You are on page 1of 159

KAMU MALİYESİNE GİRİŞ

• Maliye ilminin tanımı, konusu, tarihi gelişimi ve diğer disiplinler ile ilişkisi
• Milli ekonomide Kamu kesiminin yeri, önemi ve gelişimi
• Kamu kesimi tarafından üretilen mal ve hizmetler ve Dışsallık etkileri
• Kamu harcamalarının tanımı, özellikleri, artış Kanunu (Wagner) ve
etkileri
• Kamu harcamalarının artış nedenleri ve sınıflandırılması
• Kamu harcamalarının ekonomik etkileri
• Kamu gelirlerinin tanımı ve türleri
• Verginin teorik gelişimi ve fonksiyonları
• Vergi Tekniği ve vergileme ilkeleri
• Vergilemeye İlişkin temel kavramlar ve vergilerin sınıflandırılması
• Maliye politikasının konusu, amaçları ve araçları
• Maliye politikası araçlarının konjonktürle mücadelede kullanılması
Maliye ilminin tanımı, konusu, tarihi
gelişimi
• Maliye kelimesi, devlet mallarının elde edilmesi
ve idaresi bununla ilgili olarak para almak ve
ödemek anlamına gelmektedir. Genellikle yalnız
maliye ve finans denildiği zaman, devleti ya da
diğer kamu hükmi şahıslarını ilgilendiren mali
işlemler anlaşılır.Maliyeden kasıt,kamu maliyesi
olup, bu haliyle yabancı literatürde “public
finance” olarak ifade edilmektedir.Kamu maliyesi
ise, devlet faaliyetlerini iktisadi ve mali açıdan
inceleyen bilim dalıdır.
Maliye ilminin tanımı, konusu, tarihi
gelişimi
• Kamu maliyesi; devletin ve kamu tüzel
kişilerinin giriştikleri faaliyetleri iktisadi ve
sosyal açıdan inceleyen, devlet faaliyetlerinin
sınırlarının ne olması gerekeceğini araştıran ve
bu faaliyetlerin gerektirdiği harcamaların
yapılması ile bunları karşılayacak gelirlerin elde
edilmesine ilişkin sorunların analizini yapan bir
bilim dalıdır.
Maliye ilminin konusu
• Maliye ilminin konusu mali olaylar ve kurumlardır.
Mali olaylar önce sosyal bir olay olarak meydana
gelmekte sonra da iktisadi bir özellik taşımaktadır.
Kamusal hizmetlerin yerine getirilebilmesi için
vergi,bütçe,kamu harcaması, devlet
borçlanması,emisyon gibi mali araçlar geliştiren
devletin bu araçları kullanması sonucu ortaya çıkan
sosyal olaylara mali olaylar denilmektedir.Bununla
birlikte devletin toplumsal ihtiyaçları karşılamaya
yönelik olarak sürekli yaptığı işlere kamu hizmetleri
denir. Maliye ilminin inceleme konusuna mali
kurumlar da girmektedir.
Maliye ilminin konusu
• Bu bakımdan maliye ilmi, görevlerinin yerine
getirilmesine mali bakımdan imkân hazırlamak
üzere kamu tüzel kişileri tarafından kurulan
teşkilat ve alınan tedbirleri ve bu amaçla
kullanılan araçları da incelemek
zorundadır.Örneğin;Maliye Bakanlığı, Hazine
Müsteşarlığı,Merkez Bankası gibi kurumlar mali
olaylara yönelik ilişkilerin yürütülmesinde önemli
roller üstlenmektedirler.Özetle, maliye ilminin
konusunu mali olaylar,kamu hizmetleri ve mali
kurumlar oluşturmaktadır.
Maliye biliminin kapsamı

• Maliye biliminin kapsamına, kamu


gelirleri ,kamu harcamaları,devlet
bütçesi,devlet borçlanması,yerel
yönetimler maliyesi,uluslar arası
maliye,maliye politikası,mali
hukuk gibi alt disiplinler
girmektedir.
Maliye bilimin tarihi gelişimi
• Maliye ilmi uzunca bir gelişme seyri izlemiştir. Bu gelişme
eski ve orta çağlardaki durum bir tarafa bırakılacak olursa
üç dönemde ele alınabilir:
• Birinci Dönem:Birinci Dönem: Maliyenin henüz ilim
olmadığı dönemdir. Bu dönemde maliye ilgili konulara
iktisadi düşünceler içinde yer verilmiştir. Mali konulara
eserlerinde ilk yer veren yazarlar Merkantilistlerdir.
Merkantilist yazarlar Maliye ilmini genellikle politik açıdan
ve uygulamaya yönelik olarak incelemişler, eserlerinde
hükümdara ve devlet adamlarına önerilerde
bulunmuşlardır. Hükümdarların vergileme yetkisinin
sınırına, vergilerin iktisadi etkilerine, himayeci dış ticaret
politikasının başarılı olmasında gümrük vergilerinin nasıl
düzenlenmesi gerektiğine eserlerinde yer vermişlerdir.
Maliye bilimin tarihi gelişimi
• 18.yüzyılda merkantilizme karşı bir antitez geliştiren
fizyokratlar bütün maliyeyi kapsayan genel bir sistem
geliştirmişler ve teorik incelemelerle mali olayları bu
sistem altında sonuçlandırarak maliye biliminin
doğuşunu da sağlamışlardır.Liberalizmin öncüleri olan
fizyokratlar devlet müdahalesine karşı olup toplum
hayatını yöneten doğal bir düzenin varlığını kabul
etmişlerdir. Fizyokratlara göre, tarım dışındaki bütün
iktisadi faaliyet kolları «kısır»dır, katma değer
oluşturmaları söz konusu değildir. Tarım sektöründen
alınacak “tek ve dolaysız” bir verginin azaltılmış olan
devlet harcamaları için yeterli olacağını savunmuşlardır.
Maliye bilimin tarihi gelişimi
• İkinci Dönem: Maliye ilminin iktisattan ayrılıp bağımsız
bir ilim (disiplin) haline gelmeye başladığı dönemdir.
Maliyenin bağımsız bir ilim dalı durumuna
getirilmesinde İngiliz Klâsik Okulunun büyük rolü
olmuştur. Klâsik iktisadın kurcusu Adam Smith ve David
Ricardo eserlerinde mali konulara ve vergileme ile ilgili
sorunlara da değinmişlerdir. Klâsikler, ekonominin tabii
işleyişi sonucu dengeye geleceğini ve bu şekilde
kurulacak dengenin uzun süre varlığını koruyacağını
ileri sürdükleri için devletin, ekonominin «tabii
düzenine» yönelik her türlü müdahalesinin
karşısındadır. Devletin sadece savunma, adalet,
diplomasi hizmetleri vermesi gerektiğini savunurlar.
Maliye bilimin tarihi gelişimi
• Üçüncü Dönem:1929 Dünya Ekonomik Kriziyle birlikte klâsik görüşler ve bu
görüşlere dayanan uygulamalar büyük bir sarsıntı geçirmiştir. Krizle
mücadele için pratik ve etkili tedbirler araştırılmış ve sonuçta her alanda
yaygın bir devlet müdahaleciliği ile karşı karşıya kalınmıştır. Devlet
müdahaleciliğinin artmasına paralel olarak mali araçlar da büyük bir önem
kazanmaya başlamıştır. Bu dönemde J.M.Keynes'in 1936 yılında yayınlanan
«İstihdam, Faiz ve Para Genel Teorisi» maliye ilminin gelişimi üzerinde
dolaylı olarak etkide bulunmuştur.Keynes’le birlikte maliye politikası araçları
ön plana çıkmış ve uzun yıllar ülkelerin iktisat politikalarına hakim olmuştur.
Böylece devlet anlayışı sosyal refah devleti anlayışına dönüşmeye
başlamıştır. Keynes'ten sonra yetişen iktisatçı ve maliyeciler de geliştirdikleri
teorilerle maliye politikasının etkin bir şekilde kullanılmasında önemli rol
oynamışlardır.
• Günümüzde ise maliye ilmi, ekonomik, mali ve sosyal olayların ortaya
çıkardığı pek çok soruna kendi yönünden tutarlı ve makul çözümler getirme
durumundadır.
Maliye İlminin Diğer İlim Dallarıyla
İlişkisi
• Maliye ilminin diğer sosyal ilimlerle sıkı
ilişkileri vardır. Çünkü mali olayları diğer sosyal
ilimler alanından çıkarıp ayırmayı düşünmek
mümkün değildir. Benzer şekilde mali olayları
diğer sosyal ilimlerin alanına sokup, onların
konuları ile açıklamaya çalışmak da doğru bir
yaklaşım olmaz. Esasında maliye ilmi karma
nitelikte sosyal bir ilim dalıdır. Karma nitelikte
olması nedeniyle de diğer sosyal ilim dalları ile
yakın ilişki içindedir.
Maliye İlminin Diğer İlim Dallarıyla
İlişkisi
• Yapılan araştırmalar, maliye biliminin iktisat bilimi ile önemli bir ilişki
içinde olduğunu ortaya koyar. Devleti anlamadan ekonominin anlaşılması
mümkün olmayacağı için, iktisat bilim dalında çalışanların maliye
konularını bilmelerine ihtiyaç vardır. Mali olayların ekonomik boyutu da,
maliyecilerin iktisat konularına hakim olmalarını gerekli kılar. özellikle
maliye bilim dalının alanına giren; kamu ekonomisi, devlet borçları, maliye
teorisi ve politikası konularının sağlıklı tahlil edilebilmesi için mikro ve
makro iktisat konularının iyi bilinmesi gerekir. İki bilim dalı arasındaki
temel farklılık, iktisat biliminin bireysel ihtiyaçlarla, maliye bilim dalının ise
toplumsal ihtiyaçlarla ilgilenmesinde yatar. İktisat bilim dalı özel sektörün
ekonomisini, maliye bilim dalı ise kamu sektörünün ekonomisini inceler.
İktisat bilim dalında piyasa mekanizması kuralları, maliye bilim dalında ise
bütçe mekanizması ve siyasal tercihler geçerlidir. Kamu ekonomisinde
kaynak dağılımı siyasal otoritenin tercihlerine göre oluşur. Siyasal otorite
çıkardığı kanun, karar vs. ile uygulamayı şekillendirir. Bu nedenle maliye
biliminin siyaset bilimi ile ilişkisi de oldukça önemlidir ve çeşitli
boyutlarıyla incelemelere konu olmaktadır.
Maliye İlminin Diğer İlim Dallarıyla
İlişkisi
• Son söylediklerimiz de maliye biliminin hukuk bilim dalı ile
olan bağlantısını ortaya koymaktadır. Mali olaylar siyasal
tercihlere göre oluşturulan mevzuat temelinde şekillenir.
Kamu gelirlerinin hangi kaynaklardan toplanacağı,
harcamaların nerelere ve hangi ölçütlerle yapılacağı,
özelleştirmenin hangi kurallar ışığında yapılacağı gibi
kamunun tüm faaliyetleri, çıkarılan mevzuata uygun olarak
gerçekleştirilmek durumundadır. Maliye bilim dalının bu
cephesiyle Mali Hukuk alt disiplini ilgilenir. Maliye biliminin
siyasetle, sosyoloji, psikoloji, tarih, muhasebe, işletme gibi
alanlarla da yakın ilişkisi vardır. Bu şekilde maliye
bölümünden mezun olan bir öğrenci; iktisat, hukuk,
muhasebe, işletme gibi konuları da öğrenerek çıkar.
Maliye İlminin Diğer İlim Dallarıyla
İlişkisi
• Mali araçların işletilmesinde ve mali düzenlemelerin
yapılmasında insan davranışlarının sürekli olarak göz
önünde bulundurulması gerekir; aksi takdirde,
belirlenen amaçlara ulaşılamaz. Bir ülkede kamu
gelirlerinin artırılabilmesi de o ülkede yaşayan
insanların psikolojik durumlarıyla yakından ilişkilidir.
Sosyal psikolojik tutum, devletin en önemli gelir
kaynağı durumundaki vergilere ve borçlanmaya ilişkin
mükellefler ya da vatandaşlar aleyhine değişiklikler
gerçekleştirildiğinde daha bariz biçimde görülür.Bu
bakımdan maliye bilimi içerisinde ayrı bir disiplin olarak
vergi psikolojisi ve buna yönelik çalışmalar önem
kazanmıştır.
Maliye İlminin Diğer İlim Dallarıyla
İlişkisi
• Maliye ve Muhasebe:Muhasebe, bir kurum ya da işletmedeki kıymet
hareketlerinin belirli bir dönem itibariyle izlenmesine ve denetlenmesine
imkan veren bir teknik olarak tanımlanabilir. Devlet de ekonomide önemli
bir kaynağa ve harcama kapasitesine sahip birim olması nedeniyle büyük
kıymet hareketlerini ortaya çıkarır. İşte bu nedenle devletin milli gelir
içinde kullandığı kıymetlerdeki değişmeleri izlemek ve kontrol etmek üzere
"devlet muhasebesi" ismiyle bir sistem oluşturulmuştur. Bu sistemin
çalışmasını sağlamak maliye teşkilatı içindeki bir birimin (Muhasebat
Genel Müdürlüğü) görevidir. Merkez maliye teşkilâtında devlet
muhasebesinin düzenlenmesiyle görevli daire, merkezdeki büyük
harcamacı kamu kuruluşlarıyla işbirliği halinde bir bütün olarak devlet
muhasebe kayıtlarının tutulmasını sağlar.
• Maliye ve İstatistik:Devlet hayatı ve kamu hizmetleri açısından son derece
büyük önem taşıyan bütçe de, mahiyeti itibariyle tahmine dayanır.
Bütçede gelecek bir döneme (genellikle bir yıla) ilişkin tahmini harcama ve
gelir rakamları yer alır. Bütçedeki harcama ve gelir rakamlarının isabet ve
tahmin edilmesi önceki yıllarda meydana gelen gelişmelerin istatistiki
analiz metotları kullanılarak değerlendirilmesine bağlıdır.
Milli ekonomide Kamu kesiminin yeri,
önemi ve gelişimi
• EKONOMİK SORUN
• Üretim kaynaklarının kıtlığı, devlet ekonomisi (Kamu Maliyesi) nin
incelediği konuların hareket noktasıdır.
• Üretim faktörlerinin kıt olması ( Emek, Toprak, sermaye, girişimci) veya
ülkeler arasında farklılık göstermesi Ekonomi biliminin çözüm aradığı
başlıca unsurdur.
• Üretim faktörlerinin kullanımındaki tercih aynı zamanda toplumların
ekonomi biliminin çözüm aradığı başlıca unsurdur.
• Üretim faktörlerinin kullanımındaki tercih aynı zamanda toplumların
ekonomik yapısını şekillendirecektir. Günümüz modern toplumlarında bu
konuda kararların alındığı iki ekonomik kesim bulunmaktadır. Bunlar "özel
kesim" ve "kamu kesimidir.“
• Özel Kesim: Kaynakların kullanımı gelirin dağılımı ve üretilen mal ve
hizmetlerin özel ve toplumsal ihtiyaçlar arasında dağılımına serbest
piyasada çözüm aranmaktadır.
• Kamu Kesimi: Kamu kesimi ise , totaliter yada müdaheleci güce dayanarak
çözümü öngörür.
Milli ekonomide Kamu kesiminin yeri,
önemi ve gelişimi
• Ekonomik Kararların alındığı sistemler
1- Serbest Piyasa Sistemi: Üretim kaynaklarının ( faktörlerinin)
özel müteşebbislerin elinde olduğu piyasadır.
• Bu piyasada kimler için ne kadar mal üretileceğine üretim
kaynaklarının sahipleri ve müteşebbisler karar verir.
- Üretimi piyasadaki talep
- Talebi de kaynak sahiplerinin geliri belirler
2- Totaliter Müdahaleci (Sosyalist) Sistem: Üretim kaynakları
devletin mülkiyetindedir. Bunlar devlet tarafından kullanılır.
- Neyin ne miktarda üretileceğine devlet karar verir.
3- Karma Ekonomik Sistem: Piyasa mekanizmasının esasının (
Serbest Piyasa) korunduğu, ancak devletin toplum çıkarlarını
korumak için ekonomiye müdahalede bulunduğu sistemdir.
DEVLETİN EKONOMİDEKİ ROLÜ
• Kamu Ekonomisinin Kapsamı ve Niteliği
• Devlet eliyle yürütülen ekonomik işlevlerin tümü "Kamu ekonomisi"
kavramını ifade eder.Kamu ekonomisi kesiminin,ürünlerinin piyasa içinde veya
dışında oluşlarına,bir diğer ifadeyle, üretim biriminin mülkiyetinin kamuya ait
olup olmadığına bakılmaksızın kamu yetkililerinin otorite ve vesayetine tabi
kurum kuruluş ve örgütlerden oluştuğu belirtilebilir.Buna göre Türkiye’de
kamu kesimi kapsamına giren kurumlar;devletin merkezi idare teşkilatı
,mahalli idareler,sosyal güvenlik kurumları,KİT’ler, devlet bankalarıdır.Kamu
kesiminin büyüklüğü, toplam harcamaların GSMH’ye oranlanmasıyla
bulunmaktadır.Kamu ekonomisinin en büyük bölümünü devlet bütçesi teşkil
ettiğinden maliye derslerinde, kamu ekonomisinin incelenmesinde genellikle
merkezi hükümet bütçesi ele alınır bu nedenle de " devlet bütçesi deyimi"
kullanılır.
DEVLETİN EKONOMİDEKİ ROLÜ
• İşte bu kıt kaynakların üretime tahsisi ve üretimin bireyler arasında dağılımı meselesi,
bu kaynakların aidiyet yada mülkiyet bağları açısından onlara sahip olanların
kararlarına da da sıkı sıkıya bağlı olacaktır.
• Toplumların kendi bireysel iradelerinin ve güçlerinin üstünde bir devlet otoritesine
ihtiyaç duymalarından dolayı üretimin kıt kaynaklarından toprak ve sermayenin bir
kısmının mülkiyeti bireyler tarafından toplum adına devlete bırakılmış bu iki kaynakla
birlikte, toplumda mevcut emek kaynağının da devlet tarafından kullanılmasına rıza
gösterilmiştir.
• Amaç: Bireysel ihtiyaçlardan çok toplumsal ihtiyaçların karşılanmasıdır.
• Bu nedenle; günümüzde her milli ekonomi, biri diğerlerinden ayrı ilkelerde işleyen ve
birbirini etkileyen iki bölüme ayrılmıştır.
1- Kamu Ekonomisi
2- Özel Ekonomi
• Aslında her iki ekonomide bireylerin ihtiyacı olan mal ve hizmetleri kıt kaynakları
kullanarak artırmak hedefinde birleştikleri halde bu hedefe ulaşma yollarında
farklılıklar gösterirler.
• Özel Ekonomide neyin nasıl ve kimler için üretileceğine bireyler karar verir.
• Devlet Ekonomisinde ise ( Kamu Ekonomisi) üretim ve kaynakların kullanılması
toplumsal isteklere göre yapılır.
DEVLETİN EKONOMİDEKİ ROLÜ
• Kamu kesimiyle özel kesim arasındaki en büyük farklardan birisi, kamu kesiminin her
türlü faaliyetinde «kamu yararını»özel kesimin de «kâr amacını» ön planda tutmasıdır.
Özel kesim yatırımlarını kâr marjı yüksek, riski az alanlara yöneltmeye çaba gösterir.
İktisadi kriterleri esas aldığı için de, kamu kesimi teşebbüslerine göre daha verimli
çalışabilir. Buna karşılık kamu kesimi yatırımları, özel kesim yatırımlarını etkileme
gücüne sahiptir. Devlet özellikle altyapı yatırımlarını üstlenerek, ekonomide reel
maliyetlerin düşmesine sağlayabilir.Diğer yandan, devletin kurduğu iktisadi
teşebbüsler de, piyasada düzenleyici bir rol oynamakta; fiyatların dengeli ve istikrarlı
bir gelişme göstermesine katkıda bulunmaktadır. Devlet ticari görevlerini, iktisadi
teşebbüsler kurmak yanında; piyasanın sağlıklı işleyişini temin edecek düzenlemeleri
gerçekleştirmek ve kontrol mekanizmaları oluşturmak suretiyle de yerine
getirebilmektedir.Kamu hizmetlerinin amacı kamuya yarar sağlamaktır. Kamu yararı
da, yorumlayanın siyasi eğilimine ve bakış açısına göre, değişik anlamlara gelebilen
esnek bir kavramdır. Ancak bu farklı yorumların hepsi, «Kamu yararının, bazı genel
yararların kişi ve grup yararlarına tercih edilmesi», olduğunda birleşmektedir.
DEVLETİN EKONOMİDEKİ ROLÜ
• İnsanların ihtiyaçları, mal ve hizmetlerin tüketimi ile giderildiğine göre bir
anlamda refah duygusunun artmasıdır. İnsanın ihtiyaçlarını karşılayarak bu
tatmin duygusunu duyması ise, mal ve hizmet üretiminin azami bolluk
düzeyinde olmasını ve bireylerin bu bolluktan eşit olarak pay almasını
gerektirir. Bunun için günümüz ekonomilerinde ulaşılması zorunlu bazı
hedefler öngörülmektedir.
1- Üretilecek mal ve hizmetlerin tercih özgürlüğü
2- Üretim kaynaklarının optimum düzeyde (en fazla üretim elde edecek
tarzda) kullanılması. Buna kaynakların etkin kullanımı da diyebiliriz.
3- Toplumda her yıl bir önceki yıla göre kişi başına düşen gelirin ( üretim
miktarının- reel gelirin) artış hızının sağlanması yani büyüme hızının
sürdürülmesi
4- Üretilen mal ve hizmetlerin toplumun kişileri arasında adil olarak
bölüşümü
5- Bütün bu hedeflere bir ekonomik istikrar içinde ulaşmak
(Toplam arz = Toplam talep)
TOPLUMSAL İHTİYAÇLAR

