Tok-kale eserlerin-
den olan, MS VII. yüzyıla ait bir kem ik mahfazası üzerinde de gösteriyor. Ö te yandan
Pencikent üzerine bazı genel açıklamalar için bkz. Mustafa Cezar, Anadolu öncesi Türkler-
dc Şehir ve Mimarlık, Istanbııl 1977, s. 254-262.
60 Emel Esin, “Türk Ul-Acemlerin Eseri Sanıarrada Cavsak Ul-Hakaninin Dıvar Resimleri,"
Sunul Tarihi Yıllığı, c. V, 1972-1973, İstanbul 1973, s. 310-311 . Burada Esin: “MS VH-Vlll. yüz-
yıllarda Türk (Halaç) soyundan bir sülalenin idaresindeki Penc veya Pencıkeş (bugünkü
.ıdı Peııctkcnl); MS Vll. ve VIII. yüzyıllarda Türk veya Türkleşmiş Buhârhudâtlarm saraya..."
sekimde izahat veriyor. Böylece bu dönemde bu bölgelerin Göktürklerle ilişkisi olduğu
anlaşılıyor I İ sin in Halaç kültürü üzerine ayn bir çalışması da vardır: E. Esin, “Butan-ı
llalaç M Vll x. Yüzyıllarda I lalaç Kültürünün Sanat Eserlerinde Akisleri İl /TM XVII, ls-
ı.mimi }97i, ■
■ m 67 Pencikent yakınındaki Muğkale kazılarında ve,ikaları bulunan Sogd
Meliki liıv.ı-.ııç'lıı İnik hakatılarındaıı .ıldıgı "Tarhan" uııvtııııyl.ı ıı\ \ılıtı.ı kadar Penç-
192
( • O KIÜRK (KOK - I I !RK) SA N A 1 1
Pencikent duvar resimlerinde çeşidi kozm olojik sim gelerin yanı sıra, özellikle
tem ile şövalye A vlod arasındaki mücadelede anlatılan Rüstem’in kementle esir düş-
mesi sahnesi tamamıyla şiirde anlatılana uygun bir biçim de resmedilmiştir. Bu sah-
neyi kadın gövdeli bir ejderhanın öldürülmesi, Rüstem’in devlerle ve yarı-hayvan
cinlerle mücadelesini gösteren sahneler izler. 2 Pencikent duvar resim lerinde ayrıca
eski H int hayvan hikâyeleriyle (kaynak olarak) ilişkilendirilen tasvirler de bulun-
maktadır.
Türkler (G öktü rkler) tarafından VI. yüzyılda inşa edildiği ileri sürülmüştür. Şehrin
manı A lp Er Tunga) baş düşmanı Siyavuş’un mezarının bulunduğu yer olduğu ileri
sürülür.63
T. Talbot Rice’a göre V. A. Shyshkin (V. A. Şişkin) tarafından 1947 ve 1953 yılları
arasında yapılan kazılarda Varakşa’da ilk Soğd duvar resimleri keşfedilmiştir. Bu-
nunla birlikte belirttiğim iz gibi bu eserlerin Göktürklerle ilişkisi araştırılmalıdır. Bu-
hara havzasında bulunan bu kent bir başkent olmuş ancak IX. yüzyılda terk edilm iş-
ti. Yüzyıllar sonra arkeologların gün ışığına çıkardığı kentle ilgili ilk kazılara tepenin
güney tarafından başlanmıştır. Tepenin bu bölüm ünde kerpiç duvarlarla çevrili kale
ve saray kısmı vardı. Savunma amaçlı kale yüksek kuleler ve duvarlarla çevriliydi.
Saray ise pek çok oda içeriyordu. Sarayın erken kısımları III. yüzyıla, en geç dönem
bölüm leri ise VI. yüzyıla tarihlenirken duvar resim lerinin çoğunluğu ve oyma stuko-
1.1 |ean Paul Roux, Orta Asya Tarih ve Uygarlık, İstanbul 20 0 1 , s. 172.
,l2 Mario Bussagli, Central Astan Painting, From Afghanistan to Sinkiang, s. 47
1.1 ]can-Paul Roux, a g r . '■ 17i
193
I k k l!N l 'l V U II IKK SA N A 11
lar Vlll yüzyıla tarihlenmekleclir. Odalar sütunlarla taşınan du.- çalılara sahip olup
bir m erkezi salona açılmaktaydılar.64
ğer resimler ise doğu ve batı odasmdadır. İlk odadaki figürler adından da anlaşılaca-
ğı gibi kırm ızı bir zem in üzerine yapılmıştır. İki şeride ayrılan diğer resimlerde, aşa-
ğı bölüm de bir seri av sahnesi karşımıza çıkmaktadır. Farklı renklerdeki filler üze- ı
rinde tasvir edilen erkeklerden m erkezi konumdaki bir kahraman diğeri ise fil sürü-
cüsü olmalıdır. Grifon ve arslan-kaplan gibi hayvanlarla savaşmaktadırlar. Fil üze-
rindeki süvarinin arslan ve kaplanla savaşı tipik bir mücadele sahnesidir (bkz. Re-
sim 49). A v ve av simgeciliğine işaret etmektedir. Bir taht salonu olan doğu odasının
duvarları zarar görm üş resimlerle kaplıydı. Sadece güney ve batı duvarlarında bir-
kaç fragman sağlam kalmıştır. Batı duvarı üzerindeki bir grup savaşçı, at üzerinde
tasvir edilmiştir. Bunlar zırhlı ve m iğferlidir. Şüphesiz ki bu duvar büyük bir savaş
I ıiımıı ,ı I .ilimi Riı e, Anı ırııf Aı Is ıı/ < n ıiıu l Asla. 1»m ira 19i’'1. •*»
194
t . O KI UKK (K O K - T URK) SA N A 11
görmüştür. Sadece birkaç parça anlaşılabilm ededir. M erkezde kanatlı deve figürleri
üzerine yerleştirilmiş bir taht görülm ektedir. Tahttan halı olduğu anlaşılan süslemeli
bir dokum a sarkmaktadır. Tahtın üzerindeki figürün giydiği altın plakalar ve inci-
lerle süslenmiş bir pantolon hasar görm eden kalabilmiştir. Tahtın önünde solda biri
erkek, diğeri kadın olmak üzere diz çökmüş iki figür betimlenmiştir. Bu iki figürün
üstünde süslemeli elbiseler bulunmaktadır. Bir hançer ve bir kılıç taşıyan erkeğin
yanı sıra kadının başı da halelerle kuşatılmıştır. Ö nlerinde uzun bir bronz altar veya
pirinç mangal (tütsü için kullanılan) vardır. Erkek bir kaşıkla tabağın içine yağa
benzer bir şey boşaltıyorken, kadın dekorlu kadeh tutarken betimlenmiştir. Pirinç
mangalın dış tarafındaki süslemede, m erkezde çöm elm iş deve üzerine yerleştirilmiş
bir tahtta oturan bir başka kadın figürü daha yer alıyor. Burada yüzeyde bitkisel ve
geom etrik süsleme vardır. Mangalın diğer tarafında belinde bir hançer bulunan,
zengin görünüşlü bir elbiseye sahip bir erkek dizleri üzerinde oturmaktadır.65
M uğ kaledeki zırhlı süvari figürü bize göre kaya resimlerindeki zırhlı Göktürk süva-
rilerini hatırlatmaktadır. Bu m erkezle bağlantılı olan sitelerden biri ise Balalık Te-
pe’ydi. Söz konusu yer Özbekistan’ın güneyinde Am uderya N ehri’nin kuzey kesi-
minde bulunan arkeolojik bir sitedir. 111. veya IV. yüzyıla tarihlenen ve daha sonra
tahkim edilen bir kale VI. yüzyılda bazı değişikliklere uğramıştı. Bu kısımlar ve VI-
VII. yüzyıllara ait olduğu kabul edilen tapınak kazılarla ortaya çıkarılmıştı. Çalışma-
65 Aleksandr Belenitsky, Central Asia, Cenevre 1968, s. 143-144,153. Açıklamaları kısmen yoru-
mumuzla birlikte aktardık. Türk sanatında av simgeciliği ve mücadele sahneleri konusun-
da bkz. Yaşar Çoruhlu, Türk Sanatında Av Sembolizmi, s. 13-25; Yaşar Çoruhlu, lslamiyetten
önceki Türk sanatında hayvan m ücadele sahneleri, s. 117-141; Yaşar Çoruhlu, “Orta Asya Türk
Tasvir Sanatındaki Mücadele Sahneleri Ve Sembolizminin Osmanlı Minyatürlerindeki Ye-
ri," Osmanlının /)ı> Dünyaya Nahifi 03 Aralık 1999 Seminer Bildirileri, İstanbul 2003, s. 63-90
195
I K K I'N l i r V H II IKK ’ . A N A 11
lar neticesinde igteki duvarlarda önem li duvar resimlen ortaya bildirilmiştir. Bunla-
rın bazıları tapmağın içinde bulunan ve penceresi olmayan bir odada bulunmuştur
Zarar görmüş bu resimlerde erkekler ve kadınlar bağdaş kurarak oturmakla, ellerin
de sunar vaziyette ve sadece üç parmaklarıyla altın ve gümüş kaplar tutmaktadırlar.
Kaftan giymiş figürler arasında diğerlerine göre daha büyük tasvir edilmiş ön sağda-
ki figür kaftan deseniyle de ilgi çekm ektedir. Elbisenin tüm yüzeyinde bulunan inci
dizisinden oluşturulmuş madalyonların üzerinde çoğu tavşana benzeyen çeşitli hay-
ran başları vardır. Giysiler Göktürklerin ve Soğdlann kullandığı kaftanlarla aynıdır.
Hayvan başlarıyla süslü kaftanların benzerleri Sasanilerde ve tüm Orta Asya’da yay-
gındır. Bu tür desenler düz kumaşlarda da görülm ektedir. Astana m ezarlığında da
kim i örnekler bulunmuştur (VI. yüzyıl). Benzer şekilde desenli kaftanlar ve elbiseler
U ygur duvar resim lerinde görüldüğü üzere Uygurlar tarafından da çok sevilirdi.66
A. V on Le C oq’a göre V-VIII. yüzyıllar arası dönem e ait olan ve VIII. yüzyılın or-
talarında terk edilmiş bu mağara tapmaklarının hangi topluluğa ait olduğu üzerine
tartışmalar sürmektedir. Uygurlar bu bölgeye VIII. yüzyılda gelm eye başlamışlardı.
Demek ki bu tapınakların ve içlerindeki duvar resimlerinin önem li kısmının Gök-
iıırklere, bir bölümünün de Hun topluluklarına ait olduğu kabul edilebilir.
I .ıııı.ıı .ı la lb o t Rice, Anneni Arls o f Central Asi a, Londra 1965, s. 98, ıoo Ilıt kısım da k on u -
yu kısm en kendi yorum larım ızla birlikte ele aldık.
Alı k ‘..ııulı lîclt-n ih .ky. ( entral Asin, C en ev re 1968. s 139-141
196
G O K T O RK(K O K - T ÜRK) SA N A TI
lıip tapınaklardı. Bu tapınaklar inşa edildikleri dönem de kayaya oyulmuş bir gale-
riyle birbirine bağlanmışlardı. Birçok tapmağın giriş bölüm ünde rahiplere ait çalış-
ma odaları ve kilerler bulunuyordu. Burada iki tip tapmak vardı: Birinci tipte bir gi-
riş salonu kare veya dikdörtgen cellamn bulunduğu bölüme açılıyordu. Cellanın ar-
ka duvarında çeşitli kutsal tasvirler ve Budha’nm bir toprak heykeli bulunmaktaydı.
Buradaki koridorlar bu kutsal bölüm ün etrafında dolaşılabilecek şekilde yapılmıştı.
Duvarlar Budha’nm insan veya hayvan biçim inde yaşadığı destansı hayat devrelerini
içermekteydi. Çatı genellikle beşik tonozluydu ve yeniden doğuş tasvirlerinin yer al-
dığı dağ manzaralı resimlerle kaplıydı. Yan koridorların duvarlarında, kapının sa-
ğında ve solunda hanedanlığa mensup kadınların, erkeklerin ve asillerin resimleri
bulunuyordu. Bu tasvirlerde erkekler bacakları birbirinden ayrılmış bir şekilde dur-
maktaydılar. Üstlerinde üç köşeli pelerinler olan altın işlemeli kaftanları vardı. Metal
plakalı kem erlere uzun kılıçlar asılmıştı ve ayrıca birer kama taşıyorlardı. Kırm ızı
veya beyaz saçları ortadan ayrılmış erkeklerin ayaklarında çizm eler vardı. Birer sa-
vaşçı olan bu erkeklerin yanında kadınlar da bulunmaktaydı. Ü zerlerinde vücuda sı-
kıca kuşatan, ö n tarafı kısa kesim li bir yelek bulunan bu kadınlara ait giysinin kolla-
rında çanlar vardı. Ayrıca vücudun ön tarafmda da küçük çanlar bulunmaktaydı.
Vücutlarını öne doğru çıkarmışlardı. Buradan hareketle bu resimlerin G öktürk er-
kek ve kadınlarını tasvir ettiği iddia edilebilir.
Buradaki ikinci tip tapmak çatısı kubbeyle örtülmüş mabetlerdi. M im ari özellik-
Araştırmacı eserinde, deve pisliği, saman parçaları ve sebze liflerinin içinde bul-
dukları düzeltilmiş kil üstüne çekilen ince stuko astarla yüzeye işlenen resimleri ül-
kelerine götürrhek için nasıl kesip çıkardıklarını da anlatmaktadır.68
19 /
I KM N I'l Vlll 11IKK \M\11
G ö k t ü r k H e y k e l S a n a t ın ın K a y n a k la r ı
Göktürk heykel sanatının kültürel kaynaklarını ortaya çıkaran coğrafi alan ağır-
lıklı olarak b ozkır kültürü çevresi diye tanımlanan ve Doğu Avru pa’dan başlayıp Ka-
radeniz bölgesini, Kafkasları, Orta ve İç Asya’yı içine alan, Asya’nın doğusunda ok-
yanusa kadar uzanan çok geniş bir alandır.69
limsel ve kültürel açılardan daha farklı bu kuzey ve güney bölgeleri de karşılıklı et-
kiler nedeniyle veya toplulukların yer değiştirmeleri neticesinde Göktürk heykel sa-
natının oluşumunda ikinci dereceden de olsa önem li sayılabilecek bir rol oynamış-
tır.
Bize göre bu heykel tipinin başlıca kaynağı ilkel dönem lerden itibaren Asya’da ve
Avrupa’da görülen m eh h irlerd ir. Menhirler birer idöl, yani tapınılacak tanrı, ruh ve-
ya mezar taşı olarak kullanılmışlardır. Bu nedenle m enhirler açık arazilerde, bir ta-
pmak alanında ya da mezarlıklarda bulunurlar.
İlk proto-Türk topluluklar olarak ele alabileceğimiz A n dron ovo kültürüne m en-
sup70 Türk topluluklarında (MÖ 1500-1200 veya biraz daha erken), m e n h ir dediğim iz
taşların mahiyetinin zaman içinde yeni bir hüviyet kazanmaya başladığını görü yo-
ruz. Çıplak, hafifçe şekillendirilmiş bu dikilitaşlar yavaş yavaş daha özenle işlenerek
The Activities and Adventures o f the Second and Third German Turfan expeditions, Londra
1928, S. 122-139.
1,1 1998 vc 1999 yıllarında Kazakistan’da ve Kırgızistan’da yaptığımız incelemelerde pek Çok
heykel tarafımızca incelenmiştir. Burada konuyu kısaca aktaracak az sayıda örnek seçil-
miştir. Göktürk heykel sanatına genel olarak değindiğimiz bu metnin ilk şekli daha önce
taralımızdan Manas Üniversitesinin Bişkek'te yaptığı kongrede sunulmuş ve daha sonra
aynı Üniversite tarafından yayımlanmıştı. Yaşar Çoruhlu, “Göktürk heykellerinin özellik-
lı ii," L/çünciı M injıldıktm Bosogosunda Türk Tsivilizatsiyası [Üçüncü Bin Yılın Eşiğinde Türk
Uygarlığı Dünü-Bugünü-Yarını Kongre Bildirileri), 2-3 Ekim 2000, Bişkt-k 2001, s. 153-168,
11 Orta ve İç Asya'daki erken kültürler hakkında genel bilgi için l>K. Yaşat Çoruhlu, Erken
I Vvtr liırk Sanatının ABC’sI, s, 17-41.
l ‘)K
( O K IIIK K (K O K III K K ) S A N A II
bir sanat tarihi nesnesi haline gelmişlerdir. Üstlerinde çeşitli dinsel inançlarla ilgili
tanrı tasvirleri yer almaktadır. Şekillendirmede veya tasvirlerde zaman zaman insan
veya tasvir kim i zaman birlikte, kim i zaman da tek bir kom pozisyon içinde hayvan
ve insan uzuvları karıştırılarak kullanılmıştır.
Bu taşlardan baş kısımları boynuzlu olanları, üzerinde yuvarlak bir göz veya ge-
yik tasviri bulunanları proto-Tü rk ve Hun devirlerinde sıkça gördüğüm üz geyikli
taşlar denilen gurubu meydana getirir; ancak bu deyim in, sadece geyik başlarından
yola çıkılarak oluşturulduğunu düşünmek hatalı olur. Bana göre dağ keçisini, koçu-
nu ve koyununu da hesaba katmak gerekir. N itekim Göktürk dönem inde yapılan
benzeri türden hayvan heykelleri bu taşların farklılaşarak gelişmesiyle ortaya çıkmış
olmalıdır.
nın da daima göz önünde tutulması gerekir. Çünkü bazen şeklen kurulamayan iliş-
kiler anlamsal olarak kurulabilmektedir. Unutulmamalıdır ki o zamanki Türk toplu-
luklarında bir heykel, tasvir veya inanışlar veya gelenekler ya da m itolojiyle ilgili an-
lamlar ihtiva etmekte önem açısından, söz veya, tasvir ya da biçim arasında hiçbir
fark bulunmamaktadır. Yani bir inanışı, düşünceyi sözle ifade etmek, tasvirle anlat-
mak veya heykelle ifade etm ek arasında bir fark yoktur. Sadece heykellerin daha ka-
lıcı olduğu söylenebilir.
gün için çok zordur. Çünkü bu çözülmesini gereken diğer sorunlara bağlıdır. Ö rne-
ğin Göktürk siyasi tarihinin ayrıntılı bir envanterinin çıkarılması gerekir. Çünkü bu
konu ancak hangi dönem de hangi toprakların Göktürklerin elinde olduğunun ve
bu açıdan ayrıntılı veriler sunmalıdır. Hangi topluluğun hangi bölgede daha yoğun
olduğunu bilirsek, bu bölgelerde yapılan heykellerin hangi Türk topluluğuna ait o l-
duğunu ya da hangi yönetim e bağlı yabancı topluluklar tarafından yapıldığını aşağı
199
I II H N M VIK 1lIRK SAN A 11
y u k a r ı s ö y le y e b ilm e im k â n ın a k a v u ş u r u z / 1
Bununla birlikte I ürk topraklan içinde yabancı bir topluluğun heykel yapması
G ö k ıü ık sanatı açısından çok da şaşırtıcı bir şey değildir. Çünkü başka bir topluluk
tarafından yapılmış da olsa bu heykeller nitelik olarak Göktürk heykel ilkelerini
kullanacağından bu d e m sanatı içinde değerlendirilm elidirler. Bu bakımdan, Soğd
kolonisi olarak değerlendirilen yerlerdeki taş baba (veya taş nine) tipindeki heykel-
lere de kısmen böyle bakabiliriz.72
bölgeler özellikle şim diki M oğolistan ve Güney Sibirya topraklarının bir bir kısmı
laya çıkacak heykeller, daha önce Göktürklere ait olduğu kabul edilen heykellerle
aynı özellikleri sergilem elerinden dolayı bu guruba dahil edilebilecektir.
Hun devrinde varken, bilimsel literatürde taş baba, taş nine, balbal taş, taş heykel
gibi isimlerle anılan insan heykelleri gelişmiş şekilleriyle henüz mevcut değildi. Bazı
71 Göktürk devri siyasi ve kültürel tarihi, ayrıca sanat tarihi üzerine bazı çalışmalar yapılmış-
sa da bunlar yukarıda belirttiğimiz sorunları çözebilmemiz için yeterli değildir. Bazı çalış-
malar için bkz. Osman Fikri Sertkaya, Göktürk Tarihinin Meseleleri, Ankara 1995; Ahmet
Taşağıl, Gök-Türkler, Ankara 1995; Ahmet Taşağıl, Gök-Türkler II, Ankara 1999; L. N. Gumi-
lev. Eski Türkler, İstanbul 1999. Bu kitabın Kazak, Kırgız ve Azerbaycan Türkçesindeki çev-
rileri için bkz. Lev Gumilev, Köne Tunkter, Alma Ata 1994; L. N. Gumilev, Bay ırkı Türktör
(Soruş Fondu), Bişkek 1999; Lev Gumilev, Kadim Türkler, Bakü 1993; Rene Giraud, Gök
hırlı Imparatorluğu-üteriş Kapgcın ve Bilge mn Hükümdarlıkları (680-734), İstanbul 1999; t. Ka-
iesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 89-121; D. Sinor, (Kök) Türk imparatorluğunun Kuruluş ve İrki-
lişi, İ rken iç Asya Tarihi, İstanbul 2000, s. 383-424. Göktürk yazıtları için bkz. Hüseyin Na-
mık Orkun, Esfei Turfe Yazıtları, Ankara 1987; Talât Tekin, Orhon Yazıtları, Ankara 1988; Vıl-
lıılm rhomsen, Orhon ve Yenisey Yazıtlarının Çözümü ilk Bildiri, Ankara 1993; sanat ve arke-
olog için l leonora Nowgorodowa, Alte Kimsi der Mongolei, Leipzig 1980; Nejat Diyarbekir-
lı. Islamiyetten Önce Türk Sanatı, Başlangıcından Bugüne Türk Sanatı, Ankara 1993, s. 31-45;
Yaşat Çorııhlu, l iken Devir Türk Sanatının ABC’si, İstanbul 1998.
?0( >
( ¡OK 11 i r k (K O K 11 IRK) S A N A II
yayınlarda tunç devrine ait olduğu varsayılan heykellerin daha geç bir dönem e en
azından dem ir devrine ait olduğunu düşünmek çok da yanlış sayılmaz. Türklerde
özellikle Göktürk devrinde hayvan ata-ana kültlerinden daha sonra, insan atalann
ön plana geçm eye başlamasıyla ortaya çıkan düşünsel bir gelişim geyikli (aşlardaki
ruh ve hayvan figürlerinin ikinci planda kalmasını ve saygı duyulan ana-baba-ata ya-
ni insan heykellerinin ön plana çıkmasını gerektirmiştir. Bunun özellikle Göktürk
de birbirine bağlı bağlamlardır. Heykellerin bir kısmı bölgede çok sayılıp sevilen
önem li b ir kişi adına dikilm iş eserlerdir. Bunlar çoğu zaman hükümdar, komutan,
savaşçı veya kahraman gibi askeri niteliklere sahip şahıslardır. Bu heykellerin bir
bölümü m ezarlık alanlarda m ezar taşı olarak dikilmiştir. Bir kısmı tapınak olarak
düzenlenmiş yerlerde ata kültlerine bağlı olarak yer alırken, bazıları da kurban için
Bir de farklı bir anlamı olan balballar vardır. Bunlar da muhtemelen ilk kez G ök-
türk devrinde görülmüştür. Ç ok azı insan şeklinde biçim lendirilm iş, çoğu ise basit-
çe yontulup düzeltilmiş (heykel olarak kabul edilm esi zor) taşlardan yapılmış bu ta-
rihi nesnelerin kaynakları da yine m enhirlerdir. Balballar herkesçe bilindiği gibi bir
etm ek üzere dikilen taşlardır. Üzerinde lşbara Tarkan balbalı ifadesi bulunan bir
balbal örneği VIII. yüzyıla ait O ngin Abidesi’nin yanında bulunmuştur. Kültigin kita-
Sanat ve m im arlık tarihinde, nasıl ki taşla veya tuğlayla inşa edilen binalar için
gerekli m alzem eleri sağlayan taş ve toprak ocakları ve ve bu ham m addelerin işlen-
diği atölyeler mevcutsa aynı şekilde heykeller için gerekli taşların temin edildiği
ocaklar ve bunların işlendiği atölyeler de olm alıdır; ancak maalesef Göktürk heykel-
lerinin tam bir katalogunu oluşturmamışken bu tür ayrıntı konular üzerine geniş bir
tespit yapmak her halde şim dilik mümkün olmayacaktır. Am a heykeller için çeşitli
n Hayvan-ata/aııa v< ata kültleri için genel olarak hkz. Jean-Pau l Roux, T ürkin in vc Moßolla-
ıı n E ski l>ıııı. klnıılu ıl 199*. 143 150; Jean-Paul R oux, Alı av Türklerinde Ölüm, s. 188 216
201
R K E N OEV R K IR K SA N AM
yerlerde karşımıza çıkan kayalık alanların “taş yatağı” olarak kullanıldığını varsaya-
biliriz.
Belki de ilk maden işleme atölyeleri olarak görülen mağaralar heykel için de bir
işlik vazifesi görmüştür. Bu durumda yapılacak ilk iş heykellerin yoğun olarak gö-
rüldüğü yerlerin yakın çevresinde, kayalık alanların bulunup bulunm adığını tespit
lar m erm er ocaklarının bulunduğu başka bir yerden getirilm iş demektir. Acaba bu
Ç ok dayanıklı bir m alzem e olan m erm er dışında —ki m erm er malzeme pek fazla
kullanılm am ıştır- heykellerde kullanılan yapı malzem elerinin çoğu, Orta ve İç As-
ya’da rastlanan dayanıksız breş türü taşlardır. Ancak zaman zaman kullanılan granit
ve bazalt gibi taşlar daha dayanıklıdır. Aslında bu taşlar dayanıklı olmamalarına rağ-
Şimdi kim i örnekler üzerinden bu heykellerin özelliklerini daha ayrıntılı bir bi-
çim de ele alalım: Bugün Astana’ya taşınmış Kazakistan Alm a Ata Devlet Müzesi’nde
bulunan bir taş babanın VI. yüzyıla ait olduğu kabul edilm ektedir (bkz. Resim 50).
Belki biraz daha geç tarihli olabilir. Dairesel bir formda ele alınan başında başlık
yoktur. Çene kısmı altta üçgen şeklinde betimlenmiştir. Yanaklar, gözler, kaşlar, bu-
run, bıyık ve ağız taşın oyulması suretiyle kabartma şeklinde vurgulanmıştır. Kaşlar,
burun, bıyık ve ağız birbiriyle bağlantılı bir biçim de, kulaklar hafifçe belirtilmiş,
ağız ise açık olarak betimlenmiştir. Yüzün genel tipi özellikle Islamiyetten sonra “ay
yüzlü" diye nitelenen şematik tipe yani T ü rk-M oğol tipine uygundur.
Elbise (kaftan) hatları ayrıntılı bir biçim de ele alınmamıştır. O m uzlar yuvarlatıl-
mış, sağ ve sol kol gövdenin oluşturduğu kütleden ayrılmadan zem inin alçaltılması
yoluyla kabarık şekilde belirlenmiştir. Böylece hemen hemen bütün Göktürk hey-
kellerinde görülen şematik anlatım, bu heykellerin sonraları geyik taşına dönüşen
m eıılıir kökenli dikilitaşlardan geldiğini gösteriyor.
202
GÖKTÜRK (K Û K -TÜ R K ) SANATI
araştırılması gereken bir konu ol- !unan- elindc kadeh tutan he>’kel (Yaşar < >
, , „ ruhlu 1998, ilk yayını Yaşar Coruhlu, Bişkek,
makla birlikte bu tip heykeller as-
keri nitelikli kişileri betim lerler.
le belirtildiğini görüyoruz. U zun örgülü saçların betim lendiği çok daha güzel örnek-
ler de vardır.
Söz konusu m üzede bulunan heykelin yanındaki eserin başı kopuktur. Bununla
birlikte bu heykel ikonografik şemayı daha net bir biçim de gösterir. Sol el yine gö-
ğüs kafesinin ortasına kadar kadehi kaldırmıştır. Sağ el ise kem ere asılmış silahın
kabzasını tutmaktadır. H er iki eser de bazalt nitelikli bir taştan oyulmuştur. Bu şe-
Bu tipin bir örneğini Kırgızistan Burana’da beline kadar toprağa göm ülm üş kırm ızı
taştan bir heykelde görüyoruz. Figür bir eliyle göğsünün ortasına kadar kaldırdığı
yuvarlak çeperli ve ayaklı kadehi, diğer eliyle ise silahını tutmaktadır.
70»
l'KKHN IHıVtK IIIR K SA NATI
Resim 51. Kazakistan Taraz Arkeoloji Müzesi (Kastayev Devlet Müzesi) bahçesinde bulunan
Göktürk devrine ait çeşidi heykeller ve lahit kalıntıları (Yaşar Çoruhlu, 1998, ilk yayın Yaşar
Çoruhlu, 2001),
Ayn ı tipin ele alacağımız bir diğer örneği bu kez İstanbul’daki Gebze ilçesiyle
kardeş kent olan Kırgızistan’ın Karakol kentindeki Gebze caddesine bakan parkta
bulunan benzeri türden heykeller arasında görülüyor. Bu eser breş türü siyah da-
marlı bir taştan yapılmıştır (yükseklik 77 cm).
Bazı heykellerde genel şemaya uyulmakla birlikte bazı küçük farklılıklar da göze
çarpıyor. Nitekim Kazakistan’ın Taraz (C am bul) şehrindeki A. Kastayev Devlet Sa-
natlar Müzesi’nde yer alan kırm ızı taştan örnekte “V ” şeklinde açılan kaftan yakaları
örcllikle belirtilmiştir. Figür sol eli hafifçe yukarıda olm ak üzere arm udi gövdeli bir
kabı tutamağından kaldırıyor. Diğer el ise bu kabın kaidesini kam ına doğru bastırı-
yor Hu müzede çok sayıda heykel toplanmıştır (bkz. Resim 5i).
I alas'taki Manas Türbesinin yanma getirilmiş bir heykelde, kadehin sağ elle gö
imi . '.eviyesine kaldırıldığı, diğer elin ise karnın üzerinde sabitlcııdiğı görülüyor. Taş
Baha nın diğer heykellerden daha fazla hacim duygusu uyandıran kollan onun
m
<. OK n IRK (KÛ K - T ÛRK) s a n a i i
m uhtemelen Göktürk devrindeki eserlerin etkisiyle yapılmış daha geç dönem hey-
kellerin bir örneği olduğuna işaret ediyor. H eykelde sarı renkli kolay aşınır bir taş
kullanılmıştır.
Alm a Ata Devlet Müzesi’ndeki VI-VII. yüzyıllara ait olabilecek bazalt taştan bir
heykel sol eliyle bu kez bir kadeh değil bir kuş tutmaktadır. Buradaki kuş yırtıcı bir
kuş değildir. Yani bir av kuşuna ve avcıya işaret ettiğini zannetmiyorum. Ö zellikle
ölen kişiler için hazırlanan heykellerde bu kuşun ölenin ruhunu ifade ettiği düşünü-
lebilir. Figürün sağ eli ayaklı iri bir kadehi kem er hizasında karnına doğru bastırı-
yor. Bu tip gibi ellerden birinin silaha konulm adığı heykellerin askerlere veya yön e-
ticilere değil, toplumda yine önem li görevler üstlenen insanlara ait olduğunu düşü-
nüyorum.
D iğerlerine nazaran daha geom etrik bir biçim de yontulmuş olan söz konusu
heykelin düz göğüs kısmı taşın bu bölüm ünün tamamıyla oyulup alçaltılmasıyla
oluşturulmuştur. H eykeli sınırlayan kollar kenarlarda düz birer hat halinde dirseğe
kadar inerler.
Asya’da görülebilm ektedir. Figür bağladığı kollarının arkasında ağzı geniş bir kabı
Belli belirsiz üçgen dilim li bir başlığı olan bir kadın heykeli kim i araştırmacılara
göre bir tanrıça kim ine göre bir dişi ruh olan “U m ay” tasvirleriyle ilişkilendirilebilir.
Ancak burada muhtem elen “Um ay ana”ya benzetilerek tasvir edilen b i f kadın figürü
söz konusudur (belki bir kadın şaman). Yine Alm a Ata’daki Devlet Müzesi’nde bulu-
nan bu örnekte, zem in oyularak küremsi şekilde verilen göğüsler özellikle vurgu-
nitelemiştir.
H eykel yüzlerinde genel şema aynı olmakla beraber, ifade farklılıklarının ortaya
çıktığı görülm ektedir. Ç ok önem li bu husus özellikle U ygur resim sanatında gelişen
Kadın olarak değerlendirilebilecek figür, karm bölgesi üzerinde bir nesneyi (bel-
ki de yukarı doğru daralan uzun dikdörtgen şeklinde bir m üzik aleti) iki eli arasın-
da tutarak da diğer heykellerden ayrılır.
Ellerin kullanımı açısından bu heykele benzeyen bir eser, Alma Ata’daki M üzik
Aletleri M üzi'sı'ıuk görülebilir. İlk Göktürk devrine tarihlenen ve pembe taştan ya-
205
I KKI N D V K I U K K N A N A II
pilmiş heykelin benzer pozisyondaki ellerinde gövdesi yuvarlak, altla ve üstte dar
uçları bulunan ve muhtemelen bir m üzik aleti olan bir nesne bulunmaktadır. Taşın
belirli kısımları oyularak gövdenin m uhtelif uzuvları betimlenmiştir. Yüzü diğerleri-
Bu arada söz konusu eserde, baldırların ve ayakların taşın üzerinde ayrıca oyula-
rak belirtilmesi yine bu heykellerin menhir kökenli dikilitaşlardan veya geyikli taş-
lardan geliştiğine işaret etmektedir. Bunun hemen yanında sergilenen bir diğer hey-
kelde ise ellerden birinde benzeri biçim deki bir eşya (m üzik aleti), diğerinde ise bir
kuş tasviri bulunmaktadır (bkz. Resim 52).
Aynı müzede bulunan bir başka Göktürk heykelinde figürün iki eli arasında tut-
tuğu aletin günümüze kadar gelen Kazak m üzik aletlerinden birine benzediği tespit
Karın hizasında iki eliyle uzun kavanoza benzer bir kabı tutan siyah bazalt taştan
bir başka Göktürk heykeli, daha şematize bir yüzle karşımıza çıkıyor. Eser Taraz
Aynı gruba örnek olarak Burana ören yerindeki VI-X. yüzyıl kırm ızı kum taşın-
dan bir diğer heykeli de ele alabiliriz. Bu heykel Alm a Ata Devlet M üzesindeki ka-
dın heykelinin iki eli arasında tuttuğu dikdörtgen nesnenin aynısını tutuyor.
leceği düşünülüyor. Bunun benzeri başka heykeller olduğu gibi doğrudan doğruya
Umay olarak değerlendirilen, başında dilim li taç bulunan başka heykeller de vardır.
Kırgızistan’ın Son Köl bölgesinde bulunan heykel de buna bir örnek olarak verilebi-
lir. Umay heykellerindeki genel şemaya uyan yüz tipi ve dilim li başlık daha önce sö-
yoruz (Talaş, Manas Türbesi yanında). Bunlarda gövdenin alt kısmı tasvir edilm e-
miştir. Yani söz konusu heykel neredeyse bir büsttür. Bu son eserler balbal olarak
nitelendirilen taşlara daha yakındır.
206
G Ö KTÜRK (KO K-TÜ R K) SANATI
Resim 52, Kazakistan Alma Ata -şimdi Resim 53. Kazakistan Alma Ata -şimdi
Astana- Müzik Aletleri Müzesi’nde bulunan Atsana- Müzik Aletleri Müzesi’nde bulunan
ellerinde muhtemelen müzik aleti tutan elinde Kazakların geleneksel çalgılarından
heykeller. Göktürk devri (fotoğraf: Yaşar birini tutan taş heykel (fotoğraf: Yaşar
Çoruhlu 1998, ilk yayın Yaşar Çonthlu, Çoruhlu, ilk yayın Yaşar Çoruhlu, 2001).
2001).
(725 veya 726-732) mezar külliyelerinde görüyoruz (bkz. Çizim 50, 62, Resim 37, 42).7S
vurgulanmıştır. Kim i bağdaş kurmuş halde kimi yine ayakta betimleıımiştir. Altla-
rında kaideler vardır ve bu kaideler gövdenin oyulduğu aynı m erm er parçasından
yekpare halde yontulmuştur. Ayakta duran heykellerin başları çoğu zaman Gök-
türklerin düşmanlan tarafından -Jean Paul Roux’a göre, figürün temsil ettiği kişinin
207
I - KKI'N n i V I K 11 IKK S A N U I
vardır. Sarkıntılı kem er, silah ve çizm e de betimlenmiştir. Bazı heykellerin elleri
Kültigin külliyesindeki elinde m endil veya kumaş parçası tutan heykel -b e lk i yas
veya soyluluk işareti olarak- (bkz, Resim 37) veya uzun sopa şeklinde bir nesne -
belki bir asa veya rütbe işareti olarak- tutan bir diğer heykelde de olduğu gibi farklı
nesnelerin betim lendiği heykeller de vardır (bkz. Çizim 62 sol).
D ilim li bir börke sahip Kültigin’in başını betim leyen parçanın kazı esnasında bu-
lunan başsız gövdelerden hangisine ait olduğunu tam olarak bilem iyoruz (bkz. Re-
sim 39).76 Gövdesinden ayrılmış bu parçanın başlık kısmı darbe almıştır. Yüzü d ol-
gun yüzlü, badem gözlü şematik çehre tasvirlerine uymaktadır. Portre oldukça ger-
çekçi olup kişiliği kuvvetli bir şahsın yüz hatlarını verm ektedir. Başında Um ay tas-
virlerini hatırlatan dilim li bir başlık vardır. Bunun üzerinde diğerlerinden farklı bir
şekilde cepheden tasvir edilmiş, kanatlarını açmış, boynuzlu veya ibikli bir yırtıcı
kuş bulunmaktadır. Eski yaymlarda bunun genellikle kartal veya benzeri bir yırtıcı
kuş olduğu kabul edilm ekle birlikte, son zamanlarda “hüma” kuşu olduğuna dair
yorum lar da ortaya çıkmıştır. Tanrıça U m ay’la da ilişkilendirildiğini bildiğim iz bu
kuş burada bir simgeyi veya bir armayı sim geliyor olabilir. O zaman Kültig’in kita-
besindeki; “ Umay misali annem hatun’un kutu sayesinde kardeşim Kültigin erkeklik adını
elde etti” (Tekin 1988: 17) şeklindeki ifade de anlam kazanır. Ancak yine de bu konu-
nun, Göktürk kağan damgası meselesinde olduğu gibi daha ayrıntılı araştırılması ge-
rekir.
8 u tuş heykeli hakkında bkz Yaşar Çoruhlu, “Kûltigin’in Baş Heykelinin İkonografik Ba
kııtulan lalıliH,' MSÜ Hıf'D, ( ı, Aralık 1991, s 118- 138.
208
( . ( >K 11IKK (K l')K 11IK K) S A N A 11
59,60).
ri heykellerinde de bir eliyle silah diğeriyle kadeh tutan veya sadece bir kadeh ya da
kap tutan heykel örnekleri de çok sayıda görülebilm ektedir. M oğolistan Bayan Û lgiy
Aimak’ta bulunan Göktürk devrine ait bir taş babanın ellerinden biri parmak uçla-
rıyla bir kap tutarken, diğeriyse kem erin üzerinde betimlenmiştir. Bu heykelde ke-
merin plakaları bile gösterilmiştir. Moğolistan’ın Huduu N u r bölgesindeki M oğol ti-
pi ağırlıklı, Göktürk devrine ait bir başka heykel bir eliyle kadeh, diğeriyle silah tu-
tarken betimlenmiştir.
Yine M oğolistan’ın Bayan Û lg iy Aym ağı’nda bulunan Göktürk devrine ait başka
örnek, daha önce ilk olarak Alm a Ata Devlet Müzesi’ndeki kadın heykelinin elinde
gördüğüm üz ve bu guruba giren diğer örneklerde de belirttiğim iz şekilde elleri ara-
sında uzunca dikdörtgen bir nesne tutmaktadır.
Son olarak ele alacağımız, Altay bölgesinde bulunan Göktürk devrine ait ve kır-
m ızı taştan yapılmış bir heykel de klasik şemayı içermektedir. Bıyıklı, hafif çekik
gözlü Tü rk tipinin yer aldığı bir örnekte ellerden biri yuvarlak gövdeli, dar boyun-
lu, yayvan ağızlı ve kaideli bir kap tutarken betimlenmiştir. Başparmağı ile işaret
parmağı arasındaki kabı p oz verm ek için veya birine sunarcasına tutmaktadır. Figü-
Öte yandan Göktürk devrindeki geyikli taşlara benzer taşlar veya basitçe yuvar-
latılmış taş dikitler m ezarlık alanlarda yer almaya devam etmiştir. Yukarıda bahse-
dildiği gibi, çoğu zaman düzgünleştirilmiş veya kabaca bir insan hattı verilm iş taşla-
rın balbal olduğu kabul edilm ektedir. Kazakistan’da ve Kırgızistan’da her ne kadar
daha önce sözünü ettiğim iz türden heykeller genellikle balbal ’taşı olarak nitelendi-
rilse de, bunların ancak bir kısmı balbal kategorisine sokulabilir.
daha çok dinsel-m itolojik anlamlı nesneler olarak öne çıkarlar. Bunların bazılarını
töz olarak da kabul edebiliriz. Neticede birçoğu çok eski dönem lerdeki hayvan ata-
hayvan ana tasavvurlarına bağlanmaktadır. Tasvir edilişleri m uhtelif biçim lerde o l-
2 09
I RKI:N IM VIR T lIRK SANA11
Yalnız burada, Kültigiıı ve Bilge Kağan külliyeleri gibi bazı mimari düzenlem eler-
deki hayvan heykelleri, özellikle Kültigin külliyesinin girişinde bulunan bugün kafa-
ları kopuk olan koç heykelleri enteresan bir hususa işaret etmeleri bakımından ele
Türk toplulukları örneğin Kırgızlar da heykelleri benzeri şekillerde icra ederek G ök-
türk sanatına katkıda bulunmuşlardır. Türk olmayan topluluklar için de bunun ge-
Bu arada aynı soydan gelen Türgiş, Karluk, Uygur gibi Türk kavimlerinin heykel
sanatında da, özellikle yüz tipi açısından ve bazen de bozkır tipi giysiyi aktarması
açısından önemli etkileri oldu. Ö zellikle Uygur heykellerinde Budist tasvir yoğun
bir biçim de olsa da bazı heykellerde giyim tarzı ve özellikle yüz tipi devam etti. Bu
yüz tipi ve ikinci derecede unsurlar, minyatür ve freskolar ya da diğer türden duvar
sanatına girdi ve Osmanlı devri sonuna kadar devam etti. Günümüzde de çağdaş
Türk minyatürcülerinin eserlerinde yansımasını buluyor.
Heykellerin duruş şekilleri ve sözünü ettiğim iz kimi plastik özellikler kimi za-
man yabancı etkilere maruz kalsalar da varlıklarını sürdürdüler, lslamiyetten sonra
yet ıcn önceki Türk sanatına (G öktürk sanatı ve daha önceki dönem lere) kolaylıkla
bağlanabilmektedir. Bu arada lslamiyetten sonraki Türk sanatında, Anadolu’nun
nan geniş coğrafyada bulunan at ve özellikle koç biçim indeki mezartaşları da G ök-
türk döneminin de içinde yer aldığı İslam öncesi hayvan heykellerine dayanır.
" ( lOkiıuk heykel sanatı hakkında ayrıca bkz. Yaşar Ç o ruh lu, Göktürk Sanatında Dini Nitelik-
li Heykelin ve ta sv irler,* 95146
210
G Ö K TÜ R K (KÛ K fÜ R IO SANATI
GİYİM-KUŞAM
benzer bir şekilde tipik bozkır tipi kaftan, pantolon, çizme ve bunların içine de yün-
den bir içlik giydiklerini görürüz. Elbiseyi tamamlayan en önem li aksesuarlar ise
rütbeyi ifade eden madeni plakalı ve tokalı kemerler, bu kemerlere asılan eşyalar ve
leri iç elbise üzerine kürkten veya deriden elbiseler, dilim li taç veya başlıklar giyildi-
ğini göstermektedir. Bazen de Kültigin’in başının betim lendiği heykelde olduğu gibi
üstü dilim li keçeden börkler de kullanılmıştı. Aşat lahdindeki kom pozisyonda görü -
len başlıklarla benzerlikler ve farklılıklar gösteren başlıklar da söz konusuydu. Aşat
lahdinde ortada oturan büyük figürün İki yanında ona dönük olarak bulunan, kıs-
men profilden gösterilen kabartma figürlerde olduğu gibi dışarı doğru yönelip alın
kısmında iç bükey şekil oluşturan, başın arkasında genişleyen ve kulakları da kapa-
tan sivri uçlu bir başlık tipi de söz konusuydu. Bunlar Hun devrindeki bazı başlık
tiplerini andırıyordu.
Budist rahip Hsüan Tzang (Hüan-dzanğ) 630 yılı başlarında bugünkü Tokm ak şehri
civarında bulunan Suyab şehri yakm mdayken karşılaştığı, avlanmakta olan Göktürk
hanının (Cabgu olarak anılıyor) kıyafetini tasvir etmektedir: “Hükümdar yeşil atlas-
tan bir kaftan (cübbe) giymişti ve başı açıktı. Alnını çevreleyen ipek şeritle saçlarını
tutturmuş ve omuzlarına salmıştı. Hükümdarın hemen yakınındaki hassa süvarileri
simli ipek kaftanlar, etrafta yer alan diğer atlılar ise kürk veya keten elbiseler giymiş-
lerdi.” Yine ortaçağ kaynaklarına göre, önceki çağlarda Çin’deki kıyafet reformunda
kullanılan H un kıyafetleri gibi Tang dönem indeki Türk kıyafetleri de Çin’de bir
Türk modası yaratmıştı. Tü rk kıyafetleri Çin devlet erkânı ve halk tarafından büyük
rağbet görmüştü. Gum ilev’in bahsettiği gibi yeşil ve kahverengi renklerde, yakası
olan, soldan açılan ve belinde kuşağı bulunan giysiler Tang döneminde günlük giysi
haline geldi.78
211
ItRKIIN DRVIR ItlR K SA N A II
M ADENİ ESERLER
Göktürk dönem ine ait çok sayıda m ad en i eser örneği Göktürklere ait buluntu
yerlerinde -ö zellik le kurganlarda- ele geçmiştir.
jik araştırmalarda Göktürklerin dem iri cevheri eriterek elde ettikleri tespit edilm ek-
tedir. Ayrıca G um ilev’e göre Türkler dem iri oksit ve karbon oksitle birleştirerek
kim yevi yolla ham dem ir elde ettiler. Bugünküyle bile kalite bakımından kıyaslana-
bilecek bu dem irden kılıç, balta, bıçak, kama, ok ucu, mızrak gibi silahların yanı sı-
ra at koşum takımlarıyla ilgili parçalar, günlük kullanım eşyaları imal etmişlerdir.
muş zırhlardı. Çeşitli heykel veya kaya resimlerinde görülen bu zırhların at için kul-
lanılanı da vardı. Muhtemelen bu dönem lerde gelişme gösteren maden işleme sanatı
ve zırhlar İslamiyet sonrası Türk toplulukları vasıtasıyla Osmanlı’ya kadar ulaşmış-
tır. Gum ilev’in tarifine göre zırh, metal bir plaka olarak yakası yukarıda çeneye ka-
dar, paçası aşağıda bacağın yarısına kadar uzanan ve bacağın kıvrılabilmesi için sağ
tarafta bir tokası olan bir giysinin üzerine giyilirdi. Belden ince bir kemerle bağlanan
zırh diz kapağına kadar uzanan kısa kollu bir savunma aracı olarak tasarlanmıştır.
