You are on page 1of 27

HALK HİKAYELERİ

ve
DEDE KORKUT

@yakamozoabt
HALK HİKAYELERİ

KÖROĞLU HİKÂYESİ

Bu destanın kahramanı olan Ruşen Ali’nin ve babası Koca Yusuf’un Bolu Beyi ile olan mücadelelerini anlatır.
Köroğlu Destanı’nın kahramanı ise 16. yy’da yaşamış halk ozanı Ruşen Ali (Köroğlu)’dur.

Bolu beyi, güvendiği ve sevdiği seyislerinden biri olan Yusuf’a: “Çok hünerli ve değerli bir at bul.” emrini verir.
Seyis Yusuf, uzun süre Bolu beyinin isteğine göre bir at arar. Büyüdüklerinde istenen niteliklere sahip olacağına
inandığı iki küçük tay bulur (Kırat ve Doruat) ve bunları satın alır. Bolu beyi bu zayıf tayları görünce çok kızar ve
seyis Yusuf’un gözlerine mil çekilmesini emreder. Gözleri kör edilen ve işinden kovulan Yusuf, zayıf taylarla
birlikte evine döner. Oğlu Ruşen Ali’ye talimat verir ve tayları büyütür.

Babası kör olduğu için Köroğlu takma adıyla anılan Ruşen Ali, babasının talimatlarına göre atları yetiştirir.
Taylardan biri mükemmel bir at haline gelir ve Kırat adı verilir. Kırat da destan kahramanı Köroğlu kadar ünlenir.
Seyis Yusuf, Bolu beyinden intikam almak için gözlerini açacak ve onu güçlü kılacak üç sihirli köpüğü içmek üzere
oğlu ile birlikte pınara gider. Ancak, Köroğlu babasına getirmesi gereken bu köpükleri kendisi içer,
"yiğitlik, şairlik ve sonsuz güç" kazanır. Babası kaderine rıza gösterir ancak oğluna, ne pahasına olursa olsun
intikamını almasını söyler. Köroğlu Çamlıbel’e yerleşir, çevresine yiğitler toplar ve babasının intikamını alır.
Hayatını fakirlere ve çaresizlere yardım ederek geçirir. Halk inancına göre "Tüfek icat edildi, mertlik bozuldu"
demiş kırklara karışmıştır.

ÖZELLİKLERİ

Kırat gibi destansı bir varlığın bulunması, önceki Türk destanlarında da görülen “Körün oğlu” motifleri,
Ruşen Ali’nin aşırı derecede güçlü olması ve yine aynı şekilde ölümsüzlüğe kavuşması destansı özelliklerdir.
Ancak bu olayların nesir şekilde anlatılırken duyguların ve konuşmaların olduğu yerler nazım olarak ifade
edilmesi de halk hikayesi özelliğini gösterir.
ANAHTAR KELİMELER:
Nazım ve nesir karışık bir şekilde anlatılır. Gözlere mil çekme, üç sihirli köpük,
iki küçük tay ( kırat ve doruat )
Zamanı tam olarak belli olmasa da 16. yüzyıl olduğu tahmin edilir.

Destanın Anadolu, Azerbaycan, Türkmenistan ve Özbekistan'da söylenmiş 24 ayrı biçimi vardır.

Ruşen Ali (Köroğlu), iki bade türünü de içen tek âşık. "Er Dolusu Bade" ve "Pir Dolusu Bade"

Destanda "Üç Sihirli Köpük" motifi, "Kırat" motifi önemli yer tutmaktadır.

DOĞU VARYANTI BATI VARYANTI


"Goroğlu" adı, onun olağanüstü bir şekilde Anadolu varyantında ise "babası kör"
mezarda doğuşuyla ilgilidir. Bu yüzden adı, olduğu için "Köroğlu" verilmiştir
"mezarın oğlu" anlamında Goroğlu olur.
"Gor", mezar demektir.
HALK HİKAYELERİ

KEREM ile ASLI HİKÂYESİ


İsfahan şehrinin Adil Şah adlı veziri ile Keşiş adlı bir hazinedarı vardır. Bunların "ikisinin de çocukları olmaz."
Çıktıkları seyahatte bir ihtiyarla karşılaşırlar. "İhtiyar bunlara birer elma verir" ve hanımlarıyla birlikte yemelerini
ister. Söylenenleri yapan kahramanlarımızın birer çocukları olur. Şahın oğluna "Ahmet Mirza (Kerem)", Keşiş’in
kızına da "Kara Sultan (Aslı)" adını verirler. Şah, Keşiş’ten kızı oğluna ister. Bu andan itibaren Keşiş’in kafasını din
farkı kemirmeye başlar Keşiş, Müslümana kız vermek istemezse de şahın dileğini açıkça reddedemediği için bir
mühlet diler, mühlet sona ermeden karısını ve kızını alıp memleketten gizlice kaçar.

Bunun üzerine Kerem de Aslı'nın peşinden yollara düşer. Kuzeybatı İran'ın, Kafkasya'nın ve Doğu, Orta ve
Güneydoğu Anadolu'nun birçok şehir, dağ ve yaylalarını böylece dolaşır. Yanında sadık arkadaşı Sofu vardır.
"Elinde sazıyla, diyar diyar dolaşan bir âşık olmuştur."
Her gittiği yerde rastladığı kimselere, dağlara, taşlara, ırmaklara, dağlardaki hayvanlara saz çalar, onlardan
Aslı'nın izini sorar. Yıllarca süren bu gurbet ateşinde pişe pişe olgunlaşır, keramet sahibi bir “halk âşığı” olur.
Tanrı onun her dileğini yerine getirir, önüne çıkan engeller kalkar, dağların karı, dumanı gider, ırmaklar geçit verir,
beddua ettiği kimseler ya da nesneler harap olur.

Yıllarca kovaladıktan sonra Kayseri’de onlara yetişir. İlkin kızdan yüz bulamaz. Kendi sevgisinin üçte birini olsun
Aslı’ya vermesini Tanrı’dan diler; duası kabul olunur, Aslı da Kerem'e âşık olur. Bir gece gizlice kaçmak isterlerse
de buluşamazlar. Keşiş’in ahbabı olan Kayseri Beyi'nin adamları Kerem‘i tutarlar; Kerem “Hak aşığı” olduğunu ispat
edince Bey, keşişe kızı Kerem'e vermesini emreder.

Keşiş, Kayseri’den kaçar, Kerem yine peşlerine düşer. Nihayet, Halep’te onlara erişir. Halep Paşası’na kendini
sevdirir. Paşa Keşiş’i zorlayarak, kızı Kerem'e vermeye razı eder. İki sevgilinin nikâhları kıyılır. Kızını Kerem'e yâr
etmemeye ahdetmiş olan Keşiş; Aslı’ya, son düğmesine kadar çözüldükten sonra tekrar kendiliğinden iliklenen
"sihirli bir gömlek" giydirir. Kerem, Aslı'nın düğmelerini bir türlü çözemez, ateşli bir ah çeker, yanıp kül olur. Aslı
dağılan külleri saçıyla toplarken bir kıvılcım da onu tutuşturur. Böylece, iki sevgilinin ancak külleri birbirine
kavuşur.

MOTİFLER
Sihirli Elbise:
Hikâyede Kerem ile Aslı evleneceği sırada, Keşiş ’in Aslı’ya giydirdiği elbise sihirlidir.

Dua: ANAHTAR KELİMELER:


Kerem kendi aşkının bir kısmını Aslı’ya vermesi için Allah’a dua eder. çocuk sahibi olamama, din farklılığı,
sihirli elbise, yanıp kül olma
Aşk Dolusu Bade ve Âşık Olma Motifi:
Mirza Bey (Kerem), Kara Sultan (Aslı) elinden bir kadeh dolu içer ve mest olur. Daha sonra avlanırken şahininin
uçtuğu bahçede elinden aşk dolusu içtiği Kara Sultan'ı (Aslı) görür. Bu karşılaşmadaki deyişmelerle birbirlerine
Kerem ile Aslı adını verdikten sonra Aslı’nın da kalbine aşk ateşi düşer.

Hızır Motifi:
Kerem ile Sofu, Erciyes dağında fırtınaya yakalanırlar. Kerem: “Yetiş imdadıma gır atlı Hızır” diye
türkü söyleyince kır atıyla Hızır gelir ve göz açıp kapayıncaya kadar Kerem ile Sofu’yu Adana’ya ulaştırır.

Yanma Motifi:
Yanma, Kerem ile Aslı hikâyesinin en çok bilinen motiflerinin başında gelmektedir. Öyle ki Kerem’in yanması,
birçok farklı metinde ve günlük konuşma dilinde “Kerem gibi yanmak” ifadesiyle kalıplaşmıştır.
HALK HİKAYELERİ

ÂŞIK GARİP ile ŞAHSENEM HİKÂYESİ

Hoca Ahmet ölür ve yüklü mirasını oğlu Resul’e ( Aşık Garip ) bırakır. Resul mirasını çevresinde ki arkadaşları
ile yer içer . Bu arada başka işlere girip çıkar ama beceremez , bir işte tutunamaz. Son olarak kahvede aşıkların
yanına gider çıraklık yapar ama saz çalmayı da beceremez. Bu arada Resul’ün babadan kalma miras parası biter ve
arkadaşları da bir anda ortadan yok olur. Resul ; bacısı ve garip anasıyla birlikte cami avlusunda kalakalırlar.

Bir gün Resul bir düş görür ; "düşte bir yaşlı bir derviş tarafından bade dolu bir kap içer", "Şahsenem’i" görür ve
aşık olur. Aynı rüyayı Şahsenem’de görür o da bade dolu kabı içer ve Resul’ü görüp aşık olur.

Resul bu düşten sonra eli dili çözülür saz çalmaya başlar. "Artık o Aşık Garip olmuştur". Düşünde görüp aşık
olduğu Şahsenem’i bulmaya Tebriz’den Tiflis’e gider. Bilge Sinan’ın kızı Şahsenem’i bulur. Bilge Sinan ise kızını
fakir bir adama vermek istemez ve ondan "başlık parası olarak altın" ister. Aşık Garip diyar diyar gezip kahvelerde
aşıklık yapmaya başlar , saz çalar. Bilge Sinan’ın istediği altını biriktirip Tiflis’e gider.

Vardığında kızını başka bir adamla evlendirecek olan Bilge Sinan , vazgeçip altınını alıp kızını Aşık Garip’e verir ve
düğünleri yapılır. Birbirlerine kavuşup mutlu mesut yaşarlar.

ANAHTAR KELİMELER:
başlık parası, miras
HALK HİKAYELERİ

EMRAH ile SELVİHAN HİKÂYESİ


Emrah ile Selvihan, Doğu Anadolu, Azerbaycan, Türkmenistan ve Ermenistan' da değişik adlar altında yayılmış
olan halk hikâyesidir. Hikâye, 17.yüzyılda yaşadığı sanılan "Erçişli Emrah" ın yaşamı anlatır.

Doğu Anadolu’da yaygın olan hikâyelerden birine göre Emrah, Erciş Kalesi Beyi Miroğlu Mahmud’un
korumasındaki Âşık Ahmed’in oğludur. Emrah, Bey’in huzurunda saz çalmaya özenir, ama sazın tellerini koparınca
babası tarafından azar işitir. Ağlayarak kaçar ve bir mezarlıkta "uyurken rüyasında pîr (iyiliksever, yaşlı kimse)
elinden bâde (içecek çeşidi) içerek Miroğlu Mahmud Bey’in kızı Selvi’ye sevdalanır." Selvi de Emrah aşkına bâde
içmiştir.

