You are on page 1of 22

_____________________________________________________________________________________

Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133

Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date Yayınlanma Tarihi / The Publication Date
09.08.2017 30.10.2017

Yrd. Doç. Dr. Ayşe YANARDAĞ


Cumhuriyet Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Cumhuriyet Tarihi
yanardag2006@gmail.com

CUMHURİYET DÖNEMİ DARÜLFÜNUN TARTIŞMALARI VE 1933


DARÜLFÜNUN REFORMU1
Öz
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyeti'ne devreden eğitim kurumlarından biri-
si olan Darülfünun yükseköğretim / üniversite düzeyinde olup İstanbul’da kurul-
muş ve Osmanlı Devleti zamanından beri bir takım düzenlemelere konu olmuştur.
Milli Mücadele yıllarında İstanbul işgal edildiğinden Darülfünun ile ilgili düzen-
leme yapılması mümkün olmamıştır. Öncelikli mesele ülkenin işgalden kurtarılma-
sı olduğu için eğitim ile ilgili meseleler daha ziyade mevcut kurumların iyi yöne-
tilmesi ve geleceğe dair ilkesel kararlar şeklinde ele alınmıştır. Milli Mücadele ba-
şarıyla sonuçlandıktan sonra milli devlet anlayışına geçilirken önemli inkılaplar
yapılmıştır. Saltanatın kaldırılması, Cumhuriyet’in ilanı gibi inkılapların benim-
senmesi ve yeni milli Türk Devletinin gelişmesi için genel olarak eğitim meseleleri
yoğun bir şekilde ele alınırken özel olarak Darülfünun ile ilgili bazı kararlar da
alınmıştır. Bunlardan ilki Darülfünun özerkliği ile ilgili olup, bu yönde düzenleme-
ler yapan TBMM'nin Darülfünun'dan beklentisi yüksektir. Ancak Darülfünun söz
konusu beklentileri karşılayamadığı gerekçesiyle kısa zaman içinde eleştirilerin
odağı haline gelmiştir. Bu beklentiler ve eleştiriler mevcut siyasal durum ve Darül-
fünun'un tarihi, bilimsel birikimi birlikte ele alındığında basında ve TBMM’de za-
man zaman sertleşen dikkat çekici tartışmalar yapılmıştır. Bu çalışmada Cumhuri-
yet döneminde Darülfünun hakkındaki eleştiri ve tartışmalar dönemin kaynaklarına
dayalı olarak incelenmiştir. Belgelerin izin verdiği kadar Darülfünun olayları, eleş-
tirileri ve tartışmaların odaklandığı noktalar ve 1933 Darülfünun reformuna giden
süreç, sebep-sonuç ilişkisi içinde açıklanmıştır.

1
Alanya Alaattin Keykubad Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen II. Uluslararası Sosyal Bilimler
Sempozyumu'nda bildiri olarak sunulmuştur.
Cumhuriyet Dönemi Darülfünun Tartışmaları ve 1933 Darülfünun Reformu

Anahtar kelimeler: Darülfünun, Eğitim, Darülfünun tartışmaları, Darülfü-


nun Reformu

DISCUSSIONS OF THE REPUBLICAN PERIOD DARULFUNUN AND


THE 1933 DARULFUNUN REFORM
Abstract
Darülfünun, one of the educational institutions transferring from the Ottoman Em-
pire to the Republic of Turkey, is at the higher education / university level and was
established in Istanbul and has been subject to a number of regulations since the
time of the Ottoman State. Since Istanbul was occupied during the years of Inde-
pendence War, it was not possible to make arrangements about Darülfünun. As the
priority issue is the rescue of the country from the occupation, the emphasis was
placed on better management of the existing institutions in the field of education,
and fundamental decisions on the future were taken. After the Independence War
was successfully concluded, the understanding of the national state was passed and
significant reforms were made. For the adoption of reforms such as the abolition of
the Sultanate and the declaration of the Republic and the development of the new
national Turkish state, education issues were generally dealt with intensively and in
particular some decisions concerning Darülfünun were taken. It is the autonomy of
Darülfünun in these resolutions and Parliament's expectations from Darülfünun is
113
high. However, Darülfünun soon became the focus of criticism on the grounds that
he could not meet expectations. These expectations and criticisms, the current poli-
tical situation, and the history and scientific accumulation of Darülfünun are taken
into consideration, and remarkable debates have been made in the press and in the
parliament. In this study, criticism and discussions about Darülfünun are discussed.
The difference of the work from the other works is that the events and criticisms
about Darülfünun are handled in a comparative and comprehensive way as the do-
cuments allow. Moreover, the focus of discussions on Darülfünun and the process
leading to the Darülfünun reform of 1933 are explained in the cause-and-effect re-
lationship.

Keywords: Darülfünun, Education, Darülfünun discussions, Darülfünun


Reform.

Giriş
Milli Mücadele yıllarında acil mesele ülkenin işgalden kurtarılması olmakla birlikte çeşitli se-
beplerle sık sık eğitim meseleleri üzerinde durulurken TBMM, eğitimin her aşamasına dair he-
deflerinin mesajını vermiştir. Bu mesajın temelini milli bir eğitim anlayışı oluşturmuştur. Milli
eğitim anlayışına dair görüşler esasen Osmanlı’nın son döneminden beri eğitimciler arasında
tartışılan bir meseledir. Milli eğitim anlayışının ilköğretimden yükseköğretime kadar nasıl uygu-
lanacağına dair görüşler zaman zaman TBMM’de tartışılmıştır. Yine Milli Mücadele yıllarında
ülke işgal altındayken toplanan Türk Maarif Kongresinde milli eğitime geçileceğinin mesajı
verildiği gibi, hükümet programlarında öncelikli amacın mevcut okulların iyi idare edilmesi
olduğu vurgulanmıştır (TBMM Zabıt Cerideleri, C 1, 12. İctimaa, s. 241-242). Darülfünun,
işgal altındaki İstanbul’da bulunduğu için bu dönemde Darülfünun ile ilgili doğrudan bir tartış-
ma veya karara şimdilik rastlanmamıştır. Bununla birlikte 14 Aralık 1920’de TBMM’de eğitim

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133
Cumhuriyet Dönemi Darülfünun Tartışmaları ve 1933 Darülfünun Reformu

dışında çeşitli kanun teklifleri görüşülürken dolaylı olarak Darülfünun’a değinilmiştir. Teşkilat-ı
Esasiye Kanunu görüşmelerinde vilayet, kaza, nahiye gibi yerel birimlerin yetki ve görevleri ile
ilgili tartışmalarda Aydın Milletvekili Tahsin Bey, eğitim işlerinin özellikle yüksek eğiti-
min/Darülfünun açmanın mahalli işlerden olmadığını savunması (TBMM Zabıt Cerideleri, Cilt
6, İçtima Senesi 1, 114. İçtima, s. 372) eğitimde merkezileşme ve millileşme anlayışının bir
yansımasıdır.
Milli Mücadele, Milli Zafer ve Darülfünun
İşgal yıllarında mecliste Darülfünun ile ilgili fazla bir şeye rastlanmamakla birlikte işgal altın-
daki İstanbul’da bulunan Darülfünun’un manevi bakımdan Milli Mücadele’yi desteklediğini
söylemek doğru olur. Nitekim 13 Ağustos 1922’de Darülfunun Birliği ve Tıp Fakültesi Talebe
Cemiyeti TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa’nın Kurban bayramını kutlarken zafer dileklerini
iletmiştir (TBMM Zabıt Cerideleri, Cilt 22, İçtima Senesi 3, 88. İçtima, s. 250). Başkumandan-
lık Meydan Muharebesi’nin kazanılmasından sonra ise 13 Eylül 1922’de Darülfünun Emini
büyük zaferi tebrik eden bir telgraf göndermiştir (TBMM Zabıt Cerideleri, Cilt 23, İçtima Sene-
si 3, 101. İçtima, s. 6).
Darülfünun mensuplarının büyük Türk zaferine sevincini yansıtan bir başka örnek, 25 Ekim
1922’de Darülfünun Edebiyat Fakültesi, Mustafa Kemal Paşayı onursal profesörlüğe seçmesi-
dir. Mustafa Kemal Paşa teşekkür telgrafında “inanıyorum ki milli bağımsızlığımızı bilim ala-
nında fakülteniz tamamlayacaktır” (Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Atatürk
114
Araştırma Merkezi, Ankara, 2006, s. 508) derken Darülfünun’dan beklentisini yansıtmıştır. Bu
beklenti sadece Mustafa Kemal Paşaya ait olmayıp, genel olarak bu dönemin bütün aydınları
kurtuluşu eğitimde gördüklerinden eğitim kurumlarından beklentiler yüksektir. Milli Mücade-
le’nin askeri safhasının henüz bittiği, diplomatik safhasının başladığı bir sırada Atatürk gerçek
bağımsızlığın bilimle sağlanacağına dikkat çekmiştir. Edebiyat Fakültesi tarafından onursal
profesörlük diplomasını vermek amacıyla özel bir kurul gönderilmiştir(Ali Arslan: 2004: 15).
Teşekkürlerini ileten Mustafa Kemal Paşa “milli bağımsızlık, kültürel bağımsızlık ile eş olduğu
için elinizde olan öğretim kürsülerinde ülkenin siz eğitim görevlileri de hiç kuşkusuz aynı büyük
savaşın kahramanlarısınız” diyerek kültür/eğitim ile bağımsızlık ilişkisine dikkat çekmiştir.
Yine zaferden sonra Ankara’ya gelen bir gurup Darülfünun öğrencisinin bu davranışlarını onur-
landırmak amacıyla 25 Ekim 1922’de bir takrir verilmiştir. Buna göre “Garp'tan gelenler, fikr-i
millîsini boğmak isteyen birtakım muallim ve müderris kisvesindeki küffar-ı milliyete karşı gaye-
i gazamızı müdafaa eden ve akıbeti muzaffer olan Darüfünunlarımızın mümessilleridir. Bu bü-
yük ve küçük talebelerimizin Riyaset-i Celile vasıtasıyla Meclisi Âlinin mazhar-ı iltifat ve teşviki
olmaları” teklif edilmiştir. Reis tarafından “Efendim bu gibi gençlerimizin memleketimizde ço-
ğalmasını ve kendilerinin muvaffakiyetle yetişip müdafaa-i memlekette fevkalâde sây etmelerini
Cenabı Hak'tan temenni ederiz ve şimdiye kadar sây ü gayretleri meşkûrdur. Millet de, herkes
de takdir eder. Bunda şüphe yoktur ve küçüklerimiz de inşallah millet sayesinde büyürler, büyük
büyük adam olurlar, öyle temenni ederiz” cevabıyla onurlandırılmışlardır (TBMM Zabıt Ceride-
leri, Cilt 24, İçtima Senesi 3, 126. İçtima, s. 147). 15 Kasım 1922’de Darülfünun Hukuk Mekte-
bi Talebe Cemiyeti de zaferi tebrik etmiştir (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 1, Cilt 24, İçtima
Senesi 3, 138. İçtima, s. 508). Darülfünun öğrenci ve yöneticileri anlaşıldığı üzere siyasi ve
askeri gelişmelere resmi düzeyde olumlu tepkiler göstermiştir.
Ülkenin işgalden kurtarılmasından sonra milli devlet ideolojisi benimsenmiş ve milli bir devle-
tin kurulmasında milli kültür ve tarih çalışmalarında Darülfünundan önemli görevler ifa etmesi