KAMUSAL İHTİYAÇLAR ÖZEL İHTİYAÇLAR

ÖZEL MAL
KAMUSAL MAL

SİYASAL KARAR ALMA MEKANİZMASI PİYASA MEKANİZMASI

ARZ SİYASAL TALEP ARZ PİYASA TALEBİ


BÜTÇE SÜRECİ

VERGİ FİYAT

KAMU EKONOMİSİ ÖZEL EKONOMİ

KIT KAYNAKLAR
DEVLETİN EKONOMİDEKİ ROLÜ
• Yukarıdaki grafikten de görülebileceği üzere;
• Belirli bir ülkede cereyan eden ekonomik faaliyetlerin bütününü
içine alan «milli ekonomi», kamu ve özel kesim olmak üzere ikiye
ayrılabilir. Ekonomik faaliyetler bu yapı içinde oluşmakta ve
böylelikle ekonominin arzu edilen bir yönde gelişmesi mümkün
olmaktadır.
• Her iki sektörün de amacı, kıt kaynaklarla insan ihtiyaçlarının
karşılanmasıdır. Özel kesim, özel mal ve hizmetler; kamu kesimi de
kamusal mal ve hizmetler üreterek insan ihtiyaçlarını en iyi şekilde
gidermeye çalışır. Kamu kesimi daha çok toplumsal ihtiyaçları
tatminle ilgili mal ve hizmet üretimini üzerine aldığı için bu
ekonomideki faaliyetlerin sürükleyici gücü hâkim karakteriyle sosyal
fayda sağlamaktadır. Hangi faaliyetlerin sosyal fayda sağladıkları da
mahiyeti itibariyle politik bir değer yargısı taşıdığından kamu kesimi
faaliyetleri ekonomi prensipleriyle birlikte siyasi tercihlerle
düzenlenmektedir.
DEVLETİN BAŞARISIZLIĞI
• Piyasa Dışı Başarısızlık olarak ifade edilen bu teorinin ‘Siyasal Arz
Yönü’ ve ‘Siyasal Talep Yönü’ olarak iki farklı sebebi olduğu kabul
edilir.
1. Siyasal Arz Yönü:
Politikacıların Özel Çıkar Güdüsü; Politikacıların kamu kaynaklarını
kendilerini seçimlerde destekleyecek baskı gruplarına ve
seçmenlere dağıtması, oylarını maksimize etme çabası.
Siyasal İktidarın Miyopluğu; Politikacıların bilinçli olarak oy
maksimizasyonu için uzun dönemli ve faydalı politikalar yerine kısa
dönemli politikaları tercih etmeleridir.
Hizmet Kayırmacılığı; Politikacıların kendi seçim bölgelerine daha fazla
hizmet getirmek istemeleri ve bütçeyi savurganca harcamalara
kullanması durumudur.
DEVLETİN BAŞARISIZLIĞI
1. Siyasal Arz Yönü (Devam):
Politik Rekabetin Eksikliği; Bazı kesimleri temsil edecek siyasal partilerin
oluşturulması önünde engellerin olması durumudur.
Parti İçi Demokrasinin Eksikliği; İktidar partilerinin kararlarını (kimlerin
milletvekili olarak halka arz edileceği gibi) tek bir liderin vermesi
durumudur.
Bürokratik Etkinsizlikler; Bürokraside aşırı memur alımı ve bu durumun
aşırı istihdam, liyakatsiz yöneticilerin sayısını artırmasıdır. Sonuç
rasyonel olmayan sonuçlara ve kaynak israfına yol açmaktadır.
Siyasal Yozlaşma; Kamu yönetiminde devlet ahlakına, siyasal etiğe
uyulmayarak kamu kaynaklarının çıkar amaçlı kullanılması
durumudur.
Ortanca Seçmen Teorisi; Aşırı uçlarda bulunmayan seçmenleri ifade
eder. Bu seçmen grubunun tercihleri doğrultusunda mal ve hizmet
üretilir, çünkü bu seçmenlere en çok yaklaşan parti kazanacaktır
DEVLETİN BAŞARISIZLIĞI
1. Siyasal Arz Yönü (Devam):
Piyasa Başarısızlıklarının giderilmesindeki Yetersizlikler; Devlet piyasa
başarısızlıklarına müdahale etmek için kullandığı araçlar (vergi,
teşvik vs.) her zaman etkin sonuçlar doğurmayabilir
Kamusal Mal ve Hizmet Sunumundaki Etkinsizliğin Düzeltilmesindeki
Güçlükler; Sunulan mal ve hizmetlerin kalitesine önem verilmeyişi,
maliyetleri düşürmek gibi girişimlerde bulunulmaması, yeniliklere
karşı direnç gösterme gibi güçlükler kamusal malların etkinliğini
azaltan faktörlerdir.
DEVLETİN BAŞARISIZLIĞI
2. Siyasal Talep Yönü:
Seçmenin Siyasal Bilgisizliği; Seçmenlerin tam enformasyona sahip
olamamaları politikacıların kamusal faaliyetler konusunda daha rahat
davranmalarına sebep olmaktadır.
Siyasal İlgisizlik; Seçmenlerin politikaya ilgisizliği kamusal mal ve
hizmetlere olan ilgilerinin seçim sürecine etki etmemesine sebep
olmaktadır.
Seçmenin Politik Miyopluğu; Politikacıların uzun dönemli ve verimli
yatırımlar yerine seçmenin ‘gözünü boyayacak’ kısa vadede sonuçları
görülecek harcamalar yapmasıdır.
Oylama Maliyeti ve Bedavacı Sorunu; Seçmen için ‘zaman maliyeti’ ve ‘
bilgi toplama maliyeti’ olarak iki maliyete katlanmak istememesi
durumu söz konusudur. ‘Bedavacı sorunu’ ise seçmenin kendi oyunun
sonucu değiştirmeyeceğini düşünüp seçim sürecine girmemesidir
DEVLETİN BAŞARISIZLIĞI
2. Siyasal Talep Yönü:
Mali Aldanma; Vergi mükellefi olan seçmenlerin kendilerine sunulan
kamusal mal ve hizmetlerin kendilerine olan maliyetleri
anlayamadıklarından dolayı talepleri sürekli olarak artış gösterir.
Baskı grupları ve Rant Kollama; Baskı grupları rant kollama
faaliyetleriyle kendilerine daha fazla kamusal kaynak aktarılması
konusunda faaliyetlerde bulunurlar. Rant kollama faaliyetleri,
kaynakları ekonomik açıdan verimli olmayan faaliyetlere yönlendirir
ve üretim gücünün azalmasına yol açar.
PİYASANIN BAŞARISIZLIĞI
• Piyasanın etkin çalışmasını sağlayan şartların ya hiç bulunmaması ya da
şartların ters yönde işlemesi Piyasa Başarısızlığı olarak nitelendirilir.
• Neden olan faktörler:
• Tam Rekabet Piyasalarının Gerçekleşmemesi; Tam rekabetin geçerli
olmadığı piyasalara aksak rekabet piyasalar denilmektedir. Böyle
piyasalarda az sayıda firma kar maksimizasyonu için üretimi kısıp, satış
fiyatlarını artırma eğilimindedirler.
• Ortak (Serbest) Mallar; Bu tür malların kullanımı herkese açık
olduğundan aşırı kullanım problemi doğurur. Bu durum ise kişisel çıkar
maksimizasyonu uğruna toplumsal çıkarlar zarar görmektedir. Bu sorun
Ortakların Trajedisi olarak adlandırılmaktadır.
• Kamusal Mallar; Savunma, güvenlik, diplomasi gibi hizmetler piyasa
tarafından üretilememektedir. Bu malların; bölünmezlik, pazarlanamaz
olması, dışlamanın olmaması, bedava yararlanılması gibi özellikleri
dolayısıyla piyasa aksamasına sebep olmakta ve piyasa tarafından
üretilmesi mümkün görünmemektedir.
PİYASANIN BAŞARISIZLIĞI
• Yarı Kamusal Mal ve Hizmetler; Eğitim, sağlık gibi hizmetlerin topluma
olan dışsal faydası eğer yeterince yayılmaz ise hem kişiye hem de
topluma olumsuz bir maliyeti olacağından tek başına piyasa
mekanizmasına bırakılamamakta ve devletin müdahalesini gerekli
kılmaktadır.
• Dışsallık/Dışsal Ekonomiler; Bir ekonomik birimin üretim ve tüketim
faaliyetinin diğer ekonomik birimlerin fayda veya üretim fonksiyonunu
dolaylı olarak olumlu veya olumsuz etkilemesi olarak ifade edilir.
• İçsel/Ölçek Ekonomileri; Firmaların üretim ölçeğindeki değişme
sonucu firmaların maliyetlerinde bir azalma görülüyorsa pozitif içsel
ekonomiler, aksine ölçek değişimi sonucunda firmada bir takım
dezavantajlar oluşabiliyorsa bu şartlarda negatif içsel ekonomiler söz
konusu olur.
• Doğal Tekel; Malın üretiminde kullanılan hammadde ve ara mallarının
tek üreticisi ve sahibi olma; üretim teknolojisini tek başına geliştirip
gizli tutma ve taşımacılık, elektrik, iletişim gibi teknolojik olarak büyük
üretim ölçeği gerektiren alanlarda kamu yararı gözetilmesi gibi
nedenlerle piyasada tek bir işletmenin yer alması durumudur.
PİYASANIN BAŞARISIZLIĞI
• Marjinal Maliyetin Sıfır Olduğu Üretim; Bazı mal ve hizmetlerin
üretim biçimi, başka bir mal veya hizmetin sıfır marjinal maliyetle
üretilebilmesine imkan sağlamaktadır (elektrik üretimi için kurulan
barajdan sulama yapmak için faydalanılması gibi). Bu şartlar
altındaki mal ve hizmet üretimi sadece piyasaya bırakılırsa, sıfır
fiyata sunulması gereken hizmet bu fiyata sunulmayacak ve sıfır
fiyatın üzerinde piyasaya arz edilecek ve ekonomi optimumdan
uzaklaşacaktır.
EKONOMİK SÜREÇ İÇİNDE DEVLETİN
FONKSİYONLARI
1.Kaynak Dağılımında Etkinlik: Piyasa ekonomisi işleyişinin etkin
kaynak dağılımına imkan verememesi, devlete bu konuda sorumluluk
yüklenmesine yol açmıştır. Örneğin devletin elindeki mali araçlardan
vergiler; nihai mal ve hizmetlerin nispî fiyatlarını veya bazı sektör ve
faaliyet kollarının nispî kârlılığını sağlayabilmektedir. Bu yöndeki
değişme diğer ekonomik ve mali politika araçlarıyla desteklendiği
takdirde, ekonomide kaynak dağılımı daha dengeli bir görünüm
kazanabilir.
2.Gelir Dağılımında Adalet: piyasanın işleyiş düzeni içinde gerek
fonksiyonel gelir bölüşümü gerekse gelirin kişisel dağılımı
adaletsizliklere neden olabilmektedir. Gelir dağılımındaki adaletsizlik,
mevcut sosyal sorunların daha da ağırlaşmasına sebep olur. Bu
durumda devlete düşen görev, elindeki mali araçlarla gelir
dağılımındaki adaletsizlikleri asgari seviyeye indirmeye çalışmaktadır.Bu
yönde gelirin yeniden dağılımı mekanizması dediğimiz fonksiyonu
devreye sokarak vergi,harcama ve borçlanma araçlarıyla gelir
dağılımında dengeyi sağlamaya çalışmaktadır.
EKONOMİK SÜREÇ İÇİNDE DEVLETİN
FONKSİYONLARI
3.İktisadi İstikrar :Devletin en önemli fonksiyonlarından biri ekonomik dengeyi
sağlamaktır. Bu nedenle, iktisadi dengenin sağlanması, bugün devletin iktisadi
ve mali politika araçlarının başlıca hedefi durumundadır.
İktisadi dengenin sağlanmasında toplam arz toplam talep dengesi önemli
olduğundan bilhassa yatırım-tasarruf dengesi iktisadi dengeyi sağlamanın ön
koşullarından biridir.Ekonominin gelişme seviyesine ve iktisadi dengesizliğin
durumuna göre devlet, elindeki araçları uygun bir şekilde kullanarak iktisadi
dengeyi sağlamaya çalışacaktır.İktisadi istikrara ulaşmak için aşağıda ifade
edilen durumların gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
a. Tam istihdam
i. Makro (Genel Anlamda): Tüm üretim faktörlerinin üretim sürecinden
kendilerine düşen payı almaları
1.İşgücü : Ücret 2.Toprak : Rant 3.Girişimci : Kar 4.Sermaye : Faiz
ii. Mikro (Özel Anlamda): işgücünün tam istihdamı.
b. Fiyat istikrarı
c. Ödemeler Bilançosunda Denklik
KAMU HİZMETLERİ
• Kamu Hizmeti: Devletin gerçekleştirmek zorunda
olduğu,tatmin edilmesi durumunda tüm topluma yarar
sağlayan ihtiyaçlara toplumsal ihtiyaç denilmekte olup,
toplumun müşterek nitelikteki söz konusu ihtiyaçlarının
karşılanması bakımından devletin gerçekleştirmek zorunda
olduğu hizmetler de kamu hizmeti olarak
nitelendirilmektedir.
• Günümüzde piyasa ekonomisine sahip ülkelerde kamu
kesimi tarafından üretilip topluma sunulan mal ve
hizmetleri; tam kamusal (toplumsal), yarı kamusal, özel mal
ve hizmetler şeklinde üçe ayırıp incelemek mümkündür. Bu
ayırımın dışında taşıdıkları özellikler nedeniyle bazı kamusal
mal ve hizmetler, «toplum için faydalı özel mal ve
hizmetler» olarak ele alınıp açıklanmaktadır.
KAMU HİZMETLERİ
• Tam kamusal (toplumsal) mal ve hizmetler; devlet tarafından
üretilmezlerse, başka bir kesim tarafından üretilmeleri mümkün
olmayan mal ve hizmetler olup toplumsal ihtiyaçları karşılamaya
yöneliktir,faydaları toplum bireyleri arasında bölünemez ve
faydasından yoksun kalınamaz,piyasa konusu olamaz ve üretimleri
ile ilgili karar siyasi süreçle alınır. (Milli
güvenlik,adalet,savunma,diplomasi gibi )
• Yarı toplumsal mal ve hizmetler, devlet tarafından üretilmekle
birlikte, özel sektör tarafından da üretildikleri için tam kamusal mal
ve hizmet yapısına sahip olmayıp,bölünebilir, fiyatlandırılabilir ve
pazarlanabilir niteliktedir. Bu malların başlıca özelliği bireylere olan
faydasının dışında topluma olan katkılarıdır. Bu mal ve hizmetler
yeterince üretilmezlerse toplumsal maliyetleri ağır olacağından
piyasanın yanında devletin de üretimini üstlenmesi gereken mallar
dır.(Eğitim,sağlık)
KAMU HİZMETLERİ
• Özel mal ve hizmetler, faydaları toplum bireyleri arasında bölünebilmekte,iktisadi
unsurdan yararlanabilmek için bedelinin ödenmesi gerekmektedir.Bireysel
ihtiyaçları karşılamaya yönelik olan bu malların fiyatları piyasanın koşullarınca
belirlenmektedir. Örneğin gıda ve giyim malları gibi mallara ek olarak ulaşım,
elektrik, su, telefon ve haberleşme gibi örnekler verilebilir.
• Erdemli mal ve hizmetler, bazı kişi ya da grupların ekonomik durumlarını
iyileştirmek amacıyla ya bedelsiz olarak topluma sunulmakta ve finansmanı
vergilerle sağlanmakta ya da piyasa fiyatının çok altında pazarlanmaktadır.
Erdemli mal terimi kamu ekonomisinde ilk defa Musgrave tarafından
kullanılmıştır, Musgrave, toplum için zararlı mallar (demerit mallar) konusunda
alkollü içkileri, keyif verici uyuşturucu maddeleri ve fabrikaların çıkardıkları zararlı
atıkları örnek olarak saymaktadır. Bu tür maddelerin, özel sektör tarafından
üretimi durumunda topluma önemli ölçüde dışsal zararlar yayılmaktadır. Bu
nedenle, bu malların üretimleri ve tüketimlerinin kontrolü devlet tarafından
yapılmalıdır.
• Erdemli mallara (merit mallar) örnek olarak ise ; devletin yaşlılara, kimsesizlere,
düşkünlere yönelik hizmetleri, yeterli mali imkânı olmayan çalışkan ve başarılı
öğrencilere öğrenimlerini sürdürmelerine yardımcı olmak üzere tahsis ettiği
burslar, sosyal konut ve ücretsiz sağlık hizmetleri vb. verilebilir.
DIŞSALLIKLAR
• DIŞSALLIKLAR(DIŞSAL FAYDALAR VE DIŞSAL ZARARLAR)
• Dışsallık: Bir iktisadi birimin üretim veya tüketim faaliyeti
sonucunda başka bir iktisadi birimin üretim veya tüketim
fonksiyonunda meydana gelen olumlu veya olumsuz
değişimlerdir. Dışsallıklar ilk defa K.Wicksell tarafından
incelenmiştir.Üretim veya tüketim faaliyeti sonucunda dış
fayda doğarsa pozitif dışsallıklardan,dış zarar veya kayıp
doğarsa negatif dışsallıklardan söz edilmektedir.Dışsallık
tipleri; üreticiden üreticiye olan dışsallık,üreticiden
tüketiciye olan dışsallık,tüketiciden üreticiye olan dışsallık
ve tüketiciden tüketiciye olan dışsallık olmak üzere
sınıflandırılabilir.Klüp malları,pozitif dışsallıkları olan ve
yarattıkları faydadan sadece belli bir grubun üyesi olanların
yararlanabildikleri hizmetleri ifade etmektedir.
DIŞSALLIKLAR
• Dışsal Fayda: Bir iktisadi birimin iktisadi
faaliyetlerinden, bir diğer iktisadi birimin maliyete
katlanmadan fayda sağlaması halidir.
• Dışsal Zarar: Bir iktisadi birimin iktisadi
faaliyetlerinden bir diğer iktisadi birimin zarar
görmesi halidir.
• Dışsallıklar temelde üretim dışsallığı ve tüketim
dışsallığı olarak iki başlık altında
incelenebilir.Aşağıda dışsallıklara yönelik örnekler
topluca bir tablo üzerinde gösterilmektedir.
DIŞ FAYDA-DIŞ ZARAR AKIMLARI
ALAN ÜRETİCİ TÜKETİCİ