Zaman içinde bu zırhların daha hafifleri de imal edilmiştir. Bunun dışında diz ka-
paklarına kadar uzanan yumuşak siyah çizm e ve pars derisinden yapılmış bir bol
pantolon da giyiyorlardı.80
Madeni eserler genellikle hayvan şekillidir veya hayvan üslubuna uygun süsle-
melerle bezenmiştir. Aynı durum daha sade örnekleri bulunan silahlar için de ge-
çerlidir. Kurganlarda iki tarafı veya tek tarafı kesen, hayvan dekorlu veya hayvan
kabzalı kılıçlar, ok uçları gibi silahlar bulunmuştur. Öte yandan alışılmış örnekler
olan at koşum takımları ve bunlara ait parçalardan da çok sayıda ele geçirilmiştir.
1\1
G Ö K T ÜRK (KÛK - T ÜRK) SA NATI
Göktürk devri keramik sanatı82 bugüne kadar üzerinde bütün halinde çalışılmış
bir konu değildir. Bu nedenle bu hususta değerlendirm eler yapmak birtakım zo r-
2 13
I KKIrN D EV R T ÜRK SA NA TI
535’te kurulduğu kabul edilen Göktürk D evleti ancak 552 yılında bağlı oldukları
Juan-Juan Devletini ortadan kaldırdıktan sonra, Ûtüken m erkezli bağımsız bir dev-
let olarak ortaya çıktı. Daha Mu-kan (553-572) ve İstemi (552-576) zamanında Türk
kağanlığı Baykal bölgesinden Fergana’ya kadar uzanan alan içinde hâkim duruma
geçmişti. Sasanilerle yapılan anlaşma neticesinde Akhun Devleti yıkılınca (557), Cey-
hun’a (Am uderya) kadar uzanan bölge ve Batı Türkistan’ın güney bölgeleri Gök-
türklerin topraklarına katıldı. 567 yılma kadar İran’la iyi olan ilişkileri bozuldu. Bu
esnada Göktürkler Aral-Hazar bölgesinin kuzeyine doğru ilerliyorlardı ve çok geç-
m eden Bizans’la ilişki kurdular. 571 yılında Bizanslılar ile Sasaniler arasında savaşlar
başladığı zaman Göktürkler Azerbaycan’a ulaşmıştı. 582 yılından sonra ülke Doğu ve
Batı olmak üzere iki farklı kağanlığa bölündü. Doğu Kağanlığı 588’de sona erdi. Batı
Kağanlığıysa 582-658 yılları arasında varlığını sürdürdü. 630-680 yıllan arasındaki boş-
luk dönem inden sonra, Göktürk Kağanlığı tekrar kuruldu. Söz konusu son Göktürk
Devletinin siyasi hâkimiyeti ise 745 yılına kadar sürdü.83
214
G Ö K T ÜRK (K O K - T ÜRK) SANAT I
Bu arada konum uzla ilgili olarak, O rhun bölgesindeki Koşo Tsaydam’da bulu-
nan m ezar külliyelerinden çıkarılan bazı buluntuları da ele alabiliriz.
Kültigin Mezar külliyesinde (732) karşımıza çıkan ilk buluntular olarak pişmiş
topraktan yapılmış ve bütün külliye alanını kaplayan zem in karolarını belirtebiliriz.
Bunlar bir kenarı 33 cm olan levhalardı. Ayrıca burada yine topraktan yapılmış su
borularına da (künk) rastlanmıştır. Burada sanatsal açıdan asıl önem li olan şey külli-
yenin bark denilen bölüm ünün duvarlarında asılı olduğu varsayılan pişmiş toprak-
tan maskelerdir. Bunlar Çin sanatında görülen T ’ao-t’ieh maskelerinin benzerleridir
ve kötü ruhlardan korunma amacıyla kullanılmaktadırlar. Diğer önem li buluntular
ise kıvrık çatılı -kaplum bağa tarzı da d en ilen - barkın çatı kirem itleridir. Bunlar rulo
şeklinde kirem itler olup antefiks denilen kısımları kabartma süslüdür. Yapılan kazı-
84 B, Ûgel, lslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s.
138, Burada bu kurganların isimleri Radloffa dayanılarak Çargalanta, Tareytm-Gol, Nain-
de-Sume ve Ihe-Alık olarak veriliyor.
85 E. Esin, “Selçuklulardan Önceki, Proto-Türk Ve Türk Keramik Sanatına Dair,” Sanat Tari-
hi Yıllığı. ıx \ 119/9 1980), İstanbul 198i, s. m .
86 Bu konuda \ ......'simler için bkz. O. F, Senkaya-C. Alyılmaz-T. Baıtulga, Mogolis-
tatı'dukı luılı Anılhıtı h o jesi Albümü, Ankara 2001, Resim 69.
I I sın. Ishıtııhrıiı 111 m İ 1 htıi Asvu lıırk Kesim Sanatı, s, 116 117
215
1RKI'N DI'VIR II IRK SAN A II
2000 yılında Bilgekagan külliyesinde (735), Türk-M oğol ekibi tatafından yapılan
kazılarda da bazı keramik parçaları bulunmuştur. Koyu hamurlu bu keramik parça-
larında kazıma tekniğiyle işlenmiş basit geom etrik süslemeler dikkati çekmektedir.
antefiks örneğinde de çerçeve halindeki inci dizisinin oluşturduğu rozetin içinde iş-
lenmiş bu devrin tarzına uygun bir çiçek -m uhtem elen lotu s- kabartması vardır.
Bu arada Göktürk dönem inde Yenisey bölgesinde yaşayan Kırgızların yaptığı ke-
ramiklere ilişkin kısmi bir bilgiye sahibiz. VI-VII1. yüzyıllara ait kurganlardan çıkarıl-
mış Uybat N eh ri’nde bulunan K ırgız keram iklerinde Hun etkisi görülüyordu. G ök-
türk çağındaki K ırgız vazolarının süslemeleri daha çok çizgilerden oluşuyordu.90 VI-
X. yüzyıllar arası bir dönem e tarihlendirilebilecek kim i vazoda bu süslemelerin ka-
bın karın ile boyun kısımları arasında kalan bölüm de bulunduğu görülüyor. Kaplar-
daki süslemeler paralel çizgilerden oluşan demetlerin düz bordürler içine yerleştiril-
mesi veya bunlarla boynuz şekli ya da zigzaglar oluşturulması yöntem leriyle gerçek-
Kazakistan’da (bkz. Ç izim 63’teki muhtelif eserler) birer Göktürk eseri olarak ni-
telendirebileceğimiz çeşitli keramik eserlerin ele geçtiği birçok yer söz konusudur.
Ancak bu bölgedeki bazı m erkezler ve örneklerden bahsetmeden önce, Türkistan
(O rta Asya) bölgesinde Göktürk devrinden veya Göktürk keramik sanatının bazı ge-
nel özelliklerinden söz etmek yerinde olacaktır.
Çeşitli kaynaklardan çıkan sonuçlar Kazakistan’ın özellikle VI. yüzyılın ikinci ya-
** Hıı konuda yayımlanan resim için bkz. O. F. Sertkaya-C. Alyılmaz-T. Battulga, Moğolis-
tan'daki Türk Anıtları Projesi Albümü, Ankara 2001, Resim 114.
,'1 I Nowgorodowa, Alte Kunst der Mongolei, Leipzig, 1980, s. 244
111 11 Ûgel, Islamiyetten Once Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s.
218
" ll.ı. ı örnekler İçin lıkz, V Ya Bııtanayev-Yu. S. Hııdyakov, Istoriva Ycniseysfeifi Kirgızov,
Alı.ıl m :m ı. Kesim >> 10
2 16
G Ö K n IRK (K O K - 1URK) S A N A I1
daha sonra Suyab yani Kırgızistan (Ç u y Nehri bölgesi) Göktürklerin m erkezi oldu.
Söz konusu bölgeler İpek Y olu ’nun kontrol edilm esini sağlayan çok önem li toprak-
lardı.92 Bu bölgelerde Göktürk idaresi altında diğer Tü rk toplulukları ve Soğdaklar
yaşıyordu 93
Kırgızistan’ın Önemli kültür bölgelerinden Çuy havalisi VI. yüzyılın ikinci yarı-
sından sonra Göktürk toprağı olmuştu. 568 yılında Türk elçi heyetine karşılık, G ök-
türk ülkesine gelen, Zenıarh başkanlığındaki Bizans heyeti Çuy bölgesindeki Ak-
tağ’da ağırlanmıştı.95 Diğer önem li bölge olan Issık Göl ve çevresi yine aynı zaman-
larda Büyük Türk Kağanlığının Batı bölüm ünün idaresi altına girmişti. Kağanlığın
Bu arada çok önem li bir bölgenin ismini burada belirtm em iz gerekmektedir. Bu-
rası günümüzde de önem li rol oynayan Fergana’dır. Bu yer bugün kısmen Özbekis-
tan kısmen de Kırgızistan ve Tacikistan içinde kalan, gerek keramik gerekse diğer
1 1/
I KKIiN DI VIR T URK SA N ATI
sanat dallan açısından önem li bir yerdir. Özbekistan’da eski Semerkant (Afrasiyab),
Buhara ve bu çevredeki bazı şehirler ile Tacikistan’daki Pencikent bölgesi sanat tari-
hi ve keramikler açısından Göktürklerin yanı sıra onların içinden çıkan sülaleler ve
bölgesel yöneticiler için de önem liydi. Ancak Özbekistan ve daha batıdaki bölgelerin
nüfus yapısı biraz daha karışıktı ve tabi ki bu durum sanat tarihi bakımından önem -
li bir sorun teşkil etm ekteydi.98
olduğu bölgeler (d oğu kanadım bir tarafa bırakırsak) Kazakistan ve Kırgızistan böl-
sanatı” isminin doğrudan doğruya kullanılmasının doğru olup olm adığı tartışılabilir.
Şim dilik ihtiyaten “Göktürk devri keramik sanatı” ifadesinin kullanılması daha d oğ-
ru olacakmış gibi görünüyor. Bu son ifadenin taraftarı olanlar, Göktürk idaresi al-
Soğdların keramik sanatı gibi birtakım alanlarda daha büyük rolü olduğunu savu-
nurlar. Ancak ben bu görüşe katılmıyorum. Bernştam gibi daha tedbirli araştırmacı-
lar ise her iki grubu birleştirerek durumu şüpheli görünen keramik gruplarına
“Tü rk (G öktürk)-Soğd keram ikleri” dem eyi tercih etmektedir. Üstelik aynı araştır-
macı doğrudan doğruya Tü rk —yani Göktürk— keramiği ifadesini de kullanmıştır.
ğillerdir. Bir Türk keramik ustası ile bir Soğd ustasının yaptığı keram iğin birbirine
benzemesi bu açıdan doğaldır, çünkü aynı dönem ve şartların ürünüdürler. Eğer bu
Soğd keramiği ifadesini değil, Göktürk keramiği veya en azından Göktürk devri ke-
ramiği ifadelerini kullanmak gerekir.
2 18
G Ö K T ÜRK (K i l K 11IRK SA N A 11
sanatta, özel olarak ise keram ik alanında eskisinden farklı bir anlayışın ortaya çıktı-
ğını ifade etmektedirler. Ö te yandan Göktürk devrinde gelişen keramik sanatının
maden sanatını örnek alması etmesi ilginç bir özelliktir. H em en hem en bütün araş-
bunlardan ikinci grupta yer almaya daha çok eğilim liyim . Çünkü tarihi bilgiler İç ve
Orta Asya’da yaşayan Göktürklerin başlangıçta Juan-Juanlara bağlı olarak, onların
hası genel olarak maden ve özel olarak dem ir Türk topluluklarında kutsal sayılmak-
tadır. Bu durumda ikinci görüş biraz daha ağır basıyor gibi görünüyor.
Keram ik eserler gündelik kaplar (kadeh, çanak, kandil, testi, pişirme kabı, vazo
vb ) ve dinsel kaplar olarak ikiye ayrılabilir. İlk gruptaki örneklerde, doğal olarak
halkın ve yöneticilerin kullandığı kaplar arasında nitelik larkı vardır. Sözü edilen
her iki gruba da dahil olm ak üzere figürlü kaplar ve terrakota figürinler kendi içle-
rinde ayrı birer gurup teşkil ediyor. Bazen üzerinde kabartma veya yapıştırma figür-
lerin yer aldığı, bitkisel veya geom etrik süslemelere sahip özel bir gurup da naaşla-
rın saklandığı keram ik mahfazalar olan, D oğu dillerinde Ndvs Batı dillerinde Ossu-
ary dem len kaplardır.100 (Ç izim 63, 20-24) Bütün bunlar dışında G öktürk devrinde
mimari eserlerde kullanılan terrakota parçalarını da ayrı bir gurup olarak zikredebi-
liriz.
Kapların genelde çok çeşitli biçim lere sahip olduğu görülm ektedir. Arm udi g ö v -
delilerin yanı sıra yuvarlak gövdeli kaplara da -testi, küp veya amfora tipi kaplar-
rastlarız. Kim i testilerin veya kapların ağızları gaga biçim indedir. Bunlar kaz veya
ördek gagasına benzetilir (kaz eski Türklerde önem li simgesel anlamlar yüklenen
hayvanlardan biridir). Ağızları gaga biçim inde olmayan kapların bazılarında em zik
denilen bir kısım da vardır. Kim i kaplarda bir, kim ilerinde iki kulp görülürken bir
100 E. Esin, kem ikleri etlerind en sıyırıp nâvs içind e saklam a geleneğinin T ü rklerin hanlılarla
karışiıgı bölgelerde vc K engeres (T ü rk ) boyundan beyler için rivayet edildiğini söylem ek-
tedir. I- lisin. T .ııah iy i Yetiştiren K engeres T ü rk M uhitinin K ültür ve Sanatı," İTE, c. Vl/3-
4. İsta n b u l wh>, km
; i' >
ERKEN DEVİR TÜRK SANATI
bölümünde, özellikle bodur gövdelilerde hiç kulp yoktur. Sivri dipli, geniş ağızlı,
şişkin gövdeli, zig zag çizgili veya tırnak m otifli kapların yanı sıra, bütün İç ve Orta
Asya’da çok eski çağlardan itibaren çeşitli kültürlerde görülen keramiklere benzeyen
örnekler de vardır.
Göktürklere atfedilen kim i toprak eserler Göktürklere ait olduğu bilinen taş ba-
ba heykellerin ellerinde bulunan kaplara benzem ektedir. Ancak taş heykellerdeki
Keram iklerin el yapımı, kalın çeperli koyu hamurlu kaba örneklerine rastlandığı
gibi, çarkta yapılmış, astarlı, perdahlanmış veya mikayla kaplanmış —mika metalik
parlaklık verd iği için tercih ediliyordu—ince çeperli ve iyi hamurlu örnekleri de var-
d ır.101 Astar olarak daha çok kırm ızı engobe -a z oranda da siyah astar- kullamlmış-
101 C. Balım, İç Asya Göktürk devri mezarlarına konulan keramiklerin elle yapılmış kaba ma-
teryalli, kalın çeperli, alçak veya biraz yüksek, çoğunlukla ağ şeklinde çizgili buluntular
olduğunu belirtmektedir. Bunun belki mezarlar için büyük oranda doğruluğu kabul edi-
lebilir, ancak genel anlamda hatalı b ir düşünce olduğunu savunuyum.’ C Balını, “Vl-
V lll Yüzyıllarda İç Asya ve O rta Asya'daki T ü rk Tipi Arl«olo|! A ıııılan İKA /)» İ mci
lİM n 'r Aınuıfiun, Yıl x.\iv/l, Aııkata 19*6, ■, ¡o
220
GÖKTÜRK (KÖK-TÛRK) SANATI
tır. Süsleme tekniği olarak da kabartma, oyma, yapıştırma, baskı, damgalama ve ka-
zıma gibi teknikler kullanılmıştır.102 Göktürk devrinde “sır” kullanılıp kullanılmadı-
ğı tartışılmaktadır. Bazı araştırmacılar kim i kap parçalarına dayanarak sırın ilk kez
bu devirde kullanıldığını, bazıları ise daha geç dönem de ortaya çıktığını iddia et-
mektedir. Bu nedenle bazı sırlı kaplar Göktürk devrine atfedilm işim
ni de bu gruba sokabiliriz. Yaygın olan bitkisel karakterli süslemelerde ise daha çok
dallar, yapraklar, özellikle lotus (nilüfer) tem elli çiçek tasvirleri ve rozet çiçekler g ö -
rülebilir.
Dinsel nitelikli figürler daha çok nâvslarda görülür. Bunun dışında terrakota fi-
gürinlerinin içerikleri pek belirgin değildir. İnsan heykelciklerinden başka balık ve
zistan’da karşımıza çıkan sakallı, bıyıklı veya sakalı bıyığı olmayan Orta Asya tipleri-
ni andırır. Yüz karakteri M on goloid-T ü rk veya A vrupalı tipe daha yakın örneklere
işaret eder. Bütün bu yüzler bulundukları kültür çevresine göre şekillenmişlerdir.
Terrakota türü heykelciklerin bir kısmı Göktürklerin taş baba denilen heykellerini
hatırlatırlar.
Şimdi biraz da tek tek bölgeler ve örnekler üzerinde duralım. Kuzey bölgelerin-
den daha önce bahsetmiş olduğumuzdan burada Orta Asya yani Türkistan bölgesini
ele alacağız.
Otrar kenti ortaçağda farklı sosyal tabakaların yaşadığı, “çeyrek” denilen ve her
birinde 6-15 adet evin bulunduğu bölüm lerin bir araya gelmesinden oluşmuştu. Şeh
rin doğu kısmında bulunan çeyreklerden b iri keramik yapımcılarına aitti. Burada
yapıştırma kulplu kadehlerin ile ağız kenarları dalgalı ve hatlı kadehlerin de arala-
rında bulunduğu bu yeni kaplar diğer yeni keram iklerle birlikte -e rk e n örnekleri de
olmakla b eraber- özellikle VII. yüzyılın ikinci yarısında ve VIII. yüzyılda yaygınlaş
102 Fi. Esin, “Farabiyi Y etiştiren K engeres T ü rk M uhitinin K ültür ve San atı," İTE, c. VI/3-4, k
102
s la n b u l 1976, s.
101 Y I Huryakov 1 M H.ıyp.ıkov K II lashbaeva-Y, Yakubov, The Cifies and Roulıs of Ihı
ü rn ıt Silk Umul <ı)n ( in lin i Ulu/><xumı rıts), s 110.
J) I
I KKI - N D V K 11 KK S A N A II
rrnş, Karluk ve Karalıanlı devrine geçiş esnasında ana karakter haline gelmiştir (bkz.
Çizim 63,1-3).
biçim inde ag süslemeleri, yarım oval veya tam oval nitelikli süslemelerin oluşturdu-
ğu diziler görülür ki yukarıda adları geçen araştırmacılara göre, bunlar bozkır kabi-
lelerinin çanak çöm leklerinin karakteristik özellikleridir. Otrar bölgesi kaplarının
dış kısmı açık veya koyu kırm ızı, bazen de siyah astarla (engobe) kaplıdır. Kulplar
zaman zaman zoom orfik ayrıntılara sahiptir. Kimi Otrar örnekleri ise perdahlı ve
madeni kaplara benzer şekilde ancak süslemesiz olarak yapılmıştır.
aynı yerden çıkarılan zoom orfik kulplu VI-VII. yüzyılın ilk yarısına ait, yukarıda adı
geçen araştırmacılar tarafından sır altında kırm ızı engobeli olduğu varsayılan -b iz e
göre perdahlı veya cila lı- bir testi, kırm ızı astarlı, çizgi süslemeli, dişli kulplu, VII-IX.
yüzyıllara ait kadehler, Kostobe şehrinin güneyinden çıkarılan VI yüzyıl ila VII. yü z-
yılın ilk yarısına ait cilalı, koyu kırm ızı astarlı, yüzük biçiminde tutamağı olan bir
kadeh, Otrar’dan çıkarılan kırmızı astarlı, damgalı, VII. yüzyılın ikinci yarısı ile IX.
yüzyılın ilk yarısına ait bir testi ve Otrar havzasından çıkarılan, boyalı mikayla kaplı
VII. yüzyılın ikinci yarısı ile VIII. yüzyıl arası dönem e ait bir testi örnek olarak verile-
bilir.104
yerde stratigrafik tabakalardan birini VI-VII. yüzyıllar teşkil eder ki, bu Göktürk dev-
rine tekabül eder. Bahsedilen Göktürk dönem i tabakasından keram ik kalıntıları çı-
karılmıştır. Kok-M ardan yerleşmesindeki mezarlardan da siyah ve kırm ızı renkli,
104 Oırar bölgesi için sözü edilen eserler hakkında bkz. K. Baipakov-I İ t ıkovıch, Orta Ga-
sırı/ugı Olum Keramikası İKeramika Srednevekovogo Otrar.ı; ( c m iiiii ol Medıeval Otrar),
Alnın Atıı 1990, s j ı -32. Kesim «2-46 ve 54
222
G Ö K T ÜRK (K O K T ÜRK) SA N A TI
den bir diğeri ise Mardan-Kuik’tir (K on ır-T ob e). Bir şehir olarak takdim edilen bu
yerde, bazı keramikler VII-IX, yüzyıllar arası bir dönem e yani Göktürk devri ve he-
men sonrasına tarihlenmektedir. Nispeten geç Göktürk devri keram ikleri söz konu-
sudur. Bu keramikler Orhun yazıtlarında Kengeres olarak anılan Tü rk boylarına ait
olabilirler.105
Göktürk devrine ait örneklere Güney Kazakistan’da İpek Yolu üzerinde bulunan
çok ünlü şehirlerden Taraz’da da rastlamaktayız (bkz. Çizim 60, 13, 19-21). Geç G ök-
türk devrine ait bir keramik olarak değerlendirilebilecek ördek biçim li bir kap (VII-
V1H. yüzyıllar), antropom orfik figürlü veya figürsüz nâvslar buradan çıkarılan bu-
luntulara örnek olarak verilebilir.106 Bernştam VI-VIII yüzyıllara ait Taraz işi kera-
miklerin daha çok Soğd tarzında olduğunu belirtmektedir. Bu grup genellikle süra-
hi biçim indeki ince boyunlu kaplarla tanınır. Daha az olmakla birlikte kase tipinde-
ki kaplar da görülürler. İri taneli ama iyi yoğurulmuş hamurdan yapılan kapların fı-
rınlama işlemi ise iyi yapılmamıştır. Kabartmalı kaplarda işleme, asimetrik bir şekil-
rir. Taraz’m ikinci kültür tabakası üzerinde yapılan kazılarda bulunan keramiklerde
mühre benzer yuvarlak süslemeler vardır. Ayrıca m eandr ve güneş sem bolizm iyle il-
Keram ik başlığına dahil edilebilecek, Taraz’dan çıkarılan bir grup önem li tuğla
veya kerpiç yapılarda bina süsü olarak kullanılan pişmiş toprak parçalarıdır. Lotuslu
madalyonlar, üçgen parçalar, güneş simgeleri, yapraklı çiçekler ve hatta üzüm tane-
105 Bu keramikler üzerine ayrıntılı bilgi için bkz. K. M. Baypakov-A, N. Poduşkin, Pam yatnikl
Z cm ledelçesko-S kotovodçeskoy Kııltun Yujnogo K a zah stan a, Alma Ata 1989, s. 56-60, 70-78, no
123,
106 K. Baypalüiv-K Nasırov, Po Velikomu Şelkovomu Putu [Aîong thc Great Silk Roadl, Alma Ala
1991, Resim u, ı/, 156 157.
107 A. N U n ......... , I J->.inin«' 1 1 ııdı Po Arheologii i İslotii Kırgızov i Kır^ızslcmcı, s. 10 S- 109 .
2 23
LKKI N D EV R T ÜRK SANATI
m erkezleri arasında Alatav bölgesi keram ik grubu içinde yer alan Talgar ve Kulan
keram ik m erkezlerinin isim leri anılabilir (bkz. Ç izim 63,23,25-27). Bir kısmı antropo-
m orfik özellikler taşıyan çeşitli tipte keram ikler bazı araştırmacılar tarafından Soğd-
Karluk geleneği içinde görülse de biz en azından bunu Bemştam’ın da belirttiği gibi
Türk (G öktürk)-S oğd geleneği içinde ele alma eğilim indeyiz. VIII. yüzyıldan sonraki
keram iklerde Karluk geleneğini aramak ise doğru bir girişim olacaktır.'09 Kazakis-
m ik sanatıyla bir bütünlük teşkil eder. Bu ülkede özellikle Çuy Bölgesi keramikleri
ön plana çıkar. Bununla birlikte Göktürk kurganlarında ve Göktürk devrinde inşa
edilmiş ya da kullanılmış ordu-kent tipi (kale tip i) şehirlerde, bu devre ait çok sayı-
da keramik kap veya kap parçası bulunmuştur. Kırgızistan’da özellikle Karoy kur-
ganları, Oy-Bulak kurganları, Kırçin kurganları, Cargelan kurganları, 10. Alamışık
kurganı gibi kurganlar ile Çumgal Kalesi, Ketmen Tübe ve Manakeldi kale-şehir11
Çuy eyaletinde bulunan Sukuluk kentinden çıkarılan antropom orfik bir terrako-
ta kap dikkat çekici bir örnektir (bkz. Resim 55). Kabın yüksekliği 19, 5 cm, boyun
kısmının çapı 7, 5 cm, genişliği 13,5 cm ’dir. Sakallı bir erkek figürünün başında üç-
gen bezekli bir diadem bulunmaktadır. Sırsız bir kap olan bu örnekte burun, ağız,
224
G Ö K T ÜRK (K Ö K - TÜRK) SA N A TI
12/ 6).112
Sukuluk'tan çıkarılan, aynı yüzyıllara ait üç ayaklı bir kap kabartma hayvan baş-
larıyla süslenmiştir. Bir kandil olarak nitelendirilen bu kabın üst kısmı üç ayağa yer-
leştirilmiş b ir çanak şeklindedir. Yüksekliği 14, 5 cm ’dir. Gövdesi derin çizgilidir.
Eser Kırgızistan Tarih M üzesi’nde bulunmakta olup envanter no. 12/ı’de kayıtlıdır.
1,2 P am yatn iki Kulturı i İsfeusstva Kirgizii D revnost i S red n ev ekovy e, Leningrad 1983, s. 56-57,
I:igür 229; Ayrıca bu müzede ve bir vakıfta bulunan aşağıda ele alacağımız örnekler için
bkz. aynı katalogun, s. 56-60 ve Resim 230-232, 234, 236. Burada zikredilen antropomorfik
örnek için bl l'ıpnnt 70, bu kap için bkz. tzob raziteln oy e Iskusstvo K ırgtzstana, Bıskek
1987, s ?/. Hestm 1« .1
111 Aytıı k;ıp İçin bl’ I nl'in ■ıtrlııove M j u s s vo Ku>’,ı.’$t«nıi, s 7i, Kesitti ut b
225
ERKEN D EV R T ÜRK SA N A TI
elde edilmiştir. Bunlar arasında en tanınmış eserlerden biri de oval bir şekli olan,
topraktan yapılmış bir insan kalıntısı kabıdır (bkz. Ç izim 63,22-24). Kabın alt kısmın-
da saçları topuz yapılmış, ellerini çapraz bir biçim de göğsünde birleştinniş, toparlak
yüzlü iki insan figürü ve iki rozet bulunmaktadır. Bunların arasında ve birinin iki
tarafında inci dizisi çizgi süslemeli bir daire içine alınmış yıldız veya çiçek şeklinde
rozetler (m adalyon) yer almaktadır. Üst kısımdaki kapak bölümünde altta zigzag ve
üstte ise iç içe geçmiş üçgenlerden oluşan basit baskı ve çizgilerle bezenmiş kabın
kapağının tepesinde küçük bir insan başı figürü görülm ektedir. Kabın ölçüleri
türk idaresiyle beraber önceki çağlardan gelen teknik, biçim ve süslemeler yeni an-
layışla birleşerek eskisinden farklı bir keram ik sanatı oluşturdu.115 Bu üslup Türk,
İran ve Soğd özelliklerini bir araya getiren karma bir üsluptur.
ünlü Mugkale’de G öklürkler adına hüküm süren Divastiç isim li bir yönetici yaşıyor-
du.116 Söz konusu şehir buluntularında basık ve çoğu zaman sim etrik iki kulplu ça-
naklar veya kaselerin yanı sıra kulplu, uzun boyunlu testilere de rastlanmıştır. Kap-
ların bazılarının kulpları çıkıntılıdır. Kulplar yine yatay veya dikey olm ak üzere iki
türdür. Söz konusu kaplar daha çok tırnak veya çizgi m otifleriyle süslüdür. Bunlar
Göktürk ve Karluk dönem lerinden önce görülen keramiklerle paralellik gösterirler.
114 S, P, Nesterov, “The Old Turks in the Central Asia and Southem Siberia,” s. 6, 9; tzobrazi-
telnoye Iskusstvo Kırgızstana, s. 70, Resim 37 a.
" ' (ı l’ugaçeııkova-A. Khakimov, The Art of Central Asia, Leningrad Aurora Art Publishers,
Finlandiya 19S8, s. 153 - 154 .
So.-n edilen Sogd Meliki Vİli yüzyılın ilk yarısında ya-.ınır.. laıhaıı unvanıyla Göktürk -
letin adına Semerkand, Peııcikent ve l eıgana'yı yönetilir,,m \ İnan "t >ıia Asya'da Mııfc
kale I l.ılıIyatımla Bulunan Vesikalın, Softdiyskiy Sburınl' I >ııine.ı ı<l. !■» 11 1 ■1 salı., Muhil
leleı ve İncelemeler, t II. Ankara İMİ, 140
226
G Ö K T ÜRK (K Ö K - T ÛRK) SA N A TI
Ayrıca Vl-VIII. yüzyılları arası dönem e ait Şaş ve Semireçe (Yedi Su) keram igiyle de
benzerlikler taşırlar.1 7
bu bölgelerdeki Türk tipine uymaktadır. Hatta bu figürü Hunlara ait N o ın Ula kur-
ganlarından çıkarılan yün işleme örtü üzerindeki Hun portresiyle bile kıyaslayabili-
riz. Kabartma tekniğiyle işlenmiş yüzün ayrıntıları ise dem ir keskiyle oyulmuştur.
Eserin üzeri mika kaplıdır.
Bir diğer ilginç örnek m urgo ba denilen su kabıdır (V1I-V1I1. yüzyıllar). Bugün
Taşkent’teki Ö zbek Sanat Müzesi’nde bulunmaktadır. Boynun bulunması gereken
yerde bir tutamak vardır. Bunun bir tarafında kabın boynu ve ağzın diğer tarafında
lüle kısmı vardır. Kırm ızı ve siyah basit geom etrik dekorlu ve kırm ızı astarlı kera-
m ik cilalıdır.118
Orta Asya küçük boyutlu heykelciliğinin bir örneği olarak ele alınabilecek terra-
kota nâvslar Özbekistan bölgesinde çok yaygındır. Ancak yine de en yoğun oldukla-
Kabın bütün cephelerinde yüksek kabartmalar halinde ölülerle ilgili bir kom pozis-
yonun çeşitlemelerine rastlanır.
VI-V1I. yüzyıllara ait bir örnek günümüzde Taşkent’teki Hamza Sanat Tarihi Ens-
titüsü'nde saklanmaktadır. Ana cephedeki kabartmada bir çocuk, bir adam ve bir
kadın kem erli sütunlar arasında betimlenmiştir. Figürlerin elinde asa, anahtar, yılan
gibi cenaze törenleriyle ilgili kim i nesneler vardır. Buradaki erkeğin bir rahip, kadı-
nın ise dinsel törenleri yürütm ekle görevli biri olduğu iddia ediliyor.119
117 A. N. Bernştam, Izbrannıe Trudı Po Arheologii i lstorii Kırgtzov i Kırgızstana, c. II, Bişkek
1998, s. 120, Resim 8-9; B. Ûgel, Islamiyetterı ö n ce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve
Buluntularına Göre, s. 180-181
Söz konusu iki örnek için bkz. G. Pugaçenkova-A. Khakimov, The Art of Central Asia, Re-
sim 140-141.
Navslar hakkında verilen bilgi ve örnek için bkz. G. Pugaçenkova-A. Khakimov, a.g.e., s
131, Resim 124. B. Ögel dört köşeli navsların Sogdlara, köşeleri yuvarlatılmış olanların ise
Ttirklere ait olduğunu ima etse de bu hususta net bir ayrım yapmanın doğru olduğunu
sanmıyoruz I! Ögel, Islamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntuları
ııa Gı)re, s 191 i1);, u-mıkola nâvslar hakkında ayrıca bkz. V. S. Minasyants, “Ossııarii Taş-
keııla i TavI*' uı l uy ı >IiI,imi, Isioıiya Kompleklovaniya Kollektsii, lx Ikonografiya i Simvo-
lık.ı," KiiIİkmi 'M n lıiı m \ nıinlrn k-nbuızıtrlnove I l’rlkladnoe hkuastvo, faşken! 1990, s ;ı us
227
I RKI N I 'I VIK 11'KK SA NA 11
120 J. Kalter ve M. Pavaloi, Heirs to the Silk Road Uzbekistan, Londra 1997, Resim 50.
228
ESKİ U Y G U R S A N A T I
U ygur sanatı Türk sanat tarihinde özgün bir konuma sahiptir. Çünkü yarı yerle-
şik yaşam tarzının varlığını sürdürmesine rağmen bu devrede egem en olan yerleşik
yaşam tarzı sanatımızda devrim sayılabilecek gelişmeleri de beraberinde getirmiştir.
Böylece Türk sanatı ilk kez yerleşik bir sanat olma niteliğini kazanmıştır. Bu devirde
geliştirilen sanat ve m imarlık unsurları lslamiyetten sonraki Türk sanatına büyük et-
kilerde bulunmuştur.
745 yılında, Ötüken ve çevresinde devlet kuran Uygurlar Göktürklerin siyasi hâ-
kimiyetine son vermişlerdi. Uygurların Turfan bölgesini fethetmeleri ise VIII. yü zyı-
lın ortalarında gerçekleşmişti. Ancak 840 yılında Kırgızlar tarafından yenilgiye uğra-
tıldıklarında, devletlerinin ağırlık noktası değişti; Asya’nın m uhtelif bölgelerine göç
etmek zorunda kaldılar. Bu yenilgiden sonra, Uygurların bir kolu 847’de Kansu’ya
yerleşmiş ve 911 yılında bağımsızlıklarını kazanmış, diğer bir kol ise 856’da Doğu
Türkistan’daki Turfan bölgesine gelerek burada bir devlet kurmuştu (bkz. Harita
10).
Uygurlar ve Uygur devri üzerine bilgi veren çalışmaları temel olarak dört grup
halinde ele almak mümkündür: ilki kazılar ve araştırmalar neticesinde ele geçen es-
ki U ygur Türkçesi veya başka dillerde yazılmış U ygur yazmaları ve belgeleri, Uygur-
lara ait yazılı taşlar veya eserler, Çin hanedanlık yıllıkları ve nihayet U ygur ülkele-
rinden geçen gezginlerin aktardığı çeşitli bilgiler.
Bugüne kadar ancak bir kısmı ayrıntılı olarak incelenebilmiş U ygur yazmaları ve
belgeleri daha çok filolojik bakımdan ele alınmıştır. Oysa bunlar estetik açıdan —hat
sanatı- veya kimi yazmalardaki resimler üzerinden ele alınmalıydı. Bu bakımdan
daha önem li olan minyatürler çalışma konusu olm uştur.1 Oysa belirttiğim iz gibi
bunların dışında yazmalarda ve belgelerde sanat tarihi açısından ilgilenilm esi gere-
ken pek çok malzeme vardır.
229
7 «)
I - KKI'N I >1 \ IK 11IKK SA N A! I
lar hakkında bilgi verm ez. Bunların daha erken örnekleri Huni arı v e Göktürkleri il-
gilendirdiği gibi, kim i örnekleri de sözü edilen Türk topluluklarının idaresi altında
yaşayan toplulukları ve zaman zaman bu bölgeleri istila eden ve buralarda hakimiyet
kuran Çinlileri de ilgilendirir; ancak şu ana kadar yapılan araştırmalarda genelde
Türk toplulukları ikinci planda bırakılmış, ağırlıklı olarak daha çok Çinli, Iranlı,
leşebilir.
Prjevalskiy ‘nin 1875-1890 yılla n arasında gerçekleştirdiği çalışm alar,3 eski Koço şeh-
rinin kalıntılarını ilk ziyaret eden kişi olan Rus botanikçi Albert Regel’in açıklamala-
rı, İsveçli coğrafyacı ve gezgin Sven H edin’in 1855’te başladığı geziler4 ilk önem li fa-
aliyetleri oluşturur.
Bu arada daha bilim sel nitelikli araştırmaların başlaması 1890 yılında İn giliz su-
bay Bower’in Kuçalı iki T ü rk ’ten satm aldığı kayın ağacı kabuğundan bir yazma ese-
2 R. Rahmeti Arat, “Eski Türk Hukuk Vesikaları," Makaleler, c. I, Ankara 1987, s. 506-572;
Along the Ancient Silk Routes Central Asian Art from The West Berlin State Museutns, New
York 1982, S. 25-46.
'm
I « K I N l 'l VIK It IRK s A N A II
belerinde incelem elerde bulunmuştur.6 Ingilizler için çalışan Macar A. Stein 1900
190i yıllarında Hindistan hüküm etinin yardım ıyla Hoten ve çevresinde araştırmalar
yapmış, şehir harabelerinde yazma eserler bulmuştur. Aurel Stein aynca Tun-huang
kentinde bulunan “Bin Budha’’ (Türkçesi Burkan) Mağaraları’nda Taocu bir keşişin
muhafaza ettiği, kapısı taşlarla örülmüş kütüphane odasında bulduğu yazma eserle-
rin önem li bir kısmını Londra’ya götürmüştür. Daha sonra 1913-1914 yıllarında da
toplanan yazmalar İn dia O ffice Kütüphanesi, British Museum ve muhtemelen H in -
Bütün bu çalışmaların yanı sıra Alm an bilim adamları tarafından daha ayrıntılı
kazılar ve araştırmalar da gerçekleştirilmiştir.3 Alm anlar Türkistan bölgesindeki ça-
lışmalara öncelikle Ruslarla işbirliği yaparak girdiler. Ardından dört büyük araştır-
ma seferi gerçekleştirdiler.
ilk çalışma Aralık 1902-Nisan 1903 arası bir dönem de gerçekleşir. A. Grünwedel
başkanlığında Dr. Huth ve Theodar Baı tus’tan oluşan ekibin yürüttüğü bir araştırma
Heyet Kasım 1902’nin sonlarına doğru D oğu Türkistan’a ulaştı ve yukarıda sözü
edilen süre içinde Turfan, Karahoca, Sengim ve M urtuk’taki şehir kalıntıları üzerin-
de çalışmalarda bulundu. Şehir harabeleri içinde pek çok tapınak, saray ve ev yer
alıyordu. Grünvvedel bugün hâla bir Türk araştırma heyetinin çalışma yürütmemiş
olduğu bu antik şehirlerin daha o zaman bölge halkı tarafından tahrip edildiğini be-
lirtm ektedir ki günümüzde bu tahribat herhalde çok daha büyük boyutlara ulaşmış
olm aldır,9
6 D. Klementz, Nachrichten Über de Von der Kaiserl. Akad. D. Wtss.zu St. Petersburg im Jahre
1898 ausgertisi. Exped.nach Turfan, H. 1, Petersburg 1899.
7 A. Stein, Ancient Khotan Detailed Report of Archaeologia Exploration in Chinese Turkestan MI,
Oxford 1907; A. Stein, Serindia Detailed Report o f Exploration in Central Asia and
Westernmost China, c. 1-V, Oxford 1921; A. Stein, Innermost Asia. Detailed Report o f
Exploration in Central Asia, Kansu and Eastern Iran, c. I-IV, Oxford 1928; A. Stein’in çalışma-
larının ve Bin Budha Mağaralarındaki kütüphanenin bir hikâyesi için bkz. L. Ligeti, Bilin-
meyen İç Asya, Ankara 1998, s. 261-266.
s Almanların araştırma seferleri için bkz. Along the Ancient Silk Routes Central Asian Art from
The West Berlin State Museums, s. 25-46.
9 A. G rünw edel, Bericht über Archäologische Arbeiten im ¡dlkutschari und I JmßW>ung im Winter
(902-1903, M ünchen 1906. A raştırm acının bu bölgelerdeki çalışm alarının n n lır le r i için ayrı
ı a hl- A. liriinw edi-t, Alt/iuddhlsilsific KunMuMrn in i Î i İ i i i m m h I ni I.t .i - h i Ilı ılın 1912
232
SK UYG UR SA N AI I
ikinci Alman araştırma seferi Kasım 1904-Ağustos 1905 tarihleri arasında gerçek-
önem li bölüm ü U ygur devrine ait mağara tapınakları son derece önem lidir.
tığı durumlara göre adlandırıldı: G em iciler Mağarası, K ırm ızı Kubbeli Mağara, Kılıç
Taşıyanlar Mağarası.
Bu tapmak kalıntılarında ayrıca eski bir el yazması, yazılı kâğıt ve ahşap levhalar
10 Bu seferlerdeki çalışmalar için bkz. A. Von Le Coq, “A Short Account O f The Origin, Jour-
ney And Results O f The First Royal Prussian (Second German) Expedition to Turfan in
Chinese Türkistan,” JRAS, 1909; A. Von Le Coq, Rese und Ergebnisse der Zweiten Deutschen
Turfan-Expedition.Mitt.d.Geogr. Ges. ln München V, H.l 1990; A. Von Le Coq, Bericht über
Reisen und Arbeiten in Chinesisch-Turkistan. Zetschr. F. Ethnologie, H. 4-5,1907; Le Coq’un bu
bölgelerle ilgili diğer çalışmaları için bkz. A. Von Le Coq, Chotscho, Berlin 1913; A. V. Le
Coq. Hildnatlas Zur Kunst und Kulturgeschichte Mittelasiens, Berlin 1925; A. V. Le Coq, De
Buddhsthi lir SjuiMiilihe in Mttel Asien, c. l-VII, Berlin 1922-1928.
I HI' I'.N IW-VIK I I IKK SA N A II
bulunmuştur 1906 yılı Haziran ayı sonunda hastalanan Le C oq maceralı bir yolcu-
Grünwedel ise 1907’de Porth ve Bartus ile birlikte Koço ve Kum ul’daki çalışmala-
rına devam etti. Neticede çeşitli duvar resimleri, farklı m alzem elerden yapılmış eşya-
Dördüncü Alm an araştırma seferi Haziran 1913-Şubat 1914 tarihleri arasında ger-
çekleştirildi.
1913’e kadarki dönem içinde Almanlar daha önce toplanıp Alm anya’ya getirilen
lardan Tachibana ve N om ura 1907-1911 tarihleri arasında Kuzey İpek Y o lu ’nda çalış-
malarda bulunmuşlardı.
Ayrıca Kumtura ve Tumşuk tekrar ziyaret edildi. Elde edilen çeşitli buluntuların
yerleştirildiği sandıklarla beraber Mart 1914’te Rusya üzerinden Berlin’e dönm ek
üzere yola çık ıld ı.'2
11 Çalışm anın ayrıntıları için bkz. A. Von Le C oq, Auf Hellas Spuren in Ostturkislan. Berichte
und Abentever der II und ¡11 Deutschcn Turfan-Expedition, Leipzig 1926. Bu kitabın İngilizcesi
için bkz. A. V. Lc C oq, Buried Treasures of Chinese Turkestan-An account of the activities and
adventures of the second and third German Turfan expeditions, Londra 1928.
I; Araştırma ayrıntıları için bkz. A. Von Le C oq, Die Vierte Deutsche Turfan-Expedition, Turan
1918, A. Von Lc C oq, Von Land und Leute in Ostlurkistan. Berichte und Abenteuer der 4. De-
uls<hrn I ui/an Expedition, Leipzig 1928
234
SK I Y .1IK SA N A 11
Fransızlar arasında en önem li çalışmaları yapan ise yukarıda ismi geçen P. Pelliot
olmuştur. 1906-1909 tarihleri arasında Çin seyahatinde Doğu Türkistan’a da gitti. Ç e-
şitli incelemelerde bulundu v e o da Tun-Huang’daki yazmaların bir kısm ını Paris’e
götürdü.13
Söz konusu çeşitli araştırmalar esnasında Uygurlara ait hukuki metinler olduğu
kabul edilen bir grup belge de incelenmiştir. Bunlar borç alıp-verme, alını-satım, ki-
c) Manastır veya Manastıra ait bina ve arazi tem likinin devlet yöneticileri tara-
Bir Manastırın kurulması konusuyla ilgili olarak elim izde bulunan üç belgenin
hepsi de binanın temelinde, kenarları yontularak uçlan sivrileştirilmiş ağaç kazıklar
K oço şehrinin güney duvarı civarlarından çıkarılan ikinci yazıtlı kazık da 767 ve-
ya 827 yıllarına ait olabilir. Bu kazık da -ü zerin d ek i yazıya g ö r e - aynı amaç ve istek-
lerle bir Türk beyi, kansı, kızı ve iki oğlu tarafından bir manastırın kurulması için
yazılmış olup, bu sevap getirici işten diğer akrabalarının da fayda bulacakları belir-
tilmektedir.
Ü zerinde Çince bir m etin bulunan ve Sengim’deki bir tapmağın kalıntıları ara-
" I’ IVİlioi, Itapport .Sur Mission au Turkestan Chinois 1906-1909, Paris 1910.
u Ayı 11 »1 ılı l ı ıl f ’ i için Hkz, Ö zkan Izgi, Uygurların Siyasi w Kültürel Tarihi (lltıkıık Vesikalarına
( ı(V ı'), A l i l - .11.1 I » * /
I'RKIEM DEV R I I IRK SA N A! I
•.ında ı-U- geçen bir başka kazıkta ise şahıs adlarının ve unvanların Türkçe olduğu
Uygur devri için önem li bilgiler veren belgeler arasında U ygur devrinde veya
l>ı.v.ıt Uygurlar tarafından kaleme alınmış m etinler önem li bir yer tutar. Bunlar ço -
ğunlukla dinsel-m itolojik konularla ilgili Olmakla beraber sanat tarihi bakımından
mu mli ipuçları taşırlar. Ö zellikle sanat eserlerinin ikonografik çözüm lem eleri için
çok önem lidirler. Daha sonra bu konu üzerinde yine kısmen duracağız. Sözünü etti-
ğim iz eserlerin bir kısm ının üzerinde de çalışmalar yapılmıştır. Büyük bir gurup
»zerin d e ise çalışmalar sürmektedir. Eski Turfan metinleri ve U ygur yazmalarının
1' R Rahmeti Arat, Eski Türk Hukuk Vesikaları, s. 526-527; ayrıca Emel Esin, “Muyanlık Uygur
"Buyan" Yapısından (Vıhara) Hakanlı Muyaıılıgma (Rıbat) ve Selçuklu Han ile Medresesi-
ni Gelişme," Malazgirt Armağanı, Ankara 1972, s. 79-Sj; W. Rüben, “Budist Vakıfları Hak-
lın d a,” Vakıflar Dergisi, no. 11, Ankara 1942, s. 173-185.
r Rahmeti Arat, Makaleler-I, Ankara 1987’deki muhtelif yazılar. Aynca bkz.W . Bang ve
Annemarie Von Gabain, Türkische Turfan-Texte-1, Berlin 1929; W . Bang ve Annemarie Von
Gabain, Türkische Turjan-Texte-U, Berlin 1929; W . Bang ve Annemarie Von Gabain, Tür-
kische Turfan-Texte-ITI, Berlin 1930; W . Bang ve Annemarie Von Gabain, Türkische Turfan-
lexte-IV, Berlin 1930; W . Bang ve Annemarie Von Gabain, Türkische Turfan-Texte-V, Ber-
lin 1931; W . Bang-A.M. Von Gabain, Analytischer Index zu den fü n f ersten Stücken der Tür-
kischen Turfan-Texte, Berlin 1934 (SBAW 1931, 17-461-517); W . Bang ve Annemarie Von Ga-
hain G. R. Rahmeti, Türkische Turfan-Texte-Vl Das Buddhistische Sutra Sakiz Yükmak, Berlin
1914 (SBAW 1934, 10.93-192); W . Bang ve G. R. Rahmeti, “Lieder Aus Alt-Tur fan,” Asia Ma-
li», 9, 1933. 129-140; W . Bang-R. Rahmeti, “Uigurische Bruchstücke Uber Verschiedene
I lollen,” VfB, 15, Berlin-Leipzig 1935, s. 389-402; W . Bang ve R. Rahmeti, “Türlü Cehennem-
ler Üzerine Uygurca Parçalar,” Türkiyat Mecmuası, c. 4, 1937, s, 251-264; G. R. Rahmeti, “U y-
gurca Yazılar Arasında,” Tür/î Tarih, Arkeologsa ve Etnografya dergisi, no, 3, İstanbul 1936, s.
