Professional Documents
Culture Documents
Kurucusu
KEMAL KARATEKİN
HASAN İZZETTİN DİNAMO
KUTSAL iS YAN I Dördüncü Kitap
Belgesel Roman
© Tekin Yayınevi
TÜRKÇE YAY IN HAKLARI
Kapak Tasanın
ERKAL YAVI
Redaktör
CEMiL ACAR
Basım
Temmuz 2013
Baskı ve Cilt
Yaylacık Matbaası
Litros Yolu, Fatih Sanayi Sitesi, No: 12 / 197-203
Topkapı / lstanbul
Tel.: (0212) 567 80 03
Sertifika No: 11931
www.hasanizzettindinamo.com
KUTSAL İSYAN
MİLLİ KURTULUŞ SAVAŞININ GERÇEK HİKAYESİ
iV
1
KADİRLİ'NİN KURTULUŞU
* *
6
Osman Tufan Bey bir gün, mavzeri dizleri n i n üzerinde,
ocak başı nda otu rup çıtı rdayan ateşlere dalarak yeni planlar
üzerinde düşü n ü r ve arası ra adadakilerle bir iki söz ederken
h içbirinin tan ımad ı ğ ı bir adam selam vererek içeri gird i . Hafız
Bekir'in kim olduğ u n u sordu.
Sonra, Tufan Bey'e bayağ ı bir değnek uzatarak:
- Al bunu, vali paşadan hediyedir. Tufan Bey'e göndere
ceksi n , dedi ve sonra hiç beklemeden çıkıp gitti.
Odadaki Kuvayı Milliyeci kalabal ı k merak içinde birbi ri n i n
yüzü ne bakıyord u .
Şöyle fısıltı lar başlad ı :
- Bu da neyin nesi? Sihirli bir değnek m i ? Gelen bir der
viş m i ? Vali Paşa da kim oluyor?
Odadakilerin hepsi değneği eline al ı p bir kez evirip çevirdiy
se de h iç kimse bir şey anlamad ı . Odadaki kalabal ık dağ ı l ı p git
tikten sonra Tufan Bey, değneği al ı p bahçeye çıktı . Bir kez da
ha evirip çevirdi ve sonra dizine dayayıp kırd ı . Değnek bir boru
gibiydi. İçine sigara gibi sarı lmış kağıtlar yerleştirilmişti. Kağ ıtla
rı heyecanla açı p okuyan Tufan Bey, işi hemen anlad ı . Bu kağ ıt
larda Kuvayı Milliye'nin işine yarayacak değerli haberler vard ı .
Değneğin içindeki yazı ları gönderen adam d a t a Sivas'tayken
arkadaşlara Kilikya'da güvenilecek adamlardan biri olarak not
ettikleri Sarıbahçe'de oturan Şumnulu göçmenlerden Al Osma
noğlu Ahmet Ağa'yd ı . Tufan Bey'in Andırın'da bulunduğunu işit
miş, Adana'ya giderek Öğretmen Vasıf ve Kemal Kodal Beyler
ile görüşmüş, Fransızlar üstüne topladığı bir yığı n değerli bilgiyi
mektup gibi yazmış, sonra kıvırıp değneğin içine yerleştirmiş ve
Tufan Bey'e göndermişti. Değneği getiren, onun adam ıyd ı .
Tufan Bey, b i r g ü n yine ocak başı nda oturup Kuvayı Milli
yeci arkadaşlarla çene çalarken odaya selam vererek tan ı ma
d ı ğ ı dört silah l ı başı bozuk gird i . K ı l ı kları göçmenlerinkine ben
ziyord u . Tufan Bey, onlara yer gösterip oturttuktan sonra:
- Merhaba, hoş geldiniz ! dedi ve Al Osmanoğlu olduğu
nu sonradan öğrendiği adam ı n mektubun u bir bilmece çözme
ye çal ı ş ı r gibi yeniden okumaya başlad ı .
7
Bu s ı rada gelenlerden birisi Tufan Bey'i n bakışları n ı yaka
ladı ve sağ elini göğsün ü n üzerine koyarak, "Mektubu ben
gönderdim" anlam ı na gelen bir işaret yapt ı .
Tufan Bey b u n u n üzerine b u adam ı n Sarı bahçeli A l Os
manoğlu Ahmet Ağa olduğunu anlad ı . Hemen ayağa kalkarak,
"Arkamdan gel" işaretin i verdi ve öbü r odaya geçti.
Arkası ndan giden Şumnulu Ahmet Ağa, Tufan Bey'e şöy
lece yakı nd ı :
- Ben i , İbrahim Bey'in jandarmaları yakalad ı . Götü rüp
Fransızlara teslim edeceklerdi. Arkam ızdan adamları m yetişe
rek ateş açtılar. Jandarmalar kaçtı ve ben de ku rtuldum . Ama
evi m i n , ailem ve çocukları m ı n akı beti ne oldu kimse bilmez.
Sizden kuvvet ve yard ı m istemeye geld i m .
- O kolay, s i z merak etmeyiniz!
Tufan Bey, Ahmet Ağa' n ı n yan ına jandarma H üseyin Ça
vuş kumandas ı nda sekiz on And ı rı n l ı silah l ı ve bir de Çerkez
Sali h Ağa'yı katarak öç almaya gönderd i .
Ceyhan Kaymakam ı İbrahim Bey, alaydan yetişme b i r is
tihkam yüzbaş ı s ı yd ı . Fransı z işgaliyle birlikte onlara yanaşmış,
tı pkı Ali Saip Bey'i n ilk günlerdeki siyasetini güderek çevresini
şaşı rtmaya başlam ıştı . "Zaman zaman plan ve siyaset" değiş
tiriyor, yanardöner bir durum göstererek herkesi ü rkütüyord u .
"Yürekli , atak, gösterişli" bir kişiydi d e . Sivas orduları na burun
kıvırıyor, Tufan Bey' in kendisine gönderdiği selamlardan ken
disini sivrisinek ı s ı rm ı ş gibi tedirgin oluyordu.
İşte Al Osmanoğlu Ahmet Ağa'yı yakalayı p Fransızlara
teslim etmek isteyen jandarmalar bun u n buyruğu ndayd ı .
Tufan Bey, Ahmet Ağa' n ı n yan ı s ı ra gönderdiği jandarma
çavuşu Hüseyin'e şöyle dedi:
- Ahmet Ağa' n ı n aile ve çocukları n ı ku rtaracaksı n . Fran
sız karakolları na baskı n yap ı p vurup kı racaks ı n , silah toplayıp
geleceksin.
H üseyin Çavuş, üç dört gün sonra arkadaşlarıyla geri
döndüğünde yedeğinde iki araba dolusu silah ve cephane de
getird i . Tufan Bey'in sal ı klad ı ğ ı gibi vurup kırmıştı .
8
H üseyin Çavuş'un arkası nda Tufan Bey'i n olduğunu he
men anlayan Ceyhan Kaymakam ı Alaylı Yüzbaşı İbrahi m Bey,
kendi n i göstermekte gecikmeyerek ona sövüp sayan bir mek
tup gönderd i . Tufan Bey de ona gereken karş ı l ı ğ ı vermekte
gecikmedi . İbrahim Bey, Tufan Bey'e bir mektup daha yazd ı .
B u d a ağ ı r bir mektuptu . Ona akı l hocal ı ğ ı yapar gibi saçma
sapan düşü nceler ileri sürüyord u . Ceyhan kasabası nda Çer
kez Ahmet Mu htar da benzer şirretlikle davranarak Tufan
Bey'in Kuvayı Milliye örgütünü her fı rsattan yararlanarak kötü
rü m etmeye çal ı ş ı yor, hep İbrahi m Bey'i n bir ad ı m gerisinde
mevzi al ıyord u .
Sarı bahçeli Ahmet Ağa, art ı k çoluk çocuğu n u d a tehlikeli
bölgeden kurtarm ış, Tufan Bey'in buyruğunda çal ışıyord u . Tu
fan Bey, onu Hamamköyü dolaylarında Kozan-Adana yolunu
tehdit ve kontrol etmek üzere görevlendirip, yollad ı .
B u sı rada kumandan Kemal Doğan Bey'den Tufan Bey'e
önemli bir haber geld i . Doğan Bey, adamlarıyla Haçin üzerine
yürümek kararı nda olduğunu bildiriyor. Tufan Bey ve müfreze
sinin de Kozan üstü ne yürümesini buyu ruyord u .
Tufan Bey, ald ı ğ ı buyruğa göre Kozan üstüne yürüyüş ha
z ı rl ı ğ ı na girişir girişmez Osmaniye jandarma kumandan ı S ıtkı
Bey, karş ı s ı na yeni ve önemli bir engel olarak dikiliverdi. Tufan
Bey, onu ordu safları ndan tan ıyord u . İyice Fransızlardan ya
nayd ı . Ceyhan geçidini Kürtlerden devşirdiği müfrezelerle ka
pam ıştı . Tufan Bey, ona da bir sürü mektup yazd ı ysa da adam
N u h deyip peygamber demed i . Mektuplaşmadan bir şey ç ı k
mayacağ ı n ı anlayan Tufan Bey, güzel bir baskı nla S ıtkı Bey'i n
güvendiği müfrezeyi olduğu g i b i tutsak ald ı . İ hanetler d e sürüp
gitmekteyd i . Tufan Bey'in etkisiyle Haru n iye'de yapı lan örgüt
lenmeyi gammazlad ı lar, Fransızlara haber verdiler. Fransızlar,
öç almak üzere Haru n iye'nin Türk Mahallesin i olduğu gibi yak
tı lar. Tufan Bey, bu n u n üzerine Hacı Bey'e Zülfikar Ağa buyru
ğundaki bir milis gücü nü Haru niye'ye gönderd i . Ne var ki bu
nunla da Haruniye işi yoluna girmed i . And ı r ı n l ı savaşçı lar çok
büyük yüreklilik ve fedakarl ı kla çal ışıyor ve çarpışıyorlard ı . Taş
9
evlerin mazgal deliklerinden kendilerine ateş eden düşman tü
feklerinin namlu ları n ı yakalayanlar bile çıkıyord u .
Tufan Bey'in sancaktarı yaşl ı Çerkez Sali h Ağa, çok tehli
keli bir bölgede s ı k ı ş ı p kalan bir yığ ı n s ı ğ ı rı sürüp getirerek mi
lislerde baş gösteren açl ı ğ ı giderdi.
Tufan Bey, böylece Haruniye'de Fransızlarla uğ raşmak
tayken ku mandan Kemal Doğan'dan kesin buyruk geldi. O,
Haçin'e yürümek üzereyd i . Tufan Bey de Haruniye işin i ora bu
cak müdürüne bı rakarak And ı rın'a döndü . Yan ı n a beş yüz si
lah l ı milis alarak Kozan'a doğru yola ç ı ktı . Tufan Bey, doğruca
Kadirli kasabas ı n a gidiyord u . Kadirli kasabas ı n ı Frans ızlar te
melli boşaltmış ve Kozan'a çekilmişler, giderken bütü n Erme
ni leri de birlikte götü rmüşlerd i . Bunun başlıca nedeni Tufan
Bey'in And ı rı n'da Mustafa Ağa'ya kurnazca dinlettiği düzmece
mektuptu . Kumandanl ı k, Kadirli'yi de küçük bir Maraş olay ı na
sahne olmaması için boşaltmayı yeğ görmüştü .
Şimdi, Tufan Bey, kendinden önce düzmece mektubu nun
fethettiği Kadirli'ye kolları n ı sallayarak gidiyord u . Beş yüz si
lah l ı n ı n baş ı nda Kadirli'ye girdi . Halk, onu ve milislerini çılg ı n
ca karşılad ı . Daha düne dek kesilip biçilecekleri uğursuz günü
bekleyip du ran halk, sokaklarda bayram yapı yord u . Yaln ız, Tu
fan Bey'in Kadirli'de bir fatih gibi karşı lanması Adana'daki
Fransız kumandan l ı ğ ı na çok dokunmuş olacak ki hemen bir
kaç uçak havalandı rarak Kadirli'ye gönderd i . Hükümet kona
ğ ı yla dolayları na atı lan bombalardan dört kişi öld ü , bi rkaçı ağ ı r
olmak üzere yirmi kişi d e yaraland ı .
Bir at üzerinde Kadirli'ye giren Tufan Bey, tam And ı r ı n l ı la
r ı n ulusal kı l ı ğ ı na girmişti . Tı pkı onlar gibiydi. S ı rtı nda yünden
doku nmuş kısa kollu bir aba, yine yünden dokuma kara bir şal
var, baş ı nda fes, bun u n üzerinde krem rengi bir yazma, aya
ğ ı nda çizme vard ı . Yirm i , yirmi beş yaşları nda denecek gibi
genç, sarış ı n , güler yüzlüyd ü . Karargah ı n ı okulda kuran Tufan
Bey, kendisini karşı lamaya gelenler arası nda Çerkez N u ri Ça
vuş'un bulunmay ı ş ı na üzüld ü . N u ri Çavuş, daha sonra gelerek
onunla görüştü ve karşılamaya gelemediğinden dolayı özür di-
ıo
led i . Fransızlarla telgraflaşmak istediğini söyleyince, Tufan
Bey buna müsaade etti.
Kadirl i , Kuvayı M i l l iye' nin eline geçtikten sonra, Ko
zan'dan kaçan bütün Türkler buraya s ı ğ ı n maya başlad ı . Şeh
rin bütün ileri gelenleri , her saat bir Ermeni baskın ıyla yok edil
mek tehl i kesinden kurtu lmak üzere Kadirli'ye kaçıyorlard ı . Ça
murdanzade Mehmet Nuri Hakk ı , Mehmet Zahit, Ahmet Cev
det, Şube Reisi Haşim, Komiser Hamd i , Doktor Ali, Komiser
Muavin i Fevzi Beyler ilk gelenler aras ı ndayd ı .
Gelenler boş durmayarak kendi aralarında Kozan Müda
faa-i H u kuk Derneği'ni ku ruverdiler. Tufan Bey'in yard ı m ıyla
Haçi n ' i n İğdebeli ' nden ve Mafazade Sü leyman Efendi'nin ge
tirdiği bir yığ ı n si lah ve cephane S ı raelif ve Körken'deki milis
lere törenle dağ ıtıldı.
Tufan Bey, Kadirl i 'yi Maraş'a bağlad ı . Kozan'la Adana he
nüz tutsaktı . Ceza Reisi Feyyaz Bey, oldum olası Kadirl i 'de bir
güç olarak belirmişti . Buras ı , Maraş'a bağlan ı r bağlanmaz,
onun kaza kaymakam vekilliğine atand ı ğ ı bildirildi. Böylece
Kadirli 'de tam anlam ıyla ulusal bir yönetim kuruld u .
TAVŞANCIL ŞEHİ Dİ
* *
* *
Yan ı nda Hal i l Paşa'n ı n bir çağrı ve sal ı k mektubu bulu nan
Yahya Kaptan rıhtıma gelir gelmez, bunları n yard ı m ıyla kolay
ca karaya çıktı . Polisin yard ı m ıyla Sirkeci otellerinden birinde
dinlenmeye başlad ı . İlk kez İstanbul'a geliyord u . İlk kez, mem
leketin büyük adamlarıyla karşılaşacağ ı için heyecanlıyd ı .
Gerçekten d e Halil Paşa, yaverini gönderip onu otelden aldı r
makta geç kalmad ı . Halil Paşa, bu boylu boslu , yakış ı kl ı , ars
lan gibi genç adama hayranl ı kla baktı , sonra onu en içten duy
gularla bağrı na bastı .
- Hoş geldin Kaptan ! ded i . l rkdaşlar ı m ı z ı n canları n ı ko
rumak ve Bulgarları n zulmünden kurtarmak için Rumeli'de
gösterdiğin yüreklilik ve fedakarl ı k örnekleri övgüye değer.
Bunları burada ad ı m ad ı m izledik. İ nşallah bundan sonra da
memleketimize daha yararl ı hizmetler yapars ı n . E nver Paşa
da seni görmek istiyor. Şimdi bir süre dinlen. Uygun bir zaman
da onunla da görüşürs ü n .
- Bana karşı gösterdiğiniz ilgiye çok teşekkür ederim , pa
şam . Daha çok S ı rplar ı n kışkı rtmasıyla Yunan l ı ları n sıkı izle
mesine uğrad ı ğ ı m bir s ı rada sağ l ı ğ ı n ızla Selanik'te Haşim
Bey'in beni korumak uğruna büyük tehlikelere girmesin i n ve
Selanik'ten ayrılmam uğrunda sizin gösterdiğiniz ilginin min
nettarıy ı m . Bu minnet borcumu ödeyebilmek uğruna istediğini
ze uygun olarak, memleketime yararl ı olmaya çal ı şacağ ı ma
güvenebilirsiniz.
Yahya Kaptan, Selanik'e dek gelmiş olan karısıyla, doğu
şunu görmediği küçük kızı n ı çok merak ediyordu Haşim Bey,
19
ona bir babal ı k daha yaparak, gelişinden yirmi gün son ra karı
s ı yla kızı Fikriye'yi istanbu l 'a gönderd i . Kaptan onları Çarşam
ba semtinde kiralad ı ğ ı bir eve yerleştirdi . Art ı k mutluyd u . Hem
kah raman olarak tan ı nan bir adamdı , hem de anayurda gele
bilmiş, karısına ve çocuğuna da kavuşmuştu.
Birinci Dünya Savaşı patlad ı . E nver Paşa kendi buyruğun
daki "Teşkilatı Mahsusa" adl ı sabotaj ve karşı casusluk örgütü
nü kurd u . Yahya Kaptan, bu örgütü n temel direklerinden biri ol
mak üzere hemen akla geld i . Bir gün Merkez Kumandan l ığ ı n
dan inzibat subayı Yüzbaşı Hamdi Bey, Kaptan' ı n Çarşam
ba'daki evinin kapısı n ı çaldı . Onu Harbiye Nezareti'nden isti
yorlard ı . Ertesi g ü n Merkez Kumandan l ı ğ ı na giden Kaptan,
Yüzbaşı Hamdi Bey aracı l ı ğ ı yla Enver Paşa'n ı n yaveri Müm
taz Bey'i buld u . Yaver baklayı ağzı ndan çı kard ı . Kaptan' ı En
ver Paşa görmek istiyord u .
Mümtaz Bey, Yahya Kaptan'ı yan ı na alarak doğru Harbiye
Naz ı rı Enver Paşa'n ı n katına çı kard ı .