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133
Cumhuriyet Dönemi Darülfünun Tartışmaları ve 1933 Darülfünun Reformu

beklenmiştir. Nitekim Lozan görüşmelerinin kesintiye uğradığı bir sırada Darülfünun’dan milli
devletin bağımsızlığını tamamlayacak kültür ve tarih çalışmaları yapması istenmiştir (10 Şubat
1923 İçtihat Darülfünun ve Milli Terbiye, Sayı 151). Benzer şekilde Mustafa Kemal Paşa, 1
Mart 1923’te meclis açılış konuşmasında Darülfünun’a değinmiş ve Darülfünun’un kendini
yenileyip çağdaş meslek ve fikir adamı yetiştirebileceğine dair konuşmuştur. Konuşmasından
Darülfünunun özerk olmasından yana olduğu anlaşılmaktadır (Atatürk’ün Söylev Ve Demeçleri,
Cilt 1, s. 316). Bununla birlikte henüz eğitim ve diğer meselelere sıra gelmemiştir.
İlk TBMM görevini tamamlayıp ülkeyi işgalden kurtardıktan sonra kendini fesih ederek seçim-
lere gitmiş ve 1923 yazında imzalanan Lozan Antlaşması ikinci TBMM tarafından onaylanmış-
tır. Bundan sonra TBMM iç meselelere dönmüştür. İkinci meclis 3 Eylül 1923’te, önceki meclis
döneminden kalan eğitim işleri arasında maarif encümeninde bulunan çeşitli teklifleri gündemi-
ne almıştır. Ankara’da bir Hukuk Mektebi kurulması hakkındaki teklifi, Darülfünun teşkilatı ile
ilgili olduğu ve daha sonra esaslı bir surette müzakere edileceği gerekçesiyle görüşülmesine
gerek duyulmamıştır (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 1, Cilt 1, İçtima Senesi 4, 13. İçtima, s.
379). Çünkü bu meclis eğitim işlerini bütün ve kökten ele almayı tercih etmiş, yeni okul açmak
yerine mevcut yükseköğretimi değiştirmek için yeni teşkilat yasası hazırlamayı hedeflemiştir. 5
Eylül 1923’de okunan hükümet programında “Maarif siyaseti terbiye-i umumiye ve müşterekede
vahdet ve terbiye-i meslekiyede ihtisas esaslarına” dayanacağını söylerken Osmanlı’dan beri
tartışılan eğitim birliği/tevhid-i tedrisat meselesinde (Ayşe Yanardağ: 2016:515-548) adım atıla-
cağının mesajını vermiştir. Hükümet programında yüksek eğitime önem verileceği, bunun için
115
yurt dışına öğrenci gönderileceği, Darülfünun’un geliştirileceği, memleketin farklı yerlerinden
yükseköğretim tahsili yapmak amacıyla İstanbul’a gelecek gençler için bir talebe yurdu yapıla-
cağı yer almıştır (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 2, Cilt 1, İçtima Senesi 1, 14. İçtima, s. 423).
30 Eylül 1923’te Darülfünun müderrisliğiyle mebusluğun birleşmesi hakkında bir karar veril-
mesine dair Saruhan Mebusu Vasıf Bey ile refiklerinin 4/100 numaralı takriri gelecek toplantıla-
ra ertelenmiştir (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 2, Cilt 2, İçtima Senesi 1, 29. İçtima, s. 423).
Encümen müderrislik ile mebusluğun birleşmeyeceğine karar vermiştir (TBMM Zabıt Ceridele-
ri, Devre 2, Cilt 7/1, İçtima Senesi 2, 19. İçtima, s. 989).
Darülfünun’un Özerkliğini Kazanması
Bu tarihlere kadar Darülfünun ile ilgili fazla bir şeye rastlanmaması, savaştan henüz çıkılmış
olması, Lozan görüşmelerinin devam etmesi, Lozan antlaşmasının uygulaması ile ilgili konula-
rın öncelikli meseleler olmasıyla yakından ilgilidir. Ayrıca eğitim meselesinin bir bütün olarak
ele alınması ihtiyacı bir başka sebeptir. Osmanlı’dan devralınan eğitim sisteminin milli bir anla-
yışa dönüştürülmesi için öncelikle, siyasi bakımdan yönetim anlayışı ve sistemi değiştirilerek
milli devlet anlayışına resmen geçilmiştir. Sırasıyla saltanatın kaldırılması, Cumhuriyet’in ilanı,
halifeliğin kaldırılması milli devletin kilometre taşları olarak gerçekleşmiştir. TBMM tarafından
yapılan siyasi devrimlerin yanı sıra, yine meclis eliyle yapılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile
eğitimde merkezileşme ve millileşmeye yönelme kararı alınmıştır. Bu nedenle Tevhid-i Tedrisat
Kanunu kabul edildikten sonra Darülfünun meselesi ele alınabilmiştir.
Cumhuriyet’in ilanından kısa bir süre sonra Sebilürreşat’ta, “Darülfünun’u İnhitattan Kurtar-
mak Teşebbüsleri” başlığıyla Ahmet Cevdet’in İçtihat’taki bir baş makalesinden alıntı yaparak
Darülfünun’un ne edebi ne ilmi bir eser meydana getirmediğini, ilim ve fen, aşk ve ilham eserle-
rine sık rastlanmaması nedeniyle çıkacak maddi manevi sıkıntılara dikkat çekmiştir (Sebilürre-
şat, 1 Ocak 1924, Sayı 632, Cilt 25). “Darülfünun’un Islahı Yolunda” başlıklı bir habere göre,

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133
Cumhuriyet Dönemi Darülfünun Tartışmaları ve 1933 Darülfünun Reformu

Avrupa’dan uzman profesörler getirilmek istendiği ve hangi alanlarda ihtiyaç duyulduğu Darül-
fünun’a sorulmuştur (Tanin, 12 Ocak 1924, sayı 450).
Yine “Darülfünun Teşkilâtı” başlıklı yazarı belli olmayan bir başka yazıda, Darülfünun’un
memleketin belkemiği değil ise de her halde belkemiğini teşkil eden tamamlayıcı kemiklerden
birisidir diye başlayarak Darülfünun’un önemini belirtmiştir. Yazara göre, hassas olması gere-
ken Darülfünun muhiti, müderris, talebe ve emini ile birlikte mühim, şerefli ve ağır vazifelerini
hiç değilse bundan sonra idrak etmelidir. Aksi takdirde vicdan-ı amme ve tarih önünde sorumlu
tutulacaklardır. Darülfünun kusurlarını anlamış, yeni bir teşkilat ve tensikata gerek görmüş, bu
nedenle müderrislerde bazı gerekli şartlar ve vasıfların aranması kabul edilmiştir. Darülfünun
muallimlerini meclisin seçmesi gerektiği kanaatini taşıyan yazar, müderrisliğin hayat boyu ol-
masına da karşı çıkmıştır (Türkiye Edebiyat Mecmuası, 11 Şubat 1924, Sayı 4).
Tevhid-i Tedrisat Kanunundan kısa bir süre sonra TBMM Hükümeti eğitim işlerini ve Darülfü-
nun meselesini 21 Nisan 1924’te ele almış ve Darülfünun’a tüzel kişilik vererek (TBMM Zabıt
Cerideleri, Devre 2, Cilt 8/1, İçtima Senesi 2, 43. İçtima, s. 975-982)2 ilmi ve idari özerklik
kazandırmıştır. Konu ile ilgili kanun teklifi TBMM’ne gelmiş ve esbab-ı mucibe layihasında bu
özerkliğin gerekçesi açıklanmıştır (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 2, Cilt 8/1, İçtima Senesi 2,
43. İçtima, s. 976).
“Her memlekette darülfünun ma'şeri fikriyenin en yüksek bir mabedi ve en ulvî tecelligâhıdır.
İlmi, fenni, sanatı doğuran, yeni neslin ruhunda millî duyguları canlandıran vatanda millî bir
116
hars yaşatan darülfünun, müvekkil olduğu vazaif-i ilmiyeyi muvaffakiyetle ifa edebilmek için,
Devlet müessesesinin yanı başında ilmî ve içtimaî bir müessese olarak tecelli etmek, şahsiyet-i
hukukiyeyi haiz olmak lâzımdır. Darülfünun için ilmî muhtariyet ve fikrî hürriyet, malî hususat-
ta dahi hukuk-u mahsusayı haiz olmak suretiyle temin ve tesis edilebilir.
… Asrî ihtiyaçlar, darülfünunumuzu şahsiyet-i hükmiyeyi haiz bir müessese haline ifrağa bizi
şiddetle icbar etmektedir. Biz esaslı bir inkılâb-ı fikrîye muhtacız. Bu inkılâp ancak Darülfünun
hayatında vücuda getirilebilecektir. Darülfünunun bugünkü vaziyet-i idariyesi ise bu inkılâbı
muvaffakiyetle temin edebilmekten çok uzaktır…”
Maarif Encümeni Mazbatasında ise şu ifadelerle özerklik uygun görülmüştür: “Avrupa ve Ame-
rika’da darülfünunlarının bir haylisi hayat-ı tarihiyeleri icabı olarak muhtariyet-i milliye ve
şahsiyet-i hükmiyeyi haizdirler. Rusya'da ve Prusya'nın bazı aksamında olduğu gibi sırf hüküm-
darların teşebbüsüyle, birden bire ve doğrudan, doğruya ihdas olunmuş muasır darülfünunlara
gelince: Hükümdarların talimat ve tedrisatı kendi nokta-i nazarlarına tamamen tevfik etmek
arzularına rağmen, bu darülfünunların muhtariyet-i ilmiye ve maliyeleri ve binnetice şahsiyet-i
hükmiyeleri kabul olunmuştur.”
Bununla birlikte “Türkiye Darülfünununun şahsiyet-i hükmiyeyi haiz olması, bir devlet müesse-
sesi halinden çıkması demek değildir. Tarihî olarak şahsiyet-i hükmiyeyi haiz bulundukları
balâda arz olunan Avrupa darülfünularının ekserisi bugün müessesat-ı devletten maduttur.
...Maarif Vekâletinin Darülfünun tedrisat ve idaresi üzerindeki nüfuz ve murakabesi” (TBMM
Zabıt Cerideleri, Devre 2, Cilt 8/1, İçtima Senesi 2, 43. İçtima, s. 977) devam edecektir.

2
Bazı çalışmalarda sehven olsa gerek tarih yanlış verilmiştir: Ramazan Kılıç, Türkiye’de Yüksek Öğretimin Kapsamı
ve Tarihsel Gelişimi, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 3, Kasım 1999, s. 9; Yücel Namal,
Tunay Karakök, Atatürk ve Üniversite Reformu, Yükseköğretim ve Bilim Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, Nisan 2011, s. 30 s.
27-35

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133
Cumhuriyet Dönemi Darülfünun Tartışmaları ve 1933 Darülfünun Reformu

Özerklik Verildikten Sonra Darülfünun’a Yönelik Eleştiriler (1924-1929)


Yeni Türk devleti eğitimin çeşitli alanlarına el atarken Darülfünun konusunda yabancı uzmanla-
rın görüş ve eleştirilerinden de yararlanmıştır. Nitekim 1924 yılında Türkiye’ye davet edilen
eğitimci John Dewey, Türk eğitim kurumlarında yaptığı incelemelerden sonra hazırladığı rapor-
da yükseköğretime de değinmiştir. Eğitim kadrosunun seçiminde çağdaş usullerle donanımlı ve
Türkiye’nin fikri gelişmesine kendini adamış kişilerden olmasına özellikle dikkat edilmesi ge-
rektiğini belirtmiştir. Yükseköğretim için başarılı öğrencilerin yurt dışına gönderilmesini tavsiye
ederken raporunu daha ziyade öğretmen ve meslek adamı yetiştirme noktasından ele almıştır.
İstanbul Darülfünunu’nda Arkeoloji ile genel ve toplumsal hizmetlere yönelik birer şube kurul-
masını da teklif etmiştir ( John Dewey:1939: 25).
Özerkliğini kazanan Darülfünun’da Maarif Vekili yaptığı bir konuşmada Darülfünun’un inkılap
hareketlerini takip etmesini söylerken Darülfünun’dan beklentiyi açıkça belirtmiştir (Ersoy Taş-
demirci: 1994: 135-153). Yeni özerklik kazanan Darülfünun için İçtihat’ta “Darülfununumuz
Hakkında Bazı Mülahazat” başlığı altında Darülfünun’un gerçekte var olmadığı ifade edilmiştir.
Fen bilimleri ile ilgili dergilerde ne zaman Türk kâşiflerin isimlerine rastlanırsa o zaman Darül-
fünun’un gerçekte varlık göstereceği yorumu yapılmıştır. Darülfünun’dan milli kültür oluştur-
masının yanı sıra fen ve teknik alanlarda da yeni keşif ve icatlar yapması beklenmiştir (İçtihat, 1
Temmuz 1924, Sayı 166).
Hükümet eğitim işlerinde milli eğitime yönelme içinde iken henüz özerklik verilmiş olan Darül-
117
fünun kısa bir süre sonra eleştiriler almaya başlamıştır. Bunlardan biri Darülfünun bahçesinde
fotoğraf çektiren bir gurup öğrenciye davranışlarının günah olduğu gerekçesiyle disiplin cezası
verilmiş ve bu durum sert tepkilere yol açmıştır (Taşdemirci: 1994:138). Yine basında Darülfü-
nun öğrencileri ile ilgili bazı haberler üzerine eleştiriler sertleşmiştir. “Darülfünunlu Talebe ve
Talebâtın Romanya’daki İhtisasâtı” başlığı altında yayınlanan bir mektupta Romanya’ya giden
kız öğrencilerin başlarının açık olması, erkeklerle dans etmesi haberi eleştirilmiştir (Sebilürre-
şat, 23 Ekim 1924, Sayı 622, Cilt 24).
Darülfünun öğrencilerine dair bazı haberler yer almaya devam etmiş olmalı ki kısa bir süre son-
ra Abdullah Cevdet, “Darülfünunlular Hadisesi” başlığıyla bir makale kaleme almıştır. Macar
ve Türk Darülfünun öğrencilerinin toplanacağı bir program yapılmış ve programın yapıldığı
salonda yabancı bulunmaması istenmiş, ancak daha önce oraya gelen bir ecnebinin oturmaya
devam etmesi üzerine bir Darülfünunlu’nun buna müdahalesi ile çıkan tartışma konunun esasını
oluşturmuştur. Bu tür olaylara her yerde rastlanabileceğini vurgulayan yazar, dans meselesinin
bahane edilerek Darülfünun’un şahsiyet-i hükmiyesini ilgaya yönelmenin yanlışlığını savun-
muş, olayı özgürlükler çerçevesinde değerlendirmiştir (İçtihat, 1 Şubat 1925, Sayı 174).
Sebilürreşat’ta “Ruh-ı Milli ve Vicdan-ı İctimaiye Muğayir Hareketler, Darülfünun’da Şayan-ı
Teesüf Bir Hadise” başlıkları altında çeşitli gazetelerden alıntı yapılarak İstanbul’a gelen Macar
Darülfünun öğrencileri ile Türk Darülfünun kız öğrencilerinin birlikte dans etmeleri sert bir
şekilde eleştirilmiştir (Sebilürreşat, 22 Ocak 1925, Sayı 635, Cilt 25). Gazetelerdeki bu haberler
sebebiyle olsa gerek 2 Şubat 1925’de Darülfünun’un şahsiyet-i hükmiyesine ait kanunun ilga
edilerek, Maarif Vekâletine bağlanmasına dair yeni bir kanun teklifi meclise gelmiş ve teklif
layiha encümenine gönderilmiştir (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 2, Cilt 13/1, İçtima Senesi
2,45. İçtimaa, s. 62).