10M 12; G. R. Rahmeti, “Uygur Alfabesi," Muallim Cevdet Anniversary Volume, Istanbul 1937,
s 665-690; Çaştani Bey Hikâyesi, Prof. F.W. K. Müller tarafından başlanmışken, ölümün-
den sonra Dr. A. Von Gabain tarafından tamamlanıp 1931’de bastırılan UIGURICAIV-A, Is-
tanbul 1945; Türkçe Mâni El Yazıları (Manichaika), c. I - khotço harabelerinde bulunup A.
Von I e Coq tarafından tanıtılan el yazıları, İstanbul 1936; Uygurca Üç Hikâye Prof. F. W . K.
Mı iller tarafından başlanmışken, ölümünden sonra Dr. A. Von Gabain tarafından tamam-
l.ııııp 1931 ile basılan UIGURICA IV-B, C, D, İstanbul 1946; R. Rahmeti Arat, Eski Türk Şiiri,
Ankara 1986; Şinasi Tekin, Uygurca Metinler I, Kuanşi Im Pusar (Ses İşiten ilah), Ankara
1991, (.' Kaya, ‘Uygurca Alıuıı Yaruk Giriş,” Metin ve Dizin, Ankara 1994; J. R. Hamilton,
HucJurı Ivi ve Kötü P r m Masalının Uygurcos! Kalyanamkara ve Papamkara, Ankara
i'i'iH. ı- setim liaruKu Ozöndeı, Sthiramaii’mn VasubancJu’nun Afrhiifharmakmasiisira’sma
vıi: ı/u',ı /<•/%!»ırı riıı. |U< ilıesı:-/< r |, Ankara 1998; vb. Bu konuda daha ayrıntılı lıiı bibliyograf
yu İçin hli.-, A. Von Gabain, l'ski TUlkçenin G ram eri, Ankara i'ixn
236
SK UYGUR SANATI
Bir diğer gurup belge, birer sanat eseri ve arkeolojik malzeme olan ve birinci U y -
gur kağanlığı devrine ait kitabeli taş eserlerden m eydana gelir. Bunların önem lileri
şunlardır:17
2. T erh veya Taryat abidesi: Terh N eh ri kenarına 753 yılında dikilmiştir. Hane-
danlığa ait kim i G öktürk kitabeleri gibi kaplumbağa şeklinde bir kaide üzeri-
ne dikilmiştir,
4. H oyto Tam ir (K u zey T am ir) kitabeleri: 753-756 yılları arası dönem e ait olup 19
5. Kara Balgasun (Kara Şehir) kitabesi: Türkçe, Sogdça ve Çince olan m etinler-
de Göktürk alfabesi kullanılmıştır. 82i yılından hemen sonra dikilen bu kita-
benin üzerinde Kültigin kitabesinde olduğu gibi ejderli bir kabartma bulun-
maktadır.
U Y G U R ŞEHİRLERİ
Türklerde —ve özellikle U ygu rlarda- evrenle ilgili kozm olojik düşüncelerin oldu -
den sonra, aynı zamanda bir şehri meydana getiren bu büyük m im ari düzenlem eler-
de zamanla bir iç-kale ve b ir dış-kale oluşmuştu, ordu-kent planının ve bu planın
hareket noktasının İslamiyet dönem i Tü rk mimarisinde görülen dört eyvanlı yapıla-
Uygur devri şehircilik açısından da önem li bir devirdir. Bir bölüm ü Hun (MÖ
220-MS 216) ve G öktürk (MS 552-745) devirlerini de yaşayan Doğu Türkistan’ın Uygur
dönem indeki en önem li şehirler ve aynı zamanda sanat m erkezleri şunlardı: Barkul,
■un
X A PA t A /U A C V H A
Kuça, Hami, Beşbalık (Uygurların yazlık başkenti Urum çi), Lukşun, Turfan, T ok -
sun, Aksu, Sengim, Canbalık, Yengi Balık, Kum-Tura, Karaşar, Yar-Hoto, H oço (K o -
çu veya K oço), Murtuk, Toyuk, Bezeklik, Karaşehir, Sorçuk, Sulmi, Yutoğ, Kızıl,
I loton (Kotan), Niya, Miran, Lou-lan ve Tun-huang. Bu listenin başına bir de Orhun
bölgesindeki Karabalgasun (O rdu-Balık) kentini ekleyebiliriz.
Şimdiki adı Cirmantay olan ve Orhun Irm ağı’na bağlanan bir akarsuyun kena-
rında yer alan Karabalgasun (Ordu-Balık) şehri Ugeynor G ölü nü n güneydoğusun-
daki bozkırda (Tatalhayn Bozkırı) 10’dan çok girişi bulunan tipik ordu-kent tarzında
A7, 5 knı'lik bir alan üzerinde kurulmuş bir şehirdir. Kuzey kısmına yakın olan Sa-
t.ıy bölümü 150x200 m ’lik bir alanı kaplamaktadır. Faruk Sümer’e göre 821 yılında ve
daha öncesinde bu şehri ziyaret etmiş olan Tem îm bin Bahr adlı İslam seyyahının
anlattıkları lbn I lurdâdbih, Kudama, İbnu’l-Fakîh ve ünlü coğrafyacı Yâkut’un eser-
leriyle bize ulaşmıştır. Bu eserlerde büyük ve sağlam surlarla çevrili şehrin dem ir
238
t;..SK UYC tJH SA NATI
Resim 56, Karabalgasun şehir kalıntıları (O. F. Sertkaya-C. Alyılmaz-T. Battulga, 2001).
alan Karahoto’dur.
bilgi edindiğim iz H oço (Uygurca Koçu) ldikutşehri olarak da anılıyordu (bkz. Çizim
(>s, Resim 58-59). Dolayısıyla bu isim de hükümdar şehri yani o rd u -b a lık anlamına gel-
mektedir. Sıkıştırılmış çamurdan yapılma kerpiç malzeme kullanılarak evreni ifade
eden kozm olojik şemaya göre inşa edilmiş, çift duvarla çevrili, üzerinde yer yer - f i -
nize veya lacivert- sırlı tuğla izleri bulunan, muntazam olmayan dörtgen (bir kenarı
1365 m ) şemada, dört ana yönde birer kapısı bulunan, tipik ordu-kent planında bir
şehirle karşı karşıyayız. Bu ana girişler şehri dört esas bölüme ayırmıştı. A. Von Le
( A>q’a göre, şehri çeviren duvarın kuzeybatı köşesinde bir başka kapı daha bulunu-
yordu. Bu giriş muhtemelen daha özel kişiler tarafından kullanılan bir kapıydı. E.
I sin surların bazı bölüm lerinin sıvandığını ve belki de buraların duvar resimleri ya-
pılmak üzere düzenlendiğini, bu şehrin süslemeli surları bulunan-ve ilk kuruluşu
Sayısı yetmişi aşan ve her biri 15 ila 20 m yüksekliğindeki bu surların tepesi kesik
pııaınit biçiminde kerpiç burçlarla takviye edilmişti ve mazgalları üçgen şeklindey-
240
I SK! UYGUR SA NA II
.....
24 I
IWI N l'I V t K II IKK SA N AII
hrpsi özel bir şekilde korunuyordu. Bunların bulunduğu yerlerdi- ele geçen yaldızlı
veya boyalı tahta parçalarının kapıların üzerindeki gözetleme kulelerine veya köşk-
lere ait olduğu düşünülmektedir. Bilindiği gibi her iki şekil de U ygur mimarisinde
ve diğer ortaçağ Türk şehirlerinde görülür. Bunun Anadolu’ya kadar ulaşmış en ta-
nınmış örneği Konya Alaaddin Tepesi üzerindeki Kılıçarslan Köşküdür.
K ozm olojik plana uygun olarak dört ana yönden gelen caddeler hükümdarın sa-
rayının bulunduğu m erkezi kısımda kesişiyordu; burada ayrıca M anici Uygur hü-
kümdarlarının mabedi olan “K Tapm ağı’’ da yer almaktaydı.
mı başka örneklerde olduğu gibi yüksek bir set üzerinde (15 m ) O rhun boylarındaki
Ordu-Balık’ta olduğu gibi kuzey tarafta yapılmış, etrafında çift sur duvarı inşa edil-
mişti. Kubbe, tonozlu yüksek oda ya da salonların bulunduğu saray harabesinde iki
I)oğal olarak bu kozm olojik şema Roma casirumlarında da olduğu için Batılı araştır-
macılar bu paralelliğe de dikkat çekmişlerdi. Bozulmuş ve tahribata uğramış olm ak-
la birlikte şehrin iyi bir kanalizasyon sistemine ve m ükem mel su kanallarına sahip
olduğu anlaşılmaktadır. Yerleşmenin geçirdiği felaketlerin “K ” harfiyle işaretlenen
tapınağın kütüphanesinde de tahribata yol açmış olması, çok azı kurtarılabilen pek
çok Uygur yazmasının ve diğerlerinin yok olmasına sebep olmuştur. Şehrin nekro-
polis kısmındaki mezarlar da talan edilmiştir.
•ı ıı m edeceğim iz ünlü bir Manici minyatürdür. Güzel hatlı, Uygurca yazılı bir sayfa-
da kıvrık tlal süslemesi, üst kesimde müzikli eğlence sahnesi ve sayfanın arkasında
lıeya giysili Manici rahip yazıcılar bulunmaktaydı.
242
SK U Y G UR S A N A II
da, içinde oturan Budha figürlerinin bulunduğu birkaç şapel tespit edilmiştir. Ayrıca
Uygur üslubunda birkaç güzel duvar resimine de rastlanmıştır. V on Le C o q şapelin
doğusunda büyük bir kaide üzerinde tahrip olmuş bir Nirvana heykeli bulmuştur.
Kaidenin önündeki eski resim leri kapatmak için bir ince stuko tabakası kullanıldığı
görülm ektedir. Bu stuko sıva kaldırıldığında rahiplere ait tasvirler ortaya çıkmıştır.
Rusça B harfiyle -Rusçada B harfi V harfine tekabül e d e r - işaretlenmiş mabette ise
geç dönem e, muhtemelen Lamaist Uygur devrine -b e lk i XIII. yü zyıla - ait resimler
tespit edilmiştir. Le C oq doğu duvarındaki girişin sağında bir niş içinde muhteşem
bir torso bulmuştur. Bu heykelin vücudunun üst bölüm leri tahrip olmuş, baş kısmı
kopmuştur. Heykel güzel bir Budha heykeli olup, lotus biçim inde yapılmış yarı-da-
ire bir taht üzerinde ayakta durmaktaydı.’ 9
Bu şehrin yakınında bulunan Kara-Hoto da U ygur şehri olarak kabul edilen yer-
lerdendi (bkz. Çizim 66). Kara-Hoto da ordu-kent tipine uygun kale tipi şehirlerden-
di. Kara-Hoto şehri ilk kez ünlü Rus coğrafyacısı K ozlov tarafından keşfedilmiş ve
1 Ayrıntılı olarak bkz. A. Von Le Coq, Buried Treasures o f Chinese Turkestan An Account o f
The Activities and Adventures o f the Second and Third Germ an Turfan expeditions, s. 61 -6 2 , 78-
79.
20 Bu şehrin tanımı için ayrıca bkz. A. Stein, Innermost Asia. Detailed Report o f Exploration in
Central Asia, Kansu and Eastern Iran, c. II, Oxford 1921, s. 582, 590; Emel Esin, “Burkan ve
Mâni Dinleri Çevresinde Türk Sanatı (Dogu Türkistan ve Kansu’da),” TKEK Islamiyetten
Önceki Türk Sanatı H akkında Araştırmalar, c. II, Kısım I a, İstanbul 1972, s. 352-354; Bahaed-
din Ögel, Islamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s.
352-353; Mustafa Cezar, Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık, s. 72-75.
?l A. Vmı Le Coq, Buried Treasures o f Chinese Turkestan An Account o f The Activities and Adven-
iu ics ul ılır Second and Third German Turfan expeditions, s. 56-57.
243
I k KÜN MI VIK 11IKK A N A II
onun başkanlığındaki bir grup bu şehre araştırma maksatlı iki ziyaret gerçekleştiril-
mişti (1907 ve 1909).22 Sıkıştırılmış topraktan elde edilen kerpiçle yapılan, kalınlığı
altıa 6 m, yukarıda 3 m civarında, yüksekliği 9 m civarında olan duvarlar muntazam
olmayan -k u zey duvarı 445, doğu duvarı 405, güney duvarı 425, batı duvarı 357 m
unınlugundadır- dörtgen bir plan üzerine kurulmuştur. Köşelerde kuleler ve ana
eksen üzerinde karşılıklı iki tuzaklı giriş yer almakta, ayrıca duvar yü zeyleri de ku-
lelerle desteklenmiş durumdadır. Kazılarda sarayla, çeşitli dinsel yapılarla ve kamu
binalarıyla ilgili kalıntılar da ortaya çıkarılmıştır.23
I lineer Baykara, bazı araştırmalara dayanarak, şim diki yapısının Türk devriyle
I tgcii, Kara Hoto ören yemi ilk keşfeden Kozlov'un ve daha sonra buraya giden A. Ste-
iıı'tn araştırma ziyaretlerini ve oradan aldıkları eserleri nasıl ülkelerine taşıdıklarını heye-
ı .ııılı bir üslupla anlatıyor: L. I.igeti, Bilinmeyen iç Asya, s. 315-323.
1 Mu ,ı.ila Cezar. Anadolu Öncesi Tûrklerde ¿¡efıir ve Mimarlık, s. 82-83; A. Stein, Innermost
Asın. I ktatlcd Rı/’orl of Exploration in Central Asia, Kansu and Eastern /ran, c. I, I ondra 192 8 ,
V <118
244
SK UYGUR SA N A TI
ilişkisini şüpheli gördüğü Kara-H oıo’nun ilk şeklinin bir Uygur hatununun şehri
olan Hatun-Sım'yla aynı yer olabileceğini ifade etm ektedir. Bu araştırmacı surların
Uygurlara ait olduğu ileri sürülen ama tarz olarak geleneksel Türk şehir tipinden
farklı bir şehir olan Yar-H oto bu özelliğiyle araştırmacıların dikkatini çekmiştir. Bu-
rası iki akarsu arasında yer yer gözetlem e kuleleriyle takviye edilen, doğal korunm a-
lı bir alanda kurulmuş ve uzunlamasına gelişmiş bir şehirdir. Aşağı yukarı 1700 m
uzunluğunda, 400 ila 800 m genişliğinde bir alana yayılmıştır. İki caddenin boydan
boya uzandığı şehirde kim i dinsel nitelikli binalar ve bir bölüm ü yer altı -Astana ti-
p i- mezarlarından oluşan bir nekropolis de vardır.25
U Y G U R L A R D A M İM A R İ
U ygur sanatının temeli eski Türk inançlarına ve yaşam tarzına, Budizm, Manici-
lik vb dinlerin getirdiği yeni düzene dayanmaktadır. Bu yeni sistemde gerçekleştiri-
len sentez diğer sanat çevrelerinden farklı özellikler gösteren bir U ygur sanatı ortaya
çıkarmıştır; ancak bununla birlikte Çin, Hint, İran, hatta Hellenistik dönem sanatı
etkileri de kuvvetle hissedilmektedir.
G öktürklerdekine benzer şekilde inşa edilm iş ve yine yazıtlarının önem arz ettiği
külliyeler varlığını sürdürmekle beraber özellikle ikinci Uygur devresinde, artık m i-
mari tümüyle farklı bir yola girmiştir. Aslında Tü rk mimarisinde Budist tapınaklar
Uygurlardan önceki devirlerde de mevcuttu. Ö rneğin bir dönem inin Göktürk d evri-
ne denk geldiğini iddia ettiğim iz ve çeşitli Türk devirlerinin izlerini taşıyan Ak-Be-
şim şehrinde tipik özellikleriyle Budist tapınaklar da yer almaktadır. Ancak Budist
tapınaklar ve özellikle Mani tapmakları asıl gelişim ini U ygur devrine borçludur.
oluşturmuştur.
245
I Uh I N I >1 VIK II IKK SA N A II
(i w l
mîMi?
el
b = 3_l w
a
Çizim 67. Koço Beta manastırının rekoııstitûsyonu ve zemin planı (E. Esin, 1972, 1978).
Böylece Doğu Türkistan’da genellikle bir külliye manzarası veren manastır ve ta-
zen de burada bir stupa yer alırdı. Bu son özellik bize H int mim arisindeki Shunga
hanedanlığı devri (MÖ 185-72) Chaitya salonlarını hatırlatmaktadır.26
Beta tapmağı veya manastırı şehrin güneyinde, 170x100 m ölçülerinde m erkezi bir
avlıt etrafında düzenlenmiş ve pagoda şeklinde kuleleri bulunan önem li bir yapıdır
ll>k .' Çizim 67). Dikdörtgen biçim indeki bu mabet Göktürk dönem ine denk düşen
ı lıaiıya salonları genellikle kayalar içine oyulmuş, eksen üzerinde ve geride stupası bulu-
tun lapınak mekanlarıdır. Orta Asya’daki mağara tapınaklarını da etkilemiştir. Bazı ör-
nekle ı ıı,m bk.- lioy t . Craven, fııdian Ait, Londra 1993, s. sı
246
I SK U Y G U R S A N A II
zemektedir. Ana tapmak m erkezdedir. Planı ele aldığım ız diğer örneklere benzer.
Avlunun kenarları her yönde çeşitli mekânlarla döşelidir. Bunların bazıları önleri
açık olan, dikdörtgen beşik tonozları bulunan rahip hücreleridir. Söz konusu m e-
tarafındaki mekânlar ve bunların hemen ilerisinde simetrik olarak iki kanadın baş-
langıcına yerleştirilmiş mekânlar özel düzenlem eler halindedir. Bu yapıda U ygur sa-
natının klasik resim üslubu örneklerinin görüldüğü Bezeklik duvar resimleri tarzın-
simleri ve heykellerin yoğun olarak yer aldığı bu bölüm ün etrafı ayrıca duvarlarla
kuşatılmıştır. Böylece iç kısmın etrafında tavaf işlemi gerçekleştirilebilmektedir. E.
Esin’e göre bu tapınak İsfahan M escid-i Cuması’nda karşımıza çıkan Selçuklu devri-
247
ı k i i n nevin ic r k s a n a i i
(.izim 69. Sengim, 7 tapınağının zemin Çizim 70. Sengim, 9 tapınağının planı
planı (E. Esin, 1972). (E. Esin, 1972).
maralı tapmak aşağı yukarı kare şeklindedir (bkz. Çizim 69). Orta Asya’da Türk-ts-
lam m imari eserlerinde karşımıza çıkan d a r v a z a denilen giriş mekânlarının kaynağı
olarak değerlendirilebilecek kare bir giriş mekânından avluya girilir. Bu tür girişler
Türk mimarisinde yaygın olarak kullanılmıştır. Yana kaymış olmakla beraber giriş
rahiplerin girebildiği iç kısmı kare biçim inde kapalı bir alandır. Bunun etrafında yer
alan giriş ekseni üzerinden girilen dikdörtgen mekân ise iç tapınağın etrafında dola-
şıp ibadet etmek için bir dehliz oluşturmak üzere yapılmıştır. Bunun b ir tarafında
ortasında bir eyvanın bulunduğu küçük kubbeli mekânlar yer alır. Bu iç tapmağın
mimari planlaması ortaçağ saray yapılarının taht ve kabul salonlarında da etkili o l-
muştur. Avlunun iki yanındaki kubbeli veya tonozlu odalar da daha çok rahipler ve
onların çalışmaları için ayrılmıştır. Söz konusu m imari eser ve sözünü ettiğim iz d i-
ğer örnekler Türk-lslam mimarisindeki medrese, kervansaray ve kısmen eyvanlı av-
luları olan camilerin kaynakları olmaları bakımından da önem lidir.
Yine 767 yılına ait olduğu kabul edilen 9 numaralı tapmak kareye yakın bir dik-
döıtgen şeklinde olup, içinden birçok Uygurca el yazması kitap çıkarılmış önemli
bu eserdir (bkz. Ç izim 70). Planı açısından 7 numaralı tapınağa benzem ektedir;
bul 1972, s, 355. Sözü ed ilen bu yazıda E. Esin kim i unsu rlarını bizim de kullandığım ız Do-
ftu l'üıkısl.ın bölgesi m im arisinden ılalıa ayrıntılı bir biçim de bahsetm ekte«lıı
248
I
I:SK 1UY('.UR SA N A TI
71).
biçim li kubbeler Islamiyetten sonra açığa çıkan Tü rk küm bet m imarisini hatırlat-
maktadır.
Söz konusu yapılarda pahsa, balçık, tuğla, ahşap -b a zı akşam larda- ve nadiren
taş m alzeme kullanılmıştır. Resim ve heykel yanı sıra ahşap ve alçı süslemeler de
yaygındır. Sivri, at nalı ve yuvarlak kem erler çok kullanılmış, sütunlar lotus, kadeh
veya çan biçim inde bazen de volütlü başlık biçim inde yapılmıştır.
Tapm akların ya da manastırların bir bölüm ünde veya bağımsız olarak inşa ed il-
miş, Türkçe’de ediz ev (yüksek tapınak) olarak adlandırılan, çok katlı kule şeklinde-
ki pagodalar da ilgi çekici eserler arasında yer almaktadır. Bunlardaki nişlere Budha
heykelleri, hatta kim i kaynaklara göre, eski Tü rk geleneklerine uygun olarak hayvan
- k u r t - heykelleri yerleştiriliyordu.28 Pagodaların tanınmış örneklerinden biri Turfan
bölgesinde Sirkip’te bulunan, 7 katlı tuğladan yapıdır. Cephelerde içlerinde heykel
/ A')
I KKI - N DI - VIK IIIR K S A N A II
la b ilir le r.
Türk sanat tarihinin mim ari eserleri arasında özellikle kayalara oyulmuş mağara
tapınaklarının yeri oldukça önem lidir. Bu tapınaklar esasında daha önce Ç in’in ku-
zeyinde devlet kuran Tabgaç Türklerinde de görülm ekteydi. Ancak Doğu Türkis-
tan'daki Bezeklik, Sengim, Toyuk, Kızıl ve Tun-huang mağara (kaya) tapınakları da-
ha çok tanınmış örneklerdir.
rın en basit hali K ızıl’daki Gem iciler Mağarası’nda olduğu gibi uzun dikdörtgen, be-
şik tonozlu bir mekândır. Bazı örneklerde ana yapının içine özel ibadet mekânları
uyulmuştur. K ızıl’da Kırm ızı Kubbeli O da’da rastladığımız şekilde, kare plan üzeri-
ne kurulu, üstü yarım daire biçim inde bir kubbeyle kapalı tapınaklar da vardır.
Kubbeli mabetlerin bazılarında, K ızıl’daki Tavus Kuşu Mağarası’nda olduğu gibi, sü-
lün veya heykellerin bulunduğu bir alandan sonra odanın ilk yarısında karşımıza çı-
kan ibadet mekânına geçilmektedir. Öte yandan m erkezi ana taşıyıcı tarafından taşı-
nan, ön ve arka tarafı tonozlu, bazen de kubbeli ve zem in seviyeleri farklı olan
önem li bir tip daha vardır. Yaygın olmamakla birlikte daha değişik tipler de karşı-
m ıza çıkıyor. Bunların ilginç bir örneği K ızıl’daki Ressamlar Mağarası’dır. Burada
dörtgen mekânın gerisinde ön tarafa açılmış, kırlangıç kubbeli eyvan şeklinde bir
Klasik U ygur tarzının en güzel örnekleri olan Bezeklik mağara tapınakları Şen-
giııı koyağında Murtuk Suyu Vadisi’nde, Kızıl Dağ m evkiinde kayalara oyulmuş çok
sayıda tapınaktan meydana gelm ektedir (bkz. Ç izim 77, Resim 60-61). Bunlar dikdört-
gen veya kare şeklinde, çoğu beşik tonozlu, bazıları kubbeli olarak yan yana inşa
edilmiş Budist yapılardır (bkz. Çizim 75-76). Söz konusu tapınakların genel planı en
içle yer alan, sadece rahiplerin girebildiği ve Budha ya da diğer bir ilahın bulunduğu
ıç tapınak ile bunun etrafındaki dehliz ve ikinci dereceden mekânlardan oluşmak-
laydı. Bu mabetlerin duvarları çok sayıda freskoyla süslenmiştir. Bunlar VIII ila XIII.
yu. yıllar arası bir dönemden kalma Uygur klasik üslubunun -g e ç tarihli olanları La-
nı.ııst e lk ili- en güzel örnekleridir. Bezeklik adı da bu yoğun süslemelerden ileri gel-
mektedir.
250
[ SKI UYGUR SA N A TI
' i-
....... *!İ
Çizim 74, Sorçuk (5 nu- Çizim 75. Bezeklik 1 . Çizim 76. Bezeklik 19.
maralı) takdis mağarası mağara tapmağı planı mağara tapmağı planı
planı (Grümvedel, 19 12 ) . (Grunwedel, 1912). (Griinwedel, 1912),
?S I
1'HKt‘N plîVtR t IRK SANA II
'İ
252
ESK UYGUR SA N A I I
pınakları.
gözüne çarpmayacak biçim de inşa edilmişlerdir. Burada bulunan kubbeli iki bina-
dan sadece birisi ziyaret edilebilir durumdadır. Binalar grubunun kuzeyine doğru
uzanan ana terasın kuzey ucunda rahipler için ayrılmış hücreleriyle büyük bir ma-
bölümünün yumuşak kaya içine, diğer bir bölümünün de kısmen kaya içine oyul-
muş olduğunu, dışarıda kalan bir bölüm le irtibatlandırılmış olduklarını belirtm ek-
tedir. Bu yapılar daha eski tarihlerde ahşap mekânlarla birbirine bağlanmış olm alıy-
dı. Araştırmacı bu bölgede bulunduğu dönem de keçi çobanlarının barınak olarak
kullandığı odalardaki duvar resimlerinin ateş dumanıyla islendiğini anlatmaktadır.
Önce tem izlik yapan çalışma ekibi daha sonra büyük tapmak binasında çalışmaya
başlamıştı. Cellanın önündeki giriş salonuna ulaştıklarında buradaki freskoların ne-
redeyse tamamen yok olduğunu, sadece belli belirsiz bir şekilde görülebildiklerini
belirtir. Asıl tapmak ve etrafım çeviren dehlizler kumla dolmuştu.
Kum yığınlarında zorlukla ilerleyen ekip nihayet ana tapınağın etrafını çeviren
koridorlara girer. Araştırmacı aniden sağındaki ve solundaki duvarlarda daha yeni
yapılım., e,ıhı görünen freskolarla karşılaştığında ne kadar çok sevindiğini anlatıyor.
253
I U K I N I >1 VIK l l' K K '. A N A II
Koridorların girişleri tem izlendikten sonra duvarlarda rahip tasvirleri oklugıı keşfe-
dildi Söz konusu resimler rahiplere ait portrelerdi. Resimlerin bir bölüm ünde yan-
larında Brahmi harfleriyle isim leri yazan sarı elbiseli H int rahipleri, sağda ise m or
tetikli giysileriyle Asyalı - T ü r k veya Ç in li- rahipler yer alıyordu. Bunların isim lev-
do-Aryan resimlerinde görülm eyen insan yüzlerine ferdi özellik verm e düşüncesinin
bulunduğunu ifade ediyor. Bir kısmı belirli bir ikonografik şemayla yapılan diğer
resimlerdeki figürler ise kim veya ne oldukları yanlarına yazılmak suretiyle birbirin-
den ayrılıyordu.
duvarlarında farklı devirlere ait onbeş büyük Budha resmi bulundu. Ellerinde hedi-
yclcı bulunan prensler -b e lk i de H int prensleri- dizleri üzerine çökmüş halde kap-
m acıya göre kızıl saçlı, yeşil veya m avi gözlü Toharlar da vardı. Bazı tipler ise semi-
ı ıl k.ıı.ıkterliydi. Bunlar Suriyeli Nesturilere benzem ekteydiler. Öte yandan Orta As-
v.ı f ı t ı k tipleri ve Uygurlar da bu resimlerde tasvir edilmişti.
l apınağın cellasına ulaşılıp temizlendikten sonra ölçüm ler yapıldı. Fırtınanın ta-
şulığı kumlardan dolayı resimlerin üst kısımları tahrip olmuştu. Girişin karşısında,
biı havuz içinde Avalokitesvara tahtım taşıyan bir lotus ve üç ejder görülm ekteydi.
I lavuzun sağ ve sol tarafında her birinin altı kolu olan iki korkunç cin, ayaklarının
altında diz çökmüş dom uz ve fil başlan bulunan tehditkâr iki küçük şeytan tasviri
bulunuyordu. Havuzun sol tarafına yakın bölüm de üzerinde kaplan derisine benzer
j'.iysı bulunan, hiddetle kaşlarını çatmış, bir m üridi tarafından taşman ve bir destek
u.erinde duran bir Brahman görülm ekteydi. Üst tarafta bir dizi halinde fantastik
I İnil ilahları bulunmaktaydı. Cellanın sol tarafında zırh taşıyan görevliler ve saraylı-
I.ıı ıtı eşliğinde şahane beyaz atı üzerinde ava giden bir hükümdar tasviri bulunmak-
laydı Köşedeki koridorlardan birinde m ürekkeple işlenmiş bir kâtip resm i vardı.
c cilanın sağında çocuk kaçıran -ku ş başlı, pençeli, kanatlı ama insan g ö v d e li-
tıaruıla’m n okçular ve kementçiler tarafından takip edilip yakalanışını anlatan bir
tcsiıu bulunmaktaydı. Köşedeki bir stand üzerinde ise cinlerin eşlik ettiği, dünyanın
dört yön muhafızları olan zırhlı tanrılar söz konusuydu.
254
I SKt If V lilJK SA NA 11
Le C oq, eserinde ayrıca bu freskolarm sağlam olanlarını nasıl kesip çıkararak Ber-
Başta resim olm ak üzere birçok Türk sanatı şaheserini barındıran Bezeklik ma-
ğara tapmakları bugün Ç in ’e bağlı Uygur özerk bölgesinde elden geldiğince restore
edilmiş haliyle ziyaretçilere açılmış durumdadır; ancak burada sözü edilen resimleri
Orta Asya’da farklı bölgelerde Bezeklik mağara tapınaklarımn öncüsü olan erken
tarihli mağara tapmaklarına da rastlamaktayız. Bunların en önem lilerinden biri yu -
karıda bahsettiğimiz ve daha önce çalışmamızın Göktürk kısmında kısaca ele aldığı-
m ız Kızıl'daki M in g-Ö y’dûr. Öte yandan kısmen U ygur devrinde de kullanılan,
halinde oturduğu yine kayaya oyulmuş mekânlar vardı.31 Bazı dönem lerde Uygurlar
tarafından kullanılmış ünlü Tun-huang mağara tapınaklarının bazı bölüm leri yine
M e z a r A n ıtları ve S a r a y la r
Budist U ygur mim arisinde gelişen stupalar ilham ını yurt tipi çadırlardan almış-
lardı. Görüldüğü gibi stupa şekli ve yurt tipi çadırlar ve kurganlar -dah a önce ifade
ettiğim iz g ib i- Islamiyetten sonraki Türk mimarisinde mezar anıtlarının temelini
oluşturmuştur. îslanıiyetten sonraki Tü rk mim arisinde karşımıza çıkan soğan kubbe
denilen yüksek kasnaklı, çift cidarlı kubbenin kökeni ise esasında lotus ku bbeye da-
yanmaktadır. Bu kubbe tipi de ilk kez U ygur stupalarıyla beraber kullanılmıştır.
Tü rklerden önce stupalar b ir dini şahsın kem iklerinin veya eşyalarının korunduğu
kubbeli yapılardan ibaretti. Türklerle birlikte bunlar naaşm yatırıldığı kubbeli yurt
tipi çadır şeklim alarak iyice m ezar anıtı kim liğine bürünmüşlerdir.32
29 A. Von Le Coq, Buried Treasures of Chinese Turkestan An Account of The Activities and Adven-
tures o f the Second and Third German Turfan expeditions, s, 85-90.
30 Bezeklik mağara tapınakları ve içindeki eserlerle ilgili olarak ayrıntılı bilgi için bkz, Albert
Grünwedel, Altbuddhistische Kunstatten in Chinesisch Türkistan, Berlin 1912, s. 223-301.
31 A. Von Le Coq, a.g.e., s. 115. Doğu Türkistan’daki mağara tapmakları ve eserler için ayrın-
tılı olarak bkz. Albert Grünwedel, a g e.
v> Emel Esin, Islamiyettcn Önceki Türk Kültür Tarihi ve Islama Giriş, s 141 142.
255
I KKt'N D VIR IIIK K SA N A N
kilde Toyu k şehrindeki stupalar ile Yar-H oto’nun güneydoğusunda bulunan birçok
siupa da anılmaya değer niteliktedirler.
Genel olarak Orta Asya’da ve özel olarak Uygurlarda sivil mimarinin en önemli
ürünleri saraylar, köşkler ve evlerdir. Saraylar köken olarak eski ordu-kent (ordu-
K oço’da ortaya çıkarılmış hükümdar sarayının kalıntıları onun bir platform üze-
rine inşa edildiğini gösteriyor. Bu saray aynı zamanda çift sıra surlarla kuşatılmış bir
kaleydi. Sarayın mekânlarının kubbeli veya düz çatılı olduğu ve divanhanelerinin
kuzeyde ve batıda yer aldığı sanılmaktadır. Bu tip saray düzenlem elerinde bazen
şeddin köşelerinde daha küçük köşkler de bulunuyordu. Yar-H oto saray harabele-
ı imle olduğu gibi, surla çevrili bir avlu içindeki sarayların bazı örnekleri ise sözünü
etliğim iz türden bir platform üzerinde yer almıyordu. Öte yandan Uygurlarda, yu-
k.ıı ıda bir örneğinden bahsettiğimiz, sur duvarı üzerine yapılmış köşkler de vardı.33
Uygur köşkleri ve evleri genel anlamda benzer özellikler gösterirler. Bunlara iliş-
kin örnekleri daha çok duvar resimlerindeki tasvirlerinden tanıyoruz. Daha önce Le
Cxıq’un tanıttığı ve sonra E. Esin’in değerlendirdiği bir duvar resmi parçasında tasvir
edilen tipik bir köşk şehrin (b alık ) surlarına yerleştirilmiştir. Burada kıvrık çatılı k i-
remitle örtülü bir giriş üzerinden köşkün yukarıdaki kaide basamaklarına ulaşılıyor.
Bu girişe sur duvarında bulunan sağlam, çivilerle süslenmiş, ağır korunaklı bir kapı-
dar Türk mimarisinde topografik yapıdan kaynaklı kot farkı bulunan yerlerde yü z-
yıllar boyunca kullanılmıştır. Böylece m erdivenlerden çıkıp avlu içine gelindiğinde
bir kaide üzerindeki kıvrık çatılı köşke ulaşılır. Bu yapısıyla söz konusu köşk ile da-
lı, ı önce sözünü ettiğim iz Kültigin mezar külliyesinin bark kısmının uyuştuğunu
görm ekteyiz. Kıvrık çatıda köşelerin uç kısımlarında çörtenler veya koruyucu hay-
van heykelleri bulunmaktadır. Rulo biçim li kirem itler mavi ve yeşildir. Köşkün ka-
gıı kısmı beyaz, ahşap kısmı ise kırm ızıdır (bkz. Ç izim 78).34
" Im el I siıı, “Ordu Türk Saray Mimarisinin Onbeşinci Asırdan Önceki Tarihçesi,” Milli Sa-
raylar Sempozyumu Bildiriler Yıldız Sarayı-Şale 15-17 Kasım 1984, İstanbul 1985, s. 22- 2 6.
14 Köşkıın yorumunda li. Esin’den kısmen faydalandık. Emel Esin, Burkan ve Manı Dinleri
Çevresinde Itırlı Sanatı (Doğu Türkistan ve Kansu'da), Levha ıx-s ve açıklaması
256
SK UYGUR S A N A II
1972).
Evler ise genellikle kaplumbağa çatı denilen kıvrık çatılara sahip -dah a önce
Kültigin mezar külliyesindeki bark bölümü için telaffuz ettiğim iz g ib i-, etrafı duvar-
larla çevrili, m asif örgülü, dört köşe veya yuvarlak kem erli pencereleri olan yapıla-
rın benzeriydi. Çatılarında Çinlilerde olduğu gibi uçlarında hayvan biçim li çörtenler
ya da koruyucu hayvan figürleri bulunan rulo şeklinde kirem itler yardı. Evler genel-
likle bir avlu veya bahçe içindeydi. Bu avluya günüm üz Orta Asya ülkelerinde d a r -
v a z a denilen başlı başına bir m im ari düzenlem e biçim i olarak ele alınabilecek giriş-
yerlerde k a r a u l, İran bölgesinde mil, Çin'de ise t’ing denilen Karguy ya da Kargu gö-
zetleme kuleleri sınır bölgelerinde, stratejik bakım dan önem li m evkilerde, surlar
üzerinde veya sur içindeki alanlarda yer almışlardır. Bu kuleler daha çok Türkler ve
Çinliler tarafından inşa ediliyordu ve Uygurlara G öktürk mimarisinden intikal et-
mişti. Nitekim hatırlanacağı üzere ilgili kısımda belirttiğim iz gibi “kargu” (ateş kule-
si) sözü ilk defa Tonyukuk kitabesinin kuzey cephesinin 34. satırında geçm ekteydi
35 Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul 1984, s. 13. Buradaki açıklamalardan küsmen faydala-
nılmam
16 l lost-yiıı Mütııık ( irkıın, Türfc Yazıtları, s, 112.
257
Renim 62 Turfan bölgesi Lıu zhong’da, tehlikeyi haber vermek amacıyla inşa edilmiş ateş
(!'..,ıırl) kulesi.
K a rg u y la r daha çok kerpiçten, bazı yerlerde tuğla veya taştan inşa edilmiş, genel-
likle dört köşe veya yuvarlak planlı yapılardır. Kim i örneklerinin yukarıya doğru in-
ı rlcıek yükseldiği bu m im ari eserler, bazen de yukarıda darlaşan, düz bir bölüm le
.una eren tepesi kesik piramitleri andırırlar. Genel olarak 6-7 m yüksekliğe sahip bu
yapıların daha yüksek örneklerine de rastlanır. Bu yapılarda İç kısım Bakü’deki Kız
I ılr i nde olduğu gibi katlara bölünmüş olabilir; çoğu zaman sadece iki katlıdırlar
ve vn ııııd ek i odanın ardından bir orta eksen etrafında dönen m erdivenler -O rta
A-.ya minarelerinin çoğunda olduğu g ib i- bir üst katta son bulurlar. Bir platform
■'İn,.im.m üst kat gözetleme için kullanılır ve bazılarında da ateş yakmak suretiyle
irlılıke ve kabaca düşmanın sayısı daha içteki bölgelere haber verilirdi.
İki tür yapıların en önemli örnekleri Kuzey Çin’de Cin Seddi’nin m uhtelif bölge-
li ı ıııılr .1' Doğu ve Batı Türkistan’da stratejik yerlerdeki geçitlerde karşımıza çık-
(.111 Şeddi üzerinde pek çok gözetleme ve işaret (ateş) kulesi vardır. Örneğin Çin Şed-
dinin lladaling, Jinshanling ve Simatai gibi onarılmış ve ziyaretçilere açık olan bölümle-
ı nnİr H27 g<ı,’elleme kulesi bulunmaktadır. Gözetleme kuleleriyle ateş kuleleri aynı özellik-
Icır snlıip olmakla beraber bütün gözetleme kulelerinde ateşle işaret verilmez. Bu gözetle-
nir veya alc,. (ı^ııei) kuleleri genellikle iki katlıdır, ilk katta askerlerin geçici olarak bekle-
diği, aynı . amanda silah, teçhizat ve askerlerin yiyeceklerinin yanı sıra hayvanlar için kul-
lanılan .aıııaıı gibi maddelerin dr saklandığı ambar mahiyetinde yerin \anin İta m |iııs
258
I SKI UY O i m SA N AI I
maktadır Doğıı 1ürkisian bölgesindeki örneklerin bazıları çeşitli Türk dönem lerin-
den, bazıları da Uygurlardan kalmış olmalıdır.
Bu yapıların aynı zamanda kale veya kale gibi korunmalı yerlerde inşa edilen g ö -
zetleme kuleleriyle de ilişkisi vardır. Bunlar XIX. yüzyıla kadar uzanan bir süreç
içinde farklı dönem lerde inşa edilm iş ve kullanılmış mimari eserlerdir. Türkm enis-
tan'da Türkm en ileri gelenlerinin kalelerinde ya da özel korunmalı yaşam birim leri-
nin avlularında bu gözetlem e kuleleri bulunmaktaydı. Türkm enler bunları adlandır-
mak için (Çince ismin Türkçe okunuşundan ibaret olan) ding kelimesini kullanıyor-
lardı.38
U Y G U R RESİM S A N A T I
U ygur sanatı Türk resim ve heykel sanatlarının erken dönem lerdeki en zengin
ürünlerini kapsamaktadır.
MS IV-V. yüzyıllarda D oğu Türkistan ve bütün Orta Asya’da gelişen eklektik bir
resim tarzından sonra, VI-V1I. yüzyıllar arasında Türklerle yakından ilişkili bir resim
üslubu ortaya çıkmıştı. Ardından MS VIII. yüzyıldan itibaren Uygurların Doğu Tü r-
kistan’a iyice nüfuz etmeleriyle, bizim için daha önem li olan Uygur duvar resimleri
devri başlamıştır. Böylece ortaya çıkan Uygur resim üslubu zamanla bütün Orta As-
ya ülkelerinde etkili hale gelmiştir.
hanling’deki “ambar kulesi” olarak bilinen büyük gözetleme kulesinde olduğu gibi ambar
kısmı yukarı katta da yer alabilir. Ateş kuleleri ise bazen daha sade olabilir ve bunların üst
katlarında düşmanın sayısının çokluğu veya azlığı yakılan ateş sayılarıyla daha içteki böl-
gelere bildirilirdi. Çin Şeddi üzerindeki bazı gözetleme ve ateş (işaret) kuleleri için bkz.
The C reat Wall, Pekin 2000, s. 8 , 12,14, 20,30,32, 37-38.
38 Türk mimarisinin farklı devirlerindeki gözetleme kuleleri için bkz. Nejat Diyarbekirli,
“Türk Askeri Mimarisinde Gözetleme Kuleleri,” Ars Turcica, Atken Des VI. Internatıonalcn
Kongıesses Für Türkische Kunst München Vom .3. Bıs 7. Eylül 1979, München 1987, s. 201- 208,
U-vlut a ;n
1' 1h m I I m "ı >iı(ı ı 1 1ırk saray mimarisinin Onbeşinci ası ulan önceki tarihçesi, s 26
259
I KKI'N n i'V IK IU K K SA N A N
MS IX. yüzyılda ortaya çıkan ve XIII, yüzyıla kadar varlığını sürdüren klasik Uy
g u r resim üslubuyla başlayan ve XV. yüzyıla kadar uzanan dönemde yabana etkiler -
özellikle Lamaist üslup etkileri- artar ve eski özellikler kaybolur.40
sim örnekleri normal mabetlerin yanı sıra mağara tapınaklarında da karşımıza çık-
maktadır.
Uygur duvar resimleri eski Türk geleneklerinin izlerinin devam ettiği, Manicilik
ve daha yaygın bir şekilde yerleşen Budizmin ikonografisinin yansıdığı bir sentezin
ürünüdür.
Ancak yine de Uygur resim sanatının genel hatlarının daha çok Iç Asya Türk sa-
natının etkisiyle şekillendiği düşünülmektedir. Her ne kadar Büyük İskender’le bir-
likte gelen Hellenistik üslup (gölge-ışık etkisiyle hacimleri meydana çıkarma tekniği)
bir süre varlığını sürdürmüş olsa da -özellikle Batı Türkistan’da, ardından Doğu
Türkistan’da- bu kısa dönemin hemen ardından İç Asya’dan Orta Asya’ya geçen üs-
lup baskın hale gelmiştir. Bu gelenek özellikle kökenleri kaya resimlerine dayanan,
grafik tarzının yani çizgi unsurunun hâkim olduğu ifadeyi tercih ediyordu.
Bazen yaldızın da kullanıldığı bu resimlerde, özellikle klasik Uygur devrinde kır-
mızı (al), gök rengi ve yeşil çok kullanılan renkler arasındaydı. Bu arada tempera
tekniğiyle elde edilen boyalar da kullanılmıştır. İpek, kumaş, ahşap ve kâğıt üzerine
yapılan kompozisyonlar kaya tapmaklarının ve öteki tapınakların duvarlarındaki
kompozisyonlar kadar yaygınlardı. Duvar üzerine yapılan resimler zaman zaman
doğrudan doğruya düzleştirilmiş duvar üzerine, bazen de yaş sıva üstüne uygulanı-
yordu.
411 A Von I c Coq Orta Asya resim üsluplarım şu şekilde sıralamaktadır: ı) Gandhara üslubu,
2) Urun kılıçlı savaşçılar üslubu, 3) Erken Türk üslübü, 4) Geç Türk üslubu, 5) Lamaistik
üslup A. Von Le Coq, Buried Treasures o f Chınese Turkestar An Account of The Activities and
/Ulvrıı/urrs of ihc Set ond and l'hird ( ¡erman Turfan acpeditions, s, ?•> 30
260
HSKI UYGUR SA N A TI
rıntısında (VIII. yüzyıl) karşımıza çıkan tipik bir Uygur resminde bunun bir örneğini
görmekteyiz. Bu diz çökmüş bir Budha tasviridir. Figür çiçekli kıvrık bir dal şeklin-
de yükselen şeritle soldaki kompozisyondan ayrılmıştır. Altta da basit geometrik
süslemeli bir şerit vardır. Saçların yukarıda lotus kaide üzerine diz çökmüş halde
betimlenen Budha figürünün üzerindeki alttan giyilen elbise gibi mavi olması tesa-
düfi değildir. Mavi renk tanrıları —eski Türklerde ve kısmen Uygurlarda Gök Tanrısı
olmak üzere- sembolize eder. Bu örnekteyse Budha’yı da ifade eder. Üst giysisi ti-
razları yeşil olan tipik Budist dini giysisidir. Biri elbisenin geniş yakasında bulanan
ellerini anjali-mudra pozisyonunda birleştirmiştir (aşağıda ikonografi bölümünde
mudralara bkz.). Başı haleli olan figür yukarıya bakarken tasvir edilmiştir (bkz. Re-
sim 63).41
Bezeklik’teki 19. tapmakta bulunan bir başka örnekte -IX . yüzyıl, 67x72 cm, Ber-
lin M IK III 8382- iki Budha tasviri görmekteyiz. Ziller ve incilerle düzenlenmiş iki
gölgeliğin altında, stilize büyük lotuslar üzerinde bağdaş kurup otururken tasvir
edilen iki Budha’nın elleri birbirinden farklıdır. Haleler ve mandorlalarla betimlen-
miş figürlerde Çin tarzının etkisi de sezilir (bkz. Resim 64).42
Budha’nm ölümünü anlatan bazı sahnelerde insanların bıçaklarla yüzlerini çize-
rek veya yakalarım çekiştirerek ağlamaları daha önce Orhun yazıtlarında anlatılan
Türk yoğ geleneğine işaret ettiği için özellikle üzerinde durulması gereken bir konu-
dur. Bu konuya ilişkin güzel bir örnek Dunhuang mağara tapınaklarından 158 nu-
maralı olanında yer alır. Burada farklı topluluklardan insanlar, ölen Budha için ağ-
larken tasvir edilmiştir. Bize göre resim konu ,43 üslup ve kullanılan renkler açısın-
dan bir Uygur freskosudur. Burada ellerinde bıçaklar bulunan, olayın merkezindeki
figürlerden biri bıyığını, bir diğeri yüzünü kesmekte, ortada ayakta duran Uygur
tipli bir figür ise diğerleri gibi bir yandan ağlarken bir yandan da bıçak darbeleriyle
göğsünü yaralamaktadır. Bu yas pratiği Türk topluluklarında yaygın bir şekilde gö-
rülen ve bir şekilde günümüze kadar sürmüş bir davranış biçimidir. Resimde kırmı-
zı, kahverengi ve mavi-yeşil tonları hâkimdir (bkz. Resim 65).
