You are on page 1of 235

A. M.

ŞÇERBAK

TÜRK DİLLERİNİN
KARŞILAŞTIRMALI ŞEKİL BİLGİSİ
ÜZERİNE DENEMELER
(Fiil)
Sçerbak, A. M. (1926-2008)
Türk dillerinin karşılaştırmalı şekil bilgisi üzerine
denemeler: (Fiil) / A. M. Sçerbak; çevirenler: Yakup
Karasoy, Naile Hacızade, Mevlüt Gülmez.--Ankara: Türk
Dil Kurumu, 2016.
233 s.; 24 cm.— (Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları; 1177)
Dizin: 189-195 ss.
Kaynakça: 211-233 ss.
ISBN 978-975-16-3209-8
1. Türk Dili, Şekil Bilgisi I. Karasoy, Yakup (çev.) II.
Hacızade, Naile (çev.) III. Gülmez, Mevlüt (çev.) IV. e.a.
415
Türk Dil Kurumu Yayınları

A. M. ŞÇERBAK

TÜRK DİLLERİNİN
KARŞILAŞTIRMALI ŞEKİL BİLGİSİ
ÜZERİNE DENEMELER
(Fiil)

Çevirenler
Yakup KARASOY
Naile HACIZADE
Mevlüt GÜLMEZ

Ankara, 2016
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Türk Dil Kurumu Yayınları: 1177

TÜRK DİLLERİNİN KARŞILAŞTIRMALI


ŞEKİL BİLGİSİ ÜZERİNE DENEMELER
(Fiil)

A. M. ŞÇERBAK

Çevirenler:
Prof. Dr. Yakup KARASOY
Doç. Dr. Naile HACIZADE
Yrd. Doç. Mevlüt GÜLMEZ
*
İnceleyenler:
Prof. Dr. Zeynep ZAFER
Prof. Dr. Zeynep GÜNAL
*
Metin denetimi:
TDK - Zehra YENEMUK
*
Sayfa ve kapak tasarımı:
TDK - Dilek ŞERBETÇİ
*
Baskı:
İleri Haber Ajansı Tanıtım İletişim
Matbaacılık Yayıncılık ve Tic. AŞ
Merkez Mahallesi, 29 Ekim Caddesi
İhlas Plaza, 11 A/21
TR 34197 Bahçelievler, İstanbul
Telefon:+90 (212) 454 32 90
Belgegeçer: +90 (212) 454 34 83
*
Birinci baskı: Ankara, 2016 Temmuz
Baskı sayısı: 500 adet
ISBN: 978-975-16-3209-8
*
Dağıtım:
Türk Dil Kurumu
Remzi Oğuz Arık Mahallesi
Atatürk Bulvarı, 217
TR 06680 Çankaya, Ankara
Telefon:+90 (312) 457 52 00
Belgegeçer: +90 (312) 468 07 83
Genel Ağ: http://tdk.org.tr
*
©5846 sayılı Yasa’ya göre
eserin bütün yayın, çeviri ve alıntı hakları
Türk Dil Kurumuna aittir.
İçindekiler

ÇEVİRENLERİN ÖN SÖZÜ • 7
ALEKSANDR MİHAYLOVİÇ ŞÇERBAK • 9
ÖN SÖZ • 11
KISALTMALAR • 15

GİRİŞ
Türk Dillerinde Fiilin Kökeni Sorunu Üzerine • 19
Fiilin Şekil Yapısı Hakkında Genel Düşünceler • 30

I. BÖLÜM
Fiilin Çekim Şekilleri • 33
Tam Çekimlilik Şekilleri • 34
1. KISIM
Teklik ve Çokluk Şahıs Ekleri • 34
2. KISIM
Soru • 52
3. KISIM
Kip Şekilleri veya Kiplik • 53
Emir Kipi • 56
İstek Kipi • 63
Şart Kipi • 68
Diğer Tasarlama (Dolaylı) Kipleri • 77
Bildirme Kipi Şekilleri • 80
Zaman Şekilleri • 80
-di Ekli Kesin Geçmiş Zaman • 89
-a Ekli Genel Şimdiki Zaman • 94
-a(r) Ekli Tahmin Bildiren Gelecek Zaman • 97
-ğan ve -mış ~ -muş Ekli Sonuç Bildiren Geçmiş Zaman • 103
4. KISIM
Olumsuzluk • 108
5. KISIM
Yeterlik • 111
6. KISIM
Çatı • 112
Etken Çatı »117
Edilgen Çatı «117
Dönüşlülük Çatısı • 123
İşteş Çatı • 125
Ettirgenlik Çatısı • 128
Çekime Girmeyen Tamamlanmamış Fiil Şekilleri • 135
Süreç Yoğunluğunu Bildiren Şekiller • 145
Yardımcı Fiiller • 147

II. BÖLÜM
Fiilin Yapım Şekilleri • 153

III. BÖLÜM
Türk Dillerinde Şekil Bilgisel Unsurların Oluşum Yöntemleri ve Tarihî
Derinlikleri Hakkında »171

YAZAR DİZİNİ • 189


EK DİZİNİ • 195
KAYNAKLAR «211
ÇEVİRENLERİN ÖN SÖZÜ

Bu kitap, Türkolojiye büyük katkılar sunmuş ve seksen yıllık ömrüne sek­


senden fazla bilimsel eser sığdırmış Türk Dil Kurumu Onur Üyesi Prof. Dr. Alek-
sandr Mihayloviç ŞÇERBAK’ın Oçerki Po Sravnitel’noy Morfologii Tyurkskih
Yazıkov (Glagol) adlı kitabının çevirisidir. Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil
Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil) adıyla Türkçeye tercüme ettiğimiz bu eser, 1981
yılında Leningrad’da yayımlanmıştır.
Altayistik, Yenisey ve Orhun Yazıtları, Eski Uygur Yazıtları, Eski Özbek
Türkçesi, Türkçe-Moğolca dil ilişkileri ile Türk dilinin karşılaştırmalı dil bilgisi
alanlarında çalışmalarını yoğunlaştıran Şçerbak, Türkolojinin pek çok sahasında
eser vermiş üretken bir bilim adamıdır.
Genel Türkçede tartışmalı pek çok konuya değinen Şçerbak, bu eserde hem
çağdaş Türk lehçeleri hem tarihî lehçeler hem de halk ağızlarından örnekleri
araştırmacılara birlikte sunmuştur. Şçerbak’ın bu çalışmasında altı yüzden fazla
kaynaktan istifade etmiş olması eserin karşılaştırmalı lehçe çalışmaları açısından
önemini artırmaktadır.
Şçerbak, eserde bizim “çağdaş Türk lehçeleri" için kullandığımız “lehçe”
yerine “dil” terimini kullanmıştır. Sovyet Türkolojisindeki genel eğilimi yansıtan
bu durum karşısında yazarın tercihine sadık kalarak “Türk lehçeleri” yerine “Türk
dilleri” terimini kullandık.
Çeviriyi yaparken sadece Türkoloji alanındaki akademisyenleri değil, Türk-
çeyle yakından veya uzaktan ilgilenen herkesin anlayabileceği bir dil kullanmaya
özen gösterdik.
Eserin aslında yer alan sayfa altındaki açıklamaları muhafaza ederken kay­
nakları yeni dipnot verme sistemine uyarladık ve (Şçerbak, 1961: 164) şeklinde
gösterdik. Ayrıca eserin sonunda Kaynaklar başlığı altında yararlanılan eserle­
rin künyelerini verdik. Yazarın kendi kullandığı kısaltmaların hem aslını hem de
Türkçesini verdik. Bizim kullandığımız kısaltmaları da bu bölüme ekledik.
Eserin orijinalindeki çeviri yazı işaretlerinin önemli bir kısmı, olduğu gibi
kalırken bir kısmı da eserdeki örneklerden hareket edilerek Türkoloji sahasındaki
diğer çeviri eserlerde yaygın olarak kullanılan işaretlerle değiştirildi. Eserde de­
ğiştirdiğimiz transkripsiyon işaretleri şunlardır:
8 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

0 = â 5 = e î= 1
n n
a=a o=e ı=I V=s
J=c S=ğ Î=I y=û
a=d 5=ğ î=î ?=û
8 = d, z 2=g K=k y=ü
rt tt
ö=e ö=o y=u
M H « w
ö=ö x=b 0= 0 y=u

Lehçeler arası karşılaştırmalı dil bilgisi çalışmalarının ülkemizde henüz


olgunluk seviyesinde olmadığını düşünürsek yaptığımız bu tercüme, Rusça bil­
meyen ve eserin aslına ulaşamayanlar için son derece önemli bir kaynak niteliği
taşımaktadır.
Tarihin en eski dillerinden biri olan, on bir milyon kilometrekarelik bir alan­
da üç yüz milyona yaklaşan bir nüfus tarafından konuşulan ve yirmi bir yazı di­
liyle temsil edilen Türkçenin daha yetkin bir hâle gelmesinde bizim de bu tercüme
çalışmasıyla bir katkımızın olması en büyük dileğimizdir.
Prof. Dr. Yakup KARASOY
Doç. Dr. Naile HACIZADE
Dr. Mevlüt GÜLMEZ
ALEKSANDR MİHAYLOVİÇ ŞÇERBAK1

Doğu bilimci-Türkolog Aleksandr Mihayloviç Şçerbak, 18 Aralık 1926’da


Stavropol bölgesinin Türkmen kasabasının Letnyaya Stavka köyünde bir banka
memurunun oğlu olarak dünyaya geldi.

1944-1945 yılları arasında Sovyet Ordusu’nun 3. Ukrayna Frond Cephesi’n-


de görev yaptı ve ağır yaralandı.

1948 yılında Stavropolskiy Devlet Pedagoji Enstitüsü Filoloji Fakültesi, Rus


Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. Enstitüye devam ederken aynı zamanda Türk
lehçelerini öğrenmekle meşgul oldu. Bu yıldan itibaren Leningrad’daki SSCB
İlimler Akademisi Dil Bilimi Enstitüsünde (önceki adı Dil ve Düşünce Enstitüsü)
asistan oldu. 1951 ast ilim üyesi 1961’den itibaren (Altay dilleri bölümünde) üst
ilim üyesi oldu.

1951 yılında Skazanie ob Ogııze, Uygurskiy variant adlı master tezini savun­
du ve 1968 yılında Sravnitelnaya fonetika tyurkskih yazıkov adlı doktora tezini
savundu.
Altayistik, Yenisey ve Orhun Yazıtları, Eski Uygur Yazıtları, Eski Özbek
Türkçesi, Türkçe-Moğolca dil ilişkileri ile Türk dilinin karşılaştırmalı dil bilgisi
alanlarında çalışmalarını yoğunlaştıran Şçerbak’ın eserlerinden bazıları şunlardır:
• Eski Özbek Edebi Dilinin Tarihi Üzerine, 1953.
• Özbek Milli Dilinin Oluşum Tarihi Üzerine, 1954.
• Dilbilgisel Anlamların Türk Dillerindeki İfade Yöntemleri, 1957.
• 1953-1954 Yıllarında Ak-Beşinı Kenti Kazılarında Bulunan Demir Para­
lar (Kırgız SSCB), L. R. Kızlasov, O. İ. Smirnova, A. M. Şerbak, SSCB
Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Aakademisyen Notları, XVI C
1958, s. 514 - 563. Kızlasov, L. R., Smirnova, O. İ., Serbak, A. M.,

1 Şçerbak’ın hayatı ve eserleriyle ilgili daha geniş bilgi için şu kaynaklara bakınız: Sertkaya,
Osman Fikri, “Türk Dil Kurumu’nun Onur Üyesi Prof. Dr. Aleksandr Mihailoviç Şçerbak’ı
Yitirdik, Dil Araştırmaları Dergisi, Sayı: 2, s. 158-161, Bahar 2008; Biobibliografiçeskie
Oçerki o Deyatelyah Obşçestvennıh Nauk Uzbekistana 11, İzd-vo “FAN” USSR, Taşkent
1977, sf. 312-317; Aleksandr Mihayloviç Şçerbak, S. D. Miliband. Bibliografiçeskiy
slovar.., (Çev.: Mustafa Kayıhan) M., 1975, sf. 620-621.
10 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

• Sirkela- Belaya Vej Şehrinde Bulunan Tuğla ve Seramiklerdeki İşaretler


(Peçeneklerin Dili ve Yazmaları Sorunu Üzerine), MİA, 75. sayı, s. 362-
414, 1959.
• Altay Teorisi Üzerine, Dilbilim Sorunları, 6. sayı, s. 51-63, 1959.
• Eski Uygur ve Eski Özbek Yazı Dili Anıtları: Oğuzname, Muhabbetna-
me, SSCB Bilimler Akademisi Dilbilim Enstitüsü, Moskova, Vostoçna-
ya Literatura, s. 172, 1959.
• Tunguz- Mançu Dillerinde Evcil ve Vahşi Hayvanların İsimleri, Türk
Dillerinin Tarihî Gelişimi, Moskova, s. 82-172, 1960.
• X-XIII. yüzyıllarda Doğu Türkistan’da Bulunan Türkçe Metinlerin Dil­
bilgisi Üzerine Notlar, Moskova, 1961.
• Moğolistan’daki Eski Uygurca Yazı, Doğu Yazmaları, XIV e,, s. 23-25,
1961.
• Güney Harezm Ağzının Karşılaştırmalı Temel Özellikleri, 1961.
• Eski Özbek Dilinin Grameri, M-L, SSCB Bilimler Akademisi, s. 276,
1962.
• Polyana Mezarlığında Bulunan Gümüş Kase Üzerindeki Eski Uygur Ya­
zısı, Orta Asya, Uzak Doğu ve Sibirya Geçmişi, KSİA, 114. Sayı, M.,
s. 31-33, 1968.
• Babür’ün Aruz Risalesi, 1969.
• Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Ses Bilgisi, SSCB Bilimler Akademisi
Dilbilim Enstitüsü, Leningrad, Nauka, 1970.
• Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Morfolojisi Üzerine Notlar: İsim, SSCB
Bilimler Akademisi Dilbilim Enstitüsü, Leningrad, Nauka, 1977.
• Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Morfolojisi Üzerine Notlar: Fiil, SSCB
Bilimler Akademisi Dilbilim Enstitüsü, Leningrad, Nauka, 1981.
• Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Morfolojisi Üzerine Notlar: Zarf ve
Edatlar, SSCB Bilimler Akademisi Dilbilim Enstitüsü, Leningrad, Na­
uka, 1987.
• Karşılaştırmalı Türk Dilbilimine Giriş, RAN Dilbilimi Araştırmaları,
Nauka, 1994.
• Erken Türk-Moğol Dil İlişkileri (VIII-XIV yy.), RAN Dilbilimi Araştır­
maları, Nauka, 1997.
• Türk Damgaları: Türklerin En Eski Yazı Dilinin Oluşumu, Sınırı ve
Özellikleri, RAN Dilbilimi Araştırmaları, Nauka, 2001.
• Moğol Dili Tarihindeki Türk-Moğol Dil İlişkileri, RAN Dilbilimi Araş­
tırmaları, Nauka, 2005.
28 Ocak 2008 tarihinde, 80 yaşında iken vefat eden Prof. Dr. Aleksandr Mi-
hailovic Sçerbak, 31 Ocak 2008 Perşembe günü de Sankt-Peterburg’da defnedildi.
ÖN SÖZ

Bu kitap, “Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Biçimbilgisi Üzerine Denemeler”in


devamı ve bundan uzun yıllar önce başlatılan “Türk Lehçelerinin Karşılaştırmalı
Dil Bilgisi”nin bir bölümüdür (Şçerbak, 1970, 1977). Dil verilerini inceleme ve
tanımlama yöntemleri, yayımlanmış kitaplarda ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır.
“Fiil” üzerinde çalışırken aynı yöntemler önemli bir şekilde değiştirilmediği için
burada yöntemler üzerinde durmayı gereksiz görüyoruz. Kaynakların, kullanılan
malzemelerin yapısı, örneklerin seçilmesi, onların çeviri yazısı ile sunumu hak­
kında da aynı şeyi söyleyebiliriz. (Kitapta fazla yer kaplamaması için daha çok
kalın ünlülü örnekleri aldık.)
Buna ek olarak, sadece bu kitabın bazı yazılış özellikleriyle, kitabın içeriği
ve aynı zamanda daha önce yayımlanmış olan bölümlere yapılan eleştirilerle ilgili
açıklamalar yapmamız gerekir.
Kitapta fiilin dil bilgisel şekilleri; eklerin köke eklenmesi sırasına uygun bir
biçimde sondan başlanarak, yani ilk önce kelimelerin çekim, sonra ise yapım ek­
leri inceleniyor.
Bilindiği gibi, fiilin çekimi ve yapımı arasındaki sınırı net olarak belirlemek
oldukça zordur. Bir taraftan, fiil şekillerinin kelime değişmesine ya da yapılma­
sına ait olduğu ile ilgili genel, belirgin ölçüler yoktur: Türkologların bazıları fiil
yapım şekillerinin sayısını en aza indirirler, bazıları ise tersine, hemen hemen
bütün fiil şekillerini (“kip, tür ve çatı”) yapım şekillerinden sayar (ör. Baskakov,
1971: 72-73). Diğer taraftan, bazı fiil şekillerinin dil bilgisel yapısı o kadar kar­
maşık ki herhangi bir, tek yönlü hüküm yeterince tatmin edici olmaz. Örnek ola­
rak, Türkçede çatının çekime ait edilmesi, çekim ulamlarının tüm içerik yönleri ve
şekil bilgisel bildirim özellikleri ile uyum sağlamaz.2 Çatının kelime yapımı çer­
çevesinde incelenmesi ise kökteş kelime biçimlerinin ayrı ayrı kelimeler olarak
sayılmasını sağlayan anlam farklılıklarının niteliği ile ilgili düşüncelere aykırıdır.
Fiil yapımı ile ilgili eserinin ön sözünde E. V. Sevortyan’ın çatıyı tarihî açıdan
“kelime yapım şeklinden dil bilgisine geçiş” ulamı diye adlandırması bir tesadüf

2 Kazakçanın geleneksel dil bilgisi yazarları, çatının kelime çekimine ait edilmesine
kesinlikle karşıdırlar, (bk. SKY, s. 295-298, Alma-Ata 1962.), A. N. Kononov’un görüşü
farklıdır (bk. Kononov, 1960: 187).
12 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

değildir. Sevortyan, bunun yanı sıra “çeşitli Türk dillerinde bazı çatıların kelime
oluşumu alanına, bazılarının da kelime değişimi alanına daha yakın” olduğunu
belirtir (Sevortyan, 1962: 4).

Yukarıda söylenenlerden Türk dillerindeki fiil şekillerinin kelime çekimi ve


kelime yapımı diye ayrılmasının kısmen doğru olduğu anlaşılmaktadır.

“Fiil”, inceleme ve tanımlama konusu şekilce değişen kelimeler “Deneme-


ler”in son bölümüdür. Bu durum, kitapta Türk Dillerinde Şekil Bilgisel Unsur­
ların Oluşum Yöntemleri ve Tarihî Derinlikleri Hakkında adlı bir bölümün yer
almasına sebep olmuştur. Bu bölüm bir bakıma son söz olarak ada ve fiile bağlı
genel değerlendirmeleri içine almaktadır.

G. Doerfer, “Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Ses Bilgisi”ne eleştirisinde ve


bir başka makalesinde bu satırların yazarının inceleme yöntemini kabul etmedi­
ğini belirtmiş ve ilk önce onu, sonra da bütün Sovyet Türkologlarını tarihe aykı­
rılıkla suçlamıştır (Doerfer, 1971: 327). O, “Polemikten kurtulmanın zor olduğu
diğer bir nokta, birçok Sovyet araştırmacısının takip ettiği yeniden yapılandırma­
nın tarihî olmayan yoludur.” demektedir (Doerfer, 1976: 4). G. Doerfer’in kendi
sözlerine göre bu sonuca ulaşmasına sebep, Sovyet araştırmacılarının özellikle
lehçe malzemelerini kullanarak yazma eserleri yeterince değerlendirmemeleridir.

G. Doerfer’in yaptığı eleştiri yanlış anlamadan kaynaklanmaktadır ama bir­


çok Sovyet Türkoloğu ile G. Doerfer arasında karşılaştırmalı dil bilgisi kaynakla­
rını seçmekte ve kullanmakta tutulan yolda fark olması da mümkündür.
Sovyet Türkologları, Türk dillerini karşılaştırırken yazma eserlerin rolü ko­
nusunda çoğunlukla P. M. Melioranskiy’nin görüşünü paylaşmaktadırlar. Meli-
oranskiy, 20. yy.ın başında şöyle yazmıştır: “Şüphesiz, Türkolojinin belli başlı
görevlerinden birisi, Türkçenin (Türk dillerinin-A. M. S.) karşılaştırmalı tarihî dil
bilgisini onun birçok dalı ile birlikte hazırlamaktır. Bunu gerçekleştirmek için bü­
tün çağdaş Türk dillerini bilmemiz, Türkçenin mümkün mertebe ulaşabildiğimiz
eski devirlerinin yazma eserlerine varıncaya kadar tüm on iki yüzyıllık tarihini
izlememiz, Türkçede tarihî olarak karşılaşılan ve önceden var olan ses olaylarını,
şekilleri ve cümle kuruluşlarını birlikte değerlendirmemiz gerekir.” (Meliorans-
kiy, 1900: I). Bu fikrin, Doerfer’in ve onun bazı Batılı meslektaşlarının görü­
şünden farklı özelliği, onun yazma eserlere önem vermemesinden değil de Türk
dillerinin karşılaştırmalı dil bilgisini hazırlamak için yazılı kaynaklarla birlikte
yaşayan halk ağızlarının da çok önemli olduğunu açık bir şekilde göstermesin-
dedir. P. M. Melioranskiy: “... Artık defalarca yapılan incelemelerin gösterdiği
gibi, çağdaş lehçeler, kısmen yeni kaynaklarda günümüze kadar ulaşmayan daha
eski şekilleri ve kelimeleri sıkça korumaktadır; bunlar böylece daha eski eserleri
anlamak ve bir dereceye kadar dil bilimi çözümlemeleri yapmak için kıymetli ve
yerini hiçbir şeyin tutamayacağı malzemeler olmaktadır.” demiştir (Melioranskiy,
1900: II).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 13

Kitabımızın adını açıklayan ön söze, kitap üzerinde çalışırken 1976’ya ka­


dar yayımlanan ve yazarın ulaşabildiği özel kaynakların da göz önüne alındığını
eklemeliyiz.
Yazar; kitaba değerlendirme raporu yazan ve birçok faydalı ikazda bulunan
N. A. Baskakov’a ve B. A. Serebrennikov’a, kitabın ayrı ayrı bölümlerinin tartış­
masına katılan ve onun birçok eksikliklerini gidermeye yardım eden Moskova,
Bakü, Taşkent ve Bişkek’teki meslektaşlarına derin teşekkürlerini sunar. Ayrıca
yazar, eserin yayma hazırlanmasında yaptığı yardımlardan dolayı N. N. Kornilo-
viç’e özellikle teşekkür eder.
KISALTMALAR

Sözlük, Dil Bilgisi ve Metin Yayınları


Brockelmann C., Altosmanische Studien, I. Die Sprache Aşıkpaşa’s
'Âşık Paşa
und Ahmedi’s, ZDMG; 1919,73, s. 1-29.
AQJB Brockelman C., 'Ali’s Kıssa’i Yûsuf, Berlin, 1917.
Malov S. Y, Kırgızistan’daki ve Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları,
BK
M. L., 1959 (Bilge Kağan Yazıtı).
Babür-nâme veya Babür Şah’ın Hatıratı, N. İ. İlminskiy yayını, Ka­
BN
zan, 1857.
EP Malov S. E.,Türklerin Yenisey Yazıtları, M. L., 1952.
Malov S. E., Eski Türk Yazıtları (1. Kül Tigin Yazıtı, a- Küçük Yazıt,
KT, Ton.
Büyük Yazıt; 2. Tonyukuk Yazıtı).
LOK Şçerbak, A. M., Oğuz-nâme, Muhabbet-nâme, M., 1959.
Malov, S. E., Kırgızistan’daki ve Moğolistan’daki Eski Türk Yazıtları,

M. L., 1959 (Moyun-çuru Yazıtı).
SL. Zamahşari Mongolskiy Slovar’ Mukaddimat el-Edeb, II. M. L., 1938.
TON bk. KT
Derleme ve Süreli Yay ınlar
Abhandlungen der Preupischen Akademie der Wissenschaften, Ber­
APAW
lin
İlil*

BD Başkirskaya dialektologiya, Ufa, 1963.


BDS Başkirskaya dialektologii tyurskih yazıkov, Ufa, 1959.
DAN-V Dokladı Akademi nauk, seriya “V”, Petrograd- Leningrad.
İssledovaniya po sravnitel’noy grammatike tyurskih yazıkov, Mosko­
İSGTYA
va, 1956 (II); 1961 (III).
Çuvaş Lehçesi Malzemeleri Çeboksarı, 1960 (I); 1963 (II); 1969 (III);
MÇD
1971 (IV).
MTD Tatar Lehçesi Malzemeleri Kazan 1974 (III).
NAA Asya ve Afrika halkları, Moskova.
Sitzungsberichte der Preupischen Akademie der Wissenschaften, Ber­
SPAW
lin.
ST Sovyet Türkolojisi- Bakü.
SV Sovyet Doğu Bilimler, Moskova-Leningrad.
UTA (M) Özbek Dili ve Edebiyatı (Sorunları), Taşkent.
VDTYA Voprosı dialektologii tyurskih yazıkov, Bakü-Kazan.
VYA Voprosı yazıkozhaniya, Moskova.
ZDMG Zeitschrifi der Deutschen Morgenlündischen Gesellschaft.
ZKV Zapiski Kollegii vostokovedov, Leningrad.
16 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Dil, Lehçe ve Ağız Adları

Alt. Altayca
Ar. Arapça
AzT. Azerbaycan Türkçesi
B. Sib. Batı Sibirce
Balk. Balkarca
Başk. Başkurtça
Batı Sib. Tat. Batı Sibirya Tatarcası
Çul. Çulımca
Çuv. Çuvaşça
EAzT. Eski Azerbaycan Türkçesi
EKıp. Eski Kıpçakça
EKor. Eski Korece
EOğ. Eski Oğuzca
EÖzb. Eski Özbekçe
ET. Eski Türkçe
ETrm. Eski Türkmence
ETT. Eski Türkiye Türkçesi
Ev. Evenkçe
Far. Farsça
Fin. Fince
Fr. Fransızca
Gag. Gagavuzca
Hak. Hakasça
Hal. Halaçça
K. Kalp. Karakalpakça
Kaç. Kaçince
Kar. Karaimce
Kar. Balk. Karaçay-Balkarca
Karanog. Karanogayca
Kaz. Kazakça
Kırg. Kırgızca
Kız. Kızılca
Kor. Korece
Krnı. Kırımca
Krm. Tat. Kırım Tatarcası
Kum. Kumukça
Mac. Macarca
Nan. Nanayca
Nog. Nogayca
Özb. Özbekçe
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 17

Ru. Rusça
S. Uyg. San Uygur
Sag. Sagayca
Sal. Salarca
Şor. Şorca
Tat. Tatarca
Tof. Tofaca
Tom. Tomskça
Trm. Türkmence
Türkiye Türkçesi
Tuv. Tuvaca
Uyg. Uygurca
Yak. Yakutça

Bilimsel Kuruluşların Adları

AN Bilimler Akademisi
GPİ Devlet Eğitim Enstitüsü
İRYA Rus Dili Enstitüsü
İV Doğu Bilimleri Enstitüsü
İYAL Dil ve Edebiyat Enstitüsü
MİV Moskova Doğu Bilimleri Akademisi
NÜ İlmî Araştırmalar Enstitüsü
NİİEİYAL İktisat, Dil, Edebiyat ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü
NİİİYAL Tarih, Dil ve Edebiyat Araştınnaları Enstitüsü
NİİYALİ Tarih, Dil ve Edebiyat Araştınnaları Enstitüsü
NİİYALİE Dil, Edebiyat, Tarih ve İktisat Araştırmaları Enstitüsü
OLYA Dil ve Edebiyat Bölümü
TD Türk Dili
TDAY-B Türk Dili Araştınnaları Yıllığı Belleten
TDK Türk Dil Kurumu

Diğer Kısaltmalar

ADD Doktora tezi örnekleri


age Adı Geçen Eser
AKD Yüksek lisans tezi örnekleri
bk. Bakınız
Cod. Cum Codex Cumanicus
DS Drevnetyurskiy Slovar, 1969
DTCF Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi
GAY Grammatika Altayskogo Yazıka
18 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

GAzY Grammatika Azerbaycanskogo Yazıka


GHY Grammatika Hakasskogo Yazıka
GNY Grammatika Nogayskogo Yazıka
GTY Grammatika Türkmenskogo Yazıka
HKT Hazirgi Karakalpak Tili
HZUT Hazirki Zaman Uygur Tili
İCGTYA İssledovaniya po Sravnitelnoy Grammatike Tyurkskih Yazıkov
İst. İstanbul
izv. Haberler
KMTG Karaçay-Malkar Tili Grammatikası
krş. Karşılaştırınız
L Leningrad
1. Şahıs
M Moskova
NF Neve Folge
NS New Series
PhTF Philologiae Turcicae Fundementa, I. Wiesbaden, 1959.
sb. Derleme
SKY Sovremenniy Kazahskiy Yazık
SPt St. Petersburg
SSR Society for the Study of Production
Tr. Bildiriler
Uç. Zap. Bilimsel araştırmalar
UTG Uzbek Tili Grammatikası
vb. Ve benzerleri
vb. fin Verbal finitiv
vd. Ve devamı
vs Ve saire
Zap. hatıralar
GİRİŞ

Türk Dillerinde Fiilin Kökeni Sorunu Üzerine


1. Bilindiği gibi, Türk dillerinde hem ad hem de fiil gövdesi niteliğinde görü­
len çok sayıda kök vardır, ör.: AzT. dad, Kırg. tat ‘tat’ ve ‘tat-’, ‘tat-’; Alt. kat ‘sıra,
kat ve ‘katla-’; Kırg. köç ‘göç' ve ‘göç-’; TT. tün ‘akşam’, ‘gece’ve ‘karar-’; Özb.
tung ‘don’ ve ‘don-’; Şor. kârı ‘yaşlı’ ve ‘yaşlan-’ tong ‘don’ ve ‘don-’; Yakut, bay
‘zengin’ve ‘zenginleş-’(Deny, 1921: 539; Yunusaliyev, 1959: 67)
Fiil-ad eş sesliliği olayı her zaman Türkologların ilgisini çekmiş ve onların
birçoğu tarafından fiil ve adın birbirinden ayrılmadığı en eski devirlerin bir ka­
lıntısı olarak görülmüştür. Örnek olarak, bu olaya 19. yüzyılın sonunda ilk defa
temas eden P. M. Melioranskiy, “... eski devirlerde Türk dilinde (Türk dillerinde
-A. M. Şç.) köklerin fiil kökü ve ad kökü diye ayrılması şimdiki gibi kesin olarak
yapılmıyordu.” (Melioranskiy, 1899: 98) diye yazmıştır. Aynı fikri, daha açık ve
net bir şekilde yıllar sonra İ. A. Batmanov (Batmanov, 1940: 5; ayrıca Baskakov,
1952: 162, 178, 312) ve E. V. Sevortyan (Sevortyan, 1962: 359; burada fiil-ad
gövdelerinin büyük bir listesi verilmiştir; s. 365-373) da belirtmişlerdir. Ama, fiil
ve ad gövdelerinin eş sesliliğinin bu şekilde kavranılmasına her zaman ya bu ola­
yın sessizce görmezden gelinmesi ya da onun birincilliğinin açıkça reddedilme­
sinin eşlik ettiği belirtilmelidir. Bunlara fiil-ad eş sesliliğinin seyrekliğinin altını
çizen ve eş sesliliği farklı kelimelerin ve eklerin bir tesadüf olarak örtüşmesinin
sonucu sayan K. Grönbech örnek gösterilebilir (Grönbech, 1936: 19). “Fiil-ad eş
sesliliğinin oluşmasının esas sebebi, fiil köklerinin şekil bilgisel olarak yeni bir
biçim oluşturmasıdır.” diyen B. M. Yunusaliyev’in görüşünü de anmahyız (Yunu­
saliyev, 1959: 79).

Genel olarak fiil ve ad gövdelerinin dış benzerliği, mutlaka şekil değişiklik­


lerinden ibaret olmamakla birlikte daha sonraki süreçlerin sonucu olabilir. Keli­
menin işlevini değiştirmesi de muhtemelen bu benzerlikten biridir.
Türk dillerindeki fiil ve ad gövdelerinin eş sesliliğinin birincil mi yani fiil ve
adın ayırt edilemeyen en eski devirlerinden bir kalıntı mı yoksa ikincil mi olduğu
şeklindeki soruya biz Türk dillerinden alınan örneklere dayanarak ve Türkçe ol­
mayan dillerin de malzemelerini kullanarak cevap vermeye çalışacağız.
Her şeyden önce, Eski Türkçede fiil-ad gövdelerinin çağdaş dillerden çok­
luğu ve sayısının günümüze yaklaşıldıkça yavaş yavaş azalması dikkatimizi çe­
20 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

kiyor. Genel Türkçenin ana dil düzeyinde onarılan tek heceli gövdelerin analizi
ise; eş seslilik olaylarının herhangi bir eski yazma metninin incelenmesi sırasında
ortaya çıkanlarla kıyasta daha fazla olduğunu gösteriyor, krş. 'ör ‘karşı taraf’,
‘art’, ‘sırt, arka’ ve ‘bir şeyi diğer tarafa tartarak koy-’, ‘bir sınırı geç-’, ‘bir şeyi
aş-’, "an ‘aşağı, alçak’ ve ‘in-, ‘ *kâ ‘sandık’, ‘yemek kabı’, ‘kılıf’, ‘cep’, ‘karın’
ve birlikte katla-, ‘sırayla katla-’, 'kıy ‘kıyı, kenar’ ve ‘kenarda bir şey yapma-’,
‘yanlamasına kes-, biç-’; 'kok ‘toz, kül’, ‘pislikler’ ve hafifçe yan-, kömürleş-’,
koku çıkar-’; 'kür ‘kuru’ ve ‘kuru-’; 'köl ‘koşum hayvanı’ ve ‘ (atı) koş-’; köp
‘şişman, şişkinlik’; ve ‘şiş-’, ‘köpüklen-’ 'oy ‘oyun’ ve ‘oyna-’; 'ong ‘sağ’, ‘şans­
lı’, ‘şans’, ‘pay, ‘nasip’ ve ‘düzel-’, ‘başarı kazan-’: "'öp ‘ emme, içme’ ve ‘ağza
al-’, ‘yut-’; ~or ‘çukur, arık’ ve ‘kaz-, eş-’; 'ör ‘üst, kalkış’ ve ‘görün-’, ‘kalk-’;
"pak ‘berk, sağlam’ ve ‘berkit-, kapa-’; 'pök ‘tok, doyan’ ve ‘doy-’; 'sap ‘iplik’
ve ‘ipliği geçir-’, ‘birleştir-’ ‘düzenle-’; 'saç ‘saç’ ve ‘saç-’, ‘dağıt-’, ‘serp-’; 'sık
‘sık, gür’ ve ‘sık-’; 'sak ‘işaret parmağı’ ve ‘koy-, sok-’, ‘batır-’; tam ‘damla’ ve
‘damla-’ 'taş ‘dış, dışında’ ve ‘taş-’; 'tin ‘hayat, soluk’ ve ‘solu-’ vb.
Bazı Türk dillerinde fıil-ad eş sesliliği korunmuş, bazılarında ise ad ve fiil
gövdeleri sonlarına özel eklerin eklerin eklenmesi sayesinde ayrılmıştır, krş.: TT.
an ‘an, fikir’ ve ‘an-’, Tat. ang ‘akıl, zihin, angla- ‘anla-’; Alt. kat ‘kat, sıra’ ve
‘katla-’; Trm. ğat ‘kat, sıra; ğayta- ‘katla-’; Yak. bay ‘zengin’ ve ‘zenginleş-’ Trm.
bay ‘zengin’ ve bayı- ‘zenginleş-’.
Türk dillerinde ad tipli söz dizimsel yapıların çok kullanıldığı görülmekte­
dir. krş. AzT. o nıaktııb yazılasıdır ‘o mektup yazılmalıdır’; yazılası maktub ‘ya­
zılması gerekli olan mektup’; TT. ben mektup yazacağım, ‘yazacağım mektup;
ben kitap okumuştum, okumuş öğrenci’; Şor. kiji aydan ‘kişi söyler’, aydar kiji
‘söyleyen kişi’; Yak. kihi keler ‘kişi geliyor’, keler kihi ‘gelen kişi’. Cümlede ad
yapılarının asıl fiil yapılarından belirgin çokluğu (bk. Deny, 1921: 144, 381-384;
Gabain, 1940: 85; Brockelmann, 1951-1954: 283), fiillerin ve adların ayrılma sü­
recinin çok büyük bir tarihî derinliğinin olmadığını3, aynı zamanda onların yakın
geçmişteki köken birliğinin önemli ölçüde olabilirliğini gösterir.
B. M. Yunusaliyev’in; fıil-ad eş sesliliğine giren fiil gövdelerinde eski de­
virlerde ayrı ayrı eklerin varlığı ve sonuç olarak eş sesliliğin ikincilliği ile ilgili
görüşüne gelince, bazı örneklerde onun fikrinin haklı ve doğru olması mümkün
gibi görünüyor. Ama genellikle eş sesli çiftlerin ortaya çıkmasını fiil gövdelerinin
şekil bakımından değişmesiyle açıklamak mümkün değildir. Gerçekten de Türko­
logların 'âr, 'kok, 'köl, 'kâ, 'ön, 'saç vb. köklerin şekil bilgisel olarak bölündüğü­
nü ispatlayan delilleri var mıdır? Görünüşe göre hayır, olacağı da sanılmaz ama
bu listenin gelecekte değişmeyeceğini söylemek de gereğinden fazla bir cesaret
olurdu.

3 J. Deny’nin “Birçok durumda fiilin dil bilgisel olarak addan ayrılmadığı söylenebilir.”
görüşüyle karşılaştırınız (Deny, 1921: 384).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 21

Türk dillerinin dışına çıkmamızın amacı, fiil-ad eş sesliliğinin ne derece ge­


nişlikte yayıldığını ve çeşitli dil gruplarında fiil ve ad gövdelerinin ayrışmasının
ne ölçüde olduğunu tespit etmektir.
Burada hemen W. Wundt’un dillerin gelişmesinde ad ve fiilin birbirinden
ayrılmadığı ve bir kelimenin hem ad hem de fiil niteliğinde işlevi olduğu bir aşa­
manın varlığı hakkındaki ilginç fikrini hatırlatalım (Wundt, 1904: 9). Bu fikir
dilciler tarafından belirgin bir destek görmedi ama yine de fiilin kökeni, fiil-ad
ilişkileri, fiil ve ad gövdelerinin birliği gibi sorunların, dil bilimsel incelemelerin
yaygın konularından olmasını sağlayarak bu hususta önemli rol oynadı: Sıfat-fı-
illerin tarihî-şekil bilgisel niteliklerine yeni bir yaklaşım ortaya çıktı, fiil adları
ve eş sesli fiil-ad gövdeleri diye kavramlar oluştu ve uygun terimler sağlam bir
şekilde bilimsel kullanıma girdi (krş.: verbalnomina ve nomenverba).

Hint-Avrupa dilleri gibi dillerde ad ve fiil net bir şekilde ayrılır. Bu ayrılma
özellikle gövdelerin kendi sınırları içerisinde gerçekleşir; şekil bilgisel ağırlığın
yüksek derecesi bu gövdelerin karakteristik belirtisi olmaktadır. (Sadece ad ve
fiil gövdeleri değil, bunların tipleri de şekilce ayrılmıştır; bk. Meillet, 1938: 211
vd.) Böyle olmakla birlikte Hint-Avrupa dillerinde de iki temel dil bilgisel sınıfın
kaybolan yakınlığının izleri vardır. Fiilin ve fiil şekillerinin kökeniyle ilgili öne
sürülen bütün kuramlara göre daha çok H. Hirf in kuramıyla kendisinin ilk fikirle­
rinin örtüştüğünü düşünen E. Benveniste, Hint-Avrupa dillerinde fiille adın şekil
bilgisel benzerliği hakkında birkaç yazı yazmıştır (Benveniste, 1935: 173; krş.
Hirt, 1904/1905; 38, 84). Rusçada fiilin tarihî biçim bilgisine özel ilgi gösteren
A. A. Potebnya: “Zamanımıza yaklaştıkça Rusçada fiille adın karşıtlığı artıyor.”
sonucuna varmıştır. Yazar, “Dillerimizde fiilsiz bir cümlenin mümkün olmadığı
hakkında yukarıda bahsedilen fikri söylerken ben vb. fin. (mastar)dan ilkel bir
olay diye bahsetmedim ve bu dillerin sonraki katmanlarının altında başka şeklin
izlerini bulma olasılığını reddetmedim...” diye yazmıştır (Potebnya, 1958: 84).
Birçok dilde ad ve fiil arasındaki fark yeteri kadar açık değildir (Beke, 1960:
381). Örnek olarak, Fin-Ugor dillerinde de Türk dillerindeki gibi ad ve fiil göv­
delerinin dış benzerliği olayları görülmektedir. Bununla birlikte eş sesli çiftlerin
varlığı, uzmanlara göre fiil ve adın Ural dili öncesi ayrışmamasının bir kalıntısı­
dır. krş. Mac. lep ‘örtü’ ve ‘ört-’,/âgy ‘don’ ve ‘dondur-’, les ‘pusu’ ve ‘gözet-’
nyom ‘iz’ ve ‘bas-’, daktilo et-’; Fin. tünle ‘yel, rüzgar’ ve ‘es-’, sylke ‘tükürük’
ve ‘tükür-’, kuiva ‘kuru’ ve ‘kuru-’, ‘suda erimiş’ ve ‘eri-’ (Hakulinen, 1953: 65;
Beke, 1960: 369; Serebrennikov, 1963: 140; Maytinskaya, 1974: 214).
Ad ve fiil gövdelerinin dış benzerliği olaylarına Mançu-Tunguz dillerinde
de rastlanır, krş. Nan. tuğde ‘yağmur’ ve ‘yağ-’ (yağmur hakkında), bono ‘dolu’
ve ‘yağ-’ (dolu hk.), dalan ‘taşkın’ ve ‘taş-, yüksel- (göl ve ırmak hk.), tala ‘çiğ
balık yemeği’ ve ‘çiğ balığı kes-’, kuklu ‘kuğu’ ve ‘bağır-, öt- (kuğu hk.) (Avrorin,
1961: 12); Ev. arba’sığ’ ve ‘sığlaş-’, kolto ‘yumruk’ ve ‘vur- (yumrukla)’, agdi
‘gök gürültüsü’ ve ‘gürle- (gök hk.)’ (Konstantinova, 1964: 31).
22 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Benzer olay Eskimo dilinde de görülmektedir: ki ‘yara’ ve ‘yarala-’, usi ‘yük’


ve ‘yükle-’,pina ‘boya’ ve ‘boya-’, apa ~ ava ‘kar’ ve ‘karla ört-’, tuk’u ‘ölüm’ ve
‘öl-’, ag’u ‘kayığın kıçı’ve ‘kıçta otur-’ve benzeri (Menovşçikov, 1967: 18-19).
Dravid dillerinde bir tek kökten birçok ad ve fiil türetilmektedir (Caldwell,
1913: 445). Ad ve fiilden hangisinin daha eski olduğu sorunu fıil-ad eş sesliliğinin
yapısı hakkındaki soru ile sıkı bir şekilde bağlantılıdır. Bu sorun dilcileri iki karşıt
gruba ayırmıştır: Bir grubun fikrine göre ad fiilden daha eski, diğerine göre ise
fiil daha eskidir. V. Tauli, kelime çeşitleri arasında net biçimsel sınırların olmadı­
ğı dillerle ilgili; fiil ve adın kelimelerin dil bilgisel sınıfları olarak ayrı zamanda
ortaya çıktığını söylemenin anlamsızlığını belirtir; bununla birlikte, olaya şekil
bilgisel açıdan bakılırsa, bazı dillerde adın daha eskiliği ve asıl fiil şekillerinin
(the fımte forms) ad şekillerinden türemesinin apaçık olduğu haklı olarak iddia
edilebilir (Tauli, 1956: 138-139; Atalay, 1942: 11).
Farklı zamanlarda Hint-Avrupa (Hirt, 1939: 78; 1934: 12, 177-181), Sami
(D’yakonov, 1967: 201; İ. M. D’yakonov, fiilin “ad çizgilerini de taşıyan ayrış­
mamış bir bütünden’’ oluştuğunu söyler.) ve Moğol (Altay) (Poppe, 1955: 267;
1955: 560-561) dillerindeki çekimli fiil şekillerinin ad niteliği taşıdığı hakkında
varsayımlar öne sürülmüştür.
Türkologlar arasında fiilin veya adın daha eskiliği hakkındaki tartışma,
Hint-Avrupa dilcileri arasındaki kadar keskin değildir. Yıllar boyunca Türkolog­
lar değişmez bir şekilde adın hâkim durumunu (adın önce oluşmasını) belirtmiş
ve fiilin oldukça geç dönemde şekil bilgisel olarak ayrılmasının kendiliğinden
anlaşıldığı fikrini kabul etmişlerdir. Fakat zamanımızda Türkologlar da adı geçen
sorunun sunulan çözümü hususunda fikir birliğinde değildirler. P. İ. Kuznetsov
tarafından, ‘asıl fiil ya da çekimli fiil şekillerinin hareket adlarından (sıfat-fiiller-
den- A. M. Şç.) türemesi mümkün değildir ve çekimli fiil şekilleri sıfat-fiillerden
önce ortaya çıkmıştır’, şeklinde geleneksel fikre aykırı bir fikir, son derece açık
bir şekilde belirtilmiştir (Kuznetsov, 1960: 54, 66, 69).
Geleneksel Türkolojinin pekişmiş ve bizim fikrimizce iyi bir şekilde temel­
lendirilmiş olan durumunun gözden geçirilip değiştirmeye çalışması denemeleri­
nin; adın ve fiilin tarihî ilişkileri sorunlarının Hint-Avrupa dilciliği tartışmalarında
ortaya çıkan fikirlerin tesiri ile değil de bir yanılma sonucu olduğu söylenebilir.
Türk dillerinin geleneksel dil bilgisi yazarları, hareket adlarını ve sıfat-fiilleri
fiilden türemiş ad diye nitelemektedir. Bu ise bizi doğal olarak onların sonra­
dan oluştuğu, fiilden yapıldığı fikrine götürüyor. Belki de bugünkü durumunu
incelediğimiz zaman ad ve fiil köklerinin yapı ilişkisini bu şekilde açıklamamız
gerekir, krş: Kırg. süylöşmöktö ‘o söylüyor’ süylöş- ‘söyle-’ teklik ikinci şahıs
emir çekimiyle şekilce aynı olan fiil kökü, -mök- hareket adı eki, -tö- bulunma
hâli eki), Kum. gelgeningge “senin gelişine ‘(gel- fiil kökü, -gen- hareket adı eki,
-ifig- teklik ikinci şahıs iyelik eki, -ge- yaklaşma hâli eki). Olaya tarihî açıdan ba­
karsak durumun temelli bir şekilde değiştiğini görürüz. Geleneksel dil bilgisinde
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 23

fiil gövdesi diye adlandırılanlar şekil bilgisel olarak her zaman fiil durumunda
değildir. Başlangıçta bunlar bölünemeyen fiil-ad gövdeleriydi. A. A. Potebnya,
“Sıfat-fiiller için ‘fiilden türemişlerdir’ demek doğru değildir: Sıfat-fiiller, fiilden
türememiş, onunla birlikte oluşmuştur.” diye kesin bir şekilde fikrini ifade eder­
ken tamamen haklıydı (Potebnya, 1958: 95); ‘fiil kökenli ad’ terimini kullanan
E.V. Sevortyan da elbette gerçeği söylemiştir (Sevortyan, 1957:9).

Söylenenlerden; Türk dillerindeki fiil ve ad gövdelerinin dış benzerliğinin


bir tesadüf eseri olmadığı, muhtemelen kelime çeşitlerinin oluşması ve gelişmesi­
nin tarihî sürecinin özgünlüğünü yansıtmadığı anlaşılmaktadır. Eski ve yeni Türk
dillerinde var olan fiil-ad eş sesliliği olguları, bu alanda yapılan incelemelerin ve
bir dereceye kadar Türkçeden başka dillerden alman malzemelerle pekiştirilen
kuramsal yöntem ve düşüncelerin sonucu; Ana Türkçede her bir ilk kökün hem
nesneyi hem de eylemi, durumu belirttiğini, yani köken birliğine sahip olduğunu
düşünmemizi sağlar.4
2. Türk dillerinde hareket adları, asıl fiil şekillerinin ana kaynağı olmuştur.
Diğer dillerde de durumun böyle olması muhtemeldir. H. Hirt, Hint-Avrupa dil­
lerini göz önüne alarak “Fiillerin kaynağı ad olmalı dediğim zaman, fiilin durum
veya hareketi bildirdiği inkâr edilmiyor. Çekimli fiilin (verbumfinitum) yerine ad­
dan türeme fiil (yerbalnomina) kullanılabilir.” demektedir (Hirt, 1934: 12). E. N.
Setâlâ, Fin-Ugor dillerindeki zaman şekilleriyle ad oluşum eklerinin benzerliğini
tespit edip (faaliyet, kılış, hareket adı -nomen agentis, nomen actionis ve nomen
acti) , bu diller için H. Hirt’le benzer fikirler söylemiştir (Setâlâ, 1887:171-174).
R. Caldwell, Dravid dillerindeki şahıs ekli fiillerin sıfat-fiiller ve fiil adlarıyla
ilişkisine dikkat çekmiştir (Caldwell, 1913: aynı zamanda bk. Andronov, 1965:
69-71).

Hareket adlarının rolü çok büyüktür; onlar olmadan fiillerin bağımsız bir dil
bilgisi sınıfı olarak ortaya çıkması mümkün değildir. Süreç ve durum adı olarak,
ayrışmamış köken birliği olan ad-fiil köklerinden oluşan hareket adları; hareketin
konuşma zamanıyla olan ilişkisini ve konuşan kişinin hareketle hareketi yapan
arasındaki ilişkisine bakış açısını dil araçlarıyla anlatmaya temel oluşturur. Bir
başka deyişle, hareket adlarında çağdaş Türk dillerindeki fiil şekillerinin anlamsal
çeşitliliğinin kaynağı bulunmaktadır, somut zaman ve kip anlamlarıyla bağlılığı­
nın olmamasına rağmen zamanları ve kiplerin anlam yapısını önceden belirleyen
özelliklerin izleri vardır (Mansuroğlu, 1953: 347).

4 Dil bilgisel köken birliğinin türemiş kök-gövdeler tarafından da miras olarak alınması
mümkündür. İlk defa W. Radloff hareket adları ve fiilin çatı eklerinin aynı olduğuna dikkat
çekmiştir (Radloff, 1897: 57-58). G. Clauson Radloff’un fikrini geliştirmiştir. Clauson,
türemiş ad ve fiil gövdelerinin dış benzerliğini, daha ad ve fiil arasında açık sınırların
olmadığı zamanlarda Türk dillerinin dil bilgisel yapısının gelişme aşamasıyla ilişkisini
göstermiştir (bk. Clauson, 1967: 6-7) Aynı zamanda, bk. Deny, 1921: 540-541; Antonov,
1958: 68-75. krş. Yunusaliyev, 1959: 77-79.).
24 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Hareket adlarının şekil bilgisel özgünlüğünü tam olarak açıklamak için onla­
rın kendi ilk fıil-ad köklerinden az da olsa, fiilin ve adın belirtilerini kendi bünye­
lerinde koruduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Hareket adları, fiil şekillerinin
oluşumu için ana kaynaktır. Bununla birlikte onlar ada özgü belirtilerin artmasına
yardım etmekte ve adların bazı ulamlarının çoğalmasını sağlamaktadır. Sıra, top­
luluk, üleştirme ve tahmin bildiren sayıların köken olarak hareket adları olduğunu
söylemek yeterlidir. Sıfatların bazı şekilleri de hareket adlarına kadar inmektedir.

Türk dillerindeki hareket adlarının sayısı 30-40 civarındadır. Bunların en


yaygınları şekil bilgisel oluşumların çok eski devirlerdeki genel katmanlarım or­
taya koyan ve aşağıdaki eklerle biten kelimelerdir: -ğz ~ -ğu, -inç ~ -unç, -mak,
-ma, -ış ~ -uş, -ık ~ uk, -ığ ~ -uğ, -ı ~ -u ~ -a, -ıt ~ -ut, -ın ~ -un, -mış, -ğın ~ -ğun
~ -ğan, -dik ~ -duk, -dığ ~ -duğ, -ır ~ -ur ~ -ar, -ğır ~ -ğur. Bu kelimelerin bazı­
ları bir grup diller için, bazıları ise ikinci veya üçüncü grup diller için geçerlidir.
Bu da her bir dilin veya dil grubunun ortaya çıkışının somut tarihî koşullarıyla
ilgilidir. Çeşitli sebeplerle hareket adlarının kullanım alanları zamanla daralmış,
karmaşık kelime yapımı süreçlerinin kapsamına girmiş ve önemli değişikliklere
uğramışlardır. Bundan dolayı birçok durumda bunların genel Türkçeye ait olduğu
yalnız özel araştırmalar ve köken incelemeleri sonucunda açığa çıkar. Örnek ola­
rak, -mak ve -ma ile biten hareket adları Türk dillerinin çoğunda, özellikle Altay
ve Sibirya dillerinde tamamen ad ve sıfat grubuna geçmiştir, krş.: Alt. baspak
‘rende’, ‘değirmen taşı’, ilmek ‘çengel, kopça’, ‘askı’, oymok ‘yüksük’, kakpak
‘kapak’ d’ıldırma ‘sürgü’ d’andırma ‘yamaç’, kaptırma ‘çengel, kopça’ ulama
‘araba oku’; Hak. çarba ‘yarma’; Şor. ağıspa ‘balık ağı’, sözürbe ‘ağ’; Yak. hap-
pah ‘kapak’, haspah ‘hendek, çukur’, -inç —unç ekli hareket adları da diğer
bir örnektir, -inç ~ -unç eki, Çağdaş Türk dillerinde yoktur, yazma eserlerde de
çok sınırlı olarak kullanılmıştır. Bununla birlikte bu şeklin genel Türkçe olduğu
şüphesizdir. Buna Türk dillerinin çoğunun sıra sayılarındaki -inç —unç ekinin
varlığı da delil oluşturmaktadır, -ğı, ~ -ğu ile biten hareket adları da bir örnektir.
Topluluk sayılarının yaygın bazı şekilleri -ğı, -ğu ile biten hareket adlarına kadar
gitmektedir, krş.: ET. üçâgü ‘üçü’ (> üçâv).
Hareket adları, yerine getirdikleri işlevin niteliğine göre adlaşmış ve sıfat-
laşmış olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. (Diğer bir deyişle, ad görevindeki
hareket adları ve sıfat-fıiller). Sıfat-fıiller, sıfat ve yüklem olarak ad görevindeki
hareket adlarından daha çok kullanılmaktadır. Ad görevindeki hareket adları (ad
soylu kelimeler), ad soylu kelime sınıfları için her şeyden önce adlar için tipik
olan çeşitli söz dizimsel işlevlerde kullanılmaktadır. Eski yazma eselerde ad ve
sıfat görevindeki hareket adları arasındaki sınır yok denilecek derecededir.
İlk hareket adlarıyla birlikte onlardan türeyen ikincil hareket adları da vardır.
Fiillerin oluşmasında ve gelişmesinde bunların da rolleri çok büyüktür. Bu gru­
ba aşağıda belirtilen tipteki hareket adları girmektedir: barığsak, barışsak, bar-
sakçı, barığçı, barğuçı, bardaçı, barmaçı, barmakçı, barığma, barığlı, barğulu,
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 25

barğalı, barğanlı, barmalı, barmakh, bararlı, baralı, barığlık, barğuluk, barğa-


lık, barğanlık, barmalık, burmaklık, bararlık, baralık, baracak, bardıcak, barası,
barğuday vb. Bunların daha çok yazma eserlerde görülen birçoğu, daha erken
devirlerde verimliliğini kaybederek adlaşmış ve sıfatlaşmışlar; -gali, -ğanlı, -arlı
ekleriyle biten ikincil hareket adları ise zarf-fıile dönüşmüşlerdir.

Hareket adlarının belirtilen iki işlevsel grubundan birincil ve ikincil sıfat-fı-


iller fiilleşmeye daha çok eğilim gösterir. Kısmen daha sonraki devirlerde fulleş­
me süreci dolaylı anlatım şekillerini geniş bir şekilde kapsar. Bunlar; ad görevli
hareket adları ve turur, yatar, yorar ve oturur kelimelerinin şimdiki-geniş zaman
sıfat-fıilleridir. Bulunma hâli ekli hareket adlarının fıilleşmesi Türk dillerinde
seyrektir ve çok yaygın kullanılmamaktadır. Örnekler: Kırg. süylöşmöktö ‘konu­
şuyor’, TT. vermekteyim ‘veriyorum’, Özb. kûrsetmâkde ‘gösteriyor’; Uyg. cavap
berişta ‘cevap veriyor’; Kaz. kütüvdemız ‘bekliyoruz’.
Her bir şeklin herhangi bir anlamını kuvvetlendirip diğer anlamlarını kay­
betmesiyle hareket adlarının anlam yapısının özgünleşmesi ortaya çıkar. Bu süreç
karmaşık ve uzun sürede oluştuğu için ayrı ayrı Türk dillerinde kiplerin dil bilgisi
açısından anlamı aynı değildir. Örnek olarak, -a'h hareket adları bildirme kipinin
geniş (şimdiki-gelecek) zamanı ve istek kipi şekillerine temel oluşturmuştur, -a’h
hareket adlarının içeriğinde kip ayrıntılarının bulunmasına onun supine (sınırlı
ad-eylem, cümlede amaç bildiren hareket adı) görevinde kullanılması da delil teş­
kil etmektedir. Şu olgu da dikkate değerdir: Azerbaycan, Gagavuz ve Türkiye
Türkçelerinde belirtilen şekil bilgisel oluşum istek kipi şeklidir; Azerbaycan ve
Türkiye Türkçesinin yazma eserlerinde bu şekil, en azından 18. yy.a kadar bildir­
me kipinin zaman şekilleri sisteminde de kullanılmıştır (bk. Ragimov, 1966: 8,11,
56-57; Grunina, 1966: 28). Birçok Türk dilinde gereklilik kipi görevinde kullanı­
lan -ası sıfat-fıil eki, bazı dillerde hareketi yapma isteğini bildirir. Yakutçada ise
olumluluk (onaylama) şekli olarak kullanılmaktadır (bk. Korkina, 1970: 195). krş.
AzT. yazasıyam ‘yazmam gerek’, Yak. barîhıbın ‘Ben muhtemelen gideceğim’.
Bölünmeyen ilk kökleri de fiil şekillerinin kaynağı saymamıza hiçbir engel
yoktur. Bu köklerden hareket adları türemiş ve onların fiilleşme sürecinde de bu
kökler dil bilgisi açısından belirginlik kazanmışlardır.
Sonraki dönemlerde genel anlamda hareketi ya da durumu anlatan hareket
adları ile eksiz ve teklik ikinci şahıs emir kipi anlamını almış şekiller karşı karşı­
ya gelmişlerdir. Emir kipinin ayrılmasıyla dilin dil bilgisel yapısının temeli olan
iki zıtlığın: 1. Fiil ve ad gövdelerinin ve onlarla dış benzerliği olan yalın hâlin ve
emir kipinin eksiz şekillerinin karşılaştırılmasıyla fiille adın; 2. Fiilin bünyesinde
bildirme kipiyle emir kipinin karşı karşıya gelmesi karşıtlığının oluşumu tamam­
lanmıştır. Bununla beraber, emir kipi kendine özgü anlamı ile ayrılmış ve sanki
kendi gelişimini durdurmuştur. Emir kipinden farklı olarak bildirme kipi şekilleri
her zaman kendi aralarında sıkı ilişkide bulunmuş, karmaşık anlam değişiklikle­
rine uğramışlar ve neticede ayrı ayrı kiplerin alanına girmişlerdir. Türk dillerinde
26 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

günümüzde de bildirme kipinin bazı şekillerinin zaman anlamlan kip ayrıntılarıy­


la ‘yüklüdür’.

Fiil köküyle dış benzerliği olan fiilin eksiz şeklinin, emir kipi teklik ikin­
ci şahıs olarak kullanılması basit bir rastlantı değildir: Bu durum Hint-Avrupa
(Thurneysen, 1885: 172-180; Meillet, 1938: 249; Szemerenyi, 1970: 229), Dravid
(Caldwell, 1913: 446), Moğol (Poppe, 1955a: 252) ve diğer dillerde de olmuştur.
Bazı dilciler için “emir kipinin yalın kökle bildirimi”ni emrin fiilin en eski ulam­
larına ait olduğunun kanıtı sayarlar (Savcenko, 1955: 120).
Fiilin eksiz şekli (yalın kök) hareketin veya durumun adıdır ve bu şeklin emir
kipi görevinde kullanılmasıyla adın eksiz şeklinin hitap, seslenme hâli görevinde
kullanılması arasında benzerlik vardır. V. A. Bogoroditskiy bu iki şekli bir temele
dayanarak karşılaştırmış ve seslenme hâlinin birinci şekle yönelik “özne türü”
olarak ele alınması fikrine yatkınlık göstermiştir (Bogoroditskiy, 1953: 186; V.
V. Vinogradov’la krş.: ‘Emir kipinin temel biçiminin adın seslenme hâli ile olan
kıyaslaması K. S. Aksakov’a kadar dayanmaktadır ve çok akıllıcadır.’ Vinogradov
1947: 590;). Emir kipiyle seslenme hâlinin benzerliğini E. Benveniste de belirt­
miştir (bk. Benveniste, 1935: 173; krş. Winter, 1969: 211).
H. Hirt, hareketi adla bildirme yönteminin kalıntı şekillerine sıfat-fiille bir­
likte mastarı da dahil eder (Hirt, 1934: 13). Böylece onu çekimli fiillerin (verbi
finiti) kaynağı olmuş şekiller sırasına dahil ediyor.5 H. Hirt’in mastarla ilgili ba­
kış açısının özü hakkında herhangi bir kesin yargıda bulunmayarak, bu sözlerin
Türk dilleri için kabul edilir olmadığını belirtmeliyiz. Eski Türkçe yazılı yadi­
gârlarda mastarın izi yoktur. Çağdaş Türk dillerinde mastarı ayırmanın mümkün
olup olmadığı hakkındaki sorun tartışıldığında büyük bir ihtimam gösteren N. K.
Dmitriyev’in tutumunu anlamak zor değildir (bk. Dmitriyev, 1948: 170; Elbette
bu, mastarın yabancı dil etkisiyle ortaya çıkışı durumlarına ait değildir, bk. Pokro-
vskaya, 1976: 168-180). Türk dillerinde Hint-Avrupa dillerindeki mastarla kar­
şılaştırılması mümkün olan çekimsiz şekillere çok az rastlanır. Rusçada bulunan
birleşik yüklemlerin bağlayıcı fiili ve fiille bildirilen tümleçler, Türk dillerinde
farklı yöntemlerle belirtilmektedir.

Çağdaş Türk dilleri malzemelerinin dikkatlice incelenmesi onların sadece


bazılarında mastara benzeyen şekilleri bulmamızı mümkün kılmaktadır. Örnek
olarak, Türkiye Türkçesinde -mak ad görevindeki hareket adları şekillendirilme­
miş olarak fiillerle birlikte kullanılabilir. Özbek ve Uygur dillerinde ise bunlar
fiil kökenli tümleç olarak kullanılınca hâl eklerini mutlaka alırlar. Bu durumda
Türkiye Türkçesinde bulunan ad görevindeki hareket adları, Hint-Avrupa dille­
rindeki mastara, Özbek ve Uygur dillerinden daha yakındır. Altay, Başkurt, Tatar

5 A. A. Potebnya ile krş.: “Günümüzde mastarın sadece bir zamanlar ad olduğu ama öyle
kalmadığı yönündeki hâkim düşünceyi kesin ve sağlam saymak mümkündür...” (Potebnya,
1958: 338).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 27

ve diğer dillerde hareket adlarının ayrılmış çekim şekillerinde özellikle, -zr ~ -ur
~ -ar ’lı hareket adlarının yaklaşma hâli şeklinde gözle görülür bir biçimde masta­
ra yaklaşma eğilimi gözlemlenmektedir (Dmitriyev, 1948: 171; Gadel’şin, 1957:
4-6; Tadıkin, 1962: 54; Urusbiyev, 1963: 83). Tüm bunlar Türkçedeki mastarın
bir kalıntı değil de gelişmekte olan bir ulam olduğunu gösteriyor. Asıl fiil şekilleri
gibi mastarın da kaynağı hareket adlarıdır.

3. Fiilin türemesinin ek, tamamlayıcı durumlarına kapsamlı bir açıklama


verme denemelerinde Türkologlar, Moğol ve Fin-Ugor dilleri uzmanları fikir bir-
liğindedirler. Bu fikre göre fiilin türemesinde konum koşulları özel bir rol oyna­
mıştır.
Daha önceden söylediklerimizi göz önünde bulundurarak ilk başlarda her
kelime birleşmesinin ad tamlaması olduğunu kanıtlamaya gerek yoktur; bu tam­
lamalarda bildirilen ilişkilerin yüklem veya sıfat niteliği, kelimelere değil, onların
konumuna ve tonlama araçlarına bağlıdır. Söz dizimsel ilişkilerin ilk başlarda (bi­
rincil olarak) ayrılmamış olması veya E.V. Sevortyan’ın da belirttiği gibi, “kelime
gruplarının yüklem veya sıfat görevinde diye kesin bir şekilde ayrımının” bulun­
maması da mümkündür (Sevortyan, 1957: 8).

Yüklem belirtisi taşımayan hareket adları, diğer adlarla beraber tamlamala­


rın başında da sonunda da geniş bir şekilde kullanılmışlardır. Ama hareket adları
ifade edilen içeriğin özgünlüğü dolayısıyla nesne ve nitelik adlarına kıyasla daha
büyük ölçüde yüklem olabilir. Türk dillerinde cümlenin sonu, yüklemin yeterince
ciddi bir şekilde pekiştiği bir pozisyon olduğu için tamlamalarda hareket adlarının
sonda yer alması, bunlara yüklem anlamı kazandırır.
Cümlenin veya tamlamanın sonunda bulunan hareket adlarının kesin bir su­
rette yüklem olmasının diğer çok önemli bir sebebi de onlara şahıs zamirlerinin
eklenmesidir. Cümlenin en sonunda yer alan şahıs zamirleri yüklem bildirimi­
nin temel aracıdır. Ama onlarda bu durumdaki hareket adları gibi tek başına fiil
şekillerinin gelişmesinin sebebi olmamışlardır. Şahıs zamirlerinin nesne ve ni­
telik adlarıyla oluşturdukları tamlamalar dil bilgisi açısından hiçbir değişikliğe
uğramadan, Türk dillerindeki ad cümlelerinin temelini oluşturmuşlar ve oluştur­
maktadır. krş.: ET. san kişisân kimüng oğlısan ‘Ey insan, kimin oğlusun?’; TT.
zengin adamsın; Özb. sen ûzimizning nıahelleni bâlasisan ‘sen bizim mahallenin
çocuğusun’; Yak. balıksıppın ‘ben balıkçıyım’, sahalarbıt ‘Biz Saha’yız’. Şahıs
zamirleri sadece hareket adlarıyla birleşerek ve şekil açısından da değişerek fiilin
gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Şahıs zamirleriyle hareket adlarının birleş­
mesi sayesinde, hareketi gerçekleştiren kişinin bildirimi, hareketi anlatma alanı
içerisinde gerçekleşir. Teklik ve çokluğu da gösteren şahıs anlamı ayrılmaz bir
parça olarak yeni dil bilgisel sınıfın ulam içeriğine girer. Şahıs ve onun tekliğini,
çokluğunu gösteren ekler ise bu sınıftaki birimlerin şekil bilgisel özgünlük çizgi­
lerini tamamlamaktadır.
28 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Bu durumun ne zaman başladığı, onun yoğunluk derecesinin neye bağlı ol­


duğu ve ortaya çıkışının ne derecede zorunlu olduğu hakkındaki sorulara cevap
vermek zordur (A. Gabain’e göre fiil ilk başlarda şahıssız olmuştur, bk. Gabain,
1940: 85-86). Bazı dillerde, özel olarak Moğol yazı dilinde fiillerin bildirme ve
şart kipi şekillerine şahıs eki eklenmemektedir. Şart kipinde genellikle şahıs hare­
ketin dışında gösterilmektedir, krş.: bi abuba (~ abubai) ‘aldım’ çi abuba (~ abu­
bai) ‘aldın’, bi abubasu ‘alsam’, çi abubasu ‘alsan’, bi abumui ‘alıyorum’, bida
abumui ‘alıyoruz’, çi abuqu ‘alacaksın’, bida abuqu ‘alacağız’ (bk. Hambis, 1946,
49-52). Yukarıdaki sorulara ne şekilde cevap verirsek verelim, hareket adlarının
fulleşmesinde onlara 1. ve 2. şahıs zamirlerinin eklenmesinin rolü hakkındaki ge­
nel fikrin özü değişmez. Çekimli fiillerin gelişmesinin olağan yolu, (1. ve 2. şahıs
için) hareketi bildiren ad + şahıs zamiri birleşimine dayanır, diye belirten V. Tau-
li’nin fikrine katılmamız gerekir (bk. Tauli, 1956: 143; aynı zamanda bk. Setâlâ,
1887:172). Bununla birlikte hareketi bildirme çerçevesi içerisinde şahsı gösterme,
fiilin oluşmasındaki belirleyici hususlardan biri sayılmalıdır. Her zaman yüklem
görevinde kullanılan hareket adlarının fiilleşme derecesinin, onlarla birleşen şahıs
zamirlerinin ekleşme sürecine doğrudan bağlı olduğunu söylememiz gerekir.
Yıllar önce Ana Türk dilindeki (H. Winkler’e göre Ana Altay dilindeki) ad
cümlelerini de özne-yüklem ilişkilerinin iyelik kaynaklı olmasıyla ilgili görüş or­
taya atılmıştır (Winkler, 1921: 34). Bu kuramın doğruluğunu ve ispatlamrlığım
ortaya koymak karmaşık bir iştir, ama bu sorun bizim için önemli de değildir. H.
Winkler, Altay dillerinin malzemelerini karşılaştırarak ve onların yapı özellikle­
rini inceleyerek bu diller için iyelik ilişkili cümlelerin çok eski ve temel hareket
noktası olduğu sonucuna varmıştır (Winkler, 1921: 37). Daha sonra Türk dille­
rinde bazı fiil şekillerindeki şahıs eklerinin, adların iyelik ekleriyle benzerliğine
(krş.: Kum. bardım ‘gittim’, barsam ‘gitsem’, amsr.baraman ‘gidiyorum’) çok
önem veren C. Brockelmann, Eski Türkçedeki tangri törütti ve man aydım tipli
cümlelerin Eski Türkçede ‘Tanrı’nın yarattığı (var)’ ve ‘benim söylediğim (var)’
gibi varlığı tespit eden iyelik ilişkili cümlelere kadar geri gittiğini belirtmiştir
(Brockelmann, 1951-1954: 283). krş. K. Grönbech’de: ol olurur ‘o oturuyor’,
veya ‘onun oturması’ (Grönbech, 1936: 85). H. Winkler’in vardığı sonuç, cüm­
lenin iyelik yapısı hakkındaki görüşün özgün bir dayanağı olmuştur. Bu görüşe
son zamanlara kadar dil kuramcılarının çoğu ilgi göstermiştir. Dilin genel geliş­
mesinde iyelik ilişkili cümlelerin özel bir aşama olarak varlığının mümkünlüğü
hakkındaki soruya geri dönmeyi yerinde ve uygun saymayarak, Türkçe fiillerdeki
şahıs eklerinin iki tipliliği sorunu üzerinde daha ayrıntılı duralım.
Zamanımızda fiil çekimlerinin şahıs zamirli ve iyelik kaynaklı olmak üzere
iki tipe ayrılması şüpheye yer bırakmayacak bir şekildedir. Bunu fark etmemek
veya yok saymak mümkün değildir, krş.: Özb. bârğanman “gittim”, bârğanim
‘benim yürümem’. Bununla birlikte, araştırılan iki tipliliği özellikle şahıs-hareket
veya durum arasındaki ilişkinin prensip olarak farklı olan algılanmışının dildeki
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 29

yansımasının sonucu olarak da düşünmemeliyiz.6 Ön süreçlerde fiil çekiminin tek


tip olduğunu söylemeye yeterince inandırıcı deliller vardır. Bu tipin gelişmesi,
yüklemliğin ve iyeliğin bildirim araçlarının ayrılması çizgisinde olmuştur. Bazı
şekiller -görülen geçmiş zaman ve şart kipi- öteki şekillerden önce fiilleşme sü­
recine girmiştir. Bunlara eklenen şahıs zamiri ekleri daha çok basitleşmişlerdir.
Diğer zaman şekilleri günümüze kadar ad özelliklerini tamamıyla kaybetmemiş­
lerdir ve onların zamir kaynaklı şahıs ekleri, basitleşmenin farklı aşamalarında
bulunmaktadır, krş.: Kum. baraman ‘gidiyorum’, Kar.-Balk. barama, Kırg., Tat.
baram . Neden diğer bir şeklin değil de, özellikle görülen geçmiş zamanın ilk
asıl fiil zaman şekli olduğunu ve daha erken devirlerde şahıs bildiriminde mevki
kazandığını açıklamak henüz zordur. Muhtemelen bunun açıklamasını görülen
geçmiş zamanın kendi tarihinde, onun dil bilgisel içeriğinin özelliklerinde aramak
gerekir (B. A. Serebrennikov’a göre -di' lı şeklin başlangıç anlamı görülen geçmiş
zaman olmuştur, bk. Serebrennikov, 1971: 111).

Bildirme ve şart kiplerinin bütün şekillerinin çekiminin bir zamanlar tek


oluşunun delili aşağıdakiler olabilir. Birincisi, şart kipinin barsam tipli şeklinin
barsaman tipli şeklinden daha sonra ortaya çıktığı şüphe doğurmamaktadır. Eski
yazma eserlerde rastlanılan ve -r ile biten şart kipinin daha eski şekillerine iyelik
eki değil de şahıs zamirleri eklenmiştir: barsarman ‘gitsem’, barsarsan ‘gitsen’,
krş.: Özb. (ağızlarda) bâssâvuz (~ barsavuz), bâssayiz (~ bârsayiz) (Şermatov,
1960: 31), Alt. barzabıs, Hak. parzabıs ‘gitsek’, Tuv. alzıbıssa, Çul. alzavıs, Yak.
ıllarbıt ‘alsak’, Şor. şıksabıs ‘çıksak’. İkincisi, zaman şekillerinin yapısında şahıs
zamirli eklerin basitleşme eğilimi apaçıktır. Bazı Türk dillerinde görülen geçmiş
zaman ve örnek olarak, -a geniş zaman şeklinin şahıs ekleri kısmen veya hemen
hemen aynıdır, krş.: Başk. (ağızlarda) bardıng ve barang-, (Maksutova, 1964: 18)
ET. bardımız (< bardıbız) ve harabız. Bu da ayrı ayrı şekillerin çekimi arasında
esas itibarıyla fark olmadığı varsayımının yararına ek bir delildir.
4. Kafkas dillerinde fiille adın ilk önceleri ayrışmamış olmasının birçok izi­
nin bulunmasıyla ilgili olarak, bu ayrılmamanın hareketi gerçekleştiren kişiyi
anlatmanın temel ‘hareket mekanizması’ olduğu şeklinde bir fikir vardır (Fiilin
ayrılmamış olması ve hareketi gerçekleştiren kişiyle ilişkisi konusuna bağlı çe­
şitli bakış açılarının yorumu için bk. Klimov, 1973: 21-22). Bu fikir, ad ve fiil
köklerinin birliğinin kesin belirli söz dizimsel yapının varlığı şartına bağlı olduğu
ve bu durumun ad cümlelerinin yapısıyla bağdaşmadığı şeklinde yorumlanabilir.
Bu, “Türk dillerinde ad cümlelerinin yapısı kısmen daha sonra ortaya çıkmıştır
ve bunların ortaya çıkmasından önce tipolojik olarak başka bir durumun, örnek
olarak, hareketi gerçekleştiren kişiyi anlatan yapıların üstünlüğü olmuştur.” anla­

6 E. V. Sevortyan’la krş. “Yüklem ilişkilerinin karşılaştırılan şekillerinin tarihî önceliği ile


ilgili sorunun açıklığa kavuşması, önemli bir derecede şahıs zamirlerinin mi yoksa iyelik
eklerinin mi birincil olduğu sorununun çözümüne bağlıdır. Bunlar arasındaki birinden
diğerine geçiş Türkçenin malzemelerine göre tartışmalı sayılır ve kanıtlanması gerekir.”
(Sevortyan, 1957: 8).
30 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

mına mı geliyor? Büyük bir ihtimalle hayır. Çünkü söz dizimsel yapıların değişi­
mini bir nitelik durumundan diğerine geçişin bir tek ve kesin yolu olarak görmeyi
sağlayan olgular çok azdır.
***

Türkçede fiilin -Türk dillerinin şekil bilgisel olguları üzerine bazı gözlemle­
rin genelleştirilerek özetlenen- çok eski tarihi genel çizgileriyle böyledir. Dilin dil
bilgisel sisteminin gelişmesinde araştırılan dönem en önemli aşamalardan biridir.
Bu aşamada ortaya çıkan olayların çoğu genel veya kısmen bir kural niteliği taşı­
malıdır. Gösterilen olguların kuramsal olarak anlamlandırılması sunduğumuzdan
olandan biraz farklı da olabilir. Ama her durumda bunların hayret edilecek şekilde
benzerliğini ve ayrı ayrı grup dillerinde sürekli tekrarlandığını söylemek gerekir.

Fiilin Şekil Yapısı Hakkında Genel Düşünceler


1. Fiil, addan sonra, değişebilen kelime şekillerinin İkincisidir. Fiilin şekil
bilgisel özgünlüğü; köke şahıs, teklik-çokluk, kip, zaman, olumsuzluk ve çatı ek­
leri getirilerek oluşturulmasıdır.
Şahıs ve teklik-çokluk ekleri yalnız başlarına bir düzen oluşturmazlar. Bu ek­
ler teklik ve çokluk şahıs zamirlerine kadar geriye gitmekte, şahsı ve teklik-çok-
luğu birlikte anlatmaktadır. Zaman ve kip ekleri de bir iki istisna dışında özel bir
düzen oluşturmazlar. Bu durum biraz daha basitleştirilerek şöyle söylenebilir: Za­
man şekilleri, tasarlama kiplerine sahip değildir. Tasarlama kiplerinin şekilleri de
zaman bildirmezler. Sonuç olarak, bildirme kipinin zaman şekilleriyle tasarlama
kiplerinin zamanı göstermeyen şekilleri birbirine ters düşmektedir. Ama aslında
tasarlama kipi şekilleri de bazen zamanı bildirir, krş.: AzT. alam ‘alsam’, alaydım
‘alsaydım’, gö/mâ’/zyü’/M ‘gelmeliyim’, galmali idim ‘gelmeliydim’; Kum. barğay
edifîg ‘gitseydin’, ‘o zaman gitseydin, Tat. alsın ‘alsın’, alsın idi ‘alsaydı’; TT.
‘görmelisiniz’, ‘görmeliydiniz’; Özb. kaytaripyubârsin edi ‘o geri vermeliydi’.

Fiil şekillerine bütün eklerin gelmesi aynı derecede zorunlu değildir. Bu ek­
lerin her biri, fiilin sınıflandırılmasının belirtisi önemini taşımaz. Fiil şekillerinin
bir kısmı, şahıs ve teklik-çokluk eki almamaktadır. Bazı kiplerin ekleri ise fiilden
daha çok ad sınıfına giren şekillerin bünyesinde bulunmaktadır. Türk dillerinde
tür, dil bilgisel bir ulam olarak bulunmaz. Bazen Türk dillerinde hareketin sü­
rekliliğini bildiren eklere rastlıyoruz. Hareketin ayrıntılarını, yöntemini, zamanı­
nı aktarma amaçlı dolaylı kelime grupları da çoktur: ‘hareket başlıyor’, ‘hareket
bitiyor’, ‘hareket kendisi için gerçekleşiyor’, ‘hareket başka birisi için gerçek­
leşiyor’, ‘hareket güçleniyor’, ‘hareket ansızın oluyor’, krş.: Özb. yaza bâşladi
‘yazmaya başladı’ Başk. yazıp botordi ‘yazıp bitirdi’, Özb. yâzip aidi ‘kendisi
için yazdı’, yâzip berdi ‘birisine, birisi için yazdı’, kiçkirip yubârdi ‘birdenbire
bağırdı’. Çatıyla ilgili olarak Türkologların yorumunun geleneksel olan, genel dil
bilimcilerin yorumundan belirgin bir şekilde farklı olduğunu belirtmeliyiz. Çatı
ekleri, ad çekimine de yabancı değildir. Ama söylenenlerden; Türk dillerinde fiil,
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 31

addan farksızdır, anlamını çıkaramayız. Fiilin ada karşıtlığı, herhangi bir ekle de­
ğil, fiile özgü eklerin çokluğu (bütünü) ile oluşur.
2. Fiilin addan şekil bilgisel olarak ayrılma düzeyi, farklı Türk dillerinde
hemen hemen aynıdır. Çünkü bu ayrılıklar daha Ana Türkçe zamanında oluşmaya
başlamıştır. Bu süreç daha sonraları -tek Türkçenin artık bir gerçeklik olmadığı
zamanda da- devam ettiği ve günümüzde de bitmediği için fiilin sınıflandırılma
belirtileri farklı şekillerde ortaya çıkar. Örnek olarak, dillerin birçoğunda fiilin
bildirme kipi şekilleri ile adın şahıs ve teklik-çokluk ekleri benzerdir. Bunların
fiil şekillerinin bünyesinde “kökleşme” düzeyi ile çok zayıftır, krş.: Nog. ata­
man, Tuv. alır men, Uyg. alimân ‘alırım’; Nog. alasîng ~ alasın, Tuv. alır sen,
Uyg. alisan ‘alırsın’; Nog. alamîz, Tuv. alır bis, Uyg. alimiz ‘alırız’; Nog. alasîz,
Tuv. alır siler, Uyg. alisilâ(r) ‘alırsınız’. Belirtilen ekler bazı dillerin fiil şekil­
lerinde, fiillerle kaynaşmış ve adlarla gelen şahıs-yüklem eklerinden ayrılmaya
başlamıştır, krş.: Kar., Tat. alam ‘alıyorum’; Kar. alas, Çuv. ileden ‘alıyorsun’;
Başk. (ağızlarda), Tat. (ağızlarda) barang ‘gidiyorsun’; TT. (ağızlarda) gelecek­
sin, gelecim (<geleceğim), gelingmi ‘gelir misin’; gelmeiîg ‘gelmezsin’ (Aksoy,
1945: 152-154, 160). Asıl fiil ve sıfat-fiil şekillerinde kullanılan -ma olumsuzluk
ekine, sadece bazı dillerin ad görevindeki hareket adlarında rastlıyoruz.-mak'\a
biten hareket adlarını karşılaştıralım: AzT. yazmağ ‘yazmak, yazma’, yazmamağ
‘yazmamak, yazmama’; TT. gelmek, gelmemek.
Çeşitli Türk dillerinde, çekimli fiil şekillerininin hareket adlarından türediği­
ne dair değişik ölçülerde izler vardır. Ör. -dı ile biten görülen geçmiş zaman şekli,
çekimli fiiller (verbi finiti) için tipik bir örnektir, ama birkaç dilde o, i- (<er-)
yardımcı fiiliyle birlikte kullanılır, krş.: TT. geldi (geçmiş zaman), geldiydi (daha
eski veya uzak geçmiş zaman), krş.: Tatar ağızlarında; kildıyi (<kildi idi) ‘geldi-
yidi’ (Burganova, 1974: 27) kaydım iyi ‘koyduydum’ (Ramazanova, 1974: 103).
3. Türk dillerinin şekil bilgisel açıdan gelişmesinin temel eğilimi, fiilliği
gösteren özgün şekil araçlarının kullanılması yolu ile fiilin ve adın yavaş yavaş
birbirinden ayrılmasıdır. Bu eğilimin gerçekleşmesi, çok karmaşık ve yavaş bir
süreçtir. Sadece fiilin gelişmekte olan dil bilgisel sınıfında yeni özelliklerin oluş­
ması değil, aynı zamanda hareket adlarının büyük ölçüde değişmezliği de bu sü­
reci etkiler. Hareket adları, temel olarak yüklem işlevini yerine getirirken ve fiil
belirtilerini kazanırken ad belirtilerini de kaybetmezler. Hareket adlarının çekime
girdiğini, iyelik ekleriyle çokluğu gösteren -lar ekini aldığını da söylememiz ye-
terlidir. Bu özellik, sadece farklı dil bilgisel sınıfların bazı durumlarda örtüşmesi
çerçevelerine girmez, ad ve fiil görevli kelimelerin arasına sınır koymamızı da
zorlaştırıyor. "Barar, barğan, barmış, baracak şeklindeki sıfat-fiilleri ad gibi çe­
kime girdikleri ve cümlede sıfat görevinde bulundukları için ad grubuna mı yoksa
ada özgü olmayan şekil bilgisel ekleri aldıkları ve tek başlarına yüklem görevinde
kullanılabildikleri için fiile mi dahil etmeli?”, şeklindeki tartışmalar günümüze
kadar devam etmiştir. Bu soruna bir çıkar yol bulabilmek için, Türk dillerinin
32 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

geleneksel dil bilgisinde sıfat-fiil terimi altında eş sesli şekillerin birleştirildiği


ve bu şekillerin onların işlevsel ve dil bilgisel farklılıklarının yansıması olduğu
fikri teklif edilmiştir (Uşakov, 1956: 18). Ama bu fikre katılmak zordur. Çünkü
sıfat-fıiller dil bilgisel açıdan bir bütündür (bk. İvanov, 1957: 5; Guzıciyev, 1971:
5), bünyelerinde köken birliği vardır. Cümlede değişik görevlerde bulunabilmele­
ri ise bunların dil bilgisel yapısının özgünlüğünün sonucudur.

Sıfat-fiillerin söz dizimsel olarak çok anlamlılığı sabit ama sürekli bir durum
değildir. Dil bilgisel yapısının gelişme ve olgunlaşma sürecinde sıfat-fıiller baskın
belirtilerin niteliğine göre yavaş yavaş ayrılmaya başlar. Bir kısım sıfat-fıiller fiil
görevinde, bir kısmı ad ve sıfat görevinde kullanılmaya başlar; bir kısmı ise eski
durumunu muhafaza eder, -di ekiyle biten görülen geçmiş zaman şekline bir kez
daha başvuralım. Bu şekil eski yazma eserlerde yardımcı fiilli ve yardımcı fiilsiz
olarak yüklem görevinde de sıfat görevinde de kullanılır. Çağdaş dillerde ise bun­
lar sadece yüklem görevinde kullanılıyor yani asıl fiil şekli olarak ortaya çıkarlar.
4. Hareket adlarının dil bilgisel statüsü, ad ve fiil şekillerinin birbirinden
ayrılarak sınırlandırılması ile ilgili sorun güncel olmasına rağmen biz ona fazla
önem vermiyoruz. Fiilin ve adın birçok benzer noktalarının olması, onların dil
bilgisi açısından ayrı olmadıklarını gösteren eski devirlerden kalma bir izdir. Bun­
dan dolayı fiil hakkındaki eserde asıl fiil şekilleriyle beraber düzenli olarak her
zaman sıfat-fiillerin de araştırılması çok önemli bir hata olmayacaktır. Bilhassa
karşılaştırmalı incelemede ayrı ayrı dil bilgisel oluşumları karşılaştırmadan de­
ğerlendirme yapmak mümkün değildir.
I. BÖLÜM

Fiilin Çekim Şekilleri


Fiil çekim ekleri birinci, ikinci, üçüncü... sırada diye adlandırılarak kesin
bir ardışıklık izlerler. Tarihî süreç içerisinde oluşan bu sıraların sayı ve sıralanış
şekli çok eski zamanlara kadar geriye gitmektedir ve çok sağlam bir yapıdadır.
Bu da bizim, genel Türkçede fiilin şekil bilgisel yapısı ve bu yapının Türk dilleri­
nin kendi başlarına gelişim koşullarında ortaya çıkan çeşitlilikleri hakkında fikir
beyan etmemize imkân veriyor. Birkaç örnek verelim: Genel Türkçe sıralanışına
uygun olarak emir kipinin çokluk ikinci şahıs eki doğrudan köke eklenir, krş.:
Tat. batiğiz ‘gidin, gidiniz’. Karaçay-Balkarcada bu sıralanış kesin değildir, krş.:
ketçigiz (ketigiz-çi yerine) ‘gidiniz’. (Aliyev, 1968: 109) Özbekçede genel olarak
emir kipinin çokluk 2. şahıs eki -lar genel Türkçe kurallarına uygun bir şekilde en
son sırada bulunur. Ama -lar ekinin doğrudan fiil köküne eklenmesi de mümkün­
dür. krş.: kâçinglar ve kâçlating ‘kaçınız’. Emir kipindeki şahıs ve teklik-çokluk
eklerinin Özbekçeye mahsus olan sıralanışı, bu dilde fiil şekillerindeki adı geçen
eklerin çok yaygın olan yer değiştirmesi hadisesinin bir görüntüsüdür, krş.: bâr-
dinglar ve bârdilarıng ‘gittiniz’, bârsanglar ve bârsalaring ‘gitseniz’.7 -mı soru
eki alışılmışın dışında sık sık değişik pozisyonlarda kullanılmaktadır (Burganova,
1974: 9).

Şekil bilgisel özelliklere dayanarak fiilleri iki kısma ayırıyoruz: Birinci kıs­
ma tam çekimlilik şekilleri yani bütün çekim eklerini alan fiiller, ikinci kısma ise
tam olmayan çekimlilik şekilleri yani çekim eki almayan veya alsa bile şahıs eksiz
de kullanılabilen fiiller girer. Birinci kısım fiiller cümlede sadece asıl yüklem
olarak kullanılabilir. İkinci kısım fiiller ise asıl ve bağlı yüklem olabildikleri gibi,
sözcüksel ve dil bilgisel tipli birleşik oluşumların bir parçası da olabilirler.

Fiilin bu iki kısmı arasındaki dil bilgisel benzerliklerin ve farklılıkların nite­


liğini daha net tanımlamak için asıl fiil şekillerinin, sıfat-fiillerin ve zarf-fiillerin

7 Y. G. Gulyamov, Taşkent ağzının özelliklerini tanımlarken -ing ve -lar eklerinin yer


değiştirmelerini konuşulan kişiye saygısızlık ifadesi ile bağlar (bk. Gulyamov, 1968:
113). Özbekçenin geleneksel gramerinde emir kipindeki eklerin olağan ve yer değiştirmiş
şekilleri arasındaki şekil bilgisel üslup farklarına da değiniliyor; krş.: aytinglarvc aytlaring
(bk. UT G, 1975: 106).
34 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

tarihî açıdan ilişkileri ile ilgili sorun üzerinde bir kez daha durmak gerekir. Yuka­
rıda belirttiğimiz gibi, bunların hepsi hareket adlarına kadar uzanmaktadır. Ayrı­
lıklarının temelinde söz dizimsel uzmanlaşma vardır: Bunların bir kısmı yüklem,
bir kısmı yüklem ve sıfat, diğer bir kısmı ise bağlı yüklem veya zarf işlevinde
kullanılmaktadır. Bu ayrılıkların derinliği, kıyaslamak olarak çok büyük değildir.
Farklı kısımlara giren şekiller arasındaki sınırların bazen istikrarsız oluşu da bun­
dan kaynaklanır. Zarf-fıiller, eski hareket adlarının etimolojik özelliklerini kısmen
korumakta ve söz dizimsel açıdan yüklem pozisyonunda bulunarak asıl fiil şekil­
lerine benzerlik göstermektedir.

Tam Çekimlilik Şekilleri


Fiilin tam çekimli şekilleri; emir, istek, zorunluluk, şart, bildirme ve bazı
diğer kip şekillerinden oluşur.
Tam çekimli fiil şekillerinde; kip ekleriyle birlikte şahıs ve teklik-çokluk ek­
leri de önemli bir yer tutar. Bu ekler, yüklem belirtisi olarak sadece fiile değil,
ada da eklenir. Ama bu durumda fiil şekillerinin ad şekilleriyle örtüşmesi, temel
olarak fiil şahıs eklerinin gelişmesinin ilk aşamasını kapsamaktadır.

1. KISIM

Teklik ve Çokluk Şahıs Ekleri8


1. Eski Türkçede, Sarı Uygurcada ve diğer bazı Türk dillerinde fiil şekille­
rinin teklik ve çokluk şahıs ekleri olmadan da kullanıldığı görülmektedir, krş.:
ET. men munda turduk ‘ben burada durdum’, ol keldük ‘o geldi’, biz keldük ‘biz
geldik’, olar tağka ağduk ‘onlar dağa çıktılar’ (MK II. 61 “Oğuzlarda, Kapçak­
larda ve Suvarlarda”; S. Uyg. men pdtı ‘ben bildim’, sen pdtı ‘sen bildin’, olpdtı
‘o bildi’, mispdtı ‘biz bildik’ (Malov, 1957: 6); K. Kalp, men alğan man ~ men
alğan ‘ben aldım’, sen alğan sang ~ sen alğan ‘sen aldın’; (Baskakov, 1956: 267)
Tat. (ağızlarda) inin barğan ‘gittim’, sin barğan ‘gittin’; (Burganova, 1974: 21)
Özb. (ağızlarda) man bârgan ‘gittim’, san barğan ‘gittin’, biz bârgan ‘gittik’, siz
bârgan ‘gittiniz’(Aliyev, 1975: 78).

Teklik ve çokluk şahıs eklerinin olmamasının sebepleri açık değildir ama her
somut durumda onları aramanın mümkün olabileceğini gösteren olgular vardır,
ör.: Sarı Uygurca ve Moğol dilleri birbirlerinden sürekli ve yoğun bir biçimde
etkilenmişlerdir. Moğol dillerinde fiil şekillerinde teklik ve çokluk şahıs eklerinin
bulunması son zamanlara kadar zorunlu değildi. “Teklik ve çokluk şahıs eklerinin
olmaması; kalıntı şeklinde korunmuş bir olay mı yoksa dillerin birbirinden etki­

8 (bk. Sevortyan, 1956: 16-21; Baskakov, 1956: 263-303; Glazov, 1966: 116-124;
Canbidayeva, 1968: 201)
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 35

lenmesi veya şahıs ve teklik-çokluğu bildiren araçların gereğinden fazla oluşuyla


ilgili olarak daha sonraları gerçekleşmiş bir kaybın izi, sonucu mu?”, şeklindeki
soruyu cevaplayabilmek için şahıs eklerinin kaynağı olan şahıs zamirlerinin deği­
şim boyutlarını göz önüne almalıyız. Bazen bu değişimler (ses bilgisel değişme­
ler, basitleştirme, benzeşme eylemi) çok yönlüdür ve doğal olarak Türkçe fiillerde
teklik-çokluk ve şahıs bildiriminin ifade edilmesi Türkçenin çok eskiliğini göster­
mesi açısından gayet manidardır.

Eğer emir ve istek kipi şekillerinin çok fazla önem taşımayan ayrıntıları göz
önüne alınmazsa ve onlar bir tipte birleştiril irse9, Türk dillerinde görülen teklik ve
çokluk şahıs ekleri kolaylıkla üç gruba ayrılabilir:
1.1. Birinci grup; şimdiki, geniş ve diğer zamanlarla istek kipi şekillerindeki
teklik ve çokluk şahıs eklerinden oluşur. Onların büyük bir çoğunluğu şu veya bu
şekilde şahıs zamirleriyle (ilk iki şahıs) kendi başlarına veya -lar çokluk ekiyle
birlikte uygunluk arz eder.
Teklik Şahıs Ekleri
1. şh. -pan ~ -pın ~ -pun ~ -ban ~ -bin ~ -bun ~ -van ~ -vanın ~ -man ~ -mm
~ -mun ~ -min ~ -ma ~ -m ~ -n ~ -p

2. şh.-sarig ~ -sırîg ~ sırîg ~ -surîg ~ -san ~ -sın ~ -sın ~ -sun ~ -zarîg ~ -zırîg
~ -zurig ~ -sırîg ~ -hirîg ~ -rîğ ~ -n ~ -sa ~ -s, -ğın ~ -ğun

Çokluk Şahıs Ekleri

1. şh. a) -pız ~ -pis ~ -biz ~ -buz ~ -bıs ~ -bis ~ -bus ~ -biz ~ -bit ~ -but ~ -vız ~
-vuz ~ -vıs ~ -vus ~ -mız ~ -mız ~ -mız ~ -mis ~ -pâr ~ -uz ~ -z ~ -s ~ -ş

b)-vuza ~-vzâ
e) -k ~ -ğ
d) -sık
2. şh. a) -sırîgız ~ -şığız ~ -sığız ~ -sTrjıs ~ -siniz ~ -sunuz ~ -sınıs ~ -sunus
-sığız ~ -sığız ~ -savız ~ -hığız ~ -sız ~ -sız ~ -suz ~ -sis ~ -sis ~
-sus ~ -sız ~ -r, -ğiz ~ -rîgız ~ -ğıt ~ -ğut
b) -sırîglar ~ -sirîgnar ~ -sırîgdar ~ -surîgdor ~ -sı ılgar ~ -sığar ~ -zağar ~
-zırîglar ~ -zığar ~ -sâr ~ -sar ~ -zar ~ -zar ~ -sılar ~ -slar ~ -ığar ~ -âr

9 Emir ve istek kipi şekillerinin bir tipte toplanmasının doğru olup olmaması ile ilgili tartışma
ilkesel değildir (bk. Dmitriyev, 1948: 163.; Sauranbayev, 1954: 35-36).
36 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Örnekler (al-fıilinin şimdiki, geniş ve gelecek zaman çekimi):

Teklik Çokluk
1. şh. 2. şh. 1. şh. 2. şh.
AzT. alaram alarsarîğ alarığ alarsınız
Alt. alanm alarırîğ ~ alarıbıs alarığar -alarzığar
alarzırîğ alarzağar ~ alarzâr
Başk. alam ~ âlâmın alahîrîğ alabiz alahiğiz
Gag. alanm alarsın alarız alarsınız
Kaz. alamîn alasırîğ âlâmız alasiz, alasirîğdar
Kar. alam ~ alanım alas ~ alasın alabiz alasız
Kar. Balk. alama alasa alabiz alasiz
K. Kalp. alaman alasarîğ âlâmız alasiz(lar)
Kırg. âlâmın ~ alam alasırîğ alabiz alasiz, alasırîğar
Kır.-Tat. alırım ahrsırîğ alnınız alırsız, ahrsırîğız
Kum. alaman alasan alabiz alasiz
Nog. alaman alasırîğ âlâmız alasiz
Tat. alam alasırîğ alabiz alasiz
Tuv. alır men alır sen alır bis alır siler
TT. alırım alırsın alırız alırsınız
Trm. alann alarşırîğ alarış alarşırîğız
Özb. âlamen âlasen alamiz alasiz
Uyg. alimân alisân alimiz alisilâ(r)
Hak. alarbın ~ alam alarzırîğ alarbıs alarzar
Çuv. iledep deden iletper ileder
Şor. alanm ~ alan fiğ ~ alarbıstar, âlarzar ~ alarzar
alarbın alarzırîğ alarıs
Yak. ılabın dağın ılabıt dağıt

krş. ET. kılurman ‘yaparım’, bermâgâysân ‘vermeyeceksin, körgâysiz ‘göre­


ceksiniz’; ETT. kılam, olavân, görâsin (CD168), işidâvüz, istâyâsiz (CD 169), ol-
mazvânin, bilürsin, buluruz (CD 170), aydamân, dervan (Âşık Paşa 16), gidisar-
vanin (SN 28,), bilmazüz, anlamazuz (bk. Dilçin, 1946: 36-37); AzT. (ağızlarda)
galipsiniz ~ gâlirsüz, gedâciz, gâlifsâviz (bk. Şiraliyev, 1960: 54; 1962: 225; Sa-
dıkov, 1964: 20; 1967: 73); Alt. (ağızlarda) barâr ‘gideceksiniz’ (bk. Babuşkin,
1966: 176); barğayıbıs ~ barğayıs ‘gideriz’ (bk. Dırenkova, 1940: 162-163); Başk.
(ağızlarda) barirsîğız ~ barirsız ‘gideceksiniz’ (bk. Yuldaşev, 1959:144); barang
‘gidiyorsun’, barağız ‘gidiyorsunuz’ (bk. İşbulatov, 1975: 43); Kaz. (ağızlarda)
kelesıngjz ‘gelirsiniz’ (bk. Nurmagambetov, 1965: 16; Boribayev, 1966: 19);
körıpsifigız ‘görmüşsünüz’ (bk. Cunusov, 1965:9); Kırg. (ağızlarda) harasın ‘gidi­
yorsun’(bk. Bakeyev, 1952: 13), cürüsüngdör ‘yürüyorsunuz’, ‘bulunuyorsunuz’
(bk. Beyşekeyev, 1964: 42); Tat. (ağızlarda) tîngliysiğiz ‘dinliyorsunuz’ (bk. Ya-
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 37

kupova, 1960:140) bararbıs, bararik ‘gidiyoruz’, alasis ~ alasîngıs, alasınğnar


‘alınız’ (Tumaşeva, 1969: 31, 39); TT. (ağızlarda) urusuk ‘vururuz’, dersik ‘diyo­
ruz’ (krş. evdesek ‘evdeyiz’) (bk. Mollova, 1962: 95), gidasis ~gidcisinis ‘gidiniz’
(bk. Hazai, 1959: 223); Trm. (ağızlarda) alyan ‘alıyorum’, alyang ‘alıyorsun’,
alyak ‘alıyoruz; alîyangız ‘alıyorsunuz’ (Igdır ağzında: alyesin ‘alıyorsun’, alya-
sifîğiz ‘alıyorsunuz’) (bk. Arazkuliyev, 1962: 12); aldürsık ‘alıyoruz’ (bk. Kure-
nov, 1959: 18); Özb. (ağızlarda) kişleysilar ‘kışlarsınız’ (bk. Şaripov, 1962: 16);
baraslar ‘gidiyorsunuz’ (bk. Farmanov, 1960: 15) kûrâvuz, kûrâvzâ ‘görüyoruz’
kûrârvuz, kûrârvuzâ ‘görürüz’ (bk. Gulyamov, 1968:115-117); Hak. (ağızlarda)
iştep turim ‘çalışıyorum’, iştep turîng ‘çalışıyorsun’, iştep turibls ‘çalışıyoruz’,
iştep turzingler ‘çalışıyorsunuz’ (bk. Domojakov, 1960: 208), param ‘gideceğim,
parazıng ‘gideceksin’ (bk. Borgoyakov, 1973: 96), polam ‘olacağım’, polazang
‘olacaksın’,polabıs ‘olacağız’, po/özâr ‘olacaksınız’(bk. Katanov, 1973: 75).
tur- fiilinin gelecek zaman sıfat-fıilinden türeyen -tur ~ -dur ~ -dı ~ -du ~ -t
eki teklik (ve çokluk) 3. şahsı gösterir, ör.: ET. İtilsuvı aka turur ‘İdil suyu akıyor’
(MK I 73); EÖzb. baradurur ~ baradur ‘gidiyor’; Kaz., K. Kalp., Nog. aladı, Kar.
aladı(r) ~ alat, Kırg. alat, Kar. Balk. aladı ~ alat; Özb. âladi, Çuv. ilet ‘alır’; Trm.
alıpdır, Uyg. eliptu ‘almış’.
İlk başlarda turur sıfat-fıili, er- fiilinden oluşan erür sıfat-fıilinde olduğu gibi
(bk. Gadjiyeva, 1971: 5) yüklem ifadesinin isteğe bağlı bir aracı olmuştur. Bun­
dan dolayı yazmalarda ve çağdaş dillerde -tur ~ -dur ~ -dı ~ -du ~ -t ekinin her üç
şahısta da kullanıldığı durumlara rastlanmaktadır. krş. 14. yy. metninde: külâdür-
man ‘gülüyorum’, aladırsız ‘alıyorsunuz’ (bk. Ziyayeva, 1972: 16); AzT. (ağızlar­
da) aladam ‘alıyorum’, aladı ~ aladu ‘alıyor’, aladuğ ‘alıyoruz’, bahatdı (< baha
turur) ‘bakıyor’, Trm. (ağızlarda) barmazdırsıng ‘gitmeyeceksin’, barmazdırız ~
barmazdırıs ‘gitmeyeceğiz’, barmazdırsıngız ‘gitmeyeceksiniz’ (bk. Rustemov,
1961: 11, 106, 148-152; 1965: 230; Kurenov, 1959:19); Alt. baratım ‘gidiyorum’,
Tuv. ap tur men ‘alıyorum’, ap tur sen ‘alıyorsun’, ap tur bis ‘alıyoruz’, ap tur
siler ‘alıyorsunuz’; Çuv. iledep ‘alıyorum’, ileden ‘alıyorsun’, Çul. piledim (<pile
turur man) ‘biliyorum’, pileding (<pile turur sarig) ‘biliyorsun’; Uyg. eliptiman
‘aldım’, eliptimiz ‘aldık’; Hak. alıdırbın ‘ (genellikle) alıyorum’. Daha sonraları
bazı dillerde 1. ve 2. şahıslarda turur ve onun çeşitli şekillerinin kullanım gerek­
liliği ortadan kalkmıştır. Şöyle ki yüklem olmanın asıl bildirim araçları şahıs za­
mirleri olmuştur. Yüklem olmanın 3. şahıslarda şahıs zamiri yardımıyla ifadesinin
muhtemelen düzenli olmadığı 3. şahısta -tur ~ -dur ~ -dı ~ -du ~ -t eki birçok Türk
dilinde korunmuş ve yüklemdeki şahıs ekleriyle bir sırada yer almıştır.
Bazı Türkologlar -tur ekinin yüklemdeki şahıs eklerine ait olduğunu kabul
etmeyerek onu ihtimal, belirsizlik anlamlı bir kip edatı olarak görürler (bk. Baska-
kov, 1956: 274). Gerçekten de -tur eki belirtilen anlamları ifade eder. Bu anlamlar
etimolojik şekil içeriğiyle, -r sıfat-fıil ekiyle bağlantılıdır. Fakat böyle anlamların
varlığı olgusu, bu ekin yüklemin ifade aracı olarak işlev yapması olasılığında şüp­
heye yer bırakmaz. Kip edatıyla yüklemdeki şahıs ekinin kaynağı aynı, gelişme
38 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

yollan ise farklıdır. Hem ihtimal-tahmin hem de kesinlik (bk. Çarıyarov, 1970: 7,
66-67) bildiren kip edatı, tur- yardımcı fiilinin şekillerinin birinden başlıca kip
anlamının özgün niteliklerini miras olarak almış, yüklemin şahıs eki ise onun yük­
lem özelliklerinin ifadecisi olmuştur (krş.: ET’de er- yardımcı fiilinden türeyen
ermiş, erinç, erkan, TT. de ol- yardımcı fiilinden ola, olmalı, olacak). Burada
dikkat edilmesi gereken bir husus vardır: Yüklemdeki şahıs eki ve kip ek-edatı
dış görünüşe göre her zaman örtüşmeyebilir. Yüklemdeki şahıs eki bazı Türk dil­
lerinde -dı ~ -t'ye kadar kısalmıştır, kip ek-edatı ise her yerde -tıı(r) şeklini korur,
krş.: Alt., Kırg. alat ‘alıyor, alacak’; Özb. bâradi ‘gidiyor, gidecek’, bârğandir
‘gidiyormuş’. Şunu da krş. Kar. eşitmast ‘işitmiyor’; Çuv. pelmest ‘bilmiyor’.