Bu sırada Van üzerine sefere çıkan Şah Abbas, Erciş’e de uğramış ve burayı yakıp yıkmıştır. Yedi yıl süren kuşatma
sonunda Van Kalesi’ni alamayan Şah Abbas geri dönmeye karar verir. Dönüşte uğradığı kent ve kalelerde bulunan
bütün genç kızları da tutsak edip İsfahan’a götürür. Aralarında Emrah’ın sevdalısı Selvi de vardır.

Emrah babasıyla birlikte Selvi’yi aramak üzere İsfahan’a gider. Burada "Şah Abbas ile Selvi’nin düğünleri"
yapılmaktadır. Emrah saz çalıp deyişler söyleyerek Selvi ile birbirlerine sevdalandıklarını anlatır. Şah Abbas’ı ikna
ederek sevdiğini de yanına alıp memleketine gitmek üzere yola çıkar. Emrah Erciş’e ulaştıktan sonra birçok
güçlükle baş ederek "sevdiğiyle evlenir." Yolda rastladığı "Nazlı ( bazı varyantlarda "Selâtin Peri" ) adlı bir başka
kıza da sevdalanan Emrah "onunla da evlenir. Bu hikâye halk tarafından benimsenerek dillerden düşmemiş ve
günümüze kadar ulaşmıştır.

ÖZELLİKLERİ
Van Kalesi’nin Şah Abbas tarafından kuşatılmasıyla ilgili bölüm, tarihsel olaylarla yakından bağlantılıdır.
Van Kalesi 1604’te I. Abbas komutasındaki bir ordunun kuşatmasına uğramış, kalede yaşayanlar büyük
sıkıntılar çekmiştir. Öyküdeki olayların bu kuşatmalarla ilgili anılara dayandığı anlaşılmaktadır

Henüz yüzyılın başında Erzurumlu ve Ercişli Emrahların tek şahsiyet zannedilmesi, hikâyenin başka
bazı sebeplerin de etkisiyle Erzurumlu Emrah’a bağlanması, hem hikâyenin hem de Ercişli Emrah
gerçeğinin çok geç ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

ERÇİŞLİ EMRAH ERZURUMLU EMRAH


"17.yüzyılda yaşamış badeli aşıktır. "Emrah 19. yüzyılda yaşamış halk şairimizdir.
ile Selvihan" hikâyesindeki Emrah bu halk Tasavvufa yönelmiş şiirleri mevcuttur.
aşığımızdır. Divan edebiyatı ve aruzdan hiç Divan edebiyatı etkisi şiirlerinde açıkça
etkilenmemiştir. Din, tasavvuf gibi bellidir. Ayrıca medrese eğitimi görmüştür.
kavramlarla hiç ilgilenmemiştir.
HALK HİKAYELERİ

ARZU ile KAMBER HİKÂYESİ


Arzu ile Kamber, birbirlerini kardeş sanarak büyüyen iki gencin aşklarını anlatan ve 16.-17. yüzyılda ortaya çıktığı
sanılan Türk halk hikâyesi.

Hac yolunda eşkıya baskınına uğrayan bir kervandan "yalnızca bir erkek çocuğu kurtulmuş" ve bu çocuk bir aile
tarafından evlatlık alınmıştır. "Evlatlık olarak alınan bu çocuğa Kamber adı" verilir. Bu ailenin daha sonra "Arzu"
isminde bir kızları dünyaya gelmiş, "çocuklar birbirlerini kardeş sanarak büyümüşlerdir." Arzu’nun babası
öldükten sonra, iki gencin aralarında bir yakınlık başlamıştır.

Arzu ile Kamber, yaşların büyüyünce "kardeş olmadıklarını öğrenirler ve birbirlerini çok sevdiklerini anlarlar."
Böylece evlenmek isterler ama annesi, Arzu'yu zengin bir tüccarla evlendirmek istemektedir. Arzu’nun anası
Kamber’den kurtulmak için onu zehirlemeye kalkarsa da Kamber, sevgilisinin uyarması üzerine, ölümden kurtulur.
Vilayet Beyi Kamber’in haline acıyarak, düğünü durdurmaya, iki aşığı birbirine kavuşturmaya çalışır ama Kamber,
nikahı bozmak, istemediği için, onu bundan vazgeçirip, alınyazısına katlanır. Ve annesi Arzu’yu bu zengin adam ile
evlendirmiştir. Bu olaydan sonra "bade içerek hak âşığı olan Kamber saz çalıp şiir söylemeye başlar" ve dağlara
düşer. ( Kamber'in atının adı " SİYAH AT" )

Fakat Arzu, kocasını kendisine yaklaştırmamaktadır. Bu zengin adam çok geçmeden kısa bir süre sonra
kederinden ölmüştür. Arzu memleketine döner, iki âşık birbirlerine kavuşur. Arzu ile Kamber yeniden evlenmek için
uğraşır ama "kötü kalpli anne onların kavuşmalarına ve evlenmelerine yeniden engel olmuş" ve birbirlerinden ayrı
kalmalarına vesile olmuştur. Âşıklar bir rastlantı sonucu karşılaşır ve heyecandan bayılırlar. Kötü kalpli anne kızını
izler ve onları ayırmak ister, fakat âşıkların etrafını su kaplar ve anne onlara ulaşamaz. İkisinin ölüsünü su kaplar.
Bir ada meydana gelir. Arzu’nun anası iki vücudu birbirinden ayırmak ister ama onları ayırmayı başaramaz. O da
Tanrı’dan ölüm isteyince kızı ile Kamber’in yanına düşer ve ölür. Gençlerin göğüslerinden birer güvercin uçarak
göğe yükselir. Bu, onların şehit olduklarının işaretidir. Ve iki sevgili orada yan yana can vermişlerdir.

Arzu ile Kamber Türkler arasında çok yaygın bir aşk öyküsüdür. Anadolu, Rumeli, Azerbaycan, Türkistan ve Irak'ta
(Kerkük) dilden dile dolaşır.

MOTİFLER
Konuşan At:
Kamber atına ( Siyah At ) şiir okuduğunda başını kaldırıp onu dinler. Ata yatmasını söyleyince at anlayıp yatar.

Harikuladeliklerin İfşa Edilmesi:


Arzu ile Kamber'in kardeş olmadıklarını öğrenmeleri

İnsanların Güvercin Olması: ANAHTAR KELİMELER:


Arzu ile Kamber'in öldükten sonra iki güvercin olarak çıkıp gitmeleri aynı evde kardeş büyüme,
siyah at, güvercin motifi
Gül:
Arzu ile Kamber'in mezarlarında her yıl iki beyaz gül çıkar.

Zalim Anne:
Arzu'nun annesi, iki aşığı birbirinden ayırmak için çeşitli yollara başvurur.
HALK HİKAYELERİ

TAHİR ile ZÜHRE HİKÂYESİ


Eskiden zengin ve güçlü, "fakat çocuk sahibi olamayan bir padişah" vardır. Padişahın vezirinin de çocuğu
olmamaktadır. Adaklar adanmış, ülkenin dört bir yanından hekimler çare aramış ise de nafile.
Padişah ile veziri çare aramak için dolaşırlarken yolda bir "dervişle" karşılaşırlar. Derviş padişah ile vezirinin
dertlerini anlar ve onlara bir elma ikiye bölüp verir. Birinin kızı, diğerinin de oğlu olacağını,
isimlerini de "Zühre ve Tahir" koyarak çocukları birbiri ile evlendirilmelerini söyler.

Bir müddet sonra padişahın kızı, vezirin ise oğlu olur. Dervişin sözünü hatırlayan padişah kızının adını Zühre,
vezirde oğlunun adını Tahir koyar. Birlikte büyüyen çocuklar gençlik çağına geldiğinde birbirlerine aşık olur.
Padişah ve vezirin onayı ile düğün hazırlıkları başlar. Ancak çocukların evlenmesine kısa bir süre kalmışken
"Karadiken isminde bir köle", Zühre’nin annesini kandırırak evliliğe karşı çıkartır. Karadiken ile Zühre’nin annesi
çeşitli yollara başvurarak Padişahı çocukların evlilik kararından caydırır. Ancak Tahir ile Zühre gizli buluşmalara
başlar, bunu fark eden köle Karadiken durumu padişaha bildirir, bunun üzerine padişah "Tahir’i Mardin Kalesine
zindana hapseder."

Tahir yedi yıl zindanda kaldıktan sonra kurtulup memleketine döner. Bu arada Zühre başkası ile evlendirilecektir.
Zühre’nin evlendirileceğini öğrenen Tahir, bir aşık kıyafetiyle padişahın sarayındaki düğüne gider. Burada Zühre ile
görüşür ve kaçmak için karar verirler. Zenci köle Karadiken Tahir ile Zühre’nin kaçağını öğrenir ve padişaha haber
verir. Tahir ile Zühre kaçarken saray muhafızları tarafından yakalanır. Padişah, bu duruma o kadar sinirlenmiştir ki
"Tahir’i lime lime doğratır." Bunu duyan Zühre’de çılgına döner babasına ve annesine beddua ederek parçalanmış
halde olan Tahir’in üstüne kapanıp;

Hey tatarlar tatarlar,


Birbirine ok atarlar,
Çarşıda et tükenmiş,
Tahir etin satarlar.

diye "ağlayarak Tahir’in yanında oracıkta ölür." Zühre’nin bedduası ile babası ve annesi de yanarak ölür.
Zenci köle "Karadiken de iki gencin arasına düşer, alev alev yanmaya başlar." İki sevgili yan yana gömülür,
"Zühre’nin mezarında beyaz bir gül, Tahir’in mezarında ise kırmızı bir gül biter." Aralarında bulunan zenci köle
"Karadiken’in mezarından biten çalı, bu iki gülün birbirlerine kavuşmalarına mani olmaktadır."

ANAHTAR KELİMELER:
çoçuk sahibi olamama durumu,
elmayı ikiye bölme, Karadiken adlı köle,
Karaçalı motifi
HALK HİKAYELERİ

FERHAT ile ŞİRİN HİKÂYESİ


“Ferhat ile Şirin” hikâyesi, “Hüsrev ü Şirin” mesnevisinin bir parçasıdır. Firdevsi’nin Şehname’sinde
yaşam ve serüvenleri anlatılan Hürmüz’ün oğlu Husrev Perviz, su yolları ustası Ferhat ve ortak sevgilileri Şirin’in
arasında oluşan “sonsuz üçgen” aşkı, ele alır.

Mehmene Bânu, kız kardeşi Şirin için bir köşk yaptırmak ister. Köşkü süsleme işini o yörenin en usta süslemecisi
"(nakkaş) Ferhat’a" verirler. Ferhat, çalışırken Şirin’i görür ve ona âşık olur. Mehmene Bânu da Ferhat’ı
sevmektedir. Bu nedenle Şirin’le evlenmesini istemez, karşı çıkar.

Ferhat bir gezi sırasında Amasya kentinin hükümdarı Hürmüz Şah ile tanışır. Hürmüz Şah, Ferhat’ın başına
gelenleri dinleyince onu yanına alır. Birlikte Erzen’e giderler. Hürmüz Şah, Şirin’i Ferhat için Mehmene Bânu’dan
ister. Mehmene Bânu karşı çıkınca iki hükümdar birbirlerine savaş açarlar. Savaş sırasında Hürmüz Şah’ın oğlu da
Şirin’e âşık olur. Savaş sonunda yenilen Mehmene Bânu her şeyi bırakarak kaçar. Şirin Amasya’ya getirilir.
Oğlunun da Şirin’e âşık olduğunu öğrenen Hürmüz Şah güç durumda kalır. En sonunda Ferhat’a başarılması güç
bir iş verir ve bu işi başarması koşuluyla Şirin’e kavuşabileceğini söyler.

