You are on page 1of 58

KARANLIĞIN

İÇINDEKI
AYDINLIK
Cem Şen
Karanlığın İçindeki Aydınlık
Gözden düşme ve yücelme eşitçe şaşırtır kişiyi,

Sevin büyük bir mutsuzluğu canınız gibi.
- Tao Te Ching, 13

Mutsuz hayatlar yaşıyoruz. İnsanlar, modern hayatın bizi çıl-


dırttığını söylüyorlar. Daha doğal bir hayatta yaşarsak, sağ-
lıklı ve doğal ürünler kullanırsak, yeterince egzersiz yapar-
sak, sosyal ilişkilerimizi düzenlersek, ruhsal bir disiplinle uğ-
BÖLÜM 1:
∏ raşıp kendimizle yeniden bağlantı kurabilirsek, farkındalığı-
mızı artırabilirsek, yeterince para sahibi olabilirsek ve karan-
lığı aydınlatabilirsek mutlu olabileceğimize inanıyoruz. Deni-
Karanlık
2
yoruz da bunları. Denemelerimiz ve çabamız arttıkça karan- tımızda eksik olan şeyi, ruh eşimizi bulduğumuzu düşünüyo-
lık gücünü eskisinden daha da fazla artırıyor. Eğer mutlu bir ruz. Sonunda kendimizi bütün, tam ve eksiksiz hissediyoruz.
aldırmazlığın, bir tür uyuşmanın içindeysek bir süreliğine Arkadaşlarımıza akıl veriyoruz, bir ilişkinin nasıl olması ge-
mutlu bile sanabiliyoruz kendimizi ama sonuç değişmiyor: ka- rektiği konusunda. Kendimizi şanslı hissediyor ve geleceğe,
ranlık da tıpkı temeldeki mutsuzluğumuz gibi orada duruyor. uzun süredir olmadığı kadar umutla bakıyor ve uzun vadeli
planlar kuruyoruz. Yine de zaman geçmeye başladığında ken-
dimizi sürekli tekrar ettiğimiz bir kısır döngünün içinde bulu-
Bizden daha akıllı ve bilge olanların ya da olduğunu düşün- yoruz. Bir zamanlar birlikte olmak için fedakarlıkta bulundu-
düklerimizin peşine düşüyoruz. Bizim bilmediğimiz bir sırra ğumuz insanın yanında boğuluyor gibi hissediyoruz kendimi-
sahip olabileceklerine inanıyoruz. Bizim unuttuğumuz ya da zi. Işık, yerini loş bir sıkıntıya bırakıyor. Yeni bir felsefe geliş-
farkında olmadığımız bir sırra. Mutluluğun, sağlığın, ruhsal tiriyoruz kendimize çoğu zaman. Bir zamanlar bir olmak, bir-
olgunluğun ve aydınlığın sırrına... Bir süre bir mutluluk deni- birini bütünlemek olan bakış açımız, artık iki ayrı birey ola-
zinde yüzüyoruz bu insanların gözetimi altında. Nihayet ışığa rak bir durumu paylaşmaya dönüyor. Birbirimize alan tanıma-
ulaşmaya yaklaştığımıza inanıyoruz. Dünyaya onların bize aç- nın öneminden bahsediyoruz. Bizim uğraşlarımız, benim ve
tığı pencereden bakmaya başlıyoruz. Hayatımızı bu yeni resi- senin uğraşlarına dönüyor. Sonunda doğru insan kim sorusu-
me göre düzenliyor, yaşamımızdaki her şeyi, ilişkilerimizi, işi- nu sormaya başlıyoruz bir kez daha ve karanlığın içinde yeni
mizi ve duygulamızı bu yeni resmi dayanak noktası alarak dü- bir ışık aramaya koyuluyoruz.
zenliyoruz. Fakat yeterince yakınlaşırsak bu insanlara ve
eğer gözlerimizdeki perdeyi kaldırmayı başarabilirsek, bu in-
sanların da en az bizim kadar mutsuz ve karanlık içinde ol- Modern hayatın gelişmeleri sayesinde daha uzun yaşamaya
duklarını görüyoruz. başladık. Hatta içinde bulunduğumuz çağ yaklaşık olarak her
yirmi yılda insanın ortalama ömrü 1.5 - 3 yıl kadar uzamaya
başladı. Bilimdeki gelişmeler yakın bir zamanda organlarımı-
Aşık oluyoruz bazen. Yeni aşk, hormonal sistemimizi en üst zın bile yenilenmesini sağlayabilecek. Yani biraz dişimizi sı-
kapasitede çalıştırırken dünyayı daha olumlu, daha uyumlu, karsak 100 yaşımızı kolayca görebileceğiz. Yine de herkesin
daha ılımlı ve daha ışıltılı bir gözle görmeye başlıyoruz. Haya-

3
uzun yaşamak istediğini ama kimsenin yaşlanmak istemediği- Günümüzde sağlıklı kabul edilen insan, enerjisiz ve mutsuz
ni unutuyoruz. bir insandır. Modern toplum olarak adlandırılan makine için
sağlıklı olmak demek, sosyal olarak iş görür olmak demektir.
Sosyal güvenceye sahibiz artık ki çağlar boyunca hiçbir za-
Mutluluk ise bir muammadan başka bir şey değildir. Bunun
man sahip olmadığımız bir şeydi bu güvence. Bu güvence sa-
üzerine modern hayatın bizi mutsuz ettiği yargısına varıp do-
yesinde biliyoruz ki ölünceye kadar devletin sunduğu olanak-
ğanın kucağına kaçar bazılarımız. Burada bir anda sağlıklı
larla hastanelerde bakılabilir, her ay bankaya yatan maaşımız-
beslenmeye, doğa ile uyum içinde yaşamaya başlar. Çoğu za-
la, lüks bir hayatımız olmasa da karnımızı doyuracağımıza ve
man doğa ile uyum içinde yaşamak yokluk içinde yaşamakla
başımızın üzerinde bir çatı olacağına emin olabiliriz. Peki
aynı anlama gelse de mutlu oluruz bir süre bu durumun için-
ama niçin endişeli ve umutsuzuz? Bütün bu gelişmemize kar-
de. Zorunlu olarak şehire gelmemiz gerektiğinde insanların
şın niçin dünya genelindeki her dört insandan biri ciddi akıl
bu koşuşturmacaya nasıl tahammül ettiklerine inanamayız.
hastalıklarının pençesinde boğuşuyor? Niçin dünyanın en mo-
Yine de bir süre sonra doğal hayat içimizde bir şeylerin yavaş-
dern ve en gelişmiş ülkesi kabul edilen Amerika Birleşik Dev-
lamasına neden olmaya başlar. Değişim yaratamadığımızı gö-
letleri’nde günümüzde, neredeyse nüfusun üçte biri intiharın
rürüz. Uzak kaldığımızı... Varoluş amacımızı gerçekleştireme-
eşiğinde yaşıyor? Niçin daha ilkokula giden çocuklarımıza an-
diğimizi... Mutluluk olarak adlandırdığımız bir sakinlik için-
tidepresanlar veriyoruz? Niçin dünyayı yok edebilecek en bü-
deyizdir belki ama bu, gerçek bir mutluluk değil yalnızca sa-
yük tehlikelerden bir tanesi, nükleer silahların yarattığı tehli-
kinliğimizi ve huzurumuzu engelleyen dış etkenlerin en aza
keden bile daha büyük bir tehlike olarak görülen akıl hasta-
indirilmesinin sonucunda meydana gelen bir durumdur. El-
lıkları olabiliyor? Modern bilimimiz hem akıl hem de beden
bette hayatın içinde zaman zaman beklenmedik etkiler olu-
sağlığımızı koruyacak bunca donanıma sahipken nasıl oluyor
şur. Bu etkiler durumumuzu sorgulamamıza neden olur ve ye-
da hem bedenlerimiz hem de ruhlarımız acı çekiyor? Nasıl
terince uyanıksak eğer bizde değişen bir şeyin olmadığını, te-
oluyor da “sağlık” olarak kabul edilen durum kendini sürükle-
melde her zamanki kadar mutsuz ve karanlık içinde olduğu-
yerek yataktan çıkarmak, günü stres içinde geçirmek ve tam
muzu fark ederiz.
dinlenemediğimiz evlerimize dönmek olabiliyor?

4
Aydınlanma peşinde koşmaya başlarız bazen mutluluğu bula- Ekonomik ve siyasi sistemlerimizde kurtuluşu arayanlarımız
cağımız inancıyla ama aydınlanma çabasının kendisinin bile vardır. Eğer daha iyi bir siyasi ya da ekonomik sisteme sahip
karanlıkların içinden geçerek olduğunu fark ederiz. Geçmişin olursak, açlar doyarsa, herkes iş bulur ve insani koşullarda ça-
bilgeliğinin bizi mutlu edeceğini düşünürüz zaman zaman. Es- lışırsa dünya daha iyi bir yer olur ve ışık karanlığa hakim ge-
kiden insanların daha mutlu yaşadığına inanırız ama ardın- lebir diye inanırız. Siyasi yapıları inceler, kurtuluşun belli bir
dan eski bilgelerin hayatlarını okur ve temeldeki karanlığın o siyasi ya da ekonomik yapıda olduğuna inanır ve onu destek-
zamanda da şimdi olduğu kadar yoğun olduğunu fark ederiz. lemeye başlarız. Elbette bizim gibi düşünmeyen karşıtlar ka-
Yoksa Budha, rahat ve mutlu hayatını, canından çok sevdiği ranlık tarafta biz ise aydınlık tarafta durmaktayızdır. Yine de
karısını ve çocuğunu bırakıp da çıkmazdı ışığın ve aydınlan- 2008 yılındaki son global ekonomik krizde olduğu gibi görü-
manın arayışına. Belki de bizim de böyle bir arayışa girme- rüz ki, siyasi ya da ekonomik yapılarımız, biz onların ne ka-
miz gerekiyordur diye düşünür ve kendimizi bilinmeyene dar güçlü ya da iyi olduğuna emin olsak da yıkılıp bizi siyasi
atar bazılarımız. Bilinmeyen ürkütücü olsa da garip bir çekici- ve ekonomik bir bilinmeze, bir karanlığa mahkum edebilirler.
liği vardır. Bir süre kendimizi karanlıktan uzak, aydınlığa ve Karşı taraf haklı değildir merak etmeyin; çünkü onlar da bi-
aydınlanmaya doğru hareket eder buluruz. Derken.... zim kadar büyük bir karanlığın içinde yüzüp ışığı aramakta-
dırlar.

Tapınakta, bir öğrencinin aydınlandığını duyarlar.

Diğer öğrenciler aydınlanan öğrencinin çevresini sarar
ve ona sorular sormaya başlarlar. Yürümeyen sistemlerimiz için çözümlerimiz ortadadır: Bu-
günden ders alıp yarın daha iyisini yapmak. Buna karşın da-

“Aydınlandığını duyduk,” der bir öğrenci. “Doğru mu?”
ha iyisini başarmak çabasıyla yaptımız bütün girişimlerimiz

“Evet,” der aydınlanan öğrenci. “bugünün hatası” olarak ders alınacaklar listesine eklenir ve

“Peki nasıl bir duygu? Ne hissediyorsun?” bizi yeni bir karanlık ile başbaşa bırakırlar.


