Professional Documents
Culture Documents
Kamu Yönetimi
Temel m eseleler
Kam u yönetim inin siyasal doğası üzerine
Issız bir adaya düştünüz. Karşınıza yalnız yaşayan ve daha önce hiçbir insanla
karşılaşmamış bir kişi çıktı. Kendine de Robinson adını vermiş. Robinson’a
geldiğiniz dünyayı anlatmaya giriştiniz ve sonunda, kendinizi tanıtırken,
kamu yönetimiyle de ilgilendiğinizden bahsettiniz. Robinson, muhtemelen,
size şu iki soruyu hemen soracaktır: i) Kamu nedir? ii) Yönetim nedir? Bu
sorulara nasıl bir yanıt verilebilirdi acaba?
Doğal olarak burada bir başka soru daha aklımıza takılabilir: “Acaba bu
uzmanlaşmış kurumlar, piyasada faaliyet gösteren şirketlere mi benziyorlar?
Ya da aynı işi mi yapıyorlar?” Eğer mesele yalnızca mal ve hizmet üretimi
olsaydı, o zaman yanıtımız çok kısa olurdu: “Evet”. Oysa biliyoruz ki, kamu
hizmetlerini sunan kuram ların pek çoğu şirket olarak örgütlenmiş değiller;
devlet denen bir siyasal yapının parçası olarak faaliyet gösteriyorlar. Acaba
neden devlet altında örgütleniyor bu türden hizmet sunumları?
Burada değinilmesi gereken diğer bir önemli husus ise, daha önce sormuş
: liuğumuz ikinci soru, yani kamu yönetimine duyulan ihtiyaç ile siyaset
arasındaki gerilim olup olmadığıyla yakından ilgilidir. Tekrar etmek
zerekirse, kamu kurumlarmm hizmet sunumu yalnızca teknik değil, aynı
zamanda siyasal bir meseledir. Bunun temelinde ise sosyal adalet sorunu
. atmaktadır. Örneğin, sağlık hizmetini göz önüne alalım. Bu hizmetin
tamamıyla özel sektör tarafından sağlandığı ve bu hizmet sunumunu
denetleyen bir üst kurumun olmadığı bir durumda, nüfusun yoksul olduğu
bir yöreye hastane kurulmayacaktır. Belirli yöreler ya da toplumsal kesimler
çok iyi sağlık hizmeti alırken diğer yörelerin veya kesimlerin bu hizmete
erişiminin kısıtlı kalması ne türden toplumsal ve siyasal sonuçlar doğurur?
Görülmelidir ki, özellikle eğitim ve sağlık türünden toplumun tümünü
ilgilendiren ve kesintiye uğradığında ya da erişilemediğinde bireylerin
refahını ciddi ölçüde zedeleyebilecek hizmetler özel sektörün insafına terk
edilemez niteliktedir. Aksi takdirde, ülkedeki toplumsal ve siyasal düzenin
sürdürülebilirliği de riske girecektir. Bu nedenlerden ötürü, devlet denen yapı
bu tür hizmetlerin sunumunda ve sunumunun denetlenmesinde kaçınılmaz
olarak merkezî bir rol oynamak durumundadır.
Kapitalist ulus devletin tarihsel gelişimi içerisinde kamu yönetimi ile siyaset
arasındaki ilişkinin en belirgin özelliği, kamu yönetiminin nesnesinin, yani
“kamu” ve “kamu yararı” kavramlarının, sürekli yeniden tanımlanmasıdır.
Bu, kamu yönetiminin yapacağı işin içeriğinin ve uygulanış biçim inin
yeniden belirlenmesi anlamına gelmektedir. Bundan da önemlisi, içerik
ve uygulama biçim ini tarif etmekte esas rolü kimin oynaması gerektiği
(siyasetçiler mi, bürokratlar mı) sorunu, bu gerilimin merkezinde yer
almaktadır. Dolayısıyla, tarih boyunca kamu yönetiminin siyasal hikâyesine
de bu açıdan bakmak gerekir.
