Professional Documents
Culture Documents
ŞÇERBAK
TÜRK DİLLERİNİN
KARŞILAŞTIRMALI ŞEKİL BİLGİSİ
ÜZERİNE DENEMELER
(Fiil)
Sçerbak, A. M. (1926-2008)
Türk dillerinin karşılaştırmalı şekil bilgisi üzerine
denemeler: (Fiil) / A. M. Sçerbak; çevirenler: Yakup
Karasoy, Naile Hacızade, Mevlüt Gülmez.--Ankara: Türk
Dil Kurumu, 2016.
233 s.; 24 cm.— (Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları; 1177)
Dizin: 189-195 ss.
Kaynakça: 211-233 ss.
ISBN 978-975-16-3209-8
1. Türk Dili, Şekil Bilgisi I. Karasoy, Yakup (çev.) II.
Hacızade, Naile (çev.) III. Gülmez, Mevlüt (çev.) IV. e.a.
415
Türk Dil Kurumu Yayınları
A. M. ŞÇERBAK
TÜRK DİLLERİNİN
KARŞILAŞTIRMALI ŞEKİL BİLGİSİ
ÜZERİNE DENEMELER
(Fiil)
Çevirenler
Yakup KARASOY
Naile HACIZADE
Mevlüt GÜLMEZ
Ankara, 2016
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Türk Dil Kurumu Yayınları: 1177
A. M. ŞÇERBAK
Çevirenler:
Prof. Dr. Yakup KARASOY
Doç. Dr. Naile HACIZADE
Yrd. Doç. Mevlüt GÜLMEZ
*
İnceleyenler:
Prof. Dr. Zeynep ZAFER
Prof. Dr. Zeynep GÜNAL
*
Metin denetimi:
TDK - Zehra YENEMUK
*
Sayfa ve kapak tasarımı:
TDK - Dilek ŞERBETÇİ
*
Baskı:
İleri Haber Ajansı Tanıtım İletişim
Matbaacılık Yayıncılık ve Tic. AŞ
Merkez Mahallesi, 29 Ekim Caddesi
İhlas Plaza, 11 A/21
TR 34197 Bahçelievler, İstanbul
Telefon:+90 (212) 454 32 90
Belgegeçer: +90 (212) 454 34 83
*
Birinci baskı: Ankara, 2016 Temmuz
Baskı sayısı: 500 adet
ISBN: 978-975-16-3209-8
*
Dağıtım:
Türk Dil Kurumu
Remzi Oğuz Arık Mahallesi
Atatürk Bulvarı, 217
TR 06680 Çankaya, Ankara
Telefon:+90 (312) 457 52 00
Belgegeçer: +90 (312) 468 07 83
Genel Ağ: http://tdk.org.tr
*
©5846 sayılı Yasa’ya göre
eserin bütün yayın, çeviri ve alıntı hakları
Türk Dil Kurumuna aittir.
İçindekiler
ÇEVİRENLERİN ÖN SÖZÜ • 7
ALEKSANDR MİHAYLOVİÇ ŞÇERBAK • 9
ÖN SÖZ • 11
KISALTMALAR • 15
GİRİŞ
Türk Dillerinde Fiilin Kökeni Sorunu Üzerine • 19
Fiilin Şekil Yapısı Hakkında Genel Düşünceler • 30
I. BÖLÜM
Fiilin Çekim Şekilleri • 33
Tam Çekimlilik Şekilleri • 34
1. KISIM
Teklik ve Çokluk Şahıs Ekleri • 34
2. KISIM
Soru • 52
3. KISIM
Kip Şekilleri veya Kiplik • 53
Emir Kipi • 56
İstek Kipi • 63
Şart Kipi • 68
Diğer Tasarlama (Dolaylı) Kipleri • 77
Bildirme Kipi Şekilleri • 80
Zaman Şekilleri • 80
-di Ekli Kesin Geçmiş Zaman • 89
-a Ekli Genel Şimdiki Zaman • 94
-a(r) Ekli Tahmin Bildiren Gelecek Zaman • 97
-ğan ve -mış ~ -muş Ekli Sonuç Bildiren Geçmiş Zaman • 103
4. KISIM
Olumsuzluk • 108
5. KISIM
Yeterlik • 111
6. KISIM
Çatı • 112
Etken Çatı »117
Edilgen Çatı «117
Dönüşlülük Çatısı • 123
İşteş Çatı • 125
Ettirgenlik Çatısı • 128
Çekime Girmeyen Tamamlanmamış Fiil Şekilleri • 135
Süreç Yoğunluğunu Bildiren Şekiller • 145
Yardımcı Fiiller • 147
II. BÖLÜM
Fiilin Yapım Şekilleri • 153
III. BÖLÜM
Türk Dillerinde Şekil Bilgisel Unsurların Oluşum Yöntemleri ve Tarihî
Derinlikleri Hakkında »171
0 = â 5 = e î= 1
n n
a=a o=e ı=I V=s
J=c S=ğ Î=I y=û
a=d 5=ğ î=î ?=û
8 = d, z 2=g K=k y=ü
rt tt
ö=e ö=o y=u
M H « w
ö=ö x=b 0= 0 y=u
1951 yılında Skazanie ob Ogııze, Uygurskiy variant adlı master tezini savun
du ve 1968 yılında Sravnitelnaya fonetika tyurkskih yazıkov adlı doktora tezini
savundu.
Altayistik, Yenisey ve Orhun Yazıtları, Eski Uygur Yazıtları, Eski Özbek
Türkçesi, Türkçe-Moğolca dil ilişkileri ile Türk dilinin karşılaştırmalı dil bilgisi
alanlarında çalışmalarını yoğunlaştıran Şçerbak’ın eserlerinden bazıları şunlardır:
• Eski Özbek Edebi Dilinin Tarihi Üzerine, 1953.
• Özbek Milli Dilinin Oluşum Tarihi Üzerine, 1954.
• Dilbilgisel Anlamların Türk Dillerindeki İfade Yöntemleri, 1957.
• 1953-1954 Yıllarında Ak-Beşinı Kenti Kazılarında Bulunan Demir Para
lar (Kırgız SSCB), L. R. Kızlasov, O. İ. Smirnova, A. M. Şerbak, SSCB
Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Aakademisyen Notları, XVI C
1958, s. 514 - 563. Kızlasov, L. R., Smirnova, O. İ., Serbak, A. M.,
1 Şçerbak’ın hayatı ve eserleriyle ilgili daha geniş bilgi için şu kaynaklara bakınız: Sertkaya,
Osman Fikri, “Türk Dil Kurumu’nun Onur Üyesi Prof. Dr. Aleksandr Mihailoviç Şçerbak’ı
Yitirdik, Dil Araştırmaları Dergisi, Sayı: 2, s. 158-161, Bahar 2008; Biobibliografiçeskie
Oçerki o Deyatelyah Obşçestvennıh Nauk Uzbekistana 11, İzd-vo “FAN” USSR, Taşkent
1977, sf. 312-317; Aleksandr Mihayloviç Şçerbak, S. D. Miliband. Bibliografiçeskiy
slovar.., (Çev.: Mustafa Kayıhan) M., 1975, sf. 620-621.
10 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
2 Kazakçanın geleneksel dil bilgisi yazarları, çatının kelime çekimine ait edilmesine
kesinlikle karşıdırlar, (bk. SKY, s. 295-298, Alma-Ata 1962.), A. N. Kononov’un görüşü
farklıdır (bk. Kononov, 1960: 187).
12 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
değildir. Sevortyan, bunun yanı sıra “çeşitli Türk dillerinde bazı çatıların kelime
oluşumu alanına, bazılarının da kelime değişimi alanına daha yakın” olduğunu
belirtir (Sevortyan, 1962: 4).
Alt. Altayca
Ar. Arapça
AzT. Azerbaycan Türkçesi
B. Sib. Batı Sibirce
Balk. Balkarca
Başk. Başkurtça
Batı Sib. Tat. Batı Sibirya Tatarcası
Çul. Çulımca
Çuv. Çuvaşça
EAzT. Eski Azerbaycan Türkçesi
EKıp. Eski Kıpçakça
EKor. Eski Korece
EOğ. Eski Oğuzca
EÖzb. Eski Özbekçe
ET. Eski Türkçe
ETrm. Eski Türkmence
ETT. Eski Türkiye Türkçesi
Ev. Evenkçe
Far. Farsça
Fin. Fince
Fr. Fransızca
Gag. Gagavuzca
Hak. Hakasça
Hal. Halaçça
K. Kalp. Karakalpakça
Kaç. Kaçince
Kar. Karaimce
Kar. Balk. Karaçay-Balkarca
Karanog. Karanogayca
Kaz. Kazakça
Kırg. Kırgızca
Kız. Kızılca
Kor. Korece
Krnı. Kırımca
Krm. Tat. Kırım Tatarcası
Kum. Kumukça
Mac. Macarca
Nan. Nanayca
Nog. Nogayca
Özb. Özbekçe
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 17
Ru. Rusça
S. Uyg. San Uygur
Sag. Sagayca
Sal. Salarca
Şor. Şorca
Tat. Tatarca
Tof. Tofaca
Tom. Tomskça
Trm. Türkmence
Türkiye Türkçesi
Tuv. Tuvaca
Uyg. Uygurca
Yak. Yakutça
AN Bilimler Akademisi
GPİ Devlet Eğitim Enstitüsü
İRYA Rus Dili Enstitüsü
İV Doğu Bilimleri Enstitüsü
İYAL Dil ve Edebiyat Enstitüsü
MİV Moskova Doğu Bilimleri Akademisi
NÜ İlmî Araştırmalar Enstitüsü
NİİEİYAL İktisat, Dil, Edebiyat ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü
NİİİYAL Tarih, Dil ve Edebiyat Araştınnaları Enstitüsü
NİİYALİ Tarih, Dil ve Edebiyat Araştınnaları Enstitüsü
NİİYALİE Dil, Edebiyat, Tarih ve İktisat Araştırmaları Enstitüsü
OLYA Dil ve Edebiyat Bölümü
TD Türk Dili
TDAY-B Türk Dili Araştınnaları Yıllığı Belleten
TDK Türk Dil Kurumu
Diğer Kısaltmalar
kiyor. Genel Türkçenin ana dil düzeyinde onarılan tek heceli gövdelerin analizi
ise; eş seslilik olaylarının herhangi bir eski yazma metninin incelenmesi sırasında
ortaya çıkanlarla kıyasta daha fazla olduğunu gösteriyor, krş. 'ör ‘karşı taraf’,
‘art’, ‘sırt, arka’ ve ‘bir şeyi diğer tarafa tartarak koy-’, ‘bir sınırı geç-’, ‘bir şeyi
aş-’, "an ‘aşağı, alçak’ ve ‘in-, ‘ *kâ ‘sandık’, ‘yemek kabı’, ‘kılıf’, ‘cep’, ‘karın’
ve birlikte katla-, ‘sırayla katla-’, 'kıy ‘kıyı, kenar’ ve ‘kenarda bir şey yapma-’,
‘yanlamasına kes-, biç-’; 'kok ‘toz, kül’, ‘pislikler’ ve hafifçe yan-, kömürleş-’,
koku çıkar-’; 'kür ‘kuru’ ve ‘kuru-’; 'köl ‘koşum hayvanı’ ve ‘ (atı) koş-’; köp
‘şişman, şişkinlik’; ve ‘şiş-’, ‘köpüklen-’ 'oy ‘oyun’ ve ‘oyna-’; 'ong ‘sağ’, ‘şans
lı’, ‘şans’, ‘pay, ‘nasip’ ve ‘düzel-’, ‘başarı kazan-’: "'öp ‘ emme, içme’ ve ‘ağza
al-’, ‘yut-’; ~or ‘çukur, arık’ ve ‘kaz-, eş-’; 'ör ‘üst, kalkış’ ve ‘görün-’, ‘kalk-’;
"pak ‘berk, sağlam’ ve ‘berkit-, kapa-’; 'pök ‘tok, doyan’ ve ‘doy-’; 'sap ‘iplik’
ve ‘ipliği geçir-’, ‘birleştir-’ ‘düzenle-’; 'saç ‘saç’ ve ‘saç-’, ‘dağıt-’, ‘serp-’; 'sık
‘sık, gür’ ve ‘sık-’; 'sak ‘işaret parmağı’ ve ‘koy-, sok-’, ‘batır-’; tam ‘damla’ ve
‘damla-’ 'taş ‘dış, dışında’ ve ‘taş-’; 'tin ‘hayat, soluk’ ve ‘solu-’ vb.
Bazı Türk dillerinde fıil-ad eş sesliliği korunmuş, bazılarında ise ad ve fiil
gövdeleri sonlarına özel eklerin eklerin eklenmesi sayesinde ayrılmıştır, krş.: TT.
an ‘an, fikir’ ve ‘an-’, Tat. ang ‘akıl, zihin, angla- ‘anla-’; Alt. kat ‘kat, sıra’ ve
‘katla-’; Trm. ğat ‘kat, sıra; ğayta- ‘katla-’; Yak. bay ‘zengin’ ve ‘zenginleş-’ Trm.
bay ‘zengin’ ve bayı- ‘zenginleş-’.
Türk dillerinde ad tipli söz dizimsel yapıların çok kullanıldığı görülmekte
dir. krş. AzT. o nıaktııb yazılasıdır ‘o mektup yazılmalıdır’; yazılası maktub ‘ya
zılması gerekli olan mektup’; TT. ben mektup yazacağım, ‘yazacağım mektup;
ben kitap okumuştum, okumuş öğrenci’; Şor. kiji aydan ‘kişi söyler’, aydar kiji
‘söyleyen kişi’; Yak. kihi keler ‘kişi geliyor’, keler kihi ‘gelen kişi’. Cümlede ad
yapılarının asıl fiil yapılarından belirgin çokluğu (bk. Deny, 1921: 144, 381-384;
Gabain, 1940: 85; Brockelmann, 1951-1954: 283), fiillerin ve adların ayrılma sü
recinin çok büyük bir tarihî derinliğinin olmadığını3, aynı zamanda onların yakın
geçmişteki köken birliğinin önemli ölçüde olabilirliğini gösterir.
B. M. Yunusaliyev’in; fıil-ad eş sesliliğine giren fiil gövdelerinde eski de
virlerde ayrı ayrı eklerin varlığı ve sonuç olarak eş sesliliğin ikincilliği ile ilgili
görüşüne gelince, bazı örneklerde onun fikrinin haklı ve doğru olması mümkün
gibi görünüyor. Ama genellikle eş sesli çiftlerin ortaya çıkmasını fiil gövdelerinin
şekil bakımından değişmesiyle açıklamak mümkün değildir. Gerçekten de Türko
logların 'âr, 'kok, 'köl, 'kâ, 'ön, 'saç vb. köklerin şekil bilgisel olarak bölündüğü
nü ispatlayan delilleri var mıdır? Görünüşe göre hayır, olacağı da sanılmaz ama
bu listenin gelecekte değişmeyeceğini söylemek de gereğinden fazla bir cesaret
olurdu.
3 J. Deny’nin “Birçok durumda fiilin dil bilgisel olarak addan ayrılmadığı söylenebilir.”
görüşüyle karşılaştırınız (Deny, 1921: 384).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 21
Hint-Avrupa dilleri gibi dillerde ad ve fiil net bir şekilde ayrılır. Bu ayrılma
özellikle gövdelerin kendi sınırları içerisinde gerçekleşir; şekil bilgisel ağırlığın
yüksek derecesi bu gövdelerin karakteristik belirtisi olmaktadır. (Sadece ad ve
fiil gövdeleri değil, bunların tipleri de şekilce ayrılmıştır; bk. Meillet, 1938: 211
vd.) Böyle olmakla birlikte Hint-Avrupa dillerinde de iki temel dil bilgisel sınıfın
kaybolan yakınlığının izleri vardır. Fiilin ve fiil şekillerinin kökeniyle ilgili öne
sürülen bütün kuramlara göre daha çok H. Hirf in kuramıyla kendisinin ilk fikirle
rinin örtüştüğünü düşünen E. Benveniste, Hint-Avrupa dillerinde fiille adın şekil
bilgisel benzerliği hakkında birkaç yazı yazmıştır (Benveniste, 1935: 173; krş.
Hirt, 1904/1905; 38, 84). Rusçada fiilin tarihî biçim bilgisine özel ilgi gösteren
A. A. Potebnya: “Zamanımıza yaklaştıkça Rusçada fiille adın karşıtlığı artıyor.”
sonucuna varmıştır. Yazar, “Dillerimizde fiilsiz bir cümlenin mümkün olmadığı
hakkında yukarıda bahsedilen fikri söylerken ben vb. fin. (mastar)dan ilkel bir
olay diye bahsetmedim ve bu dillerin sonraki katmanlarının altında başka şeklin
izlerini bulma olasılığını reddetmedim...” diye yazmıştır (Potebnya, 1958: 84).
Birçok dilde ad ve fiil arasındaki fark yeteri kadar açık değildir (Beke, 1960:
381). Örnek olarak, Fin-Ugor dillerinde de Türk dillerindeki gibi ad ve fiil göv
delerinin dış benzerliği olayları görülmektedir. Bununla birlikte eş sesli çiftlerin
varlığı, uzmanlara göre fiil ve adın Ural dili öncesi ayrışmamasının bir kalıntısı
dır. krş. Mac. lep ‘örtü’ ve ‘ört-’,/âgy ‘don’ ve ‘dondur-’, les ‘pusu’ ve ‘gözet-’
nyom ‘iz’ ve ‘bas-’, daktilo et-’; Fin. tünle ‘yel, rüzgar’ ve ‘es-’, sylke ‘tükürük’
ve ‘tükür-’, kuiva ‘kuru’ ve ‘kuru-’, ‘suda erimiş’ ve ‘eri-’ (Hakulinen, 1953: 65;
Beke, 1960: 369; Serebrennikov, 1963: 140; Maytinskaya, 1974: 214).
Ad ve fiil gövdelerinin dış benzerliği olaylarına Mançu-Tunguz dillerinde
de rastlanır, krş. Nan. tuğde ‘yağmur’ ve ‘yağ-’ (yağmur hakkında), bono ‘dolu’
ve ‘yağ-’ (dolu hk.), dalan ‘taşkın’ ve ‘taş-, yüksel- (göl ve ırmak hk.), tala ‘çiğ
balık yemeği’ ve ‘çiğ balığı kes-’, kuklu ‘kuğu’ ve ‘bağır-, öt- (kuğu hk.) (Avrorin,
1961: 12); Ev. arba’sığ’ ve ‘sığlaş-’, kolto ‘yumruk’ ve ‘vur- (yumrukla)’, agdi
‘gök gürültüsü’ ve ‘gürle- (gök hk.)’ (Konstantinova, 1964: 31).
22 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
fiil gövdesi diye adlandırılanlar şekil bilgisel olarak her zaman fiil durumunda
değildir. Başlangıçta bunlar bölünemeyen fiil-ad gövdeleriydi. A. A. Potebnya,
“Sıfat-fiiller için ‘fiilden türemişlerdir’ demek doğru değildir: Sıfat-fiiller, fiilden
türememiş, onunla birlikte oluşmuştur.” diye kesin bir şekilde fikrini ifade eder
ken tamamen haklıydı (Potebnya, 1958: 95); ‘fiil kökenli ad’ terimini kullanan
E.V. Sevortyan da elbette gerçeği söylemiştir (Sevortyan, 1957:9).
Hareket adlarının rolü çok büyüktür; onlar olmadan fiillerin bağımsız bir dil
bilgisi sınıfı olarak ortaya çıkması mümkün değildir. Süreç ve durum adı olarak,
ayrışmamış köken birliği olan ad-fiil köklerinden oluşan hareket adları; hareketin
konuşma zamanıyla olan ilişkisini ve konuşan kişinin hareketle hareketi yapan
arasındaki ilişkisine bakış açısını dil araçlarıyla anlatmaya temel oluşturur. Bir
başka deyişle, hareket adlarında çağdaş Türk dillerindeki fiil şekillerinin anlamsal
çeşitliliğinin kaynağı bulunmaktadır, somut zaman ve kip anlamlarıyla bağlılığı
nın olmamasına rağmen zamanları ve kiplerin anlam yapısını önceden belirleyen
özelliklerin izleri vardır (Mansuroğlu, 1953: 347).
4 Dil bilgisel köken birliğinin türemiş kök-gövdeler tarafından da miras olarak alınması
mümkündür. İlk defa W. Radloff hareket adları ve fiilin çatı eklerinin aynı olduğuna dikkat
çekmiştir (Radloff, 1897: 57-58). G. Clauson Radloff’un fikrini geliştirmiştir. Clauson,
türemiş ad ve fiil gövdelerinin dış benzerliğini, daha ad ve fiil arasında açık sınırların
olmadığı zamanlarda Türk dillerinin dil bilgisel yapısının gelişme aşamasıyla ilişkisini
göstermiştir (bk. Clauson, 1967: 6-7) Aynı zamanda, bk. Deny, 1921: 540-541; Antonov,
1958: 68-75. krş. Yunusaliyev, 1959: 77-79.).
24 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
Hareket adlarının şekil bilgisel özgünlüğünü tam olarak açıklamak için onla
rın kendi ilk fıil-ad köklerinden az da olsa, fiilin ve adın belirtilerini kendi bünye
lerinde koruduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Hareket adları, fiil şekillerinin
oluşumu için ana kaynaktır. Bununla birlikte onlar ada özgü belirtilerin artmasına
yardım etmekte ve adların bazı ulamlarının çoğalmasını sağlamaktadır. Sıra, top
luluk, üleştirme ve tahmin bildiren sayıların köken olarak hareket adları olduğunu
söylemek yeterlidir. Sıfatların bazı şekilleri de hareket adlarına kadar inmektedir.
Fiil köküyle dış benzerliği olan fiilin eksiz şeklinin, emir kipi teklik ikin
ci şahıs olarak kullanılması basit bir rastlantı değildir: Bu durum Hint-Avrupa
(Thurneysen, 1885: 172-180; Meillet, 1938: 249; Szemerenyi, 1970: 229), Dravid
(Caldwell, 1913: 446), Moğol (Poppe, 1955a: 252) ve diğer dillerde de olmuştur.
Bazı dilciler için “emir kipinin yalın kökle bildirimi”ni emrin fiilin en eski ulam
larına ait olduğunun kanıtı sayarlar (Savcenko, 1955: 120).
Fiilin eksiz şekli (yalın kök) hareketin veya durumun adıdır ve bu şeklin emir
kipi görevinde kullanılmasıyla adın eksiz şeklinin hitap, seslenme hâli görevinde
kullanılması arasında benzerlik vardır. V. A. Bogoroditskiy bu iki şekli bir temele
dayanarak karşılaştırmış ve seslenme hâlinin birinci şekle yönelik “özne türü”
olarak ele alınması fikrine yatkınlık göstermiştir (Bogoroditskiy, 1953: 186; V.
V. Vinogradov’la krş.: ‘Emir kipinin temel biçiminin adın seslenme hâli ile olan
kıyaslaması K. S. Aksakov’a kadar dayanmaktadır ve çok akıllıcadır.’ Vinogradov
1947: 590;). Emir kipiyle seslenme hâlinin benzerliğini E. Benveniste de belirt
miştir (bk. Benveniste, 1935: 173; krş. Winter, 1969: 211).
H. Hirt, hareketi adla bildirme yönteminin kalıntı şekillerine sıfat-fiille bir
likte mastarı da dahil eder (Hirt, 1934: 13). Böylece onu çekimli fiillerin (verbi
finiti) kaynağı olmuş şekiller sırasına dahil ediyor.5 H. Hirt’in mastarla ilgili ba
kış açısının özü hakkında herhangi bir kesin yargıda bulunmayarak, bu sözlerin
Türk dilleri için kabul edilir olmadığını belirtmeliyiz. Eski Türkçe yazılı yadi
gârlarda mastarın izi yoktur. Çağdaş Türk dillerinde mastarı ayırmanın mümkün
olup olmadığı hakkındaki sorun tartışıldığında büyük bir ihtimam gösteren N. K.
Dmitriyev’in tutumunu anlamak zor değildir (bk. Dmitriyev, 1948: 170; Elbette
bu, mastarın yabancı dil etkisiyle ortaya çıkışı durumlarına ait değildir, bk. Pokro-
vskaya, 1976: 168-180). Türk dillerinde Hint-Avrupa dillerindeki mastarla kar
şılaştırılması mümkün olan çekimsiz şekillere çok az rastlanır. Rusçada bulunan
birleşik yüklemlerin bağlayıcı fiili ve fiille bildirilen tümleçler, Türk dillerinde
farklı yöntemlerle belirtilmektedir.
5 A. A. Potebnya ile krş.: “Günümüzde mastarın sadece bir zamanlar ad olduğu ama öyle
kalmadığı yönündeki hâkim düşünceyi kesin ve sağlam saymak mümkündür...” (Potebnya,
1958: 338).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 27
ve diğer dillerde hareket adlarının ayrılmış çekim şekillerinde özellikle, -zr ~ -ur
~ -ar ’lı hareket adlarının yaklaşma hâli şeklinde gözle görülür bir biçimde masta
ra yaklaşma eğilimi gözlemlenmektedir (Dmitriyev, 1948: 171; Gadel’şin, 1957:
4-6; Tadıkin, 1962: 54; Urusbiyev, 1963: 83). Tüm bunlar Türkçedeki mastarın
bir kalıntı değil de gelişmekte olan bir ulam olduğunu gösteriyor. Asıl fiil şekilleri
gibi mastarın da kaynağı hareket adlarıdır.
mına mı geliyor? Büyük bir ihtimalle hayır. Çünkü söz dizimsel yapıların değişi
mini bir nitelik durumundan diğerine geçişin bir tek ve kesin yolu olarak görmeyi
sağlayan olgular çok azdır.
***
Türkçede fiilin -Türk dillerinin şekil bilgisel olguları üzerine bazı gözlemle
rin genelleştirilerek özetlenen- çok eski tarihi genel çizgileriyle böyledir. Dilin dil
bilgisel sisteminin gelişmesinde araştırılan dönem en önemli aşamalardan biridir.
Bu aşamada ortaya çıkan olayların çoğu genel veya kısmen bir kural niteliği taşı
malıdır. Gösterilen olguların kuramsal olarak anlamlandırılması sunduğumuzdan
olandan biraz farklı da olabilir. Ama her durumda bunların hayret edilecek şekilde
benzerliğini ve ayrı ayrı grup dillerinde sürekli tekrarlandığını söylemek gerekir.
Fiil şekillerine bütün eklerin gelmesi aynı derecede zorunlu değildir. Bu ek
lerin her biri, fiilin sınıflandırılmasının belirtisi önemini taşımaz. Fiil şekillerinin
bir kısmı, şahıs ve teklik-çokluk eki almamaktadır. Bazı kiplerin ekleri ise fiilden
daha çok ad sınıfına giren şekillerin bünyesinde bulunmaktadır. Türk dillerinde
tür, dil bilgisel bir ulam olarak bulunmaz. Bazen Türk dillerinde hareketin sü
rekliliğini bildiren eklere rastlıyoruz. Hareketin ayrıntılarını, yöntemini, zamanı
nı aktarma amaçlı dolaylı kelime grupları da çoktur: ‘hareket başlıyor’, ‘hareket
bitiyor’, ‘hareket kendisi için gerçekleşiyor’, ‘hareket başka birisi için gerçek
leşiyor’, ‘hareket güçleniyor’, ‘hareket ansızın oluyor’, krş.: Özb. yaza bâşladi
‘yazmaya başladı’ Başk. yazıp botordi ‘yazıp bitirdi’, Özb. yâzip aidi ‘kendisi
için yazdı’, yâzip berdi ‘birisine, birisi için yazdı’, kiçkirip yubârdi ‘birdenbire
bağırdı’. Çatıyla ilgili olarak Türkologların yorumunun geleneksel olan, genel dil
bilimcilerin yorumundan belirgin bir şekilde farklı olduğunu belirtmeliyiz. Çatı
ekleri, ad çekimine de yabancı değildir. Ama söylenenlerden; Türk dillerinde fiil,
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 31
addan farksızdır, anlamını çıkaramayız. Fiilin ada karşıtlığı, herhangi bir ekle de
ğil, fiile özgü eklerin çokluğu (bütünü) ile oluşur.
2. Fiilin addan şekil bilgisel olarak ayrılma düzeyi, farklı Türk dillerinde
hemen hemen aynıdır. Çünkü bu ayrılıklar daha Ana Türkçe zamanında oluşmaya
başlamıştır. Bu süreç daha sonraları -tek Türkçenin artık bir gerçeklik olmadığı
zamanda da- devam ettiği ve günümüzde de bitmediği için fiilin sınıflandırılma
belirtileri farklı şekillerde ortaya çıkar. Örnek olarak, dillerin birçoğunda fiilin
bildirme kipi şekilleri ile adın şahıs ve teklik-çokluk ekleri benzerdir. Bunların
fiil şekillerinin bünyesinde “kökleşme” düzeyi ile çok zayıftır, krş.: Nog. ata
man, Tuv. alır men, Uyg. alimân ‘alırım’; Nog. alasîng ~ alasın, Tuv. alır sen,
Uyg. alisan ‘alırsın’; Nog. alamîz, Tuv. alır bis, Uyg. alimiz ‘alırız’; Nog. alasîz,
Tuv. alır siler, Uyg. alisilâ(r) ‘alırsınız’. Belirtilen ekler bazı dillerin fiil şekil
lerinde, fiillerle kaynaşmış ve adlarla gelen şahıs-yüklem eklerinden ayrılmaya
başlamıştır, krş.: Kar., Tat. alam ‘alıyorum’; Kar. alas, Çuv. ileden ‘alıyorsun’;
Başk. (ağızlarda), Tat. (ağızlarda) barang ‘gidiyorsun’; TT. (ağızlarda) gelecek
sin, gelecim (<geleceğim), gelingmi ‘gelir misin’; gelmeiîg ‘gelmezsin’ (Aksoy,
1945: 152-154, 160). Asıl fiil ve sıfat-fiil şekillerinde kullanılan -ma olumsuzluk
ekine, sadece bazı dillerin ad görevindeki hareket adlarında rastlıyoruz.-mak'\a
biten hareket adlarını karşılaştıralım: AzT. yazmağ ‘yazmak, yazma’, yazmamağ
‘yazmamak, yazmama’; TT. gelmek, gelmemek.
Çeşitli Türk dillerinde, çekimli fiil şekillerininin hareket adlarından türediği
ne dair değişik ölçülerde izler vardır. Ör. -dı ile biten görülen geçmiş zaman şekli,
çekimli fiiller (verbi finiti) için tipik bir örnektir, ama birkaç dilde o, i- (<er-)
yardımcı fiiliyle birlikte kullanılır, krş.: TT. geldi (geçmiş zaman), geldiydi (daha
eski veya uzak geçmiş zaman), krş.: Tatar ağızlarında; kildıyi (<kildi idi) ‘geldi-
yidi’ (Burganova, 1974: 27) kaydım iyi ‘koyduydum’ (Ramazanova, 1974: 103).
3. Türk dillerinin şekil bilgisel açıdan gelişmesinin temel eğilimi, fiilliği
gösteren özgün şekil araçlarının kullanılması yolu ile fiilin ve adın yavaş yavaş
birbirinden ayrılmasıdır. Bu eğilimin gerçekleşmesi, çok karmaşık ve yavaş bir
süreçtir. Sadece fiilin gelişmekte olan dil bilgisel sınıfında yeni özelliklerin oluş
ması değil, aynı zamanda hareket adlarının büyük ölçüde değişmezliği de bu sü
reci etkiler. Hareket adları, temel olarak yüklem işlevini yerine getirirken ve fiil
belirtilerini kazanırken ad belirtilerini de kaybetmezler. Hareket adlarının çekime
girdiğini, iyelik ekleriyle çokluğu gösteren -lar ekini aldığını da söylememiz ye-
terlidir. Bu özellik, sadece farklı dil bilgisel sınıfların bazı durumlarda örtüşmesi
çerçevelerine girmez, ad ve fiil görevli kelimelerin arasına sınır koymamızı da
zorlaştırıyor. "Barar, barğan, barmış, baracak şeklindeki sıfat-fiilleri ad gibi çe
kime girdikleri ve cümlede sıfat görevinde bulundukları için ad grubuna mı yoksa
ada özgü olmayan şekil bilgisel ekleri aldıkları ve tek başlarına yüklem görevinde
kullanılabildikleri için fiile mi dahil etmeli?”, şeklindeki tartışmalar günümüze
kadar devam etmiştir. Bu soruna bir çıkar yol bulabilmek için, Türk dillerinin
32 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
Sıfat-fiillerin söz dizimsel olarak çok anlamlılığı sabit ama sürekli bir durum
değildir. Dil bilgisel yapısının gelişme ve olgunlaşma sürecinde sıfat-fıiller baskın
belirtilerin niteliğine göre yavaş yavaş ayrılmaya başlar. Bir kısım sıfat-fıiller fiil
görevinde, bir kısmı ad ve sıfat görevinde kullanılmaya başlar; bir kısmı ise eski
durumunu muhafaza eder, -di ekiyle biten görülen geçmiş zaman şekline bir kez
daha başvuralım. Bu şekil eski yazma eserlerde yardımcı fiilli ve yardımcı fiilsiz
olarak yüklem görevinde de sıfat görevinde de kullanılır. Çağdaş dillerde ise bun
lar sadece yüklem görevinde kullanılıyor yani asıl fiil şekli olarak ortaya çıkarlar.
4. Hareket adlarının dil bilgisel statüsü, ad ve fiil şekillerinin birbirinden
ayrılarak sınırlandırılması ile ilgili sorun güncel olmasına rağmen biz ona fazla
önem vermiyoruz. Fiilin ve adın birçok benzer noktalarının olması, onların dil
bilgisi açısından ayrı olmadıklarını gösteren eski devirlerden kalma bir izdir. Bun
dan dolayı fiil hakkındaki eserde asıl fiil şekilleriyle beraber düzenli olarak her
zaman sıfat-fiillerin de araştırılması çok önemli bir hata olmayacaktır. Bilhassa
karşılaştırmalı incelemede ayrı ayrı dil bilgisel oluşumları karşılaştırmadan de
ğerlendirme yapmak mümkün değildir.
I. BÖLÜM
Şekil bilgisel özelliklere dayanarak fiilleri iki kısma ayırıyoruz: Birinci kıs
ma tam çekimlilik şekilleri yani bütün çekim eklerini alan fiiller, ikinci kısma ise
tam olmayan çekimlilik şekilleri yani çekim eki almayan veya alsa bile şahıs eksiz
de kullanılabilen fiiller girer. Birinci kısım fiiller cümlede sadece asıl yüklem
olarak kullanılabilir. İkinci kısım fiiller ise asıl ve bağlı yüklem olabildikleri gibi,
sözcüksel ve dil bilgisel tipli birleşik oluşumların bir parçası da olabilirler.
tarihî açıdan ilişkileri ile ilgili sorun üzerinde bir kez daha durmak gerekir. Yuka
rıda belirttiğimiz gibi, bunların hepsi hareket adlarına kadar uzanmaktadır. Ayrı
lıklarının temelinde söz dizimsel uzmanlaşma vardır: Bunların bir kısmı yüklem,
bir kısmı yüklem ve sıfat, diğer bir kısmı ise bağlı yüklem veya zarf işlevinde
kullanılmaktadır. Bu ayrılıkların derinliği, kıyaslamak olarak çok büyük değildir.
Farklı kısımlara giren şekiller arasındaki sınırların bazen istikrarsız oluşu da bun
dan kaynaklanır. Zarf-fıiller, eski hareket adlarının etimolojik özelliklerini kısmen
korumakta ve söz dizimsel açıdan yüklem pozisyonunda bulunarak asıl fiil şekil
lerine benzerlik göstermektedir.
1. KISIM
Teklik ve çokluk şahıs eklerinin olmamasının sebepleri açık değildir ama her
somut durumda onları aramanın mümkün olabileceğini gösteren olgular vardır,
ör.: Sarı Uygurca ve Moğol dilleri birbirlerinden sürekli ve yoğun bir biçimde
etkilenmişlerdir. Moğol dillerinde fiil şekillerinde teklik ve çokluk şahıs eklerinin
bulunması son zamanlara kadar zorunlu değildi. “Teklik ve çokluk şahıs eklerinin
olmaması; kalıntı şeklinde korunmuş bir olay mı yoksa dillerin birbirinden etki
8 (bk. Sevortyan, 1956: 16-21; Baskakov, 1956: 263-303; Glazov, 1966: 116-124;
Canbidayeva, 1968: 201)
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 35
Eğer emir ve istek kipi şekillerinin çok fazla önem taşımayan ayrıntıları göz
önüne alınmazsa ve onlar bir tipte birleştiril irse9, Türk dillerinde görülen teklik ve
çokluk şahıs ekleri kolaylıkla üç gruba ayrılabilir:
1.1. Birinci grup; şimdiki, geniş ve diğer zamanlarla istek kipi şekillerindeki
teklik ve çokluk şahıs eklerinden oluşur. Onların büyük bir çoğunluğu şu veya bu
şekilde şahıs zamirleriyle (ilk iki şahıs) kendi başlarına veya -lar çokluk ekiyle
birlikte uygunluk arz eder.
Teklik Şahıs Ekleri
1. şh. -pan ~ -pın ~ -pun ~ -ban ~ -bin ~ -bun ~ -van ~ -vanın ~ -man ~ -mm
~ -mun ~ -min ~ -ma ~ -m ~ -n ~ -p
2. şh.-sarig ~ -sırîg ~ sırîg ~ -surîg ~ -san ~ -sın ~ -sın ~ -sun ~ -zarîg ~ -zırîg
~ -zurig ~ -sırîg ~ -hirîg ~ -rîğ ~ -n ~ -sa ~ -s, -ğın ~ -ğun
1. şh. a) -pız ~ -pis ~ -biz ~ -buz ~ -bıs ~ -bis ~ -bus ~ -biz ~ -bit ~ -but ~ -vız ~
-vuz ~ -vıs ~ -vus ~ -mız ~ -mız ~ -mız ~ -mis ~ -pâr ~ -uz ~ -z ~ -s ~ -ş
b)-vuza ~-vzâ
e) -k ~ -ğ
d) -sık
2. şh. a) -sırîgız ~ -şığız ~ -sığız ~ -sTrjıs ~ -siniz ~ -sunuz ~ -sınıs ~ -sunus
-sığız ~ -sığız ~ -savız ~ -hığız ~ -sız ~ -sız ~ -suz ~ -sis ~ -sis ~
-sus ~ -sız ~ -r, -ğiz ~ -rîgız ~ -ğıt ~ -ğut
b) -sırîglar ~ -sirîgnar ~ -sırîgdar ~ -surîgdor ~ -sı ılgar ~ -sığar ~ -zağar ~
-zırîglar ~ -zığar ~ -sâr ~ -sar ~ -zar ~ -zar ~ -sılar ~ -slar ~ -ığar ~ -âr
9 Emir ve istek kipi şekillerinin bir tipte toplanmasının doğru olup olmaması ile ilgili tartışma
ilkesel değildir (bk. Dmitriyev, 1948: 163.; Sauranbayev, 1954: 35-36).
36 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
Teklik Çokluk
1. şh. 2. şh. 1. şh. 2. şh.
AzT. alaram alarsarîğ alarığ alarsınız
Alt. alanm alarırîğ ~ alarıbıs alarığar -alarzığar
alarzırîğ alarzağar ~ alarzâr
Başk. alam ~ âlâmın alahîrîğ alabiz alahiğiz
Gag. alanm alarsın alarız alarsınız
Kaz. alamîn alasırîğ âlâmız alasiz, alasirîğdar
Kar. alam ~ alanım alas ~ alasın alabiz alasız
Kar. Balk. alama alasa alabiz alasiz
K. Kalp. alaman alasarîğ âlâmız alasiz(lar)
Kırg. âlâmın ~ alam alasırîğ alabiz alasiz, alasırîğar
Kır.-Tat. alırım ahrsırîğ alnınız alırsız, ahrsırîğız
Kum. alaman alasan alabiz alasiz
Nog. alaman alasırîğ âlâmız alasiz
Tat. alam alasırîğ alabiz alasiz
Tuv. alır men alır sen alır bis alır siler
TT. alırım alırsın alırız alırsınız
Trm. alann alarşırîğ alarış alarşırîğız
Özb. âlamen âlasen alamiz alasiz
Uyg. alimân alisân alimiz alisilâ(r)
Hak. alarbın ~ alam alarzırîğ alarbıs alarzar
Çuv. iledep deden iletper ileder
Şor. alanm ~ alan fiğ ~ alarbıstar, âlarzar ~ alarzar
alarbın alarzırîğ alarıs
Yak. ılabın dağın ılabıt dağıt
yollan ise farklıdır. Hem ihtimal-tahmin hem de kesinlik (bk. Çarıyarov, 1970: 7,
66-67) bildiren kip edatı, tur- yardımcı fiilinin şekillerinin birinden başlıca kip
anlamının özgün niteliklerini miras olarak almış, yüklemin şahıs eki ise onun yük
lem özelliklerinin ifadecisi olmuştur (krş.: ET’de er- yardımcı fiilinden türeyen
ermiş, erinç, erkan, TT. de ol- yardımcı fiilinden ola, olmalı, olacak). Burada
dikkat edilmesi gereken bir husus vardır: Yüklemdeki şahıs eki ve kip ek-edatı
dış görünüşe göre her zaman örtüşmeyebilir. Yüklemdeki şahıs eki bazı Türk dil
lerinde -dı ~ -t'ye kadar kısalmıştır, kip ek-edatı ise her yerde -tıı(r) şeklini korur,
krş.: Alt., Kırg. alat ‘alıyor, alacak’; Özb. bâradi ‘gidiyor, gidecek’, bârğandir
‘gidiyormuş’. Şunu da krş. Kar. eşitmast ‘işitmiyor’; Çuv. pelmest ‘bilmiyor’.
Eski Türkçe ve Başkurt, Tuva, Hakas gibi bazı Çağdaş Türk dillerinde 1. ve
2. şahıs zamirleri ile aynı sırada 3. şahıs ol şahıs-işaret zamiri de görülmektedir.
Örnekler: ET. Bilga Tonyukuk angyığ ol ‘bilge Tonyukuk kurnazdır’ (Ton. 34),
ança bilinglâr edgü ol ‘öyle biliniz, bu iyidir’ (ThS II 87), ol evga barmış ol ‘o eve
gitmiş’ (MKI 38), ol tavarın satığlı ol ‘o, onun malını satmak niyetindedir’ (MKII
297); Başk. Haşan yazivsi ul ‘Haşan yazardır’ (bk. Dmitriyev, 1948:53); Tuv. ol
tur ol ‘o duruyor’, ol alır ol ‘o alıyor’; Hak. çoğıl (< çok ol) ‘yok’. Görünen o
ki yüklemde şahıs eki işlevindeki ol zamirine Azerbaycan dilinin Tebriz ağzında
şimdiki zamanın 3. şahsının sonunda görülen i sesi de büyük bir olasılıkla yük
lemde şahıs eki işlevini yapan ol zamirine uzar. krş. alıri ‘alıyor’, galiri ‘geliyor’
(bk. Mirzazade, 1962: 244-247; Rustemov, 1965: 218-220). Yine de elimizdeki
olgulara dayanarak ol şahıs zamirinin Türk dillerinin gelişmesinin herhangi bir
aşamasında yüklemdeki şahıs eki işlevinde düzenli kullanılışı hakkında belirli bir
sonuca varmamız mümkün değildir. Ol zamirinin adlarla veya erür ve turur şe
killerine eklenmesi büyük bir ihtimalle düzenli olmamıştır. Tuvacada ol zamiri ile
bir arada -tur ( ~ -dur ~ -dı ~ -du ~ -t) ekinin, bo zamirinin ve ayrı, bağımsız ola
rak kullanılabilen diğer kelimelerin yüklemdeki 3. şahıs eki yerine kullanılması
da bir tesadüf değildir, krş.: Tuv. çerle ındığ şıngğı kiji ‘o her zaman böyle ciddi
dir’, ol bistinge hünnüfig kelir çüve ‘o her gün bize gelir’, men ajıldap tararım bo
‘ben şimdi çalışıyorum.’ (bk. Sevortyan, 1956: 12; Îshakov-Pal’mbah, 1961: 223;
Monguş, 1968: 242-248).
Çokluk 3. şahıs -lar ekiyle ifade edilir [Çuvaşçada-s (e) < 1-sem eki ]. (bk.
Sergeyev, 1973: 10; aynı zamanda bk. Yegorov, 1957: 189. Diğer bakış açılarının
yorumu için bk. Levitskaya, 1976: 58-59). krş.: Kar. aladı(r)lar, Kar.-Balk. ala-
dıla, Nog. aladî(lar) , Tuv. ap tur(lar) , alır(lar), Çuv. ilesse, Yak. dallar, -lar eki
ya her zaman (krş. Yakutça), ya da çeşitli durumlara bağlı olarak kullanılmaktadır.
Şöyle ki Azerbaycan dilinde, eğer özne canlıyı ifade ederse, zorunlu olmamakla
birlikte -lar eki kullanılabilir. Eğer özne cansızları ifade ederse yüklemde -lar eki
genellikle bulunmaz (bk. GAY, 1971: 214). -lar ekinin kullanılışının belirli bir
kurala uymadığı Özbekçede, bu ekin genellikle asıl görevi dışında saygı, nezaket
gerektiren durumların ifadesinde bulunması zorunludur, krş.: rahbarim buğun ke-
ladilar ‘rehberim bu gün gelecekler.’
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 39
Yüklem işlevini yerine getiren asıl fiil ve sıfat-fiil şekillerinde -lar ekini kul
lanmanın kısmen serbestliği, genel Türkçede çokluğun ifade araçlarına “ekono
mik” yaklaşım eğilimi ile bağlı olan çok eski bir olaydır.
1.2. Bildirme kipinin görülen geçmiş zaman şeklinde ve önemli bir derecede
değişikliğe uğramış olan şart kipi şeklinde bulunan, teklik ve çokluk şahıs ekleri
ikinci grubu oluşturur. Eski Türkçede, Sibirya ve Altay dillerinde, diğer çağdaş
Türk dilleri ağızlarında, yukarıda adı geçen teklik ve çokluk şahıs ekleri, birinci
gruba giren eklerle kısmen benzerlik gösterirler, krş.: Yak. kördörbün ‘eğer görür
sem’, kördörgün ‘eğer görürsen’
1. şh. -m
2. şh. -ng ~ -n ~ -ğ ~ -k ~ -y
Çokluk şahıs ekleri
1. şh. a) -biz ~ -buz ~ -bis ~ -bus ~ -bit ~ -but ~ -vız ~ -vuz ~ -vıs ~ -vus ~
-mız ~ -muz ~ -mâr ~ -ız ~ -uz ~ -z ~ -s ~ -v
b) -bıstar ~ -vuzâ ~ -vzâ
e) -k ~ -ğ ~ -h ~ -y
2. şh. a) -rîgız ~ -rîguz ~ -rîgız ~ -rîgız ~ -mz ~ -nuz ~ -nıs ~ -nus ~ -ğız ~
-ğuz ~ -ğız ~ -ğız ~ -ğıt ~ -yız ~ -yuz ~ -ız ~ -s ~ -z ~ -r
b) -rîglar ~ -rîgdar ~ -rîgar ~ -ğar ~ -ar ~ -r ~ -yla ~ -una
Örnekler (Bildirme kipinin görülen geçmiş zaman ve şart kipi şekillerinde
al- fiili):
Teklik Çokluk
1. şh. 2. şh. 1. şh. 2. şh.
AzT aldım aldın aldığ aldınız
alsam alsan alsağ alsanız
Alt. aldım aldırîğ aldıbıs, aldık aldığar
alzam alzarîğ alzabıs, alzak alğazar
Başk. aldım aldırîğ aldık aldığız
alham alharîğ alak alhağîz
Gag. aldım aldın aldık aldınız
alsam alsan alsak alsanız
Kaz. aldım aldırîğ aldık aldırîğ(iz)dar
alsam alsarîğ alsak• alsarîğ(Iz)dar
Kar. aldım aldın ~ aldıy aldık• ~ aldıhw aldınız ~ aidiyiz
alsam aldın ~ alsey alsak• ~ alsahw alsanız ~ alsayız
Kar.-Balk. aldım aldırîğ aldık aldığız
40 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
1.3. Emir ve istek kipi şekillerinde görülen teklik ve çokluk şahıs ekleri üçün
cü grubu oluşturur.
Teklik:
1. şh. a) -m ~ -n
b)-
2. şh-
3. şh. a) -sı ~ -su ~ -zu ~ -sın ~ -sın ~ -sun ~ -sın ~ -hin ~ -zın ~ -zun ~ -sini
~ -suni ~ -tın ~ -tun
Çokluk:
Teklik Çokluk
1. şh. 2. şh. 3. şh. 1. şh. 2. şh.
AzT alım al alsın alağ ahn(ız)
Alt. alayın al alzın alâlıktar- alalıktar alığar
Başk. alayım al alhın alayık alığız
Gag. alayım al alsın alalım ahn(ız)
Kaz. alayın al(Trîg) alsın alayık alîrîg(îz)dar
Kar. alayım al alsın alayıh alınız- alıyız
Kar. -Balk. alayım ~ alayın al alsın alayık alığız
K. Kalp. alayın al(ırîğ) alsın alayık alırîğ(îz)lar
Kırg. alayın al alsın alahk, alah alırîğız
Kır. -Tat. alayım al alsın alayık ahrîğız
Kum. alayım al alsın alayık alığız
Nog. alayım al alsın alayık alırîğlz
Tat. alıym al alsın allyk alığız
Tuv. ahyn al alzın alihrîgar ahrîgar
TT. alayım al alsın alalım ahn(ız)
Trm. alayın al alsın alahrîg ahrîğ
Özb. âlay(in) âl(irîg) âlsin âlaylik âlirîg(iz)lar
Uyg. alay al alsun alayli, alayluk elirîglar
Hak. alim al alzın alarîğar ahrîgar
Çuv. ilem il ilder iler iler
Şor. alayın, alay al alzın alârîğnar, alarîgnar alâr
Yak. ılım ıl illin ılıağın ıhrîğ
krş.: ET. alayın ‘alayım’, bol ‘ol’, bolsa ‘olsun’, barzun ‘gitsin’, yarlıka-
zu ‘bağışlasın!’, kirsüni ‘girsin’, alalım, alalıng ‘alalım’, eşiding ‘işitiniz’ (bk.
Radloff, 1897; Şukurov, 1970: 8; Kondratyev, 1970: 27); EAzT. varım ‘gideyim,
ohuyurn ‘okuyayım’, ğırılavuz ‘ölelim, helâk olalım’, gedavüz ‘gidelim’, duta-
lım ‘tutalım’ içalim ‘içelim’, olalum ‘olalım’,galin ‘geliniz’,giriniz ‘giriniz’ (bk.
Ragimov, 1966: 25, 31-32, 38-41; 1968: 119); ETT. aytayın ‘söyleyeyim’(AQJB
27), varayım ‘gideyim’, satam ‘satalım’ (AQJB 28), görayin ‘göreyim’, bilâlüm
‘bilelim’, varalum ‘gidelim’ (GD 167); EÖzb. köray, körâyim, körayin ‘göreyim’,
alalı ‘alalım’, keltüraling ‘getirelim’, körâylik ‘görelim’, berâyik ‘verelim’ (bk.
Şçerbak, 1962: 156-157), deyün ‘söyleyeyim’, kılayun ‘yapayım, bolalınğlar
‘olalım’, berâyling ‘verelim’, biling ‘biliniz’, koyunglar ‘koyunuz’ (bk. Lapasov,
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 43
1971: 15), urufiguz ‘vurunuz’, AzT. (ağızlarda) gedek, gedây, gidağ, gedâgün,
gidağun, gedâgüz ‘gidelim’, bahağ, bahağun, bahağuz ‘bakalım’, sahlıyun, sah-
lıyuz ‘koruyunuz’ (bk. Şiraliyev, 1957: 80-81; 1960: 54; Şiraliyev, 1955: 106-107;
R. E. Rustemov, 1. şahıs çokluğu bildiren iki ekin - -ğ ve -(v)uz eklerinin- bir
leşim olasılığını da geri çevirmeden, -ğuz ekini -vuz ekinin ses bilgisel bir çeşidi
olarak görme lehine inandırıcı kanıtlar gösterir, bk. Rustemov, 1965: 260-262;
1961: 80); Alt. (ağızlarda) barak, barâktar, barâldar ‘gidelim. ‘ (bk. Dırenkova,
1940: 160) parayım ~ parıyın ~ parın ‘gideyim’, parala ‘gidelim’, parâr ‘gidi
niz’ (bk. Baskakov, 1969: 107-108); Başk. (ağızlarda) kiFıng ‘geliniz’ (bk. Baye-
va, 1959: 37; Maksutova, 1964: 19); alayiğiz ‘alalım’ (bk. İşbulatov, 1959: 121),
kitâyıklar ‘gidelim’, kölayıgız ‘gülelim’ (bk. Mirjanova, 1958: 199), alayîğîz(lar)
‘alalım’ (bk. İşbulatov, 1975: 44; Maksutova, 1965: 22-23); Kaz. (ağızlarda) ba-
ralîk ‘gidelim’, keldik ‘gelelim’ (bk. Daniyarov, 1965: 22-23); Kırg. (ağızlarda)
alayık, alaylı ‘alalım’ (bk. Yunusaliyev, 1971: 178); Tat. (ağızlarda) kitâyln ‘gi
deyim’, kitâyık ‘gidelim’ (bk. Ahatov, 1965: 24); alayın ~ aliyin ~ alîyn ~ alan ~
alayım ‘alayım’, alayîk ~ alîyik ~ aliyk ~ alak, alayiklar, alayîklarîng, alayîğing
~ alayîng ‘alalım’ (bk. Tumaşeva, 1959: 21, 23); alıiîg ‘alınız (bk. Sarmanayeva,
1950: 10); TT. (ağızlarda) alıy ‘alınız’veriy ‘veriniz’ (bk. Korkmaz, 1964: 107,
\ 29); giden ‘gideyim’, gidâm ‘gidelim’,yapanı ‘yapalım’(bk. Hazai, 1959: 228);
Trm. (ağızlarda)ğaçaylı ‘kaçalım’,göröylü ‘görelim’(bk. Bayramdurdıyev, 1965:
17); geçitîgler ‘geçiniz’ (bk. Atacanov, 1959: 13), giday ‘gidelim’(bk. Atamedov,
1965: 22; Saparova, 1970: 16); Özb. (ağızlarda) biliyluv ‘bilelim’, âliylııv ~ aliy-
nuv ‘alalım’, küriynuz~ kuriynuvza ‘görelim’ (bk. Gulyamov, 1968: 121); bâriyla
~ bâriiîgla ‘gidiniz’ (bk. Şermatov, 1960: 31); bârâyduk ‘gidelim’ (bk. Curayev,
1959: 22); karalı ‘bakalım’, bâralı ‘gidelim’ (bk. Şamsiddinov, 1965: 18); ban
ıl ızdar ‘gidiniz’ (bk. Abdullayev, 1957: 16); getâyin ‘gideyim’, okığayın ‘okuya
yım’, işlâgâyin ‘çalışayım’, baralı ‘varalım’, getâli ‘gidelim’ (bk. Cumanazarov,
1961: 18) bârâmı ~ bârâniy ‘gidelim’, kelâmı ~ kelâniy ‘gelelim’ (bk. Gafurova,
1962: 17); kelinâ ‘geliniz’ (bk. Curayev, 1975: 11); bârâynü ~ bârâynük ‘gide
lim’, kelâynük ‘gelelim’, bâriynâr ~ bârına ‘gidiniz’ (bk. Aliyev 1975: 39-40, 58,
81); Uyg. (ağızlarda) barayin ‘gideyim’, baraylik ~ baraynik, barayni, baralin,
baraynung ‘gidelim’ (bk. Sadvakasov, 1972: 27-28); Hak. (ağızlarda) alış ‘alınız’,
odırıs ‘oturunuz’ (bk. Pataçakova, 1964: 9; 1965: 16); parin ‘gideyim’, alalar
‘alalım’(bk. GHY, 1975:190).
Ebu Hayyan’da, Rabguzi’nin Kısasü’l-Enbiya'smAa., Altın Ordu Devri eser
lerinde (Kutb’un Husrev ü Şirin’i, Seyf-i Sarayî’nin Gülistan'ı, Nehcü’l Feradis)
ve başka yazma eserlerde görülen şekiller de dikkate değer: başlağayın ‘başla
yayım’ kengâşayim ‘danışayım’ yegaling ‘yiyelim’, ağğalını ‘yükselelim’, kira
lımı ‘girelim’, yürügâlim ‘yürüyelim’, kılmangızlar ‘yapmayınız’, tıırungsız ‘du
runuz’, kalmangizsiz ‘gelmeyiniz’ (bk. Rasulova, 1969: 13-14; Mirzakarimova,
1969: 23-24; Abdurahmanov, Şukurov, 1973: 139-142).
44 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
Bazı Türk dillerinde istek kipinin birinci şahıs ikilik bildiren bir şekli vardır.
Bu şekil çokluktan temel olarak -lar eki veya onun ses bilgisel varyantlarının
bulunmayışı ile ayrılır: Alt. alâlık (ikilik), alâlıktar (çokluk); Tuv. alil ~ alili (iki
lik), alilıngar (çokluk); Trm. alalı (ikilik), alalıfig (çokluk); Hak. alaıig (ikilik),
alangar (çokluk); Şor. alâiig ~ alafiğ (ikilik), alângnar ~ alaiignar (çokluk); Yak.
ıhalı (ikilik), ılıağıng (çokluk).
Çuvaşçada emir kipinin çokluk 3. şahıs şekli -ççâr eki ile yapılır, krş.: tup-
ççâr ‘bulsunlar’.
1.4. İlk iki gruptaki teklik ve çokluk şahıs eklerinin karşılaştırılması, onların
şahıs zamiri kaynaklı olduklarını gösteriyor (bk. Böhtlingk, 1851: 169; Kuznet
sov, 1954: 57; Dmitriyev, 1956: 6; Râsanen, 1957: 197; Hazai, 1971: 231-234. Ş.
H. Akbayev, ikinci gruba giren şahıs ve teklik-çokluk eklerini şahıs zamirlerinin
ilgi hâli şekillerine götürür; (bk. Akbayev, 1976: 7); krş. Dul’zon, 1976: 129.
Genel olarak şahıs ve teklik-çokluk eklerinin böyle bir gelişme yolu mümkün
gibi görünse de Türk dilleri için bu pek inandırıcı değildir. Birincisi, takılan nokta
olan ıîg birinci grupta da görülür (krş. Tat. sen barasifig ‘sen gidiyorsun’), bunun
oluşum ve gelişimi ise ilgi hâli şeklinin kullanılmasıyla bağlantılı olamaz. İkinci
si, Türk dillerinde şahıs ve teklik-çokluk eklerinin ilgi hâli eklerinden daha eski
olduğunu düşünmek için tüm esaslar vardır. Bu eklerin gelişmesi şematik olarak
aşağıdaki şekilde gösterilebilir:
Teklik:
2. şh. a) *-sırîgıs —>-sığıs (- suğus) > -sis (-süs) > - sis (-sus)
->-rîgıs (-rîgus) >-ğıs (ğus)
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 45
10 bk. N. K. Dmitriyev’de: “...Burada -ık ~ -ik ~ -uk —ük eki anlamına göre -ız —iz —uz —üz
unsuruyla örtüşür, yani (-lar, -ter ve -ız —iz —uz —üz eklerinden sonra) çokluğun üçüncü
ekidir.’’ (Dmitriyev, 1940: 108; krş.: Kotvvicz, 1953: 233-234).
46 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
runmuştur: Tuva, Hakas, Çuvaş, Şor ve Yakut dillerinde bu ek, çokluk 1. şahsın
yegâne belirtisidir. Altaycada ise -k eki ile birlikte kullanılır, krş.: Tuv. aldıvıs,
Hak., Şor, aldıbıs, Çuv. ildemer, Yak. ıllıbıt ‘aldık’.
Teklik Çokluk
bardı fiğ (< bardısınğ) bardı ngız
barsarîğ (< barsasırîg) barsarîğ ız
11 Krş. N. K. Dmitriyev’de: “Eskiliğine göre orta sayılan -sınğız /-singiz varyantı -sıng ve -ız
parçalarına ayrılır. Burada -ız /-iz parçası anlamına göre herkesçe bilinen -lar, -ler ekine eşit
düzeyde olan eski bir çokluk ekidir.” ve devamında: “Bazı Sibirya dillerinde -ız şeklinin ses
bilgisel varyantı olan -ar unsurunun ayrıldığı -sığar/-zığar eki vardır.” (Dmitriyev, 1956:
14). Aynı zamanda bk. Râsânen, 1957: 201.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 47
zamirinin kısalması sonucu oluşan bir unsur olarak açıklanmıştı: biz < * bi (ben)
+ *si (sen) , siz < *si (sen) +si (sen) (bk. Böhtlingk, 1848: 39; 1851: 168). O.