41 Resim için bkz. Mano Bussagli, Central Asian Painting, From Afghanistan to Smkıang, Resim
98.
42 Along the Ancient Silk Routes Central Asian Art fro m The West Berlin State Museums, s. 150,
Resim 85, ,iym resim için bkz. H. Hartel-M. Yaldiz, Die SeidenstraBe-M alereien und Plastiken
<ius B uddhM luhai I Idhlcntempeln, Berlin 1987, Figür 53.
41 Resim kiiyıiiip.ı nl.ıı.ık I>l<.■ R oderick W hitfield , “Vision o f Buddha Lands T he Dunhuang
( avi"., Uiiiii \ıı I In1 Smith/ II,ılı Annual. 1ondra 1995, s. 122, Rcsim 7
261
[ RKEN n i'VIR r O RK SA N A TI
Resim 63. Diz çökmüş Buddha tasviri, Resim 64. Bezeklik XIX. tapmakta bulunan
Bezeklik XII. mağara tapmağı, Delhi duvar resminde otururken tasvir edilen
Milli Müze koleksiyonu (Bussagli Buddhalar, IX. yüzyıl, Berlin Staatliche Museen
1979 ) . CH, Hartel-M. Yaldiz, 1987).
262
SK UYG UR SA N A TI
Bezeklik'teki 9. tapmakta bulunan bir diğer U ygur duvar resmi de aynı konuyu
ele almakla birlikte bir bölüm ü eksik olan bu resim parçasında sadece çoğunluğu
Uygur tipli olan üzüntülü insanları görm ekteyiz. Bu resim VIII. yüzyıla ait olup bu-
gün Yeni Delhi’deki M illi M üze koleksiyonunda korum a altına alınmıştır. Zamanla
ortaya çıkan ve diğer Budist ilahlarını anlatan pek çok resimle de karşılaşmak m üm -
kündür.
Kumtura’daki 12. tapmaktan VIII-IX. yüzyıllar arası dönem e ait bir duvar resmi
örneğinde (63x31,5 cm, Berlin M IK 111 8377) ibadet eden bir Bodhisattva tasviri görü l-
mektedir. Tapmağın giriş kısmının sağındaki figürün sağ kısmı bir m eander friziyle
kesilmiştir. İbadet ederken tasvir edilen Bodhisattva’nm başının üstünde bir hale
vardır. Bir bantla bağlanarak topuz biçim i verilm iş saçları aynı zamanda arkadan iki
gruba ayrılıp omuzlara dökülm ektedir. Vücudun üst bölümü kıvrım ları açığa vuran
kumaşlarla örtülmüştür. İki farklı renkle bezenm iş bir kumaş parçası ise kalçalar-
dan aşağıya sarkmaktadır. Bu figürün solundaki kısmen tahrip olmuş figür ise zen-
gin süslemeli bir giysiye ve taca sahip olup, elinde b ir yazma kitap bulunmaktadır.
Sağ köşede ise profilden gösterilen eğik haleli bir baş tasviri bulunmaktadır.
likle çiçek adağı yapan insan tasvirleri dikkat çekicidir. Sunusu yapılan çiçeklerin en
önem lisi lotus yani nilüferdir. Birçok sem bolik, k ozm olojik ve m itolojik anlamının
sıkça tasvir edilmesine sebep olmuştur. Ancak lotusa cennet tasvirlerinde de çokça
rastlanır.
yamaçlarda bulunan Sengim tapınak grubunda aşağıda sözü geçen U ygur prens ve
prensesleriyle aynı gruba alınabilecek bir ilah çiçek sunarken tasvir edilm iştir (IX.
yüzyıl, 19x15 cm, Berlin M IK III 6761). 10. tapınağın güney terasındaki kalıntılarda
bulunan bu resimde iki boyutlu, ifadesiz bir yüzle tasvir edilmiş ilah elindeki kapta,
sunmak üzere çiçekler taşımaktadır. Uzun saçı arkadan bir fiyonkla bağlanmış, ba-
şın ön tarafına kutsal çiçeklerle donatılmış bir şapka yerleştirilmiştir. Elbisenin etra-
fında ise çapraz olarak bırakılm ış bir atkı bulunmaktadır (bkz. Resim 66).
Uygurca m etinlerde ‘Kuan si im Pusar’ yani “ses işiten ilah” olarak geçen Avalo-
kitesvara’nm ipek üzerine işlenmiş onbir başlı bir tasviri ilah tasvirlerine dair bir ö r-
nektir. Uygur şehri Yarhoto’da bulunan bu örnek (IX. yüzyıl, 17x15, 7 cm, Berlin
İkinci grubu ise Budizm ’e ait çeşitli efsanelerde veya hikâyelerde tasvir edilen hay-
vanlar oluşturur. Hayvan üslubu geleneğinden uzaklaşma U ygur sanatında yaygın
olmakla birlikte eski Tü rk hayvan tasviri geleneğine uyan hayvan figürlerine de rast-
lıyoruz. Bunun tem el sebebi Budizmi ve M aniciliği kabul ederek yerleşik hayata geç-
miş Uygurlarda hayvan üslubunu doğuran yaşayış tarzının, inançlarının kısacası es-
ki T ü rk kültürünün etkilerinin devam etmiş olmasıdır.
U ygu r sanatında yer alan hayvan tasvirleri belirtildiği üzere bazı durumlarda Bu-
dist ikonografiyi yansıtıyordu. Sanat eserlerinde hayvan tasviri geleneğini beraberle-
rinde getirmiş olan Uygurlar kabul ettikleri yeni dinleri Budizme özgü sem bolik an-
lamlar yüklü olan hayvan tasvirlerine de uygulamakta bir sakınca görm em işlerdi. Bu
tasvirlerde bazen Budist sanat geleneği ile eski Türk geleneğinin kaynaştırılarak yeni
Budist sanat tarzının etkileri Uygur Türklerine başta Çin olm ak üzere yakın b ö l-
4 Bahsedilen örnekler için bkz. Along the Anciertt Silk Routes Central Asian A rtfrom The Wcs£
Herlin State Museums, s. 126, Resim 63 (Kumtura 12. tapmaktaki duvar resmi); s. ısı, Resim
86 (Sengim Çiçek sunan ilah); s. 201, Resim 142 (Yarhoto Avalokif.vnra). İkinci resim için
ayru a 11, I lartcl-M. Yaldiz, Dtc SeidenstraBc-M alereien utul Ih M ih n ıiır, ItıultlIUsti^chen İlâh
Irntcmprln, l:igüı 47
204
i SK UY G UR SA N A TI
göz önüne alarak sanatsal etkileşim konusunda ihtiyatlı konuşmak zoru n d a y ız45
U ygur sanatında da önem li b ir yere sahip olan at figürlerine yeterli sayıda rastlı-
yoruz. Bununla ilgili güzel bir örnek Berlin Staatliche Museen’de bulunan bir fresko
parçasındaki tasvirdir. H o ç o ’da bulunmuş VI11-IX. yüzyıllara ait olduğu kabul edilen
resim de üzerindeki süvarinin üst kısmı tahrip olmuş dört nala giden bir at figürü
taşımaktadır.46
gibi koşmakta olan bir av k öpeği figürü bulunmaktadır (bkz. Çizim 79). Bu köpek fi-
gürünün benzerlerine başka resimlerde de rastlanır. Ö rneğin Uygurlara ait Bezeklik
Astana’da bulunan, büyük ihtimalle U ygur sanatına ait -V III. y ü z y ıl- bir kumaş
45 Kuşanlar hakkında b k z . Roy. C. Craven, Indian Art, s. 81-no. Kuşan sanatı üzerine ayrıntılı
bir çalışma için bk z. G. A. Pugaçenkova, Iskusstvo Baktrii Epohi Kuşan, Moskova 1979. Çin
sanan üzerine etkiler konusunda bkz. T. G. Frisch, “Scythian Art and Some Chinese Pa-
rallels,” Oriental Art, c. II, no. I (Yaz 1949), Londra 1949, s. 16-24; T. G. Frisch, “Scythian Art
and Some Chinese Parallels,” OA, c. II, no. II (Sonbahar 1949), Londra 1949, s. 57-67; O.
Maenchen-Helfen, “A Chinese Bronze With Central Asiatic Motives,” BMFEA, no. 30,1958,
s. 167-175; O. Siren, "Central Asien Influences in Chinese Painting of the Tang Period," Ars
Asiatiques, c. Ill, 1859, s. 147-152; Yaşar Çoruhlu, Türk-Çin Sanatı ilişkileri, s. 355-388.
46 Resim için bkz. Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, s. 17; Emel Esin, Antecedents and Development
o f Buddhist and Manichean Turkish Art in Eastern Turkestan and Kansu, Istanbul 1 967, Levha
XXX, Figür 3.
*' İlk re simin bulunduğu yer için bkz. Albert Grunwedel, Aîibutldfıiiüsche Kunstalleıı m Cfıi
ııcmsih Tutlııs/ıiıı, I >*,.ııı 140. İkinci resim için bkz. Hmrl l:sin, "IVzckIik Kiilliye.smdr Doku
.•uncu lapın.tl< I ııılıivrm l;, no 3 7 ,1 la.'tran 1987, k ia ııln ıl 19*2, s ı
265
I RKI N D V K K IR K N A N A II
Çizim 79, Bezeklik Yapı (Tapmak) 4 te bulunan Uygur duvar resmindeki av köpekli süvari
tasviri (Grümvedel, 1912).
1. 111
1 80 Alp tanrı Basaman’m Garuda’yı yakalayışım gösteren Bezeklik freskosundan ayrıntı
f 'siıı, 1982, (.iz. Yasar ÇornhlıO.
SK UY GUR SA N A TI
K ızıl’da bulunmuş m uhtemelen Göktürk veya U ygur devrine ait bir resimde ise
Tü rk sanatı ve m itolojisinde geniş bir yer kaplayan kurt figürünün kurt başlı sancak
tutan bir alp tasviri üzerinden işlendiğini görüyoruz, Cepheden tasvir edilmiş zırhlı
bir alp -b e lk i hükümdar— sağ elinde kurt başlı gönderi tutarken betim lenmiş tir. T ö z
kavramıyla apaçık ilişkisi olan ve VIII. yüzyıla ait bu resimde figürün başının üzerin-
deki halenin arkasında ejder tasviri bulunmaktadır. Buna benzer bir diğer örnek
M urtuk’ta 3 numaralı mağarada ve Kuça’daki bir diğer resimde de karşımıza çıkar
(bkz. Çizim 81-82).49
Türk mitolojisi, sem bolizm i ve sanatında önem li yeri olan ejder tasvirleri Uygur
sanatında da karşımıza çıkmaktadır. Bunun en tanınmış örneği 1X-X. yüzyıllarda in -
şa edilm iş olan 19. tapmakta bulunan bir Bezeklik freskosundaki (Berlin Staatliche
Museen, Env. No. 1 B 8383) kanatları rum i şeklinde kıvrılan ejder tasviridir (bkz. Re-
sim 67).50 Boynuzlan, pu llan ve kanatlarıyla betim lenen bu ejder suyun altından çık-
maktadır. O artık bir gök ejderi olarak göğe yükselmek üzeredir. Orada bulutların
arasına yerleşerek yağm urun yağmasına yani bereket ve bolluğa sebep olacaktır. K ır-
m ızı zem in üzerine yerleştirilm iş sahnenin daha geniş bir kom pozisyonun parçası
olduğu anlaşılmaktadır. Kırm ızı, yeşil ve m avi rengin hâkim olduğu re simin alt ve
üst planlarında kırm ızı ve yeşille boyalı sivri üçgen biçim indeki dağlar ve araların-
daki ağaçlar gölü çevrelem ektedir. Ağaçlar arasında ceylan vb hayvanlar da resme-
dilmiştir. Suyun hafifçe dalgalanan yüzü kıvrım lar ve su bitkileriyle tasvir edilmiş,
gövdesinin büyük kısm ı su seviyesinin üzerine çıkmış, pençelerini yukan kaldırmış,
48 Resim için bkz. L’Asie Centrale Histoire et Civilisation, Collection Orientale de l’imprimerie
Nationale Paris 1977, Resim 37.
49 Resimler için bkz. Emel Esin, Burkan ve Mani Dinleri Çevresinde Türk Sanatı (Doğu Türkis-
tan ve lûmsıı't/d), s. 311-416, Levha XIX/1-2; Emel Esin, Islamiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi
ve Murıiıi ( .Ur. I evha V II a.
>0 Re. ıı t ı h.ıtı M Mırın lîııssagli, Central Asian Painting, From Afghanistan to Sınkıang, s. 104,
Rr.im iici
7(i 7
t'KKl'N Hl VIR T URK SA NA TI
Çizim 81. Kızıl, böri başlı gönder Çizim 82. Koço (Kuça) freskosunda
tutan figür. Fresko, VI-VIII. yüzyıllar böri başlı gönder tutan figür (Grün-
(Grünvvedel, 1912),
wedel, 1912).
nin yanı sıra Garuda (karm aşık vücutlu bir mitsel varlık, yarı-ilah), kartal, av kuşla-
rı, fil, geyik, maymun, yılan ve deve gibi Türk v e Budist kültüründe yaygın olarak
görülen figürler de yer alır. Bunlardan özellikle Garuda, geyik, fil, maymun, yılan
A yrıca günlük yaşamla ilgili sahneler, çeşitli destanlar ve efsaneler, din adamları,
önem taşır. Zülüflü, ay yüzlü ve badem gözlü -İslam iyetten sonra da etkili olacak-
U ygur tipleri dikkati çekmektedir.
simler daha önce yukarıda sözünü ettiğim iz m uhtelif araştırmalarda ele alınmıştır.
Ancak biz de kendi anlayışımıza göre bu örnekleri burada ele almak durumundayız.
*' Resimler için bkz. Emel Esin, İslamiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi ve İslama Giriş, Levha
LXXXI1 - B; Emel Esin, Islamıyeten Evvel Orta Asya Türk Resim Sanatı, s. 186-243, Levha xv-b.
Daha öner luıl< hayvan lasvirlerinin Uygurlardaki durumu üzerine bir denememiz ya-
yımlaıımr.ıı V.ı,.ıı (.onılılıı, İ rken Devir Türk Sanaiı’ndaki Hayvan Tasviri Geleneğinin
Uyuurlai'd.ılti IV\.uııı i' etlin lîa.t Noilar,” TKA-Proj I ’ / Muharrem i;rginV Armağan,
XXV1II /I ; ( l ,i' > 0)l \ l l k n , ı I'J’j ; ı IJ 7 J63
269
I KKTN (51VIR r ilR K SA NATI
Resim 68. Uygur prensi, IX . cektir. A çık renkli orta alandaki prens hafif yan
Bezeklik tapınağında bulunan dönmüş şekilde 2/3 oranında profilden ele alın-
duvar resmi VIII - 1 X. yüzyıllar, mıştır. Başında saray işi süslerle bezenmiş, ön ta-
Berlin Staatliche Museen (M.
rafında bir lotus bulunan sivri uçlu bir külah bu-
liussagli, 1979 ) .
lunmaktadır. Eski Tü rk geleneklerine uygun ola-
rak uzun saçları omuzlarından aşağıya inm ektedir ve ortadan ayrılmıştır. Tom bul
yanaklı, hafif çekik gözlü -a y yüzlü de d en ilen - figürün yüzünde yay şekli oluşturan
gür bir çember sakal ve sarkık bıyıklar bulunmaktadır. Daha eski Göktürk ve U ygur
minde tutulurken göğüs üzerine kaldırılmış diğer el yarı kapalı parmakların arasın-
da çıkan yapraklı bir çiçek tutmaktadır. Buradaki çiçek Budha’ya veya tapınılan tan-
rıya sunulan bir ibadet nesnesidir. Elbisenin ve yukarıda perde kıvrım larının özel-
likle vurgulanması kısmen bir gölge-ışık etkisi verir. Bununla birlikte Orta Asya’ya
özgü bir üslup olan grafik üslubunun ön planda olduğu da gözden kaçmamaktadır.
Ç ok tanınmış bir Uygur prensesini gösteren Bezeklik duvar resmi IX. yüzyıla ta-
lilılencn ve yine Berlin Staatliche Museen’de bulunan (Env. N o. 1 B 6876b) güzel bir
örnektir (lık. Resim 69). Yine kırmızı rengin hâkim olduğu resimde figür ayakta ve
l<ismen yandan (p rofild en ) gösterilmiştir. Prensesin l>ıt lıall veya Orta Asya'daki
2/0
i SK U Y t ıU R SA N A T I
Bir U ygur prensesi ile küçük çocuğunu gösteren kom pozisyon resim tarzının iş-
leme alanına da uygulandığını göstermektedir (bkz. Resim 70). K oço’da bulanan IX-
X. yüzyıllara ait, 17x14 cm ölçülerinde (Berlin M IK 111 4920b) işleme örneğindeki
kom pozisyon prens ve prensesleri gösteren öteki duvar resimleriyle tarz olarak aynı
ve fakat teknik olarak farklı üsluba girm ektedir. U zun elbiseleriyle lotus biçim li ka-
ideler üzerinde bulunan figürler ellerindeki çiçekleri (lotus) adak olarak tapındıkları
tanrıya sunmaktadırlar.
E le a ld ığ ım ız r e im le r e b e n z e r b a ş k a ö r n e k le r d e v a rd ır. A n c a k k o n u y u d a ğ ıtm a
ıııa k iç in b u n la r ın h e p s in e d e ğ in m e y e c e ğ iz . S a d e c e K o ç o ’d a b u lu n a n v e m u h te m e le n
271
I KKI- N n i v l k T URK SA N A TI
Resim 70. Koço’datı çıkarılan Uygur prensesi- Resim 71. Koço’da bulunmuş bir bayrak-
ni ve kızını tasvir eden işleme kompozisyon. tan alman ayrıntıdaki Uygur prensi, IX.
Berlin Staatliche Museen (H. Hartel-M.Yaldiz, yüzyıl, Berlin Staatliche Museen (M. Bus-
19*7). Saglİ 1979).
bu figür de elinde adak olarak bir çiçek dalı tutmaktadır. Kırm ızı elbisesi elinde tut-
tuğu lotusa benzeyen çiçeklerle bezenmiştir. Omuzlarına kadar inen uzun saçları
düzgün bir şekilde kesilmiştir. Ü ç dilim li başlığı -başlıklar muhtem elen rütbe farklı-
lıklarına işaret eder— bir kayışla çenenin altından bağlanmıştır. Bu eserdeki U ygur
İki sıra halinde keşişleri veya şakirtleri gösteren, Sorçuk yakınındaki M ing-öy’de
bulunan bir duvar resmi bugün Delhi M illi Müze koleksiyonunda korunmaktadır
(18. Ml. X I II10). V11I-IX. yüzyıllara ait bu resimde figürlerin elleri an ja li m u d ra pozis-
vardır. Yukarıda yer alan bu figürlerin diğerlerinden daha büyük olması ve ön plana
yerleştirilmesi sosyal bir derecelendirm e farkını vurgulamak için yapılmış olabilir.
'* Along the Ancient Silk Routes Central Asian Art from Ihe West lleilin State Museums, s 20b,
Resim 4G; Uygur prensi için s 197, Resim m .
272
1-SKI UY GUR SA N A TI
I lım bu figürlerde kıvrım ları belli olan sarı elbiseler bulunur. Üst sıradakilerin bir
bölümünde elbise üzerinde çiçek desenleri vardır. Yukarıda ele aldığım ız diğer ö r-
neklerde olduğu gibi burada da, dinsel olarak kutsal sayılan çiçeklerin desenleri (fi-
gürlerin ellerinde tuttuğu adak çiçekleri) yalnızca dekoratif amaçlı kullanılmamıştır.
Tom bul yanaklı, hafif çekik gözlü tipik M o n goloid U ygur figürlerinin görüldügü
duvar resminde rahiplerin veya şakirtlerin saçlarının m esleklerine uygun olarak tı-
Yine M in g-Ö y’den bir grup U ygur duvar resm inde ise Budist hocalar ve öğrenci-
ler görülmektedir. Bunlar M in g-Ö y’de çıkan bir yangından sonra tahrip olan tapı-
naklardan kalabilmiş az sayıdaki duvar resim lerine ait parçalarından dır. Kuzeybatı-
daki bir tapınakta bulunan bu resimler bugün St. Petersburg’dadır, Fresko tekniğiy-
le resm edildiği ve VIIl-IX, yüzyıllara ait olduğu kabul edilen, klasik U ygur üslubu-
nun tipik örnekleri olan bu resim lerin birbirine benzer tarzlarda ele alınmış olan
üçünün ölçüleri de aşağı yukarı aynıdır (A : 7i X 45,5 cm, B: 76 x 38 cm, C: 7i x 48 cm ).
Her üçünde de kom pozisyon üç bölüm e ayrılmıştır, ilk ikisinde, yukarıda göksel
aleme ait bir figür, sol altta hoca pozisyonunda bir rahip, sağ altta ise yazı yazan ya
da hocayı dinleyen Öğrenciler vardır. Tü m resim lerin zem in rengi koyu kırm ızıdır.
Bunun dışında kahverengi tonları, zeytin yeşili ve kırm ızı da kullanılmıştır. Birinci
bölüm deki figürlerden başının üzerinde gökten sarkan bir gölgelik bulunan soldaki
orta yaşlı rahip konumu gereği karşısındaki Öğrenci grubundan daha yüksekte ve
büyük çizilm iş olup rahleye benzeyen yüksek bir iskem leye oturmaktadır ve sağ k o -
lunu dışarıda bırakan dış elbisesinin üzeri kutsal lotus çiçeği desenleriyle kaplıdır.
I Iinde b ir fırça ve uzun dikdörtgen bir kâğıt parçasıyla tasvir edilmiştir. D iz çökmüş
dörtgen levhalara fırçayla not almaktadır. Yukarıda bitkisel kıvrım larla (lotus k ıv-
rımları) resmedilmiş bir bulut üzerindeki bir Apsara figürü elinde fırçayla gökten
ikinci resimde de benzeri bir kom pozisyon resmedilmiştir: Yine rahle tipi bir is-
kemlede oturan sol bölü m deki yeşil elbiseli hoca muhtemelen öğrencilerine mudra -
l.ın öğretm ektedir. Çalışılan şekil anjali mudradır. H ocanın karşısında yer alan üç
öğrenci figürü üst üste yerleştirilmiştir. Bulut üzerindeki Apsara ise bu kez lotus çi-
çeklerini aşağıdükîlerin üstüne saçmaktadır. Üçüncü resimde solda rahipler, sağda
271
ERKEN D EV R IlIR K SA N AII
deni diskleri birbirine vururken sağ ortadaki figür ise elinde bir tokmak tutmakta-
dır. Zem inin kırm ızı olduğu ve yer yer havada lotus çiçeklerinin uçuştuğu resimde
figürlerin tamamının U ygur tiplerinden teşekkül olduğunu görüyoruz. Saçlar topuz
yapılmış ya da dallar halinde ayrılarak lotus çiçeği form unda tepede veya tutamlar
halinde tepe kısmının dibinden düğüm atılarak toplanmıştır. Soldaki üç figür sağda-
ki üçünden daha gençtir. Üstlerinde pelerinli elbiseler bulunan figürlerin hızlı m ü zi-
ğin ritmine kapılmış halde gösterilmesi resim de ifade aktarımının ne kadar güçlü o l-
duğunu ispat ed iyor.56
manda ünlü bir ressam olduğu Manici resim sanatının gelişim inde etkisi hayli fazla
Resimler ve üçüncü freskoyla ilgili yorum için hk. Roderick Whiıfield ve Antıe l .ıın ı.
Cavcı oj thc flıoıısarui Buddhas (lıincsr An /r o m (İn1Sı Ih Route, Londra 1990, s I7î> ı/9
' Resini ıçiıı hk.' Maı io Bussagli, ( rn lıal .'Uidiı /’dlMllııı;, / -m m Afglumlsıun lo .Sinfeliiııy,, 10J
’ /4
SK UYGUR SA N A 11
Resim 73. Uygur kağanının Maniciliği kabul edişini gösterdiği varsayılan minyatür, V1II-IX.
yüzyıllar, Koço A tapmağından, 25, 5 x 12, 4 cm, Berlin Staatliche Museen (H, Hartel-M.
Yaldız, 1987; A. Von Le Coq, 1923).
dır. N itekim ‘U ygur minyatür sanatı’m n başlangıcı M aniciliğin kutsal kitabında bu-
lunan resimlere dayanmaktadır. Esasında kom pozisyon ve renk açısından fresko
tekniğinden pek de farklı olmayan bu resimlerde özellikle U ygur hükümdarı Bögü
Kagan’ın M aniciliği kabul edişini tasvir ettiğine inanılan bir sahne önem lidir (VIII-IX.
yü zyıl) (bkz. Resim 73). Birçok yerde yayınlanmış olan bu resimde üst ve alt sıra o l-
mak üzere figürler dört grup halinde tasvir edilmiştir. Minyatür parçasının sağında
ve solunda sütunlar halinde yazı parçaları vardır. Bunlarda bazı Türkçe şahıs adları
yer alıyor. Ö zellikle buradaki Arslan Sengün ism i eski ata kültlerinin Manici Uygur-
larda da yaşadığını göstermesi açısından önem lidir. Sol üstte dört kişiden oluşan
zırh lı grubun başında bulunan haleli figürün kağan olduğu düşünülmektedir. Karşı-
sında dini hiyerarşi açısından daha yukarıda ve üst kısmı tahrip olmuş farklı farklı
dinsel rütbelerde kişiler vardır. Rahibin arkasında diz çökmüş iki Manici seçkin, be-
yaz elbiseleriyle tasvir edilmiştir. Burada ayrıca ruhani sınıftan olmayan bir Manici-
lik mensubu da (din leyici) bulunmaktadır. Kağanın elini sıkarken tasvir edilen be-
yaz figür baş rahip olm alıdır. Kağanın elinin sıkılması Islami tarikatlardaki el almak
işlemini hatırlatır. Bu hareketle rahip onu dünyevi alemden kurtarmış olur. Yani
onu dine kabul etm ektedir. Minyatürün tahrip olması nedeniyle rahibin ve yanında-
ki beyaz giysili ligüıüıı baş kısımları yoktur. Sol altta yer alan kanatlı figürün hü-
kümdarın ktıtıı oldttftıı ılı n sürülüyor; ancak bazı araştırmalarda hıı bölüm deki iki
275
t u K ii N d e v i r t ü r k s a n a i i
Resim 74. Mani’nin ölüm yıldönümü merasimini tasvir eden Uygur minyatürü, V II1 -IX .
yüzyıllar, Koço A tapmağından bir minyatür, Berlin Staatlich Museen (H. Hartel-M Yaldız
19S7; A. Von Le Coq, 1 9 2 3 ),
figürün M aniciliğe ait tanrıları sim gelediği de belirtilm ektedir. Sağ alttaki dörtlü
grup ise M aniciliğe geçmiş eski Hint ilahlarını gösteriyor. Bunların başında duran fil
başlı G aııeşa’dır. D om uz başlı olan ise muhtem elen V araka olarak tasvir edilm iş olan
Vijnu’dur. Üçüncüsü ise B rah m a olabilir. En sağdaki figür i s e ,Sıvadır.
sili M aniciler birkaç grup halinde sahnede yer almıştır. Ortada iki küçük masa veya
sehpa üzerinde yer alan yiyecek (ekm ek) ve m eyveler -m ey velerin bulunduğu masa
lerini - b ir görüşe göre k â tip lerin i-görü yo ru z (bkz. Resim 75). Daha önce ele aldığı-
276
FS K I U Y G U R SA N A T I
Resim 75. Uygur minyatürü, Koço Resim 76. Uygur minyatürü, Koço K
K tapınağı, beyaz giysili Uygur Tapınağı, kıvrık dal süslemeli ve
Mani rahipleri, V1I1-1X. yüzyıllar, müzikli eğlence sahnesini içeren
11, 2 x 17, 2 cm, Berlin Staatliche tasvirler (H. Hartel-M.Yaldiz, 1987; A.
Museen (H. Hartel-M. Yaldiz, 1987; Von Le Coq, 1923).
A. Von Le Coq, 1923).
m ız sarı giysili Budist rahiplerden farklı olarak figürlerin saçlarının kısacık tıraş ed il-
memiş aksine eski Tü rk geleneklerine uygun b ir biçim de ortadan ayrılıp omuzlara
kadar uzatılmış olduğunu görüyoruz. Önlerindeki sıralarda dikdörtgen kâğıt levha-
lara yazı yazmakta olan, başlarında beyaz külah bulunan bu figürlerin sakallı olduğu
da dikkati çeker. Ortadaysa sütun halinde yerleştirilmiş Uygurca yazının böldüğü
kom pozisyonda rahipler -b e lk i de rahip adayları- iki sıra halinde yerleştirilmiştir.
Buradaki yazı dinsel nitelikli bir yazıdır. Bunun arka tarafında yer alan m inyatürde-
ki yazıda ise isim kısmı tahrip olmuş bir U ygur hükümdarın ünvanı ve ayrıca “Dört
İhtişamlı Güçler Kitabı”nın adı yazılıdır. Söz konusu bu parçanın üst bölüm ünde
otururken betimlenen üç kişiden birisi solda bağdaş kurmuş diğer ikisi ise sağda diz
çökmüş halde görülm ektedir (bkz. Resim 76). Bunlardan solda oturan ve üst yarısı
tahrip olmuş figür m uhtem elen saraya mensubu bir soyludur. Sağdaki figür ise uda
benzer bir müzik aleti çalmakta, ortadaki ise ellerini kavuşturmuş m üziği dinlem ek-
ledir. Başlarında lai kli t ipte başlıklar bulunan uzun saçlı Uygurların betim lendiği bu
sahnede sağıl.ıl ı lı^ m lrım altında iri m otifli, bugün de Doğu Türkistan ve Kırgızis-
tan'da ı,ısıl.m.ıhılın, ıım lılrnıclcn keçeden yapılmış bir örtü yer almakladır Mu iri
277
ÜRKE N D E V R I Ü R K SA N A TI
m otiflerden dolayı bu dokum anın halı olma ihtimali zayıftır. Böylece bu kom pozis-
yonun Türk-lslam toplumlarmda da benzerleri çok yaygm olan tipik bir eğlence (fa-
sıl) sahnesi olduğu fikrine ulaşılabilir. Sol alttaki alanda, üsluplanmış paralelleri
Gerek bu Manici minyatürler gerekse Orta Asya resim sanatı -özellik le Uygur
resim sanatı- Türk-lslam minyatür sanatının kaynağı olmuştur.
U Y G U R H EYKEL S A N A T I
U ygur devrinde ortaya çıkmıştır. Uygurlardan önce Orta Asya’da Gandhaıa üslubu,
Tohar üslubu ve Batı Türk devri üslubu isim lerini alan heykel gelenekleri de söz k o-
nusu olmuştur. Bu ekoller Uygur heykellerini ve kabartmalarını etkilemiş, bunun
sonucunda da erken ve klasik Uygur tarzı doğmuştur.
Türk sanatının genel anlayışına uygun olarak oldukça sade bir biçim de ele alın-
mış, Sorçuk’tan çıkarılan toprak bir Budha heykeli tanrı heykelleri için tipik bir ör-
nektir (Env. N o. M I K III 7841, Berlin Staatliche Museen). Kirin mağara tapmağından
elde edilen bu örneğin kaidesi 32,5 cm, figürün yüksekliği İse 66 cm olup V on Le
C oq tarafından VI1-VIII. yüzyıla tarihlenmektedir. Kanımca bu örnek diğer çoğu Sor-
çuk eseri gibi, VIII-IX. Yüzyıllar arası bir dönem e de tarihlenebilir. Topu z yapılmış
saçları mavi-gri tonda olup yüzden kırm ızı bir kontur çizgisiyle ayrılmıştır. Ayrıca
58 Bu minyatürlerin ilk yayımlandığı yer için bkz, A. Von Le Coq, Die Buddhistùche Spatantike
in MUtelAsien Die Manichaeischen Miniaturen, Berlin 1923 , Levha 8 a-V>; ayrıca bkz. Şinasi Te-
kin, Khi Tùrk In d e Yazı, Kâğıt, Kitap ve Kâğıt D am galan, Istanbul 1993, Resim la, ıb, 2, 3,
Alımı; ı/if Anneni Silk Routes Central Asicın Art front IIw VVV\/ Rnlln State Muséums, s. 1 76-
/ /H
[ SK UY GUR SA N ATI
vurgulanmıştır. Kıvrım ları belli olan kumaş sağ omuzu ve göğsü açıkta bırakmakta,
üstteki kırm ızı kumaş ise açık olan yerle birlikte tüm sırtı kapamaktadır. Bu elbise
rahipler için kullanılan bir elbisedir ve üç parçadan ibarettir: antarvasa, uttarasanga,
sanghati. Dudakları ve uması kırm ızı boyalı olan figürün yüzü bir kadın yüzünü an-
dırırken, kaşları, gözleri ve gö z bebekleri siyahla vurgulanmıştır. Budha figürünün
oturduğu lotus çiçekli tahtın alt yüzeyinde lotusların oluşturduğu madalyonlar için-
de kanatlarından biri oldukça tahrip olmuş bir çift kanatlı, dört ayaklı -ceylana ben-
Yukarıda söz ettiğim iz bazı Uygur resim örneklerinin bulunduğu, Uygur devrine
ait Sorçuk M in g-Û y’deki Stuko’dan yapılmış, başı ve gövdesi sağlam bir Bodhisattva
heykeli Uygur heykeline güzel bir örnek olarak ele alınabilir. Bu heykelin başındaki
dilim li tacın üzerinde yer alan değerli taş kakmalar ve m otifler özellikle vurgulan-
mıştır. Böylesi dilim li taçlar biraz daha sade olmakla birlikte Türk sanatında daha
yüzyıllar) U ygur devri heykelleri için tipik bir örnek olarak ele alınabilir. Bu heyke-
lin malzemesi diğer Turfan ve Kuça heykelleri gibi saman katkılı ve hayvan kılları
içeren bir topraktır. H eykel pek görülm eyen hareketli bir düzende gösterilmiş olup
59 Heykel örneği için bkz. A. Von Le Coq, Die Buddhistische Spatantike in Mittel Asien Die Plas-
tik, Berlin 1922, Levha 40; Along the Ancient Silk Routes Central Asian Art fro m The West Ber-
lin State Museums, s. 139, Resim 73.
1,11 Resim için l>l<. Stein, Serindin, Levha CXXI; Burkan ve Mâni Dinleri Çevresinde Türk Sanatı
(Dogu Türkistan vr Kunsu'da), I evha XXI, Resim 4. Ayrıca bkz. Roderick Whitfield ve Anne
Larrrr, ( nvrs <>/ tin llıoın ıiııd lluddhas Chinese Art from the Silk Route, Londra 1990, Resim
ısı
279
I RKIïN D li VIIÎ T ÜRK SANATI
maviye boyanmıştır. Sağ kol dirseğin az üstünden kırıktır. Sol elin parmaklan ka-
yıptır. Özgün durumda figürün kollan üzerinde omuzlarına bırakmak için kaldırdı-
ğı bir atkı olduğu anlaşılıyor. Heykelde takı olarak bir gerdanlığın izi ve bir bilezik
vardır. Boyuna kadar inen “S” biçim inde stilize edilmiş saçlar kırm ızı renklidir. Aşa-
ğıda belirtildiği gibi, mavi gövdeli, kırm ızı saçlı figürler özellikle cin tasvirleri için
genel olarak Budist olmayan Türk sanatlarmda da geçerlidir. H eykelin dostça gü-
lümseyen yüzü ve sıcak davranış biçim i onun konu ve ifade bakımından duvarlarda
veya başka alanlardaki resimlerden sim geledikleri itibariyle bir farkı olm adığını gös-
teriyor (bkz. Resim 79).
Sorçuk’ta bulunan aynı üsluba sahip bir grup boyalı toprak heykel D evata figür-
Bunların arasında diğerleri gibi topraktan yapılmış, yarım gövdeli bir Devata heykeli
sevimli, müşfik görünüşü ve yarı kapalı gözleriyle dikkat çekm ekledir, Ellerini gö-
Ï8 0
SK UYGUR SAN A 11
A
s
tadır. Bileklerinde ikişer bilezik vardır. Pembemsi bir ten rengi vardır. Üç ayrı renk
kullanılmış elbisenin üç ayrı parçadan oluşan bir kostüm olduğu anlaşılıyor. Bunlar-
bazubendle kol uçları sıkılmış, sadece göğüs altında fiyonkla bağlanan, diğer bölüm -
leri açıkta bırakan kırm ızı giysi giyilmiştir. Ayrıca kolları saran ve bütün sırtı kapla-
yan kırm ızı bir kumaş da gövdede m andorla (vücut halesi) görünümü oluşturmakta-
dır. Bir taç altında toplanmış saçların orta kısmı Budha tasvirlerinde de görüldüğü
gibi urnayı ifade edecek biçim de -üçüncü gözü vurgulayacak b içim d e- yapılmıştır.
Kumtura’da bulunmuş bir başka toprak heykel muhtemelen bir tanrı figürü o l-
bulunan üzeri simgesel lotus çiçekleriyle bezenm iş elbiselerle benzer olması açısın-
dan ele alınabilecek güzel bir örnektir (VIII. yüzyıl, yüksekliği 61 cm, Berlin Devlet
Müzesi). Baş kısmı olmamakla beraber saçlarının D evata figürlerinde olduğu gibi
uzun örgülü, uçlarının iki veya üç demet halinde açık ve lotus tokalı olduğu anlaşılı-
yor Sağ kolun m u dcysc lamamı, sol kolun ise bilekten itibaren eli de içine alan bö-
lümü yoklııı Allın d ılu (b rok a r) kumaştan yapılmış yırtmaçlı kırınızı elbise göğsün
M K K N D liV IK II IKK '. A N A 11
Kesim 81. Kumtura toprak yüzyıllar). Alnında üçüncü gözü bulunan toparlak
heykel, VIII. yüzyıl, Berlin yüzlü bu heykel topraktan yapılmış olup 21, 7 cm
Staatliche Museen (A. Von yüksekliğindedir (Berlin Devlet Müzesi M IK III 8541).
I e Coq, 1922).
Üslup açısından bu gruba sokulabilecek bir diğer
baş heykeli de pembe tenli b ir cini tasvir ediyor. K o-
ço alfa tapmağından çıkarılan, V1II-IX. yüzyıllara ait bu heykel yine topraktan yapıl-
mış bir örnektir. Yüksekliği 2 1 , 4 cm olan bu örnek yine Berlin’deki Staatlichen
(D evlet) müzesinde bulunmaktadır (M IK III 4527). Kalın kahverengi kaşların aşağı-
sında yer alan gözler yeşil irislidir. Burun nispeten kısadır. Kahverengi-siyah dalgalı
(kıvırcık hatlı) bir bıyığı vardır. Kısmen açık ağzından dişleri görülmektedir. Üst
dudağın iki tarafından iki sivri diş fırlamaktadır. Ayrıca çene üzerinde iki ayrı tutam
halinde betimlenmiş kıvırcık sakalı vardır. Yüz, m uzip bir şekilde kaşlannı çatmış,
alnı hafifçe kırışmış, gözleri iri iri açılmış halde tasvir edilmektedir. D iğer örnekler-
de olduğu gibi ifade kuvvetlidir.62
Resim sanatında da hayli yer tutan cinler eski U ygur kitaplarında ayrıntılı olarak
tasvir edilirler. Burada öm ek olarak daha çok insani uzuvlarıyla ön plana çıkan, U y -
gu n a y e k kelimesiyle ifade edilen bir Uygur cinini ele alabiliriz. Saçları başın tepe-
1,1 I leykel örneği için bkz, A. Von Le C oq, Die Buddhislische S p alan tike in Mittel Asierı Die Plas-
tik, Berlin 1922, Levha 30 (So rçu k Devata heykeli), Levha 34 ortadaki resim (Yarhoto mavi
gövdeli heykel), Levha 41 (K um tura toprak heykel). Yarhotodaki heykel için ayrıca bkz.
Aloıı,)’ the A nıient Silk Roules C en tral Asian Art [rom The W est Berim Sîcıie Muséums, s. ue,
Resim ho
l" i.ıı m Seııgıın heykel örnekleri için bkz. Aloıu.; ılır ,\ıiıiı»ıl .Slifî Kııules ( entrai Asiaıı Art
(rom II ir IVrsI Berlin sru/e Muséums, s 151. Resim hk, > ifc/, Kesini 99
282
SK UYt'.UR SA N A TI
sinde toplanmış figür iri gözleri ve ciddi bakışlarıyla daha doğrusu korkutucu bir
ifadeyle tasvir edilmiştir. Pembe derili ve kara gözlü bu heykelin saçının mavi oluşu
da önem li bir özelliktir, çünkü daha çok ilah heykellerinin saçları m avi olmaktaydı.
H eykeller mermer, taş, alçı, toprak, ahşap ve tunç gibi m alzem elerden yapılm ış-
lardı. A lçı veya toprakla yapılan eserlerde, önce heykelin omurgasını ve bacaklarını
içeren bir iskelet hazırlanıyor ve sonra bu iskeletin üzerine balçık veya alçı m alze-
Yine resim sanatında olduğu gibi, alçak ve yüksek kabartmalar ve heykeller tapı-
naklarda belirli bir programa göre yerleştiriliyordu. Örneğin mabut heykelinin tapı-
nağın en kutsal mekânı olan iç tapınakta bulunması şarttı. Ancak portre eğilim i ve
ifadeci anlayış heykel ve kabartmalardaki tasvirler için de geçerliydi.
Emel Esin’e göre ağaç heykeller U ygur dönem inde önem kazanmıştı. Ayrıntıların
kolayca işlenebilmesi için yumuşak ağaçlar kullanılırdı. Yapılan heykeller üzerine sı-
rasıyla macun, boya ve yaldız sürülürdü. Bu ağaç heykellerde portre eğilim i kuvvet-
liydi. Koço’da bulunan tahtadan bir rahip heykeli buna işaret etmektedir. Elleri ve
kısmen alt bölümü eksik olan heykel cepheden betimlenm iş olup ayakta durmakta-
dır. Giysisi bir omzunu tamamen açıkta bırakan Budist rahiplere özgü giysilerden-
dir. Budha’nm kilere benzeyen uzun kulakları, ciddi bakışları hatta çatılmış kaşları
ve kırışmış alnıyla portre özelliğini ifadeci bir yaklaşımla verm ektedir.(bkz. Resim
82). Benzeri özellikler alçı heykeller için de geçerliydi. Buna ilişkin güzel bir örnek
Toyu k’ta bulunmuş stuko U ygur heykelciğidir. Bugün Delhi M illi Müzesi’nde bulu-
nan heykelcik tolga kuşanmış zırhlı bir askeri tasvir etmektedir (Env. N o. Toy. 050).
Zırh göm lek gibi plakalardan müteşekkil tolga da sadece yüzü açıkta bırakmaktadır.
Bir başka elbise üzerine giyilen zırh ise iki bölüm halindedir ve altta diz üstüne ka-
dar uzanmaktadır. Birleştirilmiş ayaklar da uzun çizm eler bulunmaktadır. Figür el-
61 I IcykcIliT için hl> İ nici İ sin, B ıııkın ve Müni Dinleri Çevresinde Türk Sanatı (Doğu Türkis-
tan ve Kıiıısu'ılaK le v h a XXII, Resini 3 - Cin heykeli (Le C oq, C h olsch o, Levha 55, Resini
in ile n .ılımın ın > im I evlin xxxi/2- Rahip heykeli (l e C oq, C h olsch o, Levha 56, Kesim
h ılr n .<1111111ı .ı11 1 I . Iı.ı ■ ı (| e ( ik|, llıltlerallas, Kesıııı 102‘dcn alınm ışın)
283
l'KKH N D 1VIH T ÜRK SANATI
Çizim 84. i. Karabalgasun yazıtının tepe kısmındaki ejder kabartması (E. Esin, 1972).
ünlüsü 762 yılında Alp Bilge Kağan tarafından dikilmiş ve H eikel tarafından M oğolis-
tan'daki Karabalgasun harabeleri içinde bulunan ve aynı adla anılan, kızıl granitten
yapılmış kitabeli taştır (bkz. Ç izim 84). Bu taş bugün 1. Karabalgasun yazıtı olarak
784
S K UYGUR SA N ATI
onun anlattığına göre 6 m boyunda 140 cm enindeydi. A ynı zamanda bu abide, Gök-
türklerdeki benzeri eserlerde olduğu gibi dünyayı ve dünya hâkimiyetini sim gele-
mekteydi. Kültigin anıtındaki gibi yukarıda kem er oluşturan ve ağızlarında ay ve gü -
neş simgesi olan birer küre tutan ejder başlan burada da bir kem er oluşturmakta-
dır. Bunun altında yazıtın kim e ait olduğunu ifade eden şu bilgi vardır: “Alp Bilge
Tengr i Uygur K ağan’m bitiği.” IX. yüzyıl başına ait olan ve A lp Baga Tarkan’ın yaptığı
bu eserde Uygurların M aniciliği kabul edişi anlatılmaktadır (MS 762).64
Söz konusu abide bugün birkaç parça durumdadır. Parçaların bazıları farklı yer-
lere götürülmüştür. Bir parçası da tamamen kayıptır.6S
U Y G U R S A N A T IN D A İK O N O G R A F İ VE İKONOLOJİ
Ç eşitli K o n u la r v e S im g eler
Eski Tü rk diniyle ilgili inanışları daha çok bir bozkır devleti olan I. U ygur Devle-
ti dönem i eserlerinde karşımıza çıkar. Bunun en tipik örnekleri bu devre ait taş hey-
keller, kaplumbağa kaideli ejder kabartmalı kitabe taşlan, ordu-kent tarzı yerleşme-
ler, yurt tipi çadır gibi sanatsal ve m imari unsurlarıdır. Ancak burada sanat eserleri-
ne yansıyan eski Türk ikonografisi üzerinde durmayacağız, çünkü daha önce yayın-
lanan Tü rk m itolojisiyle ilgili araştırmamızda eski Türk diniyle ilgili çeşitli inanışlara
ve bunların sanat ve etnografik malzeme üzerindeki şekillendirici etkisine yeterince
değinilmiştir.
Öncelikle m im ari alana baktığım ızda Budist stupalarmın veya tapınaklarının pek
çok eski toplum da olduğu gibi Budist topluluklarda da bir m ikrokozm os olarak dü-
şünüldüğünü belirtelim . M uhtemelen bu anlayış U ygur stupaları ve tapınakları için
de geçerliydi. Stupalarda ayrıca özellikle kubbe kesimi ve üzerindeki harın ika deni-
/K'>
I KKI- N |)| VIK 11IRK S A N A II
len parmaklık içindeki şemsiye olarak tabir edilen kısım Dünya Dağı'nı ve Dünya
Ağacı’m simgeliyordu.
