You are on page 1of 19

İlk Dönem Rüya Âlimlerinden Muhammed ibn-i Sîrîn ve

Rüyalar Hakkında Görüşleri

İslam tarihi incelendiğinde rüyaların anlaşılması konusunda birçok âlim kendi tespit ve
görüşlerini, örnek rüya tabir ve tevilleriyle göstermişlerdir. Bu konuda ansiklopedik tarzda
kitaplar te’lif etmişlerdir. Şeyh Abdülgani en-Nablûsî ve eseri “ Ta’tıru’l-Enâm fî Ta’biri’l-
Menâm ” gibi…

Fakat dikkatle incelendiğinde, Kur’an ve hadisin, daha derinde vahyin ruhuna ve İlâhî
maksadı anlamaya yakınlık noktasında 2 isim ön plana çıkar. Said ibn-i Müseyyeb ve
Muhammed ibn-i Sîrîn… Said ibn-i Müseyyeb bu konudaki ilmini, sahabeden Esma bint-i
Ebu Bekîr’den (R.Anha); Hz. Esma ise babası Hz. Ebu Bekr-i Sıddîk’tan iktibas etmiştir. Hz.
Ebu Bekir ise, Cahiliye dönemi ve İslam devrinde rüya ta’bir ve te’vili konusunda meşhur bir
şahsiyettir. Hz. Peygamber’in risaleti, getirdiği vahiy ve hadisler, yaptığı rüya tabir ve
te’villeriyle bu sahada en ileri seviyelere ulaşmıştır.

Bu makalede Muhammed ibn-i Sîrîn’in kısaca hayatını ele aldıktan sonra, rüyalar
hakkında kaleme aldığı Tefsiru’l-Ahlam isimli eserindeki rüyalar hakkındaki görüşlerini ve
tespitlerini yazacak, akabinde döneminde kendisine sorulan bazı rüyalara yaptığı ta’bir ve
te’villeri nakledip yaptığı ta’bir ve te’villerin mantık ve sistematiğine dair
değerlendirlemelerde bulunacağım. Tâ ki İslam rüya âlimlerinin, rüyaların dilini anlamada
gerçekten mütehassıs olduğunu göstermek, psikolojinin babası kabul edilen Freud’un bu
konuda çok sathî kaldığını ispat etmek; Carl Jung, Eric From ve Adler’in onların ancak bir
talebesi olabileceğini delilleriyle ortaya koymak istiyorum.

Muhammed ibn-i Sîrîn’in Kısa Hayat Hikayesi

Tam ismi Muhammed ibn-i Sîrîn Ebu Bekir el-Ensârî el-Enesî el-Basrî’dir. Zamanının
Şeyhu’l-İslâmı’dır. Hz. Peygamber’in (ASM) hizmetçisi Enes bin Mâlik’in (RA) azatlı
kölesidir. Babası Cercereya denilen bölgede İslam ordusuna esir düşmüştür. Kardeşi Enes ibn-
i Sîrîn’in dediğine göre Hz. Ömer’in (RA) hilafetinin son iki yılında doğmuştur. Yani 642-644
yıllarında…

Ebu Hureyre, İmran ibn-i Husayn, Abdullah ibn-i Abbas, Abdullah ibn-i Ömer, Enes
ibn-i Mâlik’den (Radıyallahu Anhum) hadis rivayet etmiştir. Katade ibn-i Diame, Eyyub es-
Sahtiyânî, Yunus ibn-i Ubeyd ve bir çok kimse Ondan hadis rivayet etmiştir.

İbn-i Avn Onun hakkında “ Hasan-ı Basrî, hadisleri mânâ ile rivayet ediyordu.
Muhammed ibn-i Sîrîn ise hadis rivayetinde lafızlara önem veriyor, âdeta harfi harfine rivayet
ediyordu ” demiştir. Bu yönüyle O, hadis rivayetinde, sahabeden Abdullah ibn-i Ömer’in
meslek ve meşrebi üzere gidiyordu diyebiliriz.

Habib ibn-i Şehîd şöyle anlatır: Amr ibn-i Dinar’ın yanındaydım. O “ Tâvus ibn-i
Keysan gibisini görmedim ” dedi. Orada bulunan Eyyub es-Sahtiyânî: “ Eğer Muhammed
ibn-i Sîrîn’i görmüş olsaydın böyle demezdin ” dedi.
Osman el-Bettî Onun hakkında “ Basra’da İslam kanunlarını Ondan daha iyi bilen
kimse yoktur ” demiştir.

Ebu Avane ise şöyle der: “ Çarşıda Muhammed ibn-i Sîrîn’i gördüm. Onu kim görse
Allah’ı hatırlıyordu. ”

Muhammed ibn-i Cerir-i Taberî Onu şöyle anlatır: “ Muhammed ibn-i Sîrîn, fâkih,
âlim, vera sahibi, edîb, çok hadis sahibi, ilim ehlinin kendisi lehinde şahitlik yaptığı hüccet bir
zâttı. ”

Eyyub es-Sahtiyânî’den rivayette Muhammed ibn-i Sîrîn hadis ilminin ciddiyet boyutu
konusunda insanları uyandırmak için şöyle demiştir: “ Bu ilim, dindir. Dikkat edin! İlmi
kimden alıyorsunuz. ”

Yunus ibn-i Ubeyd, “ Muhammed ibn-i Sîrîn, güler yüzlü, letafet sahibi bir kimse idi ”
demiştir.

Hişam ibn-i Hasen “ Muhammed ibn-i Sîrîn, ticaretle uğraşıyordu. Bir şeyin
helalliğinden şüphe ettiğinde hemen onu terk ederdi ”, “ Hükümdarın yanında Ondan daha
sert kimse yoktu. Kendisine hükümdardan bir hediye gönderilse kabul etmezdi ” demiştir.

Hammad ibn-i Zeyd’in bildirdiği üzere, Muhammed ibn-i Sîrîn, 729 ( hicrî 110 )
senesinde Şevval’in dokuzunda, Hasan-ı Basrî’den 100 gün sonra vefat etmiştir. ”

Yunus ibn-i Ubeyd’in bildirdiğine göre vefat ettiğinde 78 yaşında idi.

Tefsiru’l-Ahlam’ın Önsözü

Sahih rüyalar kişinin amellerinin hakikatinden ve işlerinin âkıbetinden haber verir.


Bundan dolayı bazı rüyalar “ uyarı ”, bazı rüyalar “ müjde ” niteliğinde olur. Zira rüya
nübüvvet nurunun parçalarından ve o nurdan bâki kalandır. Belki de nübüvvetin iki kısmından
birisidir. Zira bazı nebiler, vahyi rüya vasıtası ile; bazıları da melek vasıtası ile almışlardır.
Bunların birinci kısmına “ nebi ”, diğer kısmına ise “ resul ” denir. Hadis-i Şerif’te şöyle
buyurulur: “ Kıyamet yaklaştığında Müslüman kimse rüyasını seçemeyecek. O zamanda en
doğru rüya sahipleri sözü en doğru olanlardır. Mümin kimsenin rüyası nübüvvetin 46
parçasından bir parçadır. ”

3 türlü rüya vardır: Allah tarafından müjdeleyici rüyalar, kişinin duygu ve


düşüncelerinden dolayı gördüğü rüyalar ve şeytan tarafından sıkıntı veren rüyalar… Bu tür
rüyalar hakkında hadis-i şerifte şöyle buyurulur: “ Sizden biriniz hoşuna gitmeyen bir rüya
görür ise onu anlatmasın, hemen namaz kılsın. ”1

Ubade ibn-i Sâmit’ten (RA) rivayette O şöyle dedi: “ Resulullah’a (ASM) ‘ Allah’ın
dostlarına dünya hayatında da âhirette de müjde vardır ’ 2 âyet-i kerimesini sordum. Resulullah

1
Buhari, hadis no: 7017; Müslim, 4/6: 1773.
2
Yunus suresi, 64.
(ASM): ‘ Kimsenin sormadığı bir soruyu sordun. O (müjde) mümin kimsenin gördüğü veya
kendisine gösterilen sâlih rüyalardır ’ buyurdu. ”3

Rüya hakkında ilk bilinmesi gereken konu, rüyanın iki kısma ayrıldığını bilmektir.
Zira bir kısım rüyalar Allahü Teala tarafından olduğu halde, bir kısım rüyalar da şeytan
tarafından görülür. Nitekim Resulullah Efendimiz (ASM) “ Rüyanın bir kısmı Allah’tan, bir
kısmı şeytandandır. Sizden biriniz korktuğu bir rüya görürse, uyandığında sol tarafına
tükürsün ve şerrinden Allah’a sığınsın. Bu durumda rüya ona zarar vermez ” buyurmuştur.4

Her ne kadar bütün rüyalar Allahü Teala’nın hilkati (yaratması) olsa da, Allahu
Teala’ya nispet edilen rüyalar sâlih rüyalardır. Salih rüyalar Resulullah Efendimiz’in (ASM)
“ Nübüvvetin 46 parçasından bir parçadır ”5 buyurduğu müjde ve uyarı ile gelen rüyalardır.
Bazen kâfirler ve günahkâr Müslümanlar da salih rüya görebilirler.