Eski Türkçe ve Başkurt, Tuva, Hakas gibi bazı Çağdaş Türk dillerinde 1. ve
2. şahıs zamirleri ile aynı sırada 3. şahıs ol şahıs-işaret zamiri de görülmektedir.
Örnekler: ET. Bilga Tonyukuk angyığ ol ‘bilge Tonyukuk kurnazdır’ (Ton. 34),
ança bilinglâr edgü ol ‘öyle biliniz, bu iyidir’ (ThS II 87), ol evga barmış ol ‘o eve
gitmiş’ (MKI 38), ol tavarın satığlı ol ‘o, onun malını satmak niyetindedir’ (MKII
297); Başk. Haşan yazivsi ul ‘Haşan yazardır’ (bk. Dmitriyev, 1948:53); Tuv. ol
tur ol ‘o duruyor’, ol alır ol ‘o alıyor’; Hak. çoğıl (< çok ol) ‘yok’. Görünen o
ki yüklemde şahıs eki işlevindeki ol zamirine Azerbaycan dilinin Tebriz ağzında
şimdiki zamanın 3. şahsının sonunda görülen i sesi de büyük bir olasılıkla yük­
lemde şahıs eki işlevini yapan ol zamirine uzar. krş. alıri ‘alıyor’, galiri ‘geliyor’
(bk. Mirzazade, 1962: 244-247; Rustemov, 1965: 218-220). Yine de elimizdeki
olgulara dayanarak ol şahıs zamirinin Türk dillerinin gelişmesinin herhangi bir
aşamasında yüklemdeki şahıs eki işlevinde düzenli kullanılışı hakkında belirli bir
sonuca varmamız mümkün değildir. Ol zamirinin adlarla veya erür ve turur şe­
killerine eklenmesi büyük bir ihtimalle düzenli olmamıştır. Tuvacada ol zamiri ile
bir arada -tur ( ~ -dur ~ -dı ~ -du ~ -t) ekinin, bo zamirinin ve ayrı, bağımsız ola­
rak kullanılabilen diğer kelimelerin yüklemdeki 3. şahıs eki yerine kullanılması
da bir tesadüf değildir, krş.: Tuv. çerle ındığ şıngğı kiji ‘o her zaman böyle ciddi­
dir’, ol bistinge hünnüfig kelir çüve ‘o her gün bize gelir’, men ajıldap tararım bo
‘ben şimdi çalışıyorum.’ (bk. Sevortyan, 1956: 12; Îshakov-Pal’mbah, 1961: 223;
Monguş, 1968: 242-248).
Çokluk 3. şahıs -lar ekiyle ifade edilir [Çuvaşçada-s (e) < 1-sem eki ]. (bk.
Sergeyev, 1973: 10; aynı zamanda bk. Yegorov, 1957: 189. Diğer bakış açılarının
yorumu için bk. Levitskaya, 1976: 58-59). krş.: Kar. aladı(r)lar, Kar.-Balk. ala-
dıla, Nog. aladî(lar) , Tuv. ap tur(lar) , alır(lar), Çuv. ilesse, Yak. dallar, -lar eki
ya her zaman (krş. Yakutça), ya da çeşitli durumlara bağlı olarak kullanılmaktadır.
Şöyle ki Azerbaycan dilinde, eğer özne canlıyı ifade ederse, zorunlu olmamakla
birlikte -lar eki kullanılabilir. Eğer özne cansızları ifade ederse yüklemde -lar eki
genellikle bulunmaz (bk. GAY, 1971: 214). -lar ekinin kullanılışının belirli bir
kurala uymadığı Özbekçede, bu ekin genellikle asıl görevi dışında saygı, nezaket
gerektiren durumların ifadesinde bulunması zorunludur, krş.: rahbarim buğun ke-
ladilar ‘rehberim bu gün gelecekler.’
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 39

Yüklem işlevini yerine getiren asıl fiil ve sıfat-fiil şekillerinde -lar ekini kul­
lanmanın kısmen serbestliği, genel Türkçede çokluğun ifade araçlarına “ekono­
mik” yaklaşım eğilimi ile bağlı olan çok eski bir olaydır.
1.2. Bildirme kipinin görülen geçmiş zaman şeklinde ve önemli bir derecede
değişikliğe uğramış olan şart kipi şeklinde bulunan, teklik ve çokluk şahıs ekleri
ikinci grubu oluşturur. Eski Türkçede, Sibirya ve Altay dillerinde, diğer çağdaş
Türk dilleri ağızlarında, yukarıda adı geçen teklik ve çokluk şahıs ekleri, birinci
gruba giren eklerle kısmen benzerlik gösterirler, krş.: Yak. kördörbün ‘eğer görür­
sem’, kördörgün ‘eğer görürsen’

Teklik şahıs ekleri

1. şh. -m
2. şh. -ng ~ -n ~ -ğ ~ -k ~ -y
Çokluk şahıs ekleri

1. şh. a) -biz ~ -buz ~ -bis ~ -bus ~ -bit ~ -but ~ -vız ~ -vuz ~ -vıs ~ -vus ~
-mız ~ -muz ~ -mâr ~ -ız ~ -uz ~ -z ~ -s ~ -v
b) -bıstar ~ -vuzâ ~ -vzâ

e) -k ~ -ğ ~ -h ~ -y
2. şh. a) -rîgız ~ -rîguz ~ -rîgız ~ -rîgız ~ -mz ~ -nuz ~ -nıs ~ -nus ~ -ğız ~
-ğuz ~ -ğız ~ -ğız ~ -ğıt ~ -yız ~ -yuz ~ -ız ~ -s ~ -z ~ -r
b) -rîglar ~ -rîgdar ~ -rîgar ~ -ğar ~ -ar ~ -r ~ -yla ~ -una
Örnekler (Bildirme kipinin görülen geçmiş zaman ve şart kipi şekillerinde
al- fiili):

Teklik Çokluk
1. şh. 2. şh. 1. şh. 2. şh.
AzT aldım aldın aldığ aldınız
alsam alsan alsağ alsanız
Alt. aldım aldırîğ aldıbıs, aldık aldığar
alzam alzarîğ alzabıs, alzak alğazar
Başk. aldım aldırîğ aldık aldığız
alham alharîğ alak alhağîz
Gag. aldım aldın aldık aldınız
alsam alsan alsak alsanız
Kaz. aldım aldırîğ aldık aldırîğ(iz)dar
alsam alsarîğ alsak• alsarîğ(Iz)dar
Kar. aldım aldın ~ aldıy aldık• ~ aldıhw aldınız ~ aidiyiz
alsam aldın ~ alsey alsak• ~ alsahw alsanız ~ alsayız
Kar.-Balk. aldım aldırîğ aldık aldığız
40 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

alsam alsarîğ alsak alsağız


K. Kalp. aidim aldirîğ aldık aldirîğ(ız)lar
alsam alsarîg alsak alsarîğ(iz)lar
Kırg. aldım aldirîğ aldık aldırîğız, aldırîğar
alsam alsarîg alsak alsarîğız, alsarîğar
Kır. -Tat. aldım aldirîğ aldık aldırîğız
alsam alsarîğ alsak alsarîğiz
Kum. aldım aldirîğ aldık aldığız
alsam alsarîğ alsak alsağız
Nog. aidim aldirîğ aldık aldirîğiz
alsam alsarîğ alsak alsarîğiz
Tat. aidim aldirîğ aldık aldiğiz
alsam alsarîğ alsak aksağiz
Tuv. aldım aldirîğ aldıvıs aldırîğar
alzımza alzırîğza alzıvıssa alzırîğarza
TT. aldım aldın aldık aldınız
alsam alsan alsak alsanız
Trm. aldım aldirîğ aldık aldırîğız
alsam alşar) alsak alsağız
Özb. aidim aldirîğ âldik âldirîğiz
âlsam alsarîğ âlsak• âlsarîğiz
Uyg. aidim aldirîğ alduk aldirîğlar
alsam alsarîğ alsak• alsarîğlar
Hak. aldım aldirîğ aldıbıs aldırîğar - aidâr
alzam alzarîğ alzabıs alzarîğar ~ alzâr
Çuv. ildeme ilden ildemer ilder

Şor. aldım aldirîğ aldıbıs(tar) aidâr


alzam alzarîğ alzabıs alzâr - alzar
Yak. illim ıllırîğ ılhbıt ıllığıt
ıllarbın ıllarğın ıllarbıt ıllarğıt

krş.: ET. açtırıldım ‘ayrıldım’, kaçurduğ ‘kaçırdın’, aldıfîğ ‘aldın’, çıktımız


‘çıktık’, boltumuz ‘olduk’, keltük ‘geldik’, aldığız ~ aldıfîgız ‘aldınız’, kelsd(r)
mcin ‘gelirsem’, kelsâ(r)sân ‘gelirsen’, ETT. bulduğ ‘buldun’, kaldıığ ‘kaldın’
(Garib-nâme, bk.: KSz XVIII 36); Esk. Özb. kılduk ‘yaptık’, bardıfig ‘gittin’,
bardıngız, bardınglar ‘gittiniz’, içsâm ‘içersem’, içsak ‘içersek’; AzT. (ağızlar­
da) versân ‘verirsen’, versâz ‘verirseniz’, gördük ‘gördün’ (Şiraliyev, 1960: 55;
Sadıkov, 1964:20); Başk. (ağızlarda) aldibiz ‘aldık’ (Zaynullin, 1963: 9), TT.
(ağızlarda) gittinis ~ gittis ‘gittiniz’ (Hazai, 1959: 223), Özb. (ağızlarda) biddüne
(< berdinglâr) ‘verdiniz’ (Tulyakov, 1965: 21), bâssâvuz ‘gidersek, bâssayiz ‘gi­
derseniz’ (Şermatov, 1960: 31), kûrduv ~ kurduz, kûrduvza ‘gördük’, kürdiyiz ~
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 41

kürdiz, kûrdiylâ ‘gördünüz’, bârsâvuz ~ bârsâv, bârsâvuzâ ~ bârsâvzâ ‘gidersek’,


bârsâyiz, bârsâylâ ‘giderseniz’ (Gulyamov, 1968:112), turmâdiy ‘yaşamadık’,
bâşlcidiy ‘başladık’ (Şaripov, 1962: 15-16); Şor. (ağızlarda) keldis ‘geldik’, şıktıs
‘çıktık’(Dırenkova, 1941: 181).
Çokluk 2. şahıs şeklinde şahıs eklerinin ayrı ayrı olması; Altay, Kazak, Kara-
kalpak, Kırgız, Tuva, Uygur, Hakas ve Şor dillerine özgüdür. Çokluk şekline -lar
~ -dar eki eklenmektedir. Bu ayrılığın bazen etimolojik bir düzen olgusu olması
da bir gerçektir, krş.: Hak. oynadâr (<oynadıngar < oynadınglar) ’ oynadınız’,
kilzer (<kilzefiger < kilzengler) 'gelirseniz' (bk. GHY, 1975: 188).
Üzerinde durduğumuz ve kısmen bundan önceki grupta incelediğimiz tek-
lik-çokluğun en belirgin özelliği, çokluk 1. şahsın en eski bir ana tipe kadar götü-
rülemeyen çeşitli eklerinin bulunmasıdır.
İkinci grup şekillerinde teklik 3. şahısta şahıs eki bulunmamaktadır, -lar eki­
nin çokluk 3. şahısta kullanılışı ise zorunlu değildir, krş.: Kum. aldî(lar) , alsa(-
lar); Özb. âldi(lar) , âlsa(lar) .

1.3. Emir ve istek kipi şekillerinde görülen teklik ve çokluk şahıs ekleri üçün­
cü grubu oluşturur.
Teklik:

1. şh. a) -m ~ -n

b)-

2. şh-
3. şh. a) -sı ~ -su ~ -zu ~ -sın ~ -sın ~ -sun ~ -sın ~ -hin ~ -zın ~ -zun ~ -sini
~ -suni ~ -tın ~ -tun
Çokluk:

1. şh. a) -vuz ~ -z ~ -r ~ -v ~ -m (-hm ?)


b) -k (-hk?) ~ -ğ ~ -h ~ -y, -rîg (lırîğ ?)
c) -ğun, -rîguz,
d) -ktar, -rîglar ~ -rîgnar ~ -rîgar
e) -
2. şh. a) -rîg ~ -n ~ -y
b) -s ~ -z ~ -r
c) -ııgız ~ -rîguz ~ -rîgız ~ -ğız ~ -ğuz ~ -ğız ~ -ğız ~ -yız ~ -nız ~ -nuz
d) -ııglar ~ -rîgla ~ -rîgdar ~ -rîgar ~ -ğar ~ -ar ~ -yla ~ -ynar ~ -yna ~
-na
42 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

3. şh. a) -sın(lar) ~ -sun(lar) ~ -sın(nar) ~ -sun(nar) ~ -sın(dar) ~ -hın(lar) ~


-tınnar ~ -tunnar
b)-ççâr
Örnekler (Emir ve istek kipinde al- fiili):

Teklik Çokluk
1. şh. 2. şh. 3. şh. 1. şh. 2. şh.
AzT alım al alsın alağ ahn(ız)
Alt. alayın al alzın alâlıktar- alalıktar alığar
Başk. alayım al alhın alayık alığız
Gag. alayım al alsın alalım ahn(ız)
Kaz. alayın al(Trîg) alsın alayık alîrîg(îz)dar
Kar. alayım al alsın alayıh alınız- alıyız
Kar. -Balk. alayım ~ alayın al alsın alayık alığız
K. Kalp. alayın al(ırîğ) alsın alayık alırîğ(îz)lar
Kırg. alayın al alsın alahk, alah alırîğız
Kır. -Tat. alayım al alsın alayık ahrîğız
Kum. alayım al alsın alayık alığız
Nog. alayım al alsın alayık alırîğlz
Tat. alıym al alsın allyk alığız
Tuv. ahyn al alzın alihrîgar ahrîgar
TT. alayım al alsın alalım ahn(ız)
Trm. alayın al alsın alahrîg ahrîğ
Özb. âlay(in) âl(irîg) âlsin âlaylik âlirîg(iz)lar
Uyg. alay al alsun alayli, alayluk elirîglar
Hak. alim al alzın alarîğar ahrîgar
Çuv. ilem il ilder iler iler
Şor. alayın, alay al alzın alârîğnar, alarîgnar alâr
Yak. ılım ıl illin ılıağın ıhrîğ

krş.: ET. alayın ‘alayım’, bol ‘ol’, bolsa ‘olsun’, barzun ‘gitsin’, yarlıka-
zu ‘bağışlasın!’, kirsüni ‘girsin’, alalım, alalıng ‘alalım’, eşiding ‘işitiniz’ (bk.
Radloff, 1897; Şukurov, 1970: 8; Kondratyev, 1970: 27); EAzT. varım ‘gideyim,
ohuyurn ‘okuyayım’, ğırılavuz ‘ölelim, helâk olalım’, gedavüz ‘gidelim’, duta-
lım ‘tutalım’ içalim ‘içelim’, olalum ‘olalım’,galin ‘geliniz’,giriniz ‘giriniz’ (bk.
Ragimov, 1966: 25, 31-32, 38-41; 1968: 119); ETT. aytayın ‘söyleyeyim’(AQJB
27), varayım ‘gideyim’, satam ‘satalım’ (AQJB 28), görayin ‘göreyim’, bilâlüm
‘bilelim’, varalum ‘gidelim’ (GD 167); EÖzb. köray, körâyim, körayin ‘göreyim’,
alalı ‘alalım’, keltüraling ‘getirelim’, körâylik ‘görelim’, berâyik ‘verelim’ (bk.
Şçerbak, 1962: 156-157), deyün ‘söyleyeyim’, kılayun ‘yapayım, bolalınğlar
‘olalım’, berâyling ‘verelim’, biling ‘biliniz’, koyunglar ‘koyunuz’ (bk. Lapasov,
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 43

1971: 15), urufiguz ‘vurunuz’, AzT. (ağızlarda) gedek, gedây, gidağ, gedâgün,
gidağun, gedâgüz ‘gidelim’, bahağ, bahağun, bahağuz ‘bakalım’, sahlıyun, sah-
lıyuz ‘koruyunuz’ (bk. Şiraliyev, 1957: 80-81; 1960: 54; Şiraliyev, 1955: 106-107;
R. E. Rustemov, 1. şahıs çokluğu bildiren iki ekin - -ğ ve -(v)uz eklerinin- bir­
leşim olasılığını da geri çevirmeden, -ğuz ekini -vuz ekinin ses bilgisel bir çeşidi
olarak görme lehine inandırıcı kanıtlar gösterir, bk. Rustemov, 1965: 260-262;
1961: 80); Alt. (ağızlarda) barak, barâktar, barâldar ‘gidelim. ‘ (bk. Dırenkova,
1940: 160) parayım ~ parıyın ~ parın ‘gideyim’, parala ‘gidelim’, parâr ‘gidi­
niz’ (bk. Baskakov, 1969: 107-108); Başk. (ağızlarda) kiFıng ‘geliniz’ (bk. Baye-
va, 1959: 37; Maksutova, 1964: 19); alayiğiz ‘alalım’ (bk. İşbulatov, 1959: 121),
kitâyıklar ‘gidelim’, kölayıgız ‘gülelim’ (bk. Mirjanova, 1958: 199), alayîğîz(lar)
‘alalım’ (bk. İşbulatov, 1975: 44; Maksutova, 1965: 22-23); Kaz. (ağızlarda) ba-
ralîk ‘gidelim’, keldik ‘gelelim’ (bk. Daniyarov, 1965: 22-23); Kırg. (ağızlarda)
alayık, alaylı ‘alalım’ (bk. Yunusaliyev, 1971: 178); Tat. (ağızlarda) kitâyln ‘gi­
deyim’, kitâyık ‘gidelim’ (bk. Ahatov, 1965: 24); alayın ~ aliyin ~ alîyn ~ alan ~
alayım ‘alayım’, alayîk ~ alîyik ~ aliyk ~ alak, alayiklar, alayîklarîng, alayîğing
~ alayîng ‘alalım’ (bk. Tumaşeva, 1959: 21, 23); alıiîg ‘alınız (bk. Sarmanayeva,
1950: 10); TT. (ağızlarda) alıy ‘alınız’veriy ‘veriniz’ (bk. Korkmaz, 1964: 107,
\ 29); giden ‘gideyim’, gidâm ‘gidelim’,yapanı ‘yapalım’(bk. Hazai, 1959: 228);
Trm. (ağızlarda)ğaçaylı ‘kaçalım’,göröylü ‘görelim’(bk. Bayramdurdıyev, 1965:
17); geçitîgler ‘geçiniz’ (bk. Atacanov, 1959: 13), giday ‘gidelim’(bk. Atamedov,
1965: 22; Saparova, 1970: 16); Özb. (ağızlarda) biliyluv ‘bilelim’, âliylııv ~ aliy-
nuv ‘alalım’, küriynuz~ kuriynuvza ‘görelim’ (bk. Gulyamov, 1968: 121); bâriyla
~ bâriiîgla ‘gidiniz’ (bk. Şermatov, 1960: 31); bârâyduk ‘gidelim’ (bk. Curayev,
1959: 22); karalı ‘bakalım’, bâralı ‘gidelim’ (bk. Şamsiddinov, 1965: 18); ban­
ıl ızdar ‘gidiniz’ (bk. Abdullayev, 1957: 16); getâyin ‘gideyim’, okığayın ‘okuya­
yım’, işlâgâyin ‘çalışayım’, baralı ‘varalım’, getâli ‘gidelim’ (bk. Cumanazarov,
1961: 18) bârâmı ~ bârâniy ‘gidelim’, kelâmı ~ kelâniy ‘gelelim’ (bk. Gafurova,
1962: 17); kelinâ ‘geliniz’ (bk. Curayev, 1975: 11); bârâynü ~ bârâynük ‘gide­
lim’, kelâynük ‘gelelim’, bâriynâr ~ bârına ‘gidiniz’ (bk. Aliyev 1975: 39-40, 58,
81); Uyg. (ağızlarda) barayin ‘gideyim’, baraylik ~ baraynik, barayni, baralin,
baraynung ‘gidelim’ (bk. Sadvakasov, 1972: 27-28); Hak. (ağızlarda) alış ‘alınız’,
odırıs ‘oturunuz’ (bk. Pataçakova, 1964: 9; 1965: 16); parin ‘gideyim’, alalar
‘alalım’(bk. GHY, 1975:190).
Ebu Hayyan’da, Rabguzi’nin Kısasü’l-Enbiya'smAa., Altın Ordu Devri eser­
lerinde (Kutb’un Husrev ü Şirin’i, Seyf-i Sarayî’nin Gülistan'ı, Nehcü’l Feradis)
ve başka yazma eserlerde görülen şekiller de dikkate değer: başlağayın ‘başla­
yayım’ kengâşayim ‘danışayım’ yegaling ‘yiyelim’, ağğalını ‘yükselelim’, kira­
lımı ‘girelim’, yürügâlim ‘yürüyelim’, kılmangızlar ‘yapmayınız’, tıırungsız ‘du­
runuz’, kalmangizsiz ‘gelmeyiniz’ (bk. Rasulova, 1969: 13-14; Mirzakarimova,
1969: 23-24; Abdurahmanov, Şukurov, 1973: 139-142).
44 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Bazı Türk dillerinde istek kipinin birinci şahıs ikilik bildiren bir şekli vardır.
Bu şekil çokluktan temel olarak -lar eki veya onun ses bilgisel varyantlarının
bulunmayışı ile ayrılır: Alt. alâlık (ikilik), alâlıktar (çokluk); Tuv. alil ~ alili (iki­
lik), alilıngar (çokluk); Trm. alalı (ikilik), alalıfig (çokluk); Hak. alaıig (ikilik),
alangar (çokluk); Şor. alâiig ~ alafiğ (ikilik), alângnar ~ alaiignar (çokluk); Yak.
ıhalı (ikilik), ılıağıng (çokluk).

Çuvaşçada emir kipinin çokluk 3. şahıs şekli -ççâr eki ile yapılır, krş.: tup-
ççâr ‘bulsunlar’.
1.4. İlk iki gruptaki teklik ve çokluk şahıs eklerinin karşılaştırılması, onların
şahıs zamiri kaynaklı olduklarını gösteriyor (bk. Böhtlingk, 1851: 169; Kuznet­
sov, 1954: 57; Dmitriyev, 1956: 6; Râsanen, 1957: 197; Hazai, 1971: 231-234. Ş.
H. Akbayev, ikinci gruba giren şahıs ve teklik-çokluk eklerini şahıs zamirlerinin
ilgi hâli şekillerine götürür; (bk. Akbayev, 1976: 7); krş. Dul’zon, 1976: 129.

Genel olarak şahıs ve teklik-çokluk eklerinin böyle bir gelişme yolu mümkün
gibi görünse de Türk dilleri için bu pek inandırıcı değildir. Birincisi, takılan nokta
olan ıîg birinci grupta da görülür (krş. Tat. sen barasifig ‘sen gidiyorsun’), bunun
oluşum ve gelişimi ise ilgi hâli şeklinin kullanılmasıyla bağlantılı olamaz. İkinci­
si, Türk dillerinde şahıs ve teklik-çokluk eklerinin ilgi hâli eklerinden daha eski
olduğunu düşünmek için tüm esaslar vardır. Bu eklerin gelişmesi şematik olarak
aşağıdaki şekilde gösterilebilir:
Teklik:

1. şh. *-pân -pan (-pın ~ -pun) >-(â)p


-ban (-bin ~ -bun) >-man (-mın ~ -mun) >-ma >-(ı)m
-ban>-van>-n
2. şh. *sâng-sang (-sırîg ~ -sung) >-(ı)hg >-ğ (-k) >-y
-sa > -s
-san (-sın ~ -sun) > (â)n
Çokluk:
1. şh. a) *-pîs (? -pis) -pis (- pus) > -pıt (- put)
-pız (- puz) >pâr
-bıs (-bus) > -vıs (-vuz) > -ıs (-us)
-biz (-buz) > -vız (-vuz) > -ız (-uz)
-biz (-buz) > -mız (-muz)
b) *k—>-k

2. şh. a) *-sırîgıs —>-sığıs (- suğus) > -sis (-süs) > - sis (-sus)
->-rîgıs (-rîgus) >-ğıs (ğus)
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 45

—»-sığıs (-suğus) >-ğıs(-ğus) > -ğıt (- gut)


—»-sığız (-suğuz) > -sîz (-süz) > -sız (-suz)
—»-siniz (-sunuz) > -nız (-nuz)
—»-rîgız (-rîguz) > -ğız (-ğuz) > -ız (-uz) >- âr
b) *-sırîglar —»-sırîgar >- sığar >- sâr > -sar
—»-sırîgar> -sığar > -ğar > - ar >-r
—»-sılar
Bütün teklik şahıslarda ilk veya son hecenin yavaş yavaş tahribi yoluyla şa­
hıs zamirlerinin ve turur sıfat-fiilinin (3. şahıs) en yüksek derecede basitleşmesi
eğilimi görülür, krş.: pân - ban - mân > -m, -n, -p; sân -sâng > -s, -n, -ng, -ğ, -y;
turur - durur > -tur- -dur --tu - -du > -tı - -dı > -t. Örnekler: Başk. (ağızlarda)
Tat. (ağızlarda) bardım ‘gittim’, barding ‘gittin’, baranı ‘gidiyorum’, barang ‘gi­
diyorsun’; Kar. keldim ‘geldim’, keldin ‘geldin’, kelem ‘gelirim’, keleş ‘gelirsin’,
keledi - kelet ‘gelir’; Trm. geldim, gelding, Trm. (ağızlarda) gelyön ‘gelirim’ gel-
yöng ‘gelirsin’ (bk. Annanurov, Berdiyev, Durdıyev, Şamıradov, 1972: 158-159).

Çokluk 1. ve kısmen 2. şahıslarda da yaklaşık aynı şey söz konusudur: piz -


pis - biz - bis > -z~ -s; siz - sis > -z - -s. Örnekler.: Trm. (ağızlarda) beryöş ‘ve­
riyoruz’, baryöş ‘gidiyoruz’ (age., 158), alas ‘alıyorsunuz’, geles ‘geliyorsunuz’
(bk. Amansarıyev, 1970: 339). krş.: Özb. (ağızlarda) kûrduv, kurduz ‘gördük’,
kûrdız ‘gördünüz’ (bk. Gulyamov, 1968: 112).
Çokluk 1. şahsın ikinci eki (-k) ’nin çıkış kaynağı sorunu henüz çözülmemiş­
tir. -k çokluk birinci şahıs ekinin oluşumuyla ilgili çeşitli görüşler vardır. Bunlar;
-A'’li fiil adlarının çekim şekillerine dâhil olması (bk. Bang, 1916: 915-916); ana
dilde ikilik veya çokluk gösteren özel şeklin varlığı10; -dik - -duk fiil adlarının
çokluk 1. şahıs şeklini sıkıştırması ile şart ve istek kipi çekimine uygun şekillerin
karakteristik bir belirtisi olarak -Ar’nin sonradan katılması yönündedir (bk. Rams-
tedt, 1957: 139). Fakat bu görüşler herhangi bir somut olguyla kuvvetlendirilme-
diği için adı geçen sorunun çözümünü daha da zorlaştırmaktadır.
Bazı verilere göre -pis —biz — mız ekinin -k ekinden daha eski olması
gerekir. Oğuz ve Karluk-Uygur grubu dillerde -Ar’nin -pis - -biz - -nuz eki tara­
fından sıkıştırılması, yazılı kaynakların tanıklık ettiği zaman sürecinde olmuştur.
Orhun-Yenisey metinlerinde de sadece -mız eki görülür: altımız ‘aldık’ (KTb 36),
süngüşdümüz ‘savaştık’ (KTb 43), yanturtımız ‘geri döndürdük’ (Ton 45). Daha
sonraki zamanlara ait metinlerde eklerin her ikisi de yer almaktadır, krş.: bastımız
‘hücum ettik’, pustımız ‘pusu kurduk’ (MK I 434), boltunnız ‘olduk’ (Man III 28
6), keltük ‘geldik’ (Man III 40-3). -pis - -biz - mız eki bazı çağdaş dillerde ko­

10 bk. N. K. Dmitriyev’de: “...Burada -ık ~ -ik ~ -uk —ük eki anlamına göre -ız —iz —uz —üz
unsuruyla örtüşür, yani (-lar, -ter ve -ız —iz —uz —üz eklerinden sonra) çokluğun üçüncü
ekidir.’’ (Dmitriyev, 1940: 108; krş.: Kotvvicz, 1953: 233-234).
46 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

runmuştur: Tuva, Hakas, Çuvaş, Şor ve Yakut dillerinde bu ek, çokluk 1. şahsın
yegâne belirtisidir. Altaycada ise -k eki ile birlikte kullanılır, krş.: Tuv. aldıvıs,
Hak., Şor, aldıbıs, Çuv. ildemer, Yak. ıllıbıt ‘aldık’.

Çokluk 2. şahıs ekinin en eski şeklinin yeniden kurulmasında, yapılandırıl­


masında büyük zorluklar görülmektedir. İkinci şahıs zamiri tek hecelidir. (Ya­
kutça istisnadır: ehigi). Bununla birlikte yüklemdeki şahıs eki zaman zaman iki
heceden oluşur ve onun en eski şekilleri *-sınglar ve *-sıngız gibi düşünülebilir.
Teklik 2. şahıs eki ile -lar ekinin birleşmesinden oluşan -sınglar ekinin etimolojik
yapısı gayet açıktır. Ondan farklı olarak -sınğız eki, her ne kadar 2. teklik şahıs
ekiyle açık bir ilişki göstermese de sanki onu kendi içine alıyor gibidir.
*-sınglar ve *-sıngız eklerinin en eski şekillerinin göze çarpan yakınlığı,
Türkologlarda bu eklerdeki benzer kısımların varlığı sebebiyle onları birbirine
yaklaştırma fikrini doğurmuştur. Buradaki fikirlerin gelişme süreci yeterince ba­
sittir. Eğer -sınglar ve -sınğız eklerinin ilk kısmı (-sın) aynı ise o zaman ikinci
kısımların (-lar, -ız) anlam özdeşliği veya benzerliği de tamamen mümkündür.
Bu görüş, geçmişte çokluk veya ikiliği gösteren özel *-ız ekinin varlığıyla ilgili
sonuca götüren bir yoldur.11
İlk başlarda diğer şekillerin şahıs ekleri, görülen geçmiş zaman ve şart kipi­
nin teklik ve çokluk 2. şahsı -ng ve -ngız ile karşılaştırılıyordu, krş.:

Teklik Çokluk
bardı fiğ (< bardısınğ) bardı ngız
barsarîğ (< barsasırîg) barsarîğ ız

Gerçekten de Kırım Tatarcasındaki -sınğız ekinin Kırgızcadaki -sıngar’ia


(<-sınglar) kıyaslanması, aynı zamanda görülen geçmiş zaman ve şart kipi çokluk
2. şahıs ekinin teklik 2. şahıs eki ile karşılaştırılması, -ız ekinin bir tahmin olarak
tespit edilmiş çokluk anlamı ile ayrılmasını hemen hemen kaçınılmaz kılmaktadır.
Fakat bu, gelecekteki araştırmalar için başlangıç noktası olamayacak orijinal bir
tahmindir. Çünkü Ana Türkçede -lar ekine eş anlamlı olabilen ikinci bir çokluk
şahıs ekinin tekrar canlandırılmasını sağlayan güvenilir tek bir olgu bile yoktur.
-sınğız ekinin yapısını sırf dış benzerliklere göre açıklamak isteyen diğer de­
nemeler de inandırıcı değildir, -sınğız ekinin iki zamir eki birleşiminden oluşma
olasılığı ile ilgili fikir ilk başta çekici görünmektedir. O. Böhtlingk, zamanında
W. Radloff tarafından da desteklenen dikkate değer bir öneri ileri sürmüştü. Bu
öneride çokluk birinci ve ikinci şahıs zamirlerindeki z, teklik ikinci şahıs *si (sen)

11 Krş. N. K. Dmitriyev’de: “Eskiliğine göre orta sayılan -sınğız /-singiz varyantı -sıng ve -ız
parçalarına ayrılır. Burada -ız /-iz parçası anlamına göre herkesçe bilinen -lar, -ler ekine eşit
düzeyde olan eski bir çokluk ekidir.” ve devamında: “Bazı Sibirya dillerinde -ız şeklinin ses
bilgisel varyantı olan -ar unsurunun ayrıldığı -sığar/-zığar eki vardır.” (Dmitriyev, 1956:
14). Aynı zamanda bk. Râsânen, 1957: 201.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 47

zamirinin kısalması sonucu oluşan bir unsur olarak açıklanmıştı: biz < * bi (ben)
+ *si (sen) , siz < *si (sen) +si (sen) (bk. Böhtlingk, 1848: 39; 1851: 168). O.
Böhtlingk’in bu düşüncesi, -sınğız ekinin -sınğ ve -sız şeklinde bölünebilmesi için
pek de fena sayılmayan bir dayanaktır. Dolayısıyla bu fikir, dil malzemeleriyle de
sanki destekleniyor gibidir, krş.: Çul. scin incin parğayvis ‘sen ve ben gideceğiz’
(bk. Dul’zon, 1973: 200). Fakat -sınğ ekinin -lar ekiyle birleştirilmesi normal sa­
yıldığı ve Türk dillerinin ruhuna aykırı gelmediği hâlde, onun -sız (çokluk 2. şahıs
eki) ile birleştirilmesi Türkçenin biçim bilgisi ile ilgili geleneksel görüşlere hiçbir
şekilde uymuyor ve sağlam bir fikir olarak inandırıcı görünmüyor.
Bizce, bundan sonraki araştırmaların teklik ve çokluk şahıs şekillerinin ge­
lişmesinin ana çizgilerine dayanarak yapılması gerekmektedir; teklik ve çokluk
şahıs zamirlerinin kök unsurlarının ortaklığının kanıtlanması gibi, aslında çözü­
lemeyen sorunların ele alınmaması daha mantıklıdır. Teklik ve çokluk şahıs ek­
lerinin gelişmesinin ana çizgileri ise şahıs zamirlerinin onlar için başlangıç mal­
zemesi niteliğinde kullanılması konusunda şüpheye yer bırakmıyor. Buna göre
çokluk 2. şahısta, örnek olarak Kırım Tatarcasında alırsınğız değil, alırsız veya
buna benzer bir şeyin kullanılması icap ederdi.
Çokluk 2. şahıs zamirinin yapısal-ses bilgisel özelliklerinin bazı izlerini ta­
şıması ile beraber çokluk 2. şahıs ekinin özgünlüğü nasıl açıklanabilir? Eğer yu­
karıda verilen şekil, teklikle bir arada değerlendirilirse ve 1. şahıs şekilleri ile
karşılaştırılırsa, o zaman -sınğız ekinin ortaya çıkışını, ilk başlarda daha eski sayı­
lan görülen geçmiş zaman ve şart kipi şekillerini kapsayan benzeşme olayı çerçe­
velerinde, şekillerin aynı düzeye getirilmesi ile açıklamak pek zor olmayacaktır.
İlk önce aldım /aidimiz karşılaştırmasına paralel olarak aldıfîğ /aldıfîğız, alsanğ /
alsaiîğız karşılaştırması yapılır. Daha sonra alırım /alırmız karşılaştırmasına göre
yapılan alırsıiîğ / alırsınğız karşılaştırması normal olacaktır, krş.: Başk. alahinğ
/ alahiğîz; Başk. (ağızlarda) alafîğ / alağız ; Trm. (ağızlarda) alyönğ / alyönğız,
alarşıhğ / alarşıhğız. Birçok dilde yüklemdeki teklik ve çokluk 2. şahıs ekinin
birinci kısmının dış görünümünde gözlemlenen fark, ses bilgisel nitelik taşımak­
tadır (krş. Başk. -hinğ ve -hiğız); -nğ iki ünlü arasında -ğ ’ya dönüşmüştür.
Benzeşme olayını şekillerin evriminde belirleyici etkenler sırasına almak
doğru değildir. Fakat özellikle şekil bilgisel unsurların açık bir biçimde çekim
şekilleri oluşturduğu durumlarda benzeşme olayı, önemli değişikliklere sebep
olabilir. Özel incelemelerin gösterdiği gibi, fiillerin şahıs şekilleri benzer değiş­
melere daha fazla maruz kalmıştır (bk. Kuriloviç, 1962: 117-119). P. M. Melio-
ranskiy’nin; bütün fiil şekillerinde Türk dillerinin birçoğunda kısmen, Azerbay­
can Türkçesinde ise kullanımı tamamen daralmış, asıl ve “doğru” şekil olan -mız
eki yerine çokluk 1. şahıstaki -k ekinin ortaya çıkmasını benzeşme olayı ile açık­
laması karakteristiktir (bk. Melioranskiy, 1900: LXXI- LXII). Benzeşme olayına
fiilin şahıs şekilleri sınırları içerisinde B. A. Serebrennikov da işaret etmiştir. B.
A. Serebrennikov, Ana Türkçede -dik eki şahıssız şeklin -ıt ekli görülen geçmiş
48 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

zaman şahıs şekilleri ile karıştığı durumların olduğunu ve (aldık tipli) teklik 2. şa­
hıs şeklinin, (aldım < alilim tipli) teklik 1. şahıs şekli etkisiyle değiştiğini düşün­
müştür (bk. Serebrennikov, 1961: 167-168). Fakat B. A. Serebrennikov tarafından
öne sürülen görüş herkesçe bilinen sebeplerle bazı çelişkiler göstermektedir. Daha
inandırıcı olan durum, birinci şahıs eki ile benzeşme sebebiyle, teklik 2. şahıs
ekindeki -fiğ yerine -zı’nin ortaya çıkmasıdır, ör.: Özb. bâraman ‘gidiyorum’, bâ-
rasan ‘gidiyorsun’; krş.: Başk. barahinğ, Kaz., Nog., Tat. barasîng, Kırg. bara-
sıng', Trm. (ağızlarda) gelyöıîg ‘geliyorsun’.
Üçüncü gruptaki teklik ve çokluk eklerinin şahıs zamirleriyle ilişkisinin daha
az görülmesi, emir ve istek kiplerinde teklik ve çokluk eklerinin şahıs zamirleriyle
ortak bir yanı olmadığını iddia etmeye vesile olmuştur. Ne var ki adı geçen şekil­
lerin çok sayıda olan çeşitlerini mukayese ederek bu gruptaki teklik ve çokluk şa­
hıs eklerinin oluşmasında da şahıs zamirlerinin önemli bir rol oynadığı sonucuna
varmak mümkündür. Bununla birlikte emir ve istek kipi şekillerinde şahıs ekleri­
nin gelişmesinin kendine özgü çizgilerinin büyük bir ölçüde göründüğü apaçıktır.
İstek kipinin teklik 1. şahıs eki ya daralmış (-m, -n) ya da tamamen ortadan
kalkmıştır, krş: AzT. alam ~ alayım, Alt. alayın, Uyg. alay, Şor. alay(ın) ‘alayım’
(krş. Blagova, 1973: 15-16; Baskakov, 1975: 91-93). İstek kipinin teklik 1. şahıs
ekinin daralmadan kullanıldığı örnekler eski metinlerde az sayıda da olsa görülür
(bk. Brockelmann, 1951-1954: 227; Eckmann, 1966: 155).
Geniş bir şekilde çokluk anlamında da kullanılan (-lar eki seçmelidir) ve
emirden ziyade istek, arzu ifade eden teklik 3. şahıs eki, N. K. Dmitriyev’e göre
“ilk varyantında -n ile biten teklik 3. şahıs iyelik eki’’ (Dmitriyev, 1948: 164), O.
Böhtlingk’e göre (bk. Böhtlingk, 1851: 170; Radloff, 1897: 74, 91) ise 3. şahıs
zamirinin arkaik şeklidir (krş.: Şçerbak, 1977: 77-78). G. J. Ramstedt ise farklı
bir görüştedir. Ramstedt’e göre emir kipinin 3. şahıs şekli, -su eki istek kipinin
genel Altayca şekline kadar iner (bk. Ramstedt, 1957: 83). W. Kotwicz, bu husus­
ta G. J. Ramstedt’in görüşlerine birçok yönden katılmaktadır (bk. Kotwicz, 1953:
230). W. Bang’a göre -su fiilden ad yapma ekidir (bk. Bang, 1916: 1248). N. A.
Baskakov, -sın ekinin “şart şeklini de ifade eden ve çok verimli bir kelime yapım
eki olan” -sı —sa ekine yakınlığına işaret eder (Baskakov, 1975: 102). Sonda
yer alan -zz’nin yapısıyla ilgili C. G. Kiyekbayev’in de özgün fikirleri vardır (bk.
Kiyekbayev, 1967: 11-12).

Biz, N. K. Dmitriyev ve O. Böhtlingk’in fikirlerini kısmen paylaşarak -sın


ekini 3. şahıs iyelik eki olan -sı ile 3. şahsa ait şahıs-işaret zamirinin arkaik şekli
olan *-ın —in biçiminin birleşimi olarak görebilmeyi (krş. ET. alsın < *alası
+ın); *alası tipli iyelik şeklinde görmeyi de mümkün sayıyoruz. Kaşgarh Mahmut
tarafından da fark edilmiş olan, -alası tipi Oğuz ve Kıpçak dillerinde zorunlu­
luk ayrıntısı da taşıyan, yaygın bir şekilde kullanılan gelecek zaman sıfat-fıilidir.
(Oğuzlarda: bu turası yer tegül ‘burası durulacak yer değil’, sening barasıfig ka­
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 49

çan ‘sen ne zaman gideceksin? (MK II 68-69). Gösterilen nüans, alası tipli şekli
diğer gelecek zaman sıfat-fıillerinden ayırır. İyelik eki -sz’yı çıkardıktan sonra
geriye kalan kısım -a eki hareket adıdır.

3. şahsın başlangıç şeklinde a ünlüsünün düşmesinin galasın > alsın) sebebi


herhâlde onun, bildirme kipinin teklik 2. şahıs şekli ile kısmen veya tamamen
uygunluk göstermesindendir. Genellikle farklı kip şekillerinin gelişmesinde; ilk
önce teklik ve çokluk şahıs eklerinde görülen, sonra ise gövdeyi kapsayan çeşitli
değişikliklerin olması karakteristiktir. Gövdedeki değişikliklere gelince, bunda
bir sıra dişilik yoktur, -a eki türemiş kelimelerde olduğu gibi birleşik kelimelerde
de son ünlüsünü kaybeder, krş.: Özb. (ağızlarda)yazacak, Trm.yazcak ‘yazacak’;
Özb. bâra âlnıadim ve bârâlmadim ‘gidemedim’, kelayapman ve kelyapman ‘ge­
liyorum’.

Karahanlı dönemi metinlerinde emir kipinin 3. şahıs ekinin birkaç varyan­


tının (-su, -sun, -suni ) olması daha etraflı bir açıklamayı gerektirir. G. Doerfer
birinci, (-su) varyantını esas olarak alıyor ve diğer iki varyantı (-sun, -suni) zamir
»’sinin ve 3. şahıs iyelik ekinin eklenmesi sonucu gibi kabul ediyor (bk. Doerfer,
1972: 317). Birinci varyantı destekleyen N. A. Baskakov’a göre -sı —su istek
kipi eki, -n edilgen nüansh sıfat-fıil eki, -i ise teşvik ekidir (bk. Baskakov, 1975:
102-103).

Biz; 3. şahıs emir kipinin bünyesinde iyelik eki bulunduran -a’lı şekilden tü­
remesiyle ilgili O. Böhtlingk ve W. Radloff’un fikirlerine dayanarak iki başlangıç
varyantı seçiyoruz:-sz ~ -su ve -sın ~ -sun. 3. şahısta görülen şahıs veya şahıs-işa-
ret zamirlerinin kullanılması zorunlu olarak gerekmediği için varyantlardan birisi
seçime bağlı olmuştur. 3. varyant özel bir yer almaktadır. Herhâlde ona eklenmiş
ünlüyü Eski Özbekçe metinlerde ve Halaççada görülen teklik 2. şahıs emir kipin­
de olduğu gibi, kuvvetlendirici edat olarak kabul etmek gerekiyor.
Çuvaşçadaki teklik 3. şahıs emir kipi şekli (krş.: kilden ‘gelsin’, pelder ‘bil­
sin’, vııladâr ‘okusun’, tuptâr ‘bulsun’) özel bir durumdur. Bu şeklin oluşmasın­
da, Çuvaşçanın Türkçe olmayan dillerle sıkı ve sürekli teması belirli bir rol oyna­
mıştır. Adı geçen şeklin şekil bilgisel yapısının inandırıcı açıklaması onun anlam
özellikleri ile uygun bir şekilde E. Karahka tarafından teklif edilmiştir: -t teşvik
çatı eki, -âr çokluk 2. şahıs emir kipi ekidir (bk. Râsânen, 1957: 208; krş.: Doer­
fer, 1972: 314, 316). İçerik olarak aşağıdaki anlam geçişi görülür: “onu gelmeye
mecbur ediniz”—* “bırakın o gelsin”, -târ birleşik ekinin şekil bilgisel yapısının
açıklanmasında diğer denemeler daha az başarılıdır ve yeterince ispatlanmamıştır.
Bunlardan birisini göstermekle yetineceğiz. W. Kotwicz, -târ ekinin ilk kısmını
-sın ~ -sun ekinin -sı ~ -su kısmıyla özdeşleştirir (bk. Kotwicz, 1953: 229; krş.
Baskakov, 1975: 103. -târ ekinin kökeniyle ilgili daha geniş bilgi için bk. Levits-
kaya, 1976: 75-76). -târ ekinin -sın ~ -sun ekiyle yakınlığı için ciddi engel, Z’nin
genel Türkçede s’ye uygunluğunun sadece Yakutçada gözlemlenmesidir.
50 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Halaççada emir kipinin teklik 3. şahıs şeklinin kökeni ile ilgili soruna ait G.
Doerfer tarafından öne sürülmüş bazı tahminler vardır, krş.: alta ‘alsın’, kâlta
‘gelsin’(Doerfer, 1972: 316)
İstek kipinin çokluk 1. şahıs ekleri olan -vuz ~ -z ~ -r ~ -v ~ -m, kolaylıkla uy­
gun zamirlerin yeni bir şekil almış türleri veya onların kalıntı unsurları gibi kabul
edilebilir, -k (-lık ?) ~ -ğ~ -h ~ -y, -iîg (-lıng?), -hm (?) gibi diğer eklerden muhte­
melen hiçbirisi ne doğrudan doğruya, ne de ara şekilleri vasıtasıyla çokluk 1. şahıs
zamirine bağlı değildir. Bu eklerden herhangi birinin diğerleri ile kıyasta sıra dişi­
liği, belli bir derecede her üç gruba özgüdür. Bunun için de onların kökeniyle ilgili
-fiil şekillerinin çeşitli gruplarında çokluk 1. şahıs eklerinin kullanılışının somut
şartlarını ve özelliklerini bir tarafa bırakarak- genel konuşulması daha uygundur.

-lık, -hm ve -lıng eklerini ses bilgisel çeşitlilik olarak yorumlamanın zorluğu,
bizi bu ekleri ilk kısımlarında ortak yönler olmasından dolayı birleşen (çokluk
eki, “bir bakıma belli bir çokluğu gösteren sayı ekidir.” (Kotwicz, 1953: 232; Bla-
gova, 1973: 13) ve ikinci kısımları ile farklılık gösteren (tahmini olarak şahıs eki)
‘alayım’ (Blagova, 1973: 15; N. A. Baskakov’a göre -lık çokluk ekidir; bk. Bas­
kakov, 1975: 93, 96) birleşik şekil bilgisel oluşumlardan saymaya yöneltti. Fakat
Türk dillerinde buna benzer çokluk ekleri bilinmemektedir ve onların yeniden
canlandırılması için bir temel, dayanak yoktur. Bundan başka Türk dillerinde
şahıs ekinin çokluk ekine eklenmesi yoluyla çokluk 1. şahıs şeklinin oluşturul­
ması mümkün değildir; ancak bunun tersi olabilir, krş.: Alt. (ağızlarda) kelekter
‘gelelim’, barâldar ‘gidelim’; Tuv. körelinger (< körelingler) ‘görelim’ (çokluk
şahıs), köreli ~ körel ‘görelim’ (ikilik). Herhâlde alalı, alıl tipli şekiller alayı, alay
şekilleri gibi teklik-çokluk şahıs eklerinden yoksundur.
W. Bang, -alım ekini yardımcı görevindeki al- fiiline bağlamıştır. Bang’a
göre bu ek başlangıçta teklik şahsı göstermiştir (bk. Bang, 1916: 535; aynı zaman­
da bk. Doerfer, 1972: 318; koralim < *körü alım; -alım ekinin teklik anlamında
kullanılması durumları ile ilgili bk. Ragimov, 1966: 39-41).
Türk dillerinin karşılaştırmalı dil bilgisinin güç sorunlarından birisi, yüklem­
deki çokluk 1. şahıs eklerinin ikilik şahıs göstermesinin sebeplerinin, daha açık
söylemek gerekirse, -k~-ğ~-h ~ -y ekinin kökeninin açıklığa kavuşturulmasıdır.
Çünkü -mız —vuz —z ekinin başlangıç aşaması iyi bir şekilde bilinmektedir.
Çokluk 1. şahıs ekinin ikiliğiyle birlikte -k~-ğ~ -h ~ -y ekinin yapısını açıklayan
birkaç varsayım ileri sürülmüştü. Bunlardan bazıları bizce kabul edilebilir yapı­
dadır ve bu konudaki araştırmaların sonraki gelişme yönlerinin seçiminde bu
düşüncelere dayanmak mümkündür. îşte bu varsayımların kısa ve herhâlde tam
olmayan listesi. Ana Türkçede çokluk 1. şahsın inklyuziv (‘biz’ -seninle, sizin­
le) ve ekslyuziv (‘biz’- sensiz, sizsiz) şeklinde iki şahıs zamiri olduğu varsayılır.
Daha sonra, çokluk 1. şahıs zamirinin yanı sıra ikilik ifade eden 1. şahıs zamirinin
varlığı da imkân dahilindedir. (Çağdaş Türk dillerinde ikilik fiil şekillerine rast-
lanılmaktadır). Nihayet eskilerden hem -mız ~ -vuz ~ -z, hem de -k ~ -ğ eklerine
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 51

temel örnek olan (ör. *bizik ) çokluk 1. şahıs zamirinin bir çeşidinin olması ileri
sürülür. Fakat hemen belirtelim ki Yakutçadaki bihigi ’nin en eski şeklinin yeniden
canlandırılarak bu delillerle ispatlanması mümkün gibi görünmüyor. Hangi var­
sayımın daha kabul edilebilir olduğuna karar vermek için henüz çok erkendir.
Bizi ilgilendiren ekin gelişmesinin ilk aşamalarının nasıl olduğuyla ilgili dolaylı
deliller bile yoktur. Bu durumda Türkçe olmayan dillerde yapısal araştırma özel­
likli malzemelere bakılması da hiçbir şey vermiyor. Ancak, dillerin sürekli ince­
lenmesi sürecinde veya arkaik özellikli yazılı yadigârların bulunuşu sonucunda
yeni olguların bilimin hizmetine girmesi -k ~ -ğ ~ -h ~ -y ekinin gizemli tarihini
aydınlatabilir.
Emir ekinin çokluk ikinci şahıs eki, ikinci tipteki şekillere gelen uygun ek­
lerle benzerlik gösterir, krş.: AzT. aldınız, Kar.-Balk. aldığız, Krm. Tat. aldıngız',
AzT. alınız, Kar.-Balk. alığız, Krm. Tat. alıngız ‘alınız’. Herhâlde emir kipinin
çokluk şahıs şekli, görülen geçmiş zaman ve şart kipi şekillerine benzediği için
-fiğiz ~ -ğız ~ -nız ekini almaya başlamıştır. O kısa şekli olan -ınğ ise basitleşme
sonucu ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte, tekliğin kendi ekinin olmaması sebe­
biyle çokluk ve teklik şekilleri birbirine karışmamıştır. Tekliği gösteren eklerle
açık bir şekilde ilişkili olmasına rağmen çokluğun -ınğ ekiyle ifadesinin sağlam­
lığı bundan dolayıdır, krş.: Trm. alarşııj -aldırîğ- al / alarşııjız - aldıiîgız- alıiîğ
(Hocayev, 1978: 115).
Çuvaşçada emir kipinin çokluk 3. şahıs şeklini oluşturan -ççâr eki (krş.:
tupççâr ‘bulsunlar’), yaygın kanaate göre birleşik bir ektir. Bu birleşik ek işteş
çatı eki -s (> ç) , ettirgen çatı eki -t (> ç) ve emir kipinin çokluk 2. şahıs eki
-dr’dan oluşmaktadır. İçerik açısından şu şekilde bir geçiş tahmin edilebilir: “On­
ları birlikte bulmaya mecbur ediniz’’ —> “Bırak onlar bulsunlar.”
-lar çokluk şahıs eki fiil şekillerinin birinci ve ikinci gruplarında seçmeli
olduğu hâlde, bazı Türk dillerinde üçüncü grupta çokluk ikinci şahıs şekillerinin
zorunlu bir parçasıdır, krş.: Alt. alığar, Tuv., Hak. alınğar, Şor. alâr ‘alınız’. 1.
şahıstaki şeklini de krş.: Başk. (ağızlarda) alayiklarığîz ‘haydi alalım’; Tat. (ağız­
larda) alayîklarîfiğ ‘alalım’. Biz burada Türk dillerine özgü olan aynı anlamlı
veya anlamca yakın olan biçim birimlerin içerik yönünün özgünlüğünün altının
çizilmesi ve ilave ayrıntılar verilerek ekleşmesi ile karşı karşıyayız.
Demek ki Türk dillerinde şahıs zamirleri, turur yüklem edatı ve -lar çokluk
eki, teklik ve çokluk şahsı ifade etmek için malzeme olmuştur. Benzeşme olayı
dikkate alınmazsa, bunların gelişmesinin çeşitli aşamaları yazılı yadigârlarda ve
ağızlarda açık bir şekilde görülür.
2. Çeşitli teklik ve çokluk şahıs şekilleri içerik açısından açık olarak ayrılmıştır.
Bir şahıs şeklinin diğerinin yerine kullanılması, ya dilin ve ağzın gelişmesinde­
ki istisna durumların sonucu ya da -deyim tipli sabit birleşimlerdeki gibi- ayrı
ayrı şekillerin kendine özgü bir tarzda yönlendirilmiş anlam değişmelerinin bir
52 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

sonucu olarak ortaya çıkan ve az görülen bir olaydır, krş.: EÖzb. yürüng Mek-
kcigci baralı ‘yürüyün Mekke’ye gidelim’; Özb. yuring uyğa ketaylik ‘haydi eve
gidelim’,yul bulsun ‘nereye gidiyorsunuz?’, kelsinlar ğe\mvz' kirsinlar ‘giriniz’;
Başk. (ağızlarda) avırığanniktan kına yöroyong, küptan îşkâ sığar inim ‘hastalık
yüzünden yürüyorum (yürüyorsun), yoksa işe çoktan giderdim’ (Yusupov, 1959:
158). Elbette bir şahıs şeklinin bir diğeriyle tesadüfi uygunluğu da mümkündür:
AzT. (ağızlarda) içâyin (< içâk -in) ‘içelim’, krş.: bahağın ‘bakalım’, yazağın
'yazahm' gidciy (<gidak) ‘gidelim’(Ragimov, 1966: 36-37; Mollazade, 1966: 22).
(yine krş.: Türkmence ağızlarında gidây ‘gidelim’).
Türk dillerinde konuşulan kişiye veya üçüncü şahsa saygıdan dolayı çokluk
şahıs şekillerinin kullanılması genel bir özelliktir: TT. sayın bay çıktılar, Özb.
ûkituvçimiz hâli kelmadilar ‘öğretmenimiz daha gelmediler’, âlinglar ‘alınız).
Teklik şahıs anlamında çokluk 1. şahıs şekli de kullanılır fakat onun verdiği an­
lamların niteliği -alay, kendisini yüceltme, alçak gönüllülük- biraz farklıdır (krş.
yazar dilinde “biz”).

2. KISIM

Soru
1.1. Türk dillerinde soru bildirimi, şekil bilgisel olarak AzT., Gag., Kar.-
Balk., TT’de -mı ~ -mu; Alt. -pa, ~ -po ~ -ba ~ -bo; Başk. -mi—mö; Kaz., K.
Kalp., Nog., Hak. -pa ~ -ba ~ -ma; Kar. Balk. -ma ~ -mo; Kırg. -bı ~ -bu; Özb.
-mi, Uyg. -mu; Tuv. -be ek-edatıyla yapılır. O yeri teklik ve çokluk şahıs ekle­
rinden sonra veya ondan öncedir. Bazen her iki şekil de geçerlidir. Dile ve fiil
şekillerinin niteliğine bağlı olarak bu ek-edat yer değiştirebilir. Şöyle ki -mı, -mu
ek-edatı görülen geçmiş zaman şeklinde hemen hemen her zaman teklik ve çok­
luk şahıs eklerinden sonra gelirken şimdiki, geniş ve gelecek zaman şekillerinden
çoğu zaman önce gelir, krş.: ET. sevârmüsüz ‘sever misiniz?’, kalırmusân ‘kalır
mısın?’, bardımı ‘gitti mi?’, tegdinıü ‘ulaştı mı?’; EÖzb. kıyas kılanınsan ‘kıyaslar
mısın?’, bilip kelâmüdür ‘biliyor mu?’, bilürmüsân ‘bilir misin?’, kördüngüzmü
‘gördünüz mü?’; Başk. (ağızlarda) alamîng ‘alır mısın?’, alamiğiz ‘alır mısınız?’,
barzimîng ‘gittin mi?’, kildimigiz ‘geldiniz mi?’ (bk. Bayeva, 1959: 40; İşbulatov,
1972: 73, 126; Maksutova, 1963: 111); Alt. tuttıngba ‘tuttun mu?’; Gag. alarsı-
nızmı ~ alarmısınız ‘alır mısınız?’; Kar.-Balk. kalmazmışız ‘kalmaz mısınız?’, ca-
zanııdı ‘yazıyor mu?’; Tat. (ağızlarda) baramsing ‘gider misin?’, baramsiz ‘gider
misiniz?’; Tuv. bar sen be ‘gider misin?’ nomçudung be ‘okudun mu?’; TT. verir
misiniz, veriyor musunuz ?, verdin mi ?; Trm. gelerşingmi ‘gelir misin?’; Özb.
kelarsanmi ~ kelarmisan ‘gelir misin?’, kâlgensannıi ~ kâlğannıisan ‘kaldın mı?’;
Hak. parçazarba ‘gidiyor musunuz?’, tınanarzıngma, Hak. (ağızlarda) tınanar-
bang ‘dinlenecek misin?’ (bk. Pataçakova, 1973: 44).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 53

Yakutçada -mı ~ -mu ek-edatı bulunmamakta ve bunun yerine dııo edatı kul­
lanılmaktadır, krş. tuoh ‘ne’.
1.2. -mı ~ -mu ek-edatının kökeninin ne olduğu şeklindeki soruyu cevapla­
mak zor değildir: Soru zamiri. Bu soru zamirinin ilk şeklinin ne olduğunu ortaya
çıkarmak çok daha zordur. G. J. Ramstedt, -mı —mu ek-edatım *mi ‘ne’, soru
zamirine dayandırmaktadır, krş. Çuv. men ‘ne’, Kor. *ti ‘ne’, E. Kor. tai ‘niçin,
neden’ (bk. Ramstedt, 1949: 137; 1957: 78; aynı zamanda bk. Râsânen, 1957:
250). A. Ahmedov’un düşüncesine göre ise -mı —mu; nime, neme soru zami­
rine kadar gitmektedir (bk. Ahmedov, 1961: 46; aynı zamanda bk. Dırenkova,
1940: 222-223). A. Ahmedov’un bakış açısı daha tercih edilebilir bir görüştür.
Altaycada soru bildirim aracı olarak -mı ~ -mu ek-edatının yanı sıra ne edatının
kullanılması gibi dikkate değer bir olgu da bu görüşü destekler niteliktedir, krş.:
apaığay-ne ‘götürür mü?’, kirgey-ne ‘girer mi?’, körgöyim-ne ‘görecek miyim?’,
kelgey-be ‘gelecek mi?’

3. KISIM

Kip Şekilleri veya Kiplik


Fiilin şekil değiştirme sisteminde teklik ve çokluk şahıs eklerinden sonraki
yeri, kip ekleri tutmaktadır. V. V. Vinogradov’un gelenekselleşmiş olan belirleme­
sine göre kip, konuşan kişi açısından, hareket ile özne arasındaki ilişkinin nitelik
değerlendirmesi ya da konuşan kişinin bu ilişkinin gerçekleşmesi veya gerçekleş-
tirilmemesindeki iradesinin konu edildiği fiil kipliğinin bir dil bilgisel ulamıdır.
Başka bir deyişle, kipin içeriği hareketin gerçeklikle olan ilişkisinin konuşan kişi
tarafından değerlendirilmesidir (bk. Vinogradov, 1947: 581).

Kip şekilleri kip ve zamanla ilgili olabilir, yani öznel yönleri (konuşan kişinin
söylenenlerle ilişkisi) ve nesnel gerçekliği (hareketin geçmiş, şimdiki ve gelecek
zamanlarda basit tespitini, onaylanmasını veya onaylanmamasını) ifade edebilir.
Öznel yönler açık bir şekilde çoğunluğu oluşturmaktadır, çünkü söylenenlerin ko­
nuşan kişi tarafından değerlendirilmesi çok çeşitlidir ve bildirme kipinin nesnelli­
ği “öznel düşüncenin çeşitli ayrıntılarıyla çevrilmiştir.” (Vinogradov, 1947:587).

Kip ve zaman şekillerinin kip ulamında birleştirilmesi için hareketin bildiri­


minde öznel ve nesnel yönler arasındaki sıkı bağ temel oluşturmaktadır. Nesnel­
lik derecesinin arttırılması muhakkak öznel ayrıntıların ağırlığının azalmasına,
azalması ise öznel ayrıntıların rolünün artmasına sebep olmaktadır. Bu karşılıklı
ilişki ve karşılıklı bağımlılık, kendisinin en yüksek noktasındaki ifadesini zaman
şekillerinin sıfır kipliğinde ve kiplerin zaman dışı kapsamında bulur. Bu da bil­
dirme kipini sanki hayalî bir kip diye adlandırmaya (krş. A. M. Peşkovskiy’de)
veya zaman şekillerini kipin sınırları dışına götürmeye bir dayanak gibi oluyor.
Gerçekten de bildirme kipi diğer kiplerden ayrılmaktadır; fakat tamamen yabancı
54 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

bir şey gibi onlara karşı da değildir. Kipliğin çok katlı binası; yani asıl kiplik,
zaman şekillerinde görülen kip ayrıntıları ve ilave olarak ortaya çıkmasını metin
özelliklerinin şartlandırdığı kip ayrıntıları için bir nevi zemin oluşturan bildirme
kipi üzerinde yükseliyor (Gadjiyeva, 1968: 28). Bildirme kipi her şeyden önce
olumsuz anlamda kiptir ve onun bu özelliği V. V. Vinogradov tarafından gerçekli­
ğin dolaysız kip ulamının göstergesi, diye başarılı bir şekilde kaydedilmiştir (Vi­
nogradov, 1950: 50).

Bir taraftan sıfır kiplik, diğer taraftan kiplik ayrıntıları ve asıl kiplik arasın­
daki fark dolaysız (bildirme) ve dolaylı (emir, istek, şart vs.) kip şekillerinin kar­
şılaştırılması ile gerçekleşir. Burada dolaylı kipler arasında emir kipinin hareketin
kendisini değil, onun yapılmasını teşviki, konuşanın ricasını, iradesini ifade eden
şekillerinin özel bir yer tuttuğunu belirtmemiz gerekmektedir. Özellikle bundan
dolayı emir kipinin fiilin dışında bulunmasıyla ilgili fikir yürütülür12 ve emir ki­
pini ünlemler ve çağrı kelimelerine yaklaştıran şekillerin belirtilerini tespit etme
deneyimlerinde bulunulur.
Kip ulamı, fiilin sıfır diye adlandırılan şekli de dahil olmak üzere, bütün şahıs
şekillerini kapsıyor. Kip ulamı geniş kapsamlıdır ve içerik açısından özdeş değil­
dir. Bu da ona olan ilgiyi arttırıyor ve onun öğrenilmesinde farklı yaklaşımların
oluşmasına sebep oluyor. Bazı araştırmacılara göre kip, özü itibarıyla gerçek ve
gerçek olmayan hareketlerin kıyaslanmasından oluşan bir ulamdır. Diğer araştır­
macılar ise kipi, özgünlüğü hareketin ifade tarzında nesnel ve öznel karşıtlığın
olduğu bir ulam olarak görürler (başka bir deyişle, konuşanın bakış açısı ya ifade
edilir ya da edilmez).

A. Erhart tarafından birleştirilmiş bir yaklaşım teklif edilmiştir. A. Erhart’a


göre, kip ulamının temelinde zorunlu olmayan üç anlam karşıtlığı yer alır: 1. So-
ran/sormayan (soru/haber); 2. İrade / istek (hitap / haber); 3. Gerçek / gerçek
olmayan. İlk karşıtlık fiil için zorunlu değildir. Diğer ikisi birleştirilmiş olarak
her birinin kendine ait anlam işlevi olan üç çift oluşturur: 1. Hareketin meydana
gelişinin, yapılışının tespiti işlevi (bildirme kipi), 2. Hareketin yapılabilmesinin
bildirim işlevi (istek, şart ve diğer kipler), 3. Hareketin yapılması için irade, istek,
ricanın bildirim işlevi (emir, istek ve diğer kipler). A. Erhart, ana Hint-Avrupa
dilinde adı geçen işlevler için aşağıdaki karşılıkları tespit etmiştir:
1. Bildirme kipi; 2. Niyet; 3. İstek kipi (bk. Erhart, 1972: 21)

Türk dillerinin dil bilgisi eserlerinde gösterilen kip sayıları 4 ila 12 arasında
değişir. Örnek olarak, Karaimcede 4 (bildirme, emir, istek ve şart; bk. Musayev,
1964: 265), Gagavuzcada 5 (bildirme, emir, istek, gereklilik ve şart; bk. Pokrovs-
kaya, 1964: 204-224), Karaçay-Balkarcada 7 (belirsizlik, olumluluk, doğrulayıcı,

12 V. V. Vinogradov’la krş.: “Sadece tonlama ve söz dizimsel anlam değil (krş.: emir
cümlelerinin özel tipleri) aynı zamanda şekil bilgisel yapı da emir kipini Rusçada fiilin
genel sisteminden kesin bir şekilde ayırır.” (Vinogradov, 1947: 590).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 55

şart, emir, istek, ilgi; bk. Aliyev, 1968: 103-104), Yakutçada 10 (bildirme, emir,
şart, olasılık, olumluluk, gereklilik, yapılmamış veya gerçekleştirilmemiş hare­
ket kipi, genellikle yapılan hareket kipi, istek ve tahmin; bk. Korkina, 1970: 28),
Azerbaycan Türkçesinde sayıları 5’ten 12’ye kadar değişen kipler (bk. Ragimov,
1966: 6) belirtilmiştir. Aynı dilde ve kısmen farklı dillerde kip sayılarının tespitin­
deki değişmelerin sebebi, kip ulamına farklı yaklaşım ve kiplikle kip ayrıntıları
arasındaki sınırlamanın nesnel olarak var olan zorluklarıdır. Örnek gösterelim:
Azerbaycan Türkçesinin öğrenilmesi ile uğraşan Türkologların büyük bir kısmı,
-malı ekini, zorunluluk kipi şeklinin göstergesi saymaktadır. S. A. Cafarov’a göre
ise -malı eki; -acak, -ar, -ası, -a, -sa ekleri ile birlikte bildirme kipinin gelecek
zaman şeklini oluşturur (bk. Cafarov, 1968: 76). S. A. Cafarov; -malı ekinin, ya­
pılmasının zorunluluğunu gösterdiği hareketin konuşmadan sonra meydana gele­
ceği, yani gelecek zaman dilimine ait olduğu konusunda haklıdır. Fakat dolaylı
kiplerin bütün şekillerinin zaman dışı olsalar da her şeyden önce temel olarak
gelecek zamana yönelik hareketleri bildirdikleri S. A. Cafarov tarafından dikka­
te alınmıyor. Belirtilen kiplerin sayısındaki değişme sebebi, farklı dil sistemleri­
nin dil bilgisinin taklidi de olabilir. Örnek, U. B. Aliyev, Karaçay-Balkarca için
sıraladığı fiil kipleri arasına belirsizlik kipini de eklemiştir, krş: okıırğa kerekdi
‘okumak gerekiyor’ (bk. Aliyev, 1968: 104). Bunda, eski Rus dil bilgisi gelene­
ğinin etkisi önemli rol oynamıştır. Oysa zor inanılır gibi görünse de, Rusçanın dil
bilgisinde mastar, daha 19. yüzyılın sonlarında “fikir birliği ile kipler listesinden
çıkarılmıştır.” (Vinogradov, 1947: 583).

Çağdaş ve eski Türk dili malzemelerinin incelenmesi; bizi, kiplerin daha ön­
ceden var olmayışı ve kipler arasındaki farkların, fiilin addan şekil bilgisel olarak
ayrılması sürecinde şekillenişi ile ilgili sonuçlara götürür. Türk dilleri tarihinde
mümkün olduğu kadar geriye gidildikçe, kipler arasındaki farkların belirgin bir
şekilde ortadan kalktığı görülür: Onların çağdaş yazı dillerinde yeterince açık dil
bilgisel anlamları ile kullanılan şekilleri, eskilerde çok anlamlıdır (bk. Ragimov,
1966: 8-11).

Yukarıda bahsedilen eski çok anlamlı şekillerde anlam daralması, her şekle
anlamlardan herhangi birisinin tahsisi sonucunda, diğer terimin zamanla kaybedi-
lişi yoluyla olmuştur. Uzmanlaşma süreci farklı yönlerde ve karmaşık olduğu için
çağdaş Türk dillerinde kiplerin anlam yapısı birbiriyle tamamen örtüşmemektedir.
Bu konuda, sadece Giriş bölümünün başlarında bahsedilen -a’h şekil değil, aynı
zamanda bazı dillerde istek kipi çekiminde, diğerlerinde hem istek hem de bildir­
me kipi şekillerinde görülen -ğay’lı şekil de dikkate değerdir.

Şekil bilgisel verilere bakılırsa, Türk dillerinde ilk olarak bildirme ve emir
kipleri ayrılmıştır. Türkçe olmayan dillerde de durum herhâlde böyle olmuştur.
A. N. Savçenko: “Hint-Avrupa dillerinde bildirme ve emir kiplerinin birbirinden
ayrılmasının, şahıs eklerinin oluşumu sırasında vuku bulduğu düşünülebilir; eksiz
kalmış emir kipi şekli, şahıs ekleri almış bildirme kipi şekillerinin karşısında yer
almıştır.” diye yazmıştır (Savçenko, 1955: 120).
56 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Kendine özgü anlam taşıyan ve özel ekleri bulunmayan emir kipi, zamanla
ayrılmıştır. Ancak bildirme kipi için koşullar başka türlü gelişmiştir. Hareketin
gerçekle olan ilişkisi üzerine konuşan kişinin bakış açısı, ifadesinin olabilirliğini
göz ardı etmeden hareketin geniş bir planda bildirilmesi, emir kipinin içeriğini
oluşturmuştur. Bunun için de onun kapsadığı şekiller, yalnızca bildirme kipinin
değil, diğer kiplerin de çekim alanına girmiştir.

Emir Kipi
1. Yukarıda emir kipinin şekil bilgisel göstergelerinin olmadığı ve bu özel­
liğiyle diğer kiplerden ayrıldığı söylense de, biz yine de emir kipinin şekilleri
hakkında konuşmaktayız; çünkü görünüşte fiil gövdesine benzeyen eksiz şekline
ilave olarak ayrıntılar (ısrar, kesinlik) ifade eden, duygusal-irade anlamını güçlen­
diren veya tam tersi zayıflatan “refakatçi” veya “eşlik eden” diye adlandırılan ek
ve edatlar eklenir, krş: AzT. unutmayın-ha ‘sakın unutmayın’; Başk. kil-âli ‘gel
hele, gelsene’; Kırg. algın ‘al’; Nog. bar-tağı ‘hadi yürü’, barîngîz-tağî ‘hadi yü­
rüyünüz’, barsin-taği ‘hadi yürüsün, yürüsün artık’; Tat. (ağızlarda) kaygın ‘koy’,
utırgin ‘otur’; Trm. gitgil ‘git’; Özb. bâring-çi ‘yürüsenize’; Çuv. kil-sem ‘gelse­
ne’, larârsam ‘otursanıza’, yurla-ççe ‘şarkı söylesene’, yurladâr-ççe ‘şarkı söy­
lesin’; Yak. keling-ere ‘buraya geliniz, gelsenize’, umnuınanğ-dü ‘unutmayınız’,
bıs-ıy ‘kessene’ (şimdiki zaman), bısâr-ıy ‘kessene’ (gelecek zaman), bısıng-ıy ~
bısınğıt-ıy ‘kesiniz, kessenize’. Bunun dışında emir kipine eşlik eden di, ğoy ~ ko,
gül, birca, kani ~ kane ~ kane gibi emir kelimeleri bu şekillere bazı özgünlükler
katmaktadır, ör.: AzT. di gâl ‘gelsene’, ğoy o açığ desin ‘bırak o açıkça söylesin’,
birca tez dur ‘hadi çabuk kalk’ (bk. Ağazade, 1968: 141); AzT. (ağızlarda) bah dâ
( ~ bah dana) ‘baksana’ (bk. Veliyev, 1975: 87); Gag. ko alsın ‘bırak alsın’ (bk.
Pokrovskaya, 1964:204-206); K. Kalp, kane söyle ‘hadi anlat’; Özb. kani kela kal
‘hadi gel’ (bk. Nurmahanova, 1966: 37).
Eşlik eden eklerin sayısı fazla değildir. Onların Halaççada daha çok oldukları
söylenebilir (bk. Doerfer, 1972: 302).
Eşlik eden kelime ve eklerin ortaya çıkışı fiil evriminin genel seyri ile iliş­
kilidir. Bu seyrin dikkate değer noktalarından birisi, eylemin geçiş yönteminin
tasnifi amacıyla, şimdi de geniş bir şekilde kullanılan çok sayıda dolaylı anlatım
oluşumunun ortaya çıkmasıdır, krş.: TT. söndürüverdv, Özb. yaza bâşladi ‘yaz­
maya başladı’; yâzip aidi ‘yazdı’ (kendisi için not aldı)’, yâzip taşladi ‘o (hızlı
olarak) yazdı’, yığlapyubârdi ‘o (beklenmedik bir şekilde) ağlamaya başladı’ vs.
Eylemin geçiş yöntemi, bildirme kipine olduğu gibi -emir kipi de dâhil- diğer kip
şekillerine de yansımış, bunlarda da ifadesini bulmuştur ve esas itibarıyla ikin­
ci kısımda ortaya çıkan maddi, şeklî değişiklikler genel bir nitelik kazanmıştır,
krş.: Alt. (ağızlarda) salkây (< salıp kây) ‘bırak’, tekper (<tekip per) ‘atı ara­
baya ‘koş” (bk. Fisakova, 1976: 115); K. Kalp, cüre ğoy ‘gitsene’; Kum. aytıp
yiberdi ‘söyledi’, aytıpyiber-çi ‘söylesene’, turııpyiber-çi ‘dursana’, yazıp koydu
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 57

‘yazdı’, yazıp koy-çu ‘yazsana’ (bk. Dmitriyev, 1940: 120); TT. koyuver - koy-
ver; Trm. alay (< ala ğoy) ‘al’ (bk. Muhammedova, 1956: 16), gelay ‘gel’, şatây
‘sat’, alaysa (< ala ğoyşa) ‘alırsa’, alâymalı (< ala ğoymalı) ‘o almalı’, alâyayın
(<ala ğoyayın) alayım’, alâyalınğ (< ala ğoyalınğ) ‘alalım’, alâyar (ala ğoyar)
‘alır’, alıber ‘alıver’, alaverşin ‘alsın’, alıbermeli ‘o almalı’, alıberer ‘alıverir’
(bk. Hocayev, 1968: 165-166; GTY, 1970: 303); Trm. (ağızlarda) bereğoy ‘ver’,
gelağoy - gelağoy ‘gel’ (bk. Muhiyev, 1959: 12; Mavıyev, 1975: 26), alağay ‘al’
(bk. Bayramdurdıyev, 1965: 17-18), alâğay - alâğa ~ alay ~ alâ (< ala ğoy) ‘al’
(bk. Şamuradov, 1960: 19; Arazkuliyev, 1962: \3),gelâ-gelâğay ‘gel’,gelâyın ~
gelâğayın ‘ge\ey'\m', gelâsın - gelâğasın ‘gelsin’, gelâlTnğ - gelâğalîng ‘gelelim’
(bk. Annanurov, Berdiyev, Durdıyev, Şamıradov, 1972: 165); Özb. âlâ kol ‘alsa-
na’; Özb. (ağızlarda) getâkuy ‘git’, alağuy ‘al’ (bk. Cumanazarov, 1961: 19), âvâr
(<âlipyubâr) ‘götür, ilet’, ketvâr (<ketip yubâr) ‘gidiver’ (bk. Gulyamov, 1949:
41-42); Özb. (ağızlarda) ayt-kûy ‘söylesene’, ber-yubâr ‘versene’ (bk. Hocayev.,
1963: 7); Hal. tutal (<tuta al) ‘tut, yakala’, yaka -yak (< yakâl< yökâl < yorkal
< yon kal < ?yorıyu kal) ‘gel’, yatuv (<yatu bar) ‘yat’ (bk. Doerfer, 1972: 328-
329). Dolaylı anlatım oluşumları genel değildir. Onlar farklı sayıda fiil grubunu
kapsamaktadırlar. Bu durum emir kipinde de uygun tiplerin verimli olmasında
görülür. Örnek olarak; G. Doerfer’in verdiği bilgilere göre, Halaççada 4., 6., 7.,
8. tipler iki fiilde, 5. tip beş fiilde, 9. tip bir fiilde, 10. tip dört fiilde görülebilir
(Doerfer, 1972: 310-312).
Sıfat-fıil şekillerinin ekleri ve edatlar da eşlik eden eklerin tamamlayıcı kay-
naklarındandır.

Emir kipinin anlam özgünlüğü, eşlik eden eklerin birçoğunun temel olarak
kendilerinde pekişmesini sağlar. Emir kipinin şekil bilgisel yapısının karmaşık­
laşması, teşvik veya emrin çok yönlü (canlı) ayrıntılarının daha da genişleyen sis­
teminin ifade taleplerini karşılar. Rusçada emir kelimelerinin kullanılışı ile krş.:
nu-ka (hadi), davay (haydi), smotri (bak, sakın), pus ’t (bırak).
Eşlik eden eklerden en yaygın olanları şunlardır: -kıl - -ğıl, -kın - -ğın, -kır-
-kur - -gır - -ğur, -dük, -u, -çı, -sana (san-a) - -sına (sın-a).

1.1. -kıl - -ğıl eki, yalnızca teklik 2. şahıs şeklinde kullanılır. Emir anlamını
kuvvetlendirdiği için bu şekil sık sık kesin emir olarak adlandırılır, ör. ET. yegil
‘ye’, sözlagil ‘söyle’, bergil ‘ver’, eşidgil ‘işit’; EK. boşatkıl ‘boşalt’, ‘bağışla’
(Cod. Cum. 61r 10), bolğul ‘ol’ (Cod. Cum. 73 v 1); EAzT. galgil ‘gel’, gör­
gü ‘gör’; ETT. bağışlağıl ‘bağışla, hediye et’ kalmağıl ‘kalma’ (CD 165); EÖzb.
tutkıl ‘tut’, barğıl ‘git’; Kaz. barğil ‘git’; Tat. (ağızlarda) birgil ‘ver’ (bk. Tuma-
şeva, 1969: 37); Trm. gitgil ‘git’, utanğıl ‘utan’; Kal. vurğıl ‘vur’, tutğıl ‘tut’,
tazgil ‘koş’, -ğıl ~ -kıl ekinin emir kipinde 3. şahsa eklenmesinin tek örneği Oğuz
Destam’mn Uygur yazmasında görülmektedir: bolsunğıl ‘olsun’ (LOK lı, 1 b).
58 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Bazı dolaylı anlatım oluşumlarında münferitliğe ve onların temelinde emir


kipinin karmaşık şekillerinin gelişimine doğru açıkça görülen bir eğilimin bulun­
ması, -kıl ~ -ğıl ekini kıl- ‘kılmak’ fiili ile yaklaştırma denemeleri için dayanak
olmuştur. Bu yolu ilk kez takip eden W. Radloff’tur (bk. Radloff, 1897: 91). J.
Deny (bk. Deny, 1921: 389-390) ve C. Brockelmann (bk. Brockelmann, 1951-
1954: 225), W. Radloff’un izlediği yolu devam ettirmiştir.
İçeriğine göre -kıl ~ -ğıl şekillerine yakın olan alğır şeklinin sıfat-fıil kökeni,
-ğıl ekinin eski sıfat-fıil göstergesi olarak açıklanması konusunda çıkış nokta­
sı olmuştur. Bu yönde açıklama, N. A. Baskakov tarafından önerilmiştir. N. A.
Baskakov, alğıl tipinde olan şekil bilgisel oluşumları şahıs ekleri olmayan -ğay
sıfat-fıilden türemiş -ğalı —ğılı sıfat-fıilin çözümlenip kısaltılmış şekli olarak
algılamaktan yanadır (yani, sen alğıl [ <sen alğıl-i <sen al+ğay-lı ] ‘alması
gereken kişi, sen’ > sen al). N. A. Baskakov, bununla birlikte -ğıl ekinin Altayca,
Kırgızca ve Şorcada emir kipinin çokluk 2. şahıs çekiminde rastlanan -ğıla eki ile
ilişkisi olabileceğini de göz ardı etmemiştir (bk. Baskakov, 1975: 99; krş. Kond-
ratyev, 1970: 28).

-kıl ~ -ğıl ekinin kökeni ile ilgili diğer tahminler genellikle sırf dış yakınlığa
dayanarak söylenmiştir. Örnek olarak, A. N. Kononov’a göre “-ğz//-ğır /-ğın eki,
l:r:n uygunluğu kanunu göz önüne alınırsa, ortak bir kökene sahiptir ve sonuç
olarak aynı kaynağa dayanırlar (Kononov, 1960: 208; ayrıca bk. Caferoğlu, 1971:
1-2-6-10)”.
Eşlik eden bazı eklerin oluşum özellikleri zemininde W. Radloff tarafından
ileri sürülen varsayım, diğerlerine göre daha çok tercih edilebilir. Bu varsayımın
yararına olan kanıt, Selçuklu Dönemi şiirlerinde kayda alınan, ön sıra ünlülerinin
bulunduğu gövdelere bu ekin art sıra varyantının eklenmesidir, krş.: bilğıl ‘bil’,
değil ‘de’, icğıl ‘iç’ (CD 166). -kıl ~ -ğıl ekinin kıl- fiili ile yaklaşma yolunda ciddi
engellerin olduğu da bir gerçektir; yani zarf-fıil de dâhil olmakla dolaylı anlatım
oluşumlarda kıl- fiilinin yardımcı olarak kullanıldığı örnekler bulunmamaktadır
(eski fiil kökenli adlar).
1.2. Yukarıda bahsettiğimiz ek gibi -kın ~ -kan ~ -ğın ~ -ğun eki de yalnız­
ca teklik 2. şahısta kullanılmakta ve kullanım derecesine göre ondan hiç de geri
kalmamaktadır. Örnekler: ET. kliğin ‘kıl’, aytkın ‘söyle’; Alt. barğın ‘git’; Kaz.
(ağızlarda) alğın, Kırg., Kum. alğın, Uyg. alğin ‘al’; Kar. aytkın ‘söyle’, körgün
‘gör’; Kar. Balk. kelgin ‘gel’, Trm. gelgin ‘gel’; Kum. yaşağm ‘yaşa’, ölgün ‘öl’;
Tat. (ağızlarda) satkin ‘sat’ (bk. Tumaşeva, 1969: 21), kııygin ‘koy’, utirğın ‘otur’
(bk. Bayazitova, 1974: 66); Trm. baraynıağın (< bara ğoymağın) ‘gitme’, ayday-
mağın ‘söyleme’ (bk. Muhammedova, 1956: 17); Özb. (ağızlarda) kelgin ‘gel’
(bk. Mirzayev, 1965: 44).
Bunun yanı sıra, Oğuz grubu dillerinde ve diğer Türk dillerinin ağızlarında
rastlanan -ğınan ~ -ğunan, -ğınınğ ~ -ğunınğ eklerini de hatırlatmamız gerekmek­
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 59

tedir. Bu ekler, -ğın ~ -ğun eki ile bir arada belirsiz kökenli ilave bir şekil bilgisel
unsuru da içermektedir, krş. AzT. alğınan ‘al’, oturğunan ‘otur’, galginan ‘gel’;
AzT. (ağızlarda) bahığnan ‘baksana’, gâlığnân ~ galginan ‘gelsene’, tutuğnan
‘tutsana’, denan ‘söylesene’ (bk. Sadıhov, 1964: 19; İslamov, 1968: 112. -gınan
ekinin kökeni ile ilgili bk. Rustemov, 1965:263; Mirzazade, 1962: 229; Cafe-
roğlu, 1971: 2, 10); Kırg. (ağızlarda) barğınınğ ‘gitsene’ (bk. Yunusaliyev, 1971:
179); Trm. bolğunınğ ‘ol’; Trm. (ağızlarda) okoğunufig ‘oku’ (bk. Bayramdurdı-
yev, 1965: 17). -kın ~ -ğın ekinin birleşikliği yalnız emir kipi dâhilinde değil, istek
kipinde de aynen görülmektedir. Örnekler: EAzT. bahağın (bahak-ıri) ‘bakalım’,
sevmâgilan ‘sevme’; AzT. (ağızlarda) içâyin (içak-in) ‘içelim’ (bk. Ragimov,
1966: 36-37). İlave unsurun yapısının açıklanması konusunda, -kın ~ -ğın ekine
edat eklenmesi belirli bir ilgi doğurur, krş.: Özb. (ağızlarda) kelginak ‘gelsene’
(bk. Mirzayev, 1965: 44); Uyg. alğina ‘alsana’.
-kın ~ -ğın eki, sıfat-fıil göstergesi (bk. Baskakov, 1975: 99) veya yardımcı
fiille -a eki zarf-fıilden oluşmuş kaybolan birleşik şeklin bir parçası olarak gö­
rülmektedir. Bu ekin güçlendirici edattan (?< -kına ~ -ğına) oluşması olasılığına
da yer verilmektedir (bk. Baskakov, 1975: 99) -kın ~ -ğın ve -kıl ~ -ğıl eklerinin
aynı ana tipe dayandığı ve sırf ses bilgisel çeşitlilik oldukları yönünde de fikirler
söylenmiştir (bk. Kondratyev, 1970: 28). Kazakça, Türkmence, Özbekçe gibi bazı
Türk dillerinde -kın ~ ğın ve -kıl ~ -ğıl ekleri, aslına bakılırsa birbirini karşılaya­
bilir ama onların maddi ilişkisi kuşku doğurur. İşlevsel yöndeki yakınlık, onların
birbirini karşılamasını doğallaştırmıştı fakat bunun yanı sıra onların farklılık­
larının bazı hatları da sıkça belirtilmiştir. Mehdi Han’ın kaydettiğine göre, -kın
~ -ğın eki, çoğunlukla “Özbek” kabilelerinin temsilcilerinin, yani Deşt-i Kıpçak
göçebelerinin dilinde kullanılırdı. Oysa -kıl —ğıl eki yazı dili normlarına aitti
(bk. Sanglah, 1960: 8). -kın ~ -ğın ekinin Kıpçak grubu dillerine özgü olması, -kıl
~ -ğıl ekinin ise Oğuz ve Karluk-Uygur dillerinde daha çok yayılması da istisna
değildir.
1.3. -kır ~ -kur ~ -ğır ~ -ğur eki, konuşanın irade belirtisine çok güçlü duy­
gusal renk katması ile önceki iki ekten ayrılmaktadır. Bu ekin yardımı ile oluşan
şekil, kendi başına ve sabit kelime birleşimlerinin terkibinde mutluluk, başarı
veya bela isteklerini ifade eder. Bahsedilen şekli içerisinde bulunduran bazı bir­
leşimler küfür ve beddua niteliği taşır. Örnekler: Başk. (ağızlarda) kîrîlğîrî ‘kırı-
lasıca!’, kaptalğîr ‘yıkıl!’, tilınğnan alğîri ‘dilin kopsun!’ (bk. Yarullina, 1968:
187-188), tılınğ köröğör ‘dilin kurusun!’ (bk. Yusupov, 1959: 160); Kum. yüzüiîğ
kara bolğur ‘yüzün kara olsun!’, sen uzak yaşağır ‘sen uzun yaşa!’ (bk. Dmitri-
yev, 1940: 120-121); Tat. (eski) barğîrı ‘git!’; Özb. umring uzak bûlğur ‘ömrün
uzun olsun!’, baraka tâpmağur ‘iyilik bulmayasın!’, ârdana kâlğur ‘batasıca!’,
küllari dard kûrmağurlar ‘elleri dert görmesin! yaşamağur ‘yaşamayasın’, bay
bülğir ‘zengin olasın!’ (bk. Batırova, 1965: 10); Hal. kuor volğur ‘kör olası!’,pir
volğur ‘yaşlansın!’ (bk. Doerfer, 1972: 300).
60 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

-kır - -kur - -ğır - -ğur eki, çağdaş Türk dillerinde sıfatlaşan (krş. Salarca-
da -bk. Tenişev, 1969: 65), yahut emir kipinin 3., bazen 2. şahsı şekline dönüşen
şimdiki zaman veya şimdiki-gelecek zaman sıfat-fiilinin göstergesine kadar geri
gitmektedir. M. Rasanen’in bu ekin yapısına yönelik özel bir bakışı vardır. M.
Rasânen bu ekin yardımcı olarak kullanılışını kör- ‘gör’ fiili ile karşılaştırmıştır
(Râsânen, 1957: 206. krş. Tom. barkör ‘git gör’ bk. Abdurahmanov, 1965: 88).
1.4. -u ekinin yayılışı sınırlıdır (Eski Özbekçe). Bu ekin anlamının yorumu
ise çelişkilidir (bk. Şçerbak, 1962: 152-154). Talî Herevî’ye göre -ıı eki, -çı - -çu
edatı veya -ğıl, -ğın eki tipinde bir araçtır. Nasirî’nin fıkrince, bu ek gelecek za­
man anlamını ifade eder (bk. Denison, 1910: 36). Abuşka sözlüğünün tertipçisi ise
bu eki şekil bilgisel bir gösterge olarak ayırmamış, başkanı ve başkar tipindeki
şekilleri birbirine eşit tutmuştur, krş.: kutkaru =j^jA , bütkarü = (bk. Vel’ya-
minov-Zernov, 1868: 130, 145,336).
Abuşka sözlüğünde ve Mehdî Han’da, Sultan Hüseyin Divanı’ndan (age.:
130, 145, 336) ve Nevâyî’nin eserlerinden (bk. Denison, 1910: 36) belirtilen şe­
kille ilgili birkaç dize verilmiştir. Bütün bu dizelerde emir kipi şeklinin -ıı eki
ile oluşumunun yalnızca kelime gövdesi r ile biterken mümkün olması dikkat
çekicidir, krş.: banı ‘git’, ahtaru ‘ara’, ötkarü ‘geçir’, başkanı ‘götür’, bütkarü
‘bitir’, kaytanı ‘döndür’ vs. Bu özellik Mehdî Han’ın da dikkatini çekmiştir (age.:
36). r ile biten kelime gövdelerinden emir kipinin -ı ekli teklik 2. şahıs şekli de
oluşabilir. Abuşka sözlüğünde bu özellik kaydedilmiştir: barı ‘git’ (bk. Velyami-
nov-Zernov, 1868: 127).

r ile biten kelime gövdelerinin ek ünlü yardımı ile uzaması pek beklenmedik
ve zor açıklanacak bir şey değildir; TT. sor- (diğer Türk dillerinde sora-) ‘sor­
mak’, Hak. çör- (diğer Türk dillerinde yörü— yöra-) ‘yürümek’ türünden fiil
gövdelerinde son ünlünün seçmeli olarak ortaya çıktığı durumlar iyi bir şekilde
bilinmektedir. Fakat sora- ve yörü- - yöra- fiillerinde ikinci ünlünün bulunması
ne metinlerin karakterine ne de pozisyonlarına koşullandırılmışım
Eski Özbekçede banı, ahtaru, ötkarü tipinde olan şekillerde son ünlünün
yapısı ile ilgili soruya kesin cevap vermeden Halaççada emir kipi şekillerinde
‘ilave’ ünlünün (krş.: alu - ali ‘al’, çizi ‘ez’, körü ‘gör’) ortaya çıkması olgusunun
üzerinden de sessizce geçemeyiz. G. Doerfer, bu olgunun tabiatının açıklanması
için birkaç varyant teklif etmiştir. Bunlar arasında belki de en muhtemel olanı;
eşlik eden eklerin dolaylı şekillerin terkibindeki yardımcı fiillerden oluşması şek­
linde Türk dillerinde çok eskiden görülmeye başlanmış olan eğilimin göz önüne
alındığı varyanttır (bk. Doerfer, 1972: 320; Burada Halaççadaki -ı ~ -z’nin Yakut-
çada emir kipinin kuvvetlendirme ekine olan ilişkisine de değinilmiştir, krş. keliy
‘gelsene’, bısıy ‘kessene’. Aynı zamanda bk. Böhtlingk, 1851: 206; Kal’uzynski,
1961: 111).
1.5. Eski Özbekçede -dak — dek eki, emir kipinin 3. şahsına ait olan-sz/z
~ -sun ekinin görevini aynen taşımıştır: bardek ‘gitsin’, asradek ‘korusun’, tur-
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 61

dek ‘dursun’, sordeklâr ‘sorsunlar’ (bk. Şçerbak, 1962: 158-160). Yusuf Emirî
ve Hocendi dışında diğer Özbek edebiyatı klasiklerinde ve genellikle eski ya­
zılı metinlerde bu şekil kaydedilmemiştir (Yusuf Emirî’nin Deh-nâme’sinde bir
kez kullanılmış olan -dak ~ -dek eki, Eckmann’ın Chagatay Manual (Çağatayca
El Kitabı) adlı kitabında, s. 154’te gösterilmiştir. Ayrıca bk. Hocendi, 1976: 24).
Mehdî Han’ın örnekleri Nevâyî’nin eserlerinden alınmıştır, krş.: nıunda turdekbir
mikdar mülahaza kılalı ‘burada dursun biraz düşünelim’, kim ki köıîglin istâmâs
ğamgîn filini asradek ‘kim gönlünün gamlı olmasını istemiyorsa dilini tutsun’,
ölsâ Nava ’îyedek köy itldri söngakin ‘Nevâyî ölürse köy köpekleri onun kemik­
lerini yesinler’ (bk. Mutallibov, 1959: 80). Yakın zamanlarda Özbek ağızlarının
birisinde -dak —dek şekli tespit edilmiştir: îşladağ ‘işlesin’, bîşirtağ ‘pişirsin’
(bk. Abdurahmanov, Şukurov, 1973: 148; Yuldaşev, 1968: 22).

-dak —dek ekinin yapısı ile ilgili çeşitli tahminlerde bulunulmuştur (bk.
Menges, 1956: 684; Brockelmann, 1951-1954:225; Şukurov, 1977: 10). Bu ekin
ünlü uyumuna tabi olmadığı göz önüne alınarak, onun de- fiilinden oluşmuş ve
bağımsızlığını tam kaybetmemiş emir kelimesi olduğu düşünülebilir, krş.: Rus-
çadauY/z mol ‘gel’; smotri mol ‘bak’13. Anlaşılan, -dak —dek ekinin kullanılışı
Nevâyî dilinin, Eski Özbekçenin genel kurallarından çıkarılmamış olan kişisel
özelliklerine aittir. Bununla birlikte kişisel olan; bu ekin kullanılma olgusundan
öte onun kullanılış derecesidir. Ekin Yusuf Emirî’de ve Özbekçenin ağızlarında
izlenilmesi bir tesadüf değildir. Aynı ekin Hakasçada “emri yumuşatma” amacı ile
emir ve istek kiplerinin bütün şekillerine eklenmesi de dikkate değerdir: pirimdek
‘vereyim’pirdek ‘ver’,pirzındek ‘versin’ (bk. GHY, 1975: 191).
1.6. -çı —çu edatı. Örnekler: ET. kel-çü ‘gelsene’, barma-çıı ‘gitmesene’;
Başk. alsı, Kaz., K. Kalp., Nog. alşî, Kar.-Balk., Kırg., Krm.Tat., Kum. al-çı, Özb.
âl-çi ‘alsana’; Kar.-Balk. ketçigiz (~ ketigiz-çi) ‘gitsenize’, kelsin-çi ‘gelsin ya’;
Kaz., K. Kalp, alsin-şî ‘alsın ya’; Özb. âling-çı ‘alsanıza’.

Kendi anlamlarında kullanılmayan istek ve şart kipi şekilleri ile de krş.: Kaz.,
K. Kalp, alayîn-şı, Kum. alayım-çı ‘alayım’; Kaz., K. Kalp, alayîk-şi, Kum. ala-
yık-çı, Özb. âlaylik-çi ‘alalım’; Özb. âlsang-çi ‘alsana’, bârsaiîgiz-çi ‘gitsenize’,
bersa-çi ‘versin’.
1.7. -san(a) ~ -sın(a) ek-edatı. ör.: AzT. alsana ~ alsanan, Nog., Tat. alsana,
Trm. alsana ‘alsana’; Başk. (ağızlarda) kaythana ‘dönsene’, barînghana ‘gitseni­
ze’, kıligızhana ‘gelsenize’ (bk. Maksyutova, 1964: 19; Bayeva, 1959: 37); kalhina
‘kalsana’ (İşbulatov, 1972: 74); Gag. çıksana, kurtarsana; Trm. yazsan ‘yazsana’,
ğoyşono ‘yeter, yapmasana’; Hak. salzan ‘bıraksana, koysana’; Hak. (ağızlarda)
pirzine ‘versene’, sölezıne ‘söylesene’, cıhsına ‘çıksana’ (bk. Pataçakova, 1973:
21 -22), polzına ‘olsana’, polfigârzına ‘olsanıza’ (bk. Katanov, 1973: 75).

13 mol Rusçada konuşma dili özellikli bir edat olarak konuşanın kendinin değil de başkasının
sözünü verdiğini ifade eder. (Çev.)
62 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

-san(a) ~ -sın(a) ek-edatının şart kipi teklik 2. şahıs ekinin a kuvvetlendirme


edatı ile birleşiminden oluştuğu tamamen mümkün gibi görülür (bk. Kononov,
1956: 220; Aglamova, 1966: 18). Fakat bu ek-edatın dış görünüş özellikleri dik­
kate alınarak çok farklı bir sonuç da çıkarılabilir: -san(a) ~ -sın(a) ek-edatı maddi
olarak şart kipi eki ile bağlı değildir ama o anlam yakınlığı sonucu şart kipi eki
ile birleşmiştir, krş.: AzT. alsan, Başk. alhang, Kar.-Balk., Tat. alsarîg, Trm. alşarj
‘alsan, eğer alırsan’.

1.8. -ğîla —ğla eki. krş.: Alt. barğıla, barğılangar ‘gidiniz’, Kırg. kelgile
‘geliniz’; Hak. (ağızlarda) atnâğla ‘atmayınız, ateş etmeyiniz’, toğınğla ‘çalışı­
nız’, tarıthla ‘yayınız’ (Pataçakova, 1973: 43), Şor. angnağıla ‘avlanınız’, nanğıla
‘dönünüz’. Bu şekil ilk bakışta diğer Türk dillerinde rastlanılan emir şekilleri ile
kıyaslanmıyor. Daha derin bir yaklaşımla ve barğıla tipi şekillerinin genellikle
çokluk anlamı ifade ettiği göz önüne alınırsa -la ekinin -lar eki ile yakınlığının
mümkünlüğünü göstermek ve İ. A. Batmanov’un, -ğıla ekini -ğın ve -lar eklerinin
birleşimine götürdüğü denemeleri hatırlatmak gerekirdi (Batmanov, 1940: 47).
Fakat en büyük olasılık bu ekin Türk dillerinin birçoğunda seyir, süreç sıklığı şek­
lini oluşturduğudur. Hakasça Dil Bilgisi yazarlarının belirttiği gibi ek, “hareketin
defalarca veya birçok özne tarafından yapıldığına” (s. 186) işaret eder.

Yakutçada emir kipinin şimdiki ve gelecek zaman şekillerinin ayrı olması­


na gelince (krş.: bıs ‘kes’, bısııng ‘kesin’ -şimdiki zaman, bısâr ‘kes’, bısârııîg
‘kesin’ -gelecek zaman), bu özelliğin Türk dillerine özgü olmadığı konusunda
O. Böhtlingk’in kaydını kabul etmek ve emir kipinin gelecek zaman şeklinin dış
faktörlerin etkisi de hesaba katılarak yerel süreç sonucunda oluşması ile ilgili
tahminlerde bulunmak gerekmektedir. O. Böhtlingk kendisi adı geçen şeklin fiil
kökenli adlardan veya bısa kör (bısağar > bısâr) tipli birleşimden oluşmasını
mümkün saymıştır (bk. Böhtlingk, 1851: 206-207).

2. Bir hareketin yapılması için karşıdaki şahsa (muhataba) yönelik teşvik,


emir, çağrı veya rica emir kipi şekillerinin içeriğini oluşturur. Teşvik, konuşanın
kendisi ile ilgili olduğunda doğal olarak kesinliğini kaybeder ama yine de bir
ricaya, bir çağrıya dönüşmez. Doğrudan bir temasta bulunmadan harekete teşvik
edilen 3. şahısla ilgili olarak da kesinlik belirli bir derecede kaybedilir. Bunun için
de 3. şahısta az veya çok derecede ısrarlı olan teşvikin yanı sıra rica ve istek de
ifade edilebilir, krş.: Özb. ketip kâlmasin ‘bari gitmesin’.

3. şahıs emir kipi şeklinin içeriği çoğu zaman metne bağlı olur. Bu şekil, soru
eki ile, aynı zamanda önde yer almış olan soru zamirleri ve zarflarla birlikte ha­
reketin yapımında tereddüt, kararsızlık ve imkânsızlığı ifade eder, krş.: EÖzb. ne
yesün ‘ne yesin?’; Alt. ne bolzın ‘ne olsun?’; TT. nereden bilsinler; Trm. kimden
sorasın ‘kime sorsun?’ (soracağı biri yok); Özb. kilsinmi kilmasinmi ‘yapsın mı
yapmasın mı?’, ninıa kilsin ‘ne yapsın?’, işdan keyin kayerğa bârsin ‘işten son­
ra nereye gitsin?’ Ayrıca krş.: Kar.-Balk. kaydan bilgin ‘nereden bilsin?’, kayın
barğın ‘nereye gitmeli?’. Benzeri metin içerisinde olumsuzluk bulunursa hareke­
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 63

tin sıradanlığı, tekrar ettiği belirtilmiş olur: Özb. kança kelmasin ‘ne kadar gelirse
gelsin’ (her sefer geldiğinde). Yan cümlede üçün 'için ’ edatı ile dep yardımcı ke­
limesi ile ve ki(nı) ilgi zamiri ile birlikte bu şekil amaç anlamını verir. Örnekler:
Başk. alhin ösön ‘alması için’; Kırg. bu kitep bizge berilsin dep keldim ‘bu kitap
bize verilsin diye geldim’; TT. dil gelişmiş olmalıdır ki görevini eksiksiz yapabil­
sin', Özb. çang çiksin uçun derazalarni âçdi ‘toz çıksın diye pencereleri açtı’ (bk.
Batırova, 1965: 15).
Edilgen fiil gövdelerinden oluşmuş emir kipinin 3. şahıs şekli emrin çok faz­
la kesinliği ile ayrılır, krş.: Kaz. kaytarılsın ‘geri verilsin!’, taratılsın ‘dağıtılsın!’;
Kırg. aytilsin ‘söylensin!’, berilsin ‘verilsin!’; Özb. tayyârğarlikkürilsin ‘hazırlık
yapılsın!’ (bk. Hocayev., 1953: 11), bu yerda çekilmasin ‘burada sigara içilme­
sin!’.

İstek Kipi
1. Türk dillerinde istek kipinin (optativ, optativ-subjonctiv, voluntativ, ko-
hortativ) ortaya çıkış alanı sınırlıdır: Teklik ve çokluk 1. şahıs, Sibirya ve Altay
dillerinde aynı zamanda ikili sayı, daha az olarak 1. ve 2. şahıs, çok az olarak 1.,
2., 3. şahıs. Bu şekiller temel olarak kendilerine özgü özel içeriği ifade ederler ve
anlaşılır sebeplere göre emir kipi çekim listesinde bulunmayan özellikleri bir nevi
telafi ederler.
Türk dillerinde istek kipinin -a(y) —ı(y) ve -ğa(y) olmak üzere iki eki bu­
lunmaktadır. Örnekler: ET. yatayın ‘yatayım’, olurayın ‘oturayım’, alay ‘alayım’,
bilay ‘bileyim’, bolalını ‘olalım’, kurtulalım ‘kurtulalım’, bitilim ‘yazalım’ (bk.
Gabain, 1950: 110), EAzT. öldürâyim ‘öldüreyim’, sorayım ‘sorayım’, içâli ‘içe­
lim’, olalum ‘olalım’, varalım ‘gidelim’, bahavuz ‘bakalım’ (bk. Ragimov, 1966:
37-38, 41, 51; Mirzazade, 1962: 229); EKıp. katcilik ‘gidelim’, yatalık ‘yatalım’
(bk. Telegdi, 1937: 294); ETT. varayım ‘gideyim’, satam ‘satayım’, bilavan ‘bi­
leyim’, körayvan ‘göreyim’, aylayvan ‘yapayım’ (bk. Brockelmann, 1951-1954:
227); EÖzb. yaşurayın ‘saklayayım’, alay ‘alayım’, körâyim ‘göreyim’, yegü/ün
‘yiyelim’, köra(y)lik ‘görelim’, berayik ‘verelim’ (bk. Şçerbak, 1962: 156-157;
Şukurov, 1974: 20); AzT. alım ‘alayım’; Alt. barğayzıng ‘gidesin’, Kar. alğaymın
~ alğayım ~ alğeyim ‘alayım’; Kaz. alayık, Kaz. (ağızlarda) alali(k) ‘alalım’ Kırg.
cazalı(k) ‘yazalım’, Krm Tat. alğaydım ‘alayım’; Tat. alîym ‘alayım’, aliyk ‘ala­
lım’ (krş. Başk. ağızlarda alik)', Tuv. keliyn ‘geleyim’, kelli ‘gelelim’ (ikili sayı),
kelllinger ‘gelelim’ (çokluk); Trm. yazayın ‘yazayım’, yazalıiîg ‘yazalım’; Çuv.
pulam ‘olayım’; Şor.parayın,parğaybın ‘gideyim’,parğayzıng ‘gidesin’,parğay
‘gitse’; Yak. ilmi ‘alayım’.
-a(y) eki, eski Türk yazıtlarında gelecek zaman şeklini oluşturan -ğa(y) eki ile
ilişkilendirilir (bk. Baskakov, 1952: 447; Cangidze, 1960: 257; Ragimov, 1966:
36, 38, 40; Tumaşeva, 1964: 150; Grunina, 1966: 30, 35; Eyvazova, 1974: 80).
Başka bir fikre göre, -a(y) eki, yeniden canlandırılmış olan genel Türkçedeki ‘şa-
64 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

hissiz’ istek veya dilek belirtisi olan *-kay ~ *-kay ekine kadar uzar; -kay ~ -kay
eki emir, zorunluluk, olasılık, niyet ve gelecek zaman anlamlarına sahip olmuş, bu
anlamları önce ayırmadan, daha sonra ise ayrı ayrı ifade etmiştir (bk. Deny, 1921:
923-924; Kononov, 1956: 246). Ş. Şukurov daha farklı bir bakış açısına sahiptir.
Ş. Şukurov’a göre, -a(y) istek kipi de, “Eski Türkiye Türkçesi tipi” olan -a eki
de -ğa şimdiki-gelecek zaman sıfat-fıil ekinin değişimi sonucunda oluşmuşlardır
(alğam >alanı, alğayım >alayım >alîm >alım, alğayın >alayın >alay) (bk. Şu­
kurov, 1974:24-27). Bu sıralanan bakış açılarının hepsi için ortak olan nokta, -a(y)
ekinin -ğa(y) ekinin ses bilgisel çeşidi olarak yorumlanmasıdır.
Hiç kuşku yok ki bazı dillerde, söz gelimi Oğuz dillerinde -ğa(y) ekinin -a(y)
eki ile değişmesi gerekirdi. Burada Oğuz grubu dillerinde -ğan geçmiş zaman sı-
fat-fıili ekinin uğradığı ses bilgisel değişimi hatırlatmak yerinde olurdu, krş.: AzT.
uçan (<-uçğan)', TT. olan (bolğan ). Diğer taraftan -ğa(y) eki almış şekil, -a(y)
eki ile içerik olarak çok yakındır ve birini diğeri ile eşleştirmek tamamen doğal­
dır (bk. Brockelmann, 1951-1954: 229, 240). krş.: ET. yegavüz ‘yiyelim’; EKıp.
degalim ‘diyelim’ (Cod. Cum. 73r,ı?); EÖzb. başlağayın ‘başlayalım’, kizlâgâyin
‘gizleyeyim, saklayayım’, tilâgâyim ‘dileyeyim’; Özb. (ağızlarda) banmayın ~
barınağayın ‘gitmeyeyim’ (Babaniyazov, 1966: 31); bâray ~ bârğay ‘gideyim’
(Mirzayev, 1965: 44); Alt. barğayım ‘gideyim’; Şor. odurğayım ‘oturayım’.
Türkçede istek kipinin oluşum ve gelişmesinde -ğa(y) ’ın oynadığı rolün öne­
mine hiç kuşku duymaksızın biz yine de bunun başrol olmadığı ve -a(y) ekini
-ğa(y) ekinin ses bilgisel çeşidi olarak görmek için yeterince esas bulunmadığı
inancındayız.
Her şeyden önce alay, alayık ~ alak tipinin genel Türkçe şekilleri olduğunu
belirtmek gerekir, ünlülerden önce -ğ düşümü ise temelde Oğuz dillerinde olmuş­
tur. Bu dillerde, P. M. Melioranskiy’nin örnek verdiği ‘galalar, gâlâylâr ’ (gelecek
zaman anlamında) (Melioranskiy, 1900: 012. Aynı zamanda bk. Gabain, 1940:
90-91) tipli şekiller, tam bir esasla "galgalar, galgaylar' tipinden olan şekillerden
çıkarılabilirdi. Altayca, Kazakça, Nogayca, Tuvaca, Özbekçe vb. dillerde -ğa(y)
eki -a(y) eki ile paralel olarak kullanımı dikkat çekicidir, krş.: Alt. alayın, alğayım
‘alayım’; Başk. bulayım ‘olayım’, buğay (<bulğay) ‘ola ki’ (galiba, sanki); Kaz.
ozayîn ‘götüreyim, süreyim’, ozğaymin ‘götürseydim, sürseydim’; Kırg. cazayın
‘yazayım’, cazğay elem ‘yazsaydım’; Kum. geleyim ‘geleyim’, gelgey edim ‘gel­
seydim’, Nog. barayim ‘gideyim’, barğay edim ‘gitseydim’; Uyg. alay ‘alayım’,
algedinı (alğay edim) ‘alaydım, alsaydım’.
-a(y) eki ile kıyasta -ğa(y) ekinin anlamca özgünlüğü de dikkat çekmektedir
(alayın ve alğaynıın) tipinden olan şekillerin anlam farklılığı ile ilgili bk. Sauran-
bayev, 1954: 39-40; İşçanov, 1963: 8;). Eski Türkçede, Eski Kıpçakçada (bk. Me­
lioranskiy, 1894: 53; Telegdi, 1937: 296; Grunin, 1967: 370-371; Abdullin, 1974:
178-179), Eski Özbekçede ve bazı çağdaş Türk dillerinde bu şekil bildirme kipi
(gelecek zaman) şekilleri sistemine girer. Örnekler: ET. ol altun tağka tegsârsiz kök
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 65

linxua körgaysiz ‘Eğer o altın dağa ulaşırsanız mavi nilüferi görürsünüz’ (KP382),
eşâkni...bermâgâymân ‘eşeği ...vermeyeceğim’ (USP3s); EÖzb. bolğaman Mısır
ulusığa konak ‘Mısır halkına konuk olacağım’; K. Kalp, körgeynıin ‘göreceğim’
körgeysiz ‘göreceksiniz’; Uyg. (ağızlarda) ba(r)ğayman ‘gideceğim’, ba(r)ğaysan
‘gideceksin’. Tuva ve Hakas dillerinde -ğay ~ -kay ekinin yardımı ile uyum kipi
şekli oluşturulur, krş.: Tuv. barğay men ‘peki, gideceğim’ (-ğay ~ -kay) ekinin an­
lamı ile ilgili bk. Mansuroğlu, 1958: 171-174; İshakov-Pal’mbah, 1961: 397-399;
Şukurov, 1964: 66-68; 1966, 107-118), fakat barıyn ‘gideyim’; Hak. alğaybın
‘peki, alacağım, alırım’; Hak. (ağızlarda)polğaybın (~polğayınî) ‘peki, olurum,
yaparım’ (bk. Katanov, 1973: 75). Altayca Dil Bilgisi yazarlarınca -ğay ’a dikkate
değer bir nitelik verilmiştir. Onlar, -ğay ekinin ‘kararsız’ bir hareket bildirdiğini,
gelecek zamanla ilgili vaat etme, ümit, niyet, tahminî bir düşünce, rica ve hatta
emir durumlarında, her zaman da hareketin hem yapılabilir hem de yapılmayabilir
anlamında kullanıldığını belirtmişlerdir (GAY, 1869: 227).
-ğay ekinin anlamı çok çeşitlidir ve kuşkusuz onun emir ve istek kipi şe­
killeri ile temas noktaları vardır, krş.: EÖzb. Tengri heç musulmanğa bu balanı
bermagay ‘Tanrı hiçbir Müslümana bu belayı vermesin’ (BH 210); Başk. (ağız­
larda) nisik ta kilmagayi ‘nasıl gelmeyecek’ (bk. İşbulatov, 1959: 122), ismagayi
(ısmagay iyi) ‘içmeseydi’ (bk. Maksutova, 1963: 104); Tuv. barğay ‘peki, gitsin’;
Hak. alğay ‘alsın’, oynay ‘oynasın’. Fakat bu anlamların bulunması, -ğay ekinin
etimolojik içeriğinden doğmaz, içeriğin değişmesi ve bu şeklin istek şekilleri yö­
nünde kısmen karışımı sonucu olarak ortaya çıkar (krş.: ‘kararsızlık, tahmin’—»
‘niyet, istek’).
-a(y) eki istek kipi şeklinin ilk örneğinin araştırılmasını malzeme yakınlığı
planından öte, anlam gelişmesinin daha olası olan çizgilerinin açıklanması yolu
ile yapmak gerekir. Kipler arasındaki anlam farklılıklarının ilk başlarda yeterince
açık olmaması, onların bildirim şekillerinin daha sonraları sadece bildirme kipi
değil, diğer kiplerin de çekim alanına girmesi durumu göz önünde bulundurulursa
-ğay ekinin zaman şekli olarak ve bununla birlikte istek kipi şekli olarak görev
yapmasında pek sıra dışı bir şey görülmez.
İstek kipi şeklinin nereden ve nasıl oluştuğu sorusuna tekrar dönüyoruz. Biz­
ce, kiplik ayrıntılarının karmaşıklaştırdığı (yaza, bara tipinde) -a ad-sıfat olan
hareket adları onun ilk örneği olmuştur (bk. Kılıçoğlu, 1954: 514); onun gelişmesi
bir taraftan kipliğin güçlenmesi, diğer taraftan ise kipliğin zaman anlamları tara­
fından sıkıştırılması ile nitelenmiştir.

