Professional Documents
Culture Documents
Bismillahirrahmanirrahim
Euzubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmanirrahim Cenab-ı Hakk'ın izni
nihayetiyle Seyyidimize ikram edilmiş olan
Futuhat kapısında Allah nasip ederse bu
haftadan itibaren 21 ayrı ders yaparak bir
başka bölüm altında toplayarak da bunları
büyük toplumsal sorunlar üzerinde Futuhat'ın
beyanatını ifade etmeye gayret edeceğiz.
Bugüne kadar gelmiş olan toplumların
içerisinde doğal olarak çeşitli sorunlar vardı. O
sorunların bir kısmı düzeldi, düzelmedi,
toplandı, toplanmadı. Eksiği fazlası yediğiyle,
üzerinde çalışan gayret edenleriyle ki Rabbim
hepsinden razı olsun, her dönemin kendi
içerisindeki fıtri özelliğimizden çıkmanın gereği
olarak meydana gelen hastalıklar toplumsal
olarak hepimizi etkiledi ve bir sonuç şu anda
yaşadığımız halimiz. Allah Resulü
Efendimiz'den bugüne kadar ve geçmişten beri
de pek çok defa bu sıkıntılar zuhur etmiş
bazıları azalmış bazıları artmıştır. Doğal olarak
dinleyeceğiniz derste aslında bu 21 tane
hastalık diyebiliriz. Her birisi aynı zamanda
nefsimizde var olan hastalıkları da kıyas
etmektedir. Ancak biz biraz daha işin bilimsel
tarafıyla hareket ediyor olacağız. ancak biz
biraz daha işin bilimsel tarafıyla hareket ediyor
olacağız ve o bilimle hareket ederken göreceğiz
ki ikinci bölümlerde her seferinde Allah izin
verirse bu işin çözüm metaforunda mecburen
bilim dünyasında gereğince İslam hakikatine
gelmek zorundayız yani bu derste Allah nasip
ederse her hafta bir konuyu ele alarak Bu
tarihten kıyamet sürecine kadar Yani
önümüzdeki daha uzun yıllar, asırlar boyunca
Bu toplumlar öz itibariyle hangi problemleri
yaşayacaklar Futuat bunları 21 ana madde
altında buluşturmuş Demiş ki toplum bu 21
konudan şu anda eziyet çekiyor. Ama bu eziyeti
bundan sonraki süreçte de etkili olacak. Önce
problemi tespit edeceğiz. Problemin aslını
anlamaya çalışacağız. Çünkü bizim bu kıtada
en çok yaşadığımız problem teşhis problemi.
Teşhiste hata olunca tedavisi olmuyor. Teşhis
yanlış yapılınca tedaviyi de
gerçekleştiremiyoruz. Dersin birinci kısmında
problemin teşhisini anlayacağız. Dersin de
ikinci kısmında Allah nasip ederse bunun hem
bireysel hem toplumsal hem ekonomik hem
sosyal hem psikolojik alanda bunun karşılığı ne
olacak? Çözümü nedir? Onu beyan edeceğiz.
Ve her bir çözüm biz içinde beyan ediyor
olmayacağız ama dinleyen hakiki Müslümanlar
anlayacak ki hepsi Kur'an-ı Azimüşşan'daki bir
ayeti kerimeye Resulü Kibriya Aleyhisselatü
Vesselam'ın hayatındaki bir nüveye, bir
tohuma ve Ehli Beyt'in hayat nizamnamesinde
bunlarla beraber yürüttüğü ve çektiği çilelerin
özüne denk geldiğini göreceğiz. Tabi bunu
böyle anlatıyoruz ki bütün dünyanın bu ortak
problemine ortak bir çözüm arıyorsak eğer, o
ortak çözümü bir gün insanları aradığında yine
ancak İslam hakikatini de bulabilirler. Bu
birinci dersimizde de Allah nasip ederse
şüphecilikle başlıyoruz. Yani büyük bir
toplumsal sorun olarak önümüze fıtuhat,
seyyidimize Allah Azze ve Celle'nin ikram ettiği
bu fıtuhat birinci maddede şüpheyi koyuyor.
Bu futuhat birinci maddede şüpheyi koyuyor.
Diyor ki bu toplum şu anda en büyük
hastalıklarından bir tanesi şüphe ve bu hastalık
kıyamete kadar bazen azalsa da genellikle
artacak düzeyde gidecek. O yüzden önce
dersin birinci kısmında öz itibariyle kitapta
genişletmek üzere bir şüpheyi tanıyın. Şüphe
nedir iyi bilin ve onun özünü anlamaya çalışın.
Sonra da ikinci kısmında çözümünü anlamaya
çalışalım Allah'ın izniyle. Şüphenin tanımında
teşhisinde yapılan en büyük hatayı şöyle ifade
etmek lazımdır. Şüphe başa ve sürece bağlı
değildir. Sona bağlıdır. Bunu şöyle ifade
etmemiz lazım. İnsanlar bugün etrafımızda
yaşayan, ülkemizde yaşayan, dünyada yaşayan
herkes birbirinden şüphe ediyor. Devletler,
milletler, insanlar, komşular, eşler, çocuklar,
kardeşler, hangi dine mensup olursa olsun
herkes birbirinden belli konularda, belli
zamanlarda artmak ve azalmak kaydıyla şüphe
duyuluyor. Ve o şüphenin her birisinde insan
bir başkasına zanda bulunuyor ve o zanla
hareket ediyor. Zaten hakikat Müslüman'ı
zandan bu yüzden alıkoyuyor. Ama şüphe
bundan biraz daha bir tık daha farklı bir unsur.
Zanlı kökeni ve yaşamıyla ilgili bir mesele. Zan
bir söyleme dayalı, şüphe bir esasa dayalı.
Ancak şüphenin tanımını yapmadan önce
hatalı kısmını şöyle ifade edelim. Bazıları
diyorlar ki mesela arkadaşınızla
oturuyorsunuz, size bir konuda bir şey
anlatıyor ve yanınızdan ayrılıp gidiyor. Siz de
diyorsunuz ki anlattığı mevzu mesela bir iş
yapılacak, iki taraf ortaklaşa bir ticaret
yapacak, size ticari bir mevzuda bir konuyu
anlattı. Dedi ki bu işte bir kazanç var beraberce
yapabiliriz. Adam kalktı gitti. Arkasından sizin
düşünceniz şu oluyor genellikle. Nedenlerine
geleceğiz şimdi. Şüphe ediyorsunuz. Ya bu
anlattığı yani bazı şüpheler belirdi içimde
diyebiliyorsunuz. Sonra diyorsunuz ki ya biz bir
başlayalım. İşin içindeki durum, hal, tavır belki
bendeki şüpheleri giderebilir. Şimdi
başlangıçta bir şüphe duyurdun. Sonra
diyorsun ki biz beraberce bir yolculuğa çıkalım.
Birkaç bir şey yapalım. Hani dükkanı tutarken,
alırken, verirken hangi ticari koşullar altında ne
yapacaksak sürecin içerisinde belki karşı taraf
veya olaylar ve süreçler benim şüphelerimi
ortadan kaldırabilir. Ancak unuttuğumuz bir
mevzu var. Şüphenin mekanizması yanlış bir
bakış açısıyla sürecin içerisinde ortadan
kaldırılacağı zannediyorum. Ancak tarih
boyunca hiç kimse şüphelerine süreç içerisinde
çözüm bulamamıştır. Çünkü şüphe dediğiniz
mekanizmayı başlatan ne varsa o sona aittir.
Şöyle anlatayım size. Adam geldi size dedi ki ya
işte x malzemesi dünyada kimse daha
yapmamış. Bu malzemeyi ben yapabiliyorum.
Sende de para var. Beraber bu işe başlayalım.