Resulullah Efendimizin (ASM) gizlenmesi ile ve sol tarafa tükürmekle emrettiği ve


zarar vermeyeceğini vaad ettiği rüyalar, şeytana nispet edilen kötü rüyalardır. Bu kötü rüyalar
insanı ürperten ve üzen kâbuslar veya hile, aldatma ve fitneye teşvik eden rüyalardır. Böyle
rüyalarda günahlardan kaçındırmaya, gafletten uyarıya ve kişinin günahlarına dair herhangi
bir işaret veya tembih bulunmaz.

Aynı şekilde guslü gerektiren ve kişinin gündelik hayatında yaşadığı olayları rüyada
görmek de faydasız olduğundan dolayı şeytana nispet edilir. Ancak bu nispet şeytanın o
rüyayı yarattığı anlamında değildir. Zira yukarıda belirtildiği gibi yaratan sadece Allah’tır.
Ancak rüya ile görevli melek hâzır olduğunda görülen rüyalar, Allahu Teala’ya; şeytan
musallat olduğunda görülen rüyalar şeytana nispet edilir.

Rüyanın tüm çeşitleri Allahu Teala’nın yaratması olduğundan dolayı görmediği rüyayı
anlatan kimse Allahu Teala üzerine iftira atmış olur.

Diğer bir husus da rüyanın sadece bilgili, nasihat eden 6 ve sözüne güvenilen kimseye
anlatılması gerektiğidir. Rüyayı tabir edecek kimse de rüyada bir şer görür ise veya tam olarak
mahiyetini anlamamışsa ve rüya sadece gören kimseyi ilgilendiriyor ise “ Senin için hayırlı,
düşmanların için şerli olsun ” veya “ Gelecek hayra ve sakınacağın şerre delalet eder ” demesi
uygun olur.

Rüya eğer geneli ilgilendiriyor ise, “ Bizim için hayırlı, düşmanlarımız için şerli
olsun ” veya “ Bize gelecek hayra ve sakınacağımız şerre delalet eder ” demelidir.

Rüyayı tabir ettirmek için en uygun olan vakit rüyayı gören kimsenin, rüyasını
hatırlaması açısından, tabir eden kimsenin de zihninin açık olması açısından sabahın erken
vakitleridir. Nitekim Resulullah Efendimiz (ASM) “ Allah’ım! Ümmetimin sabah vakitlerini
bereketli kıl! ” buyurmuştur.7
3
Tirmizî, hadis no: 2275; İbn-i Mâce, hadis no: 3898.
4
Buhari, hadis no: 5747.
5
Buhari, hadis no: 6987.
6
Bu kelimeyi mütercim “ Nasihat eden ” diye çevirmiş. Fakat bu tercüme, mana akışını bozuyor. Doğrusu ise
“ Samimi, muhatabının iyiliğini isteyen ” şeklinde olmalı. Fakat tercümeyi olduğu gibi bıraktık.
7
Tirmizi, hadis no: 1662; Müsned-i İbn-i Hanbel, 3/417.
Rüya Tabiri Prensipleri

Rüya ta’biri kıyas, itibar, benzetme ve zan ile yapılır. Te’vil ise, mânâ ve kelime
türemesi açısından yapılır. Ta’birci herhangi bir baskı altında kalarak veya müneccimlerin bir
takım hesaplarına bakarak rüyayı ta’bir etmemelidir.

Resulullah Efendimiz’in (ASM) görüldüğü rüya hak rüyadır. Zira şeytan O’nun
suretine giremez. Ölü kimsenin rüyada söyledikleri bir fitne ve aldatma olmadığı sürece
doğrudur. Zira o, dünyadan çıkmış ve hakikat âlemine girmiştir. Aynı şekilde yalan bilmez
çocuğun ve sair hayvanların rüyada söyledikleri de doğrudur. Müneccim ve kâhin gibi
yalancı kimselerin rüyada söyledikleri de yalandır. Günlük hayatında çok yalan söyleyen
kimseler genellikle rüyalarına yalan katarlar. Rüyada en doğru kimseler sözüne güvenilir
kimselerdir. Cünüp ve sarhoş kimselere çok zaman şeytan musallat olsa da bazen onların da
rüyaları sadık rüyalardan olabilir.

Rüya tabir eden kimse Kur’an-ı Kerim’in verdiği örneklerden, mânâlarından ve


içindeki teşbihlerden yararlanmalıdır. Mesele “ ip ” ta’birinde; “ Hep birden Allah’ın ipine
(İslam’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın ” 8 âyet-i kerimesine bakarak ipi, İslam ile ta’bir
eder. “ Yumurta ” ta’birinde; “ Onlar, gün yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyazdır ” 9 âyet-i
kerimesine bakarak yumurtayı, kadın ile ta’bir eder. “ Tahta ve odun ” ta’birinde “ Onlar
(münâfıklar) sanki duvara dayanmış kütükler gibidir ” 10 âyet-i kerimesine bakarak tahta ve
odunu, münafık kimse ile ta’bir eder. “ Hükümdâr ” ta’birinde; “ Melîke: Hükümdarlar bir
memlekete girdiler mi, orayı perişan ederler ve halkının ulularını alçaltırlar, dedi ” 11 âyet-i
kerimesine bakarak hükümdârı, şehrin harap olması ile ta’bir eder. “ Kokmuş et ” ta’birinde;
“ Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz ” 12 âyet-i
kerimesine bakarak kokmuş eti, gıybet ile ta’bir eder.

Rüya ta’bir eden kimse nebilerin ve hikmet sahibi kimselerin sözlerini bilmesi ve
Resulullah Efendimiz’in (ASM) hadis-i şeriflerini öğrenmesi gerekir. Mesela “ Beş şey
fâsıklardandır ”13 hadis-i şerifinde “ karga, çaylak, akrep, fâre ve kuduz köpek ” sayılmıştır.
Bu sayılanların ta’birinde, fâsıklık ile ta’bir edilebilir. Diğer bir hadis-i şerifte “ Cam
kavanozlara, dikkat et! ”14 buyurulmuştur. Burada kadınlar, kavanozlara benzetilmiştir.

Rüya ta’bir eden kimse, ta’birinde meşhur kıssalara da ihtiyaç duyar. Mesela İbrahim
(AS) oğlu İsmail’e (AS) “ kapının eşiğini değiştir ” demiş. Bundan hanımını kasdetmiştir.
Lokman (AS) da oğluna “ yatağını değiştir ” demiş ve aynı şekilde hanımını kasdetmiştir.

Rüya ta’bircisi meşhur şiirleri ve kelime türemesini bilmesi gerekir. Ta’bircinin


kelimelerin manalarını da bilmesi gerekir. Mesela “ küfür ” kelimesinin manası, “ kapamak ”;

8
Âl-i İmran sûresi, 103.
9
Saffat sûresi, 49.
10
Münâfikûn sûresi, 4.
11
Neml sûresi, 34.
12
Hucurât sûresi, 12.
13
Buhari, hadis no: 1828.
14
Buhari, hadis no: 6149.
“ mağfiret ”, örtmek; “ zulüm ”, bir şeyi hak etmediği bir yere koymak; “ fısk ”, çıkmak ve
ortaya gelmek manalarına gelirler.

Rüya ta’bir eden kimse insanların gözünde güzel bir intiba’ bırakması için yemesine,
içmesine, giyimine ve davranışlarına ve dinî yaşamında ihlâsa önem vermesi gerekir.

Rüyada görülen şeyin hayırlı ve şerli olarak iki yönü varsa, rüyayı gören kimse salih
kimselerden ise hayır ile, fâsık kimselerden ise şer ile ta’bir edilir. Eğer görülen şeyin bir
birine zıt birçok ta’biri varsa rüyada görülen diğer işâretlere ve ziyadelere bakılarak ta’bir
edilir.

Bazen rüyada geçmiş olaylar ve zamanlar görülür. Bu durumda şükründen gâfil olunan
nimetler veya gecikmiş tövbeler veya yerine getirilmemiş vaadler hatırlatılır. Bazen de rüya,
kişinin içinde bulunduğu hal veya gelecek zaman ile ilgilidir. Bu durumda ileride görülecek
ölüm, yağmur, zenginlik, fakirlik, sıkıntı veya bolluk ile ta’bir edilir.

Bazen rüyada görülen şey aynı olsa da, rüyayı gören kimselerin durumlarına ve
mevkilerine bakılarak farklı ta’birler yapılır. Örneğin hükümdâr olan kimsenin rüyada “ nâr ”
görmesi, yetkisi altına alacağı şehirle tabir edilir. Bu durumda narın kabukları, şehrin surları;
taneleri de, halkı ile ta’bir edilir. Rüya sahibi tüccar ise bu durumda nar, onun evi, ailesi, oteli
veya denizde içinde malları bulunan gemisi, işyeri veya içinde paraları olan kasası ile ta’bir
edilir. Rüya sahibi âlim veya âbid bir kimse ise, bu durumda nar, onun kitabı ile; taneleri de
kitabın sahifeleri ile ta’bir edilir. Rüya sahibi bekâr ise nar, zengin ve güzel bir kadınla tabir
edilir. Rüya sahibi hamile ise, bu durumda nar, rahimde örtüler içinde bulunan bir kız çocuğu
ile ta’bir edilir.

