Professional Documents
Culture Documents
Katilin Gözleri
Katilin Gözleri
Hyun-jun, olay yerine geldiğinde, kan donduran bir manzara ile karşılaştı. Yerde, kanlar içinde yatan
bir kadın cesedi vardı. Hyun-jun, cesede yaklaştığında, kurbanın gözlerinin olmadığını fark etti. Bu, son
bir ayda gördüğü üçüncü gözsüz cesetti. Hyun-jun, seri katilin peşindeydi. Ancak katilin hiçbir izi yoktu.
Hyun-jun, cesedi inceledi. Kadının boğazı kesilmişti. Kan izleri, katilin onu önce boğazladığını, sonra da
gözlerini çıkardığını gösteriyordu. Cesedin yanında, katilin bıraktığı bir not vardı. Not, kırmızı bir
kalemle yazılmıştı.
Hyun-jun, notu aldı. Katilin imzasıydı bu. Diğer cinayetlerde de aynı notu bırakmıştı. Hyun-jun, katilin
neden böyle bir şey yaptığını anlamaya çalışıyordu. Katilin psikolojik bir bozukluğu mu vardı? Yoksa bir
mesaj mı vermeye çalışıyordu?
Hyun-jun, kurbanın kimliğini araştırmak için cep telefonunu çıkardı. Kadının adı Lee Eun-ji’ydi. 25
yaşındaydı ve bir kafede garson olarak çalışıyordu. Hyun-jun, kadının fotoğrafına baktı. Güzel ve
masum bir yüzü vardı. Neden katil onun gözlerini almak istemişti? Hyun-jun, bu sorunun cevabını
bulmak için kararlıydı.
Hyun-jun, olay yeri inceleme ekibine talimatlar verdi. Cesedi otopsi için göndermelerini, delilleri
toplamalarını ve tanıklarla konuşmalarını istedi. Hyun-jun, olay yerinden ayrılıp arabasına bindi.
Arabasının içinde, karısının fotoğrafını tuttu. Karısı da güzel ve masum bir yüzü olan bir kadındı. Ama
onu kaybetmişti.
Hyun-jun’un hayatı, bir yıl önce karısını kaybettiği trafik kazasından sonra altüst olmuştu. Karısının
ölümünden kendini sorumlu tutuyordu. Çünkü o gün onunla tartışmıştı. Karısı, onu terk etmek
istediğini söylemişti. Hyun-jun, karısını durdurmak için peşinden koşmuştu. Ama çok geç kalmıştı.
Karısı, araba çarpması sonucu ölmüştü.
Hyun-jun, karısının ölümünden sonra kendini işine vermişti. Bir seri katilin peşine düşmüştü. Katil,
kurbanlarının gözlerini çıkararak öldürüyordu. Hyun-jun, katili yakalamak için her şeyi yapmaya
hazırdı.
Min-ji, kitapçının önünde durdu. Kitapçının vitrinindeki kitaplara baktı. Kitapları çok seviyordu. Onlarla
hayal kuruyor, başka dünyalara gidiyor, başka insanlarla tanışıyordu.
Min-ji’nin hayatında kitaplardan başka pek bir şey yoktu. Annesi ve babası onu küçükken terk etmişti.
Bir yetimhanede büyümüştü. Ama orada da mutlu olamamıştı. Diğer çocuklar ona kötü davranmıştı.
Çünkü onun gözleri çok güzeldi. Onlar da onun gözlerini istemişlerdi.
Min-ji, kitapçının sahibi olan Lee Han-sol ile tanışana kadar sokaklarda yaşamaya devam etmişti. Lee
Han-sol, Min-ji’ye yardım etmişti. Ona bir iş ve bir ev vermişti. Min-ji, Lee Han-sol’a minnettar
olmuştu. Onu abisi gibi sevmişti.
Min-ji, kitapçının kapısını açtı. İçeri girdi. Kitapçının içi sıcak ve samimiydi. Raflarda binlerce kitap
vardı. Min-ji, kitapların arasında dolaştı. Bugün hangi kitabı okuyacaktı?
Min-ji, bir kitap seçti. Kitabın adı Katilin Gözleri"ydi. Min-ji, kitabın kapağını açtı. Kitabın ilk cümlesi
şöyleydi:
Katil, kurbanının gözlerine baktı. Onun gözleri çok güzeldi. Onun gözleri, ona aitti.
Lee Han-sol, depoda bekliyordu. Elinde bir bıçak vardı. Bıçağın ucu kana bulanmıştı. Lee Han-sol,
bıçağı temizledi.
Lee Han-sol, bir seri katildi. Kurbanlarının gözlerini çıkararak öldürüyordu. Annesinin intikamını almak
istiyordu.
Lee Han-sol’un annesi de gözleri güzel olan bir kadındı. Ama babası ona kötü davranmıştı. Onu
dövmüş ve aldatmıştı. Annesi de dayanamayarak intihar etmişti.
Lee Han-sol, annesinin ölümünden babasını sorumlu tutmuştu. Ama babasını bulamamıştı. Onun
yerine, annesinin gözlerine benzeyen kadınları öldürerek intikam almak istemişti.
