You are on page 1of 5

İçindekiler

1 giriş
2 GEÇİLEMEZ SANILAN ÇÖLÜ AŞAN SULTAN
3 Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail
4 YAVUZ SULTAN SELİM'İN İRAN SEFERİ
5 Yavuz Sultan Selim'in Savaşları
5.1 Turnadağ Savaşı
5.2 Mercidabık Meydan Muharebesi
5.3 Ridaniye Savaşı
6 Yavuz Sultan Selim'in Ölümü
7 kaynakca
8 resimler
Yavuz sultan selım
Sultan Birinci Selim , Yavuz lakabıyla bilinir. Hicri 875 (Miladi 1470-71)
senesinde Amasya’da dünyaya gelmiştir. Babası İkinci Beyazıt olup annesi ise
Gülbahar Hatun olmaktadır. Gülbahar Hatun, Dulkadiroğulları Beyliği’ndendir.
Yavuz Sultan Selim, uzun boylu, geniş omuzlu, kalın kemikli, Omuzlarının arası
geniş, yuvarlak başlı, kırmızı yüzlü, uzun bıyıklı ve yiğit bir padişahtı. Sert
tabiatlı ve cesurdu. İyi bir eğitim gördü. Yavuz Sultan Selim Kanuni Sultan
Süleyman’ın babasıdır ve 8 yıllık saltanatı süresince Osmanlı hazinelerini
sonuna kadar doldurmuş ve toprakları 2 katına çıkarmıştır. Az ama nerdeyse 20-
30 yılda yapılabilecek işeri 8 yıl gibi kısa bir sürede gerçekleştirmiştir. Memlük
Sultanlığına son vererek, Osmanlı topraklarını Afrika kıtasına taşımayı da
başaran bir hükümdar olmuştur.
GEÇİLEMEZ SANILAN ÇÖLÜ AŞAN SULTAN

2500 kilometrelik bir mesafeyi; dağ, bayır, çöl ve ormanlar aşarak kat etmiş ve
zamanının en kuvvetli devletlerinden biri olan Safeviler'in muazzam ordusunu
perîşan etmiştir. Mısır seferinde ise, o güne kadar geçilemez sanılan korkunç
"Sîna Çölü"nü aşmasının maddî imkanlarla bir îzahı yoktur.Hilafet Müessesesi,
O'nunla yeniden izzet kazanmış ve müessir bir hale gelmiş, mukaddes emanetler
layık oldukları kudsiyete O'nunla ulaşmıştır. Cihangir dedesi Sultân Fâtih, bu
cengaver torununun madde ve manadaki üstünlüğünü çok evvelden keşfetmiş ve
O'na "Yavuz" adını vermiştirTarih, emsalsiz bir cengaver hakan portresini altın
sahifelerine O'nunla resmetmiştir.
Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail
Trabzon'un İran'a yakınlığı sebebiyle Şah İsmail'in ümmet hakkındaki menfur
emellerini çok iyi biliyordu. Ona karşı köklü ve müessir tedbirler almanın
mecburiyetini daha şehzadeliğinde kavramıştı. Fakat Şah İsmail'le mücadelenin
-kendisi için- şehzadelik sıfat ve salahiyetleri ile mümkün olmayacağını
düşünerek bir an önce Osmanlı tahtına geçmek ihtiyacını hissetmişti. Bu sebeple
kardeşleri Şehzade Ahmed ve Şehzade Korkut'u bertaraf ederek 1512'de
Osmanlı Sultânı oldu.Yavuz, malum ve meşhur celadetine rağmen, aynı
zamanda çok hassas ve ince ruhlu bir insandı. Devletin bekası için bertaraf
etmeye mecbur kaldığı kardeşi Korkut'un tabutunun altına girmiş ve:
"Ey kardeşim!
Ne sen böyle yapsa idin, ne de ben böyle yapmak mecburiyetinde kalsaydım!.."
diyerek ağlamıştır.Şehzade Korkut'un Piyale adındaki sadık adamına:
"Seni, büyük bir fazilet olan sadakatin sebebiyle, afvediyorum! Bu sadakatinin
mükafatı olarak da seni istediğin makama tayin edeyim. İstersen vezirim ol!"
teklifinde bulundu.
O da teşekkür etti ve sadakatini katmerleyerek;
"Sultânım, bundan sonra benim vazîfem Şehzade Korkut'un türbedarı
olmaktır!.." dedi.Bu tablo, halktan Sultâna kadar bütün bir milletin ahlakî
seviyesini göstermeye kafidir!
