You are on page 1of 44

GEOLOGY

OUR EARTH CHANGES all the time. Mountains rise and wear away.
Continents move, causing oceans to widen and narrow. These changes
are slow. It would take a million years to notice much difference. Other
changes, such as when an earthquake shakes the land or a volcano
erupts, are sudden. Geology is the study of how Earth changes, how it
was formed, and the rocks that it is made of.
Clues to the Earth’s history are hidden in its rocks. Geologists survey
(map out) the land and dig down to the rocks in Earth’s crust. The age

Y
GEOLOGISTS AT WORK
and nature of the rocks and fossils (evidence of prehistoric plants and Rocks at the Earth’s surface reveal
animals) help geologists understand the workings of Earth. Geologists their past to the expert eyes of
geologists. For example, huge cracks
also help discover valuable deposits of in layers of rock show that powerful
coal, oil, and other useful minerals. SATELLITE MAPPING forces once squeezed the rocks.

BA
Satellites circle Earth and send back
They study the land before a large photographs of the surface from
structure such as a dam is built, to make space. The pictures show features
sure that the land can support the great of the land in great detail and help
geologists identify the rocks.
weight. Geologists also warn people Satellites have also measured SANDSTONE
about possible disasters. Using special the size and shape of Earth. The top
instruments, they detect the and youngest layer of rock
is sandstone. It sometimes
movement of rocks and try to Studying the rocks in the forms from desert sands. The
predict volcanic eruptions ocean floor can reveal
the slow movements
criss-cross pattern shows how
the wind blew sand to form
,vHhothquakes. of Earth’s crust. the rock.
AERIAL SURVEYS
Airplanes carry special SHALE
AT
cameras that produce A layer of shale
three-dimensional views rock shows that the land must
of the land below, and have been beneath shallow
instruments that measure water. Mud from a nearby
the strength of Earth’s river built up and compacted,
magnetism and gravity. forming shale.

SEISMIC TESTS
Special trucks strike the BASALT
ground with huge hammers, Lava from
producing shock waves, a volcano formed this layer
called seismic waves, which of basalt. The land rose
bounce off the layers of rock
D

from the sea, and a volcano


below. Computers use these erupted nearby to cover
waves to draw pictures of the RADIOACTIVE the rock below with lava.
layers of rock within Earth. DATING
Rocks contain
substances that decay LIMESTONE
THE HISTORY OF GEOLOGY over millions of years, The lowest and
giving off tiny amounts
SE

The ancient Greeks oldest layer contains fossils of


of nuclear radiation. tiny creatures, showing that
and Hindus were the By a process called 100 million years ago, during
first peoples to study and radioactive dating, the time of the dinosaurs, the
date the rocks of Earth. which measures this region was under the sea.
During the late 18th radioactivity, geologists
century, the Scottish can find out how old
the rocks are. ROCK SAMPLE
scientist James Hutton
The layers of rock in this sample
became the first (above) come from deep
European geologist to underground.
In 1795 James Hutton realize that Earth is EXAMINING EARTH
founded the modern millions of years old and Earth’s crust is made of layer upon
science of geology that it changes constantly. layer of different kinds of rock that
with his book The
Theory of the Earth.
But his ideas were not have been laid down over millions
accepted until after his of years. The topmost layers usually
death. In 1912, Alfred Wegener, a German formed most recently and the
meteorologist, proposed that the continents lowest layers are the oldest. By
move. But it was more than 50 years before uncovering these layers of rock,
his idea was found to be true. geologists can trace back the
history of Earth.
231
JEOLOJİ
Dünyamız her zaman değişir. Dağlar yükselir ve aşınır. Kıtalar hareket
eder ve okyanusların genişlemesine ve daralmasına sebep olur. Bu
değişimler yavaştır. Büyük bir fark görmek bir milyon yıl alır. Diğer
değişimler bir depremin bir ülkeyi vurduğunda ya da bir volkan
püskürdüğünde olduğu gibi hızlıdır. Jeoloji dünyanın nasıl değiştiğinin,
nasıl oluştuğunun ve onu oluşturan kayaların irdelenmesidir. Dünya
tarihiyle ilgili ipuçları kaylarda saklıdır. Jeologlar toprağı inceler

Y
(detaylarıyla gösterir) ve yeryüzü kabuğundaki kayalar için derinleri JEOLOGLAR İŞ BAŞINDA
kazarlar. Kayaların özellikleri ve fosiller (tarih öncesi bitki ve hayvanların Dünya’nın yüzeyindeki kayalar
jeologların uzman gözlerine kendi
kalıntıları) jeologların Yeryüzünün işleyişini geçmişlerini açıklarlar. Örneğin, kaya
tabakalarındaki devasa çatlaklar
anlamasına yardımcı olur. Jeologlar değerli UYDULARLA HARİTALAMA kayaları bir zamanlar kudretli güçlerin
Uydular dünyanın etrafında sıkıştırdığını gösterir.

BA
kömür, petrol ve diğer değerli mineral yataklarının dönerve uzaydan yüzeyin
bulunmasına da yardımcı olur. Baraj gibi fotoğraflarını yollarlar. Resimler
arazinin özellikleri çok detaylıca
büyük bir yapı inşa edilmeden önce arazinin o gösterir ve jeologların kayaları
tanılamasına yardımcı olur.
büyük ağırlığı kaldırabileceğinden emin olmak için Uydular aynı zamanda Dünya’nın KUMTAŞI
boyutu ve şeklini de ölçümlerler.
araziyi incelerler. Jeologlar insanları muhtemel Kayanın en üst ve genç tabakası
felaketler konusunda da uyarırlar. Özel kumtaşıdır. Bazen çöl
Okyanus tabanındaki kumlarından oluşur. Gevrek
donanımlar kullanarak kayaların hareketini kayaları incelemek Yeryüzü biçimi rüzgarın kayaları
kabuğunun yavaş hareketini oluşturmak için kumu nasıl
inceler ve depremleri volkanikpatlamaları açığa vurur. uçurduğunu gösterir.
belirlemeye çalışırlar.
KİLLİ YAPRAKTAŞI
AT
HAVA HARİTACILIĞI
Bir killi yapraktaşı tabakası
Uçaklar aşağıdaki arazinin üç boyutlu
arazinin sığ sular altında
görüntülerini üreten özel kameralar ve
bulunmuş olması gerektiğini
Dünya’nın manyetizmasının ve yer
gösterir. Yakın bir ırmaktan
çekiminin gücünü ölçümleyen araçlar gelen çamur birikmiş, sıkışmış
taşırlar. ve killi yapraktaşını
oluşturmuştur.
SİSMİK TESTLER
Özel kamyonlar aşağıdaki kaya
tabakalarına çarpan sismik BASALT
dalgalar adı verilen şok Bir yanardağdan gelen bu bazalt
dalgaları üretir şekilde devasa tabakasını oluşturmuştur. Arazi
tokmaklarla zemini döver. denizden yükselmiştir ve
D

Bilgisayarlar bu dalgaları aşağıdaki kayaları lavla


yeryüzündeki kaya RADYOAKTİF kaplayacak bir yanardağ
tabakalarının resimlerini TARİHLEME patlaması olmuştur.
çizmek için kullanırlar.
Kayalar milyonlarca yıl
içinde ufak miktarda KİREÇ TAŞI
JEOLOJİ TARİHİ nükleer radyasyon yayar
SE

şekilde çürüyen maddeler En alt ve eski tabaka 100


Eski Yunanlılar ve Hintliler içerir. Bu radyoaktiviteyi milyon yıl önce dinozorlar
dünyanın kayalarını inceleyen ölçümleyen radyoaktif çağında bölgenin sular altında
tarihleme adı verilen bir olduğunu gösterir şekilde ufak
ve onları tarihlendiren ilk işlemle jeologlar yaratıkların fosillerini içerir.
toplumlardı. 18. Yüzyılın kayaların en kadar yaşlı
sonlarında, İskoç bilim adamı olduklarını
James Hutton dünyanın belirleyebilirler. KAYA NUMUNESİ
milyonlarca yaşında Bu örnekteki kaya tabakaları
olduğunun ve sürekli olarak (yukardaki) yerin derinliklerinden
gelmektedir.
değiştiğinin farkına varan ilk
1795'de James Hutton
The Theory of the
Avrupalı bilim adamı oldu. DÜNYAYI İNCELEMEK
Earth kitabıyla modern Fakat bu fikirler o öldükten Dünyanın kabuğu milyonlarca yıldır
jeoloji bilimini kurdu. sonraya kadar kabul görmedi. orada uzanan üst üste farklı türlerde
1912’de Alfred Wegener, bir kaya tabakalarından oluşmaktadır. 6('$7%$<
Alman meteorolog kıtaların En üst tabakalar genelde en yeni
hareket ettiğini ortaya attı. oluşanlardır ve en alt tabakalar en 2.80$
Fakat bu onun fikrinin doğru yaşlı olanlardır. Bu kaya tabakalarını
kabul edilmesinden 50 yıl ortaya çıkararak jeologlar dünyanın 0$7(5<$//(5ø
önceydi. tarihinin izini sürebilirler.

231
HEALTH AND FITNESS
Regular, vigorous
exercise helps prevent
heart disease.
ARE YOU HEALTHY? Before answering, think about what
you understand by “health.” It doesn’t just mean freedom from
disease. Health is a measure of how sound and vigorous both
your body and mind are. A truly healthy person has a sense of
physical and mental well-being. Our health is precious and
easily damaged. But there is much we can do to maintain it.
Eating well, exercising, and getting enough sleep all help keep
us healthy. Standards of health and health hazards are different

Y
from place to place. In some parts of the world, many people have
serious health problems because they are poor, hungry, and
without clean drinking water. In other places, stress at work,
lack of exercise, and too much food bring their own health

BA
problems, such as heart disease.
Better hygiene and a more
balanced diet could
People also damage their health
eliminate much ill health in through the use of alcohol,
developed nations.
tobacco, and dangerous drugs.

IMMUNIZATION
KEEPING HEALTHY Good health includes preventing disease.
Food plays a large part in health. A healthy diet Immunization, sometimes called inoculation
or vaccination, involves injecting the body
includes fresh fruit and vegetables, meat, fish, with a vaccine. This is a tiny dose of the
bread, eggs, and milk, but not too many fatty, salty, infecting agent of the disease, which has
or sugary foods. Exercise keeps the heart strong been specially treated to render it safe. The
and prevents us from gaining too much weight. vaccination provides immunity, or
AT
protection, against the disease. It is now
possible to immunize against diphtheria,
polio, tetanus, measles, mumps, rubella,
tuberculosis, meningitis, and lots of other
Observing a child at
play can help the illnesses. Immunization has completely
psychiatrist to make eliminated one disease – smallpox.
an assessment. A doctor or nurse usually
gives immunizations by
injection.
MENTAL HEALTH
A healthy mind is just as
important as a healthy
D

body. Stress, drug abuse,


physical disease, and
family problems such as
divorce can all damage
mental health. Specialist
doctors who treat mental
health problems are
SE

called psychiatrists. Other


sources of help include
drug therapy, counseling,
and self-help groups.

HEALTH CHECKUPS
Through routine medical checkups,
doctors can detect health problems
such as cancer at the early stages,
when treatment is most effective.
PUBLIC HEALTH
Checkups can also reveal
Dirt and lack of hygiene damage health.
hereditary health problems –
If not controlled, they can extend to whole
diseases that pass from parents
cities and affect large populations. The Great
to children.
Plague of London in 1665 is a good example.
During the 1840s, pioneers of public health
in Europe worked to introduce clean water
To reveal cancer cells on a supplies and good sewage systems. Now,
microscope slide, technicians stain international agencies like the World Health
the tissue sample with colored dyes. Organization have been set up to monitor
public health.

248
SAĞLIK VE FORM
Düzenli ve etkin
egzersiz kalp
Sağlıklı mısınız? Cevap vermeden önce ‘sağlık’ denilince ne
rahatsızlığını önlemede
yardımcı olur.
anladığınızı düşünün. Sağlık hem vücudunuz hem de aklınızın ne
kadar sıhhatli ve dinç olduğunun bir ölçütüdür. Gerçekten sağlıklı
bir insan fiziksel ve zihinsel anlamda iyi olduğu hissine sahiptir.
Sağlığımız çok değerlidir ve kolayca bozulur. Fakat sağlığımızı
korumak için yapabileceğimiz çok şey var. İyi beslenme, egzersiz
ve yeterli uykunun hepsi sağlıklı kalmamıza yardımcı olur. Sağlıklı

Y
ve sağlığa zararlı şeylerin standartları yerden yere farklılıklar
gösterir. Dünyanın bazı bölgelerinde, pek çok insan ciddi sağlık
problemlerine sahiptir çünkü bu insanlar fakirdir ve temiz içme
suları yoktur. Diğer yerlerde, işteki stres hareketsizlik ve çok fazla
yemek onların kalp hastalığı gibi

BA
Daha iyi hijyen ve daha
dengeli bir diyet gelişmiş
sağlık problemlerini ortaya çıkarır.
uluslardaki sağlık
sorunlarını ortandan
İnsanlar alkol, tütün ve tehlikeli
kaldırabildi. ilaçlar kullanarak da kendi sağlıklarına
zarar verirler.
IMMUNIZASYON
SAĞLIKLI KALMAK
İyi sağlık hastalığı önlemeyi kapsar. Bazen
Yiyecek sağlıkta büyük bir yer tutar. Sağlıklı bir aşı ya da aşılama denilen bağışıklık
diyet taze meyve ve sebzeler, et, balık, yumurta ve kazandırma, (immunizasyon) vücuda bir aşı
süt içerir fakat çok fazla yağlı ve tuzlu ya da şekerli enjekte etmeyi gerektirir. Bu bulaşan ajan ya
da hastalığın güvenli ufak bir dozudur ki bu
yiyecekleri içermez. Egzersiz kalbi daha güçlü tutar doz güvenli hale getirmek için özellikle
ve çok fazla kilo almamızı engeller. işlenmiştir. Aşılama hastalığa karşı
AT
bağışıklık ya da koruma sağlar. Günümüzde
difteri, çocuk felci, tetanos, kızamık,
kabakulak, rubella, tüberküloz, menenjit ve
Observing a child at çok sayıda diğer hastalığa karşı bağışıklık
play can help the kazandırmak mümkündür. İmmunizasyon bir
psychiatrist to make hastalığı, çiçek hastalığını, tamamen ortadan
an assessment. kaldırmıştır. BBir doktor ya da
hemşire aşı yaparak
bağışıklık kazandırır.
AKIL SAĞLIĞI

Sağlıklı bir zihin sağlıklı bir


beden kadar önemlidir. Stres,
D

uyuşturucu bağımlılığı,
fiziksel hastalıklar ve
boşanma gibi ailevi
problemlerin hepsi zihin
sağlığımıza hasar verebilir.
Zihinsel hastalıkları tedavi
SE

eden uzman doktorlara


psikiyatrist denir. Diğer
yardım kaynakları ilaç
tedavisi, rehberlik ve
yardımlaşma gruplarını içerir.

GENEL SAĞLIK KONTROLLERİ


Rutin medikal kontroller aracılığıyla
doktorlar kanser gibi sağlık
problemlerini tedavinin en etkin olduğu
erken safhalarda saptayabilirler. Sağlık HALK SAĞLIĞI
kontrolleri kalıtımsal hastalıkları, Pislik ve hijyen eksikliği sağlığa zara
ebeveynlerden çocuğa geçen hastalıkları, verir. Kontrol edilmezse, bunlar tüm
da açığa çıkarır.- şehirlere genişler ve büyük insan
topluluklarını etkileyebilir. 1665’teki
büyük Londra Vebası iyi bir
örmektir.1840’larda halk sağlığının
Avrupa’daki öncüleri temiz su
Bir mikroskop lamı üzerinde kaynakları ve iyi kanalizasyon
kanser hücrelerini açığa çıkarmak sistemleri getirmek için çalıştılar.
için teknisyenler doku Günümüzde, halk sağlığını
numunelerini renkli boyalarla gözlemlemek için Dünya Sağlık Örgütü
lekelerler. gibi uluslararası ajanslar kurulmuştur.

248
ALEXANDER THE GREAT
BY 323 bce ONE MAN HAD CONQUERED most of the known world and
set up an empire that extended from Greece to India. The name of the
general was Alexander, today known as Alexander the Great. He was the son
of King Philip II, ruler of Macedonia, a small but powerful Greek kingdom.
In 336 bce Philip was murdered and Alexander became king, although he
was only 20 years old. Alexander was an ambitious and brilliant general.
In 334 he invaded the great Persian Empire ruled by Darius III. After a series
of remarkable victories, Alexander then went on to conquer a vast empire

Y
ALEXANDER
As a young man Alexander running from Egypt in the west to India in the east. When Alexander died,
(356-323 bce) was brave and aged only 33, he had led his armies at least
intelligent. He was taught by the
Greek philosopher Aristotle, from
12,000 miles (19,000 km) and had encouraged
whom he developed the spread of Greek culture

BA
a lifelong interest throughout the known
in philosophy.
world.
After he died, his
empire was divided.
But he is still PHALANX
The army that Alexander led into Persia (Iran)
considered one of the consisted mostly of infantry, or foot soldiers armed
greatest generals with long spears. The infantry fought in a formation
called a phalanx. The men were packed closely
who ever lived. together with their spears pointing
toward the enemy.
AT
MACEDONIA

Granicus
t BACTRIA
Independent
state of Sparta t Guagamela
Issus t
t Susa PERSIA INDIA
Mediterranean t Persepolis
Alexander the Sea
Great’s empire, t Alexandria
D

334-323 BCE

Dependent state EGYPT


BUCEPHALUS of Cyrenaica Nile
ARABIA

Alexander rode into River


Alexander’s route
battle on a beautiful horse called Bucephalus. According to legend,
Bucephalus was completely wild and responded only to Alexander. Independent region
SE

When Bucephalus died, Alexander built a monument and town, Dependent region
called Bucephala, in honor of him. The city still exists in India today.
Alexander’s empire

BATTLES
ALEXANDRIA Alexander fought many battles.
In 332 bce Alexander founded the city of Usually he had fewer men than
Alexandria (named after himself) on the his enemy, but he won because his
Mediterranean coast. It soon became a men were well trained and
great port and a center of Greek culture equipped. At the Battle of Issus in
333 bce Alexander, with 36,000
and learning, attracting poets and scientists men, defeated Darius and his
from all over the world. Today Alexandria is 110,000 troops. Two years later,
the second-largest city in Egypt. with a force of 45,000 men,
Alexander again overwhelmed
Darius and his 100,000 soldiers
at the Battle of Guagamela.

After Alexander’s death, Ptolemy Soter, commander of Egypt,


created a huge library at Alexandria. It was said to have contained
more than 500,000 books; today only ruins remain.

19
BÜYÜK İSKENDER
M.Ö. 323 yılına gelindiğinde tek bir adam bilinen dünyanın çoğunu fethetmiş ve
Yunanistan’dan Hindistan’a kadar uzanan bir imparatorluk kurmuştu.
Generalin adı İskender’di, bugün bilinen adıyla Büyük İskender. Ufal fakat güçlü bir Yunan
krallığı olan Makedonya’nın kralı II. Philip’in oğluydu. M.Ö. 336’da Philip öldürüldü ve
sadece 20 yaşında olmasına rağmen İskender kral oldu. İskender hırslı ve akıllı bir generaldi.
334 yılında III. Darius tarafından yönetilen Pers İmparatorluğu’nu işgal etti. Bir dizi dikkate
değer zaferlerden sonra İskender batıda Mısır’dan doğuda Hindistan’a kadar uzanan devasa bir

Y
İSKENDER
imparatorluğu fethetmeye girişti. Daha sadece 33 yaşında öldüğünde ordusunun başında en
İskender genç bir adamken cesur ve azından 12000 mil kat etmiş ve Yunan kültürünün bilinen dünya boyunca yayılmasını teşvik
akıllıydı. Tüm hayatı boyunca süren
felsefeye karşı olan ilgisinin kaynağı etmişti.
olan Yunanlı filozof Aristo
tarafından eğitildi. Öldükten sonra

BA
imparatorluğu bölündü.
Fakat o hala gelmiş
geçmiş en büyük
generallerden biri PHALANX
İskender’in Iran üzerine sürdüğü ordusu
olarak kabul edilir. çoğunlukla piyadelerden ya da uzun mızraklar
kullanan yaya askerlerden oluşuyordu. Piyadeler
Phalanx denilen bir düzende savaşıyorlardı.
Askerler mızrakları düşmanı işaret eder şekilde
birbirlerine sıkıca yanaşıyordu.
AT
MACEDONIA

Granicus
t BACTRIA
Independent
state of Sparta t Guagamela
Issus t
t Susa PERSIA INDIA
Mediterranean t Persepolis
Büyük İskender''in Sea
İmparatorluğu, t Alexandria
D

334-323 BCE

Dependent state EGYPT


BUCEPHALUS of Cyrenaica Nile
ARABIA
River
İskender savaşa Bucephalus adlı güzel bir at üzerinde girerdi. İskender'in rotası
Efsaneye göre, Bucephalus tamamen vahşiydi ve sadece Bağımzsın bölge
İskender’e tepki veriyordu. Bucephalus öldüğünde, İskender
SE

onun anısına Bucephalus isimli bir anıt ve bir şehir inşa Bağlı Bölge
ettirdi. Şehir bugün hala Hindistan’da bulunmaktadır. İskender İmparatorluğu

SAVAŞLAR
İSKENDERİYE İskender pek çok savaş yaptı.
Genellikle düşmanan dahaz askeri
M.Ö. 332’de İskender (kendi adını alan) vardı, fakat o savaşları kazadı çünkü
Akdeniz kıyısında İskenderiye şehrini kurdu. adamları iyi eğitimli ve
donanımlıydılar. M.Ö. 1333
Şehir kısa süre içinde büyük bir liman ve tüm yılındaki Issus savaşında, 36,000
dünyadan şair ve bilim adamlarını kendine adamla; İskender Darius’un 110,000
çekecek şekilde ve Yunan kültür ve öğretisinin kişilik birliklerini mağlubiyete
bir merkezi oldu. Günümüzde İskenderiye uğrattı. İki yıl sonra, 45,000 kişilik
bir kuvvetle Guagamela savaşında
Mısır’daki ikinci en büyük şehirdir. Darius ve100,000 adamını akın
ederek bir kez daha yendi.

İskender’in ölümünden sonra Mısır kumandanı Ptolemy Soter


6('$7%$<
İskenderiye’de muazzam bir kütüphane kurdu. 500,000 den fazla
kitap içerdiği söyleniyordu; ancak günümüzde sadece yıkıntıları 2.80$
kalmıştır.
0$7(5<$//(5ø
19
www.children.dkonline.com >> Aztecs

AZTECS
MORE THAN 700 YEARS AGO a civilization was born in what is now Mexico. The
Aztecs, founders of this civilization, were the last Native American rulers of Mexico.
They were a wandering tribe who arrived in the Mexican Valley during the 13th
century. The Olmecs and Toltecs had already
established civilizations in this area, and Victim being
influenced the Aztecs. Over the next sacrificed on top
of the temple.
200 years the Aztecs set up a mighty
empire of some 12 million people.

Y
The Aztecs believed that the world
would come to an end unless they
sacrificed people to their sun
god, Huitzilopochtli. They

BA
built pyramids and temples
where they sacrificed
prisoners from the cities
they had conquered. Preaching
In 1519 Spanish priest

conquistadors
(adventurers) arrived in
Mexico and defeated the Aztec pyramid with temple at the top
Aztecs. Moctezuma II, last
of the Aztec emperors,
was killed by his The bodies of sacrificed
victims were thrown
AT
own people, to the ground.
and the Aztec
empire collapsed. TENOCHTITLÁN
The Aztec capital, called Tenochtitlán, was a “floating city,” built in
Causeway Lake Texcoco, on one natural and many artificial islands. To reach
the mainland, the Aztecs built causeways (raised roads) and canals
between the islands. Today Mexico City stands on the site.