“Her zamanki kadar mutsuz,” diye yanıt verir aydınlan-
mış öğrenci. Bazılarımız doğayı korumanın karanlıktan çıkış için bir anah-
tar olduğuna inanırlar. Eğer türleri korursak, daha az tüketir-

5
sek, ormanları yok etmezsek, işimize bisikletle gidersek dün- Tüm körlerin içinde görenlerimiz vardır. Onların karanlık
yanın kurtulacağına ve herkesin daha mutlu olacağına inanı- sandıkları bir dünyanın içinde renklerin olduğunu bilen bazı-
rız. İnsan eliyle verilen zararları engellemeye çalışırken, tek larımız. Görmeyenlere renkleri anlatmaya, ışığı göstermeye
bir süper volkan patlamasının, bir göktaşının ya da güneşteki çalışırız. Kimimiz çarmıha gerilir, kimimiz alay konusu olur,
bir patlamanın dünyaya, insanlığın yüzlerce yılda verdiği ka- kimimiz ise körlerle dolu bir dünyada gerçek karanlığa hapso-
dar zarar verebileceğini farkeder ve kurtuluşun garanti olma- lanın kendimiz olduğunu hissederiz. Işığı görmek yetmez bi-
dığını anlarız zamanla. Dahası, biz ne yaparsak yapalım, tüke- ze, diğerleri de görsün isteriz. Fakat onlara renkleri ve ışığı
ten insan tüketmeyi sürdürecektir. Kendimizi yeldeğirmenleri- anlatmak için giriştiğimiz bütün çabalarımız, en iyi ihtimalle
ne karşı savaş veren Don Kişot gibi hissederiz. Yine de bü- boş, çoğu zamansa tehlikeli bir çabadan öteye geçmez. Der-
yük bir irade ve inançla, yeryüzünde doğayı korumaya çalı- ken uzaklaşırız... Kendimizi yalnızlığın karanlığında buluruz.
şan son insan da olsak yaptığımızı yapmayı sürdürme kararın- Işığı anlatmaya çalıştığımız körler kadar körleşir ve ışığı ara-
da oluruz. Fakat karanlık sürekli artmayı sürdürmektedir. Ra- maya başlarız...
hat ofislerinde kazandıkları parayı hesaplayan insanların, bu
Her şeyi doğru yapan ya da doğru yaptığını düşünenlerimiz
paraları kazanmak için binlerce insanın kanserin pençesinde
vardır. Doğru yoldan gidersek mutluluğu ve ışığı yakalayaca-
ölmesine neden oldukları gerçeği karşısında çaresiz hissede-
ğına inananlarımız. Yine de hayatın bize sürprizler hazırladı-
riz kendimizi. Derken, mazlum kabul ettiğimiz insanların
ğını ve bizimkinden farklı planları olduğunu fark ederiz. Bi-
“başka bir çarem yok” savunmasıyla kendilerini zehirleyen
raz daha ayrıntılı baktığımızda kendimizin her şeyi doğru
şirketler için çalıştıklarını fark ederiz. Bu anlamsız olayın ar-
yapmasının dünyanın daha aydınlık bir yer olmasını sağlama-
dındaki gerçeği araştırırken işin ardında ekonomiden insan
dığını görürüz. Dünyayı aydınlatmakla uğraşmaz yalnızca bu-
psikolojisine kadar geniş yelpazede bir nedenler ağı olduğu-
lunduğumuz yeri aydınlatmaya çalışırız. Fakat en yakınımız-
nu görür ve meselenin yalnızca çevreyi koruma meselesi olma-
dakileri, canımızdan çok sevdiğimiz çocuklarımızı bile aydın-
dığını fark ederiz. Fakat çaresizizdir ve bu karanlığın içinden
latamadığımızı fark ederiz. Herkes kendi gerçeğini bulmaya
çıkmak için, eğer yeterince bütüncül ve geniş açılı bir bakışı-
çalışırken ve herkes kendi deneyimini yaşarken en sevdikleri-
mız varsa yeni ışıkların arayışına girişiriz.
mizin karanlık içinde bocaladıklarına tanık oluruz.

6
Peki bu bir kader mi?
Ne yaparsak yapalım dönüp dolaşıp geleceğimiz yer karanlık
mı?
Farkında olsak da olmasak da, unutsak da hatırlasak da, sev-
sek de sevilsek de yok mu karanlığın içinde ışığın parlaması-
nın bir yolu?
Bazılarımız, önemli olanın yanıt değil sorunun kendisi olduğu-
nu anlayan bazılarımız, doğru soruları sormaya başlarız so-
nunda.

Karanlık nedir?
Işık nedir?
Bunları anlamama ya da ışığa ve mutluluğa ulaşmama neden
olan şey nedir?
Derken bir çözüm belirmeye başlar yaratıcı karanlığın için-
de, yaratılışın ilk ışığı olarak.
İlk ışık bana şunu söyler: cahilsin!
Ben de bildiğimi sanmayı bırakarak, cehaletimi anlamaya çalı-
şırım önce.
Ve karanlığın içinde cılız bir ışık parlamaya başlar!

7
8
BÖLÜM 2:

“Bilenle bilmeyen bir olur mu?” Karanlığın İlk Nedeni:
- Zümer Suresi 9. ayet

Cehalet
Başlangıçta, yaratılış kördü. Bilgi yoktu. Varolan tek şey,
engin bir cehalet okyanusuydu.

Bu engin cehalet okyanusunda bir hareket başladı .

Bu hareketten duyguların farkındalığı doğdu.

Bu duygulardan, bireysellik yaratıldı.

Kendini yaratan bu hareket beş duyuyu ve zihni oluştur-
du.

Bu altı özellik, nesnelerle iletişime girdi.

Bu etkileşim duyuların temelini oluşturdu.

Bu duyular ise birey olma açlığını doğurdu.

Bu açlık, nesnelere bağımlılığı yarattı.

Bağımlılık, benliği oluşturdu.

Benliğin sürekliliği, Ben’in durmadan yeniden doğmasına
yol açtı.

Yeniden doğup duran Ben, acıya, yaşlanmaya, hastalığa Ey kör! bu yer, bu gök, bu yıldızlar, boştur boş!
ve ölüme neden oldu. Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
- Budizmin yaratılış düşüncesi
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!
-Ömer Hayyam

9
Bütün evren, netliklerin değil belirsizliklerin yaşandığı bir şüncelerimiz değişmeseydi, bugün hâlâ 20 yıl önceki görüşle-
alandır. Yaşamın özündeki değişim, net ve belirgin bir duru- rimize sahip olurduk. Hâlâ, dünyanın sabit durduğuna, tüm
mun varolmasını olanaksız hale getirir. Katı madde dahi sü- gezegenlerin onun çevresinde döndüğüne inanırdık; ya da o
rekli olarak değişim içindedir. Değişmeyen tek şey değişim- an inandığımız şey her ne ise ona inanmayı sürdürürdük. Bu-
dir. günden geçmişe baktığımızda, geçmişin bilgisinin hatalı oldu-
ğunu söyleriz. Bugün biliriz ki insan başka bir türden evrim-
leşmiştir, dünya bir küredir ve güneşin etrafında dönmekte-
İnsanın ilk yanılgısı, değişmeyen ve sabit durumları araması- dir, mitolojik tanrılar doğa güçlerini tanımlamak için kullanıl-
dır. Sabit bir ekonomik gelir, sürekli ve değişmeyen bir aşk, mıştır, maddenin en küçük yapı taşı atom değildir ve halk
sürekli sağlıklı olmak, yaşlanmamak, ölmemek, acı çekme- kendini yönetebilir. Bugünkü bilgilerimize göre eski düşünce-
mek, mutlu olmak ve elbette bütün bunların temelinde sahip lerimizin hatalı olduğunu söyler ve konuyu kapatırız orada.
olmak ister. Sahip olmak isteyen “Ben”dir. Bu sayede geri ka- Yarınki görüşlerimize göre bugünkü görüşlerimizin büyük
lan her şeyden ayrı bir şey olarak “var sanabilir” kendini. olasılıkla hatalı olacağı gerçeğini kabul edemeyiz. Evrim kura-
mının hatalı kabul edileceği, Büyük Patlama’nın bizim düşün-
düğümüz gibi olmadığı, güneşin aslında bir alev topu değil de
Şimdide yaşamak ister örneğin; çünkü varolan tek şey sürekli
buz gibi bir kütlenin çevresinde yanan bir ateş olduğu, dünya-
bir şimdidir. Fakat şimdiki zamanda asla kalamadığını fark
nın merkezindeki mağma tabakasının soğumayacağı ve hal-
eder; çünkü şimdi dediği anda “şimdi” çoktan “geçmiş” olmuş-
kın kendini yönetemeyeceği yönündeki yarının gerçeğini bu-
tur bile. Şimdiki zaman bile içinde kalınabilecek sabit bir şey
günden kabul edemeyiz.
değildir.

Ve elbette yarının düşüncesi de kendinden sonraki düşünce-


Düşüncelerine sahip olmak ister insan. Eğer düşüncelerinin
ye göre hatalı ve eksik olacaktır. Düşüncelerimiz asla tam ve
denetimi kendi elinde değilse delireceğine inanır. Oysa düşün-
eksiksiz bir tanıma dönüşmeyecektir.
celerimiz dahi sabit değildir. Bugünden yarına değişim göste-
rebileceği gibi, dış koşullar tarafından etkilenebilir. Eğer dü-

10
Duygularımızın bile değişmez olmadığından emin olamayız. dir” ya da “...böyle yaparım” diye biten cümlelerle kim oldu-
Yine de bulduğumuz aşkı sonsuz sanmayı, elde ettiğimiz hu- ğumuzu ve ne olduğumuzu tanımlamaya çalışırız. Bütün bu
zurun ya da çektiğimiz acının hiç bitmeyeceğini, zevk aldığı- tanımlamalarla boşluğa kaleler inşa etmeye çalışır ve bu kale-
mız şeylerin değişmeyeceğini kabul ederiz. Bilgelerin hiç öfke- ler elbette değişimin rüzgarlarıyla yıkılmaya başladığında,
lenmemesini, herkesin bizi sevmesini ve kabul görmeyi ister, “Ben” dediğimiz ve temelde varolmayan şeyin yok olacağı
bilmediğimiz bir gelecekte, sürekli değişen bir evrende, değiş- korkusu ile tanımlarımızı sağlamlaştırmaya uğraşırız. Bu da
meyeceğine emin olduğumuz duygular için karşımızdaki kadı- bizi daha korkak, daha gergin ve en önemlisi de daha az es-
na ya da erkeğe bağlılık yemini eder ve bunun bir kanıtı ola- nek bir varlığa dönüştürür. Sürekli değişen ve hareket halin-
rak, kalbimize karşılık gelen parmağımıza bir yüzük takarız. de olan bir varoluşun içinde, esnemeyen ve değişmemeye çalı-
şan bir varlığın hissedebileceği tek şey vardır: Acı ve ıstırap.

Oysa içinde yaşanan değişken koşullar, sürekli değişen za-


manda duygularımızı da değişime zorlar. İleride göreceğimiz Eğer bir Ben var ise o zaman sahip olabilmesi ve tanımlana-
gibi bir iç organımızdaki küçücük bir değişim bile duyguları- bilmesi gerekir. Bunu bildiğimiz için, sahip olmayı ve tanımla-
mızın negatif ve pozitif uçlar arasında salınmasına neden mayı “olmanın” önüne koyarız. Önemli olan olmak değil sa-
olur. hip olmak ve tanımlamaktır bizim için. Cehaletimiz bizi sahip
olmaya ve tanımlamaya yönlendirirken, bilginin ışığı, olmaya
yönlendirir. Cehalet “farkında olmanın” öneminden bahseder-
Değişen evren ve değişip duran hayatın içinde, kendimizin ken, bilgi ve aydınlanma “farkında olmamanın” öneminden
de sürekli değiştiğimiz ve “Ben” diyebileceğimiz sabit ve de- bahseder.
ğişmez bir şeyin varolmadığı anlayışı, karanlıktan çıkmamıza
yardımcı olacak ilk ışık pırıltısıdır. Buna karşın, sürekli deği-
şip duran ve tanımlanamayacak bir benden bahsetmek bize Farkındalık olarak adlandırdığımız durumu sabit ve değişme-
korku verir. Bu nedenle de kendimizi tanımlama uğraşına giri- yen bir durum olarak algılar ve onu sabit ve değişmeyen bir
şiriz. Sahip olduklarımızla tanımlamaya çalışırız kendimizi ve durum yaratmak için kullanmaya çabalarız. Farkında olmak,
elbette alışkanlıklarımızla. “Ben...” ile başlayıp, “...şöyleyim- çoğu zaman sahip olduğumu sandıklarımın farkında olmak-

11
tan başka bir şey değildir. Cehaletimizin içinde sahip olmak
tanımını yalnızca maddi varlıklarla özdeştirir, aslında “Ben”
dediğimiz şey dahil olmak üzere, duygularımıza, düşünceleri-
mize ve zamana sahip olmaya çalıştığımız gerçeğini göz ardı
ederiz. Farkındalığımız asla farkında olmadığımız alana yön-
lenmez. Yönlenemez de zaten; çünkü farkında olmadığımız
alan da tıpkı her şey gibi değişir durur.

Farkındalık, bir anlamda gözlemek demektir. Fakat gözleyen


bir Ben olduğu sürece, gözlemlenen daima “gözlemleyen
Ben”in dayanak noktasına göre biçim alır. Tıpkı ışığı dalga
olarak gözlemlemek niyetinde olan bir fizikçinin onu dalga,
parçacık olarak gözlemlemeye niyetlenen bir gözlemcinin ise
parçacık olarak görmesi gibi. Fakat gözlemci, gözlemleme ni-
yetinde olmadığında geriye ne dalga ne de parçacık kalır.

Geriye kalan tek şey kocaman bir boşluktur!


İşte içinde ışığın parlayacağı boşluk burasıdır!

Peki ama boşluk nedir?