Zaman anlamlarının kesinliği, -a eki hareket adlarının şimdiki zaman ve


şimdiki-gelecek zaman gövdesi olarak kullanılmasında ortaya çıkar (bk. Şçerbak,
1960: 232-233; Böhtlingk, 1851: 208-209). Örnekler: ET. men sengâ başumnı
kutunun beraman ‘ben sana başımı, mutluluğumu veririm’ (LOK 22b); EAzT. bir
gün ola düşüm olanı san ğalasan ‘gün olur da ben ölürüm, sen kalırsın’ (bk. Ragi­
mov, 1966: 58); Başk. kilam ‘gelirim’/cz7â7z/rçğ ‘gelirsin’; Kar. kelamin ‘gelirim’,
66 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

keldsin ‘gelirsin’; Kırg. haramın ‘giderim’; Kum. baraman ‘geliyorum’ barasan


‘geliyorsun’, bara ‘geliyor’; Tat. alam ‘alıyorum’; Trm. (ağızlarda) alaman ‘alı­
rım’, gelemân ‘gelirim’; Özb. yâzaman ‘yazarım’, yâzasan ‘yazarsın’; Uyg. ke-
timân (< ketaman) ‘gidiyorum’; Yak. kelebin ‘gelirim’, barabıt ‘gidiyoruz’ (bk.
-a ekli genel şimdiki zaman bölümü).

-a hareket adlarının içeriğinde kip ayrıntılarının bulunmasına yazılı eserlerin


ve çağdaş dillerin malzemeleri tanıklık etmektedir. Bu malzemelerde adı geçen
ekin supine (sınırlı ad eylem, cümlede amaç bildiren hareket adı) olarak kulla­
nılması durumlarına rastlanır.14 ör.: ET. üç oğuz süsi basa keltiyadağyabız boltı
tep alğalı kelti ‘Üç Oğuz ordusu (bizi) yenilgiye uğratmak için geldi, (bizim)
yaya ordumuzun zayıf olduğunu düşünerek zaptetmeye geldiler’ (BK32); EÖzb.
meni körci keldi ‘beni görmek için geldi’, yarmak tilay barur erdi ‘para istemek
için gidiyordu’ (bk. Şçerbak, 1962: 168); Başk. ul kitap ala kittı ‘o kitap almaya/
kitap almak için gitti’ (bk. Ahmetov, 1974: 43). Azerbaycan Türkçesi, Gagavuz
Türkçesi, Türkiye Türkçesinde ve Türkmencenin ağızlarında (bk. Amansarıyev,
1970: 355) -a eki yalnızca istek kipi anlamında kullanılır: AzT., Trm. (ağızlarda)
alam, Gag., TT. alayım', AzT. alasan, Gag., TT. alasın, Trm. (ağızlarda) alaşıng
‘alasın’; AzT., TT. ala, AzT. alağ, Gag., TT. alalım; AzT., Gag., TT. alasınız, Trm.
alaşıngız ‘alasınız’; AzT., TT. alalar. Fakat Azerbaycan ve Türkiye Türkçesi yazı­
lı eserlerinde en azından 18. yy.a kadar bu şekil “zaman şekilleri sisteminde temel
unsurlardan biri olmuştur” (Ragimov, 1966: 56-57; aynı zamanda bk. Grunina,
1966: 28).

Yaza, bara tipli hareket adlarından türemiş şekil bilgisel oluşumlar belli bir
ilgi uyandırmaktadır.

J. Deny (bk. Deny, 1921: 923) ve W. Bang (bk. Bang, 1918: 21-36, 39-40
-acak (-a-cak) ekinin kökeniyle ilgili aynı zamanda bk. Aliyev , 1958: 311. TT.
gelecek (< *gelercek; geler- geniş zaman sıfat-fıili, cek < cak ‘zaman’), -acak eki
gereklilik ayrıntısı taşıyan gelecek zaman sıfat-fıilini bu tür oluşumlar sırasına
dahil etmişlerdir, krş.: AzT. yazılacağmaktııb ‘yazılacak mektup’; K. Kalp, caza-
cak kişi ‘yazacak kişi’; Özb. bulacak şahar ‘gelecek şehir’, yârkin kelacak ‘ışıklı
gelecek’, -acak ekinin ikinci kısmı, -cak küçültme-sımrhhk ekidir, krş.: Gag. al-
dıcak <aldık +cak (bk. Pokrovskaya, 1964: 239).

Diğer benzeri şekil, -ası eki gelecek zaman sıfat-fıilidir. Bu sıfat-fıiller ge­
reklilik ve istek gibi kip ayrıntılarına sahiptir (bk. Gombocz, 1918: 259; Bang,
1918: 37; Deny, 1921: 923). Örnekler: ET. ya kurası oğur ‘yay kuracak zaman’
(MK II 68); AzT. yazılası maktub ‘yazılması gereken mektup’, yazasıyam ‘yaz­
mam gerek’, yazası idim ‘yazacaktım’, gülâsim gâlir ‘güleceğim geliyor’; Tat.

14 Görünen o ki bu durum V. G. Kondratyev’i “-a ekli zarf-fiillerin -ğay ekli gelecek zaman
istek şekli bildiren sıfat-fıillere dayanması” yönünde tahminde bulunmaya götürmüştür
(Kondratyev, 1970: 43).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 67

barasi kila ‘gitmek istiyor’, TT. diyesim geliyor; Trm. aydaşı gelyâr ‘söyleyesi
geliyor’; Yak. barîhıbın ‘herhâlde, belli ki gidiyorum’ (bk. Böhtlingk, 1851: 212;
Korkina, 1970: 195). Bu sıfat-fıil, -a hareket adının -sı ekli 3. şahıs aitlik (iyelik)
eki ile birleşiminden oluşmuştur.15 -sı eki tek şekil bilgisel göstergede yer almıştır,
bu da 1. ve 2. şahıs iyelik eklerinin ona birleşebilmesini mümkün kılmıştır.
Üçüncü türemiş şekil -yazarak, gelerek tipi- kip ayrıntısı taşımaz.

Türemiş şekillerin özeti, onların da -a eki hareket adlarının çok anlamlılı­


ğının izlerini koruduğunu göstermektedir. Onların çok eski olan -acak ve -ası
şekilleri zamandan öte, kip şekilleridir; daha sonraki -arak şekli, zaman ifade eder
veya -daha kesin söylersek- bir hareketin kendisine eşlik eden diğer bir hareketle
aynı zamanda oluşunu bildirir.
İstek kipinin çokluk I. şahıs şekli, teklik şeklinde olduğu gibi, -a(y) ve -ğa(y)
eklerinin yardımı ile oluşur. Ama o, teklik şeklinden şahıs ve kip16 veya şahıs ve
sayı (bk. Baskakov, 1952: 449-450; Sevortyan, 1956: 19) göstergesi olarak nite­
lendirilen -h, -hk, -lıiîg, -hm ek kısımlarını da içine alması ile ayrılır.
C. Brockelmann (bk. 1951-1954: 228) ve E. Sevortyan’ın (bk. 1956:19; krş.:
Abdurahmanov-Şukurov, 1973: 142) istek kipi çokluk I. şahsa ait -alı ekini amaç
bildiren -gah zarf-fıil eki ile yaklaştırma deneyimleri özel olarak dikkat çekicidir.
Gerçekten de bu ekler içeriğine göre birbirine yakındır fakat -alı eki ile -gah ekini
karşılaştırırken, -a(y) ekini -ğa(y) ekine götürme deneyimlerindeki aynı engeller
ortaya çıkar. Şöyle ki ek morfemlerin başında bulunan -ğ Oğuz dillerinde düşse de
hemen hemen bütün diğer Türk dillerinde korunmuştur; bu dillerde istek kipi çok­
luk I. şahıs şekli -alı, -alım, -alıiîg, -alık, -ayık, -aylı, -aylak eki ile, amaç bildiren
zarf-fıil ise -gah eki ile biter, krş.: ET. alalım, alalıfîğ ‘alalım’, alğalı ‘almak, ele
geçirmek, zaptetmek için’, söıîgüşgdli ‘savaşmak için’; EÖzb. koralim ‘görelim’,
körgâli ‘görmek için’, yegâh ‘yemek için’; Kaz. jııreyîk ‘yürüyelim, gidelim’,
jürgelı ‘gitmek için’; Kırg. satah(k) ‘satalım’, Kırg. (ağızlarda) satkalı ‘satmak
için’ (bk. Tursunov, 1958: 8); Uyg. alayli, alayhık ‘alalım’, alğili ‘almak için’,
kâtkili ‘gitmek için’.
-h kısmının ne olduğu ve gözden geçirilen şekil içerisinde onun nasıl bir rol
taşıdığı ile ilgili soruya yukarıda geçen cevaplar dışında başka bir cevap verile­
bilir. Çokluk I. şahısta onu çekim şekillerinin sınırları içerisinde özel bir duruma

15 W. Bang, -ası ekinin istek veya fiile dayanan ad eki ile 3. şahıs iyelik ekinden oluşması
fikrini inandırıcı bulmamış, bu eke -a (<al- ‘almak’ yardımcı anlamıyla) ve -sık fiilden ad
ekinin birleşimi olarak bakma fikrini sunmuştur (bk. Bang, 1916; 531-535). krş. Ragimov,
1966: 97-98. N. A. Baskakov’a göre -ası eki, -ğusı gelecek zaman sıfat-fıil ekinin ses
bilgisel değişimleri sonucunda ortaya çıkmıştır (bk. Baskakov, 1952: 420-421; 1973: 97).
Aynı zamanda bk. Meliyev, 1953: 12; Aliyev, 1965: 21. Diğer bakış açılarının yorumu için
bk. Çağatay, 1947: 544-548; Korkmaz, 1969: 31; Borcakov, 1970: 74.
16 W. Bang’la krş. -alı, -alım, -alık, -alıng biçimlerindeki -al, kiplik bildirimi için kullanılan
al- fiiline dayanır (bk. Bang, 1916a: 535; 1916b: 912).
68 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

getiren çizgiler geniş bir şekilde ortaya çıktığına göre bu durumda ilk örnek se­
çiminde sıradan olması mümkündür, baralı, baralık tipli ikincil hareket adları
kullanılabilirdi; krş. diğer hareket adlarından benzeri şekil bilgisel oluşumlar (tü­
revler): bararlı, bararlık, barğalı, barğalık, barğanlı, barğanlık vs. Bu şekillerin
sık olarak kip anlamları ifade etmesi de olasılığı arttırır, krş.: Kar.-Balk. barlıkma
(<barırhkma) ‘muhakkak giderim’; Kaz. (ağızlarda) barğaylı ‘onun gitmesi ge­
rekir’ (bk. Nurmagambetov, 1974: 80).

Böylelikle, belirli bir kısmının kesinleştirilmesi gereken aşağıdaki sonuç


akla gelir: -a(y) [çoklukta: -a-lı(k) ] eki yardımı ile oluşan istek kipinin genel
Türkçe şekli, genetik olarak -ğa(y) ekli hareket adları ile bağlı olmayan -a eki
eski hareket adına kadar uzanır. Ana şekilde bulunmayan -y’ye gelince (krş.: AzT.
alam ve TT. alayım, Kırg. alalı, alalık ve Özb. âlaylik)-, -a ve -ğa(y) ekli şekillerin
birleşerek yeni bir anlam kazanması için uygun koşulları oluşturan paralel görev
yapması göz önüne alınırsa bu sesin ortaya çıkış sebebini benzerlik olayında ara­
mak gerekir.
2. îstek kipi şekilleri, içerik olarak -emir kipi, daha kesin söylememiz gere­
kirse, Türkologların birçoğunun şu veya bu düşüncelerle emir kipine almadığı 3.
şahıs emir kipi şekli dışında- bütün diğer kip şekillerinden net olarak ayrılır. İstek
kipi şekillerinin kendi anlamı dışında kullanılışı, temel olarak soru zamirleri ve
zarfların ön kısımda yer aldığı birleşimlerde yer alır, krş.: EÖzb. neçük can elta-
yin ‘nasıl yaşayayım?’, ne kılayın ‘ne yapayım?’, netali ‘ne yapalım?’, Kaz. ne
aytayin ‘ne söyleyeyim?’, TT. ne yazayım, yazayım mı, nasıl yazalınr, Trm. nira
gideyin ‘nereye gideyim?’, Özb. beraymi ‘vereyim mi?’. İstek şekilleri yan cüm­
le terkibinde dep yardımcı kelimesi veya kim ilgi bağlacı ile birlikte amaç, aynı
zamanda hareketi yapma niyeti anlamını ifade ederler, krş.: EÖzb. tuttum saçııîg
yüzin köray dep ‘yüzünü göreyim diye, yüzünü görmek için saçını tuttum’, bir
nıundağ iş kilsim kim biz takı uyatlığ bolmalı ‘böyle bir iş yapsın ki biz dahi utan­
mayalım’; Kırg. munu aytayin dep keldim ‘bunu söyleyeyim diye geldim’; Özb.
televizarning kulâğini buray dep turğanida ‘televizyon kanalını değiştirmek için
kalktığında’; Uyg. köray dcip kâldim ‘göreyim diye geldim’ krş.: Gag. ban onu
isterim vereyim suda ‘ben onu mahkemeye vermek isterim’ (Pokrovskaya, 1964:
211); ‘yetay dep kâldi’ gibi şeklindeki yapı Özbekçede nitelik, sayı veya süreç
sınırına yaklaşım anlamı ile sabit birleşme niteliği kazanmıştır: hâzir bu yerdagi
armiya sâni 15 ming kişiğa yetay dep kâldi ‘hazırda burada bulunan asker sayısı
15 bin kişiye yaklaştı’, balalar kombinati kurilişi tuğallanay dep kâldi ‘çocuk
tesisi yapılışı hemen hemen bitmiştir’.

Şart Kipi
1.1. Şart kipi şeklini -sa —so —za —zo, Başkurtçada -ha eki oluşturur.
Bu ekin Yakutçada, Orhun, Manihey ve Uygur metinlerinde izlenen daha eski
şekli r ile biter, krş.: Yak. -tar ~ -tor ~ -dür ~ -dar ~ -lar ~ -lor ~ -nar ~ -nor; ET.
-sar. Örnekler: ET. olursar ‘oturursa’ (KTrm), ersar ‘olursa, bulunursa’ (KTrm),
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 69

yafiğılsar ‘yanılırsa’ (TT.I34); A.zT. yazsa ‘yazarsa’; Alt. tutsa ‘tutarsa’, barza ‘va­
rırsa’, oynozo ‘oynarsa’; Başk. kapaha ‘bakarsa’; Kum. gelse ‘gelirse’; Yak. bar-
darbın ‘gitseydim’. Bu sıraya, belki şahıs ve çokluk eki almamış vârza ‘vurarak’
ve vârzan, vârzassân ‘vurursa’ gibi Çuvaşça şekilleri de dahil etmek gerekir (N.
İ. Aşmarin, V. G. Yegorov ve G. J. Ramstedt farklı bir görüşü paylaşırlar, bk. Aş-
marin, 1898: 313-314; 1923:108; Yegorov, 1948: 481; Ramstedt, 1957: 121). Bu
şekiller şahıs ve çokluk eki almazlar. Bunlardan son ikisinin -/?, -sân unsurları ile
bittiği de bir gerçektir. İ. R Pavlov, onları uygun olarak teklik 2. şahsın iyelik ve
şahıs-yüklem belirtilerine bağlar (bk. Pavlov, 1956: 255; 1957: 248. Aynı zaman­
da bk. Gadjiyeva, 1973: 328).

Şart kipi eki, şahıs bildiren eklerin önüne geçerek doğrudan gövdeye eklenir.
Sadece Tuvacada farklı bir sıralanma tespit edilmiştir: -sa ~ -za eki şahıs bildiren
eklerden sonra yer alır (krş: barzımza ‘gidersem’, barza ‘giderse’), fakat o belli
ki birleşik fiil şekilleri terkibine katılan e(r)- yardımcı fiilinin şart kipi ekidir,
krş.: Tuv. (ağızlarda) bardım ize, bardım bıza ‘gidersem’ (bk. Sat, 1968: 236-241;
Çadamba, 1974: 14).

1.2. Şart kipi ekinin eski varyantı, sağlam bir şekilde *-sar olarak onarılabilir.
Türkologların büyük çoğunluğunun fikrine göre, -sar şekli daha sonralara aittir
ve iki parçadan oluşmuştur: bu iki parça iki sıfat-fıil (-sık ve -ar; ör.: açsık ‘açan’)
eki (bk. Radloff, 1897: 96) veya -ar sıfat-fıil eki ile W. Bang’ın tahminine göre
‘düşünmek, sanmak, hesap etmek’ anlamında olan sa- fiilinden (bk. Bang, 1916:
920; 1923: 116-117; kal-sar < kâla-saı; kali-sar Aynı zamanda bk. Brockelmann,
1951-1954: 211, 240), G. Ramstedt’in fıkrince ise Türk kökenli sa- fiili ile hiç­
bir bağlantısı olmayan ve Çince kökenli “dilemek, istemek; söylemek, yapmak”
anlamında olan -se fiilinden (bk. Tungus-Mançu dilleri) oluşmaktadır (Ramstedt,
1946: 123-126). N. A. Baskakov da hemen hemen böyle bir sonuca varmış, şart
kipi şeklinin ‘barığsa ’ (bar-ığ-sa) türünden istek, merak, heves gibi kip anlam­
ları taşıyan türemiş fiil kökenli -ar ~ -ır ~ -r şimdiki-gelecek zaman sıfat-fiille-
rine uzandığını kaydetmiştir (Baskakov, 1953:53; krş. Kılıçoğlu, 1954: 254-257;
1954: 518; Tekin, 1954: 453-455). Kendisinden öncekilerle kıyaslanırsa N. A.
Baskakov, araştırmaların sınırını önemli bir derecede genişletmiş ve şart kipi şek­
li ile ortak kökene sahip olan şekil bilgisel oluşumların sayısını çoğaltmıştır. E.
R. Tenişev, Türk dillerinde şart kipinin ana şekli ile ilgili sorunda daha farklı bir
mevkide durmuştur. E. R. Tenişev, bu ekin eski varyantını -sa şeklinde onararak
çok eski yazılı eserlerde -r ile biten şeklin ortaya çıkış sebebini aslında açıklama­
mıştır (bk. Tenişev, 1971: 449). -sar ekini -Çuvaşçadaki -sân eki gibi- -sa ekinin
bir türevi olarak gören ve ek sonunda bulunan r’yi geniş zaman eki olarak, n’yi
ise sıfat-fıil eki olarak açıklayan N. Z. Gadjiyeva da benzeri bir pozisyonda dur­
maktadır (bk. Gadjiyeva, 1973: 333-334). Bununla birlikte, N. Z. Gadjiyeva, -s’li
ve -a’h gibi iki istek şeklinin “kaynaşma” ürünü olarak gördüğü aranan şeklin
etimolojisi yolunda E. R. Tenişev’den daha ileri gitmiştir (Gadjiyeva, 1973: 329).
70 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Şart kipi şeklinin doğası konusunda, onun sıfat-fıil kökenli olması ile ilgili
W. Radloff’un varsayımı şimdiye kadar söylenmiş olanlardan daha uygun ola­
nıdır. (krş.: W. Bang’da -sar eki, sa- fiilinin şimdiki zamanda -r almış şeklinden
başka bir şey değildir, hem de bu ad şeklidir (bk. Bang, 1923: 117). Yeri gel­
mişken, W. Radloff, Orhun-Yenisey yazıtlarının dilinde de -sar şeklini sıfat-fıil
olarak nitelendirir (Radloff, 1897: 108-113) ve bununla da bu eki belli bir temele
dayanarak zarf-fıil oluşumlarına ait eden P. M. Melioranskiy’den ayrılır (bk. Me­
lioranskiy, 1899: 85, 90). Bunların yanı sıra bu yazıtların dilinde -sar şeklinin
şahıs eki almadığı da belirtilmelidir, krş.: olyergârü barsar Türük bodun öltâçi
san ‘o yere doğru gidersen (ey) Türk halkı, öleceksin’ (KTms); bir todsar açsık
ömâzsân ‘bir (de) doyarsan, açlığı (hiç) düşünmezsin’ (KTms); ben özüm kazğan-
masar el yemci bodun yemci yok ertaçi erti ‘ben kendim kazanmasaydım ne el ne
de halk var olurdu’ (Ton.55). Daha sonraları, hatta kıyaslasak daha sonraki dönem­
lere ait metinlerde de -sar ekinin sıfat-fıil olarak kullanıldığı durumlara tesadüf
edilir, krş.: Kısasü ’l-Enbiya'da (14. yy.) közüngüzyüzümgâ tutsar bolsa ‘gözünüz
yüzüme bakar olsa’ (bk. Radloff, 1928: 226, 305; krş. Brockelmann, 1951-1954:
240). -sar eki terkibinde iki parçanın olması da mümkündür; bu parçalardan biri,
sa- ‘düşünmek, hesap etmek’ fiiline dayanır. Bununla ilgili olarak Mahmut Kaş-
garlı’nm; adı geçen fiille, içsâ- ‘içmek istemek’, ursa- ‘vurmak istemek’ (MK,
I, 276), alsa- ‘almak istemek’ (MK, I, 278), kaçırsa- ‘kaçırmak istemek’ (MK,
III, 247), satsa- ‘satmak istemek’ (MK, III, 284), keligsa- ‘gelmek istemek’, kor­
sa- ‘görmek istemek’ (MK, III, 285), satığsa- ‘satmak istemek’ barığsa- ‘gitmek
istemek’ (MK, III, 333) fiillerindeki -sa parçasını özdeşleştirdiğini hatırlatmak da
yerinde olur, krş.: körügsayürbiz ‘görmek istiyoruz’ (Man, I, lOıo), kirigsdyürman
‘girmek istiyorum’ (KR 217), köngülsâdi ‘gönüllendi, bir iş yapmaya gönlü oldu’
(Zamahşeri Sözl. II, 355, 360), tengring körüvsar sen susadınğ ‘Tanrını görmek
isteyerek sen susadın’ (Cod. Cum. 70n?), kutkaruvsar ‘kurtarmak isteyerek’, ta-
buvsar ‘bulmak isteyerek’ (Cod. Cum. 76rff. Çağdaş Türk dillerinde de krş.: AzT.
susa- ‘susamak’,gciribsâ- ‘yakınlarını görmek istemek’; Tof. ölürüksâ- ‘öldürmek
istemek’, koruksa- ‘görmek istemek’; Tuv. suksa- ‘susamak’, çoruksa- ‘yürümek
istemek’, banksa- ‘varmak istemek’, kelikse- ‘gelmek istemek’ (Sevortyan, 1962:
299; Ragimov, 1966: 68; Kudaybergenov, 1970: 166). Örnek olarak gösterilen
fiillerin dil bilgisel içeriği (“eylemi gerçekleştirme dileği, niyeti”) sa- fiilinin söz-
cüksel anlamından belirgin bir şekilde ayrılsa da onların yakınlık olasılığı da göz
ardı edilemez.
Şart kipi ekinin -sar ve -sa şeklinde olan iki çeşidinin birbiriyle ilişkisi üze­
rinde özel olarak durmak gerekir. Son zamanlarda bu iki çeşidi kısmen ayırmak
ve hatta onları çekim tiplerine göre ayırt etmek için gayret sarf edilmekte; -sar,
“zamir” çekimine (krş. barsarman, barsarsân, barsarbiz, barsarsiz) ve -sa iye­
lik çekimine (krş.: barsam, barsang, barsak, barsanğız) ait edilmektedir. Bunda
esas rolü benzerlik eylemi varsayımı oynamıştır: İlk başlarda şart kipi şekli çe­
kilmiyordu ve şahıssızdı, daha sonraları bu şekil, fiil çekimine katıldı ve r eki
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 71

bir şekle sahip olduğu için -r şimdiki zamana benzedi (bk. Tenişev, 1971: 446).
Fakat yazılı eserlerde -sar ve -sa ekleri arasında çekim konusunda hiçbir esaslı
farkın olmadığı güvenle söylenebilir. Şöyle ki -sa eki de şahıs-yüklem ekleri ile
kullanılabilir.17 krş.: ET. barsarmân ‘gidersem’ (KP 34s), tegsârsiz ‘ulaşırsanız’
(KP 38ı), bulsamân ‘bulursam’ (KP 76s), ersamiz ‘olursak’ (KBN 182?). Bundan
başka, çağdaş dillerde -sa eki zamir çekimi izleri gözlemlenebilir: Alt. barzabıs,
Hak. parzabız, Özb. (ağızlarda) bârsâvuz ‘gidersek’. Sadece ek sonlarındaki r’
nin düşme süreci ile şart şekillerinin “zamir” çekiminden “iyelik” çekimine geçişi
arasında bir bağın olması hakkında konuşmak doğru olurdu. Yakutçada “zamir”
çekiminin korunmasının yanı sıra ekin sonunda ‘r’ ünsüzünün bulunduğu türün
kullanılması (krş.: bardarbın ‘gidersem’), bu tür bir bağın varlığının inandırıcı bir
delilidir.
1.3. Şart kipi şeklinin ilk örneğinin arayışları, Türkologları çok sık olarak
Eski Türkiye Türkçesindeki -zsar eki gelecek zaman şeklinin tarihine ait sorunlara
götürür. -ısar eki gelecek zaman şekli, P. M. Melioranskiy’nin hakkında varsayım
olarak yazdığı -ığsar ekinin ses bilgisel çeşididir. Örneğin, kesin geçmiş zaman
fiilleri olan barığsadı ‘o gitmek istedi’, gdligsddi ‘o gelmek istedi’ şekilleri ile
onlara uygun barığsar, gâligsâr gelecek zaman şekillerine işaret ederek böyle
bir soru ileri sürmeyi gerekli saymıştır: “Osmanlıcadaki ‘-sar, -sar ’ veya ‘-ısar,
-işar’ arkaik gelecek zaman ekleri bu şeklin biraz şekil değiştirmiş kalıntıları
değil midir?” (Melioranskiy, 1900: I-VI; Deny, 1921: 1118) O. Pritsak’ın Eski
Türkiye Türkçesindeki -ısar eki gelecek zaman şeklini şart sıfat-fıili (participium
conditionale) diye adlandırdığını (Pritsak, 1960: 150), M. Ş. Rahimov’un ise, M.
Râsânen (Râsânen, 1957: 214) gibi, bu şekille şart kipi şeklini denk gördüğünü de
belirtelim. M. Ş. Ragimov şöyle yazmıştır: “13. yy. dan itibaren Türk dillerinin
Oğuz grubunda -sar, -sar şart şeklinin eski varyantı, -ısar, -işar şeklinde kesin
gelecek zaman anlamını ifade etmiştir” (Ragimov, 1966: 77; krş. Çağatay, 1947:
548-549).” A. Bodrogligeti, daha ihtiyatlı davranarak -ısar eki gelecek zaman
şekli ve şart kipi şeklinin aynı bir ilk örnekten geliştiğini söyler. Bu ilk örnek,
-ı, -u zarf-fıili ile sa- “düşünmek, hesap etmek” fiilinin kısa süreli geçmiş zaman
şeklidir; krş.: kel-i-sâr, bol-u-sar. Bu bilim adamının tahminine göre, ilk başlarda
aynı şekil hem eylemin gerçekleşme şartını, hem de onun akış (devam) zamanını
ifade etmiştir. Sonraları -sa ve -ısa şekilleri ayrılmış, daha sonra ise -sa eki şart
kipinin -ısar eki ise gelecek zamanın göstergesi olmuştur (bk. Bodrogligeti, 1970:

17 A. K. Borovkov, Tefsir malzemelerine dayanarak -sa ekli şeklin çekim tiplerini, içeriğine
göre sınırlandırılabileceğini mümkün saymıştır: Şart bildiriminde -“iyelik”, rica, dilek,
amaç bildiriminde - “zamir”, krş. ağar yüz evürsângiz ‘eğer yüz çevirirseniz’, tilimdâki
tükünni yutçılıknı yaza bergil ne kim men sözlüsü mân ‘dilimdeki düğümü çöz ki ben
konuşayım’, bolğay mu kim bu eldin azın yergâ barsa sân ‘olur mu ki sen bu ilden başka
bir yere gidesin?’. Fakat böyle bir sınırlandırma için yeterli temelin olmadığını A. K.
Borovkov’un kendisi de itiraf etmiş, şahıs-yüklem göstergeleri bulunan -sa ekli şeklin asıl
şart anlamında kullanıldığı birçok örnek göstermiştir, krş. kolsa san ‘eğer istersen’, siliksâ
siz ‘eğer silkelerseniz’ (bk. Borovkov, 1949: 47-48).
72 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

176; T. Tekin -ısar eki gelecek zaman ve şart kipi şekillerinin yaklaştırılmasına
karşıdır, bk. Tekin, 1954: 453-455; 1972: 360-361).

Alısar şeklindeki gelecek zaman tipi, Türk dillerinde genel Türkçe şeklinin
gelişiminin özgün bir yönünün izi olarak ortaya çıkan ve sürekliliği olmayan bir
olaydır. Bu tipin yaygınlığı hem mekânca (Oğuz alanı)18 hem de zamanca (13-16.
yy. lar)19 sınırlıdır ve bu şeklin adı -Eski Türkiye Türkçesi veya Eski Oğuzca- onu
tamamen niteler. Eski Türkiye Türkçesi ve Altın Ordu metinlerinde -ısar ekinin
kullanılış örnekleri: kılısardur ‘yapacaktır’ (Aşık Paşa, 17), sorısaram ‘soraca­
ğım’ (Ferahname, 53ri3), veriştirin ‘vereceğim’, kılmayısar ‘yapmayacaktır’ (Fe-
rahname, 53vıı), çu ben gidisarvtinin kim kalısar ‘eğer ben gidersem kim kala­
caktır?’ (SN 282), birkaç öğüt veristirvân ‘birkaç öğüt (tavsiye) vereceğim’, ölüm
acısın dadısar ‘ölüm acısını tadacaktır’, şol gülistan kim içindti kalmayısarsın
tibtid ‘içinde ebedî olarak kalmayacağın o gülistan (çiçek bahçesi)’ (CD, 171),
veristirltirdür ‘vereceklerdir’ (CD, 172), göristirmtin ‘göreceğim’, edistirsin ‘ya­
pacaksın’ (AQJB, 34), yatışanız ‘yatacağız’ (Bodrogligeti, 1970:173), sorılısarsız
‘sorulacaksınız’ (Mansuroğlu, 1959: 179), içtili badani güller sıılısar / teinimiz
akıbat toprak bolısar ‘içelim badeyi güller solacak /sonunda tenimiz (bedenimiz)
toprak olacak’ (Muhabbet-name, 173r) (Şçerbak, 1959: 147), ölgünçti ol er niyaz
içindti bolısar ‘ölünceye kadar o adam fakirlik içinde olacaktır’ (Gülistan, 106r)
(Bodrogligeti, 1969: 115). İki prensle ilgili hikâyenin Uygur varyantında -ısar
ekinin kayda değer bir kullanılış durumuna rastlanılır: men bu muntuda yegrtik
çintamani erdtini alğalı barayın kim kaya tınlığlarğa tözü tüktiti asığ tuşu kılu
usarman ‘her canlı varlığa tamamen fayda getirebilmek için, bunlardan en iyi
çintamani mücevherini gidip alayım’ (KP 35s).
-ısar şeklinin gelecek zaman anlamında yayılmasının sınırlılığı, aynı zaman­
da onun şart kipi şekline dıştan ve kısmen anlam benzerliği, -ısar eki gelecek
zaman ve şart kipi şekillerinin aynı ilk örnekten (-zğ ekli hareket adı +sa- + -r)
türemesi ile ilgili varsayımı, yeterli temellere dayanan bir düşünce olarak değer­
lendirmemizi sağlar.
Yukarıda anlatılanların tamamından şu sonuç çıkarılabilir: -sa gövdesinin
-r’li sıfat-fıili Eski Türkçede ilk başlarda eylemi yapma dileği, niyeti ayrıntısı
bulunan gelecek zaman anlamına sahip olmuş, daha sonraları ise şart kipi şek­
line dönüşmüştür. Eski Oğuzcada -ı(ğ)sar ekinin başlangıçtaki içeriği temelinde

18 A. Bodrogligeti, Altın Ordu metinlerinde -ısar gelecek zaman şeklinin Eski Türkiye
Türkçesinin etkisiyle ortaya çıktığım, -ısar ekinin onlarda seyrek olarak (Muhabbet-
nâme'de iki kez, Gülistân’da yaklaşık on kez), sadece şiir eserlerinde ve de yalnızca 3.
şahısta kullanıldığını inandırıcı bir şekilde kanıtlamıştır (bk. Bodrogligeti, 1970: 176).
19 Eski Azerbaycan Türkçesinde -ısar ekinin kullanımı daha sonraki zamanlara aittir. Fakat bu
ek Altın Ordu metinlerinde olduğu gibi Eski Azerbaycan Türkçesinde de muhtemelen tipik
olmamıştır (bk. Mirzazade, 1962: 252). -ısar~ -sar ekine, Ermeni-Kıpçak belgelerinde de
rastlamak mümkündür (bk. DPY, 371-372).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 73

şart kipi anlamı ile bir arada kip ayrıntılarıyla karmaşıklaşmamış gelecek zaman
anlamı da gelişmiştir. Bununla beraber, daha sonraları, şart kipi eki gelecek za­
man ekinden farklı olarak sonundaki r’yi kaybetmiştir (-ısa ~ -sa). Ama Bulga­
ristan’daki Türk ağızlarının birinde, ek sonundaki r’nin erimesi gelecek zaman
ekinde de görülmektedir, krş.: versem ‘vereceğim’, alsan ‘alacaksın’, orda kalsak
‘orada kalacağız’, orda yatsanıs ‘orada yatacaksınız’ (bk. Mollova, 1962: 87-89).

Sunulan varsayımsal yapı önemli bir ölçüde gelenekseldir. Sadece -ı(g)sar


ekinin tarihine ait olguların incelenme sonuçlarında değil, aynı zamanda diğer fiil
şekilleri, her şeyden önce istek kipi şekli tarihinde de kendine dayanak bulmak­
tadır.
2.1. Şart kipi şekli ile ifade edilen eylem, genellikle onun herhangi bir zaman
dilimine aitliğine göre ve eylemin yapılmasının gerçekliğine-gerçek dışılığına
göre nitelendirilir.

Zamanın -sa(r) ile bildirim olasılığı ve şart kipinin zaman şekillerinin sayısı
ile ilgili farklı fikirler söylenmiştir. Açık bir şekilde hâkim olan bakış açısına göre,
şart kipinin iki zaman şekli (şimdiki-gelecek zaman ve geçmiş zaman); zaman ve
kiplik ayrıntılarını ileten şart kipliği diye adlandırılan şekiller ayrılmaktadır (bk.
Dmitriyev, 1948: 167-168; Kononov, 1956: 243-244; Azizova, 1954: 30). Daha
az yaygın olan diğer bir bakış açısına göre “... şart kipi kendiliğinden belirli bir
dil bilgisel zamana sahip değildir” (Korkina, 1970: 173; Musayev, 1964: 293;
Hocayev, 1962: 50-51; Bazin, 1966: 278). Belirtilen bakış açılarının somut olgu­
ların incelenmesi zemininde karşılaştırılması, ikinci bakış açısını tercih etmemizi
sağlar.
-sa(r) eki, gerçekten de belirli, bir dil bilgisel zaman ifade etmez. Şöyle ki
ET.’barsam ' kelimesini gelecek zamanla da (‘eğer gidersem’), şimdiki zamanla
da (‘eğer gidiyorsam’), geçmiş zamanla da (‘eğer gitmişsem’, eğer gitmiş olsay­
dım’) bağdaştırmak mümkündür. Şartın herhangi bir zaman dilimi ile bağdaşması
ana cümle yükleminin ifade ettiği hareketin yapılma zamanı ile belirlenir ve ke­
sinlik kazanır. Örnekler: ET.: Kül tegin yok ersâr kop öltaçi ertigiz ‘Kültigin ol­
masaydı hepiniz ölürdünüz’ (KTbso), küyâr erdim otta küdâzmasa ol ‘odda, ateşte
yanardım o korumasaydı’ (KBN 23ıs), tın buzğakka içürsar edgü bolıır ‘soluma,
nefes alma bozukluğunda bu (ilaç) içilirse iyi gelir’ (Rach Lo), kaçmasa öldürür
erdim ‘kaçmasa öldürürdüm’ (Tef. 28+) (Borovkov, 1949: 45); E. Kıp.: kim mağa
bersâ men d'ağar berâyim ‘kim bana verirse ben de ona vereyim’ (Cod. Cum.
Hru); EÖzb. bemehr desa el seni men bütmas edim ‘eğer insanlar bana, senin
sevgiden yoksun olduğunu söyleselerdi ben inanmazdım’; AzT. imkan olsa o eda-
cak ‘mümkün olursa o yapacak’; Nog. turna kelse kıs bolmas ‘turnalar gelirse
kış olmaz’; TT. ben gitsem burada ne olacak, kendisini tutmasa başını yerlere
uracaktıv, Yak. kördörbün ere biliem ‘görürsem tanırım’, kördörbün biliem ete
‘görsem tanırdım’.
74 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Zaman ifadesi için bildirme kipi şekillerinden ve yardımcı fiillerden oluşan


birleşimler kullanılır (bk. Urusbiyev, 1968: 53). Böyle birleşimlerde daha çok
ikinci kısım şart kipi şeklinde bulunur, krş.: ET. kelir ersâr kü er ükülür ‘gelirlerse
şanlı erlerin sayısı çoğalır’ (Ton. 32), tidir erding ersci tur ‘uyudunsa kalk’ (KBN
14n), ölür erdi ersa kamuğ igldgan / kişi kalmağay erdi ruzı yegan ‘eğer bütün
hastalar ölselerdi, ruzı (gıda) yiyen bir kişi de kalmazdı ’ (KBN 9115); AzT. yaz-
dısa (yazdı isâ), almışsa, yazacağsa; Başk. kilgan bulham ‘gelmiş isem’, kilâçak
bulham ‘gelirsem, gelecek olursam’; Gag. aldıysam, alırsam, alaceysam ‘alacak­
sam’; Kar.-Balk. keldi ese, kelgen ese ‘geldiyse, gelmişse’, kele ese ‘geliyorsa’,
kelir ese ‘ (belki) gelirse’, kellik ese * (muhakkak) gelecekse’; K. Kalp, alğan bol­
sa ‘almışsa’; Kum. gelgen bolsa ‘gelmişse’, geler bolsa ‘gelirse’, gelecek bolsa
‘gelecekse’; Tuv. körgen bolza ‘görmüşse’, körer bolza ‘görürse’; Trm. geleduran
bolsak ‘geldiysek’; Özb. yazğan bulsa ‘yazmışsa’, yazar bulsa ‘yazarsa’; Hak.
polğan polzanı ‘olsam’ uzupçathan polza ‘uyumuşsa’, somğalah polza ‘eğer’
daha yıkanmadıysa’, athadağ polza ‘atacak, ateş edecek olursa’. Başkurtçanın
ağızlarında -dı ’h kesin geçmiş zamanla yardımcı fiilin birleşiminden oluşmuş
şart kipi şekli, geçmiş zamana değil gelecek zamana uyar: töttönihâ (< töttöini
İha) ‘tutarsa’, aldiniha ‘alırsa’ (bk. İşbulatov, 1959: 122), barzıyhang ‘gidecek­
sen’ (bk. Maksutova, 1964: 19), bartınaha ‘gidecekse’ (bk. Yusupov, 1959: 160),
siktihinâ ~ siktînihina ‘çıkarsa’ (bk. İşbulatov, 1963: 51) bardızına ~ barzınhinâ
‘gidecekse’(bk. Maksutova, 1963:105).

Şart kipi şekliyle verilen hareketin yapılmasının ‘gerçek olma-gerçek olma­


ma’ yönünden nitelendirilmesi, şarta bağlanan aşama içeriği genel bir biçimde he­
saba katılarak yapılır. ‘Gerçek olan ve gerçek olmayan’ şeklinde iki tip (bk. Dmit­
riyev 1948: 268) veya ‘gerçek olan, gerçek olmayan ve tahmin edilen şeklinde
üç tip ayırt edilmektedir, (bk. Gordlevskiy, 1928: 111; Dmitriyev, 1940:197-200;
Kuznetsov, 1953: 155; Kononov, 1956: 527) ayrılmaktadır. Bu sınıflandırma pek
başarılı olarak kabul edilemez. Ne -sa(r) ekinin içeriğine göre ne de ana cümlenin
yükleminin içeriğine göre gerçek hareketle gerçek olmayanın sınırları net olarak
ayrılır. ‘Eğer gidecekse’ veya ‘eğer gittiyse’ ifadesi, ‘muhakkak gidecektir’ veya
‘o muhakkak gitmiştir’ anlamına gelmez. Başka bir deyişle, gerçek olan ve ger­
çek olmayan hareketlerin karşılaştırılması, şart dönemi çerçevesinde anlam zıtlığı
oluşturmaz. Şart her zaman gerçektir, şart kipi şekliyle ifade olunan hareketse ger­
çek olmaz çünkü belirtilen şeklin dil bilgisel içeriğini kiplik oluşturur. Hareketin
gerçekleştirilebilmesi, onun gerçekliği kavramı; analitik yaklaşım sonucu olarak,
şart dönemi içeriğinde kip şekliyle ifade olunmuş eylemin yapılmasının mümkün
olduğu tespitinin neticesi olarak ortaya çıkar.
Şart döneminin başlıca anlam yükü, iki eylemin sebep-sonuç ilişkisi ifade-
sindedir yani iki eylem arasında şöyle bir ilişki düşünülebilir: Bir eylem, kendi­
sinden önceki diğer eylem gerçekleştirildiği takdirde olmuştur (yapılmıştır) veya
olabilir (yapılabilir).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 75

Sebep-sonuç ilişkisi kesin ve muhtemel olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.


Kesin sebep-sonuç ilişkisinde bir hareket (eylem) diğer bir hareket için zorunlu
koşul olarak ortaya çıkar, (krş.: Özb. bârsa âladi ‘eğer gitse alacak’, bârğan bulsa
aidi ‘eğer gittiyse aldı’). Muhtemel sebep-sonuç ilişkisinde ise bir hareketin diğer
hareketle koşullandırılmasının kesinliği daha azdır, koşullandırma âdeta değişti­
rilir (krş.: Özb. bârsa âlardi veya bârsa edi âlardi ‘gitse alırdı, gitseydi alırdı’).

İkinci çeşit, birinciden ya sadece ana cümlede (apodozis ‘sesin alçalması ’)


[krş.: ET. aldaçı erti, EÖzb. alğay edi, Kum. alar edi, TT. alacaktı], ya da hem
ana cümlede (apodozis) hem de yan / bağımlı cümlede (protazis ‘sesin yüksel­
mesi) fiilin biçimiyle ayrılır. Bununla beraber yan cümlenin terkibinde bağımsız
(asıl) ve yardımcı fiil birleşimleri kullanılır, krş.: Başk. kilhâ inim ~ kilhâm ini
‘gelseydim’; Başk. (ağızlarda) yazhayî (<yazha ini) ‘yazsaydı’ (bk. Maksutova,
1964: 19); Kar.-Balk. cazsa edim ‘yazsaydım’; TT. (ağızlarda) geldisem ~ geldinı-
se ‘geldiysem’.
Diğer kip şekilleri yönünde net ve düzenli bir biçimde ortaya çıkan yer değiş­
tirme, -saf) ekinin içeriği için nitelikseldir. Bu şekil, özellikle emir ve istek kipi
şekillerine sık olarak yakınlık gösterir. Örnekler: EAzT. inayat eylâsâ ‘yardım
etseydi’, görsa idün ‘görseydin (keşke)’ (bk. Ragimov, 1966: 67-68, 77; 1967:
66); Alt. (ağızlarda) alzaiîg ‘al’, ‘alsaydın’ (bk. Fisakova, 1976: 116); Kırg. el
curttu körsök ‘eli, yurdu görsek’ (görseydik) (bk. Omuraliyeva, 1970: 6); Özb.
(ağızlarda) barsangıslar ‘gitseydiniz’ (bk. Babaniyazov, 1966: 31); Uyg. bügün
bir yamğuryeğivatsedi ‘bugün bir yağmur yağıverseydi’ (HZUT, 1966: 219; aynı
zamanda bk. Aglamova, 1970: 110); Yak. onno bardarbıan ‘oraya bir gidebilsem’
(Haritonov, 1947: 207). Bu yaklaşım, özellikle -sa ekine eşlik eden edat ve emir
kelimelerinin eklenmesiyle daha da belirginleştirilir, krş.: Alt. barza-çı ‘gitseydi’;
TT. otursamz-a ‘oturunuz’.
Şart kipi şekli, arkasınca hemen diğer bir hareketin gerçekleştiği aniden ya­
pılan bir hareketi verebilir, krş.: Özb. karasam bir kişi keladi ‘bir baktım bir kişi
geliyor’. Hakasçada benzeri durumlarda şart kipi şekline ‘oh:’ edatı eşlik eder:
çatsoh ‘yatar yatmaz’.
-saf) eki ke, kim bağlaçlarından, soru zamirlerinden ve zarflardan sonra
gelirse, bildirme kipi gelecek zaman anlamı taşır, krş.: EAzT. kaçan kim Budağ
atsa... ‘ne zaman ki Budag (okunu) atsa...’ (Ragimov, 1967: 81); EÖzb. kaçan kim
keça bolsa ‘ne zaman ki gece olsa’ (gece olduğunda); Trm. men nuım nâtşemkâm
‘ben bunu ne yapsam ki?’. -saf) eki, soru zamirleri ve zarflarla birlikte soyut
veya zaman dışı şartlılığı da verebilir. Örnekler: ET. neça bersci dünya tügar alğı-
nır ‘dünya ne kadar verse her şey sona varır, kaybolur’, neça yalbardı ersa sö-
ziiîgâ kirmâdi ‘ne kadar yakarsa (rica etse) de o onun sözlerini dinlemedi’; EÖzb.
kayan sürsang ol yan barur ‘hangi tarafa sürsen (çeksen) o tarafa gider’, ne desa
desün ‘ne derse desin, ne söylerse söylesin’; AzT. külak hansı tarafa asirsa oraya
da ayilir ‘rüzgar hangi tarafa doğru eserse oraya taraf eğilir’.
76 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Şart kipi şekli, kerâk ‘gerek’ kip (anlam tamamlayıcı) kelimesiyle kullanıldı­
ğında, tahmine geçen bir zorunluluk- gereklilik temel anlamı olur, krş.: ET. men
uyğurnınğ kağanı bolamân kim yerning tört bulunğınunğ kağanı bolsam kerâk
turıır ‘ben Uygur kağanıyım ki yeryüzünün dört bir tarafının kağanı olmam gerek’
(LOK 129); EAzT. varsam gârâk ‘gitmem gerek’; EÖzb. ol kuyaş kerâk bolsa ‘o
güneş olsa gerek’, yar yüzünıni körüp dard va ğamım bilsâ kerâk ‘yarin, yüzümü
görerek dert ve gamımı bilmesi gerek’; Başk. kilhâ kârâk ‘gelmesi gerek’; Kaz.
kaytsa kerek ‘dönmesi gerek’; Kırg. buzulsa kerek ‘bozulması gerek, bozulur her­
hâlde’, caştar bolso kerek ‘gençler olsa gerek’; Trm. gelse gerek ‘gelmesi gerek’,
meni tanamaşa gerek ‘beni tanımaması gerek, beni tanıyamaz herhâlde’; Özb.
bunday ğap çikişini kutmağan bulsa kerak ‘o herhâlde bu sözleri beklemiyordu’.
-sa(r) eki bol- (ol-) fiiliyle birlikte eylemin gerçekleşmesinin çoğu zaman
duruma bağlı olasılığını, yani izin anlamında mümkünlüğünü ifade eder (olumsuz
şekille-imkânsızlık, iki kat olumsuzluk şekliyle-gereklilik). krş.: ET. ıdsa bolur
‘gönderse olur, gönderebilir’, tılığ soksa bolnıas ‘dili sövse olmaz, sövmemeli’;
EÖzb. yolnı kılavuz bila tapsa bolur ‘yol kılavuzla bulunabilir’, bu yazukdın anı
öltürsâ bolnıas ‘bu suçtan dolayı onu öldürmek olmaz, öldürmemek’; TT. bu ada­
lara hiç gitmedim desem olacak', Trm. gepleşşe bolar ‘konuşulabilir’, ğorkmaşa
bolcak ‘korkulmayabilir’, gitmesem bolnıaz ‘gitmesem olmaz’.
Eski Özbekçede -sa eki ista-, tilâ- fiilleriyle birlikte tümleç olarak görev alır
(Farsça kısa süreli geçmiş zaman krş.): istârâm közgiidâ korsam yar aksin bir
nafas ‘yârin resmini bir anlık bile aynada görmek isterim’, istârâm sorğan sayı
baştın hikayat âylâsâ ‘sorulduğu kadar hikayetin yeniden anlatılmasını isterim’,
tilârmân kim yüziinggâ sacda kılsam ‘yüzüne secde kılmak isterim’.
Şart kipi şekli da, ham edatlarıyla rağmenlik ifade eder: Başk.: kilhânı dâ
‘gelsem de’; Kırg. ölsö da ‘ölse de’, kiçkine bolso da ‘küçük de olsa’; K. Kalp.
alsam da ‘alsam da’, barsa da kelnıes ‘gitse de gelmez’; Tuv. bilze dâ ‘bilse de’;
Özb. bârsam hânı ‘gitsem de', yazsa hanı fâydasi bulmaydi ‘yazsa da faydası ol­
mayacak’; Hak. parsa dâ ‘gitse de’; Yak. bilbeterbin da ‘bilmesem de’.
er- yardımcı fiilinin şart kipi şekli, bazı zamirlerin, zarfların ve yardımcı ke­
limelerin terkibine girmiştir. Ayrıca kendi başına bir yardımcı kelime olarak da
kullanılmaktadır, krş.: EÖzb. kaçan kim ol çerigyandı ersa ‘o ordu döndüğünde’,
baktım ersa ‘baktığımda’; AzT. yohsa ‘yoksa’, isâ ‘ise’, hansı İsa ‘hangisiyse’,
hara İsa ‘nereyeyse’.
2.2. Türkologlar, -sa(r) ekinin anlam gelişmesinin başlıca aşamalarının belir­
lenmesiyle eskiden beri uğraşmaktadırlar. Günümüzde bu şeklin içeriğinin geliş­
mesiyle ilgili bütün sorulara bakışlar hemen hemen aynı kökleşmiştir.
Yukarıda belirtildiği ve birçok araştırmacının kaydettiği üzere, şart kipi şek­
linde asıl şart anlamının yanı sıra istek (optatij) anlamı da izlenmektedir (bk. Ra­
gimov, 1966: 67; aynı zamanda bk. Kıhçoğlu, 1954: 518; Omuraliyeva, 1970: 28-
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 77

30). -sa(r) eki Türk dillerinin büyük bir bölümüne özgü olduğu için istek anlamını
eski anlamlardan saymak, onların arasına dahil etmek doğru olur (bk. Kılıçoğlu,
1954: 256). Özellikle istek, şarttan önce gelebilirdi. Çünkü o, -sa(r) ekinin sa-
(düşünmek, hesap etmek) fiiliyle yaklaştırma yoluyla yeniden canlandırılan şart
kipi şeklinin etimolojik içeriğine sıkı bir şekilde bağlıdır, sa- fiilinin anlamı, ‘ni­
yetlenmek, istemek’ anlamıyla birleştirilmiş çeşitli anlam ayrıntılarının anlatım
çizgisiyle kolayca yeniden düzenleniyor. Bu da isteğin, araştırılan şeklin eski an­
lamlarından biri olduğunun ek bir kanıtıdır.
Yoğunluk, (sıklık), istek ve şartlılık aslında aynı düzlemde yer alsalar da ‘ni­
yetlenmek, istemek’ ya da dolaysız olarak ‘düşünmek, hesap etmek’ anlamından
şart kipi anlamına geçişin nasıl gerçekleştiği tam olarak bilinmiyor. A. Gabain,
bu geçişi biri diğerine öncülük eden iki eylemin zıt bağlantısının yeniden kavran­
ması olarak düşünüyor, ör.: kalsar scin men barayın ‘sen kalmayı düşünüyorsun
[ama] ben gideceğim’ (bk. Gabain, 1959: 39). N. Z. Gadjiyeva’nın düşüncesine
göre; şartlılık anlamı, istek anlamının zaman anlamıyla etkileşimi sonucu geliş­
miştir (bk. Gadjiyeva, 1973: 331). Görüldüğü üzere, ilke olarak birbirinden pek
ayrılmayan bu varyantların her ikisi kabul edilebilir; bir eylemi gerçekleştirme
isteği, niyeti mutlaka onun gerçekleştirilmesinden önce geliyor ve böylece zaman
anlamı (önce gelme), istek anlamı ve hatta bundan doğan anlamla sıkı bir şekil­
de bağlı olur. Başka bir deyişle, iki hareketin sebep-sonuç bağlantısının ifadesi,
her zaman şart dönemi çerçevesinde zamanlarda uyum bulunduğunu varsayar.
Dahası, zaman uyumunun belirli tipi, kendi başına sebep-sonuç ilişkilerinin oluş­
ması için temel olabilir. Biz, -de hâlindeki çeşitli hareket adlarıyla olan yapılarını
kastediyoruz. Örnekler: Başk. (ağızlarda) hış vakîtinda kilganda yakşı bulir ini
‘eğer zamanında gelmiş olsaydınız iyi olurdu’; Özb. u kelğanda başkaça bular
edi ‘eğer o gelmiş olsaydı farklı olurdu’; Uyg. san biz bilân barğanda yahşi bo-
latti ‘eğer bizimle gelseydin (gelmiş olsaydın) iyi olurdu’; Yak. bardahpına ‘eğer
(ne zaman) gideceksem (gitsem), barbıt bu odağına ‘eğer (ne zaman) o giderse’,
olordohputuna ‘eğer (ne zaman) oturursak’. Altaycada şart, aynı zamanda -ğajın
(ğaş-ın) eki ile de ifade edilir: eınçi kiji öru balanı emgejin (~ emdeze) d’akşı bo-
lor edi ‘eğer doktor hasta çocuğu iyileştirseydi iyi olurdu’ (bk. Dırenkova, 1940:
141; Tatarcada şartın -ğanda, -ğaç, -îp ekli şekillerle bildirim olasılığı ile ilgili bk.
Tumaşeva, 1964: 156).

-sa(r) ekinin anlam gelişmesinin daha sonraki basamağı, çok anlamlılığın


kaybı ve onun sadece şart kipi anlamında düzenli kullanımı ile nitelenir (Ragi­
mov, 1966: 78).

Diğer Tasarlama (Dolaylı) Kipleri


Bütün Türk dillerinde ortak olan emir, istek ve şart kiplerinin dışında fark­
lı Türk dillerinde diğer dolaylı kip şekilleriyle de karşılaşılır: Gereklilik (AzT.,
Gag., TT., Trm., Çuv., Yak.), niyet (AzT., Başk., Kaz., Trm., Özb., Uyg. ve di­
ğerleri), uzlaşma (Tuv., Hak.), tahmin (Hak., Yak.), istek (Hak.), sınırlılık (Tuv.),
78 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

olumluluk (Yak.), olasılık (Yak.). Adı geçen tüm şekiller, birincil ve ikincil ha­
reket adına ve onlardan oluşmuş ad çekim hâllerine veya ad çekim benzerlerine,
aitliğe vs. kadar iner. Kipliğin şu ya da bu tipinin sabit tasvir ve ifadesi yönünde
bu şekillerin özgünleşmesi, nadir istisnalar dışında nispeten geç olmuştur ve bu
yüzden çağdaş Türk dillerindeki dağılımları aynı değildir. Örnek olarak, bildirme
ve istek kipi şekillerinin terkibinde iz şeklinde bulunan -ğay ~ -kay eki, bazı Türk
dillerinde tamamen yok olmuştur. Tuva ve Hakasçada ise bu şekil düzenli olarak
uzlaşma kipi şeklinde karşımıza çıkar. Kip şekillerinin dağılımındaki fark, her
zaman dillerin gelişiminin iç kanunlarına bağlı değildir. Bunların sayısı ve içeriği,
Türkologların bu dil bilgisi ulamı niteliğinde olan bakış açısına göre sıkça değişir.
Şöyle ki -(a)r ve -ğandu (-ğan-du) ile biten şekillerin Uygurcada bildirme kipine
(bk. HZUT, 1966: 220) değil tahmin kipine dahil edilmesi, diğer Türk dillerinin
benzer şekilleriyle mukayesede herhangi özel çizgilerle desteklenmez.20 Tuvaca-
da sınırlılık kipi hakkında da aynı şeyi söylemek gerekir, krş.: kelgijemçe ‘benim
gelişime kadar’, ‘ben gelinceye kadar’, kelgijengçe ‘senin gelişine kadar’ (İsha-
kov-Pal’mbah, 1961: 404). Bu şekil, çeşitli Türk dillerinde rastlanan ve sınırlılık
zarf-fıili olarak nitelendirilen kelgünçâ, kelgcinçâ tipli şekillerle aynı sınıfta yer
alır.
1. Oğuz grubu Türk dillerinde gereklilik kipi şekli -malı ekinin yardımıy­
la (-ma ile biten hareket adı +-lı eki), Çuvaşçada -malla (-ma ile biten hareket
adı+-//a eki) ekinin yardımıyla yapılır (Deny, 1921: 927; Kononov, 1956: 244;
Andreyev, 195 8: 161-18921; aynı zamanda bk. Gadjiyeva, 1961: 201; Zaynullin,
1973: 54). Örnekler: AzT., TT. yazmalıyam ‘yazmalıyım’, yazmalı idim ‘yazma­
lıydım’, yazmalıdır ‘yazmalıdır, yazması gerekir’; AzT. görmâli tamaşa ‘görül­
mesi gereken seyir, manzara’; Gag. ban yazmalı ‘ben yazmalıyım’, san yazmalı
‘sen yazmalısın’; Krm. Tat. yatmalım ‘yatmalıyım’,yatmalı edim ‘yatmalıydım’;
Trm. şen gelmeli ‘sen gelmelisin’, okamalıng barını ‘okuman gereken bir şey var
mı?’, okamalışını okadım ‘okumam gerekeni okudum’ (GTY, 1970: 306); Çuv.
es’melli ‘içmeli, içmek için ayrılmış’.
Başkurtça, Tatarca ve diğer dillerde -malı ekine ara sıra rastlanır, krş.: Başk.
(ağızlarda) aşmalı tâzrâ (harfi olarak) ‘açılan pencere’, tayak taştamalîyer ‘so­
panın atılabileceği yer, oraya kadar sopa atılabilen yer’ (İşbulatov, 1959: 96; Zay­
nullin, 1973: 54).

Yakutçada gereklilik kipinin köken olarak ikincil hareket adı olan -ardâh
(-ar+lah) , -lahtâh (ıah+-lah) ekinin birkaç şekli de vardır, krş.: barardâhpın ‘git­
mem gerek’, barardâh etim ‘gitmem gerekirdi’, barıahtâhtar ‘onlar gitmeliler’
(bk. Korkina, 1970: 207).

20 A. A. Koklyanova -(a)r ekini Özbekçede de bildirme kipine dahil etmez (bk. Koklyanova,
1963: 10-12).
21 N. A. Andreyev’in belirttiğine göre, Çuvaşçada -malla ekli sıfat-fıil bazen eylemin
gerçekleşme olasılığını da ifade eder: laja vez ’erenzen tıtmalla ‘at yakalanabilir’ (age, 167).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 79

2. -inakçı (-mak eki hareket adı+-çz eki) ve -ğanday ~ -ğandak (-ğan eki ha­
reket adı +-day ~ -dak eki) ekli şekiller niyet şekilleridir. Bu şekillerin dil bilgisel
sınıflandırılması hususunda ortak bir fikir yoktur. Bu şekiller hem bildirme veya
dolaylı kiplerden birine hem de münferit şekil bilgisel oluşumların arasına dâhil
edilir. Örnek olarak, ilk şekil (-makçı) Kazakçada ‘belirsiz gelecek zaman’, Uy-
gurcada ise ‘niyet gelecek zamanı’ olarak nitelendirilir, ör.: (İşbulatov, 1972: 58;
GTY, 1970: 309; Hociyev, 1966: 25-29) Başk. kilmâkçı buldîm ‘gelmeğe niyet­
lendim; Başk. (ağızlarda) barınak bula, barğanday, barirzay, barğılay ‘o, gitmeye
niyetli’; Kaz. bltlrmek(şl) mın ‘bitirmeliyim’; Trm. biz gelmekçi ‘gelmek niyetin­
deyiz’ (Trm. ağızlarda ‘‘gelmekçU’)', Özb. bilmâkçiman ‘bilmek niyetindeyim’, ıı
bârğandek bûldi ‘o gitmeye karar verdi, gidecek gibi oldu’; Uyg. bdrmdkçiman
‘vermek niyetindeyim’.
Azerbaycan dilinde geniş olarak kullanılan, gereklilik kipi olarak adlandırı­
lan -ası eki, niyet kipine yakındır: gedasiyâm ‘gitmek niyetindeyim’, krş.: Başk.
(ağızlarda) barahi la apkaytahi ‘gitmek ve kendisiyle beraber götürmek gereki­
yor’ (İşbulatov, 1959: 58, 109; Zaynullin, 1973: 54); Tat. (ağızlarda) nıin barasi
‘gideceğim’(Burganova, 1974: 15).
Burada Yakutçadaki olumlu kip şeklinden de söz etmek gerekir. Ancak Ya-
kutçadaki -Thı ekinin Azerbaycan dilindeki -ası ekiyle özdeşleşmesi konusundaki
sorun kesin olarak çözülmüş sayılmaz, krş.: barîhıbın ‘görülen o ki gideceğim,
gidebilirim’, samır tühühü ‘yağmur yağacak, yağmur yağabilir’ (Haritonov, 1947:
211).

3. Tuvacada ve Hakasçada yer verilen uzlaşma kipi şekli -ğay ekinin yar­
dımıyla oluşturulur. Örnek: Tuv. barğay men ‘tamam, peki, gidiyorum (gidece­
ğim)’, barğay bis ‘tamam, gidiyoruz’. Bu şekil, hemen hemen bu anlamıyla ya da
tahmin ve kararsızlık anlamıyla diğer Türk dillerinde de bilinir.
Yakutça -aya, -âray (3. şahıs) eki olabilirlik kipi, hem dış görünüş açısından
hem de anlam açısından -ğay ekine yakındır, krş.: barâyabın ‘belki de giderim’,
barâray ‘belki de o gider’. S. V. Yastremskiy, bu ekin ilk kısmını -kay ~ -ğay ekiy­
le bağdaştırmış, ikinci kısmı ise tam şeklinde 3. şahısta karşımıza çıkan -ar ekinin
bir parçası saymıştır (bk. Yastremskiy, 1938: 132).
4. Tahmin kipi şeklinin temelinde benzetme eki edatı -dağ ile -ğu ~ -ğı ha­
reket adı vardır, krş.: Tuv. alğu deg men, Uyg. algidâkman, Şor. alğadığını ‘belki
alırım, almam mümkün’; Hak. sağadağ ‘o sağacak gibi’, pirgedeg ‘o verecek
gibi’.
5. Dolaylı kip şekilleri sisteminde özel bir yeri olan istek kipi şeklinin olu­
şum ilkesi sadece Hakasçada oldukça basittir ve tüm Türk dilleri için geneldir:
Gelecek zaman ve geçmiş zamanın ifade araçları birleşirler. Bunun sonucunda
istek kipi şekli genellikle geçmişteki gelecek zaman adını alır, krş.: Hak. alarcıh-
pın ‘alırdım’.
80 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Çağdaş Türk dillerinde düzenli ve sabit bir paralelliğe sahip olmayan bir­
takım kip şekillerine Eski Türkçe metinlerde rastlanır. Onların arasında -ğır eki
gerçekleşmemiş olabilirlik şekli, -kal(ır) —ğal(ır) (Brockelmann, 1951-1954:
251; Şukurov, 1965: 199-203) eki niyet şekli ve diğerleri de vardır, krş.: sığır erig
süsgürdi ‘inek adamı neredeyse boynuzluyordu’ (MK, II, 189), kolğırdı ‘az kalsın
rica edecekti’ (MK, II; 194), ol tağka ağkalır ‘o dağa çıkmaya hazırlanıyor’ (MK,
II, 67), turğurğalır atımnı ‘o benim atımı zayıflatmak niyetinde’ (MK, II, 177),
künüm batkalırtâg ‘güneşim batmaya hazırlanıyor gibi’ (QBN 4627).

Bildirme Kipi Şekilleri

Zaman Şekilleri
Bildirme kipi, diğer fiil kiplerinden farklı olarak, eylemi yapan kişinin ey­
lemle olan doğrudan ilişkisini ifade eder ve doğal olarak bu ilişki, belli ölçüde net
bir zaman açısına sahiptir. Zaman açısı için hesaplama noktası konuşma anıdır.
Eylemi yapan kişi tarafından eylemin (hareketin) gerçekleştirilmesi (veya şah­
sın olayı gerçekleştirmesi) konuşma anından önce gerçekleşebilir, onunla aynı
zamanda olabilir (ona eşlik edebilir) veya onu takip eden herhangi bir zaman di­
liminde yer alabilir. Buna uygun olarak bildirme kipinin tüm şekilleri üç gruba
ayrılır: Geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman şekilleri. Konuşma anıyla bağlı olan
zamanın mutlak zaman olarak; onu oluşturan üç bölüm veya açının ise zaman
şekillerinin anlam sistemi olarak adlandırılması kabul edilmiştir (bk. Vannikov,
1969: 203).

Konuşma anı geçmiş ve gelecek zaman şekillerinde tespit edilebildiği için


eylemin ikili zemine sahip olduğu gibi bir durum da mümkün olabilir yani ey­
lem, gerçekte geçmiş zamanla ilişkili ama dilde ifade edilen konuşma anına göre
gelecek zamanda olur veya tam tersine, eylem gelecek zamanla ilişkili olduğu
hâlde, dilde ifade edilen konuşma anma göre geçmiş zamandadır, krş.: o gidece­
ğimizi söyledi (o, gideceğiz diye söyledi); o gideceğini söylüyor (o, gittim diye
söylüyor); o gittiğini söyleyecek (o, gidiyordu diye söyleyecek). Ama bu, zaman
şekillerinin dağılım şemasında ilke değişikliğine sebep olmaz; konuşma anından
sonra olacak şey, gelecek zaman şekilleriyle verilir, önce olmuş şeyler geçmiş za­
man şekilleriyle ifade edilir. Yalnız, gelecek zamanın geçmiş zamanla ifade edil­
mesinde normal şemada iki zaman açısının sanki bir açıda birleşmesinden kay­
naklanan bazı bozukluklar olur. Bununla birlikte burada da zamanın üç parçaya
ayrılması ilkesi kendi gücünü korur. Şöyle ki geçmişteki gelecek zaman tamamen
şeklî araçlar seviyesinde de iki açının birleşimini kendisinde gösterebilir, krş.: TT.
alacaktım (< alacak idim); Özb. âlardim (< âlar edim) ‘alırdım’.

Zamanın parçalara ayrılması, sadece konuşma anına göre değil, bir eylemin
diğeriyle ilişkisi planında da gerçekleşir. Örnek olarak; önce olan gelecek zaman
(krş.: Fransızca futur anterieur) ve sonra gelen (olan) gelecek zaman; uzak geçmiş
zaman (krş.: TT. aidiydim) ve yakın geçmiş zaman; diğer bir eylem için zemin
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 81

oluşturan “şimdiki anın” geçmiş zamanı (krş.: TT. alıyordum) ve belirsiz geçmiş
zaman. İki eylemin ilişkisi yoluyla tespit edilen zaman göreceli olarak adlandırı­
lır. Göreceli zaman şekillerinin anlam sistemi ideal olarak üç açılı olur. Gerçekte
biz genellikle iki açıyla, (“önceden olan şey”, “sonradan olacak şey”) ve çok na­
diren de üç açıyla ilgileniriz.

Dolaylı kip şekillerinin kiplik bildiren başlıca içeriğini, eylemin tespiti değil
konuşanın söylenilen şeye karşı olan münasebeti oluşturur. Oysa bildirme kipi
şekillerin de her şeyden önce ve esas itibarıyla eylemin kendisinin ifadesi öz­
güdür. Bu, bildirme kipi şekillerinin tamamen kip ayrıntılarından yoksun olması
anlamına gelmez; kip ayrıntıları onlarda ilk planda bulunmazlar ve onların temel
içeriğini oluşturmazlar. Elbette bildirme ve diğer kiplerin şekillerini her zaman
kesin olarak sınırlandırmak mümkün olmuyor ve ayrı ayrı şekillerin zıt ya da
farklı yorumlama durumları her zaman öznel nedenlere bağlı değildir. Eylemi
tespit etme anlamının kiplik anlamıyla birleştiği öyle şekiller vardır ki onlardan
hangisinin temel anlam olduğunu açık olarak belirlemek zordur. Örnek olarak,
-(a)r eki birçok Türk dilinde hareketin gerçekleşmesinin olabilirliği, tahmin ay­
rıntıları olan gelecek zamanı ifade etmektedir, bu ayrıntılar genel olarak onun
zaman anlamını arka plana itmez ve dil bilgisel statüsünün belirlenmesinde büyük
zorluklar oluşturmaz, -acak ekinde durum biraz daha farklıdır. Bu şekilde kiplik
daha açık bir biçimde ortaya çıkar; bu da bazen -acak, bildirme veya zorunluluk
kiplerinden hangisine ait olduğu üzerine düşünen bazı araştırmacıların tereddü­
düne sebep olur, -ası ekinde durum daha karmaşıktır; birçok dil bilgisi yazarı bu
şekli bildirme kipi çekimine dâhil ederler. Oysa ki Azerbaycan dilinin bilimsel dil
bilgisini hazırlayanlar, bu şekli “gerekli” veya “gereklilik” (lazım) şekli sayarlar
(Ragimov, 1966: 87; GAzY, 120).

Fiil türleri sorunu oldukça zordur ve şimdiye kadar tamamen çözülmüş değil­
dir. Bu sorun, sürekli olarak araştırmacıların dikkatini kendisine çeker ve zaman
zaman geniş bilimsel tartışmalara konu olur. Bu tartışmaların gündeminde hep
aynı sorular yer alır: Tür nedir? Tür ayrıca bir dil bilgisel ulam mıdır yoksa eşlik
eden yan bir ulam olarak bildirme kipi şekillerinin içeriğine mi dahildir? Dahası,
eğer tür yan ulam ise o zaman bildirme şekillerinin zaman anlamıyla nasıl bir
ilişki içerisindedir. Kenar, bağımlı bir durumda mıdır yoksa merkezî, hâkim bir
mevki mi işgal eder?
Günümüzde hâkim olan fikirlere göre tür derken; konuşmacının kendisi tara­
fından eylem akışının nasıl düşünüldüğü kastedilmektedir (Maslov, 1962; 9). Ey­
lemin hem nitelik hem de nicelik yönü vardır, zaman ve mekâna göre sıralanmıştır
ve eylem: 1) Hareket hâlinde, çeşitliliğinin ortaya çıkması, çokluğu şeklinde, 2)
Bir durum, bir bütün, tamamen geçmişe ait veya geçmişle ilgili olsa da konuşma
anında tespiti yapılan bir olgu gibi algılanabilir (Dressler, 1968: 43). Eylemin
akış tarzı ile ilgili öznel şekilde olan bir düşünce, eylemin karmaşık nesnel özünü
yansıtmaktadır. Eylemin yukarıda gösterilen algılanış şekilleri; eylemin bitme-
82 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

mişliği (imperfectum, cursiva) ve eylemin, bazı dillerde imperfect ve perfect kar­


şılaştırılmasıyla ilişkisi olmayan zaman ve zaman dışı (perfectivlik veperfectlik)
tespitlerine ayrılan bitmişliği kavramları ile birleştirilen farklı anlam tipleri ile
örtüşmektedir. krş.: Rusçada bral ‘alıyordum’, vzyal ‘aldım’; TT. alırdım (genel
olarak), aldım (bir veya birkaç kez), almışım (olay, eylem geçmişte yapılmıştır.
Fakat yapılışı söylendiği anda kaydedilmektedir). Eylemin bitmemişliği ve bit­
mişliği özelliğine göre karşılaştırma, bildirme kipi şekillerinin tüm anlam yapısını
kapsamaz ve onun olmadığı yerde söz gelimi, konuşma anı ile ilgili açıda başka
türlü farklılıklar gözlenmektedir. Bu farklılıklar, çoğu zaman, zaman dışı eyle­
min zamana göre yerleşmiş eylemle karşılaştırılması şeklinde ortaya çıkar, krş.:
TT. alırım (genel olarak) / alıyorum (belirli bir zaman diliminde) (bk. Koşmider,
1962: 390); Özb. alaman / âl(a) yapman. Benzer farklılıklar, konuşma anından
önce olan düzlemde de ifade edilebilir: TT. alırdım (genel olarak), alıyordum (be­
lirli bir zaman dilimi boyunca).
Tür ve zaman arasındaki ilişkiler konusunda çok fazla fikir ortaya atılmıştır.
Bunlardan aşırı olanlar, bildirme kipi şekillerinin özellikle zaman ya da özellikle
tür şekilleri olduğu yorumuna dayanmaktadırlar.

Fiil şekillerinin anlam içeriklerinin ön planında zamanın algılanması eski bir


gelenektir. Bu düşünce, fiil şekilleri arasında var olan farklılıkların başlıca salt
veya göreceli zaman pozisyonlarından açıklanabilmesine dayanarak haklı göste­
rilir. Bu bakış açısını savunanlara göre farklı geçmiş zaman şekilleri, her şeyden
önce onların bildirdiği hareketin konuşma anından olan uzaklık derecelerine göre
(krş.: yakın geçmiş /uzak geçmiş) ve onların hangi düzlemde- konuşma anından
önceki düzlemde mi yoksa konuşma anı ile aynı zaman düzleminde mi (preterit /
perfect) - yerleşmesine bağlı olarak değerlendirilmek zorundadır.
Bakış açısının içerik yönünün temel olarak alınması ve zamanın onun gerçek­
leşme zemini olarak görülmesi, tür ve zaman ilişkileri sorunu üzerine son yıllar­
daki yeni çözüm arayışlarıyla bağlıdır ve zaman ulamının bakış açısına dayanan
kökeni ile ilgili net olarak ifade edilen düşünceye dayanmaktadır (bk. Rundgren,
1959: 11, 24, 25; Kuriloviç, 1962: 142). Bildirme kipi şekillerinin tür yorumu L.
Johanson’un çalışmasında daha tam ve mantığa uygun bir şekilde betimlenmiştir
(Johanson, 1971 eserin geniş yorumu için bk. Kuznetsov, 1975: 68-81). L. Johan-
son, Türkiye Türkçesinde birkaç tür anlamı ayırmıştır. Sanki hareketin kendisin­
de saptanan sınırlılık, “içten” anlamı (İntraterminalitât) , krş.: iyordu, inekteydi
(aralarındaki farkların esasen deyişsel olduğu işaretlenmiş öğeler) ve di (işaret­
lenmemiş öge) birimlerinin karşıtlığı (Johanson, 1971: 114; krş. Rundgren, 1963:
87-88); harekette doygunluk anlamı (Prâgnanz) , krş.: -iyor, -mekte (işaretlenmiş
öğeler) ve ir (işaretlenmemiş öge) birimlerinin karşıtlığı (Johanson, 1971: 136);
daha önce yapılmış hareketin sonucu olarak “dışarıdan” saptanan sınırlılık anlamı
(Postterminalitât) , krş.: -miş(-tir) ve -di birimlerinin karşıtlığı (age., 283).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 83

Tür ve zaman ilişkileriyle ilgili sorunun çözümüne farklı bir yaklaşım, fiil şe­
killerinin anlama göre sınıflandırılmasının zorluğunu bu şekillerin her birine ayrı­
ca bir sınıf ayırma yoluyla ortadan kaldırma denemesinde ifade edilmiştir (Bazin,
1966: 265-285). Böyle bir yaklaşımla L. Bazin, dolaylı kip şekillerini saymadan
basit fiil şekillerini beş sınıfa ayırmaktadır: İki geçmiş (-di ve -miş), şimdiki za­
man (-iyor ve -mekte) ve bir geniş zaman (-°r) . L. Bazin, ilk ikilinin ikinci İkiliye
bitmişlik/bitmemişlik özelliğine göre, her ikisinin -hem birincinin, hem de İkinci­
nin- kendi aralarında tespit etme / tespit etmeme (constatation/non-constatation)
özelliğine göre karşılaştırıldıklarını belirtiyor. Geniş zaman, hareketin sınırsızlık
/ sınırlılık (action illimitee / action limitee) özelliğine göre bütün diğer dört sı­
nıfla karşıtlık oluşturmaktadır (age., 284). L. Bazin’in görüşüne göre Türkçe fiil
şekillerinin sistemi temel zaman bağımlılığı bulunmayan (yani belli bir zamana
ait olmayan) kiplik temelinde kurulmuştur. Zaman ise kısmen yardımcı fiil yardı­
mıyla, kısmen de zaman zarflarının kullanımı ve metin olanakları sayesinde ifade
edilmektedir (age., 282).
Türün özerk bir ulam olmadığını kanıtlamaya gerek yok. Türün “kendine
ait (şahsi)” bildirim araçlarının olmadığını belirtmek yeterlidir; tür anlamlarının
varlığının gözlendiği şekil bilgisel oluşumlar, çok az istisnalarla farklı zaman ve
zaman dışı (geniş zaman) şekillerin birleşimidir. Bildirme kipi şekillerinin anlam
yapısı çeşitli ve saydamlılığı aynı derecede olmayan (zaman, bakış açısı ve kip
gibi) anlamların sıkı etkileşim alanıdır (bk. Grunina, 1975: 91). Bununla beraber
bu etkileşimin niteliği, tek bir şema hâlinde açıklanamayacak kadar karmaşık ve
çeşitlidir. Görünen o ki bazı dillerde yukarıda bahsedilen üç anlam parçasının
varlığında zaman anlamları egemendir. Diğer dillerde bildirme kipi şekil sistem­
lerinin öncelikli işlevinin tür ulamını belirtme olduğunu düşünmek için birçok ge­
rekçe vardır. Bir üçüncü grup dillerde ise zaman ve tür, bildirme kipi şekillerinin
içeriğinde hemen hemen eşit ölçüdedir. Tür ve zaman oranının niteliği, belli bir
ölçüde art süremli durum koşullarına da bağlıdır. Çağdaş durumdan uzaklaştıkça
belirtme şekilleri arasındaki anlam farklarında bakış açısı yönünün gittikçe bü­
yüyen bir önem kazandığına tanıklık yapan olgular mevcuttur. V. M. Nasilov’un
belirttiği gibi, “Birçok diğer dil gibi Türk dilleri de zaman şekillerinin tür ula­
mından oluştuğuna dair tarihî bilgileri hâlâ kendilerinde tutmaktadır” (Nasilov.,
1947: 34).

Türk dillerinde fiil türünün öğrenilmesi, uzun süre bir taraftan Rus fiilinin tür
anlamlarından belirgin bir şekilde ayrılmayan veya en azından onlarla karşılaştı­
rılabilecek yapıda olan anlamların arayışından; diğer taraftan ise Türk dillerini
diğer dillerden ayıran özgün yönlerin meydana çıkarılmasından ibaret olmuştur.
Birinci eğilim esas olarak bildirim yöntemlerine bakmaksızın Rusçadaki fiilin bit­
miş ve bitmemiş türlerine yakın karşılıkların tespiti ile (bk. Yuldaşev, 1955: 379;
SKY, 1962: 277; GHY,: 182; GNY, 1973: 219-221), ikinci eğilim ise harekete yi­
neleme (tekrar), güçlenme veya zayıflama anlamı veren eklerin (krş.: Başk. -kıla,
-ştîı; -ngkira\ Kaz. -kıla, -stîı; -ngkira, -mala-, Özb. -msira) sayımı ile zarf-fıil ve
84 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

yardımcı fiillerin çekilmiş şekillerinden oluşan birleşimlerin sınıflandırılması (bk.


Ukbayev, 1954: 5; Haritonov, 1958:59-67; Berdiyev, 1960: 5), aynı zamanda ayrı
ayrı zaman şekillerinin içeriklerinin derinleştirilmiş analizi ile ifadesini bulmuş­
tur (bk. Dmitriyev, 1948: 196; Aliyeva, 1953:15; Ganiyev, 1963: 15). Yardımcı
fiillerin, temel fiilin belirttiği harekete nicelik ve nitelik açısından farklı ayrıntılar
kattığı; hareketi yönüne ve dağılımına (başlama, son) göre nitelendirdiği vs. do­
laylı şekiller ilgi odağı olmuşlardır. Türk dillerinde dolaylı şekillerin araştırılması
sonucunda, ikiden altıya kadar tür ayrılmıştır: başlama, devam etme, bitiş (bk.
Harisov, 1944: 8-12; 1958: 47; Aliyeva, 10-14), belirsizlik vd. krş.: Başk. ukiy
başla- ‘okumaya başlamak’, ukiy bar- ‘okumaya başlamak ve devam etmek’, ukiy
sik- ‘okumak’ (okumuş olmak); Kaz. atip jiber- ‘ateş etmek (beklemeden ani­
den)’; Özb. ükip ber- ‘(birine) okumak’, yâzip âl- ‘yazmak, not almak (kendine,
kendisi için)’. F. A. Ganiyev, Tatarcada asıl tür anlamını (bitmemiş türü) belirten
tek zaman şeklinin belirli imperfect (/ala idi, bara idi /) olduğunun altını çize­
rek, tür ulamını ve hareket akışının niteliği ulamını kesin sınırlarla ayırmaktadır.
Hareketin akışının niteliği ulamından bahsederken, F.A. Ganiyev sekiz anlam be­
lirtmiştir: 1) başlama (başlangıçlık), 2) yönelme, 3) uzunluk (uzun sürelilik), 4)
tekrarlanabilirlik, 5) hareketin kısmen gelişimi 6) beklenmediklik 7) sonuçluluk
8) bitmişlik (bk. Ganiyev, 1963: 15; krş. Poppe, 1955: 556-561).
B. A. Serebrennikov, incelenen sorunun araştırılmasıyla ilgili kendine özgü
bir sonuca ulaşmıştır. O, Türk dillerinde tür dil bilgisel ulamın olmadığını, tür
sınıfları olarak adlandırabileceğimiz zarf-fıillerle yardımcı fiillerin birleşiminin
tür anlamları ifade ettiklerini ve geçmiş zamanın bazı şekillerinin de tür anlamları
içerdiklerini ifade etmiştir (bk. Serebrennikov, 1958: 30. krş. Nasilov., 1958: 34-
36; Nasilov., 1976: 111-120).

Bildirme kipi şekillerinin nasıl betimlenmesi gerektiği -onların ifade ettiği


anlam çeşitliliğinin birliği ile mi, yoksa kısmen görülen zıtlıkların analizi yoluy­
la zaman, bakış açısı ve kip anlamlarının sırasıyla ayrılmasıyla mı- ele alınan
sorunun içeriğine bağlıdır. Bizim için ikinci yol daha uygun görünmektedir. Bu
şekilde birkaç akraba dilin malzemelerini karşılaştırmak daha uygundur ve sadece
bu yolla art süremli düzen sonuçlarının gereken doğruluk derecelerini sağlamak
mümkündür. Yukarıda sıralanan anlamların ilişki niteliğinde bulunan farklılıkla­
rın dili her zaman bir bütün olarak içine almadığını ve belirli deyişsel koşulların
varlığını da göz önünde bulundurmak gerekir.
Türk dillerinde geleneksel olarak bildirme kipine dahil edilen çok sayıda şe­
killer görülmektedir. Bunların hemen hemen hepsi birincil ve ikincil hareket ad­
larından kısmen geç bir zamanda gelişmiştir ve günümüze kadar da addan oluşma
izlerini korumaktadır.
Gelecek zaman şekilleri sayıca fazla değildir, onlar birbirinden kip ayrıntı­
larıyla ayrılır. Örnek olarak, Uygurcada genellikle iki gelecek zaman şekli var­
dır (krş.: barar ve barmakçi). Bunların karşılaştırılmaları zaman farklılıklarının
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 85

bildiriminde, ne zaman uyumu (krş.: Yv. futur simple/futur dans le passe) bakış
açısıyla ne de hareketlerin ardışıklık planı ile (krş.: Fr. Futur simple/futur ante-
rieur) bağlıdır. Birinci gelecek zaman tahmin, İkincisi ise niyet bildirmektedir;
sonuncu anlam o kadar kendine özgüdür ki bu durumda ayrı bir kipin varlığından
söz etmek daha doğru olur. Yaklaşık olarak aynı şeyler Kazakçada (alarmın ‘ala­
bilirim’, almakpın ‘almaya niyetleniyorum’ ve almakşimin ‘almak zorundayım’),
aynı zamanda diğer Türk dillerinde de görülmektedir, -(a)cak ~ -(a)çak eki ikinci
gelecek zaman onlarda başka bir şekilde -kesin gelecek veya belirli gelecek- ola­
rak adlandırılır; krş.: AzT. alaranı / alacağam ‘alabilirim / mutlaka alacağım’;
Başk. alirmin / alacakmin; Gag. alarım ~ alırım / alacam-, K. Kalp, alarman /
alacakpan; Krm. Tat. alırını / alacağım; Kum. alarman / alacakman; Nog. alar­
man / alayakpan; Tat. alirmin /alaçakmin; TT. alırım /alacağım; Trm. alarm /
men alçak; ÖvJo. alarman / alacakman (âlaman); Uyg. alarman / alimdn. Altayca
ve Karaçaycada kesin gelecek zaman sadece bu dillere özgü şekillerle ifade edi­
lir. krş.: Alt. alarmı / alatanım (< ala turğanım), Kar.-Balk. alırına / allıkma (<
alırlıkmari), Çuvaşçada -at<-a + t(âran) ekli şekille bildirilir . krş. ilep / iledep
(bk. Aşmarin, 1898: 303; Yegorov, 1957: 188). Tuvaca, Hakasça ve Şorcada, di­
ğerlerinden farklı olarak -(a)r ile biten şekil, tahmin ayrıntısı olmayan gelecek
zaman anlamı içermektedir: Tuv. alır men, Hak. alarbın, Şor. alarmı ‘alacağım’;
tahmin ayrıntısını veren -ğadağ —ğadık ile biten şekildir, krş.: Şor. alğadığını
‘alabilirim’ (almam mümkündür) (bk. İshakov-Pal’mbah, 1961:387-388; Karpov,
1955; 14). Karaimce, Kırgız ve Yakutçada net ifade edilmiş kip nüansları olmayan
birer gelecek zaman şekli vardır, krş.: Kar. alırm(ın) , Kırg. alarmın, Yak. ılıağım
~ iham ‘alacağım’.
Böylece, Türk dillerinin büyük çoğunluğunda tahminî gelecekle kesin ge­
leceğin karşılaştırıldığı gözlenmektedir. Bunlardan ilki hemen hemen her yerde
aynı şekildedir, -ar ile biter. İkincisi ise çeşitli şekillerle bildirilir.

Şimdiki zaman şekilleri, birbiriyle olayın geçtiği zaman dilimi açısından


belirlilik veya somutluk dereceleriyle karşılaştırılan iki gruba ayrılırlar. Birinci
grup (“genel olarak şimdiki zaman”, “geçici şimdiki zaman”) -a ekli şekillerden
; ikinci grup (“somut şimdiki zaman”, “belirli bir anın şimdiki zamanı”), -a veya
-(ı)p eki belirli ölçüde dil bilgisel değişime uğramış ve sıradan kelime şekillerine
dönüşümün farklı basamaklarında bulunan tur-, yor-, yat-, otur- yardımcı fiille­
rinin birleşmelerinden oluşur. Ör.: Alt. aladını /alıp d’adını (<d’adırım) ‘(genel
olarak) alıyorum’; ‘alacağım’/(belirli bir anda) alıyorum"; Başk. alam(in) / ala
töram(în) , alip töramfin); Kaz. alanıin/ ala Jatirmin, alıp jatirmin; Kar.-Balk.
alama /ala turama; K. Kalp, ataman / alip atirman; Kırg. alanı/alatam (< ala ça­
tanı); Kum. alaman, ala turaman; Nog. alaman/alayatirman; Özb. âlaman/âl(a)
yapman, âlayâtipman, âlayâtirman; Uyg. alinıan/alivatimân (alip yatiman); Yak.
ılabın (3. şahıs -ılar) / ila türabın. Türkiye Türkçesinde karşılaştırmanın birinci
öğesi -(a)r ile biten şekil, Türkmencede ise -yar ile biten şekildir, krş.: TT. alı­
rım / alıyorum (< ala yorurum) , Trm. alyarın (< ala yorurman) / dürün, otîrın,
86 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

yatırın (sadece dört fiili krş.: Trm. ağızlarında geldürın < gele dururmari). Diğer
Türk dillerinde aslına bakılırsa metne bağlı olarak hem genel hem de somut bir
anlamı olabilen tek bir şimdiki zaman şekli vardır: AzT. alıram, Gag. alerım, Kar.
alam(en) ~ alam(ın), Çuv. iledep. Birçok dilde seçmeli olarak (özellikle gazete ve
dergilerde) olaylara aralıksız bir uzunluk veren özel bir şekil de kullanılmaktadır.
Bu şekil, (ismin -de hâli) ekinin yardımıyla değişik hareket adlarından oluşur.
Örnekler: AzT. almağdayam, Kaz. alüvdamin, K. Kalp, alıvdaman, Kırg. aluvda-
mın (alüdamın), almaktanım, Krm. Tat. almaktam, TT. almaktayım, Özb. âlmâk-
taman, Uyg. almaktimân, cavap beriştâmân. krş.: Nog. alatağanman.
Yukarıda verilen örneklere dayanarak, birçok Türk dilinin genel şimdiki za­
manla somut şimdiki zaman şekillerini net bir şekilde ayırdıkları veya en azından
(kesin) net ayırma yolunda bulundukları sonucuna varabiliriz. Uygur-Karluk ve
Kıpçak grubu dillerde, Kırım-Tatar ve Çuvaşçada, ayrıca Sibirya ve Altay dille­
rinde genel şimdiki zaman şekli, -a ile biten eski hareket adlarına dayanmakta­
dır. Fiilin çekimli şekle dönüşmesi, onun yüklem görevinde pekişmesi seyrinde
gerçekleşmiş ve yüklem eki işlevini yerine getiren şahıs zamirlerinin doğrudan
kendisine veya tur- fiiline eklenme sürecinde olmuştur, krş.: Şor. aladırbın (<ala
turur ben). Somut şimdiki zaman şekillerinin temelinde, birinci kısım niteliğin­
de hangi şeklin (-a ile biten veya -z/?’la biten) kullanıldığına ve hangi yardımcı
fiilin ona eşlik ettiğine bağlı olarak içerikleriyle farklılık gösteren oluşumlar yat­
maktadır. -(ı)p ile biten şekil birleşimleri daha uzun, aralıksız veya tekrar edilen
hareketler, -a ile biten şekil birleşimleri ise belirli bir an veya zaman diliminde ya­
pılan hareketleri ifade etmektedir. Yardımcı ve temel anlamlı parçalardan oluşan
aynı birleşimlerin içeriği ve onların sözcüksel özgünlüğünü kaybetme dereceleri,
farklı Türk dillerinde her zaman birbiriyle örtüşmez. Yardımcı ve temel anlamlı
parçalardan oluşan şekillerde içeriğin yardımcı fiillerin niteliğine, onların dildeki
özel durumuna ve fiilin zaman şekilleriyle ciddi bir bağlılığının olmamasına işaret
eden A. A. Yuldaşev’e katılmamak mümkün değildir (bk. Yuldaşev, 1964: 198-
199; krş. UTG, 1975: 500). Bununla birlikte, Türk dillerinin genel şimdiki zaman
ve somut şimdiki zaman sınırlamaları ve somut şimdiki zaman şeklinin tur-, otur-,
yat- ve yor- yardımcı fiilleriyle birleşmeleri temelinde aktif oluşum sürecinin
varoluşu doğrultusundaki gelişim olgusunu inkâr etmek zordur (bk. Kordabayev,
1949: 9; Hociyev, 1959: 4; Abdrahmanov, 1965: 76; 1971: 1-6; Fisakova, 1976:
76-80). Türk dillerinin bazılarında böyle bir uzmanlaşma sadece belirirken, bazı­
larında da gözle görülür hâle gelir. Kesin olarak ayrılan şekil bilgisel oluşumlara
örnek olarak Türkiye Türkçesinde -yor eki somut şimdiki zaman şekli ve Özbekçe
-yap eki şu anın şimdiki zaman şekli tiplerini verebiliriz, krş.: TT. geliyorum,
Özbekçe kel(a)yapman (bk. Kononov, 1956: 223; Reşetov, 1948: 32, 35; V. V.
Reşetov, -yap eki ağızla sınırlı olduğunu belirtmiş, onun yazı diline ait olduğunu
kabul etmemiştir (age., 33).
Geçmiş zaman şekillerinin sistemi daha karmaşıktır. Burada kısmen kesişen
birkaç farklı yönlü karşılaştırma vardır; bu da sistemin anlaşılmasını zorlaştır­
maktadır.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 87

En fazla belirgin ve fark edilir olan, preterit ve perfect karşıtlığıdır. (Başka


bir deyişle; kesin geçmiş zaman ve sonuç bildiren geçmiş zaman; gerçek (doğru)
geçmiş zaman ve sonuç bildiren geçmiş zaman), -dı ekli preterit şekli bütün Türk
dilleri için ortaktır, perfectin temelinde ise daha çok -ğan ve -mış ekli farklı şe­
killer yatmaktadır, krş.: AzT. aldım ‘aldım’/almışam ‘ben almışım’; Alt. aldım /
alğanım ~ alğam; Başk., Kaz., Tat. aidim /alğanmin; Gag., TT. aldım /almışım;
Kar. aldım /alğanmin; Kar.-Balk. aldım /alğanma; Kırg. aldım / alğanmin ~ alğa-
mın ~ alğam; K. Kalp., Nog. aidini ~ alğanman; Krm. Tat. aldım/ alğanım; Kum.
aldım /alğanman; Tuv. aldım / alğan men; Özb. aidim /alğanman; Uyg. aidim /
man alğan; Hak., Şor. aldım /alğam (< alğanım); Çuv. ildem /ebe ilne; Yak. illim
/ ılbıppın (ıl-bıtpın) . Yukarıda verilen şekillerin karşılaştırılması, netlik ve önem
dereceleri farklı dillerde değişen, bu değişimin onların adlarına da yansıdığı başka
belirtilere göre de yapılmaktadır, krş.: belirli geçmiş zaman / belirsiz geçmiş za­
man, belli (açık görülen) geçmiş zaman / açık olmayan geçmiş zaman.
-ğan ve -mış ekli şekillerle birlikte, anlatılan geçmiş zaman, sonuç bildiren
geçmiş zaman, öznel (net olmayan) geçmiş zaman, “görülmeyen” geçmiş zaman,
“beklenmedik” geçmiş zaman olarak adlandırılan şahıs ekleri ile -(ı)p eki bulun­
maktadır. Örnekler: AzT. alıbsan, Kaz. alippin, K. Kalp., Nog. alippan, Kar.-
Balk. alıbnıa, Kırg. alıptırmın ~ alıpırmın, ~ alıpmın, Tat. (ağızlarda) baripmin
(bk. Şakirova, 1953: 293), Tuv. aptır men, Trm. alıpdırın, Özb. âlipman, Uyg.
aliptimân, Hak. alıptırbın, Şor. alıptırım. Azerbaycan dilinin gramerini yazanlar,
fiil şekillerinin şahıslara göre çekim sisteminde -(ı)p eki anlatılan geçmiş zamanın
-mış eki geçmiş zamanla tam anlam uyumunun altını çiziyorlar ve aralarındaki
farkın sadece -(i)p ekli şekilde I. teklik ve çokluk şahsının olmayışından kaynak­
landığına işaret ediyorlar (GAzY, 1971:125; aynı zamanda bk. Ahundov, 1958: 7;
Çarıyarov, 1970: 64). Azerbaycan dilinin yazılı yadigârlarında -(ı)p'h şekli -mış'h
şekille karşılaştıran İ. D. Veliyev’e göre bu şeklin temel anlamı, “kendi yokken”-
lik, hareketin gözle görülür olmayışıdır (bk. Veliyev, 1969: 22). A. Hociyev ve
M. K. Mihh’ın bakış açısı da bu doğrultudadır. M. K. Mihh, Nogaycada -(ı)p'h
şeklin şahıs ekleriyle birlikte gerçekte olmayan ve konuşmacının doğruluğundan
emin olmadığı hareketleri (olayları) ifade ettiğini belirtiyor (bk. Mihh, 1954: 151;
A. Hociyev, 1970: 59). Ele alınan şeklin verdiği içerik özgünlüğü, Tuvacanın
gramerini yazanlar tarafından, onun ifade ettiği olayın aniliği (beklenmedikliği),
yenilikleriyle dinleyiciyi sürükleyen ve sık sık birbirini izleyen olayların akta­
rımı şeklinde ele alınır (İshakov-Pal’mbah, 1961: 374; Monguş, 1963: 120). B.
O. Oruzbayeva, Kırgızcada öznel geçmiş zaman şeklinin içeriğine değinerek, bu
şeklin bir zamanlar yapılmış olan eylem hakkında konuşan kişinin katılmadığı
(yer almadığı) tahmin, şüphe, kuşku veya anilik “beklenmediklik”, olayı sonra­
dan kavrama anlamlarını ifade ettiğinin altını çizmektedir (Oruzbayeva, 1955: 25;
Allamuratov, 1964: 29). Azerbaycan dili üzerine çalışan yukarıda adı geçen ya­
zarlar, anlatılan geçmiş zamanın deyişsel özelliğine, onun -/nzy’h şekilden farklı
olarak konuşma dilindeki öncelikli kullanımına da işaret ederler. Farklı görüşlerin
88 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

özetini yaparak ve Azerbaycan dilinde alıp(tır)men tipindeki şekilde birinci şah­


sın yokluğu ve eylemin tahminlik ve beklenmediklik anlamlarının sabit birleşi­
mi gibi olguları göz önünde bulundurarak onun içeriği ile en çok uyum gösteren
adın “anlatılan, gözle görülmeyen geçmiş zaman” olduğu düşünülebilir. Aniliğin,
beklenmedikliğin ifade edilmesi görünmezliğin sonucudur; o, şüpheciliğin ve ka-
nıtlanmamışlığın belirli bir derecesi ile konuşan kişi için yeni olan eylemlerin
anlatımına eşlik eder.

-dı geçmiş zaman şekli, -(a)rdı, -iyordu ve -a edi ( ~ -aydı) şekilleriyle özel
bir karşıtlık grubu oluşturmaktadır. Bunların sınırlandırılmasının temelinde, hare­
ketin nicelik, onun içten doluluğu veya sınırlılığı göz önüne alınır (L. Johanson),
krş.: AzT. aldım ‘ben aldım’, ‘ben aldım (bir veya birkaç kez)7alardım ‘ben alır­
dım (genel olarak)’- “belirsiz imperfect” -/alırdım ‘ben alıyordum (o zamanlar, o
zaman aralığında) “belirli imperfect” (“belirli imperfect” şekli, diğer şekillerden
iki yana eğik çizgiyle ayrılmıştır); Alt. aldım //alıp d’attım (krş.: Tomsk. alçal­
tım)', Başk. aidim //alaynîm (<ala inim)', Gag. aldım /atardım ~ alırdım', Kaz. ai­
dim //ala jatir edim', Kar. aldım /alıp edim', Kar.-Balk. aldım //ala edim', K. Kalp.
aidim/alar edim //alatüğîn edim; Kırg. aldım //alıp catkan elem-, Krm. Tat. aldım
/ alıp edim // ala edim, almakta edim', Kum. aldım // ala edim-, Nog. aidim //ala
edim, alatağan edim; Tat. aidim //ala idim, ala törğan idim; TT. aldım /alırdım //
alıyordum, almaktaydım; Trm. aldım / alardım // alyardım; Özb. aidim / âlardim
//âlayâtğan edim, almakta edim (krş.: EÖzb. ala turur edim); Uyg. aidim /alat-
tim (< alar edim) (bk. Sadvakasov, 1970: 74; benzer durum Azerbaycan Türkçesi
ağızlarında da gözlemlenmektedir: alatdım (< alar idim veya alar turur edim)
‘alırdım’, alıtdı (< alıpdır) ‘aldı’; bk. Şiraliyev, 1957: 109; Rustemov, 1965: 210-
211; 1961: 163-164; İslamov, 1968: 115; krş. Gadjiyeva, Serebrennikov, 1977:
10-11) // alivatkan edim; Hak. aldım / alcangmın ~ alcam // alçatham (<alıp
çathanım); Çuv. ildem // ilettem (< ile-ttem <*ala ertim) (bk. İvanov , 1958: 168;
N. İ. Aşmarin de -ilettem < ile-t (aran) -tem, bk. Aşmarin, 1898: 307, 316; Ben-
zingl959: 746; Gadjiyeva, Serebrennikov, 1977: 8-9); Şor. aldım / alcangım //
alıpçıtkanı (< alıp çıtkanım); Yak. illim / darım. Belirsiz imperfect, genellikle
geçmişte yapılan bir hareketi belirtir. Bununla birlikte, alar (~ alır) edi tipindeki
şekiller sıkça geçmişte gelecek anlamını verir ve koşullu bir dönem için kullanı­
lır. krş.: Kaz., K. Kalp., Nog. alar edim, Kırg. alar elem, Kum. alar edim, Çuv.
ilettem (ile-ttem < * alar ertim) (bk. Aşmarin, 1898: 308 krş. İvanov, 1958: 176)
vs. Bu anlam, kesin gelecek zaman şekliyle eylemin geçmişte yapılması niyetini
bildiren yardımcı fiilin birleşmesiyle de ifade edilir. Örnekler: AzT. alacağdım
(< alacağ idim) , Başk. alacak inini, Gag. alaceydim, Krm. Tat., Kum. alacak
edim, Nog. alayak ediirn, Tat. alaçak idim, TT., Trm. alacaktım, krş.: Kaz., K.
Kalp, almakşi edim. Belirsiz imperfectten farklı olarak belirli imperfectin temel
işlevi, başka bir fiil şekliyle belirtilen eyleme zemin oluşturmaktır, krş.: TT. sen
geldiğinde ben uyuyordum.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 89

Sonuç olarak biz, yukarıda belirttiğimiz geçmiş zaman şekillerinden ve bu


şekillerin edi ile olan birleşimlerinden oluşan karşıtlıkları ayırıyoruz. İkisi ara­
sındaki farklar her şeyden önce tamamen zamana bağlıdır: edi ile olan şekiller
daha önce oluşu ifade ediyor veya eylemin (olayın) tamamen geçmişe ait bir olgu
olarak yerleşmesini sağlıyor. Örnekler: ET. aldım / aldı edim; AzT. almışanı /
almışdım; Gag. aldım / aidiydim, almışım /almıştım; Başk. alğanmin / alğaynim;
Kaz. alğanmin /alğan edim; Kar.-Balk. alğanma /alğan edim; Kırg. aldım /aldım
ele ~ aldı elem, alğanmin /alğan elem; K. Kalp, alğanman /alğan edim; Krm. Tat.
aldım /aldım edi; Kum. alğanman /alğan edim; Nog. alğanman /alğan edim; Tat.
alğanmin / alğan idim; TT. aldım /aidiydim, almışım /almıştım; Özb. alğanman /
alğan edim (krş.: Hak. alğam /alğan polğanî); Çuv. ebe dne / ebe ilneççe; Yak.
ılbıppın / ılbıt etim.
Bulunan malzemelerin analizi ve farklı olguların karşılaştırılması, aşağıdaki
şekilleri çok eski ve tartışmasız bir şekilde ortak Türkçe olarak kabul etmemizi
sağlar: -dı kesin geçmiş zaman, -ğan ve -mış ile biten sonuçlu geçmiş zaman, -a
ile biten şimdiki zaman (şimdiki gelecek) ve -ar eki tahmini gelecek zaman. Bu
şekiller fiil, fiil-isim veya başka oluşumlar olarak bütün Türk dillerinde görülür.
Farklı dillerdeki fulleşme derecelerinin aynı olmamasına rağmen, onların ifade
ettiği dil bilgisel içerik sınırlı ölçülerde değişir. Bu durum, belirtilen yapıların
Türk ana dilinin var olduğu daha eski dönemde uygun bir şekilde ayrıldıklarına
delalet eder.

Başlangıç sistemini yeniden canlandırmadan önce, onların dil bilgisel doğa­


larının özelliklerini ve dil bilgisel olarak gelişme süreçlerinin özgünlüğünü daha
iyi açıklayabilmek için belirtilen şekillerin her biri üzerinde ayrıntılı olarak du­
racağız.

-di Ekli Kesin Geçmiş Zaman


1. Kesin geçmiş zaman şekli birkaç ses bilgisel çeşitliliği bulunan -dı ~ -du ~
-tı ~ -tu ~ -ra eklerinin yardımıyla oluşur.

Bu şekil, belki de birçok başka şekle göre araştırmacıların dikkatini daha çok
çekmiştir ve bu şekil hakkında yayımlanan, özellikle de yakın bir zamana ait olan
yazılar onun doğasıyla ilgili bilinen tüm bakış açılarının derin bir analizini içer­
mektedir (bk. Baskakov, 1951: 206; Kononov, 1951: 112-115; Kuznetsov, 1960:
40). Bu yüzden konuyu en genel düşüncelerle sınırlayacağız.
-di geçmiş zaman şeklinin oluşumu ile ilgili varsayımların niteliğine biraz
basitleştirilmiş bir yaklaşımla yaklaşırsak, bu konu ile ilgilenen Türkologların iki
gruba ayrıldığını söyleyebiliriz: Birinci gruba giren O. Böhtlingk (1851: 210), P.
M. Melioranskiy (1900: LXXI), J. Deny (1921: 1110), C. Brockelmann (1919:
14), W. Bang (1923: 129), K. N. Menges (1958: 505), A. P. Potseluyevskiy (1946:
7),N. K. Dmitriyev(1948: 141), N. A. Baskakov (1951: 205-217), B.A. Serebren­
nikov (1963: 16; İlk başlarda B. A. Serebrennikov -dı geçmiş zamanın belli olma­
90 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

yan iki şeklin birleşimi sonucunda ortaya çıktığını düşünmüştür; bk. 1961: 211);
verilen bu şekli, adlaşmış veya sıfatlaşmış adlara dayandırırlar. İkinci grup ise
bu şekli hareket adları ile bağlamayarak, -di ekini çeşitli yardımcı kelimelere ve
şekil bilgisel belirtilere yaklaştırırlar. Bunlar -dı ekini tur- (bk. Radloff, 1897: 92)
ve i- (idim, idin, idi) (bk. Kazem-Bek, 1846: 182) yardımcı fiilleriyle, -ti zarf-fiil
eki ile (bk. Malov, 1951: 72) veya 3. şahıs iyelik ekiyle (bk. Kononov, 1951: 115)
bağlayan görüşlerdir. Bu şeklin, asıl fiil şeklinden hareket adlarına doğru bir ge­
lişim gösterdiği görüşünü savunan P. İ. Kuznetsov ayrı bir tutum sergilemektedir
(Kuznetsov, 1960: 52). A. G. Biişeev’e göre, Türkçedeki -dı ekinin Evenkçedeki
-çâ ekiyle bir benzerliği vardır ve her ikisi de O. P. Sunik tarafından onarılan eski
*-tay eki şeklinden gelmektedir, fikri varsayılabilir (Biişeev, 1971:385).
Günümüzde I. gruptaki Türkologların haklı olduklarına, dolayısıyla -c/z’li
geçmiş zaman şeklinin ad kökeninden geldiğine kuşku duyanların sayısı çok az­
dır. Bu bakış açısının doğruluğunu savunan ve ek olarak da gösterilebilen kanıtlar
çok ikna edicidir. Her şeyden önce Türk dillerindeki bildirme kipi şekillerinin
gelişmesinde, hareket adlarının temel oluşturduklarını ve böyle bir yolun gayet
doğal ve kurallara uygun olduğunu belirtmek gerekir. Eski yazıtlarda ve bazı çağ­
daş dillerde geçmiş zaman şeklinin koşaçlarla birleşmesinin mümkün olduğu da
dikkate değer bir olaydır: berdi erdi, berdimiz erdi, keldi erdi, yedük erdi vs. Son
olarak da -dı ekinin sıfat olarak kullanıldığı durumları da belirtmek gerekir: keşiş-
di neiîg ‘kesilen şey’ (MK II 224), sasıdı neiîg ‘kötü kokan bir şey’ (MK, III, 265),
yumşadı neiîg ‘yumuşayan nesne’ (MK III 306).
İncelenen şeklin gelişiminin hareket adlarına dayandırılması olasılıktan öte
bir şey olduğu için, ikinci gruptaki Türkologlar tarafından söylenen tahminlere
karşıt olarak kanıt sunmaya gerek yoktur. Ayrıca onların görüşleri eleştirisel çö­
zümlemeden artık geçirilmiştir bile (Melioranskiy, 1900:LXIX; Serebrennikov,
1961: 52).