AZTEC ARTISTS
Temple precinct
D

The Aztecs made beautiful jewelry using


at Tenochtitlán
gold, turquoise, pearls, shells, and feathers.
They also used other valuable stones,
such as obsidian and jade.

HUMAN SACRIFICES
Aztec priests used knives with
SE

stone blades to kill up to 1,000


people each week, offering the
hearts to their sun god,
Huitzilopochtli.

TRIBUTES
The Aztecs became very
rich by collecting tributes
(payments) from
conquered tribes. Cloth, Ceremonial
corn, pottery, and luxury jade mask
goods were brought to
Tenochtitlán from the
conquered cities by porters,
and exchanged in four huge
markets. Officials made lists of Find out more
all the tributes in picture writing. Conquistadors
The Aztecs declared war on any South america
tribe that refused to pay tribute. South america, history of

60
(c) 2011 Dorling Kindersley, Inc. All Rights Reserved.
AZTEKLER
700 yıldan daha uzun süre önce şimdiki Meksika’da bir medeniyet doğdu. Medeniyetin
kurucusu olan Aztekler Meksika’nın son Latin Amerikalı hükümdarlarıydılar.
Onlar Meksika Vadisi'ne 13. yüzyılda gelen göçebe bir kabileydi.
Bu bölgede Olmecler ve Toltecler zaten bir medeniyat
kurmuşlardı ve Aztekleri etkilediler. Sonraki 200 yıldan fazla bir süre 12
milyon kadar insana sahip güçlü bir Tapınağın tepesinde
imparatorlukkurdular. kurban edilmekte olan
kurban
Aztekler güneş tanrıları Huitzilopochtli'ye
insan kurban etmedikleri takdirde,

Y
dünyanın sonunun
geleceğine inanıyorlardı.
Fethetmiş oldukları
şehirlerden mahkumları
kurban ettikleri

BA
piramitler ve tapınaklar inşa ettiler.
1519'da İspanyol istilacılar
Meksika'ya vardılar ve Aztekleri
mağlup ettiler.
Papaz
Son Aztek imparatoru
Moctezuma II,
kendi insanları tarafından
Üst kısmında tapınak bulunan Aztek piramidi
öldürüldü ve Aztek İmparatorluğu
yıkıldı.
Kurban edilenlerin
AT
vücutları yere atılırdı.

TENOCHTITLÁN
Tenochtitlán adlı Azteklerin başkenti Texcoco Gölü’nde bir doğal ve çok
Causeway sayıda suni ada üzerinde inşa edilmiş olan ,“yüzen bir şehirdi.Anakaraya
ulaşmak için adalar arasında uzun yükseltilmiş yollar ve kanallar yaptılar.
Günümüzde Mexico City bu yerin üzerinde durur.
AZTEK SA NATÇILARI
Tenochtitlán'deki Aztekler altın, firuze, inci, deniz kabukları ve
D

Tapınaklar bölgesi tüyler kullanarak güzel mücevherler yaptılar.


Obsidiyen (Volkan camı) ve yeşim gibi diğer
değerli taşları da kullandılar.

İNSAN KURBANLAR
Aztek rahipleri her hafta
SE

1000'e kadar insanı kalplerini


güneş tanrıları
Huitzilopochtli'ye sunmak
amacıyla öldürmek için taş
ağızlı bıçaklar kullanırlardı.

VERGİLER (HARAÇLAR)
Aztekler yendikleri kabilelerden
haraç toplayarak çok zengin
oldular. Kumaş, mısır, çanak
çömlek ve lüks mamuller hamallar Törensel
tarafından fethettikleri kabilelerden yeşim maske
Tenochtitlán’a getirilir ve dört
büyük pazarda değiş tokuş
yapılırdı. Görevliler bütün haraçları
resim yazısı şeklinde listelerlerdi.
Aztekler haraç ödemeyi reddeden 6('$7%$<
tüm kabilelere savaş ilan ederdi.
2.80$
0$7(5<$//(5ù
60
(c) 2011 Dorling Kindersley, Inc. All Rights Reserved.
KİMYA
Pişirmenin neden çiğ ve sert yiyecekleri lezzetli bir
yemeğe dönüştürdüğünü hiç düşündünüz mü?
Pişirme ham maddeleri yeni bir maddeye dönüştür
en kimyasal bir reaksiyonun sadece bir örneğidir.
Kimyagerler kimyasal reaksiyonları plastik, ilaçlar,
boya ve günlük yaşantımızda önemli olan pek çok
diğer malzemenin yapımında kullanırlar. Onlar

Y
maddelerin neden oluştuğunu ve onların yeni
maddeler oluşturmak için nasıl birleştirilebileceklerini
CİHAZLAR
de çalışırlar. Kimyasallar bir kimyacı tarafından Kimyagerler kimyasalları
kullanılan ham maddelerdir. Dört milyondan fazla karıştırmak için elektronik

BA
farklı kimyasallar kimyagerler tarafından ve otomatik makinelerle
birlikte özel balonlar (cam
yapılmaktadır; yaygın olarak kullanılan yaklaşık kaplar) ve kavanozlar
35.000 kimyasal vardır. Bu kimyasallar element adı kullanırlar.
verilen basit maddeleri bileşik adı verilen daha
karmaşık maddelere (dönüşecek şekilde) birleştirerek
yapılabilir.
KİMYASAL Sodium chloride
REAKSİYONLAR Klorin zehirli
zehirli olmayan bir
tozdur.
sarı-yeşil bir
Farklı maddeler yeni gazdır.
Sodyum
materyaller oluşturmak için
AT
yumuşak
birleştiğinde ortaya bir gümüşümsü
bir metaldir.
kimyasal reaksiyon çıkar. Bazı
reaksiyonlar onları başlatmak
için ısıya ihtiyaç duyarlar;
diğerleri reaksiyon ilerledikçe
ısı üretirler.
ELEMENTLER VE BİLEŞİKLER
Elementler tek bir tür atomdan oluşan
maddelerdir. Farklı elementler birleşince
onların atomları bileşik olarak adlandırılan yeni
D

bir madde ortaya çıkarmak için birleşirler.


Örneğin, sıradan tuz sodyum klorid adı verilen
Kimyagerler kimyasal maddeleri bir bileşendir.Sodyum elementinin ve klorid
tanımlamak için bir stenografi
kullanırlar. H2O suyun sembolüdür elementinin birleştirilmesi ile yapılır. İki
ve her bir su molekülünün iki element birleştiğinde, kendisini oluşturan
hidrojen atomu (H) ve bir oksijen elementlerin her birinden tamamen farklı olan
atomu (O) içerdiğini gösterir. bir bileşik oluştururlar.
SE

KİMYA TARİHİ SİMYA


Simya adı verilen ilk dönemlerdeki kimya,
ısırlılar ilk kimyagerlerdi. Kimya büyü ve varsayımın bir karışımıydı.
bir eski Mısır kelimesi olan Yaklaşık M.Ö. 330 den başlayarak
simyacılar kurşun, civa ve diğer ucuz
Chem’den gelir. Modern kimya bir metallerden altın yapmaya çalıştılar. Ayrıca
Fransız olan Antoine Lavoisier bir yaşam iksiri ya da hayatı uzatan bir hazır
kimyasal reaksiyonların nasıl ilaç bulmaya da çalıştılar. Simyacılar bu
işlediğini 1790 civarında açıkladığı amaçlarında başarısız olsalar da, maddeleri
zaman başladı. 1808’de bir İngiliz ayrıştırmanın ve onları saf hale getirmenin
bilim adamı olan John Dalton yollarını buldular. Pek çok yeni madde de
buldular.
maddelerin atomdan oluştuğunu
gösterdi. 1871’e gelinene kadar bir
Rus öğretmen, Dimitri Mendeleyev 6('$7%$<
elementleri özelliklerine göre
sınıflandıran ve kimyanın yapı taşı 2.80$
olan periyodik tabloyu meydana
getirmişti. 0$7(5<$//(5ù

113
CHEMISTRY
HAVE YOU EVER WONDERED why cooking
changes raw, tough food into a tasty meal? Cooking is
just one example of a chemical reaction that converts
raw materials into new substances. Chemists use
chemical reactions to make plastics, medicines, dyes, and
many other materials that are important in everyday life. They
also study what substances are made of and how they can be
combined to make new materials.

Y
Chemicals are the raw materials used by a chemist.
More than four million different chemicals have APPARATUS
been made by chemists; there are about 35,000 Chemists use special flasks
and jars to mix chemicals,
chemicals in common use. These chemicals can be together with equipment that

BA
made by combining simple substances, called is electronic and automated.
elements, into more complicated
substances called compounds. Early chemists considered four
elements – fire, water, air, and earth. Today we know there are 92
that occur in nature and a few others that can be made in
laboratories. The most common element in the universe
is hydrogen, which is the main component of stars.
CHEMICAL
Chlorine is Sodium chloride is
REACTIONS a poisonous a non-poisonous
When different substances yellow- powder.
combine to form new green gas.
AT
Sodium is a
materials, a chemical soft, silvery
reaction occurs. Some metal.
reactions need heat to
start them off; others
produce heat as the
reaction proceeds.
ELEMENTS AND COMPOUNDS
Elements are substances that are made of a single
kind of atom. When different elements combine,
their atoms join to produce a new substance, which is
called a compound. For example, common salt is a
D

compound called sodium chloride. It is made by


combining the element sodium and the element
Chemists use a shorthand to chlorine. When the two elements combine, they form
describe chemicals. H2O is the a compound that is entirely different from either of
symbol for water, and shows the elements used to produce it.
that each water molecule
contains two hydrogen atoms
SE

(H) and one oxygen atom (O).


ALCHEMY
HISTORY OF CHEMISTRY Early chemistry, called alchemy, was
a mixture of magic and guesswork.
The Egyptians were the first From about 300 ce, alchemists tried
chemists. The word chemistry to make gold from lead, mercury, and
comes from Chem, the name for other cheap metals. They also tried
Ancient Egypt. Modern chemistry to find an elixir, or preparation, to
began around 1790 when a prolong life. Although the alchemists
Frenchman, Antoine Lavoisier, did not succeed in these aims, they
found ways of separating substances
explained how chemical reactions and making them pure. They also
work. In 1808 an English scientist, discovered many new substances.
John Dalton, showed that
substances were made from
atoms. By 1871, a Russian teacher,
Dimitri Mendeleyev, had
produced the periodic table,
which classifies elements
according to their properties and
is the cornerstone of chemistry.

113
(c) 2011 Dorling Kindersley, Inc. All Rights Reserved.
Could it be diabetes? Diyabet olabilir mi?

(1) Everyone thinks that diabetes is a disease where (1) Herkes diyabetin hastanın vücuttan çok miktarda
the patient excretes a lot of sugar, is very thin and is şekeri attığı, hastanın zayıf ve aşırı şekilde susamış
inordinately thirsty. (2) But there are many people olduğu bir hastalık olduğunu düşünür. (2) Ancak,
who probably have diabetes and won’t know they muhtemelen diyabeti olan ve bunu şiddetli belirtiler
have it until a severe symptom arises. (3) However, ortaya çıkana kadar bilmeyen pek çok insan vardır.
there are some minor warning symptoms to look out (3) Bununla birlikte, bakılması gereken bazı ikincil
for. (4) Diabetes tends to be hereditary. If you have a belirtiler de var. (4) Diyabet kalıtımsal olma
diabetic parent, brother, sister or even aunt, there is eğilimindedir. Eğer diyabetli anne ya da baba, kız ya
an increased risk of the disease. (5) But people often da erkek kardeş ve hatta bir teyzeniz ya da halanız

Y
don’t realize that although it often causes youngsters varsa artan şekilde bir hastalık riski mevcuttur. (5)
to lose weight, later on in life there may be a filling Fakat diyabet sıklıkla gençlerde kilo kaybına sebep
out of the waistline. (6) And on the subject of weight, olsa da, insanlar hayatın ilerleyen bölümlerinde belde
overeating can also trigger off diabetes. bir dolgunlaşma olabileceğinin farkına varmazlar. (6)
Ve kilo konusuna gelince, aşırı yemek de diyabeti

BA
(7) If a woman who unexpectedly has one or two tetikleyebilir.
failed pregnancies, it will need to be investigated in
(7) Eğer bir kadın bir ya da daha fazla sayıda
several ways, but the possibility of her being a
başarısızlıkla sonlanan hamilelik yaşarsa, bu durum
diabetic must be reckoned with. (8) Similarly, a
çeşitli şekillerde araştırılmalıdır, fakat diyabetli olma
mother who produces a really large child — for
ihtimali de hesaba katılmalıdır. (8) Aynı şekilde,
example, over four and a half kilos — needs to
gerçekten iri bir çocuk doğuran bir anne de- örneğin
consider this possibility.
dört ya da dört buçuk kilodan daha ağır – bu ihtimali
(9) Another way the diagnosis can arise is when a göz önünde bulundurmalıdır.
patient goes for a life assurance medical (9) Teşhisin konulabileceği başka bir yol, hasta hayat
examination and is rejected when they believed they sigortası için tıbbi muayene gidip sağlıklı olduklarına
were fit and healthy. (10) If this happens, the patient inandıkları bir zamanda reddedildiği zaman ortaya
AT
needs to go and see their own doctor and take a çıkar. (10) Eğer bu durum ortaya çıkarsa, hasta gidip
specimen of urine with them. kendi doktorunu görmeli ve idrar numunesi
vermelidir.
(11) One of the early signs of diabetes is that the
(11) Diyabetin erken belirtilerinden biri ortada belirli
patient becomes plagued with boils for no apparent
bir sebep yokken çıbanlarla sorun yaşanmasıdır. (12)
reason. (12) Another skin condition associated with
Diyabetle ilişkilendirilen başka bir deri hastalığı da
diabetes is when there is infuriating itching —
genelde geceleri tuvalete gittikten sonra ortaya
generally at night — after a visit to the loo.
çıkaran ve insanı çıldırtan kaşıntılardır.
D

(13) Diabetes is not really a definite entity of a (13) Diyabet bir hastalığın kesin bir varlığı anlamında
disease, but it is said that about 13 people in every değildir, fakat Batı Avrupa’da her 1000 kişinin
1,000 in Western Europe has a sugar defect in the 13’ünde ürede şeker eksikliği görülmektedir ve
urine — and about half of them are unaware of the bunlardan yaklaşık yarısı gerçeğin farkında bile
fact. değildir.
SE

(14) The outlook is vastly better for diabetics than it (14) Diyabetliler için durum şu an geçmişte
used to be. (15) Before insulin, a diabetic 10-year- olduğundan çok daha iyidir. (15) İnsülinden önce, 10
old only had a life expectancy of less than two years
yaşındaki bir diyabet hastası iki yıldan daha kısa bir
— this expectancy is now about 45 years. (16) Older
yaşam süresine sahiptir- şimdi bu süre yaklaşık 45
patients will generally get less serious effects.
yıldır. (16) Daha yaşlı hastalar genelde daha az ciddi
olan etkilere maruz kalmaktadırlar.
(17) Lastly, if it turns out that you do have diabetes, (17) Son olarak, eğer diyabetiniz olduğu ortaya
don’t jump to the conclusion that injections will be çıkarsa, enjeksiyonların gerekeceği sonucuna hemen
essential. (18) It may well be possible to treat you zıplamayın. (18) Sadece diyetle ya da ağızdan insülin
either by diet alone or by insulin taken by mouth. alarak sizi tedavi etmek de mümkün olabilir.
(19) Öyleyse, diyabetiniz olabileceği konusunda
(19) So, if you have any suspicions at all that you may herhangi bir şüpheniz varsa, doktorunuza
have diabetes, don’t be afraid to consult your doctor. danışmaktan korkmayın.
The 'lost' treasure ‘Kayıp’ Hazine

(1) Five hundred years ago explorers (1) Beş yüz yıl önce, kâşifler Amerika’yı
discovered America. (2) They told stories keşfettiler. (2) Güney Amerika’nın dağları ve
about treasure hidden in the mountains and ormanlarında gizlenmiş olan hazineler hakkında
forests of South America. (3) One of the stories hikâyeler anlattılar. (3) Bu hikâyelerden bir
was about a city called El Dorado ('the city of tanesi Kolombiya dağlarının bir yerlerinde olan
El Dorado isimli (Altın Şehri) bir şehir
gold') which was somewhere in the mountains
hakkındaydı. (4) Hikâye yerel halkın krallarını
of Colombia. (4) The story said that the local
senede bir kez altın tozu ile boyadıklarını
people painted their king with gold dust once a

Y
söylüyordu. (5) Daha sonra Kral bu altın
year. (5) The king then washed off all the gold
tozundan bir gölde yıkanarak kurtuluyordu. (6)
in a lake. (6) Afterwards his people threw gold
Daha sonra kralın halkı göle altın ve değerli
and precious stones into the lake. (7) When
taşlar atıyordu. (7)Avrupa’daki insanlar bu
people in Europe heard this story, many of hikâyeyi duyunca, pek çoğu bu gölü bulmaktan,

BA
them began to talk about finding this lake, bütün suyunu boşaltmaktan ve dibe batmış olan
draining all its water and taking away the gold bütün o altını ve mücevherleri almaktan
and jewels that had sunk to the bottom. bahsetmeye başladı.

(8) Most of the west coast of South America (8) Güney Amerika’nın batı sahilinin çoğu,
was ruled by the Incas, who built magnificent muhteşem tapınaklar ve saraylar yapıp bunları
temples and palaces and filled them with altın, gümüş ve parıldayan mücevherlerden
beautiful ornaments made out of gold, silver yapılma güzel süslemelerle dolduran İnkalar
and sparkling jewels. (9) The Spanish king tarafından yönetiliyordu. (9) İspanya Kralı bunu
heard about this. (10) He sent one of his duydu. (10) Generallerinden biri olan Francisco
generals, Francisco Pizarro, to South America Pizarro’yu İnkaları fethetmesi ve onların tüm
AT
to conquer the Incas and bring all their hazinelerini Avrupa’ya geri getirmesi için
treasure back to Europe. (11) Pizarro and his gönderdi. (11) Pizarro ve ordusu 1532 yılında
army landed in South America in 1532, and Güney Amerika’ya ayakbastı ve kısa süre sonra
soon captured the Incas' emperor, Atahualpa. İnka kralı Atahualpa’yı ele geçirdi. (12) Pizarro
(12) Pizarro demanded an enormous amount imparatora karşılık muazzam miktarda altın
of gold in exchange for the emperor. (13) One talep etti. (13) Saraydaki odalardan biri
of the rooms in the palace was filled with gold imparatorun salıverilmesi için altınla
to pay for the emperor's release. (14) But dolduruldu. (14) Fakat Pizarro sözünü tutmadı
Pizarro broke his word and killed Atahualpa. ve imparatoru öldürdü.
D

(15) When their emperor was killed, many (15) İmparatorları öldürülünce, çok sayıda İnka
Incas fled into the mountains. (16) They took dağlara kaçtı. (16) Hazinelerini yanlarında
their treasure with them. (17) One of the götürdüler. (17) Gittikleri yerlerden biri Machu
places they went to was Machu Picchu. (18) Picchu’ydu. (18) Bu bazen ‘İnkaların Kayıp şehri’
SE

This is sometimes called the 'lost city of the olarak adlandırılır, çünkü yüzyıllar boyunca
Incas' because it was hidden for centuries in kalın orman örtüsünde saklı kalmıştı. (19) 1911
thick forest. (19) It was discovered in 1911, but yılında keşfedildi, fakat orada hiç hazine
bulunmadı.
no treasure was found there.
(20) Some people still believe that there are (20) Bazı insanlar hala Güney Amerika’nın
more cities full of gold hidden in the South ormanlarında saklı daha fazla şehir olduğuna
American jungle. (21) Many explorers have set inanıyorlar. (21) Pek çok kâşif onları bulmak için
out to try to find them. (22) Some have never sefere çıktı. Bazıları asla geri dönmedi. (22)
returned. (23) Perhaps many more will Belki de çok daha fazla insan El Dorado’yu inka
continue to look for El Dorado' and the (23) Hazinelerini aramaya devam edecek
treasure of the Incas.
Greenhouse Effect Sera Gazı Etkisi

(1) Atmospheric scientists first used the term (1) Atmosfer bilimciler ‘sera gazı etkisi’ terimini
'greenhouse effect' in the early 1800s. (2) At that ilk kez 1800’lerin başlarında kullandılar. O
time, it was used to describe the naturally yıllarda, bu terim atmosferik küresel gazların
occurring functions of trace gases in the doğal bir şekilde meydana gelen fonksiyonlarını
atmosphere and did not have any negative betimlemek için kullanılırdı ve herhangi bir
connotations. (3) It was not until the mid-1950s olumsuz yan anlama sahip değildi. (3) Sera etkisi
that the term greenhouse effect was coupled teriminin iklim değişikliğiyle ilgili endişeler ile
with concern over climate change. (4) And in bağlantılı olarak kullanılmaya başlanması ancak

Y
recent decades, we often hear about the 1950’li yılların başında gerçekleşti. (4) Ve son
greenhouse effect in somewhat negative terms. yıllarda, sera etkisi ile ilgili duyduklarımız bir
(5) The negative concerns are related to the şekilde olumsuz terimler içeriyor. (5) Olumsuz
possible impacts of an enhanced greenhouse beklentiler artan sera gazı etkisinin muhtemel

BA
effect. (6) However, it is important to remember etkileri ile ilgilidir. (6) Fakat, Sera Gazı etkisi
that without the greenhouse effect, life on earth olmasa şu anda bildiğimiz anlamda bir hayatın
as we know it would not be possible. yeryüzünde olamayacağını unutmamak gerekir.
(7) While the earth's temperature is dependent (7) Yeryüzünün sıcaklığı atmosferin sera gazlarına
upon the greenhouse-like action of the benzer hareketine bağlı olsa da, nasıl sera gazları
atmosphere, the amount of heating and cooling çeşitli faktörlerden etkileniyorsa, ısınma ve
are strongly influenced by several factors just as soğuma miktarı da aynı şekilde çeşitli faktörlerden
greenhouses are affected by various factors. güçlü şekilde etkilenirler.
(8) In the atmospheric greenhouse effect, the (8) Atmosferik sera gazı etkisinde, güneşin ilk
type of surface that sunlight first encounters is
AT
karşılaştığı yüzeyin türü en önemli faktördür. (9)
the most important factor. (9) Forests, Ormanlar, çayırlar, okyanus yüzeyleri, buzullar,
grasslands, ocean surfaces, ice caps, deserts, and çöller ve şehirlerin hepsi radyasyonu farklı şekilde
cities all absorb, reflect, and radiate radiation yayar ve yansıtırlar. (10) Beyaz bir buzul
differently. (10) Sunlight falling on a white yüzeyine düşen güneş ışığı, yüzeyin ve atmosferin
glacier surface strongly reflects back into space, alt kısmının asgari ölçüde ısınmasına yol açacak
resulting in minimal heating of the surface and şekilde, kuvvetli bir şekilde uzaya geri yansır. (11)
lower atmosphere. (11) Sunlight falling on a dark Öte yandan, koyu renkli çöl toprağına düşen güneş
desert soil is strongly absorbed, on the other ışığı kuvvetli bir şekilde soğurulur ve yüzeyin ve
D

hand, and contributes to significant heating of atmosferin alt kısmının önemli derecede
the surface and lower atmosphere. (12) Cloud ısınmasına katkıda bulunur. (12) Bulut örtüsü de
cover also affects greenhouse warming by both hem dünya yüzeyine ulaşan güneş ışınımını
reducing the amount of solar radiation reaching azaltarak hem de uzaya salınan radyasyon enerjisi
the earth's surface and by reducing the amount miktarını azaltarak sera gazı ışınımını etkiler.
SE

of radiation energy emitted into space.