12
BÖLÜM 3:

Yaratıcı Karanlık

Şekil boşluktur ve boşluk şekildir. Şekil boşluktan Adlandırılabilen Tao, Tao değildir.

başka bir şey değildir. Boşluk şekilden başka bir şey Ona verilen adlar, onun adı değildir.
değildir. Şekil ne ise boşluk da odur. Boşluk ne ise
şekil de odur. Algı, algılama ve bilgi de boşluktur. - Tao Te Ching, 1
Şekil şekildir ve boşluk boşluktur.
- Prajna Paramita Sutra

13
Karanlığın içinde ışığı ararken zamanla olguların birbirlerine Doğru şeyleri istemeliyimdir belki? Kendim için istemeyi
göre ve en nihayetinde de kendime göre biçim aldığını fark bırakmalı ve başkaları için istemeliyim; fakat bu da mutlu
ederim. Demek ki tanım, bana göre oluşmaktadır. Bu etmez beni.
anlayışla kimseyi suçlamamaya başlarım. Kendi hayatım için
teşekkür edebileceğim ya da suçlayabileceğim kimse yoktur.
Kendi gerçekliğimi kendim yaratmaktayımdır. Bunun O zaman gerçek isteklerimi keşfetmeliyim. Belki de istemeyi
üzerine kendimi değiştirdiğimde gerçekliği bırakmalıyım? Peki ama isteyen Ben kim? Gerçek isteklerimi
değiştirebileceğimi fark ederim. Bu farkındalıkla yaratma ya da onları isteyeni keşfetmek için “Ben” dediğim kişinin
girişiminde bulunarak, tanrı ile ortaklık kurmaya kalkarım. kim ya da ne olduğunu anlamalıyım. Bu arayışa giriştiğimde,
Fakat yaratma eylemi, “benim” aklımdan, duyularımdan, kullandığım yöntem geçmiş yaşamlarımı bulmak da olsa
duygularımdan, korkularımdan, arzularımdan ve elbette psikoterapi de olsa durum değişmez. Mutsuzluğum hâlâ
sahip olma isteğimden kaynaklandığı için gerçek bir yaratım devam etmektedir. Mutsuzumdur, çünkü hâlâ bir tanım
değildir. Olsa olsa yaratımın kaba, eksik ve çoğu zaman da peşinde koşuyor ve bir şeye, “Ben” dediğim bir şeye sahip
zararlı bir kopyasıdır. Olmak, yerini bir kez daha sahip olmaya çalışıyorumdur. Gerçekliği değiştiren ve değiştirme
olmaya bırakır. Mutluluğu yaratabileceğimi ve ona sahip arzusunda olan da bu Ben’dir. Her şey, bu Ben’e göre şekil
olabileceğimi sanırım. almaktadır. Peki ama eğer tüm gerçeklik bana göre
oluşuyorsa, gerçekten de kimdir bu Ben dediğim küçük
insan?
İlk başlarda her şey yolundadır. İstediğim gerçekliği, kaba
bir düzeyde de olsa gerçekleştirmeye başlarım. Yine de
zaman geçtikçe beni yeni bir ıstırabın beklediğine tanık Derken, Ben hakkında bildiğim her şeyi unutur ve tarafsız
olurum. Bu ıstırabın iki temel nedeni vardır: Birincisi, bir şekilde “Ben” dediğim şeyi gözlemlemeye başlarım.
istediğim her şeyi yaratamam, ikincisi ise yaratımlarım Gözlemlemenin ilk aşaması oldukça zordur. İnsanın elinde
gerçekten de beni mutlu etmez. İçimde, sahip oldukça son derece kaygan bir buz tabakasını tutmaya çalışmasına
kendini fakir hisseden insanın huzursuzluğu büyümeye benzer. Bir an yakalar gibi olur beni, hemen ardından
başlar. Belki de hatalı şeyler istiyorumdur diye düşünürüm. kaybediverir. Ben’e bakarken, onu kendi bakış açısına göre

14
biçimlendirdiğini fark eder. Her şey benim bakış açıma ve Sonunda vazgeçerim. Bilirim ki Ben dediğim şeyi
niyetime göre biçim almaktadır bu evrende. Ben dediğim şey gözlemlememin bir yolu yoktur. Onu gözlemleme niyetim
de bu gerçeklikten ayrı bir yerde durmamaktadır. Beni, olmadan otururum. Bütün niyetler, bütün istekler ve bütün
yalnızca “bana göre” gözlemleyebilirim. Ben, benim ona tanımlar anlamını yitirir. Bilirim ki bütün tanımlarım, bütün
yönlendirdiğim niyete göre biçim alır. Tıpkı, ışığı parçacık niyetlerim, Ben dediğim şeyi bana göre değiştirecektir.
olarak gözlemlemeye niyetlenen bir gözlemcinin onu Bilirim ki, bilgim, bilmenin önündeki engeldir. Bunun
parçacık, dalga olarak gözlemlemeye niyetlenen gözlemcinin üzerine, zihnimi bir ayna yapar ve gözlemleme niyetim
onu dalga olarak görmesi gibi. Peki ama ışık gerçekte nedir? olmadan gözlemlemeye başlarım. Gözlemleyen gözlemlenen
Ben nedir? Bunun için gözlemi bırakmalı mıyım? Fakat eğer olur. Derken yavaşça şekil boşluğa, boşluk ise şekile dönüşür.
onu gözlemlemezsem onun ne olduğunu nasıl anlayabilirim? Soru sormam, bir şey beklemem, niyetlenmem, yalnızca
Ben, beni nasıl gözlemleyebilir? Göz kendini nasıl görebilir? durur ve bakarım. Bakarım. Bakarım...
Bunun tek bir yolu olabilir diye düşünürüm; kendi gözümü
ancak bir başkasının gözünden ya da bir yansıtıcıdan
görebilirim. Bunun üzerine beni bana anlatacak kişileri Derken, şekil kendini çözündürmeye başlar. Ben dediğim
kullanmaya başlarım. Elbette bu çaba boş bir çabadır; çünkü şeyin kocaman bir yanılgı olduğunu fark etmeye başlarım.
beni gözlemleyen ve bana anlatan, Ben’i kendi benine göre Her şeyden ayrı ve bağımsız bir ben yoktur. Her şeyden öte,
gözlemlemektedir. Ben yoktur. Tanımlanan şey Ben değildir. Yalnızca bir
yanılgıdır. Bir cehalettir. Ben olarak adlandırdığım şey,
yokluğun kendini var sanmasından başka bir şey değildir.
Bu durumda, Ben dediğim şeyi tarafsız, olduğu haliyle Bilen bir Ben yoktur.
gözlemlemek için ne yapabileceğim konusunda aklım karışır.
Baktıkça, çözünmeye başlar her şey ve geriye boşluktan
Ben, beni gözlemleyemez çünkü ben, beni gözlemlemeye
başka bir şey kalmaz.
kalkıştığında onu bana göre değiştirir. Başkası beni
gözlemleyemez çünkü başkası beni kendine göre değiştirir. Bu boşluk, her şeyin temelindeki boşluktur. Her şey bu
Ben, kimim ya da neyim? Ben’i nasıl gözlemleyebilirim? boşluktan yaratılmaktadır.
Peki ama boş olan bir şey nasıl yaratabilir?
15
Boşluğu gözlemlemeyi sürdürürken içimi mutlu bir duygu
kaplamaya başlar. Tanımlayamam onu; boşluktayımdır
çünkü. Yine de mutlu bir duygu olduğunu bilirim bunun.
Sevgi ve cesarete benzer bir duygudur.
Boşluk, gözümün önünde gittikçe büyüyen bir ışık gibi
parlamaya başlarken ilk aydınlanmamı yaşarım.
Doğmadığımı ve ölmeyeceğimi anlarım.
Işık gittikçe artarken bunun gerçek bir ışık olduğunu
anlarım. Boşluk, ışıktır! Gözlerimin gerisinde bir yerlerde
parlar. Tüm evreni doldurur.
Boşluğu gözlemlemeyi sürdürürüm. Yavaş yavaş beni
oluşturan şeyin boşluğa dönüştüğünü hissederim.
Işık olarak algıladığım boşluk her yer ve tüm zamanlardır;
Işık, erdemdir!
aynı zamanda hiçbir yer ve hiçbir zamandır. Boşluğun
zamansız ve mekansız olduğunu fark ederim. Bir toplu iğne
başındaki miktarı ile tüm evrendeki miktarının aynı
olduğunu fark ederim.
Işığı izlemeyi sürdürürüm.
İzlerken, onun aynı zamanda yaratılışın temel nedeni ve
kendisi olduğunu anlarım.
Işığın içinde bir bilincin varolduğunu fark ederim şaşkınlıkla.
Ve ışık bana ne olduğunu anlatır.

16
BÖLÜM 4:

Erdem:
Atların karda ve buzda yürümelerini sağlayan toynak-
ları, kendilerini rüzgârdan ve soğuktan koruyan tüyle-
Gerçek Doğamızın
ri vardır. Otlarla beslenir ve su içerler, kuyruklarını sa-
vurur ve dört nala koşarlar. Bunlar atların gerçek do-
ğalarıdır. Fakat bunlardan hiçbiri geçit törenlerinde ve
İfadesi
büyük konutlarda kullanışlı değillerdir.
Polo adında ünlü bir at eğiticisi ortaya çıktı ve "atları
yönetmekte çok başarılıyım", dedi. Ardından atların
tüylerini kırptı ve toynaklarını söküp dağladı. Boyunla-
rına yular, ayaklarına zincir vurdu ve onları ahıra ka-
padı. Bunun sonucunda on attan üçü öldü. Ardından
onları aç ve susuz bıraktı. Ağızlarındaki gemin acısı ve
sırtlarına inen kırbacın korkusuyla, yarısından fazları
ölünceye dek onları tırıs ve dört nala koşturup belli bir
düzene göre koşmayı öğretti.
Yine de Çağlar boyunca Polo'nun atları eğitme
yeteneği üzerine methiyeler yazılıp durdu.
- Chuang Tzu

17
Işık, parlamaya başlarken, karanlık da aydınlanır. Karanlığın, Işığı izlemeyi sürdürürüm. Işığın içindeki zihin ya da anlayış
cehaletimden kaynaklandığını anlamaya başlarım. bana, madde dediğim şeyin temelinin ışık olduğunu bildirir.
Tanımlamalardan ve korkularımdan yaratılan karanlığın Bu, bir bilme halidir. Her yana yayılan bilincin kendinin
çözünmesine izin verdiğimde geride “ben” olarak farkına varmasıdır. Varolan her şey olmayandan gelir.
tanımladığım şeyin kalmadığını görürüm. Ben dediğim şey, Formlar (biçimler), formsuzluğun çocuklarıdır. Işık, maddi
benim bir tanımımdan başka bir şey değildir. Tanımlarımın olmayan formu oluşturduktan sonra formlar maddi dünyayı
ortadan kalkması gerçek benin ortadan kalkması değil, oluşturmak için ışığın oluşturduğu formun bir izdüşümü
benim “ben” olarak adlandırdığım tanımın ortadan olarak varlık alanına çıkarlar. Önce yumurta vardır ve
kalkmasıdır. Ben tanımım ortadan kalktığında geriye kalan ardından tavuk gelir.
boşluğun ışık olduğunu, ışığın, ben olduğumu ve ışığın her
şey olduğunu da anlamaya başlarım. Kendimi ayrı “bir şey”
sanma yanılgım ortadan kalkar. Beraberinde sonlu olduğum Işık kendi içinde iki temel kutuba ayrılırken yaratıcı karanlığı
yanılgısını da süpürüp götürür. Ben, başı ve sonu olmayan ya da boşluğu ve yaratan ışığı ya da aydınlığı yaratır. Tüm
ışıktır. varoluş ışıktan ayrılan bu iki karşıt durumun arasında
meydana gelen denge ya da kozmik dansla varolur. Denge
bir kez bozuldu mu, yer ile gök yer değiştirmeye başlar.
Tanımım ortadan kalkarken, korkularımın, endişelerimin ve
aşırı arzularımın da ortadan kalktığını fark ederim. Eylemde
bulunurum ama yapmam. Yapmadan yapmanın ne olduğunu Gök yukarıdan aşağıya doğru hareketi ile yukarıda, yer ise
anlarım. Her şey ile bir olduğumu ama şeylere bağımlı aşağıdan yukarıya doğru hareketiyle aşağıda olmalıdır. Işığın
olmadığımı fark ederim. Bu birlik hali, tanımlamalarımla ve karanlık boşluğun doğal dengesi bu şekilde oluşur.
oluşturduğum ikici (düalist) gerçeklikten farklıdır. İçinde bir Kökleri topraktan çıkarılan bir ağaç yaşayamaz. Ağacın
tanımlama yoktur ve tanımlama yapılmasını da olanaksız hale doğası, köklerinin toprakta dallarının göğe uzanır durumda
getirir. olmasını ister. Varlık alanında her şey, denge durumunda
kaldığında yer ile gök olması gereken yerdedir. Bu