Anlattı anlattı gitti. Şimdi siz şüphenizin aslı
neye dair esasında şuna dairdir. Onu akıl veya
İslam literatüründen bahsetmek istersek nefis
farklı şekilde bize izah ediyor. Ancak akıl şöyle
bakar. Sonunda bu arkadaşımla yapacağım
işten ne bekliyorum ben? Para kazanmak.
Parayı kazanmak nereye ait? Sona ait. Çünkü
başta anlaşacağız. Sözleşeceğiz bu işin başı.
Süreç ürünü üretmek, parayı koymak, dükkanı
kiralamak, malzemeyi bulmak bunlar süreç.
Sonra satacağız, para gelecek, maliyetler
çıkarılacak ve kar başlayacak. Bak bu son.
Maliyetler çıkarılacak ve kar başlayacak. Bak
bu son. Dolayısıyla biz o sonda paranın
kazanılmayacağına iman ettiğimiz ve
inandığımız için baştan şüphe duyuyoruz. Ana
unsur o başta beliren unsurlarla ilişkili. Ya
adamla ilişkili ya malzemeyle ilişkili. Ya adama
şüphe duyuyoruz ya da x diye bahsettiği
kimsenin yapmadığı mala, ürüne ona karşı
inanmıyoruz. Ve her ikisine de inanmadığımız
ya da en az bir şeye inanmadığımız durumda
sonucun olmayacağına olan inanç insanda
şüpheyi doğurur. Tanımı iyi anlamamız lazım.
Şüphe başında bir unsurlardan en az bir
tanesine kani olmayınca sonucun
olmayacağına inanarak duyulan şeye denir.
Örnek. Bir başka örnek. Arkadaşınıza dediniz ki
beraberce arabaya atlayalım. Bizim araba
atıyorum bir depo benzinle 1500 km yol
yapıyor. Bak çok ortada bir laf bu. Niye?
Arabanın motorunu bilmiyorsun, arabayı
bilmiyorsun, yakıtın türünü de sana söylemedi.
Aşağı yukarı 1100 km yapan arabalar var ama
adam 1500 dedi. Çok uçmadı ortada kaldı. dedi
çok uçmadı ortada kaldı şimdi siz
zannediyorsunuz ki insanlar zannediyorlar ki
burada duyulan şüphenin olayın başına dair
olduğunu zannediyorsunuz ve diyorsunuz ki
hadi bir çıkalım yola ve zannediyorsunuz ki
süreç içinde sizdeki şüpheler gidecek halbuki
sizin şüphelerinizin tamamen ortadan
kalkacağı yer neresi? 1500 kilometre bittiği yer.
Ancak o 1500 kilometre aşıldığı anda sizden
şüphe kalkacak değil mi? O gün diyeceksiniz ki
evet ya ben şüphe duymuştum. 1500 kilometre
gider mi gitmez mi acaba mı? Çok sorular vardı
aklımı kurcalayan ama geçtik şu anda. Ha o
zaman şunu anlıyoruz biz. Mesele şüphe süreç
içerisinde çözümlenemez asla ve katiyetle. Bir
başka örnek örnekleri birkaç tane veriyorum ki
herkes şimdi toplumsal mesele de derin
konuya gireceğiz iyi anlayın. İşin başında bir kız
bir erkek buluşuyorlar. Aile yoluyla şu yoluyla
bu yoluyla veya bir yerde tanıdı gördü.
Oturuyorlar evlenmeye niyet edecekler.
Taraflardan bir tanesi diyor ki şüphelerim var.
Neye karşılık? Ne bileyim işte çocuk bana biraz
zıpır geldi yani. Evinde oturur mu, sorumluluk
alır mı, almaz mı? Böyle bir gözüm kestirmedi.
Sonra birisi onu karşısına alıyor ve onu süreçle
ikna etmeye çalışıyor. Diyor ki bak evlenince
değişir, eviniz olunca değişir, şöyle olunca
değişir, böyle olunca değişir. Halbuki şüphe
konusunu anlayamamış insanlar bu devirde.
Süreç içerisinde çözemezsiniz bunu. Çünkü
nihayetinde evliliğin ilerleyen süreçlerinde
inancı yok ki bu insanlardan birisinin.
İçeriğinde kani olsun. Çünkü evliliğin süresi
belli değil ki. Hayatımızda, ömrümüzde de
kayıtlı olabilir bu. Ölünce biten bir evlilikte
olabilir ve Allah korusun şimdilerde iki senede
millet boşanıyor. Altı ayda boşanıyor. O zaman
da bitebilir. O süreç sizi kani eğitmeyebilir. İşte
bu yüzden diyor ki Futo Atlı şüphe işin sonuna
dairdir. Başıyla sonu arasındaki süreçte ikna
olmaya çalışmayın. Bir başka hakikati şöyle
ifade edeyim size. İslami terminolojiden
kavramanız için. Allah Resulü sallallahu aleyhi
ve sellem'e vahiy inzal oldu. Geldi. Hazreti
Hatice Validemiz karşısında zaten
peygamberliği biliniyor. Hazreti Hatice
Validemiz de farkında. İlan ediliyor şimdi.
Estaizübillah. İkrab ismi Rabbike lezi halak.
Dedi ve başladı Allah Resulü. Kaç ayet geldi
kardeş? Beş. Bu beş ayetle iman eden insan
sayısı kaç? Yaklaşık 9-10 kişi. İşte Hz. Ebu Bekir
Efendimiz, Hz. Ali Efendimiz hemen o
yakınında Resul-i Kibriya Aleyhisselatü
Vesselam'ı sen diyorsan doğrudur ya
Muhammed diyen 9-10 kişi. Şimdi dikkat.
Kur'an-ı Azimüşşan kaç ayet? 6000 ayetten
fazla değil mi? 6666 diye mütevatir söylenir de.
6000'den fazla ayet. Yani bunu duyup da iman
edenler dinin henüz yüzde kaçını duymuşlar?
Yüzde bir bile değil. Yüzde bir altmış altı ayet
yapar bak. Yüzde bir altı yedi ayet yapar daha
beş ayet gelmiş. Yani daha dinin yüzde
birinden haberleri yok. Namazın farz olacağını
bilmiyorlar. Orucun farz olacağını bilmiyorlar.
Zekat gelecek bilmiyorlar. Savaşacağını
bilmiyorlar. Orucun farz olacağını bilmiyorlar.
Zekat gelecek bilmiyorlar. Savaş çıkacak
bilmiyorlar. Hicret edecekler bilmiyorlar. Şehit
olacaklar bilmiyorlar. Açlık gelecek, boykot
gelecek. İşte siyerin ebi. Daha bunlarda hiçbir
haberleri yok. Beş ayet var ortada. Ve beş
ayette diyorlar ki, Ya Resulallah, Ya
Muhammed Aleyhisselatü Vesselam, Biz şahin
olduk ki Allah birdir sen de onun peygamberi
ve resulüsün ve bu insanlar olayın daha yüzde
birinle muhatap değiller daha henüz hiçbir şey
yok meydanda ve bu insanlar 23 yıl boyunca
imanlarında zerre derece sapma göstermeden
o şüphesizlikle yolculuğa başladıkları için
şüphesizlikle nihayet buldular. Peki sual şu
ortadaki bilinmezleri sayalım şimdi. Bak demin
verdiğim 3 örnekte ürünü görmesen de adamı
gördün. Nerede oturacağını bilmesen de kızı
gördün. Yola çıkmayacağını bilsen de
aramadan biraz adam bahsetti. Bak buradaki
bir adam geldi. Evet kırk yıldır hiç yalan
söylemedi. Hiç kimseyi kandırmadı. Hep adam
gibi yaşadı güncel tabirle söylemek gerekirse.
Hep adam gibi yaşadı güncel tabirle söylemek
gerekirse ama onun ağzından çıkan bir kere
ben Allah'ın peygamberiyim. Onun kulu ve
elçisiyim. Bak bilinmez bir hakikaten
peygamber olduğuna gözle şahit olunacak bir
durum yok. İki, Cebrail aleyhisselam bana
Allah-u Zülcelal'in sevdiği meleklerden, büyük
meleklerden bir tanesi bu vahyi getirdi. Üç,
size bu söylediklerim Allah'ın kelamıdır.
