You are on page 1of 14

AZERBAYCAN’DA 17. YÜZYIL SONRASI VE 20.

YÜZYIL
ÖNCESİNDE NAKŞİBENDİYYE CEMİYETLERİ
MERKEZLERİ

MEŞHEDÎ HANIM NİMET*

Azerbaycan C u m h u riy eti’n in kuzey-batı bölgesinde Şeki, Oğuz,


Kabala, Kah, Balakan, Zakatala, Yevlak, Şem akı şeh irleri yer alır. Bugün
halk arasında kutsal adak yeri olarak kabul edilen türbelerde m edfun tasav­
vuf şeyhlerinin ve ilim ad am ların ın m ezar taşlarındaki kitabelere
dayanarak bu bölgenin N akşibendiyye K ardeşlik cem iyetlerinin m erkezi
o ld u ğ u n u söylem ek m üm kündür.
Nakşibendiyye şeyhlerinin faaliyeti, Rusya devletinin y ü rü ttü ğ ü
m üstem lekecilik politikası, askerî-idarî yönetim usulü, çar m em u rları ve
yerli h ak im lerin in kölelerine zulm ü ve ağ ır vergi siyasetine karşı Kafkasya
h alk ların ın k u rtu lu ş savaşının etkin olarak sürd ü ğ ü b ir dönem e rastlar.
A sırlardan b eri K afkaslarda kendi m evkilerini sağlam laştırm aya
çalışan üç büyük devletin id ealleri b irb iri ile çarpışm ıştır: 17. asrın sonu
ile 18. asrın ilk yarısı, Kafkas ötesinde (Erm enistan, Gürcistan, Azerbaycan)
m evkilerinin sık sık değiştiği ve en çetin siyasî vaziyetin hü k ü m ran olduğu
b ir dönem dir. Rusya’yı denizlere çıkarm ış ve İsveçliler ile yapılan savaşta
galip gelm iş olan I. Petro, H azar’a kıyısı olan ülkeleri istila ederek
K afkaslardaki m evkiini kuvvetlendirm eyi d ah a sonra da b u rad an
Türkistan, H in d istan ve diğer şark ü lk elerin i işgâl etm eyi plânlam ıştır.
18. asrın so n ların d a Avusturya ile yaptığı sürekli m ünakaşalar
neticesinde B alkanlar ü zerinden İstanbul’a yol açm anın güç olacağını gör­
müş, bu planı G ürcistan ve Küçük Asya ü zerinden hayata geçirmeyi düşün­
m üştür. Bu am açla I. Petro G ürcistan çarı VI. Vahtan ile m üttefik olmuştur.
V ahtan ona h e r tü rlü yardım ı yapacağını, Rusya’ya tâbi olacağını b ild ir­
miştir. Bu anlaşm adan istifade ederek, Azerbaycan’ın kuzey-batı bölgesinde
b u lu n an bazı to p rak lara sahip olm ak istem iştir.
Rusya G ürcistan’da kuvvetlendiği için Kafkas ötesinin d oğusunda ve
Azerbaycan’ın yukarıda zikredilen bö lg elerin d e de güçlenm eli idi. Bu
bölgeler Rusya için stratejik b akım dan b ir h a rp m eydanı k ad ar önem li
* Prof. Dr., Bakü-Azerbaycan
1184 MEŞHEDÎ HANIM NİMET

idi. Diğer taraftan söz konusu bölgenin kuzeyinde, Rus o rd u su n u n arkasın­


da fethedilem ez dağ g eçitlerine yaslanan, k âfirlere itaat etm eyen, Islâm
dini u ğ ru n d a cihad edip şehid olmayı yaşam aktan ü stü n tu tan m ücadeleci
D ağıstan h alk ları vardı.
Bu sırada son Safevi h üküm darı Şah Sultan Hüseyin zam anında Afrika
etrafından şarka açılan yeni su yolu (deniz yolu), ülkedeki siyasî çekişmeler,
İran-A fgan savaşları, h ad d in i aşmış vergiler, ziraî ü retim ve ticaretin
zayıflam asına, devlet h âzin esin in boşalm asına sebep olm uştur. B ütün
b u n la r İran ’ın Kafkas ötesindeki siyasî m evkiini sarsmış, ona bağlı olan
H azar sahilindeki ülk eleri Rusya tarafın a geçmeye m ecbur etm işti.
Bu d ö n em d e Kafkas ötesinde Türkiye’n in m evkii kuvvetlenm iştir.
A zerbaycan’ın kuzey-batı bölgesindeki ü lk elerin Rusya ve G ürcistan
siyasetine karşı m eyilleri güçlenm işti. Ç ünkü o n la rın çıkış yolu ve
bağım sızlık m ü cad elelerin d e ark aların a alabilecekleri yegâne güç, Türk
devletiydi.
18. asrın b irin ci yarısında m evkileri Türkiye’n in siyasî planlarıyla
uyuşan Şeki ve İlisu sultanlığı O sm anlı devleti ile ittifak ederek, Kafkaslar-
da Rusya’n ın gasbına karşı b irlik te savaşm ışlardı.
İlisu-Toğla Tala kab ristan lığ ın d a, k afirlere karşı yapılan savaşta şehit
olan İlisu sultanı, İlisu Sultan Paşa, 1711 yılında O sm anlı p ad işah ları ta­
rafın d an İlisu ve Şeki hâkim i olarak tasdik olunm uş ve “Paşa” unvanına
lâyık görülm üştü. O O sm anlı ordusuyla b erab er birçok savaşa iştirak et­
miş, nihayet H. 1145, M. 1732-1733 y ılların d a Sığınak ve Göyce tarafın d a
Rus-Ermeni-Gürcü ordusuna karşı Türk ordusu ile birlikte savaşmış ve şehit
olm uştur. Beş yıl sonra o n u n yerine geçen oğlu H alil Sultan Paşa’nın
hakim iyeti de Türkiye sultanı tarafın d an tasdik edilm iş, fakat, o da, baba­
sı gibi, Ruslara karşı yapılan savaşların b irin d e şehit düşm üştür. Tasavvufî
cem iyetlerin hepsi devrin sosyal-siyasî h ad iseleri ve cem iyetteki İçtim aî
gelişm eler neticesinde ortaya çıkmıştır. Bu devirde Azerbaycan’ın yukarıda
adı zikred ilen bölgesinde ortaya çıkan N akşibendiyye cem iyeti tarik attan
çok, siyasî b ir k arak ter kazanm ıştı.
M erkezi Şirvan m ah allin in K ü rd em ir köyü olan Nakşibendiyye,
Kafkaslarda daha sonra Şeyh İsmail Siraceddin vasıtasıyla yayılmış ve esası
belirlenm iş olan “ M üritler H arek eti” n in tem eli olm uştur.
Şeyh İsm ail Ş irvanî’n in faaliyeti, tasavvufu yayması, m ürşitliği h ak ­
kında Rusya devlet tarih çiliğ in d e ilginç bilgiler vardır.
1882 y ılın d a K ad ık u m u k lu A slan H an z a m a n ın d a K ü rin ak i
H anlığı’n d a zengin ve büyük b ir âlim olan Yarak köyünden Molla
NAKŞİBENDİYYE CEMİYETLERİ 1185