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133
Cumhuriyet Dönemi Darülfünun Tartışmaları ve 1933 Darülfünun Reformu

Bu dönemde Darülfünun ile ilgili mecliste ele alınan meselelerden biride aynı anda birden fazla
görev alan müderrisler meselesi olmuştur. Darülfünun müderrisi olup müsteşarlık, milletvekilli-
ği gibi birden fazla görevler kabul edenler eleştirilmiştir (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 2, Cilt
10, İçtima Senesi 2, 10. İçtima, s. 377;Devre 2, Cilt 13/1, İçtima Senesi 2, 44. İçtimaa, s. 41,
1.02. 1341). Sonraki günlerde Darülfünun müderrisliğini tercih eden Seyit Bey’in İzmir millet-
vekilliğinden istifası kabul edilmiştir (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 2, Cilt 11, İçtima Senesi
2, 23. İçtima, s. 167, 18. 12. 1340).
Gazetelerdeki haberlerden kısa bir süre sonra 3 Şubat 1925’de Aksaray Milletvekili Vehbi Bey,
Darülfünun’un mevcut durumuna karşı ne gibi tedbirler alındığına dair Maarif Vekâletine soru
yöneltmiştir. Aynı gün Macar Darülfünun öğrencilerinin Darülmuallimat öğrencileriyle dans
edip etmediğine dair soruya vekil böyle bir şeyi kesin olarak araştıramadıklarını ancak tasvip
etmediklerini söylemiştir. Trabzon Milletvekili Muhtar Bey gazetelerden Darülmuallimat müdü-
rünün olayı tekzip etmesine rağmen gazetelerin meseleyi ayrıntılı delillerle yazdıklarını bu ne-
denle müdürün yalan söylediği kanaatine sahip olduğunu söylemiştir. Darülmuallimat müdürü-
nün Darülfünun’da Felsefe müderrisi olması sebebiyle eleştiriler Darülfünun’a yönelmiş ve
Darülfünun’u idare edenlerin hareketlerinin endişeye sebep olduğunu söyleyerek başka örnekler
vermiştir. Öğrencilerin tramvayda yarı ücretle seyahat etmelerine dair hareketlerinde Darülfü-
nun emininin öğrencileri haklı bulmasını, kadın erkek öğrencilerin karışık olarak Avrupa’ya
gönderilmesini ve yanlarında kimse bulunmamasını eleştirmiştir. Bu davranışların Türk ahlak
ve karakterine yakışmadığı eleştirilerine Maarif Vekili, bu tür olayların parmakla sayılacak ka-
118
dar az olduğunu, tasvip etmediklerini böyle olayların tekrarlanmaması için Maarif Vekâleti’nin,
Darülfünun Talimatnamesini incelemeye başladığını ve buradaki kayıt ve şartları düzenlemeye
başladığı cevabını vermiştir (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 2, Cilt 13/1, İçtimaa Senesi 2, 46.
İçtimaa, s. 94-98).
11 Şubat 1925’de bütçe görüşmelerinde Darülfünun faslına gelince, Dersim Milletvekili Feridun
Fikri Bey bütün memlekette bir Darülfünun meselesi bulunduğunu, Darülfünun’un muhtariyeti
lehinde olduğunu, fakat Darülfünun’un ilgası düşüncesinin doğduğunu söylemiştir. Darülfü-
nun’un özerkliği olduğundan bütçesinin nasıl ele alınacağı tartışılmış ve Maarif Vekâleti bütçe-
siyle birlikte ele alınmasına karar verilmiştir (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 2, Cilt 13/1, İçti-
maa Senesi 2, 53. İçtimaa, s. 354-356). Yine 19 Şubat 1925’de askerliği tecil amacıyla Darülfü-
nun’a kayıt yaptırıp derslere girmeyen öğrenciler hakkında Maarif Vekiline soru yöneltilmiştir
(TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 2, Cilt 14, İçtimaa Senesi 2, 60. İçtimaa, s. 140).
26 Şubat 1925’de Maarif Vekâleti bütçesi görüşmelerinde Hakkı Tarık Bey, eğitim meseleleri
arasında Darülfünun’a da değinmiştir. Darülfünun’un muhtariyetine taraftar olduğunu, bir karı-
şıklık içinde bulunduğunu, müderrislerin, ellerinde talebe olmazsa işsiz kalmak korkusuyla dav-
randıklarını, meclise ait olan nizamnameleri tefsir ettiklerini, nizamnameye göre lise mezunları-
nı almaları gerekirken liselerin dokuzuncu, onuncu sınıflarından talebe topladıkları eleştirisini
yapmıştır. Bir müderrisin Darülfünun’a dönük eleştirilere karşı savunma amacıyla yazdığı bir
risaleyi eleştirmiştir. Risalede “Darülfünunun velayet ve salâhiyeti ilmiyesi olmadığını iddia
edenler Darülfünunun bir müderrisini tenkid edecek kadar ilim sahibi olmalıdırlar” cümlesine
bazı örnekler vererek karşı çıkmıştır. Darülfünun mecmuasında çıkan on sayfalık bir makalede
32 tane hatayı ve son gelen mecmualarda iki müderrisin intihal yaptığını anlatarak, ilmi salahi-
yetimiz olmasa da bu kadar hataları olsun görecek kadar gözümüz vardır diyerek Darülfünun’u
eleştirmiştir. Müderris olmak için bir eser ve 10 yıl muallimlik yapmak şartına uymadıklarını,
Darülfünun emininin suç işleyen talebelere ceza vermediğini, “Darülfünun bütçesini gelip mü-

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133
Cumhuriyet Dönemi Darülfünun Tartışmaları ve 1933 Darülfünun Reformu

dafaa edelim mi?” diye Maliye Encümenine telgraf çeken emini üslup bakımından eleştirmiş,
Maliye Encümenine böyle bir müracaata yetkisini ve ilmi yeterliliğini sorgulamıştır. Yine Da-
rülfünun’un gönderdiği bütçenin “Bu kanunun icrasına Darülfünun emaneti ve fakülte meclisi
müderrisini memurdur” maddesini okumuş, TBMM’nde eleştiri sesleri yükselmiştir. Hakkı
Tarık Bey, Darülfünun’un ilmi yeterliliğinin düşüklüğünü bu misallerle meclise anlatmıştır
(TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 2, Cilt 14, İçtima Senesi 2, 65. İçtimaa, s. 383-386
26.02.1341). Maarif Vekâleti bütçe görüşmelerinde Darülfünun’a ilişkin eleştiri ve soruların
cevaplanması Darülfünun bütçe görüşmelerine ertelenmiştir (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 2,
Cilt 16, İçtima Senesi 2, 88. İçtimaa, s. 251). Ayrıca Darülfünun bütçesinin gecikmesi de eleştiri
konusu olmuştur (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 2, Cilt 16, İçtima Senesi 2, 89. İçtimaa, s.
272).
20 Nisan 1925’de Darülfünun bütçesi görüşülmeye başlanmış, Trabzon Milletvekili Muhtar
Bey, Darülfünun reislerinden birisinin “Ankara’daki kitapsızlar kitaplıları tenkit edemezler”
sözlerini eleştirmiştir. Darülfünun’un gönderdiği bütçeyi inceleyen Maliye Vekâleti mazbata-
sında “bir ilim müessesesinin, gayri ilmî ve anlaşılmaz bir derecede böyle bütçe yapması şayan-
ı hayrettir. İnşallah gelecek sene bir parça öğrenirler de yaparlar.” İfadeleri gülüşmelere sebep
olmuştur. Darülfünun müderrislerinin müsteşarlık ve başka görevlerde bulunup farklı yerlerden
maaş almaları, ilmi araştırma yapmamaları, Darülfünun’daki terfilerin usulsüzlüğü, iki üç kürsü
sahibi olan müderrislerin her şubede meşgul olarak başarılı olamayacakları, talebe, müderris ve
muallimlerin devamsızlığı, öğrenci başına senelik altı bin lira masraf yapıldığı, masrafı azalt-
119
mak için Darülfünun teşkilatını ıslah etmek gerektiği eleştirilerini yapmıştır. İstanbul Milletve-
kili Yusuf Akçura ise Darülfünun’un ilim ve milli kültür oluşturmaktaki görevinden söz ederek
bu görevi yerine getiremediğini, ıslah edilmesi ve Avrupa’dan uzmanlar getirilmesi gerektiğini
vurgulamış, müderrislerin ilmi yeterliliğe ve İlahiyat, Edebiyat, Hukuk, Tarih ve İçtimaiyat
alanlarında sağlam esaslara dayanmadıkları eleştirilerini yapmıştır. “Darülfünunumuzun geçen
seneki hayatında nazar-ı dikkatimi celbeden bir nokta da henüz tamamıyla bizim veçhe-i hare-
ketimize, şekl-i hazır-ı içtimaî ve siyasimize tetabuk edememiş olduğunu maalesef görmekte-
yim.” Sözleriyle Darülfünun’un mevcut sosyal ve siyasi koşullara uyum sağlayamadığı söylemiş
ve çözüm olarak Maarif Vekilinin, Darülfünun’un birinci rektörü olduğunu Darülfünun’a gire-
rek, divanı toplayarak oradaki arkadaşlarla müzakere ederek Darülfünun’u ıslah edebileceğini,
bunun muhtariyete aykırı olmadığını savunmuştur (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 2, Cilt 18,
İçtima Senesi 2, 107. İçtimaa, s. 250-255).
Sonraki celsede Hakkı Tarık Bey, Darülfünun müderrislerinin kendilerini eleştirenlere karşı
savunma amaçlı yazdıkları risalenin üzerinde tekrar durmuştur. Risaleye göre, medreselerin
yerini alan Darülfünun’a yönelik eleştirilerin kaynağı irticadır. Darülfünun karşısındaki cehil
cephesinin mektebi kaldırıp öğrencileri Avrupa’ya göndermek istediğini, medreselerin kıskanç-
lık yüzünden yıkıldığını, her Maarif Vekili değiştikçe ilim müesseselerinin alt üst edildiğini,
Darülfünun’un Maarife bağlanmasının iyi olmayacağını, müderrisleri eleştirenlerin ilim sahibi
olması gerektiğini, ancak bir Avrupa Darülfünunu’nun vereceği hükmü kabul edeceklerini sa-
vunmuşlardır. Müderrislerin bu savunmasının sebebi, maarif encümeninde bazı mekteplerin
fazla masraf nedeniyle kapanması ve öğrencilerinin yurtdışına gönderilmesi yönünde görüşler
ortaya konulması üzerine yapılmıştır (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 2, Cilt 18, İçtima Senesi
2, 107. İçtimaa, s. 258-266).
Hakkı Tarık Bey konuşmasına devamla Darülfünun’u yakından tanımak için incelemeler yaptı-
ğını, bir müderrisin bir makalede kırk elli hata yaptığını, bu müderrisin hatalarının, meclis kür-