Enver Paşa:
- Hoş geldin Kaptan , ded i . Sizi çoktan beri görmek ve ta
n ı mak isterd i m . Makedonya'daki çal ı şmaları n ı ve yürekliliğini
tebrik ederim . Tikveşli Adem Baba da senden bana çok söz et
ti . Şimdi artı k anayu rtta bu lunuyorsun. Yu rdun bir evlad ı olma
n ı z dolayısıyla bu rada da h izmetlerinizi sürdüreceği n ize inan ı
yorum . Sana yakı nda b i r görev vereceğiz. Öyle san ıyorum ki
bu görev için otuz-kı rk kişilik bir topluluk gerekseyeceksin.
Şimdiden arkadaşları n ı bulmaya çal ı ş . Yaln ı z bunları n tecrü
bel i kişiler olması gerektir.
- Bana karşı gösterdiğiniz içtenliğe çok teşekkür ederi m .
Buyruklar ı n ı z ı harfi harfine uygulamaya bütün varl ı ğ ı mla çal ı
şacağ ı m .
Görüşme burada bitmişti . Yahya Kaptan art ı k çok tehlike
li u lusal bir sabotaj örgütü nün maaş l ı üyesi olmuştu . Teşkilatı
Mahsusa' n ı n reisi Süleyman Askeri Bey'le ayrıca görüşerek
görevinin türü n ü öğrend i . Toplad ı ğ ı arkadaşlarıyla türlü haz ı r
l ı klarda bulunmak üzere Rami dolayları nda halkı göçtürülmüş
20
Küçükköy buyruğuna verildi . Giden Rumları n yerine bu raya
Balkan göçmenleri yerleştirilmişti . Bununla birlikte Yahya Kap
tan ' ı n haz ı rl ı kları için burası çok uygun bir yerdi. O bu rada
adamları na yeni bir sürü sabotaj usullerini öğretir ve nişancı l ı k
için on binlerce mermi yakt ı r ı rken , b i r g ü n Süleyman Askeri
Bey'in buyruğu ile Bulgaristan üzerinden S ı rbistan'a gitmek
üzere yola çı karı ldı .
Yahya Kaptan , yan ı ndaki çetecilerle Bulgar h ü kümetinin
bilgisi altı nda, Bulgaristan s ı n ı r ı n ı aştı , Sofya'ya vard ı . Art ı k
Osman l ı , Bulgar v e Alman devletleri savaşta birlik kurmuşlar
d ı . Bu yüzden S ı rbistan'da sabotaj yapacak olan Yahya Kap
tan ' ı n çetesi , Sofya'da dostça karşılanarak Vitoşa Dağ ı etekle
rindeki bir çiftlikte kon u k edildi . Yahya Kaptan, Tü rk Genelku r
may ı n ı n buyruğuna göre S ı rbistan toprakları içinde kalan Gü
ney Makedonya bölgesinde iş görecekti .
Bir hafta çetesiyle çiftlikte dinlendikten sonra bir Bulgar kı
lavuzun yard ı m ıyla bir gece çetesinin baş ı nda yola ç ı ktı ,
Uzun ve yorucu bir dağ yolculuğu yapan çete, Bulgar-Sı rp
s ı n ı r ı nda, Usturumca (Ustrumca) dolayları nda bir köye vard ı .
Burada Yahya Kaptan'ı Bulgar gizli örgütünden Milan karşı la
yarak köyün dolayları nda bir yerde dinlenmeye götü rd ü .
Yahya Kaptan çetesi , buraya d e k elleri n i kolları n ı sallaya
rak silahsız ve haz ı rl ı ks ı z gelmişti . Milan ertesi g ü n , Kaptan'la
buluşarak gereken silahşor ve gereçlerin listesi üzerinde bilgi
ald ı ktan sonra bunları çabucak getirip Kaptan' ı n buyruğuna
verd i . Yine tepeden tı rnağa silahlanarak tam birer Makedonya
çetesi kı l ı ğ ı na giren çeteciler, s ı n ı rı geçmek üzere Bulgar hü
kü metinden buyruk beklemeye başlad ı lar. Geçecekleri Bulgar
S ı rp s ı n ı r ı , her iki yanl ı olarak Bu lgar ve S ı rp askerleriyle örtül
müş gibiyd i . Buradan hiç bir s ı z ı ntıya meydan vermeden geç
mek gerekiyord u .
Yahya Kaptan çetesi tam iki gün sab ı rs ızca bekledikten
sonra geçiş buyruğu geld i . Yağmur bulutlarıyla örtülü bir gök
altı nda bir gece yarısı sarp ve orman l ı k bir bölgeye doğ ru yü
rüyüşe başlad ı . Çok çetin bir geçişe haz ı rlan ı yorlard ı . Çakalla-
21
rı n ekeleri , uzaktan uzağa tiz ulumalarıyla birbirine sesleniyor
lard ı . Çakal sesleri bir yana yer gök, kapkara, korku nç bir ses
sizlik içindeyd i .
Biraz son ra da beklenen yağmur, zarars ız b i r çisenti ola
rak başlad ı . Artık, tam geçit yerindeydiler. Onları n varl ı ğ ı n ı se
zen yaban domuzları homurdanarak çatakları n kuytuları na
doğru uzaklaş ıyorlard ı .
Yahya Kaptan bütü n çarpışmalarda e n gözü pek ve tecrü
beli arkadaş ı olan H i m met Çavuş'a seslendi :
- Himmet Çavuş, müfrezenin yarı s ı n ı al , hemen tek s ı ra
olarak yü rüyüşe geç. Ben geride kalanlarla arkandan geliri m .
Kararlaştığ ı m ız yere varı nca yan ı nda çakal sesini çok i y i taklit
eden Murad ' ı n üst üste çı karacağ ı iki çakal sesini işitince yo
l u n açı k olduğ u n u anlar, sana ulaşarak yolumuzu sürdürürüz.
H i mmet Çavuş daha önce bu raları gü ndüz gözüyle ve
g ü nlerce gözetlemiş, bir kez s ı n ı rı bile geçip geri dönmüştü .
Adamlar ı n ı al ı p s ı n ı ra doğru yolland ı ktan bir saat sonra,
S ı rp toprağ ı ndan üst üste keski n ve tiz iki çakal ulu ması yan
kılanarak geld i . Parolan ı n verilmesi üzerine Yahya Kaptan da
müfrezenin geri kalan ıyla ilerledi ve hiç bir olaysı z H i m met Ça
vuş'un kendileri n i beklediği yere vard ı .
Yaln ı z b u bölge son kerte tehlikeliyd i . Bu ndan dolayı bir
ayak önce buradan uzaklaşmak gerekti . Yarı m saatlik sıkı bir
yürüyüşten sonra teh l i keli bölgeyi arkada bı raktılar. Yahya
Kaptan sabaha karşı müfrezesiyle, eskiden cirit oynad ı ğ ı yer
ler üzerinde bulunan Narl ı Türk köyüne vard ı . S ı n ı rı geçtikle
rinde hemen yola çı kard ı ğ ı Himmet Çavuş bu rada kendileri n i
bekliyord u . Köyden biraz ötedeki değirmenle i k i dağ evine yer
leşerek yorgunlukları n ı çı karmaya çal ı ştılar. Bu ndan sonra
bombalar, di namitler ve kurşu nlar konuşacaktı .
Yahya Kaptan, Narl ı köyü nde mola veren eratı dinlenme
ye bı rakarak iki gün du rmadan en ivedi ve en gerekli bilgi ile
haberleri toplayarak planları n ı i nceden i nceye tasarlad ı .
Bir akşamüstü , eratı toplayarak onlarla şöyle bir konuşma
yaptı :
22
- Arkadaşlar, üzerimize ald ı ğ ı m ız görev çok önemlidir.
Bu işten i nşallah , yüzümüzün akıyla ç ı karı z. Bu işte sizlerin
yüreklilik ve dayan ı kl ı l ı ğ ı n ıza güveniyoru m . Yu rdun sizden hiz
met beklediği şu sı rada bütü n fedakarl ı kları n ı z ı göstereceğini
ze inan ıyoru m . Ald ı ğ ı m son haberlere göre çal ışma alan ı m ı z ı n
içinde bulu nan v e düşman ı n can damarı olan kilit yerleri i l e bu
arada Vardar ı rmağ ı üzerindeki iki köprüyü dinamitlemek pla
n ı m ı z ı n ilk aşamas ı d ı r. Bundan dolayı iki köprüyü uçu rmak
üzere yap ı lacak iki bask ı n ı da ayn ı zamanda yapmak zoru n
dayız. Müfrezenin bir bölümünü Himmet Çavuş olarak Krivo
lak Köprüsü'nü uçuracak, ben de Gevgeli dolayları ndaki de
miryolu köprüsünü atmaya çal ı şacağ ı m . Dönüşte buluşma ye
ri miz yine bu ras ı d ı r. Bu görevleri yerine getirebilmek uğruna
önümüze çı kacak her türlü engeli yı kacağ ı z . Yaln ı z bu işlerin
elden geldiğince sessiz yapı lmas ı na ve hiçbir iz b ı rakı lmama
s ı na çabalayacağ ız. Allah yard ı mc ı m ı z olsun . Yolunuz açı k ol
sun, arkadaşlar.
Yahya Kaptan müfrezesi o gece buluşma yerinden ayrı la
rak karan l ı ğ ı n içinde tehlikeleri n gözüne doğru ilerled i .
Krivolak Köprüsü 'yle demiryolu köprüsünü atabilmek uğ
runa bir hafta harcayarak döndüler. İlk ad ı m başar ı l ı olmuştu .
Hepsi , sevinç içindeyd i . Şimdi , İstanbul hükümeti onları n ba
şarı s ı n ı elbette öğrenmişti .
Mu rat Kaptan'a:
- Ağabey, ded i . Düşmana indirdiğimiz bu ilk darbe çok
ans ı z ı n ve şaş ı rtıcı old u . S ı rplar sizleri izlemek için adamak ı l l ı
haz ı rl ığa başlad ı lar. Sizlerin Tikveş dolayları ndaki ormanlara
döndüğü n üzü ve o yana savuştuğunuzu san ıyorlar. Bu yüzden
Valandova dolayları ndaki büyük cephaneliklerin çevresinde
henüz iyi bir tertibat al ı n mad ı ğ ı şu sı rada bunlar uçurulabi l i r.
Cephaneliklerin yerlerin i ve dolayları n ı koruyucu ları n bulun
dukları yerleri gösteren bir plan tasarlad ı m . Buyurun siz de in
celeyin . Vakit geçirmeden bu işi hemen yapabiliriz.
Kaptan plana şöyle bir göz att ı . Gerçekten de i nceden in
ceye düşünü lerek yap ı l m ıştı . Çok işe yarayabilird i . Hemen işe
23
başlamak üzere davrand ı . Çok yalvard ı ğ ı ve direttiği için Mu
rad ' ı da baskı na götü rmek üzere yan ı na ald ı .
Cephaneliklerin bulunduğu yere vard ı klarında ormanları n
içi ayd ınlanmaya başlam ıştı . Doğru cephaneliklere sald ı rd ı lar.
Müfrezenin bir bölü m ü , nöbetçileri kurşun ve bombalarla uğ
raştırıyor, geri kalanlar da cephaneliklerin kapı ları n ı kırıp ateş
lemeye çal ışıyorlard ı . Cephanelikleri ateşler ateşlemez koşar
ad ı m olay yerinden uzaklaşarak ormanlara dald ı l ar. Cephane
liklerin gök gürü ltüsü n ü and ı ran patlamaları uzak köyleri ve
kasabaları uykusundan uyand ı r ı rken Yahya Kaptan müfrezesi ,
bu yeni başarı n ı n sevinciyle uçarak karargaha yaklaşıyor, ha
la uzaktan uzağa sürüp giden patlamaları dinliyorlard ı . Karar
gaha döndüklerinde bile patlamaları n ard ı kesilmemişti .
S ı rp hükü meti , bu cephanelik olayı ile sabotaj işinin çok
ağ ı rlaştığ ı n ı anlam ı ş , dağ ı taşı askerle taramaya başlam ışt ı .
Tehlike h e r a n müfrezenin burnunun dibine dek gelip gidiyor
d u . Yahya Kaptan, bunun üzerine düşman ı şaş ı rtmak ve ilgisi
n i buradan uzaklaştı rmak üzere bir çare düşünd ü . M üfrezenin
çoğunluğu pusmuş olarak dinlenir ve boş günler geçirirken,
ondan ayrılan ufak bir grup otuz kilometre ötedeki bir başka
bölgeye dek uzand ı ve orada dikkat dağ ıtıcı ufak tefek olaylar
çı karmaya çal ıştı .
Cephanelik baskı n ı n ı n plan ı n ı tasarlayan ve buna katı lan
M u rat, Yahya Kaptan' ı n gözünde birdenbire önem kazanm ı ştı .
Okumuş, yürekl i , temiz bir çocuktu . Kaptan'a da ölesiye bir
bağ l ı l ı k gösteriyord u . Bir sabah Kaptan'a yaklaşarak, çocuklu
ğ undan beri seviştiğ i Zel iha ile evlenmek üzere olduğunu söy
leyerek, köyde yapılacak düğüne mutlaka müfreze ile birlikte
gelmesi için yalvarı p yakard ı . Murat, Narl ı köyünden zengi n
Kaz ı m Ağa'n ı n oğluyd u . Kaz ı m Ağa, Yahya Kaptan müfrezesi
nin bu bölgedeki dayanakları ndan biriyd i . Bunca değerli olan
bu baba ve oğul için i nsan yal n ı z olsa ateşe atı l ı rd ı . Fakat or
tada bir devlet ve millet görevi vard ı . Yahya Kaptan' ı n müfre
zesiyle düğüne gitmesi, korkunç bir tehlike yaratabilird i . Şun
dan ki , bu düğüne o dolayları n S ı rp hükü met sorumluları da
24
gelebil i rd i . S ı rp yöneticileriyle jandarmaları , bu düğünü boş bı
rakmaz, hiç olmazsa içip eğlenmek üzere gelebilirlerd i . Bu
yüzden de müfreze düğüne gidemezd i . M u rat evlendikten son
ra yine müfrezeye katı labil i rd i .
Yahya Kaptan, M u rad'a bunları anlatarak kendisi v e müf
rezesi adı n a ona mutluluklar dileyerek işi tatl ı ya bağlad ı . Yirmi
üç yaşı nda, uzun boylu bir erkek güzeli olan M u rat, Yahya
Kaptan'dan ayrılarak düğünün haz ı rl ı ğ ı için Narl ı 'ya gitti .
*
* *
* *
* *
* *
57
YEDİ BAŞLI EJDERHA ANZAVUR AHMET PAŞA
* *
* *
* *
* *
* *
* *
* *
* *
* *
5 Mart 1 920
Aydm ve Menteşe Bölgesi
Kuvayı Milliye Kumandam
Demirci Mehmet Efe
* *
BURÇ KÖYÜ
* *
* *
215
MUSTAFA KEMAL'İN KARARGAHINDA
* *
* *
Yazan Fakir
Dürrizade Seyid Abdullah
(Tanrı affeyleye)
265
Böylece padişah ı m ız ı n ülkelerinde savaşmaya g üçleri bu
l u nan Müslümanlar, adil imam olan Halifemiz Sultan Mehmed
Vah idettin Han Hazretleri 'nin çevresinde toplan ı p vu ruşmak
üzere yaptığı çağrıyı benimsemek ve verdiği buyruğa uyarak
ve bu asilerle vuruşmak borç olur m u ? Bildirile !
Cevap :
- Tanrı daha iyi bilir ki olur!
Böylece Halife Hazretlerince bu asi ve bağilerle vuruşmak
üzere atanan askerler bu vuruşmayı beni mseyerek kaçmış ol
salar büyük günah işlemiş olup dü nyada cezaya ve öbür dün
yada azaba müstahak olurlar mı? Bildirile !
Cevap :
- Tanrı daha iyi bilir ki olurlar!
Böylece Halifenin askerlerinden olup bu bağileri öldüren
ler gazi ve bağilerce öldürülenler şehit olup sevaba ererler mi?
Bildirile!
Cevap :
- Tanrı daha iyi bilir ki olurlar !
Böylece Bağ ilerle savaş ı l ması üstüne Su ltan ' ı n buyruğu
na boyun eğmeyen Müslümanlar, günah işlemiş say ı l ı r ve şe
riat ı n suçlamas ı n a uğramaya müstahak olurlar m ı ? Bildirile !
Cevap :
- Tanrı daha iyi bilir ki olurlar!
Yazan Fakir
Dürrizade Seyid Abdullah
(Tanrı affeyleye)
* *
* *
* *
* *
299
Anzavur Ahmet, Yen ice'de Dramal ı R ı za müfrezesini da
ğ ı t ı p çok değerli cephane stokları n ı n yakı lmasına yol açtı ktan
sonra, üzerine gelen Yarbay Sabri ve Binbaşı Derviş Bey buy
ruğundaki kuvvetleri de perişan etti. Albay Bekir Sami Bey'in
56. Tümenden ayı rarak Gönen'e doğru ilerleyen Anzavu r sü
rüleri üzerine gönderdiği Yarbay Rahmi Bey buyruğundaki
müfreze de darmadağ ı n ve kumandan da şehit old u .
Artık, yolu üzerindeki d e n k geldiği güçleri , hallaç pamuğu
gibi atan Anzavur, yenilmez bir başbuğ olduğuna inanmaya
başlam ı ştı . Artık, bir ereği de vard ı . Marmara Bölgesi'ndeki bü
tün şehirleri sel gibi kaplayarak Bursa'dan sonra İzmit ve Ada
pazarı bölgesindeki Çerkez ve Abaza stoklarıyla bağlantı ku
rup Akdeniz'den Karadeniz'e dek bir demir kuşak meydana
getirecekti. Kafası nda büyük düşlerin şimşekleri çakıyord u .
Bu sı rada Anzavur sürülerinin büyük, uğursuz b i r gürültü
ile Band ı rma'ya doğru ilerlediğini gören 1 4. Kolordu Kumanda
nı Yusuf İzzet Paşa, karargah ı n ı ald ı ğ ı gibi Bursa'ya kaçtı .
Anzavur kolları n ı sallayarak Band ı rma'ya gird i . Önünde
hiçbir engel görmediğinden bu rayı da geçerek ilerled i . Karaca
bey'i, Kirmasti'yi (Mustafakemalpaşa) ele geçi rdi. Bal ı kesir ve
Bursa iri kıyım iki erek durumuna gird i . Her geçtiği yerden or
dusuna katı lan serüvenci , yağmacı insan y ı ğ ı n ları ile Kuvayı
Milliyeci grupları n morali üzerine korkunç ve iri kayalar gibi yu
varlan ıyord u .
Anzavur, güzel binek atı n ı n üstünde girdiği kasabalarda
kendisini bilerek, bilmeyerek karşılayan halk yığı nları na şöyle
diyordu :
- Göğsünde iman, başı nda Kuran ve elinde ferman ola
rak ben geldim. K ı rp ı k bıyıkl ı , Padişah düşman ı subayları n ka
faları n ı kesmek, şeriat ı n icab ı d ı r !
