You are on page 1of 494

MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ-

-III-
1 SEBİL YAYINLARINu: 281
DİZGİ: ÖaerFİnık LERMİOĞLV
BASKI-CİLD: Bayrak Matbaası
Davutpaşa Cad. No:14/2
, Topkapı/İstanbui
YAYINA HAZIRLAYAN: Ali İhsan BAHADIR
KAPAK: Mfhaed Emin KÖSE

CCopyright SEBİL YAYINEVİ


ISBN978-975-580-064-6
978-975-580-046-2 (tk.)

İSTANBUL
2012
KADİR MISIROĞLU

MUHTASAR
İSLÂM TÂRİHİ
CİLD
III

-SELÇUKLULAR’DAN OSMANLILAR’A KADAR-

I BİRİNCİ BASIM |

SEBİL YAYINEVİ
Tunusbağı cad. Nu: 16 Doğancılar
ÜSKÜDAR-İSTANBUL
Tel: 0216 553 51 51
www.sebilyayinevi.com
KISALTMALAR

; adı geçen eser


• adı geçen makale
: adı geçen dergi
: adı geçen tefrika
; aynı yerde
M :ogiu
k(M«) : bakınız
bU : cild
c. . Diyfinef İslâm Ansiklopedisi
PİA : hicrî
h. . Islâm Ansiklopedisi
u : Hazreti
Hz- . iH âhır
; milâdî
: müteakip
: tercüme
: radıyallahu anh
: sayı
■. : sallâllahu aleyhi ve sellem
M.’’
: sahife
*
:veffitı
: ve devamı
v<
; ve bunun gibi
tk
MEÂL-İ KERİMİ
**Ya Muhammed, de ki: Ey mülkün sAhibi olan
Allah'ım!.. Sen mülkü dilediğine verirsin; Sen dilediğini
aziz edersin; Sen dilediğini zelil edersin, hayır yalnız
Sen'in elindedir. Sen, hiç şüphe yoktur ki, her şeye
kAdirsin.”
(Kur’an-ı Kerim, Âti İmren Sûresi, 26. Ayet-i kerime)
M ÜELLİF ­2012, İstanbul­
İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ 15

BİRİNCİ BÖLÜM
SELÇUKLULAR

I-BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ SAFHASI


A-SELÇUKLULAR’IN MENŞEİ VE BÜYÜK
SELÇUKLU DEVLETİ’NİN KURULUŞU
a-Selçuklu Türkleri’nin Menşei .............................................. 17
b-Büyiik Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu ........................... 24
c-Dandanakan Harbi ..................................................................... 40
B-BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ HÜKÜMDARLARI
VE İCRAATLARI
1-Sultan Tuğrul Bey ve Zamanı (1040-1063) ..................... 42
a-Sultan Tuğrul Bey Zamanı Fetihleri................................. 43
aa-Hasan Kale Savaşı ............................................................. 48
bb-Çağrı Bey’in Doğu Seferi............................................. 50
cc-Tuğrul Bey’in Doğu Seferi ........................................... 50
çç-Tuğnıl Bey’in Birinci Bağdnd Seferi
dd-Tuğru! Bey’in İkinci Bağdad Seferi
b-Tuğrul Bey Zamanında İsyanlar.............................
5j
-..54
aa-Resul Tekin ve İbrahim Yınal'ın İsyanları
bb-Kutalmış Bey’in İsyİnı ....
-.57
2- Sultan Alparslan (1063-1073) Devri
■-s«
a-Devrindeki Fetih Hareketleri
-60
aa-Azerbaycan ve Kafkasya Seferleri
-60
bb-Anadolu Akınlan
-62
cc-Sûriye Seferi
-63
çç-Ma!azgird Meydan Muhârebesi
■65
dd-Alparslan’ın Türkistan Seferi ve VefStı
•77
3- Sultan Melikşah (1073-1092) Devri .79
a-Devrinin Vak’alan.................................................................... 80
aa-K>vurd Bey’in İsyanı 8o
bb-Melikşah’ın Mâverâünnehr Seferi 83
cc-Sûriye Selçuklularının Kuruluşu 84
çç-Melikşah’ın Doğu Arabistan Seferi 85
dd-Diyarbekir’in Fethi 86
ee-SultanMelikşah’ın Sûriye Seferi 89
ff-Sultan Melikşah’m Türkistan Seferi 9|
gg-Sultan Melikşah’ın Bağdad’ı İkinci Ziyareti ...,9|
b-Sultan Melikşah’ın Son Günleri ve Vefâtı 93
4-Sultan Berkyanık (1094-1105) Devri 97
a-lç Karışıklıklar 97
b-Sultan Berkyaruk Devri Hâdiseleri 102
aa-Arslan Argun’un İsyanı 102
bb-Birinci Haçlı Seferi Muhammed
Tapar ’uı İsyanı 103
5-Sultan Muhammed Tapar (1104-1118) Devri 107
a-Şahsiy eti 107
b-Devrinin Vak’alan 108
aa-Mengii Fars’ın İsyanı 108
bb-Musul Bölgesinin Anadolu Selçuklu
Devleti‘ne Bağlanması 109
cc-Sultan Ihpor'ın Bâlınikr ile Mücâdeleni I 10
çç-Huçlılar ile Mücâdeleler................................ 113
dd-Gürcü Gailesi.......................................... 119
c-Sultan Tupar’ın Veffitı............................................................. 120
6- Sultan Malımud (1118-1119) Devri.................................... 120
7- Sultan Sencer(I119-1157) Devri......................................... 122
a-Şahsiyeti....................................................................... 122
b-Devrinin Vak’aları.................................................................... 123
aa-Sultan Sencer’in Gazneliler'le Münâsebeti .. .127
bb-Sultan Sencer’in Birinci Harezm Seferi............. 127
cc-Sultan Sencer’in Karahitaylılar’la
Mücâdelesi...................................................... 128
çç-Sultan Sencer’in Diğer Harezm Seferleri...........130
dd-Gurlular’la Mücadele.................................................... 13 1
ee-Büyük Selçuklu Devleti’nin Sonu.......................... 132

[I-BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ’NİN YERİNE KURULAN


DİĞER SELÇUKLU DEVLETLERİ SAFHASI
A-SURİYE SELÇUKLULARI
a-Sûriye ve Filistin’in Türkler Tarafından Fethi......... 134
b-Sûriye’de Türkmen Melikler Devri ve
tik Melik Atsız Bey................................................140
aa-Remle ve Kudüs’ün Fethi............................................ 140
c-Sûriye Selçuklu Devleti’nde Tutuş Devri.................... 146
aa-Tutuş ile Süleymanşah’ın Savaşmaları................ 152
bb-Sultan Melikşah’ın Suriye Seferi............................ 154
cc-Fâtımîler ile Mücâdeleler............................................. 155
çç-Tutuş*un Saltanat Mücâdelesi................................... 156
ç-Haleb Selçuklu Melikliği....................................................... 160
aa-Haleb Selçukluları Melikliği’nin Kuruluşu ....161
bb-Rıdvan Devri’nin Hâdiseleri......................................163
cc-Haçlılar’la Muhârebeler ............................................... 165
çç-Rıdvan’ın Ölümü.............................................................. 174
d-Alparslan Devri.......................................................................... 175
e-Sultanşah Devri........................................................................... 177
f-Şam Meliki iği Tuğtekinliler Atabeği iği .
1- Şam Mel iki iğ i............................................................. .......... j*1

2- Şam Atabeği iği yâhud Tuğtekinliler............................ j gj


3- Şam Atabegliği’nde Böri (1128-1132) Devri .....I...193
4- Şam Atabeği iği’nde İsmail (1132-1135) Devri 197
5- Şam Atabegliği’nde Şehâbeddın Mahmud
199
(1135-1139) Devri
6- Şam Atabegliği’nde Cemâleddin Muhammed
.20 J
(1139-1140) Devri
7- Şam Atabegliği’nde Mücirilddin A bak .203
(1140-1154) Devri
B-IRAK VE HORASAN SELÇUKLULARI (111&-1194) ...211
C-KtRMAN SELÇUKLULARI (1091-1187) 216
D-ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ 222
a-Anadolu'nun Türkleşmesi 222
b-Anadolu Selçuklu Hükümdarları 229
1- Süleyman jah (1075-1086) Devri 229
2-1. Kılıç Arslan (1092-1107) Devri 238
3-Şâhinşab (1110-1116) Devri 246
4- 1. Mes’ud(1116-)155) Devri 249
5- II. Kılıç Arslan (1155-1192) Devri 258
6-1, Gıyâseddin Keyhüsrev (1192-1196) Devri 266
7- 11. Siileymanşah (1196-1204) Devri 267
8- ni. Kılıç Arslan (1204-1205) Devri 270
9- 1. Gıj'âseddin Keyhüsrev (İkinci defa 1205-1211)
Devri 271
a-Sûrgün Hayatı ve Tahtı Elegeçirmesi 271
b-Devrindeki Vak’alar 273
10- İzzedd in Keykâvus (1211-1220) Devri................... 278
a-Sahanatı Elde Etmesi 278
b-Devrindeki Hâdiseler 280
11-I. Alâaddin Keykııbat (1220-1237) Devri 284
a-Şahshrti ve Tahta Çıkışı 284
b-Devrindeki Hâdiseler 285
12-D Gıyâseddin Keyhüsrev (1237-1246) Devri 299
a-Cülûsu............................................................................... 299
b-Devrinin Hâdiseleri........................................................300
13-lzzeddin Keykâvus(1246-1249) Devri....................... 314
a-Tahta Geçişi..................................................................... 314
b-Devrindeki Vak ’alar....................................................... 315
14-Mü$terek Saltanat Devri (1249-1257)......................... 317
a-Yeni Bir Devir.................................................................. 317
b-Devrin Hâdiseleri............................................................ 322
15- 1V Rükneddin Kılıç Ars lan (1262-1266) Devri......327
16- III. Gıyâseddin Keyhüsrev (1266-1284) Devri........ 329
17-11. Mes’ud (1284-1296 ve 1302-1308) Devri........... 336
a-Birmci Defa Hükümdar Olarak Cülusu.....................336
18-11. Gıyâseddin Mes’ud Devri ve Yıkılış..................... 349

HLSELÇUKLULAR’IN DEVLET YAPISI İLE İLİM VE


MEDENİYETTEKİ MEVKİLERİ
A-DEVLET TEŞKİLÂTI............................................... 351
a-Hükiimdâr .....................................................352
b-Saray Teşkilâtı.................................................................... 355
c-Hükûmet İşleri................................................................... 358
ç-İdâri Teşkilât........................................................................359
d-Adâlet Teşkilâtı.................................................................. 363
e-Askerî Teşkilât.................................................................... 365
f-İstihbârât ve Posta Teşkilâtı............................................ 366
g-Toprak Sistemi ve Halk................................................... 366
B-İLMÎ HAYAT.............................................................. 368
C-DİNÎ HAYAT.............................................................. 370
Ç-SELÇUKLU SAN’ATI.............................................. 371

İKİNCİ BÖLÜM
AKKOYTJNLULAR
A-SİYÂSÎ TÂRİHLERİ................................................ 377
a-Kuruluş Devri....................................................................... 377
b-Yükseliş Devri...................................................................... 390
c-Yıkılışları................................................................................ 404
B-KÜLTÜR VE MEDENİYETTEKİ YERLERİ 408

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KARAKOYUNLULAR
A-SİYÂSİ TARİHLERİ......................................................4 j (
a-Kuruluş Devri........................................................................... 41J
b-Yükseliş Devri.......................................................................... 434
c-Yıkılışları 441
B- KÜLTÜR VE MEDENİYETTEKİ YERLERİ ....442

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
HİNDİSTAN
DELHİ SULTANLIĞI.............................................................. 445
A-MUİZZİLER.........................................................................445
B-HALLACÎLER..................................................................... 451
C-TUĞLUKLULAR............................................................... 454
Ç-BÂBURLULAR................................................................... 460
a-Bâbur Şah’ın Şahsiyeti ve Hükümdarlığı................... 460
aa-Bâbur Şah’ın Şahsiyeti...............................................460
bb-Bâbur Şah Devrinin Hâdiseleri................................. 462
b-Hümâyun Şah’ın Şahsiyeti ve Hükümdârlığı
(1530-1540, 1555-1556)................................... 467
aa-Hümayun Şah’ın Şahsiyeti...................................... 467
bb-Hümâyun Şah Devrinin Hâdiseleri
c-Ekber Şah’ın Şahsiyeti ve Hükümdarlığı
(1556-1605)....................................................471
aa-Ekber Şah’ın Şahsiyeti................................................471
bb-Ekber Şah Devrinin Hâdiseleri............................... 475
ç-Cihangir Şah......................................................................... 478
d-Şah Cihan............................................................................481
e-Âlem gır Şah........................................................................ 484
f Yıkılış.................................................................................. 485
JINGAL SULTANLARI (1337-1576)................................... 487
KÜLTÜR VT MEDENİYETTEKİ YERLERİ................. 491
ÖNSÖZ

“Kuşlar sabahları yuvalarından aç uçar­


lar. Kuşlar bile kaderlerine göre uçarlar”
Hadis-i Şerif

Bu eser başlangıçta üç cild olarak plânlanmış olduğu


hâlde -adındaki “muhtasar” (kısaltılmış) kelimesine rağ­
men* tasarlanan hacme ancak Selçuklulardın inkırazına ka­
darla vekâyiin (vak’aların) sığdırılabilmiş olduğu görüle­
cektir Buna göre Hilâfet’in ilgâsına kadar Selçuklu sonrası,
Allah ruhsat ve fırsat lütfederse bir dördüncü cild olarak
yazılacaktır.
Bu devrenin en ehemmiyetli bahsi olan Osmanlılar’ı,
biri siyâsî, diğeri ise, medeniyet ve müesseseler târihi ola­
rak yazmak vefâkâr okuyucularıma eski bir vaadimdir. An­
cak İslâm Târihi ünvânını taşıyan bir eserde OsmanlIlar’ı
hâriçte bırakmak maslahata mugayir olduğundan bu eserin
bir dördüncü cildi ile Osmanlılar’ın hem siyâsî ve hem de
müesseseleri tek cild halinde kaleme alınacaktır. Bu sûretle
bazı tedahüller vukua gelecek olsa da bundaki mecbûriyet
kaçınılmazdır.
Böyle tedâhüllerin bazılan da, kronolojiye riâyet
husûsunda senelerin yerine devletlerin baz alınmış olma-
16 MUHTASAR İSLÂM TÂRİH! -111-

sından doğmuş bulunmaktadır. Eski kaynaklar —umûmi


| yctle- vak 'alan onların gerçekleştikleri seneleri esas alarak
l şuayla nakletmiş olduklarından onlarda böyle bir tedâhüi
| gözükmez. Fakat bu tarz hareket mevzu bütünlüğüne zarar
verdiğinden artık sadece tek bir devletin târihi yazılırken
I riâyet olunan bir husustur. Osmanlı Târihi kronolojisi gibi..,
t
Umûmi bir târihte bu usûle riâyet hâlinde mevzuun insicâ-
mı temin olunomadığmdan bu eserde tercih edilmemiştir.
Bundan evvelki cildlerde olduğu gibi bu cildde de
t kaynak zikrinin çokluğu ile okuyucunun bunalıp sıkılmama»
sı için orta bir yol tutulmuştur. Bununla beraber Moğollar
,1 bahsinde görüleceği üzere onların târihlerinin Selçuklular9la
I iç içe olmasından dolayı müstakillen anlatılmasından sarf-ı
nazar edilerek genişçe dipnotlara yer verilmiştir.
Bu kısacık Önsöz vesilesiyle şunu da ifâde etmeliyim
ki. araya giren "Târihten Günümüze TahrifHareketleri”
gibi hacimli ve ehemmiyetli bir çalışma dolayısıyla tslâm
Târihi nin bu üçüncü cildinin hazırlanıp yayınlanması bir
hayli gecikmiş bulunmaktadır. Bu sebeple vefakaâr okuyu­
cularımdan özür diler, bu vesile ile ülkemizde artık inkıraz
alâmetleri sökün etmeye başlamış olan bâtılın yıkılışını ve
İslâm Güneşi nin küsûfiınun (tutulmasının) zail oluşunu
görmek arzu, temenni ve iştiyakı ile onları Allah 'in engin
rahmet, mağfiret ve Atıfetine emânet ederim. Benim aziz ve
ırlâkâr oku\ ucularım!

3 Teşrin-i Evvel (Ekim) 2011


Üsküdar/İstanbul
BİRİNCİ BÖLÜM
SELÇUKLULAR

I-BÜYÜKSELÇUKLU DEVLETİ SAFHASI

A-SELÇUKLULA.R’1N MENŞEİ VE BÜYÜK


SELÇUKLU DEVLETİ'NİN KURULUŞU

a-Selçuklu Türklerinin Menşei


Selçuklu Devletini kuranlar aynen İslâm Târihinin
en büyük devleti olan Osmanlı Devletini kuranlar gibi
menşe' itibariyle Oğuz Tiirkleri’ndendir. Aralarındaki
tek fark, bu devletlere isimlerini veren hanedan ailesine
münhasırdır. Al-i Osman yani Osmanoğulları, Oğuzlar91m *******
"Kayı Boyıi’na Âl-i Selçuk ise “Kınık Boyıf’na mensup­
tular. Bu sebepledir ki; birbiri ardınca târih sahnesinde boy
göstermiş olan bu iki büyük devleti bir ve aynı telâkki et­
mek temayülünde bulunanlar görülmüştür. •
1 Bunlardan biri olan Dr. Rıza Nur diyor ki.
"Tarih/er eskiden beri bir ağız o!arak bir "Selçuki Devieti "nden bah­
sederler Bu hal günümüze kadar devam edeğelmiştir. Bir Selçuki Devleti
tasavvur etmeleri, tarihçilerin büyük bir gafletidir. İlmi bir hatadır. Bu
gaflet ve hata yermiyarmuş gibi sonra da bir "Osntanlt Devleti"nden
bahsedilmiştir. Şarkta ve garbda bütün zihinler bu telkinler altında kal­
mıştır. Bu zihniyetle terbiye görmüş, bu zihniyetle yaşamış, tarihçilerin
ve o târihlerin terbiye enikleri dimağların başka türlü düşünmek imkânı
olamayacağı tabiidir. Ben de bu telkin altında idim.
- Hışır da Türk Târihi ile meşgul olurken ismini bugün hatırlayamad’ ğım.
muhtasar Islâm târihi -m.

TürkTârihinin başlanglcına âid kaynaklar bir hay-


1 muahhar bulundukları cihetle, ilk devirler hakkındaki
hlgiknnnz oldukça eksik ve vuzuhsuzdur. Gerçekten, bu
husûsda^ogukere- mesned ittihâz edilmiş bulunan mil­
li destanlar bile çok sonra kaleme alınmışlardır, ilk yazılı
kayraklar ise VII. yüzyıldan kalmış olan “Yenisey Kitfi-
beltn' ile VHI. yüzyıldan kalma “Orhun Âbidelerindir.

noı aldığım hâlde bugün notlarını evrdfam arasında bulamadığım eser-


de Selçukiler in son padişahının zürriyen olmadığından Osman Gâzi'nin
kmdi verine geçirilmesini vasiye eniğini vasiyeti üzerine vefâtında Kara
Osman m MevUnâ Celâleddin-I Rûmî'nin eliyle kendisine taç giydirilerek
(Dr. Rjy Nur. bir dipnotla bu rivayetin doğru olamayacağını izah etmekte-
dirı lahiû geçirildiğini okuduğum zaman derhâl hatırıma "Osman ‘m çtka-
nldığı (atam Selçuk Toto. Padişahliğin bir sülâleden diğer bir sülâleye, hem
de ikildi ve erbir ile değil, meşru bir sûrene geçmiş olduğu " geldi. Bu fikir
âmağımdfl bir nur doğar gibi doğdu. Yakaladığım bu mühim nokta üzerinde
günlerce imâl-i Jifr atım. Bunun böyle doğru olduğuna kanaat hâsıl etlim.
\ Bu ilk ışık müfekkiremi epeyce aydınlattı. Padişahlığın bir hanedandan di-
\ germe geçmesi, beni devletin aynı devlet olduğu netice ve kararma vardırdı.
\ Bu hâlde şimdive kadar zannolunduğu gibi bir Selçukî Devleti, bir de Os-
iMiıh DHeti olmadığı, bu tâbir ve mevcudiyetlerin pek yanlış olduğu bence
\ meydana çM Demek şimdiye kadar târihçiler yanlış olarak bu devleti iki
device ayırmışlar. her iki hanedanı aşrı ayrı birer devlet farzetmişlerdir..."
\ ^krDı.RıaNuT-'UlıkTâıilü, C3, İstanbul, 1924, sh:5 v.d.)
Daha wa Selçuklu ve OsmanlIlar’m halk, toprak gibi unsurlara is-
’ş Mântâbi Mel olduğuna kanaat getiren Dr. Rıza Nur, bu devlete
\ ıd olıhtak kelime ve tabiîleri tahlil ettikten sonra: “Türkiye” keli-
i iMsmdt Ura kılmakla ve bu devletin de aşağıdaki şekilde altı devreye

A
2-Btnnci Ttvâif-ı Mülûk
j J-Osmanh Hanedanı

i] Mhmanlt Hanedanı
^Cunhunyeı
V ®b-Vh.knAN«-A on «bin
KADİR MISIRUÛLU 19

İşte târihte ilk defa olarak Oğuz kelimesine bu Ycnisey


Kitâbclcri'nin birinde rastlanmaktadır.’
Türk Târihi geleneğine vc Oğuzlardan bahseden kay­
naklara göre, Oğuz Hân’ın altı oğlu vardı. Bunlar orduda
veya “şölen” denilen ziyafetlerde -kendilerine atfedilen
ehemmiyete nazaran- Hân’ın sağında veya solunda yer alır­
lardı. Türkler’de sağ taraf, Moğollar’ın aksine olarak daha
şerefli kabul olunmaktaydı.4*53
Oğuz Han’ın Gün Hân, Yıldız Hân ve Ay Hân ad­
larındaki üç oğlu dâima sağ tarafta yer alıyorlardı. Bunlara
“Bozokiu” denilmekteydi. “Ok” kelimesi, kadim Türkçe’de
boy (kabile) mânâsına kullanılıyordu.3 Gök Hân, Dağ Hân
ve Deniz Hân adındaki diğer üç oğlu ise sol tarafta yer alı­
yordu. Bunlara da “Üçoklar” veya “Üçoklu” adı verilmekte
idi. Bu altı evlâdın her birinin idâresi altında dört boy vardı.
Bunlar da kendi aralarında itibarlarına göre sıralanıyorlardı.
Bu sûretle Oğuzlar’ın, yirmi dört boydan6 teşekkül ettikleri
görülmektedir. Bu boyların her biri eti yenmeyen avcı bir
kuşu mukaddes addetmişlerdir ki; buna “Ongun” denilirdi.
Bir de her boyun bir “damga”sı vardı. Bu, uğur addedile­
rek davarlara, kap kaçağa vurulur ve hattâ mezar taşlarına
bile hakkedilirdi. Osmanoğulları’nın neş’et ettikleri Kayı
Boyu’nun Ongun’u şâhin, damgası ise iki ok ile bir yaylı
okdu.7 Eski Türkler’de “ok” ve “yay” bir hâkimiyet alâmeti
bul 1969 -Necip Âsım-Pek Eski Türk Yazısı, İstanbul 1328.
3 Hüseyin Nâmık Orkun- a.g.e., C.III, sh:6]
4 Prof. Dr. Faruk Sümer- Oğuzlar, Ankara 1972, sh:205.
5 a.y.
6 Kaşgarlı Matımud- “Divan-ı Lügâti’t-TÜrk” isimli eserinde bu boy­
lan yirmi iki olarak göstermiştir. Ayrıca O'nun tasnifinde “KayTLara ikinci
sırada yer verilmiş ve bu kelime “Kayığ” süratinde yazılmıştır. Oğuz boylarına
âid tam liste Reşîdü’d-dîn’in “Câmî-üt-Tevârih” isimli eserinde yer almıştır
ki. bunda “Kayı Boyu”nun birinci sırayı işgâl ettiği görülmektedir.
7 Kayı ’nın mânâsı, muhkem, kuvvet, kudret sahibi demektir. Ongun ’u
20 Ml'HTASAJt İSLÂM TÂJdHİ -111-

olarak kullanılmıştır.' Buna ilk defa II. Murad'ın sikkele­


rinde rastlanmakta dır.
Oğuzlar, siyâsî bir camia veya memleket için “el”
veya "İT tâbirini kullanırlardı. Bu sebeple Oğuzlar’m siyâsî
topluluğuna ve Ülkelerine “Oğuzeli”, Oğuzeli’nin başında­
ki hükümdara ise ‘Yabgu’' denilirdi.
Milâdî onuncu yüzyıldan itibâren İslâmlaşmaya baş­
layıp onbirinci milâdî yüzyılda tamamen bu yeni asabiyete
inrisab etmiş bulunan Oğuzlar’a bundan böyle Araplar'ca
‘‘Türkmen'’ denilmeye başlanmıştır.
"Oğuz" kelimesinin de tıpkı “Türk” sözü gibi hem
mânâsı ve hem de menşei hakkında tarihçiler arasında bir gö-
nily birliği yokrur.' Aynı şekilde “Selçuk” kelimesi de böyle-
âir. O'nım da “Salçuk” şeklinde olduğu iddia edilmiş fakat
müsteşrik Itaonyi, Kaşgariı Mabnıud’un verdiği bilgilere
ve Dede Korkut kitabına dayanarak bu kelimenin doğru te-
î^hin denilen kuş olup, damgası İT-/ şeklinde iki ok ile bir yaylı
rtdur; mâmafih bunların şekilleri az çok tâdil edilmiş olarak Osmanlı
tiklilerinde kV V bu şekillerde görülüyor.
(İ. Hakkı UzuDçsryıii. Osmanlı Târihi, C.I, Ankara, 1972. sh:94)
8 Bkz. Osman Tbran- Eski Türkler'de okun bir sembol olarak kul-
lanjlnssı. Belleten XXXV(1945), sh J05 vd.
9 DİA'da “Oğuz kelimesi hakkında şöyle denilmektedir:
"Kelimenin kökeni hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bunlar­
dan. ok kelimesiyle en eski Türkçe 'de çokluk eki olan "z "den oluşan okur­
dan (oklar) geldiği halkındaki görüş en isabetli olanıdır. Göktürk kitabele­
rine göre Oğuzlar (İslâm kaynaklarına göre Guz) dokuz boydan meydana
gelmiş bir budundur Bundan dolayı Tokuz (Doha) Oğuz diye de anılır.
Banlır Tvlo İrmağı nuı kuzeye dönerken yaptığı kıvrımın kıyısında oturu-
yarlaâ Gökrirk Hântdaıu ndan Kuliuğ Şad ve veziri Tonyukuk 'un. dev­
len yemden armaya çalıştıkları sırada eski Türk yurdundaki güçlü budun
Tahc Oğıda di hûkûmdârlart "kağan" unvanı ile anılıyordu Ancak GÖk-
trtler umumla Oğuzlan kendilerine tâbi kıldılar M (bkz: C.33, sh.325)
liri kelimesine ise Djvin-ı Lügâti't-Türk ’te ‘'vaki”, ‘'yiğit” ve
kelimden karşılık olarak gösterilmektedir, (bkz: Besim Ata tay
■rtaw.ArimnlW3.sb.674)
...........KAY1 OSMANLI
........... BAYAT
......... - ALKAEVLt
........... KARA-IVLt

------ yazir
--------DÖĞER
-------- DODURGA
-------- YAPARU

- AVŞAR
..........KIZIK
.......... BEG-DlLİ
.......... KARKIN

-------- BAYINDIR - AKKOYUNLU


.......... BEÇENE
.......... ÇAVULDUR
.......... ÇEPNİ

-------- SALUR
-------- EYMÜR
.......... ALA-YUNTLU
-------- ÜREGİR

-------- YIĞ Dİ R
.......... BUĞDÜZ
.......... YlVA - KARAKOYUNLU
.......... KINIK - SELÇUKLU

Reşıdeddine göre Oğuz boyları


..»wn TASAR ISLÂM lAKiHl -III-

lofluzunun “Selçuk* şeklinde olduğunu isbât etmiştir.■»


“Selçük şeklinin küçük sel mânâsına geldiğini be­
lirten L Rasonyi’ye karşılık P. Pelliot ise, Salçug şeklinin
doğru olduğunu ve «mücadeleci» mânâsına geldiğini He­
ri sürmüştür. Bu okunuş şekilleri içinde Salçuk ve Selçük
diğerlerine nazaran ağırlık kazanmıştır. Hatta Türkçe ’nin
fonetik bir kaide olarak kalın seslerden ince seslere doğru
tekâmülü düşünülürse, aslının Salçuk, sonradan değişmiş
şeklinin de SelçOk olması dahi mümkündür. Bütün bu oku­
nuş şekillerine rağmen Selçuk telâffuzu yaygınlaşmıştır.""
Selçuklu Devleti’ni kuran Türkler’in bilinen en eski
atası Dukak veya Tukak adında bir şahıstır. Dukak Yabgu
denilen ve Aral Gölü civarında hüküm süren Oğuz hüküm­
dün nezdinde veyahud da Hazar Devleti hizmetinde” bulu-

10 L Rasonyi - Selçuk Adının Menşeine Dâir, Belleten C. X, sh.377


11 Büyük İslâm Târihi (Hey’et) C. VII, sh.95
12 Selçuklular in Hazarlar'a mı yoksa Oğuz Yabgusu’na mı tâbi ol-
duklannı uzun uzun tahlil eden Osman Turan:
"Filhakika kaynakların kaydettiği Oğuzların Hazarlar 'a tâbiiyetini
reddetmek mümkün değildir. Zira bu istilâlara kadar Hazar Devleti pek
kuvvetli olup, şark şimdi ve garp komşuları Türk ve Slâv kavimleri üze­
rinde nufic ve hâkimiyetini icra ediyor; bunlar hâkana vergi ödüyordu.
LX Asırda Kiev de oturan Rus veya Vareg prenslerinin Türkçe Hâkan
(Chakanus; unvanını taşımaları da Hazarlara tâbiiyetleri ve kültür te­
sirlerine mâruz kalmaları neticesi idi. Bu kudreti dolayısiyle Hazar hâ­
kemi İslam ülkelerinde yaşayan Musevi dindaşlarını koruyabiliyor ve
btr havranın yıkılmasına mukabil İtil şehrindeki camiin minârelerini
yıkmak ve mûesinlerını öldürmek tehdidlerini yapabiliyordu. İşte hem
hu hunileri ve hem de Selçuk kaynaklarının rivâyetleri bu eski devirde
SelçuHultr in dâhil bulunduğu Oğuzlar ’ın, Yabgu vâsıtası ile ve zayıf
ha leodol bağla Hisarlara tâbi bulunduklarını kabulde bir zorluk kal-
ms urdu ve hukuki bakımdan başka bir Oğuz yabgusu da bahis mev-
* aiatşacağmdan Selçuklular in ayrı bir grup hâlinde Hazarlar 'a
de vırıd sayılamaz"

Dr. Oıau Ikrın - Selçuklu Târihi ve Türk İslâm Mede-


KÂŞCARU'DAKİ OĞUZ BOYLARI

O Y U N A P 1 D A M c A S ,
B
Kınık (Anadolu Selçuklu) v54
1
7T
KayıR (Osmanlı) ıvı
gayundur (Akkoyunlu)
Ivva, Ytwa (Karakoyunlu) U* »Ul X
*T ~~Salğur
UN
Afşar U-il 'V
Beg-Tili____________
-------------
Bugdüz
Bayat
Yazğır _________
7o
Eyrrıür
1i
Kara-Bölük ^uı>
7?
Alka-Bölük
77
77 lgdı'r _______

77
~Üreğîr? Yüregir ZZ» J?ı
Tatırka________
77
Ula-Yurtlug
77
77 Töker__________ -Z/ IV
77 Beçenek_______ f-^XLr.
77 Çuvaldar <Aıe
77 Çepni__________

22 Çaruklug_______
rmn yüksek rütbeli bir askerdi. Güçlü kuvvetli olduğundan
dohyt Omuzlar arasında Tenıir Yalıg (demir yaylı) olarak
anılmaktaydı.'1 Selçuklu Devleti’ni kuran O’nun oğlu SeL
çukBty dir.

V-BüyükSelçuklu Devletinin Kuruluşu


Selçuklular'ın târih sahnesine güçlü bir siyâsî varlık
bilinde çıktıklarında İslâm Âleminde büyük bir otorite
boşluğu vardı. Abbasi Devletinin (750-1258) yıkılışından
sum bir tokun küçük küçük devletlerin kurulmasıyla îslâm
ittihadınınbozulmuş olmasına ilâveten bâtını Karamita tâi-
fesinin çıkardı^ müteselsil isyan ve ihtilâflar14 sebebiyle de
ortohto müthiş bu anarşi hâkim olmuş bulunuyordu.
Abbasılefın yerini alan şiî "Büveyhilef" (932-1062)
Miadı işgal ederek halifenin nüfuz ve itibârını sıfıra in-
iınnişlerdu Bu durumda İslâm Âleminde Bizans'a karşı
koyabilecek hiçbir güç yok demekti.
işte böyle bu zamanda Cenâb-ı Hakk’ın büyük bir lü-
nri\e ıhsam olarak. o güne kadar ekseriyeti Şaman Dini’ne
mensup bulunan Selçuklular. İslâm’la şerefyâb olarak bu
imin müdafaasını üstlenip bu şerefli vazifeyi takriben
üç yüz sent devam enirdiler. Onları takiben ortaya çıkan
ÇVmüAm ın altı yüz yıldan fazla devam eden hâkimiyet­
im ût birlikle mütalaa edilince, tam dokuz yüz vıl müd-
tak AWcr Slüslümanhgın mümessil ve müdafii oldular
*• kı W durumun temel saikı Selçukiler'in bu İslâm' ı kabul
, «Brtmledısesıdiî. Peki, gerek Türk Târıhi' nin ve gerekse
W» Aırfc nm bu en büyük hâdisesi nasıl gerçekleşti?’.
>. —---- .
/ - W Dl KMUUenm Oraydın) El-Kâmil fi'r-Târih
ı VM. a.
\ vc ürtıltflann tafsilatı için
\ W - Btasûkr xç KrnnMıleruı
kadir misiroûlu

0 zamanlarda Aral Gölü civârında yarı göçebe hâ­


linde yaşamakta olan Oğuzlar» “Yabgu” denilen bir liderin
idSresi altındaydılar. Yabgu, bir nevî padişah veya hüküm­
dar demekti. Selçuklu Devleti’ne adını vermiş olan Selçuk
Bey'in babası Dukak (Tukak-Yakak) bu devletin subaşısı
idi. Subaşı, bugünki Erkân-ı Umûmiye Reisliği (Genel Kur­
may Başkanlığı) gibi en yüksek bir askerî kumandanlıktı.
Yakak veya Tukak kelimesi ise, “ucu ateşli ok” demekti.13
Milâdî 900 Yılı’nda doğmuş olduğu tahmin edilen
Selçuk Bey, babasının ölümü sırasında 17-18 yaşlarında
bir gençti. Bu yüzden, önceleri Oğuz Yabgusu tarafından
babasının yerine tâyin edilmeyen Selçuk Bey, zamanla
dirâyet ve kabiliyetini göstermek fırsatını bulunca Subaşı-
lık Makâmı’nı elde etti.
Kısa bir zaman zarfında yiğitlik ve çalışkanlığı sâye-
sinde bu devlette çok itibarlı bir duruma geldi. Yabgu ile
senli benli görüşür oldu. Bu durum diğer devlet ricalinin
kıskançlığını celbettiğinden üst kademede aleyhine bir faa­
liyet ortaya çıktı.
Aleyhine bir takım dedikodular yapılmaktayken bir
gün saraya gelen Selçuk Bey, izin falan istemeden doğru­
dan geçip Yabgu’nun yanına oturdu. Bu durumu kendisi­
ne karşı bir saygısızlık addeden Yabgu’nun Hanımı O’na
gücendi ve aleyhindeki devlet ricali ile teşrik-i mesâiye
başladı. Kısa zamanda kocasını da Selçuk Bey’in aleyhi­
ne çevirmeyi başardı. Yabgu, O’nun emrindeki askerlerle
kendisine karşı ihtilâl çıkarmasından endişe etmeye başla­
dı. Bu sebeple Selçuk Bey’e soğuk davranmaya ve O’nun
bütün hareketlerini tâkib ettirmeye başladı.
Bu durumda hay at mı tehlikede gören Selçuk Bey,
tahminen 960 Yılı’nda Yabgu’ya sormadan yine bir Oğuz15

15 Dr. Rıza Nur— A.g.e. sh. 18


*öogusu’nun diğer bir Tiiriç
topluluğu üzerine sefer tertib etme kararına beğenmey ip icr$
etmediği İçin Yabgu ile arası açılmış olan Dukak’tır.16
Seyhun Nehri'nin Batı yakasında kurulmuş olan Cend
Şehri'nde Yabgu'nun otoritesi yılda bir kere vergi toplan­
masına münhasırdı. Selçuk Bey. bu nakl-i mekân işini ken­
disine bağlı bir kısım askerlerle birlikte yaptığı için Yabgu,
bu emr-i vâkîe karşı sesini çıkaramadı.
Yabgu’nun otoritesinin belli belirsiz olduğu Cend
Şehri'nin civarında yaşayan bütün Türkler çoktan mensub
oldukları “Mani”, “Şamanizm” ve “Budizm” gibi beşerî
dinleri terk ederek müslüman olmuş bulunuyorlardı. Evvel­
ce tafsilâtı ile ifâde etmiş olduğumuz üzere ta Hz. Ömer
zamanında Iran ve Horasan fethedilmiş İslâm, Türkistan
hududuna dayanmıştı. Emeviler devrinde Türkistan’a gi­
rilmiş, Kuteybe bin Müslim kumandasındaki İslâm ordu-
lan burada birçok yeri ele geçirmişlerdi. Bu sırada Çin'in
Mâverâünnehr’i ele geçirme teşebbüsü Türk-Arap işbirli­
ği ile 751 târihindeki ‘Talaş Muharebesi” ile önlendikten
sonra bölgede ihtida hareketleri hızlanmış ve buranın sa­
kinleri olan Türkler, kitleler hâlinde müslüman olmuşlar­
dı. Cend Şehri’ne yerleşen Selçuk Bey, pek tabiî olarak
İslâmiyet’ten haberdâr olmakla birlikte henüz şamanistti.
Lâkin yeni yerleştiği bu bölgenin çepeçevre müslümanlaş-
mış olduğunu görünce burada şamanist olarak tutunamaya-
cağrnı anlamakta gecikmedi. Gerçekten de İslâm ’ı kabul et­
mediği takdirde burada itibarlı bir insan olmasına ve liderlik
yapmasına imkân yoktu. Cend’de yaşayan bazı müslüman
tüccarlar ve mutasavvıf dervişlerden bilgi alarak İslâm fm

16 Erdoğan Merçil- Müslüman Türk Devletleri Târihi, İstanbul


KADİR MISIKOĞLU 27

yüceliğini kavramıştı. Buhura’nın kuzeyindeki “Zandik"


(Zandonu) Şehri’nin müslüınan vfilisine bir mektup yazarak
O’ndan kendilerine İslâmiyet’in bütün esaslarım Öğretecek
bir âlimin Cend'e gönderilmesini talep etli. Vâli, bu tekliti
memnûniyetle kabul ederek Cend’e en güvendiği âlimler­
den müteşekkil bir hey'et gönderdi. Bunların anlattıklarını
dinleyen Selçuk Bey ve etrafındakiler, bu yüce dinin nakle­
dilen bütün hükümlerini “semi’nâ ve eta’nâ” (işittik ve itaat
etlik) diyerek kabul ettiler ve toptan müslüman oldular.
Bu hâdiseden sonra Cend’e Yabgu’nun vergi memur­
ları geldi. Selçuk Bey bunlara:
Biz artık müslüman olduk! Kâfirlere haraç verme­
yiz!..” diyerek Yabgu’nun bu memurlarını Cend’den kov­
du. Böylece Cend Şehri’nin Oğuz Yabgusu ile olan bağım
koparmış oldu. Bu durumu kabullenmek istemeyen Oğuz
Yabgusu ile Selçuk Bey arasında bir mücâdele başladı. Bu
mücâdelede başarı üstüne başarı elde eden Selçuk Bey,
Müslümanlar tarafından “el Melık-ül Gazi Selçuk Bin
Dukak” ünvâm ile anılmaya başlandı. Bu sebeple Selçuklu
Devleti’nin Oğuz Yabgusu ile girişilen bu çatışmalarla ku­
rulmuş olduğu kabul olunabilir. Bununla beraber gittikçe
nüfuzu artan ve civânndaki devletlerce yardımı talep edil­
mekte olan bu tevekkül hâlindeki beyliğin tam mânâsıyla
müstakil bir devlet olarak ortaya çıkması için biraz daha
zamana ihtiyaç vardı. Bunu temin edecek şartların da birbi­
ri ardınca zuhuru gecikmedi. Şöyle ki:
Abbasiler* in yıkılışından sonra bu bölgede kurulan
Karahanhlar (840-1212), Sâmâniler (892-999) ve Gazne-
liler (963-1186) arasında bitip tükenmek bilmez bir rekabet
vardı. O sırada zayıflamış bulunan Sâmâniler’in rakibi olan
Karahatılar’a karşı yardım talebinde bulunmalan Selçuk
Bey "in eline geçen ilk fırsat oldu. Oğlu Arslan (îsrâil) ku- f
2H MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ •IH-

mandasında bir kısım askeriyle SâmânoğuHan ’na y^rd^


<1 etmesi neticesinde Kamhanlılar mağlub oldu. Bu dıırur^
f dan fevkalâde memnuniyet duyan Sâmâniler, öteden b^'
t kendilerini tehdid etmekte bulunan Buğra Hân idâresind^
I ki Karahanh Devleti'nin sınınnda bulunan “Nur-Bubar^
| kasabası ve civarını Selçuk Beye bu hizmetine karşıl^
' jıırdluk olarak verdiler. Maksadları hudud boyunda yerl^
şecek Selçuklular la kendi emniyetlerini temin etmekti.
| kat Kanhanhlar’la Sâmâniler ansındaki rekâbet nihâyete
I etmeyip devam etti.
I Son Sâmâni hükümdarı Ebû İbrahim Münteşir y^

! kılmaya yüz tutan de vletini kurtarmak için Karahanlılar ’la


giriştiği mücâdelede başarılı olamayınca Seçukîler’e sığın­
mak mecbûriyetinde kaldı. Selçuklular bu talihsiz hüküm-
dSn da yanlarına alarakyaptıkları âni bir baskınla Karahan-
lı Subaşısı Tigin i yakalayıp katlettiler. Bunun arkasından
karşılarına çıkan Katahanlı hükümdarı Nasır İlik Hân ’ı
da mağlub ederek çok sayıda esir ve ganimet aldılar. Fakat
N&sır İlik Hân kısa zamanda ordusunu düzene sokarak er­
tesi yıl (M.90Tde) tekrar Sâmâniler’Je savaşa girişti ise de
Sdçak Beyin oğlu Aralan ’ın Sâmâniler ’e sağladığı destek
sebebiyle tekrar mağiub oldu. Lâkin ard arda uğradığı bu
mağlûbiyetlerden yılmayan Nasır İlik Hân, iki sene sonra

tekrar harekete geçerek 999 Yılı ’nda Sâmâniler ’in başşehri


olan Buhara’yı ek geçirerek Sâmâni Devleti ’ne kat ’î olarak
bir son verdi. Bu başarısı, Selçukıler’in Karahanlılar’la bu
derecede bir hasım hâline gelmen' doğru bulmayarak daha
öna elde ettikleri Karahanlı esirleri iade teşebbüsünde bu-
hannalan ve tarafsız davranmış olmalarının eseriydi.
Daha sonra hapiste bulunduğu Özkent’den kaçmayı
bfliil el-Mutaır. dağılan Sâmâni kuvvetlerini
ifade toplayarak mücâdeleye girişti. Bu mücâdelede bir
KADİR M1SIROĞLU 29

ara Buhara'yı eline geçirmeye muvaffak olmuşsa da daha


sonra muvaffakiyetsizliğe uğrayarak Karahanhlar tarafın­
dan öldürülmekle (1005) Sâmâniler Devleti’ni ihya teşeb­
büsü de akim kalmış oldu.
Sâmâniler'in bu suretle ortadan kalkması ile Selçuk­
lular. Karahanhlar karşısında yalnız kaldılar. 1007 veya
1009 Yılı’nda Selçuk Bey, yüz yaşını geçmiş olduğu hâlde
vefat etti. Cend Şehri'nde defnedildi. O’nun Mikâil. Ars-
lan (tsrâil), Yusuf ve Musa adlarında dört oğlu olmuştu.
Bunlardan Mikâil babasının sağlığında Oğuz Yabgusu ile
yapılan savaşlarda ölmüş, geriye Tuğrul ve Çağrı adların­
da iki oğlu kalmıştı. Bunları dedeleri Selçuk Bey itinâ ile
yetiştirmişti.
Selçuk Bey’in vefStı üzerine beyliğin başına oğlu Arş­
tan geçti. Oğuz ananesine göre O’na Arslan Yabgu nâmı
verildi. Hattâ O, daha babasının sağlığında Karahanhlar’a
karşı Sâmâniler’e yardım maksadıyla savaşırken bile bu
nâm ile anılmaya başlanmıştı.
Civardaki Oğuzlar, Selçuklular'm ard arda gerçek­
leşen başarıları sebebiyle kâfileler hâlinde gelip onlara
katılıyorlardı. Kısa zamanda kalabalıklaşan Selçuklular,
Karahanhlar'la Gazneliler arasında sıkışıp kalmışlardı.
Mâverâiinnehir Karahanlılar’ın, Horasan ise Gazneliler’in
hâkimiyeti altındaydı. Oğuz Devleti XI. asrın birinci yarı-
sındaKıpçaklar’m saldırıları sonucu çökünce bütün müslü-
man olmuş Oğuzlar, Mavera ünneh ir, Harezm ve Horasan’a
göç ettiler.17
Bu sırada Karahanlılar’ın hükümdarı Yusuf Bin Ha­
run kendisini Kadir Hân ünvânı ile “Büyük Kağan” ilân
etti. Kardeşleri Ali Tegin ile Ahmed bunu kabul etmeye­
rek Kadir Hân’a karşı ay aklandı lar. (1024) Bu ihtilâfta

17 Prof. Dr. Osman Turan - A.g.e. sh.78


30 MUHTASAR ISLÂM TÂRİHİ -III-

I Ali Tegin ’in tarafını tutup O ’nunla bir anlaşma imzalay


Anlan Yabgu. O'nun Buhara fyı ele geçirmesine yardır^

)
I
oldu.
Selçuklular federatif bir yapıya sahiptiler. Ars]^
1

Yabgu hun elindeki dört bin kişilik kuvvete mukabil kan


deşlerı ve yeğenleri Çağn ve Tüğrul Bey'lerin de kendim
ı
I sine bağlı askerleri vardı. Amcaları Arslan Yabgu ’nun Ali
Tegin9le anlaşmasını doğru bulmayarak O’ndan ayrılan
Çağn ve Tuğrul Bey'ler önce İlig Hân Nasır9m hücumu­
na mâruz kaldıklarından yine Karahanlı hanedanı mensubu
olan Buğra Hân'ın yanma Talaş Havalisi’ne gitmişlerdi.
Ancak Buğra Hân onlara düşmanca davranarak Tüğrul
Bey'i hapsetmişti. Çağrı Bey âni bir baskınla kardeşini ha­
pisten kurtardıktan sonra iki kardeş oradan ayrıldılar. Am­
caları Arslan Yabgu ’nun Ali Tegin 7e anlaşmasını doğru
bulmadıklarından O'nun yanma gitmediler. Çağrı Bey
emrindeki üç bin atlı ile önce Horasan ’/ basdı ve sonra da
Anadolu'da bir keşifharekâtına girişti. Tuğrul Bey ise, Ali
Tegin 'den çekindiği için aile ebâdı ve emrindeki askerlerle
çöle çekildi.
Selçuklu Târihi üstâdı Osman Turan Bey, bu iki kar­
deşin mâcerâlı hareketlerini şöyle nakletmekte ve değerlen­
dirmektedir:
“...Böylece Buğra Han dan kaçan ve şimdi de Afi
Tekin İn hücumuna uğrayan Tuğrul ve Çağrı Bey Ter çok
sor bir devreye girdiler Bu endişeli durumda iki kardeşin
verdikleri karara göre, Tuğrul-beg 'geçilmesi güç çölle­
re çekilirken Çağn-beg de 3.000 kişilik bir süvari kuvveti
de uzak Anadolu da bir keşifseferine çıktı.
Selçuk un bu kudretli ve cefakeş torunları, muazzam
be metalde bulunan Anadolu gazasına teşebbüs etmekle
addeaçok ümitsiz bir durumda bulunuyorlardı. Horasan
KADİR MISIROĞLU 31

gazilerinin sık-sık yapmakta olduktan Anadolu seferle­


ri onlara bu teşebbüsü telkin etmiş idi. Gerçekten 353 ve
jjj (963 ve 965) yıllarında Horasan gönüllüleri 5.000 ve
20.000 kişi hâlinde Azerbaycan ve Meyyâfârikîn yolu ile
uçlara (Avâsım-Sugur) varmışlar; Adana, Tarsus ve Ma­
nisa şehirlerine dağılarak taarruza geçen Bizanslılar 'a
karşı cihâdyapmışlardı. İçlerinde âlim ve şeyhler bulunan
ve Allah yolunda sefer yapan bu gönüllülerin bir çoğunu
Türkler teşkil ederdi. Büveyhîler den *Adud ud-Devle za­
manında (949-983) ve 1006yılında bile Yavgulu (Yavgıyan)
Oğuzlar 7 da bu gazâlara katılmışlardı.
İşte Çağrr-beg de bu an ’aneye uyarak, 1018 yılında,
3.000 süvâri ile Horasan, Bey ve Azerbaycan yolu ile Ana­
dolu seferine çıkıyordu. Sultan Mahmud'un hiddetine ve bu
geçişte gaflet gösterdiği için, Tûs vâlisini azarlamasına se­
bep olan bu akıncı kuvveti ile Çağrı-beg Azerbaycan 'a var­
dığı zaman orada daha önce gelmiş Türkmenler ile karşılaş­
tı ve onları dayanına alarak Van havzası (Vaspurugan)nda
bulunan küçük Ermeni Krallığı topraklarına girdi: nTürk­
ler Vaspurugan (İslâm kaynaklarında Başfurkan) bölgesini
istilâ ve bazı kaleleri zaptettiler; hıristiyanları kılıçtan ge­
çirdiler... Bugüne kadar asla Türk süvarisi görmeyen Erme-
niler onların garip manzarasını müşâhade ettiler; yaydan
silâhları ve dalgalanan uzun saçları vardı... ” Selçukluların,
Gök-türkler ve Karahanlılar gibi arkaya sarkan uzun saç­
ları olduğuna dâir bu kaydı başka eski kaynaklar da te 'yit
ediyor. Çağrı-beg bu ilk Anadolu keşif seferini yaptıktan
ve Azerbaycan ’da kendisine iltihâk eden Türkmenler ile
vedalaştıktan sonra, aldığı ganimet ile Merv 'e ve oradan
Buhara civarına vardı. Tuğrul-beg ile buluşunca çok sevin­
diler. Çağrı-beg kardeşine bu seferin hikâyesini anlatırken,
daha sonra Kutalnuş, Afşin ve diğer Türkmen beylerinin
Rumlar hakkında tekrarladıklar, "bize karşı koyacak bir
kimseye rastlamadım" ifâdesi ise müstakbel fetih sahas,
nı w Türk yurdunu işaret etmiş olsa gerektir. Bu dönüşte»
sonra yeni Tûrkmenler de Tuğrul ve Çağrı Bey ler etrafın^
da toplanıyor \e kuvvetleniyorlardı.
Selçuklular’ın bu suretle çoğalıp kuvvetlenmeleri,
Sâmâniler’in ortadan kalkmasından sonra bölgenin yegâne
hâkimi olan Karahanlılar ve Gazneliler'in dikkatlerini cel-
betti. Daha önce Buhara’yı ele geçirerek yeni bir devlet olu­
şumunu temin eden Karahanlı Prensi. Ali Tegin'e karşı bir­
likte mücâdele etmeye başladılar. Sonra da Selçuklular’ın
yükselişini Önlemek üzere “Mâverâünnehir Zirvesi” de­
nilen tantanalı bir buluşma ile Sâmâniler’in ülkesini arala­
rında Ceyhun Nehri sınır teşkil etmek şartıyla paylaşmak
üzere anlaştılar. Bütün "İran” ve “'Dıran” mes’elelerinin
görüşüldüğü bu toplantı sonunda Harezm ve Horasan'ın
Gazneliler'de diğer bölgelerin de Karahanlılar’da kalma­
sı suretinde anlaşıldı. Bu anlaşmanın diğer iki ehemmiyetli

maddesi ise şunlardı:

aa- Ali Tekin1 in Buhâra'da kurmuş olduğu hükümeti


ortadan kaldırmak.
bb- Bütün Selçuklular"ı Horasan’a nakletmek
M.1025YılfndaGazneliMahmudileKarahanhlar’ın
en binlik hükümdân olan Kadir Hân arasındaki bu görüş­
me ve anlaşmanın asıl ağırlık noktası Selçuklular’ın yük­
selişim önlemekti. Bu sebeple idi ki. Kadir Hân, o sıra­
da sık sık Hindistan seferleri tertib etmekte olan Gazneli
Mıhmoda:
■ Türkistan dan memleketime gelen ve yıllarca Nûr-i
iie Semerkand arasındaki otlakları ellerinde îuıan
ü İma çok askerleri vardır. Selçuk'tın oğulları kendi

’l M Ut Oibm Turıv A g e -sh.89 vd.


m -İli.

“i?* rbûr M™0 Sâhİ^ °luP’


Mn^Jor. £ger onlar senin Hindistan seferlerini*
nde nünimdârM dâvâsına kalkarlarsa netice müşku
t dedi.1’
| 0 zamanın bu iki güçlü devletinin böyle alenî görüş,

eve anlaşmasını haber alan Ali Tekin ve Arslan Yabgu


iyökbir endişeye kapılarak çöllere çekilmişlerdi.
| Gazneli Mahmud. Kadir Hân'ın bu ikazı üzerine

Selçuklular'a bir elçi göndererek komşuluk ve dostluk icâ­


bı olarak reisleri ile görüşmek islediğini bildirdi. Bölgeye
bakim olan bu iki devletten -hiç olmazsa- biri ile iyi münâ-
Ebetlerde bulunması gerektiğini düşünen Arslan Yabgu,
birkaç yakım ile Gazneli Mahmud’un dâvetini kabul edip
Semukand’da O’nu ziyarete gitti. Gazneli Mahmud, tâ-
* rihi şahsiyetine yakışmayacak bir sürette Arslan Yabgu
şerefine terüb ettiği bir ziyafette O’nu. oğlu Kutalmış ı ve
yakın arkadaşlarını tevkif ettirip hepsini Hindistan a elle­
ri bağlı olarak sevkedip Kalincar Kalesi’nde hapsettirdi.
O’nu kurtarma teşebbüslerinin başarısız olması sebebiyle
Anlan Yabgu. yedi yıllık bir hapis bayatının sonunda 1032
Yılında bu kalede vefat etmiş, sâdece oğlu Kutalmış kaçıp
ktttuhbilmişıİT.
Gazneli Mahmud. Arslan Yabgu’yu böyle hile ile
ele geçirip hapsettirmek ve O’nun hapiste vefat etmesine
sebep olmakla iktifa etmedi. O’nun yurdunu ve oymakla-
nm yağmalattı. Dört bin kişilik bir Selçuklu topluluğunu
Horasan a nakletti. Horasan’da bu yeni muhacirlerden ra-
hım olan yerli halkın şikâyeti üzerine Tus Valisi Arslan
Caıft i göndererek Selçuklular’ı burada da bir daha tenkile
bkmı Selçuklu Omuzlar. Dehisun ve Balhan Dağlan na
M» vt Gmdto aleyhine ahırlarına devam ettiler.

W f"*-®'.Oı«ı»'hnt-\.g.t.üL9o
KADİR MISIROÛLU 35

Bunun üzerine Sultan Mahmud 1028’de bizzat harekete


geçerek Selçuklulardan birçoğunu katletti. Pek çok da esir
aldı.
Arslan Yabgu’nun Gazneli Mahmud tarafından esir
edilip hapsedilmesinden sonra Selçuklular’ın başına ge­
çen kardeşi Musa Yabgu, yumuşak tabiatlı bir kimseydi.
O’nun zaaflarını yeğenleri Tuğrul ve Çağrı Bey’ler telâfi
etmekteydi. Bu iki yeğen adetâ Selçuklular*ın gerçek lider­
leriydi.
Mâverâünnehir zirvesinden sonra, Gazneli Mahmud
ve Kadir Hân’ın kendi payitahtlarına dönmeleri üzerine
daha önce çöle çekilmiş olan Ali Tekin tekrar ortaya çıktı.
Kardeşi Kadir Hân’ın hükümdarlığını tanımayarak Kara-
hanlı Devleti’ni kendi liderliği altına almak dâvâsını güden
Ali Tekin “düşmanımın düşmanı dostumdur” mantığı
ile Selçuklularda Arslan Yabgu zamanından beri iyi geçin­
meye çalışmaktaysa da onlardan gelecek itibâriyle çekin­
mekteydi. Bu sebepledir ki, önce Arslan Yabgu ile yapmış
olduğu ittifaka muhâlif olduklarım bildiği Çağrı ve Tuğrul
Bey’lere yeni bir ittifak teklifinde bulundu. Bu teklif red­
dedilince Musa Yabgu’ya karşı kardeşi Yusuf'a yaklaştı.
O’na bir elçi ile hil’at ve hediyeler göndererek Selçuk Yab-
gusu olarak Yusuf u tanıdığını ilân etti. Maksadı Selçuklu
Beyleri arasında bir ihtilâf çıkarmaktı. Yusuf un Ali Tekin
tarafından kendisine tevcih edilen yabguluğu kabul etmesi­
ne mukâbil yeğenleri Çağn ve Ihğrul Bey’ler bu duruma
şiddetle karşı çıktılar. Bunun üzerine Ali Tekin, Yusuf un
yeğenlerine karşı harekete geçmesini istedi ise de Yusuf
bunu kabul etmedi. Evvelce ifâde etmiş olduğumuz üzere
Selçuklular feodal bir yapıya sahiptiler. Hanedan mensup­
larının her birinin emrinde belli miktarda asker vardı.
Yusuf a istediğini yaptıramayan Ali Tekin, bu defa
MUHTASAK İOU.-UVI tfiAllli -III’

Alp Kara adındaki bir kumandanın] O'nun üzerine se.


dertk âni bir baskın sonucu Yusuf'u öldürttü. Fakat araSl \
geçmeden Musa Yabgu ile birlikte hareket eden Çağft \
Tuğrul Bey 7er 1029 ’da Karahanlı ordusunu mağlub erfe? *
Alp Kara vı öldürüp amcasının öcünü aldılar. Bu
birde Ali Tekin 'nin husûmetine mâruz kalan Selçuklu]^
lltuezm’e çekilmek ihtiyâcını duydular. Gazneliler’in *
rezm valisi Altun Taş. onların Ali Tekinle aralarının
masının Gazneliler lehine olacağını hesap ederek Harezm ’e
yerleşmelerine rızâ gösterdi.
0u sıra Gazoeli Mabatud ölmüş, yerine oğjjj
Mes’ud geçmişti. (1030) Sultan Mes’ud, Altun Taş’ı
Tekin üzerine bir sefere memur etti, 1032 Yılı ’ndaki savaş..
ün sonra Altuo Taş 'ın vefatı üzerine yerine oğlu Harun
geçti. Hânın 1034'de Ali Tekin ve Selçuklularla anlaşarak
Gazneliler'e karşı istiklâl savaşına girişti.
Harun Selçuklular 'a çok kıymetli hediyeler verdi
»v onları, tahsis eylediği Rabat Maşa da kondurdu. Bu sı­
rada idi ki, Selçukluları, casusları vâsıtası ile, takip eden
iv aralarında e.kadîm bir kin, kan ve düşmanlık» bulunan
Cend'emin Şâh-Melik 10M Teşrini, 'de, çölyolundan ge­
lerek onları, kurban bayramının dördüncü günü, müthiş bir
baskın ile vurdu 8.000kişi öldürüldü; birçok kadın, çocuk,
ahin ve mallarını alıp döndü. Bu ani ve korkunç baskın ile
şaşaan Selçuklular, müttefiklerinin bir tertibine kurban
gittikleri inancı ile Ceyhun ü bu2 üzerinden geçerek Bi-
bit-ı Yemek e vardılar. Y'itekım İbn ul-Esîr ve Mîrhvând
da Hâramşdh Harun ün Selçuklulara suikast yaptığı ka-
oasmdedirler Bununla beraber Harun. Selçuklulara elçi
tpmdenp çak ıcidduğunü bildirdi; çok mal vererek vaad­
im bdatdu ve onları tekrar eski yurtlarına döndürdü.
İme niâr'i Şah-Melik e de teessüflerini bildirdikten
KADİR MISfROÛLU 3?

sonra. 13 Tefriti II. 1034 'de O ’nunla Ceyhun üzerinde bir


gemide buluştu. Fakat Hârun. Şah-Melik ile Selçuklular ’ı
barıştırma teşebbüsünde O ’nu iknâ edemedi. Bununla be­
raber, Hârun ün 30.000 kişilik ordusunu gören Şah-Me­
lik, Selçuklular 7 takip cesaretini gösteremeyerek, sessizce,
Cend'e dönmek zorunda kaldı.
Hârun, Gazneliler 'e karşı savaşırken 1035 'de Ali
Tekin‘in ölümü ile bu müttefikini kaybetti. Bir müddet
sonra da kendisi. Sultan Mes’ud'un bir sûikasdı ile Öldü­
rüldü. Selçuklular bir yandan Şah-Melik, bir yandan da,
Ali Tekin oğullarının düşmanca davranışları dolayısı ile
Horasan ’a göçmek mecburiyetinde kaldılar. Esâsen büyük
Türk muhacereti de başlamış ve Bayhâkî'nin de dediği üze­
re "henüz Selçuklular gelmeden önce Horasan, Türkmenler
ile dolmuş " bulunuyordu. Hattâ Selçuklular dışında Türk­
men istilâları o derece yayılmış idi ki, Harİzm, Horasan,
Merv, Tîrmiz, Kubâdiyân, Kirman ve Irak tarafları Oğuzlar
ile dolmuş; Bağdad’ın elden çıkacağı korkusu " bile his­
sedilmiş idi. ”20
Selçuklular, Merv ’e doğru ilerledikçe buralarda reissiz
yaşamakta olan Türkmenler kitleler hâlinde kendilerine ka­
tılıyorlardı. Selçuklular izinsiz olarak girdikleri Horasan ’in
valisine müracaat ederek Gazneli Sultanı Mes’ud’un ken­
dilerine yerleşecekleri bir yer vermesine tavassutunu rica
ettiler. Gitgide kalabalıklaşan Selçukluların mevcudiyetle­
rinin kendi devletinin geleceği hesabına tehlikeli gören Sul­
tan Mes’ud, bu teklife müsbet cevap vermek şöyle dursun,
onları ülkesine izinsiz girmiş olmakla itham etti. Bununla
da yetinmeyerek üzerlerine bir ordu şevketti.
Tuğrul ve Çağrı Bey?ler, Sultan Mes’ud’un üzerle­
rine set kertiği bu orduyu 29 Haziran 1035 târihinde Kasa

20 Prof. Dr. Osman Turan -A.g.e. sh.93 vd.


MUHtAn .»■ili»

jehn yalcın loda pusuya düşürerek müthiş bir sûrette

elçilerini mecbûren boş karşıladı.


Yapılan anlaşma ile Çağrı Bey'in Dehistan, Thj,
rol Bty'in Nesa, Musa Yapgu'uun ise Ferâve’de Gaznejj
Devkü’nin birer vâiisi (dihkam) olmalan kabul edildi. Suk
lan Mes'ad, buniann hepsine makamlarına âid bir sembol
olmak üzere her birine birer börk yani iki dilimli, sancak,
hil al, at, eğer takımı ve altın kemer ihsân etti. Bu tavır
Selçukluların Gazneliler'ce siyâsî bir varlık olarak tanın-
ması demekti.
Lâkin bu anlaşma uzun ömürlü olmayıp birkaç ay
zarûnda bozuldu. Zira bu suretle çevrede itibârı yükselen
Selçuklular. her gün yeni katılım farla kendilerine tahsis
edilen yerlere sığmaz oldular. Ferâ, Curcan ve Serahs gibi
civardaki şehirlere akınlar tertib ederek arazilerini genişlet­
ince başladılar.
0u dunun Sultan Mes’ud’a aksedince Selçuklular
hareketini meşnllaştırabilmek için yeni ele geçirdikleri
şetolern] İdâresinin de kendilerine verilmesi mukabilinde
Horasan'da âsdyişi temin etmek üzere Gazneliler'in birer
maaşb askeri olmayı kabul edeceklerini bildirdiler.21 Bu
tidıf üzcnne Sıltın Mcs’od, Selçukîler’in Horasan’da
raim durmayıp, devamlı bir sûrette nufilzlan altındaki top­
raklan genişletmek arzusunda olduklarını anlayarak onla-
n Kenan'dan tamamen çıkarmak maksadıyla üzerlerine
W tvfc gönderdi Kendisi bu ordunun başına geçmeyip
Gratüa ıçm anine hâline gelmiş bulunan Hindistan se-
tar fin Hicib Subaşı nın idaresi altındaki bu ordu

- M âbı KfcM - Tıpıl Bn ve Zamanı. İstanbul 1076.


KADİR MISIROĞLU 39

Selçuklular’a saldırmaya cesâret edemeyerek Nişabur’da


beklemeye koyuldu. Nihâyet güç belâ harekete geçirilebi-
len bu ordu Serahs civarında Çağrı Bey’in emrindeki Sel­
çuklu kuvvetlerine mağlûb oldu.
Bu zafer Selçukluların artık kolay kolay baş edile­
meyecek bir güç hâline gelmiş olduklarını gösterdi. Bun­
dan dolayı eski Türk ananesine göre bir kurultay topladılar,
öteden beri federatif bir surette yaşamakta olduklarından
sahip oldukları topraklan aralarında bölüştüler. 'Hığnıl
Bey Horasan’ın başşehri durumundaki Nişabur’u, Çağrı
Bey Merv’i, Musa Yabgu ise Serahs’ı aldı. Bu üç Selçuk
beyinin başı olarak 'Dığrul Bey seçilmişti. Bu sebepledir
ki; Tuğrul Bey târihte ilk Selçuklu hükümdarı olarak kabul
edilmektedir. Hakikaten Nişabur’da büyük bir merasimle
karşılanan Tuğrul Bey, Sultan Mes’ud’un tahtına geçip
oturdu. Merv şehrinde ise, Çağrı Bey adına hutbe okundu.
Hutbede Çağrı Bey “Melik’ül-Mülük” (Melikler meliki)
ünvânı ile yâd edildi.
SelçukJular’ın elde ettikleri bu başan etrafta büyük
akisler uyandırdı. Abbasi Halîfesi, Tiığrul Bey’e bir elçi
göndererek O’nu tebrik etti. Bütün bu olup bitenleri Hin­
distan seferi esnasında öğrenen Gazneli hükümdarı Sultan
Mes’ud. emrindeki orduyu üç yüz savaş filinden mürekkep
bir kafile ile takviye ederek geriye döndü ve Selçukîler’i
kat’î olarak yenmek üzere harekete geçti. Emrinde elli
bin kişilik bir kuvvet mevcuddu. Önce Belh’e, sonra da
Çağrı Bey’in hâkim bulunduğu Serahs üzerine yürüdü.
Bu dununda Tuğrul Bey'den izin almadan ve hele O’nun
yardımını sağlamadan Sultan Mes’ud’la giriştiği savaşta
7 Nisan 1039’da Ulyaâbad’da mağlub oldu. Bu durumu
haber alan Tuğrul Bey ve Musa Yabgu harekete geçerek
Serahs'a geldiler. Üç Selçuk beyinin emrindeki asker sayısı
40 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

yirmi bin kadardı. Bu kuvvetlerle Talhab’da Gazneli!er»•


ordusuyla karşılaşan Selçuklular mağlûb olarak çekilip
mecbûriyetinde kaldı. Fakat mücâdeleyi bırakmaya^
kendilerinden sayıca çok fazla olan Gazneliler’in ordusu^

karşı çete muhârebelerine giriştiler. Sultan Mes’ud’un


kerterini zora sokmak üzere su kuyularını tahrib ettiler.
Uzun süren bu çete muharebeleri sonunda ikrrıâı
güçlüğü çeken ve susuzluktan bunalan Gazneli ordu,
su Selçuklularla anlaşmak mecbûriyetinde kaldı. Yapı.,
lan görüşmeler sonunda Sultan Mes’ud’un Selçuklular’ı
Horasan'dan tamamen çıkarmak hususundaki maksadı
suya düştü. Nesa, Bâverd ve Ferâve Selçuklular’a bırakıldı.
Buna mukâbil Selçuklulardın elindeki Nişabur, Serahs ve
Men gibi şehirler Gazneliler’e bırakıldı.
İki tarafı da memnun etmeyen bu anlaşmanın uzun
müddet devam etmesine imkân yoktu. Nitekim Sultan
Mes'nd. her sıkıştıkları anda çöle veya dağlara çekilen Sel­
çuklu ordusunu takibe koyuldu. Selçuklular kış şartlarının
bastırmasıyla Gazneliler’in çekileceklerinden emindiler.
Onlar bu dununu beklemekteyken Sultan Mes’ud takibe
devim ederek Ocak 1040 târihinde Nişabur’a girdi. Tuğ-
ıwl Bey in oturduğu tahtla birlikte Selçuklular'a âid binalar
ötmb edilerek tesis edilmek istenen yeni devletin izleri ta­
mına silinip ortadan kaldırıldı. Lâkin bu durum iki taraf
tp dt kafi bir netice hâsıl etmiş değildi.

c-Dudıukıo Harbi
Nışıbur ı çekilen Sultan Mes’ud, Selçuklular’ı tâ-
âta'izgeç’Deyerek baharın gelmesiyle Serahs’a doğru
■ka eeçt:. Selçuklular bir kurultay toplayarak Sultan
blM ı k yapmak gerektiği hususunu görüştüler.
b*tn f-jace çebldikkri dağlar ve çöllerden geri
KADİR MISIROĞLU 4İ

gelerek Sultan Mes’ud’ia çarpışmaya karar verdiler. Sul­


tan Mes’ud başlangıçta olduğu gibi ağır yürüyen fillerini
bertaraf ederek Selçuklular'a karşı hafif ve çevik bir surette
hareket eder süvari birlikleri kurmuştu. Gazneliler bu yeni
ordu ile Merv istikâmetinde ilerlerken Selçuklu kuvvetleri
onlara karşı vurup kaçma tarzında bir taktik muhaberesi­
ne başvurarak bu orduyu çöle doğru çektiler. Selçuklular,
Gazneliler1 i bu suretle üzerlerine çekerken su kuyularım
tahrib etmekte olduklarından Gazne ordusu büyük bir sı­
kıntıya düştü. Nihayet Merv yakınındaki “Dandanakan
Hisan” önünde yorgun ve susuz Gazneli ordusuyla karşı­
lıklı olarak muharebe vaziyeti aldılar. 22-24 Mayıs 1040
târihinde bütün şiddetiyle üç gün devam eden harbi Sel­
çuklular kazandılar. Gazneli ordusunu müthiş bir bozgun
suretiyle Dandanakan’da bu suretle mağlub eden Selçuklu­
lar, bu târihten itibaren rakipsiz ve müstakil bir devlet ola­
rak târih sahnesine çıkabildiler. Zira bu mağlûbiyet üzerine
Hindistan içlerine dalarak buradan toplayacağı yeni asker­
lerle tekrar harbe girşimek isteyen Sultan Mes'ud yolda
kendi adamları tarafından bir sûikastle öldürüldü.22
Sultan Mes’ud’un bu sûretle ortadan kalkmasıyla
Horasan’da hâkimiyet tamamen Selçukîler’e intikal etti.
Bu haber üzerine Selçuklular, Oğuz an’ anesine ittibâ ede­
rek bir kere daha kurultay topladılar. Büyük bir merâsimlc
saltanat çadırı kurarak Tuğrul Bey’i “Sultan” ünvânı ile
kendilerinin birinci hükümdarı olarak ilân ettiler. Her tarafa
fetihnameler göndererek durumu bildirdiler. Bu fetihname­
lerin ve Halîfe’ye yazılan mektubun başında hükümdarlık
alâmeti olarak ‘'ok” ve “yay” resmi mevcuddu.23

22 İbn’ûl Esir - El-kâmil fit-Târih. C.1X, sh.367


23 "'Mektubun başında da eski Türk hâkimiyeti alâmeti ve tuğra ola­
rak «ok ve yay'» işaretleri bulunuyordu. Selçuk tuğrası ve Tuğra divân
müessesesi de buradan gelmiştir. Büyük Selçuklular’m resmî vesikalc
42 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -ITI-

B-BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ


HÜKÜMDARLARI VE İCRAATLARI
1-Sultan Tuğrul Bey ve Zamanı (1040-1063)
ı Mcrv Şehri'nde toplanan kurultayca başa geçirile^
’ Tuğrul Bey, daha o gün ağabeyi Çağrı Bey9e bir ok verdi
j ve O iıu kırmasını söyledi. Sonra O ha üç ok birden verdi ve
1 bunları da (eker teker değil de üçünü birden kırmasını söy-
| ledi. Tabiî Çağrı Bey bu üç oku kıramadı. Oğuz Hân 9a da
ı izafe edilen bu hareketle O 'na ve diğer Selçuklu Beyleri he
birlik olurlarsa kendilerini kimsenin mağlûb edemeyeceğini
‘ anlatmak istemişti. Buna rağmen de merkeziyetçi bir idâre
1 tesis etmeyip alışagelmiş oldukları feodal yapıyı muhâfa­
za etti. İleride görüleceği üzere bu husus Büyük Selçuklu
Devleti'nin zaaf noktasını teşkil etmekle O’nun çok uzun
ömürlü olamaması neticesini doğurmuştur.
Eski Türk ananesinde olduğu gibi Selçuklular da
devleti hânedâmn ortak malı addediyorlardı. Buna göre Sel­
çuklu illkesi üç federe devlete ayrılarak paylaşıldı. Ttığrul
Bey "sultan'' sıfatı ile Nişabur ve onun batısındaki yerlerin,
Çağrı Bey ise melik" yâni hükümdar sıfatı ile Merv’den
Gazne'ye kadar olan sahanın. Musa ise yine ‘Vabgu” sıfa­
tım kullanmak üzere Herat merkez olmak üzere Sistan ara­
zımın hükümdün oldular. Bunlardan her biri kendi bölge­
sinde hükümdarlık alâmeti olan para bastırmak, namlarına
hutbe okutmak ve kapılarında nöbet çaldırmak gibi salâhi­
yetlere sâhıp olmakla beraber Tuğrul Bey’e feodal bir bağ
fc bağfryddar Zira hutbede önce Tuğrul Bey’nin adı okun­
duğu gibi O nun kapısında beş kere nöbet çalındığı hâlde
mdt fit ^yoy işaretlerine Türkiye Selçukluları ’nda rastlan-
am* Otmülar da padişahların isimleri, ok ve yay’ biçiminde
iMNf oink. muhteşem tuğraları teşkil ermiştir." (Bkz.
KA.DİR MJSIROÛLU 43

diğerlerinin kapısında bu nöbet üç kere çalınmaktaydı.**

a-Sultan Tuğrul Bey Zamanı Fetihleri


“Dandanakan Zaferi"
Selçuklular ’ m kazandığı üze­
rine bunun intikamını almak üzere birçok teşebbüste bu­
lunan Gazneliler'in hükümdarı Sultan Mes’ud, sonunda
bu maksadla yeni bir kuvvet teşkili için çıktığı Hindistan
Seferi’nde kendi adamları tarafından Öldürülmekle Gazne-
liler Devleti ortadan kalkmadı. O’nun yerine oğlu Mevdud
geçti. O Herat’ı geri almak üzere 1041 ’in Ocak ayında ha­
rekete geçmişse de büyük bir mağlûbiyete uğratılarak geri
çekilmek mecburiyetinde bırakıldı.

12 Şubat 1041'de ise Selçukluların ezelî düşmanı


Cendhâkimi Şah Melik, 40.000 kişilik bir ordu ile Harezm9 e
saldırdı. Sulta*- Mes’ud vefât etmeden önce burasını O’na
vermişti. Harezm Şahı İsmâil ile Asib Sahrası’nda üç
gün süren çok kanlı bir savaş oldu. Maglub olan İsmâil
Harezm’den kaçıp Selçuklular ’a sığındı. Böylece Harezm’i
ele geçiren Şah Melik, Sultan Mes’ud’un ölümünden ha­
bersiz olduğundan O’nun adına hutbe okuttu.25 Hâlbuki
Dan dan akan mağlûbiyetinin mes’ûliyetini kumandanları­
nın üzerine yıkarak onları îdam ettirmiş olmasından dolayı
Sultan Mes’ud Hindistan yolunda kendi kumandanları ta­
rafından çoktan öldürülmüş bulunuyordu.
Selçuklularda arasında eski ve köklü bir husûmet bu­
lunan Şah Melik’in bu sûretle Harezm ’i ele geçirmesi Çağrı
Bey’in Gazneliler'le uğraşmayı belli bir süre bir tarafa bı­
rakarak O’na yönelmesini gerektirdi. Harezmşah İsmâil ve
yanındaki askerleri de beraberine alarak Şah Melik üzerine
harekete geçti. Şah Melik Harezm’den çekildi. Bu sırada

24 Prof. Dr. Osman Turan — A.g.e. sh.108


25 Prof. Dr Osman Turan — A.g.e. sh. 110
44 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -Hl-

SnltoB Tııgrnl Bey de Taberistan ve Curcân Bölgeler»


fethedip ülkesine kattı? O’nun bu fetih hareketlerini *

mamlaj-arek Nişabur’a döndüğünde Şah Melik'in tek


Harenn’e saldırdığı haberi gelince yanına Çağrı Bey',
alarak 1043 Yılı baharında harekete geçti. Urgenç civârı^
majlûb edilen Şah Melik Gazneliler’e sığınmak üzere ç$ı
çekildi.
"Kozantlan bu zaferden sonra Harezm halfa

SelçuUular'a itaat arzedtp ülkeleri bir Selçuklu eyâlet


oldu Selçuklu meliklerinden Ertaş. çöle çekilen eski dt^

manian Şah Melik iti peşini bırakmadı ve onu Mekran cl

varında yakolavorak Çağrı Bey e getirdi. Şah Melik, mah.


pus lutıılduğu hapishanede bir süre sonra öldü.

Çağn Bey. Hanım seferinden döndükten sonra, oğlu

Alparslan komuiasındoki bir orduyu Gazne üzerine sefere

çöMi. Daha ondört-onbeş yaşlarında bulunan Alpars­

lan Gayelileri yenip Tirmiz. Kubadiyan. Vahş ve Kunduz


fltfroliel gibi îoharisıan'daki bütün bölgeleri fethetti ve

bu bölgeler Alparslan in iddresine verildi.


Çağrı Bej' ile oğlu Alparslan ın bu fetihleri devam

ederken İbrahim Kına/. Re)' üzerine yürüdü. Burası Arş­

la îabgu'va bağlı Oğuzların hakimiyeti altında idi. Irak

Oğuzlan veya Kavdayve dediğimi: Türkmenlerin bu kolu

Goklaş. Betaos Boğa. Kızıl, Mansurgibi beylerin komutası


alanda olup bunlar. kendilerini ihanetle suçladıkları Rey

hâbaı AlâiddeHeye hurim ederek ülkesini zaptettiler.


Mbidderit_ Isfehan a kaçıp iyi münâsebetler içinde bulun­
cu yardunmı ısıedi Halife Tuğrul Bey den bu
ceâlandınlmasını isledi. Tuğrul Bey. halî-
itte ıcenne bu âsi Türkmenler üzerine İbrahim
W: pri Am kendisi de harekele geçip Rey'e
KADİR MJSfRÛĞLU 45

doğru harekete geçti. İbrahim Yınal, Hemedan ve Cibal’da


futûhatlarda bulunduktan sonra Tuğrul_Bey He buluştu.
Beraberce Rey şehrine girdiler. Bu harap şehri imara baş­
layan Tuğrul Bey, eski bir hükümdür sarayı olan Dârü’l-
İınâre 'yi yıkarak kendisine yeni bir saray inşâ etti. Ayrıca
câmiler ve ilk medreseyi inşâ ettiği bu Rey şehrini kendisine
pâyitaht yaptı. Bu şehirde kendi adına birçok para bastır­
dı.
Tuğrul Bey, Rey'den Kantin’e gitti. Buranın hâki­
mi Merdâviç, seksen bin dinar vergi ödemeyi kabul edip,
Selçuklular'a bağlı hâle getirildi. İsfehan'a geçen sul­
tan, aynı şekilde vergi ödemeyi ve tâbi olmayı kabul eden
Alâûddevle'nin oğlu Faramuu'uyerinde bıraktı.””
Selçuklu Devleti'ni bu ilk kuruluş yıllarında en çok
uğraştıran meselelerden biri de Oğuzlar’m kitleler hâlinde
batıya doğru müteselsil muhâceretleri oldu. Dandanakan
Savaşı dâhil olmak üzere Selçukluların elde ettikleri bü­
tün başarılarda mühim bir rol oynamış bulunan Oğuzlar,
aynı zamanda ülke dâhilinde nizâm ve intizâmın ihlâli gibi
bir sıkıntıya da âmil oluyorlardı. Selçuklular ise, bu ırkdaş
ve dindaşlarını yer-yurd sahibi yapmakla, sâhip oldukları
nizâm tanımazlığı bertaraf etmek arasında zaman zaman
tereddüde düçâr oluyorlardı. Zirâ onlara ‘^velâyet-i pe­
derine” ile muamele etmek devlet reisi olmanın bir gereği
olduğu gibi ülkede nizâm ve intizâmı korumakta aslî bir
vazifeleri idi. Hâlbuki büyük kalabalıklar hâlinde Selçuk­
lu ülkesine gelen Oğuzlar, iskân etmeye mevcud arazi kâfi
gelmeyince zâten kendi başlarına buyruk yaşamaya alışmış
olan bu insanlar, yağma ve talanlarıyla yerleştikleri yerle­
rindeki kadim halkı müthiş bir sûrette rahatsız ediyorlardı.

27 Doğuştan Gönümüze İslâm Târihi, C.7, İstanbul 1997, sh.105


vd.
46 MUHTASaa • 4 UVJİll “lil-

Dijer taraftan Selçuklularım Gazneliler'e karşt


zandıklan bütün savaklarda bu muhâcirler Selçuklu Or^'
sunda yer almış ve zafer elde edilemsinde müessir oirn^
lardı. 0 derecede ki Horasan’a on bin kişilik bir ordu
gelmiş olan Selçuklular, Gazneliler’in yüz bin kişilik
dulanna ancak bu göçmenlerin desteği ile galebe sağlay^
bilmişlerdi. Bunun anlaşılabilmesi için “zayıf bir şahsiy^
olan Musa Yabgu'nun Dandanakan Harbi'ne yirmi bin
vâri ile katılmış olduğunu” hatırlamak kâfidir?8 Bu zafer„
den sonra Selçuklu ülkesine sel hâlinde akan bu muhâceret
daha da hızlanmış ve ülke dâhilindeki yer darlığı h uzursu^
lugu tahammül edilemez bir safhaya ulaşmıştı. O derece­
de ki 1047 Yılı’nda böyle bir toplu muhâceret karşısında
Selçuk ümerâsından (emirlerinden) İbrahim Ymal, onlara
şöyle demek mecburiyetinde kalmıştı:
'‘Memleketimiz sizin oturmanıza imkân verecek ka­
dar geniş değildir. Bu sebeple doğrusu şudur ki, siz Rûm

(Anadolu) üzerine gazaya gidiniz. Allah yolunda cihâd edi­


niz ve ganimetler elde ediniz. Bunu yaparsanız ben de sizin
arkanızdan gelerek size gerekli olan her yardımı yapaca­

ğım1^
Bu sûrede Oğuzlar’a yeni bir fetih hedefi olarak Ana­
dolu gösterilmiş oluyordu. Bununla beraber Selçuklu hu-
dudlanndan dışarıya taşarak diğer İslâm beldelerine hicret

eden Oğuzlar, buralarda da kendilerine yer bulabilmek üze­


re «ilâveyağmacılık hareketleri sebebiyle yerli halk onla­
ra hâmisi sıfluy la Selçuklular 'a şikâyette bulunmaya hattâ

ootan bu muhacereti teşvik etmekle ithâm etmeye başladı-


h Şikâyetlerin umûmileşmesi üzerine Bağdad’da oturan
Kâra Bt£ariUâh bu duruma bir son vermek talebiyle* 3

* OMiıTVu-A.g.e. sh 113
3 thlIS
KADİR MISIROĞLU 47

meşhur İslâm âlimi Mâverdi’yi” 1044 senesinde bir mek­


tupla Tuğrul Bey nezdine gönderdi. Tüğrul Bey, ittihâd-ı
İslâm nâmına O’nun elçisine büyük bir hürmet göstererek
kendisini dört fersahlık mesâfede karşıladı. Tuğrul Bey,
halîfenin şikâyetlerini haklı bulmakla beraber bu durumun
kendi irâdesi dışında kesîf Oğuz muhacereti sebebiyle ken­
diliğinden vâki olduğunu bununla beraber muhâcirJere İs­
lâm beldeleri yerine Bizans üzerine yürümeleri telkininde
bulunduğu yolunda bir cevap verdi ki; gerçek de buydu.
Elçiye yaptığı ihsanlara ilâveten Halife’ye de otuz bin dinar
göndererek gönlünü almakla iktifâ etti. Feodal bir anlayışla
hareket eden ve bu sebeple itaatsizlikleri önlenemeyen bu
yersiz yurdsuz Oğuz muhacirlerinin Bizans üzerine sevk
edilmeleri hem İslâm’ın cihâd mefküresinin canlanmasına
ve hem de Türkler’in kadîm cihân hâkimiyeti ideallerinin
takviyesine müncer olacak ve Anadolu yakın bir gelecekte
İslâm’ın ebedî nuruyla aydınlanacaktı.
Gerçekten Tuğrul Bey 1043 Yılı’nda Kazvin’de iken
Zencan taraflarında toplanan muhacir Oğuzlar*a itaat tek­
lif etmiş, onlar alışkan olmadıkları bu itaati reddederek
1044 Yılı’nda Tuğrul Bey tarafından tecziye edilmekten
korkarak Doğu Anadolu’ya sarktılar. Lâkin bunlardan bir
kısmı güney istikâmetinde ilerleyince Diyârbekir hâkimi
Nâsır’ûd-Devle’nin oğlu Süleyman'ın tuzağına düştüler.
Bunların pek çoğu çoluk çocuklarıyla birlikte katledildiler.
Bir kısmı ise Musul havalisine göçtüler. Burada hâkimiyet
tesis ederek Tuğrul Bey adını kendisine itaati reddetmiş
oldukları hâlde hutbelerde okuttular. Anadolu üzerine gi­
denlerse Erzurum’a kadar ilerleyerek pek çok Bizans şe­
hir ve kasabasını yağmaladılar. Doğu Anadolu’da hâkim

30 Mfiverdi (ölümü 1058): İslâmî siyâset ve ahlâk nazariyesi üze­


rindeki eseriyle meşhur olmuş bir şâfi âlimidir. Türkçe’ye de tercüme
edilmiş olan «Ahkâm’us Sultaniye» isimli eseri meşhûrdur.
4» MUH1ASAK I^Ertivı ı rtfiıni -111-

olan Men ânıler’den haraç almaya kadar varlık göster^


Oğuz muhacereti ile Anadolu’nun müslilman Türkler
Zindan letlıi başlamış oldu,

aa-Hasan Kale Savaşı


Bizıınshlar daha önceki Arap tecavüzlerinden aldt^
lan dersle ülkelerinde meskûn Ermeni ler'i Sivas civarı^
nakledip yerleştirmişlerdi. Bu defa Doğu Anadolu, müslqx
man Ctafarin muhdcereli ile yeni bir hercümerce sahn?
olunca imparator Kaos fantin (1025-1055) bir hıristiyan
Gürcü prensi olan Liparit i hudud boylarına muayyen bir
kuvvetle şevketti. Tuğrul Bey bunu haber alınca Arslan
Yabgu’nun oğlu Kuralmış1! Bizans üzerine gönderdi. Ka­
tılmış, Doğu Anadolu'da kendilerine yurd edinmekle meş-
gûl olan lürkmenlen etrafına toplayarak Liparit’i müthiş
hır siirrtte bozguna uğrattı. Kuralmış ciddi bir mukavemet
gönneden Araş Nehri boyunca kolaylıkla ilerleyince Tuğ­
ra! Bey e buruların fethine hiçbir engel olmadığını bildirdi.
Bunun Û2enne Tuğrul Bey yirmi bin kişilik bir kuvvetle
Ması Yıbgu nun oğlu olan Haşan (Asan)’ı Bizans üzerine
gönderdi Hasın da hiçbir mukavemet görmeden Erzurum
ve Pasinler’i ele geçirip Van'a kadar ilerledi. Bu başarılar
üzerine Bızanshlar ’in O’nu takibe almasıyla Haşan güney-
de Büy ük Zıpsuv u kenarında pusuya düşürülerek öldürül­

dü hâdise uzenne Tuğrul Bey ümerâsından (emir-


tawkni İbrahim Ymılı Anadolu'nun fethine memur
«ı İbrahim I mİ Nışabur i gelip yığılmış olan muhacir

Oftdr ■ atiiina takarak binlik bir orduyla Bizans ’a karşı

Mat geçu Bu sırada Oğuzlar batıda Haldiya adı verilen


k Trabzon havalisinden Muş ve Ağrı bölgesine
fcr *«ı varılmış bulunuyorlardı. Bunlan da yanma
KADİR, misiroûlu 49

alan İbrahim Yınal daha önce müslüman Araplar tarafın­


dan fethedilmiş olan Erzen şehri üzerine yürüdü. Kalesi ol­
mayan bu şehirde şiddetli çarpışmalar sonunda yangın çıktı
ve şehir baştan başa harabeye döndü. Yerli halk kaçıp Karin
şehrine sığındılar. Diyârbekir’le Bitlis arasında yine Erzen
adında bir şehir bulunduğundan Selçuklular buna “Erzen-i
Rûm*’ adını vermiştirler ki; bu kelime daha sonra halkın
ağzında değişikliğe uğrayarak Erzurum hâlini almıştır.
İbrahim Yınal’ın faaliyetlerini öğrenen BizanslIlar,
O’nun üzerine Gürcü prensi Liparit kumandasında Gürcü,
Ermeni ve Rumlar’dan mürekkep eJli bin kişilik bir ordu
şevkettiler. 18 Eylül 1048 târihinde Haşan Kale’de karşı
karşıya gelen bu iki ordu arasında çetin bir savaş oldu. Ne­
tice olarak Bizans ordusu müthiş bir surette hezimete uğra­
dı. Başta Liparit olmak üzere pek çok Bizans kumandanı
ve bunlar emrindeki ordunun hemen hemen tamamı esir
edildi. Pek azı kaçıp kurtulabildi.
İbrahim Yınal birçok esir ve ganimetle Ertuğrul Bey
nezdine döndü. Sultan, amcazâdesi olan İbrahim Yınal’ı
tebrik ederek kendisine dörtyiiz bin dinar mükâfat vermek
istediyse de İbrahim Yınal bunu kabul etmedi?1
BizanslIlar mâruz kaldıkları bu hezimet dolayısıyla
Selçuklularda bir sulh muahedesi akd etmek için çâreler
aramaya başladılar. O sırada Diyârbekir’de hâkim olan
Menânıler’in emîri Nasr’üd Devlc’nin tavassutunu istedi­
ler. Bızanslılarkadar Selçukîlerle de dost olan Mervânîler’ in
teklifi üzerine sulh yapmak üzere bir Bizans elçisi o güne
kadar alışılmamış derecede muazzam ipekli kumaşlar, at­
lar ve ikiyüz bin dinar para ile Selçukîler’in payitahtına
geldi. Tuğrul Bey, Bizans kumandanı Liparit’i ve diğer
esirleri hiçbir fidye-i necat almadan imparatora iade eyledi.

31 Prof. Dr. Osman Turan — A.g.e. sh.123


I $0 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-
f
I Bizans elçisini, halîfenin akrabası Şerif NSsır bin
1 başkanlığında bir heyetle tâJimâtı veçhile bir sulh yaptfy

f üzerine İstanbul ‘a gönderdi. İstanbul 'da ŞerifNâsır


| sıyla yapılan anlaşma gereğince Tdğrui Bey ’în Bizans
1 pmlorundun talep ettiği günde bin dinardan ibâret
| haraç verildiği gibi evvelce müslüman Araplar taraftık

| fethedilmiş yerlerin iadesi de kabul edilmemekle sırf O


| gönlünü alabilmek için tâ Emevîler zamanında İstanbul
| inşâ edilmiş olan câmi-i şerif imparator tarafından tâı^

I edilmiş, burada okunmakta olan hutbelerde Şiî-Fâtımîhaj^


! fesinin yerine Tuğrul Bey in isminin okunması, mihrâb^
> nm üzerine ise O 'nun tuğrası demek olan ok ve yay işaret.

( leri ttkzedilmekle ikıifâ edilmişti. Bu sırada Tuğrul Bey


Ülkesinde çıkan karışıklıklarla uğraşmak mecburiyetinde
olduğundan taleplerinden -şimdilik kaydıyla- vazgeçmiş
görünmesiyle Bizans'la bir sulh muahedesi imzaladı.

bb-Çağn Bey’in Doğu Seferi


Bu sırada devletin kuruluşu esnasında büyük hizmet­
ler gömüş olan Çağrı Bey, yorgun ve hasta bir durumda
idi. Bu dunundan istifadeye kalkışan Gazneliler ve Kara-
hfiûblar, Harcan havalisini tahrik ederek metbûuna karşı

isyan enirdiler. Çağn Bey, hasta ve yorgun olduğu hâlde

Harcan üzenne yürüyerek isyanı bastırdı. O’nun oğlu AF


pınhu ise harekâta devamla Karahanlılar ’ı mağlûb edip
sulh talep etmeye mecbur bıraktı. Yapılan sulh anlaşması

ile Selçuklu Devleti'nin doğu hududları tamamen emniyet

riuna alınmış oldu.

re-Tığml Beı ’İb Doğu Seferi


Ynbnda görüldüğü üzere Bizanshlar, İbrahim Yı-

raıasnla bihilk hır hezimete uğratılmış ve imparato-


KADfR MISmOĞLU 51

riçe Tcodora ile bir anlaşma imzâ edilmişti. Bu defa Bizans


tahtına geçen Konstantin. devletinin sarsılan prestijini dü­
zeltmek maksadıyla Gürcülerin de desteklediği büyük bir
orduyu doğuya sevkedip Gence şehrini ele geçirdi. Üzerine
gönderilmiş olan Tuğrul Bey'in oğlu Kutalmış yolda Tbğ-
rulBey’in İsfahan'da hastalandığı ve hattâ ölmüş bulundu­
ğu şâyiâları üzerine BizanslIlar karşısında direnç gösterme­
yerek Tebriz'e çekilmeyi tercih etti. Buna rağmen Bizans
ordusu ilerlemesini durdurdu. Çünkü Bizans Devleti bu
sırada Balkanlar üzerinden hareketlenen Peçenekler’in te­
câvüzlerine mâruz kalmış bulunmaktaydı. Bununla beraber
Bizans'la birlik hâlinde hareket eden Gürcü kralı, Selçuklu
ordusunun bu hareketsizliğinden istifâde ile Tiflis’i işgal
etti. Buradaki Türkmenler, Azerbaycan taraflarına çekildi­
ler. Bu olup bitenleri Öğrenen Tuğrul Bey, rahatsızlığına
rağmen harekete geçerek Tebriz'e geldi.
Burada Gence em iri ve Diyârbekir’deki Mervânî
Devleti ’nin hükümdarı, Tuğrul Bey nezdine bir mikdar
yardımcı kuvvet sevkederek bağlılıklarını arzettiler. Bun­
larla birlikte hareket eden Tbğrul Bey, Bizans toprakları­
na girerek bir kısım şehir ve kasabaları fethettikten sonra
Malazgird’e gelip durdu. Burada ordusunu üç kısma ayı­
rarak bunlardan birini kuzeye; Karadeniz ve Kafkasya is­
tikâmetine, diğerini ise Oltu, Tercan istikâmetine sevkede­
rek diğer bir kısmını ise yanında tuttu. Kuzeye giden öncü
kuvvetlerden bir kısmı Bayburd dolaylarında baskına uğra­
tılarak mağlub edildi. Tuğrul Bey5in emrindeki kuvvetler
ise. Ermeniler tarafından devamlı bir surette taktik muha­
rebeleriyle yani vurup kaçarak tâciz ediliyordu. Bu durum­
da Tuğrul Bey, yaklaşan kışı da hesap ederek Malazgird
muhasarasını kaldırarak geriye döndü.
52 MU/rTASAK İSLÂM TÂRİHİ -fil-

| çç-ThğruJ Bey’in Birinci Bağdad Seferi


Bu sırada Bağdnd’da hâkim olan şiî Büveyhîler
vamh huzursuzluk çıkarmakta ve sâdece sembolik bir mevK
kie sahip olan halife Kâim Bi-Emrillâb'ı rahatsız etme^
leydiler. Kâim Bi-Emrillâh artık sünnî âlemin müdâfij
\ aziyeıuıe gelmiş olan Selçuklular a müracaat ederek Ttoğ,
rai Bey den yardım talep etti. Bunu haber alan Büveyhî.
ler. halîfenin etrafındaki sembolik gücü tenkile teşebbüs
ettikleri gibi komutanları Arslan Besâsîrî vâsıtasıyla Şiraz
bölgesini işedi ettirip burada Tuğrul Bey adına okunmakta
olan hutbeyi Bdveyhî hükümdün Htisrev Fîruz adına okut­
maya başladılar. Bunun üzerine Tuğrul Bey 1055 Yıh'nda
Bağdad üzerine sefere çıktı. Büveyhî kumandanı Besâsîrî
ve emrindeki askerler tamamen Türk’tüler. Onların Sel­
çuklu sultanına karşı harb etmeyeceklerini beyân etmeleri
üzerine Besâsîrî Şiraz’dan kaçtı. Bu durumda Büveyhî hü­
kümdün Hüsrn Fîruz’da Tuğrul Bey'e karşı mukâvemet
edemeyeceğini tınlayarak Onu şehir dışında karşılayıp ita­
atim arzerti
19 Aralık 1055 târihinde muazzam bir karşı lama merâ-
simıyle Bağdad'a giren Tuğrul Bey. halîfeyi Büveyhîler’in
baskısı altından kurtardığı gibi O’na pek çok ihsan ve ik­
ramlarda bulundu. Fakat Tuğrul Bey'in askeriyle bu payi­
taht jehnne girmesinden biraz sonra Büveyhîler*in asker­
lerle O nun askerleri arasında çatışma çıktı. Bu çatışma
İlmi zamanda büyüyerek âdeta şehir dâhilinde bir harb hâli­
si *kh Bu durumda Tuğrul Bey’in ordusunun şehir dışında
kadehmiş olan büyük kısmı bu kargaşaya müdâhale ede-
ni Anma hâkim oldu. Büveyhî kumandanı Besâsîrî’ve
Mâ KkcHenn pek çoğu katledilerek mallan müsâde-

k »ede Bağladı ele geçirmiş olan Tuğrul Bey.


KADİR MJSIROCLÜ 53

burada büyük bir îmar faaliyetine girişti. Dicle kenarında


saray, câmi ve hamamlarıyla yeniden muazzam bir şehir
inşâ etti ki buna Tkığrul Bey Şehri adı verildi. İdâresi altına
geçen Büveyhî arazisine kendisine tâbi yeni emirler tâyin
etti. Tuğrul Bey'in Büveyhîler’e karşı elde ettiği bu ba­
şarılar, onlar gibi şiî olan Fatımî Devleti’ni endişelendirdi.
Bu sebeple Bağdad'dan kaçmış olan Arslan Besâsîrî’yi
askerî bakımdan desteklediler. O da sağladığı bu destekle
1057 Yılı’nda Sincar civarında karşı karşıya geldiği Ku­
ralmış Bey'in emrindeki bir Selçuklu ordusunu mağlûb
edebilmeyi başardı. Bunu haber alan Tüğrul Bey, Arslan
Besisin üzerine yürüyünce O, karşı koyamayacağını an­
layarak Mısır’a kaçtı. S ine ar’a ulaşan Tüğrul Bey, yaralı
Selçuklu askerlerine bile işkence tatbik etmiş olan Arslan
Besâsîrî’nin adamlarını ağır bir surette cezalandırdı. Bunun
üzerine Halîfe Kaim Bi-Emrillâb. Tuğrul Bcy’i “Dünya
Sultânı" ve “Rükneddin” (Dinin direği) gibi unvanlarla
taltif etti. Tertiblenen büyük bir merasimle O’na hil’at giy­
dirip altın bir kıl inç kuşandırdı.

dd-Tuğrul Bey’in İkinci Bağdad Seferi


Mısır’a kaçan Arslan Besâsîrî, Tüğrul Bey’in kendi
hükümet merkezine avdetinden sonra Mısır’dan topladı­
ğı bir ordu ile Bağdad’ı Büveyhîler adına istirdad etmesi
üzerine Tüğrul Bey, Besâsîrî’ye haber göndererek hut­
bede kendi adının okutulması, sarayından çıkarılmış olan
halîfenin eski yerine iade edilmesi ve paranın kendi adına *
basılması şartlarına riâyet edildiği hâlde Bağdad üzerine ,
yürümeyeceğini, sırf hâkimiyet tesisi için müslüman kanı |
akıtmak istemediğini bildirdi. Eski Büveyhî ordusu dökün­
tülerini de etrafına toplamış bulunan Arslan Besâsîrî, Tuğ­
rul Bey’in bu mâkul teklifini kabul etmeyince, O harekete
54 MUHTASAR iölajh tAKiHl •!!!•

( geçerek önce Kasr-ı Şirin*e geldi. Tuğrul Bey’in bu ı


( ketini haber alan Anlan Besâsîri. 14 Aralık 1059

I de Bağdad’don kaçmaya mecbur kaldı. Tüğrul Bey h^’\


Bağdada girmeden vâki olan bu hâdise üzerine Bağdaş
! ekseriyeti silnnî olan halkın çoğunluğu Şiflerden gördüjçA

| mezâlimin intikamını almak için Büveyhî bakiyesi üzerim1


; saldırdılar. Çıkan karışıklıklarda pek çok insan Öldüğü
( Bağdad şehrinin büyük bir kısmı da yangınlarda helak o/^4

1 İşte bu kanıklıklar esnâsında ikinci defi olarak Bağdaş'

• giren Tüğrul Bey kısa bir zaman zarfında sünnı-şiî çaj^


I masun Önleyerek şehre hâkim oldu. Bir defa daha Ars|a<J
1 Besisin tarafından hakaretlerle sarayından çıkarılmış ol^
ı Halîfe Kâim Bi-Emrillâh'a halkan gözü önünde büyük bjf
I hürmet gösterdi. 0, İslâm aleminin en güçlü birliden olmuş

olduğu hâlde halifeyi bindirdiği atın yularını bizzat tutmak


! süreliyle sarayına kadar kalabalık Bağdad halkı içinden ge.
i çırerek götürüp tahtına oturttu. Artık Bağdad dâhil olmak
üzere Büveyhîlefin bütün arazisini kendi ülkesine katmış
olan Tuğrul Bey, bu târihî başşehri yeniden imar ettikten
sonra kendi merkez-i hükümeti olan Rey’e döndü.

| b-Tbğrul Bey Zamanında İsyanlar

i aı-Resul Tekin ve İbrahim YınaPın İsyanları


- Tuğrul Bey’in yeğeni veya üvey kardeşi olan İbra­

him YuuFın Bizanslılar’a karşı büyük bir zafer kazanması


üzerine Tuğrul Bey’in Ona dörtyuz bin altın teklif ettiğini,

O’masa bunu kabul etmediğini evvelce söylemiştik. İbra­


him Yad. Selçüldular’da câri olan usûle göre federal sis-
teme alışkın bulunduğundan Hemedan’ın kendisine veril-
. acsmı teklif etmiş ve bu teklif devletin merkezî otoritesini
I <vnt emek isleyen Tuğrul Bey tarafında reddedilmişti.

| kızan İbrahim Yanarın Tüğrul Bey’e bir isyan ha-


K/kDİR M1SİR0ĞLU 55

zırlığmda olduğu öğrenilince Tiığrul Bey, erken davranıp


O’nun üstüne yürüdü ve kendisini mağlub ederek esir aldı.
Bununla beraber diğer Selçuklu emirlerinin yarı hüküm-
dâr vaziyetinde bulunmalarına imrenerek O’nun da böyle
bir mevkie yükselmek istemesini müsâmaha ile karşılaya­
rak Onu cezalandırmadı. Taleb ettiği hakimiyet sahasına
mukâbil hükmü altındaki bölgelerin bir kısmını “ıkta””
olarak vermeyi teklif etti. İbrahim Yınal, buna itirâz etme­
mekle beraber Tuğrul Bey’in yanında kalmayı tercih etti.
Ztâ kafasında bir isyan fikri vardı ve bunun içinse zamana
ihtiyâcı vardı.
Tuğrul Bey ’in Büveyhiler’i tenkille meşgul bulunduğu
sırada amcazadesi Resul Tekin, Basra ve Şiraz Bölgesi’nde
isyan etti. Üzerine gönderilen kuvvetlerce mağlub edilme­
si üzerine Bağdad’daki Halîfe’nin sarayına götürüldü ve
O’nun şefaati üzerine öldürülmekten kurtulabildi.”
Bu sırada İbrahim Yınal, Musul’a vali olarak tâ­
yin edilmiş bulunuyordu. Resul Tekin’in isyanından kısa
bir müddet sonra Tuğrul Bey’den izin almaksızın Cibal
Bölgesi’ne gitmiş ve Musul havalisindeki Türkmenler’in
büyük çoğunluğunun O’nun emrindeki kuvvetlere iltihâkı­
nı sağlamış olması sebebiyle bu hareketten bir isyan koku­
su alan Tuğrul Bey, kendisini Bağdad’a çağırdı. Bağdad’da
merasimle karşılandı. Lâkin O’nun Musul’dan ayrılmasını
fırsat bilen Büveyhîler’in adamı Arslan Besâsîri, dört ay­
lık bir kuşatmadan sonra Musul’u ele geçirdi. Bunun üzeri­
ne Tuğrul Bey, Musul üzerine sefere çıktı. Bölgeyi tahrib
ederek kaçan Besâsîri ve adamlarını Nusaybin’e kadar ko­
valadı. O’nun Büveyhî kuvvetlerini tâkible böyle meşgul
olduğu bir sırada İbrahim Ymal, fırsat bu fırsat diyerek

““32 “Ikta" bir devlet mülkünün mâlikiyet devlette kalmak şartıyla


sırf gelirinin bir kimseye tahsis edilmesi demektir.
33 İbu’ûJ Esir, a.g.e. C.X, sh. 481
MUHTASAR ISx^ııw,4 m -m-

Hemcdun 'a çekilip isyan bayrağını kaldırdı. Tuğrul Bey,


kızan Büıeyhi döküntüleri de O'nu desteklemekteydi]*
Bu sebeple İbrahim YmaTm etrâfına otuz bin kişi topla­

mış olduğu gibi Fâbmihalîfesi de Bilveyhîler'i mezhep '

niyeti dolayısıyla desteklediğinden İbrahim YınaTı TbgJ


rai Bcv e rağmen "Sultan” olarak tanıyacağını vaad etm^
bulunuyordu. Hattâ Oğuzlar*! Suriye'den çıkarmak üzerç
bir Fatımî ordusu da harekete geçirilmişti.