Bazen rüyanın ta’biri kişiyle bazı şeylerde ortak yönleri bulunan kardeşi, adaşı,
arkadaşı, komşusu veya kendisine bir takım benzerlikleri olan kimseler için yapılır. Bu
durum; rüyanın ta’biri rüya sahibi için mümkün olmadığı veya yukarıdaki sayılanların bu
ta’bire daha layık olduğu durumlarda yapılır. Mesela sağlıklı bir kimsenin rüyada ölüme
delâlet eden bir rüya görmesi durumunda eğer yukarıda sayılanlardan hasta olan kimse varsa
bu rüyanın ta’biri o kimse için yapılır.

Rüya ta’bir eden kimse, ta’birinde isabetli olabilmesi için, son derece zeki, akıllı,
güzel ahlaklı, takva ehli olmalı, insanların hallerini, mevkilerini ve şemaillerini bilmeli,
rüyanın görüldüğü vakte göre rüyayı tabir etmelidir. Kış ayında görülen rüya ile yaz ayında
görülen rüyanın ta’birinde farklılıkları gözetmeli, yağmur yağma zamanlarını ve ona göre
fayda ve zararlarını, denizde yolculuk zamanlarını, denizin kabarma vakitlerini, her yöreye ait
olan âdetleri, orada oturan insanların özelliklerini bilmelidir. Kişiyi ilgilendiren rüyalar ile
geneli ilgilendiren rüyaları ayırt etmelidir. Fayda ve zararında tüm insanları ilgilendiren
yağmur, güneş, ay, yıldızlar, rüzgâr ve gökyüzü, genelde tüm insanları ilgilendirir. Ancak
rüyayı gören kimse bunları veya benzerlerini kendisine özel bir durumda mesela evinin içinde
görürse bu durumda rüya sadece onu ilgilendirir.

İsimlere göre rüya ta’birinde, ismin manasına bakılır. Örneğin “ Fâzıl ” ismi,
faziletlerle; “ Râşid ” ismi irşad ve rüşd ile; “ Sâlim ” ismi selâmet ile ta’bir edilir.
Rüyada görülen şeyin zıddı ile veya delâlet ettiği başka bir mana ile ta’bir edilir.
Örneğin ağlamak, rahatlama ile; gülmek, üzüntü ile; güreşen ve kavga eden iki kişiden galip
olan mağlup, mağlup galip olmakla ta’bir edilir. Veba hastalığı, savaş ile; savaş, veba
hastalığı ile; sel, düşman ile; düşman, sel ile; incir yemek, pişmanlıkla; pişmanlık, incir
yemekle; üzerinde kefenlenmek, defnedilmek gibi bir alâmet olmadığı halde öldüğünü
görmek, evinin yıkılması ile; çekirge, asker ile; asker, çekirge ile ta’bir edilir.

Veya görülen şeyin azlığı ve çokluğuna göre ta’bir yapılır. Örneğin ağlamak,
rahatlama ile; sesli ağlamak, musibetle; gülmek, üzüntü; tebessüm etmek, hayırla; ceviz,
gömülmüş hazine; ceviz takırtıları, husumet ile; tencereden alınmış yağ, süs ile; yağın yüze
dökülmesi, üzüntü ile; yağı başına dökmek ise reise yağcılık yapmak ile ta’biri yapılır.

En açık rüyalar seher vakitlerinde ve kaylule uykusunda görülür. Rüyanın


görülmesinde en güzel vakitler meyvelerin olgunlaştığı ve devşirildiği vakitlerdir. En zayıf
rüyalar, kış aylarında görülür. Gündüz görülen rüyalar gece görülen rüyalardan daha
kuvvetlidir. Bazen rüyalar insanların makam ve mevkilerine göre olur. Bir kimseye rahmet
olan rüya başka bir kimseye azap olur.

Rüyada hoşa gitmeyen bir rüya görülürse uyandığında Âyete’l-Kürsî okunur. Ve sol
tarafa tükürülür. Ve “ gördüğüm rüyanın dinime ve dünyama getireceği şerden İsa’nın,
Mûsa’nın, İbrahim’in ve Muhammed’in (aleyhimüsselam) Rabbi’ne sığınırım ” denir. Rüyada
bir kimsenin avreti ve sırları görülürse bunlar gizlenir ve sadece rüyanın sahibine ve yanında
kimsenin olmadığı bir zamanda anlatılır.

İbn-i Kuteybe şöyle demiştir: “ Rüya ta’biri ilminde 3 metodu gözetmek gerekir.

a) Rüya ta’birinin kurallarına, yönlerine, ihtilaflarına, zayıflığına ve kuvvetine


bakılır. Böylelikle rüyanın te’vildeki derecesi anlaşılır. Eğer rüyanın hayra ve şerre
delâlet eden tarafları varsa, ta’birci bu iki tarafı değerlendirir ve hangi tarafı ağır
basarsa ona göre ta’birini yapar.
b) Rüyada görülen manaların delaletlerini kurallar çerçevesinde birleştirerek doğru
bir ta’bir yapar. Ve rüyadan rüya olmayan temennileri, şeytanın vesveselerini ve
rüyadan olmadan şeyleri ayıklar.
c) Rüya hakkında derin araştırma ve kesin kanaate giderek rüyanın ta’birini doğru bir
şekilde yapmalıdır. ”

Bu konunun daha iyi anlaşılabilmesi için bir örnek verelim. Bir kadın Muhammed ibn-
i Sîrîn’e (R.Aleyh) gelerek: “ Rüyamda bağlanmış ve bukağılanmış bir adam gördüm ” dedi.
İbn-i Sîrîn (R.Aleyh): “ Bu mümkün değil. Bağ (kayıd), din ve imana; bukağı, hıyanet ve
küfre delâlet eder. Mümin kimse, kâfir olamaz ” dedi. Kadın: “ Allah’a yemin olsun ki gayet
açık bir şekilde rüyayı gördüm. Sanki o adamın boğazındaki tasmaya takılı olan bukağıya
bakar gibiyim ” dedi. İbn-i Sîrîn (R. Aleyh): “ Şimdi oldu. Zira tasma tahtadandır, tahta ise
rüyada nifaka delalet eder. Nitekim âyet-i kerimede şöyle buyurulur: ‘ Onlar (münâfıklar)
sanki duvara dayanmış kütükler gibidir. ’ 15 Tasma ve bukağı beraberce nifak, hıyanet ve küfre
delalet eder. Ancak rüyada bu te’vili kuvvetlendiren bir alamet olmadığı için bu rüya, o
15
Münâfikûn suresi, 4.
adamın babası olmayan bir adamın, babası olduğunu veya mensup olmadığı bir topluma
mensup olduğunu iddia ediyor. Ve Arap olmadığı halde Arap olduğunu söylüyor ” dedi.

Kendisinde hikmet olan her ilme rüya tabirinde ihtiyaç vardır. Hatta matematik ilmine,
dil kurallarına, kelimelerin garip manalarına dahi ihtiyaç duyulur. Eski rüya ta’birleri
kurallarında bir değişiklik olmamıştır. Bilakis insanların istek ve tercihlerinde değişim
olmuştur. Daha önceden dine delâlet eden şey günümüzde insanların dünyayı tercih
etmelerinden dolayı dünya ile ta’bir edilir. Örneğin sahabeler rüyada hurma gördüklerinde
dinin kemale ulaşması ile, bal gördüklerinde Kur’an-ı Kerim’in tilaveti, ilim ve takva ile ta’bir
ediyorlardı. Daha sonra ise bu rüyalar insanların düşük himmetlerinden dolayı dünya malı ile
ta’bir edildi.

Rüya Sahibinin Gözeteceği Edepler

Rüya sahibi rüyasını hased eden kimseye anlatmamalıdır. Nitekim Yakub (AS) oğlu
Yûsuf’a (AS) “ Yavrucuğum, dedi. Rüyanı sakın kardeşlerine anlatma; sonra sana bir tuzak
kurarlar! Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır. ”16

Rüya sahibi rüyasını câhil kimseye anlatmamalıdır. Zira hadis-i şerifte şöyle
buyurulur: “ Rüyanı sadece sevdiğine ve akıllı kimseye anlat. ”17

Rüyasına kesinlikle yalan karıştırmamalıdır. Zira hadis-i şerifte şöyle buyurulur:


“ Rüyasında yalan söyleyen kimseye kıyamet gününde iki arpayı birbirine düğümlemesi
emredilir. ”18

Rüyasının nasıl ki herkesten gizli görmüş ise, aynı şekilde gizli anlatması gerekir.
Çocuğa ve kadına anlatmaması gerekir.

