You are on page 1of 11

Bilimkurguda Dünya Dışı Yaşam

Tevfik Uyar – ODTÜ Astrobiyoloji Konferansı (18 Kasım 2017)

Astrobiyolojinin çok özel bir alan olduğunu bir gün evrende yalnız olmadığımızı anlarsak, basit
düşünüyorum, çünkü içimize işlemiş bir merakı ya da karmaşık, karşılaştığımız “canlılığı”
dindirmeye uğraşıyor. Herhalde her çocuk nasıl inceleyecek olan bilim dalı herhalde yine
dünyaya geldiğini merak eder ve gün gelip “ben astrobiyoloji olacaktır (belki alt dallara da
nasıl oldum?” diye sorar. Ben bir baba değilim ama ayrılacaktır: kayaç gezegen astrobiyolojisi,
olsaydım yanıtlamakta zorlanacağım bir soru astrozooloji, astrobotanik… Kimbilir?). Şimdilik
olurdu bu. Bazı detaylar küçük bir çocuğa daha çok “yaşamın kökeni” sorunu üzerinde
anlatılamayacağından ilk başta yanıtlar “leylekler çalışıyorlar…
getirdi” düzeyinde olur. Çocuk biraz daha
Ancak çerçeveyi bu boyutta genişletmenin bazı
büyüyünce leyleklerin bebek filan getiremeyeceğini
riskler taşıdığının farkındayım. Bu nedenle de
anlar; en azından etrafında bebek bekleyen anne
öncesinde birkaç uyarı yapmam şart. Bu uyarılar o
adayları olduğunu ve fiziksel olarak değiştiklerini
kadar önemli ki, sunumumun sonunda aynı şekilde
anlayabilecek bilgi ve kapasiteye ulaşır. Bu defa
tekrar edeceğim. Bu uyarıları konumuza uygun
yanıtlar “iki kişi birbirini sevince / evlenince /dua
olarak “Prime Directive” başlığı altında
edince…” gibi bir forma evrilir. Hemen hepimiz bu
listeleyeceğim (Star Trek hayranları bilirler: Uzayda
aşamalardan geçmiş olmalıyız. Neyse ki önünde
seyahat teknolojisine erişmemiş zeki yaşam
sonunda gerçek yanıtı öğreniriz.
formlarıyla temasa geçilmez. Onların doğal
Yaşamın, diğer canlıların ve kendisinin nasıl ilerleyişlerini bozmamak için):
ortaya çıktığını merak eden insanlık, son iki-üç yüz
1. Dünya dışında bir yaşam olduğuna dair hiçbir
yıla kadar, çok uzun bin yıllar boyunca leylek
somut kanıt yoktur. Şu ana dek kanıt olarak
hikayelerine inandı. Günümüz modern
öne sürülen pek çok şey sanrı, dedikodu,
toplumlarından geçmişteki ve günümüzdeki avcı
sahtekârlık ya da komplo teorisi ürünleridir.
toplayıcı topluluklara kadar, tüm kültürlerde bir
Olmayanlar ise güvenilir, geçerli ya da
“yaşamın başlangıcı” miti vardır. Hemen her toplum
böylesine büyük bir iddianın kanıtı olacak
bu sorunun yanıtını aramış ve bir yanıtı kabul
olağanüstülükte değildir (Keşke olsa).
etmiştir. Bilimsel devrim ve evrim kuramıyla
birlikte gerçeğe biraz daha yaklaşarak ikinci
2. Dünya dışı yaşam konusu sadece
düzeydeki hikayelere geçmiş gibi görünüyoruz.
astrobiyolojinin konusu değildir. Felsefe
Bugün ulaştığımız nokta ikinci hikaye ile gerçekler
sahasında da özellikle astronomların ve
arasında bir yerde duruyor. Gerçek yanıt her neyse,
filozofların yarattığı bir literatür vardır (bunu
o yanıtı bizlere astrobiyoloji verecek. Heyecanlı ve
‘büyük sessizlik’ literatürü olarak ele alacağız).
özel bir alan olduğunu düşünmem işte tam da bu
Ancak bunlar bilimkurgu eserleriyle eşit
yüzden.
derecede spekülatifir. Örneğin “Kardaşev
Ben buraya hem bilim insanı hem de bilimkurgu Ölçeği” ya da “Planetaryum Hipotezi” gibi
yazarı kimliğimle, “bilimkurguda astrobiyoloji” fikirler akademik yayınlardan çıkmış olsalar
anlatmaya çağırıldım. Yani aslında ben de ilk başta da, bilimkurgudan çok da farklı değillerdir.
fazla idealist düşünerek bu başlıkta dinlenesi bir Bilimkurguda biraz daha fazla spekülasyon
konuşma hazırlayabileceğimi düşünüyordum. yapılıyor ve bir de bir hikâye okuyorsunuz.
Hazırlık sırasında içinden geçtiğim süreç beni Yalnız dikkat: Desteksiz atmaktan
astrobiyolojinin “henüz sınırlı” konularını da içine bahsetmiyorum. Desteksiz atar ya da işin içine
alan çok daha geniş bir çerçeve oluşturmaya itti: doğaüstü bir anlatı koyarsanız bilimkurgudan
Bilimkurguda (ve olasılıklar uzayında) dünya dışı çıkıp fantastik türüne geçmiş olursunuz.
yaşam… Ki aslında çok da uzaklaşmış sayılmam, zira
3. Astrobiyoloji sahası spekülasyona çok sınırlı yayımlanan başka bir “Arrival” filminde uzaylıar
miktarda müsaade eder. Gerçekten çok sınırlı. “küresel ısınmayı engellemeyen” politikacılar
En azından bulgularını anlatırlarken spekülatif olarak karşımıza çıkar. Dünya’yı kendi biyolojilerine
dilden uzak durmaya çalıştıklarını kendi uygun olarak dönüştürmeye çalışmaktadırlar.
diyaloglarımdan biliyorum. Herhalde bunun
Felsefe literatüründe bilim insanlarının da bu tür
başlıca iki nedeni var: Birincisi, bu alanda
spekülasyonlarda bulunduğunu söylemiştik. Ünlü
çalışırken bulguları ‘salt gerçekler’
rus roketbilimci Tsiolkovsky’nin de “uzaylılar
çerçevesinde irdelemeye engel olabilir. İkincisi
dünyayı kendilerinden uzakta, mükemmelliğe
de bu alanda üretilen bilgilerin heyecanlı
evrilsin diye dünya adlı bir laboratuvara tıkmış
izleyici kitlesi ya da komplo teorisyenlerince
olabileceği” gibi bir fikir öne sürdüğü görülür.
hemen suiistimal edilebilmesi olabilir. Sadece
Mars görüntülerinin kamuya açılmasının ne Ancak bir şekilde bu uzaylı kardeşlerin esas
kadar saçma sapan iddialara neden olduğunu memleketleri farklı olacağından (yoksa uzaylı
düşünün. olmazlar) bu kategoriyi net bir kategori sayamayız.
En azından “zaten buradalar” adlı bir senaryo
Şimdi bu konuşmayı hazırlarken en çok
kategorisini oluşturuyorlar.
eğlendiğim kısma geçmek istiyorum: Bilimkurguda
(ve olasılıklar evreninde) dünya dışı yaşam hangi Ay’da: Bize ne yakın gökcismi Ay’ın yaşam
şekillerde ele alınıyor? Bu sorunun yanıtları aynı barındırabileceği fikri elbette ki çok kez ortaya
zamanda olanaklı ve muhtemel dünya dışı yaşam atılmıştır. Bu iddiaların izini sürersek M.Ö. 5
türlerini ihtiva ediyor. Yani size az sonra sunacağım yüzyıldaki pisagorculara kadar varırız. Ay’da yaşam
kategorilerin bazıları bilimkurgu yazınında hiç ele kurgulamış ilk romanın 17. Yüzyılda Johannes
alınmamış olabilir; ya da en azından ben Kepler tarafından yazıldığını duymak sizi
bilmiyorumdur. Ancak bir şekilde bu kategoriler - şaşırtacaktır. Hatta Sagan ve Asimov’a göre bu “ilk
eğer dünya dışı yaşam varsa- olanaklıdır. Bu bilimkurgu eser”dir. İlk ‘uzay’ filmi meşhur “Ay’a
olanaklı kategorilere belki eserlerde değil ama bazı Yolculuk”ta da Aylılar (Selenitler) vardır (1902).
“spekülatif” felsefi makalelerde muhtemel bir İkincisinde de öyle: Bu film H. G. Wells’in “Ay’daki
senaryo olarak rastlayabilirsiniz. Ya da bazı İlk İnsanlar” eserinin uyarlamasıdır ve burada da
eserlerde öylece konuşulup geçmiş olabilirler. Ay’lılara rastlarız.