(13) Bilim insanları albedo terimini bir yüzey
(13) Scientists use the term albedo to define the tarafından geri yansıtılan güneş enerjisi yüzdesini
percentage of solar energy reflected back by a tanımlamak için kullanırlar. (14) Yerel, bölgesel ve
surface. (14) Understanding local, regional, and küresel albedo etkilerini anlamak küresel iklim
global albedo effects is critical to predicting değişikliğiyle ilgili öngörüde bulunmak için kritik
global climate change. bir öneme sahiptir.
Albert Einstein Albert Einstein

(1) Albert Einstein (1879 – 1955) was a German-born (1) Albert Einstein (1879 – 1955) fizik alanında devrime
theoretical physicist who developed the theory of yol açan genel izafiyet teorisini geliştiren Almanya
general relativity, effecting a revolution in physics. (2) doğumlu teorik fizikçiydi. (2) Bu başarısından dolayı,
For this achievement, Einstein is often regarded as the Einstein sıklıkla modern fiziğin babası ve insanlık
father of modern physics and one of the most prolific tarihinin en üretken akıllarından biri olarak kabul
intellects in human history. (3) He received the 1921 edilmektedir. (3) “Teorik fiziğe yaptığı hizmetlerden ve
Nobel Prize in Physics "for his services to theoretical özellikle de fotoelektrik etki kanununu keşfinden” dolayı
1921 Nobel Fizik Ödülü’nü aldı. (4) Bunlardan ikincisi
physics and especially for his discovery of the law of the
fizik içinde kuantum teorisini oluşturmak için hayati

Y
photoelectric effect". (4) The latter was pivotal in
öneme sahipti.
establishing quantum theory within physics.
(5) Kariyerinin başlarına yakın, Einstein Newton
(5) Near the beginning of his career, Einstein thought
Mekaniğinin elektromanyetik alan kanunları ile klasik
that Newtonian mechanics was no longer enough to mekanik kanunlarını uzlaştırmak için yeterli olmadığını

BA
reconcile the laws of classical mechanics with the laws of düşünüyordu. (6) Bu onun özel izafiyet teorisini
the electromagnetic field. (6) This led to the geliştirmesine zemin hazırladı. (7) Bununla birlikte,
development of his special theory of relativity. (7) He izafiyet prensibinin yerçekimi ile ilgili sahaları
realized, however, that the principle of relativity could kapsayacak şekilde genişletilebileceğinin farkına vardı
also be extended to gravitational fields, and with his ve sonraki teorisi olan yer çekimi teorisiyle birlikte
subsequent theory of gravitation in 1916, he published a 1916 yılında genel izafiyet teorisi hakkında bir makale
paper on the general theory of relativity. (8) He yayınladı. (8) istatistiksel mekaniğin ve kuantum
continued to deal with problems of statistical mechanics teorisinin problemleriyle ilgilenmeye devam etti ki bu
and quantum theory, which led to his explanations of (çalışmalar) moleküllerin hareketi ve partikül teorisi ile
particle theory and the motion of molecules. (9) He also ilgili açıklamalarının zeminini hazırladı (9) Işığın foton
teorisinin temelini oluşturan ışığın termal özelliklerini
AT
investigated the thermal properties of light which laid
the foundation of the photon theory of light. (10) In 1917, de araştırdı. (10) 1917 yılında, genel izafiyet teorisini
Einstein applied the general theory of relativity to model evrenin yapısının bir bütün olarak modellenmesi için
the structure of the universe as a whole. kullandı.
(11) 1933 yılında Adolf Hitler iktidara geldiğinde
(11) He was visiting the U.S.A. when Adolf Hitler came to ABD’yi ziyaret etmekteydi ve Berlin Bilimler
power in 1933, and did not go back to Germany, where Akademisinde bir profesör olduğu Almanya’ya geri
he had been a professor at the Berlin Academy of dönmedi. (12) 1940 yılında Amerikan vatandaşı olarak
Sciences. (12) He settled in the U.S., becoming a citizen in oraya yerleşti. (13) II. Dünya Savaşı’nın hemen
D

1940. (13) On the eve of World War II, he helped alert öncesinde Almanların bir atom bombası geliştiriyor
President Franklin D. Roosevelt that Germany might be olabileceği konusunda Başkan Franklin D. Roosevelt’in
developing an atomic weapon, and recommended that uyarılmasına yardımcı oldu ve ABD’nin de benzer bir
the U.S. begin similar research; this eventually led to araştırma başlatmasını tavsiye etti; bu nihayetinde
SE

what would become the Manhattan Project. (14) Einstein Manhattan Projesi halini alacak olan projenin yolunu
was in support of defending the Allied forces, but largely açtı. (14) Einstein Müttefik Kuvvetlerin savunulmasını
denounced using the new discovery of nuclear fission as destekliyordu, nükleer füzyonun bir silah olarak
a weapon. (15) Later, together with Bertrand Russell, kullanılmasının büyük ölçüde karşısındaydı. (15) Daha
Einstein signed the Russell–Einstein Manifesto, which sonra, Bertrand Russell ile birlikte, Einstein nükleer
silah tehlikesinin altını çizen Russell–Einstein Manifesto
highlighted the danger of nuclear weapons. (16) Einstein
’sunu imzaladı. (16) Einstein 1955 yılında ölene dek
was affiliated with the Institute for Advanced Study in
Princeton, New Jersey’deki İleri Araştırma Enstitüsü’ne
Princeton, New Jersey, until his death in 1955.
bağlıydı.
(17) Einstein published more than 300 scientific papers
(17) Einstein 150’den fazla bilimsel olmayan
along with over 150 non-scientific works. (18) His great
çalışmalarıyla birlikte 300’den fazla bilimsel makale
intelligence and originality have made the word yayımladı. (18) Onun muhteşem zekâsı ve özgünlüğü
"Einstein" synonymous with genius. “Einstein” kelimesini deha ile eş anlamlı bir hale getirdi.
BOWHEAD WHALES Grönland Balinası
(1) Until now, scientists thought that bowhead
(1) Şu ana dek, biliminsanları Grönland
whales had a longevity of 80 to 100 years—about balinalarının – insanlarınki ile nerdeyse aynı
the same as humans. (2) But that was before the olan - 80 ila 100 yıllık bir yaşam süresine sahip
Inupiat people of northern Alaska discovered olduklarını düşünüyorlardı. (2) Fakat bu kuzey

evidence to the contrary. (3) After recent hunts, Alaska’daki Inupiat halkının aksini gösteren
deliller bulmasından önceydi. (3) Son
they found six ancient ivory and stone harpoon

Y
zamanlardaki avlardan sonra, altı eski fildişi ve
points embedded in the blubber of four whales.
taş zıpkın ve dört balinanın yağına gömülü taş
(4) How could that be? (5) Native Alaskan zıpkın uçları buldular. (4) Bu nasıl olabilir di?

BA
whalers had used only steel harpoons since the (5) Alaskanın yerlisi balina avcıları 1800’lerden
1800s! beri sadece çelik zıpkınlar kullanmışlardı.

(6) Scientific researchers were amazed but (6) Bilimsel araştırmacılar hayret içindeydiler

skeptical. (7) So, to determine ages, they studied fakat şüphe duyuyorlardı. (7) Bu nedenle
yaşlarını belirlemek için, balinaların göz
the lenses of the whales’ eyes. (8) Changes in
lenslerini incelediler. (8) Amino asidlerdeki
amino acids revealed that three whales were
değişimler üç balinanın 135 ile 172 yaşları
between 135 and 172 years old. (9) The fourth arasında olduklarını ortaya koydu. (9) Dördüncü
AT
whale appeared to have been 211 when it was balinanın öldürüldüğünde 211 yaşında olduğu
killed! (10) These findings established whales as ortaya çıktı. (10) Bu bulgular balinaları dünyada

the longest-living mammals on Earth. (11) en uzun süre yaşayan memeliler olduğunu tespit
ettiler. (11) Yaşları ile ilgili ilk değerleri
Further tests on the bowheads’ bones and skin
doğrulamak için Grönland balinalarının
are being conducted to verify the initial
kemikleri ve derisi üzerinde ileri testler
D

estimates of age. (12) If the results are yapılıyor. (12) Eğer bu sonuçlar doğrulanırsa,
confirmed, we will know that some whales that bugün canlı olan bazı balinaların Amerikan İç
are alive today were swimming around the arctic Savaşı esnasında – ve ya belki de Thomas
SE

seas during America’s Civil War—or perhaps Jefforson başkanken – kutup denizleri etrafında
yüzmekte olduğunu biliyor olacağız.
even when Thomas Jefferson was president!
(13) Her biri 80 ile 110 ton gelen ve 15 ile 18
(13) Bowhead whales, each weighing 80 to 110
metre uzunluğunda olan, Grönland balinaları ön
tons and measuring 50 to 60 feet in length, bear
alt çenelerinde ayırıcı beyaz işaretler taşır. (14)
distinguishing white markings on their front
Mevcut 8000 ile 12000 arası Grönland balinası
lower jaws. (14) There are thought to be 8,000 to olduğu düşünülmektedir. (15) Grönland balinası
12,000 bowheads in existence. (15) The bowhead soyu tehlike altında olan türler listesindedir.

is listed as an endangered species.


Thinking of others Başkalarını düşünmek
(1) There was once a man called Ali who was (1) Bir zamanlar Ali isimli sıcak ve kuru bir
travelling home with his friends through a hot, ülkede eve gitmek için arkadaşları ile seyahat
dry land. (2) It was the hottest month of the etmekte olan bir adam vardı. (2) Yazın en sıcak
summer. (3) On their way they met a poor ayıydı. (3) Yolları üzerinde paçavralar içinde
stranger, dressed in rags. (4) He was hungry fakir bir yabancıya rastladılar. (4) Açtı,
and thirsty and had no money. (5) He asked if susamıştı ve parası yoktu. (5) (Yabancı) Onlara
he could join them. (6) The travelers felt sorry katılıp katılamayacağını sordu. (6) Yolcular

Y
for him. (7) They welcomed him, gave him a onun için üzüldüler. (7) Onu iyi karşıladılar ve
drink and continued their journey through the ona içecek verdiler ve çöldeki seyahatlerine
desert. devam ettiler.
(8) It was not long before they lost their way. (8) Çok geçmeden yollarını kaybettiler. Güneş
The sun beat down even harder. (9) he ground daha da sıcak ve yakıcıydı. (9) Zemin daha da

BA
became more sandy and dusty. (10) There kumlu ve tozlu hale gelmişti. (10) Görünürde
were no rivers or springs in sight. (11) There Irmak ya da su kaynağı da yoktu. (11)
were no water wells nearby. (12) Soon their Yakınlarda su kuyusu da yoktu. (12) Kısa süre
water began to run out. (13) The situation was içinde suları tükenmeye başladı. (13) Durum
bad. (14) They decided that the only way to kötüydü. (14) Hayatta kalmanın tek yolunun
survive was to ration the water that was left geri kalan suyu aralarında paylaşmak
between them. (15) Each day, each person olduğuna karar verdiler. (15) Her gün, her biri,
drank just one small cupful when they stopped gece durduklarında, sadece ufak bir bardak
for the night. dolusu su içiyordu.
(16) One evening, when it was Ali's turn to (16) Bir gece, su, içme sırasının Ali’de
AT
drink, he noticed the stranger staring at him. olduğunda, Ali yabancının kendine bakmakta
(17) He immediately turned to the water- olduğunun farkına vardı. (17) Hemen su
carrier and said to him, 'Give my water to my kabına yöneldi ve ona “suyumu yabancı
brother, the stranger.' (18) The stranger kardeşime veriyorum” dedi. (18) Yabancı çok
drank Ali's share of the water, for he was very susamış olduğundan dolayı Ali’nin payını içti.
thirsty. (19) Ali had nothing to drink. (19) Ali’nin içecek hiçbir şeyi yoktu.
(20) The next day the same thing happened (20) Sonraki gün aynı şey yine oldu. (21)
again. (21) The stranger drank the water and Yabancı suyu içti ve Ali’nin hiç içmedi. (22)
D

Ali had none. (22) Day after day it happened Günden güne aynı şey oldu ve Ali suyunu
and each day Ali gave the stranger his water. yabancıya verdi. (23) Her gün Ali biraz daha
(23) Each day Ali became weaker and weaker. zayıflıyordu.
(24) One morning, the stranger called Ali to tell (24) Bir sabah yabancı Ali’ye kalkma zamanı
him it was time to get up and get on his camel. olduğunu ve deveye binmesini söyledi. (25)
SE

(25) 'Get up, Ali. We are not far from water “Kalk Ali, şu an sudan çok uzakta değiliz. Kısa
now. Soon you will be able to drink as much süre içinde istediğin kadar su içebileceksin,’
water as you like,' he said. (26) Ali's friends dedi. (26) Ali’nin arkadaşları merak içinde
looked at the stranger curiously. (27) 'How do yabancıya bakıyorlardı. (27) ‘Sudan çok uzak
you know we are not far from water?' they olmadığımızı nasıl bilebilirsin?’ diye sordular.
asked. (28) The stranger smiled. He picked Ali (28) Yabancı gülümsedi. Ali’yi kaldırdı ve bir
up and put him on a camel. (29) 'Follow me,' he deveye oturttu. (29) ‘Beni takip edin’ dedi
told Ali's friends. (30) They walked for a few Ali’nin arkadaşlarına. (30) Birkaç kilometre
kilometres. (31) Then they stopped in yürüdüler. (31) Daha sonra, şaşkınlık içinde
astonishment. (32) The stranger had repaid durdular. (32) Yabancı Ali’nin iyiliğinin
Ali's kindness. (33) He had led them to an karşılığını ödemişti. (33) Onları bir vahaya
oasis. getirmişti.
Water Pollution Su Kirliliği
(1) Dirty water can be dangerous to drink and can (1) Kirli suyun içilmesi tehlikeli olabilir ve insanları
make people ill. (2)It can damage the environment hasta edebilir. (2) Çevreye, hayvanlara ve balıklara
and animals and fish. (3)What do you think causes zarar verebilir. (3) Su kirliliğine neyin yol açtığını
water pollution? düşünüyorsunuz?
Rubbish: (4) People often throw rubbish into rivers. Çöp: (4) İnsanlar sıklıkla çöplerini nehirlere fırlatırlar.
(5) This makes the river look horrible and affects the (5) Bu ırmağın korkunç görünmesine sebep olur ve
lives of birds and fish. balıkların ve kuşların hayatını etkiler.
Sewage: (6) We all need to get rid of waste materials Lağım Suyu: (6) Hepimiz vücudumuzdaki atık

Y
from our bodies. (7) Sewage is human and animal maddelerden kurtulmak zorundayız. (7) Lağım insan
waste. (8) In many places untreated sewage goes ve hayvan atığıdır. Pek çok yerde arıtılmamış lağım
straight into rivers, lakes or seas. (9) Too much suyu doğrudan ırmaklara, göllere ve denizlere gider.
sewage kills fish and other water life. It can make the (8) Çok fazla lağım suyu balıkları ve diğer su hayatını
öldürür. (9) Suları içmek, bir şeyler yıkamak ve

BA
water unsafe for drinking, washing or swimming.
yüzmek için güvenilmez hale getirir.
Farm chemicals: (10) Farmers use chemicals to kill Çiftlik Kimyasalları: (10) Çiftçiler böcekleri,
insect pests and weeds. (11) These chemicals are haşereleri ve zararlı otları öldürmek için kimyasal
poisonous to animals and humans too. (12) If the maddeler kullanırlar. (11) Bu kimyasallar insan ve
chemicals get into the water, they make it unsafe. hayvanlar için de zehirlidirler. (12) Eğer kimyasallar
(13) Farmers also use fertilizers to make their crops suya karışırsa, suyu güvensiz hale dönüştürürler. (13)
grow better. (14) The fertilizers get washed into Çiftçiler ürünlerin daha iyi büyümesi için de gübre
rivers, streams and lakes. (15) They can cause water kullanırlar. (14) Gübreler akan sularla birlikte ırmak,
plants to grow too quickly. (16) The plants then dere ve göllere karışır. (15) Su bitkilerinin çok çabuk
block out the sunlight. (17) The oxygen in the water büyümesine sebep olabilirler. (16) O durumda bitkiler
güneş ışığını bloke ederler. (17) Suyun içindeki oksijen
AT
is used up too quickly, and the animals that live in the
water die. çok çabuk tüketilir, ve suyun içinde yaşayan hayvanlar
ölür.
Oil: (18) Oil is an important source of energy but it
Petrol: (18) Petrol önemli bir enerji kaynağıdır fakat
can also cause pollution. (19) If it is spilt while
kirliliğe de sebep olabilir. (19) Eğer kamyonlar ve
lorries or ships are transporting it, plants and animals gemilerce taşınırken kazara dökülürse, bitkiler ve
die. (20) For example, birds get covered in oil and hayvanlar ölür. (20) Örneğin, kuşlar petrole bulanırlar
they are unable to fly, and their feathers no longer ve uçamazlar ve tüyleri artık onları soğuktan
protect them from the cold. koruyamaz.
D

Factory waste: (21) Factories often pump waste Fabrika Atıkları: (21) Fabrikalar çoğu kez atık suları
liquid into sewers and rivers. (22) This may contain lağımlara ve ırmaklara pompalarlar. (22) Bu bitkilere,
dangerous chemicals, which could harm plants, hayvanlara, balık ve insanlara zararı dokunabilecek
animals, fish and humans. (23) Some factories filter olan tehlikeli kimyasalları içerebilir. (23) Bazı
or clean the waste before it goes into sewers or rivers. fabrikalar lağıma ya da ırmağa girmeden önce atık
SE

(24) This helps to keep the environment cleaner. suları filtrelerler. (24) Bu çevrenin daha temiz
tutulmasına yardımcı olur.
Acid rain : (25) Smoke and gases from factories and Asit Yağmuru: (25) Arabalardan ve fabrikalardan
cars mix with water vapour in the air and cause kaynaklanan duman ve gazlar havadaki su buharı ile
pollution. (26) When the water vapour falls to the karışır ve hava kirliliğine yol açar. (26) Su buharı
ground as rain, the chemicals in the smoke and fumes yeryüzüne yağmur olarak düştüğünde, duman ve pis
are mixed in with the rain. (27) This is called acid kokulu gazlardaki kimyasallar yağmurun içine karışmış
rain. It can kill trees and plants, fish and animals. durumdadır. Buna asit yağmuru denir. (27) Bu ağaçları
ve bitkileri, balıkları ve hayvanları öldürebilir.
William Shakespeare William Shakespeare
(1) William Shakespeare dünyanın en ünlü
(1) William Shakespeare is the most famous writer in yazarıdır. (2) Çok sayıda oyun yazmıştır. (3)
the world. (2) He wrote many plays. (3) William William Shakespeare İngiltere’de Stratford’da dört
Shakespeare was born in Stratford, in England, in yüz yıl önce, 1564 yılında doğdu. (4) Zengin bir
1564, over four hundred years ago. (4) He came from alileden geliyordu fakat 15 yaşında William’ın
a wealthy family but when he was fifteen, William's babası bütün parasını kaybetti. (5) William kulda
father lost all his money. (5) William was not able to kalmaya muktedir değildi ve bu nedenle okul bu-
stay on at school so he left and got a job. (6) At ıraktı ve bir işe girdi. (6) 16 yaşında Anne Hataway
eighteen he met and fell in love with Anne Hathaway. ile tanıştı ve ona aşık oldu. (7) Evlendiler ve kısa

Y
(7) They got married and soon started a family of süre sonra kendi ailelerini oluşturdular.
their own.
(8) O zamanlar, Londra’da tiyatrolar açılmaya
(8) At that time, theatres began to open in London. başlamıştı. (9) William Londra’ya taşınmaya karar
(9) William decided to move to London and soon verdi ve kısa süre içinde oyuncu olarak iş buldu.
(10) Çoğu kez oyuncular hem oyunu sahneliyor

BA
found work as an actor. (10) Actors often helped to
write the plays as well as act them. (11) That was hem de oyunların yazılmasına yardımcı
how William discovered that he was good at writing. oluyorlardı. (11) William’ın yazım konusunda iyi
olduğunu keşfetmesi böyle oldu.
(13 At that time, England was a powerful country (12) O zamanlar, İngiltere güçlü donanması ile
with a powerful navy. (13) Explorers sailed round birlikte kudretli bir ülkeydi. (13) Kâşifler dünya
the world and brought back stories of adventures etrafında gemilerle seyahat ediyor ve geriye yeni
and new discoveries. (14) This gave William lots of keşifler ve maceralarla ilgili hikâyelerle
ideas for his plays. (15) Queen Elizabeth loved music, dönüyorlardı. (14) Bu William’a oyunları için bir
poetry and plays. (16) In fact, she Iiked William's sürü fikir verdi. (15) Kraliçe Elizabeth müzik, şiir
plays so much that she asked him to write one ve oyunları severdi. (16) Aslında, William’ın
specially for her. oyunlarını o kadar sevdi ki oyunlardan birini
AT
özellikle onun için yazmasını istedi.
(17) In those days the stage was in the middle and the
audience stood all round it. (18) If people didn't like (17) O günlerde sahne ortadaydı ve seyirciler onun
the play, they threw things like rotten tomatoes at etrafında oturuyorlardı. (18) İnsanlar oyunu
the actors! (19) Luckily the crowds loved William's sevmezse, çürük domates gibi şeyleri aktörlere
plays. (20) His plays were very exciting. (21) They fırlatırlardı. (19) Bereket versin ki seyirciler
made people think about the right and wrong ways William’ın oyunlarını sevdiler. (20) Onun oyunları
to behave. (22) He wrote about important things like çok heyecan vericiydi. (21) Onlar insanları doğru ve
good and evil, love and hate. yanlış davranış şekilleri konusunda düşünmeye itti.
(22) İyilik ve kötülük, sevgi ve nfret gibi önemli
D

(23) William always worked very hard. (24) He and konular hakkında yazdı.
his friends built their own theatre, called 'The Globe' (23) William daima sıkı çalıştı. (24) O ve
in London. (25) He soon became rich and famous. arkadaşları Londra’da Globe isimli kendi
tiyatrolarını inşa ettiler. (25) Kısa süre sonra
(26) William Shakespeare wrote poems as well as
zengin ve ünlü oldu.
plays. (27) Most of his poems were about love. (28)
SE

Some of them were very long. (29) Altogether he (26) William Shakespeare hem şiirler hem de
wrote 154 poems. oyunlar yazdı. (27) Şiirlerinin çoğu aş üzerineydi.
(28) Bazıları çok uzundu. (29) Tamamıyla 154 şiir
(30) When he was fifty, William decided it was time yazdı.
to leave London. (31) He bought a big house in
Stratford for his family and went to live there. (32) (30) Elli yaşına geldiğinde, Londra’dan ayrılmanın
He died in 1616 when he was fifty-two years old. vakti geldiği düşündü. (31) Stratford’da ailesi için
büyük bir ev aldı ve orada yaşamaya gitti. (32)
(33) William Shakespeare left money to help the poor 1616 yılında 52 yaşında vefat etti.
and to help his actor friends. (34) A statue was put (33) William Shakespeare fakirlere ve aktör
up in memory of him. (35) You can still see his statue arkadaşlarına yardım etmek için para bıraktı. (34)
today and visit the place where he was born. Onun anısına bir heykeli dikildi. (35) Bugün bile
onun heykelini görebilir ve doğduğu yeri ziyaret
edebilirsiniz.
INFLATION ENFLASYON
(1) Ekonomi biliminde, enflasyon bir ekonomide belli
(1) In economics, inflation is a rise in the
bir süre içindeki mal ve hizmetlerin genel fiyat
general level of prices of goods and services in
an economy over a period of time. (2) When the seviyesindeki artıştır. (2) Genel fiyat seviyesi artınca,
general price level rises, each unit of currency buys her bir nakit para birimi daha az mal ve hizmet satın
fewer goods and services. (3) Consequently, alır. Sonuç olarak, enflasyon paranın satın alma
inflation also reflects erosion in the purchasing gücündeki (iç değişim aracının değerinde ve
power of money (a loss of real value in the internal ekonomideki hesap birimindeki gerçek değer kaybı)
medium of exchange and unit of account in the aşınmayı da yansıtır. (4) Fiyat enflasyonunun başlıca
economy). (4) A chief measure of price inflation is ölçütlerinden biri, genel fiyat indeksindeki yıllık