18
olduğunda insan sağlığından, siyasete kadar her şey kutsal mutlu olmak için giriştiğim çabaların, erdem denilen
olanın yolunu takip ederek uyumlu ve mutlu olur. bağlayıcı ve yapıştırıcı unsur olmadan bir işe yaramayacağını
görürüm. Ölüm dediğim yanılgının içinden bile erdem ile
geçtiğimi ve sonsuzluğa uzanan köprünün erdemim olduğu
Işık kendini karşıt kutuplara ayırırken, ışığın özünü izlemeyi gerçeği ile yüz yüze gelirim. Erdem, hayatın temelindeki
sürdürürüm. Işık maddeleri oluştururken, madde dediğim anlam ve onun temel yapıtaşıdır.
şeyin ışığın yoğunlaşmış hali olduğunu anlarım. Tarafsız bir
gözlemci olarak ışığı izlemeyi sürdürürüm. Işık, ben onu
gözlemledikçe bana kendini anlatmayı sürdürür. Işığın İzlemeyi sürdürdükçe, bedenim olarak adlandırdığım şeyin
doğası, maddeleri oluşturmak üzere yoğunlaşırken, bile erdemden yapıldığını anlarım. Erdem, bedenimi
yoğunlaşan şeyin farklı ışıklardan meydana geldiğini oluşturmak için, farklı ışıklar şeklinde yoğunlaşarak
görürüm. Bu ışıklardan her biri varlığın doğasını oluşturmak organlarımı, salgıbezlerimi ve bilincimi meydana getirir.
için bir araya gelir ve yoğunlaşır. Farklı ışıklardan her birini Erdemim arttıkça bilincim, salgıbezlerim, organlarım, sosyal
gözlemlemeyi sürdürdüğümde, bu ışıkların erdem olduğunu ilişkilerim ve evren ile olan iletişimim de sağlıklı ve uyumlu
anlarım. İşte o zaman, benim ve varolan her şeyin temelde, bir hale gelir. Korkularım, yerini keyifli bir olma haline
kendini ışık olarak gösteren erdemden başka bir şey bırakır.
olmadığını anlarım. Madde, erdemin yoğunlaşmış halidir.
Temel yapıtaşı, erdemdir. Büyük Patlama, erdem olarak
görünen ışığın kendini maddeye dönüştürmesidir. Erdem Erdem, mutluluk verici bir haldir. Bir şey elde etmek ya da
yoğunlaştığında maddeyi oluşturur ve madde çözündüğünde bir şey olmak için yapılmaz. Erdem, sahip olma hali değil
yeniden erdeme dönüşür. olma halidir! Bu hâl, benim gerçek doğamın ifadesidir. Ben
gerçek doğama sahip olduğumda, erdem de kendini ifade
eder. Aynı şekilde erdemimi geliştirdiğimde gerçek doğam
İçimde, yer ile gök uyum içinde olduğunda, erdemin de kendini ifade edebilir. Gerçek doğam korkusuz, mutlu, bilge
güçlendiğini farkederim. Erdem güçlendikte, ışığın ifadesi ve keyiflidir. Sahip olmak gerçek doğanın yerine konan
olan bilincimin de güçlendiğini anlarım. Sağlıklı olmak ya da yapay doğadır ve beni “gerçek insan” olmaktan uzaklaştırır;

19
karanlık bir hayale, bir cehalete dönüştürür. Olmak ise,
gerçek doğamın bir ifadesi olarak “gerçek insan” olmamı
sağlar.
Olmama ve gerçek doğamı ifade etmeme engel olan şey ise
yer ile gök arasındaki dengeyi bozmamdır.

Peki ama yer ile gök arasındaki denge nedir?

20
BÖLÜM 5: Yer ve Gök
∏ Arasında:
Yer ve Gök insan gönüllü değildir.
 Gerçek İnsana
Tüm varlıklar samandan birer kukladır onlar için.

Bilgeler insan gönüllü değildir.

Tüm insanlar samandan birer kukladır onlar için. Dönüşmek
- Tao Te Ching, 5

Eğer arıyorsan apaçık gerçeği


Vazgeç ayırmaktan doğru ile eğriyi
Doğru ile eğri arasındaki çelişki
zihnimizin bir illeti.
- Sang-Ts’an

21
Gök, yere yaratıcı tohumlarını sağlayan unsur ise yer de o Bu nedenle karanlık, yaratmak için ihtiyaç duyulan
tohumun kendinde büyüyeceği rahimdir. Şeyler, yer ile boşluktur. Yokluk anlamlandırır varlığı.
göğün uyumlu birliği olmadan varolamazlar. Baba, gök
gibidir; anne ise yer gibi. Çocuk yalnızca yer ile göğün
uyumlu birliğinin sonucu olarak varolabilir. Gök ışıktır, yer Aynı şekilde gündüz, yaratmak için vardır. Gün içinde
ise karanlık. Işık ile karanlığın uyumlu birlikteliği yaşamın hareket eder, yaratır ve öğreniriz ki, gece dinlenmeye
yaratılmasını sağlar. çekildiğimizde zihnimiz ve ruhumuz gün içindeki
deneyimlerini kendi gelişimi için yakıta dönüştürebilsin.
Erkek olmadan kadın nasıl varolabilir? Yaz gelmeden kış,
İnsan zihninin en acı dramlarından bir tanesi, karanlık ile uyanık olmadan uyumak, hareket etmeden dinlenmek, çocuk
aydınlık, iyi ile kötü, o ile bu arasında ayrım yapmasıdır. olmadan büyümek mümkün müdür?
Karşıtların varolabilmek için birbirlerine ihtiyaç
duyduklarını göz ardı eder. Bu yanılgı ise yer ile gök
arasındaki dengeyi bozar. Bu nedenle varlıktır hayata anlam katan tıpkı karanlığın
içinde parlayan ışık gibi.

Karanlık olarak adlandırılan gece vardır ki gündüz


varolabilsin. Uyuruz ki dinlenebilelim. Yemek yiyebilmek İnsan zihni, temelindeki cehalet nedeniyle sürekli bir
için acıkmamız gerekir. Güzelliği taktir edebilelim diye vardır açgözlülük içinde yalnızca aydınlığı ya da yalnızca karanlığı
çirkinlik. Çirkinlik olmadan güzelliği, kötülük olmadan arar. İkisinin bir arada varolabileceğini anlamakta zorlanır.
iyiliği, açlık olmadan tokluğu nasıl taktir edebiliriz? Bunun en büyük nedenlerinden bir tanesi tüm varoluş gibi,
Zorluklar vardır ki, başarının tadını çıkarabilelim. konuşma dilimizin ve zihnimizin de yalnızca düalite (ikicilik)
Yorulmazsak nasıl keyifli olur dinlenmek. içinde işleyebilmesidir. Kendi varoluşları ikiliğe bağımlıdır.
Maddi dünyanın özünü ikilik oluşturur. Bizler, tıpkı 0 ve 1
komutuyla çalışan bir bilgisayar gibi işleriz. Bilgisayar nasıl
ki bir şeyin aynı anda hem 0 hem de 1 ve ne 0 ne de 1 olduğu

22
bir durumu anlamlandıramaz ve hata komutu vermeye 1. Durum: Karanlık ve aydınlık, kendini dört şekilde ifade
başlarsa, zihnimiz de gerçeğin bu “hem o hem bu, ne o ne bu” edebilir. Bunlardan ilki “karanlığın içindeki aydınlık” olarak
durumu kavramakta zorlanır. Bu zorlanma içinde bir tarafı adlandırılabilecek bir durumdur. Bu durum kendini
tercih eder duruma gelir. Kötünün önüne iyiyi, başarısızlığın yaşadığımız maddeler dünyasında kadın, yağmur, kış, huzur,
önüne başarıyı, mutsuzluğun önüne mutluluğu, çirkinliğin sakinlik, dinlenme, sessizlik, gevşeme, sezgi, serinlik, uyku,
önüne güzelliği koymaya çalışır. Bu çabasının sonucunda ise dış etkenlere bağımlı olmayan bir huzur ve ölüm gibi
açgözlülüğünün ve mutsuzluğunun artmasından başka elde niteliklerle gösterir.
edebileceği bir şey olmaz.

Kadın, kendi içinde eril nitelikleri barındırır. Tek başına dişi


İkiliğin yalnızca bir tarafının baskın olduğu bir durum, bu enerjiden ya da unsurlardan oluşmaz. Dişi enerjinin karanlığı
durum iyi olarak adlandırılan durum da olsa kötü olarak içinde bulunan ışık ya da eril enerji kadını yaratır. Kadın
adlandırılan durum da olsa, yer ile gök arasındaki dengenin bedeni dişi hormonlarla eril hormonları uyumlu bir dengede
bozulmasına neden olur. Bu nedenle uyumlu birliğin sırrı bir arada bulundurur. Bu hormonal denge bir yöne doğru
karanlığın içindeki aydınlığı ve aydınlığın içindeki karanlığı bozulduğunda sorunlar çıkmaya başlar.
yaratmayı başarabilmektir. Karanlığın içinde parlayan ışık
bizi gerçek bir insana dönüştürür. Aslına bakarsanız insanın
gerçek doğası budur. Karanlık ve aydınlığın uyumlu Her şeyin durağanlığa doğru çekildiği kış, büyümenin
birliğinden oluşan gerçek doğamız, aynı zamanda tüm potansiyelini içinde barındıran bir tür dinlenme dönemine
evrenin yapı taşı olan erdemin de mükemmel bir ifadesidir. dönüşür. Tohum toprağın içinde dinlenir ve baharla birlikte
yukarıya doğru hareketine başlamadan önce enerji toplar.
Kış, asla tümden bir durağanlık ya da ölüm durumu değildir.
Bütün bu durumlar, karanlığın, kendi içindeki ışığı
kozaladığı, ileriye doğru hareketin öncesindeki gerileme
hareketi olarak anlaşılmalıdır. Tıpkı nefes almadan önce
nefes vermeye benzer. Nasıl ki nefes alma ve nefes verme

23
döngüsü birbirini takip ediyorsa, aynı şekilde karanlık ve Yaşamımız bilgisizlikten bilgiye ve ardından bilgiden yine
aydınlık da kendi içlerinde barındırdıkları karanlık ve kendiliğindenlikten oluşan bir tür “bilgisizliğe” doğru geçiş
aydınlık tohumla sürekli bir harekete neden olurlar. yapar. Yaşama ilk geldiğimizde gerçek bir karanlık
içindeyizdir. Bu karanlığın içinde ışık gittikçe büyümeye
başlarken bizi öğrenme açlığı ile doldurur. Öğrenir, öğrenir
Karanlığın içinde büyüyen aydınlık tıpkı ilkbahara benzer. ve öğreniriz. Bir sanatı ya da felsefeyi öğrenirken de aynı şeyi
Aydınlık, karanlığın içinde büyümeye başladığında yaşamı da yaparız. Bilgisizliğin içindeki minik ışıkla sezgisel bir
oluşturmaya başlar. Eğer karanlığın içinde büyüyen aydınlık durumda bulunuruz ilk başlarda. Bir şey biliriz ama
olmasaydı, doğa canlanamaz, yaşam döngüsünü bildiğimiz şeyin ne olduğunu bilmeyiz. Eğer yalnızca
başlatamazdı. karanlıktan oluşan bir bilgisizlik ya da cehalet olsaydı bu
durum, o zaman bildiğimizi bilmez, öğrenmek için bir ihtiyaç
duymazdık. Fakat karanlığın içindeki minik ışık, gücünü
Çabasızlık ya da kendiliğindenlik olarak adlandırılan durum
artırmaya başladığında çaba sarfeder ve öğrenmeye başlarız.
bile ilk olarak çabayı ve zorlamayı gerektirir. Yazı yazmak
Öğrenir, öğrenir ve öğreniriz. Derken, ışık parlar ve karanlık
için ilk önce harflerle uğraşır ve onları öğrenmeye, doğru
geriler. Bilgi, sezgiyi bastırır ve cehaletin yerini öğrenme ve
yazmaya çabalarız. Okumak için de öyle. İlk başlarda
bilgi alır. Işık en üst noktaya ulaştığında, karanlık iyice
çabalayarak, zorlanarak kelimeleri, ardından cümleleri
küçülür ve artık öğrendiğimiz şey her ne ise onu teknik
okuruz. Gözümüz tek tek harfleri seçer önce ve ardından
anlamda tam olarak bilen insanlara dönüşürüz. Fakat bu
heceleri, ardından kelimeleri seçmeye başlar. Fakat çaba bir
durum halen yetersiz bir durumdur. Bilgi halen çabasız bir
kez doruğuna ulaştı mı artık çabasızlığa dönüşür ve göz
duruma dönüşmemiş, sezgi gerilemiştir. Derken bilmeyi
cümleyi nasıl anlamlandırdığını bile fark edemeden çabasız
bıraktığımızda ışığın içindeki karanlık yavaş yavaş büyür ve
bir şekilde okumayı sürdürür. Fakat bu çabasızlığa
en sonunda, karanlıkla aydınlığın dengelendiği bir durumda,
ulaşabilmek için ilk önce çabaya ihtiyaç vardır. Bu nedenle
öğrendiğimiz konuda, çabasızlığa ve bilgeliğe ulaşırız. Artık
okumanın doğasında da her şeyin doğasında olduğu gibi çaba
bilgi ve sezgi bütünlenmiş bizi uğraştığımız konuda tam bir
ve çabasızlık, karanlık ve aydınlık bir arada olmalıdır.
insana dönüştürmüştür.