Rüya Tabircisinin Gözeteceği Edepler

Rüya ta’bircisi kendisine rüya anlatıldığında “ Hayrolsun ” demelidir. Rivayet olunur


ki Resulullah Efendimiz (ASM) kendisine rüya anlatıldığında “ Göreceğimiz hayra,
sakınacağımız şerre; bizim için hayırlara, düşmanlarımız için şerlere delâlet olsun. Hamd
âlemlerin Rabbine olsun. Şimdi rüyanı anlat ” buyururdu.19

Rüya ta’bircisi rüyayı en güzel şekilde ta’bir etmelidir. Rivayet olunur ki, Resulullah
Efendimiz (AS) şöyle buyurdu: “ Rüya, ta’bir edildiği şekil üzere gerçekleşir. ”

Rüya ta’bircisi kendisine anlatılan rüyayı saklamalı insanlar arasında yaymamalıdır.


Zira bu onda bir emanettir. Ve güneş doğarken, zevalde iken ve batarken rüya ta’bir
etmemelidir.

Rüya ta’bircisi rüyayı, sahibine göre ta’bir etmelidir. Sultanın gördüğü rüya ile sıradan
bir insanın gördüğü rüyanın arasını ayırmalıdır. Kadının kendisine ehil olmadığı bir rüya

16
Yûsuf sûresi, 5.
17
Ebu Davud, hadis no: 5020; Tirmizî, hadis no: 2278.
18
Tirmizî, hadis no:2281.
19
İbn-i Sünnî “ ameli’l-yevmi ve’l-leyl ”, 770.
gördüğünde bu kocası için ta’bir edilir. Aynı şekilde çocuğun gördüğü rüya anne-babası için
ta’bir edilir.

Rüya ta’bircisi kendisine anlatılan rüya hayırlı ise rüyayı ta’bir etmeden önce rüya
sahibini müjdelemelidir. Eğer rüya şerli ise ta’bir etmekten kaçınmalı veya en güzel ihtimali
üzerine ta’bir etmelidir. Eğer rüyanın bir kısmı hayırlı bir kısmı şerli ise, ikisi arasında tercih
ederek ağır basan tarafı ta’bir etmelidir. Eğer böyle bir tercih nedeni olmazsa rüyayı anlatan
kimsenin ismini sorup o isme göre tabir etmelidir. Zira rivayet olunur ki “ Sizden biriniz
rüyayı ta’bir etmekte sıkıntıya düşerse isimlere göre ta’bir etsin ”20 denilmiştir.

Metnin Kritiği

Dikkat edilirse İbn-i Kuteybe’den yapılan iktibasa kadarki üslup ile sonrasındaki üslup
bir birinden farklıdır. Hem ilk kısımdaki rüya konusundaki vâkıfâne ve derinlikli ifade tarzı
sonraki kısımda yoktur.

Ayrıca İbn-i Kuteybe’den yapılan alıntı sonrasında Muhammed ibn-i Sîrin’den başka
birisi gibi bahsedilip, Onun yaşadığı bir vaka anlatılıyor. Oysaki kitap ve buradaki yazı
Muhammed ibn-i Sîrîn’e isnad edilmektedir.

Önemli bir nokta ise İbn-i Sîrîn 654-729 yılları arasında yaşamasına ve İbn-i Kuteybe
828-889 yılları arasında yaşamasına rağmen İbn-i Sîrîn ondan rüya konusunda nakil yapıyor
görünüyor. Bu ise, târihen mümkün değildir.

Diğer önemli nokta ise “ Rüya Tabircisinin Gözeteceği Edepler ” kısmında Hz.
Peygamber’e (ASM) isnad edilen rüya tabiri konusundaki hadis 893-975 yılları arasında
yaşamış İbn-i Sünnî’nin “ Ameli’l-yevmi ve’l-Leyl ” kitabı gibi tâli bir kaynakta geçmektedir.

İbn-i Kuteybe iktibasından sonraki bölümde aktarılan birçok bilgi ve edep


hususiyetlerinin iktibas öncesi metinde aynen geçmesi gösterir ki, iktibas sonrası kısım
Muhammed ibn-i Sîrîn’e ait değildir. İlk kısım ise metnin içeriği, Kur’an ve hadislere
vukufiyet, ileride aktaracağımız İbn-i Sîrîn’e sorulan ve Onun cevapladığı rüyaların
tabirleriyle birebir örtüşmesi gibi hususiyetleri göz önüne alındığında rahatlıkla Muhammed
ibn-i Sîrîn’e aittir diyebiliyoruz.

Muhtemelen 10. yüzyıl ve sonrasında yaşamış bir rüya âlimi, Muhammed ibn-i
Sîrîn’in rüya konusundaki tespitlerini, görüşlerini yazılı ve sözlü kaynaklardan derlemiş;
akabinde ta’bir edeplerine dair kendisi notlar düzenlemiş, İbn-i Kuteybe gibi kaynaklardan
istifade ile rüya ta’birini çerçevelemeye çalışmış.

Bu manada Diyanet İslam Ansiklopedisinin İbn-i Sîrîn’in rüya konusundaki iştihar


etmiş kitapları konusundaki tereddüdü haklı görünmektedir. Fakat onların bu temkinli tavrı
“ Önsöz ve Rüya Tabiri Prensipleri ” isimli yukarıdaki tespitlerin Onunla bağını kesmesiyle
bir tefrit olarak görünmektedir.

Muhammed ibn-i Sîrîn’e Sorulan Bazı Rüyalar ve Onun Ta’bir ve Te’villeri

20
Dârimî, hadis no: 2163.
Bu bölümde Muhammed ibn-i Sîrîn’e sorulan bazı rüyalara Onun yaptığı ta’bir ve
te’villeri aktaracak ve Onun ta’bir ve te’villerinin mantık ve sistematiğini göstermeye
çalışacağım:

1. Örnek Rüya: Bir adam rüyasında Hasan-ı Basrî’yi gördü. “ Üzerinde yün bir
elbise, ayaklarında kelepçe, başında örtü olduğu halde bir çöplüğün üzerinde olduğunu, elinde
tambur çaldığını ve Kâbe’ye yaslandığını gördü. ”

Bu rüya İbn-i Sîrîn’e anlatıldığında: Yün elbisesi, zühdüne; örtüsü, Kur’an sevgisine
ve insanlara onu açıkladığına; ayağındaki kelepçeler (kayıtlar), takva üzere sâbit olduğuna;
çöplük üzerinde durması, dünyayı ayaklarının altına aldığına; tambur çalması, insanlar
arasında hikmeti yaymasına; Kâbe’ye yaslanmış olması, Allahu Teala’ya yönelmesine delâlet
eder, dedi.21

2. Örnek Rüya: Bir adam İbn-i Sîrîn’e gelerek: “ Rüyamda su istediğimi ve cam bir
bardakla su getirildiğini, bardağı avucuma koyduğumda bardağın kırıldığını ve suyun
avucumda kaldığını gördüm ” dedi. Bunun üzerine İbn-i Sîrîn (R.Aleyh):

-“ Hanımın hamile mi? ” dedi. Adam:

- “Evet ” deyince İbn-i Sîrîn:

-“ Hanımın doğum yaparken vefat edecek ve çocuk senin elinde kalacak ” dedi. Ve bu
şekilde olaylar gerçekleşti.22

Cam bardağın kırılmasına rağmen suyun dağılmaması ve kişinin elinde kalması, İbn-i
Sîrîn için anahtar rolü oynuyor. Su isteği ise, kişinin çocuk niyetiyle evlendiğini gösterir. Cam
bardağı kadın ile yorumlamasının sebebi ise Hz. Peygamber’in (ASM) kadınların da
bulunduğu bir seferde şiir söyleyerek develeri hızlandıran kölesi Enceşe’ye söylediği: “ Yavaş
ol Enceşe! Billurları kıracaksın ”23 sözüdür.

3. Örnek Rüya: Bir adam İbn-i Sîrîn’e gelerek: “ Ayak parmağımın bir közün üstünde
olduğunu gördüm. Köze bastığımda sönüyor, ayağımı kaldırdığımda yanıyor ” dedi. İbn-i
Sîrîn:

-“ Sen nefsinin hevâsına uymuş birisisin ” dedi. Adam:

-“Hayır, öyle değilim. Ancak ben ‘Kader’ hakkında konuşuyorum ” dedi. İbn-i Sîrîn:

-“Kader hakkında konuşmaktan daha büyük bir şey var mıdır? ” dedi.24

İbn-i Sîrîn közü, heva ile yorumluyor. Heva, insanın vicdanını köz gibi yapan
günahların ve Cehennem’in korlarının sebebidir. Fakat ilginç nokta, köze basılınca közün

21
İki İslam Aliminden Geniş Rüya Tabirleri Ansiklopedisi, Yasin Kitabevi, 224.
22
A.g.e. s.125.
23
Buhari, hadis no: 6210.
24
A.g.e., s. 97.
sönmesi, közden kaldırınca közün ve ayağının yandığıdır. Rüyada ayak, kişinin aklıdır.
Ayakkabı ise, kişinin fikrî metodudur. Yol ise, kişinin aklen Hakikate doğru ilerlediği hattır.
Ariflerde buna “ meslek ”; âlimlerde “ mezheb ” denilir. Kişinin ayak parmakları ise, kişinin
tahayyül, tasavvur, taakkül, muhakeme gibi aklî melekeleridir. Kader ve kor ilişkisini ise Hz.
Peygamber’in bir hadisi bize açar. Yeni Müslüman olan bir sahabe Hz. Peygamber’e (ASM)

-“ Kader nedir? ” diye sorarak Ona anlatmasını ister. Hz. Peygamber (ASM) ise, o
kişinin ilmî bir alt yapısı olmadığı, anlatsa da anlayamayacağı veya duyduğu bilgiyi enâniyeti
kendisine âlet edip ateşe dönüştüreceği için şöyle der:

-“ Kader konusu, Cehennem korlarından bir kordur. ” 25 Köz ise, küçük kor parçası
demektir.