YARATAN DIŞ FAYDA DIŞ ZARAR DIŞ FAYDA DIŞ ZARAR

ÜRETİCİ Elma bahçesi Akarsuyu kirleten Özel hastaneden, Fabrikadan


yapandan, arı ve kimya toplumun çevrede
bal üretene fabrikasından, hastanede tedavi yaşayanlara
suyu kullanan olanlar dışındaki
(duman ve
çiftçilere üyelerine
koku
biçiminde)
TÜKETİCİ Konutların Özel Bulaşıcı Vagonda sigara
çiçek arabalardan, hastalıklara içenlerden,
bahçesinden ulaştırma karşı ilaç İçmeyenlere
arı ve bal firmalarına alanlardan,
üretene yolu tıkama toplumun
sağlıklı
üyelerine
KAMU HARCAMALARI
Kamu harcaması,kamu ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla yetkili kişilerce
gerçekleştirilen,zaman içerisinde sürekli artma eğilimi içerisinde olan ve
para şeklinde yapılan ödemelerdir.
Kamu harcamalarının temel özellikleri;
1. Kamu tüzel kişileri tarafından yapılır.
2. Kamusal ihtiyaçları karşılar.
3. Belirli usuller dahilinde yapılır.
4. Karşılığında para ödenir.
5. Kamu harcamaları artma eğilimi gösterir.
• Kamu harcamalarının özel harcamalarla başlıca farkları,
1. Kamu harcamaları gelirden önce belirlenir.
2. Kamu harcamaları siyasi ve iktisadidir.
3. Kamu harcamaları hacimli ve etkilidir.
4. Kamu harcamalarında kar öncelikli değildir.
KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINA
YÖNELİK GÖRÜŞLER
• Kamu harcamaları sürekli artış eğiliminde olup bu artışın
nedenlerini açıklamaya yönelik çeşitli görüşler mevcuttur.
• Bunların başlıcaları,
• Kamu harcamalarının artışını açıklamaya yönelik görüşler,
Wagner kanunu, Peacock –Wiseman yaklaşımı ve diğer
görüşler (sosyal refahın artırılması yaklaşımı, maksimizasyon
yaklaşımı, ekonominin gelişme sürecinin kamu harcamalarını
etkilediği yaklaşımı) olarak sınıflandırılabilir.
• Peacock-Wiseman yaklaşımına göre, kamu harcamalarındaki
artışı,kamu gelirlerindeki artışla açıklamakta,savaş gibi büyük
bunalım dönemlerinde söz konusu harcamaların sıçrama
yaptığını, bunalım sonrası dönemlerde de eski düzeyine
inmediği belirtilmektedir.
KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINA
YÖNELİK GÖRÜŞLER-Wagner Kanunu
• Wagner kanunu, kamu giderlerindeki artışı devlet faaliyetlerindeki
sürekli artışla açıklamaktadır.Buna göre, bir ekonomide kişi başına düşen
gelir artarken kamu kesiminin nispî hacmi de buna bağlı olarak
büyümektedir. Bir ekonomi sanayide ilerledikçe o ekonomideki
genişleyen pazarlar ile bu pazarlar içindeki üniteler arasındaki ilişkiler
karmaşık bir hale gelmektedir. Karmaşık hale gelen ilişkiler, bu ilişkileri
adil bir sistem içinde düzenleyecek hükümlere ihtiyaç gösterir. Ayrıca
paralel olarak şehirleşme ve yüksek seviyedeki nüfus yoğunluğu
dışsallıkların daha belirgin olması sonucunu doğuracak bu da kamu
kesimi yönünden yeni düzenlemeler yapılmasını gerektirecektir. Bundan
dolayı A. Wagner bir ülkede özellikle asayiş ve güvenlik, bankacılık
hizmetlerinin, adli hizmetlerin önemini ve bu hizmetlerin kamu kesimi
tarafından yeterli ölçüde yerine getirilmesinin lüzumunu
vurgulamaktadır. Bu ihtiyacın karşılanması da elbette kamu harcamasını
artıracaktır.Wagner,kamu harcamalarının en azından belli bir süre milli
hasıladan daha hızlı yükseldiğini belirtmiştir.
KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINA
YÖNELİK GÖRÜŞLER-Kamusal Tercihler
Teorisi
• Bu yaklaşıma göre kamu harcamalarının artışı politik süreçle
ilişkilendirilmektedir. Politik süreç içinde yer alan aktörler (seçmenler,
politikacılar, bürokratlar, baskı grupları) kamu harcamalarını
artırmaktadır.
• Kamusal Tercihler Teorisine göre devletin aşırı büyümesi ekonomik ve
politik yozlaşmayı da beraberinde getirmektedir. ‘Piyasa başarısızlığına’
karşı ‘devletin başarısızlığı’ teorisini geliştirmişlerdir.
• Keynesyen politikaları eleştirerek kamu ekonomisinin de piyasa
ekonomisi gibi kendi başına optimumu sağlamaktan uzak olduğunu
savunmuşlardır.
KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINA
YÖNELİK GÖRÜŞLER
• Sosyal refahın artırılması yaklaşımında amaç sosyal refahın
maksimize edilmesi olup bu doğrultuda kamu
harcamalarına yön verilmesi söz konusu
olacaktır.Maksimizasyon yaklaşımına göre demokrasi ile
yönetilen ülkelerde hükümetler kendi yaşam sürelerini
maksimum kılmaya çalışırken seçmenler de kendi gelirlerini
maksimum kılmaya çalışırlar.Ekonominin gelişme sürecinin
kamu harcamalarını etkilediği yaklaşımı konusunda Rostow
ve Musgrave’e ait görüşler bulunmaktadır.Musgrave’e göre
bir ülke ekonomisinin gelişim sürecini tamamlamasına bağlı
olarak, eğitim,sağlık ile diğer sosyal harcamalar
artmaktadır.Rostow ise, kamu giderlerinin artışını ekonomik
gelişme ile açıklamaktadır.
KAMU HARCAMALARININ ARTIŞ
NEDENLERİ
• Kamu harcamalarının tutarında, topluma sunulan mal ve hizmetin
kalitesinde veya miktarında bir artış meydana gelmemesine rağmen bir
artış söz konusu oluyorsa,bu artışa “görünüşte artış” denilmektedir.Kamu
giderlerinin tutarındaki artış topluma sunulan mal ve hizmetin
kalitesindeki yükseliş nedeniyle ortaya çıkmış ise buna “gerçek artış”
denilmektedir.Ekonomik ve sosyal yönden gelişmiş ülkelerde kamu
harcamaları gerçekte artış gösterirken, gelişmekte olan ve az gelişmiş
ülkelerde görünüşte artış daha fazla hakim olmaktadır.
• Kamu harcamalarının artış nedenleri görünüşte artış nedenleri ve gerçek
artış nedenleri olarak ikiye ayrılmaktadır.Görünüşte artış nedenleri, para
ekonomisinin yaygınlaşması,bütçe usullerinin değişmesi,para değerinin
değişmesi ve ülke sınırlarının ve nüfusun büyümesi olarak sıralanabilir.
• Gerçek artış nedenleri ise, savaşlar,teknolojik gelişmeler,devlet
anlayışındaki değişmeler, vatandaşların hayat standartlarının yükseltilmesi,
kamu hizmetlerinin yaygınlaşması ve yoğunlaşması,ekonomik nedenler,
sosyal nedenler,askeri nedenler, ve siyasi nedenlerdir.
KAMU HARCAMALARININ
SINIFLANDIRILMASI
• İdari(organik) Sınıflandırmaya göre ayrım kamu harcamasını
gerçekleştiren kurumun idari teşkilat yapısına göre yapılmaktadır.Buna
göre, Dışişleri Bakanlığı ,Savunma Bakanlığı ,Enerji Bakanlığı ,Maliye
Bakanlığı,Sanayi Bakanlığı şeklinde ayrım yapılmaktadır.
• Kamu harcamalarının Fonksiyonel (hizmet) Sınıflandırmasında ,kamu
hizmetleri hedeflenen amaçlar doğrultusunda ayrıma tabi
tutulmaktadır.Aynı hizmetin birden fazla kamu kuruluşu tarafından
gerçekleştirilmesi durumunda, her kuruluşun o hizmet için yaptığı
giderler toplanmakta ve her hizmet için yapılan toplam harcama
belirlenerek,hizmet grupları için devletin katlandığı gider ortaya
konulmaktadır.Buna göre,
• Genel: yönetim, savunma, yargı,
• Ekonomik: inşaat, enerji, tarım, ulaşım
• Sosyal hizmetler: eğitim, sağlık, sosyal güvenlik şeklinde bir ayrım
yapılmaktadır.
KAMU HARCAMALARININ
SINIFLANDIRILMASI
• Fonksiyonel sınıflandırmanın faydalarını,
• Harcama tahminlerinin gerçekçi bir biçimde yapılması
imkânını tanıması,
• Belirli bir hizmetin ya da fonksiyonun devlete maliyetinin ne
olduğunu açıkça göstermesi
• Ödeneklerin fonksiyonlara bölüştürülmesinde sosyal
faydanın azamiye çıkarılması ilkesine işlerlik kazandırması;
böylece örneğin eğitime harcanan son liranın sağlayacağı
sosyal faydanın sağlığa harcanan son liranın sağlayacağı
sosyal faydaya eşit olmasına çalışılması,
• Hizmetin birim maliyetinin hesaplanmasına imkân vermesi,
• Harcanan para ile elde edilen fayda arasında karşılaştırma
yapmayı kolaylaştırması, şeklinde sayabiliriz.
KAMU HARCAMALARININ
SINIFLANDIRILMASI
• BİLİMSEL VE EKONOMİK SINIFLANDIRMA
• Reel giderler-transfer ve yardım giderleri ayrımında, reel gider,
devletin mal ve hizmet alımı amacıyla yaptığı giderlerdir.Transfer
harcamaları,toplumun sosyal yönden ihtiyaçlarının karşılanmasına
yönelik olarak yapılan ve daha çok yardım amacı güden kamu
harcamalarıdır.
• Verimli giderler-verimsiz giderler ayrımında,milli hasılada artış
sağlayan kamu gideri verimli,milli hasılada artış yaratmayan kamu
harcaması ise verimsiz olarak kabul edilmektedir.
• Cari giderler-yatırım giderleri ayrımına göre,devletin tüketim
malları ile ilgili harcamaları cari,sermaye oluşumu ile ilgili
harcamaları ise yatırım giderleri olarak nitelendirilmektedir.
• Harcamaların sağladıkları faydalar açısından;toplumun bütününe
fayda sağlayan harcamalar,belirli bir kesime fayda sağlamakla
birlikte sonuçta topluma faydalı olan harcamalar,toplumun bütününe
faydalı olmaya uygun olduğu halde pratikte sadece belirli kesimlere
daha fazla fayda sağlayan harcamalar,kişilere özel fayda sağlayan
harcamalar olarak sınıflandırılabilir.
KAMU HARCAMALARININ
SINIFLANDIRILMASI
• DİĞER TASNİFLER
• Gider yapan birime göre ayırımda, kamu giderleri,
merkezi yönetim giderleri ve yerel yönetim giderleri
şeklinde bir ayrıma tabi tutulabilir.
• Adi-Olağanüstü kamu giderleri ayrımında, her yıl
tekrarlanan giderler adi,bir yıldan daha uzun süreli
zaman aralıklarıyla ortaya çıkan giderler ise olağanüstü
niteliktedir.
• Zorunlu- ihtiyari giderler ayrımında, kuruluşun belli bir
dönemde, yapması konusunda serbestiye sahip
olmadığı giderler zorunlu,serbestiye sahip olduğu
giderler ise ihtiyaridir.
Kamu Harcamalarının Sınıflandırılması-
Analitik Bütçe Kodlaması
• Ülkemizde 5018 sayılı yasa gereği bütçe sınıflandırması
değiştirilmiş ve yerine Analitik Kodlamaya Dayalı sisteme
geçilmiştir.Buna göre,gerek harcamalar gerekse gelirler bu
çerçevede ayrıntılı şekilde sınıflandırılmaktadır.Burada
konumuz gereği sadece harcama sınıflandırılmasına
değinilecektir.Analitik bütçe kodlamasının getirdiği önemli
yenilikler, detaylı bir kurumsal kodlamayla program
sorumlularının tespitine imkan vermesi, mevcut bütçede
var olmayan fonksiyonel sınıflandırmanın sağlanması, aynı
kodlamanın merkezi yönetim dışındaki kuruluşlarda da
uygulanabilir olması, uluslararası karşılaştırmalara imkan
vermesi ve ölçmeye ve analize elverişli olması olarak
sıralanabilir.
Kamu Harcamalarının Sınıflandırılması-
Analitik Bütçe Kodlaması
• Analitik bütçe siste kod yapısında harcamalar dört sınıflandırma biçimine
dayalıdır .Bunlar
• KURUMSAL KODLAMA:Dört düzeyden oluşmaktadır.Bütçe sistemi içinde
yer alan idari yapı temel alınmaktadır.Örn:Cumhurbaşkanlığı,Sayıştay
(I.düzey),Müsteşarlıklar (2.düzey),Genel Müdürlükler(3.düzey),Daire
başkanlıkları,Müşavirlikler(4.düzey)
• FONKSİYONEL KODLAMA:Dört düzeyden oluşmaktadır.Devlet
faaliyetlerinin türünü göstermek üzere tasarlanmıştır.Örn:Kamu düzeni
hizmetleri (1.düzey),Güvenlik hizmetleri (2.düzey),Trafik güvenliği
hizmetleri(3.düzey)
• FİNANSMAN TİPİ KODLAMA:Bir düzeyden oluşmaktadır.Bütçe Genel
hizmetler sunan bütün kamu kurumlarını kapsamak için
tasarlanmıştır.Örn:Özel bütçeli kuruluşlar(1 düzeyden oluşmaktadır)
• EKONOMİK KODLAMA şeklinde sayılabilir. Dört düzeyden
oluşmaktadır.Devlet faaliyetlerinin milli ekonomi üzerindeki etkilerine göre
gruplanmasıyla oluşturulmuştur. Örn: Personel
giderleri(1.düzey)Memurlar(2.düzey) Temel Maaşlar(3.düzey)
KAMU HARCAMALARININ EKONOMİK
ETKİLERİ
• Kamu harcamaları ekonomik,mali ve sosyal
yapı üzerinde önemli etkiler meydana
getirir.Devlet çeşitli araçlarla elde ettiği
kaynakları kamu hizmetlerini yerine
getirmek,plan ve yıllık programlarda belirtilen
hedefleri gerçekleştirmek üzere değişik
şekillerde kullanır.Burada kamu harcamalarının
gelir dağılımı,üretim,fiyatlar genel
seviyesi,istihdam,çarpan ve hızlandıran gibi
etkileri hakkında bilgi verilecektir.
KAMU HARCAMALARININ EKONOMİK
ETKİLERİ
• Kamu harcamalarının gelir dağılımı üzerindeki etkisi:
• Kamu harcamaları gelir dağılımı üzerinde önemli etkiler
meydana getirmektedir.Bu etkiler esas itibariyle gelirin
yeniden dağılımı mekanizmasıyla ortaya
çıkmaktadır.Vergiler ve harcamalar yoluyla kişilerin ve sosyal
grupların gelirlerinde ortaya çıkan değişikliğe gelirin
yeniden dağılımı adı verilmektedir.Bu durum üretim
sonucunda oluşabilen gelirin vergi yoluyla yüksek gelir
gruplarından alınıp transfer harcamaları şeklinde düşük
gelir gruplarına aktarılması yoluyla meydana gelir.Öte
yandan bazı kamu harcamalarının gelir dağılımı üzerindeki
etkileri ise olumsuz yönde olabilmektedir.Bu harcamaların
en tipik örneğini devletin borçlanma karşılığında tahvil
sahiplerine ödediği faiz giderleri oluşturur.
KAMU HARCAMALARININ EKONOMİK
ETKİLERİ
• Kamu harcamalarının üretim üzerindeki etkileri:
• Kamu harcamaları kamusal mal ve hizmet üretimine yönelik olması sebebiyle
piyasadan üretim faktörü talebine yol açmaktadır.Reel kamu harcamalarının
artırılması üretim faktörlerine olan talep üzerinde de benzer bir artış ortaya
çıkarır.Devlet kamu harcamalarıyla üretim faktörlerine sahip olarak üretimde
bulunabileceği gibi piyasadan mal ve hizmet satın almak suretiyle de üretimi
uyarabilir.Böyle bir durumda önemli olan husus hangi harcamaların üretim
artışları üzerinde etkili olacağıdır.Özellikle reel harcamalar gayrisafi milli
hasıla üzerinde artış yönünde etkili olduğundan bu tür harcamaların verimli
alanlarda kullanılması toplam talebi olumlu yönde etkilemektedir.Özetle
kamu harcamalarının üretim üzerindeki etkileri ü. Temel nokta üzerinde
toplanabilir.
• Kamu harcamaları çalışmaya,tasarruflara ve yatırımlara doğrudan etki
etmektedir.
• Kamu harcamaları iktisadi kaynakların tüzel kişileri arasında farklı şekilde
kullanılmasını sağlamaktadır.
• Kamu harcamaları ekonomide teşvik edici bazen de önleyici etkide
bulunmaktadır.
KAMU HARCAMALARININ EKONOMİK
ETKİLERİ
• Kamu harcamalarının fiyatlar genel seviyesi üzerindeki etkileri:
• Kamu harcamaları, fiyatlar genel seviyesi üzerinde de, özel
kesimden kamu kesimine çeşitli araçlarla (vergi, harç, borçlanma
vb.) aktarılan fonların kamusal hizmetlerin gerçekleştirilmesinde
kullanılarak yeniden ekonomiye girmesiyle etkide bulunur.
• Devlet; vergi, harç resim, borçlanma vb. yollarla özel kesimdeki satın
alma gücünün azalmasına sebep olur. Satın alma gücündeki bir
azalma ise, ekonomide üretilen mal ve hizmetlere olan talebin
azalması sonucunu doğurur. Talepteki düşüşte, satın alma gücünün
ne ölçüde azaltılmış olduğu konusu önemlidir. Genel olarak talepte
meydana gelecek bir düşüş, fiyatlar genel seviyesinde de benzer bir
etki meydana getirmektedir. Devletin yukarıda belirtilen araçlarla
kişilerin satın alma gücünde farklı oranlarda değişiklik meydana
getirmesi, ekonominin nispî fiyat yapısının değişmesine ortam
hazırlar.
KAMU HARCAMALARININ EKONOMİK
ETKİLERİ
• Kamu harcamalarının fiyatlar genel seviyesi üzerindeki etkileri:
• Öte yandan, kamu harcamalarındaki sürekli artışlar, devletin
piyasadan daha fazla miktarda mal ve hizmet talebinde bulunması
anlamına geldiği için, ekonomideki toplam talep seviyesini artırır.
Ekonomide toplam arzın toplam talepteki değişmelere uygun bir
gelişmesi göstermesi durumunda fiyatlar genel seviyesi yükselmeye
başlar.
• Devlet,fiyatlar genel seviyesi üzerinde sübvansiyon politikalarıyla
etkili olabilir.Üreticiye verilen sübvansiyonlar maliyetleri düşürerek
üretim artışına yol açar.Buna bağlı olarak fiyatların düşmesi
beraberinde tüketicilerin daha ucuza mal tüketmesi sonucunu
doğurur.Eğer sübvansiyon tüketiciye veriliyorsa malın fiyatı
sübvansiyon oranında düşeceğinden tüketicinin talebi artacak,
bunun sonucunda ise söz konusu mala olan talep artacak ve fiyat
yükselecektir.
KAMU HARCAMALARININ EKONOMİK
ETKİLERİ
• Kamu harcamalarının istihdam üzerindeki etkileri:
• Kamu harcamalarıyla ekonomideki istihdam hacmi arttırılabilir. Bu
amaca en uygun kamu harcaması, yatırım harcamaları olmaktadır.
Yatırım harcamaları üretim kapasitesinin artışına yol açarak daha
büyük çapta üretim faktörü kullanılmasını sağlar. Eğer yatırımlarda
seçilen, teknoloji, emek-yoğun bir teknoloji ise, bu takdirde
yapılacak yatırımda daha çok sayıda işgücü istihdam edilebilir. Kamu
yatırım harcamaları az gelişmiş ülkelerde genelde düşük seviyede
kaldığı için, bu ülkelerde devlet, özel kesim yatırımlarını çeşitli
teşviklerle (yatırım indirimi, hızlandırılmış amortisman, gümrük
vergi ve resimleri muafiyeti vb. gibi) harekete geçirmeye çalışır.
Devletin özel kesim lehine feragat ettiği ekonomik ve mali kaynaklar
kısa dönemde ekonominin istihdam yeteneğinin gelişmesine
yardımcı olur. Uzun dönemde ise, yatırımların tamamlanıp üretime
geçilmesinden itibaren devlet, yavaş yavaş ve fakat daha büyük
miktarlarda feragat ettiği kaynaklara kavuşmaya başlar.
KAMU HARCAMALARININ EKONOMİK
ETKİLERİ
• Kamu harcamalarının Çarpan ve Hızlandıran Etkisi:
• Kamu harcamaları, çarpan ve hızlandıran mekanizmalarını harekete
geçirerek gelir artırıcı etkiler meydana getirmektedir.Çarpan:Çarpan,
otonom yatırımlardaki bir artışın milli gelirde ne büyüklükte bir artış
meydana getireceğini gösteren bir katsayıdır.Milli ekonomide yapılan
yatırımlar; otonom (bağımsız) ve uyarılmış yatırımlar olarak ikiye
ayrılabilir. Otonom yatırımlar, milli gelirdeki değişmelerden bağımsız
olarak yapılan yatırımlar olduğu halde uyarılmış yatırımlar, milli
gelirdeki değişmeler bağlı olarak yapılan yatırımlardır. Otonom
yatırımlara örnek olarak devletin baraj inşası, yol yapımı, bataklıkların
kurutulması vb. gibi harcamaları verilebilir. Hızlandıran: Tüketim
malları talebindeki toplam değişikliğin yatırımlar üzerinde ortaya
çıkaracağı değişikliği (uyarmayı) ifade etmektedir. Tüketim
harcamalarında (özellikle dayanıklı tüketim mallarına yönelik)
meydana gelecek değişiklik yatırımların belirli bir katsayıya göre
artmasına ya da azalmasına yol açmaktadır. İşte bu katsayıya,
hızlandıran katsayısı adı verilmektedir.
Kamu Gelirleri Teorisi
• KAMU GELİRLERİNİN TANIMI
• Devlet veya diğer kamu kuruluşlarının kamu ihtiyaçlarından
doğan harcamaları karşılamak amacıyla gerek vergilendirme
yetkisine dayanarak, gerekse özel, mülk ve teşebbüsleri
dolayısıyla elde ettikleri bütün değerlerdir.
• Bu gelirler gerek devletin egemenlik gücüne dayanarak cebren
elde ettiği vergi vb. kaynaklardan; gerekse devletin sahip
olduğu mülk ve teşebbüsler ile yapılan yardım ve bağışlar gibi
egemenlik gücünü kullanmaksızın elde ettiği kaynaklardan
sağlanmaktadır.
• Kamu gelirleri kavramı, sadece genel idare gelirleri ile ilgili
olmayıp, onun yanı sıra , kamu hizmeti sunan gerek cebri
gerekse cebri olmayan gelirleri sayesinde bu hizmeti finanse
eden, il özel idareleri, belediyeler ve diğer kamu kurum ve
kuruluşların gelirlerini de kapsamaktadır.
• Kamu gelirleri dar ve geniş anlamda kamu
geliri olarak tanımlanabilir.
• Dar anlamda kamu gelirleri sadece devlete ait
ve zora dayanan nitelikteki gelirlerden oluşur.
• Geniş anlamda kamu gelirleri ise, devletin ve
diğer kamu kuruluşlarının olağan ve olağan
dışı karakterdeki tüm gelirlerinden meydana
gelmektedir. Buna göre; zorunlu olmayan
borçlanma, yardım vb. şeklindeki gelirler geniş
anlamdaki tanıma dahil edilmektedir.
Verginin Özellikleri
• Verginin günümüzdeki açıklanış şekli, vergi günümüzde, ödeme gücüne
göre alınmak için çaba gösterilen ve özel bir karşılığı bulunmayan cebri
nitelikli bir ödemedir. Özellikleri;
– Vergi, fertlerden yalnızca siyasi bir toplum üyesi olmaları nedeniyle
alınan bir ödemedir. Topluma dahil olan yabancılar da dahil herkes,
hiçbir karşılık aranmaksızın vergilere katılmak zorundadır,
– Verginin amacı, tüm kamu hizmetlerini gerçekleştirmeye yöneliktir,
– Vergi sadece ahlakın gerektirdiği bir dayanışma kuralı olmayıp, cebir ile
müeyyideleşmiş, kanuni bir görevdir,
– Vergi, günümüzde para ile ödenir.
Harcın Faydaları
i)Devlete gelir kazandırır.
ii) Tayınlama/talep kısıtlaması (demand rationing) fonksiyonu vardır.
- Sınırlı arzın sınırsız talebe bölüştürülmesine tayınlama(veya talep
kısıtlaması) denir.
- Harçlar aynı zamanda kısmi fiyat tayınlamasına tabidir. Ancak tam
tayınlama olabilmesi için kamu hizmetlerinin tamamının harçlarla finanse
edilmesi gerekir.
- Hizmetten yararlanan kişilerin gelir seviyeleri harcın belirlenmesinde
etkilidir,örneğin: pasaport harcında maliyetin çok üstünde,eğitim harcında
ise maliyetin çok altında bir miktar belirlenir.
- Harcın vergi gibi zorunlu olup olmadığı konusu literatürde tartışma
konusudur.Örneğin pasaport harcından pasaport alınmazsa
kaçınılabilir,dolayısıyla zorunlu değildir görüşü hakimdir ancak,yakını yurt
dışında hasta olan birisi için pasaport almak zorunlu olabilir, çünkü
pasaportun satıldığı başka bir piyasa yoktur.
Parafiskal Gelirler -II-