Bu nâzik durum sebebiyle Tuğrul Bey. ordusunu üçe


ayırdı. Bunlardan bir kısmını kaçan Besâsîri’nin takibine,
diğer bir kısmım ise Halife'yi korumak üzere Bağdad üze­

rine şevketti. Ordusunun üçüncü kısmıyla İbrahim YınaTı


takibe kovularak 1058 Yılı'nda Hemedan’a geldi. Lâkin
O nun emrindeki kuvvetler İbrahim Yınal'ın askerlerine

Hazanın kıyas kabul etmeyecek derecede azdı. Bunu gören


toğrul Bey. kardeşi Çağrı Bey ile bu sırada durumdan is­
tifade etmek isteyen Bcsasîri. Bağdad üzerine yürüdü ise
de Tuğrul Bey'in hanımı Altuncan Hatun un dirayetli

karşı kornasıyla başarısızlığa uğradı. Tuğrul Bey’in yar­


dım istediği ağabey i Çağrı Bey o sırada hasta bulunuyor­
du. Oğulları Alparslan. Kavurd ve Yâkutî'nin emrinde
\ bir kısım kuneti Tuğrul Beye yardıma gönderdi. Tuğ­
rul Bty Hemedan Kalesi ’nde İbrahim Ytoal tarafından

la^aldmış bulunuyordu. Zor durumdaydı. Çağrı Bey’in


j ğötderdjğı kuvvetle onların Tuğrul Bey 'e yardım etmesi-
I temam olmak isteyen İbrahim Yınal'ın ordusu 3 Ağustos
|l târihinde Re) şehri civarında karşı karşıya geldiler.

' (e® fcsr muhabere oldu ve sonunda İbrahim Ymal mağ-

hh w esir edildi Tuğrul Bey bu defa O’nu afi etmedi.


Of* k «fire före hanedan mensuplarının kanını akıt­

an <mt ayıldığı için İbrahim Ymal ve beraberindeki


k JManned ve Ahmed ile birlikte yay kirişiyle
KADİR MJS1ROĞLU 57

boğularak öldürüldü.
Bağdad'daki kuvvetlerin Tkığrul Bey’e yardıma koş-
maları üzerine tekrar harekete geçen Arşları Besâsîri, 27
Aralık 1058 günü bağdad’ı ele geçirmeyi başardı. Hutbeyi
Fâtımı halîfesi El-Mustansir Billah El-AJevî adına okut­
tu. Abbasi halîfesi Kâim Bi-Emrillâh, şehirden kaçırıldı.
Bağdad'daki halifelik sarayı günlerce yağmalandı.”
Bu sırada Gazneliler’le oğlu Alparslan ile birlikte
uzun mücâdelelere girişmiş olan Çağrı Bey, 1060 Yılı’nda
vefat etti. O, devletin birliği hesabına Tuğrul Bey’in sultan­
lığını kabul edip O’nun emrinde çalışmakta bir beis görme­
mişti. Hâlbuki hem askerî dehâsı ve hem de elde ettiği başa-
nlar itibâriyle Tuğrul Bey’den geri kalır bir yanı yoktu.

bb-Kutaimış Bey9in îsyânı


Tbğrul Bey’in merkeziyetçi bir devlet vücûda getir­
mek husûsundaki gayretleri Selçuklu Hânedânı mensup­
larınca -umumiyetle- desteklenmemiş ve onlar an’anevî
alışkanlıkla bulundukları bölgede kendi başlarına buyruk
bir idare yürütmeye devam etmişlerdi. Bu görüş farkı sebe­
biyledir ki, zaman zaman merkezî otoriteye başkaldırmalar
vâki olmuş ve bunlar devleti bir hayli uğraştırmıştır. Tkığrul
Bey zamanındaki şehzade isyanlarından biri de Kutalmış
Bey’in isyânıdır. O’nun ne zaman isyâna teşebbüs etmiş ol­
duğuna dâir kaynbaklarda bir sarâhat olmamakla beraber’3
emrindeki on bin kişilik ordusuyla İbrahim Yınal’m isyanı
içinde yer almış olduğu bilinmektedir. İbrahim Ymal’ın
mağlûbiyeti üzerine O, kardeşi Resul Tekin ile birlikte
merkezî otoriteye karşı mücâdeleye devam etmiştir. 1061
Mayıs’mda üzerine gönderilen kuvvetler karşısmda bozgu-

34 İbn'OI Esir, a.g.e. C.X, sh.485


35 Prof. Dr. Osman Tkıran, a.g.e. sh. 140
f MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -İH-

I
I meşgul bulunmaktaydı. Hârice kız vermek âdeti olmayan

fcyı ikna etmeli uzun sürdüğünden Tuğrul Bey, Ku falmış


rine Humar Irkin adındaki kumandanını göndennipri. Bul^
I inandım Kutalmış'ı sığındığı kalede kuşatmışsa da başarılı
huruç hareken yapan Kuralmış'in askerlerince bozguna uğr^
ItlmışU (2 Ağustos 1061). Tuğrul Bey, bu mağlûbiyet üzerine

İbrahim YumTın öldürülmesinde rolü olan Humar Tekin


İbrahim Yınalın evlndlan tarafından ortadan kaldırılmasına

müsaade etmiştir. îbjrul Bey, halîfenin kızıyla evlendikten

?iz hır müddet sonra v efflt edip de yerine Çağn Bey'in oğlu
Alpın lan, sultan olunca Kuta İmiş Bey, saklandığı kaleden

çıkarak işyarın devam etmişse de İbrahim Ymal’ın evlâdlan

Umdun tâkıb ve nıağlub edilerek Öldürülmüştür.

»
f 2-Suhın Alparslan (1063-1073) Devri
b Tuğrul Bey'in erkek evlâdı yoktu. İslâm Âlemi’nde
Lükselen itibârını halîfe Kâim Bi-Emrillah’ın kızı ile ev-

llenerek takviye yoluna gitmişse de bu evlilikten kısa bir


Imüddcı sonra hastalanmış, altı ay süren bir hastalıktan son­
ra 4 Eylül 1063 günü Rey şehnnde vefat edip, orada büyük
rar merasimle defnedilin iştir. Yümibeş sene süren saltanatı
müddeimce adilenen ayrılmamış, akıllı, cesur ve dirâyetli
rar hükümdar olarak başına geçtiği küçük bir beyliği bir
mpıraiûrluk hâlme getirmeye muvaffak olmuştu. Kendi
jSFÜdı olmamasından dolay ı saltanatının son zamanlarında
tartcşı Çtfn Bey‘id oğlu Süleyman'ı kendisine veliahd
l^ettuştı Bu sebeple Tuğrul Bey’in vefâtını müteâkj-

■ 0. «ta dâo edilmişse de bunu halkın ekseriyeti ta-


ghı gerek Kıtalmiş ve gerekse de Alparslan,

■ üsteliğim kabul etmeyerek harekete geçti-


KADİR MISfROÖLU 59

ler. Selçuk Bey’in torunlarından Erbasan ile Erdem Bey,


Kazvin’e giderek taraftar oldukları Alparslan adına hutbe
okuttular.
Tuğrul Bey’in son zamanlarında isyân etmiş olan
Kuralmış, merkez kuvvetlerince kuşatılmışken bu kuvvet­
ler Tuğrul Bey'in vefatını öğrenince kuşatmadan vazgeç­
tiler. Serbest kalan Kutalmış, 15 Ekim 1063 târihinde Rey
üzerine yürüyerek burasını ele geçirip, kendisini Selçuklu
sultân ilân etti. O’na karşı gönderilen bir kuvvet Kutalmış
tarafından tamamen esir edildi.
Bu sırada Alparslan isyân eden Huttalan em irini ten­
kil ile meşgul bulunuyordu. Amcası Musa Yabgu da bulun­
duğu bölgede kendisini Selçuklu Sultânı ilân etmişti. Al­
parslan, hem Huttalan emirini ve hem de Musa Yabgu’yu
kısa zamanda mağlub ve bertaraf ettikten sonra ’Merv Şeh­
rinden Rey üzerine hareket etti. Bunu duyan Kutalmış,
Rey şehrinden dışarı çıkarak Alparslan’ı karşılamak üze­
re Damgan bölgesine geldi. Burada iki ordu arasında harb
başlamadan önce Kutalmış vâdiye su bağlatarak Alpars­
lan kuvvetlerinin önünü bir bataklığa çevirdi. Alparslan’ın
ordusu bu bataklığı geçmeye muvaffak olarak Kutalmış’ın
askerlerini müthiş bir mağlûbiyete uğrattı. Kutalmış’ın öl­
dürülmesiyle Selçuklu tahtı rakipsiz bir surette Alparslan’a
kaldı. Târihlerin rivayetine göre Kutalmış’ın ölümüne üzü­
len ve hattâ ağlayan Alparslan, O’nun için yapılan tâziyet-
leri de kabul etti?6
Tuğrul Bey, halîfe Kâim Bi-Emrillâh’m kızı ile
nikâh akdetmiş olmasına rağmen hastalığı sebebiyle
O'nunla gerdeğe girememişti. Alparslan âilesinin rızâ­
sından ziyâde ısrar ve icbâr neticesi olarak Tuğrul Bey’e
verilmiş olan Kâim Bi-Emrillâh’m kızını babası nezdine

36 îbn’fll Esir, a.g.e. C.X, sh.49


60
MUHTASAR İSLÂM TÂRİHÎ -III-
gönderdi. Bu durumdan memnun kalan halîfe Bagdad’ç^
hutbeyi Alparslan adına okuttu. Yeni sultânı bir kısım şâ*
şaalı ünvanlurla taltif etti. Ayrıca bir elçisini göndererek
O'na kılıç kuşandırdı.
Alparslan, bir ilk iş olarak târihte çok meşhur olan
Nizam'ül-Mülk'ü kendisine vezir tâyin ederek devlet iş.
lerini O nun vâsıtasıyla kısa zamanda nizam ve intizâma
sokarak fetih hareketlerine girişti.

■-Devrindeki Fetih Hareketleri


»"Azerbaycan ve Kafkasya Seferleri

Tuğrul Bey'in Doğu Anadolu seferleri neticesinde


Türkmenler'in bir kısmı Erzurum ve Bayburd havâlisine
yerleşmiş bulunduğu gibi onların bir kısmı da Suriye ’de yer
yurt edinip yerleşmişlerdi. Bilhassa İbrahim Yınal’ın ku­
mandasında gerçekleşen Anadolu seferi ile bölgenin âdeta
keşfi gerçekleşmiş ve burada Selçuklularda boy ölçüşebi­
lecek bir kuvvet bulunmadığı öğrenilmişti. Bu sebepledir
ki. 1064 Yılı'nda Sultân Alparslan, ilk seferini Azerbay­
can üzerine îertib etti. Karşısına ilk olarak çıkan Ermeni
Prensliğini itaat altına aldıktan sonra Gürcistan üzerine
hareket etti. Bir öncü kuvvet olarak hareket eden oğlu Me-
likşıh Nizam ül-Mülk ile beraber Araş Nehri boyunca
ilerleyerek Sürmeliçukur ve bazı kaleleri ele geçirdiler. Al­
parslan ise. târihi Ani şehrini kuşattı. 16 Ağustos 1064 ’de
terasının fethi Islâm Âleminde büyük bir sevinç yarattı.
Bağdad dakı halîfe bu haşan üzerine Sultan Alparslan’a
Frth' (fethin babası) ünvânını tevcih etti. Sultan
Alpantaa Gürcü kralının itaatini kabul ederek O’nu ciz-
teğhdrknn sonra pâyitahtı olan Rey şehrine döndü.
Alpantaa m te Kafkasya seferi sırasında kardeşi
KADİR MISIROĞLU 61

Kuvurd Bey Şiraz’da hâkim olan Fazlûlc’yi mağlub ede­


rek burasını ele geçirmişti. Fazlûlc, Alparslan'a sığına­
rak Kavurd Bcy’den şikâyetçi olmuştu. Alparslan, kendi
rızâsı dışında yapılan bu hareketi tasvib etmeyerek Şiraz’ı
Fazlûle’ye iade ettiği gibi O’na bir hükümdar muamelesi
yapılmasını emretti. Buna razı olmayan Kavurd Bey bir
kaleye sığınıp mukavemet etmek istemişse de sonunda ağa­
beyinden özür dileyip O’na itaatini bildirmek mecbûriye-
rinde kaldı.
Batı cephesinde otoritesini takviye etmiş bulunan Sul­
tan Alparslan, bu defa Doğu seferine çıktı. 1065 Yıiı’nda
Ceyhun Nehri’ni geçerek Türkistan’a girdi. Kıpçaklar’la
savaşarak onları itaat altına aldı. Aral Gölü’nün kuzey ve
doğusundaki Türkmenler’in Selçuklular’a ilhak ve itaatini
sağladı. Sonra Cend şehrine giderek ceddi Selçuk Bey’in
mezarını ziyâret etti. Cend hâkimi O’nu muhteşem bir sû­
re tte karşılayarak itaatini arz etti.
Buradan Merv şehrine gelen Sultan Alparslan, bura­
da Kara han lı hüküm darı İlik Hân’ın oğlu İbrahim Bey’in
kızı ile oğlu Melikşah’ı evlendirip düğünlerini yaptı. Böy-
lece iki hanedan arasında sıhriyet tesisi ile müstakbel çatış­
maların önünü almak istedi. Aynı şekilde Gazneli hânedânı
ile de böyle bir evlilik akdiyle sıhriyet tesis edip hânedânlar
arasında devam edegelen kavgaları bertaraf etmek istedi.
Bu sırada on iki yaşında olan Melikşah’ı kendine veliahd
tâyin etti. Oğullarının her birini ise Osmanlılar’daki san­
cağa çıkarma usûlüne benzer bir şekilde ayrı ayrı şehirlere
vâli tâyin etti. Kardeşi Kavurd Bey, Melikşah’m veliahd
olarak ilânına infial duyarak isyân etti. Bunu hutbede Sul­
tan Alparslan’ın emrine muhâlif olarak veliahd sıfatıyla
Melikşah’m adını okutmayarak açığa vurmuş oldu. Bunun
üzerine Sultan Alparslan, kardeşi Kavurd Bey’in üzerine
62 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

yürüdü ve Kirman yakınlarında O’nun Öncü kuvvetler:

mağlub etti. Kavurd Bey korkup kaçtı ve bir kaleye s,?<


di. Buradan ağabeyinden af taleb etti. Sultan Alparsl^^
O’nu afvettiği gibi Kirman şehrinin valiliğini de kendisi^

verdi.

bb-Anadolu Akınlan
Oğullarından her birini hâkimiyeti altındaki şehir-

terinden birine vâli tâyin eden Alparslan Bey, bazı ileri


gelir kumandanlarını da Anadolu içlerine doğru akınlarda

bulunmaya memur etti. Bunlardan Afşin, Giimüştckin v©


Ahmcd Şab Dicle ve Fırat arasındaki Bizans şehrini ele
geçirdiler. Harta Afşin Bey kumandasındaki bir Selçuklu
ordusu Malatya civânnda karşısına çıkan Bizans kuvvetle­
rini mağlub ederek Kayseri şehrini ele geçirdi.
ı Anadolu'da fetih hareketine girişen Selçuklu kuman-

ı dunlarından biri de Kurtçu Bey'di. O da 1070 Yılı ’nda Bi­


zans hükümdânnm TM akmlarına karşı sefere çıkardığı

kuvvetlerin kumandanı Manuel Komnenos’u mağlub ve


Alparslan
esir etti Fakat az sonra bu başarısına mağrûren
Bey'in emirlerini dinlemeyerek müstakil hareket etmek

Sultan Alparslan,
üzere Sultan'a itaat dâiresinden çıktı.
! Anadolu içlerine dalan Kurtçu Bey 'in tâkibin e Afşin Bey i
memur etti. İki ateş arasında kalan Kurtçu Bey, Man uel
Komnen dâhil olmak üzere elindeki esirleri Bizans ’a idde
etti ve keıdı devletine karşı onlarla anlaştı. Bu maksatla
IoanbuTa kadar giderek Bizans hükümdânna tâbi oldu.
Alpa Beş ise Onu tâkibte giriştiği akınlarla Ege sahiİle­
me kadar birçok Bizans şehir ve kasabalarını vurduktan
T annryede geri döndü. Dönüş yolunda Anıuriyye
t* "7nr oüvTÜn dahû önce aşağı-yukorı yirmi beş yılda deni-
* teatnar Diogenes in ölümünde sâdece iki yd
ip w tPtllerınf indiler ve Üsküdar ’a kadar bürün
KADİR M1SIROĞLU 63

şehrini fethedip birçok esir ve ganimet ele geçirdi. 1069


Yth’nda Konya Türkler’in eline geçti. Bu sırada diğer
Selçuklu beyleri de Anadolu dâhilinde fetih hareketlerine
devam etmekteydi. Bizanslılar, Manuel Kcmaenos idâre-
sindeki bir orduyu Sivas'a Ermeni asıllı Fîlaretos kuman­
dasındaki diğer bir orduyu da Malatya istikametine sevke-
derek Anadolu'daki fetih hareketlerini önlemeye çalıştıysa
da pek bir başarı elde edemediler. Güney Doğu Anadolu
daha önceden beri Bizanslılar'la Mısır’daki şiî Fâtımî Dev­
leti arasında bir çekişme sahasıydı. Bu sırada Fâtımîler bir
hayli zayıflamış bulunduklarından Bizanslılar'a karşı ba­
şarılı olamıyorlardı. Bu sebepleydi ki, Haleb em iri, Sultan
Alparslan’ı Suriye’ye davet etmiş bulunuyordu.

cc-Suriye Seferi
Gün be gün zayıflamakta bulunan Mısır’daki şiî Fâ-
tunî Devleti tarafından üst Üste davet teklifi almış bulunan
Alparslan Bey, 1070 Yılı’run Temmuz ayında Suriye sefe­
rine çıktı. Güzergâhta bulunup daha önce Tuğrul Bey tara­
fından kuşatıldığı hâlde ele geçirilemeyen Malazgird Kale­
si ile Erciş'i fethettikten sonra yoluna devam etti. O târihte
Diyarbekir’de Mervânîler hâkimdi. Selçuklu Devleti’nin bir
nevi vasalı olan Mervânîler’in em iri Nizâmüddin’in kar­
deşi Said, Alparslan'a müracaat ederek Diyarbekir emir­
liğinin kendisine verilmesini taleb etti. Sultan Alparslan,
Mervânı emir! Nizâm ü d din'den memnun olmadığı için bu
teklifi kabul ile Diyarbekir önlerine geldi. Nizâmüddin’e
bir elçi gönderererk O'nun yerine kardeşi Said’i tâyin et­
tiğini bildirdi. Durumunu tehlikede gören Nizâm üddin,
Alparslan'ın elçisine fevkalâde hüsn-ii muâmele ettikten

Anadolu da ayak basmadıkları yer kalmadı. " (Prof. Dr. M. Altay Köy-
men —Selçuklu İmparatorluğu Târihi, C.HI, Ankara 1992 sb.39)
MUHTASAR ISLÂM TÂRİHİ.|||.

başka Suhmınasken masrata bir katkısı 0[

)1z hin dinar ödeme)! teklif ile yerinde bıraka «.

etti. Sultan, bu teklifi kabul ederek O’nu yerinde A»

Arcık hâzinesinde para olmadığını. taahhüd ettiği


yı bta toplayacağı öğrenince bu paradan \\

İ*

ı
Dıyvbddr’denharekctedenSultan Aiparst,
ztrahdakt itfa şehrini kuşattı. Bu şehir Bulgar aJ ‘ h
Mibirtantaidâröiataüidivejefii
müstahkemdi. İki ay süren bir kuşatmadan sonra
kumandanuıuı teklif ettiği elli bin dinarı alarak myAı
tan kaldırdı. Buradan Haleb'e gelen Sultan Alp^

buranuj emin Mıbmud'un şehri teslim etmemesi ûz


Hıleb kuşatıldı. Kuşatma fazla uzun sürmedi, Zirâ
Mıbnud annesini de yanına alarak Alparslan ’ln
nma çıktı re O'ndan merhamet niyaz etti. O'na acjy.
Sultan, kendisini afrettigı’gibi O’nu yeniden Hafeb enı?

tayin cm. Haleb'ten sonra Sultan Alparslan’ın niyeti Mı.


sır tajüriherek Fatımi Devletine bir son vermekti*
i Fakat bu sırada kendisine Jam ’da mülâki olan bir fî
fanDuetynpntradnıaflk Selçuklular’j
diş bulunan Ahlal Malazgirt/ ve Erciş şehirlerinin flit,;
N müuyerinde sen bir üslupla kendilerine iadesini
ukptUKsi üzerine Süitin Alparslan bu niyetinden vaz­
geçti. Çünkü sen bir laışılık vererek geriye gönderdiği bu
tlpkîdeD birkaç gün sonra Bizans imparatoru Romaflfs
Drçun m kalabalık’ bir ordu ile Emmim istikametinde
ıltrıfficnt olduğu haberi alındı. Bunun üzerine Sultan
Alparslan seltnD yöû Bizans’a çevirmek mecbûriye-
sdtüli

1 W»wCWQ
KADİRM1SIR0ĞLU

çç ­Mılazgird Meydan Mulûrebeıi

Selçuklular'ın târih sahnesine


çıkışlarından itibâren ülkesinin doğu­
sundaki şehir ve kasabaları kaybetme*
ye başlamış olan Bizans, bu gelişmeyi
durdurmak ve Türider ’ i geriye püs­
kürtmek emeliyle büyük bir ordu teşkil
edip, bu orduyu 13 Mart 1071 târihinde
İstanbul'dan yola çıkarmışlardı . Bunun
için büyük bir hazırlık yapılmış , Rum,

Etmeni, Slav, Gürcü gibi çeşidi Hrisdyan unsurlar yanında

Rumeli'deki Şamanist Peçenek ve Kıpçaklar dâhil olmak

üzereiki yüz bin kişiye varan bir ordu teşkil edilmişti .” As ­

ker sayısı kadar teçhizat bolluğu ile de o güne kadar görül ­

memiş derecede kuvvetli olan bu ordunun ağırlıklarını flç

bin kadar araba çekmekteydi . Sekiz yüz mandanın çektiği

dört yüz araba at nalı ve mıh taşıyordu . Aynca tekerlekler

üzerinde götürülen kale deliciler ve mancınıklar dört yüz

üâ beşyüz kilo ağırlığında taş kütlelerim fırlatabilecek bir

güçleydi. Büyük bir zafer kazanacağından emin olan Bi ­

zanslIlar, askeri savaş malzemeleriyle birlikte gerektiğinde

sarf edilmek üzere beraberlerinde büyük bir hazine de taşı­

yorlardı . Bu hazînede bir milyondan ziyâde altın , yüz bin

civarında ipekli elbise , altın ve gümüşten ma ’ mul kıymetli

eğerler ve Ayasofya ’ dan alınmış altından ma ' mul muazzam

bir haç da vardı . Bizans imparatoru Romanes Diogenes ku ­

fi derecede ki, dahayolaçıkmadan


eminbulunmaktaydı
güya
elegeçirilecek
olanTürkbeldelerine
valitâyinleri
bile

İslâmve Hrisüyankaynaklarındabu ordununsayısıhakkındaiki


yüzbindenalo yüz bine kadar çok muhtelif rakamlar zikredilmekledir.
, en az iki yüz bin kişi olduğu hususudur
Gerçek .
66 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -Uf-

Suriye seferinde bulunan Sultan Alparslan*^


Şam’do huzuruna gelen Bizans elçisinin tehdidler savurdu
gu sırada bu ordu çoktan yola girmiş bulunuyordu. Bİ2ans
imparatoru. muhteşem ordusuyla önce Kayseri’ye, orad^
da Sivas’a, sonra da Erzurum’a gelip karargâh kurdu.
rindeki kumandanlar Erzurum’dan daha ileriye geçilmeyi
Türlder'in beklenmesini tavsiye ettilerse de imparator ROw
mancs Diogcnes, emrindeki ordunun büyüklüğüne güvç,
nerek bu teklifi reddetti. Türkler’i Orta Asya’ya kadar ko.
yalayacağını umuyordu. Burada emrindeki ordudan 30.000
kişilik bir kuvveti Türkler’in ele geçirdikleri yerleri geri
almak maksadıyla Ahlat üzerine gönderdi. Kendisi de geri
kalan askerlerle Malazgird istikametinde ilerledi. Yol bo­
yunca önüne gelen Türkleri, kadın, çocuk ve ihtiyar ayırd
etmeden katlederek Malazgird Kalesi’ni ele geçirdi.
Bu sırada Şam'da bulunan Sultan Alparslan, 27 Ni­
san 1071'de oradan ayrılarak Fırat boylarına geldi. Fırat
Nehri’ni geçerken pek çok hayvanı boğulan Alparslan,
Tafrol Bey zamanından beri hizmet görmekte olan bir kı­
sım yaşlı askerlerini terhis etti. Maksadı ordusunu gençleş-
trnnekti. Azerbaycan'a gelip buradaki Hoy Şehri ’nde ka-
rargâh kurdu. Kısa bir zaman zarfında emrindeki ordunun
mevcûdiyrtini 54.000 kişiye yükseltmeye muvaffak oldu.
Bu ordu Bizans’ın 200 000 kişilik ordusuna kıyâsen, yine
de kıflyetsız olmakla beraber mânevi vasıfları itibâriyle
cadm çok üstündü. Gerçekten bu genç, dinç ve disiplinli
otan Alparslan gibi bir kumandanı, bozkır savaşları-
k bttûn usûllerim bilen, tecrübeli, çelik irâdeli gayret-i

tayt taibı mücâhid kumandanları vardı. Bu orduya


A^ta'du maada SGleymınşah, Mansur. Porsuk,
ta tatta Afyiı. Emir Sanduk, Artuk. Tiıtak,
İta Çivi Magicek Gerben-âyin, Ay-tekin, Ta ran a-
KADİR MISfROÛLU 67

oğlu, Dilmaçoğlu. Abmcdşab. Duduoğlu gibi her bîri bir


orduya bedel eşsiz insanlar kumanda etmekteydi.
Bizans ordusu ise, aralarında mefkûre birliği bulun­
mayan muhtelif kavim ve kabilelerden teşekkül ettirilmiş,
ücretle tutulmuş askerlerden müteşekkildi.
Sultan Alparslan, Hoy şehrinde ordusunu hazırla­
makla meşgulken Bizans İmparatoru*nun Ahlat üzerine
scvkettiği 30.000 kişilik ordu Emir Sanduk tarafından
bir baskınla tamamen imha edildi. O derecede ki, Roma­
lı es Diogenes’e bu mağlûbiyet haberini ulaştıracak tek bir
nefer bile sağ kalmadı. Kumandanları Bulgar asıllı Basi-
lakes esir düştü. Kendisine yardım maksadıyla gönderilen
Bizans askerleri de aynı akıbete uğramaktan kurtulamadı.
Bizanslılar*ın bir zafer nişftnesi olarak başları Üzerinde ta­
şıdıkları altın haç da elde edilen ganimetler arasındaydı.
Emir Sanduk bunu Alparslan’a, O da Bağdad’daki halî­
feye gönderdi.
Cephede bunlar olup biterken ordusunun sayı ve teç­
hizat itibâriyle eksikliklerini tamamlayan Sultan Alpars­
lan, Malazgird istikametinde harekete geçerek 24 Ağustos
1071 târihinde Rahve (Zahva) Vadisi’ne gelip ordugâhını
kurdu. Burası Malazgird’e 12 km. mesafedeydi.
Ahlat bozgununun intikamını almak maksadıyla bu­
raya yönelen İmparator Romanes Diogenes, Rahve’ye
yaklaştığında bu vadinin bütün tepelerinin Türkler tarafın­
dan tutulmuş olduğunu hayretle görmekle O da buraya üç
beş km. mesafede karargâh kurup yerleşti. Şimdi iki ordu
birbirlerini görüyorlardı.
Sultan Alparslan, hem böyle iki muazzam ordunun

karşılaşması sonucu pek çok insanın öleceğini hesap ederek


bunun önlenmesi ve hem de düşman hakkında müşahede­
ye dayanan bir bilgi edinmek maksadıyla Bizans’ a bir sulh
MUHTASAR İSLÂM TÂM -Ul-

t teklifi yapmak üzen bir elçilik heyeti gönderdi.

K Kafkas fatihi iMıını taşıyan tecrübeli kumanda^

1 kİB ile o smda Alparslan ’tn nezdinde bulunan


| e/fisı /M Muballeban'dan müteşekkildi. Ask^h,^

l say üstünlüğüne güvenen imparator, bu heyeti gâyÇ( w

J karşıladı ve onlara: "Sultao'ın nerede teslim 0^1%

f sordu, sonra da:

u " Isfahan mt daha güzeldir, Hanedan mı ?! Ba/]a

(dan haber verin.'’ dedi.

İMMutolleban:

| *• İsfahan* karşılığını verince de O:

1 Hemedan’ın soğuk olduğunu öğrendik.

I Ista 'da. hayvanlarımız da Hemedan 'da kışlar. ” diyer^

I zafer tancağından emin olduğunu göstermek istemiş^

| de Türk elçisinin:

' "• Hayvanlannız onda kışlar ama sizin nerede kış-

J liVKağmıa bilmem?” demesi üzerine bu sulh teşebbüsü

neıicesiz kaldı.

Prof. Dr Osaıo ibran, bu esnada Bizans ordusun­

daki Türk asıllı askerlerin Selçuklular ’Ja gizli bir surette

ttnısta bulundukların! şu sûrede anlatmaktadır:

'‘Görüşmelerin bu mâhiyeti hakkında da müslüman


w VimjCT toyMrmda lam bir mutabakat vardır.

kebtrlen bildirilmiş ve sultan da bu durumu öğrenmek için


tîçikrı göndermiştir. Bir Bizans kaynağı elçilerin gelişin­
in ovt»L; (Oğuıjlar 'm da Tûrktere (yâni Selçuklulara)
br ışrtir yaladığını ve bu hâdisenin imparatora haber
bz^kr. Hâdise Şamanı Tûrklerin soydaşla-
w «Wn ifa gerçekleşmiş ve milli duygular kendi-
■ jiırwp bu pıpht üzerinedir ki, Diogenes yanında
KADİR MISIROĞLU 69

bulunan E!-basan z (Khrisoskül) aynı endişe ile İstanbul'a


göndermek lüzumunu duymuştur ki, onu ilk Selçuklu sul­
tam Süleyman Şâh zamanında ve onunla temas hâlinde
bir defa daha göreceğiz. Bizans ordusunda Rumlara tam
düşman durumunda bulunan Ermeniler 'den başka Bizans
kumandanları arasında bulunan rekabet ve münâferetler de
bu ordunun zaafları arasında idi Bizans yazarları zekâ­
sı ve enerjisi yüksek olan imparatorun etrafında bulunan
hâyin ve dalkavukların te ‘şirine kapıldığını da belirtirler.
Bu duruma rağmen Diogenes, elçileri kaba bir şekilde geri
gönderilip teklifleri reddederken yine de zaferden emin bu­
lunuyordu. **
Sultan Alparslan'ın sulh teklifine red cevabı aldığı
24 Ağustos, günlerden Çarşamba idi.
‘'Sultan in imamı Buhârâlı Muhammed b. Abd di­
mdik
«Ey sultan! Sen Allah in başka dinlere zafer vaad ey­
lediği İslâmiyet uğrunda cihâd yapıyorsun; bütün müslti-
manlar minberlerde sana dua yaptığı cuma günü savaşa
giriş Ben, Tanrı 'nın zaferi senin adına yazdığına inanıyo­
rum» deyip bir keramet müjdesi ile Alparslan in mânevi-
yatını yükseltti.
Sultan bu teklifi kabul etti. Halîfe bütün câmilerdeki
hutbe esnasında okunmak üzere şu duâyj yazıp ulaşabildiği
yerlere gönderdi.
*Allahım. İslâm sancağınıyücelt, onayardım et! Başı­
nı ezmek ve kökünü kazımak suretiyle müşrîkliği münhezim
et! Sana itaatte canlarınıfeda edip, Sana tâbi olmak husu­
sunda kanlarını akıtan Senin yolunun mücâhidlerini kuv­
vetlendirerek. yurtlarını güvenlik ve zaferle dolduran yar-

40 Prof. Dr. Osman Turan, a.g.e. sh. 18 i


41 A.y.
>
dımlunndun mahrum etme. Müminlerin emirinin bur
olan Sultan Alparslan’ın Senden dilediği yardımı estX**'
nw ki. o bu sâyede hükmünü yürütsün, «ânını yaysın ve/q'
manın güçlükleri karşısında kolayca yerinde tutunabilsin
» Senin dinini şerejli ve yüce tutabilmesi için onu lütufk^
\ ve her saman devamlı tesir icrâ eden desteğinden mahrUnt
\ cime Onun kirlerin karşısındaki bu günü yarınına da yet.
sin. Ordusunu meleklerinle destekle. Niyyet ve azmini hay^
ve başarıyla sonuçlandır. Çünkü o Senin ulu rızân için p-cu
. hannı terketti. Malı ve canıyla emirlerine uymak gâyesiyie
V Senin yoluna düştü. Çünkü. Sen yüce kitabında:
\ «Ey iman edenler! Can yakıcı bir azaptan kurtaracak
\ kazançlı bir yolu size göstereyim mi? Allah9a ve Peygambe-
Vrinc inanıyorsanız. O’nun yolunda can ve mallarınızla sa-
Vvuşır siniz» buyuruyorsun. Senin sözün gerçektir. Allahım, q
Ynasıl Senin çağrına uyup, şeriatının korunmasında gevşek-
Viik göstermeden emrine uymuş ve düşmanlarına gevşeklik
^göstermeden emrine uymuş ve düşmanlarına bizzat karşı
»oyarak, dinme hizmel için geceyi gündüze katmışsa. Sen
" ona zafer nasip eyle,...........................
dileklerinde ona .......... 1------- İ__________
yardımcı ol, kaza
r kadennı onun için iyi tecelli ettir! Onu övlc bir koru­
ktu ile kuşaı ki. düşmanların her türlü kinlerini defetsin
n tununla bu koruvucu. onu en sağlam ellerle muhafaza
»ttn’ Yapmak islediği her işi Ona kolay* kıl! Ta ki. onun
»jpnana karşı olan kutsal hareketi, zaferden ışık alsın ve
W|rik zümresinin, hak yolu göremeyip sapıklıkla gözleri
Ey Muslumanlar! Doğru bir niyyet, dürüst bir
w Allahtan korkan temiz kalplerle ve ihlâs bahçe-
krsmei alan inançlarla onun için Allah’a yalvarıp
sns Çunku eksikliklerden münezzeh olan Allah, kila-
Hjdt buvurvyor
•E» MuMtod OMara dlw,ar«’’'= olmasa. Rabbim
Bizans Ordusu 'nun 26 Ağustos 1071 günü saat 15.30'danl9.30'a kadar
kuşatılması ve yok edilmesi
n MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -JJ1-

si:e niçin değer versin, de». Onun güçlü kuvvetli olQt.


düşmanlarım mahvetmesi, sancağını yükseltip zaferle^
en ulvîsine eriştirmesi ve gayesine nâil olması için Allah
dua ve niyâzdo bulununuz. Rabbim. onun bütün güçlükler^
ni kolaylaştır ve müşrikliğe onun önünde boyun eğdir!»"*
Bütün eserlerinde Türk İslâm târihinin imânî vec,
dini derin bir duyuş ve ilmi sadâkat ölçüleriyle nakletmiş
bulunan merhûm Prof. Dr. Osman Hıran, tıpkı İslâm ’in
te’yidinc temel olan “Bedir" gibi Anadolu’nun mes’ud İs­
lâmlaşmasının teminâtı olacak Malazgird Savaşı ’nı şöyle
hikaye etmektedir:
''Alparslan in yaptıkları da bu mânevi havayı kuvvet­
lendirmekte son dereceyi buluyordu. Filhakika o, Çarşamba
günü red cevabı alınca ordusunu pusu (kemîn)lara yerleş­
tirdi; bûfıin tabiye tedbirlerini aldı ve düşmanı tarassuda
girişli Perşembe günü Cuma sabahına kadar tekbir sesleri,
davul. boru, haykırma vs. gürültüleri ve ok yağmuru ile Bi­
zans askerleri uykusuzluk, korku ve şaşkınlık içinde bırakıl­
dı Henii: ciddi bir çarpışma olmamıştı. Alparslan Cuma
günü askerlerini topladı; atından inerek secdeye vardı:
i <• fa Rabbî! Seni kendime vekil yapıyor; azametin
karşısında yüzümü yere seriyor ve senin uğrunda savaşı-
1 yorum Ey Tanrım! Niyetim hâlistir; bana yardım et; söz-
' Itrimde hilaf varsa beni kahret!» sözleri ile derin imânının
gereğim yaparak başını yerden kaldırdı. Sonra da beyle-
1 rme ve askerlerine bu inanç ve kahramanlığın yüceliğini
ı gösteren şu hitabede bulundu
ı *- Burada Allah dan başka bir sultan yoktur, emir ve
I kader tamâmıyle onun elindedir. Bu sebeple benimle bir-
Itt» savaşmakta veya savaşmamak için uzaklaşmakta ser-
1 konim:» dedi

C ûtmûmOzr Islâm Târihi. (Hey’et). C.Vll. sh.124 vd.


KADİR MISIROĞLU 73

Bu imanlı ve heyecanlı sözlerden sonra bütün asker­


ler:
«-Asla emrinden ayrılmayacağız.» cevabını verince
hep birlikte ağlaştılar ve muhârebenin âkıbetinden endişeli
oldukları için de, son ayrılış olması ihtimâli ile vedalaştı­
lar.
Sultan beyazlar giydi, atının kutanlarını sıktı ve eski
bir şâmânî âdetine göre de atının kuyruğunu bağladı. Elin­
deki ok ve yayını bırakıp kılıç ve topuz(debbûs)unu aldı.
Bütün askerleri de aynı şeyi yapıp kader gününe hazırlan­
dılar. Atma binen bu büyük ve kahraman sultan şu son va-
siyet-hitâbede bulundu:
«- Ey askerlerim! Eğer şehid olursam bu beyaz elbise
kefenim olsun. O zaman ruhum göklere çıkacaktır. Melik-
şâh 'ı yerime tahta çıkarınız ve ona bağlı kalınız. Zaferi ka­
zanırsak önümüzde çok hayırlı günler olacaktır.»
"Böylece maddî-mânevîhazırlıktan sonra artık muha­
rebe başlıyor; Türkler Allah!, ve tekbir sesleri, kös ve boru
gürültüleri ve haykırmalar ile harekete geçiyor ve düşmanı
hücuma kışkırtıyorlardı. Gerçekten de kuvvet azlığı dolayı-
sı ile hücumun düşman tarafından yapılması tahrik edilecek
ve ilerlediği takdirde Tarank'ın kumandasında pusulara
yerleştirilen mühim bir kuvvet arkadan saldırarak Bizans
ordusu şaşkına çevrilecek idi. Nitekim imparator da bir kaç
gün pusuda sessiz ve hareketsiz kalan Türk Ordusu ‘nun bu
tahrik hücumları karşısında ordusunu harekete geçiriyor­
du.
Diogenes de hazırlanırken, çadır-kilisede, papazla­
rın idâre ettiği bir dinî âyinde ve duada bulunduktan son­
ra Bizans-ordusu çan sesleri ile hücuma geçti. Böylece iki

43 İbn'üi Esir, a.g.e. C.X, sh.23’den naklen Prof. Dr. Osman Tu­
ran -A.g.e. (1980 basımı) sh.182
MUHUSAR ISLÂM İARJHİ -III-

| tarafin gürültüleri ve toz birbirine karışarak târihi*

n. Tıirkier burada da tatbik etlikleri eski taktiklerine

’ birden şaşkınlığa uğrattılar.


< Tam bu sırada idi ki kanadlarm uçlarında bulunah
Uz (Oğuz! ve Peçeneksüvârileri, evvelce bildirdikleri ve fa
| rartaştırdıkları üzere, müslüman ırkdaşiartnın safına geçtik
I' ler. Bu hâdise BizanslIları büsbütün şaşırttı ve cesâretlerint
kırdı. Bu Şâmâni Oğuzlar in reisi Tamış adlı bir bey olup
büyük hizmetini yaptı.
' Ermeni kaynaklarının, açıkça itiraftan sakınmalar^
I na rağmen, çağdaş bir müellifin imparatorun bu esnada

«sebepsiz yere Ermeni askerlerine ve milletine öfkelendi»


ibdnsi onların da, daha önce olduğu gibi, savaş zamanın­
da da kaçtıklarına delâlet ediyor. Nitekim tarafsız bir mü­
ellif olan Süryani Mihael BizanslIlar 'ın «bozuk mezhep­
lerini kabule zorladıkları Ermeniler muhârebede sırtını
çevınrek kaçtılar» ifâdesi ile bu durumu te ’yid etmiştir.
Bu suretle imparator ordusunun dağılmakta ve Türklerin
de şevkle ve sür 'aile saldırmakta olduğunu görüyordu. O,
ilk bozguna uğrayan sağ kanada sol kanaddan yardım ye­
tiştirmeğe çalışıyordu. Yedek külfetlerin kumandanı prens
Audnmıkos Dukas da imparatorun öldüğünü ilân ederek
munânbe sahasından uzaklaştı Alp Arştan bizzat muhâ-
ıdât ediyor: birlikleri yokluyor ve hattâ bâzan da
^pumalara katılıyordu Bu atılganlıktan endişe eden
suhamn önünde ver öperek, ondan «İslâmlara
KADİR MISIROÖLU

acımasını ve vücudunu korumasını» niyâz ediyordu. Bu


şaşkınlık içinde imparatorun, karargâhına ve hazîneleri­
ne doğru çekilmeğe başlaması ise tam bir dağılışa sebep
oldu. Bununla beraber imparator bizzat kahramanca dö-
ğüşmekten de sakınmadı; kılıcını kullandı. Fakat nihayet
öğle vakti başlayan meydan muharebesinin akıbeti akşam­
leyin belli olmuştu. İmparator ve kumandanları esir edildi.
Geceleyin devam etmesine rağmen de savaş bitmiş; esir,
ölü vefirâri olarak sabahleyin artık bir Bizans Ordusu kal­
mamıştı.
Bizans ordusunun dağılmasıyla pek çok esir ve ga­
nimet elde edildi. Sultan Alparslan huzûruna zincirlere
vurulmuş olarak getirilen Bizans İmparatoru Romanes
Diogenes’in gerçekten o olup olmadığını anlamak için nez-
dine göndermiş olduğu elçileri çağırttı. Onların zincirlere
vuruİrmiş olarak karşısında duran şahsın Romanes Dioge-
oes olduğunu te’yid etmeleri üzerine zincirlerini çözdürttü.
Bundan sonra aralarında şu konuşma geçti:
İmparator cenapları!.. Üzülmeyiniz. İnsanların
maceraları böyledir. Kâh yükselir, kâh böyle sukut ederler.
Ben savaştan gâlip gelirsem düşmanıma iyi muamele ede­
ceğim hususunda Cenâb-ı Hakk’a söz vermiştim.” dedi ve
O’na sulh teklifini red etmiş olmasının bir neticesi olarak
mâruz kaldığı felâketten dolayı teselli edici sözler söyledi
ve sordu:
“• Sen gâlip gelseydin bana ne yapardın?” bu suâle
0:

Ey sultan!” dedi. “Ben senin memleketlerini zap­


tetmek için çok para harcadım. Çeşitli ırklardan maaşlı
asker topladım fakat netice alamadım. İşte bir esir olarak
karşınızdayım. Bana ne dilerseniz onu yapınız. Ben gâlip
44 Prof. Dr. Osman Turan, a.g.e. sh.J82 vd.
I 76 MUHTASAR ISLÂM TÂRİHİ -İH-

gelseydim, mutat veçhile bir düşmana ne yapılması


gefirat onu yapardım. ” %
Sultan Alparslan:
Sence düşmana yapılması gereken nedir?*’
sordu. İmparator üç ihtimâl ileri sürdü ve dedi ki:
Birincisi esir edilen düşmanı öldürtmektir. Ikinc-
şık ise Onu ele geçirmekten bahsettiği şehirlerde zelil
surene dolaştırıp halkın nefretine muhâtab kılmaktır. Üçu^
cü ihtimâl ise senin yapacağını ummadığım bir mesele ok
duğu için söylenmesinde bir fayda yoktur.*9
Sultan Alparslan, bu merd ve samimi beyânını tak-
dir ederek üçüncü ihtimâli de söylemesini isteyince Roma»
dm Diogenes:
•- Üçüncü ihtimâl esir olan düşmanı afvetmek ve
' O'nu dost edinerek memleketine göndermektir.”
Sultan, kendisini afvedip, memleketine geri gönde»
receğini söyleyince Rom an es Diogenes âdeta kulaklarına
inanamadı. Sultan, O’na bir çadır tahsis etti, emrine muhâ»
• fizlar verdi. Bunlara kendisine bir imparator muâmelesi
yapmalan tâlimâtını verdi. O’ndan on milyon dinar fidye-i
necat (kurtuluş akçesi) taleb etîi. Bu verildiği takdirde ken­
disiyle birlikte esir edilmiş olan Bizans kumandanlarının da
| salıverileceğini bildirdi.

Romuts Diogenes:
Türklerle savaşmak için hâzinesindeki bütün pa­
tayı sarfeniğini. fazladan olarak halktan da ağır vergiler
topladıklarını, bu sebeple fakirleştiklerinden dolayı bu pa­
tayı veremeyeceğini” bildirmesi üzerine Sultan “ne kadar
k fidye” ödeyebileceğini sordu. O da şahsı ve arkadaş­
tanım fidyesi olarak ancak bir milyon beş yüz bin dinar
«retüecefanı. buna ilâveten de tekrar tahtına oturabil­
ip uLlıri her yıl üç yüz altmış bin dinar ödeyebilece-
KADİR. MİS1ROĞLU 77

ğini söyledi. Merhametli Alparslan düşmanına acıyarak


bu leklifini kabul etti ancak tekrar Bizans tahtına oturduğu
takdirde Bizans'daki esir Müslümanları memleketlerine
göndermek. Malazgird, Urfa ve Antakya dâhil olmak üzere
Kızılırmak'ta doğusundaki bölgelerin Selçuklular’a terkiy­
le gerektiğinde asker vermek süretiyle Türkler’e yardımcı
olması husûsunda anlaşma hâsıl oldu.
Bu anlaşma üzerine serbest bırakılan Romanes Di-
ogeoes, iki yüz kişilik bir Selçuklu muhafız kuvvetiyle
Sivas'a kadar yolcu edildi. Lâkin Romanes Diogeoes’in
manız kaldığı bu mağlubiyet üzerine Bizans*da VI. Mi-
cbael askerî bir harekâtla Bizans tahtını ele geçirmiş bu­
lunduğundan Romanes Dîogenes’i İstanbul'a girer girmez
yakalatıp gözlerine mil çekti. Yeni hükümdar O’nun Sul­
tan Alparslan’la yapmış olduğu anlaşmayı tanımadığın­
dan bu anlaşmanın şartları yerine getirilemedi ise de bu
zafer ile Anadolu'nun kapıları Türkler’e karşı ardına kadar
açılmış oldu. İmparator Diogenes ise, mâruz kaldığı bu
ihânet sebebiyle kapatıldığı bir manastırda üzüntüsünden
vefât etti.

dd-Alparslan’ın Türkistan Seferi ve Vefâta


Alparslan’ın oğlu Toharistan hâkimi Ayaz Bey ile
Karahanlı hükümdarı Nasır Hân’ın epeyden beri arası
açıktı. Bunun sebebi de Nasır Hân’ın Türkistan seferin­
de bulunduğu sırada Ayaz Bey’in Buhara ve Semerkand
üzerine akınlar yapmış olmasıydı. Nâsır Hân, Ayaz Bey’i
cezalandırmak üzere harekete geçmiş ve O’nu mağlub ede­
rek adamlarının pek çoğunu öldürmüş, bir kısmını da esir
almıştı. Fazladan olarak Ayaz Bey’in kardeşi ve dolayısıy­
la da Alparslan’ın kızı olan karısını, kardeşine yardım ve
casusluk etmekle itham etmiş ve döverek O’nun ölümüne
* MUHTASAR İSLÂM TÂRJHİ -III-

sebep olmuştur.
İşte bu yüzden Sultan Alparslan, 1072 Yılı’nm
lül ayında büyük bir ordu ile Nâsır Hân'ı cezâlandınn^ı
üzere Türkistan seferine çıktı. Karahanlılar’a âid topr^
tarda hiçbir ciddî mukavemetle karşılaşmadan Sult^
Alparslan'ın önünde sâdece Barzam Kalesi kumanda^
Yusuf Haraminin direndiği görüldü. Fakat O da son^
m kadar dayanamayacağını anlayınca bir hile düşünerek
(eslim oldu. Teslim olmadan önce karısı ve üç çocuğu^
Sultan Alparslan'ın eline geçip de işkence gönnesinJer
düşüncesiyle öldürtmüştü. Halbuki Alparslan “Sultân’tjj
âdil" olarak meşhur olmuş bir kimseydi.
Yusuf Harezmi teslim olduktan sonra Sultan
Alparslan'ın huzûıuna çıkarıldı. O önceden plânladığı üze­
re çizmesine sakladığı bir hançerle sultana saldırarak O’nu
yaraladı * 0. yakalanıp öldürüldüyse de Sultan Alparslan
aldığı yaradan kurtulamayarak dört gün sonra,. 24 Kasım
1072 târihinde vefit etti. O sırada kırk üç yaşında idi. Ha­
yatının en verimli olacağı bir çağında bu tâlİhsiz vak’a ile
vefat eden Sultan Alparslan. Merv Şehri ’nde defnedildi.
O’nunbu genç yaşında vefatı Âlem-i İslâm’da büyük

bir Üzüntüye sebep oldu. Kendisine “Ebul feth” ünvânım


tevcih etmiş olan halîfe umûmî bir yas ilân etti.
Cesâıti dirivet ve merhametiyle târihin tanıdığı
müstesna şahsiyetlerden biri olan Alparslan, kazandığı
parlak aftrler ve bunlar arasındaki Malazgird Meydan
Mtiârehesı ile tinhın seyrini değiştirmiş, bu zaferden son-
n Anadolu'nun fethine memur ettiği Selçuk emirleri ve ku-
MtMrryhmıislüman Türk Milleti’ne yeni ve ebedi bir
* to&yt ctmışuı
Bm n zcvilc yüz tuttuğunu görmüş ve o zamana

• fevte cm
KADİR MISIROĞLU 79

kadar birbirleriyle boğuşan Oğuz!ar’a geleceklerinin Batı


istikâmetinde olduğunu göstermiştir.

3-Sultao Melikşab (1073-1092) Devri


Selçuklu Devleti’nde kuruluştan itibaren birçok şeh­
zadenin isyanı ile karşı karşıya kalınmış olunmasından
dolayı Sultan Alparslan kendisinden sonra da böyle bir
ihtilâf olmasını önlemek maksadıyla evlâdları arasında en
istidadlı olarak gördüğü Melikşah’ı kendisine veliahd ola­
rak ilân etmişti. Hâlbuki O, kardeşleri arasında en büyüğü
olmadığı gibi henüz on bir yaşında idi.
6 Ağustos 1055 târihinde doğmuş bulunan Melikşab,
henüz dokuz yaşında iken vezir Nizam’AI-Mülk’le birlikte
babasının çıktığı Gürcistan seferi sırasında -evvelâ bir neb­
ze anlatılmış olduğu üzere- iki kale zaptetmiştir ki; bunlar
arasında Sürmeliçukuru Kalesi pek meşhurdur. Bunu ta­
kiben de Meryemnişin Kalesi’ni surlarının sağlamlığına
rağmen fethetmeyi başarmıştı. Bu başarıları sebebiyle Sul­
tan Alparslan, 1066 Yılı’nda Radgân’da bulunduğu sıra­
da O’nu veliahd ilân etti. Devrin bütün ileri gelir ricalini
toplayıp onlardan Melikşab'ın kendisinden sonraki sultan
olarak yeminlerle te’yid olunmuş biat alındı. Oğlunu mü­
zeyyen (süslü) bir ata bindirerek önünde yaya olarak yürü­
dü. Her tarafta hutbelerde kendi adından sonra Melikşab’ın
adının da okunmasını bildirdi. Hilâfet makâmına büyük bir
değer atfeden Sultan Alparslan, Bağdad’daki Abbasi halî­
fesi Kâim Bi-Emrillah’dan da Melikşah’ın veliahdlığını
tasdik etmesi talebinde bulundu. O da sultanın bu tercihine
ehemmiyet atfederek Melikşah’a hil’atler gönderdi. Ev­
velce beyân edilmiş olduğu üzere Melikşah’ın veliahdlığı
gibi evlendirilmesi de çok küçük yaşında olmuştu. Veliahd
MUHTASAR İSLÂM TÂRİHÎ -İli-

ilân edilmesinden iki yıl önce 1064 târihinde babası O*|j.


Karaiıanh beylerinden İsa Bcy’in kızı Terken Hâtun^
cvlendırmişti.
Sultan Alparslan'ın -sanki erken yaşlarda öleceği^
btlivormuşcasına- aldığı bu tedbirler kendisinden sonra taht
için bir kardeş kavgası yaşanması ihtimâlini bertaraf içim
di. Fakat biraz aşağıda görüleceği üzere bütün bu tedbirlere
rağmen yine de saltanat kavgası bertaraf edilememiştir.
Babasının 25 Kasım 1072 târihindeki vefâtı üzerine
devlet ricâlinin ittifakı ile sultan ilân edilen Melikşah, he­
nüz on sekiz yaşında bir delikanlı idi. Yaşından umulma­
yacak sûrette dirûvet ve tecrübe sahibi olan yeni sultan, ilk
olarak babasının cenâzesini Men' Şehri’nde dedesi Çağn
Bcy’in yanına defnettirdi. Nizâm'ül-Mülk’ü yeniden ken­
disine vezir tâyin etti. Yedi yüz bin dinar ihsanda bulunarak
ordu mensuplarını kendisine bağladı. Sonra da komşu hü­
kümdarla babasının vetütı üzerine kendisinin tahta geçtiği­
ne dâir mektuplar gönderdi.

»-Devrinin Vak'alan
aa-Kavurd Bey’in İsyânı
İlk olarak yeni Selçuklu sultanının genç ve tecrü­
besiz bir lomse telâkki olunmasından doğan bir hareketle
komşu Karahanhlar ve Gaznetiler fitne çıkarma teşebbü-
knde bulundular önce Karahanlılar'ın batı bölgesinde­
ki SanerirafKİ'da hâkim olan II. NAsır 1072 Yılı’nm son
ftamndc hır Selçuklu şehri olan Tirmiz’e saldırdı. Arka-
rata vilı Ayaz’ın Curcan’da bulunmasından istifâde ile
kk tarar yürüdü Belh halkı başlarında vâlileri olmadı-
> ta lk Nİmt Hân'a şehn teslim etmişlerse de geriye ge-
k Ata ky kı şehri Karahanlıiar’dan kurtardı. Bununla
k tak Mrytrek D. Niıır a bir ders vermek üzere on
KADİR MISIROÖLU 81

bin kişilik ordusuyla Tirmiz üzerine yürüdü. Ancak bura­


da Karahanlılar'la giriştiği muhârebede mağlub olarak güç
belâ canını kurtarabildi. Askerlerin çoğu telef oldu.
Bu hâdisenin arkasından Gazneliler de fırsat bu fır­
sattır diyerek Sultan Alparslan'ın kardeşi Osman'ın idâ-
rcsindeki Çigilkent'e saldırdılar. Osman'ı esir edip şehri
ele geçirdiler. Buradaki Selçuklu hâzinesini alıp Gazne’ye
naklettiler.
Mclikşah’ın saltanatının ilk aylarında komşuları ta­
rafından icra edilen bu tecâvüzlere tuz biber eken bir hâdise
olarak sultanın kardeşi Kavurd Bcy'in isyânıyla karşılaşıl­
dı. Sultan Alparslan'ın kendisinden sonra hânedeân men­
suplan arasında bir kardeş kavgası çıkmaması için ittihaz
eniği bunca tedbire rağmen Kavurd Bey’in bu isyânı yeni
htlkümdârın karşılaştığı hiç de arzu edilmeyen ciddî bir sı­
kıntı yarattı.
Kavurd Bey, amcası Sultan Alparslan tarafından
Kirman emiri olarak tâyin edilmişti. Saltanat değişikliğini
bahane edip Selçuklu tahtını ele geçirmek üzere emrindeki
orduyla Belh üzerine yürüdü. Sultan Melikşah, isyan eden
amcasını yumuşatmak maksadıyla O’na mektuplar yazıp,
yeni bir kardeş kavgasını önlemek istediyse de bu sulh te­
şebbüsünden hiçbir netice hâsıl olmadı. Tahtın kendisine
âid bir hak olduğunu iddia ederek hareketinde ısrar edince
Melikşah, bu ihtilâfın kuvvete başvurmadan hallolmaya-
cağını anlayarak harekete geçti. Vezir Nizâm’ül-Mülk’ü
bir kısım kuvvetlerle Belh şehrine gönderip, amcasına karşı
bu şehrin korunması tedbirini aldı. Bunun arkasından Sav­
letin Bey kumandasında bir kısım Öncü kuvveti Kavurd
Bey üzerine şevketti. 16 Mayıs 1073 târihinde iki Selçuklu
ordusu karşı karşıya geldi. Başlangıçta Kavurd Bey gale­
be sağlıyormuş gibi görünmüşse de bînnetice mağlub olup
l' ° i MUHTAbAtı***** taıuHl-IH’

kaçmaya mecbûr kaldı.

İ
Hanedan dağlarında saklanıp yeniden asker

jptftf/ pekinde koşan Kavurd Bey üzerine emir

kumandasında sevkediten ordu O'nu kısa bir zarna^


alıp geriye döndü. Kavurd Bey, yeğeninin ayakları^ Çf

iank a/i dilemişse de Melikşah, O'nu afvetmeyer^

rişıy/c boğdurdu. Babasının aldığı bunca tedbire

iu mensupları arasında Kavurd Bey e taraftarlık

n bilinmesi sebebiyle bu âsi amcasını afvetmedi. 4?%

a taraftar olanları teskin için Kavurd Bey 'in esâretg p

mili edemeyerek yüzüğünde sakladığı zehri içerek

yolunda birşâyiûik (aıalterlannın teskin edilmesi^

pişildi. Bununla beraber Kavurd Bey gibi esir olan evja^e

bnnın da babalarının yolundan gitmeleri tehlikesine ka^

g&tknnt mil çektirildi. O’nun evlâdlanndan ele geçmey^

Kiraufib. babasının yerine geçti. Zira Melikşab "a sad&

•ta yemini yapmış olduğundan Ona dokunulmadığı gibi

Ifâman bölgesi Kavurd un ailesine bırakılmıştı. Hen(^

itanı mânâsıyla merkeziyetçi bir hükümet olamayan Selçuk-

pıtlarda Kimıan'da hâkim olan Kavurd un evlâdları gibi

fed&v bir devlet durumundaydılar. Kirmanşahın emirliği

Bir jd sonra vefat etti. Yerine kardeşi Hüse-

mn'in yaşı çok küçük olduğundan kısa süre

$®n Kuman cmirhgi vaktiyle gözlerine mil çekilmiş olan

ŞüiA^ i etçıi. Bölgedeki kargaşayı gidermek ve bura-

jlBfltae daha ziyâde bağlamak isteyen Melikşab. emir

taukv’ı hnya kumandan olarak göndermesiyle kargaşa

hh dı bûyûdu. Bunun üzerine Melikşab. 1075 Yılı’nda

Emb üzerw sefere çıktı. Karşı koyamayacağını anlayan


İM t btı bir sûrene itaatini arz etmesiyle yeni bir

ItaUpı balenmiş oldu.

. ünrt Bo m başladığı gâjJc bu sûrede lamam en


KADİR M1SIR0ĞLU 83

nihiyeıe erince Melikşab, bu işte büyük Ölçüde hizmeti


görülmüş olan vezir Nizâm’til-Mülk'e ‘'Atabek” Unvanını
tevcih eniği gibi O’nun doğduğu Tus Şehri’ni de kendisi­
ne “ıkta" olarak ihsan etti. Bundan sonra Sultan Melik­
şab, Selçuklular’ın çok milhimsedikleri halîfe tarafından
hükümdârIiğinin tasdikini talep etti. Halîfe Kâim Bi-Em-
rillâb. O’nun hükümdârhğını tasdikle kendisine “Emir’ül
Mii'minîn” lâkabıyla birlikte kendisine “Celâl’üd Dünyâ
ve'd-din ” unvanlarını tevcih etti.

bb-Melikşab ’in Mâverâünnebr Seferi


Amcasının isyânmı ve bundan doğan meseleleri kat’î
bir neticeye bağladıktan sonra komşu devletlerin ülkesi-
ne vâki tecâvüzlerini bertaraf etmeye sıra geldiğini düşü­
nen Melikşab. vaktiyle Karahanlılar’m ele geçitdiği Tir-
miz şehri üzerine bir sefer tertib etti. Karşılaştığı isyanın
bastırılmasında hizmeti sebkat etmiş bulunan kumandan
Savtekin Bey’i Tirmiz’e, Semerkand’dan gelebilecek bir
yardımın önünü kesmek üzere Ceyhun nehri istikâmetine
şevketti. Bu tedbir gayet yerindeydi. Zira Melikşah'ın Tir-
miz üzerine hareketini duyan Karahanlılar, oraya yardım
için Semerkand'dan bir orduyu harekete geçirmişlerse de
onları güzergâhlarında karşılayan Savtekin, mağlub edip
kaçmaya mecbur bırakmış olduğundan yardım alamayan
Tirmiz şehri de mukavemet etmeyerek Melikşah'a teslim
oldu. Buranın valisi Semerkand hâkimi II. Nâsır’m kar­
deşiydi. Mriikşah. O'na iyi davranarak kendisini serbest
bıraktı. Zira asıl hesaplaşmak istediği II. Nâsır’m kendi-
sivdi.
Bu sebeple Semerkand üzerine yürüdü. Sultan
Melikşah'ın kuvvetlerine karşı koyamayacağını anlayan
II. Nasır. Selçuklu ülkesine yaptığı tecâvüzlerden dolayı
M MUHTASAR İSLÂM TÂRfHI -IH-

ÖzÜr diledikten maada sultana bağlılığını arz edince fu


likşah, O'nu afvedip yerinde bıraktı. Dönüşte Belh
riyle Tohoristan’ı kardeşi Tekin’e verdikten sonra BeJjjC
dönen Melikşah'ın bu seferinde ülkesine tecâvüzde
lunmuş olan Gazneliler'in de itaatini sağlamış olduğu 4^
şünülebilir. Kaynaklarda bir sarahat olmamakla berab^.
vaktiyle Gazeneliler tarafından önce esir sonra da haps^
dilmiş olan amcası Osman'ın serbest bırakılmış olma$]
nın ifade eniği gerçek bu olmalıdır. O sırada Gazneliier
Devleti'nin hükümdarı otan Sultan İbrahim'in hem O$x
man Bey 'i serbest bırakması ve hem de vaktiyle yapılın^
olan tecâvüzlerden dolayı özür dilemiş olması bunu gö$.
temektedir.*

cc-Sııriye Selçuklularının Kuruluşu


Devletin batı ve güney istikametinde gelişmesine bü-
yük bir ehemmiyet atfeden Sultan Alparslan, Anadolu ve
Suriye’nin fethine en dirayetli kumandanlarını memur et­
mişti. Bunlardan biri olan Atsız ve Şöklü Beyler Mısır ’daki
şiî Fâtımî Devleti'nin idaresi altında bulunan Remle ve
Kudüs şehirlerinden fetih hareketleri sonunda Şöklü Bey,
1074 târihinde Akkâ’yı, Atsız Bey ise 1076’da Şam’ı ele
geçirmeye muvaffak olmuşlardı. Ancak birlikte hareket et­
mesi gereken bu iki türk kumandanı arasında bir rekabet ve
miaşmazhk husule gelmiş, bunun neticesinde Şöklü Bey
ile Atsız Bey kuvvetleri birbirleriyie çarpışma noktasına
kıta varmışlardı Bu çarpışmada Şöklü Bey mağlub olup
heyıtmı kaybetmiştir.
Bölgede üst üste başarılar elde eden ve kendi başına
tarta otan Atsız Bey. merkezden emir almaksızın Mısır’ı
efe jBçmp Ffamî Devleti’ne son vermek istediyse de Ka­

in Ur ut CXsh.92vd.
KADİR MIS1ROÖLU 85

hirc önlerinde müthiş bir mağlûbiyete mâruz kalarak Şam 'a


çekilmeye mecbûr kalmıştı. Fâtımı!er, elde ettikleri bu ba­
şarı üzerine Atsız Bey’i tâkibe koyularak Şam’a kadar gel­
diler. Şehri muhâsara ettilerse de ele geçirmeye muvaffak
olamadılar.
Suriye havâlisinde bu hâdiseler olurken Atsız Bey’in
kendi başına buyruk hareket etmesinden rahatsız olan Me-
likşab. Suriye’yi kardeşi Tûtuş’a ıkta olarak verdi ve O’nu
bölgeye gönderdi. Tutuş’un, Haleb’i muhâsara ettiği bir
sırada Şam’ı daha büyük bir kuvvetle yeniden kuşatmış bu­
lunan Mısırlılar karşısında acze düşen Atsız Bey, O’ndan
yardım talebinde bulundu. Tutuş’un Şam Üzerine yürü­
mesinden duydukları endişe ile Mısır ordusu muhâsarayı
kaldırarak geri çekildi. Tûtuş kolaylıkla Şam’a girdi. Gir­
mekle kalmayıp, bölgede merkezî hükümeti dinlemeyerek
kendi başına hareket eden Atsız Bey ve kardeşini Öldürerek
Suriye ve havalisinin hâkimi hâline geldi. Bu hâdise Suriye
Selçukluları Devleti’nin başlangıcını teşkil etmiştir.

çç-Melikşah’m Doğu Arabistan Seferi


Sultan Alparslan'ın Anadolu’nun fethine memur
ettiği kumandanlardan biri de bir Türkmen beyi olan Ar-
tuk Bey idi. Sultan Alparslan devrinde Sakarya’ya kadar
ilerleyen Artuk Bey, Bizans kuvvetleriyle birçok kereler
karşılaşmış ve her seferinde de gâlib gelmişti. Anadolu’nun
fethine memur edilmiş başka Selçuklu kumandanları da
bulunduğundan Sultan Melikşah tahta geçtiğinde, Artuk
Bey’i geri çağırarak Irak’in güneyinde vazifelendirdi. Zirâ
burada epey zamandan beri isyan ve ihtilâler çıkarmış olan
Karmatîler’in47 tenkili İslâm Âlemi’nin huzur ve sükûnu
47 Fazla bilgi için bk. Muhammet! Hammâdi — Bâtmîler ve Kar-
matîlerin İçyüzü, İstanbul 2004 veya Kadir Mısıroglu — Târihten Günü­
müze Tahrif Hareketleri, C.l, sh.225 vd.
86 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

için fevkalâde bir ehemmiyet arz etmekteydi.


Karmatîler. Bahreyn’de ve El-Ahsâ bölgelerinde
valenmiş bulunuyorlardı. El-Ahsâ bölgesine gelen Ar
Bey, Karmatîler'in hâkim oldukları bütün bölgelerden
titizlenmelerine me'mur edilmişti. Karmatîler, isyân
ihtilâllerde muvaffak olamayınca çöle kaçıp izlerini kay
beniriyorlardı. Bu sebeple idi ki in Necid çöR
terini geçmesi gerekmekte idi. Bunun için Basra’da gerek];
hazırlığı yapan, çölü geçmek için ihtiyâcı olan develeri ve
yiyecek maddelerini tedârik ettikten sonra Ocak 1077’de
El-Ahsâ sahilindeki Katife geldi.
Buranın hâkimi Yahya'nın korkup kaçmasıyla Artuk
Bey. burasını ele geçirdi. Karmatîler’i müthiş bir sürette
cezalandırdı. Hutbeyi Melikşah adına okutturdu.4* Buradan
Bahreyn adasına geçen Artuk Bey, burasını da Selçuklu
ülkesine ilhâk etti. Bağdad’daki halîfe Karmatîler’e karşı
kazandığı bu zafer dolayısıyla Artuk Bey’e altın eğerli bir
at ve hil’atler göndererek teşekkür etti. Artuk Bey’in bu
icraatı dolayısıyla Arap Yarımadası’nın doğu kesimleri Sel­
çuklu Devleti’ne iltihâk etmiş olduğu gibi Karmatîler geçi­
ci de olsa sindirilmiş oldu.

dd-Diyarbekir’in Fethi
Melikşah’ın kardeşi Tiıtuş’un Suriye ha vârisindeki
başarılan Musul hâkimi Müslim'in rekabet hissini tahrik
etti. Durumunu tehlikede gören Müslim, Fâtımıler’den
yardım talep etti. Bu yardıma güvenerek Şam’ı kuşattı.
Beklediği yardımı alamayınca da Mayıs 1083 ’de müthiş
I* surette mağlûbiyete uğratıldı. Müslim’in Fâtımîler’le
■şbohgme kızan Harran kadısı bu şehri diğer bir Türkmen

® A. Ser™ — Sallan Melikşah Devrinde Ahsa ve Bahreyn


kup Selçuklu Seferi, Belleten XXIV. sh.94
KADİR MISIROGLU 87

beyi olan Çubuk Bcy’e teslim ermek üzere O’nu Harran'a


çağırdı. Lâkin Çubuk Bey Harran'a gelmeden, bu durumu
öğrenen Müslim etrafına toplayabildiği askerlerle Harran'ı
muhfisara ederek ele geçirdi. Kadıyı ve O'nunla birlikte ha­
reket edenleri kılıçtan geçirdi.
Bu sırada Diyarbekir’de hâkim olan Mervânîler de
Devlet'i dinlememekteydiler. Önce Mervânîler’e sonra da
Abbasiler'e vezirlik etmiş bulunan Fahrüddevle Cebir
isimli bir arabm bölgede olup bitenleri rapor etmesi ve bu­
radaki itaatsizliğe bir son vermesi için Sultan Melikşah’a
müracaatı üzerine Sultan, burası üzerine harekete geç­
ti. Fahrüddevle kumandasında Harran üzerine gönderi­
len Selçuklu ordusu âni bir baskınla Harran’ı ele geçirdi.
Müslim kaçıp Âmid’e (Diyarbekir) çekildi. Lâkin kısa bir
zaman sonra Artuk Bey ile Fahrüddevle arasında ihtilâf
çıktı. Buna rağmen Diyarbekir’in muhasarası devam et­
mekteydi. Bu sırada Şerefüddevle ile anlaşan Artuk Bey
Sincar’a çekildi. Fahrüddevle, Diyarbekir kuşatmasına
devam ederken oğlu Ebul Kasım Silvan’ı ele geçirdi. Fah­
rüddevle ise; Mervânîler’e tâbi Mardin, Siirt ve Hasankeyf
gibi şehirleri birer birer ele geçirince durumun vahâmetini
gören Mervânî hükümdârı Nasrüddevle Mansur, Sultan
Melikşah’ın huzûruna çıkarak yerinde ibkâ edilmesi ricâ-
sında bulundu. Sultan, O’na sâdece Diyarbekir ile Silvan’ı
bırakabileceğini, kendisine tâbi diğer şehirlerin artık tama­
men Selçuklular’a ilhak edilmiş olduğunu söyledi. Bu tekli­
fi kabul etmeyen Mervânî hükümdarı, hristiyan veziri Ebû
Salim'in Diyarbekir surlarının sağlamlığından bahsederek
on yıl dayanabiliriz demesine aldanarak Melikşah’ın tekli­
fini reddetti. Hâlbuki şehir halkı Mervânîler’den memnun
değildi. Selçuklu idâresine geçmeye can atıyorlardı. Kale
içinde ayaklanma çıktı. Bundan da istifâde eden Selçuklu
MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -/«-

[ordusu 4 Mayıs 1085 tarihinde Diyarbekir’i ele geçirdi, n


jsûretlc Mcn*ünfler Devleti yıkılmış oldu. O zamanlar
|ı Ziyad adıyla anılan Harput, Selçuklu kumandanlarında
IÇubuk Bey'e verildi. Bu sûrede burada on beş yıl kadnj.
Isürecek olan Çubukoğullan Beyliği kurulmuş oldu.49

| ff-Musul’un Fethi ve Tekiş Bey * in İsyânı


Musul bölgesi Sultan Melikşah* m balasının kocası
lolon Şerefuddevle’nin hâkimiyeti altında vasal bir dev-
letti. Bu yakın akrabalığa rağmen O, Selçuklu ordusunun
►Diyarbekir’i kuşatması esnasında kendi durumundan endişe
(ederek Men aniler’e destek sağlamıştı. Buna kızan Melik-
(şah. Musul üzerine bir ordu şevketti. Diyarbekir m uhâsara­
sı sırasında Sultan'm tâyin ettiği kumandan Fabrüddevle
file ihtilâfa düşmüş olan Artuk Bey de kendini affettirmek
.için bu orduya iltihâk etti. Musul şehri kolayca zaptedildi.
jSullan. büyük bir merâsimle Musul’a girdi. Mağlûb olan
Musul hakimi Sultan tarafından affedildiği gibi merkezî
hükümete daha sıkı bir surette bağlı kalmak şartıyla emirli­
ği kendisine iade edildi.
Bu sırada Selçuklu Devleri’nin boş kalan doğu sınırla-
nndaBelh ve Tohoristan hâkimi Tekiş, kardeşi Melikşah ’a
ısytaettı BuO’nun ikinci isyanıy dı. Birinci isyanda başa­
rılı olamamış ve Melikşah tarafından afvedilmişti. Şimdi
İk Onun Musul'da bulunmasından istifâde ederek tekrar
tayım edip Serahs şehnne kadar geniş bir bölgeyi ele geçi-
ımk Serahs'ı kuşatmış olduğunun haberini alan Melikşah,
yMnfl kuzeydoğuya çevirdi Tekiş ise bu durumu haber
dna Serahs m muhâsarasmdan vazgeçerek Tirmiz’e çe-
Mh Mtsul'dan harekete geçen Melikşah, ancak üç ay
Kc Turno e ulaşabildi. Tekiş’i mağlûb ederek hapsetti.
C X sh 125
kadir misiroglu 89

Lâkin hdnedân mensuplarına dâima müsamahakâr davra­


nan ve kan dökmeyi sevmeyen Melikşah, O’nun yerine
Ahnıed'i tâyin etti.SD

ee-Sultan Melikşah’ın Suriye Seferi


Melikşah, kardeşi Tekiş’in i sy ânıyla uğraşırken
Anadolu'nun fethine babası tarafından memur edilmiş ku­
mandan ve şehzâdelerden biri olan Sfileymanşah, Ana­
dolu dâhilinde âdeta müstakil bir hüktimdâr gibi hareket
etmekteydi. Anadolu'nun fethinde miistesnâ bir yeri olan
Sülcynjaoşab bu sırada Çukurova’yı Antakya dâhil olmak
Üzere fethederek en son Haleb şehrini kuşatmış bulunu­
yordu. Kendisine karşı koyan Musul hâkimi Şerefüddevle
Müslim’i yenip bertaraf etmesine rağmen Suriye’de büyük
bir hâkimiyet kurmuş olan Tütuş’a mağlûb olmuş ve haya­
tını kaybetmişti. Tutuş, bu başarısı üzerine HaJeb emirine
haber gönderip şehrin kendisine teslimini istedi. Emir, bu
işi ancak Sultan Melikşah’ın müsaadesiyle yapabileceğini
bildirince Tutuş, Haleb’i kuşattı. Fakat kuşatma gerçek­
leşmeden evvel Tkıtuş’un talebi üzerine başına ne gelece­
ğini tahmin ettiğinden Sultan Melikşah’ı yardıma çağır­
mıştı. Tutuş, sultan gelmeden içeriden de aldığı yardım ile
Haleb’i ele geçirmekle beraber gayet muhkem olan iç kale
kendisine direnmekteydi. Burasını ele geçirmeden Sultan
Melikşah’ın Suriye üzerine sefere çıktığını öğrenmekle
muhasarayı kaldırarak Artuk Bey ile birlikte Suriye içle­
rine doğru çekildi.
Anadolu’nun fâtihi kabul edilen Süleymanşah’ı öl­
dürmüş olmasından dolayı Tutuş'a esâsen kızgın olan
Sultan Melikşah, Eylül 1086’da İsfehan’dan Suriye isti­
kametinde yola çıkarak Musul’a geldi. Kumandanlarından
50 İbn’tH Esir, a_g.e. C.X, sh. 126 vd.
90

Bozan’) mühim bir kuvvetle Urfa’nın fethiyle vazif


dirdi. Musul'dun Harran’a, oradan da Câber’e gelen
(an Melikşah yol boyunca birçok kale fethederek 4
1086 da Haleb’e girdi. Kumundanlarından Aksung^^
Haleb'e vali tâyin etti. Bu sırada Şeyzer em iri itaati^
zedip emrindeki Lazkiye, Kefertab ve Famiye’yi Sulu V
teslim ile itaatini arzetti. Bu hareketten memnun kalan
llkş»b, O’nu Şeyzer emirliğinde ibka etti.51
Diğer taraftan Urfa’nın fethine memur ettiği Bo^
28 Şubat 1087’de bu şehri Bizans ve Ermeni müdâfi|ç
elinden alıp fetheylemcye muvaffak oldu. Sultan MejJh

jah. O’nu Urla valisi tâyin etti.


Bundan sonra Batı'ya yönelen Sultan IVf elikşah,
takva önlerine geldi. SOleymanşah’ın veziri şehri sulh y^
İm la Melikşah'a teslim etti. Buradan yoluna devam eder^
Süvcydiye’ye intikal ederek Akdeniz’e ulaşmış oldu.
sûretle ülkesinin batı hududlannı Akdeniz’e kadar
leunış olan Sultan Melikşah, Şam’a çekilmiş olan yarı
vazıyetteki kardeşi Tutuş ile Artuk Bey’i takibe koyuln^
yarak geriye döndü ve 13 Mart 108 7’de Bağdad’a geldj
Bağdad’da büyük bir merasimle karşılanan Sultan’ın, bu
gelişi Hilâfet Merkezi'ni ilk ziyâretivdi. Seferden elde etik
ganimetlerin pek çoğunu Halîfe’ye ihsan etti. Halîfe de
mukâbeleten kendisine pek değerli Arap atları hediye et-
meye ilâveten büyük bir merasimle Hilâfet Sarayı ’nda ken-
terne hıl aı giydirip, kılıç kuşandırdı. Üstelik O’nun artık
hem Doju nun ve hem de Batı’nm rakipsiz bir hükümdârı
öttüğünü göstermek üzere bu kılıç kuşanmada O’na iki kı-
’ teç tandırdı. Sultan, Bagdad'da bir müddet ikamet ede-
M omm* iv pamlen tertib etti. Kızı Mehmelek Hâl un
V EkMılaedi'yı evlendirerek debdebeli bir düğün

W uı« C.KA.136
KADİR MISIROÛLU 91

yaptıktan sonra 23 Mayıs 1087’de tsfehan’a hareket etti.

ff-Sultan Melikşah’ın Türkistan Seferi


Karahanlı hükümdân Ahmed Han’ın ülkesindeki
âlimleri tahkir etmesi ve zenginlerin mallarını müsâdere
etmesi gibi sebeplerle ülkenin ileri gelenleri üzerlerindeki
zulmü kaldırmak üzere Sultan MclîkşahT Türkistan'a da­
vet ettiler. Karısı Terken Hatun, Karahanlı hanedanından
olduğu hâlde kendisine bildirilen şikâyetler üzerine Sultan,
Türkistan seferine çıktı. Buhara’yı ele geçirdikten sonra
1088 Yılı’nın Temmuz ayında Semerkand önlerine gelip
şehri muhasara etti. Semerkand’ ın da düşmesi üzerine ele
geçen Ahmed Han'ı Îsfehan’a gönderdi. Bunun üzerine
Karahanlı hükümdarı, Sultan. Özkent şehrinde iken huzû-
runa gelip itaatini bildirdi. Hutbede Melikşah’ın adının
okunmasını ve sikkelerde O’nun isminin yazılması husu­
sunda söz vermesi üzerine yerinde bırakıldı.
Melikşah'ın Horasan’a döndüğü sırada Semerkand
civârında oturan Çiğil kabilelerinin isy&n ettikleri haberi­
nin alınması üzerine O, tekrar Semerkand’a döndü. İsyâru,
Sultan’a itaatini arz etmiş olan Kaşgar Hânı' nm yeğeni Ya-
kub Tekin başlatmıştı. Melikşah’ın geri döndüğünü öğre­
nince kaçan Yakub Tekin, Kaşgar Hânı tarafından yakalât-
tınlıp Sultan’a teslim edildi.
Melikşah'ın bu seferi sonunda Kaşgarlar’ın ülkesi
kâmilen Selçuklu Sultanı’nın hâkimiyeti altına girdi. Böy-
lece Çin hududuna kadar Türkistan’ı hâkimiyeti altında bu­
lunduran bütün Türkmen beyleri itaat altına alınmış oldu.

gg-Sultan Melikşah'ın Bağdad’ı İkinci ZÂyftretî

Türkistan seferini tamamlayarak ülkesinin doğu hu-


dudlanm Çin sınırlarına kadar genişletmiş bulunan Sultan
MUHTASAR a t MVLni “I1Iw

Melikşah. 5 Kasım J 091 ’de ikinci defa Bağdad’ı ziy^.


etti. Cezirefül Arab (Arab yarımadasındaki vasal hükü^1
ddrlon Bağdad’a davet etti. Suriye’de hâkim olan IhtQ '
Haleb vâlisi Aksungur. Urfa vâlisi Bozan ve £mir Ç^’
buk Bağdad’a davet edildi. Sultan’ın bu Bağdad ziyâre^
sebebiyle şehirde büyük bir karşılama ve şenlik tertib edik
di. Şehirde bir müddet kalarak imar hareketlerine girişe^
Melikşah. davet ettiği vasal meliklere Hicaz Bölgesi’nin
kontrol altına alınmasını ve henüz fethedilmemiş buluna^
Yemen ve Aden bölgelerini fethe me’mur etti.
Mekke’de hutbe okunurken Abbasî halîfesinden son­
ra Selçuklu hükümdârlannın adlarının da zikredilmesi 1068
târihinde başlamıştı. Melikşah. Selçuklu tahtına çıktıktan
sonra Mekke şerifleriyle münâsebetlerini geliştirmek üzere
Ebn’I Kasım adlı birinde emâneten bulunmakta olan sarı
ipekten mâmu! Kâbe örtüsünü şeriflere gönderdi. O zamana
kadar örtülü olmayan Kâbe bununla örtüldü. Sultan, ayrıca
Şenf Ebu Hâşim'e Arafat’a giden su yollarının tâmiri için
otuz bin dinar gönderdi.
Mekke şerifleriyle bu iyi münâsebetler Abbasi halîfesi
Kaim Bi-Emrillâh ın 1073’deki vefatından sonra bozuldu,
ı Zira Kâhire’deki Fatımi halîfesi El-Mustansır şeriflere bu
târihten sonra çeşitli hediyeler göndererek onları kendi ta-
1 rafına çekmeye muvaffak oldu. Bu sebeple Hicaz bölgesin-
I de hutbe üç yıl müddetle Fatımî halîfesi adına okundu. Üç
, yıl sonra yani 1076’da Sultan Melikşah, Hicaz’a bir elçi
1 göndererek bozulan münâsebetleri sünnî âlimlerin deste-
t^'le düzclrtiyse de bu durum uzun sürmedi. 1077 Yılı ’nda
Mahh’ıl Alevi adında biri Medine’yi zaptederek hutbeyi
’ tetor Fârmî halifesi adına okutmaya başladı. Medine emi-
»Mihaaâ. Melikşah a sığındı.
Ceznrül Arab’da hâkimiyet tesis etmiş bulunan
KADİR. MJSrROĞLU 93

Tutuş’un devamlı taarruzlarıyla Fatımî Devleti bir hayli


zayıflamış bulunduğundan bölgede hutbe yeniden Abbasi
halîfesi ve Melikşah adına okunmaya başlandı. Mısır halî­
felerinin Kâbe kapısına yazılı olan isimlen de silindi.
Bütün bu hâdiseler dolayısıyla Sultan Melikşah,
Bağdad’da bulunduğu sırada Fâtımîler’in Hicaz bölgesine
bu mütemâdi müdâhalelerine kat’î bir nihâyet vermek üze­
re kumandanlarından Gevherâyin, Çubuk Bey ve TÖrşek
Bey’i bir kısım askerlerle Hicaz’a gönderdi. Bunlar kısa
zamanda bölgede Selçuklu hâkimiyetini tesis ettikten sonra
Yemen’e geçtiler. TÖrşek Bey burada çiçek hastalığından
vefît etti. Bununla beraber bütün Yemen kısa bir askerî ha­
reket sonunda Selçuklu İmparatorluğu’na iltihâk edildi.”

b-Sultan Melikşah’ın Son Günleri ve Vefatı


Melikşah zamanında devam eden fetih hareketleriyle
Selçuklu Devleti muazzam bir imparatorluk hâline gelmişti.
Bu gelişmede sultan kadar O’nun dirâyetli veziri Nizâm’ül-
Mülkde müessir olmuştu. Lâkin O, itibâr cihetiyle devlette
âdeta ikinci bir sultan durumundaydı. Fazladan olarak ev-
Iâdlan. damadlan ve bir kısım akrabaları bu devlette pek
yüksek mevkiler işgal etmişlerdi. Bu durum diğer devlet
ricalinin husûmet ve rekabet hislerini tahrik etmiş bulu­
nuyordu. Nizâm’ül-Mülk'ün muarızları Sultan’ın hanımı
Terken Hâtun’u yanlarına alarak O’nun aleyhinde dehşet­
li bir propaganda başlattılar. Bu propagandalar neticesinde
Melikşah’ı da kendi yanlarına çekmeye muvaffak oldular.
Bunun sonucu olarak Melikşah, bu ihtiyar ve emekdâr ve­
zirine gönderdiği bir mektupda Nizâm’ül-Mülk’ün muhâ-
liflerinin hissiyatlarına tercümân olarak şöyle bir beyânda
bulundu:

52 İbn’ül Esir, a.g.e. C.X, sh.176


MUHTASAR İSLÂM TÂRİHÎ -7/7-

“Sun benim devlerimi ve memleketimi istilâ

> İhtisar vezir bu tehdidkâr mektuba verdiği cev^


ödevlere yaptığı hizmetleri sayıp döktükten sonra: **
1 “Devlete benim de ortak olduğumu bilmiyor rnu$u^
pu vezirlik diviti ve sarık senin tacın ile o derece alâkalı^
Ih. diviti aldıktan sonra taç da kalmaz, gider"33 ifâdesi
fSullan'ûâdeta meydan okumuştu. Bu gerginlik üzerine
ran, O nu beraberine almadan Bağdad’ı terk etti. Nizâm ’üR
Rfûlk de Sultan’ın arkasından hükümet merkezine dönmek
Süzere Bagdfld'dan avrıldıysa da güzergâhta kendisine bir
rakayetnâme sunmak bahanesiyle yaklaşan bir Bâtınî fedâi»
si tarafından hançerlenerek öldürüldü. Herkes O’nun Sultan
ıdan azledileceğim ve hattâ öldürüleceğini düşilnmek-
fie olmasına rağmen tarihçiler O ’nun vefâtı üzerine Sultan
iMrUkşah'ın pek ziyâde müteessir olduğunu kaydederler.*
- Bununla beraber yüksek devlet me’muriyetleri yeniden tan-
olunarak eski vezirin adamları tamamen tasfiye edildi.
i Vezirliğe ise. Ebu’l Ganâim tayin edildi.
I Nizâm'ûl-Miilk ün bu suretle ortadan kalkmış ol-
biMsıO nun muhaliflerine devlet kapısını açmış oldu. Hat-
Terken Hânın bile bu durumdan istifâde ile kendi oğlu
Mıhnod u velıahd tâyin ettirdi. Bu sırada Sultan'ın kızı
İçte Mebatlek Hltun’un halifeden olmuş bulunan Câ-
|*r abdaki oğlunun velıahd tayin edileceği şâyiâsı üze-
b Mrttffb Üe halifenin arası açıldı. Bu sebeple Halîfe

t fent* M'GKsh 177 vd


M 4-.
KADİR MISLROĞLU 95

Muktedf'ye Bağdad’ı terk etmesi emredildi. Halîfe’nin on


günlük bir müddet talep etmesi Üzerine bu talep kabul olun­
makla beraber verilen iznin dolmasına bir gün kala Sultan
Melikşab, zehirlenerek öldü. O’nun ölümü hakkında kay­
naklarda çeşidi rivayetler vardır. Bunlardan El-Bundarî:
"Melikşah ava çıkmıştı... Av etini çok yediğinden ya­
kıcı sıtmaya yakalandı, ayın onaltısında vefât etti. O 'nun
ölümü ile devletin beli kırıldı. O günlerde Melikşah ile
halîfe arasında tatsızlık vardı ki, bazı kötü düşünceli kişiler
sultanın ölümünü bu tatsızlığa atfettiler.” demektedir.
İbnii’l-Esîr ise:
"Sultan, av eti yiyip hummaya yakalandı ve kan aldır­
dı. Fakat yeteri kadar kan alınamadığı için hastalığı ağır­
laştı. Hastalığı ateşli humma idi. 15 Şevval (18-19 Kasım
1092) Cunta günü vefdt etti.”** derken Ermeni târihçi Urfalı
Mateos:
"Aym yılda (1092), herkesin babası ve bütün insan­
lara karşı merhametli ve iyi niyet sdhibi bir zât olan büyük
Sultan Melikşah öldü. O, Bağdad şehrinde. Semerkand
sultanının kızı olan karısı tarafından ihâne tie öldürülmüş­
tür. O, bu muhterem zâta zehir içirip en büyük hükümdd-
nn canına kıydı."** demektedir. Bunların yanı sıra Süryanî
EbıTI-Ferec ise:
"Sultan şiddetli ve yakıcı bir hummaya tutula­
rak öldü. Denildiğine göre kölesi Hurdik, O 'na zehir
içirnnşrî. "şeklinde kaydetmektedir.
“Kaynakların naklettiklerine ve olayların gelişme­
sine bakıldığında, Sultan *ın kim tarafından düzenlendiği
açıklık kazanmasa dahi, bir sûikaste kurban gittiği anlaşıl­
maktadır. Melikşah’ın naaşı İsfehan’a götürülerek burada

55 İbn'ül Esir, a.g.e . C.X. sh.181


56 Doöuştan Günümüze Büyük İslâm Târihi, (Hey’et), C.VII, sh. 142
_z .« d/.V
olup şiiri sever, şâir ve âlimleri himâye ederdi. Yâjj
medreseler. Bağdat ve îsfehan’da inşâ ettirdiği rasatf^'y^
ile ilme hizmet etmiş bir kişiydi. Bu rasathanelerde
büyük riyaziye ve heyet (astronomi) âlimleri olan

betle buna “Celâli Takvimi” denilmişti. Sultan Melil^^


zamanında Selçuklu İmparatorluğu İktisadî yükselişin zir­
vesinde idi. Ülkenin dört bir tarafında dolaşan ticâret ker„
vunları, askeri muhafızlar tarafından korunur, herhangi bir
zarar meydana gelirse bu devlet hâzinesinden tazmin edi­
lirdi. O'nun zamanında merkezî eyâletlerin devlete ödediği
vergi miktarı, iki yüz on milyon dinara (altın para) yüksel­
mişti. Saray hâzinesinin (Hazine-i Has) bütçesi ise yirmi
milyon dinar idi. Bu gelir ile orantılı olarak kuvvetli bir
ordu besleniyordu. Melikşab’m ordusunun sayısının dört
yüz bin'e ulaştığı, merkezî kuvvetlerin ise kırk altı bin as­
kerden mürekkep olduğu kaynaklarda kayıtlıdır.
Selçuklu sultanları arasında çok mümtaz bir yere sâ-
hib olan Melikşah. Çin hududundan Yemen ’e kadar olan
memleketleri fethetmesinden dolayı haklı olarak Ebu l-Feth
lâkabı ile tanınmıştır O'nun aynca Sultanü ’l-Alem. Sultdn-
ı Azam. Sultanü /-Muazzam. Celâleddirı ve Sultanü ’l-Âdil
•fe lâkap ve ünvanlan da vardı. ",î7
KADİR MISIROÖLU 9?

4-Sultan Berkyaruk (1094-1105) Devri


a-İç Karışıklıklar
Sultan Melikşah ’m vefâtı üzerine O ’nun kurduğu ge­
niş imparatorluk dehşet verici bir iç kargaşaya sahne oldu.
Bunun başlıca sebeplerinden biri Selçuklu Devleti’nin ku­
ruluşundan itibâren merkezi bir otoriteye sâhip olamama­
sı ve federatif bir bünye arz etmesiyle birlikte hududların
gtyet genişlemiş bulunmasıydı. Daha önce ifâde edildiği
üzere Nizâm’üi-Mülk'ün ölümünden sonra Melikşah’ın
hanımı Terken Hatun, kendi öz oğlu Mahmud’un veli-
ahdi iğinin ilânını temin etmişti. Hâlbuki Mahmud, henüz
beş yaşında bir çocuktu. Bundan dolayı başta devrin mâ­
ruf âlimi fmâm-ı Gazali hazretleri olduğu hâlde birçok
din adamı bu derecede küçük bir yaşta olan Makin ud’un
Meiikşah ’ın yerine geçmesini caiz görmemelerine rağmen
Terken Hâtûn, bu husûsda ısrarlı davranmış ve hattâ Halîfe
El-Muktedî’ye başvurarak, oğlunun adının hutbede Sultan
olarak okunmasını temin etmişti. Bu sûretle 26 Kasım 1092
târihinde Mahmud, Sultan ilân edilmiş oldu.58 Terken Hâ­
tûn, oğlunun hükümdarlığını sağlama almak maksadıyla
hâzinede ne bulduysa devlet ricali ve askerlere dağıtarak
gâyesine hizmet edecek on iki bin kişilik bir ordu tesisine
muvaffak oldu.
Melikşah’ın diğer oğlu Berkyaruk, bu sırada
tsfehan’da bulunuyordu. Selçuklu ordusunun büyük bir
kısmı ve halk Berkyaruk’un hükümdar olmasına taraftar­
dı. Terken Hatun teşkil eylediği orduyu Kürboga kuman­
dasında Isfehan üzerine gönderdi. Maksadı Berkyaruk’u
bertaraf etmek ve oğlunu rakipsiz bir sultan yapmaktı. Eski
vezir Nizâm’ül-Mülk’ün taraftarları Terken Hâtun’a kız­
gın olduklarından kamilen Berkyaruk’un etrâfında toplan-

58 İbn'ül Esir. ttg.e. CJC, sb.184


_ __ — tedbir olarak Bvrkyaruk’u alıpRçj,
fpeldher vr buradıı O'nun sultanlığını ilân ettiler
Bunun üzerine Terke» Hâtûn'un İsfchan'a yönlendirdığj
ordu. Rey şehrine yöne İdiyse de hu orduda bile beş yaşında­
ki Muhmuıl'un sultanlığını doğru bulmayanlar mevcuddu
Huni ur sjtvaşmadan Rerkyaruk tarafına geçince Terken
Hâtûn. Burucerd yakınlarındaki nıulıârebevi kaybetti. Lâ­
kın Malikşahtn bu hırslı hanımı pes etmedi. Ciencc’de hü­
kümrân olan İsmail'e haber göndererek O’nunla evlenmek
xx kendisini saltanat» ortak etmek mukabilinde anlaştı. Bu
vaade kapılan İsmail. Bcrkyaruk dayısı olmasına rağmen
O aa karşı harekece geçmekte tereddüd etmedi. Lâkin O’nun
Terken Hâtûn‘la e\ lenmesıni tasvib etmeyen bir kısım as­
kerlerin Bcrkyaruk tarafına geçmeleri sebebiyle O da Ke­
ne y «KtnkınnJ* dayısı y la giriştiği muharebeyi kaybederek
Lstefmn a çekildi. Tbrkcn Hâtûn bu ikinci teşebbüsünden
de nrtK< alamayınca yılmadı xe bu defâ Nuriye'de müsta­
kil bar sultan vazıyetinde olan .Vlelikşah ’nı kardeşi Tutuşa
avnt teklifi yaparak O nu jslchan'a çağırdı.
Bu tekim fırsat bilen Tkıtuş. civardaki vâli ve ku-
mandanlara birer mektup göndererek Mciikşah ’ın velâtı
aarnne Nofcçat lu tahtına kendisinin sultan olduğunu ve bu
«ebcT'te ke*dısıne biat edip askerlerim le ordusunu katıl-
a»terw>j ** Bunların hemen hemen hepsi aldıkları
Miti ıh n ırzbâr ederek bulunduk ları bölgelerde Tutuş 'un
adam hmheîeede hal i t men isminden sonra okutmaya baş-
âe -tarıımıtti cesâreı alan Tutuş harekete geçerek
_ Bayi» ıHarı laa idaresinde bulunan Rabe önlerine geldi
w İBaaaaao.- caıa» »eslim aldı Nlüteâkıben Fırat Nehri kı-
Burada L’ria x âlisi Hozun'ın

ki larr Târihi. .Ajrâcara J Q65.


KADİR MISIROÖLU 99

kendisine katılmasıyla daha da kuvvetlenen Tutuş, bu defa


Nusaybin üzerine yürüdü. Nusaybin valisi de Tutuş’a itaa­
tini arz etmiş olmasına rağmen emrindeki askerler bu duru­
mu kabul etmeyerek direnişe geçtiler. Fakat başarılı olama­
dıklarından bütün direnişçiler kılıçlan geçirildi.
Buradan Musul'a gelen Tutuş, valinin karşı koyma­
sına rağmen burasını da ek geçirerek yeni bir zafer kazan­
dı *
Üst üste kazandığı bu zaferler sonunda Bağdad halî­
fesine müracaat ederek hutbede adının okunmasını talep
eni halife El-Muktcdî. bu karışık durumda kimin galip
geleceğini kestiremediğinden O'na oyalayıcı bir cevap
verdi. Talebinin kabul edilebilmesi için Selçuklu tahtı Üze­
rinde hak iddia eden başka birinin olmaması ve kendisinin
İsfehan‘dak i devlet hâzinesini ele geçirmiş bulunması gibi
şartlar ileri sürdüğünden Tutuş. İsfehan üzerine yürüdü. Di-
\ arbekir ve havalisini itaat altına aldıktan sonra Azerbaycan
iuenne } öneldi. O. isfehan’a doğru ilerlerken Bcrkyaruk,
Hemedan \c Rey gibi şehirleri itaat altına alarak kendi hü­
kümdarlığını takı iye etmiş bulunuyordu.
Berk) anık sâdece askerî bir güçle değil, aynı zaman­
da snâsel ile de hareket etliğinden Tütuş’la birlikle hareket
eden kumandanların bazılarını kendisine celb etmeyi başar­
dı Bu cümleden olarak Aksungur ile Urfa valisi Bozan,
emrindeki kuşetlerle Tutuş'dan ayrılarak Berkyuruk
aralına iltihâk ettiler. Bu dununda ordusunun oldukça za-
vırtadığını gören Tutuş, harbi göze alamayarak Suriye’ye
döndü Bunun üzerine Tutuş'un muhalefetini şimdilik ber­
taraf etmiş görünen Berkyaruk. Bağdad’a gelerek halîfe­
den isminin okunmasını talep etti. Durumun O'nun lehine
olarak tebellür etmeye başladığını gören halîfe El-Muktedî
itt

Bi-Emrillâh. bu toJebi kabul ile O’na “Rükneddin”


bini verdiği gibi hifatler de giydirdi ve sultanlığına dâjt\
menşurla Berkyaruk'un sultanlığını tasdik ve ilân
oldu. Tuhaftır ki. halîfe bu muameleyi ifâ ettikten he2%
sonm bir sekte-ı kalb neticesi veflt etti. Yerine oğlq vh
Mustashir Billâb halîfe ilân edildi.
Yeni kuvvetler toplayarak böylece sultanlığı gerçe^
leşmiş olmasına rağmen Şam'a çekilmiş olan Itahış, l
dununu kabul edip iddiasından vazgeçmedi. Berkyaruk^
iltihak etmiş bulunan Aksuogur’un hâkim olduğu Haleb*^
saldırdı. Aksungur. Sultan Berkyaruk'dan İta tuş'a kan
$ı kendisine yardımcı bir kuvvet gönderilmesini talep etti.
Gönderilen kuvvetlerle birlikte 28 Nisan 1094 târihinde
lütufla karşı karşıya gelen Aksungur, mağlub ve esir
oldu. îtatnş. bu değerli kumandanı öldürttü/1 Haleb şeh­
ri yine de Tutuş a karşı direndiyse de netice olarak şehir
O’nıın eline düştü. Buradan Harran ve Urfa üzerine yürü­
dü Burulan ele geçirdikten sonra kuzeye yönelen Tutuş,
Hanedan yakınlarına ulaştığı bir sırada Terken Hâtun’un
öldürüldüğü haberini aldı. O’nun bir saltanat hırsı netice­
si' olan hareketlerini tasvib etmeyen yakınları tarafından
yatak odasındaki perde kaytanı ile boğularak Öldürülmesi
üzerine taraftarlarının bir kısmı Ttituş, diğer bir kısmı ise,
Berkyırak u iltizam ile birbirlerinden aynldılar. Terken
Hitan taraftarlarının bir kısmının kendisine iltihâkıyla
onlusu elli bin kişiye ulaşan Tütuş, Türkmen beylerinden
Abakoğlu Yîkub'u bin kadar süvari ile İsfehan istikâme-
une gnndae olan Berkyanık’a bir akınla tecâvüzde bu-
lunmıyı emretti. Abakoğlu Yâkub, kendisine verilen bu
raafeyı başarıyla iffl ederek Berkyaruk’u mağlub etti ve
hsıbenndeia mallan yağmaladı. Bu haber Bağdad’a ula-

«: »mixr.H.E CX,sh.l97
KADİR MISIROĞLU 101

çınca yeni halîfe hutbede O'nun Adını okutmaya başladı.


