Professional Documents
Culture Documents
Bir zamanlar, oğluyla birlikte yaşayan bir değirmenci varmış. Yıllar sonra
değirmenci ihtiyarlamış. Oğluna:
Eşek pazara varınca çok yorgun görünmesin diye onu sırtlarına almışlar. Baba oğul
sırtlarında eşekle yorgun argın gidiyormuş. Yolda bir adama rastlamışlar. Adam
onlara
– Hah, hah, hah! Hiç böylesini görmemiştim.
Yahu şaka mı yapıyorsunuz? Hiç insan eşeği taşır mı? Hanginiz eşeksiniz anlamadım.
Hah, hah, hah. İhtiyar adam yanlış yaptıklarını anlamış. Hemen eşeği yere
indirmişler.
İhtiyar adamın oğlu eşeğe binmiş. Babası da arkadan geliyormuş. Biraz sonra yolda
üç köylüye rastlamışlar. Köylüler:
– Vah, vah, vah! Ne hayırsız çocuksun sen. Zavallı ihtiyar baban yürüyor, sen ise
eşeğin sırtındasın. Çabuk aşağı in de baban binsin eşeğe, demişler. Bunun üzerine
çocuk, hemen eşekten inmiş. İhtiyar babası da:
– Köylüler haklı, hiç öyle şey olur mu, diyerek binmiş eşeğe. Bu defa da yolda üç
kıza rastlamışlar.
– En iyisi ikimiz de eşeğe binelim, diye düşünerek oğlunu çağırmış. Baba oğul
eşeğin sırtında rahatça gidiyorlarmış. Bu kez de başka adamlar homurdanmaya
başlamış.
– Yahu hiç iki kişi birden eşeğe biner mi? Zavallıcığa yazık.
Hem de çok yazık. Baksanıza zavallıcık bir deri bir kemik. Her halde pazara
gidemeden yolda ölür, deyince ihtiyar değirmenci iyice sinirlenmiş.
– Aaaa yeter artık. Başkalarının sözünü dinlemekle büyük aptallık ettim. Baksana
her kafadan bir ses çıkıyor. Dur bakalım, en iyisi yine doğru bildiğimi yapayım.
Hadi oğlum in aşağı in. Eşeğimizi fazla yormayalım. Gidecek çok yolumuz var, demiş.
Böylece ihtiyar değirmenci, her önüne gelenin sözüne uymamış. Her zaman doğru
bildiği gibi davranmış. İşleri hep yolunda gitmiş.