M uham m ed Yaraklı’n ın yanında y e d i'y ıl tahsil görm üş olan m ü rid i


B uharalı H as M uham m ed, b ir yıl K ü rd e m ir’de Şeyh İsm ail’den tahsil
aldıktan sonra ü stad ın ın yanına d ö n er ve Şeyh İsm ail h ak k ın d a ona bilgi
verir. M uham m ed Yaraklı b ü tü n D ağıstan ve Çeçen m ollalarını toplayıp,
yanına alarak K ü rd em ir’e Şeyh İsm ail’in yanm a gelir.
Bir kaç ay m üşavereden sonra, “ İslâm d in i m en su p ları d in in
kaid elerin i yerine getirm ekte te re d d ü t ediyorlar. K âfirlerin hakim iyeti
altındayken ta rik atın büyük d ü şü n celerin i ve ilm ini benim sem ekle
yükselm e gerçekleşem ez” diye b ir k arar alm ışlardır. B undan sonra Şeyh
İsm ail, M uham m ed Yaraklı’ya hayır dua ed erek onu D ağıstan’da yeni
tarik atın m ürşid i ilân etm iştir.
M üritler h areketinin talim atında şunlar kaydedilmişti: “M üslüm anlar
k âfirlerin hakim iyeti altın d a olm am alıdır. Hiç kim senin tebaası ve kulu
olm am alıdır. H iç kimseye h attâ M üslüm ana bile vergi verm em eli, tam b ir
birlik, beraberlik sağlanm alıdır. K endisini M üslüm an kabul eden herkesin
b irin ci vazifesi cihad olm alı, sonra şeriatla am el etm elidir. K âfirlerin
(Rusların) hakim iyeti altın d a o lu n d u ğ u takdirde oruç, nam az ve hac
vazifeleri o rtad an kalkar.”
Molla M uham m ed Yaraklı, Hacı İsm ail’den talim at aldıktan sonra
D ağıstan’a dö n erek b ü tü n m ollalaları etrafın a toplam ıştır. O n u n yanına
gelenler arasın d a K aysıbu-Gimri’den Kadı Molla M uham m ed (I. İmam),
Avarya’dan Şeyh Şaban, Şam hal (D ağıstan)’dan Molla Hacı Yusuf,
K adıkum uk’tan Molla C em alettin gibi isim ler vardır. Molla M uham m ed
onlara Şeyh İsm ail’in talim atını vererek şunları söylemiştir: “Ruslar Kurin-
ski H anlığını tu tarak oraya o rd u yerleştirm iştir. A slan H an R uslardan
korkm aktadır. H alk ise silahlanam ıyor. Peygam ber A.S. ad ın a size
em re d iy o ru m . H alkı toplayıp o n la ra b en im n asih atim i okuyun,
silahlanarak cihad edin. Rusları kırarak, M üslüm an kardeşlerim izi azad
edin. Şayet savaşta ölürseniz m ükafatınız cen n et olacaktır. Kim b ir Rus
öldürürse o cennetliktir. Eğer savaş m eydanından kaçarsanız, paraya satılır
ve yalan vaadlere kanarsanız o zam an m escidleriniz kiliseye çevrilecek ve
daim a lânetlenm iş olacaksınız. Sizin için kurtuluş yoktur. Allah’ın gazabın­
dan korkun. H alkınız h ü rd ü r. G üçlü ellerin erişem ediği yerlerde yaşıyor­
sunuz. Siz yiğit halksınız. Ruslara tâbi olm am alısınız. Bir M üslüm an on
dinsize karşı gitm elidir, korkm am alıdır, sırtını kâfire çevirm em elidir. Yüz
yüze dövüşün. Kim böyle h arek et ederse yeri cennettir.”
Molla M uham m ed Yaraklı, Dağıstan’da m üritlik hareketinin yayılması
için, m alını-m ülkünü ve gücünü esirgem eden m ücadele etm iştir.
1186 MEŞHEDÎ HANIM NİMET