Kur'an-ı Azimüşşan. Bak üçüncü bilinmez. Allah
söylemedi bize, peygamber söyledi. Allah'ın
söylediğini biz peygber aleyhissalatu vesselam
söylediği için biliyoruz. Başka bir delili olan var
mı? Yok. Allah Resulü diyor ki İkrab ismi
Rabbikellezi halak Allah böyle dedi. Tamam ya
Muhammed. Öyle dedi aleyhissalatu vesselam.
Bilinmez olduğu üç. Allah birdir. Celle celaluhu.
Sizin bu gördüğünüz putların hepsi yalandır
Sahtedir, şirktir, küfürdür Bunlar sizin
hayatınızı mahvedendir Allah birdir Onu da bu
dünyada görmeyeceğiz Bilinmez oldu dört E
peki ne yapacağız ya Muhammed
Aleyhisselatü Vesselam Bana ve Allah'a İtaat
edeceksiniz. Bak daha itaatin şartları yok
bilinmez oldu 5. İtaat çok ağır bir kelime.
İçinde savaşacağız mı daha Muhammed
Aleyhisselatü Vesselam söylemedi. Oruç
gelecek mi daha söylemedi. Çünkü vahiy daha
yok ortada. Yeni başlıyoruz. Bak bilinmez oldu
5. Ve 5 bilinmeze karşılık İslam'ın 5 şartıyla
sizler önünüzdeki zata diyorsunuz ki al ömrüm
senindir. Şimdi bizim iş kolay. Baban kulağa
ezanı okumuş. Anan önünde Kur'an okumuş.
Memleketin ezan olmuş iman hakikati başka
bir şey ama bu büyük bir lüks 5 bilinmeyenle 1
ay sonra 2 ay sonra müthiş bir zulümat başlıyor
şimdi dönelim bugüne Müslümanlar diyorlar ki
bu bilmiyi olarak da kitapta açarız ama dini
meseleyi iyi anlamamız lazım Müslüman mı
diyorlar ki, bu bilmi olarak da kitapta açarız
ama dini meseleyi iyi anlamamız lazım.
Müslüman mısın kardeşim? Diyor ki
elhamdülillah. Peki ama diyor bazı süreçlerin,
bazı şüphelerin var. Neyden şüphen var? Şu
hadisten şüphen var. Şu ayetin tefsirinden
şüphen var. Şunu şu alim şöyle yorumluyor
şüphen var. Şu alim bana şöyle yapmamı
emretti şüphem var şunu şu alim şöyle
yorumluyor şüphem var şu alim bana şöyle
yapmamı emretti şüphem var ee diyorsun bu
şüphelerinden nasıl arındırabilirsin kendini
diyor ki süreç içerisinde ikna olmayı
bekliyorum ben de sana ilk müslümanları
soruyorum 5 bilinmezle tek bilinden bir şey
hususunda yola çıkıyorsunuz. Karşımdaki adam
bugüne kadar yalan söylemedi kardeşim. Hatta
bazıları var ki onu o kadar da tanımıyorlar.
Örnek mi? Bilal-i Abeşi Hazretleri. Onun da
örneği var. Hani siz şunu diyebilirsiniz ki bazı
ahmaklar diyorlar. Efendim diyor Hazreti Ebu
Bek tabi ki Muhammed Aleyhisselatü
Vesselam'a biat edecek. Yıllardan beri
arkadaşı. İyi tanıyor onu. Ondaki halleri biliyor.
E peki sen Bilal-i Habeşi Efendimiz'e ne
diyeceksin kardeş? Alakaları yoktu. Alakaları
yok. Tanışmıyorlar. Sonradan tanışmalar hasıl
olmuş. Peygamberlik gelmeden 5 sene önce
başlıyor aralarındaki birkaç konuşma. Zaten
köle adam. Resulullah Aleyhisselatü Vesselam
ile kaç defa oturmuş olabilirsen söyle. Adam
başkasının malı. Affedersiniz. Onun hayatına
göre yaşıyor. Peygamber dese ki gel iki çay
içelim Tabiri caizse yapabilecek bir durum yok
Haa öyleyse kardeş Madde 1 Şüphelerinizi
süreç içerisinde ortadan kaldıramazsınız
Nedenlerini Anlatıyoruz şimdi çözümler ikinci
kısmında Öyleyse Başlangıç süreç ve sona
doğru Baş Süreç ve sona doğru Beni bir şekilde
ikna ederler diyorsan, yanılıyorsun, ikna
olmayacaksın. Şüphelerin artarak devam
edecek, en iyi ihtimalle aynı kalacaksın. Ancak
sen, ikna hakikatinin, imanda kabulden değil,
şüpheden bir cüz olduğunu bilirsen hakikati
göreceksin. İkna olmak imana dair değildir.
Şüpheye dair bir konudur. Şimdi bir adama
desem ki ben Ömer, Ahmet bana bir şey
söylüyorsunuz ama gelin bana bunu ikna edin
desem bu ne demektir? Arkadaş, senin
anlattığın şeyden şüpheleniyorum, içime
oturmuyor, beni ikna et. Öyleyse ikna
şüphedendir. Ve öyleyse iman hakikatini
anlatan zatın sizi ikna etmek diye bir
mükellefiyeti yoktur. İşte bu yüzden Allah Azze
ve Celle diyor ki iman ikna ile mümkün
değildir. Bir adama 10 bin tane delil getir
Müslüman yapamazsın. Öbür adama
gülümsersin ya Müslümanlar gülüyor muymuş
arkadaş biz hep televizyonlarda böyle asık
suratta elde kılıç pata küte millete girişen
adam zannediyorduk der Müslüman olur.
Öyleyse ikna etmek alimin, öğretmenin,
devletin başındaki adamın onun
sorumluluğunda değil. Siz şüphelerinizi ikna
edilebilecek sözlerle ortadan kaldırılacağını
zannediyorsunuz. Mümkünatı yok. Çünkü ikna,
kabul ile şüphe arasındaki sürecin adıdır.
Ancak şüpheye yakındır. Sizin bir şeylerin
şüphesinden ortasından kalkabilmeniz için
gereken çözümler ikinci derste. Peki bir
adamda şüphe olunca bunun tıbbi karşılığı
nedir? Yani bizim insan beyninde şüphe nasıl
oluşuyor ve nereden kaynaklanıyor? Birinci
kısımda anladık ki şüphe sona dair. Öyleyse
beyin ileri fonksiyonla çalışıyor. Yani geleceği
tasarlamaya çalışıyor. O son noktadaki haline
bakıp bir karar veriyor. O verdiği karara göre
vücutta ya inandıysa inanca göre inanmadıysa
inanmadığı şekline göre bir hormonlar
üretiyor. Ki şüpheler sağ böbrek üstü bezinden
kabullerse sol böbrek üstü bezinden üretiliyor.
İki tane böbrek birbirinin yedeği değildir. Daha
önce anlattık. Efendim sağ böbrek solun yedeği
o da sağın yedeği böyle bir şey diyemezsiniz. O
zaman adama sorarlar benim bir tane kalp var
öbürü nerede derler öyle bir şey yok. İki
böbreğinde çalışma şekli farklıdır. İki böbreğin
hormon üretimi farklıdır. Çünkü proteine aynı
üretme ihtimali yoktur. Bunun delili de
büyüklükleri aynı değil. Kanal boyları aynı
değil. Çalışma prensipleri de aynı şekilde
tasarlanmış olsa da süreçler aynı değildir.
