You are on page 1of 34

​DEVİNİM

Yazar: Sam Shepard


Çeviren: Melisa Berberoğlu

SAHNE: Arka sahnenin ortasında, küçük bir masanın üstünde,


ışıkları yanıp sönen bir yılbaşı ağacı vardır. Sahnenin sol ön
tarafında sade bir masa vardır. Her bir köşesinde, ahşaptan
yapılma dört tane sandalye vardır. Masa, 4 kişi için çok sade
bir biçimde hazırlanmıştır. Sadece 4 kişiye yetecek şekilde
tabak, çatal ve bıçak vardır. Masanın ortasında içinde kahve
olan, sıcak 4 kahve fincanı ve bir kahve demliği vardır.
Sahnenin tam ortasından sağ ve soldaki makaralar ile oluşturulan
çamaşır ipi geçmektedir. Sahnedeki ışıklandırma düzeni tam
anlamıyla ikiye bölünmüştür. Arka sahne, yılbaşı ağacının
ışıkları hariç tamamen karanlık, ön sahne ise her on dakikada
bir titreşimler ile parlayan ya da kararan sarı ve beyaz
ışıklarla aydınlatılmıştır. Bu güç kaynaklarında ciddi bir
zayıflık olduğu hissini yaratmaktadır.

Bütün karakterler 20lerinin sonunda, 30larının başındadır.


SHOOTER ve JEEP, iki erkek, uzun siyah pardösü, kot pantolon,
Lumberjack gömlek ve postal giyer. İkisi de keldir. LUPE 1940
Pearl Harbor stili, üzerinde çiçek desenleri olan bir elbise
giyer. Platform topuklu ayakkabı giyer. LIZA, bol, uzun, Meksika
tarzı bir etek, sade bir bluz ve önlük giyer. Sandalet giyer.
Liza’nın sırtı seyircilere dönüktür. Lupe, ise onun tam
karşısında oturur. Shooter, seyircilere göre masanın sağ
tarafında, Jeep onun karşısında oturur.

Oyunun başlangıcında sahne karanlıktır sadece yılbaşı ağacının


ışıkları yanıp sönmektedir. Sahne yavaş yavaş aydınlanmaya
başlar. Bir süre boyunca sahnede hiçbir şey olmaz, oyuncular
kahvelerini içer. Jeep sandalyesinde sallanmaya başlar.
Tüm sahne giriş ve çıkışları karanlıktandır veya karanlığa
doğrudur.
Jeep: ( Sandalyesinden geriye eğilir ve nazikçe sallanır)
Hayatımı bekliyorum.Kendimi bekliyorum. Hayalimdeki beni.

Shooter: Kiminle konuşuyorsun?

Jeep: Aa-​ ​(Es) Bir odam vardı. Bu odayı anlatmalı mıyım? ( Es ve


diğerleri kahvelerinden bir yudum alır.) Duvarımda Walt
Whitman’ın paltosuyla birlikte o meşhur fotoğrafı vardı. Bu
fotoğrafa her baktığımda aklıma Pensilvanya gelir. Sarı
çayırların üstünde duran bir antilobun fotoğrafı vardı. Bu
fotoğrafa her baktığımda onu koşarken görürdüm. Golden Gate
Köprüsünün fotoğrafı vardı. Ona her baktığımda altından akan
suyu hayal ederdim. Elimde bir silah, Jeep’in içinde otururken
bir fotoğrafım vardı.

(Sallanmayı bırakır. Duraksama ve herkes kahvesinden bir yudum


alır. Birdenbire Liza ayağa kalkar ve elleriyle birlikte
melodramatik bir hareket yapar.)

Liza: Hiii! Hindi!

(Sahnenin arka bölümüne koşar ve karanlıkta kaybolur.)

Lupe: (kendi kendine) Kar, çok garip.

Shooter: (Kucağındaki kitabı masaya koyar.) Belki de okumamız


gerek.

Lupe: Liza’yı beklememiz gerek.

Shooter: Tamam. Beklerken aramaya devam edebiliriz. Nerede


kaldığımızı hatırlıyor musun?

Lupe: İşaretlediğimizi sanmıştım.

Shooter: Kaybettim.
Lupe: ( Kitabı alır ve sayfaları çevirir.) Ver ben bakayım.

Jeep: Shooter, ayak dansı yapabilir misin?

Shooter:​ ​Hayır, sanmıyorum.

Jeep: Acaba hiç ayağa kalkmadan, sadece bacaklarımızla bu dansı


yapabilir miyiz?

Shooter: Bunun gibi mi?

Jeep: Evet.

Lupe: 16. Bölümde mi kalmıştık?

Shooter: Imm- Belki. ( Lupe sayfaları çevirmeye devam eder.)

Jeep: Sadece dene. Ellerini masanın üstüne koy.

(İkisi de ellerini masanın üstüne koyarlar.)

Jeep: Bir, iki, üç, quatro!

( Birbirlerine anlamsız bir şekilde bakarak, ayak dansı


yaparlar. Lupe kitaba bakmaya devam eder. Bu yaklaşık 30 saniye
sürer ve Liza’nın içeri girmesiyle son bulur. Liza parmaklarını
emerek ve ellerini önlüğüne silerek içeri girer. Sandalyesine
oturur.)

Liza: (Lupe’nin kitaba baktığını fark eder.) Aa. Okuyacak mıyız?

Lupe: Kaldığımız yeri bulamıyorum.

Liza: Ver,ben bakayım.

(Lupe, Liza’ya kitabı gösterir. Liza kitabı alır ve sayfaları


çevirmeye başlar.)

Lupe: Shooter kaldığımız yeri kaybetti.


Jeep: Aa-​ ​Dans eden bir ayının fotoğrafını görmüştüm. Çingeneler
onu bağlamıştı. Ayı, yolun tam ortasında dört ayağı üstünde
duruyordu, çingeneler ise etrafına doluşmuşlardı. Arkalarında
süslü bir ev vardı.

(Shooter, paltosunu kafasının üstüne çeker ve ellerini bir


ayının pençesiymiş gibi yukarı kaldırır. Sandalyesini arkaya
iter ve kalkar. Arka ayakların üstünde bir ayıymış gibi
yalpalar. Liza, kitaba bakmaya devam eder.)

Jeep: (Shooter’a) Canlandırma.

(Shooter devam eder.)

Liza: (Kitabı ima ederek.) Kuyruklu yıldızın patladığı yeri


geçtik mi?

Jeep: ( Shooter’a) Canlandırmak zorunda değilsin.

(Shooter ilgilenmez.)

Lupe: Ben hiç dans eden bir ayı görmemiştim. Bu benden önce
olmalı. Galiba yasaklamışlardı. Çok acımasızca ya da bunun gibi
bir şey olduğu için.

(Shooter, sahnede eğitilmiş bir ayı gibi dolaşmaya başlar ve


seyirciye bakar.)

Shooter: Bana acımasızca gelmedii. Sadece aşağılayıcı. Bir


ayının içinde olmayı hak etmediği bir durum bu,
hissedebiliyorsun. Bir dengesizlik var.

Lupe: İşte benim söylemek istediğim de bu.

Jeep: Ne?

Lupe: Bu acımasızca. Bir ayı için acımasızca.


Shooter: Hayır. Bu sanki benden bir şey bekleniyormuş gibi.
Sanki insanmışım gibi. Bu beni farklı bir konuma sokuyor. Farklı
bir duruma.

Jeep: Nasıl yani?

