Professional Documents
Culture Documents
Geniş zaman, olayın şu anda gerçekleştiği veya genel olarak doğru olduğu zamanı ifade eder.
Örnekler:
1. She writes (does) a letter every day. (Her gün bir mektup yazar.)
2. The sun rises in the east. (Güneş doğuda doğar.) the sun rises from the east
3. We eat dinner at 7 PM. (Akşam yemeğini saat 7'de yeriz.) What/ when Do we eat dinner?
“To be”
Am-is-are not
Şimdiki devam eden zaman, bir eylemin anlık olarak gerçekleştiği veya şu an devam ettiği bir durumu
ifade eder.
1. They are studying for the exam. (Onlar sınav için çalışıyorlar.)
3. She is cooking dinner at the moment. (Şu anda akşam yemeği yapıyor.)
2. He finished his work before lunch. (Öğle yemeğinden önce işini bitirdi.)
3. They played football yesterday. (Dün futbol oynadılar.) where did they play football?
Geçmiş devam eden zaman, belirli bir geçmiş an içinde devam eden eylemleri ifade eder.
Örnekler:
1. While I was studying, the phone rang. (Ders çalışırken telefon çaldı.)
2. It was raining when they were walking home. (Eve yürürken yağmur yağıyordu.)
3. She was reading a book when I entered the room. (Odaya girdiğimde kitap okuyordu.)
There is/There are: VAR, YOK, in-on- under- between- in front of- near- next to- behind- opposite-
among
"There is" ve "There are," bir yerde var olan şeyleri ifade etmek için kullanılır.
Örnekler:
"Have got" ve "has got," sahip olma durumunu ifade etmek için kullanılır.
Örnekler:
3. We have got two dogs and a cat. (İki köpeğimiz ve bir kedi var.)
Some:
I have some friends in this city. (Bu şehirde birkaç arkadaşım var.)
Any: ?/-
Do you have any plans for the weekend? (Hafta sonu için herhangi bir planın var mı?)
I don't have any money in my wallet. (Cüzdanımda hiç para yok.)
Many:
She has many books on her shelf. (Raflarında birçok kitabı var.)
How many students are in the class? (Sınıfta kaç öğrenci var?)
Much:
I don't have much patience for waiting. (Beklemek için pek sabrım yok.)
A Lot Of:
There are a lot of people in the park. (Parkta çok insan var.)
A Few: sayılabilen
Can you give me a few minutes? (Bana birkaç dakika verebilir misin?)
A Little: sayılamayan
Can you add a little salt to the soup? (Çorbaya biraz tuz ekleyebilir misin?)
Few:
There are few opportunities like this. (Buna benzer pek az fırsat var.)
Little:
There is little chance of success without hard work. (Çalışmadan başarı şansı pek az.)
Object pronouns, bir eylemi alan veya etkilenen kişiyi belirtmek için kullanılan zamirlerdir.
3. Can you pass me the salt? (Bana tuzu uzatabilir misin?) can you pass the salt to me?
Should-Must-Can:
"Should," "must," ve "can," bir şeyi yapma veya yapmama derecesini belirtmek için kullanılır.
Örnekler:
1. You should finish your homework before going out. (Dışarı çıkmadan önce ödevini bitirmelisin.)
tavsiye
2. I must call my parents tonight. (Bu akşam ailemi aramalıyım.) zorundalık- have to /has to
3. Can you help me with this problem? (Bu problemin çözümüne yardım edebilir misin?)- yeterlilik
Comparatives-Superlatives:
Comparatives, iki şeyi karşılaştırmak için kullanılırken; superlatives, üç veya daha fazla şeyi karşılaştırmak
için kullanılır.
Örnekler:
2. This book is more interesting than the one I read yesterday. (Bu kitap, dün okuduğumdan daha
ilginç.)
3. The Eiffel Tower is the tallest structure in Paris. (Eiffel Kulesi, Paris'teki en yüksek yapıdır.)
Present Perfect Tense have/has+V3, since, already (çoktan), never, ever, for
Present Perfect Tense, geçmişte başlayan ve şu ana kadar devam eden bir eylemi ifade eder.
Örnekler:
2. She has never eaten sushi before. (Daha önce hiç sushi yemedi.)
3. They have lived in this city for five years. (Bu şehirde beş yıldır yaşıyorlar.)
Örnekler:
1. When: When I arrived, they were already leaving. (Ben geldiğimde, onlar zaten ayrılıyorlardı.)
2. While: She studied while her brother played video games. (Kardeşi video oyunları oynarken o
ders çalıştı.)
3. Unless: Unless you finish your homework, you can't go out. (Ödevini bitirmezsen dışarı
çıkamazsın.)
4. Before: Finish your dinner before you watch TV. (Televizyon izlemeden önce akşam yemeğini
bitir.)
5. After: After I eat, I will go for a walk. (Yemekten sonra bir yürüyüşe çıkacağım.)
"To be going to," gelecekteki niyetleri, planları veya tahminleri ifade etmek için kullanılır.
Örnekler:
2. She is going to start a new job in January. (Ocak ayında yeni bir işe başlayacak.)
3. We are going to have a party for his birthday. (Onun doğum günü için bir parti düzenleyeceğiz.)
"Will," gelecekteki olayları, tahminleri veya kesin kararları ifade etmek için kullanılır.
Örnekler:
1. She will travel to Paris next year. (Gelecek yıl Paris'e seyahat edecek.)
3. We will help you with your project. (Projenizde size yardımcı olacağız.)
1. be
2. have
3. do
4. say
5. get
6. make
7. go
8. know
9. take
10. see
11. come
12. think
13. look
14. want
15. give
16. use
17. find
18. tell
19. ask
20. work
21. seem
22. like
23. call
24. try
25. need
26. help
27. talk
28. turn
29. start
30. show
31. hear
32. play
33. run
34. move
35. live
36. believe
37. bring
38. happen
39. write
40. sit
41. stand
42. read
43. allow
44. spend
45. grow
46. open
47. walk
48. win
49. offer
50. remember
51. consider
52. appear
53. buy
54. wait
55. serve
56. die
57. send
58. expect
59. build
60. stay
61. fall
62. cut
63. reach
64. kill
65. remain
66. suggest
67. raise
68. pass
69. sell
70. require
71. report
72. decide
73. pull
74. break
75. manage
76. avoid
77. explain
78. finish
79. choose
80. develop
81. reduce
82. offer
83. agree
84. improve
85. appear
86. understand
87. receive
88. follow
89. create
90. speak
91. happen
92. indicate
93. expect
94. serve
95. kill
96. apply
97. plan
98. exist
99. achieve
100.remain
Separate = ayırmak
Gather= toplamak
Plant= ekmek
Remind=hatırlatmak
Flower seed
Bean=fasulye
It grew beautifully.
Blanket= yorgan