Fakat -dı geçmiş zaman şeklinin oluşumu hakkındaki sorunun çözüldüğü­


nü ve tartışılmaya değmediğini düşünmek de yanlış olur, -dı geçmiş zamanın ad
kökeninden şüphe duymayan Türkologlar, kesin bir şeklin belirlenmesinde fikir
birliğine varamamışlardır. Bunlardan bazıları ilk örneğin -dik ~ -tık ekleriyle biten
sıfat-fiillerin olduğunu düşünmüşlerdir (O. Böhtlingk, J. Deny, A. P. Potseluyevs-
kiy). Diğerleri -at veya -ıt ’la biten hareket adlarını tercih etmişlerdir (W. Bang, N.
K. Dmitriyev, B. A. Serebrennikov,). Bir üçüncü grup da -dı ~ -tı ile biten hareket
adlarını ilk örnek olarak görmüşlerdir (P. M. Melioranskiy). N. A. Baskakov’un
tahminine göre di ’li geçmiş zaman şekli -dı ile biten sıfat-fiillerden oluşmuştur,
-ıt ile biten hareket adlarını da bunların çeşitlerine dâhil etmiştir (-dik ~ -tık > -dı
~ -tı > -ıt). P. İ. Kuznetsov; O. Böthlingk ve J. Deny’nin bakış açılarında bile çok
önemli fikir ayrılıklarını fark etmiştir. P. İ. Kuznetsov’a göre, J. Deny’nin fikir­
lerindeki özgünlük, -dı geçmiş zaman şeklinin temelini sıfat-fiile değil de -dik
ekli özel fiil şekline dayandırmasından kaynaklanmaktadır (Kuznetsov, 1960:44).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 91

J. Deny’nin bakış açısını savunarak ve bununla birlikte O. Böthligk’in varsayı­


mındaki kanıtlara olan şüphesini dile getirerek, P. İ. Kuznetsov haklı bir şekilde
bu fikri destekleyen Türkologlardan -dik ekli fiil şeklindeki son ünsüzün neden
düşüp başka şekillerde korunduğu sorusuna cevap istemektedir.

Söylenenlerden de anlaşılacağı üzere, -dı geçmiş zaman şeklinin oluşumu


hakkındaki tartışmanın devamında konu bu şeklin ilk örneğinin dış görünüşü ola­
caktır. Aşağıda da bunlardan bahsedilecektir. P. İ. Kuznetsov’un tutumuna bağlı
olarak ve onun J. Deny’nin fikirlerini yorumlamasıyla ilgili bazı anlaşılmayan
noktaları aydınlatmak amacıyla, geçmiş zaman şekli ilk örneğinin dil bilgisel içe­
riği, aynı zamanda asıl fiil şekillerinin hareket adlarına olan ilgisi hakkında kendi
düşüncelerimizi de ifade edeceğiz.

O. Böthlingk’in varsayımına eleştirisel bir yaklaşımla P. M. Melioranskiy,


hiçbir Türk lehçesinde ve hiçbir yazılı yadigârda kıldıkım > kıldTm > kıldım tü­
ründe bir çekilme (kısalma) sürecinden ve bu çekilme sonucu ünlü uzaması gibi
bir oluşum belirtisinden izler olmadığını yazmıştır (Melioranskiy, 1900: LXX).
Gerçekte Türk dillerinde, örnek olarak Oğuz grubuna ait dillerde -dik ile biten
sıfat-fiillerde “k” sesinin kısmen veya tam olarak yitimi gözlenmektedir fakat bu,
ünlüler arası durum uygunluğu etmenlerinin işlevine bağlıdır.
P. M. Melioranskiy’nin, Türk dillerinde son -k sesinin kurallı ve düzenli bir
şekilde düşmemesinin O. Böthlingk’in varsayımını eleştiri açısından zayıf dü­
şürdüğü görüşüne katılmak gerekir. Aslında, dil bilgisel şekillerin oluşumu ve
gelişiminin çoğu zaman uygun ses bilgisel değişimlere değil de kendiliğinden
oluşan bir basitleşmeye bağlı oldukları görüşüne dayanarak P. M. Melioranskiy’e
itiraz edilebilirdi. Fakat o zaman k sesinin neden bazı durumlarda düştüğü, bazı
durumlarda ise korunduğunu izah etmek zor olurdu, -dı ekinin sonundaki çekme
(kısalma) izlerine gelince, onların varlığını reddeden P. M. Melioranskiy, bu ko­
nuda belki de haklı değildir. Manihaist yazılı metinlerde, geçmiş zaman şeklinin
yazılışına ünlü sesin uzunluğu yansımıştır (bk. Le Coq, 1911); bu, görünüşe bakı­
lırsa bir gereksinimdir. Bu durum, -dı eki eski tipinin ünsüzle bittiği tahmininde
bulunmamızı sağlıyor. Eğer P. M. Melioranskiy’nin de haklı olarak belirttiği gibi,
k sesi ek sonu olarak oldukça dayanıklı idiyse ve genel olarak korunabilmişse, o
zaman -dı ekinin sonunda hangi ünsüz vardı ve sonradan kayboldu? Türk dilleri­
nin mukayeseli tarihî ses bilimine göre bu ünsüz büyük bir olasılıkla ğ ünsüzüdür.
Bu, k patlamalı ünsüzünün belli ses bilgisel koşullarda örtüşebileceği tek ünsüz­
dür ve bu ünsüz henüz çok erken bir dönemde düzenli olarak düşmüştür.

Böylece haklı olarak Türk dillerinde -dik ~ -duk hareket adlarının yanı sıra
-dığ ~ -duğ ile biten hareket adlarının da var olduğunu kabul edebiliriz. Bu, P. İ.
Kuznetsov’un, neden -dik şeklindeki son ünsüz düşmüştür ve diğer zaman şekil­
lerinde korunmuştur, sorusuna da cevap olacaktır. Son ünsüz -dik şeklinde değil,
-dığ şeklinde düşmüştür. Hiçbir Oğuz dilinde -dik ile biten sıfat-fiillerde son -k
ünsüzünün önemli bir değişikliğe uğramadığını söylemek yeterli olacaktır, krş.:
92 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

AzTyazdığları mâktublar ‘onlar tarafından yazılan mektuplar’; Gag. yıkanmadık


yemiş ‘yıkanmamış meyveler’; TT. yaktıktan sonra, oturduğunuz yer; Trm. gam
görmedik yiğit ‘gam görmemiş yiğit’. Aynı durum, -dik ile biten sıfat-fiillerin var­
lığına dair izler taşıyan diğer Türk dilleri için de söz konusudur. Örnekler: Başk.
taşlandık ‘bırakılan, terk edilen’, tabildik ‘bulunan’, Tuv. çartık ‘yarım’, kestik
‘bıçak’; Özb. kâldik ‘artık, kalıntı’.

Sonlarında patlamalı ünsüz ve son ünsüz bulunan hareket adlarının arasında


nasıl bir ilişki olduğu ve anlam olarak birbirlerinden ayrılıp ayrılmadıkları henüz
açıklık kazanmamıştır. Muhtemelen bu ilişkinin niteliği, aşağı yukarı -ık ~ -ıık ve
-ığ ~ -ıığ hareket adlarında, -lık ~ -hık ve -lığ ~ -lıığ eki ilgi sıfatlarında vs. olduğu
gibidir. Farklılıkların tam olarak açıklanabilmesi için genel olarak herhangi bir
eski kesite yoğunlaşan özel bir araştırma gerekir. Çünkü çağdaş dillerde bu ve
buna benzer şekiller sadece çeşitli dil bilgisel sınıflara ait olma özelliklerine göre
karşılaştırılırlar, krş.: TT. yazdık ‘yazılmış olan’ ve yazdı ‘o yazdı’, zavallılık ve
zavallı.
Kesin geçmiş zaman şeklinin, sonunda sedalı ünsüz olmadan yani sonunda
gelen ünlüyle de yeniden canlandırılması olasılığını göz ardı etmemek gerekir.
-dı geçmiş zaman şeklinin kökeniyle ilgili olarak sık sık onun çekimi sorunu
üzerinde durulur. Şahıs ekleriyle kullanılan diğer zaman şekillerinden farklı ola­
rak -dı eki aitlik bildiren ad ekleriyle örtüşen ekler alır, krş.: Kum. aldım, aldıfig
ve alaman, alasaıv, Yak. bardım, bardıng ve barbıppın, barbıkkın.
-dı ekinin alışılmamış çekimi onun ad kökeninden gelmesiyle açıklanmak-
tadır. B. A. Serebrennikov, P. Ravil’in düşüncelerine dayanarak bu görüşü biraz
derinleştirmiştir ve ona özgün bir yön vermiştir. O, -dı ekli şekildeki iyelik ekle­
rine dayandırılan özel şahıs son eklerinin varlığını, geçmiş zaman şeklinin hemen
hemen sadece perfect zaman anlamındaki ilk kullanımına bağlar; perfect zaman
anlamını ifade etmek için en uygun şeklin -(ı)t, -tı, -dı ekli fiillerden türeyen adlar
(hareket adları) olduğunun da altını çizer (bk. Serebrennikov, 1971: 109-111).
Fakat sadece perfect geçmiş zamanın tür anlamı değil, gelecek zaman anlamının
gelişmesi için temel teşkil eden çeşitli kip özellikleri de Türk dillerinde fiilden
türeyen adlarla (hareket adlarıyla) ifade edilmiştir. Bundan dolayı -dı geçmiş za­
man şeklinin ve diğer zaman şekillerinin çekimlerindeki farkların sebebinin başka
olması gerekir. Görünen o ki ilk başlarda tek bir çekim tipi olmuştur. Bunun ge­
lişimi de, giriş bölümünde belirtildiği gibi, yüklendik ve iyelik anlamlarını veren
araçların ayrılması yoluyla olmuştur, -dı eki diğerlerinden daha önce fulleşme
sürecine girmiştir ve ona eklenen şahıs-yüklem ekleri basitleştirmeye en fazla
maruz kalmışlardır.

2.1. Çağdaş Türk dillerinde -dı ekinin anlamı; gerçek veya açık, bitmiş, kip­
lik ve tür nüanslarından yoksun bir geçmiş zamandır, -dı eki, hareketin bir kez
ve defalarca, ani ve uzun süreli, söylenme anından hemen önce ve ondan bü­
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 93

yük zaman dilimleriyle ayrı olarak yapılışını ifade eder, -dı eki ile ifade olunan
hareketin bitmişliğinden, onun içten sonuçlandığı ve başka bir harekete zemin
oluşturmadığı durumlarda bahsedilir ( krş.: TT. -iyordu, -ardı ile biten şekiller ve
Özb. -ardi ile biten şekiller). Hareketin bitmiş olmasının ve geçmiş zamanın aynı
şey olmadığı bellidir ve A. N. Tihonov’un (bk. Tihonov, 1966: 111-112) ısrarla
belirttiği di ekli şekli, Rusça’daki fiilin bitmiş türüyle karşılaştırmak için yeterli
gerekçeler yoktur. İncelenen şekil, ona yüklenen anlamların niteliğine göre çok
sıkça fiilin bitmiş türüne benzetilebilir. Fakat bu durum pek çok fiilin sözcüksel
düzeyde hareketin sonuçlanmasını ifade edebilmesiyle açıklanabilir (age., 111).
Kesin geçmiş zaman şekli bazen şimdiki ve gelecek zaman anlamında da
kullanılır (bk. Korkina, 1960: 6; İshakov-Pal’mbah, 1961:369; Abdullacanova,
1973: 16-18). Bu, belirli deyişsel gerekliğe bağlıdır ve şeklin kendi doğasından
kaynaklanmaz. Böyle bir kullanım, çeşitli dillerde çok yaygın olan şekillerin de­
ğişimi veya aktarımı olayının özel bir şeklidir (bk. Bondarko, 1963: 51-60; Kfiz-
kova, 1966: 171-182; krş.: Rustemov, 1964: 70-71). Zaman şekillerinin alışılma­
dık bir metinde, kendilerine özgü olmayan işlevlerle kullanılması ek nüansların
bildirimini mümkün kılıyor; anlatımın ifade gücünü, canlılığını ve renkliliğini
güçlendiriyor, -dı ekinin gelecek zaman anlamında, olumsuzluk bildiren yok ~
yak kelimesiyle kullanımının niteliği farklıdır, krş.: Tat. (ağızlarda) min ıd kadar
yirakka bardımyuk, ‘Ben o kadar uzaklara gitmem’ (bk. Burganova, 1974: 20).
2.2. -dı geçmiş zaman şeklinin tarihi için, onun sıfat olarak kullanılması ve
koşaçlarla birleşmesi hakkındaki yukarıda belirtilen durumlar oldukça önemlidir.
Bu durumlar, bahis konusu şeklin ad kökeninden geldiğini kanıtlar, onun fiil kö­
keninden geldiğini ileri süren varsayımı çürütür.
Özel bir dikkat gerektiren durumlardan biri, kesin geçmiş zaman şeklinin
anlam açısından geçirdiği evrimdir. Preterit (basit geçmiş zaman) anlamının, as­
lında çok erken bir döneme ait olduğunu düşünmemiz için hiçbir engel olmasa da
bu şekil için ezelî olmadığını varsayabiliriz. B. A. Serebrennikov’a göre -dı ekinin
çok eski anlamı, zamanla kaybolmuş kesin geçmiş zamandır. B. A. Serebrenni­
kov, pek çok dilde olduğu gibi Türk dillerinde de kesin geçmiş zamanın periyodik
olarak belirdiğini ve yok olduğunu, şekillerin bir kısmının diğerleriyle yer değiş­
tirdiğini, kesin geçmiş zamanın ortak Türkçe şeklinin yerini ayrı ayrı gruplarda
veya bölgelerde kullanılan şekillerin aldığını düşünmektedir (bk. Serebrennikov,
1961:163; 1971: 111).

Kesin geçmiş zaman şeklinin ilk anlamını bulup ortaya çıkarırken eski ve
çağdaş Türk dillerinde -dı eki herhangi bir kesin geçmiş zaman izi bulunmadığını
da unutmamak gerekir; fiil şekillerinin dil bilgisel içeriğinin en muhtemel evrim
yolu türden zamana doğrudur. Bunun tersi ise söz konusu değildir.
94 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

-a Ekli Genel Şimdiki Zaman


1.1. Genel şimdiki zaman şekli, eğer kendisinin karşılaştırıldığı zarf-fı i İlerin
benzer şeklinin eski yazılı metinlerde -z ve -ıı ile biten zarf-fıillerle aynı sırada
olduğu sayılmazsa, değişmeyen bir tekdüzelikle ayrılır. Ünlülerin çok çeşitli olu­
şunun herhangi bir dil bilgisel nüansın bildirimiyle bağlı olup olmadığı ya da ünlü
uyumu etkisinin sonucu olarak lehçe farklılıkları niteliği taşıdığı tam olarak açık
değildir. Sonuncu fikir daha inandırıcıdır. Şöyle ki benzer durum birkaç şekilde
gözlemlenebilir (krş.: barar- barır- barur -barap -barıp -banıp -bardam -bardım-
bardum ). Bu şekillerin lehçe paylaşımının aynı olmayışı hem en yeni hem de eski
filolojik çalışmalarda belirtilmiştir. Örnek olarak, Kitâbü’l-İdrâk eserinin yazarı;
“Türkmenlerin” kesin geçmiş zaman ekini kesreyle telaffuz ettiğini, o sırada “di­
ğer Türklerin” onu daha farklı, yani kendisinden önce kesre veya fetha olursa
kesreyle, önceki hecede ötre bulunuyorsa ötre ile telaffuz ettiğini belirtmiştir (bk.
Melioranskiy, 1900: XXX). Mehdi Han da tahminen bunun aynısını, fakat “Ru­
meli Türklerinde” yazı dili kurallarına uyulmadığı kaydı ile belirtmiştir, krş.: bil-
düm, aldum (bk. Mabânî’l- Lughat, 64). -z/’nin ünlüsünü sadece fetha gövdenin
işareti olduğu durumlarda dikkate alan Mahmud Kaşgarlı, şu sınırlamaları tespit
eder: Türklerde bardım, Oğuzlarda ve diğerlerinde bardam, Argularda bardıım
(bk. Atalay, 1941: 139-140).
1.2. Yakutça’da -a ve -(a)r ekinin bir çekim tipinde yer alması, O. Böhtlin­
gk’i onların gelişiminin aynı bir ilk örneğe dayanması olasılığı ile ilgili bir düşün­
ceye götürmüştür (bk. Böhtlingk, 1851: 204; aynı zamanda bk. Râsânen, 1957:
217) ve bu eklerden ilkinin (-a) genel Türkçe kapsamında ikinci ekin (-ar) değişik
bir şekli olarak incelenmesinde belirli bir rol oynamıştır (Kononov, 1960:209).
Bazı Türk dillerinin ağızlarında yer alan bir olgunun -a ekinin -(a)r eki ile yakın­
lığına delalet ettiğini hemen belirtmek gerekir; bu olgu, -(a)r ekinde son -r’nin
düşmesidir, krş.: Başk. (ağızlarda) barım (< barîrim) ‘giderim’, kürım (<kürırım)
‘görürüm’ (bk. Bayeva, 1959: 36) Kar. (Kırım ağızlarında) alîm (<alırım) ‘alı­
rım’, kelim (< kelirim) ‘gelirim’ (bk. Prik, 1976: 46); Kar.-Balk. barıma (< barır-
ma) ‘giderim’ (bk. Urusbiyev, 1963: 187); Kum. (ağızlarda) alıman (<alırman)
‘alırım’, göriimen (<görürmen) ‘görürüm’ (Dmitriyev, 1940:96); Tat. (ağızlarda)
barım (<barirmin) ‘giderim’ (Mahmutova, 1974: 41); Özb. (ağızlarda) bârâman
(< bârarmdn) ‘giderim’, kSlasân (katarsan) ‘gelirsin’(Gafurova, 1962: 17). Ama
yine de -a ekinin -a(r) ekinden gelişmesi hakkındaki fikri kabul etmek zordur
çünkü onların dil bilgisel içeriğinde ve tarihî kaderinde olan belirgin ayrılıklar
ortadadır. Sondaki r' nin düşmesi birçok şekillerde (yönelme hâli, çokluk şekli
vs.) gözlemleniyor ve hemen hemen bütün Türk dillerinde -az veya çok derecede-
izlenebiliyor. Ama bu her zaman yeterince açık bir şekildedir çünkü bu düşüş iz
bırakmadan olmuyor. Kısalmış şekillerde sık sık dar ünlüler kullanılır ve gerekli
uygunluk ortaya çıkar. Diğer taraftan, oluşum bakımından farklı olan şekillerin
tek bir çekim tipinde birleşmesi Türk dillerinde “sakıncalı” değildir ve Yakutça-
mn bu açıdan özel bir yer alacağı sanılamaz.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 95

-c/’lı şeklin -ğay (-ğay > -ğa> -a) gelecek zaman şeklinden çıktığı fikrine
(bk. Mansuroğlu, 1958: 183) de katılmak mümkün değildir. Bu fikir sadece anlam
açısından değil, aynı zamanda ses bilgisel açıdan da büyük engellerle karşılaşır,
-cz’lı ve -ğay’h şekiller ilk metinlerde bilinmektedir. Bu metinlerde onların an­
lamları belirli noktalarda kesişmektedir (krş.: istek anlamı) fakat onlar tamamen
örtüşmemektedir. Örnek olarak, -ğay eki hiçbir zaman şimdiki zaman anlamında
kullanılmamıştır. Aynı zamanda onun ayırt edici özelliği, zarf-fıil işlevinden yok­
sun olmasıdır.
Son zamanlarda -a’lı şeklin çekimli fiil şekilleri terkibine girmesinin zorunlu
koşulunun bu şekli turur yüklem bağıyla kullanılması olduğu fikri birkaç kez söy­
lenmiştir (bk. Baskakov, 1975: 66). Türkologların elinde -a’lı şeklin her üç şahısta
(1., 2. ve 3. şahısta) turur bağıyla birleşim geleneğinin kısmen eskiliğini doğru­
layan olgular bulunsa da genel şimdiki zaman şeklinin gelişme yolunun özellikle
böyle olduğu konusunda inandırıcı kanıtları yoktur, turur bağı ve diğer yardımcı
fiillerle oluşan benzer birleşimler, hemen hemen tüm Türk dillerinde izlenen ke­
sin şimdiki zaman şekillerine esas teşkil etmiştir, krş.: Kırg. baratam (< bara
çatanı) , Kum. bara turaman, Nog. bara yatırman, TT. gidiyorum, Özb. bârayap-
man ‘gidiyorum’ (şu anda).22 Altayca, Türkmence, Hakasça, Çuvaşça ve Şorcada
bu şekiller genel şimdiki zaman anlamını almıştır. Oysa bu dillerin birçoğunda
kesin şimdiki zaman anlamında başka oluşumlar kullanılmıştır, krş.: Alt. baradım
(genel şimdiki zaman) ve barıp d’adım (kesin şimdiki zaman), Trm. yazyarın ve
yazıp yatırın, Hak. paradırbın ve parçam ~ parıpçam, Şor. paradırım ve parçam
(parıp çatanı). Böylece, bara turur men, bara yatır man şekilleri, baraman şekli­
ne göre ikincildir ve etimolojik olarak onlarla aynı değildir.

2.1. Oğuz grubu ve diğer birkaçı dışındaki çağdaş Türk dillerinde -cz’lı şe­
kil bildirme kipi çekim tipine girer ve şimdiki-gelecek zaman anlamında kulla­
nılır. Örnekler: Başk., Kar., Kırg., Tat. baram, Kaz. haramin, Kar.-Balk. barama,
Kum., Nog. baraman, Özb. baraman, Uyg. bariman, Yak. harabın 'giderim
Başk. barahinğ, Kaz., Nog., Tat. barasing, Kar. baras, Kar.-Balk. barasa, Kırg.
barasınğ, Kum. barasan, Özb. bârasan, Uyg. barisan, Yak. barağın, ‘gidersin’;
Başk., Kum., Tat. bara, Kaz., K. Kalp., Nog. baradi, Kar., Kar.-Balk. baradi,
Kırg. barat, Özb. baradi, Uyg. baridu ‘gider’. Böyle olmakla beraber; Başkurtça,
Kazakça, Tatarca, Özbekçe ve Uygurcada -cz’lı şeklin kesin gelecek zaman anla­
mında kullanılma eğilimi görülür.

Oğuz grubu dillerinde, şimdiki veya şimdiki-gelecek zaman anlamında baş­


ka şekiller kullanılmıştır. Bununla birlikte, yazılı kaynakların verilerine dayana­
rak -a ekinin Eski Oğuz dillerinde de şimdiki-gelecek zaman anlamında işlevi ile
ilgili bir sonuca varılabilir. E. A. Grunina, 13-16. yy. Türkiye Türkçesinin yazma

22 A. Hociyev’e göre Özbekçede kesin şimdiki zaman temelinde -a ekli şekiller değil, -(i)p
ekli şekille yardımcı fiilin birleşimi durmaktadır: bârayapti < bârayâtipti < bârip yâtipti
(bk. Hociyev, 1961:444-448)
96 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

eserlerini inceledikten sonra özellikle böyle bir sonuca varmış, -a’h şeklin Eski
Türkiye Türkçesinde her şeyden önce zaman anlamında olduğunu ve bu şeklin
kip anlamlarının ilgili metinden kaynaklandığını belirtmiştir (bk. Grunina, 1966:
84, 89). Sonuç olarak Oğuz dillerinde Özbekçede meydana gelen sürece karşıt bir
şeyler gözlemleniyordu: -a(r) Tı şekil, -a’h şeklin yerine geçmiş ve bildirme kipi
çekim tipinde onun yerini almıştır.

Çağdaş ve Eski Türk dillerine ait malzemelerin karşılaştırmalı olarak özet


sonuçları, G. F. Blagova’nm, Özbekçeyle ilgili olarak, -a'h şeklin şimdiki za­
manda kullanılma anlamının kısmen daraldığı konusunda (bk. Blagova, 1958: 94)
vardığı sonuçlara genel bir nitelik verilmesini sağlar.

2.2. -a ekinin dil bilgisel yapısı hakkındaki soruya geçerken, onun sade­
ce şimdiki veya şimdiki-gelecek zaman fiil şahıs şeklinin değil, aynı zamanda
zarf-fıil olarak, ‘hara bara’, ‘keta kelâ’ tipli tekrar birleşiminin parçası olarak
bilindiğini, bunun dışında, fiilden türemiş tümleç görevini yerine getirdiğini ha­
tırlatalım.

-a ekinin dil bilgisel doğasının ortaya çıkmasında önemli olan nokta, onun
sık sık dolaylı fiil oluşumlarının bir parçası olmasıdır. Burada bahis konusu; kendi
başına, yardımcı fiil olmadan ne ‘verbum fınitum’ ne de zarf-fıil olarak yorumla-
namayan kalıp şekildir. Çekimli şekil, şahıs yüklem eklerinin bulunması ile ay­
rılır. Getirilen örneklerde bu eklerin kullanılması imkânsızdır. Zarf-fıile gelince,
bu, asıl eylemi tamamlayan veya ona eşlik eden bağımlı, ikincil eylemi ifade eden
bir şekildir. Dolaylı fiil oluşumlarındaki -a eki ise bağımlı değil, müstakil eylemi
ifade eder ve yardımcı fiil ona ‘sadece nicelik özelliğinin tamamlayıcı ayrıntısını’
(bk. Dmitriyev, 1940: 142) verir. ‘Belirli imperfecf oluşumundaki -a’h şekilde
de durum tahminen böyledir. krş.: Kum. bara edim (> baradım), Tat. bara idim
‘gidiyordum’; Kum. bara ediiîg (> baradıng), Tat. bara idııîg ‘gidiyordun’; Kum.
bara edi (> baradi) , Tat. bara idi ‘gidiyordu’.
Bunun dışında -a’h şekil, ikincil addan türemiş hareket adlarının, ikincil sı-
fat-fiil ve zarf-fiillerin terkibine de girer: AzT. yazılası yazılması gereken şey’,
yazacağ ‘yazması gereken kişi’, dıırarağ ‘kalkarak’; Alt. [çeten ‘içen’, baratan
‘giden’; Kaz. keletin ‘gelen’; Kırg. ayta tıırğan ‘konuşan’; K. Kalp, cazatüğin
‘yazan’; Tat. (ağızlarda) alatiğin ~ alatağan ~ alatân ‘alan’ (bk. Tumaşeva, 1969:
23-25); Trm. senden gizlap oturaşi zat yök ‘senden saklayacak bir şey yok’ (bk.
Borcakov, 1970: 74; Şçerbak, 1977: 171); Trm. (ağızlarda) baradıran ‘giden’ (bk.
Maşakov, 1949: 14); Şor. para turğan, para çörgen ‘giden ’; Özb. bârayâtkan ‘gi­
den bâradiğan ‘gitmesi gereken kişi’.
Daha sonra, -a ekinin ayrılma ve görevse! dönüşümü sonucunda oluşmuş
çok sayıda edat ve zarfın bulunduğunu belirtmek gerekir (bk. Gulyamov, 1954:
14-15). krş.: ET. aşa ‘geçe’ aylana ‘çevresinde, etrafında’, basa ‘sonra’; Trm.
göra ‘göre, gereğince, yüzünden, sebebinden’, baka ‘bakımdan, yönünde’; Özb.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 97

yaraşa ‘uygun olarak’yana ‘yine’, kayta, kaytadan ‘yeniden’, kiya göz ucuyla’;
Ç\x\'.pula ‘yüzünden, sayesinde’, kaz’a ‘boyunca’ s 'ide ‘...e kadar’; Şor. ala' -den
beri, o zamandan itibaren’, ajıra ‘geçe, üstünde’, şığara ‘boyunca’, kire ’-de, için­
de, içine'. Verilen örneklerin sadece -a ekinin asıl zarf-fıil görevinde kullanılması
koşuluyla meydana gelebileceği açıktır. Onların bir çoğu eski yazılı kaynaklarda
görüldüğü için -a’lı şeklin zarf-fıil görevinin çok eski olduğundan şüphe edilme­
mesi gerekir.

-a eki, çok eski hareket adlarına kadar uzanır; bu hareket adları, bir taraftan
şimdiki zamanın şahısh fiil şekli için temel teşkil eder, diğer taraftan kendi başına
veya vasıta (ile) hâliyle zarf-fıil görevi kazanır. Bilindiği gibi, -a’h şeklin vası­
ta hâli ekiyle birlikte zarf-fıil olarak kullanımının izleri Yakutçada korunmuştur;
Yakutçada «’li şeklin yanı sıra çıkış şekli de görülmektedir, krş.: körön ‘görerek’,
oloron ‘oturarak’, baran ‘giderek’, büteren ‘bitirerek’, bayan ‘zenginleşerek’, bi­
len ‘bilerek’. Bu tür şekillerin ortaya çıkışını, Yakutçanın tarihinde önemli rol
oynamış olan Moğol dillerinin etkisi gibi açıklamak pek mümkün değildir. Şöyle
ki n, diğer Türk dillerinde bazı zarf ve edatların terkibinde de bulunmaktadır.
Çeşitli zarf-fıillerin vasıta çekim hâli şeklinde olması da dikkat çekicidir, krş.:
EÖzb. barmay, barmayın ‘gitmeyerek’; Çuv. pırarağân ‘giderek’, ‘hareket ede­
rek’. İfade edilen fikirler de hesaba katılarak şöyle düşünülebilir: Başlangıçta, -a
eki hareket adlarının şahısh fiil şeklinin temeli niteliğinde ve zarf-fıil niteliğinde
kullanımı arasında dıştan bir fark olmuştur. Sonradan -n’nin eklenmesi seçmeli
nitelik taşımış ve neticede bu fark tamamen kaybolmuştur.

-a(r) Ekli Tahmin Bildiren Gelecek Zaman


Tahmin bildiren gelecek zaman ekinin, birbirinden ünlüler ile ayrılan birkaç
çeşidi bilinmektedir: -r (-yur) , -ar, -ır (ir) , -or, ur (ör) .
İlk çeşit, gövdenin ünlüyle bittiği durumlara özgüdür, krş.: EOğ. sözlayür
‘söyler’ (AQJB 32); Başk. başlar (başla-r) ‘başlar’; Kaz., Kar., Kar.-Balk., Nog.,
Özb., Uyg. karar (kara-r) ‘bakar’.

İkinci çeşit, fiil gövdesinin ünsüzle bittiği durumlarda ya üstün bir biçimde,
ya da tek olası varyant olarak kullanılır, krş.: Kaz. tabar ‘bulur’, türar ‘durur’,
kaynatar ‘kaynatır’; Nog. barar ‘gider’, toltirar ‘doldurur’; Trm. akar ‘akar’,
durar ‘durur’; Uyg. kelar ‘gelir’, öler ‘ölür’, aylinar ‘döner’; Hak. parar ‘gider’,
polar ‘olur’, piler ‘bilir’. Başkurtçanın ağızlarında -ar’ın kök fiillere, -ir çeşidi-
ninse kök ve türemiş fiillere eklendiği kaydedilmiştir (İşbulatov, 1959: 130-131).
Türkiye Türkçesinde -ar, özellikle tek heceli gövdelere özgüdür.
Üçüncü çeşit bütün Türk dillerinde görülmez ve onun meydana çıkma ko­
şullarını net bir şekilde belirlemek mümkün değildir.23 Başkurtçada ö (o) dışında,

23 N. K. Dmitriyev’le krş.: “Bazı yazarlara göre -ıp —ip eki r vel ile biten fiil köklerinden sonra
özellikle sık görülür.” (Dmitriyev, 1940:101). Geniş ve dar ünlülü çeşitlerin dağılımıyla
98 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

bütün ünlülerle bulunan tek heceli ve çok heceli gövdeler bu eki alabilir, ör: aytır
‘söyler’, tabir ‘bulur’, birır ‘verir’, kilir ‘gelir’, kürlr ‘görür’. Tuvacada yuvarlak
olmayan geniş ünlülerin bulunduğu bütün gövdeler ve yuvarlak olmayan dar ün­
lülerin bulunduğu bazı gövdeler bu ekle kullanılabilir, krş.: alır ‘alır’, kelir ‘gelir’,
bilir ‘bilir’. Tatarcada her türlü ünlüyle biten fiil gövdeleri bu eki alabilir, krş.
barir ‘gider’, bıılir ‘olur’, kötilır ‘kurtulur’. Gagavuzcada ve Karaimcede bu çeşit,
aslına bakılırsa geniş ünlü alan çeşidin seçmeli bir varyantı olarak görülür, krş.:
Gag. alar ve alır ‘alır’; Kar. bararvc barır ‘gider’. Bununla beraber Karaimcede,
Türkiye Türkçesinde olduğu gibi geniş veya dar dudaklanmayan ünlü çeşitliliği
seçiminin gövdedeki hece sayısına olan belirli bir bağımlılığı gözlemlenmektedir.
Dudaklanan geniş ünlünün bulunduğu çeşit Altaycada görülmektedir. Bu çe­
şit ünlülerin dudak uyumunun uygun tipi çerçevesine tamamen uyar, krş.: barar
‘gider’, körör ‘görür’, konor ‘konaklar, geceler’, bolor ‘olur’.

Son çeşit, aşağı yukarı bir önceki gibi, yani ünlülerin dudak uyumunun ku­
rallarına göre, bu uyumun bu veya başka bir dilde ortaya çıkmasının özelliklerine
uygun olarak ayrılır, ör.: Başk. tötör ‘yakalar’, koldoror ‘güldürür’, kunir ‘gece­
ler, geceliyor’; Kar.-Balk. turur ‘durur’, körür ‘görür’. Gagavuzca, Karaimce ve
Kumukçada bu çeşit, İkinciyle (-ar) çok sık yer değiştirebilir, krş.: Gag. götürür
ve götürür ‘götürür’; Kar. tolur ve tolar ‘dolur’; Kum. bolur ve bolar ‘olur’.
1.2. N.K. Dmitriyev; Azerbaycan, Kumuk, Türkmen dilleri malzemelerine
dayanarak ses bilgisel varyant olan -ır, -ur eklerinin ve -ar ekinin ilk başlarda
farklı anlamları olduğu düşüncesini ileri sürmüştür, -ır, -ur ekleri şimdiki zamanı,
-ar eki gelecek zamanı ifade etmiştir (bk. Dmitriyev, 1940: 100). krş.: AzT. gedir
‘gidiyor’ yazır ‘yazıyor’, gedar ‘gider’, yazar ‘yazar’. Benzeri ve daha kesin bir
fikir daha önce P. M. Melioranskiy tarafından söylenmiştir: P. M. Melioranskiy,
şöyle yazmıştır: “(j—) şeklinin bazen gelecek zaman olarak da, (>—) ekli şeklin
ise sadece şimdiki zaman olarak kullanıldığı konusunda tahmini bir fikir yürüt­
mek mümkündür.” (Melioranskiy, 1900: LXV). Altayca Grameri'nin yazarları,
çağdaş Türk dillerinde gelecek zaman ekinin varyantları sorununa değinerek on­
lar arasında herhangi bir anlam farkı bulunmadığının altını kesin bir şekilde çiz­
mişlerdir (GAY, 1869: 68).
Geniş ve dar ünlüsü bulunan şekillerle ilgili N. K. Dmitriyev ve P. M. Me­
lioranskiy’nin tutumları arasındaki ilke farkı şudur: P. M. Melioranskiy, iki çeşit
arasında belirli anlam farkları bulunduğuna işaret eder. N. K. Dmitriyev ise dikka­
ti, iki farklı şeklin tarihî süreç içerisinde örtüşmesinin bir yeri olduğuna odaklar.
Altayca Grameri'nm yazarları, N. K. Dmitriyev ve P. M. Melioranskiy’den farklı
olarak, Türk dillerinde gelecek zaman ekinin varyantları ile ilgili gerçek durumun
tespitiyle yetinirler.

ilgili daha geniş bilgi için bk. Gurinina, 1976: 94-98. G. Doerfer, tahminî gelecek zaman
ekindeki ünlü farklılıkları ile ilgili bulunan açıklamaları kısaca yorumlamıştır (bk. Doerfer,
1976: 47-48).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 99

Eski yazılı metinlerin ve çağdaş Türk dillerinin analizi, N. K. Dmitriyev’in


bakış açısını onaylayan olgular vermemektedir. Tam tersi, Azerbaycan dilinde
geniş ve dar ünlülerin bulunduğu çeşitlerin anlam farkının genel Türkçede kö­
künün olmadığı ve dar ünlülü çeşidin özel yapısıyla açıklanabileceği konusunda
inandırıcı deliller ortaya çıkar. Bu çeşit; Türkiye Türkçesi, Gagavuzca ve Halaç-
çada kesin şimdiki zaman şekilleriyle bir sırada durur, krş.: TT. alıyorum (< alı
- ala + yoranım) ‘alıyorum’ (şu anda), ‘geliyorum’ (şu anda) (bk. Foy, 1903:
159; Brockelmann, 1916: 205; krş.: Korş, 1907: 8, 16; Bang, 1918: 1-20)24; TT.
(ağızlarda) geliyom - geliym ~ geliyrim - gelörum (bk. Eckmann, 1941: 156;
Caferoğlu, 1943: 51, 71, 85, 105; Aksoy, 1945: 156; Kakuk, 1958; 247); AzT.
(ağızlarda) alıyom ~ alıyam ~ alıyam - galiyöm - galiyam (bk. Rustemov, 1964:
54-56; 1966: 38-40); Gag. alerım (< alı + yerim < alı ~ ala + yoranım) (bk.
Pokrovskaya, 1964: 179); Gag. (ağızlarda) alıyom ~ alıym, geliyom - geliym -
geliym -geliyrim (bk. Dmitriyev, 1962: 255-256; Drimba, 1963: 85; Amanijolov,
1964: 264; Tukan, 1965: 8, 9, 15; Zajaczkovvski, 1966: 18, 49); Hal. kâl(i)yorum
(bk. Doerfer,: 296). Ermeni-Kıpçak metinlerinde bulunan durumu da karşılaştırı­
nız: satir (< satayır < sata yorır) ‘satıyor’, alır siz (< alayır siz < ala yorır siz)
‘alıyorsunuz’ (DPY, 411) Kesin şimdiki zaman şeklinin oluşumu yeterince erken
döneme aittir, bk. Kıssa-yı Yusuf'ta: karıdan gelding kançaru gedayorsun ‘nereden
geldin, nereye gidiyorsun?’ (bk. Brockelmann, 1917: 32).
E. A. Grunina’ya göre, “Azerbaycan dilindeki -ir, -ıı; -Ur, -ur eki şimdiki
zaman, Türkiye Türkçesindeki -iyor tipli şimdiki zamanla sadece işlevsel olarak
bağlıdır.” (Grunina, 1976: 99) O, Azerbaycan dilinde şekillerin ayrışımı olduğu
tahmininde bulunmuştur: Geniş ünlülü şekil, tahmin bildiren gelecek zaman an­
lamım kazanmış, dar ünlülü olan şekilse ilk baştaki anlamını korumuştur. E. A.
Grunina, diğer Türk dillerinde geniş ve dar ünlüsü olan eklerin anlamca ayrışması
örneklerine dayanarak kendi pozisyonunu sağlamlaştırmıştır, krş.: Kaz. jür ‘yürü­
yor’ ve jürar ‘yürür’; Tuv. tur ‘duruyor’ ve turar ‘durur’, çıdır ‘yatıyor’ ve çıdar
‘yatar’; Trm. dür ‘duruyor’ ve durar ‘durur’ (age., 100; 1975: 27; İshakov, 1956:
304-313; Rassadin, 1978, 187-193).
Gerçekten de Azerbaycan dilinin 14-18. yy. a ait yazma eserlerinde geniş ve
dar ünlülü şekiller ciddi bir biçimde ayrışmamıştır (bk. Ragimov, 1957: 8-9) fakat
onların sonraki ayrışımı, kendiliğinden değil ağızlarda alıyor (alı-yoı; ala-yor)
galiyor (gali-yoı; gala-yor) tipli birleşik yapılardan -ır eki şimdiki zaman şekli­
nin oluşum sürecinin etkisi altında gerçekleşmiştir. Altayca, Kazakça, Tofalarca,
Tuvaca ve diğer dil örnekleri hususunda, onların fiillerden (dört fiilden) özel grup
oluşturduklarını görüyoruz. Bu fiiller, hem bağımsız olarak hem de genellikle
önemli değişikliklere uğramış yardımcı, ek unsur niteliğinde kullanılırlar, krş.:

24 Oğuz dillerindeki kesin şimdiki zaman şeklini F. Korş yat- yardımcı fiilinin geniş zamanı
ile -a ekli şeklin, W. Bang ise tur- ~ dur- yardımcı fiilinin geniş zamanı ile -a ekli şeklin
birleşimine götürür.
100 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Alt. barat, Tof. bardın, Özb. baradi (<bara turur) ‘gidiyor’. Şimdiki zamanın
birleşik yöntemle ifadesinde esas araçlardan birisi olarak bu fiiller tek başına da,
tam veya kısalmış şekilde gereken anlamda kullanılırlar. Sırası gelmişken, Türk-
mencede otır ‘oturuyor’ ve ‘oturur’,yatır ‘yatıyor’ ve ‘yatar’ anlamlarına gelmek­
tedir. Diğer bir taraftan, dür türünden kısalmış çeşitler de gelecek zamanı ifade
edebilirler: bâr ‘gider’, bör ‘olur’ (bk. GTY, 1970: 64, 276).

Böylece, herhangi bir durumda çağdaş Azerbaycan dilindeki alır, galir şe­
killerini doğrudan alıyor, galiyor şekillerinden gelişmiş (bk. Korş, 1907: 13, 17:
Potseluyevskiy, 1975: 162; Hıdırov, 1971: 48) veya kısalmış ağız varyantlarının
etkisi altında anlam ayrılığı kazanmış olan ikincil oluşum olarak değerlendirmek
gerekir.

G. Doerfer, r ile kullanılan ünlülerin çeşitliliğini farklı anlamlar ifadesiyle


bağlamak gibi özgün bir denemede bulunmuştur. O, “mekân tanzörleri” (Raum-
tensoren) diye adlandırılan varsayımı ileri sürmüştür. G. Doerfer’in varsayımının
özü şudur: u, a, ı ünlüleri, Genel Türkçenin gelişim aşamalarının birinde eylemin
mekândaki yönünün verilme aracı olarak ayrılmıştır; u- öznenin anlamında ger­
çekleşen eylem (“inversal” veya geçişsiz), a- özneden başka bir tarafa yönelen
eylem (“adversal” veya geçişli), z- özneden yönelen ve tekrar ona dönen eylem
(“reversal” veya medial) için kullanılmıştır. Doerfer’in belirttiği üzere, başlan­
gıçtaki sistem daha sonraları bozulmuş ve ünlü kullanımının farklı tipleri karışık,
anlam farklılığının açık belirtileri olmadan kullanmaya başlanmıştır (bk. Doerfer,
1972: 332).

G. Doerfer’in kendi belirlemesine göre son derecede soyut, akla yönelik


(“extremely speculative”) olan bu varsayım aşağıdaki düşüncelerden dolayı kabul
edilemez: İlk önce, eski ve çağdaş Türk dillerinde eylemin yönü kip şekilleriyle
verilir, bu şekillerin şekil bilgisel ekleri (-1, -n, -ş vd.) ana dil dönemine kadar uzar.
u, a ve ı ünlülerinin kip şekillerinin sınırlandırılmasına katıldığını gösteren gü­
venilir olgular yoktur. İkincisi, ünlü kullanımının varyantlaşması, sadece tahmin
bildiren gelecek zaman şekliyle sınırlı değildir, krş.: ET. bardum-bardam -bardım,
banıp -barap-barıp, baru-bara-barı. Artı, bu varyantlaşma asıl ad şekillerinde
de sıkça görülmektedir, ör.: ET. anung-anaiîg-anıng ‘onun’, kapuğ- kapağ- kapığ
‘kapı’. Ünlü kullanımının varyantlaşmasının dil veya ağız ayrılmasının bildiri­
mi olduğu durumlar özellikle dikkat çekicidir, krş.: ET. kısğaç, Tuv. kıskaç, TT.
kıskaç, Gag. kıskıç, Nog. kîskış ‘kıskaç, kerpeten’; ETT. altım, altın, Tof. altan
‘altın’, Yak. altan ‘bakır’. Asıl ad şekilleriyle eylemin mekân yönünün verilmesi­
nin söz konusu bile olmayacağı açıktır.
G. Doerfer’in r’nin ünlüyle kullanış varyantlarının farklı anlam ifadesiyle
bağlı olduğu konusundaki fikrine olumlu yaklaşan E. A. Grunina, farklı anlam­
larla ilgili kendi yorumunu sunmuştur: Dar ünlülü şekiller uzun süreli veya tek­
rarlanan eylemi bildiren geçmiş zaman (// aynı zamanlılık), geniş ünlülü şekiller
geçmişte gerçekleştirilmiş fakat etkisi devam eden eylemi bildiren geçmiş zaman
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 101

(// daha önce olma) anlamına gelir (bk. Grunina, 1976: 104; 1975: 31). E. A.
Grunina varsayımının çıkış noktası G. Doerfer’in varsayımındaki ile aynı oldu­
ğundan, yukarıda söylenilenlerin hemen hemen tamamı ona da aittir.
Önceki açıklamalar, tahmin bildiren gelecek zaman şeklinde ünlü kullanımı­
nın varyantlaşmasının sadece ses bilgisel nedenlerle açıklanmasının kolay olma­
dığını gösterse de, bu tür açıklamalar az veya çok derecede tatmin edici sayılabilir,
şöyle ki eski ve çağdaş Türk dilleri olgularıyla sert bir çelişkiye girmez. Ses bilgi­
sel nedenler derken, biz sadece daha sonraki hece ünlülerinin ilk hece ünlüsüyle
uyumu tiplerinin çeşitliliğini değil, (krş.:Bombaci, 1952; 98-99) gövdenin yapısal
özelliklerini de kastediyoruz. Onların önemli bir kısmı (isimden türemiş -a ve -la
fiil gövdeleri) geniş ünlüyle bitiyordu ve bu durumda, yavaş yavaş kullanımdan
çıkmaya başlamış olan -yur (krş.: sanayur, oynayur, başlayur) çeşidi dikkate alın­
mazsa, tahmin bildiren gelecek zaman ekinin ünlü kullanımı sık sık değişikliğe
uğramıyordu (krş.: sanaı; oynar, başlar). Bu durum, bazı Türk dillerinde tahmin
bildiren gelecek zaman ekinin ünlü kısmının daha sonraları geniş ünlüye sahip
olan varyant temelinde yapılmasında belirli bir rol oynayabilirdi. Sonuç olarak,
çağdaş Türk dillerinde farklı tipli ünlüsü bulunan tahmin bildiren gelecek zaman
şekillerinin tespit edilmiş farklılığının nasıl meydana geldiği önemli değildir. Bi­
zim için ilke anlamı taşıyan şey, sadece tiplerin çeşitliliğinin anlamsal olarak bir
koşula bağlı olmayışıdır.
Tahmin bildiren gelecek zaman şeklini oluşturan ekin en eski varyantını (ar-
ketipini) onarırken önce ünlünün ne olduğu - bitiştirici bir unsur mu yoksa ekin
terkibine mi dâhil olduğu -sorusunu yanıtlamak gerekir. Son fikir daha inandırı­
cıdır. Şöyle ki bazı Türk dillerinde ünlü uzamasının ortaya çıkışı fiil gövdesine
gözden geçirdiğimiz ekin eklenmesiyle bağlıdır, krş.: Alt. biçir (biçi-ir) ‘yazar’,
toktör (tokto-or) ‘durur’, işler (işte-er) ‘çalışır’; Tuv. tarîr (tarı-ır) ‘eker’, bodâr
(boda-ar) ‘düşürür’, çorûr (çoru-ur) ‘yürür, gider’; Trm. okâr (oka-ar) ‘okur’,
ışlâr (ışle-âr) ‘çalışır’; Hak. oynir (oyna-y-ar) ‘oynar’, uzir (uzu-y-ar) ‘uyur’.
Tabii ki kullanılan ünlünün niteliği, sadece koşullu olarak, gövde sonunda hangi
ünlünün bulunduğu hesaba katılarak belirlenebilir.
En eski varyantın onarılmasında bir sonraki aşama, en basit parçaların ayrıl­
ması veya şekil bilgisel ekin doğasının - diğer eklerle ve bağımsız kelimelerle kı­
yaslama yoluyla- açıklığa kavuşturmaktır. Şimdilik bu, pratik olarak herhangi bir
olguyla pekiştirilemeyen varsayımlar alanıdır. J. Deny, -(a)r ekini zarf-fıil ekine
ar ‘erkek’, ‘adam, insan’ kelimesinin birleşimi olarak görmüştür (bk. Deny, 1921:
936). W. Bang, -(a)r eki oluşumunun adın yönelme hâli ekinden kaynaklanabile­
ceği olasılığına yer vermiştir (bk. Bang, 1917: 48-49; aynı zamanda bk. Kononov,
1956: 225-226; Serebrennikov, 1971: 276; İşbulatov, 1959: 130). N. A. Baskakov,
bu eki “daha eski olan tam şekle - -gar ~ -gır - şekline götürür ve bu eki içine alan
şekil bilgisel oluşumun “sürekli hareket hâlinde olan şahıs ve eylem aracının faal
adı” anlamı taşıdığını düşünür (Baskakov, 1952: 425). A. N. Kononov’a göre, dar
102 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

ünlüsü (-ır) bulunan çeşit, “belli bir olasılık payıyla; olasılık, gereklilik veya istek
bildiren sıfat-fıilin verimsiz şekli olarak görülen -gır ~ -ğur ekine götürülebilir”
(Kononov, 1956: 226) Tahmin bildiren gelecek zamanın -a, -e, -y ekli zarf-fıil +-r
(ünlüyle biten gövdelerde) ve -ar, -er (ünsüzle biten gövdelerde) ekinden oluştuğu
konusunda da bir düşünce vardır (bk. SKY, 1962: 339). Bununla birlikte -ar
ekinin anlamı açıklanmamıştır. W. Bang ve A. N. Kononov’un -r, -ar ekinin -ğaru
yönelme hâli ekinden gelişmesi ile ilgili varsayımlarını eleştirel olarak değerlen­
diren B. A. Serebrennikov, -r ’nin “büyük bir olasılıkla’’ topluluk bildiren çokluk
ekine uzandığını belirtmiştir (bk. Serebrennikov, 1974: 346; 1978: 3-4).
Çuvaşçada -(a)r eki sanki yok gibi görünüyor. Fakat N. İ. Aşmarin Çuvaşça-
da bulunan ile ‘alır’,pzra ‘varır, gider’ tipli gelecek zaman şeklinin -(a)r ekli Ge­
nel Türk şeklinin yankısı hesap etmiştir (Aşmarin, 1898: 304)25; -(a)r ekinde son
r’nin düşümü, birçok Türk dilleri ağızlarında kaydedilmiştir (age., 83), bu yüzden
N. İ. Aşmarin’in fikri ciddi bir itiraz doğurmamaktadır. Çuvaşça şeklin Eski Türk­
çe -ğıı eki gelecek zaman şeklinden gelişmesi ile ilgili O. Pritsak ve J. Benzing’in
varsayımları (bk. Pritsak, 1960; 143, 148, 153; Benzing, 1959 740, 741) da aynı
şekilde ciddi itiraz gerektirmiyor. Azerbaycan ve Tatar ağızlarında da bilinmekte
olan (bk. Andreyev, 1961: 158-159; J. Benzing Genel Türkçede ‘nomen futuri’yi
*-as şeklinde onarmıştır, bk. Benzing, 1941: 95 (NF 20): 57-58; Serebrennikov,
1971: 285-287), Çuvaşçadaki -as ekli sıfat-fıilin -(a)r ekli Genel Türkçe şekliyle
mukayese deneyimi (bk. Rustemov, 1965: 239-242; Arslanov, 1966: 12) ise açık
bir şekilde başarısızdır. Diğer Türk dillerinde Çuvaşçadaki -as ekli sıfat-fıile daha
yakın olanı, -asz'ekli (-a ekli hareket adı + 3. şahsa ait iyelik eki) sıfat-fıildir; N. İ.
Aşmarin (bk. Aşmarin, 1898: 310-311; krş.: Benzing, 1952: 131) ve L. S. Levit-
skaya’nın (bk. Levitskaya, 1976: 87-89; aynı zamanda bk. İslamov, 1968: 146),
onları aynı bir ilk örneğe götürme lehine getirdikleri deliller inandırıcıdır.

2.1. -(a)r ekli şeklin dil bilgisi kitaplarında ve özel çalışmalarda rastlanılan
adları (tahmin bildiren gelecek zaman, belirsiz gelecek zaman, kesin olmayan
gelecek zaman, şimdiki-gelecek yakın gelecek zaman) bu şeklin özgünlüğünü
yansıtmaktadır. Bu içerikte en önemli olan şey, gelecek zaman düzlemine götü­
rülmesi ve gelecek zaman anlamına eşlik eden belirli bir kipliğin bulunmasıdır.
Türk dillerinin büyük çoğunluğunda iki gelecek zaman şekli vardır. Tahmin
bildiren gelecek zaman ve kesin gelecek zaman; -(a)r ekli şekil tahmini bildiren,
-acak ve -(a)rlık ekli şekiller ise kesinlik ifade eder. Altayca, Tuvaca, Hakasça ve
Şorcada sadece -(a)r ekli şekil vardır ve bu şekil, kiplik nüansı olmadan gelecek
zaman anlamında kullanılır. Oğuz grubu dillerinde bu, aynı zamanda genel şim­

25 Daha sonraları (yayımlanmış olan) bir çalışmasında N.İ. Aşmarin, ile şeklini -i ekli sıfat-fıile
götürür (bk. İvanov, 1958: 164). -i ekli sıfat-fıil ise onun tarafından Genel Türkçedeki -ğu
ekli sıfat-fıile bağlanır (bk. Aşmarin, 1898: 311). Aynı zamanda bk. Andreyev, 1961: 230-
231. Çuvaşçada gelecek zaman şeklinin köke doğrudan şahıs-yüklem eklerinin eklenmesi
yoluyla oluşması hakkında bk. Serebrennikov, 1958: 193; İvanov, 1958: 164.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 103

diki zaman şekli, Yakutçada ise üçüncü şahıs şimdiki zaman ve bitmemiş geçmiş
zaman şeklidir, krş.: Yak. barar ‘gider’, barara ‘gidiyordu’. Eski Azerbaycan di­
linde -(a)r ekli şekil ‘eğer’ bağlacıyla birlikte şart kipi anlamını vermiştir (bk.
Ragimov, 1966: 21-22).

2. 2. -(a)r ekli şeklin ad kökenli olması bir kanıt gerektirmemektedir; günü­


müze kadar o, yüklem işlevlerinin yanı sıra sıfat işlevleri de taşımaktadır. Diğer
hareket adları gibi -(a)r ekli şekil de e(r)- yardımcı fiiliyle (belirsiz geçmiş zaman
veya geçmişte gelecek zaman) birleşebilir. krş.: EÖzb. tüş körâr erdilâr ‘rüya
görürlerdi’; AzT. alardı ‘alırdı’; Başk. alır ini ‘alsaydı’; Kum. barar edi ‘gitseydi;
TT. yapardı; Özb. yâzardi ‘yazardı’, ‘yazsaydı’.

-(a)r ekli şeklin çok eski anlamı sorunuyla ilgili üç bakış açısı bilinmektedir.
Onu genel Türkçede belirsiz geçmiş zaman olarak, belirsiz geçmiş-gelecek zaman
oluşumu olarak ya da şimdiki zaman şekli olarak görürler. Sonuncu bakış açısı
için esas dayanak da Orhun Yazıtları’dır. Bu yazıtlarda -(a)r ekli şekil sadece
şimdiki zaman anlamında görülürken, gelecek zaman anlamında -ğay ekli şekil
kullanılmıştır. Fakat Orhun Yazıtları, aynı zamanda Eski Uygur metinleri bir dilin
ya da bir dil grubunun gramer geleneklerini yansıtmıştır ve elbette ki sadece on­
larda bulunan olgulara dayanarak genel Türkçenin durumu ile ilgili herhangi bir
sonuç çıkarılamaz. Örnek olarak, Eski Kıpçak metinlerinde -(a)r ekli şekil hem
şimdiki zaman hem de gelecek zaman anlamında kullanılmıştır, krş.: kuv ağaçdan
yav tamar ‘ağaç oyuğundan yağ damlıyor (damlar)’ (Cod. Cum. 60 r 10), eğer biz
aytsak yazuksuzbiz kensimizni aldarbiz (eğer biz suçsuzuz dersek, kendimizi al­
datırız) (Cod. Cum. 62 v 29), ımında kelirmen ‘buraya geliyorum’ (Cod. Cum. 8İr
19). -(a)r ekli şeklin zaman anlamlarının geniş kapsamı, bazı çağdaş dillerde de
gözlemlenir, krş.: Yak. sıtarınah ‘yatan inek’, keler kihi ‘gelen kişi’, keler ‘gelir’,
kelere ‘gelirdi’ (bitmemiş geçmiş zaman).
-(a)r ekli şeklin çok anlamlılığı, onun belirsiz geçmiş zaman doğasını ortaya
koyar, şöyle ki başka bir olasılığı, örnek olarak çok anlamlılığın, şimdiki zaman
anlamına gelecek zaman anlamının kısmen daha sonraları eklenmesi sonucun­
da meydana gelmesini düşünmek zordur. Hem bu hem de diğer anlamın -(a)r
ekli şeklin zaman dışı içeriğinin uygulanmasının tipik olmayan durumları olarak
ilk, başlangıç olduğu bellidir. Oğuz grubu dillerinde genel şimdiki zaman anla­
mı üstünlük kazanmış, gelecek zaman anlamıysa bulısar, bııldaçı tipli şekillerin
kullanılması sonucunda kısmen kaybolmuştur. Yakutça dışında diğer bütün Türk
dillerinde -(a)r ekli şekil, tahmin bildiriminin kip ayrıntısıyla veya bu kip ayrıntısı
olmadan sadece gelecek zaman anlamına sahiptir.

-ğan ve -mış ~ -muş ekli Sonuç Bildiren Geçmiş Zaman


1.1. -ğan ve -mış —muş ekli sonuç bildiren geçmiş zaman şekilleri anlam
olarak birbirlerine çok yakındır ve aralarındaki fark, başlıca yayılma alanlarında
meydana gelir.
104 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Çekilmiş bir fiil şekli olarak -ğan ekli sonuç bildiren geçmiş zaman, Kıpçak
ve Karluk-Uygur dillerine, aynı zamanda Yakutça dışında tüm Sibirya ve Altay
dillerine özgüdür, krş.: Alt., Başk., Kaz., Kar., Kar.-Balk., Kırg., K.Kalp., Krm.-
Tat., Kum., Nog., Tat., Tuv., Uyg. barğan, Özb. bâığan, Hak., Şor. parğan ‘git­
miş’; Şor. parğam (< parğanım) ‘gitmişim’; parğanzınğ (krş.: Hak. parğazınğ,
Alt. barğanzın ~ barğanınğ ~ barğang) ‘gitmişsin’.

-mış ekli şekil Türkmence dışında Oğuz dilleri ve Yakutça için tipiktir, krş.:
AzT., Gag., TT. almtş(dır) , Yak. ılbıt ‘almış’; AzT. görnıâmişâm ‘görmemişim’;
Gag. koymuş-, TT. okumuş. Türkmencede sadece e(r) olmak’ yardımcı fiiliyle -mış
ekli şekil kullanılır; bu şekil, kip ifadesi için farklı zaman şekillerinin parçası nite­
liğinde görev yapar, ör.: alanmış ‘(öyle söylüyorlar) o sürekli alıyormuş’ alanmış
‘(öyle söylüyorlar) o alıyormuş’, alyanmış ‘ (öyle söylüyorlar) o alırmış (genel­
de)’(bk. Allanazarov, 1953: 18; krş.: Kacarova, 1964: 8-10).

-ğan ve -mış ~ -muş ekli şekillerin kullanımının bölgeselliği açıktır ama on­
lar, birbirinden tümüyle ayrılmazlar: Bir taraftan Oğuz grubu dillerinde -ğan ile
biten şeklin izleri bulunur, diğer taraftan Kıpçak ve Karluk-Uygur grubu dille­
rinde -mış ~ -muş ile biten sıfat-fıil diğerlerinden ayrılmış şekil bilgisel oluşum
şeklinde görülür (bk. Dmitriyev, 1926: 67-70; Şçerbak, 1977: 166). -ğan ve -mış~
-muş (-mış - ân ~ -muş -ân veya -mış-şan ~ muş- şan) ekli şekillerin farklı ama ya­
kın anlamlarla aynı dilde kullanım durumları da mevcuttur, krş.: Tuv. alğan men
‘ben almışım’ (sonuç bildiren geçmiş zaman) ve albışân men ‘ben hâlâ alırım’,
‘ben aldım ve almaya devam ediyorum (geçmiş-şimdiki zaman) (bk. Sat, 1960:
64; İshakov-Pal’mbah, 1961: 379; Monguş, 1963: 146-154). Aynı zamanda krş.:
Tof. alğan men ve albışâiîğğa men (bk. Rassadin, 1978: 76-77, 208-212).
Belirli lehçe tipinin özelliklerini yansıtan Orhun-Yenisey Yazıtlarının, Uygur
ve Manihey metinlerinin dilinde sadece -mış ~ -muş ekli sonuç bildiren geçmiş
zaman şekli görülmektedir, ör.: ET. Tabğaç kağanka yağı bolmış ‘O Tabgaç Ka­
ğanına düşman olmuş’ (KT b 9), yılan yılkı kalanka... hermişim ‘ben yılan yılında
haraç niteliğinde ... vermişim’ (US p 38 2). Karahanlılar zamanının Eski Türk
dilinde ve Eski Kıpçak dilinde incelenen bu şekiller, belirgin anlam farklılıkları
olmadan paralel şekilde kullanılmıştır. Eski Özbekçede ise sıkça sonuç bildiren
geçmiş zaman niteliğinde -mış —muş ekli şekille de karşılaşılmasına rağmen
-ğan ekli şekil tercih edilmiştir. Burada Eski Türkiye Türkçesi yazı dilinin et­
kisinin olduğu da bir gerçektir, ör.: ET. ol kişi ol yoldan azıtğan ‘O kişi yolunu
şaşırmıştır.’ (MK, I, 155), ol tarığ tarıtğan ol ‘o ekin ekti’ (MK, II, 319), ol kelmiş
‘o gelmiş’ (MK, II, 60); EKıp. bey kulunlağandır ‘kısrak yavruladı’ (Cod. Cum.
60 v 12), kayda kışlamış ‘nerede kışlamış, kışı nerede geçirmiş?’ (Cod. Cum. 60
r 23) ovlum beyini tanımış ‘oğlum beyini tanımış’ (Cod. Cum. 76 r 10); EÖzb.
yırak kalğandur ‘uzakta kalmış’, otka tüşkür bu könğüldür Lutfini hor aylâgân
‘Bu gönül, onu ateşe düşürmek için Lütfı’yi küçük düşürdü’, men bu surat bilâ
yaratılmışman ‘ben bu yüzle yaratılmışım’, mast olmışam ‘sarhoş olmuşum’, ka-
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 105

ranğu kılmışlar ‘onlar karanlık kılmışlar’. Bununla birlikte, Eski Özbekçede -mış
~ -muş ile biten şeklin başlıca kullanımları, gerçekliği konuşan için açık olmayan
olayları ifade etme amacında görülür. Eski Türkiye Türkçesinde -mış ~ -muş ile
biten şekil tam olarak hâkimdir, bununla beraber, çok erken zamanlarda -ğan ekli
şeklin varlığını doğrulayan olgular vardır (bk. Brockelmann, 1917: 37).

1.2. Türk dillerinde çok eski olan -ğan ve -mış ekli şekiller ana dil düzeyinde
kazandıkları dış görünümü genellikle korumuşlardır. Çuvaşçada -ne ekli şeklin,
yapıca ve içerik açısından -ğan ile biten şekle uygun olduğu tahmin edilmektedir;
ğ düşmüş ve sesler yer değiştirmiştir (bk. Zolotnitskiy, 1877: 578-590; Aşmarin,
1898: 307; diğer tahminlerle ilgili bk. Andreyev, 1961: 80-84). Yakutçadaki -bit
~pıt şekli, Türkiye Türkçesindeki -mış şekline pek uygun değildir; kelime sonun­
daki genel Türkçeye özgü olan ş, Yakutçada 5’ye, genel Türkçede olan s, t’ ye
dönüşmüştür (bk. Tekin, 1976: 110-114).
Karşılaştırmalı ses bilgisel veriler hesaba katılarak -mış ~ -muş ekinin eski
şeklini -piş ~ -puş şeklinde onarmak mümkündür.
2.1. -ğan ve -mış ile biten şekiller çok anlamlıdır (bk. Dmitriyev, 1927: 91-
96; Kononov, 1939: 34-49; Mansuroğlu, 1953: 345-350; Oruzbayeva, 1955: 24;
Ubaydullayev, 1955: 11-12; İvanov, 1958: 136-138; Serebrennikov, 1963:21,23,
27; Canaşia, 1965; 257-261; Veliyev, 1969: 17-18; Lyubimov, 1971: 50-55). Her
ikisinde de temel anlam sonuçluluktur. Bundan dolayı belirtilen şekiller için sonuç
bildiren geçmiş zaman veya 1. perfect adı sağlam bir şekilde pekişmiştir. İkinci
anlam, aktarılan olay hakkında belirli bilgilerin bulunmaması itibarıyla gerçekli­
ğin şüpheli olması; olayın meydana gelmesi veya hayalî olmasından emin olma­
madır. Bazı Türkologlara göre bu, temel olarak algılanır; bu durum, -ğan ve -mış
~ -muş ekli şeklin belirsiz geçmiş zaman veya açık olmayan geçmiş zaman olarak
adlandırılmasına neden olmuştur. Bunun dışında çoğu zaman anlatım, aktarma
anlamı da ayrılır, ör.; E. A. Grunina -mış ~ -muş ekli şeklin Orhun-Yenisey Yazıt­
larında aktarmapreteriti görevi bulunduğunu belirtmiştir (bk. Grunina, 1975: 45).
Yakutçada -miş ~ -muş (-bit ~ -but) ekli şeklin sonuç bildiren ve aktarma bildiren
geçmiş zaman anlamlarında çekim tiplerine göre ayrılması kayda değerdir: bar-
bıppın (<barbıt-pın) - 1. sonuç bildiren geçmiş zaman, barbıtım - anlatım geçmiş
zamanı (bk. Korkina, 1960: 7, 8). G. Doerfer, Halaççada -mış ~ -muş ekli şekli
preterit, -dı ~ -du ekli şekliyse perfect olarak nitelendirmiştir (bk. Doerfer, 1972:
295-296).
2.2. -ğan ve -mış ~ -muş ile biten şekillerin yukarıda belirtilen anlamlarından,
görünüşe göre sonuç bildiren anlam ilk başlangıçtır. Sonuç bildiren geçmiş zaman
şekilleri, belirsiz geçmiş zamanda olmuş eylemi bir gerçek olgusu, bir sonuç, bir
durum olarak ifade etmişlerdir. O doğruluğuna olan kayıtsızlık da kısmen bun­
dandır; bu kayıtsızlık, açık olmama anlamının gelişme koşulu olmuştur. Başka bir
deyişle, perfect anlamının temelinde kiplik gelişmiştir (bk. Serebrennikov, 1963:
26-28; Canaşia, 1965: 257, 260). e(r)- yardımcı fiilinden oluşmuş e(r)kdn ve
106 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

efrjmiş kip edatlarında bu özellikle belirgindir, krş.: Özb. miş-miş ‘söylenti, laf,
dedikodu’. Kipliğin belirtilen türü, birinci şahsı da kapsayarak her şahısla bağlı
olabilir; konuşan kişinin kendi eylemini ifade ederken açıklanan olayın gerçekli­
ğinden emin olmama veya kesin olmamanın kipsel bir zemin olarak kullanıldığı
durumlar az değildir.

Sonuç bildiren geçmiş zaman, durumu geçmiş zamanda gerçekleşmiş eyle­


min sonucu olarak ifade ettiğinde şimdiki zaman şekline yaklaşır, konuşma anına
kadar yapılmış olan eylemi gösterdiğinde ise doğal olarak basit geçmiş zaman
eğilim gösterir; onun içeriğinin bazen kesin geçmiş zaman içeriğiyle örtüşmesi
gayet normaldir. Sonuç bildiren geçmiş zaman, çeşitli durumlara bağlı olarak ön
planda olabilen basit geçmiş zaman anlamını da içerir gibidir. Bu yüzden -ğan ve
-mış ~ -muş ile biten şekillerin anlatım anlamı, tam olarak ilk perfect içeriğinin
değişim sonucu sayılamaz. Anlatı anlamı geçmişte gerçekleştirimiş fakat etkisi
devam eden eylemi bildiren geçmiş zamana özgüdür.
***

Bildirme kipinin zaman şekillerinin yeniden onarılan ana dil sistemi, sayı
açısından son derece sınırlı ve içeriğine göre basittir. O ayırıcı özelliği, mutlak
zaman ifade etmesidir, yani bu zaman için tek hesaplama noktası konuşanın ko­
nuşmaya başladığı zamandır. Uzaklığının derinliğine ve doğruluğunun derecesine
bağlı olmadan ona öncülük eden her şey, preteritin veya -dı ekli kesin geçmiş
zamanın içeriğini oluşturmuştur. Konuşma zamanı gerçekleşen hareket -a ekli şe­
kille ifade edilmiştir. Zaman dışı hareketi veya başka bir deyişle, belirli bir zaman
dilimiyle sınırlanmayan eylemi aktarmak için -(a)r ile biten şekil kullanılmıştır.
Giderek -(a)r ekli şekil tarafından sıkıştırılmış olan gelecek zamanın -ğay ile bi­
ten şekli de farklı kip nüanslarıyla var olmuştur. Dahası, sonuç bildiren geçmiş
zamanın barğan ve barmış tipli iki lehçe çeşidiyle iki açılı (hareket-geçmişte,
sonuç-şimdiki zamanda) şekli olmuştur.
Bildirme kipinin zaman şekillerinin anadildeki şeması böyle olmuş olmalı:
a) asıl zaman şekilleri:
geçmiş zaman şekli (preterit) *-tı(ğ) ~ *-dı(ğ) ,
şimdiki zaman şekli - *-a,
gelecek zaman şekli *-ka(y) ~ *-ğa(y);

b) “zaman dışı” şekiller:


zamanla sınırlı olmayan hareket şekli (aorist) -*-(a)r,
zamanla sınırlı olmayan durum şekli (perfect) *-kan ~ *-ğan ve *-pış ~
*-bış ~ *-mış.
İlk bakışta tarafımızdan önerilen bu şema B. A. Serebrennikov ’un önerdiği
aşağıdaki şemadan keskin bir biçimde ayrılır:
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 107

-r şimdiki gelecek zaman,


eksiz şimdiki zaman,

-dı ~ di geçmiş zaman,


-dik (-dik, -duk, -dük) geçmiş zaman (bk. Serebrennikov,: 214).
Fakat B. A. Serebrennikov’un da sonuç bildiren geçmiş zaman şekillerini
Türk dillerinin gelişmesinin ana dilin tamamen parçalanması ve lehçe gruplaşma­
larının ayrılması ile nitelenen daha sonraki aşamasına götürdüğünü hesaba katar­
sak, gösterilen şemalar arasındaki farkların çok önemli olmadığı ortaya çıkar. Bu
farklardan en önemlisi, B. A. Serebrennikov’un şemasında şimdiki zamanın eksiz
olarak adlandırılan şeklinin bulunmasıdır. Fiilin, dış görünüşçe gövdesiyle uygun
düşen eksiz şekli şimdiki zaman değil teklik 2. şahıs emir kipi olmuştur ve bu ba­
sit bir tesadüf değildir: Benzeri olay birçok dilde de gözlemlenebilir. Eksiz şekil,
hareket veya durumun canlı ve duygusal olarak ayrılmış adı olmuştur ve onun
emir kipi anlamında kullanımı ile eksiz ad şeklinin seslenme anlamında kullanımı
arasında ortak birşeyler vardır.
Türk dilleri tarihinin ilk dönemlerini sağlam bir şekilde yeniden kurmak im­
kânsızdır (krş.: Batmanov, 1934: 42) ama bununla beraber, zaman şekilleri genel
Türkçe olduğu için ilgili zaman sisteminin şekillenmesinin çok erken başladığı
açıktır, (bk. Nasilov, 1960: 133-143). Sonraki gelişmenin tüm seyri; somut şim­
diki zaman, kesin gelecek zaman, açık olmayan anlatmalı geçmiş zaman (“öznel
geçmiş zaman”, “sonuç bildiren geçmiş zaman II”) gibi kip ve çeşit nüanslarını
bildiren yeni şekillerin oluşması hesabına sistemin zamanla karmaşıklaşmasın­
dan ibarettir. Somut şimdiki zamanın veya devam eden şimdiki zamanın üslup
çeşitlerini özellikle belirtmek gerekir, ör.: ET.yemâkta turur ‘yemek yiyor’ (LOK
5 6), yürügüda turur ‘yürüyor’ (LOK 25 9). Bölgesel gruplara ve ayrı ayrı dillere
özgü olan zaman ve yalancı zaman şekilleri de ilgi çekicidir, krş.: ET. ölgüsi ‘ölür’
(bk. Mansuroğlu, 1953: 341-348), baryuk ‘gitti’ (bk. Nasilov, 1963: 7-9; 1966:
92-104) kaltaçıng ‘kalacaksın’; ETT. buldaçısan ‘bulacaksın’ (bk. Mansuroğlu,
1956: 105-108), AzT. (ağızlarda) gala varam ‘geleceğim’, gala varuğ ‘geleceğiz’,
gala varsuz ‘geleceksiniz’ (bk. Rustemov, 1965:231; 1961: 11, 106, 148-152); TT.
(ağızlarda) gelverin ‘geliyorum’, oturvarın ‘oturuyorum’(Hazai, 1959: 223); Kaz.
(ağızlarda) baruli26 (<barığlı) ‘gitti’; Kar.-Balk. barıvçuma, K.Kalp. barıvşıman

26 A. Nurmagambetov’a göre, -uli eki, -ipti eki açık olmayan geçmiş zaman şekline kadar
uzar: barip türür > barib türür > barivtur > barutu > baruti> baruli (bk. Nurmagambetov,
1974: 84-86). N. Z. Hacıyeva -uli ekli şekli -I ekli eski sıfat-fıilin izi saymaktadır (bk.
Hacıyeva, 1976: 43-45). Belirtilen bakış açıları ile ilgili şunu söyleyebiliriz: barutişeklinin
baruli şekline dönüşmesi Kazak dili için sıra dışıdır; barip türür tipindeki birleşik şekil
onda baruliolarak değil, bariptişeklinde yansır; -/ ekli hareket adlarında sondaki ünsüzden
önce dar dudak ünlüsünün bulunması zorunlu değildir, oysa ikincil hareket adlarında sadece
bu tür ünlünün bulunması mümkündür.
108 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

‘giderim’ (genellikle), Kırg. alçumun21 (<alığçımari) ‘alıyordum’ (sürekli); Tuv.


alçık men ‘ne de olsa ben aldım’; Hak. alcihpın ‘aldım’ (bk. Monguş, 1963:
130-145); Tuv. alğalak men ‘şimdi alırım’, Hak. oynâlah (< oynağalah) ‘o daha
oynamadı’, Şor. alğalakpım ‘daha almadım’; Hak. alcang ‘alırdı’ (genellikle) (bk.
Karpov, 1962: 76-83); Yak. barbıttâhpına ‘gidiyordum’.

4. KISIM

Olumsuzluk
Burada fiilin olumsuz şekillerinden bahsedilecektir. Ama fiil ve adın olum­
suz şekillerinin kullanım alanı yeterince açık bir şekilde sınırlanmadığı için belli
bir ölçüde adlara da değinilecektir; krş.: Özb.: u bârmağan ve ıı bârgan emas ‘o
gitmedi’; Özb.: ıı çikmaydi’ ve Hak. ol sığa çoğıl ‘o çıkmıyor’. Ancak yine de
adlarda, olumsuzluğun olumsuzluk bildiren edat kelimelerle (EKıp., Eski Oğuzca
tagül ~ dcigül ~ dayül; AzT., TT. deyil; Başk., Tat. tügıl; Gag. dil; Kar.-Balk. tüyül
~ tül; Nog. tüvil; Trm. dal; Trm. (ağızlarda) zal, lal, nal, sal (bk. Gücükov, 1963:
72); EÖzb. ernıas ~ emas; Kaz., Kırg., K. Kalp, emes; Tuv. eves; Özb. ömas;
Uyg. emas; Hak. çoğıl, fiillerde ise -ma ~ -ba ~ -pa ekleriyle ifade edilmesi ile
ilgili geniş bir yaygınlık kazanmış olan bakış açısının herhâlde bir temeli vardır.
Bundan dolayı fiillerde olumsuzluğun -ma ~ -ba ~ -pa ekleriyle ifade edilmesi sık
sık sınıflandırma göstergesi olarak ele alınır. O varlığı, verilen şeklin fiil sınıfına
aitliği veya yakınlığı olup olmadığını ortaya koyar. N. K. Dmitriyev bu konu ile
ilgili olarak “Özel çalışmalarda daha önceden de farkedildiği gibi -ma ~ ma eki ad
alanı ile (kelimenin geniş anlamıyla) fiil alanı arasındaki sınırı belirleyebilen dış
göstergedir.” diye yazmıştır (Dmitriyev, 1948: 136; aynı zamanda bk. Polivanov,
1926: 56).
İsim ve fiil olumsuzluk şekillerinin diğer araçları Türk dilleri için tipik değil­
dirler. -ne (na) ... ne (na) olumsuzluk bağlacının kısmen fazla yaygınlığı Türkçe
olmayan dillerle olan uzun ve yoğun temaslarla açıklanabilir (krş.: EÖzb. ne kişi
anğa ohşar ne ol kişigci ‘ne insan ona benzer, ne de o insana’, AzT. na yazır na
ohuyur ‘ne yazar, ne okur’).

27 İ. A. Batmanov, -çu ekini birleşik -ğuçu (> -uçu > -çu) ekine götürür (bk. Batmanov, 1940:
50). B. O. Oruzbayeva, Kırgızcadaki şekli Hakasça’nın Sagay ağzındaki -çık ekli geçmiş
zaman şekliyle yaklaştırmayı denemiştir (bk. Oruzbayeva, 1955: 42). N. A. Baskakov da
-çu ekli şekli Tuva ve Hakas dillerindeki -çık ekli geçmiş zaman şekillerine ve daha sonra
Moğolcada -cu ’ui ekli geçmiş zaman şekline yaklaştırarak, -çık ekini köken olarak e(r)- ~
i(r)- ‘olmak’ yardımcı fiilinin geçmiş zaman şekli olan güçlendirici edat olarak görür (bk.
Baskakov, 1965: 5-10). B. A. Serebrennikov, -uçu ekli sıfat fiili -çu ekli şeklin kaynağı
sayar (bk. Serebrennikov, 1974: 13-15). Türk dillerinde genel olarak verbi finiti gelişme
özelliklerini ve Kırgızcada -Uçu ekli bir ara şeklin varlığını göz önünde bulundurarak, -çu
ekli şeklin -ığçı ekli ikincil hareket adına dayandığı sonucuna varılabilir.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 109

Olumsuzluğu ifade etme yöntemlerine göre bütün fiil ve fiil gibi görünen
şekiller iki gruba ayrılır: 1) Sadece -ma ~ -ba ~ - pa eklerini alanlar; 2) -ma ~ -ba
~ -pa ekleriyle olduğu gibi, olumsuzluk bildiren kelimelerle de kullanılanlar (bk.
Rustamov, 1956: 9-11; Aslanov, 1963: 21; Gücükov, 1963: 68; Hociyev, 1970:
49-53).

Birinci gruba; emir, istek ve şart kipi şekilleri, bildirme kipinin kesin geçmiş,
yakın gelecek, tahmin bildiren gelecek ve başka birkaç zaman şekli dahildir, ör.:
ET. almadı ‘o almadı’, almasa(r) , 'almazsa', yetmamiş ‘ulaşamamış’ inanmağa
‘inanması gerekir’, koynıanğız ‘koymayınız’ yemaıîğ ‘yemeyin’, talaşmasunlar
‘tartışmasınlar’ körü umadın ‘görme durumunda olmayan’, yürümâyin ‘yürüme­
den’; ETT. kesman ‘kesmiyorum’, bilmâzvân, bilmânâm ‘bilmiyorum’; EÖzb.
alma ‘alma’, almayın ‘almayayım’ kelmâm ‘gelmem’; Alt. çıkpay ‘çıkmadan’;
körbögöli ‘görmeyeli’, kelbeyin ‘gelmeyeyim’; Başk. almam ‘almam’, almaya­
cak ‘almayacak’; Başk. (ağızlarda) almaşım ‘almayacağım’ (bk. Bayeva, 1959:
37); Gag. almanın ‘almayacağım’; sormadan ‘sormadan’; Kum. almayman ‘al­
mıyorum’; Tuv. çıtpas men ‘yatmıyorum’, kelbeyn ‘gelmeden’; Özb. kurmay,
kürmayin' görmeden’; Yak. sıppappın ‘yatmıyorum’.
İkinci grup esasen kesin geçmiş zaman ve kesin gelecek zaman şekillerinden
oluşmaktadır, krş.: Kaz. kelmegen ve kelgen emes ‘o gelmedi’; Nog. barnıayak
ve barayak tüvil, Tat. barmayaçak ve baraçak tügıl ‘gelmeyecek’; TT. yazmıya-
cak ve yazacak deyil ‘yazmayacak’; Özb. bârmağan ve bârğan emas ‘o gitmedi’;
Uyg. almağan ve alğan âmâs ‘o almadı’. Ayrıca bk.: ETT. hiç assı kılur dagül
‘hiçbir fayda getirmez ‘ (CD 171); AzT. (ağızlarda) ala dügürsân, ala dögsân
‘almıyorsun’, alayuham ‘almıyorum’ (bk. Rustemov, 1964: 60-61); Kırg. cazba-
çuman ve cazçıı emesmin ‘ben yazmadım’; K. Kalp, barnıayçak emes ‘o mutlaka
gelecek’ (HKT, 1974: 119); Uyg. kalmas ve kelar âmâs ‘gelmeyecek’; Hak. idö
çoğıl ‘yapmıyor’, hina çoğd ‘sevmiyor’ (bk. Pataçakova, 1973: 21). Hiç olumsuz
çeşidi olmayan veya onlara sınırlı bir dil çerçevesinde sahip olan fiil ve fiil gibi
görünen şekiller de vardır. Bunlara -mak, -u, -(ı)ş, -(i)nç ile biten hareket adları,
-(ı)p ile biten zarf-fiiller ve başka şekiller dahildir, ör.: ET. körmazip ‘görmeden’,
bolnıazıp ‘olmadan’ (MK II 121); AzT. oturmamağ ‘oturmamak’, ‘oturmama’;
Başk. almav ‘almamak’, ‘almama’; Gag. almayıp ‘almadan’; Kum. bermemek
‘vermemek, vermeme’.
1.1. -pa —ba —ma eki, Türkçede fiilin olumsuzluğunu ortak olarak ifa­
de eden bir araçtır ve tartışmasız bir şekilde Türk dillerinin yaygın olduğu tüm
alanda, büyük bir zaman dilimi süresince dış görünüşünü koruyan en eski şe­
kil bilgisel unsurlardan bir tanesidir, krş.: ET., AzT., Başk., Kar., Kar.-Balk., K.
Kalp., Kum., Nog., Tat., TT., Trm., Özb., Uyg., Çuv. -ma; Alt. -pa ~ -po ~ -ba ~
-bo; Tuv. -pa ~ -ba ~ -va (-(la) ~ -ma; Kaz., Kırg., Hak., -pa ~ -ba ~ -ma; Yak.
-pa —ba, -ama —ima. Olumsuzluk ekinin çeşitlerinin bulunması kendisinden
önce veya sonra gelen seslerin niteliğine bağlıdır; Tuva ve Hakas dillerinde baş­
110 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

langıç nazal ünsüzlü çeşit m, n ve iîg ’den sonra, Tuvacadaki -va (-pa) çeşidi ise
ünlüden sonra meydana gelir. Birçok Türk dilinde gözlemlenen ünlü daralması,
kendisinden sonra geleny sesinin etkisi sonucu olur, krş.: ET. çıkınım (<çıkmıym
<çıkmayman) ‘çıkmam’, kazğurmım ‘üzülmüyorum’; Başk. (ağızlarda) barmima
(Başk. yazı dilinde barmaymı ile karşılaştırınız) ‘gelmiyor mu’; Tat. ilmi (<itmay)
‘yapmıyor’; TT. bilmiyorum-, Hak. türbin (<turbayın) ‘kalkmadan’. Ünlü sistemi
sınırları içerisindeki çeşitlilik, ünlülerdeki uyum sonucu da ortaya çıkar, krş.: Alt.
barba ‘gitme’ körbö ‘görme’; Kar. barmadı ‘gitmedi’, tuymum ‘duymuyorum’;
Kırg. açpa ‘açma’, köçpö ‘göçme’.
Birleşik zarf-fıil ve yakın gelecek zaman sıfat-fıillerinin olumlu ve olumsuz
şekilleri nasıl bir ilişki içindedir, genel olarak bir ilişkileri var mı, sorusuna cevap
vermek zordur, krş.: ET. keçci ve keçmaziır, Başk. alır ve almaş, -maş ekinin, -ma
olumsuzluk ekiyle kademe kademe -r'ye yükselen -ş (-s <-s <-z <-r) sıfat-fıil
ekinin birleşmesinden oluştuğu kabul edilmektedir (bk. Dmitriyev, 1948: 149;
krş.: Rasânen, 1957: 232). Fakat W. Bang ve W. Kotvvicz’e göre almaş tipindeki
şeklin alır tipindeki şekille hiçbir ilgisi yoktur. Verilen örnekte rotasizmin (/•’leş-
me olayının) oluşumunu görmeyi reddeden W. Bang, bu şekilleri almar tipindeki
şekillerle mukayese eder (bk. Bang, 1923: 116; ayrıca bk. Serebrennikov, 1961:
52-53; Brockelmann, 1951-1954; 188). krş.: ETT. süylâmarvan ‘söylemeyece­
ğim’ (Ferah-nâme, 153); AzT. gedmârâm ‘gitmeyeceğim’; Trm. almamı ‘alma­
yacağım’. W. Kotwicz’e göre -maz ~ -mas eki ilk kısmı olumsuzluk eki veya fiil
kökenli ad eki (-ma < -mak) , ikinci kısmı özel ad eki olan -maşız birleşik ekinin
çekilmiş türüdür (bk. Kotwicz, 1953: 105).
1.2. -ma olumsuzluk ekinin tarihi, kendinde birçok gizem saklamaktadır ve
onun aydınlanması için yapılan her şey, şimdilik tesadüfi ve çok yüzeysel kar­
şılaştırmalar olmaktan öteye gidemiyor. Hangi çeşidin daha eski olduğuna bile,
-/na’nın mı yoksa -ba (-pa)'nm mı- karar vermek zordur. Bütün bunlar, olum­
suzluk ekinin çok eski olduğuna ve uzun bir gelişim süreci geçirdiğine tanıklık
ediyor.
W. Bang, -ma ekinin oluşumu sorunuyla özel olarak ilgilenmiştir O, bu ekte
m- ile veya ünlüyle (*ma-, *mâ-, *ama-, *âmâ-, *uma-, *üma-) başlayan ve ‘dü­
şürmek; kaçırmak’ gibi bir anlam taşımış olan kayıp bir fiilden izler görmek ge­
rektiğine dair kesin kanaatini ileri sürmüştür. Bu fiil başlangıçta -a ~ -ı ile biten
zarf-fıil şeklinde görev yapmıştır, (krş.: *tapa-ma, *tapa-uma (> tap-ma) ‘bul­
ma’; W. Bang’ın tahminine göre (bk. Bang, 1923: 116) Yakutçadaki malzemeler
bunu kanıtlıyor: kelime ‘gelme’, bıhıma ‘kesme’.28 Yakutçada başlangıç ünlüsü­
nün bütün fiil şekillerinde olumsuzluk ekinde yer almadığını belirtelim, krş.: kel-
beterbit ‘eğer gelmezsek’, bıspatın ‘bırak kesmesin’.

28 C. Brockelmann, -ma ekinin u-ma- fiiline götürülmesine kesinlikle karşı olmuştur (bk.
Brockelmann, 1951-1954: 188).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 111

Türkçe olumsuzluk ekinin oluşum sorununu Altay dilleri açısından, yani Mo­
ğol ve Mançu-Tunguz dilleri malzemelerini göz önünde bulundurarak ele alan
G. J. Ramstedt, -ma ekinin, fiil kökenli ad eki olan -m veya -ma’nın e- ‘olmak’
fiili ile birleşmesinden oluştuğu, olumlu anlamının zamanla olumsuza dönüştüğü
sonucuna varmıştır (krş.: Tungusça e-), (bk. Ramstedt, 1924: 210-214; 1957: 101
V. A. Gortsevskaya bütün Tungus-Mançu dillerinden malzemeler almıştır; bk.
Gortsevskaya, 1941).

Görünen o ki Türk dillerinin olumsuzluk ekinin temelinde “eksik olmak”,


“kaçırmak” veya buna benzer bir anlamı olan bilinmeyen bir fiilin bulunduğu,
ama bu fiilin etimolojik şeklinin farklı değişimlerle gölgelendiği görüşünü kabul
etmemiz gerekiyor.

5. KISIM

Yeterlik
(İnkâr etme, reddetme şekliyle - olanaksızlık)

Yeterliği ifade etmek için kullanılan yardımcı fiiller şunlardır: bil- (krş.: bil-
‘bilmek’), al- (krş.: al- ‘almak’) ve bol- (krş.: bol- ‘olmak, oluşmak’).
Birinci fiil (bil-), Oğuz grubu dillerinde kullanılır, bununla birlikte Gagavuz-
cada ve Türkiye Türkçesinde yeterlik şekli birleşik yöntemle, olumsuz yeterlik
şekli ise -a-ma ekinin yardımıyla oluşur, krş.: AzT. geda bildi ‘gidebildi’, geda
bilmadi ‘gidemedi’; Gag. yaza bildim ‘yazabildim’, yazamadım ‘yazamadım’.
İkinci fiil (al-), hemen hemen bütün diğer dillerde görülür, krş.: Alt. keçip
alar ‘geçebilir’, keçip albas ‘geçemez’; Başk., Tat. kila aldı, Kaz., K. Kalp., Nog.
kele aldı, Tuv. kele aldı, Özb. kela aidi ‘gelebildi’; Kar. aytaldı ( ~ ayta aldı)
‘söyleyebildi’; Kar.-Balk. baraldı (~ bara aldı) ‘gidebildi’; Kırg. caza alanı ‘ya­
zabilirim’; Uyg. turalmay (~ tura alrnay) ‘duramaz hâlde olan’. Burada, -ay, -ı ile
biten Çuvaşça şekillerden de bahsetmek gerekir, ör.: parayra ‘verebilir’, paray-
rnard ‘veremez’ (bk. Levitskaya, 1976: 54-55; -ay ekinin u- ‘e bilmek’ fiilinden
türemesi ile ilgili bk. Yegerov, 1957: 184; Matveyev, 1960: 56; Fedotov, 1963:
88) Aysk Başkurtlarının konuşmasındaki tabayamay ‘bulamaz’ı da kıyaslayınız.
Yeterlik şeklini Karayim, Kumuk ve Hakas dillerinde bol- fiili oluşturur, krş.
Kar. (Kırım ağızlarında)yazıp bolam ‘yazabilirim’; Kum. barip boldı ‘gidebildi’;
Hak. kil(ip)polarbın ‘gelebilirim’. V. İ. Rassadin’in belirttiğine göre, öznel yeter­
lik (yapabilir durumunda olmak) anlamını veren bil- fiilinden farklı olarak Tofalar
dilinde bu fiil nesnel yeterlik (yapabilmek, yapabilme imkânına sahip olmak) an­
lamını verir (bk. Rassadin, 1978: 166-168). Aynı durum (bol- fiilinin özellikle 3.
şahısta kullanılmasında) başka Türk dillerinde de gözlemlenir.
112 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Eski Türk ve Eski Oğuz dillerinde yeterlik şeklinin bir parçası olarak, bil- fi­
ilinin yanısıra u- “yapabilmek” fiili de kullanılmıştır, ör.: ET. otayu ıımağay ‘iyi­
leştiremiyorlar (tedavi edemiyorlar), (Man 158), keginç berü umadı ‘o cevap ve­
remedi’ (K.P 158); ETT. bilümâzmân ‘bilemem’ (AQJB 31), bulumadı ‘bulamadı’
(AQJB 41), bıılıma- ‘bulacak durumda olmama’, varıma- ‘gidecek hâlde olmama
(gidememe)’(bk. Korkmaz, 1959: 107-124; Ertaylan, 1945: 19).

Yazamadı ‘yazamadı’ türündeki Türkçe şekil,yaza umadı (age., 109-115; Te­


kin, Menges, 1972: 362) veya yaza almadı (bk. Bang, 1916: 911; Ramstedt, 1924:
211-212; Menges, 1968:153) ifadelerinden meydana gelmiştir, -ama şeklinin olu­
şumunun -a -uma'dan gelmesi daha muhtemeldir çünkü eski yazılı metinlerde
olumlu şekiller bil- fiilinin yardımıyla oluştuğu hâlde, olumsuzluk şekli olarak
sadece -u fiili kullanılmaktadır. Oğuz dillerinde yeterliği ifade etmek için al- fiili­
nin kullanılmadığını da göz önünde bulundurmak gerekir.
Azerbaycan ağızlarındaki alammanam, alammaram ‘alamam’, alammadım
‘alamadım’ şekilleri (İslamov, 1968: 152-153) muhtemelen Türkiye Türkçesiyle
aynı köktendir ama onların içeriğinde al- yardımcı fiilini de görmek mümkündür;
/ kendisinden sonra gelen m’nin benzeşme etkisine uğramış olabilir, krş.: alama­
dım < alalımadım (ala almadım).

6. KISIM

Çatı
Türk dillerinin karşılaştırmalı ve betimleyici gramerlerinde, dil bilgisel çatı
ulamı ile ilgili sorunun aydınlatılması, Türkçe dil malzemelerinin herkesçe kabul
görmüş tespit ve tanımlardan çıkan anlamlara her zaman uymamasından dolayı
zorlaşmaktadır: Hint-Avrupa dillerinin gramerinde çatı olarak adlandırılan şeyin,
Türk dilleri ile ne içerik olarak ne de ifade yapısı olarak tam bir benzerliği vardır.
İçerik yönü dil bilgisel anlamların niteliği ve terkibi ile ayrılır. Hint-Avrupa
dillerinde edilgen çatı veya pasif şekli, geleneksel tanıma göre, dilde belirtilme­
miş veya adın çekilmiş hâliyle belirtilmiş ve özne tarafından adın yalın hâlinde
bulunan nesneye doğru özne tarafından yapılan bir hareketi anlatırken, Türk dil­
lerinde bu şeklin içeriği biraz daha geniştir ve onlardaki fiil yapısının pasifliğini
hareketi yapan öznenin belirsizliği veya açık olmayışı olarak kabul etmek ge­
rekir. Bundan dolayı, bir taraftan edilgen çatı şeklinin oluşumu geçişsiz fiiller
yardımıyla mümkündür, diğer taraftan geçişli fiillerle yapılan edilgen çatı şekli,
sınırlı ölçülerde ve bazı dillerde olsa da adın -i hâli şeklini “yönetebilir”. Özellikle
Hint-Avrupa dillerinde belirlenen çatı anlamlarıyla örtüşmeyen Türk fiili çatı an­
lamlarının aydınlatılması sorunundaki zorluklar çok büyüktür ve aslına bakılırsa
bunlar çatının geleneksel tanımına da uymuyorlar. Buna bağlı olarak, bu şekillerin
çatıya dâhil edilmesi kuşku doğurmaktadır ya da onları çatı sınırları dışına alma
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 113

ve özel şekil bilgisel oluşumlar olarak yorumlama denemeleri yapılmaktadır. N.


N. Canaşia tarafından yapılan böyle bir denemenin üzerinde daha ayrıntılı olarak
duracağız. N. N. Canaşia çatının tanımına değinerek, bu tanımda nesneden haksız
olarak bahsedildiğinin altını çizmektedir ve çatıyı hareket ve özne arasında esasen
farklı üç türü bulunan ilişki olarak nitelendirmektedir:
1. Öznenin hareketi doğrudan nesneyi etkiler (etken çatı),
2. Özne, kendisinden veya mantık öznesinden kaynaklanan hareketi yaşa­
maktadır (duymaktadır, hissetmektedir) (edilgen çatı),
3. Hareket, dil bilgisel özneden kaynaklanır ve dil bilgisel öznenin kendisiyle
yapılır (orta çatı).
Ettirgenlik, çatı şekilleri arasından çıkartılır. Çünkü onu oluşturan ekler,
etken çatı fiillerine kıyasla özne ile hareket arasındaki ilişkilere yeni hiçbir şey
katmıyorlar. İşteşlik şekli de çatının sınırları dışında tutulur (bk. Canaşia, 1974:
42-44; ayrıca bk. Serebrennikov, 1958: 69-71; Cangidze, 1958: 110).

Bildirimin yapısına gelince, burada bir kelime biçiminde en azından bazıları­


nın sabit yeri olan, kendine özgü bir şekilde sıra oluşturan aynı tipli veya değişik
türden birkaç çatı göstergesinin bir arada bulunma olasılığı gözümüze çarpmakta­
dır (Fatıhov, 1956: 250; Musayev, 1964: 253-254; GNY, 1973: 215-217; Sadvaka-
sov, 1976: 197-198; Sultansaidova, 1978: 14). Örnek olarak, edilgenlik eki ettir­
genlik ekleri ile uyuşur ve genellikle ettirgenlik eklerinden sonra bulunuyor, krş.:
Kar. olturğuzul- ‘oturtulmak’; Kırg. keltiril- ‘getirilmek, getirilmiş olmak’; Nog.
söndırll- ‘söndürülmek, kapatılmak’; Özb. yâzdiril- ‘yazdırılmış olmak’. Dönüş­
lülük çatısının eki de ettirgenlik ekleri ile uyuşuyor fakat genelde onlardan önce
kullanılır, krş.: Kar. 6öy/ö/?dz/-’bağlamak’, kiyindiril- ‘giyindirilmek’; Kar.-Balk.
cuvundur- ‘yıkandırmak’, atlandır- ‘atlandırmak, ata bindirmek’. Edilgenlik ve
dönüşlülük çatı ekleri karışık sıralamada bulunabilirler. Ama edilgen çatı ekinin
dönüşlülük çatı ekinden önce bulunması kural sayılmaktadır. / ile biten veya Z’yi
içeren gövdelerde edilgen çatı göstergesi olarak yalnızca -n ekinin kullanılması
bu sıralamanın tersine (dönüşlülük çatısının eki + edilgen çatı eki) sebep olur; -n
eki aynı zamanda dönüşlülük çatısının göstergesidir, krş.: ET. kapuğ açlındı ‘kapı
açıldı’ (MK, 1, 256), üzlündi ‘kırıldı’ (MK, 1, 258); Kaz. et jenildi ‘et yenildi’,
sol depter paydalamldı ‘şu defterden faydalanıldı’; TT. şimdi Türkçe yurdun her
kesiminde kullanılmaktadır. Bununla birlikte; edilgenlik ve dönüşlülük çatı ekle­
rinin birleşmesi (bir arada bulunması) herhangi bir özel çatı tonlarını belirtmek
için mi kullanılıyor, yoksa bu durum bir art süremli düzen olgusu mudur, yani
şekil bilgisel göstergelerden birinin tamamen veya kısmen anlamını kaybetmesi
ile mi ilgilidir, bu tam bilinmemektedir. Yukarıda Eski Türkçeden gösterdiğimiz
örneklerde fiil şekilleri, yönü hiçbir şekilde belirli sayılamayan eylemlerin bildi­
rimi olarak yorumlanabilirler; kapı birileri tarafından da açılabilir, kendi kendine
de açılabilir; “bir şey koptu”, bunun sebebi kopma için binlerinin güç sarf etmesi
114 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

olabilir ya da eskidiğinden dolayı kendiliğinden gerçekleşebilir. Fakat Kazakça-


dan alınan örnekte anlam ikiliği yer almaz. Çünkü ifade edilen eylem sadece dışa­
rıdan (başkası tarafından) yapılır. Böylece bu durumda -/ ve -in eklerinin her ikisi
edilgen çatı anlamında kullanılır ve -/ ekine -in ekinin eklenmesinin ilk bakışta
bir dayanağı yoktur.

Bir kelime biçimi içinde sadece iki değil, üç farklı çatı eki de bulunabilir,
krş.: Yak. körühünner- (kör-üs-ün-ner-) ‘görüşsünler’.
Aynı tip göstergelerin birleşmesi, ettirgenlik sınırları içinde görülmektedir;
bu özelliğin nedeni, ettirgenlik içeriğinin kendine özgü olmasıdır: Fiilin ettirgen
şekli; eylemin eylemi yapan özneyle değil, yaptıran özneyle, yani bir şey yapıl­
masına neden olan veya istemeyerek eylemin nedeni olan özneyle ilişkisini ifade
eder. Eyleme teşvik, birkaç aracı vasıtasıyla gerçekleşebilir ve her basamak fii­
lin şeklinde kendi ifadesini bulur. Ettirgen eklerin eklenme sırası da gelenek ve
şekil bilgisel etkenlerle belirlenir, krş.: ET. toz- ‘doymak’, tozğıır- ‘doyurmak’,
tozğıırt- ‘birini doyurtmak’ (MK, II, 256); Alt. keç- ‘geçmek’, keçir- ‘geçirmek’,
keçirt-'geçirtmek’; Başk. yaz- ‘yazmak’, yazzir- ‘yazdırmak’, yazzir/-’yazdırt-
mak’; Gag. gez- ‘gezmek’, gezdir- ‘gezdirmek’, gezdirt- ‘gezdirtmek’; Kar. yan-
‘yanmak’, yandır- ‘yandırmak’, yandırt- ‘yandırtmak’; Özb. kaç- ‘koşmak’, kâ-
çir- ‘koşturmak’, kâçirtir- ‘koşturtturmak’, ilki- ‘okumak’, likit- ‘okutmak’, likit­
tir- ‘okutturmak’. Çoğu zaman fiil gövdesine ettirgenlik çatısı ekinin eklenmesi,
yeni bir kelimenin oluşumuna götürür ve bu durumlarda ettirgenliğin ayrılması
tamamen şekle dayalı olur, krş.: Alt. kör- ‘görmek’, körgüs- ‘göstermek’; Uyg.
bil- ‘bilmek’, bildür- ‘bildirmek’; Özb. kayna- ‘kaynamak’, kaynat- ‘kaynatmak’,
id- ‘ölmek’, iddir- ‘öldürmek’.
Bir başka dikkat çeken nokta da, çatı şekillerinin yeterince düzenli olmayışı­
dır. Çatı şekilleri çok sık olarak çatı ile bağlı olmayan dil bilgisel nitelikli anlam­
lar (eylemin tekrar tekrar yapılışı, yoğunluğu, süresi) ifade ederler ve diğerlerine
nazaran daha kolay bağımsız bir kelimeye dönüşürler. Bazen fiil gövdesine çatı
eklerinin eklenmesi onun başlangıçtaki dil bilgisel anlamını değiştirmiyor ve ek
sözcüksel nüans katmıyor.
Söylenilenlerden çıkan sonuç şudur: Türkçede çatının “sıra dişiliği” hakkın-
daki eleştirilerin ve çatı ulamına ettirgenlik ve işteşlik şekillerinin aitliğinin doğru
olup olmadığı konusunda kuşkuların muhakkak bir temeli vardır. Bir dil bilgisel
ulamı oluşturan anlamların aynı cinsten olması ve birinin varlığının diğerini ih­
timal dışı bırakması gerektiği konusunda detaylı olarak bahsetmeye gerek yok.
Aynı şekilde, belli dil bilgisel ulama ait bir anlamı ifade eden ekin kullanılması,
benzer anlam taşıyan bir başka ekin kullanılmasını olasılık dışında tutmayı gerek­
tirir. Bir başka deyişle, bir dil bilgisi ulamını ifade etme araçları söz dizimsel sıra
oluşturmuyorlar, onlar bir çekim bütünü veya diğer dil bilgisi ulamlarını bildiren
araçlarla uygun bir şekilde belli farklılıkları ve ortaklıkları olan bir sıra teşkil
ediyorlar. Daha önceki çalışmalarımızdan birinde (Şçerbak, 1961: 164) teorik dil
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 115

biliminde yer edinmiş olan dil bilgisi ulamının içeriği kavrayışı ile Türk dille­
rinde çatı şekillerinin özgün özellikleri arasındaki zıtlığı, onları -yani çatı şekil­
lerini- tür olarak adlandırma yoluyla gidermeye çalışmıştık. Bu yaklaşım, Türk
dillerinde çatı olarak sayılan şekillerle başka dillerdeki çatı şekilleri arasında sınır
çizmemizi sağlıyor. Bu anlamda yaklaşımın doğru olduğunu söyleyebiliriz. Fakat
Türkçedeki çatı şekillerinin tür olarak adlandırılması, bizi bir kelime biçiminde
aynı anlamı ifade eden birkaç şekil bilgisel göstergenin toplanma olasılığı ile ilgili
sorunun cevabından uzaklaştırır. Belirtilen yaklaşım, aynı zamanda Türkçe şekil­
lerin özgünlüğünün fazla büyütülmesine ve aslına bakılırsa Türk dilleri gramerle­
rinde çatı olarak adlandırılan şekillerin çatı veya ona yakın ilişkileri ifade ettiğini
önemsememeye götürür.
Böylece, çatının diğer ortak dil ulamlarına göre daha çok özgün çizgilere
sahip olduğu sonucuna varabiliriz. Bundan dolayı bahis konusu ulamın daha ge­
nel ve esaslı belirtilere dayanan ve bununla birlikte ayrı ayrı dil gruplarında onun
anlam özgünlüklerini daha tam olarak yansıtan bir tanımının yapılması önemlidir.
Betimleyici dil bilgisi kitaplarında ve özel çalışmalarda çatı; eylemin öznesi
ve nesnesi arasındaki ilişkileri (bk. Dmitriyev, 1948: 179; Kononov, 1960: 187;
İvanov, 1977: 6), eylem ve özne (“eylemin özneye olan ilişkisi”) (bk. Sevortyan,
1957: 48; Serebrennikov, 1958: 61; Zekiyev, 1958: 99-102; Haritonov, 1963: 9;
Pokrovskaya, 1964: 169) veya bir taraftan eylem, diğer taraftan özne ve nesne
(“eylemin özneye ve nesneye olan ilişkisi”, “özne ve nesnenin eyleme olan ilişki­
si”) arasındaki ilişkileri (bk. Kahbayeva, 1949: 8; Çarıyarov, 1955: 5; Azer, 1955:
4-5; Fatıhov, 1958: 74; GTY, 1970: 235) ifade eden bir ulam olarak tanımlanmak­
tadır. Fiilin bir dil bilgisi ulamı olarak çatı, gerçekten de eylem veya durumda öz­
nenin katılım derecesini gösterir ve sonuç olarak özne, çatıya yansıyan durumun
önemli bir parçasıdır. Çatı anlamlarının oluşmasında nesnenin rolü ise daha az
görülür (E.V. Sevortyan’la krş.: “Geçişlilik ve geçişsizlik çatı içeriğine girmez.”
Sevortyan, 1962: 48). Bundan dolayı çatının, öznel-nesnel nitelemesinden yola
çıkan tanımı geniş bir destek bulamamaktadır. Böyle bir belirleme başka bir bakış
açısından da kabul edilmeyebilir. S. E. Yahontov‘un belirttiği gibi, özne ve nesne
arasındaki ilişkiler her zaman aynıdır: Özne eylemi yapar, nesne ise onun etkisini
yaşar (bk. Yahontov, 1974: 46).
Son yıllarda çatının geleneksel tanımları sert eleştirilere maruz kalmış, sü­
rekli tartışmaların seyrinde çatının; fiilde söz dizimsel ve anlamsal düzey birimle­
ri arasındaki uyumun bildirimi veya fiilde çatının dil bilgisel açıdan işaretlenmesi
şeklinde yeni bir tanımı şekillenmiştir (bk. Holodoviç, 1970: 13).
Çatı sayısı, çeşitli hâl ve şartlara, dilin gramer özelliklerine, fiilin sözcüksel
anlamına, durum katılımcılarının sayısına bağlı olarak değişir. Çatının seçilme­
sinde ciddi kurallar olmadığı için (krş.:Hrakovskiy, 1970: 27) her somut durumda
belirlenen uyumlar belli bir derecede keyfi oluyorlar. Durumların yorumu da çoğu
zaman keyfidir, krş.: Kapı içeriye doğru açılıyor ve kapı anahtarlarla açılıyor.
116 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

(Birinci hâlde durumun bir katılımcısı, ikinci hâlde iki katılımcısı vardır). Çatı
yapısının hiçbirisine bir diğerinin dönüştürülmüş, çevrilmiş türü olarak bakılama­
yacağını da belirtmek gerekir. Çeşitli çatı yapılarında durum katılımcılarının sayı
ve terkibi çoğu zaman örtüşmemektedir.