Modern kamu yönetiminin kurucu metni olarak sayılan 1887 tarihli eserinde’
Woodrow W ilson, yönetimi, “hükümetin eylemlilik hali”, “yürütme” işlemi,
hükümetin en görünen tarafı” olarak tanımlar. Dönemin ABD’sinde hâkim
ilan ve partizanlığa dayanan parti siyasetinin kamusal hizmet sunumunu
yozlaştırdığı koşullar altında W ilson, siyasi kararları almak kadar, bu
kararların uygulanmasının da önem kazandığına vurgu yapar. Siyasete
karışan veya siyasallaşan bir yönetim anlayışı yerine, siyasetten arınmış bir
vönetim pratiğinin geliştirilmesini yönetimin verimliliğini (ve siyasal sürecin
islerliğini) artıracak bir unsur olarak ortaya koyar. Wilson, Am erikanın
?zgün koşullarında bunu yapabilmenin yolunun kamu yönetimini
profesyonel bir iş kolu olarak yeniden yapılandırmak olduğunu söyler.
Siyaset ve yönetim ayrışmasını, diğer bir deyişle, siyasal sistemin daha iyi
çalışabilmesi için gerekli norm atif bir unsur olarak ortaya koyar. Dolayısıyla
Wilson, klasik kamu yönetimi anlayışının (ve sonraki dönemlerde yaşanacak
birçok gerilimin) ana unsuru olan siyaset-kamu yönetimi ayrılığı ilkesini net
bir şekilde ortaya koymuştur.
2 Harry Braverman, “The Real Meaning o f Taylorism”, der. Frank Fischer and Carmen Sirianni,
Critical Studies in Organization & Bureaucracy, (Philadelphia: Temple University Press, (1984
[1974]), 55 ve 60.
M. K. B a y ı r b a ğ ve A. G ö k s e l • K a m u Y ö n e t i m i ] 1 5 9
G erilim ler
Siyaset ve K am u Yönetimi İkilem i: Akılcılığın Sınırları
Kapitalizmin 1929 Krizi ve ertesinde devletin sağladığı kamu hizmetlerinin
genişlemesi ve bürokrasinin büyümesi ihtiyacının hissedildiği dönem, o
zamana kadar hâkim paradigmanın temel taşı olan akılcılığa dayalı siyaset
ve kamu yönetimi ayrılığı ilkesinin sorgulanmaya başlandığı dönemdir.
Bu anlamda eleştirilerin temel vurgusu, aslında kamu yönetiminin yaptığı
işin siyasal nitelikli olduğu; karar alma süreçlerine katılması gerektiği; ve
işinin doğası gereği kaçınılmaz olarak siyasetçiler ve siyasi etkilerle iletişim
içerisinde olduğudur. Ayrıca kültürel arka planı göz ardı ederek, kamu
yönetimini bir bilim -ve aynı zamanda bu bilimsel ilkeler üzerine kurulması
gereken bir örgütlenme alan ı- olarak görmenin mümkün olamayacağı
da hâkim kamu yönetimi paradigmasına yöneltilen eleştirilerin başında
gelmektedir.
Bu dönemde Herbert Simon’un eleştirileriyle de ağırlığım hissettirmeye
başlayan kamu yönetimi yaklaşımı, özellikle örgüt içi düzlemde,
insan faktörünün (ve insanın sosyal bir varlık olduğu gerçeğinin)
yadsınamayacağını savunur. Psikolojik ve davranışsal yaklaşımlarla da
beslenen bu eleştirilerden çıkartılabilecek sonuç, örgütte çalışan bireylerin,
alışkanlıkları, kişisel değerleri, algıları, kişisel sadakatleri vb. nedenlerden
ötürü mutlak bir akılcılığa sahip olamayacaklarıdır. Yani Simon akılcılığın
sınırlı (bou nded rationality) olduğunu söyler. Klasik yaklaşımın tersine
verimliliğin bir ilkeden ziyade “iyi veya doğru idari davranışın tanım ı”3
olduğunu, klasik yaklaşımdaki makine kesinliğiyle üretilebilecek mükemmel
verim lilik beklentisinin insan faktörünü ve onun sınırlılıklarını göz ardı
ettiğini iddia eder.
İkinci Dünya Savaşı ve onu izleyen dönem, siyaset-kamu yönetimi ikileminin
pratik anlamda uygulanamaz olduğunu da gösteren dönemdir. Bir başka
deyişle, kapitalist refah devletinin yükselişi ve uygulamaları, sınırlı akılcılık
argümanlarını haklı çıkartarak siyaset ve kamu yönetimi ikilemini (en
azından 1980’lere kadar) hem pratik, hem de kuramsal olarak uygulanamaz
kılmıştır. Kamu yönetiminin nesnesinin (kamu ve kamu yararı) anayasal
temelde bütün vatandaşları eşit derecede kapsayacak bir biçimde yeniden
tanımlandığı, kamu hizmetlerinin çeşitlendiği ve kamu yönetimi örgütlerinin
büyüdüğü bu dönemde siyaset, kamu yönetimine daha fazla ihtiyaç duyar
hale gelmiş; uygulanması arzu edilen politikaların başarısı, bürokratların
siyasetçilerle daha etkin ve yakın bir işbirliği içinde olmasını gerektirmiştir.
