You are on page 1of 6

TDV İslam Ansiklopedisi: I.

Selim
‘daha kendi döneminde sert mizacı, cesareti ve ataklığı sebebiyle ‘Yavuz’ lakabıyla
tanınmıştır’
‘Annesi yanında olduğu halde geldiği Trabzon’da 1510 yılına kadar yaklaşık yirmi dört yıl
sancak beyliği yapmıştır (…) Burada iken (…) Osmanlı Devleti için büyük bir siyasi-dini
mesele oluşturacak olan Şah İsmail’in faaliyetlerini dikkatle takip etti (…) Şehzade Selim
aslında bütün dikkatini Şah İsmail üzerinde yoğunlaşmıştır’
‘Şah İsmail’in baskıları sonucu Akkoyunlu topraklarından kaçmak zorunda kalan Sünni halkı
Trabzon bölgesine yerleştirdi’
‘Böylece bir taraftan kardeşleri, diğer taraftan babasıyla tahta için zorlu bir mücadeleyi göze
almaktan çekinmedi’
‘Trabzon’da kazandığı başarılar her tarafta duyulmuş, şahsında gazâ bayrağının yeniden
açılacağı, devleti zor durumda bırakan Safevî tehdidinin ancak onun sayesinde bertaraf
edilebileceği propagandası yapılmaya başlanmıştı. Bilhassa âdeta iktidarın belirleyicisi
durumundaki yeniçeriler arasında adı öne çıkmıştı'
‘Sadrazama yazdığı mektupta babasının Şehzade Ahmed’i tahta geçirmeyi düşünüp diğer
oğullarını ortadan kaldırma niyetini taşıdığını ve eğer böyle bir amacı varsa hemen gelip ona
teslim olacağını bildiriyordu'
'Selim, Edirne’den ayrılıp Semendire’ye hareket ettiğinde Anadolu’da Şahkulu isyanı iyice
yayılmış, Şehzade Ahmed de baskılarını arttırmıştı (…) İstanbul’da yeniçeriler Şehzade
Ahmed’i istemediklerini ve Selim’i desteklediklerini açıkça ilân ettiler. Üsküdar’a kadar
gelmiş olan Ahmed şehre giremedi, Kefe’deki Selim’e destek mektupları yollandı.
Hersekzâde Ahmed Paşa’nın kendisine taraftar olduğu, vezirlerden Mustafa Paşa ile Sinan
Paşa’nın onu desteklediği yolunda haberler kendisine iletildi. Sonunda II. Bayezid, Muharrem
918 (Mart 1512) tarihli emirle onu asâkir-i mansûre serdarlığına getirdiğini bildirip İstanbul’a
çağırdı'
'Şehzade Mahmud’un oğulları Mûsâ, Orhan, Emîr ile Âlemşah’ın oğlu Osman ve Şehinşah’ın
oğlu Mehmed beyleri de saltanatının bekası gerekçesiyle ortadan kaldırdı. Ardından
Manisa’da bulunan Şehzade Korkut’u yakalatıp öldürttü. Artık karşısında sadece ağabeyi
Ahmed ve oğulları kalmıştı (…) Yenişehir ovasında yapılan savaşta Yavuz Sultan Selim
kardeşini bozguna uğrattı '
'Safevîler’in Anadolu’da giderek artan propaganda faaliyetleri yanında taraftarlarınca birbiri
ardı sıra çıkarılan büyük isyanlar Yavuz Sultan Selim için halledilmesi gereken en önemli
mesele durumundaydı (…) Safevîler’e meyleden pek çok kimsenin köylerini boşaltıp Şah
İsmâil’e katıldığı tahrir kayıtlarından anlaşılmaktadır. Hatta daha sonra bunların geri dönmesi
durumunda vergi muafiyetiyle iskânlarının sağlanacağına dair resmî emirler verildiği
bilinmektedir'
'Safevîler’le savaşmanın mutlak bir dinî görev olduğu, İslâm’ı sapmış/Râfizî bir mezhepten
kurtarmanın gazâdan daha önce geldiği yolunda alınan fetvalarla sefer kesinleşti'
'Ayrıca Yavuz Sultan Selim, Safevîler’e karşı ticarî bir ambargo başlattı ve İran ipeğinin