• Parafiskal gelirler vergilerle harçlar arasında bir köprü


niteliğine sahip olup kelime anlamı olarak da vergi ve harçlara
benzer gelirler olarak da ifade edilebilir.

• Parafiskal gelirlerin ve vergilerin tahsilinin zorunlu olması,


ödenen miktar ile sağlanan menfaat arasında bir paralellik
kurulamaması, parafiskal gelirlerle vergileri birbirine
yaklaştırmaktadır.

• Yine aynı şekilde, özel bir hizmet karşılığı alınmaları, hizmetle


yapılan ödeme arasında bir orantı olmaması parafiskal gelirler
ile harçların ortak yönlerini meydana getirmektedir.
7.BORÇLANMA
• Devlet, normal kamu gelirleri harcamalarını karşılayamadığı
durumlarda borçlanmaya gitmektedir. Kamu borçlanması
zorunlu olduğunda vergiye yaklaşır. Vergi karşılıksız, tek taraflı
ve nihai (kesin) bir finansman metodu olduğu halde
borçlanmada borcun vade bitiminde faiziyle birlikte borç
veren kişi ya da kuruluşlara geri verilmesi gerekmektedir.
• Borçlanmanın, günümüzde kamu gelir ve giderleri arasındaki
dengesizliği gidermesi yanında bir iktisadi politika aracı olması
da söz konusudur.
• Borçlanmada ilk ve en belirgin sakınca, meydana gelen faiz
maliyetidir. Borç ile finanse edilen harcama programlarında
faiz, vergi mükelleflerinin toplam maliyetlerini
yükseltmektedir.
9-MALİ TEKEL GELİRLERİ
• Devlet bazı malların üretimi üzerinde tekel
hakkı oluşturup ürettiği malların fiyatlarını
yüksek bir seviyede tespit edilebilir. Bu
durumda yüksek fiyatlar bir bakıma tüketim
vergisi şekline girerek dolaylı vergi etkisi
meydana getirir. Devlet, talep esnekliği düşük
mal ve hizmetlerin üretimini üzerine alarak
tekel rantına sahip olabilir.
Özelleştirme Gelirleri
• Özelleştirme, dar anlamda kamu mülkiyetindeki
ekonomik birimlerin yerli ve yabancı özel mülkiyete
aktarılması, satılması anlamına gelmektedir. Daha
geniş bir yorumla ele alındığında ise, mülkiyet
devrinin yanı sıra bu tür kuruluşların özel kesime
kiralanması, kamu kesimi tarafından üretilen mal ve
hizmetlerin finansmanının özel kesimce sağlanması,
yönetimin özel kesime devri, mal ve hizmetlerin
üretimindeki kamu tekellerinin kaldırılması ile
piyasaya kamunun müdahalede bulunmaması da
özelleştirme kavramı içinde yer almaktadır.
Vergi Teorisi ve Uygulaması
• Vergi; Kamu hizmetlerinin gerektiği giderler ile kamu borçları
dolayısıyla ortaya çıkan yükleri karşılamak amacıyla,
egemenlik gücüne göre, karşılıksız olarak, gerçek ve tüzel
kişilerden ödeme güçlerine göre alınan ve cebri niteliğe sahip
para şeklindeki ödemelerdir.
Verginin Gelişimi
• Vergi çok çeşitli unsurların etkisiyle şekillenmiş, çeşitli aşamalardan geçmiş tarihi
bir olgudur. Vergi anlam ve kavram olarak değişik dönemlerde değişik şekillerde
yorumlanmış mali, ekonomik, sosyal, hukuki ve ahlaki yönleriyle karmaşık bir
kurumdur.
• Toplumun sürekli olarak değişen istek ve ideallerine bağlı olarak ihtiyaçların
giderek artması, gelir kaynaklarının bir taraftan sürekli hale getirilmesi diğer
taraftan yeni kaynakların aranması gereğini ortaya çıkarmıştır. Din ve ahlak
duygularıyla ve isteğe bağlı olarak verilen hediyeler zaman içinde zorunlu ve yasal
bir şekil almış, sonuç olarak vergi doğmuştur.
• Vergi hakkındaki en önemli değişiklik verginin zorunlu ya da ihtiyari oluşunda
dikkati çekmektedir. Roma İmparatorluğu'nda zorunlu bir yükümlülük ifade eden
vergi, Orta Çağ' da ihtiyari bir ödemeye dönüşmüştür. Feodalite ile verginin
karakteristiği değişmiş, vergi, tebaanın krala ve derebeyine kendi isteği ile yaptığı
bir yardım gibi görülerek cebrilik unsuru ihtiyarilik özelliğine dönüşmüştür.
Verginin Gelişimi
• Vergilemeye gidilmesinin en önemli tarihi nedenleri arasında; ülkenin dış
tehlikelere karşı savunulması iç güvenlik ve adalet hizmetlerinin görülmesi
için gerekli harcamalara finansman sağlamak sayılabilir. Ayrıca
sömürgelere yönelik olarak dış yönetici alanındaki gelişmeler,
çözümlenmesi gerekli problemlerde ek finansman ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Bu anlayışın geçerli olduğu, sanayi devrimi öncesindeki vergileme biçimi;
refahın toprak mülkiyetine bağlı olduğu görüşünün bir sonucu olarak mülk
vergilemesi ve dolaylı vergi uygulamaları şeklinde gerçekleşmiştir.
Ekonomik, mali ve siyasi gelişmeler XVIII. yy’ın sonunda artan finansman
ihtiyacı, devlet fonksiyonlarındaki gelişmeler, verginin üzerinde durulması
zorunlu bir kurum olması sonucunu meydana getirmiştir
VERGİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