Ani bir saldırışla karşılaşıp mağlub olan Sultan Berkya-
ruk. canını zor kurtararak birkaç sâdık adamıyla perişân bir
şekilde Jsfehan’a gelebildi. Ancak İsfehan’da Mahmud,
hükümdar ilân edilmiş ve devlet O’na taraftar olanlarca
idare edilmekteydi. Bunlar önce Berkyaruk’un İsfehan’a
girmesini istemediler. Sonra da fikir değiştirerek O’nu ya­
kalayıp hapsettirdiler. İsfehan’da hâkim durumdaki askerler
Berkyaruk’a nasıl bir muâmeJe yapmaları lâzım geldiğini
düşünmekteydiler ki, nâmına hareket ettikleri Mahmud’un
çiçek hastalığına yakalandığını öğrendiler. Bu sebeple bir
kısmı Berkysruk’u öldürmek, diğer bir kısmı gözlerine
mil çekmek isterlerken tereddüde kalıp bir müddet bekle­
meyi tercih ettiler. Arası çok geçmeden 1094 Yılı, Ekim
ayı sonlarında Mahmud, yakalandığı çiçek hastalığından
kurtulamayarak öldü. Bu durumda Berkyaruk’u öldürmek
veya en azından gözlerine mil çekmek düşüncesinde olan
kumandanlar O’nu hapisten çıkararak kendisine biat etti­
ler.
Berkyaruk’un talihi bu suretle kendisine yâr ve yâ-
ver olduğu sırada Ttotuş, Hemedan’a gelmiş bulunuyordu.
Emir Ahur’u yenerek Hemedan’ı ele geçiren ’Dıtuş’un,
mağlub ettiği Emir Ahur O’na iltihâk etmiş görünmek­
teyse de aslında Berkyaruk’a taraftarlardı. Bir bahâneyle
isfehan’a gelip Berkyaruk’u Tutuş’un faaliyetleri ve sâhip
olduğu kuvvet hakkında bilgilendirdi. Bunu öğrenen Tu­
tuş, Rey şehri üzerine hareket edip burasını ele geçirdi. Ay­
rıca üst düzey kumandanlara mektuplar yazarak kendisine
iltihâk ettikleri takdirde onlara bol bol ihsanlarda buluna­
cağını bildirdi. Bu sırada Berkyaruk rahatsız bulunduğun­
dan. kumandanlar mütereddid davranarak Tutuş’a oyalayı­
cı cevaplar verdiler.
Umulmadık bir şekilde Bcrkyaruk iyileşti. Irak ve
ansan*dan gelen askerlerle otuz bin kişilik bir orduyla
rtuş u tepelemek üzere Rey üzerine yürüdü. Tiıtuş, Rey
hrinin halkımı güvenemediğinden hârice çıkıp Rey’e alt-
ış kilometre mesafedeki Taşlı Köyü yakınlarında konak-
dı. Burada 26 Şubat 1095 târihinde iki ordu arasında şid-
itli bir muharebe oldu. Bcrkyaruk, babası Melikşah'ın
lyrağını kaldırmış bulunduğundan Tutuş ’ un askerlerinden
ir kısmının karşı tarafa geçmesiyle O, müthiş bir mağlûbi-
He mâruz kalıp öldürüldü. İleri gelir kumandanlarının pek
sgu esir oldu. Tutuş'un kesik başı Bağdad’a gönderilip
qhir edildikten sonra cesedi Merv şehrinde defhedilmiş
İm babası Alparslan'ın türbesine konuldu.

1 b-Sultan Berkyaruk Devri Hâdiseleri


aa-Arslan Argun’un tsyfluı
Arslan Argıın, Sultan Berkyaruk’un amcasıydı.
ündeşi Melikşah'ın veflhı esnâsında O’nunla birlikte
Bağdad'da bulunuyordu. Horasan'da ıkta sahibi Arslan
Artan. Melikşah'ın Ölümü üzerine ortaya çıkan saltanat
iddialarının doğurduğu kargaşadan istifâde ederek Be İh,
Tınniz. Nişabur ve Horasan’da hâkim olmuştu. Sultan
■erk}anık*a müracaatla Horasan’ın dedesi Çağrı Bey’in
oğlu Davud’un hâkimiyeti altındayken hâiz olduğu geniş­
likte kendisine verilmesi hâlinde saltanat dâvasına kalkış-
«■saçağını bildirmişti. Bu sırada amcası Tutuş ve kardeşi
Mâhmud ile zuhûr eden ihtilâflarla uğraşmakta bulunan
Sattın Bcrkyaruk. bir de Arslan Argun ile başını ağ-
nttak istemediğinden bir müddet O’na karşı hareketsiz
Lâkın Tutuş ve Mahmudu bertaraf ettikten son-
«1 Om geldiğinden bu amcasına karşı diğer amcası
. O nu tenkil etmek üzere gönderdi.
KADİR MISIROÖLU 103

BfirApurs. kardeşi Arslan Argun'u mağlub etli. O.


Bdh şehrine sığındı. Lâkin isyandan vazgeçmeyerek yeni
bir ordu toplayıp 1095 tarihinde Merv üzerine harekete
geçti. Bunu haber alan Börüpars, O’nun üzerine ikinci bir
sefer tertib ettiyse de Arslan Argun’a yenildi ve esir oldu.
.Arslan Argun bir müddet sonra Tirrniz şehrinde hapsettiği
kardeşi Börüpars’ı öldürttü. Böylece serbest kalan Arslan
Argun Serahs, Nişabur ve Şehristan gibi şehirleri ele geçi­
rip surlarını tahrib etti. O’nun bu hareketleri üzerine Sultan
Berkyaruk, kardeşi Senccr’in kumandasında Horasan’a
bir ordu gönderdi. Bu ordu Damgan’a vâsıl olduğunda
Arslan Argun’un bir köle tarafından Öldürülmüş olduğunu
Öğrendiler. Giriştikleri askerî harekât sonunda Horasan’ın
bütün şehirlerini itaat altına aldılar. Arslan Argun’un oğlu
babasının ölümü üzerine Tohoristan Dağları’na kaçmıştı.
Sultan Berkyaruk’un O’nu afvetmesi üzerine gelip teslim
oldu. Bununla beraber Horasan hâkimiyeti O’na değil, Sen-
cer Bey’e verildi. Harezm eyâleti ve Musul gibi yerlere yeni
tâyinler yapılarak ülke dâhilinde sükûnet temin edildi.

bb-Birinci Haçlı Seferi ve Muhammed Tapar’ın İsyânı


Tutuş’un ölümünden sonra O’nun oğullarından
Rıdvan Haleb’de, diğer oğlu Dukak ise Şam’da Sultan
Berkyaruk'a bağlı birer meliklik tesis etmişlerdi. Bu sıra­
da harekete geçen bir Haçlı ordusu 20 Ekim 1097 târihinde
gelip Antakya’yı kuşatmaya başlayınca Sultan Berkyaruk,
Haçlılar a karşı birlikte hareket edilmesi için civardaki vali
ve kumandanlarına tâlimat gönderdi. Bu talimat üzerine
harekete geçen Dukak. Antakya’ya doğru ilerlerken gü­
zergâhta karşılaştığı Haçlı öncüleriyle yaptığı muharebeyi
kaybederek Şam’a çekildi. Aynı şekilde kardeşi Haleb emi-
ri Rıdvan da Antakya yakınlarında Haçlılar’a yenildi.
n
I ,w _
109S Yılı. Ocak ayında Urfa'da meskûn Hristiy^.
0 Haçlı ordusunu şehirlerine davet ederek TUrkler9 e karşı
i runmalannı talep ender. Bunun üzerine 6 Şubat'da

1 sızıda uğranılan mağlûbiyetler Sultan Berkyaruk'u da^


| müessir tedbirler almaya şevketti. Musul emiri Kürboğa y
A Haçlılar'* karşı gönderdi. Ancak âcil desteğe ihtiyâcı
J AntâAya yerine Urfa üzerine gidip şehri kuşatan Kürboğ^
I Delice alamayarak burayı terk edip Antakya üzerine hare^

1 ket etti. Ancak O, Anatakya *ya vâsıl olmadan bir gün önce
9 Haçlılar şehre girmiş bulunuyorlardı. Şehrin iç kalesinde
t bir mukâvemetJc karşılaşan Haçlılar, Kürboğa’nın buraya
f gelişiyle iki ateş arasında kaldılar. Uzayan kuşatma sonun-
I da şehirde açlık baş gösterdiğinden büyük bir sıkıntıya dû-
V çar olan Haçlılar. selâmetle çıkıp gitmelerine müsaade edil-
f diği takdirde şehri terk edeceklerini bildirmelerine rağm en
i Ktirboğa. bu müsâid teklifi kabul etmedi. Yanındaki diğer

f Selçuklu beylerinin itirazlarına da kulak asmadı.


i Bu sırada Haçlılar arasında "Hazret-i İsa 'nm m iz­
lingının bulunduğu" şayiâsı yayaİdi ve bu durum onların

f maneviyâtım takviye ettiğinden 28 Haziran 1098 târihinde


P Selçuklu ordusuyla savaşmak üzere kısım kısım kale hâ-
f ricıne çıkmaya başladılar. Beraberindeki Selçuklu beyleri,
f Haçlılar 'in çıkışları tamamlanmadan Üzerlerine saldırılması
? teklifini de kabul etmeyip âtıl davranan Kürboğa kuman­
dandaki Selçuklu ordusu büyük bir mağlûbiyete mâruz
kartı karargahını ve beraberindeki ağırlıkları terk ederek
kaçan Kârboga. önce Haleb ’e, sonra da Musul 'a sağ salim

V l*at£*F ±ge CJCsh-227


KADİR MJSIROûLU 105
Bu sûretle rahat bir nefes alan Haçlılar, Antakya ’dan
Kudüs’e kadar birçok şehri ele geçirip ilerleyerek 15 Tem­
muz 1099'da Kudüs'e vâsıl oldular. Bu şehirlerin çoğu gibi
Kudüs 'de o târihte Fâtımî Devleti 9nin hâkimiyeti altında
idi. Lâkin o gün İslâm Âlemi'nin en güçlü devleti olan
SclçukJular’ın mâruz kaldıkları bu mağlûbiyet ile Antakya
ile Kudüs arasında meskûn Müslümanların hunharca katle­
dilmiş olmaları İslam Âlemi *nde büyük bir üzüntü yarattı.
Üstelik Sultan Berkyaruk, Haçlılar *dan yaptıkları mezâ­
limin intikamını almaya hazırlanırken kendisinin baba bir
anne ayrı kardeşi Tapar’m isyâruyla karşılaştı. Tapar, Sul­
tan Rerkyaruk’un atabeg tâyin ettiği Kutluk Tekin'i öl­
dürdükten sonra Gence ve Arran eyâletleriyle mülhâkâtmı
ele geçirdi. Tapar, bu isydnı başlatmazdan etrafına topladığı
insanlarla yirmi bin kişilik bir ordu teşkil etmişti. Haçlılar ’a
nisbetle bu isyâna öncülük veren Sultan Berkyaruk, bu âsi
kardeşinin üzerine gittiyse de mağlub olup çekilmek mec­
buriyetinde kaldı. Berkyaruk’un veziri Ebu’l Mebâsin,
Tapar a esir düştü. Tapar, O’na gâyet iyi muâmele edip
kendisini Bağdad9a vali tâyin etti. Ayrıca O’nun vâsıtasıyla
halifeye adının hutbede okunması talebini ulaştırdı. Halife
bunu kabul ederek 25Mayıs 11OO târihinde hutbede halîfe­
nin adından sonra Tapar’m adı okunmaya başlandı."
Ancak kardeşi Tapar9a mağlub olup Rey’e çekilen
Sultan Berkyaruk, civar beylere haber salarak asker topla­
yıp kısa zamanda elli bin civarında bir ordu teşkil ederek tek­
rar Tapar üzerine yürüdü ve Hemedan civarında O'nu cid­
di bir sûre tte mağlub etti. Tapar, kardeşi Sencer’in yanma
kaçtı. Bu zafer üzerine ordusu kalabalıklaşan Berkyaruk,
Bağdad’a giderek sultanlığını orada devam ettirmek istedi.
Tapar, kardeşi Sencer’i de davet ederek Bağdad9 a ulaşma-

63 tbn'OI Esir a.g.e. C.X, sh.244


ıw MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -IH-

dan Sultan Berkyaruk'un önünü kesip O’nunla tekrar sa-


5 vaşmak üzere harekete geçtiler. Bagdad’a vardıklarında ise
Berkyaruk'un yolda sıhhati bozulduğundan Bağdad'dan
ayrılmış olduğunu öğrendiler. Giriştikleri teşebbüsten vaz-
■ geçmeyen Tapar ile Sencer 20 Kasım 1101 'de Nihavend
yakınlarında ordu kurup kardeşleri Berkyaruk'a meydan
okudular. Kardeşler arasındaki bu kavganın iki taraf aske­
rinin çok olması sebebiyle pek çok cana mâl olacağını he-
sab etmek güç değildi. Bu sebeple halîfenin öncülüğünde
! bir kısım din âlimleri iki tarafı anlaştırmak üzere harekete
geçtiler. Onların tavassutuyla kanlı bir muhârebe önlene­
rek anlaşma sağlandı. Yapılan anlaşmaya göre saltanatın
Berkyanık’da kalmasına mukâbil, Tapar Gence meliki
sıfatıyla Azerbaycan. Diyarbekir, El-Cezire eyâletlerinin
hakimi olması kabul edildi. Sultan ‘in kapısında günde beş
vakit nevbet çalındığı hâlde Tapar’m üç vakit nevbetle ik­
tifa etmesi de anlaşma maddelerinden biriydi. Fakat Tapar,
bu şarta riâyet etmeyerek kapısında beş vakit nevbet çaldı-
1 nnca bunu sultanlık iddia ettiği şeklinde anlayan Berkya-
rok. O nunla Reycivânnda bir daha karşı karşıya geldi ve
Onu hezimete uğrattı. Tapar, Azerbaycan’a kaçtı. Burada
tapaladığı bir faşım askerle tekrar kardeşiyle harb ettiyse de
yine mağluboldu ve bu defa Ahlat’a sığındı. Lâkin burada
da rahat durmayarak civardaki beyleri kendi safına çekerek
yeniden kardeşi) le harb etmek üzere hazırlıklar yapmak­
ta olduğu duyulduğunda Sultan Berkyaruk, din âlimleri-
|mn tavassutuyla O’nu tekrar iknâ ile yeni bir teşebbüsten
Tizceçirebildi. Sağlanan anlaşma gereğince Azerbaycan
|w Kafkasya'dan Suriye’ye kadar bütün vilâyerler Mu-

IİHMed Tapır'a bırakıldı, sâdece bu mıntıkada hutbenin


■ adına okutulması kabul edildi.M Bu durum şüphe-

ıg.c C.X. sh.JOO


KADİR MJSIROÖLU 107

siz Selçuklu Dcvleri’nin ikiye bölünmesi demekti. Ancak


uzun sürmedi. Zira birçok hastalık geçirmiş olan Sultan
Berkyaruk, 23 Aralık 1104’de, 26 yaşında iken normal
eceliyle vefat edince Muhammed Tapar rakipsiz bir suret­
te Selçuklu tahtına oturdu.

5-Sultan Muhammed Tapar (1104-1118) Devri


a-Şahsiyyeti
1082 Yılı ’ndadoğan Muhammed Tapar, Melikşab ’ın
câriye lerınden birinin oğlu olarak Diinya’ya gelmişti. Baba­
sının vefStından sonra önce üvey annesi Terken Hâtun’un
cephe aldığı Berkyaruk’u desteklemişti. Terken Hatun o
sırada beş yaşındaki kendi oğlu Mahmud'u sultan yapmak
istemiş ve evvelce izah edilmiş olduğu Üzere bu emeline
muvaffak olmayınca Bcrkyaruk, Selçuklu tahtına geçmiş­
ti. Berkyaruk, üvey kardeşiyle giriştiği saltanat mücâde­
lesinde yardımını gördüğü Tapar’ı Gence mıntıkasına tâ­
yin etmişti. Federatif bir bünyeye sâhip bulunan Selçuklu
Devleti’nde Tapar, müstakil bir melik durumundaydı. Ter­
ken Hatun’u destekleyen kumandanlar Berkyaruk’un ga­
lebe sağlaması üzerine Tapar’ın etrafında toplanarak O’nu
da artık sultan olan Berkyaruk’a karşı isyan ettirmeye mu­
vaffak oldular. Tapar, ilki 1099 Yıh’nda olmak üzere üvey
kardeşi Berkyaruk’a karşı tam beş defa isyan etmiş ve kâh
gâlib gelmiş, kâh mağlub olmuştu. Nihayet son isyanında
ulemânın hakemliği neticesi anlaşma sağlanmış fakat bu
anlaşma ile Selçuklu Devleti fiilen ikiye bölünmüştü. Hattâ
üçe bölünmüş olduğunu söylemek dahi mümkündür. Zirâ bu
devletin Anadolu topraklarındaki hâkimiyet sahası da “me­
lik" sıfatıyla anılan Selçuklu hânedânı mesupları hâkimiyeti
altında bulunmaktaydı. Fakat yine de evvelce anlatılmış ol­
duğu üzere bu durum çok sürmemiş, Sultan Berkyaruk’un
« MUHTASAR İSLİM TÂRİHİ -III-

U Arılık 1104 târihinde 26 yaşındayken âni vefatı (u


Tapara uht yolu açılmıştır. Zira ölümünde az evvç|\
tib etiği bir törenle oğlu Melikşah’ı kendisine veliaht X

edip hutbelerde adını okutturmuş olmasına rağmen


kabul etmeyen Tapir, kısa bir mücâdeleden sonra X

çuklu tahtını ele geçirip sultan oldu. Târihte Ebu’l

(cesurların babası) ve "emir’ül mü’minîn” sıfatlarıyla

lan Tıpır, 1100 târihinde Bcrkyaruk’un oğlu

bertaraf ederek Selçuklu tahtına oturduğunda Birinci


Seferi olarak bilinen sefer sonunda şiî Fatımî Devleti^ 1
ihfoctleri sebebiyle batılı hristiyanlar Suriye ve Filistin’^

yerleşmeye, krallık ve kontluklar kurmaya muvaffak oln^


bulunuyorlardı.«Bu bakımdan gerek Haçlılar ’a ve gerel^

1 dikili isyanlara karşı O’nu zor günler beklemekteydi. q


' takşi Berkyıruk ile giriştiği mücâdeleler sonunda ot^.

: riıe boşluğu hâsıl olan Selçuklu Devleti'ni yeniden dirilt,

neye. Haçlılar. Bâtınîler ve Gürcülerdin çıkardığı gâiJeleri


ıbcrtıraf ederek ülkede birlik ve huzuru sağlamaya muvaf.
İt olmuş cesur ve güzel ahlâklı birisiydi.

b-DevriniııVık’ılın
la-MeoguPara’m İsyanı

' Mengü Pars, Sultan Muhammed Tapar’m am-


Üd idi. Isfehan'da vali olan Mengü Pars yeni sulta*
muhalif olan bir iasım askerlerin tahrikiyle isyan edip

Mfi ele geçirdi. Tapar ın hapsetmiş olduğu Zeogi


kukun adamlarına kendisine iltihâk etmelerini tek-

fc Reisi™ hapsedilmiş olmasından münfail olarak

flı brihe hareket edebileceğini düşünmekteydi. On-


h hileye kavurarak bu teklifi kabul etmiş göründü-

IglPifi arüadenni sundular. Fakat Mengü Pars ’a


KADİR MISIROOLU 109

. jijgk eden Porsukoğullan, O’nun kendilerine güveninden


filîde ederek MengÜ Pars’ı yakalayıp Tapar’a teslim et-
(Ekim 1105).“ Sultan Tapar, Porsukoğullan’nın bu
^etleri sebebiyle Zcngi bin Porsuk’u hapisten çıkarttı-
pgibi eski mevkiine iâde etti.

bb-Mıısul Bölgesi1 nin Anadolu Selçuklu Devleti'ne


Bağlanması
Sultan Tapar1 m saltanatının ilk günlerinde artık
müstakil hareket etmeye başlayan Türkiye Selçuklularının
çitanı 1. Kılıç Arslan Doğu Anadolu seferine çıkmış ve
İtilafın elindeki Urfa’yı kuşatmıştı. Bu sırada Mu-
$u| emin Çökdürmüş kendisine ıkta olarak verilmiş olan
yerlerin vergisini göndermeyince O’ndan şüphe eden Stil­
in Muhammed Tapar kendisini azledip yerine Çavlı
jgkavî’yi tâyin etti. Çavlı, yolu üzerindeki Bevâzic’i ele
geçirip Erbil’e vardığında Çökdürmüş, makamını bırak-
istemediğinden civardaki emirlerden yardım istedi.
Temin ettiği kuvvetlerle Çavlı’ya karşı çıkıp harb ettiyse
de mağlub olup esir düştü. Bunun üzerine adamları O’nun
yerine oğlu Zengi’yi oturttular. Çavlı’nın karşısında tutu-
namayacağını anlayan Musul kale kumandanı o sırada Urfa
kuşatmasıyla meşgul bulunan I. Kılıç Arslan’a müracaat
ederek Musul’u kendilerine teslim etme teklifinde bulun­
dular. Harekete geçen I. Kılıç Arslan, güzergâhta karşı
karşıya geldiği Çavlı’yı mağlub ederek 27 Mart 1127 de
Musul’a girdi ve bu şehirde hutbeyi kendi adına okuttu.
Çavlı ise L Kılıç Arslan’m elinden kurtularak
Haleb'e gitti. Haleb’de Tutuş’un oğlu Rıdvan melik sıfa-
tıyla hükümrândı. Rıdvan ile Kılıç Arslan’m arası açıktı.
Bu sebeple Çavh’nın teşvikiyle O’na karşı harekete geçti.

W İbn’al Esir, a.g.e. C.X,sb.32i


ıtuHl-M!•

ycrek ıvnlmca Kıbç Arslan. 13 Temmuz 1107 târihi^

SelçukJu Sultanı Tapar adına okuttuğu gibi burada ele ge%


çidjğıKılıçAnlanınoğlu Melikşab'ı da O’na gönderdi

co-Snltıo Tîpar’m Bâtloiler ile Mücâdelesi


Bâtmîler bu
Şia’nın en sapık kollarından biri olan
tada her tarafa dal budak salmış bulunuyorlardı. Şiî imam,

tamun alımcı imamı olan Câfer-i Sadık hazretlerinin 765


Yılında vefatı üzerine O’nun yerine büyük oğlu İsmail
Men. küçük oğlu Musa’nın geçirilmesi Şiîler arasında
İM bir ihtilâfa sebep olmuştu. İsmail taraftarlarından
İBo'lHatlib (v.775) sonradan ismâilıyye” diye adlandı.
Lnlacak olan yeni bir şişkolu ihdas ederek buna ihtilâlci bir

İmâhıyet vermişti. Kur'an-! Kerim’in batmi tevil ve tefsiri


ile Nn-EUitanijye yâni Yeni Eflâtunculuk6' anlayışının
buçuk asır müddetle
itanyk ortaya çıkan bu cereyan iki

lİstaDte'nı büyük bir anarşiye sürüklemiş ve pek çok


devto adamının fedâilerce öldürülmesine sebep ol-

tarafa gönderilen sâdık dâiler (propagandacılar)


İmasıyla kendi görüşlerinin hâkimiyeti sayesinde yeryü-

jkUami) iddia ederek halk içinde ne kadar işsiz güçsüz

f tto‘llür.B|.t.CXsb345
' 8 VaHtaculuk ttfctnnunfikirleriyle bâzı tasavvuf) düşün-
* k eta feteefl b? coryânm adıdır.
KADİR MÎSİROĞLU İH

vcgoyr-i memnun varsa bunları meşru düzen ve hattâ dine


karşı ayaklandırıp isyanlar çıkarıyorlardı. Fedâ i terini gözü
kanı anarşik hareketlere sevk için onlara haşhaş kullan­
dıklarından kendilerine “Haşhaşîler” de denilmiştir. 1090
Vıh’nda Ilaşhaşîler’in lideri Haşan Sabbah’ın Alamut ka­
lesine yerleşmesinden sonra sistemli bir tedhiş (terör) hare­
keti hâline gelen bu fırkanın faaliyetleri Selçuklu ülkesinde
Sultan Mclikşahın son zamanlarında O’nun değerli veziri
Nizâm’ül-Mülk*ü öldürmeleriyle su yüzüne çıkmıştır.
Bu fırka hakkında İbn’ül Esir şu bilgiyi vermekte­
dir:
“Bâtınîler «İsmâilîler» denilen tâife olup eskiden
eKarâmita» (Karmatîler) adıyla anılırdı. Biz şimdi onların
ilk zamanlarını anlatacak, sonra da öldürülmelerinin sebe­
bini zikredeceğiz.
Onlar yâni Batimler ve «İsmâiliyye» diye meşhur
olan bu son dâvetin sahipleri hakkında Sultan Melikşah
devrinde bilgi edinilmiştir. O günlerde on sekiz Bâtınî top­
lanıp Sâve de bayram namazını kılmışlar, şahne69 de onları
dikkatle izledikten sonra yakalayıp hapsetmiş, haklarında
soruşturma yaptıktan sonra da salıvermişti. Bu Bâtınîler ’in
yaptıkları ilk toplantıydı.
Bâtınîler daha sonra İsfahan ’da ikamet eden Sâveli
bir müezzini Bâtmîliğe dâvet ettiler; fakat müezzin kabul
etmedi, Bâtınîler de kendilerini jurnal etmesinden korkarak
O'nuöldürdüler Bâtınîler tarafından öldürülen ilk şahıs bu
müezzindir, döktükleri ilk kan da budur. Nizâm’ül-Mülk bu­
nu haber alınca müezzini öldürmekle itham edilenlerin der­
hal yakalanmalarını emretti. Sonunda bu cinâyetten Tâlıir
adlı bir marangoz sorumlu tutularak öldürüldü. Âleme ib-

69 Şahne, şehrin inzibâtıvla vazifeli memurlardan birine verilen ad­


dı:. - - -
112

nt olsun diye cezalandırıldı ve ayağından tutulup sokakla^


da dolaştırıldı. Onlardan öldürülen ilk şahıs da bu maran-
go:dur. Marangozun babası vaizdi. 486 (1093) Yılı 'ndu
Sultan Berkyaruk ile birlikte Bağdâd'a geldi. Sultan 'dan
eui ve itibar gördü, sonra da Basra 'ya giderek oranın ka­
dılığım deruhte etti. Daha sonra elçi olarak Kirman ‘a gitti
ve çıtan bîr karışıklıkta halk tarafından öldürüldü. Onun
bir bitini olduğu söylendi.
Doha sonra Bânnt/er, Nizâm9ül-Mülk’ü öldürdüler.
Bu da onların ilk meşhur cinayetidir. Batimler:
«• O, marangozu öldürdü, biz de onu öldürdük.» de-
diler.
Bâımilerin işgal edip kapandıktan ilk yer Kayin yakı-
nındati bir şehirdir. Şehrin reisi (âmiri) onların mezhebine
1 mensuptu. onun yanında toplanıp güçlendiler. Kirman "dan
■ Kayın ’e fiden bir kafile oradan geçerken şehrin reisi adam-
' lan ve Bâtınîler 7e birlikte onların üzerine saldırıp hepsini
^öldürdüler. Bir Türkmen hâriç kafileden kurtulan olmadı.
ıBtı Türkmen foyin ’e gidip hâdiseyi anlattı, bunun üzeri-
İne hali Kadı el-Kirmâni ile birlikte Bâtınîlere karşı cihâda
koşuştular, fakat onların hakkından gelemediler.
j Daha sonra Nizâm’ül-Müik öldürüldü, Sultan Me-
likşah davefâteni. böylece Bâtmilerin durumları güçlendi,
Wef ve azam ederi arttı, ihtiras ve iştahlan kabardı.”™
f Sultan Berkyaruk karşı karşıya olduğu saltanat mü-

dâelcsi dolayısıyla Bâtınîler’ le ciddî bir sûrette meşgul


dÜmımıştı. Bununla beraber onların ellerine geçirdikleri
şehri 1069 Ydfnda zaptolunarak burada barınan
Sbnüu’ın tamamı öldürüldü. Lâkin böyle mevzii tenkil
Shkfden Bâtınîler'in gittikçe yayılmalarını önleyeme-

Sikıı Mıhımmed Tapar ise, bu durumun biraz da

fertfür m e CX SİÜ57 vd
KADİR MISHIOÖI U 113

kendi isyanı sebebiyle olduğunu düşünerek Sultan olur ol­


maz meselenin üzerine ciddî bir s üre ite gitmek ihtiyâcını
duydu. Bu sebeple Bâtınîler’in en ziyâde temerküz etlikle­
ri ve linkim oldukları Şahdiz Kalesi’ne bir ordu sevkedip
hepsini kılıçtan geçirdi (25 Haziran 1107).” Bundan sonra
ülkenin her tarafında bir Bâtınî avı başlattı. Saraya kadar
sızmış olan ve kendini gizleyen Bâtınîleri bile öldümekten
çekinmedi. Kendi veziri Ebu’l Mcbâsin de gizli bir Bâtınî
olduğundan O’nu ve saraya soktuğu dört adamını herkese
ibret olmak üzere İsfehan kapısında asıp cesedlerini teşhir
ettirdi.
Bütün saltanatı boyunca Bâtınîler’le mücâdele eden
Sultan Tapar, en son olarak Alamut Kalesi üzerine ciddî
bir kuvvet sevkederek Haşan Sabbah’ın yuvalandığı bu fe­
sat yuvasını ortadan kaldırmak istedi ise de O’nun 111 8*de
fini bir surette vefâtı üzerine netice alınamadı.71
72

çç-Haçlılar ile Mücâdeleler

Bâtınîler’i bir hayli tenkil ettikten sonra Bağdad’a


gelen Sultan Tapar, burada imar işleri ile meşgul bulun­
maktayken buraya genişlemekte olan Haçlı yayılmasına
karşı yardım talebi ile gelenler de çoğalmaya başlamış­
tı. Bunlardan biri de Trab 1 us-Şam’ın şiî emiri Kadı İbn-i
Ammar'dı.
"Haçlı tehlikesine rağmen O'nun bu teşebbüsü şiî
lebasını kızdırmış ve onlar da Mısır Fâtımîleri'ne başvu­
rarak kendilerine vali istemelerine sebep olmuştur. Dikkate
şayandır ki, daha ilk seferi müteâkib Haçlılar *a karşı Tür­
kiye Selçukluları ile anlaşan Bizans İmparatoru I. Alexis
de 1110'da elçi ve hediyeler göndererek Sultan'ı onlar ile

71 İbn'ül Esir, a.g.e. C.X, sh.257 vd.


72 Prof Dr. Osman Turan, a.g.e. sh.233
I
114 /sLÂAt târihi -m

savaşa reşvfâ eâi)vr. yardrm edeceğini ve Haçtılar k


| vermediğini bildiriytirdu. **”
ı Bu sırada Muşu/ hâkimi olan Çavlı, vergisini öde.
' de ihmalkârlık gösterdiğinden Sultan Tapar O'nun yer
Mevdud'u tâyin etmiş ve O'nu Haçlılar'a karşı cihâda n
r mur etmişti. Civardaki bey ve kumandanların da O’nun eı
|l rinde hareket etmeleri tâlimâtmı vermişti. Emir M evdin
f Haçlılar'm elindeki Urfa'yı kuşattı ise de başarılı olamad
il Bir yıl sonra 1113’de Kudüs Kralı Baudouin, Suriye'dek
| ticâret yollarını teİldid etmeye başlayınca Şam Atabeği7**
| Tuğtckin. Emir Mevdud'dan yardım talep etti. Zâten
I Musul'da bulunmaktan maksadı Haçlılar’la savaşma olan
i Mevdud. Mayıs 1113’de Fırat Nehri'ni geçerek Suriye'ye
( girdi. Sincar Em iri Arslantaş ile Artukoğulları Em iri İlga­
rı. Sultan Tapar'm talimatı gereği bir kısım kuvvetle O’na
katıldılar. Atabeg Tuğtekin onları Selemiyye’de karşıladı.
Hep birlikte Kudüs üzerine hareket etmeye karar verdiler.
Bu durumu haber alan Kudüs Kralı Antakya ve
Trablus *a yerleşmiş olan Hristiyanlar'dan yardım talep etti.
Buralardan gelen yardımla takviye olunduğu hâlde Haçlı
ordusunu güzergâhta karşılayan Selçuklular, onları üst üste
' taarruzlarla mağlub ve perişan etti. Birçok Haçlı asker ve
t kumandanı esir oldu ki, Kudüs kralı Baudovin de bunlar
arasındaydı. Fakat teşhis edilememiş olmasından istifâde
ederek kaçmayı başardı.
Büyilk zayiat veren Haçlı ordusu bütün savaş ağırlık­
larını geride bırakarak Taberiyeye doğru kaçtı. 28 Haziran
1112 günü kazanılan bu zaferlerle elde edilen bu ganimetin

75 Prof. Dr. Osman Tl/ran. a.g.e. sh.231


Atabeg. OsmanlIlar da şehzadelerin eğitimine memur olan
xL«totar’a benzer bir vazifeye memur olanlara verilmiş bir Unvandı.
*czr rütbesini hâizdiler. Sonra da vali tâyin edilirler ve yine de
ile anılırlardı
KADİR MISJROÛLU 115

pek çoğu Emir Mcvdud tarafından Sultan Tapar’a gön­


derildi. Müleâkıben Urfa’yı kuşatan Emir Mcvdud, başa­
rılı olamadı. Şam'a çekilerek kışı geçirmek, yeniden kuv­
vet toplayarak baharda Kudüs’ün ele geçirilmesi için bir
müddet beklemek düşüncesiyle Atabeg, Tuğtckin’e misâfir
oldu.
Tuğ t ekin. Şam’da O’nun emrine bîr konak tahsis etti­
ği gibi askerlerini de demir kapı önündeki ovada yerleştirdi.
Emir Mcvdud, her Cuma büyük bir merâsimle Tuğ t ekin
de yanında olduğu hâlde Cuma namazı için şehrin büyük
câmiine gidip geliyordu. Gâyet iyi korunmasına rağmen
kalabalık içine saklanmış olan bir fedâi tarafından Eylül
1113’decâmi avlusunda kendisini iki yerinden hançerleme­
si ile vefat etti. Kaynaklardan bazısı O’nun bir batini tara­
fından hançeri endi ğini, diğer bazısı ise bu işin kendisinden
çekinen Tuğtekin’in bir tertibi olduğunu söylemektedir.
Emir Mevdud’un cesedi bir müddet Şam’da kaldıysa
da sonradan oğlu ve karısı tarafından Bağdad’a naklonula-
rak orada Ebû Hanîfe hazretlerinin türbesi yanına defnedil­
miş. hattâ daha sonra bir kere daha naklonularak tsfehan’a
götürülüp defnedilmiştir.
Değerli bir kumandanının Şam’da bu sûretle öldürül­
mesi Sultan Tapar’la Şam Atabegliği’nin arasının açılma­
sına sebep oldu. Çünkü yukarıda ifâde edildiği gibi bu cinâ-
yeıin Atabeg Tuğtekin tarafından tertib edilmiş olduğuna
dâir çıkan şâyia her tarafa yayılmıştı.
Sultan Mubammed Tapar, Emir Mevdud’un ölü­
mü üzerine Musul’a Aksungur Porsûkî’yi tâyin etti ve
Haçlılarda mücâdele etmek işini O’na tevdi etti. Civardaki
bütün vali ve kumandanlara da yine Aksungur Porsûkî’ye
itaat edip girişeceği mücâdelede O’nun kumandası altında­
ki orduya katılmalarını emretti. Bu emre itaat edenlerden
| 116

l imâmeddin Zengi xre Mardin hâkimi İlgâzi O'n^ ,


J lar. Musul'un yeni hâkimi kısa bir hazırlıktan sonra
j kuşattı ise de netice alamayarak Musul'a döndü.
i bebi Şam Atabeği Thğtckin ve Artukoğulları e m iri A
! ile iyi bir münâsebet tesis edememesiydi. Bu duru^
L bf olan Sultan Tapar, oğlu Mesud'un kumandası^
v Selçuklu ordusunu Musul'a gönderdi. Bu defa Haçh£ kS
11 mücâdele edecek ordunun kumandanlığına O'nu tâyj^

ff Mes'ud, Aksungurda beraberinde olduğu hâlde on be$


I kişilik bir orduyla Mardin'e geldi. ilgâzi kendilerine S
■ mak hususundaki teklifi üç yüz atlı vermek süreriyle y^
r buçuk destekleme yoluna gidince bu harekete kızan 4/’
* sungur, O’nun oğlu Ayazı hapsettiği gibi İlgâzi'nin h^.
I miyeri aJtuıdafcj Mardin’» de yağmalattı. Hem bu hareket,^

' öcünü almak ve hem de oğlunu hapisten kurtarmak isteyÇf)


I İlgâzi, Aksungur ve Mesud'un üzerine yürüyerek onla^

■ ağır bir mağlûbiyete uğrattı. Oğlunu hapisten kurtardı.

1 İlgâzi’nin bu cür’etkâr hareketi üzerine Sultan Ta.


par, O’na tehdıdkör bir mektup gönderdi. Cezalandırılmak*
tan korkan İlgâzi. Tuğtekine yanaştı. Çünkü O da Emir
Mevdud’un kendi nezdinde mâruz kaldığı suikast sonucu (

ölümünden mesul [utularak sultan tarafından cezalandırıl.


maktan korkuyordu. Bu sebeple bunların her ikisi birbirle­
ri k anlaşmakta kalmayıp Selçuklu küvetlerine karşı koya-

mayâcaklârım düşüncesiyle Haçlı lar’la ittifak yapmak gibi


feci bir adım attılar.
İlgâzi. yeni birkun-et toplamak maksadıyla Mardin ’e

gnroek üzere harekele geçtiğinde Hıms hâkimi Karaca ta­


rafından yakalanarak hapsedildi. Karaca. Sultan Tapar’a
durumu bildirerek İlgâzi *vi teslim almak üzere adamlar
^fdenbnt^mı istedi. Sulian’ın adamları gelmeden Tuğ-
Uta kader birliği eniği İlgâzi'yi kurtarmak üzere Hıms
KADİR. misiroölu

önüne geldi ve Karaca Tdan İlgâzi 9nin serbest bırakılması­


nı talep etti. Karaca bu teklifi reddettiği gibi Tuğtekin9 in
1 askerleriyle oradan uzaklaşmaması hâlinde elindeki esiri
öldüreceğini bildirdi. Bunun üzerine Tuğtekin Şam’a çe­
kildi. Karaca’nın sultan tarafından İlgâzi9yi almak üzere
gönderilecek adamların gecikmesi üzerine emrindeki bey­
lerin O'nun başlarına belâ olacağını düşünmeleri sebebiy­
le llgâzi’nin oğlu Ayaz’ı elinde rehin tutmak üzere O’nu
serbest bıraktı. İlgâzi serbest kalır kalmaz Türkmenler'den
topladığı bir kısım askerlerle oğlnu kurtarmak üzere Hıms’ı
kuşattı ise de Sultan’ın emir Porsuk kumandasında gön­
derdiği ordunun yaklaşmakta olduğunu öğrenilince İlgâzi
kuşatmayı kaldırarak oradan uzaklaştı.
Selçuklu ordusu 1115 Yılı, Mayıs ayı sonlarında önce
Haleb’e geldi. Zirâ bu şehirde emir Rıdvan’ın vefStından
sonra karışıklıklar çıkmış ve bu sebeple şehrin ileri gelen­
leri Sultan’a mektup yazarak burasının kendisine teslim
edileceğini bildirmişlerdi. Hâl böyle olduğu hâlde Selçuk­
lu ordusu Haleb’e vâsıl olduğunda bunlar fikir değiştirerek
Atabeg Tuğtekin ve emir İlgâzi9den yardım istediler. Bun­
lar bu durumu fırsat bilerek şehrin Selçuklu ordusuna karşı
müdafaasını üzerlerine aldılar. Emir Porsuk bu duruma kı­
zarak Şam atabegliğine tâbi olan Hama üzerine yürüyerek
burasım ele geçirdi ve şehir üç gün üç gece yağmalandı.
Şehrin idaresi emir Karaca’ya verildi. O da elinde rehin
bulunan îlgâzi’nin oğlu Ayaz’ı Selçuklu kumandanına
teslim etti. Emir Porsuk’un, Şam atabegliğine âid başka
yerleri de eline geçirerek bunları Kırban’a vermesinden
endişe eden atabeg Tüğtekin, yanına emir İlgâzi ile Haleb
kumandanı Şems’ül Havas’ı da alarak Antakya’ya gidip
şuradaki Haçlı kumandanından Selçuklu ordusuna karşı
korunmalarını talep ettiler. Antakya’daki Haçlı kumanda-
İt S MUm... ...-tlf-

I m bu yardım teklifini büyük bir fırsat bilerek kabul r


f gibi Tufitekia ve arkadaşlarıyla yaptığı anlaşmayı de*
'■ lemesi için Kudüs kralına da müracaat etti. O da bir k.
[ kuvvetlerle Antakya 'ya geldi. Antakya 'da sağlanan ittiı
la büyük bir ordu teşkil edildiği hâlde atabeg Tuğ tekin
emir İlgâzi, Selçuklular'la savaşmak hususunda isteks
diler Zirâ başarısızlık hâlinde başlarına gelecek olandı
i korkmaktaydılar. Bu belâyı en hafif şekilde nasıl atlatab
leceklenni düşünmekteydiler. Buna rağmen emrindeki as
, kerterle kendisini destekleyen Haçlı ordusu Efâmiye Kales.
önüne gelip karargâh kurdu. Selçuklu ordusuyla burada iki
ay müddetle karşı karşıya kalındığı hâlde her iki taraf da
taanıza geçmedi. Buna cesaret edemediler. Bunun üzerine
emir Porsuk kuzeye çekildi. Haçlılar bu hareket sebebiyle
emir Porsuk'un Suriye'den çekilmekte olduğunu sandılar.
Bundan dolayı aralarındaki ittifak bozularak birbirlerin­
den ayrıldılar Emir tlgâzi. Mardin’e, atabeg Tu ğtekin ise
Şam 'a döndü.
Selçuklu ordusu taktik icâbı olarak kuzeye hareket
etmişti. Rakip ordunun dağılmasından istifâde ile bir ilk
iş olarak Haçlılar elindeki Kefertab’ı kuşattı ve kısa bir
müddet sonunda ele geçirildi. Buraya yerleşmiş olan Haç­
lılar kimilen kılıçtan geçirildi. Daha sonra Efamiye Kalesi
Önüne gelindi. Burası oldukça tahkim edildiğinden ele ge­
çirilemedi. Buradan Haleb istikâmetine hareket eden Sel­
çuklu ordusu hakkında gün be gün Haçlılarda haber salan
HaJeb emin E bu Lu’lÜ. onlardan yardım talep etti. Kudüs
Kmlüğf ndan da destek alan Antakya hâkimi Roger, Ce-
M-d Semak'da Selçuklu ordusunun öncü kuvvetleriyle
■v^d ve onlan yenerek bir kısmını öldürüp bir kısmım
ev em Selçuklu ordusunun asıl kısmım ise Roger tarafın­
dı ■ düşürüldü. Bir hayli zâyiât vermiş olan Selçuk-
KADİR MISIROÛLU 119

]u kuvvetleri. Ennakra’ya çekildi. Burada verdiği zayiatın


intikamını almak üzere elindeki Haçlı esirlerini kâm ilen
alıçtan geçirdi. Bunlar arasında İlgâzi’nin oğlu Ayaz da
vardı.
Sultan Tapar’ın ordusunun mâruz kaldığı yenilgi­
nin sebebi olarak atabeg Tûğtekin ve emir İlgâzî olduğu
düşüncesiyle onları cezalandırmak isteyeceği tabiî idi. Tiı-
£tekin, bütün bu olup bitenlere rağmen Sultan Tapar'ın
üzerine yeni bir ordu sevk etmesinden Önce O’nu ziyâret
ederek kendisini afvettire bileceği düşüncesine kapıldı. Ata­
beg Tuğtekin’e —herşey e rağmen- muhabbeti olan bâzı ku­
mandanlar O'na Sultan’ın hissiyâtına vâkıf oldukları için
böyle bir hareketin tehlikelerini anlattılarsa da O, bunları
dinlemeyerek Sultan’a sunulacak muazzam hediyelerle bir­
likte 9 Nisan 1116 târihinde bir muhafız birliği ile Şam’dan
aynldı. Tuğtekin Bağdad’da Sultan Tapar’a mülâki olarak
O’nun tarafından afvedilmeyi temin etti.
Atabeg Tuğtekin’in daha Önce Haçlılar’la yapmış
olduğu mücâdelenin hatırına O’nu afveden Sultan Tapar,
kendisini Suriye valisi olarak tanıdı ve Haçlılar’la mücâde­
leye devam etmek şartıyla O’na bâzı askerî ve mâlî haklar
tanıdı. Kendisine bu husûsda Kur’an âyetleriyle takviye
edilmiş nasihatları hâvi bir menşur (ferman) verildi. Bu
menşuru alan atabeg Tuğtekin, 29 Temmuz 1116 târihinde
Şam’a geldi. O, artık Selçuklu Devleti’nin meşrû bir Suriye
vâlisiydi. Böylece hem kendisinin ve hem de gelecekteki
neslinin Suriye’de hâkimiyetini meşrulaştırmış oldu.

dd-Gürcii Gâilesi
Sultan Tapar’m Haçlılar’la başının derde girdiği
hengâmda devletin mâruz kaldığı zaafı fırsat bilen küçü­
cük Gürcistan’ın kralı David (1039-1125), devletine komşu
120 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -Jll-

ol&n Kıpçaklar'la anlaşarak Selçuklu ülkesi saldırdı. Kıp-


çaklar o zamana kadar Şamanı idiler. Gürcistan kralı on­
larla akrabalık tesis ederek kendilerini Kafkaslarla komşu
topraklara yerleşmesini lemin ederek iyi münâsebetler kur­
muştu. Kıpçak ve Gürcüler'den müteşekkil kırk bin kişi­
lik bir ordu kuran David. Gence önlerine kadar pek çok
Selçuklu şehir ve kasabasını ele geçirerek buralarda oturan
Oğuz Türklerinin büyük kitleler hâlinde Anadolu’ya hic­
ret etmelerine sebep olmuştu. Bunu haber alan Tapar, on­
lar üzerine bir kuvvet göndererek Gürcü Kıpçak ordusunu
1110 Yılı’ndo mağlub ve perişan etti. Ele geçirdikleri şehir
ve kasabaları geriye aldıktan başka peşlerini bırakmayarak
bütün Gürcistan’ı fethedip ülkesine kattı.

c-Sultau Tapar’id Veffltı


Bir taraftan Haçlı taaruzian diğer taraftan ise
Bdrınîler'in çıkardıkları isyan ve ihtilâllerle uğraşan Sultan
Tapar, henüz otuz altı yaşında iken yorgun ve hasta düş­
tü. Halk arasında, öldüğüne dair şâyiâlar çıkması üzerine
4 Nisan 1118 târihinde bu şâyiâları bertaraf maksadıyla sa­
racında büyük bir şölen tertib etti. O gün Kurban Bayramı
idi. Halka görünüp sıhhatte olduğunu isbat ettikten sonra
hüzünlü bir törenle oğlunu veliahd tâyin etti. Bu sıhhatte ol­
duğunu göstermek maksadıyla tertiblediği şölenden sonra
çok yaşamayıp 18 Nisan târihinde vefât etti. Güzel huylu,
cesur ve dırâyeîii bir kimseydi.

6-Suftan Mahmud Devri (1118-1119) Devri


Sıkın Tıpır, vefat ettiğinde O’nun hayatta olan
Mıkaıd. Mes’ud, Toğrul, Sûleymanşah ve Selçukşab
adtamda beş evlâdı vardı. Bunlardan en büyüğü olan Mah-
Md. veliahd ilan edilmiş bulunduğundan ihtilâfsız bir sû-
KADİR MIS1ROÖLU 121

rttte Selçuklu tahtına oturdu. Lâkin O, terbiyesine verildiği


jcvlet adamları tarafından eğlencelerle meşgul edilip bü­
külmüştü. Ciddi bir sûrette hükümdarlık için gerekli olan
Sıfatları hâiz değildi. On dört yaşında tahta geçmiş olan
{Vfahnıud. Bağdad’daki halîfe tarafından kabul edilip 6
lîkim 1118’den itibaren hutbede adı okunmaya başlanmış­
la do kısa bir zaman sonra idare, büyük bir askerî nüfûza
sahip olon tamamen Ali Bar’ın eline geçti. Fakat O da bu
durumu uzun müddet muhafaza edemedi. Bir kere devlet ri­
cali arasında rekâbet baş gösterince her zaman olduğu gibi
4li Bur’ın yerine O'nun azliyle Mücâhideddin Bibruz
geçti. 0 dahi devlet dizginlerini elinde tutamayıp azledil­
di. Yerine Aksungur Porsu kî tâyin edildi. Kızışan rekâbet
sebebiyle bir müddet sonra O da makamından az 1 onul arak
yerini Mengü Pars aldı.
Bu durumun devlet bünyesinde bir takım karışıklık­
lara sebep olması kaçınılmazdı. Nitekim bu dirayetsiz yeni
sultana karşı Melik Mes’ud bir isyan ederek Irak üzerine
vüriidü. Tâyin edildiği Bağdad şahneliğinden kısa bir müd­
det zarfında bilâsebep azledilmniş olan Aksungur Porsuk!
de kırgınlığı sebebiyle O’na katıldı. Bunlar Irak’da bazı
şehir ve kasabaları ele geçirmişken üzerine gönderilen or­
duya yenildiler. Mes’ud, kardeşine bir elçi göndererek ik­
alarının arttırılmasını talep etti. Sultan Mahmud, isyana
teşebbüs etmiş olan kardeşini cezâlandırmak gerekirken
Azerbaycan’ı da O’na ıktâ olarak verdi.
Mes’ud’dan sonra diğer kardeşleri olan Tuğrul da
ağabeyine karşı isyan etti. Ağustos 1119’da Tûğrul kaçıp
Gence'ye gitti. O’nun gailesinin de atlatılmasıyla ortalık
durulmadı. Sultan Melikşah’m oğlu olup imparatorluğun
doğu kısmında hâkim olan Sencer, yeğeni Mahmud’un
devlet dizginlerini elinde tutamadığım görerek kendi sul-
122 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

lanllğını ilân etti. Fazladan olarak Bagdad’daki halîfeye by.


elçi göndererek kendi sultanlığının tasdikini taleb etti. halL
te O'na bir menşur ile hil’atler yollayarak kendi bölgesinde
O nu müstakil bir sultan olarak ilân etti. Bundan cesaret
alan Sencer. büyük bir orduyla Sultan Mahmud üzerine
yürüdü. Kendisine karşı gönderilen merkez kuvvetleriyle
1119 Yılı'nda Save bölgesinde karşı karşıya gelen bu iki
ordunun savaşması neticesinde Sultan Mahmud mağlub
olup lsfehan’a kaçtı.
Bu zafer üzerine kendini Selçuklu Sultanı ilân eden
Sencer. yeğeni Mahmud'u kendisine iyi davranacağı va-
ödleriyle nezdine çağırdı. Mahmud bu dâveti kabul etti.
Sultan Sencer O’na iyi davrandığı gibi kendisini kızların­
dan Mehmelek Hâtûn'la evlendirdi. Sencer9 in erkek ev­
lâdı yoktu. Mahmud’u veliahd ilân etti ve kendisine bağlı
kalmak şartıyla ‘ Sultân’ul Muazzam” Unvanıyla Irak böl­
gesine tâyin etti. Böylece 1131 Yılı’na kadar yaşayan Mah­
mud. amcasının hâkimiyetini kabullenmekle beraber ileri­
de anlatılacak olan Irak Selçukluları’nın kurucusu oldu.

7-Sultan Sencer (1119-1157) Devri


a-Şahsiyeti
Sultan Sencer, 5 Aralık 1086 târihinde babası
Melikşah’ın bir seferi esnâsında S ine ar’da doğmuştur.
Kendisine o günkü Türkçe’de saplamak mânâsına gelen
~Sancar*' adı verilmiş. Bu kelime daha sonra halkın ağ­
zında -Sencer’ şekline dönüşmüştür. Kendisinin halîfeye
gönderdiği mektupda:
"Babamız Sultan Melikşah. adımı Ahmed ve Sancar
diye yazmıştır. Selçuklu sultanları içinde en uzun
■Erinir sahanaı sürmüş o lamdır. Altmış sene süren bu sal-

Taraa. ag.e. sb.234


KADİR MIS1ROÛLU 123

tonutın yirmi bir senesi (1097-1118) Horasan meliklisini,


ıııülcbAki otuz dokuz senesini de Selçuklu sultanlığı olarak
idrâk etmiştir. Bu devletin son kudretli mümessilidir. Çok
küçük yaşlardan itibaren son derece iyi bir askerî eğitim
almış bulunan Sultan Sencer, ağabeyi Berkyaruk’un hü-
kilmdârlıgı zamanında Horasan’da istiklâlini ilân eden am­
cası Arslan Argun’a karşı vazifelendirilmiş, fakat O henüz
yolda iken Arslan Argun bir suikast neticesinde öldürül­
müş olduğundan geriye dönmüştür. Bu sadâkati dolayısıyla
Sultan. O’nu melik sıfatıyla 1097 târihinde Horasan’a tâyin
etmiştir. Sencer bu vazifede iken Sultan Berkyaruk’un
kardeşi Muhammed Tapar’ın zikri geçen isyanları sırasın­
da o Tapar ı destekleyerek O’nun zaman zaman elde ettiği
taşanlarda müessir olmuştu. Amcası Muhammed Tapar’ın
ölümü üzerine Selçuklu tahtına çıkan kardeşi Mahmud’u
Save'de mağlub ederek Selçuklu tahtını ele geçiren Sultan
Sencer, hayatının sonunda devlete başkaldıran Oğuzlar1 ca
esir edilmiş, demir bir kafese konulmuş ve 1156 Yılı’nda
esaretten kurtulmayı başarmışsa da 1157 Yılı’nda vefat et­
miştir. O’nun ölümü üzerine ilende görüleceği üzere “Bü­
yük Selçuklu Devleti” inkıraz etmiş ve bu muazzam ülke
dört ayrı ve tâli Selçuklular olarak bir müddet daha devam
edebilmiştir.

b-Devrin Vak’alan
Sultan Sencer henüz Selçuklu tahtına oturmazdan
evvel meliklik devrinde Selçuklu Devleti karşı karşıya kal­
dığı saltanat mücâdeleleri sebebiyle bir hayli zaafa uğramış
bulunuyordu. O, bu durumdan istifâde ile birçok Selçuklu
şehir ve kasabasını ele geçiren Karahanlı hükümdârı Kadir
Han’ı 1102 târihinde mağlub ederek Selçuklular’a tâbi bir
hâle getirmeye muvaffak olmuştur. O’nun bu ilk icraatın-
124 .. -Hl-

dan sonra Karahanlılar. Selçuklular’a tâbi olmaktan kurtul


mak için daha sonra birçok harekette bulunmuşlarsa da
seferinde Sultan Sencer tarafından mağlub edilip sindiril
inişlerdir.
Sultan Sencer müteakiben Gur bölgesini vq

Gazneliler’i de Selçuklularda tâbi bir hâle getirmiş oldu,


fundan daha Muhammed Tapar zamanında imparatorlu,
fun doğu hududlan O'nun sayesinde emniyet altına alın­

mıştı.
Sencer. Selçuklu tahtına oturur oturmaz devletin
merkezini Horasan’a nakletti. Tahttan indirdiği Mahmud’u
Irak’a melik sıfatıyla tâyin etmesine, O’nun kardeşi Mes’ud
itiriz ederek isyan etti. Sultan Sencer’in yeğeni Melik
Mahmud’a verdiği destekle 1120 târihinde Mes’ud’un
isyânı bastırılarak bu gaile bertaraf edildi. Fakat az son­
ra halife El-Müsterşid. kendi adına bir ordu kurmaya te­
şebbüs edince bundan kuşkulanan Sultan Sencer, yeğeni
Mahmud'a bu defa Bağdad üzerine yürüyerek halîfenin
emeline mâni olmasını emretti. Çünkü Bağdad’ın emniyeti
Selçuklulara âid olduğu cihetle halîfenin asker beslememe­
si yerleşik bir tcâmüldü. Mabmud 1126 Yılı’nda Bağdad’a
girdi ve halîfeye son derece hürmetkâr davranmakla bera­
ber O’nun ordu kurmasını engelledi.
Sultan Sencer yeğeni Mahmud’a Irak bölgesini ver­
diği gibi O'nun diğer kardeşlen Tuğrul ve Selçukşah’a
da aynı şekilde tevcihler yapmıştı. Irak: Irak-ı Acem ve
lrak-ı Arab olarak iki ayn bölgeydi. Sultan Sencer, Irak-ı
Acem in doğu yansı ile İran bölgesini TUgrul’a, îsfehan
ve Huzısıan’ın yansını da Selçukşah’a vermişti. Tuğrul,
lak m tamamında kendi hükümdarlığını tesis etmek is­
tediğinde Melik Mahmud'a cephe aldı. Sultan Sencer
nezdmde O nu halifeyle işbirliği yapmakla itham etti. Bu
KADİR M1SIROÖLU 125

jutumda Irak bölgesini yatıştırmak isteyen Sultan Sencer,


gey şehrine geldi ve Melik Mabmud’u nezdine dâvet etti,
efelik Mahmud, hiç tereddüd etmeden sultan nezdine ge­
lince O’nun hakkındaki şikâyetlerin asılsız olduğunu anla­
yan Sultan Sencer, O’nu kendi yanında tahta oturmak gibi
iltifatlardan sonra vazifesinin başına gönderdi.
Melik Mahmud Ölünceye kadar Sultan Sencer’in
emrinden çıkmayarak amcasına itaat Üzere kaldı. Lâkin
O’nun ölümünden sonra yerine geçen oğlu Davud’un me­
liklimi amcası Mes’ud’un itirazlarıyla karşılaştı. Mes’ud
sâdece itirazla yetinmeyip fiilen isyan edip Tebriz’i ele
geçirdi. Bunun üzerine harekete geçen Davud, Tebriz’i
muhâsara etti ise de 22 Aralık 1132 târihine kadar süren
muhâsaradan sonra Mes’ud ile anlaştı. Mes’ud Hemedan’a
çekildi. Buradan halîfeye haber göndererek Irak Selçuklu
sultanı olarak hutbelerde adının okunmasını istedi. Halîfe
ihtiyatlı davranarak bu iş için Sultan Sencer’in tâlimâtını
bekleyeceğini bildirdi. Sultan Sencer’e de haber gönderip
sâdece O’nun adının hutbede okunmasını doğru bulduğunu
bildirdi.
Bundan sonra halîfe bu meliklik kargaşasına bir
son vermek için etraftaki bey ve kumandanları müşâvere
için Bağdad’a dâvet etti. Bunlar arasında Musul atabeği
İmâdüddin Zengı de vardı. O da melikliğinin halîfe tarafın­
dan tasdik edilmesini arzu etmekteydi. Bunu arzu etmeyen
Karaca Bey bir baskınla İmâdüddin Zengi’nin Bağdad’a
gelmesini önledi. Ancak aynı iddiada olan Mes’ud, Bağ-
dad yakınma kadar gelmeye muvaffak olup karargâh kurdu.
Buradan Sultan Sencer’in harekete geçme ihtimâline karşı
halîfeye birlikte hareket etme teklifinde bulundu. Bu tekli­
fi uygun bulan halîfe O’nun Bağdad’a girmesine müsaade
etti ve kendisini sultan kardeşi Selçukşah’ı da veliahd ilân
126
lll-

etti. Bu hareketin tabiî bir neticesi olarak da Irak böl8c


nin bütün câmilerinde Sultan Sencer’in adının hutbeler^
okunmasını yasakladı.* c
Bu gelişmeler üzerine büyük bir orduyla harekete g^
çen Sultan Sencer, Mes’ud ile kardeşi SelçukşaiTın kuy
vetlerini mağlub eni. Mes’ud kaçmaya muvaffak olduys*
da Selçukşah'ın atabeği Karaca yakalandı. Sultan Sence*
bütün bu olup bitenlerden mes’ul tutarak O’nu idam ettirdi
Diğer yeğenlerini ise, afvettikten sonra Tuğrul9u Irak SuL
tanı ilân edip 1132 târihinde İsfehan’a döndü.
Sencer'in çekilmesinden sonra Davud ve Mes’ud,
Tuğrul’un sultanlığını kabul etmeyerek isyan ettiler,
Tuğrul’u yendikten sonra hareketine devam eden Mes’ud,
Hemedan. Rey ve Isfehan gibi önemli Selçuklu şehirlerini
ele geçirmeye muvaffak oldu. Bununla beraber yeniden
asker toplayan Tuğrul, Temmuz 1134’de Mes’ud ’u mağ­
lub ederek sultanlığını kurtardı ise de birkaç ay sonra öl­
mesiyle Sultan Sencer’in de muvâfakati istihsâl olunarak
Mes’ud, İrak Selçuklu Devleti’nin sultanı olmayı başar­
dı.
Bağdad'da sarsılan Selçuklu otoritesine karşı kendi
ordusunu kurmak isteyen halîfe ile Mes’ud’un arası açıl­
dı. Bunun neticesi olarak halîfeyle çarpışan Mes’ud, O’nu
mağlub ve esir etti. Bu sırada Sultan Sencer tarafından
Mes'ud'a gönderilen bir elçilik heyeti içine sızan bir bâtınî
fedâisi bjr fırsatını bulup halîfeyi öldürdü. O’nun yerine
seçilen Râşid*i Mes’ud kabul etmedi. Kendi tasvib ettiği
Abdullah ı El-Muktefi Unvanıyla Hilâfet Makamı’na ge­
çirdi. Bu suretle Abbasî halîfelerinin Selçuklu Devleti’ne
tâbi oluşu eski şekliyle yeniden tesis edilmiş oldu.77

16 lbn’MEsır.a.gx.C.X, sh.532
■n İba'fU Erir, a.g.e C.X1, sh.32 vd.
KADİR MLSIROÖLU 127

aa-Sultan Senccr’in Gazncliler’lc Münâsebeti


Sultan Sencer, Gazneliler Devleti’ni Horasan'daki
melikliği sırasında Selçuklar’a bağlı bir hâle getirmişti. Fa-
küt O'nıın ülkesinin batı hududlarındaki meşguliyetinden
istifâde eden Gazneli hükümdarı Behramşah, bu bağlılığı
tanımamaya kalkışınca Sultan Sencer, Gazne üzerine bir
sefer tertib etti. Şehir dışında karargâhını kurduktan sonra
Ikhramşah'a elçi gönderip huzûruna gelmesini ve itaati­
ni arz etmesini bildirdi ise de O öldürülmekten korktuğu
için şehirden kaçtı. Bunun Üzerine Sultan Sencer, kolay­
lıkla Gazne’ye gelip buradaki hâkimiyetini tekrar tesis etti.
Behramşah, haber göndererek Selçuklular'a itaate devam
edeceğini ve yeniden eski taahhüdleri Üzere vergisini mun­
tazam Ödeyeceğini bildirmesi üzerine Sultan Sencer, O'nu
ııfvettiği gibi Gazne hükümdarlığını da tasdik ederek 1135
Yılı'nda buradan ayrıldı.

bb-Sultan Sencer’in Birinci Harezm Seferi


Harezm Bölgesi Selçuklular'a bağlı yarı müstakil bir
yerdi. Burada Selçuklu valisi sıfatıyla bulunuyorlardıysa
da Kutbeddin Mubammed (1097-1127) zamanında târih-
de Harezm şah lar Sülâlesi olarak bilinen bir ailenin idâresi
altındaydı. Bunlar Selçuklu’ya itaatten ayrılmayarak her
yıl vergilerini muntazaman ödüyorlardı. Kutbeddin vefât
edince Sultan Sencer, O’nun yerine oğlu Atsız't tâyin etti.
Atsız, Sultan Sencer’in Gazne üzerine tertib ettiği seferde
O’nunla birlikte bulunmuştu. Sultan tarafından oldukça be­
ğenilip takdir edilmesi bâzı Selçuklu kumandanlarının kıs­
kançlığını doğurduğundan O’nun aleyhine bir propaganda
başlatılmıştı. Sultan Sencer nezdindeki itibârını sarsmaya
matuf bu dedikoduların bir gün O’na tesir ederek kendi
m
aleyhine döndürülebileceğinden koı
kan Atsız, hem böyi,
bir tehlikeyi bertaraf etmek ve hem de fırsattan istifâdeyle
............
istiklâlini elde etmek üzere harekete geçerek Cend ve Man.
kışlak şehirlerini ele geçirdi. Açıkça bir isyan mâhiyetinde,
ki bu harekete karşı Sultan Sencer, Harezm üzerine yürü,
dû. Alsız yapılan muharebeyi kaybederek kaçmaya mecbûr
kaldı. Oğlu Atlı esir düştü ve öldü. Bunun üzerine Sultan,
Harcım’i yeniden itaat altına alarak orayı Gıyâseddin
Süleymanşah’a ıktâedip 1139 târihinde Merv’e döndü.71

cc-Sultan Sencer’in Karahitaylılar ile Mücâdelesi


Çin’in kuzeyinde iki yüz yıla yakın (937-1125) müs­
takil bîr devlet olarak hayal sürmüş olan Karahitaylılar, ül­
keleri Cücenler tarafından istilâya uğrayınca Batı’ya doğru
kitleler hâlinde hicret etmeye başladılar. Bu sebeple önleri­
ne ilk çıkan Doğu Karahanlı Devleti nde büyük bir kargaşa­
ya sebep oldular. Bu devlet Selçuklular’a Karahitaylılar ın
giriştiği bu istilâ hareketine karşı onlardan yardım istemek
mecburiyetinde kaldı. Bunun üzerine Sultan Sencer, yüz
hin kişilik ordusuyla Mâverâünnehr’e doğru hareket etti.
Sultan Sencer Semerkand’a vâsıl olduğunda buranın hâki­
mi Mahmud. Sultan Sencer’e Karlukl ular’dan şikâyet etti.
Karluklulardacezâlandınlmak korkusuyla Karahitaylılar’a
ildcâ ettiler.
Karahitaylılar henüz müslüman olmamışlardı. Hü-
kümdârlan Gürhan. Sultan Sencer’e Karluklular hakkın-
dnki şikâyetlerin asılsız olduğunu, bu sebeple afvedilme-
lennî talep eden bir meknıp gönderdi. Sultan Sencer bu
teklifi kabul etmediği gibi Karahitaylılar’m Müslümanlığı
kabul etmelerini, aksi hâlde akıbetlerinin kötü olacağj-
■ bildirdi. Karahitayldar’ın hükümdân Gürhan, Sultan

1 Ba'UEsır a.ge C Xl.sh.67


İ
İZ
EN
D

UMAN
ı muhtasar Islâm târihi -ııı-

J Sencer ’in ordusuyla baş etmenin kolay olmayac^


\ ederek derhal harekete geçip O 9na denk bir or<£\
'' getirdi. Bu iki ordu 9 Eylül 11419de Semerkand V_\
j nndaki Karvun 'da karşı karşıya geldi. Selçuklu!^
zâyiât verdiler. Askerleripin birçoğu buradaki bir
' şerek boğuldu. Sencer yanında bulunan üç yüz J^j
süvariyle içine düştüğü çemberden kurtulmak için
• vuruştu. Lâkin bu zırhlı süvârilerin çoğu şehid oldu, $
Sencer, çemberiyanp tâkibden kurtulmak için çöle
ken yanında bu muhâfızlardan sâdece on beş kişi kabili
Sür ’atle hareket edip Tirmiz9e geldi. Karahitaylılar ’ı# '
Sultan Sencer9in karısı Türkân Hâtûn başta olmak
pek çok esir geçti.
İslâm Alemi’nde büyük bir teessür uyandıran ı
mağlûbiyet o zamana kadar hiçbir harbi kaybetmemiş
Sultan Sencer'in perestijini oldukça sarstı. Bu durum^
istifâdeye kalkışan Harezmşab Atsız, Serahs ve Merv
birlerini ele geçirdi. Merv9de bir direnişle karşılaşan 4^
sız. şehri ele geçirdikten sonra pek çok insanı katlettiği gibi
devletin hâzinesini de ele geçirdi. Ertesi yıl Horasan9a girdi
veNişûbur’u aldı. Hutbede kendi adını okuttuysa da halkın
isyanı üzerine tekrar Sultan Sencer9in adı okunmaya baş*
landı.”

çç-Sultan Sencer’in Diğer Harezm Seferleri


Ülkesi bu suretle Harezmşah Atsız9ın tecâvüzlerine
mâruz kalmaktayken Katvan mağlûbiyetinden güç belâ ca­
nını kurtarmış olan Sultan Sencer, yeni bir ordu kurmakla
meşguldü. Önce Merv şehrinde hâkimiyetini tesis ettikten
soma Atsız üzerine yürüdü. Atsız, Sultan Sencer9le harbi
göze alamayarak surlan kuvvetli olan kaleye kapandı. Ku-

y İba ’tl Esir. ıgc. CJÜ, sb.84


KADİR MISIROĞLU l3l

şatnıu uzun sürünce Sultan Sencer Merv şehrinde ele ge.


çirdiği hazîneyi iâde etmesi ve tekrar Selçuklu Devleti "ne
bağlanması şartıyla O"nunla anlaştı. Zira bu sırada Gurluiar
ürerine hareket eden bir Selçuklu ordusu da mağlub olmuş­
tu." Bu ikinci Harezm seferinden bir netice elde edemeyen
Sultan Sencer, kendisinin çekilmesinden sonra Atsız"m ye­
niden harekete geçtiğini öğrenince O ’na meşhur şâirSâbir"i
elçi olarak gönderdi. Sabir, Atsız"m Sultan Sencer"i öldür­
mek üzere iki bâtmîyi Horasan "a gönderdiğini öğrenince bu
bilgiyi bâtmîlerin eşkâliyle birlikte Sultan *a ulaştırdı. Bu
iki bâtın!yakalanıp öldürüldü. Atsız ise Sâbir"in Sultan" la
bu muhâberesini öğrenince O’nu Ceyhun Nehri’ne attırarak
cczâlandırdı.
Elçisinin Atsız tarafından öldürülmesine kızan Sul­
tan Sencer, Kasım 1147"de üçüncü Harezm Seferi"ne çık­
tı. Güzergâhta bâzı Harezm şehirlerini ele geçiren Sultan
Sencer, buradan Atsız "m başşehrini kuşattı. Şehri almasına
ramak kalmışken gönderdiği elçilerle afv dileyip itaat üze­
re devam edeceğini bildiren Atsız’ı Sultan bir kere daha
afvettİ. Gerçekten Atsız bir daha ne Selçuklu şehirlerine
saldırdı ve ne de istiklâl elde etmek üzere diğer herhangi
bir hareket yaptı.

dd-Gurlular’la Mücâdele
Târihte Gurluiar diye anılan insanlar Afganistan’ın
ulaşılması güç dağlık bir bölgesinde yaşamaktaydılar ki,
buraya Gur denilmekteydi. Bu sebeple oranın halkı Gurlu­
iar veya Guriler adıyla anılagelmiştir. Bu halk Acem asıl­
lıydı. Putperest iken on birinci yüzyılda İslâmiyet’i kabul
etmişler ve on ikinci yüzyılda târih sahnesine çıkmışlardır.
Önceleri Gazneliler’e tâbi idiler. Gazneliler’in zayıflaması

80 İbn ’Ûİ Esir, a.g.e. C.X1, sb.92


üzerine Selçuklulara tâbi hâk geldiler. Gur hükür^
ttrtdanKutbeddin Mehmed. Sultan Sencer’in KatvA

Kaıahıtaylılar'a karşı mânız kaldığı müthiş bozgunda». S


tiftdeye kalkışarak önce Herat’ı ele geçirdi. O’nun kS

Hüseyin ise. Gazne hükümdün Behramşah’ı yenerek ip


târihinde Gazne ’ yi zaptetti. Lâkin Hindistan’a çekilerek k*

reda yeni bir ordu teşkil ederek Behramşah, bir yıl


Gazne’yi geri almaya muvaffak olduğu gibi Gur hükiim<p
Hüseyin’i de öldürdü.1’ Sultan Sencer, Harezmşah A^p
ile uğraşırken Gurlular’m Herat’ı ele geçirmeleri üz^

üzerlerine gönderilen Selçuklu ordusu mağlub olmu^


Sultan Sencer biraz da bu sebeple Atsız ile anlaştı^

sonra serbest kalmış ve Gurlular üzerine sefere çıkmış^


Gur hükümdarı Alâûddin. Sultan Sencer’i, karşıladığı
sahada kendi ordusunun arkasını oradaki bendleri yıkar^
su istilâsına mânız bırakmış ve boylece askerlerinin kaçn^
lamı önleyip, ölmekle galip gelmek arasında onları bir ter.
cibe zorlamıştı. Gurlular’m askerleri arasında bir kısım
Oğuz Türk’ü vardı. Bunların muharebe esnâsmda Sultan
Sencer tarafına geçmeleriyle Selçuklular harbi kazandılar,
Gurlular’m pek çoğu hayatını kaybettiği gibi bir kısmı
esir oldu. Ülkeleri bir kere daha Selçuklu topraklarına ka«

ölroşoldu.
Sultan Sencer’in Katvan mağlûbiyetinden sonra elde
eniği bu zafer Onun itibârının yeniden canlanmasına vesi­
le oldu.

«•Büyük Selçuklu Devleti’nin Sonu


Büyük Selçuklu Devleti kuruluşundan itibaren bir
türlü merkezi bir otoriteye sahip olamamış ve federal bir
biteye az etmişti. Bu sebeple başkaldırmalar eksik olma­

lı Ik’il Ear, M.tCJ0, sh.123


KADİR MISIRüOLU 133

jçvletin bünyesi zaman zaman bir kuvvet iklisâb et-


dâim' bir zaaf içinde çalkalanıp durmuştu. Sultan
Karahitayhlar’a mağlûbiyetinden sonra Selçuklu
bir istilâsına mâruz kalmıştı.
ö^^arahanlı Devleli’nin bünyesinde bulunan büyük

kidesi Kıpçaklar’ın ve karahitaylılar’ın baskı-


hif \Leye doğnı hareketlendiler. Zirâ Sultan Sencer’in
»‘•'^j’daki mağlûbiyetinden sonra Mâveraünnehr’in hâ-
^Ttini cle geçilmiş olan Karahitaylılar’ın himâyesinde-
^'Ljuklar yerlerinden yurtlarından çıkarılarak Horasan’a

Belh cıvânnda yurt tutup Sultan Sencer’e yıllık


r f dört bin koyun vergi olarak vermeyi kabullendiler.
Oğuzlar “Üçoklar” ve “Bozoklar” olarak an’anevî şe-

iki kola ayrılmışlardı. Bunlardan Üçoklar’ın başında


Jugey, Bozoklar’m başında ise Korkut Bey bulunu-

Yan göeçebe bir vaziyette yaşıyor ve hayvancılıkla


^iniyorlardı- Bunlarla Selçuklu vergi memurları arasın-
çıkan bir ihtilâf Belh valisi Kamaç tarafından Sultan
^Dfer’e şikâyet edildi. Çünkü bir Selçuklu vergi memuru
^yj-Jar tarafından Öldürülmüştü. Kamaç, bu Oğuzlar’dan
jjldilriHen vergi memurunun diyetini istedi. Oğuzlar bu
|fjjifi reddedince vali bir ordu ile üzerlerine yürüdü ise de
^uzlar hemen O’nu ve hem de oğlunu öldürerek bu ordu­
yu geriye püskürttüler. Oğuzlar, Sultan’a bağlılıklarını bil-
olmalarına rağmen bu hâdise onlarla devletin arasını
âçd. Sultan Sencer, bunlar üzerine harekete geçti. Oğuz-
Ijr, Sultan’dan bağışlanmalarını talep ettilerse de bu talebin
gedilmesiyle Oğuzlarla yüz bin kişilik Selçuklu ordusu

abında 1153 Yılı’nm ilkbaharında müthiş bir muhârebe


ccrevân etti. Harbi Oğuzlar kazanmış olduklan gibi Sultan
5encer'i de esir aldılar.'2

|2 İbn’ûl Esir. a.g.e. C.XI, sh.154 vd.


134 MUHTASAR İSLÂM TÂRjHl «fll-

Kırk bin çadırdan ibdret olan Oğuzlar, ummadıkları


bir zafer kazanmış ve Selçuklu Sultanı’nı esir etmiş olma-
lanna rağmen O’na karşı hürmette kusur etmediler ve ken­
disine Sultan muâmelesi yaptılar.
Sultan Sencer başlangıçta bu esâretin mânâsını pek
iyi kavramamıştı. Fakat Oğuzlar’ın reislerinden Bahtiyar
Bey, Merv şehri civarının ıktâsını taleb edince, Sultan Sen­
cer burasının hazine-i hâssaya âid olduğu cihetle ıktâ ola­
rak verilemeyeceğini söyleyince O’nunla kendisini Sultan
zannettiği yolunda alay etmeleri üzerine gerçeği kavradı.
Üç yıl müddetle Oğuzlar elinde esir kalan Sultan
Sencer, geceleri bir demir kafes içinde muhafaza olmak­
taydı. Bu üç yıl sonunda Selçuklu beylerinin muhafızlara
büyük vaadlerde bulunması sayesinde Sultan Sencer Ni­
san 1156’da buradan kaçın İdi. Sultan *m bu sûretle esaret­
ten kurtulduğunu duyan tâbi devletler tekrar O*na itaatlerini
arz etmişse de artık bir hayli ihtiyarlamış ve yorgun düşmüş
olan Sultan Sencer’in devletini yeniden toparlaması müm­
kün olmadı. Esâsen esâretin verdiği hüzün sebebiyle kurtu­
luşundan bir yıl sonra yâni Nisan 1157'de vefât etti. O’nun
ölümüyle Büyük Selçuklu İmparatorluğu târihe karıştı. Zira
arkasında dağılan bu devleti yeniden ihyâ edecek bir kimse
zuhur etmedi.

II-BÜYÜK SELÇUKLU DE VLETİ’NİN YERİNE


KURULAN DİĞER SELÇUKLU DEVLETLERİ
SAFHASI

A-SURfYE SELÇUKLULARI

a-Sunye ve Filistin'in Türkler Tarafından Fetbi


23 Nisan 1040 târihinde kazandığı “Dandanakan
KADİR MISIROOLU- 135

Zaferi” ile kurulduğu kabul olunan “Büyük Selçuklu


Devleti” teessüsünden itibaren geleceğinin Batı istikâme­
tinde olduğunu görmüş ve Suriye ve Anadolu havâlisinde
büyük bir fetih hareketine girişmişti. Suriye ve Filistin’e
ilk giren Selçuklu emir ve kumandanları Hanoğlu Hârun,
Afşin, Sunduk (Sandak), Kurlu, Atsız ve Şöklü beyler­
dir. Bunlardan Suriye havâlisine ilk giren Hanoğlu Emir
Harun'dur. Emir Harun bin kadar Türkmen atlısıyla ilk
olarak Haleb civarına gelmiş, burada babasıyla arasında
çıkan bir ihtilâf sebebiyle O’ndan ayrılarak Azerbaycan’a
intikal etmiş, oradan Doğu Anadolu’da girişilen fetih ha­
reketlerine diğer Selçuklu beyleriyle birlikte katılıp büyük
buşanlar elde etmiştir. O sırada Diyarbekir (Âmid)’de hü­
kümrân olan Mervanoğulları beyliğindeki saltanat kavga­
sına dâhil olmuş, oradan ayrıldığı sırada Arap asıllı Temi-
moğullan Kabilesi’nin saldırısına uğrayıp esir düşmüştür.
Fakat bu esâretten sür’atle kurtulmayı başararak Bizans
imparatorluğu’nun doğu hududalarında akın hareketlerine
başlayıp birçok Bizans şehir ve kasabasını haraca bağla­
mıştır.
HArun’un Bizans şehir ve kasabalarını dâimi bir
sûrette iz’ac etmesinden rahatsız olan Bizans İmparatoru
Konstantin X. Dukas, uzun uğraşmalar sonunda O’nun la
anlaşmayı başarmış ve hattâ O’nu hududlanna saldırmakta
olan diğer Selçuklu beylerine karşı kullanmaya dahi teşeb­
büs etmiştir. Emir Hârun, Bizans’la tesis ettiği bu zâhiri
dostluğa rağmen yine de Bizans şehir ve kasabalarına karşı
taarruzlarına devam etmiştir.
Bu sırada Haleb’de hâkim olan Arap asıllı
Kilâpoğullan’nın reisi olan Atiyye, kendisine isyan eden
yeğeni Mahmud’a karşı O’ndan yardım talep etmiştir. Bu
davet üzerine Haleb’e gelen emir Harun, Atiyye’nin as-
Mt<IU • AKJHİ -III-

kerteriyle birleşerek Haleb’i Mahmud’a karşı başarılı


şekilde müdafâa etmiş olmasından dolayı Ocak 1065’de n?
taraf arasında Atiyye nin emirliğini teminat altına alan h?

anlaşma imzalanmıştır.
Hânın ve askerlerinin giderleri için her ay on bir
altın ödeyen emir Atiyye. yeğeninin çıkardığı gâiJeyi ber,
taraf ettikten sonra müttefiki Harun ile birlikte Antakya
civânndaki Bizans topraklarına karşı bir sefere girişerek
Kemnun Kalesi’ni fethederek birçok ganimet elde ettik,
ten sonra birlikte Haleb'e dönmüşlerdir. Emir Atiyye’nirj
Arap olmayan bir toplulukla ortaklaşarak Kilâpoğulla.
n Kabilesinin büyük bir kısmının taraftar olduğu yeğeni
Mahmud’u bertaraf etmiş olması O’nun kendi kabilesi
efrâdı arasında itibârını sarsmıştı. Hem bu durumu düzelt­
mek istemesi ve hem de emir Hânın’un silâhlı adamlarıy.
la şehir dâhilinde bulunmasını tehlikeli görmesi sebebiyle
bir gece ansızın Harun ve askerleri üzerine âni bir baskın
tertib ederek onların pek çoğunu öldürdüğü gibi silâh ve

atlarını dayağmalamıştır.
Bu ihanet Üzerine kurrulabildiği askerlerle Haleb’i
terk eden emir Hânın. Fırat Nehri’ni geçerek El-Cezi-
re topraklarına girdiğinde bu defa yine Arap asıllı olan
NümeyToğullan’nın tecâvüzüne mâruz kaldı. Kurtulabilen
askerleriyle Fırat nehrini geçince de karşılarında bir Bizans
ordusunu bulan Hânın ve emrindeki kuvvetler Bizanslılar’ı
yenmeye ve Bizans askerlerinin çoğunu kılıçtan geçirmeye
muvaffak oldular.
Haleb hâkimi Afiyye’nin ihanetinin intikamını al­
mak isteyen emir Harun bu defa bu yeni basınının yeğe­
ni Mıbmud’a dostluk teklif ederek O’nun amcasına karşı
birlikte hareket etme talebinde bulundu. Hânın, amcasıyla
mücâdele ederek Haleb tahtını ele geçirmek emelini muhâ-
KADİR MIS1R0ĞLU 137

fiğinden bu teklifi memnûniyetle kabul etti. Bunun


Z^cmir Hürün, maiyetindeki Türkmen akıncılarıyla
rLj Malımud'un o sırada bulunduğu Sennin şehrine
ITO'na iltihâk eni. Birlikte hazırlıklara girişerek Haleb

Y^üler. Atiyye, şehirden çıkarak yeğeni Mah-


F.ve eski dostu emir Hürün’un birlikte teşkil enikleri
Mercidâbık’da karşıladı. Fakat 20 Mayıs 1065 târi-
bunda vuku bulan harbi kaybederek Haleb’e çekil-
mecbur kaldı. Mahmud ve Hfirun, O’nu lâkib ede-
•’jjaleb şehrini kuşattılar ve uzun süren bir muhasaradan
^Ağustos 1065 târihinde şehri ele geçirdiler. Ancak bu

■ da Mahmud elde ettiği Haleb Emirliği’nin geleceği


Çından Harun’dan şüphelendiği için O’na Maaratün

ıktâ olarak vermek sûretiyle O’nu Haleb’den uzak


yoluna gitti.
Emir Harun, bölge halkına çok iyi davrandığı hâlde
. asıllı olan bu insanlar kendisine güvenmediklerinden
7^ emir Mahmud’a şikâyet ettiler. Bunun üzerine emir
^.^ud’un O’nun ıktâ mahallini daha uzak bir yer ile de-
Jjjrdi. Emir Mahmud, istikbâlinin Bizans topraklarında
J^unu görerek mahallî Kilâpoğulları kabilesinden de

^ladıfı destekle o sırada Haleb’e bağlı olmasına rağmen

pizaiıslılar’ın elinde bulunan Artah kalesi üzerine yürüyüp


bir kuşatmadan sonra kaleyi ele geçirmeye muvaffak
^.Antakya’nın müdafaası için stratejik ehemmiyeti hâiz
Artah Kalesi’nin fethi, İslâm sınırlarının Antakya’ya
daha yakınlaşması ve Haleb şehrinin daha fazla emni-
vfIe kavuşması gibi bir netice hâsıl etti.
Bu durum Romen Diyojen’in harekete geçmesi ve
08 târihinde bölgeye gelerek müslümanların elindeki
birçok şehir ve kasabayı yağmalayıp, halkı kılıçtan geçir-
diesine sebep oldu. Bunun üzerine ilk olarak kendi hâki-
138 MUHTASAR ISLÂM TÂRjHl -III-

miyetindeki Haleb şehrini tehlikede gören emir Mahmııd


Araplar'dan müteşekkil bir orduyla Bizans’ın Haleb’in ku,’
zeyîne sevk ettiği kuvvetleri yenip geri çekilmeye mecbûr
bıraktı. Bunu haber alan Romen Diyojen, Haleb Üzerine
yürüdü ve şehrin yakınında karargâhını kurarark son hazır­
lıklarını gözden geçirmekteyken emir Hânın’un da kendi­
siyle birlikte hareket etmesini sağlayan emir Malım ud, âni
bir baskınla Bizans kuvvetlerini bir çember içine aldı. Bi­
zanslIlar, İmparatorlar da dâhil olmak üzere o sırada Hânın
ve Mahmud’un ordusuna âid çadırları ateşe verebilmek sa­
yesinde güçlükle canlarını kurtarabildiler.
Bunun üzerine ordusunu toparlayan Romen Diyo­
jen, Hârun'un daha evvel ele geçirmiş olduğu Artah Ka­
lesi üzerine yürüdü. O’na karşı harekete geçen Hârun ve
Mahmud’un başarılı olamaması sebebiyle Artah Kalesi
Bizanshlar'ın eline geçti.
Hârun’un Suriye havâlisinde bu mâcerası devam
ederken Anadolu’nun fethine memur edilen kumandan­
lardan diğer biri olan Afşin Bey, Nizip ve Adıyaman
bölgelerinde Bizans’a karşı başarılı akmlarda bulunu­
yordu. Bizans’a karşı Selçuklu atanlarının üssü*l-ha-
rekesi durumuna gelmiş bulunan Ahlat’da kendisi gibi
Anadolu’nun fethine memur edilmiş bulunan Selçuklu
kumandanlarından Gümüştekin’i aralarında çıkan bir
ihtilâf sebebiyle öldürdü. Selçuklu hükümdârı tarafın­
dan cezalandırılmak korkusuyla izini kaybettirmek üzere
Bizans'ın daha batıdaki şehir ve kasabalarına karşı akm-
lara başladı. Malatya’ya kadar sokulmayı başaran Afşin
Bey, burada karşısına çıkan Bizans kuvvetlerini müthiş
bir sûrette mağlub ve perişan etmiştir. Atanlarını Kayseri
ve Karaman yörelerine kadar şumüllendiren Afşin Bey,
genye dönüp Toros dağlarını aşarak 1067 Yılı sonların-
KADİR M1S1ROĞLU 139

ja Haleb’e gelmiştir. Ertesi yıl tekrar akıniara başlayan


AftiR Bey kuvvetleri Taberiye Gölü’nün doğusundaki
verimli toprakları ele geçirip burada yerleşti. Daha sonra
Kudüs'ün elli kilometre kadar batısındaki Remle havâ­
isini fethettiler. Bu fethi gerçekleştiren de yine Selçuk­
lu beylerinden Kurlu Bey’di. Kurlu Bey, gâyet harab
olan bu şehri imar edip buraya yerleşti ve böylece burada
merkezi Remle olan Selçuklular’a bağlı yeni bir Türk­
men Beyliği kuruldu. Sür’atle teşkilâtlanıp kuvvetlenen
bu beyliğin kurucusu Kurlu Bey, Fâtımî Devletinin
Akkâ valisi bir kısım göçebe Arap kabilelerinin tâcizine
mânız kalınca yardım talep etmesi üzerine harekete geç­
ti. Fakat O'nun vâsıtasıyla ayakta kalan Akkâ vâlisiyle
arası açılınca Taberiye üzerine yürüyüp buradaki münbit
araziyi ele geçirip Türkmenler’e dağıttı. Akkâ valisi bu
defa şikâyetçi olduğu göçebe Arap kabileleriyle birleşip
harekete geçti ise de Kurlu Bey âni bir baskınla O'nun
taraftarlarının bir kısmını öldürüp, bir kısmını esir aldı.
Daha sonra ise, bazı Fâtımî şehir ve kasabalarını ele ge­
çirerek beyliğinin hududlarını genişletti.
Kurlu Bey’in Remle’de bir yeni Selçuklu Beyliği
kurarak, bu beyliğin hududlarını gün be gün genişletti­
ği sırada Haleb Emirliği’ni yeğeni Mahmud’a kaptırmış
olan Atiyye de boş durmayarak önce Fâtımî Devleti’nde
yardım alarak eski emirliğini ele geçirmek üzere hareke­
te geçmesine rağmen başarılı olamamıştı. Bunun üzerine
Haçlılar’ın elindeki Antakya dükü ile anlaşıp O’ndan sağ­
ladığı kuvvetlerle Haleb üzerine yürüyen Atiyye, bu şehrin
yakınındaki Mısrin şehri üzerine akınlar yapmış ve şehri
yağmalamıştı. Bu durumu gören Haleb emiri Mabmud,
amcasına karşı başarılı olmasını mümkün görmediğinden
yıldızı parlamaya başlayan yeni, Türkmen beyliğinin emi-
ı 140 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111-

ri Kurlu ya başvurup O’ndan yardım talep etti. Kı


| bin atlı ile Haleb'in yardımına koştu. Ordusunun y.
Haçlı askeri olan Atiyye'yi mağlub ve perişan bir şe
<■ dr Hnleb'den uzaklaşmaya mecbur bıraktı. Bundan so.
Fâtimîler'in elindeki Şam üzerine yürüyen Kurlu Bey
şehri kuşam. Şehirde açlık başgöstermesi üzerine Fâtiı
vâlisi elli bin altın karşılığında Kurlu Bey"in kuşatmay
nihâyet vermesini sağlayabildi. Kurlu Bey bundan sonr,
yine Fâtımîler'e âid bir şehir olan Akkâ’yı kuşattığı sı­
rada Ani bir surette vefat etti. Ancak yerine geçen diğer
bir Türkmen kumandanı kuşatmayı devam ettirdiyse de,
şehir deniz cihetinden yiyecek yardımı aldığından kuşat­
ma başarılı olamadı. Bir müddet sonra kuşatmayı kaldırıp
Filistin'e dönmeye mecbur kalan bu Türkmenler, târihte
Nfivekijye TÜrkm enleri olarak anılmaktadırlar. Bununla
beraber haklarında târihi kaynaklarda pek fazla bilgi yok­
tur. Ancak bunlann Filistin havâlisine yerleşen ilk Türkler
olduğu bilinmektedir.

b-Surhe’de Türkmen Melikler Devri ve İlk


Melik Atsız Bey
aa- Remle ve Kudüs'ün Fethi
Selçuklu’nun seçkin kumandanlarından biri olan At­
sız Bey. hânedân mensubu değildivse de Oğuzlar’m Sel­
çuklular gibi Kınık boyuna mensub bir asilzâde idi. Suriye
ve Filistin havalisine Oğuz Türkleri'nin ilk olarak iskânla-
ruu sağlayan Kurlu Bey’in beraberinde bu bölgedeki fe­
tih hareketlerine katılmıştı. Kurlu Bey‘in 1071 târihindeki
vçfln iizenne O’nun kurduğu ve merkezi Remle şehri olan
Sdçtito Beyliği‘nin başına O geçmişti.
4t*ız Beı ilk olarak Fâtımîler'in eline geçmiş olan
loky genye aldıktan sonra bölgede Fâtımîler’in en
KADİR MISJROĞLU 141

^ühim hâkimiyet merkezlerinden biri olan Şam’ı kuşattı,


şovdaki Fatımî valisi de aslen Türk olduğu ve bu devletin
vr.ı\'ûş yavaş inkıraza gitmekte bulunduğunu gördüğünden
Sijm’ı eman mukâbilinde bir çatışmaya meydan vermek-
’jpn Atsız’a teslim etti. Bu suretle Selçuklular’ın Suriye
pjlu Şam merkezli olmak üzere kurulmuş oldu. Remle,
g.udüs ve nihayet Şam hâkimiyetiyle Suriye’de bu ilk Sel­
çuklu Beyliği teessüs ederken bölgede fetih hareketlerinde
bulunan diğer Selçuklu beyi Şöklü Bey de Filistin’in kıyı
pelerinde fetihler yapmaktaydı. Şöklü Bey, aslında At-
stfBev’in emrinde olan bir Selçuklu kumandanıydı. O’nun
.y&â’da ele geçirdiği Fatımî hâzinesinin yarısını kendisine
göndermesini emrettiği hâlde Şöklü Bey:
M- Bu şehri kılıcımla ben aldım” diyerek Atsız’m bu
talebini reddetmiştir. Çünkü O da fethettiği yerlerde ken­
di adına bir beylik tesis etmek emelini taşıyordu. Şöklü,
bu tavrının cezasız kalmayacağını düşünerek Fâtımîler ve
civardaki Arap asıllı Kilâpoğullan kabilesiyle anlaşarak
Atsız’a meydan okumaya başladı. Bunun üzerine Atsız,
Şam'dan hareketle ŞökJü Bey üzerine yürüdü. O’nu mağ-
lub ederek kaçmaya mecbur bıraktı.
Atsız Bey’e karşı tek başına hareket edemeyeceğini
anlayan Şöklü, bu sırada Urfa bölgesinde fetih hareket­
lerinde bulunan Kutaimışoğulları’na müracaatla Atsız’a
karşı itaatsizliğinin sebebinin O’nun Selçuklu hanedanı­
na mensub olmamasıyla izah ederek kendileri hanedan
mensubu olduğu cihetle onlara itaat edeceğini, fazladan
olarak Atsız’a karşı çıktıkları takdirde Fatımî Devleti’nin
de kendilerine yardımcı olacağmı bildirdi. Bunun üzerine
onlar da gelip Taberiye Gölü civarında savaş hazırlıkla­
rında bulunan Şöklü Bey’e katıldılar. Bu hareket, içinde
Selçuklu âilesi mensublarının da bulunduğu bir ittifakın şiî
w MUHTASAR İSLAM TÂRİHİ -II|-

Fâtınûler'le yapılmış olması gibi az görülmüş nâzik h-


rumdu. Bundan haberdâr olan Atsız harekete geçe^*^
Yılı’nda Taberiye’de Şöklü ve müttefiklerini bozguJ0^

rattı. ŞÖklü ve oğlunu yakalayıp öldürttü. Hânedâ^ 4*


subu olan Kutalmışoğullan’nm hareketini ise, Sek??1

Sultanı Melikşıh'a bildirerek onların cezalandırılmak,


Sutam’B bıraktı.
Bu sırada Anadolu’da fetih hareketlerinde bulu^
târihte “Anadolu Fâtihi” diye nâm yapmış olan Se|Çu^e
Şilesinden Sükymanşah. Haleb’i kuşatmış bulunmakta 11
dL Atsız'a müracaat ederek akrabası olan Kutalmışoğulk?
emirlerinin kendisine teslim edilmelerini talep etti, A^

bu husûsda Sultan Melikşah’ın vereceği kararı beklen^


te olduğunu bildirerek bu talebi reddetti. Bundan soı^
Fâtuniler’in hâkimiyeti altında bulunan Trablusşam ve
şehirlerini ele geçiren Atsız Bey, halkın Fâtımîler ady^
okunmakta olan hutbenin değiştirilmemesi hususundaki
ncâlannı kabul etti. O’nun gâyesi emrindeki beyliğin hu.
dudlannı gün be gün genişletmek olduğundan halkın hissi.
yatına riâyet etmeyi uygun gördü.
Bu maksadla Şam’ı tekrar ele geçirmek için şehri ku-
şattı ise de almaya muvaffak olamadı. Fakat bütün yollan
kontrol alıma alarak şehre yiyecek sokulmasını engelleme­
ye çalıştı. 1075 târihinde Şam'ı tekrar muhasara ettiği hâlde
yine başarılı olamadı. Ancak şehirde baş gösteren yiyecek
sıkması Özerine halk kıyam ederek buradaki' Fatımî valisi­
ni alaşağı edip O'nu Mısır’a kaçmaya mecbûr bıraktı. Ye­
rine Berberi asıllı Yahya el Masmudı'yi vali nasbettiier.
Yem vali şehri Atsız a karşı korumak iizere başarılı ola-
nadı Şehirde tekrar yiyecek sıkıntısı başladı. Durumdan
*Ade eden Atsa 1076 Yılı, Nisan ayında Şam’ı tekrar
kW» Zâien açlık ve sefilet içinde olan Şam halkının bir
KADİR MISIROĞLU 143

daha fazla kırılmasını arzu etmediğinden Şam vali


pj^ondanlanna mektup yazarak şehrin kendilerine sul-
ı^^lün edilmesini talep etti. Bu talep kabul olunmakla
y^fsiz'a teslim edildi. Atsız, o zamana kadar beyli-
^erkezi olan Kudüs’den vazgeçerek Şam’ı başşehir
r d®. ^Iınıî halîfeleri adına okunan hutbeyi değiştirdi.
»iP önce Bağdad’daki Abbasi halîfesi, sonra Sultan Me-
t1’^ ve daha sonra da kendi adının okunması sûretindc
1‘^rdi- “nâr ederek halkı refaha kavuşturan Atsız
^burada iyice yerleşip ordusunu yeniden tanzim ettik-
^’oJ1ra Mısır üzerine bir sefere çıktı.
3u sırada büyük bir karışıklığa mâruz bulunan Fatımî
,ıetj’nde bir değişiklik vukua geldi. Bu devletin iki defa
™ valiliğini yapmış olan aslen Ermeni olan Bedr’ül Ce-
Fatımîhalîfesi tarafından gizlice Mısır’a davet oluna-
\flikedeki kargaşayı bertaraf etmek üzere vezir tâyin edil-
Jjjcdr’ül Cemâli birçok vâliliklerde bulunmuş tecrübeli
* devlet adamıydı. Mısır’da anarşi çıkarmış olan Türk,
^p( Zenci ve Berberîler’den kim var ise tenkil ederek
^vletin otoritesini tesis etmeye muvaffak oldu. Bununla
beraber Atsız, 1076 Yılı başlarında Türkler ve Araplar’dan
müteşekkil beş bin kişilik bir orduyla Suriye ve Filistin kıyı
bölgeleri boyunca ilerlemeye başladı. Mısır’dan kaçıp ken­
disine iltihâk eden İldenizoğlu’nun tavsiyesine uyarak Rif
şehrini kuşattı. Elli günlük bir muhâsaradan sonra yoluna
devam etti.
Bu sırada Fâtımî veziri Bedr’ül Cemâli, Said bölge­
sinde baş göstermiş olan yeni bir isyânı bastırmakla meşgul­
dü. Atsız’ayüz elli bin altın ödemek mukabilinde O’nu Mı­
sır seferinden vazgeçirmek teklifinde bulundu. Teklif kabul
edilmeyince Bedr’ül Cemâli devletini korumak husûsun-
'Mı tedbirlerini artırdı. O sırada hacca gitmek üzere yola
«ASAR İSLÂM TÂRİHİ -JU-

girniş bulunan üç bin kişiyi "düşman kovmak. hac


metoaı evW diyerek yollarından alıkoyup silâhı^

Diğer taraftan Kelp kabilesine mensup Araplar’ m d^ı.

ni sofindi. Fakat hepsinden ehemmiyetli olarak Tab2^'

Savaşı’nda Atsız tarafından öldürülmüş bulunan

Bcfîb bata kendi yanına çekmeye muvaffak old^ p


adam Abız ve etrafındaki isanlar hakkında oldukça 3

sahibi idi Bu sebeple Abram sert tavırlarından rafa^ *

olu yedi yüz Türkmen atlısını Fatımî tarafına çek^

muvaffak oldu Abram Mısır topraklarındaki hare^t?

durdurmak maksadıyla gönderilmiş bulunan Fatımî kuw&

loi 1077 Yılı başında mağlub ve perişan edildi. Zira or/

suna hâkim olan AbızBey. $ ökîü Bey ’ in babası tarafın^

ikna edilen Ttanler‘in hiçbiri karşı tarafa geçmedi,

öncü kuvvetin perişan bir surette Kahire ye avdet et^-

tat şehir dahilinde büyük bir karışıklık çıkmjş,


Mıstw ve veziri Bedr’ül Cemâli İskenderiye’ye

mak üzere hazırlıklara başlamışlardı. Kahire’ye yaklaş

Abca şehrin ileri gelenleri heyetler gönderip itaatle^

bildirdiler. Abra Mısır halkını o yıl devlete vermekte old^

ğu vergiden muaf ilân etti. Kendisine itaat arz eden beylerj

de taltif m Lâkin Onun şehir dışındaki bu eğlenme sinden

ısıiföde eden Kelpoğullan kısa zamanda toplayabildik]^

kuvvetlerle Atsız ı Kahire önlerinde müthiş bir mağlûbiye.

truğramlar.
Bu mağlûbiyet tae emrindeki bakiye kuvvetlerle

Filistin'e döndüğünde daha önce kendisine itaat etmiş ol^


Arap kabilelerinin isyan hâlinde olduklarını gördü. Orj.

k hutbeyi tekrar şü Fatımî halîfesi adına okutmaya baş.

taıştoti. Kurduğu beylik âdeta elinden çıkmıştı, Suriye

u Filistin'in yemden fethi gerekmekteydi. Anadolu’^

»w uzenne gelen yeni Türkmen kitleleriyle harekete


misirûCGlu
kadir misiro

f
'
Ojeline yürüdü. Şehri kuşalmışsa da başarı-

^vam e^en Atsa, içerden

s^es*n^ Kudüs’ü tekrar eline geçirerek


thf ^ısı olmak üzere isyan ve itaatsizliğin ele-

/ rlîıaI1Buradan &e'en Atsu

// jjbi vilâyetlerim birer burr geri almaya


Z Atsız yeniden Mısır üzerine sefere çıkmayı

İT O'nun öldüğüne dâir

‘ bulunan Sultan Melikşah, kardeşi Tutuş* u

nÇ Sunye ve Filistin Selçuklu Melikliği ’ne tâyin


^^iyarbekir bölgesine geldiği zaman Atsız hak-

f y** haberinin yanlış olduğunu, O’nun kaybetmiş

\ kasabaları birer birer geri almakta bul undu-

Vjı
rtF^ıKahire önlerindeki mağlûbiyeti üzerine du-
r ^|({D Bedr’iil Cemâli, Suriye üzerine bir ordu

J jL’ı kattıysa da başarılı olamadı. İki yıl sonra

Setli bir orduyla Şam’ı tekrar kuşattı. Şehri mü-

W\jjjk çeken Atsız, bu sırada Haleb’i kuşatmakta

Ta müracaatla O’ndan yardım istedi. Bu yardım

Sultan’ın bölgede dibi durumunda bulundu-

^0 üzerine Haleb kuşatmasını terk eden Tutuş, Şam

O’na karşı koyamayacağını anlayan Fatımî

joışatmayı kaldırıp Mısır’a döndü. Atsız, O’nu

alâyişle karşılayıp Şam’ı kendisine teslim etmiş

jetini arz etmiş olmasına rağmen kısa bir müddet

**' g^ceP bakımından O'ndan şüphelenen Tutuş,

oğuz ve Moğol an‘anesûıe uygun bir suretle yay ki-

^ğduımak suretiyle ortadan kaldırmıştır. Bu sûrede


‘ÇtHakb bölgesinde rakipsiz hâle gelen Tutuş, târihle;
^Sdçuklulan’nın kurucusu sayılmaktadır.
MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ .111-

c-Snriyc Selçuklu Devleti’ ode Tutuş DeVri

Abız Bey'in Mısır’da mânız

flâşında vefflt etmi$ olduğunun zannedilmesi üze^ \

yerine Sultan Meliksab tarafından tâvin edilen *5 O- \

değiştirerek Haleb üzerine yürüyüp, şehri ku

haşarılı olamamıştı. Bu sırada Suriye'ye döne;

Musul'daki Müslim’e haber salarak şehri kendisine

etmes e hazır olduklarını bildirmişlerdi.

seferine hazırlandığı duyulunca Haleb emiri Sabık.

m Mislime müracaatla yardımda bulunduğu takdir^

Hıktı t bağlı Hama ve Maarra gibi bazı şehirleri kendisj.

k mebilecejmi bildirdi. Müslim. Sultan Melikşah’d^


izni almadan harekele geçmeyi doğru bulmadığından oğlu,

n Isfehan a göndererek Haleb’e sahip olmasına müsaade

edildiği takdirde devlete her yıl üç yüz bin altın vereceği.

b bildirdi Verilen müsaade üzerine derhal harekete geçen


Midi Kılibofcülan ve Nûmeyroğulian kabilelerinin

Indatt ıhMı ile veşkıt eniği kalabalık bir ordu ile gelip
İM t ÛM a\\ık bir muhasaradan sonra şehirde

0 w Wı Mayıs tân-
** * W TuiAk ^taB-her. hto süren
KADİR MJSIROOLU M7

hâkimiyetine son verdi.


jrSfrgâycsi Suriye ve Filistin havâlisinde Tu-

(l'lr^fürk kumandanın değil Arap olan kendisinin tek

> ®u se^P*e Su,tan Melikşab’mda


Al^Cjjı ettikten sonra civarda fiitühâta girişti. Müs-
ZZLb’ui Safi*e Hâ,un >1* CVW- Bu ak-

/istifâde ederek Sultan’ın yeğeni olan oğlu

-jrişiiği her hareketlen Melikşab’ı haberdâr

0 ^erece de tasvibini kazanmışdı

fKuzey Suriye'de Kâinbâlis şehrinin ıktâını bile

olunuyordu. Bu sûretle Selçuklu Sultanı’na


^^jtfüğü hâlde bütün hareketleriyle Suriye ve

' p ^Selçuklular* m daha doğrusu Türkler'in hâkimi-

;/ vererek bölgede ekseriyeti teşkil eden Arap


/İıa müstenid kendi devletini kurmak emeli peşin-

y^dıı. 0u maksadla giriştiği fetih hareketleri esna-

saldırdığında buranın emiri Şam’da

/ ’ difim hmnuş °'an ve Selçuklu Sultam tarafından


l^/ jıfauyla tanınmakta olan Tutuş’dan yardım taleb

Müslim'e Humus kuşatmasından vazgeçmesi-


f Ldişse de Müslim O'nu dinlemedi. Bunun üzerine

fi- fluflius üzerine harekele geçti. Sultan Melikşah’a

sahtekârlıkla bağlı gözüken Müslim, Sultan’ın

W ’*e hart etmesi hâlinde tâkib ettiği aldatıcı


^bozulacağını hesab eniğinden Humus kuşatmasını

^Haleb'e döndü.