Batı’ya girişini yasakladı. Sınırlar tamamen kapatıldı, tüccarın geliş gidişi engellendi, yasağa
uymayanlar cezalandırıldı ve mallarına el konuldu'
'Şah İsmâil’i dinden çıkmış, ortadan kaldırılması gereken biri olarak suçluyor, son bir defa
daha “sünnet-i seniyye”yi kabul ve tövbe etmesi halinde savaşa gerek olmayacağını
bildiriyordu' => za vrijeme svoga izbivanja postavio je sina Süleymana kao namjesnika u
İstanbulu i povjerio mu prijestolnicu
'18 Temmuz’da Şah İsmâil’in cevabî mektubu ulaştı. Burada Şah İsmâil yumuşak bir üslûpla
aldığı tehdit ve hakaretlerle dolu mektubu kendisine yakıştıramadığını, ancak savaşa da hazır
olduğunu bildiriyordu (a.g.e., I, 384-385). Bazı kaynaklarda Şah İsmâil’in mektupla birlikte
bir yaşmak ve kadın kıyafeti yolladığı, ayrıca bir hokka dolusu afyon gönderdiği, böylece
imalı bir hakarette bulunduğu rivayet edilir'
'Sonunda Çaldıran ovasında iki taraf karşı karşıya geldiğinde Yavuz Sultan Selim ordusunun
top arabaları, yeniçeri ve azeblerce sıkı şekilde korunan merkezinde Vezîriâzam Hersekzâde
Ahmed Paşa ile birlikte yerini aldı. 2 Receb 920 (23 Ağustos 1514) Çarşamba günü yapılan
savaşta Osmanlı sağ ve sol kollarındaki süvariler kanatlarda bozulma emâreleri gösterirken
bizzat Yavuz Sultan Selim tarafından devreye sokulan toplar ve yeniçeri tüfekçi birlikleri Şah
İsmâil’in klasik Türkmen taktikleriyle savaşan atlı süvarilerini dağıttı ve Şah İsmâil geri
çekilmek mecburiyetinde kaldı'
'[Tebriz’de] Bazı imar hareketlerinde bulundu ve sayıları 1000’e ulaşan ilim ve sanat erbabını
İstanbul’a sevketti. '
'İkinci hedefi daha önce Şah İsmâil ile iş birliği içinde olduğuna inandığı, Memlükler’le de
aralarında önemli bir çekişme konusu olan [Dülkadıroğulları’nın padişahı] Alâüddevle Bey
idi. Anne tarafından dedesi olan Alâüddevle üzerine Rumeli Beylerbeyi Hadım Sinan Paşa’yı
yolladı. Alâüddevle, Sinan Paşa’nın kuvvetleri karşısında bozguna uğradı ve savaşta hayatını
kaybetti'
‘Bu arada Diyarbekir taraflarında Safevîler’le mücadele sürüyordu. Padişah, tarihçi İdrîs-i
Bitlisî’yi bölgeye göndererek civardaki Sünnî/Şâfiî aşiretlerini Safevîler’e karşı örgütlemeye
çalıştı, mahallî Kürt beylerini kendi tarafına çekti'
'Topladığı divanlarda paşaları ve yeniçeri ileri gelenlerini baskı altında tutarak olayın
tahrikçilerinin bulunmasını istedi, bu isimler kendisine verilmezse saltanatı bırakacağını dahi
söyledi (…) Yaptığı şiddetli baskılardan bir sonuç alamayınca divanı toplamadı, hatta protesto
eder şekilde divan toplantılarına bir süre katılmadı'
-za vrijeme priprema za pohod na İstok 'Şah İsmâil’in gelen elçisini kabul ederek onu gözetim
altına aldırdı (…) Safevî elçisi dolayısıyla çıkan tartışmalarda divanı terketti, bazan da
toplantılara hiç katılmadı. Sonunda 14 Safer 922 (19 Mart 1516) tarihinde yapılan divanda
Şark seferi resmen duyurularak gerekli hazırlıkların yapılması kararı alındı.'
'Diyarbekir bölgesindeki gelişmeler, Şah İsmâil’in sınırlara inişi ve bu arada Memlükler’in
Halep valisinden gelen mektuplar başlangıçta bu seferin Safevîler’i hedeflediğini gösterir.