Ferhat, Amasya yakınlarındaki "bir dağı delecek ve kente oradan su getirecektir." Ancak bu işi başarırsa Şirin’le
evlenebilecektir. Ferhat büyük bir coşku ile işe koyulur ve bir süre sonra işin sonuna yaklaşır. Ferhat’ın bu işi
başaracağını anlayan Hürmüz Şah, çalıştığı bir dağda "Ferhat’a yaşlı bir kadınla Şirin’in öldüğü haberini yollar."
Bu yalan habere inanan Ferhat, Şirin’in ölüm acısına dayanamaz ve dağları deldiği gürzünü canına kıymak
amacıyla havaya fırlatır ve yere düşen gürzün altında kalarak ölür. Ferhat’ın ölüm haberini alan Şirin de bir
hançerle kendini öldürür. İki sevgiliyi yan yana gömerler. Söylenceye göre; her bahar "Ferhat’ın mezarı üstünde
kırmızı, Şirin’in mezarı üstünde beyaz bir gül ve aralarında da bir diken çıkmaktadır."
HALK HİKAYELERİ

KİRMANŞAH HİKÂYESİ
Tiflis hükümdarı Hurşut Şah’ın çocuğu olmaz ve bu durum sebebiyle çok üzgündür. Bir gün bir derviş eğer
söylediklerini yaparsa bir oğlu olacağını söyler. Hurşut Şah istenileni yapınca da gerçekten güçlü kuvvetli bir
çocuğu olur.

Pirin isteği üzerine bu çocuğa "Kirmanşah" adı verilir. Daha sonra piri rüyasında gören Kirmanşah’a üç bade verilir;
Allah, üçler, yediler, kırklar ve Selim Şah’ın kızı Mahperi. "Mahperi’ye aşık olan Kirmanşah", Ağ Dev tarafından
kaçırılan sevdiğini kurtarmak için yola çıkar. Bu sırada Koca Arap’ı güreşte yenerek hem onun dostluğunu hem de
atını ( atın adı KARAKAYTAZ )kazanır.

Ağ Dev’den sevgilisini kurtaran Kirmanşah’a Mahperi’ye onun gibi aşık olan amca oğulları tuzak kurarlar ve
Kirmanşah’ı yaralarlar ve Mahperi ile Kirmanşah’ı arkalarında bırakarak kaçarlar. Bu iki aşık belli bir süre yollarına
devam ederler ancak Mahperi Kirmanşah’a süt bulmak için yanından ayrılınca, Kirmanşah’ı annesi bulup yanına
aldığından birbirlerini kaybederler. Koca Arap’ın yardımıyla daha sonra Kirmanşah Mahperi’ye kavuşur.

ANAHTAR KELİMELER:
Karakaytaz atı
HALK HİKAYELERİ

ASUMAN İLE ZEYCAN HİKAYESİ


Asuman ile Zeycan, aynı elmadan yiyerek çocuk sahibi olan iki ana babanın biri kız, biri erkek çocukları arasındaki
aşkı anlatan Türk halk öyküsüdür. Daha çok Doğu Anadolu’da anlatılmakta olup, öteki Türk halk öyküleri gibi fazla
yaygın değildir.

Erzincan beyi Kaleli Bey ile kâhyası Derviş Ahmet’in çocukları olmamaktadır. Bey ve kâhyası, kılık değiştirerek
geziye çıkarlar. Bir yaylada karşılaştıkları "bir dervişin verdiği elmayı eşleriyle birlikte yiyen babalar, çocuk sahibi
olurlar. Beyin kızı, kâhyanın oğlu olmuştur. Derviş, kızın adını Zeycan, oğlanın adını da Asuman koyar, onların
birbirleriyle beşik kertmesi nişanlı olduklarını, büyüdükleri zaman evlendirilmelerini söyler."

Çocuklar büyüyünce birbirlerini severler, ama Zeycan’ın annesi Kaleli Bey’i etkileyerek iki gencin evlenmesini
engeller. "Asuman ve Zeycan, düşlerinde bade içerek âşıklık gücü kazanmışlar, saz çalarak deyişler söylemeye
başlamışlardır."

Asuman kılık değiştirerek beyin huzuruna çıkar ve ondan atışmak için âşık ister. Kaleli Bey Âsuman’ın karşısına
âşık olarak kendi kızını çıkartır. Bu atışmada kaybeden, kazananın kölesi olacaktır. İki sevgili arasındaki sazlı sözlü
mücadeleyi Âsuman kazanır. Ama Kaleli Bey sözünde durmadığı gibi, Âsuman’ı da öldürtmek ister. Sevgilisinin
yardımıyla kaçıp kurtulan Âsuman, Basra’ya gider, bir kahvede âşıklık yapmaya başlar. Âşıklıkta gösterdiği başarı
Basralı âşıklarca kıskanıldığı için bir kuyuya atılan Âsuman’ı, düşünde elinden bade içerek âşık olduğu derviş
kurtarır, Erzincan’a getirir.
Âsuman bu kez Erzurum paşasına başvurarak yardım ister. Paşa bir adamını göndererek Kaleli Bey’e baskı yapar
ve iki genç birçok serüvenden sonra birbirlerine kavuşup mutluluğa ererler.

ANAHTAR KELİMELER:
çocuk sahibi olamama durumu ,
elma yiyerek çocuk sahibi olma,
beşik kertmesi,, aşık atışması
HALK HİKAYELERİ

ŞAH İSMAİL VE GÜLİZAR HİKAYESİ


Kandehar padişahın hiç çocuğu yoktur bunun üzerine bir derviş yardım eder ve eğer verdiği elmayı karısıyla
yerlerse bir çocukları olacağını söyler. Bunu yapan padişahın güçlü bir oğlu olur. Derviş bu oğlana "İsmail Şah"
adını verir.

Bir gezinti sırasında Gülizar adındaki kıza aşık olur fakat Gülizar’ı annesi kaçırır ve başkasıyla evlendirir. Gülizar’ı
aramaya koyulan Şah İsmail yol üzerinde bir çok kahramanlık gösterir ve "Gülperi" ve "Arapüzengi" adında iki kıza
aşık olur. Beraber Gülizar’ı kaçırırlar ve saraya dönerler.

Bu durumu kıskanan Şah İsmail’in annesi onun öldürülmesini ister. Babası oğlunu öldüremese de
"gözlerini mile çeker" ancak güvercinlerin yardımıyla Şah İsmail tekrar gözleri görmeye başlar. Babasını öldürür
ve "Şah İsmail ile üç kız evlenir."

MOTİFLER
Elma yenerek çocuk sahibi olunması dikkat çekmektedir. Bazen bunun yerini nar da alır.

Kuleyi bir gürz darbesiyle yıkan Şah İsmail’in devlerle yapılan savaşları kazanması da destansı motifler
taşır.

Arapüzengi ile baş başa kaldıklarında aralarındaki kılıç bir ant şeklidir.

Şah İsmail birden fazla eşle evlenmiştir.

Hikayede baba oğlunun getirdiği kızlara aşık olur ve sonunda kötü baba cezalandırılır ve Şah İsmail ve üç kız
mutlu sona ulaşır.

Görmeyen gözler genelde toprak ve kanla tedavi edilir ama bu hikayede güvercin yardımcı olmaktadır.

ANAHTAR KELİMELER:
ilk görüşte aşk, Kamertay atı,
gözlere mil çekme, 3 kızla evlenme
güvercinlersayesinde tekrar görme
HALK HİKAYELERİ

YARALI MAHMUT ile MAHBUP HANIM HİKAYESİ


Ali Bezirgân isimli zengin bir tüccarın Ahmet ve Mahmut adında iki oğlu vardır. Karakter itibariyle birbirinin zıddı
olan bu iki kardeşten Mahmut akıllı ve ailesine bağlı bir genç iken, Ahmet ise bunun tam tersi özelliklere
sahiptir.Babaları öldükten sonra kardeşlerden Ahmet, kendilerine bırakılan mirası kısa bir sürede yer, bitirir.
Mahmut da annesinin ve kendisinin geçimini sağlayabilmek için çobanlığa başlar.

Bu arada Osmanlı Padişahı muhteşem bir saray yaptırır. Sarayı görenler çok beğenirler ancak "şamşırak taşlarının
onu daha da güzelleştireceğini belirtirler." Bunun üzerine padişah şamşırak taşlarını aratmaya başlar ve onların
Gence Padişahı'nda olduğunu öğrenir. Padişah hemen tellallar çağırtır ve "Her kim ki şamşırak taşlarını Gence
Padişahı'ndan getirirse, onun dünyalığını vereceğim" der. Merhum Ali Bezirgan'ın oğullarından Mahmut, taşı
getirmeye talip olur.

Mahmut, padişahla görüşüp anlaştıktan sonra emrine verilen ordu ile birlikte Gence'ye doğru yola çıkar. Gence'ye
vardığında Gence Padişahı'na haber gönderip şamşırak taşını vermesini, yoksa taş üstünde taş bırakmayacağını
söyler.
Gence Padişahı taşları vermeye razı olmayınca "iki ordu arasında savaş çıkar." Mahmut, Gence Ordusunun
yarısını kılıçtan geçirir. Bu sırada Gence Padişahı daha çok kan dökülmesini önlemek amacıyla Mahmut'un
karşısına, "güreşmek ve birebir dövüşmek üzere Arap görünümlü bir pehlivan çıkarır." Arap dövüşü kaybeder ve
tam Mahmut tarafından öldürüleceği sırada yüzündeki peçeyi çıkarır. Mahmut, peçe açılınca karşısındaki
"pehlivanın dünyalar güzeli bir kız olduğunu görür", ona hemen aşık olur. Arap ise adının "Mahbub olduğunu, ahdi
gereği kendisini yenen yiğit ile evleneceğini, istediği şamşırak taşlarının da koynunda olduğunu söyler." Bu
duruma çok sevinen Mahmut, Mahbub'u ve şamşırak taşlarını da yanına alarak İstanbul'a doğru yola çıkar.

Durumdan haberdar olan Mahbub'un nişanlısı Kara Vezir, Gence Padişahı'na kızın geri getirilmesi için baskı yapar.
Padişah da cadıdan yardım ister. "Cadı küpüne binip İstanbul'a gider, bir sihir yaparak Mahbub'u Mahmut'tan
ayırır." Mahbub bir süre sonra Mahmut'u terk edip Gence'ye doğru yola çıkar. Eşini takip eden Mahmut, Mahbub ile
Karaman Dağları'nda karşılaşır. Büyünün etkisiyle Mahbub, Mahmut'u yaralar. Daha sonra Gence'ye ulaşır.
Gence'de büyünün etkisi geçince Mahbub cadıyı öldürür, ancak yine de Kara Vezir ile evlendirilir.

Bu sırada Karaman Dağları'nda yaralı bir halde ölüme terk edilen Mahmut'u bir bezirgan bulur ve onu hekim olan
kızı Gülşen'e tedavi ettirir. Gülşen Mahmut'u tedavi ederken onun, arkadaşı Mahbub'un eşi olduğunu öğrenir. Bu
olaylar olurken Kandehar'da ise düğün hazırlıkları başlamıştır. Gülşen'in yardımıyla gizlice düğün evine gelen
Mahmut, gerdek odasında saklanır. Mahbub ile Kara Vezir odaya geldiklerinde "Mahmut Kara Vezir'i öldürür."