Bunun yanında, siyasal nitelikli kararların hayata geçirilmesinde ve kamu
3 Herbert Simon, “The Proverbs of Administration”, der. Jay M. Shafritz and Albert C. Hyde,
Classics o f Public Administration, 3rd edition, (California: Brooks-Cole Publishing Company, 1992
[1946]), 161.
160 | Siyaset Bilimi
4 George H. Frederickson, “Toward a New Public Administration”, in Jay M. Shafritz and Albert
C. Hyde (der.) Classics o f Public Administration, 3. basım, (California: Brooks-Cole Publishing
Company, 1992 [1971]), 368 - 381.
M. K. B a y ı r b a ğ ve A. G ö k s e l • K a m u Y ö n e t i m i | 161
Gerilim ler
Kam u Yönetimini Yönetm e” M eselesi
Yeni Kamu Yönetim inin reform önerilerinin altında yatan temel siyasal
kaygının “toplumsal hakkaniyet”i sağlamak olduğundan söz ettik. Ancak
bu öneriler, sadece ahlaki temellere dayanan bir yönetim ütopyasını
yansıtmamakta, aslında refah devletinin yükselişiyle ortaya çıkan kamu
yönetim pratiğinin o dönemde belirginleşen sorunlarına ve gerilimlerine
de işaret etmektedir. Ortada, “kamu yönetimini yönetme” sorunu
bulunmaktadır. Siyasetçilerin kamu yönetimini denetim altında tutabilmesi
giderek zorlaşmıştır (ve zorlaşmaktadır). Bu zorluğun birkaç nedeni
bulunmaktadır.
Öncelikle, tekrar etmek gerekirse, siyasetçiler çoğu zaman sunulması
beklenen hizmetler konusunda teknik uzmanlığa sahip değildir ve sağlıklı
karar alabilmek için bürokratların kendilerine vereceği görüş ve sağlayacağı
bilgi akışına gereksinim duyarlar. Dahası, esas karar verici konumunda olan
ve genelde seçimlerle gelen siyasetçiler koltuklarında kalıcı değillerdir. Diğer
yandan kamu hizmeti veren ve atanmış olan profesyoneller, yani bürokratlar,
hem alanlarında uzmanlığa/deneyime sahiptir, hem de siyasi üstlerinden
farklı olarak çok daha uzun süreler hizmet vermektedir. Üstelik, hizmet alan
vatandaşlar, örneğin, bakanlar ya da milletvekilleriyle değil, öğretmenler,
doktorlar, polislerle karşılaşmaktadırlar. Diğer bir deyişle, bürokratlar
siyasetçilere göre daha kalıcıdırlar ve son tahlilde ellerini taşın altına sokanlar
da onlardır. Siyasetçiler, kararlarını hayata geçirebilmek için bürokratlara
162 | Siyaset Bilimi
5 Michael Lipsky, “Street-Level Bureaucracy: The Critical Role of Street-Level Bureaucrats”, der.
Jay M. Shafritz and Albert C. Hyde, Classics o f Public Administration, 3rd edition, (California:
Brooks-Cole Publishing Company, 1992 [1980]), 476-484. Bu tanımlama İngilizceden Türkçeye
birebir çevrildiğinde, “Sokak Düzeyindeki Bürokratlar” ifadesiyle karşılaşıyoruz. Ancak, bu
ifadeden kastın, kamu yönetiminin vatandaşa değen, vatandaşla yüz yüze gelen çalışanları
olduğu dikkate alındığında, “Cephedeki Bürokratlar” ifadesinin, Lipsky’nin meramını daha iyi
karşılayacağı kanaatindeyiz.
M. K. B a y ı r b a ğ ve A. G ö k s e l • K a m u Y ö n e t i m i | 1 6 3
Kısacası, hiyerarşinin en
altında yer almalarına
karşın, aslında fiilî bir
özerkliğe sahiplerdir.