A rt ı k , hiçbir g ü c ü n durduramayacağ ı anlaşı lan Anzavur,
gözlerini iştahla gerici halk y ı ğ ı n ları n ı n kaynaştı ğ ı Bursa'ya
dikmişti . Bursa'da Albay Bekir Sami Bey, ad ı var, kendisi yok
56. Tümenin başı nda elleri böğründe kara kara düşünüyordu.
Bursa, öyle netameli bir yerdi ki Kuvayı Mill iye örgütü ya-
300
pı lamad ı ğ ı gibi tümendeki askerleri orda tutmak da elden gel
miyord u . Yüz asker toplayabildiği gün, yüz elli asker silahlarıy
la birlikte kaçıyordu. Bütün Bursa halkı n ı n , Kuvayı Milliye'ye
karşı dönük oluşun u n nedenleri meydandayd ı . "Bursa halkı,
eski emekli, küskün memurlar, hacılar, hocalar ve softalarla
doluydu. " Beki r Sami Bey, tümenden ayı rd ı ğ ı ancak üç yüz ki
şi tutarı ndaki bi rkaç taburluk askeri en çok güvendiği subayla
rın buyruğu nda Bursa'ya iki saat çeken Band ı rma yolu üzerin
deki Beşevler'e gönderdi. Askerler burda harı l harı l siper kaza
rak savunaklar meydana getirmeye başlad ı lar.
Ali Fuat Paşa da Eskişehir'de bulu nan 20. Kolord u n u n
İkinci Piyade Alay ı n ı onları güçlendirmek üzere parça parça
Bursa'ya göndermeye başlad ı . İ l k tabur Bursa'ya otuz kilomet
re uzakl ı ktaki Dimboz Karakolu'na (şimdiki adı Erdoğan köyü,
Kestel ilçesine bağlı) vard ı ğ ı nda Bursal ı bozgu ncular, çabucak
taburun içine sızarak korku nç bir propagandaya giriştiler. Ge
celeyin bütün erat silahlarıyla birlikte yitiklere karı ştı . Üç g ü n
sonra, Bursa'ya doğru yola ç ı karı lan ikinci tabur subayları n ı n
büyük dikkati altı nda şehre varabildi .
Bu kez , yolda askerler arası nda Kuvay ı Milliyeciliğin iyiliği
üstü ne propaganda yapan gizli adamlar sokulmuş ve herhan
gi bir yandan gelecek zehirli propagandalar için bir panzehir
hazı rlamaya çal ı ş ı l m ı ştı . İkinci tabur Bursa'ya vard ı ktan son ra,
bir gece dinlendi. Ertesi g ü n , Beşevler'de savunma haz ı rl ı ğ ı
yapmak üzere yola ç ı karı ld ı .
Yoldan geçen askerciklere burda Odiseus'un sirenlerini
and ı ran y ı ğ ı n larla halk kad ı n ı bahçelerin kenarı na dizilerek
şöyle laflar atmaya, bağ ı rmaya başlad ı lar:
- Askerler, bu subaylar sizi Padişah' ı n askerlerine karşı
savaşa götürüyorlar. Siz, Müslüman kardeşlerinize kurşun mu
atacaksı n ız? Padişaha karşı asi oluyorsunuz, kafir oluyorsunuz.
Bunları işiten askerler, henüz Bursa'dan iki kilometre
uzakta, akşam ı n karanl ı ğ ı na karı şarak sıvışmaya başlad ı lar.
Dağ ı l mayı önlemek isteyen zavall ı subaylar, kaçakları n kur
şunlarıyla öldürülmek tehlikesi atlatt ı lar.
30 1
Taburun subayları , bahçelerin çitlerine yaslanm ı ş Bursal ı
kad ı nları n küçümseyici kahkahaları ve laf atmaları arası nda
elleri boş 56. Tümen Kumandan ı Bekir Sami Bey'in yan ı na
döndüler. Beki r Sami Bey'le karargah ı ndan beş altı subay ve
bir de Bursa Müdafaayı Hukuk Derneği üyeleri koca şehrin bi
ricik Kuvayı Milliyecileri olarak ortada kaldılar.
Düşman bir şeh i r, bu bir avuç i nsan ı koca bir kin okyanu
suyla çevreliyor gibiydi.
İki nci taburun da silahlarıyla dağ ı l ı p gidişi, başta Bekir Sami
Bey olmak üzere, birkaç yürekli subayla birkaç sivil Müdafaayı
H ukukçuyu çileden çı kardı ve ü rküttü . Şimdi iş, büsbütün sarpa
sarıyordu. Bursa'yı Anzavur'a karşı savunmak bir yana kendi
canları n ı kurtarabilmek kaygısı baş göstermişti. Eğer, Bursa'n ı n
biraz ötesinde dağ ı lan askerler, şehre girerse zaten fı rsat bekle
yen halkı da kışkı rtıp bir düşmanlık dalgası uyandı rabilirlerdi. Bu
da birkaç Kuvayı Milliyeciyi bir ı rmaktaki saman çöpleri gibi sü
rükleyip götürebilirdi. Bunu düşünen bir iki subay, Bursa' n ı n ba
tıya giden yolu üzerine iki ağı r makinal ı tüfek yerleştirerek saba
ha dek körlemeden bir korkutmaca ateşi sürdürdüler. Böylece
kaçakları n şehre girmesini önleyerek ölüm tehlikesini atlattı lar.
Bu korkunç günlerde iki tabu run dağ ı l ması na yol açan ve
Bursa' n ı rı içinde kanl ı bir ayaklanma hazı rlayan ve çoğu lntel
ligence Service 'in adam ı olan bütün sahte sarıklı lar, ele geçi
rilerek kötülük yapamayacakları yere gönderildi.
Ali Fuat Paşa, Ankara'dan Bu rsa'ya yolland ı ğ ı nda Ethem
Bey, Anzavur Ah met Paşa'yı kötek ata ata Biga'ya doğru kova
lamaya başlam ı ştı . Ne var ki olaylar y ı ld ı rı m h ızıyla geliştiğin
den çabuk ve doğru haber alı nam ıyord u .
Ethem Bey'i n , h ı ş ı m g i b i Anzavur'un üstüne atı l d ı ğ ı bilini
yorsa da yine de Ali Fuat başta olarak bütün Bursa'daki Kuva
yı Milliyeciler, şeh ri her an tehlikede görmekten kendilerini ala
m ı yorlard ı . Anzavur'un nizamiye alay ve taburları n ı darmada
ğ ı n edişi, hepsin i n moralini kırmıştı .
Ali Fuat Paşa'n ı n bir tek umudu Ethem Bey'di . Anzavur
sürülerinin dili nden en iyi onun anlayacağ ı n ı biliyord u . Bilinçli
302
ve sağlam gerilla akı ncı ları n ı n onları n hakkı ndan geleceğini bi
liyor ve bekliyord u .
Paşa, daha Bilecik'teyken Ethem Bey'in Anzavur sürü leri
ne atmaya başlad ı ğ ı ilk sopaları n sesini işitmiş ve Bu rsa'ya bi
raz da haberlerin verdiği iyimserlikle yollan m ı ştı .
Bursa'ya vard ı ğ ı nda ise Ethem Bey, Anzavur sürüleri n i
Susurluk'tan sökmüş, bütün h ı zıyla Biga'ya doğru kovalamak
tayd ı . Böyle olduğu halde 1 9-20 Nisan gecesi Bursa'daki Ku
vayı Milliyeciler için bunal ı m l ı bir gece old u .
Anzavur'un h e r an Bursa kapı ları nda görünmesi bekleni
yord u . 20 Nisan'da Paşa' n ı n eline geçen Biga'ya varan Ethem
Bey'in telgraf ı , geceki korkunç kara düşü bir sevinç ışığıyla y ı
kayı p sildi v e yok etti . Ethem Bey, Anzavur sürülerinin bütün da
ğ ıtıld ı ğ ı n ı Anzavur'un da Karabiga'ya yanaşan bir İ ngiliz savaş
gemisine binerek istanbul'a kaçtığ ı n ı bildiriyord u . Kuvayı Milli
yecilerle bütün Bursal ı ları n sinirleri bu haber üzerine yatışm ıştı .
Ali Fuat Paşa' n ı n , daha Ankara'dan yola çı karken Bur
sa'da yapmayı tasarlad ı ğ ı çok önemli bir iş vard ı . Bursa, bir
gericiler, mollalar, hacı lar ve hocalar şehri durumuna gelmişti .
İstanbul'un gericileri , içlerinde pek çok gerçek ve temiz din
adam ı n ı n bulunduğu bu hocalar kalabal ı ğ ı n ı çok yakı ndan et
kiliyor ve böylece Bursa'yı Kuvayı Milliye Anadolu'suna karşı
korku nç bir propaganda merkezi olarak kullanmaya çal ı ş ı yor
du . Şeyhülislam fetvaları , buradaki hocalar aracı l ı ğ ıyla Anado
lu 'ya kolayca yay ı l ı yord u .
Dürrizade Abdullah ' ı n fetvaları n ı b u şehri n göbeğinde boğ
mak üzere Ankara'da birlikte verdikleri kararı , burda uygulamak
üzere Kuvayı Milliyeci başları davrand ı ran Ali Fuat Paşa, 2 1 -22
N isan gecesi, Bursa'daki bütün derin ve ünlü uleman ı n Beledi
ye konağ ı n ı n tarihsel salonunda toplanması işine girişti .
2 1 Nisan günü Albay Bekir Sami Bey'i yan ı n a alarak şeh
rin tan ı nm ı ş birçok ulemas ı n ı ziyaret etti .
Bu görüşmelerde her iki kumandan s ı rasıyla u lusal kurtu
luş savaş ı n ı n anlam ı n ı ve istanbul'un haksızca ve alçakça bu
kutsal davaya karşı koyuşu n u ve onu boğmaya çal ı ştığ ı n ı ka-
303
n ı tlarıyla ortaya koymaya çal ı şarak kendilerine yard ı m etmele
rini dilediler. Bu görüşmeler de boşuna olmad ı . Görüştükleri
din adamları n ı n birçoğu n u dava için kazanmak mutluluğuna
erdiler. Bunlar, Kuvayı Milliye'ye her türlü yard ı m ı yapmaya
söz verdiler. Birinci Dünya Savaşı ' nda Panislamizm davası
için Tü rkiye'ye çağ ı r ı l ı p Bursa'da s ı k ı ş ı p kal m ı ş olan ünlü Şeyh
Sünusi de bu görüşülen ulema arası ndayd ı .
Ali Fuat Paşa ile Albay Bekir Sami Bey'in ulemadan iste
dikleri yard ı m , şöyle özetlenebilirdi.
- İstanbul , eylem olarak düşman işgali altı ndad ı r. Tutsak
Padişah'la hükü metinin Kuvayı Milliye ve onun başları aleyhi
ne çı kartm ı ş oldukları fetvalar ı n geçerli olup olmayacağ ı üstü
ne bir yarg ı verilmelidir. Alacağ ı n ız ve yayı nlayarak bütün Tür
kiye'ye bildireceğimiz bu yarg ı ulusal kurtuluş savaşı na çok
yararl ı olacakt ı r.
2 1 -22 Nisan gecesi, vali vekili ve 56. Tümen Kumandan ı
Albay Beki r Sami Bey, yetmiş-seksen din adam ı n ı Belediye
dai resin i n büyük salonuna toplad ı .
B u a k sarıkl ı , temiz giyimli, a k saçl ı ve sakall ı hoca kalaba
l ı ğ ı aras ı nda kimi siviller Kuvayı Milliyeci subaylar ve bunların
başı nda da Ali Fuat Paşa ile Albay Bekir Sami Bey göze çarpı
yordu. Ali Fuat Paşa, gündüzün , Bekir Sami Bey'le birlikte bun
ları n çoğunu evlerine gidip görmüş ve yard ı m için söz alm ı ştı .
Yal n ı z , bunlar aras ı nda ilk kez gördükleri hiç kimsenin ta
n ı mad ı ğ ı birçok hoca da göze çarpıyord u . Ali Fuat Paşa, bu
görüşemediği hocalara da ötekilere g ü ndüzün anlatt ı ğ ı şeyleri
yinelemek üzere kürsüye ç ı ktı . Düşüncelerini derli toplu olarak
bir kez daha söyledikten sonra, Mustafa Kemal imzasıyla Tem
sil Kurulu'ndan gelen telgrafı da okudu . Bundan sonra, başla
y ı p birkaç saat süren bu görüşmeler Bursa u lemas ı n ı n ulusal
kurtuluş savaş ı n ı desteklediğini gösterdi .
Sonuç çok o l u m l u v e sevindiriciydi. Dürrizade Abdullah
Efendi'nin can ı n a ot t ı kama zaman ı gelmişti . Bütün hocalar, iç
ten , ulusal bir heyecan içindeydi. Bütün düşü ncelerin bir kapı
y a ç ı ktığ ı görülüyor v e b i r sonuca bağlanmas ı düşü n ü l üyord u .
304
Albay Beki r Sami Bey'le Ali Fuat Paşa'n ı n sevinçleri , sert as
ker yüzlerinde gizlenememiş birer ı ş ı k demeti gibi parl ıyord u .
Bütün hocaları n gözleri bu i k i uzu n boylu, iri yarı askerin mavi
gözlerindeyd i .
Ali Fuat Paşa, yan ı başı nda otu ran Bekir Sami Bey'e:
- Bursa u leması ndan ben de bu nu bekliyord u m , dediği
sı rada ön sı ralardan ak sarı kl ı , parlak cübbeli genç bir hoca,
yerinden fı rlad ı ve bütün salonu dolduran sesiyle bağ ı rarak:
- Gerçek sizin bildiğiniz gibi değildir. Ben , daha bugü n İs
tanbul'dan geldim. Bir gün önce de huzuru şahaneye kabul
edild i m . Millete Padişah' ı n selam ı n ı getirdim. Padişah ı m ı z
Efendi m iz d e hükümet d e tutsak b i r duru mda değildir. Ben , bu
gerçeği Efend i m izin ağzı ndan kendim işittim, ded i .
Salondaki bütün başlar, o n a dön müş, p u t kesilmiş, onu
dinliyord u . Sonra, hoca kalabal ı ğ ı nda bir tedirgin kı m ı ltı başla
d ı . Birçoğ u , biraz önce söylediğine pişman olduğunu gösterir
mimikler ve fısıltı larla bu tedirginliğini belli ediyord u .
İş, b i r an sorunuyd u . A l i Fuat Paşa, bu a n a egemen ol ma
n ı n gerekliliğini hemen kavrad ı . Savaş sı rası nda da böyle şim
şek gibi hızlı kararlar isteyen anlarla çok karşı laşmıştı . Şimdi
de cephede bu lunuyord u . B u , silahlar ı n patlay ı p durduğu cep
heden daha da tehlikeliyd i .
A l i Fuat Paşa, Sait Molla ile Papaz Frew'un yetmiş beş ki
şilik bir l ntelligence Service ekibini Anadolu'nun türlü bölgele
rine yollad ı ğ ı n ı anarak şimşek gibi kararı n ı verd i . Bu genç
adam da o yetmiş beşlerden biri olabilirdi. Hemen yerinden f ı r
lad ı , tabancas ı n ı çekerek:
- Yerinden k ı p ı rdama, karışmam ! diye bağ ı rd ı .
D ışarda haz ı r bekleyen polislerden ikisin i çağ ı rtarak:
- Yakalayı n şu herifi ! diye bağ ı rd ı .
Salon, korku nç b i r merak ve heyecan içindeyd i . Polisler,
hocayı s ı msı k ı yakalad ı kları sı rada paşa, kürsüye çı karak:
- Sayın hoca efendiler, dedi. Bugünlerde Bursa'ya hoca kı
l ı ğ ı na girmiş birtakım hainler gelmiştir. Bunların bir kaçını yakala
dık. Şimdi , bunun da o hainlerden biri olup olmadığını göreceğiz.
305
Genç hoca, bağ ı rı p çağ ı rarak polislerin elinden kurtulma-
ya çal ı ş ı yord u .
Paşa, yaveri İdris Bey'e:
- Bu adam ı n üstü nü baş ı n ı aray ı n ı z ! diye buyu rd u .
Bu buyruk, g e n ç hoca üzerinde korkunç b i r şaşkı n l ı k ya
rattı . Üstü nü aratmamak için silkinmeye, bağ ı rı p çağ ı rarak
çevreyi gürü ltüye boğmaya çal ı ştı . Son ra, bunun boşuna oldu
ğunu anlayarak sustu .
Herkesin gözü önünde hocan ı n iç cebinden korku nç bir
ihanet belgesi ç ı ktı . Bu, İstanbul'daki İ ngiliz casus örgütü ve si
yasal polis elebaş ı ları ndan Yüzbaşı Benet'i n imzas ı n ı taşıyan
bir mektuptu . Demek ki genç hoca, İ ngiliz gizli polisinin adam
ları ndan biriydi. Belgeyi gören bütün hocaları n gözleri fal taşı
gibi açı l m ı ş , Ali Fuat Paşa'n ı n yitirmek üzere bulunduğu dava
da kurtulmuştu . Hoca k ı l ı ğ ı ndaki ajan ı n bural ı olmad ı ğ ı , İstan
bul'dan bütün hainlerin girmesi gereken yere gönderilmek üze
re Divan-ı Harbe verilmesi ni buyu rd u .
Bütü n hocalar, hala şaşkı n şaşkı n A l i Fuat Paşa'ya bakı
yord u .
O da onlara şöyle ded i :
- İşte, say ı n ulema, sizin hakl ı kararları n ıza karşı gelmek
isteyen bu adam , yurdumuzu parçalamak isteyen İ ngilizlerin
ajan ı d ı r. Artık, du raksamaya yer yoktur. Karar ı n ı z ı bekliyorum .
Hocaları n yüzleri ndeki kayg ı ve tedirginlik yitip gitmişti .
En yaşlı hoca, paşaya :
- Hakkı n ı z var ! dedi ve daha önce görüşülerek ayd ı nlığa
kavuşmuş olan düşü nceleri bir kağ ıda şöyle yazmaya başladı :
- Tutsakl ı kta bulunduğu anlaş ı lan fetva vericinin fetva
sıyla Padişah iradesinin geçerli olamayacağ ı açı kt ı r. Hepimiz
bu kan ıdayız.
Yaşl ı hoca, yazd ı ğ ı n ı yüksek sesle okudu. Hepsi, doğrula
d ı . Sonra, birer birer gelerek kağ ı d ı n alt ı n ı imzalad ı lar. Yaşl ı ho
ca imzalanan kağ ıdı paşaya verdi. O da hepsine teşekkür etti.