1. Mekân bağlamında Güneş Sistemi’nde: Dikkat ettiyseniz


Dünya’dan gittikçe uzaklaşıyoruz. Şüphesiz bu
Uzaydaki herhangi bir nesneyi onun konudaki en popüler gezegen Mars’tır. Özellikle 19.
koordinatları ve zamanı ile tanımladığımıza göre, Yüzyıl sonunda ve yirminci yüzyıl başında Marslılar
‘uzaylı’ dostlarımızın bilimkurgudaki tezahürünü de çok popülerdiler. Lowell’ın Mars’ta kanallar
öncelikle yer ve zaman bağlamında ele almak iyi gördüğünü düşünmesi ve sonra hızını alamayıp çok
olabilir. Öncelikle mekânı ele alalım. Dünya dışı saygın bir bilim insanı olmasına rağmen gözden
yaşam varsa, o şu an nerede? (artık kolay olsun diye düşmesine neden olacak desteksiz
‘uzaylılar’ diyeceğim): spekülasyonlarda bulunması kamuoyunun ilgisini
Zaten Dünya’da: Uzaylılar bir şekilde zaten de artırmıştır.
dünyadalar. İnsan suretinde aramızda olabilirler ya Yirminci yüzyıl başlarında Güneş Sistemi’ndeki
da onları bulamayacağımız bir durum ya da diğer gezegenlerde yaşam olduğuna insanlar
konumda saklanıyor olabilirler. Bu olasılık çok kez neredeyse emindiler. Öyle ki onlarla iletişim
ele alınmıştır. Bir kaç örnek vermek gerekirse: kurmayı başarana 100.000 Frank ödül vaat edilen
1950’lerde önde gelen Amerikan bilimkurgu dergisi bir yarışma bile düzenlenmiş ama Mars kapsam dışı
Astounding’de dünyanın karantina altında olduğu bırakılmıştı; çünkü Mars’ta hayat olduğu zaten
(ya bizi dış tehlikelerden korumak için ya da bizler “besbelli” idi ve iletişim kurmak zaten kolaydı.
bir tehdit olmayalım diye) bir yazı çıktı. 1973’te
“hayvanat bahçesi senaryosu” olarak John Ball Tabii bu o dönemin bilimkurgu eserlerine de
tarafından öne sürülen fikir, insanların bir şekilde yansıdı. Bir ara “Marslılar (ing. Martians) teriminin
uzaylılar tarafından “deney ya da gözlem” “dünya dışı yaşam” ile eş anlamlı kullanıldığını
ortamında olabileceği iddiasını içerir. 90’larda (bugünkü UFO gibi) belirteyim. H.G. Wells’in
2005’te yeniden beyaz perdeye aktarılan eseri rastalayacağız. Kendisi her şeye kadir bir tür olduğu
Dünyalar Savaşı’ndakiler Marslıdırlar mesela. 20. için.
Yüzyıl ortalarında radyo tiyatrosu olarak da Orson
Bu arada… Bilimkurguda uzaylıları mekân
Wells tarafından radyofonize edildiğinde,
bağlamında incelerken farkında vardığım bir şeyi de
yayımlandığı akşam “gerçek haber bülteni”
söylemek isterim. Uzay hakkındaki bilgimiz arttıkça,
sanılarak infiale neden olmuştu.
bilimkurgu eserlerin yoğunlaştığı mekân da
Güneş Sistemi’ndeki bugün de hayat değişiklik göstermiş evet… 18. ve 19. Yüzyılda
barındırabileceğini düşündüğümüz Titan, Europa ağırlıklı olarak Ay varken, 20. Yüzyıl başlarında ise
gibi uydular da bilimkurgunun bolca malzemesi Güneş Sistemi’ndeki diğer gezegenler var… Ve
olmuştur. devam ettikçe de diğer galaksiler, ötegezegenler ve
hatta evrenin dışına doğru giden bir eğilim… Ancak
Yıldızlar ve Ötegezegenlerde (ya da çok
aynı çizginin 19. Yüzyıl öncesinde, bu kez geriye
uzaklarda): Yerlerini tarif ederken “Galaksinin bir
doğru izlenebileceğini söyleyebilirim. Bunu kesin
köşesinde…” ya da “Çok uzak bir galaksinin dış
verilere dayanarak iddia etmiyorum; ama Antik
kolunda” diye başlayabileceğimiz türler de
Yunan’da ve daha öncesinde dünya dışı yaşamın
mevcuttur. Ötegezegenlerde diye vurguladım,
sırasıyla ‘bildiğimiz evrenin dışında’, ‘diğer
çünkü ötegezegenlerin varlığını kesin olarak
yıldızlarda’, ‘diğer gezegenlerde’ şeklinde ilerleyip,
bilmediğimiz dönemlerde bahsi geçen her tür
bir ara Ay’da yoğunlaşıp, sonra aynı sırayı tersten
“yabancı” gezegen hakkındaki öyküler bu
takip etmesini ilgi çekici buldum. Bu bakımdan dibi
kategoriye girer ve büyük çoğnuluğunu oluşturur;
17-19. Yüzyıllar arasında bulan parabolik bir eğri
ama bu herzaman geçerli değildir. Uzayda
elde ediyoruz gibi görünüyor.
yaşayabilen “memleketsiz”, gezegenlerden bağımsız
türler de vardır. Arthur C. Clarke’ın Out of Yaratıcılığımız mı dibe vurmuş? Yoksa
Suns’ındaki gibi neredeyse bizzat bir yıldız şeklinde gerçekçiliğe verdiğimiz değer mi artmış? Sanırım
canlı bulunur. Doktor Who’daki yıldız balinası da bilimsel devrimin de etkisiyle ikincisinin
öyle. Ben de Aralık ayında yayımlanacak bir gerçekleştiğini düşünmek daha mantıklı. Ayrıca
antolojide yer alacak öykümde böyle bir canlı “korku” satar… Bir anlamda edebiyat da modayı
tanımlamıştım; ki heyecanla kitabımızın çıkmasını takip etmiş diyebiliriz. Herhalde o dönemde
bekliyorum. Spoiler olmaması için detaylarını hayatınızı kazanmak için yazan bir dergi yazarı
vermeyeyim. olsaydınız, popüler imgeler üzerinden hareket
etmeyi tercih ederdiniz.
Öte yandan bir gezegende yaşamak zorunda
olmayan topluluklara da rastlayabiliriz. Robert L.
Forward’ın “Ejderha Yumurtası’nda” nötron yıldızı
üzerinde yaşayabilen türler vardır mesela.