Ancak Selim’in harekete geçmesi üzerine sınırlarında ortaya çıkan çatışmalardan endişe
duyan Memlük Sultanı Kansu Gavri’nin ordusunu toplayarak Suriye’ye doğru hareket etmesi
ve Osmanlı birliklerine sınırlarından geçiş izni vermemesi bu durumu değiştirecektir'
'Memlük sultanından aldığı mektuptaki endişeleri gidermek için iki elçiyi (Molla Zeyrekzâde
Rükneddin ile Karaca Paşa) yollayarak amacının sadece dinden çıkmış olanları cezalandırmak
olduğunu bildirip dostluktan söz ediyor ve tüccarlara koyduğu yasağın sebeplerini açıklıyor,
bunun Memlük tâcirlerini hedef almadığından söz ediyordu'
'Bu arada gelen bir casustan Memlük sultanının Halep’e geldiği, Osmanlı askerlerini
topraklarından geçirmemek niyetinde olduğu haberleri öğrenilmişti. Memlük sultanı, her iki
hükümdar arasında aracılık yaparak barış için bu tedbiri aldığını ileri sürerken Yavuz Sultan
Selim bunu düşmanlık olarak niteledi ve Şah İsmâil ile birlikte hareket ettiği, dolayısıyla
peygamberin şeriatını kaldırmak isteyenlere yardımcı olduğundan onlara benzediği
suçlamasında bulundu; bu yolda fetva dahi aldı.'
'Bu arada Memlük sultanının yanında olan Abbâsî Halifesi Mütevekkil-Alellah ile üç mezhep
kadısı Osmanlılar’ın eline esir düşmüştü. Yavuz Sultan Selim halifeye büyük saygı gösterdi,
onunla Halep’te Gökmeydan’da görüştü. Kendi adına hutbe okutan, bölgenin idarî
planlamasını yapan Yavuz Sultan Selim, topladığı meşveret meclisinde bundan sonra nasıl
hareket edilmesi gerektiği konusunu tartışmaya açtı.'
'Nitekim bazı vezirlerle devlet adamları, Şam’dan Kahire’ye yürünmesine ve yeni bir sefere
kalkışılmasına şiddetle muhalefet ediyordu. Bilhassa yol şartları bu hususta en önemli engel
olarak ileri sürülüyordu. Bu sıkıntılı tartışmalarda padişah çoğu zaman vezirlere kızıyor, hatta
onları divandan kovuyordu'
'Memlük tarihçisi İbn İyâs da benzer şeyleri belirterek padişah adına hutbe okutmak, para
bastırmak ve haraç ödemek şartıyla Tomanbay’a Mısır’dan Şam’a kadar olan yerlerin
idaresinin bırakıldığını ifade eden mektuptan söz eder'
'Onun burada [Küdus’ta] iken her üç dinin ileri gelenlerince karşılandığı, onlara çeşitli
ihsanlarda bulunduğu anlaşılmaktadır'
‘[Kahire’ye doğru ilerlemeyi engellemeye çalışan] Muhalefetin başını çektiği anlaşılan Vezir
Hüseyin (Hüsam) Paşa’yı çadırını başına yıktırarak idam ettirdi.'
‘Kahire’de Osmanlı birlikleri büyük direnişle karşılaştı. 27-28 Ocak gecesi şehre giren
Tomanbay, Osmanlı birliklerini zor durumda bıraktı, Kahire halkı da kendisine katılınca
şehirde büyük bir çatışma meydana geldi.'
'15 Şubat’ta çok parlak bir törenle Kahire’ye girdi ve Kasr-ı Yûsuf’ta Mısır tahtına oturdu.
Adına hutbe okutup çeşitli eğlenceler düzenletti, halkın gönlünü almaya çalıştı ve
hâkimiyetini kesin şekilde etrafa duyurdu.'
'Mısır’da idarî birtakım tasarruflarda bulunan, içlerinde Abbâsî Halifesi Mütevekkil-Alellah
ve yakınlarıyla Kansu Gavri’nin oğlu Muhammed’in bulunduğu bazı önde gelen kimseleri,
ulemâyı, sanatkârları, bir kısım tâcirleri, mukaddes emanetleri ve ele geçirilen malzemeleri
donanmayla İstanbul’a sevkeden Yavuz Sultan Selim geldiği yolu takip ederek geri döndü'
'Halep’te iken ibrişim yasağı ilân etmiş, buradaki İran tüccarını İstanbul’a sürdürmüştü.'