Toplantı dağ ı ld ığ ı nda Bursa' n ı n bütün horozları gecenin
sessizliğini yı rtarak birbirlerine tatlı karş ı l ı klar veriyord u .
306
Paşa, Bekir Sami Bey ve bütün öbür subaylarla tümen ka
rargah ı na dönd ü . Sonucu Mustafa Kemal'e bildird i . Mustafa
Kemal , hemen ertesi sabah bu nu memleketin dört bucağ ı na
telgraflarla bildirerek Dürrizade fetvaları n ı n önünü kesmeye
çal ışt ı .
*
* *
315
HENDEK ŞEHİDİ
Abaza Nuri Bey, Abaza Kamil Bey, Abaza Hayit Bey, Abaza
Kadir Bey, Abaza Topal Ali, Abaza Parmaksız Nazif, Gürcü
Çürüksulu Süleyman, Abaza Osman Bey ve kardeşi Rıfat Bey,
Türklerden Kör Galip, Nuri Bey ve Mehmet Deli", Yüzbaşı
Hüsnü Bey'i öldürerek elleri ni kana bulamaktan çekindikleri gi
bi, onu ayaklanma bölgesinden kaçı rarak uzaklaşt ı rd ı lar.
Böylece, Düzce'de hükümetin h içbi r temsilcisi kalmad ı
ğ ı ndan bütün erkekler, ayaklananlara katı larak buras ı n ı katık
sız bir ayaklanma bölgesi durumuna getirdiler.
Düzce, henüz b ı rakışma olmadan , Dünya Savaş ı ' n ı n son
larına doğru geniş bir eşkıya yatağ ı durumuna gelmişti . Sefer
Bey, Hacı Kam i l , Abdülvahap, Koç Bey, Abaza Maan Ali adl ı
Çerkezler v e Abazalar, Türklerin hayvanları n ı çald ı rı yor, sonra,
yirmi otuz l i ra karş ı l ı ğ ı nda bu hayvanları buldurup sahiplerine
geri veriyorlard ı . Bu eşkıyal ı k olayları üzerine Düzce Türkleri ,
İstanbul hükümetine telgraf çekerek güvenliğin sağlanmas ı n ı
istemişlerd i . İstanbul hükü meti de Mahmut Nedim Bey kuman
das ı nda bir askeri mahkeme kurulu ile bir piyade bölüğü ve bir
de makinalı tüfek bölüğünü kapsayan bir gücü Düzce'ye gön
dermişti . Binbaşı Mahmut Nedim Bey, çeteleri buldurup hap
settird i . Sonra da bunları mahkemede beraat ettirdi.
Bu sı rada da H ürriyet ve İtilaf Partisi, İttihat ve Terakki'nin
mezarı üzerinde her adı mda ihanetle biten serüvenlerine başla
mıştı . Düzce'de bu partinin baş ı na Sefer Bey'le Hacı Kamil Bey
geçmişti . İşte, tam bu sı rada Bandı rma'dan Anzavur'un gönder
diği Ahmet Aznok Bey, İngiliz altınları n ı n heyecan ı içinde bu ele
başı larla hemen ilişki kurarak onları İstanbul'a bağlad ı . Bütün bu
Çerkez beyleri , padişahla yeniden bağlantı kurman ı n korkunç
322
heyecanı içinde Çerkez köylerine dağ ı larak örgüt kurmaya baş
lad ı lar. Sefer Bey'in başı nda bulunduğu bu örgütleri yine eski
soyguncu çetelerine benzeten Türkler de salt canları n ı korumak
üzere bir örgüt kurmaya yeltendiler. Bunun için ilkin sıkıyönetim
başkanı Mahmut Nedim Bey'e başvurdular. O:
- Gidiniz, örgüte başlay ı n ı z ! dedi.
Bunu derken de sonsuz bir kayg ı s ı z l ı k içinde elinin alt ı n
daki piyade bölüğünü kömü r yakmak üzere dağa gönderdi.
Düzce, büsbütün savunmasız kald ı . Mahmut Nedim Bey,
bu nunla da yetinmeyerek Türklerin örgütlenmek üzere davran
d ı kları n ı ayaklananlar ı n elebaş ı larına bildird i .
Bu s ı rada Düzce'deki atl ı kıtas ı n ı n kumandan ı Yüzbaşı
Avni Bey (Avni Baha) , Mahmut Nedim Bey'in ihanetini gör
mekte gecikmedi . Hemen Türk olan Düzce Müftüsü Meh met
Sıtkı Efendi'yle gizlice görüşerek Türk köylerinde bir koruyucu
örgüt meydana getirdi.
Çabucak yüz yetmiş kişilik silah l ı bir örgüt yapan Avni Bey,
henüz Düzce'ye gelip savu nma tertibatı almaya vakit kalma
dan Çerkezler, ayaklanma merkezi yaptı kları Köprübaşı Öme
refendi köyünden, korkutucu bir kalabal ı k olarak Düzce üzeri
ne yürüdüler. Düzce kaymakaml ı ğ ı yla jandarma kumandan l ı
ğ ı n ı birlikte yöneten adam da Çerkez olduğundan ayaklan ma
yı sempati ile karş ı lad ı . Yaln ı z askerlik şubesi nin çevresi nde
Yüzbaşı Feyzullah Bey'in buyruğundaki iki ağ ı r makinal ı tüfek
subayı Ru hsar Bey, direnmelerini sürdürdüler. En sonra, gözü
dönmüş insan sürü leri Ruhsar Bey'i şehit ettiler. Yüzbaşı Ba
ha Avni Bey'i de diri olarak yakalay ı p sı msıkı bağlad ı lar.
*
* *
ÖGÜTÇÜ MEBUSLAR
* *
* *
347
BOZKIRIN EN KUTLU GÜNÜ
376
ZARARLI BİR ÖLÜM DAHA (2)
383
ALİ FUAT PAŞA TOPÇU ERİ
* *
* *
* *
423
Ethem Bey M üfrezesi , Geyve'ye doğru yola çı kmadan ön
ce, tümen kumandan ı Bekir Sami Bey'in dileğiyle Bursa Kuva
yı Milliyecileri , Ethem Bey gücü n ü n ileri gelenleri bir arada,
ilerde tarihe geçecek bir resim çektirdiler:
56. Tümen Kumandan ı Albay Bekir Sami Bey, Enver Pa
şa biçimi bıyıkları , i ri yarı gövdesiyle dizlerinin üzerinde bir
mavzer, yere bağdaş kurd u . Onun yan ı nda kara top sakal ıyla
yine dizleri n i n üzerinde bir mavzerle Bursa Valisi Hacim Muhit
tin Bey, onun yan ı nda avcı ceketi , açı k renk giyneğ i , başı nda
açı k renk çete başl ı ğ ı , dizlerinin üzerinde filintasıyla Ethem
Bey, onun yan ı nda da Ethem Bey'in eniştesi Tesalya Yenişe
hirli Hafız H üseyin Bey, yine avcı giynekl i , kalpakl ı bağdaş ku
rup oturdular. Ayakta duranları n sağdan birincisi Ethem Bey'in
küçük ağabeyi Tevfik Bey, açı k renk, rütbesiz giyneğiyle elleri
ni kavuşturmuş olarak dikiliyor, sol başta da Bursa Jandarma
Alay Kumandan ı Remzi Bey göze çarpıyordu . O, subay k ı l ı
ğ ı ndayd ı . Ethem Bey'in hemen arkası nda onun ünlü cellad ı İb
rahim Çavuş belinde uzun gümüşlü kamasıyla, kocaman göv
desiyle yükseliyord u . İzmirli Yüzbaş ı Ethem Bey'le Bursa Po
lis Müdürü N u ri Bey de silah deposuna benzeyen çete reisle
rinin arkas ı ndan yal n ı z başları göğüsleriyle görünüyorlard ı .
Ethem Bey, ertesi sabah arkadan yetişmiş olan bindirilmiş
piyadesini de yedekleyerek H ilafetçilerin uykuları n ı kaç ı ran bir
h ı zla bitip tükenmez kollarla yola ç ı ktı .
*
* *
* *
H içbir olaysız Geyve'ye varıld ı . Ali Fuat Paşa atı ndan inen
kendi nden çok daha uzun boylu , kocaman başlı kemikli yüzlü
Ethem Bey'i kucaklayarak bağrı na bastı . Onun gelişiyle bu da
van ı n da kökünden çözümleneceğine inanıyord u . Geyve istas
yon konakları nda kurulmuş olan karargaha gittiler. Gece ol
muştu . Ali Fuat Paşa'n ı n masas ı na serili ayr ı ntı l ı haritayı ince
den inceye gözden geçirdiler.
Ali Fuat Paşa petrol lambas ı n ı n ı ş ı ğ ı nda kahvesini içen
Ethem Bey'e ayaklan ı ş bölgesine değinen bütün gerekli bilgi
yi verd i . Sonra, Ali Fuat Paşa'dan ayrı lan Ethem Bey, kendi ka
rargah ı nda büyük merakla bekleyen kurmay kuruluyla müfre
ze kumandanları n ı n yan ı na döndü . Kuvayı M i lliye' nin çok bu
nal ı m l ı saatleri yaşan ıyord u .
427
Halife ordusu , Geyve Boğaz ı ' n ı n bütü n egemen noktaları
n ı ele geçirmiş. Ankara'ya doğru yapacakları korkunç sald ı rı
n ı n hesapları n ı yapıyor, g ü n ü n ü , saatini bekliyorlard ı .
Ethem Bey, Ali Fuat Paşa'dan ald ı ğ ı bütü n bilgiyi onlara
anlatarak verilecek karar üstü ne düşüncelerin i sord u .
Gerek kurmay ku ru l u , gerekse bütün müfreze kumandan
ları , tanyeri atarken sald ırıya geçilmesi düşü ncesini savundu
lar. Onları n bu düşü ncesini Ali Fuat Paşa'ya açan Ethem Bey
onun bu düşünceyi desteklemediği n i görd ü .
Paşa:
- Böyle acele bir sald ı rı n ı n başarı ya ulaşacağ ı ndan büs
bütü n şüphe ederi m ! ded i .
Ankara'daki G e n e l Ku rmay Başkan l ığ ı n ı n bir plan ıyla ka
rarı ndan söz etti . Ethem Bey'in kafas ı buna yatmad ı ğ ı ndan bu
düşüncenin sahibi olan Mustafa Kemal Paşa ile Genel Kurmay
Başkan ı İsmet Bey'i makine başına çağ ı rd ı .
Mustafa Kemal , makine başı nda uygulanmas ı n ı istedikle
ri planı şöylece özetledi :
- Biz, Geyve Boğaz ı ' ndan doğrudan doğruya sald ı rıya
geçmeniz yan l ı s ı değiliz. Yön değiştirmeniz ve üç günlük bir
yürüyüşten sonra ayaklan ış bölgesi nin kuzeydoğu yan ı nda ve
Ankara yönü nden sald ı rıya geçmeniz daha doğru olacakt ı r.
Ku rmay kuru l u , müfreze kumandanlarıyla Ethem Bey de
bu plan ı n kendileri için daha kolay ve tehlikesiz olduğu nda hep
bir düşünüyord u .
Ne var k i kendileri tehlikeden uzaklaştı kları oranda Geyve
tehlikeye düşüyord u . Ethem Bey güçleri , zorlu yü rüyüşle tehli
ke bölgesinden uzaklaş ı r, onlara arkadan vu rmayı hesaplar
ken onlar Geyve Boğaz ı ' n ı büsbütü n ele geçirebil i rlerd i . Bu
uzun yürüyüş süresi, ötekiler için büyük bir fı rsat olurd u .
Beri yandan cepheden yap ı lacak bir sald ı r ı , belki Ethem
Bey güçlerine daha çok yitiğe yol açabilirlerse de bir yıldırım
sald ı rı s ı n ı n Halifecileri umulmad ı k bir h ızla tutu ndukları yer
den , bütün u m utları n ı n kalelerinden söküp atabilir, onları boz
gunun karabatakl ı ğ ı na sürebil i rd i . "Cüret" denen y ı ld ı r ı m k ı l ı c ı -
428
n ı çekip şu başı bozuk sürüleri n i n üzeri ne atı lmak, gidilecek
yolları n en iyisiyd i . Sonra, bu rda çok çabuk sonuç al mak da bir
yandan son kerte gerekliyd i . Ethem Bey, bütü n güçleri n i Yu
nan cephesinden çekip almış, orda ancak örtü güçleri bı rak
m ı ştı . Oradaki boşluk, Ethem Bey'in uykular ı n ı kaç ı rıyordu.
İşte , bu türlü düşüncelerine dayanarak cepheden sald ı rı
y a geçmeye karar veren Ethem Bey'i , bütü n buyruğundaki ku
mandanlar da destekleyince Ankara'n ı n uzun plan ı n ı bir yana
bı rakarak sald ı rı için hazı rlanmaya başlad ı .
Ethem Bey, bitmek üzere olan geceden bir iki saatçik ça
l ı p filintası kolları n ı n arası nda biraz şekerleme kestirdikten
son ra, yeri nden fı rlay ı p atı na atlad ı . Gücün bulunduğu Geyve
Boğaz ı ' n ı n gü ney çıkış noktası ndan öteye gerekli güvenlik dü
zeni alarak h ı zla yü rüyüşe geçti. Halife ordusu denen Kuvayı
İ nzibatiye ile baş ıbozuk sürüleri n i n üzeri ne görülmemiş bir h ı z ,
ateş yağmuru, sevinç haykı rışları , top mermisi, makineli tüfek,
piyade tüfeği mermisi yağmuruyla sald ı ran Ethem Bey müfre
zes i , biraz sonra önünde çil yavrusu gibi dağ ı l m ı ş kaçan insan
y ı ğ ı n ları ndan başka bir şey göremez old u .
Yaln ı z , boğaz ı n batı ç ı k ı ş kapısı nda şiddetli b i r direnme
olduysa da bu da uzun sürmed i . Atl ı lar, siperleri n , ölüleri n , ma
kineli tüfek yuvaları n ı n üzerinden sanki uçarak geçtiler. Dört
nal giden atlar, yengiyi duymuş gibi kişniyor, makineli tüfekler,
toplar arkadan , bozguna uğram ışları n yeni , geçici y ı ğ ı naklarıy
la s ı ğ ı nakları üzerine durmamacas ı na ateş ediyordu.
En sonra ağ ı r makineli tüfeklerle toplar ı n atışı durduru ldu .
Şu ndan ki artık, bütün arazi, gözün alabildiğine Ethem bey gü
cünün, Kuvayı Milliye'nindi. Ayaklan ıcı ları n geride bı raktı kları
iki dağ topu , çeşitli makineli tüfekler, bir bölü k tutarı nda tutsak
ele geçirild i . Ethem Bey, du rmamacası n a ilerliyor, can kayg ı s ı
yüzünden ötede beride birikip ateş eden kimi küçük gruplar,
atları n nalları altı nda eziliyor, mızraklarla bir baştan bir başa
delin iyor. K ı l ı çlarla biçilerek geçil iyord u . Dağ taş, bı rakı l m ı ş
cephane sand ı kları , silahlar, ölüler, yaral ı larla örtülüydü .
Ethem Bey müfrezesi , sald ı rı kolları olarak Sapanca böl-
429
gesine, Adapazarı 'na doğru uzanarak tek patlayan ya da pat
layacak düşman silah l ı bı rakmad ı . H al ife ve Padişah Vahidet
tin' in son saltanat u m utları cansız, anlamsı z döküntüler olarak
dağlarda taşlarda yatıyordu.
O gün, akşama dek bütün Sapanca, Adapazarı bölgesini
temizleyen y ı ld ı r ı m atl ı ları , akşamla birlikte Adapazarı 'na girdi
ler. Halk caddelere dizilmiş, en yeni savaş Tanrısı olan Ethem
Bey' in, ortas ı nda iki kurşun renkli egemen kumandan gözünün
parlad ı ğ ı iri kemikli, güçlü yüzüne korkuyla, sayg ıyla bakıyordu.
Ethem Bey, karargah ıyla hükümet dairesine yerleşerek
henüz savaşçı larla atları n terleri ku rumadan Divan- ı Harbi kur
durd u . Gezginci Harp Divan ı n ı n karş ı s ı na dizilen suçlular ara
s ı nda Kuvayı İnzibatiye'de görev alm ı ş kimi subaylarla başı bo
zuk elebaş ı ları göze çarpıyordu . Suçlu eski İttihatçı Süleyman
Şefik Paşa, elinde kalan ufak sayıda Kuvayı İ nzibatiye dökün
tüleriyle İzmit körfezi nde bekleyen İngiliz savaş gemilerine sı
ğ ı n m ı şt ı .
Ethem Bey g üçleri , b i r o k gibi ayaklanma yığı nları arasına
girmiş, birbirinden ayrı düşen ayaklan ıcı g rupları n ı büsbütün
u m utsuz düşürm üştü . Hele Mudurnu üzerinden Ankara'ya so
kulmaya çal ı şan ayaklan ıcı grupları , arkaları na düşmüş olan
bu korkunç Ethem Bey bombas ı n ı n etkisiyle dal dal titremeye
başlamışlard ı . Bu ileri grupları yöneten padişahçı subayları n
hemen hepsi sonradan yakalan ı p darağaçları nda sallanacak
lard ı . Ethem Bey, hepsinin kaderini egemenliği nde büyüdüğü
çemberin içine k ı l ıcı n ı n ucuyla kaz ı m ı ştı .
Ethem Bey, Adapazarı bölgesinde tutsak aldığı kimi subay
ları askeri mahkemeye vermedi. Ellerine affa değer oldukları n ı
bildiren birer belge vererek Ankara'ya gönderdi. Hepsi d e genç
ti , yurda yararl ı olman ı n cevherinden yoksun oldukları n ı hiç kim
se ileri süremezdi. Adapazarı hükü met meydan ı nda şimdiye
dek birçok ulusal suç işlemiş, bundan son ra da işlemekten çe
kinmeyeceğine inandığı subayları sallandı rmakta bir sakı nca
görmedi. Bunlar arası nda Adapazarı askerlik şubesi başkan ı , bir
piyade Binbaşısı , jandarma kumandan ı Yüzbaşı Mustafa Bey'le
430
camilerde Kuvayı Milliyecilerin gavur ve Bolşevik oldukları üstü
ne durmadan vaazlar veren bir hoca da vard ı .
Arap Hoca adıyla anı lan bir sahte d i n adam ı , ayaklan ış
bölgesinin en kanl ı insanları ndan biriyd i . Sait Molla' n ı n ayakla
n ı ş bölgelerinde çal ı ştı rd ı ğ ı en yetenekli casusları ndan da bi
riyd i . Adapazarı camilerinden her Allah ' ı n g ü n ü onun İ ngiliz al
t ın larıyla parlat ı l m ı ş vaazlarıyla h utbeleri dinleniyord u .