Böhtlingk’in bu düşüncesi, -sınğız ekinin -sınğ ve -sız şeklinde bölünebilmesi için
pek de fena sayılmayan bir dayanaktır. Dolayısıyla bu fikir, dil malzemeleriyle de
sanki destekleniyor gibidir, krş.: Çul. scin incin parğayvis ‘sen ve ben gideceğiz’
(bk. Dul’zon, 1973: 200). Fakat -sınğ ekinin -lar ekiyle birleştirilmesi normal sa
yıldığı ve Türk dillerinin ruhuna aykırı gelmediği hâlde, onun -sız (çokluk 2. şahıs
eki) ile birleştirilmesi Türkçenin biçim bilgisi ile ilgili geleneksel görüşlere hiçbir
şekilde uymuyor ve sağlam bir fikir olarak inandırıcı görünmüyor.
Bizce, bundan sonraki araştırmaların teklik ve çokluk şahıs şekillerinin ge
lişmesinin ana çizgilerine dayanarak yapılması gerekmektedir; teklik ve çokluk
şahıs zamirlerinin kök unsurlarının ortaklığının kanıtlanması gibi, aslında çözü
lemeyen sorunların ele alınmaması daha mantıklıdır. Teklik ve çokluk şahıs ek
lerinin gelişmesinin ana çizgileri ise şahıs zamirlerinin onlar için başlangıç mal
zemesi niteliğinde kullanılması konusunda şüpheye yer bırakmıyor. Buna göre
çokluk 2. şahısta, örnek olarak Kırım Tatarcasında alırsınğız değil, alırsız veya
buna benzer bir şeyin kullanılması icap ederdi.
Çokluk 2. şahıs zamirinin yapısal-ses bilgisel özelliklerinin bazı izlerini ta
şıması ile beraber çokluk 2. şahıs ekinin özgünlüğü nasıl açıklanabilir? Eğer yu
karıda verilen şekil, teklikle bir arada değerlendirilirse ve 1. şahıs şekilleri ile
karşılaştırılırsa, o zaman -sınğız ekinin ortaya çıkışını, ilk başlarda daha eski sayı
lan görülen geçmiş zaman ve şart kipi şekillerini kapsayan benzeşme olayı çerçe
velerinde, şekillerin aynı düzeye getirilmesi ile açıklamak pek zor olmayacaktır.
İlk önce aldım /aidimiz karşılaştırmasına paralel olarak aldıfîğ /aldıfîğız, alsanğ /
alsaiîğız karşılaştırması yapılır. Daha sonra alırım /alırmız karşılaştırmasına göre
yapılan alırsıiîğ / alırsınğız karşılaştırması normal olacaktır, krş.: Başk. alahinğ
/ alahiğîz; Başk. (ağızlarda) alafîğ / alağız ; Trm. (ağızlarda) alyönğ / alyönğız,
alarşıhğ / alarşıhğız. Birçok dilde yüklemdeki teklik ve çokluk 2. şahıs ekinin
birinci kısmının dış görünümünde gözlemlenen fark, ses bilgisel nitelik taşımak
tadır (krş. Başk. -hinğ ve -hiğız); -nğ iki ünlü arasında -ğ ’ya dönüşmüştür.
Benzeşme olayını şekillerin evriminde belirleyici etkenler sırasına almak
doğru değildir. Fakat özellikle şekil bilgisel unsurların açık bir biçimde çekim
şekilleri oluşturduğu durumlarda benzeşme olayı, önemli değişikliklere sebep
olabilir. Özel incelemelerin gösterdiği gibi, fiillerin şahıs şekilleri benzer değiş
melere daha fazla maruz kalmıştır (bk. Kuriloviç, 1962: 117-119). P. M. Melio-
ranskiy’nin; bütün fiil şekillerinde Türk dillerinin birçoğunda kısmen, Azerbay
can Türkçesinde ise kullanımı tamamen daralmış, asıl ve “doğru” şekil olan -mız
eki yerine çokluk 1. şahıstaki -k ekinin ortaya çıkmasını benzeşme olayı ile açık
laması karakteristiktir (bk. Melioranskiy, 1900: LXXI- LXII). Benzeşme olayına
fiilin şahıs şekilleri sınırları içerisinde B. A. Serebrennikov da işaret etmiştir. B.
A. Serebrennikov, Ana Türkçede -dik eki şahıssız şeklin -ıt ekli görülen geçmiş
48 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
zaman şahıs şekilleri ile karıştığı durumların olduğunu ve (aldık tipli) teklik 2. şa
hıs şeklinin, (aldım < alilim tipli) teklik 1. şahıs şekli etkisiyle değiştiğini düşün
müştür (bk. Serebrennikov, 1961: 167-168). Fakat B. A. Serebrennikov tarafından
öne sürülen görüş herkesçe bilinen sebeplerle bazı çelişkiler göstermektedir. Daha
inandırıcı olan durum, birinci şahıs eki ile benzeşme sebebiyle, teklik 2. şahıs
ekindeki -fiğ yerine -zı’nin ortaya çıkmasıdır, ör.: Özb. bâraman ‘gidiyorum’, bâ-
rasan ‘gidiyorsun’; krş.: Başk. barahinğ, Kaz., Nog., Tat. barasîng, Kırg. bara-
sıng', Trm. (ağızlarda) gelyöıîg ‘geliyorsun’.
Üçüncü gruptaki teklik ve çokluk eklerinin şahıs zamirleriyle ilişkisinin daha
az görülmesi, emir ve istek kiplerinde teklik ve çokluk eklerinin şahıs zamirleriyle
ortak bir yanı olmadığını iddia etmeye vesile olmuştur. Ne var ki adı geçen şekil
lerin çok sayıda olan çeşitlerini mukayese ederek bu gruptaki teklik ve çokluk şa
hıs eklerinin oluşmasında da şahıs zamirlerinin önemli bir rol oynadığı sonucuna
varmak mümkündür. Bununla birlikte emir ve istek kipi şekillerinde şahıs ekleri
nin gelişmesinin kendine özgü çizgilerinin büyük bir ölçüde göründüğü apaçıktır.
İstek kipinin teklik 1. şahıs eki ya daralmış (-m, -n) ya da tamamen ortadan
kalkmıştır, krş: AzT. alam ~ alayım, Alt. alayın, Uyg. alay, Şor. alay(ın) ‘alayım’
(krş. Blagova, 1973: 15-16; Baskakov, 1975: 91-93). İstek kipinin teklik 1. şahıs
ekinin daralmadan kullanıldığı örnekler eski metinlerde az sayıda da olsa görülür
(bk. Brockelmann, 1951-1954: 227; Eckmann, 1966: 155).
Geniş bir şekilde çokluk anlamında da kullanılan (-lar eki seçmelidir) ve
emirden ziyade istek, arzu ifade eden teklik 3. şahıs eki, N. K. Dmitriyev’e göre
“ilk varyantında -n ile biten teklik 3. şahıs iyelik eki’’ (Dmitriyev, 1948: 164), O.
Böhtlingk’e göre (bk. Böhtlingk, 1851: 170; Radloff, 1897: 74, 91) ise 3. şahıs
zamirinin arkaik şeklidir (krş.: Şçerbak, 1977: 77-78). G. J. Ramstedt ise farklı
bir görüştedir. Ramstedt’e göre emir kipinin 3. şahıs şekli, -su eki istek kipinin
genel Altayca şekline kadar iner (bk. Ramstedt, 1957: 83). W. Kotwicz, bu husus
ta G. J. Ramstedt’in görüşlerine birçok yönden katılmaktadır (bk. Kotwicz, 1953:
230). W. Bang’a göre -su fiilden ad yapma ekidir (bk. Bang, 1916: 1248). N. A.
Baskakov, -sın ekinin “şart şeklini de ifade eden ve çok verimli bir kelime yapım
eki olan” -sı —sa ekine yakınlığına işaret eder (Baskakov, 1975: 102). Sonda
yer alan -zz’nin yapısıyla ilgili C. G. Kiyekbayev’in de özgün fikirleri vardır (bk.
Kiyekbayev, 1967: 11-12).
çan ‘sen ne zaman gideceksin? (MK II 68-69). Gösterilen nüans, alası tipli şekli
diğer gelecek zaman sıfat-fıillerinden ayırır. İyelik eki -sz’yı çıkardıktan sonra
geriye kalan kısım -a eki hareket adıdır.
Biz; 3. şahıs emir kipinin bünyesinde iyelik eki bulunduran -a’lı şekilden tü
remesiyle ilgili O. Böhtlingk ve W. Radloff’un fikirlerine dayanarak iki başlangıç
varyantı seçiyoruz:-sz ~ -su ve -sın ~ -sun. 3. şahısta görülen şahıs veya şahıs-işa-
ret zamirlerinin kullanılması zorunlu olarak gerekmediği için varyantlardan birisi
seçime bağlı olmuştur. 3. varyant özel bir yer almaktadır. Herhâlde ona eklenmiş
ünlüyü Eski Özbekçe metinlerde ve Halaççada görülen teklik 2. şahıs emir kipin
de olduğu gibi, kuvvetlendirici edat olarak kabul etmek gerekiyor.
Çuvaşçadaki teklik 3. şahıs emir kipi şekli (krş.: kilden ‘gelsin’, pelder ‘bil
sin’, vııladâr ‘okusun’, tuptâr ‘bulsun’) özel bir durumdur. Bu şeklin oluşmasın
da, Çuvaşçanın Türkçe olmayan dillerle sıkı ve sürekli teması belirli bir rol oyna
mıştır. Adı geçen şeklin şekil bilgisel yapısının inandırıcı açıklaması onun anlam
özellikleri ile uygun bir şekilde E. Karahka tarafından teklif edilmiştir: -t teşvik
çatı eki, -âr çokluk 2. şahıs emir kipi ekidir (bk. Râsânen, 1957: 208; krş.: Doer
fer, 1972: 314, 316). İçerik olarak aşağıdaki anlam geçişi görülür: “onu gelmeye
mecbur ediniz”—* “bırakın o gelsin”, -târ birleşik ekinin şekil bilgisel yapısının
açıklanmasında diğer denemeler daha az başarılıdır ve yeterince ispatlanmamıştır.
Bunlardan birisini göstermekle yetineceğiz. W. Kotwicz, -târ ekinin ilk kısmını
-sın ~ -sun ekinin -sı ~ -su kısmıyla özdeşleştirir (bk. Kotwicz, 1953: 229; krş.
Baskakov, 1975: 103. -târ ekinin kökeniyle ilgili daha geniş bilgi için bk. Levits-
kaya, 1976: 75-76). -târ ekinin -sın ~ -sun ekiyle yakınlığı için ciddi engel, Z’nin
genel Türkçede s’ye uygunluğunun sadece Yakutçada gözlemlenmesidir.
50 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
Halaççada emir kipinin teklik 3. şahıs şeklinin kökeni ile ilgili soruna ait G.
Doerfer tarafından öne sürülmüş bazı tahminler vardır, krş.: alta ‘alsın’, kâlta
‘gelsin’(Doerfer, 1972: 316)
İstek kipinin çokluk 1. şahıs ekleri olan -vuz ~ -z ~ -r ~ -v ~ -m, kolaylıkla uy
gun zamirlerin yeni bir şekil almış türleri veya onların kalıntı unsurları gibi kabul
edilebilir, -k (-lık ?) ~ -ğ~ -h ~ -y, -iîg (-lıng?), -hm (?) gibi diğer eklerden muhte
melen hiçbirisi ne doğrudan doğruya, ne de ara şekilleri vasıtasıyla çokluk 1. şahıs
zamirine bağlı değildir. Bu eklerden herhangi birinin diğerleri ile kıyasta sıra dişi
liği, belli bir derecede her üç gruba özgüdür. Bunun için de onların kökeniyle ilgili
-fiil şekillerinin çeşitli gruplarında çokluk 1. şahıs eklerinin kullanılışının somut
şartlarını ve özelliklerini bir tarafa bırakarak- genel konuşulması daha uygundur.
-lık, -hm ve -lıng eklerini ses bilgisel çeşitlilik olarak yorumlamanın zorluğu,
bizi bu ekleri ilk kısımlarında ortak yönler olmasından dolayı birleşen (çokluk
eki, “bir bakıma belli bir çokluğu gösteren sayı ekidir.” (Kotwicz, 1953: 232; Bla-
gova, 1973: 13) ve ikinci kısımları ile farklılık gösteren (tahmini olarak şahıs eki)
‘alayım’ (Blagova, 1973: 15; N. A. Baskakov’a göre -lık çokluk ekidir; bk. Bas
kakov, 1975: 93, 96) birleşik şekil bilgisel oluşumlardan saymaya yöneltti. Fakat
Türk dillerinde buna benzer çokluk ekleri bilinmemektedir ve onların yeniden
canlandırılması için bir temel, dayanak yoktur. Bundan başka Türk dillerinde
şahıs ekinin çokluk ekine eklenmesi yoluyla çokluk 1. şahıs şeklinin oluşturul
ması mümkün değildir; ancak bunun tersi olabilir, krş.: Alt. (ağızlarda) kelekter
‘gelelim’, barâldar ‘gidelim’; Tuv. körelinger (< körelingler) ‘görelim’ (çokluk
şahıs), köreli ~ körel ‘görelim’ (ikilik). Herhâlde alalı, alıl tipli şekiller alayı, alay
şekilleri gibi teklik-çokluk şahıs eklerinden yoksundur.
W. Bang, -alım ekini yardımcı görevindeki al- fiiline bağlamıştır. Bang’a
göre bu ek başlangıçta teklik şahsı göstermiştir (bk. Bang, 1916: 535; aynı zaman
da bk. Doerfer, 1972: 318; koralim < *körü alım; -alım ekinin teklik anlamında
kullanılması durumları ile ilgili bk. Ragimov, 1966: 39-41).
Türk dillerinin karşılaştırmalı dil bilgisinin güç sorunlarından birisi, yüklem
deki çokluk 1. şahıs eklerinin ikilik şahıs göstermesinin sebeplerinin, daha açık
söylemek gerekirse, -k~-ğ~-h ~ -y ekinin kökeninin açıklığa kavuşturulmasıdır.
Çünkü -mız —vuz —z ekinin başlangıç aşaması iyi bir şekilde bilinmektedir.
Çokluk 1. şahıs ekinin ikiliğiyle birlikte -k~-ğ~ -h ~ -y ekinin yapısını açıklayan
birkaç varsayım ileri sürülmüştü. Bunlardan bazıları bizce kabul edilebilir yapı
dadır ve bu konudaki araştırmaların sonraki gelişme yönlerinin seçiminde bu
düşüncelere dayanmak mümkündür. îşte bu varsayımların kısa ve herhâlde tam
olmayan listesi. Ana Türkçede çokluk 1. şahsın inklyuziv (‘biz’ -seninle, sizin
le) ve ekslyuziv (‘biz’- sensiz, sizsiz) şeklinde iki şahıs zamiri olduğu varsayılır.
Daha sonra, çokluk 1. şahıs zamirinin yanı sıra ikilik ifade eden 1. şahıs zamirinin
varlığı da imkân dahilindedir. (Çağdaş Türk dillerinde ikilik fiil şekillerine rast-
lanılmaktadır). Nihayet eskilerden hem -mız ~ -vuz ~ -z, hem de -k ~ -ğ eklerine
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 51
temel örnek olan (ör. *bizik ) çokluk 1. şahıs zamirinin bir çeşidinin olması ileri
sürülür. Fakat hemen belirtelim ki Yakutçadaki bihigi ’nin en eski şeklinin yeniden
canlandırılarak bu delillerle ispatlanması mümkün gibi görünmüyor. Hangi var
sayımın daha kabul edilebilir olduğuna karar vermek için henüz çok erkendir.
Bizi ilgilendiren ekin gelişmesinin ilk aşamalarının nasıl olduğuyla ilgili dolaylı
deliller bile yoktur. Bu durumda Türkçe olmayan dillerde yapısal araştırma özel
likli malzemelere bakılması da hiçbir şey vermiyor. Ancak, dillerin sürekli ince
lenmesi sürecinde veya arkaik özellikli yazılı yadigârların bulunuşu sonucunda
yeni olguların bilimin hizmetine girmesi -k ~ -ğ ~ -h ~ -y ekinin gizemli tarihini
aydınlatabilir.
Emir ekinin çokluk ikinci şahıs eki, ikinci tipteki şekillere gelen uygun ek
lerle benzerlik gösterir, krş.: AzT. aldınız, Kar.-Balk. aldığız, Krm. Tat. aldıngız',
AzT. alınız, Kar.-Balk. alığız, Krm. Tat. alıngız ‘alınız’. Herhâlde emir kipinin
çokluk şahıs şekli, görülen geçmiş zaman ve şart kipi şekillerine benzediği için
-fiğiz ~ -ğız ~ -nız ekini almaya başlamıştır. O kısa şekli olan -ınğ ise basitleşme
sonucu ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte, tekliğin kendi ekinin olmaması sebe
biyle çokluk ve teklik şekilleri birbirine karışmamıştır. Tekliği gösteren eklerle
açık bir şekilde ilişkili olmasına rağmen çokluğun -ınğ ekiyle ifadesinin sağlam
lığı bundan dolayıdır, krş.: Trm. alarşııj -aldırîğ- al / alarşııjız - aldıiîgız- alıiîğ
(Hocayev, 1978: 115).
Çuvaşçada emir kipinin çokluk 3. şahıs şeklini oluşturan -ççâr eki (krş.:
tupççâr ‘bulsunlar’), yaygın kanaate göre birleşik bir ektir. Bu birleşik ek işteş
çatı eki -s (> ç) , ettirgen çatı eki -t (> ç) ve emir kipinin çokluk 2. şahıs eki
-dr’dan oluşmaktadır. İçerik açısından şu şekilde bir geçiş tahmin edilebilir: “On
ları birlikte bulmaya mecbur ediniz’’ —> “Bırak onlar bulsunlar.”
-lar çokluk şahıs eki fiil şekillerinin birinci ve ikinci gruplarında seçmeli
olduğu hâlde, bazı Türk dillerinde üçüncü grupta çokluk ikinci şahıs şekillerinin
zorunlu bir parçasıdır, krş.: Alt. alığar, Tuv., Hak. alınğar, Şor. alâr ‘alınız’. 1.
şahıstaki şeklini de krş.: Başk. (ağızlarda) alayiklarığîz ‘haydi alalım’; Tat. (ağız
larda) alayîklarîfiğ ‘alalım’. Biz burada Türk dillerine özgü olan aynı anlamlı
veya anlamca yakın olan biçim birimlerin içerik yönünün özgünlüğünün altının
çizilmesi ve ilave ayrıntılar verilerek ekleşmesi ile karşı karşıyayız.
Demek ki Türk dillerinde şahıs zamirleri, turur yüklem edatı ve -lar çokluk
eki, teklik ve çokluk şahsı ifade etmek için malzeme olmuştur. Benzeşme olayı
dikkate alınmazsa, bunların gelişmesinin çeşitli aşamaları yazılı yadigârlarda ve
ağızlarda açık bir şekilde görülür.
2. Çeşitli teklik ve çokluk şahıs şekilleri içerik açısından açık olarak ayrılmıştır.
Bir şahıs şeklinin diğerinin yerine kullanılması, ya dilin ve ağzın gelişmesinde
ki istisna durumların sonucu ya da -deyim tipli sabit birleşimlerdeki gibi- ayrı
ayrı şekillerin kendine özgü bir tarzda yönlendirilmiş anlam değişmelerinin bir
52 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
sonucu olarak ortaya çıkan ve az görülen bir olaydır, krş.: EÖzb. yürüng Mek-
kcigci baralı ‘yürüyün Mekke’ye gidelim’; Özb. yuring uyğa ketaylik ‘haydi eve
gidelim’,yul bulsun ‘nereye gidiyorsunuz?’, kelsinlar ğe\mvz' kirsinlar ‘giriniz’;
Başk. (ağızlarda) avırığanniktan kına yöroyong, küptan îşkâ sığar inim ‘hastalık
yüzünden yürüyorum (yürüyorsun), yoksa işe çoktan giderdim’ (Yusupov, 1959:
158). Elbette bir şahıs şeklinin bir diğeriyle tesadüfi uygunluğu da mümkündür:
AzT. (ağızlarda) içâyin (< içâk -in) ‘içelim’, krş.: bahağın ‘bakalım’, yazağın
'yazahm' gidciy (<gidak) ‘gidelim’(Ragimov, 1966: 36-37; Mollazade, 1966: 22).
(yine krş.: Türkmence ağızlarında gidây ‘gidelim’).
Türk dillerinde konuşulan kişiye veya üçüncü şahsa saygıdan dolayı çokluk
şahıs şekillerinin kullanılması genel bir özelliktir: TT. sayın bay çıktılar, Özb.
ûkituvçimiz hâli kelmadilar ‘öğretmenimiz daha gelmediler’, âlinglar ‘alınız).
Teklik şahıs anlamında çokluk 1. şahıs şekli de kullanılır fakat onun verdiği an
lamların niteliği -alay, kendisini yüceltme, alçak gönüllülük- biraz farklıdır (krş.
yazar dilinde “biz”).
2. KISIM
Soru
1.1. Türk dillerinde soru bildirimi, şekil bilgisel olarak AzT., Gag., Kar.-
Balk., TT’de -mı ~ -mu; Alt. -pa, ~ -po ~ -ba ~ -bo; Başk. -mi—mö; Kaz., K.
Kalp., Nog., Hak. -pa ~ -ba ~ -ma; Kar. Balk. -ma ~ -mo; Kırg. -bı ~ -bu; Özb.
-mi, Uyg. -mu; Tuv. -be ek-edatıyla yapılır. O yeri teklik ve çokluk şahıs ekle
rinden sonra veya ondan öncedir. Bazen her iki şekil de geçerlidir. Dile ve fiil
şekillerinin niteliğine bağlı olarak bu ek-edat yer değiştirebilir. Şöyle ki -mı, -mu
ek-edatı görülen geçmiş zaman şeklinde hemen hemen her zaman teklik ve çok
luk şahıs eklerinden sonra gelirken şimdiki, geniş ve gelecek zaman şekillerinden
çoğu zaman önce gelir, krş.: ET. sevârmüsüz ‘sever misiniz?’, kalırmusân ‘kalır
mısın?’, bardımı ‘gitti mi?’, tegdinıü ‘ulaştı mı?’; EÖzb. kıyas kılanınsan ‘kıyaslar
mısın?’, bilip kelâmüdür ‘biliyor mu?’, bilürmüsân ‘bilir misin?’, kördüngüzmü
‘gördünüz mü?’; Başk. (ağızlarda) alamîng ‘alır mısın?’, alamiğiz ‘alır mısınız?’,
barzimîng ‘gittin mi?’, kildimigiz ‘geldiniz mi?’ (bk. Bayeva, 1959: 40; İşbulatov,
1972: 73, 126; Maksutova, 1963: 111); Alt. tuttıngba ‘tuttun mu?’; Gag. alarsı-
nızmı ~ alarmısınız ‘alır mısınız?’; Kar.-Balk. kalmazmışız ‘kalmaz mısınız?’, ca-
zanııdı ‘yazıyor mu?’; Tat. (ağızlarda) baramsing ‘gider misin?’, baramsiz ‘gider
misiniz?’; Tuv. bar sen be ‘gider misin?’ nomçudung be ‘okudun mu?’; TT. verir
misiniz, veriyor musunuz ?, verdin mi ?; Trm. gelerşingmi ‘gelir misin?’; Özb.
kelarsanmi ~ kelarmisan ‘gelir misin?’, kâlgensannıi ~ kâlğannıisan ‘kaldın mı?’;
Hak. parçazarba ‘gidiyor musunuz?’, tınanarzıngma, Hak. (ağızlarda) tınanar-
bang ‘dinlenecek misin?’ (bk. Pataçakova, 1973: 44).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 53
Yakutçada -mı ~ -mu ek-edatı bulunmamakta ve bunun yerine dııo edatı kul
lanılmaktadır, krş. tuoh ‘ne’.
1.2. -mı ~ -mu ek-edatının kökeninin ne olduğu şeklindeki soruyu cevapla
mak zor değildir: Soru zamiri. Bu soru zamirinin ilk şeklinin ne olduğunu ortaya
çıkarmak çok daha zordur. G. J. Ramstedt, -mı —mu ek-edatım *mi ‘ne’, soru
zamirine dayandırmaktadır, krş. Çuv. men ‘ne’, Kor. *ti ‘ne’, E. Kor. tai ‘niçin,
neden’ (bk. Ramstedt, 1949: 137; 1957: 78; aynı zamanda bk. Râsânen, 1957:
250). A. Ahmedov’un düşüncesine göre ise -mı —mu; nime, neme soru zami
rine kadar gitmektedir (bk. Ahmedov, 1961: 46; aynı zamanda bk. Dırenkova,
1940: 222-223). A. Ahmedov’un bakış açısı daha tercih edilebilir bir görüştür.
Altaycada soru bildirim aracı olarak -mı ~ -mu ek-edatının yanı sıra ne edatının
kullanılması gibi dikkate değer bir olgu da bu görüşü destekler niteliktedir, krş.:
apaığay-ne ‘götürür mü?’, kirgey-ne ‘girer mi?’, körgöyim-ne ‘görecek miyim?’,
kelgey-be ‘gelecek mi?’
3. KISIM
Kip şekilleri kip ve zamanla ilgili olabilir, yani öznel yönleri (konuşan kişinin
söylenenlerle ilişkisi) ve nesnel gerçekliği (hareketin geçmiş, şimdiki ve gelecek
zamanlarda basit tespitini, onaylanmasını veya onaylanmamasını) ifade edebilir.
Öznel yönler açık bir şekilde çoğunluğu oluşturmaktadır, çünkü söylenenlerin ko
nuşan kişi tarafından değerlendirilmesi çok çeşitlidir ve bildirme kipinin nesnelli
ği “öznel düşüncenin çeşitli ayrıntılarıyla çevrilmiştir.” (Vinogradov, 1947:587).
bir şey gibi onlara karşı da değildir. Kipliğin çok katlı binası; yani asıl kiplik,
zaman şekillerinde görülen kip ayrıntıları ve ilave olarak ortaya çıkmasını metin
özelliklerinin şartlandırdığı kip ayrıntıları için bir nevi zemin oluşturan bildirme
kipi üzerinde yükseliyor (Gadjiyeva, 1968: 28). Bildirme kipi her şeyden önce
olumsuz anlamda kiptir ve onun bu özelliği V. V. Vinogradov tarafından gerçekli
ğin dolaysız kip ulamının göstergesi, diye başarılı bir şekilde kaydedilmiştir (Vi
nogradov, 1950: 50).
Bir taraftan sıfır kiplik, diğer taraftan kiplik ayrıntıları ve asıl kiplik arasın
daki fark dolaysız (bildirme) ve dolaylı (emir, istek, şart vs.) kip şekillerinin kar
şılaştırılması ile gerçekleşir. Burada dolaylı kipler arasında emir kipinin hareketin
kendisini değil, onun yapılmasını teşviki, konuşanın ricasını, iradesini ifade eden
şekillerinin özel bir yer tuttuğunu belirtmemiz gerekmektedir. Özellikle bundan
dolayı emir kipinin fiilin dışında bulunmasıyla ilgili fikir yürütülür12 ve emir ki
pini ünlemler ve çağrı kelimelerine yaklaştıran şekillerin belirtilerini tespit etme
deneyimlerinde bulunulur.
Kip ulamı, fiilin sıfır diye adlandırılan şekli de dahil olmak üzere, bütün şahıs
şekillerini kapsıyor. Kip ulamı geniş kapsamlıdır ve içerik açısından özdeş değil
dir. Bu da ona olan ilgiyi arttırıyor ve onun öğrenilmesinde farklı yaklaşımların
oluşmasına sebep oluyor. Bazı araştırmacılara göre kip, özü itibarıyla gerçek ve
gerçek olmayan hareketlerin kıyaslanmasından oluşan bir ulamdır. Diğer araştır
macılar ise kipi, özgünlüğü hareketin ifade tarzında nesnel ve öznel karşıtlığın
olduğu bir ulam olarak görürler (başka bir deyişle, konuşanın bakış açısı ya ifade
edilir ya da edilmez).
Türk dillerinin dil bilgisi eserlerinde gösterilen kip sayıları 4 ila 12 arasında
değişir. Örnek olarak, Karaimcede 4 (bildirme, emir, istek ve şart; bk. Musayev,
1964: 265), Gagavuzcada 5 (bildirme, emir, istek, gereklilik ve şart; bk. Pokrovs-
kaya, 1964: 204-224), Karaçay-Balkarcada 7 (belirsizlik, olumluluk, doğrulayıcı,
12 V. V. Vinogradov’la krş.: “Sadece tonlama ve söz dizimsel anlam değil (krş.: emir
cümlelerinin özel tipleri) aynı zamanda şekil bilgisel yapı da emir kipini Rusçada fiilin
genel sisteminden kesin bir şekilde ayırır.” (Vinogradov, 1947: 590).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 55
şart, emir, istek, ilgi; bk. Aliyev, 1968: 103-104), Yakutçada 10 (bildirme, emir,
şart, olasılık, olumluluk, gereklilik, yapılmamış veya gerçekleştirilmemiş hare
ket kipi, genellikle yapılan hareket kipi, istek ve tahmin; bk. Korkina, 1970: 28),
Azerbaycan Türkçesinde sayıları 5’ten 12’ye kadar değişen kipler (bk. Ragimov,
1966: 6) belirtilmiştir. Aynı dilde ve kısmen farklı dillerde kip sayılarının tespitin
deki değişmelerin sebebi, kip ulamına farklı yaklaşım ve kiplikle kip ayrıntıları
arasındaki sınırlamanın nesnel olarak var olan zorluklarıdır. Örnek gösterelim:
Azerbaycan Türkçesinin öğrenilmesi ile uğraşan Türkologların büyük bir kısmı,
-malı ekini, zorunluluk kipi şeklinin göstergesi saymaktadır. S. A. Cafarov’a göre
ise -malı eki; -acak, -ar, -ası, -a, -sa ekleri ile birlikte bildirme kipinin gelecek
zaman şeklini oluşturur (bk. Cafarov, 1968: 76). S. A. Cafarov; -malı ekinin, ya
pılmasının zorunluluğunu gösterdiği hareketin konuşmadan sonra meydana gele
ceği, yani gelecek zaman dilimine ait olduğu konusunda haklıdır. Fakat dolaylı
kiplerin bütün şekillerinin zaman dışı olsalar da her şeyden önce temel olarak
gelecek zamana yönelik hareketleri bildirdikleri S. A. Cafarov tarafından dikka
te alınmıyor. Belirtilen kiplerin sayısındaki değişme sebebi, farklı dil sistemleri
nin dil bilgisinin taklidi de olabilir. Örnek, U. B. Aliyev, Karaçay-Balkarca için
sıraladığı fiil kipleri arasına belirsizlik kipini de eklemiştir, krş: okıırğa kerekdi
‘okumak gerekiyor’ (bk. Aliyev, 1968: 104). Bunda, eski Rus dil bilgisi gelene
ğinin etkisi önemli rol oynamıştır. Oysa zor inanılır gibi görünse de, Rusçanın dil
bilgisinde mastar, daha 19. yüzyılın sonlarında “fikir birliği ile kipler listesinden
çıkarılmıştır.” (Vinogradov, 1947: 583).
Çağdaş ve eski Türk dili malzemelerinin incelenmesi; bizi, kiplerin daha ön
ceden var olmayışı ve kipler arasındaki farkların, fiilin addan şekil bilgisel olarak
ayrılması sürecinde şekillenişi ile ilgili sonuçlara götürür. Türk dilleri tarihinde
mümkün olduğu kadar geriye gidildikçe, kipler arasındaki farkların belirgin bir
şekilde ortadan kalktığı görülür: Onların çağdaş yazı dillerinde yeterince açık dil
bilgisel anlamları ile kullanılan şekilleri, eskilerde çok anlamlıdır (bk. Ragimov,
1966: 8-11).
Yukarıda bahsedilen eski çok anlamlı şekillerde anlam daralması, her şekle
anlamlardan herhangi birisinin tahsisi sonucunda, diğer terimin zamanla kaybedi-
lişi yoluyla olmuştur. Uzmanlaşma süreci farklı yönlerde ve karmaşık olduğu için
çağdaş Türk dillerinde kiplerin anlam yapısı birbiriyle tamamen örtüşmemektedir.
Bu konuda, sadece Giriş bölümünün başlarında bahsedilen -a’h şekil değil, aynı
zamanda bazı dillerde istek kipi çekiminde, diğerlerinde hem istek hem de bildir
me kipi şekillerinde görülen -ğay’lı şekil de dikkate değerdir.
Şekil bilgisel verilere bakılırsa, Türk dillerinde ilk olarak bildirme ve emir
kipleri ayrılmıştır. Türkçe olmayan dillerde de durum herhâlde böyle olmuştur.
A. N. Savçenko: “Hint-Avrupa dillerinde bildirme ve emir kiplerinin birbirinden
ayrılmasının, şahıs eklerinin oluşumu sırasında vuku bulduğu düşünülebilir; eksiz
kalmış emir kipi şekli, şahıs ekleri almış bildirme kipi şekillerinin karşısında yer
almıştır.” diye yazmıştır (Savçenko, 1955: 120).
56 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
Kendine özgü anlam taşıyan ve özel ekleri bulunmayan emir kipi, zamanla
ayrılmıştır. Ancak bildirme kipi için koşullar başka türlü gelişmiştir. Hareketin
gerçekle olan ilişkisi üzerine konuşan kişinin bakış açısı, ifadesinin olabilirliğini
göz ardı etmeden hareketin geniş bir planda bildirilmesi, emir kipinin içeriğini
oluşturmuştur. Bunun için de onun kapsadığı şekiller, yalnızca bildirme kipinin
değil, diğer kiplerin de çekim alanına girmiştir.
Emir Kipi
1. Yukarıda emir kipinin şekil bilgisel göstergelerinin olmadığı ve bu özel
liğiyle diğer kiplerden ayrıldığı söylense de, biz yine de emir kipinin şekilleri
hakkında konuşmaktayız; çünkü görünüşte fiil gövdesine benzeyen eksiz şekline
ilave olarak ayrıntılar (ısrar, kesinlik) ifade eden, duygusal-irade anlamını güçlen
diren veya tam tersi zayıflatan “refakatçi” veya “eşlik eden” diye adlandırılan ek
ve edatlar eklenir, krş: AzT. unutmayın-ha ‘sakın unutmayın’; Başk. kil-âli ‘gel
hele, gelsene’; Kırg. algın ‘al’; Nog. bar-tağı ‘hadi yürü’, barîngîz-tağî ‘hadi yü
rüyünüz’, barsin-taği ‘hadi yürüsün, yürüsün artık’; Tat. (ağızlarda) kaygın ‘koy’,
utırgin ‘otur’; Trm. gitgil ‘git’; Özb. bâring-çi ‘yürüsenize’; Çuv. kil-sem ‘gelse
ne’, larârsam ‘otursanıza’, yurla-ççe ‘şarkı söylesene’, yurladâr-ççe ‘şarkı söy
lesin’; Yak. keling-ere ‘buraya geliniz, gelsenize’, umnuınanğ-dü ‘unutmayınız’,
bıs-ıy ‘kessene’ (şimdiki zaman), bısâr-ıy ‘kessene’ (gelecek zaman), bısıng-ıy ~
bısınğıt-ıy ‘kesiniz, kessenize’. Bunun dışında emir kipine eşlik eden di, ğoy ~ ko,
gül, birca, kani ~ kane ~ kane gibi emir kelimeleri bu şekillere bazı özgünlükler
katmaktadır, ör.: AzT. di gâl ‘gelsene’, ğoy o açığ desin ‘bırak o açıkça söylesin’,
birca tez dur ‘hadi çabuk kalk’ (bk. Ağazade, 1968: 141); AzT. (ağızlarda) bah dâ
( ~ bah dana) ‘baksana’ (bk. Veliyev, 1975: 87); Gag. ko alsın ‘bırak alsın’ (bk.
Pokrovskaya, 1964:204-206); K. Kalp, kane söyle ‘hadi anlat’; Özb. kani kela kal
‘hadi gel’ (bk. Nurmahanova, 1966: 37).
Eşlik eden eklerin sayısı fazla değildir. Onların Halaççada daha çok oldukları
söylenebilir (bk. Doerfer, 1972: 302).
Eşlik eden kelime ve eklerin ortaya çıkışı fiil evriminin genel seyri ile iliş
kilidir. Bu seyrin dikkate değer noktalarından birisi, eylemin geçiş yönteminin
tasnifi amacıyla, şimdi de geniş bir şekilde kullanılan çok sayıda dolaylı anlatım
oluşumunun ortaya çıkmasıdır, krş.: TT. söndürüverdv, Özb. yaza bâşladi ‘yaz
maya başladı’; yâzip aidi ‘yazdı’ (kendisi için not aldı)’, yâzip taşladi ‘o (hızlı
olarak) yazdı’, yığlapyubârdi ‘o (beklenmedik bir şekilde) ağlamaya başladı’ vs.
Eylemin geçiş yöntemi, bildirme kipine olduğu gibi -emir kipi de dâhil- diğer kip
şekillerine de yansımış, bunlarda da ifadesini bulmuştur ve esas itibarıyla ikin
ci kısımda ortaya çıkan maddi, şeklî değişiklikler genel bir nitelik kazanmıştır,
krş.: Alt. (ağızlarda) salkây (< salıp kây) ‘bırak’, tekper (<tekip per) ‘atı ara
baya ‘koş” (bk. Fisakova, 1976: 115); K. Kalp, cüre ğoy ‘gitsene’; Kum. aytıp
yiberdi ‘söyledi’, aytıpyiber-çi ‘söylesene’, turııpyiber-çi ‘dursana’, yazıp koydu
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 57
‘yazdı’, yazıp koy-çu ‘yazsana’ (bk. Dmitriyev, 1940: 120); TT. koyuver - koy-
ver; Trm. alay (< ala ğoy) ‘al’ (bk. Muhammedova, 1956: 16), gelay ‘gel’, şatây
‘sat’, alaysa (< ala ğoyşa) ‘alırsa’, alâymalı (< ala ğoymalı) ‘o almalı’, alâyayın
(<ala ğoyayın) alayım’, alâyalınğ (< ala ğoyalınğ) ‘alalım’, alâyar (ala ğoyar)
‘alır’, alıber ‘alıver’, alaverşin ‘alsın’, alıbermeli ‘o almalı’, alıberer ‘alıverir’
(bk. Hocayev, 1968: 165-166; GTY, 1970: 303); Trm. (ağızlarda) bereğoy ‘ver’,
gelağoy - gelağoy ‘gel’ (bk. Muhiyev, 1959: 12; Mavıyev, 1975: 26), alağay ‘al’
(bk. Bayramdurdıyev, 1965: 17-18), alâğay - alâğa ~ alay ~ alâ (< ala ğoy) ‘al’
(bk. Şamuradov, 1960: 19; Arazkuliyev, 1962: \3),gelâ-gelâğay ‘gel’,gelâyın ~
gelâğayın ‘ge\ey'\m', gelâsın - gelâğasın ‘gelsin’, gelâlTnğ - gelâğalîng ‘gelelim’
(bk. Annanurov, Berdiyev, Durdıyev, Şamıradov, 1972: 165); Özb. âlâ kol ‘alsa-
na’; Özb. (ağızlarda) getâkuy ‘git’, alağuy ‘al’ (bk. Cumanazarov, 1961: 19), âvâr
(<âlipyubâr) ‘götür, ilet’, ketvâr (<ketip yubâr) ‘gidiver’ (bk. Gulyamov, 1949:
41-42); Özb. (ağızlarda) ayt-kûy ‘söylesene’, ber-yubâr ‘versene’ (bk. Hocayev.,
1963: 7); Hal. tutal (<tuta al) ‘tut, yakala’, yaka -yak (< yakâl< yökâl < yorkal
< yon kal < ?yorıyu kal) ‘gel’, yatuv (<yatu bar) ‘yat’ (bk. Doerfer, 1972: 328-
329). Dolaylı anlatım oluşumları genel değildir. Onlar farklı sayıda fiil grubunu
kapsamaktadırlar. Bu durum emir kipinde de uygun tiplerin verimli olmasında
görülür. Örnek olarak; G. Doerfer’in verdiği bilgilere göre, Halaççada 4., 6., 7.,
8. tipler iki fiilde, 5. tip beş fiilde, 9. tip bir fiilde, 10. tip dört fiilde görülebilir
(Doerfer, 1972: 310-312).
Sıfat-fıil şekillerinin ekleri ve edatlar da eşlik eden eklerin tamamlayıcı kay-
naklarındandır.
Emir kipinin anlam özgünlüğü, eşlik eden eklerin birçoğunun temel olarak
kendilerinde pekişmesini sağlar. Emir kipinin şekil bilgisel yapısının karmaşık
laşması, teşvik veya emrin çok yönlü (canlı) ayrıntılarının daha da genişleyen sis
teminin ifade taleplerini karşılar. Rusçada emir kelimelerinin kullanılışı ile krş.:
nu-ka (hadi), davay (haydi), smotri (bak, sakın), pus ’t (bırak).
Eşlik eden eklerden en yaygın olanları şunlardır: -kıl - -ğıl, -kın - -ğın, -kır-
-kur - -gır - -ğur, -dük, -u, -çı, -sana (san-a) - -sına (sın-a).
1.1. -kıl - -ğıl eki, yalnızca teklik 2. şahıs şeklinde kullanılır. Emir anlamını
kuvvetlendirdiği için bu şekil sık sık kesin emir olarak adlandırılır, ör. ET. yegil
‘ye’, sözlagil ‘söyle’, bergil ‘ver’, eşidgil ‘işit’; EK. boşatkıl ‘boşalt’, ‘bağışla’
(Cod. Cum. 61r 10), bolğul ‘ol’ (Cod. Cum. 73 v 1); EAzT. galgil ‘gel’, gör
gü ‘gör’; ETT. bağışlağıl ‘bağışla, hediye et’ kalmağıl ‘kalma’ (CD 165); EÖzb.
tutkıl ‘tut’, barğıl ‘git’; Kaz. barğil ‘git’; Tat. (ağızlarda) birgil ‘ver’ (bk. Tuma-
şeva, 1969: 37); Trm. gitgil ‘git’, utanğıl ‘utan’; Kal. vurğıl ‘vur’, tutğıl ‘tut’,
tazgil ‘koş’, -ğıl ~ -kıl ekinin emir kipinde 3. şahsa eklenmesinin tek örneği Oğuz
Destam’mn Uygur yazmasında görülmektedir: bolsunğıl ‘olsun’ (LOK lı, 1 b).
58 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
-kıl ~ -ğıl ekinin kökeni ile ilgili diğer tahminler genellikle sırf dış yakınlığa
dayanarak söylenmiştir. Örnek olarak, A. N. Kononov’a göre “-ğz//-ğır /-ğın eki,
l:r:n uygunluğu kanunu göz önüne alınırsa, ortak bir kökene sahiptir ve sonuç
olarak aynı kaynağa dayanırlar (Kononov, 1960: 208; ayrıca bk. Caferoğlu, 1971:
1-2-6-10)”.
Eşlik eden bazı eklerin oluşum özellikleri zemininde W. Radloff tarafından
ileri sürülen varsayım, diğerlerine göre daha çok tercih edilebilir. Bu varsayımın
yararına olan kanıt, Selçuklu Dönemi şiirlerinde kayda alınan, ön sıra ünlülerinin
bulunduğu gövdelere bu ekin art sıra varyantının eklenmesidir, krş.: bilğıl ‘bil’,
değil ‘de’, icğıl ‘iç’ (CD 166). -kıl ~ -ğıl ekinin kıl- fiili ile yaklaşma yolunda ciddi
engellerin olduğu da bir gerçektir; yani zarf-fıil de dâhil olmakla dolaylı anlatım
oluşumlarda kıl- fiilinin yardımcı olarak kullanıldığı örnekler bulunmamaktadır
(eski fiil kökenli adlar).
1.2. Yukarıda bahsettiğimiz ek gibi -kın ~ -kan ~ -ğın ~ -ğun eki de yalnız
ca teklik 2. şahısta kullanılmakta ve kullanım derecesine göre ondan hiç de geri
kalmamaktadır. Örnekler: ET. kliğin ‘kıl’, aytkın ‘söyle’; Alt. barğın ‘git’; Kaz.
(ağızlarda) alğın, Kırg., Kum. alğın, Uyg. alğin ‘al’; Kar. aytkın ‘söyle’, körgün
‘gör’; Kar. Balk. kelgin ‘gel’, Trm. gelgin ‘gel’; Kum. yaşağm ‘yaşa’, ölgün ‘öl’;
Tat. (ağızlarda) satkin ‘sat’ (bk. Tumaşeva, 1969: 21), kııygin ‘koy’, utirğın ‘otur’
(bk. Bayazitova, 1974: 66); Trm. baraynıağın (< bara ğoymağın) ‘gitme’, ayday-
mağın ‘söyleme’ (bk. Muhammedova, 1956: 17); Özb. (ağızlarda) kelgin ‘gel’
(bk. Mirzayev, 1965: 44).
Bunun yanı sıra, Oğuz grubu dillerinde ve diğer Türk dillerinin ağızlarında
rastlanan -ğınan ~ -ğunan, -ğınınğ ~ -ğunınğ eklerini de hatırlatmamız gerekmek
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 59
tedir. Bu ekler, -ğın ~ -ğun eki ile bir arada belirsiz kökenli ilave bir şekil bilgisel
unsuru da içermektedir, krş. AzT. alğınan ‘al’, oturğunan ‘otur’, galginan ‘gel’;
AzT. (ağızlarda) bahığnan ‘baksana’, gâlığnân ~ galginan ‘gelsene’, tutuğnan
‘tutsana’, denan ‘söylesene’ (bk. Sadıhov, 1964: 19; İslamov, 1968: 112. -gınan
ekinin kökeni ile ilgili bk. Rustemov, 1965:263; Mirzazade, 1962: 229; Cafe-
roğlu, 1971: 2, 10); Kırg. (ağızlarda) barğınınğ ‘gitsene’ (bk. Yunusaliyev, 1971:
179); Trm. bolğunınğ ‘ol’; Trm. (ağızlarda) okoğunufig ‘oku’ (bk. Bayramdurdı-
yev, 1965: 17). -kın ~ -ğın ekinin birleşikliği yalnız emir kipi dâhilinde değil, istek
kipinde de aynen görülmektedir. Örnekler: EAzT. bahağın (bahak-ıri) ‘bakalım’,
sevmâgilan ‘sevme’; AzT. (ağızlarda) içâyin (içak-in) ‘içelim’ (bk. Ragimov,
1966: 36-37). İlave unsurun yapısının açıklanması konusunda, -kın ~ -ğın ekine
edat eklenmesi belirli bir ilgi doğurur, krş.: Özb. (ağızlarda) kelginak ‘gelsene’
(bk. Mirzayev, 1965: 44); Uyg. alğina ‘alsana’.
-kın ~ -ğın eki, sıfat-fıil göstergesi (bk. Baskakov, 1975: 99) veya yardımcı
fiille -a eki zarf-fıilden oluşmuş kaybolan birleşik şeklin bir parçası olarak gö
rülmektedir. Bu ekin güçlendirici edattan (?< -kına ~ -ğına) oluşması olasılığına
da yer verilmektedir (bk. Baskakov, 1975: 99) -kın ~ -ğın ve -kıl ~ -ğıl eklerinin
aynı ana tipe dayandığı ve sırf ses bilgisel çeşitlilik oldukları yönünde de fikirler
söylenmiştir (bk. Kondratyev, 1970: 28). Kazakça, Türkmence, Özbekçe gibi bazı
Türk dillerinde -kın ~ ğın ve -kıl ~ -ğıl ekleri, aslına bakılırsa birbirini karşılaya
bilir ama onların maddi ilişkisi kuşku doğurur. İşlevsel yöndeki yakınlık, onların
birbirini karşılamasını doğallaştırmıştı fakat bunun yanı sıra onların farklılık
larının bazı hatları da sıkça belirtilmiştir. Mehdi Han’ın kaydettiğine göre, -kın
~ -ğın eki, çoğunlukla “Özbek” kabilelerinin temsilcilerinin, yani Deşt-i Kıpçak
göçebelerinin dilinde kullanılırdı. Oysa -kıl —ğıl eki yazı dili normlarına aitti
(bk. Sanglah, 1960: 8). -kın ~ -ğın ekinin Kıpçak grubu dillerine özgü olması, -kıl
~ -ğıl ekinin ise Oğuz ve Karluk-Uygur dillerinde daha çok yayılması da istisna
değildir.
1.3. -kır ~ -kur ~ -ğır ~ -ğur eki, konuşanın irade belirtisine çok güçlü duy
gusal renk katması ile önceki iki ekten ayrılmaktadır. Bu ekin yardımı ile oluşan
şekil, kendi başına ve sabit kelime birleşimlerinin terkibinde mutluluk, başarı
veya bela isteklerini ifade eder. Bahsedilen şekli içerisinde bulunduran bazı bir
leşimler küfür ve beddua niteliği taşır. Örnekler: Başk. (ağızlarda) kîrîlğîrî ‘kırı-
lasıca!’, kaptalğîr ‘yıkıl!’, tilınğnan alğîri ‘dilin kopsun!’ (bk. Yarullina, 1968:
187-188), tılınğ köröğör ‘dilin kurusun!’ (bk. Yusupov, 1959: 160); Kum. yüzüiîğ
kara bolğur ‘yüzün kara olsun!’, sen uzak yaşağır ‘sen uzun yaşa!’ (bk. Dmitri-
yev, 1940: 120-121); Tat. (eski) barğîrı ‘git!’; Özb. umring uzak bûlğur ‘ömrün
uzun olsun!’, baraka tâpmağur ‘iyilik bulmayasın!’, ârdana kâlğur ‘batasıca!’,
küllari dard kûrmağurlar ‘elleri dert görmesin! yaşamağur ‘yaşamayasın’, bay
bülğir ‘zengin olasın!’ (bk. Batırova, 1965: 10); Hal. kuor volğur ‘kör olası!’,pir
volğur ‘yaşlansın!’ (bk. Doerfer, 1972: 300).
60 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
-kır - -kur - -ğır - -ğur eki, çağdaş Türk dillerinde sıfatlaşan (krş. Salarca-
da -bk. Tenişev, 1969: 65), yahut emir kipinin 3., bazen 2. şahsı şekline dönüşen
şimdiki zaman veya şimdiki-gelecek zaman sıfat-fiilinin göstergesine kadar geri
gitmektedir. M. Rasanen’in bu ekin yapısına yönelik özel bir bakışı vardır. M.
Rasânen bu ekin yardımcı olarak kullanılışını kör- ‘gör’ fiili ile karşılaştırmıştır
(Râsânen, 1957: 206. krş. Tom. barkör ‘git gör’ bk. Abdurahmanov, 1965: 88).
1.4. -u ekinin yayılışı sınırlıdır (Eski Özbekçe). Bu ekin anlamının yorumu
ise çelişkilidir (bk. Şçerbak, 1962: 152-154). Talî Herevî’ye göre -ıı eki, -çı - -çu
edatı veya -ğıl, -ğın eki tipinde bir araçtır. Nasirî’nin fıkrince, bu ek gelecek za
man anlamını ifade eder (bk. Denison, 1910: 36). Abuşka sözlüğünün tertipçisi ise
bu eki şekil bilgisel bir gösterge olarak ayırmamış, başkanı ve başkar tipindeki
şekilleri birbirine eşit tutmuştur, krş.: kutkaru =j^jA , bütkarü = (bk. Vel’ya-
minov-Zernov, 1868: 130, 145,336).
Abuşka sözlüğünde ve Mehdî Han’da, Sultan Hüseyin Divanı’ndan (age.:
130, 145, 336) ve Nevâyî’nin eserlerinden (bk. Denison, 1910: 36) belirtilen şe
kille ilgili birkaç dize verilmiştir. Bütün bu dizelerde emir kipi şeklinin -ıı eki
ile oluşumunun yalnızca kelime gövdesi r ile biterken mümkün olması dikkat
çekicidir, krş.: banı ‘git’, ahtaru ‘ara’, ötkarü ‘geçir’, başkanı ‘götür’, bütkarü
‘bitir’, kaytanı ‘döndür’ vs. Bu özellik Mehdî Han’ın da dikkatini çekmiştir (age.:
36). r ile biten kelime gövdelerinden emir kipinin -ı ekli teklik 2. şahıs şekli de
oluşabilir. Abuşka sözlüğünde bu özellik kaydedilmiştir: barı ‘git’ (bk. Velyami-
nov-Zernov, 1868: 127).
r ile biten kelime gövdelerinin ek ünlü yardımı ile uzaması pek beklenmedik
ve zor açıklanacak bir şey değildir; TT. sor- (diğer Türk dillerinde sora-) ‘sor
mak’, Hak. çör- (diğer Türk dillerinde yörü— yöra-) ‘yürümek’ türünden fiil
gövdelerinde son ünlünün seçmeli olarak ortaya çıktığı durumlar iyi bir şekilde
bilinmektedir. Fakat sora- ve yörü- - yöra- fiillerinde ikinci ünlünün bulunması
ne metinlerin karakterine ne de pozisyonlarına koşullandırılmışım
Eski Özbekçede banı, ahtaru, ötkarü tipinde olan şekillerde son ünlünün
yapısı ile ilgili soruya kesin cevap vermeden Halaççada emir kipi şekillerinde
‘ilave’ ünlünün (krş.: alu - ali ‘al’, çizi ‘ez’, körü ‘gör’) ortaya çıkması olgusunun
üzerinden de sessizce geçemeyiz. G. Doerfer, bu olgunun tabiatının açıklanması
için birkaç varyant teklif etmiştir. Bunlar arasında belki de en muhtemel olanı;
eşlik eden eklerin dolaylı şekillerin terkibindeki yardımcı fiillerden oluşması şek
linde Türk dillerinde çok eskiden görülmeye başlanmış olan eğilimin göz önüne
alındığı varyanttır (bk. Doerfer, 1972: 320; Burada Halaççadaki -ı ~ -z’nin Yakut-
çada emir kipinin kuvvetlendirme ekine olan ilişkisine de değinilmiştir, krş. keliy
‘gelsene’, bısıy ‘kessene’. Aynı zamanda bk. Böhtlingk, 1851: 206; Kal’uzynski,
1961: 111).
1.5. Eski Özbekçede -dak — dek eki, emir kipinin 3. şahsına ait olan-sz/z
~ -sun ekinin görevini aynen taşımıştır: bardek ‘gitsin’, asradek ‘korusun’, tur-
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 61
dek ‘dursun’, sordeklâr ‘sorsunlar’ (bk. Şçerbak, 1962: 158-160). Yusuf Emirî
ve Hocendi dışında diğer Özbek edebiyatı klasiklerinde ve genellikle eski ya
zılı metinlerde bu şekil kaydedilmemiştir (Yusuf Emirî’nin Deh-nâme’sinde bir
kez kullanılmış olan -dak ~ -dek eki, Eckmann’ın Chagatay Manual (Çağatayca
El Kitabı) adlı kitabında, s. 154’te gösterilmiştir. Ayrıca bk. Hocendi, 1976: 24).
Mehdî Han’ın örnekleri Nevâyî’nin eserlerinden alınmıştır, krş.: nıunda turdekbir
mikdar mülahaza kılalı ‘burada dursun biraz düşünelim’, kim ki köıîglin istâmâs
ğamgîn filini asradek ‘kim gönlünün gamlı olmasını istemiyorsa dilini tutsun’,
ölsâ Nava ’îyedek köy itldri söngakin ‘Nevâyî ölürse köy köpekleri onun kemik
lerini yesinler’ (bk. Mutallibov, 1959: 80). Yakın zamanlarda Özbek ağızlarının
birisinde -dak —dek şekli tespit edilmiştir: îşladağ ‘işlesin’, bîşirtağ ‘pişirsin’
(bk. Abdurahmanov, Şukurov, 1973: 148; Yuldaşev, 1968: 22).
-dak —dek ekinin yapısı ile ilgili çeşitli tahminlerde bulunulmuştur (bk.
Menges, 1956: 684; Brockelmann, 1951-1954:225; Şukurov, 1977: 10). Bu ekin
ünlü uyumuna tabi olmadığı göz önüne alınarak, onun de- fiilinden oluşmuş ve
bağımsızlığını tam kaybetmemiş emir kelimesi olduğu düşünülebilir, krş.: Rus-
çadauY/z mol ‘gel’; smotri mol ‘bak’13. Anlaşılan, -dak —dek ekinin kullanılışı
Nevâyî dilinin, Eski Özbekçenin genel kurallarından çıkarılmamış olan kişisel
özelliklerine aittir. Bununla birlikte kişisel olan; bu ekin kullanılma olgusundan
öte onun kullanılış derecesidir. Ekin Yusuf Emirî’de ve Özbekçenin ağızlarında
izlenilmesi bir tesadüf değildir. Aynı ekin Hakasçada “emri yumuşatma” amacı ile
emir ve istek kiplerinin bütün şekillerine eklenmesi de dikkate değerdir: pirimdek
‘vereyim’pirdek ‘ver’,pirzındek ‘versin’ (bk. GHY, 1975: 191).
1.6. -çı —çu edatı. Örnekler: ET. kel-çü ‘gelsene’, barma-çıı ‘gitmesene’;
Başk. alsı, Kaz., K. Kalp., Nog. alşî, Kar.-Balk., Kırg., Krm.Tat., Kum. al-çı, Özb.
âl-çi ‘alsana’; Kar.-Balk. ketçigiz (~ ketigiz-çi) ‘gitsenize’, kelsin-çi ‘gelsin ya’;
Kaz., K. Kalp, alsin-şî ‘alsın ya’; Özb. âling-çı ‘alsanıza’.
Kendi anlamlarında kullanılmayan istek ve şart kipi şekilleri ile de krş.: Kaz.,
K. Kalp, alayîn-şı, Kum. alayım-çı ‘alayım’; Kaz., K. Kalp, alayîk-şi, Kum. ala-
yık-çı, Özb. âlaylik-çi ‘alalım’; Özb. âlsang-çi ‘alsana’, bârsaiîgiz-çi ‘gitsenize’,
bersa-çi ‘versin’.
1.7. -san(a) ~ -sın(a) ek-edatı. ör.: AzT. alsana ~ alsanan, Nog., Tat. alsana,
Trm. alsana ‘alsana’; Başk. (ağızlarda) kaythana ‘dönsene’, barînghana ‘gitseni
ze’, kıligızhana ‘gelsenize’ (bk. Maksyutova, 1964: 19; Bayeva, 1959: 37); kalhina
‘kalsana’ (İşbulatov, 1972: 74); Gag. çıksana, kurtarsana; Trm. yazsan ‘yazsana’,
ğoyşono ‘yeter, yapmasana’; Hak. salzan ‘bıraksana, koysana’; Hak. (ağızlarda)
pirzine ‘versene’, sölezıne ‘söylesene’, cıhsına ‘çıksana’ (bk. Pataçakova, 1973:
21 -22), polzına ‘olsana’, polfigârzına ‘olsanıza’ (bk. Katanov, 1973: 75).
13 mol Rusçada konuşma dili özellikli bir edat olarak konuşanın kendinin değil de başkasının
sözünü verdiğini ifade eder. (Çev.)
62 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
1.8. -ğîla —ğla eki. krş.: Alt. barğıla, barğılangar ‘gidiniz’, Kırg. kelgile
‘geliniz’; Hak. (ağızlarda) atnâğla ‘atmayınız, ateş etmeyiniz’, toğınğla ‘çalışı
nız’, tarıthla ‘yayınız’ (Pataçakova, 1973: 43), Şor. angnağıla ‘avlanınız’, nanğıla
‘dönünüz’. Bu şekil ilk bakışta diğer Türk dillerinde rastlanılan emir şekilleri ile
kıyaslanmıyor. Daha derin bir yaklaşımla ve barğıla tipi şekillerinin genellikle
çokluk anlamı ifade ettiği göz önüne alınırsa -la ekinin -lar eki ile yakınlığının
mümkünlüğünü göstermek ve İ. A. Batmanov’un, -ğıla ekini -ğın ve -lar eklerinin
birleşimine götürdüğü denemeleri hatırlatmak gerekirdi (Batmanov, 1940: 47).
Fakat en büyük olasılık bu ekin Türk dillerinin birçoğunda seyir, süreç sıklığı şek
lini oluşturduğudur. Hakasça Dil Bilgisi yazarlarının belirttiği gibi ek, “hareketin
defalarca veya birçok özne tarafından yapıldığına” (s. 186) işaret eder.
3. şahıs emir kipi şeklinin içeriği çoğu zaman metne bağlı olur. Bu şekil, soru
eki ile, aynı zamanda önde yer almış olan soru zamirleri ve zarflarla birlikte ha
reketin yapımında tereddüt, kararsızlık ve imkânsızlığı ifade eder, krş.: EÖzb. ne
yesün ‘ne yesin?’; Alt. ne bolzın ‘ne olsun?’; TT. nereden bilsinler; Trm. kimden
sorasın ‘kime sorsun?’ (soracağı biri yok); Özb. kilsinmi kilmasinmi ‘yapsın mı
yapmasın mı?’, ninıa kilsin ‘ne yapsın?’, işdan keyin kayerğa bârsin ‘işten son
ra nereye gitsin?’ Ayrıca krş.: Kar.-Balk. kaydan bilgin ‘nereden bilsin?’, kayın
barğın ‘nereye gitmeli?’. Benzeri metin içerisinde olumsuzluk bulunursa hareke
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 63
tin sıradanlığı, tekrar ettiği belirtilmiş olur: Özb. kança kelmasin ‘ne kadar gelirse
gelsin’ (her sefer geldiğinde). Yan cümlede üçün 'için ’ edatı ile dep yardımcı ke
limesi ile ve ki(nı) ilgi zamiri ile birlikte bu şekil amaç anlamını verir. Örnekler:
Başk. alhin ösön ‘alması için’; Kırg. bu kitep bizge berilsin dep keldim ‘bu kitap
bize verilsin diye geldim’; TT. dil gelişmiş olmalıdır ki görevini eksiksiz yapabil
sin', Özb. çang çiksin uçun derazalarni âçdi ‘toz çıksın diye pencereleri açtı’ (bk.