Dolayısıyla şüpheci adamın o sondaki vermiş
olduğu karara göre böbreğinin artık ürettiği
bütün hormonal yapı onu oradan alıkoymak
üzerindedir. Yani inanmadığın şeyi destekler ve
sana göremeyeceğin, düşünemeyeceğin şeyleri
aklına getirir. İşte buradan itibarenki sürece ne
diyoruz? Kuruntu. Nasıl? Şöyle. Adam dedi ya
1500 km yol gidiyor. Şüphelendin,
gidemeyeceğine inandın. Geri geldin.
şüphelendin gidemeyeceğine inandın geri
geldin beyin bu inanca kani olduğuna göre sol
böbreği sağ böbreğini çalıştırmaya başladı
hormonları üretti sen o andan itibaren
soruların şöyle olur bu motoru kim yapmış bak
dikkat et iki soru çok farklı eğer adam sana
senin iddian bu diyorsun ki gel bu arabayla bir
depo bir şey koyacağız 1500 kilometre
yiyeceğiz. Adamın sorusu eğer şuysa nasıl bir
motor yapısı var diyorsa adam inanmıştır
inancını kuvvetlendirecek soru bu. Ama dese ki
böyle motoru kim yapmış o adamın
inanmadığını gösterir. Çünkü motor bir kişi
tarafından yapılmaz. Soru sorarken yalan
söyleyen adam tipi. Bu motoru kim yapmış?
Motoru bir kişi yapabilir mi? Yok. Bir tesis
lazım. Bir sürü mühendis lazım. Belki bine
yakın adamın emeği var o motorda eğer
yapılırsa. Kim sorusu yalan bir soru. Yalan
nereden gelir? Şüpheden gelir. Anla ki adam
sana inanmadı. Ama adam sana dese ki nasıl
bir motor yapmışlar ki 1500 km gidiyor. Adam
inanmış senin sözüne mekanizmayı çözmek
istiyor. Niye? Çünkü öbür böbreğin üzerinde
üretilen hormonlar seni konuya sokmak için
çeker. Öğrenmeye çalışırsın. Acaba nasıl
yapmışlar? Ne zaman yapmışlar? Daha önce
kullanılmış mı? Eğer adam sana dese ki daha
önce kullanılmış mı böyle bir teknoloji dese bil
ki adam sana inanmıştır. Ama adam dese ki
sen kullandın mı? Adam sana inanmamış. Sana
inanmadığını söyleyemiyor. Soru yoluyla seni
oradan kendini kurtarmaya çalışıyor. Çünkü
orada özneler var. Kim? Sen? Ne zaman
yapmışlar? Nerede yapmışlar? Kimler
yapmışlar hep özle. Özleler şüpheden gelir.
İnançta ise mekanizma vardır. Nasıl yapmışlar?
Bir başka yerde denenmiş mi sen değil bir
başka yerde denenmiş mi? Tecrübesi var mı
gibi veya ne zaman kullanabiliriz hemen
çıkalım yola. Bunu zaten birçok pazarlamacı
biraz anladı ne demek istediğimi. Dolayısıyla
bizler zannediyoruz ki mesela adam diyor ki
inanmıyor bir meseleye bir hadis söylüyorsun
efendim diyor bu sahih değildir. Şimdi onun
şüphesi sona dair. Sen de başlıyorsun izah
etmeye, ikna etme çabasına girişiyorsun.
Halbuki iknaya gerek yok ki. Hadis belli, hikmet
belli, hakikat belli. Sen kendini ikna et. Ben
seni ikna etmekten mecbur değilim. İşte
şüpheyi bilmeyince yanlış bir yerden giriyor
alim. Sonra diyor ki, bak bak bu kelimeyi de
böyle demiş, bak burada da böyle çevirmişler.
Bu kendi şüphesine tatmin için verilen
mücadele. O yüzden dolayı sizler karşınızdaki
insanı iknadan değil, hakikate söylemekten
mükellefsiniz. Ayrımı iyi anlamanız lazım.
Bizler burada bir konuyu anlatırken futuatta
veya bir alim çıktı bir ayeti tefsir ediyor. İknaya
mecbur değildir. İspata mecburdur ama iknaya
mecbur değildir. Nasıl ispata? Hadisin
geçmişteki ravisinin ispat etmene mecburdur.
Mesela eğer karşısındaki bir alimse avamı o
mecburiyette yoktur da veya işte Kur'an-ı
Kerim'den bir ayetse kardeşim Enam Suresi 44.
ayet-i kerimde de Cenab-ı Hakk'ın buyurduğu
gibi. Bunlar ne? İspat. Ama ikna o benim işim
değil. Çünkü ikna olacak olan sen şüphe
duyduğun için o haldesin. Seni şüpheye
düşüren ben değilim ki sensin senin kendini
düşürdüğün o noktadan benim senin
hormonlarını etki etme şansım yok sen kendini
o düştüğün yerden çıkarmakta mükellefsin o
yüzden şüphe babına girildiğinde hadi beni
ikna et demekten daha komik bir şey olabilir
mi? Mesela kadın diyor ki, adam diyor,
neredesin sen diyor. Adam diyor ki, ben
dergâhtan geliyorum, mescitten geliyorum,
hizmetten geliyorum. Diyor ki, ispat et. İşte
bak diyor, telefonumda arkadaşlarımla
çektirdim, fotoğrafımı atıyorum. İkna olmadım.
Orası beni ilgilendirmez ispattan mükellefim
tamam ispatı burada ama iknadan mükellef
değilim çünkü kendini şüpheye düşüren sensin
ben değilim ben buradayım nasıl ispat
edebilirim arkadaşımı arayacağım al bak konuş
orada mıydı değilim e ikna olmadım ya yalan
söylüyorsa. O benim işim değil kardeş. O senin
işin. Toplumsal süreçte'nde birbirine şüphe
duymayan bir Allah kulu siyasi mecrada var
mı? Yok. Aynı partide aynı düşünceye, aynı
yerde aynı çatı altında bulunsalar bile. Sebep
şu. Sona inanmıyorlar. Sonda yapılacak işin
olup olmayacağına inanmıyorlar. O en sondaki
gerçeğe inansalar hakikate de ortadan
kalkacak. Bir diğer önemli mesele şu. Tanımları
kısa geçeyim ki çözümler daha önemli. Nasıl
kurtulacağız bu illetten? Unutmayın ki şüphe
bulaşıcıdır. Adamdan adama bulaşır. Cidden
grip gibi bulaşır. Ve fiille değil, sözle yayılır. O
yüzden Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem
Efendimizle Kur'an yazmış şu an. Kesin emin
olunmayan konudan kişinin konuşmasını men
etmiştir. İşte Ahmet Efendi'yi gördüm sokaktan
girdi. O sokakta da meyhaneden başka bir şey
yok canım. Meyhaneler sokağı orası. Ahmet
Efendi'yi gördüm. Geçen akşamda oraya
giriveriyordu. Meyhaneye girdiğini görsen dahi
sana ne? Diyelim ki girdi ya. Sana ne? Şüphe
bulaşıcıdır. Yandaki adam o adamdan
şüphelenmese bile artık kafasında şu var.
Ahmet Efendi bile mi? Ahmet Efendi bile o
sokağa girmiş. Belki o işi de yapmışsa. Ya bizim
oğlan neler yapar? Hemen çağırır çocuğunu.
Neredeydin sen bugün bak? Hayırdır baba hiç
sormazdın ya. Öyle sorasım geldi. Şüphe
bulaştı. Şimdi soruyu sorduğun çocuğa bulaştı.
Çocuk diyecek ki ya babam şimdi durup
dururken niye beni sorguluyor acaba? Dün
akşam o da bir günah işlemişti. Ya bunu acaba
benim kız kardeşim mi babama beni ifşitledi?
O mu şikayet etti? O da gider kız kardeşine.