Kora basınca sönmesi ve yakmaması, ayağını çekince yanması ve yakması gösterir ki,
kişi Kader gibi imanî meseleler hakkında yüzleşir ve üzerine giderse, yarım bilmenin verdiği
manevi yangından kurtulur. Mesele onun hakkında nura döner. Fakat üstüne gitmezse, yarım
bilgileri onun ruhunu yakan bir köz ve kor haline gelir.

4. Örnek Rüya: Bir adam İbn-i Sîrîn’e gelerek “ Rüyamda ok attığımı, bazen isbaet
ettiğimi, bazen de ıskaladığımı gördüm ” dedi. İbn-i Sîrîn:

-“ Allah’tan kork! Çünkü sen insanların gıybetini yapıyorsun ” dedi.26

Rüyada ok, doğru söz demektir. Doğruluk, Arapça’da sıdk demektir. Okun konulduğu
kaba da, aynı kökten sadak denilir. Bu manada doğru söz rüyada ok gibi görünür. İbn-i Sîrîn
ok atmayı söz söylemek; bazen tutturup bazen ıskalamayı ise gıybet olarak te’vil ediyor.
Çünkü yüz yüze konuşmada doğru söz, muhatabı ıskalamaz. Fakat kişinin gıyabında ve
arkasından atılan ok hedefi bazen tutturur bazen tutturamaz. Gıybet, bilindiği üzere, hakikatte
doğru olan bir sözle muhatabını gıyabında söz konusu ederek onun sosyal kişiliğini rencide
etmektir. Eğer yalan sözle bu rencide yapılsa buna iftira denilir. Bu yüzden İbn-i Sîrîn ok
atmayı, gıybet olarak te’vil ediyor.

5. Örnek Rüya: Bir adam İbn-i Sîrîn’e gelerek “ Rüyamda bir birlerine ok atan
karşılıklı iki saf insan gördüm. Birinci saftaki kişilerin attığı oklar, isabet ettiği halde diğer
saftakilerin attığı oklar isabet etmiyordu ” dedi. İbn-i Sîrîn:

-“ Onlar aralarında husumet olan iki kabiledir. Okları isabet edenler davalarında haklı,
diğerleri ise haksızdır ” dedi.27

6. Örnek Rüya: Bir adam İbn-i Sîrîn’e gelerek: “ Rüyamda bir aslan yavrusunu
kucakladığımı gördüm ” dedi. İbn-i Sîrîm adamın görüntüsünden fakir olduğunu anlayınca:

-“ Senin durumun nerede hükümdarların durumu nerede? ” dedi. Sonra

-“ Belki de hanımın bir hükümdarın çocuğunu emziriyordur? ” dedi. Adam:

25
İbnü’l-Esir el-Cezerî, Üsdü’l-Ğâbe.
26
A.g.e., s.39
27
A.g.e., s.40.
-“ Evet, doğru söylüyorsun ” dedi.28

İbn-i Sîrîn aslanı, en güçlü ve yırtıcı canlılardan biri olmasıyla “ kral ” olarak te’vile
diyor. Aslan yavrusunu ise, şehzade… Çocuğu kucağına almak ise ya kişinin öz evladı
olduğuna veya süt çocuğu olduğuna delalet ettiği için rüyayı soranın görüntüsünden ilk
ihtimali imkânsız görerek “ süt baba olma ” olarak tabir ediyor. Ki o zamanın Arap
kültüründe zengin kesim çocuklarını saf Arapça’yı öğrenmesi, temiz dağ ve köy havası
alması, hayatın zorluklarına daha küçükten alışması için sütanne ve babaya vermek vardı.

7. Örnek Rüya: İbn-i Sîrîn’e bir gün bir adam gelip:

- “ Ben rü’yâda bir kuşun mescidden güzel bir taş alıp, gittiğini gördüm ” deyince,
İbn-i Sîrîn:

- “ O halde Hasan-ı Basrî vefât etti ” buyurdu. Hakîkaten çok sevdiği Hasan-ı Basrî
vefât etmişti.

Bu rüya Hasan-ı Basrî Hz.lerinin manevi ağırlığı ve ölümü etrafında dönüyor. Taş,
insanlarla ilişki içinde olan nesneler arasında, içi doluluğun ve ağırlığın sembolüdür. Bu
manada Hasan-ı Basrî, Tabiin devrinin gerek ilim ve hikmet, gerek ahlak ve edep noktasında
içi en dolu, manevi ağırlığı en fazla, hayatı Kur’ana hizmet yeri olan Mescid’de geçen kişidir.
Ki, Hz. Ali’nin (KV) en büyük talebesidir. Hasan-ı Basrî Hz.leri mescid ve dine hizmet
eksenli yaşadığı için, evinde vefat etse de manevi âlemde mescidde vefat etmiş sayılıyor.
Rüyadaki görülen kuş ise, Hz. Azrail’dir (AS).

8. Örnek Rüya: İbn-i Sîrîn’e “ Rüyada elinin kesilmiş olduğunu gören kimse ” nin
rüyası soruldu. İbn-i Sîrîn:

- “ Bu rüya, o kişinin mesleğini değiştirmesine delâlet eder ” dedi. O kişi marangoz


iken başka mesleğe geçti.29

Rüyada el, sanata işaret ve delalet eder. Bir sanatta usta haline gelmeye “ el almak ”
denilmesi bu manadadır. Teorik bilgi, kafa ile sembolleşir. Fakat işte meleke kazanma,
güçlenme ve hâkimiyet kazanma “ el ” ile temsil edilir. Elinin kesilmesi ise, kişinin o iş
sahasından “ el etek çekmesi ” demektir. Yani iş değiştirmek… Bu manada Kur’andaki
“ yedullah ”30( Allah’ın eli ) ifadeleri de bir müteşâbih ( iç içe benzetme ) olup, her şeyin
Onun kudretiyle seri şekilde yapıldığını ve Onun iradesinin kontrolünde olduğunu ifade eder.

9. Örnek Rüya: İbn-i Sîrîn’e “ Sağ elinin sol elinden daha uzun olduğunu gören
kimse ” nin rüyası soruldu. İbn-i Sîrîn:

- “ O adamın iyilikleri çokça yaptığına ve akraba ziyareti yaptığına delâlet eder ” dedi.

İbn-i Sîrîn’in bu te’vilinin dayanağı Hz. Peygamber’in (ASM) bir hadisidir. O eşlerine
hitaben geleceğe dair şöyle demiştir: “ İçinizden bana en çabuk kavuşacak olanınız, kolu en
28
A.g.e., s. 73.
29
A.g.e., s.321.
30
Fetih suresi, 10 ve diğerleri…
uzun olanınızdır. ”31 Burada eşlerinden cömertlikte en ileri olan Hz. Zeyneb bint-i Cahş’ın,
kendisinden sonra ilk vefat eden eşi olacağını haber veriyor. Sağ el, manevi fiillere; sol el ise,
maddi fiillere delalet eder. Bu açıdan İbn-i Sîrîn, sağ elin uzunluğunu hayır ve hasenat olarak
te’vil ediyor.

10. Örnek Rüya: Bir adam İbn-i Sîrîn’e gelerek: “ Rüyamda bineğimin üstünde iken
bir dar boğaza rastladım. Eyerim orada takılı kaldı, ben ve bineğim kurtulduk ” dedi. İbn-i
Sîrîn:

-“ Sen ne kötü adamsın! Senin başına bir durum gelecek ve sen hanımını yüz üstü
bırakacaksın ” dedi. Bir süre sonra adam hanımı ile yolculuğa çıktı. Âniden yollarını eşkıyalar
kesince, adam hanımını orada bırakarak canını kurtardı.

İbn-i Sîrîn bu rüyayı tabirde “ eyer ” hakkında şöyle der: “ Rüyada eyer, tek olduğu
durumda kadına delâlet eder. ”32

Kişinin nefsi, rüyada at olarak görünür. Ata rahat binmek ise, eyer kullanmakla olur.
Bu manada kişinin şehvetini dizginlemesinde evlilik kilit rol oynar. İbn-i Sîrîn’in rüyayı
anlamasında şu hadis anahtar olmuştur: “ Kişi evlendiği zaman dininin yarısını korumuş olur.
Geriye kalan yarısı için de Allah’a karşı gelmekten sakınsın.’’ 33 Bu manada kişinin hanımı,
nefsine binmesi ve onu kontrol altına almasında rahatlığa vesile bir “ eyer ” olarak görünür.