Lee Han-sol, Min-ji’yi sokakta bulduğunda, onun da annesinin gözlerine benzediğini görmüştü. Ama
onu öldürmek yerine, onu yanına almıştı. Ona bir iş ve bir ev vermişti. Ona abisi olduğunu söylemişti.
Lee Han-sol, Min-ji’yi sevmişti. Ama aynı zamanda, onun gözlerini de istemişti. Onun gözleri,
annesinin gözleriydi. Onun gözleri, ona aitti.
Lee Han-sol, Min-ji’nin gözlerini almak için bir plan yapmıştı. Min-ji’ye bir doğum günü hediyesi
verecekti. Onu bir depoya götürecekti. Orada onun gözlerini çıkaracaktı.
Min-ji’yi aradı.
Lee Han-sol, telefonu kapattı. Arabasına bindi. Min-ji’nin evine doğru yola çıktı.
Min-ji, telefonu kapattı. Heyecanlandı. Abisi ona bir hediye al Min-ji, telefonu kapattı. Heyecanlandı.
Abisi ona bir hediye almıştı. Acaba neydi? Min-ji, abisini çok seviyordu. Onun için çok şey yapmıştı.
Ona bir iş ve bir ev vermişti. Ona abisi olduğunu söylemişti. Min-ji, evini topladı. Abisi gelmeden önce
hazır olmak istiyordu. Min-ji, kitapçıda çalıştığı için çok para kazanamıyordu. Ama yine de mutluydu.
Kitapları seviyordu. Abisini seviyordu. Min-ji, kapının çaldığını duydu. Kapıya gitti. Kapıyı açtı. Abisi
oradaydı. Merhaba Min-ji. dedi Lee Han-sol. Merhaba abisi. dedi Min-ji. Bugün doğum günün. dedi
Lee Han-sol. Evet. dedi Min-ji. Sana bir hediye aldım. dedi Lee Han-sol. Ne aldın? dedi Min-ji. Sana
söyleyemem. dedi Lee Han-sol. Sürpriz mi? dedi Min-ji. Evet, sürpriz. dedi Lee Han-sol. Hadi gidelim o
zaman. dedi Min-ji. Tamam. dedi Lee Han-sol. Lee Han-sol, Min-ji’yi arabasına bindirdi. Arabayı
çalıştırdı. Depoya doğru yola çıktı. Min-ji, arabada oturdu. Abisine baktı. Abisi, orta yaşlı ve sıska bir
adamdı. Sarı saçları ve gri gözleri vardı. Yüzünde birçok çizgi vardı. Bunlar, onun yaşadığı acıların
izleriydi. Min-ji, abisinin geçmişini bilmiyordu. Onunla tanıştığından beri onunla yaşamıştı. Onunla ilgili
tek bildiği şey, onun bir kitapçının sahibi olduğuydu. Min-ji, abisine sordu: Abisi, nereye gidiyoruz?
Sana söyleyemem. dedi Lee Han-sol. Sürpriz mi” dedi Min-ji. Evet, sürpriz.” dedi Lee Han-sol. Peki.
dedi Min-ji. Min-ji, pencereden dışarı baktı. Sokaklar boştu. Gece olmuştu. Hava soğuktu. Min-ji,
üşüdüğünü hissetti. Abisine döndü: Abisi, çok soğuk. Lee Han-sol, ona baktı: Merak etme. Çok yakında
ısınacaksın. Min-ji, abisinin sözlerinden anlam çıkaramadı: Ne demek istiyorsun? Lee Han-sol,
gülümsedi: Göreceksin. Lee Han-sol, arabayla depoya vardı. Arabayı durdurdu. Min-ji’ye döndü:
Geldik. Min-ji, etrafına baktı: Burası neresi? Lee Han-sol, cevap vermedi: “Hadi in.” Lee Han-sol,
arabadan indi. Min-ji’yi de indirdi. Elindeki bıçağı sakladı. Min-ji, depoya baktı: Burası neresi? Lee Han-
sol, cevap vermedi: Hadi gir. Lee Han-sol, depoya girdi. Min-ji’yi de içeri çekti. Depo karanlıktı Depo
karanlıktı. Min-ji, korktu. Abisine sarıldı:
Bırak beni.
Min-ji, şaşırdı:
“Abisi, ne oluyor?”
Abisi, o ne?
Abisi, ne yapıyorsun?
Kan fışkırdı.
Lee Han-sol, bıçağı Min-ji’nin sağ gözüne saplamak üzereyken, bir silah sesi duyuldu.
Hyun-jun?
Hyun-jun, ağladı:
Hyun-jun, Min-ji’nin yüzüne baktı. Onun gözleri hala onu büyülüyordu. Ama artık sadece bir gözü
vardı. Hyun-jun, Min-ji’nin gözlerini almak isteyen katili yakaladığı için mutluydu. Ama aynı zamanda,
Min-ji’nin acısını paylaşıyordu. Hyun-jun, Min-ji’yi sevmeye devam edeceğini söyledi. Min-ji de ona
inandığını söyledi.
Hyun-jun ve Min-ji, birlikte yeni bir hayata başladılar. Ama katilin gölgesi hep üzerlerindeydi. Katil,
hapishanede ölmüştü. Ama onun yaptıkları unutulmamıştı.