Sen bugün babamla konuştun mu? Bak Ahmet
Efendi'nden nereye geldik? Bak bu halkayı
büyüt büyüt Türkiye'nin hali bu. Bak bir dille
başladı. Bir sözle başladı. Şüphe bulaşıcıdır. Ve
şüphe çok etkindir. O kadar etkindir ki buna
karşı getirilecek olan reddiye ile çalışmasına
insanların da engeldir. Öyle bir engeldir ki sen
artık o şüpheyi ortadan kaldıramazsın. Bugün
siyasetçilerin yapmış olduğu en büyük hata.
Bugün siyasetçilerin yapmış olduğu en büyük
hata. Mesela konuşmaya çıkıyor siyasetçi diyor
ki kafanızdaki şüpheleri gidermek için
buradayım. Yeryüzünde hiç kimse
karşısındakinin şüphelerini gideremez. Çünkü
şüphe biyolojik endikasyona dönüşen bir
hastalıktır. Sen karşındakinin gribini konuşarak
ortadan kaldırabilir misin? Yok ilaç lazım. Ve
bugün şüphenin etkisi her alanda söz konusu.
Örnek veriyorum size kafalarınıza kazanacağı
için bu örnek önemli. Çünkü bizim insanımız
para ve sağlıkla ilgili verilen örnekleri pek
unutmaz. Bugün dolar normal şartlarda olması
gereken seviye gerçek alım satımlarla olsa 4.95
civarı. 5-10. Türkiye bir sıkıntı yaşadı. O
sıkıntıyı da üzerine koyun. 4.95-10. Bugün 6
liraya vurmasının sebebi ne biliyor musunuz?
Şüphecilik. Bu hastalığın ekonomik sonucu.
Gidiyorsunuz Berber'e Berber diyor ki abi dolar
yedi lira olacakmış. İyi. Oradan çıkıyorsun
taksiye. Dolar sekiz olacakmış. Oradan
kahvaniye on lira, on iki lira on dört lira diyen
ahmak var bu ülkede. Yani ekonomist adam eli
kalem tutmuş adamın aylardan önce yaptığı
konuşma var. 14 lira olacak dolar diye. Adam
hala konuşuyor. Hala yüz binlerce izleniyor.
Helal olsun diyoruz millete. Ne oldu arkadaş?
Alalım o zaman ya. 7 olacaksa, 8 olacaksa, 9,
10. Alalım bunu yani. Bu alımın nihayeti bu.
Sonra gelecek sazanlar, onun elindeki para
gidecek vs. Bu ekonomideki karşılığı,
sosyolojideki karşılığı ne? Bak bugün
televizyonlardaki kadın programları şüphecilik
hastalığını arttırıyor. Çünkü televizyonda
bakıyorsun, 5 kişi yan yana dizilmiş, hesapta
aile zannediyorsun. O onun karısını kesmiş, O
onun çocuğuna bilmem ne yapmış O böyle bu
böyle Bakıyorsun diyorsun ya bu tipler Hani
düzgün tip yani yolda görsen Evet diyorsun
Bunlar bunu yapmışsa millet ne haldedir Ben
size çok enteresan bir şey söyleyeyim
Televizyonda seyrettiğiniz adamların
%90'ından fazlası Para verilerek Senaryo
üzerine getiriliyor Parayı veriyorları para
verilerek senaryo üzerine getiriliyor. Parayı
veriyorlar, abi diyorlar çık bu senaryo üzerine
konuş. Sen böyle yaptım de, o da böyle yaptım
desin, o da böyle yaptım desin. Arada çok
nadirattan bir olay yakalarlarsa o da zaten
haber oluyor, reytinge düşüyor. Normal
şartlarda %90'ı mizansen. E senin hayatın
mizansen. Seyret'ı mizansen. E senin hayatın
mizansen. Seyrettiğin mizansen. Ve hayatta
hiçbir şeyin çalışmıyor, dilin çalışıyor ve iyi
çalışıyor. Ve sonra diyorsun ki ya içimdeki
şüphelerden bir türlü arınamıyorum. Mümkün
değil çünkü sen şüphenin ta içine boğazına
kadar içiyorsun onu her gün kana kana.
Televizyonlardan, arkadaşlarından, eşinden,
dostundan, akrabandan, okulunda vs. Ve çok
komik bir ifadeyle karşılaşıyoruz bilim
dünyasında. Üniversitede hocanın ilk dersinde
birileri hep söyler bazı hocalar. Bilim
dünyasında bilim adamı olmak için konulara
şüpheyle yaklaşınız dediler. Şimdi onun
karşılığını anlatacağız ve çözümleri sunacağız
inşallah. O yüzden tanımı yaptık kısaca kitapta
genişletiriz kısa bir ara sonra çözümlere
geçelim. you
Sallallahu aleyhi ve sellem Meded ya Hazreti
Ali kerim Allah ve cehu meded ya Gavsu Azam
Abdülkadir el-Ceylal'in meded ya Seyyidi
Muhammed rohi
eğlubillahimineşşeytanirracim
Bismillahirrahmanirrahim Cenab-ı Hakk'ın izni
inayetiyle seyyidimize ikram edilmiş olan
futuhat kapısında şüphenin tanımını yaptık
kabaca kitapta geliştirmek üzere şimdi o kaba
tanım daha doğrusu sohbetten herkes hissesini
alsın ve yarım kalmasın diye özünü özünü
beyan ettik. Şimdi yine kısaca ama etkili olacak
şekilde hayatımızda inşallah şüpheciliği,
şüpheyi ortadan kaldırmak değil, şüpheye
düşmeyi engelleyecek formülleri vermemiz
lazım. Çünkü dersin birinci kısmında açıkça
ifade ettiğimiz üzere insanların kafalarındaki
şüpheleri ortadan kaldıramazsınız. Delil.
Resulullah Aleyhisselatü Vesselam hayatı
boyunca kafirler, münafıklar hakkında bizim
futuhata göre 400 bine yakın iftira attılar. 400
bine yakındır. Bu kalpten geçenler hariç sözlü
söylenenler. Ne Kur'an-ı Azimüşşan'da Cenab-ı
Hak ne de Rasul-i Kibriya aleyhissalatu
vesselam sözüyle ve Kur'an'ın ayetleriyle onları
iknaya mücadele vermemiştir. Hakkı söylemiş
ve yaşamıştır. Yaşantının içerisinde ise tabirca
ise bir değerden asla vazgeçilmemiştir. O da
şudur. Bilinen gerçekler üzerine odaklanmak ve
bilinmezcilik ilkesinin olmadığına inanmak.
Bugün gençler arasında oldukça söylenen bir
söz var. O da şu, ya bu konunun içerisinde çok
bilinmez mevzular var ya da henüz bu konunun
içindeki bu bilinmezleri çözemiyorum ama bu
bilinmezcilik ilkesi bilimin dahi kitapların dahi
her noktasına konulmuştur. Örnek efendim
bazı konular var uzay makaniğinde veya güncel
hayatımızda hoca içeriye girer ders yapan hoca
der ki çocuklar bu konu bilinmezlik konusu. Şu
anda bilinmiyor, bilinmez bir konu. Dolayısıyla
bu konuyu henüz bilemiyoruz. Ama burada şu
konuyu iyi anlamamız lazım. Bir şeyin bilinmez
olması o şeyin olmaz anlamına gelmez.