Çatıyı, fiilin potansiyel olarak başka sözcüklerle birleşim oluşturma özellik­


leri yani onun bu veya şu unsurla birleşebilme yetisinin açık ifade olunmuş bir
dayanağı şeklinde tetkik eden G. G. Sil’nitskiy; çatıyı “fiil sözcüklerinin anlamın­
daki düzenli değişiklikleri tanzim eden, onların birleşim oluşturabilen gruplarının
unsurları arasındaki düzenli ilişkiyi yansıtan” (Sil’nitskiy, 1974: 54) gramer ulamı
olarak adlandıran A. A. Holodoviç’in tanımına bazı değişiklikler getirmiştir. G.
G. Sil’nitskiy’nin düşüncesine göre “çatı şekli” terimi, kendi başına çatı anlamları
ifade etmeyen, ayrıca alınmış fiil şekillerinden daha çok yapıların belirli tiplerine
uygundur. Bununla ilgili daha da kesin olarak çatı, “fiilin sözcüksel tipi ile fiil
cümlesinin söz dizimsel yapısı arasındaki ilişkileri yansıtan” (age., 71-72) çok
yönlü sözcüksel-söz dizimsel bir ulam olarak nitelendirilir.
Çatıyla ilgili tanımımızda bizim yola çıktığımız nokta şudur: Çatı, fiilin bir
dil bilgisi ulamıdır ve onun söz dizimsel çevresi, bu ya da başka çatı şeklinin
kullanılması sonucudur. Çatının özü, cümle öznesinin katılımı açısından eylemin
nitelenmesindedir. Eylem: 1. aktif bir süreç olarak, 2. durum olarak, 3. keyfi bir
dürtü veya diğer bir eylemin yapılması için engel oluşturmayan pozisyon olarak
iletilebilir. Eylem niteliğinin belirtilen anlamda bir yönelim noktası içerdiği an­
laşılıyor. Burada aşağıdaki durumlar ayrılmaktadır: 1. Eylem, özneden kaynakla­
nır; 2. Eylem, özneye yöneliktir, özne eyleme maruz kalıyor; 3. Eylem, özneden
kaynaklanır (özne tarafından gerçekleştirilir) ve öznenin kendisine yöneliktir; 4.
Eylem birkaç özneden kaynaklanır. Biz özne derken katılımı eylemde çatı farklı­
lıklarının oluşumu için önemsiz olan mantık öznesini değil, cümle öznesini kaste­
diyoruz (krş.: L. Tesniere’de: birinci aktant) (sürecin fiille ifade edilen katılımcı­
sını bildiren cümle öğesi) (Tesniere, 1959: 108, 242).
Öznenin katılımı açısından eylemin niteliği farklı yönlerden yapılır ve bun­
dan dolayı, daha önce de kaydedildiği gibi, bir çatı şeklinin diğerine uygulanma­
sı gerçekleşir. Bununla ilgili olarak, farklı cinsten anlamların bir gramer ulamı
içeriğinde birleşmesinin olabilirliği sorununa yeniden değinerek şunu açık ve
net bir şekilde belirtmek gerekir: Farklı cinsten anlamlar veya bir kelime biçi­
mi sınırlarında birbirini dışlamayan anlamlar farklı ulamlara aittir. Demek ki
Türk dillerinde çatı olarak adlandırılan her şekil, bağımsız bir ulam ifade ediyor
(onun anlam yapısını uygun şekille, etken çatı şeklinin karşıtlığı oluşturmaktadır;
krş.:Yahontov, 1974: 52) ve çatı hakkında genel anlamda sadece şartlı olarak,
mevcut dil bilgisi geleneklerini göz önünde tutarak bahsetmek mümkündür.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 117

Etken Çatı
Etken çatının kendine ait şekil bilgisel göstergesi yoktur ve gerekli çatı şekli
onun diğer çatı şekilleri ile karşılaştırılması yoluyla ayrılır. Etken çatı şeklinde
fiil, eylemi aktif bir süreç veya durum şeklinde ifade eder, krş.: AzT. yazıram ‘ya­
zıyorum’, gediram ‘gidiyorum’; Kaz. jazdim ‘yazdım’, otirdinı ‘oturdum’; Özb.
kuruman ‘görüyorum’, tuydim ‘duydum’.

Edilgen Çatı
1.1. Edilgen çatı şekli, -/ ~ -ıl ~ -ul eklerinin, Yakutçada -ılın ~ -ulun (edilgen
çatı ekinin dönüşlü çatı eki ile birleşimi), Altayca ağızlarında -ilil (edilgen çatının
iki ekinin birleşimi; bk. Dırenkova, 1940: 125) eklerinin yardımı ile oluşur. Göv­
de sonunda veya son hecede -/ bulunursa edilgen çatı göstergesi görevini -n ~ -ın
~ -un eki yerine getirir. Türk dillerinin bazılarında -n ~ -m ~ -un eki belirtilen an­
lamda ünlüsü bulunan, Yakutçada ise uzun veya çift ünlülü gövdelere eklenir. El­
bette farklı türden istisnalar, daha kesin bir ifade ile -ıl ~ -ul ekinin Z’li gövdelere
eklenmesi de mümkündür, ör.: ET. alıl- ‘alınmak’; EÖzb. alıl- ‘alınmak’ ‘ (sening
üçün bir cebri satkun alıldı, ‘senin için bir yelme parayla satın alındı’) (Şçerbak,
1962; 179); AzT. yazıl- ‘yazılmak’; Alt. kezil- ‘kesilmek’, baştal- ‘başlanmak’;
Alt. (ağızlarda) açılıl- ‘açılmak’, azılıl- ‘asılmak’; Başk. tötöl- ‘tutulmak, ya­
kalanmak’, buyal- ‘boyanmak’, halin- ‘bırakılmak’; Gag. biçil- ‘biçilmek’, bo­
zul- ‘bozulmak’, alın- ‘alınmak’; Kaz. jengıl- ‘yenilmek’, söylen- ‘söylenmek’;
Kar.-Balk. okul- ‘okunmak’; Kum. içil- ‘içilmek’, aşal- ‘(yemek) yenilmek’,
bilin- ‘bilinmek’; Nog. tabii- 'bulunmak’, baylan- ‘bağlanmak’; Tuv. adırıl-'ay-
rılmak’, ködürül- ‘kaldırılmak’, bağlan- ‘bağlanmak’; TT. tanın-, yürün-; Trm.
eşidil- ‘işitilmek’, bölün- ‘bölünmek’; Özb. aytil- ‘söylenmek’, hZın-’kılmmak,
yapılmak’, saylan- ‘seçilmek’; Hak. pazıl- ‘yazılmak’; Yak. bıhılın- ‘kesilmek’,
sien- ‘ (yemek) yenilmek’.
Edilgen çatının diğer eklerine çok az rastlanır: ET. -ık, -sık, -tuk (?); Tuv. -tın
~ -tun ~ -dm ~ -dun, -tıl ~ -tul. ör.: ET. alsık- ‘alınmak, ele geçirilmek’, sançık-
‘vurulmak’ (bir silahın sançılması), bassık- ‘basılmak, ezilmek’, bilsik- ‘bilinmek,
tanınmak’; Tuv. ö/i/z/ı-’alınmak’, çürüttün- ‘çizilmek’, kuttul- ‘dökülmek’, arttıl-
‘sarkmak, sarkılmak; tartılmak’, çattıl- ‘yayılmak’. Bunlardan sonuncusu - -tıl ~
-tul eki - Tuvacada sadece üç fiilde izlenebilir. Uzmanlara göre bu ek, -/ ~ ıl ~
-ul ekinin (/ ile biten gövdelerden sonra) şekil bilgisel bir çeşididir (bk. Letyagi-
na-Nasilov, 1974:13-24; İshakov-Pal’mbah, 1961: 291). Biz, -tıl ekini iki ekin -ın
ve -ıl (-inil ~ -mi) eklerinin birleşimi olarak görüyoruz; burada n gövde sonundaki
f ye benzeşmiştir. Dönüşlülük çatısı anlamında da görülen -tın ~ -tun ~ -dun eki­
nin de edilgen çatının özel göstergesi olarak sayılması için az bir gerekçe vardır.
Bu ekin terkibinde -/z’li dönüşlülük çatısının (mediopasif’in “orta” edilgenliğin)
iki göstergesinin varlığı tahmin edilmektedir (Menges, 1959: 656). Bizim düşün­
cemize göre, -tın ~ -tun ~ -dm ~ -dun ekinin, birçok Türk dillerinde görülen ve
Yakutçada hâkim bir durumda bulunan -lın birleşik ekinin tam bir ses bilgisel çe­
118 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

şidi olduğu daha inandırıcıdır (Letyagina-Nasilov, 1974:15). Tuvacada edilgen ve


dönüşlülük çatı şekillerinde patlayıcı ünsüzlerin / ötümlü ünsüzü ile birleşiminde
farklı benzeşim süreçlerinin meydana geldiği bilinmektedir, ör.: tıptıp (<tıplıp
<tıbılıp) ‘bulunarak’, çcıstıp (<çaslıp <çazılıp) ‘patlayarak’. Benzeri süreçlerin
zorunlu koşulu, şeklin karmaşıklaşması ve bununla bağlı olarak patlayıcı ünsüzle
/ arasındaki ünlünün düşmesidir. Fiil gövdesine eklenen şekil bilgisel unsur iki
heceli olduğunda özellikle bu tür koşullar var olur, krş.: kazıl- (kas-ıl) ve kastın-
(kas-ıl-ın) ‘kazılmak’(İshakov-Pal’mbah, 1961: 291).

Edilgen çatı eki geçişli fiillere, nadiren de geçişsiz fiillere eklenir. Edilgen
şeklin geçişsiz fiillerden oluşumu şahıssız yapıların kurulması ile bağlıdır. Bu­
nun dışında, geçişsiz fiil yardımcı görevinde, birleşik fiilin bir parçası niteliğinde
kullanıldığında da aynı oluşum ortaya çıkabilir, krş.: EÖzb. ba’zining rayı barin
edi kim kış yavuktur fılhal Lamğan barılğay ‘bazılarının düşüncesi vardı (şey­
leydi) ki kış yakındır, hemen Lamgan’a gidilecek’, Kubadın Marğınanğa kelindi
‘Küba’dan Margınan’a gelindi (geldiler)’; Gag. semiçkaylen âr gidiliy ‘ayçiçekle
(işler) zor gidiyor’ (bk. Pokrovskaya, 1964:174); TT. oraya gidilir mi, bu odaya
girilmez kapalıdır, akşama eve dönülecek (benzeri örnekler A. N. Baskakov'un
çalışmasında çok sayıda bulunmaktadır.; bk. A. N. Baskakov, 1976: 8-9); Trm.
yoldan geçildi ‘yoldan geçildi’ (bk. GTY, 1970: 239); Özb. Horazmğa Amudaryâ
ârkali bâriladi ‘Harezm’e Amuderya’dan gidilir’ (bk. Mujdabayev, 1963: 5; Gul-
yamov, 1954: 39), kanıap kefil- ‘hapsedilmek’, kuvip yetil- ‘kovarak yetişilmek’
(bk. Rahmatullayev, Sultonsaidova, 1976: 13, 15); Yak. ülege erde turullar ‘işe,
çalışmaya erken kalkılır’(bk. Haritonov, 1947: 179; Neustroyev, 1972: 17).

-/ ~ -ıl ~ -ııl ekinin yerleşiminde, diğer çatı göstergelerine nazaran katı ku­
rallar yoktur. Bu ek, ettirgen çatı ekleriyle birleşimde çoğu zaman sonda, karşı-
lıklı-birliktelik çatısı ekleriyle birleşimde önde yer alır, dönüşlülük çatısı ekiyle
birleşimde ise ondan önce olduğu kadar ondan sonra da bulunabilir. Fakat bu ekin
sonda bulunma pozisyonu, sadece son hecesinde l bulunan gövdelerden sonra ve
kısmen de sonda bulunan z (d) ile kullanılamaması sebebiyle olabilirlik kazanır,
krş.: ET. açlın ‘açılmak’; Kaz. bezenil- ‘süslenmek’, jelın- ‘(yemek) yenilmek’;
Kar. satın alınıl- ‘parayla alınmak’; Nog. satılın- ‘satılmak’, başlanıl- ‘başlan­
mak’; Tuv. kastın- (kas-ıl-ın-) ‘kazılmak’; TT. kullanıl-', Trm. saklanıl ‘saklan­
mak’; Özb. bezanil- ‘süslenmek’.

Edilgen çatı şeklinin kullanımı, bazı söz dizimsel belirtilerle ayrılan özel
yapı kuruluşu ile -eylemi gerçekleştiren, nesne veya şahıs bildiriminin ve belirtme
hâlinde olan tümlecin olmaması ile- bağlıdır. Bu belirtilerin her ikisinin göreceli
olduğu da bir gerçektir. Şöyle ki eylemi gerçekleştiren bazen yaklaşma hâli, ay­
rılma hâli ve vasıta hâli şekilleriyle ya da bilân, menen, birla, arkalı, tarafından,
tamâmdan, cihâtidan edatlarının yardımıyla ifade edilir, krş.: EKıp. burun alay
aytıldı payğambardan ‘peygamber tarafından daha önce öyle söylenmişti’ (Cod.
Cum. 62 r 2); Kırg. men türabımdan aytılğan söz ‘benim tarafımdan söylene-
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 119

nen söz’; Hak. amnğ holınafiğ tıhtalğan traktorlar ‘onun elleriyle tamir edilmiş
traktörler’, ağastar çilge çayhalçalar ‘ağaçlar rüzgâr tarafından sallandırılır’ (bk.
GHY, 1975: 179). Eylemi yapanın genellikle az olan bildiriminin farklı durumla­
rı arasından yaklaşma hâli şeklinin kullanımıyla ilgili olanı ayırmak gerekir. Bu
durum, uzun bir geçmişe sahiptir ve belki de edilgen ve ettirgen yapılarda eylemi
gerçekleştirelim bildirimleri arasında belirli bir bağın varlığıyla ilgili varsayımlar
temelsiz değildir; bu yapıların her ikisinde eylemin dolaysız, gerçek yapıcısı yak­
laşma hâliyle ifade edilir (bk. İshakov-Pal’mbah, 1961: 274, 275, 292). Edilgen
yapıda diğer yöntemlerin kullanımı, kısmen daha sonraki döneme aittir ve belli
bir ölçüde farklı etki kaynaklarından çıkan sonuçtur. Örnek olarak, taraf çok az
olarak taman ve cihât kelimeli yapılar, ayrılma hâlinde belirli diller (Azerbaycan
Türkçesi, Başkurtça, Kazakça, Karakalpakça, Kırgızca, Tatarca, Türkiye Türkçe­
si, Türkmence, Özbekçe, Uygurca) çevresi dışına çıkmıyor ve genelde yazı dili
şeklidir. Fakat edilgen yapıda eylemi gerçekleştiren kişinin ayrılmasında tama­
men iç koşulların varlığı da inkâr edilemez. Edilgen çatı şeklinin ara sıra belirtme
hâli ile yönlendirilmesi de özellikle Eski Özbekçede ve çağdaş Özbekçede orta­
ya çıkar: EÖzb. anı üç kısın kılındı ‘onu üç parçadan yaptılar’, nıenihg ğanunun
kurganda edi ham kurganını alındı ham ğanımnı kaçuruldı ‘benim düşmanım
kalede idi, hem kale alındı hem düşman kaçırıldı’, dağı cebâlârni ülâşildi ‘yelme­
ler dahi paylaşıldı’, sâbâbin soruldı ersâ ‘bunun sebebi sorulduğunda’ (Şçerbak,
1962: 178-179); Özb. âşni yeyildi ‘pilav yenildi’, çâyni içildi ‘çay içildi’ (bk.
Gulyamov, 1941: 9; ayrıca bk. Melioranskiy, 1899: 102; Tumaşeva, 1964: 164).
1.2. Genel olarak çatı şekilleri gibi edilgen çatının genel Türkçe şeklinin kö­
keni de Türkologlarda büyük ilgi uyandırmaktadır. Çünkü onun kökeninin açığa
çıkarılması bu dil bilgisel ulamın özgün çizgilerinin doğasının açıklanmasını ve
çatının özünün kesinleşmesini sağlamalıdır.
-/ —ıl —ul ekinin ana tipinin araştırılması için önemli sayıda çalışmalar
yapılmıştır. Bunlardan sonuncusu B. A. Serebrennikov tarafından yazılmıştır (Se­
rebrennikov, 1976: 29-32). B. A. Serebrennikov, Türk dillerinde edilgen çatı ek­
lerinin kökeniyle ilgili sorunun şimdiye kadar cevapsız bırakıldığını kaydederek
ve E. V. Sevortyan’ın, “çatı şekillerinin ilk başlarda kelime yapım anlamına sahip
olması, sıklık veya yoğunluk bildirmesi” konusundaki düşüncesine katılarak -/
edilgen çatı ekini addan fiil oluşturan-/ ekiyle aynı sıraya yerleştirir.

Daha geçen yüzyılın sonunda ileri sürülmüş ve günümüze kadar kendi bilim­
sel değerini kaybetmemiş olan bir varsayım, B. A. Serebrennikov tarafından ileri
sürülen tahminle esas itibarıyla karşı karşıyadır. -/ edilgen çatı şeklinin ana tipinin
arayışları, Türkologları şekil bilgisel oluşumlar çevresine götürdü. Bu oluşum­
lar edilgen anlam ifade eder, fakat sanki parçalanmaz veya daha kesin söylersek,
etken çatının onlarla uygun şekilleri bulunmaz, krş.: EÖzb. kutul- ‘kurtulmak’,
kutkar- ‘kurtarmak’, uyal- ‘utanmak’, uyat- ‘utandırmak’, tiril- ‘dirilmek’, tirit-
‘diriltmek, canlandırmak’; Özb. yûkâl-'ydk olmak, kaybolmak’, yükat- ‘kaybet­
120 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

mek’, berkil- ‘kapanmak’, berkit- ‘kapatmak’. Benzeri olay, dönüşlülük çatısı


çerçevesinde de kaydedilmiştir, krş.: ET. yayz/zı-’saklanmak’, yaşur- ‘saklamak,
gizlemek’, emgân- ‘ızdırap çekmek’, emgcit- ‘ızdırap vermek’; EÖzb. inan- ‘inan­
mak’, inat- ‘inandırmak’, ııyğan- ‘uyanmak’, wvğa/-’uyandırmak’; Alt. üren- ‘öğ­
renmek’, üret- ‘öğretmek’; Kaz. oyan- ‘uyanmak’, oyat- ‘uyandırmak’; Hak.
çazm- ‘saklanmak’, çazır- ‘saklamak’, ushun- ‘uyanmak’, ushur- ‘uyandırmak’,
çapsın- ‘yapışmak’, çapsır- ‘yapıştırmak’. Aralarında çoktan beri temas olmayan
farklı Türk dillerinde verilen örneklerin örtüşmesi, edilgen çatı şekillerinin etken
çatı şekilleri ile bağdaşık olmamasının bir tesadüf niteliği taşımadığını ve tarihî
köklere sahip olduğunu göstermektedir, kutul- ‘kurtulmak’, yükâl- ‘kaybolmak,
yok olmak’ tipinde olan şekillerin *yoka- ‘kaybetmek’, *kutu- ‘kurtarmak’ kökle­
rinden değil, birinci parçası ad, ikinci parçası ise bol- ‘ol-’ fiili olan kut (b)ol-, yük
(b)ol- tipli birleşik fiillerden oluştuğu yönündeki tahmin gerçek duruma uyarken,
yukarıda belirtilen bağdaşmama, bir etimolojik düzen olgusu şeklinde; şekillerin
her ikisinin normal uyumu durumları ise köklerin ilk başlardaki birliğinin kaybo­
luşu ve özerk fiil gövdelerinin oluşumu sonucu şeklinde bir açıklama kazanır (E.
V. Sevortyan‘la krş.: “Çatı ekleri tarihî olarak adlardan fiil üretmişlerdir.” Sevort­
yan, 1957: 48; ayrıca bk. Fazılov, 1961: 4). Bu açıklamanın ışığında C. Salemann
tarafından ön görülen (bk. Salemann, 1892: 212) ve W. Bang’ın bazı şartlarda
mümkün saydığı29 -/ ~ -ıl ~ -ul edilgen çatı ekinin (b)ol- ‘ol’ fiili ile olan bağı ina­
nılacak gibidir. Böyle bir ilişkinin varlığının kabul edilmesi birçok soruyu ortadan
kaldırıyor ve incelenen şeklin içeriğinin özgünlüğünü, onun oluşturduğu yapıların
özelliklerini yeterli derecede açıklıyor. Edilgen çatı şeklinin (b)ol- fiilinden geliş­
mesiyle ilgili varsayım kabul edilirse bu şeklin içeriğini bir durum oluşturmuştur;
o hâlde eylem yapıcısının belirtilmemesi onun, açık olmayışı, belirsizliği gayet
doğaldır.
Edilgen çatı göstergesi olarak -n eki, büyük bir ihtimalle benzeşmeyen deği­
şimler (alıl- > alın-) sonucunda ortaya çıkmıştır (bk. Deny, 1921: 1108). Eski ya­
zılı metinlerde çağdaş dillerden önemli derecede daha sık olarak sonunda -/ olan
veya son hecesinde / bulunduran gövdelerden sonra edilgen çatı göstergesi olarak
-/’nin kullanılması bunu göstermektedir (bk. Brockelmann, 1951-1954: 201). Bu
arada, ses bilgisel taraf da ifade edilen açıklamaya engel teşkil etmez, krş.: Uyg.
(ağızlarda) barini (< barili) ‘gidelim’, ketini (< ketili) ‘gidelim’ (bk. Kaydarov,
1969: 79, 302); Özb. bargam (bârğali) ‘gitmek için’.

-ık ekinin doğası açık değildir (bk. Brockelmann, 1918-1919: 47-49). Bu ek,
esas itibarıyla ad gövdelerine eklenir: ET. içik- ‘tabi olmak; boyun eğmek’, tağık-
‘çıkmak, kalkmak, yükselmek, tırmanmak’, taşık- ‘çıkmak’, ‘ilerlemek’, ‘sefere
çıkmak’, birik- ‘birikmek, birleşmek’, andık- ‘and içmek, yemin etmek’, açık-

29 W. Bang’a göre, -/ —ıl —ul ekinin (b)ol- fiiliyle olan bağı, sadece bu fiilin b+ol-
şeklinde oluşumu koşuluyla mümkündür (bk. Bang, 1916: 925). krş.: Râsânen, 1957: 160;
Brockelmann, 1951-1954: 201.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 121

‘acıkmak’, basık- ‘saldırıya uğramak, basılmak’, usuk- ‘susamak’, uçuk- ‘sona


yaklaşmak’, ağuk- ‘zehirlenmek’, yelvik- ‘büyü etkisine uğramak’; EÖzb. azık-
‘azmak, yolunu kaybetmek’(bk. Şçerbak, 1962: 179).

-sık eki, C. Brockelmann’ın fikrine göre -ık ekinin bir çeşididir (bk. Broc-
kelmann, 1951-1954: 202) fakat bunların bağlantı niteliği ve ek başındaki s’nin
kökeni ile ilgili C. Brockelmann hiçbir şey belirtmemiştir, -sık ve -ık eklerinin
şekil bilgisel varyant olarak sayılması için bir temel olmadığını kaydedelim; onlar
aynı ses bilgisel şartlarda bulunuyorlar, krş.: ET. alsık- ‘alınmak’ ve alık- ‘in­
mek, düşmek’. Bu eklerin ayırt edilmesi ile ilgili olarak belki de bunlardan ilkinin
(-sık ekinin) yalnız fiil gövdeleri ile görülmesinden bahsedilebilir, krş.: ET. çal-
sık- ‘kırılmak, parçalanmak, bastırılmak’, bassık- ‘hücuma, saldırıya uğramak’.
Eski Türk metinlerinde -sık ekine paralel olarak -tık eki de kullanılmıştır, ör.: bul-
tuk- ‘bulunmak, açığa çıkarılmak’, bastık- ‘saldırıya uğramak’. Türk dillerinde
ettirgenlik ve edilgenliğin doğası ile ilgili makalesinde T. Kowalski; -tık ekini, ilk
başlardan itibaren ettirgenlik anlamlarının geniş yelpazesine sahip olan ve daha
sonra da aynı zamanda edilgenlik belirtisi olan -t ettirgenlik ekiyle -(ı)k edilgenlik
ekinin birleşimi şeklinde incelemiştir (bk. Kowalski, 1949: 431). krş.: ‘kendisini
vurdurtmak’ —> ‘vurulmak’ (age., 435). M. Levitskiy bu yolda biraz daha ileri
gitmiş, T. Kowalski’nin makalesinin ettirgenlik ve edilgenliğin görevini kendisin­
de toplayan ekin varlığını kanıtladığını beyan etmiştir (M. Levitskiy’nin age. ile
ilgili notları, 438).
2.1. Biz, edilgen çatı şeklinin dört anlamını tespit ediyoruz: Medial-edilgen
(Mediopasif “orta” edilgenlik), medial (“orta”), asıl edilgen ve şahıssız (krş.: E.
V. Sevortyan’da: Medial (“orta”), asıl edilgen ve şahıssız edilgen) (bk. Sevortyan,
1957: 50).

Edilgen çatı şekli, cümle öznesinin pasifliğini ifade eder. Bu pasifliğin zirve
noktası, öznenin eylemin nesnesine dönüşmesidir. Fakat verilen şeklin ifade ettiği
anlamın özgünlüğü bunda değildir. “Edilgen çatının içeriği bir nesnenin yaptığı
harekete bir diğerinin maruz kalmasında değildir. Edilgen ifadede eylemin, hare­
keti yapan kişinin tamamen veya büyük ölçüde görülmediği bir belirtme, bir olgu
olarak gösterilmesinden ibarettir.” (Popov, 1881: 174). P. M. Melioranskiy Ka-
zakçanın gramerini anlatırken, Kazakçada edilgen çatı “genelde sık kullanılma­
makla birlikte temelde konuşmacının bahsedilen olayı kimin yaptığını bilmediği
ve hatta bununla ilgili olarak hiçbir tahminde bulunmadığı durumlarda kullanı­
lır”, diyerek ustaca belirtmiştir (Melioranskiy, 1897: 29). Böylece edilgen yapı­
nın oluşumuna eşlik ve onun varlığını fiilen önceden belirleyen en önemli sebep,
hareketi yapan kişinin saf dışı bırakılması ve durumun ön plana çıkarılmasıdır.
Özellikle eylem ve durum Türk dillerinde etken ve edilgen çatı şekillerinin kar­
şılaştırılmasının anlamsal temelini oluşturmaktadır. Eylemin farklı yönlülüğüne
gelince, onu sadece belirtilen anlamsal temelin nispeten geç değişiminin sonucu
olarak incelemek mümkündür (M. M. Guhman, Germen dillerinde etken/edilgen
122 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

çatı zıtlığının ayırt edici anlamsal belirtisi olarak sürecin yönünü kabul etmekte­
dir, merkezkaç/ merkezci bk. Guhman, 1964: 8). Durumun ön plana çıkarılması,
eylemi gerçekleştiren kişi ile ilgili herhangi bir bilgiyi gereksiz yapıyor. Burada
Orta Çağ Arap filologları tarafından edilgen çatı şeklinde verilen adı -meçhul ‘bi­
linmeyen, görülmeyen’- tekrar etmek uygun olacaktır (A. K. Aliyev böyle bir
adlandırmaya karşı çıkmıştır; bk. Aliyev, 1955: 91). krş.: Karakalpakçanın dil
bilgisinde: belgisiz derece - edilgen çatı, harfi olarak ‘belirsiz çatı’. AzT. mdktub
yazılır ‘mektup yazılıyor’, Özb. bizğa yangi maşina keltirildi ‘bize yeni araba
getirildi’ tipli cümlelerde eylemi yapan kişi sadece belirtilmemekle kalmıyor, aynı
zamanda hiç anlaşılmıyor. Bu yüzden edilgen yapıda dil bilgisel öznenin yerini
nesnenin aldığı fikrine katılmak zordur, krş.: A. G. Gulyamov’a göre: “Edilgen
çatı şeklindeki fiil, dil bilgisel nesne tarafından yapılan ve dil bilgisel özneye
geçen hareketi ifade eder” (Gulyomov, 1954: 58; ayrıca bk. Musayev, 1964: 252).
Hareketi yapan kişinin “saf dışı bırakılması” veya onun “hesaba katılmaması”,
edilgen bir nesnenin olması gereken şekilde varlığından söz etmemize imkân
vermemektedir. ET. ton kirdân toğraldı ‘elbise kirden parçalara ayrıldı’ (MK II
230), Nog. esık yabılğan ‘kapı kapandı’ tipindeki cümlelerde ton ve esık adlarının
eylemin nesnesini bildirdiğini onaylayacak hiçbir dayanak yoktur. Nesne anlayışı
(dolaysız nesne) Çince malzemelerinde iyi bir şekilde örneklendirilen aktif yapı
ile bağlıdır. “Eğer geçişli bir fiilin tümleci yoksa, o genelde pasif bir anlam alır.”
diye belirtiyor S. E. Yahontov (Yahontov, 1970: 42-43). Demek ki edilgen çatı
şeklinin ilk ve temel anlamı -medial- edilgen (mediopasif “orta” edilgenliktir.
Cümle öznesinin durumundaki değişiklikler verilen şeklin temel içerik özelliği­
dir. Bununla bağlı olarak edilgen çatı şeklinde, niteleyici yapı terkibinde eylemin
nesnesi durumundaki belirlenenle çatı göstergesi olmadan da birleşebilen. -ğan
ekli sıfat-fiillerin kullanılması ilgi çekicidir (bk. İvanov, 1957: 103-107; 1960:
198; ayrıca bk. GAY, 50, 194).
-/ ~ -ıl ~ -ul ekinin medial (“orta”) anlamı “orta” edilgen ve şahıssız olanlarla,
eylemi yapan kişiyi belirtmesi bakımından karşılaştırmıştır. krş. Kaz. beril- ‘ve­
rilmek’, şomîl- ‘yıkanmak’; Trm. ğıdarıl- ‘öfkelenmek’, Uyg. (hava) eçil- ‘hava
açılmak’, çomul ‘yıkanmak’; Hak. çil- (< çığıl-) ‘toplanmak’, çazıl- ‘iyileşmek’.
“Orta” anlamda, verilen şekil içerik olarak dönüşlülük çatı şekliyle kısmen örtüş-
mektedir.
Şahıssız anlam geçişsiz fiillerde, tam olarak hareket fiillerinde görülür.
2.2. N. K. Dmitriyev, edilgen çatı şeklinin anlamından bahsederken, ilgi­
yi dönüşlülük ve edilgen çatının başlangıçta ayrışmamış olmasına odaklar (bk.
Dmitriyev, 1948: 181; Konuyla ilgili özel kaynaklarda edilgenlik ve dönüşlülük
çatı şekillerinin birbirinin yerini almasından sıkça bahsedilmektedir; bk. Korni-
lov, 1975: 53, 55). Gerçekten de bu şekillerin içeriğinde temas noktaları vardır ve
bunlardan en belirgini cümle öznesinin alanı ile sınırlanmış olan eylemin (duru­
mun) belirtilmesidir. Fakat edilgen ve dönüşlülük çatısının ayrışmamış olması,
uzak geçmiş zaman için bile zor düşünülebilir. Belirtilen şekillerin ister çağdaş
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 123

isterse de eski dillerde temel (çıkış) anlamlarının ilke olarak bağdaşmazlığı ve az


veya çok derecede net olarak anlam uzmanlaşması açık bir şekilde görülür, krş.:
ET. körül- ‘görülmek’ (MK I 75) ve körün- görünmek, gözükmek’ (MK I 119),
toğral- ‘doğranmak, parça parça kesilmek’ (et toğraldı ‘et parça parça kesildi’,
MK II 230) ve toğran- ‘kendisi için et doğramak, parça parça et kesmek’ öziiîga
et toğrandı ‘o kendisi için parça parça et kesti’; (MK II 40); EÖzb. yasal- ‘süslü,
zarif giydirilmiş olmak’, yasan- ‘süslenmek, zarif giyinmek’; AzT. deyil- ‘denil­
mek’ (birisi tarafından) ve deyin- ‘konuşmak’ (kendi kendine) ‘homurdanmak’;
Kaz. jûvıl- ‘yıkanmış olmak (birisi tarafından) ve jüvin- ‘yıkanmak’.
-/ ~ -ıl ~ -ul ile biten şeklin anlam yönünün gelişimi, medial “orta”-edilgen
anlamdan zamanla asıl edilgen anlama geçişten ibarettir. (E. V. Sevortyan’da:
“orta” anlamdan asıl edilgen anlama; bk. Sevortyan, 1957: 50; B. A. Serebrenni­
kov ’un tahminine göre, Türk dillerinde edilgenlik çatı eki bir zamanlar eylemin
süreklilik göstergesi olmuştur. Serebrennikov, 1974: 216) Eylemi yapanın bildi­
rilmesinin edilgen yapısına dâhil edilme olasılığı, bu geçişin dış belirtisi olmuştur.
Yine de çağdaş Türk dillerinde asıl edilgen anlam ifadesinin tartışmasız durum­
larıyla nispeten ender olarak karşılaşılır ve bundan dolayı -/ ~ -ıl ~ -ul ile biten
şeklin etimolojik anlamının önemli değişiklikler olmadan korunduğu cesaretle
iddia edilebilir.

Dönüşlülük Çatısı
1.1. Dönüşlülük çatısı eki, -n ~ ın ~ -un’dur. Tuvacada görülen -tın ~ - tun
—dm —dun eki, benzeşme değişikliğine uğramış olan edilgen ve dönüşlülük
çatısı (-ıl +-ın) eklerinin birleşiminden ibarettir. Bunun gibi Tuvacada gözlenen
-ttın eki de yeterli esaslarla -tın ekinin şekil bilgisel çeşitleri arasına dahil edil­
miştir (t ile biten gövdelerden sonra) (bk. Letyagina-Nasilov, 1974: 15; F. G.
İshakov ve A. A. Pal’mbah’m düşüncesine göre -ttın eki -tın ekiyle -t yaptırım
“edilgenlik” çatı ekinin birleşiminden oluşmuştur.; bk. İshakov-Pal’mbah, 1961:
286; krş.: Rassadin, 1978: 134-135). ör.: ET. sevin- ‘sevinmek’; EÖzb. çumun-
‘suya dalmak’, yasan- ‘yolculuk hazırlıkları yapmak, donanmak’, körün- ‘görün­
mek’, bağlan- ‘bağlanmak’ AzT. bürün- ‘örtünmek’, yuyun- ‘yıkanmak’; Başk.
bidan- ‘süslenmek’, başlan- ‘başlanmak’; Gag. bakın- ‘bakınmak’, yollan- ‘yola
koyulmak’; Kaz. taran- ‘saçını taramak’; kebın- ‘kurunmak’; Kar. yabun- ‘örtün­
mek, saklanmak’, mahtan- ‘övünmek’; Kar.-Balk. cuvun- ‘yıkanmak’, atlan- ‘ata
binmek, atla yola koyulmak’; Kırg. cün- ‘yıkanmak’, kiyin- ‘giyinmek’; Kum.
kaşın- ‘kaşınmak’, tazalan- ‘temizlenmek’; Nog. sûrtın- ‘kurulanmak’, şeşin-
‘soyunmak’; Tuv. berdin- (ber-il-in-) ‘verilmek, teslim olmak’, aldın- (al-ıl-ın-)
‘tutulmak, başlamak’, kettin- (ket-il-in-) ‘giyinmek’; TT. görün-, bulun-, gezin-,
eylen--, Trm. şaklan- ‘saklanmak’; Özb. eçin- ‘soyunmak’, maktan- ‘övünmek’;
Hak. hırın- ‘traş olmak’, atın- ‘kendini öldürmek’ (‘kendine ateş etmek’), çapsın-
‘yapışmak’, örin- ‘sevinmek’; Yak. ban- ‘ip sarıp bağlamak’, sabin- ‘kapanmak’,
bilin- ‘itiraf etmek’; Çuv. savan- ‘yıkanmak’,peren- ‘vurmak, çarpmak’.
124 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Bazı durumlarda dönüşlülük çatısı şekli parçalanmıyor, yani onunla bağlantı­


lı olan etken şekli bulunmuyor, krş.: Gag. donan- ‘giyinmek’, ‘süslenmek’, üren-
‘öğrenmek’; Tuv. odun- ‘uyanmak’; Hak. tonan- ‘giyinmek’, tayan- ‘dayanmak’.
Edilgen çatı eki gibi, -n ~ -ın ~ -un eki de esas olarak geçişli fiillere eklenir
ve geçişsiz fiillerle çok az kullanılır.
Geçişli fiillerden oluşan dönüşlülük çatısı şekli, yalın hâl ve belirtme hâli
şekillerinde olan dolaysız tümleci yönetebilir. Çağdaş durumdan eskiye doğru git­
tikçe benzer olayların sayısı belirgin bir şekilde artar; Eski Türkçede birçok fiil bu
özelliğe sahiptir, ör.: ET. ol bu atnı ağırlandı ‘ o, bu atı kendi için pahalı saydı’,
ol bu ışığ ağruklandı ‘o bu işi kendi üzerine aldı’, ol alımın alındı ‘o borcunu geri
aldı’; Kaz. beldi bûvîn- ‘kuşanmak’, ‘beline kemer bağlamak’ bet- koldijüvin-
‘elini yüzünü yıkamak’ (bk. Hasenova, 1959: 28); Hak. ahça çın- ‘kendisine para
biriktirmek’, ton idin- ‘kürk edinmek’, kıs tözen- ‘ (kendisi için) keçe yaymak,
döşemek’(bk. GHY, 1975: 177).
1.2. O. Böhtlingk, -n ~ -ın ~ -un ekini, 3. şahıs “eklenen” zamirine götürmüş­
tür, A. N. Kononov ise bu eki ol zamirinin “iyelik şekli” olan “an” ile bağlıyor
(bk. Böhtlingk, 1851: 192; Kononov, 1956: 194). Bilindiği gibi, Türk dillerinde o/
zamirinden farklı olarak, herhâlde sadece şahıs-işaret değil, aynı zamanda ayırıcı
zamir olmuş olan 3. şahsa ait -ın ~ -in zamirinin izleri korunmuştur. O. Böhtlin­
gk’in varsayımını deliller getirerek teyit etmek için Slav dillerinden ve diğer dil­
lerden getirilen tipolojik paralellere (bk. Râsânen, 1957: 161) ve Türk dillerinde
de gözlenen ayırıcı zamirlerin katıldığı dönüşlülük çatısı şekillerinin oluşumunun
dikkat çekici olgularına olan yüksek ilgi bundan dolayıdır, krş.: AzT. o özünü tez
çaya yetirdi ‘o kendisini çabucak nehre yetiştirdi’; Gag. attım kendimi ‘kendimi
attım’ (bk. Pokrovskaya, 1964: 174); Tuv. bodun kettinip aldı ‘o üzerini giydi,
giyindi’, bodun bodu bilinmes ‘kendisini hissetmiyor’ (bk. İshakov-Pal’mbah,
1961:289); TT. kendisini pencereden attı (bk. Kononov, 1956: 195); Trm. özini
yitirdi ‘şaşırdı, şaşırıp kaldı’. B. Çarıyarov, Türkmencede ayırıcı zamirli birle­
şimleri dönüşlülük çatısı ifadesinin söz dizimsel aracı olarak adlandırmıştır, krş.:
özini beze- ‘kendisini süslemek, süslenmek’, özini öv- ‘kendisini övmek, övün­
mek’, özini tayyarla- ‘kendisini hazırlamak, hazırlanmak’ (bk. Çarıyarov, 1955:
6). Bununla birlikte, Türk dillerindeki örneklerin yabancı dil ortamının çok daha
sonralara ait etkisinin sonucu olması da mümkündür. Buna ilave olarak, O. Böht-
lingk’in varsayımının kabul edilmesi, Türk dillerinin söz dizimi için alışılmadık
olan düzenin (yüklem-tümleç) tatmin edici bir açıklamasının olmamasıyla da zor­
laşmaktadır.
2.1. Dönüşlülük çatısı şeklinin geleneksel olarak üç anlamı ortaya çıkmak­
tadır; asıl dönüşlülük (“kendisiyle birşeyler yapmak”), genel dönüşlülük (“kendi
başına birşeyler yapmak”) ve dolaylı dönüşlülük (“kendisi için kendi yararına bir­
şeyler yapmak”). Bunların hepsi eski ve yeni dillerde iyi bir biçimde izlenebilir:
ET. ol anıfiğ tavarın küçândi ‘o onun malını zorla kendisi için aldı’ (MK, II, 156),
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 125

ol özinğa et toğrandı ‘o kendisi için eti doğradı, parçalara ayırdı’ (MK, II, 240);
Alt. alın- ‘kendisine, kendisi için almak’, kezin- ‘kendisine, kendisi için kesmek’;
Kar. körgüzün-'görünmek’; TT. edin- ‘kendisi için etmek’, bakın- ‘bakınmak’;
Trm. gazın- ‘kendisine, kendisi için kazmak’, ‘kazınmak’, şalın- kendisine, ken­
disi için yapmak’; Uyg. oylan- ‘iyice düşünmek’, ‘düşünceye dalmak’; Yak. su­
run- ‘kendisine, kendisi için not etmek, yazmak’, tarban- ‘taranmak’. Daha son­
ra, sadece eski yazılı metinlerde kaydedilmiş olan dönüşlülük izlenimi oluşturan
anlamı hatırlatmak gerekir, krş.: ET. er koyın açındı ‘erkek elbisesini açıyormuş
gibi göründü’ (MK, I, 199), ol evgâ barındı ‘o eve gidiyormuş gibi yaptı’ (MK,
II, 141), er atın satındı ‘erkek atını satıyormuş gibi yaptı (MK, II, 150). Bunun
dışında, -n ~ -ın ~ -un eki şahıssız şekil göstergesi olarak İncelenmektedir, ör.: TT.
çamurun içinden yürünmez, burada iyi yaşamı; bir vakitler öyle söylendi. Fakat
burada bizim gördüğümüz; ünlüyle, / vs. ile biten fiil gövdelerinde -n ~ -ın ~ -un
şekil bilgisel çeşidine sahip olan dönüşlülük çatısı değil, edilgen çatı ekidir.

2.2. Elimizde bulunan bütün olguların kıyaslamasından yola çıkarak ve edil­


gen çatı şeklinin anlam gelişmesinin özelliklerini göz önünde bulundurarak, -n ~
-ın ~ -un ekinin kısmen daha eski anlamının medial -‘orta’- anlam olduğu sayıla­
bilir. Bu anlam çok eski yazma eserlerde geniş ve çok çeşitli olarak yansımıştır ve
bununla birlikte bir iz, kalıntı olarak görüldüğü Çağdaş Türk dillerinin birçoğunda
izlenebilir. Asıl dönüşlülük anlamı daha sonraki dönemlere aittir. E. İ. Fazılov,
onun ayrılmasını, -n ~ -ın ~ -un ekinde öz “kendi” zamirinin kullanılması ile bağ­
lıyor (belirtme hâli şeklinde - “kendini”, yaklaşma hâli şeklinde - “kendine”).
Yazar, yeni anlamın ortaya çıkmasını öz zamirinin anlam yükünün, -n ~ -m ~ -un
ekine taşınmasının bir sonucu olarak görüyor (bk. Fazılov, 1961: 4-5).
E. V. Sevortyan, medialhğı gelişen anlam olarak adlandırıyor; onun hesapla­
malarına göre dönüşlü çatı şeklinde olan fiillerin % 80-85’inde bu anlam vardır
(bk. Sevortyan, 1957: 49).

İşteş Çatı
1.1. -ş ~ -ış ~ -uş ~ -s- ~ ıs ~ us, (Yakutçada) -sis ~ -sus eki, işteş çatı şeklini
oluşturan ektir, ör.: ET. ol mening birla öpüşdi ‘o benimle öpüştü’ (MK, I, 180),
ol mening birici tağka ağışdı ‘o benimle dağa tırmanmakta yarıştı’ (MK, I, 185),
olar ikki ayrışdı ‘onlar birbirinden ayrıldılar’ (MK, I, 270), olar ikki kız koluşdı
‘onlar ikisi birbirinden kız istediler’ (MK, II, 109), kavışıp öpişti kuçuştı ığlaştı
‘birbirine kavuşup öpüştüler, kucaklaştılar, ağlaştılar’ (KP, 52 6); EÖzb. bir biri-
mizgâ bakıştuk ‘birbirimize bakıştık’, bir birigci yakınlaştılar ‘birbirine yaklaş­
tılar’, barça ol taraf barıştı ‘herkes oraya (o tarafa) gitti; Alt. soğuş- ‘birbirine
vurmak’; Başk. yazış- ‘yazışmak’, kölöş- ‘gülüşmek’, sabîş- ‘birlikte ata binmek’;
Gag. bakış- ‘bakışmak’, biliş- ‘birbirini tanımak’, ‘tanışmak’, akış- ‘birlikte ha­
reket etmek’, ‘bir araya gelmek’; Kaz. söyles- ‘konuşmak’, ‘sohbet etmek’; Kar.
kuçuş- ‘kucaklaşmak’; Kar.-Balk. salamlaş- ‘selamlaşmak’, oynaş- ‘oynaşmak,
birlikte oynamak’; Kırg. cazış- ‘yazışmak’, birlikte yazmak’; Tat. uzîş- ‘birbirini
126 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

geçmek’; TT. seviş- ‘sevişmek’, uçuş- ‘uçuşmak’; Trm. düşüş- ‘görüşmek, bu­
luşmak’, yâşaş- ‘birlikte yaşamak’; Uyg. işlaş- ‘birlikte çalışmak’; Hak. çügürıs-
‘birlikte koşmak’, körıs- ‘görüşmek’; Yak. alıas- ‘birlikte yemek’, bas- ‘birbirine
bağlamak’, barsıs- ‘birlikte gitmek’.
Yakutçada işteşlik ekinin s ile başlayan çeşidi ünsüz ikizleşmesi şeklinde
açıklanabilir.
-ş ~ -ış ~ uş eki, diğer çatıların ekleriyle değişik sıralamada birleşerek ge­
çişli ve geçişsiz fiillerden işteşlik çatısı şeklini oluşturur: Edilgen ve dönüşlülük
çatısı eklerinden sonra yaptırım çatı ekinden önce veya sonra bulunur, krş.: ET.
kapuğlar açlışdı ‘kapılar açıldı’ (MK, I, 239), olar ikki kaçruşdı ‘onlar birbirini
kaçırdı’ (MK, II, 218); Kaz. kiyındirıs- ‘birlikte birisini giydirmek’, jarastîr- ‘ba­
rıştırmak’, şomîlîs- ‘birlikte yıkanmak’; Nog. şeşlndlris- ‘birlikte birisini soy­
mak’ kaptırılış- ‘kapışmak’; Tuv. bodaştır- ‘birlikte fikir yürütmeye zorlamak’,
sanaştır- ‘birlikte saymaya zorlamak’; Hak. çarılıstır- ‘ayrılmaya teşvik etmek’,
külınıs- ‘gülüşmek’.
1.2. -ş ~ -ış ~ uş... ekinin birkaç etimolojisi bilinmektedir. Bu etimolojiler­
den biri W. Bang tarafından ileri sürülmüştür (bk. Bang, 1916: 925, ayrıca bk.
Brockelmann, 1951-1954: 205; Râsânen, 1957:163). W. Bang, çağdaş dillerde
bulunmayan, yazma eserlerin de kanıtlar vermediği fakat ilk köklerin şekil bilgi­
sel belirsizliği (fiil ad birliği) hesaba katılırsa canlandırılabilen eş- ‘izlemek, takip
etmek’ fiilini bu ekin ana tipi saymıştır, krş.: ET. eş ‘eş, arkadaş’. B. A. Serebren­
nikov, bu ekin çok eski olmasından ve bu ek için ana tip olmuş olan fiilin çok az
değişmiş bir şekilde korunabilmesine zor ihtimal verilmesinden dolayı -ş ~ -ış ~
uş... ekinin *eş- fiiliyle bağlantısını şüpheli buluyor (bk. Serebrennikov, 1974: 9)
ve işteşlik çatısı ekini Tat. -ştiı; -daş, Tuv. -şkı vs. eklerin terkibindeki parçalardan
biri ile kıyaslıyor. Böylece kesin bir şekilde işteşlik çatısı ekinin başlangıçtaki
anlamının eylemin tekrarlığı olduğu gösteriliyor (age., 10-12). “Genel Türkçe” $
/ / ses bilgisel uygunluğuna (lambdaizm’e) ve -ş ~ -ış ~ uş... ekinde karşılıklılık
ve birliktelik anlamlarının yanı sıra edilgenlik anlamının da bulunmasına daya­
nılarak işteşlik çatı ekini edilgen çatı eki olan -/ ile yaklaştırma deneyimleri de
olmuştur (bk. Sevortyan, 1962: 137).
Biz, W. Bang’ın etimolojisini tercih ediyoruz; Türk dillerinde çeşitli dil bil­
gisel anlamların (tür-zaman, çatı vs.) bildirimi için fiil şekilleri birleşiminin kulla­
nılması yönünde olan genel eğilim ve işteşlik şeklinin anlam yapısı (karşılıklılık
+birliktelik + birlikte katılım), bu etimolojiyi desteklemektedir. Buna yardımcı
fiil olarak e^-’in tek kelime biçimi terkibine dâhil edilmesinin onun herhangi bir
düzeyde işlevini yerine getirmesinde hiçbir zorluk oluşturmadığını da eklemek
gerekir: Yardımcı fiil olarak eş- esas fiile etken, edilgen, dönüşlülük ve yaptırım
çatı şekillerinde eklenebilir.
İşteş çatı şeklinin oluştuğu başlangıç yapı, *ala eş- veya *alı eş- (> alış-)
‘birlikte almak’ şeklinde yeniden canlandırılabilir.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 127

2.1. İşteş çatı şeklindeki fiiller, karşılıklılık ve birliktelik bildirirler; bundan,


bahis konusu şeklin kullanılmasındaki zorunlu şartın hareketi gerçekleştiren en
az iki şahsın olması sonucu çıkar. Eylem, ya onların arasında gerçekleşiyor (krş.:
Başk. yazış- ‘yazışmak’) ya onlardan herbiri eylemin hem gerçekleştiricisi hem
de nesnesi oluyorlar (krş.: AzT. vuruş- ‘vuruşmak, savaşmak’) ya da eylem onla­
rın birlikte katılımının sonucu olarak ortaya çıkıyor (ör.: Alt. turuş- ‘birlikte dur­
mak’, kıyğırış- ‘birlikte bağırmak’). İşteş çatı şekli, birliktelik-katılım anlamında
kullanılarak “belirli bir derecede fiil-yüklemin çokluk şeklinin yerini alır.” (Dı-
renkova, 1940:127; ayrıca bk. HZUT, 1966: 208; Kahbayeva-Hasenova, 1955:
63; SKY, 1962: 306; Sadvakasov, 1972: 195; Fazılov, 1961: 12; Ubaydullayev,
1978: 33), Kırg. cazışat ‘yazıyorlar’ şeklinin çokluk olarak algılanması karakte­
ristiktir. Yukarıda sıralanan anlamların ve onların ayrıntılarının ayırıcı özellikle­
rinin işlevi, çeşitli kesinleştirici araçlar tarafından yerine getirilir. Ör.: ile, bılan,
minân... edatları ve Başk. üz ara, Kaz. birimen biri ~ bir birimen, Trm. biri biri
bilen, Yak. beye beyelerin ‘birbiriyle’, ‘bir birini’ tipli birleşimler karşılıklılık ifa­
desinin tamamlayıcı aracı olurlar. Eylem katılımcılarından birinin başlıca (temel)
rol üstlenmesinin belirtilmesinden ibaret olan birliktelik anlamının özel ayrıntı­
sı (hareketi gerçekleştirenlerden biri aktif, diğeri pasif olur; L. N. Haritonov’da:
‘katılma birlikteliği’) (bk. Melioranskiy, 1897: 29; Haritonov, 1963:16, 23) metin
yardımıyla ve herşeyden önce, hareketi gerçekleştiren başlıca şahsın yaklaşma
hâli şekliyle bildirilmesi yoluyla verilir: ET. ol nıefiga kapuğ açışdı ‘o benimle
beraber kapıyı açtı’, ‘o bana kapıyı açmakta yardım etti’ (MK, I, 180); Başk. inin
uğa işlâşâm ‘ben ona çalışmada yardım ediyorum’ (bk. Yuldaşev, 1961: 234-243);
Kaz. biz olarğa makta terıstik ‘biz onlara pamuk toplamada yardım ettik’ (SKY,
1962: 305); Tat. Azat Maratka utin kisiştı ‘Azat Marat’a odun kesmesinde yardım
etti’ (krş. Tat.: Marat bilân Azat uzıştîlar ‘Marat’la Azat birbirlerini kovaladılar’
(bk. Zakiyev, 1958:101); TT. Amcanız beyefendi ile çok sevişiriz ‘amcanızla biz
birbirimizi çok seviyoruz’); Trm. büğoynı aşış ‘bu koyunu asmaya yardım et’ (bk.
Çarıyarov, 1955: 11); Hak. oymah hazıs- ‘çukur kazmaya yardım etmek’ (GHY,
1975: 178); Yak. bihiehe maşta kerdis ‘bize odun kesmede yardım et’, kini miehe
ot deyişte ‘o bana ot taşımakta yardım etti’ (bk. Haritonov, 1963: 23).
2.2. Türk çatısı üzerine yapılan son çalışmalarda -£ ~ -ış ~ -uş ekinde çok eski
zamanlardan beri medial anlam bulunduğunun altı çizilmektedir (age., 39); bu an­
lam sanki Orhun-Yenisey yazıtlarının dilinde özellikle açık olarak kullanılmıştır
(bk. Fazılov, 1961:13). Böylesine beklenmedik bir sonuç için neyin temel oluştur­
duğunu tespit etmek zordur. Belirtilen yazıtlarda -ş ~ ış ~ -uş eki karşılıklılık-bir-
liktelik ve kelime birleşiminin tek kelimeye eş değer olarak sabit kelime birleşi­
mine dönüşümü anlamlarını ifade eder, krş.: inim Kül tegin birla sözlâşdimiz ‘Biz
küçük kardeşimiz Kül Tegin’le konuştuk’ (KT b 26), Oğuzka beş süngüşdi ‘O
Oğuzlarla beş kez savaştı’ (Ton 49), üçünçyılta kop esan tükâl körüşmiş ‘üçüncü
sene herkes sağlıklı ve sağ salim olarak görüşmüş’ (Th S II 22). Belli ki çağdaş
dillerde geniş bir biçimde izlenen sözde medialhk yanılgıya götürmektedir, krş.:
128 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Kar.-Balk. atış- ‘ateş etmek, birbirine ateş etmek’, uruş- ‘vuruşmak’, ‘birbirini
vurmak’ (bk. KMTG, 1966: 177); TT. görüş- ‘görüşmek’, ‘birbirini görmek’, bi­
tiş- ‘birleşmek, kavuşmak’, ‘birbiriyle birleşmek’. Ek açıklama: İşteş çatı şeklinin
varlığının bütün devri boyunca sabit, değişmez anlamı birliktelik, en yaygın var­
yantı ise karşılıklılık anlamıdır. Karşılıklılık anlamının özelliği, eylemin birkaç
özne arasında, özneler grubunda geçmesidir. Yani o, bu çevrenin dışına çıkmıyor.
Sonuç olarak, karşılıklılık, mediallık ulamının anlam yapısını oluşturan anlamlar
sırasına girer (bk. Guhman, 1964: 34, 245). Özellikle bundan dolayı işteşlik şekli­
nin asıl anlamlarından birinin mediallık olduğu şeklinde yanlış bir izlenim oluşur.
-£ ~ -ış ~ -uş ekinin medial anlamı, bu şeklin anlamını yeniden idrak etme sonucu,
sadece ara sıra hâkim olmuş ve gelişmiştir (bk. Rassadin, 1978:138).

Ettirgenlik Çatısı
1.1. Ettirgenlik çatı şekli, farklı kökenlerden olan ve farklı fiil gövdelerine
eklenen ya da aynı kelime biçiminde yaptırımın çeşitli aşamalarının (bazen bir
aşamanın) göstergesi olarak kullanılan birkaç ek yardımıyla oluşur, krş.: Kar. jw-
dır- ‘yakmak’, yandırt- ‘yakmaya mecbur etmek’; Nog. mıiîgıst- ‘ata bindirmek’,
kırgıst- ‘sokmak, koymak’; TT. güldür- ‘güldürmek’, güldürt- ‘güldürmeye zor­
lamak’; Uyg. okut- ‘okumaya zorlamak’, küldür- ‘güldürmek’, körgüz- ‘göster­
mek’. Bu eklerin şu ya da bu aşamayla kullanılmasında kesin zorunluluk yoktur:
Ettirgenlik çatısı ekleri birinci aşama sınırlarında bile değişirler, krş.: ET. körgit-,
körgür-, körtür-, kört- (körtgür- kelime biçiminde, TT. VI 237) ‘göstermek’, kel-
tür- ~ keldür-, kelir- ~ kelür- ‘getirmek’, kaçıt-, kaçtır- ‘kaçırmak’; Alt. toydır-,
toyğıs- ‘doyurmak’; Kaz./azdır-, jazğiz- ‘yazdırmak, yazmaya zorlamak’, ayttir-,
aytkız- ‘söylemeye mecbur etmek’, taptır- ve tapkiz- ‘buldurmak, bulmaya zor­
lamak’ östır-, ösir- ‘beslemek, yetiştirmek’, emgız-, emiz- ‘süt emdirmek (krş.:
Kalıbayeva, 1949: 5; SKY, 1962: 308-309); Kar. azdır-, azğır- ‘yanıltmak, baştan
çıkarmak, yolunu kaybettirmek’, kayttır-, kaytar- ‘geri vermek’; Kırg. ötkör-, öt-
köz- ‘geçirmek’; Kum. görset-, görgüz- ‘göstermek’; Nog. mindır-, nünglst- ‘ata
bindirmek’; Özb. kürsat-, kürğaz- ‘göstermek’; Trm. içdir-, içir- ‘içirmek’, gir­
dir-, gfrâ-’girdirmek, sokmak’, üyrdür-, üyrüz- ‘havlatmak, havlamaya zorla­
mak’; Uyg. yazdur-, yazğuz- ‘yazdırmak, yazmaya zorlamak’; Hak. kördır-, közit-
‘göstermek’. -dır ~ -tır ve -ğız ~ -ğuz ekleri, diğerlerine nazaran daha sık olarak
birbirinin yerini alırlar; bu ekler birçok dilde, aslına bakılırsa, serbest değişim
(varyant) ilişkisinde bulunuyorlar.
İki aynı ettirgenlik eki, yalnız istisnai durumda doğrudan birbirini izler, krş.:
Başk. kaldîrtîr- ‘kalması için teşvik etmeye zorlamak’. Eğer aralarında ettirgenlik
çatısının diğer bir göstergesi bulunursa, onların bir kelime biçiminde kullanılması
kısmen daha sık görülebilir, krş.: AzT. gatirtdir- ‘getirmeye zorlamak’; Kar.-Balk.
bildiridir- ‘bildirmeye zorlamak’.
Ettirgenlik çatısının geniş olarak kullanılan ekleri sırasına aşağıdakiler dâ­
hildir:
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 129

-tır ~ -tur ~ -tar ~ -dır ~ -dur ~ -dar;


ET. açtur- ‘açtırmak’, bildür- ‘bildirmek’, bindir- ‘bindirmek’; EÖzb. ıırdur-
‘dövdürmek’; AzT. yazdır- ‘yazdırmak’; Alt. kördir- ‘bakmaya zorlamak’, kestir-
‘kestirmek’; Başk. töttör- ‘yakalatmak’, baştır- ‘bastırmak’, köldör- ‘güldürmek’;
Gag. gezdir- ‘gezdirmek’, yaptır- ‘yaptırmak’; Kaz. östır- ‘beslemek, büyütmek’;
Kar. battır- ‘batırmak, suya sokmak’; Kar.-Balk. aldır-'aldırmak’; Kırg. ayttır-
‘konuşturmak, söylettirmek’; K. Kalp, taptır- ‘buldurmak’, soktir- ‘vurmaya zor­
lamak’; Kum. saldır- ‘koymaya, yerleştirmeye zorlamak’, baktır- ‘baktırmak’,
yaptır- ‘kapattırmak’; Nog. aştır- ‘açtırmak’; TT. giydir-, koştur-, sattır--, Trm.
yüzdür- ‘yüzdürmek’, tutdur- ‘tutturmak, yakalatmak’, doldur- ‘doldurmak’;
Özb. mindir- ‘bindirmek’; Hak. tıktır- ‘diktirmek’, haldır- ‘bırakmak, kalmasına
neden olmak’, çığdır- ‘toplattırmak’, tondır- ‘dondurmak’; Çuv. pâhtar- ‘baktır­
mak’, 5 ’ider- ‘götürmek’; Yak. berder- ‘verdirmek’, kördör- ‘göstermek’, minner-
‘bindirmek’;

-t;
ET. işlat- ‘çalıştırmak’, kaçıt- ‘kaçırmak, bozguna uğratmak’, kunt- ‘ku­
rutmak’; EÖzb. yığlat- ‘ağlatmak’, yanıt- ‘aydınlatmak’; AzT. ohut- ‘okutmak,
öğretmek’, oturt- ‘oturtmak’; Alt. keiîgit- ‘genişletmek, yaymak’, biçit- ‘yazdır­
mak’, erit- ‘eritmek’, oynot- ‘oynatmak’, kögört- ‘mavileştirmek’; Başk. bizat-
‘süsletmek’, başlat- ‘başlattırmak’; Gag. benzet- ‘benzetmek’, ürküt- ‘ürkütmek’,
annat- ‘anlatmak’, tanıt- ‘tanıtmak, tanıştırmak’, oturt- ‘oturtmak’; Kaz. azayt-
‘azaltmak’; Kar. tohtat- ‘durdurmak’, uyalt- ‘utandırmak’, ağart- ‘badanalamak’;
Kar.-Balk. aşat- ‘yedirmek, beslemek’, tilet- ‘dilemeye zorlamak’; Kırg. baştat-
‘başlatmak’; K. Kalp, boşat- ‘kurtarmak’, ‘boşaltmak’, sorat- ‘sormaya zorla­
mak’, suvıt- ‘soğutmak’; Kum. söylet- ‘söyletmek’, Nog. korkit- ‘korkutmak’;
TT. kaynat- , uyut-; Uyg. bağlat- ‘bağlatmak’, çakirt- ‘çağırtmak’; Hak. çılıt-
‘ısıtmak’, çügürt- ‘koşturmak’, uzut- ‘uyutmak’, haynat- ‘kaynatmak’, oğırlat-
‘çalmaya zorlamak’; Çuv. tâhtat- ‘durdurmak’, hart- (hârd-) ‘kurutmak’; Yak.
soyut- ‘soğutmak’, kürt- ‘kurutmak’, sürt- ‘koşturmak, koşmaya zorlamak’.
-r —ır —ur —ar; ET. ölür- ‘öldürmek’, kaçtır- ‘kaçırmak’; AzT. yatır-
‘yatırmak’, uçur- ‘uçurmak’; Alt. öçür- ‘söndürmek’, keçir- ‘geçirmek’; Başk.
kaytar- ‘geri vermek’, sığar- ‘çıkarmak’; Gag. şaşır- ‘şaşırmak’, bitir- ‘bitirmek’;
Kaz. öşir-'söndürmek’, tüsır- ‘düşürmek’; Kar. içir- ‘içirmek’; Kırg. batır- ‘batır­
mak, suya daldırmak’, çığar- ‘çıkarmak’; Kum. göçür- ‘göç etmeye zorlamak’;
TT. doyur-, doğur-; Trm. yatır- ‘yatırmak, devirmek’; Hak. azır- ‘dağdan geçir­
mek’, kizir- ‘nehri geçirmek’, pızır- ‘pişirmek’; Çuv. kaz’ar- ‘geçirmek’; Yak.
turuor- ‘durdurmak’, tongor- ‘dondurmak’.
-kır ~ -kur —kar —ğır ~ ğur ~ ğar; ET. ergür- ‘eritmek’, tüşkür- ‘düşür­
mek’, ‘tespit etmek’,yürügür- ‘yürütmek, harekete geçirmek’, bilgür- ‘bildirmek,
bilgi vermek’, körgür- ‘göstermek’; ETT.yat/cı/r- ‘yatırmak’, turğur- ‘kaldırmak’,
130 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

EÖzb. yetkür- ‘götürmek, yetiştirmek’, yazğur- ‘yanılgıya götürmek’, ‘karıştır­


mak’; Alt. öskür- ‘büyütmek’; ötkür- ‘geçirmek’, Kar. azğır- ‘yanıltmak’; Nog.
yatkar- ‘yatırmak’, ötker- ‘geçirmek’; Hak. oshır- ‘kurtarmak’, öskir- ‘büyütmek’.

-kız ~ -kuz ~ -kaz ~ -ğız ~ -ğuz ~ -gaz;


EÖzb. olturğuz- ‘oturtmak’, kirgüz- ‘götürmek, sokmak’; Alt. turğus- ‘kal­
dırmak, körgüs- ‘göstermek’; Başk. ütkâz- ‘geçirmek’ rnınğız- (nıln-giz) ‘bindir­
mek’; Kaz. tanığız- ‘damlatmak, damla damla dökmek’ aytkiz- ‘konuşturmak’;
Kar. turğuz- ‘kaldırmak’; K. Kalp. ışkız- ‘içirmek’, jeglz- ‘yedirmek, beslemek’;
Kırg. kirgiz- ‘götürmek, sokmak’, oturğuz- ‘oturtmak’; Trm. görkez- ‘göstermek’;
Özb.yetkaz- ‘ulaştırmak’, ‘götürmek’, ketkaz- ‘uzaklaştırmak, gidermek’,yutkaz-
~ yııtkiz- ‘yenilmek’, ütkaz- ‘geçirmek’, yurğaz—yıırgiz- ‘yürütmek, harekete
geçirmek’; Hak. parğıs- ‘yürütmek, yürümeye zorlamak’.
Ettirgenlik çatısının diğer eklerine kısmen daha az rastlamak mümkündür:
-ız —uz; ET. tutuz- ‘tutmaya zorlamak’, ‘iletmek’, ‘sunmak’; ET. emüz-,
Alt. emiş-, Kaz., Nog. emiz-, Kar.-Balk., Kum., Özb. emiz- ‘emzirmek’; EÖzb.
akız- , Alt. ağış- ‘akıtmak’; Kaz., Nog. tamız-, EÖzb. Kar., Kar.-Balk., Kum. ta­
mız- ‘damlatmak, damla damla dökmek’; Alt. uğus- ‘dinletmek’; Trm. ğorkuz-,
ürküz- ‘korkutmak, ürkütmek’.

-duz; ET. bildüz- ‘bildirmek, açıklamak’, bolduz- ‘oldurmak’ (bir şeyi oluş­
turmak);
-sat (?); ET. körsât-, Başk. kürhat-, Kum. görset- (TT. göster-), Kırg. kör-
söt-, Kaz. körset- ‘göstermek’ (öyle görünüyor ki -sat-, istek, eğilim bildiren -sa
ekinden ve -t ettirgenlik çatısı ekinden oluşmuş birleşik bir ektir (bk. Fazılov,
1961: 57; W. Bang, -sat ekinin birleşik olduğu ile ilgili tahminde bulunmuştur.
W. Bang’a göre sadece -t değil, -sa de ettirgenlik göstergesidir; bk. Bang, 1916:
1249-1254; Sevortyan, 1962: 520); krş.: ET. keçsat- ‘geçirmek’, ‘geçme isteği
uyandırmak’, suvsat- ‘susuzluk uyandırmak’);
-şur~ (?) -çur; ET. tapçur-, EÖzb. tapşur-, Özb. tâpşir- ‘havale etmek, sipa­
riş etmek, tembihlemek’.

Ettirgenlik çatısının eklerinde dar ünlüler üstünlük teşkil ederler. Kullanı­


mı ses bilgisel kural uygunluğu nitelikli olan geniş ünlüler Çuvaş ve Yakutça­
da kullanılırlar. Geniş ünlülü ettirgenlik çatısı ekleri alan az sayıda fiil gövde­
leri diğer Türk dillerinde de bulunmaktadır, krş.: AzT. ğondar- ‘yerleştirmek,
yerine koymak’; Başk. sığar- ‘çıkarmak’; TT. gönder-; Özb. bitkaz- ‘bitirmek,
tamamlamak’. Bunlardan en önemli grubu, -tar ~ -dar ettirgen çatı şekilleri oluş­
turur. ör.: ET. ağtar-, Alt. angtar-, Başk. avzar-, Kaz., Kar., Kum., Nog. avdar-,
Tuv., Şor., angdar-, Trm. âğdar-, Özb. ağdar- ‘çevirmek, devirmek’, Kırg. ang­
tar- ‘ters yüz etmek, içini dışına çevirmek’, Kırg., Trm. engter- ‘çevirmek, devir­
mek’, ‘yıkmak’; ET. yumdar- ‘toplamak, biriktirmek’; AzT., Özb. ahtar-, Trm.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 131

ağtar- ‘aramak’, ‘arayıp bulmak’, ‘üstünü aramak’, Başk., Tat., aktar- ‘kazmak,
eşmek, araştırmak’, Kar. ahtar-, Nog. aktar- ‘aramak’, ‘ayıklamak’, ‘çevirmek’,
TT. aktar-, Yak. ohtor- ‘yıkmak’, ‘devirmek’; ET. tongtar-, Trm. düngder-, Özb.
tüntar-, tûnkar-, Hak. tühgder-, tonghar-, Yak. tüngner- ‘çevirmek, devirmek’,
AzT. döndür- ‘döndürmek’, ‘dönüştürmek’, ‘çevirmek, devirmek’; Kırg. böktör-,
Özb. bûktar- ‘bağlamak; TT. kantar- ‘gem çekmek’, Trm. ğangtar- ‘dizgini kaşın
arkasına takarak- atı bağlamak’; Uyg. toltar- ‘doldurmak’, sundar- ‘kırmak, par­
çalamak’, vs (geniş liste için bk. Sevortyan, 1962: 514-515; ayrıca bk. Kormuşin,
1978: 15-21).

Dikkati üzerine çeken ilk özellik, genel Türkçe kapsamında örnek olarak alı­
nan kelime biçimlerinin bir çoğunda ekteki ünlü sabitliğidir. Daha sonra, ekteki
ünlünün kökteki ünlüye açık bir şekilde ifade edilmiş bağlılığının bulunmadığını
kaydetmek gerekir. Diğer bir özellik, anlamın kendine özgülüğüdür: -tar ~ -dar
pek çok ettirgen özellikli fiil, ‘çevirmek, döndürmek, devirmek’, ‘yıkmak’ an­
lamlarını verir. Nihayet, -tar ~ -dar ekli şekiller (ağ- ~ ah-, tong-, ak-, bök-, ang-,
eng-, yum- vs.) için tam bir güvenle başlangıç olarak nitelendirilebilecek ettirgen
olmayan şekillerin ortaya çıkarılamadığı da dikkate değerdir. Söylenenler, geniş
ünlülü ettirgen çatı ekinin genel Türkçe çeşidinin varlığını şüphe altına alıyor ve
öncelikle çok heceliliği, hepsinin türemiş olduklarının belirtisiymiş gibi görülen
muammalı oluşumların dil bilgisel doğasının açıklanmasına yönelik yeni araştır­
malara teşvik ediyor.

Bu ya da diğer ekin kullanımı, seçimi kısmen serbestliği ile beraber belli bir
ölçüde gövde sonunda bulunan sesin niteliği ile belirlenir (Fazılov, 1961: 252;
Kormuşin, 1968: 7-8; Şkuridin, 1974: 329; L. N. Haritonov ve E. Fazılov, ettir­
genlik çatısının çeşitli eklerinin kullanılmasında anlam koşuluna dikkat çekmiş­
lerdir; bk. Haritonov, 1963: 57-58; Fazılov, 1961: 54-56). Örnek olarak, -tır ~
-tur eki çoğunlukla ötümlü, ötümsüz ve z ünsüzleriyle biten gövdelere eklenir.
-t eki çoğunlukla ünlüyle ya da r ve ç ünsüzleriyle, nadiren /, y ve k ünsüzleriyle
biten gövdelerin sonunda yer alır, -r ~ ır ~ -ur ~ -ar eki, aralarında ç ve /nin açık
bir üstünlük oluşturduğu herhangi bir ötümsüz ünsüzle biten gövdelere eklenir,
ötümlülerden sonra olabilse de bu bir istisna teşkil eder, krş.: ET. ölür-, EÖzb.
singür-, yumur-.

Ettirgen çatı ekleri birleşimlerinin üstünlük oluşturan tipleri aşağıdakilerdir:


-tır-t ~ -tur-t ~ -dır-t ~ -dur-t (Alt. saldırt, Başk. kiltırt-, Nog. kondirt-, TT. gül-
dürt-), - (a)r-t (Başk. siğart-, Kar. içirt-, TT. çıkart-, Hak. kizırt-, Yak. tolort-ğ
daha az yaygın olanlar: -tır-ğız ~ -tur-ğuz ~ -dır ~ ğız ~ -dur-ğuz (Alt. ağızlarda
tutturğus-, Kaz. aldirğîz-, Kar. yattırğız-, Uyg. yazdurğuz-), -ğız-dır ~ -ğuz-dur
(Alt. körgüstir-, Kaz. alğizdir-), -t -tir ~ -t-tur ~ -t -tar (Nog. oynattır-, TT. anlat­
tır- , Yak. orğuttar-), -ğıs-t (Nog. kirgist-ğ nadir olarak görülenler: -ız-dır (Kar.
tamızdır), -t-kuz (Uyg. işlâtküz-).
132 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Ettirgen çatı şekillerinin kullanılmasına eşlik eden önemli nokta, bu ulamın


içerik yönünün özgünlüğünü yansıtan söz dizimsel yapının olmasıdır: Eylemin
nesnesi belirtme hâli veya yalın hâl biçimiyle bildirilir, teşviğin nesnesi olan ey­
lem öznesi adın yaklaşma hâli biçiminde kullanılır, ör.: ET. ol angar bitig bititti ‘o
onu belge yazmaya zorladı’.

1.2. Türk dillerinde ettirgen çatı şekillerinin nereden ve nasıl oluştuğuna dair
doğrudan bir ipucu (delil) yoktur. Bu konuda ikinci bir bakış açısı daha vardır. Bu
bakış açısına göre, Türk dillerinin malzemeleri, ettirgenlik eklerinin büyük çoğun­
luğunun anadildeki (uygun ünlü ile birlikte) tek ünsüzlü oluşturucu öğelerin ‘kay­
naşmış’ karışımından oluşmasının şüphe götürmez delillerini sunar (Kormuşin,
1968: 19-20). Oluşturucu öğelerin kaynaşımının gerçekten bir yeri bulunmuştur
ve o, morfolojinin genel olarak gelişmesinin yaygın bir yolunu temsil eder. Fakat
ayrı ayrı şekil bilgisel unsurların ortaya çıkışını bununla açıklamak imkânsızdır.
Ettirgen çatı şekillerinin tarihinin aydınlatılmasında tipolojik veriler hiç kuşkusuz
faydalı ve tamamen gereklidir. Bütün dillerde ettirgenliğin şekil bilgisel araçlarla
bildirilmediğini hatırlatarak başlayalım. Dünyanın pek çok dilinde mastar şekille­
rinin teşvik veya sözde teşvik anlamlı fiillerle birleşimi bu amaca hizmet ediyor;
bu da temel anlamlı ve yardımcı sözcüklerden oluşan birleşik ettirgenlik olarak
adlandırılır, krş.: Rus. zastavlyat’ ‘mecbur etmek’, pobujdat' ‘zorlamak’, vınuj-
dat’ ‘zorunda bırakmak’,prinujdat’ ‘zorlamak’, dopuskaf ‘müsaade etmek’,poz-
volyat’ ‘izin vermek’; İng. make, cause,force; Frans. faire, laisser. Daha sonra;
birleşik ettirgenlik yapılarına dillerin uygun çevresi için tipik olan söz dizimsel
bağlantıların yansıdığını belirtmek gerekir.
Farklı dillerdeki ettirgenliğin bildirim yöntemlerinin karşılaştırılması, ettir­
gen çatı ekleriyle doğrudan veya ettirgenlik anlamına olası sahip fiillerin bağlan­
tısını tespit etme denemelerine olumlu yaklaşımı sağlar. Örnek olarak, et- fiilinin
(bk. Bang, 1916: 925; Râsânen, 1957: 155; Brockelmann 1951-1954: 207-208) -t
şekil bilgisel unsuruna dönüşmesi birleşik fiil şekillerinin oluşumundaki hâkim fi­
kirle tamamen uyum içindedir (W. Kotvvicz, -t ekini te- ‘demek’ fiiline götürmüş­
tür; bk. Kotwicz, 1953: 165). krş.: TT. koyver- (< koyu ver-); Özb. yükât- (yük et-)
‘yok etmek’, ‘kaybetmek’; TT. kaybet- (< kayb et-) . et- fiili dışında ur- ‘koymak,
dikmek’, ‘vurmak’ fiili de muhtemelen ettirgen olmuştur. Ettirgen fiillerin hangi
şekillerle birleştiği sorusuna şimdilik net bir cevap vermek mümkün değildir. Bü­
yük bir ihtimalle, bu fiil kökenli adların -a ~ -u ~ ı -, -t, -ık ~ -uk vs. ekli çeşitli
şekilleri olmuştur (ettirgen çatı eklerinin etimolojisi ile ilgili bk. Hasenova, 1960:
62-63; 1967: 35; Mirzaliyeva, 1976: 32). Ettirgen çatı eklerinin çok çeşitliliğinin
temel nedenlerinden biri de budur. Birçok durumda, yukarıda belirtildiği gibi,
eklerin birleşmesi, “kaynaşması” gerçekleşmiştir, aynı zamanda onların ayrılmış
olması da mümkündür (bk. Afanasyev, 1965: 142).
2.1. Ettirgenliğin anlam sınırları -kesin teşvikten müsaade veya müsamaha
göstermeye kadar- geniş ve belirsizdir; krş.: N. K. Dmitriyev’de: mecbur ediyor//
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 133

emrediyor//müsaade ediyor//izin veriyor (bk. Dmitriyev, 1948: 181; ayrıca bk.


Haritonov, 1963: 65).

Ettirgenlik çatı şekilleri hem geçişli hem geçişsiz fiillerden oluşurlar. Geçiş­
siz fiiller geçişli, geçişli olanlar ise ‘iki kat geçişli’ olurlar (bk. Hasenova, 1959:
24-32). Şimdiki zamanda ettirgenliğin dil bilgisel anlam bildirimiyle bağlı olma­
yan birçok geçişsiz fiilin geçişli fiile, bazı geçişli fiillerin ise ‘iki kat geçişli’ fiile
dönüşümü, aslına bakılırsa sözcüksel düzenin bir olgusudur (bk. Yuldaşev, 1961:
235-236): Fiil köklerine eklenen ettirgenlik ekleri yeni kelimeler oluştururlar,
krş.: ET.yandır- ‘yakmak’ (yan- ‘yanmak’) Kar. söndür- ‘sönmek’ (sön- ‘söndür­
mek’); Kırg. keltir- ‘getirmek’ (kel- ‘gelmek’); Kum. eşittir- ‘işittirmek, bildir­
mek, iletmek’ (eşit- ‘duymak’); Uyg. kaynat- ‘kaynatmak’ (kayna- ‘kaynamak’),
kurut- ‘kurutmak’ (kuru- ‘kurumak’), bildür- ‘bildirmek’ (bil- ‘bilmek’); Yak.
ölör- ‘öldürmek’ (öl- ‘ölmek’). Fakat ettirgenliği dil bilgisel ve sözcüksel anlamla
sınırlandıran net ölçütler yoktur ve olamaz. Şöyle ki yeni sözcüğe dönüşme süreci
sürekli devam etmektedir ve ara şekiller de mevcuttur.
2.2. Ettirgenlik çatı şekillerinde seçmeli anlamın varlığı, onların gelişiminin
zamanla ortaya çıkan iç kurallara uygunluklarının bir sonucu değil, ettirgenlik
ulamının kendi özgünlüğü ile ilgilidir. İncelenen şekillerin edilgen anlamı ise
muhtemelen permissive’den (izin verme, müsaade etme) ayrılmış olan ikincil bir
anlamdır; “kendisine vurulmasına izin vermek’, ‘bir başkası tarafından vuruluyor
olmak’ (bk. Kowalski, 1949: 434-435; krş.: Nedyalkov, 1964: 309; Kormuşin,
1976: 89-93; Shibatani, 1976: 254-258). ör.: K. Kalp, men soktîrdim ‘beni döv­
düler’ (~ ben, beni dövmelerine ‘izin verdim’) (bk. Baskakov, 1952: 341); Tuv.
ölürtken hoy ‘öldürülmüş koyun’ (~ kendisini öldürmelerine ‘izin vermiş olan’
koyun) (bk. İshakov-Pal’mbah, 1961: 275); Tof. öl i'tka ı’sırtkan ‘çocuk köpek
tarafından ısırıldı’ (~ çocuk, köpeğin kendisini ısırmasına ‘izin verdi’) (bk. Rassa-
din, 1978: 38); Özb. upulini üğirlatdi ‘paralarını çaldırdı’, ‘paralarını çalmışlar’
(~ o, ondan paralarını çalmalarına ‘izin verdi’), üzini ilânğa çakdirip helak büldi
‘kendisini yılana sokturarak öldü’ (~ o, yılanın, kendisini ısırmasına ‘müsaade
ederek’ öldü) (bk. Fazılov, 1961: 60); Uyg. man sakilimni oldurdum ‘ben sakalımı
tıraş ettirdim’ (~ ben sakalımı tıraş etmelerine ‘izin verdim’); Hak. hazır adayğa
tutlattırdıngnıa ‘ (kendini) kötü bir köpeğe mi ısırttırdın?’ (~ sen kötü bir köpeğin
seni ısırmasına ‘izin mi verdin’); Yak. çahıbın uordardım ‘saatimi çaldırdım’ (ben
saatimi çalmalarına ‘müsaade ettim’), atahpın maska hattattım ‘ayağımı ağaca
ezdirdim’ (~ ben ağacın ayağımı ezmesine müsaade ettim) (bk. Haritonov, 1947:
175, 177).

T. Kovalskiy, -t ekinin ilk başta ettirgen-edilgen şeklin göstergesi olduğunu


ve daha sonra (ona -k ve -r eklerinin eklenmesi sonucunda) -tık ~ -tuk asıl edil­
genlik şeklinin ve -tır ~ -tur ‘gerçek’ ettirgenliğin oluştuğunu düşünmüştür (bk.
Kowalskiy, 1949: 432, 435; Çarıyarov, 1955: 15). Fakat onun kullandığı örnekler
(krş.: ET. negü ter eşitgil sevitmiş kişi ‘kendini sevdirmiş kişinin ne dediğini dinle
134 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

(QBN 49 9), ögkd kanğka sevitmiş erding ‘sen anne ve babana kendini sevdirmiş­
tir ‘(Suv 619 23), ettirgenlik ulamının içerik yönünün sadece çeşitliliğini ortaya
koyar. Onlardaki özgün anlam ise genellikle dolaysız tümlecin eksikliğinin bir
sinyali oluşturduğu, özne ve nesne örtüşmesiyle fiil şekline verilir.

Çatı hakkındaki bölümle ilgili son söz olarak; Türkçede fiilin çatı öncesi
durumu hakkındaki düşünceleri verebiliriz. Ettirgenlik çatı şekillerinin oluşması,
diğer çatı şekilleri gibi, Türk anadilinin varlığının kıyasla daha sonraki bir zama­
nına ait olmuştur. Burada çatı öncesi fiilinin anlamsal birleşme değerleri sorusu da
ilgi doğurmaktadır. E. V. Sevortyan, özel bir makalede bu konuya değinerek Türk
fiilinin geçişlilik-geçişsizlik özelliklerine göre başlangıçta ayrışmadığı yönünde
fikir belirtmiştir (bk. Sevortyan, 1958: 39). Yazma eserlerde E. V. Sevortyan’ın
varsayımının lehinde çok ilginç olgular görülmektedir: ET. ölüt ‘öldürme’ (fakat
beklendiği gibi ‘ölüm’ değil, MK. I 52, Uig III 4 11); EÖzb. çavut ‘duvar’ (krş.:
EÖzb. çavurma). Bilindiği üzere W. Bang, onları ettirgenlik göstergesi olan -r’nin
düşüşü ile açıklamaya çalışmıştır: ölürüt > ölürt > ölüt, çavurut > çavurt > ça­
vut (bk. Bang, 1923:128). Bu düşünce genel olarak, gerçeğe yakındır. Bununla
birlikte, fiillerin geçişlilik-geçişsizlik özelliklerine göre ayrışmazlık izlerinin ko­
runduğu gerçeğinin şüphe götürmediği Çağdaş Türk dilleri malzemelerini de göz
ardı etmemek gerekir. Farklı metinlerin dikkatlice incelenmesi sonucunda Türki­
ye Türkçesinde geçişliği ve geçişsizliği birleştiren geniş bir fiil grubunu belirle­
yen M. S. Mihaylov’un gözlemleri özel olarak dikkate değerdir, krş.: aç- ‘açmak’
ve ‘açılmak’ (hava aç-, çiçek aç- birleşimlerinde), boz- ‘bozmak’ ve ‘bozulmak’
(hava boz- birleşiminde), dön- ‘döndürmek’ ve ‘dönmek’, geç- ‘dolaşmak, yanın­
dan geçmek’ ve ‘geçmek’, oku- ‘okumak’ ve ‘öğrenim görmek’, yaşa- ‘yaşamak,
geçirmek’ ve ‘yaşamak’ vs (bk. Mihaylov, 1961: 212; bu olaylara Ö. A. Aksoy da
dikkat etmiştir; bk. Aksoy, 1945: 189).
Biz E. V. Sevortyan’ın Türk fiilinin geçişlilik-geçişsizlik özelliklerine göre
başlangıçtaki ayrışmazlığı hakkındaki görüşünü geliştirerek, çatı öncesi fiilin
kendi kendine hareketin yönünü ifade edemeyeceği ve çok sayıda, nitelik bakı­
mından çok çeşitli olan çatı eksiz sıfat-fıil şekillerinin kullanım örneklerinin Türk
fiilinin çatı öncesi döneminin özgünlüğünü yansıttıkları durumu belirtmek isteriz:
Alt. içeten kiji‘ (içki) içen kişi’, içeten ayak ‘içki içilen kadeh’, içeten çay ‘içilen
çay’; Kırg. ayta turğan kişi ‘konuşan kişi; ayta turğan söz ‘(genelde) söylenen
söz’. M. S. Mihaylov’un çağdaş Türk dillerinde ‘çatı şekillerinin verilen fiilin şu
veya bu nesne ile birleşimine bağlı olarak farklılık gösterdikleri o uzak zaman­
ların hâlâ hakkını verdikleri’ hakkındaki görüşünü burada tekrar etmeyi uygun
görüyoruz (Mihaylov, 1961: 230). İleri sürülen görüşte itiraz uyandırabilecek tek
şey, çatı şekillerinin anılmasıdır. Tabii ki M. S. Mihaylov’un bahsettiği o ‘uzak
zamanlarda’ bugünkü gibi çatı şekilleri yoktu ve hareketin yönü şekil bilgisel ol­
mayan araçlarla ifade ediliyordu.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 135

Çekime Girmeyen Tamamlanmamış Fiil Şekilleri


(Zarf-Fiiller)
Çekime girmeyen tamamlanmamış fiil şekilleri veya zarf-fıiller, başka bir
deyişle fiilin çekilmeyen şekilleri olarak adlandırılırlar ve bu tam çekim şekilleri­
ne kıyasla onların en temel özelliğidir. Diğer bir ayırt edici özellik, çekilen (yani
şahıs, sayı, zaman ve kiplere göre değişerek özneli cümlelerde yüklem görevini
yerine getiren -tere.) fiil şekillerinin zaman içeriğiyle onların zaman anlamlarının
yakın bir ilişkisinin olmasıdır. Zarf-fıiller, eylemleri belirli bir zaman düzleminde
değil (bk. Dmitriyev, 1948: 187; Sauranbayev, 1944: 37; Canmavov, 1967: 24;
Annanurov, 1974: 87), diğer eylemlerden önce, onlardan sonra ya da onlarla aynı
zamanlı olarak sıkı bir bağlaşma ile ifade ederler, krş.: Nog. attı alıp ketti ‘atı
alarak gitti’, attı alıp barayak ‘atı alıp gidecek’. Bu yüzden aynı zarf-fıil şekli,
hem geçmiş hem şimdiki hem de gelecek zamana ait olan eylemi bildirebilir. Bazı
zarf-fıiller, eski eylem adlarının etimolojik özelliklerini muhafaza ederek, yüklem
söz dizimsel pozisyonunda şahıs göstergeleri alırlar ve asıl fiil şekillerine yakla­
şırlar. Genel şimdiki zaman şekli (krş.: Tat. baram ‘giderim’, barasiiîg ‘gidersin’,
bara ‘gider’) ve 2. sonuçlu geçmiş zaman şekli (krş.: AzT. yazıbsan, K. Kalp.
cazipsang, Nog. yazipsing ‘yazmışsın’) bunlardan sayılır.
1.1. “Bitişik” diye adlandırılan -(y)a ~ -(y)u ~ ~(y)ı ~ -(y)o ~ -y ekli zarf-fı-
il, çekilmiş fiil şekli ile ifade edilen eylemle aynı zamanlı olan, onunla sıkı bir
şekilde bağlı olan bir eylemi bildirir. “Bitişiklik”, iki eylemin sıkı bağından ve
eylemlerden birinin diğeri için durum belirteci olmasından ibarettir. Aynı zamanlı
eylemler arasında yakın bir bağın bulunmayışı, ikinci bir öznenin varlığı ile ifa­
de edilir; bu durum nadiren görülür, ör.: ET. yokaru at yetciyadağın ığaç tutunu
ağturtum ‘yayan olarak ağaçlara tutunarak atları götürerek (yedekleyerek) yukarı
çıkmaya zorladım (Ton. 25), Kaz. kün bata biz avılğa jettik ‘güneş batarken biz
köye vardık’ (bk. Sauranbayev, 1944: 43) Özb. Sultân Murâd kela ükişğa kirişdi
‘Sultan Murad, gelip, okumaya (öğrenimine) başladı (bk. Askarova, 1954: 20);
Şor. altın stoldı tayana odur saldı ‘altın masaya dayanıp oturdu (bk. Dırenkova,
1941: 159); ol mıltık at sala ang çığıldı ‘o silahı ateşler ateşlemez vahşi hayvan
düştü’ (bk. Çispiyakov, 1973: 16). Edatlar ve hâl ekleri şeklinde ek araçlar kulla­
nıldığında “bitişik” zarf-fıil, aynı zamanlılığın yanı sıra önceden olan bir eylemi
de ifade edebilir, krş.: Hak. çılığ ibge kirıp çada la uzubısham ‘sıcak eve girip
yattı ve hemencecik uyudu’ (GHY, 1975: 240; ayrıca bk. Tenişev, 1976: 111).

“Bitişik” (“bir bütün teşkil eden”) zarf-fıilin iki çeşit olan; -a ve ünlü ile biten
gövdelerden sonra görülen -y ekleri, çağdaş Türk dillerinin çoğunda biliniyor, krş.:
Başk. höray ‘sorarak’; Kar. sözlay ‘söyleyerek’; Kar.-Balk. karay ‘bakarak’; Tat.
başlîy ‘başlayarak’ /fakat: eşli < eşlay ‘yaparak’). Şorcada ünlüyle biten gövde­
lerden “bitişik” zarf-fıillerin oluşumu, son ünlünün uzatılması yoluyla olur: kayna
‘kaynayarak’, işte ‘yaparak’, Hakasçada benzer koşullarda ay (a) grubu i ’ye dö­
ner. krş.: sani (< sanay) ‘sayarak, hesap ederek’, söli (<söley) ‘söyleyerek’, oyni
136 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

(<oynay) ‘oynayarak’, Tuva ve Yakut dillerinde “bitişik” zarf-fıil eki ünlüsünün


üç türü yer alır: Tuvacada onlar farklı nedenlerle, Yakutçada gövdenin bitiminde
bulunan ünlünün niteliği ile önceden belirlenmiş oluyor, krş.: Tuv. arnı (arın-)
kaldırarak’, hoyzu (hoyus-) ‘ürküterek’ (korkutarak), örtü (orüt-) ‘sevindirerek’,
hodanı ‘iyice düşünerek’; Yak. ahi(ahâ-) ‘yemek yiyerek’, iti(ıtâ-) ‘ağlayarak’,
songü (songö-) ‘üzüntüye kapılarak’, ‘kederlenerek’. Yazıtlarda gövdedeki ün­
lülerin niteliğinden bağımsız olarak eklerde üç çeşit ünlüye rastlanmaktadır, fa­
kat ünlüyle biten gövdelerden sonra genellikle -yu eki kullanılır, krş.: ET. tuta
‘tutarak’, keçci ‘geçerek’, yetci ‘yedekleyerek, yedeğinde götürerek’, ölü ‘ölerek’
(ölürken, öldüğünde), yitü ‘ölerek’ (‘mahvolarak, yok olarak’), ığlayu, yığlayu
‘ağlayarak’, başlayu ‘başlayarak’, suvayu ‘su vererek, sulayarak’, tarıyu ‘toprağı
sürerek’; ETT. saklayu ‘koruyarak’, istâyü ‘isteyerek’; EÖzb. külü ‘gülerek’, okı-
yu ‘okuyarak’, iti ber (KT b 1), alı ber (KT b 8) tipli birleşik fiil oluşumlarında,
zarf ve edat sırasına geçmiş olan kalıpların terkibinde dar, yuvarlak olmayan ünlü
çeşidi görülür.
-(yja, -(y)u ve -(y)ı çeşitleri ilk başlarda nasıl bir uyum içerisindeydi, bunların
aralarında anlam farklılıkları var mıydı, sorularına çok dikkat edilse de bu tama­
men açık değildir. Biz artık P. M. Melioranskiy’nin -(y)a, -(y)u, -(y)ı ekli şekilleri
“eş anlamlı” saymayan, belki de tek Türkolog olduğunu gösterdik (Melioranskiy,
1899: 132). Diğer tüm Türkologlar, birçok ad ve fiil şeklinin ünlü özelliklerini göz
önünde bulundurarak ve yukarıda sözü edilen çeşitlerin kullanılma örneklerinin
büyük miktarının itina ile yapılmış tahliline dayanarak, bu çeşitlerin varlığını ses
bilgisel nedenlerle açıklama eğiliminde bulunmuşlardır (bk. Brockelmann, 1951-
1954: 244; Menges, 1968: 136). Eski metinlerin yorumu ne kadar zor olsa da,
farklı ünlülü “bitişik” zarf-fıil şekillerinin anlam olarak birbirinden hiç ayrılma­
dığını fark etmemek imkânsızdır. Bununla birlikte, Orhun- Yenisey yazıtlarındaki
her fiilin, nadir istisnalar dışında, zarf-fıil ekinin bir tek ünlü çeşidine sahip olması
(bk. Ahmetov, 1974: 45-46) ve varyantlılığın da bu şekilde en aza indirgenmiş
olması dikkat çekicidir.
Çağdaş duruma yaklaştıkça; çekilmiş fiil şekliyle -(y)a ekli zarf-fıilin an­
lam birliğine, bu şeklin eylemin zarf niteliği amacıyla kullanılmasına olan eğilim,
daha çok ortaya çıkar, ör.: Kırg. külö süylödü ‘gülerek söyledi’ (bk. Tursunov,
1958: 4); Şor.... ağaş tura sındı ‘ağaç dururken kırıldı’,... kona torumğapardılar
‘onlar ceviz için konaklayarak gittiler’ (bk. Dırenkova, 1941: 159), Yak. kisti ürdu
‘gizlice koydu (yerleştirdi)’. Asıl zarf-fıil işlevleri de; hem bir söz dizimsel araç
olan, hem de eylemin yoğunluğunun, tekrarhlığının, devamlılığının ifade aracı
olan tekrarlamalarla gözden geçirilen zarf-fıil tarafından gerçekleştirilir. Bununla
birlikte, bu durumda da -(y)a ekli zarf-fıilin bağımlı yüklem görevlerini kaybetme
süreci görülür.
Oğuz grubu dillerinde -(y)a ekli şekil, diğer dillerde sıfatların belirtisinin
yetersizlik şeklini oluşturan -rak ekiyle birleşerek de asıl zarf-fıil işlevlerini ye­
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 137

rine getirir: AzT. bakmamağa çalışarağ ‘bakmamaya çalışarak’; Gag. laf ederek
‘konuşarak’; TT. sesini alçaltarak.

-rak eki dışında vasıta hâli ekleri ve diğer benzer ekler -(y)a ekli zarf-fıile
eklenebilirler: ET. teyin ‘diyerek’ (konuşarak) (K. H. Menges’le krş.: “teyin Eski
Altayca -n ekli nomen presentis’tir.” bk. Menges, 1968: 137); Gag. kaçaracık
‘koşarak’ (Pokrovskaya, 1964: 244); Çuv. pırarağân ‘giderek, kalkarak’, ‘biraz
hareket ederek’, kularağdn ‘gülerek’, tâhtarahpa ‘biraz bekleyerek’ (bk. Pavlov,
1953: 11); Yak. oloron ‘oturarak’, turan ‘durarak’, ‘kalkarak’, körön ‘görerek’,
bayan ‘zenginleşerek’. Vasıta hâli -n ekinin (-y)a zarf-fıil ekine istemli olarak ek­
lenmesinin izleri bütün Türk dillerinin edatlarında ve zarflarında bulunmaktadır:
krş.: Tat. tağîn ‘daha, tekrar’; Özb. sayin ‘sayarak, saydıkça’.

(-y)a ekli zarf-fıilin olumsuz şekli, -ma ~ -ba ~ -pa ~ -bo ~ -po eklerinin fiil
gövdelerine eklenmesi yoluyla oluşur, ör. Alt. tutpay ‘tutmadan’, d’ajırbay ‘giz­
lemeden’; Başk. höpamay ‘sormadan’; Gag. dayanamayarak ‘dayanamayarak’;
Kar.-Balk. almay ‘almayarak’; Kırg. tınbay ‘dinlenmeyerek’ ( ~ ‘dinlenmeden’);
Kum. gelmey ‘gelmeden, gelmeyerek’; Tat. sanamiy ‘saymadan, saymayarak’;
Trm. bilmey ‘bilmeyerek (bilmeden); Özb. ketmay ‘gitmeyerek’.

(-y)a ekli zarf-fıilin olumsuz şeklinin özel türü, olumlu şeklin sonunda bu­
lunan -n ile aynı kökene sahip olan -ın ek unsurunu bünyesinde bulundurur, ör.:
ET. bolmayın ‘olmadan’; EÖzb. korkmayın ‘korkmadan’, bilmâyin ‘bilmeden’,
demâyin ‘söylemeden’; Alt. (ağızlarda) surabin (<surabayın) ‘sormadan’, tavın
(<tappayın) ‘bulmadan’ (bk. Baskakov, 1966: 52); S. Uyg. kezrnen (kezmeyin)
‘giyinmeden’ (bk. Tenişev, 1976: 113); Tof., Tuv. kelbeyn ‘gelmeden’; Trm. gel­
incin (<gelmâyin) "gelmeden', gülman rak ‘gülmeden’; Trm. (ağızlarda) yetmeyin
‘yetişmeden’ (bk. Muhiyev, 1959:13); Hak. türbin (<tupbayın) ‘kalkmadan’, azı-
ranminoh (<azıranmayın-oh) ‘yemeden’.
Hakasça şekli olarak körbineng ‘görür görmez’ ( ~ ?henüz görmeyerek) ve
Yakutça şekli olan körümüne ‘görmeden’, ahâmına ‘yemeden’, türden tipler de
buraya dâhil edilebilir, krş. Yak. (ağızlarda) körümüye, ahâmıya. ör.: Hak. hay-
napça çürern minıng halbastanğan harlar körbineng ‘uçuşan kar taneciklerini gö­
rerek kalbim heyecanlanıyor’ (GHY, 1975: 241); Yak. ahâmına kellim ‘yemeden
geldim’ (bk. Haritonov, 1947: 235). körbineng şekli ilk bakışta -ıp zarf-fıil ekinin
olumlu şekline dayanan vasıta hâlinin bir şekli olarak algılanabilir (<körıbıneng).
Fakat olumsuzluk ekinin değişiminin sonucu olarak yorumlanabilen ünlü uyumu­
nun bozulması bu tür bir açıklamaya engel olmaktadır: aspinafig (<aspayınang)
‘açar açmaz’, krş.: Hak. (Kaç.) parbın (<parbayın) (bk. Babuşkin, 1964: 14).
Belirtilen şeklin son kısmı, Hakas dili dil bilgisi yazarlarından birinin görüşüne
göre ayrılma hâli ekidir (bk. GHY, 1975: 241). Son kısmı, aynı derecede olasılıkla
vasıta hâlinin eki olarak da nitelemek mümkündür: -bay-nang veya -bayın-nang,
krş.: Alt. (ağızlarda) surabin (<surabayın) , Hak. (Sag.) surbaynang ‘henüz
sorarak’, ‘sorar sormaz’ (bk. Babuşkin, 1964: 16). Yukarıda belirtilen Yakutça
138 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

şeklinde öyle görünüyor ki vasıta hâlinin eki bulunmaktadır, ama yine de onun
körmayin tipli genel Türkçe olumsuzluk şekliyle kıyaslanması belirli zorluklarla
bağlıdır. Örnek olarak, sonda bulunan ünlünün doğası açık değildir. Olumsuzluk
şeklinin sonunda ünlü bulunuşu Türkmen dilinin ağızlarında da tespit edilmiştir.
Örneğin: bilmani ‘bilmeden’ (bk. Çommadov, 1975: 23).

Bir bütün teşkil eden “bitişik” zarf-fıillerin olumsuzluk şeklinden -lı, -ça,
-çak, -çan vs. ekli ikincil zarf-fıil şekilleri oluşur, krş.: Başk. bötmâyınsâ ‘bitme­
dikçe’; Kum. erinmeyli ‘üşenmeden’ (Canmavov, 1967: 112-113), Tat. kilmâyinçâ
‘gelmeden’, almîyça ‘almadan’, kürmiçâ ‘görmeden’; Tat. (ağızlarda) ukîmîyntça
‘okumadan’ (bk. Mahmutova, 1974: 41), aşikmîyçak (aşik-miy-ça-uk) ‘acele et­
meden’ ışlâmiçân ‘çalışmadan’(bk. Arslanov, 1974: 141).

Kazakça ağızlardaki -ması ekli ve Yakutça -bakka ~ -bokko (-mat ~ -bat ~


-pat) fiil kökenli ad ekidir; krş.: EÖzb. -maz ~ -mas + yönelme hâli eki) ekli şe­
killer, (-y)a... ekli zarf-fı i İlerle genetik bir bağı bulunmayan fakat onunla anlama
göre ve işlevsel olarak ilişkisi olan olumsuzluk şekilleri arasındandır: Kaz. (ağız­
larda) karaması ‘bakmadan’, ündemesi ‘konuşmadan’ (bk. Aydarov, 1967: 16);
Yak. ahâbakka ‘yemeden’, körbökkö ‘görmeden’.

1.2. (-y)a... ekli zarf-fıilin kökeni ve dil bilgisel karakteri hakkında yukarıda
detaylı olarak bahsedilmiştir (age., 52). J. Deny’nin düşüncesine göre bu zarf-fıi-
lin ilk örneği, ayrışmamış olarak gelecek zaman, niyet, ihtimal, gereklilik ve emir
anlamlarını ifade eden *-kay ekli genel Türkçe “şahıssız” istek veya dilek olmuş­
tur (bk. Deny, 1921: 923-924, 938; Annanurov, 1974: 92-100). A. N. Kononov‘a
göre -a eki, geniş (şimdiki-gelecek) zaman sıfat-fıil eki olan, -ar (<ğaru yönelme
hâli) ekine kadar uzanır (bk. Kononov, 1956: 225, 478 A. N. Kononov, -(y)arak
birleşik eki için yeni bir etimoloji önermiştir: -(y)ar- sıfat-fıil eki + ok ‘zaman’
adı; age, 477). Daha önce söylenenlere ek olarak, M. Râsânen’in Moğol dillerin­
deki -ğa ~ -ğay sıfat-fıil ekleriyle, -a ekinin bağına dikkat çektiğini ilave edelim
(bk. Râsânen, 1957: 185). Belirtilen etimolojilerin çözümlenmesinde daha fazla
derine inmeden ve eleştirisel değerlendirme getirmeden (eleştirisel bir değerlen­
dirme için bk. Yüce, 1973: 2) “bitişik” zarf-fıillerin farklı içerikli fiil şekilleri için
temel olan eski eylem adlarının işlevsel bir çeşidi (krş.: Pavlov, 1953: 10) olduğu­
nun altını bir kez daha çizmek gerekir. Daha Eski Türk dilinin varlığı döneminde
(-y)a... ekli zarf-fıil kısmen ayrılmış, zarf niteliğine uğramış ve çok sayıda edatın
ortaya çıkmasında kaynak oluşturmuştur. O ayrılma süreci -p ekli zarf-fıilin kul­
lanılma yerlerinin genişlemesiyle ve iki eski şeklin anlam içeriğinin kısmen bir
şekilde birleşmesiyle bir arada devam etmiştir (bk. Askarova, 1954: 28; Ahmetov,
1974: 46).

Bazen -a ekinin ses bilgisel çeşidi olarak sayılan, temeli ünlüyle bir araya
gelerek oluşan -y eki (bk. Kononov, 1960: 209) aslında eski -ya ~ -yu ~ -yı ekinin
kısalmış bir türüdür (bk. Ramstedt, 1957: 108).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 139

W. Bang, “bitişik” zarf-fıilin olumsuz şeklini iki eski, ana şekle götürmüştür:
*-maya (>-may) ve*-madın ~ *-matın (>-mayın) . O, -madın ~ -matın şeklini üç
parçaya ayırmıştır: olumsuzluk eki olan -ma, fiilden ad yapma eki olan -t (-z?)
ve vasıta hâli eki olan -ın (bk. Bang, 1923: 129-130; krş.:Thomsen, 1895: 171;
Radloff, 1897: 94-95; Melioranskiy, 1899: 91; Duda, 1930: 108-111; Brockel-
mann, 1951-1954: 252; Menges, 1958: 519; Kononov, 1965: 104; Annanurov,
1974: 29-31).

Yazıtlarda “bitişik” zarf-fıillerle kıyaslanan, ama ses bilgisel olarak tek ana
tipe götürülemeyen çeşitli olumsuzluk şekillerine rastlanır, krş.: ET. almatın ‘al­
madan’ (KTmff, sakınmatı ‘düşünmeyerek’ (KTb 10), olıırmatı ‘oturmayarak’,
‘dinlenmeyerek’(Ton. 5\),yarlıkanmadın Çlyarlıkanmatın) ‘affetmeyerek’(Man.
III 11 13). ET. eki olan -matın, -mayın şekline dönüşmemiştir; /’nin çağdaş Türk
dillerinde kurala uygun karşılığı, t veya t/’dir. “Bitişik” zarf-fıilin ses bilgisel ola­
rak kıyaslanamayan olumsuz şekillerinin varlığını açıklamanın tek yolu; olum­
suzluk eki olan -maz, -mas, -ma-t eklerini alan farklı eylem adlarının vasıta hâli,
ayrılma hâli ve diğer hâl şekillerinde paralel olarak kullanabilirliğini varsaymak­
tır. Ayrıca çağdaş Türk dillerinin malzemeleri de bu durumu ortaya koyar, krş.:
Gag. doyurmadan ‘doyurmadan’; Batı Sib.Tat. yuğaltmastan ‘kaybetmeden’,
işlâmâstan ‘çalışmadan’; K. Kalp, tıllespesten ‘konuşmadan’; Tuv. odunmayn
‘uyanmadan’; TT. söylemeden.

2.1. Bağımlı yüklem görevinde bulunan -(y)ıp —(y)up —(y)ap ~ -p ekli


zarf-fıil, önceki zarf-fıilden farklı olarak, çekilmiş fiil şekli ile ifade edilen eylem­
den önce gelen veya onunla aynı zamanda geçen eylemi bildirir. Bir eylemden
diğerine geçiş, sanki dolaysız, aralıksız olur ve -(y)ıp zarf-fıili, “bağlayıcı” (Ge­
rundium der Verbindung, converbium copulativum, le gerondif de liaison) adını
bu yüzden almıştır. Yine de iki eylem arasındaki ara (duraksama) mümkün sayılır
ve hatta zarf-fıille çekilmiş fiil şekli arasında song edatının veya ta ~ da edat bağ­
lacının kullanılmasında bu ara ifadesini buluyor.
“Bağlayıcı” zarf-fıil, zarf görevlerini yerine getirirken sık sık ayrılmaya ma­
ruz kalır ve zarf sırasına geçer (bk. Rachmatullin, 1928: 309-343). krş.: N. P.
Dırenkova’da: “zarf-fiilimsi zarf ’ (Dırenkova, 1941: 163).
-(y)ıp zarf-fıili, eylemin bitmişlik derecesini, onun akışının yönünü ve yönte­
mini bildiren eğretileme şekillerinin bileşeni olur (bk. Yuldaşev, 1976: 254-258).
Bağımsız yüklem görevi (krş. AzT.) ve fiil kökenli tümleç (mastar) görevleri
“bağlayıcı” zarf-fiiller için pek tipik değildir.
Çağdaş Türk dillerinde “bağlayıcı” zarf-fıillerin dar dudaksıl olmayan ünlülü
çeşidi daha yaygındır, Eski Türkçede tüm sayılan çeşitler--(y)ıp ~ -(y)up~ -(y)ap -
hemen hemen eşit (aynı) derecede kullanılmıştır. Bu çeşitlerden sonuncusu Or­
hun-Yenisey ve Manihey metinleri (A. Gabain’de: n lehçesi metinleri; bk. Gaba­
in, 1950: 5) için karakteristiktir. “Bağlayıcı” zarf-fiil ekine; Azerbaycan Türkçesi
140 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

ağızlarında -ıp~-up ~ -ıf~-ufşeklinde (Behbudov, 1966: 21), Türkmence ağızla­


rında -ıv~ -ov~ -uv şeklinde (Soyegov, 1978: 4), Sarı Uygurcada -u ~ -v şeklinde
(bk. Malov, 1957: 186-187) rastlanır. Kumukça ve Salarcada, aynı zamanda Öz­
bekçe ağızlarında “bağlayıcı” zarf-fıil tamamen ya da belirli ses bilgisel şartlarda
son ünsüzünü kaybetmiştir (bk. Canmavov, 1967:53; Tenişev, 1969: 177;Nasırov,
1965: 19). Şorcada ve Türkmence ağızlarında eğretileme şekillerinde kısaltılmış
çeşitler kullanılır: Şor. üs (~ azıp) pardı ‘yolunu kaybetmişti’ (bk. Dırenkova,
1941: 152); Trm. (ağızlarda) al (~ alıp) kel ‘al getir’ (bk. Soyegov, 1978: 5).