1823 yılında G eneral Yermelov (Rus) tarik at h arek etin in güçlendiğini


görünce Aslan H an ’dan M olla M uham m ed’i hapsetm esini istedi. Fakat o
kaçıp yukarı Tabasaran’da (Dağıstan) gizlendi. 1826 yılında İran-Rusya
m u h areb esin in başlam asıyla Yermelov D ağıstandan ayrılm ak zo ru n da
kaldı. Molla M uham m ed D ağıstan’a geri d ö n erek m ücadelesine devam e t­
ti. O, Kadı M uham m ed’i b irin ci İm am tayin etm işti.
T arikatın esaslarından b ah sed en “ A dâbü’l-Merziyye” adlı eserin m ü­
ellifi C em aleddin oğlu A b d u rrah m a’a göre, C em aleddin, I. İm am
Kadı M uham m ed’e tarik atın k aid elerin d en dışarı çıkmaya ve Ruslara m u­
harebe ilan etm eye icazet verm em iş. B unun üzerin e Kadı M uham m ed,
Şeyh M uham m ed Yaraklı’ya yazarak: “K u r’an’da k âfirlere karşı gazavat
talep olunur. Molla C em aleddin ise b u n a izin verm em ektedir. Kimi
dinlem ek lâzım? A llah Tealâ’n ın K ur’ân-ı K erim ’ini mi, yoksa Molla
C em aleddin’i m i?” dem iş o da cevaben: “Size tecavüz edene, size ettiği
kadar tecavüz ediniz (Bakara, 194), sizinle savaşanlarla A llah yolunda
savaşın (Bakara, 190). O n ları n ered e yakalarsanız ö ld ü rü n . Sizleri çıkar­
dıkları y erden siz de o n ları çıkarın, sizinle savaşırlarsa o n ları ö ld ü rü n .
K âfirlerin cezası b u d u r (Bakara, 191)” diyerek b ü tü n beşeriyeti tek b ir
Allah’a im anda birleşm eye çağırm akta ve m ü m in leri bağım sızlık u ğ ru n d a
m ücadeye davet etm ektedir.
Böyle b ir m evkiden çıkan Rusya’n ın A zerbaycan’ı istila etm esini ve
o n u n dağlık kısm ında yani kuzey-batı bölgesinde gerektiği kadar
kuvvetlenm ediğini iyi anlayan Şeyh İsm ail, Azerbaycan ve D ağıstan
h alk ların ı çarizm in m üstem lekecilik siyasetine karşı birlikte savaşmaya
davet ediyordu.
Azerbaycan’ın kuzey-batı bölgesindeki halklar otuz yıl boyunca Rusya
devletinin ağır rejim ine karşı m ücadele vermiş, buna karşın Nakşibendiyye
tarikatı bu bölgede güçlenerek geniş b ir alana yayılmıştır.
Ç ar Rusyası ona tâbi olm ayıp devlete vergi verm eyen C ar Balaken
to pluluk ların a, İlisu, Zaktala, Şeki üzerin e h arb î yürüyüşler yaparak,
ahaliyi kılıçtan geçirip, dağ eteklerindeki köyleri dağıtıp, bağları, bahçeleri
talan ed erek halkı çöle doğru sürm üştür.
Ç arizm in Kafkasya’yı R uslaştırm a ve H ristiyanlaştırm a siyaseti
neticesinde zulüm ve istibdat arşa kalkm ış idi. Ç arizm in bu siyaseti zulüm
ve işkencelerden bıkm ış geniş halk k itlelerin i ona karşı m ü ritlik
h arek e tin in cephesine çekiyordu.
Kafkas h a ttın ın sol kanadı olan o rd u n u n kom utanı N. İ. Yev-
d ak im o v ’u n G ro zn i k alesin d e, 1859 y ılın d a K afkas o rd u la rın ın
NAKŞİBENDİYYE CEMİYETLERİ 1187

başkom utanı A. İ. Baryatinski’ye yazdığı m ektuplarda, Çarizm in Kafkaslar-


da düzgün olm ayan usul-i id a re sin in değiştirilm esi k o n u su n d ak i fik irleri
çok ilginçtir. O n u n yazd ık ların ın b ir kısm ı şu n lard ır: “ O tuz yıl Kafkas’ı,
D ağıstan’ı rahatsız ed en h ad isele rin şahidi oldum , m ü ritlik h arek e tin in
böyle çabuk ve geniş ölçüde yayıldığını ve Rusya hakim iyetinin yerli halklar
arasında zayıflamasının sebeplerini d erin d en öğrenm eye çalıştım. Sonuçta
şu kanaate vardım : Bizim işlerim izin bu noktaya varm asının esas
sebeblerinden birisi, y erlilerin asırlık âd etlere dayanan id are u su lü n ü n
lağ v ed ilerek , Rus m e m u rla rın d a n ib a re t id a re u su lü n ü n te rc ih
edilm esidir...”
H an, zulm ü n d en dolayı ne k adar h alk ın n efretin i kazansa da, o n u n
halk arasında devam lı taraftarı olacaktır... H an hakim iyeti, halkın
ad etlerin i, anan esin i, haysiyetini, d ilin i b ild iğ in d en , en nihayet halk ile
aynı d in d e n old u ğ u n a göre ahlakî yönden de dayanağı olacaktır.
Rusya inzibatı id a re le rin in b ü tü n seren cam ları m ecliste m üzakere
olunur, m eclisin veya Şeyh K unta’n ın rızasıyla kabul ed ilird i. Bu m esele
Rus m e m u rların ı çok kötü b ir d u ru m a düşürm üştür. N ihayet o n lar 1864
yılında m eclisin reh b e rle rin i aldatarak hapsettiler, Y ekotrinadaska’ya sü r­
düler. Meclis b in asın ı yaktılar. 1863 yılında Zakatala isyanı başladı. Bu
sırada köylülerin d u ru m u çok ağırdı. Ç ar Rusyası, Za Kafkasya’n ın
R uslaştırılm asını hayata g eçirirken en iyi to p rak ları köylülerden alıp, Rus
göçm enlere verdi. K iliseler yapılm ak için k en tlilerin en iyi to p rak ları
ellerin d en alındı. Ç ar h ü k ü m e tin in ilân ettiği b ir k arar ile H ristiyan
olanlar b ü tü n v ergilerden ve en ağır cinayet cezalarından bile affa uğradı.
Zayem, Lala Paşa, Tasmalo, Gah, Alibeyli, K arogan, K ütüklü, Meşebaş,
Şotavar, M irsan Yengiyan köylerine H ristiyanlığı zorla kabul ettirdiler.
Zakatala isyanına Rus o rd u su n d a Ştaps K aptan olan Hacı M urtaza
re h b e rlik ed iy o rd u . O B alaken’in N oblavani k ö y ü n d en d i. Ş eriat
k an u n ların a göre am el ederdi. O n u n pek çok iyi hususiyeti bazı
cem aatlerin h ü rm e tin i kazanm asına sebep olm uştu. B unun için Çar
m em u rları, H acı M urtaza H ristiyanlığı kabul ettiği takdirde o n u n yar­
dım ıyla b ü tü n Balaken h alk ın a H ristiyanlığı kabul ettireb ilecek lerin i
düşündüler. Fakat çok büyük b ir yanılgıya düşm üşlerdi. Ne rica lar ne de
k o rk u tm alar hacıyı d in in d e n d ö n d ü rem ed i. Hacı M urtaza, Rus o rd u su n ­
dan istifa edip, isyanı teşkilatlandırm aya başladı. İsyan Zakatala’yı kısa
zam anda kapladıysa da amansızca bastırıldı. Ayaklanmaya liderlik edenler
en ağır cezalara m ahkûm edildiler. Hacı M urtaza m ahkem ede verdiği
ifadede: “ 1862 yılında G eneral M ajör Şalikov iki defa b en i çağırıp
H ristiyanlığı kabul etm em i telkin etti. Benim O rtodoksluk m ezhebini
1188 MEŞHEDÎ HANIM NİMET