Y
the inflation rate, which means the annualized değişim oranı anlamına gelen enflasyon oranıdır
percentage change in a general price index .
(5) Enflasyonun bir ekonomi üzerindeki etkileri
(5) Inflation's effects on an economy are various çeşitlidir ve aynı anda hem olumlu hem de olumsuz
and can be simultaneously positive and negative. olabilir. (6) Enflasyonun olumsuz etkileri paranın

BA
(6) Negative effects of inflation include a decrease gerçek değerinde ve diğer para ile ilgili birimlerde
in the real value of money and other monetary zaman içinde azalmayı içerir. (7) Gelecekteki
items over time. (7) Uncertainty over future enflasyondaki belirsizlik yatırım ve birikim heveslerini
inflation may discourage investment and savings,
kırabilir ve yüksek enflasyon eğer müşteriler fiyatların
and high inflation may lead to shortages of goods if
consumers begin hoarding out of concern that gelecekte de artacağı kaygısına kapıldıklarından dolayı
prices will increase in the future. (8) Positive effects stok yapmaya başlarlarsa mal kıtlığına sebep olabilir.
include ensuring central banks can adjust nominal (8) Olumlu etkileri merkez bankasının nominal faiz
interest rates (intended to mitigate recessions), and oranlarını ayarlayabilmesini teminat altına alması
encouraging investment in non-monetary capital (durgunluğu yatıştırmak amaçlı) ve parasal olmayan
projects. kapital projelere yatırımları teşvik etmesidir.
(9) Ekonomistler yüksek enflasyon oranlarının ve
AT
(9) Economists generally agree that high rates of
inflation and hyperinflation are caused by an hierenflasyonun para miktarındaki aşırı büyümeden
excessive growth of the money supply. (10) Views kaynakladığı konusunda hem fikirdirler. (10) Düşük
on which factors determine low or moderate rates ya da orta seviyeli enflasyonu belirleyen faktörler
of inflation are more varied. (11) Low or moderate hakkındaki görüşler daha çeşitlidir. (11) Düşük ya da
inflation may be attributed to fluctuations orta seviye enflasyon mal ve hizmetlere olan talepteki
in real demand for goods and services, or changes dalgalanmalara ya da hem para miktarındaki artışa
in available supplies such as during scarcities, as hem de kıtlık zamanlarında olduğu gibi ulaşılabilen
well as to growth in the money supply. (12)
malzemelerdeki değişimlere dayandırılabilir. (12)
However, the consensus view is that a long
D

sustained period of inflation is caused by money Bununla birlikte, üzerinde hem fikir olunan görüş,
supply growing faster than the rate of economic uzun süre devam eden enflasyon süresinin para
growth. miktarının ekonomik büyüme oranından daha hızlı
gelişmesinden kaynaklandığıdır.
(13) Today, most economists favor a low, steady
rate of inflation. (14) Low (as opposed to zero (13) Bugün, çoğu ekonomist düşük, sabit bir enflasyon
SE

or negative) inflation reduces the severity of oranını yeğlerler. (14) Düşük (sıfır ya da eksi
economic recessions. (15) It enables the labor enflasyonun aksine) enflasyon ekonomik durgunluğun
market to adjust more quickly in a downturn, and şiddetini azaltır. (15) İş gücü piyasasının bir ekonomik
reduces the risk that a liquidity darboğaz döneminde daha çabuk ayarlanmasına
trap prevents monetary policy from stabilizing the olanak tanır ve bir likidite tuzağının para
economy. (16) The task of keeping the rate of politikalarının ekonomiyi dengeye oturtmasına engel
inflation low and stable is usually given olması riskini azaltır. (16) Enflasyon oranını düşük ve
to monetary authorities. (17) Generally, these istikrarlı tutmak görevi genellikle mali otoritelere
monetary authorities are the central banks that verilir. (17) Genellikle, bu mali otoriteler faiz
control monetary policy through the setting
oranlarını ayarlayarak, pazar operasyonlarını
of interest rates, through open market operations,
and through the setting of banking reserve başlatarak ve banka reserv gereksinimlerini
requirements. ayarlayarak para politikalarını kontrol eden merkez
bankalarıdır.
2011-ÜDS Sonbahar/İNG-Sos.Bil. 2011-ÜDS Sonbahar/İNG-Sos.Bil.

(1) Since its economic reform began in (1) 1978 yılında ekonomik reformu
1978, China has gone from being a poor başladığından bu yana, Çin gelişmekte olan
developing country to the second-largest fakir bir ülkeden dünyadaki en büyük ikinci
economy in the world. (2) It has also ekonomi haline dönüştü. (2) İzolasyondan

Y
emerged from isolation to become a political çıkarak politik bir süper güç halini de aldı. (3)
superpower. (3) Its meteoric rise has been Göz kamaştırıcı yükselişi son zamanların en
one of the most important global changes of önemli küresel değişimlerinden biridir. (4)
recent years. (4) However, when it comes to Bununla birlikte, bilim ve teknolojiye gelince,

BA
science and technology, most people think çoğu insan Çin’i geçmişe takılıp kalmış olarak
of China as being stuck in the past and only düşünür ve devasa çelik yapılara ve bacaları
visualize a country with massive steelworks tüten çok büyük fabrikalara sahip bir ülkeyi
and vast smoking factories. (5) That may gözleri önüne getirirler. (5) Bu birkaç sene
have been true a few years ago, but it is no öncesi doğru olabilir, fakat artık durum bu
longer the case. (6) Very quietly, China has değil. (6) Çok sessiz bir şekilde, Çin sadece
become the world’s second largest producer Amerika tarafından geçilebilen, en büyük
AT
of scientific knowledge, surpassed only by ikinci bilimsel bilgi üreticisi olmayı başardı,
the US, a status it has achieved at an awe- bu insanı çok etkileyen bir hızla ulaştığı bir
inspiring rate. (7) If it continues on its current statüydü. (7) Mevcut yörüngesinde devam
trajectory, China will overtake the US before ederse, Çin 2020’den önce ABD’yi geçecek ve
2020 and the world will look very different as bunun sonucunda dünya çok farklı
a result. (8) The historical scientific görünecek. (8) Kuzey Amerika ve Avrupa’nın
D

dominance of North America and Europe will tarihsel bilimsel hakimiyeti kendini yeni bir
have to adjust to a new world. (9) In the dünyaya alıştırmak zorunda kalacak. (9)
West, people are largely familiar with Batıda, insanlar para, insanlar ve sonucun
research systems in which money, people, kabaca geçen yıl kadar kaldığı bir araştırma
SE

and output stay roughly the same from year sistemine büyük ölçüde aşinadırlar. (10)
to year. (10) Research spending in Europe Avrupa ve Kuzey Amerika’daki araştırma
and North America has outpaced economic harcamaları 1945 yılından beri ekonomik
growth since 1945, but not by a dramatic büyümeyi geçmiştir, fakat bu dramatik
amount. (11) Not so with China. miktar değildir. Çin’de durum böyle değildir.
2010 - ÜDS Sonbahar / İNG-Sağ. Bil. 2010 - ÜDS Sonbahar / İNG-Sağ. Bil.

(1) Many drugs, whether prescribed or (1) Reçetelenmiş ya da yanlış kullanılan


abused, affect the nervous system. (2) pek çok ilaç sinir sistemini etkiler. (2) Her
While about 25% of all prescribed drugs ne kadar reçetelenen tüm ilaçların yaklaşık
are taken to alter psychological %25’i psikolojik durumu değiştirmek için
conditions, almost all the commonly alınsa da, yanlış kullanılan ilaçların

Y
abused drugs affect mood. (3) In nerdeyse tamamı ruh halimizi etkiler. (3)
particular, levels of serotonin and Özellikle, serotonin ve dopamine
dopamine are thought to influence seviyelerinin ruhsal durumu etkilediği
mood. (4) For example, when excessive düşünülmektedir. (4) Örneğin, aşırı
amounts of norepinephrine are released, miktarda norepinephrine salgılandığında

BA
people feel energetic and stimulated, insanlar kendilerini enerjik ve uyarılmış
whereas low concentrations of this hissederler, oysa bu neurotransmiterin
neurotransmitter reduce anxiety. (5) düşük dozları anksiete (endişeyi) azaltır.
Habitual use of almost any mood- (5) Ruh halini değiştiren neydeyse tüm
altering drug can result in psychological ilaçların alışkanlık haline getirilmiş
dependence, in which the user becomes kullanımları kullanıcının duygusal olarak
emotionally dependent on the drug. (6)
ilaca bağlandığı psikolojik bağımlılığa
When deprived of it, the user craves the
sebep olur. (6) Ondan mahrum kalınca,
feeling of euphoria (well-being) that the
kullanıcı ilacın neden olduğu mutluluk
drug induces. (7) Some drugs induce
hissi için yanıp tutuşur. (7) Bazı ilaçlar
AT
tolerance after several weeks. (8) This
haftalar sonra tolerans geliştirir. (8) Bu
means that response to the drug
ilaca olan tepkinin azaldığı ve arzu edilen
decreases, and greater amounts are
required to obtain the desired effect. (9)
etkiye sahip olmak için daha fazla
Tolerance often occurs because the liver miktarda ilaca gerek duyulduğu anlamına
cells are stimulated to produce more of gelir. (9) Tolerans çoğu kez ilacı metabolize
the enzymes that metabolize and eden ve etkisini ortadan kaldıran enzimleri
inactivate the drug. (10) Use of some of daha fazla üretmesi için karaciğer
the drugs, such as heroin, tobacco, and hücrelerinin uyarılmasından dolayı açığa
D

alcohol, may also result in addiction çıkar. (10) Eroin, tütün ve alkol gibi bazı
(physical dependence), in which ilaçların kullanımı da kullanıcıyı ilaca
physiological changes occur that make bağımlı hale getiren fizyolojik değişimlerin
the user dependent on the drug. (11) ortaya çıktığı bir bağımlılık ile
sonuçlanabilir. (11) Bağımlılık, morfin gibi
SE

Addiction can also occur because certain


drugs, such as morphine, have belli ilaçların normalde vücut hücrelerinin
components similar to substances that kendi başına ürettiği maddelere benzer
body cells normally manufacture on bileşenlere sahip olmasından dolayı da
their own. (12) The continued use of ortaya çıkabilir. (12) Böyle bir ilacın
such a drug causes potentially dangerous devamlı kullanımı potansiyel tehlikelere
physiological effects. sahip fizyolojik etkilere sebep olur.
YDS 2013 NİSAN PARAGRAF (1)

(1) History is one of the few school (1) Tarih tüm dünyada eğitim sistemlerinde
subjects commonly mandated in education genellikle zorunlu olan birkaç okul
systems throughout the world. (2) dersinden biridir. (2) Üstelik öğrencilerin
Furthermore, the use of history textbooks to eğitimini desteklemek için tarih ders

Y
support student learning is an almost kitaplarının kullanımı nerdeyse evrensel
universally accepted practice. (3) However, kabul görmüş bir uygulamadır. (3)
the widespread international presence of the Bununla birlikte, mütevazi tarih ders

BA
humble history textbook should not kitabının yaygın uluslararası varlığı onun
disguise its ideological and cultural ideolojik ve kültürel etkisini gizleyemez.
potency. (4) Indeed, essential to (4) Gerçekten de, tarih ders kitaplarının
understanding the power and importance of önemini ve gücünü anlamak için her hangi
history textbooks is to appreciate that in bir kültürde onların bilgi, değer ve
any given culture they typically exist as the fikirlerin koruyucusu olarak var olduklarını
keepers of ideas, values and knowledge. (5) anlamak gereklidir. (5) Tarih ders kitapları
No matter how neutral history textbooks ne kadar tarafsız gözükürlerse gözüksünler,
AT
may appear, they are ideologically ideolojik olarak önemlidirler, çünkü
important, because they often seek to inject gençlere ortak değerleri, milli ruhu ve
the youth with a shared set of values, siyasal görüş duygusunu gençlere empoze
national ethos and an incontrovertible sense etmeye çabalarlar. (6) Ders kitapları
of political orthodoxy. (6 Textbooks stand ideoloji, siyaset ve kendi içlerinde çeşitli
as cultural artefacts that embody a range of farklı güç, statü ve etki seviyelerinde
D

issues associated with ideology, politics işlevler yerine getiren değerlerle


and values which in themselves function at özdeşleştirilen bir dizi meseleyi ihtiva eden
a variety of different levels of power, status kültürel eserlerdir. (7) Milletlerin
and influence. (7) Embedded in history kendilerini anlatmak ve diğer milletlerle
SE

textbooks are narratives and stories that olan ilişkilerini anlatmak için seçtikleri
nation states choose to tell about hikayeler ve öyküler tarih ders kitaplarının
themselves and their relations with other içine yerleştirilmiştir. (8) Tipik olarak,
nations. (8) Typically, they represent a core onlar gelecek nesillerin hem benimsemesi
of cultural knowledge which future hem de desteklemesi umulan kültürel
generations are expected both to assimilate bilginin özünü temsil ederler.
and support.
2010 - ÜDS Sonbahar / İNG-Sos. Bil. 2010 - ÜDS Sonbahar / İNG-Sos. Bil.

(1) The last decade has seen notable changes in disability (1) Son on yıl engellilerle ilgili politikalar konusunda
policy in Europe. (2) Changed assumptions about the gözle görülür değişimlere şahit olmaktadır. (2)

concept of disability have been reflected in the adoption Engellilik kavramına dair değişen sanılar yeni yapılan
ulusal ve Avrupa Birliği’nin ortak kanunlarının bu
of new national and pan-European legislation. (3) As a
konuya adapte edilmesiyle yansıtılmaktadır. (3) Sonuç
consequence, the policy which has sought to separate
olarak, engelli insanları “özel okullarda”, iş gücü
and segregate people with disabilities in “special
pazarında, oturulacak konut ve ulaşım alanlarında

Y
schools”, labour markets residential accommodation and
diğer insanlardan ayırmaya ve tecrit etmeye çabalayan
transport has, to some degree, and in some countries, politikalar belli ülkelerde, bir dereceye kadar, yeniden
been reconsidered. (4) gözden geçirilmektedir. (4) Kabiliyetlerine ya da
Attempts have been made to develop an integrated engelli olma durumlarına bakılmaksızın iş, hizmet ve

BA
approach, opening up jobs, services and housing to all barınma olanaklarını tüm insanlara açarak,
bütünleşmiş bir yaklaşım geliştirmek için girişimlerde
people irrespective of their ability or disability. (5) A key
bulunulmuştur. (5)Bu yeni yaklaşımın anahtar bir
element of this new approach has been the recognition
unsuru tecrit ve dışlamanın fiziksel ya da zihinsel bir
that segregation and exclusion is not a necessary
engelliliğin sonucunda ortaya çıkmak zorunda
consequence of a physical or intellectual impairment, but
olmadığının fakat engelli insanları yapabilecekleri
the result of conscious policy choices based on false konusundaki yanlış sanılara dayalı bilinçli bir
assumptions about the abilities of the people with politikanın sonucunda ortaya çıktığının farkına
disabilities. (6) The new approach recognizes the role varılmasıdır. (6) Yeni yaklaşım, ayrımcılığın engelli
AT
which discrimination plays in disadvantaging people with insanları dezavantajlı bir duruma sokmadaki rolünün
disabilities and, conversely, how legislation seeks to ve diğer taraftan kanunların engellilere karşı
combat elements of disability discrimination and creates uygulanan ayrımcılık unsurları ile nasıl başa çıkmaya

equality of opportunity for people with disabilities. çalıştığını ve engelli insanlara nasıl eşit imkânlar
yaratılacağının farkındadır.

(1) Although the United States and the Soviet


(1) ABD ve Sovyetler birliği İkinci Dünya Savaşı esnasında
Union became allies during World War II, there
seemed to be little doubt that their opposing müttefik olsalar da, onların zıt ideolojilerinin sonuçta bir savaş
D

ideologies would ultimately produce a cold war. (2) yaratacağına dair en ufak bir şüphe yoktu. (2) Soğuk Savaş
The cold war was a global phenomenon and was
küresel bir olaydı ve açık bir şekilde iki süper gücün politik,
clearly conditioned by the political, economic, and
social aspirations of the two superpowers. (3) ekonomik ve sosyal amaçları tarafından koşullandırılmıştı. (3)
Between 1945 and 1989 Europe became a testing 1945 ve 1989 yılları arasında Avrupa soğuk savaşın kendisini
ground for the cold war itself. (4) The Soviets were
SE

için bir test zemini oldu. (4) Sovyetler, Sovyetler birliğini


convinced that Eastern European buffer states had
to be created to protect the Soviet Union from gelecekteki istilalardan korumak için Doğu Avrupa’da tampon
future invasions. (5) As for the United States, the devletler kurulması gerektiğine inanmıştı. (5) ABD’ye gelince,
Truman Doctrine, Marshall Plan, and NATO were
Truman Doktrini, Marshall Planı ve NATO bütünüyle Rus
all intended to keep Russian ideology within its
own borders. (6) When the cold war came to an ideolojisini kendi sınırları içinde tutmak amacı güdüyordu. (6)
end following the collapse of the Berlin Wall in Kasım 1989’da Belin duvarının yıkılmasını takiben soğuk savaş
November 1989, the Soviet ideology was
sona erince, Sovyet ideolojisi Doğu Avrupa’da artık eski
considered a spent force in Eastern Europe.
etkinliğini kaybetmiş bir güç olarak kabul edildi.
2010 - ÜDS Sonbahar / İNG-Sağlık. Bil. 2010 - ÜDS Sonbahar / İNG-Sağlık. Bil.

(1) Parkinson ve Alzheimer hastalıkları dünyada pek çok


(1) Parkinson’s and Alzheimer’s diseases are the most
insanı etkileyen yağın hastalıklardır. (2) Yaklaşık olarak,
common diseases which affect many people in the world.
dünyadaki 1 milyon insan hareketlerin yavaşlığı ve
(2) Approximately, 1 million people in the world suffer from
harekete başlamada güçlük çekme ile karakterize edilen
Parkinson’s disease, a motor disorder characterized by
bir kas hastalığı olan Parkinson’dan mustariptir. (3)
difficulty in initiating movements and slowness of
Hastalar çoğu kez maskelenmiş bir yüz ifadesine, yetersiz
movement. (3) Patients often have a masked facial

Y
dengeye ve fleks (bükülmüş) bir duruşa sahiptirler. (4)
expression, poor balance, and a flexed posture. (4) Like
Kafa karışıklığı, hafıza akybı ve çeşitli başka faktörle
Alzheimer’s disease, which is characterized by confusion,
karakterize edilen Alzheimer hastalığı gibi Parkinson
memory loss, and a variety of other symptoms, Parkinson’s
hastalığı da ilerleyenh bir hastalıktır ve yaşla birlikte risk

BA
disease is progressive, and the risk increases with age. (5)
de artar. (5) Parkinson hastalığı vakası 65 yaşında
The incidence of the Parkinson’s disease is about 1% at the
yaklaşık %1, ve 85 yaşındaysa %5’dir. (6) ()Parkinson
age of 65, and about 5% at the age 85. (6) Parkinson’s
hastalığı genetik ve çevresel faktörlerin birleşiminden
disease appears to result from a combination of
kaynaklanıyor gibi gözüküyor. (7) Genetiğin bu konudaki
environmental and genetic factors. (7) Evidence for a
rolünün kanıtı yüksek oranda Parkinson hastalığı
genetic role includes the fact that some families with an
vakasına sahip bazı ailelerin beynin normal fonksiyonları
increased incidence of Parkinson’s disease carry a mutated
için önemli olan bir proteinin mutasyona uğramış bir
form of the gene for a protein which is important in normal
halinin bulunduğu gerçeğini kapsar. ()Parkinson
brain function. (8) The symptoms of Parkinson’s disease
AT
hastalığının belirtileri beyindeki nöronların ölümünden
result from the death of neurons in the mid-brain. (9) As a
kaynaklanır. (9) Sonuç olarak, günümüzde çeşitli tedaviler
result, at present, there is no cure for Parkinson’s disease,
bulguları kontrol almamıza yardımcı olsa da, Parkinson
although various treatments can help control the
hastalığı için bir tedavi yoktur.
symptoms.

(1) Otistik bir kız ya da erkek çocuğuyla birazcık zaman geçiren


(1) Anyone who has spent even a little time with an herhangi bir kişi bu çocukları [diğerlerinden] ayıran davranışlara
autistic boy or girl soon becomes familiar with the aşina olur. (2) Fakat anne babalar ve doktorlar bir bebeğin otizm
D

behaviors that set these children apart. (2) But how olup olmadığını nasıl bilebilirler? (3) Erken teşhisin zor olduğu
do parents and doctors know if a baby has autism?
(3) Early diagnosis has proved difficult, but if it were kanıtlanmıştır, fakat eğer mümkün olursa, çok daha etkin bir
possible, it would lead to much more effective tedaviye zemin hazırlar çünkü çocuk ne kadar gençse beyin
treatment for the younger a child is the more şekillendirilmeye o kadar uygundur. (4) Bu nedenle, bir çocuğun
malleable is the brain. (4) So, the inability to detect
SE

otizm olduğunu çocuk 2 ya da 3 yaşına gelene kadar teşhis


autism until a child is two or three years old is a
terrific disadvantage, as it eliminates a valuable edememek korkunç bir dezavantajdır, çünkü beyin muazzam
window of treatment opportunity, when the brain is gelişimler gösterirken yapılabilecek olan kıymetli bir tedavi
undergoing tremendous development. (5) penceresini kapatır. (5) Bununla birlikte, araştırmacılar
Researchers, however, are closing in on techniques
bebeklerdeki otizmi altı ay kadar küçükken ve hatta doğum
that could detect autism in babies as young as six
months and perhaps even at birth. (6) The results of esnasında algılayacak tekniklere yaklaşıyorlar. (6) Bu yeni
these new tests are expanding the understanding of testlerin sonuçları otizm hakkındaki bilgilerimizi genişletiyor ve
autism and raising hopes for much earlier, yeni, yürüyen bir çocuğun bir çocuk, genç ve yetişkin olarak
specialized care that could improve a toddler’s
daha normal bir hayat sürmesine olanak tanıyan çok daha erken
chances for a more normal life as a child, teenager
and adult. ve özel bakıma dair umutları artırıyor.
2010 - ÜDS Sonbahar / İNG-Fen Bil. 2010 - ÜDS Sonbahar / İNG-Fen Bil.

(1) Wildfires are an important environmental hazard in


(1) Şiddetli yangınlar pek çok coğrafik bölgede önemli
many geographical areas. (2) Those areas most prone
bir çevre tehlikesidir. Şiddetli yangınlara en eğilimli
to wildfires have wet seasons followed by dry seasons. bölgeler kendilerinden sonra kuru mevsim gelen yağışlı
(3) Vegetation that grows and accumulates during the mevsimlere sahiptir. (3) Yağışlı dönemde büyüyen ve
wet season dries out enough during the dry season to biriken bitki örtüsü kurak mevsimde kolayca yanacak
burn easily. (4) When lightning hits the ground, it kadar kurur. (4) Zemine bir yıldırım çarptığında bu kuru

Y
ignites the dry organic material, and a fire spreads organik materyalleri tutuşturur ve yangın tüm bölgeye
through the area. (5) Actually fires have several effects yayılır. (5) Aslında, yangının çevre üzerinde birkaç etkisi
on the environment. (6) First, burning frees the vardır. (6) İlkönce, yanma organik maddede hapsolmuş
minerals that are locked in organic matter. (7) The olan minerallerin açığa çıkmasını sağlar. (7) Bir
yangından geriye kalan küller potasyum, kalsiyum ve

BA
ashes remaining after a fire are rich in potassium,
phosphorus, calcium, and other minerals essential for bitkilerin büyümesi için gerekli olan diğer mineraller
bakımından zengindirler. (8) Bu nedenle, bir yangından
plant growth. (8) Thus, vegetation flourishes following a
sonra bitki örtüsü serpilir. (9) İkinci olarak, yangın bitki
fire. (9) Second, fire removes plant cover and exposes
örtüsünü kaldırır ve saf toprağa ihtiyaç duyan
the soil, which stimulates the germination of seeds
tohumların çimlenmesini teşvik eden şekilde toprağı
requiring bare soil, and encourages the growth of shade-
açığa çıkarır. (10) Üçüncü olarak, yangın artan toprak
intolerant plants. (10) Third, fire can cause increased
erozyonuna sebep olabilir çünkü bitki örtüsünü kaldırır
soil erosion because it removes plant cover, leaving the
ve toprağı rüzgâr ve suya karşı daha savunmasız bırakır.
soil more vulnerable to wind and water.