Evrenin dışında ya da başka boyutlarda:


Dünya dışı yaşamın evren dışında, ya da henüz
farkında olmadığımız bazı boyutlarda yer aldığı
varsayımında bulunmak da mümkündür. Ödül alan
‘Yüz Elli’ adlı öykümde de buna benzer bir “dünya
dışı yaşam” tasavvurunda bulunmuştum ama evreni
biraz küçülterek tabii ki. Hikaye Stephen Baxter’ın
“Planetaryum Hipotezine” uygun bir içeriğe sahip.
Özetlemek gerekirse: Belki de bizler, bize gösterilen
bir evren görüntüsünün arındaki güçler tarafından
gözleniyoruzdur… Dolayısıyla bizim dışımızdaki
yaşam, gözleyebildiğimiz evrenin dışındadır.

BONUS: Mekândan Bağımsız: Tamamen 2. Zaman bağlamında


mekândan bağımsız yaşam formları da vardır. Star Evren çok yaşlı. Şimdilik güvenilir verilere göre
Trek sevenlerinin bileceği Bay Q gibi. Sunum hemen hemen 14 milyar yaşında. Güneş Sistemi de
boyunca Bay Q’ya bu tür bonus seçeneklerde bol bol
5 milyar yıl yaşında kadar. Dünya’da yaşamın ortaya 3. Nispi gelişmişlikleri bağlamında
çıkışı 3,5 – 4 milyar yıl önce. Modern insan için
100.000 yıl bile diyemiyoruz. Yazıyı bulalı birkaç bin Eğer başka bir gezegende de yaşam bizimkisi
yıl olmuş. Neil deGrasse Tyson’un benzetmesiyle, gibi başladıktan sonra serpilip gelişecekse, ki bu
evrenin ömrü bir takvim yılıysa, bizim var astrobiyolojinin temel varsayımlarından biridir, o
olduğumuz sahne son bir dakika içinde bir yerlerde. halde farklı gezegenlerde -ve aynı şekilde farklı
Bizim zamanı ölçmede kullandığımız birimler, eserlerde- yaşamın farklı aşamalarıyla karşılaşmak
evrenin ömrü için bir hiç mukabilinde. Uzayda mümkündür. Evinde 8000 adet bilimkurgu eseri
yaşam olasılığı bir yana, bir yerlerde bir kolleksiyonu olan matematkçi Ian Stewart bu
‘yaşanmışlık’ varsa onunla aynı dönemde yer bakımdan günümüz astrobiyologlarını biraz at
almamız da ayrı bir olasılık konusu. Bu bağlamda gözlüğüyle bakmakla eleştirir. NASA astrobiyoloji
dünya dışı yaşamın bilimkurgudaki ele alınış enstitüsünden felsefeci Carol Cleland da bir “yaşam”
biçimlerini şu şekilde sınıflayabiliriz: tanımından ziyade, yaşayan sistemlerin genel
teorisini bulmaya çalışmanın daha doğru olduğunu
Geçmişte: Ne demiş şair? “Sen bana geç kaldın, öne sürer (ve bunun için de elimizdeki tek örnek
ben sana erken…”, Evren tarihinin nasıl bir anında olan Dünya’dan daha başkasını bulmamız
yer aldığımızı bilmiyoruz. Belki filmin sonuna gerektğini). NASA’nın bugünkü canlılık tanımında
yetiştik… Belki yetişemedik bile. Evrenin post ‘bir rekabet ortamında evrim geçirmek’ var. Peki tek
biyolojik bir döneminde var olmuş olabiliriz, ki bu başına sürekli gelişen, yapayalnız, hiçbir rekabet
olasılığa da bilimkurgu eserlerinde ortamında bulunmadan yüzyıllar, binyıllar boyunca
rastlayabilirsiniz. Kimi zaman insanlık ‘bir zamanlar büyüyen, metabolik faaliyetleri bulunan ve en
varolmuş’ bir hayatın izleriyle karşılaşırlar. azından kendi içinde değişen, evrim geçiren bir
Esasında bugün Mars’ta bulabileceğimizi canlı formu olsa bunu canlı saymayacak mıyız?
umduğumuz izler bunlar. Kızıl gezegenin bir NASA’nın mevcut tanımına göre “hayır”. Örneğin
zamanlar bizimki gibi mavi ve yeşil olduğu ve yaşam Solaris’teki okyanus… Yazar Lem okyanusun nasıl
barındırdığı fikri olasılık dışı değil. ortaya çıktığını bize anlatmasa da, o mevcut haliyle
evrimsel bir rekabet ortamında yer almıyor. Ancak
Eş zamanlı: Bir de çağdaşlarımız var. Haliyle
yine de astrobiyologların yaklaşımlarının -belki
insanın başka yaşamlarla temas edebildiği tüm
Bayezyen bir istatistik çerçevesinde- en doğrusu
eserler eş zamanlı bir varoluşu konu alıyor. En geniş
olduğunu söyleyebiliriz. Evrim kuramı evrenselse -
kategori de bu; ki uzaylılarla kurulan etkileşim,
ki bu akla yatkın-, başka gezegenlerde yaşamın
bilhassa sinemada, daha ‘izlenesi’ bir senaryo
gelişimi de benzer dinamiklerle gerçekleşecektir.
sunuyor bizlere.
Kategorilerimize geçmeden önce şunu da ilave
Gelecekte: Ortada temas yoksa öykü de yoktur.
etmek istiyorum: Aşağıda saydığım kategorilerin
Ancak kimi eserlerde başka yaşamların gelip
her biri bir resim olabilir. Şu anlamda söylüyorum:
insanların izini bulduğu bir son sahneyle
Evrende yaşamın zaten her yerde aynı zamanda
karşılaşabiliriz. Bu gibi bilimkurgu eserlerde uzaylı
başladığını söyleyemeyiz. Başlasa bile, bizlerin
yaşam olay örgüsünün merkezinde yer almazlar.
yıldızlardan aldıkları bilgi bizlere “aynı tarihin”
Genelde de mesaj taşıyıcı bir sahnedir bu. İnsanın
resmini vermez, çünkü uzaklıkları farklı. Verseler
nasıl dünyayı yok ettiğiyle ilgili olabilir.
bile, her gezegendeki biyolojik evrim farklı hızlarda
BONUS: Zamandan bağımsız: Zamanı eğip ve farklı dinamiklerde gerçekleşecektir. Biz kozmik
bükebilen, zamanda yolculuk yapabilen, zamanı tesadüflerin ürünüyüz mesela. Dinozorları yok eden
kontrol edebilen türler de vardır. Bay Q’ya bu başlık nesne dünyaya çarpmasa ya da daha küçük olsaydı,
altında yeniden değinebileceğimiz gibi, belki şimdi sizlere pullu bir Tevfik Uyar sunum
platnetaryum hipotezinin de sahibi Stephen yapıyor olurdu, sizler de pullu izleyiciler olurdunuz.