Bu özerklik, yukarıdan
jalen emirlere açıktan
ya da dolaylı direnme
im kânını verir. En
ızmdan, sunulacak
hizmetin içeriğinin ve
kime sunulacağının
relirlenmesi söz konusu
:lduğunda, yukarıdan
verilen emirleri
Siyaset ve kamu yönetim inin birbirinden ayrılması gerektiğini
yorumlayarak siyasetçi ve savunan akılcılık (ve verimlilik) İlkesine göre, bürokrasinin
üst düzey bürokratların yüzü yoktur. Bürokratlar, bir maklna gibi işlemesi beklenen
koyduğu hedeflerden çok bürokrasinin çarklarını oluştururlar sadece. Yukarıdaki resimde
boş bırakılan yeri bir yüz doldurur, bir diğeri gider... Ancak,
daha başka sonuçlara yine bürokrasinin temelini oluşturan hiyerarşi ilkesinin
sebebiyet vermeleri de pratikteki sonuçları, bunun böyle olmadığını göstermektedir.
gayet olasıdır. Dahası, kamu hizmetlerinden yararlanan vatandaşlar, kamu
otoritesinin yüzü olarak karşılarında bürokratları bulmakta ve
Yukarıda anılan onlarla etkileşime girmektedir. Verimlilikle birlikte kamusal
hizmet sunumunun diğer ayağını oluşturan kamu yararı (ve
direnişin bir diğer hizmet sunumunda adalet) ilkesi, ister istemez bürokrasiyi ve
önemli nedeni ise, bu bürokratları siyasal gerillmlerin merkezine yerleştirir.
bürokratların hizmet
verdikleri toplumsal kesimler ile mesafeli ve tarafsız bir ilişki kurmasının
olanaksızlığıdır. Hem hizmet alanlarla kurulan duygusal bağın derinliğine
hem de meslek ilkelerine verilen öneme bağlı olarak, örneğin öğrencilerine
va da hastalarına zarar verebileceklerini düşündükleri bir siyasi karara
1-ıarşı tavır almaları mümkündür. Ayrıca, sayıları da dikkate alındığında, bu
türden meslek gruplarının geniş tabanlı meslek örgütleri veyahut sendikaları
üzerinden olumsuz gördükleri hükümet politikalarına karşı etkin bir
muhalefet yürütebilme olanakları bulunmaktadır. Güncel siyaset, bunun
örnekleri ile doludur.
Söz konusu taraflılığa neden olan koşullar, diğer yandan, vatandaşlar ile
cephedeki bürokratlar arasında da gerilimlere neden olabilir. Öncelikle,
devletin görünen yüzünü bu bürokratlar oluşturmaktadır. Devlet
politikalarına verilen tepkiyi ilk olarak göğüslemek zorunda kalanlar yine
bu kamu çalışanlarıdır. Üstelik, bu bürokratlar devleti yönetenlerin bireyler
üzerinde siyasal denetim kurduğu (eğitim, sosyal hizmet, iç güvenlik)
hizmet alanlarında faaliyet göstermektedirler. Bu nedenle, vatandaş ile devlet
arasındaki sırat köprüsünün üzerinde yürümektedirler.
164 | Siyaset Bilimi
6 ^ ks°y “Yeni SaS ve Devletin Değişimi”, Kamu Yönetimi Disiplini Sempozyumu Bildirileri,
2. Cilt (TODAIE Yayını: Ankara, 1995), 556.
M. K. B a y ı r b a ğ ve A. G ö k s e l • K a m u Y ö n e t i m i | 1 6 5
Böyle bir anlayış, katı kurallı bir örgüt yapısıyla gerçekleştirilemez. Kamu
örgütlerinin, verimliliği, esnekliği ve yenilikçiliği sağlamak için örgütün
amaçlarına odaklanması; girdiler (input) yerine çıktıları (output) ön plana
alması; ve olası sorunları ortaya çıkmadan tespit edebilecek ve gerekli
önlemleri alabilecek daha dinamik ve esnek bir yönetim anlayışına sahip
olması gerekir. Hiyerarşinin en aza indirgendiği ve karar alma yetkisini
merkezden uzaklaştırarak katılımcı yerel alt birimlere devredecek adem-i
merkeziyetçi bir yönetim yapısı da bu esnekliğin bir parçasıdır. Kamu
örgütlerinin bütçelerini amaçlara ve çıktılara göre ayarlaması; sadece devletin
parasını harcayan değil, aynı zamanda devlete kâr ettirmek üzere çalışacak
aktörler haline gelmesi beklenmektedir.
