You are on page 1of 3

Basri YALIN

Ders : Demokrasi ve Kapitalizm İlişkisi

Konu : Final Sınavı

2. Demokrasi ile kapitalizm birbiriyle birçok konuda etkileşim içinde bulunan iki kavramdır.
Tarihsel olarak bir araya geldiği dönemler olduğu gibi çoğunlukla karşıtlık içinde birbiriniz
niteliklerini törpüleyen karaktere sahiptir. Kapitalizm incelemesi sonucunda eleştirel
çıkarımlarını paylaşırken Marx ilk dönemlerde kapitalizmin burjuva sınıfını geliştirmesi
sayesinde ilerici ve demokratikleştirici bir itki yarattığını da kabul etmiştir. Ancak bahsettiği
dönemler henüz kapitalizmin daha çok mübadele üzerinde geliştiği ve tarımsal kapitalizmin ilk
adımlarının oluştuğu dönemlerdir. Zaman içinde endüstrileşmeyle birlikte emek sömürüsü
üzerinde artan sermaye birikimi bunu sömürüsünü doğa üzerine de yöneltmiştir. Üstelik
finansallaşma ve teknolojik gelişmelerle birlikte sermayenin dolaşım hızını artırabilmesi üretim
yerine spekülatif bir yetenek kazanmasını da sağlamıştır. Bu dolaşım hızı sayesinde emek
dışında yatırım gerekçesiyle teşvikler talep etmiş ve ülkeleri, yerel yönetimleri kamusal
denetimden kaçınarak rekabetçi bir yatırım ortamının oluşmasını ülkelere dayatmıştır.

Demokrasi de bireylerin ve toplum içindeki farklı grupların çıkarlarını veya taleplerini


gündeme getirme, gündeme getirdikleri konularda düzenlemeler yapılmasını sağlamak
konusunda bir rekabet ortamını sağlamaktadır. Ancak bu rekabet ortamında birey ve grupların
kendi çıkarlarını gözetirken diğerlerinin bireysel ve toplumsal haklarını ortadan kaldırması,
temel hak ve özgürlükleri sınırlandırması gibi durumlar söz konusu olamaz. Bu anlamda
anayasal güvence altına alınmış haklar ve özgürlükler bulunmaktadır. Demokratik ilke ve
değerlerin kendisini ortadan kaldırmaya yönelik eylemler özgürlükler kapsamında
değerlendirilemez. Kapitalizm de kar maksimizasyonu çerçevesinde karının artırabilmek için
kapitalistin diğerleriyle rekabet ettiği bir piyasa içinde hareket eder. Diğer kapitalistle yaşadığı
rekabet kendi varoluşunu ilgilendirmektedir çünkü karını çeşitli yollarla artıramazsa bu rekabet
içinde yok olacaktır. Bu sebepler emeğin değerini düşürmek, doğayı sömürmek, çevreyi
kirletmek gibi maliyeti dışsallaştırıcı eylemleri yapmaktan çekinmez, eğer bunu sınırlayan
düzenlemeler yoksa. Bu eylemler neticesinde elde edeceği kazanım ekonomikken yarattığı
sonuçlar insanların hayatı üzerinde, onların kişisel hakları üzerinde, toplumların ve kendisini
savunamayacak olan doğanın tahribatı olarak varoluşsal etkilerdir. Yani benzeştikleri noktanın
sınırlanması ve yarattığı sonuçlar bakımından farklılaşmaktadır.

Yine diğer bir taşıdığı benzerlik rasyonel davranış üzerindedir. Ancak yine bu benzerlik
aslında çok temelden bir farklılığı da içeriğinde gösterir. Demokrasilerde bireyler kendileri
açısından rasyonel düşünerek karar almakta ve buna göre oy verme gibi toplumsal karar alma
mekanizmalarına dahil olmaktadırlar. Demokrasiler benzer ya da farklı düşünceler yoluyla bir
uzlaşıyı ve çoğulculuk bağlamında bir uzlaşı sayesinde ortak çıkarlar etrafında birlikteliği
sağlamaktadır. Optimum fayda ve optimum refaha giden yol toplum içindir. Oysa kapitalizmde
rasyonellik işletmenin ve ortaklarının maksimum fayda elde etmeleri üzerinden kurulur. Bunun
dışında kalanların çıkarları önemli değildir. Dolayısıyla bu şirket rasyonelliği için çalışanların
zararları, işletmeyle iş yapan diğer firmalar veya içinde bulunduğu kentin havasını kirletmesi
bu rasyonel hesabın dışında tutulmaktadır.