İki sevgili İstanbul'a doğru yola çıkarlar. Erzincan'a geldiklerinde Mahbub "çeyizsiz bir şekilde İstanbul'a
gidemeyeceğini," bu yüzden "para kazanıp çeyiz düzmeleri gerektiğini söyleyince ikisi birlikte haramiliğe başlar."
Ancak güvenlik güçleri haramileri yakalar. Bu birliğin komutanı olan Mahmut'un kardeşi Ahmet, yakaladığı
haramilerin kardeşi Mahmut ve sevgilisi olduğunu öğrenince onları padişaha teslim eder. Padişah ise şamşırak
taşlarını getirdiği için Mahmut'u affeder. Ardından Mahmud ile Mahbub'a kırk gün kırk gece düğün yaparak
evlendirir.

ANAHTAR KELİMELER:
Şamşırak taşı, sevgili ile güreşme,
çeyiz olmadan evlenmeme
DEDE KORKUT HİKAYELERİ

DEDE KORKUT HİKAYELERİ


ÖZELLİKLERİ

Destan döneminden halk hikâyeciliğine geçiş döneminin en önemli ürünü Dede Korkut Hikâyeleridir.

Dede Korkut hikâyeleri "bir ön söz ve 12 hikayeden" oluşur.

Hem şiir hem de düzyazı biçiminde yazılmıştır. Olay içeren yerler düzyazı, duygu içerikli yerler şiir şeklinde yazılmıştır.

Bu eser anonimdir yani Türk milletinin ortak bir eseri olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle Türklerin milli hayatlarını,
kültürünü, zenginliklerini ve duygularını yansıtmaktadır.

Dede Korkut eser içerisinde geçmektedir( Korkut Ata ). Eser içerisinde geçen Dede Korkut meçhul biri ve halk ozanıdır.
( Dede Korkut eserin ilk anlatıcısı olduğu kabul edilir. Kitabın yazarı değildir. )

Dede Korkut hikayelerinde Oğuzların boylar arasında yaptıkları savaşları ve kendi iç mücadeleleri anlatılmaktadır.

Dede Korkut hikayeleri "15. yüzyılda Akkoyunlular" tarafından yazıya geçirildiği tahmin edilmektedir.

Günümüze ulaşan iki el nüshası bulunmaktadır. "Dresden Nüshası", "Vatikan Nüshası" ve iki esere ek olarak
Kazakistan'da yeni bir nüsha (Türkistan/Türkmen Sahra Nüshası) ve on üçüncü hikâyenin bulunduğu
2018 yılında Halk Edebiyatı ve Destan Uzmanı Metin Ekici tarafından ilan edilmiştir.
(Bulunan 13. hikâye: "Salur Kazan'ın Yedi Başlı Ejderhayı Öldürmesi")

DRESTEN NÜSHASI VATİKAN NÜSHASI TÜRKİSTAN NÜSHASI


"Kitâb-ı Dedem Korkud Alâ Hikâyet-i Oğuznâme Bilinen 12 hikayeye ek
Lisân-ı Tâife-i Oğuzân (Oğuzname hikâyesi) adını olarak 13. hikayeyi
(Dedem Korkud Kitabı) adını taşır; ön söz ve 6 hikâyeyi barındıran tek nüshadır.
taşır; ön söz ve 12 hikâye içine almaktadır. Kesinleştiği takdirde en eski
içerir. nüsha olacaktır.

Dede Korkut Hikâyelerini Türkiye' de ilk defa " Kilisli Rıfat Bilge " tarafından yayımlanmıştır.

Dede Korkut Hikâyelerini bugünkü Türk alfabesiyle ilk yayımlayan


" Dedem Korkut'un Kitabı " adıyla " Orhan Şaik Gökyay " tarafından yayımyanlamıştır.
DEDE KORKUT HİKAYELERİ

DEDE KORKUT HİKAYELERİ

Dirse Han Oğlu Boğaç Han Hikayeler, "Hanlar Hanı Bayındır Han" veya "Salur Kazan'ın"
verdiği ziyafetle başlar.
Salur Kazan'ın Evi Yağmalanması
Hikayenin coğrafyası "Hazar Denizi'nin" iki yakasıdır.
Kam Büre Bey Oğlu Bamsı Beyrek
Dede Korkut, Oğuzların akıl hocasıdır. "Çocuklara ad koyar",
Kazan Bey Oğlu Uruz'un Tutsak Olması "bekarları evlendirir"

Duha Koca Oğlu Deli Dumrul Dede Korkut "kopuzu icat eden" kişidir, ozanların piridir.

Kanlı Koca Oğlu Kanturalı Hanlar Hanı Bayındır Han en üst mevkidedir. Salur Kazan
ondan sonra gelir.
Kazılık Koca Oğlu Yegenek
Kahramanlık yapılmadan ad verilmez.
Basat'ın Tepegöz'ü Öldürmesi
Hikayelerde beylerin yanında 300, çocukların yanında 40
Begin Oğlu Emren yiğit vardır. Hatunların yanında da 40 ince belli kız vardır.

Uşun Koca Oğlu Segrek Tabiat çok etkindir, canlıdır, heybetlidir. Dağlar geçit
vermez. Hemen her hikayede ava çıkılır. Önemli kararlar av
Salur Kazanın Tutsak Olup Oğlu Uruz'un Çıkarması alanında alınır.

İç Oğuz'a Taş Oğuz Asi Olup Beyrek'in Öldürülmesi

Dede Korkut’un toplumsal alanda üç önemli özelliği vardır. Bunlar:

Ad Koyuculuk: Oğuz töresinde yer alan erkek çocuğa hak ettiği zaman ad koyma işi Dede Korkut’a aittir. Erkek çocuk
yiğitlik gösterdiğinde de topluma kendisini kabul ettirir. O zaman Dede Korkut tarafından çocuğa ad verilirdi.
Dirse Han Oğlu Boğaç Han Hikâyesinde bu adetten söz edilir.

Bilicilik: Dede Korkut, toplum içinde bir sorunla karşılaşıldığında çözüm bulunamadığında danışılan kişidir. Kam
Püre’nin Oğlu Bamsı Beyrek Destanında Banu Çiçek’in evlenmesine karşı çıkan ağabeyi Deli Karçar’ı ikna ederek,
gençlerin kavuşmasını sağlar

Olağanüstü Güçlülük: Allah, Dede Korkut’a bir takım üstün güçler vermiştir. En zor anlarda bile bu güçleri ile
zorluklardan kurtulabilmektedir.
ALTIN BİLGİLER

Prof. Mehmed Fuad Köprülü, “Türk edebiyatının bütün ürünlerini terazinin bir kefesine, Dede Korkut
Hikâyelerini de diğer kefesine koysanız Dede Korkut daha ağır gelir” diyecek kadar önemsenmiş
hikâyelerdir.

Dede Korkut sadece Oğuz Türklerinin hakim olduğu Türkmenistan, Azerbaycan ve Türkiye sahasında
tanınan bir kişi ve kimlik değildir. "Korkut Ata" adıyla Dede Korkut, bütün Türkistan’da Kıpçak Türkleri
arasında da tanınan ve hakkında mitler, efsane, menkıbe ve memoratlar anlatılan mitolojik bir kişiliktir.

Mitolojik bir kültürel kahramandır. Dede Korkut’un bin yıl yaşadığı ve ömrü boyunca ölümden kaçtığı
rivayet edilir. “Yelmaya” adlı devesiyle dünyanın dört bucağını gezmiştir. Gezdiği yerlerde mezar kazan
insanları görünce kimin mezarını kazdıklarını merak edip sormuş ve onlardan “Korkut’un kabrini..” cevabını
almıştır. Bunun üzerine yurduna dönmüş ve ırmak üzerinde yaşamaya başlamış ve içindeki ölüm
korkusunu yenmek için devesinin derisinden yaptığı kopuzla yaşam üzerine ezgiler çalıp
söylemiştir.

Hikâyelerin elimizdeki şeklinin XIV. veya XV. yüzyılda Akkoyunlu sahasında muhtemelen tekke
âşıklarının tesiri altındaki ozan-baksı geleneği mensubu bir ozanın icrasını dinleyen tekke mensubu bir
kişinin kalemiyle yazıya geçtiği düşünülmektedir. Dolayısıyla, Türkistan sözlü kaynaklarındaki
Korkut Ata’nın yeni din ve dünya görüşüne dahası yeni coğrafya ve vatana dönüştürülme sürecine uygun
bir versiyonu karşımıza çıkmaktadır. Oğuz’un gaybı bilicisi, kaybı bulucusu Dede Korkut;
Hz. Peygamber zamanında yaşamış Mekke’ye giderek “hacı” ve “sahabe” olmuştur. Doğal olarak da
gösterdiği olağanüstülüklerin kaynağı neredeyse Yunus Emre ve Hoca Ahmet Yesevî’ye bile örnek
olabilecek vasıflarla donatılan coşkun bir “Allah dostu” veya müslüman veli, “Hak âşığı” profili olarak
çizilmektedir.

Ancak metnin içine yerleştirildiği bu sunum içinde başka çerçeveler ve sunulan başka Dede Korkut’lar da
vardır. İkinci Dede Korkut gelmiş geçmiş en büyük ve en mükemmel ozandır. Ozanlığın sembolü ve örnek
modeli konumundadır. Hikâyelerde, ozan olmaktan maksat Dede Korkut gibi olmaktır diyen ve hedef
gösteren bir “gerçek ozan” profili sunulur. Bir başka cephesiyle, bu ozan âdeta Oğuz Türklerinin tanrısal
olarak görevlendirilmiş koruyucu ruhudur. Sanki Oğuz Kağan dahil bütün “Oğuz ataları” bir arada eritilmiş
ve hepsi bir arada Korkut Ata olarak kalıba dökülmüş gibidir. Belki de “atalar kültü” yeryüzünde en somut
ve mükemmel biçimde Korkut Ata’nın şahsında anlatılmaktadır.
DİRSE HAN OĞLU BOĞAÇ HAN

Bayındır Han, geleneksel şölen yemeklerinden birini vermektedir ve üç ayrı otağ kurulmuştur: ak rengi otağda oğlu
olanlar, kızıl renkli otağda kızı olanlar, kara renkli otağda oğlu-kızı olmayanlar misafir edilecektir, ak ve kızıl
otağlara şölen yemeklerinden ikram edilirken kara otağ misafirlerine kara koyun yahnisi sunulacak; yerlerse
yiyecek yemezse gidecektir. Çünkü çocuksuz insanların lanetlendiği düşünülmektedir. Konular arasında bulunan
Dirse Han Kara otağa buyur edilir.

Dirse Han Bayındır Han’ın kendisini neden "Kara otağa" layık gördüğünü merak eder, anlamını öğrenince şöleni
terk eder, evine döner. Evde eşi Dirse Hana büyük bir ziyafet vermesini, açları doyurmasını, çıplakları giydirmesini
tavsiye eder, bu hayırları gören kişilerin dualarıyla bir çocuklarının olabileceğini söyler.

Dirse Han eşinin önerisini yerine getirir. Bir çocukları olur. Bayındır Han’ın her yıl dövüştürülen bir boğası, yine bir
dövüş öncesi dışarı çıkarılır, Dirse Han’ın oğlu boğayı görünce kaçan arkadaşlarının aksine boğayla mücadeleye
girer, boğayı yener ve öldürür. Bu kahramanlık karşısında artık "Dede Korkut tarafından adının konulmasına
karar verilir,Boğaç adını alır." Dirse Han’da oğluna bir beylik ve taht verir.

