You are on page 1of 408

ERKEN DEVİR

TÜRK SANATI
Yaşar Çoruhlu
DOÇ. DR. Y A ŞA R ÇORUHLU
E R KEN D EV R TÜ RK SANA T.i
Ç A SYA 'DA TÜ RK S ANATININ DO U U VE GEL ME S


KABALCI YAYINEVİ: 304
A N T R 0 P 0 L 0 J İ-A R K E 0 L 0 J İ-M İT 0 L 0 J İ DİZİSİ: 53

1964 yılında Trabzon’da doğdu, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne girdi. Türk
ve İslam sanatı kürsüsünde öğrenimine başladı. YÖ K tarafından bölüm lerin yeniden dü-
zenlenmesi sonucunda oluşturulan Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü Sanat Tarihi Ana-
bilim Dalı’na devam ederek 1985’te yüksek öğrenimini tamamladı. 1986 yılında Mimar
Sinan Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü’nde (şimdi-
ki sanal tarihi bölüm ü) asistan olarak göreve başladı. 19 8 5 -1 9 8 6 döneminde yüksek li-
sansını Anadolu Selçuklularının Taş Tezyinatında O rta Asya ile Bağlantılar konulu teziyle
tamamladı, 19 8 8 -1 9 8 9 döneminde başladığı doktora çalışmalarım 199 2 yılında tamam-
layan Çoruhlu, Türk Resim Sanatı'nda Hayvan Sem bolizm i başlıklı tezini savunarak dok-
tor unvanını aldı, 2 0 0 2 yılında doçent oldu.
Doç. Dr. Yaşar Çoruhlu hocası emekli Öğretim Üyesi Prof. Nejat Diyarbekirli'den sonra
Türkiye’deki akademik çevrelerde Orta ve İç Asya T ü rk sanatı ve Türk m itolojisi ile
T ü rk sanatında sem boller konularında asistanlığından bu yatıa çalışan hem en hem en tek
araştırmacıdır. Araştırmacı ayrıca Osm anlı öncesi Doğu Avrupa Türk sam d an , Asya ve
Anadolu T ürk sanatı ilişkileri gibi konularla da ilgilenmektedir.
Yaşar Çoruhlu’nun bu çerçevede, el kitaplarım saymazsak elinizdekiyle birlikte yayım-
lanmış üç kitabı, bir ortak kitap çalışması ve pek çok uluslararası ve ulusal sanat tarihi
kongre, sempozyum ve sem inerlerinde sunulmuş ve yayımlanmış çok sayıda bildirisi,
çeşitli süreli yayımlarda basılmış pek çok makalesi bulunmaktadır. Araştırmacı alanında
tecrübelerini geliştirmek üzere çoğunluğunun m asrafım kendi cebinden karşıladığı seya-
hatler gerçekleştirm iştir, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Azerbay-
can ve Macaristan’da Türk sanatı ve arkeolojisine ait eserler üzerine çeşitli incelemelerde
bulunm uş ve bu incelemelerini bildiri ve m akalelerinde sunmüş ve yayımlamıştır ve de
yayımlamaya devam etmektedir.
Yaşar Çoruhlu 2001 -2 0 0 4 yılları arasında Mimar Sinan Üniversitesi Rektörlüğü'nün iz-
niyle ve Başbakanlık T ü rk İşbirliği ve Kalkınma ldaresi’nin (TIKA) isteği üzerine Türkiye
Cumhuriyeti tarafından yürütülen Büyük Selçuklu Sultanı Sultan Sancar’ırc Türbesi’nin
restorasyon çalışmalarına sanat tarihi danışmam ve oluşturulan bilimsel ve teknik heyetin
üyesi olarak katılm ıştır. Yurt içinde de çeşitli bölgelere seyahatlerde bulunmuş, Prof. Dr.
Mehmet Özsait’in ekibinde yer alarak bazı yüzey araştırmalarına katılmıştır. Çoruhlu ay-
nı zamanda Burhaniye, Ören’de sürdürülen arkeolojik kazılara da katılmaktadır.
Ddc, Di Yaşar Çoruhlu
İrken Devir Türk Sanatı
iç Asya’da Türk Sanatının Doğuşu ve Gelişmesi
© Kabala Yayınevi, 2000

Birinci Basıftı: Ekim 2007

Teknik Hazırlık: Zeliha Güler

Kapak Düzeni: Altuğ Güzey

Yayıma Hazırlayan: Reşat Fuat Çam

KABALCI YAYINEVİ
Himaye-i Etfal Sok. 8-B Cağaloglu 34110 İSTANBUL
Tel: (0212) 526 85 86 Faks: (0212) 513 63 05
www .kabalciyayinevi.com y ayine vi@kabalci .com .tr
on-line satış: www. kabalci.com .tr

KÜTÜPHANE BİLGİ KARTI


Cataloging-in-Pııblication Data (CİP)
Ç o ru h lu , Y aşar

Erken Devir Türk Sanatı


1. M ito lo ji 2 A rk e o lo ji 3. S a n a t T a rih i

ISB N 975-997-108-9

Hasla Yaylıu ıl< M a lb a a cıllk San . IH I tü 'şiı (0212 5 6 7 -8003)


I ılıi" . Yolu I itiliı Saıı SlU".ı, N o 12/197 203 I o p k ap ı Islaııb u l
ERKEN DEVİR TURK
SANATI
İÇ ASYA'DA TÜRK SANATININ DOĞUŞU VE GELİŞİMİ

DOÇ. DR. YAŞAR ÇORUHLU

© K A B A LC I YAYINEVİ
A talarım ıza

ve

Onların açtığı y oldan yürüyen torunlarına


ve
Oğlum Bilgehan, kızım E lif Ç içek’e sevgiyle
İÇİNDEKİLER

KISALTMALAR L İS T E S İ.....................................................................................................................9
Ö N S Ö Z ..............................................................................!................................................................... 11

GİRİŞ, 13

TÜRK ÜLKELERİNİN COĞRAFYASINA GENEL BİR BAKIŞ....................................................... 13


ASYA’DA TÜRK SANAT VE KÜLTÜRÜNÜN DOĞUP YAYILDIĞI ÖNEMLİ BÖLGELER.... 15

ORTA VE İÇ ASYA’DA DEVİRLER, BOZKIR KÜLTÜRÜ VE


PROTO-TÜRKLER’İN ORTAYA ÇIKIŞI, 18
İÇ ASYA’DA PALEOLİT1K DEVİR...................................................................................................... 18
Pekin Adamı..................................................................................................................................... 18
Paleolitik Dönem Kültürü ve Sanatı........................................................................................... 21
İÇ ASYA’DA MEZOLITIK DEVİR....................................................................................................... 25
İÇ ASYA’DA NEOLİTİK DEVİR (FROTO-TÜRK KÜLTÜRÜ W SANATININ DOĞUŞU).....26
lsakovo, Serovo ve Kitoi Kültürleri............................ ............................................................ ...2 7
ORTA VE IÇ ASYA'DA KALKOLİTİK VE MADEN DEVİRLERİ (PROTO-TÜRK KÜLTÜR
VE SANATI).....................................................................................................................................29
Afanesyevaa Kültürü.......................................................................................................................30
Okunyev (Okunev veya Okunevo) Kültürü........................................................... .................. 35
Andronovo Kültürü (Tunç Çağı)..................................................................................................38
Karasuk Kültürü............................................................................................................................. 44
Tagar ve Taştık Kültürleri............................................................................................................. 49
BATI ORTA ASYA’DA ERKEN KÜLTÜRLER VE PROTO-TÜRK SANATIYLA İLİŞKİLERİ.... 54

HUN (HSİUNG-NU) SANATI, 70


HUN SANATI VE ARKEOLOJİSİNE DAİR ÇALIŞMALARA KISA BİR BAKIŞ.........................70
HUN DEVRİ MİMARİSİ........................................................................................................................74
Kurganlar............. ............................................................................................................................75
Kurgan Mimarisi Örnekleri...........................................................................................................87
HUN DEVRİNDE HALILAR VE DOKUMALAR............................................................................ 128
IIUN MADEN SANATI...................................................................................................................... 139
I IUN DEVRİNDE AHŞAP ESERLER................................................................................................ 142
I IUN KERAMİK SANATI................................................................................................................... 144
IIUN DEVRİNDE TAŞ ESERl ER HEYKELİ ER 144
KAYA RESIMLERl............................................................... .................... .................... 146
TÜRK HAYVAN ÜSLUBU VE HUNLAR......................................................................................... 147

GÖKTÜRK (KÛ K-TÜ RK) SANATI, 151


GÖKTÜRKLER ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR.................................................................................. 151
GÖKTÜRK ŞEHİRLERİ...................................................................................................................... 154
MESKENLER......................................... .............................................................................................. 158
KURGANLAR VE MEZAR KÜLLİYELERİ.......................................................................................159
YAZITLAR, YAZILAR........................................................................................................ ,................172
GÖKTÜRK RESİM SANATI.............................................................................................................. 176
Kaya Resimleri (Petroglifler).................................................. .................................... ............. 176
Duvar Resimleri......................................................................................................................... . 190
GÖKTÜRK HEYKEL S A N A T I ......................................................................................................198
Göktürk Heykel Sanatının Kaynaklan......................................................................................198
Göktürk Heykellerinin Yoğun Olduğu Bölgeler.................................................................. 199
Göktürk Heykellerinin Kavramsal Bakımdan Farklı Gruplan........ ....................................200
Göktürk Heykellerinin Yapı Malzemeleri ve İkonografik Özellikleri................................201
Göktürk Heykel Sanatının Çağdaşlarına ve Sonraki Dönemlere Etkisi............................. 210
GİYİM-KUŞAM.................................................................................................................................... 211
MADENİ ESERLER............................................................................................................................. 212
GÖKTÜRK DEVRİ KERAMİK SANATI.......................................................................................... 213

ESKİ UYGUR SANATI, 2 2 9


UYGUR SANATININ KAYNAKLARI...............................................................................................229
UYGUR ŞEHİRLERİ............................................................................................................................23 7
UYGURLARDA MİMARİ.................................................................................................................... 245
Külliyeler, Manastır ve Tapmaklar...................... .................................................................... 245
Mezar Anıtları ve Saraylar..........................................................................................................255
UYGUR RESİM SANATI..................................................................................................................... 259
UYGUR HEYKEL SANATI..................................................................................................................278
UYGUR SANATINDA İKONOGRAFİ VE İKONOLOJI............................................................... 285
Çeşitli Konular ve Simgeler.......:......................................................................... ..................... 285
Budist Tanrılar, Yan-Tannlar, Ruhlar......................................................................................291
Budha’yla ilgili Efsane veya Masallardan Örnekler............................................................... 298
Mantci M itoloji. .....................................................................................................................309

ORTA ASYA, OSMANLILAR Ö N CESİ KUZEY KARADENİZ VE


DOGU AVRUPA’DA SANAT TARİHİ AÇISINDAN VARLIK GÖ STEREN DİĞER
TÜRK TOPLULUKLARI, 3 1 9
ORTA ASYA.......................................................................................................................................... 319
Tabgaç Sanatı....................................................................................................................................................3 1 9

Akhunlar, Kırgızlar, Oğuzlar..................................................................................................... 324


KUZEY KARADENİZ VE DOĞU AVRUPA TÜRK DEVLETLERİ............................................... 327
Iskit-Sarmat Sanatı ve Türk Sanatıyla Ortaklıkları.................................................................327
Avrupa Hunları..............................................................................................................................336
Avarlar.............................................................................................................................................342
Hazarlar...........................................................................................................................................349
Eski Bulgar Sanatı......................................................................................................................... 354
Peçenekler ve K u m an lar.............................................................................................................................3 5 5

SON SÖ Z ............................................................................................................................................. 3 6 9

HARİTA LİSTESİ VE KAYNAKLARI........................................................................................ 3 7 3

ÇİZİM LİSTESİ VE KAYNAKLARI............................................................................................3 7 4

RESİM LİSTESİ VE KAYNAKLARI............................................................................................ 3 7 9

. KAYNAKÇA.......................................................... ............................................................................. 385

D İZİN ............................................ .......................................................................................................4 0 1


K IS A L T M A L A R LİSTESİ

AA Artibus Asiae
Al Ars Islamica
AO Açta Onentalia Academiae Scierıtiarum Hungaricae
AS Arkeoloji ve Sanat
AÜ DTCFD Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Cografya Fakültesi Dergisi
Bkz. Bakınız.
BMFA Bulletin o f the Museum o f Far Eastern Antquities
BNME Bulletin o f the National Museum o f Ethnology
CEA Cambridge Encyclopedia o f Archaeology
DA Dossiers d'Archeologıe
DTS Doğu Türkistan’ın Sesi
EWA Encyclopaedia o f World Art
İA İsim Ansiklopedisi
İTE İslam Tetkikleri Enstitüsü Mecmuası
İÜTD İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi
İÜTM İstanbul Üniversitesi Türkiyat Mecmuası
KE Kardaş Edebiyatlar
MSÜ-FEFD Mimar Sinan Üniversitesi (MSGSÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi Dergisi
NG National Geographie
OA Oriental Art
RA Rossiskaya Arheologiya
SA Sanat Ansiklopedisi
SAD Selçuklu Araştırmaları Dergisi
SBAW Sitzungsberichte der (Berliner) Preussischen Akademie der Wissenschaften
STIA Sanat Talihinde lkonografik Araştırmalar
TA Türk Ansiklopedisi
TDA Türk Dünyası Araştırmaları
TDEK Türk Dünyası ElKitabı
TD1D Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi
TDTD Türk Dünyası Tarih Dergisi
TDVİA Türkiye Diyanet Vakjı İslam Ansiklopedisi
TED Tarih Enstitüsü Dergisi
TK Türk Kültürü
TKA Türk Kültürü Araştırmaları
UJB (Jngat ısı he Jahrbücher-Berlin

9
Ö N SÖ Z

T ü rk sa n a tı ala n ın d a ç a lış a n la r v e b u k o n u y u m e r a k e d e n g e n e l o k u y u c u k itlesi

için y a z d ığ ım ız ve K ab alcı Y ay ın ev i ta ra fın d a n 1998 y ılın d a b a sıla n E rken D evir Türk

Sanatının A BC ’si ad lı k ita b ım ız b ir ö lç ü d e d e o lsa İsla m iy e t ö n c e s i T ü r k sa n a tın a d a ir


te m e l bilgi ih tiy a cın ı k a rşıla m a işin i b a şa rıy la y e rin e g e tird i. Ş im d i d a h a a y rın tılı b ir

k itap o la ra k b u ça lış m a m ız ı h a z ırla d ık . Y a y ım la n m ış o la n k itab ın y ö n te m i k u llan ıl-

m a k la b irlik te, b u a ra ş tırm a m ız d a k itab ı a d e ta y e n id e n y a z d ık ve k o n u la rı a y rın tılı

o la ra k ele a lm a y a ö z e n g ö s te rd ik . Z a n n e d e rim ki b u e s e r , İslam iy et ö n c e s i T ü rk s a -

n a tı h a k k ın d a T ü rk iy e ’d e y a z ılm ış e n k a p sa m lı b ilim sel y a y ım o lm u ş tu r v e k en d i

a la n ın d a b ü y ü k b ir b o ş lu ğ u d o ld u r a c a k tır . B ö y le ce a ra ş tırm a la rım ız ı s ü r d ü r d ü ğ ü -

m ü z “e rk e n d e v ir T ü rk sa n a tı” a la n ın d a T ü r k sa n a t ta rih in e b ir n e b z e k a tk ıd a b u -

lu n m u ş o la b ilirse m k e n d im i m u tlu s a y a ca ğ ım .

Çalışmalarım sırasında bütün sıkıntıları göğüslememde yardım cı olan eşim, sa-


nat tarihçisi Yrd. Doç. Dr. Tülin Çoruhlu’ya, bu ve benzeri çalışm alarım dan ötürü
kendilerine yeterince ilgi gösteremediğim ancak her zaman bana cöm ertçe sevgileri-
ni sunm uş olan oğlum Bilgehan ve kızım E lif Ç içek’e, beni teşvik eden sanat tarihçi-
si dostlanm a, değerli öğrencilerim e ve arkadaşlarım a teşekkürü b ir b o rç bilirim .

Yaşar Çoruhlu
Küçükyalı, İstanbul, 2005

11
g ir iş

TÜRK ÜLKELERİNİN COĞRAFYASINA GEN EL BİR BAKIŞ

Coğrafi açıdan ele alındığında, Asya’nın yüksek sıradağlar ile bu dağlar arasın-
daki havzalar, platolar, ovalar ve çöllerin yarattığı zorlu doğa şartlarına sahip oldu-
ğunu görürüz. Anadolu ve İran platolarında batıdan başlayan sıradağlar Hint Altkı-
tası’n ın kuzeybatısında Hindikuş Dagları’yla iki büyük kola ayrılır: güneyde Himala-
yalar ve Kuenlun D ağlan Çin Hindi’ne doğru uzanırken; kuzeyde Tanrı Dağları, Al-
tay ve Sayan Dağları Asya’nın kuzeydoğusunda Bering Boğazı’na dek ulaşır. Asya’nın
önem li plato ve ovalan arasında Anadolu ve İran platoları, Tibet, O rdos, Mançurya,
Sibirya ovaları, İndus-Ganj ovası, Tarım Havzası, büyük Çin ovalarının isimleri
sayılabilir.
Anadolu’dan Asya’nın kuzeydoğusuna açılan b ir yelpazede Kızılırm ak, Dicle ve
Fırat, Seyhun ve Ceyhun, kuzeyde O b ve onun kolu olan İrdş, O rta Sibirya’nın batı-
sında kollan kuzey M oğolistan’a kadar uzanan Yenisey ve Lena ile bunların kollan,
Hindistan’daki lndus ve G anj, Çin’deki Sarı Irm ak, Asya’nın en önem li akarsuları-
dır. Anadolu’dan itibaren Van Gölü, İran’da Urmiye Gölü, Ö zbekistan’ın kuzeyinde
Aral Gölü ve bu göl ile Karadeniz arasında kalan Hazar Gölü (D enizi), Kazakistan’da
Balkaş Gölü ve M oğolistan’ın kuzeyindeki Baykal Gölü Asya’nın en büyük gölleridir.
Fiziki coğrafyasının özellikleri Asya’da çeşitli iklim şartlarının oluşmasına yol aç-
mış, buna bağlı olarak da bitki örtüsü ve faunasının gelişimini de etkilem iştir. Kıta-
nın dağlık yapısı gece ve gündüz sıcaklık farklarının fazla olduğu, kurak ve sert ik-
lim tipini doğurm uştur. Sıradağlar tarafından korunan bozkırlar ve çöller de doğa
şartlarının zorluğunu, iklim in sertliğini arttırm ıştır. Bu nedenle sıradağların bulun-
duğu kısım ları yağış alan -a n c a k iç bölgeleri bozkır veya çöl o la n - Arabistan, Suri-
ye, Anadolu ve İran’dan farklı olarak Sibirya’da uzun kışlar yaşanır. Bu bölgede ku-
zeyden güneye doğru tundralar, taygalar ve bozkırlar uzanır. Akdeniz iklim leri -
yazlar kurak ve sıcak, kışlar ılık ve yağışlı— Anadolu ve Suriye’de dar bir kıyı şeri-
dinde görülür. Hindistan, Çin, Çin Hindi ve Japonya gibi Muson iklim inin yer aldığı
bölgeleri b ir yana bırakırsak, özellikle çöllerde kışlar son derece sert, yazlar ise ku-
rak geçer ve buralarda gece ile gündüz arasındaki ısı farkı da oldukça büyüktür.1

1 Asya’nın fiziki coğrafyası için bkz. Talib Yücel, Asya Coğrafyası, Ankara 1 9 6 0 ; Necdet Tunç-
dilek, Güneybatı Asya, Fizihi Ortam, İstanbul 1 9 7 1 ; Ahmet Ardel, “Türk Ülkelerinin Tabii
Cogralyası, ' TDEK, Ankara 1 9 7 6 , s. 6 - 4 5 ; L. Ligeti, Bilinmeyen İç Asya Ankara 1 9 8 6 , s. 1 3 - 3 9 ;
I Ahmet İn ek , ‘ Asya K.-ıki Ve Beşeri Coğrafya," TDVIA, c. 3 , İstanbul 1991 , s. 5 0 6 - s ı ı vb.
14
I RK T N n i V K M IKK ‘. A N A M

Harita 1; Avrasya’nın fiziki durumunu eösteren harita (Yasar Coruhlu).


(.ildi.

ASYA'DA TÜRK SANAT VE K Ü LTÜ RÜ N Ü N DOĞUP


YAYILDIĞI ÖNEM Lİ BÖLGELER

Türklerin ilk yurdunun uçsuz bucaksız Asya topraklarında hangi bölgesinde ol-
duğu bilim adamları arasında sürekli tartışm alara yol açm ıştır.

Y ab an a bilim adam larının yapüğı çeşitli araştırm alarda T ü rklerin ilk yurdu ola-
rak, Altaylar bölgesi, Baykal Gölü’nün doğusu, M ançurya, Güney Moğolistan, Ku-
zeybatı Asya, Aral Gölü çevresi, Tanrı Dağları (Tiyen Şan) gibi çok çeşitli bölgeler
önerilm iştir.2 T ü rk bilim adanılan ise daha ziyade, Tanrı Dağları ve Altay Dağları’n -
dan Baykal mıntıkasına kadar uzanan topraklan Tü rklerin ilk yerleştiği yerler olarak
kabul etme eğilimindedirler.
Z ek i V elid i T o g a n T ü rk le rin a n a y u rd u n u n T a n rı D a ğ la rı’n ın k u z e y v e b a tı y a -

m a ç la rı ile A ral G ö lü m ın tık a s ın d a o ld u ğ u n u d ü ş ü n m e k te y k e n , İb ra h im K afesoğ lu

ise T ü rk le rin ilk a n a y u rd u n u n A n d ro n o v a k asa b a sı etra fın d a (M Ö 1700-1200), d a h a

ö n c e “A fa n esy ev a a” k ü ltü rü n ü n y e r aldığı b ö lg e d e o ld u ğ u n u v e T ü rk le rin b u r a d a n

z a m a n la b ü tü n A sy a’y a y ay ıld ığ ın ı k ab u l e tm e k te d ir . G ö rü ld ü ğ ü g ib i iki b ilim a d a -

m ım ız ın tezi k ısm e n b irb irin e y a k ın b ö lg e le ri ifad e e tm e k te d ir. M e rh u m P ro f. D r. B,

Û g e l O rta A sy a k a y n a k la rın a v e b u lu n tu la rın a g ö re y azd ığ ı e s e rin d e T ü r k in sa n ın ın

p ro to tip in i, MÖ 1700 ta rih in d e n itib a re n A ltay v e T a n n D ağ ları’n a y ay ılan ve A n d ro -

n o v o in sa n ı o la ra k a d la n d ırıla n b ir ırk ın teşk il e ttiğ in i ile ri s ü rm e k te d ir. B u n e d e n le

o n a g ö re T ü rk le rin a n a y u rd u n u n b u b ö lg e le rd e a ra n m a s ı g e re k ir .3

Û gel’in bu görüşü akla yatkındır; ancak yine de Türklerdeki Kuzey Geyiği (ren-
geyiği) gibi bazı hayvan kültleri ve birtakım arkeolojik materyaller T ü rk toplulukla-
rının en azından bir kısm ının ilk yurdunun daha kuzeyde olduğunu ve burada yaşa-
yan toplulukların atalarının zamanla Altay bölgesine göç etm iş olabileceğini de dü-
şündürebilm ektedir.4 Anlaşılan odur ki T ü rk tipi, Avrupalı insan tipi ile Mongoloid
insan tipinin -co ğ ra fi bölgeye göre baskınlık oranları d eğ işerek - erken çağlardan iti-
baren karışım ından oluşmaktadır. Başka bir ifadeyle beyaz ırkın hususiyetlerini gös-

2 A. Zeki Velidi T ogan, Umumî Türk Tarihi'ne Giriş, İstanbul 1981 (3. baskı), s. 9-10.
1 A. Z eki V elidi T ogan, a.g.e., s. 10; İb rah im Kafesoğlu, Türk-İslâm Sentezi, İstanbul 1985, s. 4-
5; B. Ögel, Isldmiyetten Önce Türk Kültür Tarihi-Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre ,
A nkara 1988, s. 7.
1 Bende bu görüşün uyanması Stryzgowski sayesinde oldu. J. Stryzgowski, “Türkler ve Orta
Asya Sanatı Meselesi,” Eski Türk Sanatı ve Avrupa'ya Etkisi, 1 9 7 4 , s. 1 - 1 1 8 ; aynı müellif,
“Türkler ve Şimali Asya Sanatının Buzul Devrindeki Menşei,” Ülkü, c . IX , no. 4 9 , Mart 1 9 3 7 ,
s . 1 1 -2 5 .

15
IR K IN O! V IR T U R K S A N A I I

teren nüfusun fazla olduğu yerlerde Tü rk tipi Avrupalı tipe, Mongolold nüfusun
fazla olduğu yerlerde ise Mongoloid tipe yakındır. Bununla’ birlikte proto-Türk tipi-
nin başlangıç noktasının Avrupalı tip -b ey a z ya da beyaza yakın ı r k - olması kuvvet-
le m uhtem eldir.5
Yukarıdaki ifadelerimizden de anlaşılacağı gibi, Türklerin ilk ortaya çıktıkları
bölge belirgin bir şekilde ortaya konulam am ıştır. Bununla birlikte onlar O rta ve İç
Asya’nın hangi m ıntıkasından çıkm ış olurlarsa olsunlar kısa sürede Asya kıtasında
geniş coğrafi alanları kontrolleri altına almışlardır.

Asya kıtasında prehistorik devirlerden günümüze kadar, Türklerin yaşadığı b öl-


geler çeşitli coğrafi isim lerle anılm ıştır. Bunlardan en çok kullanılan ikisi Orta Asya
ve İç Asya’dır. Bize göre Orta Asya, bugünkü bağımsız T ü rk devletlerinin yaşadığı
bölgeleri ve siyasi bakım dan Çin’e bağımlı olan Doğu Türkistan havzasını, kısm en
de Moğolistan'ın güneyini içine almaktadır. Söz konusu Orta Asya topraklan çoğu
zaman Batı Türkistan ve Doğu Türkistan olarak ikiye ayrılan Türkistan tabiriyle de
anılır. Bu beşeri coğrafya açısmdan son derece doğrudur. İç Asya tabiri ise, yine bi-
zim düşüncemize göre, Batı ve Orta Sibirya’nın kuzey sınırı civarından Moğolistan
ve Ural dağlarının güney doğusuna kadar uzanan bölgeyi içine almaktadır.

Bütün bu alanlar içinde T ü rk bozkır sanatının geliştiği yerler düşünüldüğünde;


Baykal çevresi, Altay, Sayan, Tanrı Dağları ve O rdos gibi bölgeler ön plana çıkm ak-
tadır. Bozkır sanatı hususunda önem arz eden bir diğer saha, Karadeniz’in kuzeyin-
deki bozkır kuşağını içine alan, İskit denilen toplulukların da yaşadığı geniş alanlar-
d ır.7 Böylece Doğu Avrupa’dan doğuya doğru uzanan ve Pasifik kıyısına kadar eri-

5 Mongoloid ırklar esas itibariyle Türklerden ayrı bir ırktır. Yukarıda da söylendiği gibi
Türk ırkı Avrupalı ırkın az ya da çok oranlarda -b a z e n bu karışım çok b elirsizdir- Mon-
goloid ırkla kanşm asından oluşmaktadır. Aslında tam am en başka bir ırk olan Mongoloid
topluluklar ise çoğu zam an Türk topluluklarıyla beraber yaşamışlardır. Calvin W ells Mon-
goloid ırkı şu şekilde tanımlıyor: “ortadan daha kıs a boylu, esmer ya da sarı tenli, yuvarlak
(orta) burunlu, geniş (basık) kafalı, düz siyah saçlı, çekik (Çinli gibi) gözlü (gözün üst kapağı
'Moğol kıvrımı’ yapacak derecede gözü örten ve çekik gösteren)..." A raştırm acıya göre Amerika
yerlileri ve Malezyenler de bu grubun içine girerler. Calvin W ells, Sosyal Antropoloji Açısın-
dan İnsan ve Dünyası, İstanbul 1984, s. 36.
6 Asya’nın coğrafi bölgelere ayrılması kişilere göre farklılıklar gösterm ektedir, örneğin bkz.
L. Ligeti, Bilinmeyen İç Asya, Ankara 1986, s. 13-39; Ahmet Artlel, “Türk Ülkelerinin Tabii
Coğrafyası," TDEK, Ankara 1976, s. 6-45; Yusuf D ö n m e z ,' ' I ürk Dünyasının Beşeri ve İkti-
sadi Coğrafyasına Toplu Bakış," TDEK, Ankara 1976, s 46 ıo/, Baykan Sezer, Asya Tarihin-
di Stıbovu Ovulun ve llozkıı Uygarlıkları, İstanbul 1979, ■■ ıt u. v<l
’ M lltıv.aglı, "Steppe l .ultıırcs,” EWA, c xııı, Londra im/, ■■ ı/ı.

16
(.İRİŞ

vı'iı bir bozkır kültür kuşağı söz konusudur.

Prehistorik devirlerden gelip Uygurların Tarım Havzasında m ilattan sonra kur-


tlukları devletlere devam eden süreçte Türklerin ve çevrelerindeki diğer kavim lerin
yaşam tarzını göz önüne aldığımızda, bütün Asya’yı enlem esine kültür alanlarına
ayırmamız gerekir. Tem el olarak bu kuşaklardan kuzeydekine bozkır kültürü bölge-
si ve daha çok tarıma dayalı bir ekonom inin hakim olduğu toplu lu klara! yaşadığı
güneydeki kültür kuşağına ise "yerleşik kültür bölgesi’’ adım veriyoruz. Ancak son
zamanlarda yapılan araştırm alarla önem i artan bozkır kuşağının kuzeyinde kalan
tundralar ve iğne yapraklı ağaçlardan oluşan tayga orm anlarını, büyük ovalan, özel-
likle Sibirya ve batısındaki kültür alanlarını da ikinci derecede önem li b ir kuşak ola-
rak kabul edebiliriz. Son coğrafi kuşak ise Avrupa’n ın kuzeyindeki iğne yapraklı o r-
manlar ile karışık orm anlardır; O rta ve Doğu Avrupa’da bozkır kuşağının sona erdi-
ği yerden itibaren yaprak döken orm anlar başlar.8

Bununla birlikte bozkır kavimleri kültürlerini bu daha batıdaki alanlara ve Tür-


kiye’nin Trakya, İç Anadolu -k ıs m e n - Karadeniz bölgesi, Doğu Anadolu ve nere-
deyse Güneydoğu Anadolu bölgelerine kadar taşımışlardır. Bu bölgelerde Anadolu
kültürleriyle kaynaşan ve yeni b ir yapı oluşturan bozkır kültürü kökenli kavimler
de görülmüştür.

Ancak sözü edilen bu bölgeler bazı yerlerde iç içe girdiğinden hom ojen bir yapı-
I. m madan bahsedilem ez. Bozkır bölgeleri de kendi aralarında farklı niteliklere sa-
hiptir ve proto-Türkler ile Hunlardan itibaren hayvan yetiştiriciliğinin (bozkır eko-
nom isi) yanı sıra, özellikle Türk devletlerinin güneyde kalan arazilerinde ve bazı uy-
gun yerlerde tarım la; deniz, göl ve akarsu kıyılarında yaşayanlar ise balıkçılık gibi
işlerle geçim lerini sağlıyorlardı. Avcılık da önem li bir geçim kaynağıydı. Bu arada
savaşlar sırasında veya siyasi antlaşmalar neticesinde elde edilen m al-m ülk, ticaret
yoluyla kazanılan servet de önem li gelir kaynakları arasındaydı. Bu çeşitlilik Türk
sanatı tarihi bakım ından çok önem lidir. Böylece T ürklerin bozkır sanatında olduğu
kadar yerleşik sanatta da erken devirlerden itibaren payı olduğu ortaya çıkm aktadır.

* Oria ve İç Asya’nın kültürel kuşaklan ve coğrafyası üzerine aynca bkz. Robert N. Taaffe,
"< ograli Ortam," İ rken iç Asvu Tarihi, der. Deniş Sinor, İstanbul 2000, s. 33-59

17
O R T A V E İÇ A S Y A 'D A D E V İR L E R , B O Z K IR K ül.T Ü R T J V E

P R O T O -T Ü R K L E R 'İN O R T A Y A ÇIKIŞI

İÇ ASYA'DA PALEOLİTİK DEVİR

Tü rk sanatı ve arkeolojisi kaynak olarak O rta ve İç Asya’da prehistorik devirler-


den itibaren meydana çıkan sanat unsurlarını ihtiva eden ve çeşitli isimlerle anılan
kültürlere dayanır. O rta ve Iç Asya’nın erken devirlerinde oluşan materyaller bozkır
kültürünü meydana getirdikten sonra, önce Hunların atalarının ve diğer proto-
Türklerin sanat ve arkeolojisini oluşturm uş, ardından da Hun sanatı ve arkeolojisini
meydana getirmiştir. Bütün Iç ve O rta Asya’yı bir birlik haline getiren Hunlar bu
birliği kültür ve sanat alanında da gerçekleştirm işlerdi.

Tü rk sanatı ve arkeolojisinin köklerinin Kuzey Asya’da (Sibirya) bulunduğunu


ve buz devrine kadar indiğini düşünen J. Stryzgovvski’den bu yana, erken devir
Tü rk kültürü, sanatı ve arkeolojisi konusunda yapılan çalışm alarda pek fazla ileriye
.gidilem em iştir. J. Stryzgowski’nin bu cüretkâr yorum u2 Türk sanat tarihçileri ve ar-
keologlarını harekete geçirm esi gerekirken, um ulanın aksine fazla bir yankı uyan-
dırm am ıştır. Bu nedenle günümüzde bile Tü rk sanatının ve arkeolojisinin erken
devri yeterince aydınlatılamamıştır.

Pekin Adamı
Orta ve İç Asya’nın paleolitik devrine Sinanthropus Pekinensis denilen prehisto-
rik insan tipinin kalıntılarıyla başlayabiliriz. T ü rk sanat ve arkeolojisinin her d ö-
nemde bu bölgeyle ilişkisi olması bakım ından bu insan tipi de bizim için son derece
önemlidir. Sibirya’ya yakın bir bölge olan Peiping civarında Şu-ku-tiyen (C houko-
utien) mağaralarında bulunan bu insan tipinin kalıntıları b irçok bilim adamı tarafın-
dan ele alınmış ve değerlendirilmeye çalışılmıştır.

Y. Ç oruhlu, Erken Devir Türk Sanatının ABC'si, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 1998, s. 17.
2 J. Stryzgovvski, Türkler ve Orta Asya Sanafı Meselesi, s 9« im . aynı yazar, Tûrkler ve Şimali
Asya Sanatının Buz Devrindeki Menşei, s. 11-25 Bu konuda lııı d evrilen d irm e için bkz. S e l-
çuk Mülayim, “Sanal Tarihin in Aıtilası Josel Siry;,gow skı.'' s I A l ). < i . Istaıılnıl 1990 Ağus-
tos, S 65-69

IX
O R T A Vi İç; A SY A 'D A D E V IR I ER

Resim 1, Choukoutien mağarasından


bir görünüş (Derek Roe, The Handaxe
Makers, CEA, 1980).

L. S. B. Leakey’e göre, Asya’da Himalayalar’daki 2. ve 3. buzul devirleri arasında


kalan buzullar arası dönem deki Soan kültürü, Burm a’daki Aniatian kültürü, Java
adasındaki Patjitanien adı verilen “el baltası kültü rü” ile Şu-ku-tiyen kültürü arasın-
da ilişkiler vardır. Ona göre bunlar ilkel Asya kültürünün bölgesel farklılaşm aları
sonucunda ortaya çıkm ış olabilir. Yine ona göre bu ana kültürün Avrupa ve Afri-
ka’daki Şel-Aşöl kültürünün O rta Aşöliyen evresi ile Avrupa’nın Klaktoniyen ve Af-
rika’n ın Hop Fauntın kültürleriyle çağdaş olm a ihtim ali vardır.3 O kladnikov da. Batı
Avrupa’n ın Aşelyen (Acheulan) devri insanına benzeyen Sinanthropus’un Issık Göl-
Narın yolu üzerindeki Archa N ehri üstünde ve Tanrı Dağları yükseltilerinde bulun-
muş ilkel çakıltaşı kültürleriyle de ilgisinin bulunm ası gerektiğini belirtm ektedir,4 L.
S, 13. Leakey’in eserinde ve başka b irço k yayında Pekin Adamı ve kalıntılarının nasıl

' I S. B. Leakey, İ n s a n ın Ataları, Ankara 1988 (2 . baskı), s. 73.

4 A P. Okladnikov, Ancient Population o f Siberia and Its Cultures, Cambridge-Massachusetts


1 9 5 9 , ş . 1.
ı m i n nı vik rtmKs a n a ii

b u lu n d u ğ u n a iliş k in a y rın tılı a ç ık la m a la r v a rd ır.

İsveçli jeolog Dr. S. G . Andersen 1918 yılında Peiping bölgesinde kalker çökeltile-
ri üzerinde araştırma yaparken bu çökeltilerde fosillerin varlığını fark etmiştir. 1921
yılında başka bilim adamlarıyla buraya gelen jeolog zengin fosil breşleri üzerine
araştırma yaparken maden filizlerinin içinde bazı kuartz parçalarına rastlamıştır.
Ancak o bölgede kuartzın bulunmadığını bilen bilim adamı söz konusu kuartzın bu-
raya bir ilkel insan tarafından getirilmiş olması gerektiğini ileri sürmüştür.

Bu a ra ş tırm a y a k atılan Dr. O tto Z a d a n sk y 1921 yılı so n u n d a ve 1923 yılınd a k a z ı-

la r y a p m ış ve b u r a d a b u ld u ğ u , m e m e lile re ait fosilleri in ce le n m e k ü z e re İsv e ç’in Up-

sala k e n tin e g ö n d e rm iş tir. B ö y lece 1926’d a P e k in ’d e y a p ıla n b ilim sel b ir to p la n tıd a

a çık la n m ıştır. B u to p la n tın ın a rd ın d a n h e m e n h a re k e te g e çe n Ç in lile r Ç in Je o lo jik

A ra ş tırm a la r B ü ro s u v e P e ip in g B irleşik Tıp F a k ü lte si eliyle Dr. D a v id so n B la ck ’in

b a şın a getirild iğ i a ra ş tırm a la r a b a şlad ıla r. D a h a s o n ra B lack ’in ö lü m ü ü z e rin e h eyet

b a şk a m o la n P ro f. W e id e n re ic h ta ra fın d a n y ap ılan a ra ş tırm a la r sıra sın d a , P ek in

A d am ın ın k alın tıları b u lu n m u ş tu r. Ç in -Ja p o n sa v a şları sıra sın d a b u k alın tıla r k a y -

b o lm u şsa d a , e lim iz d e o n la rla ilgili y e te rli bilgi v a rd ır.

Davidson Black, Homo Sapiens’ten önem li farklılıklar gösteren bu tipe, bazı ba-
kımlardan Java’da bulunm uş olan Pitekantropus grubuna benzediği için Sinanthro-
pus Pekinensis adını vermiştir; ancak bugün ayrı bir tür olarak kabul edilen bu ka-
lıntıların adının Pitekantropus Pekinensis olması gerektiği iddia edilmektedir. İlk
araştırm aların yapıldığı sıralarda araştırm acılardan Prof. W eidenreich ise Pekin Ada-
m ının Homo Sapiens’in atası olduğunu ileri sürmüştü; ancak günümüzdeki çalışm a-
ları yürütenler bu kalıntıların Orta Pleistosen’e ait olduğunu düşündüklerinden bu
fikri pek kabul etm em ektedirler.5

Satır türü kaba veya bıçak türü ince parçalardan oluşan çeşitli taş aletleri kulla-
nan insanlara ilişkin kalıntıların bulunduğu mağarada yapılan araştırm alar sırasında
zaman içinde kırk kadar insan fosili bulunm uştur. Calvin W ells’e göre (Pekin Ada-
m ının) “... kafatası sığası küçük (850-1050 cm 1 civarında), alın bölgesi geriye doğru
basık ve yassıdır. İki yandaki göz arkası ön kem ikleri arasındaki uzaklık, çağdaş in-
sanınkine göre çok dardır. Kaş (göz) kem erleri iri kemikli, yukarı doğru çıkıntılı ve
göz, çukurlarından ileri fırlamış durumdadır. Alt çene kemiği iri yapılı ve ucunda
m odem insan tipindeki m enton çıkıntısından yoksundur ...”
Pekin Adamının dünya kültürü için en önemli yanı ateşi ilk kez düzenli bir şe-

I S I! İcakcy, imanın Alalan, s 166

20
ORTA VI: l(, ASYA’DA DI VIKI I H

kilde kullanmasıdır. Söz konusu husus bu bölgede ateş yerlerinin bulunm asından
ve mağaradaki binlerce hayvan kalıntısından anlaşılmaktadır. Ateşin pişirm ede kul-
lanılırı o dönem için çok önem lidir; bu husus yırtıcı hayvanlarla mücadelede çok et-
kili olm uş, küçük aile grupları büyük ana gruptan ayrılma cesaretini göstererek sos-
yal gelişime katkıda bulunulm uştur,ve aile içinde ensest yasağı ortaya çıkm ıştır. Ate-
şin kullanımı yiyecek kültürünün gelişmesinde de etkili olm uştur. Böylece yem ekle-
rin pişirilm eye başlanmasıyla beraber çene kem iklerinin baskısı azalınca kafatası da-
ha büyük bir beynin içine sığmasını sağlayacak biçim de genişlemiş olm alıdır.6 Yak-
laşık 500.000 yıl yaşında olan Pekin Adamının b ir diğer özelliği de yem ek gelenekleri
içinde yamyamlığın da bulunm asıdır.7

Burada bulunan insan kalıntılarını dört yetişkin, b ir ergin ve iki çocu k olarak sı-
ralayan ve belki de bunların b ir aileyi teşekkül ettiğini belirten Şevket Aziz Kansu’ya
göre üst mağaradaki insan kalıntılarının ortak özellikleri Hom o Sapiens grubundan
Cro-M agnon insanlarına işaret etmektedir.

Chou K’ou Tien’in (Şu-ku-tiyen) üst katlarında, geç üst paleolitik devreye ait
I lomo Sapiens kafataslarma da rastlandığı diğer araştırm acılar tarafından da ifade
edilm iştir.9 Bazı araştırm acılar mağarada Çin’deki Lan-Tien’de olduğu gibi Homo
Hrectus kalıntılarının bulunduğunu ileri sürer.10

Bizim için önem li olan insan tiplerinden birisi de orta paleolitik devirde O rdos’ta
ortaya çıkm ıştır. Çince’de H eh-t’ao denilen bu tip O rdos İnsanı’d ır.11

Paleolitik Dönem Kültürü ve Sanatı


Ordos bölgesinin paleolitiğinde, Kansu ve Şensi’ye kadar uzanan lös tabakasının
tabanında çok sayıda aletin toplandığı insan endüstri merkezleri bulunm uştur.12
Bilindiği gibi O rdos birkaç bin yıl sonra p ro to-T ü rk kültürünün yeşerdiği önem -
li bölgelerden b iri olacaktır. Bazılarına göre O rdos kültürü üst pleistosenin sonları-

'' Calvin Wells, Sosyal Antropoloji Açısından İnsan ve Dünyası, İstanbul 1984, s. 1 8 -1 9 ; Joseph
Campbell, ilkel Mitoloji-Tanrının Maskeleri, Ankara 1992, s. 383.

' Joseph Campbell, Doğu Mitotajisi-Tanrmm Maskeleri, Ankara 1993, s, 383. Pekin Adamının
başka özellikleri için bkz. s. 3 8 2 .
" Şevket Aziz Kansu, insanlığın Kaynakları ve tik Medeniyetler, c. 1, Ankara 1986, s. 14 5 .

1 S, lî. Leakey, insanın Ataları, s. 176.


10 1'avid ve Rııtlı Whiiehouse, Archaeological Atlas oj the World, Londra, 1975, s. 2 2.

” Y Coruhlu, l:rken Devit Türk Sanatının ABC'si, s. 19


11 Şrvkel A/ı.’ Kansu, ü.j; t , e 1, Ankara 1986, s .'00

21
I K K N 1>1 VIK I IIK K SA N A T I

na yerleştirilmelidir.
Sibirya’da laptolitik insan gruplan tayga kuşağına girm eden çok ö n c e geç pleis-
tosende insan grupları bulunmaktaydı. Büyük avcılara ait olan en erken laptolitik si-
teler bıçak -in c e uzun p arçalar- ve oyma kalemleriyle yapılan, “oym acı” olarak ta-
nım lanan, m usteriyen geleneği içinde çakm aktaşı endüstrisiyle yapılmış donanıma
sahiptirler (bkz. Çizim l).
Avcılar yarı yeraltına yapılmış, duvarları ve çatılan m uhtem elen derilerle örtül-
müş ve m am ut kem ikleriyle desteklenm iş evlerde yaşıyorlardı. En iyi bilinen siteler
Malta ve Buret’di (bkz. Çizim 2). Başka b ir yerleşim örneği sunan Afontova Gora ve
diğer bazı sitelerde sözü edilen tipte evler yerine basit çadırların kullanıldığı anlaşıl-
maktadır. Laptolitik (hareketli insanların yaşadığı) sitelerde “V enüs” figürinlerinin
yaygın olduğu dikkat çek er.1
Angara bölgesinde bulunan Malta ve Buret paleolitik m erkezlerindeki kadın fi-
gürinleri çoğu zaman ana tanrıça olarak nitelendirilir. Bunlar oldukça geniş bir ko-
leksiyonu meydana getirm ekte olup, yerel özellikleriyle Avrupa tipi figürlerden ayrı-
lırlar. Yüzlerinin yöresel fizyonomiyi verecek ölçüde ayrıntılı b ir biçim de betim len-
mesi bu farklılıklardandır. Bunların bir bölüm ü üzerlerinde giysilerle tasvir edilm iş-
tir. Okladnikov’un anlatımıyla bu giysiler dikilerek yapılmış, bir başlığı bulunan ve
gövdeyi sıkıca saran çift kat deri tuluma benzer elbiselerden ibarettir. Bu tipin en
ayrıntılı ve güzel örneği 1936 tarihinde Buret’te yapılan kazılarda bulunm uştur.
Angara nehri kıyısında kem ikten oyulm uş dalgıç kuşu ya da kaz gibi hayvanlan
uçarken gösteren heykelcikler de bu dönem sanatı bakım ından önem lidir.14

Okladnikov’a göre, Asya’da paleolitik devirde ılım an iklim şartlarının hayvanlan da


bulunmaktaydı. Bunların ilk örneklerinden olan azı dişli kaplan (M achairodus) ve
gergedanın (gergedan m erckii) nesli daha sonralan tükenm iştir. Alt ve orta paleoli-
tik faunasında aynca elephas trogontheri, rhinoceros m erckii (gergedan), elasm ot-
herium ve büyük başlı geyik (Tobols eyaleti, Irtiş nehrinin yukarı tarafı) ortaya çık -
m ıştı.15 W ürm buzulu zamanında ise arktik tilki, kır faresi (lem m ing), m isk sığırı,
Ptarmigan kuşu veya kar kekliği, rengeyiği, m am ut ve tüylü gergedan Kuzey Asya ve
Doğu Avrupa arasındaki bozkır kuşağında yaşadılar.

13 David and R uth W hiteho u se, Archaeological Atlas of the World, L o n d r a , 1975, s. 36 ,196.
14 A. P. O kladnikov, “T arihin Şafağında İç Asya," Erken İç Asya Tarihi, İstanbul 2000, s. 83-84.
Y Ç o ruh lu, Türk Resi m Sanatında Hayvan Sembolizmi, MSÜ Sosyal Bilimler liııstitûsü D o k -
tora lı'zi, İstanbul 1992, s 30-3i

22
ORTA VE İÇ ASYA'DA DEVİRLER

Çizim 2. Malta'dan çıkarılan plaka üzerine oyulmuş mamut tasviri (A. P. Okladnikov, 1959).

Sibirya’da m usteriyen devrinde Riss buzulu zamanında, buzulların etkisiyle olu-


dan büyük Sibirya nehirlerinin suları Hazar Havzası ile Aral Gölü arasında bağlantı
kuran dar bir geçit meydana getirdiler -b u konudan yukarıda kısaca bahsetm iştik.16

İrk en devirlerde Aral, Hazar ve Karadeniz havzaları arasındaki coğrafi bağlantılar ve b u -


zulların durum u iciıı kısaca bkz. Şevket Aziz Kansu, İnsanlığın Kaynaklan ve İlk Medeniyet-
in ı ı, Ankara 1986, s 55, 57 Bu iki deniz hakkında ayrıca bkz. Pavel Dolukhanov, Es fa
( )ıiıiıl«ı]tı ila (, ı vrc ve l'.lnik Yapı, Ankaıa 1998, s 109 ı m

23
I'R K İİ N » l 'V İ R İ t IR K S A N A I I

Sonuçta Batı Sibirya tam am en sular altında kaldı. Bu durum İç Asya insanının haya-
tında ve kültüründe büyük değişikliklere yol açtı. Orta paleolitik çağda yeni avlan-
ma yöntem leri geliştirildi. Soğuğa karşr korunm ak üzere m eskenler inşa edildi. Kış
için yiyecek muhafaza etm esini öğrenen insanlar üst paleolitik dönemde kendi elbi-
selerini üretm eye başladılar. Bu elbiseler av sırasında ve kışın dışarıda kolay hareket
etmeye im kân verecek şekilde yapılıyordu.17 Belki de böylece bütün Orta Asya’da
proto-Türklerden itibaren, Türklerde ve kom şularında devanı eden, bozkır yaşayışı-
na uygun giyim tarzı da daha o vakitlerde -k ısm e n —doğmuş oluyordu.18

Sibirya’da Magdaleniyen devrinin başlarında, geniş nehir vadilerinde sayıları 150


civarında olan üst paleolitik bir siteye rastlanmıştır. Bu arkeolojik yerleşmelerde çe-
şitli aletler, m esken kalıntıları ve bu evlerin yanında ele geçen heykellerden, av veya
hayvanlarla ilgili çeşitli resim lerden ve bezem e m otiflerinden meydana gelen bir
prehistorik sanat ortaya çıkm ıştır. Bu sanat eserleri arasında, Yukarı Lena’da “Şişkin
Kayası” denilen kaya üzerinde, Geç Magdaleniyen devrine ait vahşi at tasvirlerinin
isim leri telaffuz edilebilir. Bunlar kuzey Asya’n ın en eski kaya resim leridir. Daha
sonra proto-Türk sanatının ve kültürünün oluşmasına katkıda bulunacak bu kültür
unsurlarının yanı sıra, bu döneme ait sitelerden ele geçen at, m am ut, geyik, erkek
karaca, arktik tilki, sayga antilobu, ayı, tavşan, kuzey sansan gibi hayvanların da
proto-Türk kültürüne önem li bir katkısının olacağı m u hakkaktır.19
O kladnikov’un İç Asya’daki mağara resim lerinin tarihsel, sanatsal ve estetik açı-
lardan Batı Avrupa’nın erken Aurignasiyan dönem i sanatından geri kalmadığını b e -
lirtirken örnek gösterdiği -o n a göre bu sanat Batı’dan ziyade Orta ve İç Asya köken-
lid ir - H oit-Tsenker mağarası resim leri sanat tarihi bakım ından son derece önem li-
dir, Batı M oğolistan’ın M anhan-Som on bölgesinde bulunan bu mağaradaki resim ler-
de koyu ve açık kırm ızı, gül pembesine ve kahverengiye yakın renkler kullanılm ış-
tır. T ek b ir insan figürünün görülmediği resim ler üst üste veya birbirlerinin alanına
girecek şekilde oluşturulm uştur. Bize göre bu durum aynı alanın farklı zamanlarda
tekrar tekrar kullanılm asından kaynaklanır. Burada m uhtem elen av kültleriyle ilgili
bir resim le karşı karşıyayız. Av büyüsü olarak kullanılm alarının yanı sıra “hayvan
ata-hayvan ana” kavramlarıyla yakından ilişkili oldukları da anlaşılıyor. Okladnikov

17 Okladnikov, Ancient Population o f Siberia and Its Cultures, Cam bridge-M assachusetts 1959, s.
1- 2 .
18 t
Y. Çoruhlıı, Türk Resim Sanatı’nda Hayvan Sembolizmi, MSU Sosyal Bilimler Enstitüsü Dok-
tora Tezi, İstanbul 1992, s. 30-31.
1’ Daha ayrıntılı bilgi ve yukarıdaki özet için bk z. O kladnikov, , •• î, •. r.

24
ORTA VE IC ASYA'DA DEVİRLER

burada, özellikle yarı karanlık yerlerde dağ keçisi, dağ koyunu, antilop gibi hayvan-
ların yanı sıra, birer at, deve ve pelikan figürünün de bulunduğunu belirtir. Ayrıca
devekuşuna benzeyen kuşların, iri azı dişli, hortum lu fil veya m am ut türü hayvanla-
rın, Sibirya geyiği başlarının (bazı kısım larıyla) renkli resim leri bulunm aktadır. Bu-
lun bunlardan başka küçü k oklar, yılana benzer sim gesel figürler de burada karşı-
mıza çıkm aktadır.20

1933 yılında Baykal Gölü civarında Bielaya Irm ağı’m n sol kıyısında Orinyasiyen
devre ait önem li kalıntılar bulunduğu haber verilm ektedir. Söz konusu yerde 1300
adet kem ik ve rengeyiği boynuzu ile çakm aktaşından yapılmış aletlere rastlanılm ış-
tır. Ayrıca aynı yerden çıkarılan m am ut kem ikleri, m am ut tasvirleri, oyulm uş birkaç
yılan tasviri ve -m u h tem elen Venüs figürinleri o la n - 11 adet kadın heykelciği diğer
önem li buluntulardır.21
Bu arada Türk geleneklerinde önem li yeri olan devenin Sibirya, O rta Asya, Kaza-
kistan ve Moğolistan’ın paleolitik devrinde de söz konusu olduğu anlaşılmaktadır.
Bunu kaya resim lerinde rastladığımız deve tasvirlerinden anlayabiliyoruz.22

İÇ A SYA'D A MEZOLİTİK DEVİR

Beslenm e alanında toplayıcılık ekonom isinin en üst düzeye ulaştığı bu devrin en


karakteristik özelliklerinden birisi “m ikrolit” denilen ve çakm aktaşından çıkarılm ış
küçük parçalardan oluşan b ir endüstrinin de ortaya çıkm asıdır. B unların-en kü çü k-
leri m uhtem elen bir ağaç veya kem ik üzerine raptedilm ek suretiyle testere ya da di-
kenli m ızrak yapım ında kullanılm ışlardır.23 Böylece m ikrolitler sayesinde bileşik
türden daha karm aşık aletler geliştirilm iştir. Ağırlıklı olarak toplayıcısı olan, m ikro-
lit kullanan toplum lardan arda kalan küçük ok u çlan vesilesiyle bu toplum ların av-
cılık açısından ileri b ir aşamayı teşkil eden ok ve yay kullanım ına haiz oldukları da
anlaşılm aktadır.24
tç Asya’da m ezolitik devre geçildiğinin en önem li göstergesi her iki yanı işlene-
rek inceltilm iş bıçakların ortaya çıkm asıdır. Bunlara Angara kıyısındaki merkezlerde
rastlandığı gibi M oğolistan’da O rhun Irmağı kıyısındaki Kuş Kirazı Çukuru (M oltm-

A. P. O kladnikov, “T arih in Şafağında Iç A sya,” Erken İç Asya Tarihi, tstanbul 2000, s. 84-85
11 Şevket Aziz K ansu, İnsanlığın Kaynaklan ve İlk Medeniyetler, c, 1, A nkara 1986, s. 196.
t N ow gorodow a, Alte Kunsl der Mongolei, Leipzig, 1980, s. 47-50.
'' ( W ells. Nııs veil Antropoloji Açısından insan ve Dünyası, İstanbul 1984, s. 26.
,M la ın ts M e lln a u . Yafeımloflunun l n l 1 1!vy,arlıkları, İstanbul 1988, s 11

25
I K K I'N IH VIK I lIR K S A N A II

Am) olarak anılan m ezolitik merkezde ve başka yerlerde de ra s tla n m ış ın bıçaklar


gibi iki yanı işlenm iş ok başlan da bulunm uştur.25
M oğolistan’da Aimak C h entij’de C h ojt-C en ch erijn Aguj’un ıooo km doğusunda
Arsaan Chad olarak anılan b ir m ezolitik m erkez keşfedilmiştir. Kuradaki kaya re-
sim lerinde çeşitli şem atik hayvan ve insan figürlerinin yanı sıra, daire çizimleri,
damgalara benzeyen sem bolik işaretler mevcuttur. Bu çevrede bunlara benzer başka
petroglifler de bulunm uştur.26
M ezolitik devirde O rta ve İç Asya’nın b irçok yerinde Avrupa’daki orm an içlerin-
de, akarsu ya da göl kenarlarında gelişen Maglemos kültürü, ayrıca nehir ağızlarında
yerleşen ve çakılı boyayarak kullanan insanların oluşturduğu Azil kültürü ve açık
fundalık ve çalılık bölgelerde yaşayan insanların yarattığı Tardenuvaz kültürü gibi
kültürlere benzer pek çok kültür ortaya çıktı. Yine Avrupa’da kıyı şeritleri boyunca
gelişen O ban ve Erteböl kültürlerine benzeyen kültürler de görülm ekteydi.27

İÇ ASYA'DA NEOLİTİK DEVİR


(PROTO-TÜRK KÜLTÜRÜ VE SANATININ DOĞUŞU)

Gordon Childe’ın bir devrim olarak nitelediği neolitik devirde, insanlar avcılık
ve toplayıcılık evresinden üretim dönem ine geçm işlerdir. Bu devrin ileride ortaya
çıkacak Türk sanatı ve kültürü bakım ından en önemli yanı ise O rta Asya’da kırsal
ekonom inin (bozkır ekonom isi) de bu dönemde gelişmeye başlamış olmasıdır.
Ö zellikle MÖ 4000-2000 yıllarından itibaren bozkırlarda göçebe çoban toplum larınm
ortaya çıktığına şahit oluyoruz. Bozkır kavim lerine m ensup Tü rkler için bu duru-
m un son derece önem li olduğu açıktır.2

25 A. P. Okladnikov, “Tarihin Şafağında İç Asya,” Erken İç Asya Tarihi, İstanbul 2000, s. 87-88
26 E. Nowgorodowa, Alte Kunst der Mongolei, Leipzig, 1980, s. 51-55.
27 C. Wells, Sosyal Antropoloji Açısından İnsan ve Dünyası, İstanbul 1984, s. 26-27.
28 Y. Çoruhlu, Erken Devir Türk Sanatının ABC’si, s. 24; Gordon Childe, Kendini Yaratan İn-
san, İstanbul 1988, s. 54, 61, 64. Bu devrin Anadolu ve Güneydoğu. Avrupa’da görünüşü
hususunda aynca bkz. Ufuk Esin, İlk Üretimciliğe Geçiş Evresinde Anadolu ve Güney Avrupa.
Doğal Çevre Sorunu, c. I, İstanbul 1979; aynı müellif, İlk Üretimciliğe Geçiş Evresinde Anadolu
ve Güneydoğu Avrupa, c. II, İstanbul 1981. Bozkırda göçebe çoban ekonomisinin ortaya çı-
kışı için bkz. E. D. Phillips, The Royal Hordes Nomad Peoples of the Steppes, Londra 1965, s.
128; Taner Tarhan, “Bozkır Medeniyetlerinin Kısa Kronolojisi,” IÜTD, no. 24, İstanbul ı ‘>70
Mart, s. 17-52

26
O K IA VI İÇ A S Y A 'l'A P I 'V I R I 1 l<

Harita 2. Sibirya’nın neolitik kültür bölgelerini gösteren harita (A. P. Okladnikov, 1959).

Neolitik dönemde İç Asya’da ortaya çıkan kültürel değişiklikler, tayganın, ağaçlı


bozkırın ve bozkırların istila edilmesi için gerekli buluşları ortaya çıkarm ıştır. O k-
ladnikov’a göre neolitik kültürün temel öğeleri olan bu buluşlar ok, yay ve keramik
kapların keşfiydi.29 (bkz. Harita 2).

Is a k o v o , S e r o v o ve K itoi K ü ltü rleri


Sibirya’da neolitik kültürlerin en erken tarihli olanları arasında Isakovo evresini
zikredebiliriz. Baykal bölgesindeki birkaç insan topluluğu b u evrede keram ik ve ci-
lalı taş bıçaklar yaptılar.30
MÖ IV. binyıla ait bu dönem deki buluntuların bir bölüm ü Angara vadisindeki
mezarlardan çıkarılm ıştır. Bunun gibi Ponom arevo ve Baykal bölgelerinin başka me-
ırlıklarında önem li neolitik buluntular çıkarılm ıştır. Tayga avcılarının gömüldüğü
bu tipik mezarlarda çeşitli aletlerin yanı sıra hatırı sayılır m iktarda keram ik buluntu
ila ele geçmiştir. Ama genel anlamda Isakovo m ezarlarının geç paleolitik tipleri an-

A P. O kladnikov, “T arihin Şafağında İç Asya,” Erken İç Asya Tarihi, İstanbul 2000, s. 91.
I )avul ve Ruth W htich ou sc, Ait hacological Allas o f the World, L ondra, 1975, s. 196.

27
I K K I-N n t V IR 11 IK K S A N A 11

dıran arkaik bir m ateryale sahip olduğu düşünülm ektedir,31

Serovo devri, lsakovo dönem i Baykal bölgesi olgunlaşmış neolitik kültürlerin bir
sonraki aşamasıydı. Bu dönemde yüzeyleri kem ikle kaplanarak güçlendirilm iş yay-
lar dışında sanat nesnesi sayılabilecek, taştan ve kem ikten yapılmış, yapay yem ola-
rak üretilm iş balık figürleri dikkati çekm ektedir. Keram ik biçim leri önceki devreden
çok farklılaşmış ve süslem e daha yoğun b ir hal almıştır. Kapların boyun kısım ların-
daki bezemelerde tarak dişi gibi, noktalar halinde iz bırakan bir aletin yüzey üzerine
bastırılm ası sonucunda oluşturulm uş paralel çizgiler veya zigzaglı şeritler çok kulla-
nılm ıştır. Ayrıca yatay şeritlerden yükselen dik çizgiler, hilal biçim inde veya yuvar-
lak b ir aletin yüzeye bastırılmasıyla oluşan şekiller, ağ biçim i baskı m otifler de çok
gö rülen süslemele r dendir.32

Angara ve Lena’da Serovo devrinden sonra Kitoi devresi başlar. Bussagli’nin MÖ


2500-1800 tarihlerine, O kladnikov’un ise MÖ 111. ve II. binyılın başlarına tarihlediği b u

kültür yine b ir sonraki aşamayı oluşturm ak üzere özellikle balıkçılıkla geçinen Bay-
kal Gölü çevresindeki toplulukların kültürüdür. Kitoy m ezarlarından çıkarılan eşya-
lar b u kültürün Çin’den Doğu Avrupa’ya kadar uzanan bölgelerle ilişkisi olduğunu
gösterm ektedir.33 içinde hiçbir taş alet bulunm ayan ve aynı zamanda her iki u c u hi-
lal şeklinde olan oltaların bulunduğu mezarlar tümü Kitoy kültürüne aittir. Mezar-
larda ayrıca nefritten yapılmış keserler, bıçaklar, oklar vb aletler bulunm uştur. İn-
san ölülerine ait iskeletlerin kırm ızı aşı boyasıyla kaim bir tabaka oluşturacak biçim -
de kaplanması sonraki uygulamalar bakım ından çok önem lidir. Bu boya hayatın
kaynağına işaret eden ölünün kanı sayılmış olmalıdır.

Okladnikov’a göre Kitoy kültüründe hayvanları konu alan gerçekçi b ir sanat ge-
lişmişti. Bu araştırm acı ileride Tagar dönem indeki kahram anlarla ilgili görülecek
olan geyik başlı heykelciklerin Şaman asalarının tepeliği olduğunu ileri sürer. Bu
dönem e ait beyaz m erm erden yontulm uş sakallı bir adamın başını gösteren heykelin
ve benzeri heykellerin de daha sonra bahsi geçen bölgelerde görülecek olan Glazkov
kültürü insan heykellerinin öncüsü olduğu ileri sürülür.34
Altaylar bölgesindeki Bam aul buluntuları Kitoi kültürüne ait m ateryali hatırlat-
m aktadır. Buradaki buluntuların bir bölüm ü Kuyum kurganm dakilerle benzerlikler

31 A. P. Okladnikov, Ancient Population o j Siberia and Its Cultures, Cambridge-Massachusetts


1959, s. 12.
n A. P. Okladnikov, “Tarihin Şafağında Iç Asya,” Erken IçAsya Tarihi, İstanbul 2000. s. 98-99.
” M Bussagli, “Sıeppe Cultures,” EWA, c. xııı, Londra 1967, s. 379.
H A P. Okladnikov, s. 98-100

28
ı İH I A VI I', A '.V A 'llA 111‘VIK! Mi

gösteril Altaylaı’da neolitik döıu-mr ail bir mezar olan Kuyum kurganında aynı za-
manda Afanesyevao ve Kelteminar kültürüne benzer bazı buluntular bulunm uş, Yan
Ulasan kurganlarında ise çeşitli materyallerin yanı sıra beyaz ırktan iskeletlere de
rastlanm ıştır.35

Neolitik döneme ve ilk tunç çağa ait buluntulara sahip Glazkov evresinin en
önem li öğesi iskeletlerin üzerinde ele geçen elbiselerdir. Bunlar deniz kabuğu b o n -
cukları ya da nefrit taşından yapılmış disklerle ve rengeyiğinin sihirli olduğu düşü-
nülen boyun altı kıllarıyla yapılmış bir nakışla süslenm iş göğüslüklere sahip, açık
yakalı kaftan tipinde elbiselerdi. Bu giysi günümüz Tunguzları ve Yukagir kabilele-
rin giydiği elbisenin prototipidir. Bu kültüre m ensup insanlar kayaklar, huş ağacın-
dan oyulm uş kayıklar kullanıyor ve deri ya da ağaç kabuklarıyla örtülü barınaklar-
da, kısm en kubbeli veya tepede konik olarak birleşen sırıklarla kurulan çadırlarda
yaşıyorlardı.36

M oğolistan bölgesinde de sanat tarihi açısından çok önem li bazı Neolitik devrir
kalıntılarına rastlanm ışnr. Bunlar arasında Candam an kaya resim leri, N orovlijn Uul
buluntuları önem le ele alınabilir.37

ORTA VE İÇ A SYA'D A KALKOLİTİK VE M ADEN DEVİRLERİ


(PROTO-TÜRK KÜLTÜ R VE SANATI)
T ü rk sanatı ve arkeolojisi açısından bakıldığında geç neolitik devrin ve ardından
gelen kalkolitik devrin ve tunç çağının büyük b ir önem i vardır. Çünkü özellikle n e-
olitik devrin ikinci yarısından itibaren O rta ve İç Asya’da bozkır kültürünün tem el-
leri atılmaya başlanm ış, bozkır kültür ve sanatını meydana getirecek topluluklar As-
ya tarihinde ilk defa ortaya çıkm ıştır. Daha sonraki çağlarda özellikle MÖ 2000’den
itibaren “bozkır kültürü’’ tam am en ortaya çıkacaktır.38

' ’ B. Ö gel, Islâmiyetten Önce Türk Kültür Tarihi-Orta Asy a Kaynak ve Buluntularına Göre, An-
kara 198», s, ıo -ıı.
*6 A. P. O kladn ikov, “T a rih in Şafağında İç Asya,” Erken iç Asya Tarihi, İstanbul 2000, s. 102.
1' M oğolistan’ın neolitik devri için bkz. E leonora N ow gorodow a, Alte Kunst der Mongolei, Le-
İpzİg, 1980, s. 56-S7.
İH 11
Bu k on u lard a bkz, E. D. Phillips, The Royal Hordeş Nomad Peoples o j the Steppe s, Londra
I 96 S, s. 25-38; l. Kafesoğlu, Türk Miilı Kültürü, İstan bu l 1986, s. 204-214; M. Zvelebil, “T he Rı-
t ol the N om ads in C entral Asia,” CEA, Scarbarou gh , O n tario 19S0, s. 252-256; Y. Ç oruhlu,
I cningrad I U rm itage M üzesi ve T ü rk San atı,” TDA, no. 65, İstanbul 1990 N isan, s. 283-302.

29
I'K K I'N I >1 VIK IU K K S A N A II

H arita 3. O rta ve İç Asya’n ın erk en k ü ltü rlerin in ilk çıkış bölgelerin i gösteren harita (M arek

Zvelebil, 1980).

N eolitik devrin sonlarında ve tunç çağının başlarında (geç kalkolitik çağda) Si-
birya’nın tayga, tundra ve orman bölgeleri çeşitli kabilelerce iskan edilmişti. Bu ha-
reketlenm e Baykal Gölü’nün batısında, Altaylar’da Trans Baykal Bölgesi’nin bozkır
kuşağında ve orm an-bozkır kuşağında birdenbire ortaya çıkm aktadır.

Afanesyevaa Kültürü
Bazı sanat tarihçilerinin ve arkeologların MÛ III. binyılın sonu ila ikinci binyılın
başlarına, bazılarının ise daha erken çağlara tarihledikleri Afanesyevaa kültürü bu
dönem in en önem li kültürlerindendir.39 Yenisey İrm ağın ın sol kıyısındaki Afanes-
yeva adını taşıyan bir tepenin çevresinde, Bataney kasabası yakınında bir mezardan
çıkarılan kalıntıların temsil ettiği bu kültür Sibirya’nın neolitik devirden kalkolitik
ve bronz devrine geçtiği evreyi teşkil eder.

39 A. P. Okladnikov, Ancient Population o f Siberia and Its Cultures, Cam bridge-M assachusetts
1959; B. Ûgel’e göre bu kültür MÛ 2500-1700 ve Phillips’e göre ise MÛ 3000-1700 arasına ta-
rihlenir. B. Ogel, Islamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına
Göre, s. 27; E. D. Phillips, The Royal Hordes Nomad Peoples of the Steppes, Londı.ı 196 V . n

30
ORTA VE 1(. ASYA'DA DEVİRLER

Afanesyevaa kültürüne bu adın verilm esine sebep olan, Bateney kasabası yakı-
nında ortaya çıkarılan mezar taş yığınıyla örtülm üştü. H ocker durum unda bir iske-
letin de çıkarıldığı m ezardan, sivri dipli ve iyi pişirilm em iş kaplar elde edilmiştir.
Çanak çöm lek kaba m otiflerle bezenm iştir. Defin çukurunda az m iktarda tem ren ve
kem ik eşya da bulunm uştur. Süs eşyası olarak bakırın kullanılm ası taş devrinden
kalkolitik devre geçildiğini gösterir. Ayrıca balık, karaca, yabani öküz, at ve koyun
kem iklerinin bulunduğu m ezarda, ziynet olarak ölülerin ayak ve kollarında Aral
G ölü’ne özgü midye kabuklarından imal edilmiş boncuklara da rastlanm ıştır.4
Bateney bölgesinde Afanesyevaa kültürünü ortaya koyan m ezarların sayısı yuka-
rıda bahsettiğimizle birlikte toplam 80 m ezardan ibaretti. Bu mezarlarda vahşi sığır,
koyun, at ve diğer hayvanlara ait kem iklerin bulunm ası avla ve hayvanlarla ilgili
kültlere işaret etm ektedir. Mezarlarla birlikte sanat nesnesi sayılabilecek çeşitli süs
eşyaları, bakır tellerden yapılmış küpeler, bıçaklar, keram ik kaplar, çakm ak taşın-
dan ok u çlan dışında m aden işleme aletleri, kem ik iğneler, bakırdan bizler vb aletler
ele geçmişti.
G ry a z n o v ’a g ö re A fan esy ev aa k ü ltü rü n e a it ç o k say ıd a m e z a r ın d ış g ö rü n ü ş le ri

itibariyle fark lılık lar g ö s te r irk e n te m e l y a p ıla rı a çısın d a n b irb irle rin e b e n z e m e k te -

d irle r (b k z . Ç iz im 3).

Aşağı yukarı 4-5 m etrekarelik bir alanda kare biçim inde mezar l , 5 m derinliğe
sahiptir. Bu m ezar çukuru güneybatıdan kuzeydoğuya doğru uzatılarak bir tabaka
oluşturacak şekilde konulm uş kütüklerle kapatılm ıştır. Söz konusu m ezarın içinde
sayıları 3 ila 9 arasında değişen insan cesedi çukurun güneydoğu kenarında yer alır.
Mezarın üstünü yüzeyi taş parçalarıyla kaplı alçak b ir suni tepe kapatıyordu. Aynı
zamanda 3 m ’den 12 m ’ye -b a z e n daha ç o k - kadar değişen çapta ama genellikle kü-
çük çapta taşlardan inşa edilm iş daire şeklinde, aşağı yukarı l m yüksekliğinde bir
duvarla çevriliyordu; ancak bu duvar çoğu kez dikey yerleştirilm iş iri taş parçalarıy-
la oluşturulm uştur. Aslında bir çeşit kurgan olan bu mezarlarda ölüyle birlikte çeşit-
li eşya veya nesneler de göm ülm üştür. Keram ik ve değişik m elzem elerden yapılmış
kaplar, kem ik ve madeni nesneler günümüze kadar gelebilm iş, ahşap veya deri
eşyalar ise zamanımıza ulaşamamış veya çok tahrip olmuşlardır (bkz. Çizim 4).

40 ‘Afanesyeva Kültürü,” TA, c. 1, Ankara 1943, s. 164. Aral Gölü’ne özgü midye kabuğunun
bilimsel ismi Corbicula Fluminalis'tir. A. P. Okladnikov, Ancient Population of Siberia and Its
( Culture, s. 23.
41 Bahacddin Ogel, Islamiyetten Oner lurk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına
Gflıe, s. 19
I KKI N PI VIK II IKK SA N A TI

Çizim 3. Bir Afanesyevaa kurganı ke- Çizim 4. Afanesyevaa mezarlarından


siti ve restitüsyonu (J. P. Mallory, çıkarılmış keramiklere ilişkin örnek-
1992). ler (A. P. Okladnikov, 1959).

Çoğu zaman etrafı duvarla çevrili mezarlar tek bir naaş içerm ez. Bir mezar içinde
bir veya iki ceset yer alırdı. Ana mezar ile kuşatm a duvarı arasındaki boşlukta, etrafı
ilave duvarla çevrilerek oluşturulm uş koridorlarda da başka yetişkin veya çocukla-
rın da gömüldüğü oluyordu. Bu ikinci grup kabirler daha çok 20 yaşından küçük
çocuklar için kullanılm ıştı.42

Afanesyevaa devrinde M inusinsk bölgesindeki m ezarların yukarıda genel olarak


ifade edilene benzer şekilde dikdörtgen veya oval olduğunu, üzerlerinin taş parçala-
rıyla örtüldüğünü görüyoruz. Ele alındığı gibi, burada bazı m ezarlar gruplar halin-
de, bazıları ise bir tek naaş ihtiva edecek şekilde düzenlenm işti. Altay mezarlarmdan
elde edilen materyaller doğrultusunda Phillips, Dinyeper’de uzun başlı insan tipleri-
nin (dolikosefal) Altay bölgesindeki Cro-M agnon denilen uzun fakat geniş yüzlü ti-
pe uyduğunu söylem ektedir. Altay m ezarlarının çatısı (üstü) da benzer şekilde b a-
zen taş parçalarıyla bazen de başka küçü k m ezarlarla kapatılıyordu ve bu devrin
kültürüne ait mezarlarda özellikle sığır, koyun ve at kem iklerine bol m iktarda rast-
lanmaktaydı.4
MÖ III. binyılda (B. Ögel’e göre) Altaylılar Orta Asya’nın çeşitli bölgeleri ve özel-
likle Sibirya ile sıkı ilişkiler kurm uşlardı. Bu sebeple Altay ve Sibirya kültürleri iyice
kaynaşarak ortak özelliklere sahip olmuştu. Esasında bir Sibirya kültürü olan Afa-
nesyevaa kültürünün bu dönemdeki Altay kültürüne de ad teşkil etmesi de bu se-
beptendir. Bu bölgeler ile Volga ve D on’a kadar uzanan bölgelerde yayılan bu kültür

42 Mikhail P. Gryaznov, Southern Siberia, Cenevre 1969, s 47 48


41 I' D. Phillips, The Roval Hordes Nomad Peoples of the l.ondra 1965, s ;n

32
I İH IA Vh İÇ ASYA'DA DEVİRLER

sözü edilen alanlarda bir kültür ve sanat birliği oluşturm uştu. Daha önce kısm en sö-
zü edildiği gibi bu devrin Altaylar’daki en m ühim buluntu yerleri Kurot ve Kuyum
kurganlarıydı. Kurot kurganının stratigrafisi geç dönem den erken döneme sırasıyla:
Afanesyevaa kültürüne benzeyen ok uçları ve kem ik kalıntılarının dar şerit halinde
bulunduğu ham bir toprak tabaka ile neolitik devir çakm aktaşlarım n ve kazıyıcıla-
rın bulunduğu alt tabakadan ibaretti. Üst kültür tabakasında bulunan keram ikler
genel olarak uzun sayılabilecek bir yapıdaydı ve sivri tabanlı olarak yapılmışlardı.
Keramiklerde bulunan geom etrik desenler ve ayrıca balık sırtı süslem eleri, Afanes-
yevaa kültürü keram iklerini hatırlattığı gibi Kazakistan ve başka yerlerdeki Keltemi-
nar kültürü kaplarına da benziyordu. Ü çüncü binyılın sonlarına iarihlenen Kurot
kurganında bir kartal pençesinin bulunm ası T ü rk kültür tarihi bakım ından son de-
rece önem lidir. Çünkü bilindiği üzere Türklerde kartalla ilgili b irçok inanış ve m it-
sel anlatı vardır. Kartal eski Türklerde kurt gibi b ir m illi sem bol haline gelmişti. Al-
taylar’da bu dönem in mezarlarında sırt üstü yatırılm ış ve elleri çapraz olarak göğüs-
lerinin üzerine konm uş insan iskeletleri bulunm uş olup, çeşitli eşyalarla beraber gö-
mülmüş bu cesetlerin başlan genellikle doğu veya kuzeydoğuya çevriliydi. Bunlar-
dan farklı olarak yüzüstü yatırılmış cesetlere de rastlanm ıştı.44
Bugünkü M oğolistan’daki Bayan-
Kongor ve Aimaks Arşangay - k i burada
Alanesyevao tipi kurganlar m evcu ttu r-,
lam cagbulag, N orovlijn Uul bölgeleri-
nin buluntuları da Afanesyevaa kültürü-
ne paralellik gösterir (bkz. Çizim 5).45

Çeşitli arkeolojik kazı yerlerinden

elde edilen kalıntılar Afanesyevaa dev- Çizim 5. Moğolistan Tamcagbulag’dan


rinde İç Asya’da sığır yetiştiriciliğinin hocker durumunda Afanesyevaa tipi
hâlâ ilkel b ir düzeyde olduğunu göster- defm- Neolitik devir (E. Nowgorodowa,
1980)
inektedir: Henüz sadece sığırların etin-
den ve derisinden faydalanılırken, hay-
vanların sütünden faydalanma ve herhangi b ir şeyi çekm ek amacıyla kullanılm ası
konusu değildir. Diğer evcil hayvanlar daha ziyade etinden ve derisinden yarar-

" Sözıi edilen kurganlar için bkz. B. Ögel, Islamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya
Kaynak ve Buluntularına Göre, s 13, 16-18
’ 1 V M M assoıı, V. I. Sarianitlı, < nılral Asın Turkmenia Before the Ahamenids, London 1972,
/i 74. I lcim ora Now gorodow n, Alt«•KmmsI Je t Mongolt-i, Leipzig, i9*o, s, 66-67.

33
ERKEN D EV İR TURK SANATI

lanmak amacıyla besleniyordu; ancak bu dönemde hayvan yetiştiriciliği (sığır, at,


koyun) alanında tayga bölgelerinden ziyade bozkır bölgelerinde gelişimin ortaya
çıkm ası bizim açımızdan daha dikkat çekicidir.46 Önemli b ir geçim kaynaklan da
avcılıktı, insanlar aynı zamanda b itki de yetiştiriyorlardı.

Afanesyevaa kültürünü bazen birkaç, bazen on veya daha fazla ailenin yaşadığı
toplum sal birlikler oluşturm uştur. Evler ve bu evlerin bitişiğinde hayvanların kaldı-
ğı etrafı çevrilm iş alanlar vardı. Kazılardan çıkan sonuçlar bu evlerdeki insanların
çanak çöm lek ve bazı ilkel eşyalar kullanm ış olduğunu gösterm ektedir, Yem ekler
dairevi taştan ocaklarda ve geniş keram ik kaplarda pişiriliyordu. Şişkin karınlı, b ü -
yük ve konik dipli kapların tüm yüzeyi zigzag, dalgalı çizgi ve balık sırtı motifleriyle
kaplanıyordu, Güneş kültünün önem li yeri olan ve m uhtem elen ölünün kanını tem -
sil eden aşı boyasını da kullanan bu kültüre m ensup halkların mezarlarından deği-
şik nitelikte baltalar ve öğütücüler de çıkarılm ıştır. Taştan ok uçlarının da rastlandı-
ğı bu kültüre ait b ir Alt ay mezarında metal nesnelere de rastlanmıştı. Ahşap kınlı ol-
duğu anlaşılan kü çü k bıçaklar ve çengel şeklinde oltalar da ayrıca ilgi çekicidir. Da-
ha geç dönem lerde m aden kullanım ı da gelişmiştir. Başlangıçta ergitm e ve dökme
yöntem i yerine döverek madene (bakır) şekil verilen Afanesyevaa devrinde daha
sonraları bakır ve arsenik alaşımıyla çeşitli aletler de yapılmıştır. M ezarlardan çıkarı-
lan çeşitli biçim lerdeki küpeler altın ve gümüş süslem elerin de kullanıldığını göster-
m ektedir. Afanesyevaa Gora yakınında b ir kadın m ezanndan çıkarılan dem ir halka-
larla çerçevelenm iş deri bir bilezik, dem irin de kullanım ım gösterm esi bakım ından
önem li b ir buluntudur.47

Radyo karbon tarihlem esine göre bu kültürün MÖ III. binyıldan önce başladığım
ileri süren Mallory sözünü ettiğimiz bu kültürü de diğer b irço k İç Asya kültürü gibi
b ir Hint-Avrupa kültürü olarak kabul etm e konusunda ısrarcıdır. Ona göre M inu-
sinsk-Altay bölgesiyle sınırlanm ış bu eneolitik kültür bütün Hint-Avrupa kültürleri-
ne atfedilen özellikleri içerm ektedir. Bu kültürün atın ehlileştirilm iş olması, temel
m etalürjinin görülm esi ve tekerlekli araçlar kullanması gibi özelliklere sahip oldu-
ğunu bilhassa belirtir. Araştırmacı ayrıca defin uygulamaları, göm ülen insanların
tipleri ve keram ik kaplar dikkate alındığında söz konusu kültürün kuzeyle ya da
doğuyla değil Volga-Ural bölgesiyle -ö rn e ğ in Yamnaya k ü ltü rü yle- açık benzerlikle-

46 A. P. Okladnikov, Ancient Population of Siberia and Its Culture, s. 22; Bu devir hakkında ay-
rıca bkz. K. Jettmar, “The Altai Before Turks," BMFEA, 1951, s. 135-223.
4/ Mikhail P, Gryaznov, Southern .Siieriu, s. 49-50; A. P. Okladnikov, “Tarihin '.ulacımla İç As
ya," l’ikrn /( Asv<ı Tarihi, Istanbul 2000, s. h r

34
ORTA Vti IÇ ASYA’DA DEVİRLER

11 olduğunu söyleyerek bu düşüncesini desteklemeye çalışm aktadır,48 Bize göre sözü


edilen bölgeler arasında ilişki olması coğrafi ve sosyal şartların genel anlamda ben-
.c r olm asından kaynaklanmaktadır. Daha kuzey ve doğu kültürleriyle de daha az
oranda olsa da ilişkisi olm ası gerekir. Öte yandan atın ehlileştirilm esi, m etalürji ve
tekerlekli araçlar gibi burada söz konusu olan diğer unsurlar proto-T ürkler için de
geçerlidir. Tip meselesine gelince ortaçağ ve dem ir çağ dönem i T ü rk im paratorluk-
larında Avrupalı ve M ongoloid tipde insanların birbirlerine karışm ış olduğunu göz
önüne almak gerektiğini düşünmekteyiz.

Okunyev (Okunev veya Okurıevo) Kültürü


Gryaznov, ilk çıkış yeri Yenisey bölgesi olan O kunev kültürünün -M Û II. binyıl
b a şla n - M ongoloid karakterde insanlar tarafından kurulduğunu ve m ensuplarının
beyaz ırktan Afanesyevaa kültürüyle b ir ilişkisinin bulunm adığım söyler. Bize göre
bu hüküm çok da doğru değildir. Zaten ele geçirilen arkeolojik eserler ve sanat nes-
neleri her iki kültürün b irço k ortak noktası olduğunu gösterm ektedir.
O kunev kültürü Afanesyevaa kültürünün yerini aldıktan sonra, Afanesyevaa kül-
ıürü m ensubu halk ya da halklara ne olduğu konusu araştırm acılar tarafından tartı-
şılmaktadır. M allory onların, daha kuzeyli olan bu kültür tarafından yurtlarından
atıldığını ve güneye, Çin Türkistam ’na doğru çekilm iş olm alarının akla yatkın b ir
çözüm olarak göründüğünü söyler; ancak bize göre Afanesyevaa halkının yeni gelen
kültür m ensuplanyla kaynaşmış olma ve birbirleri içinde erim iş olm a ihtim ali de
hesaba katılabilir.
Bu kültüre m ensup insanların m ezarları 20-30 cm yüksekliğinde kare şeklinde
dikey yerleştirilen taşlardan oluşm uş b ir taş duvarla çevrili yerlerdi. Bu duvarlar
içinde kalan 100-200 m etrekarelik alanda 5 ila 20 adet mezar yer alabiliyordu. Küçük
yatay taşların üst üste yerleştirilmesiyle oluşturulan lahitler (odacıklar) büyük olma-
ıı lalarına.rağm en birkaç defin için kullanılıyordu. Sırt üstü yatırılmış cesetlerin diz-
leri bükülm üş, ayaklan ise taş parçalarından yapılmış lahit veya odanın karşı duva-
rına doğru uzatılmıştır.

M ezarlardan çıkarılan çeşitli eşyalardan m aden işlem eciliğinin ve sanatının geliş-


miş olduğunu anlıyoruz, İğneler, bizler, oltalar, taş baltalar ve ok başları yanında
bulunmuş çift ağızlı bıçaklar - k i bunların bazıları yatağana b e n z e r- dikkat çekicidir.
Avcılığın yaygın olduğu, ziraatin ise ilkel bir seviyede uygulandığı bu kültürde

| r M a llo ry , /iinf-Avnt/’ıilı/arın Lin<Jı Dil, Arkeoloji ve Mit, Ankara 2002, s. 78-79, 256-260.
I KKI N D V K I ( IKK S A N A II

taştan boncukların yanı sıra samur dişlerinin de elbiselerde boncuk olarak kullanıl-
dığı görülmektedir. Ayrıca aşık kem ikleri de eğlence veya fal amaçlı olarak kullanıl-
m ış olmalıdır. Afanesyevaa devrinin aksine sığırlardan yük taşıma amaçlı yararlanıl-
ması söz konusudur. Ûte yandan buna bağlı olarak tekerlekli araçlar kullandıklarına
dair bazı ipuçlarının da bulunduğu söylenm ektedir. Mallory’e göre Okunev halkının
araç kullanması teknolojik açıdan daha gelişmiş olan atalarına dayanmaktadır.
Okunev kültürüne ait en özgün buluntular arasında üzerindeki geyik tasvirlerin-
den dolayı geyikli taş olarak adlandırılacak olan dikilitaşlar da vardır. Eskiden bunla-
rın Karasuk kültürüne ait olduğu kabul edilirdi (bkz. Çizim 6-8).
Bunlar bize göre eski m enhirlerden gelişen taşlar olup proto-Türkler, Hunlar ve
Göktürklerde de görülen benzer türden taşların kaynağını oluştururlar. Yine bize
göre ilginç ve önemli olan bir diğer husus da bir kısm ının tanrıları veya ruhları tas-
vir ettiği ileri sürülen bu taşlarda, özellikle dikkati çeken kurt ve başka hayvanlara
ait tasvirler ile insan yüzünü andıran tasvirlerin sonraki Türk sanatına ait bir özellik
olarak karşımıza çıkacak olan eğri kesim tekniğiyle işlenmiş olmalarıdır. Bu devre
ait dikilitaşlara (geyik taşları) Minusinsk havzasında yoğun bir biçim de rastlanmak-
tadır. Bazı dikilitaşlarda (Tas-Khazaa ve Chernovaya mezarlığı) görülen ve bir kadı-
nın yüzü olduğu ileri sürülen tasvir O kunev kültürüne özgü bir figür olarak düşü-
nülmüştür. Bu tasvirin bir tanrıçayı simgelediği de ileri sürülmüştür.
Mezarlarda taş ve kem ikten yapılmış kadın başları da bulunm uştur. Sonraki d ö-
nem geyik taşlarında olduğu gibi bazı stellerin üst tarafında koyun veya çeşitli -b ir
kısm ı fantastik- hayvan başlan yer alır. Bazı taşlarda bulunan kuyruklu, boynuzlu,
taçlı -k u rt veya kartal b a şlı- hayvan figürleri şaman gibi bir din adamının biçim de-
ğiştirme (m etam orphosis) yeteneğine işaret ediyor olmalıdır. Bu eserlerde ışın şek-
lindeki baş süslem eleri, içinde zaman zaman dört yön işareti bulunan çem ber b içi-
mindeki güneş veya evren simgeleri, başında hale bulunan ruh tasvirleri de görülür
(bkz. Çizim 6,8, Resim 2).
Yüzler bazen gerçekçi bazen de soyut bir biçim de ele alınm ıştır. Bu şekilde b e -
timlenen kimi yüzlerde üç göz ve yüzü bölen bir şerit vardır. Ağız b irço k örnekte
aşırı derecede büyük olarak gösterilmiştir. Bazı figürlerin karını gebe kam ı gibi b ü -
yük betim lenm iştir. Bir kısım taşlara da kaplan cinsi yırtıcı hayvanlar, bereket kült-
leriyle ilişkili iri boynuzlu boğalar oyulm uştur.4

4 Dikilitaşlar ve buluntular hakkında daha geniş bilgi için Mikhail P. Gryaznov, Southern Si-
beria, s. 51-66; J . P. Mallory, Hinl-Avrupalüarm Izinde-Dil, Arkeoloji ve M it, Ankara 2002, s.
257, 305; A. P. Okladnikov, “Tarihin Şafağında iç Asya," Erken t( Asya Tarihi, İstanbul 2000,
s 120 - 121

36
Çizim 6. Okunyev veya Çizim 7. Çamak Bozkı- Çizim 8. Tasmin bölge-
Karasuk devrine ait, rı’ndan Okunyev veya sinden Okunyev veya
Minusinsk Tasmin’den Karasuk devrine ait ko- Karasuk devrine ait oy-
dikilitaş. Üzerinde ruh, yun-koç şeklinde dikili- ma ruh tasvirli dikilitaş
f'iıneş, evren tasvirleri taş (Emel Esin, 1978, As- (Emel Esin, 1978).
İn ıkınmaktadır (E. D. pelins'den).
rllillips, 1965).

Rc ıın 1 t )kunyev dıvı ı ı.ı■. oymasındaki güneş (kadın yüzü) tasviri (Otak Bilig).

3?
I'K K Ü N I «'V IK I'U U K SA N A 11

Andronovo Kültürü (Tunç Çağı)


Afanesyevaa ve O kunev kültür devresini bozkır kuşağındaki Andronovo kültürü
(MÛ 1500-1200 dolaylarında)50 takip eder (bkz. Harita 3-4), Adını Yukarı Yenisey’deki
Andronovo sitesinden alan bu kültür M inusinsk’te, Altaylar’da, Kazakistan’da, U ral-
lar’da ve Chkalov kadar uzak bölgelerde görülebilm ektedir. Andronovo kültürü o
kadar yaygındır ki b u kültüre ait buluntulara Amuderya civarında, Kuzey Kırgızis-
tan ve Sem irece (Kazakistan) bölgelerinde de rastlanmaktadır. Andronovo devrinde
yerel m etalürji hayli büyük b ir ilerlem e kaydetmiş, bakırın yanı sıra demir, altın ve
kalay da kullanılm ıştır.51 Aletlerin bütün ana türleri sadece neolitik devir esnasında
kullanılan arsenikli tunçtan değil, gerçek bronzdan, bakır ve kalay alaşımından ya-
pılmışlardır. Güney Sibirya’daki bazı mezarlardan iğne, kunduracı bizi, bıçak, mız-
rak, balta (kelt) vb araçlar çıkarılm ıştır.52 Balta, ok ucu, bıçak gibi bazı eşyaların ba-
kır veya altınla kaplı olduğu da dikkati çeker. Bu hususlar çok sonraları “Altay’m
dem ircileri” olarak tanınacak Türkler için oldukça önemlidir. Nitekim R. Grousset,
daha çok madeni eserlerin ön planda olduğu, O rta ve İç Asya’nın en önemli sanat
üslubu olan hayvan üslubunun M inusinsk’te bronz çağında doğmuş olabileceğini
ileri sürm ektedir ki yine ona göre bu sanat daha sonra H un Türkleri tarafından ge-
liştirilmiştir (bkz. Çizim 9 ) .53

Çizim 9, A ndronovo kültürüne ait bir m ezar ve


Andronovo tipi sitelerden elde edilmiş keramik
ve metal eserlerden örnekler (V. M. Mason-V. I.
Sarianidi, 1972).

50 E. D. Phillips’e göre bu kültür MÖ 1700’de, M. Bussagli’ye göre ise MÖ 2000- 1700 arasında
başlar. E. D. Phillips, The Royal Hordes Nomad Peoples of the Steppes, Londra 1965, s. 2«; M.
Bussagli, “Steppe Cultures,” EWA, c. xin, Londra 1967, s. 379.

51 A. P. Okladnikov, Ancient Population of Siberia and Its Culture, s. 23.


52 M, P. Gryaznov, Sou/hern Siberia, s. 90.
51 R. Grousset, Bozkır İmparatorluğu Attila/Cengiz Han/Timur, Istanbul m o, s. 32.

38
( İ R İ A V I : l(. A S Y A H A I H İ V I I U I 'H

I larita 4. Andronovo ve Srubnaya kültürlerinin ana yayılım bölgelerini gösteren harita 0- p-

Mallory, 1992 ) .

Andronovo kültür evresine ait toprak ve metal nesnelerden oluşan eserler üze-
rinde yüksek sanat özelliği gösteren geom etrik dekorasyonlar bulunm aktadır. Bu
dönemde ortaya çıkan yeni ekonom ik ve sosyal yapılanmalardan dolayı, Batı litera-
1üründe erken göçebeler olarak adlandırılacak bozkır kültürü m ensubu ilk kabileler
ortaya çıkm ıştır. Daha önce sözünü ettiğimiz gibi, kısm en Andronovo kültürü kabi-
leleri ve kısm en de diğer kabileler tarafından geliştirilen “hayvan üslubu”na uygun
ligür ve tasvirlerle süslenm iş sanat eserleri görülmeye başlar; ancak bu örneklerdeki
hayvan figürlerine bir grup oluşturacak bir sınırlama getirilm em iştir. Ûte yandan
laniastlk bir ligür olan T ’ao-t’ieh de İç Asya’da ilk kez bu dönemde ortaya çıkar.
Bay kal ( ¡ölü'nün kuzeyinde ortaya çıkan bu maske prototipi evvela geom etrik süsle-

39
I R K İ N l ' l V I K n j R K S A N A II

m elerin üzerine yerleştirilm iş halde görülmeye başlam ıştı.54 Bu maske daha som a
gelişmiş bir haliyle Çin kültürünün bir parçası olarak yeniden ortaya çıkacaktır.
MÖ 1700’d e n itib a re n - b u ta rih d a h a esk i d e o la b ilir -, A lta y la r v e T a n rı D ağla-

r ı’n d a y a şa y a n , “A n d ro n o v o İn sa n ı” o la ra k a d la n d ırıla n b ir in sa n tip in in d a h a ö n c e

b elirtild iğ i gibi Prof. D r. B. Û g e l ve k im i T ü rk b ilim a d a m la rın a g ö re T ü r k ırk ın ın

p ro to tip i say ılm ası ö n e m li b ir g ö rü ş o la ra k k a rşım ız a ç ık ıy o r. B a h a e d d in Ö g e l A n d -

r o n o v o k ü ltü rü n ü n A lta y la r’d a b ira z d a h a g e ç b ir ta rih te n itib a re n (M Ö 1200-700) g ö -

r ü ld ü ğ ü n ü b e lirte re k A ltay lılar ile A n d ro n o v o k a b ilele rin in a k ra b a o ld u ğ u n u s a v u -

n u y o r. A y n ı a ra ş tırm a c ı a y rıca b u k ü ltü r k a p sa m ın a g ire n çe şitli b ö lg e le ri ö z e tle sı-

r a la m a k ta d ır. Bu b ö lg e le r d a h a ç o k A lta y la r ve T a n rı D a ğ la n çe v re s in i k a p s a m a k ta -

d ır. Bu d ö n e m d e A lta y la r b ö lg e sin d e sa n a tın ö zellik le d e m a d e n sa n a tın ın ç o k g eliş-

m iş o ld u ğ u ifade e d ilm e k te d ir. B a k ır v e y a b ro n z e s e rle rin a ltın le v h a la rla k a p la n m a -

sı H u n D evleti z a m a n ın ın sa n a t e s e rle rin d e d e y ay g ın o la ra k g ö rü lm e k te d ir . K e ra -

m ik sa n a tın d a h â lâ A fan esy ev aa d ö n e m in in etk ile ri d e v a m e tm e k le b irlik te y ü z ü k le r,

b ilezik ler ve d iğ e r e s e rle re b ak ıld ığ ın d a a ltın işçiliğ in in y ü k se k se v iy e d e o ld u ğ u g ö z -

d e n k a ç m a m a k ta d ır.55

Bazı T ü rk bilim adamlarının aksine bu kültüre mensup halkların Türklerle iliş-


kisinin olmadığım düşünen Jettm ar’a göre Europoid guruba giren Andronovo insanı
Pam ir-Fergana havzasındaki mevcut insan tipini hatırlatm aktadır.56
Koyun, sığır, deve ve at yetiştiriciliğinin yaygın olduğu Andronovo kültüründe -
mezarlardan birinin bir biniciye ait olduğu anlaşılm ıştır- mezarların kurgan şeklin-
de olduğunu görüyoruz. Bu kurganlar yapıları açısından Doğu O rta Rusya’nın Srub-
naya kültüründeki mezar tiplerine benzem ekteydiler.
M. P. Gryaznov ve Okladnikov gibi bazı araştırm acılar Andronovo kültürüyle il-
gili bilgilerin iyi b ir derlemesini yapmışlardır. Bu bilgilere göre erken döneme ait
m ezarlar çoğu zaman daire, bazen de dikdörtgen şeklinde bir kuşatm a duvarına sa-
hipti. Bu duvarlar büyük taş parçalarının yere dikey olarak yerleştirilm esinden olu-
şuyordu. Bazı durumlarda mezar çok yüksek olamayan toprak b ir tepeyle örtülü-
yordu. Bu duvarların günümüze kadar ulaşan örneklerinin çoğu yıkılm ıştır, bazıla-
rında da sıkıştm lm ış toprak duvarlar bulunduğundan daha az iz kalm ıştır. Bazen

4 M. Bussagli, “Steppe Cultures,” EWA, c. xm, Londra 1967, s. 380.


55 Andronovo kültürü özelliği gösteren Altay, Tanrı Dağlan ve Batı Sibirya gibi bölgelerdeki
bir kısım buluntu yerleri üzerine düşünceler için bkz. Bahaeddin Ögel, Islamiyetten Önce
Türk Kultur Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s. 24-27
'''' K leitmar, “The Allat Before Turks," BMFEA, 1951, s 143.

40
O K I A VI Ç ASY A'D A D! V I K II K

aynı mezara zaman içinde birden çok naaş göm ülürdü bazen de bu naaşlar aynı ai-
leye m ensup kişilerdi. Çeşitli araştırm acılara göre aile reisinin erkek olduğu bu kül-
ı ürdeki mezarlarda çifte göm ü uygulaması da görülm ektedir yani kocası öldüğünde
karısı veya karıları da onunla birlikte göm ülüyordu. Bununla birlikte bu zorla öldü-
rüp göm m e geleneği tartışılır bir husustur.
Mezarlar bir dış duvarla kuşatılıp, içeride ayırıcı duvarlarla birbirlerinden ayrı-
lırlar. Ayrıca mezarlar zaman zaman taş çem berlerle sınırlanırlar. M ezarların bazen
üst üste inşa edildiği de görülm üştür. Defin yeri toprak seviyesinin aşağı yukarı l , 5

ııı altındadır ve taş parçalarından yapılmış ya da birbirine yakın düz taşlarla oluştu-
rulmuş bir lahit —veya odacık— ihtiva eder. Burası ceset konulduktan sonra tek bir
büyük veya birkaç küçük taşla kapatılır. Özellikle O b Vadisi’nde değişmez bir bi-
çim de, Yenisey Vadisi’nde ise çoğunlukla bu taş lahdin yerini bir ahşap mezar odası
almaktadır. Bu mezar odası dört yöne doğru yerleştirilm iş kütüklerden ve üst kısım -
da yine kütüklerden yapılmış bir çatıdan oluşuyordu.
Sözü edilen kurganların mezar odalarında, ölü adamın başı güneybatıya doğru,
ayakları ise doğuya doğru yöneltilm iş olup, cenin pozisyonunda kıvrılm ış vücudu-
nun sol tarafı üzerinde yatm aktadır. Seyrek olarak sağ yanı üzerine yatırılmış ceset-
ler de görülür. Ö lünün baş ucundaki bir ya da daha fazla kavanozda içecek veya sıvı
yiyecek bulunurdu. Bunun dışında iskeletin yanında, bazı yerlerde altın varakla
kaplanmış tunç süsler (pandantif, küpe, b oncuk gibi), bakır iğneler, kem ikten eşya-
lar yer alıyordu. Ayrıca bazı yerlerde bir kısm ı huş ağacından olm ak üzere tahta
kaplar da ele geçirilmişti.
Yukarıda da belirttiğim iz gibi beyaz ırka yakın toplulukların yaşadığı bu kültür-
de kap-kaçak yapımıyla uğraşanlar geniş düz dipli kahverengi perdahlı keram ikleri
üçgen, zikzak, baklava şeklinde motifler, sıvastikalar, m eanderler ve diğer geom etrik
ııiolillerle süslüyorlardı.
Keramikler günlük yaşamda ve törenlerde kullanılanlar olm ak üzere iki türdü,
çoğu nlu ğu oluşturan, evlerde kullanılan keram ikler basil biçim lerdeydiler. Yukarı-
da bahsedilen süslem eler daha çok gövdenin üst tarafını bazen de tüm ünü kaplardı.
I örenlerde kullanılan keram ikler ise yüksek kalitede cilalanmış yüzeyli, zarif profil-
li. ince boyunlu ve om uzlu, yuvarlak karınlı, geom etrik süslemeli güzel vazolardan
meydana geliyordu. Bunun dışında Andronovo mezarlarında bir bölüm ü kül kabı
ulan insan yüzü, başı veya tam insan vücudu şeklinde yapılmış kült kaplan dikkati
çekm ekledir.17

Mıklı.ıil P Cıry.ı. ımv, .Souflırm M/'ı iiu, . «•» <»o. 92-91, A ynea bu konuda bkz I7. D. Phillips,

41
(İHKEN DEVİR IlIRK NANAII

Araştırmacı J . P. Mallory, başka bazı araştırm acılar gibi, radyo karbon tarihlem e-
ye göre MÛ II. binyılın başlarında ortaya çıkm ış olabileceğini belirttiği Andronovo
kültürünü H int-lranlı kimliğe mal etmeye çalışm akla birlikte bu konuda kesin bir
şey söylem enin m üm kün olmadığını da itiraf etmektedir. Araştırmacı bu konuya de-
lil olarak birçok şey ileri sürm ektedir. Ancak bu ileri sürülen hususlar Türk kültür
ve sanatında da çok önem li olduğundan sadece H int-lranlı veya Hint-Avrupalı ka-
vimlere mal edilemez. Ö rneğin Kazakistan Sintaşta’daki (Sintashta) m ezarlık bulun-
tularını bu doğrultuda yorumlayan araştırm acı bu m ezarların höyük (kurgan) tipin-
de olm asını, at, köpek vb hayvanların kurban edilmesini, araba kalıntılarının bulun-
masını delil olarak gösterm ektedir. Bunların ilerde inşa edilecek Pazırık kurganları-
nı haber verdiğini de ifade eder.
Andronovo kültürünün güney sınırlarının Tacikistan’a kadar ulaştığını belirten
aynı bilim adamı bu yüzden eski hanlılarla bağlantıyı m üm kün görm ektedir. Mal-
lory ayrıca Urallar’dan Yenisey’e kadar uzanan bozkırların ve orm an-bozkır alanları-
nın oluşturduğu kuzey sınırdan güneyde Tacikistan’ın Pamir bölgesine kadar ulaşan
bu kültürün bir dizi kültürel grubu kucakladığı, bu muazzam genişlikteki bölgede
benzer keram ik ve metal türlerine, ağırlıklı olarak hayvancılık ekonom isinin görül-
mesine, çok benzer defin uygulamalarına ve ritüel geleneklere dikkati çekm ektedir.
Andronovo sitelerinde atın ağzındaki gemi sabitleştirm ek üzere tasarlanmış at k o -
şum larının bulunm ası, at m ezarlarının varlığı, atlann araç çekim inde kullanılması
gibi konular H int-lran kültürü lehine yorum lanm ıştır.
Mallory tarafından ileri sürülen bu ve benzeri kanıtlar esasında T ü rk kültürünü
biraz bilen bir kişi için tamamıyla proto-Türk kültürüne bağlanabilir mahiyettedir.
Mallory ve Gim butas’ın iddia ettiği gibi kurgan kültürü “bir Hint-Avrupa” kültürü
değildir veya en azından sadece Hint-Avrupa haklarına özgü bir kültür değildir.
Kurganlar, at kurbanı, arabalar, hayvan yetiştirme ağırlıklı ekonom i, yaylak-kışlak
yaşamı, çeşitli defin gelenekleri sonraki Tü rk devirlerine işaret etm ektedir. Gryaz-
nov, yoğ törenlerini ele alırken örnek olarak Mias Nehri Vadisi’nde bulunan Alakul
Gölü’ndeki bir mezarlıkta toplu halde bulunm uş koyun, inek ve at kem iklerinden
bahsetm ektedir. Aynı zamanda Orta Kazakistan’daki bir Andronovo mezarlığı olan

The Royal Hordes Nomad Peoples of the Steppes, Londra 1 9 6 5 , s. 2 8 - 2 9 ; M. Bussagli, “Steppe
Cultures,” EWA, c . X III, Londra 1 9 6 7 , s. 3 8 0 ; A. P. Okladnikov, Ancient Population of Siberia
and Its Culture, s. 2 2 - 2 5 ; A. P. Okladnikov, “Tarihin Şafağında İç Asya,” Erken l( Asya Tari-
hi, İstanbul 2000, s. 122- 124; Bahaeddin Ögel, Islamiyetten Önce Türk Kultıiı Tuılhi Otta Asva
Kavıuıh ve Buluntularına Güre, s 2 4 -2 5 .

42
ORTAVli İÇ ASYA'DA DliVİRUiR

Hylkyldak ll’de bir insan cesediyle beraber bir atın kafatası ve in cik kem iklerinin bu-
huıduğunıı söyleyen araştırm acı, bu törenin Sayan-Altay bölgesinde yakın zamana
kadar - 1 9 2 1 'de kendisi de b ir Hakas cenaze töreninde buna şahit o lm u ş- uygulandı-
ğım söylem ektedir. Sözünü ettiği bölgedeki halklar çoğunlukla T ü rk kökenli halk-
lardır, Aynı araştırm acı bugünkü Yenisey Vadisi’nin Kekleri, M inusinsk Kaybalları
ve Altay Teleütleriyle ilişkilendirdiği b ir Andronovo defin geleneğinden de bahsedi-
yor. Buna göre Andronovo kültürünün m ezarlarında küçük çocu k definlerine nadi-
ren rastlanması, doğumdan hem en sonra ölen çocukların yukarıda adı geçen günü-
müz topluluklarının yaptığı gibi ağaç kovuğuna göm ülmesi, ağaçlara asılm ası ya da
ağaçların üzerine yerleştirilm esi sebebiyle olm alıdır. Bunun nedenini de Amur Vadi-
si’nde yaşayan U lchi gelenekleriyle açıklıyor. Çocuk bedenlerinin ağaçlara asılması,
her ailenin insan ruhlarının kuş biçim inde yaşadığı özel b ir ağacının olmasına bağla-
nıyordu. Kuşlardan biri bir kadının vücuduna girdiğinde hamile kalan kadın çocu -
ğun dünyaya gelmesini sağlıyordu; ancak çocu k b ir yaşından önce öldüğünde ruhu-
nun ağaca uçarak geri döndüğü ve böylece yeniden doğmak için gerekli şekle dö-
nüştüğüne inanılm ış oluyordu. Söz konusu çocu kların cesetleri bu durum u vurgu-
lamak için kanatlar dikilm iş halde, küçük b ir tabuta konulup ağaca asılarak muhafa-
za edilirdi. Bu tür mitsel inanışlar diğer çeşitli bozkır toplulukları gibi Türk toplu-
luklarında da yaygındır.
Ö te yandan Andronovo kültürüne m ensup insanların çam , sedir ve huş ağacın-
dan inşa ettiği evlerin bulunduğu yerleşim yerlerini Hint-tranlılar lehine delil say-
mak da pek inandırıcı değildir. Çünkü yaylak ve kışlak tarzında yaşayan sonraki
bozkır kavimleri ve. T ü rk toplulukları, kışlaklarında bu tip evlere de sahipti. Andro-
novo kültürü evleri 50-300 m etrekarelik alanları kaplayan, büyük aileleri banndıran
meskenlerdi. Bu döneme ait ev kalıntıları O b ve Yenisey vadilerinde ortaya çıkarıl-
mıştı, Yenisey Vadisi’ndeki Klyuchi’de çıkarılan kalıntılar ise am bar-depo vazifesi
gören konu tlard ı.58
Öyleyse Orta ve İç Asya’daki b irçok kültürle Asya’da ortak kültür ve sanat bölge-
leri oluşturm uş sonraki T ü rk sanatı bu kültür ortamları içinden kendi kültür ve sa-
nal unsurlarını derleyerek ortaya çıkm ıştır. Ö te yandan bu kadar geniş alanlara ya-
yıldığı ve diğer kültürlerden H int-kanlıların faydalandığı düşüncesinin de doğru ol-
duğu kabul edilem ez.59

'* Mikhail P, Gryaznov, .Southern Siberia, s. 90-91, 96.


1 P Mallory, In V h r I i of the IruJo liuropeans language, Archeology and Myth, Thames and
111iil-.i>ii, I ondra 1992 . v si iii <•/ i n n\ vb; | 1’ Mallory, Hint-Avrupalilarm Izinde Dil,

41
I K K ll N |)|!V K I IKK SA N A T I

Karasuk Kültürü
Andronovo kültüründen sonra gelişen Karasuk kültürü İç Asya’nın bronz devri-
ne karşılık gelen önem li kültürlerinden birisid ir (bkz. Harita 3). Griaznov’a göre Ka-
rasuk kültürü ile Andronovo kültürü arasında bir genetik bağ bulunm aktadır ve Ka-
rasuk kültürü Andronovo kültürünün başkalaşım ı neticesinde ortaya çıkm ıştır. Jett-
m ar ise bu kültür nüfusunun Europoid tiplerden çok Tü rk ve M oğolların ataları
olan geniş yüzlü M ongoloidlerden oluştuğunu belirtir. Zaten günümüzde dahi Türk
halklarında etkileri süren yaylak ve kışlak yaşam tarzı Karasuk kültürünün de ya-
şam tarzını oluşturuyordu.60 Biz de Andronovo ve ondan gelişmiş Karasuk kültürle-
rinin birer proto-Türk kültürü olması gerektiğini düşünmekteyiz.

Altaylar (M inusinsk) ve Yenisey havzasında ortaya çıkan bu kültür Phillips’e göre


MÖ 1100 tarihlerinde başlar. Okladnikov’a göre ise söz konusu kültür devresi MÖ
1300-800 tarihlerinde, Kiselev ve Jettm ar’a göre MÖ 1220-700 tarihleri arasında görü-
lür.

Bu kültüre ait m ezarların en dikkati çeken özelliği genellikle alışılmamış yerlerde


bulunm alarıdır. Bu tür m ezarların çoğunluğu yerleşim m erkezi yakınlarında bun-
madığı gibi, bazen bozkırlardaki nehir, göl ve küçü k akarsu gibi yerlerden de uzak-
tadırlar.

Karasuk devri cenaze töreni ve uygulamalarının, bronz çağı ile dem ir çağı ara-
sında bağlantı teşkil ettiği ileri sürülm ektedir. Söz konusu devre ait m ezarlar ve çe-
şitli buluntulara ait toplu bilgiyi Gryaznov’un tanınm ış eserinde buluyoruz. Bu ko-
nuda aktaracağım ız bilgiler için daha çok bu araştırm acıya baş vuracağız.
Karasuk m ezarları kurgan tarzında olup, çeşitli m ezarlıklardan oluşan siteler
içindedir. Söz konusu yerlerde bin civarında defin tespit edilm iştir. M ezarların bir
kısm ı vadilerin kenarlarındaki tepelerde veya seller sonucu oluşmuş derin yarıklar-
da bulunur. Göm ü çukurunun üzerinde tepe şeklinde b ir kurgan bulunur. Etrafm ı
da taş duvarlar çevirir. Mezarları çeviren alçak taş duvarlar çoğu zam an ayrı ayrıdır
sadece az sayıda örnekte ortak b ir çevre duvarı vardır.
Kuşatma duvarları nadiren daire, çoğu kez kare biçim indedir. Bunlar 15-25 m et-
rekarelik alanlara sahiptir. Daha önceki devirlerin ihata duvarlarında olduğu gibi
toprak zemine dik olarak yerleştirilen bu taşlar öteki dönem lerden farklı olarak ince
veya küçü k taşlardan inşa edilmişlerdir. Bahsedilen kuşatm a duvarının içinde derin-

Arkcoloji ve Mit, Dost Kitabevi, Ankara 2002, s. 66-67, 73, 261-263, 265 vb.
60 Mikhail P. Gryaznov, Southern Siberia, s. 97-98; Kari Jettm ar, Art of ifıe Stcppcs Ilır faırası-
cin Animal Siyle, M ethuen-Londra 1967, s. 69-72.

44
O lU A VI lı. ASYA'PA P1İVİKI 1K

lifti ı n ı’den fazla olmayan ince taşlarla yapılmış bir lahit (odacık) bulunm aktaydı.
Bu lahdin tepesi toprak yüzeyiyle aynı seviyede olup üzeri b ir veya daha fazla küçük
iaşla kapatılıyordu, en üstte ise suni bir alçak tepe oluşturuluyordu. Bu tepeciğin
üzeri de bazen daha küçük taş parçalarıyla kaplanıyordu.

Yaygın olarak karşım ıza çıkan bu tipin dışında, farklı örneklerle de karşılaşılır.
Bunlar altta, küçü k taş parçalarından yapılan bir zem in üzerinde inşa edilmiş küçük
bir odayı içerirler. Ceset, çatısı taşlarla kapatılan bu oda içinde zem ine yerleştirilir.
Ö lü şahıs kıvrılm ış pozisyonda değil daha ço k düz halde yatırılm ıştır. Bazen bacak-
lar gelişigüzel bırakılm ıştır. Mezar odasının kuzeybatı tarafı boyunca uzatılan cese-
din başı Andronovo kültüründe olduğu gibi güneybatıya değil kuzeydoğuya çevril-
miştir. Başın sol tarafında içinde içki olan bir veya iki kavanoz ve ayaklarının yanın-
da da kap içinde koyun, dana veya bazen at eti bulunurdu. Bazen bir ,tunç kılıcın
ctiıı üzerine bırakıldığı da kaydedilmiştir.

Kadın mezarlarında giyim malzem eleri, süsler ve az m iktarda da farklı eşyalar


yer alırdı. Kafatasının yanında çoğu kez halka şeklinde düz küpeler bulunurdu. Bo-
yun ve göğüs bölgesinde ise halka şeklinde gerdanlık, (bazen) b irkaç b ronz plaka,
küçük halkalar, uzun boncuklar, silindirik beyaz boncuklar, pandantifler, kil parça-
ları, tunç ayna gibi çeşitli süs eşyaları ve m alzem eler bulunuyordu. Bazen bileklerde
bileziklere de rastlanmıştır.
Altay bölgesindeki Karasuk dönem i m ezarları birtakım farklılıklar gösterir. Bun-
lar küçü k düz tepeciklere sahip kurganlardır. Ceset, aşağı yukarı 1 m derinliğinde
oval ya da dikdörtgen çukurlarda yer alır. Ç ukurun sağ tarafında kıvrılm ış halde
bulunan ölülerin başlan Andronovo definlerinde olduğu gibi güneybatıya çevrilm iş-
tir. Baş tarafında keram ik b ir veya iki kavanoz bulunur. Bilezik, küpe, boncuk -ç o -
ğıınlnkla beyaz ta şta n - ve plakaların yanı sıra b ir tunç bıçak da cesetle birlikte m e-
zara yerleştirilir. Altaylar’daki bu m ezarların bazıları yan yana göm ülm üş 2-4 yetişki-
ni barındırır.

Söz konusu mezarlar dışında O b bölgesindeki İrm en tipi mezarlarda da hem di-
ğerleriyle paralel hem de farklı özelliklere rastlanm ıştır.61

Karasuk devri yerleşm elerinde hayvan yetiştiriciliğinin yine önem li olduğu anla-
..Ilıyor. S, V. Kiselev’e göre hayvanların %58, 6’sm ı koyunlar oluşturmaktadır. Mezar-
larda, bunların dışında at, deve ve sığır kem iklerine de rastlanmıştır. Bu kültürün
mensupları deveyi bir evcil hayvan olarak kullanıyorlardı. Bu arada Yeııısey'de Zna-

Mıklı.ııl I’ liryn.-nov. .Soıdlu nı Mhom, Nagel Publishers, Cenevre 1969, s. 98-100.

45
I KKI'N |1| VIK 11 IRK SANA 11

m enka olarak adlandırılan kaya üzerine çizilm iş bir dört tekerlekli araba tasviri,
hayvanların artık arabaları çekm ek için kullanıldığını bize gösterm ektedir. Buluntu-
lar ekonom ik hayatın Andronovo dönem inden daha iyi b ir durum da olduğunu ve
üretim in artm ış olduğunu gösterm ektedir.62

Kiselev’e göre, -o n u n verdiği tarihleri doğru kabul ettiğimiz tak d ird e- M inu-
sinsk m erkez olm ak üzere, İrtiş N ehri’nin orta havzasmdan Hwang-ho Nehri’ne (Sa-
rı İrm ak) kadar yayılan bu kültür, proto-Ç in kültürüyle ilişkilendirilebilecek An-
yang’ın Shang evresiyle ve bazılarına göre proto-Türk bazılarına göre ise proto-Çin
olan Chou (Zhou) çağının ilk ve ikinci devresiyle çağdaştır. Bu nedenle özellikle
b ronz işçiliğinde ve hayvan tasvirlerinde -p ro to -T ü rk sayılan kabileler ile Çin ara-
s ın d a - karşılıklı etkileşim söz konusu olm uştur (bkz. Çizim 10).

İİ-'w n Çizim 10. Yukarı Yenisey’de Karasuk


if I W* kültürü bıçakları ile Çin’in kuzey kül-
* 1S
< s1. j |
r \ I{ % türleri arasında paralellikleri gösteren
V\ :4
tunç silahlar. An-yang, O rdos, Minu-
\G1 p lL
sinsk bölgelerinden (E. D. Phillips,
1965).

G erçekten de Karasuk kültüründe m etal işçiliği çok yaygındır ve gelişmiştir.


Çin’de MÛ 1400 civarında Shang (Yin) hanedanlığının başkentindeki mezarlarda ele
geçen bronz nesneler ve keram ik kapların biçim ve süsleme bakım ından Karasuk
kültürüne ait eserlere benzemesi bu karşılıklı etkileşim in ilk kaynaklandığı yer k o-
nusunda bazı tartışm alara yol açmıştır. Doğu Asya’nın kom şu bozkırları ve Kuzey
Çin’in bronz kültürleri ile M inusinsk bölgesinin Karasuk kültürü arasında benzerlik
bulunduğuna dair fikir ilk kez S. A. Teploukhov tarafından ortaya atılmış ve daha
sonra S. V. Kiselev tarafından formüle edilmeye çalışılmıştır.

Bu araştırmacıya göre Kuzey Çin’deki eski Yin Devleti’nin doğuşu sebebiyle, ku-
zeydeki Tü rk ve Moğol kabilelerinin Yin Devleti’ne olan baskısını ortadan kaldırm ak
amacıyla bir grup insan kuzeye göç etm iş, bunlardan ayrılan b ir grup da Minu-

62 A. P. Okladnikov, Ancient Population o f Siberia and Its Culture, s. 25

46
O K I A VI' İÇ ASYA'DA n i VIRI I K

sinsk'c vc Güney Sibirya içlerine gitmiştir. Böylece göçm enlerin O rd os’tan Minu-
sınsk’e gelerek Shang kültürüne ait yüksek m etalürji tekniklerini burada uyguladık-
ları varsayılmıştır.

Oysa Jettm ar’a göre çoğu Karasuk tipi eser yerel kökenlere dayanır. N itekim kö-
şeli denilen bıçaklar Angara-Baykal bölgesi (Glazkovo) bakır hançerlerinden gelişti-
rilmiştir. ikinci binyılın ilk yansına ait bıçaklar b ir kem ik kabza içine yerleştirilmiş
olmalarıyla b ir aşama kaydetmişlerdir. Bu tür hançerler buradan Çin’e gitm iştir.63
Ravvson bu dönemde Ç in bıçaklarının kabzaları üzerinde görülen güneş kuşu (kar-
tal) m otiflerinin alınarak, daha önceleri kaplan yüzlerinin bulunduğu bıçakların
kabzalanna uygulandığını belirtm ektedir.64

Bu husustaki şahsi görüşüm üz ise Çin’den Karasuk kültürünün yaygın olduğu


bölgelere bu şekilde bir etkinin ulaşması zayıf bir olasılık olduğu yönündedir. İddia
yeterli delillere dayanmamaktadır. A rkeolojik eserleri öne sürerek bunun tersinin de
doğru olduğu ifade edilebilir. Üstelik yerleşik devletin statik yapısına nazaran, hare-
ketli kabilelerin bir başka ülkeye etkide bulunm a avantajı daha fazladır.
Karasuk maden sanatı daha çok M inusinsk örneklerine dayanır. Katı tunçtan
üretilmiş silahlar ve diğer eşyalar, geliştirilen kalıpların yardımıyla döküm tekniğiyle
üretilmiştir. Ö nceleri taşa oyulmuş çift taraflı kalıplar kullanılırken daha sonraları
kil kalıplar kullanılm ıştır. Genellikle tunçtan bir b ıçak gibi daha önce hazırlanmış
bir silah veya b ir eşya model olarak (proto-tip) kullanılm ıştı. Böylece aynı tipte çok
sayıda silah veya alet elde etm ek m üm kün olm uştur. Tu nç nesnelerin süsleri de taş
kalıp içine çizilerek yapılmıştı. Yenisey Vadisi’ndeki Kemenny Log I yerleşmesindeki
evlerden çıkarılan kalıntılarda her evin kendi tuncunu kendi kalıplarına döktüğü
anlaşılmaktadır. Sözü edilen yerleşm edeki evler yerin 1-2 m kadar altına kadar inen,
kısm en de yer üstüne çıkan 100-200 m etrekare genişliğinde dik dörtgen biçim li, an-
cak çatılan yuvarlak veya piram it biçim indeki evlerdi. Bu evler çadırlarda olduğu gi-
bi çatının ortasında, kışın zem in tamam en donduğunda giriş yeri olarak da kullanı-
lan bir deliğe sahipti. Bu delik diğer zamanlarda ışık girmesi ve dum anın tahliye
edilmesi için kullanılırdı.65

1,1 A. P. Okladnikov, Ancient Population o f Siberia and Its Culture, s. 26; Karl Jettm ar, Art o f the
Steppes-The Eurasian Animal Style, s. 71; kültürel ilişkiler konusunda bkz. M. Bussagli,
“Steppe C ultures,” EWA, c. xm , Londra 1967, s. 382-383.
M Jessica Rawson, Ancient China Art And Archaeology, Londrai980, s. 177.
Mikhail P. Gryaznov, Southern Siberia, s. 102, 104. Paralel konularda ayrıca bkz. A. P. O k-
ladnikov, “Tarihin Şalağında K Asya," It hen İç Asya Tarihi, Istanbul 2000, s. 124-127.

4/
İ HKEN DEVİR IIJR K SANATI

Bazı araştırm acılara göre Karasuk kültürünün


yaşandığı Altaylar ve Tanrı Dağları bölgesi “hay-
van üslubu”nun doğmuş olabileceği yerler arasın-
dadır.66 Nitekim Karasuk kültürü m ensuplan kü-
çük hayvan heykelcikleri de yapıyorlardı. Çeşitli
aletlerin ya da silahların baş taraflarında hayvan fi-
gürleri bulunm aktaydı (bkz. Çizim 11).
MÖ 1400-1200 tarihleri arası dönem —aşağı yu-
karı Karasuk kültürü dönemi— daha sonra sözünü
Çizim 11. Moğolistan Aimak edeceğimiz Asya Hunlarının atalarını tespit bakı-
Ö m nogov’dan Karasuk devri- m ından önem lidir. Çünkü Çin kaynaklan bu ta-
ne ait hayvan başlı tunç kama
rihlerde Hunların (H siung-nu) ataları olarak ta-
(E . Now gorodowa, 1978).
nımladığı Kuei-fang adlı bozkır kabilelerinden
bahsetm ektedir. Bu topluluklara Çinliler Hu da
diyorlardı. Bu terim daha sonra Hsiung-nularm kendi isim leri de olm uştur.

Milattan ıooo yıl önce Çin kaynaklarında adları geçen Junglar da kim i Hun kabi-
lelerinin ataları olarak zikrediliyorlardı. Yine Çinlilere göre H unların ataları ziraatle
uğraşıyordu. Bu arada aynı kaynaklarda sözü edilen Ti, Man, Yi gibi isim lerin de
H unların ve diğer T ü rk topluluklarının atalannın değişik isim leri olduğu sanılm ak-
tadır. Dolayısıyla yukanda söylediğimiz gibi, Ju n g adıyla anılan b irçok kabile olduğu
gibi Ti ismiyle de anılan birçok kabile de vardır. Bunlar birbirlerinden, bulundukla-
rı yerler veya Ju n g ya da Ti tabirlerine eklenen terim lerle ayrılmaklaydılar. Çinlilerin
Hsiung-nu ism ini ilk defa MÖ 318 tarihinde Y i-ch’ü Jungları’yla yaptıkları savaş hak-
kında bilgi verirken kullanm ışlardır.67

Ö nem li proto-Türk boylanndan olan A l-Ti’lere m ensup Ting-Ling’ler, Hunların


ataları veya proto-Türkler için bazen Ti yerine Tik ismiyle anılırlardı. Bu arada yine
Çinlilerin sözünü ettiği T ’iele, K ao-ch’e (yüksek tekerlekli kağnıların sahipleri) ola-
rak anılan Kagnılı boylar da sözünü ettiğimizi bu Ting-Ling’lere dayanmaktaydılar.68

B. Ögel, Islamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s. 35;
N. Fettich, “Hunların Arkeolojik Hatıralan, Attila ve Hunları,” Ankara 1982, s. 199; Kari
Jettmar, Art of the Steppes-The Eurasian Animal Style, s. 70.
67 C. Tûrkeli, Çin Kaynaklarına Göre Hunların Ataları, İstanbul 1990, s. 33 34, 47-65, 73, 74 91,
105.
M liıııel I -.m. Islamiyetten Om eki Türk Kültür tarihi ve Islama <■iıl> İslimimi 1978, s. ı.
<>KIA Vt İÇ ASYA'DA DEVİRLER

Tagar ve Taşak Kültürleri


Söz konusu tarihlerden kısa b ir sûre önce İç Asya’da önem li bir p ro to-T ü rk kül-
ııırü olan Tagar Kültürü ortaya çıkm ıştır (bkz. Resim 3, Çizim 12). Bu kültür Güney
Sibirya’da MÖ VI, II ve I. yüzyıllarda olm ak üzere üç ayrı devreye ayrılır. Bu döne-
min kurganları yanlarına dikilen büyük mezartaşlarıyla birlikte yapılıyordu. Ögel’e
göre bu taşlar Çin etkileri sergilerdi (bkz. Resim 3).69 Tagar kültürüne ait ilk kur-
ganlar Krasnoyarsk, M inusinsk civarında ve Yenisey Nehri’ndeki Tagar adasında bu-
lunm uştur. Zaten kültürün adı sözü edilen bu yerden ileri gelir ve söz konusu kül-
tür ilk kez Kiselev tarafından bu adla anılmıştır. Bu dönem de hayvan üslubu artık
iyice gelişmiş durumdadır. Bahsedilen m ezarlardan çeşitli aletler, at koşum takım la-
rı ve keram ikler çıkarılm ıştır. Çin’den Karadeniz’in kuzeyine kadar yayılan geniş
bölgede Tagar eserlerine benzer kalıntılara rastlanması bu devrin önem ini daha da
arttırır. Bu çağda bazı bölgelerde tarım ekonom isi geçerliyken bazı bölgelerde hay-
vancılık ön plandaydı. Zaman içinde hayvancılık ve kısm en hareketli yaşam tarzı
baskın hale gelecektir.70

Resim 3. Askiz’de bulunan, Tagar devrine özgü bir dikilitaş (O ıak Bilig).

11 U a lıa e d d in Ö g e l, hlamiyctten ö n r r lurk K ültür T arihi Orta A syu Kaynak v c B ulun tuların a
t ri)f f , s 41.

“ lagar K ü liü n l," TA, t xxx, Ankma n iı m


! K K F N D l'V IK II IKK S A N A II

Jettm ar, Tagar dönem inde topıak ııstün-


de cesedin teşhir edilm esi geleneği dışında
soylu insanlann Pazırık’ta olduğu gibi ihti-
şam lı cenaze törenleriyle kurganlara gömül-
düğünü anlatmaktadır. Taş parçalarından
oluşan parm aklıklarla çevrildikten sonra orta
kesim de suni tepelerin meydana getirildiği
kurganlar bulunmaktaydı. Erkekler hançer-
ler, bıçaklar, tem renler, yayları kuvvetlendi-
ren parçalar vb silahlar ve şahsi m ücevherle-
riyle birlikte göm ülm üşlerdi. Kadınların da
Çizim 12. M itıusinsk Havzası, Tagar hem m ü c e v h e r le r i h e m d e s ila h la rıy la g ö -
devrine ait hayvan tasvirli m adeni m üldükleri dikkati çekm ektedir.
eser (A. P. O kladnikov, 1959).
M ezarların önem li bir kısm ının süvarilere
ait naaşlar barındırdığı anlaşılmaktadır. Araş-
tırm acı lskitlerdekine benzeyen mezarlarda bulunan erkeklerin alp (bahadır) oldu-
ğuna ve bu erkeklerin yiğitliğine işaret eden gönder -v ey a a s a - uçlarına takılan hay-
van heykellerine (tözler) dikkati çekm ektedir (bkz. Çizim 12). T eploukhov’a göre
bunlar M inusinsk kültürünün 2. ve 3. safhalarına, yani MÛ VI. yüzyıldan sonrasına
işaret eder. Karasuk dönem inde görülen hayvan üslubu özellikleri Tagar devrinde
de varlığını sürdürm üştür ve ayrıca yeni tasvir biçim leri de ortaya çıkm ıştır. Tagar
kültürünün ilk devresinde silah kabzalarında da hayvan başları veya ayakta duran
hayvan figürleri görülmekteydi. Ayrıca kıvrılarak b ir çem ber biçim i alan hayvan fi-
gürleri de söz konusuydu, Hayvanların gözleri, burun delikleri ve pençeleri halka
şeklindeydi. Sıkça görülen kuş başlarında gagalar spiral veya volüt şeklinde betim -
lenm iştir. Bunlar grifonların öncüleridir,
Tagar kültürünün ikinci devresinde (MÖ VI. yüzyılın sonu ve MÖ II. yüzyılın b a-
şı) cenaze törenlerinde bazı uygulamaların devam ettiği ve aynı zamanda yeni uygu-
lamaların da ortaya çıktığı görülür. Bunlardan b iri olan ölülerin büyük mezar tepe-
leri altına kollektif bir biçim de gömülmesi dikkat çekicidir. Anlaşıldığı kadarıyla
ölüler sergilendikten sonra gömülüyordu. Özellikle kem iklerin gruplara ayrılarak
gömülmesi dikkat çeker. Örneğin bütün kafatasları tek b ir m ezarda yığın halinde
bulunm uştu. Bazı kafataslarının maske elde etm ek için kille kalıbının alındığı anlaşı-
lıyor. Yine mezarlarda gerçek silahların ve araçların yerine m inyatürlerinin konu l-
ması başka yerlerde de karşımıza çıkacak bir uygulama olması nedeniyle önemlidir.

50
( >RTA VI İC ASYA'DA D IV IR LIR

I agar kültürünün bu orta evresindeki mezarlarda Karasuk devri hayvan üslubunun


i tkileri hâlâ devam etm ektedir; ancak gerçekçilik anlayışında değişiklik olm uştur.
Hu gerçekçilik üslubundan uzaklaşılması madalyon biçim indeki aynaların sapların-
da yer alan dağ keçisi figürlerinde açıkça görülür. Bu dönem de ilk kez görülen yeni-
liklerden biri ise ayakları gövdesinin altında toplanm ış geyik figürüdür. Bu arada
levhalarda tipik hayvan m ücadele sahneleri de görülür.71
Tagar kültürünün ikinci evresine karşılık gelen V-IV. yüzyıllarda Altay bölgesin-
de görülen kültüre Mayemir kültürü denilm ektedir. O rta ve Güney Altaylar’da alp-
lerin atlan, silahları ve eşyalarıyla gömüldüğü m ezarlar bulunm aktaydı. N ann Nehri
bölgesinde Mayemir Bozkırı’ndaki kurganların yanı sıra Katun N ehri, Buhtarma
Nehri boylarındaki kurganlarda da Mayemir kültürü özellikleri görülm ektedir. Bu
kurganlardan sanat eseri olarak takı, ayna, hançer, balta ve miğfer gibi çeşitli bulun-
tular çıkanlm ıştır. Ûgel, Altaylar’da Mayemir dönem i yaşandığı sırada, Güney Rus-
ya’daki lskitlerin Karasuk kültürünün batı kanadında ortaya çıktığı iddia edilen
hayvan üslubu”nu icra ettiğini belirterek lskitlerin O rta Asya kaynağı üzerinde du-
rur. O na göre Iskitler buralardan Karadeniz’in kuzeyine göç etm iştir; bu bölgelerde-
ki diğer kültürlerle karışarak m elez hale gelen İskit hayvan üslubu sonraları tekrar
Orta Asya içlerine kadar yayılarak Çin’e kadar ulaşm ıştır.72

Tagar kültürünün sonunu teşkil eden ve Jettm ar’a göre MÖ II. yüzyılın başından
MÖ I. yüzyıla kadar uzanan yüzyıllık bir dönemde asıl m erkez M inusinsk’ten kuzey-
de Krasnoiarsk’ın çevresine kaymıştır. Bu dönem de ölüyü büyük kurganlara defnet-
meden önce yakma geleneğinin başladığını görmekteyiz. Sosyal farkların mezarlarda
ortaya çıktığı bu dönemde -b elirtild iği g ib i- maske kullanım ı da moda olmuştur.
Demir çok önem senm iş ve yaygınlaşmış; mezarlardaki m inyatür eserlerin yapım ın-
da dahi kullanılm ıştır.73

Öte yandan kısm en “Kagmh Boylar” arasında yer alan Basmıllar, Çinlilerin K’iu-
slıe dediği Kıpçaklarla bağlantılı olduğu düşünülen kabileler, Oğuzların ataları sayı-
lan W u-huanlar, Ken-kuan veya Kırkun olarak adlandırılan eski Kırgızlar, nihayet
G öktürk kitabelerinde Kengeres adıyla anılan boyların ataları, daha sonraki Türk
topluluklarının kökenini oluşturacaklardır.74

M Kari Jettmar, Art o f the Steppes-The Eurasian Animal Style, s. 72, 74-80.
" itahaeddin Ögel, Islamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına
Göre, s. 33-35.
' Sunulan bilgi ve daha ayrımı İçin lıkz. Kari Jettmar, a.g.e.
' İnici I.'sirı, Islamiyetten Otuıhı Iııılı Kültür Tarihi ve İslama Giriş, İstanbul 1978, s. 8.

51
m İ N l'l VIK İt IRK S A N A İI

Böylece Ting-Ling vb adlarla anılan Tü rk boyları Çin’in kuzeyinden halıya Aral


Gölü’ne kadar uzanan bölgelere yayılmışlardır. İddiaya göre aslında tarım ağırlıklı
ekonom iye sahip topluluklar olan bu boylar Ari dem len kavim lerin ilerlem esinden
sonra, hayat tarzlarını değiştirmek zorunda kalm ışlar ve geçim lerini çobanlık ve av-
cılıkla sağlamaya başlamışlardı, Kışın kışlaklarda, bahardan itibaren ise yayla ve ot-
laklarda hayatlarını geçiriyorlardı. Bu arada yarı-göçebelikten doğan hayat zorluğu
ve kabilelerin birbirleriyle sürekli savaşmaları neticesinde T ü rk topluluklarında alp,
bahadır veya bagatur denilen kahram an tipleri ön plana çıkm ıştır. Kadınlar da daha
çok ev işleriyle ilgilenir görünse de gerektiğinde erkeklerle birlikte her türlü güçlüğe
ve saldırıya göğüs gerebilm ekteydiler,75

İşte buraya kadar sözünü ettiğimiz


Ting-lingler ve onlarla bağlantılı Türk
topluluklarının kültürü özellikle Tagar
kültürü dönem inde gelişmişti. İlk defa
MÖ 300 yılı civarında görülen Taştık kül-
türü ise Tagar kültürünün daha gelişmiş
b ir şeklinden ibaretti (bkz. Çizim 13-15).
Güney Sibirya’da ortaya çıkan bu Hun
devri kültürü MÛ I.-MS V, veya VI. yüzyıl-
lar arasında özellikle Yenisey Irmağı’nm
orta bölgelerinde yayılmıştı. Dolayısıyla
bu kültüre sahip topluluklar aynı zaman-
da Ting-linglerin sonraki nesillerinden
Çizim 13. Taştık devrine ait olduğu
meydana gelm iştir.76
kabul edilen insan tasvirli dikilitaş
(Em el Esin, 197S). Jettm ar’a göre Kızlasov tarafından,
güneydoğudan gelen bozkır toplulukları-
nın bu bölgeleri tahakküm ü altma alan Taştık kültürü özellikle Yenisey’in doğu ve
batısındaki alanlarda yoğunlaşm ıştı. Jettm ar bu toplulukları Hsiung-nularla ilişkili
kabul eder ki bu doğrudur. Ö lülerini yakan bu toplulukların “yurt” denilen çadırla-
rın çatılarına benzer kurganları vardı. O ğlaktı’daki (Oglakhty) mezarlarda ölünün
mumyalandığı ve m aske takılıp, bir adam büyüklüğündeki b ir kuklayla gömüldüğü

75 Emel Esin, Türk Kültür Tarihi İç Asya’daki Erken Sajhalar, Ankara 1985, s. 1-2.
76 “Taştık K ültürü,” TA, c. XXX, A nkara 1981, s. 489; ayrıca bkz. O kladnikov, “T arihin Şafağın-
da İç Asya,” lirken İç Asya Tarihi, İstanbul 2000, s. 34 vd; E. Esin, hlamiyetten Önceki lûrk
Kuldu Tarihi ve Islama Giriş, s. 11.

52
( 'I H A V I l(, A S Y A 'l 'A l 'l V IK I İ R

Çizim 14. Erken Taştık devrinden ölüm


m asklan (K. Jettm ar, 1967).

Çizim 15. Taştık devrine ait ahşap


malzeme üzerine yapılmış bir zırhlı
askeri gösteren tasvir (Em el Esin, 1978).

görülm üştür. Û te yandan mezar hediyesi olarak silahlarm m inyatürlerinin ve aynca


gündelik eşyalarının mezarlara konulm ası geleneği hâlâ devam etmekteydi.
M ezarlardan çıkan sonuçlar bu bölgenin eski sakinlerinin, bu bölgeye yeni gelen
bozkır kültürü mensuplarıyla kaynaştığı, hayvan üslubunun Tagar kültüründeki
özelliklerinin devam ettiğini gösterm ektedir. Tek başına betim lenm iş hayvan hey-
kelleri ve tasvirleri mevcuttur. Figürlerin çoğu siluet halinde yapılmıştır. Kızlasov’a
göre birer nazarlık (am ulet) olan bu eserlerin Jettm ar’a göre ancak grifon olanlarının
bazıları veya çapraz olarak birleşen at başları, hareket ettirilen alt çenesiyle bir kaz
ve bazı kuş figürleri büyü am açlı olarak törenlerde kullanılm ış olmalıdır. Mezarlar-
daki ölü savaşçıların binek hayvanlarını temsil eden at ve rengeyiği heykellerinin ya-
nı sıra sadece ahşaptan yapılan başları ve elleri günümüze kadar ulaşan büstlerle ve-

51
I R K I N D V K I'URK SA N A II

ya heykellerle de karşılaşılm ıştır. Ayrıca ölü m askelerinin kullanım ının da geç döne-
me kadar sürdüğü anlaşılm aktadır.77
P ro to -T ü rk le r i b ir ta ra fa b ıra k ıp H u n d e v ri sa n a tın a g e ç m e d e n ö n c e k im i b ilim

a d a m la rın ın K u z e y Ç in ’d e k u ru lm u ş o la n C h o u D evleti’n in - v e y a Z h o u MÖ 1050-

256— p r o to - T ü r k sa y ılab ile ceğ i fikri ü z e rin d e d u r d u ğ u n u b e lirtm e k g e re k ir. Ö zellik le

h ü k ü m d a r sü la le sin d e G ö k d in in in , g ü n e ş ve y ıld ızların k u tlu say ılm ası gib i in a n ış-

la r, sa v a ş a ra b a la rın ın k u llan ılm ası v e d e v le t a ra z isin d e d a h a ç o k T ü rk le rin b u lu n -

m a s ı, m e z a r tip in in k u r g a n gibi o lm a sı, ş e h ir le r in o r d u -k e n t ö zelliğ in i g ö ste rm e s i

gib i se b e p le rle b a z ı b ilim a d a m la rı b u d e v le ti p r o to - T ü r k y a d a T ü rk u n s u ru n u n h â -

k im o ld u ğ u b ir d e v le t o la ra k d e ğ e rle n d irm iş le rd ir. A n c a k b u k u r a m h e n ü z çe şitli

a ra ş tırm a la rla d e ste k le n ip is p a tla n m a m ış tır.78

BATI ORTA A SYA'D A ERKEN KÜLTÜRLER VE PROTO-TÜRK


SANATIYLA İLİŞKİLERİ

PALEOLİTİK DEVİR

B atı O rta A sy a, İr a n v e A fg an istan a ra s ın d a k i b ö lg e le rd e ele g e ç e n b u lu n tu la r MÖ

200.000’d en d a h a e sk i ta rih le re k a d a r u z a n m a k ta d ır (b k z. H a rita 5). B u n u n la b irlik te

şim d iy e k a d a r g e rçe k le ştirile n ça lış m a la rd a a lt p ale o litik e v re y e a it az m ik ta r d a site

te sp it e d ilm iştir. B u site le rin sayısı şim d ilik fazla d e ğ ild ir ve alt p le isto s e n e k a d a r in -

m e k te d ir. 1972’de R u s je o lo g L a z a re n k o v e A , E . D o d o n o v , A fg a n -T a cik b ö lg e sin d e k i

d ü n y a n ın e n k a im lö s ta b a k ala rı a ra s ın d a - 6 0 m ’d e n a ş a ğ ı d a - k a b a a le tle re ra s tla -

m ışla rd ır.

Tanınm ış 12 siteden ikisi Kızıl Su yakınlarındaki dağ eteğinde, Lakhuti I’de Alan
5 ’te bulunm akta olup buradan alt paleolitik devreye ait 450 adet alet ele geçirilmiştir.

Karatav’daki Alan 6 ise 200’den fazla buluntu içerm ektedir. D uşanbe’nin güneydoğu-
sunda, Valış Nehri yukarısında yaklaşık ıooo m seviyede 64 m derinlikte yer alan bu
tabakada aletler çakıltaşı ve m etam orfik kayalardan yapılm ıştır. Satır, dilimleme
aletleri ve pullar (ince parça) genelde b ir ön hazırlık olmadan yapılmıştır. Lakhuti
fd e bu tarzda yapılmış disk biçim inde b irkaç çekirdek bulunm uştur. Söz konusu si-
tede geyik ve gazel kem iklerine de rastlanmıştır. Burada ve benzeri sitelerde daha

77 Karl jettmar, Art of the Steppcs-The Eurasian An imal Style, s. 80- 81.
78 İbrahim Kafesoglu, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1986, s. 50, 56; Wolfram Eberhard, Çin Tan
hi, A n k ara 1987, s. 33; Wolfram Eberhard, Çin Simgeleri Sözlüğü. e k : Yasar Çoruhlu, “1 tırk
(.m Sanalı İlişkileri,” Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2000, s. 362 363
ORTA VE İC ASYA'DA DEVİRLER

ç o k m e v sim lik a v cı k a m p la rın d a n k a lm a taş a le tle rin s ö z k o n u s u o ld u ğ u a n la şılm a k -

ta d ır.

O rta Asya bölgesinin orta paleölitik evresi göreceli olarak daha iyi bilinir. 100 ka-
dar site saptanm ıştır. Bunlardan b iri olan Taşkent’in Kuzey doğusundaki O b-i Rakh-
mat tek başına 30.000 civannda buluntu içerm ektedir.
1938 y ılın d a A. P. O k la d n ik o v , S e m e rk a n t’ın g ü n e y in d e k i T e ş ik T a ş m a ğ a ra sın d a ,

ilk ça lış m a m e v sim i b a şla n g ıcın d a ç o k ö n e m li b ir k eşifte b u lu n m u ş tu r. B u ra d a aşağ ı

y u k a rı 8-9 y a şla rın d a o ld u ğ u d ü ş ü n ü le n ve k e çi b o y n u z u p a rç a la rıy la k u şa tılm ış b ir

ç o c u ğ u n k a lın tıla rın a ra s tla n m ış tır. H a y v a n k alıntılarım ın % 95’te n fazlası S ib iry a d a ğ

k e çisin e aitti. H o m o S ap ie n s N e a n d e rta le n sis’e a it o la n b u k a lın tıla rla 79 b irlik te esk i

S ov y et te o risy e n le ri ta ra fın d a n k ab ile v e y a a ş ire t b içim in d e g e rç e k b ir so sy al h a y a t-

ları o lm a d ığ ı ifade ed ile n b u in sa n la ra b ö y le c e itib a rla rı iad e e d ilm iş o ld u . B u n u n la

b irlik te a şağ ıd a g ö rü le c e ğ i ü z e re b azı a ra ş tırm a c ıla r b u k ü ltü rü n d a h a g e ç d e v irle re

ait o ld u ğ u n u k a b u l e d iy o rla r.

I larita 5. O rta Asya’n ın ön em li paleölitik, m ezolitik ve n eolitik siteleri ile Ceytun k ültürü köy-
lerinin y erini gösteren harita (V. M. M asson-V. 1. Sarianidi, 1972).

n V. Gordon Childe’a göre Homo Neandertalensisler daha çok Avrasya kuzeyindeki alanlar-
da şiddetli soğuk şartlarında yaşayabilecek şekilde uyum sağlamış bir insan tipidir. V.
Gordon Childe, Doğunun Prehistoryası, Ankara 1971, s. 22. Bununla birlikle Homo Nean-
dertalensisler her türlü '..atla ıtyutıı sağlayabilen bir insan tipidir. Çünkü kalıntılarına
I ürknıcnistan gibi su ak ycılcıılt ılı ı.r.tlaıımıştır

L__________ _
95
ERKEN DEVİR TÜRK SANA II

O rta paleolitik devrede, güneybatı bölgelerinde Levallois, musteriyen ve Soan


geleneğine uygun çeşitli buluntular ele geçm iştir. Yassı parçalardan yapılmış aletler,
rötuşlanmış bıçaklar, kazıyıcılar, sivri uçlu aletler, çakıltaşı endüstrisine ait aletler
bunlardan bir kısmıdır.

D u şa n b e ’n in g ü n e y d o ğ u s u n a 120 k m u z ak lık ta b u lu n a n ve V . A . R an o v ta ra fın -

d a n k a z ılm ış o la n O g z i K ich ik (ta k rib e n MÖ 15.700) k ısm e n ü st p a e o litik d e v re y e d e

g ire n tip ik b ir m u ste riy e n site sid ir. 1968-1969 y ılla n a ra s ın d a k azılan b u alan ın b ü y ü k

b ö lü m ü n ü n g e rg e d a n ın y a n ı sıra b o z k ır k a p lu m b a ğ a sı k a lm tıla n y la d o lu o ld u ğ u g ö -

rü lm ü ş tü r.

Kuzey Afganistan’daki D ara-i Kur bu ülkedeki geç pleistosene ait en eski tarihli
sitedir. L. Dupree tarafından 1966’d a kazılmış Bedahşan’daki kaya sığınağında bulu-
nan insan kalıntıları Hom o Sapiens Neanderthalensise işaret etm ektedir. Dara-i Kur
mağarası neolitik ve sonraki devirlere ait buluntular da içerir. Öte yandan kim i
m usteriyen kalıntılar, Vinogradov tarafından Mezar-ı Ş e rifin kuzeydoğusunda Bak-
tirya düzlüğünde bulunm uştur. Buradaki Kızılnura 1 ve Kızıl Kum sitelerinde kazıyı-
cı aletler ele geçirilmiştir.

Üst paleolitik siteler nispeten daha az görünm ektedir. Bu dönemde Orta Asya’da
kazıma ve kesme endüstrilerinin görüldüğü iki büyük site vardır. Deniz seviyesin-
den 2000 m yükseklikteki Yakhsu Vadisi’nde bulunan Shugnou sitesi 1968-1970 yıllan
arasında Ranov tarafından kazılm ıştır. Beş kültür tabakası içeren bu sitede, 2. taba-
kada at kalıntılarına rastlanması önem lidir. En üstteki epi-paleolitik tabakanın Kar-
bon 14 yöntemiyle 10.700 civarına tarihlendiği bu sitede 3. ve 4. tabakalarda Levallois
çekirdek ve bıçaklar (kesiciler) ele geçirilm iştir.

K o m so m o l G ö lü ’n d e b u lu n a n S e m e rk a n t sitesi ise b ir a çık h a v a sitesi o lu p , ü ç

ta b a k a iç e rm e k te d ir v e 7000’d e n fazla b u lu n tu y a s a h ip tir. Bu b u lu n tu la r h e m m u s te -

riy e n h e m d e ü st p a le o litik d e v ir ö zellik lerin e sa h ip tir. MÛ 20.000’le re v e y a d a h a esk i

ta rih le re ait o lm a sı g e re k e n b u site d e ik i in s a n çe n e si k e m iğ in e v e d iş p a rç a la rın a

ra s tla n m ış tır.

O rta Asya’daki en tanınm ış üst paleolitik site Afganistan’da Haibak yakınındaki


Kara Kamar mağarasıdır. 1957’d e C. Coon tarafından kazılmış bu site karbon 14 yön-
temiyle MÛ 25.000’le re tarihlendirilm iştir. Bu tarih David ve Ruth W hitehouse göre
M Û 32.000 civarıdır ve bu tarih bilinen en eski laptolitik yerleşim yeri işaret eder. Ni-

telikli çakm aktaşından aletler içeren Hindikuş Dağlan’m n kuzey eteklerindeki Ak


Kupruk il’d ek i mağara sitesi ise radyokarbon yöntem iyle 16.615 yılı dolaylarına ta-
rihlenmiştir. Bazı araştırmalarda bu tarih MÛ 18.000 ve 13 ooo arasında gösterilir, Bu

56
ORT A VE Ç ASYA'D A D EV RLER

şekilde üst paleoliıik buluntulara A. V. Vinogradov Mezar-ı Şerif ile Amuderya ara-
sındaki kumluk alanlarda da rastlamıştır.80

MEZOLİTİK DEVİR

Bugünkü bağımsız Türk cumhuriyetlerinin yer aldığı Orta Asya’nın en önemli


mezolitik merkezleri, Hazar Denizi grubu yerleşmeleri, Batı Tacikistan grubu sitele-
ri, Fergana ve Pamir havzasındaki yerleşmeler olmak üzere çeşitli gruplara ayrılabi-
lir. Hazar Denizi grubundaki en tanınmış mezolitik merkezler Cebel, Dam-Dam
Çaşma, Hodja-Su mağara yerleşmeleridir (bkz. Harita S). Bu mağaralarda çakmakta-
şından yapılmış çok çeşitli aletler, delgiler, sivri uçlu kazıyıcılar, üçgenler vb bulun-
tular ele geçmiştir. Doğu Hazar grubu yerleşmeleri çevredeki prehistorik merkezlere
dayanılarak MÛ X-VII1 binyıllar arası bir döneme tarihlendirilmiştir. Doğu Hazar
bölgesi kabilelerinin mezolitik devirdeki ana faaliyetleri avcılık ve balıkçılıktır. Su
tavuğu, tilki ve vahşi kedi izlerine de rastlanan bu bölgelerde ele geçirilen kemik ka-
lıntılarından gazel, keçi, koyun ve yaban eşeği gibi hayvanlara önem verildiği anla-
şılmaktadır. Keçilerin evcilleştirildiğinin düşünüldüğü bu devirde, sığır yetiştiricili-
ğinin de başladığına dair çeşitli görüşler mevcuttur.
Geç mezolitik devre ait Şakta (Shakhta) mağarasında bulunan, toprak boyayla
yapılmış duvar resimleri sanat tarihi açısından çok önemlidir (bkz. Çizim 16). Bir av
sahnesinin canlandırıldığı söz konusu resimde, yabani domuzdan başka, muhteme-
len yak olan bir hayvan ve havada uçan oklar görülmektedir.
Özbekistan’ın güneyindeki bir kaya barınağı olan Zaraut-Kamar’m duvarlarında
yer alan benzeri türden bir av resminde ise, köpeklerin avcılara yardımcı hayvanlar
olarak tasvir edilmesi av kültürünün geliştiğinin görülmesi açısından çok önemlidir
(bkz. Resim 4).81 Rusya bozkırlarından gelen toplulukların mezolitik devirde Orta
Asya’nın güneybatı ve batı taraflarında bulunan Zagros Dağlarındaki Zarzi’ye yerleş-
tiği sanılmaktadır. Ayrıca burada volkanik bir cam olan obsidyenin kullanılması sö-
zü edilen kültürün bu maddenin bulunduğu Van Gölü’nün kuzey ve batısındaki
kültürlerle ilişkisi olduğunu gösterir. Bu konuda bilgiler veren James Mellaart’a

Philip Kohl, Central Asia: Paleolithic Beginnings to the Iron Age, Paris 1983, s, 35-38; David ve
Uuth Whitehouse, Archaeological Atlas o f the W orld, Londra, 1975, s. 86.
Kl Ona Asya'nın mezolitik kültürleri için bkz. V. M. Masson ve V. I. Sarianidi, Central Asia
iurkm en ia Before the Ahamenids, I ondra 1 972, s. 2 6 , 2 8 , 2 9 , 30- 31, 3 2 ; bu bölgelerin mezolitik
yerleşmeleri içiıı ayrıca bkz Philip Knlil, ( n ilral Asia: Paleolithic Beginnings to the Iron Age,
Parts i 9 S j , s 99 43

V
I'KKI'N D V K IIIK K sANAH

*
£

Çizim 16. Şakta mağarasından çıkarılan mezolitik devre ait resimler (V. M. Masson-V. I. Sari-
anidi, 1972).

Kim m 4. Özbekistan Zaraut-Kamar’da bulunan kaya resimleri (V. M. Masson-V. I Sarianidi,


1972).

r>8
( ||<I A VI' Ç ASY A'l'A l'l V IK II K

göre, bu kültürün en zengin kalıntıları Şanidar’da bulunmaktadır. Şanidar’ın B 2 ta-


bakası karbon 14 yöntemiyle MÖ 10.000 dolaylarına tarihlenmiştir. Bu dönemde Kaf-
kas Dağlarında Belt ve Hotu mağaraları mezolitik devrin önemli yerleşmeleri arasın-
daydı: bu mağaralardaki balıkçı ve gazel avcılarının oluşturduğu mezolitik kültür
( e bel mağarasındaki kültürle paralellik gösterir.82

NEOLİTİK DEVİR

Ceytun Kültürü

Orta Asya’nın batısında neolitik çağın en önemli devresini Ceytun kültürü mey-
dana getirir (bkz. Harita 5-6, Çizim 17). Bu kültüre ait yerleşmeler Kopet Dağ’ı bölge-
sindeki en eski tarım yerleşmeleridir. Ceytun sitelerinin büyük bölümü Orta Kopet
Dağı bölgesinde Ahala’dadır. En büyük yerleşme ise bu bölgenin batı ucundaki Ba-
mi’dir. Daha batıda bu kültürün özelliklerini gösteren İran’daki merkezler vardır.
Ceytun için verilen tarihler radyokarbonla tespit edilmiştir. Bununla birlikte MÖ
6200’den 7800’lere kadar tarihler öne sürülmüştür. Mimarlığın başlangıcı açısından
önemli olan tek odalı kerpiç evlerden Ceytun ana merkezinde 30 adet bulunmaktay-
dı. Bu sebeple söz konusu yerleşme bir köy manzarası sunmaktadır. Bazı evlerin or-
tak avlusu bulunduğu, her birinin ocağı, sıvalı tabanı ve boyalı duvarları olduğu an-
laşılmaktadır. Bu köyün 150-160 kadar insanı barındırdığı ileri sürülmektedir.
Oturan bir kadını temsil ettiği düşünülen insan biçimli heykelcikler küçük bo-
yutlu sanat nesnelerine örnek olarak gösterilebilir. Ote yandan el yapımı, en yaygını
dikey dalgalı çizgi şeklinde olan basit geometrik şekillerle süslenmiş’ ve çok az bir
bölümü boyalı olan keramikler de keramik sanatının bu erken devri hakkında bir fi-
kir verir. Bunların yanı sıra ele geçen turkuvaz ve deniz kabuğundan boncukların
da gerdanlık yapımında kullanıldığı anlaşılmaktadır.83
Ceytun kültürüyle ilişkilendirilebilecek doğudaki en önemli buluntu yerleri ara-
sında Çopan Tepe, Moncuklu Tepe, Çakıllı Tepe gibi merkezler bulunmaktadır. Bu
merkezlerden Çakıllı Tepe karbon 14 yöntemiyle MÖ 5050 yıllarına tarihlendirilmiş-
lir. Ayrıca ele geçirilen kalıntılardan keçi ve sığır gibi hayvanların bu bölgelerde ev-
cilleştirildiği ve hayvanları arasında gazel, yabani domuz, yaban eşeği, koyun, tilki,
kıırt, kedi gibi av hayvanların da bulunduğu anlaşılmaktadır.84

s’ James Mı-llaart, Yakındoğunun En Eski Uygarlıkları, İstanbul 1988, s. 11-12.