Baxter’ın kaleme aldığı Xeelee serisini de örnek Belki bu bugün olmazdı ama binlerce yıl sonra
verebiliriz. Bu seride karadelikler üzerinde sıkı bir olurdu. Bilemeyiz… Şu halde, imkânımız olup da
mühendislik uygulayarak “kapalı zaman eğrileri” evrenin her yanına baktığımızda aşağıdaki
oluşturan ve bu sayede zamanı eğüp bükebilen kategorilerin hepsini ayrı ayrı görme olasılığımız
gelişmiş bir uygarlık bulunur. var. Dolayısıyla her birinin bilimkurguda kendine
yer bulmuş olması son derece akla yatkın.
Mikroskobik / Tek hücreli: Kuvvetle ortadadır: Demek ki teknolojileri bizi dövmüş.
muhtemel, Mars’ta ya da yakın gezegenlerin Bizden daha zeki oldukları için mi, yoksa teknolojik
uydularında bir keşif yapacak olursak bu kategoriye birikimleri daha mı fazla? Onu her zaman bilmemiz
düşecektir. Tahmin de ettiğiniz üzere; Dünya’da mümkün değildir. 2005’te Spielberg tarafından
yaşamın ortaya çıkışının ilk zamanlarından yeniden sinemaya uyarlanan, H. G. Wells’in
bahsediyoruz. Bu süreç 2 milyar yıl sürmüştür. Şu Dünyalar Savaşı’nda üç ayaklı kardeşlerimizin
ana dek olan “ömrümüzün” 2/5’i yani… Bu zaman teknolojileri muazzam olsa da dünyadaki
zarfının uzunluğu düşünülürse hakikatte rastlamayı kontaminantları hesaba katamayacak ve hatta
beklediğimiz yaşam formu daha çok bu olur. Ancak tekerleği hiç keşfedemeyecek kadar da dikkatsiz ya
doğal olarak bilimkurguda en sık rastladığımız da aptal oldukları varsayılabilir.
senaryo bu değildir. Mikroplarla iletişim kurmanın
Ancak ‘bizden ileride bir zekâ’ kavramını açmak
eğlenceli bir tarafı yok çünkü (mikroskobik hayatı
gerek. Hakikatte bir sonraki zekâ eşiğini aşmış bir
konu alan, sürükleyici bir hikaye yazılamaz
türle hiçbir şekilde iletişime girebileceğimizi
demiyorum elbette; ama tabii ki insanın kendiyle
düşünmüyorum. Bir şempanzenin bizim şu an ne
benzer komşularla olan muhabbetleri daha çekici
yaptığımızı, size ne anlattığımı ve ne amaçla
olanaklar sağlar).
anlattığımı anlaması imkânsız. Hele bir kelebek için
Çokhücreli: Mikroskobik evreyi takiben birkaç bu daha da imkânsız olduğu gibi, ne o bizi ne de biz
hücre bir araya gelerek organize hareket etmeye onu iletişim kurmakla ilişkilendirmeyiz bile. Zaten
başlar ve olaylar gelişir… Bu evreyi geniş tutup, kuramayız da.
mikroskobik evreyle bilişsel evre arasında, zaman
Bu sebeple “ileride” değerlendirmesini daha çok
olarak olmasa bile tür olarak en kalabalık evre
teknoloji ve bilgi birikimi olarak değerlendirmemiz
olarak değerlendirebiliriz. Bilişsel davranamayan
gerekir. Yıldızları aşıp gelmiş bir türün ‘iletişim’
ya da davranışı çok sınırlı olan bitki ya da hayvan
algısı bile çok farklı olacaktır.
benzeri türleri konu alan eserler haritamızda bu
bölgeye düşer. Sınırsız zekâ ve beceri: Bay Q’yu örnek
vermekten bıkmayacağım… Kendisi bir tür Laplace
«Zeki ama çalışmıyor»: Bilişsel düşünme
Şeytanı sonuçta. Böyle bir zekâ için ancak terliksi
kabiliyetleri bizden geri türleri bu kategoriye
hayvan düzeyinde bir anlam ve iletişim olanağı
sokabiliriz ama bu hiçbir şekilde zekâ
taşıyor oluruz. Ya da hiç…
kullanmadıklarını söylemekle aynı şey değil.
Savunma ve saldırı konusunda fevkalade zeki ve
yetenekli olup; bu cevheri bir teknoloji geliştirmek
4. Yapı ve Morfoloji Bağlamında
ya da bilgi birikimi yaratmada kullanmamış Yazılı bilimkurgu eserleri daha özgür olsa da,
olabilirler. Alien’a zeki değil dersem kendimi onun konu “görünüm” olunca herhalde sinemalar
gazabına uğrayacakmış gibi kötü hissederim. Belki bilimkurgu tarihinde daha etkilidir. Bilgisayar
bilişsel zeka düzeyleri bizim seviyemize ulaşmış grafiklerinin gelişmediği yıllarda uzaylı temsilleri
ancak teknolojik olarak bizden geri olan, insana yakın oluyordu. Muhtemelen bunun iki
bilimkurgularda baş göstermiş pek çok türü de sebebi vardı: Birincisi elbette bütçe sıkıntısı.
buraya katabiliriz. Bizim bin yıl önceki halimiz gibi Bambaşka bir canlı tahayyül edip onu gerçekçi bir
olanları mesela… şekilde canlandırmak zaman ve kaynak meselesidir.
Onun yerine bir insanın rengini değiştirip, yüzüne
Eş düzey: Özellikle Star Trek gibi serilerde
de bir iki eklenti eklemek kolaydır. İkincisi de
insanların müttefiki olan, zekâ ve yetenek
antropomorfizm, yani insanbiçimciliktir. Evrende
bakımından eş düzeyde bir takım türler vardır.
zeki türler varsa elbette bize benzemelidir değil mi?
Teknolojik olarak daha geri ya da ileri olabilirler
Hamam böceğine mi benzeyecek? Zaten dikkat
(tıpkı bugün Dünya üzerindeki farklı milletler gibi);
ederseniz bizi zorlayan, zeki türler insana benzer.
ama bu bir çalışma ya da kaynak işidir. Temelde
Aptal türler ise böceğe… Bu tam bir “Dünyalı”
bilişsel kapasiteleri aynıdır.
şovenizmidir aslında.
Bizden ileride: Bir şekilde kendi
teknolojileriyle gelip dünyayı istila edebilmiş tüm
türlerin bir şekilde yıldızlarası yolculuk yapabildiği
olarak ön plana çıkar. Ancak bağ sayısıyla hiç
ilgilenmeyen kurgular da olmuştur. Gregory
Benford’un Great Sky River eserinde kendini
Y &M evrendeki organik yaşamı yok etmeye adamış
mekanik bir tür vardır.