(1) Büyük ölçüde dışarı ihraç etmek amacıyla yapılan


AT
(1) Commercial logging, mostly for export abroad, accounts ticari kerestecilik tropik ormanların yok oluşunun
for 21% of tropical deforestation. (2) Most tropical countries %21’inden mesuldür. (2) Çoğu tropik ülke ticari
allow commercial logging to proceed at a much faster rate keresteciliğin sürdürülebilir olan orandan çok daha hızlı

than is sustainable. (3) For example, in parts of Malaysia, şekilde devam etmesine müsaade ediyor. (3) Örneğin,
Malezya’nın bazı bölgelerinde şu anki kerestecilik
current logging practices remove the forest almost twice as
uygulamaları sürdürülebilir oranın nerdeyse iki katıdır.
fast as the sustainable rate. (4) If this continues, Malaysia
(4) Bu devam ederse, Malezya kısa süre içinde kereste
will soon experience shortages of timber and will have to kıtlığı yaşayacak ve tomruk ithal etmek zorunda kalacak.
D

start importing logs. (5) When that happens, Malaysia will (5) Bu olduğunda, , Malezya daha yeni yok olan
have lost future revenues, both from logging and from ormanlarından gelecekteki hem kerestecilik hem de diğer

harvesting other forest products, from its newly vanished orman ürünleri vasıtasıyla kazanacağı geliri kaybetmiş
olacak. (6) Üstelik ticari keresteciliğe ilaveten, büyükbaş
forests. (6) Moreover, in addition to commercial logging,
SE

hayvan yetiştiriciliği de ormanların yok olmasına sebep


cattle ranching also causes deforestation. (7) In fact,
olmaktadır. (7) Aslında, tropik yağmur ormanlarının
approximately 12% of tropical rainforest destruction is done uğradığı tahribatın yaklaşık %12’si büyükbaş hayvanlar
to provide open rangeland for cattle. (8) After the forests are için açık otlak olanlar açmak için gerçekleştirilir.
cleared, cattle can be raised on the land for six to ten years, (8)Ormanlar temizlendikten sonra, altı ile 10 yıl kadar bir

after which time shrubby plants take over the range. (9) süre büyükbaş hayvanlar bu alanda yetiştirilebilir., ki bu
süreden sonra çalı benzeri bitkiler bu bölgeyi ele geçirir.
Much of the beef raised on these ranches, which are often
(9) Çoğu yabancı şirketler tarafından sahip olunan, bu
owned by foreign companies, is exported to fast-food
hayvan çiftliklerinde yetiştirilen sığır etinin çoğu fastfood
restaurants. restoranlarına ihraç edilir.
2010 - ÜDS Sonbahar / İNG-Fen. Bil. 2010 - ÜDS Sonbahar / İNG-Fen. Bil.

(1) Earth and Venus, being roughly the same size () Dünya ve Venüs, kabaca aynı boyutta ve
and distance from the sun, are often regarded as güneşten aynı mesafede oldukları için,
genelde ikiz gezegenler olarak kabul edilirler.
twin planets. (2) So it is natural to wonder how
(2) Bu nedenle Venüs’ün kabuğunun bizim
the crust of Venus compares with that of our own dünyamızınkiyle karşılaştırıldığında nasıl
world. (3) Although centuries of telescopic olduğunu merak etmek doğaldır. (3) Dünya
observations from Earth could give no insight, üzerinden yüzyıllarca yapılan teleskopik

Y
beginning in 1990 the Magellan space probe’s gözlemlere bize içerik ile bilgi vermese de,
1990’dan başlayarak Magellean Uzay
orbiting radar penetrated the thick clouds that
Aracı’nın yörüngede dönen radarı Venus’ü
enshroud Venus and revealed its surface with örten kalın bulutları geçerek harika bir

BA
stunning clarity. (4) From the detailed images of netlikte onun yüzeyini gösterdi.(4)
landforms, planetary scientists can surmise the Yerşekillerinin detaylı fotoğraflarından
gezegen bilimciler Venus’u kaplayan kaya
type of rock that covers Venus. (5) It seems that
türünü tahmin edebilmekteler. (5) Öyle
our sister planet is completely covered by rocks of
gözüküyor ki kardeş gezegen tamamıyla
basaltic composition, which are very much like Dünya’nın okyanus havzasının astarını
the dark, fine-grained rocks that line the ocean oluşturan koyu ince taneli kayalara çok
basins of Earth. (6) Magellan’s mapping, however, benzeyen bazaltik kompozisyona sahip
kayalarla kaplı. (6) Bununla birlikte
failed to find extensive areas comparable to
Magellan’ın haritalama çalışmaları, Dünya’nın
Earth’s continental crust. kıtasal yerkabuğu ile karşılaştırılabilecek
AT
büyük alanlar bulmakta başarılı olamadı.
2010 - ÜDS Sonbahar / İNG-Sosyal. Bil.
2010 - ÜDS Sonbahar / İNG-Sosyal. Bil.

(1) For the present, NASA appears to be committed to


(1) Şu an için NASA kendini ne pahasına olursa olsun
maintaining its human spaceflight program, whatever the
insanlı uçuş programını devam ettirmeye adamış gibi
cost. (2) However, in the next decade, it may discover that gözüküyor. (2) Bununla birlikte, gelecek on yıl içinde ilgi
it does not need human characters to tell compelling uyandıran hikayeler anlatmak için insan karakterlere
D

stories. (3) Instead of gazing at posters of astronauts, ihtiyacı olmadığının farkına varabilir. (3) Astronotların
children are now playing with toy models of Mars rovers. posterlerini seyretmek yerine, çocuklar şimdi Mars
(4) The next generation of space adventurers is growing up üzerinde dolaşan aygıtların oyuncak modelleriyle
oynuyorlar. (4) Uzay seyyahlarının gelecek nesli bir uzay
with the knowledge that one can visit another planet
SE

gemisine binmeksizin bir başka gezegenin ziyaret


without boarding a spacecraft. (5) Decades from now,
edilebileceği bilgisiyle büyüyorlar. (5)Önümüzdeki yıllarda,
when those children are grown-ups, some of them will lead
bu çocuklar büyüdüklerinde, bunlardan bazıları güneş
the next great explorations of the solar system. (6) Sitting sistemi üzerine yapılan bir gelecekteki büyük araştırmalara
in quiet control rooms, they will send instructions to far- liderlik edecek. (6) Sessiz kontrol odalarında oturarak daha
away probes already launched and make the final önceden gönderilmiş olan çok uzaktaki uzay araçlarına
adjustment that points us towards the stars. direktifler verecek ve bizi yıldızlara doğru yönlendirecek
son ayarlamayı yapacaklar.
Two Kinds of Research: Basic and research (isim): araştırma. (fiil) araştırmak.
Applied quest (isim): arama, araştırma. (fiil) for -i aramak, -i
araştırmak.
Research—the quest for information —was born
search (fiil): 1. araştırmak, aramak. 2. yoklamak,
when people first started asking questions and üstünü aramak. 3. taramak, gözlemek.
searching for answers. The inventors of the inventor (isim): mucit, icat eden, yaratıcı.

wheel were great researchers. Modern research, wheel: (isim) 1. tekerlek. 2. direksiyon, (fiil) 1. daireler
çizerek dönmek, (tekerlekli bir araç) gitmek, ilerlemek;
based on study and experimentation, got its true (tekerlekli bir aracı) sürmek

Y
start in the 1500s with the work of Galileo. (be) based on: 1 dayanılarak dayanarak, 2. esas alınmış,
3. birşeye göre – 5 dayanmak 6. dayanarak
In the natural sciences—such as biology,
experimentation (isim): deney, deneme, tecrübe
chemistry, and medicine— methods of research exact (sıfat): 1. tam, kesin. 2. hatasız, doğru (bir şey).

BA
are very exact. Scientists have developed very develop (fiil) 1. geliştirmek; gelişmek:2. genişletmek;
accurate instruments such as electronic genişlemek:3. (âdet) edinmek.4. (fırtına, basınç alanı v.b.)
oluşmak.5. (ülke, bölge) kalkınmak, gelişmek.
microscopes.
accurate (sıfat): 1. doğru, tam. 2. yanlış yapmamaya özen
gösteren = exact, correct, error-free, precise
Basic research is aimed at discovering more
aim (isim): amaç, gaye, maksat. (fiil) nişan almak.
about the laws of nature. As they push into the
discover (fiil): keşfetmek, bulmak; ortaya çıkarmak,
unknown, scholars doing basic research may meydana çıkarmak.
have little idea of what lies ahead. They may be law (isim): 1. kanun, yasa. 2. kural. 3. hukuk.
trying to find out why birds migrate or whether push into (fiil): sokuşturmak
AT
plants grow on Mars. Wishing only to add to the scholar (isim): alim, bilim insanı
ahead (zarf): ileri, ileride.
world’s knowledge, they don’t concern
migrate (fiil): göç etmek.
themselves with the practical applications of
grow (fiil): 1. büyümek; gelişmek; artmak. 2. (bitki, sebze,
their findings. meyve) yetiştirmek; yetişmek. 3. olmak
wishing: dileği ile; isteme, dileme, arzusuyla
Applied research is aimed at a practical goal.
add (fiil): 1. eklemek, ilave etmek; katmak.. toplamak.
Researchers focus on discovering or inventing
concern (isim): 1. (birini) ilgilendiren şey, 2. ilgi: 3. endişe,
D

new and useful products or better ways of doing kaygı: (fiil) 1. ilgili olmak; ilgilendirmek; etkilemek: 2.
something. The first synthetic plastic, for kaygılandırmak
application (isim): 1. müracaat, başvurma. 2. müracaat
example, was developed to find a substitute for
formu. 3. uygulama.
ivory in the manufacture of billiard balls. This finding (isim): 1. bulunmuş veya keşfedilmiş şey.
SE

early plastic—called Celluloid—paved the way goal (isim): 1. amaç, gaye, hedef, erek, maksat. 2. spor kale.
for development of today’s enormous plastics 3. spor gol.
focuse (isim): odak, (fiil) (on) odakla(n)mak
industry.
invent (fiil): 1. icat etmek, yaratmak. 2. uydurmak.
Basic and applied researchers work hand in useful (sıfat): yararlı, faydalı
hand. Applied research is often built on ideas substitute (fiil): 1. for (geçici bir süre için) (başkasının)
yerine çalışmak; (başkasına) vekâlet etmek; -i (başkasının)
from basic research. In turn, basic researchers
yerine çalıştırmak; -i (başkasına) vekâlet ettirmek; -i
depend on applied research for the invention of (başkasının) yerine geçirmek. 2. for -i (başka bir şeyin)
instruments that make further investigations yerine kullanmak. 3. spor for (yedek oyuncuyu) (başka bir
oyuncunun) yerine oynatmak.
possible.
Science in the News: The Dangers of Mercury mercury: (İ) civa
old fashioned: (S) eski moda, modası geçmiş
measure (isim): 1. ölçü, miktar. 2. ölçüm, ölçme. 3. önlem, tedbir.
Does your family still have an old fashioned 4. derece. 5. şiir ölçü, vezin. 6. müzik ölçü. 7. ölçüt, kriter. (fiil) 1.
ölçmek; ölçüsünü almak 2. -in ölçüleri ... olmak:
mercury thermometer? These days, most
temperature (isim): 1. ısı derecesi, derece. 2. ısı, sıcaklık, hararet.
people use the new digital thermometers. 3. ateş, yüksek vücut ısısı.
They measure temperature faster, and dump: (F) 1. boşaltmak, atmak. 2. ticaret damping yapmak,
toptan ucuza satmak. (İ ) çöp yığını, çöplük.

Y
they’re a lot easier to read.
trash: (İ) 1. çerçöp, süprüntü. 2. çalı çırpı. 3. çöp.
How can you get rid of your old 4. avam, ayaktakımı. 5. değersiz şey. 6. saçma, boş laf, zırva.
thermometer? You can’t just dump it in the tiny (sıfat): ufacık, küçücük, minicik, minnacık, minimini.

BA
drop (isim): 1. damla: 2. düşüş, iniş (fiil) 1. damla(t)mak .2.
trash. That tiny drop of mercury inside can
düş(ür)mek 4.indirmek
be very dangerous to human health. The inside (isim): iç, iç taraf: (sıfat) iç, içteki, (zarf) içeride; içeriye.
half gram of mercury in one broken (edat) içine, içerisine; içinde, içerisinde
pollute: (F) kirletmek
thermometer is enough to pollute 5 million
incinerate: (F) yakıp kül etmek
gallons of water! That’s why a mercury
landfill: (İ) dolgu toprak, toprak
thermometer should never be incinerated or hazardous: (S) tehlikeli, rizikolu.
buried in landfill. Instead, old thermometers waste (sıfat): 1. artık, işe yaramaz, boş, ıssız, harap. 2.
should be taken to the nearest household kullanılmış, atılacak (kâğıt) (isim) 1. israf. 2. döküntü, artık; fire;
AT
çöp. 3. iyi kullanmama, boşa harcama (fiil) 1. israf etmek, boşuna
hazardous waste site. harcamak,
site: (İ) yer
Mercury in the environment carries unique environment (isim): çevre, muhit.
risks. It affects the brain, spinal cord, unique (sıfat): 1. tek, yegâne. 2. eşsiz, benzersiz, emsalsiz.
kidneys, and liver. In humans, elevated affect (fiil): etkilemeki tesir etmek, dokunmak = influence.
spinal cord: (İ)omur ilik
mercury levels can cause mental and
elevate: (F) 1. yükseltmek; kaldırmak. 2. terfi ettirmek.
D

physical retardation.
retardation: (F) geciktirmek, yavaşlatmak.
reduce (fiil): 1. azaltmak, indirmek, düşürmek; küçültmek. 2. to
The U.S. Environmental Protection Agency (belli bir duruma) getirmek, sokmak, düşürmek. 3. to -e çevirmek, -
(EPA) is working to reduce human exposure e döndürmek. 4. kilo vermek, zayıflamak. 5. kimya, matematik
SE

indirgemek.
to mercury. In 1998, the American Hospital
pass (fiil): 1. geçmek; geçirmek: 2. ileri gitmek, aşmak. 3 sınavda
Association signed an agreement with the geçmek. 5. bitmek, sona ermek, geçmek: (isim) 1. geçiş, geçme.
2. sınavda geçme.
EPA to start eliminating mercury from
sale (isim): 1. satış. 2. indirimli satış, ucuzluk, tenzilatlı satış.
hospitals and clinics. A number of states and
illegal (sıfat): 1. yasadışı, illegal. 2. yolsuz.
cities have recently passed laws making the
sale of mercury thermometers illegal.
What Causes Precipitation? along (edat:)boyunca
amount (isim): miktar
annual (sıfat): 1. yıllık, bir yıl için. 2. yılda bir
Numerous factors influence the amount of yapılan; her yıl yapılan; yıllık.
precipitation in a location. Three of the most bring (fiil): getirmek
important factors are a location’s latitude, determine (fiil): 1. belirlemek, tayin etmek; tespit
etmek, saptamak, 2. azmetmek, karar vermek,
distance from the ocean, and elevation.
amaçlamak

Y
Compare the cities of Los Angeles, Denver, distance (isim): 1. uzaklık, mesafe, ara. 2. uzak,
Seattle, and Phoenix, for example. uzak yer. 3. mesafe, resmiyet.
elevation (isim): 1. yükseltme; kaldırma. 2. Terfi
In the United States, most precipitation- 3. coğrafya yükselti.

BA
producing weather systems come from the fall (fiil): 1. düşmek. 2. dökülmek. 3. yağmak. 4.
çökmek. 5. kapanmak. 6. (kalE) zaptolunmak,
west. These systems are carried along by düşmek.
undulations in the polar jet stream. influence (isim): etki, tesir, nüfuz. (fiil) 1.
etkilemek, tesir etmek. 2. sözünü geçirmek.
The jet stream is stronger in higher inland (isim): ülkenin denizden uzak yerleri;
latitudes, bringing more storms to northern ülkenin iç kısmı. (sıfat) denizden uzak, iç. (zarf)
denizden uzakta, iç kısımlarda; iç kısımlara doğru.
locales.
latitude (isim): 1. enlem. 2. serbestlik, tolerans,
hoşgörü.
AT
Western cities near the Pacific Ocean tend
lift (fiil): 1. kaldırmak, yükseltmek. 2. konuşma dili
to get more precipitation than inland cities. çalmak, yürütmek, aşırmak. 3. (sis, duman)
Why? Because of the higher mountains. dağılmak. 4. (kulakları) dikmek. (isim) 1.
kaldırma, yükseltme; yükselme.
Ranges such as the Cascades, the Sierra
locale (isim): (bir olayın geçtiği) yer
Nevada, and the Rockies wring moisture out
moisture (isim): nem, rutubet.
of the clouds as they are lifted over the numerous (sıfat): çok, pek çok.
D

mountains. polar (sıfat): kutupsal, kutup


precipitation (isim): 1. yağış. 2. kimya çökelme;
Finally, elevation determines whether çökeltme.
precipitation will fall as rain or snow. rainfall (isim): yağış miktarı.
SE

stream (isim): 1. dere; çay. 2. sel, 3. (akarsuda)


Average annual rainfall in the four cities is akıntı. (fiil) 1. akmak. 2. akın halinde gitmek, sel
as follows: Los Angeles, 14.83 inches; gibi akmak. 3. (saç, bayrak) dalgalanmak.
undulation (isim): 1. dalgalanma. 2. dalga.
Denver, 12.55 inches; Seattle, 37.92 inches;
wring (fiil): 1. (çamaşırı) sıkmak veya burmak. 2.
and Phoenix, 7.95 inches. (boynunu) burarak (bir hayvanı) öldürmek. 3.
(birinin elini) kuvvetlice sıkmak.
frequency: (İ) 1. sık sık tekrarlanma; sıklık 2. fizik
What’s a Hertz?
frekans.
measure: (F) 1. ölçmek; ölçüsünü almak, 2. -in ölçüleri ...
olmak:
A hertz is the standard unit of frequency
wave (isim): 1. dalga. 2. el sallama. 3. (saçta) kıvrım,
used to measure an energy wave. Suppose dalga. (fiil) 1. dalgalanmak; dalgalandırmak: 2.
you were watching a child on a swing. Each sallamak; sallanmak: el sallamak. 3. (at/to) -e el
sallamak. 4. el sallayarak işaret vermek:
cycle of swing-out and swing-in would be suppose (fiil): 1. zannetmek, sanmak:2. farzetmek,

Y
one cycle. If you kept track of time while you varsaymak.
swing(fiil): 1. (sarkaç gibi) sallanmak; sallamak. 2. (bir
watched, you could measure the swing in yöne) çevirivermek. 3. asmak. 4. savurmak.
hertz. Two in and out cycles per second 5. başarmak, becermek:
would be 2-hertz or 2Hz. Household cycle (isim): 1. elektrik devre. 2. dönme, dönüş, devir. 3.

BA
bisiklet; motosiklet. (fiil) bisiklete binmek.
electricity is usually 120 volts at 60Hz—
track (noun): 1. iz. 2. ray, hat. 3. spor (yarışların
which means it pulses energy at 60 times yapıldığı) pist. 4. patika. 5. takip edilen yol:6. (fiil) 1. -in
izlerini takip etmek. 2. down -in izlerini takip edip
per second. Kilohertz means thousands of yakalamak. 3. (up) ayak izlerini (bir yerde) bırakmak
cycles per second. AM radio broadcasts in pulse (isim): 1. nabız, nabız atışı. 2. genel eğilim. (fiil)
(nabız) atmak, (yürek) çarpmak.
kHz. Its programs are transmitted on waves
broadcast (fiil): 1. (radyo veya televizyonla)
that number 740,000 per second. yayımlamak. 2. (tohum) saçmak. 3. yaymak, herkese
söylemek. (isim) radyo veya televizyon yayını.
Megahertz or MHz means millions of cycles
AT
transmit (fiil): 1. (radyo dalgaları, telgraf sinyalleri
per second. Cordless phones broadcast as v.b.'ni) yaymak. 2. iletmek; götürmek. 3. to -e geçirmek; -
radio signals that cycle at millions of times a e aktarmak. 4. (hastalığı) (birine) bulaştırmak.
cordless (sıfat): kordonsuz, kablosuz
second. Computer processors run at
signal (isim): işaret; sinyal. (fiil) işaret etmek; işaret
speeds of about 450 million cycles per vermek.

second. processor (isim): (Bilg.) işlemci, işlem birimi


produce (fiil): 1. meydana getirmek, -e neden olmak, -e
yol açmak. 2. göstermek. 3. (hayvan) doğurmak. 4.
D

Where did the word hertz come from? It


yapmak, üretmek. 5. (faiz) getirmek. 6. (film) yapmak. 7.
came from a German physicist named (oyunu) sahneye koymak.

Heinrich Hertz. In the late 1800s, he was condition (isim): 1. şart, koşul, 2. hal, durum
development (isim): 1. geliştirme; gelişme, gelişim. 2.
the first to produce electromagnetic waves
SE

genişletme; genişleme. 3. (âdet) edinme.


under laboratory conditions. This led to the abbreviation (isim): kısaltma
development of the telegraph and the radio. appear (fiil): 1. gözükmek, görünmek. 2. belirmek,
meydana çıkmak. 3. (gazete, dergi v.b.'nde) çıkmak. 4.
in (oyun veya filmde) oynamak; on (televizyon veya
The abbreviations Hz, kHz, and MHz radyo programına) çıkmak. 5. hazır bulunmak.
appear in tiny print on lots of appliances. appliance (isim): aygıt, cihaz.
tiny (sıfat): ufacık, küçücük, minicik, minnacık,
minimini.
www.groceries.com www.groceries.com

(1) Many shoppers complain about frequent visits to (1) Alışveriş yapan birçok kişi marketlere yapılan sık
the grocery store. (2) They don’t enjoy the wobbly ziyaretlerden şikâyet eder. (2) [Bu insanlar] sallanan
wheeled carts, busy parking lots, crowded aisles, or tekerlekli alış veriş arabalarını, yoğun park alanlarını,
long checkout lines. (3) But when you need food, the kalabalık market reyonlarını ya da kasaların önündeki
shopping must be done! (4)Some companies are trying uzun sıraları sevmezler. (3) Fakat yiyeceğe ihtiyacınız
to make grocery shopping more convenient. (5) With olduğunda, alış veriş yapılmak zorundadır. (4) Bazı
more families owning personal computers, dot-com şirketler market alışverişlerini daha pratik hale getirmeye
companies are offering buyers the chance to grocery çalışıyorlar. (5) Kişisel bilgisayara sahip daha fazla sayıda
shop over the Internet. (6) Now consumers can shop aileyle birlikte, .com şirketleri alıcılara market alışverişini

Y
from home—and they can do it 24 hours a day, seven internet üzerinden yapma şansını sunuyorlar. (6) Şimdi
days a week. müşteriler evlerinden alışveriş yapabiliyorlar – ve bunu
günde 24 saat ve haftada 7 gün yapabiliyorlar.

(7) Most Internet supermarkets are national (7) Internet süpermarketlerinin çoğu ulusal işletmelerdir.