1,1 Pavel Dolukhanov, Eski Ortadoğu'da Çevre ve Etnik Yapı, Ankara 1998, s. 320, 323-324.
s Ayrını ılı bilgi için bkz. V M Masson-V. I. Sarianidi, Central Asia Turkmenia Before the
Ahamentds, s. 33,36,37,40 44

59
I UKI!N ni - VlH IIIK K SA N A II

Harita 6. Ceytun, Anav merkezleri ve kalkolitik dönem merkezleri (Namazgah l-III) haritası
(V. M, Masscm-V. I. Sarianidi 1972).

Çizim 17. Ceytun kültürünün orta ve geç dönemlerine ait bazı buluntular (V. M. Masson-V. I,
Sarianidi, 1972).

60
ı IHI A VI l(. ASYA’PA l'I VIKI I K

Kelteminar Kültürü

Neolitik dönemde Hazar ve Aral gölleri


(.evresinde başlayan en önemli kültür Kel-
teminar kültürüdür. Kelteminar kültürüne
ait ilk siteler Harezm’de 1939 yılında keşfe-
dilmiştir ve yine aynı yıl içinde Akça Dar-
ya’nın güneyindeki Canbas 4 (Djanbas) is-
tasyonunda ilk kazılar yapılmıştır (bkz.
Harita 5, Ç izim 18). Akça Darya’daki bu
kazılar aralıklarla 1965 yılına kadar devam
etmiştir. Daha sonraları bu bölgede keşfe- Çizim 18. Kelteminar kültürü döne-
dilen sitelerin sayısı altmışı geçmiştir. 1951- mine ait Canbaz-Kale’den çıkarılan
54 yılları arası Uzboy’de (Uzboi) yapılan ahşap ev restitüsyonu (M. Bussagli,
1973).
araştırmalar sonucunda tespit edilen istas-
yonlarda Kelteminar kültürü iki kültürel coğrafi kuşağa ayrılmıştır. Kelteminar kül-
türü araştırmalar esnasında bulunan bazı bakır nesnelerden de anlaşılacağı gibi kıs-
men kalkolitik döneme de girer. Zamanla Batı Orta Asya ve Kazakistan’ın birçok
bölgesini içine alacak şekilde genişleyen bu kültür yöresel farklılıkları ortadan kaldı-
ran ilk büyük kültür hareketlerindendir. Mû 5000’den Mû 3000’nin sonlarına kadar
yaygın olarak varlığını sürdüren Kelteminar kültüründe yerleşmeler daha ziyade göl
kıyıları, nehir ve küçük akıntıların ağızlarında kurulmuştur. Bu nedenle bu devirde
balıkçılık da önemlidir. Philip Kohl’e göre, bu devre ait buluntu yerlerinde evcilleş-
ıirilmiş hayvan kemiklerinin yanı sıra ala geyik, yabani domuz, karaca, yabani eşek
ve vahşi at kemiklerine de rastlanmıştır. Buluntular söz konusu hayvanların av hay-
vanlan olduğunu da gösteriyor.85
Harezm’de Turtkul yakınlarındaki ilk Kelteminar sitesinin stratigrafisi iyi bir şe-
kilde belirlenmiştir. 6 Burada ortaya çıkarılan aletlerin bazıları sanat nesnesi olarak
görülebilir. Çakmaktaşından yapılmış bıçaklan ve ok uçlarını, aynca tarak şeklinde
süslemeleri olan keramik kapları bu grupta ele alabiliriz. Okladnikov, Kelteminar
kültüründeki karakteristik keramiklerin yuvarlak tabanlı kaplar olduğunu belirtir
ve yarı kürsel, yan beyzi, uzun kaplar, sığ ama geniş kaplar, kayık biçimi tabakların
bulunduğu bu grupta en karakteristik süslemenin hareket ettirilen bir çubukla ya-

l\ Kolıl, Central Asia: Paleolilhic Bcgtnnings to the 1ron Age, Paris 1983, s. 59.
Kelteminar bulumu yeri için bkz. Bahacddin Ûgel, Islamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi
Oı tti Asva Kdvınıh ve Huluntıılaılıuı ( ¡<)ıc, s 15.

61
t li K I N 1'1'VtK II IKK -.ANA II

pilmiş dalgalı paralel çizgilerden oluştuğunu ileri sürer. Öte yandan İ m i I apların
yüzeylerinin boya veya sarı aşı boyasıyla örtüldüğü belirtilmektedir.
Bu döneme ait bir kül tabakasının yanı sıra ateş ve ocak izlerinin de bulunduğu,
çatıları ahşap sütunlar üzerine kurulu evler erken dönem mimarileri hakkında bir
fikir verebilir.
En eski Kelteminar sitelerini MÛ IV. binyıla ait olarak kabul eden ve daha sonraki
kalıntıları MÖ II. binyıla tarihleyen Okladnikov, Janbaskal’da 270 metrekarelik ova-
limsi bir evden söz etmektedir. Burada evin merkezi kısmında içinde kutsal ateşin
yandığı bir kutsal ocak bulunmaktaydı. Bu ocak çevresindeki ailelerin kullandığı
birkaç ocaktan özellikle ayrılmıştı. Bu durum Orta ve Iç Asya’nın ateş ve ocak kült-
lerinin ortaya çıkması bakımından çok önemliydi. Bilindiği gibi Orta ve Iç Asya'da
daha sonra ortaya çıkacak olan Türk topluluklarında da ocak ve ateş kültleri yaygın-
dı. Söz konusu evin çatısı bu erken döneme paralel olarak Kuzey Çin’de de görüldü-
ğü gibi ahşap direk ve kirişler üzerine kurulu, kamışla örtülü bir çatıyı taşımaktay-
dı. Okladnikov’a göre Zerefşan Irmağı’mn aşağı bölgesinde Darbazıkır yerleşmesin-
de sı metrekarelik dörtgen bir evden de söz edilmektedir. Burada yemek pişirmek
için kullanılan ocaklar diğerlerinden farklı olarak evin dışına yapılmıştı.87
Orta Asya’nın daha batısına gittiğimizde Güney Azerbaycan ve İran’da da zengin
neolitik kültürlerin geliştiğini görüyoruz. Bu bölgelerin proto-neolitik kültürleri MÖ
9000-7000 dolaylarında başlar ve 4000’lere kadar uzanır.
Gelişmiş aletlerin, önemli sanat eserlerinin ve özellikle birçoğunda gelişmiş kera-
mik sanatımn görüldüğü ve kısmen kalkolitik devre de giren, Iran ve Güney Azer-
baycan’da bulunan önemli neolitik merkezler (kültürler) şöyle sıralanabilir: Kuzey
Şarıldar (Bı tabakası), Zawi Şemİ Şanidar, Tepe Asiab, Ali Koş, Karim Şahir, Gird
Çay, Tepe Giyan 5, Tepe Siyahbid kültürü, Dalma Tepe, Yanık Tepe, Karammabad,
Hacı Firuz, Tepe Serap, Teli Şimşara, Carmo, Siyalk II, Teli Muski, Tepe Carri B.88

KALKOLİTİK DEVİR, TUNÇ DEVRİ VE SONRASI

Anav Kültürü

Orta Asya’da Aşkabad’a çok yakın küçük bir yerleşme olan Anav’dan (Anau) adı-

87 A. P. Okladnikov, “Tarihin Şafağında İç Asya," Erken İç Asya Tarihi, İstanbul 2000 , s. 95-96.
88 Ayrıntılı bilgi için bkz. J. Mellaart, Yakmdoğunun En Eski Uygarlıkları, İstanbul 198», s. 14-
16, 63-66.

62
ı Mil A VI U, ASY A l'A D I'V IRI M

ııı .ıhın kulııır özellikle lu. ı eski I ıırk tarihçileri tarafından Türk kültürü ve sanatı-
nın doğduğu devirlerle ilişkili görülmüştür (bkz. Harita 6). Bununla birlikte, Anav
kültürünün eski Türk kültür ve sanatıyla bir ilişkisinin olup olmadığı ancak gele-
ı ekte yapılacak çeşitli araştırmalar neticesinde anlaşılabilir.
Bazı araştırmacılara göre en eski tabakaları Erken Kalkolitik devre kadar uzanan
Aııav89 mıntıkasında ilk kazılar İskender’in mezarını arayan Rus generali Kamarov
tarafından gerçekleştirilmişti. Ancak buradaki ilk bilimsel kazılar daha sonraları
Amerikan Camegie Enstitüsü adına Pumpelly’nin başkanlığındaki bir grup tarafın-
dan yapılmıştır.
Kazılar esnasında iki ayrı mezar ve dört kültür katı tespit edilmiştir. Stratigrafi,
keramiklerin gösterdiği değişikliklere göre hafirler tarafından belirlenmiştir.
Söz konusu mezarlardan birinin bulunduğu kuzeydeki tepe Anav I olarak adlan-
dırılır. Buradan elde edilen keramiklerin bol kum karıştırılmış ve iyice yoğrulmuş
toprak hamurundan yapıldığı ve geometrik süslemelerle bezendiği görülmüştür.90
I ırtıklı çizgiler, baklava şekilleri, balık sırtı, hasır örgü biçiminde bezemeler, üçgen-
ler, noktalar vb şekilde karşımıza çıkan tezyinat bu bölgede bulunan VI-VIIl. yüzyıl
Türk eserlerinde dahi etkisini gösterm ektedir91 Anav’da tespit edilen kültür tabaka-
larından ilkinde buğday ve arpa yetiştirildiği kalıntılardan anlaşılıyor. Ayrıca bu ta-
bakada öküz, at, domuz, koyun gibi evcil hayvanların kalıntılarına ve boyalı çanak
çömleklere de rastlanmıştır. II. kültür tabakasında çok renkli keramiklerden ve sözü
edilen hayvanlardan başka, keçi, deve, köpek ve boynuzsuz koyun kalıntıları elde
edilmiştir. III. kültür tabakasından itibaren çanak-çömlegin çömlekçi çarkıyla yapıl-
maya başlandığım görüyoruz (bkz. Çizim 19). IV. kültür katında ele geçen demir ar-
tıklar bu kültür tabakasında demir devrine girildiğini gösteriyor. Daha önceki taba-
kalarda ise daha çok bakır ve kurşun ele geçirilmişti.92 Bütün kültür tabakalarında
yerleşik yaşam tarzı ağır basmakla birlikte avcılık ve hayvancılığın da geçim kaynak-
ları arasında olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca kerpiçten yapılmış dörtgen evler bu
bölge sivil mimarisinin erken örnekleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

*’ “Anav," TA, c. 2, Ankara 1947, s. 457. Anav I yerleşmesinin Kohl’a göre takriben MÖ 5200-
4800 arası bir döneme tarihlenmektedir. Pavel Dolukhanov, Eski Ortadoğu’d a Çevre ve Etnik
Yapı, Ankara 1998, s. 326
V. M. Masson-V. I. Sarianidi, Central Asia Turkmenia Before the Ahamenids, s. 47.
11 Bu bölge hakkındaki araştırma için bkz. Henry Field-Eugene Prostov, “Archaeological tn-
vestigations in Central Asia, 1917-1937,” Al, c. V, 1938, s. 233-271.
11 "Aııav,’’ TA, s. 457.

63
I KKI N 1>1 VIK TlTRK SANATI

Çizim 19. Anav merkezinden


boyalı keramik parçalan ($.
Günaltay, Türk Tarihinin İlk
Devirlerinden Yakın Şark Elam
ve M ezopotamya, Ankara 1987).

Namazgah Kültürü ve Diğerleri

Türkmenistan’daki kalkolitik devre giren en önemli kültürlerden bir diğeri de


N a m a z g a h kültürü dür, bunun Anav I’le çağdaş ilk evresi erken kalkolitik döneme
denk gelir. Namazgah Tepe’de açığa çıkan bu kültürün yanı sıra Kara Tepe olarak
anılan yerde de erken kalkolitik kültür açığa çıkarıldı. Öte yandan Geoksur havzası
-başta Yalangaş Tepe olmak üzere—Uluğ Tepe ve Altın Tepe kültürleri de arkeolojik
kazılarla ortaya çıkarılan önemli kültürlerdir.
Kopet Dağı eteklerindeki Aşkabad’ın 120 km güneydoğusunda, aynı adı taşıyan
kasabanın yakınında bulunan Namazgah Tepe’de ortaya çıkan kültürün II. evresi or-
ta kalkolitik d evre,93 Namazgah III ise geç kalkolitik döneme tarihlenmektedir. Na-
mazgah Il’nin, yani orta kalkolitik dönemin ayrıcı özelliği ise çok renkli keramik de-
korasyonlardır (bkz. Çizim 20). Bu keramiklerde geometrik süslemelerin yanı sıra
hayvan ve insan figürleri de kullanılmıştır. Bu arada Namazgah III devrinden itiba-
ren, gerek bu kültürde gerekse çevredeki başka kalkolitik merkezlerde ve bronz ça-
ğı yerleşimlerinde pişmiş toprak figürinler (kadın heykelcikleri) yaygın olarak karşı-
mıza çıkmaktadır. Bunlann önemli bir kısmının ana tanrıça inanışlarıyla alakalı ol-
duğu anlaşılmaktadır (bkz. Çizim 2 i). Bu figürinler ile İran ve Mezopotamya bölge-
lerindeki benzeri uygulamalar arasında etkileşim olduğu anlaşılmaktadır, tnsan hey-
kelcikleri yanında bol miktarda hayvan figürleri ve hatta kilden oyuncaklar, çeşitli

11 Bazı araştırmacılara göre Namazgah I evresi daha erken dönen u- aittir, Kohl MO 4800 4000
yıllarını verir Pavel Dolukhanov, Eski Ortadoğu'da Çevre ve HrıIh Yapı, Ankara 1998, s 330

64
ORT A VI'. tÇ A SY A 'M DEV Rl R

20. Namazgah II devrine ait çok renkli boyanmış keramjk örnekleri (V. M. Masson, V.
I Sarianidi, 1972).

ı. »tın 21. Yalangaş Tepe'den çıkarılan,


ı •ıııı.ı.'i’.ah II devrine ait kadın figürünün çeşitli
\ı mlerdcn görünüşünü gösteren çizimler (I. B.
■İvilin, 1981).

65
IR K I N D V K l l'K K ‘. A N A II

amaçlar için kullanılan toprak l- ıpl.ıı, kadeh-


ler vb eserler çok renkli süslenmiş ve kaliteli
keramikler yaygın bir biçimde karşımıza çı-
kar.
Batı Orta Asya’da bronz devri MÖ 2500-
2000 tarihlerinden itibaren başlar. Arnk eski
tip köy yerleşmelerinin yanı sıra şehir proto-
tipleri de ortaya çıkmıştır. Özellikle Namaz-
gah IV evresinin önem arz ettiği bu devrede,
MÖ 2000 -1600 tarihleri arasında (Namazgah V
Devri) Türkmenistan’da şehir yapılanmaları
tam anlamıyla ortaya çıkar. Namazgah İV-V
devreleri dışında Altın Tepe (bkz. Resim 5),
Ak Tepe, Khapuz Tepe, Uluğ Tepe bronz çağı
yerleşmelerinin görüldüğü önemli bölgeler
olarak karşımıza çıkıyor. Namazgah VI yani
geç bronz çağında karşımıza çıkan yerleşik
kültür ve tarım hayatının yanı sıra kuzeyden
gelen bozkır kültürü mensuplarının yaşam
Resim 5. Altın Tepe’den Namazgah
V devrine ait bir mezar odasından biçimleriyle de karşılaşırız. Bu tip kültürlerin
çıkarılan terrakota figürin (V. M. bir kısmından daha önce bahsetmiştik.
Masson-V. I. Sarianidi, 1972).
Bu kültürler içinde en önemlilerinden
olan Altın Tepe’de Masson’a göre toplumsal
ve zanaatsal açıdan uzmanlaşma iyice kurumsallaşmıştır. Altın Tepe’de yaptığı kazı-
larda bir seçkinler mahallesi, bir çömlekçiler mahallesi, bir kutsal alan ve onun biti-
şiğinde bir baş rahib evi tespit etmiş olan araştırmacı uzunluğu 55 m olan ve merdi-
venli bir platform üzerinde bulunan kule tipi yapıdan söz eder, ki bu bina ayrıca
anıtsal mimarinin başlangıcına dair önemli bir işarettir.
Tunç çağında Türkmenistan’ın Murgab deltasında da önemli merkezler bulun-
maktadır. Namazgah IV evresi ile çağdaş olan Kelleli I yerleşmesinde Dolukhanov’a
göre 800 metrekarelik bir alam kaplayan büyük dikdörtgen yapılar bulunmaktadır.
Bu yapılarla Murgab Deltası’nda dikdörtgen kulelerle kuşatılmış kale şeklinde yapı-
lardan oluşan bir mimari tipi ortaya çıkmaktadır.
V. I. Sarianidi 2 0 0 2 ’de yayımlanan önemli araştırmasında Murgab (Margiyana)

66
OWIA VI It. ASYA‘1>A Pl'V tRLER

bölgesindeki kazıların neticelerini ve önemli buluntulan ele alır.94 Bu bölgedeki kül-


lin ler 2500 yıl öncesine kadar iner.
ün önemli merkezlerden biri Togalak’tır. Tagalak 1 olarak anılan 10 hektarlık bu
merkezde bir tapmak bulunmaktadır. Bu tapmak kompleksinin kuzey bölümünde
30 x 30 m ebadında bir kale bulunmakta, onun merkezinde bir iç avluyu dört taraf-
ı an kuşatan dar koridorlar yer almaktadır. Bu bölümün etrafında ise salonlar ve
odalar bulunmaktadır. Bu bölümde haoma içkisinin tabandaki çukurlara keramik
küplerle yerleştirildiği bir oda dikkati çekmektedir. Bu yapı hafirler tarafından yine
tapınak olarak nitelenen Togalak 21'de etrafında aralıklı çift savunma duvarı olan,
!■oşelerinde ve duvar ortalarında birer alçak kulesi olan kale biçiminde yapıdır. Bu
kısım 60x 50 m ölçülerindedir (bkz. Resim 6, Çizim 22).
Bir diğer önemli yerleşim yeri ise Gonurdepe’dir (Konur Tepe). Gonurdepe’deki
yerleşim yerinde birden ço k binanın kazısı da gerçekleşmiştir. Güneyde, surla çe :ri-
lı bir alanm içindeki kompleks içinde çeşitli binaların kalıntılarının bulunduğu ve iç

Ursiın 6. Togalak 2i ’de tapınak kakımlarının bulunduğu bölümün uçaktan görünüşü (W. Sa-
ııanidi, 20 02 ).

WLktor Sarıanidi, Marguş Murgap deryasının köne hartasının ayağındaki gadimi gündoğpr şali-
yi |Drevnevostoçnoe tsarstvo v staroyı delte rehi Murgab; Ancient Oriental Kingdom in the Old
Delta o f the Murghab River | Aşkabad 20 02 ; Ayrıca bkz. Muhammed Mamedov, Drevniyay
Aıhtırkıura Ruhini i M atyjani, A 4.il ud 2003

67
1'KKIiN l>I VIK IU R K S A N A I

Çizim 22: Kazısı W. Antonow tarafından yapılan Togalak 21’deki tapmağın rekonstıırüksiyonu
(W. Sarianidi, 2002).

kısmm ortasında, giriş köşelerinde ve duvarların orta kesimlerinde kulelere sahip


bir kale şehir görünümündedir. Genel olarak temenos denilen kompleksin ortadaki
iç kale gibi kısmı yine ibadethane olarak kullanılmaktadır. Buradaki ilginç odalar-
dan birinin yine haoma içkisinin hazırlanıp depolandığı yer olduğunu görüyoruz.
Bunun dışında kuzeyde Gonur sitadeli olarak anılan yapının doğu tarafında bir ateş
tapmağı da ortaya çıkarılmıştır. Gonur iç kalesi içinde pek çok mekânın yer aldığı,
120 x 115 m ölçülerinde bir temel üzerine kurulu büyük bir yapıdır.
Gerek bu kazı merkezlerden gerekse çevredeki diğer önemli arkeolojik merkez-
lerden pek çok sanat eseri çıkarılmıştır. Bunlar içinde önemli bir bölümü kadın olan
heykelcikler dikkati çeker; çoğunluğu terrakotadan, bazıları mermerden yapılmıştır
(bkz. Resim 7). Önemli bir kısmı oturur pozisyonda kadınları betimleyen diğer kıs-
mı da gövdeleri ve uzuvları temel hatlarıyla betimlenmiş tanrıça tasvirleridir. Bunla-
rın dışında çeşitli türde keramik kaplar ele geçirilmiştir. Kaplarda hayat ağacı, insan
ve hayvan figürleri görülmektedir. Togalak I’deki örnekte olduğu gibi kült kaplan
olarak kullanılan keramikler de bulunmaktadır. Keramik kaplarm bir bölümü me-
zar hediyesi veya öteki dünyada kullanılacak nesneler olarak yaygın bir biçimde me-
zarlarda da yer almıştır (bkz. Resim 8). Ayrıca bronzdan yapılmış insan veya hayvan
figürleri, üzeri figürlü mühürler, süslemeli kemik borular, aynalar, takılar vb türden
buluntular yaygın bir biçimde bu çalışmalarda ele geçirilmişin
ORT A VE Ç ASYA'DA D EV RLER

Orta Asya’nın erken demir devrini temsil eden kültür ve yerleşmelerin en önem-
lileri olarak Dehistan kültürü, MÖ 900-650 yıllarına tarihlenen Yaz-Tepe I yerleşmesi,
I lorezm’deki Amirabad kültürü ve Tagisken mezarlığı belirtilebilir. Son merkez yani
I agisken’deki mezarlar farklı kurgan örneklerini gösterir. Ortadaki mezarın alçak
bir taş duvarla çevrildiği bu tipin Kazakistan’ın kuzeyindeki Sintaşta mezarlarıyla ve
lı, Asya’daki kurganlarla ilişkisi olduğu gibi Islamiyetten sonraki devreyi de etkile-
miştir. Bazı sanat tarihçileri Anadolu'da Tercan’daki Mama Hatun Kümbeti gibi İslâ-
mî dönem Türk yapılarını bile bu bölge mezarlarıyla ilişkili olarak ele alır.95

Resim 7. Gonur Tepe Resim 8. Gonur Tepe nekropolünde


nekropolünde bulunan keramik buluntusu içeren mezarlardan
lerrakota figürin (W. biri (W. Sarianidi, 2002).

Narianidi, 2002).

ı )rta Asya’nın kalkolitik, bronz ve demir devirleri için bkz. V. M. Masson-V. I. Sarianidi,
( entral Asin Turkmenia Bcfoı c the Ahamenhds, s. 47-166. Eneolitik devirden demir dönemine
kadar olan Batı Orta Asya kültürleri hakkında bir değerlendirme için ayrıca bkz. Pavel
Dolukhanov. i sfei OtUulııflu'ılıi Çevre w lin lk Yapı, Ankara 1998, s, 412-427.
HUN (HSİUNG-NU) SANATI

Hunların (Hsiung-nu) sanatından söz ederken bir ön kabulle hareket etmek du-
rumundayız. Çünkü proto-Türkler grubu içine giren ve Çin kaynaklarının MÛ
2 0 0 0 ’den daha erken tarihlere kadar dayandırdığı1 Hunların atalarının sanatından
değil, siyasi bir birlik oluşturan ve MÖ 244-MS 216 tarihleri arasında -veya en erken
IV. yüzyıldan itibaren- varlığını sürdürmüş Büyük Hun Imparatorluğu’nun hâkim
olduğu topraklarda geliştirilen sanattan -v e arkeolojiden- söz edeceğiz. Ancak söz
konusu devletin kurulmasından önceki zamanlardan söz etmiyor olmamız Hunların
daha erken dönemlerde bir sanatlarının varolmadığı anlamına gelmemektedir.
Ağırlık merkezinin, Orhun-Selenga ırmakları ve Ûtüken havalisi, Ongin Irmağı
üzerindeki Karakurum ile Ordos bölgesi arasında olduğu anlaşılan Hun siyasi birliği
zamanla bütün Orta ve İç Asya’yı egemenliği altına almış ve bu geniş bölgelerde ilk
defa bir kültür ve sanat birliği kurmuştur (bkz. Harita 7). Daha erken devirlerde
doğrudan veya dolaylı olarak proto-Türklerle de ilgili olan ve daha evvel ele aldığı-
mız, değişik isimlerle anılan kültürler kısmi kültür ve sanat bölgeleri meydana getir-
mişlerdi.2
Zamanla genişleyen Hun topraklan doğuda Kore’ye kuzey’de Baykal Gölü, Ob,
İrtiş, İşim nehirlerine, batıda Aral Gölü’ne, güneyde Çin’de W ei Irmağı, Tibet Yayla-
sı-Karakurum Dağları hattına ulaşmıştır.3
Dolayısıyla bu sınırlar Hun sanatına ve arkeolojisine ait materyalin nerelerde
aranabileceğini göstermektedir.

H U N SA N A T I V E A R K EO LO JİSİN E D A İR Ç A L IŞ M A L A R A
KISA BİR BAKIŞ

Hun devri üzerine bilgiler veren çeşitli resmi Çin tutanakları, seyyahların, din
adamlarının ve elçilerin erken dönemlerdeki raporlarını bir tarafa bırakırsak - k i bu

1 Cevat Türkeli, Çin Kaynaklarına Göre Hunların Ataları, İstanbul 1990, s. 1 7,


. 2 Bu kültürler ve Proto-Türk sanatı konusundaki rolleri için genel olarak bkz. Yaşar Çoruh
lu, Erken Devir Türk Sanatının ABC’si , Kabalcı Yayınevi, İstanbul 1998. s. 17 - 41.
3 1. Kafesoglu, Türk Mi/li Kültürü, Boğaziçi Yay., İstanbul 1986, s m>, ...... . llunlar üzerini'
ayrıntılı bilgi için bkz. lîahaeddin ögel, Buyıik f/ıırı tmparau»! h.î;h (arifti, ı- IIı Ankara
1981

/O
H U N (HSIU N G - N U) SA N A TI

Harita 7. En geniş sınırlarıyla Asya Hun (Hsiung-nu) İmparatorluğu.

kaynakların önemli bir kısmı Hunlardan sonraki devirler hakkında bilgi v erir- Hun
dönemiyle ilgili çalışmaları daha ziyade XVII. yüzyılda başlatmak gerekir.
Bu yüzyıldan itibaren çeşitli nitelikte ve farklı meslek gruplarından insanlar Hun
kurganları ve eserlerinin bulunduğu çevrelere gitti. Bununla birlikte bu ilk çalışma-
ları bilimsel olarak nitelemek pek mümkün değildir. Daha ziyade maddi çıkarlar gö-
zetilerek yapılan bu faaliyetlerin çoğu kaçak arkeolojik kazılardı. Bu duruma ilk ya-
sal engelleme Çar I. Petro’dan (1869-1725) geldi. Bir ihbar üzerine, kaçak kazılarla el-
de edilen değerli altın sanat eserlere el konuldu.
Bu arada çoğu proto-Türklere ve Hunlara ait kurganların Lalan edilmesine de-
vam ediliyordu. Bulunan eserler satılıyor veya altın potalarında eritiliyordu.
1715 yılında bir erkek çocuk dünyaya getiren Çariçeye sunulan çeşitli hediyeler-
den bazıları bu konuda bir ileri adım atılmasına sebep oldu, Madencilik işiyle uğra-
şan Nikita Denıidov isimli biri, Sibirya kurganlarından elde edilen altından yapılmış,
"hayvan üslubu” grubuna giren sanat eserlerini hediye olarak sunmak üzere saraya
getirdi. Nihayet bu eserlerin önemini anlayan Çar Petro 1718 yılında devletin bütün
valilerine emir göndererek, eski olan her şeye el konulup St. Petersburg’a gönderil-
mesini sağladı.4 Aslında çar Büyük (Deli) Petro’nun bu altın eşyalara ilgisi 1712 gibi

* Bu konuda bk,- M l1 /.ivIiuUIuim 11- tolc de Pıerre le Grand dans l’elaboraiion dc la


collenıon Sıbcıicmıı1 / , f Jı > m l >ı|oıı 1996, s. ıo -ıı

71
I UKI'N Ml VIK IIIN h '. A N AII

çok daha erken bir tarihte başlamıştı. Bu dönemde Batı Siblry.t c.ctw I v .i Iim okırak ta-
yin ettiği prens Matthew Petrovich Gagarin’e emir göndererek <1 ı mezarlarda bulu-
nan eşyaların St. Petersburg’a gönderilmesini istemişti. O zaman 1obolsk’ta bulunan
Gagarin, Perm prensi Meshcherski’nin yardımıyla bu işe soyundu. Dört yıl sonra 10
ocak 1716’da Gagarin hükümdarının isteklerini yerine getirdi. Batı Sibirya’daki ka-
rargahından 10 altın eseri gönderdi. 12 Aralık 1716’da ise S0 nesneyi daha başkente
gönderdi. Gagarin’in hediyeleri olarak bilinen ve hayvan üslubunda yapılmış bu
eserler, genel olarak Sarmat eseri diye nitelendirilmekle birlikte bizim bunları pro-
to-Türk veya Hun sanatı kapsamında ele almamızı engelleyecek herhangi bir kanıt
yoktur, aksine üslupları açısından bunu ileri sürmek yerinde olacaktır.5
Böylece bugün hâlâ Hermitage Müzesi’nde bulunan ve başlangıçta Kunst Kam-
mer’de toplanan Sibirya Koleksiyonu örnekleri sözü edilen müzenin en değerli eser-
leri arasında sayıldı.
Yine konuyla ilgili bir gelişme olarak 1764 yılında Çarlık Rusyası’nda defineciliğin
yasaklanmasını belirtebiliriz. Ancak aslında Çar bu eserleri kendi propogandası ve
hâzinesi için toplamıştı. Belki de bu yüzden bu eserlerin bir kısmı daha sonraları
kaybolmuştur.
XVIII. yüzyılın sonunda, Sibirya ve Altaylar’da eser toplama faaliyetleri çeşitli ni-
telikte kişiler tarafından sürdürülüyordu.
Önemli araştırmacılardan W. Radloff 1859-1871 arasında çeşitli faaliyetlerde bu-
lundu. Çeşitli sanat ve arkeoloji nesnesinin ortaya çıkarıldığı Berel ve Katanda kur-
ganları 1865 te bu araştırmacı tarafından kazılmıştı. Rostovtzeff, Minns, Talgren gibi
araştırmacılar ise bozkır kuşağı üzerinde ortaya çıkan çeşitli eserlerle ilgili çalışmala-
rını sürdürmekteydiler. 1915 ve 1916 yıllarında Tuva bölgesinde çeşitli araştırma ve
kazılar yapıldı. 1912’de Noın-Ula kurganlarıyla ilgili çalışmalara başlanmış, arkeolog
Kozlov ve ekibi 1925’de burada bir kazı yaparak kurganın envanterini gün ışığına çı-
karmıştır. Griaznov ve Rudenko 1927 yılında Ursula Irmağı kıyısında Şibe kurganını
ortaya çıkardı.
Türk sanan ve arkeolojisi bakımından önemli materyallerin elde edildiği Pazırık
kurganları ise 1924 yılında keşfedildi. S. I. Rudenko ve Griaznov’un başkanlığında
yapılan kazılara 1929’da başlandı. Aynı yıl kazılan I. kurgandan sonra 1947-48’de
üçüncü kurgan, 1948’de dördüncü kurgan ve 1949’da ise beşinci kurgan gün ışığına

5 Gagarin'in hediyesi olan ve bugün Hermitage Müzesi’nde bulunan Sibirya koleksiyonu


eserleri için bkz. Carol Gatsie, “ ‘Siberian’ Gold Collected By Petri tin Gtrai I he Gagarin
Gift," AA, C. XXXVII, nn 3, 1975, S. 209-228.

72
IIU N (l tSU)N G - N U) S A N A I

çıkarıl iniştir. Bahsedilen son yılda 6, 7 ve 8 numaralı üç küçük kurgan da kazılmış-


ın Bu arada Başadar kurganı da 1950 yılında kazılarak ortaya çıkarılmıştır.
1956 yılında T. Dorzhsuren ve diğer bir grup arkeolog Hun devrine ait Hangay
Dagları’nda Khunui nehri havzasında keşfedilen bir alanda üçyüz civarında mezarı
gün ışığına çıkarmıştır. Günümüze yakın zamanlarda da çeşitli arkeolojik siteler
keşfedildi ve buralarda araştırmalar yapıldı.
Bu çalışmaların dışında 1969-70 yıllarında Kazak-Türk bir arkeologun büyük ba-
şarısını zikredebiliriz. Kimilerine göre Saka, bir kısım Türk araştırmacılara göre ise
Hun devrine ait olan Issık kurganı Kemal Akişev tarafından Alma-Ata’nın 30 km ka-
dar yakınında Issık Rayonu’nda Esik Çayının kenarında tespit edilerek bilimsel ar-
keolojik kazıyla gün ışığına çıkarıldı.
Türk arkeolojisi için önemli olan bu kurgandan başka, Pazırık kültürüne dahil
edilebilecek, dağlık Altay bölgesinin güneydoğusunda yer alan sekiz kurgan gru-
bundan meydana gelen Ulandınk kurganları Sovyet Bilimler Akademisine bağlı çalı-
şan V. D. Kubalev’İn liderliğinde kazıldı. Buradaki kazı ve çalışmalar 1968, 1969,1972
ila 1975 yılları arasında ve 1980-198i ’de gerçekleştirilmiştir.
Ayrıca son zamanların en büyük başarısı ise I 9 9 0 ’l ı yıllarda Ukok Platosu’nda ka-
zılar yapan Natalya Polosmak, ekibi ve diğer bilim adamları tarafından gerçekleşti-
rildi. Sözü edilen yerde, Ak Alaha mezarlığında ve Kuturguntas mezarlığında ortaya
çıkarılan kurganlardan başka bir de bir asil soydan bir kadına ait olduğu anlaşılan
çok önemli bir kurgan kazılarak gün ışığına çıkarıldı.
Bu arada geçtiğimiz yüzyılın sonunda Rus arkeologu Y. D. Tal’ko-Grintsevich
Kyakhta’nm 10 km doğusunda Baykal boyunda Sudzhinsk’te 214 Hun mezarı buldu.6
Son olarak sözünü edeceğimiz, Tuva’da arkeolojik kazılar neticesinde ortaya çı-

6 Bu kısım için bkz. S. I. Rudenko, Frozen Tombs o f Siberia The Pazyryk Burials o f Iron Age
Horsem en , Londra 1970, s. 13; Yaşar Çoruhlu, “Orta ve İç Asya Türk Sanatı Araştırmaları-
nın Anadolu Selçuklu Sanatı Bakımından Ehemmiyeti," IV. MSKMS Bildirileri (25- 26 Nisan
199 4) , Konya 19 95, s. 6 9 - 7 7 ; Selçuk Mülayim, “Erken Devir Türk Sanatı Araştırmalar,”
STAD, c. II, no. S, İstanbul 1989, s. 17-21; Nejat Diyarbekirli, Bun Sanatı, İstanbul 1972, s.
103; Çiıı kaynaklarının bir listesi için bkz. C. Türkeli, Çin Kaynaklarına G öre Hunlarm Ata-
ları, s. x-xra; Ulandınk kurganlan ve Pazırık araştırmaları için ayrıca bkz. Kato Kyuzo,
“Cultural Exchange on the Ancient Steppe Route: Some Observations on Pazyryk Herita-
ge," Senri Ethnological Studies-Significance o f Silk Roads in the History o f Human Civûizetions,
no. 32, Osaka, 1992, s. 5 -7 , i l ; N. Ishjamts, “Nomads in Eastern Central Asia,” History o f Ci-
vilizations o f Central Asia, The I development o f Sedentary and Nomadic Civilisations: 700 B.C. to
A. D. 250, C. II, UNESCO. I tansa 1994, s. 159.
I KKI'N K VIK rtlRK SANA 11

karılan vc daha önce açılan Arzhan kurganına izafeten Arzhan (Arjan) II olarak ad-
landırılan kurgan Pazırık grubu kurganlarının özelliklerini gösterdiği için bir proto-
Türk veya Hun kurganı sayılabileceğinden bizim için önemlidir. 2001 yılında gerçek-
leştirilen kazılar Rus-Alman arkeolojik projesinin bir ürünüdür. Rusya Federasyonu
Kültür Bakanlığı Kültürel ve Doğal Mirası Bilimsel Araştırma Enstitüsü’nün St. Pe-
tersburg kolu ile Berlin’deki Alman Arkeoloji Enstitüsünün Avrasya Bölümü’nün or-
taklaşa gerçekleştirdiği bu kazı Konstantin Viladimiroviç Chugunov başkanlığında
gerçekleştirildi.7

H U N DEVRİ M İM ARİSİ

MEZAR MİMARİSİ

Hunlarda Defin Gelenekleri

Hunlarda rastladığımız “kurgan” adı verilen mezar anıtlarını ve bu kurganlarda-


ki çeşitli eşyalann niteliğini daha iyi anlayabilmek için onların ölüm ve definle ilgili
geleneklerine bir göz atmamız gerekmektedir.
Hunlara ait ölüm ve defin konularıyla ilgili inançlar ataları döneminde ve proto-
Türk döneminde oluşmuştur. Hatta bazı geleneklerin ve inançların köklerini daha
erken devirlerden aldığı da ifade edilebilir. Zaten bilindiği gibi, neolitik hatta belki
de mezolitik dönemden itibaren “kurgan” şeklinde veya onların öncüsü olabilecek
mezarlara rastlamaktayız.
Asil soydan birisi öldüğü zaman, cesedinin bir müddet çadırda bekletildiğini ve
cesedin kokmaması için iç organlarının çıkarılarak bir çeşit mumyalama işlemine ta-
bi tutulduğunu biliyoruz. Neticede ölünün defnedileceği kurganın inşası belirli bir
süre almaktaydı. Cesedin uzun süre bekletilmesi dini inançların yanı sıra, toprağın
kazılması işleminin zorluğundan —bu bölgelerde toprak genellikle belirli bir derinli-
ğe kadar donmuş durumdadır—ve kurganın inşa edilişinin de epey zaman almasın-
dan kaynaklanmaktadır.
Cenaze töreni sırasında yapılan işlemler ölen kişinin öteki dünyada bu dünyada-
kine benzer bir hayat yaşayacağına inanıldığını göstermektedir. Kurganın kalıcı bir

www.hermitagemuseum.org/html, 0 8 .0 7 .20 03 ,
The State Hermitage Museum Hermitage
News, s. 1-3; Mike Edwards, “Sibirya işkilleri Alıın Ustaları,” National (•rny,ıaı>hit - lurkiye,
Haziran 200), s 4* 59

74
III N (I MUN C ı - N U) SA N A 11

yapı olarak inşa edilmesi, içinin yaşanılan bir evmiş gibi düşünülmesi, dolayısıyla
evin gibi mezarın da mikrokozmos sayılması, ölen kişinin çoğu zaman atıyla, eşya-
larıyla ve silahlarıyla beraber gömülmesi, hatta küçük sehpa tipi masalarda yiyecek-
lerin yer alması bu konuya işaret etmektedir. Ayrıca mezarın içinde ölüye sunulmuş
çeşitli hediyeler de yer almaktadır.
Ûte yandan defin geleneklerinden bir diğeri ise ölen kişinin mezara gömülen ve-
ya gömülmeyen atlarının kuyruklarının kesilmesi -tullama denilen işlem - veya de-
ğişik şekillerde örülmesi ya da bağlanması da yas göstergesi olarak karşımıza çık-
maktadır. Bu arada bazı kurganlarda yoğ merasimi esnasında sunulan kurbanlar -
daha ziyade at kurbanı- şölen esnasında yenildikten sonra, kalan artıkları ve kemik-
leri de çoğu zaman bu mezarlara atılıyordu. Bu kalıntılar bazen çok sayıda hayvanın
hu törenlerde yenildiğini gösteriyor. Örneğin Arzhan kurganında binlerce at kalıntı-
sına rastlanmıştır.
Çin kaynakları Hunların cenaze merasimleri hakkında, Göktürklerde görüldüğü
kadar ayrıntılı bilgi vermemekle birlikte, defin esnasında tabut kullanıldığı ve tabut-
ların altın ve gümüş işlemeli kumaşlarla veya kürklerle örtüldüğü belirtilmektedir.
Bu ifadeler bizim fazla işimize yaramamaktadır. Çünkü biz bu bilgilerin kat kat daha
fazlasını kazılarla ortaya çıkarılan kurganlardan öğrenebiliyoruz.8

Kurganlar

Kurgan İsminin Terminolojisi ve Kurganların Genel Özellikleri

Burada amacımız özellikle belirli bir mezar anıtı tipini adlandırmak için kullanı-
lan “kurgan" kelimesi üzerinde durmaktır, “balık,” “ordu-balık” ve kısaca “ordu” gi-
bi terimler kurganla ilişkili olduğu için ele alınacaktır.
Kurgan kelimesi Türkçe bir isimdir. Ancak literatüre Rus bilim adamları vasıta-
sıyla girmiş olmalıdır. Diğer batı dillerine de -Almanca h ariç- buradan gelmiştir.
Dolayısıyla Türkçe kaynaklarda da bu ismin Batıda görülen şekli olan “kurgan” teri-
mi kullanılmaktadır.
Rusça’da KYPrAH, “kurgan” olarak yazılan kelime, “kurgan, tepe, höyük, tıımü-

K Yaşar Çoruhlu, Erken Devir Türk Sanatının ABC’si, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 1998, s. 44 -4 S;
Yaşar Çoruhlu, “Eski Tıırklerde Ölüm,” Cogiio, no. 40, Yaz 20 04 , İstanbul 20 04, s. 244 - 268 ;
linklerdi' ölııme dair inanışlar hakkında ayrıntılı olarak bkz. J.-P. Roux, Eskiçağ ve Orta-
Altay Türhli rinde Olumi, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 1999.

75
l'KKTN [)| VIK rURK S A N A I1

lüs" anlamına gelir.8 İngilizcede ise kurgan kelimesinin anlamı için iki öneri vardır:
ı. İstihkam, kale, hisar. 2 . Türbe, toprak yığmı-tepe, tümülüs.10
Barthold’un araştırmalarına göre, Kurgan kelimesi Rusçaya Kıpçakçadan geçmiş-
tir. XIV. yüzyıla ait Venedik el yazması bir Kıpçak Dili Sözlüğü’nde, Almanca açıkla-
malarda, “kurgan” kelimesi söz konusu dilde “en gihoft grab; mezar üzerine yapılan
höyük (tepe)’’ olarak açıklanmaktadır. Radloff kendi sözlüğünü hazırlamadan önce
yaptığı bir incelemede adı geçen sözlükte (Codex Comanicus) bulunan “kurgan” ke-
limesini “Grabhügel; mezar tepesi” olarak izah etmiştir. Kıpçak sözlüğünde “kurgan"
kelimesinden sonra gelen “iv” (ev) kelimesi de Almancaya ölüler evi (des toden
haus) olarak çevrilmiştir.11 Daha sonra bütün bunların birbiriyle ilişkili olduğunu
ileri süreceğiz.
Görüldüğü gibi kurgan kelimesinin karşılığında önerilen iki temel anlam grubu
bulunmaktadır. Aşağıda da bu iki anlam grubunun birbiriyle bağlantılı olduğunu ve
birinin (mezar olarak kurgan) diğerinden (yerleşme yeri, kent, şehir, kale ya da ba-
lık, ordu, ordu-kent) nasıl doğduğunu belirlemeye çalışacağız.
Şimdi önce bu kelimenin Türkçenin çeşitli şivelerinde nasıl görüldüğü ve kökü-
nün ne olabileceği üzerinde duralım. Çünkü bu çıkarılacak anlamlar daha sonra
söyleyeceklerimizi destekleyecektir. Kurgan kelimesi bu haliyle, Türkiye Türkçesi ve
Azerbaycan Türkçesinde “kurgan” şekliyle, Başkurt ve Tatar şivesinde “kurgan," Uy-
gur ve Kazak Türkçesinde, “korğan veya oba” -ik in ci anlam sadece Kazaklarda- Kır-
gızlarda, “korğon,” Özbek şivesinde, “korgan," Türkmenistan’da “gorğan veya depe”
olarak yer almaktadır.12 Bu söyleniş biçimlerine diğer Türk şivelerindeki karşımıza
çıkan şekillerini de ekleyebiliriz.

9 E. M. Mustafayev ve V. G. Şçerbmin, Rusça-Türkçe Sözlük (tıpkıbasım), İstanbul 1989, s.


359. Türk Ansiklopedisi'ndeki ilgili maddede, bu konuyla ilgili olarak, kurgan ismi için “XVI.
yüzyıldan itibaren Rus ilmt edebiyatında toprak veya taş, eski mezar üzerinde meydana
getirilmiş olan yapma tepelere denir" şeklinde bir ifade bulunmaktadır; bkz. “Korgan veya
kurgan," TA, c. xxııı, Ankara 1975, s, 223.
10 Rcdhouse. Yeni Türkçe-lngilizce Sözlük-New Redhouse Turkish-English Dictionary , Istanbul
1 9 9 1, S . 587.

11 W. Barthold, “Türklerde ve Moğollarda Defin Merasimi Meselesine Dair” [Abdülkadir


Inaıı, M akaleler ve İncelem eler içinde, c. I, Ankara 1968, s. 362-386, özellikle bkz. s. 365], Sözü
edilen izahların Codex Cumcmicus’taki şekli için bkz. G. Kuun, Codex Cumamcus (With The
Prolegomena to the Codex Cumamcus by Louis Ligeti), Budapeşte 1981, s, 22 2 .
12 A. Bican Ercilasun vd, Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü (Kılavuz K itap) , c. I, Ankara
1991, S. 516-517,

76
HUN (HSİUNG-NU) SANA II

Kelimenin karşılaşılan muhtelif anlamlarına baktığımızda günümüz Türkçesi şi-


velerinde karşımıza şunlar çıkıyor: Türk Dil Kurumu’nun Türkçe sözlüğünde kur-
gan kelimesi için üç ayrı anlam önerilmiştir: l . İlk çağda mezar üzerine toprak yığı-
larak yapılan küçük tepe. 2. Kale, 3. (Arkeolojide) Tepe biçiminde mezar, höyük.13
Burada terimin arkeolojide ayrı bir anlamı olduğu düşünülerek bu tarzda bir izaha
gidilmiş, yani ilk iki anlam üçüncüsünden ayrılmıştır. Oysa aşağıda göreceğimiz gibi
bunlar birbirleriyle ilişkili isimlerdir. Ayrıca “tepe biçiminde mezar” tamlaması doğ-
ru bir anlam vermiyor, çünkü ileride izah edeceğimiz gibi, kurgan üstteki yığın, te-
pe veya mezarın üstündeki odadır. Mezar bunun altında ve ayrıdır.
Kırgız Türkçesinde “Korğon” kelimesi mezardan çok: 1. Kale, müstahkem mevki,
2. Çit, duvar, mezarın etrafında parmaklık, 3. Koyun ağılı ve ayrıca “korunmak, ken-
dini müdafaa etmek, takibattan saklanmak,” anlamlarına gelmektedir. 4
Kazak Türkçesinde qorğan (korğan): 1. Kale, sur, 2. Dayanak, kuvvet, güvenç
demektir.15
Korgan yeni Uygur Türkçesinde “kale, istihkam” anlamına gelirken, 16 eski Uy-
gur Türkçesinde kale olarak nitelendirilmektedir.17
Görüldüğü gibi kurgan kelimesinin tepe, mezar tepesi, kale, yerleşme, şehir gibi
karşılıkları bulunmaktadır. Acaba bunlardan hangisi daha eskidir? Şimdi bu konu
üzerinde biraz durmak faydalı olacaktır.
Kurgan kelimesinin kökeni hakkında farklı fikirler ileri sürülmüştür. Biz önce-
likle bu kelimenin kökünü “kur” olarak ele alalım. Bu kur kökü eski ve yeni sözlük-
lerde “kurmak” anlamını vermiyor. Daha doğrusu “kur” sözü kök olarak görülmü-
yor. Nitekim Divanü Lü gat-it T ü rk ’te olduğu gibi, daha çok bundan türemiş gövdele-
re yer veriliyor. Örneğin adı geçen sözlükte “kurgadı” ifadesi “kurudu” ifadesiyle
karşılanıyor ve bunun “kurgamak” yani “kurumak”tan geldiği anlaşılıyor. Sözü
edilen “kurga” kelimesi günümüz Altay Türkçesinde yaşamaktadır. Burada “kurga”
ifadesi “kurutmak” fiiliyle karşılanırken, bunun dönüşlü şekli olan “kurgan” kelime-
si ise “kurumak” anlamına gelmektedir. Bu kelimenin ettirgen şekli yani “kurutmak”

1' H. Eren vd (haz.), Türkçe Sözlük, c. II, Ankara 1988, s. 930.


M K. K. Yudahin, Kırgız Sözlüğü, c. II, Ankara 1988, s. 487.
11 I. K. Kenesbayoglu vd, K azak Türkçesi Sözlüğü, İstanbul 1984, s. 173.
I Necipoviç Necip, Yeni Uygur Türkçesi Sözlüğü, Ankara 1995, s. 244
17 A Caferoglu, Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, İstanbul 1968, s. 187.
IH Kaşgarlı Mahmud, Divantı l ügat il Itıık, c III, Ankara 1999, s. 290.

77
I K k l'N l'l VIK II IKK '. A N AI I

anlamını yem i bibimi 'kurgat'dıı 11 Kurganın kurumak anlamı uiiiniv.il.imayla iliş-


kili gibi görünse de buna dair elimizde herhangi bir kanıt yoktur.
Böyleçe aslında Türkçe’de “kur” kökünden “kurmak, yapmak, inşa etmek” anla-
mı belki de geç dönemlerde ortaya çıkmış olmalıdır. Öte yandan zaten bu şekilde
yola çıktığımızda bir neticeye ulaşamayacağımız anlaşılıyor.
Oysa kelimeyi “kurgan” olarak değil de “korgan” ya da buna benzer şekilde alır-
sak, bunl^nn biziıu konumuza uygun bir anlam kazandığını görüyoruz. Bunun “kör
veya gör” şeklini Türkmen şivesinde bulmak mümkündür. “Gör (gör, gor)” kelimesi
mezar anlamına gelmektedir.20 Köroglu hikâyesinin Türkmenistan'daki bir şeklinde
“G oroğlu' mezarda doğmuş (yerin büyüttüğü, topraktan doğmuş) bir yiğit olarak
anlatılmaktadır.21 Bu husus mezarın yeniden doğulacak veya öteki dünyada yaşana-
cak yer 0|,arak algılanması konusuna uygundur. Kazak şivesinde de “kor” kelimesi
ölünün gömüldüğü yer anlamına gelmektedir.22 “Kor” kökü Kaşgarlı Mahmut’un
sözlüğünde bir yerde geçer ve “ziyan” (kayıp) anlamını verir ki, bu ölümün bir “ka-
yıp” olma^yla ilişkilendirilebilir. Ancak biz bu kelimenin daha çok “korumak" keli-
mesiyle bağlantılı olduğunu düşünüyoruz. Nitekim yine Kaşgarlı Mahmut’ta “koru,”
“dikenli t^l”; “korı" ise “korumak" anlamına gelmektedir.23 Dolayısıyla “korıgan,”
“korunulat^ yer” demektir. Nasıl Köroglu hikâyesinin Türkmenistan varyantlarından
birinde Kâroğlu’nu yer (mezar, toprak) koruyor ve doğuruyorsa benzeri şekilde öl-
dükten sonraki yaşama inanan çeşitli Türk toplulukları da mezarı “cesedin korun-
duğu yer” ye “ikinci yaşamına geçeceği yer,” “ev, saray” olarak algılamışlardır. Mezar
ile toprak İrasındaki ilişki Kaşgarlı Mahmut’un eserinde de görülmektedir. Nitekim
sözü edileı^ kitapta “orun” kelimesinin “sin, mezar” anlamına geldiği belirtildikten
sonra, bu %özün kökenin “karanlık yer” anlamına gelen “kara orun”a dayandığı be-
lirtiliyor.24

Eski Uy-gurcaya baktığımızda burada “kor” kelimesinin yine Kaşgarlı Mahmut’ta


olduğu gibi zarar, ziyan olarak verildiği, “koramak" fiilinin anlamlarından birinin
“kaybetme!^ ziyan etmek, azalmak" olduğu belirtiliyor. Yine eski Uygurca’da “kon-
mak,” “korkmak" fiiliyle karşılanmıştır, Aynı Türk şivesinde k u r a tm a k “toplamak,

19 E. G. N a% ali-M. Duranlı (haz.), Altayca Türkçe Sözlük, Ankara 19 9 9 , s. 1 25 .


,0 T. Tekin vd, Türkmence-Türkçe Sözlük, Ankara 1995, s. 293.
' 1 Mireli Sevidov, Gam-Saman ve Onun Gaynagtarına Umumi Bahtş, Bakü 19 9 4 , s. 86.
r‘ t, K. Kenc'Sbayoğlu vd, Kazak Türkçesi Sözlüğü, İstanbul 1984, s. 139.
1 Kaşgarlı \lnhmud, Divanü Lûgat-it-Türk, c, III, s. 12 2 , 223, 263.
'* Kaşgarlı Malımud, a.g.e., c. III, s. 222 .

78
H I N (I Sli N «. N l II S A N A 11

yığdırmak” anlamına gelirken, ku rg a g veya k u rg a k ise “kara toprak” ve daha önce


söylediğimiz gibi “kurgan, kale” anlamına gelmektedir.25 Buradan korumak amacıyla
mezarın üzerinde inşa edilen yığının, toprağın kurganı oluşturduğu anlaşılıyor.
Nitekim bahsettiğimiz çeşitli Türk şivelerinde kurgan veya korgan kelimesinin
“kale, şehir (ordu ve balık), tepe, yığın, korumak” anlamlarının zaman zaman yan
yana yer aldığını görüyoruz.
Divanü Lu gat-it T ü rk ’te “udhu,” tepe, yığın, “ordu,” hakanın yaşadığı şehir, “ba-
lık" ise, sığınak, kale, şehir demektir.26 XVII. yüzyılda istinsah edilmiş ve Nevâyî’nin
eserleri için yazılmış bir sözlükte de “kurgan” (Çağatayca) kelimesinin anlamı “hi-
sar” (Eski Anadolu Türkçesi) olarak verilmiştir.2 Bu örnekleri çoğaltmak mümkün-
dür. Diğer bazı örnekleri ise yukarıda zaten vermiştik. Buradan “kurgan" veya “korı-
gan” kelimesinin aslında “mezarın üstündeki yığın, tepe, toprak” anlamına geldiği
anlaşılıyor (bkz. Resim 9). Bu tepe ve toprağın ana fonksiyonu cesedin öteki dünya-
daki yaşamını sürdürebilmesi için onu korumaktır.28

A. Caferoğlu, Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, İstanbul 1968, s. 182 , 187.

lh Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lügat-it-Türk, c. 1, s. 124, 379.


" Fatma Özkan, “Nevayi Eserleri için Yazılmış Bir Lügat: Der Beyân-ı Istılahat-ı Emlahu'ş-Şu
ara Mevlânâ Nevâyî," Bilig-Bilim ve Kültür Dergisi, e. I, Bahar 1996, s. 207.
n Türk araştırmacılardan C. Esad Arseven, Çağataycada küçük şehirlere "korgança" denilme-
si olgusuna dayanarak bu ismin “korumak” sözünden geldiğini düşünür. Dolayısıyla ona
göre de “kurgan” kelimesi “kurmak" fiilinden ziyade “muhafaza eden” anlamındaki “koru-
gan" ifadesinden gelmiş olmalıdır. Yalnız Arseven kurgan için “eski zamanlarda ölmüş
Türk büyüklerinin eşyalarıyla beraber gömülerek kimsenin tecavüz etmemesi için üzerine
birçok toprak yığılmak suretiyle kaidesi yuvarlak bir tepecik şekli verilen mezarlara denir"
diyerek tanımlamada hata yapıyor. Çünkü burada da izah ettiğimiz gibi aslında sözü edi-
len tepe mezar değildir. Mezar kurgan demlen üst kısmın (tepe şeklinde yığın veya defin
odası ya da çukurunun üstündeki oda) alımda yer alır. C. Esad Arseven, “Kurgan," SA, c.
2, Fasikül XIII, İstanbul 1966, s. 1173-1174. Yine Türk araştırmacılardan Olcas Süleymanov,
duvar veya set anlamına gelen “kura” sözünden bahsederken (Kazakçası “kora”dır) kayna-
ğının “kur, kurmak” kökünden geldiğini ve kale anlamındaki “kurgan” sözünün de bu-
nunla ilişkili olduğunu belirtiyor. Ancak bu izah yetersizdir. Çalışmamızda belirttiğimiz
gibi “kurmak" kelimesinin kökü “kuri’dur. Ögel de P. Pelliot’nun Oğuz Kağan Destam ko-
nusundaki notlarında “kurıkan” sözünü açıklarken bunun “karargâh" anlamına geldiğini
belirttiğini ve söz konusu müellife göre bu sözün kökünün “kun," kurmak, sözünden gel-
diğini yazmaktadır. Buradaki ifade doğrudur. Ancak “kurgan veya korgan" kelimesiyle
ilişkisi zayıftır. Ögel, “korugan veya kurgan” şekli üzerine bir yorum yapmadan kaynak-
lardaki bilgileri aktarmakla yetiniyor. Olcas Süleyman, Az i Ya, İstanbul 1992, s. 54; Baha-
eddin Ögel, Türk Kültüı Tarihine Giriş-Türklerde Ordu, Ordugâh ve Otağ, c. VII, Ankara
1984, S. 164. 161-164

79
I ivK IN I>1 VIK tUKK SANATI

m * ■ -

' ..... . 1 , ' ■* »• .?w, : > «j ^ 3


îL'^V',*■'/'«. -I. ' - }. ■ •'/■ .***>• fjjWİaftı.
•fea'V’•&&&*****»? .
% \<\ ' -'*y'

Resim 9. Kazakistan'daki Issık kasabası kurganlarından biri (fotoğraf: Tülin Çoruhlu).

Dolayısıyla -az önce ifade edildiği gibi- burası aynı zamanda korunması gereken
bir evdir. Öte yandan evin bir mikrokozmos sayılması, mezar için de geçerlidir. Me-
zar üzerindeki tepenin göğe veya kutsal dağ mefhumuna işaret ettiği kabul edilirse,
sembolik bir kozmik eksen ifade ettiği düşünülebilir. Belki de ölen kişinin ruhu ile
gökler arasında bir bağlantı kurulmuş olabilir .29 Öte yandan tepeler veya dağlar Gök
tanrısına ibadet için kullanılan dini tören yerleridir. Azerbaycan’da Apşeron yarım
adasında incelediğimiz küçük boyutlu kurganlarda sunak ve (bazen) heykel bulun-
ması bu konuyla ilgili olabilir. Ortaçağ İslam yazarlarından İdrîsî eserinde, Kimak-
lardan bahsettiği yerde bu konuyla ilgili şöyle diyor: “Lâlan şehri yüksek bir dağın
alt tarafındadır. Dağın başında mermerden bir put inşâ edilmiştir. Bu havalinin hal-
kı bu puta tapar, ona adak adar, her taraftan onu ziyarete gelirler.”30 Bu arada orta-
çağda da süren, bazı dağlan “tanrı” olarak kabul etme konusu da mezar üzerine suni
tepelerin yapılmasına ışık tutabilecek hususlardan biri olarak düşünülebilir. Ortaçağ
İslam kaynaklarında buna ilişkin bilgiler vardır. Örneğin Gerdîzî, Z eyn e l-a h b â r
isimli kitabında Çigiller ve Türkişlerden bahsederken şunları da söylüyor: “... Bu d a ğ

Yaşar Çoruhlu, “Kurgan ve Çadır’dan (Yurt) Kümbet ve Türbeye Geçiş,” GGMKIHES, 18 -


20 , AKSM İstanbul, Aralık 1998, İstanbul 1999, s. 47-62.

1,1 Ramazan Şeşen, İslâm Coğrafyacılarına Göre lin kler ve Türk Ülkeleri, A ı ıl .u ı mu loc>

80
III N (HSltlN C - NU) SAN A TI

bıi^ka bit d a ğ a bitişiktir l i n k l e r bu s onuncu d a ğ a ta p a r la r . Bu d a ğ a d ın a y em in ed e rler .


Ihıtan ın A lla h ’ın ikâ m etg âh ı olduğunu sö y lerler. “A llah ise o n la rın d e d ik le rin d e n (zan la-
ı im lan ) m ü n ez z eh tir.”31

Kale benzeri surları bulunan şehirlerin, orduların, balık veya ordu-kent olarak
.mılan yerlerin kökenleri korunmayı sağlayan toprak ve taş yığını halindeki tepelere
dayanmaktadır. Nitekim kaleler ve şehirler tepelerde veya dağlarda kurulmuştur,
ı )rtaçağlarda ve geç zamanlarda yapılan savaşlarda müdafaa amacıyla kullanılan, ka-
leye benzeyen suni tepelerden de esas amacın korunmak ve savunmak olduğu anla-
şılıyor. İran’ın kuzeydoğusunda böylesi tepeleri vaktiyle ziyaret etmiştik. Kimi yer-
lerde bu tip uygulamalar üzerine daha sonra duvarların kurulmasıyla kaleler inşa
edilmiştir. Türkmenistan’da olduğu gibi bazı kalelerin duvarları doğal yükseltiler-
den oluşur.
Eski Türklerde ordu, balık veya ordu-balık ve kurgan isimleriyle verilen birta-
kım şehirler vardır: Togu Balık, Amga Kurgan, Beş Balık (Göktürk Devri); Ordu Ba-
lık, Beş Balık, Can Balık, Yengi Balık (Uygur); Ordu (Türkmen), Ordu, Ordu Kend
(Kaşgar) -Karahanlı devri-32 ve bizim de 1999 yılında incelediğimiz Kırgızistan’daki
Koşoy Kurgan gibi.
Bu tip adlandırmaların izlerini günümüz Türkiyesi’nde kullanılan yer adlarına
hile görebiliyoruz. Bunun en güzel örneği Karadeniz’deki Ordu şehridir. Ayrıca yine
l Irdu’ya bağlı Aybastı ilçesinin kuzeyinde Korgan adında bir ilçe yer almaktadır. Bu-
nun korgun şeklindeki bir varyasyonu da Çankırı’ya bağlı ve bu şehrin kuzeybatı-
sında bulunan bir yerleşmedir. Aynca Balıkesir veya Balıklı gibi yerlerin de şehir an-
lamına gelen balık kelimesiyle bir ilgisi olup olmadığı tartışılabilir. Bu örnekler to-
IH i n i m l e ilgili çalışmalarla çoğaltılabilir; ancak biz sadece geleneğin Türkiye’ye ve
günümüze kadar ulaştığını belirtmekle yetiniyoruz.
Şimdi burada şu hususu belirtebiliriz: Esasında “yığın, küme ve tepe” anlamında
olan ve “korumak” fiiliyle ilişkisi bulunan “kurgan” kelimesi benzeri işlevlere sahip
lepelik veya korunması kolay yerlerde yapılan kale ve şehirlerle bağlantılı hale gel-
miştir. Böylece erken dönemde korunması gereken kutsal yerleri ifade eden “kurgan

" Ramazan Şeşen, İslâm Coğrafyacılarına G öre Türkler ve Türk Ülkeleri, Ankara 1998, s. 88.

' Faruk Sümer, Eski Türklerde Şehircilik, İstanbul 1984, s. 2 , 1 2 , 31- 32, 44 -4 5 , 55, 93. Amga Kur-
gan ismi ilk defa Külügin yazıtında geçmektedir. Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıt-
ları, Ankara 1987, s. 48, 50, özgün metin satır 8. Burada “amga kurgan” olarak geçen ifade
yazar tarafından “k ale " olara k çevrilmiştir. Bu arada kuzey tarafında 4. satırda yine şehir
ismi olarak “togu b a lı k - ye çııı e k le d iı Balık" şehir anlamında kullanılmıştır.

81
I UKI N I >1 VIK fU RK SANA 1 1

veya korgan" terimi “kale, şehir” anlamına gelen “kurgan” kelimesini oluşturmuş,
ancak daha sonra mezarların üzerindeki koruyucu kısmın adı olmuştur. Burada
şöyle bir düşünce ileri sürmek mümkün olabilir: Acaba kurgan veya korgan kelime-
leri bir müddet sonra şehir veya yerleşim yeri anlamında, kurganların bulunduğu
mezarlıkları ifade etmek üzere kullanılmış olabilir mi? Ancak bu ortaya attığımız id-
dianın ispat şimdilik mümkün değildir. Biz bunun mümkün olduğunu düşünüyo-
ruz. Yani kurgan veya korugan kelimeleri belki de “ölüler şehri” (nekropolis) anla-
mında kullanılmış, zamanla tek tek mezar tepelerinin de adı olmuştur.
Dolayısıyla -tekrar belirtecek olursak- “kurgan” ismi aslında mezarın kendisini
değil mezarın üzerinde bulunan ve mezara ulaşmayı zorlaştıran koruyucu tepeyi ve-
ya daha geniş anlamda kazı yapıldığında ilk ulaşılan odayı belirtmektedir. Ancak bu
ayrıma dikkat etmeyen kimi araştırmacılar kurgan kelimesini doğrudan doğruya
"mezar” olarak ele almışlardır. Bu nedenle aslında “kurgan” yerine “kurganlı mezar”
tabirinin kullanılması bilimsel açıdan daha doğru olacaktır.
Bu şekilde bakıldığında, kurganı belirleyen temel özellik mezarın üzerinde bir
toprak veya taş yığını bulunmasıdır. Bunun altındaki mezarın şekli kurganın tipi
için belirleyici değildir. Nitekim bu yüzden değişik tipte mezar biçimlerine rastlan-
ın. ıktadır. Yani bir yapının kurgan olarak değerlendirilmesinde, altta ceset gömülen
yn in veya yerlerin, oda ya da odaların biçiminin pek bir önemi yoktur. Örneğin bu
Hcl.ıların kara çam kütüklerinden yapılması veya değişik şekilde ele alınması ya da
.ılım cesetlerin gömüldüğü oda yerine sadece bir çukurun bulunması bu tür bir ya-
I>ııuıı kurgan olmasını veya olmamasını belirlemez.
Bu söylediklerimizi destekler mahiyette başka bilgiler de vardır. Nitekim, Moğol-
Lıı ■l.ı ve Türklerde kullanılan “obo veya oba” kelimesi “taş ve toprak yığınından iba-
ı <ı höyük” anlamına gelir. Yerleşim yerleri için de kullanıldığını bildiğimiz bu keli-
ııı< ortaçağlarda kurgan tipi mezar ve hatta mezar heykelleri için de kullanılmıştır.33
I ski ve yeni Türk şivelerinde “mezar” anlamına gelen farklı kelimeler de vardır.
Bunların bazıları kurganlarla ilgili değildir; ancak bazılarında bu ilişki gözlenebilir.
ŞiıiKİi bunlara örnek verelim. Bahaeddin Ögel’in bir çalışmasında k eşe n e kelimesinin
Kuman Türkçesinde mezar ve tümülüs karşılığında kullanıldığı belirtilmektedir. Bu
Radloffta olduğu gibi bazen k ese n e diye de okunmuştur ve Türkistan'daki Kök Kese-
ne Türbesi buna destek olarak ileri sürülmüştür. Ögel ve Barthold bunun Kıpçak

” W. Barthold, “Türklerde ve Moğollarda Defin Merasimi Meselesine Dalt Muhilli ler vc lıı
telem eler, c I, Ankara 1968, s. 86.

82
HUN (IISIUNG-NU) SANATI

lurkçesine Farsça k â ş â n e kelimesinden gelmiş olabileceğini ileri sürüyorlar. Buna


ilaveten Ûgel bir Kıpçak Türkçesi sözlüğü olan T uhfetul Z ek iy y e 'de görülen bu keli-
menin k ö şen e halinin, “saray, köşk, kasr, kubbe” demek olduğunu belirtiyor. Aynca
Ûgel satır arasına “kurgan” isminin sıkıştırıldığını ifade ediyor.34
Barthold’un bahsettiği, Moğolcadaki “kuruk” kelimesinin anlamı da analojik ola-
rak bizi ilgilendirebilir. Çünkü Moğolcada ve “kurık,” “guruk” şeklinde de geçen bu
kelime Türkçe olup, bunun Moğollar tarafından kullanımı “yasak yer” anlamına gel-
mekteydi. Bunun da sebebi özellikle hükümdarlar ait yerlerin “yasak yer" sayılma-
sıydı. Dolayısıyla saray dahil olmak üzere, zaman içinde sıradan insanlara yasaklan-
mış bütün yerler bu kelimeyle ifade edilmiştir. Bu bakımdan mezar ile saray ve hü-
kümdar şehri arasında bu “yasak”lık kavramından dolayı bir ilişki de bulunabilir.35
Yine bu konuya bağlı olarak, Argu, ordu veya orda, orun, balık veya ordu-balık
gibi kelimelerin kale, şehir, hükümdar şehri, ordu -askerlerin teşkil ettiği savaş ve
savunma işini yapan birim anlamında—, saray ve taht gibi anlamları içerdiğini hatır-
latalım. Nitekim, Kaşgarlı Mahmud, “Ordu" kelimesi için “hakanın yaşadığı şehir,”
“Argu” için ise “Taraz ile Balasagun arasındaki şehirlere denir” demektedir Aynı ya-
zar “balık” kelimesi için ise, “İslamlıktan çok evvel Türk dilince, sığmak, kale, şehir
demektir. Uygurcada dahi böyledir" şeklinde bir ifade kullanmaktadır.36 Kırgız
Türkçesiııde “ordo,” Han veya bir asilzadenin karargahını, tanınmış bir adamın
muhteşem obasını ve hanın karargahını ele geçirmeyi amaç edinen bir oyunun Kır-
gızça karşılığını ifade eder. Yine aynı şivede “oordoluu," “saraya malik olan veya çok
çocuk sahibi olan” anlamındadır. “Orun” ise “yer, mahal, ordu” demektir.37 Kazak
I ürkçesinde, “orda," merkez, büyük rahat ev, mesken anlamına gelir.38
A. Caferoğlu’nun U ygu r T ü rk çe si Sûzîüğü’nde, “ordu," saray, orda, ordugah, “or,"
taht veya kale, “orun,” yer, mahal, taht, mesken, “orunluk,” taht, “balık,” balık, şehir
bark" ise hükümdar sarayı, ev, mülk olarak tanımlanmıştır.39 Bu kelimeler örnek-
lerde görüldüğü gibi benzer anlamlarda başka Türk şivelerinde de yer almaktadır.

Bahaeddin Ûgel, Türk Kültür Tarihine Giriş - Türklerde Ordu, Ordugâh ve Otağ,, c. VII, An-
kara 1984, s. 162. Kesene, kasana vs şeklinde okunan kelime için ayrıca bkz. W. Barthold,
“Türklerde ve Mogoltarda Defin Merasimi Meselesine Dair," Mofîaieler ve incelemeler, c. I,
Ankara 1968, s. 366.
II W. Barthold, a.g.m., s. 370-371.
u> Kaşgarlı Mahmud, Divanü Lûgat-ıt-Türk, c. I, s. 124, 127, 379.
K. Yudahin, Kırgız Söziügti, c. II, s. 599, 6 0 1 ,
I K. Kenesbayoğlu vd, Kozak I'ürfeçesi Söküğü, s. 2 1 2 .
1' Alımcı Culeroglu, İ M Uyguı luıh\r sı SiHrlügu, İstanbul 1 9 6 8, s. 3 2, 142 - 143

83
ERKEN 1>I VIR r ÜRK S A N A II

Orta ve İç Asya’da Türkler ve bazı komşuları büyük hükümdarlarının mezarları


nm bulunmasını istemediğinden kurganları çoğu zaman kolay kolay ulaşılamayacak
yerlerde yapıyorlardı. Bu nedendendir ki birçok büyük Türk hükümdarının kurga-
nının nerede olduğunu bilmiyoruz. Ancak bütün bunlara rağmen birtakım kurgan-
ların hırsızlar tarafından soyulup, altın ve gümüş eşyalarının çalındığım ve mezarda-
ki eşyaların düzenini bozarak, yapıda tahribat meydana getirdiklerini biliyoruz.
Kurganlar boyutları açısından küçük, orta ve büyük olmak üzere üç grupta top-
lanabilir. Pazırıktaki kurganları ele alırsak, küçükler en fazla 13-15 m, orta büyük-
lükte olanlar 20-24 m, daha büyük olanlarsa 30-46 m civarı çapa sahiptir. Büyük kur-
ganlar yaklaşık 51-55 metrekarelik bir alanı kaplamaktadır. Bu ölçü IV. Pazırık kur-
ganında 30 metrekaredir. Bahsedilen kurganlarda yüksekliğin çapa oranı aşağı yuka-
rı l/l 0’dur. Bununla birlikte bu ölçüler başka bölgelerdeki kurganlarda değişebilir.
Pazırıktaki küçük kurganlarda ağaç kütüklerinden yapılmış mezar odaları küçük
olup fazla eşya ihtiva etmezler. Odanın dışında da sadece iki veya üç at gömülüdür,
Orta boyuttaki kurganlarda çok sayıda at defnedilmiş olup, ceset ayrı bir odada
ağaçtan oyulmuş lahit (tabut) içinde bulunmaktadır. Büyük kurganlar ise iki bölüm-
lüdür. Üst kısmı taşıması için bir direk sistemi kullanılmıştır. Başka yerlerde bunla-
rın çok daha fazla kata sahip olduğu da görülebilir. Tepeciğin altında yer alan asıl
mezar odası bazen tek bir oda veya çukurdan ibarettir. Bazen de çok katillik ve daha
karmaşık bir sistem söz konusudur. Muhtemelen naaşm bulunduğu asıl odaya veya
çukurun üstündeki girişe de kurgan denilmektedir. Çünkü bu kısım altta yer alan
defin yerini-çukurunu gizlemekte ve korumaktadır. Cesedin bulunduğu odaya veya
çukura bazen gizli bir dehliz vasıtasıyla ulaşılıyor ya da bu gömü odası büyük bir
çukurun küçük bir köşesinde yer alarak üzeri taş ve toprakla ayrıca kapatılabiliyor-
du. Çoğu zaman özellikle İç Asya bölgelerinde ister cenazenin yer aldığı kısım ister-
se üstteki bölüm olsun odalar bölgeye özgü karaçam kütüklerinden yapılmaktaydı.
Bu kütükler bugün “çantı” denilen teknikte olduğu gibi çoğu zaman çivisiz olarak
bağlantı yerlerinden birbirlerine raptediliyordu.
Cesedin bulunduğu özenle ele alınmış bölme veya oda genellikle kalas veya ağaç
kütüklerden yapılma zemin döşemesine ve duvarlara sahipti. Ceset genellikle ağaç-
tan oyulmuş bir lahitte, bazen mumyalanmış ve çoğu zaman yan yatmış şekilde -b a -
şı doğuya dönük olmak üzere- yer alıyordu. Bazı kurganlarda iç içe birden çok ta
but veya lahit kullanıldığı da görülmekteydi. Bu arada ölen kişinin tabııtsıız defne
dildiği durumlara da rastlanmıştır. Bazen cesedin ayaklarının wv.ı kışının altına
tahta yastıklar konulmaktaydı. Silahları törelere uygun İm hi<.u 11.1< r.-vı İrsinin yakı

84
IIU N (HStU N G - N U) S A N A I

ı undaki uygun yerlere yerleştiriliyordu. Mezarın çeşitli yerlerinde, cesedin üzerinde-


ki elbiseler dışında çantalar, başka elbiseler, küçük masalar, çeşitli kaplara veya ka-
zanlara yerleştirilmiş etler de görülmekteydi. Bazen cesedin bulunduğu yerde, bü-
yük mezarlarda ayrı bir bölümde, zaman zaman bir taş platform üzerinde yatırılan
kurban edilmiş at kadavralarına da rastlanmaktadır. V. Pazırık kurganı gibi bazı
kurganlarda, cesedin bulunduğu çift duvarlı oda dışındaki dikey ahşap ayakların ki-
mi bronz devri mezarlarında olduğu gibi mezar içine konulan bir çadırı veya gölge-
liği taşıdığı iddia edilmiştir. Kostromskaya kurganında ve bazı Kazakistan örnekle-
rinde olduğu gibi mezar içinde çadır kubbesini hatırlatır tarzda ahşap konik çatının
bulunduğu örnekler de vardır.
Bazen esas cesedin yanı sıra farklı kişilere ait erkek veya kadın cesetlerine de
rastlanır. Bu cesetler zaman zaman ayrı bir yerde ve seviyededir. Bazı durumlarda
birlikte gömülmeye de rastlanır. Çoğu araştırmacı eski kavimlerde görüldüğü üzere,
asıl naaş dışındaki cesetlerin öldürülüp onunla birlikte gömüldüğünü iddia etmek-
len heyecan duysalar da bunun için net ve yeterli delil yoktur. Söz konusu diğer ce-
setler de kendi eşyaları veya silahlarıyla birlikte defnedilmişlerdir; ancak onlara ait
nesneler daha az gösterişlidir.
Öte yandan bazı kurganlarda, inşa sırasında kullanılan araba, kazma-kürek vb
malzemelerin de mezarın içine yerleştirildiği veya gelişi güzel yuvarlandığı görül-
mektedir. Hatta bazen atlarda bu son toprak yığını içinde yer almıştır.
İçindeki envanteri aşağı yukarı bu şekilde olan kurganların inşası tamamlandık-
tan sonra, mezarın örtülmesi için gerekli işlere başlanır. Ancak alt yapının üst kısmı
taşıyabilmesi için dikey desteklerden ve duvarları sağlamlaştıran dayanaklardan olu-
,;ııı çeşitli sistemler de uygulanır. Ardından mezar çukurunun üzeri tomruklarla ka-
patılır. Yatay olarak yerleştirilen bu tomruklar bazen birkaç tabaka olur, Aynca bu
tomrukların üzerine çalılar, ağaç dallan, kabukları, kökleri yerleştirilir ve mezarın
kazılışı sırasında çıkan toprak en üste yığılır. Böylece bir tepe oluşturulduktan son-
ıa, önce daire biçiminde taşlar yerleştirilir ve sonra diğer kısımların üzeri irice taş
parçalarıyla bir yığın haline getirilir. Bazı yerlerde bu taşların üzerini toprak ve çim-
in kaplar. Dışarıdan bakıldığında bir tümülüs görünüşü veya buna benzer bir görü-
nüm ortaya çıkar. Bazı mezarlarda ise bu taşlar olmayabilir.
Zaman içinde artık kutsal bir yer sayılan ve yeri bilinen kurganlarda üst üste gö-
mülmeler gerçekleşmiştir. Her yeni gömülme mezar yapısının niteliğini ve şeklini
değiştirebilir. Örneğin az evvel bahsedilen Arzhan I kurganında ana kurgan odası-
nın l iralına yığılan diğer odalaı h u r,ana büyük bir dairevi görünüm kazandırmıştır.

H'ı
I'H KI N IH'VIK IU H K s A N A II

Küçük tepelerden müteşekkil bir dış görünüşe salıip ba/ı im-, .ulara kıırnaıı de-
menin doğru olup olmadığı tartışılabilir. Bunlar daha çok sandı! tipinde mezarlara,
taş plakalardan ibaret bir mezar çukuruna gömülmüş olabilirler. Ya ila dörtgen veya
oval bir çukur içinde herhangi bir oda olmaksızın cesedin yer aldığı basit bir düzen
leme de söz konusudur.
Öte yandan bazı yerlerde kurganların yakın çevresinde bir kurban ve ibadei ala
m veya sunak bulunmaktadır. Bir kısım kurganlarda ise, doğuya doğru dikilitaş ı
raları uzanır (balbal, menhir veya geyikli taşlar). Bu nedenle kurganlar ele alınırken
çevreleriyle geliştirdikleri ilişkiler de hesaba katılmalıdır.
Bu arada Orta Asya ve Kuzey Karadeniz bölgesindeki bazı kurganlarda -m al.v
menin daha kolay bulunmasına bağlı olarak- taş odalı kurganların da inşa edilmiş
olduğunu biliyoruz. Kurgan kültürü doğudan batıya, bozkır kuşağında bazı özellik
leri açısından farklı örneklere sahiptir. Türkiye’de bugüne kadar bulunmuş ve İç As-
ya ahşap kurgan örneklerine en yakın örnek Firig kralı Midas’m Gordion tümülii-
sündeki mezarıdır.40
Kurganların bir bölümünün hangi etnik yapıya ait olduğu tartışmalıdır. Bunların
en ünlüleri Pazırık kurganlarıdır. Çeşitli araştırmalarda bu kurganlar Iskitlere mal
edilmiştir. Burada açıklanması hayli uzun sürecek iddialardan oluşan ve bize göre
hatalı olan bu görüş dışında bu mezarların Yüeçilerle ilişkili olabileceğini düşünen-
ler de vardır.41
Bizim düşüncemiz Pazırık kurganlarının veya genelde Pazırık kültürünün bit
proto-Türk veya Hun (Hsiung-nu) kültürü olduğu yönündedir. Çünkü gerek Hun-
larm ataları gerekse proto-Türk dediğimiz topluluklar en azından MÖ II. binyıldaıı

40 Gordion tümülüsündeki kurgan tipi mezar hakkında genel bilgi için bkz. İlknur Özgen -
Jean Öztürk, Heritage Recovered The Lydian Treasure, Istanbul 1996, s. 32.
41 Bu konularda, örnek olarak bkz. Karl Jettmar, Art o f Steppes-The Eurasian Animal Style,
Londra 1967, s. 82 vd; K. Enoki-G. A. Koshelenko ve Z. Haidary, “The Yüeh-chih and Mig
rations," History o f Civilizations o j Central Asia, The Development o f Sedentary and Nomadic
Civilizations: 700 B.C. to A.D, 250, c. II, UNESCO, Fransa 1994, s, 177; Kurganların genel ya
pısı için ayrıca bkz. M. P. Gryaznov, Southern Siberia, Cenevre 1969, s. 135-136; S. I, Rudetı
ko, Frozen Tombs o f Siberia The Pazyryk Burials o f Iron Age Horsemen, s. 13-14; Nejat Diyar
bekirli, Hun Sanaa, Istanbul 1972, s. loo-ioi; Yaşar Çoruhlu, Erken Devir Türk Sanatının
ABC'si, s 46-59; Yaşar Çoruhlu, “Ukok Platosunda Kazısı Yapılmış Üç Yeni Kurgan Hak
kında Bir Kitap,” TDA, no. 96, Haziran 1995, s. 1 8 1 -206 ; M. P. Zavitukhiııa, “Pazınk-Sibir
ya’da Da£ Mezarları Arasında 25 Yıldır Donmuş Bir Göçebe Uygarlığı, UNI:SCO’dan (,o
iti}, tın 1 2 , Aralık 1976, s. 31. T. T. Rice Pazırık kurganlarını vc içindeki buluntuları İskit
eserleri olarak nitelemekledir. T, Talbot Rice, The Scythıctns, Londra KM, 111 1 2 1

86
( II )W (I ıs lı IN< . -NU> SA M A 11

itibaren bu topraklarda ve yakın çevresinde yaygın olarak yaşıyorlardı. Arkeoloji ve


sanat malzemelerinin yanı sıra bu mezarlar vesilesiyle saptanan gelenekler (yaşam
iarzı, defin ve ölüm âdetleri) İslamiyet sonrası dönemler de dahil olmak üzere Türk
sanat ve arkeolojisinde, ayrıca kültüründe büyük oranda benzer biçimlerde var ol-
muş ve yaşamıştır. Özellikle erken ortaçağ sonuna kadar devam eden bir dönemde
Türk toplulukları Pazınk’takine benzer bir kültür ve sanat geliştirmişlerdir.
Kurganlar yurt tipi çadırlarla birlikte, Islamiyetten sonraki Türk mimarisinin en
önemli yapı tiplerinden olan kümbetlerin kaynağını teşkil etmektedir. Müslüman
bir Türk topluluk olan Karahanlılara ait olduğu düşünülen eşyasız kurganlar dahi
vardır. Cenazelık ya da mumyalık denen kısmı çogy zaman toprak altında kalmış
kümbetler ise iki katlı yapılar olarak düzenlenmişlerdir. Bilindiği gibi bu şekilde dü-
zenleme kurganlarda da vardı.42

Kurgan Mimarisi Örnekleri

Pazınk Kurganları

Pazırık kurganları 1929 yılında rus arkeologları S. I. Rudenko ve M. P. Griazııov


tarafından kazılarak gün ışığına çıkarıldı (bkz. Harita S). Bunlar Altaylar’da, Büyük
Ulagan Vadisi’nde, birleştikten sonra Teletskoye Gölü’ne dökülen Çulışman ile Baş-
kaus nehirleri arasında Pazırık denilen mıntıkada yer almaktadır. Bu kurganlar
Greenwich’e göre 50° 44’ kuzey ve 88° 03' doğu boylam ve enlemleri arasında bulun-
maktadır.43
Sözü edilen kazılarla ortaya çıkarılan ilk kurgan tamamen donmuş olduğundan,
içinde kolayca çürüyebilecek envanteri de muhafaza edebilmişti. Yıllık sıcaklık orta-
laması çok düşük olan bu bölgede yaz aylan bile serin geçiyordu. Bu iklim birçok
mezarın içinde buzlaşmaya yol açmaktaydı ki, Ruslar buna “merzlota” adını vermek-
teydiler. Ayrıca mezarların üstünü örten taşlar da mezar içlerinin serin kalmasına
yardımcı olmuştur. Bu arada mezarların içine sızan ve çoğu zaman donmuş sular da
korumaya katkıda bulunmuştur 44

'' Y. Çoruhlu, “Kurgan ve Çadır’dan (Yurt) Kümbet ve Türbeye Geçiş,” s. 47-62.


4t M. P. Zavitukhina, “Pazırık-Sibirya’da Dağ Mezarları Arasında 25 Yıldır Donmuş Bir Göçe-
be Uygarlığı," UNESCO’dan Görüş, Aralık 1976, s. 3i; S. I. Rudenko, Frozen Tombs o f Siberia
The Pazyryk Burials o f Iron Age Horsemen , Londra 1971, s. 1.
4< M. P. Zavitukhina, “Pazink-Sibirya’da Dag Mezarları Arasında 25 Yıldır Donmuş Bir Göçe-
be Uygarlığı," l/NESCO’don Göruj, no, 12, Aralık 1976, s. 3i

s;
1'RKI‘N l'l VIR 11IRK ‘.A NA II

Harita 8. Altaylar’da önemli nekropollerin yerini gösteren harita (Jettmar, 1967).

Pazırık kurganları irili-ufaklı 40 civarında mezardan meydana gelmiştir. Bunların


ancak beş tanesi büyük kurganlar sayılabilir. Bu grubun 2 tanesi kuzeyde (No. 3 ve
4), ikisi orta kesimde (No. 1 ve 2) ve sonuncusu da güneyde (No. 5) bulunmaktadır.
Mezarlar genel olarak MÛ V-III. yüzyıla tarihlendirilmekle birlikte, kimi araştır-
macılar tarafından bu tarihler daha sonra MÖ II. yüzyıla kadar indirilmiştir. Hatta B.
Ögel bu kurganların kuvvetle muhtemel MÖ II-I. yüzyıla ait olan buluntular içerdiği-
ni vurgulamaktadır.45

4 ' IV Ögel, hlamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına G öre, s. 63.
Pazırık kurganları ve buluntularının genel bir değerlendirmesi için bkz. a.g.e., s. 64-68.
Başka genel bir değerlendirme için bkz. T. Talboı Rice, The Scythıans, Londra 1961, 11- 123 .
I Rice sözü edilen eserinin 112 . sayfasında II. Pazırık kurganını M(> VI. yüzyılın ikim i ya
1 ısına, İli ve IV kurganları aynı yüzyılın son çeyreğine ve V loııgaııı da MÖ IV yüzyılın

KK
IIU N (H SIU N t ; - N U ) SA N A TI

I ’a / .ırık K u r g a n ı

I. Pazırık kurganı 50 m çapında ve 2 m yüksekliğinde bir taş yığını altında bulun-


maktaydı. Bu suni tepenin doğu tarafına doğru dikilitaşlardan oluşan bir yol bulu-
nuyordu. Yığının altında bir kenarı 7, 20 m uzunluğunda kare bir çukur yer almak-
laydı. Çukur dibindeki alan ağzın çapından daha dardı. Hafirler çalışmalarını ilerlet-
tikçe ağaç kütüklerinden müteşekkil koruma tabakalarına rastladılar. Bu tabakanın
altında, kurganın ortasmdakine benzer iç içe geçmiş iki odaya ulaştılar.
Üst kısımda, mezar çukurunun kazılmasında kullanıldığı düşünülen bir kürek
parçası, çekiç ve keski vardı. Bunlar kullanıldıktan sonra mezara atılmıştı. Kurgan-
da, inşa esnasında kullanılan tahta bir arabaya bile rastlanmıştır.
Lahit odasının dışında, mezar çukurunun ağzında sopayla vurulup öldürülerek
kurban edilen atlar eyer ve koşum takımlarının tamamıyla birlikte çukura gömül-
müştür.
Yukarıda sözünü ettiğimiz, mezara yığılan taş ve toprağın altında, yer yüzeyine
kadar çıkan ve birkaç tabaka halindeki çam odunları, onun altında ise huş ağacı
parçaları ve dumanlı çay çalısı yaprakları yer almaktaydı.
En alttaki iki odanın daha dışta olanının duvarı, tabanı ve çatısı tomruklardan
inşa edilmiştir. Duvarlar arasında kalan boşluk taş parçalarıyla doldurulmuştur.
Ayrıca kuzey ve güney duvarlarında, çatıyı desteklemek amaçlı kullanılan üç adet
direk bulunuyordu. Duvar ve çatı çift tabakalıydı. Odanın kareye yakın bir şekli
olan duvarlar aynı uzunlukta değillerdir, içteki odanın kütükleri ise dıştakine na-
zaran daha itinayla yontulmuştu. Daha dıştaki odanın boyutları 4, 45 x 6,15 xl, 4 m
ilaha içteki kısım ise 3,35 x 4, 87 x l , 4 m’dir. Mumyalanmış ceset yine ağaçtan oyul-
muş bir lahitte -ölçü leri 3 ,7 x 0 , 8-0, 65 m - yer almaktadır (bkz. Çizim 23). Jetmar bu
lahdin üç gövdeli olduğunu söylemektedir.
Lahit çam ağacından kapağının üzerinde horoz şeklinde deri parçaları vardı. Bu
tabut üstündeki horozlar çift başlı kuş (kartal) şeklini andırıyordu. Bu ağaç lahit ka-
lastan bir tabanın üzerindedir. Daha altta odanın zemini taş parçalarından bir taba-
kayla kaplanmıştır. Duvarlara keçe dokumalar asılmış, ölünün şahsi eşyaları, ayrıca
tabak, çatal, bıçak gibi malzemeler, yiyecek ve içecekler de —üzerine konuldukları

ilk yarısına tarihlemektedir. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi bunlar ilk tarihlemelerdir
ve bu kurganların daha geç tarihlere ait olması bize daha uygun gelmektedir. Tarihleme
konusundan söz eılcıı N Diyarhekirli de birçok sanat tarihçisi ve arkeologun bu yapıları
M O III II y ü z y ı l a .ılı olduğunu kabul etliklerini belirtmektedir. N. Diyarbekirli, Hun Sana-
lı, İstanbul ı t u , ■■ i o i

K<)
I KKIN Di vik 11 IKK SANA I I

üst kısmı sökülebilir nur..ıl.ırlıı İmlik-


te - burada yer almıştır. Silahlar ara-
sında deri kaplamalı ahşap kalkan ilgi
çekicidir. Ayrıca ağaçtan yontulmuş,
hayvan süslemeli çeşitli eserler de var-
dır.
Atlar eyerleri -geyik kılından dol-
durulmuş keçe minderler- çeşitli ko-
şum takımları, süslemeli kısımları ve
kamçılarıyla birlikte bulunmaktaydı-
lar. Atların ikisinin başında maske
vardı. Bunlardan özellikle “geyik başı”

Çizim 23. 1 . Pazırık kurganının defin odası şeklinde olanı dikkat çekicidir (bkz.
planı (Jettmar, 1967), Çizim 24).46

Anlatılanlara göre buradaki atlar


çok iyi durumdaydılar ve asil soydan
geldikleri anlaşılıyordu. Jettmar’a gö-
re bu atlar Fergana ve Türkmenistan
bölgesindeki en iyi at soylarına ben-
zemekteydiler.47 Kurganda yer alan
sekizi iki sıra halinde, kafaları doğuya
dönük, batıdaki ikisinin ise başları
güneye çevrilmiş on adet at kadavra-
sının özelliklerini gözden geçiren

Çizim 24. ı. Pazırık kurganından çıkarılmış Abdülkadir İnan bu kurganın Hun


geyik maskeli, kuyruğu düğümlü atlarm re- sanatına -veya en azından proto-Türk
konstrüksiyonu (Jetımar, 1967 Gryaznov), sanatına- ait olduğuna dair önemli

S. 1. Rudenko, Frozen Tombs o j Siberia The Pazyryk Burials o f Iron Age Horsemen, s. 14,16-17,
19, 22 - 2 3 , 28-29, 31, 3S, 40, 42; K. Jettmar, Art o j the Steppes-The Eurasian Animal Style, s. 107-

110; M. P. Zaviiukhina, “Pazink-Sibirya’da Dag Mezarları Arasında 25 Yıldır Donmuş Bir


Göçebe Uygarlığı," IJNESCO’dan Görüş, no. 12 , Aralık 1976, s. 3 1 - 32 ; I I iğdi, Bilinmeyen /<
Asya, Ankara 1986, s. 335-337.
v lıiiııı.ıı ııı 1 Pazırık kurganı hakkında diğer bir yazısında verilip,ı bildin ı<jn bk/ K, Jet-
m.il, Ihe Allııt İlelim* llıe I ıırks, UMMA, XXIII, Stockholm l'lil ■ ı ı i

90
I ILIN (HS U N G - N U) SA N ATI

ipuçları sunmaktadır/1
Bunlar şöyle sıralanabilir: 1 . On atın her birinin on farklı kabileye ait olduğunu
gösteren on farlı nişan bulunması, 2. Ölüyle beraber gömülmeleri, 3. Atların kuyruk,
yele ve topuk saçaklarının -yas işareti olarak- kesilmesi, 4. On atın da aygır (erkek)
olması.

Pazırık K urganı

Yine kazısını S. I. Rudenko’nun


gerçekleştirdiği, beş büyük kurganın
yer aldığı bir mezarlık alanında bulu-
nan bu kurgan 36 m çapında ve 4 m
yüksekliğinde tepe şeklinde bir toprak
yığını olup, alttaki mezar odasını ko-
rumaktadır (bkz. Çizim 25).
Kurgan I’de birkaç tabaka halinde-
ki huş ağacı kabukları burada altı ta-
baka halinde çatıyı kaplıyordu. Yine
kurgan I’de olduğu gibi kurgan Il’de
de çatıyı destekleyen direkler vardı.
Kurgan Il’de defin odasının üzerinde
dokuz kütük tabakası bulunmaktaydı.
Oda tavanının dış yüzeyi ile kirişlerin
alt yüzü arasında 20, 35 cm’lik bir ara-
lık bulunuyordu. Diğer bazı kurgan-
larda olduğu gibi toprağı kazma işlemi
esnasında kullanılan kürek, tahta ka- e t t*

ma ve çekiç gibi araçlar burada da bu-


Çizim 25. 2. Pazırık kurganının kesiti a)
lunmuştur. Kazı sırasında, b) Rekonstrııksiyon (S. 1.
Kurganın altmda inşa edilmiş dik- Rudenko, 1970).
dörtgen mezar çukuru 4 m derinliğin-
dedir. Ağaç kütüklerinden inşa edilmiş bı kısım 7, 1x7, 8 m genişliğindedir. Ruden-
ko, en içteki kısmın ölçülerini 1, 53x3, 65x4 92 m, daha dıştaki kısmın ölçülerini ise 4,

4X Abdülkadir İnan, "Altayda Pazırık kazısında çıkarılan atların durumunu Türklerin defin
törenleri bakımından açıklama.' M akaleler ve İncelem eler , c. II, Ankara 1991, s. 263

91
ı i ’i' i n i m v i i; 11 m .a n a ii

15x5, 7x2, ı m olarak vermekledir. Söz konusu defin odası mezar çukurunun dibine
döşenmiş taş parçalarından oluşan zemin üzerine inşa edilmiştir. Bu taş zemin kur-
gan [’dekinden daha incedir. Bahsedilen taş zemin üzerinde bulunan, cesedin yer al-
dığı odanın tabanı da ince kalaslardan yapılmıştır. Odanın duvarı siyah keçeyle kap-
lanmıştır.
Defin odasında hırsızlar tarafından parçalanmış bir kadın ve erkek naşı bulun-
muştur. Bunlar tahnid edilerek kurutulmuşlar yani mumyalanmışlar dır. Ölçüleri 4,
2x0, 87-0, 95x0, 72 m olan ağaç lahitte yer alan ölülerden erkek olanı 50-60 yaşları ara-
sındadır. Erkeğin vücudundaki dövmeler dikkat çekicidir (bkz. Çizim 26). Her iki
omuz ve kol üzerindeki bu tasvirler hayvan üslubuna uygun olarak tasvir edilmiş
olup, çok daha sonraları N. Polosmak’ın Ukok’ta kazdığı kadın asilzadenin gövde-
sinde de bu hayvan resimlerinin benzerleri bulunmuştur.
Lahit kapağı çam gövdesinden etrafı çok dikkatli bir şekilde düzeltilerek yapıl-
mıştı. Ağaç lahitlerin üzerinde deriden yapılmış, koşan geyik figürleri vardı. Lahdin
dibine yerleştirilmiş ince bir keçe üzerinde yatan Mongoloid tipin saçları siyahtır.
Kafasında bir savaş aleti darbesiyle meydana gelmiş delikler vardır. Elbiseler olduk-
ça tahrip olmuştur. Bununla birlikte erkeğin giydiği sincap kürkü oldukça kaliteli
dir. Kurganda erkeğe ait gömlekler odanın güneybatı köşesinde ele geçmiştir. Bu
kürk elbise koç kafası figürleri taşıyan ince altın levhacıklarla süslenmiştir.

Çizim 26. 2 . Pazmk kurganından çıkanlan mumyalanmış


ölünün ön ve arka tarafındaki dövmeler (S. I. Rudenko,
1970).
III İN (HSIUNCİ-NU) SANATI

Mezarda ayrıca deri bir kese içinde gümüş bir ayna, demir bir topuz, tahtadan
oyulmuş alıın kaplı bir kanatlı arslan şeklinde burma gerdanlık, altın levhalarla kap-
anmış, tahtadan geyik ve grifon figürleri, kese şeklinde -üzeri hayvan figürleriyle
süslü- ölü hediyeleri, iki toprak şişe, iki tahta vazo, taştan bir kandil bulunmuştur.
Ayrıca dört küçük masa -bunlar in sıfu olarak odanın doğu bölümüne konulmuştu—
ağaçtan yapılmış bir kap, deriden bir sığın figürü, telli sazlar, davul, balçıktan yapıl-
mış iki kap ve ağaçtan oyulmuş başka iki kap mezardaki en önemli buluntular ara-
sındadır. Mezarın kuzey tarafında koşum takımlarıyla ve kamçılarla birlikte yedi at
kadavrası bulunmuştur. Atlardan birinin başında bulunan deriden ve keçeden yapıl-
mış bir başlık yontu figürlerle bezenmiştir. Malzeme olarak deri ve beyaz keçe kulla-
nılan bu başlıkta, başlığın atın alnı üzerine gelen kısmı üzerinde, bir dağ keçisi başı
ve onun da üzerinde kanatlarını açmış muhtemelen kartal olan yırtıcı bir kuş bulun-
maktadır. Bu mezar da T. Pazınk kurganında olduğu gibi soyulmuştur. Hırsızlar at-
ların bulunduğu odaya dokunmamışlardı. Kimi bilim adamları bu at başlıklarının
prototiplerinin Asurlularda görüldüğünü ileri sürmektedirler.
Atların gömüldüğü odacık defnedilen cesetlerin yer aldığı odaya göre daha yük-
sekte yapılmıştır. Atların bulunduğu yerin yükseklik oranı diğer kurganlardakinden
daha fazladır. Bu nedenle yaz aylarında oda içindeki buzlar kısmen eridiğinde bo-
zulmalar meydana gelmiştir, tkisi hariç, atların yeleleri kesilmiştir. Ayrıca kuyrukla-
rı da örülmüştür ve koşum takımları I. Pazırık kurganında bulunan koşum takımla-
rına benzer. Buradaki genç atların azı dişlerinden dolayı sonbaharda öldükleri anla-
şılmaktadır.49

P a z m k Kurganı

1948 yılında açılan III numaralı kurganın yapımında büyük taş bloklarının da
kullanıldığı anlaşılmaktadır. Mezar kısmı üzerindeki ağaç kütüklerinin yanı sıra,
yerleştirilmiş taşlar ve kaya parçalarıyla da korunmaktadır. Bu taş tabakalar arasında
lahta kürek ve kamalann yanı sıra ahşap yedi tekerlek ve çeşitli araba kalıntıları bu-

49 S. I. Rudenko, Frozen Tombs o f Siberia The Pazyryk Burials o f IronA gc Horsemen, s. 16-17,1 9 ,
21-23, 28-30, 33, 35-37, 42; A. İnan, “ikinci Pazınk Kurganı," M akaleler ve İncelem eler , Ankara
1968, s. 507-509; II, Pazırık kurganı için ayrıca bkz. K. Jettmar, Art o f the Steppes - The Eura-
sian Animai Siyle, Londra 1967, s. 89-97 vd; K. Jettmar, “The Altai Before The Turks,” s. 174-
175; T. Talbot Rice erkek naaşııı üzerindeki dövmeleri İskit üslubu içinde ele alır ki bu ko-
laycı bir yorumlamadır, T. lalbot Rice, The Scythıans, Londra 1961, s. 115-116. At başlığı
baklandaki yorum için bk/. u.v. c., s. 1 1 9 -12 0 ,

93
I KKI N I» VIH It l H K '. A N A II

lunmuştur. Bunlar dışında duvarların içeri çökmesini engelleyen ah-,..ıp panellerin


izleri de tespit edilmiştir. Daha alt kısımda, kuzey ve güney bölümlerinde birbirleri-
ne çapraz hatıllarla bağlanmış üçer tane dikey ayak daha yer alır. Ayaklar üstteki ya-
pıyı taşır. Bu çapraz hatılların altında, dış odanın çalılardan oluşan ilk tabakası var-
dır. Bundan sonra aynı seviyede ve kalınlıkta karaçam ve kayın ağacı tomrukları yer
alır. Aralardaki boşluklar Altay bölgesine özgü bir çeşit yosunla doldurulmuştur.
Çatıda ayrıca dört tabaka huş ağacı ve çam ağacı kabuğu vardı. Geniş şeritler halin-
de olmadıklarından bu ağaç kabuklarının ağaçlardan bahar ve yaz aylarında soyul-
duğu anlaşılır.
Çapraz hatılların bulunduğu yer ile odanın yer aldığı bölümde Jettmar’ın anlatı-
mına göre, toplam 14 at iskeleti bulunmuştur. Rudenko bunların karışık bir halde
yerleştirildiğini belirtir. Donarak buz içinde korunanların dışında malzemelerin ço-
ğu çürümüştür. Kalıntılar zengin koşum takımları olan en iyi atların doğu tarafında
bulunduğunu göstermektedir. Bu atlar aynı zamanda maskeyle de süslenmişlerdir.
Buradan hırsızların açtığı tünel vasıtasıyla daha aşağıya devam edilince iç içe ko-
numlanmış iki odaya rastlanır. İç ve dış duvarlar arasındaki boşluklar taşla doldu-
rulmuştur.
Iç oda ı, 28 m yüksekliğindeydi ve duvarları düzeltilmemişti. Burası 1. Pazırık
kurganındaki defin odasına benziyordu ve cesedin bulunduğu iç kısım ve onun dı-
şındaki duvarların arası taşlarla doldurulmuştu. İç ve dış çatı arasında da bir boşluk
vardı. Odanın içinde 35 cm genişliğinde ağaç kütüğünden oyulmuş dar bir lahit bu-
lunmaktaydı. İçi boştu, çünkü hırsızlar cesedi çıkarmış ve dışarı bırakmışlardı. Ce-
sedin kafasındaki delikten mumyalanmış olduğu anlaşılmaktadır.
Mezarın diğer buluntuları öteki kurganlarla uygunluk gösterir. Küçük masalar -
iki tane bulunmuştur-, koyun, kemikleri, sığır boynuzundan yapılma soygundan ev-
vel ağaç lahdin içinde olduğu sanılan parçalanmış bir davul bunlardandır.
Deri bir miğfer doğu duvarına asılı halde bulunmuştur. Bunun yanında ölünün
başının altına konan ahşap bir yastık, iskelet ile yastık arasında da buhur için kulla-
nılan çubuklar vardır, iskeletin kafasının yanında da tahta bir kürek bulunmuştur.
Burada naaşm iki kat keçeden yapılmış pantolonunun kalıntılarına ve ayrıca ipek ve
kürk parçalarına rastlanmıştır. Bunlardan başka ipek bir para kesesi, bir ipek parça-
sı, samur kıyafet parçaları, ok gövdeleri de bulunmuştur. Mezarda ayrıca ağaç dalla-
rından örülmüş (hasır) üç adet kalkan bulunmuştur.50

s I R ıu le n k o , l:ıozen Tombs o fS ib eria The Pazyryk B u n ak o flr o n Age Horsemcn, s. 17, 19,
z ı-2 1 . 2», ıs-1 7 , 41-42; K. Je ttm a r , “T h e A liai B e fo re th e T u r k s ," s. 1 8 4 -lîiı, ı Itttm a r , Arı o f
ılir sı<7 >/'r\ II ıe ['Maştan Animdi Siyle, s. 1 1 1 -1 1 2 .

94
II UN (HSİUNC.-NU) SANATI

P a z ırık K u rg a n ı

II. ve III. kurganlarla aynı yıl içinde (1948) açılan bu kurgan 24x1, 40 m ebadında
olup diğerlerine nazaran oldukça küçüktür. Diğer büyük üç kurganda olduğu gibi
bu kurgandan da doğuya doğru dikilitaş sıraları uzanmaktadır. III numaralı kurga-
nın güneyinde yer alan bu kurganın üst tabakaları kaldırıldığında dört ana yöne
yönlendirilmiş, tam kare olmayan (5, 30x5, 60 m) ve kurganın kuzeybatısına doğru
kaymış bir çukurla karşılaşılmıştır. Kurganın altındaki çukur 30 metrekarelik bir
alanı kaplamaktaydı.
Bu çukur taş bloklarla doldurulmuştu. Mezar inşasında kullanılan, tahta kamalar
mezara bırakılmıştı. Taş dolgu temizlendiğinde ahşap kirişlerden (kütüklerden) olu-
şan bir tabakaya, daha altta ise ahşaptan yapılmış bir odaya rastlanmıştır. Bu odanın
yanında, yani çukurun kuzey kısmında atlar gömülmüştür. Aynca defin odası ile at
gömüsünün bulunduğu yer arasında kütüğe oyulmuş oluşan bir merdiven ele geçi-
rilmişti. Bu kısım hariç, çukurun duvarları ile mezar arasındaki boşluk taşlarla dol-
durulmuştur. Odanın tavanının üzerine ağaç parçaları ve fundalıklar konulmuştu.
I. ve II. Pazırık kurganlarındaki iç odanın birebir aynısı olan odanın içindeki buz
eritildikten sonra dar cephelerinde halkalar olan, karaçam kütüğünden oyulma iki
lahit bulunmuştur. Buradaki büyük lahitte doğuya dönük biçimde vücudunun sol
tarafına yatırılmış yaşlı bir adamın iskeleti, diğer lahitte ise yüzü doğuya dönük, sırt
üstü yatırılmış 15 yaşında bir kızın iskeleti vardır. Kafatasları öldükten sonra açıl-
mıştır. Lahdin ölçüleri 3x0.7-0.6x0.4-0.37 metredir.
Ayrıca masa ayaklan ve üst parçaları, tahta bir yastık, rengeyiği boynuzundan
yapılmış bir kuş başı da mezar odasında yer alan materyallerdendir. Mezarın dışın-
da merdiven olarak kullanıldığı düşünülen üzeri basamaklı bir sandık vardır.
Kütükten kiriş tabakaları kaldırıldığında bu tabakaların arasında 14 at kalıntısı
ele geçirilmiştir. Bunlar defin odasının kuzeyinde olup, çukurun dibine konulmuş-
lardır. Yer dar olduğundan dokuzu çapraz yatmlan at kadavralarından altısının başı
kuzeydoğuya, üçününki ise güneydoğuya çevrilmişti. Bunların üstüne yine çapraz
olarak yerleştirilen atlann başı ise batıya bakmaktaydı. Bunlarla birlikte altın kaplı
deri parçaları, kamçılar, ahşap ve bronzdan yapılmış koşum takımı parçaları da gü-
nümüze kadar ulaşmıştır. Bunlar arasından hayvan üslubunun güzel parçalan çık-
mıştır.51

sl S I. Rudenko, Frozen Tombs o f Siberia The Pazyryk Burials o f Iron Age Horsemen, s. 14, 17,
21, 23-24, 28-29, 35, 37, 41-42; K. K'tttn.ir, “The Altai before The Turks," s. 184-186; K. Jettmar,
A n oj the Slepnes-The Eurasian Animal Slyle, s. 1 1 2 .
I KKI N D - VIK 11IKK S A N A N

Pazırık Kurganı

V. Pazırık kurganı da diğerlerinin gösterdiği özelliklere genel olarak sahiptir.


Kurganın üzerinde üç ton ağırlığında kaya ve taş parçaları olmasına rağmen maale-
sef bu kurgan da tamamen soyulmaktan kurtulamamıştır (bkz. Çizim 27).
Kurganın altında, çukurun ortasında çapı normal, ancak uzunluğu olağandışı
olan bir tünelden mezar odasına inilmektedir (bkz. Çizim 28). Burada bir kadın ve
bir erkeğe ait olmak üzere iki adet tahta lahit bulunmuştur. Lahit kapağı diğer dış
bükey kapaklardan farklı olarak üçgen biçimindeydi. Cesetler epeyce zarar görmüş
olmakla birlikte, mumyalama izleri belirgindi. Erkek cesedinin eli kasık kemiği üze-
rindeydi ve bu elin parmaklarından biri bir iple bu kemiğe bağlanmıştı. Mezarda 4.
Pazırık kurganındakine benzer 4,13 m ölçülerinde bir kütüğe oyulmuş 16 cm aralık-
lı basamaklardan oluşan bir merdiven bulunmuştur. Defin bölümünde, en içteki
oda 2 , 3x5, 2x1, 4 m ölçülerindeydi. Bunun dışındaki oda 3, 4x6, 4x1, 9 m’ydi. Zemin 13
kalastan meydana gelirken, içteki odanın çatısında 13, dıştakindeyse 18 tomruk bu-
lunmaktaydı. İç ve dış odaların arasındaki boşluk II. Pazırık kurganında olduğu gi-
bi, doldurulmamıştır. Dış odanın çatısında dört tabaka huş ağacı kabuğu bulunu-
yordu. Ağaç kabukları şeritler halinde dikilerek birleştirilmiştir. Böylece odanın ça-
tısından daha geniş olan ve kabuklardan oluşan yüzeyin kenarları altta dış odanın
kütüğüne asılmıştır. Rudenko bizim iç ve dış oda olarak tabir ettiğimiz kısımlar için
sandık terimini kullanmaktadır. Herhalde küçük kutu şeklinde odacık demek iste-
mektedir. Diğer kurganlarda olduğu gibi burada da çatıyı destekleyen direkler bu-
lunmaktaydı. Bu ahşap direkler 2, 6-2, 65 m yüksekliğinde ve 50 cm çapındaydı. Phil-
lips bu direklerin bir çadırı ya da gölgeliği taşımış olabileceğini söyler.52
Bu odanın içinde keçe veya ipekten yapılmış çeşitli eserler de ele geçmiştir. Ayrı-
ca odanın çeşitli kısımlarında dokuz at cesedi bulunmuştur. Başlan batıya çevrilmiş
bu atlar diğer mezarlarda olduğu gibi yine koşumlarıyla birlikte gömülmüştür. At-
lardan beşi keçeyle, bir tanesi ise kumaşla örtülmüştür. Bu atlardan birinin diğerle-
rinden çok daha iyi tımar edildiği dikkati çekmektedir.
Herhangi bir kısmı metal olmayan, dört tekerlekli zarif bir ahşap araba atlarla
birlikte bulunmuştur. Araba tahta çubuklardan yapılmış ve üzeri keçeyle kaplan-
mıştır. Mezarda büyük bir keçe yaygıyla birlikte bir çadırın tepe kısmı ele geçiril-
miştir. Sözü edilen keçe yaygıda, sıkça karşımıza çıkan bir atlı figürü, elinde bir ağaç
bulunan bir başka figürün önünde durmaktadır. Burada ayrıca yine üsl kısmı sökü-

1 1' l'hlllıps, rhi ’ Nor drs Nom<ı < / /Voples o / (hr S/cppt'\, I (iiu li. M'i i . I ijaıı 'M

96
Ml IN (HSIUNG-NU) SANATI

(.'izini 28 5 Pazırıkkurbanı ölü odası planı (S. I. Rudenko, 1970).

97
I İMİ! n I'I YIH IMHH 3 A W I i

lebilir üç masa ve bunların dışında zarı çürümüş bir davul bııluıııını jluı Bu davul
lar diğer kurganlardaki örnekler gibi ikiye bölünmüş öku.: boymı/ımdan yapılmıştı
Mezar odasının dışında uzunluğu ve genişliği 2 m olan -atların gömüldüğü kı-
sımda ele geçm iş- bir halı bulunmuştur. Her santimetrekaresinde 36 düğüm vardır
Jettmar’a göre bu orta kalitede bir halıdır. Ancak bize göre, özellikle devrini de göz
önüne alırsak oldukça kaliteli bir hah olduğunu kabul etmek gerekir. Bu halının or-
ta kısmı 24 kareye bölünmüştür. Ayrıca bordürlerinde geyik, atlı ve grifon figürleri
vardır. Bu halı üzerinde daha sonra ayrıntılı olarak duracağız.53

B aşad ar K u rg an ı

Başadar’daki iki numaralı kurgan diğer birçok kurgan gibi soyulmuş durumday-
dı. Bu kurganın çapı 58 m ve yüksekliği ise 2, 7 metreydi. Yerin 6 metre altında bulu-
nan oda tek duvarlı basit bir yapıydı. Burada iki ağaç lahitten birinde bedeni mum-
yalanmış bir erkek cesedi diğerinde ise yine mumyalanmış bir kadın cesedi bulun-
maktaydı. Kadın lahdinin üzerinde sadece basit süsleme bulunurken, erkek lahdinin
kapağında dört kaplan, iki erkek domuz, iki dişi boynuzsuz geyik ve üç erkek keçi
resmi, güney kısmında ise dört kaplan tasviri vardı. Mezarda ayrıca bir erkek çizme-
si görülmektedir.
Defin odasında, ayrıca kumaş parçalan, deri eserler, bronz levhalar, boynuzlar,
çadır direği, geyik ve koyun kemikleri, tabak içinde etler, pişmiş toprak kaplar da
bulunmuştur.
Mezarda bulanan 14 at cesedi yine koşum takımlarıyla birlikte gömülmüştür. At-
lardan biri koç boynuzlu bir maske taşımaktadır. Jettmar, bu kurganda santimetre-
karesinde 70 düğüm olan bir halı parçasının eyerlerden birinin üstünde bulunduğu-
nu belirtir. Ona göre bu V. Pazırık kurganında bulunan halıdan daha eskidir. Bize
göre bu kurgan da proto-Türk veya Hun dönemlerine tarihlenebilir.54

Şibe K u rgan ı

Tip olarak Pazırık kurganlarına yakın özellikler gösteren bu kurgan, 1927 yılında

53 K., Je ttm a r , Art o f thc Sleppcs-The Eurasiarı Animal Style, s. 114-117; S. I. R u d e n k o , Frozen
Tombs o f Siberia The Pazyryk B u n ak o f Iron Age Horscmen, s. 1 7 , 19, 2 1-2 4 , 28-29 , 31, 33, 35, 37-
38. 41, 42,

’4 K Je ttm a r , Art o f thc Steppcs-The Eurasiarı Animal Style, s. 1 1 7 , 11 9 -12 0 ; K asadar k u rg a n ın ın


kısa b ir açık la m a sı için b k z . T . T a lb o t R ice , The Scythıans, I o tu lı.ı 1 9i>1 , 110 111

98
III N (IM IJN C ı - N U) SANA'M

Griaznov'un yaptığı kadılarla ortaya çıkarılmıştır. Ursul Nehri’ne yakın bir yerde Şi-
be mıntıkasındaki mezarın üzerinde 45 m çapında ve 2 m yüksekliğinde bir tepe,
bunun altında 7 m derinliğinde bir çukur bulunmaktadır. Bu çukurda, altta 5x3 m
ölçülerinde karaçam kütüklerinden yapılmış bir oda yer alır. Tavan da boylamasına
yerleştirilmiş karaçam kütüklerindendir. Söz konusu odanın üzerinde yer alan 3 bü-
yük çapraz kirişin üzerinde 13 ağaç kütüğü tabakası yer alır. En üst tabaka ise çalı
çırpıdan meydana gelir.
Bu odanın da içinde daha küçük bir iç oda bulunmaktaydı. Duvarlar ile tavan
arasında 20 cm’lik bir boşluk bulunmaktadır. Bu içteki ceset odasında ağaçtan oyul-
muş bir lahit ve bu lahitte yaşlı bir adam ve çocuk iskeleti bulunmuştur. Cesetler
mumyalanmıştır. Üç tarafta, çukurun duvarları ile dış oda arasında kalan boşluklar
taşlarla doldurulmuştur. Boş bırakılan kuzey tarafında ise 14 at kalıntısı vardır.
Mezar diğerleri gibi soyulmuş olduğundan, ancak hırsızların gözünden kaçmış
küçük değerli eşyalar ele geçirilebilmiştir. Altın düğmeler, elbise süs plakaları, deği-
şik geometrik şekilli objeler, ok başları, üzeri hayvan figürlü plakalar, cesedin bu-
lunduğu yerden çıkarılmış eserlerdendir. Bazı eserlerde altın kakma tekniği uygu-
lanmış olup, demir plakalar üzerinde siyah boya izlerine de rastlanmıştır.
Atların gömüldüğü yerde korunan altın eser sayısı daha çoktur. Ayrıca boncuk-
lar, püskül tutucular ve hayvan üslubunda yapılmış objeler de karşımıza çıkmakta-
dır.
Kurganda MÖ 86-48 yıllarına ait verniklenmiş kaplara da rastlanmıştır. Sözü edi-
len kurgan bu kaplar sayesinde tarihlendirilebilmiştir.55

Berel ve Tüekta (Tuyahta) Kurganları

Ünlü araştırmacı Radloff 1865’de, Güney Altaylar bölgesinde Berel Bozkırı’nda


büyük bir kurgan keşfetti. Mezar odasının kuzeyinden, dört sıra halindeki 16 atın
yanı sıra daha yukarıda 8 at kadavrası daha çıkarılmıştır.
Güneyde atların yüksekliğiyle aynı seviyede, ağaçtan oyulmuş bir lahit ve bu lah-
din üzerine raptedilmiş bakır grifon tasvirleri bulunmaktadır. Çukurun altında,
ağaç gövdesinin altında oldukça tahrip olmuş bir insan iskeleti ve ayrıca 14 at kalın-
tısına rastlanmıştır.

v’ K. Jettmar, "The Altai before The Turks,” s. 188-189; aynca bkz. B. Ûgel, Islamiyetten Önce
Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına G öre , s. 68-70; Şibe kurganının kısa
bir açıklaması için bkz. T. Talbot Rice, The Scythmns, Londra 1961, s. 110-111.

99
I KKI'N 01'VIR TtJRK SANATI

Atların bulunduğu yerlerde de önemli buluntular ortaya çıkmr..ın İskit tıpı de


mir bir hançer, eyerin ön boyunduruğunu süsleyen, altın varakla kaplı hilal şekille-
ri, realist geyik başları figürlerinden koşum takımı süsleri önemli buluntulardandır.
İki büyük kurgandan oluşan Tüekta (Tuyahta) kurganlarından birincisinin tepe
kısmı 68 m çapında ve 4 m yüksekliğindedir (bkz. Çizim 29, Resim 10). 7 metre aşağı-
da çift duvarlı geniş bir mezar odası vardır. Yine hırsızlar tarafından soyulan bu me-
zar bir erkek mezarıdır. Mezarın envanteri diğer kurganlarınkiyle aynıdır. Naaşın
üzerindeki giysiler, küçük masalar, haşhaş yakmakta kullanıldığı düşünülen ocak-
lar, hançer kını, ok gövdeleri, demir kılıç parçaları vb materyallere burada da rast-
lanmıştır. Ameliyat masasını andıran 2 m uzunluğundaki bir masanın mumyalama
için kullanıldığı düşünülmektedir.
Mezardaki atların koşum takımları yok ama eyerleri vardır. Eyerler deri ve ağaç
kabuklarıyla süslenmiştir.56

Noın Ula Kurganları

Arkeolog Kozlov ve kazı heyeti tarafından gün ışığına çıkarılan Noın Ula kurgan-
ları, Urga-Kâkhta (Kahta) yolu üzerinde, Baykal Gölü’ne akan Selenga Nehri yakı-
nında Noın Ula Dağları’nda yer almaktaydı. Bu mezarlar MÖ II-I. yüzyıllara tarihlen-
dirilmiştir. Ancak bazı araştırmacılar bu tarihin MS 1. yüzyıla kadar çekilebileceği
düşüncesindedir. Burada üç grup halinde çok sayıda kurgan bulunmaktadır. Ögel’e
göre bu kurganlardan özellikle l, 6, 12, 23 ve 25 numaralı olanları Hun prenslerine
ait kurganlardır. Burada toplam 212 kurgan tespit edilmiş ve arkeolojik kazılarla or-
taya çıkarılmıştır.57
Dikdörtgen biçimindeki bu mezarlarda merdivenler vardır. Genelde mezar oda-
ları 5 m’den uzun, 2-3 m genişliğinde ve 1-3 m yüksekliğindedir. Duvarlar ve ağaç di-
reklerin taşıdığı çatı kütüklerden yapılmıştır, içteki oda daha küçüktür. Boyu 3
m’den fazladır. Genişliği ve yüksekliği aynı ölçülerdedir. Phillips’e göre ağaçtan oy-
ma lahitte yatan cesetler Avrupalı tipin bazı özelliklerim gösterir. Duvarlar, çatı ve

’6 K Jettmar, “The Altai before The Turks,” s. 187-188 (Şibe kurganı); K. Jettmar, Ari o j the
Steppcs-The Eurasian Animal Siyle, s. 120, 123 (Tüekta kurganı); Berel kurganı için ayrıca
lık.- 1!. Ögcl, Islamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Huluntularma C'töre,
S 71-72
Noın ula kurganları hakkımla genel bir değerlendirme için l>k. II t >grl, Islamiyetten Om e
1 1ıılı Kııllııı hıııh ı ( >ıhı Awıi Kıiynuk ve Hıılııntulaı im« ( îörr, s \/ *0

l(X )
IH IN (HSIUNC'. - NU) SA N A TI

K i-.m ı 10 l'u e k ta (T ııy a h ta ) k u rg a n ı d e fin o d ası ü z e rin d e y e r alan b ö lü m ü n k azı an ın d a

Höı ilm iiü (R u d e n k o , ı% R )

101
I KKI N l'l VIK II IKK SANA II

zemin ipek, keçe ve yünlü kııma..l.ıı la kap-


lıdır. Atların kurban edildiğine işaret eden
kemikler bulunamamıştır.
Nom Ula kurganları yine hırsızların
0 1 2 3 araştırmacılardan ünce girdiği kurganlar-
---------1 )----1-------- 1 M
dandır. Bu nedenle burada da hırsızların
dikkatinden kaçan bir iki küçük parça dı-
şında altın eser ele geçirilememiştir.
Kazılan kurganlardan biri (VI. kurgan)
16x14 m boyutlarındadır (bkz. Çizim 30-31).
Ancak zemin düz olmadığı için yükseklik
0, s ila ı, 5 metre
Bu ölçüler kurgan (taş yığını) kısmına ait-
tir. Bu yığının altında yer alan, kare şeklin-
deki mezarın derinliği 9 m kadardır, Meza-
rın girişini teşkil eden çukurun duvarları
ağaçtan yapılmıştır. Duvarlardan üçünün
dik olduğu, dördüncüsünün ise dışarıdan
Çizim 30. 6. Nom Ula kurganının içeriye doğru meyilli bir şekilde inşa edil-
planı ve kesitleri (E. D. Phillips, diği anlaşılmaktadır. Bu husus ağaçtan
1965).
oyulmuş lahdin (tabutun) buradan mezara
indirildiğini göstermektedir. Ancak söz
konusu bu kısım yine de lahdin bulunduğu asıl mezar odası değildir. Buradan deh-
lizle girilen daha aşağıdaki bir bölme asıl tabut odasıdır. Bu kısım 3 x 1, 70 x ı, 20 m
ölçülerindedir, Bu bölümde de ağaç tomruklardan yapılmış duvarlar ve çatı bulun-
maktadır, Hükümdara ait okluğu kabul edilen ceset 2, 16 x 0, 77 x o, 78 ölçülerinde,
köşeleri sivriltilmiş bir ağaç lahitte yer almaktadır.
Mezarda çok sayıda tunç eşyaya rastlanırken, demir ve altın eşya sayısı oldukça
azdır ve çoğu hırsızlar tarafından çalınmıştı. Cesetlere ait kaftan, başlık ve geniş
pantolonlar bulunmuştur. Burada ayrıca çeşitli dokumalar ve kumaşlar ele geçiril-
miştir. Ln önemli buluntulardan biri tabutun altında bulunan keçe yaygıdır. Bunun
üzerinde hayvan üslubunda bir grifon ile bir yak öküzü arasında gerçekleşen müca-
dele sahnesi bulunmaktadır.
I IU N (IISIU N (i - N ll) SA N A TI

Çizim 31. 6. Noın Ula kurganının maketi (Bernştam, Bişkek 1998).

Bunun yanı sıra geyik-kartal mücadelesini içeren örneklere de rastlanmıştır. Bu


mücadele sahneleri yünlü kumaştan aplike olarak keçe üzerine işlenmiştir.
Mezarda ayrıca agaç veya metalden yapılmış çok çeşitli kaplar, tunçtan yag lam-
bası, içinde et pişirilmiş yine tunçtan bir tencere, kulpları hayvan başı biçiminde bir
çaydanlık, içi yünle doldurulmuş iki deri yastıktan ibaret eyerler ve at koşum takım-
ları, mitolojik kurt figürlü kemik bir takı ele geçirilmiştir.
Bu arada Çin’den gelme olduğu kabul edilen bazı eşyalara da rastlanmıştır. Eser-
ler üzerinde göze çarpan en önemli özellik “hayvan üslubu” kapsamına giren tasvir-
lerdir.
25 numaralı mezardan çıkarılan yün işleme örtüde Avrupalı tipe yakın hatlarla
tasvir edilmiş bir Hsiung-nu (Hun) Türkünün portresi görülmektedir.58

Katanda Kurganları

W. Radloff Sibirya’yla ilgili ünlü eserinde, Güney Altaylar’da bulunan kimi me-
zarların kendi yönetiminde nasıl açıldığını anlatmaktadır. Bunlardan Katanda me-
zarlık alanındaki kurganlar önemli bir yere sahiptirler. Sözü edilen araştırmacıya

1,8 L Ligcti, Bilinmeyen İç Asya, s. 332-334; E. D. Phillips, The Royal Hordes Nomad Peoples o f the
Steppe s, s. 114-120; N. lshjamts, Nomads in Eastern Central Asia, s. 159-163; Noın Ula’daki ba-
zı halı parçaları ve dokuma Örnekleri için bkz. E. Nowgorodowa, Alte Kunst der Mongolei,
I eipzig, 1980, s 190 1*11

103
I l.'l l ' N l ' l V I K I I IKK - . A N A I I

göre, Yukarı Katanda Nchri’nin sol sahilinde Katanda Köyü civarımla ılört mezarlık
alan bulunmaktadır.
I. alan 30-40 kurgandan meydana gelir, ikinci alandaki en önemli kurgan üstü
düz kaya parçalarıyla örtülmüş büyük bir kurgandı ve bu kurganın etrafındaki alan-
da, üzerinde taş yığınları bulunan 20 kadar mezar bulunmaktaydı. Bu bölgedeki
üçüncü mezarlık Katanda’nm yukarı mecrasının sağ sahilinde bulunmaktaydı. Bura-
sı birinci mezarlık alanına benzemekteydi. Dördüncü mezarlık alanı ise Katanda
mansabınm batısında olmak üzere Katunya sahilindeydi. Burada üzerine taş yığılmış
az sayıda mezar bulunuyordu.
Radloffa göre söz konusu bölgede el sürülmemiş ve birbirine benzeyen kurganlı
üç mezarın yapısı şu şekildeydi:
Mezarın üzerinde ufaltılmış taş parçalan yer alıyordu. Yer seviyesinden itibaren
kazılmış alan da aynı şekilde taşlarla doldurulmuştu. Burada dört köşeli bir çukur
bulunmaktadır. Doğuya doğru yönelen bu çukurun batı kısmında doğusuna naza-
ran daha fazla ve daha büyük taşlar vardı. Bu taşların altındaki mezar odalarında ye-
di at ve bir kulun kalıntısına rastlanmıştır. Bu atlar bir taş tabaka üzerindeki bölme-
lere yerleştirilmişlerdi. Bunun altında yer alan mezar çukurunun kuzey kısmı daha
derin kazılmıştır. Bahsedilen son kısımda koyun kemiği parçalarına ve biri kadın ol-
mak üç insan naaşına rastlanmıştır.
Kadın iskeletinin yanında bakır küpeler, başının üzerinde bakır levhacıklarla
süslü kumaştan ibaret bir ziynet eşyasının izleri, yanında demirden bir kek, balık
kemikleri, sağ el parmağında gümüş bir yüzük bulunmuştur. Ayrıca bir de bakır
levhalarla süslü deri çoraptan da söz etmeye değer.
Erkek iskeletin sağında ve solunda, elin bulunduğu yerde bir bileği taşı, demir
ve kemikten oklar, bıçak, bir mızrak ucu ve yay parçaları bulunuyordu.
ilginç olan söz konusu kurganın altındaki mezar kısmında ağaç kütüklerden ya-
pılma duvarlardan söz edilmemesidir. Ancak Radloff 21-29 Haziran 1 865’te kazdığı
ikinci mezarlık alanındaki kurganlardan birinin altında daha önceki örneklere ben-
zer şekilde çam ağacından yapılmış odalara rastlamıştır.59
Ögel’e göre Kaıanda’daki bu kurganlardan birinin genişliği 20 m kadardı. Burada
eğri bir kılıç -araştırmacı bunu Türk kılıcı olarak nitelendiriyor- bulunmuştu. Aşa-

"’ W R ad lo ff, Sibirya'dan, c. III, stanbul 1994, s. 127-136: K a ta n d a kurganı h a k k ın d a k ısa bir
a ç ık la m a içlıı b k z 1 T a lb o ı R ice, The Scythıans, L o n d ra 1961, ■■ ııo im , .i v iu . i l< (c tın ıa r,

11ıı' Alini Bı-lorc I he l ıırk s ," s 189-190

HM
H U N (HS U N G - N U) SA NAI1

ğıya doğru daralan odanın ortasında ağaç lahitler bulunuyordu. Bu kısmın tavanı ve
duvarları karaçam kütüklerinden yapılmıştı. Boyları 1, 80 m civarında olan iki iske-
let, üçer ayaklı iki sedye üzerine yerleştirilmişti. Kurganda ayrı bir bölmede altı at
kadavrasına rastlanmıştır. Bu kurganda da çeşitli eşyalar ele geçmiştir.60

Esik Kurganı

1969-70 yıllarında, Kazak Bilimler Akademisi Tarih, Arkeoloji ve Etnografya Ens-


titüsü Arkeoloji Bölümü başkanı Kemal Akişoğlu’nun yönetiminde kazılan, Alma
Ata’nın 50 km uzağında konumlanan şimdiki Issık kasabasında bulunan Esik (Issık)
kurganı buradan çıkarılan bir çanağın üzerindeki yazılar ve cesedin üzerindeki altın
zırh nedeniyle bilim aleminde büyük yankılar uyandırmıştır. Cesedin altın zırhının
ve çok sayıdaki altın eşyanın mezarda ele geçirilmesi kurganın soyulmadığmı göster-
mektedir. Açılan mezarın içinden dört bine yakın alun eşya çıkarılmıştır.
7 m derinliğindeki mezar odasının üzeri yine toprak-taş yığınıyla kapatılmıştı.
Bu oda, diğer Hun kurganlanndakilerle aynı biçimde inşa edilmiştir. Kalın çam kü-
tüklerinden yapılmış mezar odasının ölçüleri 3x2 m (bkz. Resim İl), derinliği ise l,
20 m ’dir. Ancak çam kütüklerinin içerden yontularak düzleştirildiğini görüyoruz.
Araştırmacılar mezar odasının ahşap yapısının dışarıda hazırlanıp, sonra bu çukura
indirilmiş olduğunu belirtmektedirler. Zeminden kurganın tepesine kadar yükseklik
9 metreyi, kurganın üzerindeki suni tepenin çapı ise 60 metreyi bulmaktadır.
18 yaşında olduğu tahmin edilen genç bir prense ait cesedin üzerindeki altın zırh
başlı başına bir sanat şaheseridir. Ancak esasında altın olan bölüm zırhın üzerinde
bir tabaka teşkil eder (bkz. Resim 12).
Cesedin başında, üzerinde altından tasvirlerin aplike olarak yer aldığı külah şek-
linde bir başlık bulunmaktadır (bkz. Çizim 32, Resim 13). Başlığın tepesinde de bir
hayvan heykelciği yer alır. Ayrıca ok uçları, altın yapraklar, dağ kıvrımları üzerinde
dünya ağacında kuşlar, arslan, dağ keçisi gibi mitolojik ve sembolik açıdan Önemli
figürler ve hayvan tasvirleri vardır. Başlığın önünde boynuzlu-kanatlı adar simetrik
olarak yer almaktadır. Altın elbiseli adamın 2004 yılında Kazakistan’da yapılan bir re--
konstürüksiyonunda başlığın önüne özenle haç biçimine benzetilmiş bir d ö rt y ö n
işareti konulmuşsa da Akişev’in in situ durumu gösteren kazı fotoğraflarında ve şim-
diye kadar yapılan rekonstürüksiyonlarda böyle bir şey yoktur; bu muhtemelen si-
yasi-kültürel çekişmeler sebebiyle uydurulmuş ve başlığa konulmuştur.

İl l )gel, klam iyetten ö n c e Türl; Kultbı Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s. 61.

1 0'.
IK K I N h l VIK II IKK SANA II

Resim 11. Esik (Issık) kurganının ilk kazıldığı an (K. Akişev, 1978 ).

Ki mih 1 7 . Hsik (Issık) kurganındaki prens


(.(■••edinin iıı sıdı bulunuşu (K Akişev, Çizim 32. kurganındaki
Esik (Issık)
prensin başlıflıııın tepindin ^oronıişıi
(K Aktsov, ıı/»l

106
IIU N (HSIU N G - N U) SA N A TI

Resim 13. Esik (Issık) kurganından çıkarılan prens cesedinin başlığındaki altın aplike grifon,
geyik ve kutsal dag tasvirlerinin altın imitasyonu (fotoğraf: Yaşar Çoruhlu).

Zırh gömlek eşkenar dörtgen şeklindeki parçaların bir araya getirilmesiyle hazır-
lanmıştır (bkz. Çizim 33). Eşkenar dörtgenlerin bir tarafında üçgenimsi yaprak şekil-
leri vardır. Kolların üst bölümlerinde ve yenlerde arslan başları bulunmaktadır. Ya-
ka çevresinden aşağıya inen ve etekte de devam eden şerit de arslan başlarından
oluşmaktadır. Deri kemer üzerindeki altın aplike kemer plakalarında hayvan tasvir-
leri bulunmaktadır. Kemer levhalarında dizleri bükük, boynuzları arkaya doğru
uzayan geyik tasvirleri, üsluplaşmış arslan kafaları bulunmaktadır. Cesedin giydiği
pantolon, çizmesinin üst kısmı ve dizleri altınla süslüdür. Prensin sol tarafında kını
altınla kaplı bir hançer bulunmaktadır. Sağ tarafında da kemerine altınla bağlanmış
iki tarafı keskin bir kılıç bulunmaktadır. Prensin ayrıca yine altın kaplı bir kamçısı
da ele geçirilmiştir. Hançerin kabzasında ve kınında da hayvan tasvirleri yer alır.
Aynı husus kılıç içinde geçerlidir. Diğer mezarlarda olduğu gibi, bu mezarda da yu-
karda bahsettiklerimizin yanı sıra farklı eşyalara da rastlanmıştır.
Esik kurganından çıkarılan eserlerin hepsi Hun sanatınm yapım ve süsleme tek-
niklerine uymaktadır. Hayvan tasvirleri Türk hayvan üslubuna uygun olarak ele
alınmıştır.

107
i -k k i t N n ı - vi k i u r k s a n a m

V w V * - y-^xyyvA > ■'W-'V v #,v;.v,,v,x-:|


Ç iz im 33. E s ik (Is s ık ) k u rg a n ın d a k i

« « M İ M İ p re n s in z ır h g ö m le ğ in in re s titû sy o -
.'i.''U£v'i.' Uî ?I'' M
n u (K . A k işe v , 1978).

Mezardan çıkarılan çeşitli eşyalar arasında keramik kaplar (bkz. Resim 14), ahşap
tabaklar, 2 gümüş kupa, üzerinde yazıların bulunduğu bir gümüş çanak vb türden
materyaller sayılabilir.
Öncelikle bu buluntuların hangi topluluğa ait olduğu meselesi tartışma konusu
olmuştu. Kazıyı yapan Kazak-Türk arkeologları bu eserleri genellikle MÖ V-IV. yüz-
yıllara ve Sakalara mal etmektedir. Kazaklar kendi kökenlerini, Türk olarak kabul
ettikleri Sakalara dayandırdıkları için böylesi bir düşünceye varmışlardır.
Çeşitli araştırmalar eserlerin bozkır kültürüne mensup Türk veya en azından
Türklerle akraba -y a da Türkleşmiş- bir kavim tarafından yapıldığına işaret ediyor.
Yazının Göktürk kitabelerinde kullanılan alfabeye benzerliği ve eserlerin mitolojik,
ikonografik özelliklerinin Hun sanatına uygun oluşu nedeniyle, özellikle Türkiyeli
Türk araştırmacılar bunları birer Hun eseri olarak nitelemişlerdir.
Muhtelif şekillerdeki -kaşık, kepçe, bardak gibi- gümüş çanak üzerinde 26 harf
tespit edilmiştir. Bu harflerin okunması üzerine gerçekleştirilen çalışmalarından
özellikle Olcas Süleymanov’un yaptığı çeviri yankı uyandırmıştır. Onun dışında
Prof. Musabayev’in transkripsiyon ve tercümesi pek taraftar bulmamıştır. Bununla
birlikte eserler üzerinde olduğu gibi, çanak üzerindeki yazının çözülmesi için yapı-
lan çalışmalar da halen devam etmektedir.

I OH
HUN (HSIUNG-NU) SANATI

Resim 14. Esik (Issık) kurganından çıkarılmış keramik kaplar (K . Akişev, 1978).

İlk tercümeyi yapan Süleymanov şöyle bir ifadeyi önermiştir: “Khan uya Üç otu-
zı (da) yok boltı utığsi tozıltı”. “Han’ın oğlu yirmi üç yaşında yok oldu (halkın) adı
sam da yok oldu.”

Ulandırık (Ulandryk) Kurganları

Bu kurganlar da, kısmen proto-Türk ve kısmen de Hun kültürü olarak kabul et-
tiğimiz Pazırık kültüründeki benzerleriyle ortak özellikler göstermektedir. Pazırık’ta
olduğu gibi üzerinde yığma taştan suni tepelerin bulunduğu bu kurganh mezarlar
bu nedenle genel kurgan tanımı altında incelenebilirler.

1 Esik kurganı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz., K. Akişev, Kurgan Issık, Moskova 1978; K.
Akişev, Kazakstannm Köne Altını, Alma Ata 1983; N. Diyarbekirli, “Kazakistan’da Bulunan
Esik Kurganı,” İÜ Edebiyat Fakültesi Cumhuriyetin 50. Yılına Armağan, İstanbul 1973, s. 291-
304, Levha ı xıv; Y. Akpınar, “Altın Elbiseli Adam,” Kaynaklar, no. 1, Güz 1983, s. 28-31; H.
Oraltay, "Altın Elbiseli Adam,” TK, no. 100, Şubat 1971, s. 303-313; M. Seyidov, “'Altın Mu-
haribin Soy-Etnik Talihi Hakkında,” KE, c. 1, no. 2 , Erzurum 1982, s. 28-39, c. 2 , no. 3, Er-
zurum 1982, s, 36 43, 1 III, no. 4 , Erzurum 198?, s 3 2 - 4 3, c. 4, no. 5 , Erzurum 1983, s 30- 39

109
l'K KI'N D V K t IKK SA NATI

Bu bölgede bulunan kurganlardan biri olan Tashanta I kurganı 25 m çapında bü-


yük bir kurgandır. Orta büyüklükteki kurganlardan 8 tanesi 15 m çapında, küçük
kurganlar ise çaplan 1, 8 ila 6,5 m arasında değişen boyutlardadırlar. Küçük grupta-
ki kurganlar 12 adet, orta gruptakiler 29 tanedir.
Kurban kemiklerinin bulunduğu bu mezarlardan 42 tanesinin 7’sinde sayıları 2-
20 arasında değişen balballar vardı. Kurganlar kiminde 2-3 tane olmak üzere taş
çemberlerle kuşatılmıştı.
Cesedin defnedildiği yer, toprak seviyesinin altında dikdörtgen şeklindeydi. Bazı
mezarlar kalas ve kütüklerle, çoğunluğuysa toprak ve taşlarla kapatılmıştı. Ceset ço-
ğu zaman ayakta gömülmüştü. Defin odası birçok kurganda kütüklerden yapılmış
bir oda şeklinde olup, cesetler Pazırık’takilere benzer şekilde ağaçtan oyma lahitlere
defnedilmişti. Bunların hemen hemen hepsi koşum takımları bulunan atlarla bera-
ber gömülmüştü. Atlar başın gerisine vurulan bir balta darbesiyle öldürülmüştü.
Toplam 42 kurganda gömülü olan 60 kadar insanın % 65’i kadın ve çocuk, % 35’i ise
erkekti.
Mezarlarda ölülerle beraber standart yapıda silahlar, kısa kılıçlar, savaş baltaları,
sadağı (kuburu) içinde ok ve yaylar, dallardan yapılmış erkeklere ait kalkanlar bu-
lunmuştu. Kadınlara ait eşyalar ise genellikle saç kurdelesi, kolye, ayna, muska, kü-
pe, çanta içinde tarak türünde eşyalardı. Mezarlarda Pazırık’takilere benzer giysiler,
günlük kullanım eşyaları vb eserler de ele geçmişti.2

U kok P latosu K u rg an lan

Natalya Polosmak ve ekibi tarafından son yıllarda (1990-1991) kazılan Moğolistan,


Altay otonom bölgesi ile Kazakistan sınırlarının kesiştiği bölgede, Rusya federasyonu
topraklarında yer alan Ukok Platosu’nda keşfedilmiş kurganlı mezarlar Pazırık me-
zarlarıyla paralellik arz ederler. Bunlar üzerindeki taş yığınları, tomruklarla destek-
lenmiş mezar odaları, ağaçtan oyma tabutla benzer şekilde ele alınmıştır. Yine ceset-
ler eşyalarıyla birlikte gömülmüştür. At cesetleri ayrı bölmelerde bulunmaktadır. Ele
geçirilen eşya ve silahlarda hayvan üslubuna uygun tasvirler son derece yaygındır.
İki mezarların arasında özellikle Ak Alaha (bkz. Çizim 34-35) ve Kuturguntas kurgan-
larının isimleri zikredilebilir.

' Sözü edilenler ve ayrıntılı bilgi için bkz. Kam Kyuzo, “Culıural lixıluıııgı on ıhe Anneni
Slcppe Roııle Soıııe Observaiioııs on l’.ızyryk Herilage. Vmı lillınolıyiıııl Mutilrs Sijjnl/l-
ıcjriu' o/ Silk RikkJs İn ılır llMorv <>/lluınan Clvilizettons, no u . O v ı l o ı ı ■ ki i*

110
lll .IN (I M U N (i - N U ) SA N A 11

Çizim 34. Ak Alaha I. mezarlığındaki Çizim 35. Ak Alaha I. mezarlığındaki 1.


ı. kurganının üzerinde yapay tepe kurganda bulunan ağaç oyma
oluşturan taşların alınmasından lahitlerin içindeki kadın ve erkek
sonraki durumu (N. Polosmak, 1994). ölüleri (N. Polosmak, 1994).

Polosmak'm yine bu civarda yaptığı bir kazıda (1993) bulunan soylu bir kadına
ait mezar da çok önemlidir (bkz. Resim 15, Çizim 36), Atların, bir hizmetçinin ve çe-
şitli eşyaların ele geçtiği mezarda lahit içinde bulunan mumyalanmış kadın bedeni-
nin üzerinde II. Pazırık kurganında bulunan adamın gövdesindeki gibi dövmelere
rastlanmıştır. Bu dövmelerin tarzı da II. Pazırık kurganındaki adamın dövmesinin
üslubuna uymaktadır. Ahşap tomruklardan yapılmış mezar odasında, duvar dibine
yerleştirilmiş ve içinde kadının yan yatırılmış cesedinin bulunduğu odada küçük çu-
kur masalar üzerinde yemeklerin bulunması da bu benzerliğe işaret etmektedir
(bkz. Resim 16).3 Söz konusu odanın arkasında koşumlarıyla gömülmüş at cesetleri
bulunan bölüm, bu bölümün üzerinde açık bir tabutun üstünde üzerinde yatan biı
adam ve onun üzerinde ise taş parçalarına yatırılmış at kadavraları bulunmaktadır.
Defin odasının üstü suni bir tepe oluşturan toprak ve taş yığınıyla kapatılmıştı.

1 (im iş bilgi için bkz, N. Polosmak, Stereguşic Zoloto Gri/i (Ak-Alahinskiy Kurgan), Novosi-
birsk 1994; Y. Çoruhlu, “Ukok Platosunda Kazısı Yapılmış Üç Yeni Kurgan Hakkında Bir
Kitap," s ı s ı -206 ; N. Polosmak, “A Mumy Unearthed From The Pastures O f Heaven," NG,
I killl 1994, s 80-103.

111
I l.'l l'N I 'I VIK II IKK SANA 11

Resim 15, Ukok Platosu’nda kazıyla açılmış soylu b i r kadın kurganı (N, Polosmak, 1994).

Resim 16. Ukok Platosu’nda soylu bir


kadın kurganında in situ halde masa
üzerinde bulunan yiyecek kalıntıları
(N. Polosmak, 1994).

C.ı/İm 36 Ukok platosu, kadın soylunun


I ulamının ıvkon.strüksiyımu

112
1ILIN (HSIIIN C . - N U) SA N A TI

Arjan (A rzhan) II Kurganı

Tuva Özerk Cumhuriyeti’nde bulunan ve yukarıda da belirtıiğimiz gibi Rus ve


Alman ortak ekibi tarafından kazılarına 2001 yılında başlanan Arjan II kurganının is-
mi aynı bölgede daha önce yine önemli bir kurgana isim vermiş köyden gelmekte-
dir. Bu kurgan Pazırık kurganlarındakilere benzer materyaller içermesi bakımından
önemlidir. Her ne kadar hafirler bu mezarı Iskitlere mal etme eğiliminde olsalar da
bizce bu mezar daha önce benzeri mezarlar veya bölge kültürleri için zikrettiğimiz
nedenlerden ötürü bir proto-Tüı k -belki Ting-Ling- veya proto-Hun mezarı olma-
lıdır. Araştırmacılar yaptıkları radyoaktif karbon tarihlemesiyle en eski mezarın (de-
fin odasının) MÖ VII. yüzyıla ait olduğunu ileri sürmüşlerdir; ancak aynı arkeologlar
(Konstantin Çuganov vd) suni tepenin altındaki diğer gömülerin Türk kabilelerine
ait olduğunu da belirtmektedirler.
Nekropol alanı olan bir vadide bulunan bu mezarın üzerinde düzgünce yerleşti-
rilmiş taşlardan oluşan 2 metre yüksekliğinde ve SO m çapında bir suni tepe vardı
(bkz. Çizim 37-38). Taşların altında, toprak tabakası içinde merkezde boş bir oda,
bunun 14 m ilerisinde iki iskelet ve içinde yaklaşık 20 kg ağırlığında altın eşyanın
bulunduğu ahşap tonoz şeklindeki asıl defin odası bulundu. At mezarı da bu mer-
kezi kısma bitişik odalardan birindeydi. Tepenin altında, diğerlerine yakın yerlerde
biraz daha geç dönemlere ait mezar odaları da vardı. Bulunan defin yerlerinin top-
lam sayısı 26’ydı. Çift katlı ahşap tabana ve ahşap bir çatıya sahip olan defin odası
içinde, eski İç Asya kültüründe karşımıza çıkan Andronovo defin odalarında görül-
meye başlanan bir gelenek olarak, yan yatırılmış kırk yaşlarında bir erkek ile otuz
yaşlarda bir kadının iskeletleri, silah ve eşyalarla birlikte yan yanadır. Burada altın
göğüslükler, boylan 30 cm olan iki adet altın hotoz iğnesi ve altın kakmalı hançerler
bulunmuştur. Arkeologlar zemine yayılmış parlak bir madenden de söz ederler. So-
nuç olarak Kurganda çoğunluğu yırtıcı hayvanlara ve yaban domuzlarına ait 5700
parça altın eser ortaya çıkarıldı. Kadın ve erkek cestlerin her ikis de günümüze ka-
dar gelmemiş tören giysileriyle gömülmüş olmalıydı. Araştırmacılar erkek gibi yük-
sek tabakadan olan kadının öbür dünyada adama eşlik etmesi için kurban edilmiş
olduğunu ileri sürüyorlar.
Kurganda sözü edilen en eski defin odasından çıkarılan materyalleri inceleyen
araşlırmacılar bunların Iskitlerin eserlerine ve Pazırık bulunlularına benzediğine
dikkat çekmektedirler.
Aynı kurganın altındaki 20 numaralı mezarda yine iki iskelet bulunmuştu. Bura-
dan çıkarılan tunçtan ok başlan, deri kemer parçası ve baltanın keçe kılıf içinde tu-
tulduğunu gösteren balta sapma yapışık bir keçe parçası en önemli buluntulardır.
ERKEN D EV R T URK SA NATI

Çizim 37. Tuva Arjan II. kurganının genel Çizim 38 Tuva Arjan II. kurganının defin
görünüşü, l) Merkezde kalan boş oda, 2) odasının restitüsyonu (M. Edwards, 2003,
Ahşap defin odası. Burada iki iskelet ve 20 S. Gould’un çizimi).
kg. altm eser bulunmuştur. 3) içinden
giysi kalıntıları çıkan başka bir mezar, 4 )
At mezarı (M, Edwards, 2003).

Buradaki 13 numaralı defin odası ise kadınlara aitti. Bu odadan kumaş parçalan,
takılar ve altın eşyalar çıkarıldı. Üç kadının gömülü olduğu bu mezarda, altın küpe-
ler kadınlardan sadece birinin yanında bulunurken, turkuvaz, cam, karneliyen gibi
malzemelerden yapılmış kolyeler ise her üç kadının yanında da vardı, M. Edwards’a
göre bir yırtıcı hayvan figürüyle defnedilmiş kadm bu sebeple hanedanlıkla bağlan-
tılı biri olmalıydı.
Netice olarak Arjan II kurganı gerek mezar odalannın yapılış tarihleri arasındaki
yakınlık ve gerekse eserlerin kaliteli işçiliği bakımından proto-Türk veya proto-Hnıı
sanatı için son derece önemli materyalleri içermekteydi.'1

4 Mike lidwaids, "Sibirya I -Uitleri Alını (kınları," Nallnıınl 1 ■>i>i;m|i|iIi I tııhlv ı . Ila/tıaıı 20 01 ,
S, 44- 59

11 4
H U N (HSIU N G - N U) SA N A TI

HUN DEVRİNDE YERLEŞMELER VE KONUTLAR

Asya H u n la n n d a “k ışla k ” d u v arların ın “d ö v ü lm ü ş” veya “sık ıştırılm ış” to p rak tan


yap ıldığına d air H un lard a şe h ircilik b ağlam ın d ak i b a z ı b ilg ileri Ç in k ay nak larınd a

bu labilm ekteyiz.

Y ine Ç in kay nak larına g ö re, MÖ 36’da Ç in lile r tarafın d an yık ılan H un İm p a ra to r-
luğu Ç i-Ç i’n in b aşk e n ti, etrafın d a su rlarla çev rili b ir “o rd u -k e n t” o larak k u ru lm u ştu .

A yrıca Ç in k ay nak larınd a “yatan e jd erin b e ld e si” veya kısaca “e jd e r şe h ri” diye a n ı-
lan b ir b aşk a H un b a şk e n tin d en de b a h se d ilm e k te d ir.5

K azılarla ortaya çık a rıla n H u n y erleşm eleri h a k k ın d a b ir fikri olm ayan F a ru k S ü -


m er’e g ö re, H siu n g-nu lar sad ece Ç inli çiftçi ve zanaatk arlar için kasaba, h isar, kö y

gibi yerleşm e y erleri k u rm u şla rd ı.6 Û gel’e gö re ise, özellikle H u n ların elin d e olan

Batı O rta Asya ü lk elerin d e ş e h ircilik gelişm işti ve T ü rk le r bu ralard ak i şeh ir hayatın-
dan b ü y ü k fayda sa ğ lıy o rlard ı.7 S o n zam an larda yap ılan a rk e o lo jik kazılar H un d ev-

rind en kald ığı anlaşılan k im i yerleşim yerlerin i açığa çık arm ıştır. Bu yerleşm elerd e

çad ır şek lin d e olm ayan k o n u tlara da rastlan m ıştır. A n cak biz ça d ırın H u n d evrind e
de yaygın old u ğu n u d ü şü nm ekteyiz. Ç alışm am ızın b u kısm ın d a sözü n ü ettiğim iz bu

ko n u lar üzerin d e d uracağız.

Ivolga Yerleşmesi

A. Davydova tarafın d an kazılm ış b u y erleşm e b ü y ü k b ir kale (o rd u -k e n t), k ü çü k


b ir tahk im at duvarı ve b ir m ezarlık tan o lu şu r. Sö z k o n u su yerleşm e Selenga V adi-

sı’nd eki, U lan -U d e’d en 16 k m u zak lıkta yer alm aktad ır. K alenin ö lçü leri ku zey-gü-

ııey ek sen in d e 350 m , d o g u -b atı ek sen in d e ise 200 m ’dir. Yapı (şeh ir) 35 ila 38 m ge-
nişliğinde savu nm a d uvarlarıyla ku şatılm ıştı. Y erleşm en in kazılan 7000 m etrek arelik

.ilanında 51 ev ve 600 ku yu (ç u k u r) b u lu n m u ştu . Ç oğu evin gövd esinin neredeyse


yarısın ın y erin altınd a kalm ış olm ası d ik kat ç e k icid ir. Sadece m erkezd ek i b ir bin a

ı.im am ıyla y er üstü n d ey d i ve m u h tem elen b ir H siu n g-n u şefin in eviydi. E vlerd en ve

çu k u rla rd a n çık a rılan m atery aller site sa k in lerin in tarım , sığır yetiştiriciliğ i, avcılık,
h a lik çılık , b ro n z ve değerli m etal işlem eciliğiyle uğraştığını g ö sterm ek ted ir. K azılar-

■l.ı ayrıca hayvan tasvirli ve g eo m etrik d ü zen lem eli sanat nesn eleri de ele geçm iştir.

Cıı-ııel bilgi için bkz. I. Kafesoglu, Türk Milli Kültürü, s. 3 li; W . Eberhard, Çin’in Şimal
Komşuları, Ankara, 1996, s. 77.
' I Sılmrr, J'sfel Türklerde Şehircilik, s. 20
11 O j’r l. lııık Kültuı Iaıilline liirif niltinde Köy ve ehir Hayatı, t I, Ankara IM S, s ıı o

115
I K H N III VIK 11 IKK SA N A 11

lvolga y erleşm esin in m ezarlık (n e k ro p o l) alanınd a açılan 216 m ezardan, giyim


eşyası ve O rd o s ü slu b u n d a tu n ç levhalar, özgü n kolyeler eld e ed ilm iştir.

Dureny I ve II Yerleşmesi

D u ren y I y erleşm esin d e de Prof. A. D avydova tarafın d an kazılar yü rü tü lm ü ştü .


Burası da Ivolga tip in d e b ir yerleşim di ve C h ik o y n eh ri b o y u n ca 11 k m uzanıyordu.

Bu şeh rin 12.000 m etrek a resi kazılm ıştır. B u lu n tu lar bu rad a yaşayan in san ların çiftçi,
ç o b a n ve zanaatk âr o ld u ğu n u g ö sterm ek ted ir. Burada ayrıca dağ k eçisi figürleri,
m ü h ü r gibi özgün eşyalara da rastlan m ıştır.