H e r gü nkü iğrenç vaazları n ı n a n a sözleri şunlard ı :
- E y Cemaat-i Müsli min ! Kuvayı Milliyeci z ı nd ı kları n ı n ,
Yunan ordusu dediği ord u , Yu nan ordusu değildir, Padişah or
dusudu r, Hilafet ordusudur. Bolşevikler geliyor, dikkatli olun.
Taşla, sopayla öldürün onları . Çü nkü onlar camilerimize çan
asmaya geliyorlar. İslamiyet elden gidiyor. Padişah ı m ız efen
dimiz hazretlerinin sizlere sevgilerini getird i m . Dinimizi koruya
l ı m . Kuvayı Milliyeci ad ı verilen bu z ı n d ı k Bolşevikleri nerede
elinize geçirirseniz öldürü n .
Ethem Bey'in cellad ı Serezli İbrah i m , Arap Hoca'yı ast ı
ğ ı nda onun hiçbir zaman elinden düşürmediği bastonunu d a
boynuna asmayı u n utmad ı .
As ı lanlar aras ı nda bunlardan başka azg ı n H ürriyet ve İti
lafçı liderler de vard ı . Hepsi , on iki kişiyd i .
Ethem Bey, Adapazarı 'na girdiğinde karş ı na şehirden
kaçmaya çal ı şan bir sivil İ ngiliz karı-koca getirdiler. Erkek, İn
gilizlere özgü bir soğukkan l ı l ı k örneği gibi du ruyorsa da kad ı n
cağ ı z korkudan d a l d a l titriyord u . Ethem Bey, onlara yer gös
tererek otu rttu . Kad ı n ı n haline çok acı m ı ştı . Erkeğin, araştırı
l ı rsa suçlu çı kacağ ı meydanda ise de her ikisi ni bir arabaya
bindirip güvenle İzmit'e gitmelerini sağlad ı .
Yola çı kmadan önce d e onlara şöyle ded i :
- Gördüklerinizi arkadaşları n ıza v e büyüklerinize söyle
yiniz. Bir daha da bizi m iç işlerimize karışmay ı n ı z .
Ethem Bey'in kimi güçleri , bölgenin kuşku l u yanları n ı ta
rarken büyük bölü m ü Adapazarı'n ı n içinde bulunuyord u .
Asker bir yandan dinleniyor, bir yandan kendine çeki d ü
z e n veriyor, y e n i bir y ı ld ı r ı m yolculuğu i ç i n hazı rlan ı yordu .
43 1
Ethem Bey' i n , şu sı rada eline verseler parça parça edece
ği bir adam vard ı . Bu da bütün bu kanl ı çarpışmaları n , iç bo
ğuşman ı n düzenleyici basısı olan Damat Ferit Paşa'yd ı . Padi
şah , o h ı nz ı r, sipsivri , korkak ve hain yüzüyle arka planda za
val l ı , silik bir ihanet sembolünden başka bir şey değildi.
Dramalı yiğit Ali R ıza Bey, kendisine de dan ı şarak Damat
Ferit belas ı n ı ortadan kaldı rmaya gitmişse de henüz bir ses
ç ı kmam ı ştı . Ethem Bey, Ali R ıza Bey'in yiğitliğine, komiteciliği
ne güvendiğinden nas ı l olsa bir gün herifi kıstı rıp öbü r dü nya
ya pasaportsuz yolcu edeceğine inan ı yord u . Kim bilir, belki de
bu işin bombası bu günlerde patlayabilirdi. Ah, onu Ali R ıza'ya
b ı raktığ ı na öyle pişman olmuştu ki ! Onu kendisi şu uzun par
makl ı kemikli ellerinde tuttuğu kutsal bir tabancayla can evin
den vurup bir armut gibi padişah ı n , İngilizlerin ayakları dibine
düşürebilirdi ! Kim bilir, Türkiye'de kendisi gibi ancak birkaç atı
cı vard ı . Ad ı n ı tabanca kurşunlarıyla yazan eski patronu Enver
Paşa da elbette bu nlardan biriydi.
Ethem Bey, ağabeyleri Reşit, Tevfi k Beylerle Adapazarı
hükümet konağ ı nda oturmuş bunları düşünüyord u . O sarkık
gerdanl ı bu nak herifin yaratt ığı ihanet orduları n ı ta Susur
luk'tan beri pataklaya pataklaya işte Adapazarı'na gelip da
yan m ı şsa da ona elini uzatıp bir fiske bile vuramam ıştı . Şimdi
ye dek hep onun uşaklar ı n ı dövmüştü. Ona ciğerine işleyecek
daha etkili bir kötülük yaparak h ı nçla yan ı p du ran yüreğini so
ğutmak istiyord u . Sonra, bu aylarda öyle işler yapm ı ştı ki , fe
lek onu tek baş ı na onunla karşı karşı ya getirmiş görünüyordu.
Şu s ı rada, Türkiye toprakları üzerinde onun oyun ları n ı , onun
büyüsünü bozabilecek güçte bir kişi vard ı , o da kendisiydi.
Türkiye'nin biricik asker gücü olarak beliren kalabal ı k milis or
dusunu bir dağ gibi ard ı na alarak şu Damat Ferit'e aşağ ı layı
cı , paçavraya çevirici bir mektup yazı lamaz m ı yd ı ? Bu düşün
ceyi ona ağabeyi Reşit Bey açm ış, o da bunu benimsemişti .
Reşit Bey, hemen kaleme sarı larak Damat Ferit Paşa'ya, Pa
dişah'a, İstanbul Olağanüstü İ ngiliz Temsilciliğine birer mektup
döşendi . Ethem Bey, ağabeyinin kendisine okuduğu mektupla-
432
rı dinledi. Yaln ı z , Damat Ferit'e yaz ı lan mektubu pek sudan
buld u . Ona şöyle gürz gibi , balyoz gibi sözler kullanmak gerek
mez miydi? Bu ndan dolayı ona yazı lan mektuba aşağ ı layıcı ki
mi sözler katarak nazik, diplomatik havas ı n ı yok etmek istediy
se de Reşit Bey buna karşı geld i :
- Ne d e olsa sadrazamd ı r. Padişah ı n eniştesidir. Padişa
h ı n güven ve sempatisini kazanm ı ş bir vezi re sayg ı l ı bir dil kul
lanmal ı d ı r, ded i .
Ethem Bey, o n u n düşüncesinde olmad ı ğ ı ndan diretti.
Mektuba şöyle bir söz kat ı lmas ı n ı isted i :
"Sadaret makamını hemen bırakmayacak ve siyasal ya
şayışa sonrasız veda etmeyecek olursa dirime veda edeceği
ni ve bu vedanın ulus katında herkese ibret dersi olarak mey
dana geleceğini. . . "
Ethem Bey, Adapazarı ' nda İngilizleri n bir temsi lcisi bulun
duğu ndan İstanbul'daki İ ngiliz Temsilci liğine ünleyen mektupla
öbür mektupları da ona gönderdi. İngil izlere yazı lan mektupta,
Damat Ferit Paşa'n ı n Türk ulusunu temsil etmekten uzak oldu
ğu, bozuk bir siyaset kulland ı ğ ı , bu yüzden de boş yere kan
döküldüğ ü , Türk ulusunun bağ ı msızl ığ ı n ı kazan ı ncaya dek,
kan ı n ı n son damlas ı na dek çarpışacağ ı , eğer İstanbu l 'da hal
kın sevgisini ve güvenini kazanm ı ş bir hükümet kurulacak
olursa Anadolu'daki direnmenin bir yolda çöz ü m leneceği yaz ı
l ı yord u .
Ethem Bey, mektubu İngiliz Temsilcisine verdikten sonra
genel sald ı rıyı yönetmiş olan Ali Fuat Paşa' n ı n karargah ıyla
birlikte Adapazarı ' n a geldiğini işitti. Kendisini görmek için mü
saade istedi. Paşa, attan biraz önce i n m iş, yorgu nsa da yü
zünden sevinç akıyord u . Aylard ı r kendisini uykuda, uyan ı k uğ
raşt ı rm ı ş olan o korkunç kara düş, Ethem Bey'in atları n ı n çe
lik nalları altı nda pestile dönmüş, daha şimdiden tarih olmuş
tu . Bundan dolay ı , Ethem Bey'i görür görmez, ayağa kalkarak
onu kucaklay ı p öptü. Yan ı na oturtarak birer kahve ı smarlad ı .
Kahveleri n i höpürdetirlerken Paşa, kendisine karşı son kerte
sayg ı l ı oturan Ethem Bey'e şöyle ded i :
433
- Ethem Bey, memlekete büyük ve şerefli hizmetlerde
bulundunuz. Anzavur hadisesi, sizin bildiğinizden de önemliy
d i . Bu eşkıyayı tepelemekle bizlere rahat bir solu k ald ı rd ı n ı z .
Ben , sizin b u i ş i başarabileceğinize inan ı yord u m . Sizi kutları m .
Ethem Bey, kendisine şimdiye d e k gerçek b i r dostluk ve
sevgi göstermiş olan paşan ı n bu iki yüzlülükten uzak övücü
sözlerine çok sevindi .
Sonra, söz açı l m ışken Padişah'a, Damat Ferit'e, İ ngiliz
Temsilciliğine yazd ı ğ ı mektuplardan söz etti. Ali Fuat Paşa, bu
mektuplar işine çok üzüldü ; çok kızd ı . Paşan ı n yüzüne bunla
rı okuyan Ethem Bey de onun karş ı s ı nda gittikçe küçüldüğünü
duyuyord u . Hele İ ngiliz Temsilciliğine verilen mektup, Ali Fuat
Paşa'yı üzmekle kalmayarak çileden de ç ı kard ı :
- Vah vah ! Çok fena yaptı n ız, Ethem Bey ! Size hiç yakı ş
tı ramad ı ğ ı m bir olay bu. Askerlerin siyaset yapması kadar teh
likeli bir iş yoktur. Şimdi ne olacak?
Ethem Bey de bunun karşısı nda gerçekten şaş ı rm ı şt ı . Pa
şan ı n kötü dediği şeye kötü diyecek kertede ona sayg ısı var
d ı . Onun ulusal kurtuluş savaşı na ilk giren kumandan oluşu ,
Ethem Bey'e büyük bir sayg ı , sevgi duygusu aşı l ı yord u . O, al
çak gönül l ü , yürekli bir kumandandı .
Ethem Bey, paşan ı n b u sonsuz gibi görünen üzüntüsüne
karşı ne diyeceğ i n i bilemiyordu. Bu mektup işinde paşadan
övgü beklerken bu kerte ters bir değerlendirmeyle karşı laşın
ca gerçek bir şaşkı n l ı k içine yuvarlanm ı şt ı . Her zaman terbiye
l i , sayg ı l ı bir adam olan Ethem Bey'in yüzündeki şaşkı n l ığ ı , bu
n u n yaratt ı ğ ı utancı gören Paşa, onun bu mektup işini içtenlik
le yaptığ ı n ı çabucak anlad ı . Ethem Bey :
- Paşam , dedi. İyi bir iş yaptığ ı m ı sanarak bu mektupla
ra imza koyd u m . Onlardan zarar gelebileceğini hiç düşünme
miştim .
Paşa, baş ı n ı üzüntüyle sallad ı :
- Hem de nas ı l zarar! Düşmanları m ı z ı en güçlü oldukla
rı n ı sand ı kları şu s ı rada tepeledik. Büyük Millet Meclisi hükü
metinin bu sonuca dayanarak hakl ı istemlerini yineleyeceği şu
434
sı rada sizin ve hatta benim siyasette sorumsuz insanlar olarak
şuraya buraya başvurmamı z doğru mudur? B u , düşmanları m ı
za, karşı ları nda örgütlü b i r hükü met değil de ayrı ayrı birlik ku
mandanları n ı n kişisel istekleri olduğu kan ı s ı n ı verir.
Vah vah , Ethem Bey ! Ald ı ğ ı m ı z bütü n sonuçları tehlikeye
düşüren bir çocukluk, bir yan l ı ş l ı k yapm ı şs ı n ız. Acaba mektup
lar gitti m i ?
- Mektupları ancak i k i saat önce İ ngiliz Temsilcisine ver
dim.
Paşan ı n gözleri umutla parlad ı :
- Bu mektupları görmek isterim . M utlaka görmeliyim . Ne
yapıp yap ı p onları bana getireceksin.
Ethem Bey, bu işlerin gerçekten kendi işi olmad ı ğ ı n ı anla
m ı ştı . Hemen paşadan müsaade isteyerek, mektupları n arka
s ı na düştü . İ ngiliz Temsilcisini aratt ı . Temsilcinin yan ı nda ikisi
Hintli dört İ ngiliz atl ı koruyucusuyla bir yayl ı arabada İzm it'e
yollanmak üzere olduğu n u öğrendi . Belki gönderdiği adamlara
vermez diye mektupları almak üzere, yan ı na bir manga asker
alarak kendisi gidip İ ngiliz Temsilcisini buld u , mektupları geri
istedi . Temsilci n i n , mektupları vermek istemediğini anlayarak
daha kesin bir durum tak ı nd ı . Onun bu kararl ı durumunu gö
ren İ ngiliz Temsilcisi , üç mektubu Ethem Bey'e verdi.
Ethem Bey, Ali Fuat Paşa'n ı n karargah ı na vard ı ğ ı nda
onun tedirg i n , bir aşağ ı , bir yukarı dolaştığ ı n ı görd ü . Ethem
Bey'in elinde mektupları gören paşan ı n , bütün üzüntüsü uçup
gitmiş gibiydi. Derin derin soluyarak:
- Ver bakay ı m , Ethem Bey ! diyerek mektupları ald ı , il
könce padişah ı n mektubunu okudu . Son ra da öbürlerini dik
katle gözden geçirdi. Mektuplar ı n altı nda: "Umum Kuvayı Mil
liye Tedip ve Takip Ku mandan ı " yazısı vard ı . Paşa, mektupla
rı birkaç kez evirip çevirdikten sonra, Ethem Bey'e baktı :
- Bu nları yı rtal ı m m ı , Ethem Bey? diye sord u .
Paşan ı n , b u mektupları kim i n yazd ı ğ ı n ı sormak istediği
seziliyorsa da hiçbir şey sormad ı . Yaln ı z şöyle ded i :
- Bu işleri salt hükü mete bı rakmal ıyız. Biz, düşman ı te
pelemekle yükümlüyüz. Gerisi onları n işidir.
435
Eğer onları n işine karı şacak olursak zaferlerim izden
memleket yarar yerine zarar görmüş olur.
Artık, Ethem Bey de, böyle düşünüyord u . Bunu da paşa
ya açtı . Paşa buna çok sevindi !
- Şimd i , bizim yapacağ ı m ı z iş Düzce ile Hendek'i hemen
kurtarmakt ı r. Refet Bey'i n Bolu üzeri nden yürüyüşe başlam ış
olmas ı gerekiyord u . Henüz bu hususta olumlu bir haber ala
mad ı m . Bence, ayaklan ıcı ları n perişan l ı ğ ı ndan yararlanarak
bu çıbanı kökü nden ku rutmal ı d ı r.
Paşa, bunu söyledikten sonra Ethem Bey'e harita üzerin
de açı klamalar yaptı , gerekli kararları birlikte ald ı lar.
Ethem Bey, Adapazarı'na girdiğ i n i n ertesi günü gecesi .
Düzce telgrafhanesinde ivedi olarak makine baş ı na çağrı ld ı .
B u haberi özel olarak bir telgraf memuru getirmişti.
Ethem Bey, kuşku lu bakışları n ı telgrafçı ya dikerek:
- Beni kimler çağ ı rıyor? diye sord u .
Telgrafçı :
- Bilmiyoru m , efendim, ded i .
Ethem Bey, büyük b i r merak içinde silah l ı adamlarıyla kal
kıp telgrafhaneye gitti.
Kendisiyle görüşmek isteyenlerin kimler olduğunu sordu.
Karşısı nda Düzce i htilal merkezi kurulu başkanı Safer Bey'le
dava vekili Abdü lvahap Bey vard ı . Şöyle kon uştular:
- Biz, Ankara'yla haberleşmeye giriştik. Anlaşmak üzere
yiz. Bize haber vermeden daha ileriye doğru asker gönderme
yiniz. Şundan ki , güçlerimizin büyük tehlikeye girmesine yol aç
m ı ş olursunuz. Şu önerimizin d ı ş ı nda bir yol tutmayacağı n ıza
değinen kesi n yan ıt ve teminatı nızı makine başı nda bekliyoruz.
Ethem Bey, bu sözlerin buram buram kuşku , ihanet kok
tuğu n u hemen anlad ı . Onları kuşkulandı rmamak için şöyle bir
yan ıt verdi :
- Gösterdiğiniz böyle uysal bir istek karş ı s ı nda yurttaş
kan ı dökmeyeceğime güvenebilirsiniz. Şu kadar ki, olumlu ya
da olumsuz kararı n ı z ı vakit geçirmeden iki g ü n içinde mutlaka
bildirmelisiniz.
436
Ethem Bey, Berzek Safer Bey'le yapt ı ğ ı oyalayıcı , i hanet
kokan telgraf kon uşmas ı n ı Ali Fuat Paşa'ya anlattığ ı nda o :
- Dakika yitirmeden i leri ! Buyruğu n u verd i .
O, Adapazarı ' nda kal ı p savaşı yönetecekti .
Ethem Bey, Adapazarı ' nda kald ı ğ ı sürece atl ı kollarıyla
açı k ya da gizli keşifler yaptı rarak. Düzce bölgesinin giriş yol
ları n ı iyice yoklam ı ştı . Düzce şöyle böyle geniş bir kuşatma
çemberi içine, al ı n m ı ş gibiyd i . Daha çok oradan İstanbul'a, gi
den , bütün yollar, tutu lmuştu . Halife ordusun u n , elebaşları n ı
kaçı rmamak üzere Karadeniz boğaz ı n ı Anadolu kıyı ları ndaki
Akçaşehir'le öbür iskeleleri , geçit yerlerini gönderdiği müfreze
lerle tutturd u . Güçlü bir haber alma örgütü kurarak gözetleme
ve haber alma ekiplerinden ayrınt ı l ı raporlar al ıyor, her saat
bütün ayaklan ı ş bölgesiyle kurtard ı ğ ı bölgenin nabz ı n ı yokla
yabiliyord u .
Ethem Bey, Safer, Abdülvahap Beylerle konuştuktan son
ra, telgrafhaneden çı karken konuşmas ı n a aracı olan telgraf
memuru , usul usul merdivenlerden inerek ona yetişti . Eline bir
kağ ıt parçası tutuşturd u . Bu kağ ı tta şöyle yazıyord u :
- Sakı n bu n ları n sözlerine inanmay ı n . Bunlar, öbür yan
dan Hendek Boğaz ı 'na asker göndermeye çal ı şıyorlar.