Batırova, 1965: 15).
Edilgen fiil gövdelerinden oluşmuş emir kipinin 3. şahıs şekli emrin çok faz
la kesinliği ile ayrılır, krş.: Kaz. kaytarılsın ‘geri verilsin!’, taratılsın ‘dağıtılsın!’;
Kırg. aytilsin ‘söylensin!’, berilsin ‘verilsin!’; Özb. tayyârğarlikkürilsin ‘hazırlık
yapılsın!’ (bk. Hocayev., 1953: 11), bu yerda çekilmasin ‘burada sigara içilme
sin!’.
İstek Kipi
1. Türk dillerinde istek kipinin (optativ, optativ-subjonctiv, voluntativ, ko-
hortativ) ortaya çıkış alanı sınırlıdır: Teklik ve çokluk 1. şahıs, Sibirya ve Altay
dillerinde aynı zamanda ikili sayı, daha az olarak 1. ve 2. şahıs, çok az olarak 1.,
2., 3. şahıs. Bu şekiller temel olarak kendilerine özgü özel içeriği ifade ederler ve
anlaşılır sebeplere göre emir kipi çekim listesinde bulunmayan özellikleri bir nevi
telafi ederler.
Türk dillerinde istek kipinin -a(y) —ı(y) ve -ğa(y) olmak üzere iki eki bu
lunmaktadır. Örnekler: ET. yatayın ‘yatayım’, olurayın ‘oturayım’, alay ‘alayım’,
bilay ‘bileyim’, bolalını ‘olalım’, kurtulalım ‘kurtulalım’, bitilim ‘yazalım’ (bk.
Gabain, 1950: 110), EAzT. öldürâyim ‘öldüreyim’, sorayım ‘sorayım’, içâli ‘içe
lim’, olalum ‘olalım’, varalım ‘gidelim’, bahavuz ‘bakalım’ (bk. Ragimov, 1966:
37-38, 41, 51; Mirzazade, 1962: 229); EKıp. katcilik ‘gidelim’, yatalık ‘yatalım’
(bk. Telegdi, 1937: 294); ETT. varayım ‘gideyim’, satam ‘satayım’, bilavan ‘bi
leyim’, körayvan ‘göreyim’, aylayvan ‘yapayım’ (bk. Brockelmann, 1951-1954:
227); EÖzb. yaşurayın ‘saklayayım’, alay ‘alayım’, körâyim ‘göreyim’, yegü/ün
‘yiyelim’, köra(y)lik ‘görelim’, berayik ‘verelim’ (bk. Şçerbak, 1962: 156-157;
Şukurov, 1974: 20); AzT. alım ‘alayım’; Alt. barğayzıng ‘gidesin’, Kar. alğaymın
~ alğayım ~ alğeyim ‘alayım’; Kaz. alayık, Kaz. (ağızlarda) alali(k) ‘alalım’ Kırg.
cazalı(k) ‘yazalım’, Krm Tat. alğaydım ‘alayım’; Tat. alîym ‘alayım’, aliyk ‘ala
lım’ (krş. Başk. ağızlarda alik)', Tuv. keliyn ‘geleyim’, kelli ‘gelelim’ (ikili sayı),
kelllinger ‘gelelim’ (çokluk); Trm. yazayın ‘yazayım’, yazalıiîg ‘yazalım’; Çuv.
pulam ‘olayım’; Şor.parayın,parğaybın ‘gideyim’,parğayzıng ‘gidesin’,parğay
‘gitse’; Yak. ilmi ‘alayım’.
-a(y) eki, eski Türk yazıtlarında gelecek zaman şeklini oluşturan -ğa(y) eki ile
ilişkilendirilir (bk. Baskakov, 1952: 447; Cangidze, 1960: 257; Ragimov, 1966:
36, 38, 40; Tumaşeva, 1964: 150; Grunina, 1966: 30, 35; Eyvazova, 1974: 80).
Başka bir fikre göre, -a(y) eki, yeniden canlandırılmış olan genel Türkçedeki ‘şa-
64 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
hissiz’ istek veya dilek belirtisi olan *-kay ~ *-kay ekine kadar uzar; -kay ~ -kay
eki emir, zorunluluk, olasılık, niyet ve gelecek zaman anlamlarına sahip olmuş, bu
anlamları önce ayırmadan, daha sonra ise ayrı ayrı ifade etmiştir (bk. Deny, 1921:
923-924; Kononov, 1956: 246). Ş. Şukurov daha farklı bir bakış açısına sahiptir.
Ş. Şukurov’a göre, -a(y) istek kipi de, “Eski Türkiye Türkçesi tipi” olan -a eki
de -ğa şimdiki-gelecek zaman sıfat-fıil ekinin değişimi sonucunda oluşmuşlardır
(alğam >alanı, alğayım >alayım >alîm >alım, alğayın >alayın >alay) (bk. Şu
kurov, 1974:24-27). Bu sıralanan bakış açılarının hepsi için ortak olan nokta, -a(y)
ekinin -ğa(y) ekinin ses bilgisel çeşidi olarak yorumlanmasıdır.
Hiç kuşku yok ki bazı dillerde, söz gelimi Oğuz dillerinde -ğa(y) ekinin -a(y)
eki ile değişmesi gerekirdi. Burada Oğuz grubu dillerinde -ğan geçmiş zaman sı-
fat-fıili ekinin uğradığı ses bilgisel değişimi hatırlatmak yerinde olurdu, krş.: AzT.
uçan (<-uçğan)', TT. olan (bolğan ). Diğer taraftan -ğa(y) eki almış şekil, -a(y)
eki ile içerik olarak çok yakındır ve birini diğeri ile eşleştirmek tamamen doğal
dır (bk. Brockelmann, 1951-1954: 229, 240). krş.: ET. yegavüz ‘yiyelim’; EKıp.
degalim ‘diyelim’ (Cod. Cum. 73r,ı?); EÖzb. başlağayın ‘başlayalım’, kizlâgâyin
‘gizleyeyim, saklayayım’, tilâgâyim ‘dileyeyim’; Özb. (ağızlarda) banmayın ~
barınağayın ‘gitmeyeyim’ (Babaniyazov, 1966: 31); bâray ~ bârğay ‘gideyim’
(Mirzayev, 1965: 44); Alt. barğayım ‘gideyim’; Şor. odurğayım ‘oturayım’.
Türkçede istek kipinin oluşum ve gelişmesinde -ğa(y) ’ın oynadığı rolün öne
mine hiç kuşku duymaksızın biz yine de bunun başrol olmadığı ve -a(y) ekini
-ğa(y) ekinin ses bilgisel çeşidi olarak görmek için yeterince esas bulunmadığı
inancındayız.
Her şeyden önce alay, alayık ~ alak tipinin genel Türkçe şekilleri olduğunu
belirtmek gerekir, ünlülerden önce -ğ düşümü ise temelde Oğuz dillerinde olmuş
tur. Bu dillerde, P. M. Melioranskiy’nin örnek verdiği ‘galalar, gâlâylâr ’ (gelecek
zaman anlamında) (Melioranskiy, 1900: 012. Aynı zamanda bk. Gabain, 1940:
90-91) tipli şekiller, tam bir esasla "galgalar, galgaylar' tipinden olan şekillerden
çıkarılabilirdi. Altayca, Kazakça, Nogayca, Tuvaca, Özbekçe vb. dillerde -ğa(y)
eki -a(y) eki ile paralel olarak kullanımı dikkat çekicidir, krş.: Alt. alayın, alğayım
‘alayım’; Başk. bulayım ‘olayım’, buğay (<bulğay) ‘ola ki’ (galiba, sanki); Kaz.
ozayîn ‘götüreyim, süreyim’, ozğaymin ‘götürseydim, sürseydim’; Kırg. cazayın
‘yazayım’, cazğay elem ‘yazsaydım’; Kum. geleyim ‘geleyim’, gelgey edim ‘gel
seydim’, Nog. barayim ‘gideyim’, barğay edim ‘gitseydim’; Uyg. alay ‘alayım’,
algedinı (alğay edim) ‘alaydım, alsaydım’.
-a(y) eki ile kıyasta -ğa(y) ekinin anlamca özgünlüğü de dikkat çekmektedir
(alayın ve alğaynıın) tipinden olan şekillerin anlam farklılığı ile ilgili bk. Sauran-
bayev, 1954: 39-40; İşçanov, 1963: 8;). Eski Türkçede, Eski Kıpçakçada (bk. Me
lioranskiy, 1894: 53; Telegdi, 1937: 296; Grunin, 1967: 370-371; Abdullin, 1974:
178-179), Eski Özbekçede ve bazı çağdaş Türk dillerinde bu şekil bildirme kipi
(gelecek zaman) şekilleri sistemine girer. Örnekler: ET. ol altun tağka tegsârsiz kök
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 65
linxua körgaysiz ‘Eğer o altın dağa ulaşırsanız mavi nilüferi görürsünüz’ (KP382),
eşâkni...bermâgâymân ‘eşeği ...vermeyeceğim’ (USP3s); EÖzb. bolğaman Mısır
ulusığa konak ‘Mısır halkına konuk olacağım’; K. Kalp, körgeynıin ‘göreceğim’
körgeysiz ‘göreceksiniz’; Uyg. (ağızlarda) ba(r)ğayman ‘gideceğim’, ba(r)ğaysan
‘gideceksin’. Tuva ve Hakas dillerinde -ğay ~ -kay ekinin yardımı ile uyum kipi
şekli oluşturulur, krş.: Tuv. barğay men ‘peki, gideceğim’ (-ğay ~ -kay) ekinin an
lamı ile ilgili bk. Mansuroğlu, 1958: 171-174; İshakov-Pal’mbah, 1961: 397-399;
Şukurov, 1964: 66-68; 1966, 107-118), fakat barıyn ‘gideyim’; Hak. alğaybın
‘peki, alacağım, alırım’; Hak. (ağızlarda)polğaybın (~polğayınî) ‘peki, olurum,
yaparım’ (bk. Katanov, 1973: 75). Altayca Dil Bilgisi yazarlarınca -ğay ’a dikkate
değer bir nitelik verilmiştir. Onlar, -ğay ekinin ‘kararsız’ bir hareket bildirdiğini,
gelecek zamanla ilgili vaat etme, ümit, niyet, tahminî bir düşünce, rica ve hatta
emir durumlarında, her zaman da hareketin hem yapılabilir hem de yapılmayabilir
anlamında kullanıldığını belirtmişlerdir (GAY, 1869: 227).
-ğay ekinin anlamı çok çeşitlidir ve kuşkusuz onun emir ve istek kipi şe
killeri ile temas noktaları vardır, krş.: EÖzb. Tengri heç musulmanğa bu balanı
bermagay ‘Tanrı hiçbir Müslümana bu belayı vermesin’ (BH 210); Başk. (ağız
larda) nisik ta kilmagayi ‘nasıl gelmeyecek’ (bk. İşbulatov, 1959: 122), ismagayi
(ısmagay iyi) ‘içmeseydi’ (bk. Maksutova, 1963: 104); Tuv. barğay ‘peki, gitsin’;
Hak. alğay ‘alsın’, oynay ‘oynasın’. Fakat bu anlamların bulunması, -ğay ekinin
etimolojik içeriğinden doğmaz, içeriğin değişmesi ve bu şeklin istek şekilleri yö
nünde kısmen karışımı sonucu olarak ortaya çıkar (krş.: ‘kararsızlık, tahmin’—»
‘niyet, istek’).
-a(y) eki istek kipi şeklinin ilk örneğinin araştırılmasını malzeme yakınlığı
planından öte, anlam gelişmesinin daha olası olan çizgilerinin açıklanması yolu
ile yapmak gerekir. Kipler arasındaki anlam farklılıklarının ilk başlarda yeterince
açık olmaması, onların bildirim şekillerinin daha sonraları sadece bildirme kipi
değil, diğer kiplerin de çekim alanına girmesi durumu göz önünde bulundurulursa
-ğay ekinin zaman şekli olarak ve bununla birlikte istek kipi şekli olarak görev
yapmasında pek sıra dışı bir şey görülmez.
İstek kipi şeklinin nereden ve nasıl oluştuğu sorusuna tekrar dönüyoruz. Biz
ce, kiplik ayrıntılarının karmaşıklaştırdığı (yaza, bara tipinde) -a ad-sıfat olan
hareket adları onun ilk örneği olmuştur (bk. Kılıçoğlu, 1954: 514); onun gelişmesi
bir taraftan kipliğin güçlenmesi, diğer taraftan ise kipliğin zaman anlamları tara
fından sıkıştırılması ile nitelenmiştir.
Yaza, bara tipli hareket adlarından türemiş şekil bilgisel oluşumlar belli bir
ilgi uyandırmaktadır.
J. Deny (bk. Deny, 1921: 923) ve W. Bang (bk. Bang, 1918: 21-36, 39-40
-acak (-a-cak) ekinin kökeniyle ilgili aynı zamanda bk. Aliyev , 1958: 311. TT.
gelecek (< *gelercek; geler- geniş zaman sıfat-fıili, cek < cak ‘zaman’), -acak eki
gereklilik ayrıntısı taşıyan gelecek zaman sıfat-fıilini bu tür oluşumlar sırasına
dahil etmişlerdir, krş.: AzT. yazılacağmaktııb ‘yazılacak mektup’; K. Kalp, caza-
cak kişi ‘yazacak kişi’; Özb. bulacak şahar ‘gelecek şehir’, yârkin kelacak ‘ışıklı
gelecek’, -acak ekinin ikinci kısmı, -cak küçültme-sımrhhk ekidir, krş.: Gag. al-
dıcak <aldık +cak (bk. Pokrovskaya, 1964: 239).
Diğer benzeri şekil, -ası eki gelecek zaman sıfat-fıilidir. Bu sıfat-fıiller ge
reklilik ve istek gibi kip ayrıntılarına sahiptir (bk. Gombocz, 1918: 259; Bang,
1918: 37; Deny, 1921: 923). Örnekler: ET. ya kurası oğur ‘yay kuracak zaman’
(MK II 68); AzT. yazılası maktub ‘yazılması gereken mektup’, yazasıyam ‘yaz
mam gerek’, yazası idim ‘yazacaktım’, gülâsim gâlir ‘güleceğim geliyor’; Tat.
14 Görünen o ki bu durum V. G. Kondratyev’i “-a ekli zarf-fiillerin -ğay ekli gelecek zaman
istek şekli bildiren sıfat-fıillere dayanması” yönünde tahminde bulunmaya götürmüştür
(Kondratyev, 1970: 43).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 67
barasi kila ‘gitmek istiyor’, TT. diyesim geliyor; Trm. aydaşı gelyâr ‘söyleyesi
geliyor’; Yak. barîhıbın ‘herhâlde, belli ki gidiyorum’ (bk. Böhtlingk, 1851: 212;
Korkina, 1970: 195). Bu sıfat-fıil, -a hareket adının -sı ekli 3. şahıs aitlik (iyelik)
eki ile birleşiminden oluşmuştur.15 -sı eki tek şekil bilgisel göstergede yer almıştır,
bu da 1. ve 2. şahıs iyelik eklerinin ona birleşebilmesini mümkün kılmıştır.
Üçüncü türemiş şekil -yazarak, gelerek tipi- kip ayrıntısı taşımaz.
15 W. Bang, -ası ekinin istek veya fiile dayanan ad eki ile 3. şahıs iyelik ekinden oluşması
fikrini inandırıcı bulmamış, bu eke -a (<al- ‘almak’ yardımcı anlamıyla) ve -sık fiilden ad
ekinin birleşimi olarak bakma fikrini sunmuştur (bk. Bang, 1916; 531-535). krş. Ragimov,
1966: 97-98. N. A. Baskakov’a göre -ası eki, -ğusı gelecek zaman sıfat-fıil ekinin ses
bilgisel değişimleri sonucunda ortaya çıkmıştır (bk. Baskakov, 1952: 420-421; 1973: 97).
Aynı zamanda bk. Meliyev, 1953: 12; Aliyev, 1965: 21. Diğer bakış açılarının yorumu için
bk. Çağatay, 1947: 544-548; Korkmaz, 1969: 31; Borcakov, 1970: 74.
16 W. Bang’la krş. -alı, -alım, -alık, -alıng biçimlerindeki -al, kiplik bildirimi için kullanılan
al- fiiline dayanır (bk. Bang, 1916a: 535; 1916b: 912).
68 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
getiren çizgiler geniş bir şekilde ortaya çıktığına göre bu durumda ilk örnek se
çiminde sıradan olması mümkündür, baralı, baralık tipli ikincil hareket adları
kullanılabilirdi; krş. diğer hareket adlarından benzeri şekil bilgisel oluşumlar (tü
revler): bararlı, bararlık, barğalı, barğalık, barğanlı, barğanlık vs. Bu şekillerin
sık olarak kip anlamları ifade etmesi de olasılığı arttırır, krş.: Kar.-Balk. barlıkma
(<barırhkma) ‘muhakkak giderim’; Kaz. (ağızlarda) barğaylı ‘onun gitmesi ge
rekir’ (bk. Nurmagambetov, 1974: 80).
Şart Kipi
1.1. Şart kipi şeklini -sa —so —za —zo, Başkurtçada -ha eki oluşturur.
Bu ekin Yakutçada, Orhun, Manihey ve Uygur metinlerinde izlenen daha eski
şekli r ile biter, krş.: Yak. -tar ~ -tor ~ -dür ~ -dar ~ -lar ~ -lor ~ -nar ~ -nor; ET.
-sar. Örnekler: ET. olursar ‘oturursa’ (KTrm), ersar ‘olursa, bulunursa’ (KTrm),
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 69
yafiğılsar ‘yanılırsa’ (TT.I34); A.zT. yazsa ‘yazarsa’; Alt. tutsa ‘tutarsa’, barza ‘va
rırsa’, oynozo ‘oynarsa’; Başk. kapaha ‘bakarsa’; Kum. gelse ‘gelirse’; Yak. bar-
darbın ‘gitseydim’. Bu sıraya, belki şahıs ve çokluk eki almamış vârza ‘vurarak’
ve vârzan, vârzassân ‘vurursa’ gibi Çuvaşça şekilleri de dahil etmek gerekir (N.
İ. Aşmarin, V. G. Yegorov ve G. J. Ramstedt farklı bir görüşü paylaşırlar, bk. Aş-
marin, 1898: 313-314; 1923:108; Yegorov, 1948: 481; Ramstedt, 1957: 121). Bu
şekiller şahıs ve çokluk eki almazlar. Bunlardan son ikisinin -/?, -sân unsurları ile
bittiği de bir gerçektir. İ. R Pavlov, onları uygun olarak teklik 2. şahsın iyelik ve
şahıs-yüklem belirtilerine bağlar (bk. Pavlov, 1956: 255; 1957: 248. Aynı zaman
da bk. Gadjiyeva, 1973: 328).
Şart kipi eki, şahıs bildiren eklerin önüne geçerek doğrudan gövdeye eklenir.
Sadece Tuvacada farklı bir sıralanma tespit edilmiştir: -sa ~ -za eki şahıs bildiren
eklerden sonra yer alır (krş: barzımza ‘gidersem’, barza ‘giderse’), fakat o belli
ki birleşik fiil şekilleri terkibine katılan e(r)- yardımcı fiilinin şart kipi ekidir,
krş.: Tuv. (ağızlarda) bardım ize, bardım bıza ‘gidersem’ (bk. Sat, 1968: 236-241;
Çadamba, 1974: 14).
1.2. Şart kipi ekinin eski varyantı, sağlam bir şekilde *-sar olarak onarılabilir.
Türkologların büyük çoğunluğunun fikrine göre, -sar şekli daha sonralara aittir
ve iki parçadan oluşmuştur: bu iki parça iki sıfat-fıil (-sık ve -ar; ör.: açsık ‘açan’)
eki (bk. Radloff, 1897: 96) veya -ar sıfat-fıil eki ile W. Bang’ın tahminine göre
‘düşünmek, sanmak, hesap etmek’ anlamında olan sa- fiilinden (bk. Bang, 1916:
920; 1923: 116-117; kal-sar < kâla-saı; kali-sar Aynı zamanda bk. Brockelmann,
1951-1954: 211, 240), G. Ramstedt’in fıkrince ise Türk kökenli sa- fiili ile hiç
bir bağlantısı olmayan ve Çince kökenli “dilemek, istemek; söylemek, yapmak”
anlamında olan -se fiilinden (bk. Tungus-Mançu dilleri) oluşmaktadır (Ramstedt,
1946: 123-126). N. A. Baskakov da hemen hemen böyle bir sonuca varmış, şart
kipi şeklinin ‘barığsa ’ (bar-ığ-sa) türünden istek, merak, heves gibi kip anlam
ları taşıyan türemiş fiil kökenli -ar ~ -ır ~ -r şimdiki-gelecek zaman sıfat-fiille-
rine uzandığını kaydetmiştir (Baskakov, 1953:53; krş. Kılıçoğlu, 1954: 254-257;
1954: 518; Tekin, 1954: 453-455). Kendisinden öncekilerle kıyaslanırsa N. A.
Baskakov, araştırmaların sınırını önemli bir derecede genişletmiş ve şart kipi şek
li ile ortak kökene sahip olan şekil bilgisel oluşumların sayısını çoğaltmıştır. E.
R. Tenişev, Türk dillerinde şart kipinin ana şekli ile ilgili sorunda daha farklı bir
mevkide durmuştur. E. R. Tenişev, bu ekin eski varyantını -sa şeklinde onararak
çok eski yazılı eserlerde -r ile biten şeklin ortaya çıkış sebebini aslında açıklama
mıştır (bk. Tenişev, 1971: 449). -sar ekini -Çuvaşçadaki -sân eki gibi- -sa ekinin
bir türevi olarak gören ve ek sonunda bulunan r’yi geniş zaman eki olarak, n’yi
ise sıfat-fıil eki olarak açıklayan N. Z. Gadjiyeva da benzeri bir pozisyonda dur
maktadır (bk. Gadjiyeva, 1973: 333-334). Bununla birlikte, N. Z. Gadjiyeva, -s’li
ve -a’h gibi iki istek şeklinin “kaynaşma” ürünü olarak gördüğü aranan şeklin
etimolojisi yolunda E. R. Tenişev’den daha ileri gitmiştir (Gadjiyeva, 1973: 329).
70 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
Şart kipi şeklinin doğası konusunda, onun sıfat-fıil kökenli olması ile ilgili
W. Radloff’un varsayımı şimdiye kadar söylenmiş olanlardan daha uygun ola
nıdır. (krş.: W. Bang’da -sar eki, sa- fiilinin şimdiki zamanda -r almış şeklinden
başka bir şey değildir, hem de bu ad şeklidir (bk. Bang, 1923: 117). Yeri gel
mişken, W. Radloff, Orhun-Yenisey yazıtlarının dilinde de -sar şeklini sıfat-fıil
olarak nitelendirir (Radloff, 1897: 108-113) ve bununla da bu eki belli bir temele
dayanarak zarf-fıil oluşumlarına ait eden P. M. Melioranskiy’den ayrılır (bk. Me
lioranskiy, 1899: 85, 90). Bunların yanı sıra bu yazıtların dilinde -sar şeklinin
şahıs eki almadığı da belirtilmelidir, krş.: olyergârü barsar Türük bodun öltâçi
san ‘o yere doğru gidersen (ey) Türk halkı, öleceksin’ (KTms); bir todsar açsık
ömâzsân ‘bir (de) doyarsan, açlığı (hiç) düşünmezsin’ (KTms); ben özüm kazğan-
masar el yemci bodun yemci yok ertaçi erti ‘ben kendim kazanmasaydım ne el ne
de halk var olurdu’ (Ton.55). Daha sonraları, hatta kıyaslasak daha sonraki dönem
lere ait metinlerde de -sar ekinin sıfat-fıil olarak kullanıldığı durumlara tesadüf
edilir, krş.: Kısasü ’l-Enbiya'da (14. yy.) közüngüzyüzümgâ tutsar bolsa ‘gözünüz
yüzüme bakar olsa’ (bk. Radloff, 1928: 226, 305; krş. Brockelmann, 1951-1954:
240). -sar eki terkibinde iki parçanın olması da mümkündür; bu parçalardan biri,
sa- ‘düşünmek, hesap etmek’ fiiline dayanır. Bununla ilgili olarak Mahmut Kaş-
garlı’nm; adı geçen fiille, içsâ- ‘içmek istemek’, ursa- ‘vurmak istemek’ (MK,
I, 276), alsa- ‘almak istemek’ (MK, I, 278), kaçırsa- ‘kaçırmak istemek’ (MK,
III, 247), satsa- ‘satmak istemek’ (MK, III, 284), keligsa- ‘gelmek istemek’, kor
sa- ‘görmek istemek’ (MK, III, 285), satığsa- ‘satmak istemek’ barığsa- ‘gitmek
istemek’ (MK, III, 333) fiillerindeki -sa parçasını özdeşleştirdiğini hatırlatmak da
yerinde olur, krş.: körügsayürbiz ‘görmek istiyoruz’ (Man, I, lOıo), kirigsdyürman
‘girmek istiyorum’ (KR 217), köngülsâdi ‘gönüllendi, bir iş yapmaya gönlü oldu’
(Zamahşeri Sözl. II, 355, 360), tengring körüvsar sen susadınğ ‘Tanrını görmek
isteyerek sen susadın’ (Cod. Cum. 70n?), kutkaruvsar ‘kurtarmak isteyerek’, ta-
buvsar ‘bulmak isteyerek’ (Cod. Cum. 76rff. Çağdaş Türk dillerinde de krş.: AzT.
susa- ‘susamak’,gciribsâ- ‘yakınlarını görmek istemek’; Tof. ölürüksâ- ‘öldürmek
istemek’, koruksa- ‘görmek istemek’; Tuv. suksa- ‘susamak’, çoruksa- ‘yürümek
istemek’, banksa- ‘varmak istemek’, kelikse- ‘gelmek istemek’ (Sevortyan, 1962:
299; Ragimov, 1966: 68; Kudaybergenov, 1970: 166). Örnek olarak gösterilen
fiillerin dil bilgisel içeriği (“eylemi gerçekleştirme dileği, niyeti”) sa- fiilinin söz-
cüksel anlamından belirgin bir şekilde ayrılsa da onların yakınlık olasılığı da göz
ardı edilemez.
Şart kipi ekinin -sar ve -sa şeklinde olan iki çeşidinin birbiriyle ilişkisi üze
rinde özel olarak durmak gerekir. Son zamanlarda bu iki çeşidi kısmen ayırmak
ve hatta onları çekim tiplerine göre ayırt etmek için gayret sarf edilmekte; -sar,
“zamir” çekimine (krş. barsarman, barsarsân, barsarbiz, barsarsiz) ve -sa iye
lik çekimine (krş.: barsam, barsang, barsak, barsanğız) ait edilmektedir. Bunda
esas rolü benzerlik eylemi varsayımı oynamıştır: İlk başlarda şart kipi şekli çe
kilmiyordu ve şahıssızdı, daha sonraları bu şekil, fiil çekimine katıldı ve r eki
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 71
bir şekle sahip olduğu için -r şimdiki zamana benzedi (bk. Tenişev, 1971: 446).
Fakat yazılı eserlerde -sar ve -sa ekleri arasında çekim konusunda hiçbir esaslı
farkın olmadığı güvenle söylenebilir. Şöyle ki -sa eki de şahıs-yüklem ekleri ile
kullanılabilir.17 krş.: ET. barsarmân ‘gidersem’ (KP 34s), tegsârsiz ‘ulaşırsanız’
(KP 38ı), bulsamân ‘bulursam’ (KP 76s), ersamiz ‘olursak’ (KBN 182?). Bundan
başka, çağdaş dillerde -sa eki zamir çekimi izleri gözlemlenebilir: Alt. barzabıs,
Hak. parzabız, Özb. (ağızlarda) bârsâvuz ‘gidersek’. Sadece ek sonlarındaki r’
nin düşme süreci ile şart şekillerinin “zamir” çekiminden “iyelik” çekimine geçişi
arasında bir bağın olması hakkında konuşmak doğru olurdu. Yakutçada “zamir”
çekiminin korunmasının yanı sıra ekin sonunda ‘r’ ünsüzünün bulunduğu türün
kullanılması (krş.: bardarbın ‘gidersem’), bu tür bir bağın varlığının inandırıcı bir
delilidir.
1.3. Şart kipi şeklinin ilk örneğinin arayışları, Türkologları çok sık olarak
Eski Türkiye Türkçesindeki -zsar eki gelecek zaman şeklinin tarihine ait sorunlara
götürür. -ısar eki gelecek zaman şekli, P. M. Melioranskiy’nin hakkında varsayım
olarak yazdığı -ığsar ekinin ses bilgisel çeşididir. Örneğin, kesin geçmiş zaman
fiilleri olan barığsadı ‘o gitmek istedi’, gdligsddi ‘o gelmek istedi’ şekilleri ile
onlara uygun barığsar, gâligsâr gelecek zaman şekillerine işaret ederek böyle
bir soru ileri sürmeyi gerekli saymıştır: “Osmanlıcadaki ‘-sar, -sar ’ veya ‘-ısar,
-işar’ arkaik gelecek zaman ekleri bu şeklin biraz şekil değiştirmiş kalıntıları
değil midir?” (Melioranskiy, 1900: I-VI; Deny, 1921: 1118) O. Pritsak’ın Eski
Türkiye Türkçesindeki -ısar eki gelecek zaman şeklini şart sıfat-fıili (participium
conditionale) diye adlandırdığını (Pritsak, 1960: 150), M. Ş. Rahimov’un ise, M.
Râsânen (Râsânen, 1957: 214) gibi, bu şekille şart kipi şeklini denk gördüğünü de
belirtelim. M. Ş. Ragimov şöyle yazmıştır: “13. yy. dan itibaren Türk dillerinin
Oğuz grubunda -sar, -sar şart şeklinin eski varyantı, -ısar, -işar şeklinde kesin
gelecek zaman anlamını ifade etmiştir” (Ragimov, 1966: 77; krş. Çağatay, 1947:
548-549).” A. Bodrogligeti, daha ihtiyatlı davranarak -ısar eki gelecek zaman
şekli ve şart kipi şeklinin aynı bir ilk örnekten geliştiğini söyler. Bu ilk örnek,
-ı, -u zarf-fıili ile sa- “düşünmek, hesap etmek” fiilinin kısa süreli geçmiş zaman
şeklidir; krş.: kel-i-sâr, bol-u-sar. Bu bilim adamının tahminine göre, ilk başlarda
aynı şekil hem eylemin gerçekleşme şartını, hem de onun akış (devam) zamanını
ifade etmiştir. Sonraları -sa ve -ısa şekilleri ayrılmış, daha sonra ise -sa eki şart
kipinin -ısar eki ise gelecek zamanın göstergesi olmuştur (bk. Bodrogligeti, 1970:
17 A. K. Borovkov, Tefsir malzemelerine dayanarak -sa ekli şeklin çekim tiplerini, içeriğine
göre sınırlandırılabileceğini mümkün saymıştır: Şart bildiriminde -“iyelik”, rica, dilek,
amaç bildiriminde - “zamir”, krş. ağar yüz evürsângiz ‘eğer yüz çevirirseniz’, tilimdâki
tükünni yutçılıknı yaza bergil ne kim men sözlüsü mân ‘dilimdeki düğümü çöz ki ben
konuşayım’, bolğay mu kim bu eldin azın yergâ barsa sân ‘olur mu ki sen bu ilden başka
bir yere gidesin?’. Fakat böyle bir sınırlandırma için yeterli temelin olmadığını A. K.
Borovkov’un kendisi de itiraf etmiş, şahıs-yüklem göstergeleri bulunan -sa ekli şeklin asıl
şart anlamında kullanıldığı birçok örnek göstermiştir, krş. kolsa san ‘eğer istersen’, siliksâ
siz ‘eğer silkelerseniz’ (bk. Borovkov, 1949: 47-48).
72 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
176; T. Tekin -ısar eki gelecek zaman ve şart kipi şekillerinin yaklaştırılmasına
karşıdır, bk. Tekin, 1954: 453-455; 1972: 360-361).
Alısar şeklindeki gelecek zaman tipi, Türk dillerinde genel Türkçe şeklinin
gelişiminin özgün bir yönünün izi olarak ortaya çıkan ve sürekliliği olmayan bir
olaydır. Bu tipin yaygınlığı hem mekânca (Oğuz alanı)18 hem de zamanca (13-16.
yy. lar)19 sınırlıdır ve bu şeklin adı -Eski Türkiye Türkçesi veya Eski Oğuzca- onu
tamamen niteler. Eski Türkiye Türkçesi ve Altın Ordu metinlerinde -ısar ekinin
kullanılış örnekleri: kılısardur ‘yapacaktır’ (Aşık Paşa, 17), sorısaram ‘soraca
ğım’ (Ferahname, 53ri3), veriştirin ‘vereceğim’, kılmayısar ‘yapmayacaktır’ (Fe-
rahname, 53vıı), çu ben gidisarvtinin kim kalısar ‘eğer ben gidersem kim kala
caktır?’ (SN 282), birkaç öğüt veristirvân ‘birkaç öğüt (tavsiye) vereceğim’, ölüm
acısın dadısar ‘ölüm acısını tadacaktır’, şol gülistan kim içindti kalmayısarsın
tibtid ‘içinde ebedî olarak kalmayacağın o gülistan (çiçek bahçesi)’ (CD, 171),
veristirltirdür ‘vereceklerdir’ (CD, 172), göristirmtin ‘göreceğim’, edistirsin ‘ya
pacaksın’ (AQJB, 34), yatışanız ‘yatacağız’ (Bodrogligeti, 1970:173), sorılısarsız
‘sorulacaksınız’ (Mansuroğlu, 1959: 179), içtili badani güller sıılısar / teinimiz
akıbat toprak bolısar ‘içelim badeyi güller solacak /sonunda tenimiz (bedenimiz)
toprak olacak’ (Muhabbet-name, 173r) (Şçerbak, 1959: 147), ölgünçti ol er niyaz
içindti bolısar ‘ölünceye kadar o adam fakirlik içinde olacaktır’ (Gülistan, 106r)
(Bodrogligeti, 1969: 115). İki prensle ilgili hikâyenin Uygur varyantında -ısar
ekinin kayda değer bir kullanılış durumuna rastlanılır: men bu muntuda yegrtik
çintamani erdtini alğalı barayın kim kaya tınlığlarğa tözü tüktiti asığ tuşu kılu
usarman ‘her canlı varlığa tamamen fayda getirebilmek için, bunlardan en iyi
çintamani mücevherini gidip alayım’ (KP 35s).
-ısar şeklinin gelecek zaman anlamında yayılmasının sınırlılığı, aynı zaman
da onun şart kipi şekline dıştan ve kısmen anlam benzerliği, -ısar eki gelecek
zaman ve şart kipi şekillerinin aynı ilk örnekten (-zğ ekli hareket adı +sa- + -r)
türemesi ile ilgili varsayımı, yeterli temellere dayanan bir düşünce olarak değer
lendirmemizi sağlar.
Yukarıda anlatılanların tamamından şu sonuç çıkarılabilir: -sa gövdesinin
-r’li sıfat-fıili Eski Türkçede ilk başlarda eylemi yapma dileği, niyeti ayrıntısı
bulunan gelecek zaman anlamına sahip olmuş, daha sonraları ise şart kipi şek
line dönüşmüştür. Eski Oğuzcada -ı(ğ)sar ekinin başlangıçtaki içeriği temelinde
18 A. Bodrogligeti, Altın Ordu metinlerinde -ısar gelecek zaman şeklinin Eski Türkiye
Türkçesinin etkisiyle ortaya çıktığım, -ısar ekinin onlarda seyrek olarak (Muhabbet-
nâme'de iki kez, Gülistân’da yaklaşık on kez), sadece şiir eserlerinde ve de yalnızca 3.
şahısta kullanıldığını inandırıcı bir şekilde kanıtlamıştır (bk. Bodrogligeti, 1970: 176).
19 Eski Azerbaycan Türkçesinde -ısar ekinin kullanımı daha sonraki zamanlara aittir. Fakat bu
ek Altın Ordu metinlerinde olduğu gibi Eski Azerbaycan Türkçesinde de muhtemelen tipik
olmamıştır (bk. Mirzazade, 1962: 252). -ısar~ -sar ekine, Ermeni-Kıpçak belgelerinde de
rastlamak mümkündür (bk. DPY, 371-372).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 73
şart kipi anlamı ile bir arada kip ayrıntılarıyla karmaşıklaşmamış gelecek zaman
anlamı da gelişmiştir. Bununla beraber, daha sonraları, şart kipi eki gelecek za
man ekinden farklı olarak sonundaki r’yi kaybetmiştir (-ısa ~ -sa). Ama Bulga
ristan’daki Türk ağızlarının birinde, ek sonundaki r’nin erimesi gelecek zaman
ekinde de görülmektedir, krş.: versem ‘vereceğim’, alsan ‘alacaksın’, orda kalsak
‘orada kalacağız’, orda yatsanıs ‘orada yatacaksınız’ (bk. Mollova, 1962: 87-89).
Zamanın -sa(r) ile bildirim olasılığı ve şart kipinin zaman şekillerinin sayısı
ile ilgili farklı fikirler söylenmiştir. Açık bir şekilde hâkim olan bakış açısına göre,
şart kipinin iki zaman şekli (şimdiki-gelecek zaman ve geçmiş zaman); zaman ve
kiplik ayrıntılarını ileten şart kipliği diye adlandırılan şekiller ayrılmaktadır (bk.
Dmitriyev, 1948: 167-168; Kononov, 1956: 243-244; Azizova, 1954: 30). Daha
az yaygın olan diğer bir bakış açısına göre “... şart kipi kendiliğinden belirli bir
dil bilgisel zamana sahip değildir” (Korkina, 1970: 173; Musayev, 1964: 293;
Hocayev, 1962: 50-51; Bazin, 1966: 278). Belirtilen bakış açılarının somut olgu
ların incelenmesi zemininde karşılaştırılması, ikinci bakış açısını tercih etmemizi
sağlar.
-sa(r) eki, gerçekten de belirli, bir dil bilgisel zaman ifade etmez. Şöyle ki
ET.’barsam ' kelimesini gelecek zamanla da (‘eğer gidersem’), şimdiki zamanla
da (‘eğer gidiyorsam’), geçmiş zamanla da (‘eğer gitmişsem’, eğer gitmiş olsay
dım’) bağdaştırmak mümkündür. Şartın herhangi bir zaman dilimi ile bağdaşması
ana cümle yükleminin ifade ettiği hareketin yapılma zamanı ile belirlenir ve ke
sinlik kazanır. Örnekler: ET.: Kül tegin yok ersâr kop öltaçi ertigiz ‘Kültigin ol
masaydı hepiniz ölürdünüz’ (KTbso), küyâr erdim otta küdâzmasa ol ‘odda, ateşte
yanardım o korumasaydı’ (KBN 23ıs), tın buzğakka içürsar edgü bolıır ‘soluma,
nefes alma bozukluğunda bu (ilaç) içilirse iyi gelir’ (Rach Lo), kaçmasa öldürür
erdim ‘kaçmasa öldürürdüm’ (Tef. 28+) (Borovkov, 1949: 45); E. Kıp.: kim mağa
bersâ men d'ağar berâyim ‘kim bana verirse ben de ona vereyim’ (Cod. Cum.
Hru); EÖzb. bemehr desa el seni men bütmas edim ‘eğer insanlar bana, senin
sevgiden yoksun olduğunu söyleselerdi ben inanmazdım’; AzT. imkan olsa o eda-
cak ‘mümkün olursa o yapacak’; Nog. turna kelse kıs bolmas ‘turnalar gelirse
kış olmaz’; TT. ben gitsem burada ne olacak, kendisini tutmasa başını yerlere
uracaktıv, Yak. kördörbün ere biliem ‘görürsem tanırım’, kördörbün biliem ete
‘görsem tanırdım’.
74 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
Şart kipi şekli, kerâk ‘gerek’ kip (anlam tamamlayıcı) kelimesiyle kullanıldı
ğında, tahmine geçen bir zorunluluk- gereklilik temel anlamı olur, krş.: ET. men
uyğurnınğ kağanı bolamân kim yerning tört bulunğınunğ kağanı bolsam kerâk
turıır ‘ben Uygur kağanıyım ki yeryüzünün dört bir tarafının kağanı olmam gerek’
(LOK 129); EAzT. varsam gârâk ‘gitmem gerek’; EÖzb. ol kuyaş kerâk bolsa ‘o
güneş olsa gerek’, yar yüzünıni körüp dard va ğamım bilsâ kerâk ‘yarin, yüzümü
görerek dert ve gamımı bilmesi gerek’; Başk. kilhâ kârâk ‘gelmesi gerek’; Kaz.
kaytsa kerek ‘dönmesi gerek’; Kırg. buzulsa kerek ‘bozulması gerek, bozulur her
hâlde’, caştar bolso kerek ‘gençler olsa gerek’; Trm. gelse gerek ‘gelmesi gerek’,
meni tanamaşa gerek ‘beni tanımaması gerek, beni tanıyamaz herhâlde’; Özb.
bunday ğap çikişini kutmağan bulsa kerak ‘o herhâlde bu sözleri beklemiyordu’.
-sa(r) eki bol- (ol-) fiiliyle birlikte eylemin gerçekleşmesinin çoğu zaman
duruma bağlı olasılığını, yani izin anlamında mümkünlüğünü ifade eder (olumsuz
şekille-imkânsızlık, iki kat olumsuzluk şekliyle-gereklilik). krş.: ET. ıdsa bolur
‘gönderse olur, gönderebilir’, tılığ soksa bolnıas ‘dili sövse olmaz, sövmemeli’;
EÖzb. yolnı kılavuz bila tapsa bolur ‘yol kılavuzla bulunabilir’, bu yazukdın anı
öltürsâ bolnıas ‘bu suçtan dolayı onu öldürmek olmaz, öldürmemek’; TT. bu ada
lara hiç gitmedim desem olacak', Trm. gepleşşe bolar ‘konuşulabilir’, ğorkmaşa
bolcak ‘korkulmayabilir’, gitmesem bolnıaz ‘gitmesem olmaz’.
Eski Özbekçede -sa eki ista-, tilâ- fiilleriyle birlikte tümleç olarak görev alır
(Farsça kısa süreli geçmiş zaman krş.): istârâm közgiidâ korsam yar aksin bir
nafas ‘yârin resmini bir anlık bile aynada görmek isterim’, istârâm sorğan sayı
baştın hikayat âylâsâ ‘sorulduğu kadar hikayetin yeniden anlatılmasını isterim’,
tilârmân kim yüziinggâ sacda kılsam ‘yüzüne secde kılmak isterim’.
Şart kipi şekli da, ham edatlarıyla rağmenlik ifade eder: Başk.: kilhânı dâ
‘gelsem de’; Kırg. ölsö da ‘ölse de’, kiçkine bolso da ‘küçük de olsa’; K. Kalp.
alsam da ‘alsam da’, barsa da kelnıes ‘gitse de gelmez’; Tuv. bilze dâ ‘bilse de’;
Özb. bârsam hânı ‘gitsem de', yazsa hanı fâydasi bulmaydi ‘yazsa da faydası ol
mayacak’; Hak. parsa dâ ‘gitse de’; Yak. bilbeterbin da ‘bilmesem de’.
er- yardımcı fiilinin şart kipi şekli, bazı zamirlerin, zarfların ve yardımcı ke
limelerin terkibine girmiştir. Ayrıca kendi başına bir yardımcı kelime olarak da
kullanılmaktadır, krş.: EÖzb. kaçan kim ol çerigyandı ersa ‘o ordu döndüğünde’,
baktım ersa ‘baktığımda’; AzT. yohsa ‘yoksa’, isâ ‘ise’, hansı İsa ‘hangisiyse’,
hara İsa ‘nereyeyse’.
2.2. Türkologlar, -sa(r) ekinin anlam gelişmesinin başlıca aşamalarının belir
lenmesiyle eskiden beri uğraşmaktadırlar. Günümüzde bu şeklin içeriğinin geliş
mesiyle ilgili bütün sorulara bakışlar hemen hemen aynı kökleşmiştir.
Yukarıda belirtildiği ve birçok araştırmacının kaydettiği üzere, şart kipi şek
linde asıl şart anlamının yanı sıra istek (optatij) anlamı da izlenmektedir (bk. Ra
gimov, 1966: 67; aynı zamanda bk. Kıhçoğlu, 1954: 518; Omuraliyeva, 1970: 28-
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 77
30). -sa(r) eki Türk dillerinin büyük bir bölümüne özgü olduğu için istek anlamını
eski anlamlardan saymak, onların arasına dahil etmek doğru olur (bk. Kılıçoğlu,
1954: 256). Özellikle istek, şarttan önce gelebilirdi. Çünkü o, -sa(r) ekinin sa-
(düşünmek, hesap etmek) fiiliyle yaklaştırma yoluyla yeniden canlandırılan şart
kipi şeklinin etimolojik içeriğine sıkı bir şekilde bağlıdır, sa- fiilinin anlamı, ‘ni
yetlenmek, istemek’ anlamıyla birleştirilmiş çeşitli anlam ayrıntılarının anlatım
çizgisiyle kolayca yeniden düzenleniyor. Bu da isteğin, araştırılan şeklin eski an
lamlarından biri olduğunun ek bir kanıtıdır.
Yoğunluk, (sıklık), istek ve şartlılık aslında aynı düzlemde yer alsalar da ‘ni
yetlenmek, istemek’ ya da dolaysız olarak ‘düşünmek, hesap etmek’ anlamından
şart kipi anlamına geçişin nasıl gerçekleştiği tam olarak bilinmiyor. A. Gabain,
bu geçişi biri diğerine öncülük eden iki eylemin zıt bağlantısının yeniden kavran
ması olarak düşünüyor, ör.: kalsar scin men barayın ‘sen kalmayı düşünüyorsun
[ama] ben gideceğim’ (bk. Gabain, 1959: 39). N. Z. Gadjiyeva’nın düşüncesine
göre; şartlılık anlamı, istek anlamının zaman anlamıyla etkileşimi sonucu geliş
miştir (bk. Gadjiyeva, 1973: 331). Görüldüğü üzere, ilke olarak birbirinden pek
ayrılmayan bu varyantların her ikisi kabul edilebilir; bir eylemi gerçekleştirme
isteği, niyeti mutlaka onun gerçekleştirilmesinden önce geliyor ve böylece zaman
anlamı (önce gelme), istek anlamı ve hatta bundan doğan anlamla sıkı bir şekil
de bağlı olur. Başka bir deyişle, iki hareketin sebep-sonuç bağlantısının ifadesi,
her zaman şart dönemi çerçevesinde zamanlarda uyum bulunduğunu varsayar.
Dahası, zaman uyumunun belirli tipi, kendi başına sebep-sonuç ilişkilerinin oluş
ması için temel olabilir. Biz, -de hâlindeki çeşitli hareket adlarıyla olan yapılarını
kastediyoruz. Örnekler: Başk. (ağızlarda) hış vakîtinda kilganda yakşı bulir ini
‘eğer zamanında gelmiş olsaydınız iyi olurdu’; Özb. u kelğanda başkaça bular
edi ‘eğer o gelmiş olsaydı farklı olurdu’; Uyg. san biz bilân barğanda yahşi bo-
latti ‘eğer bizimle gelseydin (gelmiş olsaydın) iyi olurdu’; Yak. bardahpına ‘eğer
(ne zaman) gideceksem (gitsem), barbıt bu odağına ‘eğer (ne zaman) o giderse’,
olordohputuna ‘eğer (ne zaman) oturursak’. Altaycada şart, aynı zamanda -ğajın
(ğaş-ın) eki ile de ifade edilir: eınçi kiji öru balanı emgejin (~ emdeze) d’akşı bo-
lor edi ‘eğer doktor hasta çocuğu iyileştirseydi iyi olurdu’ (bk. Dırenkova, 1940:
141; Tatarcada şartın -ğanda, -ğaç, -îp ekli şekillerle bildirim olasılığı ile ilgili bk.
Tumaşeva, 1964: 156).
olumluluk (Yak.), olasılık (Yak.). Adı geçen tüm şekiller, birincil ve ikincil ha
reket adına ve onlardan oluşmuş ad çekim hâllerine veya ad çekim benzerlerine,
aitliğe vs. kadar iner. Kipliğin şu ya da bu tipinin sabit tasvir ve ifadesi yönünde
bu şekillerin özgünleşmesi, nadir istisnalar dışında nispeten geç olmuştur ve bu
yüzden çağdaş Türk dillerindeki dağılımları aynı değildir. Örnek olarak, bildirme
ve istek kipi şekillerinin terkibinde iz şeklinde bulunan -ğay ~ -kay eki, bazı Türk
dillerinde tamamen yok olmuştur. Tuva ve Hakasçada ise bu şekil düzenli olarak
uzlaşma kipi şeklinde karşımıza çıkar. Kip şekillerinin dağılımındaki fark, her
zaman dillerin gelişiminin iç kanunlarına bağlı değildir. Bunların sayısı ve içeriği,
Türkologların bu dil bilgisi ulamı niteliğinde olan bakış açısına göre sıkça değişir.
Şöyle ki -(a)r ve -ğandu (-ğan-du) ile biten şekillerin Uygurcada bildirme kipine
(bk. HZUT, 1966: 220) değil tahmin kipine dahil edilmesi, diğer Türk dillerinin
benzer şekilleriyle mukayesede herhangi özel çizgilerle desteklenmez.20 Tuvaca-
da sınırlılık kipi hakkında da aynı şeyi söylemek gerekir, krş.: kelgijemçe ‘benim
gelişime kadar’, ‘ben gelinceye kadar’, kelgijengçe ‘senin gelişine kadar’ (İsha-
kov-Pal’mbah, 1961: 404). Bu şekil, çeşitli Türk dillerinde rastlanan ve sınırlılık
zarf-fıili olarak nitelendirilen kelgünçâ, kelgcinçâ tipli şekillerle aynı sınıfta yer
alır.
1. Oğuz grubu Türk dillerinde gereklilik kipi şekli -malı ekinin yardımıy
la (-ma ile biten hareket adı +-lı eki), Çuvaşçada -malla (-ma ile biten hareket
adı+-//a eki) ekinin yardımıyla yapılır (Deny, 1921: 927; Kononov, 1956: 244;
Andreyev, 195 8: 161-18921; aynı zamanda bk. Gadjiyeva, 1961: 201; Zaynullin,
1973: 54). Örnekler: AzT., TT. yazmalıyam ‘yazmalıyım’, yazmalı idim ‘yazma
lıydım’, yazmalıdır ‘yazmalıdır, yazması gerekir’; AzT. görmâli tamaşa ‘görül
mesi gereken seyir, manzara’; Gag. ban yazmalı ‘ben yazmalıyım’, san yazmalı
‘sen yazmalısın’; Krm. Tat. yatmalım ‘yatmalıyım’,yatmalı edim ‘yatmalıydım’;
Trm. şen gelmeli ‘sen gelmelisin’, okamalıng barını ‘okuman gereken bir şey var
mı?’, okamalışını okadım ‘okumam gerekeni okudum’ (GTY, 1970: 306); Çuv.
es’melli ‘içmeli, içmek için ayrılmış’.
Başkurtça, Tatarca ve diğer dillerde -malı ekine ara sıra rastlanır, krş.: Başk.
(ağızlarda) aşmalı tâzrâ (harfi olarak) ‘açılan pencere’, tayak taştamalîyer ‘so
panın atılabileceği yer, oraya kadar sopa atılabilen yer’ (İşbulatov, 1959: 96; Zay
nullin, 1973: 54).
Yakutçada gereklilik kipinin köken olarak ikincil hareket adı olan -ardâh
(-ar+lah) , -lahtâh (ıah+-lah) ekinin birkaç şekli de vardır, krş.: barardâhpın ‘git
mem gerek’, barardâh etim ‘gitmem gerekirdi’, barıahtâhtar ‘onlar gitmeliler’
(bk. Korkina, 1970: 207).
20 A. A. Koklyanova -(a)r ekini Özbekçede de bildirme kipine dahil etmez (bk. Koklyanova,
1963: 10-12).
21 N. A. Andreyev’in belirttiğine göre, Çuvaşçada -malla ekli sıfat-fıil bazen eylemin
gerçekleşme olasılığını da ifade eder: laja vez ’erenzen tıtmalla ‘at yakalanabilir’ (age, 167).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 79
2. -inakçı (-mak eki hareket adı+-çz eki) ve -ğanday ~ -ğandak (-ğan eki ha
reket adı +-day ~ -dak eki) ekli şekiller niyet şekilleridir. Bu şekillerin dil bilgisel
sınıflandırılması hususunda ortak bir fikir yoktur. Bu şekiller hem bildirme veya
dolaylı kiplerden birine hem de münferit şekil bilgisel oluşumların arasına dâhil
edilir. Örnek olarak, ilk şekil (-makçı) Kazakçada ‘belirsiz gelecek zaman’, Uy-
gurcada ise ‘niyet gelecek zamanı’ olarak nitelendirilir, ör.: (İşbulatov, 1972: 58;
GTY, 1970: 309; Hociyev, 1966: 25-29) Başk. kilmâkçı buldîm ‘gelmeğe niyet
lendim; Başk. (ağızlarda) barınak bula, barğanday, barirzay, barğılay ‘o, gitmeye
niyetli’; Kaz. bltlrmek(şl) mın ‘bitirmeliyim’; Trm. biz gelmekçi ‘gelmek niyetin
deyiz’ (Trm. ağızlarda ‘‘gelmekçU’)', Özb. bilmâkçiman ‘bilmek niyetindeyim’, ıı
bârğandek bûldi ‘o gitmeye karar verdi, gidecek gibi oldu’; Uyg. bdrmdkçiman
‘vermek niyetindeyim’.
Azerbaycan dilinde geniş olarak kullanılan, gereklilik kipi olarak adlandırı
lan -ası eki, niyet kipine yakındır: gedasiyâm ‘gitmek niyetindeyim’, krş.: Başk.
(ağızlarda) barahi la apkaytahi ‘gitmek ve kendisiyle beraber götürmek gereki
yor’ (İşbulatov, 1959: 58, 109; Zaynullin, 1973: 54); Tat. (ağızlarda) nıin barasi
‘gideceğim’(Burganova, 1974: 15).
Burada Yakutçadaki olumlu kip şeklinden de söz etmek gerekir. Ancak Ya-
kutçadaki -Thı ekinin Azerbaycan dilindeki -ası ekiyle özdeşleşmesi konusundaki
sorun kesin olarak çözülmüş sayılmaz, krş.: barîhıbın ‘görülen o ki gideceğim,
gidebilirim’, samır tühühü ‘yağmur yağacak, yağmur yağabilir’ (Haritonov, 1947:
211).
3. Tuvacada ve Hakasçada yer verilen uzlaşma kipi şekli -ğay ekinin yar
dımıyla oluşturulur. Örnek: Tuv. barğay men ‘tamam, peki, gidiyorum (gidece
ğim)’, barğay bis ‘tamam, gidiyoruz’. Bu şekil, hemen hemen bu anlamıyla ya da
tahmin ve kararsızlık anlamıyla diğer Türk dillerinde de bilinir.
Yakutça -aya, -âray (3. şahıs) eki olabilirlik kipi, hem dış görünüş açısından
hem de anlam açısından -ğay ekine yakındır, krş.: barâyabın ‘belki de giderim’,
barâray ‘belki de o gider’. S. V. Yastremskiy, bu ekin ilk kısmını -kay ~ -ğay ekiy
le bağdaştırmış, ikinci kısmı ise tam şeklinde 3. şahısta karşımıza çıkan -ar ekinin
bir parçası saymıştır (bk. Yastremskiy, 1938: 132).
4. Tahmin kipi şeklinin temelinde benzetme eki edatı -dağ ile -ğu ~ -ğı ha
reket adı vardır, krş.: Tuv. alğu deg men, Uyg. algidâkman, Şor. alğadığını ‘belki
alırım, almam mümkün’; Hak. sağadağ ‘o sağacak gibi’, pirgedeg ‘o verecek
gibi’.
5. Dolaylı kip şekilleri sisteminde özel bir yeri olan istek kipi şeklinin olu
şum ilkesi sadece Hakasçada oldukça basittir ve tüm Türk dilleri için geneldir:
Gelecek zaman ve geçmiş zamanın ifade araçları birleşirler. Bunun sonucunda
istek kipi şekli genellikle geçmişteki gelecek zaman adını alır, krş.: Hak. alarcıh-
pın ‘alırdım’.
80 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
Çağdaş Türk dillerinde düzenli ve sabit bir paralelliğe sahip olmayan bir
takım kip şekillerine Eski Türkçe metinlerde rastlanır. Onların arasında -ğır eki
gerçekleşmemiş olabilirlik şekli, -kal(ır) —ğal(ır) (Brockelmann, 1951-1954:
251; Şukurov, 1965: 199-203) eki niyet şekli ve diğerleri de vardır, krş.: sığır erig
süsgürdi ‘inek adamı neredeyse boynuzluyordu’ (MK, II, 189), kolğırdı ‘az kalsın
rica edecekti’ (MK, II; 194), ol tağka ağkalır ‘o dağa çıkmaya hazırlanıyor’ (MK,
II, 67), turğurğalır atımnı ‘o benim atımı zayıflatmak niyetinde’ (MK, II, 177),
künüm batkalırtâg ‘güneşim batmaya hazırlanıyor gibi’ (QBN 4627).
Zaman Şekilleri
Bildirme kipi, diğer fiil kiplerinden farklı olarak, eylemi yapan kişinin ey
lemle olan doğrudan ilişkisini ifade eder ve doğal olarak bu ilişki, belli ölçüde net
bir zaman açısına sahiptir. Zaman açısı için hesaplama noktası konuşma anıdır.
Eylemi yapan kişi tarafından eylemin (hareketin) gerçekleştirilmesi (veya şah
sın olayı gerçekleştirmesi) konuşma anından önce gerçekleşebilir, onunla aynı
zamanda olabilir (ona eşlik edebilir) veya onu takip eden herhangi bir zaman di
liminde yer alabilir. Buna uygun olarak bildirme kipinin tüm şekilleri üç gruba
ayrılır: Geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman şekilleri. Konuşma anıyla bağlı olan
zamanın mutlak zaman olarak; onu oluşturan üç bölüm veya açının ise zaman
şekillerinin anlam sistemi olarak adlandırılması kabul edilmiştir (bk. Vannikov,
1969: 203).
Zamanın parçalara ayrılması, sadece konuşma anına göre değil, bir eylemin
diğeriyle ilişkisi planında da gerçekleşir. Örnek olarak; önce olan gelecek zaman
(krş.: Fransızca futur anterieur) ve sonra gelen (olan) gelecek zaman; uzak geçmiş
zaman (krş.: TT. aidiydim) ve yakın geçmiş zaman; diğer bir eylem için zemin
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 81
oluşturan “şimdiki anın” geçmiş zamanı (krş.: TT. alıyordum) ve belirsiz geçmiş
zaman. İki eylemin ilişkisi yoluyla tespit edilen zaman göreceli olarak adlandırı
lır. Göreceli zaman şekillerinin anlam sistemi ideal olarak üç açılı olur. Gerçekte
biz genellikle iki açıyla, (“önceden olan şey”, “sonradan olacak şey”) ve çok na
diren de üç açıyla ilgileniriz.
Dolaylı kip şekillerinin kiplik bildiren başlıca içeriğini, eylemin tespiti değil
konuşanın söylenilen şeye karşı olan münasebeti oluşturur. Oysa bildirme kipi
şekillerin de her şeyden önce ve esas itibarıyla eylemin kendisinin ifadesi öz
güdür. Bu, bildirme kipi şekillerinin tamamen kip ayrıntılarından yoksun olması
anlamına gelmez; kip ayrıntıları onlarda ilk planda bulunmazlar ve onların temel
içeriğini oluşturmazlar. Elbette bildirme ve diğer kiplerin şekillerini her zaman
kesin olarak sınırlandırmak mümkün olmuyor ve ayrı ayrı şekillerin zıt ya da
farklı yorumlama durumları her zaman öznel nedenlere bağlı değildir. Eylemi
tespit etme anlamının kiplik anlamıyla birleştiği öyle şekiller vardır ki onlardan
hangisinin temel anlam olduğunu açık olarak belirlemek zordur. Örnek olarak,
-(a)r eki birçok Türk dilinde hareketin gerçekleşmesinin olabilirliği, tahmin ay
rıntıları olan gelecek zamanı ifade etmektedir, bu ayrıntılar genel olarak onun
zaman anlamını arka plana itmez ve dil bilgisel statüsünün belirlenmesinde büyük
zorluklar oluşturmaz, -acak ekinde durum biraz daha farklıdır. Bu şekilde kiplik
daha açık bir biçimde ortaya çıkar; bu da bazen -acak, bildirme veya zorunluluk
kiplerinden hangisine ait olduğu üzerine düşünen bazı araştırmacıların tereddü
düne sebep olur, -ası ekinde durum daha karmaşıktır; birçok dil bilgisi yazarı bu
şekli bildirme kipi çekimine dâhil ederler. Oysa ki Azerbaycan dilinin bilimsel dil
bilgisini hazırlayanlar, bu şekli “gerekli” veya “gereklilik” (lazım) şekli sayarlar
(Ragimov, 1966: 87; GAzY, 120).