D u ren y II yerleşm esi ise S. M iniaev tarafın d an kazılm ıştır. Bu yerleşm ed e stratig-
rafi 11 tabakad an o lu şu r. Bu tabakalard an V. ve VII. k ü ltü r tab akaları H siu g n-nu d ö -
nem in i yan sıtm aktad ır.

S o n zam anlarda ortaya çık a rılan an ca k yan ınd a yerleşm e bu lu n m ay an H un dev-


rine ait b ir başka yer de D erestuj m e zarlığ ıd ır.8

Moğolistan'daki Hun Yerleşmeleri

M oğolistan A im ak T öv ad lı b ö lgesin d e (C h ü re t dov) d ö rt ana yö n e gö re d ü zen-

len m iş b ir ken t ortaya çık a rılm ıştı (bkz. Ç izim 39). K en tin m erk ezin d e gran it b ir te-
m el ü zerin e o tu rtu lm u ş d öt k ö şeli b ir saray bu lu n u y o rd u . Bu saray u ç la n volü t b iç i-
m ind e bezem elere sahip k irem itlerle örtü lü yd ü. Sald ırılar sırasın d a susuz kalm am ak
için güney d uvarının yak ın ların d a b ir su d ep osu inşa edilm işti.

Ö te yandan M oğolistan’da A im ak C h e n tij’in m erkezi civ arın d a b u lü n a n kare


şek lin d e ü ç k ü çü k y erleşim y eri d aha tesp it e d ilm iştir - k i b u n la rın b u b ö lg ed ek i en
eski yerleşm eler olduğu d ü şü nü lü yor. Söz k on u su y erler T ö rö lz in d örvölzin
(235x235 m ), B u rch ijn d ö rv ölzin (180x180 m ) ve G u a d ov’d u r (360x367 m ).

Bu yerleşm eler gü ney ve kuzeyde kap ıları olan ve ç o k yü k sek olm ayan duvarlara
sah ip tirler. K entlerin o rta ye- rind e yine k ire m it örtü lü b ir saray yap ısı b u lu n u y o r-
du. Buradaki b in aların duvarlarınd a su n ak lar b u lu n m ası söz k o n u su y erlerin dinsel
kim liğine işaret e d e r.9

* S. M lniacv, "Archaeology of Hsiung-Nu In Russia: New D iscoveric. and Soiur Problem s,"
htlp://hslunf'nu ihat ru/archeo.htm, s. 1-4.
1 I Nowgorodown. Altc Kunsl Drr Mongold , s, 1*4 isv

116
H U N (H SIU N(i - N ll) SA N A TI

I lsiung-nu ve Genel Anlamda Türklerde Çadır


Y ukarıda yerleşm e yerleriyle ilgili v erilen b ilg ilerd en anlaşılacağı ü zere sanıld ığ ı-

nın a ksin e H unlard a ve gen el anlam d a p ro to -T ü rk le rd e ve T ü r k to p lu lu k ların d a ç a -


dır tipi m ask elerin yanı sıra fa rk lı m esk en lerin de k u llan ıld ığ ı anlaşılm aktad ır.

Y ine b u y erleşim y e rle rin in varlığı T ü rk -


lerin G ö ç eb e oldu ğu tezin i tam am ıyla ç ü rü t-
m ekted ir, A ncak T ü rk to p lu lu k la rın ın farklı

bir y erleşik yaşam tarzı a n lay ışın ın olduğu


da gö zd en k açm ıy o r. B u d u ru m d a b izim de

önerd iğim iz gibi “b o z k ır m ed en iy eti” kav ra-


m ını ku llan m ak d aha d oğru g ö rü n m e k te -
dir.

H un d ev rin d e k u rg an lard an çık a rıla n


bazı m alzem eler ve başk a ip u çla rı harek etli
T ü rk to p lu lu k la rın d a y u rt tipi çad ırın , k o -
Çizim 39. Chüret Dov’da (Aimak Töv)
layca k u ru lu p sök ü leb ilen ve ra h a tlık la b ir bulunan, Hun devrine ait yerleşim
y erd en b ir yere n a k le d ile b ile n b ir m esken yeri (E. Nowgorodowa, 1980).

olarak ç o k önem li b ir yere sa h ip oldu ğun u


g ö ste rir.10 Y aylak -k ışlak yaşam tarzına uygun o la ra k sö k ü lü p k u ru la b ilen çad ırların

hayvanlarla taşındığı b ilin d iği gib i, tek erlek li araçlarla nak led ild iğ in i g ö steren ö r-
n e k le rin varlığı da tesp it ed ilm iştir.

Yurt tipi ça d ırın p ro to tip leri o lan m e sk e n le r S ib iry a, O rta ve İç A sya’da insanlık
ta rih in in en e rk e n çağlarınd an itib a ren gelişim ini sü rd ü rm ü ştü . P aleo litik devirde

bile b u m e sk e n le rin ilk e l şek ille rin in var old u ğu n u b iliy o ru z. S ib iry a-B u ret’te ortaya
çık arılan çad ır şek lin d ek i m esk en ler ilg in ç ö rn e k le rd ir. B u n lar yere rap ted ilen am a

tepe n o k ta d a b irle ş e n ağaç d alların d an b ir isk elete sah ip ti. Yalnız b u ö rn e k le rd e k i


ağaçlar d ik o la rak tep ed e b irb irin e tu ttu ru lm am ıştır. D allar yu karıd a b ü k ü le re k - e s -
n e tile r e k - b ir çeşit k u b b e li ça d ır tipi m eydan a g etirilm iştir. M erkezi ve girişin d e b ir

a ç ık lık b ıra k ıla n söz k o n u su ç a d ırın ü stü hayvan d erileriyle kap atılm ıştır.

10 Hun devrinde kubbe şeklinde çatıya sahip “yurt" tipi çadırım varlığı Çin kaynaklarından
da anlaşılmaktadır. Ögel’e göre Çinliler Hunlann kubbeli keçe çadırlarına “sonsuzluk,
boşluk, kubbe, barınılacak yer” anlamında Cfı’iung-!u diyorlardı. Hunlarla uzun zaman
birlikte yaşayan Wusun hükümdarına gelin giden bir Çinli prensesin şiirinde de (Mû ııo-
104) “kırını. ı yıiıı kunuşlarla çevrilmiş kubbeli çadır’’dan bahsedilmektedir. B. Ögel, Türk
Kültür Tarihlin' <ılı i: I ûrklenlr Ordu, Ordugah, Otafi, s 23

117
I RKI N tlh VIR IIIR K S A N A II

Resim 17. lagar devrine ait (MÛ VII. yüzyıl) Boyar petrogliflerinde bulunan çadır tasvirleri
(N. Diyarbekirli, 1993).

Bu d eriler d ışarıd an ahşap ayaklarla d estek len m iştir. B a h sed ilen yerd e ayrıca b i-

risi d ik d ö rtg en tem ele sah ip d ö rt m e sk e n daha b u lu n m u ştu .11

B ü y ü k H u n D evleti ku ru lm a d a n h e m en ö n c e , p ro to -H u n k ü ltü rü o la ra k d eğ er-


le n d ireb ileceğ im iz T agar k ü ltü rü d ev resin d e O rta Y en isey’de y an i K em H avzası’nd a,
B o yar m ın tık ası p etro gliflerin d e MÖ VII-VI. yü zyıllara ta rih len en b o z k ır yaşam ın ı b e -

tim leyen sah n elerd e göv d esi yu varlak, ça tısı k u b b e şek lin d e ça d ır tasvirlerine ra st-
lan m ıştır (bkz. R esim 17).12 H u n k u rg a n la rın d a n çık a rıla n çeşitli n e sn e ler arasınd a

çad ırla ilgili bazı m alzem elere de rastlan d ığ ın ı, b a z ı H un ve İsk it to p lu lu k la rın ın m e -

zarların d ak i k o n ik ahşap ça d ırlara b en z ey en ça tılar b u lu n d u ğ u n u yu karıd a b e lirt-


m iştik. B u n lar y ak ın g eçm işte ve b u g ü n de söz k o n u su o ldu ğu g ib i, b irk a ç tip ç a d ı-
rın ku llanıld ığın ı gösterm ek ted ir.

Bu çad ırların en basit şek lin in “ç u m ” ya da “kap a” d en ilen tarz olduğu anlaşıl-

11 Bıı ııifsk cn lcı ı;in bkz A IV O kladnikov, Ancient Population o/ siIkim uıui Its Cultuır,
( aınbrldge, M assachusetıs, 19 59 . s. 3 , Levha 1 .
'■ N ntyıırİM'kirli, "Islam tyeiicn Û ncc Türk Sanatı," Buflangıııtuhın Hiu miiu lın h Ntımıfı, Anka
ra ı*M , s 17.

1 IH
HUN (HS UNG- NU) SANATI

in aklad ır. Bu b asit şek ild e sırık la r tep ed e b irle ştirile re k k o n ik b ir b iç im m eydan a
g etiriliyo rd u . Bu b asit y ap ın ın ü z eri hayvan d erisi, kayın ağacı kab u ğu ya da keçeyle

ö rtü lü y o rd u . B azen b u am açla ku lla n ılan k alın k u m a şla r da söz ko n u su y d u .

G eç d ö n em lerd e ç a d ır tip le rin in tü m ü n e b ird e n “a la çik ” d en ild iğ i d e o lm u ştu r.


A n cak a la çik ya da ala çık d en ile n ça d ırlar sad ece k ile r g ib i ku llan ılırd ı. B u ça d ırla rın
d erim kan a tla rı iki yanda u zu n d ik d ö rtg e n p erd e le r o lu ştu ru lacak şek ild e y e rle ştiri-

lir ve u ğ ların yerleştirilm esiy le çatı b ir to n o z g ö rü n ü m ü n ü a lırd ı.13

H u n d ev rin d en itib a re n tü m T ü rk d ü ny asın d a yaygın o larak ku llan ılan çad ır tipi


“ö y ” veya “ü y ” diye anılan m esk e n le rd ir. T ü rk m e n is ta n ’da beyaz k e ç e d e n yap ılan ç a -

d ırlara “ak öy, ağ ö y ,” k e ç e le ri o d u n isiyle k aratılm ış o lan çad ırlara ise “k ara, gara

ö y ” d en ilird i. A k ö yler m isa firler ve yen i evli ç iftle r için k u ru lu rd u .14

Bu ça d ırla r silin d irik b ir şek il m eydan a getiren alt gövde ile b u n u n ü zerin d e y er
alan ve k u b b ey i m eydan a g e tire n iki esas b ö lü m d e n ib a re ttir (b k z . R esim 18, Ç izim
40). B ilim sel literatü rd e b u n la rın “yu rt tipi ç a d ır” veya ak ö y o larak ad lan d ırıld ığın ı

g ö rü y o ru z. B azen “k e reg ü ,” “d erim evi” (A nad olu ) gibi te rim le r de söz k o n u su tip te-
ki ç a d ırla rı ifade e tm e k iç in k u lla n ıla n isim lerd en d ir.

K o n u m u z k a p sam ın d ak i ça d ırlar b irb irin e çap raz rap ted ilm iş ak şam ların yan ya-

na getirilm esiyle o lu şan b ir gövdeye sah ip lerd ir. Bu gö v d en in ü zerin e tep ed ek i b ir

ç em b e rle b irb irle rin e tu ttu ru la n eğik ç u b u k la r y erleştirilird i. O rtad ak i k ısım o ca k


için a ç ık b ıra k ılıy o r, daha so n ra çad ırın üstü aşam alar h alind e k e çe le rle k ap atılıy o r-
du. B u k e ç e le r k o lo n la rla bağlanm aktay d ı. K apıysa ah şap söve ve le n to d an oluşan,

b ir keçe ya da halıyla k ap atılm ış b ir giriş k ısm ın d a b u lu n u y o rd u .15

Ahşap Aksam

K er eg e : Ç a d ırın ana gövd esini m eydan a g e tire n ah şap akşam ın ism id ir. Bu terim

b u g ü n k ü T ü rk d ü n y asın ın çeşitli y erlerin d e fark lılık lar gösterir. B azen k ereg ü , kere
k ü veya k ib itk a gibi te rim le r de b u ahşap kafesi k arşılam ak için k u lla n ılır.16 A nado-
lu ’da kereg eye “d erim ” de d en ilir. K erege K azaklard a ve K ırgızlarda 2 m etre veya d a-

ha fazla u zu nluğa ve 2-3 c m civ arın d a kalınlığa sahip çıtalard ır. B u n lar gen ellikle

13 Y. Çoruhlu, “Akkışla/Pamucak Türkmen Obası ve Bazı Görüşler,” TDTD, no. 26, İstanbul
1989, S. 55-56.
14 L. W. Mackie-J. Thompson, Turkmen Tribal Carpets and Traditions, Washington 1980, s. 43 .
15 Y, Çoruhlu, Hi ken Devir I ürk Sanatının ABC’si, s. 64-65
N. Diyarlx'kirll, I Inn Sanalı, */

119
II KILN n i v i k î t IKK SA NA TI

Resim 18. Kırgız keçe yurdunu gösteren resim (fotoğraf: Yaşar Çoruhlu).

O R T A D BE K (Y . Z 9 0 )
DÜC NUK

.M .KU AK
ÇUBUKLARI

BEL KUŞAK
DERİM VX U.Ç'UN_
BAĞLANTISI
J>ERİ M
CANDIR İPİ

AYAK P

Y A M U R K A N A LI
K A PI A L T E

(.ı.Tiıı 40. lü rk m en çadırının böl Anilerini gösteren şema. Ayıu ranınııdıı >m-i u-I olaıak lu rk
topluluklarının birçoğunda görülen çadırın şem asını gösteriyor Hu Y . i | 'i nıulıieincleıı llu ıı

devrinden beri aynı seklideydi (N D lyarbekirli, 1972)

UO
H U N (HSIU N G - N U) SA N A I I

belirli aralıklarla d elin ir ve b u aralıklar arada e şk e n a r d ö rtg en ler o lu ştu ra ca k şekild e


b irb irin e çatılır. Bu n ed en le b u aksam açılıp k a p atılab ilir b ir a k şa m d ır. E vin d u v arı-

nı o lu ştu ra n kereg en in a ralık ların a “k ö z ” (göz) ad ı v e rilir.17 K ırgız T ü rk le rin d e k e re-

geleri m eydan a g etiren d allar veya çu b u k la r -d iğ e r ahşap akşam lard a oldu ğu gibi—

“c o şa ” d en ilen b alçık la yık an ıy o r ve son ra ısıtıla ra k k u ru tu lu y o rd u . B ö ylece d alların


eğik yap ıların ı k o ru m ası sağlanıyordu . Bağlantı y erleri ıslak d eri p arçalarıyla b irle ş-

tirile re k k u ru tu lu y o rd u . Bu p e rçin le rd e n dolayı b ağlantı y erleri oyn ak olan “k e reg e ”


rah atça açılıp k a p a n a b iliy o rd u .18

K azak T ü rk le rin d e k ereg eler “c e lk ö z ” ve “to rk ö z " o lm a k üzere ik i tü rlü yapılır.

C elk ö z kereg e gen ellik le 11, 13, 15 teğelli o lu p 75, 80, 90 b aşlıd ır. T o rk ö z kereg e ise
17 ,1 9, 21 teğelli olu p 95, n o , 120 başlıd ır.

K azaklard a “c o n g u ”yla (y o n tu la ra k ) d üzeltilen kerege, ağaç tütsüyle d ü zleştiril-


d ik ten so n ra d ik in e asılarak sertleştirilir. K ayışın geçeceğ i y erler (g ü n ü m ü zd e) b u r-
gu veya m atkapla d elinir. İç ve dış kısım lara g elecek ağaçlar d ev en in b o y u n d erisin -

d en eld e ed ilen tüysüz d ilim li kayışla teğellen ir. G ölged e ku ru tu ld u k ta n son ra y e ri-

n e k o n u r.19

T ü rk m e n ista n ’da k ereg e gen ellik le d ö rt kan attan olu şu r. K eregeyi o lu ştu ran hafif

eğik çu b u k la r yu karıd a an latılan lar gibi arad a “göz”le r (T ü rk m e n şivesind e gö zen ek )

b ıra k a ca k şek ild e çap razlam a b irb irle rin e rap t ed ilirler. Bu ahşap akşam ın tüm ün e
“sü n k ” yani isk elet d en ilir. A yrıca “te rim ” sözü de k u llan ılm aktad ır. G övdeyi o lu ştu -

ran ağaç sop alar içe rid en üst sold an aşağı in e re k sağa d oğru g id e r.20

K erege farklı farklı ağaçlard an m alzem elerle yap ılır. Batı T ü rk ista n ’da b u iş için

daha ziyade d ut ağacı, K azaklard a, K ırgızlarda ve Û zb ek lerd e sarı söğ ü t ağacı ku lla-

nılır. K ırgızlarda ayrıca k ay ın ağacı veya tu rgan ağacı da ku llan ılır. T ü rk iy e’de ise
daha ç o k çam ağacı k u lla n ılm ıştır.21

U k, Uğ, O k: K eregelere bağlan arak çatıyı (k u b b e y i) m eydana g etiren eğik değ-

1' Hızır Bek Gayretullah, Altaylarda Kanlı Günler, İstanbul 1977, s. 1 5 7- 158 .

'* T. Çoruhlu, “Türk Mimarisine Öncülük Eden ‘Çadır Geleneği’yle Kurulan Bir Kırgız Çadı-
rı," AD, c. 22, İstanbul 1993, s. 71.

" M. Orazbayoğlu Kabanbay, “Kazak Türklerinin Keçe Yurdu Hakkında II,” TDTD, no. 28.
İstanbul 1989, s. ss-56.
m I W. Mackie-J. Thompson, Turkmen Tribal Carpels and Traditions, Washington DC 1980 ,

S. 4 9 - 5 0 .

N Diyarbekirli, Ifun Sunud, s 4». I t.o rn lilii I in k M imarisine Ö n cülük İ d en 'Ç a d ır ( .<
Icnefli'ylc Kurulan lllr Kırgız Çadırı Al* /ı

l/l
I KKI N PI - VIK IH K K SA NATI

nek lere v erilen isim d ir. Bu lerim de T ü rk ç e n in m u h telif le h çe je rin d e kim i fark lılık -

lar gösterir. Bu ç u b u k la r tep ed ek i ahşap çem b e rd e s o n la n ır.22 K azaklard a ve K ırgız-


lard a “u v ık ” veya “o v ık ” da d en ilen b u d eğ n ek ler 3, 5-4, 5 m b o y u n d a, b ir tarafı yassı

ve b ü k ü lm ü ş, d iğer tarafı ise sivri ve in ce o larak b içim len d irilm iştir. Yassı ve b ü k ü l-
m ü ş tarafına “ovık k a r n ı,” sivri u cu n a “ov ık b o y u ” d en ilir. D elik olan karın kısm ı
b u rad an g eçirilen bağlarla keregeye bağlanır. U ğlar kalem k ısm ın d an teped eki ç e m -

b e rd e b u lu n an d elik lere sok u larak rap ted ilir.23 T ü rk m e n ista n ’da da söz k o n u su ç u -
bu k lara “u k ” d enir. K u bbey i o lu ştu ran b u aksam a “o m u z” da d en ilir. T ek e çad ırla -
rın d a b ah sed ilen k ısm ın eğim i 35 d erece, yom u t çad ırların d a 20-25 d ereced ir. Bu

o ra n E rsarilerd e 37-42 d ere ce , C aw d u rlarda (Ç av u ld u r) ise 25-30 d erece arasınd a d e-

ğ işir.24

D üğnük: G ü nü m ü z T ü rk iy esi’nd e “d ü ğ n ü k ” d en ilen , ugların bağland ığı tepedeki


çem b e rd ir. Bu çem b e re K ırgızistan’da “cagarak , çan garak, çan g rak veya tü n d ü k ,”
K azakistan’da “şa n ra k ” veşa “şan g ırak ,” Batı T ü rk ista n ’da “tu y nu k, tü n lü k ” d en ilir.25

Ç em b erd ek i d elikler yine “göz” tabiriyle an ılır. T am daire şek lin d ek i çem b e rin göz-
lerin in sayısı 50-100 arasınd a değişir.

Ç atı çem b erin e T ü rk m e n ista n ’da “tü y n ü k ” d en ir. B u n u n için d e k i parm aklıklara
“ca rm a k ” adı verilir. B u n lar o rta kısım d a b ir k ü çü k k u b b e o lu ştu ru rlar. Bu içte k i so -

p aların sayısı kab iled en kabileye değişir. Y o m u tlar ve G ö k le n le r sek izlik veya do-
ku zlu k ü ç gru p p arm ak lık k u llan ırk e n , T e k e le r, S alirler, S arik le r ve E rsariler yed i-

lik, d o ku zlu k veya o n lu k d em etler halind e iki gru p p arm ak lık k u lla n ırla r.2 K azak-
lard a ve K ırgızlarda çem b e rin ü zerin d ek i g ö zlerd en 4, 6 ve 8’e r çiftler h alind e k a rşı-

dan karşıya geçen , gerilm iş çu b u k ların olu ştu rd u ğ u şek le “k ü ld irev iş” d enilir.

E şik: Ö y ü n kap ısıd ır. Ç eşitli b ö lü m le rin e m u h te lif isim ler v erilir. Bu ağaç kapıya
K azaklar “sık ırlav ık ” d er. K ıym etli kap ılar gü m ü ş veya altınla kap lan ır. T ü rk m e n is-

tan ’da b u terim “ısik ” şek lin d e geçm ek ted ir. K apı da a h şa p tır.27

22 N. Diyarbekirli, a.g.e., s. 49-50.


n Hızır Bek Gayretullah, Altaylarda Kanlı Günler, İstanbul 1977, s. 158.
M 1 W. Mackie-J. Thompson, Turkmen Tribal Carpets and Traditions, Washington DC 1980,
s. 50
;s N. Diyarbekirli, a.g.e., s. 50; T. Çoruhlu, a.g.m., s. 72.
'' I W. Mackic-J. Thompson, a.g.e., s. 50-51.
" I W M a c k ic - I T h o m p s o n , Turkmen Tribal Carpels and Traditions. W a s h i n g t o n Dı i980. s
so. OlaR ve ç a d ır l a r ı n k a p ıl a rı iç i n g e n el o la r a k b k z . B. O g r l . Iı ı ı h Isııltııı hııılınır (iirl > -
I u r k lr r d r Kflv ve jie h lr H a y a t ı, ı V II, s i90 J95

122
H U N (HS1UNG - NU) SA N A TI

Ana direk veya B akan: Ç an graka d estek o lan , özellikle fırtınada ç a d ırın d ev rilm e-
sini eng elleyen d irek tir. Y ere giren u c u sivri, ü st k ıs m ı ise çatallı olu r. B u d ire k yani
b a k a n 3-5 m u zu nlu ğ u n d ad ır. Ö y k u ru lu rk e n ça n g ra k bu ağaçla k a ld ırılır.

A dal B akan: Y u rd u n için d e çeşitli eşyaları asm a k için ku lla n ıla n ağaç. G en ellik le
ç o k b u d ak lı kay ın a ğacın d an yap ılır, u zu n lu ğ u ise 2 m etred ir. H er b u d a ğ ın u zu n lu -

ğu 15 c m ’dir. U m u m iyetle yatağın baş k ısm ın a y e rleştirilir.

Çiy: Yazın yan d u v arları kap atan k e çe le r kald ırıld ığ ın d a kam ış ve sazlard an h a -

z ırlan ıp y u rd u n d uvarı etrafına ç e k ile n ç o k in ce çittir. K ırgızlarda “ka n a t ç iy ” d en i-


len ve ik i p arçad an o lu şan söz k o n u su h a sır, k ap ın ın ik i y an ın d an b ağ lan arak k e re-

geye sarılır. B u p a rçalar ark ad a ü st üste b in e r.

D okum a veya K eçe Aksam: A hşap yap ı k u ru ld u k ta n so n ra n a k ışlı k o lan lar (örgü
b an tlar) gö v d en in ahşap isk eleti üzerin e sık ıca sarılır. A ynı zam anda d ıştan ve içte n

ça d ırı kated en k o lan lar da yapıyı h e m sağlam laştırır h e m de y ap ın ın güzel g ö rü n m e-


sini sağlar. D aha so n ra özel ola ra k h azırlan m ış k e çe le r, ü zerlerin e d ikilm iş b a n t ve
in ce k o lan larla isk elete bağlanırlar. Ç ad ırın kap ı k ısm ı d ik d ö rtg en b ir k eçeyle veya

k a lın ve ağır b ir halıyla ö rtü lü r. T ü ğ n ü k veya d ü ğ n ü k ü zerin d eki keçe de kap ıd aki
g ib i istenild iğind e açılıp kap an ab ilir. K ışın k e çe ö rtü le rin sayısı arttırılır.

Tuvırlık, Turduk, Tuvırdık: K azaklard a ve K ırg ızlard a g ö rü len , y u rd u n alt k ısm ın ı


çev ire n k eçed ir. E te k k ısm ı gen iş, ü st k ısm ı h u n i b içim in d e d ir ve b ira z d ard ır. İçine
çeşitli ku m aşlarla ap lik e işlen ir. Bu k e çe uğlara bağlan arak gerilir.

Ü st k ısm ı dar alt k ısm ı gen iş bu k e ç e çan graktan aşağıya d ağ ru sarkıtılır.


B öylece söz k o n u su çem b e r ile k ereg e arasınd aki b o şlu k ö rtü lü r. Bu k eçeler 2 , 3, 4

p arçad an olu şabilir.

Dödege, Tötöge: T u v ırlık ile üzigin b irleşm e y erin i kap atan, en i l m o lan dödege
ö y ü n ü n çev resin i ku şatır. Bu k e çe b an d ın ü zeri m o tifli olur.

Baskur: K erg en in ü st k ısm ı ile u ğ ların b ağland ığı b irleşm e y e rin i kap atan n ak ışlı
b a n t şek lin d ek i k eçed ir.

Tündik, Tüniik veya Tündük Cabuu (K azak-K ırgız): T ep ed ek i çem b e rin bırak tığ ı
açık lığ ı ö rte n k e ç e p a rça sıd ır ve g ecelik anlam ın a gelir. K en arları ve ü zeri m otiflerle
süslü, ü ç u cu n d a n ip le rle bağlan m ış ü çgen k e ç e le r için k u llan ılır. Bağları gerilerek

kerege ayağına bağlanır.

Ö reşe: Sazlard an ö rü lm ü ş çad ır için d ek i paravanlard ır.


Su K a n a lı: Y ağm ur su yu nu n çad ır göv d esine zarar v erm ed en akıp gitm esi için

ö yıln etrafına a çılan k a n a ld n ,

Ovun u hışmının Jö>rnr»iıM ı. .ulıı m n.m dc h erk esin yeti b elirlid ir İçerd eki d u .v n

i;ı
I KK 1 N IH V t U 11IRK SANATI

isten ild iği gibi d eğ iştirilem ez. A letler, m a lz e m e le r duvarlara asılm aktad ır. İhyaların

b ir b ö lü m ü çuv al, to ıb a veya h ey b elerin için e k o n u lu r. Ç ad ırın o rtasın d a kutsal


o c a k b u lu n u r. O ca ğ ın ark asın d a yaşlı e rk e k le r ve m isafirler iç in ayrılm ış ve “tö r ”

olarak anılan ş e re f k ö şesi b u lu n u r. B u rası da d iğer y erler gibi k e çe ö rtü le r ve h alıla r-


la kap lan m ıştır. 2x3 m b o y u tların d ak i b u h alılara “o c a k ç ı” adı v erilir. Ç o k alçak m a-
salar - k i H u n ku rg a n ların d a ö rn e k le rin e ra s tla n m ış tır- ve irili u fak lı sand ıklar d ı-

şınd a m obilyaya p ek rastlan m az. Ç ad ırın b ü tü n zem ini n ak ışlı k e çe le rle ve k ü çü k


h alılarla k ap lan ır. O cağ ın ik i tarafına serile n d ö şek ler sab ah k a ld ırılın ca y ü k lü k şek -
linde yığılır ve ü zerin e n ak ışlı ö rtü le r serilir.

O cağ a ü ç taş ayak ü zerin e k azan lar y erle ştirilir. B u k azan ların H u n d evrine ait
ö rn e k le ri k u rg a n k a zıların d a çık a rılm ıştır. A hşap ve k eram ik k ap lar, kov alar, te k n e -

ler, süt m am u llerin in k on u ld u ğu d eri k ap lar, yayık gibi gibi eşyalar g ö rü lü r. Silahlar
veya ey er takım ları ise tö rd e asılı hald e m u hafaza ed ilir. Ç ad ır d u v arlarınd a h ey b eler
(h o rç u n ) ve h u b u b a t, yem , tuz gibi m alzem elerin sakland ığı çuvallar v a rd ır.28

Bu gen el tanım çeşitli T ü rk ü lk ele rin d e k i y u rtla r için g eçerli sayılabilir. B ir ö r-


n ek le b u n u teyit ed elim : T ü rk m e n ista n ’da çad ırın iç k ısm ı, ışın lar şek lin d e o cak tan
ayrılan d ö rt b ölg e h alind e d ü zen len m ek ted ir, B acan ın altına gelebilm esi için o ca ğ ın

çad ır m e rk e z in in b iraz ön ü n e y erleştirild iği gö rü lü r. K ap ıd an h e m e n so n rak i geçiş


b ö lgesi aynı zam an da ayak kabıların çık arıld ığ ı yerd ir. A yrıca b a sit aletler ve u fak
hayvan lar da b u rad a tu tu lu r. G ü n ü b irlik ziy a retçilerin k ab u l edildiği y er de b u ra sı-
dır.

B u n a k a rşılık ça d ırın ailen in uyuduğu ve m isa firlerin k a b u l ed ildiği arka k ısm ı


“d ü p ” (d ip ) ya da “tö r" o larak ad lan d ırılır. Y u m u şa k şiltelerin b u lu n d u ğ u bu b ö lü -
m ü n d u v arlarınd a çan talar, çeşitli eşyalar ve aletler asılıd ır. E rk e k tarafın d a silah k o -
n u la n keçe veya hali çan talar v ard ır.29

TÜRK-ÇİN İLİŞKİLERİNİN MİMARİ SİMGESİ ÇİN ŞEDDİ

D ü nya m im arisin in şah eserlerin d en b ir i o lan Ç in Şed d i p ro to -T ü r k ve H u n d e-


v irlerin d en İslam iyet son rası ortaçağ T ü rk d ev letlerin e kad ar T ü rk le r ile Ç in liler

28 Sözü edilen bölümler için bkz. N. Diyarbekirli, Hun Sanatı, s. 50-51, 53-55; Hızır Bek Gay-
retullah, A¡taylarda Kanlı Günler, İstanbul 1977, s, 157-160; M, Orazbayoğlu Kabaııbay, “Ka-
-:;ıU Kürklerinin Keçe Yurdu Hakkında II,” TDTD, no. 2», İstanbul 11* 9 , . 72; Çadırın
muhtelif kısımlarına ait bilgiler için ayrıca bkz. B. Ûgel, Türk Kııliüf İdilinin <liıij Turh
terde KViy ve Şehit Hayatı, c. VII, sİ 78-400
‘ 1 1 W M.ııkır | rhonıpsnıı. 1'nrkmfiı Vrİbdt i.’ıır/Jrts & 7 r'odlflmu W r.lıtncMi ıiM, >• *5 47

174
I ILIN (HSIUNG- NU) SANATI

Resim 19. Ç in Seddi’nd en b ir görünüş (A nonim , Pekin, 2000 ).

arasında ilişkileri yansıtan önemli bir eser olarak karşımıza çıkıyor. Her ne kadar
genellikle bir Çin eseri olarak kabul edilmesi sebebiyle konumuzla ilgili değilmiş gi-
bi görünse de özellikle ilişkiler açısından bu duvara kısaca değinmenin faydalı ola-
cağı görüşündeyiz. Ancak İslamiyet öncesi Türk sanatını incelediğimiz bu çalışma-
mızda Çin Seddi’nden her Türk devrinde ayrı ayrı bahsetmeyip özet ve toplu bir bil-
gi vereceğiz (bkz. Resim 19).
Çin Seddi’nin inşası Çin sanatı, tarihi ve kültürü kadar Türk sanatı, kültürü ve
mimarisi için de önemli sonuçlar doğurmuştur. Başından itibaren Türk ve Çin top-
lulukları arasında sınır vazifesi gören Çin Şeddi her iki toplumun da kendi içinde
bütünleşmesini, özellikle de Çin’in ayrı bir devlet ve kültür olarak ortaya çıkmasını
■•ağlamıştır. Duvar aynı zamanda Çin’e karşı saldırıları kısmen engellediği gibi,
Çin’de isyan ederek Hunlara ve diğer Türk topluluklarına sığınmak isteyen isyancı
generalleri de bir ölçüde engellemiştir. Öte yandan Çinliler, Türkler ve Moğollar
•ırasında savaşa dayanmayan ticari ve kültürel ilişkileri de teşvik etmiştir. Özellikle
•ına kapıların çevresindeki şehirler önemli ticaret merkezleri haline gelmişlerdir. Ay-
ı u a bir diğer önemli husus bu duvarın inşasında Çinliler yanı sıra esir Türklerin de
kullanılmış olmasıdır. Duvarın bazı bölümlerinin Tabgaçlar gibi Türk kökenli hane-
danlıkları vc çeşitli Moğol hanedanlıkları döneminde inşa edilmiş olması Türklerin
I RKHN D KVIR TURK SA NA 11

b u şed d in in şasın a k a lk ışı b ak ım ın d an ayrıca ö n em lid ir.

Bu b ü y ü k duvar b irç o k la rın ın sand ığı gibi tek b ir d evird e inşa edilm iş b ir duvar
d eğild ir ve hatta sad ece tek b ir d uvar değild ir. Ç eşitli k aleler, k ap ılar, k u leler, işaret

k u leleriy le ve m ek ân larıyla askeri açıd a n tam b ir m im ari şah eserd ir. Ç eşitli y e rle rin -
de h ey k el, k a b artm a g ib i san at uy gu lam alarına da rastlan ır.

Ç in Ş ed d i’n in yap ım ın a ilk olarak “ilk b a h a r ve S o n b a h a r” ve “Savaşan D ev letler”

d ö n em lerin d e, MÛ VII-VIII. yü zyıllard a b aşla n m ak la b irlik te H u n d ev rind e MÖ 221


yılın d a im p arato r S h i H u an g -ti’n in y ö n etim i sırasın d a , daha ö n ce C h u , Q i, W e i,

H an, Y an, Q in , Z hao, Z h an gsh an g ib i ç eşid i Ç in d ev letleri tarafın d an yap ılm ış k ale-
le rin , su rların ve k u le le rin ku zey tarafların ın b irleştirilm esi gibi b irç o k yeni ilaveyle
ilk Ç in Şed d i m ey d an a getirilm işti. B u tarih ten itib a re n yü zyıllar b o y u n ca b irç o k h a -
n e d a n lık d ö n em in d e tam irat ve ilaveler yap ıld ı. M ing ve J in h a n ed a n lık la rın ın sona

erdiği d ö n em e k ad ar in şa ed ilen d uvarlar to p lam d a 1 0 0.0 0 0 L i yan i 5 0.0 0 0 km u z u n -


luğa ulaşm ıştı.

B ir savu nm a sistem i olan Ç in S ed d i’n in d uv arları m an evra yapm aya uygun b ir

yap ıya sahipti. E rk e n M ing d ö n em in d e h e r b irin in b aşın d a bir gen era lin b u lu n d u ğu ,
d oku z askeri b ö lged e b ir m ilyo n d an fazla ask er yer alıyordu.

Savu nm a sistem i kap sam ınd a ile tişim i sağlayan işaret k u lele ri ö n em li m im ari
eserlerd i, içe rd e y ü k sek d ağların ve d ışarıda d uv arların ü zerin e in şa ed ilen k u leler

b ö lg e le r arası bilg i akışı ve gözetlem e iç in ku llan ılıy o rd u . B u n u n için gü nd ü z d u -


m an , gece ateşten fayd alanılıyord u. D u m an ın ve a teşin m ik ta rı Ç in ’e sald ıran o rd u -
n u n g ü cü n ü b ild irird i. B ü tü n duvar b o y u n ca 1 0 .000 işaret ku lesi b u lu n m ak tayd ı.

“ilk b a h a r ve S o n b a h a r” devirleri ve “Savaşan D ev letler" d ö n e m in d e 2 0 ’d en fazla

p re n slik tarafın d an in şa ed ilen d uvarlard an p ek b ir şey kalm am ıştır. Ç in ’in 16 eyale-


tin e yayılan d uv arların d an H un d ev rine d e n k gelen H an d ö n em i d u v arın ın en u zu n

hali 2 0 .0 0 0 Li u zu n lu ğ u n d a yani 10.000 k m ’n in üzerin d eyd i.

G ü nü m ü ze k ad ar ulaşan d u v arların e n sağ la m lan Islam iyetten ve H u n d ev rin -

d en ö n ce k i T ü rk h an ed an lık larıy la ilgisi b u lu n m a y a n M ing devri d u v arlan d ır. Bir

k ısm ın ın aslı esk i d ö n e m le rd e inşa ed ilm iş b u geç d ö n em o rtaçağ d uvarları k ısaca


aşağıdaki gibi ifade ed ilebilir.

Shanhaiguan Büyük Duvarı

Slıanhaiguan şehri Pekin’in 300 k m doğusundadır Bu şıhılıı Knıl XI V yüzyıl

Ming imparatoru I longwu'nun hüküm sürdüğü Shanhaiwt 1d m ı d ı ı n .ıhı Miııg im

126
H U N (HSIU N G - N U) SA N A TI

p arato ru W a n li b ü y ü k duvara ilave olarak d en iz k a d a r u zan an “L a o lo n g ıo u ” yani

“Y aşlı E jd e r’in Başı” ad ın ı alan b ir duvar inşa ettird i. B ü y ü k d uvarın d o ğu d aki u c u -


nu te şk il e d e n bu d u v arın girişi so n rad a n “G ö ğ ü n A ltın d ak i İlk G e ç it” u n v a n ın ı aldı.

Huangyaguan Büyük Duvarı

Jb a a n ilç e sin in k u zey in d e d ağlık alanda ilk k ez 1403-1424 y ılları ara sın d a M ing

d ev rind e in şa edildi. 1569-1571 y ılların d a b ir b ö lü m ü y e n ilen d i. T e ra s, k ale, ku le ve


g eçitlerd en m ey d an a g elen b u d u v arın b ir k ıs m ı d aha son ra re sto re e d ilm iştir. T a-

ip in g kalesin d e K uzey Q i h an ed an lığ ı d ö n em in d e inşa ed ile n k esm e taş d uvarlar ve

bazı işa re t k u leleri h âlâ ayaktadır.

Simatai Büyük Duvarı

P ek in ’in M iyu n ilçe sin in k u zey in d e b u lu n a n Sim atai d uvarı ilk olarak Q i h a n e -
d anı d ö n em in d e inşa ed ilm iş, M ing d ev rind e taş duvarlar ve gö zetlem e k u le le ri ilave

e d ilm iştir. Bazı b ö lü m le ri re sto re ed ilen , y a lçın kay aların z irv esin d ek i b u d uvarın
ete k le rin d e sığ b ir su h a z n esi ve kale de b u lu n m a k ta d ır.

Jİnshanling Büyük Duvarı

M iyu n ilçesi ile H eb ei e y aletin in L u anp in g ilç e si arasınd a sın ır te şk il e d e n b u d u -


var gen eral Q i Jig u a n g tarafın d an 1572’de in şa ed ilm iş, zigzaglar yap an y ü k se k k ay a-
lıklar ü z erin d e ö n em li b ir s tra te jik m ev kiy i k o ru m a k ta d ır. D u varlar 12 k g ağırlığ ın-

d aki k alıp tu ğlalarla ö rü lm ü ştü r. H er b iri 5 ila 8 m yü ksekliğ in d e ve 5 m gen işliğind e


o la n gözetlem e k u le le ri 50-100 k m arayla b u d uvarın ü z erin e y e rle ştirilm iştir. B u n lar

çeşitli m im a ri tarzlard a y a p ılm ış 10 m y ü k sek liğ in d e bin ala rd ır.

Mutianyu Büyük Duvarı

P e k in ’e 70 k m u z ak lık tak i H u airo u ilçesin d e b u lu n an b u duvar M in g han ed an lığ ı

tarafın d an K uzey Q i h a n ed an lığ ı d ö n em in d e in şa ed ilen d uvarın k a lın tıları ü zerin e


d ö n em in d e k u ru lm u ştu r. 1404’de k u ru la n M utianyu geçidi 1569’da yen id en inşa e d il-
m iştir. Başarılı b ir şek ild e duvarlara bağlan an giriş k u lesin in iki tarafın da m azgallar
b u lu n m a k ta d ır. Bazı d u v arlard a m an da b o y n u z u , yay veya kan atların ı a çm ış kartal

lig(ırlt'ri b u lu n m a k ta d ır

YU
I KKI N l'I VIK IIIR K SA N A II

B ad aling Biiyü k D uvarı

P ek in ’in 60 km uzağınd a Y anshan D ağları’n d ad ır. S tra te jik b ir m ev kid e k o n u m -


la n m ış b u d u v arın Ju y o n g g u a n k ısm ı ilk k ez K uzey W e i (T a b g a ç) han ed an lığ ı d ö n e -

m in d e 446 yılın d a inşa ed ilm iştir. B ad aling d u v arın ın g eçid in k u zey in d ek i k o ru yu cu

b ö lü m ü ise 1505 yılın d a M ing d ev rind e inşa ed ilm işti. Söz k o n u su duvar 7-8 m y ü k -
sek liğ in d e 5 m gen işliğind e taş p arçaları ü zerin e y erleştirilm iş siyah tuğlalarla inşa
ed ilm iştir.

Jiayuguan Büyük Duvarı

K ansu (G an su ) eyaletin d ek i Jia y u g u an şe h rin in gü n eyb atısın d a b u lu n a n b u d u -

var ilk o la ra k M in g han ed an lığ ı d ö n em in d e 1372’de inşa ed ilm işti. M ing b ü y ü k d u -


v a rın ın b atıd aki u cu n u teşk il ed en b u duvar aynı zam anda İp e k Y o lu ’n u n ö n em li b ir

geçiş no k tasıd ır.

G irişi b ir kale (k ap a n ) şek lin d e o lan şeh ir 11, 7 m yü ksekliğ e ve 733 m uzunluğa

sahip duvarla çev rilid ir. D oğu da ve batıd a h e r b iri 17 m yü k sek liğ in d e k u lelerle ta h -
k im ed ilm iş iki giriş bu lu n m a k tad ır. A yrıca g eçid in d ö rt k ö şe sin in h e r b irin d e iki
30
katlı k ü çü k k u leler b u lu n m ak tad ır.

HUN DEVRİNDE H ALILAR VE DOKUM ALAR

Pazırık Halısı

V. P azırık k u rg an ın d an çık a rıla n d üğüm lü halı gü nü m ü zd e d ahi ü zerin d e ta rtışı-


lan ç o k ö n em li b ir a rk e o lo jik m alzem e ve sanat eserid ir (b k z . Ç izim 41). Bu h alın ın

ö n em i d ünya h a lıc ılık tarih in d e b ilin e n ve b ir b ü tü n halind e b u lu n m u ş e n esk i d ü -


ğü m lü halı o lm asın d an ileri gelm ekted ir.

10 The Great Wall, C hina 1998; The Great Wall - La Grande Muraille - Die Grosse Mauer, New
W orld Press, Pekin 2000 . 1. Kafesoğlu Ç in Şeddi hakkında şu bilgiyi bize aktarıyor: “Ma-
halli hanedanlar, uzun müdafaa savaşları sırasında, k orunm ak m aksadı ile, m eskun saha-
ları ve askeri yığınak yerlerini surlarla çeviriyorlardı. C houlardan iktidarı M û 256’da dev-
ralan C h’in Devleti’nin (Şen -si’de) ünlü hüküm darı Sh ih-hu ang-ti (MÖ 247-210) kuzey taar-
ruzlarına karşı sınırlarını büsbütün kapam ak için , surların iç kısım larını yıktırarak elde
rin gi m alzem eyle dış surları birb irine bağlam ak ve b o ş yerleri t.im .iinl.iini.il suretiyle ıııeş
hur (, ın Şeddini (İS m yükseklik, 9 ttı genişlik, düz bit hal hallıulı ii,miiiIuI< ims kııı) mey
dana gctııd ı (MO 214) ' I Kalrsoglıı. iü ık Milli Kültürü, s mi

128
I IU N (1 -IS1UKG- NU) SA N A TI

Çizim 41. 5, Pazınk kurganından çıkarılan,


neredeyse tamamı günümüze kadar ulaşan
ilk düğümlü halısının çizimi 0ettm ar,
1967).

H a lın ın ü stü n te k n ik ve e ste tik ö zellik lere sah ip ç o k esk i b ir hah o lm ası seb eb iy -
le ö zellikle y ab an cı a rk e o lo g ve sanat tarih çile ri tarafın d an çe şitli e tn ik to p lu lu k lara

m al ed ilm eye çalışılm ıştır. A ncak çeşitli k an ıtla r b u h a lın ın T ü r k s a n a tın ın b ir ürü nü
old u ğu n u g ö sterm ek ted ir. B u k o n u ü z erin d e ay rın tılı açıklam ad a b u lu n m a k b u ç a -

lışm a n ın k o n u su o lm ad ığın d an sad ece b irk a ç h u su sa d eğ in e re k h a lın ın in c e le n m e si-

ne geçeceğiz.

H alı ç eşid i ara ştırm a cılar tarafın d an lsk itle re , h a n lıla ra veya E rm e n ile re m al
ed ilm e k iste n m iştir. Bizim d ü şü n cem ize göre İsk it terim i bazı Rus ve Batılı ara ştır-

m acılar tarafın d an yanlış ifade ed ilm ek ted ir. “İsk it" te rim in in H e ro d o to s tarafın d an

k u lla n ıla n şek lin i tem el alarak yo la ç ık a n araştırm a cıla r b e n z e r b ir yaşam tarzın a sa-

h ip tü m b o z k ır to p lu lu k ların ı “İsk it” ola ra k n ite le n d irm işle rd ir. O n lara göre A ltay-

la r’da A ltaylı lsk itle r yaşıyord u . N eticed e MÖ 1. b in y ıl için d e D oğu A vrupa’dan


Ç in’in ku zeyin e k ad ar u z an a n to p rak lara h âk im o lm u ş b ü tü n to p lu lu k lara İsk it adı

verilm işti. A n cak İsk it k e lim e si etn ik b ir u n su ru ifade e tm ek ten ziyade H u n D evle-

li’n d e k in e b e n z e r b ir şek ild e, için d e T ü r k kav im lerin in de y e r aldığı b ir m illetler

k o n fed era sy o n u n u ifade e d iy o r olm alıd ır. S o n söyled iğim iz d u ru m d a b ile b ir za-
m an lar d o ğ u d an gelm iş de o lsalar, İskit to p lu lu k la rın ı K arad en iz’in k u zeyin d eki

b ö lg e le rle irtib a tlı saym ak , d iğ er b ö lg elerd ek i b o z k ır to p lu lu k la rın ı b u kav ram a da-

hil e tm e m e k daha d o ğru b ir anlayıştır, lsk itle rin v aktiyle doğud an g eld ik leri teziyle

ilgili n e t b ilg iler yo k tu r. O n la rın han gi b ö lg elerd e yaşadığını tesp it e tm ed en İç Asya


ve S ib iry a ’d ak i sanat ve a rk e o lo ji v arlıkların ı lsk itle re m al etm ek b ilim sel b ir tavır

d eğild ir,

! 7 ‘»
I NKI'N PEV H IIIK K SA N A II

Zaten daha önce de belirttiğimiz gibi Türkleıin ataları Andıoııovo külıür devre-
sinden itibaren (MÖ 2000 veya 1700) Orta ve İç Asya’nın muhtelif bölgelerinde özel-
likle Altaylar çevresinde yaşamıştır. Bu nedenle ve üstelik Hun kültür çevresine ya
da en azından proto-Türk kültür çevresine dahil olan Pazırık kurganlarından birin-
den çıkarılan bir halıyı ithal edilmiş bir unsur saymak pek de mantıklı değildir.31
Anlaşılan Rus ve diğer Batılı araştırmacılar meseleyi oryantalist bir anlayışla ele al-
maktadırlar.
Bazı araştırmacılar Pers kralı Dârâ’nın (MÖ 520-485) yaptırdığı Persepolis sarayın-
daki kabartmalarda, söz konusu halıdaki süvari figürlerinin benzerlerinin bulunma-
sından yola çıkarak halıyı eski Iran sanatına mal etmek istemişlerdir. Söz konusu
kabartmalarda Kral Dârâ’mn haraca bağladığı ülkelerin elçileri tasvir edilmekteydi.
Hatta bu işi biraz daha zorlayan hayal gücü geniş bazı araştırmacılar haraca bağla-
nan krallardan birinin halıyı Ermeniler’e sipariş ettiğini ve halının Karabağ’da do-
kunduktan sonra söz konusu krala sunulduğunu düşünmekteydiler. Ama bu iddi-
alar yine de bu halının birlerce kilometre uzaktaki proto-Türk veya Hsiung-nu me-
zarında niye yer aldığım açıklayamaz. Ayrıca halı ile söz konusu Pers devrinin aynı
tarihe denk düşüp düşmediği de belli değildir.
Aynı şekilde, Asurlan ve Ahamenidleri de tartışma kapsamına sokan birçok gö-
rüş ileri sürülmüştür ve birçok tutarsız sav geliştirilmiştir. Bunların hikâyesini bazı
yayınlardan takip etmek mümkündür.32 Bize göre söz konusu sanat çevrelerinin tas-
vir ve motiflerine olan benzerlik Türk sanatının yabancı sanatlardan tasvirler alması
veya Orta ve İç Asya’da çok sık görülen “sanat ortaklıkları” konusuyla ilgilidir.
Pazırık halısı ikonografik açıdan incelendiğinde onun Türk halı sanatının gelişim
zincirinin başına rahatlıkla oturtulabileceğini görürüz. Halı Türkmen halılarındaki
motif ve renk anlayışıyla paralellikler taşımaktadır.
Orta kesimde bulunan motifleri Türk damgalarıyla, lotus (nilüfer) çiçeği süsle-
meleriyle, Türk halılarındaki “göl” denilen motiflerle karşılaştırmak mümkündür.
Ayrıca bu motifi dört yön sekiz bucak motifi olarak ele almak da mantığa uygundur.
Geyik figürleri -N ejat Diyarbekirli’ye göre- İç Asya’da yaşayan Alces Machis de-
nen bir türdür. Bu geyik türü İran ve Ön Asya’da bulunmamaktadır. Geyik üzerin-

" Hıı konuda genel olarak bkz. Y. Çoruhlu, “Leningrad Hermitage Müzesi ve Türk Sanatı,”
f'DA, no. 65, İstanbul 1990, S283-298.
I l'üiit lek ee, Pazırık Altaylardan Hır Hcıltnın Öyhüsü, Ankara 19'n i 1e 1<î.r hııı ada Pazı
11U halısıyla ilgili (.-eşitli konulan ele alm akta ve ayrıca halıyı da .ıvıtniılı l>n In o tn d f lamı
inaktadır

130
IIU N (HS U N( . - NU) SA N A TI

deki şekiller Türk hayvan üslubuna ait tasvirlerde de yer almaktadır.


Atın yanında yürürken veya üzerinde tasvir edilen süvariler soğuklarda giyilen
türden bir başlık, ayrıca çizme ve pantolon gibi Orta ve İç Asya’ya özgü kıyafetlerle
tasvir edilmişlerdir. Atların üzerindeki eyer örtüleri yine Pazırık kurganlarından çı-
karılan eyer örtülerini hatırlatmaktadır.33 Atların kuyruğunun düğümlü veya kesik
olması Urartular ve Persler gibi bazı eski topluluklara ait tasvirlerde de görülmekte-
dir. Ancak bununla beraber biz bu hususun bozkır topluluklarının etkisiyle yapıldı-
ğını düşünüyoruz. Nitekim at kuyruğunu bağlama veya kesmenin mitolojik, dini ve
sembolik anlamlan yüzyıllarca Türk toplulukları arasında var olmuştur. Bununla il-
gili tasvirler Türk sanatının bütün dönemlerinde karşımıza çıkar. 4 Ayrıca bu halıda
yer alan grifon tasvirleri Türk sanatında da birçok sanat çevresinde olduğu kadar
yer almıştır.
Her ne kadar halının noppen (sarma, lüle veya dolama) tekniğiyle -b u teknikte
atkı ipliği argaç, çözgü teli yani arış arasından geçirildikten sonra çözgü üzerine yer-
leştirilmiş ince çubuklara sarılır. Çubuklar çekilince noppen dokuma oluşur ve
bunlar ortalarından yanldığında düğümlü hah yüzeyine benzer hav ortaya çık ar-
dokunduğuna dair bir görüş söz konusuysa d a ,35 genelde halının Türk düğümü de
denilen gördes düğümüyle dokunduğu fikri yine önemli bir husus olarak ortaya çı-
kar.
Gördes düğümü atılmış renkli yün ipliğin bir ucu bir arışın, öteki ucu ise bir
sonraki arışın üzerine düğümlenir.
Türk sanatının lehine olan bir diğer husus ise halıdaki tasvirlerin halıyı izleyecek
kişiye göre düzenlenmiş olmasıdır. Yani izleyici halının ne tarafında bulunursa bu-
lunsun, figürler buradaki kişinin bakış açısına göre yerleştirilmiştir. Türk sanatında
yaygın olan bu tarz minyatürlerde dahi kullanılmıştır. Hatta aynı hususu Osmanlı
mezar taşlarının seyirciye dönük bir biçimde yerleştirilmesinde de görebiliriz.
Görüldüğü gibi, yabancı kültürlerden gelen birtakım etkiler söz konusu olsa da
bu eserin bir Hsiung-nu halısı olduğu anlaşılmaktadır.
Halı l , 89x2 m boyutlarındadır. Çok ince yünden dokunmuştur ve her bir santi-

’ Şerare Yetkin, Türk Halı Sanatı, A nkara 1991, s. 2


54 T ü rk sanatında ve sem bolizm inde at kuyruğunu bağlam a konusuyla ilgili olarak ayrıntılı
bilgi için bkz. Y. Ç o ruh lu, “Selçu klu Sanatında G örülen Kuyruğu Düğüm lü At Tasvirleri-
nin Ikonografık ve lk on olojik M ahiyeti," S. 0 . VI. MSKM5 Bildirileri, 16-17 Mayıs 1996, K on-
ya 1997, s 227-267.
,s i-, Tekçe, Pazırık Altaylardan Ihı Halının Öyküsü, A nkara 1993, s. 32 - 35 .

1)1
KRKI'N HI'VtK II IRK SA NATI

m etrek aresin d e 36 g ö rd es düğüm ü tespiı e d ilm iştir.3 Bu düğüm sıklığı kendi d ö n e -

m i iç in halının b ü y ü k b ir ustalıkla yap ıld ığını gösterir. H alıda ikisi geniş, üçü dar o l-
m ak üzere b eş b o rd ü r (su ) b u lu n m a k ta d ır. E serin o rta k esim in d ek i 24 k are alan

için d e, b a 2 i a raştırm acılara göre d ö rt yap raklı b ir ç iç e k m otifi olan, a n ca k bize göre

d ö rt yö n ve sekiz b u c a k m otifi olm ası d aha uygun b ir m o tif y er alır. Ç o k gerçekçi

o lm am ak la b irlik te bu 24 k areyi 24 O ğu z bo yu yla ilişk ile n d ire n b ir görüş de v a rd ır.37


K. E rd m a n n ’m “ey er ö rtü sü " o larak d eğerlend ird iği b u h a lın ın o rtasın d aki karelere

b ö lü n m ü ş kısm ı d ik kate alan Je ttm a r g ib i bazı araştırm acılar h a lın ın b ir oyu n halısı
o ld u ğu n u da iddia etm işlerd ir. H alın ın bazı n ok tala rın d a k i ro zet veya ü çgen m o tif-

le ri o y u n u n başlan gıç ve b itiş n o k ta la n old u ğu ile ri sü rü lm ü ştü r. Bu o yu n u n satranç

b e n z e ri zarla oynanan ilkel b ir oyu n o ldu ğu idd ia ed ilm iştir.

Söz konusu motiflerin çevresini ve ayrıca bütün karelerin etrafını zincir motifli
bir ince bordür çevreler. Bu ince su diğer bordürleri de sınırlandırmaktadır. Bu bö-
lümden sonra yine kare bordürlerde grifon figürleri yer alır. Gri fonun geriye dönük
-hayvan üslubunda görülen tipik tasvir şek li- açık gagasında dili görülmektedir.
Bundan sonraki bordürde sığın figürleri yer alır. Bunlar tamamıyla Türk hayvan üs-
lubuna uygun olarak çizilmiştir. Orta alandaki motiflere benzer motiflerden meyda-
na gelen bir sonraki bordür sığınlı bordürü çevrelemektedir.
Daha sonra ise üzerinde çok tartışılan süvari figürleri karşımıza çıkıyor. Bunlar
sığınlara ters bir yönde ilerlerler, Atlılar alternatif olarak atm sırtında veya yanında
yürürken tasvir edilmiştir. Daha sonraki bordürde merkezdeki motifleri çevreleyen
ilk bordürde olduğu gibi gıifonlar bulunur.
Halı motifleri kök boyalarla renklendirilmiş yünlerle örülmüştür. Ana zemin iç-
ten itibaren merkezde, ilk bordürde ve son iki bordürde kırmızı, sığın figürlü ve
sonraki bordürde ise sandır. Motifler kırmızı, sarı ve merkezde olduğu gibi bazen
maviyle de renklendirilmiştir.38
V. ku rg and an çık a rıld ığ ın ı söyled iğim iz bu h a lın ın d ışın d a d üğ ü m lü h a lı p a rç a -

"* Değişik yayınlarda bu halı 10 santimetrekarede 36.000 düğüm olarak gösterilmişse de bu-
nun doğru olmadığı anlaşılmaktadır. Jetmar bunun santinıeırekarede 36 düğüm olduğunu
söylüyor ki bu daha uygun bir ifadedir. K. Jettmar, Art o f Steppes - The Eurasian Anim«!
Siyle, s. 117,
11 N Diyarhekirli, “Pazırık halısı,” Ti M , c. 32, Ekim 1984, s. 6.
ıa l'.ı. ın k halısının teknik ve m otifleri üzerine son zam anlarda yapılan İm ılrg rıicn d irm c
ivin bk I I lîarkova, “Le lap is De la in r l)u K oıırgaıır No • Dı l'.ı u \ l PA, no. 712 ,
Dljon 1996, ■, 20 27

132
III N (I Sli ’N(i - NU) SA NA 11

larına IV. ku rganda da rastlan m ıştır. A n cak b u n la r ç o k k ü çü k o ldu ğu iç in p ek ta-

nım lan am am aktad ır.

A yrıca N om U la k u rg an ların d a da k ü çü k h a lı p arçaların a rastlan m ıştır. Söz k o -


nu su bu parçalar da ait o ld u k ları b ü tü n h a k k ın d a a y rın tılı bilg i e d in m em ize o lan ak

v erm em ek ted ir.

Bu arada yu karıd a b elirttiğim iz gibi Je ttm a r, Başad ar ku rg an ın d a, P a z ın k ku rga-

m n d ak in d en d aha eski ve sa n tim etrek aresin d e 70 düğüm olan b ir halı p arçasın d an

b ah setm ek tey d i.39 D oğu T ü rk ista n ’da da p ro to -T ü rk veya H un d ö n em lerin e ait o la -


b ile c e k başk a halı p arçaları b u lu n m u ştu r. B u n lar k ü çü k ve sade d esenli p arçalard ır.

B u n ların MÛ IV-III. yü zyıllara ta rih len d irilen leri -d a h a geç b ir d ö n e m de o la b ilir—

L o u -lan ’da ve L o p n o r’da yap ılan kazılar da b u lu n m u ştu (1906-1908). Bu ö rn e k le r b a -


sit g eo m etrik şek illeri ve b itk ise l m o tifleri an d ıra n sü slem elere sah ip , d aha ç o k k ır-

m ızı, m avi, yeşil ve k ah v eren g in in ku llanıld ığı p a rça la rd ır.40

Kurganlardan Çıkarılan İşlemeler ve Bazı Dokuma Örnekleri

Ç eşitli k u rg anlard an çık a rıla n ve gü nü m ü ze u laşab ilen d o ku m a e se rle r arasınd a

yere serile n veya d uvara asılan süslem eli k e çe ö rtü le r, işlem eler, b ellem e, şab rak v e-
ya haşa d en ilen ey erlerin altın a -v e y a ü s tü n e - serile n , ap lik e o la ra k işlen m iş, farklı
tü rd ek i d o k u m alar, düz d o k u m a yaygılar g ru b u n a giren kilim ler b u lu n m ak tad ır.

K u rganlard an çık a rıla n e serler arasınd a T ü rk işlem e sanatın ın en esk i ö rn ek leri


de y er alm aktad ır. P a z ın k ku rg a n ların d a n ç ık a rıla n , ü zeri aplike o la ra k işlen m iş k e -

çed en eyer ö rtü leri sanat ta rih im iz açısın d an o ld u k ça ö n em lid ir. Bu e se rle r üzerin d e
T ü rk hayvan ü slu b u n u n e n ö n em li tem aların d an olan hayvan m ü cad ele sah n elerin i

veya hayvan figü rleri g ö rü le b ilir (b kz. R esim 20).41

N om U la k u rg an ın d an çık arıld ığ ın ı söy led iğim iz ve b ir Batılı T ü rk tip in i ve H un

soy lu su n u tasvir ed en yü n işlem e ö rtü d ışın d a (b k z . R esim 2 l) aşağıdaki b irk a ç esere


de d ik kati çek eb iliriz .

1. V. P azırık k u rg an ın d an çık a rılm ış, k eçe üzerin e aplike işlen m iş 4,5 x 6 m ö lçü -

lerin d e duvar ö rtü sü . Bu k e ç e ö rtü d e d ö rt y ö n m o tifi o lu ştu ra ca k şek ild e d ü z en len -


m iş b itk ise l tasvirli b o rd ü rle r arasınd aki alanlard a s ık tek ra rla n m ış b ir ko m p o zisyo n

g ö rü lü r. B urad a elin d ek i hayat ağacıyla b ir ta n rıça figürü tahta o tu rm aktad ır. K arşı-

39 K. Jettmar, Ari o f Stcppes-The Eurasian Animal Style, s. 120.


40 S. Yetkin, Türk İlah .Sunun, s n
41 Y Çorulılu, Erken Devir İm li Şamilinin Al'.( 'si, s. 72.

133
I H KI'N IHIV K II IKK SA N A II

Resim 20. 1 Pazınk


kurganından çıkarılan
eyer örtüsünün üzerinde
yer alan kartal grifonun
geyiğe saldırısını gösteren
tip ik hayvan mücadelesi
(N. Dtyarbekirli, 1993).

sında kuyruğu örülü atı üzerinde bir Hun


asilzadesi vardır (bkz. Çizim 42).
Söylen ild iğ in e gö re ta n rıça e lin d e k i hayat
ağacıyla asilzadeye k u t v erm ek ted ir. T a b i bu
k u t v erm e k işin in tanrıçay a dua etm esi so n u -

cu n d a g erçek leşm iştir. B ilin d iğ i gibi “k u t" k e -


lim esi “ru h , c a n ” anlam ın a geldiği g ib i, sa-
ad et, talih , m u tlu lu k ve devlet an la m ın a da

g elm ek te ve T a n rı’n ın b ir ih sa n ı olarak g ö rü l-


m e k te d ir.43 Y u karıd a sözü n ü ettiğ im iz V. k u r-
gan d an çık a rıla n b ü y ü k k e ç e yaygının sağ ta-

rafın d a y e r alan ve m ü cad ele e d e n ik i m ito lo -


ji k yaratığı g ö steren k o m p o z isy o n u n sağınd a-
k i a rsla n gövd eli figür geyik b o y n u z lu , k an at-
Resim 21. Nom Ula 6. kurgandan
lı, b ıy ık lı b ir in sa n başıyla tasvir ed ilm iş
çıkarılmış, üzerinde bir Hun soy-
lusunun portresinin bulunduğu sfen k s tipi b ir y a ra tık tır (b k z . Ç izim 43). B u-
yün işleme (MS I. yüzyıl) (N. Di- n u n k a rşısın d a ise in sa n b a şlı, k u ş gövd eli, si-
yarbekirli, 1993; E. Nowgorodowa,
ren lere b e n z e r b ir y a ra tık b u lu n m ak tad ır.
1980; li. D. Phillips, 1965).

Sıta! edilen örnek için bkz., S. I. Rudenko, Drevneyşıye V Mire Hudo ¡ı\tvcnnıye K ovn İlha-
nı. Moskova 1968. s. 62, 64-7, Resim 46, 47, 49, 50, 51, yazar burada bıışk.ı r -j -ı İn le karşılaş
iııın,ı da yapmaktadır; Kut kelimesinin anlamı için bk.- A İmin, İdiline n Hm;ün ,Vwı<ı
nlîtıı Mtiln vıilln ve Araştırm alar, Ankara 1972, s 176-7; |ıan l'.ıul Noııv i/ı.ıv I iliklerindi
OlUm, Kabak ı Yayınevi, İstanbul 1999. ■■ 53 43

I 34
11UN (HS tUNG-NU) SAN/VI 1

Çizim 42. 5. Pazırık kurganından çıkarılmış keçe örtüde yer alan atlı ve tanrıça figürü (A. P.
Okladnikov, 1959).

Çizim 43. 5. Pazırık kurganından çıkarılan keçe


örtüye ait bir ayrıntıdaki sfenks tasviri (A. P.
Okladnikov, 1959).

1 15
I KKI'.N l'I V I K II IKK SANA 11

Çizim 44. 5. Pazırık kurganından çıkarılan


bir düz yaygı parçasında bir buhurdan
etrafında ayin yapan soylu kadınlar tasviri
(Rudenko, 1970).

2 . V. P azırık k u rg a n ın d a n çık a rılm ış b ir k ilim p arçasınd a ayin yap arken b e tim le -

n e n soylu k ad ın lar b ir b u h u rd a n ın etrafın d a to p lan m ış ad ak yapm aya h azırlan m ak -

tad ırlar (b k z . Ç izim 44). Lidyalılara ait b u b u h u rd a n ın b ir b e n z e ri T ü rk iy e ’de lk iz-

te p e ’de b u lu n m u ştu r. A slında M ezop otam ya44 ve b aşka y erlerd ek i silin d ir m ü h ü r-


lerd e de b en z eri b u h u rd a n la r m ev cu ttu r.

3. V. P azırık k u rg a n ın d a n çık a rılm ış ey er ö rtü sü k e çed en y ap ılm ıştır. Ana zem in -

de k ırm ızı ve m avi lo tu sla rd a n ib a ret b ir serb e st ko m p o zisy o n bu lu n m a k tad ır. Ana

k o m p o zisy o n u n çerçe v e sin i o lu ştu ran b o rd ü rle r de daha so n ra T ü rk -lsla m sa n a tın -


da yaygın olarak k arşım ıza ç ık a n k ıv rık dal m o tifle rin in b ir p ro to tip i görü lü y or.

4. Y aprağı an d ıran d ö rt y ö n m o tifiyle b e z e n m iş ve k o ç ya da geyik bo y n u z u m o -


tiflerin d en b o rd ü rle rin çerçev e yaptığı keçe şab rak . M otiflerin b ir b ö lü m ü n ü için d e
b arın d ıran baklav a şek ille rin in kesişm e n o k ta la rın d a yine d aire için d e d ö rt y ö n m o -

tilleri vard ır. B öylece g eo m etrik b ir d üzenlem e eld e e d ilm iştir.45

5. Ü zerin d e b ir grifo n u n b ir dağ k eçisin e sa ld ırırk e n b etim len d iğ i b ir eyer ö rtü -


sü. B urada hayvan ü slu b u n d a tip ik b ir m ü cad ele sah n esi söz k o n u su d u r. E yer ö rtü -

sü b irin ci ku rg and an çık a rılm ış b ir keçe ü zerin d ed ir. A tın iki y an ın d an sark an ö rtü -
de, sah n en in seyirciye y ö n elik o la rak iki kez işlen m iş oldu ğu d ik k a ti çek m e k te d ir.

S I Rudenko, Drevneyşıye V Mi ıc Hudo Jectvcnnıye Kovrı İtkani, s. 74-79


44 I Ûzgen-J. Ûzturk, The Lydian Treasure, s. 116-117.
4‘ i 4 numaralı örneklerin resimleri S. 1. Rudenko, Frozen Toınb'-«I sıi’iiiıi IIır l ’u.'vıvh Huri
ıil\ a I linn A%e Horsemen, Resim ıco, 162

136
I-IIJN (HSIUNli -NU) SANATI

l a sv irlerin seyirciye göre ele alınm ası


Iu rk san atın ın ö zellik lerin d en d ir

(b k z , Resim 22).46

6. MÖ I. yüzyıla ait b ire r H u n k u r-


ganı o lan N o ın -U la ku rg an ların d an
altın cı m ezard a d uvara asılm ış yü n

ö rtü , kap lu m b ağ a sem b o lizm in e işa-


ret e tm e k te d ir (bkz. R esim 23), B u ö r-

tü ü zerin d e suyu tem sil ed en ü slu p -

lanm ış su b itk ile ri arasın d a ba lık lar


ve su k ap lu m b ağ alan d a g ö rü lm e k te -
dir. H er b ir k a p lu m b ağ an ın ağzında
b ir m ik ta r o t vard ır. Ö rtü n ü n ü z e rin -

deki n atu ralist tasvir aynı zam anda


kap lu m b ağ a ve b alık sem b o liz m in e

de işa ret e tm e k te d ir.47

7. N o ın U la ’da b u lu n a n 6 n u m a ra -

lı k u rg an d an çık a rıla n b ir y ü n işlem e Resim 22. Keçe yastık eyer üzerinde yer alan
ö rtü atlarıyla b irlik te b ir gru p H un grifon ve dağ keçisi arasındaki mücadele

sü v arisin i gö sterm ek ted ir, in sa n la rın tasviri (N, Diyarbekirli, 1993).

kıy afetleri ve ku rg an lard an çık arıla n


at k o şu m la rın a b e n z e r takım larıyla atlar bize ilgili k o n u la rd a çeşitli b ilg iler v e rm e k -

tedir.

8. N o m U la 6’d an b a şk a ö rtü ö rn e k le rin d e h ay van m ü cad ele sah n eleri g ö rü lü r.48

Hunlarda Giyim-kuşam

K u rgan lard an ç ık a n eşy alar, H u n e rk e k le rin in deri veya k e çe elb ise le r, k u la k lık lı
k e ç e b a şlık la r, d o k u m a b ezd en veya y ü n d e n iç çam aşırları, k e n d ir liflerin d en

46 Resim için bkz. S. I. Rudenko, Drevneyşıye V Mire Hudo Jectvennıye Kovrı Itkani, Resim 13.
47 Kaplumbağa sembolizmi için bkz. Y. Çoruhlu, “Türk Sanatında Kaplumbağa figürlerinin
sembolizmi,” AS, n o. 62-63, İstanbul 1994, s. 29-36; örnek için bkz. E. D. Phillips, The Royal
Iiordes Nonıad Peoples o f the Steppes, Resim 134.
48 Nom Ula buluntuları için bk.\ Eleonora Nowgorodowa, Alte Kunst Der Mongolei, s. 191,
Resim 157-160

137
IKKI N OEVIR IUKKSAN AII

Resim 23. Noın Ula 6.


kurgandan çıkarılan
yün işleme örtü
üzerinde yer alan su
kaplumbağaları ve
balıklar (E. D. Phillips,
1965).

d o k u n m u ş, beyaz in ce b ir ku m aştan im al ed ilm iş g ö m lek ler, k e çe kaftan lar, b o l ve-

ya d ar d eri p a n to lo n lar, to k alı, ü zerin d e b a ze n süslü plakalar b u lu n a n d eri k e m e r-

ler, k u şak lar, taban ları sert diğer b ö lü m le ri yu m u şak d eri çiz m eler veya b o tla r, keçe
veya y ü n ç o rap lar k u llan m ış o ld u k la rım g ö ste rm e k ted ir (b k z . Resim 25, Çizim 45).

K ad ınların ise ç o k sü slü hayvan k ü rk le rin d e n veya p o stların d an kaftan giydiğini

g ö steren m atery aller ve sin ca p p o stu n d an yap ılm ış b ir kaftan b u lu n m u ştu r. Sam u r

k ü rk te n b a şlık , k u llan ılan serp u şların da sü slü old u ğu n u g ö sterm ek ted ir. Y ine b u ra -
da b u lu n a n iki u zu n d eri çizm ed en b iri b o n c u k la r ve p irit k ristalleriyle sü slenm iş,

m u h tem elen b ir tö re n çizm esiyd i çü n k ü ç iz m e n in tabanı da sü slen m işti. B ir diğer


k o n u ise k ad ın ların sa çla rın ın çoğ u zam an örg ü lü olm asıyd ı. B azen e rk e k le r gibi k a -

d ın lar da tepe p erçem i b ırak ıy o rla rd ı. T ep elerin d e sivri b ir tu tam saç b u lu n an bu

d ü zen lem elere P olosm ak U k o k Platosu ku rg an ların d a k i cesetlerd e de rastlan ır.49

Bazı d ev irlerd e, H u n ların b o z k ır yaşam tarzın a uygun ve h arek e t e d e rk e n zo rlu k

çık arm ay a n kıyafetleri o n larla m ü cad eled e b a şarılı olm ayan Ç in lile r tarafın d an kıy a-

41 Kato Kyuzo, “Cultural Exchange on the Ancient Steppe Route: Some Observations on
Pazyryk Heritage,” Scnri Ethnological Studies-Significance o f Silk Roads in the History o f IIu
man Civilizetions, no. 32, Osaka, 1992, s. 8-9; Tepe perçemli saç düzcnleııırsi resıitüsyonu
için bkz N. V, Polosmak vd, “lssledovaniye Veşestvcnnogo sosiııvu ııııhodoU ı. "zamerz
}th" mogtl gornogo Altoya," KA, no 1, Moskova 1997, s. 182 vd. irsim ı '

138
HUN (HSIUNG-NU) SANATI

¡¡IflS

Çizim 45. Katanda kurganından çıkanlan Resim 25. Sevgilisinin dizinde dinlenen
erkek kaftanının rekonstrüksiyonu (Ru- bir süvariyi gösteren kemer tokası.
denko, 1968). Phillips’e göre Sarmat olması da ihtimal
dahilinde olan, 1, Petro koleksiyonun-
dan bir Sibirya eseri. Proto-Tûrk veya
Hun döneminde yapılmış olmalıdır. St.
Petersburg Hermitage Müzesi’nde ko-
runmaktadır (E. D. Phillips, 1965).

fet ıslah atı çerçev esin d e taklit edildiği o lm u ştu r. H siu n g -n u larm kıyafeti tip ik b ir sü -
vari kıyafeti olarak d ü şü n ü leb ilir. Silahlar ise b u kıyafeti tam am lam aktaydı.

B ir H u n (e rk e k ) b ire y in in giyim ini içte n dışa d oğru ele aldığım ızda, en içte , altta

b ir d o n , o n u n ü z erin e d eri veya ku m aş p a n to lo n , ü st k ısım d a iç çam a şırı ü zerin e iç -


lik veya g ö m lek giyilirdi. Y ü n ço ra p üzerin e giyilen çiz m e ya da b o t tü rü ayak kab ılar

keçe veya d erid en im al edilird i. G ö m le k p a n to lo n u n için e sok u lm az aşağıya sark ıtı-


lın d ı. B u n lar g en ellik le h a k im yaka tarzm daydı. E n ü stte so ğ u k hav alard a giyilen ve
O rta Asya’da çap an d en ile n k afta n la r b u lu n m ak tay d ı. Belde b ir k u şak veya çoğ u k ez

rü tb e işa reti sayılan, ü zeri p lakalarla sü slen m iş b ir d eri k e m e r b u lu n u rd u .50

HUN M ADEN SANATI

T ü r k m a d en s a n a tın ın e n e rk e n ö rn e k le ri a ltın , gü m ü ş, d em ir, b ro n z gibi m a -

d en lerd en ve b u n la rın alaşım ların d an im al e d ilm iş n esn elerd ir. Ü zerin d e çeşitli m a -
d en ve süslem e te k n ik le rin in u y gu lan d ığ ını g ö rd ü ğ ü m ü z b u e se rle r -p la k a la r, g ü n -

d elik eşy alar, san ca k veya ça d ır a lem leri, tö re n k azan la rı (bkz. R esim 27), s ila h la r-

çeşitli tip lerd e, b o y u tla rd a ve fark lı fo n k siy o n ları k a rşılayacak şekild e yap ılm ışlard ır

N. Diyarbeklrli, lilatıılyrllrn Omu İmli Sanalı, s ıs-19

139
I K KI N |i| VIK IU U K ‘. ANA11

Resim 27. Proto-Türk veya Hım Çizim 46. Kazakistan, Çimkent Aktöbe ll’deki I
dönemine ait tören kazanı (E. Hun mezarından çıkarılan silahlar ve farklı
Nowgorodowa, 1980). eserler (I. Bona, 199i).

(b k z. Ç izim 46). Bu eserlerin ü zerlerin d ek i tasv irlerin hayvan şek illi o lan ları g en el-

likle “hayvan ü slu b u ” k ap sam ına g ire r.51

E ski T ü rk le rd e m a d en cilik , özellikle d em ircilik ku tsal sayılan b ir m eslek ti. T ü rk


h ü k ü m d arları b a h ar b ayram ın d a ö rs ü ze rin d e d em ir d ö verek b ir tö re n icra ed iy o r-

lardı, Şam anist d ö n em d ek i b az ı T ü rk to p lu lu k ların d a d em irci ile şam an ın ayn ı y u -

vadan oldu ğun a, d em irin k ö tü ru h ları k açırd ığ ın a in a n ılıy o rd u .52 P ro to -T ü rk ve


ilm i d ev rin d eki T ü rk m ad en sa n atın ın en güzel ö rn e k le ri, L en in grad -ş im d ik i St.
IV te rsb u rg - H erm itage M üzesi'nd e b u lu n an ve Ç ar 1. P etro ’n u n (1689-1725) em riyle

O rta ve İç Asya’n ın k u rg a n ların ın b ir b ö lü m ü n d en to p lan an m ad en i eserlerd en

M Y Çoruhlu, Erken Devir Türk Sanatının ABC’si, s. 73


A İnan, ’ Türklerde Demircilik Sanatı-Tarihıe Ve Folklorda,” M akulcin ve lıiıelem cler, c
II, Ankara 1991, S. 230-223 (S. 229-231).

140
IIUN (USIUNG - NU) SANAII

m eydan a gelm ek ted ir. Bu e se rle r m ü -

c ev h e rle r, k e m e r to k aları, a ltın plakalar


gibi çeşitli sanat eşy aların d an ib aret
o lu p , d eğ işik sem b o lik an lam lara sahip,

arslan , k ap lan , geyik, k artal, at gibi hay-


van figü rlerin i veya hayvan m ü cad ele
sa h n elerin i içe rm e k te d ir.

E rk e n devir T ü rk san atın d a rastlad ı-


ğım ız m ad en i e se rle rin d iğer ik i ö n em li

g ru b u n u M in u sin sk eserleri ile İç M o-


ğo listan ’ın O rd o s b ö lg esin d ek i e serler

m eydana getirm ek ted ir. O rd o s b ro n z


ese rle ri, T ü r k sanatı ile Ç in sanatı ara-

sın d ak i ilişk ileri ortaya koy m ası b a k ı-


m ın d an da ayrıca ö n e m lid ir. B ahaedd in

Û gel’in A n d erson , O rd o s’taki b ro n z


H un e se rle ri şu şek ild e sın ıfla n d ırılm ış- Resim 26. II. Pazırık kurganından
tı: l - Ç ak ılar ve k ü çü k b ıç a k la r; 2- B alta- çıkanlm ış ağaç üstüne altın kaplama,
boynuzları deriden geyik heykelciği
lar ve kazm alar; 3- Z in cirle r, 4- K aşıklar
biçiminde çadır alemi (N. Diyarbekirli,
ve süs eşyaları; 5-K aplar; 6-K am alar ve
1993).
h a n çe rle r, 7-T o kalar; 8 -D isk ler ve d ü ğ-

m eler; 9- At v b hayvan figü rleri; 10- İğ n eler ve d iğ er takm a sü sler; 11- G ey ik ve deve
re sim leri; 12- K oyu n ve k e ç i re sim leri; 13- A rgali k o y u n u ; 14- Ö k ü z ve ö k ü z b aşı fi-

g ü rleri; 15- Et yiyici hay van lar ve d o m u z resim le ri; 16- Y ırtıcı k u şların b aşları ve k ir -
pi re s im le ri.53

Bu arad a P azırık k u rg an la rın d a n ve yu karıd a k ısaca d eğindiğim iz d iğer m ezar-


lard an çık a rıla n e se rle r d e o ld u k ça ö n em lid ir. Ç eşitli m ad en tek n ik leriy le işlenm iş

k ılıç, h a n çe r, b ıç a k gibi ço ğ u hayvan b aşlı veya hayvan tasvirleriyle sü slü silahlar ön


pland adır. A yrıca T a g a r-T a ştık k ü ltü rle rin d e o ld u k ça yaygın o ld u ğu n u belirttiğim iz

g ö n d e r u cu n a tak ılan m ad en i hayvan tö zle rin in ö n e m i de devam etm ek ted ir. B u n la-

rın b ir b ö lü m ü ça d ır alem leri b içim in d e o lu p ç a d ırın tep esin e tak ılıy ord u (bkz. R e-
sim 26). Bu d ö n em d ek i k ılıç la r, so n rak i yü zyıllard aki T ü rk k ılıç la rın ın ve yatağan ti-

pi silah ların p ro to tip lerin i te şk il etm ek ted ir. M ezarlard an eğ ri k ılıçla rın yanı sıra

'' Y Çoruhlu, Türk-Çin sanatı ilişkileri, s. 370-71 (s. 355-388); Ordos bronzları için bkz. B.
ı )g c l, Islamiyetten Öıue lııık Kultııı larihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s. 54-55

141
d ü z k ılıç la r da çık a rılm ı t ır. O k u çla rı ve yay da en çok kai'.alayı Miı sıla lıla rd a n d ıı
(b k z . Ç izim 46). Ö te yan d an at koşum takım ların a ilişkin p a rç a la ı, çeşitli m adeni
kap lar ve takılar da bu k u rg anlard an çık a rıla n önem li m adeni e serlerd ir. Bunun d ı-

şınd a m ad eni p laka halin d e eserler ve k e m e r to kaları veya plakaları çoğ u zam an
h ayvan ü slu b u n a u ygu n tasvirlerle b ezen m işlerd ir.

R a d lo ffa göre, m ad en i eserlere ait b ilg iler ve ö rn e k le r A ltaylar’da d em ir devrinde


d aha da artarak devam etm iştir. B u d ö n em d ek i e serler de hayvan takım ı süsleri,
gem ler, k e k le r, k e sici aletler, silah lar, ku m aş veya m eşin ü zerin e d ik ilen , k ü çü k dört

kö şe d em ir p arçaların d an o lu şan zırh lar, ziraat aletleri, süs eşyaları (to p u zlar, p erçin
veya k em er sü sleri, k o p çalar, aynalar, tak ılar v b ) hayvansal ve b itk isel tezyinatla b ir -

lik te ele alınm ıştır. B itkisel u n su rların g ittik çe arttığı g ö zlen m ek ted ir.54

H U N DEVRİNDE AHŞAP ESERLER

P ro to -T ü rk le re ve H u n lara ait çeşitli b ö lg elerd ek i kazılard a çık arılm ış b irç o k ah -

şap eser de p ek ç o k yön ü yle d ik kat çek icid ir. Bu eserlerd e g ö rü len eğri k esim te k n i-
ğiyle yapılan tezyinatın ö n em i T ü rk sanat tarih i açısın d an o ld u k ça b ü y ü k tü r. Ç ü nkü
b u te k n ik d aha ç o k T ü rk sanatınd a gö rü lm ek te olu p , İslam iyet so n ra sı T ü rk sana-

tınd a zam an zam an b u te k n ik le işlen m iş ahşap veya sü slem eler karşım ıza çık a b il-
m ek ted ir. A hşap hayvan h ey k elcik leri veya at k o şu m tak ım ların d ak i ağaçtan oym a
hayvan figürleri b u n ların en d ik kat çe k e n ö rn e k le rid ir (b kz. R esim 28, Ç izim 47).55

A hşap eserlerin en güzel ö rn e k le rin i P azırık ku rg an ları ve H u n lara ait d iğer k u r-


gan lard an çık arılan e serler arasınd a görm ekteyiz (b k z. R esim 29).

R a d lo ffu n K atanda m ezarların d a buld u ğ u ahşap e serler de ilg in ç ö rn ek lerd ir.

B unlar m u h tem elen d in sel am açlı k u llan ılan n esn elerd i. B urada ele g eçen ağaçtan
oym a, n atu ralist anlayışa uygu n, tırn ak ları altınla k ap lan m ış at h ey k elleri ö nem lid ir.

A tlardan b irin in b aşı, eğri gagalı k u ş başı şeklind eyd i. M ezarın d ib in d e ayrıca b irb i-
rine sarılarak u zan m ış ve k u y ru k ları k u ş b aşı şek lin d e iki kap lan b u lu n an b ir tabak,
b u n u n yanı sıra sığır ve ayı h ey keli de ele geçirilm işti.

Sö zü ed ilen ö rn e k le rin b ir kısm m d a oldu ğu gibi ahşap e serler in ce altın levha-

larla kap lan abiliy o r, b azen h eykel tü rü eserlerd e d eri de k u llan ılıy o rd u .56

44 W. Radloff, Sibirya’dan, s. 155-159.


44 Y, Çoruhlu, Erken Devir Türk Sanatının ABC’si, s. 73-74
W. Radloff, Sibirya'dan III, s. 15 9 ,16i.

142
IIIJN (I IMUNG NU) SANATI

,Resim 28. Pazırık kurganlarından çıkarı- Resim 29. Ahşap üzerine kısmen
lan eğri kesim tekniğiyle işlenmiş, at altm kaplamalı, günümüze kadar
başlığına takılan boyalı ahşap heykelcik. gelebilmiş, muhtemelen yaradılış
Hayvan mücadele sahnelerinin değişik destanlarıyla ilgili bir su kuşunu
bir ifadesi olarak ağzında bir geyik başı gösteren bir İli. Pazırık kurganı
bulunan grifon ele (S. I. Rudenko, 1970; buluntusu (S. I. Rudenko. 1970).
N. Diyarbekirli, 1993).

(.ı ıııı 47. Ukok platosu. Ak Alaha I. mezarlığındaki I, kurgan içinden çıkarılan ahşap yular
‘.ilslemesinde yer alan hayvan mücadele sahnesi (N. Polosmak, 1994).

143
ERKT N PRVIR ID RK SA NA TI

lssık k u rg an ın d an çık a rıla n ö rn e k le rd e o ldu ğu gibi ahşap tepsi ve k ep çeler, b ir -


ç o k ku rganda karşım ıza ç ık a n b azıları hayvan ayaklı olan, içle ri oyu larak içb ü k e y -
leştirilm iş k ü çü k ahşap sehpa veya m asalar, altın kaplam a hayvan figürlü ahşap g e r-

d an lık lar ve h atta ah şap k alkan lar, k e m ik kap lam a ahşap yaylar ve o k lar kazılard a

elde ed ilm iş ö n em li ö rn ek lerd en d ir.

HUN KERAMİK SANATI

H un d evrind e k ısm e n p ro to -T ü rk le rin de iştirak ettiği b u k eram ik san atın ın ic -


rası ana h atlan y la devam ettirilm iştir. A ncak b o z k ır k ü ltü rü n ü n y arı-y erleşik yapısı

ned en iyle, k eram ik d aha ziyade T ü rk le rin de yaşadığı ku zey Ç in bö lgesind e gelişm iş

ve özellikle D oğu H un D evleti’n in o rtad an kalkm asıyla, Ç in bö lgesi k eram ik te k n ik -

leri O rta ve İç Asya’ya y ay ılm ıştır.5

R a d lo ffa göre, S ib iry a’da ve A ltaylar’da d em ir d ev rinin b ü tü n m ezarların d a da


kil kap lara rastlan m ıştır. A ncak b u n lar tu n ç d evrine n azaran ç o k d aha kalitelid ir.

A ltay’ın gü neyind e ve B uhtarm a civ a n n d a b u lu n a n esk i d em ir çağı m ezarların d a


ç o k iyi pişm iş kil kap lar b u lu n m u ştu r. A bakan boyu n d aki yen i d em ir d evrine ait

m ezarlard a ö lü lerin yan ınd a b u lu n an m ezar çö m lek le ri b ir gelişm eye işaret e d iy or-
du. Zevkle işlen m iş b u çö m lek le rin çoğu m aviye çalan kü l ren g in d e iyi karıştırılm ış
k ild en im al ed ilm işti. D olayısıyla d em ir d evrind e H u n larm veya p ro to -T ü rk le rin

ç o k iyi b ir fırın te rtib atın a sahip old u kları kuvvetle m u h te m e ld ir.58

M oğolistan’da da H u n d evrine ait çeşitli k eram ik ler b u lu n m u ştu r (b kz. R esim

30). G ri h am u rlu bazı ö rn ek lerd e ise k e ra m ik k ü p lerin şişk in gövdeli ağız k en arları
dışarıya d oğru gen işler. A yrıca kare şek lin d e k e ra m ik levh alar ve an tefixler de k a rşı-

m ıza çıkm ak tad ır.

HUN DEVRİNDE TAŞ ESERLER-HEYKELLER

P ro to -T ü rk ve H un d ev irlerind e ahşap, m ad en veya taştan yap ılm ış h ey kellere


de rastlan m aktad ır. B un ların çoğu dinsel veya sem b o lik am açla yap ılm ış eserlerd ir.

' 7 Y Çoruhlu, l'iken Devir Türk Sanatının ABC'si, s. 75-76


R a ıll o ll, Sibirya'dan III, s 16 i
vl O n ı r k l c r M n bk; - I Nowgor(H ı>w;«, A lte K i m s i J e ı Mnny,ı>leı . I>'< ’. ı ı ı ı ı r . ı i m

144
IIU N (HSIU N G - N U) SA N A TI

Resim 30. Hun keramiklerinden bir grup (E. Nowgorodowa, 1980).

H u n d evrind e yapılan ve tu n ç devri e se rle rin in takip çisi olan taş h ey k eller daha
so n rak i G ö k tü rk devri h e y k e lle rin in ö n cü sü d u ru m u n d ad ırlar. B u n lar çoğ u n lu kla

ata k ü ltü n e işaret e d e n ve ö len kişiye duyulan saygıyı ifade etm ek ü zere yapılan h ey -
k ellerd ir. G ü nü m ü zd e bile b u n lara saygı g ö sterilir ve su nu yapılır. H ey k ellerin b az ı-
ları tap ın m ak için ayrılm ış alanlarda ya da k u rb a n y erlerin d e b u lu n u r.

B u n la rın ik o n o g rafik özellik leri b ö lg elere göre fark lılık lar gösterm ek le b irlik te,
G ü n ey Sib iry a, A ltaylar, M oğolistan ve O rta Asya g ib i b ö lg elerd e b irb irin e ç o k b e n -

zem ek ted ir. Ç oğu zam an ayakta, b azen o tu rm u ş (bağd aş ku rm u ş) vaziyette b ir eli

silah üzerin d e veya k e m e ri tu tarken , d iğeriyse kim in e göre b ir kım ız k ab ı, kim ine
gö re de için d e b aşk a sıv ıların bu lu n d u ğu b ir k ad eh tu tark en , v ü cu t h atla rı kaftan,

çizm e ve k e m e r ü z erin d en b etim le n m iş taş h e y k e lle r söz k on u su d u r. H eyk eller b a -


zen b ir çan ak veya b aşk a b ir n esn ey i iki e lin in arasın d a sık ıca tu tarlar. Bu ellerin b u -

lund u ğ u y ü k se k lik değişir. H eyk ellerd e saçların n e şek ild e d üzenlend iği de kolayca
a n la şıla b ilm e d e d ir. A yrıca bazılarınd a sakal, bıyık, kü p e, göğüs gibi öğeler de be
(jm len m iştir. H eykellerde k ısm en po rtre özelliği bile görü nü r. Ö rn eğ in Altaylar ile
K ırgızistan bö lg elerin d ek i h ey kellerin yü zleri arasınd aki fark lar h em en ayırt ed ilir

Hu özellikle re uygun ol.tı.ıl A lt ay b ö lg esinde n Barnaul M üzesi’ne ge tirilen k a z ı


ERKEN D EV R T ÜRK SA NA TI

larak şek il v erilm iş iki granit h ey k eld en b iri k ü l kab ı tutan sakallı ve bıyıklı b ir er
k e k , d iğeri ise b ir kad ın d ır.

K azakistan’da da b e n z e r şek ild e ele a lın m ış tu n ç veya d em ir d ev rine ait h e y k e lle -


re rastlan m ıştır. B u n lar A yaguz (S e rg io p o l) şe h rin in g ü n eyin d eki n e h rin sağ k ıy g ın -
daydılar. Burada b ir e rk e k iki kad ın hey keli v ard ır. H er ü ç h ey kel de göğüs seviyesi-
n in altınd a b ir kü l k a b ı tu tm aktad ır. K ad m h e y k e lle rin başın d a, yan ların d a ku lakları

olan sivri b ir şap ka ve y ü zü n ik i tarafın d a da saç d em etleri vard ır. E rk e k h ey kelin


b aşın d a alnı ü zerin d e iki çık ın tısı o lan b ir k ü la h v a rd ır.60

T u n ç devri ve H u n D evleti d ö n em in d e h e y k e l d iyeb ileceğ im iz b ir grup taş eser


de g ey ik ta ş la n o larak an ılan , b a ş la n gey ik , k o ç veya kartal b a şın d a n esin len ilm iş,
üstleri geyik vb h ay van larla veya ru h tasvirleriyle d o ld u ru lm u ş ve k ö k e n leri m u h te -

m elen m e n h irle re d ayanan d ikilitaşlard ır. B u n ların S ib iry a, M o ğo listan ve A ltaylar


gibi çeşitli y erlerd e ö rn e k le ri de b u lu n m a k ta d ır. B u h u su sta so n ra k i d ev irlere ö n c ü -
lü k ed en e n ö n em li k ü ltü rle rd en b iri O k u n y ev k ü ltü rü y d ü (b k z . R esim 31-32).

KAYA RESİMLERİ

P ro to -T ü rk veya H u n d evrine ait oldu ğu v arsayılabilecek kaya resim leri O rta ve


îç A sya’n ın çeşitli y erlerin d e özellikle S ib iry a, M o ğo listan ve A ltay lar’da g örü leb ilir.

E n e rk en d ev irlerd en itib a re n m ağara veya kaya yü zeylerind e g ö rü le n b u resim ler,


k im i zam an boyayla yap ılm ış k im i zam an da alan ın n eg atif b ir g ö rü n tü olu ştu racak
şek ild e oyulm asıyla veya sivri u çlu b ir aletle çiz ile re k o lu ştu ru lm u şlard ı. T ü r k to p -

lu lu k ların a m al ed ile b ile ce k kaya re sim le rin in ü slu p ların d a te k n ik ve e ste tik açıdan ,
p ro to -T ü r k ve H un d ev irlerin d en G ö k tü rk devri son u n a k ad ar fazla b ir değişikliğin
olm ad ığı an laşılm aktad ır. Ö rn e k le rd e d aha ç o k av k ü ltü rü ve sem b o liz m i g ö rü lm e k -

ted ir (b k z . Ç izim 48). Bazı y erlerd e hayvan m ü cad ele sa h n e le rin in p ro to tip lerin e, s a -
vaş veya çiftleşm e sah n elerin e y er v e rilm iştir. Kaya resim lerin d e ayrıca sü v ariler, te-

k e rle k li çad ırlar, b a şla rı m askeli, ku yru ğu d üğüm lü, m o n c u k d en ilen p ü sk ü l süsle-
m eli a t tasvirleri, dağ keçisi, geyik, k u rt gibi çeşitli m ito lo jik ve sem b o lik anlam lara
sahip hayvanlar, d in sel inan çlara ve g ü n d e lik hayata işaret e d e b ilece k sa h n eler,

dam galar veya yazılara b e n z e r işaretler gö rü lm ek ted ir. A yrıca d aire veya d ik d örtg en
şek ille r, d ört ana y ö n işaretleri, gü neş tasvirleri gibi ö rn e k le r de g ö rü lm e k te d ir.61

60 Sözü edilen devirlerden örnekler ve daha crkenleti için lık.- W k.tıllnll M/m vıuldn III. \
113-119.
,l1 Y Çtıruhlu, î i /îi-h IJrvlı /iııfe.Surtüimm AH( M, s 66 69

M(ı
H U N (HS U N G - N U) SA N A TI

Resim 31. Proto-Türk veya Hun dev- Resim 32, Resim 31 ’den ayrıntı,
rine ait geyik taşı (E. Nowgorodowa,
1 9 8 0 ).

TÜRK H A YV A N ÜSLUBU VE H U N LA R

H ayvan ü slu b u çeşitli d in sel in an çların , co ğ ra fi şartlara uygun o larak gelişen O r-


ta ve îç Asya fau n asın ın ve b ü tü n b u h u su slara b ağlı o larak gelişen hayat tarzın ın b ir

gereği o larak d o ğm u ştu r.

Hayvan üslubunun doğuş sebeplerini ortaya çıkaran devir, özellikle MÖ III. bin-
yıldan sonra bozkır kültürünü meydana getirecek kabilelerin ortaya çıktığı zamana
rastlar.
M ilattan ç o k ö n ce , O rta ve İç Asya’da h e n ü z e tn ik yap ılard an söz e tm e n in e rk e n

o ldu ğu b u d ev irlerd e zam an la hayvan tasv irlerin in yaygınlaşm aya başlad ığın ı ve
lıayvan ü slu b u n u d o ğ u racak b ir ü slup b irliğ in e d oğrtı gid ild iğ in i görüyoruz.

11ayvan ü slu b u n u n MÖ I. b in yıld a yavaş yavaş ortaya çıkm ay a başladığı ifade

ed ilm iş, fakat b o z k ır k u şağ ınd a b u ü slu b u n ilk d oğd uğu y er h a k k m d ak i tartışm alar
İn nüz so n u çlan m am ıştır. D olayısıyla “hayvan ü slu b u ” ya T ü rk k ö k e n lid ir ya da
İn ik le r in d e m e n su p olduğu to p lu lu k ların (b o z k ır to p lu lu k la rı) icra ettiği b ir sanal

ta m d ır

M/
KKK N IH VIK I(IK K S A N A II

Başlangıçta belirttirilin, gibi, “hayvan


üslubu”nun ortaya çıkış nedenleri çeşitli
dinsel inanış ve telakkilerle ilgilidir. Hay-
vanların insanların soylarının dayandığı
hayvan-atalar olarak kabul edilmesi, koru
yucu ruh olduklarına inanılması, kalıntıla-
rına saygı gösterilmesi, hayvanın kılığına
girildiğinde gücüne sahip olunduğuna ina-
nılması gibi çeşitli hususlar hayvan tasvirle-
rinin yapılmasını ve zamanla bu yöne ağır-
lık veren bir sanat üslubunun doğmasınt
sağlamıştır.
Hayvan üslubunu ortaya çıkaran unsur-
lar aynı zamanda gök-yer-su tasavvurları ve
şamanizmle de ilgilidir. Dolayısıyla hayvatı
tasvirleri genellikle Türk mitolojisine ve
Çizim 48. Moğolistan Cagaan kozmolojisine ait hususları açıklayan se m -
Göl’de dinsel nitelikli bir sahneyi
bolizme dayanılarak yapılıyordu.
gösteren, Hun devrinden kaya
resmi (E. Nowgorodo\va, 1980), Çin kaynaklarında Hsiung-nu olarak
anılan Hunlarm oluşturduğu ilk Türk sana-
tının en önemli üslubu bu sözünü ettiğimiz hayvan üslubudur. Yukarıda da belirtti
ğimiz gibi bu sanat tarzı aynı zamanda bütün Orta ve İç Asya’da yaşayan bozkır kül-
türüne mensup diğer toplulukların da en önemli sanat üslubudur. Türk hayvan üs-
lubu, Hun Türklerinin egemen olduğu ve yaşadığı bölgelerde yapılan eserler üzerin-
de görülmeleriyle ve olgunluklarıyla diğer topluluklardaki örneklerden ayrılırlar.
Bozkır sanatından tamamıyla ayrı olan, güneyin yerleşik kavimlerinde görülen
hayvan üslubu Sümer, Mezopotamya, İran vb eski Ön Asya sanatlarının ürünüdür.
I layvan üslubu kaynağını en erken devirlerden itibaren özellikle kayalar üzerin-
di betimlenen hayvan tasvirlerinde bulur. Avla ilgili tasvirler, hayvanların hayvan-
larla ve insanlarla giriştiği mücadelelerin betimlendiği sahneler bu üslubun ilk Ör-
nekleridir. Ayrıca diğer sanat dallarında görülen hayvan figürlerinin de üslubun
oluşumunda katkısı vardır. Türk hayvan üslubuna da uyan bu üslubun genel özel
İlklerini kısaca şu şekilde belirtebiliriz:
ı. Hayvanlar bazen tek başına tasvir edilmektedir.
2. Tek başına betimlenmeyen hayvanlar ise bazen durağan ama çoğu zaman ha

UK
IIU N (I IS U N( - N U) SA N A TI

reketli g ru p lar h alind e tasvir ed ilirler.

3. Bazı d u ru m lard a figü rler k a rşılık lı (a n tite tik ) y erleştirilirler.

4. Z am an zam an n e sn e ler veya n e sn e lerin b ir b ö lü m ü hayvan veya hayvan b aşı

şek lin d ed ir.

5. B irço k d u ru m d a e se rle rin ü zeri hayvan m otifleriyle, sü slen m iştir.

6. B azen b ird en ç o k hayvan b irle ştirile re k tek b ir figür o lu ştu ru lu r.

7. H ayvan g ö v d elerin in , sü slem elerle veya k ü ç ü k hayvan figü rleriy le kap lan dığı
da olu r.

8. H ayvan tasvirlerin d e tab ia tçı tu tu m veya ü slu p lan m a g ö rü leb ilir.

9. G e y ik le rin b o y n u z la rın d a , y ırtıcı k u şla rın gagalarınd a ve p e n çe le rin d e o ldu ğu


gibi bazı k ısım ların ab artıld ığı ve doğal şek ille rin d e n u zaklaştırıld ığı g ö rü le b ilir. N i-

tekim g ey ik tasvirlerin d e b a z en b o y n u zların sırtın ü zerin e aşırı b ir b içim d e u zan dığı


ö rn e k le r v ard ır.

10. D oğada rastlad ığ ım ız hay van ların yanı sıra, m asal ve efsan e hay van ların a da
yer v erilm iştir.

i l . in sa n figürleri b u hayvanlı ko m p o z isy o n lard a az g ö rü lm ek ted ir. B itk isel figürler


ise z e m in o lu ştu rm a k veya b o şlu k la n d o ld u rm ak iç in k u llan ılm ıştır. Ö te yandan
hayvanların k u y ru k veya b o y n u z gibi k ısım ları b itk ise l m o tifleri an d ıra ca k şekild e
ü slu p lan m ış olu p b u n la r Islam iyetten so n rak i ru m i m o tifle rin in kay nağ ını teşkil

e d e rle r.62 H ayvan m ü cad ele sa h n elerin d e g en ellik le v ahşi h ayvan ın sa ld ırısın a u ğ ra-
yan çift tırn a k lı hayvan k o rk u , a cı ve b iraz da sald ıra n h ayvan ın ağırlığı seb eb iyle ön
ayakları üzerin e veya tam a m en ç ö k m ü ş vaziyette tasvir e d ilm iştir (b k z . R esim 20, 22,

24, Ç izim 47). H ü cu m a u ğ ray an hayvan, a rk a d an gelen sald ırıya m ü d ah ale etm ek

am acıyla ve içg ü d ü sel o la rak b aşın ı d ü şm an ın sald ırd ığı yön e d oğru çev irm iştir. G e-
nellik le gövd esind e n o k ta , virgül veya nal b en z eri şek ille r çizilm iştir. Y enilgiye u ğ ra-

yan hayvan b ir ç o k yerd e ö n ayakları ü zerin e d ü şm ü ş o la ra k gösterild iğ i h a ld e, aynı


anda geri taraftan sırtı yere gelm iş o lara k ele a lın m ıştır.

12. H ayvan ü slu b u n a ait tasvirlerd e b a zen b ir hayvan b aşk a b ir hayvan ait u zu v -
larla b irleştirilir.

13. H ayvanlar bazı d u ru m lard a b ir d aire o lu ştu ra ca k şek ild e k ıv rılm ış p o zisy o n -

da tasvir ediliy orlard ı.

M Rostovtzell, The Atunuıl Slyle in South Russia and China, New York, 1973, s. 29; E. Diez-O.
Aslanapa, h u h Sanalı, kianbul 1955, s. 16-17; G. Ûney, “Anadolu Selçuklularında Heykel
l ıgürkl Kabartılın ve k.ıvnnld.ırı I l.ıkkııula Notlar," SAP, c. 1, 1969, s. 187-191.

149
Resim 24. Ata saldıran bir
grifonun tasvir edildiği altın
kemer tokası. I. Petro
koleksiyonunda yer alan Sibirya
eseri. Proto-Tıırk veya Hun
devri. St. Petersburg Hermitage
Müzesi’nde korunmaktadır (E.
D. Phillips, 1965).

14. Zam an zam an hayvan k u y ru k la rı e jd e r veya e jd e r b e n z e ri b ir hayvan ın b aşıy -

la ya da b itk ise l b ir u n su rla so n u çlan ır. B u h u su s lslam iy etten so n ra k i d evirlerd e de

d evam etm iştir. K u y ru ğ u n ço ğ u zam an hayvan ın sırtın a paralel şek ild e kıv rıld ığı g ö -
rü lü r.

15. Y u k arıd a b e lirtile n hayvan tasvirleri ve hayvan b içim li n esn eler ahşap ve m a-

d en gibi çeşitli m alzem elerd en o lu ştu ru lu r veya ahşap , k u m aş, taş, gü m ü ş, altın ve
b a k ır gibi tü rlü zem in ler ü zerin d e tasvir ed ilird i. Bu tasvirler veya hayvan b içim leri

çeşitli tek n ik lerle yap ılır veya sü slenird i.

B öylece y u k arıd a b elirttiğ im iz genel ö zellik lere göre ele alın an hayvan ü slu bu na
ait e se rle r H u n lar, G ö k tü rk le r, U yg u rlar gibi b ü y ü k T ü r k d ev letlerin in ve öteki

T ü rk to p lu lu k ların ın sanatların d a yaygın o lara k görü ld ü ğü g ib i, lslam iy etten s o n ra -


ki d ev irlerin T ü rk sanatların d a da y o ğ u n b ir b içim d e karşım ıza çık m a k ta d ır.63

63 Hayvan üslubu ve eser örnekleri için bkz. Y. Çoruhlu, “Anadolu Selçuklularının Taş Tez-
yinatında Orta Asya İle Bağlantılar,” Yayımlanmamış Yükseklisans Tezi, İstanbul 1988; Y. Ço-
ruhlu, Leningrad Hermitage Müzesi ve Türk Sanatı, s. 283-302; Y. Çoruhlu, “Islamiyetin Ka-
bulünden Sonraki Asya Türk Sanatında Hayvan Üslubunun İzleri,” DTS, 7/26, 1990, s. 11-
15; Y. Çoruhlu, “lslamiyetten Önceki Türk Sanatında Hayvan Mücadele Sahneleri,’' STİA,
Güner İnal’a Armağan, Ankara 1993, s. 117-141; N. Diyarbekirli, Hun Sanatı, İstanbul 1972;
F. Hancar, “The Eurasian Animal Style and Altai Complex,” AA, c. xv, 1952, s. 171-194; D.
Carter, The Symbol of the Beast The Animal Style Art o f Eurasia, New York 1957; M. Rostovt-
zeff, The Animal Style in South Russia and China, New York 1973 vb.

150
G Ö K T Ü K K (KOK T Ü R K ) SA N A T I

GÖKTÜRKLER ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR

H u n la n n ku rd u ğ u ilk k ü ltü r ve sanat b irliğ in d e n so n ra , G ö k tü rk d ev rin d e k u ru -


lan yeni b o z k ır im p aratorlu ğu (M S 552-745, 753) ik in c i kez gen iş b ir b ö lg e d e k ü ltü r

ve sanat b irliğ i ku rm u ş, e sk id e n b e ri T ü rk olan Iç Asya d ışın d a, ö zellik le O rta Asya


ve o n u n b atı b ö lgelerin d e T ü r k n ü fu su n u n artm asın ı ve so n u çta b u ra la rd a da T ü r k
kü ltü rü ve sanatı h a ttı için e alın a b ilecek veya b u h atta p aralel b ir çerçev ed e d eğ er-
len d irileb ile ce k ü rü n le rin ortaya çık m a sın ı sağlam ıştır (b k z. H arita 9).

G ö k tü rk le rin zam an için d e b e lirg in le şe n siyasi yap ısı san at d ev relerin i d e sın ıf-

la n d ırabilm em ize olanak v erm ek ted ir. Bu bağlam d a G ö k tü rk devri sa n atım B atı ve
D oğu h an lık la rın a bağlı ola ra k in cele m e k d aha uygu n o lacak tır. Ö te yan d an 680 y ı-

lın d a k u ru lan yeni G ö k tü rk D ev leti b u ik i hanlığı b ü tü n le ştirici b ir etk iy e sah ip se de

söz k o n u su to p rak lard ak i esk i m ed en iy etlerin tem el fa rk lılık ların ın etkisiy le o lu ş-


m u ş, D oğu ve B atı O rta A sya ve hatta İç Asya arasın d ak i fark lılık lar sanata varlığını
sü rd ü rm ü ştü r. B öylece d oğu ve b atı b ö lg e le rin in san atın ı b irb irin d e n ayırabild iğ i-
m iz gibi, İç Asya ile O rta Asya’yı da b irb irin d e n ayırab iliriz. B u alan lard a .G ö k tü rk
san atın ın b a sk ın olduğu y e rle r, G ü ney ve G ü neyd oğu S ib iry a, A ltaylar, M oğolistan,

K azakistan ve K ırgızistan’d ır. B atı O rta A sya ise b u b ö lg ed e yaşayan T ü rk n ü fu su -


n u n d iğer b ö lg elere göre d aha az o lm ası ve d aha ö n ce k i m ed en iy etlerin etk isin in

sü rm esi gibi n e d e n lerd e n ö tü rü G ö k tü rk sa n atın ın b a sk ın o ldu ğu b ö lg e le r arasınd a


değ erlend irilem ez. B u n u n la b irlik te sık ı ilişk iler ve p aralellik ler de v ard ır. Ö zellikle
b u to p rak lard a G ö k tü rk le re b ağlı b e y le rin yö n ettiği b ö lg elerd e, G ö k tü rk sanatına
y ak ın veya on a d ahil e d ile b ile ce k ü rü n le r v ard ır. G ö k tü rk y ö n etim in d e k i to p lu lu k -

la rın sanat ü rü n le ri ise (S o ğ d lard a oldu ğu g ibi) G ö k tü rk sanatına p aralel e serler ola-
ra k d eğ erlen d irileb ilirler. B u arad a b u b ö lg e le rin A sya’n ın b a şk a k ü ltü rle rin e (Ç in ,
H int, İran ) o lan yak ınlığı veya u zaklığı da G ö k tü rk san atın d a veya G ö k tü rk y ö n eti-
m in d ek i b ö lg elerd e yan sım asın ı b u lm u ştu r.

G ö k tü rk san atın d an söz ed eb ilm ek , G ö k tü rk le rin b ir b ü y ü k devlet o larak d eğ er-

len d irilm esin e seb ep o lan O rh u n ve Y en isey k ita b e le rin in çözü lm esiy le m ü m k ü n
o lab ilm iştir. XVIII. yü zyılın b a şların d a Jo h a n n V o n S trah le n b e rg , Y en isey Irm ağ ı’n ın

y u k arısın d a esk i tskand inav “nan ik” yazısına b e n z e r b ir yazı b u lu n d u ğ u n u b ild ird i-

ğ in d e, h en ü z b ilim d ünyası ö n em li b ir k e şfin eşiğind e o ld u ğu n u b ilm iy o rd u ;

151
MTTfns

152
|ZjN30 IÖVİV h
Harita 9. Göktürk devletinin egemenlik sınırlarını gösteren harita
1,1 || 11 I I' l Kl II* II 11(10 ".ANA II

mu ak araştırma yolu açılmıştı. 1887 ve 188 8 yıllarında FinlandiyalI bilim heyetleri bu


bölgeye giderek yazıtların kopyalarını çıkardı. Bunlar 1889 yılında yayımlandı. N. M,
Yadrintsev, Orhun Irmağı kıyılarındaki iki meşhur yazıtı buldu ve söz konusu yazıt-
lar 1890 yılında basım yoluyla bilim dünyasına sunuldu. Bunun üzerine bu bölgeye
giden A. O. Heikel ve heyeti Orhun kitabelerinin iyi yapılmış kopyalarını çıkararak
1892’de yayımladı. Aynı yıl W, Radloffun başkanlığındaki bir bilimsel çalışma grubu

da bu bölgeye giderek, bu yazıtlarla ilgili bir yayın hazırladı.


Öncelikle Kültigin kitabesinin Çince kısmından yararlanmak isteyen Vilhelm
Thomsen çift dilli bir metin olmadığı anlaşılan bu kitabedeki Göktürk alfabesiyle ya-
zılmış yazıyı, Çince metindeki Türk, Kültigin gibi bazı kelimelerden ve konunun ge-
nel hatlarından yola çıkarak çözdü. Bu çözüm önerisini 15 Aralık 1893’te Kopenhag
Bilimler Akademisindeki bir bilimsel toplantıda sundu. Bu çözüm Türklerle ilgili
bilim dallarının gelişmesinde etkili olduğu gibi, Göktürk sanatı ve arkeolojisi üzeri-
ne çalışmaların çıkış noktası oldu. Ne ilginç ve hatta hazindir ki, Thomsen’in yaptığı
bu ilk çözüm denemeleri neticesinde yayımladığı eser ( ı 896) ancak tam ioo yıl sonra
gerekli görülerek Türkçe’ye çevrilebilmiştir (V. Köken’in Türkçe’ye çevirdiği bu me-
tinler Türk Dil Kurumu Yaymları’ndan bir kitap olarak neşredildi). Bu çözümden
sonra veya buna paralel olarak W. Radloffun 1894 Mart’ında yayınlanan eserini taki-
ben bu alanda çalışmalar hızla arttı.1
1924’te Necib Asım’m ve 1936-41 yıllan arasında Hüseyin Namık Orkun’un çalış-
malarıyla başlayan bu kitabeler üzerindeki bilimsel faaliyetler Türkiye’de de bugün
hâlâ sürmektedir. Ancak Göktürklerle ilgili bu araştırmalar daha çok üniversitelerin
Türkoloji bölümlerinde sürdürülünce, filoloji alanıyla sınırlı kaldı. Buna paralel ola-
rak tarih alanında da bazı gelişmeler yaşaııdıysa da Göktürk sanatı ve arkeolojisi ko-
nusundaki çalışmalar diğerlerine nazaran zayıf kaldı. Bunun en büyük sebebi bu
alanda Türkiye’de yetişmiş hiçbir arkeologun bulunmaması ve sanat tarihçilerinin
de pek az olmasından kaynaklanmaktadır. Çok hızlı bir şekilde Orta ve iç Asya sa-
nat tarihi ve arkeoloji enstitülerinin kurulması, bu konularda halkın eğitimini sağla-
yacak bir büyük müzenin tesis edilmesi ve ayrıca üniversitelerde kürsülerin kurul-
ması gerekmektedir.
Göktürk sanatı yayıldığı bölgeler itibariyle ve daha ileri bir tarihte ortaya çıkması
sebebiyle bazı farklılıklar arz etmekle birlikte, esasında Hun sanatının küçük farklı-

1 Bu konularda bkz. Talât Tekin, Orhon yazıtları, Ankara 1988, s. vi-xi. Göktürkler üzerine
genel olarak ayrıca bkz. dipnot 68’deki eserler.

153
I KKl'N D VIK IÜ R K SA N A TI

lıklar gösteren devamından başka bir şey değildir. Hunların atalannıb, tlunların ve-
ya en azından Hun hanedanlığının yönettiği toplulukların Göktürklerin atası oldu-
ğunu biliyoruz. Nitekim Çin kaynaklan da Göktürklerin Hunlarm başka bir kolun-
dan geldiğini söylemektedir (örneğin Tung-Tien: 1067/lc).

GÖKTÜRK ŞEHİRLERİ

Şehirciliğin Göktürk devrinde Hunlara nazaran daha fazla gelişmiş olduğunu bi-
liyoruz. Bu şehirler genellikle kale tipinde ordu, ordu-kent, ordu-bahk ve bazen de
kurgan veya korgan diye anılan ve kozmolojik temayüllerin etkili olduğu kentlerdir.
Özellikle Orta Asya’da, Kazakistan’ın güney bölgelerinde ve Kırgızistan’da, Göktürk-
lerin hakimiyet kurmasıyla şehir sayısının arttığı düşünülmektedir. Hunlarda oldu-
ğu gibi ipek Yolu’nun Orta Asya’dan geçen kısımlarında kentlerin artmasında da et-
kili olmuş olmalıdır.
Kaynaklarda sık sık adı geçen Dogu Göktürklerinin idare yeri Ötüken’in mahi-
yeti henüz net olarak ortaya konulamamıştır. Ancak Kültigin kitabesinin güney yü-
zündeki; “Tü rkd erin ) hakan ı Ötüken dağların da (yış kelimesi bazı araştırmacılar tara-
fından orman olarak tercüme ediliyor) oturur (ve orad an hü km eder) ise ülkede (hiçbir)
sıkıntı olm az ... Bunca d iy a ra k a d a r (ordularım ı) yürüttüm (ve anladım ki); Ötüken dağ-
larından d ah a iyi bir y e r a sla y o k imiş! (Türk halkının yurt edineceği ve) yönetileceği y e r
Ötüken dağları im iş !... O y e r e doğru gidersen, (ey) Türk halkı, öleceksin! Ötüken top rak-
larında (buradan Çin'e ve diğer ü lkelere) kerv an lar gönderirsen, sonsuza k a d a r devlet sa -
hibi olup hükm edeceksin.”2 gibi ifadeleri yorumladığımızda Orhun yöresindeki (Altay
Dağları ya da Hangay Dağlan) Ötüken’i bir şehir olarak değerlendirmek zordur.
Göktürk sarayının bulunduğu bir kutsal başkent olarak yorumlandığı gibi kutsal bir
bölge hatta bütün vatan olarak da yorumlanabilir. Çünkü Türk halkının da yaşadığı
yer olduğundan ve Göktürk topraklarının geniş bir bölgeyi kapsadığını bildiğimiz-
den burayı küçük bir bölge olarak ele almak yanlış olacaktır.
Moğolistan’da tespit edilen Doğu Göktürklerine ait bir Göktürk yerleşmesi,
Chojt Tamir nehir vadisinin yakınındaki Dzosim Cherem’di. Kare şeklinde bu yer-
leşmede batıdan doğuya doğru ilerleyen bir ana cadde bulunmaktaydı. Muhtemelen

Ktılııgin kitabesi, gııncy yüzü, satır 3,4, 8; T. Tekin, Orhon Yazıihın, Anlam m » , s 2- 5.
' Otükrıı hiikkında ayrıcıı b kî l SOmer, B iti Türklerde y İn m İ ıh • 1 4 10 11

154
G Ö K T ÜRK (K Ô K - T URK) SANAT I

h ü k ü m d a r sarayı olan k o m p lek sin sad ece gü n eyb atı k ö şe sin d e k i b in a n ın üzerin d e

inşa ed ildiği p latfo rm u k a lm ıştır.4

Kale tipi ş eh irle r daha yaygın o lm akla b irlik te ö zellikle T ü rk ista n ’da ü ç e lem an lı
şe h ir d ed iğim iz, kale, şeh rista n ve rab ad d an o lu şan y erleşm eler de vard ır. B u n la rın
arasın d a G ö k tü rk d ö n e m in e d ahil e d ile b ile ce k , b aşla n g ıcı V-Vl. yü zyıllara tarih len en
ve K ırg ızistan’da kalın tıla rı b u lu n an (B atı G ö k tü rk le ri d ev rin d en ) A k b eşim şeh rin i

ö rn e k o la rak v e reb iliriz. Bize g ö re, K arah an lı d ev rin e k ad ar s ü re n d ön em d e isk an


o lm u ş b u şeh re ait h a ra b ele r b u g ü n T o k m a k ş e h rin in 8 k m g ü n ey b atısın d a b u lu n -

m ak tad ır.

Bu şeh irle ilg ili çeşitli çalışm alard a b u ra n ın aynı zam an da ü n lü B alasagu n k en ti
old u ğu da idd iası h en ü z isp atlan am am ıştır. N ite k im b azı y e n i araştırm alard a b u k a -

lın tıla rın h e m en yakınında., b u lu n an K arah an lı şeh ri B u ran a’n ın B alasagu n olduğu
b e lirtilm e k te d ir.5 Bazı yay ın lard a ise Suyab k e n ti A k B eşim ’le aynı y e r o larak tan ıtıl-

m a k tad ır (b k z . R esim 33).6

B atı G ö k tü rk le rin e ait Issık G ö l’ü n b a tısın d a ve Ç u Irm ağ ı’n ın ağzına y ak ın b ir


y erde b u lu n d u ğ u söy len e n Sû y âb şeh rin d en 630 yılın d a b u b ö lg ed en g eçen ü n lü
Ç in li rah ip ve gezgin H ü en -Ç a n g b ah setm ek tey d i. H ü en -Ç an g ’a göre şeh rin çevresi

3-3, 5 k m civ arın d ayd ı ve b u ra sı b ir ticaret şeh riy d i. Ç in li rah ib b u ra d a h ü k ü m d arın

‘Ordu’su n d a (k a ra rg a h veya saray) ağ ırla n m ıştı.7

A k B eşim ’d e, 1953-1954 (L. R. K ızlasov) ve 1955-1958 (A. P. Z yab lin ) yılların d a g er-

ç ek le ştirile n kazılar daha ç o k şeh rista n k ısm ı ü zerin d e yo ğ u nlaşm ıştı. E n ç o k da


k e rp iç te n yap ılm ış ik i B ud ist ta p ın ak ve b ir N estu ri k ilisesi ü zerin d e d u ru lm u ştu .
S o n ra k i yıllard a ş eh rista m n gü n eyb atısın d aki kale kısm ın d a da kazılar yap ılm ıştır.

R abad b ö lü m ü de şeh ristan ı çev relem ek ted ir. K azılar n eticesin d e şeh ristan k ısm ın ın
taş d ö şeli d üzgün cad d e le re sahip old u ğu , k esm e taştan yaya k a ld ırım la rın ın b u lu n -

d uğu ve bu ra d a m ü k e m m e l b ir d renaj siste m in in y er aldığı tesp it ed ilm iş ve ayrıca

ev lerin k a lın tıla rı ortaya ç ık a rılm ıştır.

Ş e h ir le y er alan ik i B ud ist ta p ın ak O rta A sya m im arisin d e ve d aha so n ra U ygur-

4 E. Nowgorodowa, Alte Kunst der Mongolei, s. 216


5 Y. F. Buryakov-K. M. Baipakov-K. H. Tashbaeva-Y. Yakubov, The Cities and Routes o j The
Great Silk Road (On Central Asia Documents), Taşkent 1999, s. 95.
6 Y. F. Buryakov-K.M. Baipakov-K. H. Tashbaeva-Y. Yakubov, a.g.e., s. 94.
7 Ayrıntılı bilgi için bkz. F. Sümer, Eski Türklerde Şehircilik, s. 15-18.
8 Geniş bilgi için bk.’ M Cczar, Anadolu Önce si Türklerde Şehir ve Mimarlık, İstanbul 1977, s
28-J7, Y I Buryakov h M Bnipakov-K. 11. Tashbacva-Y Yakubov, u.g.r., s 94 9 5 .
I l a l'N m VIM IU U K SA N A 11

Resim 33, Kırgızistan, Tokmak yalanında bulunan, muhtemelen Akbeşim şehrine ait olan
kalıntılar (fotoğraf: Yaşar Çoruhlu).

lard a da karşılaştığım ız tip ik B u d ha n ıab e tle rin d e n d ir. K alen in 100 m gü neyd o ğu -

sund a y e r alan b irin c i B u d ha tapm ağı (VII-VTI1. yü zyıl) o larak d eğ erlen d irilen bin a
u z u n d ik d ö rtg e n şek lin d ed ir (22x76 m ). U zu n g iriş d eh lizi o rta k ısm ın d a n y an lard a-
ki od alara açılan gen iş b ir m ek â n h alin i alır. Y an lard a ku zey tarafta iki od a ve b u n u n

sim etriğ in d e d aha k ü çü k ü ç oda b u lu n m ak tad ır. U zun d ik d ö rtg en a ç ık avlu geçil-
d ik ten so n ra basam ak larla asıl tap m ak k ısm ın ın b u lu n d u ğ u y e re çık ılm ak tad ır. Kare

şek lin d ek i iç tap m ak etrafın d a ib ad et için yap ılm ış b ir k o rid o r b u lu n m ak tad ır. D ö r-
d erli çift sıra halin d e ah şap taşıyıcılar ü zerin d e k u ru lu b ir d üz çatıd an o lu şan bu

k ısm ın ön ü n d e kap alı sa lo n ve g irişin ik i yan ın d a B ud ha h ey k elleri b u lu n m ak tayd ı.

Birçok Budist tapmakta olduğu gibi birinci tapmakta da duvar resimleri mevcut-
lu ve ayrıca alçı, kil, ahşap gibi malzemelerle yapılmış mimariye bağlı süslemeler de
bulunmaktaydı.
İkin ci tap m ak ise d aha k ü çü k (38x38 m ) ve k are şek lin d ed ir. B irin ci tap ın ağ ın 250
ın d o ğu su n d a olup VI-VII. yüzyıllara aittir. G irişten so n ra k i b ir açık sa lo n u n a rk a sın -

da, e trafın d a d eh lizin d oland ığı ana tap m ak bu lu n m a k tad ır. Kare şek lin d ek i ana ta-
pııiiiğın iç d üzeni b irin ci tapm akta gördü ğü m üz d eh lizin o rta k esim in d e olu ştu ru lan
m. kan gibi d ü zen len m iştir. Yani iç m ek ân b irisi girişi teşk il e tm e k ü zere d ö rt ana

vnıu' işaret ed en eyvanlarla gen işletilm iştir, ilk tap m akta b u sistem kap alı değildir.
Hu eyvanlard an güney d u v arınd aki nişte tap m ak girişin in karşısınd aki tarafta bir
mcrkı-. ı Budha heykeli bu lu n m ak tayd ı. D iğer d uvarlard a da ilah ların heyl ı İleri i i 11

İM.
( ıOK rORK (K O K - 1U RK) SANA I I

Resim 34. Kırgızistan Atbaşı yakınlarındaki Göktürk devri Koşoy Kurgan kenti (fotoğraf: Yaşar
Çoruhlu).

ü çlü k aid eler vardı. Söz k o n u su uygulam a Islam iy etten so n rak i T ü rk m im arisin d e
de ö zellikle m ezar an ıtla rın d a veya çeşitli yap ıların bazı b ö lü m le rin d e k u llan ılm ıştır.

Ç eşitli k ay n ak lard an aktard ığ ım ız ve k azıları yap ılan y e rle şm e lerin d ışın d a,


T ü rk le rin G ö k tü rk d ö n em in d e ço ğ u zam an S o ğd halkıy la b irlik te yaşad ığı b irç o k
şeh rin v ar old u ğu n u b iliy o ru z ;9 a n ca k d o ğ ru d an d oğru ya G ö k tü rk le r tarafın d an in -

şa e d ilm iş şeh ir k a lın tıların ı tesp it e tm e k zo rd u r.

1999 yılın d a K ırg ızistan ’da gerçek leştird iğ im iz in cele m e le rim iz esn asın d a ziyaret

ettiğ im iz K o şo y K u rgan k e n ti G ö k tü rk d ev rin d e k u ru lm u ş o lm ak la b e ra b e r, ism i

K ırgız T ü rk le rin in ü n lü M anas d estan ın d ak i b a ş k ah ram an M anas’ın d ostu K oşoy’u n


ad ın d a n gelm ek ted ir (b k z . R esim 34). N itek im A t Başı rayonu y ak ın ın d an geçild iğ in -

de az ilerd e tü m ü lü sü a n d ıran b ir tep e h a lk arasın d a M anas’ın ü zerin d e k ır k yiğid im

gözlediği tepe o la ra k a n la tılm ak tad ır. Bu d estan a göre isim len d irm eler K ırg ızistan’da
ç o k yaygın dır. K o şo y K urgan, A t Başı k e n ti civ arın d a K arasu (K ara K o yu n Irm ağ ı)
m ev kiin d ed ir. K alın tılard an b u ra n ın p ah sad an (k e rp iç ) yap ılm ış, etrafın d a ko ru m a
am açlı b ir h en d eğ in y er ald ığı, m u h te m e le n d ö rt taraftan girişi b u lu n a n , d ik d ö rtg en

şek lin d e tip ik b ir o rd u -k e n t oldu ğu an laşılm aktad ır. Kale için d e kazı yap ılm ış alan-

9 Kaynaklara göre Göktürklerde şehircilik üzerine bir çalışma için bkz. T. Baykara, “Gök-
türk yazıtlannın Türk iskan (Yerleşme) tarihindeki yeri," Türk Kültürü Araştırmaları, İzmir
1 9 9 7 , S. 4 2 - 5 2

157
I K K I’ N IW V R M IRK S A N A II

lard an b iri saray k alın tısı o lm a lıd ır.10 250x280 m etre b o y u tların d ak i yap ının ana c e p -
h e si gü neye b a k a n k ısım d ır. Z em in d en itib a ren 8 m e tre , tem elle b irlik te (b ü tü n c e p -
h e le rd e) 12 m etre y ü k sek liğ in d ek i d uvarlar o ld u k ça k a lın ve y iv lid ir. T im u r d ev rin -
de takviye ed ilen (XIV. yü zyıl) şe h rin d u v a rların ın b azı b ö lü m le ri k u le le r ve p ilo n -
larla d ü z e n le n m iştir.11

Ş e h irle rin ve ü lk en in k o ru n m ası m ak sad ıy la yap ılan ve y erleşim y erleriyle b a ğ -


la n tılı askeri m im a ri ö rn e k le rin d e n gözetlem e k u leleri ö n em li m im ari kalın tılard an -

d ır. B u n lar için d e ateş yak ılarak d ü şm an a ilişk in b ilg ile rin iç k ısım la ra iletilm esi
am acıyla yap ılm ış k u le şek lin d ek i b in alard ı. B en z e ri m im ari e se rle r Ç in ’de de yay-
g ın d ır, b ö ylece b u k o n u d a o rta k b ir an layışın b u lu n d u ğ u g ö rü lm ek ted ir. T o n y u k u k
ad ın a d ik ilen kitabed e b u ateş k u lele rin d e n b ah sed ilm ek ted ir: “Ben kendim büyük sü-

vari m üfrezesi gönderdim . Arkuy (ve) ateş kulelerini (19) büyüttüm (çoğalttım). Basılacak
olan düşmanı getirirdim .”12

M ESKENLER

H u ıılard a olduğu g ib i G ö k tü rk le rd e de en yaygın o lan m e sk e n le r “y u rt” tip i diye


de anılan an cak O rta Asya’da b u g ü n d aha ç o k a k -ö y veya b o z -ü y gibi isim lerle a n ı-

lan çad ırla rd ır. T a rih i k ay nak lard a G ö k tü rk le rin çad ırlarıy la ilg ili b ilg ilere zam an
zam an rastlıy oru z. B u n u n e n b ilin e n ö rn eğ i M e n a n d e r’in G ö k tü rk le rin B izan s e lçisi-
n i ağırlam asın ı an latan satırların d a k a rşım ız a çık ıy o r. Sö z ko n u su y e rd e y ü k se k b ir
zev kin ü rü n ü o la ra k k ırm ız ı b oyalarla sü slen m iş ip e k ku m aştan b ir çad ırd a g eçen

ziyafet anlatılıyord u. E lç ilik heyeti b aşk a b ir g ü n ise ip e k b ir ça d ırd a ağırlan m ıştı.

Bu çad ırd a h ey k eller de vardı. İstem i H an (D ezav u l) tam am en a ltın d a n yap ılm ış b ir
tahtta otu rm u ştu . T a b ak lar, m aşrap alar ve sü ra h ile r de altınd and ı. S o n ra k i gü n b ir

b aşk a otağa geçilm işti. B u rad a ise altınd an sand alye (veya isk e m lele r) ve altın kap la-
ma ağaç eşyalar (m asalar) v ard ı. M en an d er için d e altın kap lam a m asalar ve h ü k ü m -
d arın altın tavusla süslü yatağ ın ın b u lu n d u ğ u b ir çad ırd an da söz e d e r ve altın di-

111 Y,Çoruhlu, “Kırgızistan Notlan II-Göktürklerin Ordu-Kent'i," Tarih v t Düşünce, c . 7, Tem-


muz 2000, S. 6 6 - 6 7 , 6 9 - 7 0 .
' 1 A. N. Dernştam, Osedliye Poselcniya na Tiyen-şane V, V-XV v.v, Izbrannic Trudı po arheologii i
Istarii Kırgıtov i Kırgızstana, c. II, Bişkek 1998, s. 67; Ayrıca bkz. M. Cezar, Anadolu Öncesi
i niklerde Şehir ve Mimarlık, İstanbul 1977, s. 40.
11 Namık ( )rkun. iski Türk yazıtları, s. 117- 118.

m
t , 0 K IU R K (K O K - TURK) SA N A TI

rek li çad ırla rd an b irin in b ir al tarafın d an rah atlık la taşınabild iğ im söy ler. VII ve VIII.

yü zyıllard a Ç in ’de T ü rk m od ası ç o k tu tu lu y o rk en , T ü rk giyim ta rz ın ın yan ı sıra


m e sk e n o la ra k T ü r k çad ırı da yaygın b ir b içim d e b e n im se n m işti. Ç in li şair Bo
T s’zuy-i (772-846) b ir şiirin d e b ö y le b ir çad ırın ra h atlığ ın ı ve sıcak lığ ım anlatır. Bu iş

o k a d a r ileri gitm işti ki Bo çadırı d en ile n ve m av i rengiyle T ü rk le ri sim g eley en ç a d ır-


lar k ışla rı Ç in devlet ad am ların a ait sarayların av lu larına k u ru lu y o rd u .13

Yurt tipi çadırın en yaygın mesken mesken biçimi olmasına karşın Hunlarda ol-
duğu gibi Göktürklerde de özellikle ordu-kentlerde elbette ki zaman zaman diğer
mesken tipleri de kullanılmıştır.

K URGANLAR VE M EZAR KÜLLİYELERİ

G ö k tü rk d ö n em in d e de ku rg an la r v arlık la rın ı sü rd ü rm ü şle rd ir. H u n lard a g ö rü -

le n gen el k u rg an yap ısın a uyan, a n ca k k ü ç ü k ö rn e k le rd e gö rü ld ü ğü gibi daha b asit

o la n ve k im i fark lılık la r iç e re n m e z a rla rın da ç o k yaygın o ld u ğu n u g örü yoru z. B ü -


y ü k k u rg an lar arasınd a ö zellik le K ud ırge, G ö k -B u la k , Issık G öl, T u y a h ta g ib i b ö lg e -

lerd ek i ku rg a n lard an söz ed ileb ilir.

V I-VII. yü zyıllard a A ltaylar’daki K ud ırge tip i k u rg an lar arasınd a ö zellik le K atan -


da, k u rg an 1, T u e k ta (T u y ah ta) k u rg an 7, K u ro ta 1 k u rg an 1 gibi k u rg a n la rın adları
zik red ileb ilir. T u v a’da in sa n ve at naaşları iç e re n e n e rk e n tarih li g ö m ü ise U lu g-

K h o ru m k u rg an ıd ır. U st-E d ig a n , B ely B o m II, B u la n -K o b ı g ib i A ltay m ezarlarıyla


b e n z e rlik ler taşıyan b u k u rg a n MS V. yü zyılın so n u ila VI. y ü zy ılın ortasm a tekabü l
e d e n b ir d ö n em e tarih len m iştir. tçle rin d e çeşitli b u lu n tu la rın y er aldığı b u m ezarla-

rın y an ı sıra VII-VIII. yü zyıllara ait A ltaylar’d ak i K atanda II ku rg an s, U zu n tal VI k u r-


g a n !, U zu n tal VIII k u rg a n ı g ib i k u rg an ların d a a d la n telaffuz e d ile b ilir.14

Son zamanlarda üzerinde çalışılan önemli yerlerden biri olan Kazakistan’daki


Merke’de de Göktürk devrine ait çok sayıda kurgan tespit edilmiştir. Merke Taraz
(Cambul) bölgesinde Merke Nehri’nin üst kısmında bulunmaktadır. Merke Neh-
ri’nin ulaştığı Sandık, Araltobe, Sulısay, Belsaz, Kaşkasu, Tayaksaldi, Ulısay gibi yer-
lerde (tüm bu bölge Merke olarak anılmaktadır) Göktürklere ait kutsal anıtlar.

11 I N. Gumilev, Esfci Turkler, Istanbul 1999, s. S 7 , 112, 222-224.


14 S. P Nesterov, “The OKI Turks in the Central Asia and Southern Siberia,” institute o f Arc-
haeology a ml Ethnography Siberian Archaeological Herald, Vol. l, 1997, s. 5 [http: //ambal.arc-
h.H-oloKy.nsc.ru/gi'ii i/l iliiinti ,T|< <trunii ,il/Hulletens/l leralcl/Vol l/Chapter 7/Nester.htm).
I RKI'N m . VI k T ÜRK SA N A TI

Resim 35. Kazakistan Merkc'cle Göktürk döneminden kalma I. Karasay kurganı, üzerinde bir
erkek heykeliyle görülmektedir (Dosimbayeva, 2002).

Resim 36 Kazakistan Merke'de (Koralassazı) üzerinde bir heykel bulun;tn (iökttlı k dönemine
.111 kurgan (Dosimbayeva, 2002)

160
t ¡OK rURK (KÖK-1 ÜRK) SANAII

kurganlar ve heykeller bulunmuştur (bkz. Resim 35-36). Bu kurganlarda ve bazı kült


anıtlarında kazılar yapılmıştır. Bu bölgedeki 37 kurganda 31 tanesi kadın olmak üze-
re 64 adet taş heykel bulunmuştur. Taş heykeller genellikle kurganın merkezinden
ve kurganın dogu tarafında bulunan kare konstrüksiyonlardan çıkarılmıştır. Kurga-
nın merkezindeki heykeller bazen kadınlı-erkekli çiftler halindedirler. Bazı kurgan-
larda ise tek erkek veya tek kadın heykelleri de bulunmaktaydı. Tek heykellerde
yüzler doğuya doğru, çift heykellerde ise genelde birbirine dönmüş şekildeydi. Üze-
ri taş yığılı kurganlarda tepenin merkezinde etrafı geniş taş parçalarıyla çevrilmiş bir
çukur bulunmaktaydı. Her bir çukurun altında toz halinde altın tabakası vardı. Çu-
kurun daha altında ise insan ve hayvan kalıntıları ayrı yerlere konulmuşlardı.15
Biz bu mezarlarda uygulanan defin geleneklerinin Hunlardakine benzer olduğu-
nu düşünüyoruz. Göktürk defin merasimleri için Çin kaynaklarında verilen bilgiler
Hunlar için anlatılanlardan daha çok yer kaplar. Tang Sülalesi Tarihinde VI. yüzyıl
olayları bölümünde bu konuda şöyle deniyor (A. tnan’ın çevirisi): “Ölüyü çadıra k o r-
lar. Oğulları, torunları, erk ek , kadın başka ak raba sı a tlar ve koyunlar k eserler ve çadırın
önüne sererler. Ölü bulunan çadırın etrafında at üzerinde yedi d efa dolaşırlar. Kapının
önünde bıçakla yüzlerini kesip ağlarlar. Yüzlerinden kan ve yaş karışık o larak akar. Bu
töreni yedi defa tekrar ederler. Sonra muayyen bir günde ölünün bindiği atı, kullandığı bü-
tün eşyayı ölüyle b era b er ateşte y a k a rla r.; külünü, yılın muayyen bir gününde, m ez a ra gö-
m erler. ilkbah ard a ölenleri son baharda, otların ve y ap ra kların sarardığı zam an göm erler.
Kışın veya güzün ölenleri çiçekler açıldığı zam an (ilkbaharda) g öm erler .-Defin gününde
ölünün akrabası, tıpkı öldüğü günde yaptıkları gibi, at üzerinde gezer ve yüzlerini keser
ağlarlar. M ezar üzerinde kurulan yapının du varların a ölünün resmini, hayatında yaptığı
savaşları tersim ederler. Bu ölü öm ründe bir ad am öldürmüş ise m ezar üzerine bir taş
(balbal) korlar. Bazı ölülerin m ezarın da bu taşlar yü ze hatta bine baliğ olur. A tlar ve ko
yunları kurban ettikten sonra kafalarını kazıklar üzerine k o rla r.”

Çin hanedanlık tarihçelerinin diğer örneklerinde de, Göktürklerin c e n a z e y le il


gili geleneklerinden bahsedilir. Bir diğer parça T s’e-fu Yüan-Kui’nin 956. b ö lü m ü n d e
yer almaktadır. Burada bazı farklı kısımlar olduğu için parçayı aynen v e riy o r u z (A.
Taşağıl çevirisi): “Ölen biri olduğunda cesedini otağının içine koyarlar, oğulları torunları
ve bütün a k rab a ları kadın erk ek hepsi at, koyun kesm e suretiyle otağın önünde kurban
ederlerdi. Otağının etra fın ıy ed i defa dolaşırlar, kapısına geldiklerinde kılıçla yüzlerini k e-
serler, kan ve gözyaşı beraber akardı. Bunu yedi sefer yap arlard ı. Uğurlu günlerinde öl-

'' A y m a n D o sirn b a ye v a , Mcrke-Jctisu lurhilcrinin Kiydi Jeri-M erke-Sakralnaya Zemliya Tyur-


/((iv / cdsıı M rıh ı- Sa< r e d S p u cc ı>l tin Iıctısu I m hs, T a ra z 2 0 0 2 , s 64 66

161
t M I T V IK 11 r((K M f M I I

dürülen al küm elerini, giydiği elbise ve kullandığı eşyaları er selle <ıvrıı verde y akarlard ı
Onun küllerinin hepsi gömme zam anına k a d a r bekletilir, tlklhihaı ve \a.:ın ölenler, (avır
letnn ağaçların sararıp düşm esine k a d a r bekletilir; son bah ar ve feısın ölenlerin külleri ise
çayırların, y ap ra kla rın ortay a çıkışına k a d a r bekletilirdi (21 a). Sonra y er i k a z a ra k biı
m ezar y a p a r la r ve küllerin m ezara göm üleceği gün akra b a la rı, önceden olduğu gibi yen i-
den kurban m erasim i y a p a rla r, atla etrafında dolaşıp, yüzlerini y in e keserlerdi. C enaze
m erasim i küllerin m ez a ra konm asıyla son bulurdu. Sonra y e r e dikilen bütün taşların say ı-
sı onun hayatında öldürdüğü insanların m iktarı kadardı. K urban edilm iş olan koyun ve at
kafa la rı dikilitaşların üstüne asılırdı. (Aynı gün) erk ek çocuklar iyi elbiseler giymiş bir şe-
kilde defin işleminin yapıldığı y erd e topluca y em ek y erlerd i (2 lb ).”
Yukarıdaki metinlerden anlaşılacağı üzere “küllerin gömüldüğü” bir mezar tipi
söz konusudur. Bunlar kurganlar veya farklı türde mezarlar olabilirler. Ayrıca A.
İnan’m çevirisi doğru ise “mezar odasının duvarına ölünün portresini ve giriştiği sa-
vaşların resmini yapmak” ifadesi büyük ihtimalle “Kültigin mezar külliyesi” örneğin-
de olduğu gibi ölen kişinin anısına yapılmış bir yapının söz konusu olduğunu göste-
riyor. Çünkü kitabesinden de anlaşılacağı gibi, Kültigin mezar külliyesinin bark de-
nilen (mabet diye de anılan) kısmının duvarlarına bu tür resimler yapılmış ve bura-
da yapılan kazıda da bazı fresko parçaları bulunmuştur.
Çok ayrıntılı olmamakla birlikte, bu bilgiler kurgan için geçerli olabilecek bazı
geleneklerden de bahsediyor. Ûte yandan bu devre ait kurganlarda iskelet kalıntıla-
rına da rastlanmaktaydı.
Göktürk mezar külliyeleri (bazı yerlerde tapmak olarak adlandırılıyor) belki
Çin’e paralel olarak yeni bir mimari anlayışın geliştiğini gösteriyor. Bunlar kurganlar
gibi yer altında değil yerüstünde bulunan ölen kişinin hatırası adına zaman zaman
anma törenlerinin yapıldığı mimari eserlerdir. En önemlileri, Orhun Irmağı kıyıla-
rında bulunan Kültigin (732), Bilge Kağan (735) ve bunlara yakın bir mesafede bulu-
nan Tonyukuk (725, bazı araştırmacılara göre 726-732) külliyeleridir.
Kültigin mezar külliyesinde ilk kazı 1958 yılında Çekoslavak Arkeoloji Enstitüsü
adına Lumir jis l yönetimindeki heyet tarafından yapılmıştır. Burada daha sonra da
Polonyalılar bir çalışma gerçekleştirmiştir (bkz. Çizim 49-50).
Kültigin için ağabeyi Bilge Kağan tarafından yaptırılan mimari eserin açılış töreni
732 yılının Ağustos ayında gerçekleştirilmişti. Doğu-batı doğrultusunda uzanan, üstü
kiremitlerle kaplı l m kalınlığında kerpiç duvarlarla çevrili yapı 67, 25 x 28,35 metre,
Nowgorodowa’ya göre 29, 25 metre boyutlarmdadır. Zemini, bir kenarı 33 cm eba
dındaki tuğla levhalarla döşenmiş külliye, ayrıca dışarıdan da (g ın ;. kısım hariç) biı

162
..... II lil Kl'ıK 11 IRK) SA N A 11

Çizim 49. Kültigin mezar külliyesinin planı (E. Nowgorodowa, 1980).

Çizim 50. Kültigin mezar külliyesinin rekonstrüksiyonu (E. Nowgorodowa, 1980).

163
Resim 37. Kültigin mezar külliyesindeki taş Resim 38. Kültigin mezar külliyesindeki
heykellerden biri (O. F. Sertkaya-C. Alyıl- kitabe taşı (O. F. Sertkaya-C. Alyılmaz-T.
maz-T. Battulga, 2001. Battulga, 2001).

hendekle kuşatılmıştı. Külliyenin girişinden itibaren doğuya doğru uzanan alan üze-
rinde 169 adet balbal bulunduğu tespit edilmiştir. Yukarıda sözü edilen Çince metin-
lerin çevirisinden de anlaşılacağı gibi bunlar ölen kişinin sağlığında öldürdüğü düş-
manlarını temsil ediyordu. Yapının doğu girişinin iki yanında koç heykelleri vardı.
Binada başka hayvan heykelleri de bulunmaktaydı. Ve buradan batıya doğru uzanan
tören yolunun iki tarafında oturan veya ayakta duran insan figürlerine ait taş hey-
keller bulunmaktaydı (bkz. Resim 37). Bu heykeller yekpare taş bloklardan yontul-
muş olup, gerek duruşları açısından gerekse üzerlerindeki kaftan, çizme kemer gibi
ayrıntılar açısından Orta ve İç Asya Türk heykel sanatında görülen ikonografık özel-
liklere sahiptiler. Bu özellikler diğer külliyelerdeki heykellerde ve taş baba ya da taş
ııine denen heykellerde de görülmektedir. Bunlardan birazdan tekrar söz edeceğiz.
Girişin 8 m kadar batısında yer alan ve kaplumbağa heykelinden ibaret bir kaide
üzerine yerleştirilmiş Kültigin yazıtı, Türk dili ve tarihi açısından olduğu kadar Türk
sanat tarihi için de önemlidir (bkz. Resim 38). Bunun tepesinde bir kemer şekli oluş-
ıuraıı ejderha kabartmaları bulunmaktadır. Her şeyden önce bu abidenin tamamı
b iı evıcıı sembolüdür. Nitekim sadece kaplumbağa ve ejderlu hllı İm lı başına ev

M
( , ( >K 11JKK (KO K TÜRK) SANATI

iı iılr ilgili b irer sem b o llerd ir. T ü rk m ito lo jisin d e d ü n y an ın ü z erin d e d u rd u ğ u hay-

vanlar arasınd a k ap lu m b ağ a da b u lu n m a k ta d ır. B ir san at eseri n iteliğ in d ek i b u k ita -


b en in yü ksekliğ i kaid esiyle b irlik te 3, 75 m olu p sad ece kaid ed en y u k a rıd ak i k ısm ı 3,
15 m ’d ir. K itab en in d oğu ve b a tı cep h e le rin in genişliği aşağıda 1, 32 m , y u k a rıd a ise
ı , 2 2 m ’d ir. D o ğu cep h e sin d e 40, gü n ey ve ku zey cep h e le rin in h e r b irin d e 13 satır

vardır.

B u yazıtın T ü rk ç e yazılı d oğu y ü zü n ü n ü st k ısm ın d a G ö k tü rk k a ğ a n lık dam gası

olduğu k a b u l ed ilen şek il esk i yayınlard a b ir dağ k e ç isi o la ra k a k tarılm ış, daha s o n -
raları b u n u n “k o tu z ” oldu ğu d a id d ia e d ilm iştir. B u şek il aslın d a h e m dağ keçisin in
hem d e k o tu z u n stilize ed ilm iş h alin i an d ırm a k ta d ır. A n ca k k o tu z u n gövd esi daha

uzun oldu ğu hald e b u ra d a gövd e u zatılm am ıştır. K itab en in b a tı y ü z ü n d e k i Ç in ce


m etn in , T ü rk ç e m e tn in çö z ü m ü n d e faydası d o k u n d u ğ u n u a n ca k o n u n Ç in ce te rc ü -

m esi o lm ad ığını d aha ö n ce b e lirtm iştik . K ita b e n in b ir tarafın da b itk ise l b ir d ü zen le-
m e ve ru m ile rd e n o lu şan b ir k o m p o zisy o n seçile b ilm e k te d ir.

E se rin o rta sın d a m u h te m e le n b irk a ç b a sa m a k la ç ık ıla n b ir k e n a rı 13 m o lan k are

şek lin d e b ir su b asm an (k a id e ) ve o n u n ü z e rin e y erleştirilm iş ıo, 25x10, 25 ö lçü le rin -


de b a rk ya da m ab et d en ilen b ö lü m vard ır. B u b ö lü m ü n giriş c e p h e si d oğuya yani
tö ren yolu n a d ö n ü k tü r. B ud ist m im arid e yaygın o la ra k gö rü len k ıv rık çatılı b u yap ı-

da d ö rt ahşap d irek , h e m b in a n ın alt k atın d a k i çatıyı h e m de ü stte k i çatıyı taşıyor,


alt k a tta k i çatı ise ayrıca 12 ahşap sü tu n la d estek len iy o rd u . Bu ahşap taşıyıcılar k e r -

piç d uv arları da d estek liy o rd u . B ugün b u ah şap d irek le rd e n b ir şey kalm am ıştır.
A ncak b u n la rın gird iği d elik ler h âlâ m ev cu ttu r.

K are şek lin d e b u b ö lü m ü n dış d u v arlarınd a (e jd er

başı in sa n yü zü k arışım ı) T a o -t’ieh m a sk e le ri b u lu n -


m aktayd ı k i b u m a sk e le r yap ıyı veya ö len k iş in in ru h u -
nu k ö tü varlıklard an ko ru m a k tay d ıla r. B u rad ak i m ask e

Ç in ’de S h a n g d ö n em in d e ortaya ç ık a n k o ru y u cu m aske


tip in d en b ira z fark lıd ır. B in a n ın için d e k i d uvarlard a
(k ita b e d e a n latılan lara g ö re) K ü ltigin ’i ve savaşlarım an -

latan re sim le r b u lu n m ak tay d ı.

Barkın için d e m e rk e z d e b u lu n a n ve b a z e n m u k a d -

des o ca k diye anılan y e rd e n K ü ltigin ’e ait o ldu ğu k ab u l


ed ilen b ir h ey k elin başı (b k z . Resim 39) ve o n u n eşine
Resim 39. Kültigin’in
-iıı olduğu d ü şü n ü len bil h ey k elin yüz k ısm ın ın p a rç a -
heykelinin baş kısmı
lın b u lu n m u ştu r. jislV g o ır bu rad ak i gövde heykel- (Nowgorodowa, i 98o}.
l'RKH N lll'V IR IU R K S A N A ll

R esim 40. Bilge Kagan’m mezar külliyesi (O. F. Sertkaya-C. Alyılmaz-T. Battulga, 2001).

le rin d e n b iri K ü ltigin ’in eşine aittir. B urad a ayrıca to p ra k b ir kaid e ü z e rin e y e rle şti-
rilm iş b ir kap b u lu n m u ştu r. N o w gorod ow a’ya gö re b u rad a b u lu n m u ş b ü y ü k bir

kap için d e K ü ltigin’in b e d e n in kalın tıları b u lu n u y o r o lm alıyd ı ve K ü ltig in ’in h ey keli


ise m u h te m e le n b u n u n ü zerin d e y er alıyord u.

K ü lliy enin d aha so n ra k i (batıya u zan an ) b ö lü m ü n d e k u m ta şın d a n y a p ılm ış 1,


70x2, 20 m ö lçü lerin d e ve o rtasın d ak i deliği 70 c m ça p ın d a o la n k u rb a n k a n ın ın a k ı-
tıldığı b ir su n a k v ard ır. Kazı sırasın d a ayrıca avluda b u lu n a n to p ra k k ü n k le rin , yağ-
m u r su la rın ın b o şaltılm ası için k u lla n ıla n b ir siste m in v arlığın a işa ret ettiğ in i b iliy o -
ruz,

K ûltigin m ezar kü lliyesin d e, T ü rk ve Ç in li sa n a tçıla rın b irlik te ça lıştığ ın ı g erek

t, m k ay n ak ların d ak i ifad elerd en g erek se, K ü ltigin k ita b esin d ek i k a y ıtlard an an lıy o -
111. A ncak hangi eserlerin T ü rk le r ve h an g ilerin in Ç in lile r tarafm d an y ap ıld ığ ı k o -
nusu h en ü z tam olarak b ir açıklığa kav u ştu ru lam am ıştır.

A I le ik cl tarafın d an keşfed ilm iş olan Bilge K ağan K ülliyesi ilk b ah settiğ im iz kül
lıyeııin 1 kın k ad ar gü n eyin d ed ir. B urada 2000-2001 yılları arasınd a T IK A ’ya bağlı ça
livan !>ıı g ıu p l ıırk b ilim adam ı ile b ir M oğol bilim h ey etin in yaptığı K azılardan ön
u gene! gö rü n ü m şöylı tespit ed ilm işti (b k z . Resini 40).

K ılı
(. O K T URK (KÖ K - T TJRK) SANAT I

Resim 41. Bilge Kağan külliyesindeki Resim 42. Bilge Kağan


kitabenin onarılmış şekli (O. F. Sertkaya- külliyesinden bir heykel
C. Alyılmaz-T. Battulga, 2001). (Nowgorodowa, 1980).

735 yılında inşa edildiği bilinen binanın kalıntılarından, doğu-batı doğrultusunda


uzanan dikdörtgen bir yapının bulunduğu anlaşılmaktaydı. Yine balbal dizileri ve
heykeller (bunların dört adedi bulunmuştur) muhtemelen barka doğru uzanan tö-
ren yolu üzerinde bulunmaktaydı. Kaplumbağa biçiminde olan kaidenin üzerinde
Bilge Kağan’a ait Göktürk alfabesiyle yazılmış ve taşa oyulmuş kitabe bulunmakta-
dır. Bu kitabe zamanla üç parçaya ayrılmıştı. 2001 kazı sezonunda Türk-Moğol arke-
oloji heyetinin kazı çalışmaları sırasında parçalar birleştirilerek korumaya alınmıştır
(bkz. Resim 4l). Mevcut heykellerden ikisinin mermerden olduğu ve bunların bir
ianesinin Bilge Kağan’ı tasvir ettiği düşünülmektedir (bkz. Resim 42). Burada yine
bir bark ve onun da arkasında bir sunağın bulunduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca bir
arslan heykeli de herhalde güç, kuvvet, hâkimiyet ve hükümdarlık sembolü olduğu
için buraya (Göktürk kağanının külliyesine) konulmuştu. Kaplumbağa kaideli yazıt-
lar da I ürk (Göktürk) hanedanlığına mensup kişilere özgüydü.
Bu kıilliyenin 2000 yılı yazında yapılan kazısı üzerine bilimsel ve ayrıntılı bir me-
tiıı henüz yayımlanmamıştır Buradan çıkarılan ve “Bilge Kağan’ın hâzinesi” olarak

167
I KIsI'N t >1 VIK M IKK SA N A II

Resim 43. Tonyukuk


mezar külliyesi (N.
Tsultem, 1989).

takdim edilen madeni eserler de bilimsel bir şekilde ele alınması gereken eserler-
dendir. Ancak Moğol ekibindeki uzmanlar haricinde Türkiye’den giden ekipte Orta
Asya uzmanı sanat tarihçisi ve arkeolog bulunmadığından, bu eserlerin değerlendi-
rilmelerinin sağlıklı olacağı konusunda bazı kuşkularımız vardır.
Klementz tarafından keşfedilmiş ve Ser-Odjav tarafından kazısı yapılan Tonyu-
kıık Külliyesi’nde de bir bark kısmının bulunduğu anlaşılmaktadır (bkz. Resim 43).
Hu yapı Ulan Bator’un 66 km güneydoğusunda bulunmaktadır. 40x30 m ölçülerinde
olan bu külliyede dört taş plakayla yapılmış sandukalardan biri belki de Tonyukuk’a
.mıi lîıı mermer lahitten başka bir lahit daha burada yer alır. Külliyenin kalıntıları
.ııasmda, diğer sözü edilen mimari eserlerde de olduğu gibi, b heykeller ve ı km
uzunluğunda bir yol boyunca balballar bulunmaktaydı. Tonyukul .ı .m \.ı ıi, köşe

168
11'III- i K U K 11IKK) SA N A 11

Kesim 44. Tonyukuk mezar külliyesi, ön


planda birinci, arka planda ikinci yazıtı
(Talat Tekin, 1994) .

leri yuvarlatılmış iki taş parçasından oluşmaktadır (bkz. Resim 44). Taşın bir evren
modeli şeklinde yapılmaması ve altında kaplumbağa kitabesi bulunmaması Tonyu-
kuk’ur. Göktürk hanedanlığından olmamasından kaynaklanmaktadır.
Bir kısmı oturur durumda, diğer kısmı ise ayakta betimlenmiş heykeller Gök-
türk heykel sanatının özelliklerini yansıtırlar. 8 heykelin çoğunda, eller göğsün üze-
rinde birleştirilmiş halde betimlenmiştir. Külliyede yapılan kazı sonucunda ayrıca
ince altın levhalar, koşum takımı süsleri, biri at başı olmak üzere çeşitli hayvan hey-
keli kalıntıları, biri insan yüzü ve diğeri canavar şeklinde, pişmiş topraktan yapılma
maskeler ve stuko süsleme parçaları açığa çıkarılmıştır.16

Bu külliyeler hakkında bkz. Nejat Diyarbekirli, ‘'O rhun’dan Geliyorum,” Türk Kültürü,
(■198-199, Nisan-Mayıs 1979, s. 1-64; Lumir Jisl, “Kül Tigin Anıtında 1958’de Yapılan Arke-
oloji Araştırmalarının Sonuçlan," Belleten, c. xxxıı/i07, Ankara 1963, s. 387-410; E.
Nowgorodowa, Altc Kunst der Mongolei, s. 238-244; Moğolistan’daki Türk Anıtları Projesi 2000
Vrlı (,'iJİısma/an i.( Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Ankara
2 0 0 2.