Ethem Bey, bunları merakla okuyup bitirmişti ki telgrafçı ,
onun kulağ ı na şunları fısıldad ı :
- Okuduğun şu sözler Düzce haberleşme memuru n u n
bana maki ne ile yazd ı rd ı ğ ı sözlerdir. Haberin olsu n .
Ethem Bey, telgrafçıya minnetle bakarak teşekkür etti.
Gerçi , o, hiçbir vakit Safer Bey'in düzenine kurban gitmek ni
yetinde değilse de bu haber, onun bütün askerce kuşkuları n ı ,
önsezilerini doğruluyord u . Ethem Bey, b u dost telgrafçı arac ı
l ı ğ ı yla D üzce telgrafçısına d a teşekkü r etmeyi unutmad ı . Ka
rargaha döndükten sonra, kesin, acı m az kararı n ı verd i . Daha
birkaç gün önce Hendek Boğaz ı ' nda 24. Tümen Kumandan ı
Yarbay Mahmut Bey'i nas ı l tuzağa düşürd ü klerini anarak ona
da benzer tuzağ ı haz ı rlamaya çal ı ştı kları n ı düşünd ü , dişlerini
g ı c ı rdattı . Hemen bu gece yarısı Hendek üzerine yürüyecekti.
437
Hendek Boğaz ı ' n ı ele geçirecek, Düzce, Bolu bölgesini yıldı
r ı m h ızıyla tarayacaktı .
Gece yarısı ndan sonra yola ç ı kan Ethem Bey müfrezesi ,
gün ı ş ı rken Hendek bucağ ı na olaysızca gird i . Tek silah patlat
madan Hendek'e giren asker, bucak müdürüyle memurları ya
kaladı . Ethem Bey, Hendek Boğaz ı ' n ı n güneyden giriş yerleri
ne gözcü müfrezeler dikti. Son ra Hendek'te Mahmut Bey tü
meninden ele geçirilmiş bütü n araç, gereç, silah , cephanenin
araşt ı rı lmas ı n ı buyurd u . Hükü met konağ ı n ı n alt katı nda tüme
nin birkaç makineli tüfeğiyle cephanelerini bu lmakta gecikme
diler. Taramayı sürd ü ren müfrezeler, Hendek dolayları ndaki
köylerde tümenin birçok hayvanlarıyla başka eşyas ı n ı ele ge
çirdiler. Bu arama tarama dolayısıyla Hendek'te birkaç saat
kalarak yürüyüşe geçen Ethem Bey M üfrezesi , kan l ı Hendek
Boğaz ı ' n ı n egemen s ı rtları n ı tarayarak tek silah patlatmadan
geçti . Ethem Bey korkusu , dağlardan , taşlardan , köylerden ,
kasabalardan ağu l u bir yel gibi esiyord u . Bütü n ayaklan ış böl
gesi , şahin görmüş keklik yavruları gibi sinmiş, pusmuştu .
Ethem Bey gücü , hiçbir karşı koymayla karşı l aşmadan
Düzce'ye girdi. Bu kavakları , söğütleri , yemiş bahçeleri , yolla
rı üstünde tasas ız yat ı p uyuyan sağmal mandaları , güzel Çer
kez kızları , en son ra da Safer Bey'in bayraktarl ı ğ ı n ı yaptığı
Halife ordusu ayaklan ı şıyla ünlü kasaba, sanki bunca gürültü
pat ı rtıya yol açan kendisi değilmiş gibi güzel , canland ı rıcı bir
güneş altı nda bütü n barışç ı l güzellikleriyle sessiz yatıyord u .
Ethem Bey, atı n ı doğruca hükümet konağ ı na sürdü. İlk işi
Hürriyet ve İtilafçı ları n kulübünde hapsedilmiş olan subaylarla
Ankara'dan Mustafa Kemal'in gönderdiği üç kişilik Öğütçü Me
bus Kurulunu, Bolu Mutasarrıfı Haydar Bey'i ku rtarmak oldu.
Binbaşı Hüsrev Bey, aracı olarak daha önce Bolu'yu ele geçiren
Refet Bey gücüne gönderildiğinden kurtulmuştu. Mahmut Bey
tümeninin subayları ndan bir bölümü Halifecilerin sadizmini do
yurmak üzere türlü aşağ ı lamalar, işkencelerle öldürülmüştü.
Geri kalanlar, kurtulunca bir çocuk gibi sevinerek Ethem Bey'in
438
kocaman kemikli ellerine sarı l ı p teşekkü r ettiler. Ethem Bey,
kahpece öldürülen Mahmut Bey'in ölüsün ü ayaklan ıcıları n göm
meyerek yarı çıplak çamurlu bir hendeğe attı kları n ı dinlediğinde
pek çok üzüld ü . Ölüyü aratıp buldurduğunda vahşi hayvanlarca
parçalanarak yer yer yenmiş olduğunu görd ü .
Ethem Bey, bağrı yüreği d o l u olarak kara ayaklan ı ş ı n ele
başısı olan Safer Bey'le dava vekili Abdülvahap Bey'i , daha bir
sürü caniyi yakalatarak Divan- ı Harbe verd i . Safer Bey, dört
yandan sıkıştı r ı ld ı ğ ı n ı anlayı nca yeni bir savaş hilesi yaparak
bunlardan sıyrılman ı n umarı n ı aram ış, bir yandan Bolu'yu ele
geçiren Refet Bey'le Ankara'yı avutmaya çal ı ş ı rken , bir yandan
Ethem Bey'i n Düzce üzerine yürüyüşün ü d u rdurmak istemişti .
Safer Bey'in yakalan ı p mahkemeye verilişi , Ankara'da kimi
romantik devrimcileri üzmüştü . Bunları n baş ı nda bulunanlar
dan biri de genç amazon Halide Edip Han ı m'd ı . Bütün bu ayak
lan ış bölgesini kan , ateş içinde bı rakan canilerin baş ı nda Safer
Bey'i n geldiğini görmezlikten gelmek, yeni ayaklanmalara yer
haz ı rlamak değil de neydi? Ethem Bey, bütün uzak yakın tartış
maları önleyerek Safer Bey'in yarg ı lanması işini yürüttü. Onun
affı için kendisine başvuranlara hep şu yan ıtı verd i :
- Yarg ı v e a f i ş i , vicdan ı ndan başka hiçbir şey tan ımayan
Divan- ı Harbe özgüdür.
Divan- ı Harp'te Safer Bey'le arkadaşları için ölüm kararı n ı
vermekte ivedi davrandı . Ethem Bey, kendisine sunulan kara
rı hemen imzalad ı . Safer Bey'le arkadaşları hükümet meyda
n ı nda kurulan darağaçları nda sallandı lar.
Safer Bey'le birlikte birçok Çerkez elebaş ı s ı n ı n asılmas ı ,
Halide Edip Han ı m 'la birlikte birçok Çerkezi d e üzd ü . Ona ken
di ulusunun katil i dedilerse de Kuvayı M i ll iye'nin yengisi uğru
na bütün bunlara katlan mak gerekiyord u .
Ethem Bey, Düzce'ye girdiği andan beri dağlara çekilmiş
olan ayaklan ıcı müfrezelerinden kendisine kat ılmak üzere
öneriler gelmeye başlam ı ştı . Teker teker ya da küçük büyük
toplu l u klar olarak gelip Ethem Bey'in elini öperek boyu nları n ı n
kı ldan i nce olduğu n u söyleyenler sayısızd ı . Ethem Bey, bunlar
439
arası nda seçmeler yapıyor, işine yarayacakları silahlarıyla bir
likte müfrezesine al ıyor, yaramayacağ ı n ı sandı kları n ı da silah
ları n ı alarak terhis ediyord u .
Başı nda Rifat Bey diye birinin bulunduğu i k i y ü z e l l i kişilik
bir müfreze de gelip Ethem Bey'i n önünde boyun k ı rd ı . Bun
dan başka üç yüz kişilik bir başka müfrezen i n başı nda da
Mehmet Bey adl ı bir başka elebaşı gelip teslim old u . Bu, Yüz
başı Mehmet Bey'di . (Bu subay, Yozgat ayaklamşım bastırır
ken, cephede Yunanlılarla çarpışırken büyük kahramanlıklar
yapacak, parlayacaktır.)
Ta, Biga'dan Düzce ayaklan ış bölgesine doğru h ı ş ı mla yo
la ç ı kan Ethem Bey, bu yanlarda boy veren bütün ayaklanıcı
ları n başlar ı n ı ezmek kararıyla gelmişti . Geyve Boğaz ı ' nda Ku
vayı İ nzibatiye gibi iyi örgütlenmiş paral ı , parasız çapulculara
i ndirdiği yumruk, bütün Adapazarı , Düzce, Bolu bölgesinde
kaynayan ayaklan ı ş kazan ı n ı n , içine aktar ı l m ı ş bir teneke so
ğuk su etkisi yap m ı ştı . Ayaklan ı ş bölgesinde yer yer çözülme
ler, du raksamalar başlam ış, baş ı n ı n çaresine bakmak isteyen
lerin sayısı çoğalm ı ştı .
Mustafa Kemal, Yarbay Mahmut Bey'le Yarbay Arif Bey'in
ölümünden sonra Kuvayı Milliye'nin başı üzerindeki tehlikenin
çok büyüdüğünü görerek Ankara'ya birkaç adı m l ı k yere dek so
kulan Halifecilerin üzerine Batı Cephesi'nden buyruğundaki atl ı
zeybeklerle gelen Albay Refet Bey'i , eski çok yakın arkadaşı
Kurmay Yarbay (Ayıcı) Arif Bey'i ivedi Bolu bölgesine gönder
mişti . Ethem Bey, Ali Fuat Paşa, Refet Bey güçleri üç yandan
ayaklanış bölgesini kıskaç içine alm ışsa da Ethem Bey'in güçlü
atl ı ordusu , burda kesin sonucu almakta başrolü oynad ı . Şun
dan ki, Ayıcı Arif Bey'in ele geçirip de sindirdiği Düzce, o çekilip
gittikten sonra bir kez daha ayaklanm ı ştı . Ancak Ethem Bey'in
gelişiyle ayaklanışın kara, lanetli çekirdeği temelli yok edildi .
Ethem Bey, Düzce'yi ele geçirdikten sonra Bolu üzerine yü
rümeye karar verdi. Vakit geçti. Askerce düşünülünce güvenli bir
yerde konaklamak gerekiyorsa da birçok başarı ları n ı sürprizler
le elde etmiş olan genç kumandan, ordusunun yorgunluğuna
440
bakmadan Bolu'ya doğru yürüyüşe geçti . Zorlu bir yürüyüşle Bo
lu varoşlarına varan Ethem Bey, şehri üç yandan kuşattı . Şehrin
İzmit'teki Kuvayı İ nzibatiye ile haberleşmesi kesilmiş olduğun
dan orada korkunun, paniğin egemen olduğu görülüyordu. Geç
vakit şehre giren Ethem Bey, genel sald ı rıda Bolu üzerine yürü
mesi gereken Refet Paşa güçlerinden hiçbir iz görmedi.
Bolu'da güvenlik tedbirleri alarak yine Düzce'ye döndü ve
ayaklan ı ş ı n bu sab ı kalı cennetinde birkaç g ü n mola verd i .
*
* *
BULGAR SADIK
bere göre izleme güçleri çok kalabal ı ktı . İngilizler, bunda siya
sal bir parmak sezdiklerinden daha derinden ilgilenmişlerdi.
Böyle üstü n düşman güçleriyle çarpışmayı göze almak is
temeyen Bulgar Sad ı k, çetesini önceden haz ı rlan m ı ş s ı ğ ı nak
lara dağ ıtarak kendisi de çekip Üsküdar'a gitmişti .
446
Oradan ald ı ğ ı habere göre, bütün R u m çeteleri , İngiliz iz
leme g üçleriyle yan yana Alemdağ ' ı ormanları n ı karış karış ta
ramaya başlam ışlard ı . Bulgar Sad ı k, bu s ı rada Karakol Derne
ği'nin en gözü pek, en yiğit birkaç adam ı ndan biri olan eski ar
kadaşı Yüzbaşı Yavuz Fehmi Bey'in Tophanelioğlu'nda Üç
köşkler'deki köşkünde saklan ıyord u . İzleme güçleri bir hafta
süren izlemeden son ra, elleri boş dönmüştü .
Bunun bir sonuç vermediğini gören M ilki Kaptan, yine bir
s ı ra cinayet işleyerek bunları n suçu nu Bulgar Sad ı k' ı n omuz
ları na yüklemek üzere bir kez daha davrand ı . Küçük Bakkal ile
Büyük Bakkal köylerinde Mavri M i ra Derneği'nin amaçları na
göre çal ı şmak istemeyen bi rkaç Rum'un kan ı na girdi. Son ra,
Bostancı 'ya inerek Harbiye Nezareti Şube Müdürlerinden Ne
dim Bey'in evi ni bastı . Yükte yeğnik, pahada ağ ı r ne bulduysa
al ı p götürd ü .
Elbette, bütü n bu yeni suçlar d a Bu lgar Sad ı k' ı n omuzla
rına yüklenmişti. İ ngiliz izleme güçleri , bir kez daha ayağa
kalktı . Atl ı , piyade müfrezeleri , Gebze, Şile, Anadolu yakası
aras ı n a düşen bütün Tü rk köylerini taramaya başladılar. Dağ
lar, taşlar bir kez daha tarand ı . Yi ne u mutsuz, elleri boş geri
döndüler. Paşaköy Rum ları , Bulgar Sad ı k çetesinin art ı k kor
kup yer değiştirdiği kan ısına varm ışlard ı . Sevinç içindeydiler.
Bundan yüreklenerek örgütledikleri küçük katil çeteleri , Türk
köyleri aras ı nda gezdirmeye başlad ı lar.
Bulgar Sad ı k, Kosoy kardeşinin gönderdiği elverişli bilgiler
üzerine s ı ğ ı nağ ı ndan çı karak davranmak gerektiğini anlad ı .
Çete çabucak M u ratl ı köyünde topland ı . Artık M ilki Kaptan'la
kozunu kesin olarak paylaşman ı n zaman ı gelmişti . Bulgar Sa
d ı k, Milki Kaptan'ı Makedonyal ı korkunç komiteci Sandanes
ki'ye benzetiyord u . Adam onun gibi de h ızlı bir vurma öldürme
temposu tutturmuştu . Bir gece, Çengelköy'de Yenimahalle'de
kireç ocakları nda bostancı Şebi nkarahisarl ı Mahmut Çavuş ile
arkadaşı MevlOd'u dağa kald ı rı p karısı ndan on bin lira kurtuluş
parası istediler. Acı badem'de Çiftecevizler'de Bakkal Şükrü
Efendi'yi yaralayarak bütün paraları n ı al ı p götürdüler.
447
Şile'de bir karakolu basarak nöbetteki jandarma Ahmed'i
öldürdüler, silahlarla cephaneleri alarak savuştular. Darıca'da
jandarma karakol kumandan ı Davut Çavuş'u parçalad ı lar, ke
sik baş ı n ı bir s ı rığa geçirerek köyün sokakları nda dolaşt ı rd ı lar.
Alemdağ ' ı nda Reşadiye köyünü bast ı l ar. Halit, Hafız
Ömer Ağalar ı n oğulları Hüsnü ile Yusuf'u dağa kald ı rarak üçer
bin lira kurtuluş parası ald ı lar, çocukları yaral ı olarak evlerine
gönderdiler.
Bunlar, Bulgar Sad ı k' ı n kulağ ı na çal ı nan ufak bir olay liste
siydi. Bu olumsuz olayları n hızland ı ğı günlerden bir gün dost
Kosoy, Bulgar Sad ı k'a önemli bir haber gönderdi. Milki Kaptan,
Kuzguncuk panay ı rı na eğlenmeye gitmişti . Birkaç gün içinde
dönecekti . Bulgar Sad ı k, bu habere çok sevindi . Herifin geçece
ği yolu öğrenip pusuya yatacak, biraz uzayan bu hikayeye bir
son verecekti. Gözcülerini gerekli yerlere dikerek Kısıklı jandar
ma karakoluna koştu. Takı m kumandan ı Üsteğmen Ömer Bey'e
işi açtı . Genç jandarma subay ı , Rum çeteleriyle yaptığı kavga
da onu destekliyor, ona değerli yard ı mlarda bulunuyordu. Şimdi
de Milki işini dinleyince Sultan çiftliğindeki karakolun telefonuy
la kendisine haber ulaştı rmaya söz verdi. . . Eğer Milki yan ı l ı p da
Kısıklı köyünden geçerse öbür dünyayı boylad ığı gündü.
Bu lgar Sad ı k, Alemdağ ' ı na koşarak arkadaşları n ı al ı p Bal
tacı -Dudul l u arası ndaki fundal ı klara yerleşti rd i . O g ü n ü , o ge
ceyi korku nç bir sab ı rsızl ı k içinde orda geçirdiler. Sabahleyin ,
uzaktan b i r H i ntl i-İ ngiliz müfrezesi görerek Baltacı-Sultan çift
liği arası ndaki Kiraz l ı dere kuytuları na s ı ğ ı nd ı laı. Surda da çok
beklediler.
Hasan Kardeşko, bir aral ı k kal ı n sesiyle :
- Çocuklar, Hasan Pehlivan geliyor. İ nşallah hay ı rl ı bir
haber var! ded i .
Hasan Pehlivan , g ü l ümseyerek Bu lgar Sad ı k' ı n karş ı s ı na
dikild i :
- Sad ı k Baba, ded i . Jandarma subayı Ömer Bey'in sela
mı var. Beklediğin konuklar, arabayla K ı s ı kl ı 'dan biraz önce
geçmişler.
448
Dudullu köyü nden gelen yol , hemen önlerinden geçiyor
du. Yolu bir süre gözlerini kısarak süzen Bu lgar Sad ı k, Kardeş
ko Hasan' ı , Boşnak N u ri'yi, Tayyib'i yol u n sağ ı ndaki fundal ı k
lara, İbrahim Pehlivan' ı , Tahir'i, Şakir'i soldaki tarlalara yerleş
tird i . Mevlut Pehlivan ' ı , Ali'yi, Haydar' ı , Veli ile Afyonlu Ali'yi de
yan ı nda al ı koyd u . Hepsi toprağa yapışarak namluları n ucunu
yola uzat ı p beklemeye başlad ı . Bulgar Sad ı k, Rum çetecileri
bir ateş bask ı n ıyla öldürmeyi kendine yediremeyerek kendile
rini onlara gösterd i . Milki Kaptan'la arkadaşları hemen araba
lardan atlayarak yolun kıyısı ndaki hendeklere girdiler. Dudullu
köyü nde İngiliz müfrezesi bulunduğundan tek tük ku rşun ata
rak Rum çetecilerini avlamak gerekiyord u . Bulgar Sad ı k, ken
dilerine kıyasıya kurşun yağd ı ran bu adamlarla çok oynama
n ı n gereksizliği n i anlayarak hemen elindeki bombayı bar ı nd ı k
ları hendeğe fı rlattı . Bomba, büyük bir g ü rültü ile patlad ı . Kap
tan Milki , bomban ı n etkisiyle beş metre geriye f ı rlam ıştı .