“Bağlayıcı” zarf-fıil ekinin (ünlü ile biten gövdelerden sonra) y ile başlayan
çeşidine Oğuz grubu dillerinde rastlanır, krş.: AzT. işlâyib ‘çalışarak’; Gag. iste­
yip ‘isteyerek’; TT. söyleyip-, Trm. (18-19. yy.) ağlayıb ‘ağlayıp, ağlayarak’ (bk.
Bayliyev, 1965: 19).

-(y)a zarf-fıili gibi -(y)ıp zarf-fıili de çift ve tekrarlama şeklinde kullanılabilir.


Çuvaşça ve Yakutçada -(y)ıp zarf-fıili bulunmamaktadır.

“Bağlayıcı” zarf-fıilin dil bilgisel doğasının özgünlüğü, onun farklı şekil bil­
gisel unsurlarla -bulunma hâli ve ayrılma hâli ekleri, çokluk eki ve diğerleriyle-
şekillendirilmesinde ortaya çıkar. Bu eklerden bazıları -(y)ıp zarf-fıiline çok sık
olarak, bazıları ise nadiren veya istisnai durumlarda eklenirler, ör.: ET. yatıban
‘yatarak’, okuban ‘okuyarak’, inipanin ‘inerek’, olurupan ‘oturarak’ (çıntan ığaç
Uza olurupan menglayürman ‘sandal ağacı üzerinde oturarak neşeleniyorum /se­
viniyorum’ Th S 116), bolupda ‘olduğunda’ (andan song erta bolupda akalamı
inilarni çarlab keldürdi ‘ondan sonra ertesi gün ağabeylerini ve küçük kardeşleri­
ni çağırdı’ LOK 377), bolupdan ‘olduğundan’ (muz tağlarda köb soğuk bolubdan
ol beg kağardan sarımmış erdi ap-ak erdi ‘buz dağlarında çok soğuk olduğundan,
o bey karlarla örtülmüştü, bembeyaz olmuştu LOK 278); ETT. bakubanung ‘ba­
karak’, alıbanung ‘alarak’, sorubanı, sorıbanung ‘sorarak’ (Aşık Paşa, 19), du-
tuban ‘tutarak’ (AQJB 39); EÖzb. deban ‘diyerek’, koyuban ‘koyarak’, körüban
‘görerek’; AzT. (ağızlarda) veriban ‘vererek’ (bk. Behbudov, 1966: 21), görüban-
nari ‘görerek’, ğızarıfdan ‘kızararak’, galifdan ‘gelerek’, alıban, alıbanı ‘alarak’,
galibân, galibani ‘gelerek’(bk. Şiraliyev, 1962: 280-281; 1960, 98-99; Rustemov,
1961: 11-12, 178-180); Kar. körüplâr ‘görerek’, eşitiplâr ‘işiterek’ (bk. Kovvalski,
1929: XXXVII); Kum. kızarıpsuv ‘hafifçe kızararak’, toktabok ‘durarak’, işlep-
li, işlaplin ‘çalışarak’, ‘çalıştığında’ (bk. Canmavov, 1967: 73-74); Kırg. korku-
burâk ‘korkarak’ (bk. Tursunov, 1958: 5); Trm. (18-19. yy)yazıban ‘yazarak’ (bk.
Hosrovi, 1950: 7), sârğarıban ‘sarararak’ (bk. Bayliyev, 1965: 20); Trm. alıpcık,
alıpdacık ‘alarak’, aşğabrak ‘aksayarak’, geçibrâcik ‘biraz geçerek’ (bk. GTY,
1970: 375), Özb. ilcayibgina ‘hafifçe gülümseyerek’, uyalibrâk ‘biraz utanarak’,
târtinibrâk ‘biraz çekinerek’; Uyg. (ağızlarında) sakrivân turğan ‘sekerek (du­
ran)’(Sadvakasov, 1976: 230).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 141

-(y)ıp zarf-fiilinin olumsuz şekli, genel kurala göre kurulur fakat genelde
Oğuz grubu dillerinde az görülür, ör.: ET. körmazip ‘görmeyerek’ (MK, II, 121);
ETT. çıkamayup ‘çıkamayıp, çıkamayarak’, görmayüban ‘görmeyerek’ (bk. Ha-
cilova, 1972: 87); AzT. görmayib ‘görmeyerek’; Gag. almayıp ‘almayarak’; Tat.
(ağızlarında) barmap bak ‘gitmeyi gör’ (hele bir gitmemeyi dene), kilmap koysa
‘gelmese’ (bk. Şakiroval953: 294); TT. gelmeyip.
2.2. Yukarıda -(y)ıp ekli zarf-fıilin ad hâl ekleri ve diğer eklerle olan şekil ör­
nekleri, bu zarf-fıilin ad kökenli olması konusunda hiçbir şüphe bırakmamaktadır.
“Bağlayıcı” zarf-fıil şeklinin etimolojisi açık değildir (bk. Kononov, 1965:
106; Serebrennikov, 1964: 133-134) ve açıklaması pek de mümkün değildir.
-(y)ıp ekli şekille aynı anlamı bildiren (bk. Thomsen, 1895: 24; Radloff,
1897: 93, 123; Gabain, 1950: 180; Caferoğlu, 1958: 61-66) fakat daha sınırlı
bir kullanım anlamına sahip olan (bk. Çağatay, 1948: 31; Mirzazade, 1962: 284)
-ıpan ~ -ıban ~ -aban, -ıbanı ~ -abanı, -ıbanın ~ -abanın ekli şekillerin etimolo­
jisiyle ilgili daha iyimser bir tahmin yapılabilir. Sıralanan ekler, ya -(y)ıp... ekinin
ilk örneği olarak, ya da onun -an, -anı, -anın ek unsurlarını içine almış olan daha
sonraki dönem çeşidi olarak incelenir.
A. N. Kononov, düzenli bir şekilde ilk bakış açısını desteklemektedir. A. N.
Kononov’un tahminlerine göre, Türkçe -pan ~ -ban ekinin Tungus-Mançucadaki
-mnin, -mmin ekiyle karşılaştırılması mümkündür ve bu ekteki başlangıç ünsü­
zü, “muhtemelen Genel Altayca b“- (=Türkçe-Moğolca bol -<*bo- +-1-) ‘olmak’
fiiline”, daha sonraki kısım ise sıfat-fıil göstergesine uzanır: pol- ~ bol- + -"n >
*-pân ~ *-bân ~ -pan ~ -ban (Kononov, 1965: 110-111). A. N. Kononov, -ıbanın
ekinde -ın vasıta hâli ekini ayırıyor, -ıbanı ekinin ortaya çıkışını ise ondaki son
n’nin düşüşü ile açıklıyor. -ıbanıng ekiyle ilgili somut bir çözüm sunulmamış, fa­
kat karşılaştırma için Hakasça ağızlarında rastlanılan -pınang vasıta hâli eki (age.,
111; Ramstedt, 1957: 122) gösterilmiştir, krş.: Hak. (Kaç.) atpınang ‘atla’.
Hemen hemen bütün diğer Türkologlar, ikinci bakış açısı taraftarıdırlar. Bu
Türkologların pek çoğu, -ıban ~ -aban ekinin içinde vasıta hâli ekinin bulundu­
ğunu varsayarlar (bk. Ramstedt, 1957: 122; Caferoğlu, 1958: 132; Menges, 1956:
701). İlk başlarda an unsurunu vasıta hâli eki olarak kabul eden W. Bang, daha
sonra bu unsuru yönelme hâli göstergesi olarak görmüştür (bk. Bang, 1917: 48). J.
Deny; an, anı ve anın unsurlarını, belirleme amacıyla kullanılan 3. teklik şahsa ait
ol şahıs-işaret zamirinin -in (ilgi) hâli şekilleriyle (an, anı, anın) özdeşleştirmiştir
(bk. Deny, 1953: 126). Azerbaycan Türkçesi ağız malzemelerine dayanan M. Ş.
Şiraliyev’e göre, -ıban ~ -aban eki, “bağlayıcı” zarf-fıil göstergesinin ayrılma hâli
göstergesiyle birleşiminden doğmuştur: yazıban -yazıfnan -yazıpnan (bk. Şira­
liyev, 1960: 98-99). O. Pritsak, -ıban, -aban ekinin kökenini açıklamayarak, bu
ekle -ıbanı ~ abanı, -ıbanın ~ -abanın, -ıbanıng ~ -ııbanıng eklerini; belirtme hâli,
vasıta hâli ve ilgi hâli şekillerinin yalın hâl şekliyle kıyaslandığı gibi kıyaslamıştır
(bk. Pritsak, 1961: 143).
142 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Belirtilen bakış açılarının karşılaştırılması ve “bağlayıcı” zarf-fiilin dil bil­


gisel doğasının özgünlüğünün hesaba katılması bizi şu sonuca götürür: -ıban ~
-uban ekinin terkibinde vasıta hâli göstergesinin bulunması mümkündür; aslında
bu göstergenin ad kökenli zarf-fıil şekillerine eklenme olgusu ve zarf oluşumları
için onun tipikliği inkâr edilemez. Bununla birlikte, an kısmının adı geçen gös­
tergeyle özdeşleştirilmesinin bazı zorluklarını da belirtmeden geçmemek lâzım.
-ıban —uban ekinin ikinci hecesinde sadece geniş ünlü bulunur, oysa adların
vasıta hâli şeklinde ve bu şekli korumuş olan zarflarda genellikle dar ünlüler kul­
lanılır. krş.: ET. eliğin ‘elle’, tünün ‘geceleyin’; Alt. küzün ‘sonbaharda’, kıjın
‘kışın’; Kaz. jazin ‘yazın’; Tof. çazın ‘baharda’. -ıban ~ -uban ekinde geniş ünlü­
nün sürekli bulunması, onun (yani bu ünlünün) bağlayıcı unsur değil de bu gös­
tergenin ya da ekin oluştuğu bağımsız kelimenin terkip parçası (bileşeni) olduğu­
nu göstermektedir. Ek biçim birimler dış görünümünü, söz gelimi kıyaslamayla,
kolayca değiştirebilir, ama -ıbanıng —ubanıng ekindeki son ünsüzü açıklamak
zordur. Bir de, verilen eklerin yanı sıra başka ekler de vardır, ör.: -bam. Eski AzT.
olubanı ‘olarak’; AzT. (ağızlarda) vurubam ‘vurarak’ (bk. Caferoğlu, 1958: 61).
Son olarak yine de sözü geçen ekte ilgi hâli göstergesinin ayrılmasının temelsiz
olmadığını belirtelim. İsmin farklı hâl eklerinin -ilgi hâli eki de dâhil- eklenmesi
yoluyla zarf-fıil şekillerinin karmaşıklaşmasının pek çok sayıda tartışılmayacak
olguları vardır, krş.: Tuv. kelgeşting gelerek’.
3.1. -gali ~ -kah ~ -(y)alı ~ -ğanlı ~ -kanlı... ekli “başlatıcı” zarf-fıil (krş. W.
Kotwicz‘te: gerundium initiale), Çuvaşça ve Yakutça dışındaki tüm Türk dille­
rinde görülür ve diğer bir eylem için başlangıç olan eylemi ifade eder (Brockel­
mann, 1951-1954: 250 C. Brockelmann’ın yazdığı şekilde Tatarcada “başlatıcı”
zarf-fıilin çekilmiş fiil şekli niteliğinde kullanılabilmesi çok şüpheli görünüyor.
O verdiği örneklerde herhâlde süreç yoğunluğu bildiren -kala ~ -gala eki şimdiki
zaman 3. şahısta -kali ~ -gali olarak kullanılmıştır. Krş. Tat. (ağızlarda) kilgalilcir
bıznıkılar biri ‘zaman zaman bizimkiler buraya gelirler’; Mahmutova, 1974: 42).
ör.: ET. tişi bars enüklagali yeti kün bolmış ‘dişi pars yavruladığından bu yana
(yavrulayalı) yedi gün olmuş’ (Suv. 6103), Dakyanus malik keçkali iki-üç yüz
artuk bolmuş turur... “Kral Dakyanus geçtiğinden bu yana iki yüz -üç yüz yıldan
fazla oluyor (onun zamanından bu yana iki yüz-üç yüz yıl geçmiştir)” (Tef. 77);
EÖzb. körgali husnungnı zar va mubtala boldum senga ‘senin güzelliğini gördü­
ğümden beri senin için hüzün ve acı doldum’; Kar.-Balk. bu kitab çıkğanlı men
anı körmegenme ‘bu kitap çıktığından beri ben onu görmedim’ (bk. Urusbiyev,
1963: 80), Uyg. seni körmigili köp cillar ötti ‘seni görmeyeli çok yıllar geçti’,
mcin kalgini üç kün boldi ‘ben geleli üç gün oldu (bk. HZUT, 1966: 248-249);
Hak. iney Porçodaiîg honğali sigıspalanı kömdıbıs ‘ihtiyar kadın Porço ile yaşa­
dığımızdan beri sekiz çocuk gömdük’ (bk. GHY, 1975: 243).
“Başlatıcı” zarf-fıil ekinin birbirinden ya ses bilgisel olarak ya da ilave şekil
bilgisel eklemelerin bulunmasıyla ayrılan birkaç varyantı vardır, krş.: AzT. gâlâli,
Alt., Hak. kelgeli, Gag. (eski), TT., Trm. geleli, Kaz., K. Kalp, kelgeli, Kar. (Kırım
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 143

ağzında), Kar.-Balk. kelgenli, Kırg. kelgeli ~ kelgeni, Kum. gelgenli (gelgelli) ,


Nog. kelgenli, Özb. kelğali ~ kelğani, Uyg. kalgili ~ kâlgini ‘geleli’.

“Başlatıcı” zarf-fıil, benzeri ek yardımıyla oluşan “ulaşıcı” zarf-fıille gele­


neksel olarak yakınlık göstermektedir. Fakat bu iki zarf-fıilin dış görünümünün
örtüşmesi, herhâlde bir tesadüftür. Onların ifade ettikleri anlamlar tamamen fark­
lıdır ve biri diğerinden çıkarılamaz. Diğer bir fark da kelgenli tipli çeşidin sade­
ce “başlatıcı” anlama sahip olmasıdır. Bu şekilde, “başlatıcı” zarf-fıilin “ulaşıcı”
zarf-fıille yakınlığı ve onların aynı bir ilk örneğe götürülmesi, daha P. M. Melio­
ranskiy tarafından kaydedilmiş olan ciddi engellerle karşılaşmaktadır (bk. Melio­
ranskiy, 1897: 39; ayrıca bk. Kotwicz, 1953: 267; J. Deny tamamen karşıt görüşte
olmuştur; bk. Deny, 1921: 1031).
3.2. W. Pröhle ve W. Kotwicz, -ğanlı ~ -kanlı ekli şekli “başlatıcı” zarf-fıil
için başlangıç (çıkış noktası) saymayı teklif etmişlerdir (bk. Pröhle, 1909: 233;
Kotwicz, 1953: 267). Onların fikrini kabul eden A. Annanurov, birkaç ön hal­
ka kurmuştur: kelgâli ~ kelgani ~ kelgânli < kelganli beri < kelgânlidân beri
<kelgânlikdan beri (bk. Annanurov, 1974: 163). Bir taraftan ayrılma hâli şeklinde
olarak kullanımı, diğer taraftan beri ~ berli edatının onunla birleşme olabilirliği,
“başlatıcı” zarf-fıilin gelişmesinin bu şekildeki yolunu belirtmektedir, krş.: EKıp.
sultanın kalgâli bari ‘sultan geldiğinden beri’ (bk. Telegdi, 1937: 299); EAzT.
edalıdan ‘olalı’ (bk. Mirzazade, 1962: 291); Eski Oğuzca varalıdan bari ‘gittiğin­
den beri’ (bk. Annanurov, 1974: 163); EÖzb. çıkkalı(dın) beri ‘çıktığından beri’
(bk. Brockelmann, 1951-1954: 250); Kar. (Kırım ağzında) bitkelli belli ‘bittiğin­
den beri’ (bk. Prik, 1976: 39); Nog. avîrğanlı beri ‘hastalandığından beri’ (bk.
GNY, 1973: 257); Tat. (ağızlarda) nıin kilgalipirlı ‘ben geldiğimden beri’ (bk.
Ahatov, 1977: 38-39); TT. alalı(dan) beri (bk. Kononov, 1956: 481); Trm. uğrâlı
bari ‘uğradığından beri’ (‘gittiğinden beri’) (bk. Annanurov, 1974: 163). “Başla-
tıcı” zarf-fıilin ana tipini, iyelik yapılarına dahil edilen ikincil fiil kökenli ad şek­
linde onaran Türkologların delillerini güçlendiren Eski Kıpçakça örneği özellikle
dikkat çekicidir. Ayrıca krş.: Trm. men gelelim bari ‘ben geldiğimden beri’, şen
gideling bari ‘sen gittiğinden beri’, şizing gidelingiz bari ‘siz gittiğinizden beri’
(bk. Dmitriyev, 1962: 414; Hosrovi, 1950: 7) Hakasçada -kah ~ -gah ekinde ünlü
uyumunun bozulma sebebi açık değildir (krş.: parğali ‘gideli’).
Tuvacada “başlatıcı” zarf-fıil eki geniş ünlü ile biter: -kala —gala —ala
(gövde ünlüyle bittiğinde); kirgele ‘girdiğinden beri’ acıldâla ‘çalıştığından beri’.
Bu durum, herhâlde, ses bilgisel hâl ve şartlarla değil, bu ekte diğer Türk dille­
rinden farklı ikinci bir parçanın, büyük bir ihtimalle, vasıta hâl göstergelerinden
birinin (< bile) varlığı ile ilgilidir (bk. Domojakov, 1949: 10). Altayca ve Şorcada
“ayırıcı” zarf-fıil göstergesi olan -(a)la eki de -kah ~ gah ekinin ses bilgisel çe­
şitleri sırasına dâhil edilemez, krş.: Alt. attardı erteyle ‘atları eyerleyip’ açınala
‘kızarak, öfkelenerek’ (‘öfkelenip’); Şor. körele ‘görüp’, ‘görünce’. -(a)la ekinin
doğası N. P. Dırenkova tarafından açıklanmıştır. N. P. Dırenkova, bu ekin “bi­
144 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

tişik” zarf-fıil ekiyle la edatından oluştuğu konusunda tahmin yürütmüştür (bk.


Dırenkova, 1940:137; 1941: 161). krş.: Hak. kile-le ‘gelince’, ‘gelir gelmez’, ça-
da-la ‘yatır yatmaz’, köre-le ‘görünce’, ‘görür görmez’ (bk. GHY, 1975: 240).

4.1. -ğalı ~ kah zarf-fıili (“ulaşıcı” zarf-fıil) amaç anlamı ifade ediyor ve fiile
bağımlı tümleç olarak kullanılıyor, krş.: ET. kişi oğlı kop ölgcili törümiş ‘insan
oğlu hep ölmek için doğmuş’ (KT b. 50), süsi ebig barkığyulğalı bardı “ (onların)
ordusu evleri barkları yağmalamak için gitti (yola koyuldu)” (BK 32),yema yerig
tengrigyaratğalı etğâli anuntılar ‘onlar yeri, göğü (gökyüzünü) yaratmak için ha­
zırlandılar’ (Man, I, 144); EÖzb. oynağalı kirdilâr ‘oynamak için girdiler’ netây
ol kaş u közni körgâli ‘o kaşı, gözü görmek için ne yapmak gerekir’; Başk. (ağız­
larda) bılgali gârâk ‘bilmek gerek’ (bk. Maksutova, 1964: 20), ul bısân şapkalı
(~ şapkam) kitti ‘o ot biçmek için gitti’ (bk. İşbulatov, 1972: 58, 73); Kaz. alğali
keldim, Kırg. alğam keldim, Özb. âlğani keldim, Uyg. alğili kaldim ‘almaya gel­
dim’; Kırg. (ağızlarda) koy satkalı keldim ‘koyun satmaya (satmak için) geldim’
(bk. Tursunov, 1958: 8; Yunusaliyev, 1971: 181); Tat. (ağızlarda) ultîrğalî ‘otur­
mak’, kitkali ‘gitmek’ (bk. Ahatov, 1963: 160-161).
4.2. “Ulaşıcı” zarf-fıilin ifade ettiği içerikten yola çıkarak, -ğa —ka veya
-ğay ~ -kay eki eylem adının onun için bir temel teşkil ettiği varsayılabilir (Rams­
tedt, 1957: 88).
Yakutçada “ulaşıcı” zarf-fıil, “fiil kökenli ad + yaklaşma hâli eki” tipli genel
Türkçe mastar oluşumları arasına girer, krş.: Yak. baran (? < bara -ğan) ‘git­
mek için’, körorü ‘görmek (bakmak) için’; Alt. bararğa, körörgö; Gag. yazma (<
yazmak-a) ‘yazmaya’; Başk. (ağızlarda) sabirğa, sapmağa, sabîvğa i (ot) biçmek
için’ (bk. İşbulatov, 1972: 57-58). Eski yazılı metinlerin birinde “ulaşıcı” zarf-fi­
ilin kendisinin de yaklaşma hâli şeklinde görülmesi dikkat çekicidir, barğalığa
yoldur ‘gitmek için yoldur’ (bk. Brockelmann, 1951-1954: 250).
5.1. -ğaç ~ -ğas ~ -ğaş ~ -ât zarf-fıili (“ayırıcı”), yüklem eyleminden doğru­
dan önce gelen ve ondan ‘zamanın en az aralığı’ ile ayrılan eylemi bildirir (Dmit­
riyev, 1948: 188). ör.: EKıp. turğaç ‘kalkıp’, ‘kalktığında’, batkaç ‘battığında’,
‘battığı zaman’ (güneş) (bk. Telegdi, 1937: 299); ETT. körğaç ‘görünce’ (AQJB
39); EÖzb. eşitkaç ‘işidince’, ‘işittikte’, ‘işitir işitmez’; Başk. alğas ‘alınca’;
Başk. (ağızlarda) barğas ikas (=Başk. yazı dilinde barîp ta) ‘gitse de’ (bk. Mak­
sutova, 1964: 20); S. Uyg. parğaş ‘giderek’ (bk. Tenişev, 1976: 112); Tat. kilgâç
‘gelerek’, ‘geldikten sonra’, içkâç ‘içerek’, ‘içtikten sonra’, almağac ‘almayarak’,
‘çünkü almadı’; Tuv. uşkaş ‘uçarak’, alğaş barğan (krş.: alıp barğan) ‘alıp gitmiş,
götürmüş’; Trm. (18.-19. yy.) eşitgeç ‘işiterek’ (bk. Bayliyev, 1965: 20); Trm.
(ağızlarda) gelgeç ‘gelerek’ (bk. Maşakov, 1949: 89); Özb. (ağızlarda) çay âgaç
(âlip yerine) keldim ‘çay alıp geldim’ ‘ (çay getirdim)’ (bk. Farmanov, 1960: 16);
Uyg. kalgaç ‘gelerek’, körgaç ‘görerek’; Hak. (ağızlarda) tınanğas ‘dinlenerek’,
‘dinlenmek için’ (Pataçakova, 1973: 22); Yak. barât ‘gider gitmez’, kıret ‘girer
girmez’, oloröt ‘oturur oturmaz’.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 145

Altayca ve Tuvacada, aynı zamanda diğer Türk dillerinin ağızlarında -ğaç


ekli şekle çekim eklerinin ve -lar ~ -nar ~ -tar çokluk ekinin eklenme durumla­
rı gözlenmektedir. Karaimcede -ğaç...zarf-fıili sadece ok ~ oh edatıyla birleşe-
rek kullanılır, ör.: Alt. kelgejin ‘gelerek’, ‘geldiğinde’, körbögöjin ‘görmeyerek’,
‘eğer görmezse’; Başk. (ağızlarda) kilmâgâsıng ‘çünkü gelmedin’, kilnıagasıgız
‘çünkü gelmediniz’, barmağastahafig ‘gelmediğin hâlde’ (bk. İşbulatov, 1972:
84, 102); Kar. kelgaçoh ‘gelerek’, ‘gelir gelmez’, çıhkaçoh ‘çıkarak’, ‘çıkar çık­
maz’; Tat. (ağızlarda) kaytkacin ‘dönerek’, kitkâcınnân ‘gittikten sonra’ (bk. Yu-
supov, 1974: 84), ütkacınnân ‘geçtikten sonra’ (bk. Burganova, 1955: 113); Tof.
barğaş ‘gittikten sonra’ (bk. Rassadin, 1978: 178); Tuv. kelgeşting ‘gelerek’ (ilgi
hâli), kelgeşterning ‘danışarak’ (çokluk, ilgi hâli) (bk. İshakov-Pal’mbah, 1961:
335-336).
Diğer zarf-fıiller çoğunlukla -ça ~ -ca, -çak ~ -cak, -canan ekleriyle oluşan
eylem adlarıdır (Kowalski, 1933: 21; Caferoğlu, 1943: 67; İslamov, 1961: 21;
Pokrovskaya, 1963: 69-75; Muhtarov, 1971: 60-64; Mahmutova, 1974: 42; Na-
cip, 1975: 172-175, 185; Tenişev, 1969: 179; 1976: 113).
Temel olarak ayrı ayrı Türk dillerinin iç gelişim özelliklerini yansıtan zarf-fı-
iller büyük bir grup oluştururlar (bk. Pavlov, 1953: Mihh, 1954: 180; Pokrovska­
ya, 1963: 72-73; Pataçakova, 1973: 22; Rassadin, 1978: 178-180).
Bazı Türk dillerinin gramerlerinde -(a)r, -mış ve -(a)cak sıfat-fıillerin -(i)kan
~ -(i)ken kip edatıyla birleşiminden oluşan şekiller de zarf-fıillere dahil edilmiştir
(Kononov, 1956: 485-486; Pokrovskaya, 1964: 246-248).

Süreç Yoğunluğunu Bildiren Şekiller’0


Süreç yoğunluğu adı altında eylemin nitelik ve nicelik değişimi kavramıyla
birleştirilen farklı yönlü anlamlar kastedilir: Güçlenme, zayıf düşme (bk. Dmit­
riyev, 1948: 184), yeterlilik, yetmezlik (“normadan pastlik”-normdan az) (UTG,
1975: 54), parçalanma” (“karmakarışık, düzensiz eylemin zayıf olarak ortaya
çıkışı ve parçalanmışlık”) (Yuldaşev, 1955: 378); tekrarlık, hızlandırılmış olma,
krş.: Rusça smeyat’sya ve posnıeivat’sya ‘gülmek’ ve ‘gülmeğe başlamak’, dre-
mat’ vepodremıvat’ ‘uyuklamak’ ve ‘uyuklamaya başlamak’, hodit’ ve hajivat’
‘gitmek’, ‘gidip gelmek’, taşçit’ ve rastaskivat’, ‘taşımak’ ve ‘dağıtmak, öteye
beriye götürmek’.
Birçok özellik, fiilin süreç yoğunluk şekillerini sıfatların belirti yetersizliği
şekillerine yaklaştırıyor. Biz, çeşitliliği ve düzenliliğin bulunmamasını kastediyo­
ruz; ekler ara sıra kullanılırlar ve onların birçoğunun eklendiği fiil gövdelerinin
sayısı beşi, onu geçmez. Fiilin süreç yoğunluk şekilleriyle sıfatların belirti ek­
sikliği şekilleri arasında anlam yönünden de ortak bir şeyler vardır; her ikisinin

30 Bazen bu şekiller eylemin akış niteliği veya yöntemi şekilleriyle aynı grupta değerlendirilirler
(bk. Sulaymanov, 1973: 104; Nasilov, 1976: 159).
146 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

şekilleri yeterlilik derecesini ifade eder, krş.: Kaz. sari ‘san’ sarşil ‘sarımtrak’,
kül- ‘gülmek’ külimsıre- ‘hafifçe gülmek’, ‘gülümsemek’.
-unsa ~ -umsa -AzT. gülümsâ-, TT. gülümse ~ gülümsü- ‘gülümsemek’, ağ-
lamsa- ‘ağlayacak gibi olmak’.

-(ı)msıra ~ -(u)msıra ~ -(ı)mzıra ~ -(u)mzura ~ -(u)mzuru- Alt. (ağızlarda),


Başk., Kaz., Kar.-Balk., K. Kalp., Kum., Nog., Tat., Tuv., Trm., Özb., Uyg., Hak.,
Şor.; ör.: Alt. (ağızlarda) ılamzıra-, Başk. ilamhira- ‘ağlayacak gibi olmak, ağ-
lamsamak’; Kaz., K. Kalp., külimsıre-, Hak. külımzıre- ‘hafiften gülümsemek’,
tebessüm etmek’.

-(ı)nğkıra----- (u)ngkura----- (ı)nkıra - Başk., Kaz., K. Kalp., Kırg. Tat. (ağız­


larda), Özb., ör.:Başk. yazîngkira- ‘ara sıra yazmak’; Kırg. basıiigkıra- ‘hafiften
ezmek, basmak’; Özb. âkarinkira- ‘sararmak, solmak’ (rengi atmak, beyazlaş­
mak).
-kıla----- ğıla - Alt., Başk., Kaz., K. -Kalp, Tof., Tuv., Trm., Özb., Hak., Şor.;
ör.: Alt. kelgile-, Başk. kilgılâ- ‘uğramak’; Kaz. keskile- ‘keserek parçalara böl­
mek’; K. Kalp, atkıla- ‘vurmak, yaralamak’; Trm. şâyğıla- ‘teşvik etmek, itmek’;
Özb. tepkila- ‘tepmek, çiğnemek’; Hak. turğıshla- ‘koymak’, ‘yerlerine koymak’;
Şor. çörigle- ‘yavaş yavaş gezinmek; ara sıra gidip gelmek, ara sıra uğramak’.

-kala ~ -gala ~ -hala - Kar. bashala- ‘çiğnemek’, sekirgala- ‘atlamak, sıç­


ramak, zıplamak’ kuvğala- ‘kovalamak’; Tat. (ağızlarda) kilgâlâ- ‘zaman zaman
gelmek’ (bk. Mahmutova, 1974: 42); Trm. silkele- ‘sarsmak’, ‘sallamak’, ovka-
la- ‘ovuşturmak’, ‘ovmak’; Çuv. pâhkala-'ara sıra bakmak’, kaskala- ‘parçalara
ayırmak, doğramak’.

-pala —bala —mala - Başk. (ağızlarda) yügırmala ‘koşmak’, yavmala-


‘serpelemek’; (İşbulatov, 1972: 84, 109) Kaz. itermele- ‘itmek’, örmele- ‘tırman­
mak’, ‘tırmanarak çıkmak’; Trm. gezmele- ‘gezmek, gezinmek’.
-ala (< ? -gala) - AzT. itâlâ- ‘itmek’; Kar. kuvala- ‘kovmak’, ‘kovalamak’;
Çuv. ildele- ‘dinlemek’.
-(a)kla- Başk. (ağızlarda) sâynakla ‘çiğnemek’, uynakla- ‘atlamak, zıplamak’
(age., 72); TT. durakla--, Trm. itekle- ‘itmek’, tutakla- ‘tutmak’, ‘desteklemek’.
-la- ETT. şokla- ‘batırmak’, ‘sançmak’, ışıla- ‘parlamak’ (CD 165); Başk.
(ağızlarda) hîypala- ‘okşamak’, ‘okşayarak düzeltmek’; (age., 72, 84) Kaz. ka-
/na/a-’çevrelemek’; Tof. şokta-'vurmak’, çorüla- ‘gitmek, yürümek’; (Rassadin,
1978: 152, 238) Özb. kuvla- ‘kovmak’, ‘kovalamak’.

-(ı)ştır----- (u)ştur- Başk. karaştir- ‘ara sıra bakmak’, hoylaştır- ‘ara sıra ko­
nuşmak’; Tat. ukiştir- ‘ara sıra okumak’; Trm. çöpleşdir- ‘toplamak’; Uyg. silkiş-
tür- ‘sallamak’.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 147

Süreç yoğunluk şekillerini oluşturan hemen hemen tüm diğer ekler Başkurt-
çanın ağızlarında: -kta, -avîlda, -anda, -kışla ~ -kışta, -mtalaş, -önıdaş, -âyzâ vs.
(bk. İşbulatov, 1972: 84; 1963: 52; Mirjanova, 1963: 174); Türkmencede: -(ı)
ıncıra ~-fujnıcıra, -(i)ncıra, -cııkla (GTY, 1970: 225) ve Yakutçada: -âhtâ ~ öhtö,
-pahta ~ -bahta ~ -mahtâ, -talâ, -lala (bk. Haritonov, 1947: 181) görülmektedir.

Süreç yoğunluğunun iki hatta üç ekinin birleşimi de mümkündür, ör.: Başk.


alğılaştir- ‘almak’, karaştirğila- ‘ara sıra bakmak’, Işlaştırgıla- ‘ara sıra (zaman
zaman) çalışmak’, yazğalaştîr-'ara sıra yazmak’; (bk. Yuldaşev, 1955: 378) Tat.
uylaştirğala- ‘aklından geçirmek’ (bk. Tumaşeva, 1964: 172).

Süreç yoğunluğunu bildiren şekillerin oluşumu şimdilik tam olarak açıklığa


kavuşmasa da onlardan bazılarının oluşum yöntemi son derece basit ve açıktır:
-ğu ~ -ku, -pa ~ -ba ~ -ma, -(a)k ekli fiil kökenli adlara -la, -da ekleri getirilir (bk.
Hasenova, 1960: 54; SKY, 1962: 257).

Yardımcı Fiiller
Türk dillerinde soyut sözcüksel anlam ifade eden ve bununla birlikte açıkla­
yıcı şekillerin yardımcı parçaları niteliğinde kullanılan çok sayıda fiil vardır, (bk.
Tıbıkova, 1967: 13-22; Almamatov, 1978; 6-20). Bu fiiller iki gruba ayrılırlar:
Birinci gruba dâhil olanlar, -(y)a ve -(ı)p zarf-fıillerle, sıfat-fıillerle ve eylemin
adlarıyla sabit birleşimler oluştururlar ve çeşitli tür ve kip ayrıntıları (başlangıç,
bitme, tükenme, anilik, yönelme, olabilirlik, tahmin, eylemi yapma denemesi ya
da niyeti, sahtelik) ifade ederler (Rachmatullin, 1928: 4-24). İkinci gruba girenler,
adlardan birleşik fiiller oluşturma amacına hizmet ederler.

Birinci grup fiillere31 ait olanlar: al- ‘almak’, başla- ‘başlamak’, bitir- ~ bü-
tür- ‘bitirmek, ıd- ~ ız- ‘göndermek’, yaz- ‘yanılmak, hata yapmak’, yat- ‘yatmak,
uzanmak’,yet- ‘varmak, yetişmek’,yibâr- ‘göndermek’,yoru--yon- ‘yürümek’,
koy— ko- ‘koymak, kal- ‘kalmak’, kel- ‘gelmek’, ket- ‘gitmek’, kir- ‘girmek,
kör- ‘görmek’, o(l)tur— olur- ‘oturmak’, öt- ‘geçmek’, sal- ‘koymak’, taşla-
‘atmak’, (‘fırlatmak’), tur- ‘durmak’, tüş- ‘düşmek’, ‘inmek’, u- ‘yapabilmek’,
çık- ‘çıkmak’. Bunun dışında geniş yaygınlık kazanmamış birtakım yardımcı fiil
de bilinmektedir, ör. AzT. ğurtar- ‘kurtarmak’, Trm ğutar- ‘bitirmek’; Alt. bojo-
‘bitirmek’; Başk. kara- ‘bakmak’, sığar- ‘çıkarmak’; Kar.-Balk. aylan- ‘dönmek’,
tebre- ‘başlamak’ tohta- ‘durmak’; Tat. at- ‘atmak’; Tuv. kağ- ‘atmak, bırakmak’;
Trm. geç- ‘geçmek’, uğra- ‘gitmek, yollanmak’, ğoyber- (<ğoya ber-) ‘bırak­
mak’; TT. bak-', Uygur, tügât- ‘tüketmek’, Hak. hon- ‘oturmak’; Şor. ert- ‘geç­
mek’, ‘geride bırakmak’; Yak. kebis- ‘atmak’, tağıs- ‘çıkmak’.
İkinci grup fiilleri: ayla-, et-, kıl-, ‘yapmak’, ur- ‘koymak’; e(r) -’olmak ve
bol-' ‘olmak’ fiilleri hem birinci hem de ikinci gruba girer.

31 Fiiller Eski Türkçede bulundukları şekliyle verilmiştir. Fakat onların her birinin eski
metinlerde betimlenen şeklin yardımcı parçası olarak kaydedildiği de söylenemez.
148 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Aşağıda şu veya bu şekilde sözcüklerin değişmesinin şekil bilgisel araçları


ile bağlantılı olan birinci grup yardımcı fiililerini gözden geçireceğiz.
Zarf-fıil ve sıfat-fıillere yardımcı fiillerin eklenmesi ile oluşan birleşimler
‘dolaylı şekiller’ olarak adlandırılmaktadır (bk. Mihaylov, 1954: 2; 1965; Tuma-
şeva, 1965: 147; Sulaymanov, 1968; Tursunkulova, 1972; P. M. Melioranskiy de
‘betimleyici fiiller’; krş.: Melioranskiy, 1897:41). Son on yılın özel çalışmaların­
da, özellikle A. A. Yuldaşev’in kitabı (Yuldaşev, 1965; krş.: N. Oralbayeva’nın
birleşik ve dolaylı şekilleri birbirinden ayırması, bununla birlikte dolaylı şekille­
rin “birleşiktik taleplerine” tam uymadığını belirtmesi dikkat çekicidir; bk. Oral-
bayeva, 1971:18) yayımlandıktan sonra yaygınlaşan ‘birleşik şekiller’ adı da kul­
lanılır. Yeni adın ortaya çıkmasında sadece terimlerden birini diğeriyle değiştirme
eğilimi belirmemiş, aynı zamanda incelenen birleşimlerin içeriğine olan özgün
bakış da ifade edilmiştir. Bazı çalışmalarda dolaylı oluşumların alanının çeşitli
şekillerde olan e(r) - ve bol- fiillerinin zarf-fıil ve sıfat-fiillerin birleşimleri ile
sınırlanmış olduğunu belirtmek gerekir (bk. Nasilov, 1960: 93-97).
Zarf-fıil ve sıfat-fiillerin yardımcı fiillerle birleşimlerine dolaylı oluşumlar
şeklinde olan geleneksel yaklaşım O. Böhtlingk’in çalışmalarından kaynaklan­
maktadır. O. Böhtlingk, bu oluşumları ek şekilleriyle aynı sıraya yerleştirme ola­
sılığına şüphecilikle yaklaşmıştır (bk. Böhtlingk, 1848; 59). Yazarın Türk dilleri­
nin dil bilgisel sisteminde bu oluşumlara özel bir yer ayırması nedensiz değildir.
Dolaylı şekiller ve onların oluşum yöntemleri de tartışmasız olarak genel
Türkçe olayıdır (bk. Mihaylov, 1965: 9). Onlar hem eski (bk. Kondratyev, 1970;
46-47) hem de Gagavuzca ve Karaimce dışında tüm çağdaş Türk dillerinde izle­
nebilirler. Gagavuzca ve Karaimce uzun zaman güçlü yabancı dil etkisi altında
kalmış ve Türkçenin gramer yapısının bazı özel çizgilerini yitirmişlerdir. Bununla
birlikte dolaylı şekillerin seyrek olarak kullanımı bu dillerde de kaydedilmiştir.
Dolaylı şekilleri oluşturan yardımcı fiillerin sayısı farklı dillerde aynı değil­
dir ve 15-30 arasında değişmektedir. Şöyle ki D. M. Nasilov, özel araştırmalara,
sözlüklere ve gramerlere toplu bir bakış sonucunda, Eski Türkçe Yazıtlarında 20,
Karakalpakça ve Özbekçede 27, Tatarcada 29, Tuvaca ve Yakutçada yaklaşık 20,
Türkiye Türkçesinde yaklaşık 15 yardımcı fiilin belirlenmesini mümkün saymış­
tır (bk. Nasilov, 1976: 161).
Yukarıda sıralanan birinci gruba dâhil yardımcı fiiller, yardımcılaşma sevi­
yeleri ve kullanım düzenliliği dereceleri ölçü alınarak şartlı olarak üç alt gruba
ayrılabilir: 1) al-, bar-, ber-, bil-, bitir- ~ bütür-, ıd- ~ ıd- ~ ıs-, yaz-, yet-, yibâr-,
koy- ~ ko-, kal-, kel-, ket-, kör-, öt-, sal-, taşla-, tüş-, ıı-, çık- vs.; 2) yat-, yoru- ~
yorı-, o(l)tur- ~ olur-, tur-', 3) e(r) -, bol-, ol-. Buna uygun olarak dolaylı şekil­
ler de üç gruba ayrılırlar. Dolaylı şekillerin temeline anlamsal-dil bilgisel ilkenin
alındığı başka bir sınıflandırmasının olduğunu da hatırlatalım:!. Eylemin zaman
içinde akışını niteleyen şekiller; 2. Zaman anlamlarını kesinleştiren, aynı zaman­
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 149

da eylemin sonucunu bildiren şekiller; 3. Kiplik ifade eden şekiller (bk. Mihaylov,
1962: 88. Türkçede fiilin dolaylı şekillerinin A. A. Yuldaşev ve N. Oralbayeva
tarafından önerilen sınıflandırılmasının temelinde de anlamsal-dil bilgisel yöntem
durmaktadır; bk. Yuldaşev, 1965: 28; Oralbayeva, 1971: 22).

1. Birinci alt gruptan yardımcı fiilleri içine alan dolaylı şekillerin özgünlüğü;
her şeyden önce onların genel olarak çok az soyutlanmış anlamları bildirmesinde,
eyleme yeterince somut ekleme niteliği vermesindedir (bk. Ganiyev, 1963: 10;
Serebrennikov, 1965: 102). krş.: ET. tezip bar- ‘kaçmak’, uça bar- ‘uçmak, uçup
gitmek’; AzT. yeyip ğurtar- ‘yiyip bitirmek’; Alt. iştep bojo- ‘çalışmayı bitirmek’,
ala sal- ‘kapmak, yakalamak’, biçip kör- ‘yazmaya çalışmak’; Başk., yaza başla-
‘yazmaya başlamak’, yazıp bötör- ‘yazmayı bitirmek, yazıp tamamlamak’, kuvip
sığar- ‘kovmak, dışarı atmak’; Kaz. üşîp ket- ‘uçmak, uçup gitmek’ ayta ber- ‘ko­
nuşmaya devam etmek’; Kar.-Balk. ayta tebre- ‘konuşmaya başlamak’, atıb iy-
‘atmak, çıkarmak’; K. Kalp, kiilıp jıber- ‘gülmeye başlamak’, jazıp koy- ’yazmak’;
Kırg. cığılıp cazda- ‘az kalsın düşüyor olmak’; Nog. küvip yıber- ‘kovmak’; Tat.
ukip çık- ‘okumak’; Tuv. bijip al- ‘yazmak, not almak’; TT. yürü bak-, yazabil-;
Özb. yâzip taşla- ‘hızla yazmak, taslağını çizmek’; süzlap ket- ‘konuşmaya baş­
lamak’; kuvip yet- ‘yetişmek’; Şor. karıp par- ‘yaşlanmak’, uzü per- ‘uyumak’,
parıbıs (parıp ıs-) ‘gitmek’, kes kör- ‘giydirmeyi denemek, giydirmek istemek’;
Yak. ölö sis- ‘az kalsın ölüyor olmak’, itan bar- ‘ağlamaya başlamak’.

Birinci alt gruptan yardımcı fiillerin girdiği dolaylı şekillerin birçoğunda dil
bilgisel deyimsellik, sözcüksel deyimsellikle sıkı bir şekilde örülüdür. Anlamsal
etkileşim sürecine bir yandan gövdenin içeriği diğer yandan bağımsız olarak bi­
çimselleştirilmiş fiillerin sözcüksel anlamı katılır (Sevortyan, 1965: 233).
İ. P. Pavlov, Türk dillerinde fiil türleri ve bağımlı birleşik cümle sorunlarıy­
la ilgili düzenleme toplantısındaki konuşmasında haklı olarak şunu belirtmiştir:
“Ne kelime değiştirme (yapım) eklerinin, ne de biçim oluşturma (çekim) ekleri­
nin kullanımı, kelime anlamına yardımcı fiillerin kullanımının bağlı olduğu kadar
bağlı değildir.” (VGTY, 1958: 149) Çoğu zaman öznel durumlarla değil, özellikle
bununla bağlı olarak aynı birleşimler bir kısım Türkologlar tarafından ayrı ayrı
yazılan birleşik şekiller, diğer kısım tarafından deyimler, üçüncü bir kısım Türko­
loglar tarafından ise birleşik fiiller olarak değerlendirilmiştir.
Birinci alt gruptan olan yardımcı fiilleri bulunduğu dolaylı şekillerin başka
bir özelliği; onların iki, üç ve hatta daha çok sayıda parçalardan oluşmasındadır.
krş.: Kır. çıday albay bara catam ‘dayanacak durumda değilim, bu duruma ta­
hammül edemiyorum’ (çıda- ‘dayanmak, sabretmek, e bilmek) (bk. Yunusaliyev,
1949: 7); Kar.-Balk. barıb kala edim ~ barırğa azdan kaldım ‘az kalsın gidecek­
tim’ ( bar- ‘gitmek’); Nog. kaytîp kele yatır ediler ‘dönüp geldiler’ ( kayt- ‘dön­
mek’).
150 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

İlave olarak dolaylı şekillerin terkibine yardımcı parça niteliğinde giren


birinci grup yardımcı fiiller, sadece bu şekillerde kendi sözcüksel anlamlarını
kaybederler. Başka bir deyişle, biçimleşmesi metne bağlı olan tam anlamlı fiil­
ler yardımcı olarak görünürler. Örnek olarak, Türkiye Türkçesindeki bil- fiili ve
Özbekçedeki âl- fiili, -a zarf-fıili ile birleşimde eylemin gerçekleşme olasılığı­
nı ifade ederler. Bunların her birinin kendi başına kullanımında ise böyle anlam
ifadesi tamamen imkânsızdır ve onlardan her biri yalnızca kendisi için alışılmış
olan sözcüksel anlamıyla algılanır, krş.: TT.yaza bil-, Özb.yâza âl- ‘yazabilmek’,
bil- ‘bilmek’, âl- ‘almak’. ıı- fiili dışında, bu alt gruptan olan yardımcı fiillerin
her birinde durum bu şekildedir ama farklı fiillerle birleşimlerin yardımcılaşma
derecesi aynı değildir. Onlardan bazıları bar-, bitir-, ~ biitiir-, yaz-, yet-, kal-, kel-,
ket-, koy-, kör-, öt-, sal-, taşla-, tiiş-, çık- fiilleriyle olan birleşimler örnek olarak,
al-, bil-, ber-, ıd- ~ ız— ıs-, ıı- fiilleriyle olan birleşimlerden daha az derecede
yardımcılaşmıştır ve düzenlilikleri daha azdır. Diğerleri önemli bir derecede yar-
dımcılaşmıştır ve sıradan sözcük biçimine dönüşümün farklı aşamalarında bulu­
nurlar. Onların kullanımı için aslına bakılırsa bir sınırlama yoktur, krş.: Tuv. bijiy
ber- ‘yazmaya başlamak’ (“başlangıç şekli”), berivit- (berip ıt-) ‘geri vermek’
(“bitmiş şekli”); (bk. İshakov-Pal’mbah, 1961:410); TT. yazama- (<yaza uma-) ,
Özb. yâzalma- (<yâza âlma-) ‘yazma durumunda olmamak’; Hak.parıbıs- (<pa-
rıp ıs-) ‘gitmek’, kilibis- (kilıp ıs-) ‘gelmek’ (“bitmiş, tamamlanmış şekil”) (bk.
GHY, 1975: 184: Babuşkin, 1964: 17). ıı- ‘-e bilmek’ fiili çağdaş Türk dillerinde
korunmamıştır.
2. İkinci alt gruptan olan yat-, yor(u)-, o(l)tur- ~ olur-, tur- (ses bilgisel var­
yantlarıyla) yardımcı fiilleriyle olan dolaylı şekiller, öncekilerden daha düzenli
olmalarıyla ayrılırlar.
yat-, yor(ıı)-, o(l)tur- ~ olur-, tur- fiilleri hareketsiz ve hareketli planda soyut
anlamlar ifade ederler (durgunluk durumu: “yatmak”, “oturmak”, “durmak” ve
hareket durumu: “gitmek”) ve büyük bir ölçüde yardımcılaşma sürecine maruz
kalmışlardır. Onların hepsi somut şimdiki zamanın veya uzayan şimdiki zamanın
basit ve dolaylı şekillerini oluştururar (bk. Mamanov, 1949: 25).
Somut şimdiki zamanın basit şekilleri, zaman bildiren göstergeyle veya o
gösterge olmadan Kazak, Karakalpak, Tuva, Türkmen, Hakas ve Şor dillerinde
kullanılır, krş.: Kaz. türmin ‘duruyorum’, otîrmîn ‘oturuyorum’; Tuv. men çıdır
men ‘ben yatıyorum’, sen çor sen ‘sen yürüyorsun’, ol çor ‘o yürüyor’, bis tur
bis ‘biz duruyoruz’, siler olur siler ‘siz oturuyorsunuz’; Trm. durun ‘duruyorum’,
otTrşıng ‘oturuyorsun’,yatîrşıngız ‘yatıyorsunuz’ (bk. İshakov, 1956: 304).

Benzer dil bilgisel içerikli dolaylı şekiller aşağıdaki gibi ayrılırlar: Kar-
luk-Uygur ve Kıpçak grubu dillerinde, Altay, Tuva, Hakas ve Şor dillerinde -...
yat- ~ çat-; Oğuz grubu dillerinde -... yor(u)- ~ yor(ı)- ~ yör(ü)- ~ yör(i)-; bazı
Kıpçak dillerinde, Tuva, Hakas ve Şor dillerinde ... o(l)tur- ~ olur-; Oğuz dilleri
dışında bütün dillerde -... tur-. Bununla birlikte Altay, Tuva, Hakas ve Şor dil-
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 151

terinde adı geçen fiiller somut şimdiki zaman gibi, genel şimdiki zaman dolaylı
şekillerinin oluşumu için de kullanılırlar.
-(ı)p ve -ğan ekleriyle olan birleşimlerde incelenen yardımcı fiiller, eylemin
sadece devamlılık ve tekrarlılığını değil, aynı zamanda kipselliğini ifade ediyor,
ör.: Alt. kelgen tun ‘o, herhâlde geldi’, ol udağan d’at ‘o, herhâlde geç kaldı’.
3. er- ~ e- ~ i- ve bol- ~ ol- yardımcı fiilleriyle olan dolaylı şekiller üçüncü
alt grubu oluştururlar.
er- ~ e- ~ i- olmak’, ‘bulunmak’ fiilinin kendi anlamı kaybolmuştur ve artık
eski yazılı metinlerde bu fiil; yüklem koşacı, kip ve ad yanında olumsuz edat
[erüı; e(r)kan, ~ i(r)kân; e(r)miş ~ i(r)miş, erinç, e(r) mas ] (bk. Baskakov, 1971:
51; Gadjiyeva, 1973: 162), bağlaç kelimesi [e(r)sâ- i (r)sa ] ve dolaylı oluşumla­
rın yardımcı parçası (bk. Radloff, 1910: 222) görevlerini yerine getiren ayrı ayrı
şekillerle verilmiştir.
Çağdaş Türk dillerinin dolaylı oluşumlarında e(r)~ ~ i(r)- fiili, (edi-idi) kesin
geçmiş zaman şeklinde ve içeriğine göre kesin geçmiş zamanla bağlı olan fakat
etimolojik olarak yeterince açık olmayan şekillerde (krş.: Başk. ini, Kırg. ele)
kullanılır. Genellikle bu tür oluşumlar uzak geçmiş zaman eylemini ve geçmişte
diğer eylemlerden önce veya onlarla aynı zamanda gerçekleşmiş eylemi bildirir­
ler (bk. Kacarova, 1964: 16-18; Hociyev, 1968: 14-15; Hojiyev, 1970: 33; krş.:
Oruzbayeva, 1955: 54; Mamanov, 1949: 9).
bol- ~ ol- ‘olmak’ fiilinin kendi anlamı, günümüze kadar korunmuştur.32 Do­
laylı oluşumların ve kip kelimelerinin yardımcı parçası görevinde bol- ~ ol- fii­
linin çeşitli türemiş şekilleri kullanılır, krş.: Başk. buğay-, Kar.-Balk. boldu, Tat.
buldı, TT. oldu, Özb. büldi; Kaz. bolğan, Özb. bûlğan, Hak. polğam, TT. ola,
olmalı, olacak', Hak. poltır
bol— ol- fiiliyle olan dolaylı oluşumlar, e(r)~ ~ i(r)- (bk. Mihaylov, 1965:
21; Sulaymanov, 1968: 6; Tursunkulova, 1972: 6) fiiliyle olan dolaylı oluşumlarla
kısmen eş anlamlıdırlar, bununla birlikte özellikle kip ve tür anlamlarının ifade­
sinde onlardan belirgin bir şekilde ayrılırlar, ör.: Başk. ukİgan bulıp, Kaz. okiğan
bolip, Özb. ûkiğan bûlip ‘okur gibi görünerek’; Kar.-Balk. bilmegen boldu ‘sanki
bilmiyormuş gibi göründü (davrandı)’, içib boldu ‘içti’; Tat. yazacak buldî, Özb.
yâzadiğan bûldi ‘yazmaya karar verdi’; TT. gelecek oldu.

32 W. Bang, bol- fiilini b+oi- birleşimi şeklinde görme eğiliminde olmuştur (bk. Bang, 1916:
925). P. M. Melioranskiy’e göre ise bol- ve ol- arasındaki fark sadece ses bilgiseldir:
“b+ ünlü” birleşimi “v+ünlü birleşimine dönüşmüş, daha sonra da baştaki v bu fiilin çok
kullanılması nedeniyle düşmüştür(bk. Melioranskiy, 1900:XL-XLI). P. M. Melioranskiy’nin
bakış açısı çağdaş Türk dillerinin istatistik araştırmaları sonuçlarının inandırıcı kanıtlarıyla
desteklenmektedir. Örnek olarak, M. O. Avezov’un AbayJolı adlı romanında bol- fiili 9197
defa kullanılmıştır ve kullanım sıklığına göre birinci yerdedir (bk. Mırzabekov, 1973: 8-9).
II. BÖLÜM

Fiilin Yapım Şekilleri


Türk dillerinde fiil yapımı yoğun bir biçimde araştırılmıştır. Yapılmış işlerin
sonuçları E. V. Sevortyan’ın 1962’de yayımlanan Azerbaycan Dilinde Fiil Yapım
Ekleri adlı temel çalışmasında ayrıntılı olarak özetlenmiştir (ayrıca bk. Schakir,
1933). Bulunan kaynakların özetiyle bir arada fiil oluşturan şekil bilgisel unsurla­
rın derin ve detaylı analizini de içeren bu monografinin varlığı, bizi ikinci bölüm­
deki hedefimizi fiil yapımında önemli rol oynayan sadece genel Türkçe eklerinin
ve yardımcı fiillerin ayrılması ve onların kısa karşılaştırmalı-tarihî yorumlanması
ile sınırlamaya teşvik ediyor. Biz bunlara; -a, -la (-lat, -lan, -laş, -landır, -laşdır)
-ır ~ -ur, -ay (-az) , -ar, -al, -kar ~ -gar, -ık ~ -uk, -sa, -sı (-sın ~ -sun, -sıt ~ -sut),
-at ~ -ıt, -ırka ~ -ırğa eklerini; et-, kıl-, bol— ol-, ur-, ayla- yardımcı fiillerini
dâhil ediyoruız.
-la eki dışında bütün bu sıralanan ekler verimsizdir ve onlardan bir çoğu,
verimliliğini herhâlde çok eskilerde kaybetmiştir. Rusçadan alınmış kelimelerden
oluşan fiillerde, fiil oluşum unsuru olarak sadece -la ekinin izlendiğini söylemek
yeterlidir (bk. İsengaliyeva, 1966: 13, 160). Yardımcı fiillerden et-, kıl- ve bol- ~
ol- kendi verimliliğini korumaktadır.

Eklerin ve yardımcı fiillerin belli bir anlamda birbirinden ayrılması şartlıdır:


Bazı ek şekilleri birleşik (parçalı) fiil şekilleri ile aynı görevi yaparlar ve paralel
olarak yaşarlar, krş.: TT. kaybet- (<kayb et-) , kaybol- (< kayb ol-) , seyret- (<
seyr et-); Özb. yûkat- (<yûk et-) ‘yok etmek’, ğapir- (<ğap ur-) ‘konuşmak’.

Türemiş fiillerle türeten gövdelerin içeriği arasındaki ilişkiler çok çeşitlidir


ve sıkı bir sisteme uymazlar. Sorun şu ki türemiş fiillerin içeriği, sadece türeten
gövdelerin ve fiil oluşturan eklerin anlamına değil, aynı zamanda kelimenin (ayrı
ayrı kelimelerin) anlam gelişmesinin özgün kanunları olarak adlandırılması ka­
bul edilen durumlara da bağlıdır. Türemiş fiiller geçişli ve geçişsiz olabilirler ve
bu durumlarda onların herhangi bir sınıfa ait olması çeşitli faktörlerle belirlenir.
Örnek olarak, -a ve -la ekleri hem geçişsiz hem de geçişli fiilleri; -ır ~ -ur, -ay
(-az) , -ar, -ık ~ -uk ekleri sadece geçişsiz fiilleri; -at ~ -ıt ekleri ise sadece geçişli
fiilleri meydana getirirler, -a ve -la ekli fiiller arasında sıfatlardan, zarflardan ve
ses taklidi kelimelerden oluşanlar daha çok geçişsiz olurlar. Fiil yapım ekleri ve
154 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

yardımcı fiiller her şeyden önce fiilselliğin göstergesidir. Bununla birlikte onlar­
dan her biri kendi kökeniyle sıkıca bağlı olan daha somut anlamlara sahiptir.
-a

Türkçede ana dili varlığının erken dönemlerinden başlayarak çağdaş dillerin


oluşumuna varıncaya kadar -a ekinin yardımıyla adlardan, zarflardan ve ses takli­
di kelimelerden fiiller oluşturulmuştur. Onların büyük bir çoğunluğu türemiş fiil­
lerin çok eski katmanını oluşturur, küçük bir bölümü ise kısmen son dönemlerde
kelime yapım süreçlerinin gelişme özelliklerini yansıtır, -a ekinin, genel Türkçe
kökenli oluşları bir kanıt gerektirmeyen topluluk sayılarının yapısında da izlenir
olması ilginçtir, krş.: ET. üçâgü (üç-a-gü) ‘üçü’, törtâgü (tört-â-gü) ‘dördü’; Alt.
üçü, tortu; Başk. ösav, dürtâv; Yak. üsüö, tördüö.
-a ekinin adlara, zarflara ve ses taklidi kelimelere eklenmesinde herhangi
bir yapısal sınırlama yoktur; bu ek hem tek heceli hem de çok heceli kelimelere
aynı biçimde uygundur, -a ekiyle oluşan türemiş fiil gövdelerinin anlamları hem
“geçişli” hem de “geçişsiz” olabilirler, ör.: ET. ata- ‘adlandırmak’, ‘isim vermek’
(Man. I, 9%), yaza- ‘baharı geçirmek’ (MK, III, 88),yarlıka- ‘lütfetmek’ (TT., IV,
B36), yaşa- ‘yaşamak’ (MK, III, 89), yaşna- ‘parlamak, ışıldamak’ (Suv, 771),
kana- ‘kanamak’ (MK, III, 273, 323; Rach, II, 33), küça- ‘zorlamak’ (KP 325),
küza- ‘sonbaharı geçirmek’ (MK, III, 265), oma- ‘yerleşmek, yerini almak’ (MK
I 288), ota- ‘zararlı otları ayıklamak, ilaç yapmak’ (MK, III, 250), öçâ- ‘düşman
olmak, kin beslemek’ (QBK, 2758), örtci- ‘yakmak’, ‘tutuşturmak’ (MK, I, 272;
Suv 31623), kora- ‘azalmak, kayıp vermek’ (QBN 8810), titrci- ‘titremek’ (Suv
63720), töla- ‘kuzulamak’ (MK, III, 271), tünâ- ‘gecelemek’ (QBN 4612); Başk.
(ağızlarda) yıra- ‘şarkı söylemek’, töşa- ‘sayıklamak’ (Mirjanova, 1963: 173);
Kar. boşa-, Tat. buşa-, Özb. büşa- ‘boşalmak, boşaltmak’, ‘özgürlüğüne kavuş­
mak, özgür olmak’; Tuv., Hak., ada- ‘adlandırmak’; Tuv. oma- ‘değiştirmek, de­
ğiş tokuş etmek’; Tuv., Trm. oyna- ‘oynamak’; TT. kapa- ‘kapamak’; Trm. bâya-
‘zenginleşmek’, titre- ‘titremek’; Hak. tüze- ‘rüyada görmek’, örte- ‘yakmak’;
Yak. iarâ- ‘ağırlaşmak’, aha- ‘yemek yemek’, solo- yolu açmak, temizlemek’,
kıhâ- ‘kışı geçirmek’, kühe-'sonbaharı geçirmek’.
-a ekinin zıtlık bildiren -sız ad ekiyle birleşiminden (-sız-a > -sıra)33 ‘yoksun
kalmak, kaybetmek’ anlamlı yeni şekil bilgisel gösterge meydana gelmiştir, krş.:
ET. başsıra- ‘kafasını kaybetmek’ (QBN 3114), inçsira- ‘rahatı kaçmak’ (Usp,

33 bk. Melioranskiy, 1899: 37. W. Radloff, V. Thomsen’le olan tartışmasında Eski Türkçedeki
elsirâ-, kağansira-, kağansirat-, uruğsırat- şekillerinde zıtlık anlamının bulunmasını kabul
etmemiştir (bk. Radloff, 1895: 204-209, 225-226). W. Bang ve K. Menges’in düşüncesine
göre kağansira- tipinde olan şekiller -sı ekli fiil gövdelerinden -ra ekli fiil oluşumlarıdır (bk.
Menges, 1968: 96-97). Türk dillerinde -sı ekli fiiller vardır: Kaz., K.-Kalp. menmensl- ‘ben
ben demek, böbürlenmek, kendini çok önemli gibi göstermek’; K.-Kalp. inîrsi- ‘sessizce
inlemek’; Uyg. adiinısi- ‘kendisini çok önemli gibi tanıtmak’. Fakat verilen örneklerin
gösterdiği gibi, onlardan hiçbirisi fiil zıtlığı anlamını ifade etmez.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 155

102 bl 1), kağansıra- ‘kağanı kaybetmek’, (KT bl3), kutsıra- ‘mutluluğu kaybet­
mek’ (Suv, 47120), küçsirâ- ‘gücünü kaybetmek’ (Rach, 1155), ögsirâ- ‘bilinci­
ni kaybetmek’, ‘delirmek’ (Suv, 63918), tatığsıra- ‘tadını kaybetmek’ (Man, III,
1812), çoğsıra- ‘parlaklığını, parıltısını kaybetmek’, çoğsıramaksız ‘sönmeyen,
kararmayan’ (Suv, 6784); Başk. hâlhırâ-, K. Kalp, hâlsıre-, Kırg. alsıra-, Nog.
âlsıre- ‘gücünü kaybetmak, halsiz düşmek’; Tuv. harıksıra- ‘zayıflamak, zayıf
düşmek’.
İsmin zıtlık şekilleri ile etimolojik bağlarının açık belirtileri gözlemlenme­
yen ve çok çeşitli anlamlar ifade eden -sıra ekli fiil gövdelerine de rastlamak
mümkündür: Kar.-Balk. şimşire- “sessiz bir biçimde, heykel gibi durmak”; Kırg.
kansıra- ‘kan istemek’, açkılsıra- ‘ekşi bir şeyler içmek istemek’; K. Kalp, cal-
gizsıra- ‘kendini yalnız hissetmek’; Tuv. a’tsıra- ‘atla (at üzerinde) gezmeyi sev­
mek’; Trm. hanşıra- ‘kendini han olarak takdim etmek’; Hak. köpsire- ‘çok fazla,
aşırı saymak’, uluğzıra- ‘kibirlenmek, büyüklenmek’. Onlardan bazıları, içerik
bakımından -sı(n) ~ -su(n) ekli türemiş fiil gövdelerine yakındır, krş.: Kırg. ma-
napsın- ‘kendisini manap olarak göstermek’, ‘büyüklenmek’.

-a ekli fiil gövdelerinin -la ekli fiil gövdeleriyle karşılaştırmasından, -a eki­


nin kelime yapım görevlerinin belli bir ölçüde -la eki tarafından alındığı sonucu
çıkarılabilir, krş.: ET. kına- (MK, III, 273) ve kınla- (MK, III, 299) ‘kın yap­
mak’; ET. kışla- (KT, b 48), AzT. ğışla- ve Yak. kıhâ- ‘kışlamak, kışı geçirmek’.
Kuşkusuz -la eki de eski kelime yapım ekidir ve onun -a ekiyle paralel olarak
kullanılması, belirli anlam ayrılıklarının varlığı tahminini veriyor, krş.: ET. ota-
‘ot ayıklamak’ (MK, III, 250), otla- ‘otlanmak’ (otla beslemek) (MK; I, 285) ve
Yak. ottö- ‘ot toplamak’; ET. karta- ‘kurcalamak, yarayı deşmek’ (MK, I, 245) ve
kartla- ‘yarayı tedavi etmek’ (MK, III, 445); AzT. (ağızlarda) dişâ- ‘süt dişlerini
değişmek’ (bk. Rustemov, 1964: 25) ve dişlâ- ‘dişlemek’, ısırmak’.
Şimdilik -ı ve -ıı eklerinin -a ekinin ses bilgisel çeşidi olması konusunda tam
bir eminlik yoktur, bununla birlikte önceki bölümlerde -a, -ı ve -ıı “kaynaşmış”
zarf-fıillerin aralarındaki ilişkilerle ilgili bütün söylenenler bunların yakınlığını
göstermektedir. -ı, -ıı fiil gövdeleri çok azdır ve çağdaş Türk dillerinde eskiden
kaybedilmiş şekil bilgisel oluşumların kalıntıları olarak algılanırlar, ör.: ET. bayu-
‘zenginleşmek’ (KBK, 32915), bekü- ‘pekişmek’ (MK, III, 270), boşu- ‘serbest
olmak, boşalmak’ (MK, III, 266) ve ‘kurtarmak, boşaltmak’, (Suv, I612), kalnıı-
‘kalınlaşmak’ (MK, III, 302), kuru- ‘kurumak’ (Suv, 62410), semri- ‘semirmek’
(KBN, 22713); ET. yıdı- (Man, I, 64), AzT. iyi-, Hak. çizi- ‘kokuşmak, koku yay­
mak’; K. Kalp., Tat. bayi-, Özb. bayi- ‘zenginleşmek, zengin olmak’; Nog. kemı-
‘azalmak’; Özb. tinçi- ‘sakinleşmek’. -ı, -u fiil gövdelerinin eskiliği ve onların
genel Türk varlığına aitliği, sıra sayılarının oluşumuna katılımları olgusuyla doğ-
rulanmaktadır. krş: ET. ikinç, üçünç, törtünç.
-a ekinin kökeninin araştırılması girişimleri azdır ve onun diğer eklerle kı­
yaslanmasından öteye gitmez. Örnek olarak; G. J. Ramstedt, onu *-ğa ekinin daha
156 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

sonraki ses bilgisel çeşidi olarak görmektedir (bk. Ramstedt, 1912: 79; -a ekinin
*ğö’ya götürülmesi ile ilgili ayrıca bk. -Sevortyan, 1962: 238-240), N. A. Baska­
kov, -a ekinin -la ekine dayandığını sanmaktadır (bk. Baskakov, 1952: 319; krş.
Gulyamov, 1947: 42), B. A. Serebrennikov ise bu ekle şimdiki zaman göstergesi
arasına eşitlik işareti koymaktadır (bk. Serebrennikov, 1974: 13). -a’nın *-ğa eki­
ne götürülmesi için ses bilgisel açıdan engel yoktur fakat -a eki arketipinin (eski
tipinin) *-ğa şeklinde onarımı desteklenemez. Doğrudur, Azerbaycan Türkçesin­
deki bula- ‘karıştırmak’ Tatarcadaki bölğa- kelimesine, Türkiye Türkçesindeki
dola- ‘dolamak’ Hakasçadaki tolga- kelimesine uygun düşmektedir, (krş.: ET.
bolğa- ve tolga-, MK; III, 289; ama Oğuz grubu dillerinde belirli ses bilgisel ko­
şullarda ğ’nın düzenli olarak düştüğünü göz önünde bulundurmak gerekir; sonuç
olarak bu dillerde kökenine göre farklı olan ekler örtüşmüştür). Bu arada Kıpçak
ve diğer Türk dillerinde -a ekinin yanı sıra -ğa eki de kullanılıyor. E. V. Sevortyan
tarafından -a ekinin -la ile köken olarak yaklaştırılmasına karşı inandırıcı deliller
getirilmiştir (bk. Sevortyan, 1962: 34). -a ekinin şimdiki zaman göstergesiyle iliş­
kisi ihtimali pek inandırıcı değildir.
-la

-la eki; adlara, zarflara ve ses taklidi kelimelere eklenerek, sıra sayıları ter­
kibinde paralel olarak kullanılan -a ~ -ı ~ -u ekiyle kısmen aynı görevi yapmak­
tadır. krş.: ET. birinç, üçünç, törtünç (bk. DTS, 1969: 102, 581, 622) ve törtilânç,
törtülânçi (age., 206, 581). -la ekinin ifade ettiği ek anlamlar da çoğu zaman -a
ekinde olduğu gibidir. Onlar arasındaki önemli fark -la ekinin verimli olmasıdır,
oysa-a ~ -ı ~ -ıı eki kendi verimliliğini kaybetmiştir.
-la, Türk dillerinde fiil oluşturan en yaygın ektir, eski zamanlarda bu ekin
kullanımı herhâlde sınırsız olmuştur. Çağdaş dillerde -la ekli türemiş fiil göv­
delerinin sayısı birkaç yüze ulaşmaktadır. Fakat bu ek, her ada ve her ses taklidi
kelimeye eklenemiyor (-la ekiyle ilgili bk. Sevortyan, 1962: 35-93; Gulyamov,
1947: 39-50; Haritonov, 1953:7-20; Kul’magambetova, 1955: 11-12; Hasenova,
1957; 1960:27, 37, 45).
-la ekli fiiller geçişli ve geçişsiz olabilirler. Bunların ifade ettiği anlamlar, tü­
reyen gövdelerin içeriğinden belirli bir bağımlılıkta bulunuyorlar ama bu bağım­
lılık çok karmaşık bundan dolayı her zaman önceden söylenmeyen anlam ilişkisi
niteliği taşır, ör.: ET. arpala- ‘(atı) arpayla beslemek’ (MK, I, 316) ırkla- ‘fala
bakmak, kaderi önceden söylemek’ (MK, III, 443; TT., VII, 289), bedükla- ‘bü­
yümek, büyük olmak’ (LOK 23), kozla- 1. ‘gözlerine vurmak’ (MK, III, 300),
2. ‘gözetlemek, gözlemlemek’ (Th S II 99), kiçigla- ‘küçük saymak’ (MK, III,
341), karala- ‘kirletmek’ (MK, III, 324), sarığla- ‘sarı renkle süslemek’ (MK,
III, 336), sığırla- ‘inek saymak, hesap etmek’ (MK, III, 331), senla- ‘birisiyle
‘sen’ diye konuşmak’ (senli benli, olmak) (MK, III, 298), tübütla- ‘Tibet sakini
saymak’ (MK, III, 330); AzT. ayağla- ‘çiğnemek’, hazırla- ‘hazırlamak’; Kar.
tisle- ‘ısırmak’, irla- ‘şarkı söylemek’; Kar.-Balk. akla- ‘badanalamak’, başla-
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 157

‘başlamak’; Kırg., K. Kalp, baltala-, Özb. baltala- ‘baltayla kesmek’; K. Kalp.


diizla- ‘tuzlamak’, adımla- ‘adımlamak’, iişle- ‘üçlemek, üçer olarak yapmak’,
köple- ‘birlikte çoğunlukla hareket etmek’; Tat. tozla- ‘tuzlamak’, kışla- ‘kışla­
mak’; Tuv. şayia- ‘çay içmek’; Trm. nağışla- ‘nakışlamak’, ikile- ‘iki katma çıkar­
mak’, ‘ikisi birlikte vurmak, dövmek’ (plar Saparı ikilediler ‘onlar ikisi birlikte
Sapar’ı dövdüler’) (bk. GTY, 1970: 211); Hak. tayğala- ‘tayga ormanında yürü­
mek’, çayla- ‘yazı geçirmek’.
-la eki, çatı ekleriyle birlikte -lan, -lat, -laş, -landır-, -laşdır birleşik şekil
bilgisel göstergelerini oluşturur; bu göstergeler, -la ekinden uygun çatı anlamla­
rı ile ve özellikle çağdaş dillerde çeşitli anlam ayrıntıları ile ayrılırlar, krş.: ET.
alaçulan- ‘kendine çadır kurmak’ (MK, III, 205), arkalan- ‘sırtına dayanmak’
(MK, I, 297), ıştonlan- ‘şalvar giymek’ (MK, 1,314), kımızlan- ‘kımız elde etmek’
(MK, II, 268), karlat- ‘karla örtmek’ (MK, II, 347); EÖzb. cebâlân- ‘zırh gömleği
giymek’, yarağlan- ‘silahlanmak’, bağlan- ‘bağlanmak’, sözlaş- ‘sohbet etmek’,
tayağlat- ‘sopayla, dayakla dövmeye zorlamak’; AzT. buludlan-, Kırg. bulutlan-,
Trm., Özb. bulutlan- ‘bulutlanmak’; Kırg. adattan-, Trm. âdatlan-, Özb. âdat-
lan-'âdet edinmek, alışkanlık kazanmak’, ‘alışmak’.
Türk dillerinde ortaya çıkma şartları aynı olmayan -da, -ta, -na ekleri, -la
ekinin ses bilgisel çeşitleri sırasına dahildir (bk. Zajaczkowski, 1932: 148; Se­
vortyan, 1962: 35; Gulyamov, 1947: 40-41). Sibir ve Altay dillerinde, Kazakçada,
Kırgızcada, aynı zamanda bazı diğer dillerde -/a’nın ya da onun varyantlarının
bulunması, ciddi bir biçimde, gövdenin son sesinin niteliği ile önceden belirlidir,
krş.: ET. tıngla-, AzT. dinlâ-, Kaz. tıngda-, Tuv. dıngna- ‘dinlemek’; ET. ertala-
‘bir işe erkenden koyulmak’, Yak. erdele- ‘erken kalkmak’; Tuv. balıkta-, Hak.
palıhta-, Yak. balıkta-, ‘balık tutmak’.34 Aynı zamanda krş.: ET. okta- (MK, I,
26) ve EÖzb. okla- ‘ok atmak’, istd- (istât- Suv. 1318) ve izla- (KBN 44410)
‘aramak’, ‘peşinde olmak’; Tuv. çayla- ‘yazı geçirmek’, katta- ‘yemiş toplamaya
gitmek’, enine- ‘tedavi etmek’, malda-'hayvan otlatmak’; Hak. boronala- ‘tır­
mıklamak’, harmahta- ‘oltayla balık tutmak’, aiîgna- ‘avlanmak’. Türk dillerinin
birçoğunda /’den sonra -da varyantı kullanılıyor; bu da genel Türkçede bir hece
ya da bitişik heceler dâhilinde iki /’nin bir araya gelmesinden kaçınma eğilimini
yansıtır, (edilgen çatı şekliyle krş.): ET. alda- (TT., 126), Özb. alda- ‘aldatmak’;
ET. tılda- ‘konuşmak’ (KBK 2379); EÖzb. kolda- ‘götürmek’,yolda- ‘yönelmek,
yola koyulmak’. Diğer ötümlü seslerden sonra da çok az olarak -da varyantına
rastlamak mümkündür: ET. indd- ‘çağırmak’, ‘işaret vermek’ (KBN, 3822), soıîg-
da- ‘kovalamak’, ‘peşinden gitmek’ (MK, III, 400); EÖzb. Unda- ~ Unla- ‘çağır­
mak’, kınıırda- ~ kımırla- ‘hareket etmek, kımıldanmak’.
Ses taklidi kelimelerden fiil türetilmesinde kullanılan -da ekinin -la ekiy­
le bağlantısı ile ilgili sorun N. K. Dmitriyev’in çalışmalarında derin bir şekilde

34 L. N. Haritonov, Yakutçada -la ve -ta ekli bazı fiillerin anlam farklılıkları bulunduğunu
belirtmiştir (Haritonov, 1954: 120).
158 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

incelenmiştir. N. K. Dmitriyev, M. Bittner’in sunduğu etimolojiyi (-da ekinin


de- ‘demek’ (Bittner, 1912: 264, 268; M. Bittner’in makalesinde Türkiye Türk-
çesinde rastlanılan -ılda, -ıpda ekli ses taklidi fiillerin geniş bir listesi verilmiştir
'age, 264-267’ fiilinden gelmesini) kabul etmemiş ve -Z’nin J’ye geçişinin, ses
taklidi kelimeler sonunda / ve r ötümlü seslerinin bulunmasından dolayı, böl­
gesel şartlılığına kesin kanaatim ifade etmiştir (Dmitriyev, 1962: 67, 108; aynı
zamanda bk. Sevortyan, 1962: 192). EÖzb. ingilda- ve ingla- ~ ingra- ‘inlemek’;
AzT. zıngılda- ‘çınlamak’; Kar.-Balk. borkulda-, Nog. borkilda-'kaynamak, fıkır­
damak’; Kar.-Balk. muşulda- ‘sesli, burnundan solumak’; Kar.-Balk. hurulda-,
Nog. kürilda- ‘horlamak’; Nog. üvılda- ‘ulumak’; Tat. cangğılda- ‘çınlamak’,
dangğilda- ~ dangğırda- ‘titremek, zangırdamak’, ‘tangırdamak’, ‘tangır tungur
etmek’; TT. çakılda- ‘çakıldamak’, çangırda- ‘çangırdamak’, şarılda- ‘şırıl şırıl
akmak, gürültü yapmak (nehir için), tokurda- ‘tokurdamak, şır şır etmek’ (bk.
Özel, 1977: 32); Trm. horkulda- ‘ (domuz) bağırmak’, lağırda- ‘homurdanmak’,
lovurda- ‘pırıldamak, parlamak’, haccılda- cızıldamak, tıslamak’, şarkılda- ‘çal­
mak (kapı) (bk. GTY, 1970: 217-218), vurmak, şaklamak’; Özb. vicirla- ‘cıvılda­
mak’, kirsilla- ‘çatırdamak’ (bk. UTG, 1975: 370); Çuv. s’adârdat- ‘çatırdamak’,
şanğârdat- ‘gürlemek, şangırdamak’.

-da eki, bazen -ıl, -ır parçaları olmadan kullanılsa da bu ekin kullanılmasının
tasvir bildiren ve ses taklidi kelimelerin terkibinde -ıl, -ır parçalarının bulunması­
na bağlı olabileceğini tahmin etmek için hiç kuşkusuz bir neden vardır.
-ra, -na ve -şa eklerinin -la ekiyle ilişkisi ile ilgili sorun ek bir inceleme ister.
-ra ekiyle birleşen türetilmiş gövdelerin büyük bir kısmı tasvir bildiren keli­
melerdir (bk. Deny, 1955: 119-121). krş.: ET. küldrâ- ‘şır şır ses çıkarmak’ (MK,
III, 448), külra- ‘gürlemek’ (MK, III, 282), engra- ‘böğürmek, bağırmak’ (MK, I,
120); EÖzb. ingra- ‘inlemek’, singra- ‘hıçkırmak’, miingrd- ‘kederlenmek’; Özb.
hûngra- ‘hüngür hüngür ağlamak’. Eğer A. G. Gulyamov‘un; ingra-, singra-,
hûngra- kelimelerinde türetilmiş gövdelerin hûngir tipli iki heceli tasvir kelime­
leri olduğu varsayımı kabul edilirse, o zaman bu kelimelerde fiil oluşturan ek ola­
rak -ra değil, -a’nın sayılması gerekecektir (A. G. Gulyamov’un kendisi belirtilen
fiillerin ana şeklini -la ekiyle onarmıştır: inğirla- > ingra- (bk. Gulyamov, 1947:
41).
-na ve -şa (bk. Bang, 1918-19; 8-11; Deny, 1955: 122-124) ekli türemiş fiil
gövdeleri çok değildir ve onların ortaya çıkış şartları gösterilemiyor, ör.: ET. kek-
na- ‘sinirlenmek, öfkelenmek’ (KBN, 30815), *ına- (-inan-, MK, I, 206), *ışa-
(ışan-, KBN, 4184) ‘inanmak, güvenmek’, kurşa- ‘sarmak, kuşanmak’ (MK, III,
287; Suv. 96ı; Uig. III, 696), yanışa- ‘yumuşamak’ (MK, III, 306). krş.: ET. kek-
taş- ‘düşman olmak’, ‘birbirinden nefret etmek’ (MK, II, 222), kurla- ‘kuşatmak’
(MK, III, 298).
J. Deny, -la ekinin kökeninin açıklanması ve bu ekle -ra eki arasındaki bağ­
lantının belirlenmesi ile ilgili özgün bir deneyimde bulunmuştur (bk. Deny, 1950:
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 159

19). Türkiye Türkçesinde fiil yapımına ait malzemeleri araştırarak ve betimleye­


rek, J. Deny şöyle bir sonuca varmıştır: -la, -ra ekli Türkçe fiiller köken olarak
-/, -r ile biten tasvir kelimelerinden, -a ekiyle türetilmiş kelimelerdir; Vrş.\ yıldra-
(yıldır-a-) ‘parlamak, ışıldamak’, inle- (< inil-e-) ‘inlemek’. J. Deny’nin görüşüne
göre, -la, -ra ekleri bu şekilde ünlü düşümü ve ekin yeniden yapılanması sonucu
ayrılmışlardır. Bu ekler, ilk başlarda tasvir bildiren fiillerin terkip hissesi (birleşim
öğesi) olmuş, daha sonraları ise sadece tasvir kelimelerine değil, diğer kelimelere
de eklenmeye başlamışlar. J. Deny tarafından sunulmuş açıklamaların sadeliğini
ve diğer meziyetlerini inkâr etmeyerek, bu açıklamaların kabulünü zorlaştıran ya
da en azından onu yeterince güvenilir yapmayan sebepleri belirtelim: Tasvir bildi­
ren kelimelere istemli olarak eklenen -d unsuru Sibirya ve Altay dillerinde yeterli
derecede yaygın değildir. Bununla birlikte -la eki, bu dillerde Oğuz ve Kıpçak
grubu dillerinde olduğu kadar yaygınlık kazanmıştır.
-ır ~ -ur
Bu ek, tasvir bildiren kelimelerden türemiş olan fiil gövdelerinin büyük bir
grubunda görülmektedir, ör.: ET. yaiîgğur- -yaiîgğır- ‘tınlamak, çınlamak’ (TT.,
1135; Uig, II, 246), aykır- ‘haykırmak’ (TT., II, A82), sikir- ‘ıslık çalmak’ (MK,
II, 83); EÖzb. singür-, kayğur- ‘kederlenmek’; AzT. asğır- ‘hapşurmak’, ımışğıır-
‘şapırdamak’, öskür- ‘öksürmek’,püskür- ‘püskürtmek’ (gülerken), tüpür- ‘tükür­
mek’,fınhır- ‘gürültüyle solumak’,fışğır- ‘fışkırmak’, hıçğır- ‘hıçkırıkla ağlamak’
(bk. Sevortyan, 1962: 265, 269; Cafarova, 1973: 25); Başk. ükır- ‘bağırmak, bağı­
rıp çağırmak, böğürmek’ (bk. İşmuhametov, 1970: 17); Gag. ansır- ‘hapşurmak’,
mahkur- ‘mırıldanmak’, hınçkır- ‘hıçkırmak, hıçkırarak ağlamak’ (bk. Dmitriyev,
1962: 90); Kaz. kekır- ‘geğirmek’, tüşkır- ‘hapşurmak’, pîskir- ‘gürültüyle solu­
mak’ (atlar için), şakır- ‘çağırmak’, zsh'r-’ıshk çalmak’ (bk. İskakov, 1951: 108);
Kar. kıçhır- ‘bağırmak’, ötkür- ‘öksürmek’, inçhır- ‘iç çekmek’, sızğır- ‘ıslık çal­
mak’; Kırg. bışkır- ‘gürültüyle solumak’, ışkır- ‘homurdanmak’, katkır- ‘kahkaha
ile gülmek’, kıjkır- ‘bağırmak’, çangır- ‘acı acı feryatlar koparmak’, çıngır- ‘kes­
kin çığlıklar koparmak’, çüçkür- ‘hapşurmak’; (bk. Kudaybergenov, 1953: 14);
Tat. pöşkir- ‘gürültüyle solumak’, sîzğîr- ‘ıslık çalmak’, slnggır- ‘sümkürmek’;
Tuv. bışkır- ‘hapşurmak’ (koyun ve keçiler için)’, kattır- ‘gülmek’, kışkır- ‘keskin
bir sesle bağırmak’, kegir- ‘geğirmek’; TT. haykır- ‘haykırmak’, püfkür- ‘üfle­
mek’, üfür- ‘üflemek’ (bk. Deny, 1921: 544, 1120; Kononov, 1956: 260); Trm.
aiîgngır- ‘anırmak (eşekler hakkında)’, vangkır- ‘keskin çığlıklar koparmak (kö­
pekler için)’, ğiğır- ‘acı acı feryatlar koparmak’, horğıır- ‘horlamak (atlar için)’,
pıngkır- ‘püskürtmek (gülerken)’, şîğır- ‘ıslık çalmak’, şmçğır- ‘hıçkırmak’,
şünıgür- ‘sümkürmek’, tüykür- ‘tükürmek’, üşgür- öksürmek’ (bk. Hudayku-
liyev, 1962: 99); Özb. bükir- böğürmek’, kijkir- ‘bağırmak’, pişkir- ‘gürültüyle
solumak’, çinkir- ‘keskin çığlıklar koparmak’, aksir- ‘hapşurmak’; Çuv. çaşkâr-
‘tıslamak; homurdanmak’, şângar- ‘sümkürmek’; Şor. katkır- ‘kahkaha atmak’,
kijğır- ‘bağırmak’, kıskır- ‘bağırmak’, ‘keskin çığlıklar atmak’; Yak. ıngır- ‘ça­
ğırmak, seslenmek’, ihır- ‘ıslık çalmak, vızıldamak’, kuhür- ‘ıslık çalmak, ötmek;
160 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

vızıldamak’, tıbır- gürültüyle solumak’, hahîr- ‘böğürmek’, ‘acı acı feryatlar


koparmak’, çıhîr- ‘tıslamak, homurdanmak’ ühür- ‘vızıldamak, ötmek’ (bk. Hari­
tonov, 1954: 184, 265, 269, 278, 280, 284).

Tasvir bildiren fiillerde -ır ~ -ur ekinin ayrılması herkesçe kabul edilmiş de­
ğildir: Bu sorun çalışmalarda defalarca tartışılsa da bakır-, çakır-, haykır- gibi fiil
gövdelerinin aslı ile ilgili tek, sağlamca yerleşmiş bir bakış açısı şimdilik yoktur.
W. Bang, belirtilen fiilleri inceleyerek, onlarda ba-, ça-, hay- köklerini ve tered­
dütlü olarak ettirgen çatı ekiyle özdeşleştirdiği -kur ~ -kür ~ - kır ~ -kir ekini ayır­
mayı önerir. Farklı bir şekilde, örnek olarak hayk-ır- şeklinde ayırma olabilirliği
W. Bang’a gerçek dışı gelir (bk. Bang, 1919: 9, 11, 12; ayrıca bk. Zajaczkowski,
1932: 139); o, kelime sonundayk vs. (türünden) birleşimleri bilmediğini belirtir.35
Daha sonra bakır-, çakır-, haykır- tipli fiil gövdeleriyle J. Deny (1921: 544) ve
G. J. Ramstedt (1951: 107) ilgilenmiş fakat onlar W. Bang’ın yaptığı sonuçlara
herhangi bir değişiklik getirmemişlerdir. Yeni fikirler E.V. Sevortyan tarafından
söylenmiştir. E. V. Sevortyan, bu gövdeleri, (ses bilgisel varyantlarla) -kur ~ -kür
~ -ur fiil yapım ekini kendi içine almış olan türemiş gövdeler şeklinde nitelendirir
ve “birçok diğer durumda da fiil ve ad göstergelerinin dil bilgisel kaynaşması du­
rumunun gözlendiğine” (Sevortyan, 1962: 263; krş.: Kononov, 1956: 260) daya­
narak, aynı şekilde olan ikincil taklit gövdelerinin göstergeleriyle onlar arasında
bağlantı olabileceğine işaret eder. Daha sonra E.V. Sevortyan, Altay, Hakas ve
Şorcada -gır —kır ekinin birleşik olduğunu ve -kı fiilden türemiş ad eki ve -r
fiil yapım eki şeklinde iki basit unsura ayrıldığım kaydetmiştir, krş.: Hak. hathır-
‘kahkaha atmak’ (hathı ‘gülme’), hıshır- ‘bağırmak’ (hıshı ‘bağırma’); Şor. kıjğır-
‘bağırmak’ (kıjğı ‘bağırma’) (age., 264). bakır-, çakır-, haykır- vs. gibi fiillerin şe­
kil bilgisel içeriğinin yorumu sorununda M. Hudaykuliyev (Hudaykuliyev, 1962:
98), Z. K. İşmuhametov (İşmuhametov, 1970: 17) ve başka Türkologlar, E. V. Se-
vortyan’ın bakış açısına belli bir ölçüde katılırlar. Bahis konusu fiillerin şekil bil­
gisel içeriğine farklı bir bakış açısı, bu çalışmanın yazarı tarafından 1961 yılında
yayımlanmış küçük bir yazıda ifade edilmiştir (bk. Şçerbak, 1961: 41-44); yazıda
bu fiiller ses taklidi kelimelerin ur- fiiliyle birleşimi olarak gözden geçirilmiştir.
Sabit birleşimlerin bir çeşidi olan ve birleşik fiiller diye adlandırılan bir­
leşimlerin Türk dillerinde geniş bir şekilde kullanıldığı herkesçe bilinmektedir
(bk. İsengaliyeva, 1965; Bayramov, 1967). krş.: AzT. hort vur- ‘yudumlamak’
(‘höpür höpür içmek’); Gag., Kırım Tat. laf et- ‘laf etmek, konuşmak’; Kaz. selk
et- ‘irkilmek’, jalt et- ‘ışıldamak, parıldamak’, tars et- ‘çatırdamak, şakırdamak’,
kark et- ‘gaklamak, ötmek’; TT. şark et- ‘şark etmek, gürlemek, gürültü yapmak’;
Trm. ğük et- ‘uğuldamak’, hor çek- ‘horlamak’; Özb. âh tart- ~ âh çek- ~ âh ur-
‘ah çekmek, iç geçirmek’, ‘oflamak, kederlenmek’, taşkil et- ~ taşkil kil- ‘teşkil

35 Ses taklidi sözcüklerin sonunda yk, Ik, it, mp, mş, ngk, rk, rp, rs birleşimlerinin bulunması
onların ilgi çekici özellikleridir; bk. Katembayeva, 1965: 9; Yembergenov, 1971: 10-11;
Cafarova, 1973: 15.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 161

etmek, düzenlemek, kurmak’, aks et- ‘yansımak’, talab et— talab kil— talab
ayla- ‘talep etmek’; Yak. dabıs ğın- ‘hızla kapmak, (yürürken) yakalamak’, duk
ğın- ‘eliyle vuracak gibi yapmak, elini kolunu sallamak’. Bu tür birleşimlerin ba­
zılarında parçalar kaynaşmıştır, krş.: EÖzb. sarğat- (<sarığ et-) ‘sarartmak; TT.
zannet- (<zann et-) ‘zannetmek, düşünmek, sanmak’.
İsimlerin et-, kıl-, bol-, ayla- yardımcı fiilleriyle olan sabit birleşimleri Tür-
kologlarca iyi bir şekilde biliniyor ve kapsamlı olarak tasvir edilmiştir; ur- fiiline
gelince, o yardımcı bir fiil olarak nadiren hatırlanır.
ur- ~ vur- (< *ür~) fiilinin kendi anlamı ‘vurmak’, ‘dökmek’, ‘doldurmak’,
‘koymak, bırakmak’tır. krş.: ETT. ad ur- ‘adlandırmak, ad vermek’, okunu kirişe
ur- ‘oku kirişe koymak’ (bk. Ertaylan, 1945: 20-26); Alt. arakı ur-, Hak. arağa
ur- ‘rakı doldurmak’; Şor. suğ ur- ‘su doldurmak’; Tuv. ezer ur- ‘eyer vurmak,
eyerlemek’.
ur- fiili, kendi sözcüksel anlamını korumakla beraber, yardımcı fiil görevinde
de kullanılır, ör.: ET. adak ur- ‘ayak basmak’ (KBN 18039), at lakab ur- ‘ad ver­
mek, adlandırmak’, (KBN 35), enıgdk ur- ‘acı vermek, ızdıraba düşürmek’ (KBN
2203), könğül ög ur- ‘meyil göstermek, niyeti olmak’ (KBN 3898), iz ur- ‘takip
etmek, izinde olmak’ (KBN 738); EÖzb. baş ur- ‘baş eğmek, itaat etmek’, köz
ur- ‘bakmak, gözden geçirmek’, örk ur- ‘gem vurmak’, elik ur- ‘elini vurmak, do­
kunmak’; Kar., Kar.-Balk. baş ur-, K. Kalp, bas ür- ‘başını eğmek’, ‘birini selam­
lamak’, ‘itaat etmek’; Kar.-Balk. ter ur- ‘terlemek’, iyis ur- ‘bir koku yaymak’;
K. Kalp, car ür- ‘ilan etmek, herkese bildirmek’, kadem ür- ‘gitmek, adımlamak’;
Özb. dük ur- ‘tehdit etmek’, karsak ur-, çapak ur- ‘alkışlamak’, tülkin ur- ‘dal­
galanmak’; TT. yol vur- ‘yağma etmek, soymak’, kulak vur- ‘kulak kabartmak’;
Trm. lâp ur- ‘çene çalmak’, ‘övünmek’, ağış ur- ‘ısırmak’, kök ur- ‘kök atmak’.

ur- fiilinin ses taklidi kelimelerle olan birleşimleri büyük bir grup oluşturur:
ET. canı cam ur- ‘gürültüyle vurmak’, cars cars ur- ‘patırtıyla vurmak’; EÖzb. ah
ur- ‘inlemek’, ‘ah çekmek’, coş ur- ‘dalgalanmak’, ‘köpüklenmek’, kah kah ur-
‘gülmek, kahkaha atmak’; Özb. aksa ur- ‘aksırmak, hapşurmak’, zaiîğ ur -'çal­
mak, çınlamak’; Trm. ğark ur- ‘sertçe öksürmek’, hıng ur- ‘böğürmek’ (köpek
için), hork hork ur- ‘bağırmak’ (domuz için), tarp tarp ur- ‘yere vurmak, tepin­
mek’, kah kah ur- ‘kahkaha atmak’.
ur- fiilinin kelime yapım süreçlerine aktif katılımı, Türk dillerinde eski za­
manlardan beri gelişmekte olan eğilimlerin ifadesidir. Bununla birlikte, bazı böl­
gesel gruplarda ur- fiilinin yardımcı fiil olarak kullanım sınırlarının genişleme­
sine dış etkenlerin etkisi neden olabilirdi. Örnek olarak Eski Özbekçe, Farsçanın
etkisine maruz kalmıştır; Farsçadan zadan fiili, Türk dillerinde ur- fiilinin taşı­
dığı aynı kelime yapım işlevini yerine getirir ve aynı anlama sahiptir, krş.: Fars.
ğap zadan ‘çene çalmak, gevezelik etmek’, bark zadan ‘parlamak’, dam zadan
‘konuşmak’, davr zadan ‘dönmek, dönüp dolaşmak’, kalam zadan ‘hakketmek,
162 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

kazımak’, nafas zadan ‘nefes almak’, niş zadan ‘sançmak, batırmak’, hars zadan
‘elde etmek’, ‘birşeyi çok istemek’, harfzadan ‘konuşmak’, şu ’la zadan ‘alevlen­
mek’. Büyük bir olasılıkla Özbekçede dam ur-, lâf ur-, niş ur-, ta ’na ur-, şu ’la ur-
birleşik fiilleri ve ğapir- (ğap ur-) fiili Farsça birleşimlerin tam olmayan taklidi
(kopyalanması) sonucunda oluşmuştur (krş. Nacip, 1965:58).

Söylenenler, ur- fiilinin et- ve kıl- fiilleri gibi yapım işlevlerine sahip olduğu
iddiasında bulunmayı sağlar, ur- fiili, bu fiillerle zaman zaman serbest değişim­
lerde bulunur, krş.: EÖzb. ta ’na ur- ve Özb. ta ’na kil- ‘kınamak’; Özb. dük ur- ve
dük kil- ‘tehdit etmek’, duk ur- ve duk et- ‘boğuk bir şekilde vurmak, çalmak’.
Bu sırada, birleşik fiilin bir parçası olarak ur- fiili de ona uzanan -ır ~ -ur eki de
-la ekiyle yer değişebilir; AzT. püfla-i(\ Özb. pufla- ve TT. püfkür- ‘püfkürmek,
üflemek’; TT. üfle- ve üfür- ‘üflemek’; Özb. kahkahla- ve kahkah ur- ‘gülmek,
kahkaha atmak’.
-ıra ~ -ura ekli ses taklidi fiillerin şekil bilgisel içeriği ile ilgili sorun özel bir
ilgi uyandırmaktadır, krş.: Kırg. barkıra- ‘böğürmek’, korkara- ‘horlamak’, şarkı-
ra- ‘fıkır fıkır kaynamak’; Tuv. şıhgğıra- ‘çalmak’ (zil), Özb. kirkira- ‘bağırmak’
(domuz için), ğurkura- ‘mis gibi kokmak’, nuıltira- ‘hüzünle bakmak’, Inıhgra-
‘hüngür hüngür ağlamak’ (Kungurov, 1962: 21); Yak. bakkırâ- ‘böğürmek’, ‘sesli
ağlamak’, mangıra- ‘böğürmek’ (inek), hahıngırâ- ‘horlamak’.
W. Bang, bu fiilleri -ır ~ -ur ekli ses taklidi fiillerle birleştirmeye eğilimlidir
(Bang, 1919: 18-20). yaltıra- tipli fiillerin bakır- tipi fiillerle yakınlığı yönünde
E. V. Sevortyan (Sevortyan, 1962: 263) ve L. N. Haritonov (1954: 188) daha ka­
rarlı görüş belirtmiştir. L. N. Haritonov, -â ~ -e’yi Yakutçada süreklilik, uzunluk
(süre olarak) ifade eden ek olarak nitelendirmiştir. Bu da ses taklidi kelimelerin
ğın- ‘yapmak’ fiiliyle birleşiminden meydana gelen fiil gövdelerinde -ö’nın kul­
lanımıyla doğrulanıyor, krş.: çıngkınâ- (çıng-kın-â) ‘ince, tiz bir şekilde çalmak,
çınlamak’(krş.: Melioranskiy, 1900: LXII).
Şöyle bir soru sorulabilir: ur- fiilinin kelime yapma işlevi, -ır ~ -ur ekli par­
çalanmayan birincil fiil gövdelerinin iki parçaya ayrılması yoluyla daha sonraları
istemsiz olarak aslını bulma ve parçalardan birinin sonradan ur- fiiline benzetil­
mesi sonucu olabilir mi? Bize göre bu sorunun cevabı olumsuz olmalı: Ses taklidi
fiilleri çok eski dönemlerin mirası saymak için bir esas yoktur. Onlar, net ifade
edilmiş şekil bilgisel yapıya sahiptir; alışılmış ek unsurları, kısmen de ölmüş olan

36 Türkiye Türkçesindeki püfkür- sözcüğünü Azerbaycan dilindeki püfla- sözcüğü ile


kıyaslarken onu püf ve -kür parçalarına ayırma uygun gibi görünüyor. Fakat burada,
diğer benzeri durumlarda olduğu gibi, ses taklidi sözcüklerin birkaç çeşidi olabileceğini
göz önünde bulundurmak gerekir; hor, pıng, kür, püf, piş, kıj tipli ses taklidi sözcüklerin
en azından tarihî açıdan hork, pıngk, kürk, püfk, pışk, kıjk gibi varyantlarının tamamen
mümkün olduğu unutulmamalıdır, krş.: Yak. bal ~balk ‘darbe veya yarı sıvı olan kitlenin
düşüş sesinin taklidi’, çal, çalk ‘sıvı nesnenin veya damlanın sıvının içine düşüşünün ses
taklidi’, bül, bülk ‘azalmış, hafiflemiş su şırıltısının ses taklidi’ (bk. Haritonov, 1954: 260,
264)
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 163

(taşlaşmış) unsurları kendilerine birleştirirler ve bu yüzden de belirlenemiyor­


lar. Özb. anğilla- ‘bağırmak’ (köpek hakkında), bilçilla- ‘ses çıkarmak’ (çamur
hakkında), takilla- ‘tıklatmak, dövmek’, çirsilla- ‘hafif bir gıcırtı sesi çıkarmak’,
çirkilla- ‘cıvıldamak’, angray- ‘şaşkın şaşkın bakmak’, ankay- ‘gözlerini fal taşı
gibi açarak bakmak’, bakray- ‘gözleri fal taşı gibi açılmak’, tumtay- ‘somurtmak’,
çakçay- ‘gözleri faltaşı gibi açılmak’; Kırg. anğkılda- ‘ağlar gibi acı acı ses çıkar­
mak’ (köpek hakkında), balpılda- ‘fanfanca konuşmak’, balçılda- ‘ses çıkarmak’
(çamur hakkında), çakılda- ‘şaklamak, şakırdamak’, şılpılda- ‘ses çıkarmak’ (ça­
mur hakkında), gibi örneklerin verilmesi, ses taklidi fiillerin dil olarak ‘ilkliği’ ile
ilgili düşüncelerin hayalî oluşunun açıklığı ve tartışılmazlığı için yeterlidir.
-ay (< -az)

E. V. Sevortyan’ın fikrine göre, -ay (-az) ekli gövdelerin yayılma alanı Kıp­
çakça ile sınırlanmaktadır (bk. Sevortyan, 1962: 278). Gerçekten de çağdaş Türk
dilleri arasından Kıpçak dilleri daha çok sayıda -ay (-az) ekli gövde sayısına sa­
hiptir. Fakat bu gövdelere Karluk-Uygur dillerinde de rastlanır ve çok önemli
olan şey şu ki çok eski yazma eserlerin dilinde de bunlar belirgin bir katman
oluşturuyorlar, -ay (-az) eki alan türemiş kökler arasında sıfatlar üstünlük teş­
kil etmektedir, -ay (-az) ekli fiiller geçişsizdir ve içerikleri yeni bir nitelik ya
da durum kazanmış olan süreçleri bildirirler, ör.: ET. bunğad- ‘hüzünlenmek’,
‘üzülmek’ (Ton. 26), yoğunad- ‘şişmanlamak’ (TT. IV B 43),yegad- ‘iyileşmek’
(KBN 3394), yokaz- (MK, III, 384) ve yokad- (KTblO; Kp 541) ‘yok olmak,
ölmek’, köpaz- ‘çoğalmak’, ‘büyümek’ (KBN 1712), körkâz- ~ körkat- ‘güzelleş­
mek’ (MK, II, 340), küçâd- ‘güçlenmek’ (Suv 8921), kutad- ‘mutlu olmak’ (KBN
5913), mungaz- ‘üzüntü, keder hissetmek’ (KBN 523); Kaz. küşey- ‘güçlenmek’,
karay- ‘kararmak’; Kar. kınğıray- ‘eğilmek, eğri olmak’, tnunay- ‘üzülmek’, kar-
tay- ‘yaşlanmak’; Kar., K. Kalp, köbey-, Tat. kübây- ‘çoğalmak, büyümek’; Kar.-
Balk. ıdlay- ‘büyümek’; K. Kalp., Nog., Tat. azay- ‘azalmak, küçülmek’; Tat.
kiçây- ‘akşam çökmek’, taray- ‘daralmak’, kifîğay- ‘genişlemek’, sarğay- ‘sa­
rarmak’; Özb. kamay- ‘azalmak, küçülmek’, sâğay- ‘iyileşmek’; Yak. ırat- (bk.
Haritonov, 1955: 144) (< ırağaz-) ‘uzaklaşmak’, kıtât- (<*katığaz-) ‘sertleşmek’,
ulat- (< * uluğaz-, krş.: ET. uluğad-, TT. VII 2832) ‘büyümek’.
E. V. Sevortyan, -ay (-az) ekini daha eski olan -ğay ekinin bir varyantı olarak
görüyor vey~r~d~z uygunluğuna dayanarak onun fiil oluşturan -ar ekiyle ‘ses
bilgisel akrabalığı” konusunda bir sonuca varıyor (bk. Sevortyan, 1962: 278). Ka-
raimcede azğay- ‘azalmak’, ‘küçülmek’ şekli kaydedilmiştir; bu şeklin Karakal-
pakçada bulunan azay- şekli ile karşılaştırılması, -ay ekinin ğay'a götürülmesinin
doğruluğuna sanki kesin olarak inandırıyor. Fakat tek olan bu örnek şüpheleri
dağıtmıyor, tam aksine artırıyor, azğay- şekli; sarğay-, ulğay- fiillerinin benzeri
olarak ortaya çıkabilirdi: sarğay-, ulğay- fiillerinin sarı (<sarığ) , ulu (<uluğ)
sıfatlarıyla ilişkisi, kelimenin keyfi olmayan ayrışmasına götürüyor; yeniden ayır­
ma sonucunda türeten kökün son ünsüzü fiil oluşturan ekin terkibinde görünüyor.
164 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

krş.: sarığ-ay- > sarı-ğay-, uluğ-ay- > ulu-ğay-, -ay (-az) ekinin -ar ekiyle “ses
bilgisel akrabalığını” kanıtlamak bizce imkânsızdır.