Yavuz, babasını, yılda iki milyon akçe tahsisatla Gümülcine'ye büyük bir hürmet
göstererek yolcu etti. O'nu faytona bindirdi. Kendisi de yanında yürüyerek II
Bayezîd Han'ı uğurladı. Vefat edince de, naşını İstanbul'a getirtip, Bayezîd
Camisi'nin önüne bir türbe yaptırarak oraya defnettirdi.Yavuz Sultân Selîm Han,
tahta geçer geçmez, sur'atle icraata başladı. O sıralarda Azerbaycan, Irak ve
İran'ı eline geçirmiş olan Şah İsmail, Anadolu'yu tehdit eder bir duruma
gelmişti. Şiiliği vesile ittihaz ederek devamlı fitne çıkartıyor, Müslümanların
ittihadını sarsıyordu!
YAVUZ SULTAN SELİM'İN İRAN SEFERİ
Yavuz Sultân Selîm, topladığı olağanüstü dîvanda, Şah İsmail'in tehlikeli
faaliyetlerini uzun uzun îzah etti.Divan, çetin müzakerelerden sonra, İbn-i
Kemal Paşa'nın fetvası ile İran'a sefer kararı aldı.Yavuz, 20 Nisan 1514'de
Üsküdar tarafına geçerek ordu-yi hümayun ile İran seferine çıktı.Şah İsmail,
yiğitlik muktezası olarak er meydanına davet edildi. O ise, daima kaçtı. Safevî
topraklarına girildi. Şah İsmail, devamlı geriye doğru kaçıyordu. Asker, bu uzun
yolculuktan usandı. İkmal azaldı. Orduda birçok kimse:"Şah İsmail kaçtı. Bu
bile zaferdir. Artık geriye dönelim. "deyip, isyan çıkarmaya başladı. Hatta
bunlar, Yavuz'un çadırına ok atacak kadar ileri gittiler. Bunun üzerine Yavuz'un,
çadırından çıkarak isyancı askerlere karşı îrad ettiği nutuk, harp tarihinin
şaheserlerindendir.Yavuz bu nutukta; « ...henüz hedefe varılmadığını, seferden
asla dönülmeyeceğini, cihad için yapılan bu seferden, ancak kadınlarını
düşünenlerin dönebileceğini, yiğit olanın ardınca gelmesini isteyip, tek başına
dahi olsa savaşacağını » gür sesi ile ifade ederek"İsteyenler, karılarının yanına
dönüp entarilerini giyebilirler! Ben düşmana karşı tek başıma da gidebilirim!."
dedi ve atını mahmuzladı.
Yavuz Sultan Selim'in Savaşları
Turnadağ Savaşı
Safevi seferinden sonra 1515 yılında Yavuz Sultan Selim, Dulkadiroğlu
Beyliği'ni yok etmek için Şahsuvaroğlu Ali'yi görevlendirdi. Kayseri civarında
bulanan Sinan Paşa ile birleşerek Alaûddevle'yi bozguna uğrattılar. Bu sayede
Dulkadiroğlu Beyliği de Osmanlı'ya geçmiş oldu.fakat durum bu kadar basit
değildi. Dulkadiroğlu Beyliği, Memlûk Devleti'ne bağlıydı. Bu işgal,
Memlüklerle savaş anlamına gelmekteydi.Memlûk Sultanı Kansu Gavri, zaten
Sultan Selim'den korkmakta ve onu yenmek için bir hadise beklemekte idi.
Bunu fırsat olarak gören Memlûkler, savaş hazırlığına başladı.1516 yılında
Barbaros Hayrettin, Cezayir toprağını Osmanlılar'a verdi ve kendisi Cezayir
Beylerbeyi oldu.
Mercidabık Meydan Muharebesi
Memlûklerin üzerine gitmek için fetva alan Sultan Selim, Elbistan civarına
80.000 askeriyle yerleşti. Kansu Gavri ise 80.000'e yakın bir orduyla Halep'te
idi. İki ordu nihayetinde 1516 yılında Mercidabık mevkisinde karşılaştı.Osmanlı
ordusu hem moral hem de teçhizat bakımından üstündü. Ordunun ve paşaların
Yavuz Sultan Selim'e bağlılığı tamdı. Kansu Gavri ise manevi olarak kötü bir
durumdaydı. Ordu, uzun süredir ciddi bir savaş görmemişti. Emirlerin ağzından
ise ortak bir karar çıkmıyordu. Kimisi saldırmaktan, kimisi ise çekilmekten
yanaydı.İki ordu da 3'er bölüklere ayrıldı ve muharebe başladı. Kanatlar
birbiriyle çarpışırken Osmanlı merkezi Kansu Gavri'nin üzerine hücum etti ve
toplar sayesinde Memlûk ordusunun merkezini yok etti.Kansu Gavri'nin
savaştan kaçması diğer askerlerinde kaçmasıyla sonuçlandı. Nihayetinde savaşın
sonucu, kesin bir Osmanlı zaferiydi. Kansu Gavri ise kaçarken hayatını
kaybetti.Kansu Gavri'nin yerineyse yeğeni Tomanbay geçti.