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133
Cumhuriyet Dönemi Darülfünun Tartışmaları ve 1933 Darülfünun Reformu

süsünde söylenmesi üzerine Darülfünun yönetimine artık ders veremeyeceğini bildirdiğini an-
latmıştır. Ancak müderrisin istifa yerine altı ay izin istemesini eleştirmiştir. Belki tahsilini ta-
mamlayacaktır diyen Kazım Vehbi Efendi’nin bu sözlerine gülüşmeler olmuştur. Hakkı Tarik
Bey devamla çalışkan bazı muallimlerin köşesine çekildiğini, devamsızlığı gördüğünü, kitap
eksik olduğunu, Darülfünun’a park yaptırılacağına öğrencilere kitap hazırlatılması gerektiğini,
Tıp Fakültesi’nin Haydarpaşa’dan İstanbul’a taşınmasındaki sıkıntıları, rektörün bazı öğrenci
olaylarındaki tutumunu, disiplinsizliği anlatmıştır. Hararetli tartışmalarda muhtariyetin aleyhin-
de olmadığını ancak muhtariyetin kendilerine verdiği vazifeyi yerine getiremediğini, Darülfü-
nun’un istenilen yere istenildiği surette fetva vererek eski medreselere benzediğini iddia etmiş-
tir. Nitekim karma eğitim konusunda bir görüş belirtmeyerek imalı bir şekilde meseleyi Maarif
Vekâleti’ne atarak medreselere benzediği hususunda ısrarcı olmuştur. Eleştirileri bununla bit-
meyerek Darülfünun’un ilköğretim hakkında hazırladığı programını, Ankara’ya gelince savun-
madan bir kalemde değiştirdiğini, fikrini müdafaa etmediğini, Darülfünun’a yapılan satın alma-
ların, kanuna aykırı yapıldığını anlatan bir öğrenci velisinin mektubunu okuyarak eleştirilerini
sertleştirmiştir. Hakkı Tarık Bey, Darülfünun’un bir kibir ve tekelcilik içinde henüz amacını
bilmeyen meslek mektepleri manzumesi mi yoksa ilim müessesesi mi olduğu sorusunu sormuş-
tur. Darülfünun’un Türkiye’deki diğer müesseseler ne kadar temiz ve yüksek ise Darülfünun’da
o kadar temiz ve yüksektir savunmasını “Hâlbuki Darülfünun, diğer müesseseler temiz olmasa
bile, mutlaka temiz olmak mecburiyetinde olan bir müessesedir. Çünkü bize rehberlik yapacak
olanlar orada yerleşmiş olacaklardır” sözleriyle eleştirmiştir. Ayrıca Rektörün, Sıhhiye Vekili-
ne “Gelsinler, razıyız, teftiş ve murakabe etsinler. Fakat ilim, ancak ilim ile mukayese edilir. 120
Kitapsız hükümler kitapla muhakeme edilir. Kitaplı hükümleri kitapsız hükümlerle tenkit eder-
lerse bu doğru olmaz” savunmasını da eleştirmiştir (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 2, Cilt 18,
İçtima Senesi 2, 107. İçtimaa, s. 258-266).
Bu eleştirilere karşı eski Maarif Vekili Vasıf Bey cevap vermiştir; Öncelikle Darülfünun’un
arzu edilen seviyede olmadığını herkesin kabul ettiğini, ancak Türkiye’de bütün müesseseler iyi
seviyeye gelmişte sadece Darülfünun mu gelmemiştir diyerek biraz insaflı olunmasını istemiştir.
Türk zaferini Avrupa’nın değil, Darülfünun’un yetiştirdiği unsurların gerçekleştirdiğini, lisele-
rin 9. 10. sınıflarından öğrenci alındığı dönemin harb-i umuminin getirdiği bir sonuç olduğunu,
ancak durumun değiştiğini, öğrenci sayısının arttığını, laboratuvar ve çalışma mekânlarının ge-
liştiğini, eskiden beri gelen devamsızlık sorununun azaldığını, yabancı üniversitelerle sıkı mü-
nasebetler kurduğunu anlattıktan sonra bununla birlikte sıkıntıların olmadığını iddia edemeye-
ceğini belirtmiştir. Vasıf Bey, Hakkı Tarık Bey’in verdiği örneklerin bireysel olduğunu, bununla
bütün Darülfünun’u suçlamamak gerektiğini uzun uzun açıklamıştır. Tıp Fakültesinin taşınma
işinde menfaat edinenler olduğu iddialarına da cevap vermiştir. Tıp Fakültesinin birinci sınıfın-
da okunan kimya, nebatat, hayvanat gibi bazı dersler, Fen Fakültesi’nde de okunduğu için bu
derslerin hepsinin bir fakültede okutulması tercih edilmiş, bu tercihte konuyla ilgili uzmanlara
görüş sorularak karar verilmiştir. İlmi ve fenni bir mesele olduğu için fakültenin kararına hükü-
met karışmamış ve bu kararı kabul etmiştir. Satın almalarda usulsüzlük olduğu iddialarına ge-
lince müderrislerin doğrudan bu işlerle meşgul olmadığını, orada Maliye Vekâletinin bir muha-
sebecisi ve bir Maliye Heyeti bulunduğunu, kendi vekâleti döneminde hesapları iki defa kontrol
ettirdiklerini anlatarak karşı çıkmıştır. Kanunda Darülfünun’un şahsiyet-i hükmiyesi vardır diye
başıboş olmadığını, kanuna göre müstakil ve mülhak bütçe yapmak, teberruat kabul etmek,
hakk-ı kazaya sahip olmak gibi yetkiler verildiğini, idare ve eğitim tarzının tespitinin bir tali-
matname ile belirlendiğini, eğer bu talimatname ile verilen yetkiler fazla ve zararlı ise düzeltme

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133
Cumhuriyet Dönemi Darülfünun Tartışmaları ve 1933 Darülfünun Reformu

yapmanın her zaman mümkün olduğunu söylemiştir. Maarif Vekili talimatnameye göre Darül-
fünun’un tabii reisi olduğu için Darülfünun kararlarının vekilin onayından geçmesi gerekir.
Vasıf Bey bazı örneklerle Darülfünun’un bütün kararlarına her zaman onay verilmediğini, ge-
rektiğinde meclisin onu makul bir hale irca edeceğini anlatmıştır. Fakat teşkilat noktasından
Darülfünun’un yetkileri geniştir, yaklaşımıyla derslerine, müfredat programlarına Maarif
Vekâleti karışmaya başlarsa o Darülfünun ölmeye mahkûmdur, demiştir. Disiplin konularında
ise her yerde olduğu gibi bazı üzücü hadiseler yaşandığını, bunun bir asayiş meselesi olduğunu,
hükümetin bunların önüne geçebileceğini savunmuştur. Ayrıca “Darülfünunumuz son cumhuri-
yetin, son inkılabın, son kanunların istihdaf ettiği ulvî maksadı tamamen hazmetmiştir, kabul
etmiştir” diyerek Hakkı Tarık Beye karşı çıkmıştır. Genel olarak bu noktalar üzerindeki eleştiri-
ler veya savunmalar mecliste hararetli tartışmalara sebep olurken müzakerelerin yeterliliğine
dair teklif kabul edilmemiş, Maarif Vekilinin açıklama yapmasında ısrar edilmiştir. Maarif Ve-
kili Hamdullah Suphi Bey, Darülfünun’a talebe yetiştiren mektepler mükemmel hale gelmeden
Darülfünun’un da mükemmel olamayacağını, teferruata dalarak ana noktayı kaçırmamak gerek-
tiğini, Darülfünun’un istiklal mücadelesi sırasında boş oturmadığını, Darülfünun’dan yetişen
Hakkı Tarık Bey’in, Sıhhiye Vekili’nin ve daha birçok önemli hizmetler veren kişinin buradan
yetiştiğini söyleyerek eleştirilere cevap vermeye çalışmıştır. Nitekim Darülfünun’u düşürmemek
gerektiğini, mecliste de birçok Darülfünunlu bulunduğunu, ancak hak etmeden müderris olan
varsa bu payenin onlardan geri alınması gerektiğini, zaafların tespit edildiğini ıslah etmenin ise
meclisin elinde olduğunu, eğitimin baştan aşağı ıslah edilmesi zorunluluğunu uzunca açıkladık-
tan sonra şunları söylemiştir; 121

“Efendiler:Emin olabilirsiniz ki hatırdan çıkarılmak, ihmal edilmek hata olan büyük bir unsur
vardır: Zaman unsuru. Bulgar milleti, Oksfort Darülfünunu gibi bir Darülfünunu yapmayı te-
hayyül edemez. Oksfort Darülfünunu 7:8 yüz senelik medreselere malik olan İngiliz tarihinin ve
İngiliz medeniyetinin muazzam bir eseridir ve bu zamanın mahsulüdür. Eğer biz de Süleymaniye
medresemiz gibi, Fatih medresemiz gibi Türk vatanının eski medreselerini zamanın ihtiyaçla-
rına, ilmin inkişaflarına göre istihale ettirmesini bilseydik bu gün Türk milleti kemal-i ifti-
harla, dört buçuk asırdan, beş asırdan beri Darülfünunumuz vardır diye iddia etmek şeref ve
iftiharından mahrum kalmazdı. Seneler Darülfünununuzun lehine ika-ı tesir edecektir. Yalnız
yolumuzu çizelim ve yeni tereddütlere kapılmadan yürüyelim. Darülfünununuzun maddî teş-
kilâtı, tesisatı, müderrislerin ve talebenin muhtaç olduğu vesaiti ihzar edecek bir kifayette de-
ğildir.” (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 2, Cilt 18, İçtima Senesi 2, 107. İçtimaa, s. 281)
Bir müessesenin gelişmesindeki tarihi tecrübe ve birikimin önemine vurgu yapan Maarif Vekili
devamında ekonomik sıkıntılara, Tıp Fakültesinin taşınmasının uzmanlıkla ilgili olduğuna dair
uzun açıklamalar yaparak eleştirilere cevap vermiştir. Bununla birlikte yine müzakere yeterli
görülmemiş müzakerelere ertesi gün devam etmesi kararı verilmiştir (TBMM Zabıt Cerideleri,
Devre 2, Cilt 18, İçtima Senesi 2, 107. İçtimaa, s. 257-284).
Ertesi gün 21 Nisan 1925’de Urfa Milletvekili Şeyh Safvet Efendi tartışmaların çıkmaza girdi-
ğini, müspet bir neticeye varmak için Darülfünun bütçesinin oylanması için sabit bir teklifte
bulunulmasını istemiştir. Dersim Milletvekili Feridun Fikri Bey baskıcı bir rejimin kurduğu
Darülfünun’a Meşrutiyetin bir adım attırdığını, Cumhuriyetin ise birkaç adım attırması gerekti-
ğini söylemiştir. Bütçe kanununda “Darülfünunun Islahatı hakkında hiçbir esas ve madde tak-
rir” edilmediği ve “1341 senesinde Darülfünunun hayat-ı umumiyesinde hiç bir tebeddül ve
tahavvül vukua” gelmeyeceği noktasında eleştirilerini yapmıştır. Avrupa uzmanlarından rektör
ve çeşitli alanlarda uzmanlar getirtilerek mevcut müderrislerin yabancıların yanında yetiştiril-

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133
Cumhuriyet Dönemi Darülfünun Tartışmaları ve 1933 Darülfünun Reformu

mesini savunmuştur. Avrupa’da müderrislerin ne kadar zor ve sıkı sınavlardan geçtiklerini ör-
nekler vererek anlatmıştır. Mevcut nizamnamelere uyulmasını, disiplin meselesinin çözülmesini
isterken, Darülfünun’un yalnızca ilme münhasır olmasını, ilim ve milli kültür yaratmadaki öne-
minden bahsetmiştir. Ağaoğlu Ahmet Bey öncekiler gibi Darülfünun’u milli kültür bakımından
eleştirmiştir. Türk lisanının, tarihinin, toplumsal yapısının incelenmediğini çünkü ülkede Darül-
fünun bulunmadığını, Avrupa’dan sayısal örnekler vererek savunmuştur. Avrupa’da başlangıçta
manastır olan Darülfünunların eski İslam medreselerine benzediğini ancak Darülfünunlarının
yüzlerce yılda geliştiğini anlatmış, Darülfünunda mütareke dönemi haksız uygulamalarını hatır-
latmış, Japonya örneğini vererek dışarıdan uzmanlar getirilmesini savunmuştur. Bu konuşmalar
bazen müdahalelerle hararetli olarak devam etmiştir. Şahsi sataşmalarla devam eden müzakere-
de Maarif Encümeni Mazbata Muharriri Ruşen Eşref Bey eleştirileri şöyle özetlemiştir:
1)Müderrisler yetersiz olup mevkilerini dolduramıyorlar, derslerine devam etmiyorlar, dışardan
görev kabul ediyorlar.
2)Darülfünun’a alınan talebeler lise tahsilini tamamlamamış ve yetersizdirler.
3)Darülfünun emaneti ve heyet-i tedrisiyeleri muhtariyeti yanlış anlamışlar.
4)Darülfünun mecmuaları düzensiz, fakir ve eksik çıkıyor.
Ardından Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey, görüşmelerin olgunlaştığını söyleyerek eleştiri-
lere cevap vermiştir. Öğrenci sayılarından ziyade kalitenin yükselmesine önem verildiğini, Da-
rülfünunda yenilik değişiklik olmadığı eleştirisine karşı çıkarak dışardan görev kabul edenlerle 122
etmeyen müderrisleri ayırdıklarını, buna göre maaş düzenlemesi yaptıklarını anlatmıştır. Çünkü
vekile göre bazı müderrislerin dışardaki görevlerinden ayrılması zararlıdır. Dışarıda muayene-
hanesi olan bir doktorun sadece Darülfünun’da çalışması, Darülfünun açısından faydalı iken
halkın tedavisi bakımından zararlıdır. Dışardan müderris getirtme işini takip edeceğini, milli
kültür bakımından yetersizlik eleştirilerini haklı bulduğunu, inkılap karşısında görevini yaptığını
ancak gençlere telkin etmede yeterli olmadığını, ekonomik sıkıntıların etkisini anlatarak eleştiri-
leri cevaplamıştır. (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 2, Cilt 18, İçtima Senesi 2, 108. İçtimaa, s.
313-315)
Tıp Fakültesinin taşınması konusunda ise farklı görüşler ihtiva eden takrirler verilince mesele
hakkında Sıhhiye Vekili konuşmuştur. Meselenin ilerde kurulacak bir komisyon tarafından ince-
lendikten sonra karar verilmesi görüşünü Sıhhiye ve Maarif Vekilleri desteklemiştir. Sıhhiye
Vekiline göre Tıp Fakültesinin taşınması meselesi esasında Tıp Fakültesinde sistem değişikliği
ile ilgilidir. Kanunun geneli hakkında müzakereler sona erdikten sonra maddeler üzerinde görü-
şülmüş, aynı hararetli tartışmalar çeşitli değişiklik talepleriyle kabul edilmiştir. Yeni kurulan
devletin sağlam temellerde yükselebilmesi için evrensel bilimsel anlayışı ve milli kültürü geliş-
tirmek zorunluluğunu anlayan Mustafa Kemal Paşa gibi TBMM de iyi bir Darülfü-
nun/Üniversite kurmak için hassas davranmışlardır. Bununla birlikte tartışmaların başlaması
alışılmadık öğrenci davranışlarıyla ilgili olup diğer konulara yönelmiştir. (TBMM Zabıt Ceride-
leri, Devre 2, Cilt 18, İçtima Senesi 2, 108. İçtimaa, s. 303-336).
Darülfünun ile ilgili haber ve makaleler basına yansımaya sonraki günlerde devam etmiştir.
Mecliste Darülfünun’u öğrenci davranışları bakımından değil, fakat ilmi yeterlilik ve milli kül-
tür noktasından eleştiren Yusuf Akçura “Darülfünunlarda Talebe Hayatı ve Talebe Ruhu” baş-
lıklı makalesinde Avrupa ve Rusya Darülfünun öğrenci hayatı ve davranışlarından örnekler
verdikten sonra Türkiye’deki talebe hayatı için şunları yazmıştır;