Dirse Han’ın kırk yiğidi durumu kıskanırlar ve Boğaç’ı gözden düşürmek için babasına kötülerler. Dirse Han
söylenenlere inanır, haset içindeki adamlarının etkisine iyice girer, ok atarak Boğaç’ı yaralar, av alanından ayrılır.
Dirse Han’ın eşi kendisi ve oğlunun avdan dönüşü şerefine büyük bir ziyafet hazırlamıştır. Dirse Han’ın yanında
oğlunu göremeyen anneye kırk haset adam Boğaç’ın hala avda olduğunu söyler. Boğaç’ın annesi yanına kırk ince
belli kız alarak av yeri olan Kazılık Dağı’na gider, oğlunu ok yarasıyla bulur. Annesi gelmeden önce Boğaç’ın yanına
gelen Hızır iyileşmesi için gereken reçeteyi söylemiştir, reçete gereği dağlardan toplanan çiçek ve ana sütü
yaraya sürülür.

Eve dönüşte kırk haset adam Dirse Hanın gerçeği öğrendiğinde başlarının derde gireceğini bildiğinden yeni bir plan
hazırlayıp Dirse Han’ı elleri bağlı yanlarına alıp, kâfir illerine yola çıkarlar. Dirse Han’ın başına gelenleri öğrenen
eşi, Boğaç’dan yardım ister. Annesini kırmayan Boğaç babasını kurtarmak için kırk hasetin peşine düşer,
onlarla savaşır, babasını kurtarır. Eve dönüşte başarısı duyulan Boğaç’a beylik ve taht verir.

MOTİFLER
"Çocuksuzluk motifi" Eski inançlarda çocuk sahibi olmayanların tanrının gazabına uğradığına inanılırdı.

“Kara otağ”, “Kızıl otağ”, “Ak otağ” renk metaforu olarak karşımıza çıkmaktadır. Siyah renk uğursuzluğun sembolü
olarak düşünülmektedir. Çocuğu olmayan kişilerin toplumda bir nevi teşhir edildiği söylenmesine karşın neslin
devamının sağlanması açısından son derece önemlidir.

Dirse Han’ın, hatunuyla konuşurken yapmış olduğu tasvirler de toplumun kadına bakış açısını ortaya koyması
bakımından dikkate değerdir. Kadının evde sözünün dinlendiği, sözünün tesirli olduğu ve kendisine değer
verildiğinin bir göstergesidir.

Oğlan yumruğunu boğanın alnından çeker ve onu yere düşürerek boğazını keser. Dede Korkut gelir,
oğlanı alarak babasına gider. Babadan oğluna beylik ve taht vermesini ister. Oğlanın adını “Boğaç” koyar. Türk
destanlarında olduğu gibi bu hikâyelerde de isimler tesadüfen verilmiyor, hepsinin bir hikayesi var ve hepsi
anlamlıdır, değerlidir. Oğuzlarda ad vermek çok önemlidir. Bireyin ad alabilmesi için bir kahramanlık
göstermesi gerekir.
SALUR KAZAN'IN EVİNİN YAĞMALANMASI

Bir şölende sarhoş olan "Salur Kazan’ın tüm uyarılara karşın çıkmış olduğu av sonrası yaşanılanların" anlatıldığı
Dede Korkut hikayesidir.

Salur Kazan bir şölende "sarhoş olmuş ve ava çıkmak için diretmiş." Dayısı ve oğlu Uruz Han’ın tüm ikazlarına
karşın, Oğuz beyleriyle ava gitmiş. Evini koruması içinde üç yüz yiğit ve ve oğlu Uruz Hanı bırakmış.

Oğuz’un düşmanı Şökli Melik bu durumu haber alır ve adamlarını Kazan’ın evini yağmalamaya gönderir. Kâfirler
Kazan’ın altınlarını, koyunlarını, develerini alır, Kazan’ın eşi Burla Hatun’u, annesini, Uruz’u ve evdeki genç kızları
tutsak ederler. Karacık çoban, Kazan’ın koyunlarını almak isteyen kâfirleri sapanla öldürür. Karacık çobanın iki
kardeşi çatışma sırasında şehit olmuştur.

Salur Kazan avdan dönünce evinin harabesi ile karşılaşır. Neler olduğunu öğrenmeye çalışırken, Karacık çobanın
köpeğini izler, çobandan olanları öğrenir. Salur Kazan, Karacık Çoban’ın beraber intikam alma teklifini kabul
etmez. Salur Kazan kâfiri, çobanda Kazan’ı takip eder. Kazan, çobanı bir ağaca bağlar ve yola çıkar, çoban bağlı
olduğu ağacı sökerek Kazanı izler.

Şökli Melik, Salur Kazan’ın eşi Burla Hatun yemek sırasında hizmet etmesini sağlamak için kim olduğunu
öğrenmek ister. Şökli Melik’in planına göre, Salur Kazan’ın Oğlu Uruz’un çengele asılan etinden parçalar koparıp
pişirmesini, kim yemezse onun annesi Burla Hatun olduğu ortaya çıkacaktır. Plandan Burla Hatun’un haberi
olunca, Uruz ile konuşarak ne yaparlarsa yapsınlar namusunu korumak için ortaya çıkmamaya karar verirler.
Uruz’u çengele asıldığı sırada Karacık Çoban ve Salur Kazan gelir, arkalarından Oğuz Beyleri gelir, kâfirleri kılıçtan
geçirirler. Salur Kazan ailesini ve mallarını kurtararak evine döner. Kırk köle ve kırk cariyeyi oğlu Uruz’un başı için
azad eder.

MOTİFLER
Salur Kazan "ev" olgusuyla birlikte düşündürtülür. Ancak bu sıradan değil, yağmalanan bir evdir. Ev olgusu sadece bir
mekân olmaktan öte toplumun uzun yıllar içerisinde var ettiği değerler dizgesini temsil eder. Daha geniş anlamıyla
herhangi bir barınma yerinden çok hükmedilen, "iktidar ve otorite kurulan" bir anlam ilgisiyle ilişkilendirilebilir. Bu eylem
yapısı evin üstünde durmak ifadesiyle bir düşünüldüğünde evin bir bilinci ifade ettiği açıktır. Nitekim ev Salur tarafından
"oğlu Uruz’a "ve üç yüz yiğidine emanet edilir. Bu durum da "otorite(ev)" yahut gücün yine kendinden olana aktarılması ve
evin/yurdun sürekliliği olarak yorumlanmalıdır.

Bu hikayenin en önemli motiflerinden biri de annedir. Uruz’un, tavla tavla atların verilmesi "olsun" fiiliyle
bir vaz geçmişlikle anlatılırken söz anneye geldiğinde yine bir emir formuyla "ver bana" şeklinde söylenmiş olması
annenin önemini ortaya koymaktadır. Zira Salur, istediği anne kavramıyla anlamın tarihsel yönünü ifade etmektedir.

"Odysseia Destanı" ve "Salur Kazan'ın Evinin Yağmalanması" hikayesinin benzerlikleri:

Talan için Troya'ya giden Odysseia savaştan sonra geri dönemeyince memleketinin ileri gelen hanları konağına üşüşerek
mallarını sömürürler. Hanlar, güzel karısı Penelopeia'ye talip olurlar; ancak sadık kadın, onları bazı hilelerle oyalayarak
zaman kazanmaya çalışır. "Odysseia'nin genç oğlu Telemakhos", konağı ve annesini kurtarmak için çaba göstermesine
rağmen yalnız olduğu için çaresizdir.

Salur Kazanın Evinin Yağmalanması hikâyesi, Odysseia destanında anlatılan bu trajediye benzer biçimde kurgulanmıştır.

Odysseia Troya'ya talana giderken Salur Kazan ava çıkar. Böylece her iki kahraman evini savunmasız bırakmış olurlar.
Salur Kazan'ın güvenlik için az bir kuvvetle evinde bıraktığı oğlu Uruz, kurgudaki rolü bakımından annesinin taliplerinden
babasının konağını korumaya çalışan Telemakhos'u düşündürmektedir. Uruz da Telemakhos gibi evini ve annesini
kurtarmak için savaşmış ancak düşmanların çokluğu karşısında çaresiz kalmıştır.
KAM PÜRE OĞLU BAMSI BEYREK

Türk kültüründe bayanlar ve erkeklerin eşit görüldüğünü göstermekte olup Beşik kertmesi olan Banu Çiçek ile Bamsı
Beyrek’in ilişkisinin anlatıldığı bir Dede Korkut hikayesidir.

Bayındır Han’ın divanında toplanan Oğuz Beyleri yer, içer, söyleşirler. Pay Püre, oğlu olmadığı için ağlamaya
başlayınca, hep beraber el açıp dua ederler. Pay Piçen kendisi içinde dua etmelerini, eğer kızı olursa Pay Püre’nin
oğlu ile evlendirmeyi kabul ettiğini söyler. Zaman geçer, Pay Püre’nin bir oğlu, Pay Piçen’nin bir kızı olur.

Pay Püre’nin oğlu on beş yaşına gelmiş ve henüz bir kahramanlık göstermediğinden ad alamamıştır. Oğul, bir gün
ava çıkar, bezirgânlara saldıran , mallarını yağmalayan kâfirden bezirgânları kurtarıp yağmalanan malları geri alır.
Dede Korkut gelir, çocuğa Bamsı Beyrek adını koyar.

Bamsı Beyrek ava çıktığı bir gün, kırmızı bir otağ görür. Otağ nişanlısı Banu Çiçek’e aittir, ama Bamsı Beyrek durumu
bilmez. Banu Çiçek, delikanlının beşik kertmesi nişanlısı olduğunu düşünerek onu tanımak ister, kendisini Banu
Çiçek’in dadısı olarak tanıtır ve Bamsı Beyrek’e yarışma teklif eder. At koşturma, ok atma, güreşte eğer Bamsı
Beyrek yenerse, Banu Çiçek’i görme hakkını elde edecektir. Bütün yarışları kaybeden kız, Banu Çiçek olduğunu itiraf
eder. Bamsı Beyrek parmağındaki yüzüğü kıza verir.

Beyrek eve gelince babasına Banu Çiçek ile evlenmek istediğini söyler ama Banu Çiçek’in Deli Karçar isimli kardeşi
tüm talipleri öldürmektedir. Bu duruma çare olarak Oğuz beyleri Dede Korkut’u kız istemeye yollamaya karar
verirler. Deli Kaçar’ın istekleri karşılanır, düğün hazırlıkları başlar, Bamsı Beyrek’in attığı okun düştüğü yere gelin
odası kurulur.

Banu Çiçek’in Beyrek ile evleneceğini duyan Bayburt Tekürü otağı basar, Beyrek ve otuz dokuz arkadaşını esir alır.
Beyrek’in başına gelenleri duyan Banu Çiçek yas tutar. Onaltı yıl boyunca Beyrek’ten haber gelmez. Yalancı oğlu
Yartacuk, Bamsı Beyrek’ten haber getirme görevini üstlenir, amacı Banu Çiçek ile evlenmek olan Yartacuk,
Beyrek’in kendisine hediye ettiği bir gömleğisi kana bulayarak Banu Çiçek’e gösterir. Banu Çiçek, Yaltacuk’a verilir,
küçük düğünleri yapılır, büyük düğünleri için süre koyulur.

Beyrek’in ölümüne inanamayan babası Pay Püre bezirgânları dört yana yollar, haber ister. Bayburt Tekerünün
Beyrek’e âşık bekâr kızı, kaçmasına yardım eder. Beyrek yolda ozanla karşılaşır, ona atını(Bengiboz) vererek
kopuzunu alır,düğüne gider. Düğündeki ok atma yarışı sırasında Beyrek, Yartacuk’u yener. Kazan Bey bu keskin
nişancıyı tanımak ister, Beyrek’e dileğini sorar ve ona her yere girme izni verir. Beyrek, kadınların bulunduğu yere
gider, kopuz çalar, gelinin oynamasını ister. Banu Çiçek, Beyrek’i tanır ve çok sevinir. Kırk gün kırk gecede düğün
yapar.