Shooter: Canlandırmak. Imm- farkında olmadan. Yani ben bu durumu


farkındayım ama ayı değil. O sadece kendini alışık olmadığı bir
şeyi yaparken buluyor. Garip bir durum.

Jeep: Sen o ayı değilsin.

Liza: Buldum! Dünyaya geri gelmişler. Bir de bakmışlar ki, her


şey eskisi gibiymiş. Hiçbir şey değişmemiş.

Jeep: Orası değil. Ver bi de ben bakayım.

(Jeep kitabı Liza’dan alır ve karıştırmaya başlar. Shooter ayı


taklidi yapmayı bırakır ve paltosunu eski haline getirir. Boş
boş seyirciye bakar, masaya geri döner ve sandalyesine oturur.
Hepsi kahvesinde bir yudum alır. Uzun bir ara.)

Shooter: Sanırım banyo yapacağım.

Liza: Hindi neredeyse hazır.

Shooter: Yemekten çok korkuyorum.(Korkusunu belli etmez.)

Lupe (Liza’ya) : Bırak yapsın banyosunu. Sakinleşir.

Shooter: Sıcak su kaldı mı?

Jeep: (Kitabı karıştırarak.) Ben yukarıdayken vardı.

Shooter: Tek başıma yukarı çıkmak istemiyorum.

Lupe: En son ne zaman korktuğunu hatırlarsan, bu sefer sana


yardımı dokunabilir.
Shooter: Biliyorum. Aynı şey. Kar. İçerde olmak. İçeride her şey
dehşet verici. Elime baktığım zaman dehşete düşüyorum. Ayağımın
küvetin içindeki görüntüsü. Beni kaplayan deri. Bunların hepsi
beni oluşturuyor.

Liza: (Önlüğünden bir içki şişesi çıkarır.) Biraz Rum ister


misin?

(Shooter şişeyi alır ve içer.)

Lupe: Ben en son korktuğum zamanı hatırlayabiliyorum. Kendimi


zehirlediğimi düşünmüştüm.Bir şey yediğimi düşünmüştüm. İçime
işlediğini hayal etmiştim. Sonra çıplak ayak dışarıya çıktım ve
kendimi kusmaya zorladım. İşte tam böyle bir geceydi.

Liza: O geceyi hatırlıyorum. Yıldızları seyrediyorduk.

(İki kadın gülmeye başlarlar, elleriyle ağızlarını kapatırlar,


dururlar.)

Shooter: Bunun üstesinden geleceğimi biliyorum. Sadece..birden


geldiler bana.

(İçki şişesini Liza’ya geri verir. Liza şişeyi önlüğüne koyar.)

Liza: (Geri vermeden.) Sende kalabilir.

Shooter: (İfadesiz) İçten içe kadınların daha cömert olduğunu


hissediyorum. Aslında hep böyle hissetmişimdir.

Jeep: (Kitabı fırlatır.) AAAA ÇOK SAÇMA! BULAMIYORUM! KALDIĞIMIZ


YERİ BULAMIYORUM!

(Jeep birden ayağa kalkar, sandalyesini alır ve parçalar.


Sandalye paramparça olur. Es. Kimse şoke olmaz.)

Liza: (Ayakta) Galiba arkada bir tane daha var.


(Liza çıkar. Karanlıkta kaybolur. Jeep paltosunu kafasının
üstüne çeker ve Shooter’ın yaptığı gibi ellerini kaldırır.
Shooter’ın yaptığı ayı taklidini yapmaya başlar. Lupe kitabı
alır ve karıştırmaya başlar.)

Shooter: (Kendi kendine) İşte bu benim yapabileceğim bir şey.


Durumu kontrol edemediğim hissine kapılırım. Bir şeyler
kontrolden çıkar. Hiçbir şey işe yaramaz. Sonra bir şeyi
parçalarım. Bir şeyi yumruklarım. Bağırırım. Daha sonra
boğazımın acıdığını fark ederim. Bir şeyi yırtıyorum. Sesim
boğuk. Titriyorum. Nefesim kesiliyor. Kalbim küt küt atıyor. Kim
olduğumu bilmiyorum.

Lupe: Shooter, kitabı en son sen okumamış mıydın?

Shooter: Okumuş muydum?

Lupe: Evet. Okumuştun.

Shooter: Bir şey fark eder mi?

Lupe: Nerede kaldığını hatırlarsan fark eder.

Shooter: Hmm. Ver o zaman. Bakalım bulabilecek miyim?

(Kitabı alır ve bakmaya başlar. Lupe oturduğu yerden ayak dansı


yapmaya başlar. Jeep, Lupe’ye arkası dönük bir şekilde
durmaktadır. Ayak seslerini duyduğu anda ayı taklidi yapmayı
bırakır ve Lupe’ye bakar. Lupe ayak dansına yüzünde bir
gülümsemeyle devam eder. Jeep paltosunu düzeltir ve Lupe’ye
bakmaya devam eder.)

Jeep: (Açıkça) Bir işi düzgün yapmayı beceremeyenler için


söylenen bir söz vardır.

(Lupe durur. Gülümsemesi kaybolur.)

Jeep: Yoo, bir şey demek istemedim. Sorun yok. Bunu hepimizin
arasında yapmak gerçekten cesaret ister.
Lupe: Sizin yaptığınızdan daha kötü değil.

Jeep: Evet, biliyorum. Seni aşağılamaya falan çalışmıyorum.

(Lupe meydan okurcasına ayak dansı yapmaya başlar.)

Jeep: Yani söylemek istediğim, hepimizin aklında bazı


fotoğraflar var. Judy Garland, Gene Kelly ya da Fred Astaire’in
fotoğrafları. Neredeyse ayakları havada uçardı. O akışkan
devinim. Onların yanında biz ne yapabiliriz ki? Nijinsky bile
kafayı yemişti.

Lupe: (Ayaklarıyla dansa devam eder.) Ne olmuş yani?

JEEP: İletişim kurmak çok zor.

(Yere oturur. LUPE bir süre daha dans etmeye devam eder. Yavaşça
dansını bitirir. Shooter kitaba göz gezdirmektedir. Kahvelerini
yudumlarlar.)

LUPE: (JEEP’e) Bunun gibi bir şey yaparken üzerine konuşmak


zordur. Anlıyorsun değil mi? Yani ben bu haldeyken -bunun tam
ortasındayken- özellikle bunun üzerine konuşmak gelmedi içimden.
Komik geldi. Anlıyorsun değil mi? Sanki biri beni izliyor
gibiydi. Beni yargılıyor. Bir nevi değerlendirmede bulunuyor.
Not veriyor. Özellikle o ünlüler hakkında verilen örneklerden
bahsediyorum. Bilirsin. Yani tabii ki biliyorum Judy Garland
kadar iyi olmadığımı. Ama ne olmuş yani ? Judy Garland kadar iyi
olmaya çalışmıyordum. Eğlence olsun diye başlamıştı. Ve sonradan
bir cinayete dönüştü. Öldürülmek gibiydi. Anlıyorsun değil mi?

JEEP: Seni öfkelendirmeye çalışmıyordum.

(Duraklama. Liza gelir. Bir elinde sandalye, öbür elinde süpürge


ve faraş vardır. Sandalyeyi yere koyar. Jeep yerden kalkar ve bu
sandalyeye oturur. Liza eski sandalyenin parçalarını süpürmeye
başlar. Jeep kollarını gövdesi etrafında birleştirerek onu
izler.)
JEEP: (LIZA’ya) Yardım edeyim mi diye sormayacağım çünkü kendin
zaten yapıyorsun.