BA
businesses. (8) They ship goods to their customers (8) Ürünleri müşterilerine farklı yerlerde konumlanmış
from warehouses located in different regions. (9) When depolardan yollarlar. (9) Alıcılar çevrimiçi olduklarında
shoppers go online, they are welcomed into a virtual sanal markette hoş karşılanırlar. (10) Market reyonlarına
supermarket. (10) They can browse the aisles and
göz atabilir ve ürün seçebilirler. (11) Eğer isterlerse, besin
select products. Graphics allow them to see specific
değerleri bilgilerini çıkarabilirler. (12) Ürünlerinin ne
items. (11) If they want to, they can pull up nutritional
kadar olgun olmasını istedikleri gibi kişisel bilgileri bile
information. . (12) They can even contribute personal
information—such as just how ripe they want their verebilirler. (13) Tamda mahalle marketi gibi, pek çok
produce to be. (13) Just like the neighborhood market, online market kupon kabul ediyor. (14) Sürekli
many online grocers redeem coupons. (14) Regular müşterilerin siparişlerini daha çabuk verebilmeleri için
customers are encouraged to set up lists of frequently sıkça kullanılan ürünler listesini oluşturmaları teşvik edilir.
AT
used items to help them place orders quickly.
(15) Groceries delivered to the doorstep! It’s an (15) Kapıya kadar teslim edilen gıda maddeleri! Bu meşgul
appealing idea for busy career people, the sick or kariyer insanları, hastalar ya da yaşlılar ve vakit bulmakta
elderly, and others who find it difficult to find time or ya da evden çıkmakta zorlananlar için çekici bir fikirdir.
leave their home. (16) Online shopping is generally a (16) Online alışveriş genelde biraz daha pahalıdır. (17)
little more expensive. (17) But a great many customers Fakat oldukça çok sayıda insan rahatlığın ekstra masrafa
think that convenience is worth the extra cost. (18) değdiğini düşünmektedirler. (18) Bazıları aslında para
Some believe they actually save money. (19) Why? tasarrufu yaptıklarına inanıyorlar. (19) Neden? Çünkü
D

Because they aren’t buying impulse items that “look “güzel gözüken” dürtü ürünlerini satın almıyorlar.
good.”
(20) Other consumers, however, are less satisfied with (20) Ancak, diğer müşteriler online market alışverişinden
online grocery shopping. (21) They can’t sniff the daha az hoşnutlar. (21) Kavunları koklayamıyor ve ya
cantaloupes or inspect the peaches. (22) It’s much şeftalileri yoklayamıyorlar. (22) İnternette ürünleri
SE

harder to visualize products over the Internet. gözünüzde canlandırmak çok daha zordur.

(23) Online grocery shopping is fairly new. (24) Right (23) Online market alışverişi oldukça yenidir. (24) Tam şu
now, only a small percentage of shoppers are logging anda alışveriş yapanların sadece küçük bir oranı
on to use the services. (25) But owners of Internet hizmetlerden yararlanmak için oturum açıyorlar. (25)
“grocery stores” are hopeful. (26) They expect online Fakat internet marketlerinin sahipleri umutlular. (26)
shopping to increase as people become more Online alışverişin insanlar siber âlemde kendilerini daha
comfortable in cyberspace. rahat hissettikçe artacağını umuyorlar.
during (edat): boyunca, süresince, esnasında, zarfında, -de.
Breastfeeding Reduces the Risk of
Allergies developed countries (isim): gelişmiş ülkeler
exposure (isim): 1. maruz bırakma, etkisine açık bırakma; maruz kalma. 2.
The development of allergy is a result of a complex sergileme, herkese duyurma.
interaction between genetic and many environmental factors decade (isim): on yıl
that may protect against or promote its development. Factors appear (fiil): 1. gözükmek, görünmek. 2. belirmek, meydana çıkmak. 3.
such as pollution have also been linked to the increased (gazete, dergi v.b.'nde) çıkmak. 4. in (oyun veya filmde) oynamak; on
prevalence of allergic diseases during childhood in (televizyon veya radyo programına) çıkmak. 5. hazır bulunmak.
developed countries. airway (isim): hava yolu, havanın geçtiği yer

"Exposure to many environmental factors have changed dust mite (isim): toz zerresi

Y
during the last decades, including exposure to tobacco recurrent (sıfat): tekrar tekrar olan, yinelenen.
smoke, which appears to increase the risk for airway pet (isim): evde beslenen hayvan
infections and asthma. Besides, exposure to allergy prerequisite (sıfat): önceden gerekli olan. (isim) önceden gerekli olan şey.
developing agents such as food, house dust mites, pets and
susceptibility (isim): duygunluk, hassaslık, duyarlık
pollens is a prerequisite for development of allergic diseases,

BA
pattern (isim): 1. örnek, model; patron. 2. biçim düzeni. 3. şablon. (fiil) 1.
but also many other unknown factors may play a role," modele göre yapmak.2. şekillerle süslemek.
explains Prof. Halken.
suffer (fiil): 1. ıstırap çekmek, acı çekmek; -i çekmek; from (belirli bir
"Genetic factors may also influence the susceptibility to hastalıktan) mustarip olmak; from -in sıkıntısını çekmek; for -in acısını
çekmek. 2. (kötü bir şeye) uğramak. 3. eski seviyesinden aşağı düşmek
different environmental factors and also influences the
pattern of symptoms of the individual child," says Prof. vary (fiil): 1. değişmek; değiştirmek, 2. from -den ayrılmak, - den farklı olmak.
3. çeşitlemek, çeşitlendirmek.
Halken. "Some studies report that a child with atopic
dermatitis and a family background show higher risk to disappear (fiil): 1. gözden kaybolmak, kaybolmak. 2. yok olmak, 3. ortadan
kaybolmak
develop asthma later in life. When one of the parents is
allergic, the child is predisposed to be allergic, and the risk is infant (isim): bebek, küçük çocuk. (sıfat) küçük.

even higher when both parents suffer this disease." recurrent (sıfat): tekrar tekrar olan, yinelenen.
AT
life threatening: hayatı tehdit eden
The expression of allergic disease may vary with age, and
common (sıfat): 1. müşterek, ortak; beraber yapılan: 2. yaygın, sıkça
some symptoms may disappear being replaced by other
rastlanan: 3. adi, bayağı, basit
symptoms. As Halken says, "infants typically experience
manifestation (isim): 1. açıkça gösterme. 2. belirti, gösterge. 3. gösteri.
atopic dermatitis, gastrointestinal symptoms and recurrent
wheezing, whereas bronchial asthma and allergic whereas (bağlaç): oysa; iken, -ken, halbuki
rhinoconjunctivitis are the main allergic symptoms in inhalant (isim): 1. solukla içeriye çekilen ilaç 2. İçine doğru soluk çekme
childhood." In that sense, allergic reactions to foods, mainly occur (fiil): 1. olmak, meydana gelmek.2. bulunmak
cow's milk protein, are the commonest manifestation in the achieve (fiil): başarmak, yapmak; elde etmek, kazanmak
D

first years of life, whereas allergy to inhalant agents mostly management (isim): 1. yönetim, idare. 2. yönetim kurulu.
occurs later in childhood.
reduce (fiil): 1. azaltmak, indirmek, düşürmek; küçültmek. 2. to (belli bir
Physicians agree that one of the key elements in achieving duruma) getirmek, sokmak, düşürmek. 3. to -e çevirmek, -e döndürmek. 4. kilo
vermek, zayıflamak.
better management of childhood allergy is to improve
SE

diagnostic techniques and to develop treatments that do not induce (fiil): 1. neden olmak. 2. ikna etmek, kandırıp yaptırmak.
only reduce symptoms, but can induce a permanent cure. permanent (sıfat): kalıcı, daimi; sürekli, devamlı
"Early diagnosis can lead to effective treatment to reduce cure (isim): 1. tedavi, sağaltım. 2. çare, derman, ilaç. 3. şifa. 4. kür.
symptoms and improve quality of life. Knowledge about lead to (fiil): - e yol açmak, sebep olmak;
allergies can help patients to avoid contact with offending offending (sıfat): kırıcı, incitici, saldırgan
agents, and thereby to reduce symptoms and avoid risky
suffer (fiil): 1. ıstırap çekmek, acı çekmek; -i çekmek; from (belirli bir
situations, which may even be life threatening," points out hastalıktan) mustarip olmak; from -in sıkıntısını çekmek; for -in acısını
Prof. Halken. çekmek. 2. (kötü bir şeye) uğramak. 3. eski seviyesinden aşağı düşmek
vary (fiil): 1. değişmek; değiştirmek, 2. from -den ayrılmak, - den farklı olmak.
interaction (isim): 1. birbirini etkileme, etkileşim. 3. çeşitlemek, çeşitlendirmek.
environmental (sıfat): çevresel disappear (fiil): 1. gözden kaybolmak, kaybolmak. 2. yok olmak, 3. ortadan
protect (fiil): korumak, muhafaza etmek. kaybolmak
promote (fiil): 1. ilerletmek. 2. terfi ettirmek. 3. sınıf geçirmek. 4. reklamını infant (isim): bebek, küçük çocuk. (sıfat) küçük.
yaparak tanıtmak, tanıtımını yapmak. 5. geliştirmek, desteklemek.
construct (fiil): 1. yapmak, inşa etmek, bina etmek, kurmak, tertip
The Skeletal System etmek. 2. geometri çizmek.
support (fiil): 1. desteklemek, arka olmak.2. (birini) geçindirmek. 3.
Why Do We Have a Skeleton? pekiştirmek. 4. beslemek; ayakta tutmak. (isim) 1. destekleme, destek.
2 dayanak, yapıda destek unsuru. 4. (maddi veya manevi) destek.
(1) Buildings we construct must have supports. Without without (edat): 1. –siz, 2. -meden:3. dışında, (zarf) 1. dıştan. 2. dışarı,
beams, girders and trusts to keep up the floors, walls, dışarıda
beam (isim): 1. kiriş, hatıl, putrel.2. direk, mertek. 3. araba veya
windows and roofs, buildings like our homes would
saban oku. 4. ışın.(fiil) 1. yaymak, saçmak (ışık).
collapse. (2) Many living things have supporting 2. (yüzü sevinçle) parlamak.
structures too. Lobsters, for example, have outer shells to girder
give them shape and to protect them from enemies. trust (isim): 1. güven, itimat. 2. umut. 3. emanet.4. sorumluluk;

Y
görev.5. mütevellilik; mutemetlik.6. tröst. (fiil) 1. güvenmek, itimat
Mammals, birds, some fish and most reptiles have inner
etmek.2. emanet etmek. 3. inanmak.4. in -e güveni olmak.
supporting structures. Humans do too. Made of bone, this floor (isim): 1. taş veya tahta döşeme, yer, zemin. 2. (binadaki) kat.
structure is called a skeleton. (fiil) 1. taş veya tahta döşemek. 2. vurup yere yıkmak.
roof (isim): dam, çatı

BA
(3) An adult human skeleton has 206 bones to support the
outer (sıfat): 1. dıştaki, dış.2. dışarıdaki.
fleshy parts of the body. With the help of muscles and Shell (isim): 1. (sert) kabuk; kavkı: 2. mermi. 3. (fişeğe ait) kovan. 4.
ligaments which are attached to the bones, the skeleton içi yok olmuş bir şeyin dışı
enables us to move. The skeleton also protects important enemy (isim): düşman
reptile (isim): sürüngen
internal organs such as the heart, lungs, liver and kidneys.
inner (sıfat): 1. iç, dahili. 2. iç, ruhsal. 3. gizli, saklı (anlam v.b.).
Without a skeleton, we would be like a jellyfish out of
bone (isim): kemik, kılçık
water, just an immobile lump on the ground. fleshy
muscle (isim): kas, adale
What Are Our Bones Like?
attach (fiil): 1. takmak, iliştirmek, bağlamak.
(4) Although they look like they are dead, bones are very enable (fiil): 1. imkân vermek, mümkün kılmak, sağlamak.
AT
much alive. They are growing and changing all the time, 2. yetki vermek.
like other parts of your body. The building block of these move (fiil): 1. Kımılda(t)mak, oyna(t)mak, hareket et(tir)mek 2.
taşımak, nakletmek; taşınmak: 3. önermek, teklif etmek, (isim) 1.
bones is calcium. Milk and milk products such as cheese
hareket, kımıldanma. 2. taşınma
and yogurt are good sources of calcium and should be part
immobile (sıfat): 1. kımıldatılamaz. 2. hareketsiz.
of our daily diet. The bones are hallow in the middle and lump (isim): 1. parça, topak, yumru. 2. küme, öbek. 3. şiş.
contain marrow which makes the blood cells important for 4. yığın, toptan şey. 5. hantal kimse; abullabut kimse. (fiil) 1.
fighting disease How Bones Grow (5) When we were yığmak. 2. bir araya toplamak. 3. hantal hantal dolaşmak.
alive (sıfat): sağ, canlı, hayatta, diri.
babies, we all had tiny heads, feet, and hands! In fact,
D

source (isim): kaynak; köken.


everything about us was tiny. Slowly, as we grew older, daily (sıfat): gündelik, günlük. (zarf) her gün.
everything became a bit larger. Our bones were no contain (fiil): 1. kapsamak, içermek, içine almak. 2. kontrol altına
exception. almak, tutmak
marrow (isim): ilik, öz
(6) When a baby is born, its body contains 300 bones. Most
SE

tiny (sıfat): ufacık, küçücük, minicik, minnacık, minimini.


of these are not hard and sturdy like the bones in an adult head (isim): 1. baş; kafa; kelle.2. şef, baş, başkan, 3. baş yer, baş
skeleton. Baby bones are made of a special material called taraf, ön taraf, baş, 4. (sebzede) baş
exception (isim): istisna
cartilage. It is soft and flexible. Your earlobes and nose
hard (sıfat): 1. katı, sert, pek.2. güç, zor, çetin. 3. katı, acımasız, sert.
are made of cartilage. Over the course of childhood, the
4. acı, ağır, sert (söz). 5. şiddetli, kuvvetli. 6. şiddetli, sert; çok soğuk
cartilage-like bones slowly hard. During puberty some (mevsim, hava). 7. sert, kireçli, acı (su). 8. sert (içki).
bones start to grow together to produce the 206 adult 9. tehlikeli ve bağımlılık yapan (madde).
skeleton. sturdy (sıfat): 1. sağlam, dayanıklı. 2. gürbüz, sağlıklı.
special (sıfat): özel, normal olmayan. (isim) 1. özel bir program.
(7) It is not until people reach between 17 and 21 years of cartilage (isim): kıkırdak.
age that the cartilage has completely hardened into bone. flexible (sıfat): esnek, elastiki.
Once completed, there can be no more growth. The bones earlobe (isim): kulakmemesi.
puberty (isim): ergenlik çağı, buluğ çağı.
are as big as they will ever be.
together (zarf): beraber, birlikte.
controversial (sıfat): tartışmalı, çekişmeli.
Freedom of the Press: The Trial of John
sharp (sıfat): 1. keskin. 2. sivri uçlu. 3. keskin, sert, acı. 4.
Peter Zenger ani (yükseliş, düşüş, dönüş). 5. çok net. 6. şiddetli (sancı)
oppose (fiil): 1. karşı koymak, karşı çıkmak, direnmek.
rule (fiil): 1. yönetmek. 2. -e hükmetmek (isim) 1. yönetim,
On November 17, 1734, John Peter Zenger was arrested. idare; hükümet; saltanat. 2. kural. 3. âdet, usul.
Zenger, the publisher of a newspaper called the New criticize (fiil): 1. -i tenkit etmek, -de kusur bulmak, -in
York Weekly Journal, had dared to print some olumsuz noktaları üzerinde durmak. 2. eleştirmek, tenkit
controversial articles. etmek, değerini belirtmek için -i incelemek.
appoint (fiil): 1. (to) (-e) atamak, tayin etmek. 2. (tarih,

Y
America’s colonies were still under British control at this gün v.b.'ni) kararlaştırmak, tayin etmek, saptamak,
time. The articles were written by people who sharply responsibility (isim): sorumluluk, mesuliyet.
opposed British rule. They criticized William Cosby, the content (isim): 1. içerik. 2. çoğul (kitaba ait) içerik,
colony’s governor, who had been appointed by the King muhteviyat. 3. çoğul içindeki şeyler.
outrage (isim): 1. hakların açıkça çiğnenmesi; büyük

BA
of England. Although Zenger did not write the articles
hakaret; büyük ayıp. 2. (büyük bir haksızlık veya hakaretten
himself, he took responsibility for their content. kaynaklanan) öfke. (fiil) çok öfkelendirmek.
Governor Cosby was outraged. He had Zenger arrested. complaint (isim): 1. şikâyet, yakınma. 2. hastalık.
His complaint was that Zenger was printing false print (isim): 1. bası, tabı. 2. basma, matbua. 3. iz: (fiil) 1.
information about him. The governor also accused basmak. 2. yayımlamak. 3. matbaa harfleriyle yazmak.
Zenger of trying to incite a revolt. governor (isim): 1. vali. 2. yönetici, idareci.
accuse (fiil): suçlamak, itham etmek
Before he went on trial in August 1735, Zenger was in incite (fiil): kışkırtmak, tahrik etmek; teşvik etmek.
jail for nine months. Philadelphia lawyer Andrew revolt (fiil): 1. (at/against) (-e karşı) isyan etmek,
Hamilton represented Zenger. Hamilton admitted that ayaklanmak. 2. tiksindirmek. (isim) isyan, ayaklanma.
Zenger had published the articles. But he insisted that trial (isim): hukuk 1. duruşma, yargılama, muhakeme. 2.
deneme; denenme. 3. dert, baş belası. (sıfat) deneme
AT
every word that Zenger had printed was true. He went jail (isim): cezaevi, hapishane. (fiil) hapse atmak,
on to say that Zenger—and every American—had the hapsetmek.
right to speak and write the truth! admit (fiil): 1. içeri almak, almak; kabul etmek: 2. itiraf
etmek.
The jury listened to Hamilton’s arguments. They heard insist (fiil): (on/upon) -de ısrar etmek, -de direnmek, için
him declare that he was not pleading “the cause of a diretmek, -de ayak diremek, -i tutturmak
poor printer, nor of New York alone,” but “the cause of jury (isim): jüri
liberty.” The jury found John Peter Zenger not guilty of declare (fiil): 1. ilan etmek. 2. bildirmek, deklare etmek.
plead (fiil): 1. yalvarmak, rica etmek. 2. hukuk dava
D

any crime. He was set free.


açmak. 3. iddia etmek. 4. mazeret olarak göstermek,
When American patriots wrote the United States bahane etmek.
Constitution, they remembered John Peter Zenger’s trial. guilty (sıfat): suçlu
Thomas Jefferson declared, “Our liberty depends on the patriot (isim): yurtsever, vatansever, ulussever.
describe (fiil): 1. tanımlamak, betimlemek, tarif etmek. 2.
SE

freedom of the press.” And Benjamin Franklin described


anlatmak.
freedom of the press as “a liberty which every
fight (fiil): 1. kavga etmek, dövüşmek. 2. mücadele etmek,
Pennsylvanian would fight and die for.” uğraşmak. 3. savaşmak. (isim) 1. dövüş. 2. mücadele.
To this day, the first amendment to the Constitution die for (fiil): 1. için canını feda etmek, 2. uğrunda ölmek, 3.
can atmak
clearly guarantees this liberty. It says: “Congress shall
amendment (isim): 1. düzeltme, ıslah. 2. (kuralı, tasarıyı)
make no law abridging freedom of speech or of the değiştirme.
press.” abridge (fiil): kısaltmak, özetlemek.
seed: (isim) 1. tohum: 2. çekirdek: 3. asıl, kaynak. 4. döl,
arrest (fiil): 1. tutuklamak, tevkif etmek. 2. Durdurmak,
zürriyet, evlatlar. (sıfat) tohumluk. (fiil) 1. tohum ekmek.
(isim): tutuklama, tevkif
2. tohumu veya çekirdeği çıkarmak.
publisher (isim): yayımcı.
dare (fiil): cesaret etmek, cüret etmek, kalkışmak.
How Does Sunlight Produce Vitamin D? allow: (F): izin vermek, müsaade etmek.
make use of: (F) -i kullanmak, yararlanmak.
nutrient: (S) besleyici. (İ) besin, gıda.
Vitamin D is a chemical that allows your
reaction: (İ) tepki, reaksiyon
body to make use of an important nutrient
snip: (F) makasla kırpmak/kesmek. (İ) 1. makasla
called calcium. Our bodies make the kırpma/kesme. 2. kırpılmış parça, kırpıntı.
Vitamin D we need by “doing chemistry.” float: (F): 1. su yüzünde/havada yüzmek/gitmek. 2.

Y
(gemiyi) yüzdürmek. 3. bir şeyi oluruna bırakmak
Sunlight is a part of the chemical reaction occur: (F) 1. olmak, meydana gelmek. 2. bulunmak.
that makes Vitamin D. When it’s in your carry: (F) taşımak, götürmek

BA
skin, the ultraviolet energy in sunshine snips liver: (İ) karaciğer
rearrange: (F) yeniden düzenlemek.
up another chemical that is already floating
around in your body. The new chemical end up in: (F) düşmek, boylamak, varmak
kidney: (İ) böbrek
formed is called Vitamin D3. But your body
put back: (F) 1. geri koymak. 2. eski yerine koymak. 3.
can’t make use of Vitamin D3 until a few
ilerlemesine engel olmak. 4. reddetmek.
more chemical reactions occur. So the D3 is stomach: (İ) mide, karın (F) dayanmak tahammül
carried to your liver, where the atoms are etmek

rearranged to form a new molecule. Then need: (İ) 1. gereksinim, gereksinme, ihtiyaç; gerek,
AT
gereklik, gereklilik, lüzum:2. yoksulluk. (F) 1. -e
that chemical ends up in your kidneys. ihtiyacı olmak, -i gereksemek, -e muhtaç olmak;
There it is taken apart again and put back gerekmek, gerekli olmak: 2. istemek, gerektirmek:
together as calcitrol. This is the Vitamin D absorb: (F) içine çekmek, soğurmak, emmek,

your stomach needs to absorb calcium. essential: (S) 1. asıl, esas, temel, ana. 2. gerekli,
zaruri. (İ) esas, temel.

Vitamin D is essential to everyone’s grow: (F) 1. büyümek; gelişmek; artmak.2. (bitki,


D

sebze, meyve) yetiştirmek; yetişmek.3. olmak:


nutrition. It helps young people grow strong
straight: (S) 1. doğru; düz. 2. doğru, yalan olmayan.
teeth and straight new bones. It keeps older 3. peş peşe, arka arkaya. 4. aralıksız, fasılasız, ara
people’s bones from getting brittle. Years vermeden.
brittle: (S) kırılgan; gevrek.
SE

ago, parents were concerned about the lack


(be) concerned about: (F) kaygılanmak, endişe
of sunshine in the dark winter months. They
duymak, merak etmek.
worried that their children weren’t getting
lack: (İ) 1. eksiklik, noksan. 2. gereksinme. 3.
enough Vitamin D. Today, Vitamin D is yoksunluk. (F) 1. eksiği olmak.2. gereksemek, ihtiyacı
added to almost all milk that’s sold in the olmak, yoksun kalmak.
almost: (Z) 1. hemen hemen: 2. neredeyse:
United States.
enough: (İ) yeterli miktar. (S) yeterli, kâfi.(Z)
kâfi derecede.
admit :(F) 1. içeri almak, almak; kabul etmek, 2. itiraf etmek.
Keep Your Cool!
affect : (F) 1. Etkilemek; dokunmak. 2. (hastalık) zarar
vermek. 3. gibi görünmek, yalancıktan (bir şey) yapmak.