'Anadolu’da çıkan Safevî yanlısı isyan (Şeyh Celâl isyanı, 1519 ilkbaharı) ve yeğeni Şehzade
Murad’ın faaliyetleri sebebiyle doğu sınırlarında karışıklık hüküm sürüyordu (…) ulemâ (…)
Anadolu’daki karışıklıkların da rolüyle Şah İsmâil’e karşı yürümenin daha öncelikli olduğu
yolunda fetva çıktı'
'Onun sekiz yıldan biraz fazla süren saltanatı dönemi Osmanlı tarihi için bir dönüm noktası
teşkil eder. Özellikle Doğu meselelerini ele alışı ve bunlara kesin çözüm bulma çabalarıyla
dikkati çekmiştir. Safevî tehdidini önlemesi ve onlara karşı ileride Osmanlı dinî düşüncesinin
sınırlarını tayin edecek ölçüde katı Sünnî anlayışı öne çıkarması aynı zamanda siyasal ve
sosyal hayatta da mühim bir dönüşümün habercisi olmuştur (…) Böylece Osmanlılar önemli
bir dinî misyonun temsilcisi sıfatıyla şöhret kazanmıştır'
'Devlet işlerini sıkı şekilde takip ettiği, tasarladığı işlerin bir an önce yerine getirilmesini
istediği, son derece disiplinli ve kararlı, kan dökmekten çekinmeyen sert bir mizaca sahip,
ancak sözüne sadık, nazik tabiatlı ve zarif sözlü olduğu belirtilir. '
'Farsça şiirlerini ihtiva eden divanı basılmıştır (…) Türkçe şiirlerine de bazı tezkirelerde
rastlanır (…) tasavvufa ilgi duyduğu, Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin görüşlerini benimsediği,
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’ye de büyük saygısı olduğu belirtilir'
'Kemalpaşazâde, İdrîs-i Bitlisî, Celâlzâde Mustafa Çelebi, Âlî Mustafa Efendi gibi tarihçiler
de onun hakkında bu tür menkıbevî olaylara temas ederler. Ayrıca şöhreti doğrudan onun
adına kaleme alınan yeni bir tarihî ekolü başlatmıştır (bk. SELİMNÂME).'

TDV İslam Ansiklopedisi: Şah İsmail


'(17 Temmuz 1487) Erdebil’de doğdu. Babası Safevî tarikatının şeyhi Haydar, annesi Uzun
Hasan’ın kızı Âlemşah Halime Begüm’dür'
'Ebü’l-Muzaffer Bahâdır el-Hüseynî unvanıyla anılır. İran’da Şiîliği resmî ideoloji haline
getirerek yeni bir devlet kuran Şah İsmâil'
-njegova obitelj bila je u borbi s dinastijom Akkoyunlu protiv koje su gubili i koji su koristili
İsmaila i njegovu obitelj kao pijune u političkim igrama
‘İsmâil, Lâhîcân’da bölgenin ileri gelenlerinden Kadı (Muallim Sadr) Şemseddin Lâhîcî’nin
yanında Farsça, Arapça, Kur’an, tefsir ve İsnâaşeriyye Şîası usulünü, kızılbaş reislerden savaş
tekniklerini öğrendi.'
'Amacı, Anadolu’daki müridlerini yanına toplayarak Orta Anadolu’da büyük bir ihtilâl
çıkarmak olmalıdır. Bir müddet burada kaldı; şeyhlerinin şah olmak maksadıyla Anadolu’ya
geldiğini haber alan kızılbaş Türkmenler onun etrafında toplandılar'
'Fakat II. Bayezid’in aldığı etkili tedbirler yüzünden Şah İsmâil ve taraftarları yönlerini o
sıralarda siyasî durumu bozuk olan Akkoyunlu ülkesine yönelttiler.'