(LIZA sessizce süpürmeye devam eder.)

SHOOTER: (Kitaptan bakıp ortaya konuşur) Kontrolünü kaybetmenin


nasıl bir his olduğunu biliyorum. Güçsüzlük. Deliye dönersin.
Sadece bir saniye içinde çıldırabilirsin. Neredeyse geldiğini
görürsün. Bir fırtına.

JEEP: (SHOOTER’a) Hayır, bundan bahsetmiyorum.

SHOOTER: Haa.

(SHOOTER kitaba göz gezdirmeye devam eder.)

JEEP: Yani evet bazen öyle olur ama bu sefer öyle değildi.

LIZA: (Hâlâ süpürüyordur.) Kaldığımız yeri bulabildin mi?

SHOOTER: Yok.

LUPE: Açlıktan ölüyorum. (Dudağını yalar.)

JEEP: Bu sefer başka bir yerden geldi. Farklı olmak istediğime


dair bir fikre kapıldım. Olduğumdan daha farklı hâyal etmiştim
kendimi. Gerçekte nasıl olduğuma katlanamadım. Bu hayal içimde
büyüdü ve büyüdükçe gerçekte olduğum imaja karşı geldi. Ve
patladım.

SHOOTER: (Kitabına bakmayarak.) Ben de bunu kastetmiştim.

LUPE: Aaa ne zaman yemek YİYECEĞİZ?(Masaya bir yumruk atar.)

LIZA: Neredeyse hazır.

(LIZA eski sandalyenin parçaları ile birlikte sahneden çıkar,


süpürgeyi sahnede bırakır.)
JEEP: Kabullenemedim. Sadece kitabın sayfalarını çevirmek. Hiç
bakmamak hatta. Kağıtları bile görmemek. Sadece onları
döndürmek. Rol yapmak. Yapar gibi gözükmek.

(Bir anda LUPE aç bir kurt gibi kolunu ısırmaya başlar. JEEP ve
SHOOTER ilgi göstermezler.)

SHOOTER: (Hâlâ kitabına bakarak) Biliyorum.

JEEP. Yaptığın şey bu mu? Şu an tam olarak bunu mu yapıyorsun?

SHOOTER: (Gözlerini kaldırmadan) Kaldığımız yeri arıyorum.

JEEP: Konsantrasyonuna hayranım. Ben konsantre olamıyorum.


Sürekli başka şeyler düşünüyorum. Sürükleniyorum. Güneşi
düşünüyorum. Meksika Körfezi’ni. Barakuda balığı.

SHOOTER: (Hâlâ kitaba bakarak) Olur öyle, normal.

JEEP: (Bir anda kalkıp bağırmaya başlar) NORMAL OLDUĞUNU


BİLİYORUM !! BENİM BAHSETTİĞİM ŞEY BU DEĞİL!

(Yeni sandalyeyi kaldırıp yerde paramparça eder, tıpkı bir


önceki gibi. LUPE kolunu ısırmayı bırakır ve yalamaya başlar,
yarasını yalayan bir kedi gibi. SHOOTER hâlâ kitabında bir yer
aramaktadır. Jeep ayakta kalır ve hasarı inceler.)

SHOOTER: (Kısa bir sessizlikten sonra, kitabını kastederek)


Büyük imparatorluğun çöküşünü geçmiş miydik?

LUPE: Of karnım!

(İki eliyle karnını kavrar ve bir bebek gibi tutar. LIZA içeri
gümüş servis tabağında koca bir hindi getirir. Buharı üstünde
tütmektedir. Masaya, LUPE’nin karşısına geçer.)

LUPE: Ben keseceğim. (Birden değişir.)


(LUPE bir bıçak alır ve sakince hindiyi kesmeye başlar, son
derece resmi bir şekilde parçaları tabaklara yerleştirir. LIZA,
hâlâ kırık sandalyeyi inceleyen JEEP’in yanına gelir. Birlikte
kırık sandalyeye bakmaya devam ederler, sanki kendilerinin
dışında bir olay görüyormuş gibi.)

LIZA: ( Kırık sandalyeye bakarak JEEP’le konuşur) Şunu yapmayı


bırak artık. Elimizde sadece bir tane kaldı.

(LIZA süpürgeyi tutar, JEEP de tutar. Beraber süpürgeyi


tutarlar.)

JEEP: Ben yaparım.

LIZA: Sorun değil.

( Birbirlerine bakarken kısa bir sessizlik olur. Daha sonra JEEP


aniden süpürgeyi LIZA’nın elinden çeker ve sandalyeyi süpürmeye
başlar. LIZA masaya gider ellerini kucağına koymuş bir şekilde
sandalyede oturur. LUPE ayakta, kesmeye devam eder. SHOOTER
kitaba bakmaktadır.)

LUPE: Bir hindimiz olduğu için​ ​çok şanslıyız.

LIZA: Evet, biliyorum.

LUPE: Beslemek akıllıcaydı. Krizi öngörebilmek.

LIZA: Bu arada bu kimin fikriydi?

SHOOTER: (Bakmadan) Benim.

JEEP: (Süpürmeye devam ederek) Galiba benim fikrimdi.

SHOOTER: (bakmadan) Senin fikrindi ama sonra gidip alan bendim.

JEEP: Doğru.

LIZA: Doğru.
LUPE: Biz gerçekten şanslıyız.

LIZA: Hindi hazırlamanın en iyi yolu hakkında ne derler bilir


misin? Öldürmeden önce- yaklaşık 2 hafta önce- mısır irmiği ve
ispanyol şarabıyla besleyeceksin. Günde 3 defa 1 çay kaşığı
dolusu ispanyol şarabı. Sonra, 2. Hafta her gün bir bütün cevizi
ağzına tıkarak zorla yutturacaksın. Bu sırada ispanyol şarabı
aynı miktarda devam edecek. Kesme zamanı geldiğinde ceviz
aromalı ılık bir hindin olacak.

LUPE: Sen bunları mı yaptın?

LIZA: Gibi gibi.​ ​İlk hafta İspanyol şarabıyla başladım aslında


ama ikinci hafta geldiğinde yapamadım. Yani demek istediğim
ceviz olayı. Yapamadım.

JEEP: (Sandalyenin parçalarıyla birlikte sahneden çıkarken) Bu


acımasızca değil.

LUPE: Neyse kim öldürdü?

LIZA: Ben.

SHOOTER: Kaldığımız yeri bulamıyorum.

( SHOOTER kitabı kapatır ve yere koyar, peçetesini açar


gömleğinin içine sıkıştırır, çatalını, bıçağını alır ve servis
edilmeyi bekler.)

SHOOTER: Yanında sebze yok mu?

LIZA: Yok. Baharda olan don yüzünden her şey yok oldu unuttun
mu?

LUPE: Bir hindimiz olduğu için​ ​çok şanslıyız.


SHOOTER: Şanslı olduğumuzu biliyorum. Ben sadece sebze var mı
diye merak ettim. Karamelize soğan ve bunun gibi şeyler. Fırında
patates. Brokoli.

LUPE: (SHOOTER’a )​ ​Koyu mu açık mı Shooter?

SHOOTER: Beyaz.

( SHOOTER’a bir tabak hindi verir. Shooter yemeye başlar.)

LIZA: Anladığım kadarıyla şarabımız da yok.

LUPE: Mutfakta olan sendin.

( LIZA’ya bir tabak hindi verir. LIZA yer. LUPE kendine servis
eder ve yemek için oturur.)