11. Örnek Rüya: Bir adam İbn-i Sîrîn’e (R.Aleyh) gelerek: “ Rüyamda ezan
okuduğumu gördüm ” dedi. İbn-i Sîrîn:

-“ Elin kesilecek ” dedi. Çok geçmeden başka bir adam geldi. Aynı şekilde o da
“ Rüyada ezan okuduğumu gördüm ” dedi. İbn-i Sîrîn:

-“ Hacca gideceksin ” dedi. İbn-i Sîrîn’e

-“ Bu ikisinin arasını nasıl ayırdın? ” denilince İbn-i Sîrîn:

-“İlk adamın simasından iyi bir insan olmadığı anlaşılıyordu, ikinci kimsenin siması
ise güzel ve nurlu idi ve bu işaretlere göre ta’bir ettim ” buyurdu.34

Ezan, Kur’an’da nida olarak ifade edilir.35 Müezzin ise, münâdi… Bu manada
Kur’an, insanları Allah’a imana, Onun emir ve yasaklarına riayete çağıran bütün
peygamberleri bir münâdî ( müezzin ) olarak isimlendirir. 36 Bu noktada insanları namaza,
dine hizmete çağırmak bir ezan olduğu gibi; dinin yasaklarının dünyevi cezası olan had
cezalarının uygulanması da insanlara Hakkı fiilen tavsiye eden bir ezandır. İbn-i Sîrîn ezanın
müspet manasını adamın simasında görmediği, kılık kıyafet ve simasından hırsızlık vasfını
okuduğu için had cezasının tatbikinin onun üzerinde uygulanacağını gördü ve rüyayı öyle

31
Müslim, Fezâilü’s-Sahâbe: 101; Tabakât, 8: 108; el-İsâbe, 4: 313; Hilye, 2: 54.
32
A.g.e., s. 353.
33
Heysemi, Mecme’u’z Zevaid, No: 7310; Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, 2/239.
34
A.g.e., s.357.
35
Cuma suresi, 9.
36
Âl-i İmran suresi, 193.
te’vil etti. İkinci kişinin zenginliğini gösteren kıyafeti, dindar simasından yola çıkarak hacca
gidiş olarak yorumluyor.

12. Örnek Rüya: Bir adam İbn-i Sîrîn’e gelerek “ Rüyamda elimde bir yüzük
olduğunu ve kırmızı yakuttan taşı olduğunu gördüm ” dedi. İbn-i Sîrîn:

-“Kalbi katı olan güzel bir kadını seviyorsun ” dedi.

İbn-i Sîrîn, yüzükten, evliliği; yakutun sertliğinden, katılığı; yakutun renginden ise,
kalbi çıkarıyor. Bununla beraber Hazret’in affına sığınarak bu rüyayı şöyle de te’vil edebiliriz:

Kur’an, Rahman suresinde hurileri, yakut ve mercana benzetir. 37 Yakut, kişideki bütün
olumsuzlukları çeken, olumluluk ve hayırlılığın sembolü olan taştır. Yakutun sertliği, rüyayı
görenin eşinin dışa dönük, öfkeli ve sert karakterli bir kadın olduğunu bildirir. Kırmızılığı,
dışa dönük karakterlilerin ana özelliği olan, yoğun duygusallığı ve aşkı ifade eder. Fakat dışa
dönük karakterli kadınlar, yakut gibi sağlam vicdanları ile bir iyilik meleği gibidirler. Yakutun
kıymetli ve nadir bulunan bir taş olması ise gösterir ki, kişinin eşi asil bir aileden biri veya
müstesna bir fıtrat sahibi demektir.

13. Örnek Rüya: Bir adam İbn-i Sîrîn’e gelerek “ Rüyamda siyah bir geminin içinde
olduğunu ve geminin sadece iplerinin kaldığını gördüm ” dedi. İbn-i Sîrîn:

-“ Sen dinî yaşamında ihlasını kaybetmemiş bir kimsesin. Çünkü geminin ipleri, din
adamlarına delâlet eder ” dedi.38

Bu rüyanın anahtarını Hz. Peygamber (ASM) şu hadisiyle verir: “ Rüyada süt görmek,
fıtrata; gemi, kurtuluşa; deve, üzüntüye; yeşillik ise, Cennet’e işaret eder. ”39 Gemi, Hz.
Nuh’un (AS) gemi ile tufandan kurtulması ve ümmetini kurtarması hadisesinden yola
çıkılarak Hz. Peygamber’ce (ASM) “ necat ” olarak te’vil ediliyor. Başka rüyalarda rüyaya
göre gemi, tevekkül ile de te’vil edilir. 40 Çünkü tevekkül, sosyal hayat ve dünya denizinde bizi
boğulmaktan kurtaran ve yüklerimizi kendisine bıraktığımız; ticari açıdan da bakarsak yük
taşımacılığının sembolü olan araçtır. Geminin direkleri arasında durup yelkenlerini ayakta
tutan iplerdir. Arapça’da ip, sebeb demektir. Bu noktada İslam gemisinin emir ve yasaklarını
topluma duyurarak İslam gemisine yol aldıran sebepler âlimlerdir. Kişinin kendini gemide
yalnız bir yolcu olarak görmesi ise, onun din konusunda ihlaslı ve sebatkâr olduğu anlamına
geldiği için İbn-i Sîrîn rüyayı bu şekilde te’vil etmiştir.

14. Örnek Rüya: “Bir adam İbn-i Sîrîn’e gelerek “ Rüyamda göğsümde çok miktarda
kıllar olduğunu ve onları düğümlediğimi gördüm ” dedi. İbn-i Sîrîn:

-“ Bir emânet aldığına ve onu sahibine geri verdiğine delâlet eder ” dedi.41

Rüyadan kafadan çıkan kıllar ve saç, endişeye ve düşüncelere delalet eder. Aynı
manada göğüsten çıkan kıllar ise, vesvese ve kuruntulara delalet eder. İnsanları endişelendiren

37
Rahman suresi, 58.
38
A.g.e., s. 383.
39
ed-Dârimî, Kitâbu'r-Rü'ya, 13.
40
Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, 23. Söz, 1. Mebhas, 3. Nokta.
41
A.g.e., s. 391.
ve muhafaza konusunda evhamlandırıp vesvese uyandıran şeyler “ emanet ” lerdir. Kılları
düğümlemek ise, ne yapacağına dair karar vererek vesveselerini kontrol altına almak demektir.
İbn-i Sîrîn düğümlemeyi, emaneti iade etme kararı olarak yorumluyor.

15. Örnek Rüya: Bir adam İbn-i Sîrîn’e gelerek “ Rüyamda tanımadığım 3 kişi
gördüm. Onlardan birisi gökyüzüne yükseldi. Diğeri sema ile yer arasında tutuldu. Sonuncusu
ise secde eder olduğu halde yeryüzüne kapandı ” dedi. İbn-i Sîrîn:

-“ Semaya yükseldiğini gördüğün kimse insanların arasında kalkan güven duygusudur.


Yerle gök arasında tutulan kimse ileride terk edilecek aile ziyaretidir. Secde eden kimse ise
bu ümmetin sonuna kadar devam edecek namazdır ” dedi.42

İbn-i Sîrîn’in bu rüyayı anlamasında anahtarlar şu 2 hadistir: “ Sıla-i rahim Arşa


asılmış der ki: Beni gözeteni Allah gözetsin, beni terk edeni Allah terk etsin!’ ”43 ve
“İnsanlardan ilk kalkacak olan güvenlik, son kalkacak olan da namaz olacaktır. Çünkü namaz
kılan çok, fakat Allah'ın nezdinde kılınan namazın karşılığı olmayacaktır.”44
Namazın zirvesi, özü ve ruhu, secdedir. Bu manada İbn-i Sîrîn, secdeyi, namaz olarak
te’vil ederek hadislerin ışığında rüyanın manasını gören kişiye açıyor. Emniyet, sıla-i rahim
ve namaz hakikatlerinin insan suretinde görünmesi ise, insanın bu 3 vasıfla beşeriyetten
insaniyete yükseldiğine bir işarettir.
16. Örnek Rüya: Bir adam Ebu Avn’e gelip “ Rüyamda senin kapında öten bir horoz
gördüm ” dedi. Ebu Avn, İbn-i Sîrîn’e gelerek rüyayı anlattı. İbn-i Sîrîn:

-“ Eğer o kimse doğru söylüyorsa, bu rüya senin 34 gün sonra öleceğine işaret ediyor ”
dedi. Bunun üzerine Ebu Avn yanındaki içki ve eğlence arkadaşlarını uzaklaştırdı ve Allahu
Teala’ya tövbe etti ve İbn-i Sîrîn’in dediği gün öldü.

İbn-i Sîrîn’e bu süreyi nasıl tespit ettiği sorulunca İbn-i Sîrîn:

-“ Ebced hesabından anladım. Çünkü horoz kelimesinin Arapça karşılığı olan “ Dîk ”
kelimesinde “ Dal ”, 4 sayısına; “ Ya ”, 10 sayısına; “ Kef ”, 20 sayısına delalet eder ” dedi. 45

İbn-i Sîrîn rüyaların ta’bir ve te’vilinde belirli bir disiplin ve hikmete dayanan bütün
ilim ve fenleri bilmeye taraftardır. Bu rüyadaki tabirinde gördüğümüz üzere belirli bir hesap
disiplinine dayanan ebced hesabını tabirde anahtar olarak kullanıyor ve rüyanın şifrelerini
çözüyor. Gerçekten ufuk açıcı ve takdire şayan bir tabir!