Dolayısıyla bir şey bilinmezliğe yaklaşmayın. Şu
an ben bilmiyorum ama o bilinmezliği bir şey
değil. Bir gün bilinecek diye yaklaşmayın. Şu an
ben bilmiyorum ama o bilinmez diye bir şey
değil. Bir gün bilinecek diye bakın. Neye
benzedi bu şuna? İnsanlar eğer bugün
öleceklerini bilselerdi yaşamlarının içerisinde
şüpheye vakit ayıramazlardı. Bugün insanların
siz ölümden dolayı ölümü bildiklerini mi
zannediyorsunuz? Fütuhat beyanatıyla
söyleyebilirim ki bugün insanlar öleceklerini
bilmiyorlar. Öleceklerine inanmıyorlar. Çünkü
hayatları ve hayatlarının çözümlenmiş hali
kağıdın üzerine geldiğinde onların ölüme
inanmadıklarını görüyoruz. Ölümün gerçekliği
hayatın lezzetidir. Hayatın lezzetinin olabilmesi
için şüpheden arınmış, şüpheye düşmemeniz
gerekiyor. Şüpheye düşmemek için birinci kural
şu olmalıdır. Hayatınızda bilinmez diye bir şey
yoktur. O biliniyordur ama henüz siz
bilmiyorsunuz. Örnek üniversite sınavına
hazırlanıyorsunuz anneniz, babanız,
öğretmenleriniz diyor ki ya ne olmak
istiyorsun? İşte çocuk önce der ki bilgisayar
mühendisi olmak istiyorum sonra doktor
olmak ister sonra ilahiyatçı mı sonra işte ne
bileyim tıbbiye mi hukukçu mu filan böyle bir
gider gelir kafa. Kafa gelip gitmesinde
şüphecilik yoktur. O seçim yapacak bazen ona
bazen ona ama şu problemdir. Neden doktor
olmak istiyorsun denildiğinde mesela dedi ki
ben işte o konuda derinleşip akademisyen
olmak kansere veya işte bulunmamış henüz
bilinmeyen bir hastalığa çözümü henüz
ulaşılamamış bir hastalığa çözüm üretmek
istiyorum. Peki onu yapabileceğine inanıyor
musun ya da yol yöntem biliyor musun? Onu
kimse bilemez ki. Dediği anda şüphe orada
başlamış demektir. Yani çocuğun nihayete
inanıp kabiliyetleriyle o nihayete giderken
hükmü kaderde bunun tayin edildiği inancına
sahip olması lazım. Yani askeri tabirle
söyleyeyim size, kaybedeceğinizi
düşündüğünüz ve imkan verdiğiniz savaşa
gitmeyin. Askeri toplanın karşında savaşa
gideceksin. Askere diyorsun ki bu savaş
karşısındaki durumumuzu nasıl görüyorsunuz?
Komutanlarla oturduğunuz masaya. Osmanlı
devrinde bir adetti bu. Savaştan önce savaşa
gidecek komutanları toplarlardı. Bir tane de
padişahın adamı vardı. O gelir içeriye bütün
olumsuzlukları sayardı. Kötü adam. Ama
özellikle yapılırdı bu. Komutanlardan bir tanesi
dese ki aslında yanlış da söylemiyor yani. Dese
padişah derdi ki sen bu savaşta geride dur
arkadaş. Çünkü savaş dediğiniz şey kazanmak
için yapılıyor. Doğru mu? Muzafferiyet için.
Savaş meydanına gelmesin. Geriye dönme
imkanın yok ki. Artık savaşacaksın. Karşı taraf
gelmiş. Sen savaşmasan zaten o saldıracak.
Gene savaş olacak. Öyleyse orada
kaybedeceğine değil kazanacağına nihayetinde
bizim için tabii ki Rabbül Aleminin
muzafferiyetidir. Ama o inançla hareket
ettiğiniz andan itibaren size şüphe olmaz.
Olayları kolay çözümlersiniz. Bir yerde bir
hizmet yapılacak. O yerdeki hizmet yapılırken
elbette nelerle karşılaşabiliriz, ne gibi
problemler çıkabilir gibi gibi gibi binlerce şey
sıralayabilirsiniz. Ama içinizden bir kişi ya bu iş
galiba olmayacak diyorsa o adamı ekibinizden
ayırın. Çünkü ondaki hastalık bulaşıcıdır.
Hepsine sirayet eder grip gibi. Onu ayırın. Bir
başka iş verin ona. Sebep? Çünkü nihayete
inanmıyor. Nihayete inanmadığının bir
şüpheciliği var. Bak olayı iyi anlatayım ki yanlış
bir yere gitmesin. Mesela ne bileyim bir yerde
mescit yapılacak tamam. Mescit yapacağız.
Gideceğiz yapacağız. Para yok şu yok bu yok
vesaire. Şimdi birisi gelecek diyecek ki abi
buranın tabanında şöyle bir problem var.
Buraya şöyle çakıl atılmazsa bu mescitte sıkıntı
olur. Demirci gelecek buraya onluk demir lazım
olmazsa böyle olur diyecek. Veya bir malzeme
alınmış malzemeci gelecek diyecek ki bak bu
malzeme olmaz başımıza belaçlar. Bak bunlar
şüphecilik değil. Olayın doğru yapılması için
gereken hataları bulmak ki hataya
düşmeyelim. Buraya kabul. Ama birisi geldi
dedi ki, ya emin misiniz bu mescidin
dolacağına? Bak şimdi. Bu mescidi kimin için
yapıyorsun kardeş? Allah rızası için. Kimin
adına yapıyorsun? Allah'ın adına. Peki
mescitleri dolduran kim? Allah rızası için.
Kimin adına yapıyorsun? Allah'ın adına. Peki
mescitleri dolduran kim? Allah. Boşaltan kim?
Allah. Allah'ın işine ne karıştın sen şimdi?
Burada bir gerçek var ki o, o işin sonucunda
nihayetini kendi eline bağlamış. O saatten
sonra o adamı ikna etmeye çalışma. Adamı
ekipten ayır. Çünkü aramızda bir şüpheci var.
Bununla şüphelerden temizlenmesi için
nihayete imanla hakikatin gerçekliğiyle
karşılaşacağı birkaç durumu yaşaması lazımdır.
Dolayısıyla gençlerimizi nihayete
odaklandırmamız lazım. Evet süreç içerisinde
hatalar olacak ve düzeltilmesi için, o hataların
görülmesi için tecrübe erbabına sorulacak,
alime sorulacak, hata yapılacak, düzeltecek.
Ama mesele şu, sen sondaki şeye inanıyor
musun inanmıyor musun? İnandıysan sende
şüphe olmaz. İnanmadıysan sendeki şüpheleri
bazen aklın olayları düzeltebilmek adına
hataları görüyorum şeklinde seni bir yere
götürebilir. Dolayısıyla işin anlamını ve
kavramını ve sürecini iyi anlamanız lazım. Yani
bir iş yaparken o işin anlamı ne? Kavramı ne?
Süreci ne? Bunlar üç ayrı konu. Örnek verelim.
Adam diyor ki mesela ben diyor abdest alırken
İslami örnekler veriyorum. Kitapta böyle
vermeyiz belki ama mesele anlaşılsın. Çünkü
çok yaşanan problem. Abdestinden hep şüphe
duyuyorum. Veya tuvalete gidiyorum,
çıkıyorum affedersiniz. İşte taharetimden hep
şüphe duyuyorum abi. Hep sıkıntı yaşıyorum.
Şimdi buradaki problem şuradan başlıyor.
Zaten bu başka kitaplarımızda işin havasıyla
ilgili besmelesi, susumusu anlatmıştık. Ama
şüphe kısmına gelince şuraya bakmam lazım.
Sen ne için abdest alıyorsun? El cevap. Bir,
Müslümanım abdestsiz gezemem. İki, namaz
kılacağım. Kur'an okuyacağım. Ne yaparsan
yap zaten Müslümanın abdestsiz gezemem. İki,
namaz kılacağım. Kur'an okuyacağım. Ne
yaparsan yap zaten Müslümanın abdestsiz
gezmesi mantık dışı. Haa demek ki yaptığın şey
ne içinmiş? Allah'ın rızası için. Öyleyse
buradaki abdestin kavramı, esası nereye
dayanıyor? Allah'ın rızasına. Bunun fiiliyatına
sen şöyle inanırsan abdest sende Rabbinin
sana bir ikramıdır'a inanırsan ve nihayetinde
abdestin sana kattıklarına iman edersen
abdestinden şüphe etmemeye başlarsın. Ama
sen abdestin kendisine takılırsan, abdest bizim
bir şey yapmamız için, bizim bir şey
yapmamızda kullandığımız bir ara yol, bir ara
süreç. Ara sürece takılırsan, evet o seni orada
çevirir durur. Sen abdeste temizlenmek diye
algılama. Abdestin sonuçlarından biridir
temizlenmek. Ben abdesti Rabbimin rızası için
alıyorum. Rabbimdir beni en iyi bilen. Madem
beni en iyi o biliyor o halde odur beni hakikate
döndüren. Sen bu işi Rabbine atfettiğin andan
itibaren sende o şüphe ortadan kalkacak. Sen
şüphecisin çünkü sen abdesti sadece kendi
içinde düşünüyorsun. Veya adam diyor ki ben
namazda her seferinde kaç rekat kıldığımı
kaçırıyorum. Şüpheleniyorum bir daha
kılıyorum. Şüpheleniyorum bir daha kılıyorum.