Fiil türleri sorunu oldukça zordur ve şimdiye kadar tamamen çözülmüş değil
dir. Bu sorun, sürekli olarak araştırmacıların dikkatini kendisine çeker ve zaman
zaman geniş bilimsel tartışmalara konu olur. Bu tartışmaların gündeminde hep
aynı sorular yer alır: Tür nedir? Tür ayrıca bir dil bilgisel ulam mıdır yoksa eşlik
eden yan bir ulam olarak bildirme kipi şekillerinin içeriğine mi dahildir? Dahası,
eğer tür yan ulam ise o zaman bildirme şekillerinin zaman anlamıyla nasıl bir
ilişki içerisindedir. Kenar, bağımlı bir durumda mıdır yoksa merkezî, hâkim bir
mevki mi işgal eder?
Günümüzde hâkim olan fikirlere göre tür derken; konuşmacının kendisi tara
fından eylem akışının nasıl düşünüldüğü kastedilmektedir (Maslov, 1962; 9). Ey
lemin hem nitelik hem de nicelik yönü vardır, zaman ve mekâna göre sıralanmıştır
ve eylem: 1) Hareket hâlinde, çeşitliliğinin ortaya çıkması, çokluğu şeklinde, 2)
Bir durum, bir bütün, tamamen geçmişe ait veya geçmişle ilgili olsa da konuşma
anında tespiti yapılan bir olgu gibi algılanabilir (Dressler, 1968: 43). Eylemin
akış tarzı ile ilgili öznel şekilde olan bir düşünce, eylemin karmaşık nesnel özünü
yansıtmaktadır. Eylemin yukarıda gösterilen algılanış şekilleri; eylemin bitme-
82 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
Tür ve zaman ilişkileriyle ilgili sorunun çözümüne farklı bir yaklaşım, fiil şe
killerinin anlama göre sınıflandırılmasının zorluğunu bu şekillerin her birine ayrı
ca bir sınıf ayırma yoluyla ortadan kaldırma denemesinde ifade edilmiştir (Bazin,
1966: 265-285). Böyle bir yaklaşımla L. Bazin, dolaylı kip şekillerini saymadan
basit fiil şekillerini beş sınıfa ayırmaktadır: İki geçmiş (-di ve -miş), şimdiki za
man (-iyor ve -mekte) ve bir geniş zaman (-°r) . L. Bazin, ilk ikilinin ikinci İkiliye
bitmişlik/bitmemişlik özelliğine göre, her ikisinin -hem birincinin, hem de İkinci
nin- kendi aralarında tespit etme / tespit etmeme (constatation/non-constatation)
özelliğine göre karşılaştırıldıklarını belirtiyor. Geniş zaman, hareketin sınırsızlık
/ sınırlılık (action illimitee / action limitee) özelliğine göre bütün diğer dört sı
nıfla karşıtlık oluşturmaktadır (age., 284). L. Bazin’in görüşüne göre Türkçe fiil
şekillerinin sistemi temel zaman bağımlılığı bulunmayan (yani belli bir zamana
ait olmayan) kiplik temelinde kurulmuştur. Zaman ise kısmen yardımcı fiil yardı
mıyla, kısmen de zaman zarflarının kullanımı ve metin olanakları sayesinde ifade
edilmektedir (age., 282).
Türün özerk bir ulam olmadığını kanıtlamaya gerek yok. Türün “kendine
ait (şahsi)” bildirim araçlarının olmadığını belirtmek yeterlidir; tür anlamlarının
varlığının gözlendiği şekil bilgisel oluşumlar, çok az istisnalarla farklı zaman ve
zaman dışı (geniş zaman) şekillerin birleşimidir. Bildirme kipi şekillerinin anlam
yapısı çeşitli ve saydamlılığı aynı derecede olmayan (zaman, bakış açısı ve kip
gibi) anlamların sıkı etkileşim alanıdır (bk. Grunina, 1975: 91). Bununla beraber
bu etkileşimin niteliği, tek bir şema hâlinde açıklanamayacak kadar karmaşık ve
çeşitlidir. Görünen o ki bazı dillerde yukarıda bahsedilen üç anlam parçasının
varlığında zaman anlamları egemendir. Diğer dillerde bildirme kipi şekil sistem
lerinin öncelikli işlevinin tür ulamını belirtme olduğunu düşünmek için birçok ge
rekçe vardır. Bir üçüncü grup dillerde ise zaman ve tür, bildirme kipi şekillerinin
içeriğinde hemen hemen eşit ölçüdedir. Tür ve zaman oranının niteliği, belli bir
ölçüde art süremli durum koşullarına da bağlıdır. Çağdaş durumdan uzaklaştıkça
belirtme şekilleri arasındaki anlam farklarında bakış açısı yönünün gittikçe bü
yüyen bir önem kazandığına tanıklık yapan olgular mevcuttur. V. M. Nasilov’un
belirttiği gibi, “Birçok diğer dil gibi Türk dilleri de zaman şekillerinin tür ula
mından oluştuğuna dair tarihî bilgileri hâlâ kendilerinde tutmaktadır” (Nasilov.,
1947: 34).
Türk dillerinde fiil türünün öğrenilmesi, uzun süre bir taraftan Rus fiilinin tür
anlamlarından belirgin bir şekilde ayrılmayan veya en azından onlarla karşılaştı
rılabilecek yapıda olan anlamların arayışından; diğer taraftan ise Türk dillerini
diğer dillerden ayıran özgün yönlerin meydana çıkarılmasından ibaret olmuştur.
Birinci eğilim esas olarak bildirim yöntemlerine bakmaksızın Rusçadaki fiilin bit
miş ve bitmemiş türlerine yakın karşılıkların tespiti ile (bk. Yuldaşev, 1955: 379;
SKY, 1962: 277; GHY,: 182; GNY, 1973: 219-221), ikinci eğilim ise harekete yi
neleme (tekrar), güçlenme veya zayıflama anlamı veren eklerin (krş.: Başk. -kıla,
-ştîı; -ngkira\ Kaz. -kıla, -stîı; -ngkira, -mala-, Özb. -msira) sayımı ile zarf-fıil ve
84 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
bildiriminde, ne zaman uyumu (krş.: Yv. futur simple/futur dans le passe) bakış
açısıyla ne de hareketlerin ardışıklık planı ile (krş.: Fr. Futur simple/futur ante-
rieur) bağlıdır. Birinci gelecek zaman tahmin, İkincisi ise niyet bildirmektedir;
sonuncu anlam o kadar kendine özgüdür ki bu durumda ayrı bir kipin varlığından
söz etmek daha doğru olur. Yaklaşık olarak aynı şeyler Kazakçada (alarmın ‘ala
bilirim’, almakpın ‘almaya niyetleniyorum’ ve almakşimin ‘almak zorundayım’),
aynı zamanda diğer Türk dillerinde de görülmektedir, -(a)cak ~ -(a)çak eki ikinci
gelecek zaman onlarda başka bir şekilde -kesin gelecek veya belirli gelecek- ola
rak adlandırılır; krş.: AzT. alaranı / alacağam ‘alabilirim / mutlaka alacağım’;
Başk. alirmin / alacakmin; Gag. alarım ~ alırım / alacam-, K. Kalp, alarman /
alacakpan; Krm. Tat. alırını / alacağım; Kum. alarman / alacakman; Nog. alar
man / alayakpan; Tat. alirmin /alaçakmin; TT. alırım /alacağım; Trm. alarm /
men alçak; ÖvJo. alarman / alacakman (âlaman); Uyg. alarman / alimdn. Altayca
ve Karaçaycada kesin gelecek zaman sadece bu dillere özgü şekillerle ifade edi
lir. krş.: Alt. alarmı / alatanım (< ala turğanım), Kar.-Balk. alırına / allıkma (<
alırlıkmari), Çuvaşçada -at<-a + t(âran) ekli şekille bildirilir . krş. ilep / iledep
(bk. Aşmarin, 1898: 303; Yegorov, 1957: 188). Tuvaca, Hakasça ve Şorcada, di
ğerlerinden farklı olarak -(a)r ile biten şekil, tahmin ayrıntısı olmayan gelecek
zaman anlamı içermektedir: Tuv. alır men, Hak. alarbın, Şor. alarmı ‘alacağım’;
tahmin ayrıntısını veren -ğadağ —ğadık ile biten şekildir, krş.: Şor. alğadığını
‘alabilirim’ (almam mümkündür) (bk. İshakov-Pal’mbah, 1961:387-388; Karpov,
1955; 14). Karaimce, Kırgız ve Yakutçada net ifade edilmiş kip nüansları olmayan
birer gelecek zaman şekli vardır, krş.: Kar. alırm(ın) , Kırg. alarmın, Yak. ılıağım
~ iham ‘alacağım’.
Böylece, Türk dillerinin büyük çoğunluğunda tahminî gelecekle kesin ge
leceğin karşılaştırıldığı gözlenmektedir. Bunlardan ilki hemen hemen her yerde
aynı şekildedir, -ar ile biter. İkincisi ise çeşitli şekillerle bildirilir.
yatırın (sadece dört fiili krş.: Trm. ağızlarında geldürın < gele dururmari). Diğer
Türk dillerinde aslına bakılırsa metne bağlı olarak hem genel hem de somut bir
anlamı olabilen tek bir şimdiki zaman şekli vardır: AzT. alıram, Gag. alerım, Kar.
alam(en) ~ alam(ın), Çuv. iledep. Birçok dilde seçmeli olarak (özellikle gazete ve
dergilerde) olaylara aralıksız bir uzunluk veren özel bir şekil de kullanılmaktadır.
Bu şekil, (ismin -de hâli) ekinin yardımıyla değişik hareket adlarından oluşur.
Örnekler: AzT. almağdayam, Kaz. alüvdamin, K. Kalp, alıvdaman, Kırg. aluvda-
mın (alüdamın), almaktanım, Krm. Tat. almaktam, TT. almaktayım, Özb. âlmâk-
taman, Uyg. almaktimân, cavap beriştâmân. krş.: Nog. alatağanman.
Yukarıda verilen örneklere dayanarak, birçok Türk dilinin genel şimdiki za
manla somut şimdiki zaman şekillerini net bir şekilde ayırdıkları veya en azından
(kesin) net ayırma yolunda bulundukları sonucuna varabiliriz. Uygur-Karluk ve
Kıpçak grubu dillerde, Kırım-Tatar ve Çuvaşçada, ayrıca Sibirya ve Altay dille
rinde genel şimdiki zaman şekli, -a ile biten eski hareket adlarına dayanmakta
dır. Fiilin çekimli şekle dönüşmesi, onun yüklem görevinde pekişmesi seyrinde
gerçekleşmiş ve yüklem eki işlevini yerine getiren şahıs zamirlerinin doğrudan
kendisine veya tur- fiiline eklenme sürecinde olmuştur, krş.: Şor. aladırbın (<ala
turur ben). Somut şimdiki zaman şekillerinin temelinde, birinci kısım niteliğin
de hangi şeklin (-a ile biten veya -z/?’la biten) kullanıldığına ve hangi yardımcı
fiilin ona eşlik ettiğine bağlı olarak içerikleriyle farklılık gösteren oluşumlar yat
maktadır. -(ı)p ile biten şekil birleşimleri daha uzun, aralıksız veya tekrar edilen
hareketler, -a ile biten şekil birleşimleri ise belirli bir an veya zaman diliminde ya
pılan hareketleri ifade etmektedir. Yardımcı ve temel anlamlı parçalardan oluşan
aynı birleşimlerin içeriği ve onların sözcüksel özgünlüğünü kaybetme dereceleri,
farklı Türk dillerinde her zaman birbiriyle örtüşmez. Yardımcı ve temel anlamlı
parçalardan oluşan şekillerde içeriğin yardımcı fiillerin niteliğine, onların dildeki
özel durumuna ve fiilin zaman şekilleriyle ciddi bir bağlılığının olmamasına işaret
eden A. A. Yuldaşev’e katılmamak mümkün değildir (bk. Yuldaşev, 1964: 198-
199; krş. UTG, 1975: 500). Bununla birlikte, Türk dillerinin genel şimdiki zaman
ve somut şimdiki zaman sınırlamaları ve somut şimdiki zaman şeklinin tur-, otur-,
yat- ve yor- yardımcı fiilleriyle birleşmeleri temelinde aktif oluşum sürecinin
varoluşu doğrultusundaki gelişim olgusunu inkâr etmek zordur (bk. Kordabayev,
1949: 9; Hociyev, 1959: 4; Abdrahmanov, 1965: 76; 1971: 1-6; Fisakova, 1976:
76-80). Türk dillerinin bazılarında böyle bir uzmanlaşma sadece belirirken, bazı
larında da gözle görülür hâle gelir. Kesin olarak ayrılan şekil bilgisel oluşumlara
örnek olarak Türkiye Türkçesinde -yor eki somut şimdiki zaman şekli ve Özbekçe
-yap eki şu anın şimdiki zaman şekli tiplerini verebiliriz, krş.: TT. geliyorum,
Özbekçe kel(a)yapman (bk. Kononov, 1956: 223; Reşetov, 1948: 32, 35; V. V.
Reşetov, -yap eki ağızla sınırlı olduğunu belirtmiş, onun yazı diline ait olduğunu
kabul etmemiştir (age., 33).
Geçmiş zaman şekillerinin sistemi daha karmaşıktır. Burada kısmen kesişen
birkaç farklı yönlü karşılaştırma vardır; bu da sistemin anlaşılmasını zorlaştır
maktadır.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 87
-dı geçmiş zaman şekli, -(a)rdı, -iyordu ve -a edi ( ~ -aydı) şekilleriyle özel
bir karşıtlık grubu oluşturmaktadır. Bunların sınırlandırılmasının temelinde, hare
ketin nicelik, onun içten doluluğu veya sınırlılığı göz önüne alınır (L. Johanson),
krş.: AzT. aldım ‘ben aldım’, ‘ben aldım (bir veya birkaç kez)7alardım ‘ben alır
dım (genel olarak)’- “belirsiz imperfect” -/alırdım ‘ben alıyordum (o zamanlar, o
zaman aralığında) “belirli imperfect” (“belirli imperfect” şekli, diğer şekillerden
iki yana eğik çizgiyle ayrılmıştır); Alt. aldım //alıp d’attım (krş.: Tomsk. alçal
tım)', Başk. aidim //alaynîm (<ala inim)', Gag. aldım /atardım ~ alırdım', Kaz. ai
dim //ala jatir edim', Kar. aldım /alıp edim', Kar.-Balk. aldım //ala edim', K. Kalp.
aidim/alar edim //alatüğîn edim; Kırg. aldım //alıp catkan elem-, Krm. Tat. aldım
/ alıp edim // ala edim, almakta edim', Kum. aldım // ala edim-, Nog. aidim //ala
edim, alatağan edim; Tat. aidim //ala idim, ala törğan idim; TT. aldım /alırdım //
alıyordum, almaktaydım; Trm. aldım / alardım // alyardım; Özb. aidim / âlardim
//âlayâtğan edim, almakta edim (krş.: EÖzb. ala turur edim); Uyg. aidim /alat-
tim (< alar edim) (bk. Sadvakasov, 1970: 74; benzer durum Azerbaycan Türkçesi
ağızlarında da gözlemlenmektedir: alatdım (< alar idim veya alar turur edim)
‘alırdım’, alıtdı (< alıpdır) ‘aldı’; bk. Şiraliyev, 1957: 109; Rustemov, 1965: 210-
211; 1961: 163-164; İslamov, 1968: 115; krş. Gadjiyeva, Serebrennikov, 1977:
10-11) // alivatkan edim; Hak. aldım / alcangmın ~ alcam // alçatham (<alıp
çathanım); Çuv. ildem // ilettem (< ile-ttem <*ala ertim) (bk. İvanov , 1958: 168;
N. İ. Aşmarin de -ilettem < ile-t (aran) -tem, bk. Aşmarin, 1898: 307, 316; Ben-
zingl959: 746; Gadjiyeva, Serebrennikov, 1977: 8-9); Şor. aldım / alcangım //
alıpçıtkanı (< alıp çıtkanım); Yak. illim / darım. Belirsiz imperfect, genellikle
geçmişte yapılan bir hareketi belirtir. Bununla birlikte, alar (~ alır) edi tipindeki
şekiller sıkça geçmişte gelecek anlamını verir ve koşullu bir dönem için kullanı
lır. krş.: Kaz., K. Kalp., Nog. alar edim, Kırg. alar elem, Kum. alar edim, Çuv.
ilettem (ile-ttem < * alar ertim) (bk. Aşmarin, 1898: 308 krş. İvanov, 1958: 176)
vs. Bu anlam, kesin gelecek zaman şekliyle eylemin geçmişte yapılması niyetini
bildiren yardımcı fiilin birleşmesiyle de ifade edilir. Örnekler: AzT. alacağdım
(< alacağ idim) , Başk. alacak inini, Gag. alaceydim, Krm. Tat., Kum. alacak
edim, Nog. alayak ediirn, Tat. alaçak idim, TT., Trm. alacaktım, krş.: Kaz., K.
Kalp, almakşi edim. Belirsiz imperfectten farklı olarak belirli imperfectin temel
işlevi, başka bir fiil şekliyle belirtilen eyleme zemin oluşturmaktır, krş.: TT. sen
geldiğinde ben uyuyordum.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 89
Bu şekil, belki de birçok başka şekle göre araştırmacıların dikkatini daha çok
çekmiştir ve bu şekil hakkında yayımlanan, özellikle de yakın bir zamana ait olan
yazılar onun doğasıyla ilgili bilinen tüm bakış açılarının derin bir analizini içer
mektedir (bk. Baskakov, 1951: 206; Kononov, 1951: 112-115; Kuznetsov, 1960:
40). Bu yüzden konuyu en genel düşüncelerle sınırlayacağız.
-di geçmiş zaman şeklinin oluşumu ile ilgili varsayımların niteliğine biraz
basitleştirilmiş bir yaklaşımla yaklaşırsak, bu konu ile ilgilenen Türkologların iki
gruba ayrıldığını söyleyebiliriz: Birinci gruba giren O. Böhtlingk (1851: 210), P.
M. Melioranskiy (1900: LXXI), J. Deny (1921: 1110), C. Brockelmann (1919:
14), W. Bang (1923: 129), K. N. Menges (1958: 505), A. P. Potseluyevskiy (1946:
7),N. K. Dmitriyev(1948: 141), N. A. Baskakov (1951: 205-217), B.A. Serebren
nikov (1963: 16; İlk başlarda B. A. Serebrennikov -dı geçmiş zamanın belli olma
90 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
yan iki şeklin birleşimi sonucunda ortaya çıktığını düşünmüştür; bk. 1961: 211);
verilen bu şekli, adlaşmış veya sıfatlaşmış adlara dayandırırlar. İkinci grup ise
bu şekli hareket adları ile bağlamayarak, -di ekini çeşitli yardımcı kelimelere ve
şekil bilgisel belirtilere yaklaştırırlar. Bunlar -dı ekini tur- (bk. Radloff, 1897: 92)
ve i- (idim, idin, idi) (bk. Kazem-Bek, 1846: 182) yardımcı fiilleriyle, -ti zarf-fiil
eki ile (bk. Malov, 1951: 72) veya 3. şahıs iyelik ekiyle (bk. Kononov, 1951: 115)
bağlayan görüşlerdir. Bu şeklin, asıl fiil şeklinden hareket adlarına doğru bir ge
lişim gösterdiği görüşünü savunan P. İ. Kuznetsov ayrı bir tutum sergilemektedir
(Kuznetsov, 1960: 52). A. G. Biişeev’e göre, Türkçedeki -dı ekinin Evenkçedeki
-çâ ekiyle bir benzerliği vardır ve her ikisi de O. P. Sunik tarafından onarılan eski
*-tay eki şeklinden gelmektedir, fikri varsayılabilir (Biişeev, 1971:385).
Günümüzde I. gruptaki Türkologların haklı olduklarına, dolayısıyla -c/z’li
geçmiş zaman şeklinin ad kökeninden geldiğine kuşku duyanların sayısı çok az
dır. Bu bakış açısının doğruluğunu savunan ve ek olarak da gösterilebilen kanıtlar
çok ikna edicidir. Her şeyden önce Türk dillerindeki bildirme kipi şekillerinin
gelişmesinde, hareket adlarının temel oluşturduklarını ve böyle bir yolun gayet
doğal ve kurallara uygun olduğunu belirtmek gerekir. Eski yazıtlarda ve bazı çağ
daş dillerde geçmiş zaman şeklinin koşaçlarla birleşmesinin mümkün olduğu da
dikkate değer bir olaydır: berdi erdi, berdimiz erdi, keldi erdi, yedük erdi vs. Son
olarak da -dı ekinin sıfat olarak kullanıldığı durumları da belirtmek gerekir: keşiş-
di neiîg ‘kesilen şey’ (MK II 224), sasıdı neiîg ‘kötü kokan bir şey’ (MK, III, 265),
yumşadı neiîg ‘yumuşayan nesne’ (MK III 306).
İncelenen şeklin gelişiminin hareket adlarına dayandırılması olasılıktan öte
bir şey olduğu için, ikinci gruptaki Türkologlar tarafından söylenen tahminlere
karşıt olarak kanıt sunmaya gerek yoktur. Ayrıca onların görüşleri eleştirisel çö
zümlemeden artık geçirilmiştir bile (Melioranskiy, 1900:LXIX; Serebrennikov,
1961: 52).
Böylece haklı olarak Türk dillerinde -dik ~ -duk hareket adlarının yanı sıra
-dığ ~ -duğ ile biten hareket adlarının da var olduğunu kabul edebiliriz. Bu, P. İ.
Kuznetsov’un, neden -dik şeklindeki son ünsüz düşmüştür ve diğer zaman şekil
lerinde korunmuştur, sorusuna da cevap olacaktır. Son ünsüz -dik şeklinde değil,
-dığ şeklinde düşmüştür. Hiçbir Oğuz dilinde -dik ile biten sıfat-fiillerde son -k
ünsüzünün önemli bir değişikliğe uğramadığını söylemek yeterli olacaktır, krş.:
92 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
2.1. Çağdaş Türk dillerinde -dı ekinin anlamı; gerçek veya açık, bitmiş, kip
lik ve tür nüanslarından yoksun bir geçmiş zamandır, -dı eki, hareketin bir kez
ve defalarca, ani ve uzun süreli, söylenme anından hemen önce ve ondan bü
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 93
yük zaman dilimleriyle ayrı olarak yapılışını ifade eder, -dı eki ile ifade olunan
hareketin bitmişliğinden, onun içten sonuçlandığı ve başka bir harekete zemin
oluşturmadığı durumlarda bahsedilir ( krş.: TT. -iyordu, -ardı ile biten şekiller ve
Özb. -ardi ile biten şekiller). Hareketin bitmiş olmasının ve geçmiş zamanın aynı
şey olmadığı bellidir ve A. N. Tihonov’un (bk. Tihonov, 1966: 111-112) ısrarla
belirttiği di ekli şekli, Rusça’daki fiilin bitmiş türüyle karşılaştırmak için yeterli
gerekçeler yoktur. İncelenen şekil, ona yüklenen anlamların niteliğine göre çok
sıkça fiilin bitmiş türüne benzetilebilir. Fakat bu durum pek çok fiilin sözcüksel
düzeyde hareketin sonuçlanmasını ifade edebilmesiyle açıklanabilir (age., 111).
Kesin geçmiş zaman şekli bazen şimdiki ve gelecek zaman anlamında da
kullanılır (bk. Korkina, 1960: 6; İshakov-Pal’mbah, 1961:369; Abdullacanova,
1973: 16-18). Bu, belirli deyişsel gerekliğe bağlıdır ve şeklin kendi doğasından
kaynaklanmaz. Böyle bir kullanım, çeşitli dillerde çok yaygın olan şekillerin de
ğişimi veya aktarımı olayının özel bir şeklidir (bk. Bondarko, 1963: 51-60; Kfiz-
kova, 1966: 171-182; krş.: Rustemov, 1964: 70-71). Zaman şekillerinin alışılma
dık bir metinde, kendilerine özgü olmayan işlevlerle kullanılması ek nüansların
bildirimini mümkün kılıyor; anlatımın ifade gücünü, canlılığını ve renkliliğini
güçlendiriyor, -dı ekinin gelecek zaman anlamında, olumsuzluk bildiren yok ~
yak kelimesiyle kullanımının niteliği farklıdır, krş.: Tat. (ağızlarda) min ıd kadar
yirakka bardımyuk, ‘Ben o kadar uzaklara gitmem’ (bk. Burganova, 1974: 20).
2.2. -dı geçmiş zaman şeklinin tarihi için, onun sıfat olarak kullanılması ve
koşaçlarla birleşmesi hakkındaki yukarıda belirtilen durumlar oldukça önemlidir.
Bu durumlar, bahis konusu şeklin ad kökeninden geldiğini kanıtlar, onun fiil kö
keninden geldiğini ileri süren varsayımı çürütür.
Özel bir dikkat gerektiren durumlardan biri, kesin geçmiş zaman şeklinin
anlam açısından geçirdiği evrimdir. Preterit (basit geçmiş zaman) anlamının, as
lında çok erken bir döneme ait olduğunu düşünmemiz için hiçbir engel olmasa da
bu şekil için ezelî olmadığını varsayabiliriz. B. A. Serebrennikov’a göre -dı ekinin
çok eski anlamı, zamanla kaybolmuş kesin geçmiş zamandır. B. A. Serebrenni
kov, pek çok dilde olduğu gibi Türk dillerinde de kesin geçmiş zamanın periyodik
olarak belirdiğini ve yok olduğunu, şekillerin bir kısmının diğerleriyle yer değiş
tirdiğini, kesin geçmiş zamanın ortak Türkçe şeklinin yerini ayrı ayrı gruplarda
veya bölgelerde kullanılan şekillerin aldığını düşünmektedir (bk. Serebrennikov,
1961:163; 1971: 111).
Kesin geçmiş zaman şeklinin ilk anlamını bulup ortaya çıkarırken eski ve
çağdaş Türk dillerinde -dı eki herhangi bir kesin geçmiş zaman izi bulunmadığını
da unutmamak gerekir; fiil şekillerinin dil bilgisel içeriğinin en muhtemel evrim
yolu türden zamana doğrudur. Bunun tersi ise söz konusu değildir.
94 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
-c/’lı şeklin -ğay (-ğay > -ğa> -a) gelecek zaman şeklinden çıktığı fikrine
(bk. Mansuroğlu, 1958: 183) de katılmak mümkün değildir. Bu fikir sadece anlam
açısından değil, aynı zamanda ses bilgisel açıdan da büyük engellerle karşılaşır,
-cz’lı ve -ğay’h şekiller ilk metinlerde bilinmektedir. Bu metinlerde onların an
lamları belirli noktalarda kesişmektedir (krş.: istek anlamı) fakat onlar tamamen
örtüşmemektedir. Örnek olarak, -ğay eki hiçbir zaman şimdiki zaman anlamında
kullanılmamıştır. Aynı zamanda onun ayırt edici özelliği, zarf-fıil işlevinden yok
sun olmasıdır.
Son zamanlarda -a’lı şeklin çekimli fiil şekilleri terkibine girmesinin zorunlu
koşulunun bu şekli turur yüklem bağıyla kullanılması olduğu fikri birkaç kez söy
lenmiştir (bk. Baskakov, 1975: 66). Türkologların elinde -a’lı şeklin her üç şahısta
(1., 2. ve 3. şahısta) turur bağıyla birleşim geleneğinin kısmen eskiliğini doğru
layan olgular bulunsa da genel şimdiki zaman şeklinin gelişme yolunun özellikle
böyle olduğu konusunda inandırıcı kanıtları yoktur, turur bağı ve diğer yardımcı
fiillerle oluşan benzer birleşimler, hemen hemen tüm Türk dillerinde izlenen ke
sin şimdiki zaman şekillerine esas teşkil etmiştir, krş.: Kırg. baratam (< bara
çatanı) , Kum. bara turaman, Nog. bara yatırman, TT. gidiyorum, Özb. bârayap-
man ‘gidiyorum’ (şu anda).22 Altayca, Türkmence, Hakasça, Çuvaşça ve Şorcada
bu şekiller genel şimdiki zaman anlamını almıştır. Oysa bu dillerin birçoğunda
kesin şimdiki zaman anlamında başka oluşumlar kullanılmıştır, krş.: Alt. baradım
(genel şimdiki zaman) ve barıp d’adım (kesin şimdiki zaman), Trm. yazyarın ve
yazıp yatırın, Hak. paradırbın ve parçam ~ parıpçam, Şor. paradırım ve parçam
(parıp çatanı). Böylece, bara turur men, bara yatır man şekilleri, baraman şekli
ne göre ikincildir ve etimolojik olarak onlarla aynı değildir.
2.1. Oğuz grubu ve diğer birkaçı dışındaki çağdaş Türk dillerinde -cz’lı şe
kil bildirme kipi çekim tipine girer ve şimdiki-gelecek zaman anlamında kulla
nılır. Örnekler: Başk., Kar., Kırg., Tat. baram, Kaz. haramin, Kar.-Balk. barama,
Kum., Nog. baraman, Özb. baraman, Uyg. bariman, Yak. harabın 'giderim
Başk. barahinğ, Kaz., Nog., Tat. barasing, Kar. baras, Kar.-Balk. barasa, Kırg.
barasınğ, Kum. barasan, Özb. bârasan, Uyg. barisan, Yak. barağın, ‘gidersin’;
Başk., Kum., Tat. bara, Kaz., K. Kalp., Nog. baradi, Kar., Kar.-Balk. baradi,
Kırg. barat, Özb. baradi, Uyg. baridu ‘gider’. Böyle olmakla beraber; Başkurtça,
Kazakça, Tatarca, Özbekçe ve Uygurcada -cz’lı şeklin kesin gelecek zaman anla
mında kullanılma eğilimi görülür.
22 A. Hociyev’e göre Özbekçede kesin şimdiki zaman temelinde -a ekli şekiller değil, -(i)p
ekli şekille yardımcı fiilin birleşimi durmaktadır: bârayapti < bârayâtipti < bârip yâtipti
(bk. Hociyev, 1961:444-448)
96 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
eserlerini inceledikten sonra özellikle böyle bir sonuca varmış, -a’h şeklin Eski
Türkiye Türkçesinde her şeyden önce zaman anlamında olduğunu ve bu şeklin
kip anlamlarının ilgili metinden kaynaklandığını belirtmiştir (bk. Grunina, 1966:
84, 89). Sonuç olarak Oğuz dillerinde Özbekçede meydana gelen sürece karşıt bir
şeyler gözlemleniyordu: -a(r) Tı şekil, -a’h şeklin yerine geçmiş ve bildirme kipi
çekim tipinde onun yerini almıştır.
2.2. -a ekinin dil bilgisel yapısı hakkındaki soruya geçerken, onun sade
ce şimdiki veya şimdiki-gelecek zaman fiil şahıs şeklinin değil, aynı zamanda
zarf-fıil olarak, ‘hara bara’, ‘keta kelâ’ tipli tekrar birleşiminin parçası olarak
bilindiğini, bunun dışında, fiilden türemiş tümleç görevini yerine getirdiğini ha
tırlatalım.
-a ekinin dil bilgisel doğasının ortaya çıkmasında önemli olan nokta, onun
sık sık dolaylı fiil oluşumlarının bir parçası olmasıdır. Burada bahis konusu; kendi
başına, yardımcı fiil olmadan ne ‘verbum fınitum’ ne de zarf-fıil olarak yorumla-
namayan kalıp şekildir. Çekimli şekil, şahıs yüklem eklerinin bulunması ile ay
rılır. Getirilen örneklerde bu eklerin kullanılması imkânsızdır. Zarf-fıile gelince,
bu, asıl eylemi tamamlayan veya ona eşlik eden bağımlı, ikincil eylemi ifade eden
bir şekildir. Dolaylı fiil oluşumlarındaki -a eki ise bağımlı değil, müstakil eylemi
ifade eder ve yardımcı fiil ona ‘sadece nicelik özelliğinin tamamlayıcı ayrıntısını’
(bk. Dmitriyev, 1940: 142) verir. ‘Belirli imperfecf oluşumundaki -a’h şekilde
de durum tahminen böyledir. krş.: Kum. bara edim (> baradım), Tat. bara idim
‘gidiyordum’; Kum. bara ediiîg (> baradıng), Tat. bara idııîg ‘gidiyordun’; Kum.
bara edi (> baradi) , Tat. bara idi ‘gidiyordu’.
Bunun dışında -a’h şekil, ikincil addan türemiş hareket adlarının, ikincil sı-
fat-fiil ve zarf-fiillerin terkibine de girer: AzT. yazılası yazılması gereken şey’,
yazacağ ‘yazması gereken kişi’, dıırarağ ‘kalkarak’; Alt. [çeten ‘içen’, baratan
‘giden’; Kaz. keletin ‘gelen’; Kırg. ayta tıırğan ‘konuşan’; K. Kalp, cazatüğin
‘yazan’; Tat. (ağızlarda) alatiğin ~ alatağan ~ alatân ‘alan’ (bk. Tumaşeva, 1969:
23-25); Trm. senden gizlap oturaşi zat yök ‘senden saklayacak bir şey yok’ (bk.
Borcakov, 1970: 74; Şçerbak, 1977: 171); Trm. (ağızlarda) baradıran ‘giden’ (bk.
Maşakov, 1949: 14); Şor. para turğan, para çörgen ‘giden ’; Özb. bârayâtkan ‘gi
den bâradiğan ‘gitmesi gereken kişi’.
Daha sonra, -a ekinin ayrılma ve görevse! dönüşümü sonucunda oluşmuş
çok sayıda edat ve zarfın bulunduğunu belirtmek gerekir (bk. Gulyamov, 1954:
14-15). krş.: ET. aşa ‘geçe’ aylana ‘çevresinde, etrafında’, basa ‘sonra’; Trm.
göra ‘göre, gereğince, yüzünden, sebebinden’, baka ‘bakımdan, yönünde’; Özb.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 97
yaraşa ‘uygun olarak’yana ‘yine’, kayta, kaytadan ‘yeniden’, kiya göz ucuyla’;
Ç\x\'.pula ‘yüzünden, sayesinde’, kaz’a ‘boyunca’ s 'ide ‘...e kadar’; Şor. ala' -den
beri, o zamandan itibaren’, ajıra ‘geçe, üstünde’, şığara ‘boyunca’, kire ’-de, için
de, içine'. Verilen örneklerin sadece -a ekinin asıl zarf-fıil görevinde kullanılması
koşuluyla meydana gelebileceği açıktır. Onların bir çoğu eski yazılı kaynaklarda
görüldüğü için -a’lı şeklin zarf-fıil görevinin çok eski olduğundan şüphe edilme
mesi gerekir.
-a eki, çok eski hareket adlarına kadar uzanır; bu hareket adları, bir taraftan
şimdiki zamanın şahısh fiil şekli için temel teşkil eder, diğer taraftan kendi başına
veya vasıta (ile) hâliyle zarf-fıil görevi kazanır. Bilindiği gibi, -a’h şeklin vası
ta hâli ekiyle birlikte zarf-fıil olarak kullanımının izleri Yakutçada korunmuştur;
Yakutçada «’li şeklin yanı sıra çıkış şekli de görülmektedir, krş.: körön ‘görerek’,
oloron ‘oturarak’, baran ‘giderek’, büteren ‘bitirerek’, bayan ‘zenginleşerek’, bi
len ‘bilerek’. Bu tür şekillerin ortaya çıkışını, Yakutçanın tarihinde önemli rol
oynamış olan Moğol dillerinin etkisi gibi açıklamak pek mümkün değildir. Şöyle
ki n, diğer Türk dillerinde bazı zarf ve edatların terkibinde de bulunmaktadır.
Çeşitli zarf-fıillerin vasıta çekim hâli şeklinde olması da dikkat çekicidir, krş.:
EÖzb. barmay, barmayın ‘gitmeyerek’; Çuv. pırarağân ‘giderek’, ‘hareket ede
rek’. İfade edilen fikirler de hesaba katılarak şöyle düşünülebilir: Başlangıçta, -a
eki hareket adlarının şahısh fiil şeklinin temeli niteliğinde ve zarf-fıil niteliğinde
kullanımı arasında dıştan bir fark olmuştur. Sonradan -n’nin eklenmesi seçmeli
nitelik taşımış ve neticede bu fark tamamen kaybolmuştur.
İkinci çeşit, fiil gövdesinin ünsüzle bittiği durumlarda ya üstün bir biçimde,
ya da tek olası varyant olarak kullanılır, krş.: Kaz. tabar ‘bulur’, türar ‘durur’,
kaynatar ‘kaynatır’; Nog. barar ‘gider’, toltirar ‘doldurur’; Trm. akar ‘akar’,
durar ‘durur’; Uyg. kelar ‘gelir’, öler ‘ölür’, aylinar ‘döner’; Hak. parar ‘gider’,
polar ‘olur’, piler ‘bilir’. Başkurtçanın ağızlarında -ar’ın kök fiillere, -ir çeşidi-
ninse kök ve türemiş fiillere eklendiği kaydedilmiştir (İşbulatov, 1959: 130-131).
Türkiye Türkçesinde -ar, özellikle tek heceli gövdelere özgüdür.
Üçüncü çeşit bütün Türk dillerinde görülmez ve onun meydana çıkma ko
şullarını net bir şekilde belirlemek mümkün değildir.23 Başkurtçada ö (o) dışında,
23 N. K. Dmitriyev’le krş.: “Bazı yazarlara göre -ıp —ip eki r vel ile biten fiil köklerinden sonra
özellikle sık görülür.” (Dmitriyev, 1940:101). Geniş ve dar ünlülü çeşitlerin dağılımıyla
98 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
bütün ünlülerle bulunan tek heceli ve çok heceli gövdeler bu eki alabilir, ör: aytır
‘söyler’, tabir ‘bulur’, birır ‘verir’, kilir ‘gelir’, kürlr ‘görür’. Tuvacada yuvarlak
olmayan geniş ünlülerin bulunduğu bütün gövdeler ve yuvarlak olmayan dar ün
lülerin bulunduğu bazı gövdeler bu ekle kullanılabilir, krş.: alır ‘alır’, kelir ‘gelir’,
bilir ‘bilir’. Tatarcada her türlü ünlüyle biten fiil gövdeleri bu eki alabilir, krş.
barir ‘gider’, bıılir ‘olur’, kötilır ‘kurtulur’. Gagavuzcada ve Karaimcede bu çeşit,
aslına bakılırsa geniş ünlü alan çeşidin seçmeli bir varyantı olarak görülür, krş.:
Gag. alar ve alır ‘alır’; Kar. bararvc barır ‘gider’. Bununla beraber Karaimcede,
Türkiye Türkçesinde olduğu gibi geniş veya dar dudaklanmayan ünlü çeşitliliği
seçiminin gövdedeki hece sayısına olan belirli bir bağımlılığı gözlemlenmektedir.
Dudaklanan geniş ünlünün bulunduğu çeşit Altaycada görülmektedir. Bu çe
şit ünlülerin dudak uyumunun uygun tipi çerçevesine tamamen uyar, krş.: barar
‘gider’, körör ‘görür’, konor ‘konaklar, geceler’, bolor ‘olur’.
Son çeşit, aşağı yukarı bir önceki gibi, yani ünlülerin dudak uyumunun ku
rallarına göre, bu uyumun bu veya başka bir dilde ortaya çıkmasının özelliklerine
uygun olarak ayrılır, ör.: Başk. tötör ‘yakalar’, koldoror ‘güldürür’, kunir ‘gece
ler, geceliyor’; Kar.-Balk. turur ‘durur’, körür ‘görür’. Gagavuzca, Karaimce ve
Kumukçada bu çeşit, İkinciyle (-ar) çok sık yer değiştirebilir, krş.: Gag. götürür
ve götürür ‘götürür’; Kar. tolur ve tolar ‘dolur’; Kum. bolur ve bolar ‘olur’.
1.2. N.K. Dmitriyev; Azerbaycan, Kumuk, Türkmen dilleri malzemelerine
dayanarak ses bilgisel varyant olan -ır, -ur eklerinin ve -ar ekinin ilk başlarda
farklı anlamları olduğu düşüncesini ileri sürmüştür, -ır, -ur ekleri şimdiki zamanı,
-ar eki gelecek zamanı ifade etmiştir (bk. Dmitriyev, 1940: 100). krş.: AzT. gedir
‘gidiyor’ yazır ‘yazıyor’, gedar ‘gider’, yazar ‘yazar’. Benzeri ve daha kesin bir
fikir daha önce P. M. Melioranskiy tarafından söylenmiştir: P. M. Melioranskiy,
şöyle yazmıştır: “(j—) şeklinin bazen gelecek zaman olarak da, (>—) ekli şeklin
ise sadece şimdiki zaman olarak kullanıldığı konusunda tahmini bir fikir yürüt
mek mümkündür.” (Melioranskiy, 1900: LXV). Altayca Grameri'nin yazarları,
çağdaş Türk dillerinde gelecek zaman ekinin varyantları sorununa değinerek on
lar arasında herhangi bir anlam farkı bulunmadığının altını kesin bir şekilde çiz
mişlerdir (GAY, 1869: 68).
Geniş ve dar ünlüsü bulunan şekillerle ilgili N. K. Dmitriyev ve P. M. Me
lioranskiy’nin tutumları arasındaki ilke farkı şudur: P. M. Melioranskiy, iki çeşit
arasında belirli anlam farkları bulunduğuna işaret eder. N. K. Dmitriyev ise dikka
ti, iki farklı şeklin tarihî süreç içerisinde örtüşmesinin bir yeri olduğuna odaklar.
Altayca Grameri'nm yazarları, N. K. Dmitriyev ve P. M. Melioranskiy’den farklı
olarak, Türk dillerinde gelecek zaman ekinin varyantları ile ilgili gerçek durumun
tespitiyle yetinirler.
ilgili daha geniş bilgi için bk. Gurinina, 1976: 94-98. G. Doerfer, tahminî gelecek zaman
ekindeki ünlü farklılıkları ile ilgili bulunan açıklamaları kısaca yorumlamıştır (bk. Doerfer,
1976: 47-48).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 99
24 Oğuz dillerindeki kesin şimdiki zaman şeklini F. Korş yat- yardımcı fiilinin geniş zamanı
ile -a ekli şeklin, W. Bang ise tur- ~ dur- yardımcı fiilinin geniş zamanı ile -a ekli şeklin
birleşimine götürür.
100 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
Alt. barat, Tof. bardın, Özb. baradi (<bara turur) ‘gidiyor’. Şimdiki zamanın
birleşik yöntemle ifadesinde esas araçlardan birisi olarak bu fiiller tek başına da,
tam veya kısalmış şekilde gereken anlamda kullanılırlar. Sırası gelmişken, Türk-
mencede otır ‘oturuyor’ ve ‘oturur’,yatır ‘yatıyor’ ve ‘yatar’ anlamlarına gelmek
tedir. Diğer bir taraftan, dür türünden kısalmış çeşitler de gelecek zamanı ifade
edebilirler: bâr ‘gider’, bör ‘olur’ (bk. GTY, 1970: 64, 276).
Böylece, herhangi bir durumda çağdaş Azerbaycan dilindeki alır, galir şe
killerini doğrudan alıyor, galiyor şekillerinden gelişmiş (bk. Korş, 1907: 13, 17:
Potseluyevskiy, 1975: 162; Hıdırov, 1971: 48) veya kısalmış ağız varyantlarının
etkisi altında anlam ayrılığı kazanmış olan ikincil oluşum olarak değerlendirmek
gerekir.
(// daha önce olma) anlamına gelir (bk. Grunina, 1976: 104; 1975: 31). E. A.
Grunina varsayımının çıkış noktası G. Doerfer’in varsayımındaki ile aynı oldu
ğundan, yukarıda söylenilenlerin hemen hemen tamamı ona da aittir.
Önceki açıklamalar, tahmin bildiren gelecek zaman şeklinde ünlü kullanımı
nın varyantlaşmasının sadece ses bilgisel nedenlerle açıklanmasının kolay olma
dığını gösterse de, bu tür açıklamalar az veya çok derecede tatmin edici sayılabilir,
şöyle ki eski ve çağdaş Türk dilleri olgularıyla sert bir çelişkiye girmez. Ses bilgi
sel nedenler derken, biz sadece daha sonraki hece ünlülerinin ilk hece ünlüsüyle
uyumu tiplerinin çeşitliliğini değil, (krş.:Bombaci, 1952; 98-99) gövdenin yapısal
özelliklerini de kastediyoruz. Onların önemli bir kısmı (isimden türemiş -a ve -la
fiil gövdeleri) geniş ünlüyle bitiyordu ve bu durumda, yavaş yavaş kullanımdan
çıkmaya başlamış olan -yur (krş.: sanayur, oynayur, başlayur) çeşidi dikkate alın
mazsa, tahmin bildiren gelecek zaman ekinin ünlü kullanımı sık sık değişikliğe
uğramıyordu (krş.: sanaı; oynar, başlar). Bu durum, bazı Türk dillerinde tahmin
bildiren gelecek zaman ekinin ünlü kısmının daha sonraları geniş ünlüye sahip
olan varyant temelinde yapılmasında belirli bir rol oynayabilirdi. Sonuç olarak,
çağdaş Türk dillerinde farklı tipli ünlüsü bulunan tahmin bildiren gelecek zaman
şekillerinin tespit edilmiş farklılığının nasıl meydana geldiği önemli değildir. Bi
zim için ilke anlamı taşıyan şey, sadece tiplerin çeşitliliğinin anlamsal olarak bir
koşula bağlı olmayışıdır.
Tahmin bildiren gelecek zaman şeklini oluşturan ekin en eski varyantını (ar-
ketipini) onarırken önce ünlünün ne olduğu - bitiştirici bir unsur mu yoksa ekin
terkibine mi dâhil olduğu -sorusunu yanıtlamak gerekir. Son fikir daha inandırı
cıdır. Şöyle ki bazı Türk dillerinde ünlü uzamasının ortaya çıkışı fiil gövdesine
gözden geçirdiğimiz ekin eklenmesiyle bağlıdır, krş.: Alt. biçir (biçi-ir) ‘yazar’,
toktör (tokto-or) ‘durur’, işler (işte-er) ‘çalışır’; Tuv. tarîr (tarı-ır) ‘eker’, bodâr
(boda-ar) ‘düşürür’, çorûr (çoru-ur) ‘yürür, gider’; Trm. okâr (oka-ar) ‘okur’,
ışlâr (ışle-âr) ‘çalışır’; Hak. oynir (oyna-y-ar) ‘oynar’, uzir (uzu-y-ar) ‘uyur’.
Tabii ki kullanılan ünlünün niteliği, sadece koşullu olarak, gövde sonunda hangi
ünlünün bulunduğu hesaba katılarak belirlenebilir.
En eski varyantın onarılmasında bir sonraki aşama, en basit parçaların ayrıl
ması veya şekil bilgisel ekin doğasının - diğer eklerle ve bağımsız kelimelerle kı
yaslama yoluyla- açıklığa kavuşturmaktır. Şimdilik bu, pratik olarak herhangi bir
olguyla pekiştirilemeyen varsayımlar alanıdır. J. Deny, -(a)r ekini zarf-fıil ekine
ar ‘erkek’, ‘adam, insan’ kelimesinin birleşimi olarak görmüştür (bk. Deny, 1921:
936). W. Bang, -(a)r eki oluşumunun adın yönelme hâli ekinden kaynaklanabile
ceği olasılığına yer vermiştir (bk. Bang, 1917: 48-49; aynı zamanda bk. Kononov,
1956: 225-226; Serebrennikov, 1971: 276; İşbulatov, 1959: 130). N. A. Baskakov,
bu eki “daha eski olan tam şekle - -gar ~ -gır - şekline götürür ve bu eki içine alan
şekil bilgisel oluşumun “sürekli hareket hâlinde olan şahıs ve eylem aracının faal
adı” anlamı taşıdığını düşünür (Baskakov, 1952: 425). A. N. Kononov’a göre, dar
102 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
ünlüsü (-ır) bulunan çeşit, “belli bir olasılık payıyla; olasılık, gereklilik veya istek
bildiren sıfat-fıilin verimsiz şekli olarak görülen -gır ~ -ğur ekine götürülebilir”
(Kononov, 1956: 226) Tahmin bildiren gelecek zamanın -a, -e, -y ekli zarf-fıil +-r
(ünlüyle biten gövdelerde) ve -ar, -er (ünsüzle biten gövdelerde) ekinden oluştuğu
konusunda da bir düşünce vardır (bk. SKY, 1962: 339). Bununla birlikte -ar
ekinin anlamı açıklanmamıştır. W. Bang ve A. N. Kononov’un -r, -ar ekinin -ğaru
yönelme hâli ekinden gelişmesi ile ilgili varsayımlarını eleştirel olarak değerlen
diren B. A. Serebrennikov, -r ’nin “büyük bir olasılıkla’’ topluluk bildiren çokluk
ekine uzandığını belirtmiştir (bk. Serebrennikov, 1974: 346; 1978: 3-4).
Çuvaşçada -(a)r eki sanki yok gibi görünüyor. Fakat N. İ. Aşmarin Çuvaşça-
da bulunan ile ‘alır’,pzra ‘varır, gider’ tipli gelecek zaman şeklinin -(a)r ekli Ge
nel Türk şeklinin yankısı hesap etmiştir (Aşmarin, 1898: 304)25; -(a)r ekinde son
r’nin düşümü, birçok Türk dilleri ağızlarında kaydedilmiştir (age., 83), bu yüzden
N. İ. Aşmarin’in fikri ciddi bir itiraz doğurmamaktadır. Çuvaşça şeklin Eski Türk
çe -ğıı eki gelecek zaman şeklinden gelişmesi ile ilgili O. Pritsak ve J. Benzing’in
varsayımları (bk. Pritsak, 1960; 143, 148, 153; Benzing, 1959 740, 741) da aynı
şekilde ciddi itiraz gerektirmiyor. Azerbaycan ve Tatar ağızlarında da bilinmekte
olan (bk. Andreyev, 1961: 158-159; J. Benzing Genel Türkçede ‘nomen futuri’yi
*-as şeklinde onarmıştır, bk. Benzing, 1941: 95 (NF 20): 57-58; Serebrennikov,
1971: 285-287), Çuvaşçadaki -as ekli sıfat-fıilin -(a)r ekli Genel Türkçe şekliyle
mukayese deneyimi (bk. Rustemov, 1965: 239-242; Arslanov, 1966: 12) ise açık
bir şekilde başarısızdır. Diğer Türk dillerinde Çuvaşçadaki -as ekli sıfat-fıile daha
yakın olanı, -asz'ekli (-a ekli hareket adı + 3. şahsa ait iyelik eki) sıfat-fıildir; N. İ.
Aşmarin (bk. Aşmarin, 1898: 310-311; krş.: Benzing, 1952: 131) ve L. S. Levit-
skaya’nın (bk. Levitskaya, 1976: 87-89; aynı zamanda bk. İslamov, 1968: 146),
onları aynı bir ilk örneğe götürme lehine getirdikleri deliller inandırıcıdır.
2.1. -(a)r ekli şeklin dil bilgisi kitaplarında ve özel çalışmalarda rastlanılan
adları (tahmin bildiren gelecek zaman, belirsiz gelecek zaman, kesin olmayan
gelecek zaman, şimdiki-gelecek yakın gelecek zaman) bu şeklin özgünlüğünü
yansıtmaktadır. Bu içerikte en önemli olan şey, gelecek zaman düzlemine götü
rülmesi ve gelecek zaman anlamına eşlik eden belirli bir kipliğin bulunmasıdır.
Türk dillerinin büyük çoğunluğunda iki gelecek zaman şekli vardır. Tahmin
bildiren gelecek zaman ve kesin gelecek zaman; -(a)r ekli şekil tahmini bildiren,
-acak ve -(a)rlık ekli şekiller ise kesinlik ifade eder. Altayca, Tuvaca, Hakasça ve
Şorcada sadece -(a)r ekli şekil vardır ve bu şekil, kiplik nüansı olmadan gelecek
zaman anlamında kullanılır. Oğuz grubu dillerinde bu, aynı zamanda genel şim
25 Daha sonraları (yayımlanmış olan) bir çalışmasında N.İ. Aşmarin, ile şeklini -i ekli sıfat-fıile
götürür (bk. İvanov, 1958: 164). -i ekli sıfat-fıil ise onun tarafından Genel Türkçedeki -ğu
ekli sıfat-fıile bağlanır (bk. Aşmarin, 1898: 311). Aynı zamanda bk. Andreyev, 1961: 230-
231. Çuvaşçada gelecek zaman şeklinin köke doğrudan şahıs-yüklem eklerinin eklenmesi
yoluyla oluşması hakkında bk. Serebrennikov, 1958: 193; İvanov, 1958: 164.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 103
diki zaman şekli, Yakutçada ise üçüncü şahıs şimdiki zaman ve bitmemiş geçmiş
zaman şeklidir, krş.: Yak. barar ‘gider’, barara ‘gidiyordu’. Eski Azerbaycan di
linde -(a)r ekli şekil ‘eğer’ bağlacıyla birlikte şart kipi anlamını vermiştir (bk.
Ragimov, 1966: 21-22).
-(a)r ekli şeklin çok eski anlamı sorunuyla ilgili üç bakış açısı bilinmektedir.
Onu genel Türkçede belirsiz geçmiş zaman olarak, belirsiz geçmiş-gelecek zaman
oluşumu olarak ya da şimdiki zaman şekli olarak görürler. Sonuncu bakış açısı
için esas dayanak da Orhun Yazıtları’dır. Bu yazıtlarda -(a)r ekli şekil sadece
şimdiki zaman anlamında görülürken, gelecek zaman anlamında -ğay ekli şekil
kullanılmıştır. Fakat Orhun Yazıtları, aynı zamanda Eski Uygur metinleri bir dilin
ya da bir dil grubunun gramer geleneklerini yansıtmıştır ve elbette ki sadece on
larda bulunan olgulara dayanarak genel Türkçenin durumu ile ilgili herhangi bir
sonuç çıkarılamaz. Örnek olarak, Eski Kıpçak metinlerinde -(a)r ekli şekil hem
şimdiki zaman hem de gelecek zaman anlamında kullanılmıştır, krş.: kuv ağaçdan
yav tamar ‘ağaç oyuğundan yağ damlıyor (damlar)’ (Cod. Cum. 60 r 10), eğer biz
aytsak yazuksuzbiz kensimizni aldarbiz (eğer biz suçsuzuz dersek, kendimizi al
datırız) (Cod. Cum. 62 v 29), ımında kelirmen ‘buraya geliyorum’ (Cod. Cum. 8İr
19). -(a)r ekli şeklin zaman anlamlarının geniş kapsamı, bazı çağdaş dillerde de
gözlemlenir, krş.: Yak. sıtarınah ‘yatan inek’, keler kihi ‘gelen kişi’, keler ‘gelir’,
kelere ‘gelirdi’ (bitmemiş geçmiş zaman).
-(a)r ekli şeklin çok anlamlılığı, onun belirsiz geçmiş zaman doğasını ortaya
koyar, şöyle ki başka bir olasılığı, örnek olarak çok anlamlılığın, şimdiki zaman
anlamına gelecek zaman anlamının kısmen daha sonraları eklenmesi sonucun
da meydana gelmesini düşünmek zordur. Hem bu hem de diğer anlamın -(a)r
ekli şeklin zaman dışı içeriğinin uygulanmasının tipik olmayan durumları olarak
ilk, başlangıç olduğu bellidir. Oğuz grubu dillerinde genel şimdiki zaman anla
mı üstünlük kazanmış, gelecek zaman anlamıysa bulısar, bııldaçı tipli şekillerin
kullanılması sonucunda kısmen kaybolmuştur. Yakutça dışında diğer bütün Türk
dillerinde -(a)r ekli şekil, tahmin bildiriminin kip ayrıntısıyla veya bu kip ayrıntısı
olmadan sadece gelecek zaman anlamına sahiptir.
Çekilmiş bir fiil şekli olarak -ğan ekli sonuç bildiren geçmiş zaman, Kıpçak
ve Karluk-Uygur dillerine, aynı zamanda Yakutça dışında tüm Sibirya ve Altay
dillerine özgüdür, krş.: Alt., Başk., Kaz., Kar., Kar.-Balk., Kırg., K.Kalp., Krm.-
Tat., Kum., Nog., Tat., Tuv., Uyg. barğan, Özb. bâığan, Hak., Şor. parğan ‘git
miş’; Şor. parğam (< parğanım) ‘gitmişim’; parğanzınğ (krş.: Hak. parğazınğ,
Alt. barğanzın ~ barğanınğ ~ barğang) ‘gitmişsin’.
-mış ekli şekil Türkmence dışında Oğuz dilleri ve Yakutça için tipiktir, krş.:
AzT., Gag., TT. almtş(dır) , Yak. ılbıt ‘almış’; AzT. görnıâmişâm ‘görmemişim’;
Gag. koymuş-, TT. okumuş. Türkmencede sadece e(r) olmak’ yardımcı fiiliyle -mış
ekli şekil kullanılır; bu şekil, kip ifadesi için farklı zaman şekillerinin parçası nite
liğinde görev yapar, ör.: alanmış ‘(öyle söylüyorlar) o sürekli alıyormuş’ alanmış
‘(öyle söylüyorlar) o alıyormuş’, alyanmış ‘ (öyle söylüyorlar) o alırmış (genel
de)’(bk. Allanazarov, 1953: 18; krş.: Kacarova, 1964: 8-10).
-ğan ve -mış ~ -muş ekli şekillerin kullanımının bölgeselliği açıktır ama on
lar, birbirinden tümüyle ayrılmazlar: Bir taraftan Oğuz grubu dillerinde -ğan ile
biten şeklin izleri bulunur, diğer taraftan Kıpçak ve Karluk-Uygur grubu dille
rinde -mış ~ -muş ile biten sıfat-fıil diğerlerinden ayrılmış şekil bilgisel oluşum
şeklinde görülür (bk. Dmitriyev, 1926: 67-70; Şçerbak, 1977: 166). -ğan ve -mış~
-muş (-mış - ân ~ -muş -ân veya -mış-şan ~ muş- şan) ekli şekillerin farklı ama ya
kın anlamlarla aynı dilde kullanım durumları da mevcuttur, krş.: Tuv. alğan men
‘ben almışım’ (sonuç bildiren geçmiş zaman) ve albışân men ‘ben hâlâ alırım’,
‘ben aldım ve almaya devam ediyorum (geçmiş-şimdiki zaman) (bk. Sat, 1960:
64; İshakov-Pal’mbah, 1961: 379; Monguş, 1963: 146-154). Aynı zamanda krş.:
Tof. alğan men ve albışâiîğğa men (bk. Rassadin, 1978: 76-77, 208-212).
Belirli lehçe tipinin özelliklerini yansıtan Orhun-Yenisey Yazıtlarının, Uygur
ve Manihey metinlerinin dilinde sadece -mış ~ -muş ekli sonuç bildiren geçmiş
zaman şekli görülmektedir, ör.: ET. Tabğaç kağanka yağı bolmış ‘O Tabgaç Ka
ğanına düşman olmuş’ (KT b 9), yılan yılkı kalanka... hermişim ‘ben yılan yılında
haraç niteliğinde ... vermişim’ (US p 38 2). Karahanlılar zamanının Eski Türk
dilinde ve Eski Kıpçak dilinde incelenen bu şekiller, belirgin anlam farklılıkları
olmadan paralel şekilde kullanılmıştır. Eski Özbekçede ise sıkça sonuç bildiren
geçmiş zaman niteliğinde -mış —muş ekli şekille de karşılaşılmasına rağmen
-ğan ekli şekil tercih edilmiştir. Burada Eski Türkiye Türkçesi yazı dilinin et
kisinin olduğu da bir gerçektir, ör.: ET. ol kişi ol yoldan azıtğan ‘O kişi yolunu
şaşırmıştır.’ (MK, I, 155), ol tarığ tarıtğan ol ‘o ekin ekti’ (MK, II, 319), ol kelmiş
‘o gelmiş’ (MK, II, 60); EKıp. bey kulunlağandır ‘kısrak yavruladı’ (Cod. Cum.
60 v 12), kayda kışlamış ‘nerede kışlamış, kışı nerede geçirmiş?’ (Cod. Cum. 60
r 23) ovlum beyini tanımış ‘oğlum beyini tanımış’ (Cod. Cum. 76 r 10); EÖzb.
yırak kalğandur ‘uzakta kalmış’, otka tüşkür bu könğüldür Lutfini hor aylâgân
‘Bu gönül, onu ateşe düşürmek için Lütfı’yi küçük düşürdü’, men bu surat bilâ
yaratılmışman ‘ben bu yüzle yaratılmışım’, mast olmışam ‘sarhoş olmuşum’, ka-
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 105
ranğu kılmışlar ‘onlar karanlık kılmışlar’. Bununla birlikte, Eski Özbekçede -mış
~ -muş ile biten şeklin başlıca kullanımları, gerçekliği konuşan için açık olmayan
olayları ifade etme amacında görülür. Eski Türkiye Türkçesinde -mış ~ -muş ile
biten şekil tam olarak hâkimdir, bununla beraber, çok erken zamanlarda -ğan ekli
şeklin varlığını doğrulayan olgular vardır (bk. Brockelmann, 1917: 37).