24
2. Durum: Karanlık ve aydınlık olarak adlandırabileceğimiz birlikte pek çok örnekte aşırı hareketsizlik dönemlerinin
gerçeğin ikili doğasındaki ikinci durum, “karanlığın içindeki depresyona neden olduğu ya da depresyonun aşırı
karanlık”olarak adlandırılabilecek bir durumdur. Bu durum hareketsizlik dönemlerine yol açtığı bilinen bir gerçektir. Bu
kendini yaşadığımız maddeler dünyasında durağanlık, tür durumlarda, kişinin kendini zorlayarak hareket etmesi,
hastalık, tembellik, sel, depresyon, hüzün, keder, korku, dolaşımını hızlandırması, insanlarla görüşmesi, uyku
soğukluk, katılık, hoşgörüsüzlük, büzüşme ve küçülme gibi sürelerini 8 saatle sınırlaması ve uyandığında ne kadar
niteliklerle gösterir. yorgun olursa olsun hareket etmesi depresyonun olumsuz
etkileninin hafiflemesine yardımcı olmaktadır.

Evrenin ikili doğasının karanlık olarak adlandırılabilecek


tarafı, eğer aşırı bir duruma ulaşırsa bu durumda karşımıza Evrensel kanunlardan bir tanesi bize şunu söyler: “Hareket
temelinde durağanlık ve hareketsizliğin bulunduğu bir halinde olan bir nesne hareket etme, duran bir nesne ise
çürüme ve bozulma çıkmaya başlar. durma eğilimindedir.” Bu evrensel kanun uyarınca, eğer
zıtlığın bir tarafı içinde zıtlığın diğer tarafından bir parça
barındırmazsa aşırı uca ulaşıp kendi kendini yok etme
Örneğin, dinlenmek iyi bir şeydir ama aşırı dinlenmek eğiliminde olacaktır. Bu nedenle karanlığın içindeki karanlık
kasların atrofiye uğrayarak zarar görmesine neden olur. durumu, durma eğiliminde olan bir nesnenin durmayı
Dinlenmek isteyen bir insanın yapması gereken şey ılımlı bir sürdürmesi durumu olarak tanımlanabilir. Termodinamiğin
ölçüde yorulmak ve ılımlı bir ölçüde dinlenmektir. Bu, ikinci yasası olan entropi bize, evrende varolan bir nesnenin
gerçekten de hareket ve hareketsizliği bir araya getirerek evren ile birlikte çürüme ve bozulmaya doğru hareket ettiğini
hem bedenin hem de zihnin rahatlamasını sağlar. Fakat, uzun anlatır. Termodinamiğin bu yasası, açıkcası eğer bütünlük
süre boyunca yatakta kalmak ya da sürekli dinlenme halinde göz ardı edilirse gerçeği tanımlamakta yetersiz bir yasadır;
olmaya çalışmak şaşırtıcı bir şekilde dinlenmiş bir duruma bunun nedeni bu yasanın zıtlığın tek bir yanını anlatıyor
değil kendimizi yorgun ve bitkin hissettiğimiz bir duruma yol olmasıdır. Bu yasanın tam karşıtında, evrenin içindeki bir
açar. Çoğu depresyon vakasında bu duruma tanık olurum. nesnenin evren ile birlikte ilerleme ve büyüme eğiliminde
Elbette depresyonun bir çok farklı nedeni bulunmakla

25
olduğunu anlatan bir diğer yasa vardır. Yine de bu iki durum olmaktan başka bir işe yaramamaktadırlar. Dini fanatiklerin
da tek başlarına halen arzu edilebilir durumlar değildir. dünyaya verdiği zararlar bunun en belirgin örneklerindendir.

Fakat karanlık ve aydınlık bir kez dengelendi mi bu kez Zihinsel durumumuz için bile aynı şey geçerlidir. Zihnin
evrende varolan başka bir durum ortaya çıkar. Bu durum sürekli sakin olduğu bir durum bir süre sonra bizi
fiziğin yakın zamanda keşfettiği kendi kendini düzenleyen durağanlığa sürükler. Bu nedenle ruhsal öğretilerle
organizmalar durumudur. Kendi kendini düzenleyen ilgilenmeye yeni başlayan insanların karşılaştıkları
organizmalar, ışık ile karanlığın uyumlu birliğini yaratarak tuzaklardan bir tanesidir. Bu insanlar sürekli huzur ve
kendi kendilerini yenileyen ve tekrarlayan süreçler yaratırlar. sakinlik yaratma çabası içinde kendilerini tehlikeli bir
Örneğin, eliniz kesildiğinde yara eğer entropi kanununa göre durağanlığa doğru sürüklemektedirler. İlk başlardaki
hareket ediyor olsaydı bu durumda asla kapanmayacak tam sakinlik hali zamanla yerini durağanlığa ve gerçeğe ulaşmayı
tersine gittikçe daha kötü hale gelecekti. Fakat karanlık ve engelleyen bir karanlığa bırakmaktadır. Bu durumun en
aydınlığın uyumlu birliği, elimizdeki yaranın kendi kendini belirgin örneklerinden bir tanesini Bodhidharma’nın
onarmasına neden olmaktadır. Aynı şekilde bir kertenkelenin öyküsünde bulabilirsiniz.
kopan kuyruğu kendini yenilerken de farklı bir kanun
uyarınca hareket etmektedir.
Budizmi anlatmak için Hindistan’dan Çin’e gelen
Bodhidharma, Shaolin tapınağındaki Budist rahiplerin bütün
Karanlığın içindeki karanlığın büyümesine izin vermek bizi gün meditasyondan başka bir şey yapmadıklarını
hareketsiz ve durağan bir duruma doğru götürmeye başlar. gördüğünde, onların miskin miskin oturup sağlıklarını
Bu nedenle sürekli zevk almak, sürekli dinlenmek, bozduklarını söylemişti. Gerçekten de rahipler, ruhsal
çalışmamak, sürekli keyif yapmak, inançlarımıza büyük bir aydınlanma çabası içinde sağlıklarını ciddi bir şekilde
güç ve adanmışlıkla bağlı olmak her ne kadar bize çok hoş bozmuşlardı ve tapınaklarda aydınlanmış tek bir insan bile
durumlar gibi görünse de karanlığın büyümesine neden yoktu. Bu sözleri çok eleştirildi ve Bodhidharma’nın Budacı
inanışa ters düşerek bedene ve dünyevi takıntılara sahip

26
olduğu iddia edildi. Bunun üzerine 9 yıllık derin bir Doldurmaya devam etmek
meditasyon ve araştırma için diğer rahiplerden uzaklaşan Zamanında durmak kadar iyi değildir.
Bodhidharma, bedeni hareket ettirecek ama daha da önemlisi Bir kılıcı ne kadar dövüp keskinleştirirsen
rahiplerin içindeki karanlıkta ışığın parlamasını sağlayacak O kadar kısa sürer keskinliği.
iki çalışma ile geri döndü. Bu çalışmalar, Kas ve Tendonları Evini altın ve mücevherle doldurursan
Kimse koruyamaz sonsuza dek onları.
Değiştirme Çalışması ve İlik ile Beyni Temizleme Çalışması
Açgözlülükle ün peşinde koşan
olarak adlandırıldı. İlki bedendeki karanlık ve aydınlığın
Gözden düşme ve felaket bulur yalnızca.
dengelenmesini sağlarken, ikincisi bu denge durumundan Görevin bittiğinde çekilmek,
doğan enerji ile aydınlanmaya ulaşılmasına yardımcı Göklerin yoludur.
oluyordu. Derken, bu çalışmayı uygulayan rahipler


—Tao Te Ching, 9
aydınlanmaya ve içsel huzura ulaştılar. Bu sayede Shaolin
tapınağı uzun yıllar boyunca aydınlanmanın Kabelerinden
biri oldu. Fakat yıllar geçip rahipler bir kez daha kendilerini
miskinliğe kaptırdıklarında, bu kez karanlık ve aydınlığın
dengelenmesinin önemini kavrayan ve esneklikleri ile tanınan
Taocular devreye girip Bodhidharma’nın öğretisini
sahiplendiler ve onu kaybolmaktan korudular. Kitabın
ilerleyen sayfalarında Kas ve Tendon Değişim Klasiği’nin
orijinal yorumunu sizlerle paylaşacağım.

27
3. Durum: Karanlık ve aydınlık olarak adlandırabileceğimiz bu noktada eğer bitkinliğe aldırmaz ve hareketi sürdürürsek
gerçeğin ikili doğasındaki üçüncü durum, “aydınlığın beden bu kez aydınlığın gücü ya da hareketin aşırılığı
içindeki karanlık”olarak adlandırılabilecek bir durumdur. Bu nedeniyle yıpranacak ve kendine zarar verecektir. Bu da bize
durum kendini yaşadığımız maddeler dünyasında canlılık, zıtlar arasındaki ilişkinin bir diğer kanununu anlatmaktadır:
ışık, erkek, enerji, hareket, neşe, mutluluk, sevgi, esneklik, “Bir zıtlık kendi aşırılığına ulaştığında karşıtına döner.” Koşu
hoşgörü dolu bir sosyallik gibi niteliklerle gösterir. örneği bu durumu anlamak için mükemmel bir örnektir.
Tahmin edeceğiniz gibi koşmayı aşırı bir seviyeye kadar
sürdürürseniz sonuçta hareket edemez hale gelip yere
Erkek, kendi içinde dişi nitelikleri barındırır. Tek başına eril yığılırsınız. Bu, durum dönüşümün hatalı yöntemi olarak
enerjiden ya da niteliklerden oluşmaz. Eril enerjinin içinde adlandırılır.
bulunan karanlık ya da dişi enerji erkeği yaratır. Erkek
bedeni, eril hormonlarla dişi hormonları uyumlu bir dengede
bir arada bulundurur. Bu hormonal denge bir yöne doğru Yaşadığımız gerçeklikte yaşamın ve sürekliliğin oluşabilmesi
bozulduğunda sorunlar çıkmaya başlar. için zıtlıkların sürekli olarak birbirini takip etmesi
gerekmektedir. Fakat bir zıtlık karşı tarafa geçerken mutlaka
kendi içinden bir parçayı beraberinde taşımalıdır. Yani
Aydınlık, aynı zamanda hareket ve uyanıklılık ile koşarken asla bitkin bir hale gelecek kadar koşmamalı,
tanımlanabilir. Hareket canlılığı yaratırken beraberinde dinlenirken asla bedenin çürümesine neden olacak bir
yıpranmayı da yaratır. Örneğin sağlık kazanmak ya da canlı hareketi başlayacak kadar hareketsiz kalmamalıyız.
olmak için koştuğunuzu düşünürseniz, koşunun ilk
aşamasında beden yavaş yavaş ısınmaya ve canlanmaya
başlayacaktır. Beden belli bir hareket temposuna ve ısıya Hepiniz uzun süre boyunca kahkahalarla güldüğünüz bir
ulaştığında canlılık en üst seviyeye çıkacaktır. Bu durumda durumu yaşamış olmalısınız. Bu tür durumlar başlangıçta
hareketi devam ettirdiğinizde bedenin canlılığı gittikçe çok eğlencelidir ama bir süre sonra bir tür apati durumuna
artacaktır. Fakat canlılık artarken bir yandan da karanlık girer yani duygu gösteremez, duyguyu hissedemez hale
büyümeye başlayacak ve bitkinlik kendini gösterecektir. İşte

28
gelirsiniz. O nedenle aşırı hareket kendi zıddına dönerek tıpkı hareketsizliğin hareket ile dengelenmesi gibi, hareketin
hareketsizliğe neden olacaktır. de hareketsizlikle dengelenmesi gerekir. Nerede duracağını
bilmek, sürekli hareket etmekten daha bilgecedir.

Aydınlığın içindeki karanlık durumu bize “ılımlılığı”


anlatmaktadır. Uyanık olmak güzel bir durumdur ama
uyuma zamanında uyumak gerekir. Yemek yemek zevkli bir
deneyimdir ama doyduktan sonra daha oburca yemeye
devam etmek bedeni rahatsız edecektir. Seks çok zevklidir;
ancak aşırı cinsel ilişki hem bedeni hem de zihni
zedeleyecektir. Hem zihnimizde hem de bedenimizde
esneklik çok yararlı bir şeydir ama aşırı esneklik sağlam
temeller kurmamızı engelleyecektir.

Zen ustalarının dediği gibi: Aydınlanmak; acıkınca yemek


yemek; susadığında su içmek; tuvaletin geldiğinde tuvalete
gitmektir.