K aynakça
David Osborne ve Ted Gaebler, Reinventing Government: How the Entrepreneurial Spirit is
Transforming the Public Sector, (Massachusettes: Addison Wesley, 1992).
George H. Frederickson, “Toward a New Public Administration”, der. Jay M. Shafritz and Albert C.
Hyde, Classics o f Public Administration, 3rd edition, (California: Brooks-Cole Publishing Companv
1992 [1971]), 368 -3 8 1 .
Harry Braverman, “The Real Meaning o f Taylorism” der. Frank Fischer and Carmen Sirianni,
Critical Studies in Organization & Bureaucracy, (Philadelphia: Temple University Press, 1984 ”
[1974]), 55-61.
Herbert Simon, “The Proverbs o f Administration”, der. Jay M. Shafritz and Albert C. Hyde, Classics
o f Public Administration, 3rd edition , (California: Brooks-Cole Publishing Company, 1992 [1946]),
150-165. ’
Michael Lipsky, “Street-Level Bureaucracy: The Critical Role o f Street-Level Bureaucrats”, der. Jay
M Shafritz and Albert C. Hyde, Classics o f Public Administration, 3rd edition, (California: Brooks-
Cole Publishing Company, 1992 [1980]), 476-484.
10 C20nn)Z EStUner ,<KamU Yönetimi Kuramı ve Kamu İşletmeciliği Okulu”, Amme idaresi Dergisi 3
M. K. B a y ı r b a ğ ve A. G ö k s e l • K a m u Y ö n e t i m i | 1 6 9
¡>inasi Aksoy, “Yeni Sağ ve Devletin Değişimi”, Kamu Yönetimi Disiplini Sempozyumu Bildirileri, 2.
Cilt, (Ankara: TO DA İE Yayım, 1995), 545-559.
Woodrow W ilson, “The Study o f Administration”, Political Science Quarterly, 2 (1887).
Yılmaz Üstüner, “Kamu Yönetimi Kuramı ve Kamu İşletmeciliği Okulu”, Amme İdaresi Dergisi 3
2000), 15-31.
O kum a önerileri
Birgül Ayman Güler, Yeni Sağ ve Devletin Değişimi Yapısal Uyarlama Politikaları 1980-1995, 2.
Basım, (Ankara: İmge, 2005).
Birgül Ayman Güler, Devlette Reform Yazıları (Ankara: Paragraf, 2005).
Birgül Ayman Güler, Türkiye’nin Yönetimi: Yapı (Ankara: İmge Kitabevi Yayınları, 2011).
Cahit Emre, Yönetim Bilimi Yazıları, (Ankara: İmaj, 2003).
Burhan Aykaç, Şenol Durgun ve Hüseyin Yayman (der.) Türkiye’d e Kamu Yönetimi, (İstanbul:
Nobel, 2003).
Kurthan Fişek, Yönetim, (Ankara: Paragraf, 2005).
Nuri Tortop, Eyüp G. İsbir ve Burhan Aykaç, Yönetim Bilimi, 4. Basım, (Ankara: Yargı, 2005).
Ömer Bozkurt ve Turgay Ergun, Kamu Yönetimi Sözlüğü, (Ankara: TODAİE, 2008).
Orsan Akbulut, Siyaset ve Yönetim İlişkisi-Kuramsal ve Eleştirel Bir Yaklaşım, (Ankara: TO D Ü İE,
2005).
Sonay Bayramoğlu, Yönetişim Zihniyeti, 2. Basım (İstanbul: İletişim, 2010).
Şinasi Aksoy, “Yeni Sağ ve Devletin Değişim i”, Kamu Yönetimi Disiplini Sempozyumu Bildirileri,
2. Cilt, (Ankara: TODAİE, 1995), 545-559.
Ümit Sönmez, Piyasanın İdaresi: Neoliberalizm ve Bağımsız Düzenleyici Kurumların Anatomisi,
(İstanbul: İletişim, 2011).
Yılmaz Üstüner, “Kamu Yönetimi Kuramı ve Kamu İşletmeciliği Okulu”, Amme İdaresi Dergisi 3
(2000), 15-31.
Praksis, Düzenlemeden Yeniden Düzenlemeye: Türkiye’d e Kapitalizmin Yeniden Yapılanması ve
Devletin Değişen Rolü, 9( 2003).
Praksis, 2000’li Yıllarda Türkiye’d e Kamu Politikaları, (30-31) 2013.