1.2. Türk dillerinde çok eski olan -ğan ve -mış ekli şekiller ana dil düzeyinde
kazandıkları dış görünümü genellikle korumuşlardır. Çuvaşçada -ne ekli şeklin,
yapıca ve içerik açısından -ğan ile biten şekle uygun olduğu tahmin edilmektedir;
ğ düşmüş ve sesler yer değiştirmiştir (bk. Zolotnitskiy, 1877: 578-590; Aşmarin,
1898: 307; diğer tahminlerle ilgili bk. Andreyev, 1961: 80-84). Yakutçadaki -bit
~pıt şekli, Türkiye Türkçesindeki -mış şekline pek uygun değildir; kelime sonun
daki genel Türkçeye özgü olan ş, Yakutçada 5’ye, genel Türkçede olan s, t’ ye
dönüşmüştür (bk. Tekin, 1976: 110-114).
Karşılaştırmalı ses bilgisel veriler hesaba katılarak -mış ~ -muş ekinin eski
şeklini -piş ~ -puş şeklinde onarmak mümkündür.
2.1. -ğan ve -mış ile biten şekiller çok anlamlıdır (bk. Dmitriyev, 1927: 91-
96; Kononov, 1939: 34-49; Mansuroğlu, 1953: 345-350; Oruzbayeva, 1955: 24;
Ubaydullayev, 1955: 11-12; İvanov, 1958: 136-138; Serebrennikov, 1963:21,23,
27; Canaşia, 1965; 257-261; Veliyev, 1969: 17-18; Lyubimov, 1971: 50-55). Her
ikisinde de temel anlam sonuçluluktur. Bundan dolayı belirtilen şekiller için sonuç
bildiren geçmiş zaman veya 1. perfect adı sağlam bir şekilde pekişmiştir. İkinci
anlam, aktarılan olay hakkında belirli bilgilerin bulunmaması itibarıyla gerçekli
ğin şüpheli olması; olayın meydana gelmesi veya hayalî olmasından emin olma
madır. Bazı Türkologlara göre bu, temel olarak algılanır; bu durum, -ğan ve -mış
~ -muş ekli şeklin belirsiz geçmiş zaman veya açık olmayan geçmiş zaman olarak
adlandırılmasına neden olmuştur. Bunun dışında çoğu zaman anlatım, aktarma
anlamı da ayrılır, ör.; E. A. Grunina -mış ~ -muş ekli şeklin Orhun-Yenisey Yazıt
larında aktarmapreteriti görevi bulunduğunu belirtmiştir (bk. Grunina, 1975: 45).
Yakutçada -miş ~ -muş (-bit ~ -but) ekli şeklin sonuç bildiren ve aktarma bildiren
geçmiş zaman anlamlarında çekim tiplerine göre ayrılması kayda değerdir: bar-
bıppın (<barbıt-pın) - 1. sonuç bildiren geçmiş zaman, barbıtım - anlatım geçmiş
zamanı (bk. Korkina, 1960: 7, 8). G. Doerfer, Halaççada -mış ~ -muş ekli şekli
preterit, -dı ~ -du ekli şekliyse perfect olarak nitelendirmiştir (bk. Doerfer, 1972:
295-296).
2.2. -ğan ve -mış ~ -muş ile biten şekillerin yukarıda belirtilen anlamlarından,
görünüşe göre sonuç bildiren anlam ilk başlangıçtır. Sonuç bildiren geçmiş zaman
şekilleri, belirsiz geçmiş zamanda olmuş eylemi bir gerçek olgusu, bir sonuç, bir
durum olarak ifade etmişlerdir. O doğruluğuna olan kayıtsızlık da kısmen bun
dandır; bu kayıtsızlık, açık olmama anlamının gelişme koşulu olmuştur. Başka bir
deyişle, perfect anlamının temelinde kiplik gelişmiştir (bk. Serebrennikov, 1963:
26-28; Canaşia, 1965: 257, 260). e(r)- yardımcı fiilinden oluşmuş e(r)kdn ve
106 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
efrjmiş kip edatlarında bu özellikle belirgindir, krş.: Özb. miş-miş ‘söylenti, laf,
dedikodu’. Kipliğin belirtilen türü, birinci şahsı da kapsayarak her şahısla bağlı
olabilir; konuşan kişinin kendi eylemini ifade ederken açıklanan olayın gerçekli
ğinden emin olmama veya kesin olmamanın kipsel bir zemin olarak kullanıldığı
durumlar az değildir.
Bildirme kipinin zaman şekillerinin yeniden onarılan ana dil sistemi, sayı
açısından son derece sınırlı ve içeriğine göre basittir. O ayırıcı özelliği, mutlak
zaman ifade etmesidir, yani bu zaman için tek hesaplama noktası konuşanın ko
nuşmaya başladığı zamandır. Uzaklığının derinliğine ve doğruluğunun derecesine
bağlı olmadan ona öncülük eden her şey, preteritin veya -dı ekli kesin geçmiş
zamanın içeriğini oluşturmuştur. Konuşma zamanı gerçekleşen hareket -a ekli şe
kille ifade edilmiştir. Zaman dışı hareketi veya başka bir deyişle, belirli bir zaman
dilimiyle sınırlanmayan eylemi aktarmak için -(a)r ile biten şekil kullanılmıştır.
Giderek -(a)r ekli şekil tarafından sıkıştırılmış olan gelecek zamanın -ğay ile bi
ten şekli de farklı kip nüanslarıyla var olmuştur. Dahası, sonuç bildiren geçmiş
zamanın barğan ve barmış tipli iki lehçe çeşidiyle iki açılı (hareket-geçmişte,
sonuç-şimdiki zamanda) şekli olmuştur.
Bildirme kipinin zaman şekillerinin anadildeki şeması böyle olmuş olmalı:
a) asıl zaman şekilleri:
geçmiş zaman şekli (preterit) *-tı(ğ) ~ *-dı(ğ) ,
şimdiki zaman şekli - *-a,
gelecek zaman şekli *-ka(y) ~ *-ğa(y);
26 A. Nurmagambetov’a göre, -uli eki, -ipti eki açık olmayan geçmiş zaman şekline kadar
uzar: barip türür > barib türür > barivtur > barutu > baruti> baruli (bk. Nurmagambetov,
1974: 84-86). N. Z. Hacıyeva -uli ekli şekli -I ekli eski sıfat-fıilin izi saymaktadır (bk.
Hacıyeva, 1976: 43-45). Belirtilen bakış açıları ile ilgili şunu söyleyebiliriz: barutişeklinin
baruli şekline dönüşmesi Kazak dili için sıra dışıdır; barip türür tipindeki birleşik şekil
onda baruliolarak değil, bariptişeklinde yansır; -/ ekli hareket adlarında sondaki ünsüzden
önce dar dudak ünlüsünün bulunması zorunlu değildir, oysa ikincil hareket adlarında sadece
bu tür ünlünün bulunması mümkündür.
108 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
4. KISIM
Olumsuzluk
Burada fiilin olumsuz şekillerinden bahsedilecektir. Ama fiil ve adın olum
suz şekillerinin kullanım alanı yeterince açık bir şekilde sınırlanmadığı için belli
bir ölçüde adlara da değinilecektir; krş.: Özb.: u bârmağan ve ıı bârgan emas ‘o
gitmedi’; Özb.: ıı çikmaydi’ ve Hak. ol sığa çoğıl ‘o çıkmıyor’. Ancak yine de
adlarda, olumsuzluğun olumsuzluk bildiren edat kelimelerle (EKıp., Eski Oğuzca
tagül ~ dcigül ~ dayül; AzT., TT. deyil; Başk., Tat. tügıl; Gag. dil; Kar.-Balk. tüyül
~ tül; Nog. tüvil; Trm. dal; Trm. (ağızlarda) zal, lal, nal, sal (bk. Gücükov, 1963:
72); EÖzb. ernıas ~ emas; Kaz., Kırg., K. Kalp, emes; Tuv. eves; Özb. ömas;
Uyg. emas; Hak. çoğıl, fiillerde ise -ma ~ -ba ~ -pa ekleriyle ifade edilmesi ile
ilgili geniş bir yaygınlık kazanmış olan bakış açısının herhâlde bir temeli vardır.
Bundan dolayı fiillerde olumsuzluğun -ma ~ -ba ~ -pa ekleriyle ifade edilmesi sık
sık sınıflandırma göstergesi olarak ele alınır. O varlığı, verilen şeklin fiil sınıfına
aitliği veya yakınlığı olup olmadığını ortaya koyar. N. K. Dmitriyev bu konu ile
ilgili olarak “Özel çalışmalarda daha önceden de farkedildiği gibi -ma ~ ma eki ad
alanı ile (kelimenin geniş anlamıyla) fiil alanı arasındaki sınırı belirleyebilen dış
göstergedir.” diye yazmıştır (Dmitriyev, 1948: 136; aynı zamanda bk. Polivanov,
1926: 56).
İsim ve fiil olumsuzluk şekillerinin diğer araçları Türk dilleri için tipik değil
dirler. -ne (na) ... ne (na) olumsuzluk bağlacının kısmen fazla yaygınlığı Türkçe
olmayan dillerle olan uzun ve yoğun temaslarla açıklanabilir (krş.: EÖzb. ne kişi
anğa ohşar ne ol kişigci ‘ne insan ona benzer, ne de o insana’, AzT. na yazır na
ohuyur ‘ne yazar, ne okur’).
27 İ. A. Batmanov, -çu ekini birleşik -ğuçu (> -uçu > -çu) ekine götürür (bk. Batmanov, 1940:
50). B. O. Oruzbayeva, Kırgızcadaki şekli Hakasça’nın Sagay ağzındaki -çık ekli geçmiş
zaman şekliyle yaklaştırmayı denemiştir (bk. Oruzbayeva, 1955: 42). N. A. Baskakov da
-çu ekli şekli Tuva ve Hakas dillerindeki -çık ekli geçmiş zaman şekillerine ve daha sonra
Moğolcada -cu ’ui ekli geçmiş zaman şekline yaklaştırarak, -çık ekini köken olarak e(r)- ~
i(r)- ‘olmak’ yardımcı fiilinin geçmiş zaman şekli olan güçlendirici edat olarak görür (bk.
Baskakov, 1965: 5-10). B. A. Serebrennikov, -uçu ekli sıfat fiili -çu ekli şeklin kaynağı
sayar (bk. Serebrennikov, 1974: 13-15). Türk dillerinde genel olarak verbi finiti gelişme
özelliklerini ve Kırgızcada -Uçu ekli bir ara şeklin varlığını göz önünde bulundurarak, -çu
ekli şeklin -ığçı ekli ikincil hareket adına dayandığı sonucuna varılabilir.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 109
Olumsuzluğu ifade etme yöntemlerine göre bütün fiil ve fiil gibi görünen
şekiller iki gruba ayrılır: 1) Sadece -ma ~ -ba ~ - pa eklerini alanlar; 2) -ma ~ -ba
~ -pa ekleriyle olduğu gibi, olumsuzluk bildiren kelimelerle de kullanılanlar (bk.
Rustamov, 1956: 9-11; Aslanov, 1963: 21; Gücükov, 1963: 68; Hociyev, 1970:
49-53).
Birinci gruba; emir, istek ve şart kipi şekilleri, bildirme kipinin kesin geçmiş,
yakın gelecek, tahmin bildiren gelecek ve başka birkaç zaman şekli dahildir, ör.:
ET. almadı ‘o almadı’, almasa(r) , 'almazsa', yetmamiş ‘ulaşamamış’ inanmağa
‘inanması gerekir’, koynıanğız ‘koymayınız’ yemaıîğ ‘yemeyin’, talaşmasunlar
‘tartışmasınlar’ körü umadın ‘görme durumunda olmayan’, yürümâyin ‘yürüme
den’; ETT. kesman ‘kesmiyorum’, bilmâzvân, bilmânâm ‘bilmiyorum’; EÖzb.
alma ‘alma’, almayın ‘almayayım’ kelmâm ‘gelmem’; Alt. çıkpay ‘çıkmadan’;
körbögöli ‘görmeyeli’, kelbeyin ‘gelmeyeyim’; Başk. almam ‘almam’, almaya
cak ‘almayacak’; Başk. (ağızlarda) almaşım ‘almayacağım’ (bk. Bayeva, 1959:
37); Gag. almanın ‘almayacağım’; sormadan ‘sormadan’; Kum. almayman ‘al
mıyorum’; Tuv. çıtpas men ‘yatmıyorum’, kelbeyn ‘gelmeden’; Özb. kurmay,
kürmayin' görmeden’; Yak. sıppappın ‘yatmıyorum’.
İkinci grup esasen kesin geçmiş zaman ve kesin gelecek zaman şekillerinden
oluşmaktadır, krş.: Kaz. kelmegen ve kelgen emes ‘o gelmedi’; Nog. barnıayak
ve barayak tüvil, Tat. barmayaçak ve baraçak tügıl ‘gelmeyecek’; TT. yazmıya-
cak ve yazacak deyil ‘yazmayacak’; Özb. bârmağan ve bârğan emas ‘o gitmedi’;
Uyg. almağan ve alğan âmâs ‘o almadı’. Ayrıca bk.: ETT. hiç assı kılur dagül
‘hiçbir fayda getirmez ‘ (CD 171); AzT. (ağızlarda) ala dügürsân, ala dögsân
‘almıyorsun’, alayuham ‘almıyorum’ (bk. Rustemov, 1964: 60-61); Kırg. cazba-
çuman ve cazçıı emesmin ‘ben yazmadım’; K. Kalp, barnıayçak emes ‘o mutlaka
gelecek’ (HKT, 1974: 119); Uyg. kalmas ve kelar âmâs ‘gelmeyecek’; Hak. idö
çoğıl ‘yapmıyor’, hina çoğd ‘sevmiyor’ (bk. Pataçakova, 1973: 21). Hiç olumsuz
çeşidi olmayan veya onlara sınırlı bir dil çerçevesinde sahip olan fiil ve fiil gibi
görünen şekiller de vardır. Bunlara -mak, -u, -(ı)ş, -(i)nç ile biten hareket adları,
-(ı)p ile biten zarf-fiiller ve başka şekiller dahildir, ör.: ET. körmazip ‘görmeden’,
bolnıazıp ‘olmadan’ (MK II 121); AzT. oturmamağ ‘oturmamak’, ‘oturmama’;
Başk. almav ‘almamak’, ‘almama’; Gag. almayıp ‘almadan’; Kum. bermemek
‘vermemek, vermeme’.
1.1. -pa —ba —ma eki, Türkçede fiilin olumsuzluğunu ortak olarak ifa
de eden bir araçtır ve tartışmasız bir şekilde Türk dillerinin yaygın olduğu tüm
alanda, büyük bir zaman dilimi süresince dış görünüşünü koruyan en eski şe
kil bilgisel unsurlardan bir tanesidir, krş.: ET., AzT., Başk., Kar., Kar.-Balk., K.
Kalp., Kum., Nog., Tat., TT., Trm., Özb., Uyg., Çuv. -ma; Alt. -pa ~ -po ~ -ba ~
-bo; Tuv. -pa ~ -ba ~ -va (-(la) ~ -ma; Kaz., Kırg., Hak., -pa ~ -ba ~ -ma; Yak.
-pa —ba, -ama —ima. Olumsuzluk ekinin çeşitlerinin bulunması kendisinden
önce veya sonra gelen seslerin niteliğine bağlıdır; Tuva ve Hakas dillerinde baş
110 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
langıç nazal ünsüzlü çeşit m, n ve iîg ’den sonra, Tuvacadaki -va (-pa) çeşidi ise
ünlüden sonra meydana gelir. Birçok Türk dilinde gözlemlenen ünlü daralması,
kendisinden sonra geleny sesinin etkisi sonucu olur, krş.: ET. çıkınım (<çıkmıym
<çıkmayman) ‘çıkmam’, kazğurmım ‘üzülmüyorum’; Başk. (ağızlarda) barmima
(Başk. yazı dilinde barmaymı ile karşılaştırınız) ‘gelmiyor mu’; Tat. ilmi (<itmay)
‘yapmıyor’; TT. bilmiyorum-, Hak. türbin (<turbayın) ‘kalkmadan’. Ünlü sistemi
sınırları içerisindeki çeşitlilik, ünlülerdeki uyum sonucu da ortaya çıkar, krş.: Alt.
barba ‘gitme’ körbö ‘görme’; Kar. barmadı ‘gitmedi’, tuymum ‘duymuyorum’;
Kırg. açpa ‘açma’, köçpö ‘göçme’.
Birleşik zarf-fıil ve yakın gelecek zaman sıfat-fıillerinin olumlu ve olumsuz
şekilleri nasıl bir ilişki içindedir, genel olarak bir ilişkileri var mı, sorusuna cevap
vermek zordur, krş.: ET. keçci ve keçmaziır, Başk. alır ve almaş, -maş ekinin, -ma
olumsuzluk ekiyle kademe kademe -r'ye yükselen -ş (-s <-s <-z <-r) sıfat-fıil
ekinin birleşmesinden oluştuğu kabul edilmektedir (bk. Dmitriyev, 1948: 149;
krş.: Rasânen, 1957: 232). Fakat W. Bang ve W. Kotvvicz’e göre almaş tipindeki
şeklin alır tipindeki şekille hiçbir ilgisi yoktur. Verilen örnekte rotasizmin (/•’leş-
me olayının) oluşumunu görmeyi reddeden W. Bang, bu şekilleri almar tipindeki
şekillerle mukayese eder (bk. Bang, 1923: 116; ayrıca bk. Serebrennikov, 1961:
52-53; Brockelmann, 1951-1954; 188). krş.: ETT. süylâmarvan ‘söylemeyece
ğim’ (Ferah-nâme, 153); AzT. gedmârâm ‘gitmeyeceğim’; Trm. almamı ‘alma
yacağım’. W. Kotwicz’e göre -maz ~ -mas eki ilk kısmı olumsuzluk eki veya fiil
kökenli ad eki (-ma < -mak) , ikinci kısmı özel ad eki olan -maşız birleşik ekinin
çekilmiş türüdür (bk. Kotwicz, 1953: 105).
1.2. -ma olumsuzluk ekinin tarihi, kendinde birçok gizem saklamaktadır ve
onun aydınlanması için yapılan her şey, şimdilik tesadüfi ve çok yüzeysel kar
şılaştırmalar olmaktan öteye gidemiyor. Hangi çeşidin daha eski olduğuna bile,
-/na’nın mı yoksa -ba (-pa)'nm mı- karar vermek zordur. Bütün bunlar, olum
suzluk ekinin çok eski olduğuna ve uzun bir gelişim süreci geçirdiğine tanıklık
ediyor.
W. Bang, -ma ekinin oluşumu sorunuyla özel olarak ilgilenmiştir O, bu ekte
m- ile veya ünlüyle (*ma-, *mâ-, *ama-, *âmâ-, *uma-, *üma-) başlayan ve ‘dü
şürmek; kaçırmak’ gibi bir anlam taşımış olan kayıp bir fiilden izler görmek ge
rektiğine dair kesin kanaatini ileri sürmüştür. Bu fiil başlangıçta -a ~ -ı ile biten
zarf-fıil şeklinde görev yapmıştır, (krş.: *tapa-ma, *tapa-uma (> tap-ma) ‘bul
ma’; W. Bang’ın tahminine göre (bk. Bang, 1923: 116) Yakutçadaki malzemeler
bunu kanıtlıyor: kelime ‘gelme’, bıhıma ‘kesme’.28 Yakutçada başlangıç ünlüsü
nün bütün fiil şekillerinde olumsuzluk ekinde yer almadığını belirtelim, krş.: kel-
beterbit ‘eğer gelmezsek’, bıspatın ‘bırak kesmesin’.
28 C. Brockelmann, -ma ekinin u-ma- fiiline götürülmesine kesinlikle karşı olmuştur (bk.
Brockelmann, 1951-1954: 188).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 111
Türkçe olumsuzluk ekinin oluşum sorununu Altay dilleri açısından, yani Mo
ğol ve Mançu-Tunguz dilleri malzemelerini göz önünde bulundurarak ele alan
G. J. Ramstedt, -ma ekinin, fiil kökenli ad eki olan -m veya -ma’nın e- ‘olmak’
fiili ile birleşmesinden oluştuğu, olumlu anlamının zamanla olumsuza dönüştüğü
sonucuna varmıştır (krş.: Tungusça e-), (bk. Ramstedt, 1924: 210-214; 1957: 101
V. A. Gortsevskaya bütün Tungus-Mançu dillerinden malzemeler almıştır; bk.
Gortsevskaya, 1941).
5. KISIM
Yeterlik
(İnkâr etme, reddetme şekliyle - olanaksızlık)
Yeterliği ifade etmek için kullanılan yardımcı fiiller şunlardır: bil- (krş.: bil-
‘bilmek’), al- (krş.: al- ‘almak’) ve bol- (krş.: bol- ‘olmak, oluşmak’).
Birinci fiil (bil-), Oğuz grubu dillerinde kullanılır, bununla birlikte Gagavuz-
cada ve Türkiye Türkçesinde yeterlik şekli birleşik yöntemle, olumsuz yeterlik
şekli ise -a-ma ekinin yardımıyla oluşur, krş.: AzT. geda bildi ‘gidebildi’, geda
bilmadi ‘gidemedi’; Gag. yaza bildim ‘yazabildim’, yazamadım ‘yazamadım’.
İkinci fiil (al-), hemen hemen bütün diğer dillerde görülür, krş.: Alt. keçip
alar ‘geçebilir’, keçip albas ‘geçemez’; Başk., Tat. kila aldı, Kaz., K. Kalp., Nog.
kele aldı, Tuv. kele aldı, Özb. kela aidi ‘gelebildi’; Kar. aytaldı ( ~ ayta aldı)
‘söyleyebildi’; Kar.-Balk. baraldı (~ bara aldı) ‘gidebildi’; Kırg. caza alanı ‘ya
zabilirim’; Uyg. turalmay (~ tura alrnay) ‘duramaz hâlde olan’. Burada, -ay, -ı ile
biten Çuvaşça şekillerden de bahsetmek gerekir, ör.: parayra ‘verebilir’, paray-
rnard ‘veremez’ (bk. Levitskaya, 1976: 54-55; -ay ekinin u- ‘e bilmek’ fiilinden
türemesi ile ilgili bk. Yegerov, 1957: 184; Matveyev, 1960: 56; Fedotov, 1963:
88) Aysk Başkurtlarının konuşmasındaki tabayamay ‘bulamaz’ı da kıyaslayınız.
Yeterlik şeklini Karayim, Kumuk ve Hakas dillerinde bol- fiili oluşturur, krş.
Kar. (Kırım ağızlarında)yazıp bolam ‘yazabilirim’; Kum. barip boldı ‘gidebildi’;
Hak. kil(ip)polarbın ‘gelebilirim’. V. İ. Rassadin’in belirttiğine göre, öznel yeter
lik (yapabilir durumunda olmak) anlamını veren bil- fiilinden farklı olarak Tofalar
dilinde bu fiil nesnel yeterlik (yapabilmek, yapabilme imkânına sahip olmak) an
lamını verir (bk. Rassadin, 1978: 166-168). Aynı durum (bol- fiilinin özellikle 3.
şahısta kullanılmasında) başka Türk dillerinde de gözlemlenir.
112 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
Eski Türk ve Eski Oğuz dillerinde yeterlik şeklinin bir parçası olarak, bil- fi
ilinin yanısıra u- “yapabilmek” fiili de kullanılmıştır, ör.: ET. otayu ıımağay ‘iyi
leştiremiyorlar (tedavi edemiyorlar), (Man 158), keginç berü umadı ‘o cevap ve
remedi’ (K.P 158); ETT. bilümâzmân ‘bilemem’ (AQJB 31), bulumadı ‘bulamadı’
(AQJB 41), bıılıma- ‘bulacak durumda olmama’, varıma- ‘gidecek hâlde olmama
(gidememe)’(bk. Korkmaz, 1959: 107-124; Ertaylan, 1945: 19).
6. KISIM
Çatı
Türk dillerinin karşılaştırmalı ve betimleyici gramerlerinde, dil bilgisel çatı
ulamı ile ilgili sorunun aydınlatılması, Türkçe dil malzemelerinin herkesçe kabul
görmüş tespit ve tanımlardan çıkan anlamlara her zaman uymamasından dolayı
zorlaşmaktadır: Hint-Avrupa dillerinin gramerinde çatı olarak adlandırılan şeyin,
Türk dilleri ile ne içerik olarak ne de ifade yapısı olarak tam bir benzerliği vardır.
İçerik yönü dil bilgisel anlamların niteliği ve terkibi ile ayrılır. Hint-Avrupa
dillerinde edilgen çatı veya pasif şekli, geleneksel tanıma göre, dilde belirtilme
miş veya adın çekilmiş hâliyle belirtilmiş ve özne tarafından adın yalın hâlinde
bulunan nesneye doğru özne tarafından yapılan bir hareketi anlatırken, Türk dil
lerinde bu şeklin içeriği biraz daha geniştir ve onlardaki fiil yapısının pasifliğini
hareketi yapan öznenin belirsizliği veya açık olmayışı olarak kabul etmek ge
rekir. Bundan dolayı, bir taraftan edilgen çatı şeklinin oluşumu geçişsiz fiiller
yardımıyla mümkündür, diğer taraftan geçişli fiillerle yapılan edilgen çatı şekli,
sınırlı ölçülerde ve bazı dillerde olsa da adın -i hâli şeklini “yönetebilir”. Özellikle
Hint-Avrupa dillerinde belirlenen çatı anlamlarıyla örtüşmeyen Türk fiili çatı an
lamlarının aydınlatılması sorunundaki zorluklar çok büyüktür ve aslına bakılırsa
bunlar çatının geleneksel tanımına da uymuyorlar. Buna bağlı olarak, bu şekillerin
çatıya dâhil edilmesi kuşku doğurmaktadır ya da onları çatı sınırları dışına alma
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 113
Bir kelime biçimi içinde sadece iki değil, üç farklı çatı eki de bulunabilir,
krş.: Yak. körühünner- (kör-üs-ün-ner-) ‘görüşsünler’.
Aynı tip göstergelerin birleşmesi, ettirgenlik sınırları içinde görülmektedir;
bu özelliğin nedeni, ettirgenlik içeriğinin kendine özgü olmasıdır: Fiilin ettirgen
şekli; eylemin eylemi yapan özneyle değil, yaptıran özneyle, yani bir şey yapıl
masına neden olan veya istemeyerek eylemin nedeni olan özneyle ilişkisini ifade
eder. Eyleme teşvik, birkaç aracı vasıtasıyla gerçekleşebilir ve her basamak fii
lin şeklinde kendi ifadesini bulur. Ettirgen eklerin eklenme sırası da gelenek ve
şekil bilgisel etkenlerle belirlenir, krş.: ET. toz- ‘doymak’, tozğıır- ‘doyurmak’,
tozğıırt- ‘birini doyurtmak’ (MK, II, 256); Alt. keç- ‘geçmek’, keçir- ‘geçirmek’,
keçirt-'geçirtmek’; Başk. yaz- ‘yazmak’, yazzir- ‘yazdırmak’, yazzir/-’yazdırt-
mak’; Gag. gez- ‘gezmek’, gezdir- ‘gezdirmek’, gezdirt- ‘gezdirtmek’; Kar. yan-
‘yanmak’, yandır- ‘yandırmak’, yandırt- ‘yandırtmak’; Özb. kaç- ‘koşmak’, kâ-
çir- ‘koşturmak’, kâçirtir- ‘koşturtturmak’, ilki- ‘okumak’, likit- ‘okutmak’, likit
tir- ‘okutturmak’. Çoğu zaman fiil gövdesine ettirgenlik çatısı ekinin eklenmesi,
yeni bir kelimenin oluşumuna götürür ve bu durumlarda ettirgenliğin ayrılması
tamamen şekle dayalı olur, krş.: Alt. kör- ‘görmek’, körgüs- ‘göstermek’; Uyg.
bil- ‘bilmek’, bildür- ‘bildirmek’; Özb. kayna- ‘kaynamak’, kaynat- ‘kaynatmak’,
id- ‘ölmek’, iddir- ‘öldürmek’.
Bir başka dikkat çeken nokta da, çatı şekillerinin yeterince düzenli olmayışı
dır. Çatı şekilleri çok sık olarak çatı ile bağlı olmayan dil bilgisel nitelikli anlam
lar (eylemin tekrar tekrar yapılışı, yoğunluğu, süresi) ifade ederler ve diğerlerine
nazaran daha kolay bağımsız bir kelimeye dönüşürler. Bazen fiil gövdesine çatı
eklerinin eklenmesi onun başlangıçtaki dil bilgisel anlamını değiştirmiyor ve ek
sözcüksel nüans katmıyor.
Söylenilenlerden çıkan sonuç şudur: Türkçede çatının “sıra dişiliği” hakkın-
daki eleştirilerin ve çatı ulamına ettirgenlik ve işteşlik şekillerinin aitliğinin doğru
olup olmadığı konusunda kuşkuların muhakkak bir temeli vardır. Bir dil bilgisel
ulamı oluşturan anlamların aynı cinsten olması ve birinin varlığının diğerini ih
timal dışı bırakması gerektiği konusunda detaylı olarak bahsetmeye gerek yok.
Aynı şekilde, belli dil bilgisel ulama ait bir anlamı ifade eden ekin kullanılması,
benzer anlam taşıyan bir başka ekin kullanılmasını olasılık dışında tutmayı gerek
tirir. Bir başka deyişle, bir dil bilgisi ulamını ifade etme araçları söz dizimsel sıra
oluşturmuyorlar, onlar bir çekim bütünü veya diğer dil bilgisi ulamlarını bildiren
araçlarla uygun bir şekilde belli farklılıkları ve ortaklıkları olan bir sıra teşkil
ediyorlar. Daha önceki çalışmalarımızdan birinde (Şçerbak, 1961: 164) teorik dil
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 115
biliminde yer edinmiş olan dil bilgisi ulamının içeriği kavrayışı ile Türk dille
rinde çatı şekillerinin özgün özellikleri arasındaki zıtlığı, onları -yani çatı şekil
lerini- tür olarak adlandırma yoluyla gidermeye çalışmıştık. Bu yaklaşım, Türk
dillerinde çatı olarak sayılan şekillerle başka dillerdeki çatı şekilleri arasında sınır
çizmemizi sağlıyor. Bu anlamda yaklaşımın doğru olduğunu söyleyebiliriz. Fakat
Türkçedeki çatı şekillerinin tür olarak adlandırılması, bizi bir kelime biçiminde
aynı anlamı ifade eden birkaç şekil bilgisel göstergenin toplanma olasılığı ile ilgili
sorunun cevabından uzaklaştırır. Belirtilen yaklaşım, aynı zamanda Türkçe şekil
lerin özgünlüğünün fazla büyütülmesine ve aslına bakılırsa Türk dilleri gramerle
rinde çatı olarak adlandırılan şekillerin çatı veya ona yakın ilişkileri ifade ettiğini
önemsememeye götürür.
Böylece, çatının diğer ortak dil ulamlarına göre daha çok özgün çizgilere
sahip olduğu sonucuna varabiliriz. Bundan dolayı bahis konusu ulamın daha ge
nel ve esaslı belirtilere dayanan ve bununla birlikte ayrı ayrı dil gruplarında onun
anlam özgünlüklerini daha tam olarak yansıtan bir tanımının yapılması önemlidir.
Betimleyici dil bilgisi kitaplarında ve özel çalışmalarda çatı; eylemin öznesi
ve nesnesi arasındaki ilişkileri (bk. Dmitriyev, 1948: 179; Kononov, 1960: 187;
İvanov, 1977: 6), eylem ve özne (“eylemin özneye olan ilişkisi”) (bk. Sevortyan,
1957: 48; Serebrennikov, 1958: 61; Zekiyev, 1958: 99-102; Haritonov, 1963: 9;
Pokrovskaya, 1964: 169) veya bir taraftan eylem, diğer taraftan özne ve nesne
(“eylemin özneye ve nesneye olan ilişkisi”, “özne ve nesnenin eyleme olan ilişki
si”) arasındaki ilişkileri (bk. Kahbayeva, 1949: 8; Çarıyarov, 1955: 5; Azer, 1955:
4-5; Fatıhov, 1958: 74; GTY, 1970: 235) ifade eden bir ulam olarak tanımlanmak
tadır. Fiilin bir dil bilgisi ulamı olarak çatı, gerçekten de eylem veya durumda öz
nenin katılım derecesini gösterir ve sonuç olarak özne, çatıya yansıyan durumun
önemli bir parçasıdır. Çatı anlamlarının oluşmasında nesnenin rolü ise daha az
görülür (E.V. Sevortyan’la krş.: “Geçişlilik ve geçişsizlik çatı içeriğine girmez.”
Sevortyan, 1962: 48). Bundan dolayı çatının, öznel-nesnel nitelemesinden yola
çıkan tanımı geniş bir destek bulamamaktadır. Böyle bir belirleme başka bir bakış
açısından da kabul edilmeyebilir. S. E. Yahontov‘un belirttiği gibi, özne ve nesne
arasındaki ilişkiler her zaman aynıdır: Özne eylemi yapar, nesne ise onun etkisini
yaşar (bk. Yahontov, 1974: 46).
Son yıllarda çatının geleneksel tanımları sert eleştirilere maruz kalmış, sü
rekli tartışmaların seyrinde çatının; fiilde söz dizimsel ve anlamsal düzey birimle
ri arasındaki uyumun bildirimi veya fiilde çatının dil bilgisel açıdan işaretlenmesi
şeklinde yeni bir tanımı şekillenmiştir (bk. Holodoviç, 1970: 13).
Çatı sayısı, çeşitli hâl ve şartlara, dilin gramer özelliklerine, fiilin sözcüksel
anlamına, durum katılımcılarının sayısına bağlı olarak değişir. Çatının seçilme
sinde ciddi kurallar olmadığı için (krş.:Hrakovskiy, 1970: 27) her somut durumda
belirlenen uyumlar belli bir derecede keyfi oluyorlar. Durumların yorumu da çoğu
zaman keyfidir, krş.: Kapı içeriye doğru açılıyor ve kapı anahtarlarla açılıyor.
116 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
(Birinci hâlde durumun bir katılımcısı, ikinci hâlde iki katılımcısı vardır). Çatı
yapısının hiçbirisine bir diğerinin dönüştürülmüş, çevrilmiş türü olarak bakılama
yacağını da belirtmek gerekir. Çeşitli çatı yapılarında durum katılımcılarının sayı
ve terkibi çoğu zaman örtüşmemektedir.
Etken Çatı
Etken çatının kendine ait şekil bilgisel göstergesi yoktur ve gerekli çatı şekli
onun diğer çatı şekilleri ile karşılaştırılması yoluyla ayrılır. Etken çatı şeklinde
fiil, eylemi aktif bir süreç veya durum şeklinde ifade eder, krş.: AzT. yazıram ‘ya
zıyorum’, gediram ‘gidiyorum’; Kaz. jazdim ‘yazdım’, otirdinı ‘oturdum’; Özb.
kuruman ‘görüyorum’, tuydim ‘duydum’.
Edilgen Çatı
1.1. Edilgen çatı şekli, -/ ~ -ıl ~ -ul eklerinin, Yakutçada -ılın ~ -ulun (edilgen
çatı ekinin dönüşlü çatı eki ile birleşimi), Altayca ağızlarında -ilil (edilgen çatının
iki ekinin birleşimi; bk. Dırenkova, 1940: 125) eklerinin yardımı ile oluşur. Göv
de sonunda veya son hecede -/ bulunursa edilgen çatı göstergesi görevini -n ~ -ın
~ -un eki yerine getirir. Türk dillerinin bazılarında -n ~ -m ~ -un eki belirtilen an
lamda ünlüsü bulunan, Yakutçada ise uzun veya çift ünlülü gövdelere eklenir. El
bette farklı türden istisnalar, daha kesin bir ifade ile -ıl ~ -ul ekinin Z’li gövdelere
eklenmesi de mümkündür, ör.: ET. alıl- ‘alınmak’; EÖzb. alıl- ‘alınmak’ ‘ (sening
üçün bir cebri satkun alıldı, ‘senin için bir yelme parayla satın alındı’) (Şçerbak,
1962; 179); AzT. yazıl- ‘yazılmak’; Alt. kezil- ‘kesilmek’, baştal- ‘başlanmak’;
Alt. (ağızlarda) açılıl- ‘açılmak’, azılıl- ‘asılmak’; Başk. tötöl- ‘tutulmak, ya
kalanmak’, buyal- ‘boyanmak’, halin- ‘bırakılmak’; Gag. biçil- ‘biçilmek’, bo
zul- ‘bozulmak’, alın- ‘alınmak’; Kaz. jengıl- ‘yenilmek’, söylen- ‘söylenmek’;
Kar.-Balk. okul- ‘okunmak’; Kum. içil- ‘içilmek’, aşal- ‘(yemek) yenilmek’,
bilin- ‘bilinmek’; Nog. tabii- 'bulunmak’, baylan- ‘bağlanmak’; Tuv. adırıl-'ay-
rılmak’, ködürül- ‘kaldırılmak’, bağlan- ‘bağlanmak’; TT. tanın-, yürün-; Trm.
eşidil- ‘işitilmek’, bölün- ‘bölünmek’; Özb. aytil- ‘söylenmek’, hZın-’kılmmak,
yapılmak’, saylan- ‘seçilmek’; Hak. pazıl- ‘yazılmak’; Yak. bıhılın- ‘kesilmek’,
sien- ‘ (yemek) yenilmek’.
Edilgen çatının diğer eklerine çok az rastlanır: ET. -ık, -sık, -tuk (?); Tuv. -tın
~ -tun ~ -dm ~ -dun, -tıl ~ -tul. ör.: ET. alsık- ‘alınmak, ele geçirilmek’, sançık-
‘vurulmak’ (bir silahın sançılması), bassık- ‘basılmak, ezilmek’, bilsik- ‘bilinmek,
tanınmak’; Tuv. ö/i/z/ı-’alınmak’, çürüttün- ‘çizilmek’, kuttul- ‘dökülmek’, arttıl-
‘sarkmak, sarkılmak; tartılmak’, çattıl- ‘yayılmak’. Bunlardan sonuncusu - -tıl ~
-tul eki - Tuvacada sadece üç fiilde izlenebilir. Uzmanlara göre bu ek, -/ ~ ıl ~
-ul ekinin (/ ile biten gövdelerden sonra) şekil bilgisel bir çeşididir (bk. Letyagi-
na-Nasilov, 1974:13-24; İshakov-Pal’mbah, 1961: 291). Biz, -tıl ekini iki ekin -ın
ve -ıl (-inil ~ -mi) eklerinin birleşimi olarak görüyoruz; burada n gövde sonundaki
f ye benzeşmiştir. Dönüşlülük çatısı anlamında da görülen -tın ~ -tun ~ -dun eki
nin de edilgen çatının özel göstergesi olarak sayılması için az bir gerekçe vardır.
Bu ekin terkibinde -/z’li dönüşlülük çatısının (mediopasif’in “orta” edilgenliğin)
iki göstergesinin varlığı tahmin edilmektedir (Menges, 1959: 656). Bizim düşün
cemize göre, -tın ~ -tun ~ -dm ~ -dun ekinin, birçok Türk dillerinde görülen ve
Yakutçada hâkim bir durumda bulunan -lın birleşik ekinin tam bir ses bilgisel çe
118 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
Edilgen çatı eki geçişli fiillere, nadiren de geçişsiz fiillere eklenir. Edilgen
şeklin geçişsiz fiillerden oluşumu şahıssız yapıların kurulması ile bağlıdır. Bu
nun dışında, geçişsiz fiil yardımcı görevinde, birleşik fiilin bir parçası niteliğinde
kullanıldığında da aynı oluşum ortaya çıkabilir, krş.: EÖzb. ba’zining rayı barin
edi kim kış yavuktur fılhal Lamğan barılğay ‘bazılarının düşüncesi vardı (şey
leydi) ki kış yakındır, hemen Lamgan’a gidilecek’, Kubadın Marğınanğa kelindi
‘Küba’dan Margınan’a gelindi (geldiler)’; Gag. semiçkaylen âr gidiliy ‘ayçiçekle
(işler) zor gidiyor’ (bk. Pokrovskaya, 1964:174); TT. oraya gidilir mi, bu odaya
girilmez kapalıdır, akşama eve dönülecek (benzeri örnekler A. N. Baskakov'un
çalışmasında çok sayıda bulunmaktadır.; bk. A. N. Baskakov, 1976: 8-9); Trm.
yoldan geçildi ‘yoldan geçildi’ (bk. GTY, 1970: 239); Özb. Horazmğa Amudaryâ
ârkali bâriladi ‘Harezm’e Amuderya’dan gidilir’ (bk. Mujdabayev, 1963: 5; Gul-
yamov, 1954: 39), kanıap kefil- ‘hapsedilmek’, kuvip yetil- ‘kovarak yetişilmek’
(bk. Rahmatullayev, Sultonsaidova, 1976: 13, 15); Yak. ülege erde turullar ‘işe,
çalışmaya erken kalkılır’(bk. Haritonov, 1947: 179; Neustroyev, 1972: 17).
-/ ~ -ıl ~ -ııl ekinin yerleşiminde, diğer çatı göstergelerine nazaran katı ku
rallar yoktur. Bu ek, ettirgen çatı ekleriyle birleşimde çoğu zaman sonda, karşı-
lıklı-birliktelik çatısı ekleriyle birleşimde önde yer alır, dönüşlülük çatısı ekiyle
birleşimde ise ondan önce olduğu kadar ondan sonra da bulunabilir. Fakat bu ekin
sonda bulunma pozisyonu, sadece son hecesinde l bulunan gövdelerden sonra ve
kısmen de sonda bulunan z (d) ile kullanılamaması sebebiyle olabilirlik kazanır,
krş.: ET. açlın ‘açılmak’; Kaz. bezenil- ‘süslenmek’, jelın- ‘(yemek) yenilmek’;
Kar. satın alınıl- ‘parayla alınmak’; Nog. satılın- ‘satılmak’, başlanıl- ‘başlan
mak’; Tuv. kastın- (kas-ıl-ın-) ‘kazılmak’; TT. kullanıl-', Trm. saklanıl ‘saklan
mak’; Özb. bezanil- ‘süslenmek’.
Edilgen çatı şeklinin kullanımı, bazı söz dizimsel belirtilerle ayrılan özel
yapı kuruluşu ile -eylemi gerçekleştiren, nesne veya şahıs bildiriminin ve belirtme
hâlinde olan tümlecin olmaması ile- bağlıdır. Bu belirtilerin her ikisinin göreceli
olduğu da bir gerçektir. Şöyle ki eylemi gerçekleştiren bazen yaklaşma hâli, ay
rılma hâli ve vasıta hâli şekilleriyle ya da bilân, menen, birla, arkalı, tarafından,
tamâmdan, cihâtidan edatlarının yardımıyla ifade edilir, krş.: EKıp. burun alay
aytıldı payğambardan ‘peygamber tarafından daha önce öyle söylenmişti’ (Cod.
Cum. 62 r 2); Kırg. men türabımdan aytılğan söz ‘benim tarafımdan söylene-
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 119
nen söz’; Hak. amnğ holınafiğ tıhtalğan traktorlar ‘onun elleriyle tamir edilmiş
traktörler’, ağastar çilge çayhalçalar ‘ağaçlar rüzgâr tarafından sallandırılır’ (bk.
GHY, 1975: 179). Eylemi yapanın genellikle az olan bildiriminin farklı durumla
rı arasından yaklaşma hâli şeklinin kullanımıyla ilgili olanı ayırmak gerekir. Bu
durum, uzun bir geçmişe sahiptir ve belki de edilgen ve ettirgen yapılarda eylemi
gerçekleştirelim bildirimleri arasında belirli bir bağın varlığıyla ilgili varsayımlar
temelsiz değildir; bu yapıların her ikisinde eylemin dolaysız, gerçek yapıcısı yak
laşma hâliyle ifade edilir (bk. İshakov-Pal’mbah, 1961: 274, 275, 292). Edilgen
yapıda diğer yöntemlerin kullanımı, kısmen daha sonraki döneme aittir ve belli
bir ölçüde farklı etki kaynaklarından çıkan sonuçtur. Örnek olarak, taraf çok az
olarak taman ve cihât kelimeli yapılar, ayrılma hâlinde belirli diller (Azerbaycan
Türkçesi, Başkurtça, Kazakça, Karakalpakça, Kırgızca, Tatarca, Türkiye Türkçe
si, Türkmence, Özbekçe, Uygurca) çevresi dışına çıkmıyor ve genelde yazı dili
şeklidir. Fakat edilgen yapıda eylemi gerçekleştiren kişinin ayrılmasında tama
men iç koşulların varlığı da inkâr edilemez. Edilgen çatı şeklinin ara sıra belirtme
hâli ile yönlendirilmesi de özellikle Eski Özbekçede ve çağdaş Özbekçede orta
ya çıkar: EÖzb. anı üç kısın kılındı ‘onu üç parçadan yaptılar’, nıenihg ğanunun
kurganda edi ham kurganını alındı ham ğanımnı kaçuruldı ‘benim düşmanım
kalede idi, hem kale alındı hem düşman kaçırıldı’, dağı cebâlârni ülâşildi ‘yelme
ler dahi paylaşıldı’, sâbâbin soruldı ersâ ‘bunun sebebi sorulduğunda’ (Şçerbak,
1962: 178-179); Özb. âşni yeyildi ‘pilav yenildi’, çâyni içildi ‘çay içildi’ (bk.
Gulyamov, 1941: 9; ayrıca bk. Melioranskiy, 1899: 102; Tumaşeva, 1964: 164).
1.2. Genel olarak çatı şekilleri gibi edilgen çatının genel Türkçe şeklinin kö
keni de Türkologlarda büyük ilgi uyandırmaktadır. Çünkü onun kökeninin açığa
çıkarılması bu dil bilgisel ulamın özgün çizgilerinin doğasının açıklanmasını ve
çatının özünün kesinleşmesini sağlamalıdır.
-/ —ıl —ul ekinin ana tipinin araştırılması için önemli sayıda çalışmalar
yapılmıştır. Bunlardan sonuncusu B. A. Serebrennikov tarafından yazılmıştır (Se
rebrennikov, 1976: 29-32). B. A. Serebrennikov, Türk dillerinde edilgen çatı ek
lerinin kökeniyle ilgili sorunun şimdiye kadar cevapsız bırakıldığını kaydederek
ve E. V. Sevortyan’ın, “çatı şekillerinin ilk başlarda kelime yapım anlamına sahip
olması, sıklık veya yoğunluk bildirmesi” konusundaki düşüncesine katılarak -/
edilgen çatı ekini addan fiil oluşturan-/ ekiyle aynı sıraya yerleştirir.
Daha geçen yüzyılın sonunda ileri sürülmüş ve günümüze kadar kendi bilim
sel değerini kaybetmemiş olan bir varsayım, B. A. Serebrennikov tarafından ileri
sürülen tahminle esas itibarıyla karşı karşıyadır. -/ edilgen çatı şeklinin ana tipinin
arayışları, Türkologları şekil bilgisel oluşumlar çevresine götürdü. Bu oluşum
lar edilgen anlam ifade eder, fakat sanki parçalanmaz veya daha kesin söylersek,
etken çatının onlarla uygun şekilleri bulunmaz, krş.: EÖzb. kutul- ‘kurtulmak’,
kutkar- ‘kurtarmak’, uyal- ‘utanmak’, uyat- ‘utandırmak’, tiril- ‘dirilmek’, tirit-
‘diriltmek, canlandırmak’; Özb. yûkâl-'ydk olmak, kaybolmak’, yükat- ‘kaybet
120 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
-ık ekinin doğası açık değildir (bk. Brockelmann, 1918-1919: 47-49). Bu ek,
esas itibarıyla ad gövdelerine eklenir: ET. içik- ‘tabi olmak; boyun eğmek’, tağık-
‘çıkmak, kalkmak, yükselmek, tırmanmak’, taşık- ‘çıkmak’, ‘ilerlemek’, ‘sefere
çıkmak’, birik- ‘birikmek, birleşmek’, andık- ‘and içmek, yemin etmek’, açık-
29 W. Bang’a göre, -/ —ıl —ul ekinin (b)ol- fiiliyle olan bağı, sadece bu fiilin b+ol-
şeklinde oluşumu koşuluyla mümkündür (bk. Bang, 1916: 925). krş.: Râsânen, 1957: 160;
Brockelmann, 1951-1954: 201.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 121
-sık eki, C. Brockelmann’ın fikrine göre -ık ekinin bir çeşididir (bk. Broc-
kelmann, 1951-1954: 202) fakat bunların bağlantı niteliği ve ek başındaki s’nin
kökeni ile ilgili C. Brockelmann hiçbir şey belirtmemiştir, -sık ve -ık eklerinin
şekil bilgisel varyant olarak sayılması için bir temel olmadığını kaydedelim; onlar
aynı ses bilgisel şartlarda bulunuyorlar, krş.: ET. alsık- ‘alınmak’ ve alık- ‘in
mek, düşmek’. Bu eklerin ayırt edilmesi ile ilgili olarak belki de bunlardan ilkinin
(-sık ekinin) yalnız fiil gövdeleri ile görülmesinden bahsedilebilir, krş.: ET. çal-
sık- ‘kırılmak, parçalanmak, bastırılmak’, bassık- ‘hücuma, saldırıya uğramak’.
Eski Türk metinlerinde -sık ekine paralel olarak -tık eki de kullanılmıştır, ör.: bul-
tuk- ‘bulunmak, açığa çıkarılmak’, bastık- ‘saldırıya uğramak’. Türk dillerinde
ettirgenlik ve edilgenliğin doğası ile ilgili makalesinde T. Kowalski; -tık ekini, ilk
başlardan itibaren ettirgenlik anlamlarının geniş yelpazesine sahip olan ve daha
sonra da aynı zamanda edilgenlik belirtisi olan -t ettirgenlik ekiyle -(ı)k edilgenlik
ekinin birleşimi şeklinde incelemiştir (bk. Kowalski, 1949: 431). krş.: ‘kendisini
vurdurtmak’ —> ‘vurulmak’ (age., 435). M. Levitskiy bu yolda biraz daha ileri
gitmiş, T. Kowalski’nin makalesinin ettirgenlik ve edilgenliğin görevini kendisin
de toplayan ekin varlığını kanıtladığını beyan etmiştir (M. Levitskiy’nin age. ile
ilgili notları, 438).
2.1. Biz, edilgen çatı şeklinin dört anlamını tespit ediyoruz: Medial-edilgen
(Mediopasif “orta” edilgenlik), medial (“orta”), asıl edilgen ve şahıssız (krş.: E.
V. Sevortyan’da: Medial (“orta”), asıl edilgen ve şahıssız edilgen) (bk. Sevortyan,
1957: 50).
Edilgen çatı şekli, cümle öznesinin pasifliğini ifade eder. Bu pasifliğin zirve
noktası, öznenin eylemin nesnesine dönüşmesidir. Fakat verilen şeklin ifade ettiği
anlamın özgünlüğü bunda değildir. “Edilgen çatının içeriği bir nesnenin yaptığı
harekete bir diğerinin maruz kalmasında değildir. Edilgen ifadede eylemin, hare
keti yapan kişinin tamamen veya büyük ölçüde görülmediği bir belirtme, bir olgu
olarak gösterilmesinden ibarettir.” (Popov, 1881: 174). P. M. Melioranskiy Ka-
zakçanın gramerini anlatırken, Kazakçada edilgen çatı “genelde sık kullanılma
makla birlikte temelde konuşmacının bahsedilen olayı kimin yaptığını bilmediği
ve hatta bununla ilgili olarak hiçbir tahminde bulunmadığı durumlarda kullanı
lır”, diyerek ustaca belirtmiştir (Melioranskiy, 1897: 29). Böylece edilgen yapı
nın oluşumuna eşlik ve onun varlığını fiilen önceden belirleyen en önemli sebep,
hareketi yapan kişinin saf dışı bırakılması ve durumun ön plana çıkarılmasıdır.
Özellikle eylem ve durum Türk dillerinde etken ve edilgen çatı şekillerinin kar
şılaştırılmasının anlamsal temelini oluşturmaktadır. Eylemin farklı yönlülüğüne
gelince, onu sadece belirtilen anlamsal temelin nispeten geç değişiminin sonucu
olarak incelemek mümkündür (M. M. Guhman, Germen dillerinde etken/edilgen
122 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
çatı zıtlığının ayırt edici anlamsal belirtisi olarak sürecin yönünü kabul etmekte
dir, merkezkaç/ merkezci bk. Guhman, 1964: 8). Durumun ön plana çıkarılması,
eylemi gerçekleştiren kişi ile ilgili herhangi bir bilgiyi gereksiz yapıyor. Burada
Orta Çağ Arap filologları tarafından edilgen çatı şeklinde verilen adı -meçhul ‘bi
linmeyen, görülmeyen’- tekrar etmek uygun olacaktır (A. K. Aliyev böyle bir
adlandırmaya karşı çıkmıştır; bk. Aliyev, 1955: 91). krş.: Karakalpakçanın dil
bilgisinde: belgisiz derece - edilgen çatı, harfi olarak ‘belirsiz çatı’. AzT. mdktub
yazılır ‘mektup yazılıyor’, Özb. bizğa yangi maşina keltirildi ‘bize yeni araba
getirildi’ tipli cümlelerde eylemi yapan kişi sadece belirtilmemekle kalmıyor, aynı
zamanda hiç anlaşılmıyor. Bu yüzden edilgen yapıda dil bilgisel öznenin yerini
nesnenin aldığı fikrine katılmak zordur, krş.: A. G. Gulyamov’a göre: “Edilgen
çatı şeklindeki fiil, dil bilgisel nesne tarafından yapılan ve dil bilgisel özneye
geçen hareketi ifade eder” (Gulyomov, 1954: 58; ayrıca bk. Musayev, 1964: 252).
Hareketi yapan kişinin “saf dışı bırakılması” veya onun “hesaba katılmaması”,
edilgen bir nesnenin olması gereken şekilde varlığından söz etmemize imkân
vermemektedir. ET. ton kirdân toğraldı ‘elbise kirden parçalara ayrıldı’ (MK II
230), Nog. esık yabılğan ‘kapı kapandı’ tipindeki cümlelerde ton ve esık adlarının
eylemin nesnesini bildirdiğini onaylayacak hiçbir dayanak yoktur. Nesne anlayışı
(dolaysız nesne) Çince malzemelerinde iyi bir şekilde örneklendirilen aktif yapı
ile bağlıdır. “Eğer geçişli bir fiilin tümleci yoksa, o genelde pasif bir anlam alır.”
diye belirtiyor S. E. Yahontov (Yahontov, 1970: 42-43). Demek ki edilgen çatı
şeklinin ilk ve temel anlamı -medial- edilgen (mediopasif “orta” edilgenliktir.
Cümle öznesinin durumundaki değişiklikler verilen şeklin temel içerik özelliği
dir. Bununla bağlı olarak edilgen çatı şeklinde, niteleyici yapı terkibinde eylemin
nesnesi durumundaki belirlenenle çatı göstergesi olmadan da birleşebilen. -ğan
ekli sıfat-fiillerin kullanılması ilgi çekicidir (bk. İvanov, 1957: 103-107; 1960:
198; ayrıca bk. GAY, 50, 194).
-/ ~ -ıl ~ -ul ekinin medial (“orta”) anlamı “orta” edilgen ve şahıssız olanlarla,
eylemi yapan kişiyi belirtmesi bakımından karşılaştırmıştır. krş. Kaz. beril- ‘ve
rilmek’, şomîl- ‘yıkanmak’; Trm. ğıdarıl- ‘öfkelenmek’, Uyg. (hava) eçil- ‘hava
açılmak’, çomul ‘yıkanmak’; Hak. çil- (< çığıl-) ‘toplanmak’, çazıl- ‘iyileşmek’.
“Orta” anlamda, verilen şekil içerik olarak dönüşlülük çatı şekliyle kısmen örtüş-
mektedir.
Şahıssız anlam geçişsiz fiillerde, tam olarak hareket fiillerinde görülür.
2.2. N. K. Dmitriyev, edilgen çatı şeklinin anlamından bahsederken, ilgi
yi dönüşlülük ve edilgen çatının başlangıçta ayrışmamış olmasına odaklar (bk.
Dmitriyev, 1948: 181; Konuyla ilgili özel kaynaklarda edilgenlik ve dönüşlülük
çatı şekillerinin birbirinin yerini almasından sıkça bahsedilmektedir; bk. Korni-
lov, 1975: 53, 55). Gerçekten de bu şekillerin içeriğinde temas noktaları vardır ve
bunlardan en belirgini cümle öznesinin alanı ile sınırlanmış olan eylemin (duru
mun) belirtilmesidir. Fakat edilgen ve dönüşlülük çatısının ayrışmamış olması,
uzak geçmiş zaman için bile zor düşünülebilir. Belirtilen şekillerin ister çağdaş
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 123
Dönüşlülük Çatısı
1.1. Dönüşlülük çatısı eki, -n ~ ın ~ -un’dur. Tuvacada görülen -tın ~ - tun
—dm —dun eki, benzeşme değişikliğine uğramış olan edilgen ve dönüşlülük
çatısı (-ıl +-ın) eklerinin birleşiminden ibarettir. Bunun gibi Tuvacada gözlenen
-ttın eki de yeterli esaslarla -tın ekinin şekil bilgisel çeşitleri arasına dahil edil
miştir (t ile biten gövdelerden sonra) (bk. Letyagina-Nasilov, 1974: 15; F. G.
İshakov ve A. A. Pal’mbah’m düşüncesine göre -ttın eki -tın ekiyle -t yaptırım
“edilgenlik” çatı ekinin birleşiminden oluşmuştur.; bk. İshakov-Pal’mbah, 1961:
286; krş.: Rassadin, 1978: 134-135). ör.: ET. sevin- ‘sevinmek’; EÖzb. çumun-
‘suya dalmak’, yasan- ‘yolculuk hazırlıkları yapmak, donanmak’, körün- ‘görün
mek’, bağlan- ‘bağlanmak’ AzT. bürün- ‘örtünmek’, yuyun- ‘yıkanmak’; Başk.
bidan- ‘süslenmek’, başlan- ‘başlanmak’; Gag. bakın- ‘bakınmak’, yollan- ‘yola
koyulmak’; Kaz. taran- ‘saçını taramak’; kebın- ‘kurunmak’; Kar. yabun- ‘örtün
mek, saklanmak’, mahtan- ‘övünmek’; Kar.-Balk. cuvun- ‘yıkanmak’, atlan- ‘ata
binmek, atla yola koyulmak’; Kırg. cün- ‘yıkanmak’, kiyin- ‘giyinmek’; Kum.
kaşın- ‘kaşınmak’, tazalan- ‘temizlenmek’; Nog. sûrtın- ‘kurulanmak’, şeşin-
‘soyunmak’; Tuv. berdin- (ber-il-in-) ‘verilmek, teslim olmak’, aldın- (al-ıl-ın-)
‘tutulmak, başlamak’, kettin- (ket-il-in-) ‘giyinmek’; TT. görün-, bulun-, gezin-,
eylen--, Trm. şaklan- ‘saklanmak’; Özb. eçin- ‘soyunmak’, maktan- ‘övünmek’;
Hak. hırın- ‘traş olmak’, atın- ‘kendini öldürmek’ (‘kendine ateş etmek’), çapsın-
‘yapışmak’, örin- ‘sevinmek’; Yak. ban- ‘ip sarıp bağlamak’, sabin- ‘kapanmak’,
bilin- ‘itiraf etmek’; Çuv. savan- ‘yıkanmak’,peren- ‘vurmak, çarpmak’.
124 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
ol özinğa et toğrandı ‘o kendisi için eti doğradı, parçalara ayırdı’ (MK, II, 240);
Alt. alın- ‘kendisine, kendisi için almak’, kezin- ‘kendisine, kendisi için kesmek’;
Kar. körgüzün-'görünmek’; TT. edin- ‘kendisi için etmek’, bakın- ‘bakınmak’;
Trm. gazın- ‘kendisine, kendisi için kazmak’, ‘kazınmak’, şalın- kendisine, ken
disi için yapmak’; Uyg. oylan- ‘iyice düşünmek’, ‘düşünceye dalmak’; Yak. su
run- ‘kendisine, kendisi için not etmek, yazmak’, tarban- ‘taranmak’. Daha son
ra, sadece eski yazılı metinlerde kaydedilmiş olan dönüşlülük izlenimi oluşturan
anlamı hatırlatmak gerekir, krş.: ET. er koyın açındı ‘erkek elbisesini açıyormuş
gibi göründü’ (MK, I, 199), ol evgâ barındı ‘o eve gidiyormuş gibi yaptı’ (MK,
II, 141), er atın satındı ‘erkek atını satıyormuş gibi yaptı (MK, II, 150). Bunun
dışında, -n ~ -ın ~ -un eki şahıssız şekil göstergesi olarak İncelenmektedir, ör.: TT.
çamurun içinden yürünmez, burada iyi yaşamı; bir vakitler öyle söylendi. Fakat
burada bizim gördüğümüz; ünlüyle, / vs. ile biten fiil gövdelerinde -n ~ -ın ~ -un
şekil bilgisel çeşidine sahip olan dönüşlülük çatısı değil, edilgen çatı ekidir.