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133
Cumhuriyet Dönemi Darülfünun Tartışmaları ve 1933 Darülfünun Reformu

“Bizdeki talebe hayatı henüz başlamak üzeredir. Eski medrese talebe hayatı artık tarihe karış-
mıştır. Son günlerde çok intikâd ve itirazları celp etmiş yeni talebe hayatımızda, birçok acemi-
likler, bir hayli patavatsızlıklarla beraber, acaba hiç ideal nuru yok mudur? Bazen ecnebi bir
şirketin küstah hareketi, bazen ecnebi bir zatın pasaportuna fazla güvenmesi, talebenin sükûn ve
itidalini gaib ettirmiş diyemeyiz mi? Bu hadiselerde gurur-u millinin, milliyet fikrinin tesirini
hiç görmemek insafsızlık olur.” (Türk Yurdu, Nisan 1925, Sayı 7).
Hasan Âli imzalı “Darülfünun Haricinde Darülfünun” başlıklı bir yazıda Darülfünun’a hoca ve
öğrenci sayısı, binası gibi yüzeysel noktalardan bakılmaması gerektiği vurgulanmış ve diğer
kurumlarla ilişkisi üzerinde durulmuştur. Yazar, batı medeniyetine geç girildiği için Oksfort,
Kembriç, Sorbon, Harvard gibi müesseseler oluşmadığını, Darülfünunda çok iyi bilim adamları
olsa bile karşılarında aydın zümre bulamayan Darülfünun’un yine zayıf kalacağını savunmuştur.
Yazara göre Darülfünun dışında aydın bir zümrenin, Darülfünun’u temsil eden müderrislerle
rekabete girmesi Darülfünun’u geliştirebilir. Bununla birlikte Darülfünuna girmemiş ancak dışa-
rıda bilimsel çalışmalarıyla dikkat çeken kişiler vardır. Yazar iyi ki bunlar Darülfünun’a girme-
mişlerdir diyerek Mazhar Osman Bey, Fahreddin Bey, Ahmet Şükrü Bey gibi tıpçıların çalışma-
ları ve kurdukları müesseselerden örnekler vermiştir. Darülfünun öğrencileri, hatta lise öğrenci-
leri buralardan istifade etmişlerdir. Yazara göre, ilmi hayatın gelişmesi için kurumların birbiriy-
le ilişki kurması gerekir ve birinin çalışmasını diğer bir kurumun tamamlamasıyla mümkün
olabilir. Henüz küçük yaşta olan Darülfünun’un da gelişmesi temennisinde bulunarak yazısına
son vermiştir (Milli Mecmua, 1 Temmuz 1925, Sayı 40).
123
Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey, Darülfünun’da verilen çay ziyafetinde Darülfünun hocala-
rını yaptıkları çalışmalardan dolayı överken Darülfünun’dan beklentileri de şöyle yansıtmıştır;
“Muhterem müderrisler kanunlarla yıkılan müesseseler hakikatte yıkılmamıştır. Kanunlarla
tesis eden müesseseler hakikatte tesis edilmemişlerdir. Müesseseler kalpler içinde ne vakit yıkı-
lırsa o vakit tam yıkılmışlardır. Müesseseler ne vakit kalplerde istinadgâh bulursa o zaman tesis
edilmişlerdir. Tarihi bir sözü karşınızda tekrar ediyorum: Cumhuriyeti kuranlar cumhuriyetçiyi
yetiştirmeyi sizden bekliyor.” (Milli Mecmua, 1 Temmuz 1925, Sayı 40, 2.Sene)
Darülfünun konferansları verilmeye başlanmış ve bu konferanslardan birinde milletvekili Ağa-
oğlu Ahmet Bey konuşma yapmış, ancak basına yansıdığına göre katılım az olmuştur. Yeni
doğan Cumhuriyetin mahiyeti ve Osmanlı’dan farkını anlattığı konuşması özetle verilmiştir.
Konuşmasında, Osmanlı’nın kıyafette, mecellede, dilde yaptıklarını eleştirmiş “idare-i masla-
hatcı” anlayışı nedeniyle ıslahatları bir şeye benzetememiş hatta çirkin bile bulmuştur (Milli
Mecmua, 1 Temmuz 1925, Sayı 40). Nitekim Darülfünun basında ve meclisteki eleştirileri dik-
kate almaya çalışarak kendi kendini ıslah etmeye çabalamış, Darülfünun Emini Nurettin Bey’in
demecine göre Darülfünun ıslahı için Fransa, İsviçre ve Belçika’dan 13 yabancı profesör, 3
teknisyenin çağrılması planlanmıştır (İkdam, 17 Temmuz 1925, Sayı 10156).
Milli devlete geçiş nedeniyle yapılan siyasi ve eğitim alanında devrimlerin uygulanmaya baş-
landığı 1924, özellikle 1925 yıllarında Darülfünun hakkında yoğun tartışmalar gerçekleşmiştir.
Mecliste ve basında yapılan eleştiriler ve tartışmalar, milli devlete geçiş döneminin sıkıntıları
olup sonuçta çağdaş, modern bir milli devlet ve milli eğitim politikası arayışlarının ifadesidir.
Ertesi yıl 23 Mayıs 1926 tarihli Darülfünun bütçe görüşmelerinde geneli hakkında söz isteyen
olmadığı gibi maddelere geçildiğinde de fazla tartışma olmamıştır. İlahiyat Fakültesi ile ilgili
olarak Eskişehir Milletvekili Abdullah Azmi Bey, ders programını yetersiz bulmuş ve İmam-

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133
Cumhuriyet Dönemi Darülfünun Tartışmaları ve 1933 Darülfünun Reformu

hatip okullarının İlahiyat Fakültesine talebe göndermesini istemiştir. Maarif Vekili Mustafa
Necati Bey, Darülfünun’un muhtariyetini vurgulayarak ders programını oradaki ilmi yeterlilik-
leri bilinen müderrislerin hazırladığını, müdahale etmenin doğru olmayacağını savunmuştur.
İmam hatip, lise ve orta eğitim kurumlarından çıkanların İlahiyat Fakültesi’ne şartları yerine
getirmek koşuluyla gidebileceğini söylemiştir (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 2, Cilt 25, İçtima
Senesi 3, 106. İçtimaa, s. 443-449).
1926 yılında Dârulfünûn Fen Fakültesi’ne Fransa’dan öğretim üyeleri getirtilerek, eğitim sevi-
yesini yükseltmeyi hedefleyen yeni bir düzenleme yapılmıştır. Bu düzenleme Türk yükseköğre-
tim tarihinde “Darülfünun’da ikinci kısmî reform” olarak adlandırılmıştır. Fransa’nın seçilmesi-
nin sebebi o yıllarda Fransa ile bir kültür anlaşmasının yapılmış olmasıdır. İlk olarak, matema-
tik, fizik, fizikokimya, zooloji ve elektro-mekanik kürsüleri için 5 öğretim üyesi gelmişti. Son-
raki yıllarda da öğretim üyesi gelişi devam etmişti. Bunlar arasında 1933 Reformundan sonra da
üniversitedeki görevlerine devam edenler bulunmuştur (Sevtap Kadıoğlu: 2004: 471-491). Bu
yıl TBMM’de Darülfünun hakkında fazla eleştiri yer almamıştır. Bu durum Takrir-i Sükûn Ka-
nunu ile ilgili olabilir ama bir önceki yılda Takrir-i Sükûn Kanunu varken son derece sert eleşti-
riler yapılmıştır ki bu eleştiriler zaten iktidardan ziyade Darülfünun’a yöneliktir. Öte yandan
henüz yeni özerklik kazanan Darülfünun’a biraz zaman vermek gerektiği düşüncesi daha akla
yakındır. Nitekim Darülfünun bütçe görüşmelerinin yapıldığı 26 Mayıs 1927(TBMM Zabıt
Cerideleri, Devre 2, Cilt 32, İçtima Senesi IV, 72. İçtimaa, s. 491-507), 10 Mayıs 1928 (TBMM
Zabıt Cerideleri, Devre 3, Cilt IV, İçtima Senesi 1, 73. İçtimaa, s. 73-75), 11 Mayıs 1929
124
(TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 3, Cilt 11, İçtima 2, 63. İçtimaa, s. 23-27) tarihlerinde Darülfü-
nun bütçe kanunlarının geneli hakkında söz isteyen olmamış, TBMM’den meclisten kolaylıkla
geçirilmiştir.
1927 yılında “İdealsizlik Tehlikesi ve Darülfünun” başlığı altında Mehmet Emin imzasıyla bir
yazı yazılmıştır. Yazar, kendi gençliklerinin istibdat dönemine karşı mücadeleler, savaşlar ve
yeni müesseseler kurmak ideal ve heyecanlarıyla geçtiğini, bugünkü nesli mefkûreci yapan ic-
timai sebeplerin yarın aynen mevcut olmayacağını, bu nedenle yarın kolaylıkla kaba bir mater-
yalizm, ferdiyetçilik tehlikesine düşebilecekleri uyarısını yapmıştır. Yazara göre, bu günkü
gençlikte böyle bir tehlike vardır ve bu konuda en büyük vazife Darülfünun’a aittir. Darülfünun
sadece belli bilgileri öğreten yer olmamalı manevi bir velayet tesis etmelidir. Bu nedenle Edebi-
yat Fakültesi, Türkiye mihverinde derslere bir parça heyecan katmalıdır. Edebiyat Fakültesinin
dünya ilmine hizmeti ancak Türkiye’yi merkez yaptığı zaman olacaktır. Bu memleketin tarihi,
coğrafyası, Tanzimat’tan beri geçirilen değişimler, inkılapların sosyal sebepleri ilmi bir usulle
araştırılmamıştır. Yazar devamla inkılapların sebebini ve “hedefini” anlatan eserler meydana
getirilmesini, bilim adamlarının kendinden öncekilerin velayetine, herhangi bir inanç veya aki-
deye saplanmaması gerektiğini açıklamıştır. Bilim adamlarının toplumun iştiyaklarına karşı
gaflet içinde olmaması gereğini Fransa’dan örnek vererek vurguladıktan sonra yazısını şu söz-
lerle bitirmiştir (Hayat, 2 Haziran 1927, Sayı 27) ;
“Bizde ise mefkûre kuvveti daha dün yeni ve büyük bir inkılap yaratmıştır. Bu inkılap üzerinde
düşünen, bunu tenvir etmeye çalışan mütefekkirler genç nesli besleyecek ideali bulurlar. Onu
sistem haline koymak, onu ruhlara telkin edecek sanat eserleri vücuda getirmek bugünün mü-
nevverlerine terettüb eyleyen vazifedir. İstanbul Darülfünun’u bu aşkın pişvası olmak, dersleri-
nin mihveri Türkiye olması lazım gelen kürsülerin müderrisleri memleket hadiselerini tenvir
eylemek mecburiyeti karşısında bulunurlar. Memleket bu tatlı mükellefiyetin Darülfünun tedri-
satında, neşriyatında yaratacağı eserlere intizar eyliyor.”