Anger affects your health. People who habitually alter: (F) değiştirmek; değişmek.
yell and argue create much unhappiness and anger: (i) öfke, hiddet. (V) kızdırmak
cause a lot of trouble. Such behaviors also raise
argue: (F) 1. tartışmak, münakaşa etmek. 2. kavga etmek;
blood pressure, trigger heart attacks, and çekişmek; atışmak. 3. that -i savunmak, -i iddia etmek. 4. -e

Y
contribute to strokes, ulcers, and digestive belirti olmak, -e alamet olmak.
problems. And road rage—uncontrolled anger behavior : (İ) davranış tarzı; davranış.
while driving—can be deadly.
breath: (İ): nefes, soluk

BA
Besides, getting mad doesn’t solve problems. breathe (F) nefes almak, soluk almak
Here are some expert tips on how to “simmer contribute: (F) 1. bağışlamak. 2. katkıda bulunmak.
down”: cut off: (F) yolunu kesmek, kesmek
decide: (F) karar vermek, kararlaştırmak, hüküm vermek.
Be honest. If you have a problem with anger,
admit it. Someone else may have “started it,” but distract: (F) dikkatini başka yöne çekmek, dikkatini dağıtmak
that doesn’t excuse your own bad behavior. Ask
effect : (İ) etki sonuç
yourself what mistake you are making. When
gesture: (İ) 1. el, kol veya baş hareketi, jest. 2. jest, güzel
you’re driving, for example, do you follow other
davranış. (F) el, kol veya baş hareketi yapmak, jest yapmak.
cars too closely?
AT
habitually: (Z) alışıldığı şekilde, âdet üzere.
Work on it. Decide to change your behavior, and
pattern: (İ) 1. örnek, model; patron. 2. biçim düzeni. 3. şablon.
then practice new ways of behaving. Stop (F) 1. modele göre yapmak. 2. şekillerle süslemek.
attracting trouble by tailgating, for example.
promote: (F) 1. ilerletmek. 2. terfi ettirmek. 3. sınıf geçirmek.
Practice saying “Be my guest” if another driver 4. reklamını yaparak tanıtmak, 5. geliştirmek, desteklemek.
cuts you off or gives you a rude gesture.
rude: (S) 1. kaba. 2. terbiyesiz, edepsiz. 3. kaba saba. 4. ilkel.
Responding quietly—instead of blowing your 5. sert, şiddetli.
top—alters your breathing pattern and slows the
spur: (F) teşvik etmek, mahmuzlamak
D

damaging physical effects of stress.


tailgate: (F) başka bir arabanın ya da kişinin arkasından çok
Distract yourself. Do you really want to give az bir mesafe bırakarak gitmek/gelmek
other people the power to make you upset? Try trigger: (İ) 1. tetik. 2. fotoğrafçılık deklanşör. (F) 1.
counting to 10 or taking deep breaths for a başlatmak; -e neden olmak, -e yol açmak. 2. infilak ettirmek,
SE

minute or two. patlatmak. 3. tetiği çekip (silahı) ateşlemek.


trouble: (F) 1. tedirgin etmek. 2. üzmek. 3. sıkmak, başını
Don’t set yourself up for anger. Watch your ağrıtmak. 4. rahatsız etmek, zahmet vermek. (İ) 1. sıkıntı,
intake of caffeine and alcohol. Caffeine promotes ıstırap. 2. dert, mesele, aksilik, iş, bela:
anxiety and irritability. Alcohol slows your upset: (S) 1. devrilmiş. 2. altüst olmuş, bozulmuş.3. üzüntülü,
thinking and spurs you to act out. üzgün; sinirli. (F) .devirmek 2. bozmak, altüst etmek:
yell: (F) bağırmak; nara atmak. (İ) bağırma, bağırış; nara.
bowhead whale (isim): grönland balinası
Science in the News: Rewriting the
longevity (isim): uzun ömürlülük.
Record Books
discover (fiil): keşfetmek, bulmak; ortaya çıkarmak, meydana
Until now, scientists thought that bowhead çıkarmak.
evidence (isim): kanıt, delil. (fiil) göstermek, açığa vurmak.
whales had a longevity of 80 to 100 years—
contrary (sıfat): karşıt, aksi, zıt, aykırı.(isim) aksi, ters. (zarf)
about the same as humans. But that was aksine, tersine.

before the Inupiat people of northern Alaska recent (sıfat): yeni, yakında olmuş, son.
hunt (fiil): 1. avlanmak; avlamak. 2. for -i aramak.
discovered evidence to the contrary. After

Y
ancient (sıfat): 1. antik. 2. çok eski, çok eski bir zamandan kalma.
recent hunts, they found six ancient ivory and
ivory (isim): 1. fildişi. 2. fildişi rengi.
stone harpoon points embedded in the stone (isim): 2. (mücevhere ait) taş. 3. (etli meyvelerde) çekirdek.
(sıfat) taştan yapılmış,
blubber of four whales. How could that be?

BA
harpoon (isim): zıpkın. (fiil) zıpkınlamak.
Native Alaskan whalers had used only steel
point (isim): 1. uç, sivri uç. 2. nokta
harpoons since the 1800s! embedded (sıfat): saklı, batık, gömülü, iliştirilmiş
blubber (isim): 1. balina yağı.
Scientific researchers were amazed but
steel (isim): çelik
skeptical. So, to determine ages, they studied
amaze (fiil): hayrette bırakmak, hayrete düşürmek, şaşkına
the lenses of the whales’ eyes. Changes in çevirmek.

amino acids revealed that three whales were skeptical (sıfat): 1. kuşkulu, şüphe içinde. 2. şüpheci, kuşkucu,
septik.
between 135 and 172 years old. The fourth reveal (fiil): 1. açıklamak, açığa vurmak. 2. göstermek. 3. ilham
whale appeared to have been 211 when it yoluyla bildirmek. = expose, display, divulge, disclose, show;
AT
make known, let on, let out, let it be known, let slip,
was killed! These findings could establish communicate, give vent to, air, ventilate, leak

whales as the longest-living mammals on establish (fiil): 1. kurmak. 2. saptamak, tespit etmek.
skin (isim): 1. cilt, deri, ten.
Earth. Further tests on the bowheads’ bones
conduct (isim): 1. davranış, tavır, hareket. 2. yönetim, idare. (fiil)
and skin are being conducted to verify the 1. yürütmek; yönetmek, idare etmek: 2. rehberlik etmek. 3. (sesi,
elektriği) iletmek.
initial estimates of age. If the results are
verify (fiil): doğrulamak, gerçeklemek, teyit etmek, tasdik etmek.
confirmed, we will know that some whales that
D

initial (sıfat): baştaki, birinci, ilk.


are alive today were swimming around the estimate : (fiil) 1. tahmin etmek, kestirmek. 2. (kıymetini) takdir
etmek, değerlendirmek. (isim) 1. tahmin, kestirme. 2. takdir,
arctic seas during America’s Civil War—or değerlendirme, değer biçme. 3. tahmini hesap.
perhaps even when Thomas Jefferson was confirm (fiil): 1. doğrulamak, gerçeklemek, teyit etmek. 2. konfirme
etmek; kesinleştirmek; sağlama bağlamak. 3. (birini) kutsayarak
SE

president! kiliseye üye olarak kabul etmek.

Bowhead whales—each weighing 80 to 110 alive (sıfat): sağ, canlı, hayatta, diri.
president (isim): 1. başkan. 2. cumhurbaşkanı. 3. rektör.
tons and measuring 50 to 60 feet in length—
weighing (sıfat): ağırlığında
bear distinguishing white markings on their
distinguish (fiil): ayırt etmek, ayırmak.
front lower jaws. There are thought to be jaw (fiil): 1. çene. 2. çoğul ağız.
8,000 to 2,000 bowheads in existence. The existence (isim): 1. varlık, varoluş. 2. hayat, yaşam.
bowhead is listed as an endangered species. endangered (sıfat): Nesli tükenen, nesli tehlikede olan
thumb (isim): 1. başparmak. 2. (eldivende) başparmak.
The Hand (14) The centre part of your hand contain five
wrist (isim): bilek, el bileği.
separate bones. Each finger on your hand has three bones,
grand total (isim): genel toplam
except for your thumb, which has two. Between both your wrists, grasp (fiil): 1. sıkı tutmak; kavramak; yakalamak. 2. at kapmaya
hands, and all your fingers, you've got a grand total of 54 bones. çalışmak. 3. kavramak, anlamak. (isim) 1. kavrayış, anlayış. 2. pençe.
With the help of muscles they enable you to grasp things, write throw (fiil): 1. atmak; fırlatmak. 2. uzatıvermek. 3. (sözü, bakışı) (birine)
çevirmek, yöneltmek. 4. (güreşçi, at) (birini) yere atmak.
your name, pick up the phone, throw a softball and complete
5. across (nehrin) üzerinde (köprü) yapmak; (nehrin) içinde (baraj)
millions of other tasks! yapmak. 6. (birine) (yumruk) atmak. 7. konuşma dili çok şaşırtmak. (isim)
atma, atış; fırlatma, fırlatış.
(15) The ankle is a bit different from the wrist; it has three larger
ankle (isim): ayak bileği.
bones and four smaller ones. But the main part of the foot is very
a bit : biraz.

Y
similar to the hand, with five bones too. Each toe has three tiny
wrist (isim): bilek, el bileği.
bones, except for your big toe, which like the thumb, has just two. similar (sıfat): benzer, benzeş
This brings the bone total in both feet and ankles to 52! (16) toe (isim): 1. ayak parmağı. 2. (ayakkabıda) burun. 3. (çorapta) uç.
Most people don't use their toes and feet for grabbing things or briing (fiil): getirmek

BA
writing, but they do use them for two very important things: total (sıfat): tam, eksiksiz; ilgili olan her şeyi içeren (isim) toplam; bütün;
tutar.
standing and walking. Without all the bones of the foot working
grab (fiil): 1. kapmak, çabucak ve zorla elinden almak. 2. (elle) tutmak. 3.
together and a little gravity from earth and friction between your
at -i (elle) tutmaya çalışmak.
feet and the floor it would be impossible to balance properly. gravity (isim): 1. yerçekimi. 2. ciddiyet, vahamet. 3. ağırbaşlılık.
friction (isim): 1. sürtünme; sürtünüm. 2. tıbbi friksiyon, ovma,
The Joints
ovuşturma. 3. anlaşmazlık, uyuşmazlık, sürtüşme, ihtilaf.
(17) The place where two bones meet is called a joint. There are floor (isim): 1. taş veya tahta döşeme, yer, zemin. 2. (binadaki) kat. (fiil)
two types of joints in every person's body: fixed joints and 1. taş veya tahta döşemek. 2. vurup yere yıkmak.
balance (isim): 1. terazi. 2. denge. 3. denklem. 4. bilanço. 5. bakiye. (fiil)
moving joints. Fixed joints are fixed in place. They don't move at
1. dengelemek. 2. dengeli olmak.
all. Your skull contains some of these joints. They fuse or cement
properly (zarf): 1. esaslı bir şekilde. 2. doğru dürüst; gerektiği gibi,
AT
the bones of the skull together. layıkıyla. 3. uygun bir şekilde.
joint (isim): 1. anatomi eklem, mafsal. 2. ek. 3. ek yeri. (fiil) 1. bitiştirmek,
(18) Moving joints are the ones that allow you to ride your bike,
eklemek, 2. ek veya oynak yeri yapmak. 3. (eti) oynak yerlerinden ayırmak.
eat pizza, climb a tree, and play soccer. They enable you to twist, fixed joints
bend, and move many different parts of your body. One of the moving joints
main types of moving joints is called a hinge joint. Your elbows fuse (fiil): eritmek; erimek; eriyip birbiriyle kaynaşmak.
and knees each have a hinge joint, which let you bend and then cement (isim): çimento. (fiil) 1. yapıştırmak. 2. beton ile kaplamak,
çimentolamak.
straighten your arms and legs. These joints are like the hinges on
skull (isim): 1. kafatası. 2. kurukafa, baş iskeleti.
D

a door; just as most doors can only open one way, you can only
ride (fiil): 1. binmek: 2. sürmek: (isim) 1. binme, biniş. 2. atla gezinti. 3.
bend your arms and legs in one direction. You also have many gezinti yolu.
smaller hinge joints in your fingers and toes, to allow them to soccer (isim): futbol, ayaktopu.
bend. enable (fiil): 1. imkân vermek, mümkün kılmak, sağlamak. 2. yetki vermek.
hinge (isim): 1. menteşe, reze. 2. dayanak noktası. (fiil) 1. menteşe
SE

(19) Another important type of moving joint is the ball and takmak. 2. on/upon -e bağlı olmak, -e dayanmak.
socket joint. These joints are at your shoulders and hips. One of elbow (isim): dirsek. (fiil) dirsekle itmek veya vurmak, dirseklemek; ite
the bones in the joint is rounded at the end and fits into a small kaka yol açmak.
straighten (fiil): doğrultmak.
cuplike area of the second bone in the joint. Ball and socket joints
allow (fiil): izin vermek, müsaade etmek.
allow for lots of movement in every direction. socket (isim): 1. anatomi oyuk, yuva. 2. elektrik duy. 3. içine bir şey
geçirilen delik veya oyuk.
Keeping the Joints Well Oiled (20)
shoulder (isim): 1. omuz. 2. dağ yamacının üst bölümü. 3. kasaplık kürek,
In all of the machines we have created, moving parts that are in
kürek eti. 4. banket. (fiil) 1. omzuna almak, omzuna vurmak, omuzlamak.
contact need to be lubricated to help them move easily and to 2. (bir işi, bir görevi) yüklenmek, omuzlamak. 3. omuzlamak, omzuyla
reduce wear. Joints come well lubricated too. They have their itmek.
own special fluid that to help them move freely. There is also hip (isim): kalça
some cartilage between ones that are in contact with one another lubricate (fiil): yağlamak
fluid (sıfat): akıcı; akışkan. (isim) sıvı; akışkan.
that helps the bones move smoothly.
smoothly (zarf): problem çıkarmadan, güzel bir şekilde.
sicim. 3. düğüm. 4. dönme, dönüş. 5. tvist dansı. 6. değişiklik.
The Spine bend (fiil): 1. eğmek, bükmek, kıvırmak; eğilmek, bükülmek, kıvrılmak. 2.
(8) Your spine runs the full length of your back. It allows you denizcilikle ilgili bağlamak. (isim) 1. kıvrım. 2. dirsek. 3. dönemeç, viraj.
hold (fiil): 1. tutmak: 2. bırakmamak, zaptetmek. 3. içine almak: 4. alıkoymak,
to twist and bend and it holds your body upright. It also
salıvermemek, durdurmak. 5. sahip olmak, elinde tutmak. 6. (toplantı)
provides protection for the spinal cord, a large bundle of düzenlemek. 7. (makam) işgal etmek. 8. (mevzi) savunmak, korumak. 9.
nerves that helps to transmit information from your brain (ağırlık) taşımak, çekmek. 10. devam ettirmek. 11. inanmak; kabul etmek;
düşünmek, saymak; karar vermek. 12. devam etmek. 13. dayanmak, sabit
to the rest of your body. The spine is special because it isn't olmak.
made of one or even two bones: it's made of 33 bones in all! upright (sıfat): 1. dikey, dik.2. dürüst, doğru. (zarf) dik, dimdik.
These bones are called vertebrae. Each one is shaped like a provide (fiil): 1. sağlamak, bulmak. 2. önceden hazırlamak. 3. şart koşmak.
bundle (isim): 1. bohça. 2. yığın. (fiil) toplamak, bohçalamak.
ring. (9) In between each vertebra (the name for just one of
nerve (isim): 1. sinir. 2. soğukkanlılık, cesaret. 3. küstahlık. (fiil) cesaret

Y
these spinal bones) are small cookie shaped disks made of vermek.
cartilage. These disks keep the vertebrae from rubbing transmit (fiil): 1. (radyo dalgaları, telgraf sinyalleri v.b.'ni) yaymak. 2. iletmek;
götürmek. 3. to -e geçirmek; -e aktarmak. 4. (hastalığı) (birine) bulaştırmak.
against one another. They also act as your spine's natural the rest : kalan miktar, kalanlar, geri kalan, artan.
shock absorbers. When you jump, these disks provide the each (sıfat): her, her bir. (zamir) her biri, tanesi.

BA
cookie (isim): kurabiye, (tatlı) çörek, (tatlı) kuru pasta; (tatlı) bisküvi.
cushioning your vertebrae need to support the force placed
rub (fiil): 1. ovmak, ovalamak. 2. something against bir şeyi -e sürtmek. 3.
on them when you land. Without these disks, movement of something on bir şeyi -e sürmek. 4. against/on -e sürtünmek. (isim) 1. ovma,
any kind would be extremely painful. ovalama; ovunma. 2. sürtme. 3. sürtünme. 4. güçlük, engel. 5. sinirlendirici
şey.
The Ribs (10) Your heart, lungs, kidneys and liver are all against (edat): 1. Karşı, 2. aleyhinde, karşı
vital organs. You could not live without them. Protecting shock absorber (isim): amortisör (cihaz).
jump (fiil): 1. atlama, sıçrama. 2. (fiyat) fırlama)
them are the ribs. Ribs look and act like a cage and form the
provide (fiil): 1. sağlamak, bulmak. 2. önceden hazırlamak. 3. şart koşmak.
chest portion of our bodies. It's easy to feel this cage. Simply cushion (isim): 1. yastık, minder. 2. bir darbenin hızını kesen tampon. 3.
bilardo masasının lastikli iç kenarı. (fiil) 1. hafifletmek, azaltmak. 2.
run your fingers along the sides and front of your body. (11)
altına/arkasına yastık koymak; yastıkla beslemek. 3. yastıkla kaplamak.
Ribs come in pairs. The left and right sides of each pair are
AT
force (isim): güç, kuvvet; zor.
identical. Most people have 12 pairs of ribs, but about 5% of movement (isim): 1. hareket, kımıldanma.2. akım, hareket:3. askeri
manevra. 4. saatin makinesi veya parçaları.5. müzik bölüm.6. bağırsakların
people are born with one or more extra. işlemesi.
extremely (zarf): aşırı derecede.
The Skull (12) The skull is the part of your skeleton that painful (sıfat): 1. ağrılı. 2. zahmetli, güç. 3. acıklı, üzücü.
protects the most important body part of all, the brain. (13) vital (sıfat): 1. yaşamsal, hayati. 2. yaşam için gerekli. 3. canlı. 4. çok önemli.
Although it might look like one ball shaped hallow bone, the rib (isim): 1. kaburga, eğe. 2. pirzola. 3. botanik yaprak damarı.
cage (isim): 1. kafes. 2. hapishane. 3. asansör. 4. (inşaatlarda) iskele.
skull is actually made up of 30 different separate bones. (fiil) kafese kapamak, hapsetmek.
D

Some of these bones protect your brain, while others make chest (isim): 1. göğüs. 2. sandık. 3. kutu.
up the structure of your face. If you touch beneath your eyes, portion (isim): 1. kısım, parça, bölüm, cüz. 2. porsiyon, bir tabak yemek. 3.
pay, hisse. 4. kader, nasip. (fiil) out -i bölüştürmek.
you can feel the ridge of the bone that forms the hole where
identical (sıfat): aynı, bir, tıpkı, özdeş.
your eye sits. Just below, you can feel the cheek bones which skull (isim): 1. kafatası. 2. kurukafa, baş iskeleti.
look like (fiil): -e benzemek, -cek gibi olmak
SE

help give our faces their distinct look. And while you can't
separate (fiil): 1. ayırmak; ayrılmak. 2. bölmek. (sıfat) ayrı, ayrılmış.
see it, the smallest bone in your whole body is located not
make up (fiil): 1. düzenlemek, hazırlamak. 2. oluşturmak. 3. uydurmak, icat
too far away: the stirrup bone behind your eardrum is only etmek. 4. bir araya getirmek, toplamak, tamamlamak. 5. for -i telafi etmek. 6.
2.6-3.4 millimetres long! Even though you might be able to makyaj yapmak, boyanmak.
eath (edat): altında chew (fiil): çiğnemek.
bat your eyes or wiggle your ears, the only part of your skull
below (edat): -den aşağı, aşağısında, altında; ötesinde, (sıfat) aşağıda
that can truly move is your lower jawbone. Muscles open yazılan, aşağıda verilen, aşağıdaki
and close it to enable you to talk and chew food. cheek (isim): 1. yanak, avurt. stirrup (isim): üzengi
behind (zarf): 1. (somut anlamda) peşinden; geride, 2. (zaman açısından)
spine (isim): 1. omurga, belkemiği.
geride; geri (edat) 1. arkasında; arkasına: 2. (soyut anlamda) ardında: 3. (bir
back (isim): 1. arka taraf, arka. 2. sırt, belkemiği. 3. futbol bek.
sınıflandırmada) geride: 4. (destekleme anlamında) arkasında
(fiil) 1. desteklemek, arka olmak, yardım etmek, 2. geri yürütmek, geri
wiggle (fiil): oynamak, hareket etmek; kımıldamak; oynatmak, hareket
sürmek, (sıfat) 1. arka, arkadaki, arkasındaki; 2. evvelki; eski. (zarf) 1. geri,
ettirmek; kımıldatmak. (isim) oynama; kımıldama; oynatma; kımıldatma.
geriye
truly (zarf): 1. gerçekten, hakikaten. 2. doğrulukla. 3. sadakatle.4
twist (fiil): 1. bükmek, sarmak, burmak; bükülmek, sarılmak, burulmak. 2. ters
samimiyetle. 5. tamamen, doğru olarak.
anlam vermek, çarpıtmak. (isim) 1. bükülme, sarılma, burulma. 2. ibrişim;
invading (sıfat): işgal eden, işgalci, yayılmacı
SKIN, HAIR, AND NAILS color (fiil): 1. boyamak. 2. renklendirmek; renklenmek.
filter out (fiil): filtreden geçirmek, filtrelemek
The body has its own living over coat called skin. As a
ray (isim): ışın, şua sensor (sıfat): duyusal, duyumsal.
protective, waterproof barrier, skin stops invading bacteria in
sensation (isim): 1. duyu, duyum, duygu, his; duyarlık. 2. heyecan
their tracks. The brown pigment melanin colors the skin and uyandıran olay, sansasyon.
filters out harmful ultraviolet rays in sunlight. Millions of skin include (fiil): 1. içine almak, içermek, kapsamak.2.dahil etmek
sensors detect a range of sensations that include the touch of soft (sıfat): 1. yumuşak. 2. alçak (ses). 3. ılık, yumuşak (hava). 4.
fazla parlak olmayan (ışık). 5. hafif (rüzgâr, yağmur).
soft fur, the pressure of a heavy weight, the pain of a pinprick,
fur (isim): kürk flame (isim): 1. alev, yalaz.
the heat of a flame, or the cold of an ice cube. Hair and nails are
pinprick (isim): 1. iğne batması. 2. sinir bozucu ufak bir şey.
both extensions of the skin. Millions of hairs cover most parts tough (sıfat): 1. dayanıklı. 2. kart (et); sert (kösele v.b.). 3. sert; ödün

Y
of the body. The thickest hairs are found on the head, where vermeyen; müsamaha etmeyen. 4. zor (iş, kimse).
they stop heat loss and protect against sunlight. Other body hair (isim): saç, kıl, tüy. nail (isim): tırmak, çivi
hairs are finer and do little to keep the body warm—that job is thick (sıfat): 1. kalın. 2. koyu; yoğun, kesif.
done by clothes. Skin, hair, and nails all get their strength from plate (isim): 1. plak, plaka, madeni levha. 2. tabak