17. Örnek Rüya: Keysânî şair Seyyid el-Himyerî (723-789) çocukken rüyasında geniş
bir hurma bahçesinde, Resulullah Efendimiz’i (ASM) gördü. Yan tarafında üzerinde bitki
olmayan güzel bir arazi vardı. Resulullah Efendimiz (ASM) hurma bahçesini göstererek:

-“ Bu bahçe kimindir, biliyor musun? ” dedi. Himyeri:

42
A.g.e., s. 399.
43
Müslim, Birr ve Sıla, 17.
44
Câmiü’s-Sağîr, hadis no: 973.
45
A.g.e., s. 469.
-“ Bilmiyorum ” dedi.

-“ Burası İmriü’l-Kays’ındır, oradaki hurma fidanını al ve şu güzel araziye dik ”


buyurdu. Himyeri Resulullah Efendimiz’in (ASM) dediğini yaptı. Sabah olunca İbn-i Sîrîn’in
yanına gelip rüyasını anlattı. İbn-i Sîrîn:

-“ Ey çocuk sen şiir söyler misin? ” dedi. Himyeri:

-“ Hayır ” dedi. İbn-i Sîrîn:

-“ Sen ileride İmriü’l-Kays gibi şiir söyleyeceksin. Ancak sen şiirlerini ahlak çerçevesi
içinde yazacaksın ” dedi.46

Bazı rüyalarda hurma ağacı, salahat manasına gelir. Salahatin zıddı ise, fısktır. Yani
ahlaksızlık… Bazı rüyalarda ise ilhamın hakikatini ifade eder. Bu rüyada ilhama delalet
ediyor. İmriülkaysın birçok şiiri yanık bir kalpten ve ilhamla çıktığı için Hz. Peygamber
(ASM) tarafından takdir edilmiş ve övülmüştür. Fakat karakter olarak serseriliğe yatkın, kural
tanımak ve ahlaksız olduğu için rüyada Hz. Peygamber (ASM), “ Onun tarlasındaki hurma
ağacını kendi güzel arazine dik, büyüt ” diyor. Bu açıdan İbn-i Sîrîn Seyyid el-Hımyerî’nin
ileride büyük ve makbul bir Ehl-i Beyt şairi olacağına dair bir işaret olarak rüyayı te’vil eder.

18. Örnek Rüya: Bir adam İbn-i Sîrin’e gelerek “ Rüyamda Basra mescidinin
ortasında ayakta bir adamın durduğunu, kılıcını çekip kayayı ikiye ayırdığını gördüm ” dedi.
İbn-i Sîrîn:

-“O adamın Hasan-ı Basrî olması gerekir ” dedi. Adam:

-“ Evet, evet Oydu ” dedi. İbn-i Sîrîn:

-“ Onun olduğunu şuradan anladım ki mescid, dine; elindeki kılıç, kişinin sözlerine ve
parçaladığı o kaya da, dinde hakkı söylemeğe delâlet eder ” dedi.47

Bu rüyanın anahtarı Hz. Peygamber’in (ASM) şu hadisidir: “ Sağır, dilsiz ve kör fitne
gelecek. Fitneye azıcık meyledenin üzerine o, süratle gelir (kendine çeker). Fitnede dilini
oynatmak aynen kılıç oynatmak gibidir. ”48 Kayayı ise, insanların katı kalpleri olarak ele
alabiliriz.49 Hasan-ı Basrî hakikat ve hakkı söyleyen dili ile insanların katı kalplerini
parçalamış, onlara hakkı göstermiştir.

19. Örnek Rüya: Bir adam rüyasında 12 kulağı olduğunu gördü. Ve bu adamın rüyası
İbn-i Sîrîn’e anlatıldı. O:

-“ Eğer rüya sahibi güç ve kuvvet sahibi ise, nail olacağı büyük hayırlara delalet eder.
Eğer zengin ise kulakların sayısınca beldelerden kazanç haberleri almasına delalet eder. Eğer
köle ise, hakaret ve üzüntüye düşmesine delalet eder. Eğer hasımları varsa hâkim bu kişinin

46
A.g.e., s. 471.
47
A.g.e., s. 586.
48
Sünen-i Ebu Davud, Ebu Hureyre’den naklen.
49
Bakara suresi, 74.
aleyhine hükümler verir de hoşlanmadığı sözler duyar. Eğer mahkemesi varsa davayı
kazanmasına delalet eder ” dedi.50

Rüya sahibi belirsiz olduğu durumda, İbn-i Sîrîn aynı rüyanın farklı kişilerde farklı
manaya geldiğini tespit etmiş ve tespitini bu rüyada uygulamıştır. Kulak, duymanın ve itaatin
sembolüdür. 12 sayısı ise, tam ve kuşatıcı bir düzeni ifade eder. 12 ayın bir seneyi oluşturması
gibi…

20. Örnek Rüya: Muhammed ibn-i Sirin hazretlerine bir adam gelerek: “ Rüyamda
küçük bir delikten büyük bir öküzün çıktığını gördüm. Sonra aynı öküz ayni deliğe girmek
istedi, ancak delik dar geldiği için giremedi ” diye tabirini ister. Bunun üzerine Muhammed
ibn-i Sirin:

- Senin ağzından büyük bir söz çıkacak. Sonra söylediğine pişman olacak, özür
dileyecek ve sözünü geri almak isteyeceksin. Fakat bu mümkün olmayacak, diye yorumlamış.

Buradaki tabirde, küçük delik, insan ağzıdır. Ağızdan çıkan öküz, iriliği ile sözün
kuvvetli, etkileyici ve çarpıcı olduğunu bildirir. Boynuzlarıyla, incitici olduğunu;
boynuzlarının sivriliği ve kafasından çıkmasıyla, sözün içerdiği sivri ve yaralayıcı manaların
kişinin düşüncelerinden ibaret olduğunu gösterir. Ağızdan koç veya manda yerine öküz
çıkması, kişinin o an çok öfkelendiğini gösterir. Öfkeli bir boğa, boynuzları ile çok tehlikeli
olduğu gibi, öfkeli bir kişi de kafasından çıkan sivri düşünceleri ve sözleriyle etrafındakilere
manevi çok zarar verebilir. Zaten kişi öfkeyle boyundan büyük bir sözün ağzından çıktığını
fark ettiği zaman sözünü geri almak istemesi, öküzün ağzına geri girmeye çalışması olarak
görünmüş. Rüya ikaz edici bir rüya olup kişiyi öfke kontrolüne dair bir terbiyeye muhtaç
olarak gösteriyor.

21. Örnek Rüya: Muhammed ibn-i Sirin hazretlerinin yanına gelen bir kişi:
“ Rüyamda kulağıma ufak bir taş girdi, korkarak sıçradım ” demiş. Muhammed ibn-i Sirin de
şu yorumda bulunmuş:

- “ Sen, itikadı tam olmayan bir takım kötü kişilerle karşılaşıp onlardan kötü laflar
işiteceksin. Sonra tövbe edip kurtulacaksın. ”

Rüyada kulak, özellikle sağ kulak kişinin imanının bulunduğu yer olan kalbinin içine
açılan kapıdır. Sol kulak ise, kişinin amel ve teslimiyetinin bulunduğu yer olan ruhunun içine
açılan kapıdır. Rüyayı gören kişi sağ kulağıyla ilgili olarak rüyayı anlattığı için Muhammed
ibn-i Sirin, onun itikadî manada bozuk bir söz duyacağını; o sözün kulağından içeri grip
kalbini zedeleyeceğini fakat tevbe ederek kurtulacağını ifade eder. Duyacağı söz, münafıkça
bir sözdür. Çünkü münafıklar rüyada, Cehennem’e yuvarlanan bir kaya olarak görünürler.
Onların sözleri de bu manada Allah’a atılan bir iftira taşı şeklinde bu rüyada görünüyor.

Kulak, duyma merkezidir. Gerçek duyma ise, duyulan şeyi bütün duyguları ile
algılayıp kabul etmedir. Bizim sözümüzü dinleyip, uyarılarımıza rağmen tehlikeli yolda giden
birisine biz “ Sen beni duymuyor musun? ” diye tepki gösteririz. Çünkü gerçek duyma,
itaattir. Bu manada kalbin duyması, “ iman etmesi ” dir. Ruhun duyması “ teslimiyet ” tir.
50
A.g.e., s. 629.
Yasaklardan kaçınma ve emirleri yerine getirme, ruh kulağının birer duymasıdır. Kur’an bu
manada gerçek duymayı şöyle ifade eder: “ Semi’na ve eta’na ” ( İşittik, itaat ettik. )51

22. Örnek Rüya: Bir adam, İbn-i Sirin hazretlerinin yanına gelerek demiş ki:
“ Rüyamda gördüm ki, gökten bir kuş inerek bir yasemin ağacı üzerine kondu. Gagası ile
çiçekleri birer birer topladı. ” Bu rüyayı işiten Muhammed ibn-i Sirin’in rengi değişti:

- “ Bu rüya, o yerin ilim adamlarının öldürüleceklerine delalet eder ” dedi ve


hakikaten de o sene birçok ilim adamı Âhiret’e yolcu oldular.