ÖZELLİKLER
"Odysseia Destanı" ve "Kam Püre Oğlu Bamsı Beyrek" hikayesinin benzerlikleri:

İthake hanı Odysseia, henüz yeni evli iken güzeller güzeli karısı Penelopeia ve yeni doğmuş oğlu Telemakhos'u geride
bırakarak Troya Savaşı'na katılır. Bamsı Beyrek ise düğün esnasında düşmanları tarafından kaçırılmıştır. Yurdundan
uzaklaşan kahramanlar geride "Penelopeia" ve "Banı Çiçek’i" bırakırlar. Her ikisi de kocalarını sonuna kadar beklerler.

Bamsı Beyrek ile Odysseia arasında görülen bir başka ortak motif, yine bu tutsaklık süreciyle ilgilidir. Gemisini ve bütün
arkadaşlarını kaybeden Odysseia'yi ölümden kurtaran Kalüpso adlı bir deniz tanrıçası ona âşık olur. Aynı motif Bamsı
Beyrek'te de yer alır. Beyrek'i tutsak eden kâfir beyinin kızı da Beyrek'e âşık olur.

Odysseia, ok atma ile ilgili sınavı kazanınca kendini tanıtır ve oğlu Telemakhos'un da yardımıyla bütün yavukluları kılıçtan
geçirir. Aynı şekilde Beyrek de kendini tanıtınca Yalançı oğlı Yaltaçuk kaçar. Ancak peşinden giden Beyrek onu bir sazlıkta
sıkıştırır. Çaresiz sahtekâr, aman dileyince Bamsı Beyrek, Türk töresi gereği kılıç kaldırmaz ve onu affeder. Bu aynı motif
etrafında Yunan ve Türk kültürlerindeki kahramanlık anlayışı ile ilgili farklılığın güzel bir tezahürüyle karşılaşılmaktadır.
KAZAN BEY OĞLU URUZ'UN TUTSAK OLMASI

Kazan Bey ve yiğitliğini hemen hemen ispatlamamış oğlu ile düşmanlarına yenilmesi ve sonrasında ise Kazan Bey’in
hanımı Burla Hatun’un kırk yiğit kızla onları kurtarmasının anlatıldığı bir Dede Korkut hikayesidir.

Kazan Bey’in verdiği ziyafete Oğuz’un ileri gelenleri katılır, ziyafet sırasında Oğlu Uruz’a dönüp bakar ve ağlamaya
başlar. Uruz babasına ağlamasının nedenini sorar. Kazan, Uruz’un onaltı yaşına gelmesine rağmen henüz bir
kahramanlık göstermemesine üzüldüğünü söyler. Uruz babasına, oğulu kahramanlığa babasının hazırlaması
gerektiğini söyler. Kazan bu cevabı beğenir, Uruz yanına kırk yiğidini alarak ava gönderir.

Kafile çadırlarını durup dinlendikleri sırada, durumu haber alan kâfir saldırıya geçer. Düşman saldırısını kendi
casuslarından öğrenen Kazan Bey tedbir alır, ama oğlunu tecrübesiz gördüğü için savaşa sokmak istemez. Uruz,
babasıyla savaşmak ister, kırk yiğidiyle yedekte beklemeye ikna edilir. Babasının savaşını izleyerek tecrübe edinen
Uruz, aşka gelir ve kırk yiğidiyle birlikte meydana gelir. Kafir Uruz’u tanır, onu esir alır.

Kazan Bey, oğlunu bıraktığı yere döndüğünde onu bulamaz, yanındakiler Uruz’un korkudan annesinin yanına kaçmış
olabileceğini söylerler. Evine dönen Kazan Beyi, Burla Hatun karşılar oğlunu görmeyince ağlamaya başlar, Uruz’u
sorar. Kazan Burla Hatun’a Uruz’un avda olduğu söyleyerek onu avutmaya çalışır. Burla Hatun Kazan’dan Uruz’u
getirmesini ister, Kazan yola çıkar.

Kâfirlerle savaştığı yere gelince Uruz’un kırk yiğidinin öldürüldüğünü görür. Uruz’u bulamayıp onun kamçısını
bulunca kâfirler tarafından kaçırıldığını anlar. Kazan Bey, Kanlı Kara Derbent’te kâfirlere yetişir. Kâfirler, Kazan’ı
Türk beylerine karşı dövüştürürler. Kazan, tüm beyleri yener. Sonunda Uruz, babasının karşısına çıkar ve onu
yaralar. Kazan, Uruz’a babası olduğunu söyler; baba ile oğul kucaklaşırlar. Baba-oğul karşılıklı konuşurlar, Kazan
Bey düşman üzerine saldırır. Kazan Bey’in gözkapağına kılıç darbesi gelir ve kan dolar, etrafı göremez. Bu olaylar
sırasında Burla Hatun, yanına kırk kadın alarak yola çıkar Kazan’ı takip eder, zor durumunda ona yetişir. Bu sırada
Oğuz Beyleri olay yerine gelir, düşman yenilir, Kazan Bey Uruz’u kurtarır. Eve döndüklerinde Kazan Bey yedi gün yedi
gece ziyafet verir. Kırk köle ve kırk cariye Uruz’un başı için azad edilir.

MOTİFLER
Türk destan geleneği ve halk hikâyelerinin temel kurgusunda tutsak olma ve tutsaklıktan kurtulma/kurtarma motifi
vardır. Bu hikâyede de alp tipinin gerekliliği olarak bu motifler kurgunun temelini oluşturmaktadır. Babası bunun üzerine
oğluna düşmanla mücadeleyi öğretmek için onu ava götürür. Düşmanla mücadele yetisi ve iradesi evrensel bir olgudur.

Ava çıkmanın ve av avlamanın da belirli kuralları vardır. Şayet oğul henüz bir kahramanlık sergileyip beylik almamışsa
yani henüz babasının kanatları altındaysa avda pasif durumdadır. Av, babanın hâkimiyet alanıdır. Baba bu hâkimiyetin
ihlaline göz yumamaz. Avdayken düşmanla karşılaşılınca da oğul pasif durumda olmak zorundadır. O, henüz bir savaşa
girebilecek kadar yiğit değildir. Ayrıca babası dururken oğulun savaşması her şeyden önce atasına karşı yapılmış bir
saygısızlıktır. Kazan Bey Oğlu Uruz Beyin Tutsak Olduğu Boy anlatması, Oğuzların savaş töresi hakkında bilgi vermesi
bakımından da oldukça değerlidir.

Erkek torun, sahibi olmayan atanın ocağı sönmüş demektir. Babasının kendisini feda etmesini istemez; eğer düşman
ikisini öldürürse ocakları sönmüş olur. Ama Kazan Bey ondan vazgeçmez. Kazan’ın neslinin devam edebilmesi oğlu Uruz
ile mümkün olacaktır. Bu, bir babanın neslini devam ettirebilmesi ve ocağının tütmesi için vermiş olduğu mücadeledir;
çünkü ocak kutsaldır ve devamlılığı şarttır.
DUHA KOCA OĞLU DELİ DUMRUL

Türk mitolojisinde Aylanu ( Türk mitolojisinde ve halk inancında can değiştirme, yani bir başkasının yerine kendi
canını verme, “Öz Yerine Öz” anlayışı) motifinin en belirgin olarak işlendiği hikayeler içinde yer alır.

Deli Dumrul, kuru bir çayın üzerine kurduğu köprüden geçenden otuz, geçmeyenden kırk akçe alarak Oğuz ilindeki
yiğitlere meydan okuyarak vuruşmasını sağlamaktır. Deli Dumrul’un köprüsünün yakınına kurulan bir obada
ağlama, feryat sesleri olunca Dumrul obaya gider ve nedenini sorar, genç bir yiğit öldüğünü öğrenince üzülür, kızar
ve yiğidin canını kimin aldığını sorar. Allah’ın emriyle Azrail’in aldığını öğrenince, Allah’a Azrail’i göstermesi için
yalvarır.

Dumrul’un istekleri Tanrı’nın hoşuna gitmez, Azrail’e Dumrul’un canını almasını buyurur. Azrail, Deli Dumrul’a
yiğitleri ile yer, içerken görünür, mücadeleye girer, zor durumda kalan Dumrul Azrail’e yalvarır. Azrail, Tanrıya
yalvarması gerektiğini söyler. Dumrul, Tanrıya canını aracısız kendisinin alması için yalvarınca, Tanrı Dumrul’u canı
yerine can bulmak koşuluyla af eder.(Aylanu Motifi)

Deli Dumrul annesi ve babasına kendi yerine canlarını istediğini söyler, ne annesi ne de babası canlarını vermezler.
Dumrul, eşi ve çocukları ile vedalaşmaya gider. Eşine malının mülkünün onun olacağını, çocuklara iyi bakmasını,
istediği biri ile evlenmesini söyler. Anne ve babasının canlarını vermeyişlerine çok üzülen eşi malın mülkün
önemli olmadığı kendi canını Dumrul için verebileceğini söyler.

Bu bağlılık Tanrının hoşuna gider, Azrail’e Dumrul’un anne ve babasının canını almasını söyler. Dumrul ve eşine 140
yıl ömür verir.

MOTİFLER
Türk edebiyatında “Aylanu” (Köçöt/Küçüt) motifinin en güzel işlendiği örneklerden biridir. Aylanu, Türk halk inancında
can değiştirme, yani başkasının yerine canını verme anlamında kullanılır. “Öz yerine öz” bir kişinin başkasının yerine
ölmeyi kabul etmesidir.”

Yazıcıoğlu Alî’nin Târih-i Âli Selçuk’unda, Oğuzların efsanevi kahramanlarından, Dede Korkut kitabında geçen bütün adlar
sıralanırken Deli Dumrul’dan “Altun köprü yapan, Azraille savaş kılan, salkum salkum don giyen, sakar atın oynadan
Tokuş Koca oğlu Tuğrul Sultan” diye söz edilmektedir.

Tarihi Yunan mitolojisindeki “Admetos ve Alkestis” masalı ve “Digenis Akritas” adlı Bizans efsanesi ile benzerlikler
göstermesi dikkat çekicidir. Alkestis ve Digenis masalı ile Deli Dumrul’un ortak olan noktaları kahramanların Azrail ile
savaşıp canının karşılığında can bulmalarının istenmesidir. Metinlerin sonunda kahramanların eşlerinin canlarını onların
yerine vermekten çekinmemeleri ortak olarak konu edilir.

Deli Dumrul’un, ölüm meleğine karşı bu hoyratça tutumu ve Azrail’i cenk etmeye davet etmesi ölümü henüz
içselleştirememesinden ve kabullenememesinden kaynaklanır. Ölümden kaçma, ölmeme isteği yaratılmış insanoğlunun
elinde olan bir durum değildir. Nitekim Deli Dumrul da ölümden kaçarak ebedî olma düşüncesine ulaşmak ister. Deli
Dumrul, ebedî ölümsüzlüğün ancak ölümü içselleştirerek yaşadığında ulaşılabilir olduğunu anlar. Bedenin ölümü bir son
değil, ölümsüzlüğe giden yolda bir başlangıçtır.