3. Kapitalizm ile demokrasinin yaşadığı çelişkilerin giderilmesi için öncelikle içinde


yaşadığımız dünyaya dair bütüncül bir yaklaşımı gerektirmektedir. Gazino kapitalizminin
spekülatif hareketleri ile sermayeyi çekebilmek için yerel denetimlerin gevşetilmesinin önüne
geçilmelidir. Dünyanın neresinde bir denetimsizlik varsa bundan kaynaklanacak zarar kendi
köyümüzde olacakmışçasına bir bilincin bütün toplumlarda yerleşmesi gerekmektedir. Ülkeler
arası bencil bir rekabet değil dayanışma gereklidir bunun için. Yine aynı rekabet refleksleriyle
Mason’un Nuh’un gemisine binerek felaketten kurtulma dürtüsünün önüne geçilmeli, felaketi
yaratacak olanın tam da bu Nuh’un gemisinin inşa edilmesi ve buna binme çabası olduğunun
farkına varılmalıdır. Henüz gidebileceğimiz başka bir dünyamız yok. Sudekum’un önerdiği gibi
kooperatif mantığıyla işleyen bir stakeholder modeli teşvik edilerek shareholder moeli işletme
mantığı terk edilebilir. Bu durum hem yukarıda bahsettiğim rekabetçi vahşi kapitalizmi
dizginleyebilir, hem sosyo-ekonomik çevresiyle dayanışmacı bir mantık yerleşebilir hem de
işletmeler içindeki emek sömürüsü azaltılabilir. Ortak kamusal malların korunması için daha
duyarlı olunmalı, bu kamusal mallar sadece ormanlar, meral denizler ve şehirler gibi mekana
dair değil eğitim sağlık gibi hizmetler ve başka kültürel müştereklerdir. Devletin yasal
düzenlemelerini değiştirme talebi olmalı, insanlar devletin kendi egemenlik haklarının
fonksiyonel hale gelmesini sağlayan bir mekanizma olduğunu hatırlayarak bu mekanizmanın
şirketlerin arzuladığı piyasacı bir mantıkla değil toplumun kolektif çıkarlarını öncelemesini
sağlamalıdır. Shklars’ın ifade ettiği gibi kapitalist elitler ellerindeki gücü kullanarak
politikacıları ve üst düzey kamu hizmetlilerini korkutarak sindirebilir, öyleyse insanlar buna
karşı durmalarını sağlamak için seçtiği politikacılar için daha özenli olmalı. Politikacıların
toplumsal duyarlılığa cevap verebilmesi için belirli bir bilişsel altyapıya ve moral değerlere
sahip olması gerekir. Tabi bu toplumsal duyarlılık olması için de toplumun kendi bireysel ve
toplumsal haklarının bilincinde olması gerekir. Böylece toplumu birbirini denetleyerek ortak
bir faydanın korunmasına hizmet edebilir. Yine yargı mensupları da her türlü suistimali
algılayabilecek bir bilişsel ve etik bir eğitimden geçmiş olması gerekir tıpkı kamu çalışanlarında
olması gerektiği gibi. Terazinin diğer ucunda da kapitalizmin nasıl işlediğini öğrenirse
kapitalistler belki yaptıkları işin işçilere “ekmeğini vermek” olmadığı öğrenmiş olurlar ve
otokontrol noktasında biraz kendilerini geliştirirler. Ayrıca duyarlılığı oluşmuş bir toplum
içinde de sebep olacağı zararlar neticesinde karşılaşacağı yasal veya informel tepkiyi
öğrenirlerse yine daha özenli bir tutum sergilemeleri mümkün olabilir. Bunun dışında küresel
çapta finansallaşmanın engellenmesi elzemdir. Çünkü doğanın ve kamusal ortakların
finansallaşması onun sayılsa bir değer haline getirilerek metalaşmasına sebep olmaktadır. Bu
da onunla ilgili etik bir ilişki kurulmasını imkansız kılmaktadır. Türev evraklar gibi aşırı
sermaye birikimini sağlayan finansal araçlar engellenmelidir çünkü ülkeler arasında gezinen bu
birikim ülkelerin doğasına zarar vermekte, ayrılırken yarattığı ekonomik tahribat toplumsal
yapılarını bozmakta ve hatta otoriterleşmeye yol açarak demokratik değerlerin aşınmasına
sebep olmaktadır. Karl Polanyi, kapitalizmin gelişip yayılmasıyla buna karşı dizginleme
çabalarının ve demokratik mücadelenin aynı anda gerçekleştiğini söyler ve bunu “double
movement” olarak tanımlar. Bizim de demokrasi için kapitalizmi ortadan kaldıramıyorsak
sürekli dizginleme çabasında olmamız gerkekmektedir.

You might also like