Bu nedenle hareketin durağanlıkla, ışığın karanlıkla


dengelenmesi gerekir. Bu olduğunda, ışığın içindeki karanlık,
eylemin zararsız bir şekilde gerçekleşmesini sağlayacaktır.
Fakat ışığın içindeki karanlığı engelleyen en önemli unsur
insanın açgözlülüğüdür. Açgözlülük, zevki artırma çabası ile
zevkin zarara neden olmasına yol açacaktır. Bu nedenle de

29
4. Durum: Karanlık ve aydınlık olarak adlandırabileceğimiz Ateş örneği bu durumu kolayca anlamamızı sağlayacaktır.
gerçeğin ikili doğasındaki dördüncü durum, “aydınlığın Ateş, varolabilmek için yakıta ihtiyaç duyar. Belli bir miktar
içindeki aydınlık”olarak adlandırılabilecek bir durumdur. Bu yakıt, belli bir büyüklükteki ateşin belli bir süre yanmasına
durum kendini yaşadığımız maddeler dünyasında neden olacaktır. Fakat sürekli büyüyen bir ateş sürekli artan
huzursuzluk, telaş, kibir, nefret ve öfke, ölçüsüzlük, aşırı bir yakıt talebine neden olacaktır. Eğer ateşi büyütmek
şehvet, aşırı sıcak, diğerinin yaşam alanını kısıtlayıcı yayılma, istiyorsak beraberinden yakıtı tüketeceğimiz gerçeğini göz
baskıcılık ve gürültü gibi niteliklerle gösterir. ardı edemeyiz.

Evrenin ikili doğasının aydınlık olarak adlandırılabilecek Her insan ve her durum bu yaşama belli bir miktar yakıt ile
tarafı, eğer aşırı bir duruma ulaşırsa bu durumda karşımıza gelir. Bu yakıtın ne kadar tasarruflu kullanıldığı o yaşamın
temelinde aşırı hareketin ve ölçüsüz bir genişlemenin neden ateşinin ne kadar uzun ömürlü olacağını belirlemektedir. Bu
olduğu yokoluş çıkar. nedenle ışığın uzun süreli olması için mutlaka ılımlı olması
gerekmektedir. Aydınlık ile karanlığın 4 durumunun her biri
belli bir erdemin ve erdemsizliğin etkisi altındadır. Aydınlığın
Ülkeler, sürekli ekonomik büyüme telaşı içindedirler. Her yıl içindeki aydınlık durumu, sürekli artan bir varlığı
yapılan istatistiklerle ülke ekonomilerinin yüzde kaç anlatmaktadır. Bu da, aydınlığın içindeki aydınlığın
büyüdükleri hesaplanır ve bu büyümeye göre ekonomiler erdemsizliğini açgözlülük, ona çözüm getirecek olan erdemi
kredi notları alır, gelişmiş ülkeler olarak adlandırılmaya ise yetingenlik ve tutumluluk yapmaktadır.
başlarlar. Günümüz ekonomisinin temelini denge değil,
sürekli büyüme oluşturur. Oysa sürekli büyüme çabası doğal
olarak bir bozulmaya neden olur ve sonucunda da kaçınılmaz Bir şey kullanılmazsa bozulur ama aşırı kullanılırsa tükenir.
bir şekilde ekonomik krizlerin yaratılmasını yol açar. Eğer hiç zevk almadığımız durağan bir yaşam yaşarsak
kendimizi karanlığa hapsederiz ama zevkimizi sürekli
artırdığımız bir duruma ulaşmaya çalışırsak da bu durumda
kendimizi aşırı ışıkla tüketiriz.

30
Bu nedenle herhangi bir durum, ne kadar arzu edilen bir erdemleri geliştirmeden, içinde bulunduğumuz durumdan
durum olursa olsun aşırı hale geldiğinde zarar verici olur. çıkmak pek mümkün değildir. Bu nedenle hem kendimiz hem
Işığın içindeki ışık aşırılık olarak adlandırılan erdemsizliği de içinde yaşadığımız gerçeklik için yapmamız gereken şey
anlatırken, karanlığın içindeki karanlık yetersizlik olarak gerçek birer insana dönüşmektir.
adlandırılan erdemsizliği yaratır.

Kitabın bundan sonraki bölümünde 3 aşamalı bir program


İnsan bedeninde bu durumlar kendilerini farklı şekillerde yardımı ile karanlık ile aydınlığı dengeleyip, doğamızdaki
ifade eder. En basit haliyle karanlığın içindeki karanlık aşırı erdemi geliştirerek sağlığa, mutluluğa ve ruhsal gelişime nasıl
hareketsizliğe, dolaşım sisteminin durgunlaşmasına, zihhnin ulaşabileceğimizi inceleyeceğiz.
durağan ve içe kapanık hale gelmesine neden olan durumlar
yaratır. İçe büzüşmenin yaşandığı bu durumda örneğin
depresyon, el ve ayaklarda soğuma, varisler, mide ve sindirim
sistemi rahatsızlıkları, düşük tansiyon, aşırı kilo alma gibi
sağlık sorunları görülebilir. Aydınlığın içindeki aydınlık
durumu ise sinir sistemi ve kalp rahatsızlıkları, panik atak,
anksiyete krizleri, yüksek tansiyon, sinirlilik, zayıflama gibi
sağlık sorunlarına neden olabilir.

Hem sağlığımız, hem mutluluğumuz hem de ruhsal


gelişimimiz için aydınlık ile karanlığın uyumlu bir bütünlük
içinde bulunması gerekmektedir. Daha önceden de
açıkladığım gibi aydınlık ve karanlığın farklı durumlarının
her biri kendi doğaları gereği erdemlere sahiptir. Bu
erdemler, bizi gerçek bir insana dönüştüren erdemlerdir. Bu

31
KARANLIĞI AYDINLATMAK
BÖLÜM 6:

Yaşamın Ardındaki Enerji

Bir sorunu, onu yaratan düşünce biçimiyle


çözemezsiniz.
- Einstein

Günümüzün önde gelen fizikçilerinden Michio Kaku,


Hiperuzay adlı eserinde, kuantum fiziğin bakış açısından
evrenin doğasını incelerken, günümüz bilimadamları ile
mistiklerin aynı temel gerçeğe ulaştıklarından bahsetmektedir.
Ona göre, mistiklerin günümüz fizikçilerine göre tek eksiği
matematik bir formüldür. Elbette bu yargı, mistik taraftan
bakıldığında günümüz fizikçileri için de kullanılabilir.
Günümüz fizikçilerinin, mistiklere göre tek eksiği birinci elden

33
deneyimdir denebilir. Kuantum fiziğin gözlemleme yöntemi (kabın ya da çerçevenin; aynı zamanda biçim almış
ile mistiklerin gözlemleme yöntemi aynı temel yöntem boşluğun) içine yüklenmesi anlamına gelmektedir. Günlük
üzerinde yükselmektedir. İki disiplinin insanları da, hayatta hepimiz, bilgi alanlarının kendi gerçekliğimizi ya da
gözlemlenen-gözlemleyen-gözlem denkleminde, formumuzu işgalini yaşarız. Televizyon, içinde yaşadığımız
gözlemlenenin gerçek doğası ile gözlemlenebilmesi için ülke ya da toplum, arkadaşlarımız ve daha bir çok etken
gözlemleyenin devre dışı bırakılması gerektiğinin sürekli olarak bilgi alanımıza yeni bilgiler ekleyerek bizi
farkındadırlar. Aksi taktirde gözlemlenen şey olduğu haliyle değiştirirler. Aynı şekilde bizler, uğraştığımız meseleleri,
değil, gözlemlene göre biçim almaktadır. sorunları ya da durumları kendi bakış açımıza göre değiştirir,
onlara kendi bilgi alanlarımızı yükleriz.

Burada çok ilginç bir kaç durum ile karşılaşmaktayız. Eğer


gözlemleyen gözlemlediğini değiştirebiliyorsa bu nasıl ve Fakat hiçbirimiz kağıdın içine çeliğin bilgisini yükleyemeyiz.
neye göre mümkün olabilmektedir? Öğretmenlerimden bir Bilgi aktarımlarımız son derece kontrolsüz ve bilinçsizdir.
tanesi olan Xu usta, Kiev’deki bir fizik laboratuvarındaki Kağıdın içine çeliğin bilgisini aktarmak, ancak gözlemleyenin
deneylerde ilginç bir takım gösteriler yapmıştı. Bunlardan bir bilinçli bir halle gözlemlediği şeyi istediği doğrultuda
tanesi bir dolarlık bir kağıt banknotunu katlamadan değiştirmesi ile mümkün olabilir. Bu da, gerçeğin doğasının
kullanarak, kurşun kalemleri kırma denemesiydi. Sizin değişken ve biçim alabilir olduğunu anlatmaktadır.
anlayacağınız elinizdeki kitabın açık bir yaprağı
kalınlığındaki bir kağıt parçası ile bir kurşun kalemi kırmıştı.
Kendisi de bir bilimadamı olan Xu ustaya diğer meslektaşları Gerçeğin doğası konusundaki en ilginç gözlem günümüzün
bunu nasıl başardığını sorduklarında Xu ustanın yanıtı çok önde gelen fizikçilerinden ve aynı zamanda Einstein’ın
ilginçti: “Kağıdın içine çeliğin enerjisini yükledim.” öğrencisi olan David Bohm’dan gelmektedir. Bu gözlemini
Berkeley Radyasyon Laboratuvarında yapan Bohm, plazma
deneyleri sırasında tek tek ele alınan elektronların bir
Kağıdın içine çeliğin enerjisinin yüklenmesi, bir bilgi bütünün parçaları gibi hareket ettiklerini gözlemlemiştir.
alanının, bir başka bilgi alanı tarafından işgal edilen formun

34
Yani, elektronlar adeta kendilerine ait bir zekaya sahiplermiş İnsanların en büyük sıkıntılarından bir tanesi formlarının şu
gibi hareket etmekte ve doğanın kendi kendini harekete ya da bu nedenle farlı bilgi alanları tarafından işgal edilmesi
geçiren ve düzenleyen bir zekasının olduğunu anlatmaktadır. ve bu karmaşa içinde gerçek bilgiye ulaşmalarının mümkün
Bohm, hayretler içinde atomaltı dünyasının bir tür bilinçten olamamasıdır. Çağlar boyunca bilgiyi arayan insanlar batı
oluştuğunu görmüştür. Araştırmalarını derinleştiren Bohm, dillerinde gnostik olarak adlandırılmışlardır. Gnostik kelimesi
atomaltının bir bilince sahip olmakla kalmadığını, bu alanın eski Yunancadaki gnosis kelimesinden türemiştir ve gnosis,
kendisinin her yana yayılan mutlak bilinç olduğunu bilgi anlamına gelmektedir. Bilgi her şeyin temelindeki
keşfetmiştir. gerçek, bilincin kendisi olduğu için formlardan bağımsızdır.
Bu nedenle de gnosis dinleri barındırmasına karşın dinler
gnosis değildir. Aslına bakarsanız hiçbir form, gnosis yani
Bu keşif, mistiklerin binlerce yıllık keşifleriyle aynıdır. bilgi değildir. Bu nedenle çağlar boyunca doğudan batıya
Mistiklere göre gerçeğin tek doğası vardır: Bilinç. Üstelik bu kadar bütün gnostikler, bunlar ister İslam arifleri ister Çin’in
bilincin bir zamanı ve mekanı yoktur. Her şey birbirine bağlı taocuları olsun, bilginin özümüzde saklı olduğunu
olarak bir arada varolmaktadır. Farklılıklar, bilincin anlatmaktadırlar. İnsan, formu aşıp formsuzluğa ulaştığı bir
parçalarının birbirlerine göre biçim almalarından tarafsız gözlemci olduğunda varacağı yer bilgi ve bilinçtir.
kaynaklanmaktadırlar.

Bu durumda, gerçeğin değişken yapısı, onu yaratan bilinç


Bu durumda, boşluğun yoğunlaşmasından oluşan ve maddi yardımıyla biçim alabilir.
dünya olarak tanımladığımız formlar, içlerinde bilinç
alanlarını ya da bilgiyi barındırmaktadırlar. Özde sahip
oldukları bilgi, evrenin bilgisidir. Uygulamada ise, mistiklerin Yolculuğumuz, bedenin yolu, ruhun yolu ve kalbin yolu
hata olduğunu belirttikleri tercih yapma alışkanlıkları nedeni olarak adlandıracağımız 3 aşamalı bir yolculuktan oluşuyor.
ile gerçeğin doğasını bozmaktadırlar. Bu yolculuk sırasında, elimizden geldiğince ilk olarak bize
öğretilmiş olan kalıpları bedenimizde, kalbimizde ve
ruhumuzda kırmaya, ardından bedenimizi, kalbimizi ve

35
ruhumuzu eski, saf haline döndürmeye ve en sonunda da olan şeylerden kurtularak mümkün olabilir. Sonradan
boşluğa ya da ışığa ulaşmaya çalışacağız. Bu sayede eklenen şeylerden kurtulduğumuzda varlığımız doğal erdemi
özümüzde varolan bilginin ya da gnosisin kendini erdem olan sevgi, mutluluk, huzur gibi duygulara ulaşabilir. Bunlara
yardımıyla ifade edebilmesi için uygun zemin hazırlamaya ulaşıldığında, tüm harikaların kapısı olan kalbin yolu da
girişeceğiz. Bunu başarmak için de ilk olarak gerçeğin ikili açılmaya başlayacaktır. Kalp bir kez açıldı mı kendimize
doğasının olması gereken biçimi almasını sağlayacağız. eziyet eden temeldeki korku ortadan kaybolarak yerini
cesaret dolu bir sevgiye bırakmaktadır.