kabul ederek halk arasındaki nüfuzum dan istifade edip, ahaliye de bu dini
kabul ettirm em gerektiğini söyledi. Böylelikle yukarıda da kaydolunduğu
gibi, A zerbaycan’ın kuzeybatısında ortaya çıkan h arek etlerle M üslüm an
halklar, o n la rın dinine, b ü tü n İnsanî h u k u k ların a ve Ç ar Rusyasının ağır
m üstem lekecilik siyasetine karşı çıkm ıştır. Bu sebeple Azerbaycan’ın adı
geçen bölg elerin d e güçlü o lu n m u ştu r” dem işti.
N akşibendiyye m erk ezlerin d en b iri Şeki’n in Bakkal ve Başlaysk
köylerinde faaliyet gösterm iştir. Bakkal köyü kab ristan lığ ın d a A hm ed
M ahm ud E fendi’n in ve o n u n n eslin d en olan diğer sufî, âlim şeyhlerin
m ezarları en önem li ziyaretgâhlardan sayılm aktadır. A hm ed M ahm ud
E fendi’n in m ezarının ve ü stü açık tü rb esin in ü zerin d e yazılı taş
olm adığ ın d an yaşadığı devri ve vefat ta rih in i tesbit etm ek m üm kün
değildir.
Z iyaretgâhın hizm etk ârı H idayet E fendi’den alınan bilgiye göre, A h­
m ed M ahm ud Efendi büyük sufî m ürşididir. O bundan 400 yıl önce Şeki’ye
Türkiye’den gelmiş, yerleşm iş ve faaliyet gösterm iştir. A hm ed M ahm ud
E fendi’n in etrafın a defnolunm uş âlim lerin m ezar taşlarındaki, h attâ
Şeki’n in Başlaysk ve B alaken’in Kateh köyü ziyaretgâhındaki kitabeler
b u n u tasdik etm ektedir. A hm ed M ahm ud E fendi’n in etrafın a d efn o lu n ­
m uş Hacı Şeyh M ahm ud E fendi’n in (vefatı: H. 1267/1850) m ezar taşındaki
kitabede şunlar yazılıdır: “Bu kabir Mevlana M ahm ud el-Ahmedî el-Bedevî
el-Hüseynî el-Alevî el-Mustafavî n eslin d en olan m erh u m âlim İskender
E fendi’n in oğlu fâzıl, kâm il, âlim Şeyh Hacı M ahm ud E fendi’nindir.”
Şeki’n in Başlaysk köyündeki M evlâna Şeyh N urullah E fendi’nin
m ezarı da en önem li ziyaretgâhlardan sayılm aktadır. M evlâna Şeyh
N urullah E fendi’n in m ezar taşına A rapça olarak yazılmış kitabeden, onun
Nakşibendiyye tarikatının m ürşidi olduğu anlaşılıyor. Mezar taşında şunlar
yazılıdır: “ Bu kabir m erh u m , bağışlanm ış, m eşh u r şeyh, büyük liyakatli,
m ürşid, hürm edli evliyaların görkemlisi, kutbu, azametli önderlerin, onun
dünya ve ahiretteki, su ve karadaki b ü tü n m erh am etlerin i um um ileştiren
y akınların ın ön d e gideni, b ü tü n hayatı boyunca gün ışığında kör gibi
oldukları hayatta m utlu yaşadıklarını san an ları (hayatın n o ksanlarını
görm eyenleri) kendi hikm etiyle faydalandıran şeyh, M evlana Şeyh
N urullah b. Seyyid Şeyhü’l-Islâm b. Seyyid es-Saadat M ahm ud el-Ahmedî
el-Bedevî el-Hüseynî el-Alevî el-Mustafevî... Ram azan ayı, 1317/3 1.2.1901”
Şeyhin m akberesini ve h ü cresin i koruyup saklayan, orad a yaşayan
neslinden işittiğim ize göre Şeyh N urullah, Bakkal köyünde faaliyet göster­
miş sufî şeyhlerinin neslindendir.
NAKŞİBENDİYYE CEMİYETLERİ 1189

Bakkal köyünde d efnolunm uş el-Mustafavî el-Arabî el-H üseynî el-


A hm edî el-Bedevî_ Mevlâna M ahm ud Efendi neslinden olan sûfî, âlim Şeyh
a

H acı M ahm ud E fendi b. A lim H acı A sker E fendi’n in (vefatı 1850) şecere­
si ve N akşibendiyye tarik a tın ın han g i koluna m ensup olduğu, Mevlâna
Şeyh N uru llah ’ın şeceresi ve tarik at m ensubiyetiyle aynıdır.

Şeki ve diğer A zerbaycan N akşibendiyye şeyhlerinin nisbet verildiği


A hm ediyye Bedeviyye cem aatı, m eşh u r M ısır m ukaddesi A hm ed b. Ali
Seyyid Bedevi ile alakalıdır. O M ısır’ın Tanta şehrine yerleşip kendi tarikatı
sayesinde İlâhî selâhiyet alm ıştır. El-Bedeviyye kendi silsilesini Ali b. ebî
Talib’e bağlar. El-Bedeviyyenin tasavvuf yolunda tarik at usulleri Kadiriyye
ve Rufaiyye ta rik a tla rın a yakındır.
A hm ed Bedevî, 12. asırda Portekiz kralı IX. Lıyıdovig’in M ağrib
üzerine yaptığı Haçlı Seferleri sırasında İslâm dünyasının birliği u ğ ru n d a
m ücadele etm iş ve güçlü M üslüm an vaizi olm uştur. 12. asırda ortaya çıkmış
olan A hm ediyye Bedeviyye m übariz b ir cem iyet gibi 18. ve 19. asırlarda
İslâm dünyasının bazı ülkelerinde, Mısır, Suriye, L übnan ve Azerbaycan’da
siyasî karakter alm ış ve h aricî işgâle karşı faal b ir m ücadele yapm ıştır.
Şeki’de faaliyet gösteren N akşibendiyye cem iyeti, tarik atın Aleviyye
kolu olm uştur. Dünya görüşü b ak ım ın d an koyu S ünnî olan N akşibendilik
ru h a n î silsilesini b ir taraftan Hz. Ebu B ekir Sıddık’a, diğer taraftan Hz.
Ali b. ebi Talib’e bağlar.
Şeyh Ebû Talib M ekkî “ Kuvvet el-Kulub” adlı eserin d e Ali silsilesini
Peygam ber A.S.’a iki yol ile bağlar:
1- B atınî ve ru h a n î alâka; Ebû Bayezıd-i Bestam î’yi İm am Cafer-i Sa­
dık vasıtasıyla Hz. Ali b. ebî Talib’e bağlar.
2- İm am Cafer-i Sadık’tan Kasım b. M uham m ed b. ebû Bekir es-Sıddîk
vasıtasıyla Peygam ber’e bağlar.
N akşibendiliğin tetk ik atçıların d an H am it A lgar’ın araştırm aların a
göre, cem iyetin Aleviyye kolu Bosna’da faaliyet gösterm iş ve h alen de bu
faaliyetine devam etm ektedir. H am it A lgar’ın tesb itlerin e göre Aleviyye
kolunun zikird en önceki tü rk ü le rin d e devamlı olarak 12 im am ın adı
zikredilm ektedir.
Şeyh N urullah’ın evlâtları, atalarından şeyhin Şia ve Sünnî m ezhepleri
arasında fark g ö rm ed iğ in i işittik lerin i söylerler. Arşiv belg elerin d en
anlaşıldığına göre, söz konusu devirde Rusya devleti Za Kafkasya’da m en ­
fu r m üstem lekecilik siyasetini hayata geçirm ek için h e r tü rlü tah rib ata
yol açmış, halk ları h attâ m u h telif m ezh ep lerd en olan aynı halkı b irb iri
1190 MEŞHEDÎ HANIM NİMET