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133
Cumhuriyet Dönemi Darülfünun Tartışmaları ve 1933 Darülfünun Reformu

Mehmet Emin’in idealsizlik tehlikesine katılan Köprülüzade Mehmet Fuat, onun görüşlerinde
yalnız müphem kalmış bazı noktalar olduğunu belirtmiştir. Bu konuda sadece Edebiyat Fakülte-
sinin değil, Hukuk, İlahiyat, İktisat, Mülkiye hatta Tıp gibi bütün fakültelerin sorumlu olduğunu
belirtmiştir. Kütüphane, laboratuvar eksikliğine dikkat çekmiş ve çalışmak isteyenler için uygun
yeterli maddi koşullar bulunmadığını anlatmıştır. Yine de “Dünyanın en büyük ve en faal âlim-
lerini bu vasıtalardan tecrit ediniz atalete mahkûm kaldıklarını göreceksiniz. Ancak şunu da
itiraf etmeliyiz ki bu günkü “ilmi usullere” vakıf olmayan insanları dünyanın en zengin vesaiti-
ne gark etseniz, yine hiçbir şey yapamazlar. Ve başkalarının kitaplarından gördükleri şeyleri
papağan gibi tekrar ile iktifa ederler” diyerek bilimsel zihniyet ve usullerin önemini de vurgu-
lamıştır (Hayat, 9 Haziran 1927, Sayı 28). Bu yıllar milli devlet anlayışında önemli olan dil,
tarih, coğrafya alanında kültür çalışmalarının başladığı yılları içerdiği için Darülfünun’dan da
bu yönde çalışmalar beklendiği açıktır.
1933 Reformuna Doğru
1929 yılında basında Darülfünun ile ilgili haberler yoğunlaşmaya başlamıştır. Akşam gazetesin-
de “Tıp Fakültemiz Ne halde” başlığı altında Tıp Fakültesi Veladi ve Cerrahi Nisai müderrisi
Kenan Tevfik Bey ile yapılan bir mülakatta fakülte hakkında sorular sorulmuştur. Fakültede
bazı profesörlerin mesleklerinden başka işlerle uğraştığına dair sorulara, Kenan Tevfik Bey,
ilmin zevkinden bahsetmiş, müderrisin mesleği dışında başka bir işle uğraşmasını doğru bul-
mamıştır (Akşam, 11 Ocak 1929, Sayı 3682, s. 3). Gazetenin bir başka sayısında Darülfünun
Edebiyat ve Hukuk Fakültelerinden birkaç talebenin tahsil için Mayıs ayında Avrupa’ya gönde- 125
rileceğine dair haber yer almıştır (Akşam, 29 Ocak 1929, Sayı 3700, s. 4). Vakit gazetesinde
“Jeoloji Tetkikatı” başlığı altında Mehmet Asım imzalı köşe yazısına göre, Darülfünun Fen
Fakültesi Arziyat ve Madeniyat Enstitüsü hükümete bir müracaatta bulunmuş, jeolojinin çeşitli
dallarında memleketimizde inceleme yapmak için davet edilen Avrupalı uzmanların çalışmala-
rına katılmak istediklerini bildirmişlerdir. Köşe yazısında müracaat olumlu karşılanmış, Darül-
fünun’un memleketin ve milletin fenni vasıtalarla tetkik edilmesine yardım etmesi gerektiğini
vurgulanmıştır. Yapılacak jeolojik incelemelere göre ziraat, maden, nafia alanında ıslahatlar
yapılacağı, bu nedenle memleketin jeoloji haritasının çıkarılmasını, bu haritanın adeta bir de-
mirbaş defteri olmasını, çeşitli yerlerden alınacak numunelerin sergileneceği bir müze kurulma-
sını tavsiye etmiştir (Vakit, 23 Şubat 1929, Sayı 4000). Yine basında “İlmi Istılahlarımız İçin
İşe Başlanıyor” başlıklı haberde Ankara’da çizilen esaslar dâhilinde ilim ve fen ıstılahlarının
tespit edilmesi için Darülfünun divanı ve fakülte meclislerinin olağanüstü toplanacağı haberi yer
almıştır. Bu toplantıda çalışma esasları belirleneceği, her fakültenin kendi alanıyla ilgili ıstılah-
ları mümkün olduğunca Türkçe kelimelerden seçeceği belirtilmiştir (Vakit, 24 Şubat 1929, Sayı
4001). Ertesi günkü haberlerde Darülfünun Divanının toplandığı, ilmi ıstılahların tespiti için tali
komisyonlar kurulduğu haberleri yer almıştır (Hâkimiyet-i Milliye 25 Şubat 1929, Akşam 25
Şubat 1929, Sayı 4002). Sonraki günlerde de bu komisyonların çalışmalarına devam ettiğine
dair haberler yer almıştır (Hâkimiyet-i Milliye, 18, 21 Mart 1929, Sayı 2761, 2764). Müderrisle-
rin dereceleri hakkında meclise gelen kanun teklifi (Vakit, 26 Şubat 1929, Sayı 4003) ile Maarif
Vekâleti tarafından bir Darülfünun Kanunu hazırlandığı (Akşam, 3 Mart 1929, Sayı 3733) ha-
berleri gazetelerde yer almıştır. Maarif Vekâleti, Darülfünun emanetinden kanun hakkında bir
proje hazırlamasını istemiştir. Yeni kanuna göre, muallim ve müderris bulunanlar başka sahada
görev kabul edemeyeceklerdir. Bir başka haberde müderrislerin çalışmalarını bir aya kadar ta-
mamlayacaklarına yer verilmiştir (Akşam, 20 Mart 1929, Sayı 3748). Ayrıca verimli çalışmayan
yabancı uzmanların sözleşmelerinin yenilenmeyeceği açıklanmıştır (Mustafa Ergün: 1983: 138).

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133
Cumhuriyet Dönemi Darülfünun Tartışmaları ve 1933 Darülfünun Reformu

1929 yılındaki bu haberlerden anlaşıldığı üzere “Darülfünun’un kendisini ıslah” etmeye çalış-
mıştır. Darülfünun’un altı ayda hazırladığı ıslahat projesi Darülfünun Emini Neşet Ömer (İr-
delp) Bey tarafından Maarif Vekâleti’ne sunulmuştur. Maarif Vekâleti, bu projeyi yeterli bul-
mamış, daha geniş çaplı bir düzenleme yapmak için konuyu bir yıl içinde yeniden ele alacağını
bildirmiştir (Kadıoğlu:2004: 473, Ekmeleddin İhsanoğlu: 1993:525).
Bu haberlerden kısa bir süre sonra Necmettin Sadak, yazdığı bir köşe yazısında Maarif Veki-
li’nin Darülfünun’da yaptığı konuşmayı çeşitli alıntılarla ele almıştır. Vekilin konuşması Darül-
fünun’dan memnuniyetsizliği yansıtmıştır. Necmeddin Sadak’a göre, Darülfünun’da bir konuş-
ma yapan Maarif Vekili cumhuriyetin ve inkılabın Darülfünun’dan neler beklediğini açıkça
anlatan ilk maarif vekilidir. Darülfünun emini de konuşmasında iyi bir Darülfünun için zaman
ve maddi kaynaklara olan ihtiyacı vurgulamış, Darülfünun’un Cumhuriyet ile gelişmeye başla-
dığını söylemiştir. Yazar, ardından Darülfünun’un beklenen semereyi vermediğini, geçirilen
inkılaplar esnasında kendinden beklenen hareket ve hayatiyeti göstermediğini savunmuştur.
Vekilin konuşmasında geçen Darülfünun’un ilim irfan yaratma görevine dair sözlerini alıntı
yapmış ve “maalesef itiraf etmeliyiz ki Darülfünun memlekette hem ilim cereyanlarının hem
milli hareketlerin haricinde kendi binasına kapanarak yaşamıştır” diyerek Darülfünun’u eleş-
tirmiştir. Yazara göre “Türkiye Cumhuriyetini şiddetle alakadar eden içtimai, iktisadi, bilhassa
milli meselelerde, Darülfünun’u yanda değil çok önde görmek isteriz” diyen vekil bu sözleriyle
hakikatin tam içine adım atmıştır. Yazar, vekilin konuşmalarından alıntı yaparak Darülfünun’un
sadece milli değil, beynelmilel bilim âleminde adlarının geçmesini ve gereken yardımı hüküme-
126
tin yapacağından emin olduğunu belirtmiştir (Hayat, 15 Teşrinievvel 1929, Cilt 6, Sayı 141).
TBMM’de baştan beri milli ve evrensel çalışmalar yapması beklenen Darülfünun hakkında ko-
nuşmalar yine bütçe kanunu nedeniyle yapılmıştır. 18 Mayıs 1930’da Maarif Bütçesi’nin geneli
hakkında söz isteyen olmamış Maarif Vekili Cemal Hüsnü Bey, bütçeyi savunurken Darülfü-
nun’a değinmiştir. Öğrenci sayısının azlığının geçirilen savaş yıllarından kaynaklandığını bu-
nunla birlikte öğrenci sayısının arttığını, lise sayısı arttıkça daha artacağını söylemiştir. Millet-
vekili Ağaoğlu Ahmet Bey ise ilim ve kültürün kaynağı olan Darülfünun’un unutulduğunu,
yetim bırakıldığını, muallimlerinin aç ve perişan halde bulunduğunu söyleyerek yükseköğretime
dikkat çekmiştir. Vekil Darülfünun’un unutulmadığını, ıslahata muhtaç olduğunu Darülfünun
heyetinin Maarif Vekâleti’ne bildirdiğini, ıslahat projesinin tam ve kati olması için kısa zaman-
da neticelendirmediklerini, zamana ve incelemeye ihtiyaç olduğunu, inceleme neticesine kadar
Darülfünun’un mevcut durumuna dokunulmamasını uygun gördüklerini söylemiştir (TBMM
Zabıt Cerideleri, Devre 3, Cilt 19, İçtima Senesi 3, 60. İn’ikat, s. 105-107). 29 Mayıs 1930 gü-
nü Darülfünun bütçesi geneli hakkında kimse söz istememiş ve bütçe kabul edilmiştir (TBMM
Zabıt Cerideleri, Devre 3, Cilt 19, İçtima Senesi 3, 65. İn’ikat, s. 243-246). Bütçenin esbab-ı
mucibe layihasında Maarif Vekilinin vurguladığı ıslahat meselesi şöyle yer almıştır:
“Darülfünunun Maarif Vekâletine gönderdiği bütçe projesi ile bir takım ıslahat ve tensikata
lüzum göstermektedir. Hâlbuki bu mühim ilim müessesemizde yapılacak değişikliklerin çok iyi
bir tetkika istinat etmesi icap eder kısa bir zamanda buna imkân olmadığından bu senede Da-
rülfünunun bütçesinin geçen senenin ayni olarak kabul edilmesi zarurî görülmüştür.” (TBMM
Zabıt Cerideleri, Devre 3, Cilt 19, İçtima Senesi 3, 65. İn’ikat, s. 99).
Darülfünun’dan memnun olmayan hükümet bütçe kanununun gerekçesinden anlaşıldığı üzere
Darülfünun ıslahı için arayışa girmiş ve aceleye getirmek istememiştir. Bu arada 1930 yılında
özerkliği devam eden Darülfünun’un emin seçimi basına yansımış, kimin seçileceğine dair

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133
Cumhuriyet Dönemi Darülfünun Tartışmaları ve 1933 Darülfünun Reformu

muhtelif rivayetler olduğu, Darülfünun emini Neşet Ömer, Hukuk Fakültesi reisi Tahir, Edebi-
yat Fakültesi reisi Köprülüzade Mehmet Fuat Beylerin isimlerinin geçtiği haberi yer almıştır
(Akşam, 31 Ağustos 1930, Sayı 4270). Darülfünun seçiminde olay çıktığı, seçimlerde usulsüz-
lük yapıldığı haberleri yer almıştır (Cengiz Dönmez, İrem Namlı Altıntaş: 2014:87)
1931 yılı Darülfünun bütçe görüşmeleri de sakin geçmiş müderrislerin kıdemleri ve maaşları ile
ilgili düzenleme yapılmıştır. Encümenlerde bütçe görüşülmüş ve bütçe encümeni mazbatasında
Darülfünun’un özerkliği ile ilgili olarak şu dikkat çekici ifadeler yer almıştır. “malî muhtariyeti
olan bu müesseseye şimdiye kadar Devlet bütçesinden yapılan muavenetten başka bir varidat
menba’ı bulunamamıştır. Bu şerait altında malî muhtariyetten bir faide melhuz olamayacağın-
dan bu ciheti bir tetkik mevzuu olarak Hükümetin nazar-ı dikkatine arz ederiz.” (TBMM Zabıt
Cerideleri, Devre 4, Cilt 3, Fevkalade İctimaa, s. 194). Darülfünun’un mali özerkliği devlet
yardımlarına bağlı kalması sebebiyle işlevsel hale gelememiştir. Ayrıca Maarif Vekili Darülfü-
nun’un ıslah edileceğine dair basına bilgi vermiştir (Taşdemirci: 1994:139). 1931 yılında Cum-
huriyet Halk Fırkasının toplantısında da Darülfünun’un ıslah ve tensikine dair karar alınmıştır
(Mehmet Serhat Yılmaz:2001:254).
Görüldüğü üzere Darülfünun hakkındaki haber ve eleştiriler Darülfünun Reformuna giden süre-
cin basına ve TBMM’ne yansımasıdır. Beklentileri karşılamayan Darülfünun ıslahı için İsviçre
Cenevre Üniversitesi pedagoji uzmanı Profesör Albert Malche Türkiye’ye davet edilmiş ve
Darülfünun’la ilgili bir inceleme yaparak rapor yazması istenmiş ve Malche 16 Ocak 1932’ de
İstanbul’a gelmiştir. Darülfünun’da gerekli incelemelerini ve görüşmelerini yapmış, Darülfünun 127
hocalarına ve idaresine yapılmak üzere bir anket bıraktıktan sonra (Taşdemirci:1994:139) 18
Ocak 1932 günü Ankara’da Başbakan İsmet İnönü ve Maarif Vekili ile görüşmüş ve 21 Ocak’ta
tekrar İstanbul’a dönmüştür. Kendisine Darülfünun binasında yer ayrılan Profesör 24 Ocak
1932 tarihinde başladığı çalışmasını 29 Mayıs 1932 günü “İstanbul Darülfünunu Hakkında Ra-
por” adıyla 1 Haziran 1932’de Maarif Vekili Esat Sagay’a sunmuştur(Albert Malche:1935:3).
Profesör Malche’nin raporu Maarif Vekâleti tarafından “İstanbul Üniversitesi Hakkında Rapor”
adıyla yayınlanmıştır. Malche raporunda, Darülfünun’un ilmi özerkliğinden yana olduğunu
belirtmekle birlikte eğitim ve idare heyetinin hükümetin sorumluluğunda olmasına dair kanaati-
ni belirtmiştir. Ayrıca siyasi tayinlerin endişe verici olduğunu, ancak bundan kaçınırken zümre
ve gurup nüfuzuyla karşılaşılacağını genel menfaat açısından daha zararlı görerek hükümetin
müdahale etmesine dair tavsiyelerde bulunmuştur. Darülfünun ile mutabık kalarak bir ıslahat
programının kararlı bir şekilde uygulanmasını tavsiye etmiştir (Albert Malche:1939:5).
Malche’nin çalışmaları “Darülfünun Islahı”(Cumhuriyet, 5 Nisan 1932), “Darülfünun İçin Ne
İyi Ne Fena Diyemem” (Cumhuriyet, 20 Mayıs 1932) başlıkları altında basında yer almıştır. 1
Haziran 1932’de raporunu Maarif Vekâletine sunan Malche, 9 Haziran 1932’de ülkeden ayrıl-
mıştır (Cumhuriyet, 10 Haziran 1932). Malche raporunda ekonomik sıkıntılar, muallim ve mü-
derris sayılarının fazla ücretleri düşük olması sebebiyle muallim ve müderrislerin Darülfü-
nun’daki görevlerinde etkili olamayacaklarını ifade etmiştir. Darülfünun’a kayıtlı öğrenci sayı-
sını fazla bulmakla birlikte Darülfünun’dan mezun olan öğrenci sayısını az bulmuştur. Pedago-
jik bakımdan ilmi ve fikri hızdan nasibsiz, akademik hürriyeti, ders kitapları, kütüphaneleri,
yabancı dil öğrenimini yetersiz bulmuştur. Tavsiye ve sonuç kısmında yüksek tahsilde metot,
deney ve tecrübeye ve bunların arasındaki ilişkiye vurgu yapmış, ispata dayanan eserler meyda-
na getirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Araştırma ve sorgulamaya dayalı bir yapının kurulmasına
yönelik olan sözlerine şöyle devam etmiştir:

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133
Cumhuriyet Dönemi Darülfünun Tartışmaları ve 1933 Darülfünun Reformu

“İşte fikrî ve ilmî teşekkülle hayat arasındaki bu sıkı rabıta da bir darülfünunun başlıca düşün-
celerinden birini teşkil eder.Mutlak bir mücerretlik ve nazariyecilik sistemi ile mücadele etmek
lâzımdır. Hayatın hâdise ve vakalarını her tetkik ve tahsilin esas ve menşeinde ahzi mevzi eder
ve hayatın ihtiyaçları her tetkik ve tahsilin varacağı neticedir. …Hakikatlere istinat etmek
lâzımdır. Bu memleketteki vaziyetin icabatı ve ihtiyacatı meçhulümüz değildir. İstanbul darülfü-
nunu gibi bir darülfünunda, Türkiye gibi baştanbaşa yeniden teşekkül eden bir memlekette, bu
icaplar ve ihtiyaçlar her tarafta fazla ilmî alâkayı celp etmelidir”
Malche, Darülfünun’un ezberci anlayış yerine hayatın gerçeklerine Türkiye’nin ihtiyacına daya-
lı bir eğitim anlayışında olması gerektiğini belirtirken öteden beri Darülfünun’a dönük eleştiri
ve beklentilere benzer şekilde tavsiyelerde bulunmuştur. Yine devamında;
“…. Darülfünun, ilmî zihniyeti halk etmekle mükelleftir ve bunun haricinde selâmet yoktur. Bu
zihniyet ise, kendilerini şahsî araştırmalar karşısında bulundurmak sureti ile talebeler tarafın-
dan kuvvetli ve azimli bir gayret sarf edilmesini temin sayesinde ve münhasıran bu sayede inki-
şaf eder. Raporumda herşey bu şarta tâbi ve muallâktır ve bu olmadan hakikî bir darülfünun,
hakikî bir faaliyeti fikriye yoktur. Darülfünun meselesi esas itibar ile Türkiye’nin fikrî, manevî,
hattâ tçtimai istikbali meselesidir” ifadeleriyle Darülfünun’un inkılapların gerisinde kaldığı
eleştirilerini bir yabancı gözüyle bir nevi doğrulamıştır.
Malche’nin çalışmalarının devam ettiği sırada 29 Mayıs 1932’de Darülfünun bütçe görüşmele-
rinde Manisa Milletvekili Refik Şevket Bey ilim ve irfanın, ferdi, milli ve beşeri hayattaki öne-
128
mine değinmiş, milletin hayatında yeniliğin görülmesini arzu ediyorsak, bunun yegâne icabı,
yegâne istinat noktası, müzakeresini yaptığımız Darülfünundadır demiştir. Önceki sene bütçe
görüşmelerinde bahsedilen ıslahat meselesinin gelecek yılın bütçe görüşmelerinden 2-3 ay evvel
TBMM’ne gönderilmesine karşı çıkmıştır. Islahat konusunda uzmanların görüşlerinin gelecek
seneye bekletilmeden TBMM’nde hemen görüşülmesini istemiştir. Darülfünunun gidişatı, kat
ettiği mesafe, talebe adedi, özellikle darülfünunlara girmeğe başlayan kızların gelişmeleri, sayı-
ları, yurtdışındaki öğrenci sayısı ve ne kadar verimli oldukları, verimli olmayanlar hakkındaki
tedbirler, memleketteki yabancı öğrenci sayıları durumu, müderrislerin maaşları hakkında
TBMM’nin aydınlatılmasını istemiştir. Dişçi mektebi talebesinin haftada bir iki defa bazı ders-
leri almak için İstanbul’dan Haydarpaşa’ya gitmek zorunda kalmalarını, ekonomik açıdan eleş-
tirmiştir. Yabancı memleketlerin darülfünunlarına mensup gençlerin hocaları ile memleketimizi
ziyaret ettiklerini bunlardan Türk öğrencilerin istifade edip etmediklerini, Türk talebe ve öğren-
cilerin yabancı memleketleri ziyaret edip etmediklerini bu konuda program ve tahsisatı olup
olmadığını sormuştur. (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 4, Cilt 8, İçtima Senesi 1, 54. İçtimaa, s.
338-340)
Konya Milletvekili Kemal Zaim Bey bu eleştirilere maaştan başlayarak cevap verirken Darülfü-
nun görevlilerinin maaşları konusunda yapılan barem çalışmasını anlatmıştır. Darülfünun’un
özerkliği dolayısıyla kendisine ait gelir kaynağı olması gerekirken kanunda Darülfünun’un gelir
kaynaklarının neler olacağı yeteri kadar düşünülmemiş, devletin yaptığı yardıma bağlı kalmıştır.
Diğer devlet kurumları memurları bareme tabi iken Darülfünun ise bareme dâhil olmadığından
maaşları düşük kalmıştır. Darülfünun için hazırlanan barem teklifiyle müderrislerin maaşları
yine düşük kalmıştır. Bunun üzerine Darülfünun’un ıslahı için yabancı bir uzman getirilmesi
kararı verilmiştir. Bütçeye bunun için bir masraf kalemi eklenmiştir. Bu uzman gelmiş ve ince-

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133
Cumhuriyet Dönemi Darülfünun Tartışmaları ve 1933 Darülfünun Reformu

lemelerini tamamlamıştır3. Islahat hakkındaki görüşler, gelecek seneki bütçe kanunundan 2-3 ay
evvel meclise getirileceği için içinde bulunulan yılın bütçesinde Darülfünun ile ilgili fazla bir
değişiklik yapılamamıştır. Zaim Bey, barem belirlenirken müderrislerin kıdemlerini ve darülme-
sailerini/enstitülerini dikkate almayı düşündüklerini ancak darülmesai ayrı bir konu olduğu için
buna kendilerini yetkili görmediklerini ve meseleyi Darülfünun Divanı ve Maarif Vekâleti’ne
bıraktıklarını anlatmıştır. Bu konuda bir yolsuzluk var ise cevabını Maarif Vekilinin vereceğini
söylemiştir. Memur maaşlarının denkliği ile ilgili kanun hazırlanırken hukuk-u müktesebe-
den/kazanılmış haktan ziyade görevin mahiyeti ve çeşitli vazifelerin birbiri arasındaki farkı
dikkate almak zorunda kalmışlardır. “Bu nedenle daha önce yüksek maaş alanların maaşlarında
düşmeler olmuştur. Aksi takdirde denkliğin ortadan kalkacağını belirten Zaim Bey iki yıldır
yapılan çalışmaları özetledikten sonra Darülfünun’un kısa sürede başka memleketlerdekiyle
kıyaslanacak seviyeye gelemeyeceğini, Darülfünun’u yüksek vasıflı şahsiyetlerin geliştireceği-
ni, yüksek vasıflı şahısların ise uzun senelerde yetişeceğini söylemiştir (TBMM Zabıt Ceridele-
ri, Devre 4, Cilt 8, İçtima Senesi 1, 54. İçtimaa, s. 340-342).
Daha sonra Erzurum Milletvekili Necip Asım Bey söz almış, Darülfünun’da daha önce çalıştı-
ğını, başlangıçta atamaları devletin yaptığını ancak Darülfünun Emaneti ve Fakülte Riyaseti
kurulduktan sonra makam mevkilere göz dikmeler başladığını anlatmıştır. Bilgili, tecrübeli ve
yaşlı kişilerin yanında en ufak muallimlere bile müderris unvanı verilmiş, oy almak için birçok
işler yapılmıştır. Beceriksiz niteliksiz atamalar yapıldığını savunmuştur. Ekonomik sıkıntıyı ve
buraya bir vakıf sağlanması gerektiğini, İlahiyat Fakültesinde 15 öğrenci bulunduğunu, sayının
129
artmayacağını, 15 öğrenci için fakülte açılamayacağını söylemiştir. (TBMM Zabıt Cerideleri,
Devre 4, Cilt 8, İçtima Senesi 1, 54. İçtimaa, s. 342-343).
Necip Asım Beyden sonra Eskişehir Milletvekili Emin Bey, Darülfünun şubelerinin memleketin
ihtiyacına göre tasnif edilmiş mi? Gerçek hayata hazırlıyor mu? Şimdiye kadar Darülfünunları-
mızda yetişmiş ve yetişmekte olan kimyagerlerin sanayiimize ne gibi istifadeler temin etmişler-
dir? Darülfünun’u incelerken acaba Edebiyat ve İlahiyat Fakültelerini dolu olarak mı bulmuşlar?
Eğer böyle ise bunlar memlekete fayda getirmez diyerek dikkat çekici sorular sormuştur. Ardın-
dan Ordu Milletvekili Ahmet ihsan Bey ise tarihçesi hakkında kısa bilgi vererek üniversite ola-
rak kuruluşu 1915’tedir demiştir. Darülfünun içinde yaşayan daha uzun hayatları olan bazı kıy-
metli müderrisler yaşlanıp düşük bir emekli maaşıyla bir kenara atılmışlardır. Bu gibi kimseler
için düzenlemeler yapılmasını isteyen uzun bir konuşma yapmıştır. Daha sonra Çanakkale Mil-
letvekili Ziya Gevher Bey, konuşmalardaki Emin Bey’in Edebiyat ve İlahiyat Fakülteleri ile
ilgili söylediklerine karşı çıkarak Darülfünunlarda gençlerin sadece para kazanmak için yetiş-
mediğini söylemiştir. Yüksek bir edebiyatçı, felsefeci yetiştirdiklerini savunmuştur (TBMM
Zabıt Cerideleri, Devre 4, Cilt 8, İçtima Senesi 1, 54. İçtimaa, s. 342-345).
Genel olarak ifade edilen bu noktalarda karşılıklı atışmaların yaşandığı bir TBMM’si görüşmesi
gerçekleşmiştir. Maarif Vekili Esat Bey ise eleştirileri eğitimin ıslahına Darülfünundan mı yok-
sa liselerden mi başlansın sorusuyla cevaplamaya çalışmıştır. Sorunun cevabını yine kendi vere-
rek “hepsine birden başlamak lazımdır” demiştir. Özetle eğitimin her kısmına önem verilmesi
gerektiğini ve önem verildiğini çeşitli örneklerle savunduktan sonra fasıllara geçilmiş ve bütçe
kanunu kabul edilmiştir (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 4, Cilt 8, İçtima Senesi 1, 54. İçtimaa,
s. 346-350).