-ay ekinin ana tipi -az şeklinde onarılıyor. Onu, güvenli bir şekilde onarılmış
olan *az- ‘etmek, yapmak’ fiiliyle bağlama girişimlerinde bulunulmuştur, krş.:
ET., EÖzb. eyla-, AzT. ela-. Böyle bir bağlantının kurulmasında asıl engel, *âz-
fıilinin ve -ay (-az) ekinin anlam farklılığıdır: *âz- geçişli fiildir, -ay (-az) ekli
bütün türemiş fiiller ise geçişsizdir.
-ar ~ -ır

-ar —ır eki, adlardan ve sıfatlardan fiil gövdeleri oluşturur, -ar —ır ekli
fiiller geçişsizdir, -ay eki gibi, fıilliğin verimsiz bir göstergesi olan -ar - -ır eki
de yeni bir nitelik ya da durum kazanma ile ilgili süreçleri bildirir, ör.: ET. ermâ-
gür- ‘tembellik etmek’, ‘ihmalkârlık göstermek’ (TT. II A94), eskir- ‘eskimek’,
‘yıpranmak’ (XX G195), yürüiîgâr- ‘beyazlaşmak’ (Suv 5949), kögâr- ‘mavileş­
mek, göğermek’ (MK II 84), küzar- ‘yaklaşmak’ (sonbahar hakkında) (MK, II,
77), kızar- ‘kızarmak’ (KBK 1900, kurır- ‘kurumak’ (MK, II, 77), sarğar- ‘sarar­
mak’ (MK, I, 486; Uig, I, 3712); Alt., Kar., Kar.-Balk., K. Kalp., Tat., Hak. ağar-,
Özb. akar- ‘ağarmak, beyazlaşmak’, ‘kırlaşmak’; Alt., Kar., TT. karar-, Yak.
harar— harar- ‘kararmak’; AzT. göyâr-, Alt. Zrögör-’mavileşmek, göğermek’,
‘filiz vermek’, ‘büyümek’, Nog., Hak. köger- ‘mavileşmek, göğermek’, Çuv. ka­
vağa r- ‘mavileşmek’, ‘kırlaşmak’, ‘küflenmek’, ‘paslanmak’, Yak. kögör- - kö-
gör- ‘yeşillenmek’; AzT. bozar- ‘boz renkte görünmek, kül rengi olmak’; Alt.,
Kar. sarğar-, TT. sarar- ‘sararmak’; Alt., Kar. kızar-, Tat. kızar-, Hak. hızar-, Yak.
kıtar- ‘kızarmak’; Alt. d’ajar-, Kar. yaşar-, Hak. çazar- ‘yeşillenmek, yeşermek’;
Alt. kiskar-, Kar., Kar.-Balk. kıshar-, Nog., Tat. kiskar-, QA). kiskar- ‘kısalmak’;
Alt., Kar., Özb. eskir, K. Kalp., Nog. eskir- ‘eskimek’, ‘yıpranmak’; Kar. kubar- -
kuvar-, Hak. hubar- ‘sararmak, solmak’; Kırg. çakşır-, Tat. yahşır- ‘iyileşmek’;
Tat. tazar- ‘iyileşmek’; TT. bayır- ‘zenginleşmek’; Yak. kieher- - kieher- kieher-
‘akşam çökmek’, tâhır- - tcıhîr- ‘taşa dönmek, taş olmak’ (bk. Haritonov, 1954:
128), âtır- ‘ad kazanmak’, ‘ünlemek’, ‘yücelmek, şöhret kazanmak’.
E. V. Sevortyan’ın (bk. Sevortyan, 1962: 254) Mahmud Kaşgarlı’nın Diva­
nından delil olarak gösterdiği tazar- ve tazğar- ‘kelleşmek, kel olmak’ (MK, II,
77, 178), küzar- ve küzgâr- ‘yaklaşmak; sonbaharla ilgili’ (MK, II, 77, 196) ör­
nekleri her ne kadar böyle bir bağlantının varlığı ile ilgili varsayım lehine delalet
etse de -ar - -ır ekinin -ğar - -kar ekiyle bağlantısı kesin olarak tespit edilmiş
sayılamaz, -ar ve -ğar - -kar eklerinin birbirinden ayrılmasında asıl nokta, -ar -
-ır ekli fiillerin -yukarıda belirtilenler dışında- tümünün geçişsiz oluşudur, oysa
-ğar - -kar ekinin yardımıyla oluşmuş fiiller geçişlidir. İlave olarak, -ğ' nın bir
ünsüz sonrası pozisyonda düşüşünün sıra dışı olduğu Türk dillerinde -ar ve -ğar-
-kar eklerinin her ikisinin de kullanılması dikkat çekicidir ve böylece -ar' ın -ğar
ekinin ses bilgisel bir çeşidi şeklinde yorum olasılığı aslında yoktur.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 165

-ar ~ -ır ekinin anlamı hakkında tüm söylenenlerden şöyle bir sonuç çıka­
rılabilir: Derinlere, bu ekin başlangıç durumunun tamirine doğru ilerleyebilmek
için dayanılacak bir çok belirti vardır. Yakutçada kieher- ‘akşam çökmek’ fiilinin
kiehe bu ol- birleşimi ile anlam özdeşleşmesi (bk. Haritonov, 1954: 134) ve -ar ~
ır ekinin ar- ‘olmak’ fiiliyle tahmin edilen ilişkisine dikkat çekilmesi37 etimolojik
arayışlar için sağlam bir temel oluşturur ve Türk dillerinde ikincil fiil gövdeleri­
nin oluşum ilkelerinin belirlenmesi yolunu gösterir.
-al

Türetilmiş gövdelerin terkibine ve verilen içeriğin niteliğine göre -al eki; -ay
(-az) , -ar ~ ır eklerinden pek farklı değildir, ör.: ET. yokal- ‘yok olmak, kaybol­
mak’, ‘mahvolmak’ (KBN 608), kartal- ‘rahatsız edilmek’, ‘tazelenmek, deşil­
mek, yeniden açılmak’ (yara hakkında) (MK, II, 234), kobzal- ‘seslenmek’ (ko-
buz hakkında) (MK, II, 235); AzT. dincal- ‘dinlenmek’, sağal- ‘iyileşmek’, da­
ral- ‘darlaşmak, dar olmak’; Kar. azal- ‘azalmak’; Kar.-Balk. karal- ‘kararmak’;
K. Kalp, çoğal-, Tat. yuğal-, TT. yoğal-, Özb. yûkâl- ‘yok olmak’, ‘kaybolmak’,
‘mahv olmak’; K. Kalp, ofîgal- ‘iyileşmek’; Tat. tözal- ‘iyileşmek, yoluna gir­
mek’, ‘düzelmek’; Trm. yükal- ‘incelmek’, kemel- ‘azalmak’, Trm. ğışğal-, Çuv.
keskel- ‘kısalmak’; Çuv. şural- ‘beyazlaşmak’, Hak. sarğal- ‘sararmak’
-al ekinin geçen yüzyılın ortalarında A. Kazem-Bek tarafından sunulmuş olan
(bol- ~ ol- yardımcı fiiline dayandırılan) etimolojisi (bk. Kazem-Bek, 1846: 175),
ses bilgisel açıdan pürüzsüz olmamakla birlikte yeterince ikna edicidir, [krş.: TT.
kaybol- (< kayb ol-, Ar. sj#-), Trm. yök bol- ‘yok olmak’]: Bağımsız kullanımda
bol- fiilinin başındaki b’ nin kayboluşu yalnızca Oğuz grubu dillerinde olmuştur,
diğer dillerde b ' nin kaybolması görülmez. Herhâlde, diğer kelimelerle birleşimde
/ı’nin kaybolmasının sebebi; ünsüzlerin pozisyon olarak bir araya gelmesi (krş.:
yok bol-, sarig bol-) ve 6’nin ünlüler arasında bulunması (krş.: kara bol-, kıska
bol-) olmuştur.
-gar ~-kar

-ğar —kar fiil gövdeleri adlardan ve sıfatlardan oluşmuşlardır. Başlangıç


kök içeriğinden türemiş içeriğine doğru net anlam çizgileri görülmüyor, -ğar ~
-kar ekli fiiller genel olarak geçişlidir, krş.: ET. andğar- 'yemin ettirmek’ (MK,
I, 312), birgar- ‘birleştirmek’ (Uig, I, 234), içkâr- ‘sokmak’ (TT. VI311), kezgar-
‘oku kuyruk kısmıyla (kirişe) koymak’ (MK, II, 196), ınııûgkar- ‘ezmek, baskı
yapmak, eziyet etmek’, ‘üzüntü vermek’ (MK, III, 397), otğar- ‘otlatmak’ (MK; 1,
225) taşkar- ‘çıkarmak, uzaklaştırmak’ (TT, IIIös), suvğar- ‘sulamak, su vermek’
(MK, II, 188), sütgâr- ‘süt gibi olmak’ (MK, II, 189), uvutğar- ‘utandırmak’ (MK,
I, 290); EÖzb., Kar. kutkar- ‘kurtarmak’; Özb. bâşkar-, K. Kalp, baskar- ‘yönet­
mek’; AzT. otar- (< otğar-) ‘otlatmak’; Hak. othar- ‘otla beslemek’, ‘yiyecek ver­

37 Mahmud Kaşgarî’yle krş.: kızardı, kızıl erdi’den geliyor (MK, II, 163).
166 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

mek’; AzT. suvar- (< suvğar-) , Nog. suvğar-, Çuv. şâvar- ‘sulamak, su vermek’;
Kaz. tengger- ‘denkleştirmek’; K. Kalp, ongğar- ‘düzeltmek’, ‘düzene koymak’,
angğar- ‘anlamak’; Nog. esker- ‘hatırlamak’; Tat. songğar- ‘geç kalmak’, cilgar-
‘esmek’; Trm. çıngar- ‘doğru olmak’, ‘ciddi olmak’.

-at ~ -ıt

-at —ıt ekinin türemiş fiil gövdelerine verdiği anlam, -al ekli (‘bir şeyle
yapmak, bir şeye dönüştürmek’) gövdelerin anlamına doğrudan doğruya zıttır:
ET. yegat- ‘yüceltmek’, ‘iyileştirmek’ (TT. 18); Kar.-Balk. tüzet-, Trm. düzet-,
Özb. tuzat- ‘düzeltmek’, ‘düzene sokmak’, ‘tanzim etmek’, tûlat- ‘doldurmak’
(bk. Gulyamov, 1954: 72; tûlat- sözcüğü geleneksel olarak tul- ‘dolmak’ fiilinin
ettirgen çatı şekli olarak görülür), yûkât- ‘kaybetmek’, ‘mahvetmek, yok etmek’;
Trm., Özb. berkit- ‘pekiştirmek, sağlamlaştırmak’; Çuv. şurat- ‘badanalamak’,
pujat- ‘boşaltmak’.

-at —ıt ekli gövdelerin anlamı ve şekil bilgisel göstergenin dış görünüşü,
bu ekin et- yardımcı fiilinden gelişmesi ile ilgili varsayıma tam bir ciddiyetle
yaklaşmayı sağlar, krş.: Kar. alğış et- ‘hayır dua etmek’, ‘teşekkür etmek’, tüz et-
‘düzeltmek, düzleştirmek’, tınç et- ‘sakinleştirmek’; K. Kalp. gİırs et- ‘gürlemek,
gürültü yapmak’; TT. kaybet- (< kayb et-) ‘kaybetmek’; Trm. bâr et- ‘var etmek,
yaratmak’,yök et- ‘yok etmek’, lâp et- ‘abartmak’.
-sa

-sa ekli gövdeler, şart kipi şeklinin kökeni hakkındaki sorunun açıklanması
ile bağlı olarak anlatılmış ve çözümlenmiştir (bk. Gulyamov, 1954: 58). -sa ekinin
dil bilgisel anlamı olan isteklilik, niyetlilik, öyle görünüyor ki ilk başlarda onun
sözcüksel anlamı olmuştur (‘istemek, dilemek’).
Çağdaş Türk dillerinde -sa ekli gövdelerin sayısı çok azdır. Eski Türkçe yaz­
ma eserlerde ise onları yeterince görmek mümkündür, krş.: açsa- ‘açmak istemek’
(MK, I, 276), evsa- ‘eve acele etmek, eve gitmek istemek’ (MK, I, 277), içsa- ‘iç­
mek istemek’ (MK, I, 276), kurutsa- ‘kurutulmuş yoğurt süzmesi (kurut) istemek’
(MK, III, 332), alığsa- almak istemek’ (MK, I, 281); AzT. T., Tat., TT. susa-, Alt.
süza-, Kar., Özb. suvsa-, Tuv. suksa-, Trm. şuvşa-, Hak. suhsa-, Yak. utat- (uta-t-)
‘susamak’; AzT. garibsa- ‘özlemek’; TT. (ağızlarda) erse- ‘evlenmek istemek
(bayan)’ (bk. Caferoğlu, 1943: 220). İsteklilik, niyetlilik ifade eden -sa ekinin de­
ğerlendirme anlamında kullanılan -sa ekiyle bağlantısı ile ilgili sorunun çözümü
büyük bir dikkat ve itina istiyor, krş.: TT. çoksa- ‘çok hesap etmek, fazla saymak’.
Burada belli ki kökence farklı olan ekler karıştırılmıştır (bk. Sevortyan, 1962:
295). Türkiye Türkçesinden örnek olarak getirilen fiilde ‘biriktirmek; toplamak;
ayırmak’ ve ‘gıpta etmek’ gibi anlamların bulunması özel olarak bunu göstermek­
tedir.
-sa eki ad gövdelerine eklenmiştir. Fakat bazı durumlarda bu ekten önceki
kısım mutlaka bir fiil gövdesi olarak açıklanabilir, krş.: ET. içsa-, alsa-. Mahmud
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 167

Kaşgarlı’nın Divanı’nda bu türden olan örneklerde keyfi olarak -iğ eylem adı eki­
nin kullanıldığı (Brockelmann, 1951-1954; 212) göz önüne alınarak bu durumun
ortaya çıkışı basitleşme (alığsa- > alsa-) sonucunda mümkün sayılabilir.

-ık• ~ -uk•
-ık ~ -uk ekli gövdeler edilgen anlama sahiptir. Onlardan bazıları fiil gövde­
lerinden oluşurlar. Bundan dolayı -ık ~ -uk ekinin edilgen çatı göstergesi olduğu
konusunda fikirler mevcuttur, ör..: ağuk- ‘zehirlenmek’ (Suv. 59317; TT. III28),
adak- ‘tehlikeye maruz kalmak’ (Suv. 9014), açık- ‘acıkmak’ (MK I 190), antık-
‘yemin etmek’ (Kuanı??), birik- ‘birleşmek’ (TT. 1136), çavık- ‘ünlenmek’ (Suv.
48121), inçik- ‘sakinleşmek’ (MK, I, 243), yağık- ‘düşmanlık etmek, düşman ol­
mak’ (MK, III, ~!6),yerik- ‘basmak, oturmak, çökmek’, ‘yerleşmek’ (KBK 30814),
yutak- ‘yolların buz bağlaması sebebiyle yem kıtlığından ölmek’ (MK, III, 76),
ımınguk- ‘acı çekmek, ızdırap çekmek, zorluk çekmek’ (MK, III, 395), uçuk- ‘bit­
mek, sonunu bulmak; ölmek’ (KBN 33812); AzT., TT. gecik-, Kaz. keşik-, Kar.,
Kar.-Balk., Kırg., Özb. keçik-, Tat. kiçık- ‘gecikmek, geç kalmak’; Kaz., K. Kalp.,
Nog. aşık-, Kar. açıh-, Kırg. açık- ‘acıkmak’; Kaz., K. Kalp., Nog., Tat. birik-,
Kar., Kar.-Balk., Kırg., Özb. birik-, Trm. birik-, Hak. pırık-, Şor. pirik- ‘birleş­
mek, birikmek’; Kaz., K. Kalp., Tat. tarik-, Kırg. tank- ‘ihtiyaç hissetmek’, ‘zor
durumda bulunmak’; Kar. yoluh-, K. Kalp, colîk-, Özb. yülik- ‘görüşmek’, Tuv.
hirik- ‘hafifçe kirlenmek’; Şor. şabık- ‘yayılmak’ (haber, ün hakkında).
-ırka ~ -urka ~ -ırğa ~ -urğa

Bu ek kalıntılar grubuna aittir ve çoğu zaman uygun fiillerden oluşmuş par­


çalanmayan ad gövdelerinin etimolojik analizi yoluyla ayrılır. K. H. Menges’te
krş.: bayîrka- (< *bay-ığ-ır-ğa-) , bilırga (< * bil-ig-ir-ga-) (bk. Menges, 1958:
494).
-ırka ekli fiiller genelde geçişsizdir: ET. alpırkan- (alpırka-n-) ‘zorluk çek­
mek’ (Usp, 1024), *yalpırka- (yalpırkak ‘yaprak’, yalp, yalpı ‘düz, yassı’) ‘örtül­
mek’ (Usp. 958), soyurka- ‘hediye etmek, bağışlamak’, ‘lütfetmek’ (LOK 144),
tangırka- ‘şaşırmak’ (KBN 6612), *taşırka- (taşırkan ‘patlak’) ‘fal taşı gibi ol­
mak’ (göz hakkında) (MK, I, 521); AzT., TT., yadırga-, ¥caz..jatirka- ‘yabancılaş­
mak, bir yana çekilmek’, ‘yadırgamak, huyundan vazgeçmek’; Alt. bayırka- ‘zen­
ginliği ile övünmek’, Yak. bayırğâ- ‘kendini zengin saymak’; Kaz. tosirka- ‘bir
yana çekilmek’, ‘çekinmek, utanmak’; Kaz. azirkan-, Trm. âzırğan- (âzırka-n-)
‘az olarak görmek, yetersiz saymak’; Kar. açırğa- ‘üzülmek, kederlenmek’; Trm.
düyşürge- ‘rüya görmek’, ‘sayıklamak’, /»eşz/ge-'heyecanlanmak’, ‘kabarmak,
coşmak’, ısırgan- (îşırğa-n-) ‘koklamak’; Hak. küçürke- ‘kendini güçlü, kudret­
li saymak’; Çuv. azârğa- ‘fark etmek’, ‘seyretmek’; Yak. kihirge- ‘övünmek’,
toyorğö- (toyon kelimesinden) ‘kendi egemenliğini göstermek’ (bk. Haritonov,
1954: 145).
168 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

-sı(n) ~ -su(n)
-sı(n) —su(n) (bk. Sevortyan, 1962: 295-316) ekli fiiller, hepsinin bir an­
lam demetinde yaklaştırılması ve birleştirilmesi mümkün olmayan birçok ilave
anlama sahiptir. ‘Benzemek’, ‘gibi görünmek, kendini birine, bir şeye benzet­
mek, kendini biri gibi göstermek’, ‘biribirlerini saymak’, ‘kendini bir şey gibi
göstermek’, başka bir deyişle; benzetme, iddialı (yüksekten atıp tutma)- değer­
lendirme, bir şey olarak değerlendirme anlamları üstünlük teşkil etmektedir, (krş.:
E. V. Sevortyan’da taklit ve değerlendirme anlamı, Yakutça malzemelerini göz
önünde bulunduran L. N. Haritonov’da iddialılık anlamı) (bk. Sevortyan, 1962:
315; Haritonov, 1954: 143).
-sı(n) ~ -su(n) ekinin ek anlamları arasındaki farklar, çatı şekillerinin içeri­
ğinin özgünlüğü ile açıklanabilecek türdendir. Örnek olarak, dönüşlülük çatı eki
bazen kendi başına ‘bir şey sayma’ anlamı ifade eder. Bundan başka, -sı ~ -su,
-sın ~ -sun ekleriyle bir arada, içeriğinde teşvik anlamının bulunduğu -sıt ~ -sut
ekinin de kullanılması ilginçtir, krş.: Nog. kemsin-, Trm. kemsin- ‘kendini sıkıntı
çeken saymak’, ‘kendini aşağılanmış hissetmek’, K. Kalp., Nog. kemşlt-, Trm.
kemşit- ‘aşağılamak’. Böylece, yukarıda sıralanan anlamlar, çatı şekillerinin an­
lam farklılıklarından yola çıkılarak ayrılabilir ve kendi aralarında birleştirilebilir­
ler: Benzetme anlamı, değerlendirme anlamları ile -etken çatı şekli; iddialı- ve bir
şey sayma anlamları- dönüşlü çatı şeklidir. Fakat gerçekte biz, biraz farklı bir du­
ruma sahibiz: Anlamlar tam olarak sunulan şemaya uymuyorlar ve sonuç olarak,
ya karıştırmaya maruz kalmışlardır ya da çatı şekillerinin anlamlarına bağlı olma­
dan ayrılırlar. -sı(n) ~ -su(n) ekli tüm şekillerin tek bir kaynağa dayanma ihtimali
azdır. Örnek olarak, Kırg. boysun-, Nog. boysin-, Tat. buysın- ‘boyun eğmek, itaat
etmek’ fiilleri, boyun ve sun- kelimelerinin birleşiminden oluşmuşlardır, krş.: ET.
boyun su- ‘itaat etmek, teslim olmak’ (MK, III, 248); EÖzb. boyunsun- ‘boyun eğ­
mek’. Buradan şöyle bir sonuç çıkarılabilir: -sı(n) ~ -su(n) ekli fiiller bir dereceye
kadar şartlı olarak bir grupta birleşirler.

Gözden geçirdiğimiz ek; adlara, sıfatlara, zamirlere, aynı zamanda -ğan


ekli sıfat-fıile eklenebilir, ör.: ET. evsin- ‘evi kendinin saymak’ (MK, I, 253), er­
sin- ‘erkeğe benzemek, erkek davranışlarını benimsemek’ (MK, I, 253) erksin-
‘hükmetmek, yönetmek’ (TT., IV, A45); Alt. d’üreksi- ‘belayı önceden sezmek’,
‘çekinmek’, Kar.-Balk. direksin- ‘heyecanlanmak (kızışmak), hırslanmak’, Hak.
çüreksı(n) - ‘heyecanlanmak’, Şor. çüreksin- ‘çekinmek’; Şor. köpsün- ‘abart­
mak’, ‘çok fazla saymak’; Kar. umsun- umutlanmak, ümid etmek’; Kar.-Balk.
amansın- ‘kötü saymak’, balsıt- ‘çok lezzetli saymak’, çersin- ‘oturmak’, ‘yer­
leşmek’; Kırg. adamsın-, K. Kalp, adamsın- ‘kendini iyi insan olarak göstermek’;
Kırg. arıksı (n) - kendini zayıf olarak düşünmek’, baysın- ‘kendini zengin diye
tanıtmak’, başkasın- ‘çekinmek, kaçınmak’, bötönsüft)- ‘yabancı saymak’, alğan-
sı- ‘alır gibi görünmek’; K. Kalp, batırsın-, Nog. batirsın- ‘kendini kahraman diye
tanıtmak’; K. Kalp, menmensi- ‘kendini bir şey sanmak’, çalımlı tavırlar almak’;
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 169

Nog., Tat. kıziksin- ‘ilgi duymak’; Nog. avansı- ‘kendini saf yürekli göstermek’,
karağansı- ‘bakıyor gibi görünmek’; Nog. kereksi(n)-, Hak. kireksi(n)-, Şor. ke-
reksi(n)- ‘ihtiyacı olmak’; Tat. küpsın- ‘fazla olarak görmek’; Trm. yüksün- ‘yük
olarak görmek’; Hak. ârsı(n)- ‘keyifsiz, rahatsız olmak’; Şor. arsın- ‘kuvvetten
kesilmek’. Ayrıca krş.: Tuv. çuksu- ‘katran kokmak’, demirzi- ‘demir tadı ver­
mek’, ‘demir kokmak’, hanzı- ‘kan kokmak’.
-sı(n) ~ -sıı(n) eki, etimolojik açıdan birinci kısmı açık olmayan birleşik gös­
terge -ımsı(n) ~ -umsu(n) -’un bir parçasıdır, krş.: ET. eşimsin- ‘kendini dost ola­
rak göstermek’ (QBK 24110), tarımsın- ‘ekiyormuş gibi davranmak’ (MK II 259),
begimsin- ‘kendini bey olarak görmek’ (TT. VII 425); Kaz. özımsi- ‘biriyle ilişki­
de serbest davranmaya kendine izin vermek’, kılınışı- ‘cilve yapmak’; Tuv. ejim-
zin- ‘arkadaş olarak görmek’ (bk. İshakov-Pal’mbah, 1961: 268); Yak. bayımsıy-
‘kendini zengin olarak göstermek’, ‘zenginliğiyle övünmek’, bögömsüy- ‘kendini
güçlü olarak görmek’. Ayrıca krş.: TT. azımsa- ‘yeterli görmemek’, ‘memnun
olmamak’, ‘küçümsemek’, benimse- ‘bir şey üzerinde hak iddia etmek’, ‘benim­
semek’.
İddia-tahmin ve değerlendirme anlamlarında -sı(n) —su(n) ekine gelince;
İ. H. Urusbiyev, onun Balkarca sun- ‘biri olarak sanmak (görmek)’, ‘yanlış var­
saymak, düşünmek’ fiili ile olan anlam yakınlığını belirtiyor: O kelgen Ahmat
sundum ‘o geleni Ahmet sandım’, az sundu ‘o, az olduğunu sandı (düşündü)’,
krş.: Kar.-Balk. azsın-, Nog., Tat. azsın- Şor. assın- ‘az, yetersiz olarak görmek’
(bk. Urusbiyev, 1963: 47).

-sı(n) ~ -su(n) ekinin istek eki -sa ile olan ilişkisiyle ilgili soruda, bu eklerin
hem içerik, hem kökenlerine göre birbirlerinden ayrıldıkları şeklindeki olan bakış
açısı tamamen kabul edilebilir gibi görünmektedir (bk. Brockelmann, 1951-1954:
211-213; Râsânen, 1957: 150-151; Ramstedt, 1957: 147, 168; Sevortyan, 1962:
295; krş.: Bang, 1916: 917; Deny, 1921; 534-536; Baskakov, 1953: 40; Kononov,
1956: 262).

Ek unsurla karmaşıklaşma yolu açık olmasa da fiil olumsuzluk ekine sesteş


olan -sıra ekinin (krş.: Trm. arrıkşıra- ‘zayıflamış, güçsüz düşmüş gibi davran­
mak’) -sı(n) eki ile aynı kaynağa dayanması mümkündür.
Biz burada Çağdaş ve Eski Türk dillerine daha az özgü olan diğer fiil yapım
eklerini vermeyeceğiz. Çünkü onların genel Türkçe değerine aitliği hiçbir şekilde
olası değildir.

Fiil yapımında birleşik şekillerin payı çok büyüktür. Hemen hemen her yerde
yayılmış olan et-, kıl-, bol-, -ur fiillerinin yanı sıra, adla olan birleşik gövdelerin
yardımcı öğesi görevinde kullanım alanı dar olan başka fiillere de rastlanmakta-
dır. ör.: AzT. elli-, Trm. eyle-, Uyg. âyli-; Raşk.yaha-, Tat. mvc/-; TT.ya/;-, buyur-;
Çuv. tu-; Yak. ğın-
170 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

İsimle olan birleşik gövdeler ya da birleşik fiiller herhangi bir addan türerler
ve fiil yapımında oldukça verimli bir çeşit oluştururlar.
Yardımcı fiillerin yardımıyla oluşan fiil gövdeleri, sık sık çekimli gövde­
lerle bir arada kullanılır, krş.: AzT. arzu et- ve arzula- ‘istemek’; K. Kalp, habar
et-, habar kil- ve habarla- ‘haber vermek, bildirmek’; Özb. iş kil- ve işla- ‘yap­
mak’, ‘çalışmak’. Bununla bağlantılı olarak, birleşik ve çekimli biçimlerin anlam
ilişkisi hakkında soru ortaya çıkmaktadır. Yardımcı fiillerin adlara eklenmesi, ek
bir anlam bildirimiyle ilgili değildir ve sadece onların eylemleştirme aracı olarak
kullanılır (bk. Bayliyev, 1944: 6; Kibirov, 1959: 152-153; Alekperov, 1961: 6; Yu-
sipova, 1962: 105-107). Özel olarak, bu ekleme Arapçadan, Farsçadan, Rusçadan
ve diğer dillerden alınmış, dil bilgisel yapısına bağlı olmadan ad olarak algılanan
kelimelerin fiil sınıfına götürülmesi amacına hizmet eder, ör.: AzT. tasdiğ et- ‘tas­
dik etmek’, hiss et- ‘hissetmek’, söhbât ela- ‘sohbet etmek’, ğonağ elci- ‘misafir
etmek’; Gag. vatiz et- ‘vaftiz etmek’, mobilizovat et- ‘seferber etmek’, pişman
ol- ‘pişman olmak’ (bk. Pokrovskaya, 1964: 167); K. Kalp, cüvap ber- ‘cevap ver­
mek’, hayran bol- ‘hayret etmek’; Kum. oy et- ‘düşünmek’; Nog. habar et- ‘du­
yurmak, haber etmek’, yok bol- ‘kaybolmak’; TT. söz et- ‘konuşmak’; Trm. harç
et- ‘harcamak’; Özb. analiz kil- ‘analiz etmek’, mamnun bul- memnun olmak’;
Uyg. taşkil et- ‘kurmak’, yad ayli- ‘hatırlamak’, zvonit kil- ‘telefonla aramak’;
Çuv. hıbar tu- ‘duyurmak, haber vermek’.
Anlam açısından gerekmediği hâlde basitlerin yerine ada dayanan birleşik
fiil gövdelerinin kullanılması, belli ki üslup gerekliliği ile açıklanabilir. R. A.
Aganin’in belirttiği gibi, bir biçimin yerine başkasının kullanılması, ad kısmının
anlam açısından vurgulanması görevini taşır (bk. Aganin, 1962: 67). V. İsengali-
yeva, ada dayanan fiil oluşumunun birleşik ve çekimli yöntemlerinin ilişkilerini
başka türlü belirliyor. İsengaliyeva şöyle yazmaktadır: “Türk dillerinde fiil soyut
bir anlama sahip olduğunda, birleşik yöntem üstünlük teşkil eder.” (İsengaliyeva,
1966: 183).
III. BÖLÜM

Türk Dillerinde Şekil Bilgisel Unsurların Oluşum Yöntemleri ve


Tarihî Derinlikleri Hakkında
0. Biz, daha Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Biçim Bilgisi Üzerine Dene­
meler (İsini) (Şçerbak, 1977: 14-15) adlı eserimizin birinci kısmına girişte Türk
dillerinde kullanılan basit şekil bilgisel birimlerin diğer birçok dildeki benzeri
birimlerden kısmen ayrıldığından ve onların özgünlüğünün eklemeyle - kelime
şekilleri yapısının ve dil bilgisel anlamların ifadesinin özel yöntemi ile - sıkı bir
şekilde bağlı olduğundan bahsetmiştik.

0.1. Belirtilerinin kapsamlı bir listesini vermek (bk. Borovkov, 1951: 119; çe­
şitli yazarların makaleleri için bk. MTPKY, 1965) ve büküm ile aralarında net bir
sınır çizmek için çok çaba harcanmasına rağmen eklemeliliğin tek ve herkes ta­
rafından kabul edilmiş bir tanımı bulunmamaktadır (örnek olarak bk. Holodoviç,
1941: 94-96; Skalicka, 1966: 158-159). Ne yazık ki sorunun bilimsel çözümü, yan
şeylerle, asıl eklemenin kelime değişiminde bükümlülere göre basit bir yöntem
olarak yorumlanması ile karmaşık bir hâle getirilmiştir. Sadece I. A. Baudouin de
Courtenay’dan öncekiler değil, onun bazı çağdaşları da dile ait şekillerin gelişme
sürecini kesin olarak en basit “yalınlamadan” kısmen mükemmel “eklemeyi” ge­
çerek en mükemmel olan “büküme” (Baudouin de- Courtenay, 1909: 196) yavaş
yavaş geçiş şeklinde algılamışlar. N.Y. Marr şöyle yazmıştır: “...Yalınlama-kay-
naştırma durumu gibi hükümlülük ve ekleme de kronolojik olarak daha sonraki
üç dönüşümdür, ayrıca onlar arasından bükünlülük dönüşümü, insan dilinin daha
gelişmiş tipini temsil eder.” (Marr, 1934: 10).

Bükümlü ve eklemeli kelime birleşimlerinin yapısal açıdan, ayrı ayrı şekil


bilgisel birimlerin ise anlamsal-işlevsel açıdan farklılığı, geçen yüzyılın birçok
dil bilimcisinin bükümlü ve bağlantılı dillerde dil bilgisel anlamların bildirim
yöntemlerinin ilke olarak farklı olduklarını düşünmeleri için bir vesile olmuştur
(bk. Schlegel, 1808: 41-42): Bağlantılı şekil bilgisel birimlerim büyük bir ölçüde
ayrılığı (ayrı ayrı oluşu) ve kelime şekillerinin bundan dolayı söz dizimsel birle­
şimlere görünürdeki yakınlığı, bu dil bilimciler tarafından dil bilgisel anlamların
bağımsız kelimelerle ifadesinin belirtisi veya dil bilgisel şekillerin genellikle ol­
mayışı şeklinde algılanmış ve yorumlanmıştır (bk. Steinthal, 1850: 52). O. Böht-
172 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

lingk, çok sayıda örnekle bu bakış açısının tutarsızlığını kanıtlamıştır. H. Steint-


hal’in: “Yukarı Asyalılar bulunma ve yönelme çekim hâlleri ulamını “durmak,
bulunmak” kavramını bildiren köklerle ifade ederler”, şeklindeki düşüncesini
eleştirirken, O. Böhtlingk haklı olarak bu fikri bahis konusu dillerle olan yüzeysel
tanışlık sonucu oluşan bir yanlışlık şeklinde değerlendirmiştir. Bununla birlikte
O. Böhtlingk, eklerin sözcük kökenli olması konusunda hiç kuşku duymamış ve
sadece, “malzeme kelimeler” şeklini oluşturabilme özelliğinin ön ekli diye ad­
landırılan dillere ait olması yönünde olan kesin düşüncenin aleyhinde olmuştur
(Böhtlingk, 1853: 379-380).
Bükümlü ve bağlantılı dillerin şekilleri arasındaki farklılıkların boyutunu kü­
çültme ve aslında bu farklılıkları yok sayma çabası F. Schlegel, H. Steinthal ve
A. Potf un düşüncelerine karşı bir çeşit tepki olmuştur. Bu eğilim, İ. A. Baudouin
de Courtenay tarafından başlatılmıştır. Daha sonraları esas olarak Altay dilleri
alanında uzman olanlar bu fikri desteklemişlerdir. Günümüzde bu eğilim özel­
likle A. N. Kononov‘un çalışmalarında ortaya çıkmıştır. A. N. Kononov, “Türk
(~ Altay) dillerinde tek sesten oluşan eklerin büyük bir çoğunluğunun Hint-Avru­
pa dillerindeki bükümden hiçbir şekilde farklı olmadığı” (Kononov, 1976: 7) ve
Türk dillerinde eklerin oluşum yönteminin bağlantılı büküm olarak belirlenmesi
gerektiği (age., 17) fikrini kesin bir dille savunmuştur. Diğer taraftan, yukarıda
bahsedilen düşünceye olan tepki, Türk dillerinin bağlantılı dillere aitliğinin dille­
rin tasnif temeli olarak şekil bilgisel değil, söz dizimsel özelliklerin seçilmesi yolu
ile kanıtlama denemelerinde ait olmasının yanlış olduğu ifade edilmiştir. A. Dila-
çar şöyle yazmıştır: “Dilin dış tipinden yola çıkan dil sınıflandırmalarında Türk
dillerine uygulanan ‘bağlantılı’ terimi kesinlikle uygun değildir. Çok sık olarak
gösterilen sev-iş-tir-il-e-me-mek tipik örneği biçim bilgisini ve eklerin sıralılığım
gösterir, fakat söz dizimiyle hiçbir ilişkisi yoktur. Öyle görünüyor ki Türkçenin
söz dizimi, çizgisel olan Hint-Avrupa dillerinin söz diziminden farklı olarak karma
şeklinde nitelendirilebilir.” (Dilaçar, 1976:66) Gerçekten de Türkçenin söz dizimi
karmaşıklığı ile ayrılır: Hint-Avrupa dillerinde birleşik söz dizimsel yapıların yar­
dımıyla ifadesi kabul edilmiş bir içerik, burada özel bağlayıcı araçlar kullanılma­
dan basit kuruluşlar çerçevesinde verilir: krş.: TT. oraya gideceğini bilerek ben de
İstanbul'a gittim-, Özb. Uning hat âlğanidan keyin Tâşkentğa ketğanini hâzirgina
bildim ‘O mektup aldıktan sonra Taşkent’e gittiğini ben yeni öğrendim’.
Fakat bağlantıhlık kavramı her zaman olduğu gibi günümüzde de söz dizim­
sel değil şekil bilgisel özellikler çağrışımı yapar.38 Bu hâlde, söz dizimini de biçim
bilgisinin içine alma gibi bir yorumun varlığı da39 durumu değiştirmez. Sorun şu

38 A. A. Holodoviç’le krş.: “Genel olarak dillerin eklemeli yapısı kavramının tanımlanmasında,


çıkış noktası sözcük oluyor. Bütün araştırmalar özellikle sözcükte, onun yapısında dillerin
bu özel yapısının nesnel belirtilerini bulmaya çalışırlar.” (Holodoviç, 1941: 94).
39 İ. A. Baudouin de Courtenay ile krş.: “ ‘Dilin biçim bilgisi’ adı altında sözcüğün en geniş
anlamıyla dilin yapısının anlaşılması gerekir. Yani sadece dar anlamda biçim bilgisi veya
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 173

ki kelime şekli ve cümle yapısal olarak sıkça birbiriyle zıtlık oluşturmaktadır.


Yani Türk dillerinde kelime şekli kuruluşunda üstünlük teşkil eden tip çizgisel
tiptir, söz dizimsel yapının tipi ise karmaşıktır. Hint-Avrupa dillerinde tam tersine,
kelime şekli kuruluşunun tipi esas olarak karmaşıktır, söz diziminde ise çizgisel­
lik üstünlük oluşturmaktadır.

Belirtilen bu mülahazalardan sonra şöyle düşünülebilir: Bağlantılılığı özel


şekil bilgisel bir tip olarak ayırma yeterli derecede haklı çıkarılmamıştır ve onun
tek, herkes tarafından kabul edilmiş bir tanımının olmamasının asıl sebebi de bu-
dur. Gerçekte ise bu böyle değildir.
Dil malzemelerinde sağlam dayanağı olmayan veya biçim bilgisinin sınırları
dışındaki olgulara dayanan değerlendirme ve yaklaşımlardan ayrılırsak, bağlantı-
lılığın özü ile ilgili sorunda dil bilimcilerin çoğunluğunu yaklaştırmak için temel
bulmak o kadar da zor olmayacaktır. Şekil bilgisel gösterge sayısının dil bilgisel
anlam sayısı ile göreceli olarak tam örtüşmesinin kabul edilişi, böyle bir temeli
oluşturmaktadır (bk. Poppe, 1975: 307, 320): Şeklin karmaşıklaşması iç değişim
veya dış büküm yoluyla değil, şeklî unsurların ardışık eklenmesi aracılığıyla ya­
pılır. Bahis konusu örtüşme, kelime şekline her öğesinin kökleşmiş yeri, işlevi ve
anlamı olan düzenli söz dizimsel birleşim görünümü vermektedir. Örnek olarak
Kırgızcadaki kazlarımdı ‘kazlarımı’ kelimesini alalım. Bu kelimede üç ek vardır:
-lar (çokluk eki), -mı (1. teklik şahıs iyelik), -dı (belirtme hâli). Türkiye Türkçe­
sindeki evlerinizden kelimesinde de aynı sayıda ek vardır: -ler (çokluk eki), -iniz
(2. çokluk şahıs iyelik), -den (ayrılma hâli). Bükümlü dillerle mukayese amacıyla
-lar-ım-dı, -ler-iniz-den tipli eklerin birleşimi ek olarak adlandırılırsa büyük bir
yanlış sayılmaz. Fakat bunlarla bükümlü dil ekleri arasında hiçbir farkın olmadı­
ğını düşünmek büyük bir yanılgı olurdu. Bununla birlikte, ardışık yerleşmiş şekil
bilgisel unsurların birleşiminin bağlantılı diller için alışılmış olduğunu unutma­
mak gerekir ve A. K. Orusbayev’in Kırgızcadan getirdiği köpsuzdandırılbağan-
dıktarıngızdardan (köp-saz-dan-dır-ıl-ba-ğan-dık-tar-ıngız-dar-dan) ‘kendi em­
niyetinizi sağlamadığınız için’ (bk. Orusbayev, 1972: 118) örneği gerçekte var
olan olgudan çok, mahsus yapılmış tuhaf bir şey olsa da yürürlükte olan kurallar
açısından kabul edilebilir. Bükümlü ve yalınlayan dillerden farklı olarak bağlantı­
lı dillerde kelime yapım ilkelerini iyi bir şekilde açıklıyor.
Şüphe yok ki şekil bilgisel tiplerin ayrılması, tiplerden birinin diğeri üzerinde
üstünlük teşkil etmesi ile ilgili görüşlere sebebiyet vermemelidir. Çünkü dil bil­
gisel şekiller evriminin tek taraflı yönlendiğini düşünmek için hiçbir esas yoktur
(Kudryavskiy, 1912: 46-48). Bir tipten olan dillerde diğer tip dillere özgü nitelik­
ler gelişebilir: Yalınlayan ve bükümlü dillerde bağlantıhlık yöntemleri, bağlantılı
dillerde ise iç ve dış bükümü anımsatan şekillerin oluşum durumları yaygınlık ka­

sözcüklerin düzeni (Wörterbau, Wörtermorphologie) değil, bunun dışında söz dizimi veya
cümle düzeni (Satzbau, Satzmorphologie) de düşünülmelidir.” (Baudouin de Courtenay,
1909: 201)
174 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

zanıyor (L. Tesniere ile krş.: “Ekleme, genel bir olaydır” Tesniere, 1959: 32; ay­
rıca bk. Borovkov, 1951: 122; Schmidt, 1971: 255-258). Geleneksel şekil bilgisel
bağlantılı sınıflandırmanın temelinde duran “malzeme” ve “biçimsel” unsurların
kaynaşma derecesi de değişiyor. Fakat bu, yalınlayan dillerin mutlaka bağlantılı,
bağlantılı dillerin ise bükümlü olacakları anlamına gelmez.

A. Meillet’in dillerin şekil bilgisel sınıflandırmasına ilişkin verdiği sert hü­


küm (bk. Meillet, 1921: 76; 1924:1; şekil bilgisel sınıflandırmanın açık olarak
olumsuz değerlendirmesi ile ilgili ayrıca bk. Jespersen, 1949: 367), bu sınıflandır­
manın bazı taraftarlarının varmış olduğu yargı ve sonuçların aşırılığıyla ilgilidir.
Bu hükmü şekil bilgisel sınıflandırmanın bilimsel önemiyle ilgili bağlı sorunun
son, kesin çözümü hesap etmek, en azından henüz erkendir.

0.2. Türk dillerindeki eklerin sınırlı, kesin belirlenmiş anlam-işlev yüküne sa­
hip olması sonucu olarak, onlarda kısmen özerklik ve sabitlik bulunur. Kaynaşma
süreçleri zayıf gelişmiştir, eklerin etimolojik şekilleri ağır ağır dağılmaktadır. Bin
yılı aşkın bir sürede onlar, önemli bir değişikliğe uğramamış, tamamen veya he­
men hemen tam olarak kendi dış görünümlerini korumuşlar. Bundan dolayı Türk
dilleri, bu eklerin bağımsız kelimelerden türeyiş izlerini örneğin, Hint-Avrupa dil­
lerinden önemli bir derecede, daha büyük ölçüde açığa çıkarmaktadır. Bu durum
dil bilgisel araştırmaların niteliğini belirgin bir şekilde etkilemektedir. Herhangi
bir şeklin analizinin ve betimlemesinin yapıldığı Türkoloji çalışmalarının birço­
ğu, etimolojik bakışları da içine almakta veya bilhassa etimolojik nitelik taşımak­
tadır. -lar çokluk ekinin 10’dan fazla etimolojisi mevcuttur. İsmin yaklaşma hâli,
ilgi hâli, belirtme hâli ve ayrılma hâli eklerinin birkaç etimolojisi vardır. Sıfatların
tam olmayan belirti şekilleri, zaman şekilleri, dolaylı kip şekilleri, çatı şekilleri
vb. eklerinin etimolojik açıklamaları önerilmiş ve detaylı olarak yorumlanmıştır.
Etimolojik araştırmalar seyrinde, gerek ses uyumları ve ayrı ayrı eklerin kö­
keni ile ilgili tipik olmayan sorunlar üzerine, gerekse dil bilgisel şeklin gelişi­
minin genel sorunları üzerine farklı bakış açıları çatışıyor. Bununla ilgili ortaya
çıkan teorik tartışmaların temelinde eklerin etimolojik olarak incelenmesinin ola­
nak ve sorunlarının farklı değerlendirmeleri, aynı zamanda eklerin oluşumunun
yöntem ve tarihî derinliklerinin farklı tanımlamaları yatmaktadır.

Bundan birkaç yıl önce bu tür incelemelerin faydası ve amacı üzerine ken­
di bakış açımızı açıkladık (bk. Şçerbak, 1974: 31). Çıkardığımız sonuçların esa­
sında, biçim bilgisi alanındaki etimolojik arayışların tesadüfi, yüzeysel yakınlık
riskini de yanında bulundurduğu ve araştırmacının kullanabileceği ara şekiller
olursa yalnız o zaman kabul edilebilirliği düşüncesi vardır. İzah edelim: Bağımsız
kelimelerin şekil bilgisel unsurlara dönüşmesindeki temel faktör, onların tek he­
ceye veya tek sese varıncaya kadar basitleşmesi, çekilmesidir. Bir yandan eklerin
ses terkibinin sınırlılığı, öte yandan onların sayısının orantılı bir şekilde hudutsuz-
luğu, eklerde kaçınılmaz olarak büyük bir ölçüde dil içi ve diller arası eş seslilik
oluşturur. Kökenine göre farklı olan ekler ayrı ayrı Türk dillerinde ve hatta bu
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 175

dillerin birinde (yani aynı dilde) dış görünüşçe tamamen veya kısmen örtüşebilir.
ör.: Karaçay-Balkarca, Kumukça ve Özbekçenin ağızlarında adın belirtme ve ilgi
hâli ekleri, Çuvaşçada adın belirtme ve yaklaşma hâli ekleri vs. Üstelik genetik
olarak farklı ekler, hem dış görünümlerine, hem de anlamlarına göre örtüşebilir
veya yaklaşabilirler, krş.: Eski Türkçede (Moğolcadan gelmiş olan) -t çokluk eki:
tegit ‘teginler’, tarkat ‘tarkanlar’ (bk. Melioranskiy, 1899: 80), Yak. toyot ‘bay­
lar’, hotut ‘hatunlar’ ve Farsça aracılığı ile Arapçadan gelmiş olan -at çokluk eki:
EÖzb. bağat ‘bahçeler’ begcit ‘beyler’, ETT. ağavat ‘ağalar’ (bk. Deny, 1921:
156; Brockelmann, 1951-1954: 151).
Eklerin etimolojik olarak incelenmesinin amaçları çeşitlidir. Geleneksel kar­
şılaştırmalı metodun uygulanması sonuç vermediğinde tarihsel bilgi edinmenin
ek kaynağı olarak bu tür incelemeler gereklidir. Bunun dışında, etimolojik incele­
me dil bilgisel şeklin tarihinin genel olarak öğrenilmesi amaçlarına hizmet eder.
Türk dillerinde ve onların çok sayıda olan diyalektlerinde şekil bilgisel unsurların
sözcük anlamlarını kaybederek yardımcı görevine geçişinin farklı düzeyleri tem­
sil olunmaktadır. Bu da onların etimolojik olarak açıklanmasını kolaylaştırır ve
bazı durumlarda onu yeterli derecede güvenilir yapar. H. Hirt, Hint-Avrupa dille­
rindeki bükümün doğasının açıklanması için bükümün gelişmesini gözlemlemeyi
sağlayan dillere başvurmak faydalı olurdu, diye belirtip O. Böhtlingk’in Yakutça
Grameri’ne dayanırken özellikle bunu kastediyordu (bk. Hirt, 1904-1905: 38, 40,
41, 84).
Eklerin etimolojisinin yapılmasında amaca uygunluğun ve faydalılığın en
önemli şartları; tarihilik ilkelerine uyma, azami kamtlılık ve dikkatliliktir. Bu
şartlara çok ciddi bir biçimde uyulmadığı takdirde herhangi bir başarının elde
edilmesi zordur. Çünkü E. V. Sevortyan’ın belirttiği gibi, “şekillerin etimolojik
olarak araştırılması alanında Türkolog’un kullanımında araştırmayı öznellikten
ve keyfîlikten koruyacak olan yeterince güvenilir tespitler şimdilik bulunmamak­
tadır” (Sevortyan, 1962: 5).
1.0. Şekil bilgisel unsurların oluşumu ve gelişimi, dil bilimcilerin sürekli dik­
kat merkezinde bulunan ve kendisine aşırı ilgi toplayan sorunlar arasında değildir.
Ama yine de günümüze kadar bu sorunun incelenmesine adanmış olan birçok ça­
lışma birikmiş ve onun çözüm yollarına olan bakış açıları sonuçta şekillenmiştir.
Belirtilen alandaki tüm bu verileri toparlayarak şekil bilgisel unsurların aşağıda­
ki oluşum yöntemlerinden söz edildiğini söylemek mümkündür: 1. Bitişkenlik,
2. Uyum, 3. Ayrılma, 4. Seslerin yer değişimi, 5. Ünlü uyumu, 6. Kaynaşma. Bun­
lardan bir kısmı V. Tauli’nin makalesinde nitelendirilmiştir (bk. Tauli, 1956: 170).
Bu nedenle biz, sadece genel düşünceleri belirteceğiz ve esas olarak günümüz ku­
şak Türkologlarının Türk dilleri için öneminden sıkça bahsettikleri son üç yöntem
üzerinde duracağız.
Eklerin bitişkenlik kökeni en eski ana fikirlerden biridir ve belki de en yaygın
olanıdır (bk. Drexel, 1952: 190). Bu fikre göre bağımsız sözcük birimleri, önce
176 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

sözcük birleşiminin terkibinde bağımlı parça olarak kullanılmış, sonra yardımcı


sözcüklere dönüşmüşlerdir. Daha sonraları yardımcı sözcüklerden ekler gelişmiş­
tir (bk. Dmitriyev, 1940: 51-53; Arakin, 1959: 107-118).
Uyum adı altında sözcüklerin yeniden anlamlandırılması kastedilmektedir:
İlk başlarda sadece kökler vardı, sonradan köklerle birleşip kaynaşan işaret zamir­
leri oluştu, daha sonra da kelimelerdeki işaret zamirleri son eklere dönüştü, son
eklerden ise büküm gelişti (bk. Ludwig, 1873: 27, 28, 109; ayrıca bk. Schmidt,
1911, 1912). Hint-Avrupa dillerinde bükümün şekillenmesindeki esas rol uyuma
yüklenmiş ve böylelikle bükümlü ve bağlantılı dillerde dil bilgisel şekillerin olu­
şum yöntemleri arasındaki ilke farkı vurgulanmıştır.

Ayrılma, ilk başlarda parçalara ayrılmamış olan bir bütünden onun ayrı ayrı
parçalarına dil bilgisel anlam verme ve ondan sonra onları başka kelimelere ekle­
me yoluyla, eklerin ve bükümlerin oluşmasıdır. (“Ayrılma metaanaliz sonucudur’’
Jespersen, 1949: 384). krş.: L.N. Haritonov’la krş.: fiil gövdelerinin son seslerinin
şeklî unsurlar olarak algılanışı (bk. Haritonov, 1955: 148-149). O. Jespersen, son
eklerin, birleştikleri sözcükten bir veya birkaç sesi “ilhak etmesi” olayını ayrılma­
nın bir çeşidi olarak adlandırmıştır (bk. Jespersen, 1949: 386).
Şekil bilgisel unsurların kökeninin açıklanmasında sorun iç bükümün olu­
şumu ile ilgili olduğunda seslerin yer değişiminden bahsedilir. Burada iki aşama
vardır: “Eklenmiş olan ünlü ek, komşu bulunduğu kök hecenin (genelde vurgusuz
olan) ünlüsünün benzeşmesine sebep olur ve daha sonra uygun dil bilgisel ulamı,
artık kök ünlüsünün değişimiyle yansıdığı için gereksiz kalır ve düşer” (D’yako­
nov, 1967: 201). Dil bilgisel şekil oluşumunun yöntemlerinden biri olarak seslerin
yer değişimi anlayışı, ünlülerin yer değişimini de kendi içine alır.
Ünlü uyumu, Türk dillerinde ünlülerin tipiyle ayrılan, başka bir deyişle,
uyum paralelizmleri oluşturan sözcük çiftlerinin varlığını açıklama deneyimle­
riyle ilgili “sözcük-ses sistemi” veya “gövdelerin kendine özgü ve özgün iç bükü­
mü” (Sanjeyev, 1953: 116) statüsünü almıştır. G. D. Sanjeyev, ünlü uyumunu dil
bilgisel anlamların ifadesinde bitişmeden daha önceki bir yöntem sayarak kendi
bakış açısını T. A. Bertagayev ve B. Y. Vladimirtsov’dan alıntılar yaparak sağlam­
laştırmıştır (age., 117-118). T. A. Bertagayev, “sözcük anlamlılığına bağlı olarak
ses değişiminden” bahsetmiştir (Bertagayev, 1948: 99), B. Y. Vladimirtsov’un
fikrine göre ise “Moğolcada ahhâ “büyük olan, yaşça büyük erkek kardeş”/ ehhe
‘yaşça büyük olan, anne’ türünden olan paralellikler, Moğolcada uyum yardımıy­
la cinslere göre ayrımın yapıldığı anadilden kalmıştır” (Vladimirtsov, 1929: 133).

“Kaynaşma” (herkesçe bilinen terimin alışılmadık bir anlamda kullanılışı)


olarak adlandırılan eklerin oluşum yönteminden, A. N. Kononov’un çalışmaların­
da birçok kez bahsedilmiş, kaynaşma “oluşumları bin yılların sisinde kaybolmuş
iki veya birkaç tek sesli ekin bir tek ekte kaynaşımı” olarak tanımlanmıştır (Ko­
nonov, 1976: 7-8; ayrıca bk. Kordabayev, Tomanov, 1975: 61). A. N. Kononov
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 177

şöyle yazmaktadır: “Türkçedeki çekim ve yapım eklerinin büyük bir çoğunluğu­


nun kendi kökeniyle sözcük biriminin eke dönüşmesine değil, iki veya birkaç tek
sesli (“birleştirici” ünlüyü hesaba katmadan) ekin karmaşık bir bütün içerisindeki
sağlam kaynaşmasına borçlu olduğu tam bir esasla iddia edilebilir” (Kononov,
1971: 116).

Yukarıda sıralanan tüm yöntemler olgulara dayanan malzemeler üzerinde iyi


bir şekilde izlenerek görülmemiştir ve bu yöntemlerin tümünün gerçekten de kul­
lanıldığı güvenle söylenemez.
Bitişkenlik yönteminin önemi ve yaygınlığı kuşku doğurmamaktadır. Şöyle
ki bağımsız sözcük birimlerinin ilişkisinden (ad + ad, ad + fiil, fiil + fiil)40 bağım­
sız ve yardımcı kelime ilişkisine (ad + ad veya fiil kökenli edat, ad + yardımcı
fiil, fiil + yardımcı fiil) ve daha sonra da tamamen yardımcılaşmaya (bk. Arakin,
1959: 109-118) zamanla geçiş yoluyla söz dizimsel birleşmelerden dil bilgisel
şekillerin oluşumunun onlarca güvenilir örnekleri elimizde bulunmaktadır. Türk
dilleri için kural olmuş eklerin sırahlığı [sol tarafta kök, sağ tarafta ekler (kök­
lerden önce yerleşmiş eklerin olmaması ile)], dil bilgisel şekillerin söz dizimsel
birleşmelerden belirtilen tipte oluşumu ile açıklanabilir.
Bitişkenlik yöntemi, büyük bir ihtimalle tek olmamıştır. Uyum yönteminin,
bağımsız olarak veya bitişkenlik yöntemiyle birlikte faal olarak kullanımı tama­
men mümkündür. Dil bilgisel şekillerin oluşumu açısından Türk ve Hint-Avrupa
dillerini birbirinden ayıran yöntemler olarak bitişkenlik ve uyumu karşılaştırma,
şimdilik bir varsayım olarak kalmaktadır. Bunun kabul edilmesindeki veya temel­
siz oluşunun kanıtlanmasındaki asıl zorluk, uyumun Hint-Avrupa dillerinde bü­
kümün ortaya çıkmasında nasıl bir rol almasıyla ilgili açık bir görüşün bulunma-
masındadır. Sorun şu ki şekillerin bükümü andıran değişimi bitişkenlik yöntemi
çerçevelerinde de mümkündür. Onlar iki şekil bilgisel unsurun birbirine uygulan­
ması sonucu ortaya çıkar, krş.: AzT. yazaram ‘yazarım’ ve yazıram (<yazıyorum
~ yazıyoram < yaza yorurum) ‘yazıyorum TT. gidersin ve gidersen (<giderse-
sin); Hak. oynadıng ‘sen oynadın’ ve oynadar (< oynadıngar <oynadınğlar) ‘siz
oynadınız’.

Eklerin ve bükümlerin ilk başlarda parçalara ayrılmamış olan bir bütünden


kopması hakkında şimdilik sadece tahminler ve varsayımlar şeklinde bahsetmek
mümkündür.

Seslerin yer değişimi, şekil bilgisel karşılaştırmalar oluşumunun yeterince


gerçeğe yakın bir yöntemidir. Ünlülerin yer değişimiyle ilgili fikirler ne olursa ol­
sun, onun temelinde pozisyon olarak şartlı ses bilgisel sıralamanın yattığı olgusu
herkes tarafından kabul edilmektedir.

40 Bu durumda biz “fiil” kelimesini şartlı olarak kullanıyoruz; fiil şekilleri hareket adlarından
türemiştir.
178 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Türk dillerinde soru zamiri ile şahıs ve işaret zamirlerinin çekim şekillerinin
ünlüleri arasındaki fark, ünlülerin yer değişimine dayanarak açıklanıyor (bk. Ga-
bain, 1951: 585; Menges, 1968: 80, 120-121; Doerfer, 1976: 11; ünlülerin yer de­
ğişimine başka bir bağlamda W. Bang da değinmiştir; bk. Bang, 1916: 1250). krş.:
Tuv. kim, Hak. kem, Yak. kim ‘kim’; TT. ben, bana; Yak. bu ‘bu’manıaha ‘buna’,
manı ‘bunu’, mantan ‘bundan’. Belirtilen farkların nitelik ve ölçüleri, çekimin
zamire ait tipinin ayrılmasıyla belirtilmektedir.
Türk dillerinin gelişiminin erken aşamalarında ünlülerin yer değişiminin or­
taya çıkma olasılığını inkâr etmeden yine de şunu kabullenmemiz gerekmektedir:
Türk dillerinde ünlü yer değişiminin; işlevsel yük taşımayan, ses değişiminin (u/a,
e/i, e/â) ilk izleri ile nitelenen sadece en başlangıç basamağı görülebilirdi. Örnek
olarak şahıs zamirlerinin 1. ve 2. şahıs teklik ve çokluk hâllerinde e ve i ünlüleri­
nin değişimini alalım: ET. ben, sen, biz, siz (bk. Menges, 1966: 1). Onlar arasın­
daki fark, ünlü niteliği ile sınırlı değildir ve bunun dışında, belirtilen zamirlerde
kök unsurların be, bi, se, si; ek unsurların ise n ve z olması konusunda bir kesinlik
yoktur (krş.: Kotwicz, 1936: 33). Diğer bir örnek, teklik 1. ve 2. şahıs zamirlerinin
yalın hâl ve yaklaşma hâli şekillerinde e ve a değişimidir, krş.: ET. ben- bana,
sen- sanga; TT. ben-bana, sen-sana (ayrıntılı olarak bk. Şçerbak, 1977: 123). Bu
yer değişim, men ve sen zamirlerine kanı ~ gani edatının eklenmesine eşlik eden
ünlülerin gerileyici benzeşme sonucu ortaya çıkmıştır:/>ew +ğanı < banğanı <
bangaru <bangar <banga. krş.: Kar.-Balk. biigiin, Hak. pü/ı ‘bu gün’ (<pu kün).*'
Türkiye Türkçesi ağızlarında zamir gövdelerinin ünlüsü farklı bir yönü bulunan
benzeme etkisiyle beraber, değişmemiş bir şekilde korunabilir, krş.: banga, bâ,
beiîge, be, bene, biye, sanga, sâ, senge, se, sene, siye (bk. Aksoy, 1945: 137).
Ben ve sen zamirlerinde damak sırasından art damak sıraya (yumuşak telaffuzdan
daha sert telaffuza) geçişin sadece -e hâlinde gerçekleşmesi ve -e hâli belirtisinin
gövdede bulunan a ünlüsü değil, -a ekinin olması, bu olayın yerelliğini ve onun
zamir çekim örneğinin özgün ve özerk işaretlerinden biri olarak nitelendirmenin
doğru olmadığını açık bir şekilde göstermektedir.
L. Bazin’in ses taklidi kelimeler alanından aldığı olgular da (krş.: TT. pa­
rılda- ‘parlamak’, pırılda-'zayii parlama, ışık saçma’) (bk. Bazin, 1961: 14-15;
krş.: Sevortyan, 1955: 123; 1962, 433) ‘gerçek’ ünlü yer değişimine ait değildir.
Çünkü ünlü değişiminin birçok örneğini veren taklit kelimelerde şu veya bu tipte
ünlü kullanımının işlevi dil bilgisel değil, doğal betimleyicidir (“Naturlaut”). Şu
veya bu ünlünün seçilmesi, verilen ses renginin imgesinin özgünlüğüne bağlıdır.
Bu durum, M. Fazılov tarafından Tacikçe dil malzemesi üzerinde derinlemesine
ve kapsamlı olarak açıklığa kavuşturulmuştur. M. Fazılov, şöyle yazmıştır: “Ta-
cikçede bu kelimelerde ünlü sesler arasından a, ıı, i ünlüleri daha sık görülür. Bu
ünlüler birbirinden tonuna göre ayrılır: a- aşağı ton, ıı- orta ton, i- yukarı (yük­
sek) tondur; a ünlüsünün aşağı (düşük) tonu, tasvir olunan sürecin doluluğunun*

41 G. Doerfer banga, sanga tipli şekillerin ortaya çıkışını *ka ‘yakınlık’ bağımsız sözcüğünden
oluşmasına bağlamıştır; bk. Doerfer, 1977: 208-214.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 179

yüksek derecesini belirtir” (Fazılov, 1952: 13; ayrıca bk. Fazılov, 1958, 31-33;
Aşmarin, 1925: 144).
Ses uyumu paralelliklerinin kaynağı, sözcüklerin bir sıradan diğerine geçişi
sonucu ortaya çıkan ses varyantlılığıdır. Varyantların meydana çıkışı, her zaman
başlangıç tipin yok oluşuna götürmez. Varyantlar, paralel olarak kullanılabilir ve
sonuçta belirli anlam yükü kazanır, krş.: Tat. açı ‘acı’, âçl ‘ekşi’ (bk. Kiyekba-
yev, 1955: 145). Varyant şekilleri ile ifade olunan anlamların niteliği, ses uyumu
paralelliklerinin varlığının uzak geçmişte ünlü uyumunun “gövdelerin özgün ve
spesifik iç bükümü” olarak kullanımıyla bağlı olmadığının bir kanıtıdır. Bu, yani
varyant şekiller, başlangıç şekillerin sözcük anlamlarının nüanslarıdır (krş.:Se-
vortyan, 1955:123). Biz, Türk dillerinde herhangi bir dil bilgisel anlamın böyle
bir yöntemle düzenli ifadesinin bir tek örneğini bile bilmiyoruz.
A. N. Kononov’un verdiği yorumla42 “kaynaşma”ya gelince, onun gerçekten
de Türk dillerinde geniş bir yaygınlık kazandığını belirtmek gerekir. Hem kökeni­
ne göre farklı olan tek anlamlı hem de tamamen aynı olan şekil bilgisel göstergele­
rin birleşimi görülmektedir, krş.: Alt. kısçağaş (kıs-çak-aş) ‘kız ’ (kızcağaz); Başk.
(ağızlarda) altişardan (alti-şar-dan) ‘altişardan’ (bk. Maksutova, 1964: 17); Kar.
kızğınaçeh (kız-ğına-çeh) ‘kızcağaz’ (bk. Zajaczkowski, 1932: 25); Tat. (ağızlar­
da) birsisi (bır-sı-sı) ‘birisi’ (bk. Burganova, 1955: 40); Tuv. otarlar (o-lar-lar)
‘onlar’ (İshakov-Pal’mbah, 1961: 216), hölçiigeş (höl-çük-eş) ‘gölcük’; Özb. tây-
çalâk (tây-ça-lâk) ‘taycık’; Yak. hotuttar (hotun-hotut-tar) ‘kadınlar’ (hatunlar).
Fakat belirtilen izahı ile “kaynaşma”, diğer yöntemlerle kıyaslanamaz. Çünkü
birkaç ekin yeniden ayrışımı veya basitleşmesi ile bir tek ekte kaynaşması şekil
bilgisel göstergelerin oluşum yöntemine bağımlı olmadan gerçekleşir ve onların
oluşumu hakkında hiçbir bilgi içermez.
1.1. Yapılan özet, günümüzde Türkologların Türk dillerinde kelime yapım
ve çekim şekillerinin doğasına ilişkin temel iki bakış açısı, üzerinde durduklarını
göstermektedir. Birinci bakış açısı şekil bilgisel göstergelerin (eklerin), bağımsız
kelimelerden oluşum yönteminin tercih edilmesinden ibarettir. Tercih edilme­
si diyoruz, çünkü bu bakış açısı diğer yöntemlerin de sınırlı olarak kullanımına
imkân tanımaktadır. İkinci bakış açısının özü, Türk dillerinde eklerin büyük bir
çoğunluğunun sözcük birimlerinin değişimi yoluyla değil, birkaç “tek sesli” ekin
karmaşık bir bütün içerisinde kaynaşması sayesinde meydana gelmesi fikridir
(bk. Kononov 1971: 116). Bu bakış açısının olumsuz yanı, Türkçedeki eklerin
aslını bulmadaki daha ziyade başarısız deneyimlerin çokluğu zemininde inandı­
rıcı görünüyor. Olumlu yanının daha farklı bir hâli vardır. O açık değildir ve fii­
len bulunmamaktadır: “Tek sesli” eklerin nasıl ortaya çıktığı hakkında hiçbir şey
söylenmemiştir.

42 bk. age., 160; Geleneksel olarak ‘kaynaşma’olarak belirtilen durum, eklerin birleşmesindeki
“kaynaşma” tipine olduğu gibi, bitişkenliğe de karşı olarak görülür (bk. Reformatskiy,
1965: 70).
180 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Örneklere bakalım. Bitişkenlik yöntemi taraftarlarının bakış açısına göre, sı­


fatlarda belirtinin tam olmamasının göstergesi olan -rak ekinin (canlandıran söz­
cük anlamı “az daha”, “biraz”, “hemen-hemen” olan) arak ~ arak ~ arık sözcük
-edatı veya edatı ile karşılaştırılması temelsiz değildir (bk. İshakov-Pal’mbah,
1961:186). krş.: Alt. sarğarık, K. Kalp, sarirak, Tuv. sarig arak, Hak. sarığarah
‘sarımtırak’. Onlar Hakasçadaki yönelme hâli göstergesi olan -sâ(r) —zâ(r) ~
-sa(r) ~ -za(r) ekini sarı edatına götürüyorlar (<sarı ‘taraf’; krş.: Hak. (ağızlarda)
tigî sarinda ‘o tarafta’, sol sari ‘sol taraf’) (bk. Pataçakova, 1966: 153). Genel
Türkçede yaklaşma hâli göstergesi olan -ka ~ -ğa (<-kârı ~ -ğârı ~ -karı ~ -ğan
<kârı) eki de köken olarak edatlara atfedilmektedir, [‘tarafa, yöne’ <*kârı “uza­
tılmış el (kol)], krş.: ET. karı ‘bilekten omuza kadar olan kol’, MK, III, 223; Eski
Oğuzca kanı ‘el’ (kol) (bk. Ergin, 1963: 173); Özb. kari “uzunluk ölçüsü: 140-
145 cm.” Sıfatlarda belirtinin tam olmaması göstergeleri olan -sıman ~ -saman,
-sımak ~ -sumak ekleri de edat kökenli sayılmaktadır. (*sıman, *sımak ‘benzer’;
krş.: Başk. ağızlarda hünak, Kırg. sımak) (bk. Şçerbak, 1977: 117).
Belli bir ölçüde ikinci bakış açısını destekleyenler için ise -rak eki; iki (-ra
ve -k) küçültme göstergesinin (Kononov, 1971: 1 18)43, iki (-r ve -k) çokluğun
topluluk göstergesinin (bk. Gadjiyeva, Serebrennikov, 1974: 10), ya da genel Al-
taycada çokluk gösteresi olan -r ile Eski Türkçedeki belirtme hâli eki -ığ ile var­
sayımsal olarak bağlanan -k ekinin (bk. Psyançin, 1976: 18) birleşimidir. -sâ(r) ~
-zâ(r) ~ -sa(r) ~ -za(r) yönelme hâli eki de “belki” yönelme eki olan “-r’yi kendi
içine almış olan (bk. Serebrennikov, 1971: 277) birleşik bir ek olarak görülmek­
tedir. Yönelme hâli göstergesi olan -ka ~ -ğa eki, yön göstergesi olan yönelme eki
ile yönelme hâli göstergesi olan -k ekinin (age. 285) veya belirtme hâl göstergesi
olan -ığ ekinin (bk. Kiyekbayev, 1966: 177) birleşimi olarak açıklanmaktadır; -sı­
man, -sımak ekleri ise -sı benzetme eki ile iki küçültme ekinin birleştiği üç parça­
dan (-sı-ma-n, -sı -ma-k) oluşmuş şekilde ele alınmıştır (bk. Kononov, 1971:118;
1960: 152).

Böylelikle Türkçe eklerin doğasına olan iki bakış açısı arasındaki farklar ye­
terince açık ve berraktır. Birinci bakış açısına olan eleştirel ilişkinin hangi ölçüde
haklı çıkarıldığı ve ikinci bakış açısı yararına ileri sürülen delillerin ne derece
inandırıcı olduğunu tespit etmek için verilen örnekleri daha detaylı tetkik etmek
gerekmektedir.

1.2. -rak ekinin kökeni hakkındaki sorunun çözümü için (kökeniyle ilgili
bk. Eckmann, 1953: 51-52) bazı Türk dilerinde ünlü uyumuna tabi olmayan baş­
langıç ünlülü varyantların varlığı önemlidir, krş.: Alt. ağarık, Kırg. Ağırâk, Tat.
akrak, Özb. âkrâk, Uyg. akirak, Şor. ak arak ‘daha beyaz, beyazımsı’; Tuv. kök

43 “Birleşik” ekleri “basit” alanlara ayırma eğilimi W. Bang, onun öğrencileri ve


müdavimlerinden gelmektedir. W. Bang’ın kendisi -ka yönelme hâli ekini ve -lar çokluk
ekini birleşik saymıştır. K. Menges, D. Sinor ve N. Poppe -ka, -lar ve ayrılma hâli eki olan
-tan —dan eklerini birleşik ekler arasında saymışlardır (bk. Şçerbak, 1977: 37, 45, 83).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 181

arak ‘mavimsi’; Hak. kîçig arah ‘küçücük’ (“azacık”); Şor. nıöngüs arak ‘daha
kötü, kötüce’ (bk. Şçerbak, 1977: 114). -rak —arak ekinin çok yönlülüğü de
dikkat çekicidir. Bu ek; sıfatlara, adlara, bar ve yok sözcüklerine, sıfat-fıillere,
zarf-fıillere, hatta çekim şekillerine de eklenebilir, ör.: Tat. sulğarak ‘az sola’;
TT. durarak', Özb. bârrâk ‘yine de var’, kâçibrâk ‘kaçarak’ (bk. Gulyamov, 1959:
50, 54), bilağânrâk ‘daha çok bilen’; Çuv. vârmanarah ‘daha ileri (daha uzakta
olan) ormana’ (bk. Andreyev, 1957: 98). Bütün bunlar ve bunların dışında -rak ~
-arak... ekinin anlamı, onu onarılan*<7ra(c ‘azıcık, biraz, hemen hemen’ edatına
götürmeye dayalı etimolojinin gerçeğe yakın olduğuna inandırıyor, krş.: Tuv. hü-
lümzürey arak ‘hafifçe gülümseyerek’(bk. İshakov-Pal’mbah, 1961: 186). -rak ~
-arak... ekinin A. N. Kononov tarafından önerilen etimolojik açıklamasına geçer­
ken, sıfatlarda belirtinin tam olmaması şekillerinde eşanlamlı eklerin birleşiminin
yaygın bir olay olduğunu belirtelim, krş.: ET. aksırak, Özb. (ağızlarda) akçilrak
(bk. Cumanazarov, 1961: 13), Uyg. akuçirak ‘beyazımsı’; Hak. haramdıh arah
‘siyahımsı’ (bk. Babuşkin, 1953: 21). Fakat iki küçültme eki olan -ra ve -k ek­
lerinden -rak ~ arak... ekinin meydana gelişinin kanıtları bununla biter. Ünlü ile
başlayan varyantlar açıklanmamıştır. Onların ünlü uyumuna tabi olmayışı ve Türk
dillerinde -ra küçültme ekinin bulunmayışı üzerinden sükutla geçilir.
1.3. -rak ~ -arak ekinin kökeni hâlâ kanıtların yetersizliğinden dolayı kesin
olarak tespit edilmediği hâlde belirti eksikliğinin (alametin tam olmamasının) di­
ğer şeklinin göstergeleri olan -sıman ~ - sumân, - sımak ~ -sumak (ayrıca krş.:
-şimal ~ -sumal, -şımar ~ -sumâr, -sı ~ -su) eklerinin doğası hakkında belirgin bir
şekilde bahsetmek mümkündür. Herkesçe bilinen olgularla tanışıklık, Eski Türk­
çede sı- fiilinin varlığı ile ilgili sonucu kaçınılmaz yapar (*sı- ‘benzemek’, kime
veya neye benzer olmak’, ... diye kendini tanıtmak’). Benzetme anlamını veya
ona yakın anlamları ifade eden fiillere rastlamak mümkündür. Bu fiiller, adlardan
-sı ekinin yardımıyla meydana gelmiştir, ör: ET. yağsı- ‘yağ tadında olmak’,yağa
(yağ tadına) benzemek, yağa benzer olmak’ (MK, III, 306); Kırg. alğansı- ‘almış
gibi yapmak’; Nog. avansı- ‘saf gibi davranmak’ (kendini yalandan saf olarak
göstermek) Fiilden türemiş ad şekli olan -sığ ~ -suğ benzetme eki de bilinmek­
tedir. [*sz- ‘benzemek, benzer olmak’ + -ğ, *sığ “benzeyen, benzeri (gibi)”]: ET.
kulsığ ‘kula benzer’, oğlansığ ‘çocuğa benzer’ (MK, III, 128), begsig ‘bey gibi’
(KBN 68 8); Tuv. demirzig ‘demir gibi’; TT. maymunsu ; Kaz., K. Kalp, siyak,
Kırg. siyak ‘dış görünüş’, Kaz. siyaktı, Kırg. sıyaktü, K. Kalp, siyakli ‘benzeri
(gibi)’ (bk. Kudaybergenov, 1970: 164) türünden olan kelimeler de dikkat çekici­
dir. Bu kelimelerde sı- fiil temelini ayırmak zor değildir. Son olarak, en ikna edici
kanıt, aranan fiilin Selçuklu Dönemi şiirlerinde nadir kullanım durumudur: görklü
yüzi kimsâyâ heç bengzimaz / Tdngri katında bengi birci sımaz “onun güzel yüzü
hiç kimseninkine benzemez / Tanrının huzurunda ebediyen bulunanlardan birine
bile benzemez.” (bk. Radloff, 1890: 23; ayrıca bk. Sevortyan, 1962: 298).

Geriye sı- fiiliyle -sıman —surnan, -şimal —sumal, -sımak —sumak vb.
eklerin nasıl ilişkilendiğini açıklamak kalıyor, krş.: Alt. kızılzımak, Kar.-Balk. kı-
182 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

zılsıman, Tuv. kızılzımâr, Şor. kızılzıban “kızılımsı, kırmızımsı”; Kaz. kölsımak


‘göle benzer, göl gibi’; K. Kalp, tolkinsimak, Tat. dulkinsiman, Özb. tülkinsimân
‘dalgalı, dalga şeklinde’; Tat. yilansîman ‘yılana benzer, yılan gibi’; körisiman
‘kuru gibi’; Özb. tuhumsimân ‘yumurta biçiminde, yumurta gibi’; Uyg. börisimal
‘kurda benzeyen, kurda benzer’. Bu yönde önemli bir adım, Kırgızca ve Karakal-
pakçadaki sımak edatının ikinci parçasını hareket adı eki olan -mak eki ile özdeş
olarak gören N. A. Baskakov tarafından gerçekleştirilmiştir (bk. Baskakov, 1960:
33; krş.: Atalay, 1946: 1-3). Sıman, sımak, şimal edatları, bağımsız kelimelerden
eklere geçişte arada bulunan bir basamaktır.44 krş.: Kırg. Kişi sımağı cok ‘insa­
na benzer yok, o insana benzemiyor’, bar şimal ‘sanki var gibi’, ‘varmış gibi
görünüyor’; K. Kalp, gümıs sımak ‘gümüş gibi’. Kendisine çeşitli ekler eklenen
sı- ortak kök eki onları birleştirir: sı-man (<sıban) , sı-mak, sı-mal. -sı ~ - su eki,
sondaki ğ sesinin düşüşü sonucu (Oğuz dilleriyle krş.) veya sıman, sımak (krş.:
Tat. zâiîğgârsu ‘mavimsi’, küksıı ‘laciverdimsi’, karasu ‘siyahımsı’) edatlarının
basitleşmesinin neticesi olarak ortaya çıkabilmiştir. Benzetme edatlarıyla adların
birleşmesinden ‘bir belirtinin tam olmaması’ şekillerinin oluşumu, sıra dışı bir şey
değildir, krş.: Kar.-Balk. kök kibik ‘lacivert gibi’, ak kibik ‘beyazımsı’, kızıl kibik
‘kızılımsı’ (bk. Hacilayev, 1962: 73).
1.4. Hakasçadaki yönelme hâli ekinin, -r “yönelme ekini” kendi içine almış
olan, birleşik bir ek olmadığını ispat etmeye gerek yoktur. Hakasçanın ağızlarına
onun tüm değişim safhaları yansımıştır, krş.: Hak. (Kızıl) hapsa ‘çuvala’; Hak.
(Kaç.) turazâ(r) eve doğru’ (Domojakov, 1949: 9; Pataçakova, 1966: 157, 163);
Hak. (Sag.) minzeri ‘bana doğru’ (Borgoyakov, 1973: 94-95); Şor. taiîgzarı ‘şafa­
ğa doğru, şafağa karşı’, anıngzan ‘ona doğru’ (bk. Mejekova, 1973: 58-59). Kaç
ağzında ve akraba dillerde sarı ‘taraf, yan’ kelimesi ve sarı ~ sara ‘bir tarafa, bir
yöne, bir istikamete’ edatı da varlığını korumuştur: EÖzb. Kabil sarı ‘Kabil ta­
rafına (yönüne)’; AzT. eyvanlara sarı ‘balkonlara doğru’; Şor. tayğâ sara ‘tayga
ormanına doğru, tayga ormanı yönünde’.
1.5. Yaklaşma hâli göstergesi olan -ka ~ -ğa ekinin -e hâli; yön, yönelme hâli
göstergesi olan -karı ~ -ğan ~ -kanı ~ -ğaru ekiyle bağlantısını gösteren olguların
azami olarak tam kaydı sorununu kolaylaştırmak için Eski Türkçe metinlerde -karı
~ -ğan ~ -kanı ~ -ğaru, -kar ~ -ğar, -ka ~ -ğa ve -a eklerinin herhangi bir anlam
farkı olmadan paralel bir şekilde kullanılmasının tespit edilişinden başlayalım:
krş.: banga (ben -ğa, Ton.ıı), bangaru (ben-ğaru, Ton.34) ‘bana’; angaru (an-ğaru,
Ton.20), angar (an-ğar, KT k.n), anğa (an-ğa, XX G20) ‘ona’; birgarü (KP 8O2)
ve birga (MK, I, 187) ‘birine doğru; birlikte’; ebimarü (ebim-arü <ebim-garü,
MÇ28), ebima (ebim-â, MÇ43) ‘benim evime’, evga (ev-gâ, MK, II, 156) ‘eve’,
ebingarü (ebin-garü, ThS Us), evinga (evin-gci KP 67ö) ‘kendi evine’. Aynı ekler
çağdaş dillerde de bulunur. Fakat onlardaki -karı-ğan eki sadece zarflarda çıkar

44 N. A. Baskakov, adı geçen edatları Türk dillerinde eklerin sözüm ona bağımsız sözcüklere
geçişiyle ilgili sonuca örnek malzeme olarak alır (bk. Baskakov, 1960: 29-34; 1979: 63).
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 183

karşımıza, -kar ~ ğar eki ise ağırlıklı olarak zamirlerdedir, ör.: Gag. ileri ‘ileri,
ileriye’; Kum. bıığar ‘buna’, şuğar ‘şuna’; Nog. (Karanog) mağar ‘bana’; Tof.
ongğarı ‘sağa’; Tuv. soiîgğar ‘geri, geriye’; Hak. (Kaç.) çashar ‘ilkbahara doğru’,
çayğar ‘yaza doğru’ (bk. Pataçakova, 1966: 156). Yakutçada -ğo/'Tı şekil, adların
iyelik çekim alanına girer: ağabıtığar ‘bizim babamıza’, ağağıtığar' (sizin) ba­
banıza’.

Böylece, -ka ~ -ğa ve -karı ~ -ğan ~ -kara ~ -ğanı eklerinin anlam yakınlığı,
onların ara -kar —ğar şeklinin varlığıyla sağlamlaşmış olan dış benzerliği ve
bunların birinden diğerine geçişi gayet açık bir şekilde görülür. Yazılı eserlerin
ve çağdaş Türk dillerinin malzemelerine dayanarak; -karı ~ - ğan ekinin zaman­
la -ka ~ -ğa ekiyle ‘yer değişimi’ hakkında çekinmeden bahsetmek mümkündür.
Ve elbette, ‘bana’ anlamına gelen ET. bangaru, banga, Kırım Tat. manga, Nog.
(Karanog.) mağar, TT. bana kelimelerinin mukayesesinden; evrimin bana’dan
banğaru'ya doğru, bir hâl ekinin diğerine eklenmesi (-k +-a +-ru) şeklinde de­
ğil, tam tersine, banğaru' âan bana'ya doğru basitleşme yoluyla (-karu> -kar>-
ka>-a) , yani Hakasçadaki yönelme hâlinin geliştiği şekilde olduğu sonucu ortaya
çıkar. Bir heceye veya bir sese kadar kısalma, eklerin gelişiminin temel çizgisidir
ve varyantlılığın sebebi de asıl bundadır, krş.: Kum. atımğa ~ atıma “ (benim) atı­
ma”; Tuv. burunğâr (ağızlarda burunğârı) ‘ileri, ileriye’, ‘güneye’, sonğâr (ağız­
larda songğârı) ‘geri, geriye’, ‘kuzeye’, çaskâr (ağızlarda çaskârı ) ‘ilkbahara
doğru’, ejimge (ağızlarda ejime) ‘arkadaşıma’ (bk. Çadamba, 1974: 98, 100) Şor.
koyınığa ~ koyıma ‘koyunuma’.
1.6. -lar çokluk ekinin aslının bulunmasında (etimolojisinde) bu ek için ana
tip görevini yapmış olan bağımsız kelime arayışlarından oluşan ilk denemeler
başarılı olamamıştı. Bu da P. Aalto’yu -lar ekinin Çinceden geldiği konusunda
tahminde bulunmaya teşvik etmişti (bk. Aalto, 1952: 15-16). W. Bang, N. Poppe,
K. H. Menges ve D. Sinor başka bir yönteme göre hareket etmişlerdir. Onlar, -lar
ekinin iki adet çokluk veya topluluk göstergesinden -/ ve -r oluştuğu yolunda
kesin bir kanaat belirtmişlerdir (bk. Şçerbak, 1977: 83). Fakat bu yol da ümit
verici sonuçlara götürememiştir. Şöyle ki Türk dillerinde ne -/ eki, ne de -r eki
ayrı olarak bilinmemektedir. D. Sinor’un -/ ve -r eklerinin kaynaşmasının Türk te­
melinden gelmediğini düşünmesi bir tesadüf değildir (bk. Sinor, 1952: 226-228).
Biz, çözümleme için hâl eklerini, sıfatlarda belirti yetersizliği şekillerinin
eklerini ve çokluk ekini bilerek seçtik. Çünkü dil bilgisel şekil oluşumunun “kay­
naşma” yöntemini açıklayan örnekler niteliğinde, onlara diğerlerinden daha çok
başvurulur. Diğer ekler, özellikle yüklemlik göstergeleri, bazı zaman ve dolaylı
kip şekillerinin ekleri, ara aşamaların varlığı sayesinde etimolojik olarak daha ko­
lay çözülür ve çoğu Türkolog onları ekleme yönteminin kullanılması çerçevele­
rinde oluşmuş ekler olarak niteler. Örnek olarak, birkaç Türk dili ve ağızlarından
alınmış 1. ve 2. şahıs bildirme ekinin kıyaslanması, onları hiç tereddüt etmeden
şahıs zamirlerine götürmek için yeterlidir. krş.: Tat. baranı, Kar.-Balk. barama,
184 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

Özb. bâraman ‘gidiyorum’; Kar. baras, Kar.-Balk. barasa, Tat. barasîng ‘gidi­
yorsun’. Bazen bunun mümkün olmamasının asıl sebebi ise fiil şahıs şekilleri
gelişiminin ‘normal’ seyrinin benzeri değişikliklerle bozulmasıdır. ‘Gidiyorum’
anlamına gelen Şorcadaki parçam, Hakasçadaki parıpçam ve Altaycadaki barıp
d’adım kelimelerinin mukayesesi, parçam şekli için parıp çata man birleşimi­
nin çıkış oluşturduğu sonucuna götürür, krş.: Kırg. bara catam, Nog. bara catîr-
man ‘gidiyorum’, Özb. kelayapman (<kela yatip man) ‘geleceğim’ (geliyorum).
Türkiye Türkçesindeki geliyorum kelimesinin Şorcadaki kele çörüm kelimesiyle
karşılaştırılması, bu şeklin gele yorum (<gele yorur man) birleşiminden geliştiği
sonucunu kendiliğinden ortaya çıkarıyor. Fiilin -ır ~ -ur, -al, -at ~ -ıt ekli addan
türeyen yapım şekillerinin ur-, bol- ~ ol-, et- yardımcı fıilli dolaylı oluşumlarla
paralel kullanımı, fiilin birçok türemiş şeklinin fıil-isim birleşimi kökenine da­
yanması olasılığını doğrulayan bir olgudur.

1.7. Kelime biçimini oluşturan eklerin gelişimi özerk süreçlerle sınırlı de­
ğildir. Ekler, kökle ve kendi aralarında birbirleriyle sıkı bir etkileşim içindedir.
Eklerin ya da ekle kökün birbirini etkilemesi ve neticede ulaşılan kaynaşma dere­
cesi farklı olur. En genel batlarıyla bu etkileşim ve kaynaşma derecesi O. Böhtlin­
gk tarafından Hint-Avrupa dillerine göre sıklığı daha az olarak belirlenmiştir. O.
Böhtlingk, şöyle yazmıştır: “Bütün bu olaylardan toplu olarak anlam çıkarırken
Hint-Germen dillerinde malzeme ve biçimin kendi aralarında Ural-Altay dillerine
göre daha sıkı birleştiklerini kabul etmek gerekir.” (Böhtlingk, 1853: 409). W.
Radloff da böyle bir sonuca varmış, bununla birlikte Türk dillerinde aşırı bitiş­
kenliğin, yani bazı eklerin ölmesinden dolayı onların gövde ile kaynaşmasıyla
sonuçlanması ve bunun bitişime eşlik etmesi olayının aynı zamanda gövde ile
eklerin birleşme noktasında gerçekleşen ve onlar arasındaki sınırları örten farklı
çeşitte değişimlerin bulunduğunu da belirtmiştir (bk. Radloff, 1906: 20). Eğer
kelime biçiminin yapı unsurlarının karşılıklı geçişinin M. Mollova’nın makale­
sinde betimlemiş olduğu (bk. Mollova, 1970: 73-78) türden aşırı durumları bir
tarafa bırakılırsa o zaman ayrı ayrı ekler veya ekle kök arasındaki sınırların yok
oluşunun kısmen az sayıda örneği tespit edilebilir. Onların hemen hemen hepsi,
kendilerinin ortaya çıkmalarını belirli koşulların varlığına borçludur.
Eklerin kökte “kök salıp yerleşmesi” (yani kökün içine alınması), genel ola­
rak ünlülerin sıkışarak kaynaşmasına ve hecelerin düşüşüne elverişli olan durum­
larda gerçekleşir (age. 60-73) (yaklaşma hâlinde, ünlü ile biten adların 3. şahsa
ait iyelik şeklinde, şahıs zamirlerinin ilgi hâli şeklinde ve diğer birçok şekilde),
krş.: Kar. mâ ‘bana’ (<mağa <menğa, men ‘ben’); Tuv. çazâ ‘bozkıra’ (<çazığa,
çazı ‘bozkır’), meng ‘benim’ (<meniiîg, men ‘ben’), seiîg ‘senin’ (<sening, sen
‘sen’); Trm.y’â/’/nâ ‘yarmaya’ (<yârmağa, yarma ‘yarma’); Çuv. kinimi ‘onun ka­
yığı’ (kime ‘kayık’); Şor. tere ‘deriye’ (<terege, tere ‘deri’). Kaynaşma değişimi
örnekleri sırasında adı geçen tahmini gelecek zamanın daralmış şeklinde [krş.:
Kar. (Kırım ağzı) alîm (<alırım) ‘alırım’ (bk. Prik, 1976: 46), Kar.-Balk. barıma
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 185

(<barırma) ‘giderim, gidiyorum’ (bk. Urusbiyev, 1963: 187)] ek ve kök arasında­


ki sınır değişmeden ekin basitleşmesi gerçekleşmiştir.

Eklerin kaynaşmasını sağlayan temel şartlardan bir tanesi, onların ulam an­
lamlarının bağdaşmış olmasıdır. Örnek olarak; şahıs, teklik-çokluk ile sıkı sıkıya
bağlıdır: 1. ve 2. şahıs zamirleri kendiliğinden teklik-çokluk farkını ifade ederler.
Şahıs ve teklik-çokluğun ayrı ayrı ifade edildiği şekillerde şahıs göstergelerinin
-lar çokluk ekiyle şahıs ve teklik-çokluğun tek emaresinde tamamen kaynaşma­
sı da mümkündür, krş.: Alt. ular (<oğulığar <oğulınglar) ‘sizin oğlunuz’; Alt.
(ağızlarda) alarzâr (<alarzığar <alarzınglar) ‘alırsınız’ (bk. Dırenkova, 1940:
178); Alt. aldığar, Tuv. aldıngâr, Hak., Şor. aldâr (<aldınglar) ‘aldınız’. A. K.
Borovkov‘un belirttiği gibi: “Bu olgular, eskiden beri bilinmektedir. Onlar Türk
dillerinin dil bilgisel yapısını, hiç de yeni bir aşamaya “geçişten” bahsedecek de­
recede değiştirmiyorlar” (Borovkov, 1951: 124).

2. Türk dillerindeki şekil bilgisel unsurların oluşumunun tarihî derinliği ile


ilgili soru birkaç açıya sahiptir. Bir taraftan bitişkenlik sürecinin nasıl -yalınlayan
bir durumdan mı, yoksa şekillerin daha önceden görev yapmış “bitişkenlik önce­
si” sisteminin dağılmasından sonra mı- geliştiği ilgi uyandırıyor; bir taraftan da
dikkat merkezinde sürecin zaman uzunluğu olabilir. Bu sorunun daha genel ola­
rak ileri sürülmesi ise dil bilgisel sistemin bir bütün olarak yaşının ya da şekillerin
orantılı kronolojisinin araştırılmasını gerektiriyor.
Türk dillerinde bitişkenliğin ikincil olduğunu doğrudan veya dolaylı olarak
gösteren olgular elimizde bulunmamaktadır.
Dil bilgisel sistemin bir bütün olarak yaşı, Türk dillerinin diğer dillerle mu­
kayesesinde belirlenir. O. Böhtlingk’in detaylı karşılaştırmalı değerlendirmesi
buna örnek olarak gösterilebilir. Bu değerlendirmeye göre Ural-Altay dillerinde
dil bilgisel şekillerin oluşumu, Hint-Avrupa dillerinden daha sonra başlamıştır. O.
Böhtlingk, Ural-Altay dilerinden Finceyi, şekillerin oluşumuna Türk dillerinden
önce başlayan bir dil olarak görür. Onun düşüncesine göre, Moğolcada bu süreç
Türk dillerindekinden daha geç başlamıştır. O. Böhtlingk şöyle yazar: “Moğol
ve Kalmıkların halk dillerinin onların yazı dilleriyle karşılaştırılması, dil bilgisel
şekillerin yakın bir geçmişte oluştuğunu gayet açık bir şekilde göstermektedir.”
(Böhtlingk, 1853: 410).
Türk dilerinde eklerin bir kısmının bağımsız kelimelere olan dış benzerliği
ve hatta onlarla örtüşmesi her zaman için bu eklerin geç oluşumuna delil teşkil
etmez. Bağımsız kelimelerin yardımcı kelimelere ve daha sonra da eklere dönüş­
mesi, çoğu zaman onların gelişmesinde ikinci, yan bir çizgi olur. Yani sözcük
ana tiplerinin tam korunması ile gerçekleşir, ör.: Kesin şimdiki zaman Türkiye
Türkçesinde yazıyor (şu anda), yaza yorur ya da yaza yörür birleşiminden mey­
dana gelmiştir, -yor ekinin temelinde yatan yürü- fiili, çağdaş Türkiye Türkçe­
sinde “hareket etmek, yürümek” anlamında kullanılmaktadır. Kırgızcadaki kelet
186 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

‘geliyor’ fiili üç parçadan oluşuyor: kel-, -e ve -t. Bunlardan sonuncusu, -t eki,


şimdiki zaman 3. teklik şahıs göstergesidir. Kırgızcada -t ekine paralel olarak bu
ekin sözcük ana tipi olan tur- ‘durmak’ fiili ve -t ekinin gelişiminde başlangıç ba­
samağı, şimdiki-gelecek zaman sıfat-fiili olan turur şekli normal bir biçimde kul­
lanılmaktadır. krş.: ET. keld turur, EÖzb. keladur, Kırg. kelet, Çuv. kilet. İsim ve
fiil kökenli edatlar bağımsız kelimelerle ana tiplerle bir arada var olmanın dikkate
değer örneklerini vermektedir. Bu edatlardan, soyut ilişkiler ifade eden ve sıkça
eklerin tamamlanmasında dolaysız kaynak oluşturanlar özellikle ayrılır.
Belli ki Türk dillerinde dil bilgisel şekillerin yaşı ile ilgili soruya şöyle ce­
vap vermek gerekir: Türk dillerindeki şekil bilgisel göstergelerin yoğun oluşumu,
farklı zamanlarda -çok eskilerde ve kısmen yakın geçmişte- gerçekleşmiştir. Yar­
dımcı kelime olarak kullanılan ayrı ayrı bağımsız kelimelerin ve yardımcı keli­
melerin sözcüksel anlamlarını kaybederek yardımcı işlevine geçme süreci günü­
müzde de devam etmektedir.
Şekillerin oluşumunun orantılı kronolojisi ile ilgili düşünceler daha belir­
gin olabilir. Türk dillerinin dil bilgisel sisteminin araştırılması sonuçları, hareket
adlarının bu sistemin en eski katmanını oluşturduğunu gösteriyor. Hareket adla­
rından fiillerin şahıslara göre değişim şekilleri ve tam olmayan fiillik şekilleri,
zarf-fıiller gelişmiştir. Hareket adlarının çok eski olduğunun belirtileri, onların
biçim bilgisinde aldıkları yer, yaygınlıklarının derecesi ve şekil bilgisel göster­
gelerin basitleşmesinin silikliği, sınırda oluşudur. Hareket adlarının etimolojisini
yapmanın diğer şekillerden daha zor olması bir tesadüf değildir ve günümüze
kadar Türkologların elinde bu şekilleri (yani hareket adları) oluşturan eklerin bir
tek bile ikna edici etimolojisi bulunmamaktadır. Bir sonraki katman, dil bilgisel
hâller diye adlandırılan şekiller ve çokluk şeklidir. Biçim bilgisinin nispeten yeni
kısmı; yaklaşma hâli, bulunma hâli ve ayrılma hâli şekilleri, sıfatlarda belirtinin
tam olmaması (yetersizliği) şekilleri, çatı şekilleri ve diğerleridir. Biçim bilgisinin
en yeni kısmı; bölgesel hâl şekilleri, kesin şimdiki zaman, belirli ve belirsiz “im-
perfektler” devam eden, gözle görülmeyen anlatımlı geçmiş zaman şekilleri, fiilin
addan türemiş yapım şekillerinin çoğunluğu ve diğerleridir.

Dil bilgisel şekillerin gelişimi, sadece söz dizimsel birleşimlerin ayrılması ve


yardımcı parçaların daha sonra sözcüksel anlamlarını kaybederek birleşik şeklin
içinde yer alması ile bu birleşimlerin dolaylı şekillere dönüşmesi çizgisinde ol­
mamıştır. Yeni şekiller, daha önceden var olan şekillerin çeşitli anlam değişimleri
sonucu olarak da ortaya çıkmıştır. Örnek olarak; hareket adlarının çeşitli tipleri
sayı gruplarının bir çoğunun -sıra sayılarının, topluluk, ayırma, yaklaşıklık bildi­
ren sayıların- temelini oluşturmuş [krş.: ET. üçünç (üç-ü-nç) ‘üçüncü’, üçâgü (üç-
a-gü) ‘üçü’, uçar (üç-â-r) ‘üçer’] ve asıl fiil şekillerinin- bildirme kipinin zaman
şekillerinin, dolaylı kip şekillerinin- oluşum kaynağı olmuştur.
Yakup KARASOY - Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 187

Dil bilgisel sınıfların içindeki pek çok şekil, yeni ve eski katmanların şe­
kil bilgisel göstergelerinin birleşimi sonucu ortaya çıkmıştır. Bu şekillerin hepsi,
farklı Türk dillerindeki bu tür birleşimlerin şekil bilgisel içerik uyumsuzluğunun
(birbirini tutmamasının) da kanıtladığı gibi, kısmen daha sonralara aittir. Biz bu­
rada yaklaşıklık ve ayırma bildiren sayıların bazı şekillerini, sıfatlarda belirtinin
tam olmaması, ikincil sıfat-fıil ve zarf-fıil şekillerini kastediyoruz, ör.: Kaz. ekev-
den ‘ikişerden’; Kırım Tat. binglerce ‘binlerce’, ‘biner olarak’; Nog. altavlağan
‘tahminen altı’; Özb. yâzayâtkan ‘yazan’,yazadiğan ‘yazması gereken’; Hak. oy-
napçathan ‘oynayan’.
YAZAR DİZİNİ

A A. Ludwig 176
A. A. Holodoviç 115,116,171,172 A. Meillet 21,26, 174
A. A. Koklyanova 78 A. M. Hosrovi 140, 143
A. A. Pal’mbah 38, 65, 78, 85, 87, 93, A. M. Peşkovskiy 53
104, 117, 119, 123, 124, 133, 145,
A. M. Şçerbak 7, 9, 11, 42, 48, 60, 61, 63,
150, 169, 179, 180, 181
65, 66, 72, 96, 104, 114, 117, 119,
A. A. Potebnya 21, 23, 26 121, 160, 171, 174, 178, 180, 181,
A. A. Yuldaşev 36, 83, 86, 127, 133, 139, 183
145, 147, 148, 149 A. N. Kononov 11, 58, 62, 64, 73, 74, 78,
A. Bombaci 101 86, 89, 90, 94, 101, 105, 115, 124,
A. Borcakov 67, 96 138, 139, 141, 143, 145, 159, 160,
169, 172, 176, 179, 180, 181
A. Boribayev 36
A. N. Nurmahanova 56
A. Caferoğlu 58, 59, 99, 141, 142, 145,
166 A. N. Savçenko 26
A. D. Daniyarov 43 A. Nurmagambetov 36,68, 107
A. Dilaçar 172 A. P. Dul’zon 44, 47
A. Drexel 175 A. Pott 172
A. Erhart 54 A. P. Potseluyevskiy 89, 90, 100
A. Gabain 20, 28, 63, 64, 77, 139, 141, A. Şermatov 29, 40, 43
178 A. T. Kaydarov 120
A. G. Biişeev 90 A. V. Popov 121
A. G. Gulyamov 57,96, 118, 119, 122, A. Y. Aliyev 34, 43
156, 157, 158, 166, 181
A. Zajaczkowski 157, 160, 179
A. G. Veliyev 56
A. Annanurov 45
A. G. Azizova 73
A. Hasenova 124, 127, 132, 133, 147, 156
B
A. H. Fatıhov 113, 115
B. A. Serebrennikov 13, 21, 29, 47, 84,
A. Hociyev 79, 86, 87, 95, 109, 151
88, 89, 90, 92,93, 101, 102, 105,
A. İ. Harisov 84 106, 107, 108, 110, 113, 115, 119,
A. İ. İskakov 159 123, 126, 141, 149, 156, 180
A. İ. İvanov 88, 105 B. Bayramdurdıyev 43, 57, 59
A. K. Aliyev 122 B. B. KuPmagambetova 156
A. K. Borovkov 71, 73, 171, 174, 185 B. Curayev 43
A. K. Kahbayeva 115, 127, 128 B. Çarıyarov 38, 87, 115, 124, 127, 133
A. K. Alekperov 170 B. Hocayev 51,57,73
A. Le Coq 91 B. M. Yunusaliyev 19,20,23,43,59,
144, 149
190 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

B. P. Tukan 99 E. N. Nacip 145,162


B. Ş. Katembayeva 160 E. N. Setâlâ 23, 28
B. Y. Vladimirtsov 176 E. R. Tenişev 60, 69, 71, 135, 137, 140,
144, 145
C E. V. Sevortyan 11, 19, 23, 27, 29, 34, 38,
67, 70, 115, 119, 120, 121, 123, 125,
C. Brockelmann 20, 28, 48, 58, 61, 63,
126, 130, 131, 134, 149, 153, 156,
64, 67, 69, 70, 80, 89, 99, 105, 110,
157, 158, 159, 160, 162, 163, 164,
120, 121, 126, 132, 136, 139, 142,
166, 168, 169, 175, 178, 179, 181
143, 144, 167, 169, 175
C. G. Kiyekbayev 48, 179, 180
F
C. Salemann 120
F. A. Ganiyev 84, 149
F. Abdullayev 43
D
F. Abdurahmanov 43, 67
D. A. Abdullacanova 93
F. G. İshakov 179
D. A. Monguş 87, 104, 108
F. G. İshakov 38, 65, 78, 85, 87, 93, 99,
D. B. Ramazanova 31
104, 117, 119, 123, 124, 133, 145,
D. Berdiyev 84 150, 169, 180, 181
D. Dilçin 36 F. Korş 99, 100
D. F. Pataçakova 43, 52, 61, 62, 109, 144, F. R. Bayramov 160
145, 180, 182, 183
F. Rundgren 82
D. G. Tumaşeva 37, 43, 57, 58, 63, 77,
F. S. Bayazitova 58
96, 119, 147, 148
F. Y. Yusupov 145
D. M. Nasilov 107, 117, 123, 145, 148
Fr. Schlegel 171,172
D. M. Sarmanayeva 43
D. N. Kudryavskiy 173
G
D. Sinor 180, 183
G. A. Klimov 29
G. Doerfer 12, 49, 50, 56, 57, 59, 60, 98,
E
99, 100, 101, 105, 178
E. A. Grunina 25, 63, 66, 83, 95, 96, 99,
G. D. Sanjeyev 176
100, 101, 105
G. E. Kornilov 122
E. Benveniste 21, 26
G. F. Babuşkin 36, 137, 150, 181
E. F. Çispiyakov 135
G. F. Blagova 48, 50, 96
E. İ. Fazılov 120, 125, 127, 130, 131,
133,178 G. G. Fisakova 56, 75, 86

E. İ. Korkina 25, 55, 67, 73, 78, 93, 105 G. G. Sil’nitskiy 116
E. İ. Uşakov 32 G. Hazai 37,40,43,44, 107
E. Kacarova 104, 151 G. H. Ahatov 43
E. Karahka 49 G. J. Ramstedt 45, 48, 53, 69, 111, 112,
138, 141, 144, 155, 160, 169
E. Koşmider 82
G. K. Yakupova 37
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE ■ Mevlüt GÜLMEZ 191

G. R. Rachmatullin 139, 147 90, 91, 101, 120, 138, 141, 143, 158,
G. Sadvakasov 43, 88, 113, 127, 140 159, 160, 169, 175
G. Saparova 43 J. Eckmann 48, 61,99, 180
J. K. Allamuratov 87
H J. Lapasov 42
H. A. Maşakov 96, 144 J. Amansarıyev 45, 66
H. Babaniyazov 64, 75
H. Bayliyev 170 K
H. Curayev 43 K. A. Hacilova 141
H. G. Yusupov 52, 59, 74 K. A. Tursunkulova 148,151
H. Hacilayev 182 K. Foy 99
H. Hirt 21,22,23,26, 175 K. Grönbech 19,28
H. Kfizkova 93 K. İşçanov 64
H. Steinthal 171, 172 K. K. Canbidayeva 34
H. Winkler 28 K. M. Lyubimov 105
H. Mirzazade 38 K. O. Bakeyev 36
H. Muhiyev 137 K. Schmidt 174, 176
K. Sulaymanov 145, 148, 151
I K. Ubaydullayev 105, 127
I. A. Baudouin de- Courtenay 171, 172
L
İ L. A. Pokrovskaya 26, 54, 56, 66, 68, 99,
115, 118, 124, 137, 145, 170
İ. A. Batmanov 19, 62, 107, 108
L. Bazin 73, 83, 178
İ. A. Abdullin 64
L. Hakulinen 21
î. A. Andreyev 102,105
L. Hambis 28
İ. D. Veliyev 87, 105
Johanson
L. 82, 88
İ. Farmanov 37, 144
L. N. Haritonov 75, 79, 84, 115, 118, 127,
î. H. Ertaylan 112,161
131, 133, 137, 147, 156, 157, 160,
İ. H. Urusbiyev 27, 74, 94, 142, 169, 184 162, 163, 164, 165, 167, 168, 176
İ. İ. Şamsiddinov 43 L. N. Tıbıkova 147
İ. M. D’yakonov 22, 176 L. S. Gadel’şin 27
İ. P. Pavlov 69, 137, 138, 145, 149 L. S. Levitskaya 38, 49, 102, 111
İ. V. Kormuşin 131, 132, 133 L. T. Mahmutova 94
İ. Y. Mamanov 150 L. Tesniere 174

J M
J. Benzing 88, 102 M. A. Batırova 59, 63
J. Deny 19, 20, 23, 58, 64, 66, 71, 78, 89, M. Bittner 158
192 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

M. Ergin 180 N. G. Ağazade 56


M. Fazılov 179 N. G. Domojakov 37, 143, 182
M. Hudaykuliyev 159, 160 N. H. Bayeva 43, 52, 61, 94, 109
M. İ. Borgoyakov 37, 182 N. H. İşbulatov 36, 43, 52, 61, 65, 74, 78,
M. İ. İslamov 59, 88, 102, 112, 145 79, 97, 101, 144, 145, 146, 147

M. Levitskiy 121 N. H. Maksutova 29, 43


M. M. Guhman 121, 128 N. İ. Aşmarin 69, 88, 102, 105, 179
M. M. Mujdabayev 118 N. İ. Letyagina 117,118,123

M. N. Hıdırov 100 N. İ Zolotnitskiy 105

M. Râsânen 44, 46, 49, 53, 60, 71, 94, N. İ. Aşmarin 85


110, 120, 124, 126, 132, 138, 169 N. K. Dmitriyev 26, 27, 35, 38, 44, 45,
M. R. Fedotov 111 46, 48, 57, 59, 73, 74, 84, 89, 90, 94,
96, 97, 98, 99, 104, 105, 108, 110,
M. Shibatani 133
115, 122, 132, 135, 143, 144, 145,
M. Soyegov 140 157, 159, 176
M. Sultonsaidova 118 N.N. Canaşia 105, 113
M. S. Mihaylov 134 N. N. Neustroyev 118
M. Ş. Ragimov 25, 42, 50, 52, 55, 59, 63, N. P. Dırenkova 36,41,43,53,77, 117,
65, 66, 67, 70, 71, 75, 76, 77, 81, 99, 127, 135, 136, 139, 140, 143, 185
103
N. Poppe 22,26,84, 173, 180,183
M. Ş. Şiraliyev 36, 40, 43, 88, 140, 141
N. S. Gafurova 43, 94
M. T. Ziyayeva 37
N. Şamıradov 45, 57
M. T. Aglamova 75
N. T. Sauranbayev 35, 64, 135
M. V. Zaynullin 40, 78, 79
N.Yüce 138
M. Z. Zekiyev 115
N.Y. Marr 171
M. Atacanov 43
N. Z. Gadjiyeva 37, 54, 69, 77, 78, 88,
151,180
N N. Atamedov 43
N. A. Baskakov 11,13, 19, 34, 37, 43, 48,
49, 50, 58, 59, 63, 67, 69, 89, 90, 95,
O
101, 108, 118, 133, 137, 151, 156,
169, 182 O. A. Konstantinova 21

N. A. Rasulova 43 O. Böhtlingk 44, 46, 47, 48, 49, 60, 62,


65,67, 89, 90, 94, 124, 148, 172,
N. A. Andreyev 78
175, 184, 185
N. B. Burganova 31, 33, 34, 79, 93, 145,
O. Çommadov 138
179
O. Duda 139
N. Beyşekeyev 36
O. Jespersen 174, 176
N. Cunusov 36
O. Pritsak 71, 102, 141
N. Durdıyev 45, 57
O. P. Sunik 90
N. F. Katanov 37,61,65
O. Szemerenyi 26
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 193

O. Şaripov 37, 41 S. M. Mirjanova 154


O. Y. Prik 94, 143, 184 S. N. İvanov 32, 102,115, 122
S. Özel 47,93, 108, 158, 170
Ö S. Reformatskiy 179
Ö. Beke 21 S. Schakir 153
S. Telegdi 63,64, 143, 144
P S.V. Şkuridin 131
P. İ. Kuznetsov 22, 44, 74, 82, 89, 90, 91 S. V. Yastremskiy 79
P. M. Melioranskiy 12, 19, 47, 64, 70, S. Tulyakov 40
71,89, 90,91,94, 98, 119, 121, 127,
136, 139, 143, 148, 151, 154, 162,
Ş
175
Ş. Ç. Sat 69, 104
P. S. Afanasyev 132
Ş. Kibirov 170
Ş. Nasırov 140
R
Ş. Rahmatullayev 118
R. A. Caldwell 22,23,26
Ş. Şukurov 42, 43, 61, 63, 64, 65, 67, 80
R. A. Aganin 170
R. Berdiyev 45, 57
T
R. E. Rustemov 37, 38, 43, 59, 88, 93, 99,
102, 107, 109, 140, 155 T. A. Bertagayev 176

R.F. Şakirova 87, 141 T. Guzıciyev 32

R. Kungurov 162 T. Hocayev 57, 63

R. R. Yusipova 170 T. İ. Grimin 64

R. Thurneysen 26 T. Kowalski 121, 133, 140, 145


R. Omuraliyeva 75, 76 T. M. Matveyev 111
T. R. Kordabayev 86, 176

S T. Rustamov 109

S. A. Cafarov 55 T. Tekin 69, 72, 105, 112


S. Bayliyev 140, 144 T. Yuldaşev 61
S. Çağatay 67, 71, 141
S. E. Yahontov 115,116,122 U

S. F. Mirjanova 43 U. B. Aliyev 33, 55, 66

S. G. Clauson 23 U. M. Yarullina 59
S. Gücükov 108, 109 U. V. Vannikov 80
S. Kakuk 99 U. Yembergenov 160

S. Kudaybergenov 70, 159, 181 U. Mirzakarimova 43


Ü
S. Kurenov 37
S.M. Behbudov 140 Ü. Cumanazarov 43, 57, 181

S. M. Cafarova 159, 160


194 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

V W
V. A. Bogoroditskiy 26 W. Bang 45, 48, 50, 66, 67, 69, 70, 89,
V. A. Gordlevskiy 74 90, 99, 101, 102, 110, 112, 120, 126,
130, 132, 134, 139, 141, 151, 154,
V. A. Gortsevskaya 111
158, 160, 162, 169, 178, 180, 183
V. A. İsengaliyeva 153, 160, 170
W. Dressler 81
V. Drimba 99
W. Kotwicz 45, 48, 49, 50, 110, 132, 142,
V. G. Aliyev 67 143, 178
V. G. Karpov 85, 108 W. Radloff 23, 42, 46, 48, 49, 58, 69, 70,
V. G. Yegorov 38, 69, 85 90, 139, 141, 151, 154, 181, 184
V. İ. Rassadin 99, 104, 111, 123, 128, W. Winter 26
133,145,146 W. Wundt 21
V. İ. Sergeyev 38 W. Zajaczkovvski 99
V. Kılıçoğlu 65, 69, 76
V. M. Nasilov 83, 148 X
V. M. Nasilov. 84 X. X. Almamatov 147
V. N. Tadıkin 27
V. P. Nedyalkov 133 Y
V. S. Hrakovskiy 115 Y. G. Gulyamov 33, 37, 41,43, 45
V. Skalicka 171 Y S. Maslov 81
V. Ş. Psyançin 180 Yu. D. Canmavov 135, 138, 140
V. T. Cangidze 63, 113 Y. Y. Glazov 34
V. Thomsen 139, 141, 154
V.V. Reşetov 86 Z
V. V. Vinogradov 26, 53, 54, 55 Z. B. Çadamba 69, 183
Z. Gombocz 66
Z. İ. Aliyeva 84
Z. K. İşmuhametov 159, 160
Z. Korkmaz 43,67, 112
EK DİZİNİ

a
a Fiil yapım eki 153, 154, 155, 156
a Zarf-fıil 136, 137, 138
a İstek 41,42,43,44,49
a Genel şimdiki zaman 94, 95,96, 97
avılda Süreç yoğunluğu 147
avuz İstek çokluk 1. ş. 42, 63,64
ağ İstek çokluk 1. ş. 42,43
ağın İstek çokluk 1. ş. 42, 52
ağuz İstek çokluk 1. ş. 43
ağun İstek çokluk 1. ş. 43
az Fiil yapım eki 153, 163, 164, 165
av V
Fiil yapım eki 153, 163, 164, 165
av V
İstek çokluk 1. ş. 42,43,48, 63, 64, 65, 67, 68
ayap Kesin (somut) şimdiki zaman 95
ayduk
V
İstek çokluk 1. ş. 43
ayığizlar İstek çokluk 1. ş. 43
ayık İstek çokluk 1. ş. 42,43
ayıklar İstek çokluk 1. ş. 43
ayıklarîğız İstek çokluk 1. ş. 51
ayıkları riğ İstek çokluk 1. ş. 51
avını
V
İstek teklik 1. ş. 42,43,48, 57,61,64, 66, 68
avınV
İstek teklik 1. ş. 42,43,48, 57,61,63,64, 68
avınV
İstek çokluk 1. ş. 52
avıhV
V
İstek çokluk 1. ş. 42
aylıV
İstek çokluk 1. ş. 42, 67
aylık İstek çokluk 1. ş. 42,43, 52, 67
ayhrîğ İstek çokluk 1. ş. 42
ayluv İstek çokluk 1. ş. 43
aynı İstek çokluk 1. ş. 43
avnık İstek çokluk 1. ş. 43
avını
V
İstek çokluk 1. ş. 43
avnııv İstek çokluk 1. ş. 43
avnuvza
V
İstek çokluk 1. ş. 43
avınız İstek çokluk 1. ş. 43
avnıık İstek çokluk 1. ş. 43
aynurig İstek çokluk 1. ş. 43
avını
V
İstek teklik 1. ş. 42
acak Kesin gelecek zaman 55, 66,67, 80, 102
ak İstek çokluk 1. ş. 52
akla Süreç yoğunluğu 146
al Fiil yapım eki 153, 165
196 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