ile savaştırm aya çalışm ıştır. Tasavvuf âlim leri, tarik at şeyhleri b u n u n te d ­
birini alm ak için gayret gösterm işlerdir. Böyle siyasî b ir dönem de tarikatın,
Aleviyye kolunun Şialarını da aynı teşkilâtta birleştirm esi çok m üm kündür.
A bdülbaki G ö lp ın arlı’ya göre, “Tasavvufta m uayyen b ir m ezhep
yoktur... Tarikat e h lin in m ezhep ve m eşrebinde tarik atın yayıldığı ülkenin
de büyük b ir tesiri vardır. A bdülkadir G eylani (561/1166) Şia’n ın şiddetle
aleyhinde olduğu h alde A nadolu ve R um eli’nd ek i K ad iriler Şiileşmişler-
dir. B unda A b d ü lk ad ir’e so n rad an izafe ed ilen seyyidliğin de büyük b ir
tesiri olsa gerektir.”
Bir şeyhe m ü rid olan kişi şeyhinin m ezhep ve m eşrebini benim serdi.
Fakat u m u m î olarak filan tarik at bu m ezh ep ten d ir diye hüküm verm ek
m üm kün değildir.
Rus kap tan ı P urjanovski’n in K arabağ h alk ın ın m illî sınıfı, d inî
farklılığı ve siyasî g ru p laşm asın a d air kayıtlarında g ö rü ld ü ğ ü gibi çar
m em u rları S ünnîlerle Şiileri karşı karşıya getirm eye çalışm ışlar, parçala-
hü k m et siyaseti gütm üşlerdir.
K arabağ’da E rm en ilerd en istifade ettik leri gibi S ü n n îlerd en de isti­
fade edecekleri hayaline kapılm ışlardır. “S ü n n îler Ş iaların düşm anıdır.
O n ların düğün, nişan gibi to p lan tıların a d ah i iştirâk etm ezler. O n u n için
devletim iz K arabağ S ü n n îlerin in tebaalığına güvenebilir. K arabağ’da is­
yan başlayacak olsa o n lar da tıp k ı E rm en iler gibi R usların tarafın ı tu ta ­
caklardır.”
B unlara ilâveten P urjanovski şu n ları da yazm ıştır: “ Şeki H anı Süley­
m an H an ve İlisu S ultanı Daniyal Bey, Kafkas ötesinin güney bölgelerinde
bize karşı isyan etm ek istiyorlar. A raların d a akıllı ve çok ihtiyatlı Şeki ka­
dısı A bdüllatif Efendi de vardır. L âkin o, R uslara karşı açıkça baş k ald ır­
mıyor. 1843 M art’ın ın so n ların d a K udüs’e gitm ek için b ü tü n m alını,
parasın ı toplam ış, ad am ları ve İlisu su ltan ın ın verdiği 10-12 süvarinin re ­
fakatiyle Şuşa’ya gitm iş, orad a o n d ö rt gün kalm ıştır. Şuşa’da Kadı A bdü’l-
Kasım’la g örüşerek ona K ur’ân’da “K âfirlere karşı M üslüm anlar cihad
etm e lid ir” b u y ru ld u ğ u n u ve D ağıstan, İlisu ve Şeki’de Rus H ristiyanları-
na karşı y ü rü tü len m ücadeleye K arabağ-Şialarının da yardım etm esi ge­
rek tiğ in i söylemiştir. Bu şekilde Kadı A bdü’l-Kasım’ı razı etm iştir. Fakat
K arabağ’ın hem M üslüm an hem de H ristiyan halkı arasın d a nüfuz sahibi
olan Molla A bdü’l-H alim ’i kendi tarafın a çekem em iştir.
Eğer Daniyal Sultan İlisu’da m uvaffakiyet kazansaydı b ü tü n Şeki ve
h attâ Şirvan’ın b ir kısm ı isyan edecekti. Bu iş g erçekleştirilem ediğinden
A bdüllatif Efendi N ahcivan’a o rad an da Tebriz’e gidip elli gün kaldıktan
sonra K ars-Erzurum yoluyla İstan b u l’a gitm iştir.
NAKŞİBENDİYYE CEMİYETLERİ 1191