LIZA: Evet. Hiç ateşte yemek pişirmedim. Yani alev alev yanan
bir ateşten bahsediyorum. Kendini pişirmemek elde değil.
Kolların kızarmaya başlar. Mutfağın yanıp yerle bir olacağından
korkarsın.

LUPE: Hayal edebiliyorum.

LIZA: Sıcaklık muazzam.

SHOOTER: Hindi yavaş pişirilir diye biliyorum.

LIZA: Evet, alevlerin sönmesine izin veriyorsun. Sadece közlerin


üstünde pişiriyorsun. Ama o sıcaklık!

SHOOTER: Evet uzun süredir ilk defa burası da sıcak.

(Jeep sahneye titreyerek ve kollarını ovuşturarak girer. LIZA


onu durdurur.)

LIZA: Jeep, hepimize su getirebilir misin lütfen?

JEEP: (Olduğu yerde durur ve titrer) Şimdi mi?


LIZA: Evet, sakıncası yoksa.

JEEP: Kuyudan mı? Baya büyük çaba gerektiriyor biliyorsun değil?


Musluktan su almaya benzemez.

LUPE: Bir hindimiz olduğu için çok şanslıyız.

(Jeep sahneden çıkar.)

SHOOTER: Hava dondurucu soğuk. Ona özenmiyorum. Kuyudan su


çekmek. Suyu orana burana dökmek. Dondurucu.

LIZA: Sorun değil.

SHOOTER: Karanlığın içinde. Yolunu bulmaya çalışmak. İçine


düşebilir.

LIZA: Onu duyarız.

LUPE: Sorun değil Shooter.

SHOOTER: (Bir anda ayağa fırlar) SORUN OLMADIĞINI BİLİYORUM!

(İki kadın yemeye devam eder, ilgi göstermezler. SHOOTER bir


süre sonra yerine oturur.)

SHOOTER: ( sessizce kendi kendine; LUPE ve LIZA sessizce


yemeklerini yerler) Bir çatının altında, dört duvarla çevrilmiş
olmamız bir şey ifade etmiyor. Bu hala tehlikeli. Bir şey olma
ihtimali çok yüksek. Her şey olabilir. Her hareket olasıdır. Ben
bunu gördüm. Dışarı çıkarsın. Dünya sessizdir. Beyaz. Her şey
çınlar. Bir motorun sesi bile yoktur. Bir ışık bile. Evin içini
görürsün. Mumları görürsün. İçerideki insanları izlersin.
İçerinin neye benzediğini anlayabilirsin. Mumlar seni içeriye
doğru çeker. Dışarıda olduğun için soğuk bir hisse kapılırsın.
Kopmuş. Kopuk. İçeride olmanın daha hoş bir duygu olduğunu
düşünürsün. Daha arkadaşça. Sıcaklık. İnsanlar. Sohbet. Herkes
bir dil kullanır. Sonra içeri girersin. Şok edicidir. Beklediğin
gibi değildir. Dışarıda sahip olduklarını kaybedersin. Bir
dışarısı olduğunu bile unutursun. Tek bildiğin, içerisidir.
Herkesle beraber olabilmenin peşine düşersin. Nasıl davranman
gerektiğini bulmanın bir yolu. Senden ne beklendiğini
öğrenirsin. Kendini oynarsın.

(JEEP sahneye bir elinde kova dolusu su diğer elinde ise 4


kupayla girer. JEEP parmaklarının her birinde kupaları sapından
sallandırır. Kovayı, kupalarla birlikte masanın üstüne koyar.
Bir kupa alır ve kovaya batırır. Aynı eylemi bütün kupalarla
yapar ve masadaki herkese servis eder. Sonra yere oturur. Bütün
bunlar sessizlikte olur sadece diğerlerinin yeme sesi ve su sesi
vardır.)

LIZA: (Ayakta) Bir tane sandalye kaldı.

SHOOTER: (Ayakta, sahnenin yukarısına doğru giderek) Ben alırım.

(SHOOTER çıkar, LIZA tekrar oturur.)

LUPE: Açık mı koyu mu, Jeep?

JEEP: Beyaz.

(LUPE ona bir tabak hindi servis eder. JEEP yerde oturarak yer.)

JEEP: Düşünüyordum da. İşler kötü giderse bir inek almamız


gerekebilir.

LIZA: Hiç kimse satmıyor.

JEEP: Etrafa sordun mu?

LIZA: Hiç kimse satmıyor.

LUPE: Ben tavuk almamızın daha iyi olacağını düşünüyorum.

LIZA: Hiç kimse satmıyor.


JEEP: Tamam. Sorun değil.

LUPE: Keçi almak iyi bir fikir olabilir.

LIZA: Aslına bakılırsa hazırlamanın bir yolu yok. Elimizde


olanlarla en iyisini yapmak zorundayız. Şimdi hepimiz yemek
yiyoruz. En azından yiyebiliyoruz. Açlığımızı bastırmalıyız.
Yemek yemeye ihtiyaç duyduğumuzu sandığımızda, bu ihtiyacın
gerçek olup olmadığını anlamalıyız. Hayatta kalmanın neye bedel
olduğunu anlamalıyız. Bize ne yaptığını anlamalıyız. Bize ne
olduğunu anlamalıyız. Bazen bildiğimi sanıyorum, ama bu sadece
bir düşünce. Bazen bize ne olduğunu bildiğim fikrine
kapılıyorum. Bazen göremiyorum. Kör oluyorum. Körleşiyorum.
Geri kalan zamanlarda ise hiçbir fikrim olmuyor. Sadece yiyorum.

(SHOOTER sahneye eli boş girer. Herkes yemeyi durdurur ve ona


bakar.)

SHOOTER: Niçin dışarı çıktığımı unuttum. Dışarı çıktım ve


unuttum.

JEEP: ( Hala yerde oturur) Sandalye için.

SHOOTER: Aaa, evet.

JEEP: (Kendi kendine) Aslında sorun değil. Ben böyle yerde


iyiyim.

LIZA: Ben sandalyeyi almak için bir hamle yaptım ama o önce
davrandı.

JEEP: Sorun değil.

LUPE: Kibar olmaya mı çalışıyordu?

LIZA: Sanırım.

LUPE: Sırf senin oraya gitmemen için mi?


LIZA: Sanırım

LUPE: Ama sandalyeyi almaya Jeep için gitti,Jeep’in umurunda


bile değil.

LIZA: Sorun değil.

JEEP: (Birden, kendi kendine) Walt Whitman büyük adamdı.


Askerleri öperdi. Onların ellerinden tutardı. Bir tepe dolusu
kesilmiş kol ve bacak görmüştü.

LUPE: Onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum.

(SHOOTER sahneye çok ağır, dolgun kırmızı bir koltuğu çekerek


girer. Öfleyip püfler, yavaş yavaş hareket ettirerek koltuğu alt
sahneye doğru çeker. Diğerleri oturup hindilerini yer.)

JEEP: Amerika’dan bir şey bekliyordu. Büyük bir beklentisi


vardı.

LUPE: Bilmiyorum. Hiç böyle bir şey duymadım.

JEEP: Tolstoy, Rusya için neyse, o da bizim için oydu.

LIZA: Bu konu hakkında da pek bir şey bilmiyorum.

JEEP: Bir baba. Ülkesi için kan döken tutkulu bir baba.

LIZA: (Oturduğu yerden) Yardım ister misin Shooter?

SHOOTER: (Yoğun nefeslerinin arasından) Hayır- Ben- iyiyim. Az-


kaldı. İyi olacağım.