16 ‘)
I K K K N n i V H 11 IKK SA N A 11

l onyukuk külliyesinde bulunan iaş lahitlerin benzerleri başka yerlerde de bu-


lumuuştur. N. Yadrintsev taralından bulunmuş olan Aşat (Aschat) lahdi granitlen
(batı levhası) ve bazalt taşından (doğu levhası) yapılmış bir örnektir. Batı levhasında
Moğol etnografların ve sanat tarihçilerinin geyik boynuzu olarak adlandırdığı, boynuz
şeklini andıran bordürün çerçevelediği kare ve üçgenlerden oluşan basit bir bezeme
bulunmaktadır. Doğudaki bazalt levha ise üç erkek figürünün betimlendiği bir ka-
bartmayı içermektedir. Türk ikonografisine uygun olarak tasvir edilmiş bu gurupta
bulunan başlıklar Kültigin’in baş heykelindeki ve tanrıça Umay tasvirlerindeki baş-
lıkları hatırlatmaktadır (bkz. Resim 45), Levhanın üst sağ tarafında yırtıcı bir kuş ve
bir dağ keçisi figürü bulunmaktadır. İnsan figürlerinin altında halı veya keçe yaygıya
benzeyen, zigzag çizgilerden meydana gelen bir şerit yer almaktadır. Üst köşede bu-
lunan bir yazıda bu eserin Altın Tamgan Tarkan’ın cenazesinde bulunulamadığın-
dan onun anısına yaptırıldığı anlatılmaktadır.
Bu lahitlerin bir başka örneği
olan Satar Culuu lahdi Moğolis-
tan’ın Bayankongor Eyaleti’nde keş-
fedilen eserin özellikle ön yüzü çok
önemlidir. Burada arslan veya le-
opar olabileceği düşünülen karşılık-
lı yerleştirilmiş iki hayvan figürü
tasvir edilmiştir.'7
Anonim IV olarak anılan bir di-
ğer Göktürk devri mezarının kazısı
2000 yılında Moğolistan’da (Kültigin
anıtının az kuzeyinde) Türk-Moğol
kazı ekibi tarafından gerçekleştiril-
miştir.18 Dört taş levhadan oluşan
Resim 45. Aşal lahdindeki kabartma levha-
lahit, her bir levhasında kuş süsle-
dan bir görünüş (V, V. Radlov [haz. D. Vasil-
yev], 1995). meleri bulunması açısından önemli-
dir (bkz. Çizim 51).

' .V.ı lıaı ve satar Culuu lahitleri için bkz. E. Nowgorodowa, a.g.e., s. 244-245.
’* I l.ılıt Cal-Muhamnıet Görür, Anonim IV Sembolik Mezar (JL 230 Açması) 2000 Yılı Kazısı |Ye-
ti 1 2000 l'.Yi cmifion ıit Anonymoııs /V Symbolic Tomb (Trench JL 2îo)|, Moğolistan'daki Türk
Atıldın Projesi 2000 Yılı Çalışmaları, Ankara 2002, s, 23-63.

I/ O
l. O K fURK (K Ö K - 11IRK) SA N A 11

Çizim 51. Moğolistan, Koşo Tsaydam IV. anonim mezarın bir levhasının çizimi (Anonim,
Ankara 2002).

Özellikle doğu, batı ve güney levhalarında antitetik olarak yerleştirilmiş kuş fi-
gürleri sağlam kalırken, kuzey levhasındakiler hasar görmüştür. Sözünü ettiğimiz
diğer lahit süslemeleriyle aynı grupta olduğu anlaşılan bu taş tezyinatı üslup olarak
Orta ve İç Asya’nın temel tarzı olan grafik tekniğiyle ele alınmıştır. Sivri uçlu bir
aletle konturlar oyulmuş hafif kabarık bir tasvir ortaya çıkmıştır. Buradaki tasviri,
tarzı bakımından V. Pazırık kurganındaki büyük ihtimalle duvara asılmak için yapıl-
mış olan, üzerinde bir grifonla karşılıklı mücadele eden insan başlı, hayvan gövdeli
(sfenks) bir figürün bulunduğu keçe örtüyle karşılaştırabiliriz. Burada kanat, kuy-
ruk ve diğer bazı ayrıntılar lahitteki kuş süslemelerinde olduğu gibi bitkisel karak-
terdedir. Bu eserdeki tasvirleri tarzları açısından daha sonra ele alacağımız Bezek-
lik’teki ünlü sudan çıkan gök ejderi freskosuyla da karşılaştırmamız mümkündür.
Karşılıklı yerleştirilmiş kuş tasvirleri simurg figürlerine çok benzemektedir. Ka-
zıyı yapan araştırmacılar bunları Zümrüdüanka olarak nitelemiştir. Daha önce yaptı-
ğımız bir çalışmada karakuş, anka, simurg, garuda tasvirlerinin aynı fantastik yaratı-
ğın farklı kültürlerde aldığı şekiller olduğunu ileri sürmüştük.19 Levhaların etrafında

Yaşar Çoruhlu, Türk Sanatında Hayvan Sembolizmi, İstanbul 1995, s. 15 - 42.

171
I'KKÜN Dİ VİK rÜRK SANATI

çerçeve oluşturan lotuslu kıvrık dal motifleri de bölge sanatları için yabancı değildir.
Saga sola yerleştirilmiş lotuslar bulutları simgeler ve simurgların uçmakta olduğunu
gösterir. Ayrıca kuşların ağızlarındaki figürler de bizce lotus çiçeğidir.
Bu sözünü ettiğimiz lahitler muhtemelen birer anı mezarıdır. Göktürklere ait ki-
mi mezarlar da bu şekilde makam mezarları (anı mezarları; cenotaph) olarak yapıl-
mıştır. Bunlar ölen bir kimseyi anmak üzere meydana getirilmiş boş mezarlardır. Al-
lay bölgesinde Katanda 1 kurgan 8; Tuekta (Tuyahta) Kurgan ı; Kudırge kurgan 22;
Uzuntal I kurgan 1-2; Barburgazı I kurgan 20; Brotal I kurgan 50, 82 gibi çeşitli me-
zarlar ve Tuva’daki Dag-Arazı II kurgan 8; Dag-Arazı III kurgan 8,1 4 ; Argalaktı 1 kur-
gan l gibi kimi kurganlar makam mezarları olarak inşa edilmişlerdi (VI-VIII. yüzyıl-
lar).
Göktürklerde ayrıca çif m ezarlar olarak adlandırabileceğimiz bir grup taş parça-
sından oluşmuş düzenlemeler de bulunmaktadır. Bunun en yaygın örneğinde taş
parçalarının toprağa dikine yerleştirilmesinden oluşmuş kare şeklinde bir tasanm
bulunmaktadır. Yapının doğusunda genellikle antropomorfik bir stel, bir taş ya da
bir heykel bulunur. Burada ayrıca bir sıra halinde başlayan balballar da yer alır. V.
D. Kubarev Altaylar’da bu tip düzenlemelerden 2000 civarında bulduğunu söyleme-
sine karşın Güney Sibirya’nın büyüklüğünü düşünerek bu eserlerin toplam sayısının
bilinemeyeceğini de ifade eder. Aynı araştırmacı bu tip anıtların Sayan-Altay bölge-
sinde Kudırge tipinde olanların V-VI. yüzyıllara, Ayutian tipindekilerin VI1-V111. yüz-
yıllara ve Yustıd tipinde olanların VIII-IX. yüzyıllara ait olduğunu ileri sürmektedir
(bkz. Çizim 52).20

YAZITLAR, YAZILAR

Yukarıda ilk örneklerinin nasıl bulunduğunu belirttiğimiz yazıtlar veya heykel-


ler, dikilitaşlar ya da farklı nesneler üzerindeki yazılar Türkoloji kapsamında ele alı-
nacak ilk eserleri olduğu gibi, Türk epigrafisinin de başlangıcını teşkil ederler. Bun-
lar I ürk sanat tarihi için de değerli kayıtları içermektedirler. Zaten yazılı nesnelerin
bir kısmı doğrudan doğruya sanat tarihinin inceleme alanına girmektedir.
İlk araştırmaların başladığı XVI11. yüzyıldan itibaren Göktürk devrine ait birçok
kitabe ve yazılı anıt tespit edilmiştir. Bunların ilk örneklerinin nasıl yayınlandığı hu-

10 S I' Nrstcrov, I lıc Olıl lıırks in thc (rn iral Asi.ı and Soutlu-m '•ıl>rıt.ı <• ‘i

17 2
( . O K 1I IKK (K O K - t RK ) SA N A T I

r— 7 p - ç j w ---------

• î>0

Çizim 52. Rusya Federasyonu


sınırları içinde bulunan Altaylar’a
özgü bir Göktürk devri heykelin
de içinde yer aldığı Yustıd meza-
rının planı ve kesiti (Kubarev,
1984; Hayashi, 200i).

susunda bilgileri kısaca yukarıda ifade etm iştik. Bizde de Hüseyin Nam ık Orkun ve
bazı araştırmacılar bu yazıtlar üzerinde çalışm ış ve çalışmaktadır. Ancak yeni yazıt-
lar daha çok Rus araştırmacılar tarafından derlenmektedir, D. Vasilyev’in K o rp u s

(Leningrad 1983) adlı eserini yayımlamasından sonra birçok yeni yazıt gün ışığına çı-
karılmıştır. Bununla birlikte şim diye kadar keşfedilen bütün kitabe ye yazılı eserle-

rin fotoğraf, metin ve tercümelerinin bulunduğu ayrıntılı bir yayın maalesef henüz
hazırlanmamıştır. Bu yönde çalışmalar hâlâ sürmekte olup henüz neticeye ulaşıla-

mamıştır.

Bu yazıtları eski Türkler ben gü (ebedi, ölüm süz) olarak anmaktaydı. Bu söz O r-
hun yazıtlarında da yer almaktadır. N ite k im Kültigin kitabesinin güney yüzünde,

Bilge Kağan şöyle diyor: “m (e)n b(e)ngü t(a )ş tik d (i)m ...” ( “Ben ebedi taş diktim ” T.

T ekin’in çevirisi).

Bahaeddin Û gel çeşitli içeriklere sahip bu yazıları devlet yazıtları (hanedanlığa

ait yazıtlar), sınır taşları, zafer anıtı niteliğindeki yazıtlar ve şahıslara ait yazıtlar ola-
ı.ık sınıflandırmaktadır. Bu sınıflandırmaya sanat eserleri veya arkeolojik eserler
u .fiilid e k i yazıtları da ekleyebiliriz. K ü ltigin ve diğer külliyelerdeki yazıtlarda oldu-

ğu gibi bazı eserin r.e I ilahesiyle olduğu kadar yazının üzerinde yer aldığı sanat

eseriyle de One çıl< ııı.ıl- ■.uIıt

I/ )
I RKI N D V K T ÜRK SA NATI

Kökenini proto-Türk dönem inden itibaren kayalar üzerine işlenen damgalardan

veya kaya işaretlerinden alan Türk yazısı Hun-Hsien-Pi yazısından sonra çok geliş-
miştir. Nasıl ki Çin’de hat sanatı çok erken devirlerden itibaren -ö zellik le Shang dö-

nem i sonrası— gelişmeye başladıysa Türklerde de yazı için aynı durum söz konusu-

dur. En erken tarihlerden itibaren özellikle Kuzey Çin’le ilişkisi olan Hunlarda ve
diğer Türk topluluklarında yazının daha o zamanlar -e le aldığım ız devre kıyasla-
biraz daha arkaik olmakla birlikte gelişmiş olması gerekliydi; ancak Türk hat sanatı-
nın gelişmiş örneklerini daha çok Göktürk devrinde buluruz. Bununla birlikte daha

sonra ortaya çıkan Orhun tipinde olmayan U ygur yazısı hat sanatına daha uygundur
ve genel görünüş itibariyle Arap alfabesini andırır.

Göktürk ve U ygur devrelerinin lslamiyetten sonra, özellikle Osmanlı devrinde


en parlak çağını yaşayacak olan Türk hat sanatının ilk devresi olarak kabul edilmesi
uygun olacaktır. Bu anlamda ilk Türk hattatı sayabileceğimiz kişi de Kültigin ve Bil-
ge Kağan yazıtlarının yazıcısı (Kültigin’in yeğeni) Yolluğ T igin ’dir (bkz. Resim 38-41).

Eski Türklerde yazılmış şeylere bitig ve bunları yazanlara bitigçi denilmekle bir-

likte, taş abideler üzerine yazı yazanlara da bu şekilde hitap edilip edilm ediğini b il-
m iyoruz. Öte yandan taşların süslemelerine bed iz ve bunları yapanlara da bedizçi
dendiği belirtilmektedir. Klyaştorny bir incelemesinde söz konusu “bediz” kelimesi-
ni ele almış ve bu kelimenin süsleme anlamına gelm ediğini, heykel ve kabartma ha-

lindeki suretleri ifade ettiğini ortaya koymaya çalışm ıştır,21 fakat bu da Göktürk d ö -
neminde hattatın nasıl adlandırıldığını açıklam ıyor.2

Yukarıda da belirttiğim iz gibi bazı yazılı abideler aynı zamanda doğrudan doğru-

ya sanat tarihi ve arkeoloji kapsamına giren eserlerdir. Bunların bir kısmı heykel ve
geyikli taşlar, bir kısmı ise kabartmalardır. Göktürk devrinde daha önce bahsettiği-
m iz bir lahit levhasındaki yazılı kabartmanın yanında başka yazılı kabartmalar da

dikkati çeker. Zunkhara ya da Karagöl yazıtı denilen bir yazıt bunlardan biridir. Bu-
radaki figür bir insan yüzü olmakla birlikte saçları Kültigin kitabesindeki ejderleri
andıracak biçimde betimlenmiştir. Ancak buradaki tasvir, ejder gövdeli bir kurda da

benzem ektedir (bkz. Resim 46).

21 S. G. Klyaştorny “Bediz K elim esinin Runik Yazıtlardaki Yoru m u ,” IÜTD, c. 38, İstanbul
2003, S. 151-156.

22 G öktürk alfabeli yazıtların (bazıları Uygur devrine ait) bir listesi için bl</ O sm an Fikri
Sertkayıı, GoktUrk tarihinin Meseleleri (Problem e iler K oktilrklsı lırıı Ih m lıichle; Sonic
Problem se ol K okınrk U isiory l, Ankara 1995, s, J13 -334

174
GÖKTÜRK (K Ö K -T l W ) S A N A II

Resim 46. Zunkara şehri, Karanehir kıyısında Resim 47. Moğolistan Tsetserleg
bulunan, Göktürk devrine ait Zunkara abidesi Müzesi'nde bulunan, üst kısmında
(Diyarbekirli, 1993). bir kurt tarafından emzirilen çocuk
tasvirinin bulunduğu Bugut abidesi
(Hayashi, 2001).

Sanat değeri açısından olmasa da m itolojik açıdan en ünlü kabartma örneği


olarak Bugut Yazıtı’nın (MS 582) üst tarafında bulunan, kurttan süt emen bir çocuğu

gösteren kurttan türeyiş efsanesiyle ilişkili kabartma gösterilebilir (bkz. Resim 47).n

Göktürklere ait bazı stellerin üzerindeki kabartmalar bu stellerin üzerine kam ı

mış yazıtlar kadar önem lidir. Bazı Yenisey taşlarında insan başı seklinde veya kıs
men gövdesi ve başı betimlenmiş insan biçim li ruh veya tanrı tasvirlerinin bulundu
ğu dikitler dikkat çekicidir. Bu tasvirlerde sem bolik işaretler ve insan başlarındaki
boynuzlar dikkati çeker. Yazıtlı veya yazıtsız olsun üslup açısından bunların bi)

B u gu l y azıtı h a k k im i,ı dah a ay rın tılı b ilg i iç in b k z . S. Ç ağ atay -S . T e z c a n , "K oktıırk I a ıilıı
ııiıı ı,ıık Ö n e m li Bir !'< V 1 ■' '•*>ı’.»ıı<..1 Bu gut Y azılı," lıirk P ili ve Araştırmaları Yıllığı M ir
(cıı, A n kara 19/6, s M', r ,l
I RHTN l 'l -VIR IIIR K SA N A II

grup oluşturduğu anlaşılmaktadır. Uy hat, Ç irkov, Ak-yüs, Batanovka ve Bey, Çaa-


taz taşları güzel örnekler olarak belirtilebilir.24

GÖKTÜRK RESİM SANATI

Kaya Resimleri (Petroglifler)


Orta ve İç Asya’nın genel tasvir tarzı olan çizgisel tarzın hâkim olduğu ve G ök-

türk devri kaya resimlerinin en erken kaynaklan olan kaya resimleri bazı yerlerde
neolitik devirden bazı yerlerde ise bronz çağından itibaren karşımıza çıkmaktadır.

Kayalar üzerine yapılmış Göktürk tasvirleri ayrıntılarda bazı farklılıklar gösterse


de proto-Türklerden (M Ö 2000’lerden itibaren) ve Hun İm paratorluğundan itibaren

gelişen kaya resimleriyle bir bütünlük arz ederler.

Bizi ilgilendiren dönem de kaya resimlerine, Göktürklerin hâkimiyet kurduğu

bütün bölgelerde rastlıyoruz. Bunların bir kısmı bu hanedanlığın kuruluşundan ön-


ceki devirlere, bir kısmı ise Göktürk hanedanlığı dönemine aittir.

Bundan önceki yıllarda yabancıların, özellikle Rusların yürüttüğü araştırmalarda

“eski türk devri” adıyla anılan Göktürk dönem ine ait kaya resimleri üzerine özgün
çalışmaların pek yapılm adığını görüyoruz. Zaten üslup değişikliklerinin çok zor tes-

pit edildiği bu alanla ilgili yapılan çalışmaların azlığı da önem li sorunlar ortaya çı-
karmaktadır. Aslında bu tespit Göktürk sanatının diğer alanları için de geçerlidir.

Elim izdeki bilgiler sınırlı olmasına rağmen, Göktürk dönem i örneklerini bölge-

lere göre ve genel hatlarıyla ele almaya çalışacağız. Göktürklerin yaşadığı coğrafyada
Güney Sibirya’dan Türkmenistan’a kadar uzanan bölgelerde bu devre ait bazı ö r-

neklerin bulunduğunu bilm ekteyiz. Bu alan içinde Yakutistan, Orhun ve Tula nehri
bölgeleri Moğolistan, Altaylar, Kazakistan ve Kırgızistan’daki kaya resimleri ön plana
çıkar. Biz bu alanlar içinde ayrıntıda kalan bazı bölgelerden de söz edeceğiz.

Bütün bu bölgelerde Göktürk devri kaya resimleri bazen tek başlarına karşımıza
çıkarlar. Bunlar yüksek rakımlı yerlerde, muhtemelen “kutsal alan” veya açık hava
mabedi gibi kullanılan sahalarda bulunurlar. Buralarda, kaya resimleri bazen Gök-

t ili klerden önceki kaya resimlerinin yanında, bazen de eski dönem lere ait resimle-
rin (proto-Tü rk veya Hun devrinden ya da daha erken dönem lerde) üzerine yapıl-
mış halde ve hatta önceki tasvirin değiştirilerek kullanıldığı halde de karşımıza çı-

4 K im iiiIc iİ Içlıı bk , I lıiM-yııı Namık O ık tııı, Kfel lıiıh Yanıltın, s 4is, « o , *j i

176
( ¡ O K ru m < (K O K - I I IRK) SA N A T I

karlar. Bu durum hu kaya resimleri ile eski dönem lere ait inanışlar ve gelenekler

arasında bazı farklılıkların yanı sıra birtakım bağlantıların bulunduğuna da işaret


eder. Ö rneklerin bir kısmı da doğal kayalardan elde edilip farklı bir amaçla kullanı-
lan levhaların üzerine yapılmıştır. Bu son tipten pek fazla örnek üzerinde durmaya-

cak sadece Kudırge kayası denilen eserden biraz bahsedeceğiz.

Yukarıda sözü edilen bölgelerde Göktürk devri kaya resimlerinde en çok görü -

len sahneler av ve savaşla ilgili olanlardır. D ini figürler ve nesneler de yaygın bir şe-
kilde görülebilir. Damgalar ve semboller ise diğer konulardır. Hayvan tasvirleri, ço-
ğu zaman daha erken devirlerden itibaren Türkler arasında görülen “hayvan üslu-

buna” uygun olmakla birlikte, bazen naturalist üsluba çok daha uygun tasvirler de
yer almıştır. A v tasvirleri eski Türklerdeki av kültüyle bağlantılıdır ve av büyüleri ya

da törenleriyle ilişkilidir .25

Savaş sahnelerinde ise, birbirleriyle mücadele eden gruplar, bir kısmı zırhlı ve
elinde sancak ya da Damalı m ızrak bulunan süvariler, nadiren görülen piyade asker-
ler ve okçular karşımıza çıkar. Özellikle bu ikinci grup tasvirler Göktürk devrinde

daha çok görünür ve kaya resimlerindeki donanım-teçhizada ilgili ayrıntılar çoğun-


lukla G öktürklerden bahseden tarihi belgelerle de desteklenebilir niteliktedir. Aynı
durum av tasvirleri, dinsel figürler ve sem boller için de geçerlidir. Ö rneğin kurt,

dağ keçisi gibi hayvanlar Göktürk devri tasvirlerinde özellikle sem bolik anlamların-
dan dolayı çok daha fazla görü n ü rler26 M oğolistan bölgesindeki kaya resimlerinde

yiv biçim li derin çizgilerden oluşan konturlar Göktürk devri özelliğidir.

Kuzey Altaylar’da (M oğolistan) Char Chad’da bulunan kaya resimlerinde yukarı-

da belirttiğim ize benzer şekilde, Göktürk devrine özgü zırhlı süvariler bulunmakta-
dır (bkz. Çizim 53). Cast Uul Dağı’na yakın bir bölgede, bir vadiye bakan siyah kaya-
lar üzerinde mızraklarıyla betimlenmiş zırhlı süvari tasvirlerinde,27 figürlerin başla-

rında gövdesi yuvarlak ve basık, ucu sivri ve uzun tüylü -tü yler muhtemelen rütbe

işareti olarak kullanılm ıştır- m iğferler bulunmakta, zırh hem en hem en ayak bilekle-
rine kadar inmekte ve ayaklarda çizm eler bulunmaktadır. Öte yandan atlar için de
zırh kullanılmış olup başlarında da İslamiyet sonrası Türk sanatında at alın zırhı ha-

J'‘ Türklerde av sembolizmi ve sanata yansıması üzerine bkz. Yaşar Çoruhlu, “Tıırk Sanatın-
da Av Sembolizmi,” Arkeoloji ve Sanat , c. V, no. 76, Ocak-Şubat 1997, s. 13-25.
J(‘ Yaşar Çoruhlu, Türk Sanatında Hayvan Sembolizmi, s. 93-1T2; Yaşar Çoruhlu, “T ürk Sana-
tında Koyun, Koç, Keçi I ¡gürlerinin Sembolizmi," TDTD, no. ioo, Nisan 1995, s 52-60.
" Daiıa a y rın tılı b ir ta n ım k im l>k- hleonora Nowgorodowa. Aile Kunst det Monyfilrl, s. 214
215

\ 11
I RK N 1)1 VIK I1 IR K SA N A TI

Çizim 53, Moğolistan Altayları’nda Char Chad (Hangay Dağlan) kaya resimlerinde betimlenen
Göktürk süvarileri (E. Nowgorodow a, m o )

üne gelen sorguçlu başlıklar yer almaktadır. Atlardaki bu tip başlıklar birer proto-
Tü rk ve H un m ezarı olan Pazırık kurganlarından da çıkarılmıştı.

Bu zırhlar ön ve arka olm ak üzere iki farklı bölüm den meydana gelmiştir. Süva-
rilerin zırhlan diğer bölgelerde bulunan tasvirlerdeki zırhlara benzem ektedir. Ö rne-

ğin Doğu Türkistan’da Bezeklik’te bulunan bir tasvirdeki zırh (VII. yü zyıl) buradaki
örneklere benzer. M iğferler ise Hakasya’da Sulek kaya resimlerindeki başlıkları an-

dırır. Aynı kıyaslama, Peçenek Türklerine ait olan Macaristan’da bulunmuş Nagys-
zentm iklos hâzinesine ait bir parça olan sürahi üzerindeki savaşçının m iğferiyle de
yapılabilir, İki numaralı sürahide bulunan atlı figürünün sol elinde omzuna doğru
yaslamış olduğu flamah m ızrak da Göktürk kaya resimlerindeki örneklerini hatırlat-
maktadır. Ûte yandan Göktürk devri kitabelerinde sözü edilen Kunkanların süvari

figürlerine benzem eleri de tarihleme açısından önem li bir dayanaktır.28 Böylece sö-
zünü ettiğim iz zırhlı süvarilerin bu gibi özellikleri onları VI-VII. yüzyıllara tarihle-
ıııekte haklı olduğumuzu gösterm ektedir29

Char Chad’da kaya yüzeyi kazınarak yapılmış zırhlı süvari tasvirlerinin bulun-

Sıı. u edilen tasvir için bkz. Gyula Laszlo-lstvan Racz, The Treasure ofNagyszentmiklos, B u-
dapeşte 1'>84. S, 59 - 61, Resim 1-3
lin k im L devri savaşçı teçhizat ve silahlan ve diğer devirlerle kai'..ı!a..ım ıın için lıkz l N
( .uıııilev, Kiii lü r h ie r .s 101 106

178
(¡ O K T ÚRK (K O K - T ÜRK) SA N A N

duğu -burada lx»zı zırhsız süvariler de g ö rü lü r- koyu renkli kayalarda, Hangay

Dağları’nın diğer bölgelerindeki örneklerde olduğu gibi ayrıca yırtıcılar, at, geyik ve
dag keçisi gibi hayvanlara ait tasvirler de bulunmaktadır. Ancak farklı devirlere ait
olabilecek bu tasvirlerin b ir kısmının yapılış tarzı da farklıdır.

1973 yılında küçük bir araştırma grubuyla çalışan E. N o w g o ro d o w a M oğolis-


tan’daki yüzey araştırmalarında benzeri tasvirler de tespit etmiştir. Bunlardan biri,

Aim ak Bajangchongor’da dağlık bölge Baruun’da bulunmuş Göktürklere has özellik-


ler gösteren bir süvari figürüdür. Süvari bir kolunu öne doğru uzatmıştır. D iğer ko-
lu ise kılıcı ya da sadağı olabilecek bir eşyanın asılı olduğu kalçaya dayanmış şekilde
tasvir edilmiştir. A t ise başlığı, eyeri ve yeleleri belirtilmiştir. Bu tip ayrıntıları biz

daha çok Göktürk kaya resim lerinde görüyoruz. Yine N o w g ö ro d o w a ’ya göre üzerin-
de Göktanrı’ya hitaben bir dua yazılı olan, Chutag Uul (kutsallık getiren) denilen,
siyah taşlı dağ yamaçlarından birinde koçlardan, dağ keçilerinden ve insan kalabalı-
ğından oluşan bir gruba saldıran bir savaşçının yanı sıra okunu göğe doğru kaldır-

mış bir başka savaşçı da tasvir edilmiştir. Burada arabalar da vardır.30

M oğolistan arazisinde, belirtilenlerin dışında birçok kaya resmi bölgesi vardır.


Ancak bunların Göktürklerle ilişkisi üzerinde pek durulmamıştır. Ö rneğin Bayank-
hongor eyaletinin Bayanlig kentindeki Bichigtin A m (Yazılar Vadisi) denilen bir va-

dide bulunan 118 farklı kayanın üstüne betim lenen 1000’den fazla resim üzerinde in-
celem eler yapan Ser-Odjav bunların MÖ VII. yüzyıldan MS 1000’lere kadar uzanan bir
dönem içinde yapıldığını belirtm ektedir. Bu bölgede yer alan bazı av, savaş ve hay-
van resim lerinin (örneğin dağ keçisi damgaları ve deve resim lerinin) Göktürk d evri-

ne ait olduğu kabul edilebilir.31

Ö te yandan Erdelyı ve Fejes’in ele aldığı Saihandulaan ve Mandah arasındaki


Dzaagal Dağı zirvesindeki (1347 m ) kaya resim lerinden özellikle dağ keçisi ve geyik

gibi hayvan tasvirlerinin erken Göktürk dönem ine ait olabileceği düşünülebilir. Bu
bölgede daha çok dikey kayalar üzerinde piktograf değerlendirilebilecek şekiller
vardır. Burada insan ve hayvan figürlerinin tümü 10-15 cm ebadında olup, bunların

t,ıziminde üç farklı teknik kullanılmıştı. “ H afif vuruş” (tapping) tekniğiyle yapılmış,


bir bölümü ellerini birleştirmiş halde dans eden insan figürleri, kazınarak sadece
ana hatları belirlenmiş insan figürleri ve son olarak da konturlann kazınması yoluy-

la yapılmış insan figürleri muhtemelen Göktürklerden önceki devirlere aittir. Ancak

111 lilconora Now gorodow a, Alle Kunst der Mongolei, s. 212-213.


N Ser O d jav, Kayun-Iigiyn lladni Zurag, U lanbaior 1987

179
1‘KK H N I»I VIK U IK K S A N A II

buradaki geyik, at, yabani koyun, dağ keçisi gibi hayvan tasvirleri proto-Türk dev

rinden Göktürk dönem ine kadar uzanan dönem e işaret eder. Bunların hangilerinin
Göktürk dönemine ait olduğu ancak yerinde yapılacak ayrıntılı incelem eler netice-

sinde tespit edilebilir.

Benzeri bir yargı Doğu Gobi eyaletindeki 1246 m yükseklikte Bagaöldziit Dağı’n-
daki resimler için de ileri sürülebilir. Burada da ana hatlarıyla resmedilmiş insan

tasvirlerinin yanı sıra, özellikleri daha ayrıntılı betimlenmiş hayvan figürleri de var-

dır. Bu her iki bölgede de geyik tasvirleri özellikle “geyikli taşlar” denilen dikilitaş-
lardaki geyiklere benzetilmiştir. Bilindiği gibi geyik taşları daha çok MÛ II. binyıl ya

da I. binyıl başlarında (O kunyev ve Karasuk kültürü) yani bronz çağının sonunda,

yoğun olarak ise MÖ 1. binyılın ortasında (Erken Tagar kültürü) görülm eye başla-
makta ve varlıkları Hun Devleti dönem inde de sürmektedir, ayrıca bize göre az

oranda da olsa Göktürk devrinde de devam etm ektedir.32

Altaylar bölgesindeki birçok yerde Göktürk dönem i kaya resimlerine rastlanmış-


tır. Bunlar içinde en tanınmış Göktürk devri kaya resmi m erkezleri Çuya, Karakol,

Katun, Çanş vadilerinde bulunan Kalbak-Taş, Karban, Boş-Tuu, Kuyus, Mendur-


Sokkon, Biçiktu-Bom gibi bölgelerdir. Altaylar’daki bu resimlerde yine savaş ve av

tasvirleri ön plandadır. Ayrıca tek hayvan tasvirleri de görülür.33

Altaylar bölgesinde Çulışman nehri yakınında bulunan ünlü Kudırge resimleri

(m uhtemelen VI. yüzyıl) üzerinde birçok tartışma yaşanmıştır ve yaşanmaktadır


(bkz. Çizim 54). Burada bu tartışmalar üzerinde durmayacak sadece kendi fikrimizi

söyleyeceğiz. Sözü edilen kaya parçasında bize göre, Gök Tann’yı simgeleme ihtima-

li bulunan maske biçim inde, bıyıklı ve keçi sakallı bir erkek yüzü, onun sağında
muhtemelen Umay’ı simgeleyen bir taçlı kadın figürüne sunu yapan atlılar (atların

yeleleri dişli tarzdadır) ve bu kadın figürünün yanında belki ikinci dereceden bir di-
şi ruh olan ve derecesi dolayısıyla daha küçük boyutlarda ve geride tasvir edilmiş

bir başka kadın figürü bulunmaktadır. Bazı araştırmacılar buradaki kadın figürünü
Umay olarak nitelemekten kaçınmaktadırlar. Ancak Göktürk devrindeki Umay'ı

simgeleyen heykel ve tasvirlerde yüzün ifade ediliş şekli ve taçlar buradaki betim le-

me şekline benzemektedir. 4

u Söz konusu örnekler hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Istvan Erdelyı-Im re Fejes, Recently
D ıscoveıed Arıcient Relics in Mongolia, AO, c. x u ( l) , Budapeşte 1987, s. 75-82.
" Vasiliy Soyonov, “Eski Çag T ürk Dönem inde A ltaylar,” Tûrkler, c. 2 , Ankara 2002, s. 136
u Yaşar Ç oruhlu, “G öktürk Sanatında Dini Nitelikli Heykeller ve T asvirler," TDAYK 2000,
Ankara 7001, s 99 103; Tanrıça Umay hakkında bilgi için bkz. Yaşar Ç oruhlu, Türk Mitoloji -

180
tiO KTU RK (KÖ K TÜRK) SANATI

Bahaeddin Ö gel o dönem de erkeklerin de küpe taktığından bu figürün kadın


değil de erkek olabileceğini düşünmektedir.35 Ancak öyle olsaydı maske biçim indeki

rrkek yüzünün bıyıklı ve keçi sakallı gösterildiği aynı sahnede onların da bıyıklı

gösterilmesi uygun olurdu. Ö te yandan kadınların küpe takmasının daha yaygın ol-
duğu herkesçe herhalde kabul edilebilir.

Göktürk devrine özgü olduğu düşünülen Sibirya, Moğolistan ve Altay kaya re-

simlerinin önem li bir bölüm ü Göktürk idaresinde yaşayan -G öktü rklere dost veya
düşm an- diğer Türk topluluklarının icra ettiği kaya tasvirleriyle benzerlik gösterir.

Burada bunlara Kırgız Türklerine atfedilen ve V1-VI1I. yüzyıllara ait olduğu ileri sü-
rülen Kara-yüs (Sulek) abidesini örnek verebiliriz, Ö len bir alp için yapıldığı anlaşı-

lan kayanın üzerinde, Göktürk harfleriyle oyulmuş “Bengü kaya” ifadesi bulunmak-

ladır. Bu kayanın yüzeyinde Göktürk devri kaya resimlerinin temel konuları olan av
ve savaş sahneleri yer almaktadır. İşlenme tarzları da diğer Göktürk devri kaya

sinin Anahatlart, İstanbul 2002, s, 39 - 4 4 ; Sergei G. Skobelev, “Eski ve Çağdaş Türklerde


Umay Tanrıçası görüntüsünün parçalan ve ikonografisi,” Türkler, c. 3, Ankara 2002, s. 9 22 -

926; Kudırge tasviri hakkında çeşitli görüşler için bkz. Emel Esin, “lslamiyetten evvel Orta
Asya Türk Resim Sanatı,” TKEK, tslanıiyetten Önceki Türk Sanatı H akkında Araştırmalar, c.
II, Kısım I a, İstanbul 1972, s, 192; Csanat Balınt, “V I-V III Yüzyıllarda İç Asya ve Orta As-
ya’daki Türk Tipi Arkeoloji Anıtları,” TKA - Dr. Emel Esin'e Armağan, Yıl xxiv/l, Ankara
1986, s. 26; G, V. Dlujnevskaya, “Kudırge Kayası Eski Türklerdeki Umay Tasvirleri Sorunu-
na Bir Bakış," TDID, no. 1, İzmir 1996, s. 235-240; Vasiliy Soyonov, “Eski Çağ Türk Döne-
minde Altaylar,” T ürkler , e. 2, Ankara 2002, s. 136-137
Itahacddin Ûgel, Islanüvetten Onıe Türk Kültıir Tarihi Orta Asva Kaynak ve Buluıuıılantiti
(¡nre, s. 1 42 ,

İRİ
ÜRKEN D EV R T URK SA NA TI

Çizim 55. Kara-yüs kaya resim lerinde yer alan b ir av sahnesi Q. P. Roux, 1972).

resim leriyle benzerlikler taşır. Ancak burada bazı sem bolik işaretler de tespit edil-

miştir. Bunlardan hilal ve noktadan ibaret işaretler bir görüşe göre “güneş ve ay”
kültlerine işaret etm ektedir.36 Anıt üzerindeki büyük av sahnesinde Yenisey-Kırgız
bölgesinde görülen çift hörgüçlü develer, dağ keçileri, dağ koyunları, kaplanlar, til-

kiler, geyikler, ayı dansına veya biçim değiştirmeye işaret eden -a y ı biçimine girm iş
insan veya şaman din adam ı- iki ayağı üzerine kalkmış ve ellerinde sopa bulunan
ayı tasvirleri bulunmaktadır (bkz. Ç izim 5 5 ).37

Buradakine benzer bir av ve kurban töreni sahnesini Karayüs Podkamennaya’da -

da görm ekteyiz. Bunlarla kıyaslanabilecek, av hayvanlarının betim lendiği kaya re-

simlerine Bei-kem, Ulu-kem , Buluk ve Şisterlik’te olduğu gibi Yenisey bölgesinde


Göktürk yazıtlarının bulunduğu yerlerde de rastlıyoruz.

Sulek (veya Sulık) petrogliflerinde görülen süvariler Göktürk süvarileriyle aynı

gruptandır. Bunlarda da Göktürk kaya resim lerinde görülen ayrıntılar yer alır.

36 Bu abide hakkın da bkz. H üseyin N am ık O rk u n , Eski Türk Yazıtlar ı, s. 603-605; J . P. Roux,


“T ü rk G öçebe Sanatının Dini Bakım dan A nlam ı,” TKEK-lslamiyetten Önceki Türk Sanatı
H akkında A raştırm alar, c. II, Kısım 1 a, İstanbul 1972, s. 108 (R. ı)
37 Û gel bu tasvirlerin yalnızca av tasviri olm adığı ve dini anlam larının olduğunu da söylüyor
ki bu hususta haklıd ır. Kimi araştırm acılar gibi biz de aynı görüşteyiz. Bahaeddin O gel, ls-
lamiyctten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s 217 2 18 ; Jean-
Paul Roux, a.g.m., s. 79; Hayvan biçim in e girm e konusunda ayrıntılı o la ra k b k z Yaşar Ço-
rulılıı, "Orı.ı ve İç Asya’da Hayvan Biçim ine G irm e İnancı ve İ m i 'o n .m Ilı İlişk isi. M S 1/
l l'l l), im 2, İstan b u l ı**ss, s 59 93

İR/
tı O K H IKK {K O K r URK) SAMA 11

Kimisi zırhlı, mızrakları flamalı veya flamasız

süvariler ve kuyrukları düğümlenmiş,33 yeleleri


dişli veya tarak ağzı denen şekilde betimlenmiş,
boynunda “nıonçuk” dem len püsküller bulunan at-

lar dikkat çekicidir. M iğferler yine sivridir. Hepsi


bozkıra özgü tipik deri çizm eler giym ektedir. Baş-

ları açık olanların kısmen kesilmiş saçlarının başın


tepesinde toplanarak diplerinden bağlandığı anlaşı-
lıyor. Ayrıca kurganlardan çıkarılanları hatırlatan

eyer örtüleri, uç kısmına doğru darlaşan sadaklar,


ok ve yay gibi materyallerde Göktürk etkisi hisse-

dilir. Bu özellikler kısmen piyade ve okçu alp tas-


virlerinde de vardır (bkz. Çizim 56).

Bu şekilde tarz ve içerik bakımından Göktürk


kaya resim leriyle örtüşen bir grup kaya resmi de Çizim 56. Sulek, Kem gibi
Baykal G ölü’nün etrafında, Selenga, Angara ve Yu- değişik bölgelerden Göktürk
karı Lena bölgelerinde yaşayan Türk kavm i olarak süvarilerim ve savaşçılarını
gösteren kaya resimlerinden
kabul edilebilecek Kurıkanlara ait kaya resim leri-
ayrıntılar (Çizim Y. Çorııhlıı,
dir. Ö zellikle Yukarı Lena’daki Şişkin Kayası deni- Artomonov, l%2; E. Esin n/H.
len yerde (Shishkino) yapılm ış resimler Kurıkan H. N. Orkun, 1987).
sanatının en seçkin örnekleridir. Dörtnala uçarca-
sına giden atlar, ellerinde bayraklar bulunan süvariler görülür. Atların ve d eve lim i

başlarında sorguçlar, boyunlarında püsküller bulunur. Bazen atların kuyrukları dû

ğümlüdür. At yeleleri tarak ağzı veya testere dişi şeklinde kesilerek süslenmiştir Ba-
zı atlara birden fazla kişi binmiştir. Resimlerde bazen atlar tarafından çekilen iki te

kerlekli savaş arabaları ve kızaklar da yer almaktaydı. Flamalı mızrakların ucunda


üç dilim li bayraklar vardı. Bazı bayraklar da dört köşeydi. Savaş sahnelerinde mız
takların yanı sıra oklar ve yaylar da yer almaktaydı. Figürlerin üzerinde Göktürk
kaya resim lerindeki gibi çizmeler, kaftanlar ve m iğferler de bulunuyordu. Kurıkan
kaya resimlerinde farklı konular da yer almıştır. Lena Nehri bölgesindeki kaya ir

imlerinde görülen savaş, av ve gündelik yaşam sahneleri -yukarıda da belirttiğimi

l!< İ ni klerde at kuyruğu sem bolizm i için bkz. Yaşar Ç oruhlu, Selçu klu Sanalında G öıu leu
Kuyruğu Düğüm lü At T asvirlerinin lk on ografik ve tk ono lojik M ahiyeti,’' .S. 11 VI M.SKMs
Bildirileri, 16-17 Muvıs 1996, Konya 1997, s. 227-267,

I X)
ERKEN DIiVIR T ÜRK SA NATI

g ib i- Kurıkan, Kırgız ve Göktürkler için ortak konular ve tasvirlerdir.39

Kazakistan ve Kırgızistan arazilerinde daha kuzeydeki bölgelerde olduğu gibi çe-

şitli kaya resimlerine ilişkin m erkezler bulunmaktadır. Bu m erkezlerdeki tasvirler

daha çok bronz ve dem ir çağlarına ait örnekler olarak kabul edilm ektedir. Nadiren

daha erken tarihli örneklerden de söz edilmiştir. Ancak son zamanlarda bunlara na-

zaran daha geç devirlere ait kaya resimleri üzerinde de durulmaya başlanmıştır. Ve

görünen o ki araştırmalar arttıkça birçok m erkezde geç devirlere ait örneklerin

Göktürk sanatına ait olduğu net bir biçim de ortaya çıkacaktır.

Kazakistan’da Göktürk devrinin kaya resimlerine özellikle Balkaş Gölü çevresin-

de, Çu-ili Dağlarında, Dzungaria’da (Çungarya), Doğu Kazakistan'da Yukarı Irtiş’te,

Güney Kazakistan’da Karatav’da ve Talas’ta yoğun bir biçim de rastlanır. Sayıca az

olan Ortaçağ konularının sanatsal açıdan daha eski örnekler kadar değerli oldukları
kabul edilebilir. Özgün bir biçim e sahip kaya resim lerinde küçük ayrıntılar bile gös-

terilmiştir.40 Batı Kazakistan’da (Talaş Alatağ’daki) Jaltırak Taş denilen yerdeki bazı

kaya resimleri Göktürk grubu içine dahil edilebilir. Ö zellikle ellerinde mızrak, ok,

yay veya bir göndere takılı bayrak bulunan, bazıları savaşırken veya av esnasında,

bazıları da tek başlarına betimlenen zırhlı asker figürleri bu şekilde ele alınabilir.

Aynı yerdeki fantastik hayvan figürleri ise (bazıları kanatlı atlardır) Göktürk dahil

olm ak üzere bütün Orta ve İç Asya kültüründe benzer şekilleri görülen örneklerdir.

Ancak bu çizim ler teknik ve estetik açıdan zayıf tasvirlerdir.41 Bununla birlikte, baş-

ka yerlerde, örneğin Taldı Kurgan’ın Kara-Kungey denilen bölgesinde bulunan, silu-

et halinde betimlenmiş mızraklı bir süvari örneğinde olduğu gibi daha kaliteli G ök-

türk kaya resimleri de vardır.4

Taldı K u rg a n , Göktürk dönem ine ilişkin bazı örneklerin görüldüğü Kazakistan’ın

önem li m erkezlerinden biridir (Dzhungarsky Alatav). Buradaki bir örnekte, bir

Göktürk savaşçısı elindeki flamalı mızrakla düşmana saldırırken görülüyor. O y-

Djaylıyav’da bulunan bir kaya resminde ise, bu kez elinde kurt başlı bir bayrak taşı-

39 A. P. Okladnikov, Ancient Population o f Siberia and Its Cultures, s. 58; Bahaeddin Ogel, Isla-
miyelten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s. 202- 206.
40 A. N. Mariyashev, Petroglyphs o f South Kazakhstan and Semirechye, Alma Ata 1994, s. 69.
41 Zaynolla Samaşev, Graffiti Srednevekovıh Nomadov, Voprosı Arheologii Zapadnogo Kazahsta-
na, Samara 1996, s. 259-269.
41 Ata-Mura ör- “ gi için bkz. A. S. Mirzabayev-A. D. Aldiyarov, Petroglifı Scnılreçya, Ata-Mura
Sbornik State , l’osuyafayennıy 7S-I rtivıı Yujno-Kazahstanskogo Oblastnoyo İsimtko Kraeved-
(.rskogo Mıızeya, Çimken!, 1995 , s m 114 , Resim 2)9

114
GÖKTÜRK (K Û K -TU R K ) SANATI

yan iki Göktürk savaşçısı görülm ektedir.43 Burada kiminin vahşi at yakaladığı kimi

nin de geyik kovaladığı bir av sahnesi söz konusudur. Figürlerden birinin elinde ol-

tasında bir daire bulunan kare biçim inde bir bayrak da vardır. Muhtemelen, geç d ö -

nem Türk sanatlarına kadar ulaşan ikonografik ve ik on olojik bir yapıya sahip, tipik
b ir sürek avı sahnesi söz konusudur.

Dzungarıa Alatav kaya resimleri içinde, Göktürk devri eserlerinin en yoğun gö


rüldüğü yer Eshki-Olmes Dağları’dır. Buradaki kaya resimleri araştırmacılar taralın

dan dört tipe ayrılmış olup, bunlardan I, II ve IV. gruplarda bulunanlarda Göktürk
dönem i tasvirleri yoğundur. Nasıl bron z devri kaya resim leri Saka devrinin tasvirle-
riyle değiştirilmiş veya üzerleri kaplanmışsa, proto-Tü rk dönem i tasvirleri de aynı

şekilde Göktürk D evleti döneminde değiştirilmiş ve yeni tasvirlerle kaplanmıştır

Ancak tabi ki eski kaya resimlerinden bağım sız kom pozisyonlar da yapılmıştır. Bu
restorasyonlarda ilginç olan husus, bazı konuların ayrıntılarının onları değiştiren sa
natçı tarafından aıılaşılmayıp söz konusu çağda bulunmayan bazı ayrıntıların kaya

resimlerine eklenmesidir.

Eshki O lm es’teki konulan açısından çok çeşitli olmayan kaya resimlerinin sanat

sal açıdan eski dönem örneklerinden aşağı olm adığı kabul edilebilir.

Buradaki Göktürk dönem i kaya resim leri de ayrıca kendi içlerinde gruplara ayı i
labilir. Hepsi aynı dönem de yapılmamıştır ve kom pozisyonlar arasında farklılıkl.n
vardır. Yukarıda belirtildiği gibi kim i ayrıntılar özenle vurgulanmıştır Bazen hayvan

veya insan tasvirleri zayıf özellikler gösterse de teçhizat, at koşum takımlarına ait ay
rmtıları özellikle vurgulanmıştır. Ö rneğin kaya resimlerinde süvarilere ve süvari ol
mayanlara ait ok başları farklı tiplerdedir. Benzeri ok başlan Altaylar ve Kazakl ı

lan’daki ortaçağ m ezarlarında da bulunmuştu.

Süvari veya piyade okçuların yer aldığı sahnelerde avcıların çoğu yukarı doğru
daralan sadaklar ve bellerinde kem erlerle resmedilmişlerdir. Oklar tüylü kısımları
yukarı gelecek şekilde sadaklara yerleştirilm işlerdir. Bu tip sadaklar VI. yüzyıldan \

yüzyıla kadar uzanan dönem içinde Tü rk kabilelerinde yaygın olarak görülüyordu


Piyade okçular eşkenar dörtgen biçim inde tem renleri bulunan oklar kullanıyordu
Kullanılan yayların da farklı tiplerde olduğu görülm ektedir. Hatta resimlerde aynı

kom pozisyon içinde dahi birkaç farklı yay tipi bulunmaktadır.

Eshki O lm es’teki sancaklar dikdörtgen veya üç bölümlü püsküllü sancaklar bi

A li M n rgu lan , Kueıihslınvc Nınnı/noyc Prikladnoye Isfeusstvo, t I, A lm a Atn, 19*6, ■■ ıı lir


sim 1-2

IX '.
I K KI N D h VIK IU K K S A N A II

Çizim 57. Kazakistan


Eşki Olmes (Eshki
Olmes) kaya
resimlerinde yer alan
savaş sahnesi
(Mariyashev, 1994).

çimindedir. Bazen değişik örneklere de rastlanır. Bu sancak veya bayraklar Lena ve

lrtiş kaya resimlerindeki diğer örneklerle benzerlik gösterirler. Ayrıca flamalı m ız-

raklar da yine analojik olarak ele alınabilir. Bu resimlerde daha çok av ve savaş tas-

virlerine rastlandığını gören Mariyashev eski Türklerde bir savaş ve savaşçı kültü-
nün olduğunu ileri sürer (bkz. Ç izim 57). Biz bunu bir kült şeklinde yorumlamasak
da eski Türklerde bir alplik teşkilatının bulunduğunu ve bunun kaya resimlerine
yansıdığını söyleyebiliriz.

Son olarak Eshki Olm es kaya resimlerinde Türk kültürü için önem li olan diğer
hayvanların yanı sıra yaygın bir sem bolizm i olan, yiğitlik ve savaşçılık sembolü olan,
G ök Tanrı’mn simgesi44 olarak ele alınan kurt tasvirleri de görülür (bkz. Ç izim 58).

Buradaki kurt tasvirlerinden birinde yerde uzanmış haldeki deveye sinsice yaklaşan
bir kurt tamamen oyma tekniğiyle betimlenmiştir. İkinci figür ise gerçeğe uygun bir
biçim de tasvir edilmiş bir kurdu göstermektedir.4

Kazakistan’ın Cambul bölgesinde bulunan şimdiki ismi Taraz olan şehirdeki A.


Kasteyev Devlet Sanatlar Müzesi’nde sergilenen bir kaya üzerinde kontur oyma tek-
niğiyle yapılmış bir Um ay tasviri Türk m itolojisinin bu çok önem li tannçasını (bazı-

larına göre dişi ruh) göstermesi açısından dikkat çekicidir (bkz. Resim 48). Bu eser
farklı heykel ve tasvir grubuyla da uyuşmaktadır (bkz. Çizim 59-60).46

44
Y aşar Ç o ru h lu , Tiırk Sanatında Hayvan Sembolizmi, s. 93-112.
4)
I sh ki O lm e s kaya re sim leri h a k k ın d a d ah a d etay lı b ilg i iç in b k z A N M ariy ash ev , Pet-
roglyplıs <»/ South Kazakhstan and Scmirechye, A lm a Ata 1994 , s 56-74
M ( <• . 11, Anadolu öncesi İn iklen ir Şehir ve Mimarlık, Isinn h ııl vttı /» 1 /, Y I Burya
kov K M llıılpııkov-K II I a slıb aev a-Y Y a k u b o v , a.g.e , s «m

18 b
( '.(' R I ÜRK (K O K I ÜRK) SA N A! I

Çizim 58. Kazakistan Eşki Olmes Resim 48. Kazakistan Taraz (Eski Cambul)
kaya resimlerinden bir ayrıntıda yer Arkeoloji Müzesi’nde (Kastayev Devlet Müze-
alan kurt tasviri (Mariyashev, 1994). si) bulunan kaya parçası üzerindeki tanrıça
Umay tasviri (fotoğraf Yaşar Çoruhlu, 1998).

Çizim 59. Kırgızistan’dan çıkarılan tanrıça Çizim 60. Göktürk devrine tarihle-
Umay tasvirlerine benzeyen üç dilimli tacı nen, Tanrı Dağlan’ndaki Suttu Bu-
bulunan Göktürk devri heykelleri (G. $. lak mezar sitesinden çıkarılmış ke-
Eleukenova, 1999). mik eserin bir yüzünde betimlenen
“yurt” tipi çadırdaki bir erkek ve
Umay biçimli kadın tasviri (Yu. S.
Khudaykov-K Sh. Tabaldiev -O. S.
Soltobaev, 1997).
I H K E N n i'V IR r U R K SA N A TI

Alm a Ata’nın 170 km kadar kuzeybatısında yer alan Cambul bölgesinde bulunan
Tamgalı Vadısi’ndeki kaya resimlerinin geç dönem e ait bir grubu Göktürk dönem i-
ne özgü resimler içermektedir. Yine Göktürk döneminin klasik konularından olan

atlı savaşçılar ellerinde m ızrak ve sancaklarla birlikte resmedilmişlerdir. Bazen derin


bazense yüzeysel oymalar şeklinde yapılmış, zaman zaman ana hatlarıyla ele alman
kaya resimlerinin bazılarında Türk savaşçılarının avlandığı görülür. Bunun dışında
geyik, at, keçi ve deve resimleri de görülm ektedir,47

Kırgızistan’ın m uhtelif yerlerinde karşımıza çıkan kaya resimlerinin bir bölüm ü-


nün geç devri Göktürk dönem i etkisi allmdadır. Bunların hatırı sayılır bir kısmı sa y -

m alı taş kaya resimleridir. “Sayma” kelimesi Kırgız Türkçesinde işleme anlamında-

dır, Burada işlemeli (saymalı) taş anlamında kullanılm ıştır48 Bu resimler Fergana
bölgesinde Kek-Art geçidi yakınında bulunmaktadır, Binlerce taş üzerinde yer alan

tasvirlerde çök çeşitli konular bulunmaktadır. Bunlar dag keçileri, dag koyunları,
geyikler, yırtıcı hayvanlar ve çeşitli av sahneleri içerirler. Ayrıca çeşitli dinsel tören
sahneleri, özel giyim li insan figürleri (m uhtem elen din adamları), güneşe işaret eden

sem bolik şekiller, savaş arabaları, atlı yük arabaları, sabanlar yine bu kaya resim le-
rinde karşımıza çıkmaktadır. Araştırmacılar bu resimlerin MÖ III. binyıl ila milattan

önce erken ortaçağlar arasında yapıldığını kabul etmektedirler. Yani görüldüğü gibi
son devre Göktürk dönem ine denk düşmektedir,49 Çeşitli uzmanlar burada Saymalı
Taş I ve II olarak anılan kaya resimlerini çeşitli üslup dönem leri içine sokmuşlardır.

Bernştam’a göre siluet biçim inde gösterilen ve birinci gruba göre daha dinamik olan
resimler İskit tarzında olup Saka-Usun (W usun) dönemine aittir. Üçüncü tarz re-
simler ise gerçekçi ama bazı kısımları abartılmış kaya resimlerini kapsar ki kontur

oym a şeklinde yapılmışlardır. MS I. yüzyıla tarihlenen bu üslup Hunlara özgü bir


üsluptur. Dördüncü tarz olarak anılan devre ise üçüncü tarzın geleneklerinin deva-

mı olup konturların oyulmasıyla iskelet tekniğinde yapılmıştır. Am aç ana hatları


göstermektir. Hunlara ve Göktürklere özgü bu üslupta büyük kom pozisyonlar gö -
rülm em ektedir.50

47 A. N. Mariyashev, Pctroglyphs of South Kazakhstan and Semirechye, Alma Ata 1994, s. 21.
48 Kırgız Türkçesinde sayma “işleme, nakış” demektir. Saymalı (saymalını) “işlemeli, nakışlı”
demektir. Bu nedenle Kırgızistan’da halk arasında bütün kaya resimlerine saymalı taş de-
nilmiştir, K. K. Yudahin, Kırgız Sözlüğü, s. 641-642,
4<’ Y. F. Buryakov-K. M. Baipakov-K. H, Tashbaeva-Y. Yakubov, The Cities and Routes of The
Great Silk Road (On Central Asia Documents), s. 86-88,
’" Geniş bilgi için bkz A. N. Bernşıam, Nasfealnıve Izobrajeniya Saymah /n> I ■hunnıe İ mdi
l ’u ArhenInglI i Istorlt Kugtzov i Kırgı-stuna, «•. I, Blşkek 1997, s mu 4 0 1 ‘ .nyıtMİı 1,^’ta daha

IHK
ı I 'K 11 IKK (K O K T Ü R K ) SANA 11

Benzeri bir kaya resmi merkezi de Issık G ol’ün kuzeyindeki Çolpan-Ata ehrinde
bulunur. Buradaki resimlerde de kar leoparları, dağ keçileri, koçlar, atlar, develer, bi
niciler, avcılar ve güneş sembolleri olmak üzere birçok tasvir görülür.51 Muhtemelen
bu tasvirlerin son devresi yine Göktürk dönemine ait olmalıdır. Bazı araştırmacılaı
bu son m erkez dahil olmak üzere Kırgızistan kaya resimlerinin erken devirlerini pro
to-Türklerle ilişkilendirirler (M Ö 2000).52 Eğer bu doğruysa başlangıçtan Göktürk dö
nemine kadar Türklerde kaya resminin gelişimi bu örnekler üzerinden belirlenebilir
Ancak yukarıda da belirtildiği gibi bazı uzmanların daha erken tarihleri ileri sürmesi
bu hususta net bir şey söylemek için henüz erken olduğu sonucunu çıkarır.

Kırgızistan’da Narın vilayetinin Koçkar Vadisi’nde, Ekim 1 988’d e Kubaı Tabaldi


yev’in başkanlığında Kırgız M illî Devlet Üniversitesi Arkeoloji ve Etnogralya Anabi-
lim Dalı’ndan bir grup bilim adamının yaptığı incelemelerde birçok kaya resmi tes-
pit edilmiştir. Ö zellikle Kök-say’da bulunan Göktürk yazıtlarının ikisinin yanında
tespit edilm iş Göktürk kaya resimleri ilginçtir. Bir yazıtm alt kısmında görülen, iko-
nografik bir şemaya bağlı olarak ele alınmış bir sahnede elinde bir av kuşu tutan
bakalı bir süvari bulunuyor. A v kuşuyla tasvir lslamiyetten önceki ve sonraki Türk
sanatı devirlerinde karşımıza sıkça çıkmaktadır. Benzeri bir sahne diğer bir yazıl l.ı
birlikte bulunmuştur. Başka bir yazıtın üst kısmında ise ok atan bir insan, damga,
av kuşu ve at figürleri yer alıyor.53

Böylece buraya kadar ele aldığım ız bölüm lerde Göktürklerde kaya resimlerinin
kabataslak bir görünümünü sunmuş bulunuyoruz. Bu' genel sahne içinde kimi ara
tırmalarda yer almış Göktürk coğrafyasının içinde tek tek ve dağınık halde bulunan
kaya resimlerinin çoğuna değinilememiştir. 4 Yukarıda açıklandığı gibi bu devrin ıv
simlerinin tam olarak derlenmesi, teknik ve estetik özelliklerinin ayrıntılı olarak in
celenmesi uzun yıllar alacak ayrıntılı bir çalışmayla mümkündür.

s o n ra in c e le m e le rd e b u lu n a n b azı a ra ştırm a c ıla r o n u n ö n e rd iğ i en e s k i ta rih o lan MÖ II


b in y ıh n o rta la rın d a n d a h a e r k e n b ir ta rih ile ri sü rd ü le r. B azıları ü slu p d e v re le rin i çoğalttı
ve G ö k tü r k d evri kay a re sim le rin i k a b a ve şem a tiz e (ta sla k sı) ta s v irle r o la ra k ele aldı A
N . M ariy ash ev , Petroglyphs ojSouth Kazakhstan and Semirechye, A lm a Ata 1994, s. 9-11

1,1 Y. F . B u ry a k o v vd , The Cities and Roııtes o f The Great Silk'Road (On Central Asia Documents),
s. 88;
52 Seyfi B aşk a n , Eski Türklerde Sanat, T ü r k le r , A n k a ra 2002, s. 112.

S! R ısb ek A lim o v , “K ırg ız ista n ’da B u lu n a n R u n ik H arfli Eski T ü r k Y azıtları H ak k ın d a Ö n l'ıl


g ile r ,” TDAYB 2000, A n k ara 2001, s. 5-6.

S'1 E le a lm ad ığ ım ız b azı ö r n e k le r için b k z . H. N a m ık O r k u n f sfel Türk Yazıtları, 432 4H ,


437-438, 594, 6S0-6M . 'Mi ‘Mu 'isi % 2 ; E m el E sin , Islanuvetten ö n ce h ırlı Küllin h u Ihı ı h Ut
Asva Kaynak ve Hıılıınluhuıtiıi ( l e v h a xı ı/l> t. XI Hl/n

189
I KKI'N ni VIK 11 >KK SANA 11

Duvar Resim leri


Hu arada resim sanatından söz etm işken Orta Asya'da gelişen duvar resimlerinde
G öktuıklerin rolünün ne olduğu sorusunu kendim ize sormalıyız. Bu konunun ele
alınması muhakkak ki Göktürk sanatı lehine sonuçlar verecektir, Bu bakımdan özel
İlkle Balalık Tepe (V-VI. yüzyıllar) Afrasiyab Sarayı (Vl-VII. yüzyıllar), Pencikent (VII

VIII yüzyıllar), Varahşa (V-X. yüzyıllar), Açinatepe (VIII. yü zyıl) gibi m erkezlerde
bulunan resimlerin yanı sıra Doğu Türkistan’daki (K ızıl’da olduğu g ib i) Göktürk
devrinde yapılmış çeşitli tapmaklarda ve manastırlarda bulunan duvar resimlerinin

(frcskolar) Göktürk sanatı açısından ayrıca ele alınması gerekmektedir. Yukarıda sö-
zü edilen m erkezlerdeki resimler tarzları ve içerikleri açısından birbiriyle bağlantılı-
dır Yabancı kaynaklarda daha çok Göktürk m em lekederinde yaşayan Sogdlarla iliş-
1<ili görülen bu resimlerin bu bölgelerdeki Göktürk hanedanlıklarından yönetici ki-
şilerle bağlantılı olduğu da düşünülebilir.

Bugün Tacikistan topraklan içinde kalan ve Zerefşan N ehri vadisinde bulunan,


ıll bilimsel kazıları A. Y. Yakubovski başkanlığında 1947 yılında başlatılmış Penci-
keııt ören yeri Orta Asya sanatı ve arkeolojisi bakımından çok önem li bir sitedir. Bu

ıll dönem çalışmaları o zamanki Sovyet Bilimler Akadem isine bağlı Arkeoloji Ensti-
tü'.unun Leningrad (St. Petersburg) Bölümü, Tacik Sovyet Cumhuriyeti Bilimler

Akademisi Tarih, A rkeoloji ve Etnografya Enstitüsü ve Herm itage M üzesi’nin işbirli-


ğinde gerçekleşmişti. Daha sonra M. M. D Yakonov ve A. M. Belenitskii’nin kazılara
devam ettiği bölgede bugüne kadar birçok araştırmacı da çalışmıştır. 1948’den itiba-

ren yapılan çalışmalarla saraylarda, tapmaklarda ve evlerde V-VI1I. yüzyıllar arası d ö -


neme ait renkli duvar resimleri de ortaya çıkarılmıştır.55

İç kale (hüküm dar sarayının bulunduğu yer), şehristan, rabad ve m ezarlık ala-
nından ibaret üç elemanlı Orta Asya şehri özelliği gösteren Pencikent ile Göktürkler
arasında nasıl bir ilişki bulunduğu bugün için pek aydınlanmış b ir konu değildir,

/ateıı hu konu üzerine düşünen pek fazla kişi de olmamıştır. Ö zellikle VII-VIII. yüz-
\ıllarda Göktürklerin bu bölgelere de yayıldığını düşünürsek bir Türk etkisinin bu-
ı ula da olması gerektiğini ileri sürmek mümkündür. Bununla birlikte bu konudaki

ayrıntılar herhalde bu yönde yapılacak başlı başına araştırmalarla birlikte ileride or-
taya çıkacaktır.

IVııcikent’te Sektör H'de bulunan tapmağın kuzey mabedinde yaşayan tanrıça

HI M .ıısh a k -V a le n tin a I. R a sp o p o v a , "W a ll P a in tin g s fro m a House W ith a ( ira n ary . Pan
(¡k e m , isi Q u a rte r of th e F ig h t C e n tu ry A. D.," Silk Road Art Anti Arfhticoloyy i . 1990, s 123 ,

125; tir e g im c IT m n k in , A n hacology in Soviet Central Asia, K ölıı 1970 . // n

l ‘)0
CİÖ KTÜ RK(K O K TURK) S A N A ll

tasviri ve bağış yapan kişilerin tasvirleri V. yüzyılın ilk evresine tarihlenen resimler
olup, izlenim ci bir tarzda ele alınmış, ışık-gölge etkilerinin kullanıldığı, hacimlen-

dirme çalışmalarının yapıldığı erken örneklerdir. Göktürklerle ilişkiye geçen tüm


bölgelerde olduğu gibi bu bölgede de Göktürk dönem ine denk gelen resim lerde üs-
lup değişikliği görülm eye başlar. Bu değişiklikler VI. yüzyıldan sonra ortaya çıkar.
Bu dönem de hacim verm e ve gölgelendirm e çabalarının yerini İç Asya’nın yaygın
üslubu olan çizgisel karakter alır. Böylece kom pozisyon daha çok iki boyutlu hale

gelir, ilk evrede tipleri ayırma olanağı bulunsa da ikinci evrede bu durum belirsizle-
şir. Sadece canavar, cin gibi figürlerin bulunduğu sahnelerde tipler arası ayrımlar

gözetilmiştir. Bu durum Manici ve Türk-lslam minyatürünün gelişmesinde de etkili


olmuştur. Ayrıca parlak renklerin kullanılışı, zem in renginin kırm ızı oluşu bu ba-
kımdan önem li sayılabilir. Marshak’a göre kom pozisyonlar karmaşıklaşmış, figürler
daha zarif bir biçim de ele alınmıştır. Zem ine belirsiz ve farklı renk yoğunluklarına

sahip lekelerle hareketli bir özellik kazandınldığı da ifade edilmiştir. Bize göre hare-
ket ve canlılığın artışı b ozkır üsluplarının etkisiyle gerçekleşmiş olm alıdır. Figürler-

de yüz hatlarının ayrıksı bir yapı sergilemesi de bazı etkilere bağlanabilir. Mitsel
sahnelerin dışında özellikle VI. yüzyıla ait bir cenaze töreni Türk sanatı bakımından
çok önem lidir (bkz. Ç izim 6 l).56

Söz konusu sahnede daha sonra U ygur duvar resimlerinde sıkça karşılaşacağı-
mız kırm ızı (al) zem in rengi olarak kullanmıştır. Bazı araştırmacıların bu resmin bir

Türk alpinin yu ğ (y o ğ ) merasimini tasvir ettiği şeklindeki görüşlerine katılıyoruz,

çünkü Göktürklerin yas uygulamalarını anlatan Çin kaynaklarında belirtildiği gibi


matem esnasında yüzü ve kulakları bıçakla kesme veya yaralama şeklindeki uygu-
lamlar burada da görülm ektedir. Ö te yandan ölen alpin bir kubbe altında taşınması

da ilginçtir, çünkü Türklerde cenaze, Osmanlı dönem i hatta günümüze kadar de-
vam eden bazı uygulamalarda önce çadır içinde bekletilm ektedir.58 Yas halindeki şa-

hısların uzun saçları da Türklere işaret edebilir. Burada belki de Budist olmuş bir
prensin ya da alpin eski Türk geleneklerine göre hareketli çadırlara benzer bir kub-

sı’ B. 1. Marshak, “W estern Painting in Sogdiana, 4th Century AD-Early 8th,” Dictionary of
Art, c. 6, N ew York 1996, s. 228, 229. Aynca bkz. Mario Bussagli, Central Asian Painting,
Prom Afghanistan toSinkiang, Cenevre, 1979, s. 45-46.
’’ Emel Esin, Islamiyetten Evvel Orta Asya Türk Resim Sanatı, levha x a ve b; M. Cezar, Anado-
lu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık, İstanbul 1977, s. 258.
" Çadır, mezar, i'ena.v töreni ilişkileri için bkz. Yaşar Çoruhlu, Kurgan ve Çadırdan (yurt)
Kuınhet ve luıbeve ( ı>. . m 62

191
KNK N DI'VIK [l'K K S A N A II

Çizim 61. Pencikent’len VI. yüzyıla özgü bir cenaze törenini gösteren fresko (M. Cezar, 1977),

beli vasıtayla yakılmaya gûtürûlşü canlandırılmış olabilir. Emel Esin benzeri bir

cenaze törenine ait bir kom pozisyonu Aral kıyılarında bulunan, Tok-kale eserlerin-
den olan, MS VII. yüzyıla ait bir kem ik mahfazası üzerinde de gösteriyor. Ö te yandan

(.alışmamızın U ygur bölümünde ele alacağımız bir Tunhuang duvar resminde U y -


gurların Budha’nın ölümüne üzülüşlerini gösteren freskoda da bu şekilde bıçakla
yu/ kesme, böylece kanlı gözyaşları akıtma geleneğinin bulunduğunu göreceğiz.59
I i i k 'I Esin, Pencikent duvar resimlerinin TürkH alaç sülalesi zamanında ortaya çıktı-
sını ileri sürmüştü.60

Pencikent üzerine bazı genel açıklamalar için bkz. Mustafa Cezar, Anadolu öncesi Türkler-
dc Şehir ve Mimarlık, Istanbııl 1977, s. 254-262.
60 Emel Esin, “Türk Ul-Acemlerin Eseri Sanıarrada Cavsak Ul-Hakaninin Dıvar Resimleri,"
Sunul Tarihi Yıllığı, c. V, 1972-1973, İstanbul 1973, s. 310-311 . Burada Esin: “MS VH-Vlll. yüz-
yıllarda Türk (Halaç) soyundan bir sülalenin idaresindeki Penc veya Pencıkeş (bugünkü
.ıdı Peııctkcnl); MS Vll. ve VIII. yüzyıllarda Türk veya Türkleşmiş Buhârhudâtlarm saraya..."
sekimde izahat veriyor. Böylece bu dönemde bu bölgelerin Göktürklerle ilişkisi olduğu
anlaşılıyor I İ sin in Halaç kültürü üzerine ayn bir çalışması da vardır: E. Esin, “Butan-ı
llalaç M Vll x. Yüzyıllarda I lalaç Kültürünün Sanat Eserlerinde Akisleri İl /TM XVII, ls-
ı.mimi }97i, ■
■ m 67 Pencikent yakınındaki Muğkale kazılarında ve,ikaları bulunan Sogd
Meliki liıv.ı-.ııç'lıı İnik hakatılarındaıı .ıldıgı "Tarhan" uııvtııııyl.ı ıı\ \ılıtı.ı kadar Penç-

192
( • O KIÜRK (KOK - I I !RK) SA N A 1 1

Pencikent duvar resimlerinde çeşidi kozm olojik sim gelerin yanı sıra, özellikle

Müslüman Türk topluluklarının minyatür sanatında etkili olan m itolojik sahnelerin


bulunuşu da gözden kaçmamaktadır.61 Ö zellikle Ş a h n a m e kahramanlarından Rüs-

tem’le ilişkilendirilen sahneler bunlardandır. D iakonov’un üçüncü üslup olarak n i-


telendirdiği Sektör VI oda 41’deki resimler Firdevsî’nin Şahncıme’sinde “Y edi Hikâye”

adlı şiirde geçen, Rüstem’in yaptıklarını anlatan resimlerle ilişkilendirilebilir. Rüs-

tem ile şövalye A vlod arasındaki mücadelede anlatılan Rüstem’in kementle esir düş-
mesi sahnesi tamamıyla şiirde anlatılana uygun bir biçim de resmedilmiştir. Bu sah-
neyi kadın gövdeli bir ejderhanın öldürülmesi, Rüstem’in devlerle ve yarı-hayvan

cinlerle mücadelesini gösteren sahneler izler. 2 Pencikent duvar resim lerinde ayrıca
eski H int hayvan hikâyeleriyle (kaynak olarak) ilişkilendirilen tasvirler de bulun-

maktadır.

Yukarıda belirttiğim iz önem li m erkezlerden biri olan ve bugünkü Buhara’nın ba-


tısında bulunan Varahşa yerleşmesinin sur duvarlarının ve bu yerleşm edeki kalenin

Türkler (G öktü rkler) tarafından VI. yüzyılda inşa edildiği ileri sürülmüştür. Şehrin

kaldırım lı geniş caddeleri ve heykellerin bulunduğu tanrılar yolu Samanoğulları d ö-


neminde de mevcuttu. Buranın bir Mazdeist tapınağı ve Efrasiyab'ın (T ü rk kahra-

manı A lp Er Tunga) baş düşmanı Siyavuş’un mezarının bulunduğu yer olduğu ileri
sürülür.63

T. Talbot Rice’a göre V. A. Shyshkin (V. A. Şişkin) tarafından 1947 ve 1953 yılları

arasında yapılan kazılarda Varakşa’da ilk Soğd duvar resimleri keşfedilmiştir. Bu-
nunla birlikte belirttiğim iz gibi bu eserlerin Göktürklerle ilişkisi araştırılmalıdır. Bu-
hara havzasında bulunan bu kent bir başkent olmuş ancak IX. yüzyılda terk edilm iş-

ti. Yüzyıllar sonra arkeologların gün ışığına çıkardığı kentle ilgili ilk kazılara tepenin
güney tarafından başlanmıştır. Tepenin bu bölüm ünde kerpiç duvarlarla çevrili kale

ve saray kısmı vardı. Savunma amaçlı kale yüksek kuleler ve duvarlarla çevriliydi.
Saray ise pek çok oda içeriyordu. Sarayın erken kısımları III. yüzyıla, en geç dönem
bölüm leri ise VI. yüzyıla tarihlenirken duvar resim lerinin çoğunluğu ve oyma stuko-

kend’de ikamet ederek Fergana’yı idare ettiğinin belirtilmesi de Türklerle (Göktürklere)


ilişkiye işaret ediyor. Abdülkadir İnan, Orta Asya’da Muğkalc Hafriyatında Bulunan Vesika-
lar, “Soğdiyskiy Sbornik," Leningrad 1934. 212 sah., Makaleler ve İncelemeler, c. II, Ankara
1991, S. 340.

1.1 |ean Paul Roux, Orta Asya Tarih ve Uygarlık, İstanbul 20 0 1 , s. 172.
,l2 Mario Bussagli, Central Astan Painting, From Afghanistan to Sinkiang, s. 47
1.1 ]can-Paul Roux, a g r . '■ 17i

193
I k k l!N l 'l V U II IKK SA N A 11

lar Vlll yüzyıla tarihlenmekleclir. Odalar sütunlarla taşınan du.- çalılara sahip olup
bir m erkezi salona açılmaktaydılar.64

Varahşa’da kazılarla ortaya çıkarılan Buhar Hudat denen Buhara hükümdarları-


nın sarayındaki resimlerden özellikle kırm ızı odada bulunanlar dikkat çekicidir. D i-

ğer resimler ise doğu ve batı odasmdadır. İlk odadaki figürler adından da anlaşılaca-
ğı gibi kırm ızı bir zem in üzerine yapılmıştır. İki şeride ayrılan diğer resimlerde, aşa-

ğı bölüm de bir seri av sahnesi karşımıza çıkmaktadır. Farklı renklerdeki filler üze- ı
rinde tasvir edilen erkeklerden m erkezi konumdaki bir kahraman diğeri ise fil sürü-
cüsü olmalıdır. Grifon ve arslan-kaplan gibi hayvanlarla savaşmaktadırlar. Fil üze-

rindeki süvarinin arslan ve kaplanla savaşı tipik bir mücadele sahnesidir (bkz. Re-
sim 49). A v ve av simgeciliğine işaret etmektedir. Bir taht salonu olan doğu odasının

duvarları zarar görm üş resimlerle kaplıydı. Sadece güney ve batı duvarlarında bir-
kaç fragman sağlam kalmıştır. Batı duvarı üzerindeki bir grup savaşçı, at üzerinde
tasvir edilmiştir. Bunlar zırhlı ve m iğferlidir. Şüphesiz ki bu duvar büyük bir savaş

Kesim 49 Varahşa, fil üzerindeki süvarilerin arslan ve kaplanla savaşı (Pugaçenkova-


I lakimov, 1988),

I ıiımıı ,ı I .ilimi Riı e, Anı ırııf Aı Is ıı/ < n ıiıu l Asla. 1»m ira 19i’'1. •*»

194
t . O KI UKK (K O K - T URK) SA N A 11

sahnesini içeriyordu. Savaş sahnelerinin simgesel açıdan ve mücadele kavramı bağ-


lamında av sahneleriyle ilişkili olduğu düşünülebilir. Bu odanın güney duvarında
büyük ve kalabalık bir devlet kabul töreni resmedilmiştir; ancak resim çok zarar

görmüştür. Sadece birkaç parça anlaşılabilm ededir. M erkezde kanatlı deve figürleri
üzerine yerleştirilmiş bir taht görülm ektedir. Tahttan halı olduğu anlaşılan süslemeli
bir dokum a sarkmaktadır. Tahtın üzerindeki figürün giydiği altın plakalar ve inci-
lerle süslenmiş bir pantolon hasar görm eden kalabilmiştir. Tahtın önünde solda biri

erkek, diğeri kadın olmak üzere diz çökmüş iki figür betimlenmiştir. Bu iki figürün
üstünde süslemeli elbiseler bulunmaktadır. Bir hançer ve bir kılıç taşıyan erkeğin
yanı sıra kadının başı da halelerle kuşatılmıştır. Ö nlerinde uzun bir bronz altar veya

pirinç mangal (tütsü için kullanılan) vardır. Erkek bir kaşıkla tabağın içine yağa
benzer bir şey boşaltıyorken, kadın dekorlu kadeh tutarken betimlenmiştir. Pirinç

mangalın dış tarafındaki süslemede, m erkezde çöm elm iş deve üzerine yerleştirilmiş
bir tahtta oturan bir başka kadın figürü daha yer alıyor. Burada yüzeyde bitkisel ve
geom etrik süsleme vardır. Mangalın diğer tarafında belinde bir hançer bulunan,
zengin görünüşlü bir elbiseye sahip bir erkek dizleri üzerinde oturmaktadır.65

Varahşa’daki resimleri gözden geçiren T. T. Rice bu duvar resimleri ile Orta ve


Iç Asya sanatları arasındaki ilişkiye dikkat çekmektedir. Nitekim kendi dönem inde
Grifonlar Salonu diye isim lendirilen salonda bulunan kanatlı deve tasvirlerini, gri-
fon olarak niteleyerek, bu deve tasvirleri ile daha erken tarihli olan V. Pazırık kurga-
nında bulunan, kitabımızın Hun sanatı bölüm ünde ele aldığımız, keçe yaygı üzerin-
de bir grifonla mücadele eden yarı insan yarı hayvan fantastik yaratık (sfenks) ara-
sında tarz açısından ilişki bulunduğunu belirtmektedir. A ynı araştırmacı Varahşa’da
bulunan resimlerin diğer sitelerle yakın ilişkisi olduğunu ileri sürmektedir. Nitekim

M uğ kaledeki zırhlı süvari figürü bize göre kaya resimlerindeki zırhlı Göktürk süva-
rilerini hatırlatmaktadır. Bu m erkezle bağlantılı olan sitelerden biri ise Balalık Te-
pe’ydi. Söz konusu yer Özbekistan’ın güneyinde Am uderya N ehri’nin kuzey kesi-
minde bulunan arkeolojik bir sitedir. 111. veya IV. yüzyıla tarihlenen ve daha sonra
tahkim edilen bir kale VI. yüzyılda bazı değişikliklere uğramıştı. Bu kısımlar ve VI-
VII. yüzyıllara ait olduğu kabul edilen tapınak kazılarla ortaya çıkarılmıştı. Çalışma-

65 Aleksandr Belenitsky, Central Asia, Cenevre 1968, s. 143-144,153. Açıklamaları kısmen yoru-
mumuzla birlikte aktardık. Türk sanatında av simgeciliği ve mücadele sahneleri konusun-
da bkz. Yaşar Çoruhlu, Türk Sanatında Av Sembolizmi, s. 13-25; Yaşar Çoruhlu, lslamiyetten
önceki Türk sanatında hayvan m ücadele sahneleri, s. 117-141; Yaşar Çoruhlu, “Orta Asya Türk
Tasvir Sanatındaki Mücadele Sahneleri Ve Sembolizminin Osmanlı Minyatürlerindeki Ye-
ri," Osmanlının /)ı> Dünyaya Nahifi 03 Aralık 1999 Seminer Bildirileri, İstanbul 2003, s. 63-90

195
I K K I'N l i r V H II IKK ’ . A N A 11

lar neticesinde igteki duvarlarda önem li duvar resimlen ortaya bildirilmiştir. Bunla-
rın bazıları tapmağın içinde bulunan ve penceresi olmayan bir odada bulunmuştur
Zarar görmüş bu resimlerde erkekler ve kadınlar bağdaş kurarak oturmakla, ellerin
de sunar vaziyette ve sadece üç parmaklarıyla altın ve gümüş kaplar tutmaktadırlar.
Kaftan giymiş figürler arasında diğerlerine göre daha büyük tasvir edilmiş ön sağda-
ki figür kaftan deseniyle de ilgi çekm ektedir. Elbisenin tüm yüzeyinde bulunan inci
dizisinden oluşturulmuş madalyonların üzerinde çoğu tavşana benzeyen çeşitli hay-
ran başları vardır. Giysiler Göktürklerin ve Soğdlann kullandığı kaftanlarla aynıdır.
Hayvan başlarıyla süslü kaftanların benzerleri Sasanilerde ve tüm Orta Asya’da yay-
gındır. Bu tür desenler düz kumaşlarda da görülm ektedir. Astana m ezarlığında da
kim i örnekler bulunmuştur (VI. yüzyıl). Benzer şekilde desenli kaftanlar ve elbiseler
U ygur duvar resim lerinde görüldüğü üzere Uygurlar tarafından da çok sevilirdi.66

Açinatepe’deki (Adzhina-Tepe) duvar resim leri ise Tacikistan’ın Kurgan Tübe


kentinin ı 1 m il doğusunda Vakş (Vakhsh) Vadisi’nde keşfedilmiş önem li bir Budist
manastırında yer almaktadır. Manastır iki eşit bölüm den oluşmaktadır. Bunlar bir
geçişle birbirlerine bağlanırlar. H er bir bölüm -k o zm o lo jik anlayışa dayanak- dört
eyvan planıyla inşa edilmiştir. Güneydoğuda b ir avlu, kuzeybatıda ise bir stupa yer
almaktadır. Açinatepe’de çok değerli resim ve heykel buluntuları ele geçmiştir. Re-
simler duvarlarda, stupanm etrafındaki binalann tavanlarında, manastır bölümünde
ise birçok yerde karşımıza çıkarlar. Ayrıca in situ olarak korunmuş boyalı alçı işleri
de yaygındır. H eykeller gibi bütün resimler de dinsel içeriklidir. Ana figür olarak ne
çıkan Gautama Budha tasvirlerinin yanı sıra Bodhisattvalar, Devalar, cinler, Budist
rahipler gibi Budist ikonografiyi yansıtan figürler de burada görülm ektedir.67

K ızıl M ing-Ö y mağara tapmakları Doğu Türkistan’daki Bezeklik mağara tapmak-


larının öncüsü olan mağara tapmaklarının bir grubunu meydana getirir.

A. V on Le C oq’a göre V-VIII. yüzyıllar arası dönem e ait olan ve VIII. yüzyılın or-
talarında terk edilmiş bu mağara tapmaklarının hangi topluluğa ait olduğu üzerine
tartışmalar sürmektedir. Uygurlar bu bölgeye VIII. yüzyılda gelm eye başlamışlardı.
Demek ki bu tapınakların ve içlerindeki duvar resimlerinin önem li kısmının Gök-
iıırklere, bir bölümünün de Hun topluluklarına ait olduğu kabul edilebilir.

A. Von Le C oq’a göre Kumtura’nın batısında Muzart N ehri vadisinde bulunan


bıı mağara tapınakları kaya içine 12-18 m derinliğe oyulmuş, 10-13 m yüksekliğe sa-

I .ıııı.ıı .ı la lb o t Rice, Anneni Arls o f Central Asi a, Londra 1965, s. 98, ıoo Ilıt kısım da k on u -
yu kısm en kendi yorum larım ızla birlikte ele aldık.
Alı k ‘..ııulı lîclt-n ih .ky. ( entral Asin, C en ev re 1968. s 139-141

196
G O K T O RK(K O K - T ÜRK) SA N A TI

lıip tapınaklardı. Bu tapınaklar inşa edildikleri dönem de kayaya oyulmuş bir gale-
riyle birbirine bağlanmışlardı. Birçok tapmağın giriş bölüm ünde rahiplere ait çalış-
ma odaları ve kilerler bulunuyordu. Burada iki tip tapmak vardı: Birinci tipte bir gi-
riş salonu kare veya dikdörtgen cellamn bulunduğu bölüme açılıyordu. Cellanın ar-
ka duvarında çeşitli kutsal tasvirler ve Budha’nm bir toprak heykeli bulunmaktaydı.
Buradaki koridorlar bu kutsal bölüm ün etrafında dolaşılabilecek şekilde yapılmıştı.
Duvarlar Budha’nm insan veya hayvan biçim inde yaşadığı destansı hayat devrelerini
içermekteydi. Çatı genellikle beşik tonozluydu ve yeniden doğuş tasvirlerinin yer al-
dığı dağ manzaralı resimlerle kaplıydı. Yan koridorların duvarlarında, kapının sa-
ğında ve solunda hanedanlığa mensup kadınların, erkeklerin ve asillerin resimleri
bulunuyordu. Bu tasvirlerde erkekler bacakları birbirinden ayrılmış bir şekilde dur-
maktaydılar. Üstlerinde üç köşeli pelerinler olan altın işlemeli kaftanları vardı. Metal
plakalı kem erlere uzun kılıçlar asılmıştı ve ayrıca birer kama taşıyorlardı. Kırm ızı
veya beyaz saçları ortadan ayrılmış erkeklerin ayaklarında çizm eler vardı. Birer sa-
vaşçı olan bu erkeklerin yanında kadınlar da bulunmaktaydı. Ü zerlerinde vücuda sı-
kıca kuşatan, ö n tarafı kısa kesim li bir yelek bulunan bu kadınlara ait giysinin kolla-
rında çanlar vardı. Ayrıca vücudun ön tarafmda da küçük çanlar bulunmaktaydı.
Vücutlarını öne doğru çıkarmışlardı. Buradan hareketle bu resimlerin G öktürk er-
kek ve kadınlarını tasvir ettiği iddia edilebilir.

Buradaki ikinci tip tapmak çatısı kubbeyle örtülmüş mabetlerdi. M im ari özellik-

leri ve içindeki resimler bazı farklarla diğerleri gibiydi.

A. V o n Le C oq ve ekibi bu tapmaklarda çeşitli resimlerin ve heykellerin yaııı sıra


aynca çeşitli eski kitaplar da buldular. Yukarıda belirttiğim iz türde savaşçı figürleri-
ne “ 16 Savaşçının Mağarası” ya da “Kılıç Taşıyanlar mağarası”nda da rastladılar.
Onun hem en yanındaki tapmakta ise Budha’nm ayağını öpen rahip Mahakasyapa
tasvir edilmişti. Le C o q “Tavus kuşu” mağarası yakınındaki bir mağarada ise sıralar
halinde çok sayıda heykele rastladıklarını anlatmaktadır. Buradaki bir diğer tapınak-
ta ise çeşitli resimlerin yanı sıra şeytan Mara’nın kızlarının Budha’yı baştan çıkarma-
ya çalışırken gösteren sahne özellikle dikkat çekm ekteydi. Bu sahnenin tekrarlandığı
başka bir resim dışında, vaaz veren Budha’yı ve Budha’n m cesedinin tabutuyla bera-
ber yakılışm ı gösteren resim ler de önem li buluntulardandı.

Araştırmacı eserinde, deve pisliği, saman parçaları ve sebze liflerinin içinde bul-
dukları düzeltilmiş kil üstüne çekilen ince stuko astarla yüzeye işlenen resimleri ül-
kelerine götürrhek için nasıl kesip çıkardıklarını da anlatmaktadır.68

68 Ayrıntılı olarak M A Von İ r Coq, Buried Treasures o f Chinese Turkestan An Account of

19 /
I KM N I'l Vlll 11IKK \M\11

GÖKTÜRK i 1EYKEL SANATI

G ö k t ü r k H e y k e l S a n a t ın ın K a y n a k la r ı

Göktürk heykel sanatının kültürel kaynaklarını ortaya çıkaran coğrafi alan ağır-
lıklı olarak b ozkır kültürü çevresi diye tanımlanan ve Doğu Avru pa’dan başlayıp Ka-

radeniz bölgesini, Kafkasları, Orta ve İç Asya’yı içine alan, Asya’nın doğusunda ok-
yanusa kadar uzanan çok geniş bir alandır.69

Bu coğrafyada bazen bozkır kültürü niteliklerinin yaşadığı alanlar kesintiye uğ-


ramakta, zaman zaman da daha kuzeye veya güneye sokulmaktadır. Dolayısıyla ik -

limsel ve kültürel açılardan daha farklı bu kuzey ve güney bölgeleri de karşılıklı et-
kiler nedeniyle veya toplulukların yer değiştirmeleri neticesinde Göktürk heykel sa-
natının oluşumunda ikinci dereceden de olsa önem li sayılabilecek bir rol oynamış-
tır.

Göktürk dönem inde en yaygın heykeller taştan yapılmış heykellerdir. Bu tip


heykellerin en erken tarihlerdeki özel bir heykel şeklinin gelişimi neticesinde ortaya
çıktığını anlıyoruz.

Bize göre bu heykel tipinin başlıca kaynağı ilkel dönem lerden itibaren Asya’da ve

Avrupa’da görülen m eh h irlerd ir. Menhirler birer idöl, yani tapınılacak tanrı, ruh ve-

ya mezar taşı olarak kullanılmışlardır. Bu nedenle m enhirler açık arazilerde, bir ta-
pmak alanında ya da mezarlıklarda bulunurlar.

İlk proto-Türk topluluklar olarak ele alabileceğimiz A n dron ovo kültürüne m en-

sup70 Türk topluluklarında (MÖ 1500-1200 veya biraz daha erken), m e n h ir dediğim iz
taşların mahiyetinin zaman içinde yeni bir hüviyet kazanmaya başladığını görü yo-

ruz. Çıplak, hafifçe şekillendirilmiş bu dikilitaşlar yavaş yavaş daha özenle işlenerek

The Activities and Adventures o f the Second and Third German Turfan expeditions, Londra
1928, S. 122-139.
1,1 1998 vc 1999 yıllarında Kazakistan’da ve Kırgızistan’da yaptığımız incelemelerde pek Çok
heykel tarafımızca incelenmiştir. Burada konuyu kısaca aktaracak az sayıda örnek seçil-
miştir. Göktürk heykel sanatına genel olarak değindiğimiz bu metnin ilk şekli daha önce
taralımızdan Manas Üniversitesinin Bişkek'te yaptığı kongrede sunulmuş ve daha sonra
aynı Üniversite tarafından yayımlanmıştı. Yaşar Çoruhlu, “Göktürk heykellerinin özellik-
lı ii," L/çünciı M injıldıktm Bosogosunda Türk Tsivilizatsiyası [Üçüncü Bin Yılın Eşiğinde Türk
Uygarlığı Dünü-Bugünü-Yarını Kongre Bildirileri), 2-3 Ekim 2000, Bişkt-k 2001, s. 153-168,
11 Orta ve İç Asya'daki erken kültürler hakkında genel bilgi için l>K. Yaşat Çoruhlu, Erken
I Vvtr liırk Sanatının ABC’sI, s, 17-41.

l ‘)K
( O K IIIK K (K O K III K K ) S A N A II

bir sanat tarihi nesnesi haline gelmişlerdir. Üstlerinde çeşitli dinsel inançlarla ilgili
tanrı tasvirleri yer almaktadır. Şekillendirmede veya tasvirlerde zaman zaman insan

vücudunun çeşitli yerleri ve yüzü kullanılmıştır. Bunların dışında hayvan figürleri


de oldukça yaygındır. Hayvan figürleri de tasvir edilmiştir. Bu iki tip şekillendirme

veya tasvir kim i zaman birlikte, kim i zaman da tek bir kom pozisyon içinde hayvan
ve insan uzuvları karıştırılarak kullanılmıştır.

Bu taşlardan baş kısımları boynuzlu olanları, üzerinde yuvarlak bir göz veya ge-
yik tasviri bulunanları proto-Tü rk ve Hun devirlerinde sıkça gördüğüm üz geyikli

taşlar denilen gurubu meydana getirir; ancak bu deyim in, sadece geyik başlarından

yola çıkılarak oluşturulduğunu düşünmek hatalı olur. Bana göre dağ keçisini, koçu-
nu ve koyununu da hesaba katmak gerekir. N itekim Göktürk dönem inde yapılan
benzeri türden hayvan heykelleri bu taşların farklılaşarak gelişmesiyle ortaya çıkmış

olmalıdır.

Aşağıda izah edeceğim iz gibi, Göktürk devrinin insan heykelleri de bölgelere g ö -


re küçük farklılıklar gösteren genel ikonografik özellikleri kazanarak, heykel sayıla-
bilecek bu dikilitaşlardan esinlenerek ortaya çıkacaktır. Ancak bu taşların anlamları-

nın da daima göz önünde tutulması gerekir. Çünkü bazen şeklen kurulamayan iliş-
kiler anlamsal olarak kurulabilmektedir. Unutulmamalıdır ki o zamanki Türk toplu-
luklarında bir heykel, tasvir veya inanışlar veya gelenekler ya da m itolojiyle ilgili an-

lamlar ihtiva etmekte önem açısından, söz veya, tasvir ya da biçim arasında hiçbir
fark bulunmamaktadır. Yani bir inanışı, düşünceyi sözle ifade etmek, tasvirle anlat-
mak veya heykelle ifade etm ek arasında bir fark yoktur. Sadece heykellerin daha ka-
lıcı olduğu söylenebilir.

G öktürk Heykellerinin Yoğun Olduğu Bölgeler

Göktürk heykellerinin yoğun olduğu bölgeleri tam sınırlarıyla belirtebilm ek bu-

gün için çok zordur. Çünkü bu çözülmesini gereken diğer sorunlara bağlıdır. Ö rne-
ğin Göktürk siyasi tarihinin ayrıntılı bir envanterinin çıkarılması gerekir. Çünkü bu
konu ancak hangi dönem de hangi toprakların Göktürklerin elinde olduğunun ve

onlara bağlı Türk topluluklarının ne zaman nereye yerleştiğinin bilinmesiyle açıklık


kazanabilir. Göktürk Devleti sınırları içinde yaşayan Türk ve Türk olmayan toplu-
lukların dem ografik yapısı çok iyi belirlenm iş olmalıdır. Tarihi coğrafya çalışmaları

bu açıdan ayrıntılı veriler sunmalıdır. Hangi topluluğun hangi bölgede daha yoğun
olduğunu bilirsek, bu bölgelerde yapılan heykellerin hangi Türk topluluğuna ait o l-
duğunu ya da hangi yönetim e bağlı yabancı topluluklar tarafından yapıldığını aşağı

199
I II H N M VIK 1lIRK SAN A 11

y u k a r ı s ö y le y e b ilm e im k â n ın a k a v u ş u r u z / 1

Bununla birlikte I ürk topraklan içinde yabancı bir topluluğun heykel yapması

G ö k ıü ık sanatı açısından çok da şaşırtıcı bir şey değildir. Çünkü başka bir topluluk
tarafından yapılmış da olsa bu heykeller nitelik olarak Göktürk heykel ilkelerini
kullanacağından bu d e m sanatı içinde değerlendirilm elidirler. Bu bakımdan, Soğd

kolonisi olarak değerlendirilen yerlerdeki taş baba (veya taş nine) tipindeki heykel-
lere de kısmen böyle bakabiliriz.72

Mevcut durumda, Göktürk heykelleri olarak, baştan beri Göktürk hâkimiyetinin


ağırlıkta olduğu bölgelerde yapılan heykelleri ön plana çıkarmak durumundayız. Bu

bölgeler özellikle şim diki M oğolistan ve Güney Sibirya topraklarının bir bir kısmı

(ö zellik le Altaylar), Kazakistan ve Kırgızistan olarak ele alınabilir. Bu bölgelerde ya-


pılmış ve çeşitli fikirlerden dolayı Göktürk devrine ait olduğu kabul edilen heykelle-
ri konumuzla ilgili olarak ele alabiliriz. İleride yapılacak yüzey araştırmalarında or-

laya çıkacak heykeller, daha önce Göktürklere ait olduğu kabul edilen heykellerle
aynı özellikleri sergilem elerinden dolayı bu guruba dahil edilebilecektir.

G öktü rk H eykellerin in K av ram sal B akım dan F a rk lı G ru p lan

Araştırmalarda elde edilen materyaller göstermiştir ki geyikli taşlar proto-Tü rk ve

Hun devrinde varken, bilimsel literatürde taş baba, taş nine, balbal taş, taş heykel
gibi isimlerle anılan insan heykelleri gelişmiş şekilleriyle henüz mevcut değildi. Bazı

71 Göktürk devri siyasi ve kültürel tarihi, ayrıca sanat tarihi üzerine bazı çalışmalar yapılmış-
sa da bunlar yukarıda belirttiğimiz sorunları çözebilmemiz için yeterli değildir. Bazı çalış-
malar için bkz. Osman Fikri Sertkaya, Göktürk Tarihinin Meseleleri, Ankara 1995; Ahmet
Taşağıl, Gök-Türkler, Ankara 1995; Ahmet Taşağıl, Gök-Türkler II, Ankara 1999; L. N. Gumi-
lev. Eski Türkler, İstanbul 1999. Bu kitabın Kazak, Kırgız ve Azerbaycan Türkçesindeki çev-
rileri için bkz. Lev Gumilev, Köne Tunkter, Alma Ata 1994; L. N. Gumilev, Bay ırkı Türktör
(Soruş Fondu), Bişkek 1999; Lev Gumilev, Kadim Türkler, Bakü 1993; Rene Giraud, Gök
hırlı Imparatorluğu-üteriş Kapgcın ve Bilge mn Hükümdarlıkları (680-734), İstanbul 1999; t. Ka-
iesoğlu, Türk Milli Kültürü, s. 89-121; D. Sinor, (Kök) Türk imparatorluğunun Kuruluş ve İrki-
lişi, İ rken iç Asya Tarihi, İstanbul 2000, s. 383-424. Göktürk yazıtları için bkz. Hüseyin Na-
mık Orkun, Esfei Turfe Yazıtları, Ankara 1987; Talât Tekin, Orhon Yazıtları, Ankara 1988; Vıl-
lıılm rhomsen, Orhon ve Yenisey Yazıtlarının Çözümü ilk Bildiri, Ankara 1993; sanat ve arke-
olog için l leonora Nowgorodowa, Alte Kimsi der Mongolei, Leipzig 1980; Nejat Diyarbekir-
lı. Islamiyetten Önce Türk Sanatı, Başlangıcından Bugüne Türk Sanatı, Ankara 1993, s. 31-45;
Yaşat Çorııhlu, l iken Devir Türk Sanatının ABC’si, İstanbul 1998.

( ioknııli devrinde Sogdlartri etkinlikleri hakkında bkz. A. N. Bernştam, Izbrannie Trud t Po


ArhroloyJI ı İsimli Kırgızov I Kırgızsiana, e. i, Bişkek 1997, s. 214-221

?0( >
( ¡OK 11 i r k (K O K 11 IRK) S A N A II

yayınlarda tunç devrine ait olduğu varsayılan heykellerin daha geç bir dönem e en

azından dem ir devrine ait olduğunu düşünmek çok da yanlış sayılmaz. Türklerde
özellikle Göktürk devrinde hayvan ata-ana kültlerinden daha sonra, insan atalann
ön plana geçm eye başlamasıyla ortaya çıkan düşünsel bir gelişim geyikli (aşlardaki

ruh ve hayvan figürlerinin ikinci planda kalmasını ve saygı duyulan ana-baba-ata ya-
ni insan heykellerinin ön plana çıkmasını gerektirmiştir. Bunun özellikle Göktürk

devrinde gerçekleştiğini varsayıyoruz .

Göktürk devrinde heykeller birkaç bağlamda karşımıza çıkıyor. Bunların hepsi

de birbirine bağlı bağlamlardır. Heykellerin bir kısmı bölgede çok sayılıp sevilen
önem li b ir kişi adına dikilm iş eserlerdir. Bunlar çoğu zaman hükümdar, komutan,
savaşçı veya kahraman gibi askeri niteliklere sahip şahıslardır. Bu heykellerin bir

bölümü m ezarlık alanlarda m ezar taşı olarak dikilmiştir. Bir kısmı tapınak olarak
düzenlenmiş yerlerde ata kültlerine bağlı olarak yer alırken, bazıları da kurban için

düzenlenmiş yerlerde bulunur.

Bir de farklı bir anlamı olan balballar vardır. Bunlar da muhtemelen ilk kez G ök-

türk devrinde görülmüştür. Ç ok azı insan şeklinde biçim lendirilm iş, çoğu ise basit-
çe yontulup düzeltilmiş (heykel olarak kabul edilm esi zor) taşlardan yapılmış bu ta-

rihi nesnelerin kaynakları da yine m enhirlerdir. Balballar herkesçe bilindiği gibi bir

kahramanın bir mücadele esnasında öldürdüğü düşmanını temsil eden ve bazen


m ezar yakınına, bazen de Kültigin, Bilge Kağan gibi hükümdarlara ait külliyelerde
olduğu gibi kilom etrelerce uzanan sıralar halinde öteki dünyada kendisine hizmet

etm ek üzere dikilen taşlardır. Üzerinde lşbara Tarkan balbalı ifadesi bulunan bir
balbal örneği VIII. yüzyıla ait O ngin Abidesi’nin yanında bulunmuştur. Kültigin kita-

besi gibi bazı yazıtlarda da balbal terimi m uhtelif vesilelerle geçmektedir.

G öktürk Heykellerinin Yapı M alzem eleri ve Ikonografik Özellikleri

Sanat ve m im arlık tarihinde, nasıl ki taşla veya tuğlayla inşa edilen binalar için
gerekli m alzem eleri sağlayan taş ve toprak ocakları ve ve bu ham m addelerin işlen-

diği atölyeler mevcutsa aynı şekilde heykeller için gerekli taşların temin edildiği
ocaklar ve bunların işlendiği atölyeler de olm alıdır; ancak maalesef Göktürk heykel-
lerinin tam bir katalogunu oluşturmamışken bu tür ayrıntı konular üzerine geniş bir

tespit yapmak her halde şim dilik mümkün olmayacaktır. Am a heykeller için çeşitli

n Hayvan-ata/aııa v< ata kültleri için genel olarak hkz. Jean-Pau l Roux, T ürkin in vc Moßolla-
ıı n E ski l>ıııı. klnıılu ıl 199*. 143 150; Jean-Paul R oux, Alı av Türklerinde Ölüm, s. 188 216

201
R K E N OEV R K IR K SA N AM

yerlerde karşımıza çıkan kayalık alanların “taş yatağı” olarak kullanıldığını varsaya-

biliriz.

Belki de ilk maden işleme atölyeleri olarak görülen mağaralar heykel için de bir

işlik vazifesi görmüştür. Bu durumda yapılacak ilk iş heykellerin yoğun olarak gö-
rüldüğü yerlerin yakın çevresinde, kayalık alanların bulunup bulunm adığını tespit

etmektir. Ö rneğin Kültigin mezar külliyesindeki kim i heykellerde kullanılan m er-

merin nereden getirildiğini öğrenebilm ek için o civarda m erm er yataklarının bulu-


nup bulunm adığım tespit etm ek gerekir. Eğer böyle bir m erm er yatağı yoksa, bun-

lar m erm er ocaklarının bulunduğu başka bir yerden getirilm iş demektir. Acaba bu

heykellerin malzemesi bu bölgelerden m i yoksa Ç in’den m i getirilmiştir? Görüldüğü


gibi bu sorulara verilecek cevaplar önem li ilerlem eler sağlayacaktır.

Ç ok dayanıklı bir m alzem e olan m erm er dışında —ki m erm er malzeme pek fazla

kullanılm am ıştır- heykellerde kullanılan yapı malzem elerinin çoğu, Orta ve İç As-
ya’da rastlanan dayanıksız breş türü taşlardır. Ancak zaman zaman kullanılan granit

ve bazalt gibi taşlar daha dayanıklıdır. Aslında bu taşlar dayanıklı olmamalarına rağ-

men, yazıların zamanla silinmesi dışında olumsuz sonuçlar doğurmazlar. Çünkü


heykellerde bütün ayrıntılar verilm emekte sadece temel ikonografik özellikler ve ba-

zı genel farklılıklar sunulmaktadır. Bu nedenle bir heykelin ikonografik özelliklerini

kaybetmesi için taşın tümden tahrip edilm esi gerekir.

Şimdi kim i örnekler üzerinden bu heykellerin özelliklerini daha ayrıntılı bir bi-

çim de ele alalım: Bugün Astana’ya taşınmış Kazakistan Alm a Ata Devlet Müzesi’nde

bulunan bir taş babanın VI. yüzyıla ait olduğu kabul edilm ektedir (bkz. Resim 50).

Belki biraz daha geç tarihli olabilir. Dairesel bir formda ele alınan başında başlık
yoktur. Çene kısmı altta üçgen şeklinde betimlenmiştir. Yanaklar, gözler, kaşlar, bu-

run, bıyık ve ağız taşın oyulması suretiyle kabartma şeklinde vurgulanmıştır. Kaşlar,
burun, bıyık ve ağız birbiriyle bağlantılı bir biçim de, kulaklar hafifçe belirtilmiş,

ağız ise açık olarak betimlenmiştir. Yüzün genel tipi özellikle Islamiyetten sonra “ay
yüzlü" diye nitelenen şematik tipe yani T ü rk-M oğol tipine uygundur.

Elbise (kaftan) hatları ayrıntılı bir biçim de ele alınmamıştır. O m uzlar yuvarlatıl-
mış, sağ ve sol kol gövdenin oluşturduğu kütleden ayrılmadan zem inin alçaltılması

yoluyla kabarık şekilde belirlenmiştir. Böylece hemen hemen bütün Göktürk hey-
kellerinde görülen şematik anlatım, bu heykellerin sonraları geyik taşına dönüşen
m eıılıir kökenli dikilitaşlardan geldiğini gösteriyor.

202
GÖKTÜRK (K Û K -TÜ R K ) SANATI

Ellerin betimlenişi de genel iko-

nografık şemaya uygundur. Sol elde


ayaklı bir kadeh bulunmaktadır. Bu

kadeh figürün göğüs bölümünün

ortasına kadar kaldırılmıştır. Kem e-


re doğru uzanmış sağ el ise pek be-

lirgin olmamakla birlikte muhteme-


len silahın kabzasını tutmaktadır.

Görüldüğü gibi burada belirli bir

sosyal statünün gereği olarak uygu-


lanan bir davranış kalıbı söz konu-

sudur. Kadeh, kem er gibi öğeler

hüküm darlık ilgili sem bollerdir v e -


ya bir rütbeye işaret ederler. H eyke-

lin tasvir ettiği kişiye veya onun ru-


huna sunulan bir İçki söz konusu
olabilir; ancak bazı araştırmacılar

bu kapların bir kısmım kül kabı


olarak da nitelendiriyorlar.74 Bu Resim 50. Kazakistan Devlet Müzesi’nde bu-

araştırılması gereken bir konu ol- !unan- elindc kadeh tutan he>’kel (Yaşar < >
, , „ ruhlu 1998, ilk yayını Yaşar Coruhlu, Bişkek,
makla birlikte bu tip heykeller as-
keri nitelikli kişileri betim lerler.

H eykellerin arkasında Tü rk geleneklerine ait uzun örgülü saçların oym a çizgiler-

le belirtildiğini görüyoruz. U zun örgülü saçların betim lendiği çok daha güzel örnek-

ler de vardır.

Söz konusu m üzede bulunan heykelin yanındaki eserin başı kopuktur. Bununla

birlikte bu heykel ikonografik şemayı daha net bir biçim de gösterir. Sol el yine gö-

ğüs kafesinin ortasına kadar kadehi kaldırmıştır. Sağ el ise kem ere asılmış silahın
kabzasını tutmaktadır. H er iki eser de bazalt nitelikli bir taştan oyulmuştur. Bu şe-

ma daha çok Kazakistan ve Kırgızistan’daki heykellerde görülebilm ekledir.

Bu tipin bir örneğini Kırgızistan Burana’da beline kadar toprağa göm ülm üş kırm ızı

taştan bir heykelde görüyoruz. Figür bir eliyle göğsünün ortasına kadar kaldırdığı
yuvarlak çeperli ve ayaklı kadehi, diğer eliyle ise silahını tutmaktadır.

W R a ıllo ll, si/m» vh'i/iim ııı, s 11 4 .

70»
l'KKHN IHıVtK IIIR K SA NATI

Resim 51. Kazakistan Taraz Arkeoloji Müzesi (Kastayev Devlet Müzesi) bahçesinde bulunan
Göktürk devrine ait çeşidi heykeller ve lahit kalıntıları (Yaşar Çoruhlu, 1998, ilk yayın Yaşar
Çoruhlu, 2001),

Ayn ı tipin ele alacağımız bir diğer örneği bu kez İstanbul’daki Gebze ilçesiyle

kardeş kent olan Kırgızistan’ın Karakol kentindeki Gebze caddesine bakan parkta

bulunan benzeri türden heykeller arasında görülüyor. Bu eser breş türü siyah da-
marlı bir taştan yapılmıştır (yükseklik 77 cm).

Bazı heykellerde genel şemaya uyulmakla birlikte bazı küçük farklılıklar da göze
çarpıyor. Nitekim Kazakistan’ın Taraz (C am bul) şehrindeki A. Kastayev Devlet Sa-

natlar Müzesi’nde yer alan kırm ızı taştan örnekte “V ” şeklinde açılan kaftan yakaları
örcllikle belirtilmiştir. Figür sol eli hafifçe yukarıda olm ak üzere arm udi gövdeli bir

kabı tutamağından kaldırıyor. Diğer el ise bu kabın kaidesini kam ına doğru bastırı-
yor Hu müzede çok sayıda heykel toplanmıştır (bkz. Resim 5i).

I alas'taki Manas Türbesinin yanma getirilmiş bir heykelde, kadehin sağ elle gö

imi . '.eviyesine kaldırıldığı, diğer elin ise karnın üzerinde sabitlcııdiğı görülüyor. Taş
Baha nın diğer heykellerden daha fazla hacim duygusu uyandıran kollan onun

m
<. OK n IRK (KÛ K - T ÛRK) s a n a i i

m uhtemelen Göktürk devrindeki eserlerin etkisiyle yapılmış daha geç dönem hey-
kellerin bir örneği olduğuna işaret ediyor. H eykelde sarı renkli kolay aşınır bir taş

kullanılmıştır.

Alm a Ata Devlet Müzesi’ndeki VI-VII. yüzyıllara ait olabilecek bazalt taştan bir
heykel sol eliyle bu kez bir kadeh değil bir kuş tutmaktadır. Buradaki kuş yırtıcı bir

kuş değildir. Yani bir av kuşuna ve avcıya işaret ettiğini zannetmiyorum. Ö zellikle
ölen kişiler için hazırlanan heykellerde bu kuşun ölenin ruhunu ifade ettiği düşünü-

lebilir. Figürün sağ eli ayaklı iri bir kadehi kem er hizasında karnına doğru bastırı-
yor. Bu tip gibi ellerden birinin silaha konulm adığı heykellerin askerlere veya yön e-

ticilere değil, toplumda yine önem li görevler üstlenen insanlara ait olduğunu düşü-

nüyorum.

D iğerlerine nazaran daha geom etrik bir biçim de yontulmuş olan söz konusu
heykelin düz göğüs kısmı taşın bu bölüm ünün tamamıyla oyulup alçaltılmasıyla
oluşturulmuştur. H eykeli sınırlayan kollar kenarlarda düz birer hat halinde dirseğe

kadar inerler.

Kazakistan’ın M oim kum bölgesinde, Hantağ eteklerindeki Şubartas N eh ri yakı-


nında bulunmuş bir Göktürk heykelinde ise, ellerin ilginç bir şekilde kaftanın yen-
leri içine sokularak bağlandığını görüyoruz. Bu tarz duruş şekli Çinlilerde ve Orta

Asya’da görülebilm ektedir. Figür bağladığı kollarının arkasında ağzı geniş bir kabı

karnına doğru bastırmaktadır.

Belli belirsiz üçgen dilim li bir başlığı olan bir kadın heykeli kim i araştırmacılara
göre bir tanrıça kim ine göre bir dişi ruh olan “U m ay” tasvirleriyle ilişkilendirilebilir.
Ancak burada muhtem elen “Um ay ana”ya benzetilerek tasvir edilen b i f kadın figürü

söz konusudur (belki bir kadın şaman). Yine Alm a Ata’daki Devlet Müzesi’nde bulu-
nan bu örnekte, zem in oyularak küremsi şekilde verilen göğüsler özellikle vurgu-

lanmıştır. Bazı araştırmacılar erkek heykellerindeki benzeri şekilleri göğüslük olarak

nitelemiştir.

H eykel yüzlerinde genel şema aynı olmakla beraber, ifade farklılıklarının ortaya
çıktığı görülm ektedir. Ç ok önem li bu husus özellikle U ygur resim sanatında gelişen

portre yapma eğilim inin Göktürk devrinde başladığını ortaya koyuyor.

Kadın olarak değerlendirilebilecek figür, karm bölgesi üzerinde bir nesneyi (bel-

ki de yukarı doğru daralan uzun dikdörtgen şeklinde bir m üzik aleti) iki eli arasın-
da tutarak da diğer heykellerden ayrılır.

Ellerin kullanımı açısından bu heykele benzeyen bir eser, Alma Ata’daki M üzik

Aletleri M üzi'sı'ıuk görülebilir. İlk Göktürk devrine tarihlenen ve pembe taştan ya-

205
I KKI N D V K I U K K N A N A II

pilmiş heykelin benzer pozisyondaki ellerinde gövdesi yuvarlak, altla ve üstte dar

uçları bulunan ve muhtemelen bir m üzik aleti olan bir nesne bulunmaktadır. Taşın
belirli kısımları oyularak gövdenin m uhtelif uzuvları betimlenmiştir. Yüzü diğerleri-

ninkiyle benzer bir şemaya sahiptir.

Bu arada söz konusu eserde, baldırların ve ayakların taşın üzerinde ayrıca oyula-
rak belirtilmesi yine bu heykellerin menhir kökenli dikilitaşlardan veya geyikli taş-

lardan geliştiğine işaret etmektedir. Bunun hemen yanında sergilenen bir diğer hey-

kelde ise ellerden birinde benzeri biçim deki bir eşya (m üzik aleti), diğerinde ise bir
kuş tasviri bulunmaktadır (bkz. Resim 52).

Aynı müzede bulunan bir başka Göktürk heykelinde figürün iki eli arasında tut-
tuğu aletin günümüze kadar gelen Kazak m üzik aletlerinden birine benzediği tespit

edilmiştir. Bu ve benzeri örneklerde betimlenen figürlerin genellikle şaman veya din


adamı olduğu kabul edilm ektedir (bkz. Resim 53).

Karın hizasında iki eliyle uzun kavanoza benzer bir kabı tutan siyah bazalt taştan

bir başka Göktürk heykeli, daha şematize bir yüzle karşımıza çıkıyor. Eser Taraz

Kasteyev Devlet Sanat Müzesi bahçesindedir.

Aynı gruba örnek olarak Burana ören yerindeki VI-X. yüzyıl kırm ızı kum taşın-

dan bir diğer heykeli de ele alabiliriz. Bu heykel Alm a Ata Devlet M üzesindeki ka-

dın heykelinin iki eli arasında tuttuğu dikdörtgen nesnenin aynısını tutuyor.

Taraz Kasteyev Devlet Sanat Müzesi’nde bulunan 75 cm yüksekliğindeki başında


dilim li bir taç ve bir elinde kadeh bulunan bir heykelin bir din adamı (şaman) olabi-

leceği düşünülüyor. Bunun benzeri başka heykeller olduğu gibi doğrudan doğruya
Umay olarak değerlendirilen, başında dilim li taç bulunan başka heykeller de vardır.

Kırgızistan’ın Son Köl bölgesinde bulunan heykel de buna bir örnek olarak verilebi-

lir. Umay heykellerindeki genel şemaya uyan yüz tipi ve dilim li başlık daha önce sö-

zünü ettiğim iz Um ay resimlerinde de vardır.

Kazakistan’da ve Kırgızistan’da görülen, genel anlamda diğer guruplarla bağlan-


tılı farklı bir heykel tipinde de sadece şematik Türk yüzünün tasvir edildiğini görü-

yoruz (Talaş, Manas Türbesi yanında). Bunlarda gövdenin alt kısmı tasvir edilm e-

miştir. Yani söz konusu heykel neredeyse bir büsttür. Bu son eserler balbal olarak
nitelendirilen taşlara daha yakındır.

Kazakistan’da ve Kırgızistan’da bulunan Göktürk devri heykelleri genel ikonog-


ı .ilik şemaları bakımından Moğolistan, Sibirya ve Altaylar’daki aynı devir heykellerle

bağlantılıdırlar. Doğal olarak yayılım kuzeyden güneye doğru olmuşim

Bu heykellerin en tanınmış olanları Kıllıigin (732), Bilge K.ığaıı ı /ıs) vv |oııyukuk

206
G Ö KTÜRK (KO K-TÜ R K) SANATI

Resim 52, Kazakistan Alma Ata -şimdi Resim 53. Kazakistan Alma Ata -şimdi
Astana- Müzik Aletleri Müzesi’nde bulunan Atsana- Müzik Aletleri Müzesi’nde bulunan
ellerinde muhtemelen müzik aleti tutan elinde Kazakların geleneksel çalgılarından
heykeller. Göktürk devri (fotoğraf: Yaşar birini tutan taş heykel (fotoğraf: Yaşar
Çoruhlu 1998, ilk yayın Yaşar Çonthlu, Çoruhlu, ilk yayın Yaşar Çoruhlu, 2001).
2001).

(725 veya 726-732) mezar külliyelerinde görüyoruz (bkz. Çizim 50, 62, Resim 37, 42).7S

Daha ayrıntılı işlenmiş bu heykellerin bir kısmı merm er bloklardan yontulmuştur.


İkonografi k şemaları benzerlik arz etmekle beraber plastik özellikler daha itinalı

vurgulanmıştır. Kim i bağdaş kurmuş halde kimi yine ayakta betimleıımiştir. Altla-
rında kaideler vardır ve bu kaideler gövdenin oyulduğu aynı m erm er parçasından
yekpare halde yontulmuştur. Ayakta duran heykellerin başları çoğu zaman Gök-

türklerin düşmanlan tarafından -Jean Paul Roux’a göre, figürün temsil ettiği kişinin

öteki dünyada yeni bir hayata başlamasını engellem ek İç in - koparılmıştır. Kaftanın

Çin kaynaklarında da belirtildiği şekilde açılıp kapandığını gösteren heykeller

Külliyeli m i jş n rl la ııım ı iç in b k z . Y aşar Ç o ru h lu , Erken Devir Türk Sanatının ABC’s i, s. 84-


90, A y rıt, 1 I N nu>'M rodow a, Alır Kttnsi der Mongolet, s. 238- 245; N ejat D iy a rb e k irli, “O r -
h u n ’d an t »t lıs >>11lıı> I ııılf k'UİtûrU. no. 198-199, N isan M ayıs 1979. s 1 64

207
I - KKI'N n i V I K 11 IKK S A N U I

Çizim 62. Kültigin ve Bilge


Kağan mezar külliyelerinden
çıkarılan bazı heykeller (N,
Tsultem 1989, çiz. Y.
Çoruhlu).

vardır. Sarkıntılı kem er, silah ve çizm e de betimlenmiştir. Bazı heykellerin elleri

kopmuş olmakla birlikte bunların silah ve kadeh tuttukları anlaşılmaktadır.

Kültigin külliyesindeki elinde m endil veya kumaş parçası tutan heykel -b e lk i yas
veya soyluluk işareti olarak- (bkz, Resim 37) veya uzun sopa şeklinde bir nesne -

belki bir asa veya rütbe işareti olarak- tutan bir diğer heykelde de olduğu gibi farklı
nesnelerin betim lendiği heykeller de vardır (bkz. Çizim 62 sol).

D ilim li bir börke sahip Kültigin’in başını betim leyen parçanın kazı esnasında bu-

lunan başsız gövdelerden hangisine ait olduğunu tam olarak bilem iyoruz (bkz. Re-
sim 39).76 Gövdesinden ayrılmış bu parçanın başlık kısmı darbe almıştır. Yüzü d ol-

gun yüzlü, badem gözlü şematik çehre tasvirlerine uymaktadır. Portre oldukça ger-
çekçi olup kişiliği kuvvetli bir şahsın yüz hatlarını verm ektedir. Başında Um ay tas-
virlerini hatırlatan dilim li bir başlık vardır. Bunun üzerinde diğerlerinden farklı bir

şekilde cepheden tasvir edilmiş, kanatlarını açmış, boynuzlu veya ibikli bir yırtıcı

kuş bulunmaktadır. Eski yaymlarda bunun genellikle kartal veya benzeri bir yırtıcı
kuş olduğu kabul edilm ekle birlikte, son zamanlarda “hüma” kuşu olduğuna dair
yorum lar da ortaya çıkmıştır. Tanrıça U m ay’la da ilişkilendirildiğini bildiğim iz bu
kuş burada bir simgeyi veya bir armayı sim geliyor olabilir. O zaman Kültig’in kita-

besindeki; “ Umay misali annem hatun’un kutu sayesinde kardeşim Kültigin erkeklik adını

elde etti” (Tekin 1988: 17) şeklindeki ifade de anlam kazanır. Ancak yine de bu konu-
nun, Göktürk kağan damgası meselesinde olduğu gibi daha ayrıntılı araştırılması ge-
rekir.

8 u tuş heykeli hakkında bkz Yaşar Çoruhlu, “Kûltigin’in Baş Heykelinin İkonografik Ba
kııtulan lalıliH,' MSÜ Hıf'D, ( ı, Aralık 1991, s 118- 138.

208
( . ( >K 11IKK (K l')K 11IK K) S A N A 11

Buradan ve b a ş lı ğ ı n dilim li oluşundan yola çıkarak bu baş heykelini dilim li taç-


lara sahip heykel ve tasvir gurubuyla ilişkilendirebiliriz (bkz. Ç izim 54, Resim 45, 48,

59,60).

Moğolistan ile Sibirya’nın diğer bölgelerin ve Altaylar bölgesindeki G öktürk dev-

ri heykellerinde de bir eliyle silah diğeriyle kadeh tutan veya sadece bir kadeh ya da
kap tutan heykel örnekleri de çok sayıda görülebilm ektedir. M oğolistan Bayan Û lgiy

Aimak’ta bulunan Göktürk devrine ait bir taş babanın ellerinden biri parmak uçla-

rıyla bir kap tutarken, diğeriyse kem erin üzerinde betimlenmiştir. Bu heykelde ke-
merin plakaları bile gösterilmiştir. Moğolistan’ın Huduu N u r bölgesindeki M oğol ti-

pi ağırlıklı, Göktürk devrine ait bir başka heykel bir eliyle kadeh, diğeriyle silah tu-

tarken betimlenmiştir.

Yine M oğolistan’ın Bayan Û lg iy Aym ağı’nda bulunan Göktürk devrine ait başka

örnek, daha önce ilk olarak Alm a Ata Devlet Müzesi’ndeki kadın heykelinin elinde
gördüğüm üz ve bu guruba giren diğer örneklerde de belirttiğim iz şekilde elleri ara-
sında uzunca dikdörtgen bir nesne tutmaktadır.

Son olarak ele alacağımız, Altay bölgesinde bulunan Göktürk devrine ait ve kır-
m ızı taştan yapılmış bir heykel de klasik şemayı içermektedir. Bıyıklı, hafif çekik

gözlü Tü rk tipinin yer aldığı bir örnekte ellerden biri yuvarlak gövdeli, dar boyun-
lu, yayvan ağızlı ve kaideli bir kap tutarken betimlenmiştir. Başparmağı ile işaret
parmağı arasındaki kabı p oz verm ek için veya birine sunarcasına tutmaktadır. Figü-

rün diğer eli kemere asılı kılıcın kabzasını kavramış vaziyettedir.

Öte yandan Göktürk devrindeki geyikli taşlara benzer taşlar veya basitçe yuvar-
latılmış taş dikitler m ezarlık alanlarda yer almaya devam etmiştir. Yukarıda bahse-
dildiği gibi, çoğu zaman düzgünleştirilmiş veya kabaca bir insan hattı verilm iş taşla-

rın balbal olduğu kabul edilm ektedir. Kazakistan’da ve Kırgızistan’da her ne kadar
daha önce sözünü ettiğim iz türden heykeller genellikle balbal ’taşı olarak nitelendi-
rilse de, bunların ancak bir kısmı balbal kategorisine sokulabilir.

Göktürk devrinde karşımıza çıkan hayvan heykellerinin taştan yapılmış olanları

daha çok dinsel-m itolojik anlamlı nesneler olarak öne çıkarlar. Bunların bazılarını

töz olarak da kabul edebiliriz. Neticede birçoğu çok eski dönem lerdeki hayvan ata-
hayvan ana tasavvurlarına bağlanmaktadır. Tasvir edilişleri m uhtelif biçim lerde o l-

makla birlikte bunlar genellikle h a y v an üslubuna veya hayvan üslubunun etkisinin


görüldüğü gruba dahil edilebilirler. Daha önce yaptığım ız birtakım çalışmalarda bu
lıayvan heykelleri veya tasvirleri üzerinde çok durduğumuz için burada bu konudan
fazla söz ö tm e y e ce ği;-

2 09
I RKI:N IM VIR T lIRK SANA11

Yalnız burada, Kültigiıı ve Bilge Kağan külliyeleri gibi bazı mimari düzenlem eler-

deki hayvan heykelleri, özellikle Kültigin külliyesinin girişinde bulunan bugün kafa-
ları kopuk olan koç heykelleri enteresan bir hususa işaret etmeleri bakımından ele

alınabilirler. Bunların küçük farklılıklar gösteren örneklerine başka yerlerde de rast-

lanmıştı. Bu heykellerin benzerleri az sonra ifade edileceği gibi, lslaıniyetten sonraki


devirlere mezar taşı olarak geçm iştir.77

Göktürk Heykel Sanatının Çağdaşlarına ve Sonraki D önem lere Etkisi

Yukarıda kısaca çeşitli özelliklerinden bahsettiğimiz Göktürk heykel sanatı Gök-


türklerin dem ografik açıdan yoğun olm adığı bölgelerde dahi etkili olmuştur. Diğer

Türk toplulukları örneğin Kırgızlar da heykelleri benzeri şekillerde icra ederek G ök-
türk sanatına katkıda bulunmuşlardır. Türk olmayan topluluklar için de bunun ge-

çerli olduğu varsayılabilir.

Bu arada aynı soydan gelen Türgiş, Karluk, Uygur gibi Türk kavimlerinin heykel

sanatında da, özellikle yüz tipi açısından ve bazen de bozkır tipi giysiyi aktarması
açısından önemli etkileri oldu. Ö zellikle Uygur heykellerinde Budist tasvir yoğun

bir biçim de olsa da bazı heykellerde giyim tarzı ve özellikle yüz tipi devam etti. Bu
yüz tipi ve ikinci derecede unsurlar, minyatür ve freskolar ya da diğer türden duvar

resimleri Türk ve İslam minyatür sanatının başlangıcını oluşturdular, lslamiyetten

sonraki Türk minyatürleri üzerindeki bu etki Selçuklularla birlikte Anadolu Türk

sanatına girdi ve Osmanlı devri sonuna kadar devam etti. Günümüzde de çağdaş
Türk minyatürcülerinin eserlerinde yansımasını buluyor.

Heykellerin duruş şekilleri ve sözünü ettiğim iz kimi plastik özellikler kimi za-
man yabancı etkilere maruz kalsalar da varlıklarını sürdürdüler, lslamiyetten sonra

üretimi azalan heykellerin mevcut örnekleri, özellikle de hayvan heykelleri İslami-

yet ıcn önceki Türk sanatına (G öktürk sanatı ve daha önceki dönem lere) kolaylıkla
bağlanabilmektedir. Bu arada lslamiyetten sonraki Türk sanatında, Anadolu’nun

m uhtelif yerlerinden Kafkasya, Azerbaycan, Kazakistan ve Moğolistan’a kadar uza-

nan geniş coğrafyada bulunan at ve özellikle koç biçim indeki mezartaşları da G ök-
türk döneminin de içinde yer aldığı İslam öncesi hayvan heykellerine dayanır.

" ( lOkiıuk heykel sanatı hakkında ayrıca bkz. Yaşar Ç o ruh lu, Göktürk Sanatında Dini Nitelik-
li Heykelin ve ta sv irler,* 95146

210
G Ö K TÜ R K (KÛ K fÜ R IO SANATI

GİYİM-KUŞAM

Göktürk devrinde giysiler, dokumalar ve kumaşlar hakkında çeşitli kaynaklarda


birtakım bilgiler vardır. Bu konudaki en sağlam ipuçları Göktürklere atfedilen çeşitli

türdeki resimler ve heykellerde karşımıza çıkmaktadır. İlgili kısımda bahsettiğimiz


zırhları bir tarafa bırakacak olursak heykellerde tasvir edilen insanların Hunlara

benzer bir şekilde tipik bozkır tipi kaftan, pantolon, çizme ve bunların içine de yün-

den bir içlik giydiklerini görürüz. Elbiseyi tamamlayan en önem li aksesuarlar ise
rütbeyi ifade eden madeni plakalı ve tokalı kemerler, bu kemerlere asılan eşyalar ve

buna bağlanan kılıç ya da kama gibi silahlardı. Kudırge petroglifindeki Um ay tasvir-

leri iç elbise üzerine kürkten veya deriden elbiseler, dilim li taç veya başlıklar giyildi-

ğini göstermektedir. Bazen de Kültigin’in başının betim lendiği heykelde olduğu gibi
üstü dilim li keçeden börkler de kullanılmıştı. Aşat lahdindeki kom pozisyonda görü -
len başlıklarla benzerlikler ve farklılıklar gösteren başlıklar da söz konusuydu. Aşat

lahdinde ortada oturan büyük figürün İki yanında ona dönük olarak bulunan, kıs-

men profilden gösterilen kabartma figürlerde olduğu gibi dışarı doğru yönelip alın
kısmında iç bükey şekil oluşturan, başın arkasında genişleyen ve kulakları da kapa-

tan sivri uçlu bir başlık tipi de söz konusuydu. Bunlar Hun devrindeki bazı başlık

tiplerini andırıyordu.

Öte yandan çeşitli tarihi metinlerde de Göktürk kıyafetlerinden bahsedilir. Çinli

Budist rahip Hsüan Tzang (Hüan-dzanğ) 630 yılı başlarında bugünkü Tokm ak şehri
civarında bulunan Suyab şehri yakm mdayken karşılaştığı, avlanmakta olan Göktürk

hanının (Cabgu olarak anılıyor) kıyafetini tasvir etmektedir: “Hükümdar yeşil atlas-

tan bir kaftan (cübbe) giymişti ve başı açıktı. Alnını çevreleyen ipek şeritle saçlarını
tutturmuş ve omuzlarına salmıştı. Hükümdarın hemen yakınındaki hassa süvarileri

simli ipek kaftanlar, etrafta yer alan diğer atlılar ise kürk veya keten elbiseler giymiş-

lerdi.” Yine ortaçağ kaynaklarına göre, önceki çağlarda Çin’deki kıyafet reformunda
kullanılan H un kıyafetleri gibi Tang dönem indeki Türk kıyafetleri de Çin’de bir

Türk modası yaratmıştı. Tü rk kıyafetleri Çin devlet erkânı ve halk tarafından büyük

rağbet görmüştü. Gum ilev’in bahsettiği gibi yeşil ve kahverengi renklerde, yakası
olan, soldan açılan ve belinde kuşağı bulunan giysiler Tang döneminde günlük giysi

haline geldi.78

78 I UgıMi, Hıhnmryrn l< Asva, s. 87; L , N . Gumilev, Eski Türkler, s. 206.2 2 2

211
ItRKIIN DRVIR ItlR K SA N A II

M ADENİ ESERLER

Göktürk dönem ine ait çok sayıda m ad en i eser örneği Göktürklere ait buluntu
yerlerinde -ö zellik le kurganlarda- ele geçmiştir.

Tarihi kaynaklara bakıldığında Göktürklerin dem ir dökümcülüğünde uzman bir


topluluk olduğu anlaşılmaktadır. V-IX. yüzyıllar arası bir dönem i kapsayan arkeolo-

jik araştırmalarda Göktürklerin dem iri cevheri eriterek elde ettikleri tespit edilm ek-

tedir. Ayrıca G um ilev’e göre Türkler dem iri oksit ve karbon oksitle birleştirerek
kim yevi yolla ham dem ir elde ettiler. Bugünküyle bile kalite bakımından kıyaslana-
bilecek bu dem irden kılıç, balta, bıçak, kama, ok ucu, mızrak gibi silahların yanı sı-
ra at koşum takımlarıyla ilgili parçalar, günlük kullanım eşyaları imal etmişlerdir.

Dökümhaneler çeşitli yerlerde olmalıydı. Hakas bölgesinde çam ormanlarının iç-

lerinde eski dökümhanelerin kalıntılarına rastlanmıştı. Ayrıca çeşitli yerlerden çıkan


arkeolojik buluntular Göktürklerin bakır, kalay ve gümüşü de eritmekte ve yaygın
bir biçim de kullanmakta olduğunu göstermiştir.79

Göktürk ordusunun temel birim i olan süvarilerin zırhları da önemliydi. Bunlar


kaya resimlerinde de tasvir edildiği gibi örme tekniğiyle ya da plakalarla oluşturul-

muş zırhlardı. Çeşitli heykel veya kaya resimlerinde görülen bu zırhların at için kul-
lanılanı da vardı. Muhtemelen bu dönem lerde gelişme gösteren maden işleme sanatı
ve zırhlar İslamiyet sonrası Türk toplulukları vasıtasıyla Osmanlı’ya kadar ulaşmış-

tır. Gum ilev’in tarifine göre zırh, metal bir plaka olarak yakası yukarıda çeneye ka-
dar, paçası aşağıda bacağın yarısına kadar uzanan ve bacağın kıvrılabilmesi için sağ

tarafta bir tokası olan bir giysinin üzerine giyilirdi. Belden ince bir kemerle bağlanan

zırh diz kapağına kadar uzanan kısa kollu bir savunma aracı olarak tasarlanmıştır.
Zaman içinde bu zırhların daha hafifleri de imal edilmiştir. Bunun dışında diz ka-

paklarına kadar uzanan yumuşak siyah çizm e ve pars derisinden yapılmış bir bol
pantolon da giyiyorlardı.80

Madeni eserler genellikle hayvan şekillidir veya hayvan üslubuna uygun süsle-

melerle bezenmiştir. Aynı durum daha sade örnekleri bulunan silahlar için de ge-
çerlidir. Kurganlarda iki tarafı veya tek tarafı kesen, hayvan dekorlu veya hayvan
kabzalı kılıçlar, ok uçları gibi silahlar bulunmuştur. Öte yandan alışılmış örnekler

olan at koşum takımları ve bunlara ait parçalardan da çok sayıda ele geçirilmiştir.

w I N. ü ııın ilev , liski Türkler, s 101-102


1 N (ıiım ıli'v, d ı ; r . s, 10J-104

1\1
G Ö K T ÜRK (KÛK - T ÜRK) SA NATI

Son zamanların en dikkat çekici madeni eser


buluntusu İse, yukarıda belirttiğim iz Türk-M o-
ğol ekibinin 2001 yılı Ağustos ayında, M oğolis-

tan’da Bilge Kağan külliyesinde yaptığı kazı neti-


cesinde ortaya çıkan ve “Bilge Kağan hâzinesi”
olarak takdim edilen ve çeşitli altın veya gümüş

kap, eşya ve takılardan oluşmaktadır (bkz. Resim


54). Eserlerin toplam 228 0 parça olduğu belirtil-
mektedir. Kem er tokası, giysilerin üzerine takı-

lan altın nesneler, elbise kopçası, sürahi, maşra-


pa, tabak gibi kaplar altından yapılmış eserlerdir.
Resim 54. Bilgekağan Kûlliyesi
Gümüş eserler ise 1850 adettir. İki geyik heykelci-
kazılarında elde edilen gümüş
ğinin yanı sıra tabak, sürahi, kadeh gibi kapların geyik heykelciği (O. F. Sertkaya-
içindeki değerli taşlar, madeni nesneler, dokuma C. Alyılmaz-T. Battulga, 2001).

parçaları, köm ür kem ik gibi kalıntılara da rast-


lanmıştır. Bunlar aslında mezarlara yerleştirilen minyatür eşyalardır. Ölünün öteki
dünyada kullanması için yapılmışlardır. Yani gerçek hayatta kullanılan eşyaları tem-

sil etmektedirler. Çünkü bunlar - a z önce belirtildiği g ib i- kişinin öldükten sonra


yaşayacağı, bu dünyadakine benzer hayatında kullanacağı n esn elerdir81

GÖKTÜRK DEVRİ KERAMİK SANATI

Göktürk devri keramik sanatı82 bugüne kadar üzerinde bütün halinde çalışılmış
bir konu değildir. Bu nedenle bu hususta değerlendirm eler yapmak birtakım zo r-

lukları beraberinde getirmektedir.

81 Osman Fikri Sertkaya-Cengiz Alyılmaz-Tsendiyn Battulga, Moğolistan'daki Türk Anaları


Projesi Albümü |Albüm for the Project on Turkish Monuments in Mongolia], Ankara 2001,
s. 115-119; “Bilge Kağan’m Hâzinesi Bulundu,” Avrasya Dosyası, no. 145, Ağustos 2001; “Bilge
Kağan’m Hâzinesi Gün İşığına Çıkarıldı,” Orhun, no. 43, Eylül 2001, s. 4-6.
82 Çalışmamızda, “keramik” kelimesi, pişmiş topraktan yapılmış her türlü malzemeyi kapsa-
yan geniş anlamıyla kullanılmıştır. Ayrıca ele alınan malzeme coğrafi bölgelere göre küme-
kşnrilmi'.ıır Keramik sanatının ilk şekli daha önce tarafımızdan yayımlanmıştı. Yaşar Ço-
ruhlu, “( ı ı i l o ı ı ı k Devri Keramik Sanatı Üzerine Bir Deneme,” VI. Ortaçağ ve Türk Dönemi
Ka t S()nu(lnn n 'iirııil tarihi Sempozyumu (0H-I0 Nisan 2002) Bildirilcı, Kayseri 2002, s.
299 119

2 13
I KKIrN D EV R T ÜRK SA NA TI

Söz konusu dönem in keram ikleri ve benzeri konularda çalışmaların gelişebilm e-


si için daha önce de söylediğim iz gibi, her şeyden önce Göktürklerin siyasi tarihi ve
yaşadıkları ülkelerin tarihi coğrafyasının en ince ayrıntılarına kadar ortaya konulm a-
sı gerekir. Ancak henüz bu konuların başlangıç aşamasında olması, bizi keramik hu-
susunda söyleyeceklerim izde temkinli olmaya zorluyor. Çünkü eger Göktürk devri
keram iğinden söz edeceksek, öncelikle uzun süre hangi bölgelerde yaşadıklarını, ya-
ni çıkış kaynaklarını ve sonra aşama aşama hangi tarihlerde nerelere yayıldıklarını
ve siyasi hakimiyet kurduklarını ayrıntılı olarak bilm ek gerekir. Ayrıca Göktürklerin
hâkimiyeti altında yaşayan Türk veya Türk olmayan diğer toplulukları ve bunların
yoğun olarak yaşadığı yerleri de göz önüne almak durumundayız.

Bununla birlikte Göktürk hakimiyeti altında yaşayan Türk topluluklarının ve di-


ğer halkların ürettiği keramikleri bu hâkimiyetin en genel sınırlan olan MS VI. yüz-
yılın ilk yarısı ile VIII. yüzyıl arasındaki dönem de aralarında üretim, teknik ve süsle-
me açısından büyük b ir fark olmamasından ve yönetici züm renin beğenisi egemen
duruma geçtiğinden Göktürk devri keramiği olarak bir grup halinde inceleyebiliriz.
Son olarak bizim ele aldığım ız türden çalışmalarda göz önüne tutulması gereken bir
diğer nokta da ipek Y olu ’nun büyük bir kısmının, özellikle orta kesim lerinin kont-
rolünün Göktürklerin elinde bulunduğudur. Taşınabilir sanat nesneleri bu yol üze-
rinden kolayca çeşitli yerlere dağılmaktadır. Bu da sanatsal etkilerin Göktürk ülkele-
rine ulaşmasını sağladığından ayrıca dikkate alınması gereken bir konudur.

535’te kurulduğu kabul edilen Göktürk D evleti ancak 552 yılında bağlı oldukları
Juan-Juan Devletini ortadan kaldırdıktan sonra, Ûtüken m erkezli bağımsız bir dev-
let olarak ortaya çıktı. Daha Mu-kan (553-572) ve İstemi (552-576) zamanında Türk
kağanlığı Baykal bölgesinden Fergana’ya kadar uzanan alan içinde hâkim duruma
geçmişti. Sasanilerle yapılan anlaşma neticesinde Akhun Devleti yıkılınca (557), Cey-
hun’a (Am uderya) kadar uzanan bölge ve Batı Türkistan’ın güney bölgeleri Gök-
türklerin topraklarına katıldı. 567 yılma kadar İran’la iyi olan ilişkileri bozuldu. Bu
esnada Göktürkler Aral-Hazar bölgesinin kuzeyine doğru ilerliyorlardı ve çok geç-
m eden Bizans’la ilişki kurdular. 571 yılında Bizanslılar ile Sasaniler arasında savaşlar
başladığı zaman Göktürkler Azerbaycan’a ulaşmıştı. 582 yılından sonra ülke Doğu ve
Batı olmak üzere iki farklı kağanlığa bölündü. Doğu Kağanlığı 588’de sona erdi. Batı
Kağanlığıysa 582-658 yılları arasında varlığını sürdürdü. 630-680 yıllan arasındaki boş-
luk dönem inden sonra, Göktürk Kağanlığı tekrar kuruldu. Söz konusu son Göktürk
Devletinin siyasi hâkimiyeti ise 745 yılına kadar sürdü.83

*' (io k lııık lt'iT n slyusl taıılıı ozrıtn c kıs.u.ı b kz diptim /1

214
G Ö K T ÜRK (K O K - T ÜRK) SANAT I

Moğolistan bölgesinde Tula boylarındaki kim i kurganda G öktürklere ait çanak-


çöm lek parçaları bulunmuştur,84 Sibirya’da Kem ve Togla nehirleri vadisinde araş-
tırmalar yapan Borovka ve Kiselev de Göktürk devri mezarlarında pişmiş topraktan
kadehler (olm alar) bulmuşlardı. Bunların altında lotus tasviri, yüzeylerinde boynuz
şekilleri ve kuşaklar halinde süslemeler vardı. Söz konusu keram ikler kazıma (sgraf-
fiLo) ve damgalama teknikleriyle bezenmişti.85

Bu arada konum uzla ilgili olarak, O rhun bölgesindeki Koşo Tsaydam’da bulu-
nan m ezar külliyelerinden çıkarılan bazı buluntuları da ele alabiliriz.

Kültigin Mezar külliyesinde (732) karşımıza çıkan ilk buluntular olarak pişmiş
topraktan yapılmış ve bütün külliye alanını kaplayan zem in karolarını belirtebiliriz.
Bunlar bir kenarı 33 cm olan levhalardı. Ayrıca burada yine topraktan yapılmış su
borularına da (künk) rastlanmıştır. Burada sanatsal açıdan asıl önem li olan şey külli-
yenin bark denilen bölüm ünün duvarlarında asılı olduğu varsayılan pişmiş toprak-
tan maskelerdir. Bunlar Çin sanatında görülen T ’ao-t’ieh maskelerinin benzerleridir
ve kötü ruhlardan korunma amacıyla kullanılmaktadırlar. Diğer önem li buluntular
ise kıvrık çatılı -kaplum bağa tarzı da d en ilen - barkın çatı kirem itleridir. Bunlar rulo
şeklinde kirem itler olup antefiks denilen kısımları kabartma süslüdür. Yapılan kazı-

larda pişmiş topraktan künk parçalan da bulunmuştur 86

H er ne kadar 1958’de Kültigin külliyesinde kazı yapan eski Çekoslavakyalı arke-


o lo g L. Jisl keramik eserleri Çinlilere atfetmişse de bunun doğru olm adığı anlaşıl-
maktadır. Bu konuyu tartışan Emel Esin, Ç in’dekine -benzer keram ik sanatının m i-
lattan itibaren Türkler tarafından bilindiğini belirtm ektedir. Kültigin külliyesindeki
kirem itlerin benzerlerinin Göktürk devrinde Batı Türkistan’da Varahşa ve A rgu ’da
da kullanıldığını vurgulayan, inci dizisi ve lotus gibi süslemelerde görülen figürlerin
Budist sanatta da olduğunu belirten araştırmacı ayrıca Çin kaynaklarında Kültigin
külliyesine gönderilen sanatçılardan söz edilirken keramik ustalarından bahsedilme-
diğini ileri sürerek, tezini savunmaya çalışmaktadır.87 Biz de keram iklerin Çinli us-
talar tarafından yapıldığına dair bir delil görem iyoruz.

84 B, Ûgel, lslamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s.
138, Burada bu kurganların isimleri Radloffa dayanılarak Çargalanta, Tareytm-Gol, Nain-
de-Sume ve Ihe-Alık olarak veriliyor.
85 E. Esin, “Selçuklulardan Önceki, Proto-Türk Ve Türk Keramik Sanatına Dair,” Sanat Tari-
hi Yıllığı. ıx \ 119/9 1980), İstanbul 198i, s. m .
86 Bu konuda \ ......'simler için bkz. O. F, Senkaya-C. Alyılmaz-T. Baıtulga, Mogolis-
tatı'dukı luılı Anılhıtı h o jesi Albümü, Ankara 2001, Resim 69.
I I sın. Ishıtııhrıiı 111 m İ 1 htıi Asvu lıırk Kesim Sanatı, s, 116 117

215
1RKI'N DI'VIR II IRK SAN A II

2000 yılında Bilgekagan külliyesinde (735), Türk-M oğol ekibi tatafından yapılan
kazılarda da bazı keramik parçaları bulunmuştur. Koyu hamurlu bu keramik parça-
larında kazıma tekniğiyle işlenmiş basit geom etrik süslemeler dikkati çekmektedir.

Ayrıca yine Kültigin külliyesindekinin benzeri rulo kiremitlerin ön yüzünü kapatan

antefiks örneğinde de çerçeve halindeki inci dizisinin oluşturduğu rozetin içinde iş-
lenmiş bu devrin tarzına uygun bir çiçek -m uhtem elen lotu s- kabartması vardır.

Benzeri şekilde terrakota yer döşemeleri, toprak maskeler ve antefiksler Tonyukuk


mezar külliyesinde de (725 veya 726-732) ele geçmiştir.89

Bu arada Göktürk dönem inde Yenisey bölgesinde yaşayan Kırgızların yaptığı ke-
ramiklere ilişkin kısmi bir bilgiye sahibiz. VI-VII1. yüzyıllara ait kurganlardan çıkarıl-

mış Uybat N eh ri’nde bulunan K ırgız keram iklerinde Hun etkisi görülüyordu. G ök-
türk çağındaki K ırgız vazolarının süslemeleri daha çok çizgilerden oluşuyordu.90 VI-
X. yüzyıllar arası bir dönem e tarihlendirilebilecek kim i vazoda bu süslemelerin ka-
bın karın ile boyun kısımları arasında kalan bölüm de bulunduğu görülüyor. Kaplar-
daki süslemeler paralel çizgilerden oluşan demetlerin düz bordürler içine yerleştiril-

mesi veya bunlarla boynuz şekli ya da zigzaglar oluşturulması yöntem leriyle gerçek-

leştirilir. Bununla birlikte sözü edilen tarihlerde Yenisey Kırgızlarında süslemesiz


ağız kısmının taban kısmından daha geniş olduğu keramik örneklerine de rastlan-
91
mıştır.

Kazakistan’da (bkz. Ç izim 63’teki muhtelif eserler) birer Göktürk eseri olarak ni-
telendirebileceğimiz çeşitli keramik eserlerin ele geçtiği birçok yer söz konusudur.
Ancak bu bölgedeki bazı m erkezler ve örneklerden bahsetmeden önce, Türkistan

(O rta Asya) bölgesinde Göktürk devrinden veya Göktürk keramik sanatının bazı ge-
nel özelliklerinden söz etmek yerinde olacaktır.

Çeşitli kaynaklardan çıkan sonuçlar Kazakistan’ın özellikle VI. yüzyılın ikinci ya-

rısından itibaren Göktürk kağanlığının toprakları içine dahil olduğunu göstermiştir.


Bu ülkede keramik sanatları bakımından en önem li bölgeler Yedi N ehir (Yedi Su;

Rusçası Semireçe) ve Güney Kazakistan’dı. Başlangıçta Göktürk kağanının karargahı

** Hıı konuda yayımlanan resim için bkz. O. F. Sertkaya-C. Alyılmaz-T. Battulga, Moğolis-
tan'daki Türk Anıtları Projesi Albümü, Ankara 2001, Resim 114.
,'1 I Nowgorodowa, Alte Kunst der Mongolei, Leipzig, 1980, s. 244
111 11 Ûgel, Islamiyetten Once Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s.
218
" ll.ı. ı örnekler İçin lıkz, V Ya Bııtanayev-Yu. S. Hııdyakov, Istoriva Ycniseysfeifi Kirgızov,
Alı.ıl m :m ı. Kesim >> 10

2 16
G Ö K n IRK (K O K - 1URK) S A N A I1

da İm Yedi Nehir bölgesindeydi. Keramik sanatı bağlamında Kazakistan’da ismi ge-


çecek bölgeler daha çok -ya k ın çevresiyle b irlik te- Otrar ve Taraz’dır. Bu sahalar ve

daha sonra Suyab yani Kırgızistan (Ç u y Nehri bölgesi) Göktürklerin m erkezi oldu.
Söz konusu bölgeler İpek Y olu ’nun kontrol edilm esini sağlayan çok önem li toprak-
lardı.92 Bu bölgelerde Göktürk idaresi altında diğer Tü rk toplulukları ve Soğdaklar

yaşıyordu 93

Göktürklerin Yenisey Kırgızları’yla ilişkisi daha erken çağlarda başlamakla birlik-

te, bugünkü Kırgızistan toprakları da oldukça erken tarihlerden itibaren Göktürk


idaresi altına girmişti. Bu da yine ilk olarak VI. yüzyılın ortalarında gerçekleşti. Türk
kağanlığı Kazakistan ve Kırgızistan topraklarında uzun süre baş rolü oynadı.94

Kırgızistan’ın Önemli kültür bölgelerinden Çuy havalisi VI. yüzyılın ikinci yarı-

sından sonra Göktürk toprağı olmuştu. 568 yılında Türk elçi heyetine karşılık, G ök-
türk ülkesine gelen, Zenıarh başkanlığındaki Bizans heyeti Çuy bölgesindeki Ak-

tağ’da ağırlanmıştı.95 Diğer önem li bölge olan Issık Göl ve çevresi yine aynı zaman-
larda Büyük Türk Kağanlığının Batı bölüm ünün idaresi altına girmişti. Kağanlığın

bu bölümü “ On O k budun” olarak anılıyordu.96 Esasında bu konuda lafı uzatmadan


bu bölgelerden başka, Kırgızistan’ın Talaş ve N arın eyaletlerinin de söz konusu dev-

letin sınırlan içinde aynı tarihlerden itibaren yer aldığım belirtebiliriz.97

Bu arada çok önem li bir bölgenin ismini burada belirtm em iz gerekmektedir. Bu-
rası günümüzde de önem li rol oynayan Fergana’dır. Bu yer bugün kısmen Özbekis-

tan kısmen de Kırgızistan ve Tacikistan içinde kalan, gerek keramik gerekse diğer

92 Y. F. Buryakov-K. M. Baipakov-K. H. Tashbaeva-Y. Yakubov, The Cities an d Routes o f The


Great Siîfe R oad (On C en tral Asia D ocum ents ), s. 100-117; Kazakistan'ın ortaçağ şehirleri ve
bulumu yerleri hakkında genel bilgi için ayrıca bkz. K. Baypakov-A. Nurhanov, l/lu Jıh ek
] o h J ö n e O rtagasırlık K a z a k sta n , Alma Ata 1992.
93 Yu. I. Romanov, History o f K a z a k sta n , Alma Ata 1998, s, 20- 22. E. Esin Otrar bölgesinde
Göktürk metinlerinde Kengeres olarak geçen Türk boyunun yaşadığını belirtmektedir. E.
Esin, “Farabiyi Yetiştiren Kengeres Türk Muhitinin Kültür ve Sanau,” İTE , c. W3-4, İstan-
bul 1976, S. 95,
94 V. Mokrinin-V. Ploskih, K ırgızstan T an h ı (Bayırkı zam an d an tartış XIX K. A yağına Ç eyin),
Bişkek 1995, s. 57-68.
95 Çuy bölgesinde Göktûrkler için bkz. Çuy O blusu E ntsihlopediya-Ç u yskaya O blast , Bişkek
1994, S. 39-40.
96 Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Isık-Köl Oblusu ¡Isık Kyolskaya Oblast; İsık-K ol Region], Bişkek
1995, s 337 138
Jıilds < I ııNftliP[>rı(iya l'alasskaya O blast, Bişkek 1995, s. 37-38; Narın Oblusu Entsiklope-
, / Iv k I I. . U 1! I « ') » ‘M 55

1 1/
I KKIiN DI VIR T URK SA N ATI

sanat dallan açısından önem li bir yerdir. Özbekistan’da eski Semerkant (Afrasiyab),
Buhara ve bu çevredeki bazı şehirler ile Tacikistan’daki Pencikent bölgesi sanat tari-
hi ve keramikler açısından Göktürklerin yanı sıra onların içinden çıkan sülaleler ve

bölgesel yöneticiler için de önem liydi. Ancak Özbekistan ve daha batıdaki bölgelerin

nüfus yapısı biraz daha karışıktı ve tabi ki bu durum sanat tarihi bakımından önem -
li bir sorun teşkil etm ekteydi.98

Yukarda da belirttiğim iz gibi, Göktürk idaresi altındaki Türk nüfusunun yoğun

olduğu bölgeler (d oğu kanadım bir tarafa bırakırsak) Kazakistan ve Kırgızistan böl-

geleriydi. Ancak sonraki dönem lerde Tü rk nüfusunun batıdaki bölgelerde de önem -


li oranda yoğunluk kazandığı gözlem lenm ektedir. Bu bakımdan “Göktürk keramik

sanatı” isminin doğrudan doğruya kullanılmasının doğru olup olm adığı tartışılabilir.
Şim dilik ihtiyaten “Göktürk devri keramik sanatı” ifadesinin kullanılması daha d oğ-

ru olacakmış gibi görünüyor. Bu son ifadenin taraftarı olanlar, Göktürk idaresi al-

tında başka toplulukların da bulunduğu düşüncesinden yola çıkarlar. Ancak aslında

bu toplulukların önem li bir kısmı Göktürk hanedanlığına dayanmasa da Türk veya


Türkleşmiş topluluklardır. Bu açıdan bütün Türkistan’da çoğunluğu teşkil e d e rle r."

Bazı araştırmacılar Göktürklerle birlikte yaşayan ve tüccar bir topluluk olan

Soğdların keramik sanatı gibi birtakım alanlarda daha büyük rolü olduğunu savu-
nurlar. Ancak ben bu görüşe katılmıyorum. Bernştam gibi daha tedbirli araştırmacı-

lar ise her iki grubu birleştirerek durumu şüpheli görünen keramik gruplarına

“Tü rk (G öktürk)-Soğd keram ikleri” dem eyi tercih etmektedir. Üstelik aynı araştır-
macı doğrudan doğruya Tü rk —yani Göktürk— keramiği ifadesini de kullanmıştır.

Bana göre fikrim bütün büyük imparatorluklarda olduğu gibi, bu dönem de de y ö -


netici tabaka sanatın yönlendirilm esinde ana etken olmuştur. Dolayısıyla Göktürk
dönem i içinde yapılan keramikler de genel olarak birbirlerinden tamamen ayn de-

ğillerdir. Bir Türk keramik ustası ile bir Soğd ustasının yaptığı keram iğin birbirine
benzemesi bu açıdan doğaldır, çünkü aynı dönem ve şartların ürünüdürler. Eğer bu

durumu karşılayacak birtakım ifadeler üretmek gerekiyorsa bazılarının yaptığı gibi

Soğd keramiği ifadesini değil, Göktürk keramiği veya en azından Göktürk devri ke-
ramiği ifadelerini kullanmak gerekir.