Enerji Yeri gelmişken şunu da söylemek isterim: Eğer


Karbon yapılı Farklı yapıtaşı bir şekilde yakın gelecekte kendimizi dijital bir
(+Bilinmeyen)
yapıya aktaracak olursak, karbon yapılı bedenimizi
terk edeceğiz demektir. Bunu yaptıktan sonra belki
Farklı Biçim de yüz binlerce ve hatta milyonlarca yıl boyunca
Homo sapiens varlığını sürdürme şansına sahip
oluruz. Bu da “bilişsel” varlığımızın çok küçük bir
İnsansı Biçim kısmını organik bedenimizde, ama esas kısmını
dijital bedenimizde geçireceğimiz anlamına gelir.
Belki de bu yüzden evrende rastlamayı beklediğimiz
diğer türlerin organik bedenlerden ziyade dijital
sunucularda bulunmaları daha olası olabilir.
Ama hayvanları ve bitkileri es geçmeyelim:
Ayrıca yıldızlararası mesafeleri aşmanın başka
Başka bir gezegende bitkiler veya hayvanlar hayal
kolay bir yolunu bulamazsak, başka gezegenleri
edilirken yine dünyadakilerden faydalanılır. Başka
ziyaret etmemizin yolu bir şekilde bizim bilincimizi
gezegendeki “insan” eşdeğeri canlılar için de
taşıyan ya da en azından bizleri temsil eden çok
hayvanlara başvurulduğu görülür. Kimi zamanda
daha hafif kütleli “dijital” zihinler olacaktır. Belki bu
eklektik görünümler ortaya çıkar: Yarı hayvan, yarı
da gökyüzünden beklediğimiz ziyaretçilerin bir
insan… Yarı bitki yarı insan… İri ama iki ayağı
gemiye doluşmuş birkaç uzaylı temsilciden ziyade,
üzerinde kalkmış bir böcek… Pek çok kombinasyon
onlar adına bizlerle iletişim kurabilecek küçük, hafif
mevcut. Kategorilerimize geçersek:
bir yapay zeka modülü olmasını daha olası kılıyor.
Karbon yapılı: Az önce saydığım tüm örnekler
Enerji (ya da bilinmeyen): Bir vucuda sahip
bizler gibi yumuşak, esnek, çoğunlukla ıslak (ani
olma zorunluluğu da bir tür dünyabiçimcilik…
vücut sıvıları bulunan) canlılardır. Açıkça
Canlılığa böyle bir anlam atfetmekten daha doğal bir
söylenmese de onların da karbon temelli olduğunu
şey yok: Bildiğimiz tüm canlılık maddeye dayalı.
söylemek yanlış olmaz. İnsansı uzaylılar boldur. Star
Herhalde peri masallarına benzeyeceği için de
Trek gibi koca bir yapımda “tüm aklı başında
“uzaylıların çözemediğimiz bir yapıdan ya da
uzaylıların insana benzeyeceği” varsayımı pek
enerjiden ibaret olabilecekleri” fikri hayli
yakışıklı bulunmaz. Yapımcı ve senaristler durumu,
spekülatiftir. Ancak imkânsız mı? Spekülasyona
tüm yaşamın aynı kaynaktan evrene yayıldığı
geniş bir alan tanırsak değil. Bu yüzden de
panspermia kuramıyla kurtarmışlardır. Tabii
bilimkurguda karşılığı var. Mesela Narnia
uzaylılar yapıları karbon olsa da gizemli morfolojiye
Günlükleri’yle tanıdığınız C. S. Lewis’in Uzay
sahip olabilirler. Solaris’teki okyanus bunun için
Üçlemesi’nde.
muazzam bir örnektir; ki bence Solaris başlı başına
bir şahseserdir. Stanislav Lem’e “bilimkurguya
şahsiyet kazandıran yazar” denmesi boşa değil. 5. Niyetleri Bağlamında
Son olarak niyetlerine değinelim. Tamam bir
Yapıtaşından bağımsız olarak, gezegenin
yerde, bir zamanda, belli bir formda mevcutlar; ama
şartlarına göre bildiğimizin çok dışında bir yapıya
peki ya amaçları ne? Bu soru önemli ama diğer
da sahip olabilirler. Sagan’ın Kozmos’ta örnek
faktörlere de bağlı. Mikroskobik, kendi halinde
verdiği gibi, bir gaz devinde bulmamızın makul
canlıların amaçlarından bahsedemeyiz. Organik
olduğu yaşam havada kalma kabiliyetine sahip
türleri yok etmeye yemin etmiş mekanik problar ya
balonlar şeklinde olmalıdır herhalde.
da Dünyayı yurt edinmek, mavi gezegenimizi ve
Farklı yapıtaşı: Dört bağ yapabilmesiyle havalimanı sayımızı kıskanan uzaylılar için amaç
silisyum spekülatif bir biçimde karbonun muadili bellidir. Uzaylıların dost mu düşman mı olacakları
sorusunu yanıtlarken her ikisini düşünmek için bazı nedeniyle besin olmamız pek mantıklı değil ve
nedenlerimiz var gibi görünüyor. “Dost olmalılar, biyokütlemiz de o kadar büyük değil) gelmeleri pek
çünkü kendilerini yok etmeden o teknolojiye akla yatkın gelmiyor. Zevk için öldürmüyorlarsa,
erişmişlerse, ahlâken de gelişmiştirler ve başka Dünya’da bulunabilecek her şey uzayda daha bol
canlılara saygılı olacaklardır” ya da “Bizler nasıl bir gibi görünüyor. İlle de Dünya’da bir yazlık isteyen
arsaya kocaman bir site kondurmak istediğimizde o eşinin ricasını kırmayacak nüfuzlu bir sevgili gibi
topraktaki bakterileri ya da böcekleri dikkate spesifik durumları saymıyorum.
almıyorsak, nasıl ki evimizi böceklere karşı ilaçlıyor
İyi niyet: Sagan’ın ölümsüz eseri Mesaj’da
ve görünce öldürüyorsak, onlar da öyle yapabilir”
olduğu gibi, “boşluğu çekilir kılanın birbirimizi
gibi…
bulmak” olduğunu düşünen, bizlere rehberlik eden
Tabii bu işi tek taraflı düşünmemek de gerek. uzaylılar olabilir. Ya da bizlerle teknojilerini
Bizim niyetimiz nedir? Gelecekte bir gün bizler bir paylaşan… Evrendeki kötü bir düşmana karşı
gezegeni araştırmak ya da yurt edinmek istersek, koruma ve ittifak öneren güçlü dostlar da olabilirler.
belki sadece yaşam alanını ya da yumurtalarını Tabii bu durumda en az bir kötü niyetli uzaylı
korumaya çalışan bir canlıya karşı “nefs-i müdafaa” türünden de bahsetmiş oluyoruz. Neticede filler
durumuna geçecek miyiz? tepişirken ezilecek çimen olma olasılığımızı yok
sayamayız.
Bu spekülatif olasılıkların her birine
bilimkurguda çeşitli şekillerde rastlamak mümkün. Astrobiyolog Lewis Dartnell’e göre yukarıda
Bu konu sosyal mesaj da içerebilir. İnsanın bahsini ettiğim nedenlerden ötürü uzaylıların
gezegenini katlettiği mesajı, “Dünya gibi güzel bir bizleri ancak araştırma, inceleme gibi amaçlarla
yeri korumak için insanı ortadan kaldırma ziyaret edeceğini düşünmek daha makul görünüyor.
çözümünü bulan uzaylılarla” verilebilir. İnsanın
Belirsiz ya da Yok: Bir niyete sahip olamayacak
ırkçı ve zalim olduğu fikri uzaylıların değil ama
bilişsel düzeydeki uzaylılarla, bizim şu an evimizin
bizim onlar üzerindeki niyetlerimizi anlatarak
dış duvarında yürüyen bir tırtılı umursamadığımız
verilebilir. Savaşların anlamsızlığı ya da uzaylı
gibi, bizi umursamayacak kadar bizden güçlü ve
istilası karşısında kendi arasında hızla barış yapan,
iletişim olanağımız olmayan uzaylı kurgularını da
tamamen birlikte hareket eden bir insanlık hayali,
bu sınıfa koyalım. Tabii bir de ‘hiçbir kötü niyetimiz
bu kurgular üzerinden anlatılabilir.
olmamasına rağmen” herhangi bir bina inşa
Büyük resme bir bakalım: ederken ya da çadır kurarken kaç canlının (ot, çiçek,
böcek…) ölümüne neden olduğumuzu bilmediğimiz
Kötü Niyet: İyi ve kötünün ne olduğu evren
gibi bir durumun ortaya çıkmayacağını
ölçeğinde anlamsız ve yerel olmakla birlikte, kendi
söyleyemeyiz. Daha önce de bahsettiğimiz “büyük
açımızdan baktığımız için yurdumuzu istila etmek,
düzeyde zekâ farkı” algılanmadan yok olmamıza
türümüzü bir sebeple ortadan kaldırmak ya da
neden olacaktır.
bizlerden gıda, işgücü veya araştırma amacıyla
istifade etmek gibi niyetler kötü varsayılabilir. Şu an Ayrıca belki gezegenimiz o kadar da yüksek bir
aklınıza gelen sayısız kurguda insanı savunma “jeopolitik öneme” sahip değildir ve bizden gelişmiş
saflarında görürüz. Uzay araçlarına sızan parazit olsalar da ne iyi ne de kötü niyetli uzaylıların
uzaylılar ya da gezegendeki ziyaretçileri avlayan umurlarında olmayabiliriz. Yüksek olasılıkla
uzaylılar da ‘bizim’ açımızdan kötü niyetlidirler. Samanyoluyla Andromeda arasında bir köprü
Otostopçunun galaksi rehberindeki Vogonlar gibi, niteliği görmüyoruzdur.
bir otoyol projesinde engel teşkil ettiği için, sadece
yasa gereği yıkıma gelmiş de olabilirler. Bizim 6. Fermi Paradoksu
açımızdan Vogonların arzusu elbette kötüdür ama
Biraz bilim kurgudan çıkıp, Fermi Paradoksu’na
sonuçta burası da bir hukuk evreni!
dönelim. Fermi paradoksu kendine bir felsefe
Aslına bakarsanız kainatı pek enerji harcamadan literatürü yaratmıştır, hem de tek bir soruyla.
gezebilen bir türün, ne su için (kuyruklu yıldızlarda Uyarımızı tekrar edelim: Bu görüşleri bilim
daha bol), ne yerleşmek için (kainat gezegen insanlarının dile getirmesi onları daha gerçekçi
kaynıyor), ne maden için (asteroidlerde daha ucuz yapmıyor. Eşit derecede spekülatif olduğunu
ve kolay) ne de bizleri yemek için (farklı biyolojiler söylemiştik. Ancak bunları ‘bilimsel bir çerçevede’
destekli spekülasyonlar olarak ele almak biraz daha sinyallerini tespit etmemiz gerekiyordu. Maksimal
eğlenceli -en azından bana göre-. değerlere göre zaten evren yaşamla dolup taşıyor
olmalı ve hemen her yerden bu sinyalleri tespit
MIT’de görev yapan astronom Sara Seager,
edebiliyor olmalıydık. İşte İtalyan kökenli ABD’li
uzaylıların varlığı hakkında artık daha rahat
fizikçi Enrico Fermi’yi “madem öyle, evren neden bu
spekülasyon yapabilmesinin üç nedeni olduğunu
kadar sessiz? Neredeler?” sorusunu sorduran Drake
söylüyor:
denklemidir.
1. Artık küçük gezegenlerin yaygın olduğunu
Fermi Paradoksu olarak anılan bu paradoks,
biliyoruz.
kendine has bir literatür yaratmıştır; çünkü bu soru
2. Artık suyun da yaygın olduğunu biliyoruz.
gerçekten de yanıtlanmaya değer bir sorudur.
3. Artık organik moleküllerin kolaylıkla ortaya
çıkabileceğini biliyoruz.
7. Büyük Sessizlik ve Büyük Filtre
Aslında “artık bildiğimiz” tüm bu gerçekleri “Büyük Sessizlik” üzerinde düşünmek bana çok
bilmeden önce de bilim insanları çok ümitliydiler. eğlenceli geliyor. Stephen Webb bu soruya tarihte
Drake denklemiyle başlayalım. 1961 yılında verilmiş 75 yanıtı derlediği muazzam bir kitap
ABD’li astronom Frank Drake basit bir olasılık kaleme almıştır. Meraklısına tavsiye ederim.
hesabı yaparak akıllı dünyadışı yaşam sayısını Konumuz tam olarak bu olmadığı için yetmiş beş
hesaplamaya aşağıdaki olasılıksal denklemi ortaya yanıttan seçtiğim birkaçından bahsetmekle
koymuştu: yetineceğim… Sonrasında da Drake’nin
denkleminin “günümüzdeki” geçerli formunu
Drake Denklemi
tanıtacağım sizlere.
R = R∗ fp ne fl fi fc L Öncelikle “neden gelmiyorlar?” sorusunu ele
alalım.
R∗, galaksimizdeki ortalama yıldız oluşumu
sayısı Neden gelmiyorlar?