Ayrıca bir k ozm olojik simge olan Mandala tasvirleri de U ygur sanatında yer al-
mıştır. Uygurlar zaten kendilerinde var olan evren şemasını66 Budizm’deki şekliyle
lam sanatında da etkili olmuş ve bazı sanat eserlerindeki ayrıntılarda karşımıza çık-
mıştır. Ö zellikle kare içinde daire şekilleri, dört yön tasvirleri, dünya ağacı tasvirleri
bu eski çağlardan kaynaklanan Türk evren şeması ve Mandala tertibinden etkilen-
mişlerdir. Ancak burada da tasavvuf etkili bir yorum söz konusu olmuştur. Bu ne-
Mandala esas itibariyle evreni simgeleyen ve bununla ilgili dinsel esaslara işaret
eden bir m ikrokozm osdur. Eski Türk evren şemasında olduğu gibi genellikle yere
ve göğe işaret eden kare içinde daireler -b azen daire içinde kareler veya sadece da-
irelerden de oluşabilir- ve dört yön simgeleri burada da yer alır. Ancak mandala da
edilir. M erkezde ise genellikle lotus üzerinde yer alan asıl tapınılan ilah bulunur.
Emel Esin’in sözünü ettiği bir örnekte Lamaist bir mandala tasvir ediliyor. Bu
mandala baş tanrının vücudu ve tapmağı sayılıyordu. Şeklin m erkezinde baş tanrı
mandalanın içinde oturarak kendisini baş tanrıyla bütünleştiren kişiyi temsil ed iyor-
du. Dıştaki iki daire baş tanrının gövdesini ve dilini, ortadaki daire ise bu tanrının
uyarlandığı düşünülebilir.
Evren yada dünyayla ilgili simgesel anlamlar içeren terim lerden biri de Samsara-
dır. Dünyayı veya dünyeviliği anlatır. Doğum ve ölüm okyanusu ya da nehri dem ek-
1,6 Yaşar Ç oruhlu, Türk Mitolojisinin Anahatları , İstanbul 200 2 , s. 91 Bu kitabın elkitabı olarak
yayım lanm ış ö n cek i seklinde burada kısaca ele aldığımız B uılisi-M anici ikonografi ve mi
toloji ilk biçim iyle yer alm ıştır. Yaşar Ç oruh lu, Türk Mitolojisinin ABC. sİ, İstanbul 1998, s
191 - 214 .
28b
ESK UY< iUK SA NA II
tir. İnsanlar bu dünyevi okyanusu ya da nehri büyük ve küçük gem i anlamına gelen
Mahayana - k i Uygurlar mensubu oldukları bu m ezhepe U lug Kölüngü de diyorlar-
Sanat alanında karşımıza çıkan evrenle ilgili figürlerden biri de Samsara’nın va-
roluş tekerleğidir. C a k r a denilen bu figür evreni ve burada olup biten her şeyi, baş-
langıcı ve sonu ifade eder. Bu figür aynı zamanda Budha’nm töresini ve güneşi sim -
geler. D h a r m a - C a k r a ise törenin tekerleği dem ektir ve Budha’nm töresini ifade eder
Evrenle ilgili unsurlardan biri de bazı simgesel yönleriyle lotus çiçeğidir. Bilindi-
ği gibi Mahayana edebiyatının büyük kitaplarından ilkinin adı “iyi törenin lotusu”
Budist m itolojide ve kozm olojid e olduğu kadar Budist sanatta da önem li bir yere
sahip olan lotus yukarıda belirttiğim iz bazı örneklerde görüldüğü gibi Budist Uygur
sanatında da karşımıza çıkmaktadır (bkz, Resim 64, 66,68-71, 77, 8 0 -8 1 ,84). Öte yandan
diğer Budist Türk topluluklarının sanatlarında da yer almakla beraber burada konu-
m uz U ygur sanatı olduğu için diğer topluluklarda görülen örneklere yer verm iyo-
ruz. Evrenin bütün güçlerini, seslerini, sayılarını, sonsuz ışığı ve mutlak tem izliği
ifade eder. Türk m itolojisinde olduğu gibi yaradılışın suda gerçekleştiği Budist koz-
Yukarıdaki bazı örneklerde görüldüğü gibi U ygu r prens ve prensesleri duvar re-
sim lerinde lotus veya bir başka çiçeği Budha’ya adak olarak sunarken gösterilmiştir.
Birçok Budist tanrı, lotus tahtı üzerinde otururken veya doğrudan doğn ıya lotus
üzerinde ayakta dururken tasvir edilmiştir. Lotus figürleri veya çiçek sunma sahne-
Lotus Budist sanata ve Budist U ygur sanatına Nirvana ve cennet kavramları bağ-
lamında girmiştir. Gerçek anlamda nirvanaya ulaşmış olan kişi birçok Budist tanrı
gibi -b e y a z lotus aynı zamanda Budha’nm sim gesidir-, cennette lotusun göbeğinden
b7 I oiıi'. ıl<miH)>ı.ıli',ı m ı Jygur sanatında lotus için ayrıntılı olarak bkz. Yaşar Ç aru hlu , “Lo-
im*. Iknuni’MİKi \. I'm ’iii 1'.matında lo tu s ,” Ulıulcırarası Osmanlı Öncesi Tiırfe Kültürü
K u n i ’. n . ı / H M ı ı ı lı ı r < I yln l i'JtflMnfîiiru, A nkara 1997, s 155 16X
287
I KKlıN l'I V I K 11IKK SANA II
K at ’i ve şüphesiz olarak,
Abita B u rkan ın huzurunda,
ir e - biçim inde betimlenir. D iğer önem li örnek ise Çintem anidir. A levli bir inci küre
biçim inde betimlenen bu mücevher istekleri karşılayan bir kıym etli taş olarak kabul
edilir. Aynı zamanda Avalokitesvara, Kishitigarbha, Ratnasambhava gibi tanrıları da
simgeler.69
mıza çıkmıştır. Ayrıca tri-ratna figürü sanat tarihçilerinin Türk-îslam sanatı düzle-
minde “çintemani", bir üçgen oluşturacak şekilde yerleştirilmiş üç daireden oluşan
m otif olarak karşımıza çıkmıştır.
a Parçad.ı yer alan Burkan ismi Buddha admın Tüıkçesidir. Şiir için bkz. Reşit Rahmeti
Aral, Eski lııık Şiıı i, s, 20i,
I II.ıll, lllusHiUcd Dlctionary oj Svmbols in H aslan and VVVslrnı Art, < anıbridm1 1994, s t')
70
288
SK UYG UR SA N A 11
li v a rlık gru p ların a ait ö n e m li ö ğ e le rd ir. Ö rn e ğ in sıradan sekiz sem b ol: in ciler, eşke-
nar d ö rtg en cisim ler, çınlayan taşlar, g erg ed a n b o y n u z la n , sik keler, aynalar, k itaplar
işareti ise; hu ku k u n tek erleği, s e d e f kabuğu, şem siye, gölgelik -sayeb a n (v e y a flama,
d e n ile n el h a rek etleri ve oturu ş b iç im le rid ir. Bunlar da gen el itib ariyle şöyle ifade
e d ileb ilir:
lıcaları şunlardır:
V a rad a-m u d ra: Tam am en açık sağ el Çizim 85. Mudra denilen el pozis-
yonlan (J. Hail, 1994).
avuç iç i seyirciye d ö n ü k h alde yu k arıya d o ğ -
nük fakat bu sefer aşağıya d o ğ ru çevrilm iştir. A valo k itesvara'yla ilg ili bu duruş ila -
,0 ( A s W llli ıiı n\ / m n lıi|'n/iıi <1/ ( film sr .Symbolism an d Art M ollvo, N ew Yoı k i960, s 1»
219
I KKI N l'I VIK IU RK SA N A II
D h y aııti rrtu dra: O tu rm ak ta olan figü rü n h er iki eli b irb iri için d e serbestçe kucağa
“b o d h i” ağacı altında b u şek ild e otu ru rk en aydınlan m aya ulaşm ıştır. Bu işm arın
T ö r e n in tek erleğ in in d ön üşünü ifad e ed er. A d a le t çarkı işareti d e den ir. Bunun da
b irk a ç şekli va rd ır; ancak sağ e lin başp arm ağı ve işaret p arm ağı g en e llik le tek erlek
şeklin d e birleşir. Bu işm arlardan b irin d e d iğ e r el açık olarak ters tarafıyla sağ elin
tışm ayı ifade ed en işm ardır. Sadece sağ e lin b aşparm ağın ve işaret parm ağın ın bitiş-
y u m ru k şeklin d e sık ılm ış sol e lin açık olan işaret p arm ağın ı sıkı b ir şekild e tutar.
olan beş elem en te işaret ed ilm iş olu r. T a n trik B u d izm ’de cinsel b irle ş m en in s e m b o -
lizm id ir.
aydınlan m an ın düşm anı Budist şeytan M ara’yla ilg ilid ir. B ilin d iği g ib i “b o d h i” ağacı-
nın altında otu ru rk en M ara on u günaha teşvik eder. Shakyam u ni, k en d isin i Budha
dan itib aren U za k D o ğ u v e T a y la n d ’da yaygınlaşır. Bağdaş ku rm u ş h alde otu ran fi-
gü rü n sağ eli b irle ş tird iğ i p arm ak u çlarıyla y ere d oku n m akta, açık sol el ise y u k a rı-
varm a veya tapınm a s em b olü olan b ir işm ardır. Burada ik i el arasında h a fif b oşlu k
valatla da ilişkilidir.
290
SK UYC.tm S A N A II
VIkan, otu ru ş esnasında bacak ve ayakların p o zis y o n la rın ı ifad e ed er. T e m e l olarak
da b ilin e n Padm asana ayrıca “ lotus kaid e v e ya taht” an lam ların a da g elir. Budhalar
rada da Lotu s tahtta otu ran ilah ın sağ ayağı y e re d ok u n m a k la , sol ayağı ise b ü k ü l-
müş ola rak yu k arıd a y e r alm aktadır. Sıklıkla B odhisattvalarda k ısm en d e Ç in ’d e Ku-
an -yin ola rak tanınan A valo k itesvaralard a g ö rü lü r. A yrıca H in d u tan rıların dan
gen b ir kaid e v e ya taht ü ze rin d e otu ran F igü r ayaklarını serbestçe y e re basarken b e -
tim lenir.
“D ü şü n celi veya d a lgın otu ru ş” olarak ifad e e d ile n işm ar Ç in ’d e Budist sanatın
başlangıç d e v rin d e M an ju sri’d e ve A va lo k itesva ra ’lard a k arşım ıza çıkar. Japon ya’da
m ız son ik o n o g ra fik ö ğ e ise tanrılar, y a n -ta n n la r v e y a g erçek üstü ö ğ e le rle ilg ilid ir.
B u d h a : U yan m ış, ayd ın lan m ış, tam g erç e ğe ulaşm ış olan anlam ına gelir. Eski U y -
ola rak “B urh aniye” v e k işi ad ı olarak da “ B urhan” b iç im in d e kullan ılm ak tadır. Söz
konusu terim aynı zam an da tarih i k işilik ola n Sid d h arth a’y ı da ifad e eder.
B udha’n m hayatındaki b e lirli tem alar b irta k ım m itsel m o tifle rle v e sim g e le re d ö -
71 Mutlrıı d e n lin i r..mm b iç im in i ve Asana denilen oturuş biçimleri için bkz. J. i lall, Illustra-
ırd Pli fi<w<u v ı'l '■> Mil'n/s m /ıivfı'in <ııiıl V/estern A ıl, Cambridge 1994, 131- 134 , 135- 136. Jean
Bolssı lirt / W « nm Hlly.i'/(>V İ l m i m i 2003, s 152-153
291
I KK1-.N D EV R TLIRK SA NA II
ni, T a m A y d ın lığ a ulaşm asını, Benares’te C eylan P arkı’nda ilk vaazın ı - k i bu vaazda
arslan k ü k rem esin e b e n ze tile n Budha’n ın sesi b azen d e b o ğ a n ın k iyle e ş leştirilm iştir-
lere de çok ça y e r verilm iştir: şem siye, ayak izi, tek erlek sim gesi, arslan, b eyaz lotus
vb.
Budha’n m ik o n o g ra fik hayat öyküsün ü kısaca şu şek ild e ele alab iliriz: Budha
zam anla tanrısal b ir h ü viyete b ürünm üş, ilah olarak a d d ed ilm iştir. U y g u r T ü rk ç e -
len Budha k elim esi “uyanm ış, ayd ın lan m ış ola n ” anlam ına gelm ek ted ir.
M u h tem elen M Û 563-483 yılla rı arasında yaşayan Budha, hayatının ak tarıld ığı eski
re k tird iğ i olgu n lu ğa erişeb ilm ek için, b irç o k hayat e vresin d en geçm iştir. Bu hayat
olm a zam an ı yak laştığın da o artık b ir insandır. S u m e d h a olarak Budha olm aya karar
lotus çiçeğ i taşıyan b e ya z b ir fil şeklin de girer. B irçok m ito lo jik ç e vre d e v e daha eski
dur.
ı- “ K a p ila v a t t h u ’d a - v e y a K a p il a v a s t u - b i r S a k y a k r a l ı v a r d ı. B u h e r k e s ç e s a y ıla n ve
s a ğ la m ir a d e li k r a l k e n d ile r in i G o t a m a d iy e a d la n d ır a n O k k a k a la r d a n g e lm e y d i v e a d ı d a
S u d d h o d a n a v e y a s a f pirin çti.
292
SK UYGUR SA N A TI
3- Kocası olan kral, eşinin kutsallığına saygı gösterir ve gerçeğin ruhu bey az bir fil gibi
şerefli ve güçlü bir hikm etle eşini sarardı.
4- K raliçe analık saatinin yaklaştığını hissedince krald an onu annesinin ve babasının
yan ın a gönderm esini istedi; ve Suddhodana da karısı ve doğuracağı çocuk için endişe duy-
duğundan, bu arzusunu memnuniyetle yerin e getirdi.
5- Lum bini’de güzel bir ağaçlık vardır ve M aya-devi oradan geçerken ağ açlar güse!
kokulu çiçeklerle doluydu ve d alların da kuşlar ölm ekteydi: K raliçe altın tahtırevanından
inip gölgeli y olla rd a gezinmek isledi, koruluğun ortasındaki dev S âla ağacına gelince, saati-
nin geldiğini hissetti: Ağacın bir dalını yakaladı. H izm etkârları kraliçenin etrafına bir p e r -
de asıp geri çekildiler. Doğum ağrıları geldiğinde, büyük B rah m a’nın dört s a f ruhlu meleği
bebeği alm ak için altın bir ağ gerdiler ve bebek annesinin sağ yanından, doğan giıneş gibi
p arlak ve kusursuz geldi.
6- B rah m a m elekleri bebeği tutup annesinin Önüne koydu lar ve “Sevin ey kraliçe, kud-
retli bir oğul doğurdun.” dediler.
7- K raliçenin yattığı y er d e duran yaşlı bir kadın çocuğu takdis etm eleri için g öklere y a -
karıyordu.
8- Bütün alem ler ışığa boğulmuştu. K örler rabbin gelen izzetini g örm ek isterken gözle-
rine kavuştular; sağ ırlar ve dilsizler birbiriyle kon u şarak geleceğin Budha’sının doğuşunu
belirleyen iyi alam etleri anlattılar. Ç arp ıklar düzeldi; topallar yürüdü. Bütün m ahkûm lar
zincirlerinden kurtarıldı ve bütün cehennem lerin ateşleri söndürüldü,72
İşte bu şekildi- kutsal bir anneden yine aynı şekilde kutsal bir oğul dünyaya gel-
miştir. D oğu m ı-.ıı.r.nula bulunulan yer, kraliçenin davranışları, hizmetkârların et-
293
I'K KI'N n i:VIK It lU K '. A N AII
rafına perde asıp geri çekilmeleri, çocuk dünyaya gelirken meleklerin bebeği a lm a k
için altın bir ag germeleri tamamen mitolojik ve ikonografik temalardır. Dolayısıyla
ancak böyle doğan bir çocuk bir zam an lar ilah olarak addedilen güneş gibi parlak ve
kusursuz olabilirdi.
Bu şekilde gerçekleşen olağanüstü doğumların tümünde karşımıza çıkan kraliçe-
ye kudretli bir oğul doğurduğunun müjdelenmesi, bütün alemlerin nura boğulması
ve kimi mucizelerin gerçekleşmesi gibi olaylar da diğer ikonogafik öğelerdir. Asıl il-
ginç olan konu ise doğumla ilgili bu açıklamaların “İsa’nın mitolojik ve ikonografik"
doğumunda karşılaşılanlarla ve hatta Hz. Muhammed’in doğumunun Mevlid'de an-
latıldığı şekliyle benzerlikler taşımasıdır. Böylece mitolojik geleneklerin birbirinden
etkilenmiş olduğu iddiası biraz daha güçlenmiş olur. Burada sözü edilen zaman ve
doğum gerçek bir zaman ve gerçek bir doğumdan çok M. Eliade’nin belirttiği gibi
mitolojik bir zamanda gerçekleşen mitolojik bir doğumdur.
Budha’nın doğumunun ve doğum sonrasının olağanüstü niteliklere sahip yapısı
bütün Budist metinlerin ortak özelliğidir. Örneğin M ajjhim a-N ihâya’d a (III, s. 125)
Budha’nın doğumundan hemen sonraki durumu şöyle anlatılmaktadır: “Bodhisattva
doğar doğm az ay aklarını y er e bastı ve kuzeye dönerek, beyaz bir şemsiyenin altında yedi
adını attı. Etrafındaki bütün bölgeleri gözden geçirdikten sonra, boğanınkine benzeyen s e -
siyle ‘Dünyanın en yükseğiyim , dünyanın en iyisiyim, dünyanın en yaşlısıyım , bu benim s o -
nuncu doğuşum; bundan sonra benim için artık yeni varoluşlar olm ay aca k...’ d ed i”. Bu
ifadeler Budha’nın yedi kozmik tabakadan geçerek dünyaya ulaştığım gösteriyor.
Bu metinde Budha’nın sesi güçlülüğü nedeniyle boğanın sesine -kim i yerlerde
de arslan kükremesine- benzetiliyor. Bilindiği gibi boğa da Budizmde önemli bir
semboldür, insanları nirvanaya ulaştıracak doğru yola götüreceği için Budha, en
yüksek ve iyi olduğunu ifade etmiştir. Birçok hayat sürdürdüğü için de dünyanın en
yaşlısıdır. Ama tabi ki bu açıklamalar mitolojik zeminde doğrudur. Yoksa tarihi bir
kişilik olan Budha’nın böylesi bir konuşma yapacağına pek ihtimal vermiyoruz.
Yukarıdaki adı geçen şemsiye aynı zamanda gök kubbeyi temsil etmektedir. Bu-
dist mimaride kubbenin lotusa benzetilmesi veya gökyüzüyle olan ilişkisi bu konuy-
la ilgilidir. Öte yandan Budha’nın doğar doğmaz yürümesi Türk mitolojisinin izleri-
ni taşıyan Oğuz Kağan Destanını hatırlatmaktadır. Bilindiği gibi Oğuz Kağan da do-
ğar doğmaz yürümüş ve konuşmuştur.
Budha’nın doğumunu takip eden yedi gün içinde annesinin ölmesi, karısı Yosad-
294
SK UYGUR s a n a i i
süt ve p irin çten oluşan sunuyu, burada g ö rd ü ğ ü v e ağaç perisi zan n ettiği Budha’ya
v e r ir .74 Budha bu y e m e k le 49 gün hayatını sürdü rür. Sonuncu günün akşam ında sö-
29S
I KKHN DHVIR U R K SA NATI
Ölüm zamanı yaklaştığında hastalanır. Bu hastalığı atlatsa da daha sonra bir ye-
mek daveti esnasında tekrar hastalanır ve neticede bu dünyadaki hayatına veda
eder.
Ölmeden az önce verdiği son vaazında insanlara öğretisi hakkında bir şey sor-
mak isteyip istemediklerini sorar. Ancak kimsenin soru sormaya ihtiyaç duymadığı
anlaşılır. Aslında bu son anlatılanların doğru olup olmadığını bilemeyiz. Çünkü
bunlar esasında ikonografık motiflerin benzerleri önemli kişilerle ilgili öykülerde
hep anlatılır. Bu konuyla tesadüfi benzerlik göstermekle birlikte Hz. Muhammed’in
Veda Hutbesinde insanlara görevini tamamlayıp tamamlamadığını sorduğunu bili-
yoruz: “Müslümanlar! Yarm beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?” Müslümanlar
da şu cevabı vermişlerdi: ‘Allah’ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize
vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz."
296
SK UYGUR SA NA II
keti söndü!" Bunun ü zerin e A n u ru d d h a bu insanları ik az ed en kon uşm alar yaptı. Bi-
lin d iğ i g ib i, b ira z daha farklı anlam ı olm ak la b irlik te, H z. M u h a m m ed vefa t ettiği za-
b ekir “ Ey insanlar! Kim Hz. M uham m ed’e tapıyorsa bilsin ki H z■ M uham m ed ölmüştür.
Kim A llah’a tapıyorsa bilsin ki Allah Baki ölm ez” d iy e re k insanları ikna e tm ey e çalış-
75
mıştı.
ç içek lerd en y ap ılm ış ç e len k ler g etirilir, ila h iler e ş liğin d e eski H in t inançlarına u y -
Kutlu O lan’ın dünyevi kalıntıları dağıldı, fa k a t onun bize öğrettiği g erçek ruhum uzda y a şı-
y o r ve bizi her türlü hatadan tem izliyor."76
Sözü e d ilen ö lü m sahnesi T ü r k olsun olm asın b irç o k Budist fresk od a tasvir e d il-
G örü ld ü ğü gibi Budha’n m hayat öyküsü gerçekten ç o k m itsel bir anlatımla ortaya
konm aktadır. Joseph C am pbell, Budha gibi, çeşitli büyük insanların m itleşen hayat öy -
külerini “dünya kurtarıcı efsanesi” olarak adlandırıyor. Daha doğrusu bu efsanenin bir
varyantı olarak değerlen d iriyor. O na g öre (Budha için de u ygu layabileceğim iz), dünya
kurtarıcı arketipi şunlan içerm ek ted ir:781. Bir yön eticin in soyundan gelm ek , 2. M u ci-
zevi b ir d oğu m la dünyaya gelm ek, bu m u cizevi d oğu m u n doğaüstü işaretlerle gerçek -
leşmesi, 3. Yaşlı b ir adam ın d oğu m da n kısa süre ön ce doğacak kişinin dünyayı kurta-
racağı m esajını verm esi, 4. Ç ocu klu ğu esnasında sonraki kutsal kişiliğine uygun olarak
davranm ası, 5. Y üküm lü old u ğu g ö rev in farkına varması, 6. Büyüklerin rızasıyla veya
çoğu zam an gizlice evin d en ayrılması, 7. Ö ğ re n im için başka gruplara katılması, eziyet
Biz burada, ile ri sürülen a rk etip leri b ira z daha gen iş anlam da yoru m la d ık . Ö rn e -
75 H. D. Yıldız (İlm i m ü şa v ir ve re d a k tö r), Doğuştan G ünüm üze Büyük İslam T arihi, İstan bu l
1 9 * 9 , S. 54 4 , 547
297
I KKI'N MI VIK M IRK SANA II
giıı doğal düşmanlarla, yani muhaliflerle karşılaşmasını biz ekledik. Ayrıca “evlenil
ve mirasçısı doğar” hükmü sadece Budhha ve Hint dünyası için geçerlidir. Öte yan
dan bu maddelere, ölümünden önce görevini tamamlayıp, tamamlamadığını etrafın-
dakilere sorması, ölümünün geleneksel bir mesaj taşıması, öldükten sonra münafık-
ların düşüncelerini hemen ortaya koymaları ve samimi olanların buna karşı çıkması,
onun öldükten sonra da öğretisiyle yaşayacak olduğunun altının çizilmesi gibi mad-
deler de eklenebilir.
298
I SKI UYGDK SA N A N
beyaz filin öyküsünü okuyoruz. Uygurca yazılmış bu hikâyeye göre Budha altı dişli
beyaz bir kutsal fil olarak Himalayaların yamacında yaşıyordu. Yine fil suretinde
olan iki karısından birine çiçek vermeyi unutur. Budha’nın çiçek vermeyi unuttuğu
fil eşi, çiçek verilen diğer eşi kıskanır ve fil biçimindeki Budha’dan intikam almayı
karar verir.
Avlanan kralın halkına zarar vermesinden korkan ve. bu nedenle kendini feda et-
meye karar veren Budha, canlı varlıkları öldürmenin kötü bir şey olduğunu Danti-
pâla’ya izah etmeye çalışır. Ancak zalim kral bu öğütlerde aldırmaz ve kılıcıyla Bud-
ha’nın kafasını kesmek ister; ancak bu esnada kolu kırılır ve kılıcı yere düşer. Her
ne kadar kral pişman olsa da artık iş işten geçmiştir. Nitekim cehennemin alevleri
dışarı çıkar ve Dantipâla’yı yutar.81 Doğu Türkistan’da bu konuyla ilişkili, daha doğ-
rusu benzeri bir temayı işleyen bir fresko bulunmaktadır. Bu resimde, kral Brahma-
datta’nın kılıcıyla bir geyiğe saldırdığını görüyoruz.
Pars ile Üç Prens ise en çok tasvir edilen Budist hikâyelerden biridir. Bu hikayede
üç prens babalarıyla bir ormanda gezintiye çıkarlar. Bir müddet için babalarından
ayrılan çocuklar, yeni yavrulamış ve açlıktan ölmek üzere olan bir pars görürler. Üç
prensten biri olan Mahasattva, kan ve irin dolu kötü bir şey olarak düşündüğü be-
R0 W k u lu n . Hıiıhllııııı İni illi, Ankara 1947, s. 16 ; V. lon s, lıuliarı Mythology, Londra 1986, s.
129
1,1 W KuİN'iı, ı i ,ı; ı il, m , ıııiMin için bkz.W . K. Müller-A Von G abain, Uygurca Üç Hlkcı
yr, s l i m i m i !»4 t. // W
299
liKKKN D EV R T ÜRK SA N A TI
fe d a k â rlığım kutsarlar.82
B udha’yla ilg ili ç o k b ilin e n efsa n elerd en b ir d iğ e rin d e ise şu ola ylar an latılm akta-
K ra lın arkadaşı ola n v e h ü kü m d ar ola rak d oğm u ş B udha’y ı tem sil e d en Sutasom a,
g itm em esi iç in yalvaranlara rağm en krala v e r d iğ i sözü n ü y erin e g etirm e k için tekrar
y iy e c e k ister am a alam az. Tavşan B udha ise b ir ateş yakarak tan rıyı d o y u rm a k ü zere
p e rile rid irle r. M ü z ik icra ed ip şarkı söylerler. Esasında eski H in t m ito lo jis in d e n Bu-
d ist m ito lo jiy e g eçm iş m itsel v a rlık la rd ır. Ö z e llik le M ahayana B u d izm i’n d e B udha’y -
la v e B odhisattvalarla ilg ili ola rak karşım ıza çıkarlar. Ç in ’d e v e Japon ya’da e lle rin d e
100
SK UYG UR SA N A I I
b i r l o t u s l a k a n a t l ı l ı a l d e b e t i m l e n i r l e r . 85
da tanrı k avra m ım d e v a k elim esiyle karşılam ışlardır. Bu terim son raları k ötü vasıflı
vati cen n eti’n in efen d isi olan ilah ın adıdır. O n u n tasviri sık sık Budist m anastırların
C en n et resim lerin d e A m itab h a b ir tan rılar m eclisin in başı ola ra k tasvir e d ilir ve
ola rak tak d im e d ile n v e aslında b ir B odhisattva ola n b u ilahtan b ah sed ilm ek ted ir.
M e tin ken d isin e saygı v e h ü rm et g österen lere b u tan rın ın nasıl y a rd ım ettiğ in d en
bah setm ekted ir. O n u n ad ım bu vasıfların d an a ld ığ ın ı söz etm ek ted ir. Bu m etin d en
v a r l ık la r (b u lu n sa v e) ız d ı r a p ç e k ip , o a c ı l a r ı iç in d e (10 a ) K u a n ş i im p u s a r ’a sığ ın ıp ( a d ı-
ız d ı r a p la r ı a r a s ı n a g ir ip o n la r ı k u r t a r ır . B u b ü tü n ( 12) ı z d ı r a p ç e k e n l e r ız d ır a p la r ın d a n
A v alo k itesvara saçlarında hilal, sırtında k aplan derisi, e lin d e iç i kan d o lu insan
85 J. Hall, Illu strated D ictionary o f Symbols in E astern an d W estern Art, s. 114; ayrıca K. Kaya,
Hint M itolojisi Sözlüğü, Ankara 1997, s. 34-36
86 Genel bilgi için bkz. K. Kaya, a.g .e., s. 38-39, Hinduizm ’de Deva ve Asular hakkında aynca
bkz. M. Biardeau, “Deva/Asura. Hinduizmdeki göksel tanrılar ve Demonlar,” Antik D ünya-
d a ve G elen eksel T o h u m la r d a D inler ve M itolojiler Sözlüğü, c. 1, Ankara 2000 , s. 167-168
87 S. Hackın, "1 )rıa Aiyıı'da Budist M itoloji,” STAD, no. 11 , (Aralık 1992), İstanbul 1994, s. 50-
51
** Ş. Ickın, Uyanını Mr/lıılrı i kıı<ırı>l im P usar (Ses İşiten İlah), Ankara 199Î, s 19
«01
I HKEN DEV R T URK SANATI
D aha ziyad e freskolarda y er alan çeşitli sahn elerde on u n m u c ize leri - s ö z konusu
sutra’da an la tıla n la r- gösterilir. A n ca k b azen , ö zellik le O rta A s y a ’da “Bin k ollu A va-
lok itesvara” olarak tasvir e d ild iğ i de görü lm ü ştü r. Bin k o lu ifade e d en elle rin her b i-
r i çeşitli ö z e llik le re sahiptir. O n u n la ilg ili resim lerd e bazen M ahakala ve M ahesvara
b ir k ız çocu ğu yla b etim len ir. Bazı y erle rd e kad ın g ib i veya kad ın olarak tasvir e d il-
settiğim iz gib i, Oğuz Kağan D estanında gök ten gelen b ir k u rt O ğ u z ’un ordusunu n
oluşur. M u h ayyel va rlık la r olan sem avî Bodhisattva’la rın e n ö n e m lile ri M ahayana
B udizm in e g ö re Dhyani Bodhisattva’lar veya beş D hyan i Budha’n m tezah ü rleri olan
B odhisaıtva’lard ır.93
ola n Prens Kalyanam kara ile k ötü karakterli k ardeşi Papam kara’n m hikâyesi anlatt-
107
I SK UYCiUK SA N ATI
lir. Bu hikâye aslında Budist m ito lo jiy le ilg ili ö ğ e le r ü zerin e kurulm uştur. Ç in t e m a n i-
y c ulaşm ak isteyen p ren s N irv a n a ’ya ulaşm ak isteyen b ir Budist g ib i çeşitli zo rlu k la -
ilişk ilen d irilen Ç intem ani, H in t m ito lo jis in d e ve Budist m ito lo jid e h e r türlü istek ve
arzunun g erçek leşm esin i sağlayan b ir m ü cevh erd ir. A y n ı zam anda sih irli g ü çleri b u -
herdir.
Bu hikâye özetle şu şek ild ed ir: iy i yü rek li p ren s e ğ le n m e k için sarayından dışarı
yok su lları acı çek m ek ten k u rtarm an ın nasıl m ü m k ü n o la b ileceğin i sorar. N etice d e
arzusu v e babasının rızasıyla p ren s h â zin eyi halka dağıtm aya karar verir. A n ca k b ir
gün hazin e tükenir. D u ru m u anlayan p ren s b irç o k k işiye danışır v e son unda b ilge
bir adam ın tavsiyesiyle O k yan u s Irm a ğ ı’na g id ip h e r türlü isteği yerin e getiren m ü -
D u ru m u açık lad ığın d a ü zü len babası te h lik eleri ona anlatır. Söz konusu d en izd e
g em ile ri yu tab ilecek m a k a r a (tim sah -b alık görü n ü şlü b ir yara tık ), su ren gin d e d ağ-
lar, şeytanlar, gird a p la r v e fırtınalarla karşılaşm ak m u k ad derd ir. Prens yin e d e g it-
m ek ister ama babası izin ve rm e z. Bunun ü zerin e ö lü m orucuna g ire n p ren s son u n -
l a r ı n ı n ü lkesinde çin tem an iyi b u lm ak ü zere y o la çıkarlar. Sonra p ren sin iyilik sever
g eri götü rm esi için k ü çü k kardeşe teslim eder. K e n d is i de k ör k ılavu zla b irlik te b o -
derh aların ve ze h irli yılan ların ü zerin d en geçer. G ü ze l k ız suretin d eki k ap ı b e k ç ile -
isted iğin i söyleı A ın .ıl güçlü b ir Bodhisattva'nın saraya ulaşabileceğini düşünen Ej-
101
I KKI N D VIR tt lRK '-ANA II
ku rtu ld u ğu n u anlattı. S ö ylen ilen lere inanan iy i y ü re k li prens ise Ç in tem an iyi b u ld u -
dı. K ardeşine seslendiyse de ken d isin e b ir ceva p alam adı, ancak b ir p eri ona olanları
tem eyen Bodhisattva ken tin m erk e zin d e k o p u z çalıp, şarkı söy le m e y e başlar v e bu
y o lla ç o k m eşh ur olu r. Sonra m ey v e lere m usallat ola n k argalan k o v m a k için sarayın
Saygısızca kon uşan b eşin ci başı, Ş iv a tarafından y o k e d ilen k ırm ız ı tenli d ö t başlı
tanrıdır. D ört k olu v e e li vard ır. E llerin d e asa, kaşık, tespih, su testisi veya V e d a k i-
tabı b u lu n u r.95 B irer ilah olan Brahma (y a ra tıc ı), V işn u (k o ru y u c u ), Şiva (y ık ıc ı) b ir
ü çlü teşkil ed erle r (T rim u r ti). 6 H e r n e kadar Budist b ir tanrı d eğilse de Budist m ito -
ziy a d e küçük, yani ik in c i d ere c e d e ön em e sahip tanrılar kastedilir. Budist m ito lo jid e
k arm a yasasına tabi olan D evalar Budhaların h izm etk ârları olm u şla rd ır (b k z. R esim
80).97
304
SK UYGUR SA N A TI
isim dir. Budist m ito lo jid e sık sık B udha’n m annesi tan nlaştırılarak “ M a y a -d e v i” ola-
hırsızları, kötü n iy e tli kişileri, cin leri u zak tutan h ey k elle rd ir. Budist sanatta, tap ı-
n akların girişlerin d e silahlı v e k ork u tu cu çeh reli h e y k e lle r ola rak y e r a lır la r ,"
yaları ise N irv a n a ’ya ulaşıp b ir daha d oğ m a yacak olanlara ayrılm ıştır.
için b ir D h yan i Budha tahsis ed ilm iştir. Bunlar insan B u d h alan n m istik d ü nyadaki
ve D h y a n i B u d h a ’s ı v a r d ır .100
h a siıM h fd ır-, p eri, ç a k r a fig ü rle ri veya B u d izm d e k i y e d i m ü c ev h eri v e sek iz d e ğe rli
v a j r a d e n ile n şim şek bulunan, balta, o k v e yay k u lla n d ığ ı varsayılan ve yanın da bir
fil kancası taşıyan tan rıdır. Bazen vü cu d u ç o k sayıda g ö z k ap lı h a lde tasvir ed ilir
A slın d a k u rak lıkla savaşan fırtın a v e y ağm u r tanrısıdır. Bu tan rın ın ism i zam an /a
98 Devi veya tanrıça devi konusunda bkz, W . Doniger O ’Flaherty, Hindu Mitoloji si, Ankara
1996, s. 199-223; M. Biardeau, “Devi Hindistan’daki Tanrıça,” Antik D ünyada ve G elen eksel
T op lu m lard a D inler ve M itolojiler Sözlüğü, c. I, Ankara 2000 , s. 168-170,
'w Kapı bekçileri için bkz. R. A. Stein, “Kapı Bekçileri: Hint ve Japon Budist Mitolojisinden
örnekler." Antik D ü n yada ve G elen eksel T oplu m lard a D inler ve M itolojiler Sözlüğü, c 1, Anka
ra 2000, s ■. w. *iSo
100 “Dhyani Ikul.ı, M , c, xtll, Ankara 1966, s, 202 203
101 S Ilın kın. "1 >11.1 Asya'da Budist M itoloji," S I A D , no, 11, (Aralık 1992), İstanbul 1994 , w
305
I-RKEN PIî V lR T ÜRK SA N A II
K a lc ı: Zam an tanrısı. E ski H in t m ito lo jis in d e k ad eri sim geler. H e r şeye h âkim ve
A sy a ’da tasvir ed ilm iştir. T u ıı-h u a n g d u var resim lerin d e O n ceh en n em k ralın ın v e r -
d iğ i h ü k ü m lerin şid d etim h a fifletm eye çalışan iy i kalp li b ir tan rı olarak y e r alır. A lı ı
on u n etrafında b etim le n ir. Bir tarafa seçilm işleri d iğe r tarafa gü nah k ârları ayıran
d e k i alp lik m efh u m u n u n A lp -T a n rı olarak Budist m ito lo jiy e g irm iş şeklid ir. K üzet
b ir tasvirle ele alın m ışlard ır. O n la r g en e llik le zırh lı b e tim le n irle r.105
çeh reli, d ini k oru yan b ir ilah olarak Şiva’n ın B u d izm ’d e k i yan sım a sıd ır.107
,<M S I l.u kııı, “Orta Asya’da Budist M itoloji,” STAD, no. 11 , (Aralık 19 9 2 ), İstanbul 1994. s. 52
s I (açkın, a .g .n ı, s. 53
| I İnil, /Jluslf(«al D iction ary a j Sym bols in E astern utul Wesinr\ A it, s. ısı )82
*0 6
SK UYGUR SA N A TI
M a it r e y a : Budisı m eh d isi ve aynı zam anda tıb b ın efen d isi olan ilah, ayrıca Bud-
ölen B udha M aitreya’n ın daha sonra g ele re k b u d in i tam am layacağın ı ifad e etm iş-
tir.108
y en en b ir tan n d ır. Binek ola rak k u llan dığı arslanlar v e fille r n e d e n iy le k olayca ayırt
e d ilir. Lotustan d o ğ a n b u tan rı tek başına b e tim le n d iğ i tasvirlerd e e lin d e lotus tutar-
k en v e g en e llik le lotus tahtta, yin e lotus otu ru şu nda görü lü r. O v e Sam antabhadra
(ah lak i m ü k e m m e llik ), S akyam un i’n in eşlik ç ile rid ir. Bütün Budist A sy a ’da fiz ik ötesi
e lle rin d e tuttukları şim şekle fırtın alar ü retirler. B azen cin ola rak d e ğ e rle n d irile n bu
m ito lo jik va rlık la r b azen d e tan rıların b ir vasfın ı v e ya aracını ifade ed erler.
N a g a la r : Budist daha ziy a d e H in d u ist m ito lo jid e y eri olan kutsal yılanlar.
m ın a g e lir .11
»0 /
likKHN DliVIR TÜRK SANA 11
Siddhartha: B udha’nın “am acına erişm iş o la n " anlam ına g elen asıl adı.
Y ek: C in v e p e rile re ve rile n gen el isim . C in , p e ri v e şeytan taifesi Budist m ito lo ji-
lin en leri arasında “Çaştani Bey H ik âyesi” olarak anılan U y g u rc a eser vard ır. Burada
halkına çeşitli hastalıklar v e k ötü lü k ler yap an şeytanlarla, cin lerle savaşan b ir b e y -
sanlarını kurtarır.
b ild iğ im iz çeşitli ik o n o g ra fik ve m ito lo jik ö ğ e le ri içeriy or. Bunun dışın d a U y g u r sa-
10H
ESK UYGUR SA N A TI
ııatın da etkisi görü len bir d iğ e r alanın ise M an icilik old u ğu n da n söz etm iştik. Bu n e -
n ic ilik v e M an i m ito lo jiy i ana hatlarıyla kısaca ele alm ayı u ygu n b u lu y oru z.
M an ici M itoloji
Toh aristan Y ab gu ların ın m erk e zin d e n başlayarak ç e vre y e yayılm ıştı. A n ca k M a n ic ili-
ğin U ygu rla rd a n ö n c ek i yayılışın a dair fazla b ir d e lil bulunam am ıştır. A rk e o lo jik ,
duğunu g örü yo ru z.
isteği ü zerin e L o -y a n g şeh rin e girer. H ü k ü m d a r burada d ö rt M ani rah ib iyle karşıla-
B öylece 763 yılın d an itib aren resm i d in haline g ele n M a n ic ilik saray çevresin d e kısa
rak, daha ön ce k ısm en sözü n ü e ttiğ im iz Kara Balgasun kitabesini ön e sürerler. Bu-
sahip olan m etn i seçtik. Aşağıd a sadece k on u m u za d e lil teşkil e d ec e k k ısım ları akta-
racağız: “Kağan dört rahibi kendi ülkesine gönderdi. O dört rahib iki ibadet (kurbanı) g e-
liştirip yücelttiler. Üç zam anı iyice öğrettiler. Bu din bilginleri nura ait doktrin konusunda
iyice eğitilmişlerdi. Bu sebeple y edi kitabı tam o la r a k biliyorlardı (anlıyorlardı) ... Bu se-
beple Uygurları bu luık dine sevk edebilirdi ... O zam an Fou tou ve Ts’eu -cheler iç ve dış
nazırhıı yivle d n l l l n Ih eski günahlarımızdan pişm anız ve gerçek dine hizm et etmek
İstiyoruz. Kaftan yiyle l'iı e m li yayınladı 7iıı din muhteşem ve harikuladedir. Bununla
109
I'.KKKN IH:VtK IIIR K '.ANA II
birlikte, onu kabul ve ona riayet etmek güçtür. Onu iki üç defa dikkatle inceledim, ¡■skiden
cahildim Budha ^ya şeytan diyordum .... Şimdi gerçeği a n lad ım ... diyordu.”
“... Işık dinini kabul ediniz. Bu ülke sıcak kaniçicilik gibi barbar âdetini bırakarak seb-
zeyle beslenen bir memlekete dönüşsün... Sem a güç ve kuvvet verir. Tabiiler ise onu taklit
ederler. Din büyüğü uzun zam an Babil’de oturmuştu. (U ygurların) gerçek dini kabul ettik-
lerini öğrendikten sonra, onların bu dine bağlılıklarını methetti...” 115
Mani burkanım .”116 Görüldüğü gibi Budizm, Manicilik ve Türklere ait Gök tanrı ina-
nışları iç içe girmişlerdir.
Ortaçağ İslam kaynaklarında Uygurların arasında diğer dinlerin yanı sıra Mani-
ciliğe inanların da bulunduğu belirtilmektedir. Örneğin Yâkût el Hamavi, Mu cem el-
ini Mân isimli eserinde dokuz Oğuz ülkesinde halkın çoğunun mecusi olup ateşe tap-
tığını, ancak içlerinde Maniciliğe inan zındıkların da bulunduğunu söylemektedir.
N üzhet el-m üştûkfi ihtirâk el-âfak isimli eserin yazarı olan tdrîsî ise Dokuz Oğuz (Uy-
gur) ülkesinin başkenti olan Hanbalıg’da halkın Manici olduğunu ve ülkenin diğer
bölgelerinde ise halkın Mecusiliği seçmiş olduğunu anlatmaktadır.'17
Manicilik, Budizmde olduğu gibi esasında, Türk toplumsal yapısına hiç uymu-
yordu. Bu nedenle Türkler Budizmde olduğu gibi Manicilik vesilesiyle eski Türk
inançları ve gelenekleri ile bu yeni dinin bir sentezini oluşturmuşlardı. Bugün bu
1,5 II. G ü n g ö r, Türk Bodun Bilim i Araştırmaları, K a y seri 1998, s. 132-133, U y g u rc a m e tin s. 133
135. Kara B alg asu n k ita b e s in in Ç in c e m etn in in ç e v iris i iç in b k z . H . N a m ık O r k u n , Eski
I 'örfe Yazıtları, s. 232-236.
116 K R a h m cli A rat, Eski T ürk Ş iiri, A n kara 1986, s. 37
" •■mv k o n u su n ıc ıin lc ıın l'û rk ço 'y e çev risi için b k .- U '.<•••■ n. İslam C o g ra jy a a lıin n ii (« » «
İm li/ n ve Türk Ü lkeleri , s 97, 135
310
HSKI UYGUR SA N A T
sentezin izle n özellik le A le v ile rd e gö rü lm e k te d ir. H e r ne kadar ünlü "K ara Balga-
sun” kitab esin d e “et y iye n m ille tin bu n d an son ra p irin ç v e ya sebze y iy e c e ğ i” ifad e
e d iliy o r olsa da b u tür ifa d e lerin daha ziy a d e te o rid e k a ld ığı v e p e k u y gu lan m ad ığı
daha sonra Islam iyete dair u ygu lam a lara da geçm iştir. G ü n ü m ü zd e b a zı araştırm acı-
B ilin d iği g ib i U y g u rla rın M a ııic iliğ i kabul e d işle rin in siyasi b ir am acı da vardı.
T ü rk le rin in resm i d in ola rak y a h u d iliğ in d eğişik b ir b iç im im ola rak kabul etm ele -
m uştur. Iran v e ya Ç in k ü ltü rle rin in zo rla y ıc ı e tk ilerin e m aru z k a lm ak istem eyen
k im iy e ti’’ k avra m ıyla alak a lıd ır.118 Bu düşünce eski k o z m o lo jik tasavvurlarda top-
zi ola rak Babil y erin e Sem erk an t’ı ihdas e tm e le ri söy len en lere u ygu n d u r,
Ç in ’d e M a n ici k o lo n ile r v e tapm aklar kurdu lar. Bu geliş m e 840 y ılın d a K ırg ız T ü r k -
k u ran v e T e n g r ilik adı v e rile n tapm aklarda M a n ic iliğ i sü rdü ren U y gu rla ra ait k ü çü k
geçm iştir.
" * ı l . I n t . ııı /ıır/.- < ılı.rn tlıilviDiıvı'lı Mı'/filiır.1.! Jıiri/ıı. I'ürk D ünya Ni^umının M iilr, islı-imi ve />!
mi mi K ı i '. l ı t ı ı • I I I \ıık .n ı l w ı
III
ERKEN DEV R TURK SA N A II
Mani'nin Kimliği
larda MS 216 senesinde Irak ’ta d ünyaya g eld i. II. Behram tarafından öld ü rü lü şü n e
kadar (MS 276) hayatı m ü cad eleler iç in d e g eçti v e E liade v e C o u lia n o ’nu n ifad esiyle o
M ü slüm anlar arasında b ile y a ygın d ır. Bununla b irlik te yu k arıd a sözü e d ilen eseri ilk
k itabı d e ğild ir. B îru n î’ye g ö re M ani başlangıçta Fâdarû n ad lı b irin in öğ ren cisi o l-
m uştu. Ö n ce bu şahıstan M ecu silik , H ıristiy a n lık ve dualist sistem h akk ın da b ilg i al-
m ış olan M an i daha sonra p e y g a m b e rliğ in i ilan etm iş ve ilk k ita b ım yazm ıştı. Bu k i-
taba, Şapûr b in E rd eşir’in ism in e izafe olarak Şâpûrgan ism in i verm işti.
312
ESK UYGUR SA N A TI
R ah ip lerin olu ştu rd u ğu ilk gru p olan “s eçk in ler" zü m resin e e v len m e k yasaklı.