* gölgede Müslim'e tâbi olmak veya en azından haraç

mecbûriyeıinde kalan civardaki emirler Tutuşa

'^ederek Müslim'i bertaraf ettiği takdirde kendisi-

olacaklarını bildirdiler. Tutuş da Müslim gibi Suriye

^jrii'bavâlisinı ele evirerek buralarda kendi devletini


— -X iöLAM TÂRİHİ -III-

üzerc Şam’dan aynldı. önce Antakya yöresinde bazı ,


teri ete geçirdikten sonra gelip Haleb şehrini kuşattı.
lim, civardaki fetih hareketleriyle meşgul bulunduğun^8"
emrindeki kuvvetlerin bir kısmını Haleb müdafaası içj^
öncü olarak yola çıkardı. Tutuş beraberindeki Artuk Bey>.
bu öncü kuvveti bertaraf etmek üzere onlar üzerine gönw
derdi. Artuk Bey, Müslim’in askerlerini mağlub ve perişan
ederek geri çekilmeye mecbûr bıraktı. Lâkin Müslim’i^
kendisine sadâkatinden emin olduğu için Sultan Melikşab
Tutuş'a muhasarayı kaldırarak Şam’a çekilmesini, Artuk
Bey’in tsfehan’a gelmesini emretti. Tabiî Sultan’ın bu emri
yerine getirildi.
Bu durumdan istifâde etmek isteyen Müslim, Sultan
nezdindeki bu sûretle kay in İmasından istifâdeyle Şam üze­
rine harekete geçti. Bölgeyi tamamen Arap hâkimiyetine
almak istediğinden civardaki Arap kabilelerinden istifade
ile büyük bir ordu teşkil ettiği gibi Selçuklu Devleti’ne tâbi
görünmekte olduğu hâlde Mısır’daki şiî Fâtımî Devleti ile
de Şam’ı Türkler’in elinden almak hususunda yardım tale­
binde bulunduğu gibi bu husûsda bir ittifak teminine mu­
vaffak oldu.
1083 Yılı’nın Mayıs ayı başlarında Müslim, hem
kendisine iltihâk eden Araplar’a ve hem de şiî Fatımî
Devleti’den gelecek yardıma güvenerek Şam üzerine yü­
rüdü. Bu sırada Antakya civânnda fetih hareketlerinde bu­
lunmakta olan Tutuş, hükümet merkezi olan Şam’a döndü.
Haziran 1083’de Şam'ı kuşatan Müslim, büyük bir muka­
vemetle karşılaştı. Müslim’in ordusu daha kalabalıktı. Fa­
kat kuşatmanın uzamasından usanan bazı Arap kabileleri
O*nu terkederek kendi bölgelerine dönünce iki ordu arasın­
da denge hâsıl oldu. Buna ilâveten şiî Fatımî Devleti’nden
kekJeacn yardımda gelmediği gibi Müslim’e tâbi olan
KADİR M ISI ROG LU 149

şehrinde bir isyan başladı. Bunun üzerine başarı ih-


^pjmayan Müslim, Şam kuşatmasından vazgeçerek

Irak ve Filistin bölgesinde kendi hâkimiyeti-


' gâycsi peşinde koşan Tbtuş’un bölgedeki Araplar’ı
ni almakla meşgul bulunduğu 1084 Yılı’nda
/ju’da hareketleriyle meşgul bulunan diğer bir
j kumandanı Antakya bölgesine
_ geldi.
_ Bu şehrin
.
/^nşah’ın fetihleri sebebiyle Bizans ile alâkası kesil­
gurnsı Ermeni, asıllı bir Bizans kumandanının kon-
ir? florası
/^Iinda idi. Bu kumandan tam da o sırada Urfa üzerine
/Ledip şehirden aynlmış bulunmaktaydı. O’nun yok-
istifade ile vaktiyle hapsettirdiği oğlu Antakya’ya
r^olup babasına kızgınlık sâikiyle Süleymanşah’ı
şehri teslim etmek üzere davet etti. Süleyman-
/Çırada Anadolu’daki fetihlerinin bir uç noktası olan
A’je bulunmaktaydı. Fethettiği Anadolu toprakları ıçin-
F ^a’nın bir ada gibi kalmış bulunmasından rahatsız
r jflleymanşah, bu dâveti canına minnet bilerek hare-
‘^gcçti. O, Antakya’yı haraca bağlamış olan Müslim’in
Şurasını ele geçirmek hususunda bir emeli olduğu mu-
bulunan Itıtuş’un kendisine yapılan davetten ha-
oldukları takdirde onların da harekete geçmelerinin
Çgfliel bir engel olduğu düşüncesiyle hareketini gayet
tuttu. Gündüzleri gizlenip geceleri yürümek süreriyle
^Anadolu’yu baştan başa katederek Antakya önlerine
uj, Şehrin şahnesi (muhafız kumandanı) İsmâil adında
^hizmetine girmiş bir Türk’tü. O’nun da yardımıyla
^ını kolayca ele geçirmeye muvaffak oldu. Durumdan
j^rdâr olarak geriye dönen Ermeni asıllı kumandanın
askerleri mukavemet ettiyse de civardaki bazı Türk-
beylerininSüleymanşah’a iltihâkı neticesinde başarılı
150 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -1H-

olamadı. Bir kısım Hristiyonların iç kaleye çekilerek gös­


terdikleri mukflvemet de kolayca kırılarak 1085 Yılı, Ocak
ayında Antakya'nın fethi gerçekleşmiş oldu."
Bizans kumandanının aksine şehir halkına son dere­
cede iyi muamelede bulunan Süleymanşah, İsfehan’daki
Sultan Melikşah’a Antakya’nın fethi müjdesini ulaştırınca
Hristiyan Alemi’nce mukaddes bilinen böyle bir şehrin Müs­
lüman lar eline geçmesi Sultan ile birlikte başkent halkını
fevkalade memnun ettiğinden zafer şenlikleri tertib edildi.
Antakya'dan sonra civardaki bazı şehir ve kaleleri de fet­
heden Süleymanşah'ın bölgedeki bu faaliyetleri en ziyâde
Arap hâkimiyeti peşinde koşan Müslim’i rahatsız etti. O,
Antakya'dan yılda otuz bin altın vergi almaktaydı. Bunu
kaybeden Müslim. Süleymanşah ’ in civardaki faaliyetleri
sebebiyle kendisini tehdid altında görmekteydi. Tek başı­
na O’nunla uğraşamayacağını düşünerek müttefik aramaya
koyuldu. Bulduğu müttefik Artuk Bey’di. Artuk Bey daha
önce Sultan Melikşah tarafından Süleymanşah ile birlik­
te Anadolu’nun fethine memur edilmişti. O’nunla ihtilâfa
düşünce sultan tarafından geriye çağırılmış, O da Tu tuş1 un
emrine girmişti. Fakat bu hâdise sebebiyle Sultan’a kırgın,
Süleymanşah’a ise düşmandı.
O sırada Tutuş tarafından Kudüs valiliğine tâyin edil­
miş bulunan Artuk Bey. Müslim’in Süleymanşah’a kar­
şı ittifak teklifini memnuniyetle kabul etti. Aralarında üç
maddelik şöyle bir anlaşma imzalandı:
•‘1- Müslim. Artuk Bey gibi Sultan Melikşah’a tâ­
bilikten ayrılacak.
2- Suriye Selçuklu meliki Tâcüddevle Tutuş, Büyük
Sultan olarak tanınacak.
3- Sünnî Bağdad Halifeliği ile irtibat kesilerek şiî Mı-

<3 tba'll Esir, a.g e, C X, sh. 139


KADİR MISIROÛLU 151

nlS Halifeliğine bağlanacak.””


Şüphesiz Büyük Selçuklu Devleti’ne karşı bir
teşkil eden şiî Fâtımî Devleti ile yapılan bu ittifak
JrL izah edileceği üzere Müslim'in Süleymanşah ile
savaşta öldürülmesi üzerine hiçbir zaman fiiliyata
^Yetmemiştir.
^/‘^leymaaşab’dan çekinen Müslim, rakibini töh-
^(ınja bırakmak maksadıyla Haleb’deki naibi İbn’ül
/^pi’u Süleymanşah nezdine elçi olarak göndererek
rLmaşah’dan Antakya’nın evvelce vermekte olduğu
/?otuzbin lira vergiyi bu defa Süleymanşah’ ın vermesi
»’^gini bildirdi. Bunu yapmadığı takdirde Melikşah'a
bir duruma düşeceğini iddia etti. Süleymanşah, o
^kâfirlerden alınan cizye olduğunu, kendisi müslü-
^jduğu cihetle O’ndan taleb edilemeyeceğini söyleyin-
^slim'in elçisi küstahlaştı.
f Buna kızan Süleymanşah, akınlar yaptırarak Ha-
. civarındaki halkı rahatsız etti. Halkın şikâyeti üzeri-
hareketin tâbi oldukarı Müslim’in tavrı sebebiyle
gıdığını söyleyerek askerleri tarafından yağmalanan
• Han sahiplerine iâde etti. Müslim ise Süleymanşah
* gizlice haberleştiğini iddia ederek kendi vezirini hap-
ve servetine el koydu. O’nun yerine Süleymanşah’a
elçi olarak gönderdiği İbn’ül Hulzunfu vezir tâyin etti.
yeni vezir Süleymanşah’a sulh teklifinde bulundu. Fakat
^leymanşah’ın Antakya fethinden sonra buradaki halka
derecede âdilâne davranmış olması Haleb ve çevresinde
kduyulmuş bulunduğundan O’na taraftar olanların sayısı
günden güne çoğaldı. Bu durumu farkeden Müslim’in hal­
kın bu hissiyâtına ön ayak olmak ihtimâlinde olan bazı ileri

W Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Târihi (Hey’et), C.VII,


*J80
153 MUHTASAR ISLÂM TÂRİHİ -|JI-

gelenleri hapsetmesi huzursuzluğun daha fazla artmasj


sebep oldu. Esâsen Süleymanşah’ın Haleb’i ele geçin^
için harekete geçmesinden korkan Müslim, O’na tarafta
olanların günden güne artmakta olduğunu görünce erkerı
davranıp Süleymanşah üzerine harekete geçti. Kendisi^
birçok Türkmen atlısıyla iltihâk eden Çubuk Bey ile bir-
likte Antakya'yı kuşatmak üzere sefere çıktı. Haziran IO85
târihinde Azaz şehrine gelip konakladı. Bazı Ermeniler’in
de kendisine iltihâk etmesiyle Antakya üzerine yürüyüp
bugünkü Amik ovasındaki Kurzanil’e geldi. O’nu dört bin
kişilik bir kuvvetle karşılayan Süleymanşah, Müslim’e il.
tihâk etmiş olan Çubuk Bey’in maiyeti ile birlikte saf de­
ğiştirerek Sülevmanşah’a katılmış olmasından da istifade
ile Müslim'in Araplar'dan müteşekkil ordusunu mağlub ve
perişan etti. Müslim kaçtıysa da Süleymanşah ’ın askerleri
tarafında tâkib olunarak yakalandı ve onların kılıç darbeleri
altında:
Ey uğursuz Suriye!” diye bağırarak can verdi.8*
O sırada Müslim, hâlâ zahiren de olsa Selçuklu
Sultanı’na bağlı görünmekte olduğundan O’nun Selçuklu
meliki sıfatını hâiz Süleymanşah tarafından öldürülmesi
Süleymanşah ile Selçuklu Sultanı’nın arasının açılması­
na sebep oldu. Bu sebeple idi ki Sultan Melikşah, Suriye
üzerine yürümek maksadıyla harekete geçmişse de yolda
-aşağıda anlatılacağı üzere-Süleymanşah’ın Tutuş ile gi-
nştiği bir savaş neticesinde öldürülmüş olduğunu duyması
sebebiyle geriye döndü.

aa-Tutuş ile Süleymanşah'm Savaşmaları


Müslim ’i bertaraf eden Süleymanşah, Temmuz 1085
târihinde HaJeb üzerine yürüyüp şehri kuşattı. Müslim ’in

L< Iba’MIfir. a.g.e. C.Xsh.J40


KADİR MISIROÖLU 153

mukavemet gösterdiklerinden şehri ele geçire-


Melikşah’dan kendilerine Haleb’i Tutuş’a
lyi- eftne*er* hususunda vârid olan emir üzerine mukâve-
«r tt**1*
•jii” ^geçtiler ve şehri O’na teslim ettiler,
yft^levmanşah bu emr-i vâkiyi kabul etmekle beraber
grindeki emelinden vazgeçmedi. Nisan 1086’da
Haleb’i kuşattı. Haleb emiri Sultan Melikşah’a
Süleymanşah’ın uzaklaştırılması için buraya
kuvveti göndermesini taleb etti. Kuşatma uza-
fîrbeklenen yardım alınamayınca bu defa Şam’daki
/.g haber göndererek gelip şehri teslim alması taleb
üzerine Tutuş. Haleb üzerine yürüdü. Sultan Me-
f^jî'adar Süleymanşah ile de arası açık olan Artuk
l' jeemrindeki kuvvetlerle Ttıtuş’a iltihâk etti. TUtuş’un
ik? Süleymanşah’ın ordusu Haleb’e beş kilometre
‘Laledeki Aynusseylem mevkiinde karşı karşıya geldiler.
m emrindeki bazı beylerin Tutuş tarafına
neticesinde o güne kadar girdiği hiçbir muhârebe-
l^ybetnıemiş olan kahraman Süleymanşah’ın ordusu
^Idu. Süleymanşah yiğitçe mukâbelede bulunduysa
0 barb meydanını terkederek tenha bir yere çekildi. Çok
yineden Tutuş’un adamları O’nu buldular ve kendisini
fttnfa götüreceklerini, orada iyi bir muâmele göreceğin-
emin olduklarını söylemesine rağmen mâruz kaldığı
flujilûbiveti hazmedemeyen Süleymanşah, kendi hançeri-
^Kalbine saplayarak 5 Haziran 1086 târihinde intihar etti.
•IDidolıı Fâtih i*‘ ünvânıyla şöhret yapmış olan ve akraba-
olan Süleymanşah’ın bu sûretle kendi hayatına kıyma-
sına son derecede üzülen Tutuş. O’nu Müslim’in yanına
jetnettirmiştir.
SüleymanşahTn dağılan ordusundan arta kalanları
ja kendi ordusuna katılmaya râzı eden Tutuş, Haleb üze-
154 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHÎ -/li­

rine yürüdüyse de Haleb emrri O’na verdiği sÖzden

Melikşab'ın pek yakında oraya geleceğini ümid etrnel^


olduklarından burasını ancak O’na teslim edebilecekler^
söylemekteydiler. Tutuş iç kaleyi kuşatmış ve bu kuşatıp
on yedi gün sûmûş olmasına rağmen başarılı olamamıştı.

bb-Sultao Melikşah’ın Suriye Seferi


Haleb’in bu suretle bazen Süleymaaşah bazen de Tu,
tuş tarafından muhasara edilmesiyle Suriye’nin kuzeyinde
devam edegelen karışıklıklara bir son vermek maksadıyla
vâki talep üzerine Sultan Melikşah harekete geçti. Üstelik
kardeşi de olsa liıtuş'un Süleymanşah gibi kahraman bir
Selçuklu hanedanı mensubunun intiharına sebebiyet veril­
mesi O’nu fevkalâde üzmüştü. Sultan 1 Kasım 1086 târi­
hinde Tekrit’e geldi ve buradan bir kısım öncü kuvvetleri
emir Bozan kumandasında Urfa'ya gönderdi. Emir Bozan,
Nisan 1087 târihinde Urfa’yı teslim aldı. Sultan Melikşah
yoluna devamla önce Câber Kalesi’ni, sonra da Haleb’e bağ­
lı Membic’i alarak yoluna devam etti. Bu sırada Haleb’in
mukavemet etmekte olan iç kalesini kuşatmış bulunan Tu­
tuş, muhasaradan vazgeçerek şam’a çekildi. Mâiyetinde
bulunan ve Sultan ile arası açık olan Artuk Bey, 'Bıtuş’un
muhasaradan vazgeçmeyerek kardeşi Melikşah’a mukave­
met etmesi teklifinde bulunmuşsa da Ihtuş bu teklifi red-
KADİR MISIROÖLU 155

. <Üf'a(le Şam’a çekilmiştir.


Melikşuh. kendisine teslim edilen Haleb şehri
Ljiıdoki yerleri hizmetinden memnun kaldığı insan-
verdikten sonra ordusunu üçe ayırıp bir kısmını
1^‘nufK diğer bir kısmını ise Antakya bölgesinin fet-
y^ur eyledi. Sultan Melikşah’ın Haleb’de bulundu-
ygerek kardeşi Tiıtuş ve gerekse civardaki emirler
4 kabile şeyhleri birer birer gelip kendisine biatlerini

^^urûdûn Antakya’ya giden Sultan Melikşah,


ı|tf-Bşah’ın vezir ve kumandanları tarafından şehir dı-
y^aflilîiıumş ve onların talebi üzerine Süleymanşah'ın
J^ugctııaeman bahşetmiştir. Daha sonra yoluna devamla
filindeki Süveydiye’ye, sonra Haleb’e gelmiş,
ı^Lgumazan Bayramı’nı geçirdikten sonra Hilâfet mer-
rjggdnd’a dönmüştür. Sultan Melikşah’ın bu seferi
/.ypdB Suriye’nin kuzeyindeki karışıklıklar nihâyet-
^imiş olduğu gibi, Suriye Selçuklu meliki Tutuş’un
releri kontrol altına alınarak bölge yeniden Büyük
İmparatorluğu’na bağlanmıştır.

fC-Fâtımîler ile Mücâdeleler


Sultan Melikşah’ın Suriye seferinden sonra Tutuş’un
•b|âl hevesleri zaafa uğramışsa da O çok kısa bir müddet
henüz şiî Fâtımî Devleti’ne bağlı şehir ve kasabala-
f|g geçirme faaliyetine devam etmiştir. Bunlar arasında
ve Beyrut da vardı. Bu sûretle Filistin bölgesinin ta-
Selçuklular’a tâbi hâle getirilmiş oluyordu. Fâtımîler
p buraları geri almak hususundaki emellerinde başarılı
ayacaklardı. Bununla beraber 1087 Yılı’nda son bir
HHtketle Tutuş tarafından ele geçirilen Sayda ve Beyrut’u
pii almaya muvaffak oldular ve bu başarılardan cesaret-
156 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

lenerek Şam'ı kuşamlar. Bu sebeple Sultan Melıkşah’a


müracaat eden Tutuş. O’nun tâlimâtıyla civardaki Sel­
çuklu emir ve kumandanlarının desteğini sağlayarak Şam
kuşatmasını bertaraf edip Humus üzerine harekete geçmiş
ve burasını Fâtımıler’den geriye almıştır. Bunu la beraber
kendisine yardıma gelen Selçuklu emir ve kumandanlarıy­
la arasında ihtilâf çıktığından Fâtımîler’e karşı girişilmiş
olan mücâdele —şimdilik kaydıyla da olsa- tamamlanama­
mıştır. Zira Selçuklu ülkesini ele geçirmek emelinde olan
Ttotuş ’un bazı davranışları Sultan M eli kş ah’ a biatlerini
tazelemiş olan Selçuklu emir ve kumandanları tarafından
tasvib görmemiştir.

çç-Tiıtuş'un Saltanat Mücâdelesi


İktidar hırsıyla yanıp tutuşan Tutuş, Sultan
Melikşah’ın 1092 Yılı’ndaki vefâtına kadar sâdece “melik”
ünvânını taşımıştır. Bu târihte kendisini “Büyük Selçuklu
Sultanı" ilân ederek adına hutbe okutmaya başlamıştır. Ev­
velce anlatılmış olduğu üzere Sultan Melikşah’ın vefâtı es­
nasında on dört yaşında bulunan oğlu Berkyaruk’un sultan
olması beklenirken kansı Terken Hatun henüz beş yaşında
olan kendi oğlu Mahmud’u sultan ilân etmiş ve bundan
dolayı da bir sürü karışıktılar çıkmıştı. Terken Hatun, Sel­
çuklu hazînesini cömertçe kumandanlara dağıtmak süreriy­
le onların bîr kısmını Mahmud’a taraftar hâline getirmişse
de bü\'ük çoğunluk Melikşah’ın diğer oğlu Berkyaruk’a
taraftar olduğundan karışıklıklar çıkmış, çıkan kardeş kav­
gasında Terken Hâtûn ve oğlu Mahmud’a taraftar olanla­
rın yenilmesi sonucu Berkyaruk. Büyük Selçuklu Sultanı
olmuştu (1091). Fakat mücâdeleden vazgeçmeyen Terken
Hâtûn. Melikşah’ın amcazadesi Gence cm iri İsmail’e mü­
racaat ile Onu hem saltanata ortak etmek ve hem de ken-
KADİR M1SIROGLU 157

evlenmek teklifiyle kendi tarafına çekmeyi başar-


dâ hu h^eket bazı kumandanlar tarafından kınanmış
Berkyaruk tarafına geçmelerine sebep olmuştu,
/fişine üzerine yılmayan Terken Hatun, bu defa aynı
Selçukluları meliki olan Tutuş'a yapmış ve
^|Sfehan’a dâvet etmişti.
sırada Tutuş civardaki Selçuklu emir ve kuman-
-jgun kimini tehdid kimini de siyâset yoluyla kendi
çekmeye muvaffak olmuş, teklifini kabul etme-
ise tenkil ederek bütün Suriye bölgesinde adının
<*\wj’daki Abbasi halîfesinden sonra hutbelerde okun-
temin etmişti. Bunun arkasından halîfeye müracaat
ülkede hutbenin bu şekilde okutturulmasmı taleb
-nr. Halîfe, O’nun bu teklifi karşısında bütün Selçuklu
hâkim olması, Selçuklu hâzinesine sâhip bu lun-
ve diğer hânedân mensuplarının saltanat iddiasında
(gaması hâlinde bu teklifi kabul edebileceğini beyân
?\Sİ üzerine Tîıtuş civardaki Selçuklu emir ve kuman-

‘ j^ının itaatini sağladıktan sonra devletin başkenti olan


\Lhan a karşı harekete geçti. Güzergâhdaki bütün şehir

^emirlikleri tehdid ve kılıç zoru ile itaat altına alarak


»^han’a doğru ilerlerken üvey kardeşi Mahmud gâilesini
^amf etmeye muvaffak olan Sultan Berkyaruk birçok
pirlerin itaatini temin ederek birhayli kuvvetlenmişti.
O’nun bu faaliyeti sonunda Tutuş’a bağlılığını bildirmiş
olanemir Aksungur ve Bozan bu sırada Tebriz’e vâsıl ol-
puş bulunan Tu tuş’dan ayrılarak Sultan Berkyaruk tara­
lına geçmişlerdi.

Onlar yeni Sultan’dan temin ettikleri takviye kuvvet­


ime kendi bölgelerine Tu tuş* dan ayırmaya ve buralarda
?kunan hutbelerde Tutuş yerine Sultan Berkyaruk adl­
ın okutmaya başladılar. Bu sûretle önce onları alt etmek
15» MUH 1/vj- .tvjrlJ -III-

mecburiyetini hisseden Tütuş. onlar üzerine harekete geçli,


önce Aksungur’u mağlub edip esir aldı. Sonra da O’nu öl­
dürdü. Daha sonra da emir Bozan üzerine yürüyüp O’nu da
magluh etmiş ve öldürmüştür. Bölgede kendi sultanlığını
kabul etmeyenleri birer birer bertaraf eden bu defa yeğe­
ni Sultan Berkyaruk üzerine yürümenin zamanı geldiğini
düşünerek Türkmen beylerinden Abakoğlu Yâkub adın­
daki bir kumandanı Sultan Berkyaruk üzerine şevketmiş,
bu kumandan Berkyaruk kuvvetlerini bozguna uğratınca
Bağdad’daki halîfe hutbeyi Tütuş adına okutmaya başla­
mıştır.
Kendisine sâdık kalan birkaç kumandan ile güç belâ
canını kurtarmaya muvaffak olan Berkyaruk, İsfehan'a
ulaşmaya muvaffak olduysa da üvey kardeşi Mahmud’a
taraftar olanlar O’nu şehre sokmak istemediler. Nihayet
Üç gün kadar şehir hâricinde bekletilen Berkyaruk’un
İsfehan’a kabul edilmesine ve hattâ burada üvey kardeşi
Mahmud tarafından hüsn-ü kabul gömesine rağmen bazı
kumandanlann tertibiyle hapsedildi. Mabmud taraftarı
olan bu kumandanlar O’nu öldürmek veya en azından göz­
lerine mil çekerek saltanat iddiasında bulunmasına engel
olmak isterlerken taraftar oldukları Mabmud un çiçek has­
talığına yakalanması sebebiyle tereddüd geçirmekteydiler.
Fakat taraftar oldukları Mahmud bir iki gün sonra çiçek
hastalığından vefat edince O’nu öldürmeyi bile düşünmüş
alan kumandanlar bu defa kendisini hapisten çıkarıp O’na
Sultan olarak biat ettiler. Târihin garip bir cilvesidir ki,
iultan Berkyaruk da aynı hastalığa yakalanmış hattâ aklî
imgesini bile kaybetmişse de kısa bir müddet zarfında iyi-
■perek* kendisine karşı saltanat iddiasında bulunan Tutuş
le mücâdelesinin hazırlıklarına başlamıştır.

M ibfl'ei E»ır. «.g e C.x. sh.234 vd


160 MUHTASAR İSLÂM TÂRJHİ -III-

Kısa bir zamanda hazırlıklarını tamamlayan Sultan


Berkyaruk, kendisinin hastalanmasından istifâde ile Suri­
ye, Diyarbekir. Azerbaycan bölgelerini itaat altına alıp He-
medan ve Rey şehirlerini ele geçirmiş bulunan ve kendisine
karşı ciddî bir rakip hâline gelmiş bulunan amcası Tutuş'a
karşı harekete geçti. Tutuş şehir halkına güvenemediğinden
şehir dışında düşmanı karşılamak maksadıyla Rey şehrine
altmış-yeuniş km mesafedeki Taşlı Köyü civarında karargâh
kurdu. Sultan Berkyaruk ise, yeniden teşkil eylediği otuz
bin kişilik bir orduyla aynı bölgeye gelip O’nun karşısında
yerini aldı. Burada yapılan çarpışmada Sultan Berkyaruk
taraftarları Melikşah’m sancağını kaldırınca Tûtuş’un or­
dusundaki askerlerin birçoğu karşı tarafa geçince Tütuş’un
ordusu bozuldu.
Bu muharebede Tutuş‘un etrafı Sultan Berkyaruk’un
askerleri tarafından kuşatılmışsa da O’nun Melikşab’ın
kardeşi olması sebebiyle saltanat dâvasına girişmiş olma­
sına rağmen bu askerlerden hiç biri O’nun üzerine saldırıp
O’nu öldürmeye cesaret edemiyorlardı. Nihâyet onlardan
biri cesaretlenip bir kılıç darbesiyle Tiıtuş’u öldürdü. Ke­
silen başı önce Sultan Berkyaruk’a getirildi. Sonra da
Bağdad’a gönderilerek halka teşhir edildi. Bu sûretle Sul­
tan Berkyaruk rakipsiz bir sûrette Selçuklu tahtına otur­
muş oldu. Tutuş ise, Suriye ve Filistin’de ırkçı bir mantıkla
Arap hâkimiyeti tesis etmek gayesi güden Müslim’i berta­
raf etmiş ve Suriye Selçuklu Emirliği’nden Büyük Selçuklu
Sultanlığı’na ramak kalmışken bu sûretle mücâdele ile dolu
hayatı noktalanmıştır.

ç-Haleb Selçuklu Melikliği


Tutuş'un iki oğlu vardı: Rıdvan ve Dukak. O’nun
f>Ktnünden sonra Suriye Selçuklu Devleti oğulları arasın-
KADİR MISIROĞLU 161

oldu. Rıdvan “Fahr’ül Mülûk” Unvanıyla


pukak ise “Şems’ül Mülûk” ünvânı ile Şam’da
V üzere Tutuş*un hâkimiyetindeki bölge Büyük
y‘u İmparatorluğu’na tâbi iki küçük beylik hâline gel-

■ y-Hrieb Selçuklu Melikliği’nin Kuruluşu


ipjtuf un oğlu Rıdvan, babasının sağlığında Haleb’de
..^ânıyla bulunmaktaydı. Tutuş, Rey Savaşı’nabaş-
/Cj evvel O'na bir kısım kuvvetlerle kendisine iltihâk
/^emretmişti. Rıdvan, bu maksadla yola girmişken
mağlûbiyet ve ölüm haberini alınca derhâl geriye
tttkib olunmak korkusuyla alelacele Haleb’e geldi,
/^babasının yerine Suriye Selçukluları’nın emiri ol-
ırL ilân etti. Kardeşi Dukak ise babasıyla birlikte Rey
katılmış olmakla beraber canım kurtarıp kaçıp
^jninyanına gelmişti. Rıdvan, babasınm ölümünden
sonra O’nun hâkim olduğu bütün şehirlerde hutbede
^fldını okutmaya başladı. Lâkin bazı bölgeler O’nun
yerine Suriye Selçukluları meliki olmasını kabul
fiğinden onlar üzerine harekâta geçmeye mecbur kai­
lli olarak Artukoğlu Sökmen Bey’in idâresi altındaki
^’û yöneldi. Burası harbe gerek kalmadan Rıdvan’a
yettiğinden aynı durumdaki Urfa üzerine yürüdü. Bu-
Tutuş tarafından tâyin edilen bir Türk kumandanının
altında bulunmasına rağmen asıl hâkimiyet Bizans
giyesi ile yetişmiş Hetumoğlu Toros denilen birine âid-
^ehri terk etmeye mecbûr bırakılan Türk kumandanının
^ışından sonra mutlak bir hâkimiyet elde eden Toros,
HnM!f a karşı şehri tahkim edip mukavemet göstermişse
ybaşarılı olamadığından şehir kısa bir kuşatmadan sonra
Rıdvan tarafından ele geçirildi.
162 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

Bu sırada emrindeki kumandanlar arasında anlaşmaz.


Iık çıktığından melik Rıdvan sür'atle Haleb’e dönüp duru,
ma hâkim oldu.”
Emir Rıdvan, babasının sahip olduğu bütün yerle,
ri itaat altına almaya çalışmaktayken Tutuş adına Şam’ın
ıdûresiâde bulunan emir Savtekin. ağabeyi nezdindeki
Dukak'a haber göndererek O’nu şam'a davet etti. Bu davet
Şam'da Dukak adına ayrı bir beylik teşkili maksadına bağ.
lı olduğundan Dukak. kardeşine haber vermeden bir gece
âni bir kanırla Haleb’den kaçtı. Durumu haber alan Rıd­
van, O nu yakalamak için adamlarını arkasına saldıysa da
bunların başarılı olmaması üzerine Şam’a ulaşan Dukak
Savtekin tarafından burada melik ilân edildi. Bu sûretle
Suriye Selçukluları Melikliği iki kola ayrılmış oldu.
Tabiatiyle babasına tâbi olan yerlerin tamamını kendi
hâkimiyetine almak isteyen Rıdvan, bu durumu kabullen*
eneyerek kardeşi) le mücâdeleye karar verdi. Bu maksadla
Serac hâkimi Artukoğlu Sökmen Bey’in bu husûsta ken­
disine destekçi olmasını istedi. Bir kısım kuvvetlerle Ha-
leh istikâmetinde harekete geçen Sökmen Bey, yolda diğer
bir Türkmen beyi olan Abakoğlu Yusuf a rastladı. O’na
Rıdvan'a v ardım etmedikleri takdirde O'ndan zarar göre­
bileceklerim söylemesi üzerine Yusuf, böyle bir şeyin mev-
zubahs olmayacağım söyleyerek kendisi de -taleb edilme­
miş olduğu hâlde- Rıdvan'a destek olmak için yola girdi.
Bu sûrede iki Türkmen beyi kuvvetleriyle Haleb’e yaklaş­
tıkları sırada Rıdvan bunlardan Sökmen Bey'i bizzat davet
etmiş olduğu hâlde Haleb'e saldırmalarından endişe ederek
vtzrı Ceaâhüddevle kumandasında bir kısım kuvveti on-
bn karp gönderdi. Cenâhüddevle hiçbir müzâkereye gi-
n^eden bu ıkı Türkmen bey inin kuvvetlerine karşı savaşa

f feUEıtr ige CX.sh.247


F KADİR M1SIROĞLU 163

0kınen. davet aldığı Rıdvan'ın ordusuyla çar-


y* »ru bulmayarak hareketsiz kaldığından bütün iyi
/yr eğinen saldırıya uğrayan diğer emir Yusuf Bey,
fZy ıjp^P kflÇmayû mecbûr kaldı.
ZZ^jeD Bey'in emirindeki kuvvetlerle Rıdvan'ın as-
jA Şairlikte Haleb’e vâsıl olduktan sonra O, Şam üze-
geçmek üzere hazırlıklara başladı. Dukak’ın
/t ayılarak civarda meşgul bulunduğu bir sırada
1096 Yılı başında Sökmen Bey’in kuvvet-
gelip Şam’ı kuşattı. Bunu haber alan Dukak,
Zerine yürüyünce Rıdvan O’nunla savaşmayı göze
yr^şom kuşatmasını terk edip çekildi.

^gıdvan Devrinin Hâdiseleri


p kardeşin Suriye Selçuklu Emirliği için mücâde-
. ierj hengâmda birçok kere el değiştirmiş bulunan
» jehri. Şiî Fâtımîler tarafından ele geçirilmiş bulun-
Dukak burayı Fâtımîler’den geri almak için ha-
r\gyapmaktayken kardeşi Rıdvan’ın tekrar şam’ı ele
rjnek üzere daha kalabalık bir ordu ile harekete geçmiş
‘t-haberini aldı. Lâkin O, Şam’dan Önce Kudüs’ü ku-
da hiçbir netice alamamış, civarda bir takım yağma
jetleriyle bulunmakla iktifa etmişti. Dukak’ın, Haleb
^unu takibe koyulması üzerine vezir Cenâhüddevle,
Şia’dan ayrılarak çöl yolundan Haleb’e dönme karan
^»kuvvetleri azalan Rıdvan, plânladığı Şam muhâsa-
^ıtıdan vazgeçerek sür’atle geriye dönmüş, dolayısıyla
plisine rakip ikinci bir beyliğin teşekkülüne mâni olmak
maksadıyla giriştiği bu harekette de başarısız olmuştur.
kardeşi tarafından böyle mükerreren izlâc edilmesine
üşi bu defa melik Dukak. veziri Tuğtekin kumandasında
M udu ile Haleb üzerine harekete geçti. Bunu haber alan
muhtasar Islâm târihî -iji~

Kuvayk çayının kenarında konaklamış olan şam ord^.


karşısına gelip karargâh kurdu. Burada 22 Mart 109y
hinde Şam ordusu büyük bir hezimete uğramakla Jv
ve Tuftekiu güçlükle canlarını kurtarıp Şam9a çekil^.
Lâkin Rıdvan ve ordusu onlan tâkibe cesâret edemey^
Haleb’e döndü. Bununla beraber iki kardeş arasında
maya varılarak Şam'da bulunan hutbelerde Dukak’^ .

nlarak Humus’a gitti. Suriye bölgesinde iki kardeş aras^

kumandan olan Cenâhüddevle’nin ayrılıp gitmesinden i *


___ ı __ »j_ı_? •• __ « i .•
tifflde etmek isteyen Mısır’daki şiî Fâtrnıî Devleti, Rıdvan'
nezdine bir elçi göndererek O’na şu tekliflerde bulundu:
*1-Mısır Fatımî halifeliğini metbû tanıması,
2- Hâkim olduğu memleketlerde sünnî hutbeyi kafy
np Fâtımîler adına hutbe okutması,
3- Huibede önce el-Müstaflî. sonra veziri Efdal
daha sonra da kendi adının yer alması,
-/-Bütün bunlara karşılık olarak da kendisine mâlî ve
askerî yardım yapılacak ve böylece Dımaşk ’ı alması sağla-
nacaklı.
Bu teklifteki Şam’ın ele geçirilmesinde yardımcı olu­
nacağı hususundaki vaad Rıdvan’a câzib geldiğinden O’nu
kabul etti. Bunun neticesi olarak da kendi hâkimiyetindeki
her yerde hutbelerde şiî Fatımî halîfesinin admın okunma'
«ıu emretti. Bu sûretle târihte ilk olarak Selçuklu meliki şiî
tt İbı’Öİ Esir, a.g.c. CJC, sh.269
19 Doğuşun Günümüze Büyük İslâm Târihi, (Hey’et), C.VH,
F KADİR MlSIROGLU 165

/
!
trfDcvleti'ni metbû (tâbi olunan) olarak tanımış oldu.
Bu anlaşmanın hutbede Fatımî halîfesinin adının
^masından başka hiçbir maddesi gerçekleşmemiş, bu
‘ bile bütün bir İslâm Âlemi tarafından büyük bir nef-
ı karşılanmış ve kınanmıştır. O derecede ki Rıdvan,
■ £ tatbikâü ancak dört hafta kadar devam ettirebildikten
! ıfinJ bundan vazgeçmek mecbûriyetinde kalmıştır. Hattâ
\jod’daki halîfeye elçiler göndererek O’ndan özür bile
Jilemiştir.

Kardeşine tâbi Humus’u ele geçirmek maksadıyla ha­


cete geçen Rıdvan, bu sırada Haçlı ordularının Antak-
İstikâmetinde ilerlemekte olduklarına dâir haber alınca
jlaJeb’e gen dönmüştür.

cc-Haçhlar’la Muhârebeler
Haçlılar Antakya’yı aldıktan sonra civardaki şehir ve
^baları işgâl ve istilâya başladılar. Ekim 1098’de kalaba-
lıkbir Haçlı ordusu Haleb Melikliği ’ne bağlı olan El-Bâre ’yi
kuşattı. Uzun süren bu kuşatma esnasında Haleb’den bek­
ledikleri yardımcı kuvvet de gönderilmediğinden şehirde
jçlık baş gösterdi. Bu sebeple halk düşmandan eman dile­
yerek teslim oldu. Fakat Haçlılar verdikleri emana riâyet et-
'ujverek müslüman halkın kahir ekseriyetini kılıçtan geçir-
oldukları gibi mallarını da yağmalamış, üstelik pek çok
^lümanı esir ederek Antakya’ya sevk etmiş, esir pazarın-
sartınnışlardır. Reisleri Raymond, burada “Ulu Câmi”
^vla mâruf olan büyük camii kiliseye çevirmiş, mallarını
^alayıp canlarını telef ettiği müslümanlarm yerine bir
^ımhristiyanlan yerleştirmiştir.
Bu başarıdan cür’et alan Haçlılar, civardaki Ermeni ve
Sasrâniler’in de katılmasıyla kalabalıklaşan ordularına gü­
venerek Kudüs’ü ellerine geçirmek üzere harekete geçtiler.
İM MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ.m.

Fakat Kudüs yolu üzerinde bulunup Haleb Emkı.

kendi güçleriyle kaabil-i kıyas olmayan kalabalı^- H/'

duşuna karşı ümidsizce direnmekteydi. Rıdvan’

wn y radım yine gelmediği için II Aralık 1093


Haçlılar, Mamtunnuman'ı ele geçirdiler. Buraü^^K

kın pek çoğunu işkencelerle Öldürdükleri gibi şehj-j

tayip başlan başa harabeye çevirdiler* Haçlılar b

htlita edilen milslüman halkın yerine Ermeni ve dı

gibi kendi dindaşlarını yerleştirdikten sonra Kudüs- ^i

düşündükleri Haleb'e hâriçten yardım gelmesini önleyeC(£

tedbirleri aldılar. .Ancak bu noktada durumun vehâmeıi^

kavrayan Haleb meliki Rıdvan, toplayabildiği kuvveti^,

le harekele geçip, ilk olarak Haçlılar’ın eline geçmiş olan

Kellâ Kalesi'ni geriye alabilmek maksadıyla 5 Kasım 111 q

târikinde buraya geldi. Ne yazık ki burada Haçlılar ile yap.

tığı muharebeyi kaybederek o sırada Humus’da hükümrân

ota eski veziri Ctrihfiddevle'nin yanma gitti. Aralan

açık olmasına rağmen Cenâbüddevle O’na yardım sözü


verdi. Haçbhr'uı Haleb’i kuşatma ihtimâline karşı kendi
Injvveiknyle buraya gelerek müdafaa terfihleri aldıysa da
Htçlıta Haleb ve Kudüs’ü ele geçirme niyetlerini te’hir
edip Antakya'ya çekilmiş olduklarından ciddî bir karşılaş-
■otandı Bu sebeple Ceûhüddevk Humus’a çekildi-

«I ItoHEarıp C.X.sb278
f kaDİR MlSlKüuuv 167

.flddeı Antakya’da vakit geçirip ordularını

>f Jcy*0 KudÜs’den evvel Haleb’i ele


b/jjnunu kavrayarak gelip 1101 Yılı başlarında

/5®^ d® 8cî‘m,c*erinc kalmışken

Ermeni asıllı Gabriyel, Danışmend Gazi

//Mp höcûmuna mânız kalınca Haçlı kumanda-


ZfyP ^atya’yı vermek vaadiyle O’ndan yardım

Y / Onduğu ^,n^a^,*ar Haleb'in kuşatılmasından


j Zt’jjatya üzeruıe gi^k üzere geri döndüler.

^1 çekilip gitmesinden sonra harekete geçen


!%çl^Ljju toparlayıp Sermin yakınlarında karargâh

ı. rtda Humus emiri Cenâhüddevle de Haçlı or-

dBtya’ya etmck 026:6 tö^en uzak-


A * yifâde ile onların eline geçmiş bulunan bazı

'Zi1 • , alıp buralara yerleştirilmiş olan Haçlı asker-

Z Zifirdi.Sonra d* aralanndaki eski husûmet

/r^nuİD üzerine yürüyüp burada konaklayan


Z^jrdusu üzerine âni bir baskın tertibledi. Ken-

O^van’m arasının açılmasına sebep olan şahısla-

r jjr öldürdü. Rıdvan canını güçlükle kurtararak


Vekildi. Cenâhüddevle civarda Haçlılar’ın eline

y ^unan bazı şehir ve kasabaları ele geçirdikten

Âjeb’e giderek O'nunla bir meselesi olmadığını,

'/ ’ ^dnumu sebep olan sapık bir kısım bâtınîlerle

ıç^ b® “M’hY1 yaptığını izah etmesi üzerine

arasında bir anlaşma hâsıl oldu. Artık Haçlıiar'a


hareket edebilirlerdi. Fakat ne yazıkki Bâtınî-
^jjûcâdele hâlinde olan Cenâhüddevle, Haleb’den

1 ^Humusadöndükten sonra 1 Mayıs 1103 târihinde


^gi®0 Cuma nama2i kılarken, derviş kılığına gir-

* jç 0inni fedaisi tarafından hançerlenerek öldürüldü,

fja durumu öğrenen Haçlı kumandam Raymond,


IM MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -IH­

Humus Özerine harekete geçti. Ccnahüddevle’nin karısı


Rıdvan'ın anne siy di. Kocasının ölümünden sonra O’nunla
evlenmişti. Oğluna bir mektup yazarak Haçlılar1 a karşı
Humus'u müdafaa etmesi için O’nu yardıma çağırdı. Fa­
kat şehrin ileri gelen kumandanları vaktiyle yapmış olduk­
tan baskın sebebiyle Rıdvan’ın kendilerini cezâlandırma­
sından korktukları için Şam meliki Dukak’a müracaatla
Humus un O’na teslim edilmesini ve burasının Haçlılarda
karşı müdafaasının da O’na havale edilmesini doğru bul­
duklarından onlar da Dukak’a haber gönderip şehri ken­
disine teslim edeceğini bildirdiler. Bunun üzerine harekete
geçen Dukak Humus'u sessiz sedâsız Şam Melikliği’ne
kartı.
Sultan Melikşab’ın Ölümünden sonra Selçuklu ül­
kesinde başlayan karışıklıklar sebebiyle onun vasalı duru­
mundaki küçük küçük beyliklerin böyle birbirleriyle uğ­
raşmaları ve buna ilâveten şiı Fatımî Devleti’nin ard arda
olumsuz hareketleri sebebiyle 15 Temmuz 1099 târihinde
Kudüs'ü ele geçirmeye muvaffak olan Haçlılar, bölgedeki
hâkimiyetlerini böyle her an genişletmekte iken Anadolu
Selçuklu Devleti’ nin hükümdarı I. Kılıç Arşla d, Haçlılar’a
karşı başanlı bir mücâdele yürütmekteydi. 1103 târihinde
Ermeni ler'in idâresindeki Maraş’ı ele geçirmeye muvaffak
olan I. Kılıç Anlan, Antakya üzerine bir sefer tertibledi.
Ancak daha Önce harekete geçen Dânişmend Gazi Gü­
müş t e kin Haçlılar’ı yenip kumandanları Raymond’u esir
aldığını Öğrenince geri dönmüştür.
Haleb meliki Rıdvan ise, daimî bir sûrette Haçlı teh­
didi altında bulunan me İlkliğini onlara karşı koruyabilecek
güçten mahrumdu. Bu sırada Haçlılar’ın elinde bulunan
Urfa. müslümanlann dâimi bir sûrette akınlarda bulun­
man sebebiyle Haçlılar oraya yardıma yönelince Rıdvan,
KADİR MISIROGLU 169

istifâde ile kaybettiği bazı şehir ve kasabaları geri


Urfa'daki hâkimiyetlerini koruyabilmek mak­
iyi buraya yönelen Haçlılar Harran’da Artukoğiu
ve Musul vâlisi Çökürmüş’ün birlikte hareket
JPpjçvetleri karşısında müthiş bir mağlûbiyete mâruz
Nen £e^r kumandanların çoğu esir edildi. İslâm
büyük bir sevinç uyandıran ve Haçlılar'a karşı
buçaptu bir zafer kazanmış olmasından cesâret alan
4 onlara kaptırdığı birçok kaleyi geri alabilme şan-
jif^kctti’ Haçlılar’ın bu mağlûbiyetinden doğan zaafla-
bundan istifâde eden melik Rıdvan, beyliğine
Haçlılarda kaptırdığı şehir ve kasabaları birer
jr1 geri alarak oralara iskân edilmiş bulunan Haçlılar’ın
kaçmalarını temin etmiş, bu sûretle bölge-
^'^ur ve sükûnunu sağlamıştır. Zirâ Haçlı ordusunun
^'dflki bu mağlûbiyetine ilâveten Anadolu Selçuklu
t^dân Kılıç Arslan ve Dânişmend Gazi Güm Üş tekin
^sırada Malatya ve Amasya’da onlara üstüste darbeler
•L^iş bulunduğundan Haçlılar ciddî bir tehlike olmaktan
bulunuyorlardı.
4aleb meliki Rıdvan, Haçlılar’ın bu zaafiyetinden
^ade ederek bölgede hâkimiyetini daha esaslı bir sûrette
^ettiği sırada kardeşi Şam meliki Dukak’ın âni bir sû-
vef3tı üzerine harekete geçerek Şam Melikliği’ni de
fisine tâbi hâle getirmeye muvaffak oldu.
Burada fazla kalmayarak kendi melikliginin başşehri
4an Haleb’e dönen Rıdvan, bir yıl sonra Haçlılar’ın ku-
<3tuğı Trablusşam’ın yardım taleb etmesi üzerine harekete
geçtiyse de bunu haber alan Haçlılar Artah üzerine yürüdü­
ler. Burası Haçlılar’ın kendi dindarlarına bile zulmetmele-
n sebebiyle Ermeni idârecileri tarafından daha önce melik
Rıdvan’a teslim edilmişti. Bunun üzerine Trablusşam’ayar-
MVUTASAJt tSL-ÂM TÂJ^IüI »III»

— .1—..___________* L.»r. ırAn^Ui Un^lılar ilf* 1.

kendi başına buyruk hareket etmekteydi.”


Selçuklu sultanı Berkyaruk’ıın ölümünden son^
Sultan Muhammed Tapar dâhildeki istikrarı sağladıkta^
sonra Haçlılar ile ciddî bir surette hesaplaşmanın ehemmû
yetini kavrayarak emrindeki emirliklerin birleşerek Haç.
iı belâsını bertaraf etmeleri için birlikte hareket etmeleri
hususunda hepsine bir emir gönderdi. Kısa zamanda bu
emre itaat ile teşkil olunan Selçuklu ordusu Nisan 1110 tâ­
rihinde Cizre'den hareket ile Haçlılar’ın elindeki Urfa’yj
kuşattı. Filistin havalisindeki bütün ehemmiyetli şehirleri
eline geçirmiş. Kudüs ve Antakya’ya sâhip olmuş bulunan
Haçlılar. Urfa'nın yardımına koştular. Selçuklu ordusu on-
lan karşılamak İçin kuşatmayı kaldırarak Harran’a çekildi,
Bundan istifâde eden Haçlılar, şehre yiyecek maddeleri ve
silâh depo ettiler. Şehrin kuşatılmasından vazgeçildiğini
zanneden Haçlıların, şehir dâhilindeki askerleri kendileri­
ne yardıma gelenler ile birleşmek üzere buradan ayrılınca
Selçuklu ordusu tarafından baskına uğratılıp yok edildiler.

»i Iba'SI Esir, a g e. C X. sh 394


9? fba'il Efjr a g e. C.X. sh.406
I KADİR MIS1ROĞLU l7t

! Iin üzerine tekrar Urfa'yi kuşatan Selçuklu ordusu ba-


^olamadı. Zirâ Haçlılar, Selçuklular’ın uzaklaşmasın-
’ istifâde ile şehri yiyecek ve silâh bakımından takviye

I Bu kuşatmaya katılan emir Rıdvan, Haçlılar için mü-


J sahasını genişletmek maksadıyla geriye çekilip on-
[jfin dindeki bazı şehir ve kasabaları ele geçirdi. Hattâ An-
^yd Kontluğu’na bağlı pekçok yere akınlar tertib ederek
birçok Haçlı askerini öldürdü ve çok sayıda ganimet elde
fıti. 0. bu harekâta devam ederken Urfa’ya yardıma giden
Haçlı ordusunun geriye döndüğünü haber alarak Haleb’e
akildi. Haçlılar, O’nun giriştiği harekâtın intikamını al­
mak için Haleb üzerine yöneldiler. Güzergâhdaki Esâbir’i
kuşattılar. Bunu haber alan Rıdvan, Haçlı kumandanına
haber göndererek yirmi bin altın karşılığında kuşatmadan
ri/geçmelerini talep etti. Haçlılar bu talebi kabul etmeye-
ırk muhasaraya devam ettiler. Açlıktan bunalan halk, bir
posta güverciniyle melik Rıdvan’a içinde bulundukları
Junımu bildirmişlerse de bu güvercin Haçlı askerleri tara­
lından okla vurulduğundan mektup Rıdvan’a ulaşmamıştır.
0‘ndıın bekledikleri yardımı alamayan müdâfiler Haçlılar
jleanlaşarak kaleyi onlara teslim ettiler. Haçlılar bu anlaş­
maya riâyet ederek müslüman halka dokunmadıkları gibi
anların buradan çekilip gitmelerine müsaade ettiler.93
ileri harekâta devam eden Haçlılar, güzergâhdaki
birkaç kaleyi daha ele geçirdiklerinden melik Rıdvan on-
|jja üçüncü defa olarak anlaşma teklifinde bulundu. Bu
^fa kendisi için ifâsı çok zor olan ağır şartlarla yapılan bu
,(jdili Haçlı kumandanı kabul etti. Hem ödenecek meblağ
rtnnlmış ve hem de Rıdvan’ın elinde bulunan daha On­
anlarda elde edilmiş hristiyanlar iâde edilecekti. Bu
ııa MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

anlaşmanın şartlarından biri de» o yıl bölgeden elde edile­


cek zirâi gelirlerin Haçlılarda verilmesi olduğundan Haleb
ve ervânnda ciddî bir açlık, ve iktisâdı sıkıntı baş gösterdi.
Ödenecek tazminat ise» hazine arâzilerinin haraç mezat sa­
tımıyla temin edildiğinden O’nun hâzinesi de tam takır hâle
gelmişti _
Rıdvan kendisini büyük bir sıkıntıya sokan bu anlaş­
manın doğurduğu krizden kurtulmak için Büyük Selçuklu
Devleti’ndcn yardım talep etmeye mecbûr kaldı. Bu mak-
sadla Bagdad'da bulunan Sultan Muhammed Tapar’a ka­
labalık bir heyet gönderdi. Bu heyete dâhil olan ve Haçlı
zulümlerine şâhid olmuş bulunan bazı kimseler durumu
sultana tısül-i dâiresinde anlatmak yerine Cuma namazı
kılınırken cami içinde bağırıp çağırarak sultanın Haçlı zu­
lümlerine seyirci kalmakla iktifa etmesini taşkın ifâdeler­
le ortaya koydular. Câmii bir gösteri yerine çevirip, hatibi
minberden indirdiler. Hattâ minberi parçaladılar. Halkın
Cuma namazım kılmasına engel oldular. Sultan, bu karga­
şanın yaşandığı cârnie bir kumandanını göndererek gösteri­
cilere en âcil bir şekilde Haçlılar’a karşı hareket edileceği
sultan nâmına bildirilmesiyle bu nümâyiş güçlükle önlene­
bildi. Fakat ertesi Cuma aynı adamlar sultanın namaz kıldı­
ğı camie giderek orada da taşkınlık ve tahribat yaptılar.
Bu hareketlere kızan Sultan, fâillerin yakalanıp ceza-
Jmdinlmasını emretmişse de sonradan bundan vazgeçerek
Haçlılar'a karşı harekete geçmek üzere hazırlıklar yapılma­
sı râl imârım verdi. Bu hazırlıklar yapılırken Büyük Selçuk­
lu Sultanı Muharnmed Tapar, kendisine tâbi bütün emir-
IüJck: haber salarak Haçlılar’a karşı girişilecek sefer için
cif^rya katılmalarını emretti. Teşkil edilmeye çalışılan or-
kı»naad*niığına Musul valisi Mevdud tâyin edildi.
Tİ tckete geçen bu ordu 28 Temmuz İlil târihinde
KADİR MISIROÖLU 173

gelerek burayı kuşattı. Kale kumandanı bu


bir Selçuklu ordusuyla baş edemeyeceğini
lar arasında nifak sokmaya çalıştı. Oldukça
orduya kumanda eden emir Ahmedîll’ye gizlice
gönderen Haçlı kumandanı O’na Selçuklu or-
ayrılıp kendisine iltihâk etmesini, buna mukabil
kadar para ve bazı yerlerin ıktâını verebilece-
girmesi üzerine O, diğer Selçuklu kumandanlan-
dişin» kınamasına aldırış etmeyerek ordudan ayrıldı,
/üzerine Selçuklu ordusu da düşmesine ramak kalmış
/^ellübâşir kuşatmasından vazgeçti. Melik Rıdvan*ın
X üzerine Haleb’e yönelen bu ordu insicamsız ve başı-
bir hâlde olmasından dolayı bölge halkına kötü
kelelerde bulunduğundan, Rıdvan yaptığı davetten
r ^oldu. Hattâ onlara karşı şehri müdafaa için tedbirler
Ğa başladı.
^Selçuklu ordusu Haleb yakınlarında iken emir Sök-
jtır bir hastalığa yakalandığından O da ordudan ay-
Ç Selçuklu ordusunun Haçlılar ile savaşmak için tesbit
Cûş bir plân ve programı yoktu. Rıdvan’ın gönderdiği
mensuplarının nümayişleri sebebiyle alelacele teş-
edilip yola çıkarılmıştı. Hâlbuki başlangıçtan itibaren
^üs’û hedef alarak hareket etmiş olsalardı başarı elde
^bilirlerdi. Öyle yapmayıp kararsız bir sûrette Haleb’e
^jincc askerlerde bir gevşeme oldu. Bu durumu gören Sel-
.ydu emirlerinden Tuğtekin. Suriye’ye yayılarak Haçlılar
fline geçmiş bulunan şehir ve kasabaların geriye alınması
teklifinde bulundu. Bunun üzerine Haleb civârından ayrılan
jfdu. güneye yönelerek Maarratun Numan önlerine geldi.
Burada da diğer bir Selçuklu emiri olan Porsuk, ağır bir
jûıtne hastalanarak ordudan ayrılmak mecbûriyetinde ka­
noca ciddî bir bozgun başgösterdi.
«em*"^*“ ''hldy 1., \\

fobin kanam olmak içm^<V


l* «M ıj>X\

MrillçK hikıa Dian Tn^tku e eiçiler Ç


O^jvta^fra .Esasen Şam, IbfcJVV
RAu i üi ta 8* olduhnda?,'Ç\
Bu ınhşmaya gflre pJ* kA
betlv treteı edilecek- T«Jtekia, Radvan’a ’*', \
OMilMRn^KbutbedeHjd^ı^
nah ftji bu ınkj™ “» sürmedi. Ziıj j? M, ?X
l^tbe «I jtbir ve kasabalar üzerine |5
aÛ.Mwl«w MnehHJa başvurarak yard^keJ
r,|rtAa r« anında Hnı’ı da harekete
to'sriun emesim bildirmişti. Rıdvan Haç)^^
ttops dr randı^ıadân bu yardımı göndermedi îS
kİ», ymo ulrtmi kıtal edip gckn Musul JX,
ık bHfce Haçlı kuvvelerini 28 Haziran Hjj. *%
JfcrrtMtf) eniklen «m Rıdvan g5stenı^S

kijili bu sûıü kuvven gönderdi. Bu tavra


ki Ruhu m »dm hutbede okutmaktan vazgeçti^*1,
tata pırılsrtan di O'nun ismiru kaldırdı. Bu St|?’>1

J
0 m j rçuteış olan açlaşma Haçlılar a karşı bir b^
ak Erm «udin kalkmış oldu.

ff^u'ıötuö
Tanın dltaîndc sonra O'nun iki oğlu arasında
> sni4ı vt Hıltb Emıriifj olarak ikiye aynlmış bulu.
^«SBOGlU 115

^julan'nm Haleb kolunun ilk hOkûnriân


j ^îik Rıdvan maceralı bir hayal nrtfcâde-
|Q Art1*
l^11İE‘k 5^' hastala-
yi* O’1™ nmanu’^i ^*'°l
' s*^12 pimi? olan
ffy \roin durumu 0‘nun vefamdan sonra daha
ı^y^gsşhngıçta habisinin tesis eniği Suriye
^u* *te™*ulK“d O’ c*vaı‘
' L/1 jynairianhn ell,Hİe nrtIWl başaramaiıgifr
beri trah edejcMigimiz sıkıntılarla kar^F
/ hsmuu 001 îâiımiler'e sonra da
Z t^ursrak emirliğinin Haleb şehrine inhisar «-
’A* ^aniştir. Buna O’nım vefitı ânında
/ 'I* m^W'

«ntı 8“^“ sebtbi*'le zanan aman $


f Jj sapık Bâiıniler’le bile işbirliği yapmış ol-
Onun veya '*2ün' söylemek
ıy^ Hıleb'de ‘'Dârüd-dâve" adıyla bir Bâtınî
jirLrtijşve devletini ayakta tutmak için onlardan
‘jt1j jtninuş bulunmasına rağmen on sekiz yıl <k-
nihayete erdiğinde Haleb Emirlik
arazisini kaybetmiş bir şehir devleti dura-

Rıdvaa’ın ölümü üzerine yerine o târihte he-


^ında olan Alparslan geçmiştir. “Tâcüddev-
/ anılan Alparslan, hükümdar ol-
r ^bir ihtilâl ile karşılaşmış olmamakla beraber
i* rt sükundan mahrum küçük bir beyliği devralmış
Babasının verdimi tirizler sebebiyle Bâtıni-
176 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

ler Haleb’de tam bir hâkimiyet tesis etmiş bulunmaktaydı.


Reisleri Hâkim el-MDneccim bir fedâi kadrosuna sâhibdj
ki: onların giriştiği terör hareketleri neticesinde herkesi sin­
direrek şehrin gerçek hâkimi durumuna gelmişti. Yeni hü-
kûmdâr Alparslan, içerde onlarla, dışarda ise, Haçlılarda
ujraşmak mecbûriyetinde idi. Babasının yaptığı anlaşma
gereğince her yıl Haçlılar'a yirmi bin altın ödemek mec bü­
nyelinde idi. Bununla beraber babasından kendisine kalmış
birkaç değerli devlet adamı vardı. Bunlardan Lu’lü ve El
Mevsuk biri vezir biri ordu kumandanı olarak devleti idâre
etmekte idiler. Bu demekti ki; Haleb Emirliği babası zama­
nındaki gibi devam etmekteydi. Bununla beraber O, halkı
memnun etmek için babasının koyduğu bazı vergileri kal­
dırdı. Sonra da bir câriyeden doğma kardeşi Mübârekşah
ile öz kardeşi Melikşah’ı öldürttü.
O nun gençlik vc tecrübesizliğinden istifadeye kalkı­
şan Bâtıniler faaliyetlerini arttırarak kendilerine muhâlefeı
edenleri öldürmekle anarşi had safhaya yükselince durum­
dan haberdâr olan Selçuklu sultanı Muhammed Tapar,
O’na bir mektup göndererek ‘'Baban Bâtıniler husûsunda
bana muh&lefet ediyordu. Şimdi O yok. Senden benim bir
evlâdım olarak onlan yok etmeni istiyorum.” diye bildir­
mesi üzerine ileri gelir kumandanlar da bu fikri destekle­
yince Alparslan gerekli tedbirleri alarak Bâtını reislerini
birer birer yakalatıp idam ettirdi. Pek çoğunu ise, mallarına
el koymakla kalmayıp hapsetmiştir. Böylece babasının bir
tûriü cesiret edemediği bir işi yaparak devletinin huzur ve
sükûnunu sağlayabilmiştir. Bunula beraber kumandanlar
ırasında O'nun gençliğinden istifâde ederek alevlenen re­
kabet hislerini bertaraf etmekte güçlük çekince Şam atabeği
TıjUkiı e müracaatla O'nun Haleb’e gelip devlet işlerini
tolönek husûsunda yardımcı olmasını istedi. Tuğtekin
KADİR MISJROöLU 177

lifi kabul etmekle beraber genç hükümdar ile bir is-


edip Halcb’deki duruma hakkıyla vâkıf olabilmek
jj^ nudâvet edip Şam’a getirtti. Şam’da Selçuklu sultanı
•■ıLınmcd Tapar'dan sonra hutbede O’nun adım okuttu-
ıl •(,! nâmına da sikke bastırdı. Fazladan olarak kendisini
^y]c amcası Dukakın oturduğu tahta çıkarıp, zaman
/\ zamanıdır düşüncesiyle O’na bağlılıklarını arz etti.
f Şam’da gâyet itibarlı bir muâmele gören Alparslan,
ce döndükten sonra Ttığtckin’den aldığı tavsiye üze-
li^malıdır ki; birbirleriyle rekabet hâlinde bulunan bir-
/pandanı hapse attırdı. Hattâ bunlardan birçoğunu da
'"Lflû- sırada vâki teklif üzerine Haleb’e gelmiş bu-
Tuğtekin. kendisiyle istişare edilmeden girişilen bu
Cahareketi üzerine bunu telkin ve tavsiye etmiş bulunan
,|Q ve adamlarının bir nevi cunta gibi hâkimiyetlerini
^jpın güçlüğünü görerek beraberindeki askerî birlikle

Bu gelişme üzerine genç hükümdârı avucunun içine


irdikdatör kesilen Ebû Lu’lü, çocuk yaşta-
(1 hükümdarı ise çeşitli av partileri ve eğlencelerle meşgul
devlet idâresinden uzaklaştırdı. Bu sûretle fuzuli şâgil
görünen emir Alparslan’a karşı bir sûikast tertib ede-
(tkEylül 1114 târihinde O’nu öldürerek ülkenin tek hâkimi

e-Sultanşah Devri
Melik Alparslan’ı öldürdükten sonra devlet dizgin-
İHİni mutlak mânâsıyla ele geçirmiş olan Atabeg Lu’lü,
tendi hükümdarlığını ilâna cesâret edemediğinden O’nun
\enne henüz altı yaşında bir çocuk olan Sultanşalı’ı ge-
jrİLBudefa O’nun adına devleti idare etmeye koyuldu.
W hm'ûlEsir, a.g.e. C.X, sh.5O8
m MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -11b

Kendisini tasvib etmeyenleri azlederek onların yerlerine


kendine bağlı kimseleri geçirdi.
Haleb MelikliğL devam eden karışıklıklar sebebiyim
zor günler yaşıyordu. Haçlılar her ân buraya saldırabilirler.
di. Bu şehrin sırf kendi imkânlarıyla müdafaası kaabil de«
gildi. Bu sebeple Lu’lü başta Şam atabeği Tuğtekin olmak
üzere civardaki Selçuklu vfili ve kumandanlarına mektuplar
göndererek Haçlılar'a karşı yardım talebinde bulundu. Fa­
kat O'na güvenmeyen Selçuklu emirleri bu talebe müsbeı
bir karşılık vermediler. Diğer tarafdan Haleb Emirliği için
tek sıkıntı kaynağı Haçlılar değildi. Devam eden karışıklık­
lar sebebiyle iktisâdı bir kriz yaşanmakta olduğundan halk
gayri memnundu. Boyuna arttırılan vergiler ordunun mas­
raflarını karşılamaya bile yetmiyordu. Lu’lü devlete âid
köyleri satışa çıkararak bir nevi toprak reformu yapmış, bu
hareket dahi devlet gelirlerinin masraflara kifayet etmesini
temin edememişti.
Üstelik bu sırada Haleb’de bir deprem olmuş, bu da
büyük ölçüde mal ve can kaybına sebep olmuştu. Civarda­
ki Selçuklu emirlerinden yardım talebine cevap alamayan
atabeg Lu’lü bu defa Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed
Tapar’a bir mektup göndererek O’ndan Haçlı tehlikesine
karşı korunmasını taleb etti. Bu sırada Mardin emiri Ar-
tukoğlu İlgazi ile Şam emiri Tuğtekin, metbû devletleri
olan Selçuklularda alâkalarını kesecek derecede âsi bir du­
rumda bulunmalarına ilâveten Haçlılarda da ittifak yapmış
bulunduğundan aynı zamanda onları cezalandırmak isteyen
Selçuklu Sultanı. Suriye'ye bir ordu şevketti. Bu ordudan
evveliyede İlgâzi ve Tüğtekind itaat altına almalarını, son­
ra da bunların Haçlılar'la savaşmalarını emretti. Emir Por-
Mk kumandasındaki bu ordu Haziran 1115 târihinde Haleb
mkmırr vâsıl olduğunda Ludü ve O'nun ordu kumandanı
KADİR MISIROOLU 179

•a müracaat ile Haleb’in sultan adına kendisine


lifledi. Bu talep atabeg Lu'lu'nun güttüğü maksa-
olduğundan reddedildi. Çünkü O, yerinde kalmak
^jelçükto sultanından sadece yardım ve destek taleb

r/^Lir Porsuk’un talebini aykırı bulan atabeg Lu’lü,

1 Selçuklu ordusuna karşı korunmak maksadıy-


Jc .Uf durumundaki îlgâzi ve Ttığtekin’e haber salıp
fardım8 çağırdı. Tuğtekin ve îlgâzi bir kısım kuv-
gelip Haleb’i müdafaa tertibleri alınca Selçuklu
‘/ânlarla savaşmak yerine kendilerini arkadan han-
X*ek üzere geri çekilip ’Aığtckin'e bağlı olan Hama’yı
X Kolayca zaptettiği bu şehirde Tuğtekin’e bir darbe
şehri üç gün yağmalattı. Bunun üzerine Tuğte-
Xj|gâzi ve Haleb kumandanı Yaruktaş Antakya prensi
müracaatla O’ndan askerî yardım talebinde bulun-

sırada Kudüs kralı Baudovin başta olmak üzere


Haçlı kumandanları da Antakya’ya gelerek bu
.'•'plçuldu emirleriyle bir durum müzâkeresi yaptılar. Kış
^jmakta olduğundan Selçuklu ordusunun geri çekile-
r^sap etmelerine rağmen kuvvetlerini birleştirerek
^Lye Kalesi önünde karargâh kurup beklemeye koyul-
fti taraf burada iki ay müddetle karşı karşıya gelip
indikleri hâlde harbe cesâret edemediler. Eylül 1115
g elinde Selçuklu ordusu çekilmeye başlamışsa da çeki-
% bazı şehir ve kasabaları ele geçirip buralarda Selçuk-

Çkıiniyerinî yeniden tesis ettiler. Kuzeye doğru çekilir-


pnlann hareketini tâkib eden atabeg Lu’lii durumdan
^ya prensi Roger’i haberdâr ediyordu. Selçuklu ordu-
güzergâhdaki şehir ve kasabaları ele geçirmek için
kola anılmış olmasından istifâde eden Roger, ani
l 180 muhtasar İSLÂM TÂRİHİ -JH-

baskınlarla bu orduya pekçok zâyiat verd inmiştir.


Selçuklu ordusu mânız kaldığı bu baskınlar seb^ı
bu seferin aslî maksadını tâkib etmekten vazgeçerek ge^A|
laktiğinden atabeg Lu’lfl, metbû devletine karşı Haçhj^^
ittifak ihaneti sâyesınde yerini koruyabildi. Ancak Sek ’l?
lu sultanı Muhammet! Tapar’m, bu ihâneti cezasız
mayacağından emin bulunduğu için Haleb'deki iki sen^
dlkdatörlügünden vazgeçerek ava çıkmak bahanesiyle
leb hâzinesinde her ne varsa yanına alarak buradan ayrjj,
eski bir dostu olan Câber Kalesi kumandanı Sâlim'in
nına kaçtı. Lâkin burada emir Aksungur’un askerleri t^x
faldan öldürülüp nezdındeki hazine ele geçirildi ve Hal^
Emirliği'ne iade edildi.
Lu’IÜ'nÜn bu sûretle öldürülmesinden sonra O’nı^
yerini ordu kumandanı Yarukfaş aldı. Bir ara idâre küçt^
sultan Sultanşah’m ablası Amine Hatun’un eline geçmiş^
se de bu durum fâzla devam etmedi.
Yanıklaş. Lu’lÜ’yil öldürmüş bulunan Aksungur’un
kendisini cezalandırmasından korktuğu için Lu’lü’nün
müttefiki olan Antakya prensi Roger’e müracaatla yardım
talebinde bulundu. Haleb’e gelen Roger, kendisine bazı şe­
hirlerin ve bir mikdar paranın verilmesi şartıyla Yaruktaş
ile anlaştı. Bu durum Haleb melikliğinin içinde bulunduğu
iktisadi krize tuz biber ekti. Buna ilâveten Yaruktaş, du­
rumdan şikâyetçi olan bazı kumandanların azline teşebbüs
edince bundan çıkan kargaşa sonunda mevkiini kaybetti.
Selçuklu hâkimiyetinden çıkıp bu defa Haçlılarım va­
şak durumuna gelen Haleb Emirliği son günlerini yaşıyor­
du Halk büy'ük bir ümidsizlik içinde idi. Bu sebeple Mar­
din emin İlgâzi'ye baber göndererek O’nun gelip Haleb'i
makm alması ve kendilerine Haçlılar ’a karşı koruması tek-
bulundular, tlgâzi Haleb yakınlarına geldiğinde kıı-
! KADÎR mtsiroölu

_jar orasında fikir ayrılığı çıkmış, O da buna kızarak


181

■ ^ekilmişse de pişman olan bir kısım kumandanlar


yetişerek O’nu ikna etmeleri üzerine geriye dö-
şehrini teslim almıştır.
ftfpzi. Haleb’e tam mânâsıyla hâkim olmak istedi-
j,er tarafa kendi adamlarını yerleştirmiş olduğu gibi,
sarayında oturan Melikşah ve Ailesinin fertleri-
çıkarıp sıradan bir evde göz hapsine aldı. Bu
|1l|jUflazli demekti. Böylece Suriye Selçuklu Devleti’nin
İlet’tn^^ddiği kolu nihayete ermiş oluyordu.
■ £$asen Sultanşah, gâyet küçük bir yaşta iş başına
.finden hiçbir zaman meliklik yapamamış, O’nun za-
^ındfl Önce atabeg Lu’lü sonra da ordu kumandanı Ya-
dikdatör olarak Haleb meliki iğini idâre etmişlerdir,
^hâyet Artukoğlu İlgâzi’nin dâveti üzerine Haleb’e gelip
eşmesinden sonra bu tAIihsiz sultan önce Haleb’de,
sonra ise, Câber Kalesi, Harran ve Mardin’de devam
pahapis hayatından kaçarak kurtulmuş ve Haleb’i tekrar
^geçince teşebbüslerinde bulunmuşsa da başarılı olama-
Haleb Selçuklu Devleti’nin son meliki olarak târihe
^fikal etmiştir.

fnŞam Melikliği ve Tuğtekinliler Atabegliği


/-Şam Melikliği
Büyük Selçuklu Sultam Melikşah’in kardeşi Tûtuş
prafadan kurulmuştur. Evvelce hikâye edilmiş olduğu
^re Melikşah, 1092 Yılı’nda vefat edince O’nun oğul-
W Berkyaruk ile Mahmud arasında saltanat mücâdelesi
başlamıştı. Mahmud kiiçilk bir çocuktu. Anası Terken Hâ­
tûn ve bir kısım kumandanlar tarafından destekleniyordu,
fakat netice olarak O ’nun taraftarları mağlub edilmiş ve
^aben Sultan Berkyaruk, Büyük Selçuklu Devleti’nin
162 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -Jll-

sultanı olmuştu (1094-1105). Fakat sonradan Suriye hâki^.


olan Tutuş da yeğeni Berkyaruk'a karşı saltanat dâvâ^j 1
girişmiş ve bu uğurda hayatını kaybetmişti. Tutuş’un
tından sonra Suriye Selçuklu Devleti’nin başına Haleb e^j
ri Rıdvan melik sıfatıyla geçmiş, kardeşi Dukak da O’nu^
yanında yer almıştı.
Tutuş'un ölümüne sebep olan muharebede O’ny^
tnfiiyetinde olan kumandanlardan olan Tuğtekin esir
muş, Dukak ise. kaçmaya muvaffak olarak Haleb’e gelmiş^
ti. Fakar bir müddet sonra Tuğtekin de hapisten kurtularak
Şam a avdet edebilmişti. Şam’da atabeg olarak bulunan Ti|~
ğtekin. Dukak'ı yanına çağırdı. Dukak kardeşi Rıdvan’a
haber vermeden Haleb’den kaçıp Şam’a geldi. Şam’da çok
iyi karşılanan Dukak babasının tahtına oturtularak melik
ilân edildi. Bu sûretle Büyük Selçuklu Devleti’ne bağlı ok
makla beraber tamamen müstakil bir devletmiş gibi hareket
eden Suriye Selçuklulan biri Haleb, diğeri Şam Melikliğj
olmak üzere ikiye ayrılmış oldu.
Bu sırada idi ki. Haçlılar Antakya’yı kuşatmışlardı.
Büyük Selçuklu Sultanı Berkyaruk, Antakya’yı korumak
için sevkettiği orduyu Dukak ve O’nun atabeği Tuğtekin
de katılmakla beraber Selçuklu ordusu başarılı olamadı­
ğından Antakya Haçlılar’ın eline geçti. Haziran 1098’de
Antakya’yı ele geçirerek burada bir Hristiyan kontluk ku­
ran Haçlılar, ileri harekâta devam ederek 11 Aralık 1098’de
Maarratun Numan. 28 Ocak 1099’da Hısmülekrat, Mart
1102 de Antartus. Temmuz 1099’da ise Kudüs’ü ele ge-
çrnnc\c muvaffak oldular.” Bu sûretle Şam Melikliği hem
kuzo ve hem de doğudan bir Haçlı çemberi içine alınmış
oldu.
Bu hâdiseler cereyan ederken Dukak. 8 Haziran

ı’ai Esir, a.g e. C.X. sh.282 vd.


KADİR MISIROGLU 83

târihinde normal eceliyle vefSt etti. Atabeg Ttoğte-


iP'Ihiktfk'uı henüz bir buçuk yaşında olan oğlu Tutuş’u
meliki” ilân etti. Bununla beraber sadece bir sembol
^vkiinde olan Tütuş adına emirliğin yegâne hâkimi oldu.
her nedense kısa bir müddet sonra 1 7 Eylül 11 04 târi-
hinde Oukükhn kardeşi Ertaş’ı melik ilân ederek Tûtuş’u
aletti. Ertaş, Tuğtekin’in kendisine tahakkümünde rahat-
olarak Busra valisi Ay te kin ile anlaştı. O’nunla bir-
lıkıe Tuğtekin’in nüfuzunu kıracak asker toplamak üzere
l^lbek’e doğru yola çıkmışlarsa da ümid ettikleri kadar
^er toplayamadıkları gibi bir daha Şam’a dönme imkâ­
nını bulamadılar. Zira sadece üç aylık melik sıfatını hâiz
bulunmuş olan Tutuş, âni bir surette vefât edince96 atabeg
[ugtekİD. Şam emirliğini atabeg sıfatıyla ele geçirip kendi
jiletini kurmuş oldu.

2-Şam Atabegliği yâhud Tuğtekinliler


Şam’da bir atabeylık olarak kendi devletini tesis et­
miş bulunan Tu ğt e kin’ in bu hareketine karşı Büyük Sel­
çuklu sultanından bir itiraz gelmedi. Zira O, diğer beylikler
rt ûtabeglikler gibi Selçuklu Devleti’ni metbû olarak tanı-
nıuvû devam etti.
Bu sırada Haçlı ilerleyişinden sadece Selçuklular de­
lil şii Fatımî Devleti de mutazarrır bulunuyordu. Bu ba­
kımdan Haçlı tehdidi altındaki Tuğtekın, Fatımî ordusuyla
birleşerek harekete geçmişse de 28 Ağustos 1100 târihinde
Remle’de giriştiği savaşı kaybetti. Bununla beraber cesur
biıadam olan Tuğtekin, takriben bir sene sonra Haçlılar’ın
elindeki Alal Kalesi’ne hücum ederek burasını ele geçirdi.
Haçlılar’ın burada inşâ ettirdikleri kaleyi yıktı. Mücâdele­
sine devam eden Tuğtekîn 1107 Yılı’nda Sevad’a geldi.
% İbn'DI Esir, a.g.e. C.X. sh.375 vd.
KS\R İSI.Am T ÂMİH! -IH-

kralmm üzerine şevketti ği ordu ile ku


M l.tkm Haçtılar'm savaşmayarak Taberiye’ye çekil
dT^nae O da Şam’ı döndü. Ordusunu takviye ederek
ynl Kudüs Krallığı'na bağlı Taberiyc üzerine bir sefer . •*
tertib etn Burada Haçlılar't maglub edip kunAand^^ 'u
eser aldı. Bunun üzerine Kudüs kralı sulh talebinde bq|Jnı
du
Haçlılar Tuğtekin'le anlanma sağladıktan sOll
dikkatlerini sahildeki Arap emirliklerine çevirerek Arka
Kalesi’ru kuşamlar. Kale kumandanı, Tuğtekin'den yardım
taleb edince Arka üzerine bir sefer tertib eden Tuğtekia»jn
ordusu yolda baskına uğrayarak ağır zâyiat verdi. Bu
rumdan istifâde eden Haçlılar. Arka Kalesi’nden sonra işgâj
ve istilâlarına devam ederek 12 Temmuz 1109’da Trablus’u
23 Temmuz’da ise Cebele’yi ellerine geçirdiler.
Bu durumda Haçlı ilerleyişini önlemekte acze düşen
Tuğtekin. diğer bazı emirliklerle birlikte Büyük Selçuklu
Sultanı Muhammed Tapar’dan destek taleb etti. Sultan,
Suriye üzerine bir ordu sevketmişse de Selçuklu emirleri
arasındaki anlaşmazlıklar sebebiyle bundan bir fayda hâsıl
olmadı. Tûğtekin’in Şam’da kendi adına bir atabeylik kur­
masına Selçuklu Sultanı’ndan bir itiraz gelmemiş olmak­
la beraber bunun kabul edildiğine dâir de bir beyan vâki
olmamış bulunduğundan Tuğtekin’in atabegliği hukûken
meşkûk (şüpheli) görülmekteydi. Melik Ertaş’ın Şam’dan
ayrılışından itibaren Tuğtekin’in atabegliğinin gayr-ı meş­
ru olduğunu düşünenler vardı. Bu durumu düzeltmek is­
teyen Tuğtekin, oğlu Börü’nün riyâseti altında bir heyeti
sultan nezdine gönderdi. Bağdad’da bu heyeti kabul eden
sultana BÖriî, babasının bağlılıklarını arzetti. Sultan, hil’at
vesaireler] e Börü’ye iltifatlarda bulunmuşlarsa da bütün
Suriye’nin ıktâının babasına verilmesi hususundaki talebi
KABİR MIMROC'I V

^ipOnnedi.
* Bu sebeple Tu ğt ek in, bir yıl sonra Buğdad'a bizzat
«tk sultana Huçh tehlikesinin büyüklüğünü anlatmaya
'^Shliğınm devamını tc’yid etmek istedi Yanına
' ^hıs un eski kumandanı İbni Amnıur’ı da alarak büyük
^Vyelcrlc y°lû Ç>^un Tiıfttckin, henüz Buğdad’u vâsıl ol-
yolda bütün Suriye’nin ıktâının bir Selçuklu kuman-
^1011 verildiğine dâir yanlış bir haber alması sebebiyle he-
^elerini adumlunndan biriyle göndererek kendisi Şam’a

Sultan Muhammed Tapar, Haçlı tehlikesine dâir


pilisine ulaşan bunca habere rağmen ülkesindeki iç karı­
cıklar sbcbiyle ciddî bir teşebbüsde bulunmamıştı. Dahilî
j^ûşayı hallettikten sonra 1110 Yılı’nda Haçlılar'a karşı
^fmiî bir surette cihad ilân etti. Kendisine tâbi olan bütün
birliklere de teşkil edilecek orduya katılmaları talimatını
giderdi. Kısa zamanda tertib edilen bir Büyük Selçuklu
7jusu ilk olrak Urfa’yı hedef ittihaz edip Mayıs 1110 târi­
he burası kuşatıldı. Tfeığtekin’e de bu orduya katılması
bri verilmişti.
Diğer taraftan başta Kudüs kralı olmak üzere bü-
(ûn Hristiyan kontluklar Urfa’nın yardımına koşmuşlardı.
Onların Urfa’ya ulaştığı sırada Selçuklu ordusu Harran’a
^kilmiş bulunuyordu. Bu sırada Haleb emiri Rıdvan’ın
fltımîler’le birlenerek Kudüs’e saldıracağına dâir bir haber
alınması sebebiyle Haçlılar Urfa’dan ayrılıp güneye çekil­
diler. Fırat Nehri’ni geçerek Selçuklu ordusunun taarruzuna
mâruz kalarak pekçok zayiat verdiler. Selçuklu ordusu ise,
kuşatmasına bir müddet daha devam etmişse de aldıkları
takviye kuvvetlerle burayı şedid bir sûrette müdafaa et­
mekte olmalarından dolayı muhâsarayı kaldırıp çekildiler.
Bu sırada Urfa’ya girmek üzere yolda bulunan Tkığtekin,
IHA MUHTASAR ISLÂM TÂRİHİ -HI~

dindeki kuvvetlerden cüz'î bir kısmını Selçuklu or^


katılmak üzere ileri harekâta memur edip kendisi Şaı^,\
kildi. *
Büyük iddialarla teşekkül ettirilmiş olan Selçı^.
duşu önlerine çıkan Urfa'yı istirdada muvaffak olunc^

' * ” , ----------— -
ederek Suriye'ye şevketti. Ancak evvelce hikâye edilmiş n)
duğu üzere bu orduya katmanlardan önce emir Sökmeu*?k
sonra da emir Ahmedîli'nin hastalanıp ölmeleri üzerine

Tbğtekin de sultanın emri üzerine emir Mevdud kum^


elasındaki bu orduya katılmıştı. Fakat Selçuklu ordusunçu
t fl I A lr 1 1
zikredilen tâlihsizliklkerin r> a 1^* a a a u 2üzerine 4^Şam
W vukuu ”1 — _ î’a döndü.
•• J <•
Bu başarısızlık Mevdud’un Sultan nezdindeki güVg
nini sarstı. Hiç olmazsa Haçlılarda karşı bir zafer elde eu
tikten sonra geriye dönmeyi düşünmekteydi ki, Tuğtekjj)
Haçhlar'a karşı birlikte savaşma teklifini kabul ederek
Kudüs üzerine yürümeye karar verdi. Selçuklu ordusu 28
Mayıs 1113 târihinde Kudüs’e y'akın olan Banyas’a ulaştı.
Kudüs kralı Baudouin tek başına bu orduya karşı koyama-
yacağmı düşünerek Antakya ve Trablus’daki Haçlılardan
vardım istedi. Haçlı kuvvetleri Kuvâne’ye ulaştığı sıra­
da Selçuklular ın taanızuna uğrayarak mağlub ve perişan
oldu. Kudüs kralı dahi esir düştü. Fakat teşhis edilememiş
olmasından istifâde ederek kaçmaya muvaffak oldu.
Bozguna uğrayan Haçlı ordusu Taberiye’ye çekildi.
Selçuklu ordusu bu savaşta elde ettiği ganimetlerin büyük
tamı Isfehan’a göndererek Sultan Muhammed Tapar
neadbadeki sarsılan güveni düzeltme imkânını buldu. Ku-
KADİR. M1SIROĞLU 187

n Mevdud. kendi yeri olan Musul'a dönmeyip kışı


^re’de geçirmeye karar verdi. O, baharda biraz daha
^/vrtr toplayarak Kudüs’ü ele geçirmeyi düşünmekteydi.
/jlın hrr Cuma namazı vakti kalabalık arasına karışmış
bir anarşist tarafından öldürüldü. Bu cinâyetin kendi-
-nden çekinen Tu ğt e kin tarafından plânlanmış olduğuna
jfir bir şayia çıkması üzerine Sultan Muhammed Tapar'm
|\ıî*tekin'le arası açıldı.97
Bu gelişme üzerine Sultan Muhammed Tapar 1114
yılı nda bu defa Haçlılar üzerine bir sefer tertib etmeyi
ıksungur'a havale etti. Civardaki emirlere de O’na destek
Jtnalan taleb edildi. Fakat emirlerin bir çoğu isteksizlik
pistererek Aksungur’un emrindeki kuvvetlere katılmadı.
Bunlar arasında bulunan İlgâzi, oğlu Ayaz vâsıtasıyla gös-
rtrmelîk bir surette üç yüz atlı göndermişti ki, bu duruma
kızan Aksungur, Ayaz’ı hapsetti. Bununla da yetinmeyerek
Hfizi nın hâkim olduğu Mardin civarına yönelerek burası­
nı askerlerine yağmalattı. Buna kızan İlgâzi, yeğeni olan
ifikmen ve Belek beyleri de yanına alarak Dârâ civârında
konaklamış bulunan Aksungur kuvvetlerine saldırdı. Gâfil
jJanan Aksungur büyük zayiat vererek geri çekildi. Fakat
oğlu Ayaz’ı hapisten kurtarmış oldu.
Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar’ın ordusuna
karşı giriştiği bu tecâvüz hareketinin cezasız kalmayacağı­
nı düşünen İlgâzi. emir Mevdud’un ölümü dolayısıyla sul-
lunla arası açılmış bulunan Tuğtekin’e yaklaştı. Onlar bir
Selçuklu ordusunun üzerlerine gönderilebileceğinden emin
jduklan için Antakya prensi Roger ile anlaşarak kendi
^elbûlarına karşı bir kere daha ihânet yoluna saptılar.
Bu anlaşmadan sonra İlgâzi, emrindeki orduyu tak-
vPe gayreti peşinde koşarken Humus hâkimi Karaca’nın
IM MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -İH­

hücumuna uğrayarak esir edildi. Tuğtekin, müttefi^


İlgâziyi kurtarmak maksadıyla Humus önlerine
O’nun serbest bırakılmasını istediyse de şehre hücuj^
takdirde İlga an in Öldürüleceği tehdidi karşısında
dönmeye mecbur kaldı.
Karaca. İlgfizfyi teslim almak üzere Selçuklu Sb
nına haber gönderdi. Fakat epey bîr müddetle O’nu
almak için kimsenin gelmediğini görünce Tkığtekib
çekindiği için llgâzi'nin oğlu Ayaz’m kendisine rehin
kılması ve Thğtekin’in tekraren Humus üzerine saldır^J^
nın engellenmesi şartıyla tlgâzi ile anlaşıp O’nu serbest^
raktı. Serbest kalan İlgâzi, yeniden asker toplayarak oğlu*"
kurtarmak üzere harekete geçtiyse de Sultan Muhanj^
Tapar m Ayaz’ı teslim almak üzere gönderdiği birliğin
raya yaklaşmakta olduğu haberini alınca şehrin muhasar^
sından vazgeçerek Mardin’e döndü.
Evvelce anlatılmış olduğu Üzere emir Porsuk kuman,
dasındaki bu ordu Mayıs 1115’de o sırada Rıdvan’ın ölü,
mü, yerine geçen oğlu Sultanşah’ın çocuk yaşta olmasın­
dan istifâde ile dikdatör kesilen Lu’Iü’nun idâresi altında
karışıklıklarla çalkalanan Haleb’i almaktı. Esasen Lu*lü>
Tuğtekin'den çekindiği için sultandan şehri kendilerine
teslim etmek üzere yardım istemişti. Fakat bu sözünden
dönen Lu’lü. bu defa sultana başka İd irmiş olan Tkığtekin
ve İlgâzi ile anlaşma yoluna gitti. Bunlar Haleb’e gelerek
şehrin Selçuklu ordusuna karşı müdafaa tertibi alınca emir
PonuK Thğtckin'i cezalandırmak maksadıyla geriye çeki­
lip O na bağlı Hama şehri üzerine yürüdü. Burasını kolay­
lıkla ele geçiren emir Porsuk, Tuğtekin’e tâbi civar şehir­
ken ele geçirmeye başlayınca Tuğtekin Antakya Kontluğu
hâkimi Roger’den tekrar yardım talebinde bulundu. HaÇİ1-
Ik. Selçuklu ordusunun asıl hedefinin kendileri olduğumu
KADİR MISIROÛLU 189

için bu talebi kabul ederek Tuğtekin ve İlgâzî


Jüriyle birleştiler. İlgâzî ve Tuğtekin Haçlı lar’dan
y a|dıklan hâlde onlarla birlikte Selçuklu ordusuyla
metbû devletleriyle aralarındaki husûmeti büyüt-
alamadıklarından hareketsiz kaldılar. Selçuklu
/Lda bu durumda kuzeye çekildi.
jJgöylece bu iki âsi emir Selçuklu ordusuyla karşı kar-
Jrtiek mecbûriyetinden kurtulduktan sonra Sultan'la
düzeltmek çarelerini aramaya koyuldular. Zira bir
Haçlılar, diğer tarafta Selçuklu olmak üzere iki ateş
kaldıkları takdirde hâkimiyetlerini devam ettire-
/’Lfdi. 1H5 Yılı sonbaharında Bağdad’a gelmiş bulunan
r’jju sultanı Muhammed Tapar’a karşı bir sulh teşeb-
bulunmak isteyen Thğtekin, çok kıymetli hediye-
rj;ultan’ı ziyaret etti. O’na bağlılıklarını arzetti. Yaptığı
jJan hangi mecbûriyetler altında yaptığını izah ederek
İtan1 etmeye muvaffak oldu. Sultan Muhammed
'^r ihtilâfı daha fazla büyütmek istemediğinden
özrünü kabul etti. Kendisine hil’atler giydirerek
^nlln Suriye’deki vâliliğini teyid etti. Fazladan olarak
^dişine mahallî bir takım askerî ve mâlî haklar tanıdı.
Bu sûrede Suriye Selçuklu Devleti’nin Şam Emirliği’nin
O'nıın şahsında bir atabeglik olarak devamını kabul etmiş
Bu sûretle Tuğtekin’in Suriye atabegliği meşrulaşmış
ûldu.
Tuğtekin Şam’a döndükten sonra Haçlılar’a kar-
ji sefere memur edilen Selçuklu kumandanı Aksungur’u
Şam’da misâfir ettiği gibi emrindeki kuvvetlerle O’na ka­
tıldı. Bu sırada Trablus kontu, Selçuklu şehir ve kasabaları­
nı saldırmaktaydı. Birlikte O’nun üzerine harekete geçerek
UlGYıh'nda Haçlılar’ı bozguna uğratıp kılıçtan geçirdi­
ler. Trablus kontu pek az adamıyla birlikte kaçıp kurtula-
190 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

bildi. 1118 Yılı'nda ise Mısır'ı fethetmek üzere harekete


geçen Kudüs kralı yolda hastalanarak öldü. Bunun üzerine
Kudüs'deki Haçlılar arasında kargaşa çıktı. Urfa kontu yeni
Kudüs kralı seçilmek için Kudüs’e geldi. Bu kargaşayı ha­
ber alan Tuğtekin. durumdan istifâdeyle Kudüs'ü kurtar­
mak için harekete geçti.
Bu sırada ölen kralın yerine geçmiş bulunan 11. Ba-
udouin. zamana ihtiyacı olduğu düşüncesiyle Tuğtekin'e
sulh teklifinde bulundu. Şartlarda anlaşılamadığından Tuğ-
tekin Taberiye üzerine hücüma geçti. Haçlılar’ ın hâkimiye­
tindeki birçok yerleri yağmaladıktan sonra Kudüs'ü muh&-
saraya cesâret edemeyerek Şam’a çekildi. O’nun çekilmesi
üzerine Haçlılar, Şam atabegliğîne âid şehir ve kasabalar
üzerine tecâvüze kalkışınca Tuğtekin bu tecâvüzlere mu­
kabelede bulunmak üzere onlar üzerine henüz genç ve tec­
rübesiz olan oğlu Böri kumandasında bir ordu şevketti ise
de bu ordunun yenilip geri çekilmesi üzerine Mardin emiri
İlgâzî'den yardım taleb edildi.
Tuğtekin ve İlgâzî civardaki Türkmen beylerine de
müracaat ederek Haçlılar’a karşı hatırı sayılır bir ittifak
husûle getirmeyi başardılar. İlgâzî birçok Türkmen beyi ile
birlikte 1119‘da Kinnesrin’e gelerek burada Tuğtekin’in
ordusunu beklemeye koyuldu. Antakya hâkimi Roger, has-
mı olan iki ordunun birleşmesinden önce kolay bir zafer
kazanmak Ümidiyle Tell-Afrin önüne gelerek karargâhını
kurdu. O’nun Kudüs kralından gelecek yardım kuvvetini
beklemeden giriştiği bu hareketi öğrenen İlgâzî, Tuğtekin’i
beklemeden taarruza geçerek Roger’in emrindeki Haç­
lı ordusunu kılıçtan geçirdi. Ölümden kurtulabilenler esir
alındı. Roger dahi ölenler arasındaydı. Batılı kaynaklar bu
unhâ hareketi dolayısıyla oraya “Kanlı Meydan” adını ver­
eler İlgâzî ilen harekâta devamla önce Antakya Kalesi’ni
KADİR MISIROĞLU 191

fakat akmaya muvaffak olamadı. Bu sırada yetişen


ile birlikte civardaki Haçlılarda âid birçok şehir
ele geçirdiler.
fypdüs kralı II.Baudouin, Roger’in öldürüldüğü feci
’ Ajiyeli öğrenince Antakya’ya gelip şehri Selçuklular’a
J^viye ve Roger’in on bir yaşlarındaki oğlunu baba-
Sr' erine geçirdikten sonra İlgâzi’nin muhâsarayı kal-
'.^ilmesi üzerine bir intikam seferi tertibledi. Bu sı-
^fpıgîekin ve İlgâzi Âsi Nehri civârındaki Haçlılar’a
/ . j ve kasabaları geriye almakla meşguldüler. Onlara
Haçlı kuvvetleri kâh mağlub oldular, kâh da gâlib
de bunların hepsi mevzi kaldı. Bununla beraber
ve İlgâzi Haçlılar’ın elinden birçok şehir ve ka-
istirdada muvaffak olduktan sonra pekçok esirle ge-
^jöndüler.
1124 Yılı Şubat ayında Haçlılar bir sâhil şehri olan
.0 Venedik donanmasının da yardımıyla hem denizden
de karadan kuşattılar. Şehir halkı Tüğtekin’e müra-
iMyardım taleb etti. Tkığtekin ise, tek başına Haçlılar’a
^ boyamayacağını düşündüğünden şiî Fâtımî Devleti’ne
^caat etti. Zirâ bu şehir onlara âiddi. Fâtımîler içinde
^duklan dâhili ihtilâflar sebebiyle bu talebe müsbet
karşılık veremediklerinden burasının vâlilik menşurunu
^tekın’e göndererek müdafaayı da O’na havâle ettiler.
Tuğtekin harekete geçti ise de Fâtımîler’den bek-
vardım gelmediğinden başarılı olamadı. 7 Temmuz
ll24 târihinde şehir eman isteyerek teslim oldu. Sur’un
^esiyle civardaki bütün sâhil limanları Haçlılar’ın eli­
ne geçmiş oldu. Bu sırada başta Mardin emiri ilgâzi ol-
^ak üzere birçok değerli kumandanın vefât etmiş olması
haçlılar’ın önlerinin açılmasına sebep oldu. Ancak bu sı-
Musul valisi Aksungur, Haleb Emirliği’ni ele geçir-
MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

mekJe Haçlı lor’la hemhudud olmuş oldu. Haleb’de


bilmesi için Haçlılar Ta savaşmaya mecbûrdu. Bu
Tugtekin'den yardım taleb etti ve Hama’da O’nun
feriyle birleştikten sonra 9 Mayıs 1125’de Kefenabİ^^L.

ne yürüyerek burayı Haçlılar’dan geriye aldı. Daha


şehri istirdad ettikten sonra Azaz'a geldi.
Bu durumu öğrenen Kudüs kralı topladığı rnQ
Haçlı ordusuyla Aksungur’un karşısına gelip kara
kurdu. Burada ufak çapta çarpışmalarla devam eden
sonunda Kudüs kralı gen çekilmeye başladı. Selçuklu V?**
vetleri çekilen düşmanı tâki be koyulduğunda Selçukl171*V‘'
duşunun savaş düzeni bozuldu. Aniden geriye dönen
ordusu kendisini tâkib edenleri geriye püskürtmeyi ba*^1

di. Bununla beraber her iki taraf da büyük ölçüde z^y- *


verdiğinden anlaşmaya varıldı. Selçuklu ordusunun zayi
daha fazla olduğundan ele geçirilen birçok şehir ve kas^jJ
hfaçldur'a iâde edildi. Esirlerse karşılıklı olarak serbest bı

rakı İdi lar.


Haçlılar için nisbî bir zafer sayılan bu hareketten so^
ra Kudüs kralı Kudüs'e dönmeyerek Kuzey Suriye’de kaldı
ve dâimi bir sûrette Şam atabegliğine âid şehir ve kasabalar
üzerine yağma ve tahrib hareketlerinde bulunduktan son­
ra 13 Ocak 1126‘da Şam üzerine harekete geçti. Tuğtekin
civardaki Türkmen beylerinden yardım taleb etti. Şehrin
müdafaasını oğlu Böri'ye bırakarak Haçlı ordusunu karşı­
lamak üzere hârice çıktı. Mercüssuffar’da 25 Ocak 1126
târihinde Haçlı ordusuyla savaşa tutuşan Tuğtekin müthiş
bir mağlûbiyete mâruz kaldı. Haçlılar hem fazlaydı hem de
Şam ordusu ekseriyetle yaya bulunuyordu. Bozgunda atlılar
hart sahasını terkedince Haçlılar’m süvârileri onları takibe
koyuldular Harb meydanında yayalar kaldı. Haçlılar ordu-
—«dtkı yayalar azlıktı. Bununla beraber Tuğtekin atlûar a
1 KADİR M1S1ROĞLU 193

jj|itnen dönmüş ve mağlûbiyeti kabul etmiş-


Haçlı yayalarını tamamen imhâ
A/Çuvaffak oldular. Bu sebeple mağlûbiyet içinde
clde ederek büyük ganimetlerle Şam’a döndüler,
kendini zafer kazanmış olarak kabul eden Kudüs
/.r ektc büyük zayiat vermiş ve Şam ordusunun ya-
^aTŞi ağır bir mağlûbiyete uğramıştı.