İşteş Çatı
1.1. -ş ~ -ış ~ -uş ~ -s- ~ ıs ~ us, (Yakutçada) -sis ~ -sus eki, işteş çatı şeklini
oluşturan ektir, ör.: ET. ol mening birla öpüşdi ‘o benimle öpüştü’ (MK, I, 180),
ol mening birici tağka ağışdı ‘o benimle dağa tırmanmakta yarıştı’ (MK, I, 185),
olar ikki ayrışdı ‘onlar birbirinden ayrıldılar’ (MK, I, 270), olar ikki kız koluşdı
‘onlar ikisi birbirinden kız istediler’ (MK, II, 109), kavışıp öpişti kuçuştı ığlaştı
‘birbirine kavuşup öpüştüler, kucaklaştılar, ağlaştılar’ (KP, 52 6); EÖzb. bir biri-
mizgâ bakıştuk ‘birbirimize bakıştık’, bir birigci yakınlaştılar ‘birbirine yaklaş
tılar’, barça ol taraf barıştı ‘herkes oraya (o tarafa) gitti; Alt. soğuş- ‘birbirine
vurmak’; Başk. yazış- ‘yazışmak’, kölöş- ‘gülüşmek’, sabîş- ‘birlikte ata binmek’;
Gag. bakış- ‘bakışmak’, biliş- ‘birbirini tanımak’, ‘tanışmak’, akış- ‘birlikte ha
reket etmek’, ‘bir araya gelmek’; Kaz. söyles- ‘konuşmak’, ‘sohbet etmek’; Kar.
kuçuş- ‘kucaklaşmak’; Kar.-Balk. salamlaş- ‘selamlaşmak’, oynaş- ‘oynaşmak,
birlikte oynamak’; Kırg. cazış- ‘yazışmak’, birlikte yazmak’; Tat. uzîş- ‘birbirini
126 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
geçmek’; TT. seviş- ‘sevişmek’, uçuş- ‘uçuşmak’; Trm. düşüş- ‘görüşmek, bu
luşmak’, yâşaş- ‘birlikte yaşamak’; Uyg. işlaş- ‘birlikte çalışmak’; Hak. çügürıs-
‘birlikte koşmak’, körıs- ‘görüşmek’; Yak. alıas- ‘birlikte yemek’, bas- ‘birbirine
bağlamak’, barsıs- ‘birlikte gitmek’.
Yakutçada işteşlik ekinin s ile başlayan çeşidi ünsüz ikizleşmesi şeklinde
açıklanabilir.
-ş ~ -ış ~ uş eki, diğer çatıların ekleriyle değişik sıralamada birleşerek ge
çişli ve geçişsiz fiillerden işteşlik çatısı şeklini oluşturur: Edilgen ve dönüşlülük
çatısı eklerinden sonra yaptırım çatı ekinden önce veya sonra bulunur, krş.: ET.
kapuğlar açlışdı ‘kapılar açıldı’ (MK, I, 239), olar ikki kaçruşdı ‘onlar birbirini
kaçırdı’ (MK, II, 218); Kaz. kiyındirıs- ‘birlikte birisini giydirmek’, jarastîr- ‘ba
rıştırmak’, şomîlîs- ‘birlikte yıkanmak’; Nog. şeşlndlris- ‘birlikte birisini soy
mak’ kaptırılış- ‘kapışmak’; Tuv. bodaştır- ‘birlikte fikir yürütmeye zorlamak’,
sanaştır- ‘birlikte saymaya zorlamak’; Hak. çarılıstır- ‘ayrılmaya teşvik etmek’,
külınıs- ‘gülüşmek’.
1.2. -ş ~ -ış ~ uş... ekinin birkaç etimolojisi bilinmektedir. Bu etimolojiler
den biri W. Bang tarafından ileri sürülmüştür (bk. Bang, 1916: 925, ayrıca bk.
Brockelmann, 1951-1954: 205; Râsânen, 1957:163). W. Bang, çağdaş dillerde
bulunmayan, yazma eserlerin de kanıtlar vermediği fakat ilk köklerin şekil bilgi
sel belirsizliği (fiil ad birliği) hesaba katılırsa canlandırılabilen eş- ‘izlemek, takip
etmek’ fiilini bu ekin ana tipi saymıştır, krş.: ET. eş ‘eş, arkadaş’. B. A. Serebren
nikov, bu ekin çok eski olmasından ve bu ek için ana tip olmuş olan fiilin çok az
değişmiş bir şekilde korunabilmesine zor ihtimal verilmesinden dolayı -ş ~ -ış ~
uş... ekinin *eş- fiiliyle bağlantısını şüpheli buluyor (bk. Serebrennikov, 1974: 9)
ve işteşlik çatısı ekini Tat. -ştiı; -daş, Tuv. -şkı vs. eklerin terkibindeki parçalardan
biri ile kıyaslıyor. Böylece kesin bir şekilde işteşlik çatısı ekinin başlangıçtaki
anlamının eylemin tekrarlığı olduğu gösteriliyor (age., 10-12). “Genel Türkçe” $
/ / ses bilgisel uygunluğuna (lambdaizm’e) ve -ş ~ -ış ~ uş... ekinde karşılıklılık
ve birliktelik anlamlarının yanı sıra edilgenlik anlamının da bulunmasına daya
nılarak işteşlik çatı ekini edilgen çatı eki olan -/ ile yaklaştırma deneyimleri de
olmuştur (bk. Sevortyan, 1962: 137).
Biz, W. Bang’ın etimolojisini tercih ediyoruz; Türk dillerinde çeşitli dil bil
gisel anlamların (tür-zaman, çatı vs.) bildirimi için fiil şekilleri birleşiminin kulla
nılması yönünde olan genel eğilim ve işteşlik şeklinin anlam yapısı (karşılıklılık
+birliktelik + birlikte katılım), bu etimolojiyi desteklemektedir. Buna yardımcı
fiil olarak e^-’in tek kelime biçimi terkibine dâhil edilmesinin onun herhangi bir
düzeyde işlevini yerine getirmesinde hiçbir zorluk oluşturmadığını da eklemek
gerekir: Yardımcı fiil olarak eş- esas fiile etken, edilgen, dönüşlülük ve yaptırım
çatı şekillerinde eklenebilir.
İşteş çatı şeklinin oluştuğu başlangıç yapı, *ala eş- veya *alı eş- (> alış-)
‘birlikte almak’ şeklinde yeniden canlandırılabilir.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 127
Kar.-Balk. atış- ‘ateş etmek, birbirine ateş etmek’, uruş- ‘vuruşmak’, ‘birbirini
vurmak’ (bk. KMTG, 1966: 177); TT. görüş- ‘görüşmek’, ‘birbirini görmek’, bi
tiş- ‘birleşmek, kavuşmak’, ‘birbiriyle birleşmek’. Ek açıklama: İşteş çatı şeklinin
varlığının bütün devri boyunca sabit, değişmez anlamı birliktelik, en yaygın var
yantı ise karşılıklılık anlamıdır. Karşılıklılık anlamının özelliği, eylemin birkaç
özne arasında, özneler grubunda geçmesidir. Yani o, bu çevrenin dışına çıkmıyor.
Sonuç olarak, karşılıklılık, mediallık ulamının anlam yapısını oluşturan anlamlar
sırasına girer (bk. Guhman, 1964: 34, 245). Özellikle bundan dolayı işteşlik şekli
nin asıl anlamlarından birinin mediallık olduğu şeklinde yanlış bir izlenim oluşur.
-£ ~ -ış ~ -uş ekinin medial anlamı, bu şeklin anlamını yeniden idrak etme sonucu,
sadece ara sıra hâkim olmuş ve gelişmiştir (bk. Rassadin, 1978:138).
Ettirgenlik Çatısı
1.1. Ettirgenlik çatı şekli, farklı kökenlerden olan ve farklı fiil gövdelerine
eklenen ya da aynı kelime biçiminde yaptırımın çeşitli aşamalarının (bazen bir
aşamanın) göstergesi olarak kullanılan birkaç ek yardımıyla oluşur, krş.: Kar. jw-
dır- ‘yakmak’, yandırt- ‘yakmaya mecbur etmek’; Nog. mıiîgıst- ‘ata bindirmek’,
kırgıst- ‘sokmak, koymak’; TT. güldür- ‘güldürmek’, güldürt- ‘güldürmeye zor
lamak’; Uyg. okut- ‘okumaya zorlamak’, küldür- ‘güldürmek’, körgüz- ‘göster
mek’. Bu eklerin şu ya da bu aşamayla kullanılmasında kesin zorunluluk yoktur:
Ettirgenlik çatısı ekleri birinci aşama sınırlarında bile değişirler, krş.: ET. körgit-,
körgür-, körtür-, kört- (körtgür- kelime biçiminde, TT. VI 237) ‘göstermek’, kel-
tür- ~ keldür-, kelir- ~ kelür- ‘getirmek’, kaçıt-, kaçtır- ‘kaçırmak’; Alt. toydır-,
toyğıs- ‘doyurmak’; Kaz./azdır-, jazğiz- ‘yazdırmak, yazmaya zorlamak’, ayttir-,
aytkız- ‘söylemeye mecbur etmek’, taptır- ve tapkiz- ‘buldurmak, bulmaya zor
lamak’ östır-, ösir- ‘beslemek, yetiştirmek’, emgız-, emiz- ‘süt emdirmek (krş.:
Kalıbayeva, 1949: 5; SKY, 1962: 308-309); Kar. azdır-, azğır- ‘yanıltmak, baştan
çıkarmak, yolunu kaybettirmek’, kayttır-, kaytar- ‘geri vermek’; Kırg. ötkör-, öt-
köz- ‘geçirmek’; Kum. görset-, görgüz- ‘göstermek’; Nog. mindır-, nünglst- ‘ata
bindirmek’; Özb. kürsat-, kürğaz- ‘göstermek’; Trm. içdir-, içir- ‘içirmek’, gir
dir-, gfrâ-’girdirmek, sokmak’, üyrdür-, üyrüz- ‘havlatmak, havlamaya zorla
mak’; Uyg. yazdur-, yazğuz- ‘yazdırmak, yazmaya zorlamak’; Hak. kördır-, közit-
‘göstermek’. -dır ~ -tır ve -ğız ~ -ğuz ekleri, diğerlerine nazaran daha sık olarak
birbirinin yerini alırlar; bu ekler birçok dilde, aslına bakılırsa, serbest değişim
(varyant) ilişkisinde bulunuyorlar.
İki aynı ettirgenlik eki, yalnız istisnai durumda doğrudan birbirini izler, krş.:
Başk. kaldîrtîr- ‘kalması için teşvik etmeye zorlamak’. Eğer aralarında ettirgenlik
çatısının diğer bir göstergesi bulunursa, onların bir kelime biçiminde kullanılması
kısmen daha sık görülebilir, krş.: AzT. gatirtdir- ‘getirmeye zorlamak’; Kar.-Balk.
bildiridir- ‘bildirmeye zorlamak’.
Ettirgenlik çatısının geniş olarak kullanılan ekleri sırasına aşağıdakiler dâ
hildir:
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 129
-t;
ET. işlat- ‘çalıştırmak’, kaçıt- ‘kaçırmak, bozguna uğratmak’, kunt- ‘ku
rutmak’; EÖzb. yığlat- ‘ağlatmak’, yanıt- ‘aydınlatmak’; AzT. ohut- ‘okutmak,
öğretmek’, oturt- ‘oturtmak’; Alt. keiîgit- ‘genişletmek, yaymak’, biçit- ‘yazdır
mak’, erit- ‘eritmek’, oynot- ‘oynatmak’, kögört- ‘mavileştirmek’; Başk. bizat-
‘süsletmek’, başlat- ‘başlattırmak’; Gag. benzet- ‘benzetmek’, ürküt- ‘ürkütmek’,
annat- ‘anlatmak’, tanıt- ‘tanıtmak, tanıştırmak’, oturt- ‘oturtmak’; Kaz. azayt-
‘azaltmak’; Kar. tohtat- ‘durdurmak’, uyalt- ‘utandırmak’, ağart- ‘badanalamak’;
Kar.-Balk. aşat- ‘yedirmek, beslemek’, tilet- ‘dilemeye zorlamak’; Kırg. baştat-
‘başlatmak’; K. Kalp, boşat- ‘kurtarmak’, ‘boşaltmak’, sorat- ‘sormaya zorla
mak’, suvıt- ‘soğutmak’; Kum. söylet- ‘söyletmek’, Nog. korkit- ‘korkutmak’;
TT. kaynat- , uyut-; Uyg. bağlat- ‘bağlatmak’, çakirt- ‘çağırtmak’; Hak. çılıt-
‘ısıtmak’, çügürt- ‘koşturmak’, uzut- ‘uyutmak’, haynat- ‘kaynatmak’, oğırlat-
‘çalmaya zorlamak’; Çuv. tâhtat- ‘durdurmak’, hart- (hârd-) ‘kurutmak’; Yak.
soyut- ‘soğutmak’, kürt- ‘kurutmak’, sürt- ‘koşturmak, koşmaya zorlamak’.
-r —ır —ur —ar; ET. ölür- ‘öldürmek’, kaçtır- ‘kaçırmak’; AzT. yatır-
‘yatırmak’, uçur- ‘uçurmak’; Alt. öçür- ‘söndürmek’, keçir- ‘geçirmek’; Başk.
kaytar- ‘geri vermek’, sığar- ‘çıkarmak’; Gag. şaşır- ‘şaşırmak’, bitir- ‘bitirmek’;
Kaz. öşir-'söndürmek’, tüsır- ‘düşürmek’; Kar. içir- ‘içirmek’; Kırg. batır- ‘batır
mak, suya daldırmak’, çığar- ‘çıkarmak’; Kum. göçür- ‘göç etmeye zorlamak’;
TT. doyur-, doğur-; Trm. yatır- ‘yatırmak, devirmek’; Hak. azır- ‘dağdan geçir
mek’, kizir- ‘nehri geçirmek’, pızır- ‘pişirmek’; Çuv. kaz’ar- ‘geçirmek’; Yak.
turuor- ‘durdurmak’, tongor- ‘dondurmak’.
-kır ~ -kur —kar —ğır ~ ğur ~ ğar; ET. ergür- ‘eritmek’, tüşkür- ‘düşür
mek’, ‘tespit etmek’,yürügür- ‘yürütmek, harekete geçirmek’, bilgür- ‘bildirmek,
bilgi vermek’, körgür- ‘göstermek’; ETT.yat/cı/r- ‘yatırmak’, turğur- ‘kaldırmak’,
130 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
-duz; ET. bildüz- ‘bildirmek, açıklamak’, bolduz- ‘oldurmak’ (bir şeyi oluş
turmak);
-sat (?); ET. körsât-, Başk. kürhat-, Kum. görset- (TT. göster-), Kırg. kör-
söt-, Kaz. körset- ‘göstermek’ (öyle görünüyor ki -sat-, istek, eğilim bildiren -sa
ekinden ve -t ettirgenlik çatısı ekinden oluşmuş birleşik bir ektir (bk. Fazılov,
1961: 57; W. Bang, -sat ekinin birleşik olduğu ile ilgili tahminde bulunmuştur.
W. Bang’a göre sadece -t değil, -sa de ettirgenlik göstergesidir; bk. Bang, 1916:
1249-1254; Sevortyan, 1962: 520); krş.: ET. keçsat- ‘geçirmek’, ‘geçme isteği
uyandırmak’, suvsat- ‘susuzluk uyandırmak’);
-şur~ (?) -çur; ET. tapçur-, EÖzb. tapşur-, Özb. tâpşir- ‘havale etmek, sipa
riş etmek, tembihlemek’.
ağtar- ‘aramak’, ‘arayıp bulmak’, ‘üstünü aramak’, Başk., Tat., aktar- ‘kazmak,
eşmek, araştırmak’, Kar. ahtar-, Nog. aktar- ‘aramak’, ‘ayıklamak’, ‘çevirmek’,
TT. aktar-, Yak. ohtor- ‘yıkmak’, ‘devirmek’; ET. tongtar-, Trm. düngder-, Özb.
tüntar-, tûnkar-, Hak. tühgder-, tonghar-, Yak. tüngner- ‘çevirmek, devirmek’,
AzT. döndür- ‘döndürmek’, ‘dönüştürmek’, ‘çevirmek, devirmek’; Kırg. böktör-,
Özb. bûktar- ‘bağlamak; TT. kantar- ‘gem çekmek’, Trm. ğangtar- ‘dizgini kaşın
arkasına takarak- atı bağlamak’; Uyg. toltar- ‘doldurmak’, sundar- ‘kırmak, par
çalamak’, vs (geniş liste için bk. Sevortyan, 1962: 514-515; ayrıca bk. Kormuşin,
1978: 15-21).
Dikkati üzerine çeken ilk özellik, genel Türkçe kapsamında örnek olarak alı
nan kelime biçimlerinin bir çoğunda ekteki ünlü sabitliğidir. Daha sonra, ekteki
ünlünün kökteki ünlüye açık bir şekilde ifade edilmiş bağlılığının bulunmadığını
kaydetmek gerekir. Diğer bir özellik, anlamın kendine özgülüğüdür: -tar ~ -dar
pek çok ettirgen özellikli fiil, ‘çevirmek, döndürmek, devirmek’, ‘yıkmak’ an
lamlarını verir. Nihayet, -tar ~ -dar ekli şekiller (ağ- ~ ah-, tong-, ak-, bök-, ang-,
eng-, yum- vs.) için tam bir güvenle başlangıç olarak nitelendirilebilecek ettirgen
olmayan şekillerin ortaya çıkarılamadığı da dikkate değerdir. Söylenenler, geniş
ünlülü ettirgen çatı ekinin genel Türkçe çeşidinin varlığını şüphe altına alıyor ve
öncelikle çok heceliliği, hepsinin türemiş olduklarının belirtisiymiş gibi görülen
muammalı oluşumların dil bilgisel doğasının açıklanmasına yönelik yeni araştır
malara teşvik ediyor.
Bu ya da diğer ekin kullanımı, seçimi kısmen serbestliği ile beraber belli bir
ölçüde gövde sonunda bulunan sesin niteliği ile belirlenir (Fazılov, 1961: 252;
Kormuşin, 1968: 7-8; Şkuridin, 1974: 329; L. N. Haritonov ve E. Fazılov, ettir
genlik çatısının çeşitli eklerinin kullanılmasında anlam koşuluna dikkat çekmiş
lerdir; bk. Haritonov, 1963: 57-58; Fazılov, 1961: 54-56). Örnek olarak, -tır ~
-tur eki çoğunlukla ötümlü, ötümsüz ve z ünsüzleriyle biten gövdelere eklenir.
-t eki çoğunlukla ünlüyle ya da r ve ç ünsüzleriyle, nadiren /, y ve k ünsüzleriyle
biten gövdelerin sonunda yer alır, -r ~ ır ~ -ur ~ -ar eki, aralarında ç ve /nin açık
bir üstünlük oluşturduğu herhangi bir ötümsüz ünsüzle biten gövdelere eklenir,
ötümlülerden sonra olabilse de bu bir istisna teşkil eder, krş.: ET. ölür-, EÖzb.
singür-, yumur-.
1.2. Türk dillerinde ettirgen çatı şekillerinin nereden ve nasıl oluştuğuna dair
doğrudan bir ipucu (delil) yoktur. Bu konuda ikinci bir bakış açısı daha vardır. Bu
bakış açısına göre, Türk dillerinin malzemeleri, ettirgenlik eklerinin büyük çoğun
luğunun anadildeki (uygun ünlü ile birlikte) tek ünsüzlü oluşturucu öğelerin ‘kay
naşmış’ karışımından oluşmasının şüphe götürmez delillerini sunar (Kormuşin,
1968: 19-20). Oluşturucu öğelerin kaynaşımının gerçekten bir yeri bulunmuştur
ve o, morfolojinin genel olarak gelişmesinin yaygın bir yolunu temsil eder. Fakat
ayrı ayrı şekil bilgisel unsurların ortaya çıkışını bununla açıklamak imkânsızdır.
Ettirgen çatı şekillerinin tarihinin aydınlatılmasında tipolojik veriler hiç kuşkusuz
faydalı ve tamamen gereklidir. Bütün dillerde ettirgenliğin şekil bilgisel araçlarla
bildirilmediğini hatırlatarak başlayalım. Dünyanın pek çok dilinde mastar şekille
rinin teşvik veya sözde teşvik anlamlı fiillerle birleşimi bu amaca hizmet ediyor;
bu da temel anlamlı ve yardımcı sözcüklerden oluşan birleşik ettirgenlik olarak
adlandırılır, krş.: Rus. zastavlyat’ ‘mecbur etmek’, pobujdat' ‘zorlamak’, vınuj-
dat’ ‘zorunda bırakmak’,prinujdat’ ‘zorlamak’, dopuskaf ‘müsaade etmek’,poz-
volyat’ ‘izin vermek’; İng. make, cause,force; Frans. faire, laisser. Daha sonra;
birleşik ettirgenlik yapılarına dillerin uygun çevresi için tipik olan söz dizimsel
bağlantıların yansıdığını belirtmek gerekir.
Farklı dillerdeki ettirgenliğin bildirim yöntemlerinin karşılaştırılması, ettir
gen çatı ekleriyle doğrudan veya ettirgenlik anlamına olası sahip fiillerin bağlan
tısını tespit etme denemelerine olumlu yaklaşımı sağlar. Örnek olarak, et- fiilinin
(bk. Bang, 1916: 925; Râsânen, 1957: 155; Brockelmann 1951-1954: 207-208) -t
şekil bilgisel unsuruna dönüşmesi birleşik fiil şekillerinin oluşumundaki hâkim fi
kirle tamamen uyum içindedir (W. Kotvvicz, -t ekini te- ‘demek’ fiiline götürmüş
tür; bk. Kotwicz, 1953: 165). krş.: TT. koyver- (< koyu ver-); Özb. yükât- (yük et-)
‘yok etmek’, ‘kaybetmek’; TT. kaybet- (< kayb et-) . et- fiili dışında ur- ‘koymak,
dikmek’, ‘vurmak’ fiili de muhtemelen ettirgen olmuştur. Ettirgen fiillerin hangi
şekillerle birleştiği sorusuna şimdilik net bir cevap vermek mümkün değildir. Bü
yük bir ihtimalle, bu fiil kökenli adların -a ~ -u ~ ı -, -t, -ık ~ -uk vs. ekli çeşitli
şekilleri olmuştur (ettirgen çatı eklerinin etimolojisi ile ilgili bk. Hasenova, 1960:
62-63; 1967: 35; Mirzaliyeva, 1976: 32). Ettirgen çatı eklerinin çok çeşitliliğinin
temel nedenlerinden biri de budur. Birçok durumda, yukarıda belirtildiği gibi,
eklerin birleşmesi, “kaynaşması” gerçekleşmiştir, aynı zamanda onların ayrılmış
olması da mümkündür (bk. Afanasyev, 1965: 142).
2.1. Ettirgenliğin anlam sınırları -kesin teşvikten müsaade veya müsamaha
göstermeye kadar- geniş ve belirsizdir; krş.: N. K. Dmitriyev’de: mecbur ediyor//
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 133
Ettirgenlik çatı şekilleri hem geçişli hem geçişsiz fiillerden oluşurlar. Geçiş
siz fiiller geçişli, geçişli olanlar ise ‘iki kat geçişli’ olurlar (bk. Hasenova, 1959:
24-32). Şimdiki zamanda ettirgenliğin dil bilgisel anlam bildirimiyle bağlı olma
yan birçok geçişsiz fiilin geçişli fiile, bazı geçişli fiillerin ise ‘iki kat geçişli’ fiile
dönüşümü, aslına bakılırsa sözcüksel düzenin bir olgusudur (bk. Yuldaşev, 1961:
235-236): Fiil köklerine eklenen ettirgenlik ekleri yeni kelimeler oluştururlar,
krş.: ET.yandır- ‘yakmak’ (yan- ‘yanmak’) Kar. söndür- ‘sönmek’ (sön- ‘söndür
mek’); Kırg. keltir- ‘getirmek’ (kel- ‘gelmek’); Kum. eşittir- ‘işittirmek, bildir
mek, iletmek’ (eşit- ‘duymak’); Uyg. kaynat- ‘kaynatmak’ (kayna- ‘kaynamak’),
kurut- ‘kurutmak’ (kuru- ‘kurumak’), bildür- ‘bildirmek’ (bil- ‘bilmek’); Yak.
ölör- ‘öldürmek’ (öl- ‘ölmek’). Fakat ettirgenliği dil bilgisel ve sözcüksel anlamla
sınırlandıran net ölçütler yoktur ve olamaz. Şöyle ki yeni sözcüğe dönüşme süreci
sürekli devam etmektedir ve ara şekiller de mevcuttur.
2.2. Ettirgenlik çatı şekillerinde seçmeli anlamın varlığı, onların gelişiminin
zamanla ortaya çıkan iç kurallara uygunluklarının bir sonucu değil, ettirgenlik
ulamının kendi özgünlüğü ile ilgilidir. İncelenen şekillerin edilgen anlamı ise
muhtemelen permissive’den (izin verme, müsaade etme) ayrılmış olan ikincil bir
anlamdır; “kendisine vurulmasına izin vermek’, ‘bir başkası tarafından vuruluyor
olmak’ (bk. Kowalski, 1949: 434-435; krş.: Nedyalkov, 1964: 309; Kormuşin,
1976: 89-93; Shibatani, 1976: 254-258). ör.: K. Kalp, men soktîrdim ‘beni döv
düler’ (~ ben, beni dövmelerine ‘izin verdim’) (bk. Baskakov, 1952: 341); Tuv.
ölürtken hoy ‘öldürülmüş koyun’ (~ kendisini öldürmelerine ‘izin vermiş olan’
koyun) (bk. İshakov-Pal’mbah, 1961: 275); Tof. öl i'tka ı’sırtkan ‘çocuk köpek
tarafından ısırıldı’ (~ çocuk, köpeğin kendisini ısırmasına ‘izin verdi’) (bk. Rassa-
din, 1978: 38); Özb. upulini üğirlatdi ‘paralarını çaldırdı’, ‘paralarını çalmışlar’
(~ o, ondan paralarını çalmalarına ‘izin verdi’), üzini ilânğa çakdirip helak büldi
‘kendisini yılana sokturarak öldü’ (~ o, yılanın, kendisini ısırmasına ‘müsaade
ederek’ öldü) (bk. Fazılov, 1961: 60); Uyg. man sakilimni oldurdum ‘ben sakalımı
tıraş ettirdim’ (~ ben sakalımı tıraş etmelerine ‘izin verdim’); Hak. hazır adayğa
tutlattırdıngnıa ‘ (kendini) kötü bir köpeğe mi ısırttırdın?’ (~ sen kötü bir köpeğin
seni ısırmasına ‘izin mi verdin’); Yak. çahıbın uordardım ‘saatimi çaldırdım’ (ben
saatimi çalmalarına ‘müsaade ettim’), atahpın maska hattattım ‘ayağımı ağaca
ezdirdim’ (~ ben ağacın ayağımı ezmesine müsaade ettim) (bk. Haritonov, 1947:
175, 177).
(QBN 49 9), ögkd kanğka sevitmiş erding ‘sen anne ve babana kendini sevdirmiş
tir ‘(Suv 619 23), ettirgenlik ulamının içerik yönünün sadece çeşitliliğini ortaya
koyar. Onlardaki özgün anlam ise genellikle dolaysız tümlecin eksikliğinin bir
sinyali oluşturduğu, özne ve nesne örtüşmesiyle fiil şekline verilir.
Çatı hakkındaki bölümle ilgili son söz olarak; Türkçede fiilin çatı öncesi
durumu hakkındaki düşünceleri verebiliriz. Ettirgenlik çatı şekillerinin oluşması,
diğer çatı şekilleri gibi, Türk anadilinin varlığının kıyasla daha sonraki bir zama
nına ait olmuştur. Burada çatı öncesi fiilinin anlamsal birleşme değerleri sorusu da
ilgi doğurmaktadır. E. V. Sevortyan, özel bir makalede bu konuya değinerek Türk
fiilinin geçişlilik-geçişsizlik özelliklerine göre başlangıçta ayrışmadığı yönünde
fikir belirtmiştir (bk. Sevortyan, 1958: 39). Yazma eserlerde E. V. Sevortyan’ın
varsayımının lehinde çok ilginç olgular görülmektedir: ET. ölüt ‘öldürme’ (fakat
beklendiği gibi ‘ölüm’ değil, MK. I 52, Uig III 4 11); EÖzb. çavut ‘duvar’ (krş.:
EÖzb. çavurma). Bilindiği üzere W. Bang, onları ettirgenlik göstergesi olan -r’nin
düşüşü ile açıklamaya çalışmıştır: ölürüt > ölürt > ölüt, çavurut > çavurt > ça
vut (bk. Bang, 1923:128). Bu düşünce genel olarak, gerçeğe yakındır. Bununla
birlikte, fiillerin geçişlilik-geçişsizlik özelliklerine göre ayrışmazlık izlerinin ko
runduğu gerçeğinin şüphe götürmediği Çağdaş Türk dilleri malzemelerini de göz
ardı etmemek gerekir. Farklı metinlerin dikkatlice incelenmesi sonucunda Türki
ye Türkçesinde geçişliği ve geçişsizliği birleştiren geniş bir fiil grubunu belirle
yen M. S. Mihaylov’un gözlemleri özel olarak dikkate değerdir, krş.: aç- ‘açmak’
ve ‘açılmak’ (hava aç-, çiçek aç- birleşimlerinde), boz- ‘bozmak’ ve ‘bozulmak’
(hava boz- birleşiminde), dön- ‘döndürmek’ ve ‘dönmek’, geç- ‘dolaşmak, yanın
dan geçmek’ ve ‘geçmek’, oku- ‘okumak’ ve ‘öğrenim görmek’, yaşa- ‘yaşamak,
geçirmek’ ve ‘yaşamak’ vs (bk. Mihaylov, 1961: 212; bu olaylara Ö. A. Aksoy da
dikkat etmiştir; bk. Aksoy, 1945: 189).
Biz E. V. Sevortyan’ın Türk fiilinin geçişlilik-geçişsizlik özelliklerine göre
başlangıçtaki ayrışmazlığı hakkındaki görüşünü geliştirerek, çatı öncesi fiilin
kendi kendine hareketin yönünü ifade edemeyeceği ve çok sayıda, nitelik bakı
mından çok çeşitli olan çatı eksiz sıfat-fıil şekillerinin kullanım örneklerinin Türk
fiilinin çatı öncesi döneminin özgünlüğünü yansıttıkları durumu belirtmek isteriz:
Alt. içeten kiji‘ (içki) içen kişi’, içeten ayak ‘içki içilen kadeh’, içeten çay ‘içilen
çay’; Kırg. ayta turğan kişi ‘konuşan kişi; ayta turğan söz ‘(genelde) söylenen
söz’. M. S. Mihaylov’un çağdaş Türk dillerinde ‘çatı şekillerinin verilen fiilin şu
veya bu nesne ile birleşimine bağlı olarak farklılık gösterdikleri o uzak zaman
ların hâlâ hakkını verdikleri’ hakkındaki görüşünü burada tekrar etmeyi uygun
görüyoruz (Mihaylov, 1961: 230). İleri sürülen görüşte itiraz uyandırabilecek tek
şey, çatı şekillerinin anılmasıdır. Tabii ki M. S. Mihaylov’un bahsettiği o ‘uzak
zamanlarda’ bugünkü gibi çatı şekilleri yoktu ve hareketin yönü şekil bilgisel ol
mayan araçlarla ifade ediliyordu.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 135
“Bitişik” (“bir bütün teşkil eden”) zarf-fıilin iki çeşit olan; -a ve ünlü ile biten
gövdelerden sonra görülen -y ekleri, çağdaş Türk dillerinin çoğunda biliniyor, krş.:
Başk. höray ‘sorarak’; Kar. sözlay ‘söyleyerek’; Kar.-Balk. karay ‘bakarak’; Tat.
başlîy ‘başlayarak’ /fakat: eşli < eşlay ‘yaparak’). Şorcada ünlüyle biten gövde
lerden “bitişik” zarf-fıillerin oluşumu, son ünlünün uzatılması yoluyla olur: kayna
‘kaynayarak’, işte ‘yaparak’, Hakasçada benzer koşullarda ay (a) grubu i ’ye dö
ner. krş.: sani (< sanay) ‘sayarak, hesap ederek’, söli (<söley) ‘söyleyerek’, oyni
136 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
rine getirir: AzT. bakmamağa çalışarağ ‘bakmamaya çalışarak’; Gag. laf ederek
‘konuşarak’; TT. sesini alçaltarak.
-rak eki dışında vasıta hâli ekleri ve diğer benzer ekler -(y)a ekli zarf-fıile
eklenebilirler: ET. teyin ‘diyerek’ (konuşarak) (K. H. Menges’le krş.: “teyin Eski
Altayca -n ekli nomen presentis’tir.” bk. Menges, 1968: 137); Gag. kaçaracık
‘koşarak’ (Pokrovskaya, 1964: 244); Çuv. pırarağân ‘giderek, kalkarak’, ‘biraz
hareket ederek’, kularağdn ‘gülerek’, tâhtarahpa ‘biraz bekleyerek’ (bk. Pavlov,
1953: 11); Yak. oloron ‘oturarak’, turan ‘durarak’, ‘kalkarak’, körön ‘görerek’,
bayan ‘zenginleşerek’. Vasıta hâli -n ekinin (-y)a zarf-fıil ekine istemli olarak ek
lenmesinin izleri bütün Türk dillerinin edatlarında ve zarflarında bulunmaktadır:
krş.: Tat. tağîn ‘daha, tekrar’; Özb. sayin ‘sayarak, saydıkça’.
(-y)a ekli zarf-fıilin olumsuz şekli, -ma ~ -ba ~ -pa ~ -bo ~ -po eklerinin fiil
gövdelerine eklenmesi yoluyla oluşur, ör. Alt. tutpay ‘tutmadan’, d’ajırbay ‘giz
lemeden’; Başk. höpamay ‘sormadan’; Gag. dayanamayarak ‘dayanamayarak’;
Kar.-Balk. almay ‘almayarak’; Kırg. tınbay ‘dinlenmeyerek’ ( ~ ‘dinlenmeden’);
Kum. gelmey ‘gelmeden, gelmeyerek’; Tat. sanamiy ‘saymadan, saymayarak’;
Trm. bilmey ‘bilmeyerek (bilmeden); Özb. ketmay ‘gitmeyerek’.
(-y)a ekli zarf-fıilin olumsuz şeklinin özel türü, olumlu şeklin sonunda bu
lunan -n ile aynı kökene sahip olan -ın ek unsurunu bünyesinde bulundurur, ör.:
ET. bolmayın ‘olmadan’; EÖzb. korkmayın ‘korkmadan’, bilmâyin ‘bilmeden’,
demâyin ‘söylemeden’; Alt. (ağızlarda) surabin (<surabayın) ‘sormadan’, tavın
(<tappayın) ‘bulmadan’ (bk. Baskakov, 1966: 52); S. Uyg. kezrnen (kezmeyin)
‘giyinmeden’ (bk. Tenişev, 1976: 113); Tof., Tuv. kelbeyn ‘gelmeden’; Trm. gel
incin (<gelmâyin) "gelmeden', gülman rak ‘gülmeden’; Trm. (ağızlarda) yetmeyin
‘yetişmeden’ (bk. Muhiyev, 1959:13); Hak. türbin (<tupbayın) ‘kalkmadan’, azı-
ranminoh (<azıranmayın-oh) ‘yemeden’.
Hakasça şekli olarak körbineng ‘görür görmez’ ( ~ ?henüz görmeyerek) ve
Yakutça şekli olan körümüne ‘görmeden’, ahâmına ‘yemeden’, türden tipler de
buraya dâhil edilebilir, krş. Yak. (ağızlarda) körümüye, ahâmıya. ör.: Hak. hay-
napça çürern minıng halbastanğan harlar körbineng ‘uçuşan kar taneciklerini gö
rerek kalbim heyecanlanıyor’ (GHY, 1975: 241); Yak. ahâmına kellim ‘yemeden
geldim’ (bk. Haritonov, 1947: 235). körbineng şekli ilk bakışta -ıp zarf-fıil ekinin
olumlu şekline dayanan vasıta hâlinin bir şekli olarak algılanabilir (<körıbıneng).
Fakat olumsuzluk ekinin değişiminin sonucu olarak yorumlanabilen ünlü uyumu
nun bozulması bu tür bir açıklamaya engel olmaktadır: aspinafig (<aspayınang)
‘açar açmaz’, krş.: Hak. (Kaç.) parbın (<parbayın) (bk. Babuşkin, 1964: 14).
Belirtilen şeklin son kısmı, Hakas dili dil bilgisi yazarlarından birinin görüşüne
göre ayrılma hâli ekidir (bk. GHY, 1975: 241). Son kısmı, aynı derecede olasılıkla
vasıta hâlinin eki olarak da nitelemek mümkündür: -bay-nang veya -bayın-nang,
krş.: Alt. (ağızlarda) surabin (<surabayın) , Hak. (Sag.) surbaynang ‘henüz
sorarak’, ‘sorar sormaz’ (bk. Babuşkin, 1964: 16). Yukarıda belirtilen Yakutça
138 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
şeklinde öyle görünüyor ki vasıta hâlinin eki bulunmaktadır, ama yine de onun
körmayin tipli genel Türkçe olumsuzluk şekliyle kıyaslanması belirli zorluklarla
bağlıdır. Örnek olarak, sonda bulunan ünlünün doğası açık değildir. Olumsuzluk
şeklinin sonunda ünlü bulunuşu Türkmen dilinin ağızlarında da tespit edilmiştir.
Örneğin: bilmani ‘bilmeden’ (bk. Çommadov, 1975: 23).
Bir bütün teşkil eden “bitişik” zarf-fıillerin olumsuzluk şeklinden -lı, -ça,
-çak, -çan vs. ekli ikincil zarf-fıil şekilleri oluşur, krş.: Başk. bötmâyınsâ ‘bitme
dikçe’; Kum. erinmeyli ‘üşenmeden’ (Canmavov, 1967: 112-113), Tat. kilmâyinçâ
‘gelmeden’, almîyça ‘almadan’, kürmiçâ ‘görmeden’; Tat. (ağızlarda) ukîmîyntça
‘okumadan’ (bk. Mahmutova, 1974: 41), aşikmîyçak (aşik-miy-ça-uk) ‘acele et
meden’ ışlâmiçân ‘çalışmadan’(bk. Arslanov, 1974: 141).
1.2. (-y)a... ekli zarf-fıilin kökeni ve dil bilgisel karakteri hakkında yukarıda
detaylı olarak bahsedilmiştir (age., 52). J. Deny’nin düşüncesine göre bu zarf-fıi-
lin ilk örneği, ayrışmamış olarak gelecek zaman, niyet, ihtimal, gereklilik ve emir
anlamlarını ifade eden *-kay ekli genel Türkçe “şahıssız” istek veya dilek olmuş
tur (bk. Deny, 1921: 923-924, 938; Annanurov, 1974: 92-100). A. N. Kononov‘a
göre -a eki, geniş (şimdiki-gelecek) zaman sıfat-fıil eki olan, -ar (<ğaru yönelme
hâli) ekine kadar uzanır (bk. Kononov, 1956: 225, 478 A. N. Kononov, -(y)arak
birleşik eki için yeni bir etimoloji önermiştir: -(y)ar- sıfat-fıil eki + ok ‘zaman’
adı; age, 477). Daha önce söylenenlere ek olarak, M. Râsânen’in Moğol dillerin
deki -ğa ~ -ğay sıfat-fıil ekleriyle, -a ekinin bağına dikkat çektiğini ilave edelim
(bk. Râsânen, 1957: 185). Belirtilen etimolojilerin çözümlenmesinde daha fazla
derine inmeden ve eleştirisel değerlendirme getirmeden (eleştirisel bir değerlen
dirme için bk. Yüce, 1973: 2) “bitişik” zarf-fıillerin farklı içerikli fiil şekilleri için
temel olan eski eylem adlarının işlevsel bir çeşidi (krş.: Pavlov, 1953: 10) olduğu
nun altını bir kez daha çizmek gerekir. Daha Eski Türk dilinin varlığı döneminde
(-y)a... ekli zarf-fıil kısmen ayrılmış, zarf niteliğine uğramış ve çok sayıda edatın
ortaya çıkmasında kaynak oluşturmuştur. O ayrılma süreci -p ekli zarf-fıilin kul
lanılma yerlerinin genişlemesiyle ve iki eski şeklin anlam içeriğinin kısmen bir
şekilde birleşmesiyle bir arada devam etmiştir (bk. Askarova, 1954: 28; Ahmetov,
1974: 46).
Bazen -a ekinin ses bilgisel çeşidi olarak sayılan, temeli ünlüyle bir araya
gelerek oluşan -y eki (bk. Kononov, 1960: 209) aslında eski -ya ~ -yu ~ -yı ekinin
kısalmış bir türüdür (bk. Ramstedt, 1957: 108).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 139
W. Bang, “bitişik” zarf-fıilin olumsuz şeklini iki eski, ana şekle götürmüştür:
*-maya (>-may) ve*-madın ~ *-matın (>-mayın) . O, -madın ~ -matın şeklini üç
parçaya ayırmıştır: olumsuzluk eki olan -ma, fiilden ad yapma eki olan -t (-z?)
ve vasıta hâli eki olan -ın (bk. Bang, 1923: 129-130; krş.:Thomsen, 1895: 171;
Radloff, 1897: 94-95; Melioranskiy, 1899: 91; Duda, 1930: 108-111; Brockel-
mann, 1951-1954: 252; Menges, 1958: 519; Kononov, 1965: 104; Annanurov,
1974: 29-31).
Yazıtlarda “bitişik” zarf-fıillerle kıyaslanan, ama ses bilgisel olarak tek ana
tipe götürülemeyen çeşitli olumsuzluk şekillerine rastlanır, krş.: ET. almatın ‘al
madan’ (KTmff, sakınmatı ‘düşünmeyerek’ (KTb 10), olıırmatı ‘oturmayarak’,
‘dinlenmeyerek’(Ton. 5\),yarlıkanmadın Çlyarlıkanmatın) ‘affetmeyerek’(Man.
III 11 13). ET. eki olan -matın, -mayın şekline dönüşmemiştir; /’nin çağdaş Türk
dillerinde kurala uygun karşılığı, t veya t/’dir. “Bitişik” zarf-fıilin ses bilgisel ola
rak kıyaslanamayan olumsuz şekillerinin varlığını açıklamanın tek yolu; olum
suzluk eki olan -maz, -mas, -ma-t eklerini alan farklı eylem adlarının vasıta hâli,
ayrılma hâli ve diğer hâl şekillerinde paralel olarak kullanabilirliğini varsaymak
tır. Ayrıca çağdaş Türk dillerinin malzemeleri de bu durumu ortaya koyar, krş.:
Gag. doyurmadan ‘doyurmadan’; Batı Sib.Tat. yuğaltmastan ‘kaybetmeden’,
işlâmâstan ‘çalışmadan’; K. Kalp, tıllespesten ‘konuşmadan’; Tuv. odunmayn
‘uyanmadan’; TT. söylemeden.
“Bağlayıcı” zarf-fıil ekinin (ünlü ile biten gövdelerden sonra) y ile başlayan
çeşidine Oğuz grubu dillerinde rastlanır, krş.: AzT. işlâyib ‘çalışarak’; Gag. iste
yip ‘isteyerek’; TT. söyleyip-, Trm. (18-19. yy.) ağlayıb ‘ağlayıp, ağlayarak’ (bk.
Bayliyev, 1965: 19).
“Bağlayıcı” zarf-fıilin dil bilgisel doğasının özgünlüğü, onun farklı şekil bil
gisel unsurlarla -bulunma hâli ve ayrılma hâli ekleri, çokluk eki ve diğerleriyle-
şekillendirilmesinde ortaya çıkar. Bu eklerden bazıları -(y)ıp zarf-fıiline çok sık
olarak, bazıları ise nadiren veya istisnai durumlarda eklenirler, ör.: ET. yatıban
‘yatarak’, okuban ‘okuyarak’, inipanin ‘inerek’, olurupan ‘oturarak’ (çıntan ığaç
Uza olurupan menglayürman ‘sandal ağacı üzerinde oturarak neşeleniyorum /se
viniyorum’ Th S 116), bolupda ‘olduğunda’ (andan song erta bolupda akalamı
inilarni çarlab keldürdi ‘ondan sonra ertesi gün ağabeylerini ve küçük kardeşleri
ni çağırdı’ LOK 377), bolupdan ‘olduğundan’ (muz tağlarda köb soğuk bolubdan
ol beg kağardan sarımmış erdi ap-ak erdi ‘buz dağlarında çok soğuk olduğundan,
o bey karlarla örtülmüştü, bembeyaz olmuştu LOK 278); ETT. bakubanung ‘ba
karak’, alıbanung ‘alarak’, sorubanı, sorıbanung ‘sorarak’ (Aşık Paşa, 19), du-
tuban ‘tutarak’ (AQJB 39); EÖzb. deban ‘diyerek’, koyuban ‘koyarak’, körüban
‘görerek’; AzT. (ağızlarda) veriban ‘vererek’ (bk. Behbudov, 1966: 21), görüban-
nari ‘görerek’, ğızarıfdan ‘kızararak’, galifdan ‘gelerek’, alıban, alıbanı ‘alarak’,
galibân, galibani ‘gelerek’(bk. Şiraliyev, 1962: 280-281; 1960, 98-99; Rustemov,
1961: 11-12, 178-180); Kar. körüplâr ‘görerek’, eşitiplâr ‘işiterek’ (bk. Kovvalski,
1929: XXXVII); Kum. kızarıpsuv ‘hafifçe kızararak’, toktabok ‘durarak’, işlep-
li, işlaplin ‘çalışarak’, ‘çalıştığında’ (bk. Canmavov, 1967: 73-74); Kırg. korku-
burâk ‘korkarak’ (bk. Tursunov, 1958: 5); Trm. (18-19. yy)yazıban ‘yazarak’ (bk.
Hosrovi, 1950: 7), sârğarıban ‘sarararak’ (bk. Bayliyev, 1965: 20); Trm. alıpcık,
alıpdacık ‘alarak’, aşğabrak ‘aksayarak’, geçibrâcik ‘biraz geçerek’ (bk. GTY,
1970: 375), Özb. ilcayibgina ‘hafifçe gülümseyerek’, uyalibrâk ‘biraz utanarak’,
târtinibrâk ‘biraz çekinerek’; Uyg. (ağızlarında) sakrivân turğan ‘sekerek (du
ran)’(Sadvakasov, 1976: 230).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 141
-(y)ıp zarf-fiilinin olumsuz şekli, genel kurala göre kurulur fakat genelde
Oğuz grubu dillerinde az görülür, ör.: ET. körmazip ‘görmeyerek’ (MK, II, 121);
ETT. çıkamayup ‘çıkamayıp, çıkamayarak’, görmayüban ‘görmeyerek’ (bk. Ha-
cilova, 1972: 87); AzT. görmayib ‘görmeyerek’; Gag. almayıp ‘almayarak’; Tat.
(ağızlarında) barmap bak ‘gitmeyi gör’ (hele bir gitmemeyi dene), kilmap koysa
‘gelmese’ (bk. Şakiroval953: 294); TT. gelmeyip.
2.2. Yukarıda -(y)ıp ekli zarf-fıilin ad hâl ekleri ve diğer eklerle olan şekil ör
nekleri, bu zarf-fıilin ad kökenli olması konusunda hiçbir şüphe bırakmamaktadır.
“Bağlayıcı” zarf-fıil şeklinin etimolojisi açık değildir (bk. Kononov, 1965:
106; Serebrennikov, 1964: 133-134) ve açıklaması pek de mümkün değildir.
-(y)ıp ekli şekille aynı anlamı bildiren (bk. Thomsen, 1895: 24; Radloff,
1897: 93, 123; Gabain, 1950: 180; Caferoğlu, 1958: 61-66) fakat daha sınırlı
bir kullanım anlamına sahip olan (bk. Çağatay, 1948: 31; Mirzazade, 1962: 284)
-ıpan ~ -ıban ~ -aban, -ıbanı ~ -abanı, -ıbanın ~ -abanın ekli şekillerin etimolo
jisiyle ilgili daha iyimser bir tahmin yapılabilir. Sıralanan ekler, ya -(y)ıp... ekinin
ilk örneği olarak, ya da onun -an, -anı, -anın ek unsurlarını içine almış olan daha
sonraki dönem çeşidi olarak incelenir.
A. N. Kononov, düzenli bir şekilde ilk bakış açısını desteklemektedir. A. N.
Kononov’un tahminlerine göre, Türkçe -pan ~ -ban ekinin Tungus-Mançucadaki
-mnin, -mmin ekiyle karşılaştırılması mümkündür ve bu ekteki başlangıç ünsü
zü, “muhtemelen Genel Altayca b“- (=Türkçe-Moğolca bol -<*bo- +-1-) ‘olmak’
fiiline”, daha sonraki kısım ise sıfat-fıil göstergesine uzanır: pol- ~ bol- + -"n >
*-pân ~ *-bân ~ -pan ~ -ban (Kononov, 1965: 110-111). A. N. Kononov, -ıbanın
ekinde -ın vasıta hâli ekini ayırıyor, -ıbanı ekinin ortaya çıkışını ise ondaki son
n’nin düşüşü ile açıklıyor. -ıbanıng ekiyle ilgili somut bir çözüm sunulmamış, fa
kat karşılaştırma için Hakasça ağızlarında rastlanılan -pınang vasıta hâli eki (age.,
111; Ramstedt, 1957: 122) gösterilmiştir, krş.: Hak. (Kaç.) atpınang ‘atla’.
Hemen hemen bütün diğer Türkologlar, ikinci bakış açısı taraftarıdırlar. Bu
Türkologların pek çoğu, -ıban ~ -aban ekinin içinde vasıta hâli ekinin bulundu
ğunu varsayarlar (bk. Ramstedt, 1957: 122; Caferoğlu, 1958: 132; Menges, 1956:
701). İlk başlarda an unsurunu vasıta hâli eki olarak kabul eden W. Bang, daha
sonra bu unsuru yönelme hâli göstergesi olarak görmüştür (bk. Bang, 1917: 48). J.
Deny; an, anı ve anın unsurlarını, belirleme amacıyla kullanılan 3. teklik şahsa ait
ol şahıs-işaret zamirinin -in (ilgi) hâli şekilleriyle (an, anı, anın) özdeşleştirmiştir
(bk. Deny, 1953: 126). Azerbaycan Türkçesi ağız malzemelerine dayanan M. Ş.
Şiraliyev’e göre, -ıban ~ -aban eki, “bağlayıcı” zarf-fıil göstergesinin ayrılma hâli
göstergesiyle birleşiminden doğmuştur: yazıban -yazıfnan -yazıpnan (bk. Şira
liyev, 1960: 98-99). O. Pritsak, -ıban, -aban ekinin kökenini açıklamayarak, bu
ekle -ıbanı ~ abanı, -ıbanın ~ -abanın, -ıbanıng ~ -ııbanıng eklerini; belirtme hâli,
vasıta hâli ve ilgi hâli şekillerinin yalın hâl şekliyle kıyaslandığı gibi kıyaslamıştır
(bk. Pritsak, 1961: 143).
142 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
4.1. -ğalı ~ kah zarf-fıili (“ulaşıcı” zarf-fıil) amaç anlamı ifade ediyor ve fiile
bağımlı tümleç olarak kullanılıyor, krş.: ET. kişi oğlı kop ölgcili törümiş ‘insan
oğlu hep ölmek için doğmuş’ (KT b. 50), süsi ebig barkığyulğalı bardı “ (onların)
ordusu evleri barkları yağmalamak için gitti (yola koyuldu)” (BK 32),yema yerig
tengrigyaratğalı etğâli anuntılar ‘onlar yeri, göğü (gökyüzünü) yaratmak için ha
zırlandılar’ (Man, I, 144); EÖzb. oynağalı kirdilâr ‘oynamak için girdiler’ netây
ol kaş u közni körgâli ‘o kaşı, gözü görmek için ne yapmak gerekir’; Başk. (ağız
larda) bılgali gârâk ‘bilmek gerek’ (bk. Maksutova, 1964: 20), ul bısân şapkalı
(~ şapkam) kitti ‘o ot biçmek için gitti’ (bk. İşbulatov, 1972: 58, 73); Kaz. alğali
keldim, Kırg. alğam keldim, Özb. âlğani keldim, Uyg. alğili kaldim ‘almaya gel
dim’; Kırg. (ağızlarda) koy satkalı keldim ‘koyun satmaya (satmak için) geldim’
(bk. Tursunov, 1958: 8; Yunusaliyev, 1971: 181); Tat. (ağızlarda) ultîrğalî ‘otur
mak’, kitkali ‘gitmek’ (bk. Ahatov, 1963: 160-161).
4.2. “Ulaşıcı” zarf-fıilin ifade ettiği içerikten yola çıkarak, -ğa —ka veya
-ğay ~ -kay eki eylem adının onun için bir temel teşkil ettiği varsayılabilir (Rams
tedt, 1957: 88).
Yakutçada “ulaşıcı” zarf-fıil, “fiil kökenli ad + yaklaşma hâli eki” tipli genel
Türkçe mastar oluşumları arasına girer, krş.: Yak. baran (? < bara -ğan) ‘git
mek için’, körorü ‘görmek (bakmak) için’; Alt. bararğa, körörgö; Gag. yazma (<
yazmak-a) ‘yazmaya’; Başk. (ağızlarda) sabirğa, sapmağa, sabîvğa i (ot) biçmek
için’ (bk. İşbulatov, 1972: 57-58). Eski yazılı metinlerin birinde “ulaşıcı” zarf-fi
ilin kendisinin de yaklaşma hâli şeklinde görülmesi dikkat çekicidir, barğalığa
yoldur ‘gitmek için yoldur’ (bk. Brockelmann, 1951-1954: 250).
5.1. -ğaç ~ -ğas ~ -ğaş ~ -ât zarf-fıili (“ayırıcı”), yüklem eyleminden doğru
dan önce gelen ve ondan ‘zamanın en az aralığı’ ile ayrılan eylemi bildirir (Dmit
riyev, 1948: 188). ör.: EKıp. turğaç ‘kalkıp’, ‘kalktığında’, batkaç ‘battığında’,
‘battığı zaman’ (güneş) (bk. Telegdi, 1937: 299); ETT. körğaç ‘görünce’ (AQJB
39); EÖzb. eşitkaç ‘işidince’, ‘işittikte’, ‘işitir işitmez’; Başk. alğas ‘alınca’;
Başk. (ağızlarda) barğas ikas (=Başk. yazı dilinde barîp ta) ‘gitse de’ (bk. Mak
sutova, 1964: 20); S. Uyg. parğaş ‘giderek’ (bk. Tenişev, 1976: 112); Tat. kilgâç
‘gelerek’, ‘geldikten sonra’, içkâç ‘içerek’, ‘içtikten sonra’, almağac ‘almayarak’,
‘çünkü almadı’; Tuv. uşkaş ‘uçarak’, alğaş barğan (krş.: alıp barğan) ‘alıp gitmiş,
götürmüş’; Trm. (18.-19. yy.) eşitgeç ‘işiterek’ (bk. Bayliyev, 1965: 20); Trm.
(ağızlarda) gelgeç ‘gelerek’ (bk. Maşakov, 1949: 89); Özb. (ağızlarda) çay âgaç
(âlip yerine) keldim ‘çay alıp geldim’ ‘ (çay getirdim)’ (bk. Farmanov, 1960: 16);
Uyg. kalgaç ‘gelerek’, körgaç ‘görerek’; Hak. (ağızlarda) tınanğas ‘dinlenerek’,
‘dinlenmek için’ (Pataçakova, 1973: 22); Yak. barât ‘gider gitmez’, kıret ‘girer
girmez’, oloröt ‘oturur oturmaz’.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 145
30 Bazen bu şekiller eylemin akış niteliği veya yöntemi şekilleriyle aynı grupta değerlendirilirler
(bk. Sulaymanov, 1973: 104; Nasilov, 1976: 159).
146 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
şekilleri yeterlilik derecesini ifade eder, krş.: Kaz. sari ‘san’ sarşil ‘sarımtrak’,
kül- ‘gülmek’ külimsıre- ‘hafifçe gülmek’, ‘gülümsemek’.
-unsa ~ -umsa -AzT. gülümsâ-, TT. gülümse ~ gülümsü- ‘gülümsemek’, ağ-
lamsa- ‘ağlayacak gibi olmak’.
-(ı)ştır----- (u)ştur- Başk. karaştir- ‘ara sıra bakmak’, hoylaştır- ‘ara sıra ko
nuşmak’; Tat. ukiştir- ‘ara sıra okumak’; Trm. çöpleşdir- ‘toplamak’; Uyg. silkiş-
tür- ‘sallamak’.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 147
Süreç yoğunluk şekillerini oluşturan hemen hemen tüm diğer ekler Başkurt-
çanın ağızlarında: -kta, -avîlda, -anda, -kışla ~ -kışta, -mtalaş, -önıdaş, -âyzâ vs.
(bk. İşbulatov, 1972: 84; 1963: 52; Mirjanova, 1963: 174); Türkmencede: -(ı)
ıncıra ~-fujnıcıra, -(i)ncıra, -cııkla (GTY, 1970: 225) ve Yakutçada: -âhtâ ~ öhtö,
-pahta ~ -bahta ~ -mahtâ, -talâ, -lala (bk. Haritonov, 1947: 181) görülmektedir.
Yardımcı Fiiller
Türk dillerinde soyut sözcüksel anlam ifade eden ve bununla birlikte açıkla
yıcı şekillerin yardımcı parçaları niteliğinde kullanılan çok sayıda fiil vardır, (bk.
Tıbıkova, 1967: 13-22; Almamatov, 1978; 6-20). Bu fiiller iki gruba ayrılırlar:
Birinci gruba dâhil olanlar, -(y)a ve -(ı)p zarf-fıillerle, sıfat-fıillerle ve eylemin
adlarıyla sabit birleşimler oluştururlar ve çeşitli tür ve kip ayrıntıları (başlangıç,
bitme, tükenme, anilik, yönelme, olabilirlik, tahmin, eylemi yapma denemesi ya
da niyeti, sahtelik) ifade ederler (Rachmatullin, 1928: 4-24). İkinci gruba girenler,
adlardan birleşik fiiller oluşturma amacına hizmet ederler.
Birinci grup fiillere31 ait olanlar: al- ‘almak’, başla- ‘başlamak’, bitir- ~ bü-
tür- ‘bitirmek, ıd- ~ ız- ‘göndermek’, yaz- ‘yanılmak, hata yapmak’, yat- ‘yatmak,
uzanmak’,yet- ‘varmak, yetişmek’,yibâr- ‘göndermek’,yoru--yon- ‘yürümek’,
koy— ko- ‘koymak, kal- ‘kalmak’, kel- ‘gelmek’, ket- ‘gitmek’, kir- ‘girmek,
kör- ‘görmek’, o(l)tur— olur- ‘oturmak’, öt- ‘geçmek’, sal- ‘koymak’, taşla-
‘atmak’, (‘fırlatmak’), tur- ‘durmak’, tüş- ‘düşmek’, ‘inmek’, u- ‘yapabilmek’,
çık- ‘çıkmak’. Bunun dışında geniş yaygınlık kazanmamış birtakım yardımcı fiil
de bilinmektedir, ör. AzT. ğurtar- ‘kurtarmak’, Trm ğutar- ‘bitirmek’; Alt. bojo-
‘bitirmek’; Başk. kara- ‘bakmak’, sığar- ‘çıkarmak’; Kar.-Balk. aylan- ‘dönmek’,
tebre- ‘başlamak’ tohta- ‘durmak’; Tat. at- ‘atmak’; Tuv. kağ- ‘atmak, bırakmak’;
Trm. geç- ‘geçmek’, uğra- ‘gitmek, yollanmak’, ğoyber- (<ğoya ber-) ‘bırak
mak’; TT. bak-', Uygur, tügât- ‘tüketmek’, Hak. hon- ‘oturmak’; Şor. ert- ‘geç
mek’, ‘geride bırakmak’; Yak. kebis- ‘atmak’, tağıs- ‘çıkmak’.
İkinci grup fiilleri: ayla-, et-, kıl-, ‘yapmak’, ur- ‘koymak’; e(r) -’olmak ve
bol-' ‘olmak’ fiilleri hem birinci hem de ikinci gruba girer.
31 Fiiller Eski Türkçede bulundukları şekliyle verilmiştir. Fakat onların her birinin eski
metinlerde betimlenen şeklin yardımcı parçası olarak kaydedildiği de söylenemez.
148 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
da eylemin sonucunu bildiren şekiller; 3. Kiplik ifade eden şekiller (bk. Mihaylov,
1962: 88. Türkçede fiilin dolaylı şekillerinin A. A. Yuldaşev ve N. Oralbayeva
tarafından önerilen sınıflandırılmasının temelinde de anlamsal-dil bilgisel yöntem
durmaktadır; bk. Yuldaşev, 1965: 28; Oralbayeva, 1971: 22).