M a n ic ilik , esas itib a riy le ışık v e k aranlık ilk e le ri ü zerin e ku ru lm u ş dualist b ir sis-
k ep old u ğ u düşünü lm ü ştü r. V e sözü e d ile n b u ik i unsur sürekli m ü cad ele iç in d ed ir.
d en e işaret e tm ek ted ir. Y ara d ılış esnasında karanlığa karışan ış ığ ın kurtarılm ası g e -
rek m ek ted ir. Bu da n e tic e d e iy i ile k ötü n ü n m ü cad elesin i zo ru n lu k ılm ıştır. K ıy a -
m ete kadar sü recek b u savaşın son unda iy ilik galip g elecek , e v re n d e barış ve h u zu r
vu k u b u lacak tır.122
kazanm ıştır. B izzat M a n i b u hususta cem aatin i eleştiren lere şu ceva b ı verm iştir: “D i-
ğ e r m ille t le r b iz i G ü n e ş ’e v e A y ’a s e c d e e d i y o r l a r v e o n la r ı k e n d ile r in e p u t e d in iy o r la r d iy e
121 Zurvanizmin baş tanrısı Zurvan Mani metinlerinde Azrua veya Ezrua olarak yer almakta-
dır. Örneğin bir Uygurca Mani metninde: “yel tanrı, ışık tann, su tanrı: Bunlar hepsi Ez-
rua tanrı üstüne (elbise gibi) giyilip ona katılmışlardır" denilmektedir. T ürkçe M âni Efyazı-
la r t (Manit)ıuılitO- Khotço harabelerinde bulunup A. Von Le Coq tarafından tanıtılan el ya-
zıları. « I. I ı.ııılnıl 1936, s. 17, başka örnekler s. 1 8 , 1 9 , 2 0 .
Manicilik l <um .1ııı< l.ı iv m İ bilgi i^iıı bkz. H. Güngör, Türk Bodun Bilimi A raştırm aları,
Kaysoıi i'i'm ı."i h ;, II lıü ıı.ıy-ll liüngör, Başlangıçtan G ünüm üze T ürklerin Dini Tarihi,
Ankma 11«/, ■ 1n mu
113
I KM N I >1V IK II KK SA N A II
ayıplıyorlar. A ncak Isa’nın ila şahadet ettiği şekilde, onların gerçeğini, bizim geçidimi: \r
gerçek vücut alem ine kapım ız olduğunu bilm iyorlar.”
m itle rin d e n d ola y ı güneş, ay v e y ıld ızla ra tapanların yaygın old u ğ u T ü rk le r üzerinde
E liade v e C ou lian o'ya g öre, M a n ic iliğ in d iğe r sistem lerden farklı olarak g eliştir-
d iği tek y en iliğin , dü n yan ın yaratılm ası işin in “Yaşayan R uh” olarak adlan dırılan iyi
karakterli b ir “T a n rı”ya m al ed ilm iş olm asıd ır. Bu arada aynı araştırm acılar, m adde
dünyasının karanlıklar p ren slerin in g ö v d e le r i için d e m eydana g elm esi olgusunu ileri
d ü ze y d e bir karam sarlık olarak d e ğ e rlen d ire n b azı b ilim ad am larının aksi y ö n d e bir
parçalarıyla karışm ışlardır. Işık m ad d e içine ne kadar hapsolursa olsun, yin e de her
İki Unsur : M a n ic ilik “iy ilik ” v e “ k ötü lü k ” o lm ak ü zere ik i esas u m d eye dayan-
m aktadır. İy ilik ışıkla, k ötü lü k ise karanlıkla tem sil e d ilir. Işık ülkesi barışın, yaşanı-
lan dünya ise k ötü lü k lerin vuku bu ld u ğu , k aranlıkların hü kü m sürdü ğü y erd ir.
Kötü Unsurun Tanrısı: A la m etleri dum an, sis, yak ıcı yel, ateş, b u lan ık su olan ve
b irb irin in ü zerin d e bulunan beş karanlık dünyad a yaşayan A h rim â n ’dır.
Ana Eylem: Bu ik i ilahla sim gelen en “ iy ilik " ile “k ötü lü k ” arasındaki sürekli m ü -
c ad eled ir. Bu savaş tem el olarak birk aç ev re d e g erçek leşir v e tabi k i sonunda iyilik
İlk Teslis: Sroşâv’m ç ağırd ığı hayatın analık m efh u m u (R âm râtu x; Büyük R ııh ) ve
314
I SK IU YI .UK SANA 11
onun çağırdığı I->>m il adanı (Ahuramazda; Ilk İnsan) ile Sroşav’ın kendisinden
meydana gelir.u/
1. Tem iz hava 4. Su
3. Işık
İk in c i T eslis: Sözü e d ilen dua ü zerin e baş tanrı “ışığın d ostu ” ola rak anılan N a re -
(M ith ra , M itra ) adı v e rile n ve b ir cin olarak tasvir e d ilen “ C anlı R u h "u çağırır. Bu
Canlı Ruhun O ğ u lla r ı: C anlı Ruh’un aşağıdaki sırayla dünyaya g ele n o ğ u lla n şun-
larıdır:
1. Şerefli H ü k ü m d a r (R e x H o n o ris )
2. Şanlı H ü k ü m d a r (R e x G loriosu s)
3. Parlak M ak am (S p le n d ite n en s )
4. K o z m ik (İş ık ) A d a m
5. Ç iğ Et Y iye n (O m o p h o r o s )
ateş. Bu oğu llar gen el h atlarıyla yukarıda b e lirttiğ im iz, ışığı tem sil e d en beş unsurun
h er b irid ir.
127 Uygurca Mani metinlerinde adı geçen Hormuzta (Khormuzta) tanrının Ahura Mazda'yla
ilişkili olması mümkündür. Bu tanrının metinlerde görünüşüne iki örnek verebiliriz
“...(O Halde şöyle) haber ver: şeytan kendi dilini değiştirip bütün habis-ruh’lara böyle ılı
yerek bildirici (şu) söz (leri) verdi (söyledi): sîzlerden alınan zehiri khormuzta tanrıya .ita
cağını, kltormıı.-uı tanrıya bu (nu )” . Başka bir yerde de şu ifadeler vardır . t ) vakit
Khonını. ı.ı ı.<■ıı ı .ılı . ianrıyı halta yapıp şumnunun başını kesti, o ateş tanrıyı yetini'., mu
yad ıııılllık) ııufu rılu \apıp -..111111111 başını süngü başın(da?).' Hu iki Örnek için M
I ml<ı,< M.mı I İvıi ıhın u. A ym a bazı yerlerde bu ilah Hint tanrısı lndıa’yla illşkılemlı
rllir
315
( UKf'N m VIK IIIR K ^ A N AII
- K u rtarm a işlem i sırasında C an lı Ruh’u n sesini H ro s ta g adlı b ir ilah tem sil eder.
ran lık lar ü lk esine atılan cin le rin k e m ik le ri dağları, vü cu tların ın d iğ e r parçaları ise
yaşar.
m eyd an a g etirm esin i sağlar. A y n ı tanrı ard ın d an ü ç felek, yan i çark h a lin d e hava, su
ve ateşi yaratır.
dü n yaya erişm esin i e n g ellem iş olur. Yani başka b ir d eyişle u za yın zararlı etk ilerin in
çağırır. Elçi Işık lı O n İk i K ız ı dünyaya getirir. Bunlar; H aşm et, H ik m e t, Zafer, İknâ,
cu teşkil ed erler.
açıverir. Ö y le c e K h rostag tanrı, K h u rm (u )zta t(a )n rıy a ( v e ) beş tanrıya kapusunu açı
Icı K h orm u zta tanrıyı ceh en n em d en yukarı a ğ d ırd ıla r (v e ) çık ard ılar., tanrı yu r
n o
ISK IU Y C . U K S A N A II
İlkönce on kal mavi göğü öyle bir türlü yaptılar, yarattılar kim, yeni yemiş bahçesi
ev bark yaratırca (gibi)... ve nebatı yeni (yani işlenmemiş, yoz) topraktan hemen
üretirce (gibi)... ve erkek çocuğu erkek gücünden eriştirirce (gibi) ... böylece de bu
yer su on kat mavi göğün yaradılışı onlara benziyordu... Ve onbirincileyin zodyakı
yarattı... yedi türlü faziletle (?) (dolayısıyla?) ... biri bütün şeytanlara köstek ol-
„128
sun...
Bu arada, Elçi (Legatus veya Mitra) güneş ve ayı idaresinde tutmaktadır. Çünkü
güneş ve ay -ışık gemisi- ışık zerrelerini karanlıkla karışmış oldukları yerden çıka-
rarak ışık göğüne taşımakla görevlidir.
Elçi hava, su ve ateşten meydana gelen üç çarkı çevirir —hatırlanacağı üzere Uy-
gurlarda gök çarkını bir çift ejderin çevirdiği farz ediliyordu- ve Büyük Bân yeni bir
dünya yaratır. Ayrıca cinler için de bir hapishane inşa eder.
Elçi (Mitra) daha sonra yine cinlere kendisini duruma göre güzel bir kadın veya
erkek olarak göstererek onlarda şehevi arzular uyandırıp hapsedilmiş ışık zerrelerini
kurtarmaya çalışır. Ancak bu arada ışık zerreleriyle birlikte kötülükler de hapisten
çıkarak denize dökülür. Denize düşen kötülükten bir canavar ve bütün bitkilerin
kaynağı olan beş ağaç ortaya çıkar.
A dam as bu canavan yense de dişi cinler Mazan ile Asreştâr’ı doğurur. Bunlar da
yeryüzüne düştüğünde, deniz, toprak ve havayı meydana getirirler. Böylece bu cin-
lerden dünya varlıkları ortaya çıkar.
Başka bir anlatıma göre Elçi bir sütun yaratır. Harekete geçen ışık ruhları bu sü-
tuna tırmanarak önce aya oradan da güneşe geçerler.
Bundan sonra erkek (Mazan) ve dişi (Areştâr) timsalleri birleşir; ancak dünyaya
gelen çocuklarını yerler. Bu arada Aşkalon ve Namrael adlı iki cin Maniciliğin Adem
ve Havva’sı olan Gehmurd ile Murdiyânagh’ı dünyaya getirirler.
Daha sonra Elçi, Hayatın Ana Mefhumu, Kozmik Adam ve Canlı Ruh İsa’yı (an-
Türkçe Mani El Yazıları, s. 11-13. A. Von Le Coq’un tanıttığı bu el yazılarıyla ilgili 18. dip-
notta bu parçanın ışık tanrıları ile karanlık şeytanlarının savaşının sonunu anlattığı belir-
tilmiştir. Parçada Hormuzta göğe kendi başına dönemeyince diğer tanrılar vasıtasıyla ce-
hennemden çıkıyor. Yine parçada geçen beş ilahlar da ondan ayrılan nesiller olup göğü,
yeri ve zodiyakı yaratıyorlar. Yazar burada Fihrist’teki ifadelerle Uygurca metni karşılaştı-
rıyor ve biraz farklılık bulunduğunu belirtiyor. Fihrist’te İlk adam ile Hormuzta Tann ay-
nı ııııış gıl>ı .ııı lal ılıyor, lşık-cennetinin padişahı ilk adamı kurtarıyor ve karanlığı yeniyor.
İlk .ııl,ım,ı <ı lu tınem ve karanlıktan geçmiş olan ne varsa onlar da ayıklanıyor. Bu konu-
lum tVri .mİ,ıııım burada verilmiştir. Yine ayııı notta Vadcivantag'ın “yaşama ruhu” oldu-
ğu Minin uıki v.ııılıynı
1’KKI‘N I >1rVIK IIIK K ’ A'IMI
rirler. M esih olarak algılanan İsa insana ilah i aslını anlatır. A k ıl b iç im in d e k i ışık p ey
ga m b e rlerin e öğü t v e re n Isa onlarla b irlik te seçk in lere “ ışık b a k iresi” ola rak ifade
e d ilen ak lı verir.
n e m lik olacaktır.
lerin i atacaklardır. H e r şey yü zy ılla rca sü recek b ir yan gın d a m ah volacak, ış ık v e ka-
ran lık ze rre le ri b ir m ü d d e t b irb irin e karışacaktır. A n ca k daha sonra ışık v e karanlık
b irb irle rin d e n ayrıla rak iki ayrı e v re n olu şturacaklardır. Bunun son u cu n d a da e v re -
129 Manicilik için daha çok şu çalışmayı esas aldık: bkz. G. M. Meredith-Ovrens, “Orta Asya
Türklerinde Manihailik,” TKEK-lslamiyetten Önce Türk Sanatı Hakkında Araştırmalar, Istan
bul 1972, s. 14S-167; Aynca bkz. E. Esin, hlamiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi ve İslama Gi-
riş, İstanbul 1978; H. Güngör, Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s. 129-142; F. Bozkun, Türk-
¡erin Dini, İstanbul 1995, s. 61-70.
318
ORTA ASYA, OSMANLILAR ÖNCESİ KUZEY KARADENİZ
VE DOĞU AVRUPA'DA SANAT TARİHİ AÇISINDAN
VARLIK GÖSTEREN DİĞER TÜRK TOPLULUKLARI
k avra yab ilm ek ve İslam ön cesi T ü rk sanatının çerçevesini ç izeb ilm ek iç in - kısaca
O R TA A SY A
T a b g a ç S an a tı
natının tem ellerin i attılar. Bu Budist sanat sonraları daha da gelişerek Çin'in k u z e y
arasındaki iliş k ile rin çözü m len m esin i zorlaştıracaktır. Ö rn eğin bu durumda Ç iıılı
leşm em iş T ıırk le r d e T abgaçları Ç in li sayacak ve b ilim adam ları K uzey Ç in’de geliş-
y a n g ’da 1300 c ivarın d a pagodanın inşasına izin verm işlerd i. Hatta T op a H o tıg I lııı
J1 9
I- KK N m VIK 11IKK '.A N AM
T ab gaçlara ait b u ö n e m li k ültür v e sanat daha son raki Ç in lile rin yan ı sıra G ök -
ra tapın ak larıyd ı. Bunlar eski T ü rk le rd e m ağaralarla ilg ili inanışların son ucunda k u -
ru lm u ş o lm alıd ır. V a k tiy le aynı fik ri savunm uş ola n E b erhard buna d e lil olarak eski
Ç in han ed an lık ta rih çelerin d ek i resm i k ayıtları gösterm ek tedir^ve V eğ-Ş u , 114. b ö -
bu m ağara tapın akların ı ç o k sık ziyaret etm esin i d e lil olarak ile ri sü rm ek ted ir. N ite -
k im Ç in resm i tarih çelerin e g ö re 467, 470-471, 480, 482-484, 517,526, 532 y ılların d a hü -
ziy a retlerin e ait kayıtlar da b u lu n m am ak tayd ı.4 D e m e k ki daha son raları G ök tü rk le-
rin atalar m ağarasında tanrılara kurban k esip tö ren d ü zen lem esiy le v e ö ze llik le de
ola n ları nispeten geç ö rn e k le ri içerir. S öz konusu m ağaralarda ilk çalışm alar MS 460-
494 y ılla rı arasında gerçek leştirild i. MS 500-535 yılla rı arasındaki sanat faaliyetleri ise
320
ORTA ASYA. O SM A N l.il AR ÖNC1-SI
Çizim 86. Yungang mağara tapınaklarının plam (A. Juliano-A Lanc, 198i).
çoğu tam anlam ıyla b ir m ağara d e ğild ir. E rk en tarih lerd e inşa e d ilm iş örn e k le rd e ,
ana kaya iç e riy e d o ğ ru nişler v e ya h ü creler oluşturacak şek ild e oyu lm u ştu r. G en el
ola rak 16-20 nu m aralı tapınaklar bu şekild e yap ılm ıştır. C ep h e le ri b irk a ç katlı olarak
d ü zen len m iştir ve b azıların d a ahşap b ir çatı bu lu n m ak tadır. 20. m ağarada bulun an
m an zam an d o ğ ru d a n ulaşan etk ile r görü lse de, H in d istan ’dan g ele n e tk iler buraya
çoğu zam an O rta Asya sü zg ecin d en g eçerek ulaşm ıştır; ancak b irç o k araştırm acının
ge-ışık vasıtasıyla h a cim leri b e lirle m en in y erin i g ra fik k on tu r b e lirle m e tek n iğin e b ı-
lir. Bu üslup daha sonra Ç in sanatı için de a ırd e d ici ö z e llik le rin d e n olacaktır (b k z.
R esim 85).7
ve Mark Evlin, “Çin," Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi, c. VII, İstanbul 1989, s. 109-110; tarih-
ler L. Sickman ve A. Soper’e göre verilmiştir. Laurance Sickman-Alexander Soper, The Art
and Architecture o f China, Kingsport, Tennessee 1981, s. 107,112.
6 Miı lı.» I Sııllivmt. An Introduction to Chinese Art, Londra 1961, s, 107,112.
' 1 .m ı . ' t ı M . ı l ı l ı ı İm ıı lıılıu Çin zevkine uygun ahenkli çizgiler olarak niteler ve köşelerin
kr.l'iııli('iııın ıııtıu .mlııı,r.ı konuşumla Ona Asya bozkır topluluklarının payının oldugıı
321
ERKEN D EV R T ÜRK SA N A TI
Yine Tabgaçlar döneminde inşa edilen Longmen mağaraları ise Henan eyaletin-
deki Luoyang şehrinin 16 km güneylndedir (bkz. Çizim 87). 494 yılında açılan bu
külliye Guyang, Fengxian ve Binyang mağaralarından meydana gelir. Söz edilen bu
mabetler de özellikle Budist ikonografiyi yansıtan resimlerle (fresko), heykellerle ve
kabartmalarla süslenmiştir.
nu belirtir: Jane Gaston-Mahler, “Çin San’atı ile Münasebetler,” IK I:K lsla m iy e tten Ö ner ki
Türk Sanatı H akkın d a A raştırm alar, c. II, Kısım [ a, İstanbul \'\n, ■, m m
1 Lauranır Sickınan-AlcNnndn Sııper, l"he Art ıııul A ıı lııfı'ı lııiı' n/ ı Iılııu, Kln)',"P"it, I rıım -.
ser ı*M»ı, s 16 'iü
su
OR IA ASYA, O SM A N UI AR O N ı I si
Çizim 87. Longmetı ve Binyang mağara tapınaklarının planı (A. juliano-A. Lane, m ı ) .
5 Emel I mii, I mİ- IlııddliKi Resim Sanatının Tarihçesi,” I. M illetlerarası Türkoloji Kupu;!ı".r
(/slıiııiml, / v/mmiii i'V.ı) M illiler ; lü r k S a n a t ı Tarihi, İstanbul 1979, s 701 m ı. I <ı.ı-.tmı
M ah ir i ı. l ı ı ......... ıh M ı ı ı ı . r . r h r i l r ı " IKI'K-¡slam ivt'llı n O n ırkl lü rh Sanatı Ihılilıınılti
A tacın ııın ln ı • II Kimim I < I ı ııılml 1972, s 119.
10 M t< lı.H'I Illll' Ilı 'il liı/ı ı'ı/ıı. II.'II 1(1 ( l ı l ı ı c s ı ' Ati I Diultıl 1961 III m
çeşitli T ü rk d e vle tle ri d e kurulm uştur. B unlardan b irisi VIII. y ü zy ıld a k arşım ıza çı
hakkın da, k azılar v e a rk e o lo jik araştırm alar v esilesiy le b a zı b ilg ile r eld e ed ilm iştir.
Suğnak g ib i ş e h irlerd e k i sanat eserleri daha ç o k O ğ u zla rla b a ğlan tılı olm ak la b irlik te
k ısm en A k h u n larla ilg ilid ir , y a n i buralarda A khu nlara ait eserler d e bulunm uştur.
rın d a n oluşan b ir sen tez m eyd an a g etirm işlerd i. Bununla b irlik te 520 y ılın d a A k h u n
h ü k ü m d a rın ın y a zlık sarayını ziy a ret e d en Budist rahip S o n g Y ü n ’ün s öy led ik lerin e
inanacak olu rsak, b u d e v rin sanatında b o z k ır sanatı ö ğ e le rin in ağır bastığın ı ile ri
h ü k ü m d arın çad ırın d a anka veya tavus kuşu ayaklı b ir taht ü ze rin d e otu rd u ğu n u
ö ğ ren iy o ru z. Bu d e v irle ilg ili k azılarda ü ze rin d e a y -yıld ız ve in c i dizisi m o tifle riy le
b ir sanata sahip K ırg ız k a b ile leri erk en d e v irle rd e n itib aren (M Û 206-MS 220 ) O rta
rin e bağlı olarak daha gü neye, O rta A sya’ya in m işler v e G ö k tü rk id aresi altında y a -
şad ıkları sırada da G ö k tü rk d e v ri O rta A sya sanatına ö n e m li katk ıları olm uştur. D a-
ha sonra 840 y ılın d a U y g u rla rın daha gü n eye y erleşm esin e sebep olm u şlar ve b u b ö l-
g ed e T ü r k sanatının g en e l yap ısın ı etk ileyen y e n i sanat olu şu m larına y o l açm ışlardı.
Ç eşitli kaynaklara g ö re K ırg ızla r M Ö 20i y ılın d a n itib aren Iç A sya’da yaşam aya
başlam ışlardır; fakat on lar hakk ın da Ç in k ayn ak ların d ak i daha gen iş b ilg ile re ancak
d e vle t k u rab ilm işlerd ir. Ç eşitli ortaçağ kaynak larınd a h a lkın K ırg ız kağanın ın m e r -
k ezi olan şeh rin dışında, y u rt tip i çad ırlard a v e y a k u lü b elerd e, y a yla k ve kışlaklarda
yaşadığı, araba k u llan d ığı, g ü zel kok u lar, h ayvan d erileri, k ayın ağacı k ab u k ları ve
m am ut dişleri ü retip sattığı b elirtilm ek ted ir. Bu toplu lu klara ait o ld u ğ u varsayılan
h u y . u lardan çıkan eşyalar d e m iri de işlem iş old u k la rın ı gö s te rm e k led ir. Araştırm a
324
O K I A ASYA, O SM A N III A R O N( I SI
nan geç d e m ir d e vri m ezarla rın K ırg ızla ra ait o ld u ğ u n u ile ri sürm üştü. Y en is ey ya-
zıtların ın da K ırg ızla ra ait old u ğ u n u ile ri sü ren k im i araştırm acılar bulun sa da buna
rı b ö lg e s i K ırg ızla rın d a n s ö z e d ilir (XVI-XVII. y ü zy ılla r). Bazı araştırm acılar K ırg ızla -
at k oşu m takım ları, h ayvan h ey k elc ik le ri, o k , yay, k ılıçlar, han çerler, m iğ fe rle r,
zırh lar, k era m ik ler, ağaçtan y on tu lm u ş hayvan figü rle rin d e n olu şm aktaydı. Ö g e l ka-
lara ait ait o ld u ğ u n u ile ri sürm üştü .12 A y rıc a kayalar ya da eşyalar ü ze rin e işlenm iş
T ü rk sanatlarını m eyd an a g etire n d e vle tle rin esas b ü n yesin i olu ştu rm aları b a k ım ın -
dan ç o k ö n e m lid irle r; ancak O ğ u zla rın sanatı ö z e llik le M ü slü m an olm aların d an son -
ra daha b ü y ü k ö n e m kazanacaktır. O ğ u zla rın , on larla ayn ı soyd an g ele n B eylik lerin
nat es erle ri eski d ü n yan ın p e k ç o k b ölg esin e erişm iş olacaktır. B öylece T ü rk sanatı
O rta A s y a ’da O ğ u zla rın yaşadığı b irç o k şeh ir vard ı. Bütün O ğ u z şeh irlerin d e, d i-
ğer b irç o k O rta A sya k e n tin d e o ld u ğ u gib i, daha ç o k üç elem an lı şehir p lan ı g ö r ü l-
11 V. V IU ı ılm lıl, Kırgıjiar, Konya 2002 ; H. Namık Orkun, Eski T ürk Y azıtları, s. 426-428
12 Biilı.ıı-ılıllıı 1 *y'i I l\lamlyetten Ö nce I ü r k Kültür Tarihi Orta Asvıı K ayn ak ve Buluntularına
( , fllı\ 1 / ı ı ı /i t .
325
I KKI- N IH VtK t IKK '.ANA 11
lıalk ıan k işilerin yaşad ığı b ö lü m d e n (şeh ristan ) m eyd an a g eliy o rd u . Bazen bu k ıs-
ının d ışında da rabad d e n ile n ayrı b ir b ö lü m b u lun m aktaydı. Saraylar, surlar, kale-
O ğ u zla ra ait o ld u ğ u k esin ola n ş e h irlerd en e n ö n e m lis i O ğ u z y ö n e tic ile rin in k ışlık
m erk e zi olarak kullan ılan Y a n g ı-K e n ı’dı (Y e n i K e n t veya O tra r), ayrıca S ir-D erya
riydi (X. y ü zy ılın ortası). K azıları g erçek leştirilen O ğ u z k en tleri arasında bulunan
nucu harabeleri ortaya çık arıla n yerle ş m e le rd e n olan, bugünkü Sayram ’m k u zey in -
ş e h irlerin yan ı sıra, a rk e o lo jik kazılarla tespit e d ilen d iğ e r k en tler arasında Ç ap lak
sah ilin d e), Savran (S ir D e ry a ’n m sağ sah ilin d e) g ib i O ğ u zla ra ait o ld u ğ u kabul e d i-
len ö n e m li şehir h arab elerin in isim leri telaffu z e d ile b ilir .15
O ğ u zla rın m eza rla n O rta ve Iç A sy a'n ın k u rgan ların ı hatırlatm aktadır. O rta A s -
inşa e d ild ik te n sonra, ü zerin e k u b b ey i an dıran balçıktan b ir tep ecik ek len iyo rd u .
A yrıca ö le n in m ezarın a öld ü rd ü ğ ü k işileri tem sil e d en v e öld ü k te n sonra öte d ü n ya-
rımı a , o k ir m e n in c â r iy e le r i v e k ö l e l e r i k e n d is in e h iz m e t e d e r l e r . E v h a lk ın d a n b a ş k a h iç
326
ı 'K I A ASYA O SM A N III AK O N( I s
lıınısc o ı k i vaklaşam az. Ç adır evlerinden uzakta onun için bir çadır ku rarlar. Ölünceye
veya iyi oluncaya k a d a r onu çad ırda bırakırlar... A raların dan biri ölürse onun için ev gibi
büyük bir çukur kazarlar. Bundan sonra cesedini alıp hırkasını (elbisesini) giydirir, ku şa-
ğını ve yayın ı kuşandırırlar. Eline içinde nebîz olan ağaçtan bir kadeh verip, önüne içinde
nebız bulunan ağaçtan bir kap koyarlar. Sonra bütün şahsi eşyasını getirip onunla birlikte
bu od a gibi çu kura koyarlar. D aha sonra ölüyü çu kurda oturtup üzerini tavanla örterler.
M ezarının üzerinde çam urdan kubbe gibi bir tüm sek y a p a rla r. Bundan sonra ölünün hay-
vanlarının yan ına varıp m iktarına göre, birden yü ze veya iki yü ze kadarını ku rban o la ra k
öldürürler. Onların etlerini y erler. Başlarım , ayakların ı ve derilerim ve kuyruklarını bir
tarafa ayırıp, bunları kesilm iş ağ açla r üzerine kabrinin başına asarlar. Bunlar ‘ölünün
Cennet’e g iderken bineceği h ayvan lardır’ derler. Eğer ölen kim se, sağlığında insan öldü r-
müş k ah ram an biriyse öldürdüğü insanların sayıları kad ar, ağaçtan suret yontup bunları
kabrinin üzerine dikerler. ‘Bunlar onun hizm etçileridir. C ennet’te ona hizm et ed ecek ler’
derler... ”16
lıydı.
K U ZE Y K A R A D E N İZ VE D O Ğ U A V R U P A TÜRK DEVLETLERİ
İskit sanatı terim i g ü n ü m ü zd e d e araştırm acılar arasında yanlış anlam alara sebe-
e tm ek ted ir. M Ö VIII. y ü zy ıld a n itib aren k arşım ıza çık an İskit to p lu lu k ları ö zellik le
lsk itler daha sonra, A lta yla r’da ortaya çıkacak B ü yü k H u n im p a ratorlu ğu m d a o ld u -
327
I «KI N IH VIK m m '. M , A l i
du ıı erinde kuş ve geyik başı bulu- şek ille n d ire n k ü ltü rler aynı zam an da Iskit-
nan ılag keçisinin mücadelesini göste-
lerin atalarını da ortaya çık arm ıştı. Bunlar
n ıı koşum takımı plakası; lunçtan ya-
T ü rk le rin atalarıyla b irlik te İç A sya’da yaşa-
pılmış olup, Kırım bölgesi Tauride
eyaleti, Kulakovski kurganından çıka- yan unsurlar o lu p buradan ayrılarak batıya
rılmıştır. M Ö V. yüzyıl başı, 9, 7 x 10, s g öç etm iş ola b ilirle r. Bir başka d eyişle p ro -
em, Hermitage Müzesi, env. no. Kp
to -T ü rk le r v e p ro to -ls k itle r ya k ın alanlarda
1895 ıo/2, B, Pıotrovsky-L. Galamna-N.
yan yana yaşayan to p lu lu k lar o lu p daha bü-
(.¡rach, 1987,).
yük k ü ltü rlerin iç in d e n çık m ışlard ı. Ö te
yandan Batılı v e Rus araştırm acılar ön c elik le İskit sanatı v e kü ltü rü n ü tam m ış, bu
kuşağında p aralel ö z e llik le r g österen bütün sanat v e ark eo lo ji n esn elerin i İskit başlı-
ğı altında toplam ışlard ır. Bu sınıflan dırm a ö n e m li hataları b e ra b e rin d e getirm iştir.
H alb u k i v a k tiyle O rta v e İç A sy a ’n ın b ir b ölü m ü n e y a y ıld ığ ı söy len en lsk itler hak-
lem le rle Iskiı k ü ltürün e m al ed ilm iştir. Ö rn e ğ in ünlü P a zın k k u rgan lan için de du-
ıııııı b öy led ir. A n cak bu nu n d oğ ru olm a d ığ ı artık yavaş yavaş ortaya çıkm aktadır,
hıliııı ¡ulam ları du ru m u kurtarm ak ve lsk itler arası ayrım ı b elirtm ek için, artık A ltay
I ,1 illeri veya Sibirya İşk illeri gibi terim leri kullan ıyorlar. Esasında yap ılm ası gerek en
328
( ı|< I A ASYA. ( 1SMANIII AK 0 N ( I'SI
ön ü n d e bu lu n du rm ak ta fayda v a r d ır .18
da toplan m ışlard ır. Bunlar arasında K ırım ’da veya K ırım ’a ç o k yak ın olm a la rı b a k ı-
arasında sadece k o lo n ile r vasıtasıyla ticari v e kü ltü rel ilişk iler k u ru lab ilm iştir.20 D o -
329
I KKI N n ii VIK lU K K SA N A 11
ken tlerd ek i atö lyelerd e İskit ustalarının çalışıp çalışm a dığı ü ze rin d e yeterin ce d u ru l-
lışm ış olm ası b ize m an tık sız b ir fik ir g ib i g ö rü n m em ek ted ir. D ola yısıyla b iz bugün
"G re k işi” d iye n itelen en eserlerd e İskit ustalarının zam an zam an k u vvetlen en b ir
aristokrasisinin sanatsal ve kü ltü rel m etalar ü ze rin d e d oğru d a n etkisi vardı. İstekleri
C¡rek k o lo n ile rin d e k i sanat ü slu p larım b e lirle d i ve İskit sanatının ö z e llik le r i eskisine
oran la daha da artm ıştır. Ö z e llik le hayvan fig ü rle ri ve av sahneleri tasvirlerin d e bu
dar uzanan b o z k ır kuşağının batı yarısın da e tk ili olm uştur. Bu k ü ltü r kuşağının b e -
lirled iğ i b irlik telik , İskit sanat üslupları ü ze rin d e sözü e d ilen le rin dışın d a daha d oğu
ortaya koyar.
G erek K ırım ’da gerek se K u ze y K arad en iz çevresin d e İskit top lu lu k ların a ait b ir -
takım y erle ş im y e rle ri tespit ed ilm iştir. K ırım ’d ak i C habu m ve Palacum daha ziyad e
yazılı kaynaklar vesilesiyle tanınan k en tlerd ir. A n ca k Salgir V ad isi’n d e k i İskit baş-
y ü z y ıl).25
330
O RI A ASYA. OSM A N l.ll A K O NC. SI
İskit başkenti N ea p o lis ’in k azıları (P la n ) 1945 yılın d a Sch ultz ve G o lo v k in a tara-
gıcın a kadar K ra li tsk itler tarafından iskân e d ild iğ i anlaşılm aktadır. M Ö 111. y ü zy ıld a
ç e vrili k en tin g iriş k apısı da ayrıca savunm a k u le le riy le takv-iye edilm iştir.
Ş eh rin h a rabeleri iç in d e çatısı çin ilerle k a p lı enteresan taş e v le r tespit ed ilm iştir.
ö z e llik le r se rg ile m e k le d ir. B irden fazla odası olan e v le rd e m ek ân lar b ir avlu n u n et-
rafında sıralanm ıştır. B azı e v le r d ik d ö rtg e n ve kare şek lin d e tek m ek ân lıd ır. Bazı e v -
gö rec e ğ iz.
Birkaç farklı tip serg ileyen İskit m eza rla rın ın en ö n e m lile ri k u rgan lardır. Bu to p
d iğ im izd e , m eza r y a p ıla rın d a ve b u nlardan çık arılan eserlerd e G rek etk isin in arttığı-
n ı g ö r ü y o ru z (b k z. Ç iz im 88).27
m
ı r ki n d i v ik h i r k s a n a t i
M ezarlar ü ze rle rin d e b azen d oğal, b azen de taş to p ra k y ığ ıla ra k olu şturu lm uş
b ir tep en in söz konusu old u ğu , g en ellik le to p ra ğ ın altında inşa ed ilm iş yap ılard ı.
kadın ask erlerin A m a zo n la rla ilişk ilen d irilm esin e y o l açm ıştı (M Ö VI-1V. y ü zy ılla rı
a r a s ı)29
örnekler için bkz. A. 1. Melyukova, Skifskiye PamyatniM Stepi Severnogo Priçyem om ariya,
Stt’pı Yevropoyeyiskoyi Çastı SSSR V Skifo-Sarmatskoye Vremya, Moskova 1989, Levha 13
15, O D, Daşyevskaya, “Glava Tryetya Pazdniye Skifi (111 V. Do. N. E.-111 v. N. E.),” Stepi
Yevropoyeyiskoyi Çastı SSSR V Skfo-Sarm atskoyc Vrenıvn. Moskova 1989, Levha 52
Ncııl Ası ht'rson, K arad en iz, İstanbul 2001, s. H8 m<i.
132
( R A ASYA. O SM A NLIL AR Ö N CES
İskit ark eo lojisi ü ze rin e ilk b ilim sel çalışm alar 1830 yılın d a K e rç y a k ın ın d a k i K u l
y a p ılm ış tır.30
M Û IV. yü zy ıla ait K u l-O b a k u rgan ı m u h te m e len G rek sanatının etk isiyle v e k im i
araştırm acılara g ö re d e G re k işçiler v e ustalar tarafından inşa ed ilm iştir. Taş m ezarın
tu r.31
T ab u tu n ü ze rin d e k i fild işi k aplam ada G rek m ito lo jis in e ait b ir sahne (P a ris ’in h ü k -
m ü ) bu lu n m ak tadır. H ü k ü m d a rın k o lla rın d a k i gen iş altın b ile zik le rin u çların d a b u -
lunan m ito lo jik figü rle r g ö z e çarpm ak tad ır. E lb isesi ü zerine iliştirilm iş a m u letler b ir
on u n altın dan yap ılm ış k ın ı ö z e llik le ele alınm ası gerek en eserlerd en d ir. B unların
d a k ilerle aynı kalıp tan çık m ış olm ası g ere k en altın plakalar y e r alm aktadır.
e rk e k h izm e tk â r ise on u n sağ tarafında k öşe teşk il ed ecek şek ild e yerleştirilm iştir.
eserlerin yanı sıra, yin e b ir k ısm ı G rek k o lo n ile rin d e yap ılm ış sanat eserleri de ele
131
ERKEN D EV R T URli SA N A TI
geçirilm iştir. K azısını A . L iu tsen k o’nu n g erç e k le ş tird iğ i (1870) K e rç yakın ların d ak i
liı’n d e k i m ezarlar (1876), A k -B u ru n k u rgan ları, T a u rid e eya letin d ek i A k M eşet (1885)
za rla rd ır.33 A y rıc a A ltın O b a ve Ç ar k u rgan ı ile yu k arıd a s özü g eçen Y e d i K ardeşler
G rek e tk ili v e y a iddialara g ö re k o lo n ile rd e k i a tö lyelerd e Isk itlerin talep lerin e uygu n
kır sanatı kapsam ına g ire n eserler d e b u lu n m ak tadır. Ö z e llik le h a yvan üslubu k a p -
sam ına g ire n ve b u üslubun ö z e llik le rin i gö s te re n z o o m o r fik figü rle r bu bağlam da
d ik ka t ç e k ic id irler (b k z. R esim 88). Bu k on u yla ilg ili tip ik tasvirler ise T ü rk hayvan
ü slubun un da en b e lirg in k o m p o zis y o n la n n ı olu şturan hayvan m ü cad ele sahn eleri-
d ir.34
K ırım ’da gerçek leştirilen k azılar n eticesind e e ld e e d ilen İskit d ö n e m i k eram ik le-
gösterm ek ted ir. Bunlar g en e llik le d ü z d ip li, gen iş ağızlı, şişkin veya yayvan g ö v d e li,
kulplu v eya k ulpsuz testiler, çanaklar, sürahiler, kült kapları ola rak y a p ılm ış ve
ü zerlerin d e basit g e o m e trik sü slem elerin y e r ald ığı eserlerd ir. Daha geç ö rn e k le rin
IM
< >KIA ASYA. O SM A N III A K (1N( FSI
ruyan m a d en i levhalardan yap ılm ış zırh lar dışında, ö z e llik le d ik ilitaşların ü ze rin d e -
rulm ası g ere k en eserlerd en d ir. İnsan şeklin d e kabaca yon tu lm u ş taşlar O rta ve İç
A sya’da da karşım ıza çıkan taş h e y k elle ri v e ya b azen b albalları hatırlatırlar. B öylece
Avrasya b o z k ır k ü ltü rü n d ek i taş h ey k ellerin g eliş im zin c irin d e k i y e rle rin i alırlar. Bu
rin ü ze rin d e k i kabartm alarda ayrıca m u h tem elen taşın tem sil e ttiği kişiyle alakalı
sahneler d e y er alır. Bu eserlerd e tek tek veya g ru p h a lin d e b e tim len m iş insan figü r-
İskit toplu lu k ların d an sonra, bunlar tarafından ü retilen sanat v e a rk e o lo jik eser-
larında b ü yü k d e ğ iş ik lik lerin gerçek leştiği s ö y len em ez. N ite k im Samatlar da Tam an
y arım adasında ve K ırım ’ın d oğu su n d a bulanan B osporus k ra llığıy la k ısm i ilişk iler
lu k ların ı izlem iş oldu lar. K ırım ’d ak i v e K arad en iz k ıyıla rın d a k i eski G rek k o lo n ile ri
r o n o v o k ü ltü rü yle ilişk i için e g ire n Srubnaya k ü ltü rü yle ilişk ileri o ld u ğ u anlaşıl-
35 Örnekleri içeren resimler için bkz. dipnot 28 ’deki makaleler: Melyukova, Levha 17, Daş-
yevskaya, Levha 51, 53-58.
16 Mlı.m Dala. Kırım," /A, c. 6, İstanbul 1955, s. 745; E. D. Phillips, The Royal H ordcs N om ad
l’coplrs ı'l Ilır \lrppr\. I nndra 1965, s. 99.
u A I MrI\ 111*1'' 1 Ilır Scyriılans an d S arm a lian s, s. 113
'* II>t.ılıiı 11 l 11. " i 'l n I m i t Milli K u ll u ru , İstanbul 19*6, s 207, dipnot 21; Itahaeddin ÖrcI, h
3 Î5
I K ' t M h l V IK I I IK K S A N A 11
I
1
Resim 89. Bazı araştırmacılara göre Sarmatlara, bize göre ise Proto-Türk veya H ım devrine ait
olabilecek bir altın plaka, Kurt ve yılanın savaşı (E. D. Phillips, 1965).
A r k e o lo jik m ateryaller Sarm atlan n İskit başkenti N e a p o lis ’in yanı sıra, O lb ia,
Panticapaeum , Tanais v e hatta T y ra s ’a da sızd ığın ı gösterm ek ted ir. D in y e p e r’in aşağı
b irç o k y erd e Sarm atlara ait ze n g in m ezarla r bulunm uştu r. Bu m ezarla rd a ortaya ç ı-
karılan karakteristik b u lu n tu ların yanı sıra, Sarm atlardan ziyad e H u n lara ait n itelik -
li! taşıyan eserler ise b ize son rak i geliş m e lerin n e y ö n d e old u ğu n u g ö s te riy o r.39
A v ru p a H u n ¡a n
A v ru p a ’da ku ru lan T ü r k d e vle tle rin sanatları y in e O rta ve Iç A sya ö z ellik le rin in
olan H u n lar h a kkın da M arcellain us g ib i çeşitli yazarların k itap ların d a b ilg ile r b u -
lumivi'ffrn ö n c e T ürk Kültür Tarihi O rta Asya K ay n ak vc Buluntularına G öre, s. 23, 25.
" '..ıım a ı a rk e o lo jis i iç in g e n e l o la ra k b k z. A. l.M e ly u k o v a vd, S ı r p I■vropvrvısltuyi Çastı SSSK
V S h lfo ^ a ım a ts k o y c Vtcmya, M o sk o v a 1989
0 6
I m I A ASYA. ( 1SMANIII AK ONı I Sİ
k u llan d ık ların ı da ekler. Bu v e bu nu n b e n ze ri b ilg ile r faydalı b irç o k b ilg i sunm akla
b erab er b ü n y le rin d e e k sik lik ler v e yanlışların b u lu n du ru rlar. E k sik leri ve yanlışları
ise k azılar sonucu eld e e d ilen nesn eler ya da sanat eserleri vasıtasıyla tam am lanabil-
ç ek m ek ted ir.
K azılard an yin e b irç o k ayrın tı e ld e ed ilm iştir. Buluntular ayrıca k ılıç, balta, m ız -
rak g ib i silahların k u lla n ıld ığ ın ı da g österiy or. En ç o k kullan ılan silahlardan ola n
yayla rın tip le rin i de y in e k azılan m ezarla rd an çık arıla n ö rn e k le rin d e n tan ıyoru z. A r-
rin d e k u v v etlen d irm e am açlı k em ik ten ila veler va rd ır. O rtasın d ak i e k len tin in uç k ı-
sım la rı ince v e k öşeli, orta b ö lü m ü ise gen iştir. U çlard ak i ek len tile r ö n c e le ri d ö rt ka-
vis olu ştu ru yo rk en daha geç d ö n em le rd e ik i kavis olu ştu ru r şek ild e tasarlanm ışlar-
d ır v e k irişin g erilm esin e olan ak verm esi için uçları o y u k d ü zen len m iştir. Bu silah-
d iğ i b e lirtilir; am a b irç o k a y rın tıy ı y in e k azılard an çık arılan eşyalardan öğ ren iyo ru z.
riz. Bu e y e r ağaçtan, e y e r kaşlarının ö n k ısm ı kavisli, arka k ısm ı ise yu varlak, aşağı
ç irile n kayışlarla takviye ed ilm iş , ç o k y aygın ola rak kullanılan tipe b ir örn e k tir.40
337
I KKI t, l>l-VIK rÛRK SANATI
b iriy d i. A y n ı kon u yla ilg ili olarak, K ırım K u ze y K arad en iz’i S ib irya’ya bağlayan eski
kervan y o lu y la olan iliş k ile r açısından da u y gu n b ir n o k tad a görü lm ü ş olm a lıd ır.
lın la bulunan Sarm atlar v e G otlar tarafından icra e d ilen altın işçiliğ in d en ö n e m li
oran da etk ilenm iştir. Bu arada çeşitli H un m ezarla rın d a ele g eç irile n eşyalar arasın-
da, H un larla b era b er yaşayan, T ü rk olm ayan top lu lu k ların eserlerin i ayırm ak her
ve A ltaylar b ölg esin d e gelişen k ü ltü rel m iraslarını da g etirm işlerd ir. B öylece zam an
alan M acar b ilim ad am ların ın y a p tığı çalışm alar m aksada b ir d erece daha yaklaşm ış
sayılabilir.
K azılard a ele g e ç irile n m a lzem eler arasında d e fin m erasim lerin d e k ullan ılan veya
teçhizat süsleri v e ziy n et eşyaları (tak ılar, taçlar, k em er tokaları, fibu lalar v b ) b u lu n -
m aktadır.
K ırım ’la ilg ili olarak ö z e llik le K e rç ’te yap ılan H u n d e v riy le ilg ili k azılard a ortaya
çıkarılan eserler ü zerin d en söz ed ileb ilir. Bir k ıs m ı şahıslar tarafından satın alınan,
b ir kısm ı St, Petersburg lle rm ita g e M ü zesi’ne n a k led ilm iş, başka b ir gru b u ise K iev
41 I lıııı devrinde Kırını ve yakın çevresinin sanat ve arkeoloji'.! Vı .ıt (.o rııh lıı, K ırım A rkelo
lnihl ve Siindlı, s io »
338
ORT A ASYA, O SM A NLIL AR Ö N C S
Harita 11. Kuzey Karadeniz ve Dogu Avrupa’da Türk topluluklarının yayılma alanlarını gösteren harita.
I KKHN I'I V K 11JKK SA N ATI
leyle kaplanmış, kayış mafsal m adenleri üzerindeki söz konusu gözlere kırm ızı taş-
lar kakılmış ve çeşitli bölüm leri farklı şekillerde ele alınmış gümüş gem ler ilgi çeki-
cidir. Buralardan çıkarılan gümüş kayış uçları da benzeri şekilde hücre dediğim iz
yuvalara oturtulan taşlarla süslenmiştir.42
görülm ektedir. Sözü edilen ikinci m erkezdeki silah da, ilki gibi çift ağızlı bir kılıç-
tır.44
ı isi Kerç diademidir. Bu eser altın tel hücrelerin içine renkli değerli taşların (söz k o -
nusu eserde kırm ızı granit) kakıldığı taçlar grubu içine girm ektedir.46 Kerç’teki taç
altta yer alan bronz m alzem e üzerine aplike edilen üç ayrı altın plakanın birleştiril-
mesinden meydana gelmiştir. Eserin orta bölüm ünde stilize olarak yapılmış bir çift
başlı kartal kabartmasının bulunması önem lidir. I. Bona’ya göre bu taç söz konusu
tasvirden dolayı Volga N eh ri’nin doğusundaki Şipovo kurganından çıkarılan taca
benzem ektedir ,47
Altın varaklarla kaplanmış ve kıym etli taşların kakma olarak kullanıldığı dökm e
libulalar, Kuzey Karadeniz sahili ve Azak mıntıkasının yanı sıra K ırım yarım adasın-
da da karşımıza çıkmaktadır. Bu bölgede yapılan büyük plakalı ve VI. yüzyıla kadar
ulaşan fibulalarda Got tesirinin olduğu da ileri sürülmüştür.
Nandor Fettich, “Hunlarm Arkeolojik Hatıraları, Attila ve Hunları,” Ankara 1982, s. 197,
200- 202 , 213-214. Avrupa Hunları hakkında genel bilgi için bkz. Deniş Sinor, The Hun P eri-
mi, The Cambridge History o f Early Inner Asia, Cambridge 1990, s. 177-203.