Rüyada görülen kuş, Hz. Azrail’dir (AS). Melekler, 2 kanatlı olarak görünecekleri
zaman kuşlar şeklinde rüyada görülürler. Veya uçucu ve yükselici olduklarını anlatma
sadedinde… İnsanların ruhları da, rüyada kuşlar olarak görünür.

Rüyadaki çiçekler, ilim içinde huzur ve saadeti elde etmiş; hakikat ile hayatın
güzelliğini temaşa eden ilim ehlidir. Muhammed ibn-i Sîrîn bize çok güzel bir ders veriyor:
Rüyada yasemin ağacı, ilim hakikatinin sembolüdür. Her hakikatin ağaç şeklinde bir sembolü
olduğu gibi, ilim hakikatinin sembolü de, yasemin ağacıdır. Zeytin ağacı, nurun; incir,
hayatın; hurma, salahatin; nar, takvanın, erik, marifetin; elma, hamdin; üzüm asması, şükrün
sembolüdür.

Bütün ağaçlar, birer çekirdekten çıkar. Çiçek açıp meyve verir; meyvesindeki
çekirdekler ile o ilk çekirdek kendini çoğaltır. Mantık biliminde buna “cüz’îyetten külliyete
yükselme” denilir. Her insanın ruhu da bir hakikattir. Dünya tarlasına ekilir. Onun da dünya
imtihanı kendi cüz’î hakikatini ebedî ve küllî bir ağaç yapmaktır. Hakikatini küllileştirmeye
başlayan fıtratlar, dünya denilen fidanlıktan Cennet denilen bahçeye şaşırtılırlar. Cennet,
Arapça’da “ saklı bahçe ” demektir.

23. Örnek Rüya: Bir gün biri Muhammed ibn-i Sirin’in yanına gelerek şöyle demiş:

- “ Ben bir kadınla evlenmek istemiş ve onu ailesinden istemiştim. O kadını rüyamda
siyah ve kısa boylu gördüm ” deyince Muhammed ibn-i Sirin:

- “ Git, o kadınla çabuk evlen. Rüyada siyah gördüğün, onun malı ve boyunun
kısalığı ise, ömrünün azlığıdır. Senin nikâhının altında ölürse mirası sana kalır ” demiş ve
rüya aynen çıkmış.

Rüyada boy uzunluğu, normalde kişinin düşünce ufkunun genişliği ve yüksek şuuru
anlamına gelir. Muhammed ibn-i Sirin boy uzunluğunu, ömür olarak yorumluyor. Çünkü
insanın hayatta en şuurlu olduğu zaman dilimi, herhangi bir sıra dışı aksama olmazsa,
ölümüne en yakın zamandır. Ömür, bir tecrübeler piramitidir. Tecrübe ise ilmi, şuur haline
getiren bir faaliyettir. Hayat, bir tecrübe ve imtihan yolculuğudur. Bu noktada insanın boy
uzunluğu, uzun ömre ve yüksek şuura delalet ettiği gibi; boyunun kısalığı da, ömrünün
kısalığına ve tecrübenin azlığına tekabül eder. Bu bağlantıdan dolayı Muhammed ibn-i Sirin,
kadının boyunun kısalığını, kısa ömür ile te’vil eder. İbn-i Sirin’den yaklaşık 1100 sene
sonrasında yazılan Risale-i Nur eserlerinde Said Nursi, Hz. İbrahim’in suhufunda geçen
51
Bakara suresi, 285.
temsildeki kuyuyu, insan bedeni; 60 arşın derinlikteki kuyu uzunluğunu, ömür olarak te’vil
eder. Demek ki boy uzunluğu, kollektif bir bilinçaltı sembol olarak daima ömür hakikatine
tekabül ediyor.

Renkler, cisimleri bir birine gösteren özelliklerdir. İnsanlar, maddi manada renkleri ile
görünürler. Görünme, renk ile olur. Hava, renksiz olduğu için görünmez. Bu manada çok
renklilik, görünürlükte ilerleme demektir. Renkleri sindirip kaynaştırma ise ileri bir seviyedir.
Beyaz renk ise renk konusunda ve görünürlükte zirve tondur. Beyaz nesneler, aldıkları ışığın
renklerini olduğu gibi yansıtırlar. Buna mukabil, siyah renk ise, bütün renkleri yutan
nesnelerin görüntü şeklidir. Muhammed ibn-i Sirin, mal ve servetin, insanları toplumda
görünmez kılacak, onların manevi bütün renklerini yutacak bir yapıda olduğundan yola
çıkarak siyah rengi, mal ve servet olarak yorumlar. Rüya mütehassısı Said bin Hasib ise
dindarlığı, neseb ve iffeti, beyaz renk olarak yorumlar.

24. Örnek Rüya: Başka bir gün bir başkası Muhammed ibn-i Sîrîn’e gelip:

- “ Rü’yâmda incileri domuzların boynuna astığımı gördüm. Acaba bu nedir? ”


deyince, ona:

- “ Sen ehli olmayanlara hikmet öğretiyorsundur ” cevâbını verdi. Adam talebelerini


araştırınca, hakikaten öyle olduklarını tesbit etti.

Rüyada görülen inci, hakikat demek… Hakikatler de aynen incinin sedefin iki kapağı
arasında olması gibi, bu dünyadaki olayların tam ortasında ve içindedir. Olayların kapaklarını
tefekkürle açmadan, dikkat ile kabuklarını kırıp özüne geçmeden kişi herhangi bir mevzunun
hakikatini elde edemez. Bir mevzunun hakikati elde edilmeden de kişi o konuda köklü ve
gerçek bir ilme sahip olamaz.

Muhammed ibn-i Sîrîn inciyi, hakikatin işlenmiş hali olan hikmet şeklinde ele alıyor.
Çünkü rüyada inci, saf haliyle, hakikat demektir. İncinin boyna asılabilmesi için
temizlenmesi, delinmesi ve diğer incilerle birleştirilerek kolye haline getirilmesi gerekir.
Hikmet ise, rüyada işlenmiş inci olarak görünür. Hikmet, sebep-sonuç bağları kurarak ve
belirli bir nizam ile her şeyi yaratır. Nizam ise, Arapça’da, inci tanelerinin bir ipe dizilmesi
manasındadır. Bu açıdan İbn-i Sîrîn’in te’vili son derece derin ve doğrudur. Rüyadaki
domuzlar ise, hırsla dünyaya saldıran kişileri ifade eder. Burada ince bir manada şu ki, domuz
başını sağa sola döndüremez. Bu açıdan bakılırsa bu rüya, o âlimin ders verdiği kişilerin sağ
ve soldan gelen seslere yönelmeyen saplantılı kişiler olduğuna da işaret ediyor. Oysa ilimde
saplantı olursa o ilim hakiki ilim ve hikmet olamaz.

25. Örnek Rüya: Muhammed ibn-i Sîrîn kendisi şöyle bir rüya gördüğünü anlatır:
“ Rüyamda bir camiye girdim. Camide 3 ihtiyar, bir de yanlarında güzel yüzlü bir genç
olduğunu gördüm. Gence:

-“Allah sana rahmet etsin. Sen kimsin? ” dedim. Genç:

-“ Ben, Yûsuf’um ” dedi.


-“Bu ihtiyarlar kim? ” dedim. O:

-“Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub Aleyhimüsselam ” buyurdu. Ona:

-“ Allahu Teala’nın sana öğrettiklerini bana öğretir misin? ” dedim. Bunun üzerine
ağzını açtı:

-“ Ne görüyorsun? ” dedi.

-“ Dilinizi görüyorum ” dedim. Sonra ağzını açtı:

-“ Ne görüyorsun? ” dedi.

-“ Küçük dilinizi görüyorum ” dedim. Sonra tekrar ağzını açtı:

-“ Kalbinizi görüyorum ” dedim. Bunun üzerine:

-“ Korkma ve rüyaları ta’bir et ” dedi. İbn-i Sîrîn:

-“ Sabah olduğunda bana anlatılan tüm rüyaların ta’birini, avucumun içi gibi bildiğimi
gördüm ” dedi.52

Bu rüya Muhammed ibn-i Sîrîn’in rüya ilminin kaynağını gösterdiği gibi, Hak katında
makbuliyetini de ifade eder. İlk anda Hz. Yusuf’un (AS) dilini, sonrasında küçük dilini ve
sonuncuda kalbini görmesi delalettir ki, kendisi rüyalar konusunda zaman içinde gelişip
derinleşecek… Rüyaların dilini daha iyi anlayacak. Rüyaların hakikatini, sırrını ve İlâhî
muradı anlamada eşsiz bir hale gelecek. Örneklerde gördüğümüz üzere…

Erdem AKÇA

52
A.g.e., s. 1088.

You might also like