Bu yolculuk, ismi ne olursa olsun, insanlık yaratılmadan


önce, tüm evreni kaplayan zeka tarafından, bilinçli varlıklar Yolculuğun bir sonraki adımı ise bir anlamda “yaratılmış
için hazırlanmış yoldur. Bu nedenle de herhangi bir dini ya olan” benin öldürülmesi ve ruhsal olarak yeniden
da öğretiyi tanımlamamasına karşın, tüm dinlerin ve ruhsal doğurulması ile mümkün olabilmektedir. Yine tüm ruhsal
öğretilerin temelindeki gerçek bilgiyi anlatmaktadır. öğretiler için yaratılmış benin öldürüldüğü bu “ölüm” ve
ardından ruhsal yeniden doğum yolculuğun son aşamasını
ifade etmektedir. Bu aşama, evrendeki varolan her şey ile
Bütün gerçek ruhsal yolculuklar bu sırayı takip birliğin deneyimlendiği ve insanın bu boyuttaki görevini
etmektedirler. Bilinç, saf ışıktan maddeye düştüğünde bu tamamladığı aşamadır.
dünyadaki acı dolu deneyimine başlar. Biz, bilinçle
onurlandırılmış varlıkların amacı bu yolculuğu maddeden
ruha ya da ışığa doğru tersine kat etmektir. Yine bütün Bir önceki bölümde sizlere karanlık ve aydınlık ile bunların
ruhsal yolculukların ilk amacı bize öğretilmiş bilgilerden ve dört biçimi olan karanlığın içindeki karanlık, karanlığın
şartlandırmalardan kurtulup, saf ve bozulmamış doğamızı içindeki aydınlık, aydınlığın içindeki aydınlık ve aydınlığın
yeniden ele geçirmek ve yeniden bir bebek kadar saf içindeki karanlığı tanımlamaya çalıştım. Üç aşamalı bu eğitim
olmaktır. İsa, “Bebekler kadar saf olmadıkça hiçkimse sürecinin ilk adımlarında yapmaya çalışacağımız şey
göklerdeki cennete ulaşamayacaktır,” derken bu gerçekliği karanlığın içindeki aydınlığı ve aydınlığın içindeki karanlığı
anlatmaktadır. Bebek kadar saf olmak, sonradan eklenmiş harekete geçirerek, gerçek bir insan olma yolundaki ilk adımı

36
atmak olacak. Bunu farklı şekillerde yapacağız. Formumuz ve zihnimizin iki karşıt enerjisini uyumlu hale getirerek,
kendini en belirgin şekilde bedenimizle ifade ettiği için doğanın karşıt enerjileri ile uyumlu hale gelmeye çalışacağız.
çalışmalarımız bedenimiz ile ilgili çalışmaları içerecek. Aynı
zamanda form kendini daha ince düzeylerde nefes, enerji ve
zihin gibi alanlarda gösterdiği için bu alanlar ile ilgili Kitapta, mümkün olduğunca teknik terimlerden ya da akıl
çalışmaların üzerinde de duracağız. Bütün bu çabalarımızın karıştırıcı kavramlardan uzak durmaya çalışacağım. Yine de
sonucunda, ilk ve orijinal halimiz olan sağlıklı, mutlu ve bunu başaramayacağım pek çok bölüm olacak. Bu tür
erdemli bir düzeye ulaşmaya çalışacağız. bölümlerde size şunu tavsiye edeceğim: Anlamak, anlamı
kaybetmektir. Anladığınızı sandığınızda anlamamış olma
Bizi oluşturan form ve bilgi alanı, bir kopyası olduğumuz
ihtimaliniz vardır. Bu nedenle gelişiminizi zihninizle
evren ile aynıdır. Bizler evrenin küçültülmüş bir kopyasıyız.
sorgulamayı bırakın. Eğer bu kitaptaki programa zihninizle
Bu nedenle de çalışmamızın evreni oluşturan ikili doğanın
yaklaşırsanız büyük olasılıkla ondan almanız gereken faydayı
arasındaki dengeyi kurmaya yönelik olması gerekiyor. Evreni
alamayacaksınız. Aynı şekilde bu kitaptaki bilgileri okurken,
oluşturan ikili doğa çağlar boyunca farklı felsefe ve
onları kendi bilgilerinizle kıyaslamayın. Onları daha önceden
öğretilerde farklı isimlerle adlandırılmıştır. Bunların arasında
öğrendiğiniz şeylere benzetmeye ya da bu bilgileri eski
en tanınmış olanı yin ve yang kavramlarıdır. Ben bu kitapta
bilgilerinize göre değerlendirmeye çalışmayın. Aklınızla
bu kavramları kullanmak yerine karanlık ve aydınlık ya da
bilmeyi bırakırsanız, taraf olmayı da bırakıp gerçek bir
ışık kavramlarını kullanmayı tercih ettim. Yin, karanlığa,
gözlemciye dönüşebilirsiniz. Bu nedenle sizden tek ricam,
yang ise aydınlığa karşılık gelmektedir.
kitabı okurken ve kitapta anlatılan çalışmaları uygularken
Yolculuğumuzun ilk adımı kendi yin ve yang dengemizi boş bir zihni korumaya çalışmanız. Gelişiminizi düşünmeyin.
doğanın yin ve yang dengesi ile uyumlu hale getirmek olacak. Aklınızla yorumlamayın. Sahip olmayın, yalnızca olun.
Bu denge, pek çok farklı kültürde ve öğretide doğa ile
uyumlu olmak olarak adlandırılmaktadır. Üzerinde çok
konuşulan bu kavram, ezbere kullandığımız pek çok kavram Ve elbette tadını çıkarın!
gibi tam olarak anlaşılmamaktadır. Bu bölümde, bedenimizin

37
CEM ŞEN EĞITIMLERI 2013-2014
Tüm dünyaya yayılmış ve Chan (Zen), Dzogchen,
Gnostisizm, Sufizm, Taoizm gibi farklı adlarla tanınan
öğretiler bize, tüm evrende tek öğretinin varolduğundan
bahseder. Bu öğreti evrensel yasaların, insan zihninin
lisanında anlaşılmasını sağlar. Bu yasalar ise tüm varlıkların
“gerçek doğalarını” keşfedip, saf ve mutlak mutluluğa
ulaşmalarını sağlayan bir yol haritasıdır. Bu Hakikat ve
onun bilgisi, tüm öğretilerin kalbini oluşturmaktadır.
Öğretiler bu Hakikat’i taşıyan birer kalıptır.

Cem Şen eğitimlerinde bu amaçla, her öğretinin merkezinde


varolan öğreti, Şamanizm, Taoizm, Chan ve Budizm temel
alınarak çalışılmaktadır.

Evrensel öğreti 3 temel üzerinde yükselmektedir. Bu 3


temel, hemen her öğretide “üç temel manevi güç” ya da Üç
Hazine olarak adlandırılmaktadır. Üç Hazine, Beden,
Nefes/Enerji ve Bilinç’e karşılık gelmektedir.

Cem Şen Eğitimleri'nde Üç Hazine, tarih boyunca ruhsal


gelişimin ileri aşamalarına ulaşmış ustalardan kesintisiz bir
gelenekle günümüz ustalarına aktarılan 5 aşamalı bir eğitim
programı ile çalışılmaktadır.

39
Bedenin Canlandırılması:

Bedenimiz, içinde bulunduğumuz maddi dünyada,


bilincimiz için bir yuva oluşturmaktadır. Bu yuva, tüm
evrenin dokusunu oluşturan 8 temel enerjinin bilincimize en
uygun kalıbı yani bedenimizi tanımlayacak şekilde bir araya
gelmesiyle yaratılmıştır. Bu 8 temel enerji bir tür bilgisayar
yazılımı gibi çalışmaktadır. Bir diğer deyişle, bedenimiz, bu
yaşamda deneyimlememiz gereken “kadere” uygun olarak,
evrendeki 8 temel enerjinin farklı miktarlarda bir araya
gelmesiyle oluşur. Bu nedenle de bedenimiz yapısı ile
kaderimiz ve yaşamsal enerjimiz bir ve aynıdır.
Her şeyin bir dokusu vardır ve bu doku o "şeyin" ne
olduğunu, nasıl davranma eğiliminde olduğunu, mükemmel
durumunun ne olduğunu anlatır. Bu doku hormonlarımızın
çalışmasından, zihnimizin durumuna kadar hemen her şeyi
belirler. Beden, varoluşsal işlev, anlamımız ve burada, bu
gerçeklikte bulunma amacımız bir ve aynıdır. Bu nedenle
eğitimimizin ilk adımı beden olarak adlandırdığımız bu
yazılımı geliştirmeye odaklanmaktadır.

xl
1. Aşama:
Kas ve Tendon Egzersizi

Yi Jin Jing
41
Kas ve Tendon Egzersizi, Zen Budizm'in kurucusu başaran tek egzersiz olarak bilinmektedir. Çalışma gerçekten
Bodhidharma tarafından yaratılmış olan efsanevi bir de ilk olarak bedende bulunan iltihapları temizlemektedir.
çalışmadır. Günümüzde aynı isimle bilinen pek çok farklı Bedende yer etmiş olan bu iltihaplar kalp ve damar
çalışma bulunmakla birlikte, özgün çalışma Da Mo Pai ya da hastalıklarının temel nedeni olduğundan ilk önemli etkilerini
Bodhidharma Okulu olarak bilinen ve kökleri ustadan kalp ve damar sistemi üzerinde göstermektedir.
ustaya, Bodhidharma'ya kadar ulaşan okulun beden
eğitiminin ilk aşama öğretisidir.
Yi Jin Jing çalışan öğrencilerin ortak gözlemi günlük
enerjilerinin sürekli olarak artması ve bedenlerindeki sağlık
Nirvana’ya ulaşmış bir bilge olan Bodhidharma bu çalışmayı, sorunlarının kısa bir sürede gözle görülür şekilde iyileşmeye
rahiplerin beden ve akıl sağlıklarını mükemmelleştirmeleri başlamasıdır.
için geliştirmiştir. Bedeni mükemmel sağlık ve enerji
durumuna ulaştırmak için Çin tarihi boyunca geliştirilmiş en
etkili birkaç egzersizden bir tanesi olan Kas ve Tendon
Egzersizi aynı zamanda, ruhsal yolda ilerlerken yapılan
hataların sonucunda bedende ve zihinde oluşan sorunları da
temizleme becerisiyle ünlüdür.