" Bahaeddin Ögel, “Türk Kılıcının Menşe ve Tekamülü Hakkında,” A Ü D TC FD , c. VI, no. 5,
Ankara 1948, s. 433-438. Diğer Türk kılıçlarıyla karşılaştırmak için aynı makalenin tümüne
(s. 431-460) bkz.
44 Nandor Fettich, a.g.m., s. 219.
Istvaıı Bona, D as Hunnen Reich, Budapeşte 1991, s. 148.
H N a n d o r Fettich, a.g.m., s. 219.
Isıvan Bona, A Hıınoh es Nagykiralyaik, Budapeşte 1993, s 50 , KO'ı.ın nakleden Csenge Sza-
bo, Ihıit llunları'nda KtıJın la k ıla n (Macaristan Bûlgesi'mlr) l ı.ınlml •. 20
340
O K I A ASYA, <'SM A NI H A K O N C I"
anlamları olan -bazıları sinek veya arıya b en ze r- ilgi çekici eserlerdir (bkz.. Resim
90). Angara N eh ri yakınında (Sibirya veya Krasnoyarsk) süs veya rütbe işareti olarak
tir. K ırım ’daki tikcıdalar dönem in zevkine uygun yuvalara kakılmış, kıym etli taşlarla
süslenmiş ve Kuzey Kafkasya’daki örneklerinde olduğu gibi bronz ve gümüşten 375
b ir kem eri vardı. Çizm elerde dizin altındaki bö- Resirn 90. Avrupa hunlarma
lümde ve ayak bileği hizasında gümüş tokalı kayış- ait bronz üzerine altın kap-
lama tikada (zikaden), V.
lar bulunmaktadır.
yüzyılın ilk yarısı (I. Bona,
Yukarıda sözü edilen b ron z levha, kaplı bir ge- 1991).
me, koşum takımı gümüşten kayış dağıtıcıları ve
kayış dilleri ile sacla kaplı sapı olan bronz çana sahipti. Burada ayrıca altın levhadan
özel bir mezar hediyesi olarak yapılm ış at figürüne de rastlanmıştır.49
K ırım yarım adasında Hunlara ait çeşitli buluntu yerleri arasında özellikle Kalini-
48 Istvaıı Bona, D as H unnen R eich, s. 158-159, 196, Levha 65, 80 , şekil 74. Bu kitaptaki ilgili kı-
sımları Almancadan Türkçeye çeviren Eşref Bengi Özbilen’e teşekkür ederim. Burada ele
aldığımı:: Kınm dışındaki örnekler için ayrıca bkz. tv a Garam-Attila Kiss, G oidfunde a us
ı/cı Vıill.vı ivundcrum;sct'i( im U ngarischen N ational M useum , Budapeşte 1992, s. 9, Resim 3-5.
4,1 Niv.nı l'lHIK ıl I' 1 , 260
341
I KKI N l>l VIK 11 KK SANA II
leri de ayrıca belirterek Kırım ve yakın çevresindeki Huıı sanalı ve arkeolojisi kımıı-
mekte fayda vardır. Avarlar söz konusu kültür yanında, Hun sanat eserlerinin tek-
Nagyszeksos buluntuları söz etmeye değer eserlerdendir (bkz. Resim 91). Csorna Di-
ademi (bkz. Resim 92) ve yukarıda sözü edilen Tikadcılar, küpeler -ö zellik le Dunauj-
r i- gibi eserler önem li eserlerdir. Batı Hunlarına ait en ilginç buluntular arasında,
bronz dökm e kurban kazanları ele alınabilir. Bu kazanların en büyüğü Törtel’de,
culuk ve dem ircilik sanatının hayli gelişmiş olduğunu göstermektedir. V. yüzyıla ait
Csongrad mezarlarında çeşitli madeni eserlerin yanında dem irci aletleri de bulun-
Ûte yandan arkeolojik kazılarda yay, ok, mızrak ucu, düz kılıç gibi zengin silah
buluntuları, sarkıntılı kemerler, madeni levhaların yanı sıra çok sayıda keramik ve
cam kaplar da ele geçmiştir. Düz dipli, şişkin karınlı, dar boyunlu —ama ağız kısmı
genişleyen- keramik (testiler) gövdelerinin genellikle üst yansında basit süslemeler
yer almaktadır. Ayrıca küp şeklinde veya tas biçim inde keram ikler de mevcuttur.
Testi biçiminde kaplar çoğu kez tek kulplu, ama küp biçim indekiler iki kulplu veya
kulpsuzdur. Bu kapların madeni benzerleri de yapılmıştır.
A varlar
VI, yüzyıldan itibaren tarih sahnesinde yer almaya başlayan Avrupa Ayarlarının
Ml Naildi)!' İTllich, “Hunların Arkeolojik Hatıraları, Altila ve Ilımları, Ankara 1982, s. 223-
224
342
I >RÎA ASYA, O SM A N U JVK ONCI -St
m m ■avım
•e mmm
Resim 91. Segedin Nagzeksos (Szeged- Resim 92. Değerli taş Çizim 89. Avrupa
Nagyszeksos) hâzinesinden altın parça- kakmalı altından yapılmış Hunlarına ait bir
lar (I. Bona, 199i), Csorna diademi: Avrupa tören kazanı (t.
1991).
Asya Ayarlarıyla (gerçek Avarlar) ilişkisi olup olm adığı henüz netleşmemiş hir k o-
nudur. Kim i araştırmacılara göre Savirler, kim ilerine göre Juan-Juanlarla ilişkilidir-
ler. Artam onov Avrupa Ayarlarının Uar ve Hunni kabilelerinden teşekkül olduğunu
ve Avar isminin Uar adından bir yanlış anlaşılma sonucu türediğini ifade etmekte-
dir.51
Küçük bir kısmı kurganh olan Avar mezarlarının çoğunluğu daha basittir. Avar
11 M l A ii.h im iiiv , I/ûjui Tarihi Türkler, Yahudilcr, RusIup , İstan b u l 2004, s 143-M4
343
I UK'I'N I'IA'IK 11IKK '.AMA 11
Önem ini g ö z ön üne serm ek için yeLerlidir. Bugün M acar M illi M ü zesi depoların d a
m ezarlığı, S zeb eny 1-111 m eza rlığ ı, D evavanya m eza rlığ ı, Szob M e za rlığı, Tiszad erzs
( ebe-pu szta m ezarlığı, K isk ö rö s S zucsi-dülö m eza rlığ ı, V iszn ek m eza rlığ ı ve C ou n ty
Mıranya b ölg esin d ek i m eza rlık la rın adları telaffu z e d ile b ilir.52
Sözü e d ilen m ezarlık lard an çıkan b u lun tulara b ak tığım ızd a bu nların baskın
tılm aktadır. Eşyalar iç in d e kaba veya özen siz yap ılm ış olanları old u ğ u g ib i b ir sanat
l'l.ıl alarm ı bulm ası sayesinde keşfed ild i. M ezarlık ta ilk b ilim sel sistem atik kazı M a-
m ündeki G ö ç le r d e v ri k o le k s iyo n la rı katalogu nda 10/1935 en van ter num arasıyla k ay-
d ed ild i. 84 m ezard an çıkarılan isk eletler ise M acar D oğa T a rih i M üzesi A n tro p o lo ji
Söz konusu m ezarlık ta tam 167 m ezar açıld ı ve bunlar araştırm acılar tarafından
O rta ( l ila 60 num aralı m eza rla r), Batı (6 0 ila 115 num aralı m ezarla r) v e D o ğ u grubu
ı M6 ila i50 n u m aralı m ezarla r) olarak toplam üç g ru p altında sın ıflan dırıld ı. İy i d u -
rum da ola n 27 m ezard ak i eşyalar üzerin d e a yrın tılı olarak çalışıldı. E rk ek v e kadın
lik lerden yola çıkarak, m ezarlard a cinsiyet tespiti yapılam ayan naaşların d u ru m u ay-
dınlatılm aya çalışıldı. Sonuçta 63 erkek, 87 kadın ve 19 ç ocu k m ezarı tespit e d ileb ild i.
Buluntuların ö zellik le ri VIII. y ü zy ıl ila IX. y ü zy ılın başlarına işaret etm ek teyd i.
et keklerin in kem er plakaları ise basit k ıv rık d al sü slem elidir. İlk g ru p ta k iler ailele-
144
‘I I ISYA ' I'AIAI IIII A f i ....... I
riylı- hı-iiibcı göm ü lm ü ştü r. I. yani orta grupta 35 erkek ve 35 kadın mezarı bulun-
dı. Göğüs takıları ve bilezikler daha çok bu grupta yer alırken dem ir bıçaklar ve to-
kalar daha çok öteki iki grupta yer almaktaydı. Çoğu mezarda hayvan kem iklerine
rastlandı, tavuk kem iklerine daha çok kadın mezarlarında rastlanması ilgi çekicidir.
M erkezi grubun dökıue plakalar içeren erkek mezarlarının yanındaki kadın m ezar-
larında granüle dekorlu plakalar elde edilmiştir. Batı grubundaki beş erkek m eza-
rında levha şeklinde keıuer plakaları bulundu. Levhaların bir kısmı dökm edir. Ka-
dın mezarlarında küçük cam pandantifi! dairevi küpeler en çok rastlanan takılardır.
Bu gruptaki mezarlardan çoğu oyma süslemeli kemik nesneler de ele geçmişti; ayrı-
suz, değerli taş-cam kakmalı, altın, gümüş, bronz veya dem ir, oval, dairevi, silindi-
rik veya fıçı şeklinde), boncuklar, göğüs çengelleri, bilezikler, gerdanlıklar, parmak
halkaları, rozetler, çeşitli aletler (çekiçler, cerrah aletleri, ağzı kapanır silindirik ke-
seler, kancalar, ağırşaklar, iğne kutuları, makaslar vb ), silahlar (o k uçları, yay, kılıç,
bıçak, zırh parçaları v b ) ve elde ya da çöm lekçi çarkında yapılmış kırm ızı veya gri
hamurlu, kimisi oldukça kaliteli ve dekorlu keramikler gibi çok çeşitli buluntulara
rastlanmıştır.53
620 tarihlerinde Bizanslılar ile Avarlar arasında gerçekleşen savaşlarda elde edilen
ganimetler ve Bizans vergilerinden oluşan altınlar Avar mezarlarında karşımıza çık-
maktadır. Bu nedenle Avarlara ait mezarlardan çıkan kim i buluntular Bizans sanatı
kapsamında değerlendirilebilir, Bunlar sikkeler, kim i kem er tokaları, broşlar, tabak-
Avar kağanlarına veya hükümdar ailelerine ait olduğu düşünülen bazı mezarlar-
da tespit edilmiştir. Bunlar Macaristan’da Kunszentmiklos-Kunbabanyi’deki kağan
mezarı, Bocsa’daki hanedanlık mensubu birine ait mezar, Bekes, Kunagotai ve Szol-
1,1 I luım 'I m .r \ I l.ıl, >m Mı .ııiıgı vc buluntuları için hkz. E. Garam-vd, C em eteries o f thc A var
l ’nlınl V » m Mııtınııv Av</ı l ımls in T he H ungarlan N ational Mtıscum , c. I, Budapeşte
ıv/V 'ı ı i 4;
345
I ((KI N D V K 11>KK S A N A II
veya tek başına gömülmüş olarak bulunuyorlardı. Tören elbiseleriyle veya en güzel
elbiseleriyle defnedilenlerin kalıntıları arasında bu elbiselere ait pandantif, toka,
kopça, kemer plakası, zincir gibi öğelerde ele geçmiştir.
626-631 yıllarına kadar olan dönem de büyük köy yerleşmeleri ortaya çıktı (bkz.
Resim 93 ). Bu köylerde hem yurt tipi çadırlar ve hem de diğer malzemelerle yapıl-
mış dörtgen evler de yer alıyordu. Bu döneme ilişkin pek çok Avar mezarında bu
köylerle ilgili arkeolojik buluntular elde edildi. VII. yüzyılın sonunda yeni göçler ne-
deniyle farklı gelenekler ve buna bağlı olarak sanat alanında değişiklikler ortaya çık-
lı. Nüfus artınca yerleşmeler de büyüdü. Daha önce iskan edilm esi gerekm eyen boş
alanlar köylerle ve mezarlıklarla doldu. Aynı zamanda rütbe ifade eden değerli ma-
deni plakaları bulunan süslemeli Avar kem erleri gelişen Avar sanatındaki değişiklik-
leri yansıtıyor. 670 yılına taıihlenebilecek kem erlerde, eskiden bronzun dövülm esiy-
le yapılan, nadiren kıym etli kabartma bezem elerle süslü erken dönem lere ait kemer
plakalarının yerini, çekiçleme yoluyla şekillendirilmiş gümüş levhalar almıştı. Plaka-
lar çoğu zaman metal bir levhadan kesilmek suretiyle elde edilmiştir; en çok görülen
dekorasyon ise kalemle yapılan kazıma tekniğiyle işlenen süslemelerdir. Ûte yandan
kemer plakalarında bırakılan yuvalara değerli camlar veya taş kakmalar sıklıkla kar-
şımıza çıkan bir uygulamadır (bkz. Ç izim 90-91, Resim 94).
Maden sanatının önemli iki grubu at koşum takımları ve silahlardır. Bir Orta ve
İç Asya icadı olan dem ir üzengi Avrupa’ya Avar süvarileriyle gelmiştir. Üzengilerin
bazen gümüş kaplama örneklerine rastlandığı gibi, bir çift altın kakmalı Avar üzen-
etkili refleks yaylan da etkili silahlardı. Bu yaylar Hunların getirdiği yayların daha
gelişmiş, büyük ve uzun m enzilli versiyonlarıydı. Yayların kem ik eklentileri ve
346
O K I A ASYA, O S M A N I I1A K (')N l S
Resim 93. Dunaüjvaros’dan çıkarılan Resim 94. Tape'den çıkarılan Avar devri kemer
Avar devri ev rekonstrüksiyonu, M a plakası, hayvan mücadele sahnesi tasvir edilmi
caristan, Budape te M illi Müzesi (fo (K,Bela-L. Gabor, 1991).
to raf: Ya ar Çoruhlu).
Ç izim 90. Erken Avar devrin- Ç izim 91- Geç Avar devri kemer rekonstrüksi-
yonu (K. Bela-L. Gabor, 1991).
de kullanılan kemer rekons
1991).
b u n la r la a tıla n ir i d e m ir d e n ü ç k ö e li ve tu ta k lı o k u ç la r ı g ü n ü m ü z e k a d a r u la m ı
o ın n m v.ıııı m i ;i u - . r i ör ' i i l l e ı ıııtle veya ta b u tla r ü z e rin d e k u lla n ıla n altın p la k ala r
\A' t
IK K I’N n i VIK I I W '. A N AII
R e sim 95).
T ü rk le r in e ait o ld u u n u d ü ü n ü y o r u z ,
m a k ta d ır (b k z . R e sim 94).
lip veya o na y akın tip te d ir. B u n la r geni y ü z lü , kısa veya orta b o y lu , k o y u kahveren
348
OK I A ASYA, O SM A N III AK <>Nl I s
c esinde 6 ila 8 c m a rtm ı tır. E rk e in ö m r ü 38 ila 40, k a d ın la r ın k i ise 36 ila 38 y ıld ır.
saçlar b ü t ü n T ü r k d e v irle r in d e y a y g ın o la r a k k a r ım ız a ç ık m a k ta y d ı.
ta s v irin d e o ld u u gibi.
H aza r la r
54 Kürti Bela-Lorinczy Gabor, "... A varnak mondtah m ag ukat..." !“... They called themselves
Avars...“I, S/cgril 1991; M. I Artamonov, H a z a r Tarihi Türkler, Yahudilcr, Rusla r, Istanbul
¿004, s 152 - 15 1 , I .i v , m Irdelyi, "Avar Sanatı,” TKEK - Islamiyetten Önceki Türk S analı Hakkın
da A ı «>fı>muidi II, Kısım I .1, stanbul 1972, s. 109-112.
349
I RKKN l'H VIR 1URK S A N AII
T ü r k le r in in T ü r k k ü ltü r ve sanat ta r ih in d e b ü
y ü k b ir y e ri v a r d ır .55
d u u g ib i, h a lk ın ç o u n lu u n u n y erle ik b ir h a
H a z a r a rk eo lo jisin e d a ir b u lu n tu la r g e n e llik
le Saltovo - M ayaki m e d e n iy e ti o la ra k a d la n d ır ı
tü r H a z a r ü lk e s in in t ü m to p r a k la rın a y a y ılm ı
tır.
S. A. P letneva’ya g öre en p a r la k d ö n e m in i
Resim 96. Üzerinde çalı ılan bir
grup Avar kerami i, Macaristan, VIII. y ü z y ıl o rta la r ın d a b a
Budape te Arkeoloji Enstitüsü la rın a k a d a r sü re n d ö n e m d e v a r lı ın ı s ü r d ü r e n
(foto raf: Ya ar Çoruhlu).
b u k ü lt ü r iç in s ö z ü e d ile n ta rih le r D o n Havza -
B u lu n tu la r ın ın e n ö n e m li b ö lü m ü n ü k e ra m ik le r m e y d a n a g e tirm e k te d ir. T o p ra k
b e lirtm e k gerekir.
350
1 >1(1 A ASYA. O S M A N II I AK ON< I S|
tak özelliklere sahip oldu u dü ünülmekle birlikte, aslında bu kültürle il)1,ılı olarak
ele alınan eserlerin daha do udaki bölgelerle li kisinin bulundu u da anlatılmakta
dır.56
S. A . Pletneva’n ın eserinde ö rn e k le ri v e rile n , K ır ım ’da g ö r ü le n ta in san heykel
ras tla n m ı tır. A yrıca C . B a lın t’a göre, D o n N e h r i’n in sa k ıy ıs ın ın d a ye rle im yer
deste iyle H aza rlar ta r a fın d a n in a e d ilm i ti. B u n a ili k in b ilg ile r B izan s im p a r a to r u
5 m ’ye v a ran d ö rtg e n kule le rle takviye e d ilm i S arke l’in k alke r ta ı tem el ü ze rin e k u
56 Hazar arkeolojisiyle ilgili söz konusu kültür hakkında ayrıntılı olarak bkz. G - uud Halını,
"Hazarlara li kin Arkeolojik Ara tırma,” TKA, xxvı/ı, Ankara 1988. s, 35-49
47 Plctneva'nın sözü edilen eserini elde edemedik. Bu nedenle bu husustaki bilgileıi l ı ı m r ı
Gülensoy'daıı aldık itince t ( lU ensoy, “Kırım ni k Yurdunda Kültür Varlıklııımıı.’ ,1' A'
VakıJ Jfujtası KtlıtJn. Ankara n u ı, s IU -125
M
I-KK1-N I >1 VIK llll.'l ‘ A N A II
Çizim 93. Mayatsk o (M ayatsky) Ç izim 94, Saltovo mezarlı ından çıkarılan
ha rabe le ri nd e b u lu n an kaya üzeri figürlü kem ik eserler (M. I
resimleri (M. I. A r ta m o n o v , Artamonov, 2004).
1mm),
O K I A ASYA. ( )SM A N I WAH Ö N < ESI
r ım b o z k ır la r ın d a , A z a k ve A a ı D in y e p e r b o y la r ın d a k i ta he yke lle r ve k u rg a n la r
r ü n ü lü b ir h e n d e in g ö k in a n c ıy la ili k ili o ld u u - h a k lı o la ra k - d ü ü n ü lm ü t ü r .
de b ir k ü la h tır .
58 Sarkel ve ili kili oldu u kültürler üzerine daha ayrıntılı bilgi için bkz. M. 1. Artamonov,
Hazar Tarihi Türkler, Yahudilcr, Rus/cır, stanbul 2004, s. 375-415
59 Mezar, tap ınak ve heykeller ha k kında bilgi için bkz 1 A Baranov, “ l avı İka Ve Dnept Uı>
yıllıdaki İlk T ü lk lr r i n le n g r l İnancı I apıııakları," l'DAYH JiHitı, A n kaı a 7001, •. 1 / 4 5
Î5Î
[ RKEN D E V R 1U R K SA N A T I
d e n ilm i ti. S ö z k o n u s u prenses B izan s s a ra y ın d a E ire n e ism iyle vaftiz e d ilm i ti.60
ın B ulgar (T ü r k ) s a n a tın ın en p a r la k z a m a n ı o la n O m u r t a g H a n ç a ın d a , h ü k ü m
1,11 A r ılım K u ts ile r , O n û <u n< ıı K ıib ilc ( ll a z u ı m parato rlu u ve M i n i m ) , s ta n b u l 1984, s 54
1 Ilııln .ııl.ıı llıılu a ı ’ .in a lı vr .ır k r o lo lis i çin a y r ın tılı ol.ıt nl< M I' ılııır d c lııı O u e 1 / \ l<mııyri
354
O R T A A SY A. O S M A N L IIA R Ö N C E S
Peçen e k l e r ve K u ma n la r
d i.62
ten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s. 256-276; Akdes N i
met Kurat, 1V-XV1U. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara
1972; Stanço Vaklinov, Fonrıirane Nastaro-Bulgarskata Kultura, Sofya 1977; Veselin Be evli-
yev, Prvo-Vit i Kultura, Sofya 198i; Geza Feher. Bulgar Türkleri Tarihi, Ankara 1984; I. Zı-
motıyı, The Orıgim o f The Volga Bulghars, Szeged 1990.
w Andras l’aloc/i I loı vaılı, l'nlwııeg \ , Cıımam, lasians - Steppe Peoples in Medieval Hungary,
Macaristan m o , s, 19
S 1)
IR K I N t *1 VIK l l'l l l \ A N A II
g ü ç lü k çe k iy o ru z.
o lu tu r a c a k b iç im d e m e z a r a n ıtla r ım in a e d iy o rla rd ı. A aç la h it iç in d e b u lu n a n ve
çe itli Peçenek yerle m eleri k a zılarla ortaya ç ık a rılm ı tı. B u n la r d a n b ir is i eski Çe-
356
1JliT A ASVA, O S M A N U U R ( ıNı si
m a k ta d ır . K a p la r d a n b a z ıla r ın ın ü z e r in d e b ir y a n lı a d la n d ır m a s o n u c u r u n i k d e n i
le n T ü r k yazıları b u lu n m a k ta d ır .
s in i y a n s ıtm a k ta d ır. B u tü r k o m p o z is y o n la r a ç ıs ın d a n en z e n g in p a r ç a la r d a n b ir i 2
N e h r i’n i n g ü n e y in d e d ir . B u lu n tu la r u z u n süre ö n c e k u r u m u o la n A r a n k a N e h ri n i n
157
I Hi ı r i IH'VlK 11‘KK S A N A II
k o y u y o r . B u n u n la b ir lik te k im e a it o ld u k la r ı k o n u s u n d a d e i ik d d ia la r v a rd ır. S o n
o lu p o lm a d ı ın ı b ilm iy o r u z , B u n e d e n le b u lu n d u u y e rd e n d o la y ı N a g y s z e n tm ik lo s
heserler o lm a lıy d ı. ah ese rle rin b ir prense ait o ld u u n u sadece a ltın k a p la r ın fazlalı
b ın d a n (N o , 19) o lu m a k ta y d ı.
A rttırm a la rın kısa bir özeli için bkz. Hüseyin N am ık O rkıın , Eski /ıırh Y a z u la n , Ankara
m / , s }79 vd
358
O R I A ASYA. O S M A N H I A R ( I N I M
altta ç ık ın tı o lu tu r a n h a lk a e k lin d e k i k ıs ım
a ra s ın d a k i b ö lü m iç b ü k e y o lu p a y n ı z a m a n d a
tu tm a y a y a r a m a k ta d ır. D ı a ç ık ın tı y a p a n a ız
d in e s a h ip tir. k in c i h a lk a n ın a ltın d a u ç la r ı ça
k ille r i b u lu n a n ve yine b ir h a lk a o lu tu r a n b ir
( a r m u d i) i k in b ir k a r ın a s a h ip o la n g ö v d e n in
ü z e r in d e b ir b ir in e b a la n a n d ü ü m le r le yer
a lm a k ta d ır . M a d a ly o n la r a ra s ın d a k i b o lu k la r
Resim 97. Nagyszentmiklos h â
d a h a y at a a c ın ı tem sil e d e n stilize b itk i tasvir
zinesi 1 ve 2 num aralı sürahi
leri b u lu n m a k t a d ır . Böylece m a d a ly o n la r b ir
ler, Avusturya, Viyana Sanat
a n d r o la k e k lin i o lu tu r u r . M a d a ly o n u n erit Tarihi Müzesi (G. Laszlo-1.
k ıs m ı b a lık p u lu e k lin d e d ü z e n le n m i tir ve ik i Racz, 1984).
M a d a ly o n la r ın iç in d e s a n a tç ın ın k la s ik rö ly e f te k n ik le r in i u y g u la d ı ı k a b a rtm a
yer a lm a k ta d ır.
359
I K K I'N |)| VIK II !(! '.A NAM
le tirm e k iç in b iz im v e r d i im iz a n la m d a h a u y g u n g ö r ü n m e k te d ir .
7 n u m a r a lı s ü r a h id e k i b a z ı k o m p o z is y o n la r ik i n u m a r a lı s ü r a h id e k i sahneleri
n c i d iz ile r in d e n o lu tu r u lm u k o n tu r la r a s a h ip m a d a ly o n la r ın iç i k ıv r ık d a l tezyi
360
O K I A A S Y A ,. IS M A N III AK >Nı I I
B u m a d a ly o n la r ın a ra la r ın d a k a la n ik i d a r y ü z e y d e k i k o m p o z is y o n la r d a , o r m a n
k o m p o z is y o n b u lu n m a k ta d ır .
l n u m a r a lı s ü ra h i tip o la ra k ik i n u m a r a lı s ü r a h in in b e n ze ri o lm a k la b ir lik te o n
r a k k a b a rtm a s ı ve ta b a n a y a k ın k ıs ım d a k i y a p r a k k a b a r tm a la r ı h a r ic in d e g ö v d e s in in
ü z e r in d e b ir süsle m e y o k tu r .
prenses b u n d a n b ir ey iç ti in d e h a y v a n o n u n g ö z le r in in iç in e d o r u b a k ıy o r d u . Bu
361
Resim 98. Nagyszentmiklos hâzinesi 13
veya 14 num aralı bo a ba lı kaplar,
Avusturya, Viyana Sanat Tarihi Müzesi
(G. Laszlo-I. Racz, 1984).
b u r u n k ö p r ü s ü n d e k i s üsle m e 14 n u m a r a lı k a p ta n d a h a z e n g in d ir . B u n a r a m e n ik i
K ü ç ü k b ir k a p o la n 1 9 n u m a r a lı eser 5, 1 c n i u z u n lu u n d a , 2 1 7, 5 g r a ırlı ın d a ,
le r in in ve p a lm e t a ra la r ın d a m o r re n k li m in e i ç ili in in h â lâ g ö r ü ld ü ü eserde m a
lanmı tı.
M a d a ly o n la r d a yer a lan d e n iz ca n av arla rı u ekilde b e lirtile b ilir: k e ç i (ik i adet),
362
( IRI A ASYA, O S M A N ! 11 AK t 'Nt I '.I
20 ve 21 n u m a r a lı k a p la r g ö b e k li d e r in li i az a ltın k a p la r d ır . 12 c m ç a p ın d a k i 70
lu n m a s ı k a p la r ın ö n e m in i d a h a d a a r ttır m a k ta d ır, i n u m a r a lı s ü r a h i, 2 i c m y ü k s e k
363
I R K I N M V IR 11 IRK '. A N A II
ralı eser ekerlem e k a b ı o lara k d e e rle n d irilm i tir . Bazı yerlerde ise m eyve k a b ı o la
b u lu n m a k t a d ır .
m a k ta d ır .
364
O R T A A SY A. O S M A N I II AK O N ( M
n ik k a r a k te r li y a zı b u lu n m a k t a d ır . A lt k ıs m ı 13, 6 c m , ü s t b ö lü m ü 14, 2 c m u z u n lu
y a z ıd ır.
s ü r ü le b ilir .
H ü s e y in N a m ık O r k u n 9 ve ıo n u m a r a lı k a p la r d a k i y u k a r ıd a d e i ik ekillerde
ıııiıı \.r, r.uı ulın .ıl l<nll.ıııılılı v u r g u la n ır , N e m c ili te rcü m e y i öyle yapaı Huyla ( . m
365
I RKI - N D V K 11 IKK s A N A II
ü z e r in d e k i y a z ın ın b u g ü n k ü T ürkçeye (k ıs m e n ) a k ta r ım ı “K raliçe S e v in ü g ” ve “h e d i
m a r a lı r ito n d a k i ib are “T u r u m ’u n iç k i k a d e h i” o lu p 22 ve 23 n u m a r a lı k a d e h le r d e k i
ibare de “T u r u m ’u n iç k i k a d e h i” a n la m ın a g e lm e k te d ir .68
tio n a l M u s e u m ). 9
K u m a n la r K u b a n N e h r i çevresi, A a ı D o n ve D o n e tz h a v za la rı, A a ı D in y e p e r ve
h 11 Nam ık O rk u n ’u n dilbilim açısından yaptı ı ayrıntılı kar ıla tırma ve açıklamalar için
hk.- I lüseyin Namık O rk u n , l;sfei Türk Y a z ıtla r ı, s. 381-399.
sini voıı bölgelerde bulunan hazineler için genel olarak hk I Icıvvıg W olfram , Treasıı
tı sı m ılır I kınulx‘ IUıı h ın k ın Invatlrrs a n ıl I lı m Kimimi fııfırrlMriı ı , W leıı Koln - liraz ı <ıxs
366
Kumanlardan günümüze kalan eserler arasında, oklukça hafif ve hareket kabili
yetini kısıtlamayan zincir örm e ve deri zırhlar da ele geçmi tir. Kırını sitelerindeki
örneklerde zırh i çili inin hayli geli mi oldu u anla ılmaktadır,70
Ortaça Orta Asya ta heykelleriyle benzerlik arz eden Kuman ta heykelleri de
(kadın ve erkek heykelleri) özellikle üzerlerindeki kıyafetler ve dikkati çeken bir kı
sım ayrıntılar açısından ilginç ve önemli örneklerdir (bkz. Çizim 97).
70 Andras Paloczi Horvath, Pechenegs, Cumam, lasians - Steppe Peoples in Medieval Hung ary ,
Macaristan 1989, s. 44-45, 73, 88, 95-96.
167
SON SÖZ
Ö nceleri Orta ve ç Asya’da ortaya çıkan ve geli en, daha sonraları ise Avrasya'ya
yayılan T ıırk sanatı tüm dünyada eskili i ve yaygınlı ı açısından birkaç önem li alan
dan b irin i te kil eder. T ürk sanatı kronolojik olarak eskilimi ve yaygınlı ı nedeniyle
de b irçok kültürle alı veri e girm i , bunları etkilem i zaman zamanda bunlardan çe
itli ö eleri bünyesine katm ı tır.
Günümüzde T ürk sanatının nasıl do du u, hangi unsurların içinden çık tı ı, ne
zaman olu tu u konuları maalesef yabancı sanat tarihçilerinin -Stryzgovvski h ariç-
hemen hemen üzerinde hiç durm adı ı b ir konudur. Türkiye'de de bu konu a yrın tılı
b ir biçim de ve kültür tarihi kapsamında yalnızca Emel Esin ve Dahaeddin Ögel gibi
ara tırm acılar tarafından ele alınm ı tır. Sanat tarihi açısından ise bu alan daha çok
tarafım ızca i lenmeye çalı ılm ı tır.
Bu nedenle özellikle pro to-Türkler konusunda yaptı ımız de erlendirm eler ba
langıç veya deneme olarak ele alınm alıdır. Bununla birlikte mevcut bilgilerim iz çer
çevesinde proto-Türk sanatının iç Asya'nın erken kültürleri içinden nasıl ortaya çık
tı ını ve Bunlara kadar ula tı ını kısaca izah etmeye çalı tım .
H unlar büyük bir devlet kuran, çe itli kabileler ve boylardan olu an büyük b ir
T ürk toplulu uydu. A taları proto-Türklerlc birlik te erken tarihlerden itibaren ç As
ya’da ya amı olm alarına ra men H un im paratorlu unun kurulu u ancak miladdan
birkaç yüzyıl önce gerçekle ebilm i ti. Kısa zamanda ç ve Orta Asya'ya yayılan bu
güç ç Asya’daki erken kültürlerin geli tirdi i sanat unsurlarını da kullanarak onlar
dan çok daha geni b ir alanda ilk kez b ir sanat b irli i kurm u tur. Sanıldı ının aksi
ne pro to-Türkler gibi onlar da tam b ir göçebe hayatı sürdürm üyorlardı. Kim i dö
nemlerde yerle ik, yarı-yerle ik ya da bozkır ya am tarzlarını sürdüren proto-Türk
atalarının m irasını devralm ı lardı. Bu yüzden bozkır tipi ya am tarzı baskın olmak
üzere, kim i zaman yerle ik kavim lere özgü kabul edilen unsurlar da onların sanatın
da yer aldı. Son arkeolojik ara tırm alar gösterm ektedir ki H unlar -Ç in kaynakları
a ksini iddia etse d e - çadırların yanı sıra konutlar da in a etmi lerdi.
H unlar bu büyük co rafyada ço u yerde din, büyü, m itoloji gibi konuları yansıt
m ak üzere sanatın her alanında ürünler verdiler. Bjz burada onlara ili k in kurganlar
ve bu kurganlarda yer alan bazı sanat eserleri üzerinde durduk.
Birçok ara tırm acıya göre onlardan ayrılan birtakım boylar daha sonraları çe itli
yerindi* devletler kurdular ve kısm en eski ö z ellik lerini sürdüren kısm en de yeni
569
I RKI N m VIK It i K K ‘.A N A II
özellikler kazanan sanatlar geli tirdiler; Tabgaçlar, A khıınlar, Avrupa H unlnrı >»ıl»ı
Birço u kısaca olm ak üzere bu devletlerin sanatına da de indik.
G ök türkler Erken Ortaça T ürk sanatının en önem li tem silcileridir. O nlar l lun
sanatının m irasını devralarak eskisi kadar geni b ir co rafyada hüküm sürdüler.
I lu ııla r gibi onlar da eski T ürk d in i veya d in lerin i sanatlarında yansıttılar. Söz konu
su geni alanda T ürk sanatının biraz daha güneye yayılm asını ve daha fazla peki me-
sini sa ladılar. Çalı m am ızda G ök türklerin kurganlarına tlunlarm kine nispeten da
ha az yer verdik. Yer üstü eserleri olan b a zılarının tapınak dedikleri Mezar külliyele-
rin i ise özellikle vurguladık.
Goktürklerde ayrıca ata kültlerinin yansım ası olan ta heykellerin çok daha yay
gın olarak bütün k ve O rta Asya co rafyasına da ıldı ını görüyoruz. Bunların iko-
ııografik özellikleri U yguılarda da geli tirilerek T ürk sanatında çokça tasvir edilen
yüz tipinin ortaya çıkm asını sa ladı.
G öktürk döneminde bazıları yabancı kültür e tkili olsa da çok yaygın b ir keramik
sanatı, kült m erkezlerinde çok yo un kaya resim leri görüldü ü gibi, onların idare
sindeki Orta Asya bölgelerinde yo un b ir duvar resim leri faaliyeti de söz konusuy
du. Bu ik in ci grup resim ler özellikle Budist sanat çerçevesinde geli m i ti. Yine Gök-
türklerin idaresi alım daki topraklarda büyük mim ari abideler, tapmaklar da in a
edildi.
G ök türklerdeıı sonra O rta Asya’da ehirlerin sayısında da aı tı görülm ü tür. A k
raba oldukları H unlar gibi onlar da maden sanatında hayli ilerdeydiler. Bunu özel
lik le yurtlarındaki maden yataklarının zenginli ine ba lıyoruz. Bu madenlerle üre ti
len kim i sanat eserleri, özellikle silahlar, T ürk lerin bütün ç ve O rta Asya’ya egemen
olm alarını sa layan en önemli unsurlardandır.
O rta ve iç Asya'da U ygurların, her ik i evrede de -ö z e llik le de sonuncusu olm ak
üzere- geli tirdi i sanat Budist ve M anici üsluplarm T ürk sanatı bünyesinde büyük
oranda yer alm asını ve Müslüman T ürk lerin sanatına da etkide bulunm asını sa ladı.
A rapların getirdi i cami tipinin yanı sıra m erkezi planlı m im ari eserlerin kayna ı
yine lslam iyeuen önceki Orta Asya m im arisiydi; Medreseler, mezar anıtları, kısm en
Arap ribatlarıyla da ili k ili kervansaraylar daha çok Budist manastır ve tapınakları
örnek alm ı tı. Böylece bu yeni unsurlar eski T ürk inanı ları ve ya am tarzı çerçeve
sinde geli en T ürk sanatı unsurlarına ka tılarak, Tûrk-lslam sanatının olu umunda
ve geli mesinde büyük faydalar sa ladılar. L’ygurlar resim , heykel ve m im arlık alan
larında hayli ilerlediler. Bu yüzden onların bu alanlardaki sanat eserlerine a ırlıklı
olarak yer vermeye çalı tık.
ı/O
SON SÖZ
( V yııııdan oldukça erken tarihlerden itibaren bazı T ürk kavim ler! veya onlarla
ili k ili bozkır çe itli kavim leri Kuzey Karadeniz’e ve Dogu Avrupa’ya bo zkır sanatı
nın yayılm asında temel rol oynam ı lardır. Karadeniz’in huzeyinde özellikle H azarla
rın geli tirdi i yerle ik karakteri a ır basan sanat çok önem liydi. Hazar sanatı Eski
T ürk inanı ları (Gök-Yer-Su, A talar dini, amanizm) yanında, kısm en slam iyet ve
ayrıca Y ahudili in ikonografisini de yansıtm aktaydı. Bulgarlar, A vrupa H unları,
A varlar, Peçenekler ve T ürk üsluplarının takipçisi Kum anlar O sm anlIlardan önce
Do u Avrupa bölgesinin T ürk sanatı bünyesine katılm asını sa ladılar. O nların olu
turdu u tabaka üzerine daha sonra O sm anlı sanatı katmanı eklem lendi Böylece A v
rasya'da geli en ve Müslüm an T ürk devletleri ile Türkiye, Mezopotamya ve Kuzey
A frika bölgelerine de yayılan T ürk sanatı dünyadaki sanat geleneklerinin ba lıcala-
rından b irin i te kil etmi oldu.
4
m
H A R T A L STES VE K A Y N A K L A R I
i/ 1
Ç / M L STES VE K A Y N A K L A R I
Çızun 17 Ceytun kültürünün orta ve geç doncm lm nc ait bazı buluntular (V. M. Masson-
V I S .ırıanıclı, 1 9 7 2 )....................................................................................................................... 60
174
CIZ IM t M I M VI- K A Y N A KIA RI
Çizim 30. 6. Nom Ula kurganının planı ve kesitleri (E. D. Phillips, 1965)............................. 102
Çizim 31. 6. Nom Ula kurganının maketi (üern tam, Bı kek 1998)............... .....................103
Çizim 32. P.sik (Issık) kurganındaki prensin ba lı ının cepheden görünü ü
(K. Aki cv, 1978)......................................................................................................106
Çizim 33 E ik (lssık) kurganındaki prensin zırh gömle inin restitüsyonu
(K. Aki cv, 1978)..................................................................................................... 108
Çizim 34. Ak Alaha I. mezarlı ındaki 1. kurganının üzerinde yapay tepe olu turan
ta ların alınmasından sonraki durumu (N. Polosmak, 1994)......................... . 111
Çizim 35. Ak Alaha 1. mezarlı ındaki 1. kurganda bulunan agaç oyma lahitlerin
içindeki kadın ve erkek ölüleri (N. Polosmak, 1994).............................................. 111
Çizim 36 Ukok platosu, kadın soylunun kurganının rekonstrüksiyonu............................... 112
Çizim 37. Tuva Arjan II kurganının genel görünü ü. 1) Merkezde kalan bo oda. 2)
Ah ap defin odası. Burada iki iskelet ve 20 kg, altın eser bulunmu tur. 3)
içinden giysi kalıntıları çıkan ba ka bir mezar. 4) At mezarı
(M. Edwards, 2003)..................................................................... ....114
Çizim 38 Tuva Arjaıı 11. kurganının defin odasının restitüsyonu (M. Edwards.
2003, S. Gould'un çizimi)...................................................................................... 114
Çizim 39 ( hürci Dovda (Aiıııak Töv) bulunan. Hım devrine ait yerle im yeri
(I Novvgtuodovva. 1980)................................... >17
Çııim 40 I m kim m ^adlimin bölümlerim gösteren ema Ayııı ¿amanda gcııcl olarak I tuk
175
IR K IN m VIK II HIK SANA 11
»7 6
C IZIM L STF.SI v r K A Y N A K M RI
Çizim 61. Peneikent'ten çıkarılan VI. yüzyıla özgü bir cenaze törenini gösteren fresko
yüzyıllara özgü keramik. 13,19-21) Son ikisi terrakota navs örne i olan Taraz
Çizim 64 Karabalgasun ve çevresine ili kin planlar (D. Vasilyev), 1985................................... 238
Çizim 65. Kara Hoca’da bulunan Koço (ldikuı ehri) planı (M. Cezar, 1977)..........................240
Çizim 66. Kara-Hoto’n u n planı CM. Cezar 1977)............................................................................ 244
Çizim 67. Koço Beta manastırının rekonstitûsyonu ve zem in planı (E. Esin, 1972.1978)......246
Ya ar Ç o r u h lu )...............................................................................................................249
Çizim 72. Kızıl Mıng - Öy’de bulunan Ressamlar Ma arasının planı, kesiti ve çatı
ak amı (A nonim , New York 1982.11. Hartel’den çiz. Ya ar Ç o r u h lu ).......... ..... 251
Çizim 73. Kızıl Mıng-Ûy ma ara tapınaklarından biri: “16 Kılıç Ta ıyanlar Ma arası"
177
I NKI N I »» VIK H 'K K SA N A t I
Çizim 80 Alp- taıırı Basaman’ıtı Garuda’yı yakalayı ını gösteren Bezcklik freskosundan
ayrıntı (E. Esin, 1982, çiz. Ya ar Çoruhlu)............................................................266
Çizim 81. Kızıl, böri ba lı gönder tutan figür. Frcsko. Vl-Vlll. yüzyıllar (Grünwcdel,
1912)................................................................................................................................. 268
Çizim 82. Koço (Kuça) freskosunda böri ba lı gönder tutan fıgUr (Grünvvedel, 1912).......... 268
Çizim 83. Mavi zemin üzerine i lenmi san renkli kaplan tasviri. Bezcklik 10. tapmak.
IX. yüzyıl s o n u ................................................................................................................269
Çizim 84. 1 Karabalgasun yazıtının tepe kısmındaki ejder kabartması (E. Esin. 1972)....... 284
Çizim 85. Mudra dem len el pozısyonlan (). Hail, 1994)............................................................. 289
çizim 86. Yungang ma ara tapınaklarının planı (A. Juliano - A. Lane, 1981)........................... 321
Çizim 87 Longmcn ve Binyang ma ara tapınaklarının planı (A. Juliano - A. Lane, 1981)......323
Çizim 88. skit devrine ait erken h ü küm dar kurganlarından biri olan, Kuban bölgesinde
Çizim 89. Avrupa Hunlarına ait bir tören kazanı (I. Bona, 1991)............................................... 343
Çizim 90. Erken Avar devrinde kullanılan kemer rekonstrûksiyonu (K. Bcla-l Gabor.
1991)........................................................................................................................ 347
çizim 91. Geç Avar devri kemer rekonstrûksiyonu (K Bela-l. Gabor, 1991).................... 347
Çizim 92. Sarkel ehrinin ematik planı (M. 1. Artamonov. 2004)............................................. 352
Çizim 94. Saltovo mezarlı ından çıkarılmı üzeri figürlü kemik eserler (M. 1
Çizim 97. Kum an kadın ve erkeklerinin ta heykelleri (A. P. 1lorvath, 1989).......................... 367
1/8
RES M L STES VE K A Y N A K L A R I
CCA. 1980)..........................................................................................................................19
Re$im 2. Okunyev devri ta* oymasındaki güne (kadm y ü z ü ) tasviri (Otak Bilig) ................ 37
Resim 3 Askiz’de bulunan, l agar devrine özgfl bir dikilita (Otak Bilig).................................49
Resim 4. Özbekistan Zaraut- Kamar da bulunan kaya resimleri (V. M Masson-V. I,
Sarianidi, 1972)................................................................................................................. 58
Resim 5. Alım Tepe’den Namazgah V devrine ait bir mezar odasından çıkarılan
(W . Sarianidi. 2002)......................................................................................................... 67
Resim 9. Kazakistan'daki Issık kasabası kurganlarından biri (foto raf: T ülin Ç o r u h lu )........ 80
Resim 10 Tuekta (Tuyahta) kurganına ait delin odası üzerinde yer alan b ö lü m ü n kazı
anında görün ü ü (Rudenko, 1968)............................................................................. 101
Resim 11. Esik (Issık) kurganının ilk kazıldı ı an (K. Aki ev, 1978).......................................... 106
Resim 12. Esik (Issık) kurganındaki prens cesedinin ırı m(u bulunu u (K. Aki ev, 1978)....... 106
Resim 13 flsik (Issık) kurganından çıkarılan prens cesedinin ba lı ındaki altın aplike
Ya ar Ç o ru h lu )....................................................................*.......................................... 107
Resim 14. lisik (Issık) kurganından çıkarılmı keramik kaplar (K. Aki ev, 1978).......... 10')
Resim 15 Ukok Platosunda kazıyla açılmı soylu bir kadın kurganı (iN. Polosmak. 1994) II?
Resim 16 Ukok Platosu nda soylu bir kadın kurganında in situ halde masa üzerinde
Resim 17 l agar devrine ait (M Ö VII. yüzyıl) Boyar petrogliflerinde bulunan çadır
Resim 20 1. Pazırık kurganından çıkarılan eyer ö rtüsün ün üzerinde yer alan karini g ıil.......
geyi e saldırısını gösteren tipik hayvan mücadelesi (N. Diyarbekirli, MD ıM
m
I KKI N m VIK II |<> M I A II
Resim 23. N om Ula 6 kurgandan çıkarılan yün i lcnu* ö rtü üzerinde yer alan
Pcıro koleksiyonunda yer alan Sibirya eseri. Pıoto - Tûrk veya H u n devri.
St. Petersburg Hermitage Müzesinde korunm aktadır (E. D. Phillips, 1965).....150
Resim 25. Sevgilisinin dizinde dinlenen bir süvariyi gösteren kemer tokası. Phillipse
Resim 26. II. Pazırık kurganından çıkarılmı agaç üstüne altın kaplama, boynuzları
deriden geyik heykelci i biçim inde çadır alemi (N. Diyarbekirli, 1993).............141
Resim 27. Proto-Türk veya H un dönem ine ait tören kazanı (E. Nowgorodo \ va, 1980)......... 140
Resim 28. Pazınk kurganlarından çıkarılan e ri kesim tekni iyle i lenmi , at ba lı ına
takılan boyalı ah ap heykelcik. Hayvan mücadele sahnelerinin de i ik bir
ifadesi olarak a zında bir geyik ba ı bulun an grifon (S. 1. Rudeııko. 1970;
Resim 29. Ah ap üzerine kısmen altın kaplamalı, günüm üze kadar gelebilmi ,
Resim 31. Proto-Türk veya 1Um devrine aiı geyik ta ı {E. Nowgorodowa, 1980)....................147
Resim 32. Resim 31'deıı ayrıntı...........................................................................................................147
Resim 33. Kırgızistan, Tokmak yakınında bulunan, muhtemelen Akbe im ehrine ait
Resim 35 Kazakistan Merke'de G öktürk dönem inden kalma 1. Kaıasay kurganı, üzerinde
Resim 36. Kazakistan Merke'de (Koralassazı) üzerinde bir heykel bulunan G öktürk
Battulga, 2001)................................................................................................................164
Resim 1‘) Kültigjn'in heykelinin ba kısmı (Nowgorodowa, 1980).................................... 165
m
M '. M M S VI K A YN AKI A KI
Resim 44. Tonyukuk mezar külliyesi, ö n planda birinci, arka planda ikinci yazıtı (Talat
Tekin, 1994)..................................................................................................................... 169
Resim 4S. A at lahdindeki kabartma levhadan bir g örün ü (V. V. Radlov (haz. D.