M ahm ud E fendi’nin evlât ve ahfâdından biri de m eşhur sûfî, âlim Nak­


şibendî şeyhi M evlâna Hacı Namay E fendi b. H a ru n el-M ahm udî el-
H alid î’d ir (vefatı 1923). İlisu ’da faaliyet gösterm iştir. İlisu ’da faaliyet gös­
term iş olan diğer N akşibendiyye şeyhi, m eşh u r sûfî, âlim Resul E fendi b.
Molla M ahm ud’u n (V. 1322/1904) yazılı m ezar taşı da İlisu C am ii’n in ya­
k ın ın d a b u lu n an cam i restore ed ilirk en bulunm uştur.
N akşibendiyye m erk ezlerin d en b iri de Gah şe h rin in M alah köyüdür.
B uradaki sûfî m ü rşid M evlana Şeyh el-Hâc M ustafa E fendi b. İsk en d er el-
M alahî’dir. Malah köyünde hücresi, mescidi ve m ezarı bulunm aktadır. Me­
zar taşında şunlar yazılıdır. “ Bu, m eşh u r şeyh, becerikli m ürşid, sûfîlerde
3. dereceye v aran ların kutbu, iki m ukaddes şehri ziyaret etm iş şereflile­
rin ve zevvarlarm , in san ların ve iblislerin ö n d eri el-Hac M ustafa Efendi,
el-A hm edî el-M ahm udî el-H adra N akşibendi şeyhi el-Hac M ustafa Efendi
b. Hacı İsk erd er’in kabridir. Cemaziyel Evvel 1337/02.02-04-03 1919”
Hacı M ustafa E fendi’n in tasavvuf âlim lerin e m ahsus yüksek dereceli
lakabı, o n u n b ü tü n ö m rü n ü N akşibendiyye nazariyesinin tetkikine, tali­
m ine ve tebliğine h asrettiğ in i gösterir. Aynı zam anda N akşibendi tarik a­
tın d a ilm in zirvelerine yükseldiği h ak k ın d a m alum at veren kitâbeler,
âlim in devrinin en görkem li İçtim aî ve siyasî em ek tarların d an o ld uğunun
delilidir. M ustafa E fendi Gah şehrinde, m o d ern eğitim in inkişafında ve
b irtak ım sosyal p ro b lem lerin halledilm esinde de m ühim işler yapm ıştır.
Yarım ve h arabe h alin d e olan M alah C am ii’n in kitabesinde şu n lar yazılı­
dır: “ Bu gün M alah ad ın ı taşıyan köyün önceki ismi O m erab ad olup Hacı
M ustafa Efendi koym uştur. Cam i ise köy cem aatinin yardım larıyla H.
1323/1905-6 yılında yaptırılmıştır.” Rusların M üslüm anları takip ederek zul­
m ettikleri 1937’li yıllarda cam inin k ü tü p h an esi dağıtılm ış, m ed en î m aa­
r if m erkezi gibi o da vaktiyle kötü g ü n ler geçirm iş, geriye ancak harabesi
kalm ıştır.
G ah şe h rin d e N akşibendiyye şey h lerin d en v atan ın d an sürgün
e d ilen ler de olm uştur. A lm alı şe h rin d e yaşamış M ahm ud E fendi Baba
sürgünden sonra vatanına dönm em iş, A strahan’da kalmıştır. A starahan’da
camisi ve zaviyesi vardır. Kendisi tasavvuf ve fıkıh ilim lerinden başka kimya
ilm ine de vakıf idi. Birçok ü lkeden A strah an ’a gelip o n u n yanında tahsil
görenler olm uştur. M ahm ud Efendi Baba vefat ettiğinde A strahan yakının­
daki M aşhan köyüne defnedilm iştir. M ezarı b u g ü n bile Kafkasya’dan
ziyarete gelenler arasında “M ahm ud İyşah” adıyla m eşhurdur. K endisinin
G ah’daki faaliyeti ve sürgün yılları h ak k ın d a elim izde kesin b ilgiler mev­
cut değildir. Söylendiğine göre sürgün y ılların d a küçük oğlu M uham m ed
A rif 13 yaşındaym ış ve babası sürgüne gittikten kısa b ir süre sonra vefat
1192 MEŞHEDÎ HANIM NİMET

etmiş. M uham m ed A rif b. M ahm ud E fendi Baba A lm alı C am isinin yanına


d efn ed ilm iştir (vefatı II. 1281/1864-65).
G örüldüğü gibi M ahm ud E fendi Baha’n ın faaliyeti Kafkas’da m ü ritlik
h arek e tin in ve m üstem lekeciliğe karşı kuzey-batı bölgesindeki h alk ların
h ü rriy e t m ücadelesinin en faal olduğu zam ana tesad ü f etm ektedir.
N akşibendî m erk ezlerin d en Tala Baba ve Hacı Ram azan gibi p irle rin
adıyla şö h ret bulm uş ziyaretgâhlar Tala köyü kab ristan lığ ın d a b u lu n m ak ­
tadır. H acı Ram azan E fendi’n in m ezar taşındaki kitâbede, “bu m akbere
Besil n eslin d en olan Şeyh Z arru k î’n in oğlu Besil M uham m ed’in oğlu
H alid ’in oğlu H am id ’in oğlu M ahm ud’u n oğlu Besil M uham m ed’in oğlu
K ara A h m ed ’in oğlu Ram azan’ın oğlu A li’n in oğlu H acı Ram azan’ındır.
Vefatı 1308/1890” yazılıdır. K itabede H acı Ram azan’ın âlim liğinden
bahsedilm ese de o n u n sekiz nesil öncesinin Z arruki şeyhine bağlanm ası
çok ilginçtir. Z arrukiye tarikatı, M ağrib’de A hm ed Z arruk tarafın d an
kurulm uştur. A hm ed Z arruk evliyaların b ü y ü k lerin d en b iri ve M alikî
m ezhebindendir. K endisi fıkıh âlim i olup XV. asrın ikinci yarısında
yaşamıştır.
Tala Baba, Tala k ab ristan lığ ın ın asıl giriş kısm ındadır. Mezar taşının
kitâbesinde şu n lar yazılıdır: “.... Bu m ezar dirlik m eram ın a erişen lerin
çırağı, bu toprak halkın güneşi, büyük velinim etlerin ve azametli şahısların
kutbu, k u d ret ve hakim iyet sahibi A llah’a kavuşanların ve ariflerin tacı,
asrın ın vahidi, zam an ın ın yegânesi, A llah’ı id râk etmiş, A llah resu lü n ü n
canişini, halkın ve din in m ürşidi, o n d ö rt m asûm enin dini u ğ runda zahm et
çeken âlim el-M uham m edî el-H adraî el-Nakşibendî el-M üceddidî el-Halidî
el-M ahmudî Talalı Şeyh Hacı A hm ed E fendi’nindir. 1321 yılında 63 yaşında
vefat etm iştir.”
Şeyh A hm ed’in sol tarafına ise onun m üridi Şekili Dağıstanî Hacı Efen­
di d efn o lu n m u ştu r (vefatı 1948).
Tala şeyhlerinin lâkablarıyla alâkalı olarak ismi anılan Nakşibendiyye
şeyhlerin d en b iri de m eşhur, sûfî, filozof B ahaaddin B u h arî’dir. Bazı
araştırm acılar o nu tarik atın bânisi olarak kabul ed erlerse de, F ahreddin
Ali b. Hüseyin “Reşehat-i Ayne’l-Hayat” isimli eserinde tarikatı H em edanlı
Ebû Yakup Yusuf ile (vefatı 1140) alâkanlandırır. O n u n halifesi A bdulhâ-
lık el-G uncduvanî (vefatı 1220) ise tarik at ilkelerine yeni yedi kaide daha
ilâve etm iştir.
T arihî kaynaklardan ö ğ ren ild iğ in e göre Türkiye’deki batı kolunda
m eydana gelen p arçalan m a nedeniyle birçok küçük teşkilat ortaya
çıkm ıştır. L âkin 13. asrın evvelinde, Türkiye ü z e rin d ek i A vrupa
NAKŞİBENDİYYE CEMİYETLERİ 1193