I ıırk -d a h a ço k G ök tü rk; Vt-Vll. y ü zy ıllar- devrinde Ö zbekistan ve çevresindeki bölgeler


için bkz. Özbekistan SSR Tarihi, c. I, “Birinci K itap,” Taşkent 1956, s. 134-138 “T a rih ,” 138-
140, “Devlet Teşkilatı," 140-141 “lçtim ai-lktisadi T eşk ilat,” s. 141- 149.
11 Itıı konuda tanışm alar için bkz. E. Esin, Selçuklulardan önceki Proto lııılı ve Turk keram ik
taruılırm ı h ı n , ı ı ; ııı>

2 18
G Ö K T ÜRK (K i l K 11IRK SA N A 11

Nitekim araştırmacılar Göktürkler geldikten sonra, şehircilikte ve genel olarak

sanatta, özel olarak ise keram ik alanında eskisinden farklı bir anlayışın ortaya çıktı-
ğını ifade etmektedirler. Ö te yandan Göktürk devrinde gelişen keramik sanatının

maden sanatını örnek alması etmesi ilginç bir özelliktir. H em en hem en bütün araş-

tırmacılar bu konuda birleşmektedirler. Ancak kim i araştırmacılar bunu genel Orta


Asya maden sanatına, kim i ise Göktürk m aden sanatına bağlama eğilim indedir. Ben

bunlardan ikinci grupta yer almaya daha çok eğilim liyim . Çünkü tarihi bilgiler İç ve
Orta Asya’da yaşayan Göktürklerin başlangıçta Juan-Juanlara bağlı olarak, onların

silahlarını yaptığını ve Altay’m dem ircileri olarak anıldıklarını göstermektedir. Da-

hası genel olarak maden ve özel olarak dem ir Türk topluluklarında kutsal sayılmak-
tadır. Bu durumda ikinci görüş biraz daha ağır basıyor gibi görünüyor.

Kazakistan, Kırgızistan ve Türkistan’ın diğer bölgelerindeki G öktürk devri kera-

m ik sanatına baktığımızda, bu keram ik sanatının daha sonra yine Göktürklere bağ-


lanan Türgişler ve Karluklar gibi Türk toplulukları tarafından geliştirilerek, ileride

kurulan Karahanlı devri keram ik sanatına aktarıldığını görüyoruz.

Keram ik eserler gündelik kaplar (kadeh, çanak, kandil, testi, pişirme kabı, vazo
vb ) ve dinsel kaplar olarak ikiye ayrılabilir. İlk gruptaki örneklerde, doğal olarak

halkın ve yöneticilerin kullandığı kaplar arasında nitelik larkı vardır. Sözü edilen

her iki gruba da dahil olm ak üzere figürlü kaplar ve terrakota figürinler kendi içle-
rinde ayrı birer gurup teşkil ediyor. Bazen üzerinde kabartma veya yapıştırma figür-

lerin yer aldığı, bitkisel veya geom etrik süslemelere sahip özel bir gurup da naaşla-
rın saklandığı keram ik mahfazalar olan, D oğu dillerinde Ndvs Batı dillerinde Ossu-
ary dem len kaplardır.100 (Ç izim 63, 20-24) Bütün bunlar dışında G öktürk devrinde

mimari eserlerde kullanılan terrakota parçalarını da ayrı bir gurup olarak zikredebi-

liriz.

Kapların genelde çok çeşitli biçim lere sahip olduğu görülm ektedir. Arm udi g ö v -

delilerin yanı sıra yuvarlak gövdeli kaplara da -testi, küp veya amfora tipi kaplar-
rastlarız. Kim i testilerin veya kapların ağızları gaga biçim indedir. Bunlar kaz veya

ördek gagasına benzetilir (kaz eski Türklerde önem li simgesel anlamlar yüklenen
hayvanlardan biridir). Ağızları gaga biçim inde olmayan kapların bazılarında em zik

denilen bir kısım da vardır. Kim i kaplarda bir, kim ilerinde iki kulp görülürken bir

100 E. Esin, kem ikleri etlerind en sıyırıp nâvs içind e saklam a geleneğinin T ü rklerin hanlılarla
karışiıgı bölgelerde vc K engeres (T ü rk ) boyundan beyler için rivayet edildiğini söylem ek-
tedir. I- lisin. T .ııah iy i Yetiştiren K engeres T ü rk M uhitinin K ültür ve Sanatı," İTE, c. Vl/3-
4. İsta n b u l wh>, km

; i' >
ERKEN DEVİR TÜRK SANATI

Çizim 63. Çeşitli bölgelerden Göktürk kera-


mikleri. 1-3) Mezarlardan çıkarılmış Otrar
keramikleri VI-VIII. yüzyıllar, Kazakistan. 4-
7) Kazakistan, Sokolovka, VH-VI1I. yüzyıllar.
8 -12) Kazakistan, Malıyı Kuyukkala şehrin-
den çıkarılan V-VI1I. yüzyıllara özgü kera-
mik. 13,19-21) Son ikisi terrakota navs örneği
olan Taraz keramikleri Vl-Vlll. yüzyıllar. 14)
Kazakistan Göktürk devri keramiği, V l-V lll.
yüzyıllar. 22-24) Kırgızistan Çuy bölgesi tva-
novskoe'dan çıkarılan terrakota navslar. 25-
27) Kazakistan Kulan’dan çıkarılan Göktürk
devri keramik parçaları, V11-V1II. yüzyıllar
(Anonim, Alma Ata 1994; Anonim, Alma Ata
1960; A. N. Bemştam 1997; A. A. Nurhanov,
1993; Yaşar Çoruhlu, 2002).

bölümünde, özellikle bodur gövdelilerde hiç kulp yoktur. Sivri dipli, geniş ağızlı,
şişkin gövdeli, zig zag çizgili veya tırnak m otifli kapların yanı sıra, bütün İç ve Orta
Asya’da çok eski çağlardan itibaren çeşitli kültürlerde görülen keramiklere benzeyen
örnekler de vardır.

Göktürklere atfedilen kim i toprak eserler Göktürklere ait olduğu bilinen taş ba-
ba heykellerin ellerinde bulunan kaplara benzem ektedir. Ancak taş heykellerdeki

kadeh, çanak ve fincana benzeyen eşyaların m adeni örnekleri de vardır.

Keram iklerin el yapımı, kalın çeperli koyu hamurlu kaba örneklerine rastlandığı
gibi, çarkta yapılmış, astarlı, perdahlanmış veya mikayla kaplanmış —mika metalik
parlaklık verd iği için tercih ediliyordu—ince çeperli ve iyi hamurlu örnekleri de var-

d ır.101 Astar olarak daha çok kırm ızı engobe -a z oranda da siyah astar- kullamlmış-

101 C. Balım, İç Asya Göktürk devri mezarlarına konulan keramiklerin elle yapılmış kaba ma-
teryalli, kalın çeperli, alçak veya biraz yüksek, çoğunlukla ağ şeklinde çizgili buluntular
olduğunu belirtmektedir. Bunun belki mezarlar için büyük oranda doğruluğu kabul edi-
lebilir, ancak genel anlamda hatalı b ir düşünce olduğunu savunuyum.’ C Balını, “Vl-
V lll Yüzyıllarda İç Asya ve O rta Asya'daki T ü rk Tipi Arl«olo|! A ıııılan İKA /)» İ mci
lİM n 'r Aınuıfiun, Yıl x.\iv/l, Aııkata 19*6, ■, ¡o

220
GÖKTÜRK (KÖK-TÛRK) SANATI

tır. Süsleme tekniği olarak da kabartma, oyma, yapıştırma, baskı, damgalama ve ka-
zıma gibi teknikler kullanılmıştır.102 Göktürk devrinde “sır” kullanılıp kullanılmadı-
ğı tartışılmaktadır. Bazı araştırmacılar kim i kap parçalarına dayanarak sırın ilk kez

bu devirde kullanıldığını, bazıları ise daha geç dönem de ortaya çıktığını iddia et-
mektedir. Bu nedenle bazı sırlı kaplar Göktürk devrine atfedilm işim

Geom etrik süslemelerin önem li b ir bölüm ü Orta ve îç Asya’nın erken devirlerin-


den itibaren kullanılan nokta, tırnak, üçgen, zigzag veya demet halindeki çizgilerden
müteşekkil m otiflerdir. Bu süslemeler daha çok kabm üst yarısında yer alırlardı.
Damga benzeri işaretleri, Orhun alfabesine benzeyen şekilleri ve inci dizisi m otifleri-

ni de bu gruba sokabiliriz. Yaygın olan bitkisel karakterli süslemelerde ise daha çok

dallar, yapraklar, özellikle lotus (nilüfer) tem elli çiçek tasvirleri ve rozet çiçekler g ö -

rülebilir.

Dinsel nitelikli figürler daha çok nâvslarda görülür. Bunun dışında terrakota fi-
gürinlerinin içerikleri pek belirgin değildir. İnsan heykelciklerinden başka balık ve

at gibi çeşitli hayvan heykelcikleri de görülür. İnsan figürleri Kazakistan’da ve K ırgı-

zistan’da karşımıza çıkan sakallı, bıyıklı veya sakalı bıyığı olmayan Orta Asya tipleri-
ni andırır. Yüz karakteri M on goloid-T ü rk veya A vrupalı tipe daha yakın örneklere
işaret eder. Bütün bu yüzler bulundukları kültür çevresine göre şekillenmişlerdir.

Terrakota türü heykelciklerin bir kısmı Göktürklerin taş baba denilen heykellerini
hatırlatırlar.

Şimdi biraz da tek tek bölgeler ve örnekler üzerinde duralım. Kuzey bölgelerin-

den daha önce bahsetmiş olduğumuzdan burada Orta Asya yani Türkistan bölgesini

ele alacağız.

Otrar kenti ortaçağda farklı sosyal tabakaların yaşadığı, “çeyrek” denilen ve her
birinde 6-15 adet evin bulunduğu bölüm lerin bir araya gelmesinden oluşmuştu. Şeh
rin doğu kısmında bulunan çeyreklerden b iri keramik yapımcılarına aitti. Burada

sanatçıların atölyeleri ve evleri iç içeydi ,103

Baipakov ve Erzakoviç’e göre Otrar ve çevresinde Soğdlarmkinden farklı olan,

yapıştırma kulplu kadehlerin ile ağız kenarları dalgalı ve hatlı kadehlerin de arala-
rında bulunduğu bu yeni kaplar diğer yeni keram iklerle birlikte -e rk e n örnekleri de
olmakla b eraber- özellikle VII. yüzyılın ikinci yarısında ve VIII. yüzyılda yaygınlaş

102 Fi. Esin, “Farabiyi Y etiştiren K engeres T ü rk M uhitinin K ültür ve San atı," İTE, c. VI/3-4, k
102
s la n b u l 1976, s.
101 Y I Huryakov 1 M H.ıyp.ıkov K II lashbaeva-Y, Yakubov, The Cifies and Roulıs of Ihı
ü rn ıt Silk Umul <ı)n ( in lin i Ulu/><xumı rıts), s 110.

J) I
I KKI - N D V K 11 KK S A N A II

rrnş, Karluk ve Karalıanlı devrine geçiş esnasında ana karakter haline gelmiştir (bkz.

Çizim 63,1-3).

Otrar testilerinin gövdeleri armudidir, ağız kısımlarıysa üç köşelidir. Kadehlerin


kulplarında bazen çıkıntılar vardır. Testi ve kadeh süslemelerinde eşkenar dörtgen

biçim inde ag süslemeleri, yarım oval veya tam oval nitelikli süslemelerin oluşturdu-
ğu diziler görülür ki yukarıda adları geçen araştırmacılara göre, bunlar bozkır kabi-
lelerinin çanak çöm leklerinin karakteristik özellikleridir. Otrar bölgesi kaplarının

dış kısmı açık veya koyu kırm ızı, bazen de siyah astarla (engobe) kaplıdır. Kulplar
zaman zaman zoom orfik ayrıntılara sahiptir. Kimi Otrar örnekleri ise perdahlı ve
madeni kaplara benzer şekilde ancak süslemesiz olarak yapılmıştır.

Burada Otrar bölgesindeki Kuiruk-Tobe’da gerçekleştirilen kazılarda VI1-VII1.


yüzyıllara ait tabakada bulunan pişmiş toprak ocak bar yüzlerinden (ocak ayağı) bi-
rinde görülen, çok ustaca yapılmış bir koç başını zikredebiliriz. Bunun benzeri baş-

ka örnekler de vardır. Kuiruk-Tobe’den çıkarılan, gövdesi oyma, kabartma ve yapış-


tırma teknikleriyle süslenmiş, boynunda bir kuş başı bulunan keramik bir kap, yine

aynı yerden çıkarılan zoom orfik kulplu VI-VII. yüzyılın ilk yarısına ait, yukarıda adı
geçen araştırmacılar tarafından sır altında kırm ızı engobeli olduğu varsayılan -b iz e
göre perdahlı veya cila lı- bir testi, kırm ızı astarlı, çizgi süslemeli, dişli kulplu, VII-IX.

yüzyıllara ait kadehler, Kostobe şehrinin güneyinden çıkarılan VI yüzyıl ila VII. yü z-
yılın ilk yarısına ait cilalı, koyu kırm ızı astarlı, yüzük biçiminde tutamağı olan bir
kadeh, Otrar’dan çıkarılan kırmızı astarlı, damgalı, VII. yüzyılın ikinci yarısı ile IX.

yüzyılın ilk yarısına ait bir testi ve Otrar havzasından çıkarılan, boyalı mikayla kaplı
VII. yüzyılın ikinci yarısı ile VIII. yüzyıl arası dönem e ait bir testi örnek olarak verile-
bilir.104

Otrar havzasındaki eski yerleşmelerden birisi de Kok-M ardan’dır. Söz konusu

yerde stratigrafik tabakalardan birini VI-VII. yüzyıllar teşkil eder ki, bu Göktürk dev-
rine tekabül eder. Bahsedilen Göktürk dönem i tabakasından keram ik kalıntıları çı-
karılmıştır. Kok-M ardan yerleşmesindeki mezarlardan da siyah ve kırm ızı renkli,

kulplu ya da kulpsuz, pek kaliteli olmayan keramikler çıkarılmıştır. Kok-Mardan

keramikleri dekorasyonları açısından S ird e ry a k era m ik leri grubu içine konulmakta-


dır ve Soğd keramikleriyle olan benzerliklerine dikkat çekilir.

Yine Göktürk devri keramik malzemesi bulunan önem li arkeolojik m erkezler-

104 Oırar bölgesi için sözü edilen eserler hakkında bkz. K. Baipakov-I İ t ıkovıch, Orta Ga-
sırı/ugı Olum Keramikası İKeramika Srednevekovogo Otrar.ı; ( c m iiiii ol Medıeval Otrar),
Alnın Atıı 1990, s j ı -32. Kesim «2-46 ve 54

222
G Ö K T ÜRK (K O K T ÜRK) SA N A TI

den bir diğeri ise Mardan-Kuik’tir (K on ır-T ob e). Bir şehir olarak takdim edilen bu
yerde, bazı keramikler VII-IX, yüzyıllar arası bir dönem e yani Göktürk devri ve he-
men sonrasına tarihlenmektedir. Nispeten geç Göktürk devri keram ikleri söz konu-
sudur. Bu keramikler Orhun yazıtlarında Kengeres olarak anılan Tü rk boylarına ait

olabilirler.105

Göktürk devrine ait örneklere Güney Kazakistan’da İpek Yolu üzerinde bulunan

çok ünlü şehirlerden Taraz’da da rastlamaktayız (bkz. Çizim 60, 13, 19-21). Geç G ök-

türk devrine ait bir keramik olarak değerlendirilebilecek ördek biçim li bir kap (VII-
V1H. yüzyıllar), antropom orfik figürlü veya figürsüz nâvslar buradan çıkarılan bu-

luntulara örnek olarak verilebilir.106 Bernştam VI-VIII yüzyıllara ait Taraz işi kera-
miklerin daha çok Soğd tarzında olduğunu belirtmektedir. Bu grup genellikle süra-

hi biçim indeki ince boyunlu kaplarla tanınır. Daha az olmakla birlikte kase tipinde-
ki kaplar da görülürler. İri taneli ama iyi yoğurulmuş hamurdan yapılan kapların fı-
rınlama işlemi ise iyi yapılmamıştır. Kabartmalı kaplarda işleme, asimetrik bir şekil-

de kabın dış ve iç kısımlarında bezenmiştir. Kapların gövdeleri perdahlanmaktadır.


Kapların iç kısmında bazen parmak izleri görülür. Süslemeler kimisi güneşi simgele-
yen çeşitli dairsel figürlerle bezenmiştir. Ayrıca çizgi ve yapıştırma gibi süsleme tek-
nikleri de kullanılmıştır. Boyun kısımları daha çok antropom orfik özellikler göste-

rir. Taraz’m ikinci kültür tabakası üzerinde yapılan kazılarda bulunan keramiklerde
mühre benzer yuvarlak süslemeler vardır. Ayrıca m eandr ve güneş sem bolizm iyle il-

gili şekiller de söz konusudur. Bunların benzerleri Koş T ob e ve Kulan'da da görü-


lür. Taraz’da bulunan kürem si-konik kaplar değerli sıvıları uzun yolculuklar esna-
sında taşımak için kullanılmaktaydı. Ağır, iri yapılı, derin oyma veya yapıştırma tek-

nikleriyle yapılan süslemelere sahip bu kapların benzerlerine Sayram’da olduğu gibi


başka yerlerde de rastlanıyor.107 Ayrıca yine bu bölgeye ait figürlü parçalardan ve

VI-VI11. yüzyıllara ait kandillerden de söz etmeye değer.

Keram ik başlığına dahil edilebilecek, Taraz’dan çıkarılan bir grup önem li tuğla
veya kerpiç yapılarda bina süsü olarak kullanılan pişmiş toprak parçalarıdır. Lotuslu

madalyonlar, üçgen parçalar, güneş simgeleri, yapraklı çiçekler ve hatta üzüm tane-

105 Bu keramikler üzerine ayrıntılı bilgi için bkz. K. M. Baypakov-A, N. Poduşkin, Pam yatnikl
Z cm ledelçesko-S kotovodçeskoy Kııltun Yujnogo K a zah stan a, Alma Ata 1989, s. 56-60, 70-78, no
123,
106 K. Baypalüiv-K Nasırov, Po Velikomu Şelkovomu Putu [Aîong thc Great Silk Roadl, Alma Ala
1991, Resim u, ı/, 156 157.
107 A. N U n ......... , I J->.inin«' 1 1 ııdı Po Arheologii i İslotii Kırgızov i Kır^ızslcmcı, s. 10 S- 109 .

2 23
LKKI N D EV R T ÜRK SANATI

leri bu parçalarda görülebilm ektedir. Bernştam bu parçaların V1I-VIII. yüzyıllara ait

olduğunu öne sürm ektedir.108

Göktürk devri keram ik sanatı açısından bakıldığında Kazakistan’ın önem li diğer

m erkezleri arasında Alatav bölgesi keram ik grubu içinde yer alan Talgar ve Kulan
keram ik m erkezlerinin isim leri anılabilir (bkz. Ç izim 63,23,25-27). Bir kısmı antropo-
m orfik özellikler taşıyan çeşitli tipte keram ikler bazı araştırmacılar tarafından Soğd-

Karluk geleneği içinde görülse de biz en azından bunu Bemştam’ın da belirttiği gibi
Türk (G öktürk)-S oğd geleneği içinde ele alma eğilim indeyiz. VIII. yüzyıldan sonraki
keram iklerde Karluk geleneğini aramak ise doğru bir girişim olacaktır.'09 Kazakis-

tan’ın diğer bölgelerinde de Göktürk devri keramiklerine rastlanmaktadır.'10

Kırgızistan’daki keram ik sanatı genel olarak Kazakistan’ın G öktürk dönem i kera-

m ik sanatıyla bir bütünlük teşkil eder. Bu ülkede özellikle Çuy Bölgesi keramikleri
ön plana çıkar. Bununla birlikte Göktürk kurganlarında ve Göktürk devrinde inşa
edilmiş ya da kullanılmış ordu-kent tipi (kale tip i) şehirlerde, bu devre ait çok sayı-

da keramik kap veya kap parçası bulunmuştur. Kırgızistan’da özellikle Karoy kur-
ganları, Oy-Bulak kurganları, Kırçin kurganları, Cargelan kurganları, 10. Alamışık
kurganı gibi kurganlar ile Çumgal Kalesi, Ketmen Tübe ve Manakeldi kale-şehir11

yerleşmelerinde, Atbaşı’ndaki Koşoy Kurgan kentindeki Göktürk sarayı kazılarında


keram ik buluntular ortaya çıkarılmıştır. Bu arada Can Bulak mezarından çıkarılan
keramiklerden olan, geniş ağızlı, şişkin gövdeli, düz dipli pişirme kapları bu devrin

erken dönem lere bağlanan özgün keram ikleridir

Çuy eyaletinde bulunan Sukuluk kentinden çıkarılan antropom orfik bir terrako-

ta kap dikkat çekici bir örnektir (bkz. Resim 55). Kabın yüksekliği 19, 5 cm, boyun
kısmının çapı 7, 5 cm, genişliği 13,5 cm ’dir. Sakallı bir erkek figürünün başında üç-
gen bezekli bir diadem bulunmaktadır. Sırsız bir kap olan bu örnekte burun, ağız,

108 A. N. Bernştam, a.g.e., s. 110.


109 Sözü edilen bölge keramikleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. T. V. Savelyeva, Oscdlaya
Kultura Severnih Sklonov Zayliyskogo Alatav v VIII-XII! vv. (Po M aterialam Raskopok Gorodişa
Talgar i Pamvatnikov Yevo Periferii), Alma Ata, 1994, A. A. Nurhanov, “Keramika İz Dvort-
sovogo Kompleksa Oblekta Lugovoe g. Gorodişe Kulan,” Arheologiçeskie Pamyatniki na Ve-
likom Şelkovom Pulı, Alma Ata 1993, s. 102-112.
110 Bazı örnekler için bkz. E. I. Ageeva-K. A. Akişev vd, Arheologiçeskaya K arta Kazahstana, lz-
datestvo Akademii Nauh Kazahskoy SSR, Alma Ata i960, s. 30, 34, Levha m (Sokolovko), v
(Kızıl Ordinskaya Eyaleti), vııı (Şormak).
II Ûgel, Islamiyellen ö n c e Tuık Kıdtur Tarihi Orta Asya Kaynak ve flulundıldrıno Göre, s
153 154, 174 176

224
G Ö K T ÜRK (K Ö K - TÜRK) SA N A TI

şakal ve kollar yapıştırma ve kabartma tekniğiyle yapılmıştır. Kap Kırgızistan’da gör-


düğümüz taş babaların b ir benzeridir. Eser VII-VII1. yüzyıllara ait olup Göktürk-
Soğd grubundadır. Bugün Kırgızistan Tarih M üzesi’nde bulunmaktadır (Env. N o.

12/ 6).112

Sukuluk'tan çıkarılan, aynı yüzyıllara ait üç ayaklı bir kap kabartma hayvan baş-

larıyla süslenmiştir. Bir kandil olarak nitelendirilen bu kabın üst kısmı üç ayağa yer-
leştirilmiş b ir çanak şeklindedir. Yüksekliği 14, 5 cm ’dir. Gövdesi derin çizgilidir.

Eser Kırgızistan Tarih M üzesi’nde bulunmakta olup envanter no. 12/ı’de kayıtlıdır.

Bir insanın yüzünü temsil eden maskenin

bir parçası belki de bir nâvstan kopmuştur. Bu


maskede bir insan yüzünün üst yansı kabartma

tekniğiyle işlenmiştir. Yine Sukuluk’tan çıkan


12, 5x10x6 cm boyutlarındaki bu parçanın da VII-

VTII. yüzyıllara ait olduğu kabul edilm ektedir

(Env. No. 12/4).

Sukuluk’tan çıkan ve am fora olarak nitelen-

dirilen bir başka örnek de dikkat çekicidir. Bu

tipik, sade, yalnızca üst kısmında çizgi ve oyma


tekniğiyle işlenmiş şeritler halinde süslemelerin

bulunduğu çift kulplu, sırsız kabın boyu 35 cm,


çapı gövde kesiminde 26 cm, ağız kısmında 13,
Resim 55. Çuy bölgesinde yer
5 cm ’dir. Süsleme şeridinin altında aralıklı yer-
alan Sukuluk’tan çıkarılan, insan
leştirilmiş küremsi birkaç kabartı vardır. Bu
biçiminde keramik kavanoz.
kap geç Göktürk, Türgiş veya Karluk devrine Göktürk devri, VII-VUI. yüzyıllar,
yani VIII-X. yüzyıllar arası bir dönem e ait olabi- Bişkek Devlet Tarih Müzesi (G.
Pugaçenkova-Ak Hakimov, 1988).
lir (Env. N o. i2/6).m

Yine Çuy bölgesinden çıkan ve V1II-X. yü z-


yıllar arası b ir dönem e ait, arm udi gövdeli, bir fiyonkla biten, örgü tutamaklı maden
işlerini hatırlatan bir kap örneği geç Göktürk ve Karluk devirleri özelleklerini taşı-

1,2 P am yatn iki Kulturı i İsfeusstva Kirgizii D revnost i S red n ev ekovy e, Leningrad 1983, s. 56-57,
I:igür 229; Ayrıca bu müzede ve bir vakıfta bulunan aşağıda ele alacağımız örnekler için
bkz. aynı katalogun, s. 56-60 ve Resim 230-232, 234, 236. Burada zikredilen antropomorfik
örnek için bl l'ıpnnt 70, bu kap için bkz. tzob raziteln oy e Iskusstvo K ırgtzstana, Bıskek
1987, s ?/. Hestm 1« .1
111 Aytıı k;ıp İçin bl’ I nl'in ■ıtrlııove M j u s s vo Ku>’,ı.’$t«nıi, s 7i, Kesitti ut b

225
ERKEN D EV R T ÜRK SA N A TI

maktadır. Yüksekliği 16 cm, ağız ve gövde çaplan sırasıyla 5, 5 cm ve 1 0 , 4 cm’dir


(Env. No. 12/6).

Çuy bölgesinin çeşitli şehirlerinde yapılan kazılarda değişik keramik örnekleri

elde edilmiştir. Bunlar arasında en tanınmış eserlerden biri de oval bir şekli olan,
topraktan yapılmış bir insan kalıntısı kabıdır (bkz. Ç izim 63,22-24). Kabın alt kısmın-
da saçları topuz yapılmış, ellerini çapraz bir biçim de göğsünde birleştinniş, toparlak

yüzlü iki insan figürü ve iki rozet bulunmaktadır. Bunların arasında ve birinin iki
tarafında inci dizisi çizgi süslemeli bir daire içine alınmış yıldız veya çiçek şeklinde

rozetler (m adalyon) yer almaktadır. Üst kısımdaki kapak bölümünde altta zigzag ve
üstte ise iç içe geçmiş üçgenlerden oluşan basit baskı ve çizgilerle bezenmiş kabın
kapağının tepesinde küçük bir insan başı figürü görülm ektedir. Kabın ölçüleri

73x35x43 cm ’dir (uzunlukxgenişlikxyükseklik). Krasnoreçenskoye kentinde bir nek-


ropolden çıkarılan ve V11-V1II. yüzyıllara ait bu kap şimdi Kırgızistan Devlet Tarih
M üzesi’nde sergilenm ektedir.114 A yn ı bölgede yapılan kazılardan yine oval gövdeli
ve çizgi bezem eli örnekler de çıkarılmıştır.

Özbekistan bölgesinin Göktürk çağı keramikleri bu bölgenin daha önceki d ö-


nem lerinden gelen güçlü etkileri taşımakla birlikte, erken ortaçağlardan yani G ök-

türk idaresiyle beraber önceki çağlardan gelen teknik, biçim ve süslemeler yeni an-
layışla birleşerek eskisinden farklı bir keram ik sanatı oluşturdu.115 Bu üslup Türk,
İran ve Soğd özelliklerini bir araya getiren karma bir üsluptur.

Semerkant’m 120 km uzağındaki Kasan şehrinde yapılan kazıların ardından bu


şehrin orta kültür katının Göktürk devrine ait olduğu ileri sürülmüştür. Buradaki

ünlü Mugkale’de G öklürkler adına hüküm süren Divastiç isim li bir yönetici yaşıyor-
du.116 Söz konusu şehir buluntularında basık ve çoğu zaman sim etrik iki kulplu ça-
naklar veya kaselerin yanı sıra kulplu, uzun boyunlu testilere de rastlanmıştır. Kap-

ların bazılarının kulpları çıkıntılıdır. Kulplar yine yatay veya dikey olm ak üzere iki
türdür. Söz konusu kaplar daha çok tırnak veya çizgi m otifleriyle süslüdür. Bunlar
Göktürk ve Karluk dönem lerinden önce görülen keramiklerle paralellik gösterirler.

114 S, P, Nesterov, “The Old Turks in the Central Asia and Southem Siberia,” s. 6, 9; tzobrazi-
telnoye Iskusstvo Kırgızstana, s. 70, Resim 37 a.
" ' (ı l’ugaçeııkova-A. Khakimov, The Art of Central Asia, Leningrad Aurora Art Publishers,
Finlandiya 19S8, s. 153 - 154 .

So.-n edilen Sogd Meliki Vİli yüzyılın ilk yarısında ya-.ınır.. laıhaıı unvanıyla Göktürk -
letin adına Semerkand, Peııcikent ve l eıgana'yı yönetilir,,m \ İnan "t >ıia Asya'da Mııfc
kale I l.ılıIyatımla Bulunan Vesikalın, Softdiyskiy Sburınl' I >ııine.ı ı<l. !■» 11 1 ■1 salı., Muhil
leleı ve İncelemeler, t II. Ankara İMİ, 140

226
G Ö K T ÜRK (K Ö K - T ÛRK) SA N A TI

Ayrıca Vl-VIII. yüzyılları arası dönem e ait Şaş ve Semireçe (Yedi Su) keram igiyle de
benzerlikler taşırlar.1 7

Kafir-Kale’den çıkarılmış, bugün St. Petersburg Herm itage Müzesi’nde bulunan


testi bu bağlamda örnek olarak ele alınabilir (VI1-V11I. yüzyıllar). Boyun kısmı kırık
bu kabın üzerindeki kalın kaşlı, badem gözlü, bıyıklı, sakallı, hokka burunlu figür

bu bölgelerdeki Türk tipine uymaktadır. Hatta bu figürü Hunlara ait N o ın Ula kur-
ganlarından çıkarılan yün işleme örtü üzerindeki Hun portresiyle bile kıyaslayabili-
riz. Kabartma tekniğiyle işlenmiş yüzün ayrıntıları ise dem ir keskiyle oyulmuştur.
Eserin üzeri mika kaplıdır.

Bir diğer ilginç örnek m urgo ba denilen su kabıdır (V1I-V1I1. yüzyıllar). Bugün
Taşkent’teki Ö zbek Sanat Müzesi’nde bulunmaktadır. Boynun bulunması gereken

yerde bir tutamak vardır. Bunun bir tarafında kabın boynu ve ağzın diğer tarafında

lüle kısmı vardır. Kırm ızı ve siyah basit geom etrik dekorlu ve kırm ızı astarlı kera-
m ik cilalıdır.118

Orta Asya küçük boyutlu heykelciliğinin bir örneği olarak ele alınabilecek terra-
kota nâvslar Özbekistan bölgesinde çok yaygındır. Ancak yine de en yoğun oldukla-

rı yer Semerkant’ın batısıdır. Bunlar genelde pramidal bir kapakla kapatılmışlardır.

Kabın bütün cephelerinde yüksek kabartmalar halinde ölülerle ilgili bir kom pozis-
yonun çeşitlemelerine rastlanır.

VI-V1I. yüzyıllara ait bir örnek günümüzde Taşkent’teki Hamza Sanat Tarihi Ens-

titüsü'nde saklanmaktadır. Ana cephedeki kabartmada bir çocuk, bir adam ve bir
kadın kem erli sütunlar arasında betimlenmiştir. Figürlerin elinde asa, anahtar, yılan

gibi cenaze törenleriyle ilgili kim i nesneler vardır. Buradaki erkeğin bir rahip, kadı-
nın ise dinsel törenleri yürütm ekle görevli biri olduğu iddia ediliyor.119

117 A. N. Bernştam, Izbrannıe Trudı Po Arheologii i lstorii Kırgtzov i Kırgızstana, c. II, Bişkek
1998, s. 120, Resim 8-9; B. Ûgel, Islamiyetterı ö n ce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve
Buluntularına Göre, s. 180-181
Söz konusu iki örnek için bkz. G. Pugaçenkova-A. Khakimov, The Art of Central Asia, Re-
sim 140-141.
Navslar hakkında verilen bilgi ve örnek için bkz. G. Pugaçenkova-A. Khakimov, a.g.e., s
131, Resim 124. B. Ögel dört köşeli navsların Sogdlara, köşeleri yuvarlatılmış olanların ise
Ttirklere ait olduğunu ima etse de bu hususta net bir ayrım yapmanın doğru olduğunu
sanmıyoruz I! Ögel, Islamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntuları
ııa Gı)re, s 191 i1);, u-mıkola nâvslar hakkında ayrıca bkz. V. S. Minasyants, “Ossııarii Taş-
keııla i TavI*' uı l uy ı >IiI,imi, Isioıiya Kompleklovaniya Kollektsii, lx Ikonografiya i Simvo-
lık.ı," KiiIİkmi 'M n lıiı m \ nıinlrn k-nbuızıtrlnove I l’rlkladnoe hkuastvo, faşken! 1990, s ;ı us

227
I RKI N I 'I VIK 11'KK SA NA 11

Orta Asya’nın diğer bölgelerinde de birçok örneğini gördüğüm «.:, Islamiyettcn


sonraki Türk devirlerinde de kullanılan terrakota biçim inde ilaç veya değerli sıvı

kapları Özbekistan’da da karşımıza çıkmaktadır. Erkek başı şeklindeki keramik şişe-


de veya Rhyton olarak teşhis edilen ve Kafir Kale’de bulunan örnekte yüzün belirgin

kısımları ve başlık kabartma olarak ele alınmıştır.12

120 J. Kalter ve M. Pavaloi, Heirs to the Silk Road Uzbekistan, Londra 1997, Resim 50.

228
ESKİ U Y G U R S A N A T I

U ygur sanatı Türk sanat tarihinde özgün bir konuma sahiptir. Çünkü yarı yerle-
şik yaşam tarzının varlığını sürdürmesine rağmen bu devrede egem en olan yerleşik
yaşam tarzı sanatımızda devrim sayılabilecek gelişmeleri de beraberinde getirmiştir.

Böylece Türk sanatı ilk kez yerleşik bir sanat olma niteliğini kazanmıştır. Bu devirde
geliştirilen sanat ve m imarlık unsurları lslamiyetten sonraki Türk sanatına büyük et-
kilerde bulunmuştur.

745 yılında, Ötüken ve çevresinde devlet kuran Uygurlar Göktürklerin siyasi hâ-

kimiyetine son vermişlerdi. Uygurların Turfan bölgesini fethetmeleri ise VIII. yü zyı-
lın ortalarında gerçekleşmişti. Ancak 840 yılında Kırgızlar tarafından yenilgiye uğra-
tıldıklarında, devletlerinin ağırlık noktası değişti; Asya’nın m uhtelif bölgelerine göç

etmek zorunda kaldılar. Bu yenilgiden sonra, Uygurların bir kolu 847’de Kansu’ya
yerleşmiş ve 911 yılında bağımsızlıklarını kazanmış, diğer bir kol ise 856’da Doğu
Türkistan’daki Turfan bölgesine gelerek burada bir devlet kurmuştu (bkz. Harita
10).

UYGUR SAN ATIN IN K A Y N A K LA R I

Uygurlar ve Uygur devri üzerine bilgi veren çalışmaları temel olarak dört grup
halinde ele almak mümkündür: ilki kazılar ve araştırmalar neticesinde ele geçen es-

ki U ygur Türkçesi veya başka dillerde yazılmış U ygur yazmaları ve belgeleri, Uygur-
lara ait yazılı taşlar veya eserler, Çin hanedanlık yıllıkları ve nihayet U ygur ülkele-
rinden geçen gezginlerin aktardığı çeşitli bilgiler.

Bugüne kadar ancak bir kısmı ayrıntılı olarak incelenebilmiş U ygur yazmaları ve
belgeleri daha çok filolojik bakımdan ele alınmıştır. Oysa bunlar estetik açıdan —hat
sanatı- veya kimi yazmalardaki resimler üzerinden ele alınmalıydı. Bu bakımdan

daha önem li olan minyatürler çalışma konusu olm uştur.1 Oysa belirttiğim iz gibi
bunların dışında yazmalarda ve belgelerde sanat tarihi açısından ilgilenilm esi gere-
ken pek çok malzeme vardır.

Örne in M A Vmı r C o q , Dic BuılJhistischc Spatantike in Mittelasierı-Die Manichaeischen


Ml ni dlıın ». I'" ıliıı i' >; >

229
7 «)
I - KKI'N I >1 \ IK 11IKK SA N A! I

Harita 10. En geniş sınırlarıyla Uygurlar.


I -SKI UYGUR SA N A TI

Bu arada şu hususun da hatırda tutulması gerekm ektedir: Ö zellikle D oğu Tü r-


kistan bölgesindeki araştırmalar esnasında elde edilen yazılı belgeler sadece U ygur -

lar hakkında bilgi verm ez. Bunların daha erken örnekleri Huni arı v e Göktürkleri il-
gilendirdiği gibi, kim i örnekleri de sözü edilen Türk topluluklarının idaresi altında
yaşayan toplulukları ve zaman zaman bu bölgeleri istila eden ve buralarda hakimiyet
kuran Çinlileri de ilgilendirir; ancak şu ana kadar yapılan araştırmalarda genelde

Türk toplulukları ikinci planda bırakılmış, ağırlıklı olarak daha çok Çinli, Iranlı,

Hint, Soğd topluluklarla ilgilenilmiştir. Bu nedenle bu topluluklara mal edilen yaz-


ma belgeleri, sanat ve arkeoloji m alzem eleri Türkler açısından yeniden elden geçiril-

m eli ve önyargılar neticesinde düşülen hatalar düzeltilm elidir. Gerçekten de büyük

çaba gerektiren bu işlem ancak birtakım araştırma kuruluşlarının çabasıyla gerçek-

leşebilir.

Çoğu zaman U ygurları da ilgilendiren bu yazma ve belgelerin ortaya çıkışı ve


araştırmaların hikâyesi aşağıdaki gibi özetlenebilir.2

Araştırmacılara göre, Doğu Türkistan bölgesinden önem li bilgiler veren ik i kişi

Hindistan’dan Doğu Türkistan’a geçerek 18 6 0 - 1875 yılları arasında buralarda çalışma-


lar yapan M ontgom erie Forsyth ve Jonshon adlı iki Ingilizdir. A yrıca Rus N ikolai

Prjevalskiy ‘nin 1875-1890 yılla n arasında gerçekleştirdiği çalışm alar,3 eski Koço şeh-

rinin kalıntılarını ilk ziyaret eden kişi olan Rus botanikçi Albert Regel’in açıklamala-
rı, İsveçli coğrafyacı ve gezgin Sven H edin’in 1855’te başladığı geziler4 ilk önem li fa-

aliyetleri oluşturur.

Bu arada daha bilim sel nitelikli araştırmaların başlaması 1890 yılında İn giliz su-
bay Bower’in Kuçalı iki T ü rk ’ten satm aldığı kayın ağacı kabuğundan bir yazma ese-

rin incelem esiyle olmuştur.

Daha sonra bölgeye FinlandiyalIlar geldiler ve çalışmalarının neticelerim yayınla-


dılar.5 Rus araştırmacı D. Klem entz ise, D oğu Türkistan’ın kuzeyindeki Turfan hara-

2 R. Rahmeti Arat, “Eski Türk Hukuk Vesikaları," Makaleler, c. I, Ankara 1987, s. 506-572;

Along the Ancient Silk Routes Central Asian Art from The West Berlin State Museutns, New
York 1982, S. 25-46.

3 N. M. Prjevalskiy, Tibet Seyahatnamesi, Ankara 1990. Prjevalskiy öldükten sonra Kırgızis-


tan’da adma bir anıt yapılarak defnedilmiş ve mezarın yer aldığı bahçede bulunan evi de
müze haline getirilmiştir. Tatyana Yurevna Stepanova, N. M. Prjevalskiydin Öz Buyumdarı-
Liçmye Veşai N.M. Prjevalskogo - Katalog, Bişkek (Firunze), 1990.

* Sv en H cd iıı, /prtf Yolu, İsta n b u l 19 74 .


O . H ııım ı ı Kr .ıi ı ı i ' p i î m i / A s i m 1898. Helsingfors, 1901.

'm
I « K I N l 'l VIK It IRK s A N A II

belerinde incelem elerde bulunmuştur.6 Ingilizler için çalışan Macar A. Stein 1900
190i yıllarında Hindistan hüküm etinin yardım ıyla Hoten ve çevresinde araştırmalar

yapmış, şehir harabelerinde yazma eserler bulmuştur. Aurel Stein aynca Tun-huang
kentinde bulunan “Bin Budha’’ (Türkçesi Burkan) Mağaraları’nda Taocu bir keşişin
muhafaza ettiği, kapısı taşlarla örülmüş kütüphane odasında bulduğu yazma eserle-

rin önem li bir kısmını Londra’ya götürmüştür. Daha sonra 1913-1914 yıllarında da
toplanan yazmalar İn dia O ffice Kütüphanesi, British Museum ve muhtemelen H in -

distan’daki bir kütüphaneye dağılmıştır. Yazmalar üzerine çalışmalar geliştiren A.


Stein önem li arkeolojik keşiflerde de bulunmuştur.7

Bütün bu çalışmaların yanı sıra Alm an bilim adamları tarafından daha ayrıntılı
kazılar ve araştırmalar da gerçekleştirilmiştir.3 Alm anlar Türkistan bölgesindeki ça-

lışmalara öncelikle Ruslarla işbirliği yaparak girdiler. Ardından dört büyük araştır-
ma seferi gerçekleştirdiler.

ilk çalışma Aralık 1902-Nisan 1903 arası bir dönem de gerçekleşir. A. Grünwedel
başkanlığında Dr. Huth ve Theodar Baı tus’tan oluşan ekibin yürüttüğü bir araştırma

Berlin Bilimler Akadem isi’nin desteğiyle gerçekleşti.

Heyet Kasım 1902’nin sonlarına doğru D oğu Türkistan’a ulaştı ve yukarıda sözü
edilen süre içinde Turfan, Karahoca, Sengim ve M urtuk’taki şehir kalıntıları üzerin-

de çalışmalarda bulundu. Şehir harabeleri içinde pek çok tapınak, saray ve ev yer
alıyordu. Grünvvedel bugün hâla bir Türk araştırma heyetinin çalışma yürütmemiş
olduğu bu antik şehirlerin daha o zaman bölge halkı tarafından tahrip edildiğini be-

lirtm ektedir ki günümüzde bu tahribat herhalde çok daha büyük boyutlara ulaşmış
olm aldır,9

6 D. Klementz, Nachrichten Über de Von der Kaiserl. Akad. D. Wtss.zu St. Petersburg im Jahre
1898 ausgertisi. Exped.nach Turfan, H. 1, Petersburg 1899.
7 A. Stein, Ancient Khotan Detailed Report of Archaeologia Exploration in Chinese Turkestan MI,
Oxford 1907; A. Stein, Serindia Detailed Report o f Exploration in Central Asia and
Westernmost China, c. 1-V, Oxford 1921; A. Stein, Innermost Asia. Detailed Report o f
Exploration in Central Asia, Kansu and Eastern Iran, c. I-IV, Oxford 1928; A. Stein’in çalışma-
larının ve Bin Budha Mağaralarındaki kütüphanenin bir hikâyesi için bkz. L. Ligeti, Bilin-
meyen İç Asya, Ankara 1998, s. 261-266.
s Almanların araştırma seferleri için bkz. Along the Ancient Silk Routes Central Asian Art from
The West Berlin State Museums, s. 25-46.

9 A. G rünw edel, Bericht über Archäologische Arbeiten im ¡dlkutschari und I JmßW>ung im Winter
(902-1903, M ünchen 1906. A raştırm acının bu bölgelerdeki çalışm alarının n n lır le r i için ayrı
ı a hl- A. liriinw edi-t, Alt/iuddhlsilsific KunMuMrn in i Î i İ i i i m m h I ni I.t .i - h i Ilı ılın 1912

232
SK UYG UR SA N AI I

Bu ilk Alman heyetinin çalışmalarında sanat tarihi eserleri ve arkeolojik kalıntıla-


rın yanı sıra Türkçe ve çeşitli dillerde yazmalar da elde edilmiştir. Söylenenlere göre
44 sandık dolusu ahşap ve kil figür, ağaç oyma, duvar resmi, tapmak kalıntısı ve yaz-

ma develer ve tekneler vasıtasıyla önce St. Petersburg’a oradan da Berlin’e taşınmıştı


(1903).

ikinci Alman araştırma seferi Kasım 1904-Ağustos 1905 tarihleri arasında gerçek-

leştirildi. A. Grünwedel’in hasta olması nedeniyle bu seferin başkanı olarak Etnog-


rafya Müzesi Hint bölüm ünde çalışan A. V o n Le C o q seçildi. V on Le C oq Kasım
1904’te Bartus ile birlikte Turfan’a ulaştı. Üç ay boyunca bugünkü Karahoca yakınla-

rındaki şehir kalıntılarında m etodolojik çalışmalarda bulundular. Çeşitli tapmak


külliyelerinin çizim leri yapıldı. Ayrıca 24 farklı alfabe ve 17 farklı dilde yazılmış
önem li el yazmaları bulundu. Onun zamanında da bu harabelerin -m a a lesef- çevre-

de yaşayanlar tarafından tahribatı sürüyordu.

Mart 1905’de V on Le C o q Sengim, Murtuk yakınındaki ünlü Bezeklik ve Karaho-


ca bölgelerinin kuzeyindeki tapmak külliyelerinde çalışmalara başladı. Ö zellikle iç-
lerinde duvar resimleri ve heykeller bulunan ayrıca çeşitli süslemelerin yer aldığı ve

önem li bölüm ü U ygur devrine ait mağara tapınakları son derece önem lidir.

A. V on Le C o q Ağustos 1905’te G obi çölünün doğu yamaçları üzerindeki Kumul

(H a m i) şehrine giderek buradaki antik kalıntıları araştırmaya devam etti.10

Üçüncü Alm an seferi Aralık 1905-Nisan 1907 arasında gerçekleşti. Bu seferde A.

V on Le C o q ve A. G rünwedel birlikte çalıştılar. Çalışmalar Kuça şehri etrafında y o -


ğunlaştırıldı. Bu şehrin batısındaki Kumtura mağara tapınaklarında (M in g-Ö y) yer
alan 100 hücreden m eydana gelen tapınaklarda çalışmalar yapıldı. Ayrıca Muzart

N eh ri’nin kıyısında kurulmuş olan Kızıl'da da araştırmalar sürdürüldü. Çalışmalar


esnasında mağara tapınakları daha çok resim lerin konularına veya grubun karşılaş-

tığı durumlara göre adlandırıldı: G em iciler Mağarası, K ırm ızı Kubbeli Mağara, Kılıç

Taşıyanlar Mağarası.

Bu tapmak kalıntılarında ayrıca eski bir el yazması, yazılı kâğıt ve ahşap levhalar

10 Bu seferlerdeki çalışmalar için bkz. A. Von Le Coq, “A Short Account O f The Origin, Jour-
ney And Results O f The First Royal Prussian (Second German) Expedition to Turfan in
Chinese Türkistan,” JRAS, 1909; A. Von Le Coq, Rese und Ergebnisse der Zweiten Deutschen
Turfan-Expedition.Mitt.d.Geogr. Ges. ln München V, H.l 1990; A. Von Le Coq, Bericht über
Reisen und Arbeiten in Chinesisch-Turkistan. Zetschr. F. Ethnologie, H. 4-5,1907; Le Coq’un bu
bölgelerle ilgili diğer çalışmaları için bkz. A. Von Le Coq, Chotscho, Berlin 1913; A. V. Le
Coq. Hildnatlas Zur Kunst und Kulturgeschichte Mittelasiens, Berlin 1925; A. V. Le Coq, De
Buddhsthi lir SjuiMiilihe in Mttel Asien, c. l-VII, Berlin 1922-1928.
I HI' I'.N IW-VIK I I IKK SA N A II

bulunmuştur 1906 yılı Haziran ayı sonunda hastalanan Le C oq maceralı bir yolcu-

luktan sonra 1907’de Berlin’e döndü.

Grünwedel ise 1907’de Porth ve Bartus ile birlikte Koço ve Kum ul’daki çalışmala-
rına devam etti. Neticede çeşitli duvar resimleri, farklı m alzem elerden yapılmış eşya-

lar ve heykeller, el yazmaları gibi buluntular Rusya üzerinden Berlin’e gönderildi.


I kip ise Urum çi ve Semipatalinsk üzerinden Alm anya’ya döndü (1907).1’

Dördüncü Alm an araştırma seferi Haziran 1913-Şubat 1914 tarihleri arasında ger-

çekleştirildi.

1913’e kadarki dönem içinde Almanlar daha önce toplanıp Alm anya’ya getirilen

sanat, arkeoloji ve filoloji materyalleri üzerine çalışmışlardı. Bu sırada Albay Koslov


ve Sergei Oldenburg, Fransız araştırmacılardan P. Pelliot, A. Stein, Japon arkeolog-

lardan Tachibana ve N om ura 1907-1911 tarihleri arasında Kuzey İpek Y o lu ’nda çalış-
malarda bulunmuşlardı.

Çin hükümetinin Doğu Türkistan’da güvenliklerini sağlamayacağını belirtmesine

ı.ıgmen A. V on Le C oq ve Bartus bu durumu kabullenerek 31 mart 1913’de Rusya


üzerinden Kaşgar’a hareket ederek 4. Alm an araştırma seferini başlattılar. Kuça çev-
ı «".inde ayrıntılı araştırmalar yaptılar. Tavus Kuşu Mağarası, Halka (yü zü k) Taşıyan

Devalar Mağarası ve 16 Kılıç Taşıyanlar Mağarası’nda ayrıntılı bir şekilde çalıştılar.


Ayrıca Açik-llek’te ve Subaşı Langar’da da çalışmalar yapıldı. Sonra Kuça’nm 15 m il
kuzeydoğusundaki Kirişsimsin’e bir araştırma seferi düzenlendi. Buralardaki tapı-

naklarda kazı, temizleme ve inceleme faaliyetleri sürdürüldü.

Ayrıca Kumtura ve Tumşuk tekrar ziyaret edildi. Elde edilen çeşitli buluntuların
yerleştirildiği sandıklarla beraber Mart 1914’te Rusya üzerinden Berlin’e dönm ek
üzere yola çık ıld ı.'2

Yukarıda kısmen belirtildiği gibi, çeşitli ülkelerden bilim adamları da bu bölge-

lerde çalıştılar. Japon araştırmacılardan sözü edilmesi gerekenlerden biri de Budist


keşiş Kont Otani’ydi. 1902’de Kuça ve civarında ve daha sonraları Doğu Türkistan’ın
»
diğer bölgelerinde çalıştı. Ayrıca Tun-Huang Bin Budha Mağaralarındaki kütüpha-

11 Çalışm anın ayrıntıları için bkz. A. Von Le C oq, Auf Hellas Spuren in Ostturkislan. Berichte
und Abentever der II und ¡11 Deutschcn Turfan-Expedition, Leipzig 1926. Bu kitabın İngilizcesi
için bkz. A. V. Lc C oq, Buried Treasures of Chinese Turkestan-An account of the activities and
adventures of the second and third German Turfan expeditions, Londra 1928.
I; Araştırma ayrıntıları için bkz. A. Von Le C oq, Die Vierte Deutsche Turfan-Expedition, Turan
1918, A. Von Lc C oq, Von Land und Leute in Ostlurkistan. Berichte und Abenteuer der 4. De-
uls<hrn I ui/an Expedition, Leipzig 1928

234
SK I Y .1IK SA N A 11

nenin önemli bir kısmını Japonya’ya gönderdi.

Fransızlar arasında en önem li çalışmaları yapan ise yukarıda ismi geçen P. Pelliot
olmuştur. 1906-1909 tarihleri arasında Çin seyahatinde Doğu Türkistan’a da gitti. Ç e-
şitli incelemelerde bulundu v e o da Tun-Huang’daki yazmaların bir kısm ını Paris’e

götürdü.13

Söz konusu çeşitli araştırmalar esnasında Uygurlara ait hukuki metinler olduğu

kabul edilen bir grup belge de incelenmiştir. Bunlar borç alıp-verme, alını-satım, ki-

ralama, rehin ve vakıf b elgelerid ir.'4

Bu belgeler içinde özellikle vakıflarla ilgili olanlar sanat tarihçilerini ilgilendiri-


yor. Reşit Rahmeti Arat’m tespitine göre bunlar şu üç kısımda toplanır:

a) Manastır inşaatı nedeniyle düzenlenen belgeler.

b ) Manastıra vakfedilen arazi ve bağların tem lik vesikaları.

c) Manastır veya Manastıra ait bina ve arazi tem likinin devlet yöneticileri tara-

fından onaylanması ve vergilerden m uaf tutulmaları için verilen fermanlar.

Bir Manastırın kurulması konusuyla ilgili olarak elim izde bulunan üç belgenin
hepsi de binanın temelinde, kenarları yontularak uçlan sivrileştirilmiş ağaç kazıklar

üzerinde bulunmuştur. Bu arkeolojik belgelerden ikisi U ygur Tüıkçesiyle, üçüncü-

sü ise Çince yazılmıştır.

Üçüncü Alm an araştırma heyeti tarafından ortaya çıkarılmış bu manastır belgele-


rinden birinde, böyle bir manastır kurmanın sevaplarını din ulemasından duydukla-

rından ve bu sayede Burkanlar diyarında doğm ak arzusuyla belgenin dinleyici rahi-


be Tengriken Tigin Silig Terken ile dinleyici rahip Külüg İnanç Saçu Sengün tarafın-
dan kaleme alındığından bahsedilmektedir. K oço şehrinde tapmak kalıntıları arasın-

da bulunan bu belge 768 yılma ait olmalıdır.

K oço şehrinin güney duvarı civarlarından çıkarılan ikinci yazıtlı kazık da 767 ve-
ya 827 yıllarına ait olabilir. Bu kazık da -ü zerin d ek i yazıya g ö r e - aynı amaç ve istek-
lerle bir Türk beyi, kansı, kızı ve iki oğlu tarafından bir manastırın kurulması için

yazılmış olup, bu sevap getirici işten diğer akrabalarının da fayda bulacakları belir-

tilmektedir.

Ü zerinde Çince bir m etin bulunan ve Sengim’deki bir tapmağın kalıntıları ara-

" I’ IVİlioi, Itapport .Sur Mission au Turkestan Chinois 1906-1909, Paris 1910.
u Ayı 11 »1 ılı l ı ıl f ’ i için Hkz, Ö zkan Izgi, Uygurların Siyasi w Kültürel Tarihi (lltıkıık Vesikalarına
( ı(V ı'), A l i l - .11.1 I » * /
I'RKIEM DEV R I I IRK SA N A! I

•.ında ı-U- geçen bir başka kazıkta ise şahıs adlarının ve unvanların Türkçe olduğu

görülüyor. Am a belgenin tarihi ve amacıyla ilgili kısımları tahrip olmuştur.15

Uygur devri için önem li bilgiler veren belgeler arasında U ygur devrinde veya
l>ı.v.ıt Uygurlar tarafından kaleme alınmış m etinler önem li bir yer tutar. Bunlar ço -

ğunlukla dinsel-m itolojik konularla ilgili Olmakla beraber sanat tarihi bakımından
mu mli ipuçları taşırlar. Ö zellikle sanat eserlerinin ikonografik çözüm lem eleri için

çok önem lidirler. Daha sonra bu konu üzerinde yine kısmen duracağız. Sözünü etti-
ğim iz eserlerin bir kısm ının üzerinde de çalışmalar yapılmıştır. Büyük bir gurup
»zerin d e ise çalışmalar sürmektedir. Eski Turfan metinleri ve U ygur yazmalarının

bir kısmı m uhtelif yerlerde yayınlanmıştır.16

1' R Rahmeti Arat, Eski Türk Hukuk Vesikaları, s. 526-527; ayrıca Emel Esin, “Muyanlık Uygur
"Buyan" Yapısından (Vıhara) Hakanlı Muyaıılıgma (Rıbat) ve Selçuklu Han ile Medresesi-
ni Gelişme," Malazgirt Armağanı, Ankara 1972, s. 79-Sj; W. Rüben, “Budist Vakıfları Hak-
lın d a,” Vakıflar Dergisi, no. 11, Ankara 1942, s. 173-185.
r Rahmeti Arat, Makaleler-I, Ankara 1987’deki muhtelif yazılar. Aynca bkz.W . Bang ve
Annemarie Von Gabain, Türkische Turfan-Texte-1, Berlin 1929; W . Bang ve Annemarie Von
Gabain, Türkische Turjan-Texte-U, Berlin 1929; W . Bang ve Annemarie Von Gabain, Tür-
kische Turfan-Texte-ITI, Berlin 1930; W . Bang ve Annemarie Von Gabain, Türkische Turfan-
lexte-IV, Berlin 1930; W . Bang ve Annemarie Von Gabain, Türkische Turfan-Texte-V, Ber-
lin 1931; W . Bang-A.M. Von Gabain, Analytischer Index zu den fü n f ersten Stücken der Tür-
kischen Turfan-Texte, Berlin 1934 (SBAW 1931, 17-461-517); W . Bang ve Annemarie Von Ga-
hain G. R. Rahmeti, Türkische Turfan-Texte-Vl Das Buddhistische Sutra Sakiz Yükmak, Berlin
1914 (SBAW 1934, 10.93-192); W . Bang ve G. R. Rahmeti, “Lieder Aus Alt-Tur fan,” Asia Ma-
li», 9, 1933. 129-140; W . Bang-R. Rahmeti, “Uigurische Bruchstücke Uber Verschiedene
I lollen,” VfB, 15, Berlin-Leipzig 1935, s. 389-402; W . Bang ve R. Rahmeti, “Türlü Cehennem-
ler Üzerine Uygurca Parçalar,” Türkiyat Mecmuası, c. 4, 1937, s, 251-264; G. R. Rahmeti, “U y-
gurca Yazılar Arasında,” Tür/î Tarih, Arkeologsa ve Etnografya dergisi, no, 3, İstanbul 1936, s.
10M 12; G. R. Rahmeti, “Uygur Alfabesi," Muallim Cevdet Anniversary Volume, Istanbul 1937,
s 665-690; Çaştani Bey Hikâyesi, Prof. F.W. K. Müller tarafından başlanmışken, ölümün-
den sonra Dr. A. Von Gabain tarafından tamamlanıp 1931’de bastırılan UIGURICAIV-A, Is-
tanbul 1945; Türkçe Mâni El Yazıları (Manichaika), c. I - khotço harabelerinde bulunup A.
Von I e Coq tarafından tanıtılan el yazıları, İstanbul 1936; Uygurca Üç Hikâye Prof. F. W . K.
Mı iller tarafından başlanmışken, ölümünden sonra Dr. A. Von Gabain tarafından tamam-
l.ııııp 1931 ile basılan UIGURICA IV-B, C, D, İstanbul 1946; R. Rahmeti Arat, Eski Türk Şiiri,
Ankara 1986; Şinasi Tekin, Uygurca Metinler I, Kuanşi Im Pusar (Ses İşiten ilah), Ankara
1991, (.' Kaya, ‘Uygurca Alıuıı Yaruk Giriş,” Metin ve Dizin, Ankara 1994; J. R. Hamilton,
HucJurı Ivi ve Kötü P r m Masalının Uygurcos! Kalyanamkara ve Papamkara, Ankara
i'i'iH. ı- setim liaruKu Ozöndeı, Sthiramaii’mn VasubancJu’nun Afrhiifharmakmasiisira’sma
vıi: ı/u',ı /<•/%!»ırı riıı. |U< ilıesı:-/< r |, Ankara 1998; vb. Bu konuda daha ayrıntılı lıiı bibliyograf
yu İçin hli.-, A. Von Gabain, l'ski TUlkçenin G ram eri, Ankara i'ixn

236
SK UYGUR SANATI

Bir diğer gurup belge, birer sanat eseri ve arkeolojik malzeme olan ve birinci U y -

gur kağanlığı devrine ait kitabeli taş eserlerden m eydana gelir. Bunların önem lileri
şunlardır:17

1. Tes abidesi. 750 yılında yapılmıştır,

2. T erh veya Taryat abidesi: Terh N eh ri kenarına 753 yılında dikilmiştir. Hane-
danlığa ait kim i G öktürk kitabeleri gibi kaplumbağa şeklinde bir kaide üzeri-

ne dikilmiştir,

3. Sine Usu abidesi: 759-760 yıllarına aittir.

4. H oyto Tam ir (K u zey T am ir) kitabeleri: 753-756 yılları arası dönem e ait olup 19

kitabeden meydana gelm ektedir.

5. Kara Balgasun (Kara Şehir) kitabesi: Türkçe, Sogdça ve Çince olan m etinler-
de Göktürk alfabesi kullanılmıştır. 82i yılından hemen sonra dikilen bu kita-

benin üzerinde Kültigin kitabesinde olduğu gibi ejderli bir kabartma bulun-

maktadır.

U Y G U R ŞEHİRLERİ

Türklerde —ve özellikle U ygu rlarda- evrenle ilgili kozm olojik düşüncelerin oldu -

ğu ileri sürülen ordu-kentler sivil ve askeri m im arinin iç içe girdiği yapılardır. P ro -


totipleri milattan önceki dönem lere uzanan bu kent tasarımında, surlarla ye kuleler-

le çevrili yaşam alanları ve mekân topluluğu bulunmaktaydı. Bunlar aynı zamanda


savunma amaçlı yapılar olduklarından en dışta ayrıca bir hendek bulunuyordu.
D örtgen plan üzerine kurulu ordu-kentte dört ana yönden gelen yollar genellikle
hükümdarın köşkünün veya çadırının bulunduğu yerde kesişirlerdi. Erken d evirler-

den sonra, aynı zamanda bir şehri meydana getiren bu büyük m im ari düzenlem eler-
de zamanla bir iç-kale ve b ir dış-kale oluşmuştu, ordu-kent planının ve bu planın
hareket noktasının İslamiyet dönem i Tü rk mimarisinde görülen dört eyvanlı yapıla-

rı etkilediği açıkça anlaşılmaktadır.

Uygur devri şehircilik açısından da önem li bir devirdir. Bir bölüm ü Hun (MÖ
220-MS 216) ve G öktürk (MS 552-745) devirlerini de yaşayan Doğu Türkistan’ın Uygur
dönem indeki en önem li şehirler ve aynı zamanda sanat m erkezleri şunlardı: Barkul,

” O I 'iil r ı C io k tü rk H arfli U y g u r K ita b e le rin in T ü rk K ü ltü r T a rih i iç in d e k i Y eri,"


(rr t liiııılf I <ır llıııılıı M cvclrlcri, A n k a ra 1995, s. 103- 3 1 2 .
I k KI'N DI'VIR 11IKK SANA II

■un
X A PA t A /U A C V H A

Çizim 64. Karabalgasun ve çevresine ilişkin planlar (D. Vasilyev), 1985).

Kuça, Hami, Beşbalık (Uygurların yazlık başkenti Urum çi), Lukşun, Turfan, T ok -
sun, Aksu, Sengim, Canbalık, Yengi Balık, Kum-Tura, Karaşar, Yar-Hoto, H oço (K o -

çu veya K oço), Murtuk, Toyuk, Bezeklik, Karaşehir, Sorçuk, Sulmi, Yutoğ, Kızıl,
I loton (Kotan), Niya, Miran, Lou-lan ve Tun-huang. Bu listenin başına bir de Orhun
bölgesindeki Karabalgasun (O rdu-Balık) kentini ekleyebiliriz.

Eski Uygur başkenti Karabalgasun’un harabeleri (O rdu-Balık) bugün hâlâ M oğo-


listan'da görülebilmektedir. Tamamıyla kozm olojik plana göre kurulmuş bu şehir,
etrafında bir sur bulunan dörtgen bir yerleşim yeridir (bkz. Ç izim 64, Resim 56-57).

Şimdiki adı Cirmantay olan ve Orhun Irm ağı’na bağlanan bir akarsuyun kena-
rında yer alan Karabalgasun (Ordu-Balık) şehri Ugeynor G ölü nü n güneydoğusun-

daki bozkırda (Tatalhayn Bozkırı) 10’dan çok girişi bulunan tipik ordu-kent tarzında
A7, 5 knı'lik bir alan üzerinde kurulmuş bir şehirdir. Kuzey kısmına yakın olan Sa-
t.ıy bölümü 150x200 m ’lik bir alanı kaplamaktadır. Faruk Sümer’e göre 821 yılında ve

daha öncesinde bu şehri ziyaret etmiş olan Tem îm bin Bahr adlı İslam seyyahının
anlattıkları lbn I lurdâdbih, Kudama, İbnu’l-Fakîh ve ünlü coğrafyacı Yâkut’un eser-
leriyle bize ulaşmıştır. Bu eserlerde büyük ve sağlam surlarla çevrili şehrin dem ir

kapılı 12 büyük girişi olduğu, nüfusunun kalabalık, çarşısının ve ticaret bölgesinin

238
t;..SK UYC tJH SA NATI

Resim 56, Karabalgasun şehir kalıntıları (O. F. Sertkaya-C. Alyılmaz-T. Battulga, 2001).

Resim 57 Karabalgasun şehir kalıntıları (O. F. Sertkaya-C. Alyılmaz-T. Battulga, 2001),


« RKEN OF.VIR IO RK S A N A II

çok hareketli olduğu ve hakanın sarayının

çatısı üzerinde yüz kişilik altından bir ça-


dırın uzak mesafeden görülebildiği, şehrin

yakınında kasaba ve köylerin bulunduğu


şeklinde bilgiler bulunmaktadır.

M oğolistan'daki Ordu-Balık şehri 840

senesinde Kırgızların saldırısıyla yıkıldı ve

Uygurların büyük kısmı güneye göç ede-


rek burada yeni bir devlet kurdular.

Kızıl yakınındaki tepelerin Karahoca

denilen kısmında bizim için kayda değer


iki şehir harabesi vardı. İçlerinden daha

yüksek olanı önem li bir U ygur kenti olan


ı.ı. im 65. Kara Hoca’da Koço (ldikut
>olırl) planı (M. Cezar, 1977). H oço’dur (Koçu veya Koço, Çincesi Kao-

Chang). Diğeri ise daha aşağıda ovada yer

alan Karahoto’dur.

Grünvvedel, Stein ve A. V on le C oq’un çalışmalarıyla hakkında önem li oranda

bilgi edindiğim iz H oço (Uygurca Koçu) ldikutşehri olarak da anılıyordu (bkz. Çizim
(>s, Resim 58-59). Dolayısıyla bu isim de hükümdar şehri yani o rd u -b a lık anlamına gel-
mektedir. Sıkıştırılmış çamurdan yapılma kerpiç malzeme kullanılarak evreni ifade

eden kozm olojik şemaya göre inşa edilmiş, çift duvarla çevrili, üzerinde yer yer - f i -

nize veya lacivert- sırlı tuğla izleri bulunan, muntazam olmayan dörtgen (bir kenarı
1365 m ) şemada, dört ana yönde birer kapısı bulunan, tipik ordu-kent planında bir
şehirle karşı karşıyayız. Bu ana girişler şehri dört esas bölüme ayırmıştı. A. Von Le
( A>q’a göre, şehri çeviren duvarın kuzeybatı köşesinde bir başka kapı daha bulunu-

yordu. Bu giriş muhtemelen daha özel kişiler tarafından kullanılan bir kapıydı. E.
I sin surların bazı bölüm lerinin sıvandığını ve belki de buraların duvar resimleri ya-
pılmak üzere düzenlendiğini, bu şehrin süslemeli surları bulunan-ve ilk kuruluşu

Mt ı 60 yılı öncesine kadar uzanan- mukaddes bir şehir olduğunu belirtmektedir.

Sayısı yetmişi aşan ve her biri 15 ila 20 m yüksekliğindeki bu surların tepesi kesik
pııaınit biçiminde kerpiç burçlarla takviye edilmişti ve mazgalları üçgen şeklindey-

di Duvarlar aşağıdan yukarıya çıkıldıkça inceliyordu. Böylece giriş kısmında duvar


içine odalar yapılabilmesi mümkün olmuştu. Nitekim , savunma amaçlı kapıların

111 I .ıruk Snrncr, liski iıırk le rd e Şehircilik, İstanbul 1984, s 34-38.

240
I SK! UYGUR SA NA II

I V .' I ' ' '

.....

K e li n 59. Koço (ldikuışehri) kalıntılarının genel görünüşü (Dıyarbekirli, 1993).

24 I
IWI N l'I V t K II IKK SA N AII

hrpsi özel bir şekilde korunuyordu. Bunların bulunduğu yerlerdi- ele geçen yaldızlı
veya boyalı tahta parçalarının kapıların üzerindeki gözetleme kulelerine veya köşk-

lere ait olduğu düşünülmektedir. Bilindiği gibi her iki şekil de U ygur mimarisinde
ve diğer ortaçağ Türk şehirlerinde görülür. Bunun Anadolu’ya kadar ulaşmış en ta-
nınmış örneği Konya Alaaddin Tepesi üzerindeki Kılıçarslan Köşküdür.

K ozm olojik plana uygun olarak dört ana yönden gelen caddeler hükümdarın sa-
rayının bulunduğu m erkezi kısımda kesişiyordu; burada ayrıca M anici Uygur hü-
kümdarlarının mabedi olan “K Tapm ağı’’ da yer almaktaydı.

Araştırmacılar tarafından “E” harfiyle işaretlenmiş ve Han-tûra denilen saray kıs-

mı başka örneklerde olduğu gibi yüksek bir set üzerinde (15 m ) O rhun boylarındaki
Ordu-Balık’ta olduğu gibi kuzey tarafta yapılmış, etrafında çift sur duvarı inşa edil-
mişti. Kubbe, tonozlu yüksek oda ya da salonların bulunduğu saray harabesinde iki

kule kalıntısına da rastlanmıştır. A lçı ve m erm er kireciyle sıvanmış kim i duvarların


ıı rrine de duvar resimleri bulunuyordu. Bu kısım iç kale olarak da düşünülebilir.
1 İlletteki tali sokaklar diğer mahalleleri birbirinden ayırıyordu.

Az önce sözünü ettiğim iz Karabalgasun şehrinde olduğu gibi ortaçağda birçok


I ııı k şehrinde hatta Türk-İslam kentlerinde bu ana kozm olojik şema korunmuştur.

I)oğal olarak bu kozm olojik şema Roma casirumlarında da olduğu için Batılı araştır-
macılar bu paralelliğe de dikkat çekmişlerdi. Bozulmuş ve tahribata uğramış olm ak-
la birlikte şehrin iyi bir kanalizasyon sistemine ve m ükem mel su kanallarına sahip
olduğu anlaşılmaktadır. Yerleşmenin geçirdiği felaketlerin “K ” harfiyle işaretlenen

tapınağın kütüphanesinde de tahribata yol açmış olması, çok azı kurtarılabilen pek
çok Uygur yazmasının ve diğerlerinin yok olmasına sebep olmuştur. Şehrin nekro-
polis kısmındaki mezarlar da talan edilmiştir.

A. Von Le C oq ve ekibi “K Mabedi”ndeki kütüphane kısmında kapı eşiğinde,


■urları kanlara bulanmış tören giysisinin bulunduğu, cinayete kurban gitmiş bir ke-

>ış cesediyle karşılaşmışlardı. Tahrip olmadan kurtarılan az sayıda kitabın içinde


hatla yazılmış yazıların bulunduğu altın, mavi, kırm ızı, yeşil ve sarı renklerinin hâlâ
belli olduğu nıinyatürlü parçalar da vardı. Duvarlardaki freskolar da tahrip olmuş-

iıı le C oq ve beraberindekiler aynı binanın kuzeydoğusunda dört kubbeli binada


da çok önemli kitaplar bulmuşlardı. Bunlardaki minyatürlerden biri de aşağıda sö-

•ı ıı m edeceğim iz ünlü bir Manici minyatürdür. Güzel hatlı, Uygurca yazılı bir sayfa-

da kıvrık tlal süslemesi, üst kesimde müzikli eğlence sahnesi ve sayfanın arkasında
lıeya giysili Manici rahip yazıcılar bulunmaktaydı.

Grünwedel'in Rusça “Z" ve “B" harfleriyle işaretlediği yerler Manici harabeleri,

242
SK U Y G UR S A N A II

“Y ” harfiyle işaretlenen yer ise ünlü m erdivenli tapmağı göstermektedir. Z tapınağın-

da, içinde oturan Budha figürlerinin bulunduğu birkaç şapel tespit edilmiştir. Ayrıca
Uygur üslubunda birkaç güzel duvar resimine de rastlanmıştır. V on Le C o q şapelin
doğusunda büyük bir kaide üzerinde tahrip olmuş bir Nirvana heykeli bulmuştur.
Kaidenin önündeki eski resim leri kapatmak için bir ince stuko tabakası kullanıldığı

görülm ektedir. Bu stuko sıva kaldırıldığında rahiplere ait tasvirler ortaya çıkmıştır.
Rusça B harfiyle -Rusçada B harfi V harfine tekabül e d e r - işaretlenmiş mabette ise
geç dönem e, muhtemelen Lamaist Uygur devrine -b e lk i XIII. yü zyıla - ait resimler
tespit edilmiştir. Le C oq doğu duvarındaki girişin sağında bir niş içinde muhteşem

bir torso bulmuştur. Bu heykelin vücudunun üst bölüm leri tahrip olmuş, baş kısmı
kopmuştur. Heykel güzel bir Budha heykeli olup, lotus biçim inde yapılmış yarı-da-
ire bir taht üzerinde ayakta durmaktaydı.’ 9

Grünwedel’in “ 1” harfiyle işaretlediği yer yine onun tarafından manastır olarak

kabul edilen harabelerdir. Şehirdeki kesme taştan kubbeli binaların ve stupaların


Sasani ve Hint tesiri altında olduğu düşünülse de aslında bunlar daha çok Kuşan et-
kisi altında değerlendirilm eli ya da Orta Asya’nın ortak mirası olarak görünmesi ge-
reken eserlerdir.20

A. V on Le C oq kendi araştırmaları esnasında şehir duvarları içindeki tapınakla-


rın, manastırların, mezar anıtlarının dışında farklı türde mimari eserlere rastlanma-
dığını ifade eder. Halka ait çamur duvarlı basit evler şehrin girişlerinin karşısında

yapılmıştı. Bu evlerin günümüz Doğu Türkistan’ında ve genel olarak Orta Asya’da


görülen konutlara benzediği düşünülmüştür.21

Bu şehrin yakınında bulunan Kara-Hoto da U ygur şehri olarak kabul edilen yer-
lerdendi (bkz. Çizim 66). Kara-Hoto da ordu-kent tipine uygun kale tipi şehirlerden-

di. Kara-Hoto şehri ilk kez ünlü Rus coğrafyacısı K ozlov tarafından keşfedilmiş ve

1 Ayrıntılı olarak bkz. A. Von Le Coq, Buried Treasures o f Chinese Turkestan An Account o f
The Activities and Adventures o f the Second and Third Germ an Turfan expeditions, s. 61 -6 2 , 78-

79.

20 Bu şehrin tanımı için ayrıca bkz. A. Stein, Innermost Asia. Detailed Report o f Exploration in
Central Asia, Kansu and Eastern Iran, c. II, Oxford 1921, s. 582, 590; Emel Esin, “Burkan ve
Mâni Dinleri Çevresinde Türk Sanatı (Dogu Türkistan ve Kansu’da),” TKEK Islamiyetten
Önceki Türk Sanatı H akkında Araştırmalar, c. II, Kısım I a, İstanbul 1972, s. 352-354; Bahaed-
din Ögel, Islamiyetten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s.
352-353; Mustafa Cezar, Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık, s. 72-75.

?l A. Vmı Le Coq, Buried Treasures o f Chinese Turkestan An Account o f The Activities and Adven-
iu ics ul ılır Second and Third German Turfan expeditions, s. 56-57.

243
I k KÜN MI VIK 11IKK A N A II

° ıcrpiç y*pıiır Çizim 66. Kara-Hotonun planı (M.


a Muhtanel yipüar 1
Cezari977).

onun başkanlığındaki bir grup bu şehre araştırma maksatlı iki ziyaret gerçekleştiril-
mişti (1907 ve 1909).22 Sıkıştırılmış topraktan elde edilen kerpiçle yapılan, kalınlığı
altıa 6 m, yukarıda 3 m civarında, yüksekliği 9 m civarında olan duvarlar muntazam
olmayan -k u zey duvarı 445, doğu duvarı 405, güney duvarı 425, batı duvarı 357 m
unınlugundadır- dörtgen bir plan üzerine kurulmuştur. Köşelerde kuleler ve ana

eksen üzerinde karşılıklı iki tuzaklı giriş yer almakta, ayrıca duvar yü zeyleri de ku-
lelerle desteklenmiş durumdadır. Kazılarda sarayla, çeşitli dinsel yapılarla ve kamu
binalarıyla ilgili kalıntılar da ortaya çıkarılmıştır.23

I lineer Baykara, bazı araştırmalara dayanarak, şim diki yapısının Türk devriyle

I tgcii, Kara Hoto ören yemi ilk keşfeden Kozlov'un ve daha sonra buraya giden A. Ste-
iıı'tn araştırma ziyaretlerini ve oradan aldıkları eserleri nasıl ülkelerine taşıdıklarını heye-
ı .ııılı bir üslupla anlatıyor: L. I.igeti, Bilinmeyen iç Asya, s. 315-323.
1 Mu ,ı.ila Cezar. Anadolu Öncesi Tûrklerde ¿¡efıir ve Mimarlık, s. 82-83; A. Stein, Innermost
Asın. I ktatlcd Rı/’orl of Exploration in Central Asia, Kansu and Eastern /ran, c. I, I ondra 192 8 ,
V <118

244
SK UYGUR SA N A TI

ilişkisini şüpheli gördüğü Kara-H oıo’nun ilk şeklinin bir Uygur hatununun şehri
olan Hatun-Sım'yla aynı yer olabileceğini ifade etm ektedir. Bu araştırmacı surların

kuzeybatısında bulunan ve G. A. Pugaçenkova’nm XIV. yüzyıla tarihlediği türbenin


eskiden bu şehrin kurucusu olduğu kabul edilen U ygu r prensesinin m ezarı üzerine
kurulmuş olabileceğini de ifade eder; ancak şim dilik bu düşünceler sadece bir öneri
olarak kalmaktadır.24

Uygurlara ait olduğu ileri sürülen ama tarz olarak geleneksel Türk şehir tipinden
farklı bir şehir olan Yar-H oto bu özelliğiyle araştırmacıların dikkatini çekmiştir. Bu-

rası iki akarsu arasında yer yer gözetlem e kuleleriyle takviye edilen, doğal korunm a-
lı bir alanda kurulmuş ve uzunlamasına gelişmiş bir şehirdir. Aşağı yukarı 1700 m

uzunluğunda, 400 ila 800 m genişliğinde bir alana yayılmıştır. İki caddenin boydan
boya uzandığı şehirde kim i dinsel nitelikli binalar ve bir bölüm ü yer altı -Astana ti-
p i- mezarlarından oluşan bir nekropolis de vardır.25

U Y G U R L A R D A M İM A R İ

U ygur sanatının temeli eski Türk inançlarına ve yaşam tarzına, Budizm, Manici-
lik vb dinlerin getirdiği yeni düzene dayanmaktadır. Bu yeni sistemde gerçekleştiri-
len sentez diğer sanat çevrelerinden farklı özellikler gösteren bir U ygur sanatı ortaya

çıkarmıştır; ancak bununla birlikte Çin, Hint, İran, hatta Hellenistik dönem sanatı
etkileri de kuvvetle hissedilmektedir.

K ülliyeler, M anastır ve Tapm aklar

G öktürklerdekine benzer şekilde inşa edilm iş ve yine yazıtlarının önem arz ettiği
külliyeler varlığını sürdürmekle beraber özellikle ikinci Uygur devresinde, artık m i-
mari tümüyle farklı bir yola girmiştir. Aslında Tü rk mimarisinde Budist tapınaklar

Uygurlardan önceki devirlerde de mevcuttu. Ö rneğin bir dönem inin Göktürk d evri-
ne denk geldiğini iddia ettiğim iz ve çeşitli Türk devirlerinin izlerini taşıyan Ak-Be-

şim şehrinde tipik özellikleriyle Budist tapınaklar da yer almaktadır. Ancak Budist
tapınaklar ve özellikle Mani tapmakları asıl gelişim ini U ygur devrine borçludur.

U ygur manastır ve tapmakları Selçuklu ve Osmanlı külliyelerinin kaynağım

oluşturmuştur.

24 T u n cer Bayknra, lu rh Kültürü Araştırmaları, İzm ir 1997, s. 60-61.


M ustafa ( *v.ıı. Anadolu Om esi Tûrklerde Şehir ve Mimarlık, s. 78-82

245
I Uh I N I >1 VIK II IKK SA N A II

(i w l

mîMi?
el

b = 3_l w
a
Çizim 67. Koço Beta manastırının rekoııstitûsyonu ve zemin planı (E. Esin, 1972, 1978).

Böylece Doğu Türkistan’da genellikle bir külliye manzarası veren manastır ve ta-

pınaklar U ygur şehirlerinde yoğun bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. K oço (H o ç o )


şehrinin güneyinde, Yar-Hoto, Murtuk, Sengim şehirlerindeki örneklerde görüldü-

ğü gibi manastırlar m erkezi avlu etrafına gruplanmış mekânlar, rahip hücreleri ve

diğer yardım cı fonksiyonları üstlenen ek yapılarla birlikte ele alınıyordu. Bu m im ari


düzenlem eler genellikle bir yükselti üzerinde ve dikdörtgen planda inşa ediliyordu.
Çeşitli araştırmalarda bazı tapmaklar manastır olarak da adlandırılmıştır. Çoğu ma-
nastırda eksen üzerinde veya ortada tapınılan bir tasvir veya heykel bulunurdu. Ba-

zen de burada bir stupa yer alırdı. Bu son özellik bize H int mim arisindeki Shunga
hanedanlığı devri (MÖ 185-72) Chaitya salonlarını hatırlatmaktadır.26

Uygur tapmaklarının en önem lileri arasında Koço Beta tapmağı, M uttuk “A ” M a-


bedi, Yarhoto’daki ana tapmak, K oço “A ” ve “P” tapmakları ve Sengim’deki 7 ve 9
numaralı tapmakları belirtebiliriz.

Beta tapmağı veya manastırı şehrin güneyinde, 170x100 m ölçülerinde m erkezi bir
avlıt etrafında düzenlenmiş ve pagoda şeklinde kuleleri bulunan önem li bir yapıdır
ll>k .' Çizim 67). Dikdörtgen biçim indeki bu mabet Göktürk dönem ine denk düşen

Ak beşim -k im ilerin e göre T ü rg iş- Budist tapmaklarından dikdörtgen olanına ben-

ı lıaiıya salonları genellikle kayalar içine oyulmuş, eksen üzerinde ve geride stupası bulu-
tun lapınak mekanlarıdır. Orta Asya’daki mağara tapınaklarını da etkilemiştir. Bazı ör-
nekle ı ıı,m bk.- lioy t . Craven, fııdian Ait, Londra 1993, s. sı

246
I SK U Y G U R S A N A II

Çizim 68. Murtuk A. tapınağı-


nın rekonstitüsyonu (E. Esin,
1972).

zemektedir. Ana tapmak m erkezdedir. Planı ele aldığım ız diğer örneklere benzer.
Avlunun kenarları her yönde çeşitli mekânlarla döşelidir. Bunların bazıları önleri

açık olan, dikdörtgen beşik tonozları bulunan rahip hücreleridir. Söz konusu m e-

kânların benzerleri Türk-Islam geleneğinin birer parçası olan kervansaraylarda avlu-


ya açılan mekânların bulunduğu benzeri düzenlem elerde görülür. Ancak girişin iki

tarafındaki mekânlar ve bunların hemen ilerisinde simetrik olarak iki kanadın baş-
langıcına yerleştirilmiş mekânlar özel düzenlem eler halindedir. Bu yapıda U ygur sa-
natının klasik resim üslubu örneklerinin görüldüğü Bezeklik duvar resimleri tarzın-

da yapılm ış çok önem li duvar resimleri keşfedilmiştir.

M urtuk’taki “A ” tapınağı ise iç içe iki duvarla kuşatılmış, 16x20 m ölçülerinde,


ana eksenler üzerinde dört girişi bulunan bir eserdir (bkz. Ç izim 68). Bu girişlerin
m erkeze doğru yönelm esi D ört Ana Y ön kavramını ve kozm olojik planı hatırlatmak-
tadır. Ö zellikle Türk-Islam m im arisindeki dört eyvanlı avlulu yapıların etkilendiği

prototip yapılar arasında bu eserin de ismi anılabilir. Rahiplerin hücreleri ve farklı


işlerde kullanılan diğer mekânlar tapınağın iki tarafında da bulunmaktadır. Asıl ta-
pm ak yani kutsal bölüm ise bir kaide üzerinde ve ortada yer almaktadır. Duvar re-

simleri ve heykellerin yoğun olarak yer aldığı bu bölüm ün etrafı ayrıca duvarlarla
kuşatılmıştır. Böylece iç kısmın etrafında tavaf işlemi gerçekleştirilebilmektedir. E.
Esin’e göre bu tapınak İsfahan M escid-i Cuması’nda karşımıza çıkan Selçuklu devri-

ne özgü planın hazırlayıcısıdır.27

11 İ lm i I ıtı, “Burkan ve M ani D inleri Ç evresinde T ü rk Sanatı (D ogu T ürkistan ve Kan-


stt'tla). I h I h Islâmiyetten Önceki Tiırk Sanatı Hakkında Araştırm alar, c. II, Kısım I a, Isıan-

247
ı k i i n nevin ic r k s a n a i i

(.izim 69. Sengim, 7 tapınağının zemin Çizim 70. Sengim, 9 tapınağının planı
planı (E. Esin, 1972). (E. Esin, 1972).

Sengim’deki tapınaklar da benzeri biçim de düzenlenmiştir. MS 767 tarihli 7 nu-

maralı tapmak aşağı yukarı kare şeklindedir (bkz. Çizim 69). Orta Asya’da Türk-ts-
lam m imari eserlerinde karşımıza çıkan d a r v a z a denilen giriş mekânlarının kaynağı
olarak değerlendirilebilecek kare bir giriş mekânından avluya girilir. Bu tür girişler
Türk mimarisinde yaygın olarak kullanılmıştır. Yana kaymış olmakla beraber giriş

ekseni üzerinde avlunun geri tarafında kutsal tapmak bulunmaktadır. Bu bölüm ün

rahiplerin girebildiği iç kısmı kare biçim inde kapalı bir alandır. Bunun etrafında yer
alan giriş ekseni üzerinden girilen dikdörtgen mekân ise iç tapınağın etrafında dola-
şıp ibadet etmek için bir dehliz oluşturmak üzere yapılmıştır. Bunun b ir tarafında

ortasında bir eyvanın bulunduğu küçük kubbeli mekânlar yer alır. Bu iç tapmağın
mimari planlaması ortaçağ saray yapılarının taht ve kabul salonlarında da etkili o l-
muştur. Avlunun iki yanındaki kubbeli veya tonozlu odalar da daha çok rahipler ve

onların çalışmaları için ayrılmıştır. Söz konusu m imari eser ve sözünü ettiğim iz d i-
ğer örnekler Türk-lslam mimarisindeki medrese, kervansaray ve kısmen eyvanlı av-
luları olan camilerin kaynakları olmaları bakımından da önem lidir.

Yine 767 yılına ait olduğu kabul edilen 9 numaralı tapmak kareye yakın bir dik-

döıtgen şeklinde olup, içinden birçok Uygurca el yazması kitap çıkarılmış önemli

bu eserdir (bkz. Ç izim 70). Planı açısından 7 numaralı tapınağa benzem ektedir;

bul 1972, s, 355. Sözü ed ilen bu yazıda E. Esin kim i unsu rlarını bizim de kullandığım ız Do-
ftu l'üıkısl.ın bölgesi m im arisinden ılalıa ayrıntılı bir biçim de bahsetm ekte«lıı

248
I
I:SK 1UY('.UR SA N A TI

ancak b a z ı Işıklılıklar da söz konusudur. Örneğin


girişi mekân şeklinde değil dışarı taşkın eyvan bi-
çim indedir ve dar bir k orid or halinde içeri uzanır. i }
Yapının giriş ekseni üzerinde ama güneydoğuda
l ]
yer alan asıl tapmak da plan açısından bazı farklı-
i ]
lıklar taşır. Avlunun iki yanındaki rahiplere ayrıl-
mış mekânların sayısı daha fazladır.

U ygur devrine ait K oço’daki “A ” tapmağı ise


Göktürk devrinde karşımıza çıkan türde -A k b e-

şim I numaralı Budha tapınağında olduğu gibi—


uzun dikdörtgen planlı, avlunun gerisinde cellası
bulunan sıradan b ir Budist tapmaktır (bkz. Ç izim

71).

Görüldüğü gibi, U ygur tapınaklarında genel-


likle bir iç avlu etrafında düzenlenmiş mekânlar 1 ■m.

söz konusuydu. Avlunun ortasında tapınağın


Çizim 71. Koço, A tapınağı
adandığı ilahın heykeli ve bu ilahla ilgili resimlerin
planı (Anonim, New York
bulunduğu kutsal bölü m (cella) yer almaktaydı. 1982, H. Hartel’den çizim
Bu yapıların üst örtülerinde kubbe ve tonoz kulla- Yaşar Çoruhlu).

nılmaktaydı. E. Esin kubbeli odaların bazılarının


Türk çadırı şeklinde olduğunu söylemektedir. Bu arada yüksek kasnaklı ve piramit

biçim li kubbeler Islamiyetten sonra açığa çıkan Tü rk küm bet m imarisini hatırlat-

maktadır.

Söz konusu yapılarda pahsa, balçık, tuğla, ahşap -b a zı akşam larda- ve nadiren
taş m alzeme kullanılmıştır. Resim ve heykel yanı sıra ahşap ve alçı süslemeler de
yaygındır. Sivri, at nalı ve yuvarlak kem erler çok kullanılmış, sütunlar lotus, kadeh

veya çan biçim inde bazen de volütlü başlık biçim inde yapılmıştır.

Tapm akların ya da manastırların bir bölüm ünde veya bağımsız olarak inşa ed il-

miş, Türkçe’de ediz ev (yüksek tapınak) olarak adlandırılan, çok katlı kule şeklinde-
ki pagodalar da ilgi çekici eserler arasında yer almaktadır. Bunlardaki nişlere Budha

heykelleri, hatta kim i kaynaklara göre, eski Tü rk geleneklerine uygun olarak hayvan
- k u r t - heykelleri yerleştiriliyordu.28 Pagodaların tanınmış örneklerinden biri Turfan
bölgesinde Sirkip’te bulunan, 7 katlı tuğladan yapıdır. Cephelerde içlerinde heykel

/K l hm l ı m U ıim lyrilrn Önceki Türk Kûltûı rarihi ve İslama G irif, s u ı

/ A')
I KKI - N DI - VIK IIIR K S A N A II

k a lın tıla rı In ılu n a n n iş le r d ik k a t ç e k ic id ir . O r t a A sy a 'd a k i b ıı tip y a p ıla r d iğ e r b ö lg e -

le rd e k i - ö r n e ğ i n E sk i M e rv b ö l g e s i n d e k i- k u le b iç im in d e k e r p iç e v le rle k a r ş ıla ş tır ı-

la b ilir le r.

Türk sanat tarihinin mim ari eserleri arasında özellikle kayalara oyulmuş mağara

tapınaklarının yeri oldukça önem lidir. Bu tapınaklar esasında daha önce Ç in’in ku-
zeyinde devlet kuran Tabgaç Türklerinde de görülm ekteydi. Ancak Doğu Türkis-

tan'daki Bezeklik, Sengim, Toyuk, Kızıl ve Tun-huang mağara (kaya) tapınakları da-
ha çok tanınmış örneklerdir.

Uygurlar ve daha önceki Türkler -v e y a başka topluluklar- tarafından inşa edil-


miş mağara tapınakları mimari bakımdan farklılıklar göstermektedir. Bu mağarala-

rın en basit hali K ızıl’daki Gem iciler Mağarası’nda olduğu gibi uzun dikdörtgen, be-
şik tonozlu bir mekândır. Bazı örneklerde ana yapının içine özel ibadet mekânları

uyulmuştur. K ızıl’da Kırm ızı Kubbeli O da’da rastladığımız şekilde, kare plan üzeri-

ne kurulu, üstü yarım daire biçim inde bir kubbeyle kapalı tapınaklar da vardır.
Kubbeli mabetlerin bazılarında, K ızıl’daki Tavus Kuşu Mağarası’nda olduğu gibi, sü-

lün veya heykellerin bulunduğu bir alandan sonra odanın ilk yarısında karşımıza çı-

kan ibadet mekânına geçilmektedir. Öte yandan m erkezi ana taşıyıcı tarafından taşı-

nan, ön ve arka tarafı tonozlu, bazen de kubbeli ve zem in seviyeleri farklı olan
önem li bir tip daha vardır. Yaygın olmamakla birlikte daha değişik tipler de karşı-
m ıza çıkıyor. Bunların ilginç bir örneği K ızıl’daki Ressamlar Mağarası’dır. Burada

dörtgen mekânın gerisinde ön tarafa açılmış, kırlangıç kubbeli eyvan şeklinde bir

"il.ı vardır. Bu kısmı bir dehliz çevrelemektedir. Birazdan bahsedeceğimiz Bezeklik


ve diğer bölgelerdeki mağara tapmakları da mim ari planı ve tipi açısından verdiği-

mi/ örneklerle paralellikler gösterm ektedirler (bkz. Çizim 72-76).

Klasik U ygur tarzının en güzel örnekleri olan Bezeklik mağara tapınakları Şen-

giııı koyağında Murtuk Suyu Vadisi’nde, Kızıl Dağ m evkiinde kayalara oyulmuş çok

sayıda tapınaktan meydana gelm ektedir (bkz. Ç izim 77, Resim 60-61). Bunlar dikdört-
gen veya kare şeklinde, çoğu beşik tonozlu, bazıları kubbeli olarak yan yana inşa

edilmiş Budist yapılardır (bkz. Çizim 75-76). Söz konusu tapınakların genel planı en

içle yer alan, sadece rahiplerin girebildiği ve Budha ya da diğer bir ilahın bulunduğu
ıç tapınak ile bunun etrafındaki dehliz ve ikinci dereceden mekânlardan oluşmak-

laydı. Bu mabetlerin duvarları çok sayıda freskoyla süslenmiştir. Bunlar VIII ila XIII.
yu. yıllar arası bir dönemden kalma Uygur klasik üslubunun -g e ç tarihli olanları La-
nı.ııst e lk ili- en güzel örnekleridir. Bezeklik adı da bu yoğun süslemelerden ileri gel-

mektedir.

250
[ SKI UYGUR SA N A TI

' i-

Çizim 72. Kızıl Ming-Ûy’de bulunan Çizim 73. Kızıl Ming-Öy

Ressamlar Mağarası’nm planı, kesiti ve mağara tapmaklarından

çatı akşamı (Anonim, New York 1982, biri: “ 16 Kılıç Taşıyanlar

H. Hartel’den çiz. Yaşar Çoruhlu). Mağarası" (Grünwedel,


1912).

....... *!İ

Çizim 74, Sorçuk (5 nu- Çizim 75. Bezeklik 1 . Çizim 76. Bezeklik 19.
maralı) takdis mağarası mağara tapmağı planı mağara tapmağı planı
planı (Grümvedel, 19 12 ) . (Grunwedel, 1912). (Griinwedel, 1912),

?S I
1'HKt‘N plîVtR t IRK SANA II

(, irim 77. Bezeklik mağara


tapınaklarının genel planı
((]rûnwedel, 1912).

Resim 60. Bezeklik mağara tapınaklan.

252
ESK UYGUR SA N A I I

Resim 61. Bezeklik mağara ta-

pınakları.

Bu tapınakları ilk ziyaret eden ve burada çalışmalar yürütmüş olan A. Von Le


C o q farklı farklı eserlerinde bu faaliyetlerini ayrıntılı olarak anlatmaktadır. Le C o q ’a
göre burada birkaç yüz tapmak vardır ve bunlar yoldan geçen herhangi bir seyyahın

gözüne çarpmayacak biçim de inşa edilmişlerdir. Burada bulunan kubbeli iki bina-
dan sadece birisi ziyaret edilebilir durumdadır. Binalar grubunun kuzeyine doğru
uzanan ana terasın kuzey ucunda rahipler için ayrılmış hücreleriyle büyük bir ma-

nastır bulunmaktadır. Le C o q ’a göre bu manastıra bağlı ve güneye akan su yatağına


paralel bir tapmak grubu dağlardan gelen kum ve lös tabakasıyla kaplanmıştı. Araş-
tırmacı ayrıca bazı yapıların taştan -veya tuğladan- yapılmış olduğunu, önem li bir

bölümünün yumuşak kaya içine, diğer bir bölümünün de kısmen kaya içine oyul-
muş olduğunu, dışarıda kalan bir bölüm le irtibatlandırılmış olduklarını belirtm ek-

tedir. Bu yapılar daha eski tarihlerde ahşap mekânlarla birbirine bağlanmış olm alıy-
dı. Araştırmacı bu bölgede bulunduğu dönem de keçi çobanlarının barınak olarak
kullandığı odalardaki duvar resimlerinin ateş dumanıyla islendiğini anlatmaktadır.

Önce tem izlik yapan çalışma ekibi daha sonra büyük tapmak binasında çalışmaya
başlamıştı. Cellanın önündeki giriş salonuna ulaştıklarında buradaki freskoların ne-
redeyse tamamen yok olduğunu, sadece belli belirsiz bir şekilde görülebildiklerini
belirtir. Asıl tapmak ve etrafım çeviren dehlizler kumla dolmuştu.

Kum yığınlarında zorlukla ilerleyen ekip nihayet ana tapınağın etrafını çeviren
koridorlara girer. Araştırmacı aniden sağındaki ve solundaki duvarlarda daha yeni
yapılım., e,ıhı görünen freskolarla karşılaştığında ne kadar çok sevindiğini anlatıyor.

253
I U K I N I >1 VIK l l' K K '. A N A II

Koridorların girişleri tem izlendikten sonra duvarlarda rahip tasvirleri oklugıı keşfe-
dildi Söz konusu resimler rahiplere ait portrelerdi. Resimlerin bir bölüm ünde yan-

larında Brahmi harfleriyle isim leri yazan sarı elbiseli H int rahipleri, sağda ise m or
tetikli giysileriyle Asyalı - T ü r k veya Ç in li- rahipler yer alıyordu. Bunların isim lev-

halarında da Uygur Türkçesi veya Çince olarak adları yazıyordu.

V on Le Coq, Türklerin idaresi altında yapılan bu tapınaklardaki resimlerde, In-

do-Aryan resimlerinde görülm eyen insan yüzlerine ferdi özellik verm e düşüncesinin
bulunduğunu ifade ediyor. Bir kısmı belirli bir ikonografik şemayla yapılan diğer
resimlerdeki figürler ise kim veya ne oldukları yanlarına yazılmak suretiyle birbirin-

den ayrılıyordu.

Çalışmalar devam ettikçe yeni freskolar da ortaya çıkarılmıştır. Koridorun dış

duvarlarında farklı devirlere ait onbeş büyük Budha resmi bulundu. Ellerinde hedi-
yclcı bulunan prensler -b e lk i de H int prensleri- dizleri üzerine çökmüş halde kap-

l.ııı d cı ili giysileriyle bu Budha’ların önünde duruyorlardı. Resimlerde ayrıca araştır-

m acıya göre kızıl saçlı, yeşil veya m avi gözlü Toharlar da vardı. Bazı tipler ise semi-

ı ıl k.ıı.ıkterliydi. Bunlar Suriyeli Nesturilere benzem ekteydiler. Öte yandan Orta As-
v.ı f ı t ı k tipleri ve Uygurlar da bu resimlerde tasvir edilmişti.

l apınağın cellasına ulaşılıp temizlendikten sonra ölçüm ler yapıldı. Fırtınanın ta-
şulığı kumlardan dolayı resimlerin üst kısımları tahrip olmuştu. Girişin karşısında,
biı havuz içinde Avalokitesvara tahtım taşıyan bir lotus ve üç ejder görülm ekteydi.

I lavuzun sağ ve sol tarafında her birinin altı kolu olan iki korkunç cin, ayaklarının
altında diz çökmüş dom uz ve fil başlan bulunan tehditkâr iki küçük şeytan tasviri
bulunuyordu. Havuzun sol tarafına yakın bölüm de üzerinde kaplan derisine benzer

j'.iysı bulunan, hiddetle kaşlarını çatmış, bir m üridi tarafından taşman ve bir destek
u.erinde duran bir Brahman görülm ekteydi. Üst tarafta bir dizi halinde fantastik
I İnil ilahları bulunmaktaydı. Cellanın sol tarafında zırh taşıyan görevliler ve saraylı-

I.ıı ıtı eşliğinde şahane beyaz atı üzerinde ava giden bir hükümdar tasviri bulunmak-
laydı Köşedeki koridorlardan birinde m ürekkeple işlenmiş bir kâtip resm i vardı.

c cilanın sağında çocuk kaçıran -ku ş başlı, pençeli, kanatlı ama insan g ö v d e li-
tıaruıla’m n okçular ve kementçiler tarafından takip edilip yakalanışını anlatan bir
tcsiıu bulunmaktaydı. Köşedeki bir stand üzerinde ise cinlerin eşlik ettiği, dünyanın
dört yön muhafızları olan zırhlı tanrılar söz konusuydu.

Cellanın girişinin sağ ve solundaki duvarlarda, sıralar halinde U ygur-Türk hayır


sahiplerinin portreleri yer almaktadır. Üç sıra halindeki bu resimlerde yanlarındaki
levhalarında adları yazılı olan Uygur hanedanlığından veya sarayından erkekler ve

254
I SKt If V lilJK SA NA 11

kadınlar gösterilmekteydi, dunların bir kısmı Uygur prens ve prensesleriydi. A. V on

Le C oq, eserinde ayrıca bu freskolarm sağlam olanlarını nasıl kesip çıkararak Ber-

lin’deki m üzeye ulaştırıldıklarını da anlatmaktadır.29

Başta resim olm ak üzere birçok Türk sanatı şaheserini barındıran Bezeklik ma-
ğara tapmakları bugün Ç in ’e bağlı Uygur özerk bölgesinde elden geldiğince restore
edilmiş haliyle ziyaretçilere açılmış durumdadır; ancak burada sözü edilen resimleri

görebilm ek için Berlin’deki ilgili m üzeye gitm ek zorundayız.30

Orta Asya’da farklı bölgelerde Bezeklik mağara tapınaklarımn öncüsü olan erken
tarihli mağara tapmaklarına da rastlamaktayız. Bunların en önem lilerinden biri yu -

karıda bahsettiğimiz ve daha önce çalışmamızın Göktürk kısmında kısaca ele aldığı-
m ız Kızıl'daki M in g-Ö y’dûr. Öte yandan kısmen U ygur devrinde de kullanılan,

Kumtura ve yine M in g-Ö y mağara tapmaklarını da Göktürk devrinden kalan öncü


tapmaklar olarak saymak gerektir. Kaya içine oyulmuş bu tapınaklar nehre bakan
pencereleri bulunan uzun bir galeri şeklindeydiler ve önlerinde rahiplerin bir sıra

halinde oturduğu yine kayaya oyulmuş mekânlar vardı.31 Bazı dönem lerde Uygurlar
tarafından kullanılmış ünlü Tun-huang mağara tapınaklarının bazı bölüm leri yine

onlar tarafından yapılmış olm alıdır.

M e z a r A n ıtları ve S a r a y la r

Budist U ygur mim arisinde gelişen stupalar ilham ını yurt tipi çadırlardan almış-

lardı. Görüldüğü gibi stupa şekli ve yurt tipi çadırlar ve kurganlar -dah a önce ifade
ettiğim iz g ib i- Islamiyetten sonraki Türk mimarisinde mezar anıtlarının temelini
oluşturmuştur. îslanıiyetten sonraki Tü rk mim arisinde karşımıza çıkan soğan kubbe
denilen yüksek kasnaklı, çift cidarlı kubbenin kökeni ise esasında lotus ku bbeye da-
yanmaktadır. Bu kubbe tipi de ilk kez U ygur stupalarıyla beraber kullanılmıştır.

Tü rklerden önce stupalar b ir dini şahsın kem iklerinin veya eşyalarının korunduğu

kubbeli yapılardan ibaretti. Türklerle birlikte bunlar naaşm yatırıldığı kubbeli yurt
tipi çadır şeklim alarak iyice m ezar anıtı kim liğine bürünmüşlerdir.32

29 A. Von Le Coq, Buried Treasures of Chinese Turkestan An Account of The Activities and Adven-
tures o f the Second and Third German Turfan expeditions, s, 85-90.
30 Bezeklik mağara tapınakları ve içindeki eserlerle ilgili olarak ayrıntılı bilgi için bkz, Albert
Grünwedel, Altbuddhistische Kunstatten in Chinesisch Türkistan, Berlin 1912, s. 223-301.
31 A. Von Le Coq, a.g.e., s. 115. Doğu Türkistan’daki mağara tapmakları ve eserler için ayrın-
tılı olarak bkz. Albert Grünwedel, a g e.
v> Emel Esin, Islamiyettcn Önceki Türk Kültür Tarihi ve Islama Giriş, s 141 142.

255
I KKt'N D VIR IIIK K SA N A N

I loço şehrinin surları dışında, kuzeydoğu tarafında bulunan ve Koş-Gumbaz

olarak adlandırılan yapılar Uygur stupalarmın en güzel örneklerindendir. Aynı şe-

kilde Toyu k şehrindeki stupalar ile Yar-H oto’nun güneydoğusunda bulunan birçok
siupa da anılmaya değer niteliktedirler.

Genel olarak Orta Asya’da ve özel olarak Uygurlarda sivil mimarinin en önemli
ürünleri saraylar, köşkler ve evlerdir. Saraylar köken olarak eski ordu-kent (ordu-

balık) yapılarıyla ilgiliydi. Çünkü sonraları ordu-kentler hükümdarın yaşadığı bir iç

kaleye dönüşmüştür. Bazen bu iç kale saray olarak nitelendirilirken, bazen de sur


içinde saraylardan ve köşklerden söz ediliyordu.

K oço’da ortaya çıkarılmış hükümdar sarayının kalıntıları onun bir platform üze-

rine inşa edildiğini gösteriyor. Bu saray aynı zamanda çift sıra surlarla kuşatılmış bir
kaleydi. Sarayın mekânlarının kubbeli veya düz çatılı olduğu ve divanhanelerinin

kuzeyde ve batıda yer aldığı sanılmaktadır. Bu tip saray düzenlem elerinde bazen
şeddin köşelerinde daha küçük köşkler de bulunuyordu. Yar-H oto saray harabele-

ı imle olduğu gibi, surla çevrili bir avlu içindeki sarayların bazı örnekleri ise sözünü

etliğim iz türden bir platform üzerinde yer almıyordu. Öte yandan Uygurlarda, yu-
k.ıı ıda bir örneğinden bahsettiğimiz, sur duvarı üzerine yapılmış köşkler de vardı.33

Uygur köşkleri ve evleri genel anlamda benzer özellikler gösterirler. Bunlara iliş-

kin örnekleri daha çok duvar resimlerindeki tasvirlerinden tanıyoruz. Daha önce Le
Cxıq’un tanıttığı ve sonra E. Esin’in değerlendirdiği bir duvar resmi parçasında tasvir

edilen tipik bir köşk şehrin (b alık ) surlarına yerleştirilmiştir. Burada kıvrık çatılı k i-

remitle örtülü bir giriş üzerinden köşkün yukarıdaki kaide basamaklarına ulaşılıyor.
Bu girişe sur duvarında bulunan sağlam, çivilerle süslenmiş, ağır korunaklı bir kapı-

dan muhtemelen m erdivenle ulaşılıyordu. Bu sistem Osmanlı dönem im sonuna ka-

dar Türk mimarisinde topografik yapıdan kaynaklı kot farkı bulunan yerlerde yü z-
yıllar boyunca kullanılmıştır. Böylece m erdivenlerden çıkıp avlu içine gelindiğinde

bir kaide üzerindeki kıvrık çatılı köşke ulaşılır. Bu yapısıyla söz konusu köşk ile da-
lı, ı önce sözünü ettiğim iz Kültigin mezar külliyesinin bark kısmının uyuştuğunu

görm ekteyiz. Kıvrık çatıda köşelerin uç kısımlarında çörtenler veya koruyucu hay-

van heykelleri bulunmaktadır. Rulo biçim li kirem itler mavi ve yeşildir. Köşkün ka-
gıı kısmı beyaz, ahşap kısmı ise kırm ızıdır (bkz. Ç izim 78).34

" Im el I siıı, “Ordu Türk Saray Mimarisinin Onbeşinci Asırdan Önceki Tarihçesi,” Milli Sa-
raylar Sempozyumu Bildiriler Yıldız Sarayı-Şale 15-17 Kasım 1984, İstanbul 1985, s. 22- 2 6.
14 Köşkıın yorumunda li. Esin’den kısmen faydalandık. Emel Esin, Burkan ve Manı Dinleri
Çevresinde Itırlı Sanatı (Doğu Türkistan ve Kansu'da), Levha ıx-s ve açıklaması

256
SK UYGUR S A N A II

1972).

Evler ise genellikle kaplumbağa çatı denilen kıvrık çatılara sahip -dah a önce
Kültigin mezar külliyesindeki bark bölümü için telaffuz ettiğim iz g ib i-, etrafı duvar-

larla çevrili, m asif örgülü, dört köşe veya yuvarlak kem erli pencereleri olan yapıla-

rın benzeriydi. Çatılarında Çinlilerde olduğu gibi uçlarında hayvan biçim li çörtenler
ya da koruyucu hayvan figürleri bulunan rulo şeklinde kirem itler yardı. Evler genel-

likle bir avlu veya bahçe içindeydi. Bu avluya günüm üz Orta Asya ülkelerinde d a r -
v a z a denilen başlı başına bir m im ari düzenlem e biçim i olarak ele alınabilecek giriş-

lerden geçiliyordu. Kapılar çift kanatlıydı.35

İslamiyet öncesi Tü rk sanatının önem li askeri m im ari örneklerinden olan, bazı

yerlerde k a r a u l, İran bölgesinde mil, Çin'de ise t’ing denilen Karguy ya da Kargu gö-
zetleme kuleleri sınır bölgelerinde, stratejik bakım dan önem li m evkilerde, surlar

üzerinde veya sur içindeki alanlarda yer almışlardır. Bu kuleler daha çok Türkler ve
Çinliler tarafından inşa ediliyordu ve Uygurlara G öktürk mimarisinden intikal et-

mişti. Nitekim hatırlanacağı üzere ilgili kısımda belirttiğim iz gibi “kargu” (ateş kule-

si) sözü ilk defa Tonyukuk kitabesinin kuzey cephesinin 34. satırında geçm ekteydi

(bkz. Resim 62).36

35 Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, İstanbul 1984, s. 13. Buradaki açıklamalardan küsmen faydala-
nılmam
16 l lost-yiıı Mütııık ( irkıın, Türfc Yazıtları, s, 112.

257
Renim 62 Turfan bölgesi Lıu zhong’da, tehlikeyi haber vermek amacıyla inşa edilmiş ateş
(!'..,ıırl) kulesi.

K a rg u y la r daha çok kerpiçten, bazı yerlerde tuğla veya taştan inşa edilmiş, genel-
likle dört köşe veya yuvarlak planlı yapılardır. Kim i örneklerinin yukarıya doğru in-
ı rlcıek yükseldiği bu m im ari eserler, bazen de yukarıda darlaşan, düz bir bölüm le

.una eren tepesi kesik piramitleri andırırlar. Genel olarak 6-7 m yüksekliğe sahip bu
yapıların daha yüksek örneklerine de rastlanır. Bu yapılarda İç kısım Bakü’deki Kız
I ılr i nde olduğu gibi katlara bölünmüş olabilir; çoğu zaman sadece iki katlıdırlar

ve vn ııııd ek i odanın ardından bir orta eksen etrafında dönen m erdivenler -O rta
A-.ya minarelerinin çoğunda olduğu g ib i- bir üst katta son bulurlar. Bir platform
■'İn,.im.m üst kat gözetleme için kullanılır ve bazılarında da ateş yakmak suretiyle
irlılıke ve kabaca düşmanın sayısı daha içteki bölgelere haber verilirdi.

İki tür yapıların en önemli örnekleri Kuzey Çin’de Cin Seddi’nin m uhtelif bölge-
li ı ıııılr .1' Doğu ve Batı Türkistan’da stratejik yerlerdeki geçitlerde karşımıza çık-

(.111 Şeddi üzerinde pek çok gözetleme ve işaret (ateş) kulesi vardır. Örneğin Çin Şed-
dinin lladaling, Jinshanling ve Simatai gibi onarılmış ve ziyaretçilere açık olan bölümle-
ı nnİr H27 g<ı,’elleme kulesi bulunmaktadır. Gözetleme kuleleriyle ateş kuleleri aynı özellik-
Icır snlıip olmakla beraber bütün gözetleme kulelerinde ateşle işaret verilmez. Bu gözetle-
nir veya alc,. (ı^ııei) kuleleri genellikle iki katlıdır, ilk katta askerlerin geçici olarak bekle-
diği, aynı . amanda silah, teçhizat ve askerlerin yiyeceklerinin yanı sıra hayvanlar için kul-
lanılan .aıııaıı gibi maddelerin dr saklandığı ambar mahiyetinde yerin \anin İta m |iııs

258
I SKI UY O i m SA N AI I

maktadır Doğıı 1ürkisian bölgesindeki örneklerin bazıları çeşitli Türk dönem lerin-
den, bazıları da Uygurlardan kalmış olmalıdır.

Bu yapıların aynı zamanda kale veya kale gibi korunmalı yerlerde inşa edilen g ö -
zetleme kuleleriyle de ilişkisi vardır. Bunlar XIX. yüzyıla kadar uzanan bir süreç
içinde farklı dönem lerde inşa edilm iş ve kullanılmış mimari eserlerdir. Türkm enis-

tan'da Türkm en ileri gelenlerinin kalelerinde ya da özel korunmalı yaşam birim leri-
nin avlularında bu gözetlem e kuleleri bulunmaktaydı. Türkm enler bunları adlandır-

mak için (Çince ismin Türkçe okunuşundan ibaret olan) ding kelimesini kullanıyor-
lardı.38

Türk minaresinin kökenleri bu sözünü ettiğim iz gözetlem e veya ateş kulelerine

dayanmaktadır. Söz konusu kulelerin ise ateşgedeler ve pagodalarla bağlantısı olm a-


lıdır. N itekim Emel Esin gözetlem e veya ateş (işaret) kulelerinden başka Türkçe ed iz

ev denilen U ygur saraylarında bulunan ve içinde dinsel yazmaların saklandığı kule


şeklindeki tapınakların (pagoda) Karahanlı dönem i minarelerin kaynağını teşkil etti-
ğini söylem ektedir.39

U Y G U R RESİM S A N A T I

U ygur sanatı Türk resim ve heykel sanatlarının erken dönem lerdeki en zengin
ürünlerini kapsamaktadır.

MS IV-V. yüzyıllarda D oğu Türkistan ve bütün Orta Asya’da gelişen eklektik bir

resim tarzından sonra, VI-V1I. yüzyıllar arasında Türklerle yakından ilişkili bir resim
üslubu ortaya çıkmıştı. Ardından MS VIII. yüzyıldan itibaren Uygurların Doğu Tü r-
kistan’a iyice nüfuz etmeleriyle, bizim için daha önem li olan Uygur duvar resimleri
devri başlamıştır. Böylece ortaya çıkan Uygur resim üslubu zamanla bütün Orta As-
ya ülkelerinde etkili hale gelmiştir.

hanling’deki “ambar kulesi” olarak bilinen büyük gözetleme kulesinde olduğu gibi ambar
kısmı yukarı katta da yer alabilir. Ateş kuleleri ise bazen daha sade olabilir ve bunların üst
katlarında düşmanın sayısının çokluğu veya azlığı yakılan ateş sayılarıyla daha içteki böl-
gelere bildirilirdi. Çin Şeddi üzerindeki bazı gözetleme ve ateş (işaret) kuleleri için bkz.
The C reat Wall, Pekin 2000, s. 8 , 12,14, 20,30,32, 37-38.
38 Türk mimarisinin farklı devirlerindeki gözetleme kuleleri için bkz. Nejat Diyarbekirli,
“Türk Askeri Mimarisinde Gözetleme Kuleleri,” Ars Turcica, Atken Des VI. Internatıonalcn
Kongıesses Für Türkische Kunst München Vom .3. Bıs 7. Eylül 1979, München 1987, s. 201- 208,
U-vlut a ;n
1' 1h m I I m "ı >iı(ı ı 1 1ırk saray mimarisinin Onbeşinci ası ulan önceki tarihçesi, s 26

259
I KKI'N n i'V IK IU K K SA N A N

MS IX. yüzyılda ortaya çıkan ve XIII, yüzyıla kadar varlığını sürdüren klasik Uy
g u r resim üslubuyla başlayan ve XV. yüzyıla kadar uzanan dönemde yabana etkiler -
özellikle Lamaist üslup etkileri- artar ve eski özellikler kaybolur.40

Doğu Türkistan’da resim ve heykel sanatlarının geliştiği merkezlerin daha çok


ipek Yoiu’nun geçtiği bölgelerde yer aldığı dikkati çekmektedir. Bu merkezlerdeki re-

sim örnekleri normal mabetlerin yanı sıra mağara tapınaklarında da karşımıza çık-
maktadır.

Uygur duvar resimleri eski Türk geleneklerinin izlerinin devam ettiği, Manicilik
ve daha yaygın bir şekilde yerleşen Budizmin ikonografisinin yansıdığı bir sentezin
ürünüdür.

Ancak yine de Uygur resim sanatının genel hatlarının daha çok Iç Asya Türk sa-
natının etkisiyle şekillendiği düşünülmektedir. Her ne kadar Büyük İskender’le bir-
likte gelen Hellenistik üslup (gölge-ışık etkisiyle hacimleri meydana çıkarma tekniği)
bir süre varlığını sürdürmüş olsa da -özellikle Batı Türkistan’da, ardından Doğu
Türkistan’da- bu kısa dönemin hemen ardından İç Asya’dan Orta Asya’ya geçen üs-
lup baskın hale gelmiştir. Bu gelenek özellikle kökenleri kaya resimlerine dayanan,
grafik tarzının yani çizgi unsurunun hâkim olduğu ifadeyi tercih ediyordu.
Bazen yaldızın da kullanıldığı bu resimlerde, özellikle klasik Uygur devrinde kır-
mızı (al), gök rengi ve yeşil çok kullanılan renkler arasındaydı. Bu arada tempera
tekniğiyle elde edilen boyalar da kullanılmıştır. İpek, kumaş, ahşap ve kâğıt üzerine
yapılan kompozisyonlar kaya tapmaklarının ve öteki tapınakların duvarlarındaki
kompozisyonlar kadar yaygınlardı. Duvar üzerine yapılan resimler zaman zaman
doğrudan doğruya düzleştirilmiş duvar üzerine, bazen de yaş sıva üstüne uygulanı-
yordu.

Tapmakların koridorlarını, duvarlarım, çatılarını hatta rahiplerin dışında kimse-


nin giremediği kutsal iç tapmağın zeminini bile kaplayan resimlerin gelişigüzel değil
belirli bir programa göre yapıldığı anlaşılmaktadır.
Buralarda veya farklı malzemeler üzerine yapılan resimlerde çok çeşitli konular
işlenmektedir ve bunların başında da dinsel konular gelmektedir. Büyük çoğunluğu
Budha’yı, öğretisini ve hayatını tasvir etmektedir. Budha’yı gösteren bazı resimler
Mnndart değildir. Bezeklik’teki XII. mağara tapmağında yer alan bir duvar resmi ay-

411 A Von I c Coq Orta Asya resim üsluplarım şu şekilde sıralamaktadır: ı) Gandhara üslubu,
2) Urun kılıçlı savaşçılar üslubu, 3) Erken Türk üslübü, 4) Geç Türk üslubu, 5) Lamaistik
üslup A. Von Le Coq, Buried Treasures o f Chınese Turkestar An Account of The Activities and
/Ulvrıı/urrs of ihc Set ond and l'hird ( ¡erman Turfan acpeditions, s, ?•> 30

260
HSKI UYGUR SA N A TI

rıntısında (VIII. yüzyıl) karşımıza çıkan tipik bir Uygur resminde bunun bir örneğini
görmekteyiz. Bu diz çökmüş bir Budha tasviridir. Figür çiçekli kıvrık bir dal şeklin-
de yükselen şeritle soldaki kompozisyondan ayrılmıştır. Altta da basit geometrik
süslemeli bir şerit vardır. Saçların yukarıda lotus kaide üzerine diz çökmüş halde
betimlenen Budha figürünün üzerindeki alttan giyilen elbise gibi mavi olması tesa-
düfi değildir. Mavi renk tanrıları —eski Türklerde ve kısmen Uygurlarda Gök Tanrısı
olmak üzere- sembolize eder. Bu örnekteyse Budha’yı da ifade eder. Üst giysisi ti-
razları yeşil olan tipik Budist dini giysisidir. Biri elbisenin geniş yakasında bulanan
ellerini anjali-mudra pozisyonunda birleştirmiştir (aşağıda ikonografi bölümünde
mudralara bkz.). Başı haleli olan figür yukarıya bakarken tasvir edilmiştir (bkz. Re-
sim 63).41

Bezeklik’teki 19. tapmakta bulunan bir başka örnekte -IX . yüzyıl, 67x72 cm, Ber-
lin M IK III 8382- iki Budha tasviri görmekteyiz. Ziller ve incilerle düzenlenmiş iki
gölgeliğin altında, stilize büyük lotuslar üzerinde bağdaş kurup otururken tasvir
edilen iki Budha’nın elleri birbirinden farklıdır. Haleler ve mandorlalarla betimlen-
miş figürlerde Çin tarzının etkisi de sezilir (bkz. Resim 64).42
Budha’nm ölümünü anlatan bazı sahnelerde insanların bıçaklarla yüzlerini çize-
rek veya yakalarım çekiştirerek ağlamaları daha önce Orhun yazıtlarında anlatılan
Türk yoğ geleneğine işaret ettiği için özellikle üzerinde durulması gereken bir konu-
dur. Bu konuya ilişkin güzel bir örnek Dunhuang mağara tapınaklarından 158 nu-
maralı olanında yer alır. Burada farklı topluluklardan insanlar, ölen Budha için ağ-
larken tasvir edilmiştir. Bize göre resim konu ,43 üslup ve kullanılan renkler açısın-
dan bir Uygur freskosudur. Burada ellerinde bıçaklar bulunan, olayın merkezindeki
figürlerden biri bıyığını, bir diğeri yüzünü kesmekte, ortada ayakta duran Uygur
tipli bir figür ise diğerleri gibi bir yandan ağlarken bir yandan da bıçak darbeleriyle
göğsünü yaralamaktadır. Bu yas pratiği Türk topluluklarında yaygın bir şekilde gö-
rülen ve bir şekilde günümüze kadar sürmüş bir davranış biçimidir. Resimde kırmı-
zı, kahverengi ve mavi-yeşil tonları hâkimdir (bkz. Resim 65).

41 Resim için bkz. Mano Bussagli, Central Asian Painting, From Afghanistan to Smkıang, Resim
98.
42 Along the Ancient Silk Routes Central Asian Art fro m The West Berlin State Museums, s. 150,
Resim 85, ,iym resim için bkz. H. Hartel-M. Yaldiz, Die SeidenstraBe-M alereien und Plastiken
<ius B uddhM luhai I Idhlcntempeln, Berlin 1987, Figür 53.
41 Resim kiiyıiiip.ı nl.ıı.ık I>l<.■ R oderick W hitfield , “Vision o f Buddha Lands T he Dunhuang
( avi"., Uiiiii \ıı I In1 Smith/ II,ılı Annual. 1ondra 1995, s. 122, Rcsim 7

261
[ RKEN n i'VIR r O RK SA N A TI

Resim 63. Diz çökmüş Buddha tasviri, Resim 64. Bezeklik XIX. tapmakta bulunan
Bezeklik XII. mağara tapmağı, Delhi duvar resminde otururken tasvir edilen
Milli Müze koleksiyonu (Bussagli Buddhalar, IX. yüzyıl, Berlin Staatliche Museen
1979 ) . CH, Hartel-M. Yaldiz, 1987).

Resim 65. Buddha’mn ölümüne ağlayan


Uygur Türkü, Tun-huang (Dunhuang) 158
numaralı mağara tapınağında bulunan
fiTskodan aynntı (R. Whitfield, 1995).

262
SK UYG UR SA N A TI

Bezeklik'teki 9. tapmakta bulunan bir diğer U ygur duvar resmi de aynı konuyu
ele almakla birlikte bir bölüm ü eksik olan bu resim parçasında sadece çoğunluğu
Uygur tipli olan üzüntülü insanları görm ekteyiz. Bu resim VIII. yüzyıla ait olup bu-
gün Yeni Delhi’deki M illi M üze koleksiyonunda korum a altına alınmıştır. Zamanla

ortaya çıkan ve diğer Budist ilahlarını anlatan pek çok resimle de karşılaşmak m üm -

kündür.

Kumtura’daki 12. tapmaktan VIII-IX. yüzyıllar arası dönem e ait bir duvar resmi

örneğinde (63x31,5 cm, Berlin M IK 111 8377) ibadet eden bir Bodhisattva tasviri görü l-
mektedir. Tapmağın giriş kısmının sağındaki figürün sağ kısmı bir m eander friziyle

kesilmiştir. İbadet ederken tasvir edilen Bodhisattva’nm başının üstünde bir hale
vardır. Bir bantla bağlanarak topuz biçim i verilm iş saçları aynı zamanda arkadan iki
gruba ayrılıp omuzlara dökülm ektedir. Vücudun üst bölümü kıvrım ları açığa vuran

kumaşlarla örtülmüştür. İki farklı renkle bezenm iş bir kumaş parçası ise kalçalar-
dan aşağıya sarkmaktadır. Bu figürün solundaki kısmen tahrip olmuş figür ise zen-
gin süslemeli bir giysiye ve taca sahip olup, elinde b ir yazma kitap bulunmaktadır.

Sağ köşede ise profilden gösterilen eğik haleli bir baş tasviri bulunmaktadır.

Ö zellikle p ra n id h i yani adak sahnelerinde sunu yapan, bunların içinde de özel-

likle çiçek adağı yapan insan tasvirleri dikkat çekicidir. Sunusu yapılan çiçeklerin en
önem lisi lotus yani nilüferdir. Birçok sem bolik, k ozm olojik ve m itolojik anlamının

yanı sıra Budha’nın şahsının ve vasıflarının sembolü olması lotusun bu sahnelerde

sıkça tasvir edilmesine sebep olmuştur. Ancak lotusa cennet tasvirlerinde de çokça

rastlanır.

K oço’nun 3 m il kadar kuzeyinde, Karahoca’da Türkçe A g iz (a ğız) N eh ri’ne bakan

yamaçlarda bulunan Sengim tapınak grubunda aşağıda sözü geçen U ygur prens ve
prensesleriyle aynı gruba alınabilecek bir ilah çiçek sunarken tasvir edilm iştir (IX.
yüzyıl, 19x15 cm, Berlin M IK III 6761). 10. tapınağın güney terasındaki kalıntılarda

bulunan bu resimde iki boyutlu, ifadesiz bir yüzle tasvir edilmiş ilah elindeki kapta,
sunmak üzere çiçekler taşımaktadır. Uzun saçı arkadan bir fiyonkla bağlanmış, ba-
şın ön tarafına kutsal çiçeklerle donatılmış bir şapka yerleştirilmiştir. Elbisenin etra-
fında ise çapraz olarak bırakılm ış bir atkı bulunmaktadır (bkz. Resim 66).

Uygurca m etinlerde ‘Kuan si im Pusar’ yani “ses işiten ilah” olarak geçen Avalo-
kitesvara’nm ipek üzerine işlenmiş onbir başlı bir tasviri ilah tasvirlerine dair bir ö r-
nektir. Uygur şehri Yarhoto’da bulunan bu örnek (IX. yüzyıl, 17x15, 7 cm, Berlin

M IK III 8 0 0 1 ) Uygurların da mensubu olduğu Mahayana Budizmine ait bir tasvirdir.


Kurada çeşitli I>.ı l.ul.ı İm likle üçgen formunun tepesinde muhtemelen Amitabha
ERKEN D V K rÜU K SA NATI

Budha gösterilmiş olup, Avalokitesvara ise ha

leli, bıyıklı ve az çekik gözlü betimlenmiştir.


A lnın iki yanında evren sembolleriyle tasvir
edilen figür yuvarlak disklerden oluşan büyük

b ir gerdanlığa sahipür. Eksik resimde elbisesi-


nin sadece bir parçası görülm ektedir.44

Öte yandan U ygur resim sanatında karşı-


m ıza çıkan L o k a p a la denilen alp-mabud tas-
virleri eski Türklerdeki alplik tasavvuruyla

ilişkili olduğundan oldukça önem lidirler.

Gerçeküstü ya da gerçekçi hayvan tasvirle-

ri yoğun olarak U ygur sanatında da karşımıza


çıkmaktadır. Resimlerde karşılaştığımız ö r-
Resim 66, Uygur tipinde tasvir
edilmiş çiçek tutan ilah, Sengim nekler ait oldukları kültür daireleri ve üslup-
IX. yüzyıl duvar resmi, Berlin ları bağlamında temel olarak iki gruba ayrıla-
Staatliche Museetı (H. Hartel-M,
bilirler. Bunlardan birincisi Türk bozkır kül-
Yaldiz, 1 9 8 7),
türüne uygun olarak ele alınmış hayvanlardır.

İkinci grubu ise Budizm ’e ait çeşitli efsanelerde veya hikâyelerde tasvir edilen hay-
vanlar oluşturur. Hayvan üslubu geleneğinden uzaklaşma U ygur sanatında yaygın
olmakla birlikte eski Tü rk hayvan tasviri geleneğine uyan hayvan figürlerine de rast-

lıyoruz. Bunun tem el sebebi Budizmi ve M aniciliği kabul ederek yerleşik hayata geç-
miş Uygurlarda hayvan üslubunu doğuran yaşayış tarzının, inançlarının kısacası es-
ki T ü rk kültürünün etkilerinin devam etmiş olmasıdır.

U ygu r sanatında yer alan hayvan tasvirleri belirtildiği üzere bazı durumlarda Bu-
dist ikonografiyi yansıtıyordu. Sanat eserlerinde hayvan tasviri geleneğini beraberle-

rinde getirmiş olan Uygurlar kabul ettikleri yeni dinleri Budizme özgü sem bolik an-

lamlar yüklü olan hayvan tasvirlerine de uygulamakta bir sakınca görm em işlerdi. Bu
tasvirlerde bazen Budist sanat geleneği ile eski Türk geleneğinin kaynaştırılarak yeni

bir senteze ulaşılmış olduğunu görüyoruz.

Budist sanat tarzının etkileri Uygur Türklerine başta Çin olm ak üzere yakın b ö l-

4 Bahsedilen örnekler için bkz. Along the Anciertt Silk Routes Central Asian A rtfrom The Wcs£
Herlin State Museums, s. 126, Resim 63 (Kumtura 12. tapmaktaki duvar resmi); s. ısı, Resim
86 (Sengim Çiçek sunan ilah); s. 201, Resim 142 (Yarhoto Avalokif.vnra). İkinci resim için
ayru a 11, I lartcl-M. Yaldiz, Dtc SeidenstraBc-M alereien utul Ih M ih n ıiır, ItıultlIUsti^chen İlâh
Irntcmprln, l:igüı 47

204
i SK UY G UR SA N A TI

gelerden ve kısmen H int kültürü bölgesinden gelm iş görünmektedir. Bununla bir


likte Kuşanlar gibi b o zk ır kültürünü yerleşik bölgelere taşıyan toplulukların H indis-
tan üzerine etkileri ve Uygurlardan önceki T ü rk sanatının Çin ü zerindeki etkilerini

göz önüne alarak sanatsal etkileşim konusunda ihtiyatlı konuşmak zoru n d a y ız45

U ygur sanatında da önem li b ir yere sahip olan at figürlerine yeterli sayıda rastlı-
yoruz. Bununla ilgili güzel bir örnek Berlin Staatliche Museen’de bulunan bir fresko
parçasındaki tasvirdir. H o ç o ’da bulunmuş VI11-IX. yüzyıllara ait olduğu kabul edilen
resim de üzerindeki süvarinin üst kısmı tahrip olmuş dört nala giden bir at figürü

bulunmaktadır. Türklerde çok görülen yas ve yiğitlik göstergelerinden olan “kuyru-

ğu düğümlenm iş" bu at figürü vücudunun biraz uzatılmış olması itibariyle ve ayak-


larının tasvir ediliş şekliyle hayvan üslubundan ve eski Tü rk geleneklerinden izler

taşımaktadır.46

Grünwedel’in yayınladığı bir diğer eserde, Bezeklik tapmaklarından birindeki


freskoda (Yapı 4) betimlenmiş b ir süvari tasviri bulunmaktadır. Süvari başında bir

hale ve üzerinde zırhla betimlenmiştir. A t figürü ise koşum takımları ve düğümlü


kuyruğuyla Uygurların beraberinde getirdiği eski Türk geleneklerine uygundur.
Atın hemen yanında, ava giden diğer Tü rk süvari kom pozisyonlarında da görüldüğü

gibi koşmakta olan bir av k öpeği figürü bulunmaktadır (bkz. Çizim 79). Bu köpek fi-
gürünün benzerlerine başka resimlerde de rastlanır. Ö rneğin Uygurlara ait Bezeklik

tapınaklarından 9, tapmakta avcı bir alp-ilah tarafından kementle yakalanan Karaku-


şu bacağından ısırırken tasvir edilen benzeri bir köpek figürü de bulunmaktadır
(bkz. Ç izim 80).47

Astana’da bulunan, büyük ihtimalle U ygur sanatına ait -V III. y ü z y ıl- bir kumaş

45 Kuşanlar hakkında b k z . Roy. C. Craven, Indian Art, s. 81-no. Kuşan sanatı üzerine ayrıntılı
bir çalışma için bk z. G. A. Pugaçenkova, Iskusstvo Baktrii Epohi Kuşan, Moskova 1979. Çin
sanan üzerine etkiler konusunda bkz. T. G. Frisch, “Scythian Art and Some Chinese Pa-
rallels,” Oriental Art, c. II, no. I (Yaz 1949), Londra 1949, s. 16-24; T. G. Frisch, “Scythian Art
and Some Chinese Parallels,” OA, c. II, no. II (Sonbahar 1949), Londra 1949, s. 57-67; O.
Maenchen-Helfen, “A Chinese Bronze With Central Asiatic Motives,” BMFEA, no. 30,1958,
s. 167-175; O. Siren, "Central Asien Influences in Chinese Painting of the Tang Period," Ars
Asiatiques, c. Ill, 1859, s. 147-152; Yaşar Çoruhlu, Türk-Çin Sanatı ilişkileri, s. 355-388.
46 Resim için bkz. Oktay Aslanapa, Türk Sanatı, s. 17; Emel Esin, Antecedents and Development
o f Buddhist and Manichean Turkish Art in Eastern Turkestan and Kansu, Istanbul 1 967, Levha
XXX, Figür 3.
*' İlk re simin bulunduğu yer için bkz. Albert Grunwedel, Aîibutldfıiiüsche Kunstalleıı m Cfıi
ııcmsih Tutlııs/ıiıı, I >*,.ııı 140. İkinci resim için bkz. Hmrl l:sin, "IVzckIik Kiilliye.smdr Doku
.•uncu lapın.tl< I ııılıivrm l;, no 3 7 ,1 la.'tran 1987, k ia ııln ıl 19*2, s ı

265
I RKI N D V K K IR K N A N A II

Çizim 79, Bezeklik Yapı (Tapmak) 4 te bulunan Uygur duvar resmindeki av köpekli süvari
tasviri (Grümvedel, 1912).

1. 111
1 80 Alp tanrı Basaman’m Garuda’yı yakalayışım gösteren Bezeklik freskosundan ayrıntı
f 'siıı, 1982, (.iz. Yasar ÇornhlıO.
SK UY GUR SA N A TI

üzerinde betimlenen av sahnesinde, özellikle arslan ve süvari figürlerinde Çin ve Sa-


sani sanatlarının etkileri görülm ekle beraber, sahne tamamen Tü rk ikonografisini
yansıtmaktadır. Uy gurlar dan önce, kurganlardan çıkarılan örneklere benzeyen at fi-
gürü koşum takımlarıyla, düğümlü kuyruğuyla, yelesiyle ve koşarken ayaklarının al-
dığı şematik şekille hayvan üslubu özelliklerini yansıtır. Süvari atının üzerinde gi-
derken, Türklere özgü bir biçim de geriye dönerek arslana ok atmaktadır. Yine res-
m in sağ üst tarafında betim lenen uçan kuşlar ve alt tarafında yer alan, bir köpeğin
tavşanı kovaladığı hayvan mücadele sahnesi de hayvan üslubuna uygundur.48

K ızıl’da bulunmuş m uhtemelen Göktürk veya U ygur devrine ait bir resimde ise
Tü rk sanatı ve m itolojisinde geniş bir yer kaplayan kurt figürünün kurt başlı sancak
tutan bir alp tasviri üzerinden işlendiğini görüyoruz, Cepheden tasvir edilmiş zırhlı
bir alp -b e lk i hükümdar— sağ elinde kurt başlı gönderi tutarken betim lenmiş tir. T ö z
kavramıyla apaçık ilişkisi olan ve VIII. yüzyıla ait bu resimde figürün başının üzerin-
deki halenin arkasında ejder tasviri bulunmaktadır. Buna benzer bir diğer örnek
M urtuk’ta 3 numaralı mağarada ve Kuça’daki bir diğer resimde de karşımıza çıkar
(bkz. Çizim 81-82).49

Türk mitolojisi, sem bolizm i ve sanatında önem li yeri olan ejder tasvirleri Uygur
sanatında da karşımıza çıkmaktadır. Bunun en tanınmış örneği 1X-X. yüzyıllarda in -
şa edilm iş olan 19. tapmakta bulunan bir Bezeklik freskosundaki (Berlin Staatliche
Museen, Env. No. 1 B 8383) kanatları rum i şeklinde kıvrılan ejder tasviridir (bkz. Re-
sim 67).50 Boynuzlan, pu llan ve kanatlarıyla betim lenen bu ejder suyun altından çık-
maktadır. O artık bir gök ejderi olarak göğe yükselmek üzeredir. Orada bulutların
arasına yerleşerek yağm urun yağmasına yani bereket ve bolluğa sebep olacaktır. K ır-
m ızı zem in üzerine yerleştirilm iş sahnenin daha geniş bir kom pozisyonun parçası
olduğu anlaşılmaktadır. Kırm ızı, yeşil ve m avi rengin hâkim olduğu re simin alt ve
üst planlarında kırm ızı ve yeşille boyalı sivri üçgen biçim indeki dağlar ve araların-
daki ağaçlar gölü çevrelem ektedir. Ağaçlar arasında ceylan vb hayvanlar da resme-
dilmiştir. Suyun hafifçe dalgalanan yüzü kıvrım lar ve su bitkileriyle tasvir edilmiş,
gövdesinin büyük kısm ı su seviyesinin üzerine çıkmış, pençelerini yukan kaldırmış,

48 Resim için bkz. L’Asie Centrale Histoire et Civilisation, Collection Orientale de l’imprimerie
Nationale Paris 1977, Resim 37.
49 Resimler için bkz. Emel Esin, Burkan ve Mani Dinleri Çevresinde Türk Sanatı (Doğu Türkis-
tan ve lûmsıı't/d), s. 311-416, Levha XIX/1-2; Emel Esin, Islamiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi
ve Murıiıi ( .Ur. I evha V II a.
>0 Re. ıı t ı h.ıtı M Mırın lîııssagli, Central Asian Painting, From Afghanistan to Sınkıang, s. 104,
Rr.im iici

7(i 7
t'KKl'N Hl VIR T URK SA NA TI

Çizim 81. Kızıl, böri başlı gönder Çizim 82. Koço (Kuça) freskosunda
tutan figür. Fresko, VI-VIII. yüzyıllar böri başlı gönder tutan figür (Grün-
(Grünvvedel, 1912),
wedel, 1912).

Kesim 67 Bezeklik IX. tapınaktan


(.Tİcırılan ejder figürlü fresko IX-X.
yüzyıllar. Herlin Staatliche Museen (M.
Ilussagli, 1979).
SK UYG UR SA N A TI

ağzı açık halde tasvir edilen ejder korkutucu

olmaktan çok sevim li b ir görünüm e sahiptir.

Erken tarihlerden itibaren Türk sanalı ve


kültüründe önem li yeri olan kaplan tasvirle-
rine, Bezeklik’teki U ygur tapmaklarından bi-

rinde bulunan duvar resm i ve Toyu k’ta bu-


lunan bir ipek parçası üzerindeki resim ör-
nek olarak verilebilir. Ö zellikle Bezeklik’teki

resim Tü rk hayvan üslubu geleneğine uy-


gundur. Burada kaplan resm inin uzayıp k ıv -
rılışı ve bir daireye sığdırılmaya çalışılması
Çizim 83. Mavi zemin üzerine işlen-
bu eski üslubu ve geleneği hatırlatmaktadır
miş sarı renkli kaplan tasviri (Bezeklik
(bkz. Çizim 83).51
10. tapmak, IX. yüzyıl sonu).
U ygur resimlerinde bu hayvan figürleri-

nin yanı sıra Garuda (karm aşık vücutlu bir mitsel varlık, yarı-ilah), kartal, av kuşla-
rı, fil, geyik, maymun, yılan ve deve gibi Türk v e Budist kültüründe yaygın olarak
görülen figürler de yer alır. Bunlardan özellikle Garuda, geyik, fil, maymun, yılan

gibi tasvirler daha çok Budist ikonografiyi yansıtmak için kullanılmıştır.52

A yrıca günlük yaşamla ilgili sahneler, çeşitli destanlar ve efsaneler, din adamları,

adak yapanlar, hayır işleri yapanlar (vakıfçılar), süvariler, prens ve prensesler de bu


resim lerde yer alır. Resim lerin bir bölüm ünde şahısların farklı ifade ve özelliklerle
tasvir edilmesine dayanan bir portre anlayışının ortaya çıkması Türk sanat tarihi için

önem taşır. Zülüflü, ay yüzlü ve badem gözlü -İslam iyetten sonra da etkili olacak-
U ygur tipleri dikkati çekmektedir.

U ygur prens ve prenseslerinin tasvir edildiği freskolar, kumaş üzerine boyama


veya işleme teknikleriyle işlenmiş tasvirler ve ayrıca U ygur rahip ve öğrencilerini
gösteren sahneler U ygur resim sanatının en dikkat çekici Örneklerindendir. Bu re-

simler daha önce yukarıda sözünü ettiğim iz m uhtelif araştırmalarda ele alınmıştır.

Ancak biz de kendi anlayışımıza göre bu örnekleri burada ele almak durumundayız.

*' Resimler için bkz. Emel Esin, İslamiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi ve İslama Giriş, Levha
LXXXI1 - B; Emel Esin, Islamıyeten Evvel Orta Asya Türk Resim Sanatı, s. 186-243, Levha xv-b.
Daha öner luıl< hayvan lasvirlerinin Uygurlardaki durumu üzerine bir denememiz ya-
yımlaıımr.ıı V.ı,.ıı (.onılılıı, İ rken Devir Türk Sanaiı’ndaki Hayvan Tasviri Geleneğinin
Uyuurlai'd.ılti IV\.uııı i' etlin lîa.t Noilar,” TKA-Proj I ’ / Muharrem i;rginV Armağan,
XXV1II /I ; ( l ,i' > 0)l \ l l k n , ı I'J’j ; ı IJ 7 J63

269
I KKTN (51VIR r ilR K SA NATI

19. Bezeklik tapınağından alınarak Berlin'deki


Staatliche Museen’de muhafaza edilen (Env. No. I
B 8381) duvar resmi VIIMX. yüzyıllara ait olup bir
U ygu r prensini gösterm ektedir (bkz. Resim. 68).

Klasik U ygur resim üslubunun hâkim rengi olan


kırm ızının burada da baskın oranda kullanılmış

olduğu gözüm üzden kaçmamaktadır. Resim bir


portredir. Yukarıda iki yandan fiyonk yapılarak
bağlanmış perdeler figürün sarayın bir odasında

bulunduğuna işaret etmektedir. Bü şekilde bağla-


nan perdeler ve perde kıvrım ları yüzyıllar sonra
Batı sanatının etkisiyle Tü rk sanatında da görüle-

Resim 68. Uygur prensi, IX . cektir. A çık renkli orta alandaki prens hafif yan
Bezeklik tapınağında bulunan dönmüş şekilde 2/3 oranında profilden ele alın-
duvar resmi VIII - 1 X. yüzyıllar, mıştır. Başında saray işi süslerle bezenmiş, ön ta-
Berlin Staatliche Museen (M.
rafında bir lotus bulunan sivri uçlu bir külah bu-
liussagli, 1979 ) .
lunmaktadır. Eski Tü rk geleneklerine uygun ola-

rak uzun saçları omuzlarından aşağıya inm ektedir ve ortadan ayrılmıştır. Tom bul
yanaklı, hafif çekik gözlü -a y yüzlü de d en ilen - figürün yüzünde yay şekli oluşturan
gür bir çember sakal ve sarkık bıyıklar bulunmaktadır. Daha eski Göktürk ve U ygur

heykellerinin bir kısmında karşılaştığımız küre şeklinde küplerden taktığı da görü l-


mektedir. Elbisenin üzerindeki desenlerin kumaş üzerine boyama tekniğiyle işlen-
mesi dikkat çekicidir. Bu şekilde tasarlanmış kumaşlardan dikilm iş elbiseler Orta

Asya’da yaygın olarak görüldüğü gibi, Türkiye’de Selçuklu ve Osmanlı devrinde de


yoğun bir biçim de görülmektedir. Ellerin duruş biçim i kısmen Göktürk heykelle-
rindeki kom pozisyonları hatırlatır. Sağ el göğsün hemen altında bir yum ruk biçi-

minde tutulurken göğüs üzerine kaldırılmış diğer el yarı kapalı parmakların arasın-
da çıkan yapraklı bir çiçek tutmaktadır. Buradaki çiçek Budha’ya veya tapınılan tan-
rıya sunulan bir ibadet nesnesidir. Elbisenin ve yukarıda perde kıvrım larının özel-
likle vurgulanması kısmen bir gölge-ışık etkisi verir. Bununla birlikte Orta Asya’ya
özgü bir üslup olan grafik üslubunun ön planda olduğu da gözden kaçmamaktadır.

Ç ok tanınmış bir Uygur prensesini gösteren Bezeklik duvar resmi IX. yüzyıla ta-
lilılencn ve yine Berlin Staatliche Museen’de bulunan (Env. N o. 1 B 6876b) güzel bir
örnektir (lık. Resim 69). Yine kırmızı rengin hâkim olduğu resimde figür ayakta ve
l<ismen yandan (p rofild en ) gösterilmiştir. Prensesin l>ıt lıall veya Orta Asya'daki

2/0
i SK U Y t ıU R SA N A T I

Türk ülkelerinde bugün de çok yaygın olan keçe bir


yer yaygısı (şirdak) üzerinde bulunduğu da belirtile-
bilir. Elbise uçlarına basacak kadar uzun tutulmuş-
tur. Sarı renkli elbisenin boydan boya açılabilen bir
olduğu elbise kenarına geçirilen tirazdan anlaşıl-
maktadır. Günümüz Orta Asya kadınlarının gele-
neksel giysilerinde olduğu gibi geniş yaka kısmında
kıvrılan bitkisel süslemeler vardır. Figürün bu dış
giysi içine bir başka giysi daha (içlik ) giydiği anlaşı-
lıyor. Çekik gözlü ve tom bul suratlı Uygur tipini
yansıtan figürde lotus tomurcuğuna benzeyen küpe-
ler dikkat çekicidir. Figürün alnında lotus çiçeği b i-
çim indeki boyalı um a ve saçma takılı halde altından
Resim 69. Uygur prensesi,
bulut, kanatlarım açmış kuş, baklava şeklinde de-
Bezeklik duvar resmi, Berlin
ğerli taş kakmalı tokalar ve iğnelerden oluşan saç tu-
Staatliche Museen (M. Bus-
valeti dikkat çekicidir. Başın tepe kısmında yer alan sagli, 1979).
başlığın taç uçlan lotus şeklinde kıvrılır. Bugünkü
Uygurlarda c a la denilen ve ortasından fiyonklanarak saça takılan bir kumaş parçası
yere kadar inmektedir. Bu kumaş parçası uzun saçı temsil eder. Resmin zem ini gibi
bu kumaş da kırm ızı renktedir. Figürün iki kolunu karnında kavuşturup ve ellerini
yenleri içine sokmuş halde tasvir edilişi o dönem de Türklerde ve Çinlilerde de g ö -
rülm ektedir ve tuttuğu bahar dalı şeklinde çiçek yukarıya doğru yükselmektedir. Bu
çiçek de sunu yapm ak üzere tutulan bir çiçektir. Resimde yine konturlann kırm ızı
veya siyahla belirlendiğini ve çizgi üslubunun hâkim olduğunu görm ekteyiz.

Bir U ygur prensesi ile küçük çocuğunu gösteren kom pozisyon resim tarzının iş-
leme alanına da uygulandığını göstermektedir (bkz. Resim 70). K oço’da bulanan IX-
X. yüzyıllara ait, 17x14 cm ölçülerinde (Berlin M IK 111 4920b) işleme örneğindeki
kom pozisyon prens ve prensesleri gösteren öteki duvar resimleriyle tarz olarak aynı
ve fakat teknik olarak farklı üsluba girm ektedir. U zun elbiseleriyle lotus biçim li ka-
ideler üzerinde bulunan figürler ellerindeki çiçekleri (lotus) adak olarak tapındıkları
tanrıya sunmaktadırlar.

E le a ld ığ ım ız r e im le r e b e n z e r b a ş k a ö r n e k le r d e v a rd ır. A n c a k k o n u y u d a ğ ıtm a

ıııa k iç in b u n la r ın h e p s in e d e ğ in m e y e c e ğ iz . S a d e c e K o ç o ’d a b u lu n a n v e m u h te m e le n

IX y ü z y ıla ait b ir U y g u r s a n c a ğ ın ın b ir y ü z ü n e r e s m e d ilm iş ve y aşlı b ir U y g ıır p re n

sm i g ö s te r e n aılal o la r a k y a p ılm ış re s m i b u r a d a z ik r e d e lim (b k z R esim 71). Ç iz g ise l

o la r a k b e tım ln m ıı.. k ı ş ı tı/ ıııu a, s a ç ı, s a k a lı ve b ıy ık la r ı b e y a z o la n h a fil ç e k ik g ö z lü

271
I KKI- N n i v l k T URK SA N A TI

Resim 70. Koço’datı çıkarılan Uygur prensesi- Resim 71. Koço’da bulunmuş bir bayrak-
ni ve kızını tasvir eden işleme kompozisyon. tan alman ayrıntıdaki Uygur prensi, IX.
Berlin Staatliche Museen (H. Hartel-M.Yaldiz, yüzyıl, Berlin Staatliche Museen (M. Bus-
19*7). Saglİ 1979).

bu figür de elinde adak olarak bir çiçek dalı tutmaktadır. Kırm ızı elbisesi elinde tut-

tuğu lotusa benzeyen çiçeklerle bezenmiştir. Omuzlarına kadar inen uzun saçları
düzgün bir şekilde kesilmiştir. Ü ç dilim li başlığı -başlıklar muhtem elen rütbe farklı-

lıklarına işaret eder— bir kayışla çenenin altından bağlanmıştır. Bu eserdeki U ygur

Türkçesi yazılarda eserin “Han Tutuk”un ruhu için yaptırıldığı belirtilmektedir.

U ygur sanatçılarının yaptığı duvar resimlerinde en yaygın konulardan biri Bu-

dist veya Manici rahiplerin ve öğrencilerin tasvir edildiği kom pozisyonlardır.53

İki sıra halinde keşişleri veya şakirtleri gösteren, Sorçuk yakınındaki M ing-öy’de

bulunan bir duvar resmi bugün Delhi M illi Müze koleksiyonunda korunmaktadır
(18. Ml. X I II10). V11I-IX. yüzyıllara ait bu resimde figürlerin elleri an ja li m u d ra pozis-

yonunda betimlenmiştir. Üst sıradaki figürlerin parmak uçlarında adak çiçekleri

vardır. Yukarıda yer alan bu figürlerin diğerlerinden daha büyük olması ve ön plana
yerleştirilmesi sosyal bir derecelendirm e farkını vurgulamak için yapılmış olabilir.

'* Along the Ancient Silk Routes Central Asian Art from Ihe West lleilin State Museums, s 20b,
Resim 4G; Uygur prensi için s 197, Resim m .

272
1-SKI UY GUR SA N A TI

I lım bu figürlerde kıvrım ları belli olan sarı elbiseler bulunur. Üst sıradakilerin bir
bölümünde elbise üzerinde çiçek desenleri vardır. Yukarıda ele aldığım ız diğer ö r-

neklerde olduğu gibi burada da, dinsel olarak kutsal sayılan çiçeklerin desenleri (fi-
gürlerin ellerinde tuttuğu adak çiçekleri) yalnızca dekoratif amaçlı kullanılmamıştır.

Tom bul yanaklı, hafif çekik gözlü tipik M o n goloid U ygur figürlerinin görüldügü
duvar resminde rahiplerin veya şakirtlerin saçlarının m esleklerine uygun olarak tı-

raş edildiği dikkati çekm ektedir.54

Yine M in g-Ö y’den bir grup U ygur duvar resm inde ise Budist hocalar ve öğrenci-
ler görülmektedir. Bunlar M in g-Ö y’de çıkan bir yangından sonra tahrip olan tapı-

naklardan kalabilmiş az sayıdaki duvar resim lerine ait parçalarından dır. Kuzeybatı-

daki bir tapınakta bulunan bu resimler bugün St. Petersburg’dadır, Fresko tekniğiy-

le resm edildiği ve VIIl-IX, yüzyıllara ait olduğu kabul edilen, klasik U ygur üslubu-

nun tipik örnekleri olan bu resim lerin birbirine benzer tarzlarda ele alınmış olan
üçünün ölçüleri de aşağı yukarı aynıdır (A : 7i X 45,5 cm, B: 76 x 38 cm, C: 7i x 48 cm ).

Her üçünde de kom pozisyon üç bölüm e ayrılmıştır, ilk ikisinde, yukarıda göksel

aleme ait bir figür, sol altta hoca pozisyonunda bir rahip, sağ altta ise yazı yazan ya
da hocayı dinleyen Öğrenciler vardır. Tü m resim lerin zem in rengi koyu kırm ızıdır.

Bunun dışında kahverengi tonları, zeytin yeşili ve kırm ızı da kullanılmıştır. Birinci

bölüm deki figürlerden başının üzerinde gökten sarkan bir gölgelik bulunan soldaki

orta yaşlı rahip konumu gereği karşısındaki Öğrenci grubundan daha yüksekte ve
büyük çizilm iş olup rahleye benzeyen yüksek bir iskem leye oturmaktadır ve sağ k o -

lunu dışarıda bırakan dış elbisesinin üzeri kutsal lotus çiçeği desenleriyle kaplıdır.