Bulgar Sad ı k'la arkadaşları hemen koşar ad ı m olay yerin
den Sultançiftliği yolu boyunca uzaklaştı lar. Bulgar Sad ı k, su
fıçı ları na pul yapı ştı ran Belediye Memuru Hafız Lütfü'nün ku
lübesine uğrad ı . O da onun adamları ndand ı . Onunla Kosoy'a
bir haber salarak yeni haberler beklediğini bildirdi. Kulübede
oturup Hafız Lütfü' n ü n demlediği güzel kokulu çayı keyifle yu
dumlarken yoldan tek atl ı arabası na kurulmuş olarak Üsküdar
Jandarma Kumandan ı Binbaşı Remzi Bey'i n kendilerine doğ
ru geldiğini görd ü .
Remzi Bey, kayg ı l ı görünüyordu :
- Sad ı k, ded i . Kirazl ıdere s ı rt ı nda Paşaköylüleri vurmuş
lar. İçlerinde İngilizlerin adam ı olan Milki de var. Araba ile ge
lirken rastlad ık. Yaverim Salih Bey'i ( K ı l ıç) orada b ı rakt ı m . İşin
varsa da yoksa da ben karakol çavuşu n u gönderi nceye dek
git, orada bulunuver, kuzum kardeşi m .
- Ömerli'den yaya geldim Remzi Bey, yürüyecek değ i l ,
ayakta duracak takatim yok. Hat ı r ı n için g ideyim ama beni
uzun süre bekletme orada ha!
Sonra olay yerine gitti. Sonradan birkaç vilayette polis mü-
449
dürlüğ ü , valilik yapacak olan Jandarma teğmeni Salih Bey'i ölü
lerin başı nda buld u . Kendisini Remzi Bey'in yard ı m için gönder
diğini söyledi. Milki Kaptan' ı n cebinden çıkan cüzdanda İstanbul
İşgal Kumandan l ığ ı ' n ı n vermiş olduğu bir belge bulundu.
Rumları n u lusal kahraman ı Milki ortadan kalktıysa da bü
tün işgal gücü bu cinayeti izlemek üzere ayaklanm ı ştı . Bulgar
Sad ı k ' ı n sevgili fundal ı kları nda Azrail gibi İ ngiliz atl ı l arıyla piya
deleri dolaşmaya başlam ı şt ı . Bulgar Sad ı k, İ ngilizlerle bir iki
ufak çatışmadan sonra Arnavutköy yön ü nde çekil mek gerekli
liğini duyd u .
İşler böyle sarpa sarı nca Karakol Örgütü' n ü n çal ışma
temposu h ızlanarak Üsküdar'dan Geyve Boğaz ı 'na giden çiz
gi üzerinde yoğunlaşmaya başlad ı . istanbul'da dağ ıt ı lan Mec
lis-i Mebusan' ı n üyeleriyle birçok ayd ı nları n Anadolu'ya geç
mesi zorunluluğ u baş gösterince Karakol Derneği'nin çok fe
dakar, yiğit, kom iteci üyelerinden en ileri gelenleri , bu ayd ı n ,
silah kaçı rma yol u n u n örgütlenmesi için görevlendirild i . Kuşçu
başı Eşref, Yenibahçeli Şükrü , Yavuz Feh m i , Dayı Mesut
(Mehmet Mesut) , Demir Hulusi, Tolçal ı Halim Beylerin adı s ı k
işitilmeye başlad ı .
Yüzbaşı Yavuz Fehmi Bey, eski arkadaşı Bulgar Sad ı k' ı
Yenibahçeli Şükrü , Tolçal ı Halim Beylerle görüştürerek Kara
kol Örgütü'ne ald ı rd ı . Bulgar Sad ı k ' ı n çetesi artık, "Sadık Ba
ba " u lusal çetesi ad ıyla Karakol Örgütü' n ü n silah l ı güçlerinden
biri olmuştu . Üsküdar Jandarma Kumandan ı Binbaşı Remzi
Bey de art ı k Sad ı k Baba'n ı n gizli patronları ndan biriyd i . Sad ı k
Baba, art ı k kendini eskisinden yüz kat güçlü duyuyord u . Şim
di arkası nda koca bir ulus vard ı . Eskiden karş ı laşmamak için
köşe bucak kaçt ı ğ ı İ ngiliz müfrezelerinin yolları üstü ne dikili
yor, onlara ulusal kurşu nlar yağd ı rıyord u .
Sad ı k Baba, bir gün Alemdağ ' ı nda arkadaşlarıyla otu ru
yor, uzak yollar üstünde d ü rbünüyle düşman m üfrezeleri arı
yord u . Bu s ı rada Day ı Mesut'la Yavuz Fehm i Beylerin en ya
kı n yiğit arkadaşı bol saçl ı , sakal l ı , dişinden tı rnağ ı na dek si
lah l ı Yüzbaşı Demir H ulusi Bey ç ı kageldi , ona kendisini pek
450
çok sevindiren yeni görevini bildirdi. Sadrazam Damat Ferit
Paşa'yı öldürmeye gidecekti .
Sad ı k Baba, hemen sevgili fu ndal ı kları ndaki kekik, yaban
ıtı rı , meşe yaprağ ı kokularıyla dinlendirici kuş seslerine veda
ederek Alemdağ ' ı n ı n bayı rları ndan aşağ ı indi.
Beylerbeyi Burhaniye Mahallesi'ndeki sığı nağa gitti . Bebek
li Rüştü'yü buldu. Yeni görevini ona anlatt ı . Bu işi birlikte yapa
caklard ı . Bütün gece düşünüp taşınarak bir plan tasarladılar. Er
tesi sabah, bir sandalla Ortaköy'e geçtiler. Kuruçeşme'deki En
ver Paşa yal ı s ı n ı n arkası ndan yükselen dik ağaçl ı sı rttan dağa
çıktı lar. ıssız korulardan , tarlalardan geçerek Baltalimanı 'na
kuşbakışı bakan tepeye vardı lar. Damat Ferit Paşa'n ı n ünlü ya
l ı s ı , altta top ağaçlar arası nda sessizliğe gömülmüştü .
Bebekli Rüştü , Korucu Boşnak Hasan'la görüşmek üzere
dik, s ı k ağaçl ı k , çal ı l ı klarla örtülü sı rtta n aşağ ı indi. Damat Fe
rit'in bu korucubaş ı s ı Bebekli Rüştü'nün eski ahbabı yd ı . Sad ı k
Baba, Rüştü' n ü n Boşnak Hasan' ı bulmak üzere yal ıya gittiğini
görd ü . Zaman ı iple çekerek bir saat tepede bekledi. Sonra,
ağaçlar arası ndan bir h ı ş ı rt ı işitti . Gelen Rüştü'ydü :
- Birader, ded i . Yal ıda, köpek sürüsü gibi mavzerli bekçi ,
korucu , taharri (arama) memuru var. Bu raya baskı n yapı la
maz .
Sad ı k Baba güldü. Arkadaşı , demek u m utsuz düşmüştü .
Onu yüreklendirmek üzere :
- Yal ıda gördüğün silahlarla silah l ı lar, kaderin bizim eli
mizle hazı rlatt ı ğ ı akı betten Damat Ferit'i kurtaramaz, buna
inan . Hem de bu adam ı n dü nyayla olan ilişkisini kesmek için
yal ı ya sald ı rmak düşüncesinde de değ i l i m , diyerek ona tasarı
ları n ı uzun uzad ıya açı klad ı .
Bebekli Rüştü'nün karamsarl ı ğ ı gitmişti .
Ordan , çete arkadaşları ndan Boyacı köy'deki Erzincanl ı
Şakir'in evine indiler. Şakir, Damat Ferit Paşa'yı öldürme öne
risin i hemen benimsed i . Öldürme işi şöylece tasarlandı :
" Damat Ferit'i Rumelihisarı'nda Robert Kolej'in altı ndaki
Kayalar Mezarl ı ğ ı 'nda karşı l ayacaklard ı . Onu gebertt i kten
45 1
son ra ölüsünü yurt toprakları n ı kirletmesin diye kaldı rı p denize
atacaklard ı . "
B u görüşmeden iki g ü n sonra Sad ı k Baba, Bebekli Rüştü
ile Erzincanlı Şakir, Kayalar Mezarl ı ğ ı ' n ı n yoluna yerleştiler.
Sad ı k Baba, boyal ı bir sehpa üzerine içi Koz helvası dolu ca
mekanl ı bir tabla yerleştirmişti. Biraz ötede Bebekli Rüştü , Su
sam Kağ ıt helvası dolu bir tezgah baş ı nda sigara içerek müş
teri bekler gibi du ruyor. Erzincanl ı Şaki r de bir iple boynuna as
tığı bir çamaş ı r sepetine doldurduğu simitleri satıyord u . Üç su
ikastç ı n ı n üstleri başları , tablalar ı n ı n içi vurucu , kesici, patlayı
cı si lahlarla doluyd u .
Sad ı k Baba'yla arkadaşları , b u Ahiret yolunda eksiksiz
beş gün boşuna beklediler. Damat Ferit bir türlü bu yoldan
geçmedi.
Altı ncı g ü n , sabah ı n erken saatlerinde yine Ahiret yoluna
dizilmişlerdi ki, Arnavutköy Polis Merkezi'nden Polis Neşet
Bey, soluk soluğa gelerek Sad ı k Baba'yı korku nç bir tehlike
den uyard ı :
- Sad ı k Baba, durumunuz çakı ld ı . Merkez memuru Hacı
Kemal , sizleri tutuklamak üzere biraz önce yirmi polisle yola
çıktı , ded i .
Üç suikastçı , bu i ş i n nas ı l çakı ld ı ğ ı na b i r türlü akı l erdire
meyerek hemen tablaları n ı toplayıp oradan savuştu. Boyacı
köy'de M ı s ı rl ı Mehmet Zeki Bey'in konağ ı na s ı ğ ı nd ı lar.
İstanbul polis müdürlüğüyle Damat Ferit Paşa yal ı s ı na bi
rer bomba düşmüş gibiydi. Bu iki yerde de heyecanlı bir kay
naşma başlam ı ştı . Bütü n irili ufakl ı polis takı m ı , köşe bucak
Sad ı k Baba'yı arıyord u . Bütün İstanbul karakollarıyla polis mü
dürlüğünün hücreleriyle zindanları nda çabucak ele geçirilmiş
bir sürü (Sad ı k Baba) falakaya yat ı r ı l m ı ş , danalar gibi böğü rü
yord u . Beyoğlu'ndaki Maxwell İ ngiliz karargahları da bir yığ ı n
Sad ı k Baba'yla dolmuştu .
İttihatçı Bulgar Sad ı k, her yanda aranıyor, bir türlü bulu na
m ı yord u .
Sad ı k Baba' n ı n kendi eviyle birlikte bütün tan ı d ı k, bildikle
rinin evleri de bas ı l m ı ş , aran m ı ş , didik didik edilmişti .
452
Sad ı k Baba, korkunç bir düşman l ı k çemberiyle çevrilmiş
olarak kurtuluş yolları ararken Üsküdar Sivil Polis Dairesi me
murları ndan Ahmet Hamdi Bey, yard ı m ı na koştu . Bu genç
adam onu al ı p evine götürdü. Her türlü tehlikeye göğüs gere
rek orda saklad ı .
Aradan günler geçiyor, Sad ı k Baba için yapılan izlemelerle
araştı rmaların ard ı bir türlü gelmiyordu. Sad ı k Baba, bardaktan
boşanı rcası na yağmur yağan zifir gibi karanl ı k bir gecede Ah
met Hamdi Bey'in evinden çı karak Alemdağ ' ı yoluna düştü . Dı
şarda bir tek canl ı barı ndı rmayan fırtınal ı , yağmurlu gece, onu
bütün gözlerden korudu . Bülbülderesi, Fıstıkağac ı , Bağlarbaşı
yoluyla Burhaniye, Tomrukağası derken Kirazlı suyuna, Muhacir
köyüne ulaştı . Buraya dek karşısına bir tek canl ı çı kmam ıştı .
Yaln ı z Hekimbaşı Çiftliği dolayları ndaki İ ngiliz müfrezesi birden
bire onun karşısına dikiliverdi. İki kişilik bir Hintli devriyesiyle bu
run buruna geldi. Hintliler onun iki yan ı na birer heybe gözü gibi
ası larak eğilip yüzüne bakıyorlar, yakası ndan tutup sarsıyor, bil
mediği bir dilde bir şeyler soruyorlardı .
E n sonra biri :
- Sen , Müsl i m , baba? diye sord u .
Sad ı k Baba, b u n a ne diyeceğini bilemiyord u . Şundan ki
karş ı s ı ndakilerin Müslüman m ı , Mecusi mi olduğunu kestire
memişti . Müslüman ' ı m dese baltayı taşa vurabilir, heriflerin
düşman l ı ğ ı na uğrayabilird i . Sonra birisi onun bileklerini sı kıca
yakalayarak:
- Heeey, baba sen Nasrani ( H ı ristiyan)? diye sorarak
onu omuzları ndan tutup bütün gücüyle sars ı p silkeled i , yere
yuvarlad ı .
Sad ı k Baba hala Müslüman l ı ğ ı n m ı , H ı ristiyan l ı ğ ı n m ı işi
ne yarayabileceğini kestiremiyor, bu yüzden de susuyord u . O
sustukça da ötekiler öfkeleniyor, dal ı na biniyorlard ı .
Sad ı k Baba, birer çiroz bal ı ğ ı na benzeyen ş u heriflere ar
tık iyice öfkelenmişti .
Birden bir zemberek gibi ayağa fı rlad ı . Solundaki Hintlinin
apı ş arasına öldürücü bir tekme savurd u . Sağ ı ndakinin tüfeği-
453
ni çekip ald ı . Sonra yere yuvarlanan birincin i n elinden de tüfe
ğini ald ı . İki H i ntli bu kez yere diz çöküp kendilerini öldürme
mesi için ona yalvarmaya başlad ı .
Sad ı k Baba, heriflerin uzun sarıkları n ı başları ndan çöze
rek gövdelerine ip gibi dolad ı . Onları k ı m ı ldayamayacak duru
ma getirdikten sonra üstlerindeki mermilerle tüfeklerdeki mer
mileri , devriye düdükleri n i alarak tüfeklerini bir yana att ı . Ba
cakları n ı n bütü n g ücüyle özgürlük bahçesi Alemdağ ' ı ağaçl ı k
ları na doğru koşmaya başlad ı .
Öldürülmek kara düşüyle Damat Ferit'i, onun iki ayaklı bü
tün köpekleri n i art ı k çok uzakta bı rakm ışt ı . Tanyeri atarken ,
M u ratl ı 'ya vard ı ğ ı nda, kendisini sonsuz b i r kayg ı içinde bekle
yen arkadaşları boynuna sarıldılar.
*
* *
* *
* *
* *
* *
* *
* *
497
Eşref Bey, Adapazar ı ' n ı hale yola korken Sad ı k Baba, bu
tepede Bulgar ordusundaki eski ağı r topçu subayl ı ğ ı n ı sık s ı k
anarak bu zavall ı dağ topu n u n başı nda b i r bombard ı man tan
rısı gücüyle dikildi d u rd u .
Daha Eşref Bey, şehre girerken Kaymakam Mustafa
Bey'le al ı n yaz ı ları n ı padişah ı nkine bağlam ış bütün H ü rriyet ve
İtilaf Partililer Sait Molla'yla Papaz Frew'un gönderdiği ajanlar,
elleri ndeki altı n torbaları n ı ş ı n g ı rdatarak birer yana savuşmuş
tu . Eşref Bey, meydan ı boş bularak M üdafaayı H u kuk Örgü
tü 'nü kurd u . Hendek'ten gelen Rauf Bey'le (Lazistan Mebusu)
askerce örgüte başlad ı . Bu sı rada yap ı lan işler üstüne Ali Fu
at Paşa'ya da sık sık rapor veriliyord u . Paşa, askerce, örgütün
kumandan l ı ğ ı n ı Rauf Bey'e verd i .
Kışkı rtıcı ları n savuşup köylerde, şurda burda saklanma
sıyla ağulu propagandan ı n arkası kesild i . Halk, işiyle gücüyle
uğraşmaya başlad ı . Müdafaayı Hukuk çevresinde toplanan
halk ulusal müfrezenin gereksediği parayı da kendi topluyor
d u . Sad ı k Baba, halktan bu biçimde para alman ı n çok sakı n
cal ı olduğunu söyleyerek Eşref Bey'i uyard ıysa da o buna ku
lak asmayarak bu işi sürdürdü. Onun istediği, paran ı n Müda
faayı H u ku kça toplanması , milislerin bu kanaldan beslenme
siyd i . (Nitekim pek az zaman sonra Düzce ağaları ndan Berzek
Safer Bey, bunu ele alarak Eşref Bey'i yağmac ı l ı kla suçlaya
cak, açacağ ı ayaklan ı ş bayrağ ı n ı bu bahaneyle süsleyecekti.)
Eşref Bey'e söz dinletemeyen Sad ı k Baba, bir g ü n on yedi ar
kadaş ı n ı yan ı na alarak Kandı ra kasabası na yolland ı . Orda
halkı Kuvayı Milliye'ye yatk ı n bularak Müdafaayı H u ku k Örgü
tü' n ü kurd u . Karakol Derneği'nin kararıyla Kand ı ra mapusha
nesini boşaltt ı . Hükü m l ü ler arası nda bir ayı rma yaparak yetmiş
kişiyi kendi müfrezesine katt ı .
Sad ı k Baba, Kandı ra'ya gider gitmez Çal köyü ndeki Yeni
bahçeli Şükrü Bey'le Dayı Mesut, Yavuz Fehmi Beylere he
men durumu bildirm işti .
