You are on page 1of 10

Present Tense (Geniş Zaman): do- does (he-she-it)

Geniş zaman, olayın şu anda gerçekleştiği veya genel olarak doğru olduğu zamanı ifade eder.

Örnekler:

1. She writes (does) a letter every day. (Her gün bir mektup yazar.)

2. The sun rises in the east. (Güneş doğuda doğar.) the sun rises from the east

3. We eat dinner at 7 PM. (Akşam yemeğini saat 7'de yeriz.) What/ when Do we eat dinner?

“To be”

Am-is-are not

Present Continuous Tense (Şimdiki Devam Eden Zaman):

Şimdiki devam eden zaman, bir eylemin anlık olarak gerçekleştiği veya şu an devam ettiği bir durumu
ifade eder.

Örnekler: to be+ ing

1. They are studying for the exam. (Onlar sınav için çalışıyorlar.)

2. I am reading a book right now. (Şu anda bir kitap okuyorum.)

3. She is cooking dinner at the moment. (Şu anda akşam yemeği yapıyor.)

Past Tense (Geçmiş Zaman): did

Geçmiş zaman, belirli bir zamanda gerçekleşen olayları ifade eder.

Örnekler: eat-ate, eaten- break- broke-broken cut-cut-cut

1. We visited Paris last summer. (Geçen yaz Paris'i ziyaret ettik.)

2. He finished his work before lunch. (Öğle yemeğinden önce işini bitirdi.)

3. They played football yesterday. (Dün futbol oynadılar.) where did they play football?

“To be past tense”

Am-is- are/// was were

Past Continuous Tense (Geçmiş Devam Eden Zaman): was-were+Ving

Geçmiş devam eden zaman, belirli bir geçmiş an içinde devam eden eylemleri ifade eder.

Örnekler:
1. While I was studying, the phone rang. (Ders çalışırken telefon çaldı.)

2. It was raining when they were walking home. (Eve yürürken yağmur yağıyordu.)

3. She was reading a book when I entered the room. (Odaya girdiğimde kitap okuyordu.)

There is/There are: VAR, YOK, in-on- under- between- in front of- near- next to- behind- opposite-
among

"There is" ve "There are," bir yerde var olan şeyleri ifade etmek için kullanılır.

Örnekler:

1. There is a cat on the roof. (Çatıda bir kedi var.)

2. There are three students in the classroom. (Sınıfta üç öğrenci var.)

3. There is an interesting movie on TV. (Televizyonda ilginç bir film var.)

Have got/Has got:

"Have got" ve "has got," sahip olma durumunu ifade etmek için kullanılır.

Örnekler:

1. I have got a new car. (Yeni bir arabam var.)

2. She has got a beautiful house. (Güzel bir evi var.)

3. We have got two dogs and a cat. (İki köpeğimiz ve bir kedi var.)

I have two brothers. Do/does. I don’t have two brothers.

She has a beautiful house. She doesn’t have …..

Quantifiers (Miktar Belirleyicileri):

Quantifiers, miktar veya sayıyı belirtmek için kullanılan kelimelerdir.

Some:

I have some friends in this city. (Bu şehirde birkaç arkadaşım var.)

Can you give me some water? (Bana biraz su verebilir misin?)

Any: ?/-

Do you have any plans for the weekend? (Hafta sonu için herhangi bir planın var mı?)
I don't have any money in my wallet. (Cüzdanımda hiç para yok.)

Many:

She has many books on her shelf. (Raflarında birçok kitabı var.)

How many students are in the class? (Sınıfta kaç öğrenci var?)

Much:

There isn't much time left. (Çok fazla zaman kalmadı.)

I don't have much patience for waiting. (Beklemek için pek sabrım yok.)

A Lot Of:

We have a lot of work to do. (Yapmamız gereken çok iş var.)

There are a lot of people in the park. (Parkta çok insan var.)

A Few: sayılabilen

I have a few good friends. (Birkaç iyi arkadaşım var.)

Can you give me a few minutes? (Bana birkaç dakika verebilir misin?)

A Little: sayılamayan

I need a little more information. (Biraz daha bilgiye ihtiyacım var.)

Can you add a little salt to the soup? (Çorbaya biraz tuz ekleyebilir misin?)

Few:

Few people attended the meeting. (Toplantıya pek az insan katıldı.)

There are few opportunities like this. (Buna benzer pek az fırsat var.)

Little:

He has little experience in cooking. (Yemek pişirmede pek az deneyimi var.)

There is little chance of success without hard work. (Çalışmadan başarı şansı pek az.)

I can’t go out without you.

Object Pronouns (Dolaylı Zamirler):

Object pronouns, bir eylemi alan veya etkilenen kişiyi belirtmek için kullanılan zamirlerdir.

Örnekler: me- you- him/her/it- us- them-

1. She gave me a book. (Bana bir kitap verdi.)


2. We saw him at the party. (Partide onu gördük.)

3. Can you pass me the salt? (Bana tuzu uzatabilir misin?) can you pass the salt to me?

4. I bought them flowers. I bought flowers to them.

Should-Must-Can:

"Should," "must," ve "can," bir şeyi yapma veya yapmama derecesini belirtmek için kullanılır.