Atabegliği’n de Böri (1128-1132) Devri


•flir Mevdud’un Şam’da câmie girerken bir fedâi ta-
\\|dürülmüş olmasının T\ığtekin*in bir teribi olma-
^^ki bir şayia üzerine Selçuklu sultanı Muhammed
O’nun arasının açıldığını, bu durumu düzeltmek
j/jjyla luğtekin’in 1115 Yılı’nda Bağdad’da Sultan’ı
nail olmuş bulunduğunu evvelce ifâde etmiş*
rtekin sadece afvedilmemiş, Şam Atabegliği nesline
(£■1 etmek üzere Sultan’in bir menşuru ile meşrulaştırıl­
ır pu sebeple Tuğtekin, 1128 Yılı’ndaki Ölümünden bir
evvel büyük bir merâsimle oğlu Böri’yi atabeyliğe
ilân etmişti. Böri, O’nun hayatta olan tek vârisiydi,
^'^jjeple babasının ölümü üzerine ihtilâfsız bir sûrette

atabeği oldu. Dört yıl süren atabegliği esnâsında ba-


kurduğu devleti dehşet saçan bir terör hareketi olan
^niler'i tenkil ederek huzura kavuşturduğu için Şam

^begliği tarihte “Tuğtekinler” olarak anıldığı gibi “Bö-


olarak da anılır.
Böri işbaşına geçtiği zaman babası tarafından Şam’a
^eştirilmiş olan Bâtınîler O’nun devleti için büyük bir
(ehlike arzetmekteydi. Diğer taraftan civardaki şehir ve
kabalan ele geçirmiş bulunan Haçlılar’m Şam üzerine
saldırmaları beklenmekteydi. Bu durumda Haçlılar’a kar­
şı kendini müdafaa için hiç şüphesiz evveliyetle iç huzuru
194 MUHTASAR İSLÂM TÂRJlll -III-

sağlamûlıydı.
Böri. ajToı zamanda Musul ve Haleb’de hâkimiyet te­
sis edenZengiler*in de tehdidi altındaydı. İmâdüddin Zcn-
gi. Irak Selçuklu Sultanı Mahmud’un oğlu Alparslan’a
afabeg tayin edildikten sonra hâkimiyeti altındaki toprak­
lan genişletmiş, Şam Atabegliği’nin kuzeyinde bir tehlike
olarak ortaya çıkmıştı. O'nun da Irak ve Suriye’yi kendi
hâkimiyeti altında birleştirmek ve bu sûretle Haçlı ilerle­
yişini durdurmak gibi bir emeli olduğunu bilen Böri, gayet
tehlikeli bir durumdaydı. Babasından kendisine miras kalan
vezir Mezdeganî’yi yerinde bırakmıştı. O’na büyük bir iti­
mat besliyordu. Iktâlarını artırarak gelirini çoğaltmıştı.
Tam bu sırada Haçlılar Müslümanlar’ın deniz­
den irtibatlarını kesmiş ve gözlerini Şam’a dikmişlerdi.
Tuğtekin’in ölümünü fırsat bilerek Şam civârındaki şehir
ve kalelere saldıran Haçlılar’m Şam’a tecâvüz edeceklerin­
den şüphe edilmemekteydi. Bu sırada devletin istihbârâtı
bir komployu açığa çıkarmasıyla Böri, Haçlılar’dan evvel
kendi bünyesindeki Bâtınî terörü temizlemek ihtiyacını
hissetti. Zirâ öğrenilmişti ki Bâtınîler Haçlılar’ la anlaşarak
onların Şam'ı kuşatmaları hâlinde gizlice şehrin kapıları­
nı açmak suretiyle ihânet edeceklerdi. Haçlılar da bu ihâ-
neıleri mukabilinde onlara ellerindeki Sur şehrini vermeyi
vaad etmişti. Böri hiç tereddüd etmeden âni bir kararla gü­
vendiği veziri Mezdegânî’nin de bu tertibe dâhil olduğunu
öğrenince tertiblediği bir toplantıda O’nu emirlerin ve sa­
ra) mensuplarının gözleri önünde öldürmekle işe başladı.
BâtmîleT evvelden şahıs be şahıs tesbit edilmişlerdi. Hazır­
lanmış olan bir plânla bunlar sabahtan akşama kadar birer
birer yakalanıp katledildiler, kaynakların rivâyetine göre
bu cüretle katledilen Bâtınîler’ in sayısı altı bin ile yirmi v ’
KADİR MISIROÖLU 195

a^niler’în asıl yuvalandıkları yer Banyas şehri idi.


f kumandanı olan tsmâil, Bâtınî reislerinden
$ $ıran>n kendisine geleceğini düşünerek Banyas’ ı
/i^1 .fl teslim ettiği gibi kendisi de onlara sığınarak
161^pırşı korunmasını taleb etti.
ı plânladıkları Şam kuşatması içinBâtınîler’den
yardımdan bu sûretle mahrum kalmışlarsa da
ivüz fikrinden vazgeçmediler. Birleşik Haçlı
j istikametinde ilerlemeye başlayınca Böri, tek
^gfllara karşı koyamayacağım düşünerek civardaki
emirlerinden yardım taleb etti. Bir taraftan da şe-
l/^jyecek depoladı. Bu sırada Haçlı ordusu kumandanı
de ordusuna yiyecek tedâriki için Harran’a git-
^pönÜşte Böri’ye yardıma gelmiş olan Türkmenler’in
uğrayarak güçlükle canını kurtarıp kaçabilmişti.
lA^tle Haçlı ordusunun külliyetli bir kısmı mağlub edi-
çmoya mecbûr kalmca diğerleri de Şam kuşatmasın-
Vazgeçtiler.
ylaçhlar’la mücâdeleyi varlık sebebi addeden ve bu
bütün bölgeyi kendi idaresi altında birleştirmeyi
Cfleyen Musul atabeği İmâdeddin Zengi, Haçlılardın
** azimetini öğrenince Antakya üzerine bir sefer tertib
‘ vebu sebeple Bori’den yardım talebinde bulundu. Böri
^(jan endişeli bulunduğu için mütereddid davrandı. Lâ-
Haçlılar’m da tepelenmesini arzu ettiğinden İmâded-
jitı bengi ye askerlerine bir zarar gelmeyeceği ve Şam’a
jjjnnayacağı husûsunda yemin ettirdikten sonra Hama’ya
jetmiş olduğu oğlu Bahaddin’le bir kısım kuvvetle
yogiye Yardıma gitmesini emretti. Ayrıca Şam’dan da ku­
mandanı Havas’in riyâsetinde beş yüz atlı gönderdi. Bunlar
4S İbD’OI Esir, a.g.e. C:X, sh.656 vd.
196 MUHTASAR ISLzVM TÂRİHİ -III-

Bahaddio'in askerleriyle birleşerek Haleb’e geldiklerinde


önce gâyet iyi karşılandılar. Fakat üç gün sonra îmâdeddin
Zengi tarafından kâmilen hapsedildiler. Zengi bu hareke*
tiyle Böri‘yi zayıf düşürerek bölgeyi kendi hâkimiyetinde
birleştirmek istiyordu. O’nun en seçkin kumandanı ve as­
kerlerini hapsettikten sonra harekete geçip 24 Eylül 1130
târihinde Hama'yı zaptetti. Buranın emiri Karaca da şehrin
kendi emirliğinde bırakılması şartıyla Böri’ye ihânet edip
Zengi'nin tarafına geçti. Zengi bu talebi kabul etmekle be­
raber bir gün sonra O’nu hapsederek yerine kendi adamla­
rından birini tâyin etti.
Buradan Humus’a gelerek şehri kırk gün müddetle
kuşattıysa da muhâsarayı kaldırıp aynı yılın Kasım ayında
Haleb'e döndü. Böri ise bu sırada Haçlılar’la savaşmakta
bulunduğundan Hama ve Humus’un yardımına gelemedi.
Musul atabeğine müracaat ederek yeminini hatırlattı ve
başta oğlu olmak üzere hapsettiği askerleri serbest bırak-
masını istedi. Zengi bunun için elli bin dinar teklif etti. An­
laşma hâsıl olmadan Böri Bâtınîler’in tecâvüzüne mâruz
kaldı. Tenkil ettiği Bâtınîler’in intikam alacaklarını bildiği
için gayet tedbirli davranmasına rağmen Bâtınîler’in mer­
kezi olan Alamut Kalesi’nden gönderilen iki İran’lı Bâtınî
fedâisi kendilerini Türkmen göstererek Şam Atabegliği’nin
ordusuna sızmayı başarabilmişlerdi. Daha sonra da tama­
mı Horasanlı Türkler’den kurulan muhâfız birliğine intikal
eden bu iki Bâtınî fedâisi 7 Mayıs 1131 târihinde yakının­
da bulunmaktan istifâdeyle Börî’yi hançerlediler. Diğer
muhâfızlar tarafından derhal öldürülmüşlerse de Böri zırhlı
olduğu hâlde boynundan ve kaburgasından yaralandı fakat
Ölmedi.
Bu sırada Irak'daki Abbasi halîfesi Müsterşit Billâh
ile Arab emiri Dûbeys arasında ihtilâf çıkmış bulunuyor-
KADİR misiroOlu 197

nin azndlı kölesi G(İ müştekin* in ölmesi üzerine


u karısı Dübeys'e haber göndererek kendisiyle ev-
^lifinde bulundu. Dübeys Irak yerine Suriye’de fa-
j/Jp bulunmak düşüncesiyle bu teklifi kabul edip adam-

/^Suriye’ye yöneldi. Lâkin ne kendisi ne de adamlan


/ (hakkında bir bilgiye sâhibdiler. Yollarını şaşırdılar
y^-yzlııktan kırıldılar. Böri bir kısım süvari müfrezesi
,‘^rek Dübeys*i yakalatıp huzuruna getirtti. O’na iyi
f^flltıakla beraber ihtiyaten kendisini hapsetti ve O’nun
Fdele hâlinde bulunduğu halifeye durumu bildirdi. Ha-
^fldercceği adamları teslim etmek üzere O’nu muha-
r a|ıında tutmasını bildirdi.
/ pübeys, halifeyle giriştiği mücâdelede İmâdeddin
j ile birlikte hareket etmekteydi. İmadeddîn Zen-
f jjjri’ye haber göndererek O’nu kendisine teslim ettiği
°^u Sevînç dâhil hapisteki BÖri’nin askerlerini
^4 bırakacağını bildirdi. Bu teklif Börî’ye cazip gel-
^jjıden halifeye verdiği sözü unutmuş gibi görünerek bu
kabul etti. Böri, Bağdad’dan Dübeys’i almak üzere
^heyetten özür dileyerek oğlu ve askerlerini kurtarmak
böyle hareket etmek mecbûriyetinde olduğunu söyle-
", ^cak eli boş geriye dönen bu heyet mensupları yolda
Lgi’nin hücumuna uğrayarak hapsedildiler.
Böri, Bâtını fedailerinin suikast teşebbüsünden aldığı
^vara ile kurtulmuşsa da bu yaranın iyileşmemesi sebe­
be bir sene sonra vefat etti. Ölümünü anlayınca babası-
^kendisi için yaptığı gibi bir merâsim tertib ederek oğlu
l^âil’i 28 Mayıs 1131 târihinde veliahd ilân etti ve 6 Ha-
1132’de aldığı yaradan öldü.

4-Şam Atabegliği’nde İsmâil (1132-1135) Devri


İsmail BÖri’nin tek vârisi değildi. Atabegliğin başı-
I 198 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -Uk
I
I
I na geçer geçmez kardeşinin isyanıyla karşılaştı. q
I Baalbek vârisi bulunan Muhammed, harekete geft^ \
I
ı dakı iki kaleyi ele geçirdi. Bu İsıo&l’in atabegügr
I
i âşikâr bir isyandı. Buna karşı 1132 Yılı Eylül *■
I rakete geçen İsmail, kardeşi tarafından zaptedip ç
geri aldıktan sonra O'nu cezalandırmak için Baalh^t V
rinc yürüdü. İki kardeş arasında yapılan savaşı kayJ^
Mobammed'in özür dilemesiyle ağabeyi tarafında
lundu. İtaat sözü verdiğinden tekrar Baalbek ’e v^li
edildi’.
Bu sırada bölgedeki Haçlı ilerleyişinde bir dtir^ı
vâki oldu. Ziri arka arkaya birçok Haçlı kumanda^
mal eceliyle veflt etmişlerdi. Bunun üzerine onları
kim oldukları kontluklarda karışıklıklar çıktı. Bu du
dan istifâde etmek isteyen İsmâil 11 Aralık 1132 târih'
Haçlılar‘ın elindeki Banyas şehri önüne geldi. Üç
bir kuşatmadan sonra burasım ele geçirdi. Bundan S(J/
Musul atabeği Zcngi’ye kaptırmış bulunduğu Hama’y,
şatn. Zengi o sırada Bağdad’daki Abbasi halifesiyle
câdele hâlinde bulunduğundan buraya yardım edemedi. şe
hırcman dileyerek İsmail'e teslim oldu.
İsmâil giriştiği fütühâu devam imkânı bulamadı
Çünkü 1134 Yılı Ocak ayı sonlarında çıktığı bir av parti,
sinde kendi adamlanndan birinin tecâvüzüne uğradı. Atın^
yaralanmasıyla kendi kurtuldu. Kaçan mütecaviz, adamla^
tarafından yakalanarak huzuruna getirildi. O aslında bugu^.
kü mânasıyla bir tetikçi idi. Suikast içinde başka kimleri^
olduğunu itiraf etmesi üzerine hem kendisi ve hem de isim-
Imni verdiği kimseler öldürüldü. İsmâil’in bu tarzda ciddî
bâr tahkikat yapılmaksızın bir suıkastçinin ifâdesini esas
ahrak birçok kimseyi öldürtmesi kumandanlar arasında
koyusuzluk yaranı. Buna ilâveten kardeşi Bahadd‘D ı de
V KADİR M
' «.bepte hapsederek kapattığı hücrede aç bırakmak
ölümüne sebep olması bu hoşnutsuzluğa tuz bi-
 ffu muhalefetten ürken İsmâil, her ân öldürülmek
kapılarak Nureddin Zengi’ye kendisini koru-
/^j-üçük bir kale vermesi mukabilinde Şam ’ı teslim
^^jpıâde bulunduğunu bildirdi. Lâkin O’nun giriştiği
fa haber alındığından oğlu Sevinç’in aç bırakılarak
j^Mjesinden infiâle kapılan annesi de kendisinin aley-
,/JjjdÖ. 30 Ocak 1135 târihinde annesinin muhâfizlan
/jan öldürülerek yerine kardeşi Şabibeddin Mah-

5>Şam Atabegliği'nde Şabâbeddin Mabmud


(1135-1139) Devri
^îbeddin Mabmud atabeg olmadam önce kardeşi
.(j ^mdan Musul atabeği Zengi’ye gizlice bir mek-
/^Idıiım söylemiştik. Bu mektup üzerine harekete
/, ^geye Sidiğinde İsmâil ölmüş yerine ise
gcÇm^ bulunuyordu. Zengi Şam’ın kendisine
v ilmesini isteyince Mabmud, bu hususta söz vere-
bulunduğunu, bu sebeple vazgeçip geri gitmesini
fesine rağmen Zengi maksadından vazgeçmeyerek
r yflliuılûnnda karargâhını kurdu. Ufak tefek çatışma­
cıysa da yeni atabeg Mahmud’un duruma hâkim
* sebebiyle bir netice alınamayacağım gören Zengi,
atabeği bulunduğu Irak Selçuklularımın meliki
Aslan’a biat etmesi teklifinde bulundu. Şam atabegleri

^uklu hanedanına mensub değildi. Fakat İrak melikleri


^hânedâna mensuptular. Hatta kısa bir müddet Selçuklu
jaılıgı yapmış olan Mabmud tarafından kurulmuş emir-
^ifibiatiyle Şam Atabegliği’nden daha üstün bir mevki-
jydi. Bu teklif Şam Atabegliği emir ve kumandanları ara-
F 9 MUHr.ütfia^rÂRijn^ 1

[ irto BdW^ otaüue V


I W «a 0 * to •*" bedifcSj
1 zaj'jii) kssptana gclack Şam Atabeg]AV
| bağlılığını anatj. Bu sebeple §5VV
ı Alpınla m «djöhmdu. Ancak
ypgjnnesİjtosoınİHJidaD vazgeçildi.
İrak w SttJjtyi kemli hâkimiyet \
addMsuııtavngeçiBeytnatabegZen^A k '
t ^iayioaHımslulaŞüâbrfdiaM^’A

bütafln Şehir. > Atabegligi’K geçti. Fak/V1


ta «ıpmoıZagi bu defeŞıbibeddin
ari Ztaîrrtd Jfîiu ile evlenmek istcdi^Sp
olarak ta şehrinin kendisine verilnJkV
' Miabckttohendı kızım da Şaha WdiB^^.ia|
«takti 0‘ıranla çatışmak istemeyen atabeg ÎJV
tu ttiiii inmeye istemeye kabul etti. Zeegj kw/Sj
| sebebiyle ileride Şam’ı da ele geçireceği,^

taaktajtb.
Bu mlsdlfi gmjtigı propaganda aleyhine
| ÛrifÜ töü bir talihsizlik esen' olarak Bizans iJS
ıv U. Yiiiu«İD büyük bir ordu ile Antakya'ya 2*^
tuafc 110 Mart ayında Haçlılarla birleş ip
hcş doğusıadaki Buzaa şehri üzerine yürümesi 0‘
plalarn a!t üst ew Buzaa. Haleb’in otuz beş kil^
Uta tay detaydı. Burayı ele geçiren müt^

Haçb ffto ahâliyi kılıçtan geçirdi. Hayatta kalan bjj^


rûz m da rçkencc altında hristiyan olmaya zorlandı
Kendisini tehlikede hisseden Zeriği o sırada Irak Se}.
çâhıMtsvobnMfi'd'dan yardım islemek mecburiye,
■k UL karnise Haleb'e gelerek müdafaa tertibin
r ^>00X1 İDİ

I Haçlı Maüldı. Bizans


| ohnhaltbyaine civanhki şehir ve
Z, ^hn «nd etmek düşüncesiyle buradan
rZa^ jıuıu .takiben de Mama ve Kefertab şe-
V ir jİ- ^vardaki Türkmenlcr'den yar-
Z^ ^rftıfclıı emin büyük bir ordu ik O’ıum im-
r S3®atâbe^ Müaud
V>r’ hakkmıiûi emellerini bildiği hâlde bir

e[e geçiren Kaa imparatoru Yuhannes,


^^Ldtrinio iaresindeki Şayzer Kalesi’ni ku-
■ VCvtff'' «®eMyk«n Zenp’ye pko yar-
i®?311101’ ““l^y1 kaldırarak önce
/' ^dan da Çukorovt’yt döndü. Zaptettiği yer-
Z* ^.jyt kuvvetleriyle harekele geçen Zragi

^müddet sonra geriye almdr,


, İ^Jjtfd«sunUD Pönes'nden İM Yılı’nda

AZ ^ıboıd. Haçlılar üzerine bir sefer lertib


/^Maü to133 'd® kumandan
hareketleri sebebiyle bu seferden bir ne-
*Z^tdi. Bazvaç ı huzuruna celbeden alabeg
A O’ııiı mulûrizlanna öldürttü. Fakat aradan çok
Jr pbıbeddİB Mibmıd da 2) Haziran 1139 tâ-
& hizmetine bakan şahıslar taralından uyku

Z fjûrihnekle O’nun kısacık atabeylik devri de

/*
Aübegliği'nde Cenileddio Mdnmned
(1139-1141) Devri
geddin MÛBid’un bu süratle ortadan kal-
üzerine yerine üvey kardeşi Cemâleddin Mn-

/Çito.ıttcjaÂsî
TÂRİHİ -III-

^^^tıamııJSlWöb&grolfu? Şahâbeddin Mahmud, Zfl^


Hâtun'unöz, Ccmfileddin Muhammed ise üvey
öz oğlunun öldürülüp üvey oğlunun atabeg yapık/*4
üzülen ZümUrrüd Hâtûn, Musul atabeği Zengp ^1.
mektup yazarak O’ndan gelip Şam şehrini teslim
isledi. Bunun üzerine harekete geçen Zengi Ağustos
târihinde harekete geçerek Önce Baalbek’i kuşattı. ]q
1139'da burasını ele geçirmeye muvaffak olduySa
kale mukavemete devam ediyordu. Zengi bu mukay^ j
kırmak için onlara emanla teslim olmalarını teklif
de verdiği söze riâyet etmeyerek mukavemetçileri
kılıçtan geçirdi.
Baalbek, Şam Atabegliği’nin müstahkem bir
idi. O'nu ele geçirdikten sonra Şam üzerine yürüyen 2;^ *1
yeni atabeg Cemâleddin Muhammed’e haber gönder^-
şehrin kendisine teslim edilmesi hâlinde dilediği bir v '
O'na vereceğini vaad ve teklif eyledi. Bu teklifin reddî â
rine yoluna devam eden Zengi Şam”ın yedi sekiz km. 7?
ney barısındaki dârfi’ya gelerek karargâhını kurdu.
Mubanuned’e yaptığı teklifi tekrarladı. Humus, BaaJbe^
veyahud da taleb edebileceği herhangi bir yeri kendis^
vereceğini bildirdi. Muhammed buna taraftar olduğu hâlcje
kumandanlar kabul etmeyip müdafaaya hazırlandılar. Fakat
Zengi içeriye soktuğu bazı casuslar vâsıtasıyla şehirde bir.
çok taraftar elde etti. Bunlar Zengi ile anlaşmalı olarak ka­
rarlaştırılan bir saatte kale kapılarını açacaklardı. Zenginin
mân erindeki kumandanlar içerideki kumandanların muka­
vemeti sebebiyle şehre girilse bile hâkimiyet sağlamanın
güç olacağını. Şam’ın daracık sokaklarında çarpışmaların
uzun müddet devam edeceğini söylemeleri üzerine bunu
doğra bulan Zengi, kuşatmayı kaldırıp oradan uzaklaştı.
T^afı şu ki: O ’nun çekişmesinden çok az bir müddet sonra
1 kadir misiroglu

^pâleddio Muhammed 29 Mart 1140 târihinde


203

I Mflnlılrtnn kurtulamayarak aniden vefat etli.

7-Şam Atabegliği’nde Mûciriddin Abak


(1140*1154) Devri
jjjâleddio Muhammed'in âni ölümü üzerine ye-
■ <U»ak geçti. Babası Cemâleddm Muhammed’in
yolmasında müessir bir rol oynamış bulunan vezir
/jjin Öner, bütün devlet gücünü elinde toplayarak
JrJdikdatör oldu. O bu devlette hâkim-i mutlak ke-
rağmen iyi bir kumandan olduğundan büyük bir
içinde bulunan atabegliğin devam etmesi ve dola-
Z*1 ^ijak’ın hâkimiyetinin oldukça uzun sürmesi müm-

^ak'm atabeg seçilmesi esnasında emirler arasında


‘.[ğfzuhur etmemiş olmasına rağmen buna ihtimal ve-
Şam’ı ele geçirmek için bir kere daha harekete
^^vezir Muîneddin, Abak'ı da iknâ ederek Kudüs’ün
«i Fulk’dan yardım taleb etti. Haçlılar’m da Şam’ı
X .jmek emelinde olmaları sebebiyle sarsıntı hâlindeki
/Cıiğin daha güçlü bir durumda olan Zengi'nin eline
j[JSjflİD kendisinin de aleyhine olacağını düşüne Fulk,
yirmi bin dinar ödenmesi şartıyla Şam Atabegliği’yle
Buna ilâveten Zengi’nin elindeki Banyas'ı ele gc-
^âiideri takdirde burasının da Kudüs Krallığı’na ve-
vaad edilmesi üzerine Fulk, Şam’ı Zengi’den
Çnak üzere ordusunun bir kısmını buraya gönderdi.
olarak civardaki Haçlılar kontluklarına da haber
onların her birinin de Musul Atabegliği arazilerine
aldırmalarını emretti.
Bu durumu haber alan Zengi, karargâhım Dârâ’dan
çıtana nakletti. Zira Haçlılar’la Şam kuşatması yerine
204 MUHTASAR İSLAM TARİHİ -111-

açık bir meydanhkda çarpışmanın daha doğru olacağını dü­


şünmüştü. Burada bir ay kadar beklediyse de üzerine gelen
olmadığı için Hama'ya döndü.
Zcngfnin bu sûrede Şam civârından uzaklaşması
üzerine Kudüs kuvvetleriyle birlikte harekete geçen Şamlı­
lar harekete geçip Zcngi'ye âid Banyas şehrini ele geçirdi­
ler. Anlaşma gereği burası Kudüs kralı Fulk’a teslim edildi.
Buna kızan Zengi 22 Haziran 1140 târihinde tekrar hareke­
te geçip Şam'ı muhâsara etti. Şehirde yiyecek sıkıntısı baş
gösterince atabeg Abak. Zengi'ye tâbi olmayı ve hutbede
O’nun adını okutmayı kabul etmek mecburiyetinde kaldı.
Bunun üzerine Musul'a dönen Zengi Mardin’de hâ­
kim olan Artukoğulları ile mücâdeleye girişerek arazisini
bir hayli genişlettikten sonra Haçlılar’ın elindeki Urfa’yı
kuşattı. Elli yıldan beri Haçlılar’ın elinde bulunan Urfa’yı
ele geçirerek buradaki Hristîyan hâkimiyetine son verdi.
Sonra da civardaki Haçlı kalelerini birer birer kuşattı. Bu
sırada Musul’da bir isyan çıktığı haberini alınca bu faaliye­
te nihâvet vererek Musul'a yöneldi.
Güzergâhda Arap kabilelerinin hâkimiyeti altındaki
Caber Kalesi'ni kuşattıvsa da burasının ele geçirilmesine
ramak kalmışken kendi hizmetkârları tarafından 14 Eylül
1146 gecesi uykuda iken öldürüldü. Bvınun üzerine ordu­
su Musul'a çekildi. Atabeg İmâdeddin Zengi’nin vefâtı
üzerine kurduğu devlet oğulları arasında ikiye taksim edil­
di. Sevfeddin Gâzi adındaki oğlu Musul merkezli Fırat
Nehri'nin doğu kısmında. Nureddin Mahmud adındaki
diğer oğlu ise Haleb'de hâkimiyetini ilân etti.
Bu gelişme üzerine Şam Atabegliği’nin veziri Muî-
■eddin harekete geçerek Zengi ’nin adamlarından Necmed-
dö Eyyftb'ün idaresi altındaki Baalbek’i kuşattı. Zengi’nin
detfetmdeki bu parçalanma sebebiyle yardım alamayaca-
I KADİR MISIROĞLU 205

jdşılnen Necnıeddin Eyyüb şehri Şam kuvvetlerine


j'JL etti. Zengiler’in artık kendileri için bir tehlike ar-
gören Muîneddin bölgede faaliyetini geniş­
li Serhad Şehri’ni muhâsara etmekle Haçlılar’la ya-
/Lûlon anlaşma bozulmuş oldu. Bu sebeple daha önce
r^ini damad edinerek müttefik hâline getirmiş olduğu
emiri Nurcddin Mahmud Zengi’den Haçlılar’a
v jestek talebinde bulundu. O’nun gönderdiği kuvvet-
^crhad'ı kuşatmaktayken Haçlıların harekete geçerek
^istikametinde ilerledikleri haberi gelince Serhad’m
rinasından vazgeçilip Haçlı ordusundan evvel Busra’ya
Haçlı ordusu çeşitli akınlarla yıpratıldıktan sonra
püskürtüldü. Bu sebeple Busra’yı kolayca ele geçi-
? çam ve Haleb kuvvetleri tekrar Serhad üzerine hareket
^burasını da ellerine geçirdiler.
r Orta'nın kaybedilmesi Batı Hristiyan âleminde bü-
^.jıirinfiâle sebep oldu. Kısa zamanda teşekkül ettirilen
bir Haçlı ordusuyla İkinci Haçlı Seferi tertib edil-
gu ordu Bizans içinden geçerek bölgeye intikal etmeye
^bbüs eniğinden Anadolu Selçuklu Devleti’nin müte-
baskınlarıyla büyük kayıplar vermekle birlikte güç-
Antalya’ya ulaşabildiler. Buradan gemilerle Filistin
fillerine çıkabildiler. Haçlılar bölgede güçlenen Zengi
pvleti'ni ortadan kaldırmak ve Şam’ı ele geçirmek ka­
mdaydılar. Bu sebeple bir taraftan Nureddîn Mahmud
^ngi üzerine yürünürken diğer taraftan da Şam’ı ele geçir­
mek üzere harekete geçmeye karar verdiler.
Şam üzerine yürüyen Haçlı ordusu elli bin kişi civâ-
ftndaydı. Muîneddin bu tecâvüzü beklemekte olduğundan
Haçlılar gelmeden önce civardaki bütün su kuyularını ka­
pmıştı. Bu sebeple güçlükle ilerleyebilen Haçlılar nihâyet
gelip Şam’ı kuşattılar. Vezir Muîneddin hem Haleb emiri
206 MlfHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

Nureddin Zengi'dcn ve hem de O’nun kardeşi Seyfeddin


Câri den Haçlılar'a karşı yardım talebinde bulundu. Sey-
feddin Gâzi bu yardım talebine Şam’ı kendi askerine teslim
etmesi şartıyla muvafakat edebileceğini bildirdi. Muîned-
din ise O'no güvenmiyor, bu vesileyle Şam’ın hâkimiyetini
Seyfeddin Câri ye kaptırmaktan korkuyordu. Bununla be­
raber bir tedbir olarak Haçlılar'a Şam’ın muhasarasından
vazgeçmedikleri takdirde şehri Seyfeddin Gâzi’ye teslim
edeceğini, bunun da onların aleyhine olacağını bildirdi. Bazı
batılı kaynakların ifâdesine nazaran Muîneddin bu aba al­
tından sopa göstermek tedbirine ilâveten bazı Haçlı kuman­
danlarını rüşvetle muhâsaranın kaldırılmasına taraftar hâle
getirmiş bulunduğundan Haçlılar önce Şam’ın doğu tarafı­
na çekilmiş sonra da muhasaradan vazgeçmişlerdir. Haçlı
ordusunda krallar ve nâmlı kumandanlar vardı. Bunlar aynı
zamanda birbirlerini çekemiyorlardı. Bu sebeple imparator
III. Konrad 1148 Yılı Eylül ayında geriye döndü. Fransa
kralı Louis ise noeli Kudüs’de geçirmek üzere Filistin'de
kaldı. Bu aynşma sebebiyle İkinci Haçlı Seferi’nden kor­
kulan netice hâsıl olmadı.
Şam kuşatmasından vazgeçildikten sonra Nureddin
Mıhın u d Zengi ile Muîneddin, Baalbek’de birleşerek
Haçlılar'a karşı harekete geçme kararı aldılar. Haçlı or­
dusundaki ihtilâftan istifâde ederek onların önündeki Ari-
ma şehri üzerine yürüyüp burasını ele geçirmeye muvaf­
fak oldular. Buradan Haleb’e dönen Nureddin Matım ud
Zengi civardaki Haçlı kuvvetleriyle savaşarak onların
elindeki birçok yerleri geriye aldı. Bu faaliyeti esnasında
Şam Atabcgliği’nden yardım ta leb etmiş ve oradan emir
Bozu kumandasında bir kısmı Şam askeri Nureddin nez-
âmt gönderilmişti. Bu kuvvetler Haçlılar’m elindeki Innip
Kries'm kuşattıkları sırada buranın yardımına koşan An-
KADİR MISIROĞLU 207

: onimnnd 29 Haziran 1149 târihinde müthiş


endisi dâhil pekçok askeri kılıçtan

fgf Anıanyu
AnidKya nın da Urfa gibi Müslümanlar tara-
/p^fid edilebileceği ümidini doğurduğundan Nu-

[. burasını tecrid etmenin daha doğru olacağını


’!r sûretle birçok fetihler gerçekleştirdikten sonra
V ’’ ’—Uzun süren muhasaradan netice

göç görüldüğünden Antakya yla bir anlaşma ya-


y^jldi- Enıir Bozan da emrindeki kuvvetlerle Şam’a
r/ vezir Muîneddin, O’nun şerefine tertiblediği bir
X bol mikdarda et yemekle dizanteriye yakalanıp
jl^üddet sonra 28 Ağustos 1149 târihinde öldü.

Ölümü üzerine Abak, sarayında bir toplantı


devletin bütün imkânlarını kendi elinde topla-
/ ildirdi. Kumandanlarından Müeyyedüddin bu kara-

tesis etti. Bu şuada babası gibi kendisi de Şam’a


olmayı kafasına koymuş olan Nureddio Mahmud
Haçlılarda karşı giriştiği mücâdelede Abak’dan yar-
fiaJebetti. Nureddin’in niyetini bilen Abak, bu talebini
^uşak bir lisanla reddedince Nureddin Zengi harekete
çenek 4 Nisan 1150 târihinde Baalbek’e geldi. Bu ha-
-ftın kendine karşı olduğunu hesab eden Abak, Kudüs
yardım taleb etti. O da Banyas’a bir kısım kuv-
208 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

vet gönderdi. Bu kuvveti kolayca bertaraf eden Nureddin,


Şam üzerine hareket edip 25 Nisan 1150 târihinde Mcnâzül
asakir denilen yerde ordugâh kurdu. Buradan Abak’a gön­
derdiği bir mektupla g fiye s inin ne savaş ne de bir kuşatma
olduğunu sâdece Haçlılar'la mücâdele ederek civardaki
halkın ızdırâbını dindirmek bulunduğunu, müslüman halk­
tan toplanan vergilerin haraç olarak Haçlılar’a verilmesinin
doğru bulunmadığım, bu gibi meselelerle hareket ettiğini
bildirdi. Abak verdiği cevapta hâkimiyetini korumak için
Haçlılar’a vergi verdiğini, bir kısım Haçlı kuvvetinin ken­
disine yardım için yolda olduğunu bildirerek Nureddin'in
bahanelerine inanmadığını gösterince Nureddin, ertesi
günü Şam'ı kuşattı fakat o anda o derecede şiddetli bir yağ­
mur yağmaya başladı ki Nureddîn’in ordusu ciddî bir hü­
cum imkânı bulamadı. Diğer taraftan Haçlılar’dan yardım
gelmekte olduğu iddiasının da doğru olabileceğini düşünen
Nureddin, Abak’ın teklif ettiği sulh şartlarını kabul ederek
muhâsarayı kaldırdı.
Yapılan anlaşmaya göre Abak, Nureddin'e bağ­
lı olacak ve hutbelerde halife ve sultanın adlarından son­
ra Nureddinin adını zikrettirecek, basılan sikkelerde
Nureddîn’in adı bulunacaktı. Nureddin'in karargâhına
gelen Abak’a hil'atler giydirilip taltif edilmesinden sonra
Haleb'e döndü.
Nureddin elde ettiği bu netice ile iktifa etmek istemi­
yordu. Bu sebeple Haleb civarında Haçlı bakiyeleri ile bir
müddet mücâdele ettikten sonra tekrar harekete geçip 5 Ma­
yıs 1151 târihinde Şam yakınlarına gelip karargâh kurdu.
-Nureddin Mahmud ordugâhından A.bak ’a elçiler
vâsıtasıyla yolladığı mektupla:
«Tek isteğim Müslümanların iyiliği için Haçlılar’a
savaşmak ve onların elinde esir olanları kurtarmaktır
KADİR MISIROÜLU 209

Dımaşk askeri He desteklerseniz, açtığımız cihad-


yardım edersek bütün meseleler halledilmiş
■■(r wnim arzum ve gayemde tam olarak gerçekleşir»
cihada dâvet ediyordu. Fakat Nureâdin
j J\ı Dımaşk dan gelen cevap müsbet olmadı. Bu-
i- Mayıs Cuma günü Nureddin Dımaşk ’a iyice
f Meşhed'ül Kadem civarında çadırını kurdurdu,
ise, Muîneddin Üner zamanında Kudüs kralı
y°P^an anlaşma hükümlerine dayana-
fi. 'ten yardım istediler. Şehre iyice yaklaşmış olan
'j^jflMohmud, kuvvetlerine hücum emri vermeyerek,
kan dökülmeden teslim olmasını beklemeye baş-
^4fttl hücum olamamasına rağmen. Haleb ve Dımaşk
/mİ arasın<^a çarpışmalar oluyordu.”"30
F ^rcddin Zeogi bu hareket için civardaki bütün Türk­
lerinden destek almıştı. Kudüs'ten Şam’a bir yar-
gelmekte olduğu haberi doğrulanınca Dârâ’ya
Emrindeki kuvvetlerin bir kısmını Haçlılar’ın
/ - kesmek için Avac Nehri civarına yolladı. Bir kısım
•’ken’i de aynı maksadla Harran’a gönderdi. Kendi-
elinde kalan kuvvetlerle dağlık bir bölgeye çekildi.
<|j]ar, Nureddin’i çekildiği dağlık bölgede tâkib ede­
lerinden Şam’a geldiler. Birlikte Busra’yı kuşattılar,
'‘^burasını ele geçirmeye muvaffak olamadılar. Bunun
Haçlılar arasında görüş ayrılığı belirmekle onların
jjsmı şam’a diğer bir kısmı ise Kudüs’e döndü.
Nureddin ise Haçlılar’la uygun bir arazide karşı kar-
gelmek istiyordu. İki taraf arasındaki ufak tefek çar­
klardan sonra Şam’ın bir iki kilometre güneyindeki
k'Ya gelip karargâhını kurdu. Nureddin bir mektup
,sndererek şehrin kan dökülmeden kendisine teslim edil-
■ —
ıD Doğuşum Günümüze İslâm Târihi. (Hey’et), C.VII, sh.509 vd.
210 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

mesini taleb etti. Bu dununu müzâkere eden atabegliğin


ri gelenleri Nureddin‘le anlaşmanın doğru olacağını kab^j
ettiler. Ancak Nureddin bu defa adının hutbede okunda,
sı ve parada isminin bulunması gibi basit tâvizlerle tatmin
olmaya niyetli değildi. 26 Temmuz 1151 târihinde yaptf^
anlaşmaya göre Şam Atabeği iği Nureddin’i metbû tanıya
cak. Nureddin aynen kendi ordusu gibi Şam ordusuna da
emretmek selâhiyetini hâiz bulunacaktı, tki tarafça yemin,
lerlc teyid edilen bu anlaşma üzerine Nureddin Şam muhâ-
sarasını kaldırdı.
İki üç ay sonra ise, Mucirüddin Abak Haleb'e gide,
rek Nureddin'e bağlılıklarını teyid etti. O artık Nureddin
Zengi'nin Şam'da bir naibi durumundaydı. Bu tarihten iti,
buren Abak. Haçlılar’a karşı mücâdelelerinde Nureddin*in
yanında yer aldı. Bununla beraber Filistin'deki Askala’nın
Haçlılar tarafından zaptı üzerine kendini tehlikede gören
Abak yeniden Kudüs Krallığı ile anlaşmak ihtiyacını his­
setti. Eski anlaşma gereğince taahhüd ettiği yıllık vergiyi
yeniden ödemeye başlayabileceğini bildirdi. Bu maksadla
taahhüd edilen parayı almak üzere Kudüs'ten Şam'a bir
heyet geldiğinde halk bu durumdan ziyâdesiyle müteessir
olarak şehirde Nureddin taraftarları çoğaldı. Bunların babı­
nı Neemeddin Eyyüb çekiyordu. Mart 1154'de Nureddin
Zengi HaJeb’den Şirkuh kumandasında bin kişilik bir kuv­
veti **elçi sıfatıyla" Şam'a gönderdi.
Abak. Şirkuh'u karşılamadığı gibi O’nunla görüş­
meyi de reddetti. Tabii bu tavır O’nun kabul etmiş olduğu
Narvddîn Zengi'ye tâbiliğe aykırıydı. Durumu öğrenen
Nureddin harekete geçerek büyük bir ordu ile Şam üzeri­
ne yürüdü Şam’a yaklaşıldığı sırada atabegliğin askerleri
mfndan tftcız hareketlerine mâruz kaldıklarından Nured­
din as»! maksadına uygun olarak Şam'ı kuşattı. Şehir fazla
KADİR MISIROĞLU 211

jı. Doğu kapıları açılmakla Haleb askeri şehre


ınKudüs Krallığı’ndan beklediği ordu da yar-
• 1^>'’nce O* adamlarıyla iç kaleye kapanarak
7Nureddin Mahmud hayatının bağışla-
’/j'^ildirmesiylc Abak teslim oldu.
y ceddin şehre girdiğinin ikinci gününde asayişi te-
fr* inizuru sağladı. Abak kendisine yakın adamlarla
gitmek istediğini bildirince bu isteğinin kabulü ile
<^ıF^ışkmdu Bu sûretle Tuğtekin’in Şam'da kurmuş
'/^beylik nihâyete ermiş ve şehir Zengi Devleti’ne
tjtıiŞ °^u- Abak ise Humus’a gitmesine müsaade
oyalanarak Nureddin’in aleyhinde bulundu-
j^^ureddin O’nun bîr nevi sürgün yeri olarak Hu-
küçük bir kasaba olan Balis’i gösterince bundan
olmayan Abak gizlice Bağdad’daki Abbasi halî-
/vttiuna gitmiş, burada müreffeh bir hayat sürerek
X.iı’nda vefât etmiştir.

ajRAK VE HORASAN SELÇUKLULARI


(1118-1194)
c^vük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar (1104-
eniğinde hayatta olan Mahmud, Mes’ud, TUğ-
çûlcymanşah ve Selçukşah adlarındaki beş oğlunun
olan Mahmud sultan ilân edilmişti. O da on dört
bir çocuktu. Eğlenceye düşkün bir kimse olarak ye­
nmişti. Bu bakımdan devlet işleri nüfuzlu kumandanla-
* jrtf geçmiş, bunlar da birbirlerini devirerek büyük bir
istikrarsızlığa sebep olmuşlardı. Bu durum sebebiyle
Mahmud, kardeşlerinin daha doğru bir tâbirle on-
^oaiabeglerinin isyanları ile karşılaştı. Bunlar bir sûretle
edilebildiyse de devletin doğu kısmmda çoktan beri
^lakil hareket etmekle olan amcası Sencer’ in isyanıyla
212 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

karşılaşması O’nun sultanlığı kaybetmesine müncer oldu


Gerçekten 1119 Yılı’nda Save'de yeğenine bağh Or^
duyla karşı karşıya gelen Sencer galibiyet sağladı. Sultao
Mahmud Isfehan'a kaçtı. Sencer O’na iyi davranacagj
hususundaki vaadlerle huzuruna gelmesini sağladı. Ger­
çekten de iyi davrandığı gibi O’nu kızlarından Mehmele^
Hâtûn ile evlendirdikten sonra kendisini veliahd ilân etti.
Çünkü Sencer*in erkek çocuğu yoktu. Daha sonra O’ny
kendisine bağlı kalmak şartıyla “Sultân’ül Muazzam”
vânıyla İrak’a sultan tâyin etti. İşte bu sûretle Irak ve Hora­
san Selçuklu Devleti kurulmuş oldu.
1131 Yıllındaki vefatına kadar artık Büyük Selçuk­
lu Sultanı olan amcası Sencer’e bağlı yaşayan Mahmud,
hayatını avcılık ve eğlencelerle geçirdi. Bağdad’daki Ab­
basi halifesi İrak Selçuklu Sultanı Mahmud’un devlet
işlerine karşı lâkaydisinden istifadeyle Irak’ı ele geçirme
tasavvurunda idiyse de Sultan Sencer’den korktuğu için
uzun bir müddet hareketsiz kaldı. 1120 Yılı’nda Gürcüler,
Kıpçaklar'la birlikte hareket ederek Tiflis’i ele geçirip kor­
kunç bir surette yağmaladılar. Halktan gelen şikâyet üzeri­
ne Sultan Mahmud. Tiflis Üzerine bir sefer tertibine mec­
bur kaldı. Zafer sarhoşluğuna kapılmış olan Gürcüler’le
Kıpçaklar arasında ihtilâf çıktığından Gürcüler geri çekil­
diklerinden orada âsâvişi teminden başka bir netice hâsıl
arlı
İyi niyetli, yumuşak huylu fakat eğlenceye düşkün
bir kimse olan Sultan Mahmud zamanında ciddî hiçbir
askeri harekât olmadı. O’nun 1131 Yılı’nda henüz otuz
bir yaşında iken vefat etmesi üzerine yerine oğlu Davud
geçu Iraklı Acem ve Azerbaycan havâlisinde hutbelerde
Davud’un ismi okunduysa da bu durum uzun sürmedi. Zira
hkaı Mahmud’un kardeşleri Mes’ud ve Selçukşah ile
KADlR MISrROĞLU 213

j’daki halife Irak bölgesini ele geçirmek için birlikte


geçtiler. Başarılı oldukları takdirde bölge Büyük
Devleti ile irtibatını keserek Abbasi halifesi adına
/sıfatıyla Mes’ud tarafından idâre edilecek, Selçuk-
/^O’nn veliahd olacaktı. Lâkin bunun için Davud'u
? Jj etmek kâfi gelmezdi. Durumun Selçuklu sultanı
J Je kabul ettirilmesi ise, bir hayli güç görünmektey-
A^rndan haberdâr olan Sultan Sencer, kendisiyle sa-
cûr’et edemeyerek asker temini için Azerbaycan’a
oldukları bir sırada onları henüz tam mânâsıyla bir
mâlik olamadıkları sırada yakalayıp bozguna uğrat­
anımla beraber bu iki isyancıya iyi davrandı. Mes’ud’a
Gence olan Arran’ı verdiği gibi kardeşi Tuğrul’u
^fud'un yerine Selçuklu tahtına oturttu. Mücâdele-
vazgeçmeyen Mes’ud, Irak Selçuklu Devleti’ni ele
^eye uğraşırken kardeşi Tuğrul’un âni tür sûrette
^üzerine bu emeline muvaffak olabildi. 1134 târihinde
Sencer'in de muvafakatini alarak Irak Selçukluları
■L ele geçirdi.
^Irak Selçukluları Devleti’ndeki bu istikrarsızlıktan
^fSde etmek isteyen Bagdad’daki Abbasi halifesi bazı
^jnen kumandanları da maksadına âlet ederek topla-
jhildifci kuvvetlerle Mes’ud Üzerine hareket etti. O güne
^sadece ruhanî bir vasfı olan halife El Müaterşîd Bil-
(1118-1135)’ın bu hareketinden haberdâr olan Sultan
^ıcer. O’nuBağdad’ı terke mecbûr bıraktı. Buna rağmen
q, toplayabildiği çoğu Türk asıllı askerlerle Mes’ud’la sa-
çiştıysa da O’nunla birlikte hareket eden kumandanların
Mes’ud tarafına geçmesi sebebiyle mağlub ve esir oldu.
Sultan Mes’ud, O’nu Meraga’da muhâfaza altına
ıldıysa da Bâtınîler tarafından öldürülmesiyle yerine geç­
ini? bulunan El-Reşid Billah, Zengiler’le işbirliği yapmış
214 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

olmasından dolayı azledilerek Mes’ud tarafından El Muk-


tafî li Emrillâb (1136-1160) Hilâfet Makâmı’na geçirildi.
Bu sıralarda idi ki; tahttan indirilmiş fakat dâvasından vaz­
geçmemiş olan Davud da Bâtıni'ler tarafından öldürüldü.
Bu sırada isyan eden kumandanlarından Bozoba isimli şah­
sı Hemedan civarında mağlub eden Sultan Mes’ud, Büyük
Selçuklu Sultanının dâveti ile Rey şehrine gidip orada bü­
yük bir iltifat gördükten sonra Bağdad’a döndü. Irak Sel­
çuklu Devletinin hududlarını bir hayli genişleten Mes’ud
1152 Ytlinda vefût etmesiyle bu devletin parlak safhası
nihâyete ermiş oldu. Sultan Mes’ud’dan sonra Irak Sel­
çuklu Devletinin başına Sultan Mahmud’un oğlu Melik-
şab geçti. Fakat bunun hükümdarlık yapacak bir dirayette
olmaması sebebiyle yerine ağabeyi Muhammed geçirildi.
Fakat O da genç yaşta 1159 Yılı ’nda öldü. Yerine Muham.
med Tapar’m hayana kalan tek oğlu Süleymanşah geçti.
Bu da Melikşab gibi devlet işlerine kabiliyetsiz bir kim­
seydi. Bu durum anlaşılınca o sırada Azerbay can’da hâkim
olan Şemseddin İldeniz9in yanındaki Sultan Tûğrul’un
oğlu Arslanşab'ı getirip 1161 Yılı’nda Irak Selçuklu tahtı­
na oturttular. İldeniz de gelip O’na atabeg oldu.
Bu sûrede Irak Selçuklu Devleti’nde atabeglik dev­
ri başlamış oldu. Kıpçak asıllı olan İldeniz Atabegliğî
Azerbaycan'da Irak Selçuklu Devleti’ne tâbi olmakla bera­
ber onun yıkılışından sonra da bir müddet daha devam ede­
bilmiştir. Arslanşah zamanında bu devlet huzurlu bir hayat
sürmüşse de bu durum fazla devam etmemiş O’nun 1177
Yilı'nda veffltı üzerine yerine çocuk yaştaki oğlu Tuğrul
geçmişti. II Tuğrul adıyla Irak Selçuklu Devleti’nin başına
geçen Sultan Tuğrul bu sırada bölgede yıldızı parlamakta
obm Selâhaddin-i Eyyûbî’ye karşı kendini korumak mec-
bftrryemie karşı karşıya kaldı. Lâkin Eyyûbîler’le mücâde-
KAHADEMZ

AKDENİZ

r
UMMANDEN&
216 MUHTASAR ISLÂM TÂRİHİ -III-

Icde başarılı olamadı.


Bu sırada vefat eden atabeg İldeniz1 in yerine karde­
şi Kızıl Aralan Osman atabeg oldu. Aynı zamanda Kızıl
Arslan'ın tahakkümüne karşı da mücâdele mecburiyetin­
de kalan Sultan 11. Tuğrul O'nun tarafından bir müddet
hapiste tutuldu. Kızıl Arslan Osman’ın öldürülmesiyle
hupisten kurtulan 11. Tuğrul bu defa frak Selçuklu toprak­
larında güzü olan Harezmşah lar‘in tecâvüzlerine mâruz
kaldı. Harczmşııh Alâeddin Tckiş Bağdad’daki halife ta­
rafından da teşvik olunmaktaydı. İrak Selçuklu Devleti’nın
üzerine yürüdü. Rey şehri yakınlarında Harezmşah ordusu­
nu karşılayan II. Tuğrul. mağlub oldu ve öldürüldü. 1194
tarihindeki bu mağlûbiyet üzerine Irak Selçuklu Devleti
ortadan kalkarak ona âid topraklar Harezmşah Devleti’nın
eline geçmiş oldu.

C-KİRMAN SELÇUKLU DEVLETİ (1091-1187)


Büyük Selçuklu Devleti’nın kuruluş yıllarında
İran'daki Kirman bölgesi Büveyhîler’ in bir eyâleti idi. Çağ­
rı Bey'in oğul lorundan Kavurd Bey, 1048 Yılı’nda beş altı
bin Türkmen atlısıyla kuzey bölgeden girdiği Kiıman’ı ele
geçirip buranın merkezi olan Berdesir’i kuşattı. Büveyhîler
son günlerini yaşamakta olduklarından buradaki Büveyhî
kumandanı şehri Kavurd Bey'e teslim etti. Böylece 1048
Yılı’nda Kirman Selçukluları Devleti kurulmuş oldu. Zira
Kavurd Bey, Selçuklu sistemine bağlı olmakla beraber
müstakil bir idare kurdu.
Kırman ın güneyinde Kufs adındaki yağmacı bir kav­
ran elinde idi. Kavurd Bey flitühâtını genişleterek bunla­
rı anha etti. O nun bu başarısı üzerine Hürmüz Adası’nın
enm t*a Be> de Kavurd Bey’e iltihâk etti. Arabistan’ın
ften doğu kısımlarında fetihler yaparak emirliğini bir
KADİR 217

ıctti. Bu sırada Büyük Selçuklu Devleti’nin ba-


Tuğrul Bey, evvelce anlatılmış olduğu üzere
isyanıyla karşılaştı. Bu isyanın bastırıl-
Selçuklu beyleriyle birlikte Kavurd Bey’in
ölçüde hizmeti sebkat etti. 1059 târihindeki bu
fA^fjne Şîraz Bölgesi de Kavurd Bey’in hâkimiyeti
• <-d* hutbeyi Tûgrul Bey adına okuttu.
/rLjyil Şîraz’m eski hâkimi emir Fazluye, yirmi
Şınız’a saldırdıysa da Kavurd Bey’in ordusu
jfltk İsından ibaret olduğu hâlde O’nu mağlub
^^-efti. 1063 Yılı’nda Tuğrul Bey ölüp, Büyük Sel-
jyf^leti’nin başına Alparslan geçince Kavurd Bey
|dü^u bölgede bu defa hutbeyi Sultan Alparslan
‘^onııya başladı. Fakat amcası Tuğrul Bey’in bırak-
pay istemesi yüzünden Sultan Alparslan’la
lı ı)d» Kazandığı başarılar dolayısıyla Selçuklu tah-
olduğunu düşünerek isyan etti. Sultan Alpars-
l)67 Ydı’nda Kirman üzerine bir sefer tertib etti. İki
1 öncü kuvvetleri arasındaki çarpışmada Sultan’a tâbi
j^gâlib geldiğinden Kavurd Bey korkup Ciruft şehri-
Buradan Sultan’a müracaat ederek bağışlanmasını
betti- Sultan Alparslan birçok başarılı zaferi bulunan
ketenini afvettiği gibi hâkimiyetine âid bölgeyi tekrar
verdi.
Kavurd Bey, bir kere Selçuklu tahtını ele geçirmeyi
fasına koymuştu. îki yıl sonra bir kere daha isyan ettiyse
jeyine başarılı olamadı. Bununla beraber Sultan Alpars­
lan ölüm döşeğinde iken Kirman bölgesinin Kavurd’a âi-
iyetini kabul etmeye ilâveten O’na hâzineden taleb ettiği
^verilmesini de vasiyet etti. Kendi başkadını Sâfiye
ün ölümünden sonra Kavurd’la evlendirilmesi de
nun 'diyetleri arasındaydı.
218 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

Bürün bu tâvizlere rağmen Sultan Alparslan ]q7^


Yılında veffit edip de yerine Melikşah sultan olunca
vurd Bey bir kere daha isyan etti. Topladığı orduyla
şehri »irerine yürüdü. Sultan Melikşah amcası Kavur(j
Bey’in gönlünü alıp bazı tâvizlerle O’nu dâvasından
geçirmeye uğraştıysa da başarılı olamadı. 16 Mayıs 1073
Yıh'nda Hemedan civarındaki Kerec hududunda iki Sek
çuldu kuvveti karşı karşıya geldi. Kavurd Bey mağlup
olup kaçtı ve Hemedan dağlarında saklandı. Tâkib oluna­
rak ele geçirildi. Kavurd Bey, yeğenin ayaklarına kapa.
nanik afv dilemişse de kabul edilmedi. Zira birçok zafer
kazanmış bulunan Kavurd Bey*in asker arasında pekçok
taraftan olduğundan serbest bırakılsa bir müddet sonra yine
tahriklere kapılarak isyan edeceğinden şüphe edilmekteydi.
Bu düşüncelerle Sultan Melikşah, O’nu Oğuz an'anesine
uyarak yay kirişiyle boğdurdu. Taraftarlarını teskin için de
esflrete dayanamayıp yüzüğünde sakladığı zehri içerek ken­
di hayatına kıydığına dâir bir şâyia çıkarıldı. Bu muhârebe-
de O'nunla birlikte hareket eden ve esir düşen Sultanşah
ve Emiranşah adındaki oğullarının da babalan gibi salta­
nat iddiasında bulurun aln endişesi ile gözlerine mil çekildi.
O’nun yerine diğer bir oğlu olan Kirmanşah, Kirman Sei-
çuklulan tahtına oturtuldu.101
Kirmanşah ancak bir yıl kadar saltanat sürebildi ve
normal eceliyle vefit etti. Yerine diğer bir kardeşi olan Hü­
seyin geçti. Hüseyin çok küçük olduğundan ağabeyi Sul­
tanşah daha önce gözlerine mil çekilmiş olduğu hâlde kar­
deşini indirip kendisi tahta geçti. Bu karışıklık sebebiyle
Sultan Melikşah. Kirman Bölgesi’nde huzuru sağlamak
[izere Kirman üzerine bir sefer tertib etti. Sultanşah özür di-
eyıp Melikşah’a bağlılıklarını arz etmesi üzerine savaş Ön-
101 İba’li Erir, a.g.e. C.X, sh.82
1-VJ 2.

leomy abıldi. X2Jst.elilc. Mclik^ah’ ın


\rti ile e^lfenip HUrUmranlıgını sağlama aldı.
Sultanşatı' dan sonra 1085 Yılı’nda kardeşi Tûran-
j*h. Kirman Selçukluları hükümdarı oldu. Tûranşah, Fars
jClgesine İlci sefer tertibledi. Birincisinde mağlub oldu,
^Kincisinde ise «.âlib geldi. Ancak O da imara düşkün, adâ-
kti sever bir hiAkilmdâr olduğu hâlde 1097 Yılı’nda vefat
etti. Yerine oğlu İranşah geçti.
imnşab. bir Bâtınî mülhidinin terbiyesinde yetişti­
ğinden etil—i sünnet itikadına aykırı sözler sarfettiği gibi
kendisine muhâlefet eden pekçok âlimi öldürtü. Ülkede bir
kargaşa çileti. Halk lcumandan Bâzdâr etrafında toplanarak
ülkenin şeyhülislamından İranşah’ın gerek sarfettiği söz­
ler ve gerekse nâhak yere birçok âlimi öl dürtme s i sebebiyle
katline fetvâ alındı. îa~anşah, özür dilemekle kurtulamayıp
kaçmaya teşebbüs ettiyse de yakalanıp öldürüldü.
'Yerine 1 1 O 1 târihinde oğlu I. Arslanşah, Kirman Sel­
çuklular Devleti’nin hükümdârı oldu. Bu sırada Selçuklu
Sultanı olan Muhammed Tapar’ın kızlarından biriyle de
evlenerek mevkiini lcuvveİlendiren Arslanşah, adâleti se­
ver, âlimlere hürmette kusur etmez bir kişiydi. Ülkesini kısa
zamanda zenginleştirip hıızııra kavuşturdu. Fars bölgesini
zaptedip ülkesine İcattı. Böyle olduğu hâlde oğlu tarafın­
dan lertiblenen bir ihtilâl sonunda 1 142 Y'ılı’nda hapsedildi.
Böylece O’nun kırk İlci yıl devam eden adâletli idaresi son
buldu. Muhamnıedşatı da babasını hapsetmekle beraber
O’nun yolundan, yürüdü. ÜT İlçeyi adâletle idare etti ve pek­
çok imar faaliyetinde bulundu. 1156 Yılı’nda ölümü üzerine
yerine oğlu Tuğrul Şah geçti. O da adâleti sever, âlimlere
hürmet eder bir şahsiyetti. Arslanşah’dan itibaren büyük
bir htızur ve zenginliğe lcavuşmuş bulunan Kirmanşahlar
"'“Vİetİ’nde O’nun ölümü üzerine karşıklıklar çıktı. Huzur
120 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -II1-

devri sonra erdi. Zirâ Arslanşah, Türkanşah, Tûranşab


ve Behramşah adında dört oğlu vardı. Bunlar birbirleriyle
yedi yıl müddetle taht kavgasına giriştiler. Önce kardeşlerin
en küçüğü olan Behramşah hükümdar olduysa da kardeşle­
ri O'nu kabul etmeyerek mücâdeleye giriştiler. Bu mücâde­
lede Türkanşah öldürüldü. Kirman Selçuklu Devleti harab
ve halkı huzursuz, oldu. Kirmanşahlar Devleti’nde bu devre
“Fetret Devri” denilmektedir. Behramşah, kardeşleriyle
mücâdelede bir kere tahtından indirildiyse de devam eden
mücâdele sonunda tekrar oraya geçti, sonra tekrar indirildi
ve üçüncü defa tahtı ele geçirdikten sonra 1175 Yılı’nda
öldü. Yerine henüz yedi yaşında olan II. Muhammedşah
geçti. Fakat amcası 11. Arslanşah tarafından kısa bir müd­
det sonra tahttan indirildi. Arslanşah ’ m da bu Kirmanşah-
lar Devleti’nde üçüncü defa hüküm d âr oluşuydu. O’nun
kardeşiyle giriştiği savaşla 1177 Yılı’nda ölmesi üzerine
oğlu Yavlak tahta çıkarıldı. Yavlak çok küçük bir çocuktu.
II. Tûranşah mücâdelesine devamla Yavlak’ ın gözüne mil
çektirip tahta geçti.
Bu sırada evvelce anlatılmış olduğu üzere kalaba­
lık bir Oğuz grubu Büyük Selçuklu hükümdarı Sultan
Sencer'i mağlub edip esir almışlardı. Bu Oğuzlar’dan on
bin kişilik kalabalık bir topluluk Kirmanşahlar ülkesine gir­
di. IL Tûranşab'a bağlılıklarım bildirerek O’ndan kendile­
rine dirlik olarak yerleşecekleri bir yer vermesini istediler.
Lâkin kabul edilen bu taleb üzerine ayrı ayrı yerlere yer­
leşilip dağıtılmaları düşünüldüğünü öğrenince ülkede kar­
gaşa çıkardılar. Hsasen iki tarafın da birbirlerine güvenleri
yoktu. Oğuzlar birçok Kirmanşahlar şehrini yağmaladılar.
Kırman'da büyük bir kıtlık baş gösterdi. Oğuzlar’ ın çıkar-
Ağt kargaşa devam ederken II. Tûranşah 1183 Yılı’nda
temdi adamlarından biri tarafından öldürüldü. Yerine
A N , -i
222 NnrHTASAK İSLÂM TÂRİHİ -111-

Bchramşah'ın oğlu 11. Muttanım e d ikinci defa tahta çı­


karıldı.
O’nun zamanında Oğuz beylerinden Melik Dinar,
Kirman'a gelip Oğuz kütlesini kendi idaresi altında birleş­
tirdi. Kısa zamanda birçok Kirman şehrini hâkimiyeti altına
aldı. Bu gelişme üzerine Muhammedşah, yardım temini
maksadıyla Irak’a gittiyse de bir daha geri dönmedi. Zirâ ne
Irak Selçuklu Devleti ve ne de Harezmşahlar O’na Kirman-
şahlar Devleti’ni kurtarmak için beklediği yardımı yaptı.
Melik Dinar ise, Kirmanşahlar Devleti’ndeki hâkimiyetini
genişleterek sonunda 1187 Yılı’nda bu devlete son verdi.

D-ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ


a-Anadolu’nun Türkleşmesi
1018 Yılı’nda Çağrı Bey. Doğu Anadolu’da bir ke­
şif hareketi yapmış, daha sonra Selçuk Bey’in oğlu Ars-
lan Yabgu. Gazneliler’in takibinden kaçarak birkaç defa
Anadolu’ya girmişler ve bu hareketler 1040 Yılı’nda Sel­
çuklu Dcvleti’nin kuruluşuna kadar devam etmiştir. Lâkin
Türkler’in Anadolu’ya yerleşmelerindeki ilk ciddî adım
olan 1071 Malazgirt zaferine kadar tekrarlanan bu hareket­
ler yerleşme kasdinden ziyade bir nevi keşif mâhiyetinde
idi.,Oî İlk Selçuklu hükümdarları Oğuzlar’ı Bizans üzerine
sevk etmekle ve kumandanlarını Anadolu’da fetihlerde bu­
lunmak Üzere vazifelendirmekteydi. Bunlardan biri olan
Arttık Bey. Kızılırmak ve Yeşilırmak havzalarını ele ge­
çirerek buralara Türkmenler’i yerleştirmiş, 1072 Yılı’nda
ise Bizans ordusunu yenerek Sakarya vadisine kadar bu
fiitühâtı genişletmiştir. Sultan Alparslan’ın vefâtı üzerine
tahta geçen Melikşah’ın kardeşi Kavurd’un saltanat iddia­
sıyla karşılaşması sebebiyle Arttık Bey geriye çekilmiş ve
102 Prof Dr. Osman Turan, a.g.c. sh.277
224 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

Anadolu'duki Selçuklu ftlttlhâtı bir duraklama mevsim in


girmiştir. Selçuklu Devleti ’ndc huzur ve sükun sağlandık^
sonra Anadolu'nun fethine memur edilen Tütak Bey,
körfezini ele geçirerek bu fetih hareketini Marmara sahi^
Itrine kudur genişletmiştir. Bu safhada Bizans Devleti’^
ıç işlerine müdahale etmeye kadar güçlenen Anadolu’da^
Türkmen hâkimiyeti bir taraftan Karadeniz’e diğer taraft^
Tonvslur’ı aşarak Akdeniz sâhillerine ulaşmış ve buralar^
beraberinde sürükleyip getirmiş oldukları Türkmenler’j
yerleştirerek Anadolu Selçuklu Devleti’nin temellerini at.
maya muvaffak olmuşlardır.
Bu fetihler esnasında yerli halk boyuna batıya kaçtı,
gı gibi büyük bir kısmı da Balkanlar’a intikal etmiş oldu,
ğundan XI Asır tamamlanmadan Anadolu’daki halkın et.
nik ekseriyeti Türklcr e geçmiştir. Zirâ bu safhada Türkler
Anadolu'ya yerleşmek kasdıyla girmiş bulunduklarından
Anadolu'nun dağ ve ovalarına, nehir ve çaylarına Türkçe
isimler vermey e başlamışlardır.
Bu gerçek bugün bazı batılı yazarların iddia ettiği
gibi yerli halkın müslüman olup gelenlerle kaynaşmış ol­
masından husûle gelmiş değildir. Yerli halk birçok Bizans
kıvrağında belirtilmiş olduğu gibi batıya boyuna daha batı­
yı göç etmışiırJ* Ostelik çok az bir zaman sonra ortaya çı­
kan ‘’Moğol İstılâlan"'* da Anadolu'nun daha kesif bir sû-

t03 Prof Dr. Osman Turta, a.g e. sh279


IH MOĞOLLAR
Ümdr Lendiknodcn sıkça bahsedilecek olan "Moğollar" hakkında
taaafc tar bilgi sunarak târihî bir yanlışı lebâruz ettirmek istiyoruz. O
**lyaaHw>â<r Milletimiz) bınydlık mefküresi olan "Islâm ı bertaraf
Orai 0«a bâtıl ırkçılığı ikame etmek işteş enler, ilmen gülünç
W ** bsj ratbeon "Türk asıllı" olduğunu (!..) iddia ederek milletini
pMtaa ââa ohaası gereken milliyetçiliği ' kafatası ırkçılığı" şek*
fcr pranganda ile yerleştirmeye çalışmışlardır Bu m aks adla
âM>arâa ve Gftç Yollan" adn la bir hama icad ederek
I KADİR

^ncS^’ ‘nt^C eOn*î?t*r-


__

nasıl 1 1 Malazgird
225

Anadolu’ya seller hâlinde Türkmen kitle-


görülmüşse aynen O’nun gibi Moğollar’ın
her bölgesinde Uk sâkin olanların Türklüğü-
//y^tslafdtf. llkmektepte okumaktayken birinci sınıftan son
y tahtasının yanında sınıfın duvarına asılı olan bu harita
4/’i))ön0n<l'dir.
ilk yıllarına âid bu dalâlet cereyanının iddi-
je târihen Türk ırkı ile hiç bir alâkası olmayıp tamamen
gtTa mensup olan Moğollar’in türk (!..) olduğu husû-
// >. görtl$u hâlâ benimseyenler mevcuddur.
D«oi$raend. Yeni İstanbul Gazetesi’nde yayınlanan
y j ** pflnjtfyı hayran eden güzelliği" başlıklı, makalesinde:
ikinci Meşrûtiyet ten itibâren pek yaygın bir hale
M * müthiş bir dalâlet vardır. Çinliler gibi sarı ırka mensup
’ı onların bir kolu olan Tatarlar ’ı da kendimiz gibi Türk
fyr İpe bundan dolayı bütün târih boyunca Türklüğün en mut-
folan "Cengiz" ve "Timur" gibi mahlûkatın isimlerini
fjr’ fen göbek adı olarak kullanıp durmaksa tereddüt etme-

/ sd*bi- ™nci Meşrûtiyet ten itibâren memleketimize hulûl


ı yerlileşmiş birtakım Moğollar ‘la Tatarlar ’ın kendile-
Wn muhtelifşekillerde propagandalar yapıp mü-
bulunmuş olmalarıdır. Hakikatte ise Türk'ün ne dil
/a ırk bakımından sarı ırkla da Mongollukla da hiçbir alâka
yoktur" demektedir.
Da o i$ men d’in bu makalesine çok sert bir şekilde ce-
^kisianlılar Kültür ve Yardımlaşma Derneği"' kâtibi Haşan
/^dişinin Mongol ve aynı zamanda Türk olduğunu bildirerek,
Rusya ve Çin’e yarayacağını ve belki yazan bu kana-
taltif bile edebileceklerini ileri sürmüştür. (Bkz: Türk
2. İstanbul 1966) Bu görüşü benimseyen başka mü-
vardır Meselâ; Rıfkı Melûl Meriç, “Türk Tezyini Sanallan”
^^^nıövemh Reşid-üd-din'in **Cftmî-at-Tevârih”inden na-
sonra. *5* halde butun Moğollar, Türktür. Reşideddln 'in
y dadanılarak yazılmış, en eski usûlî târih kitabı ve Türk
/• ^tueısmı en erraflı olarak bildiren yegâne menba olduğu gibi
gjîıaudı cerhedecek daha eski bir vesika da mevcud olmadığın-
J ; Türk ten ayrı bir millet olarak tanımaya -ilmen- imkân
226 mvhtasar Islâm TÂRİHİ -///.

katliamındım kurtulmak isteyen herkes batıya kaçj,


suretle Anadolu'nun tamamen türkleşmesi netice^;

mUır” dernektedir. (bkz. Rıfkı Melûl Meriç - Türk Tez


İstanbul. 1937. sh. 81
İsmail Hâmi Danişmeud ise müverrih Reşid-üd-din *uı
olmak dühyısıyin kusdenyanlış bilgi verdiğini iddia
il Hâmi Dan İşın en d • lsrailiyata Göre Türk Irkı - BU
9 Mq\ ıs 1956 tArihli nüsha) başka bu mevzua tahsis
kale (bkz aynı gazetenin 1965 yılı koleksiyonu) ve . W<<J
-AvrupalIların Menşe Birliği'* İstanbul, 1935-1936 isimli iki v
nyle. daima Moğol/or'la Türkler'in hiçbir alâkası oLmadığj te 5*^ %
fan etm iştir. 11110]
Hakikat şu ki, hemen hemen bürün gayri-Türk müverrihle,.
Moğollr'ı değil şâir birçok asya kavimlerini de Türkler’le
lar ve eıılıin Türk zannetmişlerdir. Tabiatıyle bu düşüncede
yerli müellifler de vardır. Meselâ Zeki Velidi Togan MoğolJap
mâhiyette bir telâkki sahibidir. l *

"MoğoF kelimesinin aslı “Munğ-oF dur (Bkz : Dr. Rıza NTjft


Tinin. İstanbul 1924. C.l. sh. 40) - “Munğ" (Mutık) kaygu, emek
met. elem \s. “Ol” da “Sâdedir mânâlarına gelmektedir. (Bkz.
Kâzım KADRİ - Türk Lügati C.TV. İstanbul 1945, sh. 426) U’*>^
AvrupalIlar "Moğol" kelimesini bizden daha doğru oj
".Moftgof şeklinde telâffuz ederler. Bunlara Ruslar
le •’T^tar” derler. Bu kelime Papa IV. İnosan (innoccent) î*1'
ben Bau'da " Tartar*” şeklinde kullanılmaktadır. Gayet keskini
şancı olmalarından dolayı “Okçu Kavim" diye de adlandırılır^'
(Bkz Aknrrli GRICOR - Moğol Târihi — İstanbul 1954, jj, ?
Hakikatte ise Tatar kelimesi, ırki olmaktan ziyâde târihî bir mânâ
maktadır. Zira hiçbir zaman “Tatar" diye bir kavim mevcud olmamış^
Târih bolunca 'Tatar" ismi, tamamen Türkçe konuşan. Önceleri
vevı $amnıısı sonra da Müslüman olan bir kısmı aslen -belki de- MOtu
gol (Moğol) olduğu hâlde zamanla Türkleşmiş bulunan birçok kavim ve
kabıtatert verilmiş umûmî bir isimdir. Beşinci yüzyılda “Talar" yahut
"tarr ’ denen bir kısım halk. Moğolistan’ın kuzey doğusunda Kalka
vr Kemlin Nehirleri arasında ve göçebe hâlinde Mançurya dolaylarında
>^ı»<jrWdı Tatar ismi bu topluluktan çıkarak zamanla şumûllenmiştiı
Batar renk ıtihâriyle de san veya san-siyah melezi idiler
UL Türkler le Moğol veya Tatarlar’ı aynı ırktan telâkkj
MtK tMiejıyorlır
Tu— - Sak. Tufan dinip de Cûdi Dağı'nd* karaya ayak basınca
T KADİR MISJROĞLU 227
İleride tafsilâtıyla anlatılacak olan Moğol istilâ-
umulmadık neticesi de Anadolu'nun Türkler’e
^^yenidcn şenlenmesi için oğullarından herbirini gelinleriyle

ylgüzünün bir bucağına göndermiştir. Hazret-i Nuh'un üç oğlu


V^Som. Yafes. Bunlardan Yafes, İti) ve Yayık Irmaklarının ke-
f/ gelip yerleşmişti. Kendisinin sekiz çocuğu olmuştu ki; bunların
adı "Türk” idi. Bundan "Tûran Nesir yani Türk ırkının
m iş tir.
jOrdûncü batından torunu olan Alınca Han'ın iki oğlu olmuş-
büj’flğünün adı Tatar Han, küçüğünün adı Moğol Han
bilgi için bkz: Ebulgâzi Babadır Han - Türk Şeceresi, Nak-
fc^bul 1925, sh. 11-16)
nirfc ve Moğollar’a âid tasvir ve beyanlar birbirine karışmış
j®Kz t’rof. Dr. Osman Ttoran - Türk Cihan Hâkimiyeti
jT^Ck İstanbul 1969, sh. 36).
^^ytirüyen Moğollar’ın çoğu zamanla “ırkların tesâlübtf'kanu-
hâkun ırkın, azlık ırkı yok etmesi esasına göre Türkleşmişler,
Türkler üzerinde de bazı Moğol tesirleri vâki olmuştur.
/^f.^ Osnıan Turan-a.g.e sh. 38).
Moğol istilâsı sonunda Türkler’in kavmî husûsiyetle-
^i'^C kalmış, hattâ Moğol İmparatorluğu genişledikçe
ka>’bo,arak bunların türk leş tiki eri görülmüştür. Nite-
/ kP?0' imparatorluğu’nun enkazından kurulan devletlerin bâriz
ortaya çıkmış bulunmaları bunu teyid eden tâ-
'^‘l^ır MoğollarTa Türkler’in bu kaynaşmaları sebebiyledir
ve hattâ Avrupaiı tarihçiler “Moğol” veya “Tatar” kelime-
‘ t bütün Kuzey Türklüğü’nü ifâde etmiş, ancak Osmanlılar’ın
'"L# "Türk' kelimesini Güney Türklüğü için kullanmışlardır.
'rljariar içinse kaynakların verdiği bilgiler şöyle hülâsa edilebilir;
(fW. Moğol tevâifinden bir küçük aşirettir. Hükümeti zaptettikle-
^cllerinde bulunan tevâif-i etrâke karuşup cümlesine sonra hey’et-i
denmiştir. Ve halen Tatar aşireti kalmamıştır. Yoksa Asya’nın garb-ı
ttvâifine Siber ve Dest ve Kazan ve Kırım ve Bucak taraflarının
«Bilerine ve onların lehçelerine Tatar tâbirinin ıtlakı sırf galat olur. No-
r «Özbek zümrelerinden mâda cümlesi Türktür.” (Lehçe-i Osman!)
ri'Volga Kazan. Ejderhan. Kafkasya, Buhara ve Sibirya ahâlisine
Tatar tâbir edilir. Azerbaycan Türkleri Şimal Ttlrkleri’ne
Tarar nâmını verirler.
:Har*. en esh bir Türk kabilesine mensupturlar. Avrupa müverrihleri
mvHİASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

ebedî bir vatan olması husûsundaki târihî hâdisenin


hasını teşkil eylemiştir.

bunlardan 1224 sene-i mil âdi yy es ine doğru bahsetmeye başlamış)^..


(Tbrih-1 Kav m-i Türkî)
c) Tararlar Moğollar'la beraber Avrupa’ya geldiler. Moğol Hü1çq
de anıdan biniz zaman geçtikten sonra, Tatar Hükümeti’ne inkılâp
ve bunların idarelerine geçen bütün Türk kavim terine “Tatar”
verildi. Tatarlar* m Yeşerin altıncı batın oğlu Tatar bin Aiinçe (/\j 1
ca) Han'dım türedikleri rivâyeti bittabiî bir hurâfedir. (Tarîh-i Kay/*1'
Tûrkl)
Moğol adına ilk defa VI. Yüzyıl'da rast 1 anmaktadır. Bundan evyeı.
geçmişleri karanlık olup, küçük ve ehemmiyetsiz bir kabile olarak **
linirler. Türk kabilelerinin doğusunda yaşarlar ve Tula Nehri bu ik|
vım arasında hudud teşkil ederdi. VI. Yüzyıl’ın ortalarından
Önce Göktürk, daha sonra Uygurlar’ın hâkimiyeti altında
Ttırkler’den dil, siyâset ve kültür itibâriyle birçok tesirler almışlardık*
Târih sahnesine ehemmiyetli bir siyâsî varlık olarak çıkışları \]._
Yüzyıl başlarında Timuçin (Cengiz) tarafından gerçekleştirildi •
1206 Yılı'nda Han Unvanını alan Cengiz, Moğollar’ı ilk olarak teşkilât*
siyâsî bir varlık haline getirmiştir. Karahitaylılar’m arâzisini ele geç^
dikten sonra Batı’da Harezmşahlar Devleti1 yle komşu haline geln^*
1218 Yılı’nda dön yüz elli kişilik bir Moğol kervanının baskına
tılıp kılıçtan geçirilmesi üzerine Cengiz Han, özür dilenmemesine kı­
zarak Harezmşahlar üzerine yürüdü ve onları mağlub ederek Buhara ve
Semerkand’ı ele geçirdi. Hareznışah Alâaddin Muhammed kaçtı. Ye­
rine geçen Celfileddin. Moğollar’la yaklaşık on yıl müddetle canhıraş
bir mücâdele yaptıysa da, O da başarılı olamadı. Kısa zamanda Çin'den
Kafkaslarla kadar büyük bir imparatorluk kurmaya muvaffak olan Cen­
giz Han, ele geçirdiği her Ülkede korkunç katliamlar yaparak 1227
Yıb'ndald vefâtına kadar Dünya’nın gördüğü en geniş imparatorluğu
kurmuş bir insan olarak haleflerine bir Cihan Devleti bıraktı. O’nun veff
rry/a Moğol imparatorluğu ’nun genişlemesi durmadı. Oğlu Ögedey Han
(]227-1241) zamanında Çin 'in btlytlk bir kısmıyla Kore de imparatorlu­
ğa katıldı. Cengiz Han ın torunu Battı Han kumandasındaki bir Moğol
ordusu Karadeniz 'in kuzeyinden ilerleyerek Doğu ve Orta Avrupa ’yı is-
cm Bu gelişmeler sonunda Moğol İmparatorluğu tek bir merkezden
idğre edilemez hâle geldi. Batu Han kendi fethettiği Doğu Avrupa ve
Rusya topraklarında istiklâlini ilân ederek “Altıuordu” veya
"Âkuardı" denilen devleti kurdu. Moğol tahtına çıkan Güyük Han
! sûretle Marmara sahillerine kadar bütün
yyu hâkimiyeti altına alıp buranın ebedî bir Türk
229

^‘lıfilinc getirilmesinde asıl ehemmiyetli rolü oynayan


yl(hl ailesinden Arslan Yabgu’nun oğlu Kutalmışhn
^^ynjanşah’dır. HakJı olarak “Anadolu Fâtihi" ün-
anılan Süleymanşah Anadolu Selçuklu Devleti'nin
♦ • ■
_.,ı ve birinci hükümdarıdır.

^nfldolu Selçuklu Hükümdarları


^§Qlcymanşah (1075-1086) Devri
pûyük Selçuklu Devleti’nin kurucusu Selçuk Bey’in
Arslan Yabgu, Sultan Tuğrul’a isyan ederek
geçirmek istemişse de 1064 Yılı’nda maglub ol-
’/ ^öldürülmüştür.
/Cj ile mücâdeleye hazırlanırken vefât etti. Moğol tahtına Men-
> (1251-1259) çıktı. Kardeşi Kubilay Han’ı Çin istikametine
A^ert memur ett*‘ Dteer kardeşi Hülâgû Han’ı da “İlhan" ola-
/|an lralc’ Suriye, Mısır, Kafkasya ve Azerbaycan bölgesinin
memur etti. Hülâgû Han, Yakın Doğu’da Moğol hâkimiyetini
f etmekle birlikte bu bölgede giriştiği askerî harekât sonucunda
irtibatını keserek târihte “İlhanlılar” adıyla bilinen devleti kur-
1256 târihinde meşhur Hassan Sabbah’ın karargâhı olan
> >Rûlesi’ni ele geçirerek buradaki Bâtınî, İsmail! hâkimiyetine son
F ^yıl sonra Bağdad’a girerek Abbasi hilâfetini ortadan kaldırdık-
/Ls Suriye’ye yöneldi. Moğol ilerleyişi ilk defa 1260 Yılı’nda Ayn-
/T mühârebesinde Memlûklar tarafından durdurulabildi. Bununla
ı^-fcösedağ Harbi’jıde Selçuklular’ı yenerek kendilerine tâbi bir
İçirdiler. Artık Bizans’la hemhudud hâle gelen İlhanlı Devleti yak-
birastr boyunca İran. İrak. Azerbaycan ve Anadolu’da hâkim oldu,
^iz'in torunlarından Kubilay Han (1260-1294), Çin kıtasını ta-
geçirerek burada Moğol hâkimiyetini tesis etti, ardından
w Çinbindi’yi de ele geçirmeye teşebbüs ettiyse de başarılı ola-
iflldl-
Bu kadargenişleyen bir imparatorluğun siyâsî birliğini muhafaza etme-
imkânsızdı. Bu sebeple Cengiz Han ’ın torunları arasında ihtilâflar çık­
ıl l&kküleden Moğol asıllı devletler bir müddet büyük Moğol Hanı ’na;
rflı kaldılarsa da zamanla bu bağlılık ortadan kalktı. İlhanlılar’m başına '
230
—* «111-

Sultan Alparslan, Arslan Yabgu'nun okullarını ba


balarının d&vûsım gütmelerinden. endişe ederek, hapsetnv
olmasına rağmen bunlar Alparslan'dan sonra Selçuklu
sultanı olan Melikşah zamanında Hapisten kurtularak £>U
yarbekir, VJrfa ve Birecik havâlisine gelip yerleşebildîler
Onlar bu bölgeye gelmeden önce Arslan Yabgu ve Ka-
vurd gibi saltanat iddiasında bulunan Selçuklu hâned&nı
mensuplarının başarılı olamamaları üzerine hükmettikleri
Türkmenlen cezalandırılmak korkusuyla Suriye’ye kaçmış­
lar ve burada fetih hareketlerinde bulunan Atsız ve Şöklü
Bey gibi kumandanların emri altına girmişlerdi. Atsız Bey,
Kudüs ve Remle’yl fethettikten sonra kuzeye yönelmiş ve
Fâtımîler'in elindeki Şam’ı sıkıştırmaya başlamıştı. Şök-
lü Bey ise, aynı şekilde Filistin sahillerinde Fâtımîler’e âid
şehir ve kaleleri birer birer fethetmekteydi. Bu sırada Şök-
1 lü Bey ile Atsız Bey’in arasında fethedilen Akkâ’daki Fâ-
’t timi hâzinesinin taksimiyle ilgili olarak ihtilâf çıktı. Arslan
i Yabgumın oğlu Alp İlik de bu ihtilâfta Şöklü Bey* e iltihâk
'â ettiği hâlde bunlar 1075 Yılı’nda Taberiy e’ de Atsız’ la yap-
geçen Gazan Han. 1295 Yılı'nda İslâmiyet’ i kabul edince tam mânâsıy­
la müstakil bir hâle geldi.
Başlangıçta Şamanist olan Mogollar, bu yayılma sonunda diğer dinlerle
karşı karşıya geldiklerinde herkesi katliam ederken çeşitli din adamlarına
müsamahakâr davrandılar. Bu sebeple Tibet’ in “bama” denilen rahipleri
vâsıtasıyla onların bir kısmı Budizm’ i seçerken, büyük bir kısmı da müs-
lüman oldu. Bununla beraber Mogollar, Şiîler’e de müsamahakâr dav­
randıklarından İran'da Şiilik'in yerleşmesinde mühim bir rol oynadılar.
Bununla beraber Mogollar arasında Sünnî müslümanlık her dinden daha
fazla yayıldı. O derece ki. Cengiz Han ın ölümü üzerinden yarım yüz­
yıl bile geçmeden Alt mordu tahtına geçmiş bulunan Berke Han (1256-
1266). İslâmiyet'i resmî din ilân eni.
I&anlılar Devleti'nde ise. Ahmed Tekildar (.1282-1284') İslâmiyet’i
vertryırmA hususundaki başarısız bir hareket sonunda hayatını kaybet-
u halefı olan Gazan Han (.1295-1304) başarılı bir şekilde
Mkmryeu alundakı devleti islâmıleştirmeye muvaffak oldu.
232 MUHTASAR İSLAM TÂRİHİ -lif­
tik lan savaşı kaybettiler. ŞökJü Bey öldürüldü. Alp İlik isç.
hanedan mensubu olduğundan öldürülmeyip hapsedildi.
Bu sırada O’nun kardeşi olan SÜleymanşah Haleb'i
1 kuşa muş bulunuyordu. Atsız'a bir mektup yazarak karde~
şini serbest bırakmasını istedi. Atsız, Sultan Melikşah'ın
emrine göre hareket edeceğini bildirerek bu teklifi red­
detti. Fakat Atsız gibi civarda fetih hareketlerine giri~
şen SÜleymanşah ’ın gücü gün be gün artmaktaydı. Bü-
\llk Selçuklu Sultam’nın himayesine girmek istemeyen
Türkmen ler'in etrafında toplanmasıyla gittikçe güçlenen
SÜleymanşah. Haleb kuşatmasını aldığı bir mâli tâviz mu­
kabilinde kaldırarak Antakya üzerine yürüdü. Buradaki
Bizans kumandanı kendisine yıllık yirmi bin dinar haraç
vermeyi kabul edince muhâsarayı kaldırarak Anadolu’ya
geçti. Anadolu’da birçok yerleri fethede fethede ilerleyerek
tznik'e kadar geldi. Buraya kadar her merhalesinde ordusu­
na katılan Türkmenler’le gitgide kuvvetlenen Süleyman-
şah, 1075 tarihinde lznik'i kolayca fethederek burada Ana­
dolu Selçuklu Devleti’nin kurulmasını temin etti.
Bu sırada Bizans İmparatorluğu dâhilinde ayaklan­
malar olduğundan SÜleymanşah, İznik civârmdaki fetih­
lerini kolayca genişletti. Bizans’ın iki kumandanı arasın­
da çıkan taht kavgasında SÜleymanşah ’dan yardım taleb
eden Botaniates, 1078 Yılı nda O'ndan sağladığı destekle
Bizans tahtını ele geçirmeye muvaffak oldu. Bu durumda
Bizans Maki dâhili karışıklıktan bizar olan yerli halkın Sel­
çuklu idâresindeki huzur ve sükûna gıbta etmesi sebebiyle
SÜleymanşah hem Bizans’ı bir nevi himâyesine almış oldu
ve hem de İznik’de kurduğu devleti gâyet güçlü bir hâle
getirdi
Arştan Yabgu’nun babasının adı Kuralmış olduğun­
da O nun sülâlesi de Kutalmışoğulları olarak anılmak-
k^j^DlR MISIROĞLU 233

gu sebeple Siileynmnşah’ın Unvanı da Kutalmış


^^I^Yman'dı. Kutalmışoğullan sülâlesinin bu süretle
diğer taraftan da Atsız Bey gibi bazı kum an-
Suriye’de büyük bir güç haline gelerek Büyük
Devleti’yle irtibatlarının bir nevi yün ipliğine
hâle gelmesi Sultan Melîleşab'ı endişelendirdi. Bu
Yılı’nda kardeşi 'Fbtu^’u Suriye’deki Atsız,
■* r porsuk'u da emirlerine birer ordu vererek Kutalmışo-
üzerine gönderdi.
r0u sırada Sultan IV^elikşah, BizanslIlar ’ dan da yar-
.tolebetti. Selçuklu Devleti 9nde otorite ihtilâfını kendi
addeden Bizans İmparatoru I\^lihail, bu talebi kabul
Mi hail karşılaştığı bir isyan neticesinde tahttan
^iriltniş, yerine Süleymanşab’ın desteklediği Botaniates
‘^işb. O’nunsa tahtı SüJeyman^ab yardımıyla ele ge-
^iş olmasından dolayı O’na karşı harekete geçen Por-
B*y*e yardımda bulunması imkânsızlaştı. Bu sebeple
:oıir^orsu^ başarısızlığa uğradı. Bunun neticesi olarak da
liûltvınanşah’ın istiklâli IVIelîlcşab tarafından bertaraf edi­
lememiş oldu. Bu sırada Bizans İmparatoru saltanat kavga-
Isrjvla karmakarışıktı. Batta Balkanlar ’daki Bizans toprak­
larında bile huzursuzluk tıükiim sürmekteydi. Bu durumdan
İstifâde eden Siileymanşah, 1081 Yılı’nda Bizans’la im-
pladığı bir anlaşma neticesinde Anadolu’nun Marmara ve
fanideniz sahillerine kadar olan kısımlarının kendine âidi-
yudni kabul ettirdi. Bu anlaşmadan itibaren Siileymanşah
rfik “Sultan” ünvanını kullanmaya başladı. Bu durumun
pjgdad’daki Abbasi halifesi tarafından tasdiki gerektiğin­
den SüJeymanşah O’nu tahrik maksadıyla şiflerden hatip
cc kadılar taleb etti. Buna engel olmak için halîfe O’nun
sultan sıfatını tasdik etti. Sultan Melikşah buna kızarak
KütalmışoğLillan üzerine yeni bir sefere çıkmak üzere te-
234 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

şebbüsde bulunduysa da şiîlere karşı Sünnîliğin takviyesi


esas gfiyesi olan halife tarafından bu fikrinden vazgeç irildi.
Bu suretle Sultan Mclikşah Anadolu’da kurulan Selçuklu
Devleti'nin yeni bir saltanat olarak tanınmasını kabul ede­
rek Anadolu'yu Sülevmanşah'a bıraktı.
Sülevmanşah Marmara ve Karadeniz sahillerine ka­
dar bütün Anadolu'yu ele geçirmiş olmasına rağmen arka-
suıdo hâlâ Bizans'a tabi birçok şehir ve kasabalar vardı,
Sinop ve Antakya bunlardandı. Siileymanşah’ın buraları
mahallî kuvvetlerle ele geçirmesine Bizans ses çıkarama­
dı. Doğu Anadolu'daki Ermeniler’i vaktiyle Sivas, Kayseri
ve Fırat bölgelerine nakletmiş bulunan BizanslIlar ilerle­
yen Türk fütühatı karşısında bunların yerlerinden ayrılarak
Malatya, Maraş havâlisine göç etmelerine ses çıkarmamış­
tı. Türkler’e karşı Malatya Antakya hattının müdafaasına
memur edilen Ermeni asıllı Filaret, bu sırada Bizans’ın
içinde bulunduğu karışıklıktan istifade ederek Malatya’dan
Urfa'ya kadar Bizans hâkimiyetindeki birçok şehir ve kale­
yi kendi hâkimiyeti altında bir beylik haline getirmiş, buna
karşı çıkmasından korktuğu Melikşah’ı da sun’î bir surette
hristiyanlara karşı bir tavır alıp, güya İslamiyet’i kabul etti­
ği yolunda bir iddia ile O'nu teskin edebilmişti.
Sülevmanşah’ın kurduğu devletin yükselişinden ve
istiklâl ilan etmiş olmasından rahatsız olan Sultan Melîk-
şah da bu gelişmeyi müsamaha ile karşılamış bulunduğun­
dan Sülevmanşah arkasını emniyete almak için bir doğu
sefen tertib etmeye kendini mecbûr hissetti. Bu sırada
Balkanlar da Peçenek. Uz ve Kuman gibi Şamanist Türkler
de Bizans'a isyan halindeydiler. Sülevmanşah Bizans'la
anlaşarak onların bu âsi unsurları, kendisinin tepelemesi
hususunda mutabık kaldı.
Sülevmanşah 1082 Yılı’nda Çukurova’ya gelerek
KADİR 235

jjs'tı. sonra da bütün Çukurova’yı hâkimiyeti al-


4 rjo85 Yılı’na kadar kendisi ve kumandanları Ana-
/ Devleti*nin arkasında kalıp bu devlete tâbi
/ şehir ve kaleleri birer birer fethederek Ermeni
elinde sadece bir Maraş’ı bırakmışlardı. 13 Ara-
zihinde Antakya'yı ele geçiren Sülcymanşah’a
r|r* Itorim ve Duluk kasabaları da kendiliğinden tâbi
'V* $ıradû Sultan Melikşah bölgeye bir sefer tertib et-
iL’L kardeşi Tekin’in isyanı dolayısıyla geri çekilmeye

r/iwflun üzer‘ne Siileymanşah Haleb üzerine yürü-


’ şurasını kuşattı. Temmuz 1085 tarihine kadar de-
kuşatmadan bir netice alamayınca bir anlaşma
.^uViP kuşatmayt kaldırdı. Civarda birçok şehir ve
ele geçirmesi, Sultan Melikşah’m kardeşi olup
^*de melik sıfatıyla bulunan Tutuş’u harekete geçir-
/^unla çatışmak istemeyen Siileymanşah Antakya’ya
j Lve bir müddet sonra Haleb’i tekrar kuşattı. Halebli-
j^elikşah’dan yardım istedilerse de beklenen yardım
1^' di. Haleb kumandanı bu defa Tiıtuş’a müracaat etti,
‘jeb’de O’nun da gözü olduğundan derhal harekete ge-
* 0Aİeb yakınlarındaki Ayn-ü selem mevkiinde Süley-
ile karşı karşıya geldi. Burada Siileymanşah’ın
findeki bazı kumandanların Tutuş tarafına geçmesi
^•biyle Anadolu fâtihi Siileymanşah mağlub oldu. Bir
biyele göre bu mağlûbiyeti hazmedemeyerek 5 Haziran
l0Yılı’nda kendi kendisini hançerleyerek intihar etti.’0’
^leymanşah’m üst kademe kumandanları ve âile efrâdı
\fdikşah’a teslim edildi. Melikşah, onları ömrünün sonu­
na kadar hapiste tuttu.
105 tbn’ûl Esir, a.g.e. C.X, sb.35’de O'nun bu suretle intihar ettiği
hjjkâ birrivayete göre ise savaş meydanında Öldürülmüş olduğu kayde-
jılmektedir. - A. Sevim, a.g.e. sh.92
-a -nı-

kabul edilmiştir. Anadolu Türklüğü tarafından sç^


benimsenmiş olmasından dolayı hayatı efsâne
hatta halk nezdinde O'nun Osmanlı Beyliği’nin u
J ° *V
Ertuğnıl Gâzfnin babası olduğu yolunda rivayeti^
çıkmıştır. Hatta ilk devir Osmanlı târıhç il erinden bj[^
vâycti gerçekmiş gibi nakledenler vardır.
Süleyman şah. vefâtıyla neticelenen sefere

rine Sultan Melikşah, emir Bozan adındaki kurnaj


emrine verdiği bir ordu ile Anadolu Selçuklu Devfc
rine sefere çıkardı. Emir Bozan sür’atle ilerleyerek

yesinde O'nun İznik’den çekilip Ulubat gölü taraflar


gitmesini temin etti. Yerine kardeşi E bu T Gâzi’yi bu-^3
rak Sultan Melikşah ile anlaşmak maksadıyla yanında bj
miktar para ve kıymetli hediyeler götürerek O’ndan emlr
Bozan'ı geriye çekmesi talebinde bulundu. Lâkin sultan,
bu talebi kabul etmeyerek getirdiği hediyeleri emir Bozan'a
vererek O nunla anlaşmasını söylemesi üzerine eli boş ola­
rak geriye döndü. Sultan'ın bu kararı üzerine aynı teklifi
iletmek üzere emir Bozan ı Ulubat gölü civarındaki karar­
gâhında ziyaret etti. Emir Bozan O’nun teklifini reddettiği
gibi kendisini yay kirişiyle boğdurdu.106 Bundan sonra tek­
rar Lznik'ı kuşattıysa da 1092 Yılı’nda Melikşah'ın ölümü
haberini alınca kuşatmayı kaldırarak kendi merkezi ol211
l’rfaya döndü.**

** Prof. Dr. Osman Turan. Ebu'J Kasım ın Melikşab'a gider^en


««taMrtâıtl) bulunduğunu söylemektedir, (bkz. a.g.e. sh.286)
KADİR MİS IROClU 237

..««AnAah'm nlümünripn cnnra A narinin RpI.

/ >ın tahta geçişine kadar bir fetret devri yaşanmış-


yunada Anadolu hâkimiyeti için çalışan başka Türk
‘ de vardı. Onlardan biri Oğuzlar’m Çavuldur bo
Z giısub Çaka veya Çakan Bey tarafından İzmir’e
y ^lu. Çaka Bey 1071 Malazgird zaferinden sonra
'X .’ja filtühata girişen Oğuz beylerinden biri idi.
bir beylik kurmaya muvaffak olmuş bir müddet
/ şanslılar’a esir düşmüş, uzun bir esaret hayatından
kurtulup Rumeli’deki Peçenek Türkleri ile ittifaka
y aiyanslılar’la savasmıs bir Türk kumandanıydı. Fa-

/ jjkJer de vardı, Bu durumu büyük bir Selçuklu târihi


Jjass'S! olan Osman Turan Bey şöyle anlatmaktadır:
r-Orta Anadolu’da Dânişmend şöhretiyle tanınan Ali
aAİii va Cîalovrmart’ın riavıcı e’^ıımıacfaLîn Ah_

gözükmektedir. Süleyman, Kilikya ve Antakya sefe-


Filaretos’a karşı harekete geçerken Gümüştekin de
^nuı ile muvazi olarak, 477( 1084)’de, O’nun tâbii Malat-
vl hâkimi Gabriel’e hücum etmiş; yine Süleyman’ın tâbii
utulan emir Buldacı da, aynı harekete iştirakle; 1085 de,
filıretos’a âid Şimalî Ceyhan bölgesini ve Çankırı, Kas-
omonu fîtihi Karatekin de aynı yılda Sinop’u almıştır.
Dinijaıeodlıler'in şarkında Erzincan, Kemah ve Divriği
öğesinde Mengücik Gazi tarafından kurulan bir beylik
de onlarla birlikte Karadeniz Rumlan ile mücâdelelere ka-
238 MUMLA>ak iöuaM TARİHİ -III-

Ulıyordu. Anadolu savaşlarının birinde esir düşüp İstanbul


sarayında yetiştirilen Emir Çaka da I081sde, İzmir taraf.
Itırına kaçıp bu bölgenin Türklerini topladı; sâhil Rumla­
rını da hizmetine alarak bir donanma vücûda getirdi ve bir
devlet kurdu. Bu cesur ve zeki Türk beyi, bu sayede, adala­
rı işgale başladı. Anadolu TürkJeri ve Balkanlardaki Peçe-
neklcrle ittifak yaparak Bizans’ı düşürmeğe ve yerinde bir
Türk imparatorluğu kurmağa teşebbüs etti. Onun devleti bi­
rinci Haçlı seferi sonlarına kadar yaşadı. Anadolu’da bu de­
virde teşekkül eden beyliklerden biri de Erzurum’da Emir
Saltuk tarafından kuruldu. Bu devlet Büyük Selçuklular’a
tâbi idi. Van gölü havzası ve Diyarbekir havâlisi Büyük
Selçuklular'a mensup Türk beyleri idâresinde olup bu ta­
rihlerde Artuklu ve Sökmenli (Ahlatşâhlar) devletleri henüz
teşekkül etmemişti. Fırat boyunda ve Toroslar’da bulunan
Ermeni reislerinden başka Trabzon havâlisi de Rumların
elindedir. Theodore Gabras bu havaliyi 1075’de Türklerin
elinden istirdat etmiş ve bir Rum dukalığı kurmuştur; bazan
Türkler’le de ittifak eden halefleri bu sayede de Bizans im­
paratorlarına karşı istiklâllerini korumuşlardır.”’07

2> 1. Kılıç Arslan (1092-1107) Devri


Anadolu fltihi Siileymanşah Büyük Selçuklu Dev­
leti tahtını ele geçirmek maksadıyla Suriye seferine çıkar­
ken oğullan Kılıç Arslan ile diğer oğlu Kulanarslan veya
Dlvud’u da beraberinde götürmüştü. O’nun 5 Haziran
1086 Yılı'nda üzerine sevkedilen Şam meliki Tutuş tara­
fından Öldürülmesi neticesinde bu evlâdları esir edilmiş,
bu müddet Şam'da muhafaza edildikten sonra Suriye se-
fonnc çıkan Melikşah tarafından İsfehan'a götürülüp hap-
■edilmişlerdi Sultan Melikşah’ın 1092 Yılı’nda vefâtına

W1 Bkz Prof. Dr. Osman Turan, a.g.e. sh.285 vd.