I Iinde b ir fırça ve uzun dikdörtgen bir kâğıt parçasıyla tasvir edilmiştir. D iz çökmüş

halde karşısında oturan öğrencilerden b iri a n jali m u d r a pozisyonunda ellerini birleş-


tirmiş olarak tasvir edilirken diğerleri hocanın anlattıklarını ellerindeki uzun dik-

dörtgen levhalara fırçayla not almaktadır. Yukarıda bitkisel kıvrım larla (lotus k ıv-
rımları) resmedilmiş bir bulut üzerindeki bir Apsara figürü elinde fırçayla gökten

inmektedir (bkz. Resim 72).

ikinci resimde de benzeri bir kom pozisyon resmedilmiştir: Yine rahle tipi bir is-
kemlede oturan sol bölü m deki yeşil elbiseli hoca muhtemelen öğrencilerine mudra -

l.ın öğretm ektedir. Çalışılan şekil anjali mudradır. H ocanın karşısında yer alan üç

öğrenci figürü üst üste yerleştirilmiştir. Bulut üzerindeki Apsara ise bu kez lotus çi-
çeklerini aşağıdükîlerin üstüne saçmaktadır. Üçüncü resimde solda rahipler, sağda

"1 M . ıı m ll u s s .ıy .ll, ı ı M liıil \ ı . ı ı ı / '. ı l n ü m ; , n im t (i .S i n i m i n ^ , s 92 9 ı

271
ERKEN D EV R IlIR K SA N AII

Devatalar yine anjali m udıa pozisyonunda el


lerini birleştirmiş halde yukarıya bakarken

tasvir edilm ektedirler. Burada lotus kıvrımla

rm ın oluşturduğu bulııt üzerinde Budha t >1■


ması muhtemel bir figür yer alır.ss

U ygur resim sanatında dikkati çeken k o -

nulardan biri de m üzik icra eden insanların

bulunduğu sahnelerdir. Aşağıda görüleceği


üzere minyatürlerde de buna dair örnekler
vardır; ancak bizce bu konuyla ilgili en güzel
örnek klasik U ygur üslubunun geçerli olduğıt
Bezeklik tapmaklarından alınmış, en son T ok -

y o ’da bir özel koleksiyonda bulunan fresko


parçasıdır (bkz. Resim 73). VIîl, yüzyıia ait
Resim 72. Ming-Öy Uygur duvar Uygur resimlerinin bu güzel örneğinde farklı
resmi. Budist rahipleri ve öğrenci-
farklı m üzik aletleri çalan neşeli bir grubun
lerini tasvir eden freskolardan bir
oluşturduğu bir orkestrayı görm ekteyiz. Çiz-
sahne (R. Whitfield-A. Farrer,
1960). gisel karakterin hâkim olduğu resimde baskın
olan kırm ızının yanı sıra yeşil, beyaz, siyah da
kullanılmıştır. Burada sağ alttaki figür bir telli saz (kopu z), diğer figürlerden ikisi ise
nefesli sazlar çalarken gösterilmiştir. Sağ üstteki figür günümüzde de kullanılan ma-

deni diskleri birbirine vururken sağ ortadaki figür ise elinde bir tokmak tutmakta-
dır. Zem inin kırm ızı olduğu ve yer yer havada lotus çiçeklerinin uçuştuğu resimde
figürlerin tamamının U ygur tiplerinden teşekkül olduğunu görüyoruz. Saçlar topuz
yapılmış ya da dallar halinde ayrılarak lotus çiçeği form unda tepede veya tutamlar

halinde tepe kısmının dibinden düğüm atılarak toplanmıştır. Soldaki üç figür sağda-
ki üçünden daha gençtir. Üstlerinde pelerinli elbiseler bulunan figürlerin hızlı m ü zi-
ğin ritmine kapılmış halde gösterilmesi resim de ifade aktarımının ne kadar güçlü o l-
duğunu ispat ed iyor.56

Bu arada Manicilik, Taoculuk ve Nesturilik gibi farklı dinlere ait ikonografilerin


U ygur resimlerindeki yansımasına da şahit oluruz. Ö zellikle kurucusunun aynı za-

manda ünlü bir ressam olduğu Manici resim sanatının gelişim inde etkisi hayli fazla

Resimler ve üçüncü freskoyla ilgili yorum için hk. Roderick Whiıfield ve Antıe l .ıın ı.
Cavcı oj thc flıoıısarui Buddhas (lıincsr An /r o m (İn1Sı Ih Route, Londra 1990, s I7î> ı/9
' Resini ıçiıı hk.' Maı io Bussagli, ( rn lıal .'Uidiı /’dlMllııı;, / -m m Afglumlsıun lo .Sinfeliiııy,, 10J

’ /4
SK UYGUR SA N A 11

Resim 73. Uygur kağanının Maniciliği kabul edişini gösterdiği varsayılan minyatür, V1II-IX.
yüzyıllar, Koço A tapmağından, 25, 5 x 12, 4 cm, Berlin Staatliche Museen (H, Hartel-M.
Yaldız, 1987; A. Von Le Coq, 1923).

dır. N itekim ‘U ygur minyatür sanatı’m n başlangıcı M aniciliğin kutsal kitabında bu-
lunan resimlere dayanmaktadır. Esasında kom pozisyon ve renk açısından fresko
tekniğinden pek de farklı olmayan bu resimlerde özellikle U ygur hükümdarı Bögü
Kagan’ın M aniciliği kabul edişini tasvir ettiğine inanılan bir sahne önem lidir (VIII-IX.

yü zyıl) (bkz. Resim 73). Birçok yerde yayınlanmış olan bu resimde üst ve alt sıra o l-
mak üzere figürler dört grup halinde tasvir edilmiştir. Minyatür parçasının sağında
ve solunda sütunlar halinde yazı parçaları vardır. Bunlarda bazı Türkçe şahıs adları

yer alıyor. Ö zellikle buradaki Arslan Sengün ism i eski ata kültlerinin Manici Uygur-
larda da yaşadığını göstermesi açısından önem lidir. Sol üstte dört kişiden oluşan
zırh lı grubun başında bulunan haleli figürün kağan olduğu düşünülmektedir. Karşı-

sında dini hiyerarşi açısından daha yukarıda ve üst kısmı tahrip olmuş farklı farklı
dinsel rütbelerde kişiler vardır. Rahibin arkasında diz çökmüş iki Manici seçkin, be-
yaz elbiseleriyle tasvir edilmiştir. Burada ayrıca ruhani sınıftan olmayan bir Manici-

lik mensubu da (din leyici) bulunmaktadır. Kağanın elini sıkarken tasvir edilen be-
yaz figür baş rahip olm alıdır. Kağanın elinin sıkılması Islami tarikatlardaki el almak
işlemini hatırlatır. Bu hareketle rahip onu dünyevi alemden kurtarmış olur. Yani
onu dine kabul etm ektedir. Minyatürün tahrip olması nedeniyle rahibin ve yanında-
ki beyaz giysili ligüıüıı baş kısımları yoktur. Sol altta yer alan kanatlı figürün hü-

kümdarın ktıtıı oldttftıı ılı n sürülüyor; ancak bazı araştırmalarda hıı bölüm deki iki

275
t u K ii N d e v i r t ü r k s a n a i i

Resim 74. Mani’nin ölüm yıldönümü merasimini tasvir eden Uygur minyatürü, V II1 -IX .

yüzyıllar, Koço A tapmağından bir minyatür, Berlin Staatlich Museen (H. Hartel-M Yaldız
19S7; A. Von Le Coq, 1 9 2 3 ),

figürün M aniciliğe ait tanrıları sim gelediği de belirtilm ektedir. Sağ alttaki dörtlü

grup ise M aniciliğe geçmiş eski Hint ilahlarını gösteriyor. Bunların başında duran fil
başlı G aııeşa’dır. D om uz başlı olan ise muhtem elen V araka olarak tasvir edilm iş olan
Vijnu’dur. Üçüncüsü ise B rah m a olabilir. En sağdaki figür i s e ,Sıvadır.

Bu minyatürün arka sayfasında M ani’nin ölüm yıldönüm ünde düzenlenen mera-


sim lerden birini tasvir eden bir minyatür bulunmaktadır (bkz. Resim 7 4 ). Beyaz giy-

sili M aniciler birkaç grup halinde sahnede yer almıştır. Ortada iki küçük masa veya
sehpa üzerinde yer alan yiyecek (ekm ek) ve m eyveler -m ey velerin bulunduğu masa

Pazırık kurganlarından çıkarılan, üstü oyularak çukurlaştırılmış oval masalara ben-


zem ektedir- bağdaş kurarak oturmuş baş rahip tarafından ortada kürsü üzerinde -
resimde sadece alt kısmıyla m evcu t- Mani’y i temsil etmesi m uhtem el resme, dolayı-
sıyla Mani’ye sunulmaktadır. Bazı araştırmacılar burada Mani’nin ölüm yıl dönüm ü

vesilesiyle dindarlardan birine törenle ekm ek ve m eyve sunulduğunu varsayarlar.


Disk şeklindeki ekm ekler güneşi, hilal şeklinde olan çörekler ise ayı sim geliyor ola-
bilir.57

En az bu minyatürler kadar tanınan ve birçok kez yayınlanmış minyatürlerden


biri olan ön sayfadaki minyatürde (VIII-IX. yüzyıl) beyaz giysili U ygur Manici rahip-

lerini - b ir görüşe göre k â tip lerin i-görü yo ru z (bkz. Resim 75). Daha önce ele aldığı-

( ı M Mrrcdilh-Owcns, "Orta Asya Türklerinde MımıluıM (Kİ K, tslamiyeuen Önceki


I uıh Sanalı Hakkında A raştırm alar, c. II, Kısım I a, İsianlml \'>u, ■■ ıs;

276
FS K I U Y G U R SA N A T I

Resim 75. Uygur minyatürü, Koço Resim 76. Uygur minyatürü, Koço K
K tapınağı, beyaz giysili Uygur Tapınağı, kıvrık dal süslemeli ve
Mani rahipleri, V1I1-1X. yüzyıllar, müzikli eğlence sahnesini içeren
11, 2 x 17, 2 cm, Berlin Staatliche tasvirler (H. Hartel-M.Yaldiz, 1987; A.
Museen (H. Hartel-M. Yaldiz, 1987; Von Le Coq, 1923).
A. Von Le Coq, 1923).

m ız sarı giysili Budist rahiplerden farklı olarak figürlerin saçlarının kısacık tıraş ed il-
memiş aksine eski Tü rk geleneklerine uygun b ir biçim de ortadan ayrılıp omuzlara
kadar uzatılmış olduğunu görüyoruz. Önlerindeki sıralarda dikdörtgen kâğıt levha-

lara yazı yazmakta olan, başlarında beyaz külah bulunan bu figürlerin sakallı olduğu
da dikkati çeker. Ortadaysa sütun halinde yerleştirilmiş Uygurca yazının böldüğü
kom pozisyonda rahipler -b e lk i de rahip adayları- iki sıra halinde yerleştirilmiştir.

Buradaki yazı dinsel nitelikli bir yazıdır. Bunun arka tarafında yer alan m inyatürde-
ki yazıda ise isim kısmı tahrip olmuş bir U ygur hükümdarın ünvanı ve ayrıca “Dört
İhtişamlı Güçler Kitabı”nın adı yazılıdır. Söz konusu bu parçanın üst bölüm ünde

otururken betimlenen üç kişiden birisi solda bağdaş kurmuş diğer ikisi ise sağda diz
çökmüş halde görülm ektedir (bkz. Resim 76). Bunlardan solda oturan ve üst yarısı
tahrip olmuş figür m uhtem elen saraya mensubu bir soyludur. Sağdaki figür ise uda
benzer bir müzik aleti çalmakta, ortadaki ise ellerini kavuşturmuş m üziği dinlem ek-
ledir. Başlarında lai kli t ipte başlıklar bulunan uzun saçlı Uygurların betim lendiği bu

sahnede sağıl.ıl ı lı^ m lrım altında iri m otifli, bugün de Doğu Türkistan ve Kırgızis-
tan'da ı,ısıl.m.ıhılın, ıım lılrnıclcn keçeden yapılmış bir örtü yer almakladır Mu iri

277
ÜRKE N D E V R I Ü R K SA N A TI

m otiflerden dolayı bu dokum anın halı olma ihtimali zayıftır. Böylece bu kom pozis-

yonun Türk-lslam toplumlarmda da benzerleri çok yaygm olan tipik bir eğlence (fa-
sıl) sahnesi olduğu fikrine ulaşılabilir. Sol alttaki alanda, üsluplanmış paralelleri

Türk-lslam sanatına girmiş çiçekli ve yapraklı k ıv rık d al m otifleri bulunmaktadır.


Minyatürün bu bölüm üne ait olabilecek iki küçük parçada ise lotus üzerinde oturan
haleli dinsel nitelikli figürler -b e lk i tanrılar- diğer bir küçük parçada ise bir tanrı fi-
gürünün haleli başı yer alır,58

Gerek bu Manici minyatürler gerekse Orta Asya resim sanatı -özellik le Uygur
resim sanatı- Türk-lslam minyatür sanatının kaynağı olmuştur.

U Y G U R H EYKEL S A N A T I

Erken devirde Türklerde heykel ve kabartma sanatlarında asıl büyük ilerleme

U ygur devrinde ortaya çıkmıştır. Uygurlardan önce Orta Asya’da Gandhaıa üslubu,
Tohar üslubu ve Batı Türk devri üslubu isim lerini alan heykel gelenekleri de söz k o-
nusu olmuştur. Bu ekoller Uygur heykellerini ve kabartmalarını etkilemiş, bunun
sonucunda da erken ve klasik Uygur tarzı doğmuştur.

Uygur heykel ve kabartmalarının konuları aşağı yukarı resim sanatının konuları-


nı tekrarlamaktadır. Yani ana amaç dinsel ikonografinin yansıtılmasıdır. Bu nedenle

Budha’nm, diğer Budist tanrıların, Budist rahiplerin, cinlerin, kahramanların, çeşitli


hayvanların yüzlerce heykeli yapılmış; dinsel konular, Budha’nın hayatıyla ilgili sah-
neler veya çeşitli efsane ve destanları tasvir eden kabartmalar ortaya çıkmıştır.

Türk sanatının genel anlayışına uygun olarak oldukça sade bir biçim de ele alın-
mış, Sorçuk’tan çıkarılan toprak bir Budha heykeli tanrı heykelleri için tipik bir ör-

nektir (Env. N o. M I K III 7841, Berlin Staatliche Museen). Kirin mağara tapmağından
elde edilen bu örneğin kaidesi 32,5 cm, figürün yüksekliği İse 66 cm olup V on Le
C oq tarafından VI1-VIII. yüzyıla tarihlenmektedir. Kanımca bu örnek diğer çoğu Sor-

çuk eseri gibi, VIII-IX. Yüzyıllar arası bir dönem e de tarihlenebilir. Topu z yapılmış
saçları mavi-gri tonda olup yüzden kırm ızı bir kontur çizgisiyle ayrılmıştır. Ayrıca

58 Bu minyatürlerin ilk yayımlandığı yer için bkz, A. Von Le Coq, Die Buddhistùche Spatantike
in MUtelAsien Die Manichaeischen Miniaturen, Berlin 1923 , Levha 8 a-V>; ayrıca bkz. Şinasi Te-
kin, Khi Tùrk In d e Yazı, Kâğıt, Kitap ve Kâğıt D am galan, Istanbul 1993, Resim la, ıb, 2, 3,

Alımı; ı/if Anneni Silk Routes Central Asicın Art front IIw VVV\/ Rnlln State Muséums, s. 1 76-

177, K esim 114, u s

/ /H
[ SK UY GUR SA N ATI

önceden kalıpla yapılıp heykele eklenen ellerden sağdaki kopuktur. Bu el hafifçe


göğsün seviyesine kaldırılmıştı. Sol el ise giysisinin sarkan ucunu bacakları üzerinde
tutmaktadır: abhaya mudra. Heykel bağdaş kurarak oturmuştur (lotus oturuşu,
Padmasana). Dikişsiz giysi içte kahverengi-sarı dışta ise kırm ızı renkte olm ak üzere

vurgulanmıştır. Kıvrım ları belli olan kumaş sağ omuzu ve göğsü açıkta bırakmakta,
üstteki kırm ızı kumaş ise açık olan yerle birlikte tüm sırtı kapamaktadır. Bu elbise
rahipler için kullanılan bir elbisedir ve üç parçadan ibarettir: antarvasa, uttarasanga,

sanghati. Dudakları ve uması kırm ızı boyalı olan figürün yüzü bir kadın yüzünü an-
dırırken, kaşları, gözleri ve gö z bebekleri siyahla vurgulanmıştır. Budha figürünün
oturduğu lotus çiçekli tahtın alt yüzeyinde lotusların oluşturduğu madalyonlar için-
de kanatlarından biri oldukça tahrip olmuş bir çift kanatlı, dört ayaklı -ceylana ben-

z e r - hayvan figürü bulunmaktadır. Bunlar Budha’nın Benares parkındaki ilk vaazına

vurgu yapan figürlerdir(bkz. Resim 77).59

Yukarıda söz ettiğim iz bazı Uygur resim örneklerinin bulunduğu, Uygur devrine

ait Sorçuk M in g-Û y’deki Stuko’dan yapılmış, başı ve gövdesi sağlam bir Bodhisattva

heykeli Uygur heykeline güzel bir örnek olarak ele alınabilir. Bu heykelin başındaki
dilim li tacın üzerinde yer alan değerli taş kakmalar ve m otifler özellikle vurgulan-
mıştır. Böylesi dilim li taçlar biraz daha sade olmakla birlikte Türk sanatında daha

önce de görülüyordu. Yüz U ygur resimlerinde gördüğüm üz tipik U ygur yüzünün


aynısıdır. Saçlar ortadan ayrılmış, kaş kavisleri burunla birleştirilmiştir. Dolgun yüz-
de m ongoloid güzellik anlayışı söz konusudur. Alnın.üzerinde u rn a bulunmaktadır.
Küçük ağızlı ama iri dudaklı figür biraz şişman bir Bodhisattvayı simgelemektedir

(bkz. Resim 78).60

Yarhoto’dan çıkarılan, toprak m alzemeyle yapılmış, yüksekliği 49, 5 cm olan


(Berlin Devlet Müzesi M IK III 7621) bir erkek ilahın yarım gövdeli heykeli de (V111-IX.

yüzyıllar) U ygur devri heykelleri için tipik bir örnek olarak ele alınabilir. Bu heyke-
lin malzemesi diğer Turfan ve Kuça heykelleri gibi saman katkılı ve hayvan kılları
içeren bir topraktır. H eykel pek görülm eyen hareketli bir düzende gösterilmiş olup

59 Heykel örneği için bkz. A. Von Le Coq, Die Buddhistische Spatantike in Mittel Asien Die Plas-
tik, Berlin 1922, Levha 40; Along the Ancient Silk Routes Central Asian Art fro m The West Ber-
lin State Museums, s. 139, Resim 73.
1,11 Resim için l>l<. Stein, Serindin, Levha CXXI; Burkan ve Mâni Dinleri Çevresinde Türk Sanatı
(Dogu Türkistan vr Kunsu'da), I evha XXI, Resim 4. Ayrıca bkz. Roderick Whitfield ve Anne
Larrrr, ( nvrs <>/ tin llıoın ıiııd lluddhas Chinese Art from the Silk Route, Londra 1990, Resim
ısı

279
I RKIïN D li VIIÎ T ÜRK SANATI

Resim 77. Sorçuk, tahtta oturan Resim 78. Sorçuk, Mmg-öy,


Buddha heykeli, VUI-IX. yüzyıllar, stukodan yapılmış Bodhisattva
Berlin Staatliche Museen (A. Von baş heykeli, Vll-VUI. yüzyıllar (R.
Le Coq, 1922). Whitfield-A.Farrer, 1995).

maviye boyanmıştır. Sağ kol dirseğin az üstünden kırıktır. Sol elin parmaklan ka-

yıptır. Özgün durumda figürün kollan üzerinde omuzlarına bırakmak için kaldırdı-
ğı bir atkı olduğu anlaşılıyor. Heykelde takı olarak bir gerdanlığın izi ve bir bilezik

vardır. Boyuna kadar inen “S” biçim inde stilize edilmiş saçlar kırm ızı renklidir. Aşa-

ğıda belirtildiği gibi, mavi gövdeli, kırm ızı saçlı figürler özellikle cin tasvirleri için

geçerliyse de “yoğunluk" ve “önem ” ifade etm ek için ilah tasvirlerinde de kullanıl-


maktadır. Ö zellikle mavi renk gök ilahlarıyla ilgili bir renktir, Bu renk sembolizmi

genel olarak Budist olmayan Türk sanatlarmda da geçerlidir. H eykelin dostça gü-
lümseyen yüzü ve sıcak davranış biçim i onun konu ve ifade bakımından duvarlarda

veya başka alanlardaki resimlerden sim geledikleri itibariyle bir farkı olm adığını gös-
teriyor (bkz. Resim 79).

Sorçuk’ta bulunan aynı üsluba sahip bir grup boyalı toprak heykel D evata figür-

lerinden oluşmaktadır. Bunların VII-V1II. yüzyıllara ait olduğu ileri sürülmektedir.

Bunların arasında diğerleri gibi topraktan yapılmış, yarım gövdeli bir Devata heykeli
sevimli, müşfik görünüşü ve yarı kapalı gözleriyle dikkat çekm ekledir, Ellerini gö-

ü s seviyesine kadar kaldırmış, avuçlarım arıjali mucir« | m . t .yomunla birleştirmişi it


Bııiı şiiıdiği avuçları asından sarı ve pembe renkli IH lotus çiçeği sarkmak

Ï8 0
SK UYGUR SAN A 11

A
s

Resim 79. Yarhoto'dan çıka- Resim 80. Sorçuk, Devata


rılan toprak heykel, VII1-1X. heykeli, V1II-IX. yüzyıllar,
yüzyıllar, Berlin Staatliche Berlin Staatliche Museen
Museen (Anonim, New (A. Von Le Coq, 1922).
York 1982, A. Von Le Coq,
1922).

tadır. Bileklerinde ikişer bilezik vardır. Pembemsi bir ten rengi vardır. Üç ayrı renk

kullanılmış elbisenin üç ayrı parçadan oluşan bir kostüm olduğu anlaşılıyor. Bunlar-

da yeşil, kırm ızı ve kahverengi kullanılmıştır. Kahverengi kumaştan iç giysi üzerine


yukarıda göğüs ve kolları kaplayan, aşağısı olmayan yeşil giysi, daha üstte ise lotuslu

bazubendle kol uçları sıkılmış, sadece göğüs altında fiyonkla bağlanan, diğer bölüm -

leri açıkta bırakan kırm ızı giysi giyilmiştir. Ayrıca kolları saran ve bütün sırtı kapla-
yan kırm ızı bir kumaş da gövdede m andorla (vücut halesi) görünümü oluşturmakta-

dır. Bir taç altında toplanmış saçların orta kısmı Budha tasvirlerinde de görüldüğü

gibi urnayı ifade edecek biçim de -üçüncü gözü vurgulayacak b içim d e- yapılmıştır.

Uzun kulaklarda uzun lotuslu küpeler ve başında da lotuslu taç bulunmaktadır.


Uzun siyah saçlar dalgalı ve örgülüdür (bkz. Resim 80).

Kumtura’da bulunmuş bir başka toprak heykel muhtemelen bir tanrı figürü o l-

mamakla birlikte gündelik kıyafetler giymesi ve bu kıyafetlerin U ygur resimlerinde

bulunan üzeri simgesel lotus çiçekleriyle bezenm iş elbiselerle benzer olması açısın-
dan ele alınabilecek güzel bir örnektir (VIII. yüzyıl, yüksekliği 61 cm, Berlin Devlet

Müzesi). Baş kısmı olmamakla beraber saçlarının D evata figürlerinde olduğu gibi

uzun örgülü, uçlarının iki veya üç demet halinde açık ve lotus tokalı olduğu anlaşılı-
yor Sağ kolun m u dcysc lamamı, sol kolun ise bilekten itibaren eli de içine alan bö-

lümü yoklııı Allın d ılu (b rok a r) kumaştan yapılmış yırtmaçlı kırınızı elbise göğsün
M K K N D liV IK II IKK '. A N A 11

sağ kısmını ve sağ omuzu alıkta bırakmaktadır. Kır-


mızı zem inli elbisenin üzeri yeşil-açık yeşil lotus ç i-
çekleriyle bezenmiştir. Figür, paçaları iple büzülmüş,

bol bir pantolon giymektedir. Zeytin yeşili pantolo-


nun üzerinde de lotus çiçeği m otiflerinden desenler

bulunmaktadır. Figür daha önce ele aldığımız, öğren-


cilerine ders veren rahiplerin yer aldığı resimlerde o l-

duğu gibi kürsü üzerinde yarı-oturuş pozisyondadır.


Oturduğu şey görünmemektedir. Ayaklarını çapraz

olarak altına almıştır (bkz. Resim s ı)-61

Sengim’de bulunan diğer bir cin heykel başı ise


dik bakışlı, kalın kaşlı bir tipi canlandırıyor (VHI-IX,

Kesim 81. Kumtura toprak yüzyıllar). Alnında üçüncü gözü bulunan toparlak

heykel, VIII. yüzyıl, Berlin yüzlü bu heykel topraktan yapılmış olup 21, 7 cm
Staatliche Museen (A. Von yüksekliğindedir (Berlin Devlet Müzesi M IK III 8541).
I e Coq, 1922).
Üslup açısından bu gruba sokulabilecek bir diğer
baş heykeli de pembe tenli b ir cini tasvir ediyor. K o-
ço alfa tapmağından çıkarılan, V1II-IX. yüzyıllara ait bu heykel yine topraktan yapıl-
mış bir örnektir. Yüksekliği 2 1 , 4 cm olan bu örnek yine Berlin’deki Staatlichen
(D evlet) müzesinde bulunmaktadır (M IK III 4527). Kalın kahverengi kaşların aşağı-
sında yer alan gözler yeşil irislidir. Burun nispeten kısadır. Kahverengi-siyah dalgalı
(kıvırcık hatlı) bir bıyığı vardır. Kısmen açık ağzından dişleri görülmektedir. Üst
dudağın iki tarafından iki sivri diş fırlamaktadır. Ayrıca çene üzerinde iki ayrı tutam

halinde betimlenmiş kıvırcık sakalı vardır. Yüz, m uzip bir şekilde kaşlannı çatmış,
alnı hafifçe kırışmış, gözleri iri iri açılmış halde tasvir edilmektedir. D iğer örnekler-
de olduğu gibi ifade kuvvetlidir.62

Resim sanatında da hayli yer tutan cinler eski U ygur kitaplarında ayrıntılı olarak
tasvir edilirler. Burada öm ek olarak daha çok insani uzuvlarıyla ön plana çıkan, U y -
gu n a y e k kelimesiyle ifade edilen bir Uygur cinini ele alabiliriz. Saçları başın tepe-

1,1 I leykel örneği için bkz, A. Von Le C oq, Die Buddhislische S p alan tike in Mittel Asierı Die Plas-
tik, Berlin 1922, Levha 30 (So rçu k Devata heykeli), Levha 34 ortadaki resim (Yarhoto mavi
gövdeli heykel), Levha 41 (K um tura toprak heykel). Yarhotodaki heykel için ayrıca bkz.
Aloıı,)’ the A nıient Silk Roules C en tral Asian Art [rom The W est Berim Sîcıie Muséums, s. ue,
Resim ho

l" i.ıı m Seııgıın heykel örnekleri için bkz. Aloıu.; ılır ,\ıiıiı»ıl .Slifî Kııules ( entrai Asiaıı Art
(rom II ir IVrsI Berlin sru/e Muséums, s 151. Resim hk, > ifc/, Kesini 99

282
SK UYt'.UR SA N A TI

sinde toplanmış figür iri gözleri ve ciddi bakışlarıyla daha doğrusu korkutucu bir

ifadeyle tasvir edilmiştir. Pembe derili ve kara gözlü bu heykelin saçının mavi oluşu
da önem li bir özelliktir, çünkü daha çok ilah heykellerinin saçları m avi olmaktaydı.

H eykeller mermer, taş, alçı, toprak, ahşap ve tunç gibi m alzem elerden yapılm ış-

lardı. A lçı veya toprakla yapılan eserlerde, önce heykelin omurgasını ve bacaklarını
içeren bir iskelet hazırlanıyor ve sonra bu iskeletin üzerine balçık veya alçı m alze-

menin tespit edilip şekillendirilmesiyle heykeller meydana getiriliyordu. Zaman za-

man heykelin uzuvlarının kalıpla yapıldığı da olmaktaydı. İnce ayrıntılar da işlen-


dikten sonra sıra heykelin boyanmasına geliyordu. Öte yandan döküm tekniğiyle

yapılan madeni heykeller için ise tahta kalıplar kullanılıyordu.

Yine resim sanatında olduğu gibi, alçak ve yüksek kabartmalar ve heykeller tapı-
naklarda belirli bir programa göre yerleştiriliyordu. Örneğin mabut heykelinin tapı-

nağın en kutsal mekânı olan iç tapınakta bulunması şarttı. Ancak portre eğilim i ve
ifadeci anlayış heykel ve kabartmalardaki tasvirler için de geçerliydi.

Emel Esin’e göre ağaç heykeller U ygur dönem inde önem kazanmıştı. Ayrıntıların

kolayca işlenebilmesi için yumuşak ağaçlar kullanılırdı. Yapılan heykeller üzerine sı-

rasıyla macun, boya ve yaldız sürülürdü. Bu ağaç heykellerde portre eğilim i kuvvet-

liydi. Koço’da bulunan tahtadan bir rahip heykeli buna işaret etmektedir. Elleri ve
kısmen alt bölümü eksik olan heykel cepheden betimlenm iş olup ayakta durmakta-
dır. Giysisi bir omzunu tamamen açıkta bırakan Budist rahiplere özgü giysilerden-

dir. Budha’nm kilere benzeyen uzun kulakları, ciddi bakışları hatta çatılmış kaşları

ve kırışmış alnıyla portre özelliğini ifadeci bir yaklaşımla verm ektedir.(bkz. Resim
82). Benzeri özellikler alçı heykeller için de geçerliydi. Buna ilişkin güzel bir örnek

Toyu k’ta bulunmuş stuko U ygur heykelciğidir. Bugün Delhi M illi Müzesi’nde bulu-

nan heykelcik tolga kuşanmış zırhlı bir askeri tasvir etmektedir (Env. N o. Toy. 050).
Zırh göm lek gibi plakalardan müteşekkil tolga da sadece yüzü açıkta bırakmaktadır.

Bir başka elbise üzerine giyilen zırh ise iki bölüm halindedir ve altta diz üstüne ka-
dar uzanmaktadır. Birleştirilmiş ayaklar da uzun çizm eler bulunmaktadır. Figür el-

lerini göğsü üzerinde kavuşturmuştur (bkz. Resim 83).63

Uygurlarda da Göktürklerde olduğu gibi yazıtlı abideler bulunmaktadır. Bunlar


bütünü içinde birer heykeltıraşlık eseri olarak ele alınabilir. Söz konusu eserlerin en

61 I IcykcIliT için hl> İ nici İ sin, B ıııkın ve Müni Dinleri Çevresinde Türk Sanatı (Doğu Türkis-
tan ve Kıiıısu'ılaK le v h a XXII, Resini 3 - Cin heykeli (Le C oq, C h olsch o, Levha 55, Resini
in ile n .ılımın ın > im I evlin xxxi/2- Rahip heykeli (l e C oq, C h olsch o, Levha 56, Kesim
h ılr n .<1111111ı .ı11 1 I . Iı.ı ■ ı (| e ( ik|, llıltlerallas, Kesıııı 102‘dcn alınm ışın)

283
l'KKH N D 1VIH T ÜRK SANATI

Resim 83. T oyuk'ta


bulunmuş, stukodan
Resim 82. Koço, ahşap yapılmış, zırhlı alp
rahip heykeli, Uygur heykeli (E. Esin, 1972).
devri (E. Esin, 1972),

Çizim 84. i. Karabalgasun yazıtının tepe kısmındaki ejder kabartması (E. Esin, 1972).

ünlüsü 762 yılında Alp Bilge Kağan tarafından dikilmiş ve H eikel tarafından M oğolis-
tan'daki Karabalgasun harabeleri içinde bulunan ve aynı adla anılan, kızıl granitten
yapılmış kitabeli taştır (bkz. Ç izim 84). Bu taş bugün 1. Karabalgasun yazıtı olarak

anılmaktadır. H eikel’e göre bu eserin alt kısmını 90 cm yüksekliğinde oturmuş ars


lunlaı u lıyo rd u Ü zcn ııdc kürkçe, Soğdça ve (j i k v \ ,ı -ı l . u hıılımaıı bu taş yine

784
S K UYGUR SA N ATI

onun anlattığına göre 6 m boyunda 140 cm enindeydi. A ynı zamanda bu abide, Gök-

türklerdeki benzeri eserlerde olduğu gibi dünyayı ve dünya hâkimiyetini sim gele-
mekteydi. Kültigin anıtındaki gibi yukarıda kem er oluşturan ve ağızlarında ay ve gü -

neş simgesi olan birer küre tutan ejder başlan burada da bir kem er oluşturmakta-
dır. Bunun altında yazıtın kim e ait olduğunu ifade eden şu bilgi vardır: “Alp Bilge
Tengr i Uygur K ağan’m bitiği.” IX. yüzyıl başına ait olan ve A lp Baga Tarkan’ın yaptığı
bu eserde Uygurların M aniciliği kabul edişi anlatılmaktadır (MS 762).64

Söz konusu abide bugün birkaç parça durumdadır. Parçaların bazıları farklı yer-
lere götürülmüştür. Bir parçası da tamamen kayıptır.6S

U Y G U R S A N A T IN D A İK O N O G R A F İ VE İKONOLOJİ

Ç eşitli K o n u la r v e S im g eler

Yukarıda da kısaca belirtildiği gibi Uygur sanatının ikonografi ve ikonolojisi eski


Türk dini ve inanışları, Budizm ve Maniciliğe dayanmaktadır.

Eski Tü rk diniyle ilgili inanışları daha çok bir bozkır devleti olan I. U ygur Devle-

ti dönem i eserlerinde karşımıza çıkar. Bunun en tipik örnekleri bu devre ait taş hey-
keller, kaplumbağa kaideli ejder kabartmalı kitabe taşlan, ordu-kent tarzı yerleşme-
ler, yurt tipi çadır gibi sanatsal ve m imari unsurlarıdır. Ancak burada sanat eserleri-
ne yansıyan eski Türk ikonografisi üzerinde durmayacağız, çünkü daha önce yayın-

lanan Tü rk m itolojisiyle ilgili araştırmamızda eski Türk diniyle ilgili çeşitli inanışlara
ve bunların sanat ve etnografik malzeme üzerindeki şekillendirici etkisine yeterince
değinilmiştir.

Bu nedenle burada Budist ve Manici ikonografilerin U ygur sanatında ne şekilde


göründüğü veya görünebileceğine dair bazı düşüncelerimizi aktarmaya çalışacağız.

Öncelikle m im ari alana baktığım ızda Budist stupalarmın veya tapınaklarının pek
çok eski toplum da olduğu gibi Budist topluluklarda da bir m ikrokozm os olarak dü-
şünüldüğünü belirtelim . M uhtemelen bu anlayış U ygur stupaları ve tapınakları için

de geçerliydi. Stupalarda ayrıca özellikle kubbe kesimi ve üzerindeki harın ika deni-

4 limel Esin, “O tıık cn İllerinde MS Sekizinci ve D okuzuncu Yüzyıllarda T ürk A bidelerinde


San atkâr A dları." I Kİ K hlam iyetten Önccki Türk Sanatı Hakkında A ıaşln m alar, c. II, Kısmı
I a, İstanbul \‘>ıı w s ı , I evha ıx/a
'''' Yazılın bııy.ıitıktı dııı ııııııı hakkında bkz. O . I'ikri Serıkaya-C Alyılmaz I Hamılga, Mu£<>-
llstan'Jahl lıu h Atıııhııı /'»<•/ı -.ı All’iımu, Ankara 20 01. s 214 21K

/K'>
I KKI- N |)| VIK 11IRK S A N A II

len parmaklık içindeki şemsiye olarak tabir edilen kısım Dünya Dağı'nı ve Dünya

Ağacı’m simgeliyordu.

Ayrıca bir k ozm olojik simge olan Mandala tasvirleri de U ygur sanatında yer al-

mıştır. Uygurlar zaten kendilerinde var olan evren şemasını66 Budizm’deki şekliyle

de kolayca benimsemişler, hem inanç hem de sanat alanında uygulamışlardır. Gerek


eski Tü rk evren şeması gerekse M andala tertibi bazı unsurlarından arınarak Türk-ls-

lam sanatında da etkili olmuş ve bazı sanat eserlerindeki ayrıntılarda karşımıza çık-

mıştır. Ö zellikle kare içinde daire şekilleri, dört yön tasvirleri, dünya ağacı tasvirleri
bu eski çağlardan kaynaklanan Türk evren şeması ve Mandala tertibinden etkilen-

mişlerdir. Ancak burada da tasavvuf etkili bir yorum söz konusu olmuştur. Bu ne-

denle Islamiyetten sonraki Türk sanatındaki bu tip tasvirlere doğrudan doğruya


Mandala dem ek yanlıştır. Çünkü bunların Budizmle ilgisi artık söz konusu değildir.

Mandala esas itibariyle evreni simgeleyen ve bununla ilgili dinsel esaslara işaret

eden bir m ikrokozm osdur. Eski Türk evren şemasında olduğu gibi genellikle yere

ve göğe işaret eden kare içinde daireler -b azen daire içinde kareler veya sadece da-
irelerden de oluşabilir- ve dört yön simgeleri burada da yer alır. Ancak mandala da

Tü rk anlayışından farklı olarak dört yön bu yönlerin ilahlarıyla belirtilir ve tasvir

edilir. M erkezde ise genellikle lotus üzerinde yer alan asıl tapınılan ilah bulunur.

Mandalalar Esoterik Budizmde ruhsal dünyanın büyüsel diyagram ı gibi de kulla-


nılmıştır ve Budist topluluklarda bugün de kullanılmaktadır.

Emel Esin’in sözünü ettiği bir örnekte Lamaist bir mandala tasvir ediliyor. Bu
mandala baş tanrının vücudu ve tapmağı sayılıyordu. Şeklin m erkezinde baş tanrı

Cakraşamvara Heruka ve karısı bulunuyordu. Şeklin dört köşesi özdenetim i ve

mandalanın içinde oturarak kendisini baş tanrıyla bütünleştiren kişiyi temsil ed iyor-
du. Dıştaki iki daire baş tanrının gövdesini ve dilini, ortadaki daire ise bu tanrının

gönlünü temsil ediyordu.

Bilindiği gibi özdenetim yoluyla tarikatın şeyhiyle -v e y a bü yü ğü yle- bütünleşme


tasavvuf tarikatlarında da görülmektedir. Bu durumun şekil olarak Budizm ’den

uyarlandığı düşünülebilir.

Evren yada dünyayla ilgili simgesel anlamlar içeren terim lerden biri de Samsara-
dır. Dünyayı veya dünyeviliği anlatır. Doğum ve ölüm okyanusu ya da nehri dem ek-

1,6 Yaşar Ç oruhlu, Türk Mitolojisinin Anahatları , İstanbul 200 2 , s. 91 Bu kitabın elkitabı olarak
yayım lanm ış ö n cek i seklinde burada kısaca ele aldığımız B uılisi-M anici ikonografi ve mi
toloji ilk biçim iyle yer alm ıştır. Yaşar Ç oruh lu, Türk Mitolojisinin ABC. sİ, İstanbul 1998, s
191 - 214 .

28b
ESK UY< iUK SA NA II

tir. İnsanlar bu dünyevi okyanusu ya da nehri büyük ve küçük gem i anlamına gelen
Mahayana - k i Uygurlar mensubu oldukları bu m ezhepe U lug Kölüngü de diyorlar-

d ı- veya Hinâyâna m ezhepleri aracılığıyla aşarak nirvanaya ulaşırlar.

Sanat alanında karşımıza çıkan evrenle ilgili figürlerden biri de Samsara’nın va-

roluş tekerleğidir. C a k r a denilen bu figür evreni ve burada olup biten her şeyi, baş-
langıcı ve sonu ifade eder. Bu figür aynı zamanda Budha’nm töresini ve güneşi sim -

geler. D h a r m a - C a k r a ise törenin tekerleği dem ektir ve Budha’nm töresini ifade eder

ama genel anlamıyla da varlığın ya da tanrıların düzeni demektir.

Evrenle ilgili unsurlardan biri de bazı simgesel yönleriyle lotus çiçeğidir. Bilindi-

ği gibi Mahayana edebiyatının büyük kitaplarından ilkinin adı “iyi törenin lotusu”

anlamına gelen Saddharma Pundarika Suira’dır.

Budist m itolojide ve kozm olojid e olduğu kadar Budist sanatta da önem li bir yere
sahip olan lotus yukarıda belirttiğim iz bazı örneklerde görüldüğü gibi Budist Uygur

sanatında da karşımıza çıkmaktadır (bkz, Resim 64, 66,68-71, 77, 8 0 -8 1 ,84). Öte yandan

diğer Budist Türk topluluklarının sanatlarında da yer almakla beraber burada konu-
m uz U ygur sanatı olduğu için diğer topluluklarda görülen örneklere yer verm iyo-

ruz. Evrenin bütün güçlerini, seslerini, sayılarını, sonsuz ışığı ve mutlak tem izliği
ifade eder. Türk m itolojisinde olduğu gibi yaradılışın suda gerçekleştiği Budist koz-

m olojide de yer, yani toprak lotusun üzerinde yer alır.67

Yukarıdaki bazı örneklerde görüldüğü gibi U ygu r prens ve prensesleri duvar re-

sim lerinde lotus veya bir başka çiçeği Budha’ya adak olarak sunarken gösterilmiştir.

Birçok Budist tanrı, lotus tahtı üzerinde otururken veya doğrudan doğn ıya lotus
üzerinde ayakta dururken tasvir edilmiştir. Lotus figürleri veya çiçek sunma sahne-

leri Uygurların etkisiyle Selçuklulardan Osmanlı padişah portrelerine kadar tüm

Türk-tslam sanatına aktarılmıştır.

Lotus Budist sanata ve Budist U ygur sanatına Nirvana ve cennet kavramları bağ-

lamında girmiştir. Gerçek anlamda nirvanaya ulaşmış olan kişi birçok Budist tanrı
gibi -b e y a z lotus aynı zamanda Budha’nm sim gesidir-, cennette lotusun göbeğinden

yeniden doğacaktır ve tekrar bedenlenerek dünyada yaşama eziyetinden kurtulacak-


tır. Bu şekilde nirvanaya ulaşanlar tanrılarla birlikte cennette yaşayacaktır. Diğerleri
ise sanat eserlerinde sıkça tasvir edilen cehennemde, cehennem tanrıları veya cinle-

riyle türlü işkenceler görerek gerektiği kadar kalacaklardır.

b7 I oiıi'. ıl<miH)>ı.ıli',ı m ı Jygur sanatında lotus için ayrıntılı olarak bkz. Yaşar Ç aru hlu , “Lo-
im*. Iknuni’MİKi \. I'm ’iii 1'.matında lo tu s ,” Ulıulcırarası Osmanlı Öncesi Tiırfe Kültürü
K u n i ’. n . ı / H M ı ı ı lı ı r < I yln l i'JtflMnfîiiru, A nkara 1997, s 155 16X

287
I KKlıN l'I V I K 11IKK SANA II

D iğer taraftan gerçek anlamda nirvanaya ulaşama-


yan kişiler öldükten sonra dünyadaki hayatlarının nite

ligine göre yeniden değişik bedenlerde doğacaktır,


Karma’sı (kader) kötü olan Budistler sürekli başka b e-

denlerde yaşayarak acı çekerler.

Tanrı Abita’yla ilgili Uygurlara ait aşağıda bir kısmı


verilen şiir lotus vasıtasıyla doğum u şu şekilde ifade
ediyor:

Şim diki insanlar ölünce,

K at ’i ve şüphesiz olarak,
Abita B u rkan ın huzurunda,

Altın lotus içinde doğ arlar.68


Resim 84. ipek üzerine
yapılmış Uygur resmi Uygur Budist sanatında ve diğer Budist sanatlarda
parçasında lotus tutan el
karşımıza sıkça çıkan simgeler arasında Budist m ücev-
tasviri, 8-9. yüzyıllar, To-
yuk, 4,3 x 9.2 cm, Berlin herler veya cevherler vardır. Bu sim gelerden alevli veya
Staatliche Museen (H. alevsiz inci küreler çok yaygındır ve bunlar sanat tari-
Hartel-M. Yaldiz, 1987), hinde de yoğun bir biçim de karşımıza çıkmaktadırlar.
Ü ç mücevher anlamına gelen T ri-ratn a Budizmin üçle-
mesini (Budha, töre ve rahiplik) sim geler ve yaygın olarak üç inci - ü ç küre veya da-

ir e - biçim inde betimlenir. D iğer önem li örnek ise Çintem anidir. A levli bir inci küre
biçim inde betimlenen bu mücevher istekleri karşılayan bir kıym etli taş olarak kabul
edilir. Aynı zamanda Avalokitesvara, Kishitigarbha, Ratnasambhava gibi tanrıları da
simgeler.69

İnci, çintemani ve küre figürleri Türk-Islam sanatmda da simgesel kaynaklarını

buradan alarak karşımıza çıkarlar. Selçuklu çinilerinde ve kabartmalarında bazı ör-


neklerde ellerinde küre şeklinde cisimler bulunan insan tasvirleri kızıl elma efsane-
siyle ve Türk dünya hâkimiyeti ülküsüyle ilişkili olarak Osmanh sanatında da karşı-

mıza çıkmıştır. Ayrıca tri-ratna figürü sanat tarihçilerinin Türk-îslam sanatı düzle-
minde “çintemani", bir üçgen oluşturacak şekilde yerleştirilmiş üç daireden oluşan
m otif olarak karşımıza çıkmıştır.

a Parçad.ı yer alan Burkan ismi Buddha admın Tüıkçesidir. Şiir için bkz. Reşit Rahmeti
Aral, Eski lııık Şiıı i, s, 20i,
I II.ıll, lllusHiUcd Dlctionary oj Svmbols in H aslan and VVVslrnı Art, < anıbridm1 1994, s t')
70

288
SK UYG UR SA N A 11

S ekiz şaheser d e n ilen figü r de Budist ik o n o g ra fid e ö n e m li y er tutar. Bunlar çeşit-

li v a rlık gru p ların a ait ö n e m li ö ğ e le rd ir. Ö rn e ğ in sıradan sekiz sem b ol: in ciler, eşke-

nar d ö rtg en cisim ler, çınlayan taşlar, g erg ed a n b o y n u z la n , sik keler, aynalar, k itaplar

ve yapraklar. Budha’n ın vü cu d u n d a k i sekiz d e ğ e rli organ ; kalp, safra kesesi, akciğer,

karaciğer, dalak, m id e, b ö b r e k ve bağırsak lard ır. B udha’n ın y olu n u n sek iz h a yırlı

işareti ise; hu ku k u n tek erleği, s e d e f kabuğu, şem siye, gölgelik -sayeb a n (v e y a flama,

sancak), lotus, kavan oz, b a lık v e m istik d ü ğ ü m d ü r (saadet d ü ğ ü m ü ).70

Budist sanatta y o ğ u n ola rak karşım ıza çıkan d iğ e r ik o n o g ra fik ö ğ e le r d e m u d r a

d e n ile n el h a rek etleri ve oturu ş b iç im le rid ir. Bunlar da gen el itib ariyle şöyle ifade

e d ileb ilir:

M u dra: Eski H in d u iz m ve B u d izm ’de

ilah ların e lle rin in stilize e d ilm iş duruşlarına

v e rile n is im d ir (b k z. Ç iz im 85). Sanat tari-

hin de de k arşım ıza çıkan bu işm arlan n baş-

lıcaları şunlardır:

A b h a y a M u d r a : A v u ç içi tam am en açık

ola n sağ el s eyirciye d ön ü k , d iğ e r e l ise avuç

içi yu k arıya bakacak b iç im d e y ere paralel

olarak k a ld ırılır. D iz üstüne serbestçe k o -

nur. T a n rı bu p ozis y on la inananlarına k o r u -

m a b ahşeder ve k o rk u la rın ı g id erir. K o rk u -

suzluk işareti anlam ına g elir. Bu duruş Pers

m ito lo jis in d e k i A h u ra M a zd a ’da, G eç R om a

d e vrin d e , e rk e n H ıristiyan sanatm da ve H in -

du tan rıları Brahma, Şiva, V işn u , K rişna gib i

ilahlarda da k arşım ıza çıkar. Sakyam un i’n in

ilk duruş b iç im i b ö y le d ir.

V a rad a-m u d ra: Tam am en açık sağ el Çizim 85. Mudra denilen el pozis-
yonlan (J. Hail, 1994).
avuç iç i seyirciye d ö n ü k h alde yu k arıya d o ğ -

ru, tam am en açık sol el ise y in e seyirciye d ö -

nük fakat bu sefer aşağıya d o ğ ru çevrilm iştir. A valo k itesvara'yla ilg ili bu duruş ila -

hın m erh a m etin e (y a rd ım s e ve rliğ in e ), bağışlam a gü cü ne işaret eder. Başka b ir açık -

lam aya g ö re ise bağış veya lütuf işaretidir.

,0 ( A s W llli ıiı n\ / m n lıi|'n/iıi <1/ ( film sr .Symbolism an d Art M ollvo, N ew Yoı k i960, s 1»

219
I KKI N l'I VIK IU RK SA N A II

D h y aııti rrtu dra: O tu rm ak ta olan figü rü n h er iki eli b irb iri için d e serbestçe kucağa

y erleştirilir. M ed itasyo n duruşudur. Z ih in sel yoğu nlaşm a işaretidir. Sakyam uni

“b o d h i” ağacı altında b u şek ild e otu ru rk en aydınlan m aya ulaşm ıştır. Bu işm arın

farklı b iç im le ri d e va rd ır. Başparm ak ve d iğ e r parm aklarla b ir daire olu ştu ru ld u -

ğu n d a tö ren in tek erleğ in i sim geler. H e r ik i b iç im de Ç in ’de, E n d o n e zy a ’da ve Jap on -

y a’da A m itab h a B udha’n ın tip ik oturu ş b iç im le rid ir.

D h a r m a c a k r a - m u d r a : Budist ö ğ retiy e d ik ka t çek m ek için yap ılan b ir harekettir.

T ö r e n in tek erleğ in in d ön üşünü ifad e ed er. A d a le t çarkı işareti d e den ir. Bunun da

b irk a ç şekli va rd ır; ancak sağ e lin başp arm ağı ve işaret p arm ağı g en e llik le tek erlek

şeklin d e birleşir. Bu işm arlardan b irin d e d iğ e r el açık olarak ters tarafıyla sağ elin

arkasına d ok u n u r. Budist A sya’da sadece g ele c e ğ in B udha’larında M aitreya’da ve b ü -

tün Budhaların anası iç in Prajna-Param ita’da k arşım ıza çıkar.

V it a r k a - m u d ıa : Budist ö ğ retiy e d ik ka t ç e k m e k için yap ılan ve açıklam a veya tar-

tışm ayı ifade ed en işm ardır. Sadece sağ e lin b aşparm ağın ve işaret parm ağın ın bitiş-

tirilerek e lin k ald ırılm asın d an ibarettir. Y a yg ın olarak B odhisattvalarda görü lü r.

V a jr a - m u d r a : A d i-B u d h a V a ır o c a n a 'n ın en yüce h ik m etin i ifad e ed er. Sağ el,

y u m ru k şeklin d e sık ılm ış sol e lin açık olan işaret p arm ağın ı sıkı b ir şekild e tutar.

B öylece h em A d i-B u d h a ’n ın b ilgisin in alevi tutulm uş, h em d e dü n yan ın m ateryali

olan beş elem en te işaret ed ilm iş olu r. T a n trik B u d izm ’de cinsel b irle ş m en in s e m b o -

lizm id ir.

B h u m is p a r s h a - m u d r a : “Y ere d ok u n u ş” anlam ına gelir. Ç eşitli Budist destanlarda

aydınlan m a anında Sakyam uni tarafından y a p ıld ığ ı anlatılır. Ç o k p o p ü le r anlatım

aydınlan m an ın düşm anı Budist şeytan M ara’yla ilg ilid ir. B ilin d iği g ib i “b o d h i” ağacı-

nın altında otu ru rk en M ara on u günaha teşvik eder. Shakyam u ni, k en d isin i Budha

rütbesine ulaşturacak d oğru lu ğu n u k u v v etlen d irm e k için , b ir y ıld ır ım sesiyle ceva p

veren y e r ruhunu d avet etm ek am acıyla y e re d ok u n u r. Bu “ m u d ra ” tip i XIV. y ü z y ıl-

dan itib aren U za k D o ğ u v e T a y la n d ’da yaygınlaşır. Bağdaş ku rm u ş h alde otu ran fi-

gü rü n sağ eli b irle ş tird iğ i p arm ak u çlarıyla y ere d oku n m akta, açık sol el ise y u k a rı-

ya d ö n ü k h alde kucağınd a y er alm aktadır.

A n ja li-m u d r a : Y a yg ın olarak H in d u la r v e H ıristiyan lar tarafından kullan ılan, yal-

varm a veya tapınm a s em b olü olan b ir işm ardır. Burada ik i el arasında h a fif b oşlu k

kalacak şekild e, bitişik p arm aklar b irb irin e yapıştırılarak b e d e n in ön ü n d e tutulur.

H in d u tanrılarından H an u m an 'ın ve G aru d a’n ın tip ik işm arıdır. Bu b iç im Bodhisatt-

valatla da ilişkilidir.

Asdiuı S a n s k ıit ç c b u k e lim e B u d ist ve H in d u is t s ı n a i ıa y ay g ın o la r a k k a rş ım ız a

290
SK UYC.tm S A N A II

VIkan, otu ru ş esnasında bacak ve ayakların p o zis y o n la rın ı ifad e ed er. T e m e l olarak

şıt şek illeri vardır:

P a d m a s a n a : “Lotu s oturu şu v e ya d u ru şu " an lam ın a g elir. D hyanasana (d e rin m e-

d itasyon ) v e vajrasana (s a rsılm a z) olarak da ad la n d ırılır. B udha’n m duruşu olarak

da b ilin e n Padm asana ayrıca “ lotus kaid e v e ya taht” an lam ların a da g elir. Budhalar

ve B odhisattvalar b ö y le b ir taht ü zerin d e otu ru rk e n g ö sterilirlerd i. Lotu s tahtta b u -

lunan figü r, bağdaş k u rm u ş vaziyetted ir.

L a lit a s a n a : “Rahat otu ru ş” p o zis y o n u d u r. A z ö n c ek i şeklin serbest b iç im id ir. Bu-

rada da Lotu s tahtta otu ran ilah ın sağ ayağı y e re d ok u n m a k la , sol ayağı ise b ü k ü l-

müş ola rak yu k arıd a y e r alm aktadır. Sıklıkla B odhisattvalarda k ısm en d e Ç in ’d e Ku-

an -yin ola rak tanınan A valo k itesvaralard a g ö rü lü r. A yrıca H in d u tan rıların dan

Brahma, Indra, Şiva ve V işnu’da da ç o k rastlanan b ir oturu ş şeklidir.

Ra j a l i l a s a n a : “K ra l rah atlığı" d en en bu işm ar serbest otu rm a tarzıd ır. Sol e l arka-

dan y e r e dayanır. Sağ d iz d ik tir v e sağ k o lu bu nu n ü zerin e d irsek ten yaslanır. Y e r -

d e k i sol bacak ise g ö v d e y e d o ğ ru çekilm iştir. Bu tarzı B odhisattvalarda v e u zak d o -

ğu d a M an ju sri’d e v e A v a lo k ites v a ra ’da g ö re b iliriz.

“ M aitreya otu ru şu ” d en en şekle aynı zam an da “A v ru p a oturu şu " da d en ir. D ö r t-

gen b ir kaid e v e ya taht ü ze rin d e otu ran F igü r ayaklarını serbestçe y e re basarken b e -

tim lenir.

“D ü şü n celi veya d a lgın otu ru ş” olarak ifad e e d ile n işm ar Ç in ’d e Budist sanatın

başlangıç d e v rin d e M an ju sri’d e ve A va lo k itesva ra ’lard a k arşım ıza çıkar. Japon ya’da

ve b azen d e M aitreyalard a da g ö r ü lü r .71

Budist Tanrılar, Y a rı-T a n rıla r, R uhlar

G e n e l olarak Budist sanatta v e ö z e l olarak da Budist U y g u r sanatında ele alacağı-

m ız son ik o n o g ra fik ö ğ e ise tanrılar, y a n -ta n n la r v e y a g erçek üstü ö ğ e le rle ilg ilid ir.

B u d h a : U yan m ış, ayd ın lan m ış, tam g erç e ğe ulaşm ış olan anlam ına gelir. Eski U y -

gu r T ü rk ç e s in d e B urkan d a (B u rh an ) d e n ilir. Bu isim g ü n ü m ü z T ü rk çesin d e y e r adı

ola rak “B urh aniye” v e k işi ad ı olarak da “ B urhan” b iç im in d e kullan ılm ak tadır. Söz

konusu terim aynı zam an da tarih i k işilik ola n Sid d h arth a’y ı da ifad e eder.

B udha’n m hayatındaki b e lirli tem alar b irta k ım m itsel m o tifle rle v e sim g e le re d ö -

71 Mutlrıı d e n lin i r..mm b iç im in i ve Asana denilen oturuş biçimleri için bkz. J. i lall, Illustra-
ırd Pli fi<w<u v ı'l '■> Mil'n/s m /ıivfı'in <ııiıl V/estern A ıl, Cambridge 1994, 131- 134 , 135- 136. Jean
Bolssı lirt / W « nm Hlly.i'/(>V İ l m i m i 2003, s 152-153

291
I KK1-.N D EV R TLIRK SA NA II

n üştürülm üş ve sanat alanına da g eçm iştir (b k z. R esim 63-65, 77). Ö rn e ğ in B udha'm ıı

d o ğ u m u sanat e serlerin d e en ç o k karşılaşılan sah n elerd en d ir. B udha’n ın h o rtu m u y -

la n ilü fe r ç iç eğ i tutan b eya z b ir fil g ib i tasvir ed ilişi v e babasının etkisi olm ad an an -

nesinin rahm ine düşüşünü, k ra liçen in on u L u m b in i k oru lu ğu n d a dünyaya g etiriş i-

ni, T a m A y d ın lığ a ulaşm asını, Benares’te C eylan P arkı’nda ilk vaazın ı - k i bu vaazda

arslan k ü k rem esin e b e n ze tile n Budha’n ın sesi b azen d e b o ğ a n ın k iyle e ş leştirilm iştir-

ve nih ayet ölü m ü n ü anlatan sahneler sanat eserlerin d e en ç o k işlenen k on u lardır.

Bunun dışında b ir k ısm ın da n yu k arıd a b ah settiğim iz Budha’nın şahsıyla ilg ili s im g e -

lere de çok ça y e r verilm iştir: şem siye, ayak izi, tek erlek sim gesi, arslan, b eyaz lotus

vb.

Budha’n m ik o n o g ra fik hayat öyküsün ü kısaca şu şek ild e ele alab iliriz: Budha

esasında tarihsel b ir k işilik olm ak la b irlik te - S i d d h a r t h a (am acına ulaşan) G o t a m a

(aile lak ab ı), S u d d h o d a n a isim li kralın k ra liçe M a y a veya M a k a r n a y a ' d a n olm a o ğ lu -

zam anla tanrısal b ir h ü viyete b ürünm üş, ilah olarak a d d ed ilm iştir. U y g u r T ü rk ç e -

sinde B u r k a n olarak g eç tiğ in i b e lirttiğ im iz v e aslı Pali d ilin d e n ve Sanskritçeden g e -

len Budha k elim esi “uyanm ış, ayd ın lan m ış ola n ” anlam ına gelm ek ted ir.

M u h tem elen M Û 563-483 yılla rı arasında yaşayan Budha, hayatının ak tarıld ığı eski

m etin lere g ö re Sakya ülkesin in başkenti K apilavastu’daki L u m b in i k oru lu ğu n d a

dünyaya gelm iştir.

Budist m ito lo jiy e g ö re, Budha olm a d a n ön ce b ö y le b ü yü k b ir kişi o lm an ın g e -

re k tird iğ i olgu n lu ğa erişeb ilm ek için, b irç o k hayat e vresin d en geçm iştir. Bu hayat

e v re le rin in ö n e m li b ir b ölü m ü n ü hayvan su retlerin d e sürdü rm üştür. A n ca k Budha

olm a zam an ı yak laştığın da o artık b ir insandır. S u m e d h a olarak Budha olm aya karar

v e rir ve en son P r e n s V e s s a n t r a olarak hayatını tam am ladıktan sonra bu an gelir.

Sakya k ralı S u dd h od an a’nın k ansı M aham aya’m n d ö l yatağına h o rtu m u n d a kutsal

lotus çiçeğ i taşıyan b e ya z b ir fil şeklin de girer. B irçok m ito lo jik ç e vre d e v e daha eski

T ü rk m ito lo ji d e v re le rin d e old u ğ u g ib i burada da b a b a s ı z d o ğ u m tem ası sö z k on u su -

dur.

Paul Carus’un d e rle d iğ i eski m etin lerd e Budha’m n d o ğ u m u ve g erçek leşen m u -

c ize v i olaylar şu şekild e anlatılm aktadır:

ı- “ K a p ila v a t t h u ’d a - v e y a K a p il a v a s t u - b i r S a k y a k r a l ı v a r d ı. B u h e r k e s ç e s a y ıla n ve

s a ğ la m ir a d e li k r a l k e n d ile r in i G o t a m a d iy e a d la n d ır a n O k k a k a la r d a n g e lm e y d i v e a d ı d a

S u d d h o d a n a v e y a s a f pirin çti.

2 K a ı ısı Mdyıi-ı/cvi b ir n ilü fe r k a d a r g ü z e l v e b i r lotu s k a d a ı \a/ 1 tıhlu v dıı. G ö k y ü z ü -

nün k ta ll^ esi o l a r a k , a r z u b u la ş m a m ış v e le k e s iz h a ld e yc t yü -'uııde y ılg ın lı

292
SK UYGUR SA N A TI

3- Kocası olan kral, eşinin kutsallığına saygı gösterir ve gerçeğin ruhu bey az bir fil gibi
şerefli ve güçlü bir hikm etle eşini sarardı.
4- K raliçe analık saatinin yaklaştığını hissedince krald an onu annesinin ve babasının
yan ın a gönderm esini istedi; ve Suddhodana da karısı ve doğuracağı çocuk için endişe duy-
duğundan, bu arzusunu memnuniyetle yerin e getirdi.
5- Lum bini’de güzel bir ağaçlık vardır ve M aya-devi oradan geçerken ağ açlar güse!
kokulu çiçeklerle doluydu ve d alların da kuşlar ölm ekteydi: K raliçe altın tahtırevanından
inip gölgeli y olla rd a gezinmek isledi, koruluğun ortasındaki dev S âla ağacına gelince, saati-
nin geldiğini hissetti: Ağacın bir dalını yakaladı. H izm etkârları kraliçenin etrafına bir p e r -
de asıp geri çekildiler. Doğum ağrıları geldiğinde, büyük B rah m a’nın dört s a f ruhlu meleği
bebeği alm ak için altın bir ağ gerdiler ve bebek annesinin sağ yanından, doğan giıneş gibi
p arlak ve kusursuz geldi.
6- B rah m a m elekleri bebeği tutup annesinin Önüne koydu lar ve “Sevin ey kraliçe, kud-
retli bir oğul doğurdun.” dediler.
7- K raliçenin yattığı y er d e duran yaşlı bir kadın çocuğu takdis etm eleri için g öklere y a -
karıyordu.
8- Bütün alem ler ışığa boğulmuştu. K örler rabbin gelen izzetini g örm ek isterken gözle-
rine kavuştular; sağ ırlar ve dilsizler birbiriyle kon u şarak geleceğin Budha’sının doğuşunu
belirleyen iyi alam etleri anlattılar. Ç arp ıklar düzeldi; topallar yürüdü. Bütün m ahkûm lar
zincirlerinden kurtarıldı ve bütün cehennem lerin ateşleri söndürüldü,72

Metinden de anlaşılacağı gibi Budha’nın doğuşunda anlatılan olağanüstü olaylar


tamamen mitolojinin kapsamına girecek türden olaylardır. Her şeyden önce yukarı-
da belirttiğimiz gibi babasız doğum teması burada da söz konusudur. Annenin leke-
siz, tertemiz olması yani dünyevi arzulara bulaşmamış olması esasında yine m itolo-
jik bir temadır. Nitekim aynı vasıflar Budha’dâ da vardır. Budha’nın doğum esnasın-
da bir fil olması ve hortumunda lotus bulunması da yine mitolojik bir konudur. Bu
husus Budizm’in kutsal hayvanlarından biri olan filin ve kutsal çiçek lotusun sem-
bolizmine işaret ediyor. Bu hususlara daha önce yayınladığımız çalışmalarımızda da
değinmiştik, Söz konusu her iki öğe de beyaz olmalarının yanı sıra (beyaz fil, beyaz
lotus) bilindiği gibi aynı zamanda Budha’yı da simgelerler. Metinde filin veya lotu-
sun Budha dışında kullanılması yine onların bu sembolizmiyle ilgilidir.

İşte bu şekildi- kutsal bir anneden yine aynı şekilde kutsal bir oğul dünyaya gel-
miştir. D oğu m ı-.ıı.r.nula bulunulan yer, kraliçenin davranışları, hizmetkârların et-

" I' l : ı ! U \ Mllıl ıt Min I VI P I h t l ' ı l ı l l l l ı u l 19R4, S II 12

293
I'K KI'N n i:VIK It lU K '. A N AII

rafına perde asıp geri çekilmeleri, çocuk dünyaya gelirken meleklerin bebeği a lm a k
için altın bir ag germeleri tamamen mitolojik ve ikonografik temalardır. Dolayısıyla
ancak böyle doğan bir çocuk bir zam an lar ilah olarak addedilen güneş gibi parlak ve
kusursuz olabilirdi.
Bu şekilde gerçekleşen olağanüstü doğumların tümünde karşımıza çıkan kraliçe-
ye kudretli bir oğul doğurduğunun müjdelenmesi, bütün alemlerin nura boğulması
ve kimi mucizelerin gerçekleşmesi gibi olaylar da diğer ikonogafik öğelerdir. Asıl il-
ginç olan konu ise doğumla ilgili bu açıklamaların “İsa’nın mitolojik ve ikonografik"
doğumunda karşılaşılanlarla ve hatta Hz. Muhammed’in doğumunun Mevlid'de an-
latıldığı şekliyle benzerlikler taşımasıdır. Böylece mitolojik geleneklerin birbirinden
etkilenmiş olduğu iddiası biraz daha güçlenmiş olur. Burada sözü edilen zaman ve
doğum gerçek bir zaman ve gerçek bir doğumdan çok M. Eliade’nin belirttiği gibi
mitolojik bir zamanda gerçekleşen mitolojik bir doğumdur.
Budha’nın doğumunun ve doğum sonrasının olağanüstü niteliklere sahip yapısı
bütün Budist metinlerin ortak özelliğidir. Örneğin M ajjhim a-N ihâya’d a (III, s. 125)
Budha’nın doğumundan hemen sonraki durumu şöyle anlatılmaktadır: “Bodhisattva
doğar doğm az ay aklarını y er e bastı ve kuzeye dönerek, beyaz bir şemsiyenin altında yedi
adını attı. Etrafındaki bütün bölgeleri gözden geçirdikten sonra, boğanınkine benzeyen s e -
siyle ‘Dünyanın en yükseğiyim , dünyanın en iyisiyim, dünyanın en yaşlısıyım , bu benim s o -
nuncu doğuşum; bundan sonra benim için artık yeni varoluşlar olm ay aca k...’ d ed i”. Bu
ifadeler Budha’nın yedi kozmik tabakadan geçerek dünyaya ulaştığım gösteriyor.
Bu metinde Budha’nın sesi güçlülüğü nedeniyle boğanın sesine -kim i yerlerde
de arslan kükremesine- benzetiliyor. Bilindiği gibi boğa da Budizmde önemli bir
semboldür, insanları nirvanaya ulaştıracak doğru yola götüreceği için Budha, en
yüksek ve iyi olduğunu ifade etmiştir. Birçok hayat sürdürdüğü için de dünyanın en
yaşlısıdır. Ama tabi ki bu açıklamalar mitolojik zeminde doğrudur. Yoksa tarihi bir
kişilik olan Budha’nın böylesi bir konuşma yapacağına pek ihtimal vermiyoruz.
Yukarıdaki adı geçen şemsiye aynı zamanda gök kubbeyi temsil etmektedir. Bu-
dist mimaride kubbenin lotusa benzetilmesi veya gökyüzüyle olan ilişkisi bu konuy-
la ilgilidir. Öte yandan Budha’nın doğar doğmaz yürümesi Türk mitolojisinin izleri-
ni taşıyan Oğuz Kağan Destanını hatırlatmaktadır. Bilindiği gibi Oğuz Kağan da do-
ğar doğmaz yürümüş ve konuşmuştur.
Budha’nın doğumunu takip eden yedi gün içinde annesinin ölmesi, karısı Yosad-

M M İllimle, Imgrln 'ilmgelir , A n k ara 1992, s 70-71

294
SK UYGUR s a n a i i

lıara’nm, kardc,. <.ocuğu Ananda’mn, arabacısı Çanna’nın ve atı Kanthaka’nın da


onunla aynı anda doğması önemli mitolojik temalardandır. Bu arada Ermiş Asita'nın
çocuğun geleceğini babasına müjdelemesi de benzeri durumlarda karşılaştığımız mi-
tolojik bir motiftir. Ne var ki oğlunun hükümdar olarak yerini almasını isteyen baba
bu durumdan hoşlanmayacaktır: Budha bu yüzden babasının isteğiyle evlendirilir.
Bu arada Budha’ııın Yosadhara’yla evlenebilmek için, birtakım yarışmalar vasıtasıyla
savaş sanatlarında da usta olduğunu kanıtlamak zorunda olması da dikkat çekicidir.
Bilindiği gibi bu şekilde kendini kanıtlama konusu eski Türk geleneklerinde de bu-
lunmaktadır.
Budha’nm kendini din ve düşünce alanına vakfetmesine yol açan olaylar yine ef-
sanevi çizgide olmakla birlikte, diğer dinlerdekinden farklı bir şekilde gerçekleşmiş-
tir.
Budha arabacısıyla b ir eğlenceye giderken, yolda önce b ir iliLiyar, sonra hasta bir
adamla karşılaşır ve daha sonra bir ölünün yakılmaya götürülüşüne tanık olur. Aka-
binde ise dilenci b ir dervişe rastlar. Neticede dünyevi hayatın acıdan başka bir şey
getirmeyeceğine kanaat getiren Budha Gotama bu gördüklerinin etkisiyle derviş ol-
mak ister. Babasının rızası olmaksızın ve hatta çok kısa bir süre önce baba olmasına
rağmen (Gotama oğlunun adını engel anlamına gelen Rahula koyar) bir gece gizlice
saraydan ayrılarak dervişlik hayatına başlar.
Önce prens Racagaha’mn sonra kral Magadha’nm ülkesine uğrar. Birçok yandaş
edinir. Kral Magadha tahtını teklif eder. Fakat henüz tam anlamıyla aydınlanmaya
erişemediğini bilen Gotama söz konusu teklifi kabul etmez.
Daha sonra Budha çeşitli mezheplerden toplulukların arasına katılır. Bazı ünlü
bilgelerin öğrencisi olur. Tanı olarak aradığını bulamasa da daha sonra kendi öğreti-
sinin temellerini oluşturacak birçok şey öğrenir.
Budha’nm tanı aydınlanmaya ulaşması ise şu şekilde gerçekleşir:

U ru v İla lı b ir k ad ın “sucata” yan i kutsal in c ir ağacına sunm ak ü zere h a zırla d ığı

süt ve p irin çten oluşan sunuyu, burada g ö rd ü ğ ü v e ağaç perisi zan n ettiği Budha’ya

v e r ir .74 Budha bu y e m e k le 49 gün hayatını sürdü rür. Sonuncu günün akşam ında sö-

74 B u ağaca B u d d h a 'n ın “u y a n ış a ğ a cı” da d e n ilm e k te d ir. B u n e d e n le Bo veya Bodhi (u y a n ış)


A ğacı (e rim in in k u lla n ılışı ç o k y a y g ın d ır. J . C a m p b e ll, Doğu M itolojisi Tanrının M askelen,
A n kara 199i, jı - a o , 177. Bu ağaç h a k k ın d a g e n e l b ilg i iç in a y rıca b k z . C . A, S. W illia m s,
r.Mi v< fo/vıİM ı*l ı Jrım-M" Symbolism and Art Motives, N ew Y o rk i960, s, 43-44 W . E b e rh a rd ’a
gcive mi.' I . 'im it r.,.illil ( I m 1 i < B od i) A ğacı, MO 528 y ılın d a S id d h a rth a C îautam a’n m ,
biif.un İlmili i .ai ,i ı l . ı l ' i M a lıalın d lıi I ap in a g i'n a y ak ın b ir y e n le b ıılıu ıa n , k ıv rık , u zıııı

29S
I KKHN DHVIR U R K SA NATI

zü edilen “bilgelik ağacı” altına oturarak aydınlanmaya ulaşmadan buradan kalkma


yacağma dair kendi kendine söz verir: Bunun sonucunda çeşitli topraklarda ve dö-
nemlerde gelişen mitolojilerde olduğu gibi -örneğin Şamanizm ve Hıristiyanlığın
çevresinde oluşan mitolojik hikâyelerde- onu yolundan saptırmak isteyen kötü bir
yaratık peydah olur, Onu kandırıp emelinden caydırmak isteyen Hint şeytanı Maıa
bütün uğraşlarına rağmen bu isteğinde başarılı olamaz ve neticede gün doğarken
Gotama, Nirvana’ya dolayısıyla “tam ve aşılamaz” aydınlanmaya ulaşır.

Tanrı Brahma’nın isteği üzerine ıstıraptan kurtuluşun yollarını yani Dharma’yı


insanlara belletmeyi amaçlayan Budha öğretisini herkese tanıtmaya başlar, ilk vaazı-
nı Benares yalanındaki Ceylan Parkı’nda verir. Nirvana’ya ulaştırdığı kabul edilen
sekiz aşamalı yolu -tam görüş, tam anlayış, doğru sözlülük, tam davranış, doğru ya-
şam şekli, tam çaba, tam uygulama, tam bilinçlilik- anlatarak insanlara yardımcı ol-
maya çalışır. Böylece vaazlarına devam eden Budha, daha sonra bu konuşmalarını
kendisi ve cemaatine kral Bimbisara tarafından hediye edilen Bambu koruluğunda
sürdürür.

Budha bundan sonraki hayatında babasıyla da görüşür. Bu arada oğlu da onun


cemaatine katılır. Bir ara kendisine karşı çıkanlar tarafından öldürülmek istense de,
bu teşebbüsten kolaylıkla kurtulur.

Ölüm zamanı yaklaştığında hastalanır. Bu hastalığı atlatsa da daha sonra bir ye-
mek daveti esnasında tekrar hastalanır ve neticede bu dünyadaki hayatına veda
eder.

Ölmeden az önce verdiği son vaazında insanlara öğretisi hakkında bir şey sor-
mak isteyip istemediklerini sorar. Ancak kimsenin soru sormaya ihtiyaç duymadığı
anlaşılır. Aslında bu son anlatılanların doğru olup olmadığını bilemeyiz. Çünkü
bunlar esasında ikonografık motiflerin benzerleri önemli kişilerle ilgili öykülerde
hep anlatılır. Bu konuyla tesadüfi benzerlik göstermekle birlikte Hz. Muhammed’in
Veda Hutbesinde insanlara görevini tamamlayıp tamamlamadığını sorduğunu bili-
yoruz: “Müslümanlar! Yarm beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?” Müslümanlar
da şu cevabı vermişlerdi: ‘Allah’ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize
vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz."

Budha’nın ölümü üzerine ilginç olaylar da yaşanmıştır. Bazıları şöyle düşündü:


Kııllu Dİii» p ek erken öldü! Mutlu olan hayattan p ek erken göçtü! Dünyanın ışığı p ek er-

I- .dp / 'k lin d i1 y a p ra k la rı olan ağaç o lm a lıd ır ve B u d d h a ın u h ln n r lc ıi b u ra d a ay d ın lan m a


yu ı-ıi>ıııi'> o lıııa lu lıı W lib e rh a rd , Çin Simgtleri SıK'lm]ıı. I ı.ııılıu l jo o o . •< 67

296
SK UYGUR SA NA II

keti söndü!" Bunun ü zerin e A n u ru d d h a bu insanları ik az ed en kon uşm alar yaptı. Bi-
lin d iğ i g ib i, b ira z daha farklı anlam ı olm ak la b irlik te, H z. M u h a m m ed vefa t ettiği za-

man, başta H z. Ö m e r olm ak ü zere on u n ölü m ü n e inanam ayanlar olm u ş v e H z. Ebu-

b ekir “ Ey insanlar! Kim Hz. M uham m ed’e tapıyorsa bilsin ki H z■ M uham m ed ölmüştür.

Kim A llah’a tapıyorsa bilsin ki Allah Baki ölm ez” d iy e re k insanları ikna e tm ey e çalış-
75
mıştı.

A rd ın d a n Budha’n m cenaze tö ren i başlar. O n a sunu lm ak ü zere g ü zel k ok u lar ve

ç içek lerd en y ap ılm ış ç e len k ler g etirilir, ila h iler e ş liğin d e eski H in t inançlarına u y -

gun b ir b iç im d e naaşı yak ılır. Bu tö ren son u cu n d a D evapııtta'nm s ö y le d iğ i varsayı-

lan şu sö zle r H z. E b u b ek ir’in s ö y le d ik le rin e old u k ça y ak ın d ır: “ Ey kardeşler, bakın,

Kutlu O lan’ın dünyevi kalıntıları dağıldı, fa k a t onun bize öğrettiği g erçek ruhum uzda y a şı-
y o r ve bizi her türlü hatadan tem izliyor."76

Bazı araştırm alara g ö re Budha seksen yaşından sonra ö le c e ğ in i anlar v e m ü rid i

A n an d a’yla b erab er K ushinagara'ya gider. Burada hazırlattığı b ir sed ir üstünde yan

yatarak ve başı k u zeye d ö n ü k b ir b iç im d e son kon u şm aların ı yapar.

Sözü e d ilen ö lü m sahnesi T ü r k olsun olm asın b irç o k Budist fresk od a tasvir e d il-

m iştir. Daha ön ce ele a ld ığ ım ız T u n -h u an g’dan b ir U y g u r resm i ö rn e ğ in d e old u ğu

g ib i yas p ra tik lerin i g österen sahneler de v a rd ır (b k z. R esim 65).

G örü ld ü ğü gibi Budha’n m hayat öyküsü gerçekten ç o k m itsel bir anlatımla ortaya

konm aktadır. Joseph C am pbell, Budha gibi, çeşitli büyük insanların m itleşen hayat öy -

külerini “dünya kurtarıcı efsanesi” olarak adlandırıyor. Daha doğrusu bu efsanenin bir

varyantı olarak değerlen d iriyor. O na g öre (Budha için de u ygu layabileceğim iz), dünya

kurtarıcı arketipi şunlan içerm ek ted ir:781. Bir yön eticin in soyundan gelm ek , 2. M u ci-

zevi b ir d oğu m la dünyaya gelm ek, bu m u cizevi d oğu m u n doğaüstü işaretlerle gerçek -

leşmesi, 3. Yaşlı b ir adam ın d oğu m da n kısa süre ön ce doğacak kişinin dünyayı kurta-

racağı m esajını verm esi, 4. Ç ocu klu ğu esnasında sonraki kutsal kişiliğine uygun olarak

davranm ası, 5. Y üküm lü old u ğu g ö rev in farkına varması, 6. Büyüklerin rızasıyla veya

çoğu zam an gizlice evin d en ayrılması, 7. Ö ğ re n im için başka gruplara katılması, eziyet

çekm esi, d oğal veya doğaüstü düşmanlarla karşılaşması, 8. Zafere ulaşması.

Biz burada, ile ri sürülen a rk etip leri b ira z daha gen iş anlam da yoru m la d ık . Ö rn e -

75 H. D. Yıldız (İlm i m ü şa v ir ve re d a k tö r), Doğuştan G ünüm üze Büyük İslam T arihi, İstan bu l

1 9 * 9 , S. 54 4 , 547

76 P Carus, l l ı i ı h ı n ı ı ı O f l ı r f isi, İstanbul 1 9 8 4, s. 97-198.

" lı lıin ırı A kimlik D in in h ıııh i, Ankara 1 9 9 3 , s. 136

1 ( anıpİH-ll I ’■>ı'iı M ı i ı lıim ırım M askeleri, s 264-265.

297
I KKI'N MI VIK M IRK SANA II

giıı doğal düşmanlarla, yani muhaliflerle karşılaşmasını biz ekledik. Ayrıca “evlenil
ve mirasçısı doğar” hükmü sadece Budhha ve Hint dünyası için geçerlidir. Öte yan
dan bu maddelere, ölümünden önce görevini tamamlayıp, tamamlamadığını etrafın-
dakilere sorması, ölümünün geleneksel bir mesaj taşıması, öldükten sonra münafık-
ların düşüncelerini hemen ortaya koymaları ve samimi olanların buna karşı çıkması,
onun öldükten sonra da öğretisiyle yaşayacak olduğunun altının çizilmesi gibi mad-
deler de eklenebilir.

B u d h a ’y la ilgili E fsa n e v eya M a sa lla rd a n Ö rn e k le r

Budha’nın Budha olmadan önce veya sonra sürdürdüğü hayatında yaşadıklarını


anlatan çeşitli efsane ve masallar vardır. Sözü edilen metinler bütün Orta Asya Bu-
dist sanatlarında olduğu gibi Uygur ve diğer Türklerin Budist sanatlarına da yansı-
mıştır. Biz burada eski Uygurcaya da aktarılmış olanlarından bazı örnekler vermek
istiyoruz.

Budha’nm Budha olmadan önce sürdürdüğü hayat devrelerini içeren masallara


“Jataka” denilmektedir. “Ç a ta ” doğuma ait yazı demektir. Özellikle T ripitaka (üç se-
pet) denilen, Pali dilinde yazılmış kutsal yazıların Sutta P itaka (eğitim sepeti) anlamı-
na gelen ikinci bölümünü teşkil eden koleksiyona verilen genel addır. Bunlar, Avru-
pa’ya kadar uzanan hayvan hikâyelerinin esasını meydana getirirler.79

Bu konudaki söylencelerden biri Prens Vessantra veya Vişvantara efsanesidir. Bu


efsane şöyledir: İyi huylu Vessantra kral babası tarafından karısı ve çocuklarıyla bir-
likte bir ormana sürgüne gönderilir. Bir araba ve bazı eşyalarla yola çıkan aile, daha
sonra eşyalarım bu eşyalara kendilerinden daha fazla ihtiyacı olan insanlara dağıtır-
lar, arabalarını ise dilenci Brahmanlara verirler. Bin bir zahmetle dağlara çıkan ve
inzivaya çekilen bu aile hayatları boyunca çektikleri zahmetlere rağmen iyilik yap-
maktan vazgeçmezler. Bunu gören tanrılar Vessantra yı yüceltir ve ailesine yardımda
bulunur. İyiliğe düşkünlüğü nedeniyle prense muhteşem, dindar bir beyaz fil hedi-
ye edilir.

Miran Sitesi’nde M V tapmağında Vessantra efsanesiyle ilgili olduğu düşünülebi-


lecek bir frizde, beyaz bir fil ve önünde sürücüsü betimlenmiştir. Fili götüren prens
kıyafetli şahıs tacıyla tasvir edilmiştir ve muhtemelen prens Vessantra’yı temsil et-
mektedir.

( ataka h ik âyelerin d en b irin d e Btıdha’m n g ird iğ i b iç im le rd e n b iri olan, altı clı^lı

r> "( alakalar," TA, c. ıx, Ankara 1958, s. 495

298
I SKI UYGDK SA N A N

beyaz filin öyküsünü okuyoruz. Uygurca yazılmış bu hikâyeye göre Budha altı dişli
beyaz bir kutsal fil olarak Himalayaların yamacında yaşıyordu. Yine fil suretinde
olan iki karısından birine çiçek vermeyi unutur. Budha’nın çiçek vermeyi unuttuğu
fil eşi, çiçek verilen diğer eşi kıskanır ve fil biçimindeki Budha’dan intikam almayı
karar verir.

Bu fil-kadm öldükten sonra yeniden doğuşunda Benares kraliçesi olarak dünya-


ya gelmek için ilahlarına dua eder. Neticede isteği gerçekleşir ve öldükten sonra bir
hükümdarın kızı olarak dünyaya gelip Brahmadatta’yla evlenir. İntikam almak için
kocasına, rüyasında altı dişli bir fil gördüğünü ve onun dişlerini istediğini söyler.
Ancak hiçbir avcı bu filin yerini tespit edemeyince, kraliçe rüyasında gördüğünü id-
dia ederek, fil suretindeki Budha’nın yaşadığı yeri tarif eder ve onu öldürmesi için
avcıya zehirli bir ok verir. Avcı yola çıkar ve bahsedilen yere ulaşır. Kraliçenin ver-
diği okla fili vurduğunda, kutsal fil hiçbir nefret hissi duymaksızın avcıya yardım
eder. Bu arada ilahlar hükümdarı lndra file, neden bu acıya katlandığını ve sonraki
doğuşunda lndra olmak isteyip istemediğini sorar. Neticede filin amacı yalnızca iyi
bir örnek olmak olduğu için dişleri yeniden çıkar.

Yine Catakalardan birinde, Budha ceylanların hükümdarı olarak tasvir edilir. Bu


masalın Uygurcasında, zalim kral Dantipâla ormanda avlandığı sırada bir maral sü-
rüsüyle karşılaşır. Bunların hükümdarı maral suretinde doğmuş Budha’ydı.

Avlanan kralın halkına zarar vermesinden korkan ve. bu nedenle kendini feda et-
meye karar veren Budha, canlı varlıkları öldürmenin kötü bir şey olduğunu Danti-
pâla’ya izah etmeye çalışır. Ancak zalim kral bu öğütlerde aldırmaz ve kılıcıyla Bud-
ha’nın kafasını kesmek ister; ancak bu esnada kolu kırılır ve kılıcı yere düşer. Her
ne kadar kral pişman olsa da artık iş işten geçmiştir. Nitekim cehennemin alevleri
dışarı çıkar ve Dantipâla’yı yutar.81 Doğu Türkistan’da bu konuyla ilişkili, daha doğ-
rusu benzeri bir temayı işleyen bir fresko bulunmaktadır. Bu resimde, kral Brahma-
datta’nın kılıcıyla bir geyiğe saldırdığını görüyoruz.

Pars ile Üç Prens ise en çok tasvir edilen Budist hikâyelerden biridir. Bu hikayede
üç prens babalarıyla bir ormanda gezintiye çıkarlar. Bir müddet için babalarından
ayrılan çocuklar, yeni yavrulamış ve açlıktan ölmek üzere olan bir pars görürler. Üç
prensten biri olan Mahasattva, kan ve irin dolu kötü bir şey olarak düşündüğü be-

R0 W k u lu n . Hıiıhllııııı İni illi, Ankara 1947, s. 16 ; V. lon s, lıuliarı Mythology, Londra 1986, s.
129
1,1 W KuİN'iı, ı i ,ı; ı il, m , ıııiMin için bkz.W . K. Müller-A Von G abain, Uygurca Üç Hlkcı
yr, s l i m i m i !»4 t. // W

299
liKKKN D EV R T ÜRK SA N A TI

d e n in i bu hayvan a k u rban e tm ek ister v e k en d isin i ha yvan ın ön üne atar. A n ca k d i-

ııi-b ü tü n b ir Budist old u ğ u iç in pars on a d ok u n m az. D u ru m u anlayan pren s, b ir

bam bu parçasıyla k e n d is in i öld ü rü p y ırtıc ı hayvana sunar. Budist tanrılar on u n bu

fe d a k â rlığım kutsarlar.82

B udha’yla ilg ili ç o k b ilin e n efsa n elerd en b ir d iğ e rin d e ise şu ola ylar an latılm akta-

d ır: B rahm adatta ad ın d ak i b ir h ü k ü m d ar, b ir kaplanla b irlik te olu r. Bu b e ra b e rlik -

ten Kalm âshapâ ad lı b ir çocu k d o ğ a r v e zam an ı g elin ce k ra l olu r.

Bir o ru ç gü n ü n d e sarayda et b u lu n m a d ığ ı sırada, aşçı k ra lın et arzusunu yatıştır-

m a k için k en d i oğ lu n u k u rban ed er. Y e m e ğ in tadı hoşuna g id e n kral sü rek li bu e t-

ten ister. Bu arada y e d ik le rin in insan eti o ld u ğ u n u da öğren m iştir.

Bir m ü d d e t son ra c iv a rd a k i çocu k ların k a y b o ld u ğu n u fark eden halk saraya yü -

rüyü nce, k ra l k açm ak zo ru n d a kalır. O rm a n d a yaşar v e y a k alad ığı insanları y iy e re k

hayatını sü rdü rür. In d ra on u b u h u yu n d an v a zg e ç irm e k iç in b ir oy u n tertip eder.

K ra lın arkadaşı ola n v e h ü kü m d ar ola rak d oğm u ş B udha’y ı tem sil e d en Sutasom a,

sarayından k açırılarak bu ya m y a m krala getirilir. T a m kralın y e m e ğ i olacağı sırada,

Sutasom a krala yalvararak b ir B rahm an’a olan b orcu n u ö d e m e k iç in izin ister. K ra -

lın iz in verm esi ü ze rin e g eri d ö n ü p b orcu n u ö d e y e n bu sözü n e sadık k işi (B u d h a ),

g itm em esi iç in yalvaranlara rağm en krala v e r d iğ i sözü n ü y erin e g etirm e k için tekrar

o rm an ın y olu n u tutar. A n ca k on u n g ö s te rd iğ i b u d ü rü stlü kten d o la y ı pişm an olan

y a m y a m kral onu a ffe d e r v e s ö z k on usu k ötü hu yu n dan v a zg e ç e r.83

H atırlan acağı ü ze re b ir de tavşan Budha efsanesi va rd ır. Bu efsan en in b ir v e rs i-

y o n u n d a yaşlı b ir ad am suretin d e dü n yaya in en In d ra m aym u n , tavşan ve tilk id en

y iy e c e k ister am a alam az. Tavşan B udha ise b ir ateş yakarak tan rıyı d o y u rm a k ü zere

k en d isin i ateşin iç in e atar. In d ra ise on u n b u sıra dışı davranışınd an e tk ile n e re k bu

ö rn e k tavşanı aya yerle ş tirir.84

A p s a r a - A p s a r a l a r : In d ra ’n m cen n etin d ek i fahişeler veya g ö k te yaşayan p eriler.

A y n ı zam anda, suda v e ağaçta yaşadıkları k abul e d ilen gen ç k a d ın su retin d ek i su

p e rile rid irle r. M ü z ik icra ed ip şarkı söylerler. Esasında eski H in t m ito lo jis in d e n Bu-

d ist m ito lo jiy e g eçm iş m itsel v a rlık la rd ır. Ö z e llik le M ahayana B u d izm i’n d e B udha’y -

la v e B odhisattvalarla ilg ili ola rak karşım ıza çıkarlar. Ç in ’d e v e Japon ya’da e lle rin d e

S. Çağatay, A/lıoı Y a ru k’tan İki P arça, Ankara 1 9 4 5 , s, 160 - 168


81 W Rubeıı, Budilhizm T arihi, Ankara 1947, s. 14, 15,

t). A, M açken.-iç, <, in vejapıın Mitolojisi, A nkara 19 9 S, \ıh

100
SK UYG UR SA N A I I

b i r l o t u s l a k a n a t l ı l ı a l d e b e t i m l e n i r l e r . 85

A s u r a la r : Tanrılara v e m ele k le re v e rile n g e n e l isim . Budist T ü r k le r g en e l an lam -

da tanrı k avra m ım d e v a k elim esiyle karşılam ışlardır. Bu terim son raları k ötü vasıflı

tan rıları ya da cin leri ve şeytanları ifade etm iştir.86

A m it a b h a v e y a A m id a B u d h a : S ın ırsız ışık b ah şed ilm iş olan an lam ın a g elir. Sukha-

vati cen n eti’n in efen d isi olan ilah ın adıdır. O n u n tasviri sık sık Budist m anastırların

ik in c i avlusunda Sakyam un i Budha tasvirinin v e ya h e y k elin in yan ın da görü lü r.

C en n et resim lerin d e A m itab h a b ir tan rılar m eclisin in başı ola ra k tasvir e d ilir ve

sütunlar ü zerin e yerleştirilm iş b ir sarayda yaşar. Bu res im le rd e seçilm iş kişilerin

ru h ları Sukhavati cen n etin in bahçesini sü sleyen lotusların iç in d en ç o c u k süratinde

d o ğ a rk e n b etim len m iştir.87

A v a lo k it e s v a r a : İnsanları dü ştü k leri z o r d u ru m d a n kurtaran tanrı (K u a n -yın ).

Sa dd h arm apu n darika-S u tra’n m (A s il D in in N ilü fe r Ç iç e ğ i) 25. b ölü m ü n ü ih tiva

e d e n v e U y g u r T ü rk ç e s iyle y azılm ış b ir m etin d e Kuanşi İm Pusar (ses işiten ilah )

ola rak tak d im e d ile n v e aslında b ir B odhisattva ola n b u ilahtan b ah sed ilm ek ted ir.

M e tin ken d isin e saygı v e h ü rm et g österen lere b u tan rın ın nasıl y a rd ım ettiğ in d en

bah setm ekted ir. O n u n ad ım bu vasıfların d an a ld ığ ın ı söz etm ek ted ir. Bu m etin d en

k ü çü k b ir parça alalım : “Ş ö y le b u y u r d u : (9) A s ilim , e ğ e r b u y e r y ü z ü n d e s a y ıs ız (10) c a n lı

v a r l ık la r (b u lu n sa v e) ız d ı r a p ç e k ip , o a c ı l a r ı iç in d e (10 a ) K u a n ş i im p u s a r ’a sığ ın ıp ( a d ı-

nı) a n a r s a , (10b ) b u b o d h is a t t v a k e n d is in i a n d ı k la r ı iç in h e m e n işitir, ( işitir iş it m e z ) O l)

ız d ı r a p la r ı a r a s ı n a g ir ip o n la r ı k u r t a r ır . B u b ü tü n ( 12) ı z d ı r a p ç e k e n l e r ız d ır a p la r ın d a n

b ö y l e c e k u r t u lu r la r ; o n u n için b u (13) b o d h is a t t v a , K u a n ş i im d iy e a d la n d ır ılır ... ”8

A v alo k itesvara saçlarında hilal, sırtında k aplan derisi, e lin d e iç i kan d o lu insan

kafatası v e üç uçlu m ızra k la b etim len m iştir. 9

Bu ilah O rta A sya T ü rk sanatçıları tarafından y o ğ u n b ir şekild e tasvir ed ilm iştir.

85 J. Hall, Illu strated D ictionary o f Symbols in E astern an d W estern Art, s. 114; ayrıca K. Kaya,
Hint M itolojisi Sözlüğü, Ankara 1997, s. 34-36
86 Genel bilgi için bkz. K. Kaya, a.g .e., s. 38-39, Hinduizm ’de Deva ve Asular hakkında aynca
bkz. M. Biardeau, “Deva/Asura. Hinduizmdeki göksel tanrılar ve Demonlar,” Antik D ünya-
d a ve G elen eksel T o h u m la r d a D inler ve M itolojiler Sözlüğü, c. 1, Ankara 2000 , s. 167-168
87 S. Hackın, "1 )rıa Aiyıı'da Budist M itoloji,” STAD, no. 11 , (Aralık 1992), İstanbul 1994, s. 50-
51
** Ş. Ickın, Uyanını Mr/lıılrı i kıı<ırı>l im P usar (Ses İşiten İlah), Ankara 199Î, s 19

K Kaya, Mimi Mılı'lı'/M " lın'ıı, Ani .ıı;ı 1997,a 54

«01
I HKEN DEV R T URK SANATI

D aha ziyad e freskolarda y er alan çeşitli sahn elerde on u n m u c ize leri - s ö z konusu

sutra’da an la tıla n la r- gösterilir. A n ca k b azen , ö zellik le O rta A s y a ’da “Bin k ollu A va-

lok itesvara” olarak tasvir e d ild iğ i de görü lm ü ştü r. Bin k o lu ifade e d en elle rin her b i-

r i çeşitli ö z e llik le re sahiptir. O n u n la ilg ili resim lerd e bazen M ahakala ve M ahesvara

g ib i ilahlarla b irlik te Vajrapani d e g ö rü le b ilir.90

Budist b ir e rk e k tanrı olan A valokitesvara, Ç in ’de G u an -yin - v e y a K u an -yin ya

da K w a n -y in - olarak da ad lan dırılm aktadır, Bu U ygu rcad ak in e b e n ze r şekild e “d ü n -

ya n ın ve insanların seslerini d in le y en ” anlam ına gelir. Ç oğ u zam an M ery em A n a’y ı

an d ırır şekild e -ç o c u k la r ın k oruyucusu o la ra k - k ucağında b ir çocu k la tasvir edilir.

Y an ın d a da elin d e b ir şişe bulunan b ir e rk ek çocu k la v e ince b ir söğüt dalı taşıyan

b ir k ız çocu ğu yla b etim len ir. Bazı y erle rd e kad ın g ib i veya kad ın olarak tasvir e d il-

m esin e karşın aslında b ir k ad ın d e ğ ild ir.91

Ç in kaynaklarında K u an -Yin ’in g ök yü zü n d e b eyaz b ir figü r h a lin d e b elirip Ç in

ordusuna y o l g österd iğ i ile ri sürülür. Ç in askerleri b u tanrıdan cesaret alarak zafere

ulaşırlar.92 T ü rk m ito lo jis i açısından bu d u ru m ç o k ilgin çtir. Ç ü nk ü daha ön ce bah-

settiğim iz gib i, Oğuz Kağan D estanında gök ten gelen b ir k u rt O ğ u z ’un ordusunu n

ön ü n d e b elirm iş v e ona y o l g österm ek isted iğin i söylem işti ve O ğ u z K ağan on u n y o l

gösterm esi sonucunda zafere ulaşmıştı.

Bodhisattva, Bodhisattva, Bodhisattva: Ö zü aydınlan m aya d ön ü şen kişi veya tanrı.


Budha olm ak ü zere olan, fakat h en üz nirvanaya ulaşm am ış kim se. M ahayana m e z -

heb in in id ealin i anlatan terim (b k z. Resim 78).

Bunların insani Bodhisattva d e n ilen gru b u Stıfcya-muni’nin eski m ü ritlerin d e n

oluşur. M u h ayyel va rlık la r olan sem avî Bodhisattva’la rın e n ö n e m lile ri M ahayana

B udizm in e g ö re Dhyani Bodhisattva’lar veya beş D hyan i Budha’n m tezah ü rleri olan

B odhisaıtva’lard ır.93

Paul P elliot tarafından T u n -H u a n g “e l yazm aları” m ağarasından g etirilip Paris’te

B ibliothèqu e N a tio n a le ’d e m uhafaza e d ilen U y gu rc a b ir kitapta (d iğ e r b ir nüshası

daha v a r d ır ) sözü e d ild iğ i g ib i B odhisattva seviyesin d e olan iy i y ü re k li b ir prens

ola n Prens Kalyanam kara ile k ötü karakterli k ardeşi Papam kara’n m hikâyesi anlatt-

1,1 S. Hackın, a.g.m., s. 51-52.


W . Eberhard, Çin Sim geleri Sözlüğü, s. 130-I3i; ayrıca bkz. C. A. S. Williams, E ncyclopedia
o j Chinese Symbolism an d Art Motives, N ew York i960, s. 239 im

11 A. Mackenzie, Çin ve Ja p o n Mitolojisi, Ankara 1995 ■


" Nuılhi■nllv.ı, ['A, t VII, Anknıa 1955, s 15S, Bodlıl -m\.«'luı Imkkıncl.ı 1ıı-1 olarak bl< I
1kili, l/lu.vi idlı'ı/ i 'iı t ¡onat v o f Symbols İn l'astcın mu I VVı \trın .-\ıı , ı io ı/ı

107
I SK UYCiUK SA N ATI

lir. Bu hikâye aslında Budist m ito lo jiy le ilg ili ö ğ e le r ü zerin e kurulm uştur. Ç in t e m a n i-

y c ulaşm ak isteyen p ren s N irv a n a ’ya ulaşm ak isteyen b ir Budist g ib i çeşitli zo rlu k la -

rın üstesinden g e lm e k zo ru n d a kalır. B ilin d iği g ib i, başlangıçta yaratıcı B rahm a’yla

ilişk ilen d irilen Ç intem ani, H in t m ito lo jis in d e ve Budist m ito lo jid e h e r türlü istek ve

arzunun g erçek leşm esin i sağlayan b ir m ü cevh erd ir. A y n ı zam anda sih irli g ü çleri b u -

lunan bu m ü cevh er ona sahip olan kişinin dü şü n celerin i iy i y ö n d e e tk ile ye n b ir c e v -

herdir.

Bu hikâye özetle şu şek ild ed ir: iy i yü rek li p ren s e ğ le n m e k için sarayından dışarı

çıkar. A n ca k insanların canlılara e ziyet ettiğin i v e on la rı m u h te lif am açlar için ö ld ü r -

dü ğü nü görü r. Ü zg ü n b ir şek ild e saraya d ön er. Babasının n ed en ü zgü n o ld u ğ u y ö -

n ü n d ek i sorusuna karşılık p ren s başından g eç e n le ri anlatır. Bunun ü zerin e kral

yok su lları acı çek m ek ten k u rtarm an ın nasıl m ü m k ü n o la b ileceğin i sorar. N etice d e

arzusu v e babasının rızasıyla p ren s h â zin eyi halka dağıtm aya karar verir. A n ca k b ir

gün hazin e tükenir. D u ru m u anlayan p ren s b irç o k k işiye danışır v e son unda b ilge

bir adam ın tavsiyesiyle O k yan u s Irm a ğ ı’na g id ip h e r türlü isteği yerin e getiren m ü -

cevh er çintam an iyi bulm aya karar verir.

D u ru m u açık lad ığın d a ü zü len babası te h lik eleri ona anlatır. Söz konusu d en izd e

g em ile ri yu tab ilecek m a k a r a (tim sah -b alık görü n ü şlü b ir yara tık ), su ren gin d e d ağ-

lar, şeytanlar, gird a p la r v e fırtınalarla karşılaşm ak m u k ad derd ir. Prens yin e d e g it-

m ek ister ama babası izin ve rm e z. Bunun ü zerin e ö lü m orucuna g ire n p ren s son u n -

da isteğin i kabul ettirir. N e tic e d e b ir g em i dolu su g ön ü llü , k ö r ama usta b ir k ılavu z

kaptan ve son anda k afileye katılan k ötü y ü re k li kü çü k kardeşle b erab er E jd e r H a n -

l a r ı n ı n ü lkesinde çin tem an iyi b u lm ak ü zere y o la çıkarlar. Sonra p ren sin iyilik sever

gü cü yle m ü cevh er adasına ulaşırlar. G e m iy i m ü c ev h erle rle d old u ru rlar. A n ca k h er-

kese y a rd ım e d eb ilm e k iç in Ç in tem an i m ü c ev h erin in p eşin d e olan p ren s g em ileri

g eri götü rm esi için k ü çü k kardeşe teslim eder. K e n d is i de k ör k ılavu zla b irlik te b o -

ğazlarına kadar g ele n suda y ü rü ye rek gü m ü ş adaya ulaşır. Ç o k yo ru la n k ılavu z

prense adaya ulaşm ak iç in ne yapm ası g e re k tiğ in i s ö y le d ik te n h em en sonra ölür.

Prens altın dağa d o ğ ru y o la çıkar, b urada z e h irli d u m an çıkaran m avi lotusların

arasından geçer. Daha sonra, E jderhalar H a m ’n ın yaşadığı ken tin h e n d e ğ in d e k i e j-

derh aların ve ze h irli yılan ların ü zerin d en geçer. G ü ze l k ız suretin d eki k ap ı b e k ç ile -

rini d e g eçin ce saraya ulaşır. Y in e g ü zel k ız su retin d ek i b ek çilere H a n la görü şm ek

isted iğin i söyleı A ın .ıl güçlü b ir Bodhisattva'nın saraya ulaşabileceğini düşünen Ej-

d er 1lan p ırtısın ı iı .1.1111 I. .ılıtıl ed er

N e tim le p im . 1 |<l< 1 I lıııı ıl.ıtı ( .ıııi m ıa ııi 'y i is te r ve sa ra y d a y edi g ü ıı k a la ra k Bu

101
I KKI N D VIR tt lRK '-ANA II

dist yasayı başta H an o lm a k ü zere b uradaki kişilere anlattı. Y ed in ci günün sonundu

E jderhalar on u O k ya n u s ırm ağı sınırına getird iler.

O rad a k ard eşiyle buluştu. K ardeşi g em in in y o k old u ğu n u sadece kendisinin

ku rtu ld u ğu n u anlattı. S ö ylen ilen lere inanan iy i y ü re k li prens ise Ç in tem an iyi b u ld u -

ğu nu söyledi. Bu arada y o ru lu p uyuya kalan iy i p ren sin g ö z le r i kötü n iy etli kardeşi

tarafından çık arıld ı. İy i p ren s ise b u n u h ırsızların y a p tığın ı d ü şü n erek k ıv ra n ıp ağla-

dı. K ardeşine seslendiyse de ken d isin e b ir ceva p alam adı, ancak b ir p eri ona olanları

anlattı ve k ard eşin in kaçtığın ı söyledi. P e rin in y a rd ım ıyla iy i y ü re k li şehzade insan-

larla karşılaşır. Û te yan d an kötü y ü re k li kardeş ağab eyin in ö ld ü ğ ü n ü söyleyin ce, b a-

bası v e halk ç o k ü zü lü r. A n ca k on d an şüphelen en kral p ren si hapseder. N ih a y e t iyi

pren s babasının ülkesin e ulaşır. Sonra b ir sığırtm aç on u k oru r. A n ca k yü k o lm a k is-

tem eyen Bodhisattva ken tin m erk e zin d e k o p u z çalıp, şarkı söy le m e y e başlar v e bu

y o lla ç o k m eşh ur olu r. Sonra m ey v e lere m usallat ola n k argalan k o v m a k için sarayın

bahçesine girer. Sarayda on u iyileştirm ey e çalışan prensese d u ru m u anlatır. Prenses

on a başlangıçta in anm adıysa da ih tim a ld ir ki b u masal iy i sonla neticelenm iştir.

M e tn in bu n d an son rak i k ısm ı y o k olm u ştu r.94

B r a h m a : B rah m an izm ’in baş tanrısı, h er şeyi yaratan, e ze li ve e b ed i b ü yü k güç.

Saygısızca kon uşan b eşin ci başı, Ş iv a tarafından y o k e d ilen k ırm ız ı tenli d ö t başlı

tanrıdır. D ört k olu v e e li vard ır. E llerin d e asa, kaşık, tespih, su testisi veya V e d a k i-

tabı b u lu n u r.95 B irer ilah olan Brahma (y a ra tıc ı), V işn u (k o ru y u c u ), Şiva (y ık ıc ı) b ir

ü çlü teşkil ed erle r (T rim u r ti). 6 H e r n e kadar Budist b ir tanrı d eğilse de Budist m ito -

lo jid e d e adı g eç e r ve hatta “ Brahm a Sutra” Budist m anastırlarda kutsal b ir m etin

ola rak kullanılır.

D e v a la r v e y a D e a v a t a : iy i v e m ü şfik tan rıları ifad e e d en terim . Bu d e yim le daha

ziy a d e küçük, yani ik in c i d ere c e d e ön em e sahip tanrılar kastedilir. Budist m ito lo jid e

k arm a yasasına tabi olan D evalar Budhaların h izm etk ârları olm u şla rd ır (b k z. R esim

80).97

94 J. R. Hamilton, Budacı İyi ve Kötü Kalpli Prens M asalının Uygurcası K a ly a n a m k a ra ve P apam -


k a r a , Ankara 1998.
95 K. Kaya, Hint M itolojisi Sözlüğü, s. 48
% Detay için bkz. “Brahma,” TA, c. VIII, Ankara 1956, s. 51; C. A. S. Williams, Encyclopedia o f
Chinese Sym bolism an d Art M otives, s. 46.
97 Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için bkz. M. Biardeau, “ Deva/Asııra Hinduizmdeki göksel
tanrılar ve Demonlar,” Antik D ünyada ve G elen eksel T oplam lın ıhı Dinler ve M itolojiler Sözlü
f iil. S 167-168

304
SK UYGUR SA N A TI

D e v i: S a n s k r i t tanrıça an lam ın a g elen bu te rim g en e l ola rak dişi ilahlara verilen

isim dir. Budist m ito lo jid e sık sık B udha’n m annesi tan nlaştırılarak “ M a y a -d e v i” ola-

ı ;ık n itele n ir.98

D ört Y ön ü n K o r u y u c u la r ı: K u b e r a k u zeyin , D h r i t a r a s t r a d oğu n u n , V ir u p a k ş a b a tı-

nın, V ir u d h a k a İse g ü n ey in m u h afız tanrısıdır.

D v a r a p a l a : Sanskritçe “k ap ı b e k ç is i” anlam ına g e le n bu k e lim e y le karşılanan v e

hırsızları, kötü n iy e tli kişileri, cin leri u zak tutan h ey k elle rd ir. Budist sanatta, tap ı-

n akların girişlerin d e silahlı v e k ork u tu cu çeh reli h e y k e lle r ola rak y e r a lır la r ,"

D h y a n i B u d h a : T an rıla r dü nyasının ü stün de, üst üste yerleştirilm iş g ö k tabakala-

rında bu lu n an 16 Brahm a dünyasında ikam et iç in g ere k li m istik m u ra k eb e derecesi

olan D h y a n a ’y a ulaşanlar d e re c e lerin e g ö re b u dünyalard a d oğm a ktad ırlar.

Bu anlayışa g ö re ilk üç m u ra k eb e derecesin e erişen lere e n alttaki dünyalar, d ö rd ü n -

cü d e re c e d e olanlara o n ve ya o n b irin c i d ü n yalar v e rilm iş tir; geri kalan Brahma d ü n -

yaları ise N irv a n a ’ya ulaşıp b ir daha d oğ m a yacak olanlara ayrılm ıştır.

T ü rk le rin d e m ensubu o ld u ğ u M ahayana m ez h e b in d e son beş d ü n yad an h e r b iri

için b ir D h yan i Budha tahsis ed ilm iştir. Bunlar insan B u d h alan n m istik d ü nyadaki

karşılık larıd ırlar. G o t a m a veya M a it r e y a g ib i B u d h alan n h e r b irin in b ir B o d h is a ttv a s ı

ve D h y a n i B u d h a ’s ı v a r d ır .100

D h y a n i Budhalarla ilg ili d u var res im le rin d e b ir ç o k tanrı - k i b u n la rd an b iri Ç in -

tem an i’n in taşıyıcısı R a m a s a m b h a v a ' d ır, b ir d iğ e ri d e y eş il ren k li v a j r a y ı tutan A m o g -

h a siıM h fd ır-, p eri, ç a k r a fig ü rle ri veya B u d izm d e k i y e d i m ü c ev h eri v e sek iz d e ğe rli

n esn eyi sim g eleyen m o tifle r d e b u lu n u r.101

t n d r a : K aran lığı y o k e d ip a y d ın lığ ı getiren , k o y u ten li, k o y u saçlı, sakallı, elin d e

v a j r a d e n ile n şim şek bulunan, balta, o k v e yay k u lla n d ığ ı varsayılan ve yanın da bir

fil kancası taşıyan tan rıdır. Bazen vü cu d u ç o k sayıda g ö z k ap lı h a lde tasvir ed ilir

A slın d a k u rak lıkla savaşan fırtın a v e y ağm u r tanrısıdır. Bu tan rın ın ism i zam an /a

98 Devi veya tanrıça devi konusunda bkz, W . Doniger O ’Flaherty, Hindu Mitoloji si, Ankara
1996, s. 199-223; M. Biardeau, “Devi Hindistan’daki Tanrıça,” Antik D ünyada ve G elen eksel
T op lu m lard a D inler ve M itolojiler Sözlüğü, c. I, Ankara 2000 , s. 168-170,
'w Kapı bekçileri için bkz. R. A. Stein, “Kapı Bekçileri: Hint ve Japon Budist Mitolojisinden
örnekler." Antik D ü n yada ve G elen eksel T oplu m lard a D inler ve M itolojiler Sözlüğü, c 1, Anka
ra 2000, s ■. w. *iSo
100 “Dhyani Ikul.ı, M , c, xtll, Ankara 1966, s, 202 203

101 S Ilın kın. "1 >11.1 Asya'da Budist M itoloji," S I A D , no, 11, (Aralık 1992), İstanbul 1994 , w

305
I-RKEN PIî V lR T ÜRK SA N A II

m an Budist m ito lo jid e d e g e ç m e k te d ir.102

K a lc ı: Zam an tanrısı. E ski H in t m ito lo jis in d e k ad eri sim geler. H e r şeye h âkim ve

h e r şeyin n ed en i ola ra k görü lü r. B azen Y am a’yla b irlik te v e on u n isim lerin d en b i r i m

ola rak a n ılır.'03

K s h itig a r b h a : S ek iz b ü yü k B odhisattva’dan b iri olm ak la b irlik te, daha ziyad e O rta

A sy a ’da tasvir ed ilm iştir. T u ıı-h u a n g d u var resim lerin d e O n ceh en n em k ralın ın v e r -

d iğ i h ü k ü m lerin şid d etim h a fifletm eye çalışan iy i kalp li b ir tan rı olarak y e r alır. A lı ı

y o lu n ustası olarak k ab u l e d ilen K sh itigarbh a’yla ilg ili k o m p o zis y o n la rd a y er alır.

Başının ü ze rin d e atkısı ve asasıyla (k h a k k ara) dilen ci k eşişleri tem sil ed er ve bı t

asasını ceh en n em in k ap ıların ı sarsm ak iç in k u llan ır. T a s v irle rd e o n ceh en n em kralı

on u n etrafında b etim le n ir. Bir tarafa seçilm işleri d iğe r tarafa gü nah k ârları ayıran

T s ’en-kuang, şeytanların faaliyetlerin i yansıtan aynan ın ö n ü n d e k i ru h ları tayin eden

C h u -k ian g, günahkârlara ateşle v e sıcak suyla işken ce ed er Sung-ti, Yakshalar’m v e r -

d iğ i cezalara n eza ret ed en W u -k u a n , o n k o rk u n ç günahı tespit e d en yargıç Y e n -lo

y a n i Y am a, s e k izin ci kralın idaresi altın daki cezalan dırm a iş le m in i d en etleyen Pien-

C h ’eng, y e d i m ü c ev h erin taşıyıcısı C h u an lu n b u n la rın en ö n e m lile r id ir .104

L o k a p a l a : U y gu r T ü rk çesin d e k ü z e tk ic i d e n ilen m u h afızlık yapan ruhlar. Tü rkler-

d e k i alp lik m efh u m u n u n A lp -T a n rı olarak Budist m ito lo jiy e g irm iş şeklid ir. K üzet

k ic iler sert ve k ork u tu cu çeh rele riyle tasvir e d iliyo rla rd ı.

O rta A sya’da son d e re c e ön em v e rile re k yap ılan tasvirlerin e karşın Lokapalalar

b e lirttiğ im iz n ed e n d e n ötü rü G andhara’da ik in c i d e re c e d e n ilah lar olarak sıradan

b ir tasvirle ele alın m ışlard ır. O n la r g en e llik le zırh lı b e tim le n irle r.105

Budist m ito lo jid e , d ö rt ana y ö n k avram ıyla iliş k ile n d irile re k “ D ö r t G ö k s e l K ra l”

v eya D ü n yan ın d ö r t b ekçisi-k oru yu cu su ” ola rak d ü şü nü lm ü şlerdi. T apm aklarda

d ö rt ana y ö n e d ön m ü ş olarak y e r a lm ışlard ır.106

M a h a k a la : E lin d e iç i kan d o lu b ir insan kafatası bulunan, ü ç g ö zlü , k ork u tu cu

çeh reli, d ini k oru yan b ir ilah olarak Şiva’n ın B u d izm ’d e k i yan sım a sıd ır.107

I0J K. Kaya, Hini Mitolojisi Sözlüğü, s . 75 - 7 7 .

I0! K Kaya, a.g.e., s. 82 .

,<M S I l.u kııı, “Orta Asya’da Budist M itoloji,” STAD, no. 11 , (Aralık 19 9 2 ), İstanbul 1994. s. 52
s I (açkın, a .g .n ı, s. 53
| I İnil, /Jluslf(«al D iction ary a j Sym bols in E astern utul Wesinr\ A it, s. ısı )82

K K.ıyıı, Ifıııl Mitolojisi SözlügU, s 5i

*0 6
SK UYGUR SA N A TI

M a it r e y a : Budisı m eh d isi ve aynı zam anda tıb b ın efen d isi olan ilah, ayrıca Bud-

ha’nın adı ve Budha olacak k işi dem ek tir.

H ıristiyan lık tak i M esih inancına b en zer şekild e, B udistler de M aitreya'n ın m ah -

şer gü n ü n d en ön ce dü n yaya geleceğin e ve hayat d e v re le ri Budha g ib i ola n b u tan rı-

nın on la rı kurtuluşa eriştireceğin e inanm aktadırlar. M aitreya ö z e llik le O rta A s y a ’d a-

ki Budistler v e Budist T ü r k le r için ön e m liy d i. İnanışa g ö re d in in i tam am layam adan

ölen B udha M aitreya’n ın daha sonra g ele re k b u d in i tam am layacağın ı ifad e etm iş-

tir.108

Ç in B u d izm in d e Batı c en n etin d e yaşayan A m ita b h a Budha’ya k arşılık Tusita G ö-

ğ ü ’n d e yaşayan M aitreya Budha, asil v e m ü n ze v i b ir görü n ü şe sahiptir. Bu gele c e ğin

Budha’sı daha sonra d ö n e m d e gü len g ö b e k li b ir Budha haline gelm iştir. A y n ı za-

m anda saflığın v e gü ler y ü zlü lü ğü n sim g e s id ir.1

M a n ju sr i: T ib e t B u d izm in d e hik m et tanrısı olan bu ilah B u d izm ’d e ö lü m tanrısını

y en en b ir tan n d ır. Binek ola rak k u llan dığı arslanlar v e fille r n e d e n iy le k olayca ayırt

e d ilir. Lotustan d o ğ a n b u tan rı tek başına b e tim le n d iğ i tasvirlerd e e lin d e lotus tutar-

k en v e g en e llik le lotus tahtta, yin e lotus otu ru şu nda görü lü r. O v e Sam antabhadra

(ah lak i m ü k e m m e llik ), S akyam un i’n in eşlik ç ile rid ir. Bütün Budist A sy a ’da fiz ik ötesi

h ik m etin v e y a irfa n ın B odhisattvasıdır. Ç in sanatında b ir arslan ü ze rin d e , sağ elin d e

b ir k ılıç tutarken g ö s te rilir.110

M a r u l la r : V ed a la rd a sözü e d ilen fırtın a tanrıları. E ril b ire r tanrı olan M arutlar,

e lle rin d e tuttukları şim şekle fırtın alar ü retirler. B azen cin ola rak d e ğ e rle n d irile n bu

m ito lo jik va rlık la r b azen d e tan rıların b ir vasfın ı v e ya aracını ifade ed erler.

N a g a la r : Budist daha ziy a d e H in d u ist m ito lo jid e y eri olan kutsal yılanlar.

R a k ş a s a l a r : K ötü ru h lar v e y a c in lere v e rile n g e n e l b ir isim .

S a k y a m u n i B u d h a : Sakyam uni G autam a Budha. T a rih i k işilik ola rak B udha’n ın en

ç o k kullan ılan ism i. “Sakya,” Sakya ü lk esin d en v e “m u n i” de in ziva v e sessizlik anla-

m ın a g e lir .11

S a r a s v a t i: B u d izm d e m ü zik ve b ilg e lik ilahesi olarak y e r alan tanrıça.

108 G. Tümor-A Küçük, D inler T arihi, Ankara 1993, s. 166


W Eberhard. <, ııı Sim geleri Sözlüğü, s. 127.
110 ). Hail, lllti'.iiıihıl P U llo n a ıy o / Sym bols in E astern an d W estern A rt, s. 193. Ayrıca bkz. C. A.
S W i l li a m İt i m . h ı/ı.ı ıi/ < Jmıcsr S y n M ls m a m i A n M otives, s. 263-264
C A s Willi, un . .i ı; ı u s ıs;

»0 /
likKHN DliVIR TÜRK SANA 11

Siddhartha: B udha’nın “am acına erişm iş o la n " anlam ına g elen asıl adı.

Som a: Brahman festivallerinde kullanılan, ölümsüzlük verdiğine inanılan, sarhoş


edici kutsal içki. Aynı zamanda A y’la ve ay tanrısıyla da ilişkilidir.

V airocana: D hyani-B udhalar olarak ad lan dırılan m ed ita sy on B udhalarm ın olu ş-


turduğu beşli g ru b u n başı olan ilah .’ 12

V ajrapâni: B udha’m n m u h afızı sayılan ruh.

Yam a: Ö lü m tanrısı. İnsanların canını alm akla yü k ü m lü dü r. G ök y ü zü n d e oturan


b u ilah k en disine u zu n ö m ü r için dua e d ile n b ir tanrıdır. Y an ın d a g en ellik le aç g ö z -

lü iki k öp ek le dolaşan Yam a, bayku ş ve gü v erc in i de e lç i ola ra k kullanır. Can alıcı

n iteliğ iy le , ö le n ilk kişi olm asıyla ve b ir kara b o ğ a y ı b in ek h ayvan ı olarak kullan m a-

sıyla T ü rk m ito lo jis in d e k i E rlik H an ’ı hatırlatır.

Y am a g en ellik le üçüncü g ö z e sahip b ir v a rlık olarak tasvir e d ilir. Silah olarak

k u llan d ığı üç çatallı b ir asası, k em en d i ve b ıçağı vard ır. A y rıc a kafataslarından b ir

k o ly e takar v e kafatası b iç im in d e b ir k adeh tutar.113

Y ek: C in v e p e rile re ve rile n gen el isim . C in , p e ri v e şeytan taifesi Budist m ito lo ji-

d e daha doğru su m ito lo jik m o tifli h ik âyelerd e ç o k geçer. Bu m etin le rd e n en ç o k b i-

lin en leri arasında “Çaştani Bey H ik âyesi” olarak anılan U y g u rc a eser vard ır. Burada

halkına çeşitli hastalıklar v e k ötü lü k ler yap an şeytanlarla, cin lerle savaşan b ir b e y -

d en b ahsedilir. Bilgisi, görgüsü, faziletleri v e gücü sayesinde b unları alt e d ere k in -

sanlarını kurtarır.

Bir fik ir ed in m ek ad ına b a zı parçaları aktarabiliriz: “ (5) O ş e y t a n la r in s a n la r ın e t i-

ni y e y i p (e) k a n ım iç ip b a ğ ır s a k la r ım v ü c u tla r ın a (7) s a r a r l a r d ı . B e t le r i (s) b e n iz le r i k o r -

k u n ç b i r h a l a l m ı ş ... z e h ir li y ı l a n l a r (13.) l a v ü c u tla r ın ı süsleyip d o n a t ıp , h e r y o l k a v ş a ğ ın -

d a 0 4 ) y ü r ü y o r la r d ı. B u n u g ö r e n Ç a ş t a n a d ev (15) letli b e y ... (l 7) k a y g u s u z g ö n ü lle o ş e y -

t a n la r a r a s ı n a g i r d i ... (50) H e m e n o ş e y t a n la r Ç a ş t a n a h a (51) nın g ü c ü n ü k u v v etim , nu-

runu, şaşaasını, haşmetini (52) a z a m e t in i g ö r ü n c e k o r k t u la r .., " ,14

Buraya kadar ak tard ık larım ız Budist sanatta ve Budist U y g u r sanatında karşılaşa-

b ild iğ im iz çeşitli ik o n o g ra fik ve m ito lo jik ö ğ e le ri içeriy or. Bunun dışın d a U y g u r sa-

112 J. Hail, a.g.e., s. 209.


) I lall, Illustrated Dictionary o j Symbols in Eastern and Western Ai ¡, s. 214; K. Knya, Hint Mi-
lolo/isi SOilûfiü, s. 177.
114 Mel inn i amamı ıçiıı hk.'. W. K. M filler-A. Von tiali.iin, ı. .i .i.im Hey Z-/ifcilvi’M-(/i#<nr<i (V A,
Istanbul 1W5

10H
ESK UYGUR SA N A TI

ııatın da etkisi görü len bir d iğ e r alanın ise M an icilik old u ğu n da n söz etm iştik. Bu n e -

den le U y g u r sanatının daha iy i k avranabilm esin e y a rd ım c ı o lm a k ü zere bu rad a M a -

n ic ilik v e M an i m ito lo jiy i ana hatlarıyla kısaca ele alm ayı u ygu n b u lu y oru z.

M an ici M itoloji

U y gu rc a m etin lerd e M a n ic ilik “üç ö d k i n o m ” v e “ik i y ıld ız ” ifa d e leriy le karşılan-

m aktadır. T a rih i kaynaklar M a n ic iliğ in T ü rk le r ü ze rin d e U ygu rla rd a n ö n ce de e tk ili

old u ğu n u g österm ek ted ir. Bu d in ö zellik le G ö k tü rk kağanlarının soyu n d an g elen

Toh aristan Y ab gu ların ın m erk e zin d e n başlayarak ç e vre y e yayılm ıştı. A n ca k M a n ic ili-

ğin U ygu rla rd a n ö n c ek i yayılışın a dair fazla b ir d e lil bulunam am ıştır. A rk e o lo jik ,

ep igrafik , p a le o g ra fik v e sanatsal m ateryallerin b ü y ü k oran da U y g u r d e vrin e ait o l-

duğunu g örü yo ru z.

M an i D ininin U y g u r Tü rk leri A rasın da Y ayılm ası

B ilin d iği g ib i U y g u r h ü k ü m d a rı B ögü K ağan (759-779) Ç in h ü k ü m d arın ın y a rd ım

isteği ü zerin e L o -y a n g şeh rin e girer. H ü k ü m d a r burada d ö rt M ani rah ib iyle karşıla-

şır. P ro p og a n d a la rın d a n etk ile n e re k on ları b era b e rin d e U y g u r başkentine götürür.

B öylece 763 yılın d an itib aren resm i d in haline g ele n M a n ic ilik saray çevresin d e kısa

sürede y a yılır. A n ca k bu d in daha sonra B u d izm in etkisi altına g ire c e k ve b ir m ü d -

det sonra da etkisini k aybed ecek tir.

Araştırm acılar M a n ic iliğ in T ü rk le rd e k abul ed ilişiy le ilg ili en ö n e m li b elge o la -

rak, daha ön ce k ısm en sözü n ü e ttiğ im iz Kara Balgasun kitabesini ön e sürerler. Bu-

nun d ışın d a T ü rk çe T u rfa n m etin le ri için d e d e b ir b e lg e vardır. Sözü e d ilen U y g u r

kitab esin d eki G ö k tü rk alfabesiyle yazılan m etin le r okun am am ış ancak Ç in ce m etin

çözü lm ü ştü r. Bu m etn in ç ö zü m ü H ü seyin N a m ık O rk u n ’u n eserin d e y e r alır. Ö te

yandan b a zı îü r k ç e eserlerd e C h avan n es-P elliot’u n çevirm iş o ld u ğ u b ir m etin yer

alm aktadır. B iz burada d il araştırm ası y a p m a d ığ ım ız iç in daha anlaşılır b ir T ü rk çey e

sahip olan m etn i seçtik. Aşağıd a sadece k on u m u za d e lil teşkil e d ec e k k ısım ları akta-

racağız: “Kağan dört rahibi kendi ülkesine gönderdi. O dört rahib iki ibadet (kurbanı) g e-

liştirip yücelttiler. Üç zam anı iyice öğrettiler. Bu din bilginleri nura ait doktrin konusunda
iyice eğitilmişlerdi. Bu sebeple y edi kitabı tam o la r a k biliyorlardı (anlıyorlardı) ... Bu se-
beple Uygurları bu luık dine sevk edebilirdi ... O zam an Fou tou ve Ts’eu -cheler iç ve dış
nazırhıı yivle d n l l l n Ih eski günahlarımızdan pişm anız ve gerçek dine hizm et etmek
İstiyoruz. Kaftan yiyle l'iı e m li yayınladı 7iıı din muhteşem ve harikuladedir. Bununla

109
I'.KKKN IH:VtK IIIR K '.ANA II

birlikte, onu kabul ve ona riayet etmek güçtür. Onu iki üç defa dikkatle inceledim, ¡■skiden
cahildim Budha ^ya şeytan diyordum .... Şimdi gerçeği a n lad ım ... diyordu.”

“... Işık dinini kabul ediniz. Bu ülke sıcak kaniçicilik gibi barbar âdetini bırakarak seb-
zeyle beslenen bir memlekete dönüşsün... Sem a güç ve kuvvet verir. Tabiiler ise onu taklit

ederler. Din büyüğü uzun zam an Babil’de oturmuştu. (U ygurların) gerçek dini kabul ettik-
lerini öğrendikten sonra, onların bu dine bağlılıklarını methetti...” 115

Ancak bu metne dikkatle bakıldığında Manicilikle beraber Budizm’in de önemli


sayıldığını ve ayrıca eski Gök tanrısı inanışının devam ettiğini görmek mümkündür.
Nitekim metinde Budha övüldüğü gibi (eğer çeviri doğruysa) “Sema (Gök) güç ve
kuvvet verir” ifadesi de yer alır. Uygur Türkçesiyle yazılmış Manici metinlerde, Ma-
ni’ye “Mani Burkan” denmesi onun Budha'nın yerini aldığını veya onun Budha gibi
algılandığını gösterir. Örneğin bir metinde Mani’ye şöyle sesleniliyor: “Bütün beş ale-
min ümidi ... hürm etkâr gönülle önünde eğilirim, herkesin saydığı, sanlı babam, benim

Mani burkanım .”116 Görüldüğü gibi Budizm, Manicilik ve Türklere ait Gök tanrı ina-
nışları iç içe girmişlerdir.

Ortaçağ İslam kaynaklarında Uygurların arasında diğer dinlerin yanı sıra Mani-
ciliğe inanların da bulunduğu belirtilmektedir. Örneğin Yâkût el Hamavi, Mu cem el-
ini Mân isimli eserinde dokuz Oğuz ülkesinde halkın çoğunun mecusi olup ateşe tap-
tığını, ancak içlerinde Maniciliğe inan zındıkların da bulunduğunu söylemektedir.
N üzhet el-m üştûkfi ihtirâk el-âfak isimli eserin yazarı olan tdrîsî ise Dokuz Oğuz (Uy-
gur) ülkesinin başkenti olan Hanbalıg’da halkın Manici olduğunu ve ülkenin diğer
bölgelerinde ise halkın Mecusiliği seçmiş olduğunu anlatmaktadır.'17

Sanat tarihi kapsamına giren, Manicilikle ilgili sahnelerin ve kişilerin betimlendi-


ği resimlerin yanı sıra kimi eserlerde, daha önce anlattığımız bir minyatür başta ol-
mak üzere Bögü Kağan’m Maniciliği kabul ediş anının tasvir edildiği ileri sürülmüş-
tür (bkz. Resim 73-74).

Manicilik, Budizmde olduğu gibi esasında, Türk toplumsal yapısına hiç uymu-
yordu. Bu nedenle Türkler Budizmde olduğu gibi Manicilik vesilesiyle eski Türk
inançları ve gelenekleri ile bu yeni dinin bir sentezini oluşturmuşlardı. Bugün bu

1,5 II. G ü n g ö r, Türk Bodun Bilim i Araştırmaları, K a y seri 1998, s. 132-133, U y g u rc a m e tin s. 133
135. Kara B alg asu n k ita b e s in in Ç in c e m etn in in ç e v iris i iç in b k z . H . N a m ık O r k u n , Eski
I 'örfe Yazıtları, s. 232-236.
116 K R a h m cli A rat, Eski T ürk Ş iiri, A n kara 1986, s. 37

" •■mv k o n u su n ıc ıin lc ıın l'û rk ço 'y e çev risi için b k .- U '.<•••■ n. İslam C o g ra jy a a lıin n ii (« » «
İm li/ n ve Türk Ü lkeleri , s 97, 135

310
HSKI UYGUR SA N A T

sentezin izle n özellik le A le v ile rd e gö rü lm e k te d ir. H e r ne kadar ünlü "K ara Balga-

sun” kitab esin d e “et y iye n m ille tin bu n d an son ra p irin ç v e ya sebze y iy e c e ğ i” ifad e

e d iliy o r olsa da b u tür ifa d e lerin daha ziy a d e te o rid e k a ld ığı v e p e k u y gu lan m ad ığı

anlaşılm aktadır. B öylece T ü rk le rd e b ir p o ta iç in d e e riy e n b u çeşitli d in sel unsurlar,

daha sonra Islam iyete dair u ygu lam a lara da geçm iştir. G ü n ü m ü zd e b a zı araştırm acı-

lar T ü rk le re ö z g ü bu fark lılık la r ü ze rin d e d u rm ak ta v e söz k on usu b ü tü n ü “T ü rk

M ü slü m an lığı” olarak adlan dırm ak tad ır.

B ilin d iği g ib i U y g u rla rın M a ııic iliğ i kabul e d işle rin in siyasi b ir am acı da vardı.

N ite k im b u din, Ö n A sya’d an v e İran ’dan k ovu lm u ş, Ç in ’d e d e p e k iy i karşılanm a-

m ışk en U y g u r y ö n e tim i ve saray çevresi tarafından b en im sen m iştir. Burada H azar

T ü rk le rin in resm i d in ola rak y a h u d iliğ in d eğişik b ir b iç im im ola rak kabul etm ele -

riy le aynı am aç g ö ze tilm iş o lm alıd ır. Y a n i b ağ ım sız v e b ü y ü k b ir gü ç o la b ilm e k için

d ö n e m in başka b ü y ü k d e vle tle rin in d in in i k a b u l etm em e düsturu söz konusu o l-

m uştur. Iran v e ya Ç in k ü ltü rle rin in zo rla y ıc ı e tk ilerin e m aru z k a lm ak istem eyen

U y g u rla r b ö y le ce k im se tarafından isten m eyen M a n ic iliğ i b en im sed iler. Esasında b u

anlayış rah m etli O sm an T uranın , ik i c iltlik k itab ın d a sözü n ü e ttiği “T ü r k C ih a n H â -

k im iy e ti’’ k avra m ıyla alak a lıd ır.118 Bu düşünce eski k o z m o lo jik tasavvurlarda top-

lu m la rın k e n d ile rin i d ü n y a n m m e rk e zin e k o y m a la rı hususuyla bağdaşm aktadır. Bu

arada U y gu rla rın M a n ic ilig in D in a ve riye M e zh e b im k abul e tm ele ri v e hilafet m erk e -

zi ola rak Babil y erin e Sem erk an t’ı ihdas e tm e le ri söy len en lere u ygu n d u r,

U y g u rla rın k oru m ası altın da bu lu n an M a n ic ilik on lar gü çlü o ld u ğ u m ü d d etçe

b ü y ü k b ir g elişm e gösterd i. Bu d ö n e m d e ö z e llik le -768-771 y ılla n arasında U y gu rla r

Ç in ’d e M a n ici k o lo n ile r v e tapm aklar kurdu lar. Bu geliş m e 840 y ılın d a K ırg ız T ü r k -

le rin in U y g u rla rı y e n ilg iy e uğratm asıyla s o n b u ld u . K o ru y u c u la rım y itire n M a n iciler

her y e rd e tak ip e d ild i ve m en su p ların ın çoğu öld ü rü ld ü .

840 y ılın d a k i y e n ilg id e n sonra, g ö ç e ttik le ri T a r ım H avzası şe h irlerin d e d e vle t

k u ran v e T e n g r ilik adı v e rile n tapm aklarda M a n ic iliğ i sü rdü ren U y gu rla ra ait k ü çü k

to p lu lu k ların v a rlık la rın ı sü rdü rm esin e karşın b u d ö n e m d e artık B u d izm ö n plana

geçm iştir.

Bununla b irlik te M a n ic ilik b a zı T ü r k to p lu lu k la rı vasıtasıyla çeşitli y e rle re ya yıl-

m ıştır. Ö rn e ğ in k im i araştırm acılar D o ğ u A v r u p a ’ da d e v le t k uran P e çe n ek le rin M a -

nici old u ğu n u ve XI. y ü zy ıld a Balkanlar’da ortaya çıkan B o g o m o lizm in k ö k e n le rin in

M an ic iliğ e d ayan d ığın ı ifad e etm işlerd ir.

" * ı l . I n t . ııı /ıır/.- < ılı.rn tlıilviDiıvı'lı Mı'/filiır.1.! Jıiri/ıı. I'ürk D ünya Ni^umının M iilr, islı-imi ve />!
mi mi K ı i '. l ı t ı ı • I I I \ıık .n ı l w ı

III
ERKEN DEV R TURK SA N A II

Manicilikle ilgili mitolojik anlamları olan uygulamalar ve Manicilikte önemli bir


yere sahip sanat eserlerinin dinin aktarılması için kullanılması -Budizmin aynı yön-
deki etkisiyle beraber- Uygurlarda plastik sanatların büyük bir gelişme göstermesi-
ne neden olmuştur. Özellikle resimlerde, heykellerde ve kabartmalarda Manici m i-
toloji kapsamındaki tanrılarla veya konularla ilgili tasvirlere rastlanmaktadır.

Mani'nin Kimliği

M ani hakkın da b ilg i v e re n çeşitli ortaçağ İslam y azarların ın eserlerin d e, annesi-

n in Part h a n ed an lığın d an g e ld iğ i ve babasının ad ın ın ise Futtak v e y a Fâtak o ld u ğu

b elirtilm ek ted ir. Y in e aynı kaynaklara g ö re M an i’n in babası H am ad an ’da d oğm u ş,

Babil’e g ö ç etm iş ve orad a “ M ugtasilah” m ez h e b iy le ilişk iye g irm iştir. M ân i b u k oşu l-

larda MS 216 senesinde Irak ’ta d ünyaya g eld i. II. Behram tarafından öld ü rü lü şü n e

kadar (MS 276) hayatı m ü cad eleler iç in d e g eçti v e E liade v e C o u lia n o ’nu n ifad esiyle o

zam ana kadar d ü nyada en e tk ili g n ostik d in i k u r d u ." 9

M a n i’nin y e d i kitap v e 76 adet risale y a zd ığ ı b e lirtilm e k ted ir. K itap ların d an en

ç o k söz e d ilen i Arjang ad lı eseridir. Bu eserin d e k e n d isin in y a p tığı resim ler n e d e n iy -

le on u n eşsiz b ir ressam o ld u ğ u düşüncesi, M an iciliğ i b ir s a p k ın lık olarak g ö ren

M ü slüm anlar arasında b ile y a ygın d ır. Bununla b irlik te yu k arıd a sözü e d ilen eseri ilk

k itabı d e ğild ir. B îru n î’ye g ö re M ani başlangıçta Fâdarû n ad lı b irin in öğ ren cisi o l-

m uştu. Ö n ce bu şahıstan M ecu silik , H ıristiy a n lık ve dualist sistem h akk ın da b ilg i al-

m ış olan M an i daha sonra p e y g a m b e rliğ in i ilan etm iş ve ilk k ita b ım yazm ıştı. Bu k i-

taba, Şapûr b in E rd eşir’in ism in e izafe olarak Şâpûrgan ism in i verm işti.

Bîrûnî’nin (ö . 1048) eserlerinde Mani’ye ve Maniciliğe dair birçok açıklama bu-


lunmaktadır. Bu eserlerde Mani’nin ayn bir Incil’i olduğu, kurmuş olduğu dinde
Mecusi (Zerdüşt) dualizminin yanı sıra Hint dinlerinden ve Hıristiyanlıktan da fay-
dalandığı ve nasıl ki Budha Hindistan’a, Zerdüşt İran’a ve İsa Batıya gönderilmişse
kendisinin de yaşadığı çağın nesline peygamber olarak gönderildiğine inandığı belir-
tilmektedir. Ayrıca kendisinin Mesih’in geleceğine müjdeleyen Faraklit olduğunu id-
dia etmiş, aydınlık ve karanlığın eskiden beri var olduğunu ortaya atmıştı.120

Mani’nin cemaati seçkinler -U ygur Türkçesinde dindarlar- ve dinleyicilerden


meydana gelmektedir. Maniciliğe mensup olmayanlar ise laikler olarak adlandırıl-
maktaydı.

111 M riıaıle I C ouliaııo, Dinler Tarihi Sözlûğfi, İstanbul ı'>•>/, ■■ h«>


uo C■. I uıın'i , HiMiııl'vr (io rc Dlrılcı vr /sldm Olni, Aııknıa ı•»»»• 217 218

312
ESK UYGUR SA N A TI

R ah ip lerin olu ştu rd u ğu ilk gru p olan “s eçk in ler" zü m resin e e v len m e k yasaklı.

Ç ü nk ü “ k ötü lü ğü ” tem sil e d en insanın m a d d i v a rlığ ın ın olu şm am ası g ere k iyo rd u .

Bu g ru b u n ayrıca şarap içm esi, et yem esi v e çalışm ası da yasaku. O n la r g ü n d e y e d i

vak it ib adetle yü k ü m lü yd ü ler.

İk in c i g ru p olan “d in le y ic ile r” ise e v len ip ç o c u k sahibi o la b iliy o r, et y iy e b iliy o r

ve çalışab iliyorlard ı. Bunlar sadece d ö rt v a k it ib ad et e d iy o rla rd ı. L a ik le r ise h içb ir

şeye u ym a kla yü k ü m lü d eğild iler.

Maniciliğin Esasları ve Niteliği

M a n ic ilik esas itib ariyle -y u k a rıd a da k ısm en d e ğ in ild iğ i g ib i- H ıristiyan lık ,

M a zd a izm , Z u rv a n izm ,121 Z erd ü ştçü lü k , B u d izm v e M e zo p o ta m y a d in le rin in çeşitli

un su rların ın b ir araya gelm e s in d e n m eyd an a gelm e k te d ir. Bununla b irlik te b u d in -

le rd e n alınan çeşitli hususların old u ğ u g ib i k u llan ım ı da söz k on usu d e ğild ir. Y en i

b ir anlayış v e sentez m eyd an a g etirilm iştir.

M a n ic ilik , esas itib a riy le ışık v e k aranlık ilk e le ri ü zerin e ku ru lm u ş dualist b ir sis-

tem dir. Y a şa d ığım ız d ü n yan ın iy i ve k ötü un su rların b ir araya gelm e s in d e n m ü re k -

k ep old u ğ u düşünü lm ü ştü r. V e sözü e d ile n b u ik i unsur sürekli m ü cad ele iç in d ed ir.

F arklı un su rların b irb ir iy le m ü cad elesin i ifad e e d en k o z m o lo jik ya p ıya daha ön ce

U n iversalist en eski T ü rk d in i inançlarınd a da rastlam ıştık.

M a n ic iliğ e g ö re iy ilik insanın ruhuna, k ötü lü k ise bu ru hu n iç in d e y e r a ld ığ ı b e -

d en e işaret e tm ek ted ir. Y ara d ılış esnasında karanlığa karışan ış ığ ın kurtarılm ası g e -

rek m ek ted ir. Bu da n e tic e d e iy i ile k ötü n ü n m ü cad elesin i zo ru n lu k ılm ıştır. K ıy a -

m ete kadar sü recek b u savaşın son unda iy ilik galip g elecek , e v re n d e barış ve h u zu r

vu k u b u lacak tır.122

Bu n ed en le a y d ın lık v e k aran lık k a v ra m ların ı tem silen güneş v e ay k ü ltleri ön em

kazanm ıştır. B izzat M a n i b u hususta cem aatin i eleştiren lere şu ceva b ı verm iştir: “D i-

ğ e r m ille t le r b iz i G ü n e ş ’e v e A y ’a s e c d e e d i y o r l a r v e o n la r ı k e n d ile r in e p u t e d in iy o r la r d iy e

121 Zurvanizmin baş tanrısı Zurvan Mani metinlerinde Azrua veya Ezrua olarak yer almakta-
dır. Örneğin bir Uygurca Mani metninde: “yel tanrı, ışık tann, su tanrı: Bunlar hepsi Ez-
rua tanrı üstüne (elbise gibi) giyilip ona katılmışlardır" denilmektedir. T ürkçe M âni Efyazı-
la r t (Manit)ıuılitO- Khotço harabelerinde bulunup A. Von Le Coq tarafından tanıtılan el ya-
zıları. « I. I ı.ııılnıl 1936, s. 17, başka örnekler s. 1 8 , 1 9 , 2 0 .
Manicilik l <um .1ııı< l.ı iv m İ bilgi i^iıı bkz. H. Güngör, Türk Bodun Bilimi A raştırm aları,
Kaysoıi i'i'm ı."i h ;, II lıü ıı.ıy-ll liüngör, Başlangıçtan G ünüm üze T ürklerin Dini Tarihi,
Ankma 11«/, ■ 1n mu

113
I KM N I >1V IK II KK SA N A II

ayıplıyorlar. A ncak Isa’nın ila şahadet ettiği şekilde, onların gerçeğini, bizim geçidimi: \r
gerçek vücut alem ine kapım ız olduğunu bilm iyorlar.”

M an iciliğ in güneş v e ay kü ltlerin e ö n e m verm esi, zaten eski inanışlarından ve

m itle rin d e n d ola y ı güneş, ay v e y ıld ızla ra tapanların yaygın old u ğ u T ü rk le r üzerinde

old u k ça e tk ili olm uş, hatta U y g u r h ü kü m d ar unvanlarına da bu d u ru m yansım ıştır,

Burada hü kü m d ar isim lerin in başına “ay T e n g rid e kut b u lm u ş” v e ya “ kün T e n g rid e

kut bu lm u ş” g ib i ifa d eler e k len m iştir.124

E liade v e C ou lian o'ya g öre, M a n ic iliğ in d iğe r sistem lerden farklı olarak g eliştir-

d iği tek y en iliğin , dü n yan ın yaratılm ası işin in “Yaşayan R uh” olarak adlan dırılan iyi

karakterli b ir “T a n rı”ya m al ed ilm iş olm asıd ır. Bu arada aynı araştırm acılar, m adde

dünyasının karanlıklar p ren slerin in g ö v d e le r i için d e m eydana g elm esi olgusunu ileri

d ü ze y d e bir karam sarlık olarak d e ğ e rlen d ire n b azı b ilim ad am larının aksi y ö n d e bir

yargıya sahiptirler. Ç ü n k ü bu b ed en ler karanlık yaratıklar tarafından y o k e d ilen ışık

parçalarıyla karışm ışlardır. Işık m ad d e içine ne kadar hapsolursa olsun, yin e de her

şey için d e k olaylık la tespit e d ile b ilir.125

M anici M ito loji (M a n i'n in Ö ğretisi)

İki Unsur : M a n ic ilik “iy ilik ” v e “ k ötü lü k ” o lm ak ü zere ik i esas u m d eye dayan-
m aktadır. İy ilik ışıkla, k ötü lü k ise karanlıkla tem sil e d ilir. Işık ülkesi barışın, yaşanı-

lan dünya ise k ötü lü k lerin vuku bu ld u ğu , k aranlıkların hü kü m sürdü ğü y erd ir.

İyi Unsurun Tanrısı: Bu tanrı irade sahibi olan, d o ğ ru d ü şü n cen in ve dirayetin


tanrısı Sroşâv’d ır ve b azen de Zurvan. O n a “ Işıklı A ta ” da denir. 126

Kötü Unsurun Tanrısı: A la m etleri dum an, sis, yak ıcı yel, ateş, b u lan ık su olan ve
b irb irin in ü zerin d e bulunan beş karanlık dünyad a yaşayan A h rim â n ’dır.

Ana Eylem: Bu ik i ilahla sim gelen en “ iy ilik " ile “k ötü lü k ” arasındaki sürekli m ü -
c ad eled ir. Bu savaş tem el olarak birk aç ev re d e g erçek leşir v e tabi k i sonunda iyilik

h er şeye hâkim olur.

İlk Teslis: Sroşâv’m ç ağırd ığı hayatın analık m efh u m u (R âm râtu x; Büyük R ııh ) ve

1,1 Gûnay Tûmer, a.g.e., s. 220 -221 .

IM I laı un Güngör, a.g.e., s. 121-128

1,5 M Miadı' I P. Couliano, Dinler Tarihi Sözlü ü, İstanbul 1997, s. 87


Itu ta n rı (Z u rv a n ) U y g u r m etin le rim le A zm a veya I zrııa ta n rı o la ra k g e ç m e k le d ir

314
I SK IU YI .UK SANA 11

onun çağırdığı I->>m il adanı (Ahuramazda; Ilk İnsan) ile Sroşav’ın kendisinden
meydana gelir.u/

Işığ ı tem sil e d en beş unsur (Z îvâ n e v e ya M a h rsp a n d ) şunlardır:

1. Tem iz hava 4. Su

2. Y u m u şak rüzgâr 5. Ateş.

3. Işık

M ücadelenin başlangıcı: K o z m ik adam d üşm anıyla başa çıkam ayarak, ışıgm u n-


su rların ı karanlığa kaptırır. B öylece iy ilik ile k ötü lü ğü n karışım ı m eyd an a gelir. Bu-

nun ü zerin e k o z m ik adam Sroşav’a y e d i k ez y a lvarır, dua eder.

İk in c i T eslis: Sözü e d ilen dua ü zerin e baş tanrı “ışığın d ostu ” ola rak anılan N a re -

s a fı, o da B ü y ü k Y a p ıc ı’y ı (B ü yü k Ban, Büyük Y a p ı ustası), Büyük Y a p ıcı da M ih rya zd

(M ith ra , M itra ) adı v e rile n ve b ir cin olarak tasvir e d ilen “ C anlı R u h "u çağırır. Bu

g ru p M a n ic iliğ in ik in c i teslisini m eyd an a getirir.

Canlı Ruhun O ğ u lla r ı: C anlı Ruh’un aşağıdaki sırayla dünyaya g ele n o ğ u lla n şun-

larıdır:

1. Şerefli H ü k ü m d a r (R e x H o n o ris )

2. Şanlı H ü k ü m d a r (R e x G loriosu s)

3. Parlak M ak am (S p le n d ite n en s )

4. K o z m ik (İş ık ) A d a m

5. Ç iğ Et Y iye n (O m o p h o r o s )

Bu beş o ğ u l b eş farklı k o z m o lo jik güç m eyd an a getirir: nefes, rü zgâr, ışık, su ve

ateş. Bu oğu llar gen el h atlarıyla yukarıda b e lirttiğ im iz, ışığı tem sil e d en beş unsurun

h er b irid ir.

127 Uygurca Mani metinlerinde adı geçen Hormuzta (Khormuzta) tanrının Ahura Mazda'yla
ilişkili olması mümkündür. Bu tanrının metinlerde görünüşüne iki örnek verebiliriz
“...(O Halde şöyle) haber ver: şeytan kendi dilini değiştirip bütün habis-ruh’lara böyle ılı
yerek bildirici (şu) söz (leri) verdi (söyledi): sîzlerden alınan zehiri khormuzta tanrıya .ita
cağını, kltormıı.-uı tanrıya bu (nu )” . Başka bir yerde de şu ifadeler vardır . t ) vakit
Khonını. ı.ı ı.<■ıı ı .ılı . ianrıyı halta yapıp şumnunun başını kesti, o ateş tanrıyı yetini'., mu
yad ıııılllık) ııufu rılu \apıp -..111111111 başını süngü başın(da?).' Hu iki Örnek için M
I ml<ı,< M.mı I İvıi ıhın u. A ym a bazı yerlerde bu ilah Hint tanrısı lndıa’yla illşkılemlı
rllir

315
( UKf'N m VIK IIIR K ^ A N AII

t anlı Ruh k aranlıklar ülkesine g id e re k K o z m ik A d a ııı'ı kurtarır. Bu kurtarm a işi

esnasında ve son rasın da şu olaylar gelişir:

- K u rtarm a işlem i sırasında C an lı Ruh’u n sesini H ro s ta g adlı b ir ilah tem sil eder.

- O n u n seslen işin d en sonra K o z m ik A d a m ’m v e rd iğ i ceva bı P advâhtag d en ilen

tan rı sim geler.

- Sonra M ih ry a zd (M itr a ) oğu lların a A rc h on te s adı v e rile n k aranlıklar ü lk esin in

c in le rin i öld ü rte rek b u c in le rin d e rile rim yü zd ü rü r.

E v r e n in v e D ü n y a n ın D o ğ u şu : H ayatın an alık m efh u m u olan R â m r d t u x söz konusu

c in le rin g ö v d e le r im karan lık lar ülkesine atar ve d e rile riy le g ök yü zü n ü donatır. K a-

ran lık lar ü lk esine atılan cin le rin k e m ik le ri dağları, vü cu tların ın d iğ e r parçaları ise

to p ra ğ ı m eyd an a getirir. B öylece cin le rin vü cu tların d an m eyd an a g e le n e v re n h e r b i-

rin in l2 kapısı olan on g ö k te n v e sek iz d ü n yad an m eyd an a gelir.

P a r l a k M a k a m d en ilen ilah g ö k le ri, “Ç iğ Et Y iy e n ’1ise d ü nyaları om u zla rın d a ta-

şır, Bu ik i b ö lg e n in ortasm d a m u h afız ilah lard an soru m lu ola n Ş erefli H ü k ü m d a r

yaşar.

S o n rak i aşamada, M ih ry a zd k aranlıklar ülkesin in oğ u lların d a şehvet h isleri

uyandırarak, o n ların vü cu tların d a toplanm ış ışığın b oşalarak güneşi, ayı ve y ıld ız la n

m eyd an a g etirm esin i sağlar. A y n ı tanrı ard ın d an ü ç felek, yan i çark h a lin d e hava, su

ve ateşi yaratır.

Sanlı H ü k ü m d a r ise b u n la rı d ü n yan ın üstüne yü k selterek c in le rin ze h irle rin in

dü n yaya erişm esin i e n g ellem iş olur. Yani başka b ir d eyişle u za yın zararlı etk ilerin in

atm osfer tarafından d ü n yaya in m esi e n gellen m iş olur,

Sroşâv, Ü çü n cü E lçi’y i (Legatus, M itra, M ih ry a zd veya bazı m etin le rd e N aresâf)

çağırır. Elçi Işık lı O n İk i K ız ı dünyaya getirir. Bunlar; H aşm et, H ik m e t, Zafer, İknâ,

Safvet, H akikat, İm an , Sabır, A d a let, Bereket, F azilet g ib i isim lere sahip o lu p 12 b u r-

cu teşkil ed erler.

D ü n yan ın, g ö k le rin v e b u rçla rın yaratılışı b ira z farklı b ir h a liyle U y g u rc a b ir M a -

n ın m etn in d e de y e r alm aktadır. Bu m etni, k on u n u n akışını b ir parça b ozsa da,

ö n e m li o ld u ğu iç in bu raya ak tarıyoru z: “ ... N asıl k i su nebat ( v e ) ağaç kap ısm ı yerd e

açıverir. Ö y le c e K h rostag tanrı, K h u rm (u )zta t(a )n rıy a ( v e ) beş tanrıya kapusunu açı

verd i. Vaktaki K h roştag (v e ) Padvakhtag tanrı, K h o rm u zd a tan rıdan (v e ) c e h e n n em -

d en yu k arı ağm ış (ç ık m ış )d ı, o zam an V ad civan ta g tanrı v e ana-tann (? ) acele g eld i

Icı K h orm u zta tanrıyı ceh en n em d en yukarı a ğ d ırd ıla r (v e ) çık ard ılar., tanrı yu r

ılım a g ö n d e rd i V e A ııa -T a n rı (v e ) V ad civan ta g T a n rı, unlat beş (a n rıla n K h o rm u zla

t.m n d a (n ) ayırd ılar V e sonra y eri g ö ğ ü yaratıp r t ııır jy u ltı.ıııe ğ e ) hazırlandıktı

n o
ISK IU Y C . U K S A N A II

İlkönce on kal mavi göğü öyle bir türlü yaptılar, yarattılar kim, yeni yemiş bahçesi
ev bark yaratırca (gibi)... ve nebatı yeni (yani işlenmemiş, yoz) topraktan hemen
üretirce (gibi)... ve erkek çocuğu erkek gücünden eriştirirce (gibi) ... böylece de bu
yer su on kat mavi göğün yaradılışı onlara benziyordu... Ve onbirincileyin zodyakı
yarattı... yedi türlü faziletle (?) (dolayısıyla?) ... biri bütün şeytanlara köstek ol-
„128
sun...

Bu arada, Elçi (Legatus veya Mitra) güneş ve ayı idaresinde tutmaktadır. Çünkü
güneş ve ay -ışık gemisi- ışık zerrelerini karanlıkla karışmış oldukları yerden çıka-
rarak ışık göğüne taşımakla görevlidir.
Elçi hava, su ve ateşten meydana gelen üç çarkı çevirir —hatırlanacağı üzere Uy-
gurlarda gök çarkını bir çift ejderin çevirdiği farz ediliyordu- ve Büyük Bân yeni bir
dünya yaratır. Ayrıca cinler için de bir hapishane inşa eder.

Elçi (Mitra) daha sonra yine cinlere kendisini duruma göre güzel bir kadın veya
erkek olarak göstererek onlarda şehevi arzular uyandırıp hapsedilmiş ışık zerrelerini
kurtarmaya çalışır. Ancak bu arada ışık zerreleriyle birlikte kötülükler de hapisten
çıkarak denize dökülür. Denize düşen kötülükten bir canavar ve bütün bitkilerin
kaynağı olan beş ağaç ortaya çıkar.
A dam as bu canavan yense de dişi cinler Mazan ile Asreştâr’ı doğurur. Bunlar da
yeryüzüne düştüğünde, deniz, toprak ve havayı meydana getirirler. Böylece bu cin-
lerden dünya varlıkları ortaya çıkar.

Başka bir anlatıma göre Elçi bir sütun yaratır. Harekete geçen ışık ruhları bu sü-
tuna tırmanarak önce aya oradan da güneşe geçerler.
Bundan sonra erkek (Mazan) ve dişi (Areştâr) timsalleri birleşir; ancak dünyaya
gelen çocuklarını yerler. Bu arada Aşkalon ve Namrael adlı iki cin Maniciliğin Adem
ve Havva’sı olan Gehmurd ile Murdiyânagh’ı dünyaya getirirler.

Daha sonra Elçi, Hayatın Ana Mefhumu, Kozmik Adam ve Canlı Ruh İsa’yı (an-

Türkçe Mani El Yazıları, s. 11-13. A. Von Le Coq’un tanıttığı bu el yazılarıyla ilgili 18. dip-
notta bu parçanın ışık tanrıları ile karanlık şeytanlarının savaşının sonunu anlattığı belir-
tilmiştir. Parçada Hormuzta göğe kendi başına dönemeyince diğer tanrılar vasıtasıyla ce-
hennemden çıkıyor. Yine parçada geçen beş ilahlar da ondan ayrılan nesiller olup göğü,
yeri ve zodiyakı yaratıyorlar. Yazar burada Fihrist’teki ifadelerle Uygurca metni karşılaştı-
rıyor ve biraz farklılık bulunduğunu belirtiyor. Fihrist’te İlk adam ile Hormuzta Tann ay-
nı ııııış gıl>ı .ııı lal ılıyor, lşık-cennetinin padişahı ilk adamı kurtarıyor ve karanlığı yeniyor.
İlk .ııl,ım,ı <ı lu tınem ve karanlıktan geçmiş olan ne varsa onlar da ayıklanıyor. Bu konu-
lum tVri .mİ,ıııım burada verilmiştir. Yine ayııı notta Vadcivantag'ın “yaşama ruhu” oldu-
ğu Minin uıki v.ııılıynı
1’KKI‘N I >1rVIK IIIK K ’ A'IMI

layış d ü n yası) yaratırlar. V e onu u ykudan u y an d ırd ık tan sonra G e h m u rd ’a g ön d e

rirler. M esih olarak algılanan İsa insana ilah i aslını anlatır. A k ıl b iç im in d e k i ışık p ey

ga m b e rlerin e öğü t v e re n Isa onlarla b irlik te seçk in lere “ ışık b a k iresi” ola rak ifade

e d ilen ak lı verir.

K ıy a m e t . M anici m etin le re g ö re, d ü n yan ın son u nda m u h te lif va rlık la r d ö r t y ö n d e

toplanacaktır. D in d arlar y a n i seçk in ler cen n ete g ire c e k le rd ir. D iğ e r inananlar, h a-

yatların d ak i tutum ların a g ö re y e n id e n dünyaya g ele c e k ler, gü nah karlar ise ce h e n -

n e m lik olacaktır.

Bir M a n ic i risaleye g ö re , k ıy a m e t gü n ü n d e g ö k le ri v e y e r i taşıyan ik i m e le k y ü k -

lerin i atacaklardır. H e r şey yü zy ılla rca sü recek b ir yan gın d a m ah volacak, ış ık v e ka-

ran lık ze rre le ri b ir m ü d d e t b irb irin e karışacaktır. A n ca k daha sonra ışık v e karanlık

b irb irle rin d e n ayrıla rak iki ayrı e v re n olu şturacaklardır. Bunun son u cu n d a da e v re -

n e e b e d i barış v e m u tlu lu k g e le c e k tir.129

129 Manicilik için daha çok şu çalışmayı esas aldık: bkz. G. M. Meredith-Ovrens, “Orta Asya
Türklerinde Manihailik,” TKEK-lslamiyetten Önce Türk Sanatı Hakkında Araştırmalar, Istan
bul 1972, s. 14S-167; Aynca bkz. E. Esin, hlamiyetten Önceki Türk Kültür Tarihi ve İslama Gi-
riş, İstanbul 1978; H. Güngör, Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s. 129-142; F. Bozkun, Türk-
¡erin Dini, İstanbul 1995, s. 61-70.