Örnekler:

1. You should finish your homework before going out. (Dışarı çıkmadan önce ödevini bitirmelisin.)
tavsiye

2. I must call my parents tonight. (Bu akşam ailemi aramalıyım.) zorundalık- have to /has to

3. Can you help me with this problem? (Bu problemin çözümüne yardım edebilir misin?)- yeterlilik

Comparatives-Superlatives:

Comparatives, iki şeyi karşılaştırmak için kullanılırken; superlatives, üç veya daha fazla şeyi karşılaştırmak
için kullanılır.

Örnekler:

1. She is taller than her sister. (Kız kardeşinden daha uzun.)

2. This book is more interesting than the one I read yesterday. (Bu kitap, dün okuduğumdan daha
ilginç.)

3. The Eiffel Tower is the tallest structure in Paris. (Eiffel Kulesi, Paris'teki en yüksek yapıdır.)

Present Perfect Tense have/has+V3, since, already (çoktan), never, ever, for

Present Perfect Tense, geçmişte başlayan ve şu ana kadar devam eden bir eylemi ifade eder.

Örnekler:

1. I have visited London. (Londra'yı ziyaret ettim.)

2. She has never eaten sushi before. (Daha önce hiç sushi yemedi.)

3. They have lived in this city for five years. (Bu şehirde beş yıldır yaşıyorlar.)

Bağlaçlar: When, While, Unless, Before, After (Bağlaçlar ve Zaman İfadeleri):


"When" (ne zaman), "while" (iken), "unless" (eğer...mezse), "before" (önce), ve "after" (sonra)
bağlaçları, cümlelerde zaman ilişkilerini belirtmek için kullanılır.

Örnekler:

1. When: When I arrived, they were already leaving. (Ben geldiğimde, onlar zaten ayrılıyorlardı.)

2. While: She studied while her brother played video games. (Kardeşi video oyunları oynarken o
ders çalıştı.)

3. Unless: Unless you finish your homework, you can't go out. (Ödevini bitirmezsen dışarı
çıkamazsın.)

4. Before: Finish your dinner before you watch TV. (Televizyon izlemeden önce akşam yemeğini
bitir.)

5. After: After I eat, I will go for a walk. (Yemekten sonra bir yürüyüşe çıkacağım.)

To Be Going To (Gelecek Zaman):

"To be going to," gelecekteki niyetleri, planları veya tahminleri ifade etmek için kullanılır.

Örnekler:

1. I am going to visit my grandparents next weekend. (Gelecek hafta sonu büyükannemi ve


büyükbabamı ziyaret edeceğim.)

2. She is going to start a new job in January. (Ocak ayında yeni bir işe başlayacak.)

3. We are going to have a party for his birthday. (Onun doğum günü için bir parti düzenleyeceğiz.)

Will (Gelecek Zaman): will/ won’t

"Will," gelecekteki olayları, tahminleri veya kesin kararları ifade etmek için kullanılır.

Örnekler:

1. She will travel to Paris next year. (Gelecek yıl Paris'e seyahat edecek.)

2. I think it will rain later. (Sanırım daha sonra yağmur yağacak.)

3. We will help you with your project. (Projenizde size yardımcı olacağız.)

1. be

2. have

3. do
4. say

5. get

6. make

7. go

8. know

9. take

10. see

11. come

12. think

13. look

14. want

15. give

16. use

17. find

18. tell

19. ask

20. work

21. seem

22. like

23. call

24. try

25. need

26. help

27. talk

28. turn

29. start

30. show

31. hear

32. play
33. run

34. move

35. live

36. believe

37. bring

38. happen

39. write

40. sit

41. stand

42. read

43. allow

44. spend

45. grow

46. open

47. walk

48. win

49. offer

50. remember

51. consider

52. appear

53. buy

54. wait

55. serve

56. die

57. send

58. expect

59. build

60. stay

61. fall
62. cut

63. reach

64. kill

65. remain

66. suggest

67. raise

68. pass

69. sell

70. require

71. report

72. decide

73. pull

74. break

75. manage

76. avoid

77. explain

78. finish

79. choose

80. develop

81. reduce

82. offer

83. agree

84. improve

85. appear

86. understand

87. receive

88. follow

89. create

90. speak
91. happen

92. indicate

93. expect

94. serve

95. kill

96. apply

97. plan

98. exist

99. achieve

100.remain

Separate = ayırmak

She is cutting tree. She is cutting bushes

Gather= toplamak

Plant= ekmek

Harvest= biçmek, hasat zamanı

Ground= yer, soil= toprak , farm= çiftlik, field= tarla,alan

Fruits grow in spring

Green-plum, pear= armut

Does it give you energy? Yes, it gives me energy.

Remind=hatırlatmak

Flower seed

Bean=fasulye

When I was in third grade,

It grew beautifully.

Suladığımda, güzelce büyüdü. – When I was watering, It grew beautifully.

Blanket= yorgan

Remove= kaldırma, yerini değiştirmek

I remove blankets in the spring

Which season do you like most? No problem for me.


Inspire = ilham vermek

Spring removes me, it movitaves me

You might also like