BA
pick up (fiil): 1. kaldırmak, toplamak. 2. devşirmek. 3. rasgele
a tough protein called keratin.
bulmak. 4. pratik olarak öğrenmek, (dili) kulaktan öğrenmek. 5.
TOUGH NAILS almak. 6. toplanmak. 7. konuşma dili iyileşmek. 8. ilerlemek,
gelişmek. 9. hızlanmak.
These hard plates cover and protect the ends of the fingers and
root (isim): kök constantly (zarf): sürekli, daima
toes. They also make picking up small objects much easier. push (fiil): 1. itmek, dürtmek. 2. sürmek, sevketmek, yürütmek. 3.
Living cells at the root divide constantly, pushing the nail (düğme v.b.'ne) basmak. 4. sıkıştırmak, tazyik etmek. 5. konuşma dili
forward. As the cells move toward the fingertip, they fill with yasadışı yoldan (uyuşturucu) satmak. (isim) 1. itme, itiş, sürme. 2.
hücum. 3. gayret, çaba.
tough keratin and die. Fingernails grow about 0.2 in (5 mm)
fingertip (isim): parmak ucu.
each month—faster in summer than in winter.
fill (fiil): 1. doldurmak; dolmak. 2. doyurmak. (isim) 1. dolgu maddesi,
FINGERPRINTS dolgu. 2. dolgu, dolguyla meydana getirilmiş yer.
AT
glass (isim): cam, bardak oily (sıfat): yağlı
Whenever people touch objects, especially hard ones made of
sweat (isim): 1. ter. 2. (soğuk bir yüzeyin üstünde oluşan) damlalar,
glass or metal, they leave behind fingerprints. Fingerprints are ter. 3. ter dökme. (fiil) 1. terlemek. 2. (cam, bardak v.b.) terlemek,
copies in oily sweat of the fine ridges on the skin of the buğulanmak.
fingertips. These ridges, and the sticky sweat released onto ridge (isim): 1. coğrafya (iki vadiyi birbirinden ayıran yayvan) sırt. 2.
dağ sırtı. 3. çatı sırtı.
them, help the finger to grip things. Each fingerprint, with its
sticky (sıfat): 1. yapışkan. 2. nemli, rutubetli (hava).
pattern of whorls, loops, and arches, is unique.
grip (fiil): 1. sıkı tutmak, kavramak. 2. (birinin) dikkatini çekmek.
PROTECTIVE LAYERS (isim) 1. tutma/kavrama şekli. 2. kontrol, idare:
D

whorl (isim): 1. sarmal şekil, 2. parmak izindeki helezoni kabarıklık


Skin is less than 0.08 in (2 mm) thick and has two distinct
loop (isim): 1. ilmik; ilik halkası.
layers. On top colored pink and red is the epidermis. Its upper arches (isim): kavis, kemer
part (pink) is made of flat, interlocking dead cells, which are unique (sıfat): unique (sıfat): 1. tek, yegâne. 2. eşsiz, benzersiz,
tough and waterproof. These cells are constantly worn away as emsalsiz.
SE

skin flakes and are replaced by living cells in the lower distinct (sıfat): 1. ayırt etme. 2. fark. 3. paye. 4. üstünlük.
layer (isim): 1. kat, tabaka. 2. botanik daldırma, daldırma yöntemiyle
epidermis (red). Underneath the epidermis is the thicker
daldırılan dal.
dermis (yellow). The dermis contains sensors, nerves, blood
upper (sıfat): üst, üstteki, yukarıdaki:
vessels, sweat glands, and hair roots. flat (sıfat): 1. düz; yassı, 2. yavan, tatsız,
interlock (fiil): birbirine bağlamak, birbirine kenetlemek; birbirine
bağlanmak, birbirine kenetlenmek.
own (sıfat): kendine özgü, özel, kendinin, kendi flake (isim): 1. ince bir tabaka halinde olan parça. 2. ince bir tabaka
living (sıfat): yaşayan, yaşamakta olan, canlı halindeki kar tanesi.
over coat (sıfat): üst katman, kap, tabaka underneath (zarf,edat): altına; altında.
called (sıfat): isimli, - diye isimlendirilen, - diye anılan contain (fiil): 1. kapsamak, içermek, içine almak. 2. kontrol altına
almak, tutmak;
protective (sıfat): koruyucu
gland (isim): bez, beze, gudde.
waterproof (sıfat): su geçirmez
barrier (isim): (çit, duvar, korkuluk gibi) engel; bariyer.
make up: (F) 1. düzenlemek, hazırlamak. 2.
Some Surprising Facts About Bones
oluşturmak. 3. uydurmak, icat etmek. 4. bir araya
getirmek, toplamak, tamamlamak. 5. for -i telafi
Living cells make up less than five percent of etmek. 6. makyaj yapmak, boyanmak.
your body’s bones - but they are continually moment (İ): 1. an. 2. önem. 3. fizik moment.
busy! At this very moment, specialized cells chew up (F): çiğnemek, tahrip etmek, tüketmek
in your skeleton are chewing up old, worn-out worn out (S): yıpranmış, bitkin düşmüş

Y
bits of bone and putting fresh new material in bit (İ): parça, lokma, kırıntı
their place.
meanwhile: (Z) bu arada
Meanwhile, these same busy bones are turn out: (F) 1. tersyüz etmek. 2. dışarı atmak, kovmak.

BA
turning out new blood cells. And they’re 3. otlatmak için dışarıya çıkarmak 4. dışına dönmek. 5.
yapmak, çıkarmak, üretmek, meydana getirmek. 6.
making sure that every part of your body gets söndürmek. 7. katılmak. 8. olmak, çıkmak.
just the right amount of calcium to keep it
make sure: 1. emin olmak. 2. kontrol etmek, bakmak.
going. How do your bones do this? They act
amount: (İ) miktar. (F) 1. to ile eşanlamlı olmak: 2. to
as a storage bank for calcium. In fact, 99 toplamı (belirli bir miktar) olmak:
percent of the calcium in your body is held in Storage: (İ) 1. depoya koyma, depolama. 2. ardiye,
bone - ready for release into the bloodstream depo ücreti. 3. bilgisayar bellek.
as needed. release: (F) 1. hukuk serbest bırakmak, salıvermek;
AT
tahliye etmek. 2. kurtarmak.3. (yeni film, plak v.b.'ni)
Many people think of the skeleton as a piyasaya çıkarmak. (İ) 1. salıverme; tahliye.2.
kurtarma. 3. af. 4. piyasaya çıkarma.
symbol of death. But each and every bone is
bloodstream: (İ) kan dolaşımı
a living organ, full of dynamic vitality. In fact,
every square inch of your skeleton is death: (İ) ölüm

regenerated every ten years. Some parts - regenerate: (F) 1. yeniden oluşturmak; yeniden
oluşmak. 2. ıslah etmek, düzeltmek, iyileştirmek; ıslah
D

the spongy bones of the spine and hip -renew


olmak, düzelmek, iyileşmek. 3. yeniden canlandırmak,
themselves much more often. yeniden hayat vermek.
spine: (İ) 1. omurga, belkemiği. 2. diken. 3. (kitapta)
In a broader sense, human bone is a key to
sırt.
SE

understanding who we are as a species. The


renew: (F) 1. yenilemek, onarmak. 2. canlandırmak,
bones of long dead creatures that have gençleştirmek. 3. (pasaport v.b.'nin) süresini uzatmak.
turned to fossils tell us much about life. specie: (İ) tür
Without them, scientists would know very little
vitality: (İ) 1. yaşama gücü. 2. canlılık, dirilik, enerji. 3.
about the history of vertebrates over the past dayanma gücü.
600 million years. spongy: (S) sünger gibi , süngersi
Speed Sells olmak: 4. (bir iş) birine para getirmek
quickly (zarf): çabuk, çabucak, süratle, hızla.
Speed has become a major selling feature for many meet (fiil): 1. -e rastlamak, -e rast gelmek, ile karşılaşmak:2. karşılamak:3.
businesses. Today’s customers seem to want things to be tanışmak:4. ödemek, karşılamak.5. spor karşılaşmak:6. buluşmak, 7.
toplanmak, 8. with ile karşılaşmak,9. with ile görüşmek
fast, fast, and faster! Not only do consumers require their
demand (isim): 1. istem, istek; talep. 2. ticaret, ekonomi talep, rağbet 3.
products and service quickly, but they also like to pay hukuk talep, hak iddia etme. (fiil) 1. talep etmek, istemek. 2. gerektirmek.
quickly. To meet the demand, businesses across the country 3. hukuk mahkemeye celbetmek.
try out (fiil): (birini veya bir şeyi) denemek.
are trying out a new concept called “Fast Pay.” Certain
concept (isim): 1. kavram, mefhum. 2. görüş, fikir.
highway tollbooths, fast food restaurants, and gas stations highway (isim): anayol.

Y
now offer electronic payment programs. Customers use the toolbooth (isim): gişe
cashless system by purchasing passes. To use some systems, offer: (fiil) 1. sunmak, takdim etmek, arzetmek. 2. teklif etmek, önermek. 3.
(fiyat) vermek. 4. vermek, sağlamak. (isim) 1. teklif. 2. fiyat teklifi.
they are given a tiny, barrel-shaped wand. Customers wave payment (isim): 1. ödeme. 2. ücret, maaş. 3. taksit.
the wand at a device at the cash register. As sensors scan cashless (isim): nakit para olmaksızın, nakit parasız

BA
the pass, the total purchase is deducted from the customer’s purchase (isim): 1. satın alma, alım. 2. satın alınan şey. 3. sıkı tutma,
kavrama. (fiil) 1. satın almak. 2. ele geçirmek, kazanmak.
bank account.
barrel (isim): fıçı
Several New York City highways have installed the new wand (isim): değnek, asa
system. An E-Zpass is stuck to the windshield behind a wave (isim): 1. dalga. 2. el sallama. 3. (saçta) kıvrım, dalga. (fiil) 1.
dalgalanmak; dalgalandırmak: 2. sallamak; sallanmak: el sallamak. 3.
vehicle’s rearview mirror. Drivers who purchase the E-Zpass
(at/to) -e el sallamak. 4. el sallayarak işaret vermek:
save time by rolling through toll plazas at 5 mph. Each time device (isim): 1. alet; aygıt. 2. plan, yol, yöntem. 3. hile, oyun. 4. arma,
they pass the scanner, the toll becomes a debit to their bank ongun.
account. These electronic pay systems go by names such as register (isim): 1. kütük, kayıt defteri. 2. sicil. (fiil) 1. kaydetmek, deftere
geçirmek. 2. göstermek: 3. (mektubu) taahhütlü olarak göndermek.4.
SpeedPass,
AT
kaydolmak, yazılmak.
deduct (fiil): çıkarmak, hesaptan düşmek.
FreedomPay, Smart Card, and FasTrak. Most businesses are
account (isim): 1. Hesap, 2. röportaj; (birinin) anlattığı. (fiil) (for) -i
pleased with them. Why? Marketing surveys show that anlatmak, -i açıklamak, - i izah etmek.
people who use the system spend more money. As one install (fiil): 1. yerine koymak. 2. kurmak, tesis etmek. 3. (memuru)
market analyst explained, “People focus less on price and makamına getirmek. 4. bilgisayar kurmak.
stick (fiil) (stuck): 1. in/into batırmak; saplamak; saplanmak. 2. in -e
more on the product when they’ve already paid the bill.”
dikmek, -e dikine saplamak. 3. in -e sokmak; -e koymak. 4. (on) (-e)
Time itself has become a valuable commodity in today’s yapıştırmak; (- e) yapışmak. 5. sıkışmak; takılmak. 6. out -den dışarı
çıkmak/uzanmak; (dışarı) çıkarmak/uzatmak. 7. in through - den içeri
D

world. A cashless system that speeds things along is likely to


have a great impact on the marketplace. girmek/uzanmak; -den içeri sokmak/uzatmak. 8. up through -den yukarı
çıkmak/uzanmak; -den yukarı çıkarmak/uzatmak. 9. İngiliz İngilizcesi -e
dayanmak, -e tahammül etmek.
sell (fiil) (sold): 1. satmak; satılmak. 2. satışta rağbet görmek.
windshield (isim, otomotov): ön cam
3. beğendirmek; beğenilmek: 4. kabul ettirmek.
rearview (isim): dikiz aynası.
SE

major (sıfat): 1. büyük. 2. başlıca, asıl. 3. müzik (gam) majör. 4. ergin, mirror (isim): ayna. (fiil) yansıtmak, aksettirmek.
reşit = vital, important, critical, crucial, principal, foremost,
debit (isim): borç. (fiil) 1. borç kaydetmek. 2. birinin borcuna kaydetmek.
paramount,primary, prime, main, big, biggest, pre-eminent,
pleased (with) (sıfat): - den memnun
notable,noteworthy, significant, outstanding, dominant, dominating
focus (isim): odak, (fiil) odaklamak
feature: (isim) 1. yüzdeki organlardan biri. 2. çoğul yüz, sima, çehre; yüz
price (isim):: 1. fiyat, eder, paha. 2. karşılık, bedel. (fiil) 1. fiyat koymak,
hatları. 3. özellik. 4. asıl film. 5. uzun makale (fiil): 1. -de önemli bir rolü
olmak: 2. -i ön plana çıkarmak, -e ağırlık vermek: 3. (bir şeyin) önemli bir paha biçmek. 2. konuşma dili fiyatını sormak.
öğesi olmak: bill (isim): 1. fatura, hesap. 2. kâğıt para. 3. kanun tasarısı. (fiil) fatura
customer (isim): müşteri çıkarmak.
require (fiil): 1. gerektirmek, istemek. 2. -e ihtiyacı olmak, -e gereksinimi valuable (sıfat) değerli, kıymetli.
olmak. 3. istemek, talep etmek. commodity (isim): mal, eşya
impact (isim): 1. vuruş. 2. çarpışma. 3. etki. (fiil) sıkıştırmak, pekiştirmek.
pay (isim): ücret, maaş. (fiil) (paid) 1. (birine) (para, borç v.b.'ni) ödemek:
2. (hata veya suçun) bedelini ödemek, cezasını çekmek: 3. -in yararına
inside (isim): iç, iç taraf: (sıfat) iç, içteki, (zarf) içeride; içeriye.
THE HUMAN BODY (edat) içine, içerisine; içinde, içerisinde
share (isim): 1. pay, hisse, parça. 2. hisse senedi, aksiyon. (fiil) 1.
HUMANS MAY LOOK DIFFERENT, but inside they paylaşmak. 2. anlatmak, söylemek. 3. (bir fikre) katılmak.
identical (sıfat): aynı, bir, tıpkı, özdeş.
share identical component parts. The body’s building
component (isim): öğe, unsur, parça, eleman, cüz. (sıfat)
blocks are trillions of cells. Those that perform similar bileşimde bulunan.
tasks link together in tissue to do a specific job. There cell (isim): 1. hücre, göze. 2. küçük oda. 3. ünite. 4. elektrik pil.
are four main types of tissue. Epithelial tissues form perform (fiil): 1. yapmak, yerine getirmek. 2.tiyatro oynamak,
rolünü yapmak, canlandırmak. 3. müzik çalmak.
the skin and line hollow structures, such as the mouth.
similar (sıfat): benzer, benzeş

Y
Connective tissues, such as bone and adipose tissue, task (isim): iş, görev, vazife; ödev.
support and hold the body together. link (isim): 1. halka, zincir baklası. 2. bağ, bağlantı. (fiil)
birbirine bağlamak, birleştirmek, zincirlemek; birbirine
Nervous tissue carries electrical signals, and muscle bağlanmak, birleşmek, zincirlenmek.
tissue moves the body. Tissues combine to make

BA
tissue (isim): 1. biyoloji doku. 2. bir tür ince ambalaj kâğıdı. 3.
organs, such as the stomach, which link to form 12 kâğıt mendil.
hollow (sıfat): 1. içi boş, oyuk. 2. çukur, derin, çökük. 3. yankı
systems—skin, skeletal, muscular, nervous, hormonal,
yapan, boşluktan gelen (ses). 4. yalan, sahte.
blood, lymphatic, immune, respiratory, digestive, connective tissue : bağ doku
urinary, and reproductive, each with an essential role. adipose tissue: yağ dokusu
Together, systems make a living human body. muscle (isim): kas, adale
stomach (isim): mide
CELL DIVISION immune (sıfat): to -e karşı bağışık; from/to -den muaf.
Without cell division, growth would be impossible. All respiratory (sıfat): solunumla ilgili.
digestive (sıfat): 1. sindirime ait, sindirim. 2. sindirimi
humans begin life as a single cell that divides (by a
kolaylaştıran.
AT
process called mitosis) repeatedly to generate the reproductive system(isim): 1. üreme sistemi
trillions of cells that form the body. When a cell division (isim): 1. bölme, taksim; bölünme. 2. bölüm, kısım. 3.
divides, it produces two new identical cells. Growth bölüm, departman, seksiyon.
impossible (sıfat): olanaksız, imkânsız.
ceases in the late teens, but cell division continues to
repeatedly (zarf): tekrar tekrar
replace old, worn-out cells. cease (fiil): 1. durmak, kesilmek. 2. bitmek, sona ermek. 3.
LIQUID TISSUE Each of the body’s tissues is made of bırakmak, devam etmemek, son vermek.
replace (fiil): 1. yenilemek, yenisiyle değiştirmek. 2. başkasıyla
groups of similar cells that work together. Tissue cells
değiştirmek, sağlamıyla değiştirmek. 3. -in yerine yenisini
produce an intercellular (“between cells”) material that almak. 4. iade etmek,
D

holds them together. In cartilage it is bendable, in (be) made of: -den yapılmıi olmak, - den oluşmak
bone it is hard, but in the blood it takes the form of hold (fiil): 1. tutmak: 2. bırakmamak, zaptetmek. 3. içine almak:
4. alıkoymak, salıvermemek, durdurmak. 5. sahip olmak, elinde
watery plasma in which trillions of cells float. This tutmak. 6. (toplantı) düzenlemek. 7. (makam) işgal etmek. 8.
liquid tissue transports materials and fights infection. (mevzi) savunmak, korumak. 9. (ağırlık) taşımak, çekmek. 10.
SE

devam ettirmek. 11. inanmak; kabul etmek; düşünmek, saymak;


MAJOR ORGANS
karar vermek. 12. devam etmek. 13. dayanmak, sabit olmak.
These remarkable MRI scans, which “cut” through the float (fiil): 1. su yüzünde/havada yüzmek/gitmek. 2. (gemiyi)
yüzdürmek. 3. (bir şeyin) su yüzünde yüzerek bir yere gitmesini
bodies of a man and woman, show how modern
sağlamak; su yüzünde götürmek; yüzdürmek.
technology allows doctors to “see” inside living bodies. fight (fiil): 1. kavga etmek, dövüşmek. 2. mücadele etmek,
The major organs of several body systems can be uğraşmak. 3. savaşmak. (isim) 1. kavga, dövüş. 2. mücadele.
seen here, including the long bones of the skeleton remarkable (sıfat): 1. dikkate değer. 2. olağanüstü.
allow (fiil): izin vermek, müsaade etmek.
and major muscles, as well as the brain (nervous
major (sıfat): 1. büyük. 2. başlıca, asıl. 3. müzik (gam) majör. 4.
system), lungs (respiratory system), liver (digestive ergin, reşit.
system), and kidneys and bladder (urinary system). lung (isim): akciğer, ciğer.
malignant (sıfat): 1. tıbbi kötücül, habis.
CANCER disease (isim): hastalık, sayrılık, illet.
involving (sıfat): içeren, kapsayan, gerektiren
Cancer, known medically as a malignant neoplasm, is a large
unregulated (sıfat): denetimsiz, düzensiz
group of different diseases, all involving unregulated cell
uncontrollably (zarf): zaptedilemeyen, frenlenemeyen şekilde
growth. In cancer, cells divide and grow uncontrollably, spread (fiil): 1. yaymak; sermek; yayılmak. 2. (gübre v.b.'ni)
forming malignant tumors, and invade nearby parts of the (tarlaya) dökmek. 4. (sofrayı) kurmak.
body. The cancer may also spread to more distant parts of distant (sıfat): 1. uzak, ırak (yer/zaman). 2. soğuk, mesafeli
the body through the lymphatic system or bloodstream. Not (kimse).
bloodstream (isim): kan dolaşımı, kan akışı
all tumors are cancerous. Benign tumors do not grow
benign (sıfat): 1. iyi huylu, iyicil, selim (tümör).

Y
uncontrollably, do not invade neighboring tissues, and do
neighboring (sıfat): -e komşu, -e yakın.
not spread throughout the body. throughout (edat): 1. boyunca: 2. her tarafına; her tarafında
Healthy cells control their own growth and will destroy
destroy (fiil): yıkmak, harap etmek, yok etmek, ortadan
themselves if they become unhealthy. Cell division is a kaldırmak; öldürmek.

BA
complex process that is normally tightly regulated. Cancer unhealthy (sıfat): 1. sağlığı bozuk, sağlıksız. 2. sağlığa zararlı.
occurs when problems in the genes of a cell prevent these process (isim): 1. yöntem, metot, yol, 2. süreç, proses, 3. işlem;
controls from functioning properly. These problems may tretman, (fiil) işlemden/ işlemlerden geçirmek.
come from damage to the gene or may be inherited, and can tightly (zarf): sıkıca, sıkı bir şekilde
regulate (fiil): 1. düzene sokmak, düzenlemek.2. yoluna
be caused by various sources inside or outside of the cell.
koymak.3. ayarlamak.4. denetim altında tutmak.
Faults in two types of genes are especially important:
prevent (fiil): önlemek, engellemek, - den alıkoymak
oncogenes, which drive the growth of cancer cells, and functioning (sıfat): işlevini gören, fonksiyonunu gören
tumor suppressor genes, which prevent cancer from properly (zarf): 1. esaslı bir şekilde. 2. doğru dürüst; gerektiği
developing. gibi, layıkıyla. 3. uygun bir şekilde.
AT
damage (isim): 1. zarar, ziyan, hasar. 2. konuşma dili masraf,
Determining what causes cancer is complex. Many things are fiyat. (fiil) zarar vermek, hasar yapmak, bozmak.
known to increase the risk of cancer, including tobacco use, inherit (fiil): -e miras kalmak; vâris olmak.
certain infections, radiation, lack of physical activity, poor various (sıfat): çeşitli, türlü, muhtelif
diet and obesity, and environmental pollutants. These can fault (isim): 1. (birinin karakterinde) kusur, noksan. 2. kabahat.
suppressor (isim): 1. Bastıran, durduran; yok edici
directly damage genes or combine with existing genetic
faults within cells to cause the disease. Approximately five to cause (isim): 1. neden, sebep, 2. amaç, gaye, hedef. (fiil) neden
olmak, sebep olmak, yol açmak
ten percent of cancers are entirely hereditary.
D

certain (sıfat): 1. kesin, kati.2. emin.3. kaçınılmaz.4. muhakkak,


Cancer can be detected in a number of ways, including the şüphesiz.5. belirli, muayyen.6. bazı.
presence of certain signs and symptoms, screening tests, or pollutant (isim): kirletici madde.
medical imaging. Once a possible cancer is detected it is existing (sıfat): var olan, mevcut
approximately (zarf): aşağı yukarı, yaklaşık olarak.
diagnosed by microscopic examination of a tissue sample.
SE

entirely (zarf): büsbütün, tamamıyla, tamamen.


Cancer is usually treated with chemotherapy, radiation
hereditary (sıfat): 1. miras yoluyla geçen. 2. kalıtsal, kalıtımsal
therapy and surgery. The chances of surviving the disease detect (fiil): 1. sezmek, farketmek. 2. bulmak, keşfetmek.
vary greatly by the type and location of the cancer and the sample (isim): örnek, numune; model; mostra; eşantiyon (fiil)
extent of disease at the start of treatment. While cancer can örnek olarak denemek.
affect people of all ages, and a few types of cancer are more death (isim): ölüm

common in children, the risk of developing cancer generally worldwide (sıfat): dünya çapındaki, dünyadaki herkesi veya her
ulusu kapsayan. (zarf) bütün dünyada, dünyanın her tarafında.
increases with age. In 2007, cancer caused about 13% of all
rate (n): oran, nispet, sıklık
human deaths worldwide (7.9 million). Rates are rising as rise (fiil): 1. yukarı çıkmak, yükselmek. 2. artmak. 3. ayağa
more people live to an old age and as mass lifestyle changes kalkmak. 4. (güneş, ay) doğmak. 5. ortaya çıkmak, gözükmek, 7.
occur in the developing world. up isyan etmek. (isim) 1. artış, 2. yükselme. 3. doğuş.
mass (isim): 1. kütle, kitle, parça, yığın, küme. 2. fizik kütle.

You might also like