'(1502) yılı baharında Akkoyunlu Elvend Bey’in ordusunu Nahcıvan yakınlarındaki Şerûr’da
ağır bir yenilgiye uğrattıktan sonra Tebriz’e girerek tahta çıktı. Şehirde Akkoyunlu ailesine ve
Sünnî kalmaya direnenlere yönelik büyük bir katliam yaptı. Şiîliği resmî mezhep ilân ederek
on iki imam adına hutbe okutup para kestirdi. Ezanı değiştirdi. Hocası Şemseddin Lâhîcî’yi
sadâret makamına getirdi. Bu esnada İran henüz bütünüyle Şiî değildi ve İsmâil’in ortaya
çıkışı, İran’ın değişik bölgelerindeki Şiî hükümetleri tarafından desteklenmemişti. Şah İsmâil
bir yandan onları iktidarı altına alırken diğer yandan hızlı bir Şiîleştirme politikasına girişti'
'Şah İsmâil, 1504-1505 kışını İsfahan’da geçirdiği esnada II. Bayezid’in elçileri gelerek onu
zaferlerinden dolayı tebrik ettiler.'
'(1507) yılında Şah İsmâil, hâkimiyetini Diyarbekir’e doğru genişletmeye çalışan
Dulkadıroğlu Alâüddevle Bey’e karşı yürüdü. Erzincan tarafından hareket edip Osmanlı
topraklarına girdi ve Kayseri üzerinden Maraş ve Elbistan’a ulaştı. Alâüddevle Bey savaşa
yanaşmayınca Maraş ve Elbistan’ı tahrip ederek Tebriz’e döndü.'
'(1510) yılında yapılan savaşta [Özbeklerin hakanı] Şeybânî Han ağır bir yenilgiye uğratılıp
savaş meydanında öldürüldü'
‘Osmanlılar’ın, Anadolu’da bulunan kızılbaş Türkmenler’in Şah İsmâil’in hizmetine girmek
için İran’a göç etmelerini engellemeye çalışması ve elebaşılarını yakalayarak cezalandırması
Şah İsmâil’i rahatsız etmekteydi. Bu sebeple kendisine düşmanlık besleyen hükümdarların
âkıbeti hususunda bir uyarı ve meydan okuma işareti olarak Şeybânî Han’ın kesik başını II.
Bayezid’e gönderdi. Osmanlı sultanı, devlet adamlarının bu harekete sert cevap verilmesi
yolundaki ısrarlı taleplerine rağmen herhangi bir karşılık vermedi (…) Şah İsmâil’in, askerî
gücünü oluşturan Türkmenler’in ağırlık merkezinin Anadolu olması dolayısıyla Osmanlı
topraklarına ilgisi devam ediyordu. 1512’de Rumlu Nûr-Ali Halife, kızılbaş Türkmenler’i
toparlayıp Safevî ordusuna katılmalarını sağlamak amacıyla Anadolu’ya gönderildi. Nûr-Ali,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan topladığı kızılbaş Türkmenler ile Tokat yakınlarında
Osmanlı ordusunu hezimete uğrattı. Tokat’ı kısa bir süre elinde tutarak Şah İsmâil adına sikke
kestirdi. Bu olaylar sırasında II. Bayezid’in torunu ve Şehzade Ahmed’in oğlu Murad kızılbaş
tacı giyerek Şah İsmâil taraftarları arasında yer aldı.'
‘Şah İsmâil, Akkoyunlu hânedanına son vermesine rağmen İran topraklarında henüz tam
hâkimiyet kuramamış, Osmanlı Devleti’nin doğu sınırları güvensizliğe sürüklenmişti. Bu
gelişmeler iki taraf arasındaki dinî rekabete bir de siyasal ve stratejik boyut kazandırdı (…)
[Çaldıran Ovasındaki] Savaşın ardından Kemah ve Diyarbekir Safevîler’in elinden çıktı.