318
ORTA ASYA, OSMANLILAR ÖNCESİ KUZEY KARADENİZ
VE DOĞU AVRUPA'DA SANAT TARİHİ AÇISINDAN
VARLIK GÖSTEREN DİĞER TÜRK TOPLULUKLARI

O rta A sya’da, b ü yü k im p a ratorlu k ların yanı sıra çeşitli T ü rk d e vletleri veya to p -

lulu k ları da k en d i sanatlarıyla İslam iyet ön cesi T ü rk sanatı m ozayiğin e katkıda b u -

lu n m u şlardır. Ö te yandan O sm anlIlardan ön ce D ogu A vru p a’da ve K u zey Karade-

n iz ’de d e vle t kurm uş T ü r k to p lu lu k ların ın sanatlarına da - T ü r k sanatını bütünlüklü

k avra yab ilm ek ve İslam ön cesi T ü rk sanatının çerçevesini ç izeb ilm ek iç in - kısaca

g ö z atm am ız gerek m ek ted ir.

O R TA A SY A

T a b g a ç S an a tı

Başlangıçta ö z g ü n b ir yap ıya sahip k im i A sya T ü rk d evletlerin in sanatı zamanla

b u n iteliğin i y itirm iştir. Bu d urum a en iy i örn ek olarak Tabgaç (T o b a ) D evleti’nin

sanatı g österileb ilir.

Daha ön ce ele a ld ığ ım ız b ir çalışm am ızd a Tabgaçların T ü rk sanatı tarihindeki b u

ö z e l k on u m u n a şöyle değin m iştik : “T ab ga çla r T ü rk sanatının tem el konularını Ç in

sanatına aktardıkları g ib i k u vvetli b ir Budist sanat m eydana getirerek, Ç in Budist sa

natının tem ellerin i attılar. Bu Budist sanat sonraları daha da gelişerek Çin'in k u z e y

ve batı b ö lg e le rin d e yaşayan T ü r k to p lu lu k ların ın sanatını da etkileyecektir. A y r ıc a

T ab ga ç T ü rk le ri Ç in kültürü b ü nyesine b ilin ç li olarak katıldıkları için bir s û r e s o n r a

Ç in ’in b ir h a n ed an lığı haline gele c e k lerd ir. Bu d urum da T ü rk ve Ç in sanatlarının

arasındaki iliş k ile rin çözü m len m esin i zorlaştıracaktır. Ö rn eğin bu durumda Ç iıılı

leşm em iş T ıırk le r d e T abgaçları Ç in li sayacak ve b ilim adam ları K uzey Ç in’de geliş-

tirilen sanattan ‘Ç in sanatı’ d iye b ah sed ecek lerd ir."

B öylece, zam anla Ç in lileşerek W e i H a n ed an lığı adını alan Tabgaçlar ö z e llik le I o

pa Siun’dan (432-465) itibaren B u d izm ’in k u d retli savunucuları olm uşlar ve I o

y a n g ’da 1300 c ivarın d a pagodanın inşasına izin verm işlerd i. Hatta T op a H o tıg I lııı

1 Yıı>ar Ç o r ııh lıı, i m li t,ııı Sıin<ıiı (lı>lnlı ii, s ı ; ı

J1 9
I- KK N m VIK 11IKK '.A N AM

k û m d a rlığ ı terk e d e re k b ir Budha rahibi olm uştu. Ü n lü g e z g in S o n g -Y u n ’u H in d is -

tan’a T o p a K ia o ’nu n d u l karısı H u gön d erm işti.

T ab gaçlara ait b u ö n e m li k ültür v e sanat daha son raki Ç in lile rin yan ı sıra G ök -

tü rk ler v e U y g u rla r ü ze rin d e d e ç o k e tk ili olm u ştu r.3

Yaklaşık ik i y ü zy ıllık (M S 386-556) b ir ö m rü olan b u d e vle tin sanatçıları resim ,

h e y k el v e m im a rlık g ib i alanlarda ö n e m li eserler sundular. Bu eserlerin top la n d ığı

başlıca y e rle r T u n -h u an g (IV. y ü zy ılın s on u ), Y u n -g a n g (Y ü n -k a n g; Bulut T e p e , V.

y ü zy ılın orta sı) ve L o n g m e n ’d ek i (L u n g m e n ; E jd erh a K apısı, V. y ü z y ılın s on u ) m ağa-

ra tapın ak larıyd ı. Bunlar eski T ü rk le rd e m ağaralarla ilg ili inanışların son ucunda k u -

ru lm u ş o lm alıd ır. V a k tiy le aynı fik ri savunm uş ola n E b erhard buna d e lil olarak eski

Ç in han ed an lık ta rih çelerin d ek i resm i k ayıtları gösterm ek tedir^ve V eğ-Ş u , 114. b ö -

lü m , s. 2l96a’da b ir Budistin bun ların inşa ed ilm e s in i telk in ed işi ve im pa ratorların

bu m ağara tapın akların ı ç o k sık ziyaret etm esin i d e lil olarak ile ri sü rm ek ted ir. N ite -

k im Ç in resm i tarih çelerin e g ö re 467, 470-471, 480, 482-484, 517,526, 532 y ılların d a hü -

k ü m da rlar bu tapın aktan ziyaret e tm işlerd i v e ü stelik bu kaynaklarda başka tapm ak

ziy a retlerin e ait kayıtlar da b u lu n m am ak tayd ı.4 D e m e k ki daha son raları G ök tü rk le-

rin atalar m ağarasında tanrılara kurban k esip tö ren d ü zen lem esiy le v e ö ze llik le de

y e r k ü ltleriyle iliş k ile n d irile b ilec e k b ir inanış T ab ga çla rd a da v a rd ı ve bu inanç m a-

ğara tap ın akların ın inşa ed ilm esin in ana sebeb iydi.

T ab ga çla rın 386’da k u rdu ğu P in g ch en g (D a to n g ) şehrin in 18 k m b atısındaki b ir

vad id e y e r alan, kum taşından b ir yam aca oy u lm u ş Y u n gan g m ağara tapınakları, b u -

gü n 53 m ağaradan olu şm ak tad ır (b k z. Ç iz im 86). Ö ze llik le 1 -2 0 n u m aralı m ağaralar

üslubu v e ik o n o g ra fik y ap ısı açısından o ld u k ça ö n e m lid ir. B unlardan 1-15 n u m aralı

ola n ları nispeten geç ö rn e k le ri içerir. S öz konusu m ağaralarda ilk çalışm alar MS 460-

494 y ılla rı arasında gerçek leştirild i. MS 500-535 yılla rı arasındaki sanat faaliyetleri ise

o lg u n Tab gaç ( W e i ) üslubunu m eydana g etiriy o rd u v e b u n lard a Ç in etk isi k en d in i

hissettirm eye başlam ıştı. 16-20 n u m aralı m ağara tapınakları o v a l o lu p , h er b irin d e

bü yü k Budha h e y k elle ri vardır. C ep h ele ri ve iç b ö lü m le ri ayrıca alçak kabartm alar

ve freskolarla b ezen m iş bu m ağaralar aynı zam an da Tab gaç h ü k ü m d a rın ın siyasi ve

p o litik gücünü n de göstergesidir.

' Je a n -P a u l R o u x , Tetiklerin Tarihi, İsta n b u l 1998, s. 38-39.


I liın el E sin , hlamiveltcn ön ce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Güre, s
136-137.
4 W o lfra m l'b e r h a r d , Çin'in Jirıuıl Komşuları. Bir Kaynak Kitabı, A n k a ra 1942, s. 80

II Y.ı>.ıı Ç o ru h lu , l iken Devir lu ık Sanalının ABC’sİ, s 127-12* .ty ru a b k z . C a r o lin e B lu n d en

320
ORTA ASYA. O SM A N l.il AR ÖNC1-SI

Çizim 86. Yungang mağara tapınaklarının plam (A. Juliano-A Lanc, 198i).

A s lın d a b u rad ak i v e sözü n ü e ttiğ im iz d iğe r b ö lg e le rd e k i m ağara tap m aklarının

çoğu tam anlam ıyla b ir m ağara d e ğild ir. E rk en tarih lerd e inşa e d ilm iş örn e k le rd e ,

giriş k ısm ın ın dışarıda o ld u ğ u n u ve burada b ir Budha h e y k elin in b u lu n du ğu n u g ö -

rü yo ru z. B öylece giriş b ir h a zırlık m ek ân ı g ib i dü zen len m iştir. Bu kısm ın arkasında

ana kaya iç e riy e d o ğ ru nişler v e ya h ü creler oluşturacak şek ild e oyu lm u ştu r. G en el

ola rak 16-20 nu m aralı tapınaklar bu şekild e yap ılm ıştır. C ep h e le ri b irk a ç katlı olarak

d ü zen len m iştir ve b azıların d a ahşap b ir çatı bu lu n m ak tadır. 20. m ağarada bulun an

ün lü anıtsal h e y k elin y ü zü G andhara h e y k e lle rin i hatırlatır. Sonrak i d e v irle rd e za-

m an zam an d o ğ ru d a n ulaşan etk ile r görü lse de, H in d istan ’dan g ele n e tk iler buraya

çoğu zam an O rta Asya sü zg ecin d en g eçerek ulaşm ıştır; ancak b irç o k araştırm acının

da ile ri sü rdü ğü g ib i T a b ga çla rm geliş tird iği y e n ilik le r d e v a rd ı.6

N ite k im J. G asto n -M ah ler’e g ö re , inşasında T ü r k ve Ç in li işçilerin b irlik te çalıştı-

ğı b u m ağara tap ın akların da B udha’n ın v e ik in c i d e re c e d e k i d iğ e r ilah ların tasvirleri

H in t sanatından esinlenm iş o lm ak la b erab er y e n ilik le r de iç e riy o rd u . Ö z e llik le g ö l-

ge-ışık vasıtasıyla h a cim leri b e lirle m en in y erin i g ra fik k on tu r b e lirle m e tek n iğin e b ı-

rakm ası O rta v e îç A sya T ü r k sanatının b u b ö lg e d e k i etkisi olarak d e ğ e rle n d irile b i-

lir. Bu üslup daha sonra Ç in sanatı için de a ırd e d ici ö z e llik le rin d e n olacaktır (b k z.

R esim 85).7

ve Mark Evlin, “Çin," Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi, c. VII, İstanbul 1989, s. 109-110; tarih-
ler L. Sickman ve A. Soper’e göre verilmiştir. Laurance Sickman-Alexander Soper, The Art
and Architecture o f China, Kingsport, Tennessee 1981, s. 107,112.
6 Miı lı.» I Sııllivmt. An Introduction to Chinese Art, Londra 1961, s, 107,112.
' 1 .m ı . ' t ı M . ı l ı l ı ı İm ıı lıılıu Çin zevkine uygun ahenkli çizgiler olarak niteler ve köşelerin
kr.l'iııli('iııın ıııtıu .mlııı,r.ı konuşumla Ona Asya bozkır topluluklarının payının oldugıı

321
ERKEN D EV R T ÜRK SA N A TI

Başlangıçta özellikle Budha heykelle-


rinde ve resimlerinde biraz donuk bir ifa-
de olduğu gözden kaçmamaktadır. Bu hu-
sus belki de Orta Asya sanatına özgü özel-
liklerin henüz yeterince kavranamadığım
ve bir acemilik devresinin yaşandığını gös-
termektedir. Söz konusu tasvirlerde gözle-
rin yüz derisinde dar bir yarık şeklinde
yapıldığı, göz kapaklarının sıkı ve gergin
olduğu gözlemlenmektedir. Çapraz halde-
ki bacaklar ve kollar, yumurta biçimi baş
ile vücut katı bir şeldlde simetriktir. Ge-
nellikle elbise kıvrımları sert bir biçimde
betimlenmiştir. Vücudu saran giysinin al-
tında gövdenin hatları belli olmamaktadır.
Sert görünümüne rağmen, Mandorla canlı
Resim 85. Yungaııg, mağara 18 de niş
İçinde ayakta duran Buddha heykeli bir şekilde yansıtılmıştır. Bu anlayış Tab-
(A. Juliano-A. Lane, 198i). gaçlar döneminde gelişti ve zaman içinde
bazı sapmalar ortya çıksa da önce kendine
özgü bir tarz yarattı ve daha sonra Çinli bir karaktere büründü.8

Yine Tabgaçlar döneminde inşa edilen Longmen mağaraları ise Henan eyaletin-
deki Luoyang şehrinin 16 km güneylndedir (bkz. Çizim 87). 494 yılında açılan bu
külliye Guyang, Fengxian ve Binyang mağaralarından meydana gelir. Söz edilen bu
mabetler de özellikle Budist ikonografiyi yansıtan resimlerle (fresko), heykellerle ve
kabartmalarla süslenmiştir.

Emel Esin’e göre Chü-ch’ü (Tsü-kü) Hunları Tun-huang çevresinde Göktürkle-


rin hakan boyu olan A-shi-nalarla birlikte yaşıyordu ya da Göktürklerin de ataları
bu Hunlardı. Tun-huang mağara tapınaklarını ilk olarak Tsü-kü Hunları yaptırmış-
tı. Sözü edilen Hun topluluğunun sanatı bu bölgede Budist resim sanatı kanunlarını
eski ifadeci bozkır sanat üslubunun etkisiyle uygulamışlar ve gölge-ışık (chiarascu-
ro) yöntemini sistematik bir şekle sokarak figürleri doğadan uzaklaştırmışlardı. Bu

nu belirtir: Jane Gaston-Mahler, “Çin San’atı ile Münasebetler,” IK I:K lsla m iy e tten Ö ner ki
Türk Sanatı H akkın d a A raştırm alar, c. II, Kısım [ a, İstanbul \'\n, ■, m m
1 Lauranır Sickınan-AlcNnndn Sııper, l"he Art ıııul A ıı lııfı'ı lııiı' n/ ı Iılııu, Kln)',"P"it, I rıım -.
ser ı*M»ı, s 16 'iü

su
OR IA ASYA, O SM A N UI AR O N ı I si

Çizim 87. Longmetı ve Binyang mağara tapınaklarının planı (A. juliano-A. Lane, m ı ) .

husus aynı zamanda Türk sanatının genel


eğilimlerinden biriydi ve Tabgaçlar da
Chü-ch’ü (Tsü-kü) Hun Budist sanatının
varisi olarak ilk sanat uygulamalarına Tun-
huang’da yine aynı sanatçılarla başlamışlar-
dı (bkz. Resim 86). Daha sonra, bir bölü-
münden yukarıda bahsettiğimiz başka sa-
nat merkezleri de kurdular. Bu bölgelerde
Çin üslupları etkisinde de kaldılar ve bu
etkileri sonraki Türk Budist sanatlarına da
aktardılar.9
Tun-huang’daki 22 mağarada bulunan
resimler Kuzey ve Batı W ei dönemine ait-
tir. Burada Budha’mn heraldik tasviri, katı
ve sağlam bir şekilde ele almışı ve duvarla-
Resim 86. Kuzey W e i (Tabgaç) ham-
rın yüzeyinin dekoratif amaçlara yönelik
dan! devrinde yapılmış Buddha hey
olarak kullanılması Orta Asya’dan ve belki
keli, Tun-huang (Dunhuang) maı'.aıa
de İran’dan gelen etkilere işaret etmektedir. 259 (R. W hitfield-A. Farrer, 1990).
Hint etkisi de yine Orta Asya vasıtasıyla
gelmiş olmalıdır. Burada aynı zamanda diğer tapmaklarda da görülen Cataka lıi k .t
yelerinden sahneler, Budist teslis resimleri, gündelik yaşamdan temsiller, B u d h .ı \v
Bodhisattva tasvirleri yer almaktadır.10

5 Emel I mii, I mİ- IlııddliKi Resim Sanatının Tarihçesi,” I. M illetlerarası Türkoloji Kupu;!ı".r
(/slıiııiml, / v/mmiii i'V.ı) M illiler ; lü r k S a n a t ı Tarihi, İstanbul 1979, s 701 m ı. I <ı.ı-.tmı
M ah ir i ı. l ı ı ......... ıh M ı ı ı ı . r . r h r i l r ı " IKI'K-¡slam ivt'llı n O n ırkl lü rh Sanatı Ihılilıınılti
A tacın ııın ln ı • II Kimim I < I ı ııılml 1972, s 119.
10 M t< lı.H'I Illll' Ilı 'il liı/ı ı'ı/ıı. II.'II 1(1 ( l ı l ı ı c s ı ' Ati I Diultıl 1961 III m

... ............... 321


I KKI'N m VIK lU K k '.ANA I I

A khunlar, Kırgızlar, O ğuzlar

O rta A sya’da b u gü n sanatları h a kkın da ç o k ayrın tılı b ilgiye sahip olm a d ığ ım ız

çeşitli T ü rk d e vle tle ri d e kurulm uştur. B unlardan b irisi VIII. y ü zy ıld a k arşım ıza çı

k an A k h u n la rd ır (E fta litler). A k h u n lara ait sanatsal v e m im a ri eserlerin durum u

hakkın da, k azılar v e a rk e o lo jik araştırm alar v esilesiy le b a zı b ilg ile r eld e ed ilm iştir.

O rta A sy a ’da Y an g ı-K en t, A k ın -T e p e , T o k a y -T e p e , Ç a p la k -T ep e, P ıçak çı-T ep e,

Suğnak g ib i ş e h irlerd e k i sanat eserleri daha ç o k O ğ u zla rla b a ğlan tılı olm ak la b irlik te

k ısm en A k h u n larla ilg ilid ir , y a n i buralarda A khu nlara ait eserler d e bulunm uştur.

Bunun dışında b azı y a zılı kaynaklar da ak tardıklarıyla A k h u n sanatı h akkın da f i-

k ir v e rirle r. Bu kaynaklara g ö re, A k h u n la r b o z k ır sanatı ile Budist v e İran sanatla-

rın d a n oluşan b ir sen tez m eyd an a g etirm işlerd i. Bununla b irlik te 520 y ılın d a A k h u n

h ü k ü m d a rın ın y a zlık sarayını ziy a ret e d en Budist rahip S o n g Y ü n ’ün s öy led ik lerin e

inanacak olu rsak, b u d e v rin sanatında b o z k ır sanatı ö ğ e le rin in ağır bastığın ı ile ri

sürm ek gerek ir. Söz k on usu rahibin an lattıklarından v e d iğ e r kayn ak lard an A k h u n -

la n n k eçe v e ya ip e k elb iseler g iy d iğ in i, m esk en ola rak y u rt tip i ça d ır k u llan dığın ı,

h ü k ü m d arın çad ırın d a anka veya tavus kuşu ayaklı b ir taht ü ze rin d e otu rd u ğu n u

ö ğ ren iy o ru z. Bu d e v irle ilg ili k azılarda ü ze rin d e a y -yıld ız ve in c i dizisi m o tifle riy le

çevrelen m iş p o rtrele rin b u lu n d u ğu A k h u n sik keleri de ele geçirilm iştir.

Estetik b ak ım d an ç o k gelişm iş olm am ak la b irlik te yin e d e ö n e m li sayılab ilecek

b ir sanata sahip K ırg ız k a b ile leri erk en d e v irle rd e n itib aren (M Û 206-MS 220 ) O rta

v e İç A sya’da yaşam ışlardır. Sanatları gen el an lam ıyla d iğ e r b o z k ır k a v im le riy le b ü -

y ü k b e n ze rlik le r g österir. Başlangıçta H u n la rın e g e m e n old u ğ u b ö lg e le r d e yaşam ış

v e H u n sanatına katk ıd a bu lu n m u şlardı. Daha sonra T ü rk to p lu lu k la rın ın h arek etle-

rin e bağlı olarak daha gü neye, O rta A sya’ya in m işler v e G ö k tü rk id aresi altında y a -

şad ıkları sırada da G ö k tü rk d e v ri O rta A sya sanatına ö n e m li katk ıları olm uştur. D a-

ha sonra 840 y ılın d a U y g u rla rın daha gü n eye y erleşm esin e sebep olm u şlar ve b u b ö l-

g ed e T ü r k sanatının g en e l yap ısın ı etk ileyen y e n i sanat olu şu m larına y o l açm ışlardı.

Ç eşitli kaynaklara g ö re K ırg ızla r M Ö 20i y ılın d a n itib aren Iç A sya’da yaşam aya

başlam ışlardır; fakat on lar hakk ın da Ç in k ayn ak ların d ak i daha gen iş b ilg ile re ancak

MS VI. y ü zy ıld a n itibaren rastlıyoru z. Bununla b irlik te ancak IX. v e X. y ü zy ılla rd a

d e vle t k u rab ilm işlerd ir. Ç eşitli ortaçağ kaynak larınd a h a lkın K ırg ız kağanın ın m e r -

k ezi olan şeh rin dışında, y u rt tip i çad ırlard a v e y a k u lü b elerd e, y a yla k ve kışlaklarda

yaşadığı, araba k u llan d ığı, g ü zel kok u lar, h ayvan d erileri, k ayın ağacı k ab u k ları ve

m am ut dişleri ü retip sattığı b elirtilm ek ted ir. Bu toplu lu klara ait o ld u ğ u varsayılan

h u y . u lardan çıkan eşyalar d e m iri de işlem iş old u k la rın ı gö s te rm e k led ir. Araştırm a

324
O K I A ASYA, O SM A N III A R O N( I SI

cılardan R a d lo f l yerli halkın efsanelerin e dayanarak Y en is ey ’de ve A b a k a n ’da b u lu -

nan geç d e m ir d e vri m ezarla rın K ırg ızla ra ait o ld u ğ u n u ile ri sürm üştü. Y en is ey ya-

zıtların ın da K ırg ızla ra ait old u ğ u n u ile ri sü ren k im i araştırm acılar bulun sa da buna

ilişk in y e terli kanıt y ok tu r. H ü s e yin N a m ık O rk u n K ırg ızla rın bu b ö lg e d e yaşam ış

olm ası ü ze rin d e n b ö y le si b ir k an ıya v a rıld ığ ın ı v e b u n u n da yeterli d e lil olu ştu rm a-

d ığ ın ı söyler. A n ca k M o ğ o lis ta n ’d ak i kısa sü reli h â k im iy etlerin d e n sonra K ırg ızla r-

dan U y gu rla rla b irlik te s ö z e d ild iğ in i g ö rü y o ru z. XIII. y ü zy ıld a ise M o ğ o l h â k im iyeti

sö z k on u su olm uştur. XIV-XV. y ü zy ılla r arası d ö n e m in yazarları K ırg ızla r hakk ın da

h em en h em en h iç b ir şey yazm am ışlard ır. Sonra T im u rlu e g e m e n liğ i ve T a n rı D ağla-

rı b ö lg e s i K ırg ızla rın d a n s ö z e d ilir (XVI-XVII. y ü zy ılla r). Bazı araştırm acılar K ırg ızla -

r ın XVI. y ü zy ıld a b ile İslam m ed e n iy e tin e y ab an cı o ld u ğ u n u ile ri sü rer.11

B ahaeddin Û g e l’e g ö re, K ırg ız sanatının en ö n e m li eserleri K o p e n m ezarla rın da n

v e U yb at, K apçal, T yu h ty a n sk o g ib i k u rgan lardan çık a rılm ış altın ve güm ü ş kaplar,

at k oşu m takım ları, h ayvan h ey k elc ik le ri, o k , yay, k ılıçlar, han çerler, m iğ fe rle r,

zırh lar, k era m ik ler, ağaçtan y on tu lm u ş hayvan figü rle rin d e n olu şm aktaydı. Ö g e l ka-

zısın ı y a p tığ ı d e m ir d e vrin e ait A b ak an k u rgan ların ın da R a d lo v ’a dayanarak K ırg ız-

lara ait ait o ld u ğ u n u ile ri sürm üştü .12 A y rıc a kayalar ya da eşyalar ü ze rin e işlenm iş

av tasvirleri d e ö n e m lid ir; ancak b u n la rın K ırg ızla ra m ı G ö k tü rk le re m i ait o ld u ğu

hususu, yazıtlar k on u su n d a o ld u ğ u g ib i şü p h elid ir.

VII. y ü zy ıld a B arlık Irm a ğ ı k ıyıla rın d a yaşayan, ön ce G ö k tü rk le rin v e son ra U y -

g u rla rın e g e m e n liğ i altına g ire n O ğ u z b o y la rı ö z e llik le Büyük Selçuklu v e A n a d o lu

T ü rk sanatlarını m eyd an a g etire n d e vle tle rin esas b ü n yesin i olu ştu rm aları b a k ım ın -

dan ç o k ö n e m lid irle r; ancak O ğ u zla rın sanatı ö z e llik le M ü slü m an olm aların d an son -

ra daha b ü y ü k ö n e m kazanacaktır. O ğ u zla rın , on larla ayn ı soyd an g ele n B eylik lerin

v e O s m a n lıların O rta A s y a -T ü rk iy e ek sen in d e gen iş alanlarda yayılm asıyla T ü rk sa-

nat es erle ri eski d ü n yan ın p e k ç o k b ölg esin e erişm iş olacaktır. B öylece T ü rk sanatı

k ısm en S ib irya’y ı v e A sy a ’y ı b o y d a n b oy a g e ç ip D o ğ u A v ru p a ’ya ulaşan b o z k ır kuşa-

ğ ın ın a rd ın d an O rta A sya, İran, T ü rk iy e , Suriye, Irak , K u ze y A frik a v e B alkanlar’a

kadar u zanan ç ö k gen iş b ir alanda v a rlık g österm iş olacaktır. Bu dü n ya sanat tari-

h in d e eşine rastlanm am ış b ir olgu d u r.

O rta A s y a ’da O ğ u zla rın yaşadığı b irç o k şeh ir vard ı. Bütün O ğ u z şeh irlerin d e, d i-

ğer b irç o k O rta A sya k e n tin d e o ld u ğ u gib i, daha ç o k üç elem an lı şehir p lan ı g ö r ü l-

11 V. V IU ı ılm lıl, Kırgıjiar, Konya 2002 ; H. Namık Orkun, Eski T ürk Y azıtları, s. 426-428
12 Biilı.ıı-ılıllıı 1 *y'i I l\lamlyetten Ö nce I ü r k Kültür Tarihi Orta Asvıı K ayn ak ve Buluntularına
( , fllı\ 1 / ı ı ı /i t .

325
I KKI- N IH VtK t IKK '.ANA 11

m ek led ir y l ı i r l ı ı g en e llik le sarayın da b u lu n d u ğu b ir ıç kaleyle, on u n etrafında

lıalk ıan k işilerin yaşad ığı b ö lü m d e n (şeh ristan ) m eyd an a g eliy o rd u . Bazen bu k ıs-

ının d ışında da rabad d e n ile n ayrı b ir b ö lü m b u lun m aktaydı. Saraylar, surlar, kale-

l e ı , m ab etler ve e v le r bu ş e h irlerd ek i m im a ri eserlerin esasını m eyd an a getiriy ord u .

O ğ u zla ra ait o ld u ğ u k esin ola n ş e h irlerd en e n ö n e m lis i O ğ u z y ö n e tic ile rin in k ışlık

m erk e zi olarak kullan ılan Y a n g ı-K e n ı’dı (Y e n i K e n t veya O tra r), ayrıca S ir-D erya

N e h r in in kıyısın da bulun an C en d (B ü yü k Selçuklu D e v le ti’n in k u ru cu ların d an Sel-

çu k ’u n m ezarın ın burada o ld u ğu ifad e e d ilir )13 ve H u vara da ö n e m li O ğ u z şeh irle-

riydi (X. y ü zy ılın ortası). K azıları g erçek leştirilen O ğ u z k en tleri arasında bulunan

A ltın T e p e b ir kale (9 5 0 x 5 0 0 m ) ve şehristandan ( 9 5 0 x 5 0 0 m ) m ü teşek k ild i. K azılar so-

nucu harabeleri ortaya çık arıla n yerle ş m e le rd e n olan, bugünkü Sayram ’m k u zey in -

de K ara-Tav etek lerin d e bulun an Sığnak (S u ğn a k ) da kale ( 2 7 5 x 3 2 0 m ) ve şehristan-

dan (6 5 0 x 4 0 0 m ) olu şm ak tayd ı, b e n ze ri d u ru m Sir D erya b o y u n d a k i Sütkent harab e-

m için d e g e ç e r lid ir .14

O rta Asya T ü rk tip i y erleşim şemasına uyan v e ilk örn e k le ri o r d u - k e n t l e r olan bu

ş e h irlerin yan ı sıra, a rk e o lo jik kazılarla tespit e d ilen d iğ e r k en tler arasında Ç ap lak

I epe (O tra r c iv a n ), T o k a y -T e p e (O tr a r ’in g ü n e y d oğ u su n d a ), P ıçakçı T e p e (O tr a r ’ın

g ü n e y in d e ), A k -T e p e (S ir D ery a n e h ir yatağı ü ze rin d e ), Ç a rd a n (S ir D e ry a ’n m sol

sah ilin d e), Savran (S ir D e ry a ’n m sağ sah ilin d e) g ib i O ğ u zla ra ait o ld u ğ u kabul e d i-

len ö n e m li şehir h arab elerin in isim leri telaffu z e d ile b ilir .15

O ğ u zla rın m eza rla n O rta ve Iç A sy a'n ın k u rgan ların ı hatırlatm aktadır. O rta A s -

ya’da T ü rk le r arasında g örü len , cesed in yakılarak, ayakta veya otu ru rk en g ö m ü lm e s i

gib i u ygu lam alardan ö zellik le üçüncüsünün y a y g ın old u ğ u O ğ u z m ezarla rın da , ö lü -

ler eşyalarıyla b irlik te g öm ü lü y o rla rd ı. K u rgan ın iç i ahşaptan y a p ılıy o r, tavan k ısm ı

inşa e d ild ik te n sonra, ü zerin e k u b b ey i an dıran balçıktan b ir tep ecik ek len iyo rd u .

A yrıca ö le n in m ezarın a öld ü rd ü ğ ü k işileri tem sil e d en v e öld ü k te n sonra öte d ü n ya-

da ona h izm e t etm ek ü zere d ik ilen balballar y e r alıyord u .

Ibni Fadlan bu k on u d a ilk eld en b ilg ile r v e rm e k ted ir: " O ğ u z la r d a n b ir i h a s t a l a -

rımı a , o k ir m e n in c â r iy e le r i v e k ö l e l e r i k e n d is in e h iz m e t e d e r l e r . E v h a lk ın d a n b a ş k a h iç

1' I a n ık S ü m e r, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihlcri-Boy Teşkilatı-Destanları, İstanbul 1992, s. 50.


u M u stafa C e z a r,Anadolu Öncesi Türklerde Şehir ve Mimarlık, s. 84-86; k im i O ğ u z şe h irle ri
n,m a y rıca b k z. F a ru k Sümer, Eski Türklerde Şehircilik, s. 99-103; O r ta ç a ğ k a y n a k la rın a g ö re
O ğ u z y erleşm eleri is,in a y rıc a b k z , S. G, A g a ca n o v , O g u sia r, İsta n b u l 20 02 , s. 121- 12 5 , 141-
146
'' Ualıaedılin ögcl, Islamiyetten önce lııık Kültür Tarihi Olta Awu K<ıvnıih w Buluntularına
CıOrr, ■. 114 141

326
ı 'K I A ASYA O SM A N III AK O N( I s

lıınısc o ı k i vaklaşam az. Ç adır evlerinden uzakta onun için bir çadır ku rarlar. Ölünceye
veya iyi oluncaya k a d a r onu çad ırda bırakırlar... A raların dan biri ölürse onun için ev gibi
büyük bir çukur kazarlar. Bundan sonra cesedini alıp hırkasını (elbisesini) giydirir, ku şa-
ğını ve yayın ı kuşandırırlar. Eline içinde nebîz olan ağaçtan bir kadeh verip, önüne içinde
nebız bulunan ağaçtan bir kap koyarlar. Sonra bütün şahsi eşyasını getirip onunla birlikte
bu od a gibi çu kura koyarlar. D aha sonra ölüyü çu kurda oturtup üzerini tavanla örterler.
M ezarının üzerinde çam urdan kubbe gibi bir tüm sek y a p a rla r. Bundan sonra ölünün hay-
vanlarının yan ına varıp m iktarına göre, birden yü ze veya iki yü ze kadarını ku rban o la ra k
öldürürler. Onların etlerini y erler. Başlarım , ayakların ı ve derilerim ve kuyruklarını bir
tarafa ayırıp, bunları kesilm iş ağ açla r üzerine kabrinin başına asarlar. Bunlar ‘ölünün
Cennet’e g iderken bineceği h ayvan lardır’ derler. Eğer ölen kim se, sağlığında insan öldü r-
müş k ah ram an biriyse öldürdüğü insanların sayıları kad ar, ağaçtan suret yontup bunları
kabrinin üzerine dikerler. ‘Bunlar onun hizm etçileridir. C ennet’te ona hizm et ed ecek ler’
derler... ”16

O ğ u zla r O rta ve İç A sya ile bazı D oğ u A v ru p a T ü rk k a v im le rin in m ezarla rın da

o ld u ğ u g ib i, k en d i m ezarların a tahtadan b alballar k oy u y o rla rd ı. Bu g ele n ek ö zellik le

başlangıçta O ğ u zla rın G ö k tü rk le rle b irlik te ya şıyo r olm asın d an k aynaklan m ış o lm a -

lıydı.

K U ZE Y K A R A D E N İZ VE D O Ğ U A V R U P A TÜRK DEVLETLERİ

hkit-Sarm at Sanatı ve T ü rk Sanatıyla Ortaklıkları

İskit sanatı terim i g ü n ü m ü zd e d e araştırm acılar arasında yanlış anlam alara sebe-

b iy e t ve rm e si itib ariyle T ü r k sanatı v e ark eo lojis i açısından ö n e m li b ir soru n teşkil

e tm ek ted ir. M Ö VIII. y ü zy ıld a n itib aren k arşım ıza çık an İskit to p lu lu k ları ö zellik le

b o z k ır b ö lg e le rin d e h â k im iyet kurm u şlard ır, ilk k e z H e ro d o to s ’un bu adla an dığı

lsk itler daha sonra, A lta yla r’da ortaya çıkacak B ü yü k H u n im p a ratorlu ğu m d a o ld u -

ğu g ib i, b ir k o n fe d e ra sy on k u rm u şlardı. A n ca k b u k on fed era sy on d a y ö n e tic i etn ik

gru b u n - e lim iz d e b irk aç b o y ism i o lm ak la b ir lik t e - h a n gi to p lu lu k o ld u ğu n u tam

olarak b ilm iy o ru z. Bununla b irlik te İskit d e n ile n top lu lu k la rın için d e p ro to -T ü rk le r

16 Ihtı h ız la n . Seyahat nâme (si), İsta n b u l 1 9 9 5 , s. 40.


17 llıırm la İ ş k ilin ve S a r m a lla rla b a ğ la m ın d a e le a k lığ ım ız ö z e llik le K ırım ve y ak ın çev resiy le
ıl ^ ı l ı k o ııııl,ıı tlalııı ö n ı e şu m a k a lem iz d e y e r a lm ıştı: Y aşar Ç o ru h lu , “K ırım A rk e o lo jisi ve

. . m . ı l ı ı lı ı I.uı^iı ıtu l.ııı A liıııo rd u D ev rin e K a d a r)," TCM, s m , N isan 19 9 8 , s 9 7 - 1 1 8

327
I «KI N IH VIK m m '. M , A l i

de y e r alm ak lad ıı Ün n ed en le b o zk ır kul

türünün o rıa k tem silcileri olan daha d o ğ u -

d ak i Isk itlerin çağdaşı p ro to -T ü rld e rin ve

son rak i T ü rk le rin sanatı v e ark eo lojisi ile

s ö z k on u su İskit toplu lu k la rın ın sanat ve

ark eo lojisi arasında b ü yü k b en ze rlik le rin

olm ası old u k ça d oğald ır, Dahası çeşitli ta-

rih ç ile r Isk itlerin va k tiy le K u z e y K azakis-

tan’da, A lta y ’da ve Y en isey h a vzaların ın b ir

b ö lü m ü n d e yaşad ığı v e y a y ıld ığ ı to p rak lar-

dan K a ra d en iz’in k u zeyin e g e le re k asıl v a r-


Kesim 87. Proto-Türk ve Hun hayvan
lık la rın ı burada s ü rd ü rd ü k lerin e inanm ak-
üslubu eserleriyle paralellik gösteren
tadırlar, Bu şu anlam a g elm e k te d ir: Belki
lıayvan üslubunda yapılmış tipik bir
s k i t eseri, kıvrılmış bir kurt ile vücu- de sö z konusu b ö lg e le rd e p ro to -T ü rk le rİ

du ıı erinde kuş ve geyik başı bulu- şek ille n d ire n k ü ltü rler aynı zam an da Iskit-
nan ılag keçisinin mücadelesini göste-
lerin atalarını da ortaya çık arm ıştı. Bunlar
n ıı koşum takımı plakası; lunçtan ya-
T ü rk le rin atalarıyla b irlik te İç A sya’da yaşa-
pılmış olup, Kırım bölgesi Tauride
eyaleti, Kulakovski kurganından çıka- yan unsurlar o lu p buradan ayrılarak batıya

rılmıştır. M Ö V. yüzyıl başı, 9, 7 x 10, s g öç etm iş ola b ilirle r. Bir başka d eyişle p ro -
em, Hermitage Müzesi, env. no. Kp
to -T ü rk le r v e p ro to -ls k itle r ya k ın alanlarda
1895 ıo/2, B, Pıotrovsky-L. Galamna-N.
yan yana yaşayan to p lu lu k lar o lu p daha bü-
(.¡rach, 1987,).
yük k ü ltü rlerin iç in d e n çık m ışlard ı. Ö te

yandan Batılı v e Rus araştırm acılar ön c elik le İskit sanatı v e kü ltü rü n ü tam m ış, bu

sanatın b o z k ır k ü ltü rü orta k tabanını g ö z ön ü n d e b u lu n d u rm a d ık la rı için , b o zk ır

kuşağında p aralel ö z e llik le r g österen bütün sanat v e ark eo lo ji n esn elerin i İskit başlı-

ğı altında toplam ışlard ır. Bu sınıflan dırm a ö n e m li hataları b e ra b e rin d e getirm iştir.

H alb u k i v a k tiyle O rta v e İç A sy a ’n ın b ir b ölü m ü n e y a y ıld ığ ı söy len en lsk itler hak-

I nida h e m e n h em en h iç b ir b e lg e y e sahip olu nm am ası, aslında Isk itlerin b u b ö lg e -

leı d ek i toplu lu k larla b e lk i d e aynı old u ğu n u g ö s te riy o r (b k z. R esim 87).

I İmalı bakış açısından kaynaklı A ltaylar’daki m eşh ur kazı daha ç o k an alojik y ö n -

lem le rle Iskiı k ü ltürün e m al ed ilm iştir. Ö rn e ğ in ünlü P a zın k k u rgan lan için de du-

ıııııı b öy led ir. A n cak bu nu n d oğ ru olm a d ığ ı artık yavaş yavaş ortaya çıkm aktadır,

hıliııı ¡ulam ları du ru m u kurtarm ak ve lsk itler arası ayrım ı b elirtm ek için, artık A ltay

I ,1 illeri veya Sibirya İşk illeri gibi terim leri kullan ıyorlar. Esasında yap ılm ası gerek en

buradaki başlıc a to p lu lu k ların sanatlarını ve kültü rlerin i k em li rk s c iıi iç in d e ele al

328
( ı|< I A ASYA. ( 1SMANIII AK 0 N ( I'SI

inaktır. Ilöylc bakıldığında da proto-Türk vc Türk sanatlarını ana eksene koymak


gerekir. Çünkü bu bölgelerde ikinci derecede kalan diğer kültür ve sanat alanları bu
büyük daire içinde bir araya gelerek Türk bozkır sanatım oluşturmuştur. Dolayısıy-
la bu pratik düşüncenin ürünü olarak örneğin Pazırık kültürünün bir proto-Türk
veya Türk kültürü olduğunu iddia ediyoruz.

İskit to p lu lu k ların ın sanatına v e a rk eo lojisin e kısaca b akarken b u hususları g ö z

ön ü n d e bu lu n du rm ak ta fayda v a r d ır .18

K u ze y K arad en iz b ö lg e sin d e gelişen asıl İskit sanatı ve a rk eo lo jis i ü ze rin d e ç o -

ğu nlu k la i y o n la r ın k u rdu ğu G re k k o lo n ile rin in etkisi olm uştur. B elirtilen k o lo n ile r

iri ufaklı gru p la r halin d e K u ze y K arad en iz k ıyıla rın d a v e b a zı ö n e m li n eh ir b o y la rın -

da toplan m ışlard ır. Bunlar arasında K ırım ’da veya K ırım ’a ç o k yak ın olm a la rı b a k ı-

m ın d an C hersonnesus (H e rs o n e s ), T h e od o sia , P an tikapaion , D o n N e h r i ağzın d ak i

Tanais ve B ug N e h ri b o y u n d a k i O lb ia ’da y e r alan k o lo n i ö z e llik le s a y ıla b ilir.'9

S ö z konusu ş e h irlerd en bu gü n K e rç ’e tekabül e d en P antikapaion M Û 573’te, g ü -

n ü m ü zd ek i A k y a r’ın d olay ların d a bulun an C h ersonnesu s (H e rs o n e s ) M Û V. y ü z y ıl-

da kurulm u ştur. G ö z le v e civa rın d a k i K arkandita v e G ü ze l Lim an ş eh irleri ise daha

sonra kurulm u ştur. Bu d ö n e m d e G rek le r h er n e kadar K ırım ’ı işgal e tm ey i arzu e t-

m işlerse d e T a u r - ls k it adı v e rile n top lu lu k la rı y en em em işlerd ir. N e tic e d e iki kesim

arasında sadece k o lo n ile r vasıtasıyla ticari v e kü ltü rel ilişk iler k u ru lab ilm iştir.20 D o -

layısıyla G rek le r ile on lard a n son ra bu k o lo n ile re h â k im olan R om alıların ve Bizans-

lIların b u ralardaki m e v c u d iy etlerin in daha ziy a d e lsk itler ve son raki b o z k ır to p lu -

lu k ların ın ticari alışveriş isteğin e v e h o ş gö rü le rin e d aya n d ığ ı açıkça g ö rü lm e k te d ir.21

Söz konusu kolonilerin İskit toplulukların ait sanat ve arkeolojinin gelişmesinde


önemli bir role sahip olduğu oldukça açıktır. Ticaret yoluyla özellikle sanatsal nite-
likleri olan malzemelerin el değiştirmesi bu bakımdan kayda değer bir olaydır; an-
cak genellikle sanat tarihi ve arkeoloji malzemelerinin (vazolar, kabartma süslü kap-
lar, elbise süsleri, silahlar vb) Greklerden İskit topluluklarına aktarılmış olma olası-
lığı üzerinde sık sık durulurken, Iskitlerin Grekler üzerindeki etkisi üzerinde —bi-

18 B u k o n u d a b a z ı s o ru n la r ın ta r tışm a sı iç in b k z . Y a şar Ç o ru h lu , “L e n in g ra d H erm ita g e M ü -


zesi ve T ü r k S a n a tı," TDA, Prof. Dr. Bahaeddin ögel'e Armağan, n o . 65, İsta n b u l 1990, s. 283-
302.
19 II. D P h illip s, The Royal Hordes Nomad Peoplcs o f The Steppes, L o n d ra 1965, s. 78.
20 M iı. m It.ıl.ı K ırım ,"/ A , c. 6, İsta n b u l 1955, s. 744-745.
M Bu lııı .ıı .ı.ı l'lıllllp . Ic b e n z e ri g ö rü şü p a y la şm a k ta y ız : E. D. P h illip s, The Royal Hordes No-
ntud l'ı ı'i'lı ı’l Hu 'tr i'i’ı \ L o n d ra 1965, s. 78.

329
I KKI N n ii VIK lU K K SA N A 11

^ıııı b ild iğ im iz k a d a rıy la - h iç d u ru lm a m ıştır. Û tc yandan g e n e llik le , söz konusu

ken tlerd ek i atö lyelerd e İskit ustalarının çalışıp çalışm a dığı ü ze rin d e yeterin ce d u ru l-

du ğu nu da p ek d ü şü n m ü yoru z; am a buralardaki atö lyelerd e İskit ustalarının da ça-

lışm ış olm ası b ize m an tık sız b ir fik ir g ib i g ö rü n m em ek ted ir. D ola yısıyla b iz bugün

"G re k işi” d iye n itelen en eserlerd e İskit ustalarının zam an zam an k u vvetlen en b ir

rolü n ü n s ö z konusu o ld u ğ u n u za n n e d iy o ru z.22

Zaten sö z konusu G rek k en tlerin in ö z e llik le R om a d ö n em in d e kısa süreli olarak

İskit to p lu lu k ların ın e lin e g eç tiğ i v e Isk itlerin buralarda b irta k ım faaliyetlerd e b u -

lu n du ğu n u da b iliy o ru z .23 Ö te yan d an ö ze llik le VI. y ü zy ılın ik in ci yarısında, İskit

aristokrasisinin sanatsal ve kü ltü rel m etalar ü ze rin d e d oğru d a n etkisi vardı. İstekleri

C¡rek k o lo n ile rin d e k i sanat ü slu p larım b e lirle d i ve İskit sanatının ö z e llik le r i eskisine

oran la daha da artm ıştır. Ö z e llik le hayvan fig ü rle ri ve av sahneleri tasvirlerin d e bu

husus açıkça g ö ze ç a rp m ak tad ır.24

İskit sanatı ve a rk eo lo jis i O rta ve İç A sy a ’d an D o ğ u A v ru p a ’n ın batı sınırına ka-

dar uzanan b o z k ır kuşağının batı yarısın da e tk ili olm uştur. Bu k ü ltü r kuşağının b e -

lirled iğ i b irlik telik , İskit sanat üslupları ü ze rin d e sözü e d ilen le rin dışın d a daha d oğu

veya batıdan g elen e tk ile ri de h er zam an g ö z ön ü n d e b u lu n du rm an ın g e re k liliğ in i

ortaya koyar.

G erek K ırım ’da gerek se K u ze y K arad en iz çevresin d e İskit top lu lu k ların a ait b ir -

takım y erle ş im y e rle ri tespit ed ilm iştir. K ırım ’d ak i C habu m ve Palacum daha ziyad e

yazılı kaynaklar vesilesiyle tanınan k en tlerd ir. A n ca k Salgir V ad isi’n d e k i İskit baş-

kenti k azılarla gü n ışığın a çık arılabilm iştir. T ü rk ç e ism iyle A k -m es c it’in (S im fe ro -

p o l) y ak ın ın d a bulunan v e İskit aristokrasisinin m erk e zi olan bu şeh irde y er alan b ir

taş kabartm ada Scilirus ve o n u n o ğ lu Palacus’un tasvirleri y e r alm ak tad ır (M Ö II.

y ü z y ıl).25

“ K o n u h a k k ın d a a y rıc a b k z . B o n s P io tro v sk y -L ıu d m ıla G a la n in a -N o n n a G r a c h , Scythian


Art, L e n in g ra d 1987, s. 20.
21 A l. Melyukova, “The Scythıians and Sarmatians,” The Cambridge History of Early Inner
Asia, Cambridge, 1990, s. 107-108
M Boris Pioirovsky-Liudmila Galanina-Nonna Grach, a.g.e., s. 21; M. Rostovtzeff, The Animal
Style In South Russia and China, New York 1973, s. 29-30; Grek kolonileri hakkında ayrıca
lık; A I Melyukova, ci.g.m., s. 105; Marianna Koromila, The Greeks And The Black Sea from
Ilır Bronze Age to The Early 20th Century, Atina 2002; İskit ve Grek ilişkileri konusunda ge-
niş bilgi için bk:: !• II Minns, Scythians and Greeks, Cambridgr 19U; M Rostovtzeff, Irani-
ans ıind ( ıicclts m South Kııssiıi, Oxford 1922.
A l Mrlyııkovn, Ihı' Sı ytlııı.ıııs .ııııl Samıaliuns,' Ihı ı ıinılnhlyı I Ihtın y o/ Ecıı İv Inneı

330
O RI A ASYA. OSM A N l.ll A K O NC. SI

İskit başkenti N ea p o lis ’in k azıları (P la n ) 1945 yılın d a Sch ultz ve G o lo v k in a tara-

fından başlatılm ıştı. S öz k on u su k en tin M Ö IV. y ü zy ıld a n H ıristiyan ç a ğ ın ın başlan-

gıcın a kadar K ra li tsk itler tarafından iskân e d ild iğ i anlaşılm aktadır. M Ö 111. y ü zy ıld a

Sarm atların saldırısına karşı k o ru n m a k ü zere d e ğiş ik k alın lık la rd a k i b ü y ü k b ir surla

ç e vrili k en tin g iriş k apısı da ayrıca savunm a k u le le riy le takv-iye edilm iştir.

Ş eh rin h a rabeleri iç in d e çatısı çin ilerle k a p lı enteresan taş e v le r tespit ed ilm iştir.

E v lerd e b ro n z ve m erm er h e y k elle rin d e k o ra tif am açlı k u lla n ıld ığ ın ı g ö rü y o ru z.

K e n tin k u ze y in d e ik am ete ayrılm ış b ö lü m d e y e r alan e v le r c ep h eleriy le d ik k a t çek ic i

ö z e llik le r se rg ile m e k le d ir. B irden fazla odası olan e v le rd e m ek ân lar b ir avlu n u n et-

rafında sıralanm ıştır. B azı e v le r d ik d ö rtg e n ve kare şek lin d e tek m ek ân lıd ır. Bazı e v -

le r ise m eg a ro n la rı hatırlatırlar. D u varları k im isin d e av sah n elerin in b e tim le n d iğ i re -

sim lerle b e ze n m iş bu e v lerin b a zıların ın am barların da b u ğ d a y, arpa, darı g ib i hu bu -

batlard an olu şan erzak ele g eçirilm iştir. A y rıc a b ir e v d e k e ra m ik fırın ı da b u lu n m u ş-

tur. B irç o k e v d e ise çeşitli b ö lg le rd e n ithal şaraptan iç e re n am foralar y e r alm aktaydı.

Y ü k sek standartlarda b ir hayatın sö z konusu o ld u ğ u N e a p o lis ’te at, in ek , k e çi ve k o -

yu n g ib i h ayvan ların k alıntıların a b o l m iktard a rastlanm ası h a yvan cılığın v e a v c ılığ ın

burada da ö n e m li old u ğ u n u gösterm ek ted ir. Araştırm acılara g ö re e rk e k d o m u z ve

a y ı k e m ik le rin e az sayıda rastlanabilm iştir.26

M u h te lif defalar sözü n ü e ttiğ im iz g ib i av v e h a yvan cılık b o z k ır k ü ltü rü m ensubu

olan d iğ e r to p lu lu k lard a d a son d erece ö n e m liy d i. Bu husus b o z k ır k ü ltürü ile y e r -

leşik şeh ir kü ltü rü n ü n b ir arada yaşadığın ı g ö s te riy o r. Bu ik i karakterli yaşam ta rzı-

na O rta A s y a ’da ile rid e ortaya çıkacak b irç o k T ü r k top lu lu ğu n d a rastlayacağım ız g i-

bi, b u b ö lg e d e k apsam ın da ile rid e sözü n ü e d e c e ğ im iz H aza rlar’da da aynı hususu

gö rec e ğ iz.

Birkaç farklı tip serg ileyen İskit m eza rla rın ın en ö n e m lile ri k u rgan lardır. Bu to p

lu lu ğa ait m ezar yap ıların a, d o ğ u d a U ra lla r’d an batıda A lm a n y a ’ya ve k u ze y d e K ie v

civarın a kadar uzanan b ö lg e le r d e rastlanm aktadır. K ırım da ç o k ö n e m li m ezar ö r -

n e k le rin in b u lu n d u ğu b ir b ö lg e d ir . Ö z e llik le K u b an b ö lg e sin d en batıya d o ğ ru ilerle

d iğ im izd e , m eza r y a p ıla rın d a ve b u nlardan çık arılan eserlerd e G rek etk isin in arttığı-

n ı g ö r ü y o ru z (b k z. Ç iz im 88).27

A sia, C a m b rid g e , 1990 , s. 107.


26 I a ııı.ıı.ı l.ili» ıi Kiı e rhı Sıvifıian s, L o n d ra 1963, s. 8 1 -82 ; O. D . D aşy ev sk ay a, Glava Tryetya
rn .ı/ m vr Sfcl/I (IH \ Oo, N I III v. N. E ) , S ıe p i Y e v ro p o y e y isk o y i Ç a sıi S S S R V S k fo -S a r -
MI.Iİ .I I •, I- \ II III', i. Mı ■ I .' .1 I'IK'I. II 11, L evh a 49-50.
I |ı Millili'- Hu l'ım ıl H m i/ı\NdiiiiiJ IVopfrs o f Ilıc Stepprs, Londra 1965, s 78

m
ı r ki n d i v ik h i r k s a n a t i

Çizim 88. İskit devrine ait


erken hükümdar
kurganlarından biri olan,
Kuban bölgesinde yer alan
Kostromskaya kurganının
rekonstrüksiyonu (E. D.
Phillips, 1965).

M ezarlar ü ze rle rin d e b azen d oğal, b azen de taş to p ra k y ığ ıla ra k olu şturu lm uş

b ir tep en in söz konusu old u ğu , g en ellik le to p ra ğ ın altında inşa ed ilm iş yap ılard ı.

Ö rn e k le rd e g örü leceğ i ü zere b u n la rın b ü y ü k le ri g e n e llik le taşla inşa e d iliy o rd u . Ba-

z e n d oğ ru d a n d oğ ru ya m ezar çukuruna in iliy o r b azen de cesed in b u lu n d u ğu çu k u -

ra, aşağıya d oğ ru y ö n e le n b ir geçit söz k on usu o lu yo rd u . Z am an zam an Ç ar k u rga-

n ın da old u ğ u g ib i uzu n b ir k o r id o r son u nda d ö rtg e n şeklin d e, to n o z lu veya özen siz

bir b iç im d e inşa ed ilm iş cesed in b u lu n d u ğu od aya ulaşılm aktadır. C esetler b azen

gru p lar h a lin d ed ir ve ç o ğ u zam an silahlan, d iğ e r eşyaları v e m eza r h e d iy ele riy le b ir -

likte göm ü lm ü şlerd ir. Ö ld ü k te n sonra da d ü n yad ak in e b e n ze r b ir hayatın d eva m

ed ec e ğ in e in a n ıld ığın ı g österen b u husus d ü n yan ın p e k ç o k y e rin d e k arşım ıza ç ık -

m aktadır. Bazen d e fn e d ile n asil k işin in b u lu n d u ğu b ö lm e y e k om şu b ö lm e le rd e baş-

ka cesetler v e ya at k alın tıları b u lu n m ak tadır,28 G e re k İskit gerek se Sarm at k u rgan la-

rında silahlarıyla b era b er göm ü lm ü ş k ad m a sk erlerin d e y a y g ın ola ra k bulunuşu bu

kadın ask erlerin A m a zo n la rla ilişk ilen d irilm esin e y o l açm ıştı (M Ö VI-1V. y ü zy ılla rı

a r a s ı)29

örnekler için bkz. A. 1. Melyukova, Skifskiye PamyatniM Stepi Severnogo Priçyem om ariya,
Stt’pı Yevropoyeyiskoyi Çastı SSSR V Skifo-Sarmatskoye Vremya, Moskova 1989, Levha 13
15, O D, Daşyevskaya, “Glava Tryetya Pazdniye Skifi (111 V. Do. N. E.-111 v. N. E.),” Stepi
Yevropoyeyiskoyi Çastı SSSR V Skfo-Sarm atskoyc Vrenıvn. Moskova 1989, Levha 52
Ncııl Ası ht'rson, K arad en iz, İstanbul 2001, s. H8 m<i.

132
( R A ASYA. O SM A NLIL AR Ö N CES

İskit ark eo lojisi ü ze rin e ilk b ilim sel çalışm alar 1830 yılın d a K e rç y a k ın ın d a k i K u l

O b a k u rgan ın ın kazısıyla başlam ıştı. B uradaki k azılar a rk eo lo g P. D u b ru x tarafından

y a p ılm ış tır.30

M Û IV. yü zy ıla ait K u l-O b a k u rgan ı m u h te m e len G rek sanatının etk isiyle v e k im i

araştırm acılara g ö re d e G re k işçiler v e ustalar tarafından inşa ed ilm iştir. Taş m ezarın

ü ze ri to n o z örtü lü dü r. Burada b ir hü kü m d ar, b ir kadın ve e rk e k h izm e tk â r o lm ak

ü ze re üç cesed in g ö m ü lü o ld u ğ u anlaşılm aktadır. M ezard a ayrıca altın k a p lı b ir k ılıç

k ın ı, b iri güm üş, d iğ e r i gü m ü ş y a ld ızla süslü, b ir d iğ e ri de e le k tro n d a n yap ılm ış üç

v a z o ele g eçirilm iştir. B unların d ışında ç o k sayıda kü çü k altın eser d e b u lu n m u ş-

tu r.31

H ü k ü m d a rın naaşı ard ıç v e ya selvi ağacından yap ılm ış b ir tabutta y e r alıyord u .

T ab u tu n ü ze rin d e k i fild işi k aplam ada G rek m ito lo jis in e ait b ir sahne (P a ris ’in h ü k -

m ü ) bu lu n m ak tadır. H ü k ü m d a rın k o lla rın d a k i gen iş altın b ile zik le rin u çların d a b u -

lunan m ito lo jik figü rle r g ö z e çarpm ak tad ır. E lb isesi ü zerine iliştirilm iş a m u letler b ir

tarafa bırakılacak olursa, ö z e llik le naaşm h e m e n yanındaki b ü y ü k İskit k ılıcıyla

on u n altın dan yap ılm ış k ın ı ö z e llik le ele alınm ası gerek en eserlerd en d ir. B unların

y an ı sıra iç in d e k i eti hâlâ m uhafaza e d en b ir kazan da ayrıca d ik k a ti çekm ek ted ir.

C esed in başının altında, M in n s ’e g ö re b azıla rı O ğ u z ve Y e d i K a rdeşler kurgan ların-

d a k ilerle aynı kalıp tan çık m ış olm ası g ere k en altın plakalar y e r alm aktadır.

H ü k ü m d a rm yan ın d a k i b ir başka b ö lm e d e ağaçtan oym a b ir lahitte sırt üstü

u za tılm ış v e bacakları b ü k ü lm ü ş h alde b ir k a d ın bulunm aktadır. D iğ e r b ir od ad ak i

e rk e k h izm e tk â r ise on u n sağ tarafında k öşe teşk il ed ecek şek ild e yerleştirilm iştir.

M u h tem e le n b ir İsk it k raliçesi olan b u k ad ın ın başında e lek tro n d an y a p ılm ış b ir taç

(d ia d e m ), b oy n u n d a altın b ir g e rd a n lık v e parm aklarında y ü zü k le r b u lu n u yord u .

H e r b ir i paha b iç ile m e z ola n b u eserlerin y a n ı sıra bü yü k m adalya b iç im in d e ik i e l-

bise takısı da sö z k on u su ydu . C es e d in arkasında y e r alan b ir aynanın v e fild işi saplı

b ıç a k ların ın y a n ı sıra k a d ın ın d iz le ri arasında, İskit literatüründe ç o k tanınm ış b ir

v a z o y e r a lıyord u . Bütün b u n la rın dışında, b ir kalkanın g ö b e k k ıs m ın ı teşkil e ttiği

varsayılan e rk ek g e y ik tasvirli p arça da ö n e m li eserler arasında telaffu z e d ile b ilir.32

K ırım y a k ın ın d ak i d iğ e r kurgan larda b o z k ır kültürüne d ah il e d ile b ile c e k çeşitli

eserlerin yanı sıra, yin e b ir k ısm ı G rek k o lo n ile rin d e yap ılm ış sanat eserleri de ele

1(1 B. Piotrovsky-I c ..ıl.mın.ı-N ( nai li, .Vyl/ıiun A rt, Leningrad 1987, s. 5.


11 I D Phillip'., Ilır Kovol llu ıd rs Nımuul /’cop/es oj I h e Steppes, Londra T96S, s. 68-69.
'' l a m a ı . ı lalb<ılRl<< Ilır 'ûvlhfutıv I nııtlıa 1963, s *•/ 98

131
ERKEN D EV R T URli SA N A TI

Resim 88. Kelermes’den çıkarılan kulak,


pençe ve gözleri cam kakmalı bir panteri
tasvir eden İskit eseri (E. D. Phillips, 1965).

geçirilm iştir. K azısını A . L iu tsen k o’nu n g erç e k le ş tird iğ i (1870) K e rç yakın ların d ak i

T e m ir G ora kurgan ı y in e aynı a rk e o lo g tarafından k azılan N ym p h a e u ra N e k r o p o -

liı’n d e k i m ezarlar (1876), A k -B u ru n k u rgan ları, T a u rid e eya letin d ek i A k M eşet (1885)

ve Y. K u la k o v s k y ’n in 1895'te kazısın ı g erçek leştird iği ve k e n d i ad ıyla anılan m ezar

anıtı, A. L e s k o v ’u n kazısıyla ortaya çık arılan Ily ic h o v o kurganı ile K e rs o n b ölgesin d e

V R oth’un kazıları son ucunda h aberdar o la b ild iğ im iz (1902) O ğ u z K u rgan ı en

ö n e m li a rk eo lo ji v e aynı zam anda sanat tarihi kapsam ına g ire n eserleri iç e re n m e -

za rla rd ır.33 A y rıc a A ltın O b a ve Ç ar k u rgan ı ile yu k arıd a s özü g eçen Y e d i K ardeşler

k u rgan ın ı da bunlara ila v e e d eb iliriz.

Bütün b u m ezarla rd an çıkarılan b ü y ü k k ısm ı altından sanat şaheserleri arasında

G rek e tk ili v e y a iddialara g ö re k o lo n ile rd e k i a tö lyelerd e Isk itlerin talep lerin e uygu n

b ir şekild e G rek ustalar tarafından y a p ılm ış b irtak ım eserler dışında, tam am en b o z -

kır sanatı kapsam ına g ire n eserler d e b u lu n m ak tadır. Ö z e llik le h a yvan üslubu k a p -

sam ına g ire n ve b u üslubun ö z e llik le rin i gö s te re n z o o m o r fik figü rle r bu bağlam da

d ik ka t ç e k ic id irler (b k z. R esim 88). Bu k on u yla ilg ili tip ik tasvirler ise T ü rk hayvan

ü slubun un da en b e lirg in k o m p o zis y o n la n n ı olu şturan hayvan m ü cad ele sahn eleri-

d ir.34

K ırım ’da gerçek leştirilen k azılar n eticesind e e ld e e d ilen İskit d ö n e m i k eram ik le-

ı i, D on b ölg e si toprak kap larıyla teknik, b iç im v e süslem e b ağlam ın d a b e n ze rlik le r

gösterm ek ted ir. Bunlar g en e llik le d ü z d ip li, gen iş ağızlı, şişkin veya yayvan g ö v d e li,

kulplu v eya k ulpsuz testiler, çanaklar, sürahiler, kült kapları ola rak y a p ılm ış ve

ü zerlerin d e basit g e o m e trik sü slem elerin y e r ald ığı eserlerd ir. Daha geç ö rn e k le rin

ii. i i inde figü rlü sü slem eler d e y e r alm aktadır.

Ö te yandan, b ir b ö lü m ü hayvan b iç im li çeşitli kült eşyaları v e aletler yuk arıd a

" Bu mezarlardaki eserlerin ayrıntılı incelemesi için bkz. B. Piotrovsky-L. Galam tw N


( ıtıu h, Sı vthicM Ari, Leningrad 1987,
11 Karşılaştırma için bkz. Yaşar Çorııhlıı, "Islâmiyetten Önceki Türk Sanatı uda I layvan Mit
iadeli- Salıııek’ ri," Vm<ii Tarihindi' lkonny,Kifth A raşu rm alar-G ü n eı In al’ci Armıiffun, Ankaıa
199i. s 117-141

IM
< >KIA ASYA. O SM A N III A K (1N( FSI

k ısm en b ah settiğim iz b ir kısım ziy n et eşyaları, silahlar, başı, g ö v d e y i ve ayak lan k o -

ruyan m a d en i levhalardan yap ılm ış zırh lar dışında, ö z e llik le d ik ilitaşların ü ze rin d e -

ki kabartm alar veya insan tasvirlerin in g ö rü ld ü ğü taşlar eh e m m iy e tle ü ze rin d e d u -

rulm ası g ere k en eserlerd en d ir. İnsan şeklin d e kabaca yon tu lm u ş taşlar O rta ve İç

A sya’da da karşım ıza çıkan taş h e y k elle ri v e ya b azen b albalları hatırlatırlar. B öylece

Avrasya b o z k ır k ü ltü rü n d ek i taş h ey k ellerin g eliş im zin c irin d e k i y e rle rin i alırlar. Bu

taşlardan b irin in ü zerin d e bulun an figü r k im i araştırm acılar tarafından d a ğ k eçisin i

k im ile rin e g ö re d e b ir k o tu z olan G ö k tü rk K ağan dam gasın ı hatırlatır. Y in e O rta ve

İç A s ya'd a k i ön cü, çağdaş ya da daha son rak i ö rn e k le rd e old u ğ u g ib i insan b iç im in -

de y on tu lm u ş taşlarda e lle r b e lli p o zis y o n la rd a olu p , silahlar da b elirtilm iştir. Stelle-

rin ü ze rin d e k i kabartm alarda ayrıca m u h tem elen taşın tem sil e ttiği kişiyle alakalı

sahneler d e y er alır. Bu eserlerd e tek tek veya g ru p h a lin d e b e tim len m iş insan figü r-

le rin in yanı sıra sü variler d e y o ğ u n b ir b iç im d e gö s te rilm iş tir.35

İskit toplu lu k ların d an sonra, bunlar tarafından ü retilen sanat v e a rk e o lo jik eser-

lerin y a y ıld ığ ı b ö lg e yin e m u h te lif to p lu lu k la rı b ü n yesin d e b arın d ıra n Sarm atların

h â k im iyetin e g ird i. M Ö IV. y ü zy ıla kadar süren bu d ö n e m d e sanat v e a rk e o lo ji alan-

larında b ü yü k d e ğ iş ik lik lerin gerçek leştiği s ö y len em ez. N ite k im Samatlar da Tam an

y arım adasında ve K ırım ’ın d oğu su n d a bulanan B osporus k ra llığıy la k ısm i ilişk iler

g e liş tird iler ve b ö y le c e k e n d ile rin d e n ön ce b e n ze ri b ir şekilde davranan İskit to p lu -

lu k ların ı izlem iş oldu lar. K ırım ’d ak i v e K arad en iz k ıyıla rın d a k i eski G rek k o lo n ile ri

artık R om a lm p a ra to rlu ğu ’nu n h â k im iy etin d e yd ile r. Bu arada II. y ü zy ıld a n itibaren

başlayan G o t ak ın ları ancak A v ru p a H u n ları tarafından d u rdu ru labilm iştir.

A r k e o lo jik kalın tılar in c e le n d iğ in d e , Isk itler d e old u ğ u g ib i Sarm atların ataları-

n ın da K u ze y K a ra d en iz’d e gelişen v e d oğ u y a d o ğ ru yayılarak daha d oğ u d a k i A n d -

r o n o v o k ü ltü rü yle ilişk i için e g ire n Srubnaya k ü ltü rü yle ilişk ileri o ld u ğ u anlaşıl-

m ak tad ır. Bu k ü ltü rü n k alıntıları b ro n z çağın ın sonuna kadar V o lg a b ö lg e sin d e var

ola ge lm iştir.37 B izim iç in ö n e m li olan husus A n d r o n o v o kü ltü rü n ü n aynı zam anda

A lta yla r’a da yayılan, b a zı araştırm acılar tarafından p ro to -T ü r k le rin d e m ensubu o l-

d u ğu b ir k ü ltü r olarak d e ğe rle n d irilm e s id ir (b k z . R esim 89).

35 Örnekleri içeren resimler için bkz. dipnot 28 ’deki makaleler: Melyukova, Levha 17, Daş-
yevskaya, Levha 51, 53-58.
16 Mlı.m Dala. Kırım," /A, c. 6, İstanbul 1955, s. 745; E. D. Phillips, The Royal H ordcs N om ad
l’coplrs ı'l Ilır \lrppr\. I nndra 1965, s. 99.
u A I MrI\ 111*1'' 1 Ilır Scyriılans an d S arm a lian s, s. 113
'* II>t.ılıiı 11 l 11. " i 'l n I m i t Milli K u ll u ru , İstanbul 19*6, s 207, dipnot 21; Itahaeddin ÖrcI, h

3 Î5
I K ' t M h l V IK I I IK K S A N A 11

I
1

Resim 89. Bazı araştırmacılara göre Sarmatlara, bize göre ise Proto-Türk veya H ım devrine ait
olabilecek bir altın plaka, Kurt ve yılanın savaşı (E. D. Phillips, 1965).

A r k e o lo jik m ateryaller Sarm atlan n İskit başkenti N e a p o lis ’in yanı sıra, O lb ia,

Panticapaeum , Tanais v e hatta T y ra s ’a da sızd ığın ı gösterm ek ted ir. D in y e p e r’in aşağı

k esim inde, V o lg a b oyu n d a , A za k D e n iz i’n in k u zey in d e, Prut H avzası’nda v e daha

b irç o k y erd e Sarm atlara ait ze n g in m ezarla r bulunm uştu r. Bu m ezarla rd a ortaya ç ı-

karılan karakteristik b u lu n tu ların yanı sıra, Sarm atlardan ziyad e H u n lara ait n itelik -

li! taşıyan eserler ise b ize son rak i geliş m e lerin n e y ö n d e old u ğu n u g ö s te riy o r.39

A v ru p a H u n ¡a n

A v ru p a ’da ku ru lan T ü r k d e vle tle rin sanatları y in e O rta ve Iç A sya ö z ellik le rin in

a ğır b astığı b ir sen tezin ürünü dür. O sm an lIlard an ö n c ek i D o ğ u A v ru p a T ü r k sanatı,

islam iyetten ö n c ek i gen el T ü rk sanatının b ir d evam ı, b azen de p araleli olarak ele

alın m alıd ır. N ite k im s ö z k on usu T ü rk to p lu lu k la rın ın yaşam tarzı b o z k ır k ültür k u -

şağının d o ğ u yarısın d a k ilerle b ü yü k b e n ze rlik le r arz etm ek teyd i. Bu toplu lu k lard an

olan H u n lar h a kkın da M arcellain us g ib i çeşitli yazarların k itap ların d a b ilg ile r b u -

lu n m aklaydı. Bu b ilg ile r h er n e kadar A v ru p a lı yazarların k e n d ile rin d e n olm ayan

I lu n la n k ü çü m sed ik lerin i gösterse de y in e d e b ize faydalı b ilg ile r verirle r. Ö rn e ğ in

An ını ianus M arcellianus, K arad en iz’in k u ze y in d e k i H u n lard an b ah sed erk en on ların

lumivi'ffrn ö n c e T ürk Kültür Tarihi O rta Asya K ay n ak vc Buluntularına G öre, s. 23, 25.
" '..ıım a ı a rk e o lo jis i iç in g e n e l o la ra k b k z. A. l.M e ly u k o v a vd, S ı r p I■vropvrvısltuyi Çastı SSSK
V S h lfo ^ a ım a ts k o y c Vtcmya, M o sk o v a 1989

0 6
I m I A ASYA. ( 1SMANIII AK ONı I Sİ

atlarla b irlik le büyü d ü ğü nü ve sadece at ü ze rin d e savaştıklarım s ö y le rk e n en ç o k

k u llan dık ları silahların yay, k e m ik o k ve k em en t old u ğ u n u b e lirtiy o r. A y n ı yazar ay-

rıca o n la rın h ayatlarım üstü k ap alı arabalarıyla o rad an oraya g ö ç e d e re k g eç ird iğ in i

b e lirtirk e n , d e ri veya k eten g ö m lek le r, başlıklar, k e ç i d erisin d en y a p ılm a ç izm ele r

k u llan d ık ların ı da ekler. Bu v e bu nu n b e n ze ri b ilg ile r faydalı b irç o k b ilg i sunm akla

b erab er b ü n y le rin d e e k sik lik ler v e yanlışların b u lu n du ru rlar. E k sik leri ve yanlışları

ise k azılar sonucu eld e e d ilen nesn eler ya da sanat eserleri vasıtasıyla tam am lanabil-

m ek ted ir. Ö rn e ğ in k em er takm a b iç im le rin in A sy a H u n la rın ın k iy le b e n ze r o ld u ğ u -

nu g ö rü y o ru z. B uluntuların daha ç o k tunç v e d e m ir tokalı k e m e rler olm ası d ik kati

ç ek m ek ted ir.

K azılard an yin e b irç o k ayrın tı e ld e ed ilm iştir. Buluntular ayrıca k ılıç, balta, m ız -

rak g ib i silahların k u lla n ıld ığ ın ı da g österiy or. En ç o k kullan ılan silahlardan ola n

yayla rın tip le rin i de y in e k azılan m ezarla rd an çık arıla n ö rn e k le rin d e n tan ıyoru z. A r-

ta m o n o v ’a g ö re , H u n la n n k u llan d ığı yaylar on lar tarafından g eliştirilm iş o lu p K ara-

d e n iz’in k u zey in d en D o ğ u A v ru p a ’ya o n ların vasıtasıyla y ayılm ıştır ve bunlara H un

y a y l a n d en ilm ek ted ir. Bu yaylar azam i 1, 65 m u zu n lu ğu n da dır, orta ve uç k e sim le -

rin d e k u v v etlen d irm e am açlı k em ik ten ila veler va rd ır. O rtasın d ak i e k len tin in uç k ı-

sım la rı ince v e k öşeli, orta b ö lü m ü ise gen iştir. U çlard ak i ek len tile r ö n c e le ri d ö rt ka-

vis olu ştu ru yo rk en daha geç d ö n em le rd e ik i kavis olu ştu ru r şek ild e tasarlanm ışlar-

d ır v e k irişin g erilm esin e olan ak verm esi için uçları o y u k d ü zen len m iştir. Bu silah-

larla atılan ok la r b irk aç tiptir. T ip le r yayın b ü yü k lü ğü v e gü cü ne g ö re d eğişir. K im i

tem ren ler eşken ar d ö rtg e n şeklin d e, k im is i k ö ş e le ri k esik d ik d ö rtg e n b iç im in d e iki,

üç veya d ö rt kanatlı, b azıları ince uzu n, b azıları yap rak b iç im in d e ya da k öşeli y ü z-

lere sahip ola rak tasarlanm ıştır. Y a zılı kaynaklarda H u n la n n atlarına ç o k ön e m v e r -

d iğ i b e lirtilir; am a b irç o k a y rın tıy ı y in e k azılard an çık arılan eşyalardan öğ ren iyo ru z.

A t k oşu m tak ım ların ın ayrın tıların ı bu sayede ö ğ re n e b ilm e k m ü m k ü n olm uştur. A r-

ta m o n o v ’un b ahsettiği İtil N e h r i’n in sol tarafındaki B o rod ayevsk i k ö y ü n d e bulunan

m ezard an çık arılan gü n ü m ü ze kadar sağlam b ir şek ild e ulaşan e y e ri ö rn e k v e re b ili-

riz. Bu e y e r ağaçtan, e y e r kaşlarının ö n k ısm ı kavisli, arka k ısm ı ise yu varlak, aşağı

yu k arı 60 c m u zu n lu ğu n da, e y e r kaşlarının uç ve orta k ısım ların d ak i d elik lerd en g e -

ç irile n kayışlarla takviye ed ilm iş , ç o k y aygın ola rak kullanılan tipe b ir örn e k tir.40

A v ru p a H u n la rın ın D o ğ u A v ru p a ’ya g ö ç le ri b ird e n b ire olm am ış, aşamalar h alin-

de g erçekleşm işti. Batıya d o ğ ru ilk g ö ç h areketi, H o -h a n -y e h ile C h ih -C h ih arasında

4 M I A i m ........... I h ı n ı Tarihi T ûrkler, Y ahudilcr, K in im , İstanbul 2004, s 64-65, 135,136

337
I KKI t, l>l-VIK rÛRK SANATI

lu ş gösteren ih tila f n e d e n iy le ortaya ç ık m ıştı (M S 93). Batıya g ö ç e d en bu T ü rk lere

.111 cilan S em erkan t’ın k u ze y in d e k i Katta v e K e n k o l k u rgan ları ve bu ralardan elde

e d ile n eserler n itelik b a k ım ın d a n g en e l H u n sanatıyla bü tü n leşm ek tedir.

Daha sonra V o lg a b ölg e sin e ulaşan H u n lar Ş ip o v o v e Ç ariçin k u rgan larıyla, b ü n -

yesin de b ö lg e sanatlarının da etkisinin g ö rü ld ü ğ ü orta k b ir sanat v e k ü ltü r geliş tir-

m işlerd ir. Ö ze llik le V o lg a v e P o k ro v s k b ö lg e s in d e k i çeşitli b u lu n tu lar sanat alanında

erişilm iş ile r i b ir se viy e yi gösterm ek ted ir.

K ırım yarım adası H u n d e vrin d e d e ö n e m in i k oru d u .4' (H a rita T l) Burası b ilin d i-

ği g ib i İsk an d inavya’dan İstanbul’a uzanan ticaret y olu n u n e n ö n e m li nok talarınd an

b iriy d i. A y n ı kon u yla ilg ili olarak, K ırım K u ze y K arad en iz’i S ib irya’ya bağlayan eski

kervan y o lu y la olan iliş k ile r açısından da u y gu n b ir n o k tad a görü lm ü ş olm a lıd ır.

K ırım v e çevresin d e gelişen H u n sanatı v e ark eo lojis i k e n d ile rin d e n ön ce bu ra-

lın la bulunan Sarm atlar v e G otlar tarafından icra e d ilen altın işçiliğ in d en ö n e m li

oran da etk ilenm iştir. Bu arada çeşitli H un m ezarla rın d a ele g eç irile n eşyalar arasın-

da, H un larla b era b er yaşayan, T ü rk olm ayan top lu lu k ların eserlerin i ayırm ak her

;mıan m ü m k ü n olam am aktadır. Bununla b irlik te H u n lar b era b erlerin d e M inusin sk

ve A ltaylar b ölg esin d e gelişen k ü ltü rel m iraslarını da g etirm işlerd ir. B öylece zam an

için d e, y ü zy ılla rd ır çeşitli k a v im le r tarafından iskan e d ilen b u b ö lg e le rd e sanat ve

a rk e o lo ji alanında y e n i b ir üslup m eyd an a gelm iştir.

A r k e o lo jik m e rk e zle rd e n eld e e d ilen H u n bu lu n tu ları, ö zellik le K u z e y K arad en iz

ve K ırım söz konusu old u ğ u n d a tü m ü yle ele a lın ıp sistem atik b ir in c e le m e d e n g e ç i-

rilm iş d e ğild ir. Bu açıdan b e lk i M acaristan v e ç evresin d ek i a rk e o lo ji m a lzem esin i ele

alan M acar b ilim ad am ların ın y a p tığı çalışm alar m aksada b ir d erece daha yaklaşm ış

sayılabilir.

K azılard a ele g e ç irile n m a lzem eler arasında d e fin m erasim lerin d e k ullan ılan veya

m ezara naaşla b irlik te g ö m ü le n eserler, g ü n d e lik eşyaları (k e ra m ik le r, m etal kaplar,

.iletler v b ), silahlar (k ılıç , hançer, bıçak, yay, ok , kalkan v b ), at k o ş u m takım ları,

teçhizat süsleri v e ziy n et eşyaları (tak ılar, taçlar, k em er tokaları, fibu lalar v b ) b u lu n -

m aktadır.

K ırım ’la ilg ili olarak ö z e llik le K e rç ’te yap ılan H u n d e v riy le ilg ili k azılard a ortaya

çıkarılan eserler ü zerin d en söz ed ileb ilir. Bir k ıs m ı şahıslar tarafından satın alınan,

b ir kısm ı St, Petersburg lle rm ita g e M ü zesi’ne n a k led ilm iş, başka b ir gru b u ise K iev

41 I lıııı devrinde Kırını ve yakın çevresinin sanat ve arkeoloji'.! Vı .ıt (.o rııh lıı, K ırım A rkelo
lnihl ve Siindlı, s io »

338
ORT A ASYA, O SM A NLIL AR Ö N C S

Harita 11. Kuzey Karadeniz ve Dogu Avrupa’da Türk topluluklarının yayılma alanlarını gösteren harita.
I KKHN I'I V K 11JKK SA N ATI

Univcrsilcsi’nin koleksiyonunda bulunan bu eserler ne yazıktır ki iyi muhafaza ed i-


lememişlerdir. Üzeri hücreler (g ö z şeklinde yuvalar) ve yivli tellerle süslü, altın sahi-

leyle kaplanmış, kayış mafsal m adenleri üzerindeki söz konusu gözlere kırm ızı taş-
lar kakılmış ve çeşitli bölüm leri farklı şekillerde ele alınmış gümüş gem ler ilgi çeki-
cidir. Buralardan çıkarılan gümüş kayış uçları da benzeri şekilde hücre dediğim iz
yuvalara oturtulan taşlarla süslenmiştir.42

Genelde Kuzey Karadeniz çevresinde ve Macaristan’da önem li örneklerine rastla-


dığım ız Avrupa Hunları’na ait kılıçların iki örneği Kerç’te (Resim 90) ve yine Kırım
yarım adasındaki D im itrievka’da bulunm uştur.43 Kerç’te bulunan kılıcın altın kab-

zasında, km üzerindeki halkalarda ve ağız kesiminde kakma tekniğinin uygulandığı

görülm ektedir. Sözü edilen ikinci m erkezdeki silah da, ilki gibi çift ağızlı bir kılıç-
tır.44

Avrupa Hunlarına ait taçların çoğunluğu Karadeniz’in kuzey sahillerinden ve Kı-


ı ım'dan çıkarılmıştır. Bunlar 12 adettir.45 A ltın Hun taçlarının en önem lilerinden bi-

ı isi Kerç diademidir. Bu eser altın tel hücrelerin içine renkli değerli taşların (söz k o -

nusu eserde kırm ızı granit) kakıldığı taçlar grubu içine girm ektedir.46 Kerç’teki taç

altta yer alan bronz m alzem e üzerine aplike edilen üç ayrı altın plakanın birleştiril-

mesinden meydana gelmiştir. Eserin orta bölüm ünde stilize olarak yapılmış bir çift
başlı kartal kabartmasının bulunması önem lidir. I. Bona’ya göre bu taç söz konusu
tasvirden dolayı Volga N eh ri’nin doğusundaki Şipovo kurganından çıkarılan taca
benzem ektedir ,47

Altın varaklarla kaplanmış ve kıym etli taşların kakma olarak kullanıldığı dökm e
libulalar, Kuzey Karadeniz sahili ve Azak mıntıkasının yanı sıra K ırım yarım adasın-
da da karşımıza çıkmaktadır. Bu bölgede yapılan büyük plakalı ve VI. yüzyıla kadar
ulaşan fibulalarda Got tesirinin olduğu da ileri sürülmüştür.

Nandor Fettich, “Hunlarm Arkeolojik Hatıraları, Attila ve Hunları,” Ankara 1982, s. 197,
200- 202 , 213-214. Avrupa Hunları hakkında genel bilgi için bkz. Deniş Sinor, The Hun P eri-
mi, The Cambridge History o f Early Inner Asia, Cambridge 1990, s. 177-203.
" Bahaeddin Ögel, “Türk Kılıcının Menşe ve Tekamülü Hakkında,” A Ü D TC FD , c. VI, no. 5,
Ankara 1948, s. 433-438. Diğer Türk kılıçlarıyla karşılaştırmak için aynı makalenin tümüne
(s. 431-460) bkz.
44 Nandor Fettich, a.g.m., s. 219.
Istvaıı Bona, D as Hunnen Reich, Budapeşte 1991, s. 148.
H N a n d o r Fettich, a.g.m., s. 219.
Isıvan Bona, A Hıınoh es Nagykiralyaik, Budapeşte 1993, s 50 , KO'ı.ın nakleden Csenge Sza-
bo, Ihıit llunları'nda KtıJın la k ıla n (Macaristan Bûlgesi'mlr) l ı.ınlml •. 20

340
O K I A ASYA, <'SM A NI H A K O N C I"

A ğ u s to s böceği biçim indeki Hun Tikadalan (libula; Almancası Zikade) simgesel

anlamları olan -bazıları sinek veya arıya b en ze r- ilgi çekici eserlerdir (bkz.. Resim

90). Angara N eh ri yakınında (Sibirya veya Krasnoyarsk) süs veya rütbe işareti olarak

kullanılmış tikada, Hunlar tarafından daha Önce de kullanılmış bu eserlerin başka

yerlerde olduğu gibi K ırım d a Kerç’teki bir katakombda da kullanıldığını göstermiş-

tir. K ırım ’daki tikcıdalar dönem in zevkine uygun yuvalara kakılmış, kıym etli taşlarla
süslenmiş ve Kuzey Kafkasya’daki örneklerinde olduğu gibi bronz ve gümüşten 375

dolaylarında imal edilmiş dökm e eserlerdir 4*

K ırım ’da Beljaus’ta yer alan kurganda, taştan


inşa edilmiş oda içinde bir H un delikanlısının

naaşı bulunmuştur. Naaşm ayak ucunda at koşum


takımları da yer almaktadır. Mezarda, derisi yüzü-
lüp rulo halinde ayrılmış, kafatası, bacak ve ayak
bilek kem ikleri bir arada küm elenm iş olarak kısmî

bir at cesedine rastlanmıştır. Ayrıca burada kıy-


metli taşlarla süslenmiş altın takılar ve bronzdan

yapılmış ay şeklinde bir zülüf halkası da bulun-


muştur.

13 ila 15 yaşlarında olduğu anlaşılan, kafatası


suni olarak deform e edilm iş M o n g oloid tipin ö zel-
liklerini gösteren şahsın altın yaldızlı tokası olan

b ir kem eri vardı. Çizm elerde dizin altındaki bö- Resirn 90. Avrupa hunlarma
lümde ve ayak bileği hizasında gümüş tokalı kayış- ait bronz üzerine altın kap-
lama tikada (zikaden), V.
lar bulunmaktadır.
yüzyılın ilk yarısı (I. Bona,
Yukarıda sözü edilen b ron z levha, kaplı bir ge- 1991).
me, koşum takımı gümüşten kayış dağıtıcıları ve

kayış dilleri ile sacla kaplı sapı olan bronz çana sahipti. Burada ayrıca altın levhadan
özel bir mezar hediyesi olarak yapılm ış at figürüne de rastlanmıştır.49

K ırım yarım adasında Hunlara ait çeşitli buluntu yerleri arasında özellikle Kalini-

no, Tschikarenko, G oraklem entowka, Feodossiya, M arfowka, Trıtaka gibi yerleşme-

48 Istvaıı Bona, D as H unnen R eich, s. 158-159, 196, Levha 65, 80 , şekil 74. Bu kitaptaki ilgili kı-
sımları Almancadan Türkçeye çeviren Eşref Bengi Özbilen’e teşekkür ederim. Burada ele
aldığımı:: Kınm dışındaki örnekler için ayrıca bkz. tv a Garam-Attila Kiss, G oidfunde a us
ı/cı Vıill.vı ivundcrum;sct'i( im U ngarischen N ational M useum , Budapeşte 1992, s. 9, Resim 3-5.
4,1 Niv.nı l'lHIK ıl I' 1 , 260

341
I KKI N l>l VIK 11 KK SANA II

leri de ayrıca belirterek Kırım ve yakın çevresindeki Huıı sanalı ve arkeolojisi kımıı-

sunda söyleyeceklerim ize son verebiliriz; ancak Dinyeper bölgesinde bu devrede g ö -


rülen gümüş işçiliğiyle ünlü Martinovka kültürünün Hunlar ve daha sonra VI. yüz-
yılın ikinci yarısında bu bölgelere gelen Avarlar üzerinde etkili olduğunu da belirt-

mekte fayda vardır. Avarlar söz konusu kültür yanında, Hun sanat eserlerinin tek-

nik ve şekillerini önem li oranda tekrar canlandırıp yeniden şekillendireceklerdir.5

Hunların MS 375-380 yıllarında güneye indiklerini, V. yüzyıl başında Karpat Hav-

zası’nı ve Pannonia’yı istila ettiklerini görüyoruz. Bütün bu bölgelerde çok çeşitli


süsleme teknikleri olan arkeolojik eserler ortaya çıkarılmıştır.

Bunlar arasında ziynet eşyalarından, levhalardan ve kaplardan oluşan Segedin-

Nagyszeksos buluntuları söz etmeye değer eserlerdendir (bkz. Resim 91). Csorna Di-
ademi (bkz. Resim 92) ve yukarıda sözü edilen Tikadcılar, küpeler -ö zellik le Dunauj-

varos küpeleri-, bilezikler -M ezöb eren y bileziği ve Tamasi-Adorjanpuszta bilezikle-

r i- gibi eserler önem li eserlerdir. Batı Hunlarına ait en ilginç buluntular arasında,
bronz dökm e kurban kazanları ele alınabilir. Bu kazanların en büyüğü Törtel’de,

daha küçük olan ikisi ise Transdanubia’da ve Varpalato civarında bulunmuştur

(bkz. Ç izim 89).

Avrupa Hun mezarlarından çıkarılan ve kısmen sözünü ettiğim iz eserler kuyum-

culuk ve dem ircilik sanatının hayli gelişmiş olduğunu göstermektedir. V. yüzyıla ait
Csongrad mezarlarında çeşitli madeni eserlerin yanında dem irci aletleri de bulun-

muştu. Avrupa Hun buluntularının metal plakalarla kaplanmış eyerlerin Avrupa’ya

Hunlarla beraber geldiğini göstermesi de ayrıca önemlidir.

Ûte yandan arkeolojik kazılarda yay, ok, mızrak ucu, düz kılıç gibi zengin silah

buluntuları, sarkıntılı kemerler, madeni levhaların yanı sıra çok sayıda keramik ve

cam kaplar da ele geçmiştir. Düz dipli, şişkin karınlı, dar boyunlu —ama ağız kısmı
genişleyen- keramik (testiler) gövdelerinin genellikle üst yansında basit süslemeler

yer almaktadır. Ayrıca küp şeklinde veya tas biçim inde keram ikler de mevcuttur.

Testi biçiminde kaplar çoğu kez tek kulplu, ama küp biçim indekiler iki kulplu veya
kulpsuzdur. Bu kapların madeni benzerleri de yapılmıştır.

A varlar

VI, yüzyıldan itibaren tarih sahnesinde yer almaya başlayan Avrupa Ayarlarının

Ml Naildi)!' İTllich, “Hunların Arkeolojik Hatıraları, Altila ve Ilımları, Ankara 1982, s. 223-
224

342
I >RÎA ASYA, O SM A N U JVK ONCI -St

m m ■avım
•e mmm

Resim 91. Segedin Nagzeksos (Szeged- Resim 92. Değerli taş Çizim 89. Avrupa

Nagyszeksos) hâzinesinden altın parça- kakmalı altından yapılmış Hunlarına ait bir

lar (I. Bona, 199i), Csorna diademi: Avrupa tören kazanı (t.

Hunlarına aittir (I. Bona, Bona, 1991).

1991).

Asya Ayarlarıyla (gerçek Avarlar) ilişkisi olup olm adığı henüz netleşmemiş hir k o-

nudur. Kim i araştırmacılara göre Savirler, kim ilerine göre Juan-Juanlarla ilişkilidir-
ler. Artam onov Avrupa Ayarlarının Uar ve Hunni kabilelerinden teşekkül olduğunu

ve Avar isminin Uar adından bir yanlış anlaşılma sonucu türediğini ifade etmekte-

dir.51

Doğu Avrupa’da Avar Türklerine ait birçok arkeolojik m erkez ve bu m erkezler-

den çıkarılmış sanat eserleri ele geçmiştir.

Küçük bir kısmı kurganh olan Avar mezarlarının çoğunluğu daha basittir. Avar

mezarları üzerine birçok çalışma yapılmıştır, Bunlar yeterli olmamakla birlikte

önem li sonuçlara ulaşmamızda yardım cı olmuşlardır. Büyük kısmı Macar bilim


adamları tarafından gerçekleştirilen kazıların ve araştırmalardan elde edilen bulun-

tuların önem li bir bölümü Macar M illi Müzesi’nde muhafaza edilmektedir.

Bu mezarlıkların çoğunluğu iki dünya savaşı arasındaki dönem de kazılmıştı. Gü-

nümüzde mezarların çoğunun üzerine inşaatlar yapılmış, bazıları da ağaçlık alanlar,

üzüm bağlan veya m eyve bahçelerine dönüştürülmüştür. Şimdiye kadar incelenebi-


ld i ve kazı yapılan mezarlıklarda Avarlara ait 15.000 dolayında m ezar ortaya çıkanl-

11 M l A ii.h im iiiv , I/ûjui Tarihi Türkler, Yahudilcr, RusIup , İstan b u l 2004, s 143-M4

343
I UK'I'N I'IA'IK 11IKK '.AMA 11

mı t ıı Bıı rakam ın b ü yü k lü ğü eld e e d ilen a rk e o lo jik sanat eserlerin in n iceliğini ve

Önem ini g ö z ön üne serm ek için yeLerlidir. Bugün M acar M illi M ü zesi depoların d a

bulunan eserlerin elde e d ild iğ i en ön em li m ezarlık lar arasında H o m o k m e g y -H a lo ııı

m ezarlığı, S zeb eny 1-111 m eza rlığ ı, D evavanya m eza rlığ ı, Szob M e za rlığı, Tiszad erzs

m ezarlığı, Pilism arot m ezarlığı, K isk ö rö s P o h ib u j-M a c k o -d ü lö m eza rlığ ı, K iskörös

( ebe-pu szta m ezarlığı, K isk ö rö s S zucsi-dülö m eza rlığ ı, V iszn ek m eza rlığ ı ve C ou n ty

Mıranya b ölg esin d ek i m eza rlık la rın adları telaffu z e d ile b ilir.52

Sözü e d ilen m ezarlık lard an çıkan b u lun tulara b ak tığım ızd a bu nların baskın

oran da d iğer b o z k ır b ö lg e le rin d e k i buluntularla bü yü k b e n ze rlik le r g österd iğ i anla-

tılm aktadır. Eşyalar iç in d e kaba veya özen siz yap ılm ış olanları old u ğ u g ib i b ir sanat

eseri n iteliğin d e olanları da b ulun m aktadır. Ş im d i burada ö rn e k olarak s ö z konusu

m ezarlık lard an b irin i ve buradan çıkarılan b u lu n tuları kısaca ele alalım .

I lo m o k m e g y -H a lo m m eza rlığ ı 1939 yılın d a b ir çobanın tesadüfen tunç k em er

l'l.ıl alarm ı bulm ası sayesinde keşfed ild i. M ezarlık ta ilk b ilim sel sistem atik kazı M a-

* ,ıı M illi M üzesi (M a g ya r N e m ze ti M u ze u m ) tarafından y a p ıld ı (1 9 3 6 ) . Yapılan kazı-

lat neticesinde eld e e d ilen buluntular ise M acar M illi M ü zesi’nin A rk e o lo ji b ö lü -

m ündeki G ö ç le r d e v ri k o le k s iyo n la rı katalogu nda 10/1935 en van ter num arasıyla k ay-

d ed ild i. 84 m ezard an çıkarılan isk eletler ise M acar D oğa T a rih i M üzesi A n tro p o lo ji

K olek siyon u ’na katıldı.

Söz konusu m ezarlık ta tam 167 m ezar açıld ı ve bunlar araştırm acılar tarafından

O rta ( l ila 60 num aralı m eza rla r), Batı (6 0 ila 115 num aralı m ezarla r) v e D o ğ u grubu

ı M6 ila i50 n u m aralı m ezarla r) olarak toplam üç g ru p altında sın ıflan dırıld ı. İy i d u -

rum da ola n 27 m ezard ak i eşyalar üzerin d e a yrın tılı olarak çalışıldı. E rk ek v e kadın

m ezarların daki k eram ik kaplara ve d e m ir bıçaklara bakılarak bunlar arasındaki

farklılıklar tespit ed ilm ey e çalışıldı. C insiyet tespitinde k u llan ılabilen eşyaların ö z e l-

lik lerden yola çıkarak, m ezarlard a cinsiyet tespiti yapılam ayan naaşların d u ru m u ay-

dınlatılm aya çalışıldı. Sonuçta 63 erkek, 87 kadın ve 19 ç ocu k m ezarı tespit e d ileb ild i.

Buluntuların ö zellik le ri VIII. y ü zy ıl ila IX. y ü zy ılın başlarına işaret etm ek teyd i.

I g ru p kazısı yap ılm ış en ze n g in b ölg eyd i. B uradaki k em er tokaları ve plakaları,

on ların d iğ e r g ru p lard ak ilerd en daha ö n e m li old u ğu n a işaret ed er. K abartm a süslü

l-cm cr tokaları söz k on u su yken batı grubun da k em er plakaları d ü zd ü r. III. grubun

et keklerin in kem er plakaları ise basit k ıv rık d al sü slem elidir. İlk g ru p ta k iler ailele-

ı (¡u ra n ı I K ovrif. ]. G y S z a b o - G y . T ö r ö k , C em eieries o f thc Avı» Period 567-829 in Mum


,ı;ıir y f-ıruJs in /'he tlungarlan N t ı d o n a ! M u s e ıı m , e . I , B u d ı ı p o i r 1 9 « ; A K is s , CemcUrks
uf ih r /\vıiı J V flM ıl 'ı(ı? İn Hungctry /\ v d i ( rmetni(.î İn ( n n n .'v R a ı t n v ı i . H tııl.ı p e ş te 1977

144
‘I I ISYA ' I'AIAI IIII A f i ....... I

riylı- hı-iiibcı göm ü lm ü ştü r. I. yani orta grupta 35 erkek ve 35 kadın mezarı bulun-

muştur; burada sadece 5 mezarda mezar eşyasına rastlanmamıştır. Hem en hepsinde


yiyecek sunusu bulunurken yalnızca ıo kadarında yiyecek kalıntısına rastlanmamış-

tır. Erkek mezarlarının yarısındaki kemer plakalarında ağ görünüşlü süslemeler var-

dı. Göğüs takıları ve bilezikler daha çok bu grupta yer alırken dem ir bıçaklar ve to-
kalar daha çok öteki iki grupta yer almaktaydı. Çoğu mezarda hayvan kem iklerine

rastlandı, tavuk kem iklerine daha çok kadın mezarlarında rastlanması ilgi çekicidir.

M erkezi grubun dökıue plakalar içeren erkek mezarlarının yanındaki kadın m ezar-

larında granüle dekorlu plakalar elde edilmiştir. Batı grubundaki beş erkek m eza-
rında levha şeklinde keıuer plakaları bulundu. Levhaların bir kısmı dökm edir. Ka-

dın mezarlarında küçük cam pandantifi! dairevi küpeler en çok rastlanan takılardır.

Bu gruptaki mezarlardan çoğu oyma süslemeli kemik nesneler de ele geçmişti; ayrı-

ca kemik yaylara da rastlanmıştı.

Bu mezarlıkta olduğu gibi Avar mezarlarında kem er tokaları ve plakaları (ka-


bartma ve ajurlu, altın, gümüş, dem ir), döküm plakalar, küpeler (dekorlu, dekor-

suz, değerli taş-cam kakmalı, altın, gümüş, bronz veya dem ir, oval, dairevi, silindi-

rik veya fıçı şeklinde), boncuklar, göğüs çengelleri, bilezikler, gerdanlıklar, parmak
halkaları, rozetler, çeşitli aletler (çekiçler, cerrah aletleri, ağzı kapanır silindirik ke-

seler, kancalar, ağırşaklar, iğne kutuları, makaslar vb ), silahlar (o k uçları, yay, kılıç,

bıçak, zırh parçaları v b ) ve elde ya da çöm lekçi çarkında yapılmış kırm ızı veya gri

hamurlu, kimisi oldukça kaliteli ve dekorlu keramikler gibi çok çeşitli buluntulara

rastlanmıştır.53

MS VI. yüzyılda Avrupa’ya gelen Avarlar, 560-568 yılları arasında Dinyeper-Din-

yester ve Tuna havzasıyla Pannonia’yı fethettiler.

620 tarihlerinde Bizanslılar ile Avarlar arasında gerçekleşen savaşlarda elde edilen
ganimetler ve Bizans vergilerinden oluşan altınlar Avar mezarlarında karşımıza çık-

maktadır. Bu nedenle Avarlara ait mezarlardan çıkan kim i buluntular Bizans sanatı
kapsamında değerlendirilebilir, Bunlar sikkeler, kim i kem er tokaları, broşlar, tabak-

lar ve Hıristiyanlıkla ilgili nesnelerden meydana gelmekteydi.

Avar kağanlarına veya hükümdar ailelerine ait olduğu düşünülen bazı mezarlar-
da tespit edilmiştir. Bunlar Macaristan’da Kunszentmiklos-Kunbabanyi’deki kağan

mezarı, Bocsa’daki hanedanlık mensubu birine ait mezar, Bekes, Kunagotai ve Szol-

1,1 I luım 'I m .r \ I l.ıl, >m Mı .ııiıgı vc buluntuları için hkz. E. Garam-vd, C em eteries o f thc A var
l ’nlınl V » m Mııtınııv Av</ı l ımls in T he H ungarlan N ational Mtıscum , c. I, Budapeşte
ıv/V 'ı ı i 4;

345
I ((KI N D V K 11>KK S A N A II

nnk bölgelerindeki vc Kunmadarasi'deki mezarlardır (kurban). Csongrad'daki Cseıı-


gcle vc c sanytelek bölgelerindeki mezarlar ise küçük bölgelerin yöneticilerinin me-

zarlarıydı. Bu mezarlar kurgan şeklindeydi; ancak çok sayıdaki Avar mezarlığında


da görüldüğü gibi daha basit mezarlar çok daha yaygındı. Kurganlar veya büyük
mezarlar Orta ve İç Asya Türklerinde olduğu gibi silahlar, mücevherler, süslü elbi-

seler, aletlerle doldurulmuştur. Bu mezarlardan sıklıkla yiyecek kalıntıları da çıka-


rılmıştır. Orta ve Iç Asya kurganlarında olduğu gibi cesetler ahşap odalarda ve ağaç-
lan oyma lahitlerde veya tabutlarda göm ülüyor ve bazen de bir evli çift, anne-çocuk

veya tek başına gömülmüş olarak bulunuyorlardı. Tören elbiseleriyle veya en güzel
elbiseleriyle defnedilenlerin kalıntıları arasında bu elbiselere ait pandantif, toka,
kopça, kemer plakası, zincir gibi öğelerde ele geçmiştir.

626-631 yıllarına kadar olan dönem de büyük köy yerleşmeleri ortaya çıktı (bkz.

Resim 93 ). Bu köylerde hem yurt tipi çadırlar ve hem de diğer malzemelerle yapıl-

mış dörtgen evler de yer alıyordu. Bu döneme ilişkin pek çok Avar mezarında bu
köylerle ilgili arkeolojik buluntular elde edildi. VII. yüzyılın sonunda yeni göçler ne-

deniyle farklı gelenekler ve buna bağlı olarak sanat alanında değişiklikler ortaya çık-

lı. Nüfus artınca yerleşmeler de büyüdü. Daha önce iskan edilm esi gerekm eyen boş
alanlar köylerle ve mezarlıklarla doldu. Aynı zamanda rütbe ifade eden değerli ma-
deni plakaları bulunan süslemeli Avar kem erleri gelişen Avar sanatındaki değişiklik-
leri yansıtıyor. 670 yılına taıihlenebilecek kem erlerde, eskiden bronzun dövülm esiy-

le yapılan, nadiren kıym etli kabartma bezem elerle süslü erken dönem lere ait kemer
plakalarının yerini, çekiçleme yoluyla şekillendirilmiş gümüş levhalar almıştı. Plaka-
lar çoğu zaman metal bir levhadan kesilmek suretiyle elde edilmiştir; en çok görülen

dekorasyon ise kalemle yapılan kazıma tekniğiyle işlenen süslemelerdir. Ûte yandan
kemer plakalarında bırakılan yuvalara değerli camlar veya taş kakmalar sıklıkla kar-
şımıza çıkan bir uygulamadır (bkz. Ç izim 90-91, Resim 94).

Maden sanatının önemli iki grubu at koşum takımları ve silahlardır. Bir Orta ve

İç Asya icadı olan dem ir üzengi Avrupa’ya Avar süvarileriyle gelmiştir. Üzengilerin
bazen gümüş kaplama örneklerine rastlandığı gibi, bir çift altın kakmalı Avar üzen-

gisi de bulunmuştu. Silahlar arasında özellikle kılıçlar çok kalitelidir. Karadeniz’in


kuzeyinde VII. yüzyılda uzun Sarmat kılıçları yerlerini tek ağızlı kılıçlara bırakmış,
ııpık eğri kılıçlar ise daha az olmakla beraber kullanılmaya devam etmiştir. Mızrak-
l,ıı da I lunlardakinden daha ağırdı. Bunların yanı sıra kemikle desteklenmiş yüksek

etkili refleks yaylan da etkili silahlardı. Bu yaylar Hunların getirdiği yayların daha
gelişmiş, büyük ve uzun m enzilli versiyonlarıydı. Yayların kem ik eklentileri ve

346
O K I A ASYA, O S M A N I I1A K (')N l S

Resim 93. Dunaüjvaros’dan çıkarılan Resim 94. Tape'den çıkarılan Avar devri kemer
Avar devri ev rekonstrüksiyonu, M a plakası, hayvan mücadele sahnesi tasvir edilmi
caristan, Budape te M illi Müzesi (fo (K,Bela-L. Gabor, 1991).
to raf: Ya ar Çoruhlu).

Ç izim 90. Erken Avar devrin- Ç izim 91- Geç Avar devri kemer rekonstrüksi-
yonu (K. Bela-L. Gabor, 1991).
de kullanılan kemer rekons

trüksiyonu (K. Bela-L. Gabor,

1991).

b u n la r la a tıla n ir i d e m ir d e n ü ç k ö e li ve tu ta k lı o k u ç la r ı g ü n ü m ü z e k a d a r u la m ı

tır. B u n u n d ı ın d a d e r i z ır h la r ın s ık lık la k u lla n ıld ı ı d a a n la ılıyo r. A yrıca b u z ır h la

rın g ö ü s k ıs ım la r ın d a d e m ir le v h a la rd a n y a p ılm ı g ö ü s lü k le r k u lla n ıy o r la r d ı.

D e e rli m a d e n i eserlerin elbiseler ü z e r in d e k u lla n ım ı y a y g ın la m ı tır a m a b u n la r

e rk e n d ö n e m in m a d e n i p a r ç a la r ın d a n sayıca d a h a a z d ır. Elbise ü z e rin e ta k ıla n p a r

çalar, saç ö r g ü s ü süsleri - h e m k a d ın h e m de erke kle r iç in - , fib u la la r, to k a la r vb

o ın n m v.ıııı m i ;i u - . r i ör ' i i l l e ı ıııtle veya ta b u tla r ü z e rin d e k u lla n ıla n altın p la k ala r

\A' t
IK K I’N n i VIK I I W '. A N AII

Resim 95. Macaristan, Anhangerpaar’dan


Avar devrine ait altın eserler (E. Garam-
A. Kiss, 1992).

d e v r in A var m e z a rla r ın d a n ç ık a rıla n ö n e m li m a d e n s a na lı b u lu n t u la n n d a n d ır (b k z .

R e sim 95).

Bazı a ra tırm acılar ü n l ü N ag y s ze n tm ık lo s H â z in e s i eserlerini geç A var d e v ri sa

n a tın a (VIII y ü z y ıl s o n u ) ait p arçala r o lara k g ö r d ü ü n d e n b u n la r ın e n d e e rli A var

b u lu n tu la r ı o ld u u n u ifad e ederler; a n c a k b iz b u n la r ın b ü y ü k ih tim a lle Peçenek

T ü rk le r in e ait o ld u u n u d ü ü n ü y o r u z ,

A var sa n a tın d a h a y v a n ü s lu b u n u n d e v a m ı hay van te z y in a tın ın y a y g ın o la r a k k u l

la n ıld ı ın ı g ö r ü y o ru z . E rk e k k e m e r le r in in s ü sle m e le rin d e VIII. y ü z y ılın b a ın d a n it i

b a re n k a n a tlı g rifo n ve k ıv r ık dal (sarm a ık ) süsle m e leri b ü t ü n c ü l b ir ekilde yer a l

m ı tı. B u n u n y a n ın d a sanat eserlerinde p a lm e t ve lo tu s m o tifli b itk i s ü sle m e leri de

b u lu n m a k ta y d ı. Ç e itli h a y v a n figürleri, m ito lo jik fig ü rle r, b itk is e l süslem e u n s u r la

r ı b e n z e ri ö rn e k le r h a lin d e am a çe itlem elerle bize s u n u lm a k ta d ır . B u süslem e u n

s u rla rı stilistik b a k ım d a n geç O r ta Asya b u lu n tu la r ıy la ili k ilid irle r.

T av anlar, v a h i e rke k d o m u z la r, avcı k u la r, k ö p e k le r, arslan lar, s u k u la rı, b a

lık la r ve b u n la r d a n d a h a ö z e n li b ir ekilde ele a lm a n atlar y a y g ın b ir b iç im d e k im i

av sahneleriyle ilg ili o la ra k k a r ım ıza ç ık m a k ta d ır. A v s a h n e le rin in en g ü z e l ö rn e k le

r in d e n b ir in i K larafalva k e m e ri ü z e rin d e g ö r ü y o r u z . H a y v a n ü s lu b u n u n e n yaygın

k o n u la r ın d a n o la n "h a y v a n m ü c a d e le s a h n e le ri” de A va r eserlerinde k a r ım ız a ç ık

m a k ta d ır (b k z . R e sim 94).

A var sanat eserlerinde in sa n fig ü r ü de y a y g ın d ır. Bu figürler A var g öçle ri esna

s ın d a ortaya ç ık a n efsanelerin k a h r a m a n la r ın ın veya b e y le rin in te m s ille rid irler. Ü s

lu p ve k o n u o la ra k O r ta ve ç Asya’yla p a ra leld irler.

nsan ta s v irle rin d e n ve m e za rla rd a b u lu n a n k a lın tıla r d a n A var e rke i ve k a d ım

h a k k ın d a d a epeyce b ilg i elde e d ilm i tir, P a le o n to lo jik b u lu n tu la r A v a r la r ın fiz y o lo

jik a ç ıd a n ç e itlilik arz e d e n b ir to p lu m o ld u u n u gösteriyor. Ç o u n lu k M o n g o lo id

lip veya o na y akın tip te d ir. B u n la r geni y ü z lü , kısa veya orta b o y lu , k o y u kahveren

348
OK I A ASYA, O SM A N III AK <>Nl I s

gi s a ç lı ve kahv eren g i g ö z lü d ü r ; a m a a çık r e n k saçlı, m a v i veya g ri g ö z lü , a ç ık tenli,

ç ık ın tılı b u r u n lu b ir ç o k ö rn e e de rastla n m ı tır. E rk e k b o y u o rta la m a l, 65 m , k a d ın

b o y u ise 1, 55 m ’d ir. B oylar geç A var d e v r in d e b a ka to p lu lu k la r la k a r ı m a la r ı n e ti

c esinde 6 ila 8 c m a rtm ı tır. E rk e in ö m r ü 38 ila 40, k a d ın la r ın k i ise 36 ila 38 y ıld ır.

B izans k a y n a k la n s a çla rın ın genelde u z u n o ld u u n u ve kurd e le le rle ö r ü lm ü veya

b a la n m ı o k lu u n u a n la tm a k ta d ır. O r ta ve ç Asya e lbise le rind e o ld u u g ib i k aftan ,

y u m u a k d e rid e n y a p ılm ı ç iz m e veya g eni ta b a n lı, kayı larla b a la n m ı ve m e ta l

p la k a la rla d e k o r la n m ı a y a k k a b ıla r g iy iy o rla rd ı. K em erler, sila h la r, elbise tak ıla rı,

g e rd a n lık la r, fib u la lar, d ü m e le r , to k a la r ve b a lık la r b u kıyafeti yerine göre ta m a m

lıy o r d u . E ski Y ug o slavya’d a N o s a ’da b u lu n a n k e m ik o y m a ü z e r in d e k i tasvirde saçla

r ın ö r ü lü ve sarkar vaziyette b e tim le n d i in i g ö r ü y o r u z . Bu e kild e ö r ü lm ü uzun

saçlar b ü t ü n T ü r k d e v irle r in d e y a y g ın o la r a k k a r ım ız a ç ık m a k ta y d ı.

A var sanat e se rle rin in ö n e m li b ir g r u b u eski T ü r k in a n ç la r ın ı (Gök - Yer - Su, A ta

lar d in i ve a m a n iz m ) y a n sıta n e yalard an m e y d a n a g e lm e k te d ir. Ö r n e in eski Y u

goslavya’d a M o k r in k ö y ü c iv a rın d a b u lu n a n b ir k e m ik k a p ü z e r in d e k i d ü n y a a acı

ta s v irin d e o ld u u gibi.

A var m e z a rla r ın d a k e m ik b u lu n tu la r (i n e k u tu la r ı, taraklar, ayrıca y ü k s ü k le r ,

to k a la r, k a v a n o z la r, eyer k a la rın d a çe itli k e m ik o y m a la r), d e ri, k u m a ve a açtan

y a p ılm ı e yalara ait p arçala r d a ele g eçm i tir. B u n la r ın b ir k ıs m ı m ü z ik aletlerid ir.

K e m ik te n y a p ılm ı k a va lla r y a n ın d a ta k ırd a y a n m ü z ik aletleri de v ardı. K e m ik nes

n e le r ü z e r in d e yer a la n r u n ik harfler G ö k t ü r k alfabe sin i k u lla n d ık la r ın ı gösteriyor.

A var e se rle rin in y a y g ın o la ra k m e z a rla r d a n ç ık a rıla n e n b ü y ü k g r u p la r ın d a n b i

r in i ise k e ra m ik le r o lu tu r m a k ta d ır (b k z . R e sim 96). A var k e ra m ik le ri b a z ı ara tır

m a c ıla r ta r a fın d a n Saltovo k ü ltü r ü n e b a la n ır. G eç A va r k e ra m ik le ri sarı re n k li b a l

ç ık ta n iyi i le n m i ö rn e k le rd i. B u n la r d a h a eski d e v irle rd e k i m a d e n i veya a h a p

k a p la r ı ta k lit e d iy o rd u . Bazı k e r a m ik d e k o r a s y o n u n d a k a p la r ın e trafın ı d o la n a n

r e n k li h a y v a n fig ü rle ri d ik k a ti ç e k m e k te d ir.54

H aza r la r

K a r a d e n iz ’in k u z e y in d e , H a za r D e n iz i’n d e n D in y e p e r H a v zas ı’n a k a d a r u z a n a n

54 Kürti Bela-Lorinczy Gabor, "... A varnak mondtah m ag ukat..." !“... They called themselves
Avars...“I, S/cgril 1991; M. I Artamonov, H a z a r Tarihi Türkler, Yahudilcr, Rusla r, Istanbul
¿004, s 152 - 15 1 , I .i v , m Irdelyi, "Avar Sanatı,” TKEK - Islamiyetten Önceki Türk S analı Hakkın
da A ı «>fı>muidi II, Kısım I .1, stanbul 1972, s. 109-112.

349
I RKKN l'H VIR 1URK S A N AII

to p r a k la rd a (630’d a n so n ra ) devlet k u r a n H azar

T ü r k le r in in T ü r k k ü ltü r ve sanat ta r ih in d e b ü

y ü k b ir y e ri v a r d ır .55

H a z a r D ev le ti’n in asıl ö n e m i U y g u rla rd a o l

d u u g ib i, h a lk ın ç o u n lu u n u n y erle ik b ir h a

yat sü rm e s in e k a r ın b ir k ıs m ı h â lâ yarı yerle ik

veya göçebe o lm a s ın d a n k a y n a k la n m a k ta d ır.

H a z a r a rk eo lo jisin e d a ir b u lu n tu la r g e n e llik

le Saltovo - M ayaki m e d e n iy e ti o la ra k a d la n d ır ı

la n k ü lt ü r iç in d e d e e rle n d irilm e k te d ir. Bu k ü l

tü r H a z a r ü lk e s in in t ü m to p r a k la rın a y a y ılm ı

tır.

S. A. P letneva’ya g öre en p a r la k d ö n e m in i
Resim 96. Üzerinde çalı ılan bir
grup Avar kerami i, Macaristan, VIII. y ü z y ıl o rta la r ın d a b a
Budape te Arkeoloji Enstitüsü la rın a k a d a r sü re n d ö n e m d e v a r lı ın ı s ü r d ü r e n
(foto raf: Ya ar Çoruhlu).
b u k ü lt ü r iç in s ö z ü e d ile n ta rih le r D o n Havza -

sı’n d a , A z a k D e n iz i k ıy ıla r ın d a ve K ır ım ’d a o rta

ya ç ık a rıla n b u lu n tu la r a göre ortaya k o n m u tu r .

Saltovo - M ayaki k ü l t ü r ü n ü n ye rle im b ölg e le ri ç o u n lu k la surla çevrili b ir im le r

d ir. Bazen su r yerine to p r a k ta n y a p ılm ı b ir k a le n in de in a e d ild i i g ö r ü lm ü tü r .

Bir k ıs m ı k ü ç ü k ve d ö rtg e n e k lin d e o la n , b a z ıla r ı ta tan ve ik i b ö lü m l ü e vlerin y a n ı

sıra y u v a rla k k o n u t tem e llerin e de r as tlan m a k ta y d ı. Y u v a r la k p la n lı k o n u tla r ı Ak -

Û y le rle - y u r t tip i de d e n ile n ç a d ır - ir tib a tla n d ıra n a ra tırm acılar d a va rd ır.

B u lu n tu la r ın ın e n ö n e m li b ö lü m ü n ü k e ra m ik le r m e y d a n a g e tirm e k te d ir. T o p ra k

b a k raç la r, k u lp la r ı h a y v a n b iç im li k a d e h le r, k ild e n m a tara la r, a m fo ra la r b u eserlerin

b a lıcaları o lu p , b u n la r elle veya ç ö m le k ç i ç a rk ıy la y a p ılıy o rla rd ı.

K azı y e rle rin d e n ç o k sayıda tak ıla r d a ele g eçm i tir. K ü p e le r, ta lı y ü z ü k le r ,

b r o n z k u la k süsleri, h a y v a n fig ü r lü ta k ıla r, b r o n z m a d a ly o n la r , b r o n z aynalar g ib i

çe itli ziynet e yası m e z a rla r d a n g ü n ı ı ın a ç ık a rılm ı tır. B u ara d a e rke k m e z a rla rı

n ın d e i m e z b u lu n tu la r ı o lara k ke m e r, s ilah ve at k o u m ta k ım la r ım d a öze llik le

b e lirtm e k gerekir.

S ö z k o n u s u m a te ry a lin a d ı geçen k ü l t ü r ü n y a y ıld ı ı g eni a la n la rd a g ö rü le n or-

I I . i . mi l.ırihi vc kısmi arkeolojik bilgi için M 1. Artamonov, k t n ılv a ll a z a r, Leningrad 1962,


M I Arınmonov. I l a z a ı l a r i h i lu r k ler , Yahudiler, R u s la ı , Isinııbııl 1004

350
1 >1(1 A ASYA. O S M A N II I AK ON< I S|

tak özelliklere sahip oldu u dü ünülmekle birlikte, aslında bu kültürle il)1,ılı olarak
ele alınan eserlerin daha do udaki bölgelerle li kisinin bulundu u da anlatılmakta
dır.56
S. A . Pletneva’n ın eserinde ö rn e k le ri v e rile n , K ır ım ’da g ö r ü le n ta in san heykel

leri, k u , geyik, at, çift h ö r g ü ç lü deve ve d o m u z tasvirleri, k u y r u u d ü ü m le n m i

a tla rın ü z e rin d e b e tim le n e n sava çıların yer a ld ı ı kaya res im le ri de H a z a r a rk e o lo ji

siyle ilg ili o lara k ele a lın a b ilir .57

H a z a r m im a r is in e ve sa n a tın a d a ir e serlerin ele g eçti i e n ö n e m li a r k e o lo jik m e r

ke zler H a z a r b a k e n ti Sarkel (b k z . Ç iz im 92), id a r i m e r k e z til, M ayatsko e hri (b k z.

Ç iz im 93) ve Saltovo k u r g a n la r ıd ır (b k z . Ç iz im 94). K afkaslar’da, D o n ve D in ye pe r

h a v z a la rın d a da çe itli sa na t eserleri ele g eçm i tir.

S arke l’de y a p ıla n k a z ıla r sırasınd a b ir kale, b ir k e n t ve b u k e n tin y a k ın ın d a 1X-X.

y ü z y ılla r a a it b ir m e z a r lık a la n ı ortaya ç ık a rıld ı. B u m e z a rlık ta ve d i e r d e fin a la nla

r ın d a ç u k u r m e zarla ra , k a ta k o m b e k lin d e k i m e za rla ra ve k u r g a n tip i m e zarlara

ras tla n m ı tır. A yrıca C . B a lın t’a göre, D o n N e h r i’n in sa k ıy ıs ın ın d a ye rle im yer

o lara k k u lla n ılm ı tır .

A r ta m o n o v ’u n ifad e sin e göre Sarkel e hri B iz a n s lıla n n m a d d i ve d a n ı m a n lık

deste iyle H aza rlar ta r a fın d a n in a e d ilm i ti. B u n a ili k in b ilg ile r B izan s im p a r a to r u

K o n s ta n tin o s P o r p h y ro g e n n e to s ’u n a n la tıla r ın d a m e v c u ttu r. O n a göre b u e h rin in

ası 829-842 y ılla rı a ra sın d a m p a r a to r T h e o p h y lo s z a m a n ın d a gerçekle m i ti. Sarkel

e hri D o n a a ç ıla n su y o lu n d a n ziy ade b u ra y a ula a n kara y o lu n u d e n e tle m e k a m a

cıyla in a e d ilm i ti. 186x126 m b o y u tla r ın d a , tu la d a n in a e d ilm i o lan kale n e hir

k e n a r ın d a k i 10 h e k ta r lık b ir b u r u n ü z e rin e k u r u lm u tu . S ur seviyesinden y ü k s e k li i

5 m ’ye v a ran d ö rtg e n kule le rle takviye e d ilm i S arke l’in k alke r ta ı tem el ü ze rin e k u

r u lu tu la s u r d u v a r la r ın ın k a lın lı ı 3, 75 m e tre y d i. Sarkel’in in a s ın d a k u lla n ıla n ve

B izans tu la la r ın d a n fa rk lı o la n tu lala r b ir k ıs m ı ü z e rin d e i aret, b a z ıla r ın d a h a rf

ler, sim geler, fig ü rle r ve e m a tik h a y v a n ve in s a n figürleri b u lu n m a k ta y d ı Bize göre


b u n la r usta, atölye ya d a b o y i aretleri veya ta sv irle rid ir ve b en ze rle rin e ortaça

Türk m im a r is in d e b ir ç o k yerde r a s tla n m a k ta d ır. Bunların paralel ö rn e k le rin i' Maya


k i (M ayats) h a ra b e le ri ile Tuna Bulgarlarının b a k e n ti Pliska’da kayalar ve tu lalar

56 Hazar arkeolojisiyle ilgili söz konusu kültür hakkında ayrıntılı olarak bkz. G - uud Halını,
"Hazarlara li kin Arkeolojik Ara tırma,” TKA, xxvı/ı, Ankara 1988. s, 35-49
47 Plctneva'nın sözü edilen eserini elde edemedik. Bu nedenle bu husustaki bilgileıi l ı ı m r ı
Gülensoy'daıı aldık itince t ( lU ensoy, “Kırım ni k Yurdunda Kültür Varlıklııımıı.’ ,1' A'
VakıJ Jfujtası KtlıtJn. Ankara n u ı, s IU -125

M
I-KK1-N I >1 VIK llll.'l ‘ A N A II

Çizim 92. Sarkel ehrinin


ematik planı (M, I. Artamonov,
2004).

Çizim 93. Mayatsk o (M ayatsky) Ç izim 94, Saltovo mezarlı ından çıkarılan
ha rabe le ri nd e b u lu n an kaya üzeri figürlü kem ik eserler (M. I
resimleri (M. I. A r ta m o n o v , Artamonov, 2004).
1mm),
O K I A ASYA. ( )SM A N I WAH Ö N < ESI

ü z e rin d e de r a s tla n m ı tır.58 H azarlara ait y azılı k a y n a k la rd a geçen d i e r yerle im

a la n la r ın ın kazıla r y o lu y la sa p ta n m a s ın a h â lâ d e v a m e d ilm e k te d ir.

H a z a r s a n a tın ın T ü r k sanat ta r ih i a ç ıs ın d a n ö n e m li y a n la rın d a n b ir d i e ri de

m ü c e v h e rle r, ta b a kla r ve m a d e n i eserlerin y a p ıld ı ı yerel atölyelere ait k a lın tıla r ın

ortaya ç ık a r ılm ı o lm a s ıd ır. B u d u r u m O r ta ve ç A sya gelenekleriyle g ü n e y kavim -

le r in d e n gelen etkile ri b ü n y e s in d e b irle tire n H a z a r s a n a tın ın z a m a n la g e li ti in i ve

y ü k s e k b ir d ü ze y e e ri ti in i g österm e kte d ir.

H a za rla r b ilin d i i g ib i Y a h u d ili in K arait m e z h e b in i k a b u l e tm i le rd i; a n c ak b u

n u n la b irlik te G ö k ta n r ıs m ın h â k im u n s u r o ld u u eski T ü r k in a n ç la r ın ı da kuvvetle

s ü r d ü r ü y o r la r d ı. N ite k im y u k a rıd a d a s ö z ü e d ile n V11-VI11. y ü z y ılla r a ta r ih le n e n K ı

r ım b o z k ır la r ın d a , A z a k ve A a ı D in y e p e r b o y la r ın d a k i ta he yke lle r ve k u rg a n la r

b u in a n ı la ilg iliy d i. K ır ım ’da Z ap o ro jy e v ilâ y e tin in T o k m a k r a y o n u n d a k i Çerno -

ze m n o y e k ö y ü y a k ın la r ın d a , 36 m ç a p ın d a k i k u r g a n b u n a ili k in i aretler ta ıyan

ö n e m li ö rn e k le rd e n d ir . T o p r a k y ı ın ı a ltın d a d ö r t b ö lü m l ü daire e k lin d e k i o val g ö

r ü n ü lü b ir h e n d e in g ö k in a n c ıy la ili k ili o ld u u - h a k lı o la ra k - d ü ü n ü lm ü t ü r .

H e n d e in k u z e y d o u k ıs m ın d a k u r g a n la b a la n tılı ortaça lara ait b ir ta p ın a ın k a

lın tıla r ı b u lu n m u tu r . H e n d e k te ise ka fa ta sla n , k e m ik le r, a m fo ra k a lın tıla r ı ele geç

m i tir. S öz k o n u s u h e n d e in d ib in d e kire ç ta ın d a n y a p ılm ı sekiz h e yke l b u l u n

m u tu r k i b u n la r ın d ö r d ü atı ü z e rin d e o tu r a n sü v a ri h e yke lle ri, d i e r d ö r d ü ise

h ay va n he yke lle riyd i. A yrıca b u lu n a n in s a n b iç im in d e k i d ik ilita ise d a h a ö n c esin d e

m u h te m e le n k u r g a n ın ü z e r in d e ve m e r k e z in d e yer a lıy o rd u . H e y k e lin y ü z ü ve b a

lı ı b u bölgeye u la m ı G ö k t ü r k ö z e llik le r in i y a n s ıtm a k ta d ır . Bu b a lık ü ç g e n e k lin

de b ir k ü la h tır .

B u in s a n b iç im li h e y k e lin aksine süvari ve h a y v a n h e y ke lle ri K ü ltig in K ülliye sin

d e k i g ib i b ir m e zar ta p ın a ı o la n m ab e de g id e n y o lu n ik i tara fın d a yer a lm ı o lm a

lıy d ı. 1. A. B aran o v’a göre o n la r ta p ın a ın k o r u y u c u la r ın ın sim ge lem ek te yd ile r. B u n

la rın d ı ın d a g ü n e in h are k e tin e göre ye rle tirilm i d i e r h e y k e lle rin sırtı ta p ın a ın

g iri in e d ö n ü k t ü . B u n la r d a n sadece ik is i s ü v a ri, d ö r d ü ise yin e h a y v a n he yke liy di

A yrıca h e n d e in k u z e y d o u s u n d a ü ç , d o u s u n d a ise d ö r t heykel d a h a b u lu n m u tu .

B a ran o v’u n a y rın tılı o la ra k a n la ttı ı b u k u r g a n , ta p m a k ve he yke lle r H a za r devrine

aitti; a n c a k proto - B ulgar d e v rin e ait o ld u u n u söyleyen a ra tırm acılar d a v a rd ır 59

58 Sarkel ve ili kili oldu u kültürler üzerine daha ayrıntılı bilgi için bkz. M. 1. Artamonov,
Hazar Tarihi Türkler, Yahudilcr, Rus/cır, stanbul 2004, s. 375-415
59 Mezar, tap ınak ve heykeller ha k kında bilgi için bkz 1 A Baranov, “ l avı İka Ve Dnept Uı>
yıllıdaki İlk T ü lk lr r i n le n g r l İnancı I apıııakları," l'DAYH JiHitı, A n kaı a 7001, •. 1 / 4 5

Î5Î
[ RKEN D E V R 1U R K SA N A T I

I lazar sanatı ve g ele n ekle ri, d ö n e m in d i e r b ü y ü k d e vle tle rin de de e tk ili o lm u

tur. Ö r n e in MS 732 y ılın d a , B izan s im p a r a to r u V. C o n s ta n tin e ’in b ir H a z a r pre nse

siyle e v le n m e si B izans s a ra y ın d a e tk ili o lm u ve b ir T ü r k m o d a s ın ın o rty a ç ık m a s ın a

yol aç m ı tı. H atta p re nse sin çe y izi iç in d e g ele n b ir elbise, u y a n d ır d ı ı h a y r a n lık n e

de n iy le e rk e k le rin tö re n le rd e g iy d i i elbise o la ra k k a b u l e d ilm i tir . K oestler’e göre

pre nse sin T ü rk ç e a d ı o la n “Ç iç e k ” k e lim e s in d e n e sin len e re k b u elbiseye “ç iç a k y o n ”

d e n ilm i ti. S ö z k o n u s u prenses B izan s s a ra y ın d a E ire n e ism iyle vaftiz e d ilm i ti.60

Eski Bulgar Sanatı

B u ara d a 659’da B ü y ü k B ulg a r D e v le ti’n i k u r a n B ulg arlar, d a h a s o n ra 671 ’de T u n a

B ulgar D e v le ti’n i, V1I-V1II. y ü z y ılla r d a d a d il (V o lg a ) B ulg ar h a n lı ın ı k u r d u la r .

K u r u m H a n ’ın in a e ttird i i P iliska, B ulg ar T ü r k le r in in eski b a k e n tiy d i. B u ra d a

yer a la n b ü y ü k b ir k a le n in h a r a b e s in in o rta b ö lü m d e saray k a lın tıla r ın a ras tla n m ı

ın B ulgar (T ü r k ) s a n a tın ın en p a r la k z a m a n ı o la n O m u r t a g H a n ç a ın d a , h ü k ü m

d a rın ta h k im e d ilm i sarayı d a P liska e h r in d e in a e d ilm i ti. Ö te y a n d a n kale ve sa

rayları b u lu n a n yerler a ra s ın d a Preslav ve M a d a ra e h irle ri de d ik k a t çe k m e k te d ir.

A n c a k M a d a ra 'd a , K u r u m H a n ’ın a n ıs ın a b ir kaya yü ze y in e y a p ılm ı k a b a rtm a

b ü t ü n b u eserlerden ç o k d a h a ü n l ü d ü r (b k z . Ç iz im 95). H ü k ü m d a r ın s ü v a ri o lar a k

b e tim le n d i i b u eserde h ü k ü m d a r e lin d e h â k im iy e tin s e m b o lü o la r a k b ir k a d e h tu t

m a k ta d ır . K a d e h tu ta n in s a n h e y k e lle rin in O r ta A sya’d a y a y g ın o ld u u n d a n d a h a

ön c e sö z e tm i tik . S açları u z u n h ü k ü m d a r ın ayrıca e lin d e b ir tu b u lu n m a k t a d ır . B u

k a b a rtm a a s lın d a sö z k o n u s u o la n H a n ’ın b a r o lü n ü o y n a d ı ı b ir av s a h n e sid ir. D o

layısıyla sahne de k o n u y u ta m a m la y ıc ı u n s u r la r o la r a k b ir av k ö p e i ile sırtın a m ız

rak s a p la n m ı b ir a rsla n fig ü r ü de yer a lm a k ta d ır.

B ulg a rla rda S tarazagora’d a ve N o v o z o g o ra ’d a o ld u u g ib i, iç le rin d e h a y v a n fi

g ü r le r in in yer a ld ı ı b a k a k a b a rtm a eserler de b u lu n m a k t a d ır . M a d a ra ’d a b u lu n a n

a ltın k e m e rle r, S adaveç’te ele geçen k e m e r p a rç a la rı, çe itli yerlerde b u lu n a n g ü m ü

d ü m e le r , y ü z ü k le r , b ile z ik le r, V id in ’de b u lu n a n k u y u m c u lu k aletleri, eski B ulg ar

I ıırk le rin d e de k u y u m c u lu k s a n a tın ın ile ri d ü z e y d e o ld u u n u g ö ste rm e k te d ir.

P liska’d a ve M a d a ra ’d a B ulgar T ü rk le rin e a it k e ra m ik le r de ele g eçm i tir. Elle ve

ya k a lıp la y a p ılm ı ve XIV. y ü z y ıld a d ö n e m in e n k a lite li k e r a m ik le r i o la n b u eserler

Bı.-aııs ve bölgesel ü s lu p la r ın k a r ı ım ı b ir tarz g ö sterirler.61

1,11 A r ılım K u ts ile r , O n û <u n< ıı K ıib ilc ( ll a z u ı m parato rlu u ve M i n i m ) , s ta n b u l 1984, s 54
1 Ilııln .ııl.ıı llıılu a ı ’ .in a lı vr .ır k r o lo lis i çin a y r ın tılı ol.ıt nl< M I' ılııır d c lııı O u e 1 / \ l<mııyri

354
O R T A A SY A. O S M A N L IIA R Ö N C E S

Ç iz im 95. Madara kabartmasını göste


ren b ir çizim (S. Vaklinov, 1977).

Peçen e k l e r ve K u ma n la r

D o u A v r u p a ’d a O s m a n lı ö n c e s i T ü r k sa na tıy la ilg ili o la ra k s ö z ü n ü e de c e im iz

s o n to p lu lu k , ö n c e le ri S e y h u n N e h r i c iv a r ın d a ya ayan P eçe n ekle rd ir. A s lın d a b u

n e h ir c iv a rın d a ya ayan h a lk ın P e ç e n e k le rin b a lıc a b o y u n u o lu tu r d u k la r ı d ü ü

n ü lm e k te d ir . B azı b ilim a d a m la r ı ise o n la r ın T ü rg i le r in b ir k ıs m ın ı m e y d a n a getir

d ik le r in i k a b u l e tm e k te d irle r. S öz k o n u s u b u b ö lg e d e , IX. y ü z y ıld a sek iz P eçenek

ka b ile si b u lu n m a k t a y d ı. VII. y ü z y ıld a n s o n ra yava yava A v r u p a ’n ı n m e rk e z in e k a

d a r y a y ıla n P eçenekler b ir süre H a z a r D e v le tin in e tra fın d a d a y a a m ı la rd ı. O n la rla

ilg ili b a lıc a a r k e o lo jik m e rk e z le r D o ıı - D o n e ts b ö lg e si, A z a k D e n iz i çevresi ve K ır ım

y a rım a d a s ı, M o ld a v y a ve W a lla c h ia , A a ı D in y e p e r ve D in y e s te r n e h ir le r i çevresiy-

d i.62

P eçe n ekle r y u k a r ıd a s ö z ü e d ile n Saltovo M a y a k i k ü l t ü r ü n ü n y erle m e le ri ü z e r in

de e tk id e b u lu n m u la r d ır . X. y ü z y ılın ilk y a r ıs ın d a e tk in li i sona e rm i b u k ü lt ü r

P e ç e n e k le rin te vikiyle s o n b ir k e z d a h a c a n la n m ı tır.

S öz k o n u s u T ü r k to p lu lu u ile B izans h a k im iy e tin d e b u lu n a n k o lo n ile r a ra sın

d a , d a h a ö n c e k i b o z k ır ve T ü r k k a v im le r i ile b u ticaret m e r k e z le r in in ili k ile rin e

b e n z e r m ü n a s e b e tle r tesis e d ilm i tir . D o la y ıs ıy la b u h u s u s sanat ve a rk e o lo ji k o n u

ten Önce Türk Kültür Tarihi Orta Asya Kaynak ve Buluntularına Göre, s. 256-276; Akdes N i
met Kurat, 1V-XV1U. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara
1972; Stanço Vaklinov, Fonrıirane Nastaro-Bulgarskata Kultura, Sofya 1977; Veselin Be evli-
yev, Prvo-Vit i Kultura, Sofya 198i; Geza Feher. Bulgar Türkleri Tarihi, Ankara 1984; I. Zı-
motıyı, The Orıgim o f The Volga Bulghars, Szeged 1990.
w Andras l’aloc/i I loı vaılı, l'nlwııeg \ , Cıımam, lasians - Steppe Peoples in Medieval Hungary,
Macaristan m o , s, 19

S 1)
IR K I N t *1 VIK l l'l l l \ A N A II

s u n d a da e tk ili o lm u tu r. B u ra la rd a n ç ık a rıla n Bizans p a r a la r ın ın k u lla n ıld ı ı a n a ti

caret m e rk e zle ri arasın d a , A z a k D e n iz i k ıy ıs ın d a k i T am ar T a rk a n ve K ır ım d a vardı.

im d iy e k a d a r y a p ıla n a ra tırm a la r tip o lo jik ve k r o n o lo jik a ç ıla rd a n ele a lın m ı

o lm a k la b ir lik te , e tn ik y a p ıla r gen e llikle g ö z a rd ı e d ild i i iç in , m e z a rla rd a ele geçiri

le n eserlerin P eçeneklere ait o la n la r ın ı d i e r .to p lu lu k la r a ait o la n la r d a n ay ırm a k ta

g ü ç lü k çe k iy o ru z.

P letneva’ya ve çe itli ara tırm acılara g ö re , Peçenekler g en e llikle b r o n z ç a ın ın

veya S arm at d e v r in in k u r g a n la r ın a b e n z e r e kild e, m e za r ü z e r in d e b ir k ü ç ü k tepe

o lu tu r a c a k b iç im d e m e z a r a n ıtla r ım in a e d iy o rla rd ı. A aç la h it iç in d e b u lu n a n ve

b a ı b atıya d ö n ü k o la n n a a ın yer a ld ı ı m e z a rd a n a a m s a lı ın d a b in d i i a tın ın k a

lın tıla rı, at k o u m ta k ım la r ı ve s ilahları d a b u lu n u y o r d u . K u rb a n e d ilm i a tın kafata

sı, y ü z ü lm ü derisi ve e k le m k e m ik le r i i n si tu o la r a k d e fn e d ilm i tir. Peçeneklere ait

m e z a rla rd a ayrıca d a h a evvelki devirlere ait m e z a r y a p ıla r ın d a k ile r e b e n ze r çe itli

eserler ele g e çirilm i tir.

M a caristan ve ç e v re sin de ki ü lk e le rd e de iç in d e P eçenek m e z a rla r ın ın b u lu n d u u

çe itli Peçenek yerle m eleri k a zılarla ortaya ç ık a rılm ı tı. B u n la r d a n b ir is i eski Çe-

koslavaky a a ra zisin d e b u lu n a n im d ik i B ajc - V lkanovo’da yer a la n K o m a r o m b ö lg e

s in d e k i eski Bajcs - Farkasd k ö y ü n d e y d i ve X. y ü z y ıla aitti. S öz k o n u s u yer Peçenek

saray m e m u r la r ın ın k ö y ü y d ü . Ba ka b ir ke if ise Peçenek a s ilz a d e le rin in m e z a rla r ı

n ın b u lu n d u u Fejer b ö lg e sin d e yer a lan T in o d ’d a k i b ir ç iftli in a ra zisin d e ke fe dil

m i ti. B u r a d a k i m e z a r d a n g e m parç ala rı, b ir ü z e n g i ve ik i k ılıç ç ık a rılm ı tır . S o y lu

lu k göstergesi o la n b u k ılıç la r d a n b ir i tu n ç k a k m a y la sü sle n m i ti, kab zası ve s ip e rli

i b u lu n a n a n c a k k a b z a k a p la m a s ı o lm a y a n h e r ik i k ılıç XI. y ü z y ıld a k i geli m elere

i aret e d e n tip ik e ri g ö v d e li k ılıç la r d a n d ı (b k z . Ç iz im 96).63

O r ta ve ç Asya g e le n e in in s ü r d ü ü P eçenek sa n a tın d a d ö k m e , savat ve b askı

te k n i in in u y g u la n d ı ı çe itli m a d e n i eserler b u lu n m a k ta d ır . Peçeneklere ait o ld u u

ileri s ü r ü le n en ö n e m li sanat eserleri ü n lü N ag y Szent M ik lo s h â z in e s in d e yer a l

m a k ta d ır .64 Y ir m iü ç p a rç a d a n o lu a n h a z in e de, m eyve ta b a k la rı, a ltın ç a n a k la r ve

6 Andras Paloczi Horvaıh, Pechenegs, C u m a m , lasians- Steppe Peoples in M edieval Hungary ,


Macaristan 1989, s. 18-20, 22, 2 4 , 3 4- 3 5 , Resim 21-22.
1,4 Çalı mamızda bu eserleri ayrıntılı bir biçimde yayımlayan G. Laszlo'nun eseri esas alınmı
olup söztı eden buluntular kendi yorumlarımızla birlikte ele alınmı tır. Gyula Laszlo-lst-
van Racz, The Treasure ol Nagyszentmiklos, Budape te 1977. Bu konuda ayrıca bkz. Nejat
Diyarbrkirli, "Peçenek Hazînesi ve Türk Sanatının Çe idi Kıtalarda Geli en Ortak Nitelik-
Irrl," IT D , no 4 Virn ayrı basım, stanbul 1974

356
1JliT A ASVA, O S M A N U U R ( ıNı si

Ç izim 96. Macaristan ve çevresinde


k i Peçenek m ezarlarından çıkarılan
çe itli türden madeni eserler; tolga,
o k uçları, üzengiler, dört perli to
puz, balla, at gemi ve kolan tokası
(A. P. Horvath, 1989).

s ü ra h ile r yer a lm a k ta d ır. H â z in e d e k i k a p la r ın b a z ıla r ı b o g a b a lıd ır. D e fin e d e yer

a la n b u eserlerin iç in d e ve d ı ın d a h a y v a n ve in s a n fig ü r lü k o m p o z is y o n la r , b itk i

m o tifli k a b a rtm a la r , h a y v a n m ü c a d e le sahneleriyle m ito lo jik k o m p o z is y o n la r yer al

m a k ta d ır . K a p la r d a n b a z ıla r ın ın ü z e r in d e b ir y a n lı a d la n d ır m a s o n u c u r u n i k d e n i

le n T ü r k yazıları b u lu n m a k ta d ır .

B u eserler ü z e r in d e yer a la n fig ü r lü k o m p o z is y o n la r, O r ta ve ç A sya ik o n o g r a fi

s in i y a n s ıtm a k ta d ır. B u tü r k o m p o z is y o n la r a ç ıs ın d a n en z e n g in p a r ç a la r d a n b ir i 2

n u m a r a lı s ü r a h id ir . B u ra d a b ir g r ifo n u n b ir geyi e s a ld ır ı ın ın b e tim le n d i i ha y v a n

m ü c a d e le sahne si ile k u y r u u d ü ü m l ü b ir ata b in e n , m i fe rli, z ır h lı, h a fif çe k ik

g ö z lü , bıyıklı - sakallı sü v a ri tasviri yer a lm a k ta d ır. Bir e lin d e fla m a lı b ir m ız r a k tu ta n

ve b ir esiri s ü rü k le y e n sü v a ri a tın ın te rk is in d e de k e s ik b ir ba ta ım a k ta d ır.

2 n u m a r a lı s ü ra h id e yer a la n in s a n k a ç ıra n veya g ö tü re n k a r t a l - veya K araku ;

G a r u d a - tasviri de ç o k ö n e m lid ir . E sasında b ir H in t ila h ı o la n (in s a n b a lı, k a rtal v e

ya y ırtıc ı k u v ü c u tlu ) G a r u d a ve o n u n b e n z e ri n ite lik le r in i ta ıyan k a r a k u g ib i y ır

tıc ı k u la r T ü rk sanat ta r ih in d e s ık lık la tasvir e d ilm i tir.

N a g y s z e n tm ik lo s B ü y ü k M a caristan d ü z lü ü n ü n güneydo usunda k a la n eski

A ra n k a N e h r i’n in yata ı y a k ın ın d a ve im d i R o m a n y a ’d a k a la n B an at’ta k i M aros

N e h r i’n i n g ü n e y in d e d ir . B u lu n tu la r u z u n süre ö n c e k u r u m u o la n A r a n k a N e h ri n i n

g ü n e y b a tıs ın d a k i a d a d a yer a lm a k ta y d ı. B u a d a b u g ü n d a h i sellerle ve a kın tıla rla su

lar a ltın d a k a la n b ir ye rd ir. H a tta m u h te m e ld ir k i im d ik i k ö y b u ada d e n ile n yerde

k u r u lm u tu . B u lu n tu yeri ü z e rin e d ik k a tlic e y a p ıla n ça da in c e lem e ve gözlem let

h â z in e n in b ir çe it h e n d e k iç in d e n ç ık a r ıld ı ın ı g österm e kte d ir. H a z in e tesadüfen

b ir k ö y lü n ü n e v in in a v lu s u n d a ç u k u r k a z ılır k e n ortaya ç ık a rılm ı tı. Ö n c e le ri A ııi

la ’n m h â z in e s i s a n ıla n b u eserler ik i R u m tü cc a rı ta r a fın d a n satın a lın ıp M acaristan'a

g ö tü r ü lm ü , d a h a son ra Kral F ransu va ta r a fın d a n satın a lın m ı ve böylece b u g ü n Vi

yana Sanat T arihi M ü ze s i k o le k s iy o n la r ın a d a h il o lm u tu r .

157
I Hi ı r i IH'VlK 11‘KK S A N A II

A ia^jiirm a c ilar b u eserleri Bulgar, A var, Peçenek gibi d e i ik T ü r k to p lu lu k la r ın a

ıııal e tm i le r d ir .65 A n c a k G . Laszlo’ya göre - k i b a ka çe itli a ra tır m a c ıla rın d a fikri

a y n ı y ö n d e d ir - h â z in e d e k i eserler G eç A v a r d e v ri m e ta l i ç ili in in ö z e llik le r in i gös

le rm e k te d ir. E serlerin ta r ih i ise t e r m i n u s a n t e q u e m o lara k ıooo y ılı c iv a rın ı gösteri

yor. A ra tırm a la r e ksiksiz ç ık a rıla n eserlerin b ir m e z a r b u lu n t u s u o lm a d ı ın ı ortaya

k o y u y o r . B u n u n la b ir lik te k im e a it o ld u k la r ı k o n u s u n d a d e i ik d d ia la r v a rd ır. S o n

s a h ip le r in in b ir m a n a s tır veya kilise o lu p o lm a d ı ı ya d a b ir p r e n s ve k a rıs ın a ait

o lu p o lm a d ı ın ı b ilm iy o r u z , B u n e d e n le b u lu n d u u y e rd e n d o la y ı N a g y s z e n tm ik lo s

A d a sı aheserleri o la ra k a n ılm ı la r d ır . G . L a szlo ’ya göre k a p la r ın ç o u n lu u asil soy

d a n k i ile r iç in ye m e k p i ir ile n tab aklar o ld u u n d a n , m u h te m e le n tö re n le rd e k u lla

n ılm a k üze re y a p ılm ı g ü z e l b ir k a ç p a r ç a d a n o lu a n ve b ir p re n s ile k a rıs ın a ait a

heserler o lm a lıy d ı. ah ese rle rin b ir prense ait o ld u u n u sadece a ltın k a p la r ın fazlalı

ı g österm e z, a y n ı z a m a n d a sanatsal n ite lik le r in in fa zlalı ı ve p r e n s lik sim gesi o la n

b ir iç k i b o y n u z u n u n ( r ito n ) b u lu n u u d a b u n a i aret e tm e k te d ir.

Eserleri ik i m asa servisine b ö lü n m ü o la r a k ele a lırk e n d a h a ön c e H a m p e l’in h a

z ır la d ı ı, eserleri l ila 23 a ra sın d a n u m a r a la d ı ı sıra la m a y ı ele alaca ız. Y a z a rın a n la

tım ın a göre P rensesin m a s a servisi ü ç testi (N o . l , 2, 7), ü ç h a y v a n ba lı l a y ı k e k lin

de iç k i k a b ı (N o . 13, 14, 18), ik i d ar sı g ö b e k li k a p (N o . 20-21) ve b ir ekerlem e k a

b ın d a n (N o , 19) o lu m a k ta y d ı.

2 n u m a r a lı s ü ra h i 2 2 c m y ü k s e k li in d e o lu p 18 k ıra t a ltın d a n y a p ılm ı tır. A ırlı ı

608 g r o lu p , h a c m i l , 44 litre d ir (b k z . R e sim 97).

E serin ta b a n ı ve gövde si, iç in d e h iç b ir le h im iz i o lm a m a s ın a r a m e n , M avrodi -

n o v ’a g öre le h im le n m i b o y n u y la a ltın sanatçısı ta r a fın d a n tek le v h a h a lin d e çekiç -

le n m i tir. B u ra d a n b ü t ü n te s tin in b ir tek le v h a d a n y a p ılm ı o ld u u fik rin e v a rılır.

D esenler çekiçle k a b a rtılm ı tır. Y ü z e y in iç e rid e n g ö r ü n ü ü h e m e n h e m e n d ü z d ü r .

K a b ın o r a n la n 1 n u m a r a lı sü ra h iy le b e n ze r sadece o n u n b o d u r b ir b e n z e rid ir. M a

d a ly o n la r ba arılı b ir d ü z e n le m e y le y e rle tirilm i tir. S ü r a h i e tr a fın d a k i halk a la r,

y a p ra k la r d iz is i ve b ü t ü n süslem eler ö lç ü lü , h e s a p lı o la ra k y a p ılm ı tır. Ç e k iç izle ri

hafifçe h isse d ile bilir. Sava an g rifo n ve a ç ık r e n k li gey ik a ra s ın d a b ir k ü ç ü k ay rıntı

g iz le n m i tir k i sanatçı b u r a d a ç e k iç le m e y i b itir m e m i tir .

B irin c i derecede i çili e s a h ip , o lg u n b ir sanat a n la y ı ın ı sergileyen s ü ra h i ü z e

r in d e k i k a b a rtm a tasvirler ve d i e r d e k o ra s y o n la d ik k a t ç e k m e k te d ir. S ü r a h in in

A rttırm a la rın kısa bir özeli için bkz. Hüseyin N am ık O rkıın , Eski /ıırh Y a z u la n , Ankara
m / , s }79 vd

358
O R I A ASYA. O S M A N H I A R ( I N I M

o r ijin a lin d e k u lb u y o k tu r. A ız k ıs m ı ile d a h a

altta ç ık ın tı o lu tu r a n h a lk a e k lin d e k i k ıs ım

a ra s ın d a k i b ö lü m iç b ü k e y o lu p a y n ı z a m a n d a

tu tm a y a y a r a m a k ta d ır. D ı a ç ık ın tı y a p a n a ız

ç e m b e r i ve a ltta k i ç e m b e r b itk is e l süsle m e eri

d in e s a h ip tir. k in c i h a lk a n ın a ltın d a u ç la r ı ça

tallı d ik d ö r tg e n le r h a lin d e o rta la r ın d a daire e

k ille r i b u lu n a n ve yine b ir h a lk a o lu tu r a n b ir

d ü z e n le m e v a rd ır. T a b an a do ru geni leyen

( a r m u d i) i k in b ir k a r ın a s a h ip o la n g ö v d e n in

ü z e r in d e b ir b ir in e b a la n a n d ü ü m le r le yer

a lan m a d a ly o n la r iç in d e k a b a r tm a fig ü rle r yer

a lm a k ta d ır . M a d a ly o n la r a ra s ın d a k i b o lu k la r
Resim 97. Nagyszentmiklos h â
d a h a y at a a c ın ı tem sil e d e n stilize b itk i tasvir
zinesi 1 ve 2 num aralı sürahi
leri b u lu n m a k t a d ır . Böylece m a d a ly o n la r b ir
ler, Avusturya, Viyana Sanat
a n d r o la k e k lin i o lu tu r u r . M a d a ly o n u n erit Tarihi Müzesi (G. Laszlo-1.
k ıs m ı b a lık p u lu e k lin d e d ü z e n le n m i tir ve ik i Racz, 1984).

ta ra ftan in c i d iz isi m o tifiy le s ın ır la n d ır ılm ı tır .

Bu m a d a ly o n u n repousse o la ra k y a p ılı ı b ir in c i s ın ıf i ç ilik tir.

M a d a ly o n la r ın iç in d e s a n a tç ın ın k la s ik rö ly e f te k n ik le r in i u y g u la d ı ı k a b a rtm a

tasvirler b u lu n m a k t a d ır . M a d a ly o n la r d a z a fe rd e n d ö n e n z ır h lı b ir pre ns, b ir grifo -

n u n geyi i y a k a la d ı ı sahn e , b ir p r e n s in k a n a tlı, in s a n b a lı a rs la n ın s ırtın d a a v la n

m a s ı ve s o n o la r a k d a b ir k a d ın ın b ir yırtıc ı k u (g a r u d a ) ta r a fın d a n g ö e k a ç ırılı ı

yer a lm a k ta d ır.

lk m a d a ly o n d a k i s ü v a ri y ü z h atla rıy la tip ik A syalı (b o z k ır k ü lt ü r ü m e n s u b u ) b ir

fig ü r o lu p sakallı ve b ıy ık lı tasvir e d ilm i tir . B a ın d a rü tb e i areti o la r a k ik i t ü y ü n

ta k ılı o ld u u b ir tolga b u lu n m a k t a d ır . Sa eliyle tu ta ra k o m z u n a y a s la d ı ı u z u n fla-

m a lı m ız r a k , u z u n d e ri b ir ç iz m e , d e m ir ö r m e z ır h ve d e ri e ldiven le rle b e tim le n e n

b u s ü v a r in in tasviri ö z e llik le G ö k t ü r k tasvirleriyle k a r ıla tır ıld ı ın d a ö n e m li o ra n d a

b ir ik o n o g r a fik b e n z e r li in söz k o n u s u o ld u u a n la ılır. B u e k ild e k i sü v a ri tasvirle

ri b ü t ü n b o z k ır k u a ın d a ö z e llik le b e lirli b ir d ö n e m d e n son ra y a y g ın hale g e lm i

tir. A y n ı ik o n o g r a fik b e n z e rli i s ü v a r in in a tın d a d a g ö r m e k m ü m k ü n d ü r . Sim gesel

o la r a k u u r g e tird i i k a b u l e d ile n b e n e k li b ir at sö z k o n u s u d u r . A tın k u y r u u da

yas ve y i itlik g e le n ekle rin e u y g u n b ir e kild e d ü ü m le n m i tir . F ig ü r s a kallı ve b ı

y ıklı b ir A v r u p a lı fig ü r ü s a ç la r ın d a n k a ld ır ıp g ö tü r m e k te ve k e sik b ir d ü m a n b a ın ı

*l.ı .ılın ın m k i in d e ta ım a k ta d ır.

359
I K K I'N |)| VIK II !(! '.A NAM

S o n ra k i ü ç m a d a ly o n d a i le ne n k o n u la r b u zafer k a z a n m a s ah n e sin i ü ç kez d a h a

te k rarla m ı tır. N ite k im k a n a tlı, k a rta l b a lı, b e n e k li b ir g rifo n yin e gövde si b e n e k li

b ir g eyi i m a lu p e d e rk e n tasvir e d ilm i tir . S ah n e Iç ve O r ta A sya’d a proto - T ürkler -

d e n itib a re n yayg ın o la r a k g ö r ü le n ve a y n ı z a m a n d a b e lli b a lı ilk ç a ve o rtaça sa

n a tla r ın d a d a farklı b ir ü s lu p ta d a olsa yer a la n b ir s a h n e d ir. B u r a d a k i u y g u la m a

T ü r k h a y v a n ü s lu b u k a p s a m ın a girer. Bir s o n r a k i m a d a ly o n d a yin e in s a n ba lı, k a

n a tlı, g övdesi b e n e k li b ir sfenkse (y a n i tan rısal b ir figü re) b in e n b ir z ır h lı p re n s

T ü r k u s u lü geriye d ö n e r e k o k a tm a k ta ve a rsla n a v la m a k ta d ır. Böylece p re n s g ü c ü

n ü is p a tla m a k ta d ır - tıp k ı ilk m a d a ly o n d a o ld u u g ib i. Bir k a d ın ı k a ç ıra n yırtıcı k u

tasviri ise yine a a ı y u k a rı aynı a n la m ı verir. Iç A sya’d a G ö k ta n r ıla r ın ın s im g e le r in

d e n o la n yırtıcı k u la r k e n d ile r in e k u r b a n e d ile n k a d ın ve ç o c u k la r ı b u ekilde a lıp

g id iy o rla rd ı. B u tem a H in t m ito lo jis in d e G a r u d a e k s e n in d e , T ü r k m ito lo jis in d e ise

k a r ta l veya k a r a k u g ib i y ırtıc ıla r çerçevesinde ele a lın ıy o r d u . G ö r ü ld ü ü g ib i b u r a

d a ç ıp la k b ir k a d ın c e p h e d e n tasvir e d ilm i k a rta l veya g a ru d a f ig ü r ü n ü n pe nçele ri

ara sın d a gö e k a ld ır ılm a k ta d ır . K a d ın ın e lle rin d e tu ttu u b itk ile r b e lk i kutsa l b ir

s u n u o la r a k d ü ü n ü le b ilir . G . Laszlo b u sahn e yi g ö e y ü k s e lm e n in s im g e le n d i i b ir

sahn e o la ra k ele alır; a n c a k d i e r m a d a ly o n la r la iç e rik a ç ıs ın d a n a y n ı b a la m a yer

le tirm e k iç in b iz im v e r d i im iz a n la m d a h a u y g u n g ö r ü n m e k te d ir .