Ridaniye Savaşı
Tomanbay, başa geçene kadar Yavuz Sultan Selim Şam'a kadar ilerlemişti.
Tomanbay'ın sultan olduğunu öğrenince bir elçi yollayıp itaat etmesini istedi;
fakat elçi öldürülmüş dolayısıyla teklif reddedilmişti.Yavuz Sultan Selim, harp
divanında Mısır'a seferin şart olduğunu söylemiş ve yeni amacın Memlûkler'in
yok edilmesi olduğunu belirtmişti.Sinan Paşa, ordusuyla Gazze'ye kadar
ilerlemiş ve ardındaki toprakları ele geçirerek hem Suriye'yi feth etmiş hem de
Kudüs kentine Osmanlı'ya katmıştı. Gazze de ise Sinan Paşa ve Canberdi Gazali
savaşa tutuşmuştu. Savaşın neticesinde Osmanlılar kazanmış ve Gazze ele
geçirilmişti.Gazze'den Kahire'ye gitmek için 150 km'lik zorlu bir yolun
geçilmesi gerekiyordu. Bu yol tarihte sadece 2 kez orduyla geçilebilmiş Sina
Çölü'ydü. Vezirler geri dönmek istese de Yavuz Sultan Selim çölün geçilmesi
için hazırlıkların başlatılmasını emretti.Yavuz Sultan Selim, 9 Ocak 1517
tarihinde yaklaşık 60.000 kişilik ordusuyla yürüyüşe başladı. İlk gün sadece 18
km gidilebilmişti. 2. gün ise 100 yıldır yağmur yağmayan Sina Çölü'ne şiddetli
bir yağış düşmüştü. Bu sayede ordunun su sıkıntısı giderilmiş ve ağırlıkların
taşıması kolaylaşmıştı.13 gün sonra iki ordu Ridaniye Köyü'nde
karşılaştı.Ridaniye Köyü Nil Nehri ve El-Mukaddam dağı arasındaki bir
yerleşim yeriydi. Osmanlılar El-Mukaddam dağından dolaşarakdüşmanı arkadan
sarmış ve düşman toplarını etkisiz hale getirmişti. Savaşta Sinan Paşa
öldürülmüş fakat savaşın sonucu değişmemişti. Ridaniye Savaşı, kesin bir
Osmanlı zaferi ile sonuçlanmıştı. Bu savaştan sonra Kahire'de direniş kurmaya
çalışan Tomanbay 3 gün sonra yenildi ve Kahire'yi Osmanlılar'a kaptırdı.
Sonraki günlerde Tomanbay idam ettirildi.Bu savaştan sonra Memlûk toprakları
tamamıyla Osmanlı'ya bağlandı. İslam'ın mukaddes şehirlerinin Osmanlı'ya
bağlanması, Yavuz Sultan Selim'in Müslümanlar'ın yeni lideri, yani "Halife"
olması gerektiği anlamına geliyordu. Bu sayede Yavuz Sultan Selim, ilk
Osmanlı Halifesi olmuştu.
Yavuz Sultan Selim'in Ölümü
Yavuz Sultan Selim'in sırtında çıkan, halk arasında "şirpençe" adı verilen, tıptaki
ismiyle "karbonkül" isimli bir hastalık onu yatağa düşürdü. Bu hastalıkta birden
çok çıban apseleşerek deri altında birleşir ve vücutta birkaç santimetre
genişliğinde, sert, ağrılı, kırmızı bir şişlik oluşur. Sultanın son gününde
Hasancan (Hoca Sadeddin'in babası) Yavuz Sultan Selim'in şikayeti üzerine
sırtını bir iskemleciye yoklatmış ve iskemleci bir çıbana rastlamıştı. Sultan "sık"
dese de Hasancan sıkılması için ham olduğunu sıkmanın sakıncalı bir durum
yaratabileciğini söyledi ve bir merhemin kullanılması gerektiğini söyledi.
Sonraki gün hamama giden padişah, orada Hasancan'ın bulunmadığını görünce
hamamdaki bir tellağa çıbanı sıktırıp zedeletmişti.Yavuz Sultan Selim, 21
Eylül'ü 22 Eylül'ü bağlayan gece, köpüren çıban yüzünden hayatını kaybetmişti.
Sadece 8 yıl süren hükümdarlığı 49 yaşındayken sonlanmıştı ama buna rağmen
Osmanlı'ya altın çağını yaşatmıştı.

You might also like