fp, gezegenleri olan yıldız oranı Şüphesiz en üzücü yanıt “yıldızlar arası
mesafelerin aşırı uzak olması” olurdu. Görelilik
ne bu yıldızlardan biri etrafında dönen yaşama ulaşılabilecek en büyük hızı ışık hızı olarak
elverişli gezegen sayısı ortalaması sınırlıyor. Bunu aşmanın hiçbir şekilde yolu yoksa,
fl, bu gezegenlerden yaşama ev sahipliği “evrenin her yeri yaşamla dolu ama komşu
yapanların oranı olmadıkça bunu görmenin imkânı yok” sonucu
ortaya çıkar. Bu evrende yaşam olmama
fi, yaşama ev sahipliği yapan gezegenlerden akıllı olasılığından bile daha üzücü. Bir yerlerde bir şeyler
yaşama ulaşabilmişlerin oranı var… Ama biz bu bilgiye haiz değiliz. Ne acı.

fc, akıllı yaşama ulaşmış gezegenlerden bizim Altınızda arabanız, cebinizde paranız olsa bile
tarafımızdan algılanabilen iletişim teknolojileri Hindistan’a gitmediğiniz ya da Güney’e tatile
geliştirebilmiş olanların oranı inmediğiniz gibi, uzaylılar imkanları olsun ya da
olmasın evlerini terk etmek istemiyor olabilirler.
L, bu uygarlıkların tespit edilebilir sinyalleri Belki de keşfetmeye bu kadar meraklı olan tür sayısı
yayma süreleri azdır. Belki de bu bakımdan tekizdir. Kalan herkes
“aman ya kim şimdi uzaya çıkacak” diyordur.
İlk varsayımlara göre yılda bir yıldız oluşuyor,
Olamaz mı? İnsan çerçevesinden bakmayın. Bu
bu yıldızların %20 ila %50’si gezegen
dünyada da tembel hayvan diye bir hayvan var. Ya
bulunduruyor, bunlardan 1 ila 5’i yaşama elverişli
da yaşamsal bir tehditle karşılaşmadıkça pek çok
olup, tamamı yaşam geliştiriyor, tamamı akıllı
tür yaşam alanını terk etmiyor. Hem belki merak
yaşam geliştirebiliyor ama %10 ila %20’si iletişim
bizim evrimimizde “hayatta kalmayı artıran” bir
teknolojisi geliştirmiş olup, bunlar da 1000 ila
güdü olarak gelişmişken, diğer ekosistemlerde
100.000.000 yıldır yayın yapıyor… Bu değerler
“ölümcül” olduğu için genlerden silinip gitmiştir. Bir
denkleme konduğunda en az 20 medeniyetin
bitki olsaydık, istesek de bu imkana sahip Belki yanlış yerdeyizdir? Yani sonuçta
olamayacağımız gibi, mobilizasyonun ekstra bir evimizdeki bazı odalarda da telefon çekmeyebiliyor.
özellik olarak öne çıkmadığı, hareketin geçer akçe Bir yerlerde bir yayın varsa onu alamayacak bir
olmadığı bir dünyada, bitki benzeri ama zeki bir konumda olduğumuz gibi, yanlış yere de bakıyor
yaşam formu da ortaya çıkmış olabilir (yine aşırı olabiliriz.
aşırı spekülatif bir tablo).
Öte yandan elektromanyetizmayı biz
Öte yandan, bir yerlerde vızır vızır bir trafik kullanıyoruz ama diğer uzaylı türler bambaşka
olabilir ama uzaylılar çeşitli özelliklerimiz iletişim yolları bulmuş olabilirler. Aşırı spekülatif
nedeniyle bize hiç bulaşmak istemiyor olabilirler. olacak ama, her yanı gözlerle kaplı, gözleri yüksek
Belki kötü kokuyoruzdur, belki fazla aptalızdır. algılama frekansına sahip bir tür, görünür ışıktan
Belki de zamanının gelmesini bekliyorlardır: Star başka bir iletişim yolu keşfetmeye ihtiyaç
Trek’teki Prime Directive gibi bir sebeple ya da duymamış olabilir. Belki doğal antenleri iş
Contact’taki gibi standart prosedürlere sadık görüyordur ve gezegenleri de küçüktür. TV izlemeyi
kaldıklarından. Bu durumda pasif bir şekilde öylece abes buluyor da olabilirler. Telepatik yetenekleri
beklemek durumundayız anlamına geliyor, ki varsa (fantastik sınırlara geçtim biraz) zaten
şimdilik çeşitli teleskoplar aracılığıyla “bir arkadaşa iletişim uyduları kullanmalarına da gerek yoktur.
bakıp çıkıyoruz”.
Ya da elimizdeki veride zaten bu bilgi gizlidir
Bir diğer olasılık da daha önce de sözünü ama biz onu nasıl analiz edeceğimizi bilmiyoruzdur.
ettiğimiz “her şeyin çoktan yaşanmış ve bitmiş” Sonuçta baktığımız dalgalar da, aradığımız
olmasıdır. Belki de evrenin post biyolojik düzenlilikler de bir şekilde bildiğimiz şeylerin izinin
evresindeyizdir kimbilir? Sona kalmış ve dona sürülmesine dayanıyor. Bu böyle olmak zorunda
kalmış olabiliriz. değil. Alexander Graham Bell’i zaman makinesiyle
buraya getirseydik, bir telefon telini görür görmez
Bir de iyimser bir olasılıktan bahsedeyim: Belki
tanırdı belki ama bugün fiber optik kabloların ne
evrende hayat o kadar yaygındır ki, Dünya özel bir
taşıdığını anlayamazdı.
konuma sahip değildir. 300-500 yerden sinyal alan
gelişmiş bir medeniyet neden buraya öncelik versin Peki ya evren fazla karmaşıksa ve biz hariç
ki? Aşkın Nur Yengi’den gelsin: “Bekliyorum herkes başka bir boyuttaysa?
sıramı…”
“İçim ürperiyor… Ya evde yoksan?”
Neden bulamıyoruz?
En acısıysa “Büyük Sessizlik” ile aynı kökenden
Tamam… Top sana gelmiyorsa sen topa git türemiş “Büyük Filtre” kavramı. Belki canlılık için
demişler. Madem gelmiyorlar, en azından biz onlara son derece etkili, büyük bir filtre vardır ve biz bunu
(gidip / kulak verip) varlıklarını tespit edebiliriz aşabilmiş çok çok az, hatta yegane türüzdür (kozmik
değil mi? Voyager’ın bile Güneş Sistemi’nden yeni tesadüfler). Bu çok tesadüfi bir sonuçtur. Eğer
çıktığı düşünülürse bunu bizzat giderek yapabilir Dünya Thea ile çarpışmasa ve Ay oluşmasa, ya da
halde değiliz ama en azından sinyallerini yakalama dünyaya düşen meteor düşmese bizler olmazdık. En
uğraşımız var. Ayrıca önümüzdeki yıl James Webb azından bugünkü gibi olmayacağımız kesin. Belki