JEEP: Neredeyse 100 yıl önceydi. Aynı şey oldu. Herkes


birbirinin boğazına yapışmıştı. Walt Whitman oradaydı. Size
anlatabilirdi.

LIZA: Ben öldüğünü sanmıştım.


JEEP: (sohbet tonunda) “Manahatta”, o zamanlar öyle denirdi.
Kızılderili dilinde. Manhattan’ın aşağılarında yerlerde talaş
olan devasa çadırları vardı. Alman birası. Hokkabazlar. Dans
eden ayılar. İç savaş daha yeni başlıyordu.

LUPE: Bu ne zamandı?

JEEP: Abraham Lincoln’e şapkasıyla selam verirdi, Lincoln de onu


selamlardı.

LIZA: Birbirlerini severlerdi.

JEEP: (Walter Cronkite haber spikeri edasında) Şair ve başkan.


Şair tamamen griler içinde ve beyaz, ayaklarının üzerinde
duruyor. Başkan ise simsiyah ve kasvetli, sıkıntılı bir şekilde
atından etrafına bakıyor. Gözlerinde savaşın yüzü gözüküyor. İki
adam kendi mevkilerinden birbirlerini izliyorlar. Her kapı
eşiğinde yatan askerler vardı. Bazıları uyuya kalmıştı; açık
yaralarıyla. İliklerine kadar sırılsıklam. İşte Walt bunlara
tanıklık etti.

(SHOOTER sonunda koltuğu alt sahneye getirmeye başarır ve


soluklanmaya çalışarak sandalyenin yanında durur. Yerde
oturmakta olan JEEP’e bakar. SHOOTER eliyle sandalyeye doğru bir
hareket yapar. Konuşmaya çalışır ama, nefessiz kalmıştır. Tekrar
dener.)

SHOOTER: (Sandalyeyi işaret eder) İşte oldu.

JEEP: Ben böyle iyiyim.

(SHOOTER bir süre ona bakar.)

SHOOTER: İstemiyor musun? ( JEEP’ten bir cevap gelmez, yemek


yemeye devam eder) Sandalyeyi istemiyor musun?

(JEEP’ten hala bir cevap gelmez. SHOOTER koltuğun önüne gider ve


koltuğa yığılır, seyirciye bakar.)
SHOOTER: Aaaaaaaaaah! İşte, hayat bu. Bütün bunları yaşadığım
için çok mutluyum.

LIZA: (SHOOTER’a) Aç değil misin?

SHOOTER: Hayır, mutluyum.

(Ellerini kafasının arkasında birleştirir ve gülümser.)

LIZA: (Ayakta) Evet, bulaşık yıkama zamanı.

( Hızlıca bütün bulaşıkları toplar, herkesin tabağını alır. JEEP


ve LUPE dişlerini temizlerler ve yüksek sesle dudaklarını
şaplatırlar.)

JEEP: (SHOOTER’a sırtı dönük) Su ister misin, Shooter? Burada


bolca su var.

SHOOTER: Hayır. I-ıh.​ ​Benden bu kadar. Bir daha bu sandalyeden


ayrılmayacağım. Sonunda buldum.

JEEP: (Kalkar ve masanın üstünde duran kovaya doğru gider) Ben


biraz su içeceğim. Sen de istersen, sana bir bardak su vermekten
mutlu olurum.

LUPE: Az önce su istemediğini söyledi.

(JEEP elinde bir kupa kovanın yanında durur. Kupayı kovaya


batırır, yavaşça kupayı kaldırır ve suyu tekrar kovaya döker,
bunu yaparken suyun akışını izler. Kendi hareketinden hipnotize
olana kadar bunu yapmaya devam eder. LIZA bütün bulaşıkları
topladıktan sonra çıkar, kalan hindileri masada bırakır.)

LUPE: Okumak isteyen var mı? (es)

SHOOTER: Bir daha asla buradan ayrılmayacağım.

LUPE: Benim için sorun değil, kaldığımız yere bakmaya devam


edebilirim.
(Lupe, yerden kitabı alır ve sandalyesine geri oturur. Kitaba
bakmaya başlar.)

SHOOTER: Bütün işlerimi buradan yürütebilirim. Bir tane


lazımlığa ve birkaç dergiye ihtiyacım var.

JEEP: (Hindi kalıntılarına bakar) Kemikleri çorba için


saklamalıyız.

SHOOTER: Şimdi oldu. Bu, kendimi gördüğüm çizgiye daha yakın.


Kendimi bir baba olarak hayal ediyorum. Çoğunlukla evde. Dünya
bana dokunamıyor.

JEEP: Shooter? Korktuğun zamanı hatırlıyor musun? Shooter?


Hatırlıyor musun? Shooter?

SHOOTER: Hayır. Hatırlamıyorum. Bunu bırakmak en iyisi. İnsanlar


bulaşık yıkıyor şimdi. Lupe yine kaldığımız yere bakıyor. İşler
tıkırında ilerliyor. Neden bu konuyu açtın ki?

LUPE: (Kitaba bakarak) Uzay gemisinin nötronla çarpıştığı yerde


mi kalmıştık?

JEEP: Shooter, hatırlıyorum. O kadar korkmuştun ki yukarı çıkıp


banyo yapamamıştın.

SHOOTER: Ee. Hiç benlik bir şey değil. Tamamen yanlış bir imaj.
Bir yanlışlık olmalı.

JEEP: Ha.

(JEEP suyu elinin üzerine dökmeye devam eder.)

SHOOTER: Ben banyo yapmaktan hiçbir zaman korkmadım. Böyle


durumlarda hep cesur olmuşumdur. Hemen banyomu yaparım.

JEEP: Haa, ben sen olduğunu sanmıştım.


SHOOTER: Bir keresinde banyo yapmaktan korkan biriyle
tanışmıştım. Suyla ilgili bir şey. Leş gibi kokuyordu. “Leş
gibi.” Bu iyi bir örnek. Kokuyordu oğlum. Oğlum, öyle bir
kokuyordu ki. Oğlum o nasıl kokuydu.

JEEP: Su yüzünden mi?

SHOOTER: Evet. Suyla ilgili bir şey. Suya baktığında suyun


vücudunu nasıl çarpıttığı ile ilgili bir şey.

JEEP: O zaman bu suyla ilgili bir şey değil.

SHOOTER: Evet. Suyla ilgili . Suyun vücudunu yamultmasıyla


ilgili.

JEEP: Bu onun görüşü yüzünden, suyun yüzünden değil.

SHOOTER: Sonra, kendi vücudundan korkmaya başladı.

JEEP: Bu yüzden mi? Vücudunu suyun içinde gördüğü için mi?

SHOOTER: Yabancı bir casus gibi hissetmeye başladı. Gizlice


kendi vücudunu gözetleyen. Hep tetikteydi. Yatardı ama
uyumazdı.​ ​Kendi haberi olmadan vücudu bir şey yapabilir diye
uyumaktan korkardı. Hep gözetlerdi.

JEEP: Yakın arkadaş mıydınız?

SHOOTER: Bir süredir tanıyordum.

JEEP: One ne oldu?

SHOOTER: Vücudu onu öldürdü. Bir gün bıktı ve onu öldürdü.

JEEP: Vücuda ne oldu?

SHOOTER: Sanırım hala etrafta geziniyor. (es) Biri Liza’ya bana


içki şişesini getirmesini söyleyebilir mi?
LUPE: (Kitaba bakarak) Bulaşıkları yıkıyor.