Homeros destanlarında tanrılar savaşın içindedir. Odysseia denizlerde sular tanrısı Poseidaon'la mücadele eder. Hatta
İlyas, Poseidaon'a isyan ettiği için helâk olmuştur. Yine Dede Korkut hikâyelerinin kahramanlarından Deli Dumrul'un ilâhî
buyrukla gelen Azrail'e kafa tutması benzer bir durumdur.
KANLI KOCA OĞLU KAN TURALI

Kan Turalı ile evlendiği kız Selcen Hatun'un kahramanlıklarını konu alan bir Dede Korkut hikayesidir.

Çok yaşlı olan Kanglı Koca, oğlu Kan Turalı’yı evlendirmek ister. Kan Turalı eşinde aradığı özellikleri: kendisi
kalkmadan eşi kalkmış olacak, kendisi ata binmeden eşi binmiş olacak, kendisi kafire saldırmadan eşi saldırmış
olacak şeklinde sayar. Kan Turalı kırk yiğidi ile yola düşer, Oğuz illerini dolaşır, aradığı kızı bulamaz.

Trabzona gelince, Tekür’ün kızının tam aradığı özelliklere sahip olduğunu öğrenir. Kızını almak isteyenlere, Tekür’ün
üç şartı vardır: damat adayı "üç canavarla dövüşecek", yenerse kızı alabilecek, yenemezse kellesi uçurulacaktır.
Kanglı Koca Oğuz iline döner, durumu oğluna anlatır. Kan Turalı, Tekür’ün kızı ile evlenmek için tüm şartları göze
alarak, kırk arkadaşı ile yola çıkar.

Tekür’ün huzuruna çıkan Kan Turalı’yı, kızı da gizlice izler ve ona âşık olur. Kan Turalı boğa, aslan ve deve ile
mücadeleri kazanır. Tekür’e gelerek kızını ister, tekür de kızını verir. Düğün yapmak için Kan Turalı, Tekür’ün kızı
Selcen Hatun’la yola çıkar.

Mola verdikleri bir yerde Kan Turalı yedi günlük Oğuz uykusu uyur, Selcen Hatun nöbet tutarken kızını verdiğine
pişman olan Tekür, altı yüz adamı ile gelir, Selcen Hatun Tekür’ün adamlarıyla savaşır. Selcen Hatun adamları
sürer, yaralı olan Kan Turalı’ya yardıma yetişir. Oğuz iline dönerler, düğün dernek ile evlenirler.

ÖZELLİKLER
Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı ile Şah İsmail hikayesinde benzer olaylara rastlanmaktadır:

Şah İsmail hikâyesinde Arabüzengi, Şah İsmail ile Gülizar’ın uyuyup dinlenmeleri gerektiğini söyler. Yorgun olan iki sevgili
uyurlar. Arabüzengi onların başında nöbetçi olur. O sırada onların ardına düşen Hint askerleri gelir. Âşıkları uyandırmaya
kıyamayan Arabüzengi, düşmanlarla tek başına savaşır ve askerleri yener. Şah İsmail uyanınca meydanın Hint
askerlerinin ölüsü ile dolu olduğunu görür.

Kanturalı derin uykuya geçince Selcen Hatun, başına belâ geleceğini tahmin eder. Kan Turalı'nın atının koşumlarını takar,
kendisi de giyimini giyip mızrağını eline alıp yüksek bir yere çıkar. Bu arada Trabzon tekürünün askerleri arkadan yetişir,
Selcen Hatun onlarla tek başına savaşır.

Oğuzlarda hayvanlarla mücadele etmek yaygın bir durumdur. "Oğuz Kağan'ın ( Mete Han )" bir gergedanı öldürmesi,
Dede Korkut hikayesi içinde yer alan "Dirse Han Oğlu Boğaç Han'ın" bir boğayı öldürmesi ve Kan Turalı'nın sevdiğini hak
etmesi için aslan,boğa ve deve ile mücadale etmesi bu duruma örnektir.
KAZILIK KOCA OĞLU YİGENEK

Esir düşen babası Kazılık Koca'yı kurtaran oğul Yigenek'in kahramanlığını anlatan Dede Korkut hikayesidir.

Bayındır Han, İç Oğuz, Dış Oğuz, beyleriyle yer içer sohbet ederken Bayındır Han’ın veziri Kazılık Koca’da meclisdedir.
Kazılık Koca çok şarap içip sarhoş olunca, hanın önünde diz çöker akın diler, han izin verir.

Kazılık Koca kendisi gibi tecrübeli yaşlıları alır, yola çıkar, Karadeniz kıyısındaki "Düzmürt Kalesine" gelirler. Bu
kalenin "çok iri ve çok güçlü Direk adında bir tekürü vardır." Kazılık Koca kâfirlerle savaşa başlar, Direk tekür
meydana gelir, karşısına Kazılık Koca çıkar, tekür Kazılık Kocayı esir eder.

Kazılık Koca, 16 yıl Direk tekür’ün kalesinde esir kalır. 16 yıl boyunca Oğuz yiğidi Emren 6 defa kaleye gelir, Kazılık
Kocayı kurtarmak ister, başaramaz. Kazılık Koca’nın esir düştüğü yıl henüz bir yaşında olan oğlu Yigenek’in
başına bir bela gelmesini istemeyenler ona babasının esaretini bildirmezler, öldü derler.

Bir gün Yigenek, Karagüne Oğlu Budak ile tartışırken, Budak Yigenek’e yıllardır esir olan babanı kurtar der.
Yigenek annesine gider ve gerçeği öğrenir. Bayındır hana çıkıp babasını kurtarmak için izin ister; Bayındır Han,
Yigenek’in yanına er katarak Düzmürt Kalesine gitmesine izin verir.

Direk Tekür casuslarından durumu haber alır, meydana gelir. Yigenek, Allah’a sığınarak dua eder, tekürü öldürür.
Serbest bırakılan Kazılık Koca kendisini kurtaranın oğlu olduğunu öğrenince gurur duyar. Kalenin kilisesi yerine cami
yapılır ve ezan okutulur. Yanlarına ganimet alarak evlerine dönerler.

ÖZELLİKLER
Kazılık Koca Oğlu Yigenek hikâyesi, İlyada destanı gibi bir kale savaşını konu alır. Olay örgüsü ve şahıs kadrosu
düzeyinde paralellikler gösteren hikâye, İlyada destanı gibi kurgulanmıştır.

Bayındır Hanın vezirlerinden Kazılık Koca, handan izin alarak Karadeniz kenarındaki Dozmurt Kalesi'ne akın eder. Troya
gibi deniz kenarında bulunan Düzmürt Kalesi'nin Arşın oğlu Direk Tekür adında çok güçlü bir komutanı vardır.
Direk Tekür, Akhalara büyük kayıplar veren Troya'nın güçlü komutanı Hektor'u hatırlatmaktadır.

Kazılık Koca hikâyesi ile İlyada destanının sebepleri birbirinden çok farklı değildir. Direk Tekür'ün tutsağı Kazılık Koca ile
Hektor'un tutsağı Helene, her ne kadar farklı sebeplerle esir olmuşlarsa da destanın/hikâyenin asli konusunu teşkil eden
savaşa neden olmak bakımından benzer bir rol üstlenirler.

Tanrıça Athene'nin öğüdü üzerine babasını aramaya çıkan Telemakhos'a karşılık Yigenek babasını kurtarmak için Bayındır
Handan izin ister. Her iki kahramanın da ilk seferleridir. Dede Korkut'ta ad almak ya da nam salmak için nasıl baş kesmek,
kan dökmek gerekirse, Homeros destanlarında da kahramanlığı hak etmek için sefer etmek, savaşmak zorunludur. Bu
bakımdan Telemakhos ile Yigenek bu ilk seferleriyle nam salarlar. İthake'nin yiğitleriyle sefere çıkan Telemakhos'a
karşılık Yigenek kuvvetli bir orduyla Düzmürt Kalesi önlerine gelmiştir.
BASAT'IN TEPEGÖZÜ ÖLDÜRMESİ

Oğuz illerine bela olan Tepegöz adlı devin doğuşu ve gelişen olaylar neticesinde Aruz Koca’nın aslanlar tarafından
büyütülen oğlu Basat’ın bu kötü devi öldürmesini anlatan bir Dede Korkut hikayesidir.

Oğuz iline düşman saldırıp, Oğuz beyleri gafil avlandığı ve kaçmaya yeltendiği sırada Aruz Koca’nın oğlu düşer.
Düşen oğlanı bir aslan besler. Oğuzların at çobanı, kırlarda, sazlardan çıkan insan yürüyüşlü bir aslanın
atları avladığını görür ve bunu Oğuzhan’a haber verir. Aruz Koca, bu insan görünümlü aslanın yolda düşürerek
kaybettiği oğlu olduğunu düşünür, oğlanı beylerine getirtir. Şerefine şenlik yapar. Oğlan insanlarla yaşayamaz kaçar
gider, yine geri getirirler. Dede Korkut, oğlana Basat adını verir ve insanlarla yaşamasını öğütler.

Oğuzların yaylalara göç zamanı geldiğinde önden Kanur Koca Sarı Çoban sürüleri yaylalara götürür, bu gidişlerden
birinde uzun pınar denilen yerde perilerle karşılaşır, perilerden biriyle birlikte olur. Peri kızı giderken Kanur Koca Sarı
Çoban’a bir yıl sonra emanetini gelip almasını söyler. Ertesi yıl göç zamanı Kanur Koca Sarı çoban yine önden
yaylaya çıkar. Uzun pınara geldiğinde yerde parlayan bir kütle görür, peri kızı gelir ve emaneti almasını söyler.
Paniğe kapılan çoban yerde gördüğü parlayan kütleyi tekmelemeye başlar, vurdukça büyüyen kütle Sarı Çoban’ı
korkutur, kaçmaya başlar.

Tüm Oğuz beyleri yerdeki kütleyi merak ederek tekmelerler, kütle tekmelendikçe büyümeye devam eder. Aruz
Koca’nın tekmelediği sırada mahmuzunun yırtmasıyla kütlenin içinde tepesinde bir gözü olan bir erkek çocuğu
ortaya çıkar. Aruz koca çocuğu yetiştirip büyütmek için evine götürür. Tek gözlü çocuk, kendisi için getirilen
sütanneleri emerken öldürür, günde bir kazan süt de çocuğa az gelir.

Halktan Aruz Koca’ya şikâyetler gelir, Aruz çocuğu döver, çare bulamayınca evden kovar. Tepegöz’ün annesi, oğluna
ok batmasın, kılıç kesmesin diye bir yüzük takar. Tepegöz, yüce bir dağda yol kesmeye adam yemeye başlar.
Oğuz’dan da adam yemeye başladığında, bütün Oğuz toplanır, Tepegöz’e saldırır ancak başa çıkamazlar.
Dede Korkut’u, Tepegöz ile anlaşmaya yollarlar. Yaptıkları pazarlık sonucu Tepegöz’e yemek pişirmek için iki adam,
yemesi içinde hergün iki adam ve beşyüz koyun gönderilecektir.

Oğuz’dan her aile sıra ile çocuklarını Tepegöz’e verir. İki oğlundan birini daha önce vermiş Kapak Han’ın ailesine sıra
tekrar geldiğinde, annesi ikinci oğlunu vermemek için isyan eder. Basat, kadına savaşta aldığı esirlerden vererek
oğlunun yerine göndermesini söyler. Basat, Tepegöz’e çok kızgın olduğundan onun bulunduğu Salahana kayasına
gider, Tepegöz’ü öldürür. Yünlü Koca ile Yapağılı Koca’yı, Tepegöz’ün öldüğü müjdesini vermek için Oğuz iline yollar.
Bütün Oğuz beyleri Salahana Kayasına gelir, kutlamalar yaparlar.