Uzay Teleskobu yollanacak ve biyoimzaların peşine masa başında oturan dinozor torunları olabilir, “ne
düşecek. Bunca zaman radyo astronomi yani biz şimdi dinozordan mı geldik?” diye evrimi
çalışmalarından pek bir şey elde edemememizin tartışıyor olabilirler ve onlar da benzer teknolojiler
nedeni nedir peki? Drake denklemine göre çoktan geliştirebilirdi. Bilemeyiz… Çünkü filtre nerede
bir şeyler elde etmiş olmalıydık oysa ki… bilmiyoruz. Belki bu filtre çok hücreliliğe geçiştedir:
Evren canlılık açısından çok kalabalıktır ama tek
Yine yıldızların uzaklığı karşımıza bir argüman
hücreden çok hücreye geçmek imkânsızdır. Belki bu
olarak çıkıyor. Kahretsin! Evren çok büyük. Belki bu
filtre iki ayak üzerine kalkmada ya da alet
dalgalar bize henüz ulaşmamıştır. Bizimkiler de 100
kullanmadadır? Belki bilişsel devrimde, dil
yıl öteye yenice gitti. 200 ışık yılı uzaklıkta bizim
geliştirebilmede ya da nükleer savaşla birbirini yok
gibi meraklı bir tür varsa, 100 yıl daha beklemesi
etmeme başarısındadır (Soğuk savaş döneminde
gerekiyor.
pek çok bilim insanının o günün konjonktüründe
buna inandığını belirtmeden geçmeyeyim).
Eğer bu filtre daha en başında, canlılığın ortaya edilirse, N=1 olacak ve en az bir adet yaşam içerip,
çıkmasındaysa, bizden başka hayat yok denecek biyoimza gazı JWUT ile tespit edilebilecek bir
kadar azdır. En kötüsü de YOK’tur ve biz bu evrende, gezegen bulmayı ümit ediyorlar. Bu arada bütün bu
derin bir yalnızlık içerisinde debelenip yatırımın bu tek gezegen ümidiyle yapılmış
duruyoruzdur. olmasına dikkat çekmek istiyorum. “İnsan hayret
ediyor…”
Ve nihayt bizim gezegenimiz yok olduğunda da
evren eşsiz bir özelliğini kaybedip, cansızlığa
9. Sonuç
gömülecektir.
Biraz uzun bir konuşma oldu ama bilimkurguda
8. JWUT ve Seager Denklemi (ve olasılıklar evreninde) uzaylıların nasıl ele
alındığına dair geniş bir çerçeve, ve bu çerçeve
Bu kadar ümitsizlikten sonra küçük bir ümide
içerisinde bir de büyük resim sunabildiğimi
yer açalım:
düşünüyorum. Elbette bu çerçeveyi gerçekler
Önümüzdeki yıl James Webb Uzay Teleskobu duvarına astık: Şu an tespit ettiğimiz bir yaşam
gönderilecek. Bu teleskop uzay hakkındaki bilgimizi yok… Ama bunun için ümit var; en az ümitsizlik
artırma kapasitesi bakımından gelişmiş, ikinci bir kadar. En azından deniyoruz ve deneyeceğiz.
Hubble. Üstelik öte gezegenlerdeki biyokimyasal
Evrende yalnız olmadığımızı bilmenin insanlığa
izleri algılayabilecek kapasiteye sahip. Yani başka
olan etkisi bambaşka bir konu. En azından bazı
bir gezegenden atmosferinden gelen ışığı analize
toplumsal değerler ve inançların sarsıntı
tabii tutup, spektrumdaki izlerine bakarak o
geçireceğine kesin gözle bakabiliriz. Belki büyük
gezegenlerin atmosferinde hangi gazdan ne kadar
burnumuz biraz küçülür; belki daha da büyür. Belki
olduğuna bakabilecek. Bu daha önce de yapıldı.
paniğe ve korkuya kapılırız ya da bunların
Hubble verileri de buna imkân verdi ama JWUT
çoğunlukla mikroskobik olduğunu görüp korkacak
bundan kat kat güçlü ve bu amaçla geliştirilen daha
bir şey olmadığı fikrini benimseriz. Bu konuda da
özel araçlara ve yöntemlere sahip. Yöntemi 2000
pek çok spekülasyon yapmak mümkün. Ben daha
yılında geliştiren Sara Seager, JWUT ile
evvel de bahsettiğim görüşü akla yakın buluyorum:
keşfedilebilecek yaşam sayısına ilişkin kendi
Uzayda her şey bol… Bilinçli kötülükle karşılaşma
“Drake” denklemini de 2013 Mayıs’ında sundu:
ihtimali düşük.
Seager Denklemi: Karşınıza hem bir bilimkurgu yazarı, hem de
kuşkucu bir bilim insanı olarak çıktım. Umarım
N = N* FQ FHZ FO FL FS
kavramları doğru şekilde birbirine bağlayabilmiş ve
N*: Araştırmadaki yıldız sayısı bu konuya meraklı olanlarda bir tatmin hissi
bırakabilmişimdir.
FQ: Gezegen bulmaya müsait yıldız oranı
Tekrar teşekkür ederim. Herkese sevgilerimi
FHZ: Yaşabilir bölgedeki kayaç gezegen oranı sunuyorum.
FO: Şu anki yöntemlerle gözlemlenebilenlerin
oranı Kaynakça
Baxter, Stephen (2001), “The Planetarium Hypothesis - A
FL: Bu gezegenlerden yaşam içerenlerin oranı
Resolution of the Fermi Paradox”. Journal of the
FS : Tayfsal imza yöntemiyle biyoimza gazı British Interplanetary Society, vol. 54, p. 210-216
üretenlerin oranı Bostrom, Nick (2008), “Where Are They? Why I Hope The
Search For Extraterrestrial Life Finds Nothing”, MIT
Seager kendi denklemine değerleri şöyle Technology Review. May/June pp 72-77.
yerleştiriyor: 30.000 yıldızdan %60’ının sakin
olduğu, Kepler verilerine göre bunların ortalama Cleland, Carol E.; Chyba, Christopher F. (2002), “Defining
%24’ünün kayaç olduğu, ancak her 10.000 `Life'”. Origins of Life and Evolution of the Biosphere,
(32) 4, p. 387-393.
gezegenden 1’inin gözlemlenebililiyor. FL ve FS
hesaba katılmadığında şimdilik N = 4. FL ve FS’yi şu Dartnell, Lewis (2017), “(Na)hoş Ziyaretçiler: Uzaylılar
an bilmenin imkânı yok. Her ikisi de %50 kabul Bizi Neden Ziyaret Edebilir?”. Uzaylılar– Bilim
Soruyor: Uzaylılar var mı?, Ed: Jim Al-Khalili, Çev: Sagan, Carl (2010), Karanlık bir Dünya’da Bilimin Mum
Barış Emre Alkım. İstanbul: Domingo. 27-37. Işığı. Ankara: TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları.