Hakikat orada göreceksin ki biraz baksan sen
namazı borcunu ödemek için mi kılıyorsun?
Rabbinin rızasını kazanmak için mi? Borcunu
ödemek için kılıyorsan sen nihayette Rabbinin
rızasını henüz anlamamışsın. O yüzden
bidayette yani başlangıçta işi kaybetmişsin.
Halbuki namazın Rabbinle senin aranda
buluşma vesilesi nihayetiyle sonuçlanacağına
iman etsen namazın başında daha
şüphelenmezsin. Çünkü namazda şüphelenen
insanlar namazın esasını anlamamış olan
insanlar. Nihayetini Rabbi ile muhabbete
gittiğini bilmeyen insanlardır. Onlar olaya
odaklanmıştır. Halbuki detaylar süreç
içerisinde temizlenir. Öyleyse şüphecilikten
engel olmak için en önemli mevzulardan bir
tanesi şu. Ya net olacaksınız ya da
netleştireceksiniz. Hayatınızda net kaideler
olması lazım. Örnek bir iş yapıyorum neden
yapıyorum? Çok net bir ibare koymanız lazım.
Aklınız daha size soru sormadan ona o cümleyi
siz veriyor olmanız lazım. Eğer siz aklınıza
cümleyi söylemezseniz o size milyon tane
şüphe üretebilir. Örnek veriyorum. Gittiniz bir
adamla konuşacaksınız. Önceden işte
ayarlanmış bir randevu bir konuda muhabbet
edilecek. Sizin de ona anlatıp atıyorum işte ne
bileyim bir hususta adam ak dediği bir şeye
kara demesi lazım. Ak demiş. Siz de onun
yanlışını anlatmaya gidiyorsunuz. Şimdi mesele
ak ve kara değil. Mesele adamın fikrini
değiştirmek. Peki adamın fikrinin değişmesi ne
için lazım? Benim yolumun devam etmesi için
veya yürüyebilmemiz için veya Allah rızanı ne
için? Kafanda şunu netleştireceksin. Haklıyım,
doğruyum, doğruyu söylemeye gidiyorum.
Adamı ikna etmeye değil. Adamı ikna etmeye
gidiyorum dersen sürece gidersin. Halbuki
nihayette doğruluğunu anlatmaya gidiyorsun.
O zaman adamın sana sorabileceği,
edebileceği, öyle olacağı, böyle olacağı hiçbir
şeyden şüphe duymazsın. Dolayısıyla hayatınızı
net yaşayın ve netleştirin. O yüzden çok
enteresan Kur'an-ı Azimüşşan'ın en uzun ayeti
akitleşme üzerinedir. Allah Azze ve Celle diyor
ki aranızda bir iş yaparken yazıya dökünüz.
Yani net olun. İki adam oturuyor. Şu işi
yapacağız mı yapacağız? Bunu kim yapacak?
Sen mi ben mi? Ya hallederiz onu ya kolaydır.
Hayır. Net olalım. Sen mi yapacaksın? Ben mi
yapacağım? Sen benden sonra olalım. Sen mi
yapacaksın ben mi yapacağım? Sen benden
sonra mı yapacaksın ben senden sonra mı
yapacağım? Yoksa şüpheye tohumu attın.
Zaten şeytanın en sevdiği şey şüphe tohumları.
At yürü git 30 sene sonra 5 saat sonra 2 saat
sonra o ağaç büyür o bomba patlar. sonra o
ağaç büyür, o bomba patlar. Bir ülkede bir
memlekette o memleketi birbirine katmak için
şüphe tohumları atmanız kâfi. Dolayısıyla
mesela bir adam geldi. Çok yaşarsınız bunu.
Adam dedi ki ya duydun mu ya bizim
mahalleden Mehmet diye bir adam varmış.
Vardı abi ne oldu? Biliyorsun onlar eve ekmek
götürmekte zorlanırdı. Adam beş katlı bina
dikmiş ya. Nasıl oluyor bu iş? Bak şüphe
tohumu attı. Şimdi tutacaksın onu elinden.
Kardeş diyeceksin olayı bir netleştirelim. Sen
şimdi bu adama hırsız mı diyorsun? Hırsız
diyorsan gördün mü? Sen şimdi bu adama
Yalancı birilerini kandırmış Bir yerlerden yalan
yola pislikle Para mı elde etmiş diyorsun
Gördün mü Yok abi görmedim ama insanın
tuhafına gidiyor Görmediysen sus kardeş
Bilmiyorsan sus Çok biliyorsan Hırsızlığını git
devlete şikayet et Bana ne anlatıyorsun ben
polis miyim? Değil. Memleketinizde,
yaşadığınız yerde ve evinizde hiçbir zaman
şüphe tohumu atılmasına izin vermeyin.
Mesela iki kardeş oturur şakalaşmak için dahi
olsa. Mesela birisi öbürü için der ki baba
bugün işte Ayşe de eve geç geldi. Oğlum ne
demek istiyorsun? Çünkü anlattığın cümleden
ben ne yapmamı istiyorsun? Ayşe okula
gitmedi gezmeye mi gitti? Ayşe kafasına göre
mi takıldı? Sen gördün mü yoksa yalan mı
söylüyorsun? Yalan söylüyorsan daha kötü.
Oğlum netleştir şunu bakalım. Ne demek
istiyorsun? O bunu dediğinde üstünü örtmeye
çalışmayın. Olaylarını netleştirin. Altını çizin ki
çocuk bir daha aynı şeyi yapamasın. Şüphe
tohumu atmalarına imkan vermeyin kimsenin.
Yaparken gelişin ve geliştikçe yapın. Bazı
insanlar yapmadan evvel gelişeceklerini ve
ondan sonra yapacaklarına inanırlar. Hayır,
hayat yaparken geliştirir sizi. Bugün gençlerin
çoğunda bu hastalık oluşmaya başladı.
Okullarda öğretiyorlar. Bu konuda çok bilgi
sahibi olmadan yola çıkmayın. Hayır. Bu
konuda mesele çok bilgi sahibi olmak değil. İki
şey önemli. Bir, iyi planlama. İki, nihayete
inanma. Bu ikisi varsa eksik bilgin yaptıkça
düzelecek. Çünkü bu şüpheciliği doğurur. O da
mı yanlıştı? Bu da mı böyleydi? Hayır. Nihayete
inanıyor musun? Planlamanı doğru yaptın mı?
Madden, manen, niyetinle yaptın mı? Niyet
kitabında bu husus bayağı var. Ve o niyet kitabı
ekseriyette şüphecilik hastalığında çok
faydaları da var. Bu hakikat sizi yaparken
gördüğünüz hatalardan dolayı üzmez. O
hakikat sizi yaparken gördüğünüz hatalardan
dolayı üzmez. Bir başka şüphecilikten sizi
alıkoyacak futuatın ilginç taraflarından biridir.
Zorlanmayın, zorlayın. Hayatta siz zorlanmayın.
Yapacağınız işi zorlayın. Örnek veriyorum.