JEEP: (Suyu dökmeye devam eder) Bu ilginç bir hikaye Shooter.

SHOOTER: Teşekkürler.

JEEP: Bu nasıl başladı?

SHOOTER: NE?

JEEP: Bu ilişkiye nasıl başladı?

SHOOTER: Kim bilir. Gelişti. Bir gün kendini bunun içinde buldu.

LUPE: (Yukarı bakmadan) Kitle iletişim araçlarının olduğu


günleri hatırlıyor musun?

JEEP: Hayır.

LUPE: (Yukarı bakmadan) O zamanlar bu asla olamazdı. Her dakika


yapılacak bir şey vardı. Her zaman yapacak bir şey. Bir zamanlar
ben topluluğun içinde baya aktiftim.

JEEP: Topluluk nedir?

LUPE: (Yukarı bakar) Bir şeyin hissi- Bir his ımm- Topluluk
nedir, Shooter?

SHOOTER: Immm ımm- Bilirsin işte. İyi gidiyordun.

LUPE: Şey ımm-

JEEP: Biliyorum.

LUPE: Evet, biliyorsun. Kelimelere gerek yok.

(LUPE kitaba bakmaya devam eder.)

JEEP: Ne demek istediğini biliyorum.


LUPE: Sadece bir tür his.

JEEP: Evet, ne demek istediğini biliyorum.

SHOOTER: Sanırım o hissi anlamaya başlıyoruz. Geri kazanmaya.


Söylemeye çalıştığım şu, bunu kışın ortasında bile
hissedebilirsin. Sanki herkes birbirine yardım ediyor.

JEEP: Vücudunun ona ihanet edeceğinden şüphelendi mi? Bu yüzden


miydi?

SHOOTER: Emin değilim. Hassas bir durumdu.

(Shooter pantolonunu dizine kadar açar ve konuşurken bacaklarını


kaşır.)

JEEP: Zor zamanlar yaşamış olmalı..Yani, kimseye


ulaşamamış.Yani, başkalarının da onunla aynı şartlar altında
olabileceğini büyük olasılıkla düşünmemiştir.

SHOOTER: Büyük olasılıkla düşünmemiştir.

LUPE: (Yukarı bakmadan) Nadir görülen bir şey.

JEEP:Zor zamanlar mıydı?

SHOOTER: Bunu kesin olarak söyleyemem.

JEEP: Yani her şeyin yerle bir olduğu zamanlar mıydı?

SHOOTER: Onun göremediğinden şüpheleniyorum. Yani onun kendi


fikirleri olduğundan şüpheleniyorum. Kendi görüşleri. Bazı sert
tavırlar.

LUPE: (Yukarı bakmadan) Bu ne zamandı?

JEEP: Ve vücudu hala etrafta yürüyor öyle mi?


SHOOTER: Aynen öyle. Yürüyen ceset.

JEEP:Peki anlayabilir miydik? Yani eğer bu vücudu görürsek, onun


terk edilmiş olduğunu anlayabilir miydik?

SHOOTER: Emin değilim.

LUPE: (Hala kitabı karıştırarak) Peki, nasıl anlardık?

JEEP: (LUPE’a) Bir yolu olmalı. Yani, bir şey eksik olmalı. Onun
tamamıyla orada olmadığını söyleyebilmen lazım.

SHOOTER: Bilmiyorum.

LUPE: (Hâlâ kitabındadır) Nasıl? Nasıl bunu söylersin?

JEEP: Bilirdin. Ben bilirdim. Senle ben birbirimiz biliyoruz.


Biliyoruz. Birbirimizi duyuyoruz. Seslerimizi duyuyoruz.
Birbirimizin seslerimizi tanıyoruz. Birbirimizi görüyor, ayırt
edebiliyoruz. Bizim belirli- Biz kimin kim olduğunu
biliyoruz.Biz birbirimiz adını biliyoruz. Birbirimize tepki
veriyoruz. Birbirimizi çağırıyoruz. Bir şekilde biz- Biz-
Tamamen mahsur kalmış değiliz. Yani- değil- öyle değil. Öyle
nasıl olurdu?

(Duraklama olur, JEEP yavaşça elinden aşağı su döker. SHOOTER


bacağını kaşır. LUPE kitabı karıştırır. Bir süre sonra aniden
SHOOTER sandalyesinde arkaya yaslanır ve karnını tutar.)

SHOOTER: Açlıktan ölüyorum. Yemek yedik mi biz?

LUPE: (Hâlâ kitabına bakarak) Sen burada yoktun.

SHOOTER: Buradaydım. Başından beri buradaydım.

LUPE: (Kitabının içinden) Doğru zamanda değil.

(SHOOTER hızla ayağa kalkar, pantolonu hâlâ dizlerine kadar


dürülmüştür. LUPE ve JEEP ilgilenmez.)
SHOOTER: Yani bensiz yediniz!

(Duraklama. Shooter yavaşça etrafa bakar.)

SHOOTER: (Kendisine) Kararımdan pişman olmaya başlıyorum.

LUPE: Ne.

SHOOTER: (Hayrete ile çevresine bakınır) Koltukta durmaktan.

LUPE: Ha.

SHOOTER: Yani ani bir karardı.. Etrafta dolaşmak için her şeyimi
veririm. Sadece köşeleri yalamak. Burnumun toz yutması için.
Vücudumun hareket ettiğini hissetmek için.

LUPE: (Kitaba atıf yaparak) Gökyüzünden ateş yağdığı kısma yakın


mıydık?

SHOOTER: Hayal edebiliyorum. Teslim oluyorum. Vücudumu


bırakıyorum. Dışarı çıkıyor. Tahtayı kokluyor. Kafam ormanları
hâyâl ediyor! Elektrikli testereler! Kulağımda çekiç ve çivi
sesleri. Koca bir ev inşaa ediliyor!

LUPE: (Kitaba bakmaktadır) Kendine sakla.

SHOOTER: Burnum bir şeyler buluyor. Her şey yeni fotoğraflarla


dolup taşıyor. Sonra bir anda bitiyor, her şey bitiyor ve ben
kendimi yine koltukta buluyorum. Ama şimdi mahvettim. Kendime
düşen payı aldım. Hiçbiri iyi değil. Sandalye de,hiçbir şeyi
başlatmıyor. Macera da. Boşluktayım.

LUPE: Odaklanmaya çalışıyorum.

SHOOTER: Bir hikâye anlatayım mı?

LUPE: (Kitabından yukarı bakarak) Aaaaa! Kaldığımız yeri


bulabilirsem eğer bir hikaye okuyabiliriz!
SHOOTER: (Hâlâ ayakta) Ben bir hikâye anlatayım. Hikâye
anlatasım var. Jeep? Ne dersin?

JEEP: (Hâlâ su döküyordur, duygusuzca) Şüphesiz.


LUPE: (Kitabına döner) Siktir!

(Hikâye boyunca SHOOTER koltukta ayaktadır, JEEP yavaşça elinin


üzerinden kovaya su döker ve LUPE kitabına bakmaya devam eder.
SHOOTER doğrudan izleyiciye anlatır.)