tehlikesinden önce b u n la r b ir teşkilatta birleşm işlerdir. Bu, tarik atın genç


şeyhi Z iyaaddin H alid ’in (vefatı 1242) güçlü tebligatı ve şahsî nüfuzu
sayesinde olm uştur. Fakat o n u n ö lü m ü n d en sonra p arçalan m a çok
gecikm em iştir. U zun m ü d d e t sonra H alidiyye-M üceddediyye adı altın d a
ortaya çıkan yeni cem iyet İstanbul, H alep ve D im eşk (Şam) şeh irlerin d e
faaliyet gösterm eye başlam ıştır.
Daha sonra Şeyh A hm ed S irh in d i’n in (1563-1625) adıyla H in d istan ’da
o rtay a çıkm ış o lan M üceddediyye k olu y e n id e n A n a d o lu ’da da
görülm üştür. Şeyh A hm ed S irh in d î katı b ir S ünnî olarak, şeriatı müda-
fiyye m evkiinden hareketle, d in d e b irb irin e zıt olan g ö rü şlerin b irleşti­
rilm esi ve Şia ahvâl-i rûh iy esin e karşı katı mevki tu tarak kardeşliği
yaymıştır. Bu büyük din büyüğü Şeyh A hm ed S irh in d i “Sila”, “ El-H isanî”
lâkablarıyla m eşhurdur.
H in t kardeşliğinin ikinci m uhacerat dalgası esas itibariyle Hicaz, Mısır,
Suriye ve Türkiye’de kardeşliği tebliğ ed en M urad b. Ali el-B uharî’n in
(vefatı 1720) faaliyeti ile ilgilidir.
19. asrın başlarında Müceddeyiye’n in İrak, Suriye ve K ürtlerin yaşadığı
yerlerde çok faal b ir şekilde yayılm asındaki en önem li ro l Süleymaniye’de
yetişmiş Mevlâna Hâlid-i B ağdadî’dir. O H indistan’a giderek D elhi’de Şeyh
A bdullah D ehlevî’n in d erg âh ın a d ah il olm uştur. 1811 yılında vatanına
d ö n erek O sm anlı sahasında, A rap ü lk elerin d e ve K ü rtlerin yaşadığı
y erlerde N akşibendiyye’ye bağlı H âlidiyye kolunu kurm uştur. Bu kol
âlim ler arasında çok h ü rm e t kazanm ış ve o n ları ken d i safına çekm iştir.
19. asırda H âlidiyye kolu Endonezya, Malezya, Seylan, K alim antan ve
Sul ad a la rın a , M ozam bik ülkesine yayılmış, O sm anlı D evleti’n in
kuzeyinden Kafkas ötesine geçerek Şeyh İsm ail Ş irvanî’n in başkanlığında,
çarizm in m üstem lekecilik siyasetine ve yerli h âk im lerin zulm üne karşı
çıkan m üridizm h arek e tin in ideolojik y önünü teşkil etm iştir.
K itâbelerde A zerbaycan N akşibendi şeyhlerinin ad ların ı yanm a
k ay d o lu n an ce m iy e tle rd e n b iri de K adiriyye’dir. Bu H u d a d el-
H am a d an î’n in m ü rşid le rin d en Ebû A bdullah M uham m ed’in to ru n u el-
H ad raî ile başlayan sûfl teşkilatıydı. Şialığı da gizli b irleştirm işti.
A hm ediyye-M uham m ediyye (1713) A bdulaziz b. D ebbağ ile başlayan
Kadiriyye k o lların d an biriydi. A hm ed b. İd ris b. Ali 1760 yalında Fas
y akınlarındaki M aysur’da M üslüm an b ir ailede dünyaya gelm iştir. O nu
Kadiriyye cem iyetine Ebû’l-Mevâhib eb û ’l-Vahhab et-Tazi celbetm iştir. A h­
m ed b. İd ris ile başlayan h arek etin m erkezi Mekke idi. Z âhiriliği kabul
etm iş V ahhabîlerin aksine A hm ed b. İdris, İslâm ’da B âtinîlik taraftarıydı.
1194 MEŞHEDİ HANIM NİMET