1. Birinci alt gruptan yardımcı fiilleri içine alan dolaylı şekillerin özgünlüğü;
her şeyden önce onların genel olarak çok az soyutlanmış anlamları bildirmesinde,
eyleme yeterince somut ekleme niteliği vermesindedir (bk. Ganiyev, 1963: 10;
Serebrennikov, 1965: 102). krş.: ET. tezip bar- ‘kaçmak’, uça bar- ‘uçmak, uçup
gitmek’; AzT. yeyip ğurtar- ‘yiyip bitirmek’; Alt. iştep bojo- ‘çalışmayı bitirmek’,
ala sal- ‘kapmak, yakalamak’, biçip kör- ‘yazmaya çalışmak’; Başk., yaza başla-
‘yazmaya başlamak’, yazıp bötör- ‘yazmayı bitirmek, yazıp tamamlamak’, kuvip
sığar- ‘kovmak, dışarı atmak’; Kaz. üşîp ket- ‘uçmak, uçup gitmek’ ayta ber- ‘ko
nuşmaya devam etmek’; Kar.-Balk. ayta tebre- ‘konuşmaya başlamak’, atıb iy-
‘atmak, çıkarmak’; K. Kalp, kiilıp jıber- ‘gülmeye başlamak’, jazıp koy- ’yazmak’;
Kırg. cığılıp cazda- ‘az kalsın düşüyor olmak’; Nog. küvip yıber- ‘kovmak’; Tat.
ukip çık- ‘okumak’; Tuv. bijip al- ‘yazmak, not almak’; TT. yürü bak-, yazabil-;
Özb. yâzip taşla- ‘hızla yazmak, taslağını çizmek’; süzlap ket- ‘konuşmaya baş
lamak’; kuvip yet- ‘yetişmek’; Şor. karıp par- ‘yaşlanmak’, uzü per- ‘uyumak’,
parıbıs (parıp ıs-) ‘gitmek’, kes kör- ‘giydirmeyi denemek, giydirmek istemek’;
Yak. ölö sis- ‘az kalsın ölüyor olmak’, itan bar- ‘ağlamaya başlamak’.
Birinci alt gruptan yardımcı fiillerin girdiği dolaylı şekillerin birçoğunda dil
bilgisel deyimsellik, sözcüksel deyimsellikle sıkı bir şekilde örülüdür. Anlamsal
etkileşim sürecine bir yandan gövdenin içeriği diğer yandan bağımsız olarak bi
çimselleştirilmiş fiillerin sözcüksel anlamı katılır (Sevortyan, 1965: 233).
İ. P. Pavlov, Türk dillerinde fiil türleri ve bağımlı birleşik cümle sorunlarıy
la ilgili düzenleme toplantısındaki konuşmasında haklı olarak şunu belirtmiştir:
“Ne kelime değiştirme (yapım) eklerinin, ne de biçim oluşturma (çekim) ekleri
nin kullanımı, kelime anlamına yardımcı fiillerin kullanımının bağlı olduğu kadar
bağlı değildir.” (VGTY, 1958: 149) Çoğu zaman öznel durumlarla değil, özellikle
bununla bağlı olarak aynı birleşimler bir kısım Türkologlar tarafından ayrı ayrı
yazılan birleşik şekiller, diğer kısım tarafından deyimler, üçüncü bir kısım Türko
loglar tarafından ise birleşik fiiller olarak değerlendirilmiştir.
Birinci alt gruptan olan yardımcı fiilleri bulunduğu dolaylı şekillerin başka
bir özelliği; onların iki, üç ve hatta daha çok sayıda parçalardan oluşmasındadır.
krş.: Kır. çıday albay bara catam ‘dayanacak durumda değilim, bu duruma ta
hammül edemiyorum’ (çıda- ‘dayanmak, sabretmek, e bilmek) (bk. Yunusaliyev,
1949: 7); Kar.-Balk. barıb kala edim ~ barırğa azdan kaldım ‘az kalsın gidecek
tim’ ( bar- ‘gitmek’); Nog. kaytîp kele yatır ediler ‘dönüp geldiler’ ( kayt- ‘dön
mek’).
150 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
Benzer dil bilgisel içerikli dolaylı şekiller aşağıdaki gibi ayrılırlar: Kar-
luk-Uygur ve Kıpçak grubu dillerinde, Altay, Tuva, Hakas ve Şor dillerinde -...
yat- ~ çat-; Oğuz grubu dillerinde -... yor(u)- ~ yor(ı)- ~ yör(ü)- ~ yör(i)-; bazı
Kıpçak dillerinde, Tuva, Hakas ve Şor dillerinde ... o(l)tur- ~ olur-; Oğuz dilleri
dışında bütün dillerde -... tur-. Bununla birlikte Altay, Tuva, Hakas ve Şor dil-
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 151
terinde adı geçen fiiller somut şimdiki zaman gibi, genel şimdiki zaman dolaylı
şekillerinin oluşumu için de kullanılırlar.
-(ı)p ve -ğan ekleriyle olan birleşimlerde incelenen yardımcı fiiller, eylemin
sadece devamlılık ve tekrarlılığını değil, aynı zamanda kipselliğini ifade ediyor,
ör.: Alt. kelgen tun ‘o, herhâlde geldi’, ol udağan d’at ‘o, herhâlde geç kaldı’.
3. er- ~ e- ~ i- ve bol- ~ ol- yardımcı fiilleriyle olan dolaylı şekiller üçüncü
alt grubu oluştururlar.
er- ~ e- ~ i- olmak’, ‘bulunmak’ fiilinin kendi anlamı kaybolmuştur ve artık
eski yazılı metinlerde bu fiil; yüklem koşacı, kip ve ad yanında olumsuz edat
[erüı; e(r)kan, ~ i(r)kân; e(r)miş ~ i(r)miş, erinç, e(r) mas ] (bk. Baskakov, 1971:
51; Gadjiyeva, 1973: 162), bağlaç kelimesi [e(r)sâ- i (r)sa ] ve dolaylı oluşumla
rın yardımcı parçası (bk. Radloff, 1910: 222) görevlerini yerine getiren ayrı ayrı
şekillerle verilmiştir.
Çağdaş Türk dillerinin dolaylı oluşumlarında e(r)~ ~ i(r)- fiili, (edi-idi) kesin
geçmiş zaman şeklinde ve içeriğine göre kesin geçmiş zamanla bağlı olan fakat
etimolojik olarak yeterince açık olmayan şekillerde (krş.: Başk. ini, Kırg. ele)
kullanılır. Genellikle bu tür oluşumlar uzak geçmiş zaman eylemini ve geçmişte
diğer eylemlerden önce veya onlarla aynı zamanda gerçekleşmiş eylemi bildirir
ler (bk. Kacarova, 1964: 16-18; Hociyev, 1968: 14-15; Hojiyev, 1970: 33; krş.:
Oruzbayeva, 1955: 54; Mamanov, 1949: 9).
bol- ~ ol- ‘olmak’ fiilinin kendi anlamı, günümüze kadar korunmuştur.32 Do
laylı oluşumların ve kip kelimelerinin yardımcı parçası görevinde bol- ~ ol- fii
linin çeşitli türemiş şekilleri kullanılır, krş.: Başk. buğay-, Kar.-Balk. boldu, Tat.
buldı, TT. oldu, Özb. büldi; Kaz. bolğan, Özb. bûlğan, Hak. polğam, TT. ola,
olmalı, olacak', Hak. poltır
bol— ol- fiiliyle olan dolaylı oluşumlar, e(r)~ ~ i(r)- (bk. Mihaylov, 1965:
21; Sulaymanov, 1968: 6; Tursunkulova, 1972: 6) fiiliyle olan dolaylı oluşumlarla
kısmen eş anlamlıdırlar, bununla birlikte özellikle kip ve tür anlamlarının ifade
sinde onlardan belirgin bir şekilde ayrılırlar, ör.: Başk. ukİgan bulıp, Kaz. okiğan
bolip, Özb. ûkiğan bûlip ‘okur gibi görünerek’; Kar.-Balk. bilmegen boldu ‘sanki
bilmiyormuş gibi göründü (davrandı)’, içib boldu ‘içti’; Tat. yazacak buldî, Özb.
yâzadiğan bûldi ‘yazmaya karar verdi’; TT. gelecek oldu.
32 W. Bang, bol- fiilini b+oi- birleşimi şeklinde görme eğiliminde olmuştur (bk. Bang, 1916:
925). P. M. Melioranskiy’e göre ise bol- ve ol- arasındaki fark sadece ses bilgiseldir:
“b+ ünlü” birleşimi “v+ünlü birleşimine dönüşmüş, daha sonra da baştaki v bu fiilin çok
kullanılması nedeniyle düşmüştür(bk. Melioranskiy, 1900:XL-XLI). P. M. Melioranskiy’nin
bakış açısı çağdaş Türk dillerinin istatistik araştırmaları sonuçlarının inandırıcı kanıtlarıyla
desteklenmektedir. Örnek olarak, M. O. Avezov’un AbayJolı adlı romanında bol- fiili 9197
defa kullanılmıştır ve kullanım sıklığına göre birinci yerdedir (bk. Mırzabekov, 1973: 8-9).
II. BÖLÜM
yardımcı fiiller her şeyden önce fiilselliğin göstergesidir. Bununla birlikte onlar
dan her biri kendi kökeniyle sıkıca bağlı olan daha somut anlamlara sahiptir.
-a
33 bk. Melioranskiy, 1899: 37. W. Radloff, V. Thomsen’le olan tartışmasında Eski Türkçedeki
elsirâ-, kağansira-, kağansirat-, uruğsırat- şekillerinde zıtlık anlamının bulunmasını kabul
etmemiştir (bk. Radloff, 1895: 204-209, 225-226). W. Bang ve K. Menges’in düşüncesine
göre kağansira- tipinde olan şekiller -sı ekli fiil gövdelerinden -ra ekli fiil oluşumlarıdır (bk.
Menges, 1968: 96-97). Türk dillerinde -sı ekli fiiller vardır: Kaz., K.-Kalp. menmensl- ‘ben
ben demek, böbürlenmek, kendini çok önemli gibi göstermek’; K.-Kalp. inîrsi- ‘sessizce
inlemek’; Uyg. adiinısi- ‘kendisini çok önemli gibi tanıtmak’. Fakat verilen örneklerin
gösterdiği gibi, onlardan hiçbirisi fiil zıtlığı anlamını ifade etmez.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 155
102 bl 1), kağansıra- ‘kağanı kaybetmek’, (KT bl3), kutsıra- ‘mutluluğu kaybet
mek’ (Suv, 47120), küçsirâ- ‘gücünü kaybetmek’ (Rach, 1155), ögsirâ- ‘bilinci
ni kaybetmek’, ‘delirmek’ (Suv, 63918), tatığsıra- ‘tadını kaybetmek’ (Man, III,
1812), çoğsıra- ‘parlaklığını, parıltısını kaybetmek’, çoğsıramaksız ‘sönmeyen,
kararmayan’ (Suv, 6784); Başk. hâlhırâ-, K. Kalp, hâlsıre-, Kırg. alsıra-, Nog.
âlsıre- ‘gücünü kaybetmak, halsiz düşmek’; Tuv. harıksıra- ‘zayıflamak, zayıf
düşmek’.
İsmin zıtlık şekilleri ile etimolojik bağlarının açık belirtileri gözlemlenme
yen ve çok çeşitli anlamlar ifade eden -sıra ekli fiil gövdelerine de rastlamak
mümkündür: Kar.-Balk. şimşire- “sessiz bir biçimde, heykel gibi durmak”; Kırg.
kansıra- ‘kan istemek’, açkılsıra- ‘ekşi bir şeyler içmek istemek’; K. Kalp, cal-
gizsıra- ‘kendini yalnız hissetmek’; Tuv. a’tsıra- ‘atla (at üzerinde) gezmeyi sev
mek’; Trm. hanşıra- ‘kendini han olarak takdim etmek’; Hak. köpsire- ‘çok fazla,
aşırı saymak’, uluğzıra- ‘kibirlenmek, büyüklenmek’. Onlardan bazıları, içerik
bakımından -sı(n) ~ -su(n) ekli türemiş fiil gövdelerine yakındır, krş.: Kırg. ma-
napsın- ‘kendisini manap olarak göstermek’, ‘büyüklenmek’.
sonraki ses bilgisel çeşidi olarak görmektedir (bk. Ramstedt, 1912: 79; -a ekinin
*ğö’ya götürülmesi ile ilgili ayrıca bk. -Sevortyan, 1962: 238-240), N. A. Baska
kov, -a ekinin -la ekine dayandığını sanmaktadır (bk. Baskakov, 1952: 319; krş.
Gulyamov, 1947: 42), B. A. Serebrennikov ise bu ekle şimdiki zaman göstergesi
arasına eşitlik işareti koymaktadır (bk. Serebrennikov, 1974: 13). -a’nın *-ğa eki
ne götürülmesi için ses bilgisel açıdan engel yoktur fakat -a eki arketipinin (eski
tipinin) *-ğa şeklinde onarımı desteklenemez. Doğrudur, Azerbaycan Türkçesin
deki bula- ‘karıştırmak’ Tatarcadaki bölğa- kelimesine, Türkiye Türkçesindeki
dola- ‘dolamak’ Hakasçadaki tolga- kelimesine uygun düşmektedir, (krş.: ET.
bolğa- ve tolga-, MK; III, 289; ama Oğuz grubu dillerinde belirli ses bilgisel ko
şullarda ğ’nın düzenli olarak düştüğünü göz önünde bulundurmak gerekir; sonuç
olarak bu dillerde kökenine göre farklı olan ekler örtüşmüştür). Bu arada Kıpçak
ve diğer Türk dillerinde -a ekinin yanı sıra -ğa eki de kullanılıyor. E. V. Sevortyan
tarafından -a ekinin -la ile köken olarak yaklaştırılmasına karşı inandırıcı deliller
getirilmiştir (bk. Sevortyan, 1962: 34). -a ekinin şimdiki zaman göstergesiyle iliş
kisi ihtimali pek inandırıcı değildir.
-la
-la eki; adlara, zarflara ve ses taklidi kelimelere eklenerek, sıra sayıları ter
kibinde paralel olarak kullanılan -a ~ -ı ~ -u ekiyle kısmen aynı görevi yapmak
tadır. krş.: ET. birinç, üçünç, törtünç (bk. DTS, 1969: 102, 581, 622) ve törtilânç,
törtülânçi (age., 206, 581). -la ekinin ifade ettiği ek anlamlar da çoğu zaman -a
ekinde olduğu gibidir. Onlar arasındaki önemli fark -la ekinin verimli olmasıdır,
oysa-a ~ -ı ~ -ıı eki kendi verimliliğini kaybetmiştir.
-la, Türk dillerinde fiil oluşturan en yaygın ektir, eski zamanlarda bu ekin
kullanımı herhâlde sınırsız olmuştur. Çağdaş dillerde -la ekli türemiş fiil göv
delerinin sayısı birkaç yüze ulaşmaktadır. Fakat bu ek, her ada ve her ses taklidi
kelimeye eklenemiyor (-la ekiyle ilgili bk. Sevortyan, 1962: 35-93; Gulyamov,
1947: 39-50; Haritonov, 1953:7-20; Kul’magambetova, 1955: 11-12; Hasenova,
1957; 1960:27, 37, 45).
-la ekli fiiller geçişli ve geçişsiz olabilirler. Bunların ifade ettiği anlamlar, tü
reyen gövdelerin içeriğinden belirli bir bağımlılıkta bulunuyorlar ama bu bağım
lılık çok karmaşık bundan dolayı her zaman önceden söylenmeyen anlam ilişkisi
niteliği taşır, ör.: ET. arpala- ‘(atı) arpayla beslemek’ (MK, I, 316) ırkla- ‘fala
bakmak, kaderi önceden söylemek’ (MK, III, 443; TT., VII, 289), bedükla- ‘bü
yümek, büyük olmak’ (LOK 23), kozla- 1. ‘gözlerine vurmak’ (MK, III, 300),
2. ‘gözetlemek, gözlemlemek’ (Th S II 99), kiçigla- ‘küçük saymak’ (MK, III,
341), karala- ‘kirletmek’ (MK, III, 324), sarığla- ‘sarı renkle süslemek’ (MK,
III, 336), sığırla- ‘inek saymak, hesap etmek’ (MK, III, 331), senla- ‘birisiyle
‘sen’ diye konuşmak’ (senli benli, olmak) (MK, III, 298), tübütla- ‘Tibet sakini
saymak’ (MK, III, 330); AzT. ayağla- ‘çiğnemek’, hazırla- ‘hazırlamak’; Kar.
tisle- ‘ısırmak’, irla- ‘şarkı söylemek’; Kar.-Balk. akla- ‘badanalamak’, başla-
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 157
34 L. N. Haritonov, Yakutçada -la ve -ta ekli bazı fiillerin anlam farklılıkları bulunduğunu
belirtmiştir (Haritonov, 1954: 120).
158 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
-da eki, bazen -ıl, -ır parçaları olmadan kullanılsa da bu ekin kullanılmasının
tasvir bildiren ve ses taklidi kelimelerin terkibinde -ıl, -ır parçalarının bulunması
na bağlı olabileceğini tahmin etmek için hiç kuşkusuz bir neden vardır.
-ra, -na ve -şa eklerinin -la ekiyle ilişkisi ile ilgili sorun ek bir inceleme ister.
-ra ekiyle birleşen türetilmiş gövdelerin büyük bir kısmı tasvir bildiren keli
melerdir (bk. Deny, 1955: 119-121). krş.: ET. küldrâ- ‘şır şır ses çıkarmak’ (MK,
III, 448), külra- ‘gürlemek’ (MK, III, 282), engra- ‘böğürmek, bağırmak’ (MK, I,
120); EÖzb. ingra- ‘inlemek’, singra- ‘hıçkırmak’, miingrd- ‘kederlenmek’; Özb.
hûngra- ‘hüngür hüngür ağlamak’. Eğer A. G. Gulyamov‘un; ingra-, singra-,
hûngra- kelimelerinde türetilmiş gövdelerin hûngir tipli iki heceli tasvir kelime
leri olduğu varsayımı kabul edilirse, o zaman bu kelimelerde fiil oluşturan ek ola
rak -ra değil, -a’nın sayılması gerekecektir (A. G. Gulyamov’un kendisi belirtilen
fiillerin ana şeklini -la ekiyle onarmıştır: inğirla- > ingra- (bk. Gulyamov, 1947:
41).
-na ve -şa (bk. Bang, 1918-19; 8-11; Deny, 1955: 122-124) ekli türemiş fiil
gövdeleri çok değildir ve onların ortaya çıkış şartları gösterilemiyor, ör.: ET. kek-
na- ‘sinirlenmek, öfkelenmek’ (KBN, 30815), *ına- (-inan-, MK, I, 206), *ışa-
(ışan-, KBN, 4184) ‘inanmak, güvenmek’, kurşa- ‘sarmak, kuşanmak’ (MK, III,
287; Suv. 96ı; Uig. III, 696), yanışa- ‘yumuşamak’ (MK, III, 306). krş.: ET. kek-
taş- ‘düşman olmak’, ‘birbirinden nefret etmek’ (MK, II, 222), kurla- ‘kuşatmak’
(MK, III, 298).
J. Deny, -la ekinin kökeninin açıklanması ve bu ekle -ra eki arasındaki bağ
lantının belirlenmesi ile ilgili özgün bir deneyimde bulunmuştur (bk. Deny, 1950:
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 159
Tasvir bildiren fiillerde -ır ~ -ur ekinin ayrılması herkesçe kabul edilmiş de
ğildir: Bu sorun çalışmalarda defalarca tartışılsa da bakır-, çakır-, haykır- gibi fiil
gövdelerinin aslı ile ilgili tek, sağlamca yerleşmiş bir bakış açısı şimdilik yoktur.
W. Bang, belirtilen fiilleri inceleyerek, onlarda ba-, ça-, hay- köklerini ve tered
dütlü olarak ettirgen çatı ekiyle özdeşleştirdiği -kur ~ -kür ~ - kır ~ -kir ekini ayır
mayı önerir. Farklı bir şekilde, örnek olarak hayk-ır- şeklinde ayırma olabilirliği
W. Bang’a gerçek dışı gelir (bk. Bang, 1919: 9, 11, 12; ayrıca bk. Zajaczkowski,
1932: 139); o, kelime sonundayk vs. (türünden) birleşimleri bilmediğini belirtir.35
Daha sonra bakır-, çakır-, haykır- tipli fiil gövdeleriyle J. Deny (1921: 544) ve
G. J. Ramstedt (1951: 107) ilgilenmiş fakat onlar W. Bang’ın yaptığı sonuçlara
herhangi bir değişiklik getirmemişlerdir. Yeni fikirler E.V. Sevortyan tarafından
söylenmiştir. E. V. Sevortyan, bu gövdeleri, (ses bilgisel varyantlarla) -kur ~ -kür
~ -ur fiil yapım ekini kendi içine almış olan türemiş gövdeler şeklinde nitelendirir
ve “birçok diğer durumda da fiil ve ad göstergelerinin dil bilgisel kaynaşması du
rumunun gözlendiğine” (Sevortyan, 1962: 263; krş.: Kononov, 1956: 260) daya
narak, aynı şekilde olan ikincil taklit gövdelerinin göstergeleriyle onlar arasında
bağlantı olabileceğine işaret eder. Daha sonra E.V. Sevortyan, Altay, Hakas ve
Şorcada -gır —kır ekinin birleşik olduğunu ve -kı fiilden türemiş ad eki ve -r
fiil yapım eki şeklinde iki basit unsura ayrıldığım kaydetmiştir, krş.: Hak. hathır-
‘kahkaha atmak’ (hathı ‘gülme’), hıshır- ‘bağırmak’ (hıshı ‘bağırma’); Şor. kıjğır-
‘bağırmak’ (kıjğı ‘bağırma’) (age., 264). bakır-, çakır-, haykır- vs. gibi fiillerin şe
kil bilgisel içeriğinin yorumu sorununda M. Hudaykuliyev (Hudaykuliyev, 1962:
98), Z. K. İşmuhametov (İşmuhametov, 1970: 17) ve başka Türkologlar, E. V. Se-
vortyan’ın bakış açısına belli bir ölçüde katılırlar. Bahis konusu fiillerin şekil bil
gisel içeriğine farklı bir bakış açısı, bu çalışmanın yazarı tarafından 1961 yılında
yayımlanmış küçük bir yazıda ifade edilmiştir (bk. Şçerbak, 1961: 41-44); yazıda
bu fiiller ses taklidi kelimelerin ur- fiiliyle birleşimi olarak gözden geçirilmiştir.
Sabit birleşimlerin bir çeşidi olan ve birleşik fiiller diye adlandırılan bir
leşimlerin Türk dillerinde geniş bir şekilde kullanıldığı herkesçe bilinmektedir
(bk. İsengaliyeva, 1965; Bayramov, 1967). krş.: AzT. hort vur- ‘yudumlamak’
(‘höpür höpür içmek’); Gag., Kırım Tat. laf et- ‘laf etmek, konuşmak’; Kaz. selk
et- ‘irkilmek’, jalt et- ‘ışıldamak, parıldamak’, tars et- ‘çatırdamak, şakırdamak’,
kark et- ‘gaklamak, ötmek’; TT. şark et- ‘şark etmek, gürlemek, gürültü yapmak’;
Trm. ğük et- ‘uğuldamak’, hor çek- ‘horlamak’; Özb. âh tart- ~ âh çek- ~ âh ur-
‘ah çekmek, iç geçirmek’, ‘oflamak, kederlenmek’, taşkil et- ~ taşkil kil- ‘teşkil
35 Ses taklidi sözcüklerin sonunda yk, Ik, it, mp, mş, ngk, rk, rp, rs birleşimlerinin bulunması
onların ilgi çekici özellikleridir; bk. Katembayeva, 1965: 9; Yembergenov, 1971: 10-11;
Cafarova, 1973: 15.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 161
etmek, düzenlemek, kurmak’, aks et- ‘yansımak’, talab et— talab kil— talab
ayla- ‘talep etmek’; Yak. dabıs ğın- ‘hızla kapmak, (yürürken) yakalamak’, duk
ğın- ‘eliyle vuracak gibi yapmak, elini kolunu sallamak’. Bu tür birleşimlerin ba
zılarında parçalar kaynaşmıştır, krş.: EÖzb. sarğat- (<sarığ et-) ‘sarartmak; TT.
zannet- (<zann et-) ‘zannetmek, düşünmek, sanmak’.
İsimlerin et-, kıl-, bol-, ayla- yardımcı fiilleriyle olan sabit birleşimleri Tür-
kologlarca iyi bir şekilde biliniyor ve kapsamlı olarak tasvir edilmiştir; ur- fiiline
gelince, o yardımcı bir fiil olarak nadiren hatırlanır.
ur- ~ vur- (< *ür~) fiilinin kendi anlamı ‘vurmak’, ‘dökmek’, ‘doldurmak’,
‘koymak, bırakmak’tır. krş.: ETT. ad ur- ‘adlandırmak, ad vermek’, okunu kirişe
ur- ‘oku kirişe koymak’ (bk. Ertaylan, 1945: 20-26); Alt. arakı ur-, Hak. arağa
ur- ‘rakı doldurmak’; Şor. suğ ur- ‘su doldurmak’; Tuv. ezer ur- ‘eyer vurmak,
eyerlemek’.
ur- fiili, kendi sözcüksel anlamını korumakla beraber, yardımcı fiil görevinde
de kullanılır, ör.: ET. adak ur- ‘ayak basmak’ (KBN 18039), at lakab ur- ‘ad ver
mek, adlandırmak’, (KBN 35), enıgdk ur- ‘acı vermek, ızdıraba düşürmek’ (KBN
2203), könğül ög ur- ‘meyil göstermek, niyeti olmak’ (KBN 3898), iz ur- ‘takip
etmek, izinde olmak’ (KBN 738); EÖzb. baş ur- ‘baş eğmek, itaat etmek’, köz
ur- ‘bakmak, gözden geçirmek’, örk ur- ‘gem vurmak’, elik ur- ‘elini vurmak, do
kunmak’; Kar., Kar.-Balk. baş ur-, K. Kalp, bas ür- ‘başını eğmek’, ‘birini selam
lamak’, ‘itaat etmek’; Kar.-Balk. ter ur- ‘terlemek’, iyis ur- ‘bir koku yaymak’;
K. Kalp, car ür- ‘ilan etmek, herkese bildirmek’, kadem ür- ‘gitmek, adımlamak’;
Özb. dük ur- ‘tehdit etmek’, karsak ur-, çapak ur- ‘alkışlamak’, tülkin ur- ‘dal
galanmak’; TT. yol vur- ‘yağma etmek, soymak’, kulak vur- ‘kulak kabartmak’;
Trm. lâp ur- ‘çene çalmak’, ‘övünmek’, ağış ur- ‘ısırmak’, kök ur- ‘kök atmak’.
ur- fiilinin ses taklidi kelimelerle olan birleşimleri büyük bir grup oluşturur:
ET. canı cam ur- ‘gürültüyle vurmak’, cars cars ur- ‘patırtıyla vurmak’; EÖzb. ah
ur- ‘inlemek’, ‘ah çekmek’, coş ur- ‘dalgalanmak’, ‘köpüklenmek’, kah kah ur-
‘gülmek, kahkaha atmak’; Özb. aksa ur- ‘aksırmak, hapşurmak’, zaiîğ ur -'çal
mak, çınlamak’; Trm. ğark ur- ‘sertçe öksürmek’, hıng ur- ‘böğürmek’ (köpek
için), hork hork ur- ‘bağırmak’ (domuz için), tarp tarp ur- ‘yere vurmak, tepin
mek’, kah kah ur- ‘kahkaha atmak’.
ur- fiilinin kelime yapım süreçlerine aktif katılımı, Türk dillerinde eski za
manlardan beri gelişmekte olan eğilimlerin ifadesidir. Bununla birlikte, bazı böl
gesel gruplarda ur- fiilinin yardımcı fiil olarak kullanım sınırlarının genişleme
sine dış etkenlerin etkisi neden olabilirdi. Örnek olarak Eski Özbekçe, Farsçanın
etkisine maruz kalmıştır; Farsçadan zadan fiili, Türk dillerinde ur- fiilinin taşı
dığı aynı kelime yapım işlevini yerine getirir ve aynı anlama sahiptir, krş.: Fars.
ğap zadan ‘çene çalmak, gevezelik etmek’, bark zadan ‘parlamak’, dam zadan
‘konuşmak’, davr zadan ‘dönmek, dönüp dolaşmak’, kalam zadan ‘hakketmek,
162 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
kazımak’, nafas zadan ‘nefes almak’, niş zadan ‘sançmak, batırmak’, hars zadan
‘elde etmek’, ‘birşeyi çok istemek’, harfzadan ‘konuşmak’, şu ’la zadan ‘alevlen
mek’. Büyük bir olasılıkla Özbekçede dam ur-, lâf ur-, niş ur-, ta ’na ur-, şu ’la ur-
birleşik fiilleri ve ğapir- (ğap ur-) fiili Farsça birleşimlerin tam olmayan taklidi
(kopyalanması) sonucunda oluşmuştur (krş. Nacip, 1965:58).
Söylenenler, ur- fiilinin et- ve kıl- fiilleri gibi yapım işlevlerine sahip olduğu
iddiasında bulunmayı sağlar, ur- fiili, bu fiillerle zaman zaman serbest değişim
lerde bulunur, krş.: EÖzb. ta ’na ur- ve Özb. ta ’na kil- ‘kınamak’; Özb. dük ur- ve
dük kil- ‘tehdit etmek’, duk ur- ve duk et- ‘boğuk bir şekilde vurmak, çalmak’.
Bu sırada, birleşik fiilin bir parçası olarak ur- fiili de ona uzanan -ır ~ -ur eki de
-la ekiyle yer değişebilir; AzT. püfla-i(\ Özb. pufla- ve TT. püfkür- ‘püfkürmek,
üflemek’; TT. üfle- ve üfür- ‘üflemek’; Özb. kahkahla- ve kahkah ur- ‘gülmek,
kahkaha atmak’.
-ıra ~ -ura ekli ses taklidi fiillerin şekil bilgisel içeriği ile ilgili sorun özel bir
ilgi uyandırmaktadır, krş.: Kırg. barkıra- ‘böğürmek’, korkara- ‘horlamak’, şarkı-
ra- ‘fıkır fıkır kaynamak’; Tuv. şıhgğıra- ‘çalmak’ (zil), Özb. kirkira- ‘bağırmak’
(domuz için), ğurkura- ‘mis gibi kokmak’, nuıltira- ‘hüzünle bakmak’, Inıhgra-
‘hüngür hüngür ağlamak’ (Kungurov, 1962: 21); Yak. bakkırâ- ‘böğürmek’, ‘sesli
ağlamak’, mangıra- ‘böğürmek’ (inek), hahıngırâ- ‘horlamak’.
W. Bang, bu fiilleri -ır ~ -ur ekli ses taklidi fiillerle birleştirmeye eğilimlidir
(Bang, 1919: 18-20). yaltıra- tipli fiillerin bakır- tipi fiillerle yakınlığı yönünde
E. V. Sevortyan (Sevortyan, 1962: 263) ve L. N. Haritonov (1954: 188) daha ka
rarlı görüş belirtmiştir. L. N. Haritonov, -â ~ -e’yi Yakutçada süreklilik, uzunluk
(süre olarak) ifade eden ek olarak nitelendirmiştir. Bu da ses taklidi kelimelerin
ğın- ‘yapmak’ fiiliyle birleşiminden meydana gelen fiil gövdelerinde -ö’nın kul
lanımıyla doğrulanıyor, krş.: çıngkınâ- (çıng-kın-â) ‘ince, tiz bir şekilde çalmak,
çınlamak’(krş.: Melioranskiy, 1900: LXII).
Şöyle bir soru sorulabilir: ur- fiilinin kelime yapma işlevi, -ır ~ -ur ekli par
çalanmayan birincil fiil gövdelerinin iki parçaya ayrılması yoluyla daha sonraları
istemsiz olarak aslını bulma ve parçalardan birinin sonradan ur- fiiline benzetil
mesi sonucu olabilir mi? Bize göre bu sorunun cevabı olumsuz olmalı: Ses taklidi
fiilleri çok eski dönemlerin mirası saymak için bir esas yoktur. Onlar, net ifade
edilmiş şekil bilgisel yapıya sahiptir; alışılmış ek unsurları, kısmen de ölmüş olan
E. V. Sevortyan’ın fikrine göre, -ay (-az) ekli gövdelerin yayılma alanı Kıp
çakça ile sınırlanmaktadır (bk. Sevortyan, 1962: 278). Gerçekten de çağdaş Türk
dilleri arasından Kıpçak dilleri daha çok sayıda -ay (-az) ekli gövde sayısına sa
hiptir. Fakat bu gövdelere Karluk-Uygur dillerinde de rastlanır ve çok önemli
olan şey şu ki çok eski yazma eserlerin dilinde de bunlar belirgin bir katman
oluşturuyorlar, -ay (-az) eki alan türemiş kökler arasında sıfatlar üstünlük teş
kil etmektedir, -ay (-az) ekli fiiller geçişsizdir ve içerikleri yeni bir nitelik ya
da durum kazanmış olan süreçleri bildirirler, ör.: ET. bunğad- ‘hüzünlenmek’,
‘üzülmek’ (Ton. 26), yoğunad- ‘şişmanlamak’ (TT. IV B 43),yegad- ‘iyileşmek’
(KBN 3394), yokaz- (MK, III, 384) ve yokad- (KTblO; Kp 541) ‘yok olmak,
ölmek’, köpaz- ‘çoğalmak’, ‘büyümek’ (KBN 1712), körkâz- ~ körkat- ‘güzelleş
mek’ (MK, II, 340), küçâd- ‘güçlenmek’ (Suv 8921), kutad- ‘mutlu olmak’ (KBN
5913), mungaz- ‘üzüntü, keder hissetmek’ (KBN 523); Kaz. küşey- ‘güçlenmek’,
karay- ‘kararmak’; Kar. kınğıray- ‘eğilmek, eğri olmak’, tnunay- ‘üzülmek’, kar-
tay- ‘yaşlanmak’; Kar., K. Kalp, köbey-, Tat. kübây- ‘çoğalmak, büyümek’; Kar.-
Balk. ıdlay- ‘büyümek’; K. Kalp., Nog., Tat. azay- ‘azalmak, küçülmek’; Tat.
kiçây- ‘akşam çökmek’, taray- ‘daralmak’, kifîğay- ‘genişlemek’, sarğay- ‘sa
rarmak’; Özb. kamay- ‘azalmak, küçülmek’, sâğay- ‘iyileşmek’; Yak. ırat- (bk.
Haritonov, 1955: 144) (< ırağaz-) ‘uzaklaşmak’, kıtât- (<*katığaz-) ‘sertleşmek’,
ulat- (< * uluğaz-, krş.: ET. uluğad-, TT. VII 2832) ‘büyümek’.
E. V. Sevortyan, -ay (-az) ekini daha eski olan -ğay ekinin bir varyantı olarak
görüyor vey~r~d~z uygunluğuna dayanarak onun fiil oluşturan -ar ekiyle ‘ses
bilgisel akrabalığı” konusunda bir sonuca varıyor (bk. Sevortyan, 1962: 278). Ka-
raimcede azğay- ‘azalmak’, ‘küçülmek’ şekli kaydedilmiştir; bu şeklin Karakal-
pakçada bulunan azay- şekli ile karşılaştırılması, -ay ekinin ğay'a götürülmesinin
doğruluğuna sanki kesin olarak inandırıyor. Fakat tek olan bu örnek şüpheleri
dağıtmıyor, tam aksine artırıyor, azğay- şekli; sarğay-, ulğay- fiillerinin benzeri
olarak ortaya çıkabilirdi: sarğay-, ulğay- fiillerinin sarı (<sarığ) , ulu (<uluğ)
sıfatlarıyla ilişkisi, kelimenin keyfi olmayan ayrışmasına götürüyor; yeniden ayır
ma sonucunda türeten kökün son ünsüzü fiil oluşturan ekin terkibinde görünüyor.
164 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
krş.: sarığ-ay- > sarı-ğay-, uluğ-ay- > ulu-ğay-, -ay (-az) ekinin -ar ekiyle “ses
bilgisel akrabalığını” kanıtlamak bizce imkânsızdır.
-ay ekinin ana tipi -az şeklinde onarılıyor. Onu, güvenli bir şekilde onarılmış
olan *az- ‘etmek, yapmak’ fiiliyle bağlama girişimlerinde bulunulmuştur, krş.:
ET., EÖzb. eyla-, AzT. ela-. Böyle bir bağlantının kurulmasında asıl engel, *âz-
fıilinin ve -ay (-az) ekinin anlam farklılığıdır: *âz- geçişli fiildir, -ay (-az) ekli
bütün türemiş fiiller ise geçişsizdir.
-ar ~ -ır
-ar —ır eki, adlardan ve sıfatlardan fiil gövdeleri oluşturur, -ar —ır ekli
fiiller geçişsizdir, -ay eki gibi, fıilliğin verimsiz bir göstergesi olan -ar - -ır eki
de yeni bir nitelik ya da durum kazanma ile ilgili süreçleri bildirir, ör.: ET. ermâ-
gür- ‘tembellik etmek’, ‘ihmalkârlık göstermek’ (TT. II A94), eskir- ‘eskimek’,
‘yıpranmak’ (XX G195), yürüiîgâr- ‘beyazlaşmak’ (Suv 5949), kögâr- ‘mavileş
mek, göğermek’ (MK II 84), küzar- ‘yaklaşmak’ (sonbahar hakkında) (MK, II,
77), kızar- ‘kızarmak’ (KBK 1900, kurır- ‘kurumak’ (MK, II, 77), sarğar- ‘sarar
mak’ (MK, I, 486; Uig, I, 3712); Alt., Kar., Kar.-Balk., K. Kalp., Tat., Hak. ağar-,
Özb. akar- ‘ağarmak, beyazlaşmak’, ‘kırlaşmak’; Alt., Kar., TT. karar-, Yak.
harar— harar- ‘kararmak’; AzT. göyâr-, Alt. Zrögör-’mavileşmek, göğermek’,
‘filiz vermek’, ‘büyümek’, Nog., Hak. köger- ‘mavileşmek, göğermek’, Çuv. ka
vağa r- ‘mavileşmek’, ‘kırlaşmak’, ‘küflenmek’, ‘paslanmak’, Yak. kögör- - kö-
gör- ‘yeşillenmek’; AzT. bozar- ‘boz renkte görünmek, kül rengi olmak’; Alt.,
Kar. sarğar-, TT. sarar- ‘sararmak’; Alt., Kar. kızar-, Tat. kızar-, Hak. hızar-, Yak.
kıtar- ‘kızarmak’; Alt. d’ajar-, Kar. yaşar-, Hak. çazar- ‘yeşillenmek, yeşermek’;
Alt. kiskar-, Kar., Kar.-Balk. kıshar-, Nog., Tat. kiskar-, QA). kiskar- ‘kısalmak’;
Alt., Kar., Özb. eskir, K. Kalp., Nog. eskir- ‘eskimek’, ‘yıpranmak’; Kar. kubar- -
kuvar-, Hak. hubar- ‘sararmak, solmak’; Kırg. çakşır-, Tat. yahşır- ‘iyileşmek’;
Tat. tazar- ‘iyileşmek’; TT. bayır- ‘zenginleşmek’; Yak. kieher- - kieher- kieher-
‘akşam çökmek’, tâhır- - tcıhîr- ‘taşa dönmek, taş olmak’ (bk. Haritonov, 1954:
128), âtır- ‘ad kazanmak’, ‘ünlemek’, ‘yücelmek, şöhret kazanmak’.
E. V. Sevortyan’ın (bk. Sevortyan, 1962: 254) Mahmud Kaşgarlı’nın Diva
nından delil olarak gösterdiği tazar- ve tazğar- ‘kelleşmek, kel olmak’ (MK, II,
77, 178), küzar- ve küzgâr- ‘yaklaşmak; sonbaharla ilgili’ (MK, II, 77, 196) ör
nekleri her ne kadar böyle bir bağlantının varlığı ile ilgili varsayım lehine delalet
etse de -ar - -ır ekinin -ğar - -kar ekiyle bağlantısı kesin olarak tespit edilmiş
sayılamaz, -ar ve -ğar - -kar eklerinin birbirinden ayrılmasında asıl nokta, -ar -
-ır ekli fiillerin -yukarıda belirtilenler dışında- tümünün geçişsiz oluşudur, oysa
-ğar - -kar ekinin yardımıyla oluşmuş fiiller geçişlidir. İlave olarak, -ğ' nın bir
ünsüz sonrası pozisyonda düşüşünün sıra dışı olduğu Türk dillerinde -ar ve -ğar-
-kar eklerinin her ikisinin de kullanılması dikkat çekicidir ve böylece -ar' ın -ğar
ekinin ses bilgisel bir çeşidi şeklinde yorum olasılığı aslında yoktur.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 165
-ar ~ -ır ekinin anlamı hakkında tüm söylenenlerden şöyle bir sonuç çıka
rılabilir: Derinlere, bu ekin başlangıç durumunun tamirine doğru ilerleyebilmek
için dayanılacak bir çok belirti vardır. Yakutçada kieher- ‘akşam çökmek’ fiilinin
kiehe bu ol- birleşimi ile anlam özdeşleşmesi (bk. Haritonov, 1954: 134) ve -ar ~
ır ekinin ar- ‘olmak’ fiiliyle tahmin edilen ilişkisine dikkat çekilmesi37 etimolojik
arayışlar için sağlam bir temel oluşturur ve Türk dillerinde ikincil fiil gövdeleri
nin oluşum ilkelerinin belirlenmesi yolunu gösterir.
-al
Türetilmiş gövdelerin terkibine ve verilen içeriğin niteliğine göre -al eki; -ay
(-az) , -ar ~ ır eklerinden pek farklı değildir, ör.: ET. yokal- ‘yok olmak, kaybol
mak’, ‘mahvolmak’ (KBN 608), kartal- ‘rahatsız edilmek’, ‘tazelenmek, deşil
mek, yeniden açılmak’ (yara hakkında) (MK, II, 234), kobzal- ‘seslenmek’ (ko-
buz hakkında) (MK, II, 235); AzT. dincal- ‘dinlenmek’, sağal- ‘iyileşmek’, da
ral- ‘darlaşmak, dar olmak’; Kar. azal- ‘azalmak’; Kar.-Balk. karal- ‘kararmak’;
K. Kalp, çoğal-, Tat. yuğal-, TT. yoğal-, Özb. yûkâl- ‘yok olmak’, ‘kaybolmak’,
‘mahv olmak’; K. Kalp, ofîgal- ‘iyileşmek’; Tat. tözal- ‘iyileşmek, yoluna gir
mek’, ‘düzelmek’; Trm. yükal- ‘incelmek’, kemel- ‘azalmak’, Trm. ğışğal-, Çuv.
keskel- ‘kısalmak’; Çuv. şural- ‘beyazlaşmak’, Hak. sarğal- ‘sararmak’
-al ekinin geçen yüzyılın ortalarında A. Kazem-Bek tarafından sunulmuş olan
(bol- ~ ol- yardımcı fiiline dayandırılan) etimolojisi (bk. Kazem-Bek, 1846: 175),
ses bilgisel açıdan pürüzsüz olmamakla birlikte yeterince ikna edicidir, [krş.: TT.
kaybol- (< kayb ol-, Ar. sj#-), Trm. yök bol- ‘yok olmak’]: Bağımsız kullanımda
bol- fiilinin başındaki b’ nin kayboluşu yalnızca Oğuz grubu dillerinde olmuştur,
diğer dillerde b ' nin kaybolması görülmez. Herhâlde, diğer kelimelerle birleşimde
/ı’nin kaybolmasının sebebi; ünsüzlerin pozisyon olarak bir araya gelmesi (krş.:
yok bol-, sarig bol-) ve 6’nin ünlüler arasında bulunması (krş.: kara bol-, kıska
bol-) olmuştur.
-gar ~-kar
37 Mahmud Kaşgarî’yle krş.: kızardı, kızıl erdi’den geliyor (MK, II, 163).
166 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
mek’; AzT. suvar- (< suvğar-) , Nog. suvğar-, Çuv. şâvar- ‘sulamak, su vermek’;
Kaz. tengger- ‘denkleştirmek’; K. Kalp, ongğar- ‘düzeltmek’, ‘düzene koymak’,
angğar- ‘anlamak’; Nog. esker- ‘hatırlamak’; Tat. songğar- ‘geç kalmak’, cilgar-
‘esmek’; Trm. çıngar- ‘doğru olmak’, ‘ciddi olmak’.
-at ~ -ıt
-at —ıt ekinin türemiş fiil gövdelerine verdiği anlam, -al ekli (‘bir şeyle
yapmak, bir şeye dönüştürmek’) gövdelerin anlamına doğrudan doğruya zıttır:
ET. yegat- ‘yüceltmek’, ‘iyileştirmek’ (TT. 18); Kar.-Balk. tüzet-, Trm. düzet-,
Özb. tuzat- ‘düzeltmek’, ‘düzene sokmak’, ‘tanzim etmek’, tûlat- ‘doldurmak’
(bk. Gulyamov, 1954: 72; tûlat- sözcüğü geleneksel olarak tul- ‘dolmak’ fiilinin
ettirgen çatı şekli olarak görülür), yûkât- ‘kaybetmek’, ‘mahvetmek, yok etmek’;
Trm., Özb. berkit- ‘pekiştirmek, sağlamlaştırmak’; Çuv. şurat- ‘badanalamak’,
pujat- ‘boşaltmak’.
-at —ıt ekli gövdelerin anlamı ve şekil bilgisel göstergenin dış görünüşü,
bu ekin et- yardımcı fiilinden gelişmesi ile ilgili varsayıma tam bir ciddiyetle
yaklaşmayı sağlar, krş.: Kar. alğış et- ‘hayır dua etmek’, ‘teşekkür etmek’, tüz et-
‘düzeltmek, düzleştirmek’, tınç et- ‘sakinleştirmek’; K. Kalp. gİırs et- ‘gürlemek,
gürültü yapmak’; TT. kaybet- (< kayb et-) ‘kaybetmek’; Trm. bâr et- ‘var etmek,
yaratmak’,yök et- ‘yok etmek’, lâp et- ‘abartmak’.
-sa
-sa ekli gövdeler, şart kipi şeklinin kökeni hakkındaki sorunun açıklanması
ile bağlı olarak anlatılmış ve çözümlenmiştir (bk. Gulyamov, 1954: 58). -sa ekinin
dil bilgisel anlamı olan isteklilik, niyetlilik, öyle görünüyor ki ilk başlarda onun
sözcüksel anlamı olmuştur (‘istemek, dilemek’).
Çağdaş Türk dillerinde -sa ekli gövdelerin sayısı çok azdır. Eski Türkçe yaz
ma eserlerde ise onları yeterince görmek mümkündür, krş.: açsa- ‘açmak istemek’
(MK, I, 276), evsa- ‘eve acele etmek, eve gitmek istemek’ (MK, I, 277), içsa- ‘iç
mek istemek’ (MK, I, 276), kurutsa- ‘kurutulmuş yoğurt süzmesi (kurut) istemek’
(MK, III, 332), alığsa- almak istemek’ (MK, I, 281); AzT. T., Tat., TT. susa-, Alt.
süza-, Kar., Özb. suvsa-, Tuv. suksa-, Trm. şuvşa-, Hak. suhsa-, Yak. utat- (uta-t-)
‘susamak’; AzT. garibsa- ‘özlemek’; TT. (ağızlarda) erse- ‘evlenmek istemek
(bayan)’ (bk. Caferoğlu, 1943: 220). İsteklilik, niyetlilik ifade eden -sa ekinin de
ğerlendirme anlamında kullanılan -sa ekiyle bağlantısı ile ilgili sorunun çözümü
büyük bir dikkat ve itina istiyor, krş.: TT. çoksa- ‘çok hesap etmek, fazla saymak’.
Burada belli ki kökence farklı olan ekler karıştırılmıştır (bk. Sevortyan, 1962:
295). Türkiye Türkçesinden örnek olarak getirilen fiilde ‘biriktirmek; toplamak;
ayırmak’ ve ‘gıpta etmek’ gibi anlamların bulunması özel olarak bunu göstermek
tedir.
-sa eki ad gövdelerine eklenmiştir. Fakat bazı durumlarda bu ekten önceki
kısım mutlaka bir fiil gövdesi olarak açıklanabilir, krş.: ET. içsa-, alsa-. Mahmud
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 167
Kaşgarlı’nın Divanı’nda bu türden olan örneklerde keyfi olarak -iğ eylem adı eki
nin kullanıldığı (Brockelmann, 1951-1954; 212) göz önüne alınarak bu durumun
ortaya çıkışı basitleşme (alığsa- > alsa-) sonucunda mümkün sayılabilir.
-ık• ~ -uk•
-ık ~ -uk ekli gövdeler edilgen anlama sahiptir. Onlardan bazıları fiil gövde
lerinden oluşurlar. Bundan dolayı -ık ~ -uk ekinin edilgen çatı göstergesi olduğu
konusunda fikirler mevcuttur, ör..: ağuk- ‘zehirlenmek’ (Suv. 59317; TT. III28),
adak- ‘tehlikeye maruz kalmak’ (Suv. 9014), açık- ‘acıkmak’ (MK I 190), antık-
‘yemin etmek’ (Kuanı??), birik- ‘birleşmek’ (TT. 1136), çavık- ‘ünlenmek’ (Suv.
48121), inçik- ‘sakinleşmek’ (MK, I, 243), yağık- ‘düşmanlık etmek, düşman ol
mak’ (MK, III, ~!6),yerik- ‘basmak, oturmak, çökmek’, ‘yerleşmek’ (KBK 30814),
yutak- ‘yolların buz bağlaması sebebiyle yem kıtlığından ölmek’ (MK, III, 76),
ımınguk- ‘acı çekmek, ızdırap çekmek, zorluk çekmek’ (MK, III, 395), uçuk- ‘bit
mek, sonunu bulmak; ölmek’ (KBN 33812); AzT., TT. gecik-, Kaz. keşik-, Kar.,
Kar.-Balk., Kırg., Özb. keçik-, Tat. kiçık- ‘gecikmek, geç kalmak’; Kaz., K. Kalp.,
Nog. aşık-, Kar. açıh-, Kırg. açık- ‘acıkmak’; Kaz., K. Kalp., Nog., Tat. birik-,
Kar., Kar.-Balk., Kırg., Özb. birik-, Trm. birik-, Hak. pırık-, Şor. pirik- ‘birleş
mek, birikmek’; Kaz., K. Kalp., Tat. tarik-, Kırg. tank- ‘ihtiyaç hissetmek’, ‘zor
durumda bulunmak’; Kar. yoluh-, K. Kalp, colîk-, Özb. yülik- ‘görüşmek’, Tuv.
hirik- ‘hafifçe kirlenmek’; Şor. şabık- ‘yayılmak’ (haber, ün hakkında).
-ırka ~ -urka ~ -ırğa ~ -urğa
-sı(n) ~ -su(n)
-sı(n) —su(n) (bk. Sevortyan, 1962: 295-316) ekli fiiller, hepsinin bir an
lam demetinde yaklaştırılması ve birleştirilmesi mümkün olmayan birçok ilave
anlama sahiptir. ‘Benzemek’, ‘gibi görünmek, kendini birine, bir şeye benzet
mek, kendini biri gibi göstermek’, ‘biribirlerini saymak’, ‘kendini bir şey gibi
göstermek’, başka bir deyişle; benzetme, iddialı (yüksekten atıp tutma)- değer
lendirme, bir şey olarak değerlendirme anlamları üstünlük teşkil etmektedir, (krş.:
E. V. Sevortyan’da taklit ve değerlendirme anlamı, Yakutça malzemelerini göz
önünde bulunduran L. N. Haritonov’da iddialılık anlamı) (bk. Sevortyan, 1962:
315; Haritonov, 1954: 143).
-sı(n) ~ -su(n) ekinin ek anlamları arasındaki farklar, çatı şekillerinin içeri
ğinin özgünlüğü ile açıklanabilecek türdendir. Örnek olarak, dönüşlülük çatı eki
bazen kendi başına ‘bir şey sayma’ anlamı ifade eder. Bundan başka, -sı ~ -su,
-sın ~ -sun ekleriyle bir arada, içeriğinde teşvik anlamının bulunduğu -sıt ~ -sut
ekinin de kullanılması ilginçtir, krş.: Nog. kemsin-, Trm. kemsin- ‘kendini sıkıntı
çeken saymak’, ‘kendini aşağılanmış hissetmek’, K. Kalp., Nog. kemşlt-, Trm.
kemşit- ‘aşağılamak’. Böylece, yukarıda sıralanan anlamlar, çatı şekillerinin an
lam farklılıklarından yola çıkılarak ayrılabilir ve kendi aralarında birleştirilebilir
ler: Benzetme anlamı, değerlendirme anlamları ile -etken çatı şekli; iddialı- ve bir
şey sayma anlamları- dönüşlü çatı şeklidir. Fakat gerçekte biz, biraz farklı bir du
ruma sahibiz: Anlamlar tam olarak sunulan şemaya uymuyorlar ve sonuç olarak,
ya karıştırmaya maruz kalmışlardır ya da çatı şekillerinin anlamlarına bağlı olma
dan ayrılırlar. -sı(n) ~ -su(n) ekli tüm şekillerin tek bir kaynağa dayanma ihtimali
azdır. Örnek olarak, Kırg. boysun-, Nog. boysin-, Tat. buysın- ‘boyun eğmek, itaat
etmek’ fiilleri, boyun ve sun- kelimelerinin birleşiminden oluşmuşlardır, krş.: ET.
boyun su- ‘itaat etmek, teslim olmak’ (MK, III, 248); EÖzb. boyunsun- ‘boyun eğ
mek’. Buradan şöyle bir sonuç çıkarılabilir: -sı(n) ~ -su(n) ekli fiiller bir dereceye
kadar şartlı olarak bir grupta birleşirler.
Nog., Tat. kıziksin- ‘ilgi duymak’; Nog. avansı- ‘kendini saf yürekli göstermek’,
karağansı- ‘bakıyor gibi görünmek’; Nog. kereksi(n)-, Hak. kireksi(n)-, Şor. ke-
reksi(n)- ‘ihtiyacı olmak’; Tat. küpsın- ‘fazla olarak görmek’; Trm. yüksün- ‘yük
olarak görmek’; Hak. ârsı(n)- ‘keyifsiz, rahatsız olmak’; Şor. arsın- ‘kuvvetten
kesilmek’. Ayrıca krş.: Tuv. çuksu- ‘katran kokmak’, demirzi- ‘demir tadı ver
mek’, ‘demir kokmak’, hanzı- ‘kan kokmak’.
-sı(n) ~ -sıı(n) eki, etimolojik açıdan birinci kısmı açık olmayan birleşik gös
terge -ımsı(n) ~ -umsu(n) -’un bir parçasıdır, krş.: ET. eşimsin- ‘kendini dost ola
rak göstermek’ (QBK 24110), tarımsın- ‘ekiyormuş gibi davranmak’ (MK II 259),
begimsin- ‘kendini bey olarak görmek’ (TT. VII 425); Kaz. özımsi- ‘biriyle ilişki
de serbest davranmaya kendine izin vermek’, kılınışı- ‘cilve yapmak’; Tuv. ejim-
zin- ‘arkadaş olarak görmek’ (bk. İshakov-Pal’mbah, 1961: 268); Yak. bayımsıy-
‘kendini zengin olarak göstermek’, ‘zenginliğiyle övünmek’, bögömsüy- ‘kendini
güçlü olarak görmek’. Ayrıca krş.: TT. azımsa- ‘yeterli görmemek’, ‘memnun
olmamak’, ‘küçümsemek’, benimse- ‘bir şey üzerinde hak iddia etmek’, ‘benim
semek’.
İddia-tahmin ve değerlendirme anlamlarında -sı(n) —su(n) ekine gelince;
İ. H. Urusbiyev, onun Balkarca sun- ‘biri olarak sanmak (görmek)’, ‘yanlış var
saymak, düşünmek’ fiili ile olan anlam yakınlığını belirtiyor: O kelgen Ahmat
sundum ‘o geleni Ahmet sandım’, az sundu ‘o, az olduğunu sandı (düşündü)’,
krş.: Kar.-Balk. azsın-, Nog., Tat. azsın- Şor. assın- ‘az, yetersiz olarak görmek’
(bk. Urusbiyev, 1963: 47).
-sı(n) ~ -su(n) ekinin istek eki -sa ile olan ilişkisiyle ilgili soruda, bu eklerin
hem içerik, hem kökenlerine göre birbirlerinden ayrıldıkları şeklindeki olan bakış
açısı tamamen kabul edilebilir gibi görünmektedir (bk. Brockelmann, 1951-1954:
211-213; Râsânen, 1957: 150-151; Ramstedt, 1957: 147, 168; Sevortyan, 1962:
295; krş.: Bang, 1916: 917; Deny, 1921; 534-536; Baskakov, 1953: 40; Kononov,
1956: 262).
Fiil yapımında birleşik şekillerin payı çok büyüktür. Hemen hemen her yerde
yayılmış olan et-, kıl-, bol-, -ur fiillerinin yanı sıra, adla olan birleşik gövdelerin
yardımcı öğesi görevinde kullanım alanı dar olan başka fiillere de rastlanmakta-
dır. ör.: AzT. elli-, Trm. eyle-, Uyg. âyli-; Raşk.yaha-, Tat. mvc/-; TT.ya/;-, buyur-;
Çuv. tu-; Yak. ğın-
170 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
İsimle olan birleşik gövdeler ya da birleşik fiiller herhangi bir addan türerler
ve fiil yapımında oldukça verimli bir çeşit oluştururlar.
Yardımcı fiillerin yardımıyla oluşan fiil gövdeleri, sık sık çekimli gövde
lerle bir arada kullanılır, krş.: AzT. arzu et- ve arzula- ‘istemek’; K. Kalp, habar
et-, habar kil- ve habarla- ‘haber vermek, bildirmek’; Özb. iş kil- ve işla- ‘yap
mak’, ‘çalışmak’. Bununla bağlantılı olarak, birleşik ve çekimli biçimlerin anlam
ilişkisi hakkında soru ortaya çıkmaktadır. Yardımcı fiillerin adlara eklenmesi, ek
bir anlam bildirimiyle ilgili değildir ve sadece onların eylemleştirme aracı olarak
kullanılır (bk. Bayliyev, 1944: 6; Kibirov, 1959: 152-153; Alekperov, 1961: 6; Yu-
sipova, 1962: 105-107). Özel olarak, bu ekleme Arapçadan, Farsçadan, Rusçadan
ve diğer dillerden alınmış, dil bilgisel yapısına bağlı olmadan ad olarak algılanan
kelimelerin fiil sınıfına götürülmesi amacına hizmet eder, ör.: AzT. tasdiğ et- ‘tas
dik etmek’, hiss et- ‘hissetmek’, söhbât ela- ‘sohbet etmek’, ğonağ elci- ‘misafir
etmek’; Gag. vatiz et- ‘vaftiz etmek’, mobilizovat et- ‘seferber etmek’, pişman
ol- ‘pişman olmak’ (bk. Pokrovskaya, 1964: 167); K. Kalp, cüvap ber- ‘cevap ver
mek’, hayran bol- ‘hayret etmek’; Kum. oy et- ‘düşünmek’; Nog. habar et- ‘du
yurmak, haber etmek’, yok bol- ‘kaybolmak’; TT. söz et- ‘konuşmak’; Trm. harç
et- ‘harcamak’; Özb. analiz kil- ‘analiz etmek’, mamnun bul- memnun olmak’;
Uyg. taşkil et- ‘kurmak’, yad ayli- ‘hatırlamak’, zvonit kil- ‘telefonla aramak’;
Çuv. hıbar tu- ‘duyurmak, haber vermek’.
Anlam açısından gerekmediği hâlde basitlerin yerine ada dayanan birleşik
fiil gövdelerinin kullanılması, belli ki üslup gerekliliği ile açıklanabilir. R. A.
Aganin’in belirttiği gibi, bir biçimin yerine başkasının kullanılması, ad kısmının
anlam açısından vurgulanması görevini taşır (bk. Aganin, 1962: 67). V. İsengali-
yeva, ada dayanan fiil oluşumunun birleşik ve çekimli yöntemlerinin ilişkilerini
başka türlü belirliyor. İsengaliyeva şöyle yazmaktadır: “Türk dillerinde fiil soyut
bir anlama sahip olduğunda, birleşik yöntem üstünlük teşkil eder.” (İsengaliyeva,
1966: 183).