Uygulaması 20 dakika kadar süren, kasların ve tendonların


kullanımını gerektiren son derece zevkli ve dinamik bir
çalışmadır. Çalışma ilk 100 günde maksimum etkilerini
göstermesine karşın genellikle eğitimler sırasında sık sık
ilginç iyileşmelerle karşılaşılmaktadır. Çalışma, Lungmen
Pai'nin (Ejderha Kapısı Ekolü) günümüzdeki büyük ustası
Wang Liping tarafından, bedeni zehirlerden arındırmayı

42
2. Aşama:

2. Aşama:
Mükemmel Gevşeme

ve 

Bedenin Yenilenmesi

43
İçinde bulunduğumuz günlük gerçeklik, bilincimizin bir durum çıkar. Stres yalnızca yaşamsal enerjimizi emip,
bölümü tarafından ve kısıtlı olarak algılanabilmektedir. yaşamsal koşullarımızı daha da kötüye götürmekle kalmaz
Gerçeğin bu şekilde kısıtlanması, günlük hayat içinde bir aynı zamanda her tür hastalığa ve zihnimizin bozulmasına da
amaç doğrultusunda hareket edebilmemizi sağlar. Bu zemin hazırlar.
kısıtlama bilincimizin bir bölümü tarafından yapılmaktadır.
Bilincimizin ya da ruhumuzun bu bölümü, Taocular
tarafından Hun olarak adlandırılmakta, Budist edebiyatta ise STRES denetlenmediği sürece, sağlığın düzelmesi, yaşamsal
Maymun Zihni olarak bilinmektedir. enerjinin artması ve “mutluluk” olarak adlandırılan varoluş
durumuna ulaşılması olanaksızdır. Bu sebeple eğitimlerimizin
2. Aşaması’nda ilk olarak, Hun’un denetimini ele geçirmeyi
Maymun zihni, ruhumuzun daha büyük bölümü olan (ve ve onu yönetmeyi öğreneceğiz.
eğitimlerimizin 5. Aşama’sında üzerinde çalışacağımız) Shen
ya da mutlak zihnimiz (ruhumuz) gibi her şeyi bilme gücüne
sahip değildir. Maymun zihni, içinde bulunduğumuz 2. Aşama eğitimimizin devamında ise bu gevşeme becerisi
gerçekliği yalnızca duyularımız, duygularımız ve kullanılarak, daha büyük zihnimizin ya da ruhumuzun,
düşüncelerimiz aracılığı ile bilebilir; çünkü bu zihin bedenimiz olarak adlandırılan ve bilincimizi barındıran
bedenimizle varolur ve bedenimizle yok olur. İşte ölümden ve “çerçeve” ya da “kalıp” ile birleşmesini sağlamaya çalışacağız.
yok olmaktan korkan zihnimiz bu zihnimizdir. Oysa Bu amaçla “Beden ve Zihin Formu” olarak tanımlanan bir
hakikatte asla yok olamayız. Kendimizi her şeyden ayrı, çalışma kullanacağız. Beden ve Zihin Formu, yakın zamana
kopuk, yapayalnız ve korku içinde hissetmemize neden olan kadar faaliyet gösteren dünyanın en büyük ilaçsız
da bu zihindir. hastanesinde çok sayıda hasta üzerinde büyük bir başarıyla
kullanılmıştır. Omurganın canlanmasını ve beyni dolduran
serebrospinal sıvıların rahatça hareket etmesini sağlar. Bu
Bilincimizin bu bölümü, dışarıdan gelen uyarıcıları ya da sayede beynin ve sinir sisteminin canlanmasını, bedenin
düşüncelerimizi hatalı yorumladığında (ki hatalı bebeklikteki mükemmel haline geri dönmesini sağlar.
yorumlamaya eğilimlidir) ortaya STRES olarak adlandırılan Düzenli uygulandığında şu faydalar görülebilmektedir:

44
• Omurgadaki bozuklukların düzelmesi. • Duyguların dengelenmesi
• Bel ağrılarının geçmesi • Bağışıklık sisteminin güçlenmesi
• Omurgadaki bozukluklara bağlı iç organlarla ilgili • Derinin elektrik direncinin ve dış koşullara karşı
sorunların iyileşmesi dayanıklılığın artması
• Kanserde iyileşme hızının artması • Hormonal sistemin iyileşmesi
• Osteoporozda iyileşme • Metabolizmanın düzenlenmesi
• Fıtık sorununun hafiflemesi ya da ortadan kalkması • Erkeğe özgü gücün ve kadına özgü zarafetin bir araya
gelmesi ve bu sayede ruhsal gelişimin hızlanması
• Baş ağrılarının iyileşmesi
• Kronik yorgunluğun bitmesi
• Depresyonun düzelmesi
• Kişinin kendine güveninin artması
• Günlük enerjide artış
• İç organların toksinlerden arınması
• Enerji meridyenlerinin temizlenmesi ve açılması
• Ense, boyun, kürek kemiklerinin arası, bel, kalça, göğüs
gibi kan durgunlaşması ve ona bağlı olan gerilimlerin
oluştuğu bölümlerin rahatlaması ve buralardaki enerjinin
harekete geçmesi.
• Beyin yarı küreleri arasında iletişimin güçlenmesi
• Lenfatik sistemdeki dolaşımın rahatlaması
45
3. Aşama:
Yaşamsal Enerjinin Uyandırılması
Yaşamsal enerjinin geliştirilmesinin ön şartı, beden içindeki ateşin canlandırılması
ve ardından uyanan ateşin yardımıyla yaşamsal enerjiyi uyandırarak yukarıya
doğru yükselmesinin sağlanmasıdır. Bedenin içindeki ateş Hindu öğretilerinde Agni
olarak adlandırılmaktadır. Genellikle karında ve kalpte yanan ateş olarak algılanan
bu enerji hem sağlığın hem de manevi gelişimin ardındaki itici güçtür.

İçeride yanan ateşin canlandırılması, manevi yolculukta “Kahraman” olarak


adlandırılan ve kendi gerçek doğasına, oradan da Hakikat’e doğru macera dolu bir
yolculuğa çıkan sıradışı bir insanın göstergesidir. İçeride yanan ateş olmadan bu
yolda olmak olanaksızdır.

Bedendeki enerjinin uyandırılması için ilk olarak ateşi besleyecek yakıtın, yani
bedendeki temel enerjinin, bedenin taşıyabileceği maksimum miktara çıkarılması
gerekmektedir. Bu süreç Taocu öğretide ünlü "100 Gün Çalışması" olarak bilinir.
100 günlük çalışmanın sonunda, “göklerin kapısı açılmakta”, yani artan enerji
bilincin daha büyük bir farkındalığa ulaşarak “Ben kimim?”, “Bütün bu yaratılışın
anlamı nedir?” gibi temel sorulara yanıt verecek hale gelmenin ilk adımı atmaktadır.
Uyanan enerji, gelişmek ve yüksek bilince dönüşmek için hazırdır.

46
Nefesin Uyandırılması

Nefes, çağlar boyunca en ilkel ya da en gelişmiş, tüm


manevi öğretilerde ve sağlık uygulamalarında
kullanılmaktadır. Nefes, bu varoluş düzeyindeki 3
Hazinemizin belki de en gizemli olanıdır. Beden ile zihin
arasındaki bağlantıyı sağlama becerisi aracılığıyla her iki
alanı da kontrol edebilme, geliştirme ve yönetme becerisine
sahiptir. Bu sebeple ruhsal olsun, bedensel olsun pek çok
mucizenin ardındaki güç, nefestir.
Nefesin gerçek kullanımı, çağlar boyunca her zaman büyük
bir sır olarak saklanmış ve yalnızca ustadan öğrenciye
aktarılmıştır. Bu gizli yöntem Hindu öğretilerinde
pranayama, Taocu öğretide ise nei gong olarak
adlandırılmaktadır. Cem Şen eğitimlerinin 2. Adımı, Hindu,
Taocu ve Şamanik öğretilerin gizli nefes tekniklerinden
oluşmaktadır.

xlvii
4. Aşama:
Yaşamsal Enerjinin
Artırılması ve
Geliştirilmesi

48
Cem Şen Eğitimlerinde, 1. Aşamada fiziksel yapısı güçlenen, Bu aşama ile birlikte öğrenci, normal beden ve zihin
2. aşamada STRES etkeninden arınıp, kısıtlandırıcı sınırlarının ötesinde hareket etmeye, bedenin ve zihnin
farkındalığının kontrolünü kazanan, 3. Aşamada ise uykuda olan alanlarını uyandırmaya başlamaktadır.
Yaşamsal Enerjisini uyandıran öğrenci, 4. Aşama ile birlikte
nefesin gizli kullanımlarını öğrenerek yaşamsal enerjiyi
artırmakta ve geliştirmektedir. Bu aşamada gevşemiş ve
odaklanma becerisini geliştirmiş öğrenci, keskin
farkındalığını nefesi ile birleştirerek, ateşle arındırılmış ve
gevşemiş bedeninde “içsel simya” dönüşümü için gerekli olan
enerji tepkimesini başlatmaktadır.

Cem Şen eğitimlerinin tamamı, birbirinin üzerinde


yükselmekte ve 4. Aşama ile birlikte, kazanılan tüm beceriler
aynı anda enerjinin artırılıp geliştirilmesi için
kullanılmaktadır. Bu aşamada bedende geliştirilen ateş,
enerjiyi artırmakta ve bedenin ana enerji depolarını
doldurmaktadır. Ana enerji depoları gerekli olan yaşamsal
enerji ile dolduğunda artan enerji “bilincin” güçlenmesi için
kullanılmaktadır. Bilincin güçlenmesi ise varlığımızın en ileri
seviye yeteneklerini ve potansiyellerini barındıran 3.
Hazinemizin kullanılmasını sağlamaktadır. Bilincin kullanıma
hazır hale gelmesi ise önümüzde sınırsız potansiyellerin
açılması anlamına gelmektedir.

49
Zihnin Gerçek Doğasına Uyanmak

“Zihnin kapasitesi sınırsızdır ve yarattıkları sonsuzdur. Gözlerinizle gördüğünüz görüntüler,


kulaklarınızla duyduğunuz sesler, burnunuzla kokladığınız kokular, dilinizle tattığınız tatlar,
her an ya da her durum tümüyle zihninizdir. Zihin, kelimelerin ulaşamadığı yerdedir.”
- Bodhidharma

l
Zihin/Bilinç, tanımlanması olanaksız bir terimdir. Zihin
hem her şeydir hem hiçbir şey, hem her yerdedir hem
hiçbir yerde. Zihin için söylenebilecek tek şey vardır: ne
odur ne bu; hem odur hem bu. Zihin için kulllanılan
tanımların tamamı eksik ya da hatalı olacaktır. Varolan her
şey zihinden gelir ama varolan şeyler zihin değildir. Zihin
ne vardır ne yoktur; hem vardır hem yoktur.

Zihini kavramanın aracı gelişmiş bir bilinç ve


farkındalıktır. Bu tür bir farkındalık, irfana ulaşmak için
kullanılan öğretilerde "kıvılcım" ya da "nur" olarak
adlandırılan özümüzdeki çekirdek ya da tohumdur. Bu
kıvılcımın farkındalığı, Budizm'de "aydınlanma", Sufizm'de
"Vahdet", Taoizm'de "ölümsüzlük" gibi isimlerle bilinen
insan bilincinin ulaşacağı son aşamayı tanımlar.

Bu aşama aynı zamanda "Yolsuz Yol", "Öğretisiz Öğreti" ya


da "Kâlp Yolu" olarak da bilinir. Kâlp Yolu'nun öğretisiz
olmasının sebebi, öğretilerin öte kıyıya ulaştıran araç
olmasıdır. Araç yalnızca öte kıyıya ulaşmak içindir. Oraya
bir kez ulaşıldı mı artık araca ihtiyaç kalmaz. Bu sebeple
mutlak gerçek öğretisizdir.

li
5. Aşama:
Kâlp Yolu
Budha, ızdırabın kaçınılmaz olduğu gerçeğini fark edip de tüm
insanlık için bu acıyı sonlandırmak üzere bir yeryüzü cenneti
olarak yaşadığı hayatı bırakıp yola çıktığında izlediği tek rehber
kalbiydi. Yolculuğu, "bilinmez"e doğru olan bir yolculuktu.
Hangi yöntemin onu aydınlanmaya ulaştıracağını bilmiyordu;
dünyada böyle bir yöntemin varolup varolmadığını da
bilmiyordu. Yalnızca kalbinde kesin bir kararlılık ve tüm
varlıklar için duyduğu şefkatle bilinmeze adımını attı. Son
nefesini verirken tüm insanlığa tek bir tavsiyesi vardı: "Kendi
kendinize ışık olun; kendi dışınızda bir ışık aramayın!"

Kalbin Yolu, kendi içimizdeki ışığı izlemektir. Bu aşama ile


birlikte Cem Şen eğitimlerinde artık öğrenci öğretmen, öğretmen
ise öğrenci olmaktadır.

52
53
Bodhidharma

Bodhidharma (Sanskritçe: बो#धधम&, Çince: Damo 達


摩, Japonca: Daruma だるま) yaklaşık 440-528
yılları arasında yaşadığı tahmin edilen Zen
okulunun Çin'deki kurucusu. Zen Budizm'in ilk piri
olarak kabul edilir; bu nedenle geleneksel olarak
Zen'in tarihi Bodhidharma'nın Çin'e geldiği 520
yılından başlatılır.

Related Glossary Terms


Da Mo Pai, Yi Jin Jing

Index Find Term

Chapter 3 - 1. Aşama:"
Da Mo Pai

Bodhidharma Okulu olarak bilinen ve kökleri ustadan ustaya, Bodhidharma'ya


kadar ulaşan okul.

Related Glossary Terms


Bodhidharma, Yi Jin Jing

Index Find Term

Chapter 3 - 1. Aşama:"
Üç Hazine

Evrensel öğreti 3 temel üzerinde yükselmektedir. Bu 3 temel, hemen her öğretide


“üç temel manevi güç” ya da Üç Hazine olarak adlandırılmaktadır. Üç Hazine,
Beden, Nefes/Enerji ve Bilinç’e karşılık gelmektedir.

Related Glossary Terms


Drag related terms here

Index Find Term

Chapter 3 - Cem Şen Eğıtımlerı 2013-2014


Chapter 3 - Cem Şen Eğıtımlerı 2013-2014
Yi Jin Jing

Kas ve Tendon Egzersizi, Zen Budizm'in kurucusu Bodhidharma tarafından


yaratılmış olan efsanevi bir çalışmadır.

Related Glossary Terms


Bodhidharma, Da Mo Pai

Index Find Term

Chapter 3 - 1. Aşama:"

You might also like