2001).................................................................................................................................. 175
Resim 48. Kazakistan Taraz (Eski C am bul) Arkeoloji Müzesi'nde (Kastayev Devlet
Resim 49. Varalı a, fil üzerindeki süvarilerin arslan ve kaplanla sava ı (Pugaçenkova-
Hakimov, 1988).............................................................................................................. 194
Resim 50 Kazakistan Devlet Müzesi'nde bulunan, elinde kadeh tutan heykel (Ya ar
Resim 51. Kazakistan Taraz Arkeoloji Müzesi (Kastayev Devlet Müzesi) bahçesinde
bulunan G öktürk devrine ait çe itli heykeller ve lahit kalıntıları (Ya ar
Resim 52. Kazakistan A lm a Ata - imdi Aslana - M üzik Aletleri Müzesi'nde bulunan
ellerinde m uhtemelen m üzik aleti tutan heykeller. G öktürk devri (foto raf:
Ya ar Ç oruhlu 1998. ilk yayın Ya ar Ç o ru hlu, 2001)...............................................207
Resim 53. Kazakistan Alma Ata - imdi Atsana- M üzik Aletleri Müzesi’nde bulunan
K n iııı M I - V ' (U llkui dıri) kalıntılarından bir gOrılııü (M Harici-M Yaldı-:. M /) /4!
381
IR K I N I'» VIR N1RK SANA 11
Resim 59 Koço (Idikut elırl) kalıntılarının genel görünü ü (Diyarbekirli, 1993).................... 241
Resim 62. Turfan bölgesi Lıu zhong'da yer alan, tehlikeyi haber vermek amacıyla in a
Buddhalar, IX. yüzyıl, Berlin Staatliche Museen (H. Hartel-M. Yaldız, 1987).....262
Resim 66 Uygur tipinde tasvir edilm i çiçek tutan ilah, Seııgim IX. yüzyıl duvar resmi,
Berlin Staatliche Museen (11 Hartel-M. Yaldız, 1987)............................................ 264
Resim 67. Bezeklik IX. tapınaktan çıkarılan ejder figürlü freske, IX-X. yüzyıllar, Berlin
Resim 69. Uygur prensesi, Bezeklik duvar resmi, Berim Staatliche Museen (M. Bussagli,
1979)..................................................................................................................................271
Resim 70. Koço’dan çıkarılan, Uygur prensesini ve kızını tasvir eden i leme
Resim 72. Ming - Öy Uygur duvar resmi. Budist rahipleri ve ö rencilerini tasvir
eden freskolardan bir saline (R. Whitfıeld - A. Farrer, I960).................................. 274
Resim 73. Uygur ka anının Maniciligi kabul edi ini gösterdi i varsayılan m inyatür, VIII-IX.
yüzyıllar, Koço A tapma ından bir 25, 5 x 12 ,4 cm , Berim Staatliche Museen
Resim 74. M ani'nin ölü m y ıld ö n ü m ü merasimini tasvir eden Uygur m inyatürü,
VUI-1X. yüzyıllar. Koço A tapm a ından bir m inyatür. Berlin Staatlich Museen
Resim 75. Uygur m inyatürü, Koço K tapına ı, beyaz giysili Uygur M ani rahipleri,
Rr-Min n Sorçuk, talm a oturan Buddha heykeli, VIII IX yüzyıllar, Herlin Staatliche Museen
112
RFS1M I M M VI K A Y N A K LA R I
Resim 78 Sorçuk, Ming-öy, stukodan yapılmı Bodhisattva ba heykeli, viı- vııı. yüzyıllar
Resim 82. Koço, ah ap rahip heykeli, Uygur devri (E. Esin, 1972)............................................ 284
Resim 83. Toyuk'ta bulunm u , stukodan yapılmı , zırhlı alp heykeli (E. Esin, 1972).............284
Resim 84 pek üzerine yapılmı Uygur resmi parçasında loius tutan el tasviri, viil-lX.
üslubunda yapılmı tipik bir Iskit eseri. Kıvrılmı bir kurt ile vücudu
üzerinde ku ve geyik ba ı bulunan dag keçisinin mücadelesini gösteren ko um
Resim 88. Kelermes’den çıkarılan kulak, pençe ve gözleri cam kakmalı bir panteri tasvir
Resim 89. Bazı ara tırmacılara göre Sarmallara, bize göre ise Proto-Türk veya H un devrine
ait olabilecek bir a k ın plaka. Kurt ve yılanın sava ı (E. D. Phillips, 1965)......... 336
Resim 90. Avrupa H unlarına ait, bronz üzerine altın kaplam a tikada, V. yüzyılın
Resim 92 De erli ia kakm alı alım dan yapılmı Csorna diademi: Avrupa I lunlarına aittir
(1. Bona, 1991).......................................................................................................... »41
Resim 93 Dunaûjvaros'dan çıkarılan Avar devri ev rekonstrüksiyonu, Macaristan,
»HI
I R K I N D V K IH K I. , A N A II
Resim 95 Macaristan, Anhangçrpaar’dan Avar devrine ait altın eserler (0. Garam-A.
Kiss, 1992)......................................................................................................................348
Resim 96. Kır grup Avar keramigi, Macaristan, Budape te Arkeoloji
Resim 97. Nagyszcntmiklos hâzinesi 1 ve 2 num aralı sürahiler. Avusturya, Viyana Sanat
Tarihi Müzesi (G. Laszlo-1. Racz, 1984)..................................................................... 359
Resim 98. Nagyszentmiklos hâzinesi 13 veya 14 num aralı boga ba lı kaplar. Avusturya.
Viyana Sanat Tarihi Müzesi (G Laszlo-I. Racz, 1984)................................... ........ 362
»M
KAYNAKÇA
“Bilge Ka an ın Hâzinesi G ü n ı ına Çıkarıldı," Orkun. no. "*3, Eylül 2001, s. 4-6
'Bodhisattva,* Türk Ansiklopedisi, c. 11, Ankara 1955, s. 153.
The G reat W a ll - L a G ra n d e M u ra ille - D ie Grosse Mower, New W o rld Press, Pekin 2000.
Jsstk-Kd! Oblusu - Isik Kyolskaya Oblast - lsik - Kol Region, Bi kek 1995.
“Mo olistan'daki Türk Anıtları Projesi 2000 Yılı Çalı maları," T.C. Ba bakanlık Türk i birli i ve
K a lk ın m a daresi Ba kanlıgı, Ankara 2002.
Narm Öblusu Entsiklopediya, Bi kek 1998.
Pam yatn iki Kulturi I Iskusstva Kırgizii Drevnost l Srednevekovye, Leningrad 1983.
Redhouse Yeni Tûrkçe - lngılizce S özlûk - N e w Redlıouse Turkish - English Dic tio nary, stanbul 1991
Svod Pamyatnikov Istorii i Ku/iurı Kazakstana Jujno - Kazahstanskaya Oblast, Alma Ata 1994.
IMS
I R K I N I M VIK M 'R K S A N A I I
Alimov, Rısbck, "Kırgızistan’da Bulunan R unik Harfli Eski Türk Yazıtları Hakkında Û n Bilgi
ler. '/'tırlı Pılı A r a t ır m a la r ı Yıüıgı -Belleten 2000, Ankara 2001, s. 5-10
Ardel, Ahm et, "Türk Ülkelerinin Tabii Co rafyası," Türk Dü nyası El K ita b ı, Ankara 1976, s. 6-
45
Arscven, Celâl Esad, “Kurgan,” Sanat Ansiklopedisi, c. 2, fasikül X III, stanbul 1966. s. 1173-
1174.
Balını, C . “VI-V1I1. Yüzyıllarda iç Asya Ve Orta Asya'daki Türk Tipi Arkeoloji Anıtları," Türk
K ü lt ü r ü A ra tırm aları - Dr. Emel Fsin’e A r m a a n . Yıl: XXIV-1, Ankara 1986, s. 7-32.
- 'Hazarlara ili kin Arkeolojik Ara tırma,’4 Türk K ü lt ü r ü A r a t ır m a la r ı, XXVI-1. Ankara 1988,
S. 35-49
Analytischer Index zu d c n f ü n f ersten Stücken der Türhischen Turfan -Texte, Berlin 1934 (SBAW
1931, 17-461-517).
Bang, W ., Annemarie Von Gabain G.-R. Rahmeti (Arat), “Türkische Turfan-Texte VI. Das
Buddhistische Sutra Sakiz Yükm ak,” S B A W 1934.10.93-192, Berlin 1934.
lı.ııi)’ . W , ci. R Rahmeti, “Lieder Aus Alı-Turfan,” A s ia M a jo r , no. 9,1933. s. 129-140
Ugurische Bruchstûcke Über Verschiedene Hollen." UngarischeJa hrbücher 15, Berlin 1935.
s 389 402.
Biiıanov, I A , "la v ıik a Ve D ncpr Boyundaki ilk Türklerin Tengri inancı Tapınakları," Türk
D ili A u t y ıı m a l a n Yıllı ı ik ile te n 2000, Ankara 2001, s. 37-45
Harkova. I I I e lapı*. De laint* D u Kourganc No "> IV Pnzyryk. Dtnslers d'Archeolorfe, no.
»K6
KAYNAK ÇA
Baybosinov, K., J a m b ıl O n ınn d e g i Tas Musm der - K am enniye Izyayaniy a J am bılskoy Oblasit - Stone
Sculptures o f Zluunbyl Region. A lm a Ata 1996.
Bay kara, Tuncer, Türk K ü lt ü r ü A r a t ır m a la r ı, Izm ir 1997
Baypakov K.- Podu kin A. N . Pam yatn ikı Zcmledel(esko - Skotovodçeskoy K u l t u n Yujnogo Kaza hs -
t a n a , A lm a Ata 1989
Baypakov, K.-Nasırov, R., Po Vclikomu clkovomu Putu |Along the G reat Silk Roadl (Rıısçadan
ngilizceye çev. M. Velizhanina- A. Tereshchenko), Alm a Ala 1991.
Bem tam, A. N ., Izbrannie T rudı Po Arkeologi / Istorii Kırgızov I K ırgızsiana, c. 1. Bı kek 1998.
— “Osedliyc poscleniya n a Tiyen- ane V-XV. v .v .” Iz b r a nnie Trudt Po Arheologii i Istorii Kirgi -
zov I Kırgızsiana, c. II, Bi kek 1998, s. 63-99.
— “Naskalmye izobrajeniya Saymalı Ta ." Izbrannie Trudı Po Arheologii I Istor ii Kırgızov I Kir-
gızstana, c. I, Bi kek 1997, s. 388-407
Be evliyev, Veselin, Prvo - Blgarite Vit I Kultura, Sofya 1981.
Bıardeau, M., ‘ Deva Asura H induizm deki göksel tanrılar ve Damonlar" (çev. S- Agıldere), Arı
tık D ü n y a da ve Geleneksel Tnplum lard a Din le r ve Mitolojiler Sözlü ü, (ed. Y Bonnefoy). c I
Ankara 2000, s. 167-168
— “Devi Hindistan'daki Tanrıça," Antik D u n y a ’d a ve Geleneksel Toplum larda Dinler ve M lfo M
ler S özlü ü (Yön. Y. Bonnefoy; haz. 1.. Yılmaz), Ankara 2000. s. 168-170.
Blunden, C.- Evlin, M ., “Ç in ," Büyü k U y g arlıklar AnsiMopeciisı (çev. S. Esenbel-L Kökcr). •
VII, stanbul 1988.
38/
I R K I N D V IR 11 IRK S A N A I I
( arter, I)., The Symbol o f the Beast The A n im a l Siyle Art o f Eurasia, New York 1957.
( arns, Paul, Buiflia'nm ö retisi, Istanbul 1984
Ça atay, S.-Tezcan, S., “KöktUrk T arihinin Çok ö n e m li Bir Belgesi: Sogutça Bugut Yazıtı,”
iıırlf Dili ve A r a tırm ala r ı Yıllı ı -Belleten, Ankara 1976, s. 245-252.
t. al, Malit-Görûr, M uham m et, "Anonim IV Sembolik Mezar (JL 230 Açması) 2000 Yılı Kazısı
Year 2000 Excavation aı Anonymous IV Symbolic T om b (Trench JL 230) | ," Mo olistan'daki
I ü r k A n ıtla rı Projesi 2000 Yılı Çalınmaları, Ankara 2002, s. 23-63.
(.«»ruhlu, T ülin, “Turk Mimarisine ö n c ü lü k Eden “Çadır Gelene iyle" Kurulan Bir Kırgız Ça
dırı," Antik ve Dekor, no. 22, stanbul 1993, s. 70-73.
Ç o ru hlu, Ya ar, ‘ Orta Ve ç Asya'da Hayvan Biçimine Girme inancı Ve Türk Sanatı ile ili ki
si,” M.S .Ü Pen - Edebiyat Fakültesi Dergisi, no. 2, stanbul (O cak) 1985, s. 59-93
"Akkı la/Pamucak Türkmen Obası ve Bazı Görü ler," Türk D ünyası Tarih Dergisi, no. 26,
stanbul 1989, s. 49-59
slam iyetin Kabulünden Sonraki Asya Türk Sanatı'nda Hayvan Ü slubunun zleri," Do u
Türkistan'ın Sesi. 7/26,1990. s.11-15.
"K ühigin’in Ba Heykelinin Ikonografik Bakımdan Tahlili," M.S.Ü. Fen - Edebiyat Fakültesi
D r / y i si. no. 1, Aralık 1991, s. 118-138.
Erken Devir Türk Sanatı'ndaki Hayvan Tasviri Gelene inin Uygurlardaki Devamı Üzerine
Notlar," Turk K ü lt ü r ü A r a tırm ala r ı, Prof. D r. Muharrem Ergin e A r m a a n, XXVIII/1-2 (1990),
Ankara 1992, s. 357-363
"Türk Resim Sanatı'nda Hayvan Sembolizmi," M .S .Ü . Sosyal Bilimler Enst. Dok tora Tezi. s
tanbul 1992
Maııılycioıı ö n c e k i lılrk Sanatı’nda Hayvan Mücadele Sahnelen," Sanat Tarihimle Ikonog-
n ılıh A r u t n m a l a ı , (iu ner nal a A r m a a n , Ankara 1991, s 11/ 14 1
1XH
KAYNAK ÇA
— "Türk Sanatında Koyun, Koç, Keçi Figürlerinin Sem bolizm i,” Tü rk D ün yası Tarih Dergisi,
no. 100, Nisan 1995, s. 52-60.
— Türk S a n a lı'n d a Hayvan Sembolizmi, stanbul 1995.
— “U kok Plaiosu'nda Kazısı Yapılm ı Üç Yeni Kurgan Hakkında Bir Kitap," Türk Dünyası
A r a t ır m a la r ı, no. 96, Haziran 1995, s. 181-206.
— ‘ Selçuklu Sanatında G örülen Kuyru u D ü ü m lü At Tasvirlerinin lkonografik Ve lkonolo-
jik Mahiyeti.“ S. 0 VI. M illi Selçuhlu K ü lt ü r ve Medeniyeti Semineri Bild irile ri, 16-17 Mayıs
1996. Konya 1997, s. 227-267.
— “Lotus ikonografisi ve Uygur Sanalı'nda Lotus,“ l/lusîararası Osmantı öncesi Türk Kültürü
Kongren i Bildirileri 4-7 Eylül 1989 A n k a r a , Ankara 1997, s. 155-168.
— “Türk Sanatında Av Sem bolizm i," Arkeoloji ve S an at, c. V. no. 76. Ocak- ubaı 1997, s. 13-
25.
— Erken Dev ir T ü rk S a n a tın ın AB C'si, Istanbul 1998.
— “Kırım Arkeolojisi Ve Sanalı (Ba langıcından A lıınordu Devrine Kadar),“ Türk Dünyast
A r a t ır m a la r ı, no. 113, Nisan 1998, s. 97-118
— “Kurgan Ve Çadırdan (Yurt) Kümbete Ve Türbeye Geçi ," Geçmi ten G ü n ü m ü z e Mezarlık
K ü lt ü r ü ve insan H a y a tın a Ethileri Sem pozyum u 18-20 Aralık 1998 ASM Istanbul, Istanbul
1999, S. 47-62.
— Tür/? Mitolojisinin A B C ’si, stanbul 1998
— “G öktürk Sanatında D ini Nitelikli Heykeller Ve Tasvirler,’ Türk Dili A r a t ır m a la r ı Yıllı ı -
Belleten 2000, Ankara 2001, s. 99-103.
— “Kırgızistan Notları II G öktürklerin Ordu - Kent’ı," Tarih ve Düfünce, no. 7, Temmuz 2000,
S. 66-73.
— “Türk - Çin Sanatı li kileri,“ W olfram Eberhard, Ç in Simgeleri Sözlü ü (çev. Aykut Kazancı-
gil-A. Berekeı, Ek:Ya ar Ç o ruhlu), stanbul 2000, s. 355-388.
— T ürk Mitolojisinin A n a h a t l a n , stanbul 2002.
— “G öktürk Devri Keramik Sanatı Üzerine Bir Deneme,” VI. O r ta ç a ve Türfc Dönrnıı Kazı So
n u ç la n ve Sanat Tarihi Sem pozyum u (08-10 Nisan 2002) Bildiriler (Edit. M. Dcnkta -Y. öz -
bck-A. Sagıroglu Arslan), Kayseri 2002, s. 299-319.
O rta Asya l ı ıık Tasvir Sanalındaki Mücadele Sahneleri Ve Sem bolizm inin Ostııatılı Mm
y.ıı ılı n mli kı Yrtı. Osmanlının Dı$ D ü n y a y a Bakı ı, 03 Aralık 1999 Seminer Bildirileri, Isı.ııı
»9
I R K EN D I V R I U R K SANATI
Ilski Tû rklerd e Û lû m ," Cogito, no. 40, Yaz 2004, stanbul 2004. s. 244-268.
Da yevskaya, O . D ., "Glava tryetya pazdniye Skifi (III v. D o.E.- IH v. N. E .),” Siepi Yevripeyis-
koyi Çasti SSSR V Sk/o - Sarmatskoye Vrem ya, M oskova 1989, s.125-145.
Diez, E.-A slanapa O . Türk Sanatı, stanbul 1955.
"O rhun'dan G eliyorum ,” T ü rk K ü ltü r ü , no. 198-199, Nisan-M ayıs 1979, s. 1-64.
— Pazırık Halısı," Türk D ü n y a sı A r a tırm ala r ı Dergisi, no. 32, Ekim 1984, s. 1-8.
"T ü rk A skeri M im arisinde G özetlem e K uleleri,” Ars Turcica, Elken Des VI. In tem aiıo n ale n
Kongjresses Pür TûrfeiscJıe Kunst Mánchen Vom 3. Bis 7. September 1979 d a n oynbcisim, M ünc
hen 1 9 8 7 ,s 201-208.
— “Islam iyetten O n ce T ü rk Sanatı," Ba langıcından Bugüne Tllrfc Sonatı, Ankara 1993, s. 31-45
D lujnevskaya, G. V., “Kudırge Kayasıeski T ü rklerd ck i Um ay Tasvirleri Soru nu na Bir Bakı "
(çev M. D uranlı), Tıirfe Dünyası incelemeleri Dergisi, no. 1. zm ir 1996, s. 235-240
D olukhanov, Pavel, Eski O rtado u'd a Çevre ve Etnik Yapı (çev. Suavi A ydın), A nkara 1998.
Dorm er, O ., Resa l Central Asien 1898, Helsingfors 1901.
Dosimbayeva, Ayman, Merke Jetisu T ü rk le r in in Kiyeli Jeri (Merhe S ak r aln ay a Z em liy a Tyurhov
Jctisu - Mcrke Sacred Space of the Zhctisu Turfes], Taraz 2002.
D önm ez, Yusuf. “T ü rk Dünyasının Be erî Ve iktisadi Co rafyasına Toplu Bakı ," Ttîrfc D ü n yası
E l Kitabı, Ankara 1976, s. 46-102.
E bcrhard , W olfram , Ç in Tarihi, Ankara 1987
— Ç in’in Sim al Kom uları - Bir Kaynak Kitabı (çev. N. U lugtug), Ankara 1996.
— Çin Simgeleri Sözlülü (çev Aykut Kazancıgil-A. Bereket, Ek: Ya ar Ç o ru h lu ), stanbul 2000.
lid w ards, M ike, "Sibirya Iskitleri Altın U staları,” National Geographic Türkiye, Haziran 2003, s.
44 59.
I I iade, M ircea-C ouliano L, Dinler Tarihi Srclügû (çev A. Erba ). stanbul 1997.
I n ilasun, A Bican, vd. Kar ıla tırmalı fûıfc I rhçeleri Sözlü ü (Kılavuz K itap), c. I. Ankara 1991
190
KAYNAK ÇA
Erdelyı, Istvan, “Avar Sanatı," Türk Kültürü El Kitabı - lslamiyetlen ö n c e k i Türk Sanatı Hakkında
A r a t ır m a la r , c II, Kısım I a, stanbul 1972, s.109-112.
Erdelyı, I., "Recently Dıscovcred Ancient Relics In Mongolia," Açta O r ie n ta lia Academiae Scien-
tia r u m Hungaricac, c. XL1 (1), Budape te 1987, s. 75-82.
Eren, H ., vd, Türkçe S özlü k , c. 2 , Ankara 1988.
Ergin, Muharrem. “O r h u n Abideleri Üzerine,’' Türk Edebiyatı, no. 173, Mart 1988. s. 10-11
Ertek. T Ahmet, "Asya Fiziki ve Be erî Co rafya," Türkiye D iy anet Vakfı slam Ansiklopedisi, c.
3, stanbul 1991, s 506-511.
Esin, Emel, Antecedents a n d Developmcnt o j Ruddhist a n d Man ic h ean Turkish Art in Ea ste m Tıır-
kestan a n d K a n s u , stanbul 1967.
— “Butan-I Halac: M V1I-X. Yüzyıllarda Halaç K ü ltü n ın û n Sanat Eserlerinde Akisleri,” /. t'/.
Türk iyat Enstitüsü Türkiyat Mecmuası, XVII, stanbul 1972, s. 25-67 .
— “lslamiyetten Evvel Orta Asya T ürk Resim Sanatı," Türk Kültürü El Kitabı Jslamiyettcn Önce
ki Türk Sanatı Hakkında Ara tırmalar, c. 11. Kıs. I a, stanbul 1972, s. 186-243.
— “Ö tûken llerinde M S. Sekizinci Ve D okuzuncu Yüzyıllarda Türk Abidelerinde Sanatkar
A dlan", Türk K ü lt ü r ü El Kıtabı - lslamiyetten Önceki Türk Sanatı H a kkın d a A r a t ır m a la r , c. II,
Kısım 1 a, stanbul 1972. s. 44-58.
— “M uyanlık Uygur Buyan Yapısından (Vıhara) Hakanlı Muyanlıgına (Ribat) Ve Selçuklu
H an ile Medresesine Geli me," Malazgirt A r m a a n ı, Ankara 1972, s. 75-102.
— “Burkan Ve Mâni Dinleri Çevresinde Türk Sanatı (D ogu Türkistan'da Ve Kansu’da)." Türk
Kilitlini El Kitabı - lslamiyetten ön ceki Türk Sanatı H a kkın d a A r a t ır m a la r , c. II, Kıs. 1 a, stan
b u l 1972. S. 311-416.
— "Türk Ul-AcenTLerin Eseri Samarrada Cavsak U l- Hakanfnin Duvar Resimleri," .Sanat 7ar i
k i Yıllı ı, C. V, 1972-1973, S.309-358.
— “Farabiyi Yeti tiren Kengeres Türk M uhitinin Kultiır Ve Sanatı,* slam Tetkikleri Enstitüm»
Dergisi, c. Vl/3-4. stanbul 1976. s. 81-139.
— lslamiyetten Önceki Türk K ü lt ü r Tarihi ve slama G irij, stanbul 1978
— “Türk Buddhist Resim Sanatının Tarihçesi," I. Milletle rarası Türkoloji Kongresi ( stanbul. I**
20 Ekim 1973) Tebli ler 3 Türk Sanatı Tarihi, stanbul 1979. s. 696-758
— "Selçuklulardan Önceki, Proto -Türk Ve Türk Keramık Sanatına Dair,“ Sanat Tarılıl h//u;ı
IX-X (1979-1980), stanbul 1981, s. 107-154
— "Bezcklık Külliycsinde D okuzuncu Tapınak," Türkiyemiz, no. 37, Haziran 1982, s 1 <•
— "O rd u Türk Saray M im arisinin Onbe mcı Asırdan Önceki Tarihçesi," Milli Sar avla ı Vın
po zyu m u Bildiriler, Yıldız Sarayı/Sale 15-17 Kasım 1984, stanbul 1985, s. 22-26.
— Türk K ü ltür Tatihı ç Asya'daki Erken SaJJuılar, Ankara 1985.
Esin, Ufuk, ilk Üretimcili e Geçi Evresinde Anadolu ve G üney Avrupa. D o al Çevre VMimı • i
stanbul 1979.
tik t/retinıcilige Geçi Evresinde Anadolu ve Güneydo u A vrupa, K ü ltür Suru nu ı II ln.ttıl'iıl
l'JMl
391
ERK N D I VIR rURK '.A N A M
le lilc h , N ., Hunimin arkeolojik h al ı r a l a n , Att ila ve H u n la r ı (çev. erif Ba tav), Ankara 1982, s.
195 225
Garam, E.-Kovrig I.-J. Gy. Szabo-Gy. Török, Cemeteries o f the Avar Period 567-829 in H ungary
A var Finds in die H u ng arian N atio nal Museum, c. 1, Budape te 1975.
( .aisır, Carol, “Siberian gold collected by Peter the Great: The Gagarin Gift," Ambus Aside, c.
XXXVII, no. 3, 1975, S . 209-228
(itya.-nov, Mikhail P., Southern Siberia (Rusçadan çev. J Hogarth), Geneva 1969.
Gum ilev, L., Köne Tunh te r (çev. A. Cumabayev-P. Beysenov), Alma Ata 1994.
Havırkı Turktör, Bı kek 1999
K adim Türkler (çev. Vilayet Guliyev-Veli Habiboglu), Bakü 1993
I s k i Türkler (çev. D. Ahsen Batur), stanbul 1999.
Gülensoy, Tuncer, “Kırım Yurdunda Kültür Varlıklarımız," X . V a k ıf Haftası K itabı, Ankara
1993, s. 111-125.
( ıiıtıay, Cl.-Güngör, H., Ba langıçtan Günümüze Tûrklerin D in i Tarihi, Ankara 1997.
192
K AYNAK ÇA
Hancar, H., “The Eurasian Anim al Siyle and Altai C om plex,“ Am bus Asiar, c. XV, 1952, s. 17)-
194.
H anel, I I. -Yaldız. M .. Die ScidcnsnuRc - Malereien unci Plastiken aus Buddhistischen HOhlentem-
pcln. Berlin 1987.
Haussig, H. W ., ipek Volu vc O r t a Asya K ü lt ü r Tarihi (çev. M. Kayayerli), stanbul 2001
Hayashi. T., “Stone Statues in Mongolia." Bulletin o j the National Museum o j Etlmofofty, c. 21,
no. 1. Osaka 1996. s. 177-283
Hayashi, T „ “Several Problems About The Turkic Slone Statues.' Tiirfc D ili A r a t ır m a la r ı Yıllı-
#-Bellcicn 2000, Ankara 2001, s.221-240
Hedin, Sven, pek Yolu (çev. A. Arpad), Istanbul 1974.
Horvath, Andras Paloczi; Pechenegs, Cumans. iastans, Steppe Peoples in Medieval H un g ary , Buda
pe te 1989.
Ishjamts, N ., “Nomads in eastern Central Asia, History of Civilizations of Central Asia," The
Devlopment o j Sedentary a n d Nom ad lkc Civilizations: 700 B.C. to A .D . 250, c. II, UNESCO,
Fransa (Paris) 1994. s. 151-169
inan, Abdülkadir, " kinci Pazırık Kurganı,“ Makale ler vc ncelemeler, c. 1, Ankara 1968, s. 507-
509.
— “Allay Da larında Bulunan Eski Türk Mezarları," Makaleler ve ncelemeler, c. I, Ankara
1968, S.479-499
Izgi, Ö zkan, l/ygurlann Siyasi vc K ültüre l Tarihi (H uku k Vesikalarına Göre), Ankara 1987.
Jeutnar, Karl, "The Altai Before Turks," Bulletin o j the Museum o j F a r Eastern Antiquities, no. 23,
1951,.S. 135-223.
— A r t o f the Stcppcs-Thc E urasian Animal Style (Rusçadan çev. Ann E. Kapp), Londra 1967.
k .ıh n n h u y . M O ıa.bay og lu, “Kazak Türklerinin Keçe Yurdu Hakkında II. i ti» fi funyası /anlı
P .M IW no ;n I s u n bul 1989. s 52-58
I R K I N m VIK i i ; r k s a n a i i
im O iurhi I ürk Sanatı Hakkında Araştırmalar, c. II. Kıs. I a, stanbul 1972. s. 149-185.
Mım.u v S.. Au h a e o log y of Hsiuıtg - nu in Russia: new discoveries a n d some problems, httpy/hsi-
ungnu.chai.ru/archco.htm . s. 1-4
Minus. I 11.. Scythian a n d Greeks in .South Russia. Oxford 1922
Monyasu, T.- Ochir. A .. “Provisional Report of Researches on Historical Sites and Inscriptions
m Mongolia from 1996 to 1998," The Society o f C e n tra l fc'urusûın Studies, 1999.
Mu-.talayev, 0. M. E.- çerbinin. V. G ., Rusca - Tûrkçe Sözlük (T ıpkı basım ). Istanbul 1989
Mülayim. Selçuk. “Erken Devir T ürk Sanatı. Ara tırmalar," .Sanat Tarihi Ara tırmaları Dergisi,
c 2. no. 5, stanbul 1989. s. 17-21.
M ülayim , Selçuk, “Sanat Tarihinin Attilasi Josef Stryzgovvski." S anat Tarihi A r a t ır m a la r ı D e r
gisi. no. 8, stanbul 1990, s. 65-69 .
Mııllcr. W K.-Gabain, A. Von, “Uygurca Üç Hikâye,” U G U R J C A I V - A (çev. S. Him ran), stan
bul 1946
f -»ıp. I N edpoviç, Yeni Uygur Türkçesi Sûzlügiı (çev. I. Kurban), Ankara 1995.
Nesterov, S. P., The old Turks in the Central Asia a n d Southern Siberia. http://ambal.archaeo
logy nsc ru/gen- i/editions/Electronical/Bulletens/Herald/ Vol l / Chapter 7 / Ncstcr. Htm
(Institute of Archaeology and Etnography Siberian Archaeological Herald. Vol. 1, 1997).
f Jowgorodovva. Eleonora. Alte Kunst dcr Mongolei, Leipzig 1980
I a n lı m afa ffnda l< Asya (çev. A. enel), Urken iç Asya Tarihi (Derleyen Denis Sinor). stan
bul 7000.s 61-140
( halt.ıy Hasaıı. "Altuı Elbiseli A danı,” Türk K ü lt ü r ü , no. 100. ubat 1971, s. 303-313
< 'ıkıııı, Hüseyin Nam ık, fiski Türk Y a zıtları, Ankara 1987
I'M.
KAYNAKÇA
ö rg e n . Ilknur - öztürk, Jean. Heritage Recovered The Lydian Treasure, Istanbul 1996.
Ö zkan , Fatma. ’ Nevayı eserleri için yazılmı bir lügat: Der Beyan ı lstılahat-ı Fmlahu - u ara
Mevlânft NevAyt," Bilig - Bilim ve K ü lt ü r Dergisi, no. 1. Bahar 1996.
Ô zônder. F -Sema Barutçu, S ih i v a m a l 'n in V asub and u’n un Abhidhat makosasastra'stna y a z d ı ı tef
sir in eiü Tercümesi Üç Itigsizler, Ankara 1998
Pclliot, Paul, R app or t Sur Mission ou lu r k e s la n Chinois 1906-1909. Paris 1910.
Roux, Jean -Paul, Türk Göçebe Sanatının D in i Bakımdan A nlam ı,“ l u r k K ü lt ü r ü El Kitabt - Isla-
miyelten Önceki Türk S an a tı Hakkında Ara tırmalar, c. II. Kıs. 1 a, Istanbul 1972, s. 74-108.
Ruben, W ., "Budist Vakıflan H akkında," Vakıflar Dergisi. no. II. Ankara 1942, s. 173-185.
197
I N U N m VIK 11IKK SA N A II
Savelyeva. I . V., Osedlaya K u l a n a Sevemih .Sklonuv Zayliyskogo Aîalav V V1I1-XIH v.v. (Vo Mate-
rlalam Raskopok Gorodi a Talgat I PamyaJtilfcov Yevo Periferii), A lm a Ata 1994.
" i i )djav, N. Ser, a van -ligi yn H a n d ı Z u r a g , Ulanbator 1987.
v n k a y a , O . Fikri, "G öktürk Harfli Uygur Kitabelerinin T ürk Kültür Tarihi çindeki Yeri,"
t iflktürk Tarikinin Meseleleri, Ankara 1995, s. 303-312.
(»öktürfe Tarihinin Meseleleri \ Probicme der Köktürkiscfıen Gesckichie; 5onıe Problems oj Kak
ıtt ık History], A nkara 1995.
v a k a y a . O . Fikri-A lyılm az, C engiz-Batıulga, Tsendiyn, MogoJisıan’dafei Türk A nıdan Projesi
Albümü | Albüm for the Project on Tu rkish M onum ents in M ongolia], A nkara 2001.
Scyıdov, Mireli, “Altın M uharibin Soy-Etnik Talihi H akkında” (çev. Y. Akpm ar), K arda Edebi
y a t l a r , c. 1, no. 2, Erzurum 1982, s. 28-39; II. no. 3. Erzurum 1982. s. 36-43; III, no. 4, Erzu
rum 1982. s. 32-43; IV, no. 5, Erzurum 1983, s. 30-39.
' it h n a ıı, laurance - Soper, Alexander, The Art and Architecture o f China, Kingsport, Tennesse.
1981
Mııor, Denis, “The H u n period." The Cambridge History o f E a r ly inn e r Asi«, Cambridge 1990, s.
177-205.
— "(K ök) T ürk im paratorlu unun Kurulu Ve Yıkılı ı" {çev. T. Tekin). Erken Iç Asya Tarihi
(Der D Sinor). stanbul 2000. s. 383-424.
M rııı, A., Ancient Khotan Detailed Report o f Archaeologia Exploration in Chinese Turkestan /-I/.
Oxford 1907.
— V i india Detailed Report o f Exploration in Central Asia a n d Exploration in Central Asia and
WcKtetnmost China, c. I-V, O xford 1921.
Jnnei mosi Asia Detailed Repor t o f Exploration in Central Asia, Kansu arid E a s to n I r a n , c. I-IV,
Oxford 1928
Kapı Bekçileri: Hint Vc Japon Budist Mitolojisinden Örnekler," Antik Dünyada ve Gelenek-
m Î o p lu m la r d a Dinle/ ve Mitolojiler S özlü ü (Yön. Y. Bonnefoy-lıaz. L. Yılmaz), Ankara
2000.s 536 550
m
K AYN AKÇ A
Taefte, N .. “Co rafi O rtam " (çev. Mete Tunçay), Erken /( Asya Tarihi (Derleyen Denıs Sinor).
stanbul 2000. s. 33-59.
Tarhan. Taner, “Bozkır Medeniyetlerinin Kısa Kronolojisi.” W. Tarih Dergisi, no. 24 (Mart
1970), stanbul 1970. s. 17-32.
Thomsen, Vilhelm , O r h o n vc Yenisey Yakıtlarının Çözümü life Bildiri (çev Vedat Köken), Ankara
1993.
Togan, A. Zeki Velidi, l/mumt T ü rk Tarihi'ne Giri$, stanbul 1981.
Tryjarski, F., "O rh u n T ürklerinin Abidelerine Dair Dü ünceler," Türk K ü lt ü r ü F.l Kitabı - ¡h a
miyetten Önceki Türk S anatı H a kkınd a A r a t ır m a la r , c. II, Kıs. 1 a, stanbul 1972. s. 29-34.
399
r.RKi'N d e v i r t i i r k sa na t i
V.mlyev. D . “O rlnrn Sclcri Ara tırmaları" Mo olistan Tarih i B a l c ı Adası, Ankara 1985.
\ Wlls. ( ılvin. Sosyal Anfropolo/i Acısından /nsan ve Dünyası (çev B Güvenç), stanbul 1984
W hiiehouse, David and Ruth, Archaeological Atlas of the World. Londra 1975
W illiams, ( A S., Encyclopedia o f Chinese Symbolism and A n Motives, New York 1960
W hitfield, Roderick-Farrer, Anne, Caves o f the Thousand Budhas Chinese A r t f r o m the Silk Route,
Londra 1990
W hitfield, Roderick, "Visions o f Budha Lands The D un hu ang Caves,” Asian A n , Londra 1995,
s 118-135.
/.ıvıtukhina, M. P., “Pazırık Sibirya'da Dag Mezarları Arasında 25 Yıldır D onm u Bir Göçebe
I lygarlıgı," UN E S C O 'd a n G ö r ü , no. 12, Aralık 1976, s 31-37.
/.ıvıtukhina, M P., Lc role de Pierre le Grand dans ¡’elaboration dc la collection Siberienne, Dossi
ers d ’Archeologie, no 212. Dijoıı 1996, s.10-11.
/.ıınonyı, I., The Origins o f die Volga Bulghars, Szeged 1990
Zvclebil, M ., The rise of the nomads in Central Asia, C ambridge Encyclopedia o f Archaeology, Scar
400
D Z N
Amudcrya nehri. 38. 57.195, 214 Bezcklik tapmakları. 17i, 178,-196. 233, 238.
Anadolu, 13, 17. 69. 119, 210 , 242. 325 247, 250. 252, 255, 260, 261, 263, 265-267,
Balasagun. 83,155
Balınt, C., 2 2 0 ,351 Caferoglu. Ahmet, 83
Balka Gölü. 13, 184 Cakra amvara Heruka, 286
U ıiU lt O V , I A , J53 Campbell, Joseph, 297
401
I R K I N I U- VIR I ÜR > '. A H A I I
402
DI/IN
Himaluyıılrti. 1 1, 19, i'vt Ic iin iill. Kari, 40. 44. 47. 50-53, 90. '>4. 98.
I lııulıkıtv Osıp.liirı, n , 56 132, 133
H u n , 17. 18. 3G. 38. 40. 48. 52, 54. 70-75, 86, Kaiesoglu, brahim . 15
90. 98, 100. 103. 105, 107-109, 115-119. 124 Kafkasya, 21 o. 34i
126, 129, 130, 133, 137-142. 144-146. 148. Kamarov, 63
150, 151, 153, 154. 158. 159, »61, 174. 176, Kansu, . Aziz. 21, 128, 229
178. 180. 188, 195, 196. 199, 200, 211, 216, Karabag, 130
227, 231. 237. 322, 324, 327. 335-338, 340-
Karabalgasun, ,239,242. 2 8 4
2 38
343. 346, 368, 369, 370
Karadeniz, 13.16,17, 49,51. 8 i, 86 .129, 1 9 8 ,
H uth, D r., 232
319. 328-330, 335-338. 340, 346. 349, 366,
370
Issik Göl, 19. 155. 159, 189. 217 Karahanlı, sı, 8 7 .155.219, 222. 259
Karakulum, 70
lbn Hurdâdbih, 238 Karluklar, 210, 219, 222, 224. 225, 226
Ibni Fadian, 326 Ka garlı M ahm ud, n , 83
bnu'l-Faklh, 238 Kaya, C ., 146,176,1S4, 2 5 5,2 6 0
Ç Asya. 16, IS. 24. 25. 27, 29. 33, 34, 38. 39, Kazakistan. 13, 25. 33, 38, 42, 61, 69. 80, 85.
43. 49, 62. 69, 70. 84, 86. 113, 117, 129-131, 105, 110, 122, 146, 151, 154, 159. 160, 176,
140, 144, 146-148, 151, 153. 164. 171, 176. 184-186, 200, 203-206. 209. 210. 216, 217-
184. 191, 195, 198. 202, 219, 220, 260. 321, 219, 221, 223, 224, 328
324, 326-328, 330. 335. 336. 346, 348. 353.
Kazaklar, 73, 76. 77, 78. 83, 108, 119, 121,
356. 360, 368, 369
122, 123, 206
ldrlsl, 80 Kıpçaklar, 51. 76, 83
nan, A bdûlkadir, 9 0 . 16i, 162
Kırgızistan, 38. 8i, 122, 145, ıs ı, 154, 155,
Indus nehri, 13 1S7, 176, 184. 188, 189, 200, 203, 204. 206,
ran, 13, 42, 54, 59, 62. 64. 81, 129. 130, 148, 209, 217-219, 221. 224-277
151. 214, 226, 231. 245. 257, 311, 312. 323, Kirgizlar. 51, 76, 77. 83, 119, 121-123, 157,
324, 325 »81-184, 188. 210. 216, 229, 240. 324. 325
ni nehri. 13, 22, 46,70,186 K ırım , 329, 330, 331. 333. 334, 335. 338, 340,
killer, 16. 50. 51, 86, 100, 113, 118, 129, 188, 341, 350, 353, 355. 356. 366, 367
327-335 Kızılırm ak. 13
slamiyet, i l , 69. 80. 83, 87 . 124 -1 26, 1 4 2, Kızlasov, L. R.. 52. 53, 155
149, 150, 157, 174, 177, 189, 193, 202. 210,
Kırnaklar. 80
212, 228. 229. 237, 249, 255. 257. 269, 286.
Kiselev, S .V ., 44. 45, 46, 49, 215
296. 311, 312, 319, 325, 336, 369, 370
Kishitigarbha, 28«
siemi Han. 158
Klemcntz. D ., 168, 231
lil, A .. 337, 351
Klya tomy, S. G ., 174
Koestler, Arthur, 354
Juponlar. 20 . 234
Kohl. Philip, 61
Inptmyn, 13. 2 3 5 . ?90. 29i. 300
Konstaııtlnos PorphyroRonneto*., »5», »(.*.
403
ERKEN D EV R TÜRK SA N A II
Kıılakovsky. Y, 334 116, 141. 144 146, İSI, 154, 170. 176. 177,
Killi g n Amtl, 153, 154, 162, 164-166. 170. 179, 181, 200. 206, 209, 210, 213, 215, 238.
173. 174. 701. 202. 206. 208, 210. 211, 215. 240, 284, 325
216, 237. 256, 257, 285, 353 M ontgom erie Forsyth, 231
1.1 ..-lo, G y ula , 3S6, 358. 360. 361, 362, 363 M usabayev, Prof., 10s
M.na (Sey ıan ), 197.290.296 O rta Asya, 15, 16, 18, 24-26, 29. 32, 38, 43,
51. 54-57, 59. 61, 62, 66, 69, 70. 84. 86. 115,
M arccllinus, 336
117, 130, 131, 139. 140. 144-148, 151, 153-
M ariyashev, A. N., 186
155. 158, 164, 168, 171, 176. 184. 190. 195,
M arslıak, B. I,, 191
196, 198. 202. 205. 216, 219, 220, 221, 227.
M asson, V. M .. 55. 58. 60. 65, 66
228, 243, 248, 250, 254-260. 270, 271, 278,
M azdaizm, 313
298. 301, 302. 306, 307, 319. 321-328, 330.
M ccusilik, 310.3 12 331, 335, 336. 346. 348. 353, 354, 356, 360,
Mellnart, Jam es, 57 367. 368, 369
M enander, 1S8 O tani, K .. 234
Meryem Ana, 302
404
I'I/IN
40'.
ERKEN DEV R TÜRK SANA 11
I ı hıkına, 234 301, 302, 306. 308-312, 314, 316, 317, 320,
324, 325. 350, 369
I.ıcikistan, 42, 57, 190, 196. 217
I al'ko-Grintsevich, Y. D., 73
Van G ö lü , 13.57
I .ılgrctı, 72
Vasilyev, D , 173
I .mrı Da lan, 13.15. 16.19.40. 32S
Vinogradov, A. V., 57
1,1. Millik, 232, 274
Volga nehri. 32. 34, 335, 336, 338, 340. 354
la n ın Havzası, 13,17,311
Von Gabaın, Annem arie, 236
I « la nl, S5, 227
V on Le C oq. A.. 196. 197, 233, 234, 236, 240,
I .ılaılar, 76
242, 243, 253-256, 278
rin im b in Bahr, 238
jfolgrlkcn Tigin Silig Terken. 235
W eidenreich, Prof., 20
I rploukliov, S. A., 46, 50
W ells, Calvin, 20
I n nphylos, (imparator), 35i
W hitehouse, David ve Ruth, 56
I lıoıııscn, Vilhelm, 153
ri H-l, 13. 70, 307
Yadrintscv, N. M., i5 3 ,170
I u>',.mi. A. Zeki Velidi, 15
Yakonov, M. M. D ., 190
lo ny uk uk anıtı, 158,162,168,170.207,216,
Yakubovski, A. Y., 190
257
Yakut (co rafyacı), 2*38
luraıı, Osman, 311
Yakutıs tan. 176
I lirmi ler, 210, 219, 225, 246. 355
Yenisey, 13.30,35.38, 4i-4S, 4 7 . 4 9 , 52, 118,
n ik slam sanatı, 136,191. 247.248, 278,
151, 175, 182, 216, 217, 325, 328, 364
280. 287. 288. 369
Yollug Tigin, 174
I m kı tan, 16, 82. 121, 122, 133,155. 178. 190.
196, 214-216, 218, 219. 221. 229. 231-235,
237, 243. 246. 250. 258-260, 277, 299, 366 Zadansky. Otto, 20
l hamtlar, 131
ERKEN DEVİR TÜRK SANATI
Yaşar Çoruhlu
sla m ö nce si T ü r k s a n a tı ü z e rin e h a z ır la n m ı e n k a p sa m lı e s e rl e r d e n o la n
Erken Devir Türk S anatı O rt a v e ç A s y a'd a n B a l k a n l a r'a k a d a r u z a n a n g e ni
co r a fy a d a varlı ını sür d ür m ü birço k T ür k k ü lt ü r ü n ü n d e rin bir ar k e olojisini
o k u y u c u yla b u lu t ur u yo r. Bu sa n a tı n, fili z le n d i i birço k c o r a fy a d a H u nlar,
G ö k t ü r k l er, U y g u rl a rl a s üre g e le n a n a h a t tı n ı ve Peçe n e k ler, H a z arlar, A k h u n -
lar, Kır gı z lar, O u z la r b a t a o l m a k ü z er e birço k k ü lt ü rle birli k t e nasıl f a r k lı
la tı ını, h a n g i sa n a t la rla n e k a d a r e t k ile i m e g ir d i i n i, n e k a d a r Bu d ist n e
k a d a r Çinli v e M a n ici o l d u u n u o rt a y a k o y a n Ç o ru h lu eserini bi z z a t k e n disi
nin y ü r ü t t ü ü a r k e o l o ji k ç a lı m a la rla d a h a d a z e n g i n le tiriy o r. T ü r k sa n a tı
ü z e ri n e ya z ıl m ı bir m e t in o l m a n ın y a n ı sıra k o m u k ü lt ü rle r e t a a ra k d ö n e
min siyasi, e k o n o m i k k o u ll a rın a d a t e m a s e d iy o r.
2 0 0'e y a k ı n resim, h a rit a v e çi z i m l e d o n a t ıl a n Erken D evir Türk S anatı
T ür k s a n a tın ın sla m iye t e k a d a r nasıl b ir g e li m e çi z gisi i z le di in i ar a tır a ra k
b u a l a n d a b ü y ü k bir b o lu u d o l d u r m a k t a d ır .