KADıı^

■^manşab’ın bu çocukları hapiste kaldıkları gibi


Devleti tahtı da boş kalmıştı. Sultan
ölümüyle bunlar hapisten kurtulup İznik’e
ZrfLf. Bu sırada hâsıl olan otorite boşluğundan is-
Jjr ^allaşan BizanslIlar, Iznik’i kuşatmış bulunuyor-
halkı sevinçle karşıladığı Süleymanşah’ın bu
Z. Ljfldan büyüğü olan Kılıç Arslan’ı tahta geçirdiler.
//^Üindâr I. Kılıç Arslan adıyla Anadolu Selçuklu
başına geçer geçmez civardaki Türkmenler’in
etrafına toplanmasıyla Bizanslılar’ı geri çekil-
^gcbûr bıraktı. O sırada İzmir’de bir beylik kurmaya
rX»ftk olmuş bulunan emir Çaka’nın kızı ile de evle-
piz-anshlar’a karşı birlikte mücâdeleye girişti. İlhan
^gıined adındaki kumandanın idâresi altında bir or-
jl^lubat gölü ve Kapıdağ yarımadasını ele geçiren Bi-
üzerine şevketti. BizanslIlar, İlhan Muhammed’e
genizden kuvvetli bir donanma gönderip karaya asker
t^ılarsa da bunlar bozguna uğratıldı. Lâkin İlhan Mu-
i^ed daha sonra Bizans tarafından bölgeye gönderilen
bir orduya karşı mağlub ve esir oldu.
Bu sırada Anadolu Selçuklu Devletı’yle ittifak kur-
olan Çaka Bey, İstanbul’u fethetmek maksadıyla
^kete geçmiş ve ilk merhalede Aydos’u kuşatmıştı. Bu
iki müttefikin arasının açılmasına sebep oldu. Z,irâ
(»k» Bey’in fetihlere giriştiği sahada Kılıç Arslan’m da
vardı. Buraları babasının vefatından önce Anadolu
Selçuklu Devleti’ne tâbi olmuş bulunan yerlerdi.
iki Türk beyliği arasında husûle gelen bu ihtilâftan
istifâde etmek isteyen Bızanslılar, Kılıç Arslan’a müra­
caatla Çaka Bey’e karşı birlikte hareket etmek teklifinde
bulundu. I.Kılıç Arslan, Çaka Bey üzerine harekete ge-
î®* İstanbul’u ele geçirmeye hazırlanmış olan Çaka Bey
240 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -IH-

ikı ateş arasında kaldı. Bu defa üzerine gelen


müttefiki ve hem de damadıydı. Çaka Bey bir sul}/^
hüsünde bulunmak üzere damadı nezdine gittiğinde
öldürüldü Bazı kaynaklara göre öldürülen Çaka
ğil 0‘nun oğludur. Çaka Bcy’in veya oğlunun bu
öldürülmesi ve İzmir Beyliği’nin I. Kılıç Aralan *1^
nın açılmasından istifade eden BizanslIlar Çaka
fından ele geçirilmiş olan sahil şeridindeki şehirlerjç^K
Dcmzi'ndeki adaları alıp İzmir’i denizden ve karaçj^^
şattılar. Kısn zamanda burasını teslim alarak Çaka
kurmuş olduğu İzmir Beyi iği’ne son verdiler.
l.Kılıç Arşları, devleti babası zamanındaki
larına kavuşturmak maksadıyla fetih hareketlerine gjj^'
1095 Yılfnda Dânişmendliler’in Ermeni Gabriel ide­
sindeki Malatya üzerine hareket ettikleri haberi geljZ?'
Kılıç Anlan elçabukluğuyla gelip burasını kuşattı.
Gabriel'in idaresinden memnun değildi. Şehirdeki Sihy^
patriğinin öncülüğünde şehri Kılıç Aralan’a teslim etmeye
razı olduysa da durumu öğrenen Gabriel, patriği yakalay^
öldürttü ve şehri müdafaaya koyuldu. Malatya Kalesi*^
ele geçmesine ramak kalmışken 1. Haçlı Seferi’ni başlatmış
bulunan batıkların Selçuklu hududlanna tecâvüz ettikleri,
ne dâir haberler alınınca muhasarayı kaldırıp onlar üzerine
yürüdü.
Bizans İmparatoru Alexios, 1091 Yılı’nda papa
Irbain'e müracaatla O'ndan Çaka Bey ve O’nunla ittifak
halindeki Peçenekler’e ve Marmara sahillerine kadar gel­
miş olan Selçuklu’lara karşı yardım istemişti. Bu taleb üze-
nr p*paz Pierlermit idaresinde kalabalık bir Haçlı ordusu
İM«abul’ı gelmiş ve Bizans İmparatoru onları Anadolu’ya
pçmşu Muıaassıb bir papaz olan Pierlermit’in kuman-
kaabılıyeti yoktu. Emrindeki askerler de itaatsiz
KADİR MISIROÖLU 241

^uk tııkımındandı. Anadolu’ya geçen bu ordu yol


y\jmüslim gayr-i müslim ayrımı yapmadan önlerine
> lıcrkesi katlediyor ve maktullerin mallarını yağma-
Zrfdı- Bu ordu kendisine ilk olarak tznik’i hedef seç-
^Vgylül 1096’da pusuya düşürülerek kaahir ekseriyeti
/î^ildi. Kalan döküntüleri de İstanbul’a kaçmaya mec-
Fakat arkadan şövalyelerden kurulu, disiplinli
or^usu İstanbul’a ulaştı. Bunlar hem kalabalık ve
je askerî kabiliyet itibariyle Pierlermit kumandasında
A öncü Haçlılar'a benzemiyordu.
r 0uyeni ordu 1097 baharında Anadolu’ya geçerek İz­
lerine yürümeye başladı. Ciddî bir mukavemetle kar-
ı'^sdan gelip İznik’i muhasara ettiler. Bu sırada I. Kılıç
Malatya muhasarasını kaldırarak İznik’e gelmek-
Kılıç Arslan İznik’e yaklaşıp da Haçlı ordusunun sa-
üstünlüğünü görünce O’nîarla bir meydan muharebe-
'* girişmek yerine İznik’i kendi mukadderatına terkedip
^anı dar geçit ve vadilerde sıkıştırıp imha etmek inak­
çıyla geriye çekildi. Bu durumdan istifâde eden Haçlılar
tfıyfoziran 1097’de yirmi iki seneden beri müslümanların
bulunan İznik’i ele geçirmeye muvaffak oldular. I.
’plıç Arşlan’ın Çaka Bey’in kızı olan karısı dâhil olmak
yert pekçokesir aldılar.
Kılıç Arslan Haçlılar’ın ileri harekâta devam edece­
ği biliyordu. Su kuyuları, erzak yollarını tahrib ede ede
^enye çekildi. Haçlılar güçlükle Eskişehir’e ulaşabildiler.
Ülıç Arslan Haçlılar’a karşı Dânişmend Gazi ve Kapa-
j?kya hâkimi emir Haşan’la anlaşarak onların desteğiyle
pusunu takviye ettikten sonra 30 Haziran 1097’de Eski-
<ihirovasında Haçlılar'ın karşısına çıktı. Haçlılar için bü-
\ilLbir sürpriz teşkil eden bu karşılaşmada ok yağmuruna
nuruz kalıp ağır zayiat vermelerine mukabil askerlerinin
242 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -171-

kalabalık ve zırhlı olmalarından dolayı Kılıç Aralan bq


tâciz hareketinden sonra geriye çekilmek mccbûriyetinde
kaldı.
tleri harekâta devam ederek Konya’ya ulaşan Haçi(
ordularına karşı Kılıç Arslan birçok baskın hareketi tertip^
Jeyerek onlara ağır zâyiat verdirdi. Su ve erzak tedârikinde
güçlük çeken Haçlılar, Konya creğlisînde ikiye ayrıldılar.
Bir kol güneye Çukurova istikametine, diğer kol ise, ku­
zeydeki Kayseri istikametine yöneldi. Kayseri istikameti­
ne hareket eden ordu üzerine memur edilen emir Haşan,
çeşitli baskınlarla onlara bir hayli zâyiat verdirdi. Bu ordu
boşal ulan Kavseri’yi ele geçirdikten sonra Göksün Maraş
yoluyla Antakya istikametinde ilerlemeye başladı. Diğer
Haçlı kolu ise Çukurova istikametinde ilerlerken aynı şe­
kilde Kılıç Arslan tarafından taaruzlara uğrayarak büyük
kayıplar verdiğinden Haçlı ordusu başlangıçtaki gücünü
kaybetmiş oldu. Bu târihe “Haçlı Seferleri” olarak geçmiş
bulunan hareketin ilki idi.10*
1.Haçlı Seferi sonunda Türkler Anadolu’nun kaahir
ekseriyetini ele geçirmişken arâzilerinin çoğunu Haçlılar’a
kaptırarak buraların yeniden Bizans’a intikali karşısında
Orta Anadolu’ya çekilmeye mecbûr kaldılar. Önce Batı
Anadolu şehir ve kasabalarım ele geçirip Eskişehir-Antalya
hattına sâhib oldular. Kuzeyde ise işgallerini Bayburd’a ka­
dar genişletmişlerse de burası Dânişmendoğlu İsmâil tara­
fından kurtarılmakla birlikte Anadolu büyük Ölçüde tekrar
BizanslIlar’ın hâkimiyeti altına geçmiş oldu.
Haçlı tecâvüzlerine karşı Kılıç Arslan gibi canhıraş
bir mücâdeleye girişmediğinden ordusu yıpranmamış bir
durumda olan Dânişmend Gâzi, onların çekilmesinden
101 Haçlı Seferleri'nin tamamı hakkında ilgili olarak bilgi için bu
uui) ıkıntı cildinin 457. sahifesindeki 359 numaralı mufassal dipnota
bakıtabıbr
KADİR 243

1100 Yılı’nda öteden beri gözü olduğu Malatya’ya


f jjıri kuşattı. Buranın hâkimi olan Ermeni Gabrîel,
‘^aHoçh kumandanından yardım istedi. Fakat O as-
Aa-le birlikte Dânişmend Gâzi’nin kurduğu pusuya
/^esir oldu. Bir kısım Haçlı kuvvetleri Antakya ku-
/^nı kurtarmak için 1101 târihinde harekete geçerek
j*Çve Ankara’yı ele geçirdi. Kızılırmak vadisi boyun-
^leyen Haçlılar önlerine çıkan herkesi müslim gayr-i
ayırt etmeden katledip, şehirleri yağma ve tahrib

■ Bu sırada Haçlı ordusu elde ettiği bunca başarıya rağ-


. yorgun ve bitkindi. Kılıç Arslan ise, başta Haleb e m iri
Ç»d olmak üzere civardaki birçok Türk beyinden onlara
Lı asker temin ederek ordusunu takviye etmişti. Amasya
^nda Haçlılar’in karşısına çıkarak onları kâmilen imhâ
Aynı şekilde güneye sarkan diğer Haçlı ordusunu ise,
^jli civarında baskına uğratıp imhâ etti. Kalan pek az
askeri güçlükle Antakya’ya ulaşabildi.
Kılıç Arslan’m Anadolu’nun hem kuzeyinde ve hem
ayinde Haçlı ordularını bu sûretle imhâ etmesi Anado­
lu Selçukluları’nın sarsılan itibarlarını takviye ettiği gibi
jûleymanşah’ın ölümünden sonra ortaya çıkan fetret dev­
enin sıkıntıları da ortadan kaldırılmış oldu. Lâkin Kılıç
vslan. hükümetinin merkezi olan îznik’i Bizans’a kap­
mış bulunduğundan Konya’ya yerleşip burasını Anadolu
Uçuklu Devleti’nin hükümet merkezi yaptı.
1. Kılıç Arslan, Haçlılar’ın çekilip gitmesinden sonra
tekrar Malatya’yı muhâsara eden Dânişmend Gazi üzeri­
ne yürüyerek 1103 târihinde O’nu mağlub etti. Çok geç­
meden Dânişmend Gâzi’nin vefat etmesi Üzerine Kılıç
uslan Malatya’yı bir kere daha kuşattı. 28 Haziran 1106
târihinde başlayan kuşatma sonunda Dânişmend Gâzî’nin
244 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -İH

oğlu mukavemet edemeyerek şehri Kılıç Arslan’a tcsli^


eni Bu sûrctle devletinin doğudaki sınırlarını genişletme
imkânı bulan Kılıç Arslan, bu başarılarını daha da ileriye
götürmek maksadıyla bir doğu seferi tertib etti. Fakat bu*
nun için BizanslIlar'la arasını düzelterek arkasından emin
olmak mecburiyetinde idi.
Bu maksadla Bizans'a teklif ettiği sulh anlaşması
kabul görünce artık bir hayli kuvvetlenen ordusuyla doğu
seferine çıktı. Bu seferin asıl gayesi babası gibi Selçuklu
tahtım ele geçirmekti. Zira Büyük Selçuklu Devleti’nin
merkezinde Sultan Berkyaruk ve Sultan Muhammcd
arasındaki saltanat mücâdelesi ve nihayet Berkyaruk1 un
ölümünden sonra Musul taraflarında daha önce izah edil­
miş olan karışıklıklar O’nda Büyük Selçuklu tahtını kolay*
ca elde edebileceği ümidini uyandırdığından harekete geçip
Urfa üzerine yürüdü. Bu sırada Musul em iri ÇÖkürmüş,
Selçuklu Sultanı tarafından azledilerek yerine Çavlı tâyin
edilmişti. Azledilen emire taraftar olanlar I. Kılıç Arslan’ı
Musul'a davet edince O, Urfa muhâsarasını kaldırarak
Harran'a geldi?”
Sultan Kılıç Arslan civardaki birçok şehir ve kasaba­
yı ele geçirmeye muvaffak oldu. Haçlılar’a karşı kazandığı
parlak zaferler dolayısıyla civardaki birçok emirler O’na il­
tihak ettiler. Bunlar arasında Sultan Muhammcd Tapar’ın
Musul Emirliği'nden azletmiş olduğu Çökürmüş de var­
dı. Buna kızan Muhammcd Tapar, Çavlı’yı Musul emiri
yaptığı gibi Haçlılar*a karşı başkumandan tâyin etti. Çavlı
Musul’a intikal eder etmez Çökürmüş’ü öldürdü. Şehir­
de çıkan karşıklık üzerine ahâli Kılıç Arslan’ı şehri tes­
lim etmek üzere davet etti. O, Nusaybin’e yaklaştığı sırada
içlerinde Çökürmüş’ün bazı askerleri de bulunduğu hâlde

109 Ibn'ül Esir, a.g.e. C.X. sh.333


I KADİR MJSIROOLU

ileri gelenleri O’nu karşılayıp kendisine biat ettiler.


245

/ |Cılıç Arslıın Mart I 107 târihinde Musul’a girerek


^Sultan Muhammed Tapar adına okunan hutbeyi
kendi adına hutbe okuttu.1,0
pullan Kılıç Arslan’ın içerden destek alarak Musul’u
•irmesi üzerine oraya emir tâyin edilmiş olan Çavlı
(*^fllebemiri melik Rıdvan’ın yanına gitti. O’nun gibi
’AjU sultanı Muhammed Tapar’la arası açık olan tl-
ittifak edip bunlardan topladığı bir ordu ile Kılıç
/-’a karşı harekete geçti. Kılıç Arslan şehri on bir ya-
U oğlu ŞÂhinşah ve Bozmış adındaki kumandanına
ederek Çavlı kumandasındaki orduyu karşılamak
/.Musul’u terketti. iki taraf Habur nehri sâhilinde karşı
Al geldi. Kılıç Arslan Musul’a teveccüh ettiği zaman
Selçuklu Sultanı tarafından kabullenilmemesi
r1 uyle üzerine bir ordu geleceğini tahmin etmekteydi.
An dolayı Anadolu’dan takviye kuvvetler istemiş-
fŞiarın henüz bölgeye ulaşmadığı bir sırada Çavlı’nın
Oik ordusuna karşı çıkmak mecbûriyetinde kalan Kı-
rTjslaıı’ın emrindeki kuvvetler rakibine nazaran olduk-
^ıktı. Fakat O cesur adam beklediği yardım gelmeden
y|t ile çarpışmayı göze almak mecbûriyetinde idi. Üs-
Doğu Anadolu ve El-Cezire beyleri Kılıç Arslan’ı
gederek Büyük Selçuklu Sultam Muhammed Tapar’m
^01 olan Çavlı’nın tarafına geçtiler. Çünkü Selçuklu sul-
karşı âsi durumuna düşmek istemiyorlardı.
Bu durum Kılıç Arslan’m ordusunda büyük bir kar­
aya sebep oldu. Buna rağmen Kılıç Arslan’ın ordusu
hjşlangıçta gâlib gibi göründüyse de sonunda bozguna uğ-
Şiddetli yaz sıcağında iki tarafın da atları helak ölmüş­
tü. Kahraman Kılıç Arslan bir nefer gibi önüne çıkanı doğ-
7i0 Ibn’ûl Esir, a.g.e. C.X sh.342
-------- -- 1 AK1HI -III- W

yuyarak rakip ordunun kumandanı Çavlı’ya ulaştı, çy ’


vuruştu ve gömleğini kesti. Tam Üzerine atlayıp
öldüreceği sırada dehşetli bir ok yağmuruna mâruz l?1 y
Arkasına baktığında ise, emrindeki ordunun bozulup
inakta olduğunu görünce atını Habur suyuna sürdü, a
nehir bataklık olduğundan ç ikam ayıp boğuldu?11
Ortalık sakinleşince I. Kılıç Arslan’ın cesedi s-
vurdu. Bu naaş dinî vazifeler yerine getirilerek Habur
kenarındaki Şemsâniye köyünde defnedildi. Buranın
gı Mehraed. O’na bir türbe inşâ ettirdi kî bu türbe
dahi *'Kubbetü*s-Sultan” adıyla meşhurdur. Babası
manşah. Sultan M eli kş ah1 dan Büyük Selçuklu tahtı^j
mnk mücâdelesi sonunda vefat etmişti. O’nun oğlu I.
Arştan da Melîkşah’ın oğlu Muhammed Tapar’a •
aynı yolda hayatını kaybetmiş oldu. Bu sûretle Sult-^1
Kılıç Arştan'm on beş yıllık Anadolu Selçuklu hüküm
lığı nihâyete ermiş oldu. Adalet ve kahramanlığıyla *
hur olan bu mücahid Selçuklu sultanı babasının ölümüş
sonra bir fetret devri yaşayan Anadolu Selçuklu Devletî**
giriştiği çetin mücadeleler sonunda yeniden ayağa kaldlr
maya muvaffak olmuş ise de. kendisinden sonra üç yıl
recek bir ikinci fetret devri önlenememiştir.

3- Şâhinşah (1110-1116) Devri


I.Kılıç Arslan'ın vefatıyla oğulları îsfehan’da hapiste
bulundukları cihetle Anadolu Selçuklu Devletlinin tahtı boş
kaldı Bundan istifâde ile harekete geçen BizanslIlar, Batı
Anadolu'daki şehir ve köylerde yağma, talan ve katliam ya­
parak Alaşehir'e kadar vardılar. Bu sırada Kapadokya’da
kendi hükümranlığını ilân eden emir Haşan, emrindeki yir­
mi bin kişilik bir orduyla onlara karşı çıkıp Alaşehir üzerine

Ibaftl Esir, a g e C.X. sh.345


KAi/m. 247

de O’nun bozguna uğratılması neticesinde Bi-


/ birçok şehir ve kasabayı ele geçirdiler,
şekilde Ermeniler’de husûle gelen otorite boş-
7 istifade ile Çukurova bölgesinde Türkler’in elin-
saldırdılar. Haçlılar’m Elbistan ve Ceyhan
ellerine geçirmelerine mukabil Ermeniler de
'/Lj geçince mahallen tedârik edilen on bin kişilik bir
X fllara karşı müdafaalarda bulundu. Bizans ve Ermeni
/^jeri devam ederken I. Kılıç Arslan’ ın Büyük Sel-
f Sultanı’nın vefâtı üzerine oğullarından Şâhinşah’ı
/’Lşya gönderip sultan ilân ettirdi. Hâlbuki Kılıç
vefâtı üzerine O’nun oğlu Şâhinşah’a Musul’da
rLtâyin ettiği kumandan Bozmış, en küçük oğlu Tuğ-
r^ian’ı Malatya’da sultan ilân etmişti. Bunu kabul et-
Tuğrul Arslan’m anası İl Arslan isminde bir emir
Evlenerek Bozmış’ı Öldürtmeye muvaffak olmuştu. Za-
**Tuğrul Arslan sultan olduğu hâlde O’nun anası ile
ÇuniŞ olan İl Arslan, hâkim bir vaziyete geldi. İl Ars-
^halkdan vergi adı altında birçok altın topladıktan sonra
L^-a’ya kaçmak üzere iken yakalanıp hapsedildi.
Bu gelişme üzerine idi ki; Sultan Muhammed Ta-
bir kısım kuvvetlerle Şâhinşah’ı Malatya’ya gönderip
Tuğrul Arslan’ı tahttan indirtti ve Şâhinşah’ı sultan ilân
Şahinşah kendisine karşı saltanat mücâdelesine
girişen kardeşi Mes’ud’u yakalatıp hapsettirdikten sonra
Conyatahtına rakipsiz bir sûrette geçmiş oldu. Hem de Bü-
vükSelçuklu Devleti’nin desteğini sağlamış oldu.
Bu sırada Anadolu Selçuklu Devleti’nin batı hudud-
İsnndfi tecâvüzlerde bulunan BizanslIlar’a karşı bir ordu
.«'ketti ise de. bu ordu mağlub oldu. Bizans’la bir anlaşma
imzalanmış olmasına rağmen 1113 Yılı’nda Sultan Şâhin-
A BizanslIlar’la yeniden mücâdeleye girişerek İznik ci-
MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -HI-

yârında fetih hareketlerine girişti. O’nun kumandan tâyj^


ettiği Monoluğ ileri harekata devam ederek Kırkağaç’a
dar Bizanshlar’m elindeki birçok yeri istirdad etti. Bunu^
üzerine harekete geçen Bizans O*nun üzerine büyük bj|.
ordu şevketti. Bizans ordusunda bulunan bir kısım Oğuz ve
Peçenek türkünün esir alınmasıyla onlardan Bizans ordu§u
hakkında bilgiler elde edildi ve bu sâyede Bizans kuvveti^
ri mağlub edildi. Kumandan Kamitzes dağlara kaçtıysa d*
yakalanıp esir edildi.
Bu bozgunu haber alan Bizans İmparatoru, Selçuklu
kuvvetleri üzerine yeni bir ordu şevketti. Bu ordu çeşitIj
baskınlarla birçok esir elde edip katliamda bulundu. Bunu
haber alan Selçuklu kumandanlarından Mehmed Bey, Es­
kişehir bölgesine yerleşmiş olan Türkmenler’in de desteği,
ni elde ederek Bizans İmparatoru kontrolündeki bu orduyu
t&kibe koyuldu, İki taraf da oldukça çok zâyiat verdiğinden
Bizans İmparatoru Alexios İstanbul*a döndü.
Anadolu Selçuklu Devleti’nin içinde bulunduğu zaa-
Ayetten istifade etmek düşüncesinden vazgeçmeyen AIexi-
os. bu defa Konya’yı hedef alarak Anadolu’ya büyük bir
ordu gönderdi. 1116 Yılı’nda Selçuklu ordusu, Bizans or­
dusunu karşılamak üzere Ulubat istikametinde hareket etti.
İmparator Alexios. ayaklarından rahatsız olduğu için bu se­
fere katılmamıştı. Bu sebeple çıkan dedikoduları bastırmak
için bilâhare harekete geçip bu ordunun kumandasını eline
aldı. Manyas gölü civarına kadar gelen Alexios, ordusunu
ikiye taksim ederek bir kısmını Sultan Şâhinşah’ın ordu­
su üzenne şevketti. Diğer kısmıyla ise, İznik istikametine
ilerledi Bu sırada emir Monoluğ İznik’e yaklaşmaktaydı,
□‘nunla karşılaşmak istemeyen Alexîos. kendi hâkimiyeti
Jundakı İznik’e döndü. İki tarafında savaşmaya isteksizli-
i sebebiyle Sultan Şâhinşah 1116 Yılı’nda Bizans’la bir
r
KADİR M1SIROĞLU 249

yanlaşması imzaladı. Bu anlaşmayı takviye için Bizans


^ratonı nezdinde misafir oldu.
Bu sırada kardeşi Mcs’ud’un hapisten kurtularak tek-
saltanat dâvasına kalkıştığını öğrenmekle oradan ayrılıp
^eşi üzerine ordu şevketti. Fakat bu ordunun başında­
ki kumandanlar M es’ u d tarafına geçince canını kurtarmak
^ksadıyla tekrar Bizans’a gitmek üzere firar ettiyse de,
ılefud'un askerleri tarafından yakalanıp gözlerine mil çe-
plJi.Böylece Şâhinşah’ın altı yıllık saltanatı nihâyete uğ-
r<ntş oldu. Şâhinşah. gözlerine mil çekilmiş olduğu hâlde
4İranut için tehlikeli olduğu düşüncesiyle kardeşi Sultan
\1r$’ud tarafından 1117 Yılı’nda boğdurtuldu. Öldüğü za­
nkan henüz yirmi bir yaşında idi.

4-1. Mes’ud (1116-1155) Devri


1. Mes’ud o sırada bölgede temayüz etmeye başla­
dın Dâniş men d li Emir Gâzi’nin desteği sâyesinde kardeşi
Sâbinşah’ı bertaraf ederek Anadolu Selçuklu Devleti’nin
te$ına geçti. O, Emir Gazi’nin kızıyla evlenerek O’nunla
şihriyyet tesisinden istifâde ettiği hâlde biraz aşağıda gö-
riileceği üzere bu beraberlik uzun süre devam etmeyip
bilâhare çatışmaya dönüşecektir. Dânişmendli Emir
Gizinin İslâmî adı Muhammed’dir. O’nun kavmiyeti
hususunda kaynaklarda birbirini tutmaz bilgiler mevcud-
jur. Bazı kaynaklar Battal Gâzi’nin, diğer bazıları ise
Suttan Alparslan’ın soyundan geldiğini ve Kutalmış’ın
dayısı olduğunu iddia etmelerine mukabil Osman Tûran,
O nun Ermeni soyundan geldiğini, İran’da Müslümanlığı
kabul ettikten sonra Selçuklular’ın hizmetine girdiğini, Si­
vil bölgesine tâyin edildiğini iddia etmektedir.112 Bununla

112 Prof. Dr. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Is-


nnbul 1971, sh.l 13.
muhtasar Islâm târihI-iu-

beraber Emeni kaynaklarında bu iddiayı teyid

bir delil mevcud değildir.11’O'nun Malatya’yı ele g..

muğlub edildiği daha önce nakledilmişti. Emir cJjv

1104 târihinde Ölümünden sonra geriye on iki oğlu

ve Ermeniler' e karşı müşterek bir siyâset tâkib etti. \

Artuklular’dan Belek Gâzi’nin ölümü üzerine y^

geçirmeye muvaffak oldu.

yardım isteyince İmparator Joannes, Sultan Mes’ud'ay^.

dım etmekle birlikte fırsat bu fırsat diyerek Kastamonu'^


ele geçirip pek çok esir aldıktan sonra İstanbul’a döndü

Çünkü Akıios'un vefatından sonra yerine oğlu geçen


Jomes'in (1118-1143) zamanında iki taraf arasındaki
dostluk bozulmuş, BizanslIlar 1119 Yılı’nda Denizli'yi,
1120 Yılı’nda ise Beyşehir gölü civarını Anadolu Selçuklu

İli Doğucun GDnUmûzc Bûytlk İslam Tarihi, (Hey'et) C.VUI,


f KADİR M1SIR0ĞLU 251

^den almış bulunmaktaydı. Sultan Mes’ud

./gıjjjr Gâzi ile birlikte hareket ederek kardeş-

/z jfifii mücâdeleyi başardıysa da bu mücâdeleler

de sâhib olduğu araziyi Malatya’dan

gen$tferek Anadolu Selçuklu

7» bir rakip haline gelmiş oldu.

Haçlılarda karşı üstü üste kazandığı za-


■.M yijjini Çukurova mıntıkasına kadar genişletip

' »vergi vermeye mecbûr bıraktı. Bu mücâdelele-

ZjK1’ j{açlı kumandanı Bohemund’u dahi öldürme-

Gazi, O’nun kafasını kesip Bajdad’daki


f-/^erdiğinden halife tarafından “Melik” sıfatıyla

,i B11 slfa^a a^ır °^an Em*r ve^ e^n'


ZZ^Muhammed geçti.'»

//Lomed Gazi, beyliğin merkezini Malatya’dan


^nakletti- 1135 Yılı’nda Çankın istikametinde

X B’zaııs,a belikte hareket eden Melik

Bizanslılar’ı geri çekilmeye mecbûr bıraka-

g^jan’y1 kurtardL sırada Ennenıler’le Bi^hlar

/'•jjsavaştan faydalanarak 1136 Yılı’nda Maraş’ı ele

de Bizans İmparatoru’nun büyük bir orduyla ha-


^giçtiğini öğrenince geriye çekildi. Kardeşlerinden

O’nun Kay^i’yi merkez yapması üzerine


l<* yda hâkimiyet tesis ederek kendisine Dânişmend-
jçin rakip bir hâle gelmiş bulunuyordu. Evveliyetle
r uıaglub ve bertaraf enikten sonra Ceyhan bölgesini
H içirdi. Kardeşi Ayn'ûd-Devle ise, kaçıp Urfa kontu-
-jycî ttti. O, kardeşiyle uğraşırken Bizans İmparatoru,
Yılı’nda çıkağı Kilikya seferinden bazı şehirleri geri
sonra İstanbul’a dönmüştü. Ertesi yıl Melik Mu-
bölgede yeniden fetih hareketlerine girişerek bir-
152 MUlttAS AR \SUÂM T ÂR\H\ -İH- j

çok şehir ve kasabayı eke geçirdi. Sonra kuzeye dönerek


Karadeniz sahkUcruıdeki birçok şehri BizanslIlar’ dan «eri-
ye aldı.
i Bu gelişmeler Üzerine Bizans İmparatoru 1139
‘ Yılı’ nda Anadolu üzerine bir sefer tertib etti. Zamanı iyi
I seçmemizi. Yaklaşan kış dolayısıyla güçlükle ilerleyerek
Dinişmendliler’in ilk başşehirleri olan 'Niksar’ı kuşattı.
Şehrin uzun müddet dayanması sebebiyle 1141 Yılı başla­
rında İstanbul* a döndü.
1142 Yılı’nda Melik Muhammed vefüt edince O’ nun
bölgede kuvvetli bir devlet haline getirdiği Dânişmendliler
ülkesinde saltanat kavgası çıktı. Zünnûn, Yunus ve İbra­
him adlı üç oğlu vardı. Melik Muhammed bunlardan en
büyüğü olan Zünnûn’u veliahd yapmıştı. Fakat karısı Me­
lik Muhammcd’ in kardeşi olan Nizameddin Yağıbasan’la
evlenerek O'nun emir olmasını sağlamaya çalıştı. Bazı kay­
naklarda bu şahsın ismi Yâkub Arslan olarak zikredilmek­
tedir.’15 Bu sebeple ortaya çıkan karışıklık dolayısıyla Zün-
nûn kaçmaya mecbûr kaldıysa da tekrar Kayseri’ye gelip
tahta oturabildi. Ancak vaktiyle Haçlılar’a sığınmış olan
Ayn’üd-Devle. oğlu Yunus ile birlikte Malatya üzerine yü­
rüyüp burasını ele geçirdi. Bu sûretle Malatya’da Ayn’iid-
Devle. Sivas’da Nizameddın Yağıbasan, K.ayseri’de Zün-
nûn olmak üzere Dânişmedliler Devleti üçe ayrılmış oldu.
Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarı melik Mes’ud
kayınpederinin veliahd tâyin etmiş olduğu Zünnûn'u des­
tekledi önce Nizameddin Yağıbasan’ın hâkim olduğu
Sivas’ı ele geçirdi. Buradan gelip Malatya’yı muhâsara
eni Fakat başarılı olamadı. Bununla beraber 1144 Yılı’nda
Ayu’üd-Devle'ye âid olan Ceyhan ve Elbistan bölgelerini
ele geçirerek buraya melik sıfatıyla ileride II. «ji.ç Arslan
113 Prof. Dr. Osman Tu™. a.g.e. sh. 178
254 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -IIİ-

olorak Anadolu Selçuklu tahtına geçecek olan oğlunu “me­


lik*’sıfatıyla buraya tayin etti. Sultan Mcs’ud’un bu sûretle
birçok Dânişrnendli arâzisini kendi devletine ilhâk etmesi
üzerine ihtilâf hâlinde olan kardeşler O’na karşı bir ittifak
kurmuşlarsa da baş an sağlayamadılar. Sadece Sivas’da hâ­
kim olan Yağıbasan 1151 Yılı’nda Karadeniz sâhi İlerinde
fetihlere girişip Bafra’yı eline geçirmeye muvaffak oldu.
1152 Yılı’nda Malatya’da hâkim olan Dânişmend-
li beyi Ayn’Üd-Devle ölünce O’nun yerine oğlu Zülkar-
neyn geçti. O. Mes’ud’a karşı Yağıbasan’la ittifak ya­
pınca, Mes’ud üzerlerine yürüyüp onları mağlub etti ve
Malatya'yı geri almaya teşebbüs etti. Zülkarneyn, Sultan
Mes’ud’a tâbi olmayı kabullenince afvedilip yerinde bıra­
kıldı. Bu suretle Dânişmendliler’in her Üç şubesi de Sultan
Mes’ud’a tâbi hâle gelmiş oldu.
Sultan Mes’ud, 1126 Yılı’nda Kastamonu’da hâkim
olan kardeşi melik Arab’ı mağlub etmesi Üzerine O, ka­
çıp Bizans imparatoruna sığınmıştı. Evvelce ifâde edildiği
üzere imparator O’nun da tahrikiyle Çankırı üzerine sefere
çıkıp bu şehri aldıktan sonra İstanbul’a dönmüştü. O’nun
çekilişinden sonra Türk kuvvetleri bölgeye tekrar hâkim
olduklanndan İmparator 1137 târihinde tekrar bir sefer ter-
tib ederek Haleb’e kadar Türkler’e kaptırdığı yerleri geri
almaya teşebbüs eni.
O sırada bölgede hâkimiyet kurmuş olan îmâdeddin
Zengi. civardaki müslüman emirlere müracaatla bir ittifak
sağlamaya çalıştı. Bizans ordusu Kuzey Suriye’deki birçok
şehir ve kasabayı ele geçirerek halkı katliam etmesi üzerine
Îmâdeddin Zengi gibi Sultan Mes’ud da Bizans ordusunu
tâkib ederek Çukurova’ya sarktı. Bir taraftan îmâdeddin
Zengi. diğer taraftan da emir Mes’ud’un üzerine gelmesi
sebebiyle ciddî bir netice elde edemeyeceğini anlayan im-
KADİR M1SIROĞLU 255

^038 târihinde İstanbul’a döndü. Evvelce nakledil-


Xrff*biryıl sonra Niksar üzerine bir sefer tertib etmiş,
başarılı olamamıştı. Hatta 1142 Yılı’ndaki seferi
°'mu§ ve nihâyet 1143 Yılı’nda vefât etmesi
yerine oğlu Manuel Komnenos (1143-1180) geç-

pizanslılar’ın Anadolu’yu Türkler’den geri alma


^üsleri Manuel zamanında da devam etmiş fakat O
/ ujsı gibi başarılı olamamıştır. Menderes bölgesini
jı \^’den geri almayı başardıysa da Bizans ordusunun
(^rekâtı esnasında Türkler*in zaman zaman kurdukla-
iV^lara düşerek nihâyet Alaşehir civarında mağlûbiyete
0^7kalmıştı. Buna rağmen elinde kalan güçlerle 1146
Konya istikametinde harekete geçmişse de mâ-
^jldıjU baskınlarla bir hayli zâyiat vermiş ve bu sırada
fl^Bçlı Seferi’nın başlamak üzere olduğu haberini alınca
l^ul'a dönmüştür.
1- 0u Haçlı seferinin çıkış sebebi Zengiler’in 1144
nda Urfa’yı Haçlılar’m elinden almış olmasıydı. Bu-
1 0Dtı’da uyandırdığı infial üzerine Papa’nın da teşvi-
Fransız kralı VII. Eouis ile Alman İmparatoru III.
pnrad’m Öncülüğünde büyük bir Haçlı ordusu teşekkül
girilerek 1146 Yılı ilkbaharında harekete geçildi. İlk ola-
İstanbul’a ulaşan Alman şövalyeleri Îznik-Eskişehir
gametinde ilerlemeye başlaymca Sultan Mes’ud ken-
jinetâbi şehir ve kaleleri tahkim etmeye ilâveten civardaki
Müslüman emirlerden yardım taleb etti. Eskişehir civarına
Isdar ulaşabilen Alman Haçlı birlikleri 25 Ekim 1147’de
Sultan Mes’ud emrindeki Türk güçleri tarafından mağlub
edilerek İznik’e dönmeye mecbûr bırakıldılar.
Fransız kralı III. Louis kumandasındaki Fransız or­
dusu ise. İstanbul’a vâsıl olunca onların şehri yağmalama-
KAV .11 FTAS AR İSLÂM TÂRİHİ -111-

korkan İmparator ^lanuel, kasden Alman kuvvetle­


rin, i ta Anadolu' da büyük bir başarı kazanarak Konya’yı ele
geçirdiklerine dâir asılsız bir haberle onların Anadolu’ya
itşler-ini çabuklaştırmak istedi. Fransızlar 1147 Yılı son-
lırrındu îznik'e \râsıl olduklarında bu haberin asılsızlığını
öğrenerek Bizans hükümdârı Manuel’e güvenleri sarsıldı.
Bu sebeple artık O’nun Türkler'le ilgili olarak verdiği ha-
berlere güvenmeyen VII. Louis Denizli istikametinde ilcr-
lerken Menderes kıyılarında sürpriz bir şekilde Türkler’le
karşılaştı ve Türk askerlerinin yağmur gibi atılan okları
altında büyük zayiat vererek nehri geçmeye ve güçlük­
le Denizli Önlerine gelebilmeye muvaffak oldular. Bura­
dan Antaly a istikametinde ilerlerken de birçok kere Türk
akmlarına mâruz kalarak büyük zayiat verdiler. Antalya’ya
ulaştıklarında kara yoluyla ilerlemenin güçlüğünü takdir
ederek buradan gemilerle Suriye’nin kuzeyine intikal etti­
ler. SulCan Mes’ud bölgeye emir olarak tâyin ettiği Kılıç
Arslan'ın kuvv etleriyle birleşerek 1149’da önce Maraş'ı
kuşatıp aldı. Buradan hareketle Bizans’a tâbi birçok şehir
ve kasabayı ele geçirdi.
Bu sırada bir Ermeni prensi olan Thoros, saklandığı
dağlardan C? ukurov-a’ya inmiş. 1152 Yılı’nda üzerine gön­
derilen Bizans ordusunu mağlub ederek bölgeyi ele geçir­
mişti. Şimdi ise. Türk topraklarına akınlar yapmaktaydı.
Bunun üzerine Sultan Mes’ud 1 153 Yılı’nda Dânişmendli
hükümdarı Vağıbasan' ı da yanına alarak Kilikya seferine
çıktı. Ermeniler Toros dağlarındaki geçitleri tuttukların­
dan, güneye sarkmak tehlikeli göründüğünden Thoros’a
bir elçi göndererek, kendisine itaat etmesi ve zaptettiği Bi-
jrans şehirlerini müttefiki olan Bizans'a iâde etmesi hâlinde
bildirdi. Sultan IVfes’ud’dan
canlarına minnet bilip kabul
1
KADtR MISIROOLU 257

gerine Kilikyu Ermeniler’inin Anadolu Selçuk-


bağlılığını arzetmesiyle iktiffi eden Sultan
//! pnya’y®döndü-
ayrılışından sonra taahhüdünden vazgeçen Er-
/ 0 0İ Thoros, bölgeye intikal eden Haçlılar'la bir-
j ferine gönderilen Bizans ordusunu rnağlub etti,
^uurülen Bizans ordusunun bakiyesi güçlükle kaçıp
dönebildi. Bu gelişme üzerine Sultan Mes’ud bu
■j^Lslıır’ı Çukurova’ya inmek maksadıyla 1154
j1* harekete geçip Çukurova’yı istilâya başladı. Oğlu
7 iJsl1111 ın birlerinden Vâkub Bey kumandasında üç
jfjile bir kuvveti de Antakya Üzerine gönderdi. Fakat
? güzergâhda bir baskına uğrayarak şehid oldu.
Konya dâhil bütün Anadolu Selçuklu ülkesinde
piuj bir veba salgını zuhûr etti. Selçuklu ordusunda da
X^hûr etmekle pekçok askerin kırılması üzerine Sul-
ı^es’ud Çukurova bölgesindeki futühâta devam ede-
geri çekilmek mecbûriyetinde kaldı.
r f'ilikya seferinden dönen Sultan Mes’ud, bir has-
yakalanmca ölümünden evvel hâkimiyeti altındaki
4an anes^ gereğince üç oğlu arasında taksim
* şunlardan Elbistan meliki Kılıç Arştan’ın sultanlığı
diğerevlâdlannın O’na tâbi olmasını kararlaştırdık­
lara 1155 Yılı’nda öldü.
F Sultan Mes’ud babasından tahtı devraldığında Ana-
Selçuklu Devleti bir hayli küçülmüş, Konya havâli-
münhasır hâle gelmişti. Üstelik kardeşlerinin saltanat
fasıyla karşılaşmıştı. Onları kayınpederi Dânişmendli
qdik Gâzi’nin desteğiyle bertaraf ettikten sonra devletini
bffhayli genişletmiş ve Dânişmendliler’in bütün arâzisiyie
Nriikte Bizans hâkimiyetindeki pekçok yeri de ele geçire­
li ülkesini bir hayli genişletebilmişti. Adâletli, dindar ve
ZSA MUHTASAR İSLÂM TÂRJHİ -HI­

ulemaya hürmetkâr bir kimseydi. Bizans ve Haçlılar’a karşı


kazandığı zaferler dolayısıyla Anadolu Selçuklu Devleti ’nin
âdeta yeniden kuruluşunu temin eden büyük bir hükümdar,
dı.

5- II. Kılıç Arslan (1155-1192) Devri


Sultan Mes’ud’un 1155 Yılı’nda vefatı üzerine Ana­
dolu Selçuklu Devleti ’nin başına II. Kılıç Arslan Unvanıy­
la geçmiş olan bu yeni sultan babası zamanındaki birçok
lıarblere iştirak etmiş ve bu saha da birçok başarı elde ede­
rek kardeşleri arasında temayüz etmiş bulunuyordu. Babası
O’nun sultan olması ve diğer kardeşleri Dolat veya Devlet
ile Şâhiaşah'ın da melik sıfatıyla ülkenin birer parçasın­
da hâkim olmakla beraber ağabeyleri Kılıç Arslan’a tâbi
olmalarını emretmişti. Fakat O’nun kardeşleri babalarının
bu emrine itaat etmeyerek ağabeylerine karşı isyan ettiler.
Onlarla giriştiği mücâdelede önce Dolat’ı yakalayıp boğ­
durmak. diğer kardeşi Şâhinşah’ın ise, Ankara ve Çankırı
taraflarına kaçmasıyla tahtta rakibsiz hâle gelmişti. Bu­
nunla beraber kaçıp canını kurtarmayı başaran Şâbinşah.
Dânişmendli hükümdârı Yağıbasan tarafından destekle­
nince Kayseri’ye gelip isyan etti. Kılıç Arslan, O’nu tenkil
maksadıyla harekete geçmişse de bir kısım din adamlarının
araya girerek iki kardeş arasındaki çatışmayı önleyerek bir
anlaşma sağlamaya muvaffak oldular.
Böylece babasının tanzimi üzere kendine ayrılmış
olan bölgede oturmak ve ağabeyi II. Kılıç Arslan’a tâbi
olmak şartıyla sağlanan bu anlaşma çok uzun sürmedi. Zira
Dânişmendli meliki Yağıbasan gizlice Elbistan üzerine yü­
rüyünce bunu haber alan II. Kılıç Arslan, sür’atli bir şe­
kilde oraya yetiştiyse de yine bir kısım din adamları araya
girerek kan dökülmesini önlemeye çalıştılar. Kılıç Arslan.
KADİR MfSIROGLU 259
I - kan dökülmemesi maksadıyla ileri sürdükleri
farını kabul ettiyse de Yağıbasan muhâlif kalması
rtr gjlıçArslan şiddetle hücuma geçti. Bu hâli gören
y^O’nun ayaklarına kapanarak ricasını tekrarladıkla-
belâ bir anlaşma sağlanabildi. Fakat Yağıbasan
M1. 5özde durmayarak düşmanlığa devam etti. Erzu-
p^^jiki İzzeddin Saltuk’un kızıyla nikahlanan Kılıç
‘d tertib ettiği gelin alayına hücum edip gelini esir
O'nu yeğeni ile nikahladı.
V^ufliın üzerine Sultan II. Kılıç Arslan öfke ile Ya-
' ^üzerine harekete geçtiyse de O, Bizans’dan temin
yardım kuvvetiyle gâlib geldi. Bu sûretle anladı ki;
düşmanlık eden Dânişmendliler ’le başa çıkabil-
Bizans’la anlaşıp O’nun ikide bir rakiplerine yar-
peşini önlemesi gerekmektedir. Bu maksadla 1162
Bizans’la bir sulh anlaşması imzaladıktan bir yıl
{Ckrar Yağıbasan üzerine yürüdü. Bu sırada Yağıba-
/jafliad edindiği ŞâbinşatTı kendisi ile ittifak yapmaya
/ İçin Çankırı’ya gitmişti. Oradayken 4 Ağustos 1164
vefat etti.
0u sûretle rakibinden kurtulan II. Kılıç Arslan, 11 65
•hinde O’na âid bölgede fütuhata girişerek birçok yeri zap-
Ç]l69’da Kayseri’yi Yağıbasan’ın yeğeni Zünnûn’un
Spl*1
aldı. Zünnûn, Musul atabeği Nureddin’e ilti-
1171 Yılı’nda ise Malatya’yı ele geçirdikten son-
kayseri’ye döndü. Bu sırada O’nun Anadolu Selçuklu
pvleti’ni ayakta tutmak için yaptığı mücâdelenin karşısın-
> sadece Dânişmendliler değil, bir de Musul atabeği Nu-
ttddin Z.engı vardı. Haçlılar’a karşı birçok zafer kazanmış
Silunan Nureddin de aynen II. Kılıç Arslan gibi bölgeyi
tendi hâkimiyeti altında birleştirip Haçlılar’a karşı daha
iûçlühâle gelmek istiyordu.
260 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

Bu sebeple 11. Kılıç Arslan’ m Dânişmendliler’ le mü­


câdelesinden istifâde ederek O’na âid Antep ve Raban şe­
hirlerini ele geçirdi. Çukurova’da temerküz eden Ermeniler
de Anadolu Selçuklularına âid şehirlere tecâvüz etmektey­
diler. Bu sebeple Ermeniler’i tepeledikten sonra Nureddin
Zengi üzerine yürüdüyse de 1157 Yılı’nda iki tarafın ara­
sında çatışmaya ramak kalmış iken Kudüs kralı ve Antakya
prensinin Nureddin'in topraklarına saldırdığı haberi gel­
mesi üzerine O. Sultan II. Kılıç Arslan’dan özür dileye­
rek zaptettiği şehirleri terkedip Haleb’e çekildi. Fakat bir
müddet sonra Sultan Kılıç Arslan’m kardeşi Şâhinşah’ı
dayanma alarakŞâhînşah’ın hapsedilmiş çocuklarının ser­
best bırakılmasını istedi.
Bu sırada Sivas'da karışıklıklar çıktı. Bu karışıklık
esnasında oranın hâkimi olan Dânişmendli Ismâil öldürül­
dü. Sultan Kılıç Arslan’ın Kayseri’den kaçmasına vesile
olan Dânişmendli Zünnûn. Nureddin’den aldığı destekle
gelip 1173 târihinde Sivas’ı ele geçirdi. Kılıç Arslan’ın
O’nunla uğraşmasından istifâde eden Nureddin ise, aynı
yıl Maraş ve Göksün havâlisini ele geçirdi. Bunun üzerine
Kılıç Arslan, Nureddin’in üzerine yürüdüyse de 1173 Yılı
Haziran’mda iki Müslüman ordunun birbirlerinin kanını
dökmesine razı olmayan bazı ileri gelir kimselerin tavas­
sutuyla anlaşma hâsıl oldu. Nureddin, Anadolu Selçuklu
Devleti ne âid olup da ele geçirmiş olduğu şehir ve kasa-
balan iade etti. Sultan II. Kılıç Arslan ise mukabeleten
Zünnûn'un Sivas başta olmak üzere bir kısım Dânişmendli
topraklarında hâkimiyetini kabul etti.
Lâkin 1174 târihinde Nureddin vefat edince artık
hâin isiz kalan Zünnûn'un elindeki bütün toprakları almayı
başaran Kılıç Arslan, Orta ve Doğu Anadolu’da rakibsiz
br hâk geldi. Bu sûretle Dânişmendliler, Zengiler ve Bi-
* ~ında Kılıç Arslan'a karşı müteaddid ittifak tesis
0-^olmasına rağmen O, bunların hepsinin üstesinden
gondol u’da Türk birliğini kurmaya muvaffak oldu,
en son olarak 1172 Yılı’nda Sultan’m karde-
*> ve Mardin emiri Artukoğullan’nı dahi yanı-
tesis ettiği ittifaktan bir netice hâsıl olmadı. Zirâ
•tru Nureddin Zengi'nin vefatıyla bu ittifak dağıldı.
Kudretli bir rakibinden kurtulan II. Kılıç Ars-
ııi’j?5 Yılı’nda Dânişmendliler’in elindeki Sivas, Nik-
/ fokat gibi şehirleri ele geçirerek bölgede rakibsiz bir
Zldi-
f O’nun bu başarılarından rahatsız olan tek güç
•Jı. Bizans İmparatoru Manuel, daha evvel Kı-
la bir sulh muahedesi akdetmiş olmasına rağ-
jrf |[75 târihinde nezdinde bulunan Sultan’ın kardeşi
emrine verdiği kuvvetlerle Amasya üzerine
Lâkin O, yolda baskına uğratılarak canını zorlukla
İstanbul’a avdet edebildi. Bizans İmparatoru, bu
r\ansını Dânişmendli Zünnûn’la denemek istedi. O da
^-Arslan’a maglub olduktan sonra Bizans’a sığınmıştı,
verdiği otuz bin kişilik bir orduyla Niksar’a sal-
' -Zünnûn da mağlub ve perişan bir sûrette güçlükle
J^bul’a kaçabildi. 1176 Yılı başında ise İmparator Ma-
bizzat Türkler üzerine bir sefere çıktı. Ordusu Bizans,
Macar ve Peçenekler’den müteşekkildi. Kılıç Ars-
O’nu vazgeçirmek için bazı tekliflerde bulunmuşsa
j bunların reddedilmesiyle yoluna devam eden Bizans
İmparatoru’nun gayesi bu defa Konya’yı kuşatıp ele geçir-
jıekti.
Bu kalabalık orduya karşı bir meydan muharebesi
vermektense onları güzergâhda âni baskınlarla yıpratmayı
Jeneven II. Kılıç Arslan, aynı zamanda bu ordunun ge-
M2 Mt •MTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

çeoeğı ş otlardaki su kutularını tahrib ettirdi. Bcşcr-onur


bm lufihk Türkmen gruplarının âni baskınlarıyla bir huyJı
hırpalanan Bizans ordusu 1176 Eylül’ünde dar bir geçitle
pusu) a düşürülerek imha edildi. Kurtuluş şansı kalmayan
Maauel sulh teklifinde bulundu. Van lan anlaşma üzerine
İstanbul’a dönen Maauel. bir rivayete göre İstanbul’a var­
dıktın sonra tazminat olarak yüz bin altın gönderecekti.11*
Bu suretle mahallî rakiblennden kurtulmuş olan II.
Kılıç Arsian. asıl düşmanı Bizans'ı da bir kere daha ve
müthiş bir sûrene mağlub ederek İslâm Dünyası’ndaki iti­
barını zirveye çıkardı. Artık bölgede karşısına çıkacak bir
güç kalmayan II. Kılıç Arsian. 1178 Yılı’nda kendisine
karşı tek mukavemet merkezi olan Malatya’yı kuşatıp ele
geçirdi. Ertesi sene ise bölgede yıldızı parlamakta olan
Selibaddio-i Eyyûbı’ye başvurarak Nureddin tarafından
ele geçirilmiş olan Raban Kalesi’nin kendisine teslimini
taleb cni. Bu teklif Selâhaddin-i Eyyûbî tarafından red­
dedilince. O'nun üzerine bir kısım kuvvet gönderilmişse
de bunlar Selahaddin tarafından mağlub edildiler. Artuklu
meliki Kara Aralanın oğlu olan Nureddin Muhammed,
Kılıç Aralan’ın damadı idi. Bu şahsın sultan’ın kızına kötü
muamele eniği haber alınmasıyla Kılıç Arsian O’nun üze­
rine yürüyünce Nureddin Muhammed kaçıp Selâhaddin-
i Evyûbîye sığındı. Selahaddin, Nureddin Muhamme­
di!) de teşvikiyle Haçlılar’la da birleşerek ordusuyla Kılıç
Arsian’ın üzerine yürüdü. İki taraf arasında bir çarpışmaya
ramak kalmış iken araya giren ulemânın gayreti sayesinde
bir anlaşma sağlandı.
Hemen arkasından da Haçlılar’a ve Ermeniler’e karşı
birlikte hareket etmek üzere karara varıldı. Ermeni prensi
III. Rupben, Bizans’ın II. Kılıç Arslan’a mağlub olma-

116 Prof. Dr. Osman Turan, a.g.e. sh.210


KADİR MİSIROC.l V 261

islimde ederek Kılıkya bölgesinde Bizans hlara


'\junu \e Misıs şehirlerini zaptetin işli Bununla da
civarda hayvan oilainıukla meşgul göçebe
genler e saldırması üzerine tecâvüze uğrayan 1 ürkler.
yhiddin'i bölgeye davet ettiler. O da aralurınduki ıtiı-
^«»hebijlc Kılıç Arslan* )u birlikte bölgeye hareket edip
topraklarına girdi. İki kuvvetli Türk ordusuna karşı
elde edemeyeceğini gören Ermen i ler, eman dileyerek
^dk ölçüde tazminat ödemek şanıyla bağlılıkları alınarak
ferinde bırakıldı.
öteden beri Anadolu içlerine doğru devam eden Türk
^Icn il. Kılıç Arslan zamanında hızlandı. Büyük Selçuk-
Sulum Sencer'in evvelce nakledilmiş olan Oğuzlar’a
^lûbiyetindcn sonra bu göçler daha da artmış bulun­
anıydı. Kılıç Arslan bunları ülkesinin uç bölgelerine
^eştirerek Bizans'la arasında bir tampon bölge oluştur­
du çalışıyordu. Sürülerine otlak bulmak maksadıyla batı
gametinde ilerleyen Türkmenler’i Bergama ve Edremit
nannû yerleştiren Kılıç Arslan, onlar üzerinde tam bir
ykimiyeı tesis etmiş değilse de bunlar kendi imkânlarıy-
HBizans hududlannda fetih hareketleri yaparak Bizans’ı
rJhaisız ediyorlardı. Üstelik pek çoğu Kılıç Arslan’ın
pLzans'ı mağlub ettiği son büyük savaştan sonra onların
Selçuklu ordularına katılmışlardı. Bu durum Selçuk-
urBizans münasebetlerinin yeniden gerginleşmesine sebep
Jdu. fakat II. Kılıç Arslan, uzun ve mücâdeleli bir ha­
ltın sonuna yaklaşmış ve sefere çıkamaz bir hâle geldi­
ren saltanat mücâdelesi alâmeti göstermeye başlayan on
*oğlu arasında ülkesini aşağıdaki şekilde taksim ederek
indinden sonra bir saltanat mücâdelesini önlemek istedi,
yaptığı taksimat şöy leydi:
1-Kutbeddin Melikşah: Sivas ve Aksaray’a,
Ml’HTASAR İSLÂM TÂRİHİ -JIJ-

2- Rflkseddin Snleymanşabr Tokat ve havâlisine,


5- Vırrddin Sultanşah: Kayseri bölgesine,
4- Mngîseddin Tnğrulşah: Elbistan'a,
SMnireddin Kavse rşah: Malatya’ya,
6- MıhyMdin Mes’ad: Ankara merkez olmak üzere
Çatan. Kastamonu ve Eskişehir'e,
7- Gıyiseddin Keyhüsrev: Uluborlu ve Kütahya
havtlısıne.
5- Nâsırtddm Brrkyarukşah: Niksar ve Koyulhisar’a,
9- Nizameddin Argunşah: Amasya’ya,
10- Anlınşah: Niğde’ye,
11- Seactrşıh: Ereğli ve güney uçlarına melik olarak
tâyin edildiler.*1’
Bunların herbiri kendilerine tahsis edilen bölgede
"■etik" şifalını hâiz oldukları gibi kendi adlarına para bas*
tmnak hutbede isimlerini okutmak, yabancı devletlerle an-
hymlar akdetmek gibi bütün hususlarda müstakil hareket
edebileceklerdi. Fakat bunlar babalarının bu taksimine kısa
btr müddet sonra razı olmayarak birbirleriyle saltanat mü­
câdelesine giriştiler. Böyle karışık bir zamanda ise Haçlı
«fericriıuD ûçûDcûsünûn başlamış olması Anadolu Türklü­
ğü için gerçekten büyük bir tâlihsizlik oldu.
IH Haçlı ordusunun başında Alman İmparatoru Fre-
derick Barbaros* a bulunmaktaydı Daha önce II. Kılıç
Anlan ‘la bir dostluk ve sulh anlaşması imzalamış bulun­
masına rağmen 1190 Yıh'nda harekete geçerek Selçuklu
Devleti hududlanna dayandı. Bu sırada artık ihtiyar bir do­
nanda olan II. Kılıç Aralan, Konya'da oğlu Melikşah’ın
ebnde yan esir bir durumdaydı. Bütün kardeşler arasında
fcrywr>a bir mücâdele devam ediyordu. II. Kılıç Arslan

II*1 Doğup» Günümüze Büyük İslâm Târihi. (Hey*et) C.VIII,


K/cDtR MISIROGLU

yaşına rağmen eski dostu Frederick’e bir mektup


oğlu MelikşabTn adamları vâsıtasıyla kendisine

Haçlı seferi Selâbaddin-i Eyyûbı’nin 1187


tl(nd3 Hırtın’de Haçlılar’ı yenerek Kudüs’ü geri alması
'jjine tertiblenmişti. Frederick’in hedefinin evveliyetle
Çûs olduğunu düşünen II. Kılıç Arslan, O’na yazdığı
5pupda ordusunun Selçuklu topraklarından serbestçe
^nesine ve kendi paralarıyla erzak vesâır ihtiyaçlarını
^,n edebilmelerine âmâde olduklarını bildirdi. Bu esas
.grinde Frederick’le bir anlaşma sağlanması üzerine IH.
JJjçlı ordusu Alaşehir ve Denizli üzerinden Uluborlu’da
^topraklarına girdi. Yapılmış olan anlaşmaya rağmen
^çlılar’dan bir zarar görmek endişesiyle Türkmenler gü-
^ihdan uzaklaşarak dağlara çekildiler. Hatta bir müddet
"^nta da onlara ihtiyaçları olan maddeleri satarak ticârete
ovuldular. Bununla beraber Alaşehir ovasında bir takım
'.jfkmen kuvvetlerinin taarruzuna mâruz kaldılar.
Bu tecâvüzü yapanlar yerlilerin Haçlılar’la ticâreti-
j,gakladığından yiyecek sıkıntısı çeken Haçlılar Konya
^rine yürüdüler. Konya’daki Selçuklu kuvvetleri şehir-
-jfini müdafaa ettilerse de başarılı olamadılar. Haçlılar ok
^jŞjnuru altında burayı zaptederek herşeyi yağmaladılar,
gırçok insanı öldürüp şehri tahrip ettiler. 11. Kılıç Arslan,
^|uMelikşatı'ın adamları vâsıtasıyla Frederick’den ken­
elerine yapılan tecâvüz için özür dileyerek yeni bir barış
teklifinde bulundu. Frederick Barbaros, asıl hedefi Ku-
jUolduğu için bu teklifi kabul edip yoluna devam ettiyse
jtgüzergâhda birçok kereler Türkmen taarruzlarına mâruz
iılmaya ilâveten Tarsus çayını geçerken İmparator’un suya
jûşüp boğulmasıyla III. Haçlı Seferi tam bir fiyasko ile ne­
nedendi.
MVHTASMt İSLÂM TÂRİHİ -111-

Bu sırada 11. Kılıç Arslan'ın vefâtı üzerine cvludta-


n arısındaki taht kavgası kızıştı O*nun evlâdlurı arasın-
da en hıralı ve kudretlisi Konva-Aksaray'da hâkim olan
Melikşah idi. O daha babasının sağlığında taht kavgasına
girişmiş. bu yüzden 11. Kılıç Arslan O‘na karşı bir sefere
çıkmaya mecbûr kalmıştı. Bu karşılaşmada Melikşah'ın
askerleri kendisiy le birçok zafer kazanmış oldukları ihtiyar
Sultan'a karşı kılıçlarını kullanmaya cesaret edememişler­
di. Kendisine tâbi dört bin Türkmen de Melikşah'a iltihâk
edince ihtiyar Kılıç Arslan bu emr-i vâkîye boyun eğerek
oğlu nezdinde yan esir bir durumda hayatını tamamlamaya
mecbûr kaldı. Bu başarıdan sonra Konya'yı ele geçirmeyi
başaran Melikşah, babasını da beraberine alarak Kayseri
meliki olan kardeşi Nureddin Sultanşah’ın üzerine yü­
rüdü. İki kardeş karşı karşıya gelmeden bir fırsatını bulan
11. Kılıç Arslan. Melikşah nezdinden kaçarak diğer oğlu
SuUanşah'a iltihâk etti.
Burada Sultanşah’ ın babasının kendisini veliahd ilân
etmesi için vâki ısrarlarına dayanamayarak bir kere daha
kaçtı ve diğer oğlu Gıyâseddin Keyhüsrev’in yanına git­
ti. O, diğer kardeşleri gibi davranmayıp babasına Sultan
muamelesi yaptı. Bu tavırdan memnun kalan Kılıç Arş­
tan, O’nunla birlikte Konya üzerine yürümeyi kabul etti.
Konya'yı ele geçirdikten sonra Melikşah’la savaşmak üze­
re yine birlikte Aksaray'a hareket ettiler. Burasının muhasa­
rası esnasında ll. Kılıç Arslan vefat etti. Bu durumda bütün
Anadolu Selçuklu ülkesinde ll. Kılıç Arslan’m tasvibiyle
Selçuklu tahtı için veliahd ilân edilmiş olan 1. Gıyâseddin
Keyhüsrev ’in önü açılmış oldu.

€-1. Gıyâseddin Keyhüsrev (1192-1196) Devri


ll. Kılıç Arslan vefat etmeden evvel Gıyâseddin
KADİR MISIRI IĞl U 2hl

birlikte hareket edip Konyu’yı ele geçirdi-


Z^ıC Öteki kardeşlerine nazaran gerçek bir evlâd
1, Gıyâseddin Keyhüsrev’i kendi yerine ve-
/Jc\^lGİŞü* ^'nun cn büyük rakibi olan Mclikşah'ın
t'/yZL(iC Gıyâseddin Keyhüsrev ihtilafsız bir sû-
(y* Selçuklu Devleti’nin sultanı oldu. Hayatta
y'y^flfdeşleri ise, birbirleri ile boğuşmaya devam
Gıyâseddin Keyhüsrev, Bizanshlar'ın Türk
(flfl^arına el koymasına kızarak Mısır’dan Bi-
/ gönderilen hediyelere el koyması, iki
’Z^af®s'nın a(?ümasma sebep oldu. BizanslIlar bir
plüman 'üccan esir etmişlerdi. Bunların bırakıl-
Z?' bül etmemeleri üzerine Gıyâseddin Keyhüsrev,
//büyük bir orduyla Bizans topraklarına girdi ve
nehrine kadar birçok fetihlerde bulunarak geriye

y bûşûttsına rağmen O’nun saltanatı uzun süremedi.


* ^dcŞİ Tokat meliki Sülcymanşah, kuvvetli bir ordu
ysüzerine yürüyüp şehri kuşattı. Kuşatma uzadı ve
'^^Jaçlıkbaş gösterdi. Konya ileri gelenlerinden bir he-
? ■ kardeş arasındaki bu savaşa bir son verilmesini is-
Süleymanşah, Konya’nın kendisine teslimi hâVın-
Z^seddin Keyhüsrev’in dilediği yere gidebilmesine
edeceğini bildirdi. Bu istek halk tarafından tasvib
rSc buna boyun eğmek mecburiyetinde kalan Keyhüs-
11% târihinde saltanatı kardeşine devrederek
^yıterketli ve bir daha ortalıkta görünmedi.

Süleymanşah (1196-1204) Devri


Gıyâseddin Keyhüsrev’in Selçuklu tahtını terk
00\ kabul ederek Konya’dan ayrılması üzerine şehre
^ll. Sülcymanşah, halkın kendisine bir müddet mu-
268 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111-

kavemet etmiş olmasından dolayı özürlerini kabul ederek


tahta geçti. Kardeşlerinden Amasya meliki Argunşah, Nik­
sar meliki Berkyurukşah. ile Elbistan meliki Tuğrulşah
kendisine bağlılıklarını bildirdiler. Bu sûretle parçalanmış
olan Anadolu Selçuklu Devleti’ndc eski birlik ve beraber­
lik teessüs etmeye başladı. Malatya meliki Kayserşah ise;
Eyyûbîlcr'den sağladığı destekle II. Süleymanşah'ın sul­
tanlığını kabul etmek istemedi. Bu sebeple 1201 Yılı’nda
O’nun üzerine yürüyen II. Süleymanşab Malatya’yı ku­
şattı ve ele geçirdi. Ertesi yıl Erzurum üzerine yürüdü.
Burada Salfukoğulları hâkimdi. 1 202 târihinde burasını da
ele geçirerek Saltukoğullan hâkimiyetine son verdi. Bura­
sını Malatya hâkimi kardeşi Tkığrulşab’a vererek O’nun
hâkimiyeti altındaki Malatya’yı kendine aldı. Bu sûretle
Erzurum’da Tuğrulşah tarafından Selçuklular’m yeni bir
şubesi oluşturuldu. Tkığrulşah burada uzun müddet hâkim
olarak GürcÜler'e karşı başarılı seferler tertib etmiştir."’
O sırada Gürcistan’da Thamara adında bir Gürcü
kraliçesi hâkimdi. Bu kadın II. Süleymanşah'ın babası II.
Kılıç Arslan zamanında Anadolu Selçuklu Devleti nezdine
bir nakkaş göndererek Selçuklu şehzâd el erinin resimlerini
yaptırmıştı."* Bu resimleri inceleyen Thamara gerçekten
de uzun boylu ve yakışıklı bir genç olan Süleymanşab’ı
beğenmiş ve O’nunla evlenmek istemişti. Bu maksadla II.
Kılıç Arslan’a yazdığı mektupda böyle bir evlenmeye izin
verilirse ülkesini Selçuklularda tâbi bir duruma getireceği
vaâdinde bulunmuştu. II. Kılıç Arslan bunu kabul etmişse
de o zaman genç bir delikanlı olan Süleymanşab, babasına
kâfir bir kadının işvesine kapılarak Hristiyan diyarına gide­
meyeceğini şayet müsaade ederse oraya bir ordu ile girip

ili Prof. Dr. Osman Turın, age sh.253


♦»9 Prof. Dr. Osman TUran. a.g.e. sh.254
KADİR MISIROÖLU 269

manastırları yıkmak, câmi ve medreseler tesis ede-


f*' girafto ezan okutmak istediğini bildirmişti. Babası
A^-^nbu dindarâne hislerini kabul ile O’nun Thama-
‘Evlenmesi hususundaki teklifi reddetmişti.
3 sebeple daha şehzadeliğinde Gürcistan'ı fethetmek
olan Süleymanşah, Erzurum’u ele geçirdikten
^f^^jrcistan üzerine bir sefer tertib etti. Thamara’ya sert
yazarak hareketini bildirmesi üzerine Thamara
N1 hazırlıklarına girişip Pasinler istikametinde ilerle-
^^İçtıklu ordusunu istirahat hâlinde yakalayarak âni bir
Al, bu orduya büyük bir zayiat verdirdi. Gürcüler pek
mühimmat ele geçirdiler. Süleymanşah'ın gay-
»' • daİ1^311 ordusunu toparlamaya kifayet etmediğinden
^çekilmek mecbûriyetinde kaldı.
• 0u mağlûbiyete rağmen Anadblu Selçuklu Devle-
Njvük gelişmeye mazhar olarak bölgede en kuvvetli
Türk devleti haline gelmekteydi. Öyleki civarda her başı
jjja düşen II. Süleymanşah’dan yardım taleb etmekteydi,
gvvûbîler’den melik Efdal, amcasıyla arasındaki bir ihtilâf
«bebiyle 1203 Yılı’nda yardım ve himâye taleb etmişti. Bu­
nun kabulüyle Eyyûbîler’in bir şubesi Selçukıler’in himâ-
vesi altına girmiş ve hutbe O’nun adına okutturulduğu gibi
nâmına para da basılmıştı.120 Çeşitli vesilelerle nüfuzunu ge­
nişleten II. Süleyman, doğuda Diyarbekir’e kadar nâmına
hutbe okunan bir hükümdâr haline geldi. Hasankeyf Artuk-
luhükümdün 1201 Yılı’nda vefât edince O’nun oğlu Mah-
mud dururken eski kölesi ve damadı Ayaz’ı veliahd yapmış
Hdugundan ölümü üzerine Ayaz, S altukİ u meliki olmuştu.
Mahmud ve adamları Ayaz’la mücâdeleye girişerek O’nu
mağlub ve hapsetmişlerdi. Süleymanşah bu ihtilâfa müda­
hale ederek Ayaz’ı hapisten çıkardı ve kendi maiyetine aldı.
l“° Prof. Dr. Osman Turan, a.g.e. sh.260
270 MUHTASAR İSLÂM TÂRJHİ -III-

Bölgede nüfuzunu bir hayli genişletmiş olan


nıanşulı karşısında direnen sadece Ankara meliki Vq k
deşi olan Mes’ud'du. Sultan. Gürcistan seferindeki
i biyelin intikamını almak maksadıyla sefere çıkmadan
Mes’ud’u bertaraf etmek ihtiyacını hissetti. Bu maksJjÇ
Ankara’yı kuşattı. Uzun süren kuşatma sonunda şehirclç
zak kıtlığı baş gösterdiğinden emir IVfes’ud kendisine
çuldu Devleti’nin sınır bölgelerinde bir kalenin hâkimi}*^
verilmesi şartıyla Ankara’yı teslime râzı oldu. Bu sûreyi
anlaşılmış olmasına rağmen emir Mes’ud, Ankara’yı
lim ettikten sonra kendisine verilken kaleye gitmekte iK
yolda öldürüldü.
1204 târihinde Ankara’yı da ülkesine katarak Anadoj^
Selçuklu Devleti’ni eski büyüklüğünü kazandırmış bulunç
IL Süleymanşah, I.Gürcistan Seferi’ndeki mağlûbiyetin^
intikamını almak maksadıyla yeni bir sefer tertib etti. Bu
maksadla ordusuyla harekete geçen II. Süleymanşah, Kon.
ya-Malatya arasında hastalandı ve bir hafta zarfında vefat
etmesiyle bu sefer gerçekleşemedi. Cenazesi Konya’daki
AJâaddin Camii civarına defnedildi.

8- III. Kılıç Arslan (1204*1205) Devri


II. Süleymanşah'ın Gürcistan üzerine giderken yol­
da vefflt etmesi üzerine tahtta O’nun oğlu Kılıç Arslan
çıktı. ITI. Izzeddin Kılıç Arslan adıyla Selçuklu tahtına
çıktığında O henüz ergenlik yaşına bile ulaşmamış bir ço­
cuktu. O’nun kısa süren hükümdârlığı zamanında İsparta
civârında fetihler yapılmış ve İznik’de 1204 tarihli Haçlı
seferleri sırasında İstanbul’un yağmalanması ve saltanat er­
kânının katledilmesi üzerine Laskaris tarafından yeniden
tesis edilen Bizans Devleti ’yle anlaşma yapıldı. O anlaşma­
ya göre Haçlı taarruzlarıyla mahvolmuş bir duruma gelen
KADİR MISIROĞLU 271

lif. Kılıç Arslan’ın hükümdâriığı ancak sekiz ay


Limh edebildi. 1205 Yılı’nda daha önce tahttan indirilip
^mya’dan çıkarılmış olduğunu gördüğümüz J. Gıyâsed-
j-n Keyhüsrev,O’na karşı giriştiği harekâtta başarılı ola-
İH- Kılıç Arslan’ın sultanlığına nihâyet verip Selçuklu
^ttna geçmesiyele O’nun devri nihâyete erdi.

ft-I. Gıyâseddin Keyfi üsrev (İkinci defa 1205-1211) Devri


fl-Sürgün Hayatı ve Tahtı Elegeçirmesi
I. Gıyâseddin Keyhüsrev 1196 Yılı’nda Selçuklu
tahtını kardeşine terkettikten sonra ikinci defa tahta geçtiği
|205 Yılı'na kadar geçen dokuz yıl zarfında kaybettiği tah­
tını ele geçirmek üzere yardım görmek ümidiyle dolaşma­
dık yer bırakmadı. Önce Bizans’a başvurmak istediyse de
güzergâhda güçlüklerle karşılaştığından Ermeniler’in hâ­
kim olduğu Kilikya (Çukurova) istikametine yöneldi. Yol­
da oğullan İzzeddin Key kav us ve Alaaddin Keykubat da
kendisine iltihâk ettiler. Bir müddet Ermeni kral Leon’un
misafiri oldularsa da O’ndan bir yardım görmek teşebbüs­
leri neticesiz kaldı. Bunun üzerine Gıyâseddin Keyhüsrev,
Elbistan ve Malatya meliki olan Tuğrulşab ve Kayserşah’a
iltica edip bir müddet onların yanında kaldı. Fakat bunlar­
dan da umduğu desteği sağlayamayınca Eyyûbîler’e sığın­
dı. Her gittiği yerde itibar görmüş olmasına rağmen tahtı
tekrar ele geçirmek üzere bir yardım temin edemediğinden
Diyarbekir ve Ahlat beylerinden de netice elde edemeyince
Trabzon’a gidip bir gemi ile İstanbul’a geçti.
İmparator III. Alexios O’nu gâyet iyi şekilde kabul
ettiyse de kendi devleti de perişan bir durumda bulundu­
ğundan O’nun talebine karşılık veremedi. 1204 târihinde
Haçltlar’ın İstanbul’u işgâl etmeleri üzerine O, civarda bir
272 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111-

kalcye sığındı. İşte tam bu sırada idi ki. II. Sülcymunş^


Mİ ■ la ta __" _ _ . f - — «.M A» * W V A B H ' aM
lıııber aldı. Anadolu Selçuklu Devleti’nde üst kaderneq/‘
kumundan lordan bazıları küçük yaşta bir sultanın idârc^1
hoş karşı lam ııv anık Gıyâseddin KeyhÜsrcv’e elçiler 2J1'1

kendisine sadık birkaç kişiyle yola çıktı.

geçirmiş olduklarından canını kurtarmaya muvaffak oja


Th eodoros kaska ris Bizans’ı İznik’de yeniden tesise
hşmaktaydı. Gıyâseddin KeyhÜsrev'in gidip Selçuk^
tahtına oturması hâlinde bunun yeni teşekkül etmekte ol^
İznik'deki Bizans’ın aleyhine olacağı düşüncesiyle O’na
topraklarından geçiş izni vermedi. Gıyâseddin Keyhife.
rev bu müşkülü tahta geçtiği takdirde yeni ele geçirilmiş
olan Denizli havalisinin O’na terki ile birlikte iki evlâdım
da nezdinde rehin bırakmak suretiyle halledebildi. Bununla
beraber O böylece serbest kalıp yoluna devam ederken mâi-
yetindekilerden Hâcîp Z eke riya, O’nun rehine evlâdlarını
kurtarmayı başardı. Böylece yoluna devam eden Gıyased-
din Keyhüsrev yol boyunca kendisine bazı iltihaklar ol­
duysa da kendisine tâbi olanların azlığı sebebiyle Konya’yı
kuşatmış ve bu kuşatma iki ay devam etmiş olduğu hâlde
başardı olamadı. Ilgın*a çekilmek zorunda kaldı.
O’nun bu başarısızlığına rağmen Konya’daki taraftar­
larının faaliyeti sonunda yeni bir davet aldı. Yeğenine şefkat
göstermesi şartıyla kendisini tahta çıkaracaklarını bildir­
meleri üzerine Konya'ya geldi. Bu defa mukavemet göste­
rilmemesi sebebiyle Konya’ya girip 1205 Yılı Şubat’ında
İnkuz yıllık bir ayrılıktan sonra eski tahtına geçip otura-
KADİR MISlROCıllJ 273

lıususdu kendisine yardımcı olan emirlere ıktâlar


h^ibiye8cnl m* Kılıç Arslan’ı da Gavele Kalesi’nc
w
y
/ perindeki Vak’alar
pullarından herbirini devletin birer mühim mer­
ilik sıfatıyla tâyin etti. Fakat bunlar aslında sa-
/ vali durumundaydılar. Gıyâseddin Keyhüsrev
7 j’daki sürgün hayatında kral ailesinden biri ile ev-
0u haber O’nun Konya kuşatması sırasında öğ-
üzerine O’nun şeriata aykırı bir hayat sürdüğü
jiiyeple sultan olamayacağı yolunda bir fetva vermiş
Tinnizî’yi idam ettirdi. Kısa zamanda otoritesini
/y Gıyûseddin Keyhüsrev, II. Sülcymanşah za-
/ olduğu gibi civardaki emirliklerin itaatlerini sağ-
/Pılur arasındaki ihtilâflara müdâhil oldu. Erzincan’da
Asüren Mengücükoğulları da kendisini metbû tanı­
tı^Evvelce anlatıldığı üzere Erzurum’a emir sıfatıyla
olan Tuğrulşah. fırsat bu fırsat diyerek Selçuklu
Şiarına saldıran Gürcüler’e karşı seferler tertib edip
% bozguna uğrattı. Çok mikdarda ganimet ve esir aldı.
• j, Gıyâseddio Keyhüsrev’în bu ikinci saltanat
.^sinde ortaya çıkan en ehemmiyetli hâdise IV. Haçlı
Ari'dir. Bu seferde İstanbul’a uğrayan Lâtinler, Bizans
jeti ni yıkıp şehri yağmalamış ve âdeta taş üstünde taş
yanlışlardı. 1206’da katliamdan kaçmaya muvaffak
jjnLaskaris, İznik’de Bizans Devleti'ni ihyâya teşeb-
I# ederek kendisini imparator ilân etmişti. Bizans âiie-
•i Komnenoslar’ın diğer bir ferdi olan AJexios ise kaçıp
jürcistan’a girmişti. Zirâ O, Gürcü kraliçesi Thamara’nın
yi idi. Gürcistan’dan temin ettiği yardımla Trabzon’a
^eçip burada iki yüz elli sene kadar sürecek olan (1204-
274 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -lll-

1461) Trabzon Rum Devleti’ni kurmaya muvaffak


Trabzon'da tâ miladdan evvel 4. Yüzyıl’da vâkî Q|
"onbinlerin ric’ati"131 hâdisesi dolayısıyla sâhil

121 Târihte "Onbinlerin Ric’ati" adıyla meşhur olmuş bir


vardır ki. Sokrates'in talebelerinden Xenephon (Ksenefon) tara^V*V
“Anabasls" adıyla tafsilâtlı bir şekilde yazılmıştır. Vak’anın hulâcj^tk*
dur
Meşhur İran hükümdarlarından Dârû M.Ö. 404 Yılı’nda vef£t
ce iki oğlu Erdişcr ile KeyhOsrev iktidar mücâdelesine başu
Keyhüsrvv. kardeşine karşı kullanmak üzere Yunanlılar’dan
ücretli asker tedârik etmişti. Fakat O, M.Ö. 400 Yılı’nda Bâbi| T1
lannda kardeşiyle harb ederken Ölünce, başsız kalan bu paralı
Yunanistan'a varmak ümidiyle kuzeye doğru meşakkatli bir yolcu]
sonra Trabzon'a gelmişlerdi. Başlarındaki kumandan bu macerayı
me almış olan Xenephon'du.
Trabzon'un o zamanki ahvâli hakkında pek çok m âl um a t ihtiy^
bu eserden öğreniyoruz ki: Trabzon’da çokça bal yiyen bu askerler
sarhoş olmuşlar vc uzun müddet uyuyakalmışlardır. İşte Trabzon b^j
sarhoş ediciliği bu kadar eski ve meşhurdur. Türkü de bile:
"Bal yetim tuttu beni.
Yarim unuttu beni,

denilerek terennüm edilmektedir.


Batıya giderek İzmir'e ulaşmak isteyen Rum lejyonerler bu Süj-et.
yanlışlıkla Trabzon'a gelince bunların bir kısmı deniz yoluyla, diğer h*
kısmı ise sâhilden İstanbul'a ulaşmış, bunlar geçtikleri her yerde ya*
tnaladıkları mallan Üsküdar’da bir açık pazarda aylarca satmışlar^
Fakat lejyonerlerin bir kısmı Trabzon'da kalmış ve burada denizcilik ve
ticâretle meşgul olmuşlardır. Meşhur “İpekyolu” Trabzon’da nihayete
ermekte olduğundan tâ Uzakdoğu'dan gelen malların İstanbul ve Batı
âlemine intikalinde büyük bir rol oynayarak zenginleşmiş olan bu rum
asılb insanlar daha sonra diğer Karadeniz sâhil şehir ve kasabalarına da
xayılarak sadece sâhil boyunca bir koloni teşkil etmişlerdir.
Sırası gelmişken şu gerçeği de ifade edelim ki, bunlara istinâden
Akik» Komnenos'un Trabzon'da kurmaya muvaffak olduğu devletin
tânhdckı meşhur Pontus Devletiyle bir alâkası yoktur. Zira Pontus bir
om devleti değil İran Satraplığı'dır. Satraplık, iç işlerinde serbest bir
demektir Üstelik Pontus'un Trabzon’la hiçbir alâkası yoktur. Mil-
■ Mfeâdeie yıllarında Trabzon’dan Samsun'a kadar yerli rumlann ‘‘pon-
1 KADİR MISIROÛLU 275

ve tüccar bir rum kolonisi vardı. Bu koloniye isti-


jfrtAlcıfos Komnenos’un kurduğu devlet Bizans’ın de-
C olduğunu iddia etmekteyken Alexios’un kardeşi Da-
‘Jise, Sinop ve Ereğli civarına yerleşerek O da Bizans’ın
’ ıinı olduğu iddiasıyla ortaya çıkmış bulunuyordu. Bu
’junıda kendisini İzmit’de Bizans İmparatoru ilân eden
Çlaıris’in iki rakibi ortaya çıkmıştı. Hatta bir üçüncü ra-
^daha vardı. O da Gıyâseddin Keyhüsrev’in Bizans’da
bulunduğu sırada kızı ile evlendiği Mavrozomest’ti.
geddin Keyhiisrev Bizans’dan ayrılarak Konya tah-
ele geçirmeye teşebbüs ettiği sırada kaympederi olan
zıt da İstanbul’da Lat inler’in çıkardığı kargaşadan ka-
O'nunla birlikte Konya’ya gelmişti. Gıyâseddin
’^yhüsrev îznik’de kendini yeni Bizans İmparatoru ilân
^gluk" adıyla başlattıkları hareket târihî bir yanılgı değilse sahtekâr­
dan başka bir şey değildir. Zira bütün hükümdarlarının adları Farsça
^(Meselâ Mihridad = adâlet güneşi gibi) Pontus, Amasya’da kurulan
^Sinop’a intikal eden İran Satraplığı’na Grekler’in verdiği bir ad-
* Yunanca’da Karadeniz'e Pont Oxen denilmesinden galat olan Pontus
çimesi dolayısıyla bu devleti rumlukla alâkalı göstermek târihî gerçek-
pt aylandır. Üstelik Pontus M.Ö.75 Yılı’nda Bizans tarafından ortadan
aldırılmış olmakla bu târihden takriben bin iki yüz seksen yıl sonra ku­
lmuş olan Trabzon Rum Devleti ile Pontus’u aynı devlet sanmak fâhiş
hatadır. Pontus'un M.ö. 75 Yılı’nda ortadan kalmış olmasına mukâbil
fuhzon Rum Devleti M.S. 1204 Yılı’nda kurulmakla arada bin iki yüz
4$easenelik bir fâsıla vardır.
Bu husustaki diğer bir gerçek de şudur ki, Karadeniz sâhilleri ve haş­
eren Trabzon, onbinlerin ric’atinden asırlarca evvelinden başlamak sû-
TCiiyleOğuzmuhâceretine sahne olmuştur. Dede Korkut Masalları bile
l<ıgerçeğin millî hafızadaki bir şahididir. Bu sebeple 1924’deki nüfus
mübadelesinde rum addedilerek Karadeniz sahillerinden Yunanistan’a
iöûderilmiş olan insanların çoğu aslında Hristiyan Türkler’di. Uzun Bi-
hâkimiyeti esnâsında Anadolu’da pekçok hristiyanlaşmış Ttlrkler
şjlunduğu târihî bir gerçek olmakla beraber biz bir dipnot hacmi içinde
^kadarcık bîr beyanla iktifa edelim. Bu hususta fazla bilgi edinmek
^yenler şu esere bakabilirler. (Bkz. Câmi Bay kurt, Hristiyan Türkler,
Içtınbul 2007)
276 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

eden Laskaris'in ülkesinden geçmeyi, Denizli havalisi,


ni kendisine verme vaadiyle temin etmişti. Sonradan bu
vaad istikametinde burasını kayınpederine vermiş ve O da
Bizans'ın devamı olduğunu iddia eden Uç devlete rakib va­
ziyette Selçuklular’ın desteğiyle bir küçük Bizans Devleti
kurmaya muvaffak olmuştu.
Bu devlet fazla devam etmediyse de artık Bizans da
aynen Selçuklular’da olduğu gibi yüz yıla yakın bir müd­
detle devam edecek olan bir federal bünye arzetmiş oldu.
Sinop ve Ereğli civarına yerleşen David, tznik’deki yeni
Bizans'a karşı ciddî bir tehlike oluşturmaktaydı. Zirâ Sa­
karya yöresine kadar ilerleyerek Laskaris’i tehdid eder
bir duruma gelmişti. Bu durumda Laskaris, Gıyâseddin
KeyhÜsrev'le bir ittifaka mecbur kaldı. Gıyâseddin Kcy-
hüsrev Anadolu'da yeniden bir mîllî birlik tesis etmekle
beraber ülkesinin ticâret yolları kuzeyde Karadeniz sahi­
line rumların yerleşmesiyle tehlikeye girmişti. Trabzon’a
yerleşen Aleıios. daha Önce SÜleymanşah tarafından fet­
hedilmiş bulunan Samsun’u tehdid etmekteydi. Burasının
Alesios Komnenos tarafından kuşatılması üzerine müslü-
man halk Gıyâseddin Keyhiisrev’den yardım istedi. O da
Samsun üzerine hareket ederek Alexios Konınenos'u mağ-
lub edip şehri kurtardı.
Bu sırada Samsun gibi Antalya limanı da Bizans’ın
yıkılmasından sonra teşekkül eden feodal Bizans devle-
lerince tehdid altındaydı. Burası bir İtalyan’ın elinde idi.
Gıyâseddin Keyhüsrev 1207 Vılı’nda Antalya’yı kuşat­
tı ysa da Kıbrıs'dan gelen bir yardım üzerine şehir fethe-
dilememış, Selçuklular geri çekilmek mecburiyetinde kal­
mışlardı. Fakat gerek Lâtinler'in buraya sevkettiği ordu ve
gerekse İtalyan asıllı Aldoprandinı adındaki hâkimin zu-
ibekn sebebiv le Lâtinler'in idaresinden hoşnud olmayan
KADİR M1SIROÖLU 277

^Gıyâseddîn Keyhüsrev’e haber göndererek O’nu


■/’Ta’yı teslim almaya dâvet etliler. Gıyâseddîn Key-
/L burasını tekrar kuşattı ve içerdeki Rumların yardı-
fethine muvaffak oldu.
/n. Süleyman’ın ölümünden sonra Selçuklu’ya tâbi
peniler, taahhüd ettiği itaatten çıkarak Selçuklu top-
tecâvüze başlamışlardı. 1206 Yılı’nda Göksu’ya
ederek şehri yağmalamış ve pekçok esir almışlar-
durumda onları cezalandırmak isteyen Gıyâseddîn
Ji^jsrev 1208 Yılı’nda Maraş’a hareket etti. Burasını
fethederek ülkesine kattıktan sonra Ermeniler’e âid
/^kalesini kuşattı. Burayı fethederek pekçok esir aldı,
r ^aklaşmakta olduğundan Gıyâseddîn, Ermeniler’in
^talebini kabul edip geriye çekildi. Ermeniler bir daha
topraklarına saldırmamak husûsunda taahhüdd e bu-
1 njar ve iki taraf ellerindeki esirleri iade ettiği gibi Er-
Çjler, Selçuklu tabiiyyetinde bulunmayı te’yiden tekrar
^jolu Selçuklu Devleti’ni metbû tanıdılar.
Bu sırada İznik’de kendi devletini kurmakta olan
^skaris. Lâtinler’le başı dertte olduğundan Gıyâseddîn
^ybûsrev’in Karadeniz’den Akdeniz’e kadar bir saha-
devletini genişletmek hususundaki faaliyetleri esnâ-
O'nunla dost kalmayı ve hatta kendisine yıllık ha-
bile ödemeyi tercih etmişti. Lâkin İznik’deki devletini
^Camlaştırdıktan sonra tavır değiştirip Selçuklular’ın bu
pişmesinden rahatsız olmaya başladı. Ödemekte oldu­
ğu vergiyi kesti. Bunun üzerine Gıyâseddîn Keyhüsrev
Û'nun üzerine harekete geçti. Alaşehir önünde yapılan sa­
vaşta Rumlar bozulup kaçmaya başladılar. Selçuklu ordusu
ise. kaçan düşmanı kovalamak ve mallarmı yağmalamak
maksadıyla düzenini kaybedince bir kısım düşman askeri
^rafından Gıyâseddîn şehid edildi. Bunu duyan Rum or-
Ml/HIASAJİ İSL-ÂM TÂRİHİ -III-

dıısıı ucri\’t! döndü ve inzibatı bozulan Selçuklu Orw

1ü- İzzeddin Kcykâvus (1211-1220) Devri


a-Saltanatı Elde Etmesi
Gıyâseddîn Keyhüsrev’in ölümü üzerine oğlu j
zeddin Keykâvus Selçuklu tahtına sultan oldu. O ka^\
şı Keykubaf'ln birlikte babaları İstanbul’da bulunduA
sıralarda O’nun yanında idiler. KeyhiAsrev Konya’ya
vet edildiğinde birlikte yola çıkmış ve İznik’de bir h^L?
miyet tesis etmiş bulunan Laskaris’den geçiş izni
maksadımla bu iki evlâd İznik’de rehin bırakılmış, son,.
Keyhüsrev’in adamlarından Hâcib Zekeriya tarafında^
kaçırılarak babalarına iltiha etmişlerdi. Gıyaseddin Key^
hüsrev Konya tahtını ele geçirdikten sonra üç oğlunun
büyüğü olan İzzeddin Keykavus’u Malatya’ya emir tâyin
etmiş ve O. babasının Ölümüne kadar altı yıl müddetle bu­
rada melıklık yapmıştır. Gıyaseddin X ey hüsrev evvelce
anlatılmış olduğu üzere Alaşehir savaşında şehid olduk­
tan sonra şehzadelerinin büyüğüne öncelik tanıyan Oğuz
an'anesine göre İzzeddin Kevkâvus devlet ileri gelenleri­
nin tensibim le -1 Temmuz 1211 târihinde Anadolu Selçuklu
Devleti’nin sultanı ilân edildi. O’nun tahta çıkış merasimi
Kayseri’de yapılmıştı. Merasim sonrası Konya’ya hareket
edileceği sırada Tokat’da melik sıfatıyla bulunan kardeşi
Alâaddin Keykubat’ın saltanat iddiasıyla Kayseri üzerine
yürüdüğü haberi alındı.
\lâaddin Keykubat. giriştiği saltanat kavgası için
Fzrwt«n meliki Tûğrulşflh ı. Dânişmendli Zahireddin
KADİR MISIROöLU 279

•f vc hatta Çukurova’”
vc flUrt" da --
hâkim olan
----- — — Ermeni------------
- — ---------------- Devleti 9 ni
-------
Kendi davasına imâle ederek harekete geçmesi üzerine
P*11 birlikte teşkil etti&i ordu ile aelİD Kavseri9vi

.^plaşmak düşüncesinde idi. Bu hareketin tehlikeli oldu-


yakalanıp öldürülmesi ihtimali bulunduğu söylenilerek
\gjnn vazgeçirildi. Mâiyetindeki kumandanların bazıları
kubat'm beraberindeki Ermeni prensini tanıyorlardı,
p Âıinia gizlice temasa geçerek ittifaktan ayrılmasını sağ­
alar. Bunu gören Erzurum meliki Tkığrul da ayrılınca
ılifiddio Keykubat başarı ihtimali kalmadığını görerek
^u/ıâsarayı kaldırıp Ankara’ya çekildi.
Bu sürerle serbest kalan Sultan İzzeddîn Keykâvus
Konyfl yfl S^Iip burada yeniden cülûs şenlikleri tertib etti.
I^nışu devletlere menşur göndererek onlara Selçuklu tah-
nna geçmiş olduğunu bildirdi. Aynı zamanda Bağdad’daki
Abbasi halifesine de durumu bildiren bir heyet göndererek
O ndan saltanatını tasdik eden bir menşur temin etti. Hali­
fe, bu menşurla birlikte O’na birçok kıymetli hediyeler de
göndermişti.
İznik’de Lâtinler’in yıktığı Bizans Devleti’ni yeniden
kurmuş olan L as karis de sultanı tebrik için bir elçi gönde­
rerek bozulan Selçuklu-Bizans münasebetlerini düzeltmek
için teklifte bulundu. Çünkü O’nun asıl gâyesi Lâtinler’e
kaptırdığı İstanbul’u geri almaktı.'2* İzzeddîn Keykâvus
hu sırada Ermeniler’in Lârende’yi işgâl etmeye teşebbüs
etmeleri ve kardeşi AJâaddin Keykubafın Selçuklu tah-
(i üzerinde hak iddia etmekte devam etmesi sebebiyle bu
[eklifi kabul edip îznik’deki yeni Bizans’la bir sulh anlaş-

Prof. Dr. Osman Turan, a.g.e. sh.299


280 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

ması imza etti. Fakat O'nun. saltanatını garanti]^


asıl yapması gereken kendisiyle rekabete girişen 41?^ l

Keykubat'ın ortadan kaldırılmasıydı. Bunun için


lora girişti. Hazırlıklarını tamamladıktan sonra
gelip şehri kuşattı. Bu durumu tahmin eden Alâaddj^^y
kubat önceden tertibâtını almıştı. Bu yüzden
uzun sürdü. Alâaddin Keykubat'ın teşebbüsüyle?!^?
meliki ara bulmaya çalıştıysa da İzzeddin Keykâv^ ***1^
davranarak şehri kuşatmaktan vazgeçmedi. Sonun<j^%J
koyamayacağını anlayan Alâaddin Keykubat, ke^S
ve şehir halkına bir zarar verilmemesi şartıyla teslim 0
yı kabul etti. Sultan. O'nu bir müddet göz hapsinde
tan sonra Malatya yakınında bir kaleye hapsetti. B^vı
1212 Yılı'nda saltanat dâvasına kalkışan kardeşi Alâad^
Keykubat'1 bertaraf eden İzzeddin Keykâvus rakibsi/c*
sûrette Anadolu Selçuklu Devleti’nin hâkimi oldu.

b-Dcvrindeki Hâdiseler
Kardeşini bertaraf ettikten sonra ülkesinden geç^
ticâret yollarının emniyetini sağlamak gâyesine yöneletî
Keykâvus. 1213 Yılı’nda bu maksadla Kıbrıs kralı j|€
bir ticâret anlaşması imzaladığı gibi Avrupa devletleriyle
de ticâretini geliştirdi. Ancak Trabzon’da hükümrân olan
Komnenoslar'la İznik’deki Laskaris arasında Karadeniz
sâhıl boyunca sık sık çatışmalar oluyor ve bu durum ticâret
yollarını tehlikeye sokuyordu. Sultan Keykâvus, iki rum
hükümdar arasındaki rekabetten de istifâde ile buraları em-
niyet altına almak maksadıyla Sinop üzerine bir sefer ter-
tib etti Bu sırada Trabzon hâkimi Alesios Komaenos da
burasını ele geçirmek için harekete geçmiş bulunmaktaydı.
O Sinop üzerine yürürken emrindeki kuvvetlerin bir kıs­
mını sâhıl boyunca Sinop'a doğru ilerlemekte olan Al***05
kadir mjsiroölu 281

. gönderdi. Bu kuvvetler A!exios’u esir ederek sultan


getirdiler. Keykâvus, O’nu da yanma alarak Sinop
^uşatti. Karadan kuşatmaya ilâveten şehrin deniz-
jÇ jrtibfitı kesilmiş olduğundan Sinop halkı şehrin sul-
iklimine rfizı oldular. Böylece 3 Kasım 1214’de Sinop
*^ju hâkimiyetine geçmiş oldu. Burada tertib edilen bir
A)exios Komnenos’un da Selçuklu Devleti’ne
/^ayı kabul etmesi üzerine kendisine hil’at giydiril-

ji gu târihden Moğol istilâlarına kadar Trabzon Rum


Şii’nin Selçuklularda tâbi olması devam etti. Sultan
p^ddin. Sinop'tın fethini başta Bağdad’daki halife
üzere komşu bütün müslüman ülkelere fetihnâme-
j^ildirdi. Kendisine “Sultan’ül Gâlib” ünvanı verildi.
iÇp da imar faaliyetine giriştiği gibi aynı zamanda bir
Türkmenler’in buraya nakliyle şehrin müslüman nü-
-jy artırmaya çalıştı.
Sinop gibi müslüman tüccarlar için muhatara arz
bir şehir de Akdeniz sahilindeki Antalya’ydı. Lât inler
jjfis’dûn temin ettikleri yardımla, âni bir gece baskınıyla
Türk öldürmüşler ve malları yağmalamışlardı. Bu
^eple Antalya üzerine yürüyen Keykâvus, bir ay kadar
muhasaradan sonra 23 Ocak 1216 târihinde şehri
eie geçirdi. Müslümanlara zulmetmiş bulunan Rumlar ve
pbns’dan gelip Rumlar’a yardım eden Franklar’ın çoğu
^dürüldü. Sultan bu şehirde bir müddet kalıp burasını imar
fttikten sonra Konya’ya döndü ve aynen Sinop’tın fethinde
olduğu gibi hem Bağdad’daki halifeye hem de diğer Müs­
lüman hükümdarlara fetihnâmeler göndererek zaferini müj­
deledi.
0?nun için şimdi sıra kendisine karşı girdiği salta-
mücâdelesinde kardeşi Alâaddin Keykubat’a yardı-
2*2 MUHTASAR ISLÂM TÂRİHİ -III-

mu teşebbüs eden Ermeniler’e gelmiş bulunuyordu t


. olarak
1lüdnn . İT- __ Ikardesivle
Ermeniler. O'nun ___ w uira.sma„’•"<

geçirmişlerdi. Bu sebeple Sinop'tın fethini müteakib h*/


kete geçerek 1215 Yılı’nda Ermeniler’ın ele geçirdiği <Jl
kışla, Ereğli ve Lârende kalelerini geri almıştı. Bu sûtml?
Ermeniier’le bir sulh anlaşması yapılmış olmasına rağ^
sultanın Antalya’yı fethi sırasında Ermeniler, yaptıkları bq
anlaşmayı bozarak Selçuklu topraklarına tecâvüzlerde bu
lunmuya başlayınca sultan, yeniden Ermeniler’e karşı bir
sefer tertib etti. 1216 Yılı baharında Maraş’a gelip karargâ.
hım kurdu. Buradan Haleb meliki Zâbir’e elçiler göndere­
rek Ermeniler’e karşı ittifak teklifinde bulundu. Haleb me­
liki Zlhir. bu teklifi kabul etmekle birlikte aynı zamanda
Selçuklular’a tâbi olmak istediğini bildirdi.
Buna rağmen melik Zâhir’den beklenen yardım gel.
medi. Zira Ermeniler kıymetli hediyeler göndererek birçok
tâviz ve hediyelerle O’nu bu ittifaka katılmaktan vazge­
çirmeye teşebbüs etmişlerdi. Bunu haber alan Keykâvus,
Maraş emiri Nureddin’i Haleb'e bağlı Balat üzerine gön­
derdi. Nureddin buradaki Ermeniler’in çoğunu öldürdü.
Bu hareket Haleb meliki Zâhir’in tereddüdünü arttırdıysa
da 1216 Yılı Ekim ayının 10’unda melik Zâhir’in aniden
ölümü üzerine O'ndan ümidini kesen Keykâvus tek başına
hareket ederek birçok Ermeni şehir ve kasabasını ele geçir­
di. En şiddetli savaş Ermeniler‘in sınır kasabası ve gümrük
şehri olan Keban'da yaşandı. Burada birçok Ermeni katle­
dilip külliyetli mikdarda ganimet elde edildi. Ermeniler’in
sultana karşı çıkardıkları ordu da mağlub ve perişan edildi.
Fakat güneye çekilen Ermeniler tâkib edilmedi. Zira kış
yaklaşmıştı. Bu mağlûbiyetten canını zor kurtararak ka­
çabilen Ermeni meliki Leon, Selçuklular’la sulh yapmak
KADİR MISIROÛLU 283

,|s bir elçilik, heyetini Konya’ya gönderdi. 1218


^^yOpl^an anlaşmayla Keykâvus’un ele geçirdiği
^sabalar Selçuklular7da kalmak şartıyla Ermeni
edildi. Bu anlaşma gereğince Ermeni Prensliği,
litf’û t^bi olmayı ve bu devlete her yıl yirmi bin
ödemeyi de kabul ettiler.
Ermeni seferinden sonra Antalya’ya giden
f 0 ^eykâvus, buradayken Mengücük hükümdarı
jflb’ın kızı Selçuk Hâtun’la evlendi. O’na düğün
'^^yflpmak fırsatını veren bu sükûnetli zaman uzun
sultanın Ermeni seferiyle meşgul olduğu sıra-
“/^ eden Haleb meliki Zahir’in yerine oğlu Aziz geç-
parada çıkan huzursuzluk üzerine Sultan Keykâvus
(ii»’11' ipe tâbi melik Efdal ile de anlaşarak Haleb üzerine
fcflçjctı- Bu sırada melik Aziz’in atabeği Tuğrul, me-
mektup yazarak O’ndan yardım istedi. Melik
f örtüklü hükümdarıyla birlikte olarak Haleb’e doğru
Açıktı Bunlar sultan aleyhine ciddî bir propaganda faa-
’^tıe giriştiler. Sultan, sefere çıkarken Haleb ve civarında
geçirdiği yerleri maiyetindeki melik Efdal’e vereceğim
e'iidinnişti. Fakat O, bazı yerleri Efdal’e verip bazı yerleri
^di nâmına ele geçirince bundan rahatsız olan ve yapılan
^pagodaların da tesiri altında kalan melik Efdal, melik
^refe mektup yazarak O’nunla birlikte hareket etme tek­
lifinde bulundu.
Bu durumdan haberdâr olmayan sultan, Behramşah
kumandasında bir öncü kuvveti, Haleb üzerine yürüyen
melik Eşref ve Artuklu hükümdarının müşterek kuvvetleri
üzerine gönderdi. Bu kuvvet ani bir baskınla imha edildi.
Behramşah dahi esir oldu. Sultan Keykâvus, bu işin için-
de^bir ihanet olduğunu düşünerek geriye çekildiği sırada
,hânet zahir oldu. Zira melik Efdal kendisine tâbi asker-
2H4 MUKTASAR İSLÂM TÂRİHİ •lif­

lerle birlikte melik Eşref tarafına geçmesiyle bu ihânctin


gerçekleşmiş olduğu anlaşıldı. Melik Eşref geriye çekilen
sultanın ordusunu tâki be koyuldu ve bu esnada Haleb civa­
rındaki birçok yeri ele geçirdi. Sultan'ın Elbistan’a ulaşma­
sı Üzerine melik Eşref Haleb'e döndü. Böylece 1218 Yılı
Ağustos'unda Haleb civarında Selçuklular’a bağlı yerlerin
tamamı kaybedilmiş oldu.
Sultan bu yenilginin intikamını almak ve nüfûzunu
artının melik Eşrefi tepelemek için hazırlıklara girişti.
Bu maksadla Artuklu hükümdârı Mabmud ve Erbil hü­
küm dân GÖkbÖri'yi tabiiyeti altına alıp, onlarla birlikte
yeniden harekete geçmeye karar verdi. Ordusunu hazırla­
yarak Malatya'ya geldi. Fakat ne yazık ki yakalandığı bir
hastalıktan kurtulamayarak Ocak 1220’de vâsıl olduğu
Viranşehir’de velBt etmesiyle bu teşebbüs akim kaldı.