İpek, Sinan (2017), “Bilimkurguda uzaylılar #1”, Seager, Sara (2017), “Oradalar mı? Teknoloji, Drake
Bilimkurgu Kulübü. 6 Temmuz. Denklemi ve Başka Dünyalarda Yalam Arayışı”,
http://www.bilimkurgukulubu.com/genel/inceleme Uzaylılar – Bilim Soruyor: Uzaylılar var mı?, Ed: Jim Al-
/bilimkurguda-uzaylilar-1/ [Erişim Tarihi: 13 Kasım Khalili, Çev: Barış Emre Alkım. İstanbul: Domingo.
2017] 211-221.

Rees, Martin (2017), “Uzaylılar ve Biz: Öte İnsanlar Stewart, Ian (2017), “Canavarlar, Kurbanlar, Dostlar:
Galaksiye Yayılabilir mi?”. Uzaylılar– Bilim Soruyor: Bilimkurgu Yazınında Uzaylılar”, Uzaylılar – Bilim
Uzaylılar var mı?, Ed: Jim Al-Khalili, Çev: Barış Emre Soruyor: Uzaylılar var mı?, Ed: Jim Al-Khalili, Çev:
Alkım. İstanbul: Domingo. 13-26. Barış Emre Alkım. İstanbul: Domingo. 112-126.

Rutherford, Adam (2017), “Beyaz Perdenin Ötesinden Webb, Stephen (2015), If the Universe Is Teeming with
Geldi: Sinemada Uzaylılar!”, Uzaylılar– Bilim Soruyor: Aliens ... WHERE IS EVERYBODY? - Seventy-Five
Uzaylılar var mı?, Ed: Jim Al-Khalili, Çev: Barış Emre Solutions to the Fermi Paradox and the Problem of
Alkım. İstanbul: Domingo. 189-199. Extraterrestrial Life. Switzerland: Springer.

Sagan, Carl (2009), Kozmos: Evrenin ve Yaşamın Sırları.


İstanbul: Altın Kitaplar.

You might also like