• Vergi, Osmanlı Devleti’nde de batıdakine benzer bir gelişim


göstermiştir.İlk kuruluş yıllarında vergilerini kısmen
anavatandan getirmiş kısmen fethettiği yerlerdeki örf ve
adetlere göre almıştır.Esas olarak vergi sisteminde, şer’i
vergilerin ağırlığı görülmektedir.Bu nedenle Osmanlı
Devleti’nde vergiler; şer’i ve örfi olmak üzere iki kısımdan
oluşmaktaydı.
• Cumhuriyet dönemlerinde vergi sisteminde yapılan
değişikliklerle gelir ve kurumlar vergisi 1950 yılında yürürlüğe
girmiştir.1957’de gider vergileri reformu ile sistem
genişletilmiş, 1985’te KDV uygulamaya konulmuş, böylece
izleyen değişikliklerle de Türk Vergi Sistemi günümüzdeki
şeklini almıştır.
Teoride Verginin Gelişimi
• Verginin neden alındığını açıklamaya alışan temelde iki teori mevcuttur:
Bunlardan birincisi verginin fayda teorisine, ikincisi ise, ödeme gücü teorisine
göre açıklanmasıdır.
a) Verginin Fayda Teorisine Göre Açıklanması:
• İhtiyari mübadele (değişim) teorisi de denilen fayda teorisi, verginin bir şey
karşılığında alındığını ve vergi olayında bir mübadelenin söz konusu olduğunu
savunmaktadır. Teoriye göre vergi devletçe yapılan kamu hizmetlerinin bir
bedeli olarak görülmektedir. Fayda teorisine göre vergiyi açıklamaya çalışan
üç farklı görüş bulunmaktadır.Bunlar;
• Vergiyi Hizmet Bedeli Sayan Görüş
• Vergiyi Sigorta Primine Benzeten Görüş
• Vergiyi Genel Giderlerin Karşılığı Sayan Görüş olarak sayılabilir.
Teorik Açıdan Gelişimi
aa) Vergiyi Hizmet Bedeli Sayan Görüş
• Bu görüşe göre, vergi devletin fertlere yaptığı
hizmetlerin bedeli olarak alınır. Devlet yaptığı
hizmetleri vatandaşlara bir bedel karşılığı
satmaktadır. Vergi de yapılan hizmetlerin
karşılığıdır.Ancak günümüzde bazı kamu hizmetlerinin
bölünemezlik özelliğinden ötürü ayrı ayrı
değerlendirilmesi ve bir fiyata konu olması mümkün
olmadığından teori geçerliliğini yitirmiştir.
Teorik Açıdan Gelişimi
bb) Vergiyi Sigorta Primine Benzeten Görüş
• Bu görüşe göre vergi, devletin vatandaşlarına sağladığı
can ve mal güvenliği karşılığında alınan bir sigorta
primine benzetilmektedir.Ancak, sigorta primi bir
karşılık esası üzerinden alındığı halde verginin
karşılıksız olma özelliği teorinin günümüzde
geçerliliğini ortadan kaldırmaktadır. Çünkü bir sigorta
şirketi aldığı prim karşılığında sigortalının risklerini
karşılamayı taahhüt etmekte, devlet ise vatandaşlarını
her türlü riske karşı korumakla yükümlüdür.
Teorik Açıdan Gelişimi
cc) Vergiyi Genel Giderlerin Karşılığı Sayan Görüş
• Bu görüşe göre,toplum bir üreticiler birliğine
benzetilmekte ve devlet de bu birliğin genel giderlerini
karşılayan bir kurum olarak görülmekte olup vergi ise ,
devletin de dahil edildiği üreticiler birliğinin genel
giderlerine bireylerin katılma payıdır. Ancak, öncelikle
toplumu bir üreticiler birliğine benzetmek yanlış
olduğu gibi bireyler de bulundukları toplumun siyasal
ve hukuki yükümlülüklerine uymak ve
mükellefiyetlerini yerine getirmek zorundadırlar.
Teorik Açıdan Gelişimi
b) Verginin Ödeme Gücüne (İktidar) Göre Açıklanması
• Bu yaklaşıma göre, kendisine ve ailesine yetecek
kadar gelirinin dışında gelir elde eden herkes vergi
ödemelidir görüşü geçerlidir.Vergilemede ödeme gücü
ilkesini esas alan iktidar yaklaşımında, vatandaşların
hizmetlerden sağladıkları faydadan bağımsız olarak,
vergilerin finansmanına ödeme güçleri oranında
katılmaları görüşü savunulmaktadır.
Teorik Açıdan Gelişimi
• Vergi yükünün adil dağıtılabilmesi için, gelir ve servet düzeyleri
farklı olan mükelleflerin vergileme sırasında bu farklılıkların
dikkate alınarak mali güçlerine göre vergilendirilmeleri vergi
adaletinin bir gereği olmaktadır.
• Günümüzde ödeme gücü ilkesinden yararlanılmakta ve vergi
sistemlerinin kurulmasında bu ilke genel kabul görmektedir.
Buna göre, vergilemede esas kamusal faaliyetlerden sağlanan
fayda değil, mükelleflerin vergi verme gücüdür.Bu çerçevede
ödeme gücüne ulaşmada ve buna göre vergilendirmeyi
sağlamada bazı tekniklerden faydalanılmaktadır. Bunları; en az
geçim indirimi uygulaması, ayırma nazariyesi ve vergide
müterakkiyet (artan oranlılık) olarak üç başlık altında
inceleyebiliriz.
Teorik Açıdan Gelişimi
• Ülkemizde 1982 Anayasasının 73.Maddesi vergi ödevini
düzenlemektedir.Buna göre “herkes kamu giderlerini
karşılamak üzere mali gücüne göre vergi ödemekle
yükümlüdür” ifadesine yer verilmiştir. Bu ifadeden
anayasamızın da vergilemede ödeme gücü ilkesine vurgu
yaptığı anlaşılmaktadır.Vergilemede ödeme gücüne
ulaşılabilmesi açısından yararlanılan teknikler aşağıda kısaca ele
alınmıştır.
aa) En Az Geçim İndirimi Uygulaması
• En az geçim indirimi, kişinin ve ailesinin günlük yaşantısını
asgari düzeyde sürdürebilmesi için gerekli olan gelirin vergi dışı
bırakılmasıdır. En az geçim indirimi miktarının tespiti çok kolay
olmayıp,kişiden kişiye ve bölgeden bölgeye değişebilir.
Teorik Açıdan Gelişimi
• En az geçim indiriminde mükelleflerin çok düşük gelirli olan kısmı hiç vergi
ödemeyeceklerdir.Ancak herkesin az da olsa gücü oranında kamu
hizmetlerinin maliyetine katlanması gereğinden hareketle bu teknik
vergide genellik ilkesine aykırı düşmektedir.
bb) Ayırma İlkesi
• Bu tekniğe göre yükümlülerin şahsi vergi ödeme güçlerinin sadece elde
ettikleri gelirin miktarına göre değil, aynı zamanda kaynağına göre de
değerlendirilmesi gereklidir. Bu bakımdan emek gelirinin sermaye gelirine
göre daha fazla korunmaya ihtiyaç göstermesinden dolayı emek gelirleri
üzerinden daha düşük vergi alınması gerekmektedir.Ücret kazançları
üzerinden evlilerin bekarlara göre daha düşük vergi ödemesi uygulaması
buna örnek olarak verilebilir.
Teorik Açıdan Gelişimi
• Ayırma prensibine esas olmak üzere, kaynaklarına göre gelirleri,
• -Emek gelirleri,
• -Sermaye geliri,
• -Emek ve sermaye karışımı gelirleri olarak üç kategoriye ayırmak mümkündür.
cc) Vergilemede Müterakkiyet ( Artan Oranlılık)
• Vergiyi ödeme gücüne göre almada yararlanılan bir teknik de artan oranlılıktır. Artan oranlı vergi
tarifesi genel olarak, vergi matrahı yükseldikçe ortalama vergi oranının da yükseldiği bir tarife
şeklidir. Vergi adaleti ancak yükümlülerin vergi borçlarının artan oranlı tarife ile vergilendirilmesi
ve ödeme gücü ilkesine uyulması koşuluyla mümkün olabilir.
• Artan oranlı tarife en etkin şekilde gelir ve servet üzerinden alınan vergilerde uygulanabilir. Buna
karşılık harcama üzerinden alınan vergilerde artan oranlı tarife yapısını uygulamak pek mümkün
değildir.
C - Verginin Fonksiyonları
• Vergi, toplumda çok yönlü ve önemli etkilere sahip olan bir olay durumundadır. Bu özellik,
verginin belirli amaçlar doğrultusunda kullanılabileceğini göstermektedir. Verginin belirlenen
amaçlar doğrultusunda kullanılabilmesi ise vergiye bazı fonksiyonların yüklenmesi anlamına gelir.
Verginin Fonksiyonları
• Bazı yazarlar verginin fonksiyonlarını; fiskal-ekstra fiskal ya da
mali-mali olmayan fonksiyonlar şeklinde bir ayrıma tabi
tutarlarken; diğer bazıları verginin mali, ekonomik ve sosyal
fonksiyonu olduğunu ifade etmektedir.Fiskal fonksiyon
vergilerin sadece kamu harcamalarını karşılamak için alınması
anlamında kullanılmakta olup aynı zamanda bu kamu
maliyesinin geleneksel fonksiyonu olarak da ifade edilir.Ekstra-
fiskal fonksiyondan kastedilen ise vergilerin aynı zamanda
kaynak tahsisi,bölüşüm,gelir dağılımının sağlanması ve
ekonomik istikrar amaçlı olarak da kullanılmasıdır.Aşağıda
kısaca verginin mali,ekonomik ve sosyal fonksiyonlarına
değinilecektir.
Verginin Fonksiyonları
1) Mali Fonksiyon
• Mali fonksiyon verginin geleneksel fonksiyonudur. Vergiler kamu harcamalarını
karşılamak için alınır. Buna göre vergilerin, kamu harcamalarında görülen
artışlarla uyumlu bir biçimde artması gerekir. Aksi halde, ya vergi gelirlerinin
çeşitli düzenlemelerle arttırılmasına ya da kamu harcamalarının azaltılmasına
çalışılır.
2) Ekonomik Fonksiyon
• Bu fonksiyona göre vergiler, belirlenen ekonomik hedeflere ulaşmada etkin bir
rol oynamalıdır. Çünkü vergiler de devletin ekonomiye müdahale araçlarından
biridir. . Vergi politikasının bu yönde işletilmesi ve gerekli değişikliklerin
yapılması lâzımdır. Bu amaçla da, sağlanacak vergi avantajlarıyla bazı faaliyet
kollarının ve yatırım projelerinin nispî kârlılığının arttırılmasına çalışılmaktadır.
Ayrıca bazı ekonomik faaliyet konularında vergi istisnaları ya da bazı
mükelleflere vergi muafiyeti tanınmış olması da verginin ekonomik
fonksiyonunun bir gereğidir.
Verginin Fonksiyonları
3) Sosyal Fonksiyon
• Vergi,sosyal adaletin gerçekleştirilmesinde bir sosyal politika
aracı olarak da kullanılmaktadır.
• Sosyal devlet anlayışının hakim olduğu ülkelerde verginin
sosyal fonksiyonu büyük önem taşır. Yüksek gelir seviyesindeki
kişilerden daha fazla vergi alınması, orta ve düşük gelirli kişiler
üzerindeki vergi yükünün hafifletilmesi, verginin sosyal
fonksiyonunun bir gereğidir. Verginin sosyal fonksiyonu,
verginin, toplumdaki gelir ve servet eşitsizliklerinin
giderilmesini sağlamak yanında uyuşturucu ve alkol
kullanımının, nüfus artış hızının azaltılması, çevre düzenlemesi
vb. yönünde kullanılmasını da kapsamaktadır.
IV - VERGİ TEKNİĞİ İLE İLGİLİ KAVRAMLAR
A - Vergilendirmeye İlişkin Kavramlar

• Vergi teorisine iyi bir şekilde yaklaşabilmek için; vergiyi doğuran olay, konu,
kaynak, matrah, mükellef, sorumlu, vb. gibi vergilendirme ile ilgili
kavramları kısaca açıklamak zorunluluğu vardır.
1) Verginin Kaynağı:Vergi, kişilerin sahip olduğu ekonomik kaynakların gelirleri
üzerinden alınmaktadır. Örneğin servet üzerinden alınan vergilerde vergi,
servetin bir kısmından değil sağladığı gelirden alınır.
2) Verginin Konusu:Verginin konusu, üzerine vergi konulan ve doğrudan
doğruya veya dolayısıyla verginin kaynağını teşkil eden iktisadi unsurlardır.
Vergi ne üzerinden alınıyor ise o şey verginin konusunu teşkil eder.Verginin
konusu ilgili vergi kanununda belirtilir.Örneğin, 193 sayılı Gelir Vergisi
Kanunu’na göre gelir vergisinin konusu, gerçek kişilerin gelirleridir. 197
sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu'na göre ise kayıt ve tescil işlemleri
yapılmış kara,hava ve deniz taşıtları verginin konusunu oluşturmaktadır.
IV - VERGİ TEKNİĞİ İLE İLGİLİ KAVRAMLAR
A - Vergilendirmeye İlişkin Kavramlar

3) Vergi Mükellefi ve Vergi Sorumlusu:


• Vergi kanunları açısından üzerine vergi borcu düşen kişi veya
kurumdur. Vergi yükümlüsü olmak için kanuni ehliyet şart
değildir. Vergi kanunlarının gösterdiği mükellef kanuni
mükelleftir. Vergi mükellefi, kanuni ve iktisadi mükellef olarak
ikiye ayrılabilir. Kanuni mükellef, vergi kanunları bakımından
kendisine vergi borcu isabet eden ve vergiyi ödemek zorunda
bulunan kişidir. İktisadi mükellef ise, bazı kişilerin, ödemek
zorunda oldukları vergileri piyasadaki fiyat hareketlerinden
faydalanarak başkalarına yansıtmaları halinde ortaya çıkar. Bu
durumda, iktisadi mükellef olarak vergi yüküne maruz kalan
mükellef olmaktadır.
IV - VERGİ TEKNİĞİ İLE İLGİLİ KAVRAMLAR
A - Vergilendirmeye İlişkin Kavramlar

• Vergi sorumlusu; kendisi gerçek mükellef olmamakla birlikte,


gerçek mükelleflerle olan ilişkileri dolayısıyla vergi kanunlarının
gösterdiği durumlarda, verginin hesaplanarak kesilmesi ve vergi
dairesine ödenmesi veya defter tutma,beyanname verme gibi
diğer işlerin yapılması zorunluluğu olan üçüncü
kişilerdir.Kısaca,başkasına ait vergi dolayısıyla alacaklı vergi
dairesine muhatap olan ve verginin ödenmesinden sorumlu olan
kişidir.
• Bir kişi aynı anda hem vergi mükellefi hem de vergi sorumlusu
olabilmektedir.Örneğin, bir ticaret erbabı kendi kazancı
dolayısıyla mükellef iken, çalıştırdığı ücretlilerin vergileri
dolayısıyla vergi sorumlusu durumundadır.
IV - VERGİ TEKNİĞİ İLE İLGİLİ KAVRAMLAR
A - Vergilendirmeye İlişkin Kavramlar

4) Vergiyi Doğuran Olay:Vergiyi doğuran olayı, vergi kanunlarının doğumunu


bağladıkları bir olayın gerçekleşmesi veya hukuki bir durumun oluşması
olarak tanımlanabilir.Verginin konusu ile mükellefi arasında ilişki yaratan bu
olguya örnek olarak gelirin elde edilmesi,malların tüketiciye satılması ya da
servet unsurlarına sahip olunması verilebilir.Ayrıca vergiyi doğuran olayın
kanunlarla yasaklanmış olması,vergi mükellefiyetini ve vergi sorumluluğunu
kaldırmamaktadır.
5) Verginin Matrahı:Verginin üzerinden hesaplandığı değer veya miktar olarak
da tanımlanabilir. Verginin matrahı, herhangi bir vergi mükellefinin
ödeyeceği vergi miktarının hesaplanmasına esas teşkil eden gelir dilimidir.
Vergi mükellefinin çeşitli kaynaklardan sağladığı gelirin bütünü
vergilendirilemez. Gelirin bütünü üzerinden genel, özel, sakatlık vb.
indirimleri yapılabilir. Bu indirimler yapıldıktan sonra bulunan miktara vergi
oranı uygulanarak mükellef tarafından ödenmesi gereken vergi miktarı
tespit edilir.
IV - VERGİ TEKNİĞİ İLE İLGİLİ KAVRAMLAR
A - Vergilendirmeye İlişkin Kavramlar

• Örneğin, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunumuza göre gelir vergisinin konusu,
gerçek kişilerin gelirleri matrahı ise, bu gelirlerin «safi tutarı»dır. Veraset ve
intikal vergisinde ise, verginin konusu mirasçılara intikal eden mallar
matrahı ise, bu malların değeri olmaktadır.Vergi matrahının tespitinde
spesifik ve advalorem olmak üzere iki yöntem kullanılır.
• - Spesifik Matrah – Advalorem Matrah: Bir kısım vergilerde matrah adet,
litre, kilogram
• olarak tespit edilir. Bu tür matrahlara spesifik matrah denir. Bir kısım
vergilerde ise gelir,
• değer, bedel gibi parasal değerler matrah olarak dikkate alınır. Bu tür
matrahlara ise
• advalorem matrah adı verilir.
IV - VERGİ TEKNİĞİ İLE İLGİLİ KAVRAMLAR
A - Vergilendirmeye İlişkin Kavramlar