III. BÖLÜM
0.1. Belirtilerinin kapsamlı bir listesini vermek (bk. Borovkov, 1951: 119; çe
şitli yazarların makaleleri için bk. MTPKY, 1965) ve büküm ile aralarında net bir
sınır çizmek için çok çaba harcanmasına rağmen eklemeliliğin tek ve herkes ta
rafından kabul edilmiş bir tanımı bulunmamaktadır (örnek olarak bk. Holodoviç,
1941: 94-96; Skalicka, 1966: 158-159). Ne yazık ki sorunun bilimsel çözümü, yan
şeylerle, asıl eklemenin kelime değişiminde bükümlülere göre basit bir yöntem
olarak yorumlanması ile karmaşık bir hâle getirilmiştir. Sadece I. A. Baudouin de
Courtenay’dan öncekiler değil, onun bazı çağdaşları da dile ait şekillerin gelişme
sürecini kesin olarak en basit “yalınlamadan” kısmen mükemmel “eklemeyi” ge
çerek en mükemmel olan “büküme” (Baudouin de- Courtenay, 1909: 196) yavaş
yavaş geçiş şeklinde algılamışlar. N.Y. Marr şöyle yazmıştır: “...Yalınlama-kay-
naştırma durumu gibi hükümlülük ve ekleme de kronolojik olarak daha sonraki
üç dönüşümdür, ayrıca onlar arasından bükünlülük dönüşümü, insan dilinin daha
gelişmiş tipini temsil eder.” (Marr, 1934: 10).
sözcüklerin düzeni (Wörterbau, Wörtermorphologie) değil, bunun dışında söz dizimi veya
cümle düzeni (Satzbau, Satzmorphologie) de düşünülmelidir.” (Baudouin de Courtenay,
1909: 201)
174 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
zanıyor (L. Tesniere ile krş.: “Ekleme, genel bir olaydır” Tesniere, 1959: 32; ay
rıca bk. Borovkov, 1951: 122; Schmidt, 1971: 255-258). Geleneksel şekil bilgisel
bağlantılı sınıflandırmanın temelinde duran “malzeme” ve “biçimsel” unsurların
kaynaşma derecesi de değişiyor. Fakat bu, yalınlayan dillerin mutlaka bağlantılı,
bağlantılı dillerin ise bükümlü olacakları anlamına gelmez.
0.2. Türk dillerindeki eklerin sınırlı, kesin belirlenmiş anlam-işlev yüküne sa
hip olması sonucu olarak, onlarda kısmen özerklik ve sabitlik bulunur. Kaynaşma
süreçleri zayıf gelişmiştir, eklerin etimolojik şekilleri ağır ağır dağılmaktadır. Bin
yılı aşkın bir sürede onlar, önemli bir değişikliğe uğramamış, tamamen veya he
men hemen tam olarak kendi dış görünümlerini korumuşlar. Bundan dolayı Türk
dilleri, bu eklerin bağımsız kelimelerden türeyiş izlerini örneğin, Hint-Avrupa dil
lerinden önemli bir derecede, daha büyük ölçüde açığa çıkarmaktadır. Bu durum
dil bilgisel araştırmaların niteliğini belirgin bir şekilde etkilemektedir. Herhangi
bir şeklin analizinin ve betimlemesinin yapıldığı Türkoloji çalışmalarının birço
ğu, etimolojik bakışları da içine almakta veya bilhassa etimolojik nitelik taşımak
tadır. -lar çokluk ekinin 10’dan fazla etimolojisi mevcuttur. İsmin yaklaşma hâli,
ilgi hâli, belirtme hâli ve ayrılma hâli eklerinin birkaç etimolojisi vardır. Sıfatların
tam olmayan belirti şekilleri, zaman şekilleri, dolaylı kip şekilleri, çatı şekilleri
vb. eklerinin etimolojik açıklamaları önerilmiş ve detaylı olarak yorumlanmıştır.
Etimolojik araştırmalar seyrinde, gerek ses uyumları ve ayrı ayrı eklerin kö
keni ile ilgili tipik olmayan sorunlar üzerine, gerekse dil bilgisel şeklin gelişi
minin genel sorunları üzerine farklı bakış açıları çatışıyor. Bununla ilgili ortaya
çıkan teorik tartışmaların temelinde eklerin etimolojik olarak incelenmesinin ola
nak ve sorunlarının farklı değerlendirmeleri, aynı zamanda eklerin oluşumunun
yöntem ve tarihî derinliklerinin farklı tanımlamaları yatmaktadır.
Bundan birkaç yıl önce bu tür incelemelerin faydası ve amacı üzerine ken
di bakış açımızı açıkladık (bk. Şçerbak, 1974: 31). Çıkardığımız sonuçların esa
sında, biçim bilgisi alanındaki etimolojik arayışların tesadüfi, yüzeysel yakınlık
riskini de yanında bulundurduğu ve araştırmacının kullanabileceği ara şekiller
olursa yalnız o zaman kabul edilebilirliği düşüncesi vardır. İzah edelim: Bağımsız
kelimelerin şekil bilgisel unsurlara dönüşmesindeki temel faktör, onların tek he
ceye veya tek sese varıncaya kadar basitleşmesi, çekilmesidir. Bir yandan eklerin
ses terkibinin sınırlılığı, öte yandan onların sayısının orantılı bir şekilde hudutsuz-
luğu, eklerde kaçınılmaz olarak büyük bir ölçüde dil içi ve diller arası eş seslilik
oluşturur. Kökenine göre farklı olan ekler ayrı ayrı Türk dillerinde ve hatta bu
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 175
dillerin birinde (yani aynı dilde) dış görünüşçe tamamen veya kısmen örtüşebilir.
ör.: Karaçay-Balkarca, Kumukça ve Özbekçenin ağızlarında adın belirtme ve ilgi
hâli ekleri, Çuvaşçada adın belirtme ve yaklaşma hâli ekleri vs. Üstelik genetik
olarak farklı ekler, hem dış görünümlerine, hem de anlamlarına göre örtüşebilir
veya yaklaşabilirler, krş.: Eski Türkçede (Moğolcadan gelmiş olan) -t çokluk eki:
tegit ‘teginler’, tarkat ‘tarkanlar’ (bk. Melioranskiy, 1899: 80), Yak. toyot ‘bay
lar’, hotut ‘hatunlar’ ve Farsça aracılığı ile Arapçadan gelmiş olan -at çokluk eki:
EÖzb. bağat ‘bahçeler’ begcit ‘beyler’, ETT. ağavat ‘ağalar’ (bk. Deny, 1921:
156; Brockelmann, 1951-1954: 151).
Eklerin etimolojik olarak incelenmesinin amaçları çeşitlidir. Geleneksel kar
şılaştırmalı metodun uygulanması sonuç vermediğinde tarihsel bilgi edinmenin
ek kaynağı olarak bu tür incelemeler gereklidir. Bunun dışında, etimolojik incele
me dil bilgisel şeklin tarihinin genel olarak öğrenilmesi amaçlarına hizmet eder.
Türk dillerinde ve onların çok sayıda olan diyalektlerinde şekil bilgisel unsurların
sözcük anlamlarını kaybederek yardımcı görevine geçişinin farklı düzeyleri tem
sil olunmaktadır. Bu da onların etimolojik olarak açıklanmasını kolaylaştırır ve
bazı durumlarda onu yeterli derecede güvenilir yapar. H. Hirt, Hint-Avrupa dille
rindeki bükümün doğasının açıklanması için bükümün gelişmesini gözlemlemeyi
sağlayan dillere başvurmak faydalı olurdu, diye belirtip O. Böhtlingk’in Yakutça
Grameri’ne dayanırken özellikle bunu kastediyordu (bk. Hirt, 1904-1905: 38, 40,
41, 84).
Eklerin etimolojisinin yapılmasında amaca uygunluğun ve faydalılığın en
önemli şartları; tarihilik ilkelerine uyma, azami kamtlılık ve dikkatliliktir. Bu
şartlara çok ciddi bir biçimde uyulmadığı takdirde herhangi bir başarının elde
edilmesi zordur. Çünkü E. V. Sevortyan’ın belirttiği gibi, “şekillerin etimolojik
olarak araştırılması alanında Türkolog’un kullanımında araştırmayı öznellikten
ve keyfîlikten koruyacak olan yeterince güvenilir tespitler şimdilik bulunmamak
tadır” (Sevortyan, 1962: 5).
1.0. Şekil bilgisel unsurların oluşumu ve gelişimi, dil bilimcilerin sürekli dik
kat merkezinde bulunan ve kendisine aşırı ilgi toplayan sorunlar arasında değildir.
Ama yine de günümüze kadar bu sorunun incelenmesine adanmış olan birçok ça
lışma birikmiş ve onun çözüm yollarına olan bakış açıları sonuçta şekillenmiştir.
Belirtilen alandaki tüm bu verileri toparlayarak şekil bilgisel unsurların aşağıda
ki oluşum yöntemlerinden söz edildiğini söylemek mümkündür: 1. Bitişkenlik,
2. Uyum, 3. Ayrılma, 4. Seslerin yer değişimi, 5. Ünlü uyumu, 6. Kaynaşma. Bun
lardan bir kısmı V. Tauli’nin makalesinde nitelendirilmiştir (bk. Tauli, 1956: 170).
Bu nedenle biz, sadece genel düşünceleri belirteceğiz ve esas olarak günümüz ku
şak Türkologlarının Türk dilleri için öneminden sıkça bahsettikleri son üç yöntem
üzerinde duracağız.
Eklerin bitişkenlik kökeni en eski ana fikirlerden biridir ve belki de en yaygın
olanıdır (bk. Drexel, 1952: 190). Bu fikre göre bağımsız sözcük birimleri, önce
176 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
Ayrılma, ilk başlarda parçalara ayrılmamış olan bir bütünden onun ayrı ayrı
parçalarına dil bilgisel anlam verme ve ondan sonra onları başka kelimelere ekle
me yoluyla, eklerin ve bükümlerin oluşmasıdır. (“Ayrılma metaanaliz sonucudur’’
Jespersen, 1949: 384). krş.: L.N. Haritonov’la krş.: fiil gövdelerinin son seslerinin
şeklî unsurlar olarak algılanışı (bk. Haritonov, 1955: 148-149). O. Jespersen, son
eklerin, birleştikleri sözcükten bir veya birkaç sesi “ilhak etmesi” olayını ayrılma
nın bir çeşidi olarak adlandırmıştır (bk. Jespersen, 1949: 386).
Şekil bilgisel unsurların kökeninin açıklanmasında sorun iç bükümün olu
şumu ile ilgili olduğunda seslerin yer değişiminden bahsedilir. Burada iki aşama
vardır: “Eklenmiş olan ünlü ek, komşu bulunduğu kök hecenin (genelde vurgusuz
olan) ünlüsünün benzeşmesine sebep olur ve daha sonra uygun dil bilgisel ulamı,
artık kök ünlüsünün değişimiyle yansıdığı için gereksiz kalır ve düşer” (D’yako
nov, 1967: 201). Dil bilgisel şekil oluşumunun yöntemlerinden biri olarak seslerin
yer değişimi anlayışı, ünlülerin yer değişimini de kendi içine alır.
Ünlü uyumu, Türk dillerinde ünlülerin tipiyle ayrılan, başka bir deyişle,
uyum paralelizmleri oluşturan sözcük çiftlerinin varlığını açıklama deneyimle
riyle ilgili “sözcük-ses sistemi” veya “gövdelerin kendine özgü ve özgün iç bükü
mü” (Sanjeyev, 1953: 116) statüsünü almıştır. G. D. Sanjeyev, ünlü uyumunu dil
bilgisel anlamların ifadesinde bitişmeden daha önceki bir yöntem sayarak kendi
bakış açısını T. A. Bertagayev ve B. Y. Vladimirtsov’dan alıntılar yaparak sağlam
laştırmıştır (age., 117-118). T. A. Bertagayev, “sözcük anlamlılığına bağlı olarak
ses değişiminden” bahsetmiştir (Bertagayev, 1948: 99), B. Y. Vladimirtsov’un
fikrine göre ise “Moğolcada ahhâ “büyük olan, yaşça büyük erkek kardeş”/ ehhe
‘yaşça büyük olan, anne’ türünden olan paralellikler, Moğolcada uyum yardımıy
la cinslere göre ayrımın yapıldığı anadilden kalmıştır” (Vladimirtsov, 1929: 133).
40 Bu durumda biz “fiil” kelimesini şartlı olarak kullanıyoruz; fiil şekilleri hareket adlarından
türemiştir.
178 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
Türk dillerinde soru zamiri ile şahıs ve işaret zamirlerinin çekim şekillerinin
ünlüleri arasındaki fark, ünlülerin yer değişimine dayanarak açıklanıyor (bk. Ga-
bain, 1951: 585; Menges, 1968: 80, 120-121; Doerfer, 1976: 11; ünlülerin yer de
ğişimine başka bir bağlamda W. Bang da değinmiştir; bk. Bang, 1916: 1250). krş.:
Tuv. kim, Hak. kem, Yak. kim ‘kim’; TT. ben, bana; Yak. bu ‘bu’manıaha ‘buna’,
manı ‘bunu’, mantan ‘bundan’. Belirtilen farkların nitelik ve ölçüleri, çekimin
zamire ait tipinin ayrılmasıyla belirtilmektedir.
Türk dillerinin gelişiminin erken aşamalarında ünlülerin yer değişiminin or
taya çıkma olasılığını inkâr etmeden yine de şunu kabullenmemiz gerekmektedir:
Türk dillerinde ünlü yer değişiminin; işlevsel yük taşımayan, ses değişiminin (u/a,
e/i, e/â) ilk izleri ile nitelenen sadece en başlangıç basamağı görülebilirdi. Örnek
olarak şahıs zamirlerinin 1. ve 2. şahıs teklik ve çokluk hâllerinde e ve i ünlüleri
nin değişimini alalım: ET. ben, sen, biz, siz (bk. Menges, 1966: 1). Onlar arasın
daki fark, ünlü niteliği ile sınırlı değildir ve bunun dışında, belirtilen zamirlerde
kök unsurların be, bi, se, si; ek unsurların ise n ve z olması konusunda bir kesinlik
yoktur (krş.: Kotwicz, 1936: 33). Diğer bir örnek, teklik 1. ve 2. şahıs zamirlerinin
yalın hâl ve yaklaşma hâli şekillerinde e ve a değişimidir, krş.: ET. ben- bana,
sen- sanga; TT. ben-bana, sen-sana (ayrıntılı olarak bk. Şçerbak, 1977: 123). Bu
yer değişim, men ve sen zamirlerine kanı ~ gani edatının eklenmesine eşlik eden
ünlülerin gerileyici benzeşme sonucu ortaya çıkmıştır:/>ew +ğanı < banğanı <
bangaru <bangar <banga. krş.: Kar.-Balk. biigiin, Hak. pü/ı ‘bu gün’ (<pu kün).*'
Türkiye Türkçesi ağızlarında zamir gövdelerinin ünlüsü farklı bir yönü bulunan
benzeme etkisiyle beraber, değişmemiş bir şekilde korunabilir, krş.: banga, bâ,
beiîge, be, bene, biye, sanga, sâ, senge, se, sene, siye (bk. Aksoy, 1945: 137).
Ben ve sen zamirlerinde damak sırasından art damak sıraya (yumuşak telaffuzdan
daha sert telaffuza) geçişin sadece -e hâlinde gerçekleşmesi ve -e hâli belirtisinin
gövdede bulunan a ünlüsü değil, -a ekinin olması, bu olayın yerelliğini ve onun
zamir çekim örneğinin özgün ve özerk işaretlerinden biri olarak nitelendirmenin
doğru olmadığını açık bir şekilde göstermektedir.
L. Bazin’in ses taklidi kelimeler alanından aldığı olgular da (krş.: TT. pa
rılda- ‘parlamak’, pırılda-'zayii parlama, ışık saçma’) (bk. Bazin, 1961: 14-15;
krş.: Sevortyan, 1955: 123; 1962, 433) ‘gerçek’ ünlü yer değişimine ait değildir.
Çünkü ünlü değişiminin birçok örneğini veren taklit kelimelerde şu veya bu tipte
ünlü kullanımının işlevi dil bilgisel değil, doğal betimleyicidir (“Naturlaut”). Şu
veya bu ünlünün seçilmesi, verilen ses renginin imgesinin özgünlüğüne bağlıdır.
Bu durum, M. Fazılov tarafından Tacikçe dil malzemesi üzerinde derinlemesine
ve kapsamlı olarak açıklığa kavuşturulmuştur. M. Fazılov, şöyle yazmıştır: “Ta-
cikçede bu kelimelerde ünlü sesler arasından a, ıı, i ünlüleri daha sık görülür. Bu
ünlüler birbirinden tonuna göre ayrılır: a- aşağı ton, ıı- orta ton, i- yukarı (yük
sek) tondur; a ünlüsünün aşağı (düşük) tonu, tasvir olunan sürecin doluluğunun*
41 G. Doerfer banga, sanga tipli şekillerin ortaya çıkışını *ka ‘yakınlık’ bağımsız sözcüğünden
oluşmasına bağlamıştır; bk. Doerfer, 1977: 208-214.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 179
yüksek derecesini belirtir” (Fazılov, 1952: 13; ayrıca bk. Fazılov, 1958, 31-33;
Aşmarin, 1925: 144).
Ses uyumu paralelliklerinin kaynağı, sözcüklerin bir sıradan diğerine geçişi
sonucu ortaya çıkan ses varyantlılığıdır. Varyantların meydana çıkışı, her zaman
başlangıç tipin yok oluşuna götürmez. Varyantlar, paralel olarak kullanılabilir ve
sonuçta belirli anlam yükü kazanır, krş.: Tat. açı ‘acı’, âçl ‘ekşi’ (bk. Kiyekba-
yev, 1955: 145). Varyant şekilleri ile ifade olunan anlamların niteliği, ses uyumu
paralelliklerinin varlığının uzak geçmişte ünlü uyumunun “gövdelerin özgün ve
spesifik iç bükümü” olarak kullanımıyla bağlı olmadığının bir kanıtıdır. Bu, yani
varyant şekiller, başlangıç şekillerin sözcük anlamlarının nüanslarıdır (krş.:Se-
vortyan, 1955:123). Biz, Türk dillerinde herhangi bir dil bilgisel anlamın böyle
bir yöntemle düzenli ifadesinin bir tek örneğini bile bilmiyoruz.
A. N. Kononov’un verdiği yorumla42 “kaynaşma”ya gelince, onun gerçekten
de Türk dillerinde geniş bir yaygınlık kazandığını belirtmek gerekir. Hem kökeni
ne göre farklı olan tek anlamlı hem de tamamen aynı olan şekil bilgisel göstergele
rin birleşimi görülmektedir, krş.: Alt. kısçağaş (kıs-çak-aş) ‘kız ’ (kızcağaz); Başk.
(ağızlarda) altişardan (alti-şar-dan) ‘altişardan’ (bk. Maksutova, 1964: 17); Kar.
kızğınaçeh (kız-ğına-çeh) ‘kızcağaz’ (bk. Zajaczkowski, 1932: 25); Tat. (ağızlar
da) birsisi (bır-sı-sı) ‘birisi’ (bk. Burganova, 1955: 40); Tuv. otarlar (o-lar-lar)
‘onlar’ (İshakov-Pal’mbah, 1961: 216), hölçiigeş (höl-çük-eş) ‘gölcük’; Özb. tây-
çalâk (tây-ça-lâk) ‘taycık’; Yak. hotuttar (hotun-hotut-tar) ‘kadınlar’ (hatunlar).
Fakat belirtilen izahı ile “kaynaşma”, diğer yöntemlerle kıyaslanamaz. Çünkü
birkaç ekin yeniden ayrışımı veya basitleşmesi ile bir tek ekte kaynaşması şekil
bilgisel göstergelerin oluşum yöntemine bağımlı olmadan gerçekleşir ve onların
oluşumu hakkında hiçbir bilgi içermez.
1.1. Yapılan özet, günümüzde Türkologların Türk dillerinde kelime yapım
ve çekim şekillerinin doğasına ilişkin temel iki bakış açısı, üzerinde durduklarını
göstermektedir. Birinci bakış açısı şekil bilgisel göstergelerin (eklerin), bağımsız
kelimelerden oluşum yönteminin tercih edilmesinden ibarettir. Tercih edilme
si diyoruz, çünkü bu bakış açısı diğer yöntemlerin de sınırlı olarak kullanımına
imkân tanımaktadır. İkinci bakış açısının özü, Türk dillerinde eklerin büyük bir
çoğunluğunun sözcük birimlerinin değişimi yoluyla değil, birkaç “tek sesli” ekin
karmaşık bir bütün içerisinde kaynaşması sayesinde meydana gelmesi fikridir
(bk. Kononov 1971: 116). Bu bakış açısının olumsuz yanı, Türkçedeki eklerin
aslını bulmadaki daha ziyade başarısız deneyimlerin çokluğu zemininde inandı
rıcı görünüyor. Olumlu yanının daha farklı bir hâli vardır. O açık değildir ve fii
len bulunmamaktadır: “Tek sesli” eklerin nasıl ortaya çıktığı hakkında hiçbir şey
söylenmemiştir.
42 bk. age., 160; Geleneksel olarak ‘kaynaşma’olarak belirtilen durum, eklerin birleşmesindeki
“kaynaşma” tipine olduğu gibi, bitişkenliğe de karşı olarak görülür (bk. Reformatskiy,
1965: 70).
180 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
Böylelikle Türkçe eklerin doğasına olan iki bakış açısı arasındaki farklar ye
terince açık ve berraktır. Birinci bakış açısına olan eleştirel ilişkinin hangi ölçüde
haklı çıkarıldığı ve ikinci bakış açısı yararına ileri sürülen delillerin ne derece
inandırıcı olduğunu tespit etmek için verilen örnekleri daha detaylı tetkik etmek
gerekmektedir.
1.2. -rak ekinin kökeni hakkındaki sorunun çözümü için (kökeniyle ilgili
bk. Eckmann, 1953: 51-52) bazı Türk dilerinde ünlü uyumuna tabi olmayan baş
langıç ünlülü varyantların varlığı önemlidir, krş.: Alt. ağarık, Kırg. Ağırâk, Tat.
akrak, Özb. âkrâk, Uyg. akirak, Şor. ak arak ‘daha beyaz, beyazımsı’; Tuv. kök
arak ‘mavimsi’; Hak. kîçig arah ‘küçücük’ (“azacık”); Şor. nıöngüs arak ‘daha
kötü, kötüce’ (bk. Şçerbak, 1977: 114). -rak —arak ekinin çok yönlülüğü de
dikkat çekicidir. Bu ek; sıfatlara, adlara, bar ve yok sözcüklerine, sıfat-fıillere,
zarf-fıillere, hatta çekim şekillerine de eklenebilir, ör.: Tat. sulğarak ‘az sola’;
TT. durarak', Özb. bârrâk ‘yine de var’, kâçibrâk ‘kaçarak’ (bk. Gulyamov, 1959:
50, 54), bilağânrâk ‘daha çok bilen’; Çuv. vârmanarah ‘daha ileri (daha uzakta
olan) ormana’ (bk. Andreyev, 1957: 98). Bütün bunlar ve bunların dışında -rak ~
-arak... ekinin anlamı, onu onarılan*<7ra(c ‘azıcık, biraz, hemen hemen’ edatına
götürmeye dayalı etimolojinin gerçeğe yakın olduğuna inandırıyor, krş.: Tuv. hü-
lümzürey arak ‘hafifçe gülümseyerek’(bk. İshakov-Pal’mbah, 1961: 186). -rak ~
-arak... ekinin A. N. Kononov tarafından önerilen etimolojik açıklamasına geçer
ken, sıfatlarda belirtinin tam olmaması şekillerinde eşanlamlı eklerin birleşiminin
yaygın bir olay olduğunu belirtelim, krş.: ET. aksırak, Özb. (ağızlarda) akçilrak
(bk. Cumanazarov, 1961: 13), Uyg. akuçirak ‘beyazımsı’; Hak. haramdıh arah
‘siyahımsı’ (bk. Babuşkin, 1953: 21). Fakat iki küçültme eki olan -ra ve -k ek
lerinden -rak ~ arak... ekinin meydana gelişinin kanıtları bununla biter. Ünlü ile
başlayan varyantlar açıklanmamıştır. Onların ünlü uyumuna tabi olmayışı ve Türk
dillerinde -ra küçültme ekinin bulunmayışı üzerinden sükutla geçilir.
1.3. -rak ~ -arak ekinin kökeni hâlâ kanıtların yetersizliğinden dolayı kesin
olarak tespit edilmediği hâlde belirti eksikliğinin (alametin tam olmamasının) di
ğer şeklinin göstergeleri olan -sıman ~ - sumân, - sımak ~ -sumak (ayrıca krş.:
-şimal ~ -sumal, -şımar ~ -sumâr, -sı ~ -su) eklerinin doğası hakkında belirgin bir
şekilde bahsetmek mümkündür. Herkesçe bilinen olgularla tanışıklık, Eski Türk
çede sı- fiilinin varlığı ile ilgili sonucu kaçınılmaz yapar (*sı- ‘benzemek’, kime
veya neye benzer olmak’, ... diye kendini tanıtmak’). Benzetme anlamını veya
ona yakın anlamları ifade eden fiillere rastlamak mümkündür. Bu fiiller, adlardan
-sı ekinin yardımıyla meydana gelmiştir, ör: ET. yağsı- ‘yağ tadında olmak’,yağa
(yağ tadına) benzemek, yağa benzer olmak’ (MK, III, 306); Kırg. alğansı- ‘almış
gibi yapmak’; Nog. avansı- ‘saf gibi davranmak’ (kendini yalandan saf olarak
göstermek) Fiilden türemiş ad şekli olan -sığ ~ -suğ benzetme eki de bilinmek
tedir. [*sz- ‘benzemek, benzer olmak’ + -ğ, *sığ “benzeyen, benzeri (gibi)”]: ET.
kulsığ ‘kula benzer’, oğlansığ ‘çocuğa benzer’ (MK, III, 128), begsig ‘bey gibi’
(KBN 68 8); Tuv. demirzig ‘demir gibi’; TT. maymunsu ; Kaz., K. Kalp, siyak,
Kırg. siyak ‘dış görünüş’, Kaz. siyaktı, Kırg. sıyaktü, K. Kalp, siyakli ‘benzeri
(gibi)’ (bk. Kudaybergenov, 1970: 164) türünden olan kelimeler de dikkat çekici
dir. Bu kelimelerde sı- fiil temelini ayırmak zor değildir. Son olarak, en ikna edici
kanıt, aranan fiilin Selçuklu Dönemi şiirlerinde nadir kullanım durumudur: görklü
yüzi kimsâyâ heç bengzimaz / Tdngri katında bengi birci sımaz “onun güzel yüzü
hiç kimseninkine benzemez / Tanrının huzurunda ebediyen bulunanlardan birine
bile benzemez.” (bk. Radloff, 1890: 23; ayrıca bk. Sevortyan, 1962: 298).
Geriye sı- fiiliyle -sıman —surnan, -şimal —sumal, -sımak —sumak vb.
eklerin nasıl ilişkilendiğini açıklamak kalıyor, krş.: Alt. kızılzımak, Kar.-Balk. kı-
182 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
44 N. A. Baskakov, adı geçen edatları Türk dillerinde eklerin sözüm ona bağımsız sözcüklere
geçişiyle ilgili sonuca örnek malzeme olarak alır (bk. Baskakov, 1960: 29-34; 1979: 63).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 183
karşımıza, -kar ~ ğar eki ise ağırlıklı olarak zamirlerdedir, ör.: Gag. ileri ‘ileri,
ileriye’; Kum. bıığar ‘buna’, şuğar ‘şuna’; Nog. (Karanog) mağar ‘bana’; Tof.
ongğarı ‘sağa’; Tuv. soiîgğar ‘geri, geriye’; Hak. (Kaç.) çashar ‘ilkbahara doğru’,
çayğar ‘yaza doğru’ (bk. Pataçakova, 1966: 156). Yakutçada -ğo/'Tı şekil, adların
iyelik çekim alanına girer: ağabıtığar ‘bizim babamıza’, ağağıtığar' (sizin) ba
banıza’.
Böylece, -ka ~ -ğa ve -karı ~ -ğan ~ -kara ~ -ğanı eklerinin anlam yakınlığı,
onların ara -kar —ğar şeklinin varlığıyla sağlamlaşmış olan dış benzerliği ve
bunların birinden diğerine geçişi gayet açık bir şekilde görülür. Yazılı eserlerin
ve çağdaş Türk dillerinin malzemelerine dayanarak; -karı ~ - ğan ekinin zaman
la -ka ~ -ğa ekiyle ‘yer değişimi’ hakkında çekinmeden bahsetmek mümkündür.
Ve elbette, ‘bana’ anlamına gelen ET. bangaru, banga, Kırım Tat. manga, Nog.
(Karanog.) mağar, TT. bana kelimelerinin mukayesesinden; evrimin bana’dan
banğaru'ya doğru, bir hâl ekinin diğerine eklenmesi (-k +-a +-ru) şeklinde de
ğil, tam tersine, banğaru' âan bana'ya doğru basitleşme yoluyla (-karu> -kar>-
ka>-a) , yani Hakasçadaki yönelme hâlinin geliştiği şekilde olduğu sonucu ortaya
çıkar. Bir heceye veya bir sese kadar kısalma, eklerin gelişiminin temel çizgisidir
ve varyantlılığın sebebi de asıl bundadır, krş.: Kum. atımğa ~ atıma “ (benim) atı
ma”; Tuv. burunğâr (ağızlarda burunğârı) ‘ileri, ileriye’, ‘güneye’, sonğâr (ağız
larda songğârı) ‘geri, geriye’, ‘kuzeye’, çaskâr (ağızlarda çaskârı ) ‘ilkbahara
doğru’, ejimge (ağızlarda ejime) ‘arkadaşıma’ (bk. Çadamba, 1974: 98, 100) Şor.
koyınığa ~ koyıma ‘koyunuma’.
1.6. -lar çokluk ekinin aslının bulunmasında (etimolojisinde) bu ek için ana
tip görevini yapmış olan bağımsız kelime arayışlarından oluşan ilk denemeler
başarılı olamamıştı. Bu da P. Aalto’yu -lar ekinin Çinceden geldiği konusunda
tahminde bulunmaya teşvik etmişti (bk. Aalto, 1952: 15-16). W. Bang, N. Poppe,
K. H. Menges ve D. Sinor başka bir yönteme göre hareket etmişlerdir. Onlar, -lar
ekinin iki adet çokluk veya topluluk göstergesinden -/ ve -r oluştuğu yolunda
kesin bir kanaat belirtmişlerdir (bk. Şçerbak, 1977: 83). Fakat bu yol da ümit
verici sonuçlara götürememiştir. Şöyle ki Türk dillerinde ne -/ eki, ne de -r eki
ayrı olarak bilinmemektedir. D. Sinor’un -/ ve -r eklerinin kaynaşmasının Türk te
melinden gelmediğini düşünmesi bir tesadüf değildir (bk. Sinor, 1952: 226-228).
Biz, çözümleme için hâl eklerini, sıfatlarda belirti yetersizliği şekillerinin
eklerini ve çokluk ekini bilerek seçtik. Çünkü dil bilgisel şekil oluşumunun “kay
naşma” yöntemini açıklayan örnekler niteliğinde, onlara diğerlerinden daha çok
başvurulur. Diğer ekler, özellikle yüklemlik göstergeleri, bazı zaman ve dolaylı
kip şekillerinin ekleri, ara aşamaların varlığı sayesinde etimolojik olarak daha ko
lay çözülür ve çoğu Türkolog onları ekleme yönteminin kullanılması çerçevele
rinde oluşmuş ekler olarak niteler. Örnek olarak, birkaç Türk dili ve ağızlarından
alınmış 1. ve 2. şahıs bildirme ekinin kıyaslanması, onları hiç tereddüt etmeden
şahıs zamirlerine götürmek için yeterlidir. krş.: Tat. baranı, Kar.-Balk. barama,
184 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
Özb. bâraman ‘gidiyorum’; Kar. baras, Kar.-Balk. barasa, Tat. barasîng ‘gidi
yorsun’. Bazen bunun mümkün olmamasının asıl sebebi ise fiil şahıs şekilleri
gelişiminin ‘normal’ seyrinin benzeri değişikliklerle bozulmasıdır. ‘Gidiyorum’
anlamına gelen Şorcadaki parçam, Hakasçadaki parıpçam ve Altaycadaki barıp
d’adım kelimelerinin mukayesesi, parçam şekli için parıp çata man birleşimi
nin çıkış oluşturduğu sonucuna götürür, krş.: Kırg. bara catam, Nog. bara catîr-
man ‘gidiyorum’, Özb. kelayapman (<kela yatip man) ‘geleceğim’ (geliyorum).
Türkiye Türkçesindeki geliyorum kelimesinin Şorcadaki kele çörüm kelimesiyle
karşılaştırılması, bu şeklin gele yorum (<gele yorur man) birleşiminden geliştiği
sonucunu kendiliğinden ortaya çıkarıyor. Fiilin -ır ~ -ur, -al, -at ~ -ıt ekli addan
türeyen yapım şekillerinin ur-, bol- ~ ol-, et- yardımcı fıilli dolaylı oluşumlarla
paralel kullanımı, fiilin birçok türemiş şeklinin fıil-isim birleşimi kökenine da
yanması olasılığını doğrulayan bir olgudur.
1.7. Kelime biçimini oluşturan eklerin gelişimi özerk süreçlerle sınırlı de
ğildir. Ekler, kökle ve kendi aralarında birbirleriyle sıkı bir etkileşim içindedir.
Eklerin ya da ekle kökün birbirini etkilemesi ve neticede ulaşılan kaynaşma dere
cesi farklı olur. En genel batlarıyla bu etkileşim ve kaynaşma derecesi O. Böhtlin
gk tarafından Hint-Avrupa dillerine göre sıklığı daha az olarak belirlenmiştir. O.
Böhtlingk, şöyle yazmıştır: “Bütün bu olaylardan toplu olarak anlam çıkarırken
Hint-Germen dillerinde malzeme ve biçimin kendi aralarında Ural-Altay dillerine
göre daha sıkı birleştiklerini kabul etmek gerekir.” (Böhtlingk, 1853: 409). W.
Radloff da böyle bir sonuca varmış, bununla birlikte Türk dillerinde aşırı bitiş
kenliğin, yani bazı eklerin ölmesinden dolayı onların gövde ile kaynaşmasıyla
sonuçlanması ve bunun bitişime eşlik etmesi olayının aynı zamanda gövde ile
eklerin birleşme noktasında gerçekleşen ve onlar arasındaki sınırları örten farklı
çeşitte değişimlerin bulunduğunu da belirtmiştir (bk. Radloff, 1906: 20). Eğer
kelime biçiminin yapı unsurlarının karşılıklı geçişinin M. Mollova’nın makale
sinde betimlemiş olduğu (bk. Mollova, 1970: 73-78) türden aşırı durumları bir
tarafa bırakılırsa o zaman ayrı ayrı ekler veya ekle kök arasındaki sınırların yok
oluşunun kısmen az sayıda örneği tespit edilebilir. Onların hemen hemen hepsi,
kendilerinin ortaya çıkmalarını belirli koşulların varlığına borçludur.
Eklerin kökte “kök salıp yerleşmesi” (yani kökün içine alınması), genel ola
rak ünlülerin sıkışarak kaynaşmasına ve hecelerin düşüşüne elverişli olan durum
larda gerçekleşir (age. 60-73) (yaklaşma hâlinde, ünlü ile biten adların 3. şahsa
ait iyelik şeklinde, şahıs zamirlerinin ilgi hâli şeklinde ve diğer birçok şekilde),
krş.: Kar. mâ ‘bana’ (<mağa <menğa, men ‘ben’); Tuv. çazâ ‘bozkıra’ (<çazığa,
çazı ‘bozkır’), meng ‘benim’ (<meniiîg, men ‘ben’), seiîg ‘senin’ (<sening, sen
‘sen’); Trm.y’â/’/nâ ‘yarmaya’ (<yârmağa, yarma ‘yarma’); Çuv. kinimi ‘onun ka
yığı’ (kime ‘kayık’); Şor. tere ‘deriye’ (<terege, tere ‘deri’). Kaynaşma değişimi
örnekleri sırasında adı geçen tahmini gelecek zamanın daralmış şeklinde [krş.:
Kar. (Kırım ağzı) alîm (<alırım) ‘alırım’ (bk. Prik, 1976: 46), Kar.-Balk. barıma
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 185
Eklerin kaynaşmasını sağlayan temel şartlardan bir tanesi, onların ulam an
lamlarının bağdaşmış olmasıdır. Örnek olarak; şahıs, teklik-çokluk ile sıkı sıkıya
bağlıdır: 1. ve 2. şahıs zamirleri kendiliğinden teklik-çokluk farkını ifade ederler.
Şahıs ve teklik-çokluğun ayrı ayrı ifade edildiği şekillerde şahıs göstergelerinin
-lar çokluk ekiyle şahıs ve teklik-çokluğun tek emaresinde tamamen kaynaşma
sı da mümkündür, krş.: Alt. ular (<oğulığar <oğulınglar) ‘sizin oğlunuz’; Alt.
(ağızlarda) alarzâr (<alarzığar <alarzınglar) ‘alırsınız’ (bk. Dırenkova, 1940:
178); Alt. aldığar, Tuv. aldıngâr, Hak., Şor. aldâr (<aldınglar) ‘aldınız’. A. K.
Borovkov‘un belirttiği gibi: “Bu olgular, eskiden beri bilinmektedir. Onlar Türk
dillerinin dil bilgisel yapısını, hiç de yeni bir aşamaya “geçişten” bahsedecek de
recede değiştirmiyorlar” (Borovkov, 1951: 124).
Dil bilgisel sınıfların içindeki pek çok şekil, yeni ve eski katmanların şe
kil bilgisel göstergelerinin birleşimi sonucu ortaya çıkmıştır. Bu şekillerin hepsi,
farklı Türk dillerindeki bu tür birleşimlerin şekil bilgisel içerik uyumsuzluğunun
(birbirini tutmamasının) da kanıtladığı gibi, kısmen daha sonralara aittir. Biz bu
rada yaklaşıklık ve ayırma bildiren sayıların bazı şekillerini, sıfatlarda belirtinin
tam olmaması, ikincil sıfat-fıil ve zarf-fıil şekillerini kastediyoruz, ör.: Kaz. ekev-
den ‘ikişerden’; Kırım Tat. binglerce ‘binlerce’, ‘biner olarak’; Nog. altavlağan
‘tahminen altı’; Özb. yâzayâtkan ‘yazan’,yazadiğan ‘yazması gereken’; Hak. oy-
napçathan ‘oynayan’.
YAZAR DİZİNİ
A A. Ludwig 176
A. A. Holodoviç 115,116,171,172 A. Meillet 21,26, 174
A. A. Koklyanova 78 A. M. Hosrovi 140, 143
A. A. Pal’mbah 38, 65, 78, 85, 87, 93, A. M. Peşkovskiy 53
104, 117, 119, 123, 124, 133, 145,
A. M. Şçerbak 7, 9, 11, 42, 48, 60, 61, 63,
150, 169, 179, 180, 181
65, 66, 72, 96, 104, 114, 117, 119,
A. A. Potebnya 21, 23, 26 121, 160, 171, 174, 178, 180, 181,
A. A. Yuldaşev 36, 83, 86, 127, 133, 139, 183
145, 147, 148, 149 A. N. Kononov 11, 58, 62, 64, 73, 74, 78,
A. Bombaci 101 86, 89, 90, 94, 101, 105, 115, 124,
A. Borcakov 67, 96 138, 139, 141, 143, 145, 159, 160,
169, 172, 176, 179, 180, 181
A. Boribayev 36
A. N. Nurmahanova 56
A. Caferoğlu 58, 59, 99, 141, 142, 145,
166 A. N. Savçenko 26
A. D. Daniyarov 43 A. Nurmagambetov 36,68, 107
A. Dilaçar 172 A. P. Dul’zon 44, 47
A. Drexel 175 A. Pott 172
A. Erhart 54 A. P. Potseluyevskiy 89, 90, 100
A. Gabain 20, 28, 63, 64, 77, 139, 141, A. Şermatov 29, 40, 43
178 A. T. Kaydarov 120
A. G. Biişeev 90 A. V. Popov 121
A. G. Gulyamov 57,96, 118, 119, 122, A. Y. Aliyev 34, 43
156, 157, 158, 166, 181
A. Zajaczkowski 157, 160, 179
A. G. Veliyev 56
A. Annanurov 45
A. G. Azizova 73
A. Hasenova 124, 127, 132, 133, 147, 156
B
A. H. Fatıhov 113, 115
B. A. Serebrennikov 13, 21, 29, 47, 84,
A. Hociyev 79, 86, 87, 95, 109, 151
88, 89, 90, 92,93, 101, 102, 105,
A. İ. Harisov 84 106, 107, 108, 110, 113, 115, 119,
A. İ. İskakov 159 123, 126, 141, 149, 156, 180
A. İ. İvanov 88, 105 B. Bayramdurdıyev 43, 57, 59
A. K. Aliyev 122 B. B. KuPmagambetova 156
A. K. Borovkov 71, 73, 171, 174, 185 B. Curayev 43
A. K. Kahbayeva 115, 127, 128 B. Çarıyarov 38, 87, 115, 124, 127, 133
A. K. Alekperov 170 B. Hocayev 51,57,73
A. Le Coq 91 B. M. Yunusaliyev 19,20,23,43,59,
144, 149
190 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
E. İ. Korkina 25, 55, 67, 73, 78, 93, 105 G. G. Sil’nitskiy 116
E. İ. Uşakov 32 G. Hazai 37,40,43,44, 107
E. Kacarova 104, 151 G. H. Ahatov 43
E. Karahka 49 G. J. Ramstedt 45, 48, 53, 69, 111, 112,
138, 141, 144, 155, 160, 169
E. Koşmider 82
G. K. Yakupova 37
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE ■ Mevlüt GÜLMEZ 191
G. R. Rachmatullin 139, 147 90, 91, 101, 120, 138, 141, 143, 158,
G. Sadvakasov 43, 88, 113, 127, 140 159, 160, 169, 175
G. Saparova 43 J. Eckmann 48, 61,99, 180
J. K. Allamuratov 87
H J. Lapasov 42
H. A. Maşakov 96, 144 J. Amansarıyev 45, 66
H. Babaniyazov 64, 75
H. Bayliyev 170 K
H. Curayev 43 K. A. Hacilova 141
H. G. Yusupov 52, 59, 74 K. A. Tursunkulova 148,151
H. Hacilayev 182 K. Foy 99
H. Hirt 21,22,23,26, 175 K. Grönbech 19,28
H. Kfizkova 93 K. İşçanov 64
H. Steinthal 171, 172 K. K. Canbidayeva 34
H. Winkler 28 K. M. Lyubimov 105
H. Mirzazade 38 K. O. Bakeyev 36
H. Muhiyev 137 K. Schmidt 174, 176
K. Sulaymanov 145, 148, 151
I K. Ubaydullayev 105, 127
I. A. Baudouin de- Courtenay 171, 172
L
İ L. A. Pokrovskaya 26, 54, 56, 66, 68, 99,
115, 118, 124, 137, 145, 170
İ. A. Batmanov 19, 62, 107, 108
L. Bazin 73, 83, 178
İ. A. Abdullin 64
L. Hakulinen 21
î. A. Andreyev 102,105
L. Hambis 28
İ. D. Veliyev 87, 105
Johanson
L. 82, 88
İ. Farmanov 37, 144
L. N. Haritonov 75, 79, 84, 115, 118, 127,
î. H. Ertaylan 112,161
131, 133, 137, 147, 156, 157, 160,
İ. H. Urusbiyev 27, 74, 94, 142, 169, 184 162, 163, 164, 165, 167, 168, 176
İ. İ. Şamsiddinov 43 L. N. Tıbıkova 147
İ. M. D’yakonov 22, 176 L. S. Gadel’şin 27
İ. P. Pavlov 69, 137, 138, 145, 149 L. S. Levitskaya 38, 49, 102, 111
İ. V. Kormuşin 131, 132, 133 L. T. Mahmutova 94
İ. Y. Mamanov 150 L. Tesniere 174
J M
J. Benzing 88, 102 M. A. Batırova 59, 63
J. Deny 19, 20, 23, 58, 64, 66, 71, 78, 89, M. Bittner 158
192 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
S T. Rustamov 109
S. G. Clauson 23 U. M. Yarullina 59
S. Gücükov 108, 109 U. V. Vannikov 80
S. Kakuk 99 U. Yembergenov 160
V W
V. A. Bogoroditskiy 26 W. Bang 45, 48, 50, 66, 67, 69, 70, 89,
V. A. Gordlevskiy 74 90, 99, 101, 102, 110, 112, 120, 126,
130, 132, 134, 139, 141, 151, 154,
V. A. Gortsevskaya 111
158, 160, 162, 169, 178, 180, 183
V. A. İsengaliyeva 153, 160, 170
W. Dressler 81
V. Drimba 99
W. Kotwicz 45, 48, 49, 50, 110, 132, 142,
V. G. Aliyev 67 143, 178
V. G. Karpov 85, 108 W. Radloff 23, 42, 46, 48, 49, 58, 69, 70,
V. G. Yegorov 38, 69, 85 90, 139, 141, 151, 154, 181, 184
V. İ. Rassadin 99, 104, 111, 123, 128, W. Winter 26
133,145,146 W. Wundt 21
V. İ. Sergeyev 38 W. Zajaczkovvski 99
V. Kılıçoğlu 65, 69, 76
V. M. Nasilov 83, 148 X
V. M. Nasilov. 84 X. X. Almamatov 147
V. N. Tadıkin 27
V. P. Nedyalkov 133 Y
V. S. Hrakovskiy 115 Y. G. Gulyamov 33, 37, 41,43, 45
V. Skalicka 171 Y S. Maslov 81
V. Ş. Psyançin 180 Yu. D. Canmavov 135, 138, 140
V. T. Cangidze 63, 113 Y. Y. Glazov 34
V. Thomsen 139, 141, 154
V.V. Reşetov 86 Z
V. V. Vinogradov 26, 53, 54, 55 Z. B. Çadamba 69, 183
Z. Gombocz 66
Z. İ. Aliyeva 84
Z. K. İşmuhametov 159, 160
Z. Korkmaz 43,67, 112
EK DİZİNİ
a
a Fiil yapım eki 153, 154, 155, 156
a Zarf-fıil 136, 137, 138
a İstek 41,42,43,44,49
a Genel şimdiki zaman 94, 95,96, 97
avılda Süreç yoğunluğu 147
avuz İstek çokluk 1. ş. 42, 63,64
ağ İstek çokluk 1. ş. 42,43
ağın İstek çokluk 1. ş. 42, 52
ağuz İstek çokluk 1. ş. 43
ağun İstek çokluk 1. ş. 43
az Fiil yapım eki 153, 163, 164, 165
av V
Fiil yapım eki 153, 163, 164, 165
av V
İstek çokluk 1. ş. 42,43,48, 63, 64, 65, 67, 68
ayap Kesin (somut) şimdiki zaman 95
ayduk
V
İstek çokluk 1. ş. 43
ayığizlar İstek çokluk 1. ş. 43
ayık İstek çokluk 1. ş. 42,43
ayıklar İstek çokluk 1. ş. 43
ayıklarîğız İstek çokluk 1. ş. 51
ayıkları riğ İstek çokluk 1. ş. 51
avını
V
İstek teklik 1. ş. 42,43,48, 57,61,64, 66, 68
avınV
İstek teklik 1. ş. 42,43,48, 57,61,63,64, 68
avınV
İstek çokluk 1. ş. 52
avıhV
V
İstek çokluk 1. ş. 42
aylıV
İstek çokluk 1. ş. 42, 67
aylık İstek çokluk 1. ş. 42,43, 52, 67
ayhrîğ İstek çokluk 1. ş. 42
ayluv İstek çokluk 1. ş. 43
aynı İstek çokluk 1. ş. 43
avnık İstek çokluk 1. ş. 43
avını
V
İstek çokluk 1. ş. 43
avnııv İstek çokluk 1. ş. 43
avnuvza
V
İstek çokluk 1. ş. 43
avınız İstek çokluk 1. ş. 43
avnıık İstek çokluk 1. ş. 43
aynurig İstek çokluk 1. ş. 43
avını
V
İstek teklik 1. ş. 42
acak Kesin gelecek zaman 55, 66,67, 80, 102
ak İstek çokluk 1. ş. 52
akla Süreç yoğunluğu 146
al Fiil yapım eki 153, 165
196 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
v
-V Çokluk 1. ş. 39,41,50
-va Olumsuzluk 109
-van Teklik 1. ş. 35, 36,44
-vanın Teklik 1. ş. 35, 36
-vzâ Çokluk 1. ş. 35,37, 39,40,41,43
-vız Çokluk 1. ş. 35, 39,44
-vıs Çokluk 1. ş. 29, 35, 39,40,44,46,47
-vuz Çokluk 1. ş. 29, 35, 36, 37, 39, 40, 41, 42, 43,
44, 50, 63, 64
-vuza Çokluk 1. ş. 35,37, 39,41
-vus Çokluk 1. ş. 35, 39
ğ
-g Teklik 2. ş. 39,40,44
-g Çokluk 1. ş. 35, 39,40,41,42,51
-ğadağ Tahmin bildiren gelecek 85
zaman
-ğadık Tahmin bildiren gelecek 85
zaman
-ğajııı (-ğaş-ın) Tahmin bildiren gelecek 77
zaman
-gaz Ettirgenlik eki 130
-ğay Gelecek zaman 36, 47, 64, 65, 68, 78, 79, 95, 103,
138, 163
-ğay İstek kipi 63, 64, 65
-ğay Kabul bildirme eki 55
-ğayım İstek teklik 1. ş. 64
-ğayın İstek teklik 1. ş. 43
-ğal Niyet kipi 80
-gala Zarf-fiil 143
-gala Süreç yoğunluğu 146
-ğalak (?-ğu-elek) Süreç yoğunluğu 108
-ğalaştır (ğala-ştır) Süreç yoğunluğu 147
-ğal' Zarf-fiil eki 25
-ğah Amaç bildirme 142
-galim İstek çokluk 1. ş. 43
-ğalırîg İstek çokluk 1. ş. 43
-ğan Sonuç bildiren geçmiş zaman 87, 88, 89, 103, 104, 105, 106
-ğanda (-ğan-da) Sonuç bildiren geçmiş zaman 77
-ğanday (-ğan-day) Sonuç bildiren geçmiş zaman 79
-ğandâk (-ğan-dâk) Sonuç bildiren geçmiş zaman 79
-gam Amaç bildirme 144
-ğanlı Zarf-fiil 142, 143
-ğar Çokluk 2. ş. 39,41,42
-ğar Fiil yapım eki 153, 165, 166
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 199
İt Ettirgenlik 129
ıfdan (ıf-dan) Ettirgenlik 140
i? İşteşlik 125
ışta (-ış-ta) İşteşlik 25
ıştır Süreç yoğunluğu 146
î
îhı (î-hı?) Süreç yoğunluğu 25, 67
T1
ıvık İstek çokluk 1. ş. 43
iyin İstek teklik 1. ş. 43
lyk İstek çokluk 1. ş. 42
ivinV
İstek teklik 1. ş. 43
y
V
V
Zarf-fiil 135, 138
V
V
Çokluk 1. ş. 39,41,50
V
V
Emir çokluk 2. ş. 41
V
V
Teklik 2. ş. 39,44
ya Zarf-fiil 135, 136, 137, 138, 140
(y) ak Zarf-fiil 142
VI Zarf-fiil 135, 136
vız Emir çokluk 2. ş. 41
(y)ıp Zarf-fiil 139, 140, 141
vla
V
Emir çokluk 2. ş. 41
yo Zarf-fiil 135
vu
V
Zarf-fiil 135
vuk Geçmiş zaman 107
vur
V
Gelecek zaman 97
c
cıhw Geçmiş zaman 108
cukla
• Süreç yoğunluğu 147
k
k Çokluk 1. ş. 35,36, 37, 39,40,41,42
k Teklik 2. ş. 39
kaz Ettirgenlik 130
kal
• Niyet 80
kala
• Zarf-fiil 143
kala Süreç yoğunluğu 146
kalı Amaç bildirme 144
kalı
• Zarf-fiil 142, 143, 144
kaildin (kah-dın) Zarf-fiil 143
kanı
• Amaç bildirme 144
kanlı
• Zarf-fiil 142, 143
kar
• Fiil yapım eki 153
kar
• Ettirgenlik 129
204 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
-tıkıra
• Süreç yoğunluğu 146
-nor Şart 68
ö
-öhtö
V Süreç yoğunluğu 147
0
-onıdâş Süreç yoğunluğu 147
P
-P Zarf-fiil 139, 140, 141
-pa Soru edatı 52
-pa Olumsuzluk 108, 109, 110
-pala Süreç yoğunluğu 146
-pan Teklik 1. ş. 35
-par Çokluk 1. ş. 35
-pız Çokluk 1. ş. 35
-pııı Teklik 1. ş. 35
-pis Çokluk 1. ş. 35
-pli (-p-h) Çokluk 1. ş. 140
-po Soru edatı 52
-po Olumsuzluk 109, 110, 137
r
-r Tahmin bildiren gelecek 97
zaman
-r Çokluk 2. ş 45
-r Ettirgenlik 129
-ra Kesin geçmiş zaman 89
s
-s Teklik 2. ş 31,35,44
-s Çokluk 2. ş. 45
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 207
s Çokluk 1. ş. 35
sa Teklik 2. ş. 35
sa Fiil yapım eki 68, 69,70,71,72, 166, 167
sa Şart 29,39,68,69, 70, 71, 72, 73,75,76
sanı Emir, eşlik 56
san Teklik 2. ş. 35
san(a) Emir, eşlik 61
sarig Teklik 2. ş. 35, 37, 39,40,44
sar Gelecek zaman 71,72, 73, 74, 75
sar Şart 29, 68,69, 70,71
sat (-sa-t) Şart 130
sar Çokluk 2. ş 35
sı Fiil yapım eki 154
sı Emir, teklik 3. ş. 48
sığar Çokluk 2. ş. 35
sığız Çokluk 2. ş. 35
sız Çokluk 2. ş. 35
sık• Çokluk 1. ş. 35
sık• Edilgenlik 117
sılar (-sırig-lar) Edilgenlik 35,37
sın Teklik 2. ş 35,36
sın Emir, teklik 3. ş. 30,41,42,49
sın (a) Emir, eşlik 57, 62
sın (-sı-n) Emir, eşlik 168, 169
sini Emir, teklik 3. ş. 41
siniz Çokluk 2. ş. 35
sınıs Çokluk 2. ş. 35,36
smg Teklik 2. ş. 35
sırîgar (-sırig-lar) Teklik 2. ş. 35
sırigdar (-sırig-lar) Teklik 2. ş. 35
sırîg ız Çokluk 2. ş. 35
sırîgıs Çokluk 2. ş. 35
sı liglar (-sırig-lar) Çokluk 2. ş. 35
sırignar (-sırig-lar) Çokluk 2. ş. 35
sıra Fiil yapım eki 155
SİS Çokluk 2. ş. 35
SİS İşteşlik 125
sıt (-sı-t) İşteşlik 168
so Şart 68
sono Emir, eşlik 61
stır Süreç yoğunluğu 83
su Fiil yapım eki 168, 169
su Emir, teklik 3. ş. 41,49
suz Çokluk 2. ş. 35
208 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)
-suk• Çokluk 1. ş. 37
-sun Teklik 2. ş.. 35
-sun Emir, teklik 3. ş. 41,42,49, 50, 60
-sun (-su-n) Karşılıklı-birliktelik 168, 169
-sunğıl (-sun-ğıl) Karşılıklı-birliktelik 57
-suni Emir, teklik 3. ş. 41,42,49
-sunlar (-sun-lar) Emir, teklik 3. ş. 42, 109
-sunuz Çokluk 2. ş. 35
-sunus Çokluk 2. ş. 35
-sung Teklik 2. ş. 35
-surîgdor (-surig-lor) Teklik 2. ş. 35, 36
-sus Çokluk 2. ş. 35,44
-sus Karşılıklı-birliktelik 125
-sut (-su-t) Karşılıklı-birliktelik 168
s
-sse Çokluk 3. ş. 38
t
-t Teklik 3. ş. 37,38, 186
-t Ettirgenlik 129, 130, 131, 132, 133
-tağl Emir, eşlik 56
-talâ Süreç yoğunluğu 147
-tar Şart 68
-tar Ettirgenlik 129, 130, 131
-taçı Gelecek zaman 107
-tı Kesin geçmiş zaman 89, 90, 92
-tıl (ın-ıl) Kesin geçmiş zaman 117
-tın Emir, teklik 3. ş. 41
-tın (-ıl-ın) Emir, teklik 3. ş. 117
-tır Ettirgenlik 129
-tırğız (-tır-ğız) Emir, teklik 3. ş. 131
-tırıl (-tır-ıl) Emir, teklik 3. ş. 113
-tırıhs (-tır-ıl-ıs) Emir, teklik 3. ş. 126
-tkuz (-t-kuz) Emir, teklik 3. ş. 131
-tor Şart 68
-ttar (-t-tar) Şart 131
-ttın (-t-tın) Şart 123
-ttır (-t-tır) Şart 131
-ttur (-t-tur) Şart 131
-tu Teklik 3. ş. 45
-tuk• Edilgenlik (?) 117
-tul (-un-ul) Edilgenlik (?) 117
-tun Emir, teklik 3. ş. 41
-tun (-ul-un) Emir, teklik 3. ş. 41
-tur Teklik 3. ş. 37
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 209
ö
-uda (-ü-da) Süreç yoğunluğu 86
h
-hw Çokluk 1. ş. 39, 50,51
-hala Süreç yoğunluğu 146
-hla
V Süreç yoğunluğu 62, 146
-hır
w Ettirgenlik 130
Ç
-Çi Emir, eşlik 56, 57,61
-çık Geçmiş zaman 108
-ÇU Emir, eşlik 60,61
-ÇU Geçmiş zaman 108
-ççâr Emir, eşlik 42,44,51
-ççe Emir, eşlik 56
Ş
-ş Karşılıklı-birliktelik 125, 126, 127, 128
-Şi Emir, eşlik 61
-ştır Süreç yoğunluğu 83, 126
-Ştır (-ş-tır) Süreç yoğunluğu 83
-ştırğala (-ştır-ğala) Süreç yoğunluğu 147
-ştırgıla (-ştır-ğıla) Süreç yoğunluğu 147
-ştur Süreç yoğunluğu 146
-şur Teşvik 130
h
-ha Emir, eşlik 56
-ha Şart 68
-hlğlz Çokluk 2. ş. 36,47
-hlrig Teklik 2. ş. 35,47,48, 95
KAYNAKLAR
AALTO, A. (1952); Altaistica, II. the suffıxes. -lar, -nar, -lâr. - StO, 1952, XVII7,
p. 15-16.
ABDRAHMANOV, M. A. (1965); Formı vremeni v tomsko-türkskih dialektah.
ABDRAHMANOV, M. A. (1971); Formı vremeni v zapadnosibirskih türkskih di
alektah.
ABDULLACANOVA, D. A. (1973); Perenosnoye upotrebleniye vremennıh form
glagola v uzbekskom yazıke, AKD, Taşkent.
ABDULLAYEV, F. (1957); Kıpçakskiy govor uzbekskogo yazıka, AKD, Taşkent.
ABDULLİN, İ. A. (1974); Armyano-kıpçakskiye rukopisi i ih otnoşeniye k dialek-
tam tatarskogo yazıka, MTD, III.
ABDURAHMANOV, F. - ŞUKUROV, Ş. (1973); Uzbek tilining tarihiy gramma-
tikası, Taşkent.
AFANASYEV, P. S. (1965); Govor verhoyanskih yakutov, Yakutsk.
AGANİN R. A. (1962); Leksiko-grammatiçeskaya priroda turetskih sostavnıh gla-
golov i printsıpi ih otrajeniya v slovaryah, - Kratkiye Soobşeniya İNA. M.
AGLAMOVA, M. T. (1966); Sposobı vırajeniya povelitelnosti i jelatelnosti v türk
skih yazıkah, AKD, Taşkent.
AGLAMOVA, M. T. (1970); İssledovaniya po uygurskomu yazıku, 2. Alma- Ata.
AGAZADE, N. G. (1968); Voprosı kategoriy vremeni i nakloneniya glagola tyurk-
skih yazıkah, Baku.
AHATOV, G. H. (1965); Dialekt zapadnosibirskih tatar, ADD, Taşkent.
AHATOV, G. H. (1977); Tatarskaya dialektologiya, Ufa.
AHMEDOV, A. (1961); -Mi yuklamasi va uning kullanişiga doir, UTAM.
AHMETOV, M. A. (1974); Diepriçastiya v yazıke orhono-yeniseyskih pamyatnikov
i ih otnoşeniya k sovremennomu başkirskomu yazıku.
AHUNDOV, A. A. (1958); Kategoriya vremeni glagola, Baku.
AKBAYEV, Ş. H. (1976); Türkologiçeskiye issledovaniya.
AKSOY, Ö. A. (1945); Gaziantep Ağzı I, TDK Yay., İstanbul.
ALEKPEROV, A. K. (1961); Slojnıye glagolı v sovremennom azerbadjanskom ya-
zıke, AKD, Baku.
ALİYEV, A. YU. (1975); Namanganskaya gruppa govorov uzbekskogo yazıka,
ADD, Taşkent.
ALİYEV, U. B. (1958); Priçastiya karaçayevo-balkarskogo yazıka.
ALİYEV, U. B. (1968); Nakloneniye i vremya glagola karaçayevo-balkarskogo ya-
zıka. - V kn. : voprosı kategoriy vremeni i nakloneniye glagola v türkskih ya-
zıkah, Baku.
ALİYEV, V. G. (1965); Priçastiya v sovremennom azerbadjanskom i uzbekskom
yazıkah, AKD, Taşkent.
ALİYEVA, Z. İ. (1953); Kategoriya glagolnogo vida v azerbadjanskom yazıke,
AKD.
ALLAMURATOV, J. K. (1964); K voprosam form proşedşego vremeni glagola
izyavitelnogo nakloneniya v karakalpakskom yazıke, Nukus.
212 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)