SHOOTER: ​Bir gece, güveler varmış. Bir sürü güve. Uzakta, bir
mumun yandığını görmüşler. Kocaman bir evin penceresinde tek bir
mum. Mum ışığı adeta güvelere işkence ediyormuş. Güveler ışıkla
birlikte olmanın hasretini çekiyor fakat ne ışığı anlıyorlarmış
ne de onun ne olduğunu biliyorlarmış. Güvelerin önderi ışık
hakkında bilgi toplaması için güvelerden birini eve göndermiş.
Güve geri dönmüş ve gördüklerini anlatmış ama önder güvenin mum
hakkında hiçbir şey anlayamadığını söylemiş. Böylece başka bir
güve eve gitmiş. Ateşe kanadının ucu ile dokunmuş fakat
sıcaklığa dayanamamış. Önder yine tatmin olmamış ve üçüncü bir
güve göndermiş. Güve eve yaklaşmış ve camın arkasında pır pır
eden ateşi görmüş. Muma karşı sevgiyle dolmuş. Cama çarpmış ve
sonunda içeri girmenin bir yolunu bulmuş. Kendini ateşin üstüne
atmış. Ön bacaklarıyla ateşi kucaklamış ve sevinçle onunla bir
olmuş. Onu tamamen sahiplenmiş ve bütün vücudu ateş gibi
kıpkırmızı olmuş. Diğer güveler ile birlikte bütün bu olanları
uzaktan izleyen önder, ateş ile güvenin bir olduğunu görmüş.
Diğer güvelere dönmüş, ve demiş ki “O, bilmek istediği şeyi
öğrendi, fakat onu anlayan tek kişi kendi”.

(JEEP, bir anda boştaki eliyle kovadaki suyu tokatlar. Kovadan


büyük ölü bir balık çıkarır ve yere atar. SHOOTER koltuğundan
yere bakar. LUPE kitaba odaklanmıştır.)

JEEP: Bıktım bu kovadan!​ ​ İki saattir burada ne yaptığımı bir


türlü anlayamıyorum.
SHOOTER: (Hâlâ ayakta balığa bakıyordur) Bizim kuyumuz ne kadar
derindi ki?

JEEP: (LUPE’a) LIZA’ya ne oldu?

LUPE​:​ Bulaşıkları yıkıyor.

JEEP: (LUPE’a) Bunca zamandır burada dikiliyor muydum?

LUPE: (yukarı bakarak) Bilmiyorum! Kaldığımız yeri bulmaya


çalışıyorum! Keşke insanlar beni rahat bıraksa!

SHOOTER: Sana şu kadarını söyleyeyim, balıktan korktuğum için


ayakta değilim. Balık gelmeden çok önce ayaktaydım. Bu sadece
bir tesadüf. Göründüğü gibi değil.

JEEP: Shooter, yerimden ayrılmam için bir sebep yaratır mısın?


Kendimi başka bir yerde bulmam için bir gerekçe?

SHOOTER: Önce söz ver, sırf evde bir balık var ve ben
sandalyenin üzerindeyim diye balıklardan korktuğumu
düşünmeyeceksin.

JEEP: Seni düşünmüyorum!

(Bir anda LUPE yüksek sesle usanmış, kızgın bir şekilde nefes
verir, sertçe kitabın kapağını kapar, iki adama bakar, kalkar ve
sahneyi terk eder. SHOOTER ve JEEP kişisel pozisyonlarında
takılı kalmışlardır. Bir süre birbirlerine bakarlar.)

SHOOTER: Git ve balığı yerden al.

(JEEP, balığa gider ve kaldırır.)

SHOOTER: Git ve balığı masaya koy.

(JEEP, masanın arkasına geçer, yüzü seyirciye dönüktür,hindi


kalıntısını bir yana iter ve balığı masaya koyar.)
SHOOTER: (hâlâ ayaktadır) Cebinden çakını çıkar.

(JEEP, çakısını çıkarır.)

SHOOTER: Şimdi aç onu. Büyük olanı.

(JEEP, yapar.)

SHOOTER: Balığın karnını yar, sidik deliğinden başlayıp kafasına


kadar kes.

(JEEP, balığı kesip açar.)

SHOOTER: Şimdi onu, herhangi bir balığı temizlediğin gibi


temizle.

(JEEP, sessizce balığı temizlemeye başlar. SHOOTER, yavaşça


koltuğa oturur. Çıplak bacaklarına bakar.)

SHOOTER: Burada ne oldu? (JEEP’e) Bir parti mi vardı?

(JEEP, balığı temizlemeye devam eder, SHOOTER tekrar bacaklarına


bakar.)

SHOOTER: Biri benden faydalanmaya kalkışmadı değil mi?

(Koltukta iç çekerek arkasına yaslanır.)

SHOOTER: Bu acı verici! Bütün bu zaman bir şeyler yaptığıma


yemin edebilirim. Yemek yediğimi bile hatırlamıyorum. (JEEP’e
döner) Biz yemek yedik mi? Hindi yok muydu? (Tekrar önüne döner
ve yaslanır) Yani birilerinin bana yemek getirmesi gerekecek. Bu
koltuğu terk etmeme kararı aldım ve kararıma saygılıyım. Ne
olacaksa olsun. Benim hatam değil. (JEEP’e döner) Balığı
yiyebilirim. Balıkla işin bitince tavada kızartıp bana getirir
misin? Zahmet olmazsa. (JEEP’ten cevap gelmez, SHOOTER önüne
dönüp arkasına yaslanır) Daha kötüsü de var. Midem gurulduyor.
BURADA SONSUZA DEK KALAMAM! İçime ne girdi bilmiyorum. (JEEP’e
döner) Bu koltuğu asla terk etmeyeceğimi söylememiş miydim?
(Önüne döner) Eğer kalkarsam bu zayıflık göstergesi olur. Jeep?
Eğer kalkarsam zayıf olduğumu düşünür müsün? (Cevap gelmez) Daha
kötüsü de olabilirdi.
(Kısa duraklama)

JEEP: Masa leş içinde.Bağırsaklar. Kemikler. İç organlar. Ben de


bunun tam ortasındayım.

SHOOTER: Kiminle konuşuyorsun?

JEEP: İçinde yüzüyorum.

SHOOTER: (önüne dönerek) Bu kimsenin suçu değil, biliyorsun.

JEEP: Yemeden duramıyorum, son nefesime verene kadar yiyeceğim.

SHOOTER: Aman be!

(SHOOTER, uflayıp puflayarak koltuğu ayaklarıyla iter. Koltuk


onunla beraber arkaya düşer. Koltuğun altı SHOOTER’ı izleyiciden
gizler. Sadece sesi duyulur. JEEP düzenli bir şekilde balığı
temizlemeye devam ediyordur.)

JEEP: (Balığa bakarak) Yalnız olsan bunu yapar mıydın?

SHOOTER: Hâlâ koltuktayım. Sözüme sadık kalacağım.

JEEP: Buna gösteriş demez miydin?

SHOOTER: Aklımı kaçırmak üzereyim. Bütün dünya yok olabilir.

( Kadınlar sahneye girer. İkisi de ıslak çamaşırlarla dolu büyük


bir sepetin bir tutamacını tutuyordur. LUPE, LIZA’nın önlüğünü
giyiyordur ve cepleri mandalarla doludur. Sepeti kıyafet
askısının bulunduğu yerin soluna taşırlar. Sepeti yere
sabitlerler ve LUPE kıyafet askısına ulaşabilmek için
sandalyelerden birini alır, üstüne çıkar. LIZA sepetten birer
birer ıslak kıyafetleri verir, LUPE çamaşır ipine asar ve bir
sonraki için ipi çeker. Yavaş yavaş bütün kıyafetler sahne boyu
dizilir ama sahnedeki aksiyonu kapatmayacak kadar yukarıdadır.
JEEP hâlâ balığı temizlemektedir, kafasını keser, derisini
soyar, fileto yapar, kovanın içinde ıslatır vs. Bütün bunları
titizlikle yapar ve bu iyice bu işin içindedir. SHOOTER, hâlâ
koltuğun arkasında gizlenmiş durumdadır. Kadınlar çamaşırlarla
ilgilenmeye devam ederler.)