Böylece Akkoyunlular’ın batı toprakları geniş ölçüde Osmanlı egemenliğine girmiş oldu'
‘Çaldıran mağlûbiyeti Şah İsmâil’in yenilmezliği inancına büyük darbe vurdu. Bâbür Şah,
Kandehar ve Belh’i ele geçirdi. Ubeydullah Han Horasan’a saldırdı. Ülkenin değişik
yerlerinde küçük çaplı isyanlar çıktı. Kızılbaş reisleri arasında Şah Tahmasb döneminde baş
gösteren rekabetin ilk tohumları bu yenilginin ardından atılmaya başladı'
'Osmanlılar’la barış yapmak için Yavuz Sultan Selim’e elçiler gönderdiyse de bundan bir
netice çıkmadı. Osmanlılar’a karşı Avrupa devletleriyle ittifak kurma çabaları ise kendi
sağlığında sonuca ulaşmadı. Macar Kralı II. Lajos’un elçisi 1516’da Tebriz’e geldi, İspanya
Kralı Carlos da (V. Karl) bir heyet yolladı. Şah İsmâil ancak 1523’te V. Karl’a bir mektup
gönderdi; burada Osmanlılar’a karşı birlikte savaşma teklifinde bulundu. 1524’te bir Portekiz
elçilik heyeti Şah İsmâil’in ölümünden hemen önce Tebriz’e geldi. Şah İsmâil bu
teşebbüslerine rağmen vefatına kadar sakin bir hayat sürdü'
'Onun zamanında Azerbaycan, Horasan, Fars, Irâk-ı Acem, Irâk-ı Arab, Kirman ve Hûzistan
Safevîler’e bağlanmış; Belh, Kandehar ve Diyarbekir de zaman zaman Safevî hâkimiyetinde
kalmıştır.'
'İran’da on iki imam Şîa’sının tesisi konusunda kararlı bir yol izlemiş, yerli Şiî ulemâsının
yanı sıra Cebeliâmül, Kûfe ve Bahreyn’deki Şiî ulemâsını İran’a davet ederek fıkhî
meselelerde ortaya çıkacak problemleri gidermeye ve İsnâaşeriyye Şîası’nın esaslarının
belirlenmesine çalışmıştır. Böylece kızılbaşların ve sûfîlerin dinî anlayışında köklü
değişiklikler yapmıştır. Bu yeni mezhebe girmeye gönüllü olmayanlara karşı çok acımasız
davranmış, böylece İran’ın neredeyse tamamen Şiîleşmesini sağlamıştır. Irak ve Meşhed’deki
Şiî imamlarının türbelerini tamir ettirmiş, imamzâdeler için türbeler yaptırmış, on iki imam
adına sikkeler kestirmiştir (…) Ordu ve eyalet idaresi kızılbaş Türkmen reislerine, bürokrasi
daha çok Farslar’a bırakılmıştır'
‘Çağdaşları ve hayranlarının “sâhib-i seyf ü kalem” diye nitelediği Şah İsmâil, Âzerî
edebiyatının en önemli şairlerindendir. Şiir yazacak derecede Arapça ve Farsça bilmesine
rağmen Türkçe yazarak Âzerî edebiyatının gelişmesinde önemli rol oynamış, Âzerî edebiyatı
âdeta, “Hatâî” mahlasını kullanan Şah İsmâil ile olgunluk safhasına erişmiştir.'
'Nizâmî, Evhadî, Kişverî-i Tebrîzî, Habîbî gibi Âzerî sahasında yetişmiş Farsça yazan şairlerle
Nesîmî ve Ali Şîr Nevâî gibi Türk şairlerinin eserlerini okuduğu anlaşılmaktadır. Onun Hatâî
mahlasını Ali Şîr’in “Nevâî” mahlasına benzeterek aldığı kaydedilir'
'Şiirini ideolojisini yayan bir vasıta şeklinde kullanmakla birlikte şair bir yaratılışa sahip
olduğundan beşerî, lirik, sanat değeri yüksek şiirler de yazmıştır. Bağdat’ı fethettiğinde Fuzûlî
ile tanışmış, Fuzûlî Beng ü Bâde’yi ona ithaf etmiştir. Şah İsmâil birçok şiirinde bir tarikat
şeyhi, bir mürşid olarak ortaya çıkar. Bu tür şiirlerinde tasavvufî konuları işler, on iki imam ve
Ehl-i beyt muhabbetini vurgular'
'Onun divanı, ölümünden on bir yıl sonra 1535’te oğlu Şah Tahmasb’ın emriyle kendisinin
saray hattatı Şah Mahmûd Nîsâbûrî tarafından derlenerek oluşturulmuştur.'
'Şah İsmâil’in Dehnâme’si 1505 beyitten oluşan tasavvufî-sembolik bir mesnevidir. Şairin
yirmi yaşlarında iken yazdığı eser onun bu çağda tasavvufun konularına vâkıf olduğunu
göstermektedir. Âzerî Türkçesi’yle kaleme alınan ilk mesnevilerden olan eser'

You might also like