6) Vergi Muafiyeti ve İstisnası:


• - Vergi Muafiyeti: Vergi yasalarına göre vergilendirilmesi
gereken bazı gerçek ve tüzel kişilerin çeşitli siyasal, sosyal,
ekonomik vb. nedenlerle, kanunlarda belirtilerek, vergi
dışında tutulmalarıdır.
• - Vergi İstisnası: Vergilendirilmesi gereken bir konunun,
kısmen veya tamamen, devamlı veya geçici olarak vergi
dışında tutulmasıdır.
Vergi Tekniği
B - Vergi Tekniği:Verginin tarhı, tebliği, tahakkuku ve tahsili
ile ilgili işlemleri ve bu işlemlerin sebep olduğu vergi
uyuşmazlıklarını inceleyen hukuk kurallarına şekli vergi hukuku
veya vergi tekniği denilmektedir.
• Vergi borcunun niteliği, vergi borcunun doğması ve sona
ermesi için yani alacaklı idare tarafından tahsil edilebilmesi
için vergi kanunlarında belirtilen şekle uygun olarak verginin
tarh, tebliğ, tahakkuk ve tahsil muamelelerine tabi olması
gerekir.
Vergi Tekniği
• Vergi tekniğinin aşamaları şunlardır:
1) Verginin Tarhı: Vergi Tarhı: Vergi alacağının kanunlarda gösterilen
matrah ve oranlar üzerinden vergi dairesi tarafından hesaplanarak,bu
alacağı miktar itibariyle tespit eden idari bir işlemdir.Tarh
yöntemleri;beyana dayalı tarh,ikmalen vergi tarhı,re’sen vergi
tarhı,verginin idarece tarhı,düzeltme yoluyla tarh,karineler yöntemi
ve götürü usul olarak sıralanabilir.
2) Verginin tebliği: Vergilendirme ile ilgili hususların mükelleflere ve
sorumlulara yazı ile bildirilmesi işlemi verginin tebliğini ifade
etmektedir.
3) Verginin tahakkuku: Vergilendirme ile ilgili hususların mükelleflere ve
sorumlulara yazı ile bildirilmesi işlemi verginin tebliğini ifade
etmektedir.
4) Verginin Tahsili: Vergi kanununa uygun şekilde vergi borcunun
ödenmesidir.
Vergi Tarifeleri
5) Vergi Tarifesi ve Vergi Oranları:Vergi tarifesi, ödenmesi gereken vergi miktarını
hesaplayabilmek için matraha uygulanması gereken ölçülerdir. Vergi tarifesinin en
önde gelen unsuru, vergi oranıdır.
• - Vergi Tarifesinin Türleri:
a) Artan oranlı tarife: Matrahın büyümesiyle birlikte vergi oranının da arttığı
tarifedir.Ülkemizde gelir ve veraset intikal vergileri artan oranlı tarifelerine örnek
olarak verilebilir.
• Artan oranlı vergi tarifelerinde ele alınması gereken çeşitli kavramlar söz
konusudur.Bunlar aşağıda kısaca verilmiştir.
• - Verginin yükseklik farkı: Vergi tarifesinde en yüksek vergi oranı ile en düşük vergi
oranı arasındaki farktır.
• - Verginin uzunluk farkı: Vergi tarifesinde, ilk düzeydeki matrah ile son düzeydeki
matrah arasındaki farktır
• - Verginin artış oranı: Birbirini izleyen iki oran arasındaki farktır.
• - Ortalama vergi oranı: Ödenecek vergi miktarının bu verginin hesaplandığı vergi
matrahına oranıdır.
• - Marjinal vergi oranı: Vergi miktarında meydana gelen artışın matrahtaki artış
miktarına oranıdır.
Vergi Tarifeleri
b) Düz oranlı (Sabit-Tek oranlı) tarife: Vergi matrahındaki değişikliğe rağmen
vergi oranının sabit kaldığı tarifedir.Vergi oranı sabit kalmakla birlikte, vergi
matrahının büyümesi durumunda alınacak vergi miktarı
artmaktadır.Ülkemizde kurumlar vergisi sabit oranlı olarak
uygulanmaktadır
c) Azalan oranlı Tarife: Matrahın büyümesiyle birlikte vergi oranının da
azaldığı veya matrah artmasına rağmen vergi oranının azaldığı tarifelere
denir.Matrah azalırken vergi oranlarının azalması durumunda vergi oranı
en yüksekten başlamakta, vergi matrahındaki azalmaya paralel olarak
azalmaktadır ya da matrah belli bir rakamdan başlayarak yükselmekte
ancak ilk gelir dilimi için yüksek olan vergi oranı sonraki matrah
dilimlerinde giderek azalmaktadır.
Vergi Tarifeleri
• - Gizli artan oranlılık: Sabit (düz) oranlı tarifenin bir verginin
yapılan bazı indirim ve eklemeler neticesi artan oranlı bir vergi
durumuna gelmesidir.Buna göre her mükellefin vergi matrahına
aynı miktarda indirim uygulanmakta ve sonuçta mükelleflerin
vergi yükleri birbirlerinden farklılaşmaktadır.
• - Tersine artan oranlılık: Bir verginin oransal ağırlığının matrah
küçüldükçe daha yüksek büyüdükçe daha düşük olması
durumudur.Vergi tarifesi açısından artan oranlılık söz konusu
değildir ancak ödenen vergi ile gelir arasındaki ilişkiden
kaynaklanan bir artan oranlılık vardır, gelir arttıkça harcamalar
da artmakta vergi de artmakta vergi oranı aynı olduğundan çok
harcama yapanın ödeyeceği vergi de yüksek olmaktadır.
Vergileme İlkeleri
D - Vergileme İlkeleri: Vergileme ilkeleri, vergilerin
düzenlenmesinde, uygulanmasında uyulması gereken
hususları gösterir. Bir başka anlatımla, toplumun kabul edilmiş
hedeflerine göre vergilerin ve vergi sisteminin taşıması gerekli
nitelikler olmaktadır.Vergileme ilkelerini bilimsel yönden
inceleyen ilk ekonomist Adam Smith’tir.
a) Adalet İlkesi:A.Smith'e göre, her ülkede kişiler iktidarlarına
(ödeme güçlerine) göre kamu harcamalarına katılmalıdırlar.
A.Smith'in bu ilkesi, daha çok ekonomik anlamda bir eşitliğe
karşılık gelmektedir.
Vergileme İlkeleri
b) Kesinlik İlkesi:Kesinlik ilkesine göre, her mükellefin ödeyeceği
vergi kesinlik ifade etmelidir. Verginin ödeme zamanı, şekli
miktarı gerek vergi mükellefleri gerekse diğer kişiler
bakımından önceden açık ve net biçimde belli olmalıdır.
c) Uygunluk İlkesi:Bu ilkeye göre de vergiler mükelleflerden en
uygun şartlarla ve en uygun zamanda tahsil edilmelidir.
Verginin ödenmesinde mükelleflere gereken kolaylık
gösterilmelidir.
d) İktisadilik İlkesi:Bu ilkeye göre ise, verginin tarh ve tahsil
masraflarının mümkün olduğu ölçüde düşük olması gerekir.
Mükelleflerden alınan vergiler en az zayiatla devlet hazinesine
girebilmelidir.
Diğer Vergisel Kavramlar
• Vergi Gayreti:Bir ülkede bulunduğu tahmin edilen vergi kapasitesi ile fiili
vergi hasılatı arasındaki oransal ilişki şeklinde ifade edilebilecek vergi
gayreti, mali yönetimin etkinliği ile yakından ilgilidir.

Fiili Vergi Yükü


Vergi gayreti = --------------------------------------------------------
Vergi kapasitesine göre hesaplanan vergi yükü

Vergi gayreti ˂ 1 → Vergi kapasitesi tam olarak kullanılamamaktadır.


Vergi gayreti = 1 → Vergi kapasitesi tam olarak kullanılmaktadır.
Vergi gayreti ˃ 1 → Vergi gayreti vergi kapasitesinin üstündedir.
Diğer Vergisel Kavramlar
• Çifte Vergileme: Aynı vergi konusu üzerinden birden fazla vergi
alınması veya aynı vergi konusu üzerinde birden fazla
vergilendirme yetkisinin çatışması olarak ifade edilebilen çifte
vergileme, yasa koyucunun bilerek ve isteyerek yer verdiği bir
uygulama olabileceği gibi, arzulanmayan ancak uygulamadan
kaynaklanan bir durum olarak da ortaya çıkabilmektedir.
• Günümüzde uluslararası ekonomik ve mali ilişkilerdeki artış,
uluslararası nitelikte faaliyet gösteren üretici birimlerin
çoğalması, izlenen ekonomi politikaları çifte vergileme olayının
önemini daha da arttırmıştır. Konunun vergi adaleti açısından
taşıdığı sakıncalar, uluslararası vergi anlaşmaları veya tek taraflı
alınan önlemlerle giderilmeye çalışılmaktadır.
Diğer Vergisel Kavramlar
• Vergilemenin sınırı:Devletler adına hükümetlerce
kullanılmakta olan vergileme yetkisi sınırsız olmayıp hukuki,
iktisadi,mali,politik vb. sınırları vardır.Verginin bir birim dahi
artırılamadığı ve/veya mevcut vergilere yeni bir verginin
eklenemeyeceği noktaya vergilemenin sınırı denir.Verginin
hukuki sınırı,anayasa yasa ve diğer mevzuatlara göre
belirlenir.Tarihte bu konudaki ilk örnek 1215 yılında Magna
Carta (Büyük Özgürlük Fermanı) ile gerçekleşmiştir.Bu fermanla
krala ait olan sınırsız vergilendirme yetkisi
sınırlandırılmıştır.Türkiye’de de hukuki vergi sınırlaması anayasa
hükümleriyle başlar ve anayasada kanunsuz vergi olmaz
prensibi açık bir şekilde belirtilmiştir.
Diğer Vergisel Kavramlar
• Verginin mali sınırı,mevcut bir verginin oranının artmasına
rağmen vergi gelirlerinde herhangi bir artışın olmadığı
noktadır.Bu, vergi oranları ile vergi hasılatı arasında birebir bir
ilişkinin olmadığını ortaya koymaktadır. Bu konu Laffer eğrisi
yardımıyla açıklanabilir.
• Laffer eğrisi’ne göre vergi oranı 0 ve 100
iken vergi hasılatı 0dır.Vergi oranı
artarken belli bir maksimum noktaya
kadar vergi hasılatı da artmakta
ancak,bu nokta geçilirse vergi oranının
artmasına rağmen vergi hasılatı
düşmeye başlar.Vergilemenin mali sınırı
vergi oranının artırılmasına rağmen
vergi gelirlerinde bir artışın olmadığı
nokta olan Laffer eğrisinin tepe
noktasıdır.Buna göre vergi geliri
açısından optimum seviye %50 olarak
belirlenmektedir.Bu oran yükseldiğinde
vergi gelirleri tam tersi
azalmaktadır.Laffer vergi oranlarını
düşürmenin istihdamı genişleteceğini
devlet gelirlerini artıracağını ve bütçe
açıklarını da azaltacağını ileri
sürmektedir.Vergi oranlarının
indirilmesiyle çalışma arzusu teşvik
edilmiş olacağından verimlilik ve üretim
de artacaktır.
VERGİ YANSIMASI
• Verginin Yansıması:Vergileme olayındaki ikinci safha, verginin
yansıması safhasıdır. Vergi kanunlarının vergi borcu yüklediği
mükellef, vergi yükünü diğer bir kişiye transfer edebiliyorsa bu
durumda vergi yansıtılmış olur. Verginin yansıması fiyat
değişikliği ile ortaya çıkmaktadır. Örneğin ticaret erbabı bir
esnaf düşünelim, ticari geliri olan bu esnafın ticari kazancı
üzerinden gelir vergisi konulduğunda,esnaf malını eski fiyata
göre daha yüksek fiyattan satmaya çalışacak, verginin hepsini
ya da bir kısmını malının alıcısına yüklemeye çalışacaktır.
Böylece esnaf her ne kadar vergi kanunları bakımından vergi
borçlusu ve vergiyi ödemek zorunda olan birisi ise de, vergi
yüklenicisi olmayabilecektir.
VERGİ YANSIMASI
• Verginin yerleşmesi:Bu aşamada verginin bir mükelleften
diğerine yansıması söz konusu olmamakta ve vergi yükü nihai
olarak belirli bir mükellef üzerinde kalmaktadır.
• Verginin Yayılması:Verginin yayılması, bir mükellefin vergi
yükünün tamamını diğer mükelleflere yansıtamaması sonucu,
verginin bir kısmının mükellefin kendi üzerinde kalmasıdır.
Bunun sonucunda söz konusu mükellefin gelirinde ödediği
vergiye karşılık bir artış görülmüyorsa, mükellef bütçesini
dengeye getirmek için tüketimini azaltmak durumunda
kalacaktır.
VERGİ YANSIMASI
B - Yansımanın Türleri
1) İleriye Doğru Yansıma:İleriye doğru yansıma, vergide yansıma
olayının en sık görülen bir şeklidir. Burada, üreticiden tüketiciye
doğru verginin yansıması söz konusudur.
2) Geriye Doğru Yansıma:Bu tür yansımada verginin, satıcıya veya
üreticiye yüklenmesi söz konusudur. Böylece ileriye doğru
yansımada olduğu gibi vergi, arzdan talep üzerine değil talepten
arz üzerine doğru yansımaktadır. Geriye doğru yansımanın tipik
örneği verginin amortismanıdır.Verginin amortismanı, dayanıklı
tüketim malları üzerine konulan vergi dolayısıyla vergilendirilen
malın değerinin o günkü piyasada geçerli cari faiz oranına karşılık
gelen miktarda azalmasıdır.
VERGİ YANSIMASI
• Sınırlı ve Sınırsız Yansıma: Yansıma sonucunda vergiyi üzerine
alan kişi bunu tekrar yansıtabilir ve yansıma işlemi defalarca
gerçekleşebilir.Buna göre,mükellef üzerine düşen vergiyi
başkasına yansıtabiliyor veya üzerine alıyorsa sınırlı, vergi
ödendikten sonra defalarca ve sınırsız bir şekilde
devredilebiliyorsa, bu durumda sınırsız yansımadan söz
edilebilir.Özellikle bu tür yansıma daha çok harcama
vergilerinde (yayılı muamele vergilerinde) ortaya çıkmaktadır.
VERGİ YANSIMASI
• Mutlak ve Diferansiyel Yansıma:Mutlak yansıma, belirli bir
vergi artışının gelir dağılımı üzerinde meydana getirdiği
etkidir. Diferansiyel yansıma ise, belli bir verginin (örneğin,
gelir vergisi) bir başka vergi ile (Örn. Kurumlar vergisi)
değiştirilmesi halinde bu değişmenin gelir dağılımı üzerinde
meydana getireceği değişmeleri ifade eder.

• Kanuni ve Fiili Yansıma:Kanun koyucu tarafından


öngörüldüğü şekilde gerçekleşen yansıma kanuni
yansımadır.Kanuni yansımaya özellikle dolaylı vergiler
açısından rastlanılmaktadır.Fiili yansıma ise, kanun
koyucunun amaçlanmış olmamasına rağmen, ekonomik
işlemlerden yararlanılarak, vergi yükünün başka kişilere
aktarılmasıdır.
Vergilemeye ilişkin kavramlar
• Vergi Tazyiki (Vergi Baskısı): Kişilerin ödedikleri vergiden dolayı duydukları
psikolojik baskı hissidir.Vergi tazyiki, «subjektif vergi yükü» şeklinde de
kullanılmaktadır. Çünkü, bir vergileme olayının vergi yükümlüsü tarafından
hangi ölçüde hissedildiği vergiyi ödeyenin psikolojik durumuyla yakından
ilişkilidir. Her kişi vergi ödemekle kendi açısından bir fedakârlık yaptığını
düşünür. Günümüzde vergi tazyikinden ziyade yaygın olarak «vergi yükü»
kavramı üzerinde durulmaktadır.
• VergiYükü:Vergi yükümlüler açısından karşılıksız bir ödeme olup, onu
ödeyenler üzerinde bir yük oluşturur.Buna göre vergi yükü ödenen vergiler
ile elde edilen gelirler arasındaki oransal ilişkiyi ifade etmektedir.(Objektif
Vergi Yükü).Objektif vergi yükü ödenen vergi ile doğru orantılı,ödeme
gücüyle ters orantılıdır.
• 1) Vergi Yükü Türleri
• Vergi yükü, vergiyi ödeyen kişiler yönünden ele alınacağı gibi, bir
ekonominin tümü yönünden de ele alınıp değerlendirilebilir. Bu durumda,
toplam vergi yükü, kişisel vergi yükü, gerçek vergi yükü ve net vergi yükü
gibi kavramlarla karşı karşıya gelinir.
Vergilemeye ilişkin kavramlar
• Toplam Vergi Yükü: Bir ekonomideki belirli bir döneme ait
toplam vergi gelirlerinin milli gelire oranına toplam vergi yükü
denir.
• Toplam Vergi Yükü= Ödenen Vergiler/GSMH
• Kişisel Vergi Yükü: Kişilerin ödedikleri vergi ile gelirleri
arasındaki ilişkiyi gösterir.
• Kişisel Vergi Yükü=Kişinin Ödediği Tüm Vergiler/Kişinin Geliri
• Net Vergi Yükü: Net vergi yükü, bir ekonomide toplanan tüm
vergilerden mali yardımlar ve transferler çıkarıldıktan sonra
kalan kısmın milli gelire oranıdır.
• Net Vergi Yükü=Ödenen Vergiler-Kamusal Fayda/Gelir
Vergilemeye ilişkin kavramlar
• Gerçek Vergi Yükü: Net vergi yükü hesabında vergi yansıması
dikkate alınarak ulaşılan vergi yüküdür.Verginin, ekonomi
üzerindeki dolaylı ve dolaysız tüm etkileri dikkate alınarak
ortaya çıkardığı bütün kayıp ve kazançların birlikte
düşünülmesiyle gerçek vergi yüküne ulaşılır.
• Gerçek vergi yükü şu şekilde formüle edilir.