B i r g ü n , Yenibahçeli Şükrü Bey'den kendisini ivedi Çal'a
çağ ı ran bir mektup ald ı . Geyve Boğaz ı ' nda ayaklan ıcı lara kar-
498
şı bir savunma kurmuş olan Ali Fuat Paşa'ya elden geldiğince
ivedi cephane gönderilecekti. Çal'da baş başa veren dört ar
kadaş cephanenin nereden , nas ı l bulunacağ ı n ı , Ali Fuat Pa
şa'ya nereden götürüleceğini kararlaşt ı rd ı . Sad ı k Baba, müfre
zesiyle Maltepe'ye gidecek, önceleri Yenibahçeli Şükrü Bey'i n
müdürlük ettiği atı ş oku l u ndan (Endaht Mektebi) gerekli cep
haneyi al ı p dönecekti . Ancak bu okulu bir İ ngiliz atl ı tugayı iş
gal etmişti . Buras ı , her metrekaresine bir may ı n döşenmiş bir
toprak parçası gibi tehlikeliyd i . Şu var ki bu tehlike bol luğu Sa
d ı k Baba'y ı daha çok çekiyord u . Bu tatl ı görevi kendisine ver
diklerinden dolayı üç arkadaşı na çok çok teşekkür ederek yo
la çıkt ı . Yan ı na oku l u , dolaylar ı n ı çok iyi bilen Mehmet Çavuş'u
da alm ı ştı . Bütün müfrezesi yan ı ndayd ı . Müfreze önden ilerli
yor, arkadan da yüz altm ı ş semerli yük hayvanı geliyord u .
Çal'dan ayrıld ı ktan i k i gün son ra Yakacı k sı rtlarına varan
Sad ı k Baba müfrezesi , akşam karan l ı ğ ı yla birlikte Soğanl ı kö
yüne inerek Maltepe Atı ş Okulu'nun ahşap barakalarına yak
laştı . 1 920 Nisan ı ' n ı n 1 8'inci günü gecesi y ı ldızları n kı lavuzlu
ğu nda tahta barakalara soku lan Sad ı k Baba Müfrezesi, bir nö
betçi Mehmetçiği n :
- D u r ! Haykı rışıyla duruverd i .
Nöbetçi, bu çete k ı l ı kl ı insan kalabal ı ğ ı na, bu mekkare
hayvanları na ne anlam vereceğini bilmiyord u . M üfrezeyi dur
duran Sad ı k Baba ilerled i . Düzgünce kı l ı ğ ı , müderrislerle müf
tülerinkine benzeyen uzun çember sakal ı , nöbetçiye güven
vermiş gibiyd i . Omuzu n u okşayarak:
- Evlad ı m , ded i . Müdür mektepte m i acaba?
- Hele sen , kim olduğunu de bakal ı m bana da, ondan
sonra konuşal ı m .
- Kömürcü m üfrezesiyiz, diyerek müfrezeye "yürü" işare
ti veren Sad ı k Baba, nöbetçinin şaşk ı n bakışları arası nda
cümle kapısı ndan içeri dald ı . Müfreze de arkası ndan yürüd ü .
Sad ı k Baba hemen nöbetçi subayı Teğmen H üseyin Bey'i
sıcak yatağ ı ndan kaldı rd ı .
Gözlerinden uyku akan genç subay :
499
- Affedersiniz ama arkadaş, kiminle şerefleniyorum . Lüt
fen söyler misiniz? diye sord u .
Sad ı k Baba, kendini tan ıtt ı . Birkaç gün s o n kerte gizli bir
görevle okulda kalacağ ı n ı söyledi. Genç subay, konukseverdi :
- Çok güzel, ded i . Bu odada siz de yatar kalkars ı n ız.
Yalnız bunca adamla hayvanı nerde barındı racağ ı n ı uzun
uzun düşünmek zorunda kaldı . Sad ı k Baba için zaman çok de
ğerliydi. Nöbetçi çavuşunu çağ ı rtarak depodan bir yığın er giyne
ği çıkarttı, bunlarla müfrezenin yarısı n ı asker kı l ı ğ ı na soktu . Oku
lun içindeki dışı ndaki nöbet yerlerine bunları dikti . Ayrıca bir ara
ya topladığı okulun muhafız erlerini bir koğuşa kapayarak göz
hapsine ald ı rd ı . Okuldan dışarı çıkmaları n ı yasakladı . Hepsinin
silah ı n ı toplad ı . Müfrezesine barı nacak bir koğuş bulabilen Sadık
Baba, hayvanları na bir ah ı r, bir barı nak bulamayarak üzüldü.
Nöbetçi subayıyla baş başa vererek buna bir çözüm aradılar.
Düşmanı n kuşkusunu uyandı rmamal ıyd ı . Sadık Baba, hayvan
ları da pavyonlara yerleştirmek zorunda kaldı . Nalları tahta dö
şemeler üzerinde takı rdadı kça hayvanlar korkuyor, koğuşlara
girmemek için diretiyordu. Zor olmakla birlikte bu iş de olupbitti.
Sabahleyin okula gelen Müdür Binbaşı Necati Bey, kap ı
daki öbür nöbet yerlerindeki nöbetçilerin yabancı olduğunu
ayı rt edemedi. Sad ı k Baba, odas ı na girerken onu karş ı lad ı .
Kendini tan ıtarak işi anlatt ı . Necati Bey, işi hiç karşı du rmadan
beni msedi. Görüşürlerken müdürün eli telefona uzand ı .
Sad ı k Baba:
- Müdür bey, ded i . Ben mektepte bulunduğ u m sü rece
herhangi bir kimsenin herhangi bir makam ya da kişi ile görüş
mesin i ve böylece benim burada bul u nduğu m u n duyulup işitil
mesini tehlikeli buluru m . Bu düşü nce ile Kapı karakoluna, te
lefon santral ı na ve öbür nöbet yerlerine bile nöbetçiler koy
d u m . Kim olursa olsu n telefonla görüşülmemesini ve özellikle
de okuldan d ı şarı kimsenin ç ı karı lmamas ı n ı buyurd u m . Elbet
te bunu oku l unuzun öbür subaylarına ve daha çok kurs gören
lere uygun biçimde anlatmak lutfunu da esirgemezsiniz. Son
ra utanarak söylüyorum . Ben , büyük bir suç daha işled im . Gö-
soo
türeceği m eşyayı yüklemek üzere birlikte getirdiğim hayvan la
rı da barı ndı racak bir yer bulamad ı ğ ı mdan geceleyin koğuşla
ra yerleştirmek zorunda kaldı m . Hoş bir şey olmad ı ysa da ne
çare, zorunluluk! Yaln ı z bir günceğiz sürecek olan bu yorucu
konukluğumuza gerek sizi n , gerekse subay beylerin katlana
cakları n ı ve işlediğimiz suçlardan dolayı bizlere hep yan bakıp
yüzünüzü kızartmayacakları n ı u muyoru m .
Binbaşı Necati Bey, şaşkı n şaşkı n o n a bakıyord u . Ona uy
maktan başka yol olmad ı ğ ı n ı da görd ü . Sad ı k Baba, gündüz
gözüyle çal ı ş ı lamayacağ ı ndan akşam karanl ı ğ ı bası ncaya dek
eratı n dinlenmesi n i , meydanda görünmemesini buyurd u . Son
ra pencerenin önü nde oturarak yapılacak işleri i nceden inceye
düşü nmeye başlad ı . Gözleri denize dal ı nca birdenbire ü rperdi.
Maltepe'nin doğusundaki Dragos Tepesi'nin karş ı s ı nda demir
lemiş olan iki İ ngiliz kruvazörü şalopalarla karaya asker dökü
yord u . Karaya ayak basan ilk askerler de atı ş okulunun bulun
duğu s ı rtlara doğ ru avcı hatt ı nda ilerliyor, ötekiler de arkadan
topluca geliyorlard ı . Bunlar, ya okulu sarmaya geliyorlar, ya da
eğitim yapıyorlard ı . Sad ı k Baba, bu nları şimşek gibi düşüne
rek ikinci belki üzerinde karar kıld ı . Hemen müfrezeyi silah ba
şı ederek takı mlara ayı rd ı , koğuşun penceresinden takı mları n
tutacağ ı mevzileri gösterd i . Sonra nöbetçileri gezerek gereken
buyrukları verdi.
İ ngilizlerin davran ışı askerin eğitimiyle ilgili bir manevra
dan başka bir şey değildi. Akşama doğru çekilip gittiler.
Akşamleyin hava karardı ktan sonra hazı rlanan müfreze,
atlarla katı rları çekerek atı ş okulundan ayrı ld ı . Okulun ard ı nda
ki s ı rtta durdular. Sad ı k Baba, Müdür Necati Bey'le dağ ı n ete
ğindeki cephaneliğe doğru i lerled i . Müdür, demir kapıyı elinde
ki anahtarla açt ı . Kapı n ı n açı l masıyla bütün erat arı gibi, karın
ca gibi işlemeye başlad ı . Gece yarısı iş bitmişti . Yüz altm ı ş
mekkare hayvan ı na yüklenen eşya aras ı nda y ü z takım giynek,
kaput, ayakkabı , iki ağ ı r, on iki yeğnik makinal ı tüfek, yüz kara
torpili, yirmi iki bin mavzer mekanizmas ı , iki yüz elli sandı k da
mavzer fişeği vard ı .
50 1
Sad ı k Baba, bütün bun ları güzelce sand ı klay ı p yüklerken
atı ş okulunun kadrosundan dört makinalı tüfek çavuşuyla dört
de topçu çavuşu nu kendilerine kat ı l maya razı etti.
Kafile, Soğanl ı köyü yön ü nde yürüyüşe geçti . Sad ı k Baba,
okul müdürü Necati Bey'le ve öbür subaylarla vedalaşı rken
müfrezeye yeni katı lan çavuşlardan Kestelli Meh met Çavuş,
arkadan koşarak geld i , soluk soluğa şöyle ded i :
- Efendi m , b i r İ ngiliz bölüğü Maltepe'den geldi v e şimdi
atı ş okulunu kuşatt ı .
Bu, Sad ı k Baba için kapkara b i r haberdi :
- Oğl u m , Soğanl ı yolu üzerinde bir yürüyüş var m ı ?
- Hay ı r, gelen b i r bölük piyade, o d a okulu sard ı .
Sad ı k Baba, müdüre :
- Baş ı n ı z ı derde soktum Necati Bey kardeşim, ded i . Ku
sura bakma. Tanrı 'dan sana yard ı m , kendime de başarı dile
rim . isterseniz, geli n birlikte gidelim.
Necati Bey, birlikte gidemeyecekti. Arkada çoluk çocuk
vard ı . Bundan dolay ı yan ı k yan ı k konuşarak özür diledi.
Müfrezenin baş ı na geçerek on dakika ilerleyen Sad ı k Ba
ba, öncülerden gelen yeni bir kapkara haberle sars ı ld ı :
Soğanlı köyünden Yakacı k Mezarlığı 'na giden yol üzerinde
kafilenin öncülerine iki İ ngiliz atlı bölüğü saldı rmak üzereydi.
Mekkare hayvanları n ı n her iki yan ı nda birer s ı ra olarak
yü rüyen silah l ı müfrezeyi marş marşla ileri fı rlatan Sad ı k Ba
ba, hemen onları tepenin egemen noktaları nda mevziye sok
tu . Öncüler, daha önce burda elverişli mevzilere yerleşmişti.
Sadık Baba baktı , İngiliz atl ı ları n ı n yürüyüş durumları na ba
kı l ı rsa kafilenin önünü kesmeyi düşündükleri anlaş ı l ı yordu. Yolu
açmak üzere saldı rıya geçmeyi daha uygun buldu. Eratı mevzi
lerden çıkararak iki hat olarak açı p ileri süren Sad ı k Baba, mek
kare hayvanlar ı n ı tutan sivillere de yolları n ı değiştirerek Soğan
lı köyü ile Yakacı k arası ndaki dereden ilerlemelerini buyurd u .
Açı lmış, yayılmış olarak İ ngiliz atlı ları üzerine yürüyen müfreze,
onlara yirmi metreye dek yaklaşt ı . İ ngilizler, burda bir ikircik ge
çirerek dövüşmektense cakalı yüksek atları üzerinde geri dönüp
502
uzaklaşmayı yeğ buldular. İki dakika sonra dörtnala kalkan İ ngi
liz bölükleri, Pendik'e doğru uçmaya başladılar. Müfreze eratı ,
dövüşmeyi göze alamayarak kaçıp giden İngiliz atlı ları ard ı ndan
zafer kahkahaları attılar, sevindiler, oynad ı lar.
Sad ı k Baba, böyle ufacık zaferlere sevinilemeyeceğini pe
kiyi bilenlerdendi . Hemen müfrezenin önüne düşerek Yaka
cık' ı n içinden geçti, Ayazma Suyu ' n u n üstündeki yoldan ilerle
yerek ortal ı k ağarı rken Gebze dolayları ndaki Denizli köyüne
vard ı . Sad ı k Baba Müfrezesi, Denizli'ye vard ı ğ ı nda İngilizler
de atı ş okulu ndaki atl ı alay ı n ı davrand ı rm ı şlard ı .
İngilizlerin her yanda göz ü , kulağ ı olduğu görülüyord u .
Müfrezen i n arkası na düşen süvari alay ı , Yakacı k halkı n ı n ver
diği aldatıcı bilgi üzerine yönünü Şile'ye çevirmişti. Sad ı k Ba
ba, izleme alay ı n a yard ı mcı olarak beş İngiliz uçağ ı n ı n da baş
ları üzerinde uçmaya başlad ı ğ ı n ı görünce kendisine verilen
önem i n derecesini anlad ı . Bu da müfrezeyi yolu ndan al ı koya
mad ı . Çal köyünde büyük bir sevi nçle karşı land ı lar. Yenibah
çeli Şükrü , Yavuz Feh m i , Dayı Mesut Beyler bu başarı s ı ndan
dolayı Sad ı k Baba'yı kucaklayı p öptüler.
Sad ı k Baba, Çal'a vard ı ğ ı nda orada İstanbul'dan kaçmak
ta olan mebuslara, Safahat ve Çanakkale şiiri şairi Mehmet
Akif, E mekli Yarbay Çolak İbrahi m , M udanyal ı Hacı Vasfi Bey
lere, Anadolu'daki kocaları na, babaları na kavuşmak üzere yo
la çıkmış seksen kad ı nla çocuğa rastlad ı .
*
* *
* *
KARBOGAZI TUZAGI
* *
* *
SAVAŞÇI AŞKI
İ nce uzun boylu , dik yürüyüşlü , sivil giyinmiş bir asker ol
duğu hemen anlaşı lan orta yaşlı bir adam , Şehzadebaşı 'nda
53 1
dalg ı n dalg ı n yürüyord u . Dalg ı ndı , işleri başı ndan aşk ı n bir ki
şinin dalg ı n l ığ ı yd ı . B u , eski Teşkilat-ı Mahsusa' n ı n başkan ı ,
şimdiki Mim-Mim gru pları ndan birinin d e başkanı olan Süvari
Yarbayı Hüsamettin Bey'di . Sokrat Eczanesinin önüne vard ı
ğ ı nda yirmi beş yaşları nda iri yar ı , arslan yapı l ı , yakışıklı genç
bir adam ı n , yolunu keserek elerine sarıld ı ğ ı n ı görd ü . Hüsa
mettin Bey, elleri n i öpmeye çal ışan delikanlıyı tan ı yamad ı :
- Berhudar o l , oğl u m . Sen kimlerdensin , bakal ı m ? diye
sord u .
Genç adam, güldü :
- Beni tan ımad ı n ı z m ı , amca bey? Ben , Serez'de Süvari
Yüzbaşısı Sabri Bey'i n oğluyu m , ad ı m Galip.
- Ooo ! Maşallah , ne çabuk serpilmişsin. Hay ı rd ı r inşal
lah , baban nerde?
- Evde, evimiz Çarşamba'da. Yaln ı z , şimdi onun ayakla
rı tutmuyor. Ağabeyimle ben çal ışıyoruz. Ben de Ü niversitede
okuyorum . Serez'den sonra Selanik İdadisi'ne, Bal ı kesir Sulta
nisi'ne gittim . Ordan mezu n olarak Tarih şubesine girdim.
- Bak, buna sevindi m . Sak ı n okumayı yarıda bı rakma. O
yaramazlı klardan iz kalmad ı , inşallah .
Hüsamettin Bey, bunu gülerek söylemişti . Galip, kızarı p
bozard ı . S ı k ı ld ı ğ ı n ı göstermemek üzere gülmeye çal ıştı :
- Amca bey, onlar gençlik işleriydi. Şimdi , memleketin
durumu kötü ; bizim için çal ışmak ve okumaktan başka çare
yok.
*
* *
* *
* *
545
Galip Bey'in izini yitiren "Sı r Katibi"n i n kolejli kızı onu deli
gibi aramaya başlad ı . Birçok kez onun Çarşamba'daki evine
gitti . Bir sivil polis gibi evi kontrol altına ald ı . Bundan bir şey
çı kmayı nca bir g ü n evi n kap ı s ı n ı çaldı . Galip'in yaş l ı annesi
sesi titreyerek:
- K ı z ı m , ded i . Seni yalan söyleyip de neden aldatmal ı ?
Benim oğl u m bir Kuvayı Milliyeciyd i . Seninle konuşurken bile
bun u n için çal ışıyord u . Bunu sen de sezmiş olmal ı s ı n . Oğl u m ,
birden bire başı nda bir tehlikenin döndüğünü sezerek sana bi
le haber vermeden kaç ı p Anadolu 'ya gitti.
Genç kız, bunları işitince yıldırımla vurulmuşa dönd ü . Dü
şecek gibi olduysa da kendini tuttu. Son ra, başı öne düşük,
düşte yürüyen bir i nsan gibi bir şey söylemeden geçip gitti .
Galip Bey, uzaktan uzağa sevgilisinin yaşayışı üstüne bil
gi edi n mekten geri d u rmad ı . Genç kız ağ ı r bir hastal ığa yaka
lan m ı ştı . Biraz sonra da öldüğü n ü işitti. Kalbi sonsuz bir acıy
la s ı zlad ı . Galip Bey'i n , bir zaman sonra öğrendiğine göre
genç kız da art ı k Galip'in yolundayd ı . Babas ı n ı , bu belal ı gö
revden ayrı lması , doğru yola gelmesi için durmadan iğneliyor
d u . Artık, o da kutsal bir dava uğrunda çal ışan bir savaşç ı n ı n
bilinciyle yaşıyord u . Ne var k i çok, pek çok seviyord u . Birçok
kutsal savaşçı gibi savaş bitmeden öld ü . Kendisini kavuran
aşk ı n ateşi , bu kerte zalim olmasayd ı savaştan sonra belki de
Galip'iyle birlikte gök kubbe altı nda yaşayan mutlu insanlardan
bir çift olabilirlerd i .
KAHRAMAN Ş Ü K R Ü ÇAVUŞ
Biz yaşamak isteyen, haysiyet
ve şerefiyle yaşamak isteyen
bir ulusuz.
M ustafa KEMAL.
* *
* *
* *
* *
* *
* *
* *
* *
* *
* *
608