İnsanlara matematiğin çok zor olduğunu bu
memlekette öğrettiler. Öyle. Televizyonlarda,
haberlerde, gazetelerde matematiğin çok zor
olduğunu öğrettiler. Niye mi? Mesela bizim
yıllarca askeri liselerimiz sadece fen
bilimlerinden mezun olanları aldı. Sosyal
bilimlerden adam almadı. Sanki sosyal
bilimlerdeki adamlar aptalmış gibi. Ya bunlar
sözelci. Bunlar sayısalcı. Birinci madde zaten
sen sözel sayısal ayırdığın için ihaneti yaptın o
ayrı konu. İkinci konu şu. Matematiğin zorluğu
yoktu. Matematikte insanların zorlanacağını
sen insanlara ve çocuklara öğrettin. Halbuki
matematiği çalışırken zorlansalardı,
matematiğin zorluğuna inanmayacaklardı.
şunu demek istiyorum arkadaşlar bir ağırlık
gördünüz atıyorum önünüze koydular dediler
ki abi şurada bir tane kasa var eski kasalar
vardı ya böyle kaç kilo 600 kilo abi bunun aşağı
inmesi lazım tamam şimdi sen kendi gücünle
bu 600 kiloyu normal bir insan
kaldıramayacağını biliyor mu evet şimdi sen
dersen ki ben bunu kaldıramıyorum.
Kaldıramam. O yüzden bu benim işim değildir
dersen. Ben sana derim ki sen şüphecilik
hastalığın var. Sebep? E bunu kaldırabilecek
makine bulabilirsin. 5 arkadaş daha
çağırabilirsin. Wind çağırabilirsin. Kayış
atabilirsin. Onu yaparsın bunu yaparsın. Yani
bunu aşağıya indirmenin 100 tane daha
metodu var. Adam bunu senden istedi ama
senin bedeninden istemedi. Senin onu aşağıya
indirmeni istedi. Çocuklar bunu karıştırıyorlar.
Çocuklara diyorlar ki bu matematik
formüllerini çözün. Çocuklar tek başına
girişiyor. Bilerek zor olduğunu ifade edip
matematikten alıkoyuyorlar. Halbuki çocuk
onu hayatın içinde, arkadaşıyla, etüdünde,
şununla bununla görse bilecek ki başkalarıyla
beraber yaptığında çözümü var. Dolayısıyla bizi
şüpheye götüren şey insanların kendilerine her
şeyi zorlayarak zorlanarak yapacaklar ne
inanmaları. Halbuki her şey zorladığınız
miktarınca size cevap verir. Siz zorlanmayın. İşi
zorla yapmak için o şeyi zorlayın. Yani adamın
eline çekiç verdin. Küçük bir çekiç. Dedin ki bu
tahta masayı kır. Şimdi çekiçe baktın. Çekiç
ufak. Tahta kalın. Bu çekiçle bu tahta kırılmaz
mı? Kırılmaz. Halbuki bu çekiç bu tahtayı
kırabilir. Sebep? Tam merkez noktasını alırsın.
Böyle iki taraftan biraz düşünürsün. Ortasına
vur, vur, vur, vur, vur. 70 defada kırılır. Balyozda
bir defada, senin küçükte 70 defa. 80 defa, 100
defa. Kırdın mı kardeş? Kırdın. Sebep?
Şüphelenmiyorsun. Çünkü elinde bunu
kırabilecek alet var mı? Var. Şimdi ben de
insano onunla soruyorum. Allah Azze ve
Celle'nin sana verdiği beyinde her işi
yapabilme kabiliyeti var mı? Var. Sen işi değil,
kendini zorluyorsun. Bu çekişle olmaz ki, bu
tahta çok kalın ki, niye ben, niye beni seçtiler,
ben kırmak zorunda mıyım? Ya abi abi bu
kadar konuşacağına bir başlasana başta
kırılacak çünkü çekeç kırandır tahta kırılandır
bak net netleştir önce sonra kıracağını bil
çünkü defaatle kırılmışı var bunun sen
büyüklüklere takılıyorsun insanlar ceplerindeki
paraya bakıyorlar. Bu iş yapılamaz diyorlar.
Halbuki yapılabilir çünkü yapılmış. Yapılmışı
var. İnsanlar bir hizmete bakıyor. Yapılamaz
diyor ya. Bu devasa bir iş olmaz. İnsanlar bir
başka işe bakıyor. Olmaz olmaz olmaz. Bir
başka sebep belki de olmasını istemiyorlar.
Hakikat bir başka yer şurası da var. Ayırmayın,
ayrı düşünmeyin ve birleştirin. Yani bir şeyleri
parça parça değil, bütüncül olarak düşünün. Şu
an okullarda bilim dünyasına ayırdılar.
Doktorlara ayırdılar, hukukçulara ayırdılar.
Herkesi kendi meslek dalında bin parçaya
böldüler. Hayır, hayat bir bütündür. Doğada
fizik, kimya, biyoloji, matematik ayrı işlemez.
Hepsi bir bütün halinde işler. Çiçek, çiçekte,
ağaçta, böcekte, hayvanda, insanda,
metabolizmada, biyolojide hiçbir şey ayrı değil.
Bak hepsi aynı anda oluyor. Bu kültürü
hayatınıza odaklayın. Hepsi bir arada ve
bütündür. Abi ben bunu yaparım, bunu
yapamam. Sebep? Ya abi ben onu bilmiyorum.
Bilmiyorsun. Öğrenmeyeceğin anlamına
gelmez ki. Yapamayacağın anlamına da gelmez.
İki ihtimal var. Ya yapmak istemiyorsun ya da
yapabileceğine inanmıyorsun. Yapabileceğine
inanmıyorsan bu beyin sana verilmiş yalan
söylüyorsun, yapabilirsin. O zaman yapmak
istemediğini söyle, daha doğru olur.
Yapamama ihtimali yok. Ben çok net futuattan
ifade edeyim. Bugün yeryüzünde, bugünkü lise
sona kadar gelen Türkiye'den söyleyeyim
matematiği çözümleyemeyecek bir canlı yok.
Eğer beyinsel bir rahatsızlığı yoksa, zihin
hastalığı yoksa belli başlı tıbbi hastalıkları
yoksa bunaması yoksa, psikolojik rahatsızlıkları
yoksa vallahi matematiği yapamayacak adam
yok. Ama çocukları öğrettiler. Matematik. Ya
matematikte tarihin bir farkı yok. Fiziğin de bir
farkı yok. Kimyanın da bir farkı yok. İnsanlara
böyle kademeler koydular. O kademelerle
insanları şüphe hastalığına tabi tuttular.
Dolayısıyla bizlere bunu öğretiyorlar ve
yenilenmemizi engelliyorlar. Şüphecilikten
düşmekten bize alıkoyacak şey doğal olarak bu
ve buna benzer hususlarda hayatımızı
endeksemek ve hedefe odaklanmaktır. Niyete
daha doğrusu söylemek ise niyetlerimize
odaklanmaktır. Niyetine odaklanmaktır. Niyete
daha doğrusu söylemek ise niyetlerimize
odaklanmaktır. Niyetine odaklanmamış bir
adam şüphecilik hastalığına düşer ve hiçbir
şüpheciyi hiç kimse ikna edemez. Kitapta çok
genişleteceğiz. İlkokullarda bunun karşılığı var.
Liselerde var. İş hayatında var. Ve siyasette var.
Ekonomide var. Diplomaside var. Toplumun
büyük hastalıklarından bir tanesi Rabbimiz
cümlemizi korusun. Şüpheye düşmekten
Rabbim bizi korusun. Cenab-ı Hak
seyyidimizden binlerce kez razı olsun. Şu
fütuhatları hakkıyla okuyup anlayıp
aktaranlardan olmayı nasıl müyesser eylesin
bize. Hayırları fethi şenlerin defi ümmeti
muhammedin sağlık, sıhhat, afiyeti için Allah
rızası için.