Hikayeyi senin için bitirmemi ister misin, Eddie? Hikayeyi bitirmemi
ister misin? Annem, o kızıl saçlı güzel kadın, çaresizce aşıktı ihtiyar adama. Öyle değil miydi, Eddie? Bunu gözlerinde görebilirdin. Bir an bile ondan ayrı kalamayacak kadar saplantılıydı ona. Bir kasabadan öbürüne doğru peşine düştü ihtiyarın. Arkasında bıraktığı ufak ipuçlarını takip etti, belki bir kartpostal, belki de bir kibrit kutusunun arkasındaki bir motel. Ona ne bir adres, ne bir telefon numarası ne de başka bir şey bıraktı. Çünkü annem onun sırrıydı. Onu yıllarca kovaladı ve ihtiyar annemi uzak tutmaya çalıştı. Bu iki ayrı hayat, bu iki ayrı kadın, bu iki ayrı çocuk birbirine yaklaştıkça ihtiyar giderek gerildi. Ve bu onu yiyip bitirdi. Ama sonunda annem onu yakaladı. Kasabayı keşfettiğimiz ilk günü hatırlıyorum. “İşte bu!” deyip duruyordu. “O yer burası!”. Sokaklarda yürürken, ihtiyarın yaşadığı evi ararken tüm vücudu titriyordu. Sokakta tesadüfen ona rastlamaktan korkmuştu. Yasaklı bölgeyi geçtiğini biliyordu. Yine de, kendine hakim olamadı. Bütün gün o aptal kasabada yürüdük. Tüm gün boyunca. Her pencereyi süzdük, her aptal aileye baktık, ta ki onu bulana kadar. Akşam yemeği vaktiydi ve hepsi masada oturmuş, kızarmış tavuk yiyorlardı. İşte pencereye bu kadar yakındık. Ne yediklerini görebiliyorduk, seslerini duyabiliyorduk ama ne dediklerini anlayamadık. Eddie ve annesi konuşuyorlardı ama ihtiyar tek kelime etmedi. Öyle değil mi Eddie? Orada, tavuğunu yiyerek, sessizce oturdu. Komik olan şuydu, neredeyse onu bulduğumuz anda, ortadan kayboldu. Bundan sonra onu gören kimse olmadı. Hiç. Ve annem -kendini yerle bir etti. Bunu asla anlayamadım. Biri ölmüşçesine tuttuğu yası izledim. Kendi içine kapanır ve yeri izlerdi. Ve ben bunu anlayamazdım çünkü ben tam tersi duygular hissediyordum. Anlarsınız ya, ben aşıktım. Okulda, Eddie’yle birlikte olduktan sonra eve gelirdim ve bunun neşesiyle dolu olurdum. Annem de işte orada olurdu. Mutfağın ortasında, lavaboya bakarak. Gözleri bir cenaze gibi görünürdü. Ve ne söyleyeceğimi bilemezdim. Onun için üzgün bile hissetmezdim. Tek düşünebildiğim oydu.
Onun düşünebildiği tek şey de bendim, bu doğru, değil mi Eddie?
Eğer birlikte değilsek yemek yiyemezdik, uyuyamazdık. Birbirimizi düşünmeden nefes bile alamazdık. Ayrı kaldığımızda, geceleri hastalanırdık. Hatta bir keresinde annem onu görmemem için bana yalvardı ama dinlemedim. Sonra Eddie’ye gidip beni görmemesi için yalvardı ama o da dinlemedi. Daha sonra Eddie’nin annesine yalvardı. Fakat Eddie’nin annesi- Eddie’nin annesi beynini havaya uçurdu. Değil mi Eddie? Beynini havaya uçurdu.