3
Burada söz edilen uzman Profesör Albert Malche’dir.

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133
Cumhuriyet Dönemi Darülfünun Tartışmaları ve 1933 Darülfünun Reformu

Meclisteki tartışmalardan Darülfünun’dan memnun olunmadığı anlaşılırken Darülfünun’un


inkılapların gerisinde kaldığına dair eleştiriler basında özellikle Kadro Dergisinde yoğun bir
şekilde yer almıştır (Temuçin Faik Ertan: 1992: 211-219)
1932 yılı bütçe tartışmalarında bahsedilen reform tasarısı 1933 yılı bütçe görüşmelerinde gün-
deme gelmiştir. 17 Mayıs 1933 günü Maarif Vekâleti bütçesi görüşmesinde Manisa Milletvekili
Refik Şevket Bey eğitimin geneli hakkında eleştiriler yapmış, birkaç yıldır sözü edilen Darülfü-
nun ıslahatı hakkında neler yapıldığını sormuştur. Maarif Vekili Reşit Galip Bey bütçe geneli
hakkında konuşmuş, Darülfünun ile ilgili kısmı Darülfünun bütçesi geldiği zaman ayrıntılı ola-
rak müzakere edileceğini ifade etmiştir (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 4, Cilt 15, İctimaa 2, s
140-145). Nitekim 31 Mayıs 1933’de “İstanbul Darülfünunu’nun ilgası ile yerine yeni esaslar
dâhilinde bir İstanbul Üniversitesi teşkiline dair 1/705 numaralı kanun lâyihası ve Maarif en-
cümeni mazbatası ile İstanbul Darülfünunu 1933 senesi Haziran ve Temmuz ayları muvakkat
bütçesi hakkında 1/713 numaralı kanûn lâyihaları ve Bütçe encümeni mazbatası” TBMM’nde
kabul edilmiştir (TBMM Zabıt Cerideleri, Devre 4, Cilt 15, İctimaa 2, s. 465-467). Kanun ile
Darülfünun özerkliği kaldırılmış ve Maarif Vekâletine bağlanmıştır.
Sonuç
Osmanlı Devleti’nin son döneminde sivil ve askeri aydınlar geri kalışın ve devletin kötüye git-
mesinin sebebini eğitim ve öğretimdeki eksiklik olarak görmüşler ve bu konularda çalışmışlar-
dır. Nitekim bu çalışmalar Milli Mücadele yıllarında kesintiye uğramakla birlikte TBMM’nde
130
ve Türk Maarif Kongresi’nde başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Milli Mücadele’nin lider-
leri milli eğitim anlayışına yönelmenin zorunluluğunu hedef olarak benimsemişlerdir. Ancak
yönetim anlayışı bakımından milli bir devlet kurmadan milli bir eğitim sistemi kurmak mümkün
olmamıştır. Bu nedenle Milli Mücadele’yi milliyetçilik ideolojisiyle yürüten TBMM 1 Kasım
1922’de saltanatı ilga ederek milli devlet önündeki siyasi engellerden birini kaldırmıştır. Salta-
natın kaldırılmasıyla Osmanlı Devleti resmen tarihe mal olmuştur. Ardından baştan beri milli
devlet anlayışıyla yola çıkmış olan TBMM 29 Ekim 1923’te, Cumhuriyet’i ilan etmiştir. 3 Mart
1924 tarihinde Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu kabul ettikten sonra milli eğitim sistemini kurmak
için çalışmaya başlamıştır. Bu dönemde milletvekillerinin, yeni Türkiye Cumhuriyeti Devle-
ti’nin milli eğitim sisteminin bir parçası olan ve Osmanlı’dan miras alınan Darülfünun’dan milli
ve evrensel bilgi ve kültür oluşturması yönünde büyük beklentileri vardır. Meclis bütçe görüş-
melerine ve basına bu beklentiler yansımıştır. Bunun için 1924 yılında Darülfünun’a mali ve
idari özerklik verilmiştir. Ancak kısa bir süre içinde Darülfünun öğrencilerinin Türk örf ve âde-
tine uygun olmayan davranışları ile ilgili bazı haberler basında yer alınca mesele meclis bütçe
görüşmelerinde ele alınmıştır. Hatta özerkliğinin kaldırılması talepleri söz konusu olmuştur.
Öğrenci davranışlarından dolayı Darülfünuna yönelik eleştirilerin kapsamı genişlemiştir. Özerk
olan Darülfünun’un bütçe hazırlamaktaki becerisizliklerine, Darülfünun müderrislerinin bilim-
sel yetersizliklerine, yetersiz kişilerin müderris ünvanı almalarına, birden fazla devlet görevi
kabul etmelerine, kurumda mali yolsuzluk olduğuna, kurumun siyasi ve toplumsal gelişmelerin
gerisinde kaldığına dair eleştiriler TBMM’nde sert tartışmalara sebep olmuştur. Bu tartışmalar-
da Darülfünun’un İngiltere, ABD, Fransa, Almanya gibi ülkelerdeki üniversitelerle kıyaslaması
yapılırken zaman unsuruna dikkat çekilmiştir. Özellikle bütçeyi savunan hükümet sözcüleri
veya Maarif Vekili iyi bir üniversitenin uzun bir tarihi olduğunu hatırlattıkları gibi savaş yılları-
nın bütün kurumlarda olduğu gibi yarattığı idari ve ekonomik sıkıntıları dile getirmişlerdir. Ge-
leneksel ve muhafazakâr toplumun kabul etmekte zorlandığı bazı öğrenci olaylarını ise asayişle
ilgili meseleler olarak görüp hükümetin gerekli tedbirler alacağını belirtmişlerdir. Bu tarihten

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133
Cumhuriyet Dönemi Darülfünun Tartışmaları ve 1933 Darülfünun Reformu

sonra Darülfünun ile ilgili TBMM’nde sert tartışmalara rastlanmamıştır. Ancak basında Darül-
fünun’un milli ve evrensel bilgi ve kültür oluşturmak görevinden bahseden yazılar çıkmıştır.
Esasen Darülfünun’un gelişmesi uzun bir zamana muhtaç olup, özerk olup olmamasının doğru-
dan doğruya bilimsel zihniyetin gelişmesiyle ilgisi yoktur. Bu daha çok aydınlanmış bir kafanın
bilimsel yöntemlerle milli ve evrensel değerler üretebilmesiyle ilgilidir. Osmanlı ıslahatlarından
beri bilime ve eğitime önem verilmesi gerektiği tartışmalarında devlet destekleyici olmakla
birlikte toplumda bilimsel yöntem ve düşünüşe yeterli yönelme olmaması Darülfünun’un göre-
vini zorlaştırmıştır. Cumhuriyet’in ilanıyla özgürlük gelişme sürecine girmiş, bu bağlamda Da-
rülfünun özerkleştirilmiştir.
1929 yılına kadar TBMM’de Darülfünun bütçe tartışmaları genellikle sakin geçmiştir. Bu sakin-
liği sadece Takrir-i Sükun Kanunu’nun getirdiği siyasal sınırlamalarla açıklamak mümkün de-
ğildir. Çünkü 1925 yılında Takrir-i Sükun Kanunu varken Darülfünun’na yönelik eleştiriler
oldukça sert bir şekilde yapılmıştır. Üstelik bu eleştiriler siyasi gücü elinde bulunduran mevcut
hükümete değil Darülfünun’un eğitim, yönetim ve bilim anlayışına yönelik olmuştur. 1925’ten
sonra TBMM’de bu konuda eleştirilerin azalmasının sebebi Darülfünun’un milli ve evrensel
bilim ve kültür oluşturmakta zamana ihtiyaç duymasıdır ki milletvekilleri eleştirilerde zaman
unsurunu sık sık vurgulamışlardır. Gerçekten de iyi bilimsel çalışmaların kısa sürede ortaya
çıkması ve toplumu arkasından sürükleyecek bir aydınlanma ve gelişmeyi sağlaması birkaç yıl
içinde mümkün değildir. Bununla birlikte Milli Mücadele’yi başaran TBMM’nin çağın gelişme-
leri karşısında acelesi vardır. Çağın bilimsel ve siyasi gelişmeleri karşısında Osmanlı’nın son 131
döneminden beri fark edilen geri kalmışlık düşüncesi bu aceleciliğin temel sebebidir. Çağın
gelişmeleriyle Türk Milletinin mevcut durumu arasındaki açıklığın bir an önce kapatılması dü-
şüncesi beklentileri yükseltirken Darülfünun’a yönelik eleştirileri de bir o kadar sertleştirmiştir.
Çağın gelişmelerini yakalamak için TBMM arka arkaya önemli inkılaplar yapmış fakat Darül-
fünun bu gelişmelere yeteri kadar katılmamış, sessiz kalmıştır. Milli ve evrensel konularda bir
şey üretemediği eleştirisi yapılırken maddi sıkıntıların bu üretkenliğe olumsuz etkisi vurgulan-
mıştır. Avrupa tarzında Reform ve Rönesans gibi zihinsel bir aydınlanma geçirmemiş olan Türk
toplumunda Darülfünun’un tek başına bir şey yapamayacağı basına yansımıştır. Sonuçta Albert
Malche Darülfünun’u incelemek ve görüşlerinden yararlanmak üzere Türkiye’ye davet edilmiş-
tir. Hazırladığı rapor sonrasında Darülfünun’un özerkliği kaldırılmış, kadrolarda azaltmalara
gidilerek yeni bir düzenlemeye tabi tutulmuş ve Darülfünun reformu yapılmıştır.

KAYNAKLAR
1.Gazeteler
Cumhuriyet, 5 Nisan 1932; 20 Mayıs 1932; 10 Haziran 1932.
İçtihat,1 Temmuz 1924, Sayı 166; 10 Şubat 1924 Sayı 151.
Tanin, 12 Ocak 1924, Sayı 450.
Türkiye Edebiyat Mecmuası, 11 Şubat 1924, Sayı 4.
Sebilürreşat, 1 Ocak 1924, Sayı 632, 23 Ekim 1924, Sayı 622, 22 Ocak 1925, Sayı 635.
İçtihat, 1 Şubat 1925, Sayı 174.
Türk Yurdu, Nisan 1341, Sayı 7, Cilt 2.

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133
Cumhuriyet Dönemi Darülfünun Tartışmaları ve 1933 Darülfünun Reformu

Milli Mecmua, 1 Temmuz 1925, Sayı 40, 2.sene.


İkdam, 17 Temmuz 1925, Sayı 10156, 32. sene.
Hayat, 2 Haziran 1927, Sayı 27, Cilt 2; 9 Haziran 1927, Sayı 28, Cilt 2; 15 Teşrinievvel 1929,
Cilt 6, Sayı 141.
Vakit 23 Şubat 1929, Sayı 4000; 24 Şubat 1929, Sayı 4001; 26 Şubat 1929, Sayı 4003.
Hâkimiyet-i Milliye, 25 Şubat 1929, Sayı 4002, 18 Mart 1929, Sayı 2761; 21 Mart 1929, Sayı
2764.
Akşam, 11 Ocak 1929, Sayı 3682; 29 Ocak 1929, Sayı 3700; 3 Mart 1929, Sayı 3733; 20 Mart
1929, Sayı 3748; 31 Ağustos 1930, Sayı 4270.
2.Zabıt Cerideleri
TBMM Zabıt Cerideleri Cilt 1;2; 3; 4; 6; 7/1; 8; 8/1; 10; 2, 11; 13/1; 14; 15; 16; 18; 19; 22;
23;24; 25; 32.
2.Telif Eserler
Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, (2006), Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara.
Atatürk’ün Söylev Ve Demeçleri, (2006), Cilt 1, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara.
Arslan, Ali, (2004). “Mustafa Kemal Atatürk’e İstanbul Darülfünun’u Edebiyat Fakültesi Tara- 132
fından Fahri Müderrislik Ünvanı Verilmesi”, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, Cilt
3, Sayı 5, s.13-24.
Dewey, John, (1939), Türkiye Maarifi Hakkında Rapor, Devlet Basımevi, İstanbul.
Dönmez, Cengiz, Namlı Altıntaş, İrem (2014), “Atatürk’ün Çağdaşlık ve Evrensellik Anlayışı
Açısından Üniversite Reformuna Bir Bakış”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi
Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı 54, s. 71-106.
Ergün, Mustafa, Atatürk Devri Türk Eğitimi, Ankara Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1982.
Ertan, Temuçin Faik, (1992), Kadrocular ve Kadro Hareketi (Görüşler, Yorumlar ve Değerlen-
dirmeler), Basılmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap
Tarihi Enstitüsü, Ankara.
İhsanoğlu, Ekmeleddin, (1993), “Darülfünun”, İslam Ansiklopedisi, Diyanet Vakfı, Cilt 8, s.
521-525.
İshakoğlu Kadıoğlu, Sectap, (2004), “1933 Üniversite Reformu Hakkında Bir Bibliyografya
Denemesi”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, Cilt 2, Sayı 4, s. 471-491.
Malche, Albert, (1939), İstanbul Üniversitesi Hakkında Rapor, Devlet Basımevi, İstanbul.
Taşdemirci, Ersoy, (1994), “Atatürk’ün Önderliğinde 1933 Üniversite Reformu, Erciyes Üni-
versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi”, Sayı 5, 135-153.
Yanardağ, Ayşe, (2016), “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Medreselerin Islahı Tartışmasından Eği-
tim Birliğine”, Turkish History Education Journal, Sayı 5(2), 515-548.
Yılmaz, Mehmet Serhat, (2001), “Darülfünun Reformu Darülfünun’dan İstanbul Üniversitesine
Geçiş Süreci (1863-1933)”, Kastamonu Eğitim Dergisi, Cilt 9/1, s. 245-260.

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133
Cumhuriyet Dönemi Darülfünun Tartışmaları ve 1933 Darülfünun Reformu

Kılıç, Ramazan, (1999), “Türkiye’de Yüksek Öğretimin Kapsamı ve Tarihsel Gelişimi”, Dum-
lupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 3, s. 289-310
Namal, Yücel, Karakök, Tunay, (2011), “Atatürk ve Üniversite Reformu”, Yükseköğretim ve
Bilim Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, s. 30 s. 27-35.

133

The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 56, Ekim 2017, s. 112-133

You might also like