II- I.Alâaddin Keykubat (1220-1237) Devri


a-Şabsiyeti ve Tahta Çıkışı
Evvelce nakledildiği üzere Gıyâseddin Keyhüsrev’in
Qç oğlundan ortancası olan AJaaddin Keykubat, ağabeyi
İccddin Keykavus gibi babalarının Bizans nezdinde bu­
lunduğu sırada yanındaydılar. O’nun Anadolu’ya geçip Sel­
çuklu tahtını elde etmesinden sonra Alâaddin Keykubat’ı
Tokat'a melik tâyin etmişti. Alâaddin Keykubat babasının
Slümüne kadar tam altı yıl Tokat meliki olarak hükümrân
ılmuştu Babasının 1211 Yılı’nda ölümü üzerine Selçuklu
■btına geçen I. İzzeddin Keykavus ’a karşı isyan etmiş,
ğabeyini Kayseri'de muhasara etmişse de başarılı olama-
îp Ankara kalesine sığınmıştı. Burasının da 1212’de ele
geçirilmesi üzerine bir kalede hapsedilmişti. Ağabeyinin
ir 1220 Yılı’nda vefStı üzerine daha önceki saltanat mü-
4de leşinde İzzeddin Keykavus tarafını tutmuş olan ku-
KADİR MIS1ROÖLU 285

Alâaddin’in tahta geçmesi halinde kendilerin-


almaya teşebbüs edeceğinden korkmaktaydılar.
/ müzakerelerden sonra O’nun tahta geçmesine dâir
yak10 ekseriyet sağlandı. O, Ankara Savaşı’nı
bir kalede hapsedildiğinde Beylerbeyi Seyfeddin
kendisini hapse götürenler arasındaydı. Bu sebeple
v davetin O’nun tarafından yapılmasıyla yumuşatılabi-
/Ji düşünüldü. Bununla birlikte ileri gelir devlet ricali
geçtikten sonra kendilerinden intikam almaya teşeb-
^etmeyeceĞi yolunda bir taahhüdnâme aldıktan sonra
^jisini tahta çıkardılar. Merâsimle hapisten çıkarılan
kfildin Keykubat’a Sivas’ta biat merâsimi yapıldı. Yeni
Sivas’tan Konya’ya hareket etti. Güzergâhda her uğ-
^ılan şehir ve kasabada alâyişli merasimler tertib edildi,
cjkot bu merasimin en ihtişamlısı Konya’da oldu. Selçuk­
lu Devleti’ne bağlı bütün emirler Konya’ya dâvet edildiler,
gunlarçeşitli hediyelerle gelip yeni sultana biat ettiler. Baş-
ıshalife olmak Üzere bütün İslâm ülkelerine menşur gönde-
pletek Alâaddin Keykubat’ın cülusu bildirildi. Halife de
jevrin büyük âlimi Suhrâverdi’yi Konya’ya göndererek
üâaddin Keykubat’ın cülûsunu tebrik etti. İlme, âlimle­
re hürmeti sonsuz, adalete düşkün ve gerçek bir kahraman
c!anl. Alâaddin Keykubat’ın devri ileride görüleceği üze­
re Anadolu Selçuklu Devleti’nin en parlak bir ikbal devri
olarak târihe geçmiştir.

b-Devrindeki Hâdiseler
Alâaddin Keykubat henüz Sivas’tan ayrılmamış­
ken Moğol istilâları başlamış bulunuyordu. Moğollar’ın
Bağdad’a saldıracaklarına dâir bir haber alınması üzerine
halife, yeni sultandan yardım taleb etmiş ve bu maksadla
heş bin kişilik, bir Selçuklu ordusu Bağdad’a gönderilmiş-
2R6 MUHTASAR İSLÂM TÂRİH! -III-

ti. Fakat bu duyum —şimdilik- asılsız çıktığından Selç^^


ordusu Musul’dan geri dönmüştü. Bununla beraber muh­
temel bir Moğol saldırısı için hudud boylarındaki kale]crj
tahkim etmek ihtiyacı hissedilmiş ve yeni sultan tarafın<jan
evveliyetle bu iş gerçekleştirilmiştir. Hatta biat merâsimj
dolayısıyla Konya’ya davet edilenlerden hudud boyların­
daki emir ve vâlileri muhtemel bir Moğol istilâsı için ika2
edilip onlardan tedbîr almaları istenmişti.
Bununla beraber henüz ciddî bir Moğol tehlikesi be­
lirmediğinden Selçuklular’ın Anadolu’daki millî hedefleri
olan “jeopolitik sınırlara ulaşılması hususundaki nıak-
sad"ıu dolayısıyla Sultan Alaaddın Keykubat ilk seferini
Akdeniz'deki Alâiye üzerine tertib etti. Denizden de kuşatı­
lan Alâiye 1223 Yılı’nda Selçuklu topraklarına katıldı. Bu­
rasının eski adı Kalonoros idi. Sultan tarafından imar edil­
dikten ve cami ve medreselerle zenginleştir!Idikten sonra
Sultan Alaaddin’in ismine izâfeten bu isim Alâiye olarak
Türkçeleştirildi. Sultan Alaaddin Kevkubat, Anadolu’da
millî birliği tesis etmek ve devletinin hududiarını stratejik
ehemmiyeti hâiz noktalara ulaştırmak istiyordu. Lâkin tahta
geçişinde kendisinden bir ahidnâme alınmış olmasına rağ­
men O’nunla kumandanlar arasındaki kutuplaşma bir türlü
giderilememiş olması buna engel teşkil etmekteydi. O’nun
vaktiyle ağabeyine karşı giriştiği saltanat mücâdelesinde
kendisine karşı hareket etmiş olan kumandanlar endişe için­
deydiler. Alâaddin Keykubat da onlardan şüphe etmekte
olduğu için kumandanların silâhlı olarak Saray'a girmeleri
yasak edildi. Bu endişe iki tarafça da devam ettiğinden bir
müddet sonra saraya davet edilen kumandanlar birer birer
yakalanarak idam veya hapsedildiler, idam edilenler ara-
mnda kendisini tahta davet eden heyetin başkanı Seyfeddin
123 Prof. Dr. Osman Turan, a.g.c sh.353
1 KADİR MISIROÖLU 287

jû vardı, öldürülmeyen birçoğu ise, sürgün edildi,


tasfiye edilenlerin hepsi sultanın agabeyisine
giriştiği saltanat dâvâsı kavgasında O’nun aleyhine
/jetmiş kimselerdi.
.rîfflicniler, Selçuklular’la anlaşma yapmış ve onlara
^niaVJ kabul etmiş olmalarına rağmen fırsat buldukça
/lirfian tâcirleri rahatsız ediyor ve mallarını gasbediyor-
/jiynı şekilde bölgeye yerleşen Haçlı prensliklerine de
p^orlardı. Antakya Haçlı prensi, Sultan Keykûbat’a
•^flütla Ermeniler’e karşı ittifak teklifinde bulundu. Sul-
^rtneniler’i iyice hizaya getirmek istediğinden bu tek-
^mnûniyetle kabul etti. Bunu haber alan Ermeniler de
hUkümdârı Tuğrul ve Kıbrıslılar’la anlaşma yaptılar.
^i'Ertokuş kumandasındaki bir donanmayı Akdeniz’e
'^jertrek Ermeniler’in deniz yoluyla Kıbrıs’tan alabile­
nleri yardımın önünü kesti. Fazladan olarak Manavgat,
‘^urgibi bazı sâhil şehirlerini ele geçirdi. Karadan ha­
leden Selçuklu ordusu iki ayrı kol hâlinde Ermeniler
^jneyürüdü. Emir Çavlı kumandasındaki Selçuklu ordu-
Silifke'yi fethetti. Öldürülen Seyfeddin Ayaba’nm yeri-
^beylerbeyi tâyin edilmiş olan Komenos kumandasındaki
linei kol ise, Çukurova’ya doğru ilerleyerek Çinçin kale-
jiııi ele geçirdi. Ermeniler sulh teklifinde bulundular. Kış
ulaşmakta olduğundan bu teklif kabul olunarak aşağıdaki
yılarda bir anlaşma imza edildi.
“0 Ermeni Prensliği civar belde ve kaleleri
ttlçuklular a terk edecek.
2) Selçuklu Sultanlığı ’nın metbuluğunu tekrar kabul
ıJeeek.
2) Savaş zamanında sultana asker yardımında bulu-
*ıcak.
4) Eskiden verdikleri haracı iki katına çıkaracaklar,
288 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

sultan adına para bastırıp» hutbe okutacaklardı.


1225 Yılı’nda yapılan bu anlaşma gereğince
çuldular, Ermeniler’den aldıkları yerleri muhafaza
şartıyla geriye çekildiler. Fethedilen yerlere büyük
de Türkmen boylan yerleştirildi. Ermeni seferinden
Sultan Alfiaddin Keykubat, Fırat bölgesine bir sefer
tib eni. Zira Artuklu hükümdârı melik Mes’ud,
tâbiiyetinden çıkarak hâkim olduğu yerlerde Mısır Eyy. \
hükümdârı melik Kâmil adına hutbe okutmaya başladı
parayı da O’nun adına basmakla Eyyûbîler’in himâyes;^»
girmiş bulunuyordu. Sultan kendi tâbiiyetinden çıkan
tuklu hükümdarını tekrar itaat altına almak maksadıyla x
Yılı’nda yeni bir sefer tertib etti. Artuklular’a âid birç05
kaleleri alarak ilerleyen Selçuklu ordusuna karşı Artuk/
hükümdarı Mes’ud, Haleb hâkimi melik EşreFten yardı^
taleb etti ve bu yardımı yaptığı takdirde O’na tâbi olacağı^
bildirdi. Melik Eşref, Sultan Alâaddin Keykubat’a
racaat ederek Artukluiar’dan alman yerlerin geri verilmesi
sûretiyle anlaşma yapılmasını teklif etti. Sultan’ın bu teklifi
reddetmesi üzerine O, Şam meliki olan ağabeyinden yar­
dım talebinde bulundu. Şam’dan gönderilen on bin kişilik
yardım kuvvetini Artuklular*ı korumak maksadıyla bölgeye
geldiyse de bu ordu Selçuklular tarafından mağlub ve peri­
şan edildi. Bunun üzerine Artuklu hükümdarı, Selçuklular
tarafından ele geçirilen yerlerin kendilerine bırakılması ve
bir daha isyan etmeyeceklerine dâir söz vermeleri şeklinde
yaptığı sulh teklifi sultan tarafından kabul edildi. Çünkü bu
sırada ülkenin doğusunda Harezmşahlar ve onlarla savaşan
Moğollar, Selçuklu Dev leti için ciddî bir tehlike arz etmeye
başlamıştı. Sultan'm yaklaşan Moğol tehlikesine karşı sulhe
ihtiyacı olduğundan 1227 Yılı’nda melik EşreFin kızkar-
124 Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, (Hey’et), sh.285 vd.
I KADİR MISIROOLU 289

pjgtyt Hâtûn'la evlenmek sûretiyle melik Eşrefle


olmayı tercih etti.
0. Kılıç Arslan zamanından beri Selçuklularda kız
^ek ve onları metbû tanımak sûretiyle altmış yıl-
f rfi Erzincan’da hüküm süren Mengücük Devleti’nin
y^ndfin Behramşah’m 1225 Yılı’nda ölümü üzerine
geçen oğlu Davudşah, atalarının siyâsetinden vaz-
Selçuklu'ya karşı istiklâl dâvâsına girişmişti. Bunu
bulmny°n ^,azı kumandanlarını öldürtmüş, kaçabilen

J1' ıharak tabiiyetini yenilemişse de geriye döndükten


verdiği sözden dönerek eski siyâsetine devam etme-
*ıSultan Alâaddin Keykubat 1228 Yılı’nda O’na
sefere çıktı. Davudşah, oğullarını Sultan nezdine
olarak göndererek bu sefere engel olmak istediyse
pjafllı olamadı. İleri harekâta devam eden Alâaddin
^■kubat’a afvedilmesi talebiyle gelerek teslim oldu. Sul-
O’na Ilgın ve Akşehir’i ıktâ olarak verdi. Mengücük
pevleti’nin bir kısmı Davudşah’m kardeşi Muhammed’in
jjndeydi. Sultan, kumandanlarından Ertokuş’u burasının
fethine memur etti. Muhammed mukavemet etmeyerek
teslim olduğundan kendisine Kırşehir bölgesi ıktâ edildi.
Alâaddin Keykubat, Erzincan’dan sonra Erzurum üzerine
yürümeye teşebbüs ettiyse de bu seferi Trabzon Rumları’nın
Samsun ve Sinop limanlarına taarruzda bulunmalarına dâir
gelen haberler üzerine tehir etti.
Mogollar 1223 Yılı’nda Kıpçak bölgesini ve Kırım’ın
bir kısmını ellerine geçirince Karadeniz sahil şeridine yerli
halkın büyük ölçüde muhâceretiyle karşı karşıya kalınmıştı,
sdtıa. Kınm istikametindeki Moğol ordularını durdurmak
290 MUHTASAR İSLÂM TÂRJHİ -llf<

maksadıyla Kastamonu emiri Hiisameddin Çoban’ı dc


aşırı bir sefere memur etti. HÜsameddin Çoban asker/ 'L
ni gemilerle Kırım sâhi İlerine çıkararak Moğollar’ın el^
geçmiş olan stratejik ehemmiyeti hâiz Sudak şehrini zap/x
(iği gibi Moğollar’ı da itaate mecbur bıraktı. Moğol Jar* s
1239’da yeni bir seferle burayı geri alışlarıma kadar Su^
bir Selçuklu şehri olarak kaldı.
Selçuklular, Sinop şehrini on yıl evvel ele geçirer*.
burada bir tersane kurmuşlardı. HÜsameddin Çoban’ın K,
rım seferi, aradan geçen on yıl zarfında Selçuklularım haı^
sayılır bir donanma vücûda getirdiklerini göstermekteydi
Kırım’da yerleşmiş olan bir takım Rum tüccarlar burada
gelişme üzerine yağmaladıkları mallarla Trabzon’a döner,
ken fırtınaya tutulup Sinop limanına sığınmışlardı. Selçuk*
lu donanması onları esir edip gemilerine el koymuştu. Buna
kızan Trabzon Rum Devleti, Selçuklu hâkimiyetinden çk
karak Celâleddin-î Harczmşah’ı metbû tanıdı. Rumlar
buna güvenerek Ünye’ye kadar Selçuklu hâkimiyetindeki
Karadeniz şeridine tecâvüzlerde bulunarak birçok Türk’ü
esir ettiler. Sultan bu sırada Erzincan seferi ile meşguldü ve
bu seferi. Erzurum’a teşmil etmek niyetinde idi. Sinop’daki
Selçuklu donanma kumandanı, elindeki Rum esirlerle değiş
tokuş yaparak Türk esirleri kurtardıysa da Rumlar, onlar­
dan yağmaladıkları malları geri vermemekte direndikle­
rinden Erzurum seferinden vazgeçen Alâaddin Key kubat
Karadeniz'e yöneldi. Sahil şeridinde RumlarTn tecâvüzle­
rine uğrayan şehirleri emniyete aldıktan sonra donanmasını
Trabzon üzerine gönderdi. Selçuklu kara ordusu ise, melik
Gıy&seddin ve Ertokuş kumandasında Zigana dağlarını
aşarak Maçka’ya indi. Rumlar, Trabzon surları içine çekil­
diler. Karada ve denizde çarpışmalar oldu. Rumlar daracık
bir sahaya sıkıştıklarından Selçuklular’ı püskürtmeyi başar-
KADİR KOSIROGLU 291

jy tarafta pek çok zâyiat verdi. Selçuklular üç koldan


/^ettikleri hâlde başarılı olamadılar. Çünkü bu sırada
I, fırtına ve yağmur Selçuklu birliklerinin birbirleriyle

Ihılan Kösedağ muhârebesine kadar devam etmiş ve bu


*0 sonra tekrar Selçuklular’a tâbi hâle gelmişlerdir.
0u ikinci tâbi oluşları da 1243 Yılı’na kadar sürmüş-

•f0|ed<Hö 1230 Yılı’nda Ahlat’a saldırıp burayı yağma ve


etmesiyle bu iki Türk ve Müslüman devletin arası
A.|ldj. Bunun üzerine Alaaddin Keykubat harekete geçti.
Fizurura meliki Cihanşah, Eyyûbîler’e tâbi olmaktan çı-
Celâleddin’le ittifak yapmış ye kendi kuvvetlerini de
O nun emrine vermiş olduğu cihetle Harezmşah hükümdâ-
fı Celâl ed d in ‘in emrinde kırk bin kişilik bir ordu vücûda
^îrniş oldu. Onlara karşı harekete geçen Alâaddin Key-
kubat. yirmi bin kişilik ordusuyla Sivas’a geldi. Burada
Eyyûbîler’in on bin kişilik ordusu da O’na iltihâk etti. Bu
iki ordu Erzincan ovasında Yassıçimen denilen bir mev­
kide karşı karşıya geldiler. Yapılan meydan muharebesin­
de Harezm ordusu bozguna uğradı. Alman esirler arasında
Cihanşah'da vardı. Celâleddin ise, firar edenler arasın­
daydı. Moğollar’la mücâdelesinde haklı bir şöhrete ulaş­
mış olan Harezmli Celâleddin Ahlat’a saldırmakla başlat­
tı bu hareket sonunda itibarını kaybederek bütün İslâm
jemi’nce bir daha da toparlanamadı.
Yeniden Moğollar’la mücâdeleye girişti ve bu mak-
jsdla AlAaddin Keykubat’dan yardım taleb ettiyse de bu
* MUHTASAR İSLÂM

,ırJım>'«Pl^'^^'mW>okkl
£,rtf ■)«“ “i™4 Blcrke" AJusi«i,SIk
ö|®*«> i™< Anadolu Stlç,J\\
^M^lbr'^birsetttikil^
«adan Kimili ofc
Yassıçimen zaferinden sonra Alâad^r
Enınun üzerine yürüdü- Burada Cihao^?* V '
kundL 0, önce mukavemete teşebbüs etıiySe i.\X
teşanh olunamayacağını Anlayınca Sulta^*
dişi yani Cihansak olmak Özere O’nun baZSX
ileri gelenlerinin afvedilmesi mukabilinde ş^’ v« A
Bu süetle tâ 1202 Yılında I. Süleyman^ ‘
hedilerek oğlu Tuğnılşah’a melik sıfeuyia
Enuıuffj'un fethi ile Saltuklu ülkesi tekrar 5

raklanna katılmış oldu.


1232 Yılında bir öncü Moğol müfrezesi S'
lanna kadar sokulmuştu. Bu hareketin Gürcüler'AA
^k£ef{ekleştiriünişokiu^ökıuliiKeSuhaQ,J^^

Ktykıbat, Kenikddin Kâmyar’ı, Gürcüleri


mak üzere sefere çıkardı. Kâmyar bir kısım GüfSt
ve kasabalarını ele geçirerek ilerlemekteyken %
Selçuklu ya tâbiiyeti kabul ederek eman diledi^
üzerine Kâmyar birçok ganimetle geriye döndü
Alildim Keykubıt Ahlat'ı Yassıçimen zaferinde'
mini gördüğü melik Eşref e bırakmıştı. Fakat tneli/A
burasıyla ilgilenmedi Geçirdiği işgaller dolayısıyla J
harabe haline gelmişti. Sultan, Kemâleddin Kâmyar*’
defa 1232 Yılfnda Ahlat ve çevresinin zabtına memur
% Bitlis, Âdilcevaz gibi yerleri kolaylıkla ele ge^
KtıiMdiı Kinyır, bölgeyi tam bir sükûna kavuştu^
Sığa sola kaçmış olan bölge halkı geriye döndükleri
Ahin ı Azerbaycan üzerinden gelen Tûrkmenler yerleş.
291

. ^ılığı kazandırdı. Tatvan bölgesinde


, ^ı, Bunlara karşı hüsn-ii muâmelede bu-
/V ^ılıklan temin olundu.
Devlcti’n“ Wtandt' Celikddin
/A. ,je * Sultan Alâaddin Keykubaı O'na
devl£l kuran ve ilâhı kıvvete
y-v tfitn il® savaşmanın doğru olmadığı na-
P^aıezmşahlar Devleti’nin ortadan kalk-

f/ yrtta kendisinden beklenirdi. Fakat


Zi yakıp yıkarak târihle emsali görülme-
h 'ciâ ederek1” Fırat mecrâsına kadar uzan-

.......................

, tyvifelâketin vasılmmnı ve onlûiılmosmı tolay

ytria olay. muanam mınîbef gün ve geoidimizi ha-


eni ta'FAy^aymkhn insanim ve özeiliMe
* f^^bfukn tai birisi çAar da: tCenâb-t Allah'ın Hı
’^^pfljertbugvıehadv bu büyüfelâketin beteri göhdmûj
f ' âenermilaluı doğru tylemij olacaktır. Moğol istilâsı
b" Şefiyle ne kadar atlaıp dundu
MUHTASAR İSLÂM TÂRİH/ -i/i-
294

maian ve hatta Sivas yakınlarına kadar sokulmal^


bu müslihâflc siyâseti gütmesine imkân bırakma^,

b/risı olarak Buhtunnasr in Isrâiloğulları ’na karşı giriştiği l


Â’ı/flttî şehrini tahrip etmesi olayı kaydedilir. Bu lânetli herifi*^
ettiği ve Müslümanlar ‘m başına getirdiğifelâket ne İsrafaJh r? t
başına gelenfelâkete benzer, ne de Kudüs Ün tahrip edilmesi
beye çevrilen her bir şehir Kudüs 'ün başına gelen felâketi y h \
Müslümanlar'dan öldürülenlerin sayısı Isrâiloğullarıfa^9^
dilenlerle kıyaslonamaz. Moğollar in bir şehirde öldürdükleri
sayısı belki yeryüzünde yaşayan biifün Yahüdiler ‘in top/amıffyf'
dahafazla idi. Ctnâb-ı Allah tan temennimiz, bu dünya ayakta 7’’ p^
müddetçe kıyamet kopuncaya kadar, belki Ye ’cûc ve Me’cûc olof\
inşaallah bir daha böyle büyük bir musibet ve dehşet verici bir rfâ
insanların başına gelmemesidir. J
Dünyanın sonlarına doğru zııhûr edecek olan Deccâl, kenfa ■ '
olan insanlara dokunmayacak fakat kendisine muhalefet ede^* \
yok edecektir. Ama Moğollar yeryüzünde hiç kimseyi sağ bırg^' £
Kadınları, erkekleri, küçük yaştaki çocukları toptan katliâma
lar; hattâ hâmile kadınların karınlarını deşerek taşıdıkları ce»i^\
le öldürdüler. Böyle bir musibet karşısında «İnnâ lillâh ve inn^1
râdûn; vdâ havle vdâ kuvvete illâ billâM’l-aliyyi’l-azim»
başka bir çaremiz yoktur.
Bu. kötülükleri etrafa dağılan, zararı her tarafı kaplayan ve
dehşet verici bir kasırga gibi bütün diyarları kaplayan bir hâtfa^
Çin taraflarından kopup gelerek Türkistan 'a ve özellikle Kaşgğ^
Balasagun gibi şehirlere girerek Mâverâünnehr ‘e uzanan ve by *•
nın Semerkant. Buhara ve çevresindeki diğer şehirleri ele geçfa^f
kitlenin Islâm topraklarında meydana getirdiği tahribatı ve felâketi
kaydetmeye çalışacağız. Bu gelen zâlimlerden bir kol Horasan’a
ru kayarak buraları tamamen tahrib edip insanlarını kılıçtan
rerek her tarafı yağmaladıktan sonra Rey. Hemedân, el-Cibâl böfa.
de Irak-t Acem 'e kadar uzanan yerlere girerek aynı tahribatı yapmış
lurdı. Oradan Azerbevcân ve Arrân d doğru çıkıp bir çok kimseyi 0/.
durmuş ve bir yıldan çok daha kısa müddet içinde bu kadar muazz^
tafnbatı yaparak bütün bu savdığımız bölgelerin halkından çok
çük gruplar müstesna olmak üzere kurtulan olmamıştı. İşte böyle bu.
yuk bir istilânın benzeri târih boyunca görülmüş ve işitilmiş değilde
Azerbevcân ve Arrân ’daki istilâlarını bitirdikten sonra Şirvan der.
öendıne girerek bütün buradaki şehirleri kasıp kavurmuş, hükümdarlû.
'Mt içinde kaldığı bir kale hariç, sâkinlerirıden kurtulan tek bir ferd
KADİR MISIROĞLU 295
¥
I 'u bir elçi göndererek anlaşma imkânını ara-
kendisiyle mücâdele ettikleri Harezmşah'ın
_________
• r /derbendinden eltin (Âlân) ve el-Leks gibi muhtelif
gd*n Mg^yt °ynı Merine çıkanı
/// y°^Pyıkmışlardı. Sonra buradan daha
■f/Radığı bölge olan Kıfçak (Kıpçak) illerine doğru saldırıya
f/uf Eleyip önlerine geleni öldürüp duruyorlardı. Bu
kaçabilenler ormanlara ve dağ başlarına sığınarak
/ kaçıyorlardı İşte bu Tatarlar denen mel'ûn in-
fi/t bjr samanda ve geçtikleri yerlerde hiç durmaksam böyle
hareketine geçip her tarafı darmadağın ettiler.
$&er btr Gane ve doğru inerek
■/'^^fOdanSicistân ve Kirman bölgesini de geçip diğerlerinin
fj/t çok daha elim bir şekilde buraları da aynı felâketle
$'bıfohdar'
f/T be,eerini değildir. Bu felaket başka hiç
f/ yememekledir. Târihçilerin ittifakla kaydettiklerine gö-
bü$ b,r ^mmı istilâ eden Büyük İskender bu kadar
edememişti. Sonra Büyük İskender on yıl gibi uzun bir
ettiklerini ele geçirirken pek de kimseyi öldürmüş,
ty^Lniş değildi. O sadece geçtiği yerleri itaati altına alarak
y ^m0 fimler yeryüzünün büyük bir kısmını, hatta
y/y mo miir ve fevkalâde olanını, halkı en iyi ve yeryûzûn-
■'/ insanların en üstün ahlâka ve güzel yaşayışa sahip olan
* bir sene içerisinde tamamen yok edip gittiler. Bu zâlimle-
‘//ı şehirlerde onlardan korkmayan ve bu gün yarın bana da
^r^firecekler diye endişelenmeyen bir Allah 'tn kulu kalmamış­
tı şehirlerim ulaşmadıkları kimseler de yakın bir zamanda bu
' \rid istilânın kendilerine ulaşacağım bekleyip durmuşlardı,
istilâcılar ihtiyaç duyacakları buğday vesaire gibi yiyecek
ğa çekmiyor ve buna da pek gerek görmüyorlardı. Çünkü geç-
r ^yerden ganimet olarak aldıkları birçok koyun, sığır ve at ve
yanlar olduğu için bunları kesiyor ve sadece et yiyorlardı,
^ine gelince bu binekler de aynen sahipleri gibi yerleri, tırnak-
' H ayaklarıyla eşerek bitkilerin köklerini kazıyıp yiyor ve arpaya pek
^doymuyorlardı sanki. Moğollar bunun için gelip konakladıkları
/ bir şevin ihtiyacım dövmüyorlardı..." (İbo’ül Esir,

-(jdwmesı>ie rağmen Moğol hâkimiyeti Yakındoğu'da pek çok


296 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111-

kahramıınlıklanna hayrandılar. O’nu bile Yassıçcm^


muhârebesinde maglub etmiş bulunan Selçukluların g^
cünü kavramış bulunduklarından bu teklifi kabul ettiler
Moğollar’ın elçisi bu anlaşma maksadıyla geldiği Sultan’^
olumsuz te bırakmıştır. İstilâ sırasında Mâverâünnehir, İran, İrak v*
Anadolu şehirleri büyük zarar görmüş, kaynakların rivayetlerine gör*
milyonlarca insan öldürülmüştür. Târihçiler arasındaki yaygın kanaat*
göre İslâm târihinde Moğol istilâsı ile mukayese edilebilecek başka bir
felâktı yoktur. Moğollar İslâm kültür ve medeniyetini çiğneyip tahrip et*
mişler ve Islâm ülkelerini harâbeye çevirm işlerdin Meseidier ahır halin*
getirilmiş, mıtshaf sayfalan hayvanların ayakları altına serilmiş, İslâm
kültür mirasına dâir kıymetli eserler yakılmış veya nehirlere atdmış*
tır. Bu istilâyı bizzat yaşamış kişilerle görüşen Ortaçağ’ın en güvenilir
tarihçilerinden İbnÜ’l-Esfr, Tatar istilâsının Hz. Âdem'den beri inşa*
noğlunun mâruz kaldığı en büyük felâket olduğunu ve Buhtunnasr'in
Isrâiloğulları ’na yaptığı katliamla Kudüs *teki tahribatın bu korkunç
musibetle asla karşılaştırılamayacağını söyler (el-Kâmil, XII, 316-317^
Moğol istilâsı Çin, Ona Asya, Yakındoğu ve Doğu Avrupa'nın etnik ve
kültürel yapısının yeniden şekillenmesinde önemli rol oynadı, özellik­
le Türk dünyasının etnik yapısı kökünden yıkıldı: Uygur, Kartuk, Kıp-
çak gibi Türk kavimleri parçalanıp Moğol topluluklarının alt tabakala­
rım oluşturdular. Irak bölgesi siyâsal ve kültürel üstünlüğünü kaybetti;
Memlûk Türkleri sayesinde Mısır ve Suriye onun yerini aldı. Moğol-
lor karşısında tuiunamayan pek çok Türk boyu İran yaylası üzerinden
Anadolu'ya göç etti. Yeni gelen kalabalık kitleler, uçlara doğru çekilip
Anadolu'nun Türkleşmesi nde ve Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılıp
Türkmen beyliklerinin kurulmasında önemli rol oynadı. Türkmen kitlele­
rinin yanı sıra memleketleri yakılıp yıkılan pek çok İranlı da Anadolu 'ya
sığınarak Selçuklu Devleri'nin hizmetine girdi. Bu gelişmeler, XIII-X1V,
yüzy ıllarda Anadolu şehir hayatını İran kültür sahasının tesirlerine so­
karken uçlarda da Türkmenler 'in etkinliklerini arttırmasına zemin ha­
zırladı. Öıe yandan bütün Yakındoğu 'da göçebe kültür ağırlık kazandı,
Tiirk-Moğol giyim tarzı Moğol hâkimiyetine girmeyen Suriye ve Mısır
pbı ülkelerde dahi taklit edildi. İstilânın meydana getirdiği karanlık tab­
lo toplumun psikolojisini de etkiledi; bu etki insanlarda dünyevî hayattan
koçu şeklinde tezahür etti. Moğollar ’ın zulüm ve baskılarına mâruz ka­
lan haikm mistik eğilimleri yoğunlaştı; bu durum İslâm dünyasında akli
itemlerın gerilemesine yol açarken dinî-tasawufî hareketlerin güçlenerek
pednaMN ıçm uygun bir zemin hazırladı..." (D.l.A, C. XXX, sh. 328)
KADİR MISIROOLU 297

jfurıda--
r "Tanrı bizi yücelttiği için Dünyayı bizim uruğumuz
^miız)a lâyık gördü. Sen beğenilen yolda bulunduğun-
r ^ibişimle «il» yolunda olmaya veferman tutmaya dâ-
/ faydalı buluyoruz. Çünkü bizimle «il» olmayanlara ve
^tanlara zararımız dokunun ordumuzu onların mem-
zn'rt^ gönderir, kendilerini keser, kadın ve çocuklarını
*' Jırız yurtlarım harap, mallarını yağma edter/z”,2ûdedi.
^J^bu “il olma” tâbirinin mânâsını sorunca da elçi bu-
‘ hâkimiyet kurma veya istilâ demek olmadığını, her
Kağan’a armağanlar göndererek dostluğun devam et-
fitnesi bulunduğunu söyledi.
"Cihan hâkimiyeti mefkuresi ve gücü ile târih sahne-
çıkan Moğollar ’m Keykubat'a karşı bu özel müsama-
^muamelelerinde, sultanın siyâseti ve şöhreti yanında.
Devleti ’nin gösterdiği kudret, kazandığı zaferler
^ellikle Harezmşah ’ın yenilgisi başlıca sebep oldu.”™
Sultan Alâaddin Keykubat’ın Harezmşah sultanı
felâleddin’e yaptığı nasihatte kendisinin riâyet edeme­
mesinin bir başka tezahürü de Eyyûbî Devleti’yle münâ­
sebetlerinde görülür. O, cülûsunun ilk yıllarında komşusu
Eyyûbî meliki EşreFle dosttu. Bu dostluk daha önce an­
latıldığı üzere Sultan’ın Fırat boylarındaki fütühâtıyla bo­
zulmuşsa da sonradan bir Eyyûbî melikesiyle evlenmesiyle
tekrar tesis edilebilmişti. Hatta Yassıçemen zaferini melik
Eşrefin ordusuyla birlikte kazanabilmişti. Bu zafer sonun­
da Ahlat’ı melik EşreFe bırakmış olmasına rağmen O daha
sonra Şam’da hükümdâr olunca burasını ihmâl etmiş, hem
bu sebeple ve hem de yaklaşan Moğol tehlikesi yüzünden
1232 Yılfnda Ahlat’ı geri alınca bu dostluk yeniden bozul-
1-6 Prof. Dr. Osman Turan, a.g.e. sh.386
1-7 Prof. Dr. Osman Turan, Keykubad I, t.A. VI. sh.655
298 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

muşru.
O sırada Eyyûbî Devleti federal bir bünye arzediyor-
du. Birçok melikliğe ayrılmıştı. Bunlardan on altısı Anado­
lu Selçuklu Devleti’ne karşı melik Eşrefin teşvikiyle itti,
fok edip yüz bin kişilik bir ordu oluşturdular. 1234 târihinde
EyyÛbîmeliki Kâmil kumandasında harekete geçen bu ordu
Göksu vadisinden ilerlerken Akça derbendine geldiklerinde
bu geçilin Selçuklu kumandanı Kemâleddin Kâmyar tara­
fından tutulmuş olduğunu gördüler. Yollarını değiştirdilerse
deyine geçitlerin Selçuklu askerleri tarafından tutulmuş o|.
ması sebebiyle bu kalabalık orduda iâşe sıkıntısı başgöster-
di. Melik Kâmil'i metbû tammış olan Harput’daki Artuk-
lu hükilmdân Anadolu’ya Harput istikametinden girildiği
takdirde bu ülkenin baştanbaşa ve kolaylıkla zabtedilebi-
leceğini söylemesi üzerine Eyyûbî ordusu o tarafa yöneldi.
Selçuklu ordusu da aynı istikamete meyletti. 1234 Yılı’nın
Temmuz ayında yapılan savaşta Eyyubîler yenildiler. Har­
put kalesi teslim alınarak Artuklular’ın bu kolu da târihe in­
tikal etti. Bozguna uğrayan Eyyûbî ordusu Mısır’a dönünce
Alâaddin Keykubat da kışı geçirmek üzere kendi adıyla
anılan Alâiye’ye döndü.
Ertesi yıl Kemâleddin Kâmyar’ı Urfa, Harran, Su­
ruç, Siverek ve Diyarbekir şehirlerinin fethine memur eni.
Divarbekir hariç olmak üzere bütün bu şehirler Anadolu
Selçuklu Devleti’ne katıldı. Eyyûbîler uğradıkları mağlû­
biyeti bir türlü hazmedemediler ve ertesi yıl büyük bir ordu
ile tekrar bu bölgeye geldiler. İntikam duygularıyla hareket
eden bu ordu ele geçirdiği Urfa, Mardin ve Koçhisar şe­
hirlerinde taş üstünde taş bırakmadılar. Bu durum üzerine
Saltın Alâaddin Keykubat, Tâceddin Pervane kuman­
dasında bir orduyu bölgeye şevketti. Harezm askerlerinin
de kaiıldığı bu ordu önce Diyarbekir’i kuşattıysa da netice
KADİR MISIROÖLU 299

^■kadan Şemseddio Mubammed kumandasında*


jP bir ordu da başarılı olamadı. Çünkü kış bastırmış-
>| n»‘ - -------- 7 __r------------------ ’ ’
-vi ndı
“d1 Âmid °^an bu şehri
Am*c* olan S0*11’* ele necirmevi kafa*
e^e geçirmeyi kafa-
ve u^ur£^a birçok askerini kaybeden Sultan
Keykubat 1237 Yılı bizzat harekete geçtiyse de
-fasında kalmaktan endişe eden bölge ileri gelenleri
savaşı önlemek istediler.
5ira^a Moğol istilâları Musul’a kadar ilerlemiş
* ^dan Eyyûbîler, Sultan nezdine elçiler göndererek
jJ'fl talebinde bulundular. Sultan bu sırada Kayseri ’de
‘j^,Dr ve sefer için hazırlıklar yapıyordu. Oğlu Kılıç
□r ’ı resmî bir merasimle veliahd ilân etti. O tirada el-
jf^erdiği bir ziyâfet esnasında yediği bir kuş etinden
X Ranarak 1 Haziran 1237 târihinde vefât etti. On yedi
gaileli bir saltanattan sonra kırk beş yaşlarında
eden Alâaddin Keykubat'ın bu ölümü kaynak-
-oğunda bir sûikast olarak izah edilir. Bunlar arasında
ölümünü diğer oğlu Gıyâseddin’in bir tertibi olarak
ilenler bile vardır. O’nun ölümüyle düşündüğü sefer
uğramışsa da Selçuklu Devleti’nin gücünü vahşî
hâlinde İslâm beldelerine saldıran Moğollar’m bile
^ıl etmesiyle sabittir ki O’nun devri Anadolu Selçuklu
^v|eri’nin en parlak zamanını teşkil etmiştir.

12-11. Gıyâseddin Keyhüsrev (1237*1246) Devri


a-Cûlûsu
I. Alâaddin Keykubat 1237 Yılı’nda vefât ettiğinde
ierideüç evlâd bırakmıştı. Bunlar Gıyâseddin Keyhüsrev,
geddin Kılıç Arşlan ve Rükneddin adındaki şehzâdeler*
ji. Gıyâseddin Keyhüsrev en büyük evlâdı olmasına rağ*
men Alâaddin Keykubat daha sağlığında Kılıç Arslan’ı
veliahd tâyin etmişti. Fakat O’nun cenazesi bile kaldırıl*
madan ileri gelir kumandanların ittifakıyla tahta Gıyâsed-
300 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

din Keyhüsrev çıkarıldı. O henüz on altı yaşında bir deli­


kanlıydı. Bu durumu haber alan Harezmli Kayır Han ile
birkaç başka emir Alâaddin Keykubat’ın tâyinine itibar
etmeyerek Gıyâseddin Keyhüsrev’i sultan ilân etmelerine
itiraz ettilerse de bunlar da sonunda ekseriyetin bu tercihini
kabullenmeye mecbur kalıp yeni sultana biat ettiler. Yeni
sultan, babasının ölümü dolayısıyla üç günlük bir yas ilân
enikten sonra alâyişli bir şekilde cülus merâsimi yapılarak
tabla çıktı. O günün şerefine hapishanelerdeki bütün mah­
kûmlar serbest bırakıldı.

b-Devrinin Hâdiseleri
Saltanatının ilk günlerinde Mısır sultanı melik Kâmil,
Haleb üzerine bir ordu gönderdi. II. Gıyâseddin Keyhüs­
rev bir taraftan Haleb şehrini tahkim ederken diğer taraftan
da O'nu bu tecâvüzden vazgeçirmeye çalıştı. Melik Kamil
yapılan teklifleri kabul etmeyerek Haleb üzerine yürüdüyse
de henüz oraya varmadan 1238 Yılı’nda yolda vefat etme­
siyle bu teşebbüs akim kaldı.
Yıkılan Harezm Devletfnin bakiyesi, bir takım küçük
küçük beylikler hâlinde hâkimiyetlerini devam ettirmeye
çalışıyorlardı. Bunlar Selçukluya tâbiydiler. II. Gıyâsed-
dİD KeyhÜsrev'in kumandanlarından Saadeddin Köpek,
tesiri altına aldığı Sultan’ı Harezm beylerinin başı olan Ka­
yır Han'a karşı tahrik etti. Sultan, bu tahrikler neticesin­
de Kayır Han'ı Pınarbaşı kalesinde zindana attırdı. O’nun
ağır zindan şartlarına dayanamayarak burada vefât etme­
si üzerine Harezmli beyler Kayseri’den ayrıldılar. Sultan,
ordu kumandam Kemaleddin Kâmyar’ı Harezm beyleri­
ni geri çevirmeye memur etti. İkna olmayan Harezmliler
ik Kemaleddin Kâmyar arasında ihtilâf çıktı. Haksızlığa
uğradıklarını düşünen Harezmliler’e Dudioğlu adında bir
KADİR MISIROĞLU 301

bc/inin de iltihâkıyla yetmiş bin kişiye varan bir


\lj|ine muvaffak oldular. Kemaleddin Kâmyar’la
O’nun emrindeki kumandanlardan Seyfeddin
öldürüp, Ertokuş’u esir aldılar. Böylece Doğu
fyr ve Kuzey Suriye’de âsâyiş bozuldu.
hükümdârı avucunun içine almış olan Saaded-
*’ ise O'nu devamlı bir surette Harezmli beyler
etmekteydi. Bu tavrın birçok kötülüklere
z^^coğuıı düşünen atabeg Altunaba “hu köpeği sul-
'jfl^ndon uzaklaştırmak lâzım”"* dediğini duyan Sa-
Xia KÖPek H. Kılıç Arslan zamanından beri pek çok
Xeti sebkat etmiş bulunan bu değerli kumandanı bir yo-
h^ulup Öldürttü. Daha sonra Tâceddin Pervânî’yi yok
l/ teşebbüs etti. O da kaçıp ıktâsı olan Ankara’ya gitti.
Xjjdln Köpek ise, genç hükümdarı tahrike devam edi-
X*Bu tahrikler neticesinde hiçbir isyan temayülü gös-
oldukları hâlde kardeşleri İzzeddin Kılıç Arslan
kardeşi Rükneddin’i bir kaleye hapsettirdi. Henüz
dişinin bir evlâdı olmadığı için bilâhare üç erkek evlâd
^bi olunca bunları Öldürmüştür.
Genç hükümdârı avucunun içine almış bulunan Saa-
jfddiD Köpek, Tâceddin Pervânî’nin faaliyetlerini tâki-
almıştı- O’nun Akşehir’de şarkıcı bir câriyenin yanın-
jı kaldığını öğrenince zina ettiğine hükmederek aleyhine
ftcm edilmesi için bir fetvâ almaya muvaffak oldu. Sonra
Ankara’ya gelerek bir meydanda topladığı ulemâ ve ahâli
önünde bu fetvayı okuyarak Tâceddin Pervânî’yi recmen
öldürttü. Ülke dâhilinde muhâlifleri çoğalması sebebiyle
bunların tesirini azaltmak için bir zafer kazanması gerek-
'■Jmi düşünen Saadeddin Köpek, 1238 Yılı’nda önce Su-
mcysat kalesini ele geçirdi. Sonra da civarda bazı yerleri

ph)f. Dr. Osman Turan, a.g.e. sh.408


KC MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -IJf-

fethederek itibarını düzeltmeye çalıştı. Buna rağmen hâı


büyük bir kumandan olan Kemaleddin Kâmyar’dan en^
şe etmekteydi. Bir hile ile O*nu ve daha başka kumandan^
rı da bertaraf den Saadeddin Köpek tam mânâsıyla bir d
datör kesilmişti. Bu kadar kuvvet ve kudreti ele geçirip
Selçuklu tahtına geçmeyi hayal etti. Fakat O, bu hânedâ^
mensub değildi. Bu maksadla I. Gıyfiseddin Keyhüsrev’ip
çocuğu olduğunu iddia ederek buna dâir bir hikâyeyi yayıp
hânedân mensubu bulunduğunu iddia etmeye başladı.
Bu şfiyiâ üzerine birçok değerli kumandanı öldürmüş
bulunan Saadeddin'in kendisinin de Öldürülebileceği^j
düşünen Sultan, nihâyet uyandı ve gizlice bir tertibât yap­
tı. Hazırlanan plâna göre sarayda bir ziyâfet lertib edildi.
Ziyâfetin sonunda Saadeddin Köpek saraydan ayrılırken
o âna kadar kendisine hürmette kusur etmeyen dâvetliler
üzerine saldırdılar. Bunlar arasındaki Bayraktar Togan,
bir kılıç darbesiyle Saadeddin'in kafasını kesmeye muvaf­
fak oldu. Konya-Aksaray arasındaki kervanyolu üzerinde
1237 Yılı’nda bir kervansaray inşâ ettirmişti. Bu kervan­
sarayın kitâbesinde de ismi kendisi tarafından “Saaded­
din Köpek" olarak zikredilmiş olduğuna nazaran bu lâka­
bının hakaret kasdı taşımadığı ve kendisi tarafından dahi
kabullenilmiş olduğu söylenebilir. Bu suretle Saadeddin
Köpek len kurtulan Selçuklu Devleti huzur ve sükûna ka-
vuşarak yeni bir diriliş safhasına girdi. Civardaki birçok
devlet Selçuklular’a bağlılıklarını te’yid ederek hutbede
Gniseddin Keyhûsrev'in ismini okutup, O’nun adına para
bastırmaya başladılar. Trabzon ve İznik'deki Rum devletle­
ri de bağlılıklarım te’yid ettiler. Sultan, Harezm beyleriy­
le arasında çıkan kargaşayı Saadeddin Köpek’in bertaraf
edilmesinden sonra muslihâne bir sûrette bertaraf ederek

129 Prof. Dr. Osman *n>rna, a.g.c. sh.411


KADİR MISIROĞLU 303

jQ itaatlerini sağladı. Fakat onlardan bazıları taah-


bozarak yeniden sağa sola saldırmaya başlayınca

.ip A
.Adan ortadan kaldırılmıştı. Buna rağmen Alâaddin
Anadolu Selçuklu Devleti’ni bir hayli genişle-
^jç|ü bir hâle getirmiş bulunduğundan O’nun bıraktığı
^hâlâ devam etmekteydi. Fakat Saadeddin Kopek’in
huzursuzluk bertaraf edildikten sonra devlet yeni
isyan ve kargaşa ile karşı karşıya geldi. O da Baba İs-

^Türkmenler’i etrafına toplayarak çıkarmış olduğu İs­


ıdır. Değerli tarihçi Prof. Dr. Osman Turan bu isyanın
sebebini şöyle anlatmaktadır:
“Selçuklu, Eyyubî ve Hârizmli kuvvetlerinin fa-
jrti gösterdiği Sumeysat, Behisni ve Maraş havâlisi
fürkmenler’in kesafet sahası olduğu gibi Selçuklu, Hâ-
iffllive Eyyûbîler’in askerîfaaliyetlerine de, sık-sık, şah­
it oluyordu. Burada müslüman ve hıristiyan (Süryânî ve
İrmeni) halklar, müfrit Şiî (İsmailî) zümreler, Mani ve Hı-
rttiyan akidelerine bağlı bulunan Pavlakî(Paulicien)lere
id eski inançlar birbirine karışmış idi. Şimdi bu havâliye
304 MUHTASAR İSLAM TARİHİ -111-

gelen göçebe Türkmenler dinî bakımdan henüz iyice Isfa^

akidelerin tesirine de kolaylıkla mâruz bulunmuşlardı.


Sumcysat (Sımsat)a yakın Kefersûd nâhiyesinde yQh
bir Türk şamanı ve yarı müslüman şeyhi olarak meyden
çıkan Baba İshak. bu muhitte, İçtimaî, dinî ve siyasî tesir/*
ri mezcedcrek Türkmenler ‘i etrafında topluyor; onlara di^
telkinlerde bulunuyor; memlekette hüküm süren adâletsiz
ilk ve haksızlıkları izah ediyor ve bunların çaresi üzerinde
duruyordu Göçebelerin İktisadî ve İçtimaî huzursuzlukla^
rını dinî telkinlerle de besliyordu. Baba İshak, muhitinde
başlıca Türkmenler üzerinde müessir olmakla beraber yerli
halkları, Kürtler7 ve Hıristiyanlar 7 da kendi dinî ve siyasî
fikirlerine davet ediyor; zâhidâne hayatı ve oruçlu hali
kimseden bir şey kabul etmemesi ile gittikçe şöhreti yayılı^
yor ve herkes ona koşuyordu. Fakat İbn Bîbî 'ye göre henüz
kuvvetini kâfi görmeyen Baba İshak bir gün Kefersûd da
kaybolmuş; bir müddet sonra Amasya 'nın bir köyünde ko­
yun çobanlığı yapmıştır.
Bu esnada hayvanlara bakımı ve şefkati, dindarlığı
ve zâhidâne hayatı He köy halfa, kadın-erkek: öyle kendisi-
ne bağlandı ki. bir kimsenin kederi, rahatsızlığı veya karı-
koca geçimsizliği olunca Baba İshak 'a gidiyor; O da ken­
disine bir nüsha yazıp veriyor; bu sayede insanlar huzura
kavuşuyor; husûmet dostluğa inkılâb ediyordu. Baba ’nın
müridleri ve şöhreti çoğaldıkça köyden çıkıp yakınında,
tepe üzerinde, bir zaviye (som ’a) bina edip hep ibâdet ve
nyâzet ile meşgul oldu. Böylece Türkmenler arasında bir
velî derecesine erişen Baba ishak onlara mürîdlerini gön­
derirken Urfa taraflarında bulunan Hârizmliler ’i de ihmal
etmemesi dikkate şayandır. Gıyâseddin Keyhilsrev zama-
tmda Selçuklu hizmetini rerk ve orduları ile mücâdele eden
KADİR M1SIROÖLU 305

^itmlilcr i sultana karşı savaşa çağırması onun siyasî


yıları da ne derece kavradığını göstermektedir.
Baba İshak, Gıyâseddin Keyhüsrev e karşı artık açık-
cihâd ilânına ve propagandaya başlamıştır. Sultan 'ın
tffahai hayatını takbih ediyor; onun Allah ve Hulefâ-yi Râ-
undan ayrıldığını söylüyor ve kendisine karşı halkı
\twina davet ediyordu. Kefersûd ve Maraş havâlisine gön-
yntiği ınürîdleri ile Türkmenler 'e at ve silâhlarını hazırla-
yılarını. ilân edilecek tarih ve günde, kendilerinin yolunda
rtmlekerleri fethe, miifsidlerin kökünü kazımağa ve Dün-
ıu halkının İslahına girişmelerini, kendilerine katılanlarm
ganimetlerden hissedar olmalarını, muhalefet edenleri de
urvddütsiizce öldürmelerini emrediyordu.
Filhakika Baba İshak in emri üzerine Türkmenler şı­
pır. koyun ve diğer mallarını satıp at ve silâh satın aldılar;
c'ifuid ilânı işareti Türk kabileleri ve obaları (hayl-hâne)
Arasında yayılınca Türkmenler her köşeden çekirgeler ve
karıncalar gibi kaynaştılar ve savaşa başladılar. Türkmen­
ler büyük bir iman ve taassupla harekete geçtiler; Sümey-
sıir. Kâhta ve Hısn Mansûr (Adıyaman) bölgelerini işgale
■r kendilerine uymayan müslüman ve hıristiyanları öldür-
meğe. mallarını yağmaya ve yurtlarını tahribe giriştiler.
Kahramanlığı meşhur Malatya sü-baş ısı Muzaffe­
rdin *Ali-şîr askerleri ile Babaîler ’i tenkile girişti. Fakat
yalarında vukubulan şiddetli bir savaşda çok kayıp vererek
tuğuna uğradı; onun sancağını ve davullar (ne kkare)ını
Jlerine geçirdiler. Muzaffereddin Malarya ya dönerek
Kkrar asker topladı: Germiyanlılar ı ve Kürtler i silâhlan­
ıp muharebeye götürdü. Lâkin bu sefer de yine mağlûp
ddu. Babaîler ’in bu iki zaferden sonra iman ve cesaretleri
jjha fazla arttı; Sivas a doğru yürüdüler. Sivas askerleri
^^hir halkı toplanıp âsilere karşı çıktılar; fakat Babaîler
306 MUHTASAR İSLÂM TÂRJHİ -III-

onlun da bozguna uğrattılar. Sivas iğdiş-başı 'sim ve digeh


büyükleri öldürüp çok ganimet aldılar. Bununla da mâne-
viyadan büsbütün yükselen Babaîler artık Baba Resû! ç
veya Baba İshak a kavuşmak üzere Tokat ve Amasya tQ-
raflarına doğru hareket ettiler; kendilerine karşı gelenleri
imha ettiler.
Türkmenler ilerledikçe ve zafer kazandıkça vilâyet-
lerin göçebe Türkmenler *i onlara katılmayı iman ve vazi­
fe icabı saydılar. Gtyâseddin Keyhüsrev bu kötü haberleri
alınca dehşete kapıldı; korkusundan Kubâd-âbâd'a kaçtt
ve orada bir adaya sığınırken Anadolu 'da çok sevilen Mü-
barizeddin Armağan-şâh *ı Amasya sü-başılığına ve âsileri
tenkile memur edip askeri ile oraya gönderdi. Hacı Arma­
ğan-şâh âsilerden önce Amasya 'ya vardı; şehre hâkim olup
Baha'yı zâviyesinden çıkartıp kale burcundan astı. Ebû'l-
Ferec in rivâyerine göre Baba ya pusu kurup boğdular. Bu
haberi alan Türkmenler JBaba İshak *ı aradılar; bulamadı­
lar. Fakat buna rağmen onun hiç bir fani tarafından öl­
dürüle miyeceğine ve Baba ’nın «göklere çıkıp meleklerin
yardımını getireceğine» inandılar.
Bu sebeple daha büyük bir taassup ve şiddetle, kadın
ve erkek. "Baba resul Allah ” diye nâra çekerek taarruza
geçtiler. Bu şiddetli muharebelerde Selçuklu kumandanı
Mübarizeddin Hacı Armağan-şâh şehid edildi. Baha'nın
hayatta olduğuna, kendilerine zafer ve hâkimiyet vaadları-
na inanan Babaîler taarruzlarına devamla Konya 'ya doğ­
ru ilerliyorlardı. Gtyâseddin Keyhüsrev Erzurum Uc unda
Mogollar 'a karşı bulunan ordunun Babaîler 'e karşı gel­
mesini emretti Bu ordu Sivas da ki cephanelikten silâhlarla
teçhiz edilerek Kayseri ye vardı. Selçuklu hizmetinde bulu­
nan Frank ve Gürcü askerleri de âsilere karşı sevkedildi
Sultanın ordusu 60.000 süvariye bâliğ olmuş ve başına
KADİR MJSIROÖLU 307

fildin Bchranışâh kumandan tâyin edilmişti.


/ ffu ordu, ilerleyen âsilerle, Kırşehir vilâyetinde Mal-
^rasmda karşılaştı. Âsilere karşı savaşa öncii olarak
ekerlerinin çıkarıldığını ve bunların başında
JT ı..—____ J •: z'E'___ > —<* —» »____ ,

I* Hitcü çıkarılması Selçuklu askerlerinin Baba İshak 'ın


ı‘ ^yatına inanmış bulunmaları ile alâkalı idi. Hattâ
fjniEbû’b-Ferec’e göre sultanın hizmetinde bulunan
askerleri bu âsiler karşısında hiddetlerinden dişle-

fiyatından korktuklarına delâlet ediyor ve haç işareti


Anaya geliyordu. Bu sûretle Malya ovasında âsileri
{jyon Hıristiyan öncüleri onların ilk hücumlarını te-

^dıkları kanaati hâkim oldu. Bu durumda ordu toptan


yrica geçli; ilk hamlede Babailer den 4000 kişiyi kılıç-
y geçirdiler; nihâyet iki. üç yaşındaki çocuklar müstesna,
^bitenler 'den hiç kimseyi bırakmayarak doğradılar; ka-
çocukları ile birlikte mallarını ele geçirdiler. Böylece
Uçuklu Devleti misli görülmemiş ve nizâmı sarsmış olan
^ınüdhiş dinî-siyası hareketi bastırmış; herkes bayram et-

İran ve Gürcistan’ı ellerine geçirmiş olan Moğollar,


Selçuklu Devleti’yle hem hudud hâle geldikleri hâlde he­
nüz bu devlete saldırmaya cesâret edemiyorlardı. Fakat
peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkan Baba İshak’ın çıkar­
cı gaileden sonra cesaretlendiler, bir kısım Gürcü ve Er-
130 Prof. Dr. Osman Tûran, Selçuklular Zamanında Türkiye, Is-
tfbul20ll.sh.441 vd.
2. tatıc; Atılan I tartan Anlan
(1002-1107) ^OkvCıd)

I —i— \
Gök Atılan Ar<p l 3. Şehtn^h Tutyırt-Acalan
(Göksün Mefikı) (Ankara-Çankm \ (1110-1116) (Malatya suUıu)
Metei)
4 .MtCUt
(1116-1155)

—l—
I ı
5. Kılıç Anlan II. Şehın-şâh
(1155-1192) (Mam Çmbn tınHoj

“ T~ takyaLk-şâh “ I---------- 1
Sullan-şâh

Mes'öd
7. Sûleyman şâh II.
Arslanşâh ,1 Kaper-şâh ArgtJn-şâL

I
(1196-1204)
I
8 Kılıç Arslan III. 6 Gıyâseddm Keyhûsmv I.
(1204-1205) (11921196) (1205-1211)

/------ ------------
CslAleddın Keyfondûn /
7
9 frzeddin/tedris/
/ f&f'M
S)rr'a/v/Âwy/ so/uMc
I ”T

AJpIlig
Mansû»
Adı meçhul Ootat
(Melikşâh nezdinde (Devlet)
mevkuf)
Sûleyman-şâh I.
(1075-1066)

Devamı arka sahıfede


fO AiÂeddjn Keykûbâd Z
(1220-1237)

“ 7
Kılıç Arslsn

11. Gıyâseddin Keyhûsrev II.

I
13 Rûknedöin Kılıç Arsian IV 12. Izzeddin Keykâvûs II. Alâeddın
(1254-12S7, 1259-1262) (1246-1249,1249-1254. (124
(Müşteri ire mûsiati) 1257-1259.1259-1262) (Müşter
(1262-1266) (MûsiM vo müşterek)

14 Gıyftseddn Keyhüsrev III I


(1266-1264) |
Fedmurz Geyûmers
I Kılıç Aıstan

17 Kılıç Arsian V 16 Alûedtfm Keykûbâd lll


(1310-1310) (1296-1302)
I

Mehk AlAprtAn Ujtfımu '365) 15 Sultan Mes (id II


(«ÜMkU bin Süityfnûn-|Sh Wn (12(W l2WB.nnc»)
Malık Rüknttthu lwı SuJffln («02-1310 İkine.
Ûı/Alrtoo Dm Aii&tfUn KeyldtbûdJ Si>ıfcHÜ)l|
KADİR MIS1KUGLU 311

amerinin de iltihakıyla 1242 Yılı sonbaharında ku-


/Ltorı Baycu Noyan kumandasında gelip Erzurum’u
$cbir uzun müddet direndiğinden Moğollar’ın
Şaşması sebebiyle tam da kuşatmayı kaldırıp geri
^Lideri sırada son ve şiddetli bir taarruzla şehri ele
l^ye muvaffak oldular. Moğollar burada kadın-erkek,
'htiyar demeden ahâliyi kılıçtan geçirip şehri baştan
^gmaladiktyan sonra hareket üsleri olan Mugan’a
^Ânların Mugan’a çekilmesinden sonra artık

llar’la bir hesaplaşma mecbûriyetinde olduğunu gö-


/^jçıiklu devlet erkânı hazırlıklara girişti. Bu cümleden
/^civardaki bütün müslüman emirlerden yardım taleb
gyyûbîler bu hususda söz vermiş olmalarına rağmen
^Har’dan çekindikleri için bu talebe müsbet bir karşı-
denediler. Sadece Haleb emirinden iki bin kişilik bir
/ k sağlanabildi. Selçuklu ordusu Kayseri’de toplandı,
bin kişiyi bulan bu ordu Sivas’a geldiğinde civardan
'iltihaklarla seksen bin kişiye ulaştı.
Bu sırada Baycu Noyan kumandasındaki ordunun tek-
^padolu üzerine harekete geçtiği haberi geldi. Tecrübeli
^andanlar erzak sıkıntısı çekilmemesi için Sivas’da ka-
yfoğollar’a karşı burada müdafaada bulunulmasını tek-
j-tjnişlerse de Sultan, onları dinlemeyerek hareket emri
Selçuklu ordusu Zârâ-Suşehri arasındaki Kösedağ’a
^nca Moğol ordusuyla karşılaşıldı. Selçuklu ordusunun
yunduğu yer müdafaası kolay bir dagm etekleriydi. Bu-
kendilerini müdafaaları kolay olacaktı. Fakat yapılan
^İkilileri dinlemeyen Sultan, ordusunun yirmi bin kişilik
^ını ovaya indirerek Moğollar’a karşı hücuma geçirtti,
follar taktik icabı geriye çekildiler. Biraz sonra hücuma
içerek içlerine aldıkları Selçuklu ordusunu imha etmeye
F başladılar. Bu yenilgiyi gören Sultan, hazînesi ve âi]Q
f radım Tokat'a gönderdi. Ordusunun büyük bir kısmış \
1 yanlış taktik sebebiyle kaybetmiş olmasından dolayı
I dişi de ertesi gün Konya 'ya gitmek üzere cepheden ayr,^

O'nun ayrılışını farketmeyen Selçuklu ordusu muhareb^1.


devam etmişse dc Sultanin ayrıldığını haber alan at***
ter, kaçmaya başladılar. Harekete geçen Moğollar, Selç^ı. v
İL

dilerine bir pusu kurduğunu zannettiler. Bir müddet so^


böyle bir şey olmadığını anlayınca çadırları yağmaladı]^
Pek çok ganimet ele geçirdiler. Bu suretle 3 Temmuz 12^
târihinde Selçuklular, Kösedağ Savaşı’nı kaybetmiş oldq
lar.
Moğollar kaçan Selçuklu ordusunu tâkible Sivas örj,
lerine gelidler ve burasını kuşattılar. Sivas halkı kalaba]^
Moğol ordusuna karşı konulamayacağını anlayınca emaj)
olarak şehri teslim ettiler. Moğollar, mal ve can emniyeti
ran tisi vermiş olmalarına rağmen şehirde üç gün müddet/e
katliam ve yağma yaptılar. Daha sonra Kayseri üzerine yü­
rüyen Moğollar burada müthiş bir mukavemetle karşılaştı­
lar Muhasaradan vazgeçip geri çekilmeye karar vermişlerdi
ki, içeriden bir etmeninin gizlice Baycu Noyan’a casusluk
edip kalenin müdafaa imkânları hakkında bilgi vermesi se­
bebiyle bu kararlarından vazgeçtiler. Bu defa başarılı olup
şehri ele geçirebildiler. Burada da Sivas’da yaptıkları gibi
çoluk-çocuk bürün halkı kılıçtan geçirip mallarını yağma­
ladılar. On binlerce insan katlettiler. Kayseri’vi de ele ge­
çirdikten sonra kışlık karargâhları olan Mugan’a dönerken
Erzincan'ı kuşatıp burada da aynen Sivas ve Kayseri’deki
mezalimi tekrarladılar. Gelecek yaz tekrar sefere çıkmak
düşüncesiyle Mugan'a döndüler.
Bu durumda Selçuklu Devleti, Moğol lar5 la bir sulh
Ksu~- -»•->

I ıhması temini için harekete geçti. Selçuklu veziri Mü-


ı birçok hediyelerle Moğolların arkasından
^'ibüddin Ali.
! ^Erzurum’da Baycu Noyan *a ulaştı. Baycu Noyan
I î()u Mugan‘a gelmesini bildirdi. Mugan’a giden Milhez-
İ Jihürfdin Alî. sulhü temin etmek için her yıl Moğollarla
' ^bilecekleri at, koyun, sığır, kumaş, mücevherat ve para
|(IlkJanna âid bir liste sundu. Baycu Noyan bunların bir
İznimi kabul edip, bir kısmını az bulup artırdı. Müzehhi-
jtdddin Ali bütün teklifleri kabul ederek Moğollarla bir
çıılh anlaşması imzalanmasını temin etti. Fakat bu anlaş-
nlantn kumandan Baycu Noyan tarafından kabul edilmesi
xttersizdi.
Bu şartların Batı Moğol lan ’nın başı olan ve sonra­
mın Karadeniz’in kuzeyinde müstakil bir devlet haline ge­
lecek olan Batu Han tarafından da tasdiki gerekmekteydi.
Bu moksadla Volga nehri ağzında oturan Batu Han nez-
Jine Şemseddin Îsfehânî başkanlığında bir heyet gönde­
rildi. Birçok hediyelerle Moğol hânının nezdine giden bu
heyer gayet iyi karşılandı. Anlaşılmaktaydı ki; Moğollar,
Selçuklular’a karşı Kösedağ savaşım kazanmış ve birçok
Selçuklu şehrini yağmalayıp halkı kılıçtan geçirmiş olma­
larına rağmen hâlâ Selçuklular’dan çekinmekteydiler. Bu
sebeple Baycu Noyan’ın imzaladığı anlaşma Batu Han
tarafından aynen tasdik edildi. Fazladan olarak Selçuklu
sultanına verilmek üzere hâkimiyet alâmeti olan ok, yay,
lulıç ve kulâh gönderilerek O’nun hükümdarlığı da tasdik
edilmiş oldu. Heyet iyi bir netice elde etmiş olarak geriye
Jöndü. Bu sırada Mözebhibüddin Alî’nin Ilgın’da ölmesi
üzerine O nun yerine Moğollar’la yapılan anlaşmayı Batu
Han'a tasdik ettirmeyi başaran Şemseddîn Îsfehânî vezir
tnvin edildi.
Selçuklular’ın Kösedağ’da Moğollar’a mağlub olma-
314 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHÎ -III-

sı üzerine kendilerine bağlı olan civardaki beylikle*.-


çoğu itaatten vazgeçerek Moğollar’a tâbi olmak
tuttular. Ermeniler ve Trabzon Rumları bunlar arasjy^?
Ancak Ermeniler, Selçuklu tabiiyetinden çıkmakla
yıp Kösedağ mağlûbiyetinden kaçan Türkler’e tec$
bulunarak fırsattan istifâdeye kalkışmışlar, bazı
İçlerini kuşatıp ele geçirmeye ve halkı katliam edip
yi kılıçtan geçirmeye başlayınca Selçuklu Devleti,
gfii leşini bu sûrede atlattıktan sonra Ermeniler üzer^^]
sefer tertib etti. Çukurova’nın büyük bir kısmı Se|ç
ordusu tarafından ele geçirildi. Ermeni prens ve kuSS
donlarının çoğu sağa sola kaçıştılar. Tarsus kuşatm^/^
uzun sürdü. Şehir düşmek üzere iken tufan gibi yağ^1^.
yağmur Selçuklular’m kat’î görünen başarısını engelu^
O sırada Alâîye’de bulunan Sultan II. Gıyâseddin jç *•
hüsrev burada aniden vefât etmesi üzerine Selçuklu
geri çekilmeye mecbûr kaldı. Fakat kumandan Şemseddj^
İsfebânî. Ermeniler’in sultanın ölüm haberini duym^
olmalarından istifâde ile onlarla bir sulh anlaşması ini2a|^
dı. Bu anlaşmaya göre Ermeniler büyük bir tazminat öde.
meyi ve bazı kaleleri Türkler’e teslim etmeyi kabul ettiler
SultanTn âni vefatı Çukurova’daki ermeni Prensliğimin
tamamen ortadan kaldırılmasına imkân vermediğinden Sel­
çuklu ordusu bu anlaşmayı imzaladıktan sonra çekilmek
mecburiyetinde kaldı.

13-îzzeddin Keykâvus (1246-1249) Devri


a-Tahta Geçişi
1246 Vılı’nda Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev Alâiye
şehrinde vefât ettiği esnada geride üç erkek evlâdı vardı,
kınların en büyüğü olan İzzeddin Keykavus bile henüz
:ecuk yaştaydı. Diğer kardeşleri Rükeneddin Kılıç Arslan
KADİR. MISIROULU 315

.*dddin Keykubat’dı. Sultan Gıyâseddin Keyhiisrev


boneden önce en küçük oğlu Alâaddin Keykubat’ı
tâyin etmişti. Fakat bu tayini doğru bulmayan dev-
*< tınlan O’nun ölümü üzerine hepsi de çocuk yaşta bu-
K1*3 bu kardeşlerin en büyüğü olan İzzedditı Keykâvus’u
X ilân ettiler. Keykâvus o tarihte Uluborlu’da bulun-
Buradan Konya’ya getirilerek tahta çıkarıldı.
n jetin ileri gelenlerinin kendisine biat etmeleriyle sul-
gerçekleşti. Bu durum birer menşur ile civardaki
jivlere ve Bağdad’daki halifeye bildirildi,
etıtu*
b-Devrindekî Vak’aİar
Yeni sultanın çocuk yaşta olması devlet dizginlerinin
i!eTj gelir kumandanlar eline geçmesine sebep oldu. Zaten
^ofollar’û mağlubiyetle büyük bir sarsıntıya uğrayan Ana-
jolu Selçuklu Devleti bu defa kumandanların ihtiras ve Te­
mbelleri sebebiyle de huzursuzluk ve âsâyişsizliğin artma­
ca sebep oldu. Batu Han’la sulh anlaşmasını imza etmiş
olan Şemseddin İsfehânî, bu sebeple büyük bir otorite ve
iûbar kazanmıştı. Makamını yeni sultan zamanında da mu­
hata eden İsfehânî, kendi iradesini yürütmek maksadıy­
la bazı kumandanları tarafına çekip, buna yanaşmayanları
bertaraf etmeye başladı. O’nun otoritesine karşı çıkan emir­
lerden Ruzbe ile Has-uz O’nun bir tertibi sonucu öldürü­
lerek mallan devletçe gasbedildi. Bu durum Şemseddin
İsfehânrye karşı teessüs eden muhâlefeti, hızlandırdı.
Bu muhalefetin ileri gelenlerini sağa sola sürüp hap­
seden İsfehânî, bir de genç sultanın annesiyle evlenin­
ce kumandanların çoğu bu hareketi Selçuklu hânedânına
karşı bir saygısızlık olarak gördüler. O’na karşı çıkanların
muhalefeti şiddetlendi. Şerâfeddin Mahmud adındaki
eski bir Selçuklu kumandanı isyan ederek Erzincan üzerine
316 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111-

hureket eni. Teşebbüsünden vazgeçmesi için Şcmse^.


lsfchânî'nin bir elçi göndererek yaptığı teklifleri fm.**
dcrek Niksar'a hareket edip oraya yerleşti. Üzerine
orduyla tutuştuğu savaşta mağlub oldu. Kemah kalesi^ Cçı
ğınıp müdafaaya giriştiyse de halkın kendisini tasvib etı^ U
mesi üzerine Selçuklu ordusuna teslim edildi. Şanityu.**
İsfchâni O'nu derhal öldürttü. Ayrıca Dârende kalesjJ^
bulunan Ebûbekir Pervâne ve Kâhta kalesindeki
da kendisine muhalefetleri dolayısıyla boğdurtup
kaldırdı.
Bu süretle tek başına devlete hâkim olan İsfehânî’^r
otoriter idaresi ile sağlanmış olan huzur fazla sünne^
Takriben iki yıl sonra Ahmed adında bir Türkmen bey;
nin isyanı ile karşılaşıldı. Üzerine gönderilen askerler zafer
kazandıkları takdirde İsfehânî'nin otoritesi takviye olaca­
ğından gevşek davrandılar ve netice olarak mağlub oldu]^.
İsyana katılanlann sayısı bu sebeple arttığından Şemseddîn
İsfahan i bu defa isyancılar üzerine kendi muhafız kuvvet­
lerini gönderdi.
İşte tam bu sırada Moğollar’da Han değişikliği ol­
muş. yeni Han seçilen Göyük Han, tebrik maksadıyla
Konya'dan gönderilen heyetin başındaki Rükneddin Kılıç
Arslan yeni Han’dan kendi lehine büyük bir tâviz kopara­
rak geriye dönmüştü. O tâviz şuydu. Moğollar kendisine iki
bin Moğol askeri vererek ağabeyi Keykâvus ’un saltanattan,
vezir Şemseddin İsfehânî’nin vezaretten azli ile kendisinin
Selçuklu sultanı olmasını tasdik ve irâde eden bir menşurla
Sivas'a dönen Rükneddin Kılıç Arslan. burada kendisi­
ni Selçuklu sultanı ilân etti. Kayseri, Malatya, Harput ve
Diyarbekir'ın de bu emr-i vâkîvi kabul etmesi üzerine yeni
btf fetret devri başlamış oldu. Yeni Moğol Hanı’m tebrik
maksadıyla gittiği Moğolistan’dan 1249 Yılı’nda Selçuklu
KADİR MISIROOLU 317

olarak dönmüş bulunan bu yeni sultan, Şemseddin


j ^hânî'yi yakalatarak Öl dürtüne e rakibsiz bir surette Ana-
Selçuklu Devleti’nin başına geçmiş oldu.

14-Müşterek Saltanat Devri (1249-1257)


(II. İzzeddin Keykâvus, IV. Rûkneddin Kılıç Ars-
^11. Alâaddin Keykubat)
a-Ycni Bir Devir
Rûkneddin Kılıç Arslan’ın Moğol Hanı’ndan sağ-
pjığı destekle Sivas’da sultanlığını ilân etmesi ülke dâ­
hinde bir kargaşa husule getirdi. İzzeddin Keykâvus bu
kabul etmeyince Selçuklu kumandanları arasında
ayrılıkları belirdi. O sırada herkesin saygı duyduğu
fçjileddiıı Karatay adındaki din âlimi bu duruma bir çare
^jtnak üzere en küçük kardeşin tek başına hâkimiyet id-
jiasinı doğru bulmayarak üç kardeşin birden müştereken
jileti idâre etmeleri formülünü ortaya attı. Bu maksadla
^deşler arasında elçiler gidip gelerek bunun gerçekleşti-
n[fnesînin sağlanmasına çalışıldı. Fakat Rûkneddin Kılıç
tfslan bu durumu kabul etmekle birlikte üstünlüğün ken­
ede kalması hususunda direnince 14 Haziran 1249 târi­
hinde iki kardeş arasında çıkan savaşta Kılıç Arslan esir
oldu. Böyle olduğu hâlde ağabeyi O’na son derecede iyi
davrandı. Üçlü bir idâre için arabuluculuğa devam eden
Celâleddin Karatay’ın görüşü galib geldi. Bu sûretle eşit
şartlarla üç kardeşin “müşterek saltanat devri” başlamış
oldu. Bununla beraber bu yeni devirdeki kitâbelerde dâima
İzzeddin Keykâvus’un adı “Büyük Sultan” olarak anılmış
bulunmasına rağmen O’nun bu üçlü idârede sadece bir isim
olarak bulunduğu görülmektedir.
Bu sûretle üç kardeş arasında anlaşma sağlandıktan
sonraMoğollar'a taahhüd edilen haracı artırmak maksadıy-
JIs kfl»HTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

fa bir Moğol heyeti gelmişti. Bu heyetin geri dö/j^


Şcmscddin Mahmad Tuğrûi başkanlığında bir
heyeti de AJtmordu Devleti nezdine gönderildi.uı
131 Atononfa veya Allınordu Devleti (1241-1502)

kdsaesı Moğolca'da ~çadır* t eya “otağ” demektir. Batu Han 'ta V


aa tet hssu ıfrm yaldızlı olduğundan buna “Altın Orda” denihnefo^k
di. Bb Aflmrfmş sonradan O nun kurduğu devletin ismi haline

râesefofer 1237 Yıh'ndan 1241 Yılı'na kadar devam etmiştir. Busef^


lenfe Cengiz in torunu olan Batu Han tarafından önce Hazar Denizi^
kuzeyinde mevcud olan Bulgar Krallığı ortadan kaldın İmiş, sonra
Mostova Kneztiğfnin (Prensliği'nin) pekçok kale ve şehirleri zapt olu.
aaral Türk kavmindoı olan Kum an lar Avrupa istikametine itilerek bu
nüühaı Polonya. Macaristan. Avusturya ve hatta Dalmaçya sâhillerûıe
kadar genişletilmiştir
Bafu Han. 1241 Ytifoda İdil Nehri ’nin aşağı mecrasına dönerek ken­
efine bu merkez olarak Saray Şehri’nı kurdu ve istiklâlini ilân ederek Al-
□çorda adıyla kendi devletini tesis eni. Çünkü bu sırada Ögedey Han’ın
Ötamü Özerine Cengiz’m torunları arasında saltanat kavgası başlamış­
tı. Banı Han bu kavgaya itibar ederek Moğol Hanı olmak yerine kendi
devfcunj kurmak yolunu seçmiştir. Aral Gölü kuzeyinden Tuna boy/aruıa
fcadc- uzanan geniş bir sahada vücûda getirilen bu devlet târih en meşhur
oku “Cengiz Yasasr ve Türk törelerine göre bir siyâsî yapı gerçekleştir­
mişe Çünkü bu devime hânedân ve yüksek seviyedeki kumandanların
çoğu Moğol asıllı olmakla bertikte esas kitle Türkler’den müteşekkildi. Bu
tnharia Atunordu Devleti’ni -kısa bir müddet sonra Moğol asılh unsurla­
rında türkleşm esiyle- bir Türk dev leti saymak gerekir. Zirâ “ırkların tesâ-
Mhfl” iomımıma nazaran bir toplulukta hâkim ırk, zayıf olan ırkı temsil ve
yok eniğinden burada da aynı biyolojik gerçek gerçekleşmiştir.
Batu Han 1256 Yılı nda öldü. Yerine geçen oğullan Sarkak ve Ufak­
çı da bir yıl içinde arka arkaya vefat edince devletin başına Batu Han’ın
kardeşi Berke geçti. Berke Han Müslümanlığı kabul etti. İsyan eden
Gabçya Kralı nı tekrar itaat altına aldıktan sonra Mısır Sultam Bay­
ken ite mlaşarak diğer bir Moğol şehzadesi olan J-Jülâgû ile savaştı
■e O s* yendi. ZırA Hülâgû Altınordu'yu kendi kontrolü altına almaya
! Birçok KADİR MISIR
hediyelerle OĞLU Han
Batu nezdine 319
giden

I ^hilar'ın içişlerine müdahale etmek isteyen bu heyet

Fakat Berke Han daha sonra 1266 Yıh'nda diğer bir İlhanlI
■'tâjrt olun Abuk a Han ile yaptığı savaşı kaybetti. Mağlubiyetle
j^prıc dönerken yolda vefSt etti.
/Af Han’dan sonra Altuıorda Devleti’nin başına MengO Timur
r^SO) geçti. O’nun vefatından sonra devletin başına geçen Tbda
H^n znmanuıda (1280-1287) devletin birliği sarsıldı ve yirmi
^p10ddc(le bir fetret devri yaşandı. 1315-1341 yılları arasında Han
Özbek ve O’nu tâkib eden Caoıbeg Han zamanlarında devlet
^^jetine kavuşturulduysa da 1357-1359 yılları arasında devletin
bıiluMn Berdibeg Han zamanında yeniden karışıklıklar ortaya
Ydı’na kadar devam eden bu karışıklıklar esnasında dört ayrı
htlkümdâr oldukları hâlde devletin birliği sağlanamadı.
^un,süfîde eden L,rvanya Dukalığı ile Polonya Prensliği istiklâlle*
- ertilffr- ®unun ikasından Tatarlar’ın ve hatta Ruslar’ın isyanla-

Devleti’nde bu gelişmeler olurken Ülkenin dogusun-


Hanlığı yıkılmış, onun yerine Timur Devleti kurul-
pıt sırada Altmordu devletinin başında bulunan Toktamış
^1)79*1396) Timur’un da desteğiyle devleti yeniden canlan-
sonradan Azerbaycan hâkimiyeti dolayısıyla Timur'la
Hu yüzden 1391 Yılı’nda Timur, A İt mordu üzeri-
Toktamı$ Han’ı arka arkaya iki defa mağlûb etmiş
f \Vİ8 Altmordu Devleti’nin parçalanma vetiresi başlamıştır.
Kutluk adında birini Altmordu hüktlmdârı ilân etmiş O’nun 1400
gölümü (lzerîne Ediğe Mirza hükümdar olup 1419 Yıh’na kadar bu
idare etmiştir. Bu târihte Altmordu hükümdarlığını elde eden Uluğ
^ıninrf Han (1419-1422) büyük bir şahsiyet olmasına rağmen kar-
saltanat mücâdelesi sonunda tahttan indirilmiş, yerini Barak Han
iki yıl sonra Uluğ Muhammet! tahtı tekrar ele geçirebilmiştir.
paha sonra, devletin birliğinin bozulmasından istifâde ile Kırım’da is-
pijalinj ilân eden Hacı Giray nezdine sığınmak nıecbûriyetinde kalan
t-|ağMuhammed, bilâhare kuzeye çıkarak burada Kazan Hanlığı’nı
tfiDiı$rur.
Bilâhare Altmordu Devleti’nin başına geçen Seyyit Ahnıcd Han
1^5-1465) devletin birlik ve huzurunu teinin maksadıyla birçok başarı
de Kırım Hanı Hacı Giray ile Moskova Kııezi İli. İvaıı
°’nun aleyhine olarak gerçekleşen ittifak sebebiyle başarısız
MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

j mensubtan Batu Han tarafından Selçuklu Devleti’^


| kademelere tâyin edilmişlerdi. Bunlar geriye geldik] C L
Battı Han'ın kendilerine tevcih ettiği mevkilere
isteyince bu durum nefretle karşılanıp kendileri ihâneyV
ham olundular. Bu nefret sebebiyle Mahmud Tugrâîj^6
dildi. O. aynı zamanda Moğol kumandanı Baycu \OvV
gizlice bir mektup göndererek Moğol Hanının tevci^j
haşla de\rin büyük âlimi Celâieddin Karatay olmak
re hıçkımsenin habul etmemesinden şikâyet etmişti
mekTubım ele geçmesi üzerine hapsedilmesi MoğoJJar %
rafından öğrenilince Moğolistan’dan gelen bir heyet de
tin başında Büyük Sultan ünvânıyla bulunan Keykâvy J**
Moğol Hanı nın nezdine gelmesini bir emir üslubuyla
lig etli Selçuklu taht şehrinde bu müdahaleden büyüjç
rahatsızlık duyulduysa da Moğollar’ın yeni bir tecâvü^
den korkulduğu için ister istemez kabul olundu.
Sultan'ın Moğolistan'a girmek üzere Kayseri’ye
tığı sırada Celâdeddin Karatay'm ölüm haberi geldi. Suj

oWu
Yerine geçen A/ımed Han zamanında Kırım, OsmanJı idâresine geçi£
Bu sebeple O, Kırım üzerindeki ısrarından vazgeçerek Lehlerle anlaşıp
1480 Yılı nda Ndoskova üzerine yürüdü. Ruslar korkup Moskova’yı terk
etuler Fakat Ruslar la ittifak yapmış olan Kırımlılar, Lehistan üzerine
sefere çıkarak AJrmordu merkezini top ateşiyle yerle bir ettiler. Buna en­
gel olamaman Ahmed Han, üzüntüsünden vefat etti.
Yerine oğlu Şeyh Ahmed Han (1481-1502) geçti. Bu dirayetsiz bir
hükümdardı Devlen parçalanmaktan koruyamadı. Hanedan mensupla-
n ırasındaki taht kavgası neticesinde Altınordu Devleti yerine birçok
küçük küçük beylikler teşekkül etti. Daha önce kurulmuş olan Kırım,
Kazan ve Nogay Hanlıklan’na ilâveten Astrahan ve Sibir Hanlıkları
orr»>ı çıktı Bu hanlıkların aralarında bitip tükenmek bilmeyen kavgalar
tcbcbryk her bin Tok ta m ış Han'ın bertaraf edilmesinden sonra büyük
bo* fetaşme kav deden Rus Knezliği’nin hâkimiyeti altına düşüp birerbi-
rrr ortadac kalkmaları önlenemedi.
Frt»f Dr. Osman Tlıran, a.g.e. sh.471
KADİR MISfROĞLU 321

I Moğol heyetiyle birlikte Kayseri’ye gelmişti. Burada


| ^\.ct mensublartyla birlikte içki içmek ve kötü kadınlar-
j jüşüp kalkmak gibi bir şâyiânın çıkması üzerine itibarı
' %|dı ve Moğolistan’a gitmekten vazgeçerek Konya’ya
I \^ü. zirfi hûI’ edilmekten korkmuştu. Fakat Mogollar
fisine vakî davette ısrar edince kardeşi Keykubat’ı
giyerine Moğolistan’a gönderdi. Bunu yaptıktan son-
pişman oldu. O’nun da küçük kardeşi Kılıç Aralan
^i tek başına Sultan ilân edilmesinden endişe etmekteydi,
^tuğu olmadı. Zira Alâaddin Keykubat, Moğolistan’a
.^ekteyken Eızurum’da vefât etti.
1 O’nun 1254 Yıli’ndaki bu vefâtı üzerine diğer iki kar-
Kılıç Arslan ve Keykâvus tek başlarına hâkim ola-
^Hick için birbirleriyle mücâdeleye giriştiler. Bir taraftan
mücâdelenin doğurduğu huzursuzluk, diğer taraftan da
O^ollar’a ödenen ağır vergi dolayısıyla ülke fakirleşti.
Alâaddin Keykubat zamanındaki refah ve huzuru
^oldu. Keykâvus’un gitgide halkın gözünden düşmesi
jetiyle O’nun muhalifi olan kumandanlar Kılıç Arslan ’ı
pvjeri’ye davet edip burada 1254 Yılı’nda Büyük Sultan
■jettiler. Izzeddin Keykâvus’un kardeşine gönderdiği
(lçi tevkif edildi. Kendi etrafındaki kumandanların çoğu da
pyseri’ye giderek O’na iltihâk ettiler.
Gitgide güçlenen Kılıç Arslan, Konya üzerine yürüdü
^iizergâhdaki Alâaddin Kervansarayı’na saldırarak ken-
j-ine tâbi olmak istemeyenleri öldürttü, mallarını yağma-
Sonra da ağabeyine bir elçi göndererek ülkenin ikiye
^inlini teklif etti. Keykâvus bu teklifi reddettikten sonra
Jcşine eline geçirdiği yerlerle iktifa ederek yeni yeni hu­
rluk çıkarmamasını teklif ettiyse de bu kabul görme-
Ijoun üzerine Keykâvus, Kıpçak ve Türkmenler’den
askerler tedârikleyerek kardeşinin üzerine yürüdü.
322 ------ -uvi TÂRİHİ -Hl-

Kılıç Arslan mağlub oldu. Kaçarken yaralanarak ele geÇjw


rildi ve Keykâvus'un huzuruna getirildi. Keykâvus O’na
iyi davranarak kendisini Amasya’da ikamete memur etti.

b-Dcvrin Hâdiseleri
Moğol istilâları üzerine Selçuklu topraklan yeni yeni
Türkmen göçmenlerinin akınına mâruz kaldı. Bu yeni ge­
lenler kendilerine yurt bulmak maksadıyla yağma ve baskın
hareketlerinde bulunuyorlardı. Selçuklu Devleti bunların
çıkardığı gailelerle uğraşırken Moğol elçileri habire gidip
geliyor ve her seferinde taleb ettikleri vergileri artırıyor­
lardı. Bu sûretle yoksullaşan ülkeyi bu Moğol zulmünden
kurtarmak âcil bir duruma gelmiş bulunuyordu. Haraç mâ­
hiyetindeki bu vergilerden kurtulmak için yapılan bütün
tenkis (noksanlaştırma) teklifleri reddedilmekte ve aksine
taleb edilen vergi habire artırılmaktaydı. Anlaşma dışı vâki
olan bu taleblerin arkası kesilmemesi üzerine Moğollar’la
bir kere daha çarpışılması kaçınılmaz görünüyodu.
O sırada Moğolların başına geçen Mengü Kağan,
kardeşi Hülâgu'ya kışlak olarak Mugan’ı verince buradaki
kumandan Baycu Noyan ve askerleri Anadolu istikametin­
de ilerlemeye başladılar. Baycu Noyan 1256 Yılı’nda Sul­
tan Keykâvus a bir mektup göndererek O’nun hâkimiyeti
altındaki topraklarda mekân tutmak istediğini bildirince bu
durumun bir harbe müncer olacağını düşünen Selçuklular
hazırlıklara başladılar. Moğol istilâları önünden kaçan bazı
Türkmenlcr’in de iştiraki ile teşekkül ettirilen Selçuklu or­
dusu Konya’dan Aksaray’a doğru hareket etti. Sultanhanı
mevkiinde Selçuklular, Baycu Noyan’a 15 Ekim 1256 tâ­
rihinde bir kere daha yenildiler. Selçuklu ordusunun bir­
çok kumandan ve askeri şehid oldu. Sultan Keykâvus,
Aliıye’yc sığındı. Moğollar'sa kazandıkları bu zafer üzeri-
KADİR MISIROĞLU 323

.^va üzerine yürüdüler. Halk Moğollar’a karşı konu-


/L-acagı düşüncesiyle Baycu Noyan’a kıymetli hediye-
süreriyle şehrî kurtarmak düşüncesinde birleşti,
bir yardım kampanyası başlatıldı. Bir Cuma günü
A- en büyük câmiinde hutbeye çıkan hatıb:
f Ey Müslümanlar! Böyle bir düşman karşısında bü-
bif felâkete uğradık. Şimdi bizi kurtaracak servetimiz-
’^bnşka birşey yoktur. Mallarınızı esirgemeden onları
hayatınızı satm alınız. Aramızda mal toplayıp bunları
kadın ve çocuklarımız uğrunda feda edelim”1” de-
üzerine cemaat, kıymetli neyi var, neyi yoksa getirip
koydu. Bu hediyelerle Baycu Noyan, Konya’yı ya-
r yıkmak ve ahâliyi katliam etmek fikrinden vazgeçerek
^■a‘yı terketmiş olan Sultan Keykâvus’ıın yakalanması
'Şadıyla Alâiye’ye yöneldi. Moğollar bu tâkibden elleri
^döndüler. Zira burada kendini emniyette hissetmeyen
KeykAvus. kaçıp İznik’deki Rum imparatoruna sı-
’-roiŞtı. Bu sırada Keykâvus’ıın hapsetmiş olduğu kardeşi
^çArslan- bazı Selçuklu beylerinin teşebbüsü ile 4 Mart
^7târihinde hapisten çıkarılıp, kaçan Keykâvus’un yeri-
,§ultan ilân edildi.
Yeni sultan Moğollar’a sulh talebinde bulundu.
jtalebin kabulü ile Moğollar cihetinden rahat bir nefes
pasına rağmen Kılıç Arslan’ın bu müstakil sultanlığı
an sürmedi. Zırâ bu sırada Bağdad’a karşı hareket etmiş
n Hülâgû, Kağan’m kardeşi olmak itibarîyle Baycu
yan'dandaha müessir bir Moğol idârecisiydi. O’nu ken-
ne iltihaka davet etti. Baycu’nıın bu davete icabet etme-
ebebivle bölgeden ayrılması üzerine Keykâvus, İznik
aratanından temin ettiği üç bin frenk askeriyle harekete
p 3 Mayıs 1257 târihinde gelip Konya’yı ele geçirdi.
Prof. Dr. Osman Turan, a.g.e. sh.48 1
*24 MUHTASAR ISLÂM TÂRİHÎ -HI-

Kdıç Arslan Kayseri'ye çekildi. Orada da tutunamayarajç


Tokat'a gitti.
Selçuklu şehir ve kasabalarının hâkimleri, valileri bi,
rer birer gelip Keykâvus'a itaatlerini arz etmeleri üzerine
tahtı kaybeden Kılıç Arslan, Moğollar nezdine giderek on,
kırın desteğini sağladı. Bir kısım Moğol askeriyle Erzincan’a
döndü. Kışı burada geçirdikten sonra âilesinin bulunduğu
Tokat'a geldi. O'nun hareketlerini tâkıb eden Keykâvua,
kardeşinin üzerine bir ordu şevketti. Yapılan savaşı kaybe­
den Kılıç Arslan Erzincan’a kaçtı. Burada Mogollar’dan on
bin kişilik yeni bir kuvvet temin ederek Niksar’ı ele geçir­
di ise de Tokat'ı almakta başarılı olamadı. Bu yeni Moğol
ordusuna karşı onların zulmünden kaçarak Anadolu’ya sı­
ğınmış olan Türkmenier’i, Moğollar’m Bağdad seferinde
bulunmalarından istifâde ile ordusuna katılmaya davet etti.
Kendisine büyük iltihaklar oldu. Fakat Moğollar’ın Erzin­
can ve Kemah’ı ele geçirmeleri, Elbistan’ı yakıp yıkmaları
ve nihayet Malatya’yı ele geçirmeleri üzerine düşmanlan
olan Keykâvus’a karşı halktan Kılıç Arslan için biat aldı­
lar
Selçuklu ülkesindeki bu saltanat mücâdelesini hallet­
mek Baycu Noyan'ı aşan bir meseleydi. Bu sebeple Moğol
kağanının nezdine gitmekteyken Erzurum’da vefât etmiş
bulunan Keykubat'ın yanında bulunan insanların tavassu­
tuyla Moğol hükümdarı, artık içişlerine tamamen müdâhil
olduğu Selçuklu ülkesinin ikiye bölünerek iki kardeş ara­
sında paylaşılmasına karar verdi. Buna göre Kızılırmak’ın
batısında Bizans sınırına kadarki bölge Keykâvus’un, do­
ğusu ise Kılıç Arslan'm olacaktı. Bu haberle Selçuklu he­
yeti ülkelerine döndüklerinde iki kardeş arasındaki saltanat
mücâdelesi had safhada bulunmaktaydı. Moğollar’dan en­
dişe eden bu iki kardeş heyetin Mengü Kağan adına getir-
KADİR M1SIROĞLU 325

.^ri teklifi kabul mecbûriyctinde kaldılar.


Bu sûretle anlaşma sağlandıktan sonra Bagdad üze-
» seferde bulunan Kağan’ın kardeşi Hülagû, bu iki kar-
huzuruna çağırdı. Keykâvus cezalandırılmaktan kor-
^efduysa da gitmemezlik edemedi. 28 Temmuz 1259
L^ıindc Tebriz’de bulunan Hülagû nezdine giden bu iki
büyük kağanın emrini dinlemiş olmalarından dolayı
Ş) muamele gördüler. Eşit şartlarda sultanlıkları O’nun
JLfındonda tasdik edildikten sonra geriye döndüler.
r Artık ikiye taksim edilen Selçuklu ülkesinde kendi
janna düşen bölgeyi idâreye koyuldukları sırada Keykâ-
C hristiyan olan dayısını da yanına alarak Antalya’ya gitti
şurada sefahat âlemlerinde vakit geçirmeye başladı. Kılıç
plan ın veziri Muîneddin Süleyman, Keykâvus’un bu
Şıdan istifade etmek niyetiyle harekete geçti. Bu sırada
Şaştırılan vergiyi almak üzere Selçuklu ülkesine gelen
K|0jol elçilerini Keykâvus’un Moğollar’dan zarar görmüş
Türkmenler’i başına toplayarak bir isyan çıkaracağı
olunda telkinlerle Moğoliar’ı O’na karşı tahrik etti. Bu du-
Şu öğrenmek isteyen Moğol elçileri önce Keykâvus’un
..^ınagiderek Hülâgû’nun emri veçhile taahhüd etmiş ol-
jujuvergiyi istediler. Sultan Keykâvus, evveliyetle yolla-
püKrinde bulunan Kılıç Arslan’dan talebde bulunmaları
ektiğini. O’ndan sonra kendisinin de payına düşeni ve­
rileceğini söyleyerek elçileri geri gönderdi.134
Muîneddin Süleyman’ın plânı tutmuş ve Sultan
yykivus bir kere daha Moğoliar’ı kızdırmış oldu. Bu
kızgınlığı artıran sebeplerden biri de Keykâvus’un deniz
unluyla Mısır’daki Memluklar’la birlikte hareket ederek
follar a başkaldıracağı söylentisiydi ki, bu dahi Muî-
geddinSüleyman’ın bir tertibi idi. Bütün bu gelişmeler so-

Prof. Osman Turan, a.g.e. sh.494


326 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -İli-

nunda HGIâgG. 1261 Yılı'nda Sultan Kcykâvus’u yan


çağırdı. O, hayatından endişe ederek saltanat nâibi Yavt^*?
gönderdi. Kendisi de Konya’ya giderek Moğollar’a öd^
cek haracı temin etmeye çalıştı. Moğol lar O’na karş!
rekete geçtiler. II. Keykâvus ülkesinin müdafaasını
mandanlanna bırakarak Antalya’ya çekildi. Fakat O’nM*
ordusu Moğollar ile yapılan savaşı kaybettiğinden
defa Memluklar’ın sultanı Baybars ile temasa geçilere^
O’ndan acele yardım taleb edildi. Bu suretle Muîneddin
Süleyman*m vaktiyle uydurduğu itham gerçekleşti.
Moğollar, Keykâvus’un bu teşebbüsünden haberdâr
olunca Konya şehrini kuşattılar. Keykâvus ise, Antalya’da^
bir gemiye binerek Bizans’a kaçtı. Bizans imparatoru O’nu
çok iyi karşıladığı gibi kaybettiği tahtım elde etmesi içinyar.
dım vaadinde de bulundu. Bu sırada Altınordu tahtına geçen
Berke Han, İslâm dinini kabul ederek putperest akrabala.
nyla ihtilâf hâlinde bulunmaktaydı. Bu sebeple Mısır sultam
Baybars’la itti fak kurmaya çalışıyordu. Bunu öğrenen Sultan
Keykâvus da Baybars’a elçi gönderdi. Ancak Berke Han’a
giden Sultan Baybars’ın elçileri 1264 Yılı’nda İstanbul’dan
geçerlerken Bizans İmparatoru tarafından tevkif edildiler.
Bizans'ın bu hâdise dolayısıyla Sultan Keykâvus’la arası
açıldı. Çünkü O, kendisinden ziyâde Sultan Baybars’dan
gelecek yardıma bel bağlamış bulunmaktaydı.
Bizans’la Memluk Devleti’nin bu hâdise dolayısıyla
arasının açılması üzerine Sultan Keykâvus Meriç Nehri
yakınlarındaki Enez Kalesi’ne hapsettirildi. Beraberindeki
Selçuklu kumandanlarını da Hristiyanlığı kabule zorlandı.
Onlara işkence tatbik edildi. Bir kısmı öldürülüp bir kısmı­
nın gözlerine mil çektirildi. İddiaya göre Bizans hükümdarı
bu vahşıyane hareketleri Hülâgû’nun talebi üzerine yap­
mıştı Bunu öğrenen Berke Han, Bizans’ın Balkan yarım
r KADİR MISIROĞLU 327

■ toprakları üzerine yirmi bin kişilik bir ordu gön-


.r pfdu birçok Bizans şehrini ele geçirdiği gibi Doğu
Enez’e kadar sarkarak Sultan Keykâvus'u
lorlardı. Berke Han nezdine götürülen Sultan
burada çok iyi muamele edildi. Berke Han

AıP jçâsetten uzak bir surette yaşayan Keykâvus 1279


!z etti. Bu suretle O’nun Büyük Sultanlık idda-

j |V. Rükneddin Kılıç Arslan (1262-1266)

\ tnuharebesiyle Moğollar’a yenilen Selçuklular,


jjr nevi vesayeti altına girmiş oldu. Bu sebeple
s,k idâresine müdahale eder olmuşlar-
j^Yıh’nda II. Gıyâseddin Keyhüsrev, Moğoliar’ın
i* merkezi olan Karakurum’a davet edilince O, kendi
4^cük kardeşi Rükneddin Kılıç Arslan'ı göndermiş

/“^dönüşünde Sivas’da Selçuklu sultanı olduğunu id-


lı^işti. Bu sebeple ülkede bir otorite kargaşası çıkmış,
itibarlı âlimi Celâleddin Karatay’ın tavassutuy-
X',^9 Yılı’nda bugünkü “eşbaşkaniık” denilen sisteme

geddin Süleyman Pervane, 1262 Yılı’nda İzzeddin


^.jiâvus'u azlederek Selçuklu tahtının tek başına Kılıç
pineline geçmesini sağlamıştı.
[V. Rükneddin Kılıç Arslan ünvânıyla Selçuklu
^una oturan yeni sultanın ilk olarak karşılaştığı mese-
tjj Yarlığı Ferman, berat, menşur mukabili kullanılan bir tâbirdir,
f.llâllarlabağırtılarak halka yapılan resmî tebliğ mânâsına da gelir. (Taf-
jlHiçin bkz. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Târih Deyimleri ve Te­
klen Sözlüğü, C. III, İstanbul 1993, sh.605)
SSt a. mjM TÂRİHİ -IlI-

le Moğollar'ın mezâliminden kaçarak Anadolu’ya gel^


Türkmenler'le uğraşmak oldu. Çünkü bunların bazıjarı
naat ederek vergi dahi verdikleri hâlde diğer bir kısmı bir
türlü disipline alınamadığı gibi bazıları da saltanat mücâde­
lesine girişen KeykAvus'la birlikte hareket ediyorlardı. Bü
sebeple IV. Kılıç Arslan. Moğollar’dan da destek sağlaya,
rak bunlar üzerine harekete geçti. Türkmenler’in başında
bulunan Mehmed Bey, bu hareketin asıl sâiki Moğollar
olduğunu bilerek Hülâgû ile anlaşma sağlamaya çalıştı.
Hülâgû O’nun kendi nezdine gelerek bağlılığını arzetme-
sim istedi. Mehmed Bey. Moğollarla güvenemediğinden
bu teklifi kabul etmedi. Bu âşikâr bir itaatsizlik demekti.
Bunun üzerine Hülâgû diğer bir Türkmen beyi olup Kılıç
Arslan'ın sultanlığım kabul etmiş olan Ali Bey’i Moğol
askerleriyle takviye ederek O’nun üzerine gönderdi. Meh­
med Bey mağlub olup dağlara kaçtığı gibi beraberindeki
isyan elebaşlarının çoğu esir edildi. Başarısızlığa uğrayan
Mehmed Bey, Hülâgû’dan özürler diyerek eman istedi. Bu
eman verilmiş olduğu hâlde kendisi Konya’ya götürülürken
yolda öldürüldü. Türkmenler’in başına Denizli bölgesinde
toplanmış olan Türkmenler’in reisi olarak Ali Bey ilân edil­
di. Daha sonra Ali Bey de itaatsizlik gösterdiğinden Afyon
kalesine hapsedilmiş ve orada ölmüştür.
Denizli havalisi gibi Ermenek de büyük ölçüde
Moğollar’dan kaçan Türkmenler’le doluydu. Onların ba­
bındaki Karaman beyi de. Kılıç Arslan ve hatta Moğollar’a
başkaldırdı. Hâlbuki daha önce bölge kendisine ıktâ olu­
narak bey liği tanınmıştı. Karaman Bey, Mehmed Bey'i^
Mikanda anlatılan tenkilinden sonra sıranın kendisine ge,
ecegıni düşünerek etrafına toplayabildiği yirmi bin Türlü
Ben süvarisiyle Konya üzerine yürüdü. Fakat mağlub oldu
Poun bertaraf edilmesiyle Türkmen kitleleri içindeki
KADİR MIS1ROĞLU 329

gıklar tamamen ortadan kaldırılmış olmadı. Diğer bir


^fkmen beyi Aksaray bölgesinde karışıklıklar çıkardı. Ar­
andan Şahındık adındaki bir Türkmen beyi isyan etti. İlk
5^nında mağlub edilip canı bagışlandıysa da ikinci defa
^ında ele geçirilip Mogollar’a teslim edildi. Moğollar
^dişini derhal idam ettiler.
Kılıç Arslan’ın veziri Muineddin Süleyman,
jpjollar'dan sağladığı destekle bu Türkmen isyanlarını
gıdıysa da Karaman Bey bertaraf edilemedi. Bütün
karışıklıklardan istifâde eden Trabzon Rum Devleti,
^op'u işgal etmişti. Muineddin Süleyman Moğollar’ın
^desteğini sağlayarak 1266 YıIı’nda,M Sinop’u geri alma­
cı başardı. Üst üste birçok başarılar elde eden Muineddin
linine, III. Kılıç Arslan’dan Sinop’tın kendisine temli­
ki taleb etti. Bunun reddedilmesiyle araları açıldı. Fakat
jcvlet dizginlerini eline almış olan vezirinden çekindiği için
^müddet sonra Sinop’u O’na vermeye mecbûr kaldı.
Lâkin O’nun tahakkümünden kurtulmak için de bir
plân düşündü. Evvelce ifâde edilmiş olduğu üzere Muîned-
jin Süleyman, Kılıç Arslan’ı bertaraf etmek düşüncesiyle
O’nun Mısır hükümdârı Baybars’la anlaşarak Mogollar’a
^^kaldıracağı yolunda bir şâyiâ çıkarmıştı. Bu şâyiâ üzeri­
ne Kılıç Arslan, Muineddin Süleyman’la birlikte Moğol
kumandanları tarafından Aksaray’a çağırılıp muhakeme
(dildi. Muineddin Süleyman burada da Sultan aleyhinde
ithamlarda bulunduğundan III. Kılıç Arslan, 1266 Yılı’nda
ay kirişiyle boğdurulup ortadan kaldırıldı.