(Ödenen Vergiler+Yansıyan Vergiler) – (Kamu Hizm.Sağl.Fayda+ Yansıtılan


Vergiler)
-----------------------------------------------------------------------------------
Gelir
Vergilemeye ilişkin kavramlar
• Vergiden Kaçınma ve Vergi Kaçakçılığı
• Vergiden kaçınma, mükellefin vergiyi doğuran olaya sebebiyet vermemek
suretiyle vergi borcundan kurtulmasını ifade eder.
• Vergiden kaçınma, vergi kanunlarını ihlal ederek yapıldığı zaman vergi
kaçakçılığına girmektedir. Vergi kaçakçılığı; doğan vergi borcunun
kanunlara aykırı olarak kısmen veya tamamen ödenmemesidir. Vergi Usul
Kanunu' nunda "Kaçakçılık; mükellef veya sorumlu tarafından vergi ziyaına
sebebiyet verilmesidir", şeklinde tanımlanmıştır.Vergi ziyaı(kaybı) ise
yükümlü veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında
yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi nedeniyle verginin
zamanında tahakkuk ettirilmemesi veya eksik tahakkuk ettirilmesi
anlamına gelir.
• Verginin reddi, vergiye karşı toplumsal bir başkaldırıyı ifade
etmektedir.Vergi kaçakçılığının kişisel bir eylem olmasına karşılık, verginin
reddi toplumsal bir olgudur.Fransa’da 1953 yılında Poujade hareketi, 1987-
1990 yıllarında İngiltere’de baş vergisinin toplumca kabul edilmemesi vergi
reddinin son yıllardaki örnekleridir.
Vergi Maliyeti
• Vergi maliyeti kavramı da iki farklı biçimde ele alınabilir.Devlet
açısından bakıldığında vergilemenin açık maliyetleriyle
karşılaşılırken, mükellefler açısından bakıldığında vergilemenin
gizli maliyetiyle karşılaşılmaktadır.
• Vergilemenin açık maliyeti, gelir idaresinin vergilemeden
kaynaklanan giderlerini (binaların yapım,alım,kiralama,alternatif
kullanım maliyetleri v.b.) giderlerini içermektedir.
• Vergilemenin saklı maliyeti ise,mükelleflerin vergi
yükümlülüklerini yerine getirirken yaptıkları giderleri
içermektedir.Bunlar, danışmanlara yapılan ödemeler,vergi
işlerini yürüten personele yapılan ödemeler, ulaşım giderleri
gibi maliyet unsurları olabilir.
Vergi Psikolojisi
• Vergi erozyonu: Vergi harcamalarının artışı,vergi kaçakçılığı ve
vergiden kaçınmanın artması nedeniyle vergi matrahının aşınmasına
vergi erozyonu denir.Vergi erozyonunun sonucunda vergi yükü azalır
ancak vergi hasılatı azalır,hasılatın azalması ise vergi oranlarının
yükseltilmesine ve dürüst mükelleflerin vergi yükünün artmasına
neden olur.
• Mali Anestezi:Mali yükümlülüklerin, muhatapları tarafından farkına
varılmadan yerine getirilmesini ifade etmektedir. Özellikle dolaylı
vergilerin fiyat içerisine gizlenmiş olmaları nedeniyle verginin
ödeyicisi tarafından açıkça hissedilmemesi, mali anesteziye iyi bir
örnek teşkil etmektedir. Verginin yüklenicisi ödediği dolaylı
nitelikteki bu vergi bakımından his-duygu iptaline uğraması mali
açıdan uyuşturulmuş olması sonucu verginin farkına
varamamaktadır.
Vergi Harcaması
• Vergi Harcaması: Vergi uygulamaları
bakımından gerekli temel bir düzenleme
olmamakla birlikte bazı mükellefler gruplarının
yükünü azaltmak, teşvik etmek, yönetimi
kolaylaştırmak gibi nedenlerle tanınan,
muafiyet,istisna ve indirimlerin yol açtığı vergi
kaybını ifade etmektedir.Yani vergi
indirimleri,imtiyazları ve öncelikleri nedeniyle
toplanamayan vergi gelirini ifade etmektedir.
Vergilerin Sınıflandırılması
• Vergiler; konularına, mükellefiyet şekillerine, oranlarına, matrahlarına, tarh ve
tahsil usûllerine göre çeşitli biçimlerde sınıflandırılmaktadır. Bu sınıflandırma
biçimlerinden en önemlileri şöyle sıralanabilir.
A - Tek Vergi-Çok Vergi Sınıflandırması
• Tek vergi görüşü, temel olarak, belli bir ülkede birçok vergi almak yerine,
verimli olduğu kabul edilen tek bir verginin alınmasını savunan düşünce akımını
temsil etmekte iken çok vergi görüşü ise, çeşitli kaynaklardan çok sayıda vergi
alınmasını savunmaktadır.Tek vergi teorisine ilişkin başta Fizyokratlar olmak
üzere çeşitli maliyeciler tarafından görüşler ileri sürülmüştür.Fizyokratlara göre,
vergi sadece en verimli sektör olan tarımdan alınmalıdır,bunun dışında kalan
sektörlerin katma değeri düşüktür.Thiers ise sanayileşme döneminin bir sonucu
olarak hammaddeler üzerinden tek bir vergi alınması önerisinde
bulunmuştur,bunun dışında arazi ve enerji gibi konular üzerinden de tek vergi
alınması üzerine çeşitli görüşler de ileri sürülmüştür.Ancak günümüzde tek bir
vergiye dayalı sistemler oldukça geçmişte kalmıştır.
Vergilerin Sınıflandırılması
B - Vergilerin Konusuna Göre Sınıflandırılması
• Vergiler konularına göre ikiye ayrılabilir:
1) Şahıs Vergileri:Şahıs vergilerinin konusu kişinin insan olarak
varlığıdır. Buna göre, insan olarak dünyaya gelmek vergiye konu
olmak için tek başına yeterlidir. Bu vergilerin en bariz örneği,
«baş vergisi» olmaktadır. Ülkemizde 1951 yılına kadar
yürürlükte kalmış olan «yol vergisi» bir baş vergisidir. Baş vergisi
pek çok ülkede uygulanma imkânı bulmuştur.
2) Mal Vergileri:Mal vergileri, kişilerin malları üzerinden alınan
vergilerdir. Verginin konusunu; malın elde edilmesi, kullanılması
veya servet ve kapital şekline dönüşmüş mal stokları teşkil
etmektedir.
Vergilerin Sınıflandırılması
C-Ödeme Araçlarına Göre Sınıflandırma
• Bu sınıflandırmaya göre, vergiler, «aynî» (mal olarak) ve «nakdi» (parasal)
vergiler olarak ikiye ayrılmaktadırlar.Nakdi ekonomiye geçilmesine paralel
olarak vergiler de tamamen para ile ödenir hale gelmiştir.Ancak, geçmişte
ayni ekonomi dönemlerinde vergiler mal ve hizmet şeklinde
uygulanmıştır.Ülkemizde 1943-1945 yıllarında uygulanmış olan “Toprak
Mahsulleri Vergisi” ve 1925 yılında kaldırılmış olan “aşar” ayni vergilere
örnektir.Yol yapımında çalışmak suretiyle ödenebilen ve 1952 yılına kadar
uygulanmış olan “yol vergisi” de bedeni vergiler arasındadır.Günümüzde
köylerde uygulanan “imece”den başka bedeni bir vergi yoktur.Ayni
vergiler,vergi idaresi için saklama,taşıma ve pazarlama açısından önemli
zorluklar yaratmaktadır.
Vergilerin Sınıflandırılması
D - Mükelleflerin Kişisel Durumlarına Göre (Objektif ve Subjektif
Vergiler) Sınıflandırılması
• Mükelleflerin kişisel durumuna göre vergiler, objektif ve subjektif vergiler
olarak sınıflandırılmaktadır. Objektif vergiler, vergi ödeme gücünü dikkate
almadan herhangi bir geliri vergi kapsamına alırlar. Bu vergiler, mükelleflerin
kişisel durumunu ve vergi ödeme gücünü etkileyen şartları göz önünde
bulundurmaktadır. Objektif vergilere örnek olarak tüketim vergileri, gümrük
vergisi, damga vergisi gösterilebilir.Bir kişinin vergi ödeme gücünü göz
önünde tutan vergiler ise subjektif vergilerdir. Bir verginin subjektif
olabilmesi için, mükelleflerin kişisel durumunu göz önünde bulundurmasını,
bütün servet ve gelirlerini dikkate alması gerektiğini ifade eden görüşler
mevcuttur. Bir mükellefin çeşitli kaynaklardan sağladığı bütün kazanç ve
iradını bir bütün olarak vergi kapsamına alan vergi, gerçek bir subjektif vergi
kabul edilmektedir. Bugün pek çok ülkede yaygın bir şekilde uygulanan gelir
vergisi, subjektif vergilerin tipik bir örneğini meydana getirmektedir.
Vergilerin Sınıflandırılması
E - Vergilerin Matrahlarına Göre Sınıflandırılması
• Vergiler matrahlarına göre, «Ad Valorem - değer vergileri» ve «Spesifik-
miktar vergileri» olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Verginin matrahı, eğer,
vergiye konu olan şeyin değeri üzerinden hesaplanıyor ve bu matrahtan
oransal olarak bir vergi alınıyorsa, bu çeşit vergilere ad valorem-değer
vergileri denir. Gelir vergisi, kurumlar vergisi, gider ve gümrük vergileri, ad
valorem-değer vergilerine örnek olarak gösterilebilir. Vergi matrahının,
vergi konusunun miktarı üzerinden hesaplanması sonucu alınan vergilere
ise spesifik-miktar vergileri adı verilmektedir. Bu vergiler uzunluk, ağırlık,
hacim, sayı vb. gibi maddi ölçüler üzerinden hesaplanmaktadır. Doğalgazın
metreküpü üzerinden, yurt dışından getirilen televizyonun ekran çapına,
özelliğine göre alınan vergiler böyledir.
Vergilerin Sınıflandırılması
F - Vergilerin Ekonomik Kaynaklarına Göre Sınıflandırılması
• Vergiler kişilerin elde ettiği ekonomik değerler üzerinden alındığına göre,
ekonomik kaynakları bakımından gelir,harcama ve servet vergileri olarak üç
temel grup halinde sınıflandırmak mümkündür.
G - Dolaylı ve Dolaysız Vergiler Sınıflandırması
• Bu sınıflandırmaya göre genel olarak gelir ve servet üzerinden alınan vergiler
dolaysız vergi grubunda,harcamalar üzerinden alınan vergiler ise dolaylı
vergiler grubunda yer almaktadır.Dolaylı-Dolaysız vergiler ayrımı başlıca iki
kritere dayanmaktadır.Bunlar yansıma kriteri ve vergi konusunun devamlılığı
kriteridir.
a.Yansıma Kriteri:Kanuni mükellef verginin yükünü de fiilen taşıyorsa yani
yansıma olayından yararlanarak vergiyi başkalarına devredemiyorsa dolaysız
vergiler söz konusu olmaktadır.Ancak vergiyi ödeyen kişi yansıma yoluyla onu
başkalarına devredebiliyorsa bu tür vergiler dolaylı vergidir.
Vergilerin Sınıflandırılması
• Dolaylı ve Dolaysız Vergiler

Dolaylı Vergiler Dolaysız Vergiler

Verginin kanuni yükümlüsü ödediği vergiyi fiyat Verginin kanuni yükümlüsü vergiyi herhangi bir
mekanizması yoluyla başkalarına aktarabilir. şekilde başkalarına aktaramaz.

Vergi yıllık olarak süreklilik arz etmiyor ve vergi Vergi yıllık olarak süreklilik arz ediyor ve
ile ilgili unsurlar önceden belli değildir (bu verginin konusu, yükümlüsü, ödeme zamanı
unsur tek başına gösterge olarak kabul gibi unsurlar önceden bellidir.
edilmez).

Yükümlünün kişisel durumunu dikkate alma Yükümlünün kişisel durumu dikkate dikkate
ölçüsünde vergiler objektiftir. alınır, yani sübjektiftir.
Vergilerin Sınıflandırılması
b.Vergi Konusunun devamlılığı ve Vergiyi Doğuran Olay Kriteri:

Konusu sürekli,mükellefi önceden belli ve devamlı matrahlara


dayanan vergiler dolaysız vergidir.Konuları devamlı olmayan ve
vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesi anında alınan vergiler ise
dolaylı vergilerdir.Farklı bir ifade ile,bir vergi, konuları düzenli
ve sürekli olan, kesintisiz bir şekilde ortaya çıkan
olaylardan,mükellefi adına tarh,tahakkuk ve doğrudan
doğruya tahsil olunuyorsa dolaysız vergi sayılmakta,aksi
takdirde dolaylı vergiler grubunda düşünülmektedir.
DEVLET BÜTÇESİ
• Bütçe, belirli bir zaman süresini kapsayan bir finansman planıdır.Hukuki
açıdan bütçe, devletin gelirlerini toplamasına izin,giderlerini yapmasına
yetki veren bir kanundur.Mali açıdan, devletin gelir ve giderlerini gösteren
ve bunların rasyonel ölçülerde kullanıldığı mali bir belgedir. Bütçenin temel
öğeleri, devletin geleceğe ait gelir ve gider tahminlerini göstermesi, yıllık
tahminleri göstermesi,gelirlerin toplanmasına ve giderlerin yapılmasına
önceden yetki vermesi,kamu gelir ve gider tahminlerinin denk olması
olarak özetlenebilir.Bütçe;
• Gücünü Anayasadan alır
• Kamu tüzel kişilerin gelecek bir yıllık gelir ve gider tahminidir
• Gelir toplama ve gider yapma ile ilgili işlemlerin yürütülmesine izin ve yetki
verir
• Mali yıla girmeden önce onaylanır
• Denklik esastır
• Süreli bir kanundur(dinamiktir,her sene yenilenmektedir)
• Bütçe hakkı yasama organına aittir.
DEVLET BÜTÇESİ
• Bütçenin bilimsel ve hukuki tanımlarından hareketle 4
temel niteliğini tespit etmek mümkündür.Bu 4 temel
niteliğe 4-T prensibi adı verilmektedir. Bu ilkeler;
tahmin,tahdit,tevzin,tasdik olarak sıralanabilir.
• Tahmin: Bütçedeki gelir ve giderler tahmini
büyüklüktedir.
• Tahdit: Bütçe sınırlı bir zaman dilimi için hazırlanır ve
uygulanır.
• Tevzin: Bütçenin gelir ve giderleri birbirine denktir.
• Tasdik: Bütçe uygulamaya konulmadan önce yasama
organı tarafından onaylanır.
DEVLET BÜTÇESİ
a) Genellik İlkesi: tüm gelir ve giderlerin bütçede gösterilmesi,bütçede yer alan tüm gelir ve
giderlerin gayri safi(brüt) tutarlar olarak belirtilmesi ve devlet gelirlerinin tümünün kamu
hizmetlerinin karşılığı olarak tutulması(adem-i tahsis) açılarından önem taşımaktadır.
b) Bütçenin Yıllık Olması: Bütçe gelir ve giderlerine ilişkin izin ve yetkilerin bir yıl için verilmesini
öngörmektedir.
c) Birlik İlkesi: Devletin bütün gelir ve giderlerinin tek bir bütçe içinde toplanmasıdır.
d) Önceden İzin Alma İlkesi: Belli bir döneme ait (mali yıla) ait harcama yapma ve gelir toplama
yetkisinin, yasama organınca o mali yıl başlamadan önce bir bütçe yasası ile yürütme organına
verilmesidir.
e) Açıklık İlkesi: Bütçe tahminlerinin ve bütçe uygulama sonuçlarının, incelemek isteyen herkes
tarafından kolaylıkla anlaşılabilir bir belge niteliğinde olması gerekir.
f) Samimiyet İlkesi: Bütçe gelir ve giderlerinin gerçeğe en yakın tahmin edilmesi samimiyet ilkesinin
gereğidir.
g) Doğruluk İlkesi: Bütçede yer alan gelir ve gider tahminlerinin ülkenin içinde bulunduğu ekonomik
koşullara uygun olması gerekir.
h) Denkliği İlkesi: Bütçede yer alan gelir ve gider tahminlerinin birbirine eşit olması
i) Alenilik İlkesi: Bütçe ile ilgili bilgiler kamuoyunun dikkatine ve bilgisine sunulmaktadır.
j) Giderlerin Bölümler İtibariyle Onaylanması İlkesi: Bir kuruluşun bütçe yasa tasarısı , yasama
organında görüşülüp onaylanırken bölümler itibariyle görüşülerek onaylanması ve yasalaşmasıdır.
DEVLET BÜTÇESİ
DEVLET BÜTÇESİ
• KLASİK FONKSİYONLAR
• İktisadi ve Mali: Kamusal hizmetleri bir plan dahilinde en az kaynak tahsisi
ile yerine getirilmesi ve bütçenin denk olmasına ilişkin fonksiyondur. Bütçe
açık verdiğinde hızla kapatılmalı, borçlanmaya başvurulmamalıdır.
• Hukuki : Bütçe süreli bir kanundur. Veto edilemez. Mali hayatın belirleyicisi
olan bir kanundur. Bütçe kanunu ile gelirler toplanır, giderler yapılır.
• Siyasi : Bütçeyi parlamento hazırladığı için siyasi tarafı vardır. Seçilenler
yeniden seçilmek için vaat ettiklerini yerine getirmeye çalışırlar. Baskı ve
çıkar grupları bütçenin hazırlanması ile ilgili etkili olmaya çalışırlar.
• Denetim: Bütçe ile devletin gelir ve gider faaliyetleri incelenmiş
olmaktadır. Ayrılan ödenekler hangi hizmetleri ne ölçüde
gerçekleştirmiştir. Bunun analizine de imkan verir. Denetim teftişten
etkinlik denetimine doğru kaymıştır. Denetim yasama organı yönüyle
siyasi, gelir ve giderlerin kanuna uygunluğunu denetleme yönüyle de mali
boyut taşır.
DEVLET BÜTÇESİ
• ÇAĞDAŞ- MAKRO EKONOMİK FONKSİYONLAR
• Konjonktürel olma: Değişen ekonomik şartlara adapte olacak şekilde esnek olmalı,
ekonomideki dalgalanmalara uygun olarak açık veya fazla verebilir ancak
konjonktürel dönemde (7-10 yıl) denk olmalıdır.
• Telafi Edici : Ekonomik durgunluk dönemlerinde bütçe ile piyasaya müdahale
edilebilmeli ve önlemler alınabilmelidir. Devlet ekonomide denklik için gerekirse
bütçede açık verebilir.
• Kalkınma: Devlet bütçe ile bilinçli bir şekilde hem sosyal, hem ekonomik hem de
mali boyutuyla kalkınma üzerinde etkinlik sağlamalıdır. Kalkınma ekonomik büyüme
ve yapısal değişmenin gözlenmesi şeklinde tanımlanmaktadır.
• Kaynak tahsisi: Sınırlı kaynakların rasyonel kullanılmasıdır. Mümkün olan en az
kaynakla toplumsal ihtiyaçların karşılanmasına yönelik bütçe hazırlanmasıdır. Etkin
kullanılmazsa Kaynak Yetersizliğini aşmak mümkün olamaz.
• Gelir dağılımını düzenleme: üretim faktörleri üretimden pay almaktadır. Ancak bu
dağıtımda gelir üretim faktörleri arasında dengeli dağılmamaktadır. Devlet bütçeyi
gelirin yeniden dağıtımı için bir araç olarak kullanarak gelir dağılımında adaleti
sağlama aracı olarak bütçeyi kullanabilmektedir.
• İstikrar sağlama: Ekonomik istikrarsızlık dönemlerinde bütçe diğer mali politikalarla
birlikte istikrar sağlama konusunda katkı sağlamaktadır. Bütçe ile tam istihdam ve
fiyatlar genel seviyesinde meydana gelen dengesizlikleri (iç veya dış kaynaklı olabilir)
ortadan kaldırılabilir.
DEVLET BÜTÇESİ
• Türkiye’de birlik ilkesinden sapma gösteren bütçe uygulamaları, genel bütçe,
özel bütçe, düzenleyici ve denetleyici kuruluş bütçeleri, sosyal güvenlik
kurumları bütçesi, döner sermaye bütçeleri ve KİT bütçeleri olarak
sayılabilir.Kamu mali yönetiminin yeniden yapılandırılması çerçevesinde daha
önce bütçe uygulamalarında önem taşıyan 1050 sayılı Genel Muhasebe
Kanunu yürürlükten kaldırılarak 2006 yılı başından itibaren 5018 sayılı yasa
kabul edilmiştir. Buna göre mali şeffaflık gereği bütçenin kapsamı
genişletilmiş ve genel idare bütçesi merkezi yönetim bütçesi şeklinde
ayrılarak uygulamalara başlanmıştır.Özellikle merkezi yönetim bütçesi
şeklindeki uygulama ülkemizde birlik ilkesine kısmen de olsa bir dönüş çabası
olarak ifade edilebilir.Aşağıda bu bütçe türlerine ilişkin kısa bilgi verilecektir.
• Merkezî yönetim bütçesi, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanununa ekli (I), (II) ve (III) sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinin
bütçelerinden oluşur.
• Genel bütçe, Devlet tüzel kişiliğine dahil olan ve 5018 sayılı Kanuna ekli (I)
sayılı cetvelde yer alan kamu idarelerinin bütçesidir. Örnek:Bakanlık bütçeleri
DEVLET BÜTÇESİ
• Özel bütçe, bir bakanlığa bağlı veya ilgili olarak belirli bir kamu
hizmetini yürütmek üzere kurulan, gelir tahsis edilen, bu gelirlerden
harcama yapma yetkisi verilen, kuruluş ve çalışma esasları özel
kanunla düzenlenen ve 5018 sayılı Kanuna ekli (II) sayılı cetvelde yer
alan her bir kamu idaresinin bütçesidir. Örnek:Üniversiteler
• Düzenleyici ve denetleyici kurum bütçesi, özel kanunlarla kurul,
kurum veya üst kurul şeklinde teşkilatlanan ve 5018 sayılı Kanuna
ekli (III) sayılı cetvelde yer alan her bir düzenleyici ve denetleyici
kurumun bütçesidir. Örnek:BDDK,RTÜK
• Sosyal güvenlik kurumu bütçesi, sosyal güvenlik hizmeti sunmak
üzere, kanunla kurulan ve 5018 sayılı Kanuna ekli (IV) sayılı cetvelde
yer alan her bir kamu idaresinin bütçesidir. Örnek:SGK
• Mahallî idare bütçesi , mahallî idare kapsamındaki kamu
idarelerinin bütçesidir.Örnek:İl özel idare bütçesi,belediye bütçesi
DEVLET BORÇLARI
• DEVLET BORÇLARI:Genellikle gönüllülük esasına dayanan, zaman
zaman cebrilik unsuru taşıyan; borç verenlere faiz ve diğer adlarla
birtakım menfaatlerin sağlandığı; (alternatif) bir kamu
geliridir.Devlet borçlanması, kamu gelir ve giderleri arasında
oluşan açık dolayısıyla devletin başvurduğu bir kaynaktır.Ancak
günümüzde sadece bütçe açığının kapatılmasının yanısıra, iktisadi
istikrarın sağlanması,kalkınma ve büyümenin sağlanması ve gelir
dağılımının düzenlenmesi amacıyla da başvurulan bir kaynak
haline gelmiştir.
• Devlet borçları çeşitli açılardan sınıflandırılabilir.Bunlar;
• Cebir unsuruna göre borçlanma
1. Cebri borçlanma:Devletin borç verecek kişilerin gönüllü olup
olmadığına bakmaksızın o kişileri borç senetlerini almaya
zorlamasıdır.
2. İhtiyari borçlanma: Devlet borçlarının bireylerin rızasına bağlı
olarak herhangi bir cebir unsuru olmaksızın yapılmasıdır.
DEVLET BORÇLARI
• Vadelerine göre borçlanma
• 1. Kısa vadeli borçlanma (dalgalı borç):Vadesi 1 yıldan kısa olan bu borçlar;
sürekli azalış ve yükseliş göstermesi,çok kısa sürelerde el değiştirmesi ve
likidite olanağını arttırması gibi nedenlerden dolayı dalgalı borç olarak da
adlandırılır. Kısa süreli borçlar genel olarak para piyasasından temin
edilmektedir.
• 2. Uzun vadeli borçlanma:Uzun süreli borçlar vadesi 5 yıldan fazla olan
borçlardır. Genel bir ilke olarak uzun süreli borçlar sermaye piyasasından
temin edilmektedir.
• Kaynaklarına göre borçlanma
• 1. İç borçlanma:İç borçlar devletin ülke sınırları içindeki kişi ve kurumlara
milli para cinsinden borçlanmasıdır.
• 2. Dış borçlanma:Devletin ülke dışındaki piyasa veya kurumlardan aldığı
kredilerdir. Dış yardımlar da dış borçlanma çerçevesinde ele
alınabilmektedir.Dış yardımları gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan
ülkelere yapılan her türlü kaynak transferi olarak da ifade edilebilir.
MALİYE POLİTİKASI
• Maliye politikası kamu kesiminin iktisadi etkilerini iktisat politikasının amaçları
doğrultusunda yönlendirmek için kamu gelirlerinin, kamu harcamalarının, kamu
hizmetlerinin miktarında ve bileşiminde yapılan ayarlamalar olarak tanımlanabilir.
Maliye politikasının konusu,devletin sosyal,mali ve ekonomik amaçlarına ulaşmak
için kamu gelirleri,giderleri ve borçlanma gibi mali araçlarını etkileri bakımından
incelemek,diğer iktisat politikası araçlarıyla uyumlu bir uygulamanın
gerçekleştirilmesine yardımcı olmaktır.Maliye politikasının amaçları;
• Ekonomik istikrarın sağlanması: Tam istihdam ve fiyat istikrarının bir arada
gerçekleşmesidir.
• -Fiyat istikrarı:Bir ekonomide ortalama fiyat düzeyinde aşağıya ve yukarıya doğru
sert hareketlerin olmamasıdır.
• -Tam istihdam:Bir ekonomide tüm üretim faktörlerinin tam olarak kullanılmasıdır.
* Fiyat istikrarı maliye politikasının kısa dönemli, iktisadi kalkınma ise uzun
dönemli amacıdır.
• İktisadi kalkınmanın sağlanması:Kamu hizmetlerinin finansman ihtiyacı
ekonomideki atıl tasarrufları harekete geçirecek türden bir borçlanma çeşidiyle
sağlanıp yatırımlar artırılabilir.Böylece milli gelir ve tam istihdam düzeyi yükselecek
ekonomik kalkınma sağlanacaktır.
MALİYE POLİTİKASI
• Gelir dağılımının iyileştirilmesi: Maliye politikası, kamu
harcamaları ve kamu gelirlerini kullanarak, kaynak kullanımı
ve gelir dağılımı üzerinde önemli etkiler meydana getirir. Bu
bağlamda harcama politikası yanında vergi politikası
araçlarına başvurulabilir.Bu çerçevede gelir,servet ve
harcama vergilerinde yapılacak düzenlemelerle çeşitli
sosyal kesimler arasındaki gelir eşitsizliğinin giderilmesine
çalışılmaktadır.Ayrıca toplumdaki farklı gelir ve kaynak
seviyeleri göz önünde tutularak mağdur olarak görülen
kesimlere yapılacak transfer harcamaları ile sosyal
dengeleme sağlanmaya çalışılacaktır.Transfer harcamaları
gelir dağılımının düzenlenmesinde etkili olurken, faiz
ödemeleri gelir dağılımını bozmaktadır.
MALİYE POLİTİKASI
• Maliye politikası araçları:Bu araçlar,harcama,vergi ve borçlanma olmak üzere üç
şekilde ele alınmaktadır. Maliye politikası araçları sahip oldukları özelliklere uygun
olarak politikaları yönlendirirler. Bu yüzden belli bir amacın gerçekleştirilmesinde
kullanılacak mali araçların ekonomik değişkenler üzerindeki etkilerinin iyi bilinmesi
gerekir. Bunun için maliye politikası hedeflerini gerçekleştirmede bu araçların
politik açıdan ortaya koyduğu etkiler kısaca belirtilecektir.
• Kamu harcamaları: Bir ekonomide kamu sektörünün büyüklüğüne ilişkin
değerlendirmeler, kamu harcamalarının miktar ve bileşimine bakılarak yapılabilir.
Çünkü kamu harcamalarının artışı, kamu sektörünce piyasadan alınan mal ve
hizmetlerin (reel harcama) kişilerin satın alma güçlerinin arttırılmasına yönelik
yapılan harcamaların (transfer harcamaları) üretim ve yatırım artışına yönelik
harcamaların vb. artışı demektir.Günümüzde, kamu harcamalarının düzeyi ve
yönelik olduğu harcama alanları açısından düzenlemeler yapılarak ekonomide
denge sağlanmaya çalışılmaktadır. Özellikle enflasyonun yüksek olduğu
dönemlerde kamu harcamaları azaltılmak suretiyle tüketim talebini kısıcı etkiler
oluşturulmaktadır. Ayrıca yapılan harcamalar daha verimli alanlara ve arzı arttırıcı
harcamalara öncelik tanınarak, harcamaların finansman kaynaklarının dikkate
alınması gerekmektedir. Enflasyonist dönemlerin yanı sıra ekonomik konjonktür
deflasyonist bir aşamada bulunuyorsa bu defa da kamu harcamaları talebi,
istihdamı arttırıcı yönde kullanılarak denge sağlanmaya çalışılabilir.
MALİYE POLİTİKASI
• Vergi politikası : Vergiler öncelikle artan kamu harcamalarının
finansmanı sağlayan en önemli kamu geliridir. Vergi bir maliye
politikası aracı olarak, diğer deyişle iktisadi bir sonuç yarattığı için,
korunmak ve geliştirilmek istenen alanlar için, vergi teşviki,
gelişmesi önlenmek istenen alanlarda vergilerin arttırılması yoluyla
müdahale edilmesini kolaylaştırır. Verginin ekonomik amaçları
arasında, yatırımları teşvik etmek, üretimi, tüketimi teşvik etmek ya
da kısıtlamak, ödemeler dengesini düzenlemek, tasarrufları teşvik
etmek, ekonomide istikrarı sağlamak, ekonomik yapıyı değiştirmek
ile boş kapasiteyi ve spekülasyonu önlemek sayılabilir . Vergi
politikası uygulamak suretiyle ekonominin yönlendirilmesi çeşitli
yollarla mümkün olabilir. Bunlar arasında en etkin uygulanan ve
özellikle gelişmekte olan ülkelerde özel yatırımların teşvik edilmesi
ve tasarruf-sermaye birikiminin sağlanması için başvurulan vergi
politikası uygulaması, vergi indirimleri veya muafiyetlikleridir.
MALİYE POLİTİKASI
• Borçlanma politikası:Devlet uygulanacak borçlanma politikası ile
yalnızca bir kamu geliri sağlamak değil aynı zamanda bu borçların
ekonomik ve sosyal hayatı düzenlemeyi amaçlamaktadır. Nitekim,
ekonominin enflasyonist döneme girmesi durumunda devlet
borçlanma politikasını kullanarak, piyasadan likidite çekmeye çalışır.
Diğer deyişle, ekonomideki para şişkinliğini gidererek, toplam talebi
kısma yönünde etkide bulunabilir. Bundan amaç, ekonomide
yükselmiş olan likidite tercihinin düşürülmesi ile atıl duran fonların
ekonomiye kazandırılmasıdır. Borçlanma politikasının bu şekilde
uygulanması tüketim üzerinde daraltıcı bir etki yapar. Borçlanma
politikası sonucu elde edilen fonların kullanım şekli ve sonuçları çok
önemlidir. Sağlanan fonlar, devletin yüklendiği fonksiyonları
gerçekleştirmek amacı doğrultusunda ekonomiye katıldığı mal ve
hizmet alanında bulunduğu takdirde genişletici etkilere yol
açacaktır.
Maliye politikasının araçları ile
amaçları arasındaki çatışmalar
1.Tüketim düzeyinin artırılması ile iktisadi kalkınma arasındaki
çatışma:İktisadi kalkınma, ekonominin gayrisafi milli hasılasına
göre gittikçe büyüyen oranlarda yatırım yapabilme sürecidir.Bu
ancak ekonomide yatırımlara yarılabilecek toplam tasarrufları
artırabilmek ile mümkündür.Halbuki,vatandaşların,bilhassa
düşük gelirli vatandaşların belirli bir yaşam seviyesine ulaşma
amacı, ekonomide yatırımlara ayrılabilecek toplam tasarruf
hacmini düşürebilmektedir,çünkü gelir sabitken hem tasarruf
hem de tüketimin artırılması mümkün değildir.Bu nedenle
özellikle az gelişmiş ülkelerde bu iki amacın bir arada
gerçekleşmesi söz konusu olamamaktadır.Çünkü tüketimin
yükseltilmesi sermaye birikiminin azalmasına, sermaye
birikiminin yükseltilmesi ise tüketimin azalmasına yol açar.
Maliye politikasının araçları ile
amaçları arasındaki çatışmalar
2.Fiyat istikrarı ile Tam istihdam Arasındaki çatışma: Ekonomi
tam istihdam düzeyindeki dengesine kavuşunca ve hatta bu
dengeden önce fiyatlar genel düzeyi yükselmeye başlar.Bunun
sebebi azalan verimler kanununun(üretimde kullanılan üretim
faktörlerinden birisi sabit tutulup diğeri artırıldığında belli bir
noktadan sonra değişken faktörün veriminin azalması olgusu)
ve ekonomideki tıkanıklıkların kendini
hissettirmesidir.Örneğin,istihdamın artırılmasının istendiği bir
dönemde kamu harcamalarının, istihdamı artırıcı yatırımlara
yönelmesi gerekir.Ancak aynı dönemde ekonomik dengenin
enflasyon nedeniyle bozulması söz konusu ise kamu
gelirlerinden vergiler ve borçlanma yoluyla piyasanın parasal
olarak daraltılması söz konusu olacaktır.Yani piyasaya hem
yatırımlar için para aktarılması hem de piyasadan para
çekilmesi yaşanacaktır.
Maliye politikasının araçları ile
amaçları arasındaki çatışmalar
3.Ekonomik ve Sosyal Haklarla Maliye Politikasının Amaçları
Arasındaki Çatışma: Ekonomik ve sosyal hayatın gün geçtikçe
daha yaygın bir halde mali araçlarla düzenlenmesi çoğu zaman
ekonomik ve sosyal haklar adı altında toplayabileceğimiz özel
hukukun temel prensipleri ile maliye politikasını çatışma haline
getirmektedir.Örneğin mülkiyet hakkına sahip bir şahısın malına
kamu yararı gereği el konulabilmektedir.
4.Maliye politikası araçları ve amaçları arasındaki çatışma:Maliye
politikasının bir amacını gerçekleştirmek için kullanılan bir maliye
politikası aracının, diğer bir maliye politikası aracına ters
düşmesidir.Örneğin, enflasyonist bir ekonomik yapı içinde kamu
harcamalarını azaltmak gerekir.Bu durum iktisadi istikrarın
sağlanması için gerekmektedir.Ancak gelir dağılımının
düzenlenmesinde ise kamu harcamalarını artırmak
gerekmektedir.Dolayısıyla iktisadi istikrarın gerçekleştirilmesi
amacıyla kullanılan araçla,gelir dağılımının düzenlenmesinde
kullanılan araç çatışmaktadır.

You might also like