JEEP: Şimdiden daha iyi hissetmeye başladım. Korktuğun zamanları


hatırlıyor musun?

SHOOTER: Hayır, ne zamandı?

JEEP: Sana banyoya gitmekten korktuğunu hatırlayıp


hatırlamadığını sorduğum zamandı.

SHOOTER: Bu çok uzun zaman önceydi.

JEEP: Şimdi iyileşiyorum. Bütün bu şiddetin ortasında olmama


rağmen.

SHOOTER: Korktuğunu bana söylemeliydin. Bir şekilde yardım


etmeye çalışırdım. Korktuğunu fark etmemiştim.

JEEP: Şimdi daha iyi durumdayım. Artık yapacak bir şeyim var.

(SHOOTER, koltuğu vücudunun üzerine çeker, böylece kolları


yanda, başsız bir kaplumbağa gibi görünür. Sırtıyla koltuğu sağa
ve sola çekiştirir. Kadınlar sessizce çamaşırlarla ilgilenmeye
devam ederler.)

JEEP: Bu yaptığımın ne kadar dehşet verici olduğunu farkındayım


ama beni hiç etkilemiyor. Sanki dışlanmış gibiyim.

SHOOTER: Tamamen gizlendin mi?

JEEP: Aşağı yukarı.

SHOOTER: Belki de yok oldum.


JEEP: Belki de.

SHOOTER: Demek böyle bir şeymiş.

JEEP: Belki de böyledir. Yok olmak.

(SHOOTER dev bir kaplumbağa gibi koltukla birlikte gezinir.


Kadınlar ilgi göstermez.)

SHOOTER: Her şey yolunda. Kayıplara karıştım. Doğrulayacak biri


var mı? Kontrol edecek​ ​biri?

JEEP: (Kadınlara bakarak) Bunu istediğine emin misin?

SHOOTER: Belki böylesi daha iyidir. Bu bizim sırrımız olabilir.

JEEP: Orada olmadığına emin misin?

SHOOTER: Aşağı yukarı. Sen öyle deyince içimde bir şeyler


canlanmaya başladı.

JEEP: Oo.

SHOOTER: Ne oldu?

JEEP: Bilmiyorum. Hiçbir şeyle bağdaştıramıyorum. Bir anda


gözümün önüne geldi.

SHOOTER: Sorun ne? Bana biraz ipucu vermelisin.

JEEP: Bir zamanlar bir ailenin parçasıydım. Bu konuda seçme


hakkım yoktu. Farklı evlerde yaşadım. Yine seçme hakkım
yoktu.Duvar kâğıdının ne olacağına bile seçemiyordum.

SHOOTER: Sadede geliyor musun?

JEEP: Kendimi okullarda buldum. Arabalarda buldum. Tutuklandım.


İşte o zaman değişti. Tutuklandığım anda.
SHOOTER: Beni unuttun mu?

JEEP: Tutuklandığım anda bir şey anladım. “Başı belaya girmek”


deyimini hatırlıyorum. “Bela” kelimesini hatırlıyorum. Başının
belaya girmesinin nasıl bir his olduğunu hatırlıyorum. Başım
belaya girmeden önce gerçek durumumu bilmiyordum.

SHOOTER: Neydi o?

JEEP: Dünyadaydım. Herkes beni elde edilebilirdi. Daha büyük bir


şey tarafından yutuluyordum.

SHOOTER: Polisler mi?

JEEP: Daha büyük. Aileden büyük. Okuldan büyük. Küçükler


baseball liginden de büyük. Çok büyük. Ben değiştim.

SHOOTER: Hapse mi girdin?

JEEP: Her yere girdim. Polis arabası, mahkeme, hapishane, polis


arabası,hapishane,mahkeme, polis arabası, ev, polis arabası,
hapishane. Ve gittiğim her yerde varlığıma dair yeni bir ilgi
keşfettim. Yeni detaylar. Tüm yaralarım not edilmişti. Tüm
izler. Parmaklarımdaki çizgiler. Saçım. Gözlerim. Cebimdeki
bozukluklar. Bıçaklar. Irk. Yaş. Her detay.

SHOOTER: Kim ilgileniyordu?

JEEP: Geniş bir ağ. Bir olaylar zinciri. Yeni bir dünyaya giriş
yaptım.

SHOOTER: Korkmadın mı?

JEEP: Kendi ayaklarımın üzerinde durduğum zamanlarda bir hayal


gelirdi bana. Ben bütün bu duvarların ortasında ayakta dururken,
hayalimde duvarlar üstüme üstüme gelirdi sanki. Öyle dehşetli
bir korku alırdı ki beni. Sonra içimde bir yerde bir panik
başlardı. Hareket edemezdim. Ben orada öylece dururken sanki
içimden bir parça fırlayıp kaçmaya çalışırdı. Sonra bir şeye
takılıp kalırdı. Öylesine çaresizce bir kaçıştı ki bu. İçinden
çıkmanın hiçbir yolu yoktu. Buna inanamıyordum. Sanki bütün
dünyada beni oradan kurtaracak hiçbir şey yoktu. Bir saniye için
rahatlardım sonra. Rahatlamak zorundaydım çünkü bedenime izin
versem, içimdeki bu kaçış dürtüsüne yenik düşsem, duvara
çarpacaktım. O zaman ya kafam paramparça olurdu ya da öyle bir
şey... Rahatlamalıydım… Sonra bir saniye için bu durumu
kabullenirdim. Orada olduğumu… Hapiste… Buradan çıkış yok.
Hiçbir kaçış yolu yok. Bir an… Sonra düşünceler alırdı beni. “Ne
kadar? Ne kadar zaman kalacaktım orada? Bir gün. Belki bir gün
dayanabilirdim. Bir hafta. Bir ay? Asla bir ay dayanamazdım!
SONSUZA DEK!” İşte, bu düşünceydi: SONSUZA DEK! Ve bütün bunlar
baştan başlardı. Ama bu sefer daha da beteri. Sanki sadece bir
hayal de değil. Sanki gerçek buydu. Ve sonra hareketlenirdim.
Kendimi durduramazdım. Bedenim sarsılırdı.

(JEEP, sahne boyunca hareket etmeye başlar. Kelimeler onu sanki


sahne bahsettiği hücreymiş gibi canlandırmaya sürükler ama
anlatırken sanki geçmişten bir anıyı anlatıyormuş gibi değil, şu
an bulunduğu yerden kaçmaya çalışıyor gibidir. Sahnedeki diğer
olaylar kendi seyirlerinde devam ederler.)

Sesler çıkarmaya başlardım. İçimden geliyordu. Kısık bir inleme.


Bir hayvanın hırıltısı. Şimdi hareket ediyordum. Kendi izimi
sürüyordum. Duramıyordum. Her şey yok olmuştu. Dünyanın nasıl
bir yer olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Buraya nasıl ve neden
geldiğimi ve kimin getirdiğini hiç bilmiyordum. Buna dair hiçbir
ipucum yoktu.

(JEEP öylece ayakta durur. Diğerleri faaliyetlerini sürdürürler.


Işıklar yavaşça söner. Yılbaşı ağacı hâlâ ışıldıyordur.)

You might also like