Yeni tarik at sûfîlikte m evcud olan A llah’a kavuşm ak id d iasın ın aksine,


M uham m ed Peygam ber’e kavuşm ak fik rin i ileri sürm üş, b ir dizi ıslahatlar
ortaya koym uştur. 1798 yılında N apolyon’u n M ısır’ı zaptetm esi A vrupa
tecavüzünün Islâm dünyasındaki aks-i sedası idi. A hm ed b. Id ris b ü tü n
İslâm dünyasını birleştirm eye ve A vrupa tecavüzüne karşı m ücadeleye
çağırıyordu. O, 1799 yılında Mekke’den K ahire’ye göçtü. Pasif zikir ve
zâhidlikten ayrılarak silaha sarılm ayı ve ak tif m ücadele yapm ayı tebliğ
etm eye başladı. T arikatın bu m übariz hususiyeti A zerbaycan’da tatbik
edilm iş ve Ahmediyye-M uhammediyye adı tasavvuf şeyhleri ile canlanmış,
yeni tarik atın ak tif m ücadele şiarı o n ların gâyesi olm uştur. Bu d u ru m , İs­
lâm dünyasına Kuzey A frika’dan gelen A vrupa tehlikesine ve Rusya’nın
Za Kafkasya’yı istilâsına tesadüf eder.
Zakatala şeh rin in Aşağı C ar köyünde büyük sûfî, âlim N akşibendiyye
m ürşidi M uham m ed E fendi’n in ziyaretgâhı vardır. Ziyaretgâh cami yakın­
dadır. C am inin yanında da büyük b ir m edrese binası vardır. K itâbelerden
de anlaşıldığı gibi M ahum m ed Efendi, cam inin m ü d errisi olm uş ve
m edreseyi de o yaptırm ıştır. O, Şeki ve Zakatala’da tasavvufun güçlü
vaizlerinden biriydi. C arlıların d ed ik lerin e göre M uham m ed Efendi Şeyh
A hm ed E fendi’n in m ü rid i olm uştur. D avut et-Taî (H. 781) m ukaddes
silsilede Peygam berden sonra d ö rd ü n cü kişidir.
Şeyh A h m ed ’in m ü rid le rin d e n b iri de, Oğuz şeh rin in P atar köyüne
defnedilm iş olan ve m azarı önem li ziyaretgahlardan sayılan büyük sûfî,
âlim el-Hâc A bdüsselam E fendi’d ir (vefatı H. 1325/1907-8). M ezar taşının
kitâbesinde şunlar yazılıdır: “ Ey ziyaret edenler! Bilin ki, b u rad a defno-
lunm uş şahıs, sağlında büyük âlim, m üderris, tetkikatçı, kâm il b ir şeyh idi.
O n u n m ürşidi ve üstadı Tala köyünden A hm ed E fendi’dir.”
K ürdem ir’in Şahseven köyünde m akberesi bulunan Hacı Tahir’in oğlu
Mevlâna Hacı M ahm ud, Şeyh İsmail Siraceddin’in m ü rid lerin d en d ir (vefatı
H. 1281-1864-65). Mezar taşında N akşibendiyye şeyhi ve Şeyh İsm ail’in
m üridi olduğu yazılıdır. Şeyh İsm ail’in diğer b ir m ü rid i de Laçin şeh rinin
Cicim li köyünde doğm uş olan Seyyid N ig ârî’dir. O, Türkiye’de faaliyet
gösterm iş ve Amasya’da defnedilm iştir.

Yavlak şeh rin in A rapbasra köyüne defnedilm iş olan ve m ezarı en


önem li ziyaretgahlardan sayılan diğer b ir N akşibendi m ürşidi büyük sû­
fî, âlim Şeyh Yusuf’tu r (vefatı 1906). Doksan yaşındaki oğlu B ahaddin’den
işittiğim e göre, o da Şeyh İsm ail’in m ü rid id ir.
Ç ar Rusyasını çok rahatsız eden D ağıstan ve kom şu Azerbaycan
to p rak ların d a m üstem lekecilik siyasetine karşı y ü rü tü len m ücadelenin
NAKŞİBENDİYYE CEMİYETLERİ 1195

ahval-i rûhiyesi güçlü olm uştur. N akşibendiyyenin “ M üslüm an, hiçbir


kâfire, h attâ M üslüm ana bile kul olm am alıdır. İn san lar eşit o lm alıd ır”
düşüncesi halk h arek e tin in m aksadına uygun düşm üştür.
Tasavvuf şeyhlerinin m ezar taşlarındaki kitâbelerde de görüldüğü gibi,
yukarıda adı geçen şeh irlerd e güçlenen N akşibendiyye cem iyeti b ir süre
so n ra siyasî k a ra k te r şek lin i alm ıştır. N ak şibendiye şe y h lerin in
m ezarların ın günüm üzde de m ukaddes b ire r ziyaretgâh olarak halkın
h atırasın a nakşedilm esi b u n u n en iyi delilidir.
Kafkas’da baş reis G eneral Feildi, M areşal I.F. Poskiyeviç tarafın d an
Kafkas’ın inzibatî idaresi hak k ın d a hazırlanm ış ve Kafkas ötesinde b u lu n ­
m uş sen atö rler P.I. Kutaysov ve Y.M. M eçnikov tarafın d an beğenilm iş
ıslahatın tasarısı, 24 Nisan 1830’da I. Nikolay’a şu şekilde takdim edilmiştir.
“Eğer b ir paşa, Rus m em u ru gibi ona sadık olan birçok kişiye dayanır­
sa o n u n b ü tü n hakim iyeti süngü ü zerin d e kurulm uştur. H an ın ihtiyarı
bizim elim izde olm alıdır. Şahsî olarak ilgisini çektiğim iz hanlar, beyler
bizim itibarlı kölelerim iz olabilir. O n lar vasıtasıyla halk k itlelerin i
kolaylıkla itaat ettireb iliriz. H em de bizim tabiî d üşm anlarım ız olan,
diğerlerine göre kuvvetli, m u h telif halkları tek b ir halk gibi birleştirm eye
k ad ir m anevî nüfuz sah ip lerin i kendim ize tâbi kılabiliriz.”
Bu tasarıda Kafkas ötesinin tam am en R uslaştırılm asını am açlam ışlar,
halkı Provaslav şafağı ile n u rlan d ırm ay ı ve Islâm izm h arab eleri üzerinde
hayat verici H aç’ı yüceltm eyi düşünm üşlerdir.
Bu tasarıyı h azırlayanlar da inan m am ak la birlik te yine de, Rus
devletine hizm et edecek ve m ollalardan oluşm uş b ir teşkilat kurm ayı hayal
edebilm işlerdir.
Azerbaycan m üritlik h arek etin in zahiren iptal edilm esinden sonra da
m ücadeleler devam etm iştir. 1860 yılında Kuba, Şeki, Şam aki ve Zakatala
S ünnîleri arasın d a hususi Zikriyye tarikatı ortaya çıkm ıştır. H arek etin ilk
m erhalesinde halk, um um iyetle Türkiye’ye göç etmeye çalışmıştır. Zakatala
m ü ftü sü n ü n ve d iğ e rle rin in de yardım ıyla bu göç dalgası engellenm iştir.
Bu tarik at hızla D ağıstan, Kaytak, Tabasaran ve Ç eçenistan’da yayıldı. Bu
arada Şeyh K unta da Çeçenistan’ı beş naibliğe bölm üş ve kendi adam larını
tayin etm ek suretiyle b ir m eclis kurm uştu.

You might also like