-ala Zarf-fiil 143


-ala İstek çokluk 1. ş. 43
-alah (?-ğıı- elek) İstek çokluk 1. ş. 108
-ah İstek çokluk 1. ş. 42
-ah İstek çokluk 1. ş. 44, 67
-ahdan (-ah-dan) İstek çokluk 1. ş. 143
-alık İstek çokluk 1. ş. 42,43, 67
-ahktar İstek çokluk 1. ş. 42,44
-ahin İstek çokluk 1. ş. 42,43, 50
-ahu İstek çokluk 1. ş. 43
-ahrîg İstek çokluk 1. ş. 42
-ahrîglar İstek çokluk 1. ş. 42, 52
-ahi İstek çokluk 1. ş. 42
-ahık İstek çokluk 1. ş. 43
-ahım İstek çokluk 1. ş. 42
-alurig İstek çokluk 1. ş. 42
-anı İstek teklik 1. ş. 48
-anı İstek çokluk 1. ş. 43
-ama Mümkün olmama 112
-ama Olumsuzluk 109
-annva V
Olumsuz zarf-fiil 137
-anıma Olumsuz zarf-fiil 137
-an Zarf-fiil 137
-anda Süreç yoğunluğu 147
-arig İstek ikilik 1. ş. 44
-arigar İstek çokluk 1. ş. 42,44
-arignar İstek çokluk 1. ş. 42,44
-ap Zarf-fiil 139
-ar Tahmin bildiren gelecek 97, 98, 101, 102, 103
zaman
-ar Fiil yapım eki 153, 164, 165
-ar Ettirgenlik eki 129
-arağan (-a-rah-an) Ettirgenlik eki 137
-arak (-a-rak) Ettirgenlik eki 67, 137, 181
-ardâh (-ar-lâh) Ettirgenlik eki 78
-ardı (-ar-dı) Ettirgenlik eki 88
-art (-ar-t) Ettirgenlik eki 131
-ası (-a-sı) Ettirgenlik eki 25, 66, 79, 102
â
-âya Olasılık 79
-âynıık İstek çokluk 1. ş. 43
-âk İstek çokluk 1. ş. 43
-aktar İstek çokluk 1. ş. 43, 50
-âlar İstek çokluk 1. ş. 43
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 197

âldar İstek çokluk 1. ş. 43, 50


âh İstek ikilik 1. ş. 50, 67
alık İstek ikilik 1. ş. 67
âhktar İstek çokluk 1. ş. 42,44
âhrîgar İstek çokluk 1. ş. 51
ânı İstek çokluk 1. ş. 43
ân İstek teklik 1. ş. 43
ân İstek çokluk 1. ş. 43
ânıy İstek çokluk 1. ş. 43
ânıı İstek çokluk 1. ş. 43
ârîğ İstek ikilik 1. ş. 44
ârîgnar İstek çokluk 1. ş. 42,44
âr Çokluk 2. ş. 35,36,41,42
âr Emir çokluk 2. ş. 43,51
ât Zarf-fıil 144
âhtâ Süreç yoğunluğu 147
b
b Zarf-fıil 140, 141
ba Soru edatı 52
ba Olumsuzluk 109, 110
bay (-ba-y) Olumsuzluk 137
bayn (-ba-y-ın) Olumsuzluk 137
bala Süreç yoğunluğu 146
banı Zarf-fıil 142
ban Zarf-fıil 141
ban Teklik 1. ş. 35,44
bahtâ Süreç yoğunluğu 147
bı Soru edatı 52
biz Çokluk 1. ş. 39,40,44,45
bm Teklik 1. ş. 35, 36, 37,40,44
bis Çokluk 1. ş. 29,35,36,37, 39,40,44,46,71
bit Çokluk 1. ş. 27,29, 35, 36, 39,40,46, 66
bit Sonuç bildiren geçmiş zaman 87, 89, 105, 108
bış Sonuç bildiren geçmiş zaman 106
bışân (-bış-ân) Sonuç bildiren geçmiş zaman 104
bin (-ba-y-ın) Sonuç bildiren geçmiş zaman 137
binerîğ Zarf-fıil 137
bo Soru edatı 52
bo Olumsuzluk 109
bu Soru edatı 52
buz Çokluk 1. ş. 35, 39,44
bun Teklik 1. ş. 35, 39,44
bııs Çokluk 1. ş. 35, 39,44
but Çokluk 1. ş. 35, 39
198 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

v
-V Çokluk 1. ş. 39,41,50
-va Olumsuzluk 109
-van Teklik 1. ş. 35, 36,44
-vanın Teklik 1. ş. 35, 36
-vzâ Çokluk 1. ş. 35,37, 39,40,41,43
-vız Çokluk 1. ş. 35, 39,44
-vıs Çokluk 1. ş. 29, 35, 39,40,44,46,47
-vuz Çokluk 1. ş. 29, 35, 36, 37, 39, 40, 41, 42, 43,
44, 50, 63, 64
-vuza Çokluk 1. ş. 35,37, 39,41
-vus Çokluk 1. ş. 35, 39
ğ
-g Teklik 2. ş. 39,40,44
-g Çokluk 1. ş. 35, 39,40,41,42,51
-ğadağ Tahmin bildiren gelecek 85
zaman
-ğadık Tahmin bildiren gelecek 85
zaman
-ğajııı (-ğaş-ın) Tahmin bildiren gelecek 77
zaman
-gaz Ettirgenlik eki 130
-ğay Gelecek zaman 36, 47, 64, 65, 68, 78, 79, 95, 103,
138, 163
-ğay İstek kipi 63, 64, 65
-ğay Kabul bildirme eki 55
-ğayım İstek teklik 1. ş. 64
-ğayın İstek teklik 1. ş. 43
-ğal Niyet kipi 80
-gala Zarf-fiil 143
-gala Süreç yoğunluğu 146
-ğalak (?-ğu-elek) Süreç yoğunluğu 108
-ğalaştır (ğala-ştır) Süreç yoğunluğu 147
-ğal' Zarf-fiil eki 25
-ğah Amaç bildirme 142
-galim İstek çokluk 1. ş. 43
-ğalırîg İstek çokluk 1. ş. 43
-ğan Sonuç bildiren geçmiş zaman 87, 88, 89, 103, 104, 105, 106
-ğanda (-ğan-da) Sonuç bildiren geçmiş zaman 77
-ğanday (-ğan-day) Sonuç bildiren geçmiş zaman 79
-ğandâk (-ğan-dâk) Sonuç bildiren geçmiş zaman 79
-gam Amaç bildirme 144
-ğanlı Zarf-fiil 142, 143
-ğar Çokluk 2. ş. 39,41,42
-ğar Fiil yapım eki 153, 165, 166
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 199

ğar Ettirgenlik eki 129


ğas Zarf-fıil 144
ğ*Ç Zarf-fıil 144, 145
ğaş Zarf-fıil 144, 145
ğâs Zarf-fıil 144
g» Tahmin 79
ğız Çokluk 2. ş. 33,35,36, 39,40,41,42,45,47
ğız Ettirgenlik eki 128, 130, 131
gizdir (-ğız-dır) Çokluk 2. ş. 131
gıl Emir kipine eşlik 57, 58
ğıla Süreç yoğunluğu 146
ğılaştır (-ğıla-ştır) Süreç yoğunluğu 147
ğm Teklik 2. ş. 35, 36,40
ğın Emir kipi, eşlik 57, 58, 59
ğınan Emir kipi, eşlik 58
ğınırîğ Emir kipi, eşlik 58
gır Gerçekleşmeyen olasılık 80
ğır Emir kipi, eşlik 57
ğır Ettirgenlik eki 129
ğıt Çokluk 2. ş 35, 36, 39,40,45
ğıt Ettirgenlik 129
ğınça (ğı-ça) Ettirgenlik 78
ğla Süreç yoğunluğu 62
ğnan Emir, eşlik 58
gu Tahmin 79
ğuda (-ğu-da) Tahmin 107
ğuz Çokluk 1. ş. 43
ğuz Çokluk 2. ş. 39,41,45
ğuz Ettirgenlik 130, 131
ğul Emir, eşlik 57
ğun Emir, eşlik 58
ğun Teklik 2. ş. 35
ğun Çokluk 1. ş. 41
ğunıriğ Emir, eşlik 58
ğunurîğ Emir, eşlik 58
ğur Emir, eşlik 59
ğur Ettirgenlik 114, 129
ğusı (-ğu-sı) Ettirgenlik 107
ğut Çokluk 2. ş. 35,45
d
da Edat 76
dar Ettirgenlik 129, 131
dar Şart 68,71,75
dahpına (-dah-pına) Şart 77
200 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

-daçı Gelecek zaman 103


-dâk Emir, eşlik 57,61
-dek Emir, eşlik 57,60,61
-der Emir, teklik 3. ş. 49
-dı Kesin geçmiş zaman 82, 87, 88, 89, 90,91,92, 93
-dı Teklik 3. ş. 37,38,45
-dıla Çokluk 3. ş. 38
-dılar Çokluk 3. ş. 38
-dm (-ıl-ııı) Çokluk 3. ş. 123
-dır Ettirgenlik 128, 129, 131
-dır Teklik 3. ş. 37,38
-dırız (-dır-ız) Teklik 3. ş. 37
-dırt (-dır-t) Teklik 3. ş. 114
-dor Şart 39, 73
-dohpııtuna Şart 77
(-doh-put-ıın-a)
-du Kesin geçmiş zaman 90
-du Teklik 3. ş 37,38
-d uz Ettirgenlik 130
-dun (-ul-un) Ettirgenlik 117
-dur Teklik 3. ş. 37,45
-dur Ettirgenlik 129, 131
-durğıız (dur-ğıız) Ettirgenlik 131
-dürt (-dur-t) Ettirgenlik 131
-durur Teklik 3. ş. 37,45
-du Emir, eşlik 56
e
-e Gelecek zaman 102
-en Teklik 2. ş. 36,37
-ep Teklik 1. ş 36,37
-er Çokluk 2. ş. 36
z
-z Çokluk 1. ş. 35, 39,41,45,50
-z Çokluk 2. ş. 39,40,41,45
-za Şart 68
-za(n) Şart 69
-za (ssân) Şart 69
-zan Emir, eşlik 61
-zarîğ Teklik 2. ş. 35
-zar Çokluk 2. ş. 35, 36, 39
-zar Çokluk 2. ş. 35, 36, 37
-zığar Çokluk 2. ş. 35, 36,46
-zın Emir, teklik 3. ş. 41,42,61
-zina Emir, eşlik 61
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 201

zırîğ Teklik 2. ş. 35, 36,63, 104


zo Şart 68
Zil Emir, teklik 3. ş. 41,42
zun Emir, teklik 3. ş. 41,42
zurîğ Teklik 2. ş. 35
ı
1 Teklik 3. ş. 38
1 Zarf-fıil 135, 136
1 Emir, eşlik 60
lağırîg İstek, çokluk 1. ş. 44
lalâ Süreç yoğunluğu 147
lahV İstek ikilik 1. ş. 44
lahV Gelecek zaman 78
lahtâh (-ıah-lâh) Gelecek zaman 78
ıb Zarf-fıil 140
ıban Zarf-fıil 140, 141
ıbanı Zarf-fıil 140, 141
ıbanın Zarf-fıil 141
ıbanırig Zarf-fıil 140, 141
ihamın Zarf-fıil 140, 141
ıb a mı rîg Zarf-fıil 140
ıbğına (-ıb-ğına) Zarf-fıil 140
ıbracık (-ıb-ra (k) -cık) Zarf-fıil 140
ıbrak (-ıb-rak) Zarf-fıil 140, 181
ıvda (ıv-da) Zarf-fıil 86
>g Çokluk 1. ş. 35
ığar Emir çokluk 2. ş 35,42
ığsa (-ığ-sa) Emir çokluk 2. ş 69
ığsar Gelecek zaman 71
İZ Çokluk 1. ş. 35, 36, 37,44
İZ Çokluk 2. ş. 33, 36, 39
İZ Ettirgenlik 130
izdir (-ız-dır) Ettirgenlik 131
>y Emir, eşlik 56
iyin İstek teklik 1. ş. 43
lyluv İstek çokluk 1. ş. 43
lynuv İstek çokluk 1. ş. 43
iyo Somut (kesin) şimdiki zaman 99
iyor Somut (kesin) şimdiki zaman 83, 99
iyordu (-iyor-dıı) Somut (kesin) şimdiki zaman 88, 93
ık Çokluk 1. ş. 39,40
ık Fiil yapım eki 153
ık Edilgenlik (?) 117, 121
ıl Teklik 3. ş. 43
202 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

-ıl Edilgenlik 117, 118, 119, 120, 122, 123


-ılın (-ıl-ın) Edilgenlik 117, 118
-mı Teklik 1. ş. 41
-İlil İstek teklik 1. ş. 48
-ima Olumsuzluk 109
-ımzıra Süreç yoğunluğu 146
-mıcıra Süreç yoğunluğu 147
-unsa Süreç yoğunluğu 146
-mısıra Süreç yoğunluğu 146
-m Teklik 1. ş. 41
-m Emir teklik ve çokluk 2. ş 36
-m Dönüşlülük 123, 124, 125
-m Edilgenlik 113, 114
-indiriş (-ın-dır-ıs) Edilgenlik 126
-iniz Emir çokluk 2. ş. 42,43
-inil (-ın-ıl) Emir çokluk 2. ş. 117
-ınıs (-ın-ıs) Emir çokluk 2. ş. 126
-ıncıra Süreç yoğunluğu 147
-inkıta
• Süreç yoğunluğu 146
-ırîg Teklik 2. ş. 35, 36, 39,40,42,43,51
-ırîğ Emir teklik ve çokluk 2. ş. 33, 39,40,41,42,43,44,51
-ırîğar Emir çokluk 2. ş. 42,51
-ırîğız Emir çokluk 2. ş. 41,42
-ırîğkıra Süreç yoğunluğu 146
-ıp Zarf-fiil 137, 139, 140, 141
-ıp Geçmiş zaman hikâyesi 86, 87
-ıpan Zarf-fiil 141
-ıpanın Zarf-fiil 140
-ıpcık (-ıp-cık) Zarf-fiil 140
-ıplar (-ıp-lar) Zarf-fiil 140
-ıpsııv (-ıp-sııv) Zarf-fiil 140
-ir Gelecek zaman 97, 98, 99
-ir Fiil yapım eki 159, 160, 161, 162
-ir Genel şimdiki zaman 97, 98, 99
-ir Ettirgenlik 129
-ırğa Fiil yapım eki 153
-ırka Fiil yapım eki 153
-ırt (-ır-t) Fiil yapım eki 131
-IS Çokluk 1. ş. 44
-ıs Emir çokluk 2. ş. 43
-ıs İşteşlik 125
-ıs Ettirgenlik 128
-ısar Gelecek zaman 72
-ıt Fiil yapım eki 153
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 203

İt Ettirgenlik 129
ıfdan (ıf-dan) Ettirgenlik 140
i? İşteşlik 125
ışta (-ış-ta) İşteşlik 25
ıştır Süreç yoğunluğu 146
î
îhı (î-hı?) Süreç yoğunluğu 25, 67
T1
ıvık İstek çokluk 1. ş. 43
iyin İstek teklik 1. ş. 43
lyk İstek çokluk 1. ş. 42
ivinV
İstek teklik 1. ş. 43
y
V
V
Zarf-fiil 135, 138
V
V
Çokluk 1. ş. 39,41,50
V
V
Emir çokluk 2. ş. 41
V
V
Teklik 2. ş. 39,44
ya Zarf-fiil 135, 136, 137, 138, 140
(y) ak Zarf-fiil 142
VI Zarf-fiil 135, 136
vız Emir çokluk 2. ş. 41
(y)ıp Zarf-fiil 139, 140, 141
vla
V
Emir çokluk 2. ş. 41
yo Zarf-fiil 135
vu
V
Zarf-fiil 135
vuk Geçmiş zaman 107
vur
V
Gelecek zaman 97
c
cıhw Geçmiş zaman 108
cukla
• Süreç yoğunluğu 147
k
k Çokluk 1. ş. 35,36, 37, 39,40,41,42
k Teklik 2. ş. 39
kaz Ettirgenlik 130
kal
• Niyet 80
kala
• Zarf-fiil 143
kala Süreç yoğunluğu 146
kalı Amaç bildirme 144
kalı
• Zarf-fiil 142, 143, 144
kaildin (kah-dın) Zarf-fiil 143
kanı
• Amaç bildirme 144
kanlı
• Zarf-fiil 142, 143
kar
• Fiil yapım eki 153
kar
• Ettirgenlik 129
204 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

-kaç Zarf-fiil 144


-kaçın (kaç-ın) Zarf-fiil 145
-kız Ettirgenlik 130
-kıl Emir, eşlik 57, 58, 59
-kıla
• Süreç yoğunluğu 146
-kın
• Emir, eşlik 57, 58, 59
-kır
• Emir, eşlik 57,58
-kır
• Ettirgenlik 129
-kışla
• Süreç yoğunluğu 147
-kışta Süreç yoğunluğu 147
-kla Süreç yoğunluğu 146
-kta
• Süreç yoğunluğu 147
-kuz
• Ettirgenlik 130, 131
-kun
• Emir, eşlik 58
-kur
• Ettirgenlik 129
-kur
• Emir 57, 59
1
-1 Edilgenlik 117, 118, 119, 120, 122, 123
-la Fiil yapım eki 153
-la Süreç yoğunluğu 146, 147
-lan (-la-n) Süreç yoğunluğu 153
-landır (-la-n-dır) Süreç yoğunluğu 153, 157
-lar Çokluk 41,44
-lar Şart 27
-lat (-la-t) Şart 153, 157
-laş (-la-ş) Şart 153, 157
-laşdır (-la-ş-dır) Şart 153
-İm Emir teklik 3. ş. 42
m
-m Teklik 1. ş. 35,36,37,39,40,41,42,43,44,45
-ma Teklik 1. ş. 35,44, 184
-ma Soru edatı 52
-ma Olumsuzluk 109
-mağda (-mağ-da) Olumsuzluk 86
-inadın (-ma-d-ın) Olumsuzluk 109
-may (-ma-y) Olumsuzluk 110, 137
-mayıb (-ma-y-ıb) Olumsuzluk 109
-mayın (-ma-y-ın) Olumsuzluk 139
-mayınsa (-ma-y-ın-sa) Olumsuzluk 138
-mayınça (-ma-y-ın-ça) Olumsuzluk 138
-mayıp (-ma-y-ıp) Olumsuzluk 141
-mayh (-ma-y-h) Olumsuzluk 138
-mayii (-ma-y-ın) Olumsuzluk 109, 137, 139
-mayub (-ma-y-ub) Olumsuzluk 141
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 205

inak• Niyet 79, 84


makta (-mak-ta) Niyet 25, 82, 86
maktaydı (-mak-ta edi) Niyet 88
inakçı (-mak-çı) Niyet 79
makşı (-mak-şı) Niyet 79
mala Süreç yoğunluğu 83, 146
mah (-ma-h) Süreç yoğunluğu 30, 78
man Teklik 1. ş. 35, 36, 37,44
map (-ma-p) Teklik 1. ş. 141
ması (-ma-sı) Teklik 1. ş. 138
maştan (-mas-tan) Teklik 1. ş. 139
matı (-ma-tı?) Teklik 1. ş. 139
matın (-nıa-t-m?) Teklik 1. ş. 139
mahta
V Süreç yoğunluğu 147
iner Çokluk 1. ş. 38,40
mzıra Süreç yoğunluğu 146
mzura Süreç yoğunluğu 146
mzuru Süreç yoğunluğu 146
nıcıra Süreç yoğunluğu 147
mı Soru edatı 52
mız Çokluk 1. ş. 35, 36, 37, 39,44,45,47, 50
mıyça (-mı-y-ça) Çokluk 1. ş. 138
mm Teklik 1. ş. 35
mis Çokluk 1. ş. 35
mış Sonuç bildiren geçmiş zaman 82, 83,87, 89, 103, 104, 105, 106
iniştir (-mış-tır) Sonuç bildiren geçmiş zaman 82
msa Süreç yoğunluğu 146
nısıra Süreç yoğunluğu 146
mtalaş Süreç yoğunluğu 147
mu Soru edatı 52
muz Çokluk 1. ş. 39
nıun Teklik 1. ş. 44
nıus Çokluk 1. ş. 35
muş Sonuç bildiren geçmiş zaman 103, 104, 105, 106
n
n Teklik 1. ş. 35,36,41,42,44
n Teklik 2. ş. 35, 39,45
n Dönüşlülük 123, 124, 125
n Edilgenlik 120
nar Şart 68
ne Soru edatı 53
mz Çokluk 2. ş 39,40,41,42
mİ (-n-ıl) Çokluk 2. ş 117
ncıra Süreç yoğunluğu 147
206 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

-tıkıra
• Süreç yoğunluğu 146
-nor Şart 68

-rîg Teklik 2. ş. 29,30,35,36,37,37,39,41,44,46


-ngız Çokluk 2. ş 35, 36, 39,41,45,47,51
-rîgızdar (-rigız-lar) Çokluk 2. ş 39
-rîgızlar (-rigız-lar) Çokluk 2. ş 39,40
-rigkıra Süreç yoğunluğu 146
-rîgkııra Süreç yoğunluğu 146
-riglar (-rîg-lar) Süreç yoğunluğu 41,42,43
-rigsız (-rîg-sız) Süreç yoğunluğu 43
-rîguz Çokluk 2. ş. 41
0
-0 Zarf-fiil 135
-ol Teklik 3. ş. 38
-on Zarf-fiil 137
-or Gelecek zaman 97, 98

ö
-öhtö
V Süreç yoğunluğu 147
0
-onıdâş Süreç yoğunluğu 147
P
-P Zarf-fiil 139, 140, 141
-pa Soru edatı 52
-pa Olumsuzluk 108, 109, 110
-pala Süreç yoğunluğu 146
-pan Teklik 1. ş. 35
-par Çokluk 1. ş. 35
-pız Çokluk 1. ş. 35
-pııı Teklik 1. ş. 35
-pis Çokluk 1. ş. 35
-pli (-p-h) Çokluk 1. ş. 140
-po Soru edatı 52
-po Olumsuzluk 109, 110, 137
r
-r Tahmin bildiren gelecek 97
zaman
-r Çokluk 2. ş 45
-r Ettirgenlik 129
-ra Kesin geçmiş zaman 89
s
-s Teklik 2. ş 31,35,44
-s Çokluk 2. ş. 45
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 207

s Çokluk 1. ş. 35
sa Teklik 2. ş. 35
sa Fiil yapım eki 68, 69,70,71,72, 166, 167
sa Şart 29,39,68,69, 70, 71, 72, 73,75,76
sanı Emir, eşlik 56
san Teklik 2. ş. 35
san(a) Emir, eşlik 61
sarig Teklik 2. ş. 35, 37, 39,40,44
sar Gelecek zaman 71,72, 73, 74, 75
sar Şart 29, 68,69, 70,71
sat (-sa-t) Şart 130
sar Çokluk 2. ş 35
sı Fiil yapım eki 154
sı Emir, teklik 3. ş. 48
sığar Çokluk 2. ş. 35
sığız Çokluk 2. ş. 35
sız Çokluk 2. ş. 35
sık• Çokluk 1. ş. 35
sık• Edilgenlik 117
sılar (-sırig-lar) Edilgenlik 35,37
sın Teklik 2. ş 35,36
sın Emir, teklik 3. ş. 30,41,42,49
sın (a) Emir, eşlik 57, 62
sın (-sı-n) Emir, eşlik 168, 169
sini Emir, teklik 3. ş. 41
siniz Çokluk 2. ş. 35
sınıs Çokluk 2. ş. 35,36
smg Teklik 2. ş. 35
sırîgar (-sırig-lar) Teklik 2. ş. 35
sırigdar (-sırig-lar) Teklik 2. ş. 35
sırîg ız Çokluk 2. ş. 35
sırîgıs Çokluk 2. ş. 35
sı liglar (-sırig-lar) Çokluk 2. ş. 35
sırignar (-sırig-lar) Çokluk 2. ş. 35
sıra Fiil yapım eki 155
SİS Çokluk 2. ş. 35
SİS İşteşlik 125
sıt (-sı-t) İşteşlik 168
so Şart 68
sono Emir, eşlik 61
stır Süreç yoğunluğu 83
su Fiil yapım eki 168, 169
su Emir, teklik 3. ş. 41,49
suz Çokluk 2. ş. 35
208 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

-suk• Çokluk 1. ş. 37
-sun Teklik 2. ş.. 35
-sun Emir, teklik 3. ş. 41,42,49, 50, 60
-sun (-su-n) Karşılıklı-birliktelik 168, 169
-sunğıl (-sun-ğıl) Karşılıklı-birliktelik 57
-suni Emir, teklik 3. ş. 41,42,49
-sunlar (-sun-lar) Emir, teklik 3. ş. 42, 109
-sunuz Çokluk 2. ş. 35
-sunus Çokluk 2. ş. 35
-sung Teklik 2. ş. 35
-surîgdor (-surig-lor) Teklik 2. ş. 35, 36
-sus Çokluk 2. ş. 35,44
-sus Karşılıklı-birliktelik 125
-sut (-su-t) Karşılıklı-birliktelik 168
s
-sse Çokluk 3. ş. 38
t
-t Teklik 3. ş. 37,38, 186
-t Ettirgenlik 129, 130, 131, 132, 133
-tağl Emir, eşlik 56
-talâ Süreç yoğunluğu 147
-tar Şart 68
-tar Ettirgenlik 129, 130, 131
-taçı Gelecek zaman 107
-tı Kesin geçmiş zaman 89, 90, 92
-tıl (ın-ıl) Kesin geçmiş zaman 117
-tın Emir, teklik 3. ş. 41
-tın (-ıl-ın) Emir, teklik 3. ş. 117
-tır Ettirgenlik 129
-tırğız (-tır-ğız) Emir, teklik 3. ş. 131
-tırıl (-tır-ıl) Emir, teklik 3. ş. 113
-tırıhs (-tır-ıl-ıs) Emir, teklik 3. ş. 126
-tkuz (-t-kuz) Emir, teklik 3. ş. 131
-tor Şart 68
-ttar (-t-tar) Şart 131
-ttın (-t-tın) Şart 123
-ttır (-t-tır) Şart 131
-ttur (-t-tur) Şart 131
-tu Teklik 3. ş. 45
-tuk• Edilgenlik (?) 117
-tul (-un-ul) Edilgenlik (?) 117
-tun Emir, teklik 3. ş. 41
-tun (-ul-un) Emir, teklik 3. ş. 41
-tur Teklik 3. ş. 37
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 209

turğuz (-tur-ğuz) Ettirgenlik 113


turlar (-tur-lar) Ettirgenlik 38
turur (turur) Teklik 3. ş. 37,38, 186
u
u Zarf-fiil 140
u Emir, eşlik (?) 60
ub Zarf-fiil 140
uban Zarf-fiil 140, 141, 142
ubanı Zarf-fiil 140, 141
ubanırîğ Zarf-fiil 141, 142
ubanurîg Zarf-fiil 140
ubannarı (-uban-lar-ı) Zarf-fiil 140
ubda (-ub-da) Zarf-fiil 140
ıı b d an (-ub-dan) Zarf-fiil 140
uburak (-ub-urak) Zarf-fiil 140
uv Zarf-fiil 140
uvsa (-uv-sa) Zarf-fiil 70
uğsa (-uğ-sa) Zarf-fiil 70
uz Ettirgenlik 130
uk• Fiil yapım eki 153
uksa (uk-sa) Fiil yapım eki 70
ul Teklik 3. ş. 38
ul Edilgenlik 117, 118, 119, 120, 122, 123
uli Geçmiş zaman 107
ulun (-ul-un) Geçmiş zaman 117
umzura Süreç yoğunluğu 146
umzııru Süreç yoğunluğu 146
umara Süreç yoğunluğu 147
ıınısa Süreç yoğunluğu 146
unısıra Süreç yoğunluğu 146
umuya Olumsuz zarf-fiil 137
umuna Olumsuz zarf-fiil 137
un Dönüşlülük 123, 124, 125
un Edilgenlik 117
uriğkura Süreç yoğunluğu 146
up Zarf-fiil 139, 140
uplar (-up-lar) Zarf-fiil 140
ur Gelecek zaman 97, 98
ur Ettirgenlik 129
us Karşılıklı-birliktelik 125
ut Ettirgenlik 129
uf Zarf-fiil 140
uş Karşılıklı-birliktelik 125, 126
uştur Süreç yoğunluğu 146
21 o Törk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

ö
-uda (-ü-da) Süreç yoğunluğu 86
h
-hw Çokluk 1. ş. 39, 50,51
-hala Süreç yoğunluğu 146
-hla
V Süreç yoğunluğu 62, 146
-hır
w Ettirgenlik 130
Ç
-Çi Emir, eşlik 56, 57,61
-çık Geçmiş zaman 108
-ÇU Emir, eşlik 60,61
-ÇU Geçmiş zaman 108
-ççâr Emir, eşlik 42,44,51
-ççe Emir, eşlik 56
Ş
-ş Karşılıklı-birliktelik 125, 126, 127, 128
-Şi Emir, eşlik 61
-ştır Süreç yoğunluğu 83, 126
-Ştır (-ş-tır) Süreç yoğunluğu 83
-ştırğala (-ştır-ğala) Süreç yoğunluğu 147
-ştırgıla (-ştır-ğıla) Süreç yoğunluğu 147
-ştur Süreç yoğunluğu 146
-şur Teşvik 130
h
-ha Emir, eşlik 56
-ha Şart 68
-hlğlz Çokluk 2. ş. 36,47
-hlrig Teklik 2. ş. 35,47,48, 95
KAYNAKLAR

AALTO, A. (1952); Altaistica, II. the suffıxes. -lar, -nar, -lâr. - StO, 1952, XVII7,
p. 15-16.
ABDRAHMANOV, M. A. (1965); Formı vremeni v tomsko-türkskih dialektah.
ABDRAHMANOV, M. A. (1971); Formı vremeni v zapadnosibirskih türkskih di­
alektah.
ABDULLACANOVA, D. A. (1973); Perenosnoye upotrebleniye vremennıh form
glagola v uzbekskom yazıke, AKD, Taşkent.
ABDULLAYEV, F. (1957); Kıpçakskiy govor uzbekskogo yazıka, AKD, Taşkent.
ABDULLİN, İ. A. (1974); Armyano-kıpçakskiye rukopisi i ih otnoşeniye k dialek-
tam tatarskogo yazıka, MTD, III.
ABDURAHMANOV, F. - ŞUKUROV, Ş. (1973); Uzbek tilining tarihiy gramma-
tikası, Taşkent.
AFANASYEV, P. S. (1965); Govor verhoyanskih yakutov, Yakutsk.
AGANİN R. A. (1962); Leksiko-grammatiçeskaya priroda turetskih sostavnıh gla-
golov i printsıpi ih otrajeniya v slovaryah, - Kratkiye Soobşeniya İNA. M.
AGLAMOVA, M. T. (1966); Sposobı vırajeniya povelitelnosti i jelatelnosti v türk­
skih yazıkah, AKD, Taşkent.
AGLAMOVA, M. T. (1970); İssledovaniya po uygurskomu yazıku, 2. Alma- Ata.
AGAZADE, N. G. (1968); Voprosı kategoriy vremeni i nakloneniya glagola tyurk-
skih yazıkah, Baku.
AHATOV, G. H. (1965); Dialekt zapadnosibirskih tatar, ADD, Taşkent.
AHATOV, G. H. (1977); Tatarskaya dialektologiya, Ufa.
AHMEDOV, A. (1961); -Mi yuklamasi va uning kullanişiga doir, UTAM.
AHMETOV, M. A. (1974); Diepriçastiya v yazıke orhono-yeniseyskih pamyatnikov
i ih otnoşeniya k sovremennomu başkirskomu yazıku.
AHUNDOV, A. A. (1958); Kategoriya vremeni glagola, Baku.
AKBAYEV, Ş. H. (1976); Türkologiçeskiye issledovaniya.
AKSOY, Ö. A. (1945); Gaziantep Ağzı I, TDK Yay., İstanbul.
ALEKPEROV, A. K. (1961); Slojnıye glagolı v sovremennom azerbadjanskom ya-
zıke, AKD, Baku.
ALİYEV, A. YU. (1975); Namanganskaya gruppa govorov uzbekskogo yazıka,
ADD, Taşkent.
ALİYEV, U. B. (1958); Priçastiya karaçayevo-balkarskogo yazıka.
ALİYEV, U. B. (1968); Nakloneniye i vremya glagola karaçayevo-balkarskogo ya-
zıka. - V kn. : voprosı kategoriy vremeni i nakloneniye glagola v türkskih ya-
zıkah, Baku.
ALİYEV, V. G. (1965); Priçastiya v sovremennom azerbadjanskom i uzbekskom
yazıkah, AKD, Taşkent.
ALİYEVA, Z. İ. (1953); Kategoriya glagolnogo vida v azerbadjanskom yazıke,
AKD.
ALLAMURATOV, J. K. (1964); K voprosam form proşedşego vremeni glagola
izyavitelnogo nakloneniya v karakalpakskom yazıke, Nukus.
212 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

ALLANAZAROV, O. (1953); Proşedşee vremya vsovremennom turkmenskom ya-


zıke, AKD, L.
AMANJOLOVA, A. S. (1964); Problemi türkologii i istorii vostokovediniya, Ka­
zan.
AMANSARIYEV, J. (1970); Türkmen dialektologiyası, Aşgabat.
ANDREYEV, İ. A. (1961); Priçastiya v çuvaşskom yazıke, Çeboksarı.
ANDREYEV, N. A. (1957); Materiyali po grammatike sovremennogo çuvaşskogo
yazıka.
ANDREYEV, N. A. (1958); Priçastiye doljenstvovaniya na -malla (-melle) v çuvaş­
skom yazıka.
ANDRONOV, M. S. (1965); Dravidiyskiye yazıki, M.
ANNANUROV, A. (1974); Tyurkmen Dilinde Hâl İşlik Formaları, Aşgabat.
ANNANUROV, A. BERDİYEV, R. DURDIYEV, N. ŞAMIRADOV, K. (1972);
Türkmen Dilinin Örsarı Dialekti, Aşgabat.
ANTONOV, N. K. (1958); K voprosu o slovoobrazovanii imen v yakutskom yazıke,
zap, ilya yakutskogo fıliyala, AN SSSR.
ARAKİN, V. D. (1959); O prevraşenii leksiçeskih yedinits v affıksilnıye morfemıy,
M.
ARAZKULİYEV, S. (1962); Govorı türkmen turtkulskogo rayona karakalpakskoy,
ASSR, AKD, Aşhabad.
ARSLANOV, L. Ş. (1966); Tatarskiye govorı pravoberejnih rayonov tatarskoy i çü-
vaşskoy ASSR, Kazan.
ASKAROVA, M. (1954); Deepiçastie v sovremennom uzbekskom yazıke, Uç. Zap.
ASLANOV, A. (1963); Muasir azerbajan dilinde inkârlık ve kemijjet kategoriyaları.
Bakı.
AŞMARİN, N. İ. (1925); Podrajaniye v yazıkah srednego povoljya. izv. azerbayd-
janskogo gos. Un-ta Obşetsv, Nauki.
AŞMARİN, N. İ. (1898); Materialı dlya issledovaniya çuvaşskogo yazıka, 11. Kazan.
AŞMARİN, N. İ. (1923); Opıt issledovaniya çuvaşskogo sintaksisa, II. Simbirsk.
ATACANOV, M. (1953); Salırskiy dialekt turkmenskogo yazıka, AKD, Aşhabad.
ATALAY, B. (1941); Divanü Lügat-it-Türk Tercümesi III. TDK, Yay., Ankara.
ATALAY, B. (1942); Türk Dilinde Ekler ve Kökler Üzerine Bir Deneme, TDK Yay.,
İstanbul.
ATAMEDOV, N. (1965); Manışskiy govor anauskogo dialekta turkmenskogo yazı-
ka, AKD, Aşhabad.
AVRORİN, V. A. (1961); Grammatika nanayskogo yazika (2 vols), Moskow-Le-
ningrad.
AZER, A. A. (1955); Kategoriya zaloga v sovremennom azerbadjanskom yazıke,
Baku.
AZİZOVA, A. G. (1954); Uslovnıy period v sovremennom uzbekskom yazıke, Taş­
kent.
BABANİYAZOV, H. (1966); Fonetiko-morfologiçeskiye osobennosti kipçakskih
govorov yujnogo horezma, AKD, Taşkent.
BABUŞKİN, G. F. (1953); Voprosı prilagatelnıh v hakasskom yazıke, AKD, Abakan.
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 213

BABUŞKİN, G. F. (1964); Znaçeniya i funktsii hakasskih deepriçastiy, Uç. Zap.,


Hakasskogo NİİYALİ, Ser. Filol.
BABUŞKİN, G. F. (1966); O nekotonh fonetiçeskih i morfologiçeskih osobennost-
yah telengitskogo dialekta altayskogo yazıka, - VDTYA, IV. Baku.
BAKEYEV, K. O. (1952); Nookatskiy govor orşskoy oblasti, AKD, Alma-Ata.
BANG, W. (1917-1921); Studien zur vergleichenden Grammatik der Türksprachen,
I-IV, SPAW, Berlin.
BANG, W. (1918); Monographien zur Türkischen Sprachgeschichte, Heidelberg.
BANG, W. (1919); Aus türkischen Dialekten, KSz
BANG, W. (1919); Vom Köktürkischen zum Osmanischen, SPAW Berlin.
BANG, W. (1923); “Das negative verbum der türkspacrachen” SPAW XVII, s. 114-
131.
BASKAKOV, N. A. (1951); ‘Priçastiye na-dı-tı v tyurskih yazıkah’, trudı moskovs-
kogo instituta vostokovedeniya, M.
BASKAKOV, N. A. (1952); “Karakalpakskiy yazık”, t. II. fonetika i morfologiya ç.
1. İzd-vo AN SSSR, M.
BASKAKOV, N. A. (1953); K voprosu grammatika sovremennogo tyuretskogo li-
teraturnogo yazıka.
BASKAKOV, N. A. (1953); K voprosu o proishojdenii uslovnoy formı na “-sa / -se”
v tyurskih yazıkah.
BASKAKOV, N. A. (1956); ‘Sistema spryajeniya ili izmeneniya slov po litsam v
yazıkah tyurksoy gruppı.
BASKAKOV, N. A. (1960); Leksikografıçeskiy sb.
BASKAKOV, N. A. (1969); Sprajeniye glagola v kumandinskom dialekte altaysko­
go yazıka. -Uç. Zap. Gorno - Altayskogo NİİİYAL.
BASKAKOV, N. A. (1971); Struktura i istoriya türkskih yazıkov, M.
BASKAKOV, N. A. (1975); İstoriko-tipologiçeskaya harakteristika strukturı türskih
yazıkov, M.
BASKAKOV, N. A. (1975); Proishojdeniye form povelitelno-jelatelnogo naklone­
niya v türkskih yazıkah.
BASKAKOV, N. A. (1976); Odnostoronniye predlojeniya v vostoçnıh yazıkah.
BASKAKOV, N. A. (1979); Yavleniya leksikalizatsii istoriko-tipologiçeskaya mor­
fologiya tyurkskih yazıkov.
BATIROVA, M. A. (1965); Povelitelnoye nakloneniye glagola v russkom yazıke
v sopostavlenii s povelitelno- jelatelnım nakloneniyem v uzbekskom yazıke,
AKD, Taşkent.
BATMANOV, İ. A. (1934); Sbornik nauçnıh trudov, I, 2 (trudı lingvistiçrskogo sek-
tora), Taşkent.
BATMANOV, İ. A. (1940); Grammatika kirgizskogo yazıka, Frunze-Kazan.
BATMANOV, İ. A. (1940); Grammatika kirgiyskogo yazıka, III. Frunze.
BATMANOV, İ. A. (1952); Grammatika kirgiyskogo yazıka, II. fonetika i morfo­
logiya, i, M.
BAUDOUİN DE- COURTENAY İ. A. (1909); Zamyetki na polyah soçineniya, V.
V. Jivaya starina, SPb.
214 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

BAYAZİTOVA, F. S. (1974); Tuben kama tiresendege kereşen tatarları söyleşenen


fonetik hem grammatik uzençeleklere, MTD.
BAYEVA, N. H. (1964); Govor başkir dolinı reki ay, BDS.
BAYLİYEV, H. (1944); Sllojnıye glagolı v turkmenskom yazıke.
BAYLİYEV, S. (1965); Yazıykovıye osobennosti destana “sayat-i hemra”, AKD,
Aşhabad.
BAYRAMDURDIYEV, B. (1965); Ahalskiy govor tekinskogo dialekta turkmens­
kogo yazıka, AKD, Aşhabad.
BAYRAMOV, F. R. X. (1967); Analitiçeskiye glagolıy v pismennıyh pamyatnikah
azerbaydjanskogo yazıka.
BAZIN, L. (1966); Les classes du verbe turc, BSLP.
BAZIN, L. (1961); “Y-a-t-il en turc des alternances vocaliques ? , UAJb.
BEHBUDOV S. M. (1966); Zangelanskiy govor azerbaydjanskogo yazıka, AKD,
Baku.
BEKE, Ö. (1960); Nomen un verbum.
BENVENİSTE, E. (1935); Origines de la formation des noms en indo-europeen,
Paris .
BENZİNG, J. (1941); Das tschuwaschische Forschungen (III), das nomen Futuri,
ZDMG.
BENZİNG, J. (1959); Das Tschuvvaschische, PhTF
BERDİYEV, D. (1960); Kategoriya glagolnogo vida v sovremennom turkmenskom
yazıke, AKD, Aşhabad.
BERTAGAYEV T. A. (1948); Fleksiya osnov v aggyutinativnıyh yazıkah.
BEYŞEKEYEV, N. (1964); Kazakstandagı kırgızdardın tildik özgöçöluktörü, Frun-
ze.
BİİŞEEV, A. G. (1971); Problemi obşnosti altayskogo yazıka.
BITTNER, M. (1912); Die Onomatopoetischen Verba des Türkischen, WZKM.
BLAGOVA, G. F. (1958); Sootnositelnıye glagolnıye formı v uzbekskom literatur-
nom yazıke, VYA.
BLAGOVA, G. F. (1973); Stroeniye form jelatelnogo nakloneniya v türskih yazıkah
i tendentsiya k sverhnormalnomu ih uslojneniyu.
BODROGLİGETİ, A. (1969); A fourteenth century turkic translation of sa’dî’s gü­
listan (sayf-ı sarayi’s gülistan bi’t-turki), Budapest.
BODROGLİGETİ, A. (1970); Finite forms in -ısar/-işer in fourteenth century tur-
kish literary.
BOGORODİTSKİ, V. A. (1953); Vvedeniye v tatarskoye yazıykoznaniye, îzd. 2-e.
Kazan.
BOGORODİTSKİ, V. A. (1953); Vvedenie v tatarskoe yazıkoznanie, Kazan.
BOMBACI, A. (1952); Probleme der historischen Lautlehre der türkischen Sprache,
I, UAJb.
BONDARKO, A. V (1963); K voprosu o “transpozitsii”. - Uç. Zap. Lenigratskogo
GPİ im, Gerena.
BORCAKOV, A. (1970); İmya deystviya na -ası, -esi v turkmenskom yazıke. İzv.
AN Turkmenskoy SSR.
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 215

BORGOYAKOV, M. İ (1973); Beltirskiy govor sagayskogo diyalekta, v kn: dialkti


hakazkogo yazıka, Abakan.
BORİBAYEV, A. (1966); Yazıkovıye osobennosti urdinskih kazahov, AKD, Al-
ma-Ata.
BOROVKOV, A. K. (1951); Agglyutinaciya i fleksiya v tyurkskih yazıkah, L.
BOROVKOV, A. K. (1949); Oçerki istorii uzbekskogo yazıka, II, CB, M, L.
BÖHTLING, 0.(1848); Kritische Bemerkungen zur zweiten Ausgabe von Kasem-
bek’s türkisch-tatarischer Grammatik, zum original und zur deutschen Überset-
zung von Dr. J Th. Zenker, SPb.
BÖTHLINGK, O. (1851); Über die Sprache der Jakuten, Grammatik, Text und
Wörterbuch, SPb.
BÖTHLINGK, O. (1853); O yazıke yakutov, Uç. Zap.
BROCKELMANN, C. (1916); Zur Grammatik des Osmanisch-Türkischen, ZDMG.
BROCKELMANN, C. (1917); ‘AIi’s Qişşa-İ Jüsuf, Der alteste Vorlâufer der osma-
nischen Literatür, Berlin.
BROCKELMANN, C. (1919); “Mahmüd al KâsgharTs Darstellung des türkischen
Verbalaus”, KSz: 29-49.
BROCKELMANN, C. (1951-1954); Osttürkische Grammatik der islamischen Lit-
teratursprachen Mittelasiens, Leiden.
BROCKELMANN, C. (1954); Osttürkische Grammatik der islamischen Littera-
tursprachen Mittelasiens, Leiden.
BURGANOVA, N. B. (1955); Materiyalı po dialektologii, Kazan.
BURGANOVA, N. B. (1955); İz nablyudeniya nad govorom paranginskih tatar, izv.
kazanskogo fıliyala AN SSSR, Ser, Gumanitar, Nauk.
BURGANOVA, N. B. (1974); “O vremenmh formah glagolov izyavitelnogo nak­
loneniya v zakazanskıh govorah”, materialı po tatarskoy dialektologii, Nu: 3,
Kazan.
CAFAROV, S. A. (1968); Voprosı kategoriy vremeni i nakloneniya glagola v türks­
kih yazıkah, Baku.
CAFAROVA, S. M. (1973); Podrajatelnıye slova sovremennıyh tyurkskih yazıkah,
AKD, Baku.
CAFEROĞLU, A. (1943); Anadolu Ağızlarından Toplamalar, TDK, İstanbul.
CAFEROĞLU, A. (1958); “Azerî Türkçesinde -uban /-üben Eki”, Jean Deny Ara-
mağanı, TDK, s. 61-66.
CAFEROĞLU, A. (1958); Türk Dili Tarihi, İstanbul.
CAFEROĞLU, A. (1971); “Türkçemizdeki -ğıl ve -gil Emir Eki”, TDAY-B, Anka­
ra, s. 1-10.
CALDVVELL, R. A. (1913); Comparative grammar of the dravidian or south-indian
family of languages, London.
CANAŞİA, N. N. (1965); Nekotorıye voprosı morfologii turetskogo glagola, II. O
proşedşem -rezultativnom vremeni. - Tr. Tbilisskogo gos. Un-ta, 116. Ser. Vos-
tokoved.
CANAŞİA, N. N. (1974); Zalogi v sovremennom azarbadjanskom yazıke.
CANBİDAYEVA, K. K. (1968); Nogay tilinde ozlik afıksler, - tr. karaçayevo-çer-
kesskogo NİİEİYAL, Çerkessk.
216 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

CANGİDZE, V. T. (1960); O dvoyakoy forme 1-go litsa edinstvennogo çisla jelatel-


nogo nakloneniya v türkskih yazıkah. - Tr. İYA AN Gruzinskoy SSR. Ser. Vost.
Yazıkov, III.
CANMAVOV, YU. D. (1967); Deepriçastiya v kumıykskom literaturnomu yazıke.
CLAUSON, S. G. (1967); “Three Notes on Early Turkish”, TDAY-B 1966, Ankara.
CUMANAZAROV, Ü. (1961); Morfologiçeskiye osobennosti hazaraspskogo govo-
ra uzbeksogo yazıka, AKD, Taşkent.
CUNUSOV, N. (1965); Kazahskiy perehodnıy govor na territorii karakalpakskoy
ASSR, AKD, Alma-Ata.
CURAYEV, B. (1959); Şahrisyabskiy govor uzbekskogo yazıka, AKD, M.
CURAYEV, H. (1975); Fonetiko-morfologiçeskiye i leksiçeskiye osobennosti uz-
bekskih govorov, nosaşih etniçeskoe nazvaniye “türk-kaltatay”, AKD, Aşhabad.
ÇADAMBA, Z. B. (1974); Todjinskiy dialekt tuvinskogo yazıka, Kızıl.
ÇAĞATAY, S. (1948); “Eski Osmanlıcada Fiil Müştakları II: Partisipler”, DTCF
Dergisi, Ankara, s. 525-552.
ÇAĞATAY, S. (1948); “Eski Osmanlıcada Fiil Müştakları III: Gerundifler” DTCF
Dergisi, Ankara, s. 235-252.
ÇARIYAROV, B. (1955); Kategoriya zaloga v sovremennom turkmenskom yazıke,
Aşhabad.
ÇARIYAROV, B. (1970); Vremena Glagola v Tyürkskih Yazıkah Yugo-Zapadnoy
Gruppı,, ADD, Aşhabad.
D’YANKONOV, İ. M. (1967); Yazıki drevney peredney, Azii. M.
DANÎYAROV, A. D. (1965); Kategiriya mnojestvennosti v sovremennom kazahs-
kom yazıke, AKD, Alma-Ata.
DENISON ROSS, E. (1910); The mabânî’l-lughat being a grammar of the turki lan-
guage in persian by mirzâ mehdi khân, bibliotheca indica, new series, Calcutta.
DENY, J. (1921); Grammaire de la langue turque (dialecte osmanlı), Paris.
DENY, J. (1953); Le Gerondif de Liaison - (y)üp. 60. Doğum Yılı Münasebetiyle
Fuad Köprülü Armağanı, İstanbul.
DENY, J. (1955); Principes de grammaire turque (“turk” de turque), Paris, s. 119-
121.
DIRENKOVA, N. P. (1940); Grammatika şorskpogo yazıka, M. L
DİLAÇAR , A. (1976); K semidesyatiletiyu akademika A. N. Kononova.
DİLÇİN, D. (1946); Yusuf ve Zeliha (Şeyyad Hamza), İstanbul.
DMİTRİYEV, N. K. (1926); Aflfiks -ğan v novo- osmanskom yazıke, DAN-V.
DMİTRİYEV, N. K. (1927); K voprosu o znaçenii osmanskoy glagolnoy formı na
“mış”, ZKV.
DMİTRİYEV, N. K. (1940); Grammatika kumıkskogo yazıka, M, L.
DMİTRİYEV, N. K. (1948); Grammatika başkirskogo yazıka, M, L.
DMİTRİYEV, N. K. (1956); K istorii affıksov skazuemosti.
DMİTRİYEV, N. K. (1962); Stroy türkskih yazıkov.
DMİTRİYEV, N. K. (1962); Oçerk yujnotyurkskoy mimologii.
DOERFER, G. (1972); Der Imperativ im Chaladsch, FUF.
DOERFER, G. (1976); Proto-Turkic: Reconstruction Problems, TDAY-B, S. 47-48.
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 217

DOERFER, G. (1977); Zu turk bana “mir”, sana “dir” CAJ.


DOMOJAKOV, N. G. (1949); Opisaniye kıyzıylskogo dialekta hakasskogo yazıka,
AKD, Abakan.
DOMOJAKOV, N. G. (1960); Nijneiyüstsı, Uç. Zap, Hakaskogo NİİYALİ.
DRESSLER, W. (1968); Studien zur verbalen pluralitât, Wien.
DREXEL, A. (1952); Ursprung und wesen der sprachee, II, Zürich.
DRIMBA, V. (1963); Remarques sur les parlers gagaouzes de la Bulgarie du Nord-
Est. RO.
DUL’ZON, A. P. (1973); Materialı po dialektologii türkish nareçiy zapadnoy sibiri.
DUL’ZON, A. P. (1976); Praturskiye Formantı Glagolnogo Litsa.
ECKMANN, J. (1941); Die turkische Mundart von Warna, KCsA.
ECKMANN, J. (1966); Chagatay manual, uralic and alataic series, Bloomington.
ERGİN, M. (1963); Dede Korkut Kitabı, II. Indeks-Gramer, Ankara.
ERHART, A. (1972); Der Verable Modus im Indoeuropâischen.
ERTAYLAN, İ. H. (1945); Türk Edebiyatı Örnekleri, I. “Varka ve Gülşah”, İst. Ede­
biyat Fak. TDED, H, s. 3 -4, 31 Mayıs 1948, s. 316-317.
EYVAZOVA, R. K. (1974); Kişveri “divan”ında -ğay, -ğa, -ay formalarının me’na
hususiyetleri, İzv. AN. Azerbadjanskoy SSR.
FARMANOV, İ. (1960); Oşskiy govor uzbekskogo yazıka, AKD, Taşkent.
FATİHOV, A. H. (1956); Kategoriya zaloga v başkirskom yazıke, Uç. Zap, GPİ,
Filol.
FAZILOV, E. İ. (1961); Uzbek tilida felning orttirma darajasi, UTAM.
FAZILOV, E. İ. (1961); Kategoriya zaloga v uzbekskom yazıke v sravnitelno-isto-
riçeskom osveşenii, AKD, Taşkent.
FAZILOV, M. (1952); İzobrazitelnıye slıva v sovremennom tadjikskom yazıke, İzv.
AN, Nauk.
FEDOTOV, M. R. (1963); Sredstva vırajeniya modalnosti v çüvaşskom yazıke, Çe-
boksarı.
FİSAKOVA, G. G. (1976); Proishojdeniye aborigenov sibiri i ih yazıkov, materialı
vsesoyuznoy konferentsii 3-5 iyulya, Tomsk.
FİSAKOVA, G. G. (1976); Povelitelnoye, uslovnoye i soslagatelnoye nakloneniya
v govore baçatskih teleutov.
FİSAKOVA, G. G. (1976); İccledovaniya po yazıkam sibiri, Novosibirsk.
FOY, K. (1903); Azerbajğanische Studien mit einer Charakteristik des Südtürkisc-
hen, MSoS.
GABAIN, A. (1940); Die Natur des Pradikats in den Türksprachen, KCsA. I I I.
GABAIN, A. (1950); Alttürkische Grammatik, Leipzig.
GABAIN, A. (1951); Die Pronomina im Alttürkischen, ZDMG Bd. 100, s. 581-. 591,
Wiesbaden.
GADEL’ŞİN, L. S. (1957); İnfınitivnaya forma glagola v sovremennom tatarskom
literaturnom yazıke, AKD, Kazan.
GADJİYEVA, N. Z. (1961); Voprosı sostavleniya opisatelmh grammatik, M.
GADJİYEVA, N. Z. (1968); Voprosı kategoriy vremeni i nakloneniya glagola v
türkskih yazıkah, Baku.
218 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

GADJİYEVA, N. Z. (1968); Sootnoşeniya kategoriy vremeni i nakloneniya v türk­


skih yazıkah.
GADJİYEVA, N. Z. (1971); Suşestvoval li glagol svazka nastoyaşego vremeni v
türkskih yazıkah?
GADJİYEVA, N. Z. (1973); Osnovnıye puti razvitiya sintaksiçeskoy strukturı türk­
skih yazıkov, M.
GADJİYEVA, N. Z., SEREBRENİKOV B. A. (1974); Proizhojdenieaffıksov s mo-
dalnıym znaçeniem v tyurkskih yazıkah, ST.
GADJİYEVA, N. Z., SEREBRENİKOV B. A. (1977); Arealnaya lingvistika i
problema vosstanovleniya nekotorıh çert isçeznuvşih yazıkov.
GAFUROVA, N. S. (1962); Niyazbaşınskıy govor uzbekskogo yazıka. Taşkent.
GANİYEV, F. A. (1963); Vidovaya harakteristika glagolov tatarskogo yazıka, AKD,
Kazan.
GLAZOV, Y. Y. (1966); Sistema liçnıh glagolnıh morfov v türkskih yazıkah. - NAA.
GOMBOCZ, Z. (1918); Betrâge zur türkischen Grammatik, Budapest.
GORÇEVSKAYA, V. A. (1941); Formı otritsaniya v evenkiyskom yazıke.
GORDLEVSKİY, V. A. (1928); Grammatika turetskogo yazıka, M.
Granımatika Altayskogo Yazıka (1869); Sostavlena çelenami altayskoy Missi, Ka­
zan.
Granımatika Azerbadjanskogo Yazıka (1971); Fonetika, morfologiya i sintaksis,
Baku.
Granımatika Hakasskogo Yazıka (1975); (N. A. BASKAKOV) M.
Granımatika Turkmenskogo Yazıka (1970); Ç. I. fonetika i morfologiya, Aşkabad,
“Ilım”.
GRÖNBECH, K. (1936); Der turkische Sprachbau I, Kopenhagen.
GRUNİN, T. İ. (1967); Pamyatniki pismennosti Vostoka, III. M.
GRUNİNA, E. A. (1976); O forme nastoyaşego-buduyuşego na - (o) r v turskih
yazıkah.
GRUNİNA, E. A. (1966); Forma vryemeni na - a/-e po pamyatnikam turetskogo
yazıka. - v. kn. : türkorkologiçeskiy sbornik, k şestidesati letiyu A. N. Kono-
nova, M.
GRUNİNA, E. A. (1966); Voprosı türkskoy fılologii, M.
GRUNİNA, E. A. (1975); İndikativ v Turetskom Yazıke (v Sravnitelno-İstoriçeskom
Osveçşenii), ADD, M.
GRUNİNA, E. A. (1975); Ob izuçenii semantiçeskoy strukturı vremennıh form in-
dikativa, ST.
GUHMAN, M. M. (1964); Razvitiye zalogovıh protivopostavleniy v germenskih
yazıkah. opet istiriko-tipologiçeskogo issledovaniya rodstvennıh yazıkov, M.
GULYAMOV, A. G. (1941); Uzbek tilida kelişiklar, uzbek tilining ilmiy grammati-
kasi uçun materiallar, AN CCCR, Taşkent.
GULYAMOV, A. G. (1949); Uzbek tilida süz yasaş yullari hakida, Taşkent.
GULYAMOV, A. G. (1954); K voprosu ob adverbilizatsii v uzbekskom yazıke, Taş­
kent.
GULYAMOV, A. G. (1954); Fe’l, Taşkent.
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 219

GULYAMOV, A. G. (1959); Uzbek tilida sifatning çofıştirma darajalari.


GULYAMOV, Y. G. (1947); Ob affıkse -la v uzbekskom yazıke, uç. zap., taşkents-
kogo, GPI, Nauk.
GULYAMOV, Y. G. (1968); Grammatika taşkentskogo govora, I. morfologiya, Taş­
kent.
GUZICİYEV, T. (1971); Priçastiya v pis’mnenih pamyatnikah turkmenskogo yazı-
ka XVIII-XIX vv, AKD, Aşhabad.
GÜCÜKOV, S. (1963); Del sözuniıj ulamlışı, İzv. AN Turkmenskoy SSR.
GÜCÜKOV, S. (1963); İşkellerde okluk anladılışı, izv. an. turkmenskoy SSR. Ser.
Obşestv, Nauk.
HACİLAYEV, H. -M. İ. (1962); Poslelogi i poslelojno-imenmye slova v karaçe-
vo-balkarskom yazıke, Çerkesk.
HACÎLOVA, K. A. (1972); Glagoli forma na -r v tyuretskih literaturnıyh pamyat­
nikah, XIII-XVI, Vekov.
HAKULİNEN, L.(1953); Hakulinen 1. razvitie i struktura fınskogo yazıka.
HAMBIS, L. (1945); Grammaire de la langue mongole ecrite, Paris.
HARİSOV, A. İ. (1944); Kategoriya glagolnıh vidov v başkirskom yazıke, Ufa.
HARİSOV, A. İ. (1958); Voprosı grammatiki türkskih yazıkov, Alma-Ata.
HARİTONOV, L. N. (1955); K Voprosu o proizhojdeniya nekotorıyh glagolnıyh
affiksov v yakutskom yazıke, Uç. Zap., İYALİ Yakutskogo Filiyala, AN SSSR.
HARİTONOV, L. N. (1954); Tipi glagolnoy osnovıy v yakutskom yazıke.
HARİTONOV, L. N. (1947); Sovremennıy yakutskiy yazık, fonetika i morfologiya,
Yakutsk.
HARİTONOV, L. N. (1958); O vidah glagola v yakutskom yazıke, uç. zap., nyali
yakutskogo fıliala, AN SSSR.
HARİTONOV, L. N. (1963); Zalogovıye formı glagola v yakutskom yazıke.
HASENOVA, A. (1957); Kazak tilindegi -la /-le affıksi tuıydıy tubip etistiker, alma-
tıy, glagolnıye osnovıy kazakshskogo yazıka, ADD, Alma-Ata.
HASENOVA, A. (1959); K voprosu o perehodmh i neperehodnıh glagolah i kategori
zaloga v sovremennom kazahskom yazıke.
HASENOVA, A. (1960); Glagolnıye osnovı kazahskogo yazıka, ADD, Alma-Ata.
HASENOVA, A. (1967); Simpozium po sravnitelno- istoriçeskoy grammatike tür-
skih yazıkov.
HAZAI, G. (1959); Les dialectes turcs du rhodope.
HAZAI, G. (1971); Zur Frage der historischen Entwicklung der Personalendungen
im osmanisch-türkischen. - ın: studia Turcia, Budapest, s. 231-234.
HIDIROV, M. N. (1971); K istorii izuçeniya formı nastoyaşego vremeni glagola v
yugo- zapadnoy gruppe türkskih yazıkov, ST.
HIRT, H. (1904-1905); Über den Ursprung der Verbalflexion im Indogermanischen,
İndogermanische Forschungen, Strassburg.
HIRT, H. (1934); indogermanische grammatik, VI., Heidelberg.
HIRT, H. (1939); Die Hauptprobleme der indogermanischen Sprachwissenschaft,
Halle.
HOCAYEV, B. (1962); Türkmen dilinde işliğin şert formasının ulamlışı ve marnları,
Tr. İ YA AN Turkmenskoy SSR.
220 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

HOCAYEV, B. (1968); Voprosı kategoriy vremeni i naklomemiya glagola v türkskih


yazıkah, Baku.
HOCAYEV, B. (1970); Grammatika turkmenskogo yazıka, Aşhabad.
HOCAYEV, B. (1978); Hezirki zaman turkmen dilinde işlik formaları, Aşgabat.
HOCAYEV, T. (1963); Povelitelnoye nakloneniye v sovremennom uzbekskom ya-
zıke, AKD, Samarkand.
HOCİYEV, A. (1959); Nastoyaşee vremya glagola v sovremennom uzbekskom ya-
zıke, AKD, Taşkent.
HOCİYEV, A. (1966); -mokçi affıksi bilan yasalgan fel formasi hakida, UTA.
HOCİYEV, A. (1970); İnkor ifadalovçi vositalar ba felnıng bulişsız formasi, UTA.
HOCİYEV, A. (1970); Tuliksız fel, Taşkent.
HOLODOVİÇ, A. A. (1941); İz istorii yaponskoy lingvistiki, agglyutinativnaya teo-
riya i problema rodstvenıyh svyazey yaponskogo yazıka, İzv., OLYA AN SSSR.
HOLODOVİÇ, A. A. (1970); Kategoriya zaloga, materialı koferentsii, L.
HOSROVİ, A. M. (1950); Deepriçastiya v tyurkmenskom yazıke, AKD, Aşhabad.
HRAKOVSKİY, V. S. (1970); Konstitutsiya passivnogo zaloga.
HUDAYKULİYEV, M. (1962); Podrajatelnıye slova v tyurkmenskom yazıke, Aş-
habat.
İSENGALİYEVA, V. A. (1965); Turkiy tillarda “kılmok”, “bulmok” tipidagi suzlar
iştirokida yasalgan sostavli fellar, UTA.
İSENGALİYEVA, V. A. (1966); Tyurkskiye glagolı s osnovami, zaimstvovannıymi
iz ruskogo yazıka, Alma-Ata.
İSHAKOV, F. G. (1955); İssledovaniya po sravnitelnoy grammatike tyurksih yazı-
kov, II., Morfologiya’, İzd-vo AN SSSR, M.
İSHAKOV, F. G. (1956); Formıy nastoyaşego vryemeni glagola izyavitelnogo nak-
loneniya v tyuvinskom yazıke.
İSHAKOV, F. G. -PAL’MBAH, A. A. (1961); Grammatika tuvinskogo yazıka, fo­
netika i morfologiya, M.
İSKAKOV, A. İ. (1951); Tyurkologiçeskiy sb.
İSLAMOV, M. İ. (1961); Tyurkologiçeskiye issledovaniya.
İSLAMOV, M. İ. (1961); Nuhinskiy dialekt, AKD, Baku.
İSLAMOV, M. İ. (1968); Azerbadjan dilinin nuha dialekti, Bakı.
İŞANOV, K. (1963); O povelitelnoye i jelatelnoye nakloneniya v sovremennom ka-
zahskom yazıke, AKD, Alma- Ata.
İŞBULATOV, N. H. (1959); Morfologiçeskiye osobennosti kazmaşevskogo govora,
BDS.
İŞBULATOV, N. H. (1963); Kizilskiy govor, BD.
İŞBULATOV, N. H. (1972); Voprosı başkirskogo yazıkoznaniya, Ufa.
İŞBULATOV, N. H. (1972); Dialekti i govorı başkirskogo yazıka.
İŞBULATOV, N. H. (1975); Sravnitelnoye issledovaniye dialektov başkirskogo ya-
zıka, ADD, Ufa.
İŞMUHAMETOV, Z. K. (1970); Zvukopodrjatelmye slova başkirskogo yazıka.
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 221

İVANOV, A. İ. (1958); Neskolko slov ob obrzovanii form spryajeniya v çüvaşskom


yazıke.
İVANOV, S. N. (1957); Kategoriya zaloga v opredelitelmh soçetaniyah s formoy
na -gan v uzbekskom yazıke.
İVANOV, S. N. (1957); Sintaksiçeskiye funktsii formı na -gan v sovremennom uz­
bekskom literaturnom yazıke, AKD, L.
İVANOV, S. N. (1958); Pamati akademika i. yu. kraçkevskogo. sb. statey. L.
İVANOV, S. N. (1960); İssledovaniya po istorii kültün narodov vostoka, sbornik v
çest akademika İ. A. Orbeli.
İVANOV, S. N. (1977); Kurs turetskoy grammatiki.
JESPERSEN, O. (1949); Language, its nature, develeopment and origin, New York.
JOHANSON, L. (1959); Intensiv und aspektkorrelation, studien zur âthiopischen
und akkad verbalstammbildung. Uppsala universitets ârsskrift 1959:5. Uppsala.
KACAROVA, E. (1964); Proşedşee vremya izyavitelnogo nakloneniya v pismenmh
pamatnikah türkmenskogo yazıka XVII- XIX vv, AKD, Aşhabad.
KAKUK, S. (1958); Textes turcs de kazanlyk, II. AOH
KAL’UZYNSKI, S. (1961); Mongolische Elemente in der jakutischen Sprache,
Warszawa.
KALIBAYEVA, A. K. (1949); Kategoriya zaloga v sovremennom kazahskom yazı-
ke, AKD, Alma-Ata.
KALIBAYEVA, A. K. - HASENOVA, A. (1955); Kazirgi kazak tilindegi -s jane
-das affısteri turalı.
Karaçay- Malkar Tilni Grammatikası (1966); Fonetika, morfologiya, sintaksis,
Nalçik. (N. A. Baskakov)
KARPOV, V. G. (1955); İzyavitelnoye nakloneniye v hakasskom yazıke, AKD.
KARPOV, V. G. (1962); Voprosı hakasskoy fılologii, Abakan.
KATANOV, N. F. (1973); O zvukah sagayskogo dialekta.
KATEMBAEVA, B. Ş. (1965); Podrajatelnıye slova v kazakhskom yazıke, AKD,
Alma-Ata.
KAYDAROV, A. T. (1969); Razvitiye sovremennogo uygurskogo literaturnogo ya-
zıka, Alma-Ata.
KAZEM-BEK, A. (1846); Obşaya grammatika turetsko-tatarskogo yazıka, Kazan.
KILIÇOĞLU, V. (1954); “Gerindiumların Özellikleri ve -işer Eki”, Türk Dili, Ha­
ziran 1954, C: III, S: 33, s. 510-518.
KILIÇOĞLU, V. (1954); “Şart Kipi”, TD, Şubat 1954, C. III, S. 29, s: 254-258.
KİBİROV, Ş. (1959); Tr. sektora vostokovedeniya I, Alma-Ata.
KİYEKBAYEV, C. G. (1966); Vbprosıy metologii i metodikii lingvistiçeskih İss­
ledovaniya.
KİYEKBAYEV, C. G. (1955); Variantnıye slova, ili singarmoniçeskiye paralleliza-
mıy v başkirskom , Uç. Zap. başkirskogo GPİ. v Ser. Filol.
KİYEKBAYEV, C. G. (1967); Programına kursa “vvedeniye v uralo- altayskoye
yazıkoznaniye”, Ufa.
KLİMOV, G. A. (1973); Oçerk obşçey teorii ergativnosti, M.
KLİMOV, G. A. (1973); Oçerk obşey teori ergasivnosti, M
222 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

KOKLYANOVA, A. A. (1963); Kategoriya vremeni v sovremennom uzbekskom


yazıke, M.
KONDRAT’YEV, V. G. (1970); Oçerk Grammatiki Drevnetyürkskogo Yazıka, L.
KONONOV, A. N. (1939); Turetskaya glagolnaya forma na “mış”, Uç. Zap., Nauk.
KONONOV, A. N. (1951); “Proishojdeniye proşedşego kategoriçeskogo vremeni v
tyurkskih yazıkah”, TS I. M. L.
KONONOV, A. N. (1956); Grammatika sovremennogo turetskogo literaturnogo ya-
zıka, M. L.
KONONOV, A. N. (1960); Grammatika sovremennogo uzbekskogo literaturnogo
yazıka, M. L.
KONONOV, A. N. (1965); “Opıt rekonstruktsii tyurkskogo deepriçastiya na -°p, -°b,
- (j)°b, -°pan, -°ban, -°banı, -°banın (n), (materiyalı k sravnitel’no-istoriçeskoy
grammatike tyurkskih yazıkov)”, s. 100-111.
KONONOV, A. N. (1971); O fuzii v turetskih yazıkah // struktura i istoriya tyurskih
yazıkov, M., s. 108-120.
KONONOV, A. N. (1971); Tyurkologiçeskiy Sbornik, M.
KONONOV, A. N. (1976); O prirode tyurkskoy agglyutinatsii, VYA
KONSTANTİNOVA, O. A. (1964); Evenkijiskij jazyk, Moscow, Nauka.
KORDABAYEV, T. R. (1949); Kategoriya vremeni v sovremennom kazahskom ya-
zıke, AKD, Alma- Ata.
KORKÎNA, E. İ. (1960); Formı proşedşego vremeni v yakutskom yazıke, AKD, M.
KORKİNA, E. î. (1970); Nakloneniya glagola v yakutskom yazıke, M.
KORKMAZ, Z. (1959); “Türkiye Türkçesinde ‘İktidar’ ve ‘İmkân’ Gösteren Yar­
dımcı Fiiller ve Gelişmeleri”, TDAY-B, s. 107-124.
KORKMAZ, Z. (1964); Bartın ve Yöresi Ağızları Üzerine, Türkoloji Dergisi, I, An­
kara, 107-129.
KORKMAZ, Z. (1968); “-ası / -esi Gelecek Zaman İsim-fıil (Participium) Ekinin
Yapısı Üzerine”, TDAY-B, Ankara, s. 31-38.
KORMUŞİN, İ. V. (1968); Kategoriya kauzativa v altayskih yazıkah, AKD.
KORMUŞİN, İ. V. (1978); Oçerki sravnitelnoy morfologii altayskih yazıkov.
KORNİLOV, G. E. (1975); K voprosu o zalogah v çuvaşskom yazıke, passiv i ref-
leksiv.
KORŞ, F. (1907); Proishojdeniye formı nastoyaşego vremeni v zapadnoturetskih
yazıkah, drevnosti vostoçnıye, M.
KOŞMİDER, E. (1962); Voprosı glagolnogo vida, M.
KOTVVICZ, W. (1936); Les pronoms dans les langues altaiques, Krakovv.
KOTWICZ, W. (1953); Studia nad jezykami altajskimi.
KOWALSKI, T. (1929); Karaimsche Texte in Dialekt von Troki, Krakovv.
KOWALSKI, T. (1949); De la nature du causatif et du passif dans les langues tu-
ruqes, revue orientale 15, 430-438.
KRİZKOVA, H. (1966); Perviçnıye i vtoriçnıye funkçsii i t. naz. transpozçsiya
form, TLP.
KUDAYBERGENOV, S. (1953); Podrajatelnıye slova v kirgiyskom yazıke, AKD,
M.
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 223

KUDAYBERGENOV, S. (1970); Tyurkologiçeskie issledov, Frunze.


KUDRYAVSKİY, D. N. (1912); Vvedeniye v yazıykoznaniye, Yuryev.
KUL’MAGAMBETOVA, B. B. (1957); Affıksalnoye obrazovaniye glagolov v sov­
remennom kazakhskom yazıke.
KUNGUROV, R. (1962); İzobrazitelniye slova v sovremennom uzbekskom litera-
turnom yazıke, Taşkent.
KURENOV, S. (1959); Osobennosti turkmenskogo govora severnogo kavkaza
(Stavropolya), AKD, Aşhabad.
KURYLOWİCZ, EJ (1962); Oçerki po linguistike. 1911-1912 Tak je statiyu i. şmi-
dta, opublikovannuyu na vengerskomu yazıke v jurnale “Nyelvtudomanyi”
KUZNETSOV, P. İ. (1960); “Proishojdeniye proşedşego vremeni na -dı i imen
deystviya v tyurskih yazıkah” tyurko-mongolskoye yazıkoznaniye i folkloris-
tika, M.
KUZNETSOV, P. İ. (1953); Akademikli v. a. gordlevskomu k ego semidesyatipya-
tiletiyu.
KUZNETSOV, P. İ. (1954); Liçnıye affıksı v turetskom yazıke.
KUZNETSOV, P. İ. (1960); Proishojdeniye proşedşego vryemeni na -dıy i imen
deystviya v türkskih yazıkah. b- kn. : tyurko-mongolskoye yazıykoznaniye i
folkloristika, M.
KUZNETSOV, P. İ. (1975); Aspekt i aktsional v turetskom yazıke.
LAPASOV, J. (1971); Morfologiya yazıka poemı “yusuf-u zulayha” dubreka, AKD,
Taşkent
LE COQ, A. (1911); Türkische Manichaica aus Chotscho. I, APAW 1911, Anhang,
Berlin.
LETYAGİNA, N. İ. - NASİLOV , D. M. (1974); Passiv tuvinskom yazıke.
LEVİTSKAYA, L. S. (1976); İstoriçeskaya morfologiya çuvaşskogo yazıka, M.
LUDWIG, A. (1873); Agglutination öder adaptation, Prag.
LYUBİMOV, K. M. (1971); Sem znaçeniy turetskoy slovoformı yazmış.
MAHMUTOVA, L. T. (1974); “Bastanskiy govor tatarskogo yazıka”, materialı po
tatarskoy dialektologii, Kazan, 1974.
MAKSUTOVA, N. H. (1964); Govor ayskih başkır, AKD, M.
MAKSUTOVA, N. H. (1965); Burzanskiy govor, BD.
MALOV, S. E. (1951); Pamyatniki drevnetürkskoy pismennosti.
MALOV, S. E. (1957); Yazık jeltıh uygurov slovar i grammatika. Alma-Ata
MAMANOV, İ. Y. (1949); Vspomogatelnıye glagolıy v kazkhskom yazıke, Al­
ma-Ata.
MANSUROĞLU, M. (1953); “Türkçede -ğu Ekinin Fonksiyonları”, Türkiyat Mec­
muası (1951-1953), İstanbul.
MANSUROĞLU, M. (1953); “Türkçede -mış Ekinin Fonksiyonları”, Fuad Köprülü
Armağanı, İstanbul, s. 345-350.
MANSUROĞLU, M. (1956); “Türkçede -tacı Ekinin Fonksiyonları”, TDE, C. VII,
sayı: 1-2, İstanbul, s. 105-108.
MANSUROĞLU, M. (1958); “Türkçede -ğay / -gey Eki ve Türemeleri”, Jean Deny
Armağanı, Ankara, s. 171-174.
224 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

MANSUROĞLU, M. (1959); Das Altosmanische, philogiae turcicae fundamenta I,


Wiesbaden, S. 160-182.
MARR, N. Y. (1934); îzbranıye rabotıy, M. L.
MASLOV, Y. S. (1962); Voprosı glagolnogo vida, M.
MAŞAKOV, H. A. (1949); Çovdurskiy dialekt turkmenskogo yazıka, AKD, Aşha­
bad.
MATVEYEV, T. M. (1960); Kratkiy obzor çuvaşskih dialektov.
M AVI YE V, N. (1975); Dialekt arabaçi turkmenskogo yazıka, AKD, Aşhabad.
MAYTİNSKAYA, K. Y. (1974); Sravnitel’naya morfologiya fınno-ugorskix yazı-
kov, M.
MEILLET, A. (1921); Linguistique historique et linguistique generale, Paris.
MEILLET, A. (1924); Les langues du monde, Paris.
MEILLET, A. (1938); Vvedenie v sravnitel’noe izuçenie indoyevropeyskix yazı-
kov, Sant-Peterburg.
MEJEKOVA, N. N. (1973); Şorskiy diyalekt.
MELİORANSKİY, P. M. (1900); Arab filolog o turetskom yazıke, tipografıya im-
peratorskiy AN, SPb.
MELİORANSKİY, P. M. (1894-1897); Kratkaya grammatika kazak-kırgızskogo
yazıka, I. fonetika i etomologiya, Orenburg, 1894, C. I, S. Petersburg, 1897,
C. II.
MELİORANSKİY, P. M. (1899); Pamyatnik’ v’ çest’ kyuF tegina. St-petersburg:
tipografıya imperatorskoy akademii Nauk’.
MELİORANSKİY, P. M. (1900); Arab filolog o turetskom yazıke, SPb.
MELİYEV, K. M. (1953); İmena deystviya v sovremennom uygurskom yazıke,
AKD,
MENGES, K. H. (1956); Das Cayatajische in der persischen Darstellung von Mirza
Mahdi Xan, Wiesbaden.
MENGES, K. H. (1959); “Das Sojonische und Karagassische”, PhTF I. 640-670.
MENGES, K. H. (1966); Ablaut in altaic?, UAJb.
MENGES, K. H. (1968); The turkic languages and peoples, Wiesbaden: Otto Har-
rassovvitz.
MENGES, K. H. (1958); Some remarks on oyrot morphology, BSOAS.
MENOVŞÇİKOV, G. A. (1967); Grammatika yazıka aziatskix eskimosov, II, L.
MIRZABEKOV, S. (1973); Statistiko-lingviçeskiy analiz glagola sovremennogo
kazahskogo yazıka, AKD, Alma-Ata.
MİHAYLOV, M. S. (1961); “K voprosu ob aberratsii zaloga v turetskom yazıke”, -
sb. voprosı. sostavleniya opisatelmh grammatik, M.
MİHAYLOV, M. S. (1962); Perifraktiçeskiye formıy tyuretskogo glagola, VYA.
MİHAYLOV, M. S. (1965); issledovaniya po grammatike turetskogo yazıka, perif-
rastiçeskiye form i turetskogo glagola, Nauka.
MİLIH, M. K. (1954); Glagol nogayskogo yazıka.
MİRJANOVA, S. F. (1963); Kubalyakskiy govor, BD.
MİRJANOVA, S. F. (1958); Materialı ekspeditsii 1958 Goda.
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 225

MİRZAKARİMOVA, U. (1969); Morfologiçeskiye osobennosti “Kısas-ı Rabguzi”,


AKD, Taşkent.
MİRZAYEV, M. M. (1965); Buharskaya gruppa govorov uzbekskogo yazıka, ADD,
Taşkent.
MİRZAYEV, M. M. (1976); Kategoriya zaloga v sovremennom azerbadjanskom
yazıke i smejnıye yavleniya, AKD, Baku.
MİRZAZADE, H. (1962); Azerbajçan dilinin tarihi morfolokijasıy, Bakı.
MOLLAZADE, S. M. (1966); Govorı kazahskogo rayona azeyrbadjanskoy, SSSR
Baku.
MOLLOVA, M. (1962); Le fütur dans un parler türe de bulgarie -linguistique bal-
kanique, Sofıe.
MOLLOVA, M. (1970); Traits de fusion dans le dialecte turc du rhodopes de Test,
balkansko ezikoznanie, Sofıya.
MONGUŞ, D. A. (1963); Formı proşedşego vremeni izyavitelnogo nakloneniya v
tuvinskom yazıke, Kızıl.
MONGUŞ, D. A. (1968); Ob analitiçeskoy forme predikatsii v tuvinskom yazıke.
MUHAMMEDOVA, Z. B. (1956); Ob odnoy forme modalnosti turkmenskogo gla­
gola.
MUHİYEV, H. (1959); Nohurskiy dialekt turkmenskogo yazıka, AKD, Aşhabad.
MUHTAROV J. (1971); Lingviçeskiy sbornik, Taşkent.
MUJDABAYEV, M. M. (1963); Bezliçno -stradatelnıye konstruktsii v sovremennm
uzbekskom yazıke, AKD, Taşkent.
MUSAYEV, K. M. (1964); Grammatika karaimskogo yazıka, fonetika i Morfologi­
ya.
MUTALLÎBOV, S. (1959); Morfologiya va leksika tarihidan kiskaça oçerk, Taşkent.
NACİP, E. N. (1965); Kıpçaçko-oguzskiy literaturniyi yazık malyukskogo egipta.
NACİP, E. N. (1975); Tyurkoyazıyçnıy pamyatnik. xıv. v “gülistan” seyfı saray i ego
yazık, alma-ata.
NASIROV, Ş. (1965); Kokandiyskiy govor uzbekskogo yazıka, AKD, Taşkent.
NASİLOV, D. M. (1960); O nekotorıh slojnıh glagolmh formah v drevnetürskih
yazıkah.
NASİLOV, D. M. (1963); Struktura vremen indikativa v drevneuygurskom yazıke,
AKD, M.
NASİLOV, D. M. (1966); Türkologiçeskiy sbornik, k 601etiyü A. N. Kononova.
NASİLOV, D. M. (1976); Tyurkologiçeskie issledovaniya.
NASİLOV, V M. (1947); K voprosu o grammatiçeskoy kategori vida v türskih ya-
zıkah, MIV.
NEDYALKOV, V. P. (1964); O svyazi kauzativosti i passivosti. Uç. Zap. Başkirs-
kogo. Nauk.
NEUSTROYEV, N. N. (1972); Bezliçnıye predlojeniya v sovremennom yakutskom
yazıke, Yakutsk.
NURMAGAMBETOV, A. (1965); Kazahskiy govor na territorii turkmenskoy, SSR.
AKD, Alma-Ata.
NURMAGAMBETOV, A. (1974); Zapadnaya gruppa govorov kazahskogo yazıka,
ADD, Alma- Ata.
226 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

NURMAHANOVA, A. N. (1966); Tipi predlojeniy po modalnosti i intonatsii v türk­


skih yazıkah, ADD, Taşkent.
OMURALİYEVA, R. (1970); Uslovnıy period v kirgizskom yazıke, AKD, Frunze.
ORALBAYEVA, N. (1971); Analitiçeskiye formıy glagola v sovremennom kazakh-
skom yazıke, ADD, Alma-Ata.
ORUSBAYEV, A. K. (1972); İz materiyala eksperimentalnogo issledovaniya kirgiz-
skogo udareniya, ST.
ORUZBAYEVA, B. O. (1955); Formı proşedşego vremeni v kirgizskom yazıke,
Frunze.
ÖZEL, S. (1977); Türkiye Türkçesinde Sözcük Türetme ve Birleştirme, Ankara.
PATAÇAKOVA, D. F. (1957); Kategoriya padeja v kaçinskom dialekte hakasskogo
yazıka.
PATAÇAKOVA, D. F. (1964); Sposobı vırajeniya kategori mnojestvennosti v ka­
çinskom dialekte hakasskogo yazıka, Uç. Zap. hakasskogo, NİİYALİ, Filol.
PATAÇAKOVA, D. F. (1965); Kaçinskiy dialekt hakasskogo yazıka, AKD, Novo-
sibirsk.
PATAÇAKOVA, D. F. (1973); Sagayskiy dialekt, dialekti hakasskogo yazıka, Aba-
kan.
PAVLOV, î. P. (1953); Deepriçastiya v çuvaşskom yazıke i ih sintakspeçeskie funk-
tsii, AKD, M.
PAVLOV, İ. P. (1956); K voprosu o proishojdenii dvuh deepriçastmh affıksov v
çuvaşskom yazıke, Uç. Zap., NİİYALİE.
PAVLOV, İ. P. (1957); Materialı po grammatike sovremennogo çuvaşskogo yazıka,
I. Morfologiya, Çeboksarı.
POKROVSKAYA, L. A. (1963); O nekotorıyh dee priçastnıyh formah v gagauskom
yazıke, M. L.
POKROVSKAYA, L. A. (1964); Grammatika gagauzskogo yazıka, fonetika i mor­
fologiya, M.
POKROVSKAYA, L. A. (1976); İnfınitiv i ego upotrebleniye v gagauskom yazıke,
- v kn. : turkologiçeskiye issledovaniya, M.
POLİVANOV, E. D. (1926); Kratkaya grammatika uzbekskogo yazıka, Taş-
kent-Moskva.
POPOV, A. V. (1881); Sintaksiçeskiye issledovaniya, Voronej.
POPPE, N. (1955); Introduction to mongolian comparative studies, MSFOu.
POPPE, N. (1955); Tempus und Aspekt in den altaischen Sprachen. studium gene­
rale VIII, Berlin.
POPPE, N. (1975); On some cases on fusion and vowel alternation in the altaic
languages, CAJ.
POTEBNYA, A. A. (1958); İz zapisok po russkoy grammatike, I-1I, M.
POTSELUYEVSKİY, A. P. (1946); Problemi stadialno-sravnitelnoy grammatiki
türkskih yazıkov, - izv. turkmenskogo fıliala AN SSSR.
POTSELUYEVSKİY, A. P. (1975); İzbrannıye trudı, Aşhabad.
PRİK, O. Y. (1976); Oçerk grammatki karaimskogo yazıka, (krıymskiy dialekt),
Mahaçkala.
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 227

PRITSAK, O. (1960); “Die Herkunft des tschuvvaschischen Futurums, “ Wiener


Zeitschrift fur die Kunde des Morgenlandes 56: 150-51.
PROHLE, W. (1909); Karatschajische studien, KSz.
RACHMATULLIN, G. R. (1928); Die Hilfsverben und Verbal-adverbien im Alta-
ischen, Weimar, Ujb.
RADLOFF, W. (1890); Über alttürkische dialecte, I. die seldschukischen verse im
Rebâb-nâmeh, melanges asiatiques.
RADLOFF, W. (1897); Die alttürkischen Inschriften der Mongolei, NF, Petersburg.
RADLOFF, W. (1906); Einleitende Gedanken zur Darstellung der Morphologie der
Türksprachen, Zap. Imp. AKD, Nauk, t. VII, Nr. 7. Petersburg.
RADLOFF, W. (1910); Alttürkische Studien II, İzv. AN, SPb.
RADLOFF, W. (1928); Uigurische sprachdenkmâler, L.
RAGİMOV, M. Ş. (1957); Formı vırajeniya nastoyaşih i buduşih vremen v pismen-
nıh pamatnikah azerbadjanskogo yazıka XIV- XVIII, AKD.
RAGİMOV, M. Ş . (1965); İstoriya formirovaniya nakloneniy glagola v azerbayd-
janskom yazıke, ADD, Baku.
RAGİMOV, M. Ş. (1966); İstoriya formirovaniya naklonenih glagola v türkskih ya-
zıkah, ADD, Baku.
RAGİMOV, M. Ş. (1967); İz istorii formı na -sa / -se v azerbaydjanskom yazıke,
voprosı azerbadjanskogo yazıkoznaniya, Baku.
RAHMATULLAYEV, Ş. -SULTONSAÎDOVA, S. (1976); Kuşma fellarda va fel-
nıng analitik formalarida uzlik, majhul daraja affıkslarining kullanişi, UTA.
RAMAZANOVA, D. B. (1974); “Grammatiçeskie osobennosti govora permskix ta­
tar”, materialı po tatarskoy dialektologii, nu: 3, Kazan.
RAMAZANOVA, D. B. (1974); Grammatiçeskiye osobennosti govora permskih
tatar.
RAMSTEDT, G. J. (1951); Über onomatopoetische Wörter in den altaische Spra-
chen, JSFOu.
RAMSTEDT, G. J. (1912); Verbstammbildungslehre mongolische-türkischen spra-
chen, Helsingfors.
RAMSTEDT, G. J. (1924); “Die Verneinung in den altaischen Sprachen, eine semi-
ologische, Studie” MSFOu III, pp. 210-213.
RAMSTEDT, G. J. (1946); Zum türkischen Konditional, FUF, s. 123-126.
RAMSTEDT, G. J. (1949); Studies in korean etymology.
RAMSTEDT, G. J. (1957); Vvedeniye v altayskoye yazıkoznaniye, morfologiya,
M.
RÂSÂNEN, M. (1957); Materialien zur Lautgeschichte der türkischen Sprachen,
StO.
RÂSÂNEN, M. (1957); Materialien zur Morphologie der türkischen Sprachen, Hel­
sinki.
RASSADİN, V. İ. (1978); Morfologiya tofalarskogo yazıka v sravnitelnom Osve-
şenii, M.
RASULOVA, N. A. (1969); İssledovaniya Yazıka “kitab al- idrak li-lisan al- atrak”
abu- hayyana, AKD, Taşkent.
REŞETOV, V. V. (1948); O kategori nastoyaşego vremeni v uzbekskom yazıke.
228 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

RUNDGREN, F. (1959); Intensiv und aspektkorrelation, uppsala.


RUSTAMOV, T. (1956); Kategoriya otritsaniya v sovremennom uzbekskom litera-
turnom yazıke, AKD, M.
RUSTEMOV, R. E. (1965); Azerbadjan dili dialekt ve şivelerinde fe’l.
RUSTEMOV, R. E. (1961); Guba diyalekti, bakı.
RUSTEMOV, R. E. (1964); Glagol v Dialektah i Govorah Azerbadjanskogo Yazıka,
Baku.
SADIHOV, B. P. (1964); Kedebekskiye govorı azerbadjanskogo yazıka, AKD, Baku.
SADIHOV, B. P. (1967); Gedim bir şekilçinin izi, izv. an azerbadjanskoy SSR.
SADVAKASOV, G. (1970); İssledovaniya po uygurskomu yazıku, 2. Alma-Ata.
SADVAKASOV, G. (1972); Yazık uygurov ferganskoy dolinı i problema vzaimo-
deystviya uygurskih i uzbekskih dialektov, ADD, Alma-Ata.
SALEMANN, C. (1891); “Noch einmal die seldschukischen verse, “ melanges asi-
atiques, SPb, s. 173-245.
Sanglax (1960); A Persian guide to the Turkish language, by Muhammad Mahdi
Xan. facsimile text with an introduction and indices by Sir Gerard Clauson,
London, 1960.
SANJEYEV, G. D. (1953); Sravnitelnaya grammatika mongolskih yazıkov.
SAPAROVA, G. (1970); Dialekt hasarli turkmenskogo yazıka, AKD, Aşhabad.
SARMANAYEVA, D. M. (1950); Dialektiçeskiye osobennosti yazıka sredneurals-
kih tatar, AKD, Kazan.
SAT, Ş. Ç. (1960); Rol priçastiy v razvitii tuvinskogo yazıka.
SAT, Ş. Ç. (1968); Osnovnıye formı uslovnogo nakloneniya v tuvinskom yazıke.
SAURANBAYEV, N. T. (1944); Semantika i funktsii deepriçastiy v kazahskom ya-
zıke, Alma-Ata.
SAURANBAYEV, N. T. (1954); O kategori litsa povelitelnogo nakloneniya, - İzv.
AN Kazahskoy SSR, Nu: 135. Ser. Filol. İ İskusstvoved.
SAVÇENKO, A. N. (1955); Drevneşeye grammatiçeskiye kategoriye glagola v in-
doyevropeyskom yazıke, VYA.
SCHAKIR, S. (1933); Denominable Verbbildungen in den Türksprachen, Roma.
SCHLEGEL, FR. (1808); Über die Sprache und Weisheit der Indier, Heidelberg.
SEREBRENNİKOV, B. A. (1958); O zaloge v fino- ugorskih i türkskih yazıkah,
Ufa.
SEREBRENNİKOV, B. A. (1958); Voprosı grammatiki türkskih yazıkov, Alma-A­
ta.
SEREBRENNİKOV, B. A. (1961); Voprosı metodov izuçeniya istorii türkskih ya-
zıkov, Aşhabad.
SEREBRENNİKOV, B. A. (1963); İstoriçeskaya morfologiya permskix yazıkov,
M.
SEREBRENNİKOV, B. A. (1963); Sistema vremen tatarskogo glagola, Kazan,
SEREBRENNİKOV, B. A. (1963); Tyurkologiçeskie etyudi.
SEREBRENNİKOV, B. A. (1964); Über tschuvvaschische Themen, AOH.
SEREBRENNİKOV, B. A. (1971); Struktura i istoriya türskih yazıkov, M.
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 229

SEREBRENNİKOV, B. A. (1971); “O nekotorıh problemah istoriçeskoy morfologii


tyurkskih yazıkov” struktura i istoriya tyurkskih yazıkov, “Nauka”, Moskva.
SEREBRENNİKOV, B. A. (1971); Türkologiçeskiye etyudi , I. k probleme pro-
ishojdeniya dvuh tipov liçnıh glagolnıh okonçaniy v türskih yazıkah. - v kn. :
voprosı türkologii, Baku.
SEREBRENNİKOV, B. A. (1974); İz İstorii zvukov i form tyurkskih yazıykov, o
proizhojdenii pokazatelya nastoyaşego vremeni -a-v tyurkskih yazıkah kıyp-
çakskoy gruppıy.
SEREBRENNİKOV, B. A. (1974); İz İstorii zvukov i form tyurkskih yazıykov, o
proizhojdenii pokazatelya vzaimnogo zaloga -uş-, -iş-.
SEREBRENNİKOV, B. A. (1974); Veroyatnıye obosnovaniya v komparativistike.
SEREBRENNİKOV, B. A. (1976); K probleme proishojdeniya affıksov stradatel-
nogo zaloga -1-, -y 1-/-İI-, -n-, -yn-/ -in- v türkskih yazıkah, - ST.
SEREBRENNİKOV, B. A. (1978); Dva etüda iz istorii türkskih yazıkov, 1. o voz-
mojnıh istokah obrazovaniya nastoyaşe- buduşego vremeni s pokazatelyem v
türskih yazıkah, ST.
SERGEYEV, V. İ. (1973); Sposobı vırajeniya mnojestvennosti v çuvaşskom yazıke,
AKD, M.
SEVORTYAN, E. V. (1935); Analitiçeskiye kostruktsiyi v yazıkah razliçnih tonov.
SEVORTYAN, E. V. (1955); Fonetika turetskogo literaturnogo yazıka, izdatel’stvo
AN SSSR, 10 p, M.
SEVORTYAN, E. V. (1956); Kategoriya skazuemosti, İSGTYA.
SEVORTYAN, E. V. (1957); Affıksi glagoloobrazovaniya v azerbaycanskom lite-
raturnom yazıke.
SEVORTYAN, E. V. (1958); “Ob İstoriçeskom Polojenii Perehodnosti-Neperehod-
nosti v Tyurkskih Yazıkah”, VYA.
SEVORTYAN, E. V. (1961); “O nekotorıh voprosah strukturı predlojeniya v tyurk­
skih yazıkah”, İSGTYA.
SEVORTYAN, E. V. (1962); Affıksi glagoloobrazovaniya v azerbaydjanskom yazı-
ke, izdatelstvo vostoçnoy literaturı, M.
SEVORTYAN, E. V (1965); “Grammatiçeskiye i Semantiçeskiye Priznaki Analiti-
çeskih Konstruktsiy v Otliçiye ot Svobodnıh Slovosoçetaniy v Tyurkskih Yazı-
kah”, V sb.: Analitiçeskiye Konstruktsii v Yazıkah Razliçnih Tipov, M.-L.
SHIBATANI, M. (1976); “Causativization” in M. Shibatani (ed. ) japanese gene-
rative grammar. syntax and semantics 5. New York: Academic Press, 239-294.
SİL’NİTSKİY, G. G. (1974); Tipologiya passivnıh konstruktsiy, diatezı i zalogi, L.
SİNOR, D. (1952); On some ural-altaic plural suffıxes, AM, NS.
SKALICKA, V. (1966); Ein “typologisches konstruk”, TLP, s. 158-159.
Sovremennıy Kazahskiy Yazık (1962); Alma-Ata.
SOYEGOV, M. (1978); Perviçnıye formıy deepiçastiya v sovremennom tyurkmens­
kom yazıke, AKD, Aşhabat.
STEÂLÂ, E. A. (1887); Zur geschichte der Tempus- und modusstammbildung in
den fınnisch-ugrischen sprachen, - JSFOu.
STEINTHAL, H. (1850); Die Classifıcation der Sprachen, Dargestellt als die Entvvi-
ckelung der Sprachidee, Berlin.
230 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

SULAYMANOV, K. (1968); Perifrastiçeskiye formıy uzbekskogo glagola, AKD, L.


SULAYMANOV, K. (1973); K voprosu o kategori haraktera protekaniya deystviya
glagolov v tyurkskih yazıkah. - Tr. Po Vostokovedeniyu, II. Tartu.
SULTANSAİDOVA, S. (1978); Vozvratnıy i stradatelnıy zalogi v uzbekskom yazı-
ke, Taşkent.
SZEMERENYİ, O. (1970); Einführung in die vergleichende sprachvvissenschaft,
Darmstadt.
ŞAKİROVA, R. F. (1953); Osobennosti govora tatar krasnooktyabrskogo rayona
gorkovskoy oblasti.
ŞAMSİDDİNOV, İ. İ. (1965); Karakulskiy govor uzbekskogo yazıka, AKD, Taş­
kent.
ŞAMURADOV, K. (1960); Zapadnıye govorı yomudskogo dialekta turkmenskogo
yazıka, Aşhabad.
ŞARİPOV, O. (1962); Papskiy govor uzbekskogo yazıka, AKD, Taşkent.
ŞÇERBAK, A. M. (1959); Oguz-name, muhabbat-name, M.
ŞÇERBAK, A. M. (1960); Voprosı grammatiki. K 75-letiyu akademika İ. İ. Meşa-
ninova. M. L.
ŞÇERBAK, A. M. (1961); Uzbek tilida ur-felining suz yasaşdagi roli.
ŞÇERBAK, A. M. (1961); Grammatiçeskiy oçerk yazıka tyurkskih tekstov x-xııı vv.
iz vostoçnogo turkestana., İzd-vo AN SSSR. M. L.
ŞÇERBAK, A. M. (1962); Grammatika starouzbekskogo yazıka, M. L.
ŞÇERBAK, A. M. (1970); Sravnitelnaya fonetika türskih yazıykov, L.
ŞÇERBAK, A. M. (1974); Metodıy i zadaçi etimologiçeskogo issledovaniya affık-
salnıyh morfem v tyurkskih yazıkah.
ŞÇERBAK, A. M. (1977); Oçerki po sravnitelnoy morfologii tyurkskih yazıkov.
ŞERMATOV, A. (1960); Karşinskiy govor uzbekskogo yazıka, AKD, Taşkent.
ŞİRALİYEV, M. Ş. (1955); Azerbaycan dilinin muğan grupu şiveleri, Bakı.
ŞİRALİYEV, M. Ş. (1957); Bakı dialekti, Bakı.
ŞİRALİYEV, M. Ş. (1960); Azerbadjanskaya dialektologiya na novom etape, -
VDTYA, II. Baku.
ŞİRALİYEV, M. Ş. (1960); Ob atimologii deepriçastnoy formi na - ıban, -uben,
-uban, -üben, VYA.
ŞİRALİYEV, M. Ş. (1962); Azerbadjan dialektologiyasının ösesları, Bakı.
ŞKURİDİN, S. V. (1974); Filologiçeskiy sbornik kazahskogo gos. un-ta.
ŞUKUROV, Ş. (1974); Nakloneniya i vremena glagola v pismennıh pamatnikah uz-
beksskogo yazıka v sravnitelnom osveşenii, ADD, Taşkent.
ŞUKUROV, Ş. (1964); -ğay formasining tarihiga doir., - UTA.
ŞUKUROV, Ş. (1965); “-ğalır / -gelir formasi hakida”, İssledovaniya po Grammati-
ke i Leksike Türkskih Yazıkov, Taşkent.
ŞUKUROV, Ş. (1966); İstoriya razvitiya glagolnoh form uzbekskogo yazıka, Taş­
kent.
ŞUKUROV, Ş. (1970); Fe’l tarihidan, Taşkent.
ŞUKUROV, Ş. (1973); Uzbek tilining tarihiy grammatikası, Taşkent.
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 231

TADIKİN V. N. (1962); K voprosu o glagolnoy forme na - arga v altayskom yazıke,


- Zap. Gorna - Altayskogo NİİİYALİE.
TAULİ, V. (1956); The origin of affıxes, FUF.
TAULİ, V. (1956); On the origin of verb, UAJb.
TEKİN, T. (1954); “-ısar Ekinin Türeyişi”, TD, s. 453-455.
TEKİN, T. (1976); The representation of proto-turkic medial and final /s/ in yakut”,
Central asiatic Journal, Vol. 20(1976) 1-2: 110-114.
TELEGDI, S. (1937); Eine türkische Grammatik in arabischer Sprache aus dem
XV. Jht.
TENİŞEV, E. R. (1969); Stroy salarskogo yazıka, M.
TENİŞEV, E. R. (1971); K istorii türskogo uslovnogo nakloneniya, studia turcica,
bibliotheca oriantails hungarica, Budapeşt.
TENİŞEV, E. R. (1976); Stroy sarıg-yugurskogo yazıka, M.
TESNİERE, L. (1959); Elements de syntaxe structurale, Paris.
THOMSEN, V. (1896); Inscriptions de l’orkhon dechiffrees, Helsingfors.
THURNEYSEN, R. (1885); Der indogermanischen Imperativ, Berlin.
TİHONOV, A. N. (1966); K voprosu o vidovıh znaçeniyah proşedşego kategoriçes-
kogo v türkskih yazıkah. - Uç. Zap. Nİİ.
TOMANOV, M. (1975); Tarihi grammatika meseleler, Almatı.
TUKAN, B. P. (1965); Vulkaneştatskiy dialekt gagauzskogo yazıka yazıka, AKD,
Kişinev.
TULYAKOV, S. (1965); Morfologiçeskiye osobennosti namanganskogo govora uz­
bekskogo yazıka, AKD.
TUMAŞEVA, D. G. (1964); Hezerge tatar edebi tele morfologiyase, Kazan.
TUMAŞEVA, D. G. (1969); Dialektı sibirskih tatar v otnoşenii k tatarskomu i dru-
gim turkskim yazıkam, ADD, M.
TURSUNKULOVA, K. A. (1972); Perifrastiçeskiye formıy glagola v uzbekskom
kazahskom yazıkax.
TURSUNOV, A. (1958); Deepriçastiye v sovremennom kirgisskom yazıke, AKD,
Frunze.
UBAYDULLAEV, K. (1955); Kategorii proşedşego vremeni glagolov v izyavitel-
nom naklonenii v sovremennom karakalpakskom yazıke, AKD, M.
URUSBİYEV, İ. H. (1963); Spryacenie glagola v karaçayevo-balkarskom yazıke,
Çerkesk.
URUSBİYEV, İ. H. (1968); Voprosı kategori vremeni i nakloneniya glagola v türk­
skih yazıkah, Baku.
UŞAKOV, E. İ. (1956); Sintaksiçeskie funktsii formı na -ğan v sovremennom uy-
gurskom yazıke, AKD, M.
VANNİKOV, U. V. (1969); Yazıkovıye universali i lingvistiçeskaya tipologiya, M.
VEL’YAMİNOV-ZERNOV, V. V. (1868); Slovar djagataysko-turetskiy, SPb.
VELİYEV, A. G. (1975); Perehodnıye govorı azerbaydjanskogo yazıka, Baku.
VELİYEV, İ. D. (1969); Formı proşedşego vremeni v pismenmh pamatnikah azer­
badjanskogo yazıka XIV-XIX vv. Baku.
232 Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Şekil Bilgisi Üzerine Denemeler (Fiil)

VİNOGRADOV, V. V. (1947); Russkiy yazık. M. L.


VİNOGRADOV, V V. (1950); O kategori modalnosti i modalnıh slovah v russkom
yazıke.
VLADİMİRTSOV, B. Y. (1929); Sravnitelnaya grammatika mongolskogo pismen-
nogo yazıka i halhaskogo nareçiya.
WINKLER, H. (1921); Die altaische Völker- und Sprachemvelt, Leipzig.
VVINTER, W. (1969); Vocative and imperative, - in: substance and structure of lan-
guage, Los Angeles.
WUNDT, W. (1908); Völkerpsychologie, Leipzig.
YAHONTOV, S. E. (1970); Kategoriya zaloga, materialı konferentsii, L.
YAHONTOV, S. E. (1974); Formalnoye opredeleniye zaloga, tipologiya passivmh
konstruktsiy, diatezı i zalogi, L.
YAKUPOVA, G. K. (1960); Opisaniye nekotorıh morfologiçeskih osobennostey
yazıka tatar, raspolojennıh po reke zay (Tatarskaya ASSR.), VDTYA, IL Baku.
YARULLİNA, U. M. (1968); Voprosı kategoriy vremeni i nakloneniya glagola v
türkskih yazıkah, Baku.
YASTREMSKİY, S. V. (1938); Grammatika yakutskogo yazıka, 2-e İzd. M.
YEGOROV, V. G. (1948); Sovremennıy çuvaşskiy literaturnıy yazık v sravnitelno
istoriçeskom osveşenii, Çeborkası.
YEGOROV, V. G. (1957); Materiyalı po grammatike sovremennogo çuvaşskogo
yazıka, I. morfologiya, Çeboksarı.
YEMBERGENOV, U. (1971); Podrajatelnıye slova v sovremennom karakalpaks-
kom yazıke, AKD, Nukus.
YUKBAYEV, İ. K. (1954); Kategoriya glagolnogo vida v sovremennom kazahskom
yazıke, AKD, Alma-Ata.
YULDAŞEV, A. A. (1955); Kategoriya glagolnogo vida v başkirskom yazıke,
voprosı grammatiçeskogo stroya, M.
YULDAŞEV, A. A. (1959); K izuçeniyu govora başkir tuymazinskogo rayona BAS­
SR. - BDS.
YULDAŞEV, A. A. (1961); Voprosı sostavleniya opisatelmh grammatik, M.
YULDAŞEV, A. A. (1964); Ob analitçeskih formah nastoyaşego vremeni v tyurks­
kih yazıkah, problemi türkologii i istorii vostokovedeniya, Kazan.
YULDAŞEV, A. A. (1976); Tyurkologiçeskie issledovaniya.
YULDAŞEV, T. (1968); Uzbekskiye govorı yujnogo tadjikistana, AKD, Taşkent.
YUNUSALİYEV, B. M. (1949); Vspomagatelmye Glagolıy v Kirgizskom Yazıke,
AKD.
YUNUSALİYEV, B. M. (1959); Kirgizskaya leksikologiya, Frunze.
YUNUSALİYEV, B. M. (1971); Kirgiz dialektologiyası, Frunze.
YUSİPOVA, R. R. (1962); O nekotorıyh slovosoçetaniyah tipa “imya+glagol” v
tyuretskom yazıke, Kratkiye Soobşeniya İNA.
YUSUPOV, F. Y. (1974); Urta dialektnıy nagaybek seyleşe, MTD.
YUSUPOV, H. G. (1959); İz nablüdeniy nad morfologiçeskoy sistemoy inzirskogo
govora başkirskogo yazıka.
Yakup KARASOY ■ Naile HACIZADE - Mevlüt GÜLMEZ 233

YÜCE, N. (1973); Gerundien im türkischen (Eine morphologische und syntaktische


Untersuchung), Mainz.
ZAJACZKOWSKI, A. (1932); Sufıksy imienne i czasownikowe wjezyku zachod-
niokaraimskim, Krak6w.
ZAJACZKOWSKI, W. (1966); Jçzyk i folklor gagauzow z bulgari, Krak6w.
ZAYNULİN, M. V. (1963); Kategoriya vremeni glagola izyavitelnogo nakloneniya
v sovremennom başkirskom yazıke, AKD, Kazan.
ZAYNULİN, M. V. (1973); Modalnost doljestvovaniya v başkirskom yazıke.
ZEKİYEV, M. Z. (1958); Voprosı sostavleniya opisatelnıh grammatik yazıkov na-
rodov, SSSR, Ufa.
ZİYAYEVA, M. T. (1972); İssledovaniya pamatnika XIV v. “Kitab at-Tuhfat uz-
Zakiyya fı’l-Lugat-it Türkiyya”, AKD, Taşkent.
ZOLOTNİTSKİY, N. İ. (1877); Osobennosti çuvaşskogo yazıka, zavisaşiye ot iz-
meneniya i vıpuska gortannıh soglasmh zvukov.

You might also like