ÖZELLİKLER
Odysseia'nin karşısına canavar olarak çıkarılan korkunç kiklop "Polyphemos", bir su perisinden doğar. Dede Korkut'taki
"Tepegöz" de bir periden doğar.

Yunan destanının bu bölümünde, Odysseia'nin canlarına kasteden olağanüstü bir canavarı yenmesi ve arkadaşlarının
hayatını kurtarması anlatılırken Tepegöz'de obanı kahramanı Basat, Oğuzların canına kasteden canavarı öldürerek
milletini kurtarır.

Odysseia destanında su perisini gebe bırakan sular tanrısı Poseidaon'dur. Dede Korkut'ta Poseidaon'un yerini Aruz'un
çobanı alır. Hem kiklobun hem de Tepegöz'ün gayrimeşru bir ilişki sonucu dünyaya gelmeleri dikkate alınabilecek bir
benzerliktir.

Basat’ın aslan tarafından beslenmesi, Bozkurt Destanı'nda son kalan çocuğun dişi kurt tarafından beslenip büyütülmesi
açısından büyük benzerlikler taşır.

Basat Tepegöz’ü kendi kılıcıyla öldürür. Tepegöz ancak ruhunun saklı olduğu bu nesneler yok edilerek ya da kullanılarak
yok edilebilir. Nitekim Basat Tepegöz’ün kendi kılıcıyla öldürür.
BEGİL OĞLU EMREN

Begil'in Gürcistan sınırına yerleşmesi ve sonrasında yaralandığı zaman kendisine saldıran düşmanlara karşı oğlu
Emren'in verdiği kahramanca mücadelenin anlatıldığı Dede Korkut hikayesidir.

Bayındır Han, İç Oğuz, Dış Oğuz Beyleriyle sohbet ederken Gürcistan’dan bir at, bir kılıç ve bir çomaktan ibaret olan
haraç gelir. Bayındır Han, her yıl keselerce altını yiğitlerine dağıtır ve onları sevindirirken bu yılki haracı nasıl
dağıtacağını düşünerek dertlenir. Dede Korkut bu üç hediyenin de bir yiğide verilmesini, o yiğidin de Oğuz’a
karakolluk yapmasını önerir, han öneriyi uygun bulur. Begil öneriyi kabul eder, atı, kılıcı, çomağı alarak yola çıkar,
Gürcistan sınırına yerleşir ve Oğuz illerini düşmana karşı korur.

Bayındır Hanın Emren şerefine düzenlediği avda, ok atmadan yayı avın boğazına geçirerek yakalama yeteneği olan
Begil’i kıskanan yiğitler, marifetin Beğil’de değil atında olduğunu söyleyince Beğil gücenir ve avı terk eder. Eşine
artık Oğuz’a asi olduğunu, Gürcistan’a gitmelerini söyler. Eşi, düşüncenin yanlış olduğunu, hükümdara karşı
gelinmemesi gerektiğini, moral için ava çıkmasını söyler.

Begil eşinin tavsiyesini tutar, ava çıkar, bir geyiğin peşinden giderken uçurumdan düşer, sağ uyruk kemiği kırılır. Eve
dönüşte, oğlu Emren’den , yaralı olduğunu gizler, yorgun olduğunu söyler. Gerçeği gece eşine anlatır; eşi
hizmetçisine anlatır, ertesi gün bütün Oğuz durumu öğrenir. Tekür, casuslarıyla durumu öğrenir, adam gönderir,
Begil’in öldürülmesini ister.

Begil’de casuslarından tekürün planını öğrenir, oğlu Emren’den Bayındır Han’a giderek yardım getirmesini söyler.
Emren yardım istemeyi gururuna yediremez, babasından kâfirlerle savaşmak için izin ister, Begil izin verir. Emren,
tekür ile teke tek dövüşür. Tekür yenilince, şahadet getirir Müslüman olur ve kaçar. Emren zaferi haber vermesi için
babasına müjdeci gönderir. Bayındır Han’ın divanına çıkarlar, Bayındır Han’da Emren’i kutlar ve
hediyeler verir.

MOTİFLER
Müslümanlık motifi: Yenilen tekürün Müslümanlığı kabul ettikten sonra affedilmesi, Müslümanlığı yayma çalışmaları
olduğunun göstergesidir.
UŞUN KOCA OĞLU SEGREK

Uşun Koca’nın iki oğlundan biri olan Egrek, her istediğinde Bayındır Han’ın divanına çıkma yetkisine sahiptir.
Kazan’ın divanına diğer beyleri çiğneyerek çıktığı bir gün bir yiğidin gururunu kırınca, diğerleri meclisteki herkesin
kahramanlık göstererek aç doyurarak, çıplak giydirerek yer edindiğini söyleyerek, Egrek’e ne yaptığını sorarlar.
Gururu incelen Eğrek, Kazan Bey’den akın izni ister ve izni alır, çeşitli akınlar sonunda birçok ganimet elde eder.

Egrek, Alınca Kalesine girer; hayvanları avlar, pişirir ve yer. Bunu haber alan Karatekür gelir, akıncıları öldürür ve
Egrek’i esir alır. Egrek’in sefere çıkarken bebek olan kardeşi Segrek, bir eğlencede sarhoş olan çocuklardan
kardeşinin Alınca Kalesinde esir olduğunu öğrenir, kardeşini kurtarmaya karar verir.

Uşun Koca, Kazan Bey’den yardım ister. Kazan, Segrek’i eve bağlamak için evlendirmelerini önerir. Segrek büyük bir
düğünle nişanlısıyla evlenir ama düşüncesinden vazgeçmeyip yola çıkar. Alınca Kalesinin korusunda kâfir ve
çobanları öldürünce, durumu casuslar Tekür’e bildirir.

Tekür, zindandaki Egrek’i Segrek üzerine salmak ister, Egrek’e Segrek’i öldürürse serbest bırakılacağını söyler.
Egrek uyuyan Segrek’in yanına gelince belindeki kopuzu görür, Oğuz yiğidi olduğunu anlar, karşılıklı söyleşirken
kardeş olduklarını anlarlar. Birlikte atlarına binerek kâfirin üzerine yürürler.

Oğuz’a gelince, Segrek babasına müjdeci gönderir, kardeşini kurtardığını haber verir. Uşun Koca büyük bir ziyafet
verir. Egrek’e güzel bir gelin getirir.

MOTİFLER
Tutsak motifi: Tutsak düşenin oğluna ya da kardeşi tutsaklıktan bahsedilmez fakat hikâyelerde bir şekilde bunu öğrenen
yiğit babasını, oğlunu veya abisini kurtarmak için yola düşer ve kurtarır.
SALUR KAZAN'IN TUTSAK OLUP
OĞLU URUZ'UN ÇIKARMASI

Salur Kazan’ın esir düşmesi ve sonra habersizce oğlu ile savaştırılmasını anlatan Dede Korkut hikayesidir.

Salur Kazan, Trabzon Tekürünün gönderdiği şahini de yanına alarak ava çıkar. Kazan avda şahini geri dönmeyince
çok üzülür , şahinin peşine düşer. Yolda çok yorulunca, gördüğü kalede uzun bir uykuya dalar. Tomar tekürünün
casusları durumu bildirir, Kazan’ın yiğitleriyle kâfir çarpışır.

Kazan’ın uykusunda elini kolunu bağlayıp arabaya koyarlar, kaleye gelince ağzına değirmen taşı kapatılan kuyuya
hapsederler, yemeğini de taşın deliğinden atarlar. Kazan’ı çok merak eden Tekür’ün eşi onu görmeye gider. Kazan’ın
anlattıklarına inanan eş, Tekür’e gidip kuyuda Kazan’ın ölülerini rahat bırakması için onu biran önce çıkarmasını
ister. Tekür, Kazan’ın kuyudan çıkarılmasını buyurur.

Kuyudan çıkan Kazan’a kâfiri övmesi halinde esaretinin kalkacağını söylerler. Kazan üzerine binmek için bir adam
ister, adama eğer takar, üzerine çıkar oturur, kopuzunu eline alır, Oğuz’u öven kâfiri yeren sözler söyler. Kâfir
Kazan’ı domuz damına hapseder.

Kazan’ın küçük oğlu Uruz, babası bildiği Bayındır Han’ın divanına giderken yolda rastladığı adamdan Kazan’ın oğlu
olduğunu, babasının esir olduğunu, Bayındır Han’ın dedesi olduğunu öğrenir. Uruz, annesine gidip gerçeği öğrenir,
babasının esir olduğu Tomar’ın Kalesine doğru yola çıkar. Tekür’ün casusları durumu haber verirler.

Tekür, gelen düşmanla Kazan’ı savaştırmayı uygun bulur, Kazan’a düşmanını yenerse özgür olacağını söylerler.
Kazan kaleden çıkınca yiğitlerin başında kimin olduğunu sorar, oğlu Uruz olduğunu öğrenince gururlanır. Uruz
meydana gelir, Kazan’la dövüşür, Kazan kendisini tanıtır, baba- oğul kucaklaşırlar. Oğuz Beyleri kâfirin üzerine
yürür ve bütün kâfirleri öldürürler. Uruz, annesine müjdeci gönderir. Büyük ziyafetlerle kutlamalar yapılır.

MOTİFLER
Uyku motifi: Yiğitlerin en zayıf hallerinin uykudaki halleridir. Küçücük ölüm dedikleri yedi günlük uyku da yine yiğidin yedi
gün boyunca savunmasız ve ele geçirilebilir olduğu uyku türüdür.

Kuyu motifi: Tutsak edilen yiğit zindan ya da kuyuda tutulur. Bu hikâyede Kazan Bey kuyuda tutsak edilmiştir.
İÇ OĞUZ'A TAŞ OĞUZ ASİ OLUP
BEYREK'İN ÖLDÜRÜLMESİ

İç oğuzlar ile Dış Oğuzların husumete düşmesi ve aralarındaki mücadele ile Bamsı Beyrek’in ölmesini anlatan Dede
Korkut hikayesidir.

Kazan Han, İç Oğuz ve Dış Oğuz beylerine bir arada oldukları zaman evini yağmalatmayı gelenek haline getirmiştir,
bir gün evini yine yağmalatırken bu kez yağmada bulunmayan Dış Oğuz beyleri, Kazan Han ve İç Oğuz’a düşmanlık
duyarlar. Kazan Han, Kılbaş isimli yiğiti Dış Oğuz beylerinin dostluğunu, düşmanlığını öğrenmek üzere Aruz’un
evine gönderir. Dış Oğuz beylerinin kırgınlığını öğrenen Kılbaş geri döner.

Aruz, Dış Oğuz beylerini toplayarak olanları anlatır, diğer beylerde hemfikir olarak Kazan’a düşmanlıklarını kuran
üzerine yemin ederek açıklarlar. Aruz, Kazan Han’ın yakın dostu Begrek’i de yanına çekmek ister, Begrek kabul
etmeyince onu ağır yaralar. Begrek durumunun ağır olduğunu fark ederek, Kazan Han’a kanının yerde
kalmamasını vasiyet eder.

Begrek ölür, Kazan Han vasiyeti öğrenir; İç Oğuz beyleri ile yola çıkar. Dış Oğuz beyleri durumu öğrenir ve karşı
hazırlık başlatır. Karşı karşıya geldiklerinde Karagöne Aruz’un başını keser. Bundan sonra Dış Oğuz beyleri Kazan
Han’dan bağışlanmalarını dilerler. Kazan Han affeder. Aruz’un evini yağmalatır.

You might also like