7 n u m a r a lı s ü r a h id e k i b a z ı k o m p o z is y o n la r ik i n u m a r a lı s ü r a h id e k i sahneleri

h a tır la tm a k ta d ır . B u s ü r a h i 23 c m y ü k s e k li in d e o lu p , 733 gr a g ır lıg ın d a d ır . Bir litre

sıvı a la b ile n b u k a p 21 kra t a ltın d a n y a p ılm ı tır. K a p ta ö ze llik le k a b a r tm a ve k a z ım a

te k n ik le ri k u lla n ılm ı tır . K a b ın ü z e rin d e ik i tarafta b u lu n a n m a d a ly o n la r d a b ir k a r

tal veya g a ru d a ta r a fın d a n k a ç ırıla n veya g ö tü r ü le n b ir g en ç a d a m tasvir e d ilm i tir .

n c i d iz ile r in d e n o lu tu r u lm u k o n tu r la r a s a h ip m a d a ly o n la r ın iç i k ıv r ık d a l tezyi

n ata s a h ip tir. A n a k o m p o z is y o n u n ik i ta ra fın d a k i d a lla r o la y ın b ir o r m a n d a g e çti i

ne i aret e tm e k te d ir. Y ırtıc ı k u ta r a fın d a n k a ç ırıla n ç ıp la k e rk e k f ig ü r ü n ü n g ö vde

kasları v u r g u la n m ı tır . F ig ü r ik i y an a açtı ı e lle rin d e n b ir in d e k a r ta lın b a ın a d o r u

u z a ttı ı b ir ç a n a k b u lu n m a k t a d ır , geriye k a y k ılm ı b a ın ı k a r ta lın aksi y ö n ü n e ç e v ir

m i tir; g ö ü s k ıs m ı c e p h e d e n , k a r n ı ve k a lç ala rı y a n d a n b e tim le n m i , ayakları k a rta

lın b a ın ın d ö n d ü ü tarafa y ö n e lm i tir. A rk a tarafta b u lu n a n k o m p o z is y o n d a ise

yırtıcı k u u n ve e rke k f ig ü r ü n ü n aksi istikam e tle re d o r u d ö n ü k le r d ir . K a rta lın g ö v

desi n o k ta ve ta ra m a la rla b e lirg in le tir ilm i tir. Böylece gövde si b e n e k li y ırtıc ı b ir

k u la kar ı kar ıya ka lırız . D e i ik k ü ltü r le r d e o ld u u g ib i b e n z e ri tasvir ve k o m p o

zisy on lar T ü rk s a n a tın ın çe itli devre lerin d e yayg ın o la ra k k a r ım ız a ç ık m a k ta d ır . 6

M’ Y;ı,..ır Çoruhlu, "Nagyszentınıklos Hâzinesindeki ki Sürahi ilm in d e Bulunan Yırtıcı Kıı

360
O K I A A S Y A ,. IS M A N III AK >Nı I I

Y u k a r ıd a s ö y le n d i i g ib i, k a d ın la r ın veya ç o c u k la r ın yırtıcı k u la r ta ra fın d a n k a

ç ır ıld ı ı ve g ö t ü r ü ld ü ü sahn e le r ç o k y a y g ın d ır. B u r a d a k i ö rn e k te f ig ü r ü n e rke k o l

m a s ı ve yırtıc ı k u a ç a n a k ta iç k i veya y e m e k s u n m a s ı g ib i ö ele r, E r T ö tü k m a s a lın

d a o ld u u g ib i, b ir z o rla k a ç ır ılm a sahnesi d e il, k u ts a l h a y v a n vasıtasıyla b ir y e rd e n

b a ka b ir yere g ö tü r ü lm e y i b e tim le m e k a m a cıy la k u lla n ılm ı tır .67

B u m a d a ly o n la r ın a ra la r ın d a k a la n ik i d a r y ü z e y d e k i k o m p o z is y o n la r d a , o r m a n

iz le n im in i veren a a çla rın a ra s ın d a , in s a n ba lı h a y v a n la ra b in m i ve fa r k lı k o n u la r ı

a n la ta n fig ü rle r b u lu n m a k t a d ır . S ü r a h in in b o y u n k ıs m ın d a ise “saz ü s lu b u ” d e n ile n

o r m a n m a n z a r a lı tasvirleri h a tır la ta n b itk ile r in iç in d e h a y v a n la r ın yer a ld ı ı b ir

k o m p o z is y o n b u lu n m a k ta d ır .

l n u m a r a lı s ü ra h i tip o la ra k ik i n u m a r a lı s ü r a h in in b e n ze ri o lm a k la b ir lik te o n

d a n d a a b ü y ü k t ü r (b k z . R e sim 97). 36 c m y ü k s e k li e , 2,149 gr a ırlı a, 4, 4 litre h a c

m e s a h ip s ü r a h i 22 k ır a t a ltın d a n y a p ılm ı tır. Y o n c a b iç im in d e d ı a ç ık ın tı y a p a n

yiv li a zı, b o y n u n s o n a e rd i i y e rd e k i çiçe k sü sle m e li h a lk a , o n u n a ltın d a k i ir i y a p

r a k k a b a rtm a s ı ve ta b a n a y a k ın k ıs ım d a k i y a p r a k k a b a r tm a la r ı h a r ic in d e g ö v d e s in in

ü z e r in d e b ir süsle m e y o k tu r .

13, 14 ve 18 n u m a r a lı eserler b o a b a lı k a y ık b iç im li iç k i kaplarıdır;1 3 ve 14 n u

m a r a lı k a p la r ın y ü k s e k li i 11 c m ve g e n i lik le ri 12, 2 e m d ir (b k z . R e sim 98). 13 n u

m a ra lı eser 283 g r, 14 n u m a r a ise 284 g r a ır lı m d a d ır . H e r ik is i de 20,5 k ırat a ltın d a n

im a l e d ilm i tir . K apasiteleri 0, 2 litre ( l 3 n o .) ve 0 ,1 9 litre d ir (14 n o .). H e r ik i iç k i k a

b ı d a y u m u a k ç a la r d a n o la n sedefli d e n iz k a b u u (n a u tilu s m o llu s c ) b iç im in d e e

k ille n d ir ilm i tir . Ba lar b o a e k lin d e o lm a k la b ir lik te , d i le ri ve ta b a ın ayakları

yırtıcı h a y v a n b iç im in d e d ir . Sadece k u la k la r , b o y n u z ve g ö zle r b ir b o a y ı h a tır la tır.

B u b o a b a lı k a p la r m u h te m e le n p re nse sin m a s a servisine aittir. G . Laszlo'ya göre

prenses b u n d a n b ir ey iç ti in d e h a y v a n o n u n g ö z le r in in iç in e d o r u b a k ıy o r d u . Bu

k u lla n ım b iç im i ile G r e k d ü n y a s ın d a g ö r ü le n “a ç ık g öz lü - k a p la r" ara sın d a , yine

La szlo ’ya g öre , b a la n tı k u r m a k k o lay d ır ; a n c a k b u eser G re k d ü n y a s ın a d e il b o z

k ır a le m in e aittir. Belki de b o a n ın b ere ket k ü ltle riy le ilg isine i aret e de n b ir s e m b o

liz m d i b u r a d a s ö z k o n u s u o la n . B u k a p la p a ra le llik le r gösterecek fa r k lı ö rn e k le r

b o z k ır b ö lg e s in d e de b u lu n m u tu r . K a p la rd a z e n g in a ltın i ç ili i ö ze llik le bo-

(Kartal/Garuda) Figürlü Kompozisyonların T ürk Sanatı Ve ikonografisindeki Yeri," Selçuk


Üniversitesi Selçuklu Ara tırmaları Merkezi Prof. D r. Y ılm az Önge A r m a a n ı, Konya 1993, s
319-337

Ya>u (..orulılıı, Türk MitoloJMnln Aıuıhatları, s, 131-132.

361
Resim 98. Nagyszentmiklos hâzinesi 13
veya 14 num aralı bo a ba lı kaplar,
Avusturya, Viyana Sanat Tarihi Müzesi
(G. Laszlo-I. Racz, 1984).

a b a la r ın ın b u lu n d u u k e s im d e d ir. A yrıca b u k ıs ım la r d a b ir z a m a n la r m in e i ç ili i

de u y g u la n m ı o lm a lıy d ı. M a v r o d in o v ’a göre , k u v v e tli b ir b ü y ü te ç le b a k ıld ı ın d a

o y u k la r d a k ır m ız ı m in e iz le ri g ö rü le b ilir. 13 n u m a r a lı k a p ın b a k ıs m ın ın öze llik le

b u r u n k ö p r ü s ü n d e k i s üsle m e 14 n u m a r a lı k a p ta n d a h a z e n g in d ir . B u n a r a m e n ik i

s in d e de i ç ilik kalitesi b ir b ir in d e n fa rk lı d e ild ir . Ba k ıs m ın d a lo tu s , g ö v d e y i çevi

r e n k a p k e n a rı fr iz in d e ise p a lm e tle rd e n o lu a n süsle m e ler b u lu n m a k t a d ır .

D i e rle rin e göre ç o k d a h a sade o la n 18 n u m a r a lı iç k i k a b ı 10, 6 c m y ü k s e k li in

d e, 16, 2 c m g e n i li in d e d ir. K apasitesi o, 33 litre o la n b u k a b ın a ır lı ı 483 g r o lu p 22

k ır a t a ltın d a n y a p ılm ı tır. Bu k a p ın tas k ıs m ı d i e rle ri k a d a r g eni d e ild ir . B urada

h a y v a n ın s ırtın ı o lu tu r a n k ıs ım b a tarafına d o r a d a h a k a p a n ık o la ra k k ıv rılm ı tır.

A ra tırm a c ıla r b u k a b ın iy i fakat ta m a m la n m a m ı a ltın i ç ili in in o ld u u n u söyler

ler. B u g ü n e k a d a r u la m a m a k la b ir lik te , h a y v a n ın g ö z ç u k u r la n c a m - m a c u n la dol-

g u la n m ı o lm a lıd ır . H a y v a n ın ç ık ın tı y a p a n k u la k la r ı ve ka ları g ö r ü le b iliy o r , a n c ak

k o p a n b o y n u z la r ın y e rin d e sadece b u b o y n u z la r ı tu ta n çiviler k a lm ı tır . B u b a k ıs

m ı b iz e göre b o a , b a lık ve at b a ın ın b ir k a r ı ım ın ı ç a rı tır m a k ta d ır.

K ü ç ü k b ir k a p o la n 1 9 n u m a r a lı eser 5, 1 c n i u z u n lu u n d a , 2 1 7, 5 g r a ırlı ın d a ,

0, 23 litre kapasiteli o lu p , 22 k ır a t a ltın d a n y a p ılm ı tır. Ü z e r in d e d e n iz can av arları

( h ip p o c a m p i) b u lu n a n a ltı m a d a ly o n la sü sle n m i tir. K ıv rık d a lla r ın , çiçe k süsle m e

le r in in ve p a lm e t a ra la r ın d a m o r re n k li m in e i ç ili in in h â lâ g ö r ü ld ü ü eserde m a

d a ly o n la r a ra s ın d a k i d a ir e le rin ç o u k a y b o lm u m a v i, beyaz c a m h a m u r u y la dolgu -

lanmı tı.
M a d a ly o n la r d a yer a lan d e n iz ca n av arla rı u ekilde b e lirtile b ilir: k e ç i (ik i adet),

ıı slaıı, kartal, p a n te r ve b o a ba lı. G . Laszlo ’n u n d e n iz can av arları veya yaratıkları

o la ıa k ta k d im etli i b u figürler, d e n iz y a ra tık la rı g ib i k ıv r ıla n ark a k ıs ım la rı d ı ın d a

ka n a tlı g rifo n la r g ib i tasvir e d ilm i le r d ir.

362
( IRI A ASYA, O S M A N ! 11 AK t 'Nt I '.I

20 ve 21 n u m a r a lı k a p la r g ö b e k li d e r in li i az a ltın k a p la r d ır . 12 c m ç a p ın d a k i 70

n u m a r a lı k a p 2, 2 c m d e r in li e , 179 gr a ırlı a , o, 22 litre kapasiteye s a h ip tir. 22 k ııa i

a ltın d a n y a p ılm ı b u eserde ü ç eritli b itk is e l sü sle m e li b ir b o r d ü r le ç e v rilm i bit

g r ifó n b u lu n m a k t a d ır . K a n a tlı, y ır tıc ı h a y v a n g ö v d e li, k a r ta l ba lı b u y a ra tık k u lu n

dı k ıs m ın d a k i b e n z e ri tü r d e n b ir m a d a ly o n iç in d e d a h a sade i le n m i o larak yet

alır. K a b ın h e m iç h e m d ı k e n a r la r ın d a ise b ir b itk is e l süsle m e e rid i b u lu m u .ıl t.ı

d ır. G e n e l h a tla r ı itib ariy le b u k a b ın b e n z e ri o la n 2i n u m a r a lı k a p a y n ı çapta, 2 \ı ı

gr a ırlı ın d a , kapasitesi o, 2 i litre o la n ve 22 k ır a t a ltın d a n y a p ılm ı b ir d i e r seçkin

eserdir. Iç ve d ı k e n a r ın d a k ıv r ık d a l b itk is e l süsle m e e rid i b u lu n a n eserin iç kr

m ın d a k i m a d a ly o n u n e tra fın d a b ir y a z ı b u lu n m a k t a d ır k i b u G re k alfabesiyle I .ılı

m e a lın m ı T ü rk çe b ir y a z ıd ır. B u y a z ıd a n d o la y ı esere “B oyla k a b ı” d a d e n m i in

M e rk e z i m a d a ly o n u n iç in d e m in e d o lg u b u lu n m a k ta y d ı. A r a tır m a c ıla r ın “haç ola

rak n ite le d ik le ri a n c a k d ö r t y ö n i areti de o lab ile c e k b ir e kil yazı a ra s ın d a yet .ıl

m a k ta d ır . M a d a ly o n u n iç i “ç u b u k lu p a lm e t s tili” d e n ile n a s lın d a b iz e g öre b ir b ir in i

e k le n m i lo tu s la rın yer a ld ı ı b itk is e l k a ra k te rli b ir süslem eye s a h ip tir. K a b ın dr.

k ıs m ın d a lo tu s e r id in in o lu tu r d u u b ir b o r d ü r ü n çerçeve y a p tı ı s ahn e de ise ba ı

k a r ta lı a n d ır a n k a n a tlı, at g ö v d e li, k a rta l p e n ç e li g r ifó n t ü r ü b ir y a r a tık b ir geyi.ı.ı 11

y u k a r ıd a n h a m le y a p m a k ta d ır. T ip ik T ü r k h a y v a n ü s lu b u n d a o la n b u sahne de geyik

b a ın ı te h lik e n in g e ld i i y ö n e d o r u ç e v irm i o lu p , s a ld ır a n ın a ırlı ıy la b aca kla ı ı

ü z e rin e ç ö k m ü h a ld e g ö ste rilm i tir.

N a g y s z e n tm ik lo s H â z in e s i iç in d e yer a la n 14 p a rç a a ltın eser G . Laszlo ta ra fın d a n

“P re n sin M asa Servisi” o lara k a d la n d ır ılm a k ta d ır . B u n la r sadece b itk is e l tezyinatla

bezenm i —g r ifo n lu k o m p o z is y o n ve g r ifó n ta s v irle rin in b u l u n d u u 8, 15 ve 16 n u

m a r a lı k a p la r h a r iç - n ite lik li i çili e s a h ip y ü k s e k k a lited e eserlerdir. D i e r k a p la r

k a d a r s ü s lü o lm a d ık la r ı iç in b ir erke e a it o ld u u k a b u l e d ilm i tir ; ayrıca p r e n s lik

i are ti o la n b ir a ltm r ito n d a n d o la y ı da b ö y le d ü ü n ü lm ü o lm a lıd ır . B u k a p la r ın 11 ,

12 ve 9 n u m a r a lı o la n la rı h a r ic in d e k ile r de G ö k t ü r k alfabesiyle y a z ılm ı y a z ıla rın b u

lu n m a s ı k a p la r ın ö n e m in i d a h a d a a r ttır m a k ta d ır, i n u m a r a lı s ü r a h i, 2 i c m y ü k s e k

li in d e , 656 g r a ır lı ın d a o lu p 19, 5 k ıra t a ltın d a n y a p ılm ı tır. G ö v d e ü z e r in d e ar-

m u d i b iç im le r o lu tu r a n b ir z in c ir süslem esi v a rd ır. B enzer öze llik le re s a h ip 4 n u

m a r a lı s ü r a h i 23, 6 c m y ü k s e k li e (a ız k ıs m ı k a y ıp ), 631 gr a ırlı a , 1, 22 litre sıvı

a la bilec e k kapasiteye s a h ip tir ve 19, 5 k ıra t a ltın la y a p ılm ı tır . 5 n u m a r a lı s ü r a h in in

sadece b o y n u a a ısın d a b itk is e l sü sle m e li b ir h a lk a (y a p ra k ve ç iç e k le n o lu a n b ir

cı it) ve d a h a a a ıda y a p r a k lı g ö v d e y i çev iren b ir süslem e v a rd ır. Bu eser 20 kırat

.ıliııu l.ın y a p ılm ı o lu p , 21, 3 c m y ü k s e k li e , 710 g r a ırlı a , 1, 02 litre kapasiteye sa

363
I R K I N M V IR 11 IRK '. A N A II

h i p b ir s ü ra h id ir . 6 n u m a r a lı s ü ra h i g ö vde süslem esi a ç ıs ın d a n ilk ö rn e k le ri h a tır la

tır. A ız k ıs m ı y o n c a b iç im in d e d ir ve k a b a r ık y a n çeperler b itk is e l s ü sle m e lid ir. 21

k ır a t a ltın d a n y a p ılm ı , 956 gr a ırlı ın d a o la n b u eser 23,5 c m b o y u n d a d ır , s n u m a

ralı eser ekerlem e k a b ı o lara k d e e rle n d irilm i tir . Bazı yerlerde ise m eyve k a b ı o la

r a k g eçm e kted ir. 17, 7 c m u z u n lu u n d a , 3 c m d e r in li in d e o la n k a p 22 k ır a t a ltın d a n

y a p ılm ı tır. K e n a rın a ili tir ilm i ü ç g e n im s i yekpare tu ta m a ın b o y u 12, 3 c m ve ge

n i li i ise 3, l c m ’d ir. B u k a b ın k apasitesi o, 2 6 litre d ir. T u ta m a k ta a n tite tik o la r a k b ir

b it k in in ik i y a n m a ye rle tirilm i b ü y ü k h a y v a n fig ü rle ri ile ik i y a n d a ve geri p la n d a

d a h a k ü ç ü k ' ha y v a n fig ü r le r i v a rd ır. T u ta m a ın a rk a tarafı b itk is e l süslem elerle k a p

lıd ır . A yrıca ta b a ın iç ve d ı k e n a r la r ın d a b itk is e l süsle m e e rid i yer a lm a k ta d ır. A r

ka ta ra fta ki s ü s le m e n in a lt k e n a r ın d a r u n ik y a zı ara sın d a h a ç veya d ö r t y ö n i aretleri

b u lu n m a k t a d ır .

9 ve 10 n u m a r a lı s ı k a p la r ise G re k ve R u n ik y a zıla rın d a b u lu n d u u k a p la r d ır .

9 n u m a r a lı k a p 14, 7 c m ç a p ın d a , 3, 4 c m d e r in li in d e , 287 gr a ır lı m d a d ır . 22 k ıra t

a ltın d a n y a p ılm ı o lu p , sı ası 0, 43 litre d ir. 10 n u m a r a lı k a p ise 14, 6 c m ç a p ın d a , 3, 2

c m d e r in li in d e ve 305 gr a ırlı m d a d ır . 22 k ır a t a ltın d a n y a p ılm ı b u k a b ın k a p a s i

tesi ise 0, 42 litre d ir. B irb irin e ç o k b e n z e y e n d airese l f o r m lu b u ik i k a p ta içte ve d ı ta

b itk is e l süsle m e v a r d ır . erit h a lin d e b ir k ıv r ık d a l ç iç e k süslem esi iç ve d ı k e n a rı,

d a h a geni çe b ir erit ise in c i dizisiyle s ın ır la n m ı o lara k yine iç ve d ı ta, m e r k e z d e k i

iç içe ik i d a ire y i çev re lem ekted ir. E n iç te k i d aired e h a ç veya d ö r t y ö n e kli, b u n u n

ile d ı ta k i b itk is e l s ü sle m e e ridi a ra s ın d a ise G re k ç e y a zı (h e m içte h e m de d ı ta o l

m a k üze re ) b u lu n m a k t a d ır . B enzeri e kild e s ü s le n m i 10 n u m a r a lı k a p ta ise ta b a m

dı d u v a r ın d a b ir satır r u n ik y a zı ( G ö k t ü r k ya d a O r h u n - Y enisey tip i y azı) b u lu n

m a k ta d ır .

G eni a ızlı b a r d a k o la r a k n ite le n e n 11 ve 12 n u m a r a lı k ü ç ü k k a p la r d a n 11 n u

m a r a lı o la n ı 4, 7 c m u z u n lu a , 74 gr a ırlı a , 0, 12 litre kapasiteye s a h ip o lu p 19 k ırat

a ltın d a n y a p ılm ı tır. D i e r k a p ise y ü k s e k lik ve kapasite b a k ım ın d a n a y n ı o lm a k la

b ir lik te 2 0 k ırat a ltın d a n y a p ılm ı o lu p 70, 8 gr a ır lı m d a d ır . Ö n e m li b ir süslem esi

o lm a y a n b u k a p la r ın y a n ı sıra 15 ve 16 n u m a r a lı s a p lı tavalar y o u n sü sle m e li o la r a k

d e e rle n d irilir . B u n la r ın m e r k e z le r in d e k i ip d e k o r lu b ir k a b a rtm a eritle s ın ır la n a n

d a irevi a la n d a arslan g ö v d e li d e n iz can av arı ( h ip p o c a m p u s ) tasvirleri b u lu n m a k t a

d ır. T ü m ta v a n ın g övdesi istiridye b iç im in d e y iv li o larak ele a lın m ı tır, k a b ın k e n a r

la rın d a ve s a p ın d a b itk is e l k ıv r ım eritleri veya bitk i - çiçe k d ü z e n le m e li süslem eler

b u lu n m a k ta d ır . K a p la r ın s a p la rın ın u z u n lu k la r ı 1 6 , 2 cin ve 15. o r n ı'd ir D e rin lik le r i

364
O R T A A SY A. O S M A N I II AK O N ( M

1. 6 c m ve l, 8 c m , a ırlık la rı ise 103 g r ve 104 g r’dır. H a c im le r i isi- a y n ıd ır : 0, 0/ lııır

B u eserler 21 k ıra t a ltın d a n y a p ılm ı tır.

P re n slik i areti o lar a k g ö r ü n e n a ltın r ito n 17 n u m a r a lı eser o lu p alt k ıs m ın d a t u

n ik k a r a k te r li y a zı b u lu n m a k t a d ır . A lt k ıs m ı 13, 6 c m , ü s t b ö lü m ü 14, 2 c m u z u n lu

u n a s a h ip o lu p , o, 12 litre sıvı a la b ile n ve ı ı 7 g r a ır lı ın d a o la n b u iç k i k a b ı 12 kırnı

a ltın d a n y a p ılm ı tır. 6, 5 c m u z u n lu u n d a , ü s t k ıs ım la r ı 10 c m ç a p ın d a , a ırlık la rı

213 gr o la n 22 ve 23 n u m a r a lı k a d e h le r, 20, 5 k ır a t a ltın d a n y a p ılm ı o lu p , o, 15 litre

h a c m e s a h ip tirle r ve e n b ü y ü k ö z e llik le r i alt k ıs ım la r ın d a yer a la n b ir e r satır r u n ik

y a z ıd ır.

Ç e itli a ra tırm a c ıla r b u k a p la r ü z e r in d e k i y a z ıla rın a n la m ı ü z e rin e ç a lı m ı lar

d ır. G re k ç e y a zılı k a p ta H ır is tiy a n lık la ilg ili a m a fa r k lı fa rk lı o k u m a la r a m a r u z k a l

mı b ir ib a re b u lu n m a k t a d ır . G r e k h a r fli a m a T ü rk çe y a z ı d a y in e m u h te lif e k ille r

de o k u n m u tu r . B u ra d a B oyla is im li b ir T ü r k bey i iç in B ataul a d lı b ir i ta ra fın d a n iç

k i k a b ın ın y a p ıld ı ı b e lirtiliy o r. K im ile r in c e Z o a p a n o la ra k o k u n a n is im ise aile is m i

o la ra k d e e rle n d irilm i ve “ ab a n ” o la r a k o k u n m u tu r . D i e r r u n ik y a z ıla rd a da çe

itli ifadeler geçm ekte o lu p b u n la r ü z e rin d e de ta rtı m a la r s ü rm e k te d ir .

H ü s e y in N a m ık O r k u n eski T ü r k y a z ıtla r ın ı to p la d ı ı eserinde N a g y s z e n tm ik lo s

H â z in e s in d e k i y a z ıla rın içe ri in e d e in m e k te d ir. B u b a k ım d a n ö ze llik le N e m e th 'in

b u h â z in e n in P eçenek T ü rk le rin e ait o ld u u n u ispat e d i in d e n yo la ç ık m a k ta d ır. Bu

g örü d ö r t n o k ta d a to p la n m a k ta d ır : l . G r e k alfabesiyle y a z ıla n T ü rk çe ibareler ve

d i e r k e lim e le r k u lla n ıla n T ü r k ç e n in P e ç e n e k - K u m a n lehçesi o ld u u n u gösteriyor.

2 . H â z in e d e k i ilg ili eserde “B o ta ul ç o b a n ” o la r a k o k u n a n is im K o n s ta n tin o s Porphy -

r o g e n n e to s ’u n ese rin d e de geçen P eçenek k a b ile r e is in in ism iy le özde le tir i le I>ı 1i ı

3. G e r d îz î ve E l B e kri g ib i o rta ç a y a zarla rı eserlerinde P e çe n ekle rin a ltın ve g ü m ü

k a p la r ı o ld u u n u id d ia ederler. 4. H â z in e n in b u lu n d u u yer M a c ar sülalesi A rp a d la ı

d e v r in d e P e ç e n e k le rin y a a d ık ları b ö lg e y d i. B öylece 889 y ılın d a h ü k ü m d a r o lan IV

çe n e k y ö n e ticis i Bata’n m o lu B o tau l’u n (900-920) b u h âzin e y le ilgisi kuvvetle ile n

s ü r ü le b ilir .

H ü s e y in N a m ık O r k u n 9 ve ıo n u m a r a lı k a p la r d a k i y u k a r ıd a d e i ik ekillerde

o k u n d u u n u s ö y le d i im iz G re kçe ib a r e n in , “ sa in s a n la rı suyla k u r ta r a ra k (iç in d e n )

ye n i m u k a d d e s r u h u g ö n d e r d i" a n la m ın a g e ld i in i b elirtir. D olayısıyla b u ib a ıv Ilı

r istiy a n P eçenekleri ilg ile n d ir e n b ir vaftiz d u a s ıd ır ve k a p la r d a valtiz tası o lın a lu lıı

2 i n u m a r a lı G re k alfabesiyle y a z ılm ı a m a T ü rk çe o la n ibared e Boyla ve Z o a p a n kc

lim e ln ıııd e ıı ............ o b a n " a n la m ın a g e ld i i b e lirtilir ve l in k la r ih iııd c m r.

ıııiıı \.r, r.uı ulın .ıl l<nll.ıııılılı v u r g u la n ır , N e m c ili te rcü m e y i öyle yapaı Huyla ( . m

365
I RKI - N D V K 11 IKK s A N A II

b a n 'in ısm a rla m as ı ü z e r in e y a p ıla n tas. B o ta u l Ç o b a n k u lp u n u y a p tırd ı. Bu o n u n ta

s ıd ır." 3 ve 4 n u m a r a lı eserler ü z e r in d e de “B oyla” is m i g e çm e k te d ir. 6 n u m a r a lı eser

ü z e r in d e k i y a z ın ın b u g ü n k ü T ürkçeye (k ıs m e n ) a k ta r ım ı “K raliçe S e v in ü g ” ve “h e d i

ye ”d ir. 8 n u m a r a lı e serdeki y a z ın ın a k ta r ım ı ise “Boyla Ç a b a n ın çerez ta b a ı”d ır

( B o y la Ç a b a n ç e r i z k a ) . 15-16 n u m a r a lı k a p la r d a geçen ibare ise “b a k ra ç "tır. 17 n u

m a r a lı r ito n d a k i ib are “T u r u m ’u n iç k i k a d e h i” o lu p 22 ve 23 n u m a r a lı k a d e h le r d e k i

ibare de “T u r u m ’u n iç k i k a d e h i” a n la m ın a g e lm e k te d ir .68

A v a rla r ve P eçenekler g ib i D o u A v r u p a to p r a k la rın d a v a r lık g ö ste rm i çe itli

T ü r k to p lu lu k la r ın a ait çe itli eserler de b u lu n m u tu r . B u n la r d a N ag y s z a n tm ik lo s

h â z in e s i k a d a r ö n e m lid ir . B u k a y d a de er b u lu n t u la r ın elde e d ild i i yerler A v u s tu r

ya L o w e r’d e k i U n te r s ie b e n b r u n n (V iy an a K u n sth isto risch e s M u s e u m ve N ie d e r Ös-

ter - reichisches Landes M u s e u m ), M u n te n ia , Pietrosa’d a k i eserler (R o m a n y a , B ü k

re ’te k i N a tio n a l M u s e u m ) ve T ran silvan y a ’d a k i S zila gy so m ly o - im le ul S ilv a n ie i’d ir

(I. H a zin e : V iy a na K u n sth isto risc h e s M u s e u m , II. H a zine : B udape te, H u n g a r ia n N a

tio n a l M u s e u m ). 9

S ö z ü e d ile n b ö lg e le rd e T ü r k k a v im le r in in g e li tir d i i sa n a tın m ira s ın a s a h ip o la n

K u m a n la r K u b a n N e h r i çevresi, A a ı D o n ve D o n e tz h a v za la rı, A a ı D in y e p e r ve

A z a k D e n iz i’n in k u z e y k ıy ıla r ın d a yerle m i o lu p ayrıca K ır ım b o z k ır la r ın a ve K ara

d e n iz ’in ticaret lim a n la r ın a d a e ge m e n o lm u la r d ı.

A r k e o lo jik d e lille r ve eski m e tin le r ticaret a la n ın d a slam ü lk e le r in d e n gelen

m a lla r ın a rttı ın ı g ö ste rm e k te d ir. B u ara d a ip e k Y o lu vasıtasıyla T ü rk is ta n veya

Ç i n ’d e n gelen T ü r k k u m a la r ı K a ra d e n iz k ıy ıla r ın a u la tırılıy o r, b u r a d a n talya’ya

veya M a c a ris ta n ’a g ö tü r ü lü y o r d u . Bu ara d a 1219 y ılın d a n itib a re n M o o lla r ın Kafkas-

lar ü z e rin e s a ld ır ıla r ın ın b a la d ı ın ı g ö r ü y o ru z .

K u m a n la r, A sya’d a n g e lirk e n b e ra b e rle rin d e terse ç e v rile b ile n b ile ik g ö v d e li b ir

yay getirdiler. Bu e tk ili s ilah, d a h a ö n c e k i d e v irle rd e Peçenekler ta r a fın d a n k u lla n ı

la n la rd a n d a h a k ü ç ü k o lm a k la b ir lik te , d i e rle rin e n a z a ra n d a h a e tk ilid ir . Y a y ın orta

k e s im i d a h a u z u n o ld u u iç in e sn e k lik a rtm ı , böylece d a h a k u v v e tli hale getirilm i -

iı Yay özel b ir e kild e y a p ılm ı d e ri k u b u r u n d a , ip i gev etilm i o la ra k m u h a fa z a

e d iliy o r d u . Bu tip yay A ltın O r d u d e v rin d e de k u lla n ılm ı tır .

h 11 Nam ık O rk u n ’u n dilbilim açısından yaptı ı ayrıntılı kar ıla tırma ve açıklamalar için
hk.- I lüseyin Namık O rk u n , l;sfei Türk Y a z ıtla r ı, s. 381-399.
sini voıı bölgelerde bulunan hazineler için genel olarak hk I Icıvvıg W olfram , Treasıı
tı sı m ılır I kınulx‘ IUıı h ın k ın Invatlrrs a n ıl I lı m Kimimi fııfırrlMriı ı , W leıı Koln - liraz ı <ıxs

366
Kumanlardan günümüze kalan eserler arasında, oklukça hafif ve hareket kabili
yetini kısıtlamayan zincir örm e ve deri zırhlar da ele geçmi tir. Kırını sitelerindeki
örneklerde zırh i çili inin hayli geli mi oldu u anla ılmaktadır,70
Ortaça Orta Asya ta heykelleriyle benzerlik arz eden Kuman ta heykelleri de
(kadın ve erkek heykelleri) özellikle üzerlerindeki kıyafetler ve dikkati çeken bir kı
sım ayrıntılar açısından ilginç ve önemli örneklerdir (bkz. Çizim 97).

70 Andras Paloczi Horvath, Pechenegs, Cumam, lasians - Steppe Peoples in Medieval Hung ary ,
Macaristan 1989, s. 44-45, 73, 88, 95-96.

167
SON SÖZ

Ö nceleri Orta ve ç Asya’da ortaya çıkan ve geli en, daha sonraları ise Avrasya'ya
yayılan T ıırk sanatı tüm dünyada eskili i ve yaygınlı ı açısından birkaç önem li alan
dan b irin i te kil eder. T ürk sanatı kronolojik olarak eskilimi ve yaygınlı ı nedeniyle
de b irçok kültürle alı veri e girm i , bunları etkilem i zaman zamanda bunlardan çe
itli ö eleri bünyesine katm ı tır.
Günümüzde T ürk sanatının nasıl do du u, hangi unsurların içinden çık tı ı, ne
zaman olu tu u konuları maalesef yabancı sanat tarihçilerinin -Stryzgovvski h ariç-
hemen hemen üzerinde hiç durm adı ı b ir konudur. Türkiye'de de bu konu a yrın tılı
b ir biçim de ve kültür tarihi kapsamında yalnızca Emel Esin ve Dahaeddin Ögel gibi
ara tırm acılar tarafından ele alınm ı tır. Sanat tarihi açısından ise bu alan daha çok
tarafım ızca i lenmeye çalı ılm ı tır.
Bu nedenle özellikle pro to-Türkler konusunda yaptı ımız de erlendirm eler ba
langıç veya deneme olarak ele alınm alıdır. Bununla birlikte mevcut bilgilerim iz çer
çevesinde proto-Türk sanatının iç Asya'nın erken kültürleri içinden nasıl ortaya çık
tı ını ve Bunlara kadar ula tı ını kısaca izah etmeye çalı tım .
H unlar büyük bir devlet kuran, çe itli kabileler ve boylardan olu an büyük b ir
T ürk toplulu uydu. A taları proto-Türklerlc birlik te erken tarihlerden itibaren ç As
ya’da ya amı olm alarına ra men H un im paratorlu unun kurulu u ancak miladdan
birkaç yüzyıl önce gerçekle ebilm i ti. Kısa zamanda ç ve Orta Asya'ya yayılan bu
güç ç Asya’daki erken kültürlerin geli tirdi i sanat unsurlarını da kullanarak onlar
dan çok daha geni b ir alanda ilk kez b ir sanat b irli i kurm u tur. Sanıldı ının aksi
ne pro to-Türkler gibi onlar da tam b ir göçebe hayatı sürdürm üyorlardı. Kim i dö
nemlerde yerle ik, yarı-yerle ik ya da bozkır ya am tarzlarını sürdüren proto-Türk
atalarının m irasını devralm ı lardı. Bu yüzden bozkır tipi ya am tarzı baskın olmak
üzere, kim i zaman yerle ik kavim lere özgü kabul edilen unsurlar da onların sanatın
da yer aldı. Son arkeolojik ara tırm alar gösterm ektedir ki H unlar -Ç in kaynakları
a ksini iddia etse d e - çadırların yanı sıra konutlar da in a etmi lerdi.
H unlar bu büyük co rafyada ço u yerde din, büyü, m itoloji gibi konuları yansıt
m ak üzere sanatın her alanında ürünler verdiler. Bjz burada onlara ili k in kurganlar
ve bu kurganlarda yer alan bazı sanat eserleri üzerinde durduk.
Birçok ara tırm acıya göre onlardan ayrılan birtakım boylar daha sonraları çe itli
yerindi* devletler kurdular ve kısm en eski ö z ellik lerini sürdüren kısm en de yeni

569
I RKI N m VIK It i K K ‘.A N A II

özellikler kazanan sanatlar geli tirdiler; Tabgaçlar, A khıınlar, Avrupa H unlnrı >»ıl»ı
Birço u kısaca olm ak üzere bu devletlerin sanatına da de indik.
G ök türkler Erken Ortaça T ürk sanatının en önem li tem silcileridir. O nlar l lun
sanatının m irasını devralarak eskisi kadar geni b ir co rafyada hüküm sürdüler.
I lu ııla r gibi onlar da eski T ürk d in i veya d in lerin i sanatlarında yansıttılar. Söz konu
su geni alanda T ürk sanatının biraz daha güneye yayılm asını ve daha fazla peki me-
sini sa ladılar. Çalı m am ızda G ök türklerin kurganlarına tlunlarm kine nispeten da
ha az yer verdik. Yer üstü eserleri olan b a zılarının tapınak dedikleri Mezar külliyele-
rin i ise özellikle vurguladık.
Goktürklerde ayrıca ata kültlerinin yansım ası olan ta heykellerin çok daha yay
gın olarak bütün k ve O rta Asya co rafyasına da ıldı ını görüyoruz. Bunların iko-
ııografik özellikleri U yguılarda da geli tirilerek T ürk sanatında çokça tasvir edilen
yüz tipinin ortaya çıkm asını sa ladı.
G öktürk döneminde bazıları yabancı kültür e tkili olsa da çok yaygın b ir keramik
sanatı, kült m erkezlerinde çok yo un kaya resim leri görüldü ü gibi, onların idare
sindeki Orta Asya bölgelerinde yo un b ir duvar resim leri faaliyeti de söz konusuy
du. Bu ik in ci grup resim ler özellikle Budist sanat çerçevesinde geli m i ti. Yine Gök-
türklerin idaresi alım daki topraklarda büyük mim ari abideler, tapmaklar da in a
edildi.
G ök türklerdeıı sonra O rta Asya’da ehirlerin sayısında da aı tı görülm ü tür. A k
raba oldukları H unlar gibi onlar da maden sanatında hayli ilerdeydiler. Bunu özel
lik le yurtlarındaki maden yataklarının zenginli ine ba lıyoruz. Bu madenlerle üre ti
len kim i sanat eserleri, özellikle silahlar, T ürk lerin bütün ç ve O rta Asya’ya egemen
olm alarını sa layan en önemli unsurlardandır.
O rta ve iç Asya'da U ygurların, her ik i evrede de -ö z e llik le de sonuncusu olm ak
üzere- geli tirdi i sanat Budist ve M anici üsluplarm T ürk sanatı bünyesinde büyük
oranda yer alm asını ve Müslüman T ürk lerin sanatına da etkide bulunm asını sa ladı.
A rapların getirdi i cami tipinin yanı sıra m erkezi planlı m im ari eserlerin kayna ı
yine lslam iyeuen önceki Orta Asya m im arisiydi; Medreseler, mezar anıtları, kısm en
Arap ribatlarıyla da ili k ili kervansaraylar daha çok Budist manastır ve tapınakları
örnek alm ı tı. Böylece bu yeni unsurlar eski T ürk inanı ları ve ya am tarzı çerçeve
sinde geli en T ürk sanatı unsurlarına ka tılarak, Tûrk-lslam sanatının olu umunda
ve geli mesinde büyük faydalar sa ladılar. L’ygurlar resim , heykel ve m im arlık alan
larında hayli ilerlediler. Bu yüzden onların bu alanlardaki sanat eserlerine a ırlıklı
olarak yer vermeye çalı tık.

ı/O
SON SÖZ

( V yııııdan oldukça erken tarihlerden itibaren bazı T ürk kavim ler! veya onlarla
ili k ili bozkır çe itli kavim leri Kuzey Karadeniz’e ve Dogu Avrupa’ya bo zkır sanatı
nın yayılm asında temel rol oynam ı lardır. Karadeniz’in huzeyinde özellikle H azarla
rın geli tirdi i yerle ik karakteri a ır basan sanat çok önem liydi. Hazar sanatı Eski
T ürk inanı ları (Gök-Yer-Su, A talar dini, amanizm) yanında, kısm en slam iyet ve
ayrıca Y ahudili in ikonografisini de yansıtm aktaydı. Bulgarlar, A vrupa H unları,
A varlar, Peçenekler ve T ürk üsluplarının takipçisi Kum anlar O sm anlIlardan önce
Do u Avrupa bölgesinin T ürk sanatı bünyesine katılm asını sa ladılar. O nların olu
turdu u tabaka üzerine daha sonra O sm anlı sanatı katmanı eklem lendi Böylece A v
rasya'da geli en ve Müslüm an T ürk devletleri ile Türkiye, Mezopotamya ve Kuzey
A frika bölgelerine de yayılan T ürk sanatı dünyadaki sanat geleneklerinin ba lıcala-
rından b irin i te kil etmi oldu.
4

m
H A R T A L STES VE K A Y N A K L A R I

Harita 1. Avrasya'nın fiziki durum unu gösteren harita (Ya ar Çoruhlu).................................14


H arita 2 Sibirya'nın neolitik kültür bölgelerini gösteren harita (A. P. Okladnikov. 1959).... 27
Harita 3 Orta ve ç Asya'nın erken kültürlerinin ilk çıkı bölgelerini gösteren harita
(Marek Zvelebil, 1980)..............................................................................................30
Harita 4 Andronovo ve Srubnaya kültürlerinin ana yayılım bölgelerini gösteren harita
0- p. Mallory, 1992).................................................................................................. 39
Harita 5 Orta Asya'nın önemli paleolitik, mezolitik ve neolitik siteleri ile Ceytun
kültürü köylerinin yerini gösteren harita (V. M. Masson-V. I. Sarianidi, 1972) ...55
H arita 6 Ceytun. Anav merkezleri ve kalkolitik dönem merkezleri (Namazgah 1-UI)
haritası (V. M. Masson-V. I. Sarianidi 1972)...........................................................60
H arita 7 On geni sınırlarıyla Asya 11un (Hsiung-nu) imparatorlu u..................................... 71
Harita 8. Altaylar'da önemli nekropollerin yerini gösteren harita ( | etmıar,1967).................. 88
Harita 9. Göktürk devletinin egemenlik sınırlarını gösteren harita.......................................152
Harita 10. En geni sınırlarıyla Uygurlar....................................................................................230
H arita 11. Kuzey Karadeniz ve Dogu Avrupa'da Türk topluluklarının yayılma

alanlarını gösteren harita....................................................................................... 339

i/ 1
Ç / M L STES VE K A Y N A K L A R I

Çizim 1. Sibirya'nın palcolilik devir ta aletlerinden örnekler (A. P. Okladnikov, 1959)...... 23


Çizim 2. Maltadan çıkarılmı plaka üzerine oyulmu mamut tasviri
(A. P. Okladnikov. 1959).......................................................................................... 23
Çizim 3. Bir Afanesyeva kurganı kesiti ve resıitûsyonu (j. P. Mallory, 1992).......................... 32
Çizim 4. Afanesyeva mezarlarından çıkarılmı keranıiklere ili kin örnekler (A. P.
Okladnikov, 1959)....................................................................................................
* 32
Çizim 5. Mo olistan Tamcagbulag’dan hocker durumunda Afanesyeva tipi defin.
Neolitik devir ( t. Nowgorodowa, 1980)................................................................. 33
Çizim 6. Okunycv veya Karnsuk d e fin e ait. Minusinsk Tasmin'den dikilita . Özerinde
ruh, güne , evren tasvirleri bulunmakladır (E. D. Phillips, 1965)........................37
Çizim 7. Çaıııak Bozkırı ndan Okunyev veya Karasuk devrine ait koyun-koç eklinde
dikilita (Emel Esin, 1978)........................................................................................ 37
Çizim 8. Tasmiıı bölgesinden Okunyev veya Karasuk devrine ait oynıa ruh tasvirli
dikilita (Emel Esin, 1978)........................................................................................ 37
Çizim 9. Andronovo kültürüne ait bir mezar ve Andronovo tipi sitelerden elde edilmi
keramik ve metal eserlerden örnekler (V. M Masson-V. I. Sarianidi, 1972)........38
Çizim 10. Yukarı Yenisey'de Karasuk kültüm bıçakları ile Çin'in kuzey kültürleri arasında
paralellikleri gösteren tunç silahlar. An-yang, Ordos. Minusinsk bölgelerinden
(E. D. Phillips. 1965)................................................................................................. 46
Çizim 11 Mo olistan Aimak Omnogov'dan Karasuk devrine ait hayvan ba lı tunç kama
(E. Nowgorodowa, 1978)....................................................................................... .48
Çizim 12 Minusinsk 1lavzası Tagar devrine ait hayvan tasvirli madeni eser (A. P.
Okladnikov, 1959).................................................................................................... 50
Çizim 13 Ta tık devrine ait oldu u kabul edilen insan tasvirli dikilita
(Emel Esin, 1978)...................................................................................................... 52
Çizim 14 Erken Ta tık devrinden ölüm maskları (K. Jettmar, 1967)........................................ 53
Çizim 15. Ta tık devrine ait ah ap üzerine yapılmı zırhlı bir askeri gösteren tasvir
(Emel Esin, 1978)...................................................................................................... 53
Çizim 16 akta ma arasından çıkarılan mezolitik devre ait resimler (V. M Masson-V. 1.
S a ııa n id i. 19 72 )............................................................................................................................... 58

Çızun 17 Ceytun kültürünün orta ve geç doncm lm nc ait bazı buluntular (V. M. Masson-
V I S .ırıanıclı, 1 9 7 2 )....................................................................................................................... 60

Çizim R Kdiı imıı.ıt kultııru dönemine ait ( anbaz-Kale'den çıkarılan ah ap ev


ıcstilüsyontı (M Dusvagli, 1973) .............. 01
Ç ı/ ım 19 A ııa v ıııc r k ı M tule n b o y a lı k e r a m ik p a r ç a la r ı ( C»iim .i I i ««> I ' ih / i (i4

174
CIZ IM t M I M VI- K A Y N A KIA RI

Çizim 20 Namazgah II devrine ait çok renkli boyanmı kcraınık örneklen


(V M. Masson-V. I. Sarianidi. 1972)........................................................................ 65
Çizim 21. Yalanga Tepe den çıkarılan. Namazgah II devrine ait kadın figürünün çe itli
yönlerden görünü ünü gösteren çizimler (l. B. i kin, 1981)................................65
Çizim 22, Kazısı W . Antonovv tarafından yapılan Togalak 21'deki tapma ın
rekonsirüksiyonu (W. Sarianidi. 2002) ..................................................................68
Çizim 23. 1. Pazırık kurganının defin odası planı (Jettmar, 1967)............................................. 90
Çizim 24. 1. Pazırık kurganından çıkarılmı geyik maskeli, kuyru u dü üm lü atların
rekonstrüksiyonu (Jettmar, 1967).............................................................................90
Çizim 25. 2 Pazırık kurganının kesiti a) Kazı sırasında, b) Rekonstrüksiyon (S. 1.
Rudenko, 1970).......................................................................................................... 91
Çizim 26. 2. Pazırık kurganından çıkarılan mumyalanmı ölünün ön ve arka
tarafındaki dövmeler (S. 1. Rudenko. 1970)............................................................ 92
Çizim 27 5. Pazırık kurganının kazıldı ı andaki durumunu gösteren kesitler
(S. I. Rudenko. 1970)................................................................................................ 97
Çizim 28 5. Pazırık kurganı ölü odası planı (S. 1 Rudenko, 1970)............................................97
Çizim 29. 1. Tuekta (Tuyalıta) kurganının planı ve kesitleri (S. I Rudenko, 1960;
Jettmar, 1967).......................................................................................................... 101

Çizim 30. 6. Nom Ula kurganının planı ve kesitleri (E. D. Phillips, 1965)............................. 102
Çizim 31. 6. Nom Ula kurganının maketi (üern tam, Bı kek 1998)............... .....................103
Çizim 32. P.sik (Issık) kurganındaki prensin ba lı ının cepheden görünü ü
(K. Aki cv, 1978)......................................................................................................106
Çizim 33 E ik (lssık) kurganındaki prensin zırh gömle inin restitüsyonu
(K. Aki cv, 1978)..................................................................................................... 108
Çizim 34. Ak Alaha I. mezarlı ındaki 1. kurganının üzerinde yapay tepe olu turan
ta ların alınmasından sonraki durumu (N. Polosmak, 1994)......................... . 111
Çizim 35. Ak Alaha 1. mezarlı ındaki 1. kurganda bulunan agaç oyma lahitlerin
içindeki kadın ve erkek ölüleri (N. Polosmak, 1994).............................................. 111
Çizim 36 Ukok platosu, kadın soylunun kurganının rekonstrüksiyonu............................... 112
Çizim 37. Tuva Arjan II kurganının genel görünü ü. 1) Merkezde kalan bo oda. 2)
Ah ap defin odası. Burada iki iskelet ve 20 kg, altın eser bulunmu tur. 3)
içinden giysi kalıntıları çıkan ba ka bir mezar. 4) At mezarı
(M. Edwards, 2003)..................................................................... ....114
Çizim 38 Tuva Arjaıı 11. kurganının defin odasının restitüsyonu (M. Edwards.
2003, S. Gould'un çizimi)...................................................................................... 114
Çizim 39 ( hürci Dovda (Aiıııak Töv) bulunan. Hım devrine ait yerle im yeri
(I Novvgtuodovva. 1980)................................... >17
Çııim 40 I m kim m ^adlimin bölümlerim gösteren ema Ayııı ¿amanda gcııcl olarak I tuk

175
IR K IN m VIK II HIK SANA 11

topluluklarının birço unda görülen çadırın emasını gösteriyor. Bu yapı


muhtemelen Hun devrinden heri aynı ekildeydi (N. Diyarbekirli, 1972)......... 120
Çizim 41 5. Pazırık kurganından çıkarılan, neredeyse tamamı günümüze kadar ula an
ilk dü üm lü halının çizimi (Jettmar, 1967)........................................................... 129
Çizim 42. 5. Pazınk kurganından çıkarılmı keçe örtüde yer alan atlı ve tanrıça figürü
(A. P. Okladnikov. 1959)........................................................................................135
Çizim 43. 5. Pazırık kurganından çıkarılan keçe örtüye ait bir ayrıntıdaki sfenks tasviri
(A. P. Okladnikov. 1959)........................................................................................ 135
Çizim 44. 5. Pazınk kurganından çıkarılan bir düz yaygı parçasında bir buhurdan
etrafında ayin yapan soylu kadınlar tasviri (Rudenko, 1970)............................. 136
Çizim 45. Katanda kurganından çıkarılan erkek kaftanının rekonstrüksiyonu
(Rudenko, 1968).....................................................................................................139
Çizim 46. Kazakistan, Çimkcnt Aktöbe H'deki Hun mezarından çıkarılan silahlar ve
farklı eserler (1. Bona, 1991).................................................................................. 140
Çı/ım 47. Ukok platosu. Ak Alafıa I. mezarlı ındaki 1. kurgan içinden çıkarılan ah ap
yular süslemesinde yer alan hayvan mücadele sahnesi (N Polosmak, 1994).... 143
Çı/ım 48. Mo olistan Cagaan Göl’de dinsel nitelikli bir sahneyi gösteren. Hun
devrinden kalma kaya resmi CE- Nowgorodowa, 1980)....................................... 148
Çizim 49. Kûltigin mezar külliyesinin planı (E. Nowgorodowa. 1980)...................................163
Çizim 50. Kûltigin mezar külliyesinin rekonstrüksiyonu (E. Nowgorodowa. 1980).............. 163
Çizim 51. Mo olistan, Ko o Tsaydam IV. anonim mezarın bir levhasının çizimi
(Anonim. Ankara 2002)..........................................................................................171
Çizim 52. Rusya Federasyonu sınırlan içinde bulunan Altaylar’a özgü bir Göktürk
devri heykelin de içinde yer aldı ı Yusnd mezarının planı ve kesiti
(Kubarev. 1984, Hayashi. 2001)............................................................................. 173
Çizim 53. Mo olistan Altaylan’nda Cihar Chad (Hangay Da ları) kaya resimlerinde
betimlenen Göktürk süvarileri (E. Nowgorodowa, 1980)...................................178
Çizim 54. Göktürk devrine ait Kudırge kurganından çıkarılan, kaya üzerine yapılmı
dinsel merasim lasviri (B. Ögel, 1998).................................................................. 181
Çı/ım 55. Kara-yüs kaya resimlerinde yer alan bir av sahnesi (J. P. Roux. 1972)................... 182
Çizini 56 Sulck, Kem gibi de i ik bölgelerden Göktürk süvarilerini ve sava çılannı
gösteren kaya resimlerinden ayrıntılar (Çizim Y. Çoruhlu; Artamonov. 1962;
E. Esin. 1978; H. N. Orkun, 1987).........................................................................183
Çizim 57 Kazakistan E ki Ol mes (Cshki Olmes) kaya resimlerinde yer alan sava
sahnesi (Mariyashcv, 1994)....................................................................................1 8 6
çı/ım 58 Kazakistan fi ki Olmes kaya resimlerinden bir ayrıntıda yer alan kurt
tasviri (Mariyashcv, 1994)......................................................................................187
Çizim 59 Kırgız im an'datı çıkarılan tanrıça Uıııay tasvirlerine beıı/rym üç dilimli tacı

»7 6
C IZIM L STF.SI v r K A Y N A K M RI

b ulunan G öktürk devri heykelleri (G . . Eleukenova, 1999).................................187


Çizim 60 G ö k ıû rk devrine iarihlenen, T ann D a larındaki S ultu Bvılak mezar
sitesinden çıkarılmı kem ik eserin bir yüzünde betimlenen "yurt" tipi

çadırdaki bir erkek ve Umay biçimli kadın tasviri (Yu. S. Khudaykov-

K. Sh. Tabaldiyev-O. S. Sohobaev, 1997)...................................................................187

Çizim 61. Peneikent'ten çıkarılan VI. yüzyıla özgü bir cenaze törenini gösteren fresko

(M. Cezar. 1977)............................................................................................................. 192


Çizim 62. K ülıigin ve Bilge Ka an mezar kulliyelcrinden çıkarılan bazı heykeller (N.

Tsultcm 1989, çiz. Y. Ç o ru h lu ).................................................................................... 208


Çizim 63. Çe itli bölgelerden G öktürk keramikleri. 1-3) Mezarlardan çıkarılmı Otrar

keramiklcri VI-VIII. yüzyıllar, Kazakistan. 4-7) Kazakistan, Sokolovka, Vll-VUl.

yüzyıllar. 8-12) Kazakistan. Malıyı Kuyukkala ehrinden çıkarılan V-Vlll

yüzyıllara özgü keramik. 13,19-21) Son ikisi terrakota navs örne i olan Taraz

keramikleri Vl-V'lll. yüzyıllar. 14) Kazakistan G öktürk devri keramıgı. VI-Vlll.

yüzyıllar. 22-24) Kırgızistan Ç uy bölgesi lvanovskoc’dan çıkaıılan terrakota


navslar. 25-27) Kazakistan Kulan’dan çıkarılan G öktürk devri keramik parçaları

Vll-VUl. yüzyıllar (A nonim , A lm a Ata 1994; A nonim . Alma Ata 1960; A. N.


Bern tam 1997; A. A. Nıırhanov, 1993; Ya ar Ç o ru hlu, 2002)................................220

Çizim 64 Karabalgasun ve çevresine ili kin planlar (D. Vasilyev), 1985................................... 238
Çizim 65. Kara Hoca’da bulunan Koço (ldikuı ehri) planı (M. Cezar, 1977)..........................240
Çizim 66. Kara-Hoto’n u n planı CM. Cezar 1977)............................................................................ 244
Çizim 67. Koço Beta manastırının rekonstitûsyonu ve zem in planı (E. Esin, 1972.1978)......246

Çizim 68 M uriuk A. tapına ının rekonstitûsyonu (E. Esin. 1972)............................................ 247


Çizim 69. Sengim, 7 tapm a ının zem in planı (E. Esin, 1972)......................................................248

Çizim 70 Sengim, 9 tapına ının planı (E. Esin. 1972)...................................................................248


Çizim 71. Koço, A tapına ı planı (A nonim , New York 1982, H. Hartel'den çizim

Ya ar Ç o r u h lu )...............................................................................................................249
Çizim 72. Kızıl Mıng - Öy’de bulunan Ressamlar Ma arasının planı, kesiti ve çatı

ak amı (A nonim , New York 1982.11. Hartel’den çiz. Ya ar Ç o r u h lu ).......... ..... 251

Çizim 73. Kızıl Mıng-Ûy ma ara tapınaklarından biri: “16 Kılıç Ta ıyanlar Ma arası"

(Grûmvedel, 1912)......................................................................................................... 251


Çizim 74 Sorçuk (5 num aralı) takdis ma arası planı (Grûmvedel, 1912).................................251

Çizim 75. Bezeklik 7. ma ara tapma ı planı (Grûmvedel, 1912).................................................251

Çizim 76 Bezeklik 19. ma ara tapına ı planı (Grûmvedel, 1912).............................................. 251


Çizim 77. Bezeklik ma ara tapınaklarının genel planı (Grûmvedel, 1912)............................... 252
Çizim 78 Uygur duvar resmi parçasında ehir duvarı üzerinde betim lenmi bir kö k

(E. Esin. 1972)................................................... 257


(.ı/ M /•» r.< rl<lıl< Yapı (Tapınak) 4’te bulunan Uyguı duvar ır.ın ıııd c k i av köpcklı

177
I NKI N I »» VIK H 'K K SA N A t I

süvari tasviri (Grûmvcdel, 1912).................................................................................266

Çizim 80 Alp- taıırı Basaman’ıtı Garuda’yı yakalayı ını gösteren Bezcklik freskosundan
ayrıntı (E. Esin, 1982, çiz. Ya ar Çoruhlu)............................................................266
Çizim 81. Kızıl, böri ba lı gönder tutan figür. Frcsko. Vl-Vlll. yüzyıllar (Grünwcdel,

1912)................................................................................................................................. 268

Çizim 82. Koço (Kuça) freskosunda böri ba lı gönder tutan fıgUr (Grünvvedel, 1912).......... 268

Çizim 83. Mavi zemin üzerine i lenmi san renkli kaplan tasviri. Bezcklik 10. tapmak.
IX. yüzyıl s o n u ................................................................................................................269

Çizim 84. 1 Karabalgasun yazıtının tepe kısmındaki ejder kabartması (E. Esin. 1972)....... 284

Çizim 85. Mudra dem len el pozısyonlan (). Hail, 1994)............................................................. 289

çizim 86. Yungang ma ara tapınaklarının planı (A. Juliano - A. Lane, 1981)........................... 321

Çizim 87 Longmcn ve Binyang ma ara tapınaklarının planı (A. Juliano - A. Lane, 1981)......323

Çizim 88. skit devrine ait erken h ü küm dar kurganlarından biri olan, Kuban bölgesinde

yer alan Kostromskaya kurganının rekonstrûksiyonu {E. D. Phillips, 1965) 332

Çizim 89. Avrupa Hunlarına ait bir tören kazanı (I. Bona, 1991)............................................... 343

Çizim 90. Erken Avar devrinde kullanılan kemer rekonstrûksiyonu (K. Bcla-l Gabor.
1991)........................................................................................................................ 347
çizim 91. Geç Avar devri kemer rekonstrûksiyonu (K Bela-l. Gabor, 1991).................... 347
Çizim 92. Sarkel ehrinin ematik planı (M. 1. Artamonov. 2004)............................................. 352

Çizim 93. Mayatsko (Mayatsky) harabelerinde bulunan kaya resimleri (M. I.


Artamonov. 2004).......................................................................................................... 352

Çizim 94. Saltovo mezarlı ından çıkarılmı üzeri figürlü kemik eserler (M. 1

Artamonov, 2004).......................................................................................................... 352


Çizim 95. Madara kabartmasını gösteren bir çizim (S. Vaklinov, 1977).................................... 355

Çizim 96. Macaristan ve çevresindeki Peçcnek mezarlarından çıkarılan çe itli türden


madeni eserler: tolga, ok uçları, üzengiler, dört perli topuz, balta, at gemi
ve kolan tokası (A. P. Horvath, 1989)........................................................................ 357

Çizim 97. Kum an kadın ve erkeklerinin ta heykelleri (A. P. 1lorvath, 1989).......................... 367

1/8
RES M L STES VE K A Y N A K L A R I

Resim 1. C houkouticn madarasından bir görünü (Dcrck Roe, The H a n d a x t Malıers,

CCA. 1980)..........................................................................................................................19
Re$im 2. Okunyev devri ta* oymasındaki güne (kadm y ü z ü ) tasviri (Otak Bilig) ................ 37

Resim 3 Askiz’de bulunan, l agar devrine özgfl bir dikilita (Otak Bilig).................................49
Resim 4. Özbekistan Zaraut- Kamar da bulunan kaya resimleri (V. M Masson-V. I,

Sarianidi, 1972)................................................................................................................. 58

Resim 5. Alım Tepe’den Namazgah V devrine ait bir mezar odasından çıkarılan

lerrakota iigurın (V. M . Masson-V. I Sarianidi, 1972)....................... ......................66

Resim 6. Togalak 21’de tapınak kalıntılarının bulun d u u b ö lü m ü n uçaktan görünü ü

(W . Sarianidi. 2002)......................................................................................................... 67

Resim 7. G onur Tepe nekropolünde bulunan terrakoıa figûrin (W . Sarianidi, 2002).............69

Resim 8. G onur Tepe nekropolünde keramik b uluntusu içeren mezarlardan biri


(W . Sarianidi, 2002)......................................................................................................... 69

Resim 9. Kazakistan'daki Issık kasabası kurganlarından biri (foto raf: T ülin Ç o r u h lu )........ 80

Resim 10 Tuekta (Tuyahta) kurganına ait delin odası üzerinde yer alan b ö lü m ü n kazı
anında görün ü ü (Rudenko, 1968)............................................................................. 101

Resim 11. Esik (Issık) kurganının ilk kazıldı ı an (K. Aki ev, 1978).......................................... 106
Resim 12. Esik (Issık) kurganındaki prens cesedinin ırı m(u bulunu u (K. Aki ev, 1978)....... 106

Resim 13 flsik (Issık) kurganından çıkarılan prens cesedinin ba lı ındaki altın aplike

grifon, geyik ve kutsal dag tasvirlerinin altın imitasyonu (foto raf:

Ya ar Ç o ru h lu )....................................................................*.......................................... 107
Resim 14. lisik (Issık) kurganından çıkarılmı keramik kaplar (K. Aki ev, 1978).......... 10')
Resim 15 Ukok Platosunda kazıyla açılmı soylu bir kadın kurganı (iN. Polosmak. 1994) II?

Resim 16 Ukok Platosu nda soylu bir kadın kurganında in situ halde masa üzerinde

bulunan yiyecek kalıntıları (N. Polosmak. 1994)................................... II?

Resim 17 l agar devrine ait (M Ö VII. yüzyıl) Boyar petrogliflerinde bulunan çadır

tasvirleri (N Diyarbekirli, 1993)............................................................. •

Resim 18 Kırgız keçe yu rd un u gösteren resim (foto raf: Ya ar Ç o r u h lu )........ l ?<*


Resim 19. Ç m Seddı’nden bir g örünü (A nonim , Pekin, 2000'.............................. i/'*

Resim 20 1. Pazırık kurganından çıkarılan eyer ö rtüsün ün üzerinde yer alan karini g ıil.......
geyi e saldırısını gösteren tipik hayvan mücadelesi (N. Diyarbekirli, MD ıM

Retim 2i Nom Ula 6 kurgandan çıkarılmı , üzerinde bir I lu n soylusunun

portresinin b ulu n d u u yün i leme (MS I, yüzyıl) (N Diyarbekirli 1991,1

NowgonK owa, 1980, H D Phillips. 1965)........ I"


Hmlut U I '.'. \ • nl «•>>« ı u / n ııu lr yeı alan grıliuı ve dag keçiM .iMMiıdakl ım loulelr

m
I KKI N m VIK II |<> M I A II

tasviri (N. Diyarbckirli, 1993)..................... .................................................................137

Resim 23. N om Ula 6 kurgandan çıkarılan yün i lcnu* ö rtü üzerinde yer alan

su kaplumba aları ve balıklar (E. D. Phillips, 1965)...............................................138


Resim 24 Ata saldıran bir grifonun üzerinde tasvir edildi i altın kemer tokası. I.

Pcıro koleksiyonunda yer alan Sibirya eseri. Pıoto - Tûrk veya H u n devri.
St. Petersburg Hermitage Müzesinde korunm aktadır (E. D. Phillips, 1965).....150

Resim 25. Sevgilisinin dizinde dinlenen bir süvariyi gösteren kemer tokası. Phillipse

göre Sarmal olması da ihtimal dahilinde olan, I. Pctro koleksiyonundan bir


Sibirya eseri. Proto -Türk veya H u n dönem inde yapılmı olmalıdır. St.

Petersburg Hermitage M üzesinde korunm aktadır {E. D. Phillips. 1965)...........139

Resim 26. II. Pazırık kurganından çıkarılmı agaç üstüne altın kaplama, boynuzları
deriden geyik heykelci i biçim inde çadır alemi (N. Diyarbekirli, 1993).............141

Resim 27. Proto-Türk veya H un dönem ine ait tören kazanı (E. Nowgorodo \ va, 1980)......... 140

Resim 28. Pazınk kurganlarından çıkarılan e ri kesim tekni iyle i lenmi , at ba lı ına
takılan boyalı ah ap heykelcik. Hayvan mücadele sahnelerinin de i ik bir

ifadesi olarak a zında bir geyik ba ı bulun an grifon (S. 1. Rudeııko. 1970;

N. Diyarbckirli, 1993)................................................................................................... 143

Resim 29. Ah ap üzerine kısmen altın kaplamalı, günüm üze kadar gelebilmi ,

muhtemelen yaradılı destanlarıyla ilgili bir su ku unu gösteren bir lll.

Pazınk kurganı buluntusu (S-1. Rudeııko, 1970).....................................................143


Resim 30. H u n keramiklerinden bir grup (E. Nowgorodowa, 1980).......................................... 145

Resim 31. Proto-Türk veya 1Um devrine aiı geyik ta ı {E. Nowgorodowa, 1980)....................147
Resim 32. Resim 31'deıı ayrıntı...........................................................................................................147

Resim 33. Kırgızistan, Tokmak yakınında bulunan, muhtemelen Akbe im ehrine ait

olan kalıntılar (foto raf Ya ar Ç o r u h lu )....................................................................156


Resim 34. Kırgızistan Atba ı yakınlarındaki G öktürk devri Ko oy Kurgan kenti

(foto raf: Ya ar Ç o ru h lu )............................................................................................. 157

Resim 35 Kazakistan Merke'de G öktürk dönem inden kalma 1. Kaıasay kurganı, üzerinde

bir erkek heykeliyle görülmektedir (Dosimbayeva, 2002).................................... 160

Resim 36. Kazakistan Merke'de (Koralassazı) üzerinde bir heykel bulunan G öktürk

dönemine ait kurgan (Dosimbayeva, 2002 )............................................................... 160

Resim 37 Kültigiıı mezar ktilliyesindeki ta heykellerden biri (O. F. Sertkaya-C. Alyılmaz-


T. Battulga, 2001)........................................................................................................... 164

Resim 38 Kültigin mezar külliyesindeki kitabe ia ı (O. F. Sertkaya-C. Alyılnıaz-T.

Battulga, 2001)................................................................................................................164
Resim 1‘) Kültigjn'in heykelinin ba kısmı (Nowgorodowa, 1980).................................... 165

Resim 40 Bilge Ka an ın mezar külliyesi ( O I Sertkaya-C. Alyılmaz. T. Batiulga, 2001). 166


Resim 41 Bilge Kagaıı külliyesindeki kıtabm in onarılmı ekli (t) F. Selikaya

m
M '. M M S VI K A YN AKI A KI

C A kyıfam u ı B#uulga, 2001 ) ......................................................................................167


Resim 42. Bilge Ka an külliyesindeıı bir heykel (Nowgorodowa, 1980).................................... 167
Resim 43. Tonyukuk mezar külliyesi kalıntıları (N. Tsultem, 1989).......................................... 168

Resim 44. Tonyukuk mezar külliyesi, ö n planda birinci, arka planda ikinci yazıtı (Talat
Tekin, 1994)..................................................................................................................... 169
Resim 4S. A at lahdindeki kabartma levhadan bir g örün ü (V. V. Radlov (haz. D.

Vasilyev), 1995)............................................................................................................... 170


Resim 46. Zunkara ehri, Karanehir kıyısında bulunan, G öktürk devrine ait Zunkara

abidesi (Diyarbekirli, 1993).......................................................................................... 175


Resim 47. Mo olistan Tsetserleg Müzesi nde bulunan, üst kısm ında bir k im
tarafından em zirilen çocuk tasvirinin b u lu n d u u Bugut abidesi (Hayashi,

2001).................................................................................................................................. 175

Resim 48. Kazakistan Taraz (Eski C am bul) Arkeoloji Müzesi'nde (Kastayev Devlet

Müzesi) bulunan kaya parçası üzerinde ki tannça U may tasviri


(foto raf: Ya ar Ç o ru lılu , 1998)................................................................................... 187

Resim 49. Varalı a, fil üzerindeki süvarilerin arslan ve kaplanla sava ı (Pugaçenkova-
Hakimov, 1988).............................................................................................................. 194

Resim 50 Kazakistan Devlet Müzesi'nde bulunan, elinde kadeh tutan heykel (Ya ar

Ç oruhlu 1998, ilk yayını Ya ar Ç o ru hlu, Bi kek 2003)........................................... 203

Resim 51. Kazakistan Taraz Arkeoloji Müzesi (Kastayev Devlet Müzesi) bahçesinde
bulunan G öktürk devrine ait çe itli heykeller ve lahit kalıntıları (Ya ar

Ç oruhlu. 1998, ilk yayın Ya ar Çoruhlu. 2001)........................................................ 204

Resim 52. Kazakistan A lm a Ata - imdi Aslana - M üzik Aletleri Müzesi'nde bulunan
ellerinde m uhtemelen m üzik aleti tutan heykeller. G öktürk devri (foto raf:
Ya ar Ç oruhlu 1998. ilk yayın Ya ar Ç o ru hlu, 2001)...............................................207
Resim 53. Kazakistan Alma Ata - imdi Atsana- M üzik Aletleri Müzesi’nde bulunan

elinde Kazakların geleneksel çalgılarından birini tutan ta heykel (Foto raf


Ya ar Ç oruhlu, ilk yayın Ya ar Ç oruhlu, 2001)........................................................207

Resim 54 Bilgeka an Külliyesi kazılarında elde edilen güm ü geyik heykelci i (O F.

Sertkaya-C. Alyılmaz-T. Battulga, 2001)................................................................. 213


Resim 55. Çuy bölgesinde yer alan Sukuluk'tan çıkarılan, insan biçim inde keramik
kavanoz. G öktürk devri. Vll-Ylll. yüzyıllar. Bi kek Devlet Tarih Müzesi
(G. Pugaçenkova-Ak Hakimov, 1988)....................................................

Resim 56 Karabalgasun ehir kalıntılarından bir görünü (O. F. Serıkaya-

C. Alyılmaz-T. Battulga, 2001).................................................. ............ /»'»


Resim 57. Karabalgasun ehir kalıntılarından g örünü (O . F. Sertkaya-C A lyılnu.
I BaUulg*, 2001 )................................................

K n iııı M I - V ' (U llkui dıri) kalıntılarından bir gOrılııü (M Harici-M Yaldı-:. M /) /4!

381
IR K I N I'» VIR N1RK SANA 11

Resim 59 Koço (Idikut elırl) kalıntılarının genel görünü ü (Diyarbekirli, 1993).................... 241

Resim 60 Bezeklik ma ara tapm aklarından g örün ü ....................................................................252

Resim 61 Bezeklik ma ara tapınaklarından g ö rü n ü ....................................................................253

Resim 62. Turfan bölgesi Lıu zhong'da yer alan, tehlikeyi haber vermek amacıyla in a

edilmi ate (i aret) kulesi............................................................................................ 258


Resim 63 Diz çökm ü Buddha tasviri, Bezeklik XII. ma ara tapma ı. Delhi M illi Müze

koleksiyonu (Bussagli, 1979)....................................................................................... 262


Resim 64. Bezeklik XIX. tapınakta bulun an duvar resminde otururken tasvir edilen

Buddhalar, IX. yüzyıl, Berlin Staatliche Museen (H. Hartel-M. Yaldız, 1987).....262

Resim 65 Buddha'nın ölümüne a layan Uygur Türkü, Tun-huang (Dunhuang) 158


num aralı ma ara tapına ında bulunan freskodan ayrıntı (R W hitfield, 1995). 262

Resim 66 Uygur tipinde tasvir edilm i çiçek tutan ilah, Seııgim IX. yüzyıl duvar resmi,
Berlin Staatliche Museen (11 Hartel-M. Yaldız, 1987)............................................ 264

Resim 67. Bezeklik IX. tapınaktan çıkarılan ejder figürlü freske, IX-X. yüzyıllar, Berlin

Staatliche Museen (M . Bussagli, 1979)....................................................................... 268


R«".im 68. Uygur prensi, IX. Bezeklik tapma ında bulunan duvar resmi, vill- ix. yüzyıllar.
Berlin Staatliche Museen (M. Bussagli, 1979).................................... ..................... 270

Resim 69. Uygur prensesi, Bezeklik duvar resmi, Berim Staatliche Museen (M. Bussagli,
1979)..................................................................................................................................271

Resim 70. Koço’dan çıkarılan, Uygur prensesini ve kızını tasvir eden i leme

kompozisyon, Berlin Staatliche Museen (H. Hartel-M Yaldız, 1987).................. 272


Resim 71. Koço’da bulun m u bir bayraktan alınan ayrıntıdaki Uygur prensi, IX. yüzyıl,

Berlin Staatliche Museen (M. Bussagli 1979).............................................................272

Resim 72. Ming - Öy Uygur duvar resmi. Budist rahipleri ve ö rencilerini tasvir
eden freskolardan bir saline (R. Whitfıeld - A. Farrer, I960).................................. 274

Resim 73. Uygur ka anının Maniciligi kabul edi ini gösterdi i varsayılan m inyatür, VIII-IX.
yüzyıllar, Koço A tapma ından bir 25, 5 x 12 ,4 cm , Berim Staatliche Museen

{H. Hartel-M. Yaldız, 1987; A. V on Le Coq, 1923).................................................. 275

Resim 74. M ani'nin ölü m y ıld ö n ü m ü merasimini tasvir eden Uygur m inyatürü,
VUI-1X. yüzyıllar. Koço A tapm a ından bir m inyatür. Berlin Staatlich Museen

(H. Hartel-M. Yaldız 1987; A. Von Le Coq, 1923).................................................. 276

Resim 75. Uygur m inyatürü, Koço K tapına ı, beyaz giysili Uygur M ani rahipleri,

V1I1-IX. yüzyıllar, 11, 2 x 17, 2 cm, Berlin Staatliche Museen (H . Hartel-M.

Yaldız. 1987; A. V on Le C oq, 1923)............................................................................. 277

Resim 76 Uygur m inyatürü, Koço K Tapına ı, kıvrık dal süslemeli ve m üzikli


e lence sahnesini içeren tasvirler (H. Hartel-M. Yaldız, 1987; A Von l.e

C oq, 1923)...................................................................................................................... 277

Rr-Min n Sorçuk, talm a oturan Buddha heykeli, VIII IX yüzyıllar, Herlin Staatliche Museen

112
RFS1M I M M VI K A Y N A K LA R I

(A. V on Le C oq. 1922).................................................................................................. 280

Resim 78 Sorçuk, Ming-öy, stukodan yapılmı Bodhisattva ba heykeli, viı- vııı. yüzyıllar

(R. Whitfıeld - A. Farrcr, 1995)......................................................................................280


Resim 79. Yarhoto’dan çıkanları toprak heykel, V11I-1X. yüzyıllar. Berlin Staatliche

Museetı (A nonim , New York 1982; A. V on Le Coq. 1922)..................................... 281


Resim 80. Sorçuk, Devaıa heykeli, vui- ix. yüzyıllar. Berlin Staaıliehe Museen (A. V on Lc

C oq, 1922)....................................................................................................................... 281


Resim 81. Kumtura toprak heykel, viii. yüzyıl, Berlin Staatliche Museen (A. V on Le
C oq, 1922)....................................................................................................................... 282

Resim 82. Koço, ah ap rahip heykeli, Uygur devri (E. Esin, 1972)............................................ 284

Resim 83. Toyuk'ta bulunm u , stukodan yapılmı , zırhlı alp heykeli (E. Esin, 1972).............284
Resim 84 pek üzerine yapılmı Uygur resmi parçasında loius tutan el tasviri, viil-lX.

yüzyıllar, Toyuk, 4,3 x 9. 2 rm , Berlin Staatliche Musecn (II. Harıel-M.

Yaldız, 1987).................................................................................................................... 288


Resim 85. Yungang, ma ara 18 de ni içinde ayakta duran Buddha heykeli (A. Juliano-A.

Lane, 1981)...................................................................................................................... 322


Resim 86. Kuzey W ei (Tabgaç) hanedanı devrinde yapılmı Buddha heykeli,
T uıvh uang(D unhuang ), ma ara 259 (R. Whitiield - A. Farrcr. 1990)...................323

Resim 87. Proto-Türk ve H un hayvan ılslubu eserleriyle paralellik gösteren hayvan

üslubunda yapılmı tipik bir Iskit eseri. Kıvrılmı bir kurt ile vücudu
üzerinde ku ve geyik ba ı bulunan dag keçisinin mücadelesini gösteren ko um

takımı plakası; tunçtan yapılmı olup, Kırını bölgesi Tauride eyaleti,

Kulakovski kurganından çıkarılmı tır. M Ö V. yüzyıl ba ı. 9, 7 x 10. 5 cm,

Hermitage Müzesi, env. no. Kp 1895 10/2 (Boris Piotrovsky-L. Galanına-N.

Grach, 1987).................................................................................................................... 328

Resim 88. Kelermes’den çıkarılan kulak, pençe ve gözleri cam kakmalı bir panteri tasvir

eden Iskiı eseri (E. D. Phillips. 1965)......................................................................... 334

Resim 89. Bazı ara tırmacılara göre Sarmallara, bize göre ise Proto-Türk veya H un devrine
ait olabilecek bir a k ın plaka. Kurt ve yılanın sava ı (E. D. Phillips, 1965)......... 336

Resim 90. Avrupa H unlarına ait, bronz üzerine altın kaplam a tikada, V. yüzyılın

ilk yarısı (1. Bona. 1991)........................................................ ....................................... 341


Resim 91. Scgcdin Nagzeksos (Szeged-Nagyszeksos) hâzinesinden altın parçalar (1.

Bona, 1991)................................................................................................................... 343

Resim 92 De erli ia kakm alı alım dan yapılmı Csorna diademi: Avrupa I lunlarına aittir
(1. Bona, 1991).......................................................................................................... »41
Resim 93 Dunaûjvaros'dan çıkarılan Avar devri ev rekonstrüksiyonu, Macaristan,

Budape te Milli Müzesi (foto raf: Ya ar Ç o ru hlu).. »4/


Itrilin 'J4 i ,i|n d m çıkarılan Avar devri kemer plakası, hayvan mücadele *.ahııc*.ı

»HI
I R K I N D V K IH K I. , A N A II

lasvıt edilm i (K. Bcla-L. Gabor, 199?)...................................................................... 347

Resim 95 Macaristan, Anhangçrpaar’dan Avar devrine ait altın eserler (0. Garam-A.

Kiss, 1992)......................................................................................................................348
Resim 96. Kır grup Avar keramigi, Macaristan, Budape te Arkeoloji

Enstitüsü (foto raf: Ya ar Ç o r u h lu )........................................................................ .350

Resim 97. Nagyszcntmiklos hâzinesi 1 ve 2 num aralı sürahiler. Avusturya, Viyana Sanat
Tarihi Müzesi (G. Laszlo-1. Racz, 1984)..................................................................... 359

Resim 98. Nagyszentmiklos hâzinesi 13 veya 14 num aralı boga ba lı kaplar. Avusturya.
Viyana Sanat Tarihi Müzesi (G Laszlo-I. Racz, 1984)................................... ........ 362

»M
KAYNAKÇA

‘ Afanesyeva K ültürü," Türk Ansiklopedisi, c. I, Ankara 1943, s.164


Along the Ancient Silh Routes C e ntr al Asian Art From the West Berlin State Museums, New York-
Berlin 1982.
L’Asie Centrale Histoire et Civilisation, Collection Orientale de L’imprimerie Nationale, Paris 1977.
“Anav," Turk Ansiklopedisi, c. 2, Ankara 1947.S.457.

Arheologiçeskaya K a r ta K azahstana, Alma Ata 1960


“Bilge Ka an ın Hâzinesi B ulundu," Avrasya Dosyası. no. 145, A ustos 2001.

“Bilge Ka an ın Hâzinesi G ü n ı ına Çıkarıldı," Orkun. no. "*3, Eylül 2001, s. 4-6
'Bodhisattva,* Türk Ansiklopedisi, c. 11, Ankara 1955, s. 153.

“Brahma." Türk Ansiklopedisi, c. V III, Ankara 1956, s. 51.

“Catakalar,” lu r k Ansiklopedisi, c. IX, Ankara 1958, s. 495.

“Çuy O blusu," Enislklopedlya. Çuyskaya Oblast, Bi kek 1994

“D hyani Buda," Türk Ansiklopedisi, c. X III, Ankara 1966, s. 202-203.

The Gre at W a ll, China 1998.

The G reat W a ll - L a G ra n d e M u ra ille - D ie Grosse Mower, New W o rld Press, Pekin 2000.
Jsstk-Kd! Oblusu - Isik Kyolskaya Oblast - lsik - Kol Region, Bi kek 1995.

Izobrazitelnoye Iskusstvo Kırgızstana, (Redaktör A A. Saliyeva), Frunze (Bi kek) 1987.


"Korgan veya kurgan," T ü rk Ansiklopedisi, c. X X III, Ankara 1973, s. 223

“Mo olistan'daki Türk Anıtları Projesi 2000 Yılı Çalı maları," T.C. Ba bakanlık Türk i birli i ve
K a lk ın m a daresi Ba kanlıgı, Ankara 2002.
Narm Öblusu Entsiklopediya, Bi kek 1998.

Özbekistan SSR Tariki, c. I, Birinci Kitap, Ta kent 1956.

Pam yatn iki Kulturi I Iskusstva Kırgizii Drevnost l Srednevekovye, Leningrad 1983.
Redhouse Yeni Tûrkçe - lngılizce S özlûk - N e w Redlıouse Turkish - English Dic tio nary, stanbul 1991

Svod Pamyatnikov Istorii i Ku/iurı Kazakstana Jujno - Kazahstanskaya Oblast, Alma Ata 1994.

“Tagar K ültürü,’ Türk Ansiklopedisi, c. XXX, Ankara 1981, s. 332.

Tala Oblusu Entsiklopediya - Talaskaya Oblast. Bi kek 1995.


“Ta tık K ültürü," Türk Ansiklopedisi, c. XXX, Ankara 1981, s. 489.
Türk D ünyası K ü lt ü r Atlası-lslam öncesi Dönem , stanbul 1997.
Ageeva, E. I, Aki ev, K. A vd, Arkeologiçeskaya K a r ta K azahstana, Izdatelstvo Akadem i! N au k
Kazahskoy SSR, Alma Ata 1960.
Aki ev, Kemal, K urg an Issık, Moskova 1978.
Kucaksfannın K<>ne Altın ı | Drevne Zoloto K azakh stana; The Ancient Gold of Kazakhstan], Alma
Al« 19*1
Al* ı •••!.»• Y .ıv ıı/ M im I Ibiseli Adam," K a y na k la r , m ı I, G ü z 1983. s / m ı

IMS
I R K I N I M VIK M 'R K S A N A I I

Alimov, Rısbck, "Kırgızistan’da Bulunan R unik Harfli Eski Türk Yazıtları Hakkında Û n Bilgi
ler. '/'tırlı Pılı A r a t ır m a la r ı Yıüıgı -Belleten 2000, Ankara 2001, s. 5-10

Alyılmaz, Cengiz, “H ûm a Ku u Tasviri," O r h u n , no. 23, O cak 2000. s. 12-15.


Rahmeti, G. R, “Uygurca Yazılar Arasında." Türk Tarih A r k e o l og a ve Etnografya Dergisi, no. 3,
stanbul 1936, s. 101-112.
- “Uygur Alfabesi.'' Muallim Cevdet Anniversary Volüme, stanbul 1937, s. 665-690.

Aral, Re it Rahmeti, Eski Türk iir i, Ankara 1986.

- Makale ler I (haz. O . Fikri Sertkaya), Ankara 1987.


— “Eski Türk H uk uk Vesikaları,” Makale ler I (haz. O . Fikri Sertkaya), Ankara 1987, s. 506-
572.

Ardel, Ahm et, "Türk Ülkelerinin Tabii Co rafyası," Türk Dü nyası El K ita b ı, Ankara 1976, s. 6-
45

Arscven, Celâl Esad, “Kurgan,” Sanat Ansiklopedisi, c. 2, fasikül X III, stanbul 1966. s. 1173-
1174.

Artamonov, M. I , Istoriya H a z a r , Lenigrad 1962


//«car Tarihi, Tiırkler, Yahudfler, Rusiar (çcv. D. Ahsen Batur), stanbul 2004.

Asclıerson. Neal, Karadeniz (çcv. Kudret Emiroglu), stanbul 2001.


Aslanapa, Oktay. Türfc Sanfltt. stanbul 1984
Bala, Mirza, “K ırım ,* Islam AnsiWopedisi, c. 6, stanbul 1955, s 744-745.

Balını, C . “VI-V1I1. Yüzyıllarda iç Asya Ve Orta Asya'daki Türk Tipi Arkeoloji Anıtları," Türk
K ü lt ü r ü A ra tırm aları - Dr. Emel Fsin’e A r m a a n . Yıl: XXIV-1, Ankara 1986, s. 7-32.
- 'Hazarlara ili kin Arkeolojik Ara tırma,’4 Türk K ü lt ü r ü A r a t ır m a la r ı, XXVI-1. Ankara 1988,
S. 35-49

Bang, W . Annemarie V on Gabain, Türkische Turfan -Texte /. Berlin 1929.

— Türkische Turfan -Texte II, Berlin 1929.

/ttrkisehe Turfan -Texte III, Berlin 1930.


Türkische Tur/an-Tex(c IV , Berlin 1930

l urkische Turfan-Texte V, Berlin 1931

Analytischer Index zu d c n f ü n f ersten Stücken der Türhischen Turfan -Texte, Berlin 1934 (SBAW
1931, 17-461-517).

Bang, W ., Annemarie Von Gabain G.-R. Rahmeti (Arat), “Türkische Turfan-Texte VI. Das
Buddhistische Sutra Sakiz Yükm ak,” S B A W 1934.10.93-192, Berlin 1934.
lı.ııi)’ . W , ci. R Rahmeti, “Lieder Aus Alı-Turfan,” A s ia M a jo r , no. 9,1933. s. 129-140

I ıırlü Cehennemler Üzerine Uygurca Parçalar,” Türkiyat Mecmuası, c. 4,1937, s. 251-264.

Ugurische Bruchstûcke Über Verschiedene Hollen." UngarischeJa hrbücher 15, Berlin 1935.
s 389 402.

Biiıanov, I A , "la v ıik a Ve D ncpr Boyundaki ilk Türklerin Tengri inancı Tapınakları," Türk
D ili A u t y ıı m a l a n Yıllı ı ik ile te n 2000, Ankara 2001, s. 37-45
Harkova. I I I e lapı*. De laint* D u Kourganc No "> IV Pnzyryk. Dtnslers d'Archeolorfe, no.

»K6
KAYNAK ÇA

212, D ijon 1996. S. 20-27.


Barthold, W ., Kırgtzlar (çev. U. Deniz A çı), Konya 2002.

— “Türklcrde Ve Mogollarda Defin Merasimi Meselesine Dair (çev. A bdûlkadir inan), M a k a


leler vc incelemeler, c. I. Ankara 1968, s. 362-386
Ba kan, Seyfı, fc'sfci Türklerde S an a t, Türkler (Edit. H. C. Güzel-K. Çiçek-S. Koca), Ankara 2002,
S.110-124.

Baybosinov, K., J a m b ıl O n ınn d e g i Tas Musm der - K am enniye Izyayaniy a J am bılskoy Oblasit - Stone
Sculptures o f Zluunbyl Region. A lm a Ata 1996.
Bay kara, Tuncer, Türk K ü lt ü r ü A r a t ır m a la r ı, Izm ir 1997

B ab a k o v , K.-Erzakovich, L., O r ( a Gasırdagı O t r a r Keranıihası (Kcramika Srednevekovogo Ot-


rara; Ceramics of Medieval O trarl, Alma Ata 1990.
Baypakov, K.- Nurhanov, A., U lu Jıb ek J o h Jöne O rtag asırh k Kazakstan, Alma Ata 1992.

Baypakov K.- Podu kin A. N . Pam yatn ikı Zcmledel(esko - Skotovodçeskoy K u l t u n Yujnogo Kaza hs -
t a n a , A lm a Ata 1989
Baypakov, K.-Nasırov, R., Po Vclikomu clkovomu Putu |Along the G reat Silk Roadl (Rıısçadan
ngilizceye çev. M. Velizhanina- A. Tereshchenko), Alm a Ala 1991.

Bela, Kûrli- Gabor, Lormczy, A varnak Mondtak M a g u k a ( . . . They C alled Themselves


Avars...”, Szeged 1991.
Belenitskiy, Aleksandr, Central Asia, Geneva 1968

Bem tam, A. N ., Izbrannie T rudı Po Arkeologi / Istorii Kırgızov I K ırgızsiana, c. 1. Bı kek 1998.
— “Osedliyc poscleniya n a Tiyen- ane V-XV. v .v .” Iz b r a nnie Trudt Po Arheologii i Istorii Kirgi -
zov I Kırgızsiana, c. II, Bi kek 1998, s. 63-99.
— “Naskalmye izobrajeniya Saymalı Ta ." Izbrannie Trudı Po Arheologii I Istor ii Kırgızov I Kir-
gızstana, c. I, Bi kek 1997, s. 388-407
Be evliyev, Veselin, Prvo - Blgarite Vit I Kultura, Sofya 1981.
Bıardeau, M., ‘ Deva Asura H induizm deki göksel tanrılar ve Damonlar" (çev. S- Agıldere), Arı
tık D ü n y a da ve Geleneksel Tnplum lard a Din le r ve Mitolojiler Sözlü ü, (ed. Y Bonnefoy). c I
Ankara 2000, s. 167-168
— “Devi Hindistan'daki Tanrıça," Antik D u n y a ’d a ve Geleneksel Toplum larda Dinler ve M lfo M
ler S özlü ü (Yön. Y. Bonnefoy; haz. 1.. Yılmaz), Ankara 2000. s. 168-170.
Blunden, C.- Evlin, M ., “Ç in ," Büyü k U y g arlıklar AnsiMopeciisı (çev. S. Esenbel-L Kökcr). •
VII, stanbul 1988.

Bona, Istvan. Dos Hunn cn Rcich, Budape te 1991.


Buryakov, Y. F.-Baypakov K. M.-Tashbaeva K. H.- Yakubov Y, TTıe Citicsiind Routes of Ou ı ./# .n
Silk R a i d (On Central As ia Document s), Ta kent 1999
Bussagli, Mario, ’ Steppe Cultures," Encyclopaedic/ o j W o r ld Arts, c. X III, London 196/. . \r>
407.
< niiH iI Asian Pdin/ing i'rom A/glwnisi<in id Sin kia ng , Geneva 1979

ItuiiiiiiiN • v, V Y.i Ihulyakov Yu. S, Istoriya Ycniseyskih Kırgızov, Abakan 2000

38/
I R K I N D V IR 11 IRK S A N A I I

( aferoglu, Alım cı, I ski Uygur Tûrkçesi Sözlü ü , stanbul 1968.


( ampbell, Joseph, ilkel M ito lo jl - T a nnn ın Maskeleri (çev. Kudret Emiroglu), Ankara 1992.

- Do u Mtiolo/isi-Tannnın Maskeleri (çcv. Kudret Emiroglu), Ankara 1993.

( arter, I)., The Symbol o f the Beast The A n im a l Siyle Art o f Eurasia, New York 1957.
( arns, Paul, Buiflia'nm ö retisi, Istanbul 1984

Cezar, Mustafa, A nadolu Öncesi Tûrklerde ehir ve M im a r lık , stanbul 1977.

( bıkle, G ordon, Dogu'n un Prehlsioryasi (çev. . Aziz Kansu), Ankara 1971

Kendini Ya ra tan insan (çcv. Filiz Ofluoglu), Istanbul 1988


Cooper, J. C., An Illustrated Encyclopaedia o f Trad itional Symbols, Londra 1992.

C.iavcn Roy, C., I n dian Art, Londra 1993 (1976’dan tıpkıbasım).


Czegledy, Karoly, Bozkır K avim le rin in D og u ’d a n B a tıy a Göçleri (çev. Erdal Çoban), Istanbul
1998
Ça atay, S., Alnın Y a ru k ’ta n ki P arça, Ankara 1945.

Ça atay, S.-Tezcan, S., “KöktUrk T arihinin Çok ö n e m li Bir Belgesi: Sogutça Bugut Yazıtı,”
iıırlf Dili ve A r a tırm ala r ı Yıllı ı -Belleten, Ankara 1976, s. 245-252.

t. al, Malit-Görûr, M uham m et, "Anonim IV Sembolik Mezar (JL 230 Açması) 2000 Yılı Kazısı
Year 2000 Excavation aı Anonymous IV Symbolic T om b (Trench JL 230) | ," Mo olistan'daki
I ü r k A n ıtla rı Projesi 2000 Yılı Çalınmaları, Ankara 2002, s. 23-63.
(.«»ruhlu, T ülin, “Turk Mimarisine ö n c ü lü k Eden “Çadır Gelene iyle" Kurulan Bir Kırgız Ça
dırı," Antik ve Dekor, no. 22, stanbul 1993, s. 70-73.
Ç o ru hlu, Ya ar, ‘ Orta Ve ç Asya'da Hayvan Biçimine Girme inancı Ve Türk Sanatı ile ili ki
si,” M.S .Ü Pen - Edebiyat Fakültesi Dergisi, no. 2, stanbul (O cak) 1985, s. 59-93

- "Anadolu Selçuklularının Ta Tezyinatında O ria Asya le Ba lantılar," M .S .Ü . Sosyal Bilim


ler Enst. Y ayınlanm am ı Y. L T « i, stanbul 1988.

"Akkı la/Pamucak Türkmen Obası ve Bazı Görü ler," Türk D ünyası Tarih Dergisi, no. 26,
stanbul 1989, s. 49-59

slam iyetin Kabulünden Sonraki Asya Türk Sanatı'nda Hayvan Ü slubunun zleri," Do u
Türkistan'ın Sesi. 7/26,1990. s.11-15.

“Leningrad Hermitage Müzesi ve Türk Sanatı," Türk Dü n yası A r a t ır m a la r ı, no. 65 (Nisan


1990), stanbul 1990, s. 282-302

"K ühigin’in Ba Heykelinin Ikonografik Bakımdan Tahlili," M.S.Ü. Fen - Edebiyat Fakültesi
D r / y i si. no. 1, Aralık 1991, s. 118-138.

Erken Devir Türk Sanatı'ndaki Hayvan Tasviri Gelene inin Uygurlardaki Devamı Üzerine
Notlar," Turk K ü lt ü r ü A r a tırm ala r ı, Prof. D r. Muharrem Ergin e A r m a a n, XXVIII/1-2 (1990),
Ankara 1992, s. 357-363

"Türk Resim Sanatı'nda Hayvan Sembolizmi," M .S .Ü . Sosyal Bilimler Enst. Dok tora Tezi. s
tanbul 1992
Maııılycioıı ö n c e k i lılrk Sanatı’nda Hayvan Mücadele Sahnelen," Sanat Tarihimle Ikonog-
n ılıh A r u t n m a l a ı , (iu ner nal a A r m a a n , Ankara 1991, s 11/ 14 1

1XH
KAYNAK ÇA

— "Nagyszentmiklos Hâzinesindeki ki Sürahi Üzerinde Bulunan Yırtıcı Ku (Kartal-Garuda)


Figürlü Kompozisyonların Türk Sanatı Ve ikonografisindeki Yeri," S. Ü. Selçuklu Ara tırma
ları Merkezi, ProJ. D r . Yılmaz û n g c A r m a a n ı, Konya 1993, s. 319-337.
— "Türk Sanatında Kaplumba a Figürlerinin Sem bolizm i," Arkeoloji ve Sanat, no. 62-63, s
tanbul 1994. s. 29-36.
— "Orta ve Iç Asya Türk Sanatı Ara tırmalarının A nadolu Selçuklu Sanatı Bakımından Ehem
miyeti.“ IV. M illi Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Semineri Bildirileri (25-26 Nisan 1994), Konya
1995, S. 69-77.

— "Türk Sanatında Koyun, Koç, Keçi Figürlerinin Sem bolizm i,” Tü rk D ün yası Tarih Dergisi,
no. 100, Nisan 1995, s. 52-60.
— Türk S a n a lı'n d a Hayvan Sembolizmi, stanbul 1995.
— “U kok Plaiosu'nda Kazısı Yapılm ı Üç Yeni Kurgan Hakkında Bir Kitap," Türk Dünyası
A r a t ır m a la r ı, no. 96, Haziran 1995, s. 181-206.
— ‘ Selçuklu Sanatında G örülen Kuyru u D ü ü m lü At Tasvirlerinin lkonografik Ve lkonolo-
jik Mahiyeti.“ S. 0 VI. M illi Selçuhlu K ü lt ü r ve Medeniyeti Semineri Bild irile ri, 16-17 Mayıs
1996. Konya 1997, s. 227-267.
— “Lotus ikonografisi ve Uygur Sanalı'nda Lotus,“ l/lusîararası Osmantı öncesi Türk Kültürü
Kongren i Bildirileri 4-7 Eylül 1989 A n k a r a , Ankara 1997, s. 155-168.
— “Türk Sanatında Av Sem bolizm i," Arkeoloji ve S an at, c. V. no. 76. Ocak- ubaı 1997, s. 13-
25.
— Erken Dev ir T ü rk S a n a tın ın AB C'si, Istanbul 1998.

— “Kırım Arkeolojisi Ve Sanalı (Ba langıcından A lıınordu Devrine Kadar),“ Türk Dünyast
A r a t ır m a la r ı, no. 113, Nisan 1998, s. 97-118
— “Kurgan Ve Çadırdan (Yurt) Kümbete Ve Türbeye Geçi ," Geçmi ten G ü n ü m ü z e Mezarlık
K ü lt ü r ü ve insan H a y a tın a Ethileri Sem pozyum u 18-20 Aralık 1998 ASM Istanbul, Istanbul
1999, S. 47-62.
— Tür/? Mitolojisinin A B C ’si, stanbul 1998
— “G öktürk Sanatında D ini Nitelikli Heykeller Ve Tasvirler,’ Türk Dili A r a t ır m a la r ı Yıllı ı -
Belleten 2000, Ankara 2001, s. 99-103.
— “Kırgızistan Notları II G öktürklerin Ordu - Kent’ı," Tarih ve Düfünce, no. 7, Temmuz 2000,
S. 66-73.
— “Türk - Çin Sanatı li kileri,“ W olfram Eberhard, Ç in Simgeleri Sözlü ü (çev. Aykut Kazancı-
gil-A. Berekeı, Ek:Ya ar Ç o ruhlu), stanbul 2000, s. 355-388.
— T ürk Mitolojisinin A n a h a t l a n , stanbul 2002.
— “G öktürk Devri Keramik Sanatı Üzerine Bir Deneme,” VI. O r ta ç a ve Türfc Dönrnıı Kazı So
n u ç la n ve Sanat Tarihi Sem pozyum u (08-10 Nisan 2002) Bildiriler (Edit. M. Dcnkta -Y. öz -
bck-A. Sagıroglu Arslan), Kayseri 2002, s. 299-319.
O rta Asya l ı ıık Tasvir Sanalındaki Mücadele Sahneleri Ve Sem bolizm inin Ostııatılı Mm
y.ıı ılı n mli kı Yrtı. Osmanlının Dı$ D ü n y a y a Bakı ı, 03 Aralık 1999 Seminer Bildirileri, Isı.ııı

»9
I R K EN D I V R I U R K SANATI

nil 2 00Î. s. 63-90

G ök tü rk H eykellerinin Ö zellikleri." Üçüncü M i n jıldıfttın Bosogosunda Türk Tsivilizatsiyası,


11Aûncıi Bin Yılın E i inde Türk t/ygarlıgı Dünû-Bugünü-Yarmt Kongre B ildirileni, 2-3 Ekim
2000. Bi kek 2003, s 153-168

Ilski Tû rklerd e Û lû m ," Cogito, no. 40, Yaz 2004, stanbul 2004. s. 244-268.

Da yevskaya, O . D ., "Glava tryetya pazdniye Skifi (III v. D o.E.- IH v. N. E .),” Siepi Yevripeyis-
koyi Çasti SSSR V Sk/o - Sarmatskoye Vrem ya, M oskova 1989, s.125-145.
Diez, E.-A slanapa O . Türk Sanatı, stanbul 1955.

Diyarbekirli, Nejat, Hun S anatı, Istanbul 1972.


— "Kazakistan'da Bulunan Esik kurgan ı," I. Ü. Edebiyat Fakültesi C um huriy etin 50. Yılma A r
m a a n , Istanbul 1973, s. 291-304, Lev. I-X1V.

— “P eçenek Hâzinesi Ve T ü rk Sanatının Ç e itli Kıtalarda Geli en O rtak N itelikleri," Tarih


Enstitüsü Dergisi, no. 4-5'ten ayrı basım . stanbul 1974

"O rhun'dan G eliyorum ,” T ü rk K ü ltü r ü , no. 198-199, Nisan-M ayıs 1979, s. 1-64.

— Pazırık Halısı," Türk D ü n y a sı A r a tırm ala r ı Dergisi, no. 32, Ekim 1984, s. 1-8.

"T ü rk A skeri M im arisinde G özetlem e K uleleri,” Ars Turcica, Elken Des VI. In tem aiıo n ale n
Kongjresses Pür TûrfeiscJıe Kunst Mánchen Vom 3. Bis 7. September 1979 d a n oynbcisim, M ünc
hen 1 9 8 7 ,s 201-208.

— “Islam iyetten O n ce T ü rk Sanatı," Ba langıcından Bugüne Tllrfc Sonatı, Ankara 1993, s. 31-45

D lujnevskaya, G. V., “Kudırge Kayasıeski T ü rklerd ck i Um ay Tasvirleri Soru nu na Bir Bakı "
(çev M. D uranlı), Tıirfe Dünyası incelemeleri Dergisi, no. 1. zm ir 1996, s. 235-240

D olukhanov, Pavel, Eski O rtado u'd a Çevre ve Etnik Yapı (çev. Suavi A ydın), A nkara 1998.
Dorm er, O ., Resa l Central Asien 1898, Helsingfors 1901.

Dosimbayeva, Ayman, Merke Jetisu T ü rk le r in in Kiyeli Jeri (Merhe S ak r aln ay a Z em liy a Tyurhov
Jctisu - Mcrke Sacred Space of the Zhctisu Turfes], Taraz 2002.
D önm ez, Yusuf. “T ü rk Dünyasının Be erî Ve iktisadi Co rafyasına Toplu Bakı ," Ttîrfc D ü n yası
E l Kitabı, Ankara 1976, s. 46-102.
E bcrhard , W olfram , Ç in Tarihi, Ankara 1987

— Ç in’in Sim al Kom uları - Bir Kaynak Kitabı (çev. N. U lugtug), Ankara 1996.

— Çin Simgeleri Sözlülü (çev Aykut Kazancıgil-A. Bereket, Ek: Ya ar Ç o ru h lu ), stanbul 2000.
lid w ards, M ike, "Sibirya Iskitleri Altın U staları,” National Geographic Türkiye, Haziran 2003, s.
44 59.

I leııkcnova, G. ., 0 ( e r k Isiorii Srednevekovoy S k u y p tu n K azax sia na, Alma Ata 1999


I lıadc, M ircea, imgeler, S imgeler (çev. M. Alı Kılıçbay), A nkara 1992.

I I iade, M ircea-C ouliano L, Dinler Tarihi Srclügû (çev A. Erba ). stanbul 1997.

1 ııoki, K -K oshelenko G. A -Haidary, Z, “The Y üch-chilı and m igrations, H istory o f C ivilizati


ons ol C entral A sia," The Development of Sedentary a n d Nomadic Civilisations: 700 B.C. to
A D 250, c II. U N ESC O . Fran sa 1994. s. 171-189

I n ilasun, A Bican, vd. Kar ıla tırmalı fûıfc I rhçeleri Sözlü ü (Kılavuz K itap), c. I. Ankara 1991

190
KAYNAK ÇA

Erdelyı, Istvan, “Avar Sanatı," Türk Kültürü El Kitabı - lslamiyetlen ö n c e k i Türk Sanatı Hakkında
A r a t ır m a la r , c II, Kısım I a, stanbul 1972, s.109-112.
Erdelyı, I., "Recently Dıscovcred Ancient Relics In Mongolia," Açta O r ie n ta lia Academiae Scien-
tia r u m Hungaricac, c. XL1 (1), Budape te 1987, s. 75-82.
Eren, H ., vd, Türkçe S özlü k , c. 2 , Ankara 1988.

Ergin, Muharrem. “O r h u n Abideleri Üzerine,’' Türk Edebiyatı, no. 173, Mart 1988. s. 10-11
Ertek. T Ahmet, "Asya Fiziki ve Be erî Co rafya," Türkiye D iy anet Vakfı slam Ansiklopedisi, c.
3, stanbul 1991, s 506-511.
Esin, Emel, Antecedents a n d Developmcnt o j Ruddhist a n d Man ic h ean Turkish Art in Ea ste m Tıır-
kestan a n d K a n s u , stanbul 1967.
— “Butan-I Halac: M V1I-X. Yüzyıllarda Halaç K ü ltü n ın û n Sanat Eserlerinde Akisleri,” /. t'/.
Türk iyat Enstitüsü Türkiyat Mecmuası, XVII, stanbul 1972, s. 25-67 .
— “lslamiyetten Evvel Orta Asya T ürk Resim Sanatı," Türk Kültürü El Kitabı Jslamiyettcn Önce
ki Türk Sanatı Hakkında Ara tırmalar, c. 11. Kıs. I a, stanbul 1972, s. 186-243.
— “Ö tûken llerinde M S. Sekizinci Ve D okuzuncu Yüzyıllarda Türk Abidelerinde Sanatkar
A dlan", Türk K ü lt ü r ü El Kıtabı - lslamiyetten Önceki Türk Sanatı H a kkın d a A r a t ır m a la r , c. II,
Kısım 1 a, stanbul 1972. s. 44-58.
— “M uyanlık Uygur Buyan Yapısından (Vıhara) Hakanlı Muyanlıgına (Ribat) Ve Selçuklu
H an ile Medresesine Geli me," Malazgirt A r m a a n ı, Ankara 1972, s. 75-102.

— “Burkan Ve Mâni Dinleri Çevresinde Türk Sanatı (D ogu Türkistan'da Ve Kansu’da)." Türk
Kilitlini El Kitabı - lslamiyetten ön ceki Türk Sanatı H a kkın d a A r a t ır m a la r , c. II, Kıs. 1 a, stan
b u l 1972. S. 311-416.
— "Türk Ul-AcenTLerin Eseri Samarrada Cavsak U l- Hakanfnin Duvar Resimleri," .Sanat 7ar i
k i Yıllı ı, C. V, 1972-1973, S.309-358.

— “Farabiyi Yeti tiren Kengeres Türk M uhitinin Kultiır Ve Sanatı,* slam Tetkikleri Enstitüm»
Dergisi, c. Vl/3-4. stanbul 1976. s. 81-139.
— lslamiyetten Önceki Türk K ü lt ü r Tarihi ve slama G irij, stanbul 1978

— “Türk Buddhist Resim Sanatının Tarihçesi," I. Milletle rarası Türkoloji Kongresi ( stanbul. I**
20 Ekim 1973) Tebli ler 3 Türk Sanatı Tarihi, stanbul 1979. s. 696-758

— "Selçuklulardan Önceki, Proto -Türk Ve Türk Keramık Sanatına Dair,“ Sanat Tarılıl h//u;ı
IX-X (1979-1980), stanbul 1981, s. 107-154

— "Bezcklık Külliycsinde D okuzuncu Tapınak," Türkiyemiz, no. 37, Haziran 1982, s 1 <•

— "O rd u Türk Saray M im arisinin Onbe mcı Asırdan Önceki Tarihçesi," Milli Sar avla ı Vın
po zyu m u Bildiriler, Yıldız Sarayı/Sale 15-17 Kasım 1984, stanbul 1985, s. 22-26.
— Türk K ü ltür Tatihı ç Asya'daki Erken SaJJuılar, Ankara 1985.

Esin, Ufuk, ilk Üretimcili e Geçi Evresinde Anadolu ve G üney Avrupa. D o al Çevre VMimı • i
stanbul 1979.
tik t/retinıcilige Geçi Evresinde Anadolu ve Güneydo u A vrupa, K ü ltür Suru nu ı II ln.ttıl'iıl
l'JMl

391
ERK N D I VIR rURK '.A N A M

I eher, Geza, Bulgar Türkleri T arihi, Ankara 1984.

le lilc h , N ., Hunimin arkeolojik h al ı r a l a n , Att ila ve H u n la r ı (çev. erif Ba tav), Ankara 1982, s.
195 225

I ırld, 1Icnry-Prostov. Eugene, “Archaeological Investigations in Central Asia 1917-1937,“ Ars


Islamica V, 1938. s. 233-271.
Prise, T. G ., "Scythan Art and Some Chinese Parallels," Oriental A r t, c. II. no. 1 (Yaz 1949),
Londra 1949, s. 57-67.

G abain, A. Von, Eski Türkçenin G r a m e r i (çev. Mehmet Akalın), Ankara 1988.


Üaram, Eva-Kiss, Attila, Goldfunde aus der Völkenvanderungszat im Ungarischen Nationalmuse -
um, Macaristan 1992.

Garam, E.-Kovrig I.-J. Gy. Szabo-Gy. Török, Cemeteries o f the Avar Period 567-829 in H ungary
A var Finds in die H u ng arian N atio nal Museum, c. 1, Budape te 1975.

( ..isum-Mahler, Jane, “Ç in Sanatı le Münasebetler(Milâdl D örd ün cü Ilc O n u n c u Yüzyıllar


Arasında)", Türk K ü lt ü r ü El Kitabı Islamiyctten Önceki Türk Sanatı H akkınd a A r a t ır m a la r , c.
II, Kısım I a. stanbul 1972, s. 118-134

( .aisır, Carol, “Siberian gold collected by Peter the Great: The Gagarin Gift," Ambus Aside, c.
XXXVII, no. 3, 1975, S . 209-228

t .ayrctullah. Hızırbek. A lt a y la r ’d a K anlı G ü n le r, Istanbul 1977.


(ıtraud, Rene, G ö k tü rk Im parato rlugu - Ilteri Kapgan ve BiJge’nin Hûkumdarhfeları (680-734) (çev.
Ismail Mangaltepe), Istanbul 1999.

Grousset, Rene, Bozkır im paratorlu u - Attila/Cengiz H a n /T im u r (çev. M. Re at Ü zm en), Istanbul


1980

Grünwedel, A., Bericht Über Archäologische Arbeiten I m Idikutschan un d Umgebung Im Winter


1902-1903, M ünchen 1906.
— Altbuddhistische Kunstatten In Chinesisch Turkestan, Berlin 1912.

(itya.-nov, Mikhail P., Southern Siberia (Rusçadan çev. J Hogarth), Geneva 1969.
Gum ilev, L., Köne Tunh te r (çev. A. Cumabayev-P. Beysenov), Alma Ata 1994.
Havırkı Turktör, Bı kek 1999
K adim Türkler (çev. Vilayet Guliyev-Veli Habiboglu), Bakü 1993
I s k i Türkler (çev. D. Ahsen Batur), stanbul 1999.
Gülensoy, Tuncer, “Kırım Yurdunda Kültür Varlıklarımız," X . V a k ıf Haftası K itabı, Ankara
1993, s. 111-125.
( ıiıtıay, Cl.-Güngör, H., Ba langıçtan Günümüze Tûrklerin D in i Tarihi, Ankara 1997.

( ıiıngör, H ., Türk Bodun Bilimi Ara tırmaları, Kayseri 1998.


I I;k kın, S., “Orta Asya’da Budist Mitoloji" (çev. Y. Ç o ruhlu), S an at Tarihi A r a t ır m a la r ı Dergi
si. no 11 (Aralık 1992), stanbul 1994, s. 49-53.
I lall. | , Illustrated Dictionary o f Symbols in la n te r n a n d Western A r t , Londra 1994

H a m ilto n ,) R . Budacı yi ve Kotu Prrns Masalın ın Uygurcası K a ly an a m k a ra ve P a p a m k a r a (çev.


I K.ırkm 1 Bnk.m), Ankara 1998

192
K AYNAK ÇA

Hancar, H., “The Eurasian Anim al Siyle and Altai C om plex,“ Am bus Asiar, c. XV, 1952, s. 17)-
194.
H anel, I I. -Yaldız. M .. Die ScidcnsnuRc - Malereien unci Plastiken aus Buddhistischen HOhlentem-
pcln. Berlin 1987.
Haussig, H. W ., ipek Volu vc O r t a Asya K ü lt ü r Tarihi (çev. M. Kayayerli), stanbul 2001

Hayashi. T., “Stone Statues in Mongolia." Bulletin o j the National Museum o j Etlmofofty, c. 21,
no. 1. Osaka 1996. s. 177-283
Hayashi, T „ “Several Problems About The Turkic Slone Statues.' Tiirfc D ili A r a t ır m a la r ı Yıllı-
#-Bellcicn 2000, Ankara 2001, s.221-240
Hedin, Sven, pek Yolu (çev. A. Arpad), Istanbul 1974.
Horvath, Andras Paloczi; Pechenegs, Cumans. iastans, Steppe Peoples in Medieval H un g ary , Buda
pe te 1989.

bn Fazlan. Seyahatname(si) (Ramazan e en), Istanbul 1995.


Ions, V., Indan Mythology, L.ondral986.

Ishjamts, N ., “Nomads in eastern Central Asia, History of Civilizations of Central Asia," The
Devlopment o j Sedentary a n d Nom ad lkc Civilizations: 700 B.C. to A .D . 250, c. II, UNESCO,
Fransa (Paris) 1994. s. 151-169
inan, Abdülkadir, " kinci Pazırık Kurganı,“ Makale ler vc ncelemeler, c. 1, Ankara 1968, s. 507-
509.
— “Allay Da larında Bulunan Eski Türk Mezarları," Makaleler ve ncelemeler, c. I, Ankara
1968, S.479-499

— T ahh te ve Bııgıın am a n iz m Mate ryaller vc A r a t ır m a la r , Ankara 1972


— “Orta Asya’da Mugkale Hafriyatında Bulunan Vesikalar, Sogdiyskiy Sbornik", Leningrad
1934. 212 sah.. Makale ler ve ncelemeler, c. 11, Ankara 1991, s.332-340.
— 'Türklcrde Demircilik Sanatı- Tarihte Ve Folklorda." Makuleler ve ncelemeler, c. II, Ankara
1 9 9 1 , S. 2 2 9 - 2 3 1 .

— “Altayda Pazırık Kazısında Çıkarılan Alların D u ru m u n u Tûrklerin Defin Törenleri Bakı


m ından Açıklama," Makale ler ve ncelemeler, c. 11. Ankara 1991, s.261-268.

Izgi, Ö zkan, l/ygurlann Siyasi vc K ültüre l Tarihi (H uku k Vesikalarına Göre), Ankara 1987.

Jeutnar, Karl, "The Altai Before Turks," Bulletin o j the Museum o j F a r Eastern Antiquities, no. 23,
1951,.S. 135-223.

— A r t o f the Stcppcs-Thc E urasian Animal Style (Rusçadan çev. Ann E. Kapp), Londra 1967.

— “ lk Tûrklerin Arkeolojisi," Türk kültürü El Kitabı - lslamiyetten ö n c e k i T ü rk Sanatı H âkk m d a


A r a t ır m a la r , c. 11, Kıs. 1 a, stanbul 1972, s. 7-16.
Jisl, L.. “Kûltigin A nıtında 1958’dc Yapılan Arkeoloji Ara tırmalarının Sonuçları," Belleten, ı
X X X I1/107, Ankara 1963. s. 387-410
luliano, Annetlc-Lanc. Allen. Treasures o j C h in a , Londra, 1981

k .ıh n n h u y . M O ıa.bay og lu, “Kazak Türklerinin Keçe Yurdu Hakkında II. i ti» fi funyası /anlı
P .M IW no ;n I s u n bul 1989. s 52-58
I R K I N m VIK i i ; r k s a n a i i

im O iurhi I ürk Sanatı Hakkında Araştırmalar, c. II. Kıs. I a, stanbul 1972. s. 149-185.
Mım.u v S.. Au h a e o log y of Hsiuıtg - nu in Russia: new discoveries a n d some problems, httpy/hsi-
ungnu.chai.ru/archco.htm . s. 1-4
Minus. I 11.. Scythian a n d Greeks in .South Russia. Oxford 1922

Mn.isyant. V S., "Ossuarii Ta kenta I Ta kentskoy Oblasti.” Isioriv a komplektovaniya kollektsi,


iv ikonografiya i simvolika. K u ll u r a Srednego Vostoka izo bra zitc lnoyc I P rikladnoe Iskussivo,
Ta kent 1990. s. 71-85.
Mirzabayev, A. S.-Aldiyarov, A. D . Petroglifyi Sem iraçya, A ta - M u r a Sbornik Staley. Posuya ayen -
m y 75 Letiyu Yujno - Kazahstanskogo Oblastnogo Îstoriko -Kraevedçeskogo M u z c y a . Cimkent
1995, s. 133-134.

M o k n n in , V.-Plosklh. V., tQ rgizstan Tarihi (Bayırhi z a m a n d a n tartı X I X K. A ya ına (evin), Bi -


kek 1995

Monyasu, T.- Ochir. A .. “Provisional Report of Researches on Historical Sites and Inscriptions
m Mongolia from 1996 to 1998," The Society o f C e n tra l fc'urusûın Studies, 1999.

Mu-.talayev, 0. M. E.- çerbinin. V. G ., Rusca - Tûrkçe Sözlük (T ıpkı basım ). Istanbul 1989
Mülayim. Selçuk. “Erken Devir T ürk Sanatı. Ara tırmalar," .Sanat Tarihi Ara tırmaları Dergisi,
c 2. no. 5, stanbul 1989. s. 17-21.
M ülayim , Selçuk, “Sanat Tarihinin Attilasi Josef Stryzgovvski." S anat Tarihi A r a t ır m a la r ı D e r
gisi. no. 8, stanbul 1990, s. 65-69 .
Mııllcr. W K.-Gabain, A. Von, “Uygurca Üç Hikâye,” U G U R J C A I V - A (çev. S. Him ran), stan
bul 1946

- "Ça tani Bey Hikâyesi,“ U G U R J C A IV-A (çev. S. H im ran), stanbul 1945.


Naskalı, P.. C.- Duranlı, M .. A lta yca Türkçe Sözlük. Ankara 1999.

f -»ıp. I N edpoviç, Yeni Uygur Türkçesi Sûzlügiı (çev. I. Kurban), Ankara 1995.

Nesterov, S. P., The old Turks in the Central Asia a n d Southern Siberia. http://ambal.archaeo
logy nsc ru/gen- i/editions/Electronical/Bulletens/Herald/ Vol l / Chapter 7 / Ncstcr. Htm
(Institute of Archaeology and Etnography Siberian Archaeological Herald. Vol. 1, 1997).
f Jowgorodovva. Eleonora. Alte Kunst dcr Mongolei, Leipzig 1980

N urhanov. A A., “Keramika iz dvortsovogo kompleksa oblekta Lugovoe g. Gorodi c Kulan."


Aıheolotfiçcskle Pamyatniki ı \'a Velikom $elko \ om P u ti, Alm a Ata 1993, s. 102-112.
t >II.ıh. m . W Doniger, H in d u Mitolojisi (çev. Kudret Em iroglu), Ankara 1996.
ı 'I ladmkov. A. P., Ancient Population o f Siberia a n d Its C ulture . Cambridge. Massachusetts.
1959

I a n lı m afa ffnda l< Asya (çev. A. enel), Urken iç Asya Tarihi (Derleyen Denis Sinor). stan
bul 7000.s 61-140

( halt.ıy Hasaıı. "Altuı Elbiseli A danı,” Türk K ü lt ü r ü , no. 100. ubat 1971, s. 303-313
< 'ıkıııı, Hüseyin Nam ık, fiski Türk Y a zıtları, Ankara 1987

ı v-1. B.ıhiH'iklın, m i Kılıcının Mnıvc W l- kamU ıı Hakkında," Anhara 1/ımrrsı/cM l>ıl vt


la n h ( ogıafva l akultcM Dergisi, c VI. no V Ankara 1948. s 431 460

I'M.
KAYNAKÇA

— Büyük Hun im p a r a to r lu u T arihi, c. I-ll, Ankara 1981.


— Türk K ü lt ü r Tarihine Giri - Türklerde Odu. Ordugah ve O ta , c. M , Ankara 1984.

— Türk K ü lt ü r Tarihine G ir i , Türklerde Koy ve ehir H a y a t ı, c. 1, Ankara 1985.


— Islamiyetten ö n c e Türk K ü lt ü r Tarihi O r t a Asya K ay nak ve Buluntularına Göre, Ankara 1988.

Öney, G ö n ü l, 'A n ado lu Selçuklularında Heykel Figürlü Kabartma Ve Kaynaklan Hakkında


Noılar," Selçuklu A r a t ır m a la r ı Dergisi, no. 1.1969, s. 187-191.

ö rg e n . Ilknur - öztürk, Jean. Heritage Recovered The Lydian Treasure, Istanbul 1996.
Ö zkan , Fatma. ’ Nevayı eserleri için yazılmı bir lügat: Der Beyan ı lstılahat-ı Fmlahu - u ara
Mevlânft NevAyt," Bilig - Bilim ve K ü lt ü r Dergisi, no. 1. Bahar 1996.

Ô zônder. F -Sema Barutçu, S ih i v a m a l 'n in V asub and u’n un Abhidhat makosasastra'stna y a z d ı ı tef
sir in eiü Tercümesi Üç Itigsizler, Ankara 1998
Pclliot, Paul, R app or t Sur Mission ou lu r k e s la n Chinois 1906-1909. Paris 1910.

Phillips, F. D .. TJiı- Royal Hordes N o m a d Peoples o f the Steppes, Londra 1965.


Piotrovsky, Boris-Galanina, L.-Grach, N ., Scythian A r t , Leningrad 1987
Polosmak, N ., "A M um y Unearthed From The Pastures O f Heaven," National Geograph ic M a
gazin e, Octolx-r 1994, s. 80- 103.
Polosmak. N. V., vd, ‘ lssledovaniye Ve estvennogo sostava nahodok iz "zamerz ih" mogil
gom ogo Altaya. Rossiysfcava Arhcologiya, no. 1. Moskov 1997. s.181-193

Prjevalskiy, N. M., Tibet Seyahatnamesi (çev. Ô . C. Eren), Ankara 1990

Pugaçenkova, G. A.. Iskusstvo Baktr ii Lpohi K u an, Moskova 1979.


Pugaçenkova, G.- Khakimov, A., The A r t of C e n tra l A sia , Leningrad (baskı Finlandiya) 1988.

Radloff. W ., S ib ir ya 'dan (çev. A. Tcmir), c. 111. Istanbul 1994


Rawson, Jessica, Ancien« C h in a Af t a n d Archaeology, Londra 1980

Ricc. Tamara Talbot. The Scythians, Londra 1961.


— Ancient Arts of C e ntr al Asia, Londra 1965.

Romanov. Yu. I. (ed.). History o f K azakstan . Alma Ata 1998


Rosiovtzeft, The Animal Stvle in South Russia a n d C h in a , New York 1973.

Roux, Jean -Paul, Türk Göçebe Sanatının D in i Bakımdan A nlam ı,“ l u r k K ü lt ü r ü El Kitabt - Isla-
miyelten Önceki Türk S an a tı Hakkında Ara tırmalar, c. II. Kıs. 1 a, Istanbul 1972, s. 74-108.

— Türklerin Tarihi (çev. G alip Ü stün). stanbul 1988.


— Türk lerin ve Mo olların Eski Dini (çev. Aykut Kazancıgil), stanbul 1998.

— Eskiça ve Or ta ç a d a A lta y Tü rklerinde Olum (çev. Aykut Kazancıgil), stanbul 1999


— O n a Asya Tarih ve Uygarlık (çev. Lale Arslan), stanbul 2001.

Ruben, W ., "Budist Vakıflan H akkında," Vakıflar Dergisi. no. II. Ankara 1942, s. 173-185.

— Buddhizm Tarihi (çev. A. itil), Ankara 1947.


Rudenko, S. I., Drevney ıye V M ı r e HudoJectvennıye K o v u lik a n ı, Moskova 1968
I ro.v/ı J.mıJts <>/ Siberia The P az y ı vk Bu ıı a h o f It on Age Horsemen, I oııdra 1970
•titii* v. /a y tmita, Grq/ıtı Sıednevekovılı Nom ad o v Vopr ou Aıhn>h>y,ıı Za/Hutnogo K a z ith uu n a .

197
I N U N m VIK 11IKK SA N A II

Samara 19%. s 259-269


Minaiiidi. W ikcor, Marguj Mu/gap Deryasının köne hartasının aya ındaki gadimi gündogar sahgi
IDrcvncvosioçtıoe tsartstvo v staroyı deltc reki Murgab; Ancient Oriental K ingdom in ihc
< »Id Della of the Murghab Riverl, A kabad 2002.

Savelyeva. I . V., Osedlaya K u l a n a Sevemih .Sklonuv Zayliyskogo Aîalav V V1I1-XIH v.v. (Vo Mate-
rlalam Raskopok Gorodi a Talgat I PamyaJtilfcov Yevo Periferii), A lm a Ata 1994.
" i i )djav, N. Ser, a van -ligi yn H a n d ı Z u r a g , Ulanbator 1987.
v n k a y a , O . Fikri, "G öktürk Harfli Uygur Kitabelerinin T ürk Kültür Tarihi çindeki Yeri,"
t iflktürk Tarikinin Meseleleri, Ankara 1995, s. 303-312.

(»öktürfe Tarihinin Meseleleri \ Probicme der Köktürkiscfıen Gesckichie; 5onıe Problems oj Kak
ıtt ık History], A nkara 1995.
v a k a y a . O . Fikri-A lyılm az, C engiz-Batıulga, Tsendiyn, MogoJisıan’dafei Türk A nıdan Projesi
Albümü | Albüm for the Project on Tu rkish M onum ents in M ongolia], A nkara 2001.

Scyıdov, Mireli, “Altın M uharibin Soy-Etnik Talihi H akkında” (çev. Y. Akpm ar), K arda Edebi
y a t l a r , c. 1, no. 2, Erzurum 1982, s. 28-39; II. no. 3. Erzurum 1982. s. 36-43; III, no. 4, Erzu
rum 1982. s. 32-43; IV, no. 5, Erzurum 1983, s. 30-39.

— ( »anı- aman ve Onun G a y n a h la r m a Umumi Baiuj, Bakû 1994.


V .* rı. Baykan, Asya Tarihinde Swlwyu ovaları vc Bozkır 1/ygarJık/an, stanbul 1979

' it h n a ıı, laurance - Soper, Alexander, The Art and Architecture o f China, Kingsport, Tennesse.
1981
Mııor, Denis, “The H u n period." The Cambridge History o f E a r ly inn e r Asi«, Cambridge 1990, s.
177-205.
— "(K ök) T ürk im paratorlu unun Kurulu Ve Yıkılı ı" {çev. T. Tekin). Erken Iç Asya Tarihi
(Der D Sinor). stanbul 2000. s. 383-424.

i rk tn ç Asya Tarihi. stanbul 2000

skobclcv, Scrgei, “Eski ve Ça da Türklerde Umay G örü n tü sü nü n Parçalan ve ikonografisi."


fûrkler (Edit. H. C. Gûzel-K. Çiçek-S. Koca), c. 3, Ankara 2002, s. 922-926.
myoııov, Vasiliy, “Eski Ç a g T ü rk dönem inde Altaylar,* Türklcr (Edit. H. C. Gûzel-K. Çiçek-S.
Kın a), c. 2. Ankara 2002, s. 133-141.

M rııı, A., Ancient Khotan Detailed Report o f Archaeologia Exploration in Chinese Turkestan /-I/.
Oxford 1907.
— V i india Detailed Report o f Exploration in Central Asia a n d Exploration in Central Asia and
WcKtetnmost China, c. I-V, O xford 1921.
Jnnei mosi Asia Detailed Repor t o f Exploration in Central Asia, Kansu arid E a s to n I r a n , c. I-IV,
Oxford 1928
Kapı Bekçileri: Hint Vc Japon Budist Mitolojisinden Örnekler," Antik Dünyada ve Gelenek-
m Î o p lu m la r d a Dinle/ ve Mitolojiler S özlü ü (Yön. Y. Bonnefoy-lıaz. L. Yılmaz), Ankara
2000.s 536 550

Mrpaımva, latyana Yurcvna, N M Prrjevadfcvdin 0.- liuyumdan - Uçniye Ve ai N. M. Prjevah

m
K AYN AKÇ A

kogo- Katalog, Bi kek, 1990.


Stryzgovvski, J ., “Türkler Vc imali Asya Sanatının Buzul Devrindeki Men ei." ÜMai, c. IX, no.
49. Mart 1937, s. 11-25.
Stryzgowski, J., “Tûrklcr Ve Orta Asya Sanan Meselesi," ¿'ski Türk .Scitum ve A v r u p a 'y a Etkisi
(çev. Cemal K öprülü), 1974, s. 1-118.
Sullivan, Michael, An Introduction to C h in e s e A rt, Londra 1961.
Süleymanov, Olcas, A z i Ya (çev. Natık Seferogju), stanbul 1992

Süm er, Faruk. Eski Tûrkkrde ehircilik, stanbul 1984.


— O uzlar (Tûrhnenler) Tarihkri - Boy Te kllatı-Dcstanları, stanbul 1992.

Szabo, Csenge, “Batı H u n lan 'n da Kadın Takıları-Macaristan Bölgesinde" (Danı m an Ya ar Ço


ruhlu), M.S.O. Fen - Edcbiyal Fakültesi Arkeoloji vc Sana/ Tarihi Bölümü Y ayın lanm am ı Lisans
tezi. stanbul 1995.
Se en, Ramazan, slam Cogra/yacılarına G öre Tûrk lcr vc Türk Ülkeleri, Ankara 1998

Taefte, N .. “Co rafi O rtam " (çev. Mete Tunçay), Erken /( Asya Tarihi (Derleyen Denıs Sinor).
stanbul 2000. s. 33-59.
Tarhan. Taner, “Bozkır Medeniyetlerinin Kısa Kronolojisi.” W. Tarih Dergisi, no. 24 (Mart
1970), stanbul 1970. s. 17-32.

Ta a ıl, Ahmet. Gök-Türkler, Ankara 1995.


— Gök - Türkler II , Ankara 1999.
Tekçe, E. Fuat. P a z m h A lta y la r 'd a n Bir Halının ö y k ü s ü , Ankara 1993.

Tekin. inasi, t'ski Türlılerdc Yazı, Ka ıt. K ita p vc Ka ıt D a m g a la n , stanbul 1993.


— Ifygurcö Metinler I. Kıutnji im Pusar (Ses çiten la h ), Ankara 1993.
Tekin, Talat, O r h o n Y a zıtları, Ankara 1988.
— T unyu hvk Yazttt, Ankara 1994

Tekin. Talat, vd, Türkmencc-TürkçcSddüfe, Ankara 1995.

Thomsen, Vilhelm , O r h o n vc Yenisey Yakıtlarının Çözümü life Bildiri (çev Vedat Köken), Ankara
1993.
Togan, A. Zeki Velidi, l/mumt T ü rk Tarihi'ne Giri$, stanbul 1981.
Tryjarski, F., "O rh u n T ürklerinin Abidelerine Dair Dü ünceler," Türk K ü lt ü r ü F.l Kitabı - ¡h a
miyetten Önceki Türk S anatı H a kkınd a A r a t ır m a la r , c. II, Kıs. 1 a, stanbul 1972. s. 29-34.

Tsultem, N.. Skulptura Mongolii (Mongolian Sculpturel, Ulan-Bator 1989.


Tunçdilek, Necdet, Güneybatı Asya Fiziki O r t a m , stanbul 1971.
Turan, Osm an. “Türk C ihan Hakimiyeti Mefkûresi Tarihi: Türk D ünya N izam ının M illi," Isla-
mi ve insani Esasları, c. I-II, Ankara 1993.
Tûmer. G ., Bîrüni'ye G öre D in le r ve slam Dini, Ankara 1986

T üm er, G.- Küçük, A .. Dinler Tariki, Ankara 1993.


hırkeli, Cevat. “Ç in Kaynaklarına Göre H unlarm Ataları,” I. I \ Sosyal Bilimle Enstitüsü Genel
l u ı k Tariki Anakilim D a lı Yaymianmamıj D oktora Tezi. stanbul 1990
VıiMliıov, St.uıço, Form iranr N astaro - Bulgaıskata K u ltu r a V I X I vek, Sofya 1977

399
r.RKi'N d e v i r t i i r k sa na t i

V.mlyev. D . “O rlnrn Sclcri Ara tırmaları" Mo olistan Tarih i B a l c ı Adası, Ankara 1985.
\ Wlls. ( ılvin. Sosyal Anfropolo/i Acısından /nsan ve Dünyası (çev B Güvenç), stanbul 1984
W hiiehouse, David and Ruth, Archaeological Atlas of the World. Londra 1975

W illiams, ( A S., Encyclopedia o f Chinese Symbolism and A n Motives, New York 1960

W hitfield, Roderick-Farrer, Anne, Caves o f the Thousand Budhas Chinese A r t f r o m the Silk Route,
Londra 1990

W hitfield, Roderick, "Visions o f Budha Lands The D un hu ang Caves,” Asian A n , Londra 1995,
s 118-135.

www hermitagemuseum.org/html, 08 07.2003. The State Hermitage Museum:Hermitage


News, s. 1-3.
W olfram , Herwig, Treasures on The Danube B a r b a r ia n Invaders a n d Their Ro man Inhentence
(Edit, G . Langthaler), Wien - Köln - Graz, 1985
Yrlrukenova, G. Oçerk Istorii Srednevekovoy S hulpturı K azahstana, Alma Ata 1999.
Yrtkin, erare, Turk H a h Sanatı, Ankara 1991

Yıldı. II D. (ilm i mü aver ve redaktör), Dogwjum G ü n ü m ü z e Büyü k Islam Tarihi, Istanbul


1989

Ytul.ılıin, K. K., Kır ı* 5ö?iûgû (çev. A Taymas), c. 2, Ankara 1988


Yu. el. I alib, Asya Co rafyası, Ankara 1960.

/.ıvıtukhina, M. P., “Pazırık Sibirya'da Dag Mezarları Arasında 25 Yıldır D onm u Bir Göçebe
I lygarlıgı," UN E S C O 'd a n G ö r ü , no. 12, Aralık 1976, s 31-37.

/.ıvıtukhina, M P., Lc role de Pierre le Grand dans ¡’elaboration dc la collection Siberienne, Dossi
ers d ’Archeologie, no 212. Dijoıı 1996, s.10-11.
/.ıınonyı, I., The Origins o f die Volga Bulghars, Szeged 1990

Zvclebil, M ., The rise of the nomads in Central Asia, C ambridge Encyclopedia o f Archaeology, Scar

borough, Ontario 1980. s. 252-256

400
D Z N

Afganistan, S4,56 Barthold, Wilhelm. 76, 8 2 , 83


Ahamenidlcr, no BarlUS, T., 232, 233. 234
Ahura Mazda, 289, 3is Ba kurtlar, 76
Akhunlar, 214,324,369 Baykal Gölo, 13. 15, 16. 25, 27, 28, 30. 39. 47.
Aki ev, Kemal, 73 , ıos 70, 73, OO, 183
Alma Ata, 1 8 8 .205 Baykara, Tuncer, 244
Alp Baga Tarkan, 285 Bchram, 11., 312

Alp F.r Tuııga, 193 Belenitsky, A. M , 190

Altay Da ları. 13. ıs, 16, 40, 48 Bering Bo azı, 13

Amitabha Budha, 263.290.30i, 307 Bcrn tam, A. N„ 188, 218 . 2 2 3 ,2 2 4

Amudcrya nehri. 38. 57.195, 214 Bezcklik tapmakları. 17i, 178,-196. 233, 238.
Anadolu, 13, 17. 69. 119, 210 , 242. 325 247, 250. 252, 255, 260, 261, 263, 265-267,

Andcrsen, S. G , 20 269, 270, 274


Bilge Ka an, 1 6 2 , 16 6 , 167. 173, 174, 201. 20 6 .
Andronova kasabası, 15
210, 213, 284
Angara nehri, 2 2 ,25. 27. 2 8 . 4 7 ,183. 34i
Buı Budha Ma araları, 232,234
Apsara. 273, 300
Blrılnl. 312
Arabistan. 13
Black. Davidson, 20
Aral GölÛ, 13, 15, 23, 31, 52. 6 1, 70, 192, 214
Bo Ts'zuy-i, 159
Arat, Rc$iı Rahmeti. 235
Bona. 1stvan, 340
Arslan Sengün, 275
Borovka, 215
Artamonov, M. 1., 3 3 7 , 34 3 .3 5 1
Bogü Ka an. 275, 309.310
Asım, Nccib, 153
Budha, 156. 192, 197. 243, 249. 250. J S 4. ¿60,
Asurlar. 93.130
261, 263, 270. 274, 278, 279. 281. 781. 78/
A kabad, 62. 64
288, 289, 290. 291, 292, 293, 294, m .
A kalon ve Namrael, 3 1 7 297, 298. 299, 300, 301, 302, 305, 10/, HMl,
AvalokitCSvara, 254, 263. 288. 289, 291, 301.
310, 312, 320, 321, 322, 323
302
Budizm ve Budistlcr, 155, 156. 165, 1 9 1 . 196.
Avarlar, 342-346. 348. 349. 358, 366, 370 210. 211, 215, 234. 245, 246. 749, 250, 255,
Avlod ( övalye), 193 260. 261, 263, 264, 269, 272, 27J. 277, 778.
Azak Denizi, 336, 340. 350, 353, 355. 356. 366 280, 283, 285, 286-294, 297-311, 313, >19.
Azerbaycan, 6 2 .76. 80 , 2 1 0 . 2 1 4 322, 323, 324, 369
Bussagli, Mario, 28
Baipakov. 221 Büyük skender, 260

Balasagun. 83,155
Balınt, C., 2 2 0 ,351 Caferoglu. Ahmet, 83
Balka Gölü. 13, 184 Cakra amvara Heruka, 286
U ıiU lt O V , I A , J53 Campbell, Joseph, 297

401
I R K I N I U- VIR I ÜR > '. A H A I I

( .m is , I ' , 292 I rdmann. K., 1m

< > y h u ......... ı ı a g ı , n . 214 lirmcnıleı 129. 110

• lııldc. Gordon, 26 Ermi Asila, 295


ı hu>',uııov. K V . 74 Erzakoviç, L.. 221
ı oiıstantine, V., 354 Esin, Emel. 1 9 2 . 2 1 5 , 240 , 2 4 7 , 248, 2 4 9 .256.
ı mm, C . 56 259. 283, 286, 322, 368
ı nulıano. 1., 312,314
Fejes, Imre, 179
Ç ın , 13. 16. 20. 21, 28. 40. 46-49, 51, 52. 54. Fergana, 40, 57, 90, 18 8 , 2 1 4 , 2 1 7
62. 70. 75, 103. 115, 125. 126. 129, 141, 144 Fıraı nehri, 13
148. 151. 154, 158-162, 165. 166. 174, 191, Firdevst, 193
202. 207, 211. 215, 229. 234. 235, 245. 250.
255, 257, 258. 261, 264. 265, 267, 290, 291, Gagarin, Prens Matthew Peırovich, 72
300. 302, 309. 311, 319-324. 366. 368
Ganj nehri, 13
Ç ın lin d i, 13
Garuda. 254, 269, 290, 357, 360
Cin eddi, 124: 125. 126. 258
Gasıon - Mahler, Jane. 321
(.in Tûrkisıanı, 35
Gam am a Budha. 196
G chm u rd ile M urdiyânagh, 317
I >ArA(Pers kralı), 130
Gcrdizi. 8 0 .365
I Vnıidov, Nikiıa, 71
Golovkina. 331
IVzavul. Bkz. stemi Han
Gotama. 2 9 2 . 2 9 5 ,296.305
I Jlıyani Budha, 302,305
Göktürklcr, 36, 5 1 , 7 5 . 8i. ıos. 1 4 5 ,146 , 1 5 0
Dıakonov, 193 155, 157-162. 165, 167, 169, 170, 172, 174-
Dicle nehri, 13 185, 188-191. 193. 195-202, 205-226, 229.
I livası iç (Sogd meliki), 19 2 ,2 2 6 231, 237, 245, 246. 249. 255. 257, 267. 270,
I liyarbckirli. Nejat, 89,130 283, 285, 309, 320, 322, 324, 325, 327, 33S,
I Jodonov, A. E., 54 349. 353. 359. 363. 364. 369
Dolukhanov, Pavel, 66 Griaznov, M ikhail P.. 3i. 35. 40. 42. 44,72.
Don ııchri, 3 2 . 32 9 ,3 3 4 . 3 5 0 . 3 5 1 , 3 5 5 , 366 87. 99
Horzhsurcn, T., 73 Grousset, Rene, 38

Hubnıx, P.. 333 Grûmvedel. A ., 2 3 2 - 2 3 4 . 2 4 0 , 2 4 2 . 2 4 3 .265

llupree, l .56 Gum ilev, L . 2 1 1 , 2 1 2


I Hı,..ınbc. 5 4 .56
Han T utuk. 272

I H-rlıard. Wolfram. 2 9 5 ,3 2 0 Harczm . 6i

I bııbckir. Hz.. 297 Hazar Denizi. 1 3 . 23.57, 6 1 .214 . 3 4 9


1 Irasiyab. 193 Hazarlar. 3 3 1 . 3 5 0 . 3 5 1 . 3 5 3 . 3 5 4 . 3 5 5 , 3 7 0

I irene, 354 Hedin, S.,231

I I Bekri, 365 Heikel, A. O ., 153,1 6 6 ,284


I• llide, Mlrcac, 2 94. 31 2, 314 Herodotos, 1 2 9 ,327

I rdelyı, Kivaıı, 179 Hıristiyanlık, 289.2 9 0 .296.307. 3 1 2 . 3 1 3 .


331, 345, 365

402
DI/IN

Himaluyıılrti. 1 1, 19, i'vt Ic iin iill. Kari, 40. 44. 47. 50-53, 90. '>4. 98.
I lııulıkıtv Osıp.liirı, n , 56 132, 133

Hindistan. i». 23i. 2 3 2 .2 6 5 . 312, 3 2 0 , 3 2 1 JlS , L , 162, 165. 215

HsGan Tzang, 211

H u n , 17. 18. 3G. 38. 40. 48. 52, 54. 70-75, 86, Kaiesoglu, brahim . 15
90. 98, 100. 103. 105, 107-109, 115-119. 124 Kafkasya, 21 o. 34i
126, 129, 130, 133, 137-142. 144-146. 148. Kamarov, 63
150, 151, 153, 154. 158. 159, »61, 174. 176, Kansu, . Aziz. 21, 128, 229
178. 180. 188, 195, 196. 199, 200, 211, 216, Karabag, 130
227, 231. 237. 322, 324, 327. 335-338, 340-
Karabalgasun, ,239,242. 2 8 4
2 38
343. 346, 368, 369, 370
Karadeniz, 13.16,17, 49,51. 8 i, 86 .129, 1 9 8 ,
H uth, D r., 232
319. 328-330, 335-338. 340, 346. 349, 366,
370
Issik Göl, 19. 155. 159, 189. 217 Karahanlı, sı, 8 7 .155.219, 222. 259
Karakulum, 70
lbn Hurdâdbih, 238 Karluklar, 210, 219, 222, 224. 225, 226
Ibni Fadian, 326 Ka garlı M ahm ud, n , 83
bnu'l-Faklh, 238 Kaya, C ., 146,176,1S4, 2 5 5,2 6 0
Ç Asya. 16, IS. 24. 25. 27, 29. 33, 34, 38. 39, Kazakistan. 13, 25. 33, 38, 42, 61, 69. 80, 85.
43. 49, 62. 69, 70. 84, 86. 113, 117, 129-131, 105, 110, 122, 146, 151, 154, 159. 160, 176,
140, 144, 146-148, 151, 153. 164. 171, 176. 184-186, 200, 203-206. 209. 210. 216, 217-
184. 191, 195, 198. 202, 219, 220, 260. 321, 219, 221, 223, 224, 328
324, 326-328, 330. 335. 336. 346, 348. 353.
Kazaklar, 73, 76. 77, 78. 83, 108, 119, 121,
356. 360, 368, 369
122, 123, 206
ldrlsl, 80 Kıpçaklar, 51. 76, 83
nan, A bdûlkadir, 9 0 . 16i, 162
Kırgızistan, 38. 8i, 122, 145, ıs ı, 154, 155,
Indus nehri, 13 1S7, 176, 184. 188, 189, 200, 203, 204. 206,
ran, 13, 42, 54, 59, 62. 64. 81, 129. 130, 148, 209, 217-219, 221. 224-277
151. 214, 226, 231. 245. 257, 311, 312. 323, Kirgizlar. 51, 76, 77. 83, 119, 121-123, 157,
324, 325 »81-184, 188. 210. 216, 229, 240. 324. 325
ni nehri. 13, 22, 46,70,186 K ırım , 329, 330, 331. 333. 334, 335. 338, 340,
killer, 16. 50. 51, 86, 100, 113, 118, 129, 188, 341, 350, 353, 355. 356. 366, 367
327-335 Kızılırm ak. 13
slamiyet, i l , 69. 80. 83, 87 . 124 -1 26, 1 4 2, Kızlasov, L. R.. 52. 53, 155
149, 150, 157, 174, 177, 189, 193, 202. 210,
Kırnaklar. 80
212, 228. 229. 237, 249, 255. 257. 269, 286.
Kiselev, S .V ., 44. 45, 46, 49, 215
296. 311, 312, 319, 325, 336, 369, 370
Kishitigarbha, 28«
siemi Han. 158
Klemcntz. D ., 168, 231
lil, A .. 337, 351
Klya tomy, S. G ., 174
Koestler, Arthur, 354
Juponlar. 20 . 234
Kohl. Philip, 61
Inptmyn, 13. 2 3 5 . ?90. 29i. 300
Konstaııtlnos PorphyroRonneto*., »5», »(.*.

403
ERKEN D EV R TÜRK SA N A II

Kozlov, 72. 100. 243, 244 M ezopotam ya, 64,136,148,313,370


Köken, Vedat. 153 Miniaev, S .. ıi6
Kubalev, V. D .. 73,172 Minns, E. H ., 72.333
Kuban, Do an, 331.366 M inusinsk. 32. 34. 36, 38. 43. 44, 46. 47. 49.
Kudama, 238 50. 51, 141, 338

Kuonlun Da ları, 13 M o olistan, 13, 15, 1 6 . 24-26, 29. 33, 110,

Kıılakovsky. Y, 334 116, 141. 144 146, İSI, 154, 170. 176. 177,

Killi g n Amtl, 153, 154, 162, 164-166. 170. 179, 181, 200. 206, 209, 210, 213, 215, 238.

173. 174. 701. 202. 206. 208, 210. 211, 215. 240, 284, 325

216, 237. 256, 257, 285, 353 M ontgom erie Forsyth, 231

Külüg nanç S a ç u Sengön, 235 M uham m ed, H z., 294.296.297


Murgab, 66

1.1 ..-lo, G y ula , 3S6, 358. 360. 361, 362, 363 M usabayev, Prof., 10s

I .ı.MTcnko, 54 Müller, W . K.. 236

I c akey, 1.. S. B,, 19


I -n.I nehri, 13, 24, 28, 183, 186 N eapolis, 33 1, 336

I . ¡kov, A., 334 Nem eth, 365

ı ıdyalılar, 136 N esturilik, 155. 254, 274

I IgC , LoU S , 244 N om ura, 234

I imsenko, A .. 334 N ow gorodow a. Eleonora, 162 , 1 6 6 ,1 7 9

Magadha, 295 O b n eh ri , 13, 41, 43. 45, 70

Mahakasyapa, 197 O kladnikov, A. P., 19, 2 2 , 2 4 , 2 7 , 2 8 . 40, 44,

M.ıhayana Budizm i, 263,300,302 55,6 1 ,6 2


O lden bu rg, S ., 234
M aitrcya Budha, 307
Mallory, J. P., 34. 35, 36. 42 O m urtag Han, 354

Manas destanı, 1S7 O rd o s, 13, 16, 21 . 47. 70. 116, 141

M ançurya.13,15 O rh u n ırm a ı, 2 5 . 7 0 , 1 5 3 , 1S4, 162, 1 7 6 . 215 .


238. 242
Manı, 276. 310. 312, 313, 314, 315
O rh un Yazıtları, 151-153.173-5,221-223, 26 i
M.inicilik, 191, 242, 245, 260, 264. 272. 274.
276, 278, 285. 309. 310-318, 369 O rk u n , H. N am ık, 153. 173, 309. 325, 365

M.na (Sey ıan ), 197.290.296 O rta Asya, 15, 16, 18, 24-26, 29. 32, 38, 43,
51. 54-57, 59. 61, 62, 66, 69, 70. 84. 86. 115,
M arccllinus, 336
117, 130, 131, 139. 140. 144-148, 151, 153-
M ariyashev, A. N., 186
155. 158, 164, 168, 171, 176. 184. 190. 195,
M arslıak, B. I,, 191
196, 198. 202. 205. 216, 219, 220, 221, 227.
M asson, V. M .. 55. 58. 60. 65, 66
228, 243, 248, 250, 254-260. 270, 271, 278,
M azdaizm, 313
298. 301, 302. 306, 307, 319. 321-328, 330.
M ccusilik, 310.3 12 331, 335, 336. 346. 348. 353, 354, 356, 360,
Mellnart, Jam es, 57 367. 368, 369
M enander, 1S8 O tani, K .. 234
Meryem Ana, 302

404
I'I/IN

ô g c l . Bahaeddln, r. u . 40. 4 9 ,51, 79. 8 2 , Regel, A lbert. 23i


83, 88. 100. 104 11%, Ml. 173. 181. 182. Rice, T a m a r a T a l b o l, 1*»
325. 368 Rostovtzeff, M . 72
ô m e r , Hz.. 297 Rot h, V., 334
Ô tu k c n , 70. I54, 2M. 229 R oux, Je a n - Paul, 207
Özbekistan, 13. 57. 195, 217, 218. 226-228 R udenko, S. I., 7 2 . 87, 9 1 , »4 %
Ôzbeklcr, 76,12 1
Sakalar, 73. ıos. iss. i«h
Palacus (Scilirus'un oglu), 330 Sakyamuni Budha, soi, 307
Pamir. 40, <2 ,57 Sam anogullan, 193
Paris. 333 Samsara, 287
P azın k kurganı, 42 , 50. 72-74.84 89. 91, 93 - Sarianidi, V. I., 66
96. 98, 109, 110. I l l , 113, 128-133, 136, 141, Sasaniler, 196. 214. 243, 267
142, 171, 178, 195, 276. 328, 329 Sayan Da ları, 13, 16. 43,172
Pcçenekler. 178. 311, 348. 355, 356, 358. 365,
Schultz. 331
366, 370
Scilirus. 330
Pelliot, Paul, 79, 234, 235, 302. 309
Selçuklular, 210, 245. 247, 270. 287. 288, 325,
Persler. 130, 131,289
326
Peıro, Çar I.. 71,140 Selenga nehri. 70, 100, 115,183
Phillips. E. D ., 32. 44. 96, 100, 329 Semerkant, 55. 56. 218 , 226. 227, 311,338
Pletneva. S. A ., 350, 351 Sergıopol (Ayaguz) ehri, 146
Polosmak. N ., 73, 92, n o . i l l , 138 Ser-Odjav, N. Ser, 16S, 179
Perth, 234 Serovo devri. 27.2 8
Prjevalskiy, N. M .t 231 Seyhun nehri, 13. 355
proio -Bulgarlar, 353
Shyshkin, V. A., 193
proto - Çinlilcr, 46 Sibirya, 13, 16 -18 . 22-25, 27,^30, 32, 38. 47.
proto - Hunlar. m , 114, n s 49, 52. 55. 71. 72, 103, 117. 129, 144-146,
proto- lskitler. 328 151, 172, 176, 181, 200, 206, 209, 215, 325,
prOtO-Tlirklcr, 16-18. 21, 24, 3S, 36, 42. 44, 338, 341
46. 48. 49, 54. 70-72, 74. 86. 90. 98. 109, Siyavuç, 193
113, 114. 117, 124, 130, 133, 144, 146, 174. Sogdaklar, 217
176, 178. 180, 185. 189. 198-200, 328. 329. Sogdlar, 151, 157. 190, 193, 196. 200. 21*. u \
335, 360, 368 222, 224. 225, 226. 231
Pugaçenkova, G. A.. 24S
So n g Y ù n, 324
Pumpelly, 63 Stem , A.. 232. 234, 240, 244
Strahlenberg, Jo h a n n V on, ısı
Racagaha (prens), 295 Stryzgow ski, J . . 15, 18,368
Radloff. W ., 72. 76. 82. 99, 103. 104. 142, 144. Suriye, 13, 254. 325
153, 325
Siïleynianov, O lcas, 79. i 0 8 . 109
Ranov, V. A.. 56
Sttm er, Faruk, 115,2 1 8
RuiiMMimbhava. 288
Sümerlcr. m»
I- | \\ i Ml, Ic s M ia , 4 ;

40'.
ERKEN DEV R TÜRK SANA 11

'.•.mı.ııtlık vc Sunanlar, 28, 36,140.148.182. Urmiye G ölü. 13


205. 206. 2%. 349, 370 Uygurlar, 17, 76-78. sı. 83. ISO, SS, 174,
191. 192, 196, 205, 210, 229, 231. 233. 235-
I ukıldiyev, Kubat, 189 238, 240, 242, 243, 245-249. 250, 254-257,
labgaçbr. 125, 128, 250, 319, 320. 321. 322, * 259, 260. 261. 263-265, 267, 269, 270-279.
323. 369 281-283, 285. 287, 288. 291. 292, 297-299,

I ı hıkına, 234 301, 302, 306. 308-312, 314, 316, 317, 320,
324, 325. 350, 369
I.ıcikistan, 42, 57, 190, 196. 217
I al'ko-Grintsevich, Y. D., 73
Van G ö lü , 13.57
I .ılgrctı, 72
Vasilyev, D , 173
I .mrı Da lan, 13.15. 16.19.40. 32S
Vinogradov, A. V., 57
1,1. Millik, 232, 274
Volga nehri. 32. 34, 335, 336, 338, 340. 354
la n ın Havzası, 13,17,311
Von Gabaın, Annem arie, 236
I « la nl, S5, 227
V on Le C oq. A.. 196. 197, 233, 234, 236, 240,
I .ılaılar, 76
242, 243, 253-256, 278
rin im b in Bahr, 238
jfolgrlkcn Tigin Silig Terken. 235
W eidenreich, Prof., 20
I rploukliov, S. A., 46, 50
W ells, Calvin, 20
I n nphylos, (imparator), 35i
W hitehouse, David ve Ruth, 56
I lıoıııscn, Vilhelm, 153
ri H-l, 13. 70, 307
Yadrintscv, N. M., i5 3 ,170
I u>',.mi. A. Zeki Velidi, 15
Yakonov, M. M. D ., 190
lo ny uk uk anıtı, 158,162,168,170.207,216,
Yakubovski, A. Y., 190
257
Yakut (co rafyacı), 2*38
luraıı, Osman, 311
Yakutıs tan. 176
I lirmi ler, 210, 219, 225, 246. 355
Yenisey, 13.30,35.38, 4i-4S, 4 7 . 4 9 , 52, 118,
n ik slam sanatı, 136,191. 247.248, 278,
151, 175, 182, 216, 217, 325, 328, 364
280. 287. 288. 369
Yollug Tigin, 174
I m kı tan, 16, 82. 121, 122, 133,155. 178. 190.
196, 214-216, 218, 219. 221. 229. 231-235,
237, 243. 246. 250. 258-260, 277, 299, 366 Zadansky. Otto, 20

lıırknıenistan, 64, 66.76.78. 8i, 90, 119, Zcmarh, 217

121. 122. 124. 176, 259 Zerdü tçülük, 313


Zurvanızm , 313

ı m.ıy (iannça), 170. ıso, 186, 205-208,2 1 1 Zyablın, A. P., 155

l hamtlar, 131
ERKEN DEVİR TÜRK SANATI
Yaşar Çoruhlu
sla m ö nce si T ü r k s a n a tı ü z e rin e h a z ır la n m ı e n k a p sa m lı e s e rl e r d e n o la n
Erken Devir Türk S anatı O rt a v e ç A s y a'd a n B a l k a n l a r'a k a d a r u z a n a n g e ni
co r a fy a d a varlı ını sür d ür m ü birço k T ür k k ü lt ü r ü n ü n d e rin bir ar k e olojisini
o k u y u c u yla b u lu t ur u yo r. Bu sa n a tı n, fili z le n d i i birço k c o r a fy a d a H u nlar,
G ö k t ü r k l er, U y g u rl a rl a s üre g e le n a n a h a t tı n ı ve Peçe n e k ler, H a z arlar, A k h u n -
lar, Kır gı z lar, O u z la r b a t a o l m a k ü z er e birço k k ü lt ü rle birli k t e nasıl f a r k lı
la tı ını, h a n g i sa n a t la rla n e k a d a r e t k ile i m e g ir d i i n i, n e k a d a r Bu d ist n e
k a d a r Çinli v e M a n ici o l d u u n u o rt a y a k o y a n Ç o ru h lu eserini bi z z a t k e n disi
nin y ü r ü t t ü ü a r k e o l o ji k ç a lı m a la rla d a h a d a z e n g i n le tiriy o r. T ü r k sa n a tı
ü z e ri n e ya z ıl m ı bir m e t in o l m a n ın y a n ı sıra k o m u k ü lt ü rle r e t a a ra k d ö n e
min siyasi, e k o n o m i k k o u ll a rın a d a t e m a s e d iy o r.
2 0 0'e y a k ı n resim, h a rit a v e çi z i m l e d o n a t ıl a n Erken D evir Türk S anatı
T ür k s a n a tın ın sla m iye t e k a d a r nasıl b ir g e li m e çi z gisi i z le di in i ar a tır a ra k
b u a l a n d a b ü y ü k bir b o lu u d o l d u r m a k t a d ır .

w ww.k a b alcl.co m .tr

You might also like