16- III. Gıyâseddin Keyhüsrev (1266-1284) Devri


Selçuklu Devleti’nı sıfatı vezir olsa da tamamen eline

136 Sinop'un ıstırdâdı için kaynaklarda muhtelif târihler zikredil-


Dtlıtdir (Bkz. Prof. Dr. Osman Turan, a.g.e. sh.528
3J0 MUHTASAR ISLÂM TÂRİHİ -III-

tikien sonra Selçuklu tahtına Gıyâseddin Keyhiisrev


ti. IV. Kılıç Arslan'ın oğlu olan Gıyâseddin KeyhJ^
coeuk vasta oldutundan vezir Muîneddîn. daha kao/H

etmeyi düşünmekteyken evvelce anlatılmış olduğu

Keykâvus’dan Fahreddin Ali’ye bir mektup geldi.


mektupda Kcykâvus yaşadığı macerayı anlatmakta, vat^
Imsretini dillendirmekte ve mâlî sıkıntı içinde bulunduğu^
söylemekteydi. Bu mektubu Muîneddîn Süleyman’a gös.
termiş olan Fahreddin Ali ye kurnaz vezir O’na yardı^
etmesini emretmiş ve O da bir kısım hediyelerle bir mikdar
parayı emin bir kimseyle Kırım'a göndermişti.
1271 Yılında vâki olan bu eski Sultan ’ a yardım mese­
lesini kendisinden habersiz olarak yapılmış gibi göstererek
harekele geçen Muîneddîn Süleyman, Fahreddin Ali’nin
askeri gücünden çekindiği için Önce O’nun oğlu Tâceddin
Süleyman'ı, arkasından da buna itiraz eden Fahreddin
Ali’yi hapsettirdi. Fakat Fahreddin Ali’nin en küçük oğlu
kaçıp giderek Moğol hükümdarına durumu anlatması üze­
rine O’nun desteği) le tekrar eski mevkiini elde edebildi,
l'zun müddet Selçuklu Devleti‘ne en üst kademeden hiz­
met etmiş bulunan Fahreddin Ali, İslâm târihinde yaptığı
hi\ ır müesseseleri ile meşhur olmuş ve halk arasında "sa­
hih arı adi) la anılmıştır.
Diğer taraftan Muîneddîn Pervâne ise, Moğollara
KADİR MISIROĞLU 331

. siperane mücâdele etmiş bulunan Sultan Bay-


j p^O-1277) gibi bir kumandana aleyhtarlığı ve ber-
Lk istediği her rakibini O’nunla birlikte gösterc-
\ etmesi sonunda Moğollar'ın en güvenilir bir
yeline gelmiştir. Üstelik O, ikili oynayarak zaman
y1 jgvbars'a da müracaat ederek onları, Moğol lar’ın
y^dûn sökülüp atılmaları için tahrik ediyordu. Bu
anlaşılması üzerine Muîneddin Süleyman,
&üvenini kaybederek itibarsız duruma düştü,
^dolu’da Moğollar’a karşı cihad bayrağı kaldıran
cjjlları, Baybars’ı Anadolu’ya dâvet etmişlerdi. Bu
/^üineddin Süleyman Moğollar’la arasını düzelt-
.^cre Han nezdine gitmiş bulunuyordu. Birçok Moğol

O’nunla birlikte idi. Bu durumdan istifade etmek


tfaiiroğlu Şerefeddin, Elbistan’da bulunan Mem-
tfliri Bedreddin’e müracaatla Karamanoğlu Mebmed
.j je ikna ederek Niğde’de bir toplantı yaptıktan sonra
Haziran’ında Kayseri’ye gelip buradaki Selçuk-
’^derini de kendi yanına çekmeye başardı. Buna engel
Muîneddin Pervâne’nin taraftarı olan Tâceddin
? öldürüldü. Civardaki Moğol lar’ın Öldürülmesi ve mal-
^juji yağmalanması için harekete geçildi. Bir taraftan da

grilen bir elçi ile Sultan Baybars’ın Anadolu’ya ge-


Moğollar'ın buradan çıkarılmasına yardımcı olması
^edilmişti. Bu sebeple altı bin kişilik bir Memluk kuv-
^inin Elbistan’a gelip Hatiroğlu Şerefeddin’in davasına
yılması Baybars’ın da Anadolu’ya geleceği ümid ve ih-
n0İini kuvvetlendirmişti.
Bu sırada Karamanoğlu Mebmed Bey’in kardeşleri­
nin ve bazı Türkmenler’in Moğollar’a saldırarak Ulukışla
Kleesini korumakla vazifelendirilmiş olan iki yüz Moğol
jjkerinin öldürülüp başlarının Niğde’ye gönderildiği habe-
332 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -Ili­

ri alındı. Bu sırada Muîneddin Pervâne, bir kısım Moğol


kumandanlarıyla birlikte geriye dönmüştü. Bunlar Hali-
roğlu Şerefrddin'in merkez üssü olan Niğde’ye yöneldi­
ler. Şerefeddin’in burada dört bin kişilik bîr gücü vardı.
Moğollar'a karşı koyamayacağını anlayınca Ulukışla’ya
sığındı. Moğollar’dan korkan Ulukışla muhâfızı O’nu ya­
kalayıp Muîneddin Pervâne'ye teslim etti. Şerefeddin vc
beraberindeki birçok Türkmen beyi derhal idam edildiler.
Hatiroğlu Şerefeddin’in isyanı bu sûretle bastırılmış­
sa du Moğollar’ın. Selçuklu idârecilerine güvenleri büs­
bütün sarsıldı. Bu sırada Moğollar’a karşı birçok zafer ka­
zanmış bulunan Memluk Sultanı Baybars, müslüman olan
Anadolu Türklüğü'nü putperest Moğollar’ın tasallutundan
kurtarmak için buraya bir sefer tertıb etmeyi düşünmektey­
di. Lâkin bölgede iki büyük devlet olan Moğollar ve Mem­
luklar karşı karşıya gelmekten çekinmekteydiler. Hatiroğlu
Şerefeddin'den bu hususta üst üste dâvet almış olan Sultan
Baybars, Moğollar’la bir kere daha karşılaşmasının şart ol­
duğunu düşünerek hazırlıklara başladı. Bu sırada Moğollar
nezdindeki itibarını kaybetmiş olan Muîneddin Pervane
de gizliden gizliye O’nu Anadolu’ya dâvet etmekteydi.
Bu sebeple harekete geçen Sultan Baybars, ordusu­
nu Haleb'de topladı. İkiyüzlü davranan Muîneddin Per­
vane. Moğollarla birlikte otuz bin kişilik bir kuvvetle
Baybars'] karşılamaya çıktı. İki tarafın öncü kuvvetleri
arasındaki savaşı Sultan Baybars kazandı. O’nun Giray
kumandasındaki üç bin kişilik ordusu Moğol öncülerini
yenerek kısmen esir ettiler ve kısmen de katlettiler. Asıl
ordular Elbistan ovasında karşı karşya geldiler. Moğollar,
Selçuklular’a güvenemediklerinden maiyetlerindeki Gürcü
ve Ermem askerlerini ön plâna yerleştirdiler. Yapılan savaş­
ta Moğollar mağlub olup bozguna uğradılar. Kaçanlar bile
KA.DİR MISIROĞLU 333
^ftulamayıp kılıçtan geçirildiler. Geri plânda tutulup sa-
katılmamış olan Selçuklu askerleri ise, gönüllü olarak
sulun Baybars’ın ordusuna iltihâk ettiler. Savaşın kaderi
Şaşılmaya başladığı sırada ikiyüzlü Muîn e d d in Pervâne,
^ndine sâdık adamlarla birlikte Tokat’a kaçtı.
Elbistan zaferinden sonra kuzeye yönelen Sultan
H^ybars. her yerde halkın sevinç gösterileriyle karşılaşı-
vCrdu. Herkes Moğollar’dan kurtulmanın sevincini yaşı-
’0nhı. Kayseri’de Selçuklu tahtına oturan Sultan Baybars,
her tarafa fetihnâmeler göndererek zaferini bütün İslâm
ilctni’ne duyurdu. Bu sırada civardaki bütün emirler O’na
^ğlılıklarını arz için ya bizzat Kayseri’ye gelmiş ya da el­
çiler göndererek bağlılıklarını arzetm işlerdi. Bunlar arasın-
jıMuineddin Pervâne bile vardı. Sultan Baybars, O’nu
itvederek O’na eski mevkiini verdiyse de Muîneddin Per­
vâne Moğol korkusuyla bunu kabul etmedi.
Sultan Baybars’ın ordusu iaşe zorluğu ile karşı kar­
şıyaydı. Üstelik vazifeleri de bitmişti. Bu sebeple Sultan
pgybars. Kayseri'ye S ey fe d d in Çalış isimli birini vâli
tâyin ettikten sonra dönüşe geçti. Memleketine dönerken
Şanfda vefât etti. Sultan Baybars’ın çekilmesinden son­
ra Muînedd in Pervâne, Moğol hükümdârı Abaka Han’a
bir elçi göndererek olup bitenleri anlattırdı. Abaka Han,
büyük bir ordu ile derhal harekete geçip Elbistan’a ulaştı.
Abaka Han harb meydanında bir tek Selçuklu askerinin
cesedi olmadığmı görünce ihanete uğradığını anladı. Bura­
ya davet ettiği Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev ve Muîned-
din Süleyman Pervâne’den bunun hesabını sordu. Muî-
oeddin Süleyman, her zamanki ikiyüzlülüğüyle Sultan
Baybars’ın hareketinden haberdâr olamadığı gibi mazeret­
lerle durumu yatıştırmaya çalıştı. Bu sırada Sultan Bay­
bars Şam’a vâsıl olmuştu. M^oğol Hanı O’nunla savaşı göze
334 MUHlAMt 13LAM TÂRİHİ -II!-

alomayıp kendisine ağır ifadeli bir mektup göndermekk


iktifa edip Kayseri’ye yöneldi. Kayseri Moğol askerleri^
ce yağmalandı. Ahâlinin pek çoğu katliam edildi. Abaj^
Han, Moğollar'a karşı Hatiroğlu Şerefeddin’in başlattı^
isyanda O na yardım etmiş olmalarından dolayı Karamarj
bölgesini de yağmalatıp pekçok insan Öldürdükten sonra
Muîneddin Süleyman ve Fabreddin Ali’yi yanına ala.
rak Azerbaycan'a yöneldi. Yola çıkmadan önce askerlerin^
rastladıkları bütün Türkmenler’in öldürülmelerini ve mak
laruıın yağmalanmasını emretti. Han’ın veziri Şemseddiu
Cüveyni, halkın suçsuzluğunu ileri sürerek buna mâni ok
mak istediyse de mâni olamadı. Moğol Hanı’nın bu seferde
iki yüz bin ilâ altı yüz bin Türkmen öldürdüğüne bir bu ka-
dar da esir alındığına dâir kaynaklarda muhtelif rivâyetler
vardır. Ancak Öldürülen veya esir edilenler arasında hiçbir
hristiy anıtı da bulunmadığı ayrıca belirtilmelidir.
Abaka Han, Azerbaycan’a döndüğünde Muîneddin
Pervâne’nin Tokat’daki mallarına el konulmasını, ıktâla-
ruıdan olan Şebinkarahisar’ın da kendilerine teslimini is­
tedi. Muîneddin Pervane, bir kısım Moğol muhâfızlarla
Şebinkarahisar'a gitti ve kale muhâfızına durumu bildirdi.
Muhâfız O’nun Moğollar elinde esir olduğunu söyleyerek
kalenin teslimini reddetti. Buna kızan Moğol Hanı, iyice
Muîneddin Süleyman’ın aleyhine döndü. Van Gölü’nün
kuzeyindeki Aladağ'a vardığında Elbistan savaşında öldü­
rülen Moğol kumandanlarının yakınlan bundan Muîneddin
Pervâne'nin mes’ul olduğunu söyleyerek idam edilmesini
isıdiler. Zaten O’na kızgın olan Abaka Han, 1277 Yılı’nda
otuz iki yakınıyla birlikte Muîneddin Pervâne ve arkadaş­
larının başlan kılıçla kesilerek öldürüldüler.
Bu sırada Karamanoğlu Mehmed Bey hâsıl olan boş­
luktan istifâde ederek beyliğinin arâzisini bir hayli genişlet-
KADİR MJSIROGLU 335

aflok olduğu gibi Selçuklular’a karşı da zaferler


/ jConya’y* kuşatmaya muvaffak olmuştu. Şehirdeki
Alf eylerinin Tokat ve Kayseri *y e çekilmesi üzeri-
1277 târihinde şehri ele geçirmeye muvaffak
djk* Moğollar gibi O da çarşı Pazar demeden her
’ HnalaylP §e*ır* ta^an ett*’ harekâta giriştiği sıra-
Aı'fl ıja misahreten bulunan eski Sultan II. İzzeddin
^s‘un oğlu Siyavuş Bey de Karamanoğlu Mehmed
Zımnındaydı. Karaman beyi Konya’yı ele geçirince
Z' W’i başı üzerinde Selçuklu sancağı olduğu hâlde
merasimle şehre soktu. O’nun Önünde yer öpüp
biat etti. Konya’nın bütün ileri gelenlerini de top-
Ç^lan zorla Siyavuş Bey’e biat ettirdi. Böylece Si-
py'P^ey, tahta çıkarılarak Anadolu Selçuklu Devleti’nin
ilân edildi. Kapısında beş vakit mehter çalındı, adı-
okundu ve para basıldı. O, Karamanoğlu Meh-
/^ey’i vezir ilân etti. Bütün Selçuklu ülkesine Siyavuş
sultanlığı duyurularak herkesten biat talebinde bu-
Bu talebe Karahisar’da bulunan Sâhibataoğulları
Fçjkarak asker toplayıp Konya üzerine yürüdüler. Bunu
alan Siyavuş Bey ve Karamanoğlu Mehmed Bey
grindeki askerlerle onların üzerine harekete geçtiler.
Şehirde gerçekleşen bir savaşta Sâhibataoğulları mağ­
lup dağıldılar.
Konya’ya dönen Karamanoğlu Mehmed Bey,
^jgûllar’ın buraya bir sefer tertiblediklerini öğrenince
jjmıve gümüş, sahib oldukları kıymetli ne varsa alarak
Akşehir e doğru yola çıktılar. Bu sırada yaklaşan Moğollar
jbonları tâkib ediyorlardı. Mehmed Bey ve beraberindeki
SnivuşBev Filobat’a sığındılar. Diğer taraftan Konya halkı
Me^ollar’dan önce Karamanlılar’a başkaldırıp şehri müda-
hazırlandılar. Karamanoğlu Mehmed Bey, Konya’ya
• ““v"x i

^^nSelçıklu ve Moğol ûr^\\V


j^-etedar buladılar. Bu s^ IçAV
^.Pdçök^vekasabisuu A\%'

I^mbkv^
Dİ KtşW Konya’ya. MogoJIar * T%X\

t^çt» Etoi sene ieû


Muso^^^Beyi^S^A
kıbınıA^ffl^aİMKaa^^
fcpao hakkında bir keşif hareketi ya^jKV
ötiıM KoanİJİu liderleri öldü^VV

Sıiludığı Ukden çıkan Siyıv«ş çy


(ur ökım Tıaknifflkr'lc mücâdeleye dey^

nnb ojadı ve yakalanarak öldürüldü ■w


k
lî.|lM«'ııd(lM4-12%vel302.|j|.
► Biriari Mı Hilûmdâr olarak Cy? \

U. İneddiı KnkâvTis un Moğollafy


ûan» tâhiını kaybederek Bizans 'a sığınd^

Serte Hu ürdrndankınma götmikrek ûr'^S^

(HjjajBip velal etmiş olduğu evvelce hikâye cd-ı*X


WiiiKni»u. bürün bu maceralı havan «.Su?

Stiçitıi ialnn leiaaı eıuıe geçirmek l’-usûsundjjy’1'^


att vvgeçmecıış ve bu emeli adeta bir miras vey^itj
phevtidknoa btrakmışü Sultan İL Mes'od. q J** •
'ğtakıomydı Kendisiyle belikle Kınına götûrç^ *
II lsrite KnUoı'un Kırım'da 128ö Yı|l lk,
|| »

lı ^harkeîtgtttıtkSioop’agtldi.Bu-
' il &ıyi kâf?llînılt kyseri *e imtal
kuroandaııhnylagöriişenMeı'Bd’u
.Çy’Ldân Abtk® Haa gönderdiler. Orada
; ^'ud'a Abaka Hm vesayeti alımdaki

7'jr E001, ^ram Ve v'^


/bir bölgeyi kendisine verip O’nu Sul-

/?/ gölidErdl’11 sıda H“


?/,<%|jfd Teködar Han geçmişti. Cengiz’in
\it* Devlrt’rıe dÖDİW' bu

7Zı*^W töı ^ı'jıii tadçj HMgfjtj


'/ izi-öb5İ,Ve ^’^ltryjpnkap.
tjJ* .vsy^^^'^^iûTöraekaart
0'nuı krtfrddfl IffiMnd»

W
7 ,l-t a,ibıltçe?tıHiliçi.)llı«url)Dıb|İIJ(orih
fc!S^ob’ Kaahran<ta b^le Wıi« w-
//^K fclîlits Çlkffl tw sgttl 'İl )İIik te
.»Sî BiniİB İ bennT etmijiı. Bu tapn
j'/.fjdı loü^bBittı paılnta Itetû Dtvlni’nj
/ ^\pj. ı®10 Vıb’n* i|§U ederekAb-
A * a jflinijMAdaşata Jıak. Affitoy.-aı ve Suniyi
**urlda *büh' flln '“ l’hii
.'z*J0. töa m ıtUw moteliyle
/ Moğolhf ’n Kuboji Novıa kımaufeiiB-
Câl<< Savaşında Mmluklr’a yeniti}
'■/ f« M b* Mcjcfe’ıkı irilire edikn^i
Onun kurduğu dntein tayına oi j
M°gol Kam urafudu «•
tftiöınldıiijda) ırak bö*k bir geciluneyk [(hanlı
,D$J®^ C^10? Hanimi, telamda istAtoııadu Dev-
«W F?i- Çîgaüy Hanlıgr (127-11)0),
' filimi® Ç#fh Haı (»rindin kunılaıus oln ügn
/’v ıS bie gibi mûılûnBalm karçı alûm-
Bj «teple O ıh Ctıja ve Hûlâçâ gibi Muİİûdb-
■■'■ mxı silmeyecek cta zulümleriyle bjlınmektt-
MUHTASAR İSLÂM TÂRİHÎ 4//-
devletin
w*
başına
«"Y
geçen
C r
Teküdar Han da İslâmiy^ı lt|
ederek Abmed ismini almıştı. Bu yeni han teb'^
Müslümanlığa sokmaya çalışmış ve Moğollar’m

dir. Abaha Han da babası HOlâgÛ gibi budistti. Mogoliar'^ 't


anlatılmış olduğu gibi Elbistan Savaşı'da Memluklarda yenij^

binlen
m oku
O’nun

- —A
tarafından tahttan indirilerek öldürüldü. Argun Han’ın genç yaş^

olsa Geyhatu zamanında llhanlı Devleti mâlî müzâyakaya

bir kadınla evli bulunduğundan Müslümanlar’a karşı mutedil day^?^

tarafından Öldürüldü. Tahta geçen Gazan Ham, yüz bin askeriyle birljL/
mOslilman oldu. İslâmiyet'i devletin resmî dini olarak ilân etti. Ga^*
Hin. llhanlı Devleıi'nin gerçek kumcusu sayılır. Zira mâlî sıkmuı^
hallederek ülkeyi huzura kavuşturduğu gibi karşılaştığı birçok isyanj^
bastırmış ve devlet teşkilâtını İslâmî esaslara göre yeniden tesis etmişty
O'nun 1304 târihinde ölümü üzerine llhanlı tahtına kardeşi Olcay^
geçti Zayıf bir şahsiyeti olmasına rağmen ağabeyisin in tesis ettiği huzu,
ve sükûn O'nun zamanında da devanı etti. Meşhur târihçi Reşid-üd-dj^
‘'CAmi-üt-TevâriK* isimli eserini Olcaytu zamanında yazmış ve O’na
takdim etmiştir.

Blh Yılı’nds Olcıytu'nun ölilmü üzerine llhanlı tahtına Said Baba.


dır Han geçti. O'nun zamanında Emir Çoban. Anadolu'da çıkan birçok
15)'üh bastınnıj olduğu gibi doğuda da zaferler kazanarak ülkenin sınır-
lannı genişletti. 1323 Yılı nda Memluklarda bir sulh anlaşması yapıla-
nL tevım eden husûmet sonlandınldı. Ebû Said. babası Olcaytu zama-
■aıb devletin resmî mezhebi haline getirilmiş olan Şiîlik’i terk ederek.
I kikim kıldığı gibi İslâmiyet’in yayılması için dahi pek çok

EM Saıd'ın 1335 Yılı'nda henüz otuz yaşında İken ölmesi veya baş
j KADİR M1SİROÖLU 339

; illi(erkederek İslâm kardeşliği esâsı üzerinde bir siyâset


< başlamıştı.
J Hatta bu maksadla güzel düşünceler ihtivâ eden bir
• ^Muplû Memluklar*a müracaat edip sulh teklifinde bu-
j bilinmektedir?” O, Selçuklu ülkesini III. Keyhüs-
veli. Mes*ud arasında paylaştırdı. III. Keybüsrev bu
^simerâzı olmayarak Ahmed Teküdar nezdine gitmeye
vermişse de O’nun teb’asına Müslüman olması husû-
yaptığı baskılar neticesinde çıkan kargaşada 1284
yıh’nda öldürülmüş ve yerine tam tersi bir siyâsete yönel-
bulunan Argun Han geçmiş olması sebebiyle bu seya-
Mrten vazgeçti.
Zirâ Argun Han, İslâm karşıtı bir Moğol olarak Ah-
Teküdar*la saltanat mücâdelesine giriştiği sırada III.
^vhûsrev, Argun Han tarafını tutmuştu. Buna rağmen
uTun Han da rakibinin tercihini kabul ederek Mes’ud’un
altınlığını tasdik etti. Bu sebeple 1284 Yılı’nda önce
pt’seri de sonra da Konya’da cülûs merâsimleri tertib
Sunarak II. Mes’ud, Anadolu Selçuklu Sultanı olarak ilân
olundu.Devletin ileri gelenleri O’na biat ettiler. İlhanlılar’ın
^yamanlı lar’ı Konya’dan çıkararak Akdeniz sahillerine
evvelce anlatılmış olan kovalanmaları bu sırada ol-
jüğu için bu hareket Sultan Mes’ud'u güçlendirmiş ve ül­
kede yeniden huzur ve sükûnet teessüs etmiştir.
Bununla beraber Sultan Mes’ud, Selçuklu tahtın-
jjbir gölgeden ibâret kalmış ve idâre putperestlikte inat
^jenîihanlı hükümdârı Argun Han’ın Konya’da Sultan

jjSajı nazaran zehirlenerek öldürülmesi üzerine tlhanlı Devleti par-


jjudı. ZiriiO, vâris bırakmamıştı. Mahallî idâreciler birer birer istik-
Lvuu il&n ettiler. Bu sûretle parçalanan İlhanlı Devleti’nin toprakları
Lnnde Celâyirliler. Karakoyunlular. Muzafferîler, Horasan Serbedârı-
tvtEremaogullan gibi beylikler ortaya çıktı.
$ Prof. Dr. Osman Turan, a.g.e. sh.577
540 MUHIASAR ISLÂM TÂRJl-fİ -fit

İL Mes'ud ne zd inde bulunan kumandanlar elinde Jq*


Ur. Argun Han. İslâmî bir siyâset tâkib eden ve bu \
1e Moğol zulümlerinin izlerini silmeye çalışan Afj
TekÜdar'ın bertaraf edilmesinden sonra eski Moğol siyV
tine daha şedid bir surette devam etmek kararında ol<ju
dan 1285 Yılfnda virmi bin kişilik bir Moğol ordu^\
kardeşi Geyhatu kumandasında Anadolu’ya şevketimi
önce Erzincan’a gelen Geyhatu, 1286 Yılı’nda Siv^%
Kayseri üzerinden Aksaray’a geldi. Sonra Konya
yürüdü. Burada Meviânâ Celâleddin-i Rûmî ile
şan. O’nun nasihatleriyle güçlükle sâkinleştirilip, zulfllü^
deki şiddet azaltılabildi.
Bu sırada idi ki, Keyhiisrev’in anası, Sq|<
Mes’ud’un Konya’da bulunmamasından istifâdeyle
lerîn Keyhiisrev’in iki oğlu arasında paylaşılmasını jsı*'
di. Bu maksadla çıkan kargaşada pek çok insan telef ol^'
Bu sırada, evvelce nakledilmiş olduğu üzere Karamanlı^’
Konya'ya karşı harekete geçmişlerdi. Konya halkı si|^
lanmış, bu defa Gıyâseddin Keyhiisrev’in evlâdlan atf,
na şehri müdafaaya karar vermişlerdi. Hatta o çocukları
Mayıs 1285 târihinde tahta çıkardılar ve sultan ilân ettilerSç
de Sahibata kumandasında gelen Selçuklu askerleri bu d^
ruma son verip Keyhiisrev’in anasını ve sultan ilân edile^
iki çocuğu ele geçirip Argun Han’a gönderdi. Argun Ha*
yaptırdığı tahkikatla bu çocukların Keyhüsrev’e âid olm^
dığı sabit oldu. Bunlar analarıyla birlikte öldürülerek başla,
n, onları destekleyen Türkmenler’e gönderildi.
Sahibata dirayetli bir vezirdi. Muhataralı bir devirde
Moğollar’ı kızdırmadan Selçuklu Devleıi’ni ayakla tutma,
ya çalışıyordu. Moğollar’ın taleb ettikleri ağır vergiler se­
bebiyle halk fakirleşmişti. Bunların hafifletilmesi için çok
ı>£-a$tı Bundan dolayı Tebriz’de Argun Han tarafından si»
I KADİR MISIROGLU 341

' çekildi. Merâmını anlatmakta güçlük çeken Sâhibata,


Şii'den Konya'ya hasta olarak döndü ve 1288 YıJı’nda
JÜicni.
1 O’nun Ölümü üzerine yerine Fahreddin Kazvinî ge-
I Bu muhteris vezir Moğollar’a hoş görünmek için
urttınmında bulunduğu gibi devletin bütün ciddî ma-
' mlnrınû kendi adamlarını tâyin etti. İdare âdeta Moğol
^lı kumandanların tamamen eline geçmiş bulunmaktay-
* fahreddin Kazvinî, Moğollar’a vaad ettiği ağır vergi-
. gevebilmek için halka zulmediyor, taleb edilen vergiyi
^yemeyenler ağır bir işkenceden geç iriliyordu. Müci-
Emir Şah adında bir diğer devlet adamıyla birlikte
yollan memnun edecek derecede vergi toplamak maksa-
halka zulmeden bu adamlar taahhüdlerini ifâ edemez
^duruma gelince Argun Han tarafından Tebriz’e çağırıl-
Burada 1291 Yılı’nda Fahreddin Kazvinî öldürüldü,
^cirfiddin Emir Şah ise Kudbeddin Şirâzî’nin şefaati
^esinde güçlükle hayatını kurtarabildi,
jjhanlılar, Fahreddin Kazvinî’nin yerine yahudi
^||ı Ahmed Lâkûşî’yi vezir yaptılar. O’nun zamanında
follar baskılarını daha fazla artırdılar. Vergi vermek
güçlüğü içindeki halkın elinde ne buldularsa yağmaladılar,
'yjidolu’ya tam bir huzursuzluk hâkim oldu. O’nu tâyin
İlhanlı veziri Saadüddevle idi ki, O da yahudi asıl-
^•Jı. İlhanlı hükümdarı Argun Han’ı avucunun içine alan
Islâm düşmanı vezir, civarda ne kadar seçkin müslüman
jjreci varsa onların listesini yapmış, herbirini birer ba-
ıpneyle kendisi gibi şedid bir İslâm düşmanı olan Argun
gıa’a öldürttürerek birer birer ortadan kaldırmıştı. Hatta
pirlerine ihtiyatla itaat eden bazı İlhanlı kumandanları bile
O’nun tarafından öldürülmekten kurtulamıyorlardı. İlhanlı
Devleti o hâle gelmişti ki, Han’ın huzuruna girebilmek ade-
MUHTASAR İSLÂM TÂRİHÎ -III-

ta sırf aslen yahudı olan insanlara münhasır bir hâle gelmiş


tı. Bu sebepleydi ki, birçok ileri gelen î İh anlı kumanda^
O’nun aleyhine birleşerek nihayet Argun Han tarafında^
öldürülmesini temin edebildiler. O bertaraf edilmiş olmakı^
beraber, müslüraan veya Moğol pek çok insanı öldürtmüş
olmasından dolayı İlhanlı Devleti bünyesinde dahi bir iç
h>»7-ırr-g>idinle çıkmıştır ki. bu huzursuzluk o devletin bel|;
başlı bir inkıraz sebebidir.
1291 Yılı’nda Argun Han'ın vefatı üzerine İlhan,
lı tahtına kardeşi Geybatu Han geçti. O da ağabeyinden
farksız bir sûrede 1295 Yılı’na kadar bu devlet teb’ası v®
tâbi 1 erim zulüm alımda inim inim inletti. Üstelik eğlenceye
düşkün bir adamdı. Karabağ’da yeni bîr şehir kurmak ug,
runa hâzineyi boşaldı. İlhanlı Devleti de Selçuklular gibi
mâlî sıkıntıy a sürüklendi. Bunun üzerine o zamanda Çin’de
tatbik edilmekte olan bir usûlle kâğıt para bastırdı. “Çav”
arlı verilen bu para halk nezdinde rağbet görmedi. Ticâre­
tin tamamen durması üzerine kâğıt parayı kaldırdıysa da
mâlî sıkıntıları bertaraf edilemediğinden bir isyana öncülük
eden Bavdu tarafından 1295 Yılı’nda boğdurularak ortadan
kaldırıldı.
Bu sırada had safhaya ulaşsın mâlî kriz sebebiyle Sel­
çuklu ülkesinde de bir karışıklık çıktı. Kastamonu havâlisin­
de hükümrân olan Çobanoğulları aynen Sultan II. Mes’ud
gibi Kırım’dan Anadolu’ya gelen II. İzzeddin Keykâvus’un
oğlu fCılıç Arslan’ı sultan ilân ederek herkesi O’na tâbi ol­
maya dâvet ettiler. Sultan Mes’ud ıın Moğollar karşısında­
ki pasifliğine O’nunla bir çare bulunabileceği düşüncesiyle
bazı beyler O’nun etrafında birleştiler. Bu gelişme üzerine
ilhanlı hükümdân Geyhatu, Sultan Mes’ud’a gönderdiği
b«r yardım kuvvetiyle Çobanoğlu Yavlak Aralan’a kar­
şı harekete geçmelerini emretti. Yavlak Arslan, Karaman
KADİR MlSIROöLU 343

Menteşe beylikleriyle beraber hareket ediyordu. Ayrı-


zulmünden bıkıp usanmış olan birçok Türkmen
•* i dc onların etrafında toplanmıştı. Sultan Mcs’ud ku-
^asındoki Selçuklu-Moğol ordusu düşmanlarına yak-
^jjarı zaman onların sayıca çok olduklarını öğrenerek
Hanı’ından ek kuvvet talep ettilerse de bu gelmedi,
^pnenler, bu ordunun öncü kuvvetlerini bozguna ugrat-
Hatla bazı kumandanlarla bu arada Sultan Mes’ud'u
esir aldılar. Lâkin Selçuklu-Moğol ordusunun asıl bü-
kitlesine kumanda eden Giray kısa zamanda vaziyete
olarak Türkmenler’e âni bir baskın yaptı. Mağlûbi-
galibiyete çevirerek birçok Türkmen’i kılıçtan geçirdi,
’^nogulları'nın reisi Yavlak Arslan ile birlikte O’nun
ilân ettiği Kılıç Arslan da öldürüldü. Türkmenler
hâlinde Kastamonu’ya çekilip müdafaa tertibatı
\|ır- Selçuklu-Moğol müşterek ordusu Kastamonu'yu
Ç^saraya cesâret edemeyerek geri çekildi.
' 1295 Yılı’nda İlhanlı hükümdârı Geyhatu vefât
yerine Baydu geçti ise de kötü idâresi yüzünden bir
^nra tahttan indirilerek onun yerini Gazan Han aldı.
Han, Baydu ile giriştiği mücâdeleyi kazanarak İl-
tahtına geçtikten sonra aynen Ahmed Teküdar gibi
^iyet’i kabul etti. Büyük bir şahsiyeti olan Gazan Han,
Ahmed Teküdar’ın akıbetini dikkate alarak, karşıla-
^aksülamellere karşı tedbirli hareket etti. Moğollar’a
Vjbütün Budist mâbedlerini yıktırarak yerlerine câmi inşâ
Temin ettiği hocalarla halkın İslâmiyet’i öğrenme-
büyük bir gayret sarfetti. Bununla beraber bu gâyesini
^ekleştirmek maksadıyla pek çok adam öldürdü ve dev-
£ yeniden İslâmî bir düzen kazandırdı. Lâkin O’nun bu
-ekerini Anadolu dâhilinde bulunan Moğol kumandanla­
rı birçoğu tasvib edip kendisine ayak uydurmadılar. Hat-
MUHT.ASAJt İSLÂM TÂRİHİ -IIi-

ta O na karşı isyan ederek bu isyanlar sebebiyle yerli k


bir kere daha ezilmesine sebep oldular,
Gazan Han 1296 Yılı'nda Toğaçar adındaki & \
nilir bir adamını Anadolu'ya umûmî vâli sıfatıyla
di. O daha evvel de Anadolu’da bulunmuştu. Buranir^V
valine vâkıftı. Buna rağmen Gazan Hanin tâîimâtl^h'
riâyet etmeyerek halka eski alışkanlıklarıyla zulmetti,
durumu öğrenen Gazan Han. O’nun öldürülmesini plân?\
di. Toğaçar bunu haber alarak Sivas’a çekilmişse de dig^
bir Ilhanh kumandanı olan Buldu tarafından yakalanar?*
öldürüldü. Ancak Buldu da bölgedeki itibarına güvenerZ?
Gazan Han’a itaatten ayrıldı ve isyan etti. Gazan
O nu te dib için Anadolu ya otuz bin kişilik bir kuvvef
gönderdi. Bu ordu Kırşehir’in Malya ovasında Buldu %
maglub etti. Beyşehir’e kaçan Buldu yakalanarak Tebriz9
gönderildi ve burada idam edilerek ortadan kaldırıldı. Fa-
kat bununla birlikte Gazan Han’a karşı isyanlar nihâyete
ermedi. Bu defa da Buldu’yu mağlub eden ordunun ku­
mandanı Süitmiş’in isyanıyla karşılaşıldı. Halbuki o sırada
Gazan Han, Memluk Devleti üzerine bir sefer plânlamıştı.
Çünkü Memluklar, Ilhanlılar’a karşı 1297’de Diyarbekir’i
ele geçirerek meydan okumuşlardı.
Bu sefer dolayısıyla Gazan Han. Sülemiş’e emrinde­
ki askerlerle kendisine katılmasını emretti. Fakat O, isyan
başarmaktaki rolü dolayısıyla kendine güveni artmış ve
İLhanlılar'ın Anadolu dâhilindeki topraklarına sahib olmayı
ve hana bu suretle kendi, devletini kurmayı düşündüğün­
den bu davete icâber etmeyerek isyan etti. İşte bu sebeple
Gazan Han, Mısır seferinden vazgeçerek Sülemiş üzeri­
ne yürüdü. 16 Mart 1298 de otıız beş bin kişilik bir ordu
ile Ilhanlı ordusunun üzerine gelmekte olduğunu öğrenen
bu sırada kuşatmakta olduğu Sivas’ı terk ederek
KADİR MISIROöLU 345
/ .fincan Akşehir’ine geldi ve Gazan Han'ın ordusuyla

turuştuysû da askerlerinin bir kısmı Han'ın tarafına


içmesiyle mağlub oldu. Sülemiş beş yüz atlısıyla Suriye
^ikametine kaçtı ve burada da durmayarak Kahire'ye gitti.
Huradö iyi karşılanan Sülemiş, Mısır'dan aldığı yardımcı
etlerle tekrar Anadolu'ya döndü. Akça derbendi deni­
ri mevkide Moğol ve Ermeni müşterek kuvvetleriyle yap-
(lgı çarpışmada mağlub olup bu defa Ankara istikametinde
pçtı. Fakat yakalanarak 1298 Eylül'ünde Tebriz'e götürül-
jq. Burada bir meydanlıkta toplanan halkın gözü Önünde
öldürüldü ve cesedi yakıldı.
Evvelce anlattığımız Baydu'nun isyanından son-
0 Sultan Mes’ud tahttan indirilmiş ve yerine geçirilecek
Idnedân mensubu biri bulunamadığı için Selçuklu tahtı
iki vıl müddetle boş kalmıştı. Bunun neticesi olarak Sel­
çuklu ülkesi ileri gelir kumandanlar arasında dörde taksim
edilmişti. Fakat bu kumandanlar da İlhanlılar'a verilecek
vergiyi temin edebilmek için halkı vergi yükü altında inim
inim inletmiş ve vergi toplayabilmek için her türlü zulmü
ırtikâb etmişlerdi. Bunların zulmünü gören Gazan Han,
1296 Yılı’nda bu dörtlü idârenin fenalığını görerek buna
hirson verebilmek maksadıyla 1298 Yılı’nda III. Alâaddin
Keykubat'ı Anadolu Selçuklu Devleti ’nin sultanı ilân etti.
Bu suretle dörtlü idâreye son veren Gazan Han, 1298 târi­
hinde Anadolu Selçuklu Devleti nezdine vezir Nizâmeddin
tabyayı vergi toplama işini bir düzene sokmak vazifesiyle
gönderdi. Vezir Nizâmeddin Yahya, llhanlılar nezdinden
pekçok insanı beraberinde Anadolu’ya götürdü. Bütün ülke
dâhilinde vergi toplama işini bunlarla düzene sokacaktı.
Fakat ehil kimseler seçmemiş olacak ki, bu sırada Gazan
Han'la görüşmek üzere Erzincan’a gelmiş bulunan III.
Alaaddin Keykubat, Nizâmeddin Yahya’nın beraberin-
346 —^.ıvı rArJııt-in­

deki adamlar tarafından soyuldu. Beraberinde mal mülk


nâmına ne varsa gasbedildi.
Ancak sadece beraberindekiler değil vezir Nizâmed-
din Yahya da devlet adamı veya tüccar olarak kalburüstü
kim varsa çeşitli bahanelerle vergi veya ceza adı altında
halkı bir kere daha soyup eski Moğol zulmünü devam et­
tirdi. O'nun vergi toplamak üzere çeşitli Selçuk vilâyetle­
rine gönderdiği mültezimleri de aynı tarzda hareket ettiler.
Bunun üzerine Selçuklu ileri gelirleri O’nu Gazan Han’a
şikâyet ederek icra ettiği mezalimi anlattıklarından Gazan
Han tarafından idam edildi.
Bu hâdiseden az bir zaman sonra 1304 târihinde Ga­
zan Han vefat etti. İlhanlı tahtına Olcaytu geçti. Olcaytu
da Anadolu'daki vergi işlerini düzene sokmak için 1305
Yılı'nda frencin Noyan’ı memur etti. îrencin Noyan da
Nizâmeddin Yahya’nın yolundan yürüyerek ağır vergilerle
halkı bir kere daha ezdi. Bu hareketlere karşı çıkan pekçok
insanı öldürdü. Bu sûretle Anadolu Selçuklu Devletî bün­
yesindeki kargaşa devam ettiğinden buna karşı başkaldıran
Karamanoğullan Konya’yı işgâl ettiler. Olcaytu Han buna
sebep olduğu için frencin Noyan’ı geri çağırarak 1314 târi­
hinde aynı maksadla Emir Çoban’ı Anadolu’ya gönderdi.
Emir Çoban ordusuyla Karabük’e geldiğinde birçok Türk­
men beyi hediyelerle gelip O’nun şahsında İlhanlı Devle­
ti Harn'na bağlılıklarını arz ettiler ve kendilerine yapılmış
olan zulümleri hikâye ettiler.
Böylece Anadolu'da vergi adâleti sağlanacağından
üiTHtvar olan Türkmenler’in de kendisine iltihâkından sonra
1314 Yılı Ocak ayında Konya’yı Karamanoğulları’nm elin­
den almaya muvaffak oldu. Olcaytu Han, Emir Çoban’ı
Anadolu'ya gönderirken Malatya’yı kendisine malikâne
otenk vermişti. Burada üstlenen Moğollar sık sık Memluk
KADİR MISIROÛLU 347

d' r*
•(P f)ir orduyu Malatya’ya gönderdi. Bu ordu Müslüman

çoban, Malatya’nın imdadına koşmuşsa da geç kal-


buraya iki bin kişilik bir muhafız kuvveti bıraktıktan
ordusuyla Tebriz’e dönmüştür.
Yılı’nda Olcay tu Han vefât etmiş, yerine oğlu
$flid han oldu. Lâkin devletin asıl gücü Emir Çoban’ın
,geçmiş, O da bu devletin eyâletlerinin idâresini oğul-
.----------- T ................................................. ............. ...........
r ^mda taksim etmişti. Bunlardan biri olan Tîmurtaş,
uf1 ı ~ı__«___ :x*__ ;___ ___ ı:_ı--------------- ı____

^çiolan Reşîdüddin’in aslen Yahudi olduğu malumdur,


^g de idam edilen Reşîdüddin gibi oğlu da ırkî husûsi­
leri sebebiyle mâliye işlerine vâkıf biriydi. Tîmurtaş,
•^dolu’ya büyük bir ordu ile hareket etmiş ve ilk olarak
^orya dolaylarına gelmiştir. Moğollar’a karşı Anadolu’da
güçlü mücâdeleyi vermiş olan Karamanoğullan 1320
yjfnda Konya’yı yeniden ele geçirmişlerdi. Emir Timur-
jlk iş olarak bu Selçuklu merkezini onlardan geriye aldı,
^adisini Selçuklu Devleti’nin vârisi ilân ederek Akdeniz’e
pdar hâkimiyetini tesis etti. Moğollar’dan nefret eden
jûrkmenler’le de savaşarak Antalya’da hâkim olan Hami-
pullan ve Beyşehir’deki Eşrefoğlu Süleymanşah’ı, aynı
^kilde Bizans hududlarındaki Germiyan Beyligi’ni kendi-
nebafclamayı başardı. Orta Anadolu’da kurulmuş olan Uy­
gur asıllı Eretna Beyliği’ni de kendine tâbi kılarak Ertene
Bey'i Karahisar kuşatmasıyla vazifelendirdi.
İVİUITI A-SAR 1SLAJV1 TA.R1HI -III-

Emir Timurtaş gâyet dindar bir insandı. Şer’î emir­


lere riâyeti sağladı. Hz. Ömer'in Kudüs’ü fethinden sonra
tatbik ettiği üzere idâresi altındaki Yahudi ve Hristiyanların
farklı kıyafetlerle bulunmaları mecburiyetini getirdi. O’nıın
on yıl süren hâkimiyeti esnasında Anadolu'da huzur sükûn
ve birlik teessüs eni. Bundan cesâret alarak 1322 Yılı’nda
“âhir zamanın kurtancısı” olarak bilinen “mehdi” oldu­
ğunu il&n eni. Metbûu olan tlhanlı hükümdarı Ebû Said
Han'a bağlılıktan ayrılarak istiklâlini ilân etti. Hatta Mem­
luk sultanına müracaat ederek Ebû Said9in hâkimiyetine
bir son vermek için O'nunla savaşmak üzere yardım tale­
binde bulundu. Hâlbuki tlhanlı Devleti’nin asıl hâkimi Ebû
Said değil. O’nıın babası Emir Çoban’dı.
tlhanlı Devleti yıkılırsa bunun altında Ebû Said'den
evvel Emir Çoban kalacaktı. Bu durumda Emir Çoban,
Ebû Said Han ı oğlunu cezalandırmak için Anadolu üzeri­
ne bir sefer tertiblemeye ikna etti, tlhanlı ordusu Anadolu’ya
yürüyünce, baba-oğul arasındaki bir savaşı doğru bulmayan
din âlimleri araya girerek kan dökülmesini önlediler. Emir
Çoban, oğlunu Said Han’a teslim ettiyse de O, Timurtaş’ı
bağışlayıp itaatini aldıktan sonra kendisini tekrar Anadolu
valiliğine tâyin etti.
Bu defa İlhanlılar’a bağlı olarak Anadolu’da faali­
yet gösterirken 1327 Yılı’nda babası Emir Çoban ın Said
Han'la arası açılması sebebiyle İlhanlı Devleti’nde bir iç
savaş başladı. Emir Çoban bu kargaşa sırasında aleyhi­
ne faaliyet gösteren diğer oğlu Dımaşk Hocayı öldürt­
tü. Bunu haber alan Timurtaş kendisinin de aynı âkıbete
uğrayacağım düşünerek devletin bütün hâzinesini yanına
alarak 1328 Yılı’nda Mısır sultanına sığındı, önce iyi bir
muameleyle karşıladıysa da 22 Ağustos 1328 târihinde İl-
hanlı Devleti Hanı’nın Kahire’ye gönderdiği elçilerin talebi
KADİR MISÎROGLU 349

ı'-^ns1 neticesinde büsbütün ortadan kalkmasına müncer


'X

tfl- II. Gıyâdeddiu Mes’ud Devri ve Yıkılış


p4o£ol istilâları ile Anadolu Selçuklu Oevletı'nin iç
-i düzeltilmesi kaabil olmayacak bir sûrette bozulmuş-
/^derecede ki, saltanatı elde edenler bunu ancak İlhanlı
uL i tikli rl A AİzJzi A 4 A I ■«
z 4 1«

r loşlarında bu sûretle tahtı elde eden II. Mes’ud, ev-


1*^ isyanını naklettiğimiz Baldu’nun tazyikiyle 1296’da
'bundan indirilip Hemedan’a sürülmüştü. Sonradan 1302
^Ljnde yine îlhanlılar’ın desteğiyle ikinci defa olarak
geçti fakat bu da uzun sürmedi. Evvelce anlatılmış ol-
üzere O’nun tahtı kaybetmesinden sonra Selçuklu ül-
^emir Çoban Bey* in dört oğlu arasında taksim edilmiş,
jönlü idare de Gazan Han tarafından III. Alâaddin
.-I îl*_ 1*1____ • — :ı_>
^kubat’ın 1298’de sultan ilân edilmesiyle nihâyete er­
itir. Sultan Alâaddin Keykubat, Gazan Han tarafından
j.fehan’a sürgün edilmiş, yolda kendi adamlarından biri ta­
bından suikaste mâruz kalıp yaralanmış ve 1302 târihinde
ölmüştür.
O’nun bu sûretle ölümü üzerine Hemedan’da Ga-
rtn Han nezdinde bulunan II. Mes’ud Selçuklu tahtına
geçirilmiş fakat O’nun sultanlığı sadece bir Unvandan ibâ-
teikalmıştır. Altı yıl sonra 1308 târihinde Sultan Mes’ud
vcflt etmiş, yerine III. Keyhüsrev’in oğlu V. Kılıç Arslan
geçmiştir. O da bir müddet sırf bir isim olarak sultanlığını
devam ettirebilmiş olmakla beraber 1318 Yılı’ndaki vefa-
.. iarJhi -ııı-

tıyla Anadolu Selçuklu Devletî târihe intikal edip
kalkmış ve bu devletin mirası yeniden feodal bir
zanmıştır. Bu suretle teşekkül eden beyliklerden birj
Osmanlı Beyliği yükselip yeniden Anadolu Türk-'.s

Birliği’ni kurana kadar Selçuklu mirası aşağıdaki şekn1


feodal bir yapı olarak devam etmiştir.
1- Söğüt civarında Osmanlı Beyliği (1299-1922)
2- Kütahya ve dolaylarında Germiyan Beyliği
1428). 1

3- Konya dolaylarında Karaman Beyliği


1487).
4- Göller bölgesinde Menteşe Beyliği(),
5- Manisa’da Saruhan Beyliği (1313-1410),
6- Balıkesir ve Çanakkale taraflarında Karesi Beyimi
(1299-1361), *

7- Kastamonu ve Sivas dolaylarında Çandaroğuiları


Beyliği (1292-1461),
8- İsparta dolaylarında Hâmidoğulları Beyliği (130].
1423),
9- Antalya’da Tekeoğulları Beyliği (1321-1423),
10- Orta Anadolu’da Eretna Beyliği (1335-1381)
ilh. Gibi beylikler her biri Selçuklular’ın yerini al­
mak için kıyasıya birbirleriyle mücâdele etmişler ve bun­
dan doğan huzursuzluklar, yüzünü Bizans’a çevirerek bu
kardeş kavgasına katılmayan Osmanlı Beyliği’nin sür’atli
yükselişiyle bertaraf edilebilmiştir. Selçuklu’nun yerini al­
mak hususunda en hırslı beylik olan Karaman Beyliği bu
uğurda Papalık’la teşrik-i mesaî etmeye kadar hırslı oldu­
ğu hâlde hepsinden daha uzun müddet vaşasa da emeline
muvaffak olamamış. Selçuklu mirasına Asya ve Avrupa'da
yem memleketler ilâve ederek “İslâm Temsilciliği” mev­
time yükselmek şeref ve itibârı sevk-i kadere ilâveten bu
I
J
KADİR MISIROÖLU

ı ufda iş başına geçen fevkaddehâ şahsiyetle-


351

I F QSnıanh’ya nasib olmuştur. Bu devre tarihte


//uülûk Devri’’ denir ki, buna nihayet vererek
fs xi en azametli devletini kuran Osmanlı tarihi
ıFbeyliklcrm maceraları da kısaca ve mecburen
Z^jçin burada bu kadarla iktifâ ediyoruz.

y rvM-VLAR’1N DEVLET YAPISI tLE İLİM


' ^MEDENİYETTEKİ MEVKİLERİ
(f *gVLET TEŞKİLÂTI
K j. Büyük Selçuklu Devleti ve gerekse Anadolu
Ö^’ııda başlangıçtan nihayete kadar Oğuzlar’m
kurdukları devletlerde câri olan an’anevî usuller
girilmekte beraber Karahanlılar ve Gazneliler gibi
ucn evvel teşekkül etmiş Müslüman Türk devlet-
esaslarından büyük ölçüde istifade etmişlerdir.
y1. jcnin azamîsi hiç şüphesiz Abbasi Devleti’nden
^ır. Çünkü Selçuklular İslâmlaşmış Oğuzlar’ı idâ-
^krinden devletlerinin İslâmî esaslar dâhilinde teş-
fasına bir zarrûret hissetmişler ve bu sebeple kendi
blöfleriyle İslâmî esasları meze ederek mükemmel bir
/ taıbik sahasına koymuşlardır. Sultan Alparslan ile
X Melikşab’a vezirlik yapmış olan Nizâm'iiNMülk
/^eşhurâlim İran teşkilât ve teşrifat kâidelerinden de
İle devlet teşkilâtını mükemmelleştirmiş olmasına
•■^ı Selçuklu idâresinde İran tesiri yine de zayıf kalmış
^ilebilir ki, sultanların Türkçe adlarına Farsça birer
^eklenmesinden ibâret kalmıştır.
r Selçuklu devlet teşkilâtının zirvesini “h ükümdâr ’ teş-
Devler hanedanın müşterek malıdır. Gerek Büyük
;^uklu Devleti’nde ve gerekse Anadolu Selçuklularında
y reriset kanunu mevcud olmadığından, bu devletin târihi
JS MUHW ISLÂM TÂMHJ.
MUKUSARlSLÂMTÂRim^

-fiden- baştan taşa ahi kavgalarıyla geçmiş


btoedraı kurtularak merkezî bir otorite f?
hemen hemen hiçbir zaman mümkün olam^^

Devleti birinci dereceden temsil eden ta.


0 aynı zamanda hanedan reisidir. Hânedânjö7\
•Bdi’üfetjyla eyâletlerde yare müstakil bjr
ket ederin w '■SıHü’M-Munıa" OnvânjyJ\\

hükümdara tâbi olarak bulunduklara yerleri


(afal bir sûrene idare ederlerdi. Anadolu SclçJ^aX

şehzadeler daha çocuk yaşlarında bir eyâlete gjU\ \


yanlarca ’ıübef veya 'lalı'’ Unvanıyla
verilir ve bu şehzade o tecrübeli kumandanın ya
Ih töresini Öğrenirdi.
Büyük Selçuklu Devleti sultanları umûmiy^

koyar veya merkeze yakın bir vilâyete gönderir»


tâbiri ısihte ilk defe Selçuklular tarafından kulla??1

an'ane Osmanlılar’a da intikal ederek devam ett k


Atıbrç tâbiri ise. Selçuklular Ja birlikte târihe 'Sj,

Bir veliahdm sultan ilân edilmesi için


göre bir kunıhay toplanır ve bu kurultaya dâhil olan^S

kademedeki devlet adamlarının tasvibi alınırdı, fiy.


vefin hâlinde Onun ölüsü, yerine geçecek olan
gfcıcnldikteu sonra biat merasimi başlardı. Yeni s??>
but merasiminden sonra ecdad türbelerini ziyâ^,
si ve fukaraya sadakalar dağıtması âdetti, Yeni
gta railra alâmeti olarak beyaz bir maşlah giyerdi
naran alimdi olarak Abbasiler'den alınmıştı. Zirâ
ırak Abbasita'de matem rengiydi. Ûç gün sonra
çıkaran yeru Suhan. yüksek kademedeki devlet
V ^MÜfflOĞLU JJJ

T w f{raânjy|a ^nlaruı
/>< aim
r odamı ®6V'™> kaybederdi. Saltanat
ffjf jjvjetkrc ve Bagdad’daki Abbasi halifesi-
IDenîûnı M’31- w
i5'^aDinbükûmdâriığını tasdikedcr-
fbÇr lujÜu Sultanı'run bûtiin mûslümanlar için
' >‘zJ2^®in **

olunması şarttı. Hatife syncayeni


tevcih M Bu unvan O’mın Türkçe
/r^ftsmî Xazj?nlâJanJa kullanılırı. Me-
•“tfubaMed”, Çagn Beye "MvınT,
A J*.. •‘MuhiMtd", Senctr’e “Ahmed" vb.

'fX jpdinn adı Bagd&d dâhil her tarafta Abbasi


Ze\3n ilerde okunurdu. Herhangi
/ ytom adından sonra sultanın «t— okun-
*^n hâlinde olduğuna delil sayılırdı, Ancak

sıftlını hâiz bulunan hâoedân mensubu


Z^jj Büyük Selçuklu sultanının adından sonra
<'rje Aynı Şekilde mahallen
<’V*Lda Bûyilk Selçuklu hükümdarının adından
y jjıinn adı da zikredilebilirdi. Ancak Sulıân-ı
biM’k su^lanın mâhallen basılmış pa-
/ de * sayılırlardı. Halife, bir sullanıo
Z^^Kunnıası için devlet hâzinesinin O'nun em-

/ Bht üzennde hak iddia eden başka birisinin


^J^oası yarardı.

bastırmak dışında başka hükümdarlık


biri de yazışmalarda “tedd"
A^^jumnasft'd’' Anpça bir kelime olan tevki icra

. -jıı >*ıı 'di» hükümdarlara mahsus mü-


/ ■
354 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -Ilb

hür mânâsında bir kelime olarak kullanılmaktaydı. 7^.


bir kelime olan tuğra ise. Oğuz hakanlarının kullandıg,
mani arın baş taralına yazılan isim, elkab ve dua
den ibâretıir ki; Osmonlılar’da da bir nevi padişah '
surelinde kullanılmıştır. İlk zamanlarda hükümdâr sti^u 1
nin mensub olduğu Oğuz boyunun ok ve yaydan ibaret
kinik damgası da birlikte bulunurdu. Hatta bu damga de u
adına basılan sikkelerde dahi mevcuddu. Buna ilk defa
tan Tuğrul'un fermanlarında rastlanmaktadır. Sultan Tuğ
rul. Kınık boyunun bu damgasını tuğra olarak kullanmıştır»»
Tuğrul Bey'den sonra Selçuklu hükümdarları yazışmalar^
İslâmî an’aneye daha uygun olarak kısa bir dua cümlesinden
ibâre ( olan tevkii kullanmışlardır. Meselâ Sultan Sencer’ip
kullandığı gibi “Bismillah, tevekkeltüalellah”.
"Anadolu Selçukluları ’ntn son döneminde XII. Yüzyıl
ortalarına âidfermanda (uğra yerine sadece kalın kalemle
ve itina ile yazılmış “sultan” kelimesi bulunmakladır ki;
bu belki de Selçuklu tuğrasının sadeleşmesinin son safla*
sini teşkil etmektedir. İlk Osrnanh tuğrasının bu modelden
çıkmış olması muhtemeldir. Selçuklular 'da tuğra ile alâmet
tevki ayrı ayrı olmasına rağmen Osmanhlar 'da aynı şey.
di Bilinen ilk Osman!1 tuğrası Orhan Bey ’e âiddir. Farsça
bir vakfiyenin üzerinde bulunan bu tuğra sâdelikleyazılmış
«Orhan b. Osman» ibaresinden ibarettir ”,4° Selçuk/ular’da
bazı ünvan ve lâkabları sadece büyük sultan kullanabil
lirdi Meselâ Tkığrul Bey'in lâkabı ‘‘Sultan’ül-Muaz-
zam m elik'üt maşrik vef mağrib"di. Öteki sultanlarında
'melik'ûl İslâm, rükn’iil İslâm, ebu'l feth ve sultan’ül
nuamm'gibi Unvanları vardı.
Diğer bir sultanlık alâmeti de- ^iinde beş: vakit kapi-
139 EhBundârı - Zübdc (ire. K, Burstan- İrak ve Horasan Selçuk
atan Tordu. İstanbul 19-43, sh 193
\s\âm C. N\\, ûı.VJfl
KADİR MISIROÖLU 355

^vbc| (bando-mızıka) çalınmasıydı. Sadece melik


/13 diğer hanedan mensublarının növbeti ise, üç
fazla olamazdı.
Jteer hükümdarlık alameti de “çetr” idi. Bu bir
' epesine yerleştirilmiş bir nevi gölgelikti kî, bu gün-
/^jyderi andırmaktaydı. Daha Önce İran’da kullanıl­
alı ÇetrcL at^as veya a*tın s117713!1 kadifeden yapılır-
'i:\tJflidAr bir yere giderken at üzerindeki çctrci O’nu
gölgeleyecek şekilde taşırdı. Sultan nereye giderse
da O nunla birlikte hareket ederdi. Növbetin
Adefa namaz vakitlerinde çalınması mutaddı. Eyâ-
VLiteri olan meliklerin üçe kadar olan növbeti beşe
*syan a^âmet* sayılırdı.
zamanda sarayında oturan Selçuklu hüküm­
ler hâlinde iken konaklama yerlerinde tabiatiyle
/jı k0^1, Lâkin ku Çadır da askerlerin ve hatta üst
kumandanların kaldığı çadırdan çok farklı ve ihti-
Bu çadır gayet kıymetli kumaşlardan imal edilmiş
/^dan hazar zamanında devletin hazine dâiresinde

Başka birisinin ona benzer bir çadır kullanması


itibarla bu çadır da Selçuklular’da hükümdarlık
finden biriydi.

^Saray Teşkilatı
başlangıçta çok sade olan Selçuklu sarayı Melik-
^naıında Nizâm’ül-Mülk tarafından İranlılar’ı tak-
ihtişamlı bir duruma getirilmiştir. Bununla beraber
ianeleri de bu ihtişama rağmen devam ettirilerek
^ün ziyafet mâhiyetinde halka yemek ikram edilirdi ki,
^hlar'm “Aan-/ yağma ' (yağma sofrası) adını verdikleri
^âfetler zaman zaman kargaşa ve hafta isyanlara bile
öpebiliyordu. Tuğrul Sey’in her sabah sofrası halka (
J56 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -IH-

I açıktı. O. avda iken bile bu âdetten vazgeçmezdi.


sofrasının halka açık olması Anadolu Selçuklular U
de aynen devam ettirilmiştir A
Sarayda husûsî surette yetiştirilmiş pek çok y
zile görürdü ki, bunların belli başlıları şunlardı:

aa-Hacib’Ül Hüccab
Bir nevi kâtiplik demek olan hacîblik, pekç<^
1 den teşekkül eder, hükümdarla halk veya sair devlet
cuun arasındaki münâsebeti idare ederlerdi. Bu Osrn-^%
resindeki bir nevi mâbeyn-i hümâyun” (padişah^1 Q

kalemi) demekti. Burada vazife görenlerin âmirine


hüccab denirdi. 0. emirhacİb veya hacıb-i kebir gibi o
lorla da anılmıştır. Saray işlerini tanzim eden hacibler^^
ajıu zamanda "cmir-i dad”dı. Dad adâlet demek old
dan o aynı zamanda bir nevi adâlet bakanıydı.

bb-Yasacıhk
Nizâm’ûl-Mülk'ün meşhur eseri “Siyâsetnâme”ye
göre Selçuklu sarayında hacîb’ül hüccablıktan sonra en yük.
sek mevki yasacılıktı. Bunlar kırk kişiden ibâretti. Yirmisi
altın. yirmisi ise gümüş âsa taşırdı. Bunlar bayrak ve növbet
takımını muhafaza ve idare eden saray hademeleriydi.

cc-Emir Çandar
Sarayın muhafazasıyla mükellef olanlara çandar de­
nirdi. Bunlar bir nevi muh&fız kıtasıydı. Amirlerine ise
Emir Çandar denilmekteydi. Bunlar Sultan’ın çok itimad
etugi insanlar arasından seçilirdi.
i
* çç-Eraw-i Silah
Saravda s\\İih de^jolarmı mxû\aîaz.a aYunda.
KADİR MISIROĞLU 357

tcuddu ki; bunların âmirine em ir-i silâh denirdi,


padişahın en güvendiği adamlardan biri olduğu
Zı fflbün kenarında dururdu.

' .flnir-İAtem
^uldu sultanları değişik renklerde sancak kullan-
* fldydf’i saltanat veya sancâk-ı saltanat gibi adlarla
sancağına büyük hürmet gösterilir ve O’nun
idnâ edilirdi. Bu sancakları sefer hâlinde taşı-
/£r hâlinde muhafaza eden kimselere sancakdar de-
kürdanlarına da emir-ı alem denilirdi,
r

rfdie Farsça elbise demektir. Onları muhafaza eden-


j(ejmedar denilmekteydi. Osmanlılarca O’nun yeri-
^h^dar' Ünvanı kullanılmıştır.

(f^rapdâr-i Has
jarap kelimesi Arapça’da. Türkçe’deki gibi muayyen
^njn adı olmayıp içilecek her şeyi ifâde eder. Biz bu
ju şurup veya meşrubat kelimelerini kullanırız. Selçuk­
lumda verilen ziyafetlerde çok çeşitli meşrubatlar içil­
di. Bu içeceklerin hazırlanmasında, muhafaza edil-
ve ikram olunmasında vazifeli insanlara şarapdâr
U], Şarapdâr-ı has ise, padişahın dâhil olduğu ziyâfet-
içeceklerin ikram edilmesine nezâret eden adama
' tli( unvandı. Şarapdâr-ı has riyâsetinde mahdud in-
tante padişah ziyafetinde bu içecekleri saki denilen
şarapdâr-ı has ise onlara nezâret ederdi.

*ı0.\çwKwû \fcgfcn âemeİAıt. \Vû\rûvnAhT


358 MUHTASAR İSLÂM TÂRİKİ -lll-

sonra ellerini yıkayacağı zaman O’na ibrik tutan hizmetkâ­


ra taştdâr veya abdâr denilirdi. Ab kelimesi su demek oidih
ğundan abdâr da sucu demektir.

hh-Emir-i Âhur
Saray ahırlarına bakan, padişahın atlarını tımar eden
hizmetkârların başındaki kimseye emir-i âhur denirdi. Âhur
bugünkü ahır mânâsında bir kelimedir.

ıı-Serheng veya Çavuş


Sultan hârice çıktığı zaman kalabalıkları yararakO’na
yol açan kimselere serheng veya çavuş denilmekteydi. Bun­
lar aynı zamanda posta hizmetlerinde de kullanılıyordu.

c-Hükûmet İşleri
aa-Divan
Selçuklular’da zaman zaman sultanında iştirak ettiği
üst kademe devlet adamlarından teşekkül eden büyük divan
toplantıları yapılırdı. Sultan’ın katılmadığı zamanlarda di­
vana vezirlerin en kıdemlisi riyâset ederdi. Bu sebeple O’na
‘'sâhib-i divân-ı devlet”141 denirdi. Bu divanda padişahın
havâle ettiği meseleler görüşülür ve karara bağlanırdı.
Selçuklular’da müstevfi divanı denilen ve sadece
mâlî işlere bakan bir divan daha vardı. Bunun gibi ikinci
derecede ehemmiyetli başka divanlarda mevcuddu. Me­
selâ tuğra veya inşa divanı gibi. Bu divanda yazı işleriyle
meşgul saray adamlarından müteşekkil olup ferman, berat
menşur ıstar edileceği zaman bunları görüşüp karar altına
alır veya tâyin ve azil kararlarının yazılarını tesbil ederdi.
Bir diğer talî divan da müşrif divanı veya divân'ül işraf

141 İ. H. Uzunçarşılı - Ostnanlı Devleti Teşkilâtına Methal. İstan­


bul 1970. sh.39
KADİR MISIROÖLU 359

denilen divandı. Bu bir nevi Sayıştay demekti. Devlet gelir­


lerinin yerine sarf edilip edilmediğine, idâri işlerde aksama
olup olmadığına bakardı. Bu divanda vazife görenlere müş-
rif denilirdi ki, bunlar bir nevi müfettiş demekti. Son dere­
cede itimada şâyân adamlar tarafından seçilirlerdi. Lüzum
gördükleri yerlere teftiş için mutemed adamlarını göndere-
rek her türlü mâlî ve idâri aksaklığı gidermek için gerekli
tedbirleri alırlardı. Ayrıca ordunun ihtiyaçlarıyla ilgilenen
bir grup insanın toplantılarına da i;Divân-ı Arız” denirdi.
Bundan başka şer’î işlere bakan "Divân-ı Mezâlim” deni­
len bir divan ile "Divân-ı Berid” adında posta işlerini kon­
trol eden bir divan daha vardı.

bb-Devlet Ricali
Sultandan sonraki en selâhiyetli devlet memuru vezir­
dir. Buna Selçuklular’da "hâce” denilmekteydi. Bu kelime
bugünkü Türkçemizde ’ hoca” haline gelmiş olan kelime­
nin aslıdır. Meşhur vezir Nizam’ül-Mülk bile bu nam ile
anılmıştır. Bu kelime Selçuklular’da muhterem veya mu­
azzam mânâlarında kullanılmıştır. Padişah tarafından tâyin
edilen vezirin, vezâret alâmetleri altın divit ile tac, külah ve
husûsî bir hil’atti. Kendisinden sâhib-i azam veya sadece
sâhib diye bahsedilirdi. Maaş olarak kendisine ıktâ verilir­
di. Devlet ricâli arasında vezirden sonra en itibarlı kimseler
alabeglerdi. Bunlar evvelce ifâde edildiği gibi şehzadelerin
. yetiştirilmesinde rol oynayan sultanın güvenini kazanmış
I kimselerdi. OsmanlIlar’da bu hizmeti ifâ edenlere sadece
lala denilmiştir.

ç-İdârî Teşkilât
Büyük Selçuklu Devleti siyâsî tarihi izah edilirken
tebarüz ettirildiği üzere merkezî bir otoriteden mahrum fe-
360 ___ TÂRİHİ-III-

odo) bir yapıya sâhibti. Eyâletlerin başında emir sıfatıy^


bir hânedân mensubu bulunur ve bunlar hutbelerde Büy^
Sultan ın adından sonra kendi adını okutmak, sikkelerde
ise yine aynı şekilde kendi adlarım hakketmek selâhiyC|j.
ni hâiz olmaları itibariyle yan müstakil bir durumdaydı)^
imparatorluğun hududlannın sür1 atle genişlemesi netice,
sinde zaman zaman bu gibi insanların isyanlarıyla karşı­
laşılması kaçınılmazdı. Bunlar kendi bölgelerinde vergi
toplar ve asker bulundurmak hakkını bile hâizdiler. Selçuk,
lu Devleti'nin ilk başşehri Nişabıır idi. Daha sonra İsfe-
han oldu. Sultan Sencer zamanında ise merkez-i hükümet
Merv şehrine taşındı.
Selçuklu kumandanları bir yeri fethettikleri zaman o
yer kendilerine ıktâ olarak verilirdi. Bu sebepledir ki, böy­
le kumandanların birçoğu fırsat buldukça sâhib olduklan
bölgede kendi beyliklerini kurmuş ve fırsat zuhur ettikçe
de merkez-i hükümete isyan etmişlerdi. Bunun tipik misâ­
li Oğuz beylerinden Emir Dânişmend Gazi142 ile Emir

142 Dânişmendliler (1072-1178): Evvelce ifâde edilmiş olduğu Öze­


re bu beyliğin kurucusu Dânişmend Gâzi’nin milliyeti münakaşalıdır,
Selçuklu târihi mütehassısı Mükrimin Hali) İnanç’a göre Bizanslılar’a
karşı cihadlarıyla meşhur olan Battal Gâzi’nin soyundandır ve İslâmî adı
A hm ed 'dır. (Bkz. M. Halil inanç, İ.A. C.III, sh.468 - Dânişmendliler
maddesi) 1071 târihinde Sultan Alparslan’la Malazgird muhârebesire
katılan Dânişmend Gâzi. zaferin kazanılmasında ehemmiyetli bir rol
oynadığından Sultan tarafından Sivas kendisine Lktâ edildi. Burada ken­
di beyliğini kuran Dânişmend Gâzi, kısa zamanda Kayseri’den Amas­
ya ve Çonım'a kadar nüfuzunu genişletti. O’nun bu süratli yükselişini
Sûleymanşah ın dayısı olmak sıfatıyla elde ettiğini söyleyen târihçilerde
vardır. (Bkz. Prof. Dr. Osman Turan, a.g.e. sh.l 13)
Dânişmend Gâzi. 1. Kılıç Arslan ile birlikte Haçlılar’a karşı icrâ eniği
baskın hareketleriyle bilhassa Malatya'yı kuşattığı sırada buraya yardı­
ma gelen Antakya prensini esir alıp O’nun emri altındaki Haçlı ordusunu
ımhâ etmiş olmasıyla meşhurdur. Bundan bir yıl sonra 5 Ağustos 1101
târihinde Merzifon Amasya arasında Haçlılar‘ı bir kere daha mağlub ve
perişan eden Dânişmend Gâzi, Antakya Haçlı kumandanı Bohemund
KADİR M1S1R0ÛLU 361

ujcek’tir.'" Selçukluların uzun müddet devam etme-

rzCns tarafından gönderilen fidyeyi kabul ederek O’nu serbest bı-


^ıjn’ûl Esir, O’nun bu hareketini tenkid ederek “Müslümanlara
yJ olduğu iyiliklerin böylece silinip yok olduğunu” söylemektedir,
y^ljfl'ûl Esir, a.g.e. C.X, sh.281)
Haçlı kumandanı için aldığı fidyeyi I. Kılıç Arslan ile bö-
1 ^istemediğinden aralan açılmış ve 1103 târihinde Kılıç Arslan
^Lazerine giderek Maraş yakınlarında kendisini hezimete uğratmış-
rtjjfûrtde itiben sarsılan Dânişmend Gazi 1105 târihinde vefat edin-
ıif \Jine<>ğlu Emir Gâzi geçti.
i*' KjIiÇ Arslan 2 Eylül 1105 târihinde Malatya'yı kuşatıp
J'ipıendlilcr’in elinden aldı. Emir Gâzi istiklâl sevdasından vazgeçip
Pulular'1 yeniden metbû tanımışsa da Kılıç Arslan1 m 1107 Yıb’ndaki
gözerine husûle gelen taht kavgasından istifâde ile itaatten ayrılıp arâ-
genişletmeye kalkıştı. O’nun desteklediği Mes’ud, Emir Gâzi'nin
J^jıyÜL 1116 Yılı’nda kayınpederinin desteğiyle Selçuklu sultanı oldu,
zamanında Anadolu içlerine müdahale eden Emir Gâzi 10 Ara-
^124 târihinde Malatya’yı istirdada muvaffak oldu. Sonra Artuklular
yürüdü. Malatya’dan Sakarya vâdilerine kadar beyliğini genişleten
G&zi. 1J34 Yılı’nda gerek BizanslIlar ve gerekse Selçuklular için
bir rakip durumuna geldiği bir sırada vefat etti.
‘ yerine büyük oğlu Melik Muhammed geçti. O'nun emirliğini Selçuk-
|ü çuhanı Sencer dahi teyid etmiş olmasına rağmen bir taraftan Bizans-
bir taraftan da saltanat dâvâsına kalkışan kardeşleriyle mücâdele
^ek mecburiyetinde kaldı. BizanslIlar ve Haçlıiar’a karşı birçok başarı
jetmiş olmasına rağmen 6 Aralık 1143 târihinde vefatı üzerine O’nun
pullan ve kardeşleri arasında yeniden taht kavgası başladı. Bu durumu
derlendiren Anadolu Selçuklu Sultanı Mes'ud, Dânişmendliler’e âid
birçok şehri ele geçirdi. Kendisine tâbi olması şartıyla Dânişmendliler’in
hâkimiyetlerini Malatya’da devam ettirmelerine müsaade etti (Bk2. Prof,
pr. Osman Turan, a.g.e. sh. 190).
Fakat Sultan Mes'ud1 un ölümü üzerine yerine geçen 11. Kılıç Arslan
zamanında Anadolu Selçuklu Devleti’nde yeniden taht kavgası başlayın­
ca Dânişmendl iler bunu fırsat bilerek harekete geçmişlerse de âlimlerin
araya girmesiyle mutlak bir kavga önlendi. 11. Kılıç Arslan zamanında
ise Dânişmendlilefe âid şehirlerin birer birer ele geçirilmesi sonunda
1178 Yılı’nda bu devlete nihayet verilmiştir.
143 Mengücekler (1118-1250): Bu beylik Büyük Selçuklu Sulta­
nı Alparslan’ın kumandanlarından Mengücek Gâzi’nin oğlu tarafın­
dan kurulmuştur. Mengücek Gâzi, Sultan Alparslan'la birlikte Ma­
lazgirt Savaşı'na katılmış olan Türkmen kumandanlarından biridir. O,
-m.
tenriB'bmncrderecede engel olan bu feodal yapıya raft^
Selçuklu sultanları merkezî otoriteyi korumak için oldu^

kuruluş târihi kaynaklarda 1080 olarak görülür.


Anadolu'daki fetih hareketleriyle gazi ünvanını alan Mengücck
Gürcüler. Kumlar ve Aphazlar'la savaşarak hâkimiyeti altındaki topr^’
lan bir hayli genişletmişti. Oglıı İshak Bey de Selçuklular, Ariuklul^
ve Dânışmendlilere karşı mücâdele etti. Birçok başarı elde eniyse
Artuklu hükümdün Belek tarafından 1120 târihinde Erzincan yakınlaş
daki Şiran’da vuku bulan savaşta hezimete uğrayıp esir düştü. Beyliğe
toparlamaya çalışan İshak Bey 1142 Yılı'nda vefat edince Mengücekfer
Beyliği ikiye ayrıldı. Bir kol Kemah Erzincan, diğer kol ise Divriği’^
hüküm sürmeye başladı. İshak'm oğullarından Davud. Kemah ve Er.
z ine un. diğer oğlu Süleyman ise Divriği kolunun başına geçti. Kemah.
Erzincan kolunun hâkimi olan Davud, II. Kılıç Arslan'a taraftar olduğu
için 1162 târihinde Dânişmendli hükümdarı Vağıbasan tarafından öldü,
rüldü (Prof. Dr. Osman Turan O'nun 1151 Yılı'nda yay kirişiyle öldü-
rüldüğünü kabul etmektedir.).
Davud‘dan sonra Mengücekler ’in bu kolunun başına Fahreddin fieh-
ra m şah geçti. Bu ikiye ayrılış Mengücekliler'i zayıf düşürdüğünden
İL Kılıç Arslan, 1164 târihinde bu beyliğin istiklâline son verip O’nu
kendisine tabî hâle getirdi. Behramşah’ın Gürcüler'e karşı cihad ederek
birçok zaferler kazandığı bilinmektedir.
!202YıirndaAnadoluSelçukluSulranıR<iknedd!nII.Süleynıaoşah'ın
emrinde Gürcüler'le savaştığı bilinmektedir. Bu savaşta esir düşen Beh-
ramşflh. Gürcüler tarafından takdir olunup memleketine iâde edildi.
Hakikaten Selçuklularla birlikte bu savaşı kaybetmiş olmasına rağmen
gösterdiği kahramanlıklar sebebiy le “Gazi" olarak anılmaya başlamıştı.
L’zuo bir müddetle mevkiini muhafaza eden Behramşah. arka arkaya
dört Anadolu Selçuklu sultanıyla birlikte olmuş ve onlarla hiçbir ihtilâfa
düşmemiştir Bunlar il. Kılıç Arslan, Gıyâseddin Kevhüsrev, Rükned*
din Süleyman ve Alâaddin Keykubar'dır fbn'ül Esir, O’nun altmış
yıldan îazJa hükümdarlık yaptığını söylemektedir (Bkz. İbn’ûl Esir.
KADİR MISIROÛLU 363

j, çekmiş ve bunda zaman zaman başarı da elde et-


Yarı müstakil vaziyetteki eyâletler büyük sultanı
olarak tanıdıkları müddetçe merkezî otorite devam
saltanat mücâdeleleri vâki olduğunda ise, her biri baş
/. flp istiklâl sevdasına kapılmışlardır. İtaat zamanların-
eX^cr vilâyetleri, vilâyetler ise kutval denilen
l^a veyahud da dizdar ad: verilen kale muhafızlarının
findeki küçük küçük birimlere ayrılmakta idi. Bu tip
11kazalarda şahne adı verilen bir nevi garnizon kuman-
bulunurdu. Şahnesi olan kazalara veya vilâyetlere
vâli tâyin edilmez, oraları bunlar idare ederdi. Bunlar
" ,rkeze bağlı kumandanlar olduklarından Abbasi hilâfetini
^ırtıl altında tutmak isteyen Selçuklu Devleti’nin Bağ-
merkezinde bile şahneleri vardı. Ayrıca atabegler de
yundukları yerlerde içişlerinde tamamen serbest olmakla
^rjber seferde emirlerindeki askerlerle sultanın ordusuna
jlibıika mecburdular. Bu mecbûriyeti yerine getirmeyenler
.y! etmiş sayılırdı.

d-Adâlet Teşkilâtı
Selçuklularda adliye teşkilâtı biri"şer’î”, diğeri ise
hukuk olmak üzere iki istikamette yürütülürdü. Şer’î
jjvâlara İslâm fıkhına vâkıf kadılar bakardı. Bunların en
j.4 kademedeki âmirine “kadı'l kınlat” yani kadılar kadısı
^nirdi. Bunlar kendilerine arz edilen dâvaları şeriate göre
(1İ.C.X11. sh.441).
Renkli bir şahsiyeti olan Behraoışah 1225 Yılı’nda Erzincan'da vefât
fiştir. Yerine oğlu Alâaddı'n Davudşah geçti. Diğer oğlu Muzaffe­
rdin Muhammed ise Şarkî Karahisar meliki oldu. Davudşah ilmi ba­
bından çok iyi veriştirilmiş olmasına rağmen kötü bir idâreci oldu. Bir-
değerli kumandanı sudan bahanelerle Öldürmirüp mallarına el koydu.
\loiol istilâları başlayınca kendisini güçsüz hisseden Mengücekler’ın
\|tığollar’a meyletmesi üzerine Anadolu Selçuklu hükümdarı Alâad-
jja Keykubat ile aralan açıldı. Bir iki defa sadâkat yeminleri etmişse
.. __ TÂRİHİ -HI-
ı
hükme bağlarlardı. Bîr kadının hükmü kat'i idi. Yani ıCn
yiz sistemi yoktu. Ancak herhangi bir kadının verdiği h^
me karşı diğer kadılar yazılı olarak itiraz ederlerse dur^
sultana arz edilir ve müzâkere ile icabında hüküm dcğj^
ri lirdi.
Şer'i mahkemelerin yanında bir de örfe göre h(|^
meden mahkemeler vardı. Bu mahkemeler asayişsizlik
devletin emirlerine itaatsizlik ve siyâsî mâhiyetteki hukı^
ihlallerine bakar ve bu meseleleri örfen ve mâruf olan mas.
/aharlara istinaden hükme bağlarlardı. Bunların âmirine ise
"emirdi dâd” yani adâlet emiri denirdi. Her iki teşkilât da
devletin en küçük birimlerine kadar yaygınlaştırılmıştı.
Askerî şahısların şer’î meselelerine “kadı leşkef
adındaki İslâm âlimleri bakarlardı. Bu Osmanlılar'daki
“kazaskerliksin yani asker kadıların aynısıydı. Bütün ad­
liye teşkilâtı mensupları hükümet işlerine karışmaz, sadece
asayiş ve inzibatla meşgul olurlardı. Vakıflarla ilgili dâva-
lara da kadılar bakardı.______
de sözünde durmadığından. Alâaddin Keykubat Erzincan üzerine yü­
rüyüp burasını ele geçirdi. BÖylece MengÜcekler’in Erzincan Kemah
kolu 10 Kasım 1228 târihinde sona ermiş oldu (Bkz. İbn’üi Esir, C.XII,
sh.441).
Divriği Mengücekleri’nin ilk beyi İshak’ın oğlu Süleyman’dır
Süleyman’dan sonra bu beyliğin başına Şâbinşab geçmiştir. Târih­
te hayırseverliği ve mazlumları himayesiyle tanınmış olan ŞâhİDşaİj.
Selçuklularda iyi geçindiğinden MengÜcekler’in diğer kolunun akıbetine
uğramamıştır. Şâhinşah'dan sonra yerine oğlu Ahmedşah geçmiştir ki,
dünyaca meşhur Divriği’deki Ulu Câmi O’nun eseridir. Uzun yıllar beyli­
ğin başında bulunmuş olan Ahmedşah ’ın yerine Melik Sâlib geçmiş.
MengÜcekler’in bundan sonraki emirleri hakkında kaynaklarda fazla
bilgi yoktur. 1277 YıiTnda Divriği'ye giren İlhanlı hükümdarı Abaka
Han. burasını tahrib etmiştir. Bir müddet Moğol hâkimiyetinde kalan bu
beylik daha sonra Anadolu’da kurulan diğer bir Türkmen beyliği olan
Eretnaoğullan'nın hâkimiyeti altına girerek ortadan kalkmıştır. (Fazla (
bilgi için bkz. Necdet Sakaoğlu — Türk Anadolu’da Mengücekoğullan.
İstanbul 1971)
KADİR MISIROĞLU 365

/ Askerî Teşkilât
I Büyük Selçuklu Devleti’nde sadece kara ordusu var-
I ^uıadolu Selçuklularında bunun yanı sıra bir de Bah-
I Teşkilâtı ihdas edilmişti. Diğer askerî sınıflar her iki
ı *v|ene de aşağı yukarı aynıydı. Askeri teşkilât gerek
ı puldular*da gerekse onlardan evvelki Türk devletlerin-
ı ehemmiyetli bir müesseseydi. Devletin bekaası ve
filetin huzuru ordu ile temin olunurdu. Büyük Selçuklu
pevleti genişleyip asker ihtiyâcı arttıkça ıktâ sistemi geliş-
fjfiimiş ve bu suretle yeni fethedilen yerler, oraları fetheden
pandan lara gelirleri kendilerine âid olmak üzere tahsis
şiirdi. Bu durum Nizâm’ül-Mülk’ün tanzimiyle ortaya
çıkmışve ordunun yükünün büyük ölçüde devlet üzerinden
aldırılması bu suretle temin edilmiştir. Iktâ sâhibi ölünce
t1nflâid yerlerin ıktâı normal olarak evlâdına kalır veyahut
jg bir başkasına verilirdi. Iktâ sahihleri geliri kendisine tah­
sis edilen yerlerin gelirine göre muayyen bir miktarda asker
beslemeye ve bu askerler sefere çıkan Selçuklu sultanına ii-
flhak etmeye mecburdu. Bu sistem Osmanhlar’da ‘ timar”
‘zeâmef’ olarak devam ettirilmiştir.144
Selçuklular’da aynen OsmanlIlar’daki gibi bir hassa
ordusu veya kapıkulu askerleri sınıfı vardı. Bunlar merkez­
de veya merkeze çok yakın bir yerde ikamet ederek padi-
phı korurlardı. Fakat padişahın etrafında bulunan askerler
144 Osmanhlar’da tımar bir kumandana tahsis edilen ve geliri yıllık
olarak yirmi bin akçe olan yerler için kullanılmıştır. Geliri bundan fazla
olanlar ise "zeâıuet” veya “hâs” denilirdi. Tımarlar sonradan iki kısma
a>Tilarak küçük kısmına zeâmet, büyüklerine ise hâs tabir olunmuştur.
Bu iki tâbir Osmanlılar’dan evvel mevcud değildi. Selçuklular’da tımar,
îfâmet ve hâsın hepsine birden ıktâ denilmekteydi. Sadece hâs tâbiri
Harzemşahlar, Memluklar ve Anadolu Selçuklulan’nda da kullanılmıştır.
Tuzla bilgi için bkz. Mehmet Zeki Pakalın, OsmanlI Târih Deyimleri
e Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1993 C.III, sh.497)
366 MUHTASAR ISLÂM TÂRİHİ -111-

sadece bunlar değildi. Bir de ”gulamân-ı saray” deniı^


sınıf vardı ki. bunlar törenlerde istihdam olunurlardı,
lar husûsî bir sûrette terbiye edilmiş çeşitli milleılcrdCn
toplama insanlardı. Yılda dört defa maaş alırlardı. Fakat on
dunun asıl büyük kısmını tımarlı sipâhiler teşkil ederlerdi
Tımarlı sipahiler ıktâ sahihlerinin besledikleri askerlerden
müteşekkildi.
Selçuklular gerektiğinde halktan ücretle asker dahi
toplarlardı ki. bu askerlere “haşer” adı verilirdi. Selçuk,
lu kara ordusunun bütün ihtiyaçları inceden inceye düşü-
nülerek birçok sınıflarla takviye edilmişti. Meselâ orduda
seyyar hastahâneler ve hamamlar bulunurdu. Muntazam bir
teşkilâtı hâiz bulunan Selçuklu ordusunda sırf cihad gâye-
siyle bulunan kimselerde vardı ki, bunlara “gâziyân” yani
gâziler adı verilmekteydi. Bunlara maaş verilmez, sâdece
ganimetten mal almakla iktifâ ederlerdi.

f-İstihbârât ve Posta Teşkilâtı


Selçuklular'da istihbarat ve posta teşkilâtı gayet hızlı
ve muntazam işlemekteydi. Bunun için belli başlı güzer­
gâhlarda karakollar ve “ribat" denilen ikametgâhlar kurul­
muştu. Osmanlılar’da olduğu gibi Selçuklular’da en sür’atli
muhabere vâsıtası güvercinlerdi. Bu maksadla büyük kale­
lerde burç denilen güvercinlikler kurulmuştu. Bu sistemin
Osmanlılar’da da devam ettiği mâlumdur.

g-Toprak Sistemi ve Halk


Selçuklu ülkesinde toprak barâcî. örfî ve emirî olmak
üzere üç kısma ay rılmıştır. Emirî arâzi devlete âiddi. Böyle
araziyi işleyen halk veya köylüler işledikleri yere muvakkat
bir tapu ile sahip olurlardı. Böyle insanların vefâtı hâlin­
de toprak erkek evlâdına intikal ederdi. Nizâm’ül-Mülk.
KADlRMlSlROĞLU 367

> jrfzilcri ıktâ süreliyle tevzi ettiğinden buralardan alı-


yani mahsulün onda biri ıktâ sahibine verilirdi.
/ j vakfedilmişse bu vergi de vakfa ödenirdi,
ir j]er hükümdür değişikliğinde ıktâlar yenilenirdi. Iktâ
,|)j devlet hizmetinden azledilirse ıktâı elinden alınırdı,
^lypdâra mahsus ıktâlara hâs adı verilir ve buralarda
yapan halkın şer’î vergisi olan öşür, devlet hazinesi-
F^tınlırdı. Halktan şer’î olan öşür vergisinden başka bir
/1 taleb edilemezdi. Böyle bir taleb olursa halkın sultana
Büyük Divan’;a gelerek şikâyette bulunmak hakkı var-
' şehirlerde her nneslek sahibinin bir loncası mevcuddu.
^-lar sanatkârları hem korur ve hem de yanlışlık yapanla-
cezalandırırlardı.
Ticârî hayatı ayakta tutan ve halkın zenginleşmesini
^layan kervanların bir tecâvüze uğramamaları için muhâ-
askerler tarafından korunurlardı. Bu korumadaki bir ak-
^lık sebebiyle herhangi bir kervan tecâvüze uğrarsa dev-
zarar eden tüccarın zararını tazmin ederdi. Devletin asıl
geliri ziraat erbabından alınan vergilerden teşekkül etmek-
lCyse de ticâret erbabı için dahi konulmuş vergiler vardı.
"Muküs** denilen gümrük vergisi de devlet gelirleri
arasında ehemmiyetli bir yer tutmaktaydı. Sulama sistem­
leri kurularak ülkenin zirâî gelirleri artırılmış olduğu gibi,
ticâret serbestisi ve kervanların korunması sûretiyle de halK
oldukça zenginleşmişti. Her tarafta kumaş dokuma tezgâh­
lan. demir döküm fırınları, deri işleme atölyeleri, kâğıt v<
çini, cam gibi maddeleri üreten fırınlar imâlâthâneler ül­
kenin her tarafında mevcuddu. Bilhassa yünlü ve pamuklı
kumaş üretiminde Selçuklular büyük bir ihracât merkez
haline gelmişlerdi.
Hasıahâneler, medreseler, tekke ve zaviyeler inşâ edi
krek devletçe büyük bir kalkınma gerçekleşmişti. Bu mü
368 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHÎ -JII-

esseseleri ayakla tutmak için hânedân mensupları, kum.


danlar ve zengin iş adamları çeşitli vakıflar tesis eunişlert2s
Velhasıl ülkenin refah ve huzuru daha evvelki devletje?‘
kıyaslanmayacak seviyedeydi. Her tarafla dârüşşifâ, dâro?
sıhhâ, dârülâfiye adlarında hastahâneler mevcuddu. Delik?
için bile husûsî hastahâneler vardı. Yetimler için yetimh^
neler ve husûsî mektepler ve âciz kimseler için âcizler y^
du vardı. Bütün bu hayır müesseseler! ayakta tutmak içi2
çok sayıda vakıf kurulmuştu.

B-İLMÎ HAYAT
Selçuklular zamanında şiî ve bâtını 1 erin azgın faa^
liyetlerinin önlenmesi için bir taraftan askerî tedbirler itti,
haz olunurken diğer taraftan da bu bâtıl görüşlerin fikren
çürütülmesi için Ehl-i Sünnet âlimleri desteklenmiş, İslâm
Dünyasında ilk defa olarak müderrisleri devletten maaş,
lı ve erzak tahsisli medreseler kurulmuş, ders programlan
tesbit edilmiş, bu medreseler devlet eliyle zengin kütüpha­
nelerle takviye edilmiş ve eğitim parasız olarak gerçekleşti­
rilmiştir. Bu medreseler arasında Sultan Alparslan tarafın­
dan kurulan Nizâmiye Medresesinin ilim târihinde büyük
bir yeri vardır. Nizâmiye Medresesinin ayakta kalabilmesi
için çarşılar, hanlar, hamamlar vakfedilerek büyük bir mâlî
destek sağlanmıştır. Böyle medreseler ülkenin büyük şe­
hirlerinin her tarafında tesis edilmiştir, bağdad’daki Nizâ­
miye Medresesi örnek alınarak tesis edilen bu medreseler
sadece Ehl-i Sünnet itikadı üzere İslâm âlimi yetiştirmemiş,
dünyevî ilimlerde de sayısız ilim adamı yetiştirmiştir. Ma­
tematik, astronomi, filoloji ve târih ilimlerine dâir çeşitli
ilimlerde değerli eserler vücûda getirildiği gibi Sultan Me-
likşah zamanında bir de takvim yapılmıştır ki, “takvim-i
melikşâhr* diye meşhurdur. Bu milâdî gregoryan takvi-
KADİR MISIROÖLU 369

jcn daha doğru hesaplara dayanmaktaydı. Bilhassa tıp


'’Lsında büyük âlimler yetişmiş ve değerli tıbbî eserler
konmuştur.
1 "Selçuklu devrinde tarihçilikle de önemli gelişmeler
yedilmiş ve tarihçiler Selçuklu sultanlarının himâyesi-
^rmiişlerdir. Selçukluların menşeinden bahseden Me-
(1058), İbnü'l-Hassûl’un Risale-i Melikşahiye,
gbû Tahir-i Hatun!'n in Târih-i Âl-i Selçuk’u, şâir
j^uizzf’ntn Siyer-i Fiitûh-i Sultan Sencefi, Hemedanî’nin
^a-tıü's-Siyer*i İbn Funduk Beyhakî’hin Meşaribü't-
^curib*i. aynı yazarın Zînetü’l-Küttab’t, Sultan Sencer
dliina Ali Kaainî tarafından yazılan Mefahir u ’l-Etrak gibi
yerler; ayrıca İsfehanî, İbn il ’l-Cevzî, Sıbt ve Ravendi ’nin
^rlerî bu çağın ürünleridir. Ne yazık ki, bu eserlerin çoğu
Uoğol istilâsı sırasında kaybolmuştur.
Irak sultanı III. Tuğrul zamanında Ahmed Tüs! ta­
rafından Acâi-bü’l-Mahlûkât adlı bir coğrafya kitabı ya­
zılmış, Kaşgarlı Mahmud tarafından bir dünya haritası
çizilmiş. Ravendi Rahattı ’s-Sudûr adlı meşhur Selçuklu ta­
rihini Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev’e ithaf etmiş (1207),
tzzeddin Keykavuş adına Anevî tarafından Enîsu’l-Kulûb
adlı eser yazılmış, Alaaddin Keykubat tarihi başta olmak
üzere 1192-1280 yılları arasına ait İbn Bibi tarafından
el-Evaıniru'l-Alâiye adlı Selçuklu tarihi hazırlanmış ve
daha sonra Selçuklu tarihinin mühim kaynaklarından olan
Müsameretü'l-Ahbar (1323), Kerîmüddin Aksaray! tara­
fından kaleme alınmıştır. Bunlardan başka, manzum olarak
şâir Ahmed Kâniî’nin Büyük Selçuklu Şehnâmesi, ayrıca
Horasanlı Türk şairi Hâce Dehhanî'nin yazdığı yirmi bin
beyittik Selçuklular Şehnâmesi ve daha pek çok eser elimize
geçmemiştir”14*

145 Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Târihi, C.V1I. sh.209 vd.


370 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111-

Selçuklu zamanında edebiyat da bir hayli gelişmiş


kat Farsça'nın tesiriyle ortaya konulan eserlerin çoğu bu
lisanla kaleme alınrhıştır İlim dili ise, daha çok Arapça'ydı.
1277 Yılı’nda Karamanoğlu Mehmed Bey’in Konya’yı
ele geçirdikten sonra “Bu günden sonra divanda, dergâh-
da, bârgâhta (huzurda), mecliste ve meydanda Türkçe’den
başka bir dil konuşulmayacaktır.” Şeklindeki emrine kadar
Farsça'nın hâkimiyeti devam etmiş, ancak bu tarihten son­
ra Türkçe’nin kullanılması yaygınlaşmıştır. Denilebilir ki,
ancak bu sayededir ki Türkmen şâiri Yunus Emre (v. 1320)
gibi dâhi şâirler idrâk olunabilmiştir.

C-DİNİ HAYAT
Selçuklu Devleti aynen Osmanİılar’da olduğu gibi
Sünnî mezhepleri tutmuş, Şia ve Bâtınîliğe karşı mücâdele
etmiştir. Nüfusun çoğunluğu Hanefî ve Şâfii olmakla be­
raber Mâliki ve Hanbelî mezhepleri mensupları da vardı.
Hiç şüphesiz idâreleri altında gayr-i müslimler de vardı.
Onlar hakkında adaletle muâmele etmekten bir an bile ay­
rılmamışlardır. İslâm hukukunun gayr-i müslim teb’aya
tanıdığı hak ve mükellefiyetlere riâyet hususunda en kü­
çük bir inhiraf gösterilmemiştir. Bu sebepledir ki, Sultan
M elikşah için “kalbi Hristiyanlara karşı da şefkatle dolu
idi” denilmiştir.14* Selçuklular gayret-i diniye ile meşbu bu­
lunduklarından Haçlılar’a karşı canhıraş bir mücâdele ver­
mişler, sünnı Abbasî hilâfetini, şiî Fatımî Devleti’ne karşı
sonuna kadar korumuşlardır. Muhalledât-ı Islâmiye (İslâm
klasikleri)nin çoğu Selçukîler devrinde yazılmıştır. İmâm-ı
Gazali (v. 1111) bu devrin meşhur müellifleri arasında ilk
akla gelen büyük İslâm âlimidir. Ne yazık ki gerek dinî ve
gerekse dünyevî sahada Selçuklular devrinde vücûda geti-
46 ProL Dr. Osman Tûran, a.g.e. sh.249
KADÎR MISIROGLU 371

xolun değerli eserlerin pekçoğu Moğol istilâları sıra-


Xuahnb edilerek ortadan kalkmıştır.
Selçuklular'ın hâkim olduğu bölgede Grek felsefesi-
^ygınlaşmış olmasından doğan sapıklıklara karşı İslâm
ilk ve ciddî eserleri vererek bâtıl görüşlerin önünü
fişlerdir. Buna mukabil Moğol istilâlarının doğurduğu
^’ntılûr dolayısıyla tasavvufî görüşler mânevi bir melce
^je kalk! teselli etmiş ve bu sâyede pek çok ve büyük
^^savvıf şahsiyet yetişmiştir. Ehli Sünnet itikadına mutâ-
n tasavvufî görüşlerin revaç bulması gerek Büyük Sel-
Devleti ve gerekse Anadolu Selçuklularınca zâhirî
’-^ler kadar mutasavvıf ilim adamlarının da korunması
Leşini erişip yaygınlaşmıştır.

Ç-SELÇUKLU SANATI
Selçuklular Çin hududundan Ege sâhillerine kadar
niş bir sahada hüküm sürmüşler ve bu coğrafyada yer
şehir ve kasabaları cami, medrese, kervansaray, tür-
kümbet, çeşme, imâret, han, hamam, sebil, kale, sur,
tekke ve ribat (otel), şifahâne (hastahâne), mescit gibi çe­
kili mimârî eserlerle bezemişlerdir. Bu eserlerde kullanı­
lan tezyini sanatlar ve çiniler hâlâ hayranlık uyandıran bir
mükemmeliyettedir. Binaların cepheleri, kapılan, pencere
kenarları renkli yazılarla birbirinden güzel tezyinatla be­
zenmiş, minber ve mihrabları, şadırvanları mermer ve taş
işçiliğinin Selçuklular’da zirveye ulaştığını göstermekte­
dir. Kakmacılık ve oymacılığın sanat târihindeki en güzel
örnekleri bütün bu Selçuklu eserlerinde sergilenmiştir. Di­
ğer taraftan onlardan kalmış halı, kilim ve kumaş örnekle­
ri dünya müzelerinin en değerli materyalleri arasında yer
almış bulunmaktadır.
Bütün bu eserler Türk tezyini sanatının çeşitli örnek-
372 MUHTASAR ISLÂM TÂRİHİ -fil­

leriyle bezenmiş olmakla beraber bozkır kül rtirtlnde n


birun'ane olarak canlı figürlere de rastlanmaktadir. g
la beraber,
"Anadolu Selçuklu eserlerinde görülen figürle .
lar. yazı, bitki ve geometrik süslemelerle boy Hlçüşet^*'
cek kadar az ve cılızdır. Mimarî süsleme ve el sanatla^*"
figürlü süslemeye rastlanılmakradır. Belirli sayıdaki A?*9
gürlerde dikkati çeken noktalar şunlardır: Üzerinde
süslemelerin yer aldığı yapıların hemen hepsi de kervQn^
ray. medrese, saray ve köprü gibi profan yapılardır. Sara»,
lorda yer alan insan figürlü çinileri, geniş halk kitlelerinin
görebileceği düşünülemez. Öteki yapılarda yer alan, yırtıcı
hayvan, balık, geyik vb. hayvanlar ise, yapıların göze çarp,
mayan yerlerinde, adeta gizlenmiş gibidir.
Bazı çörtenler dışında, bu figürler heykel karakteri
taşımaz. Oransız, kabaca yontulmuş, hatta bazen gülünç
görünümdeki birkaç arslan figürü dışında gerçek heykele
rastlanmayışı; hacimli, etrafında boşluk olan (gölgesi dü­
şen) canlı modele yakın oylumlanmış tasvirlerden kaçınıl­
dığını gösterir. Olağanüstü duyarlık ve incelikle, üç boyutlu
mukarnas sistemlerini oyup çıkaran sanatçının el mahareti
ve işleme yeteneğinden kuşku duyamayız. Selçuklu figürle­
rindeki gerilik ve karikatürsü deformasyon, gözlem gücünün
eksikliği ile ilgili değil, bir yasaklamanın getirdiği tutuk­
luktan kaynaklanır, sanatçının Dünya 'ya bakışı ile ilgilidir.
Geometrik ve bitkise! örneklerde gördüğümüz olağanüstü
yetenek, sanatçının daha seyrek ve korkak tavırla işlediği
figürlerde gerilemiş ve primitifkalmıştır, insan figürlerinde
bilinçli deformasyon bir ilsluplaşmaya ulaşır. Bu görüntü
farkına ek olarak dekorasyonda görülen figürlerin ancak
XIII. yüzyılın sonuna kadar varlığnı sürdürebildiği. Beylik­
ler çağında iyice azaldığı ve Osmanlı döneminde bütünüyle
T KADİR MTSIROĞLU 373

I 8er^e^tir' &eç Osmanlı döneminde (XVIII.


faraşlarından sonra), benimsenen Barok ve Rokoko
Osmanh Türkiyesi ’nde uygulanırken, insanfigür-
arındırılmıştır.
.rçfanilerde, figür hemen hiç görülmez. Câminin,
‘lfı temel kurumu ve Islâm mimarîsinin odak yapısı
tlüfünülürse, figür yasağının hangi kurumdan kay-
sorununa daha gerçekçi yaklaşmış oluruz."147
varlık figürleri zamanla sâdece minyatürlerde kal-
fnimâri eserlerde geliştirilen hüsn-ü hat imkânlarıyla
ı^’yja bir nevi resim çizilmiştir.
r Muazzam otağları taklîden inşâ edilmiş olan tuğla
^betler de Selçuklular’ın İslâm medeniyetine hediye
Ejderi yem yapı şekillerinden biridir. Ekseriya renkli çi-
kaplı olan bu kümbetler mahrutî ve çok köşeli yapı-
A ki, Selçuklu coğrafyasında hâlâ birçok örnekleri gö­
bektedir. Selçuklular “ayrıca kubbeli türbe inşaatında da
değişiklik yapmışlar, kubbe külâhı üzerine üstüvânî bir tam-
vâsıtasıyla ikinci bir kubbe oturtmak sûretiyle kubbeyi
yükselterek çok uzaklardan görülebilen birer âbidevî yapı
galine getirmişlerdir.”'4- Selçuklular, câmi minarelerinde de
değişiklik yapmışlar, eski dört köşeli veya kule biçimindeki
pıinâre yerine yuvarlak, bazan yivli yüksek ve ince mini­
kler inşâ etmişler ve bunlan çok defa renkli çinilerle be­
zemişlerdir ki, bu da İslâm mimâri sanatına Selçuklular’m
kazandırmış olduğu bir husûsiyettir.
"Ayrıca Selçuklular yakın şarktaki Grek-Roma ve
Bizans sütununa, «demet sütun» tâbir edilen yapı şeklini,
«h sütun başlıklarına da «istalaktit» ve «baklavalı» diye
™ian iki ayrı yapı şeklini ilâve etmişler ve bu Türk yapı

Doğuştan Günümüze Büyük İslam Târihi, C-VHI, sh vd.


’tt t.A. Cüz 104 İstanbul 1972, sh.412
374 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

şekilleri Anadolu 'da zengin bir çeşitlilik kazanmış, bilhas.


sa XV'l. asırda Mimar Sinan devrinde, büyük gelişme gös­
termiştir. Eski İslâm mimarisindeki «yuvarlak» ve «kırık»
kemer yerine Selçuklular «sivri kemeri» getirmişler, bu son
tarz da Osmanlılar ‘da daha da çeşitlenmiştir. Câmilerde
vc diğer yapılarda pencerelerin katlar hâlinde sıralanması
Türk mimari mahsûlü olup, başka İslâm ülkelerinde tanın­
mamıştır. Kubbe inşâatında Selçuklular ’ın ortaya koyduk­
ları mühim yeniliklerden biri de, ana duvarlardan kubbeye
geçişin «müselles» sahalar ile teminidir ki, mimarî târihin­
de «türk üçgenleri» adı ile anılan bu tarz OsmanlIlarda
türlü şekiller alarak, inkişâf etmiştir.
İslâm san 'atı mihrap inşâsında Türk yapı şekli, bu­
nun mustatil veya beş köşeli olması ve üst kısmın basamaklı
bir kemer ile nihâyetlenmesidir. Selçuklu üslûbunda daha
ziyâde basık olan bu mihraplar Osmanlı devrinde cami­
lerin azameti ile muvâzî olarak, yükselmiş ve incelmiştir.
Minberler bakımından tezyinat için yeni sâhaların bulun­
ması, çeşitli nakışların meydana konması ve türlü teknik­
lerin kullanılması hususlarında Türk san ’âtının yaratma
kudreti sonsuz olmuştur. Orta çağ Türk mimarî eserlerinde
muhtelifyerlere serpiştirilen âyet ve duaların yazı şekille­
rinde de Türk zevki kendini göstermiş, bu suretle Selçuklu
üslûbunda teşekkül eden «Selçuklu sülüsü» ve «Selçuklu
neshi» âbidelerin haşmet ve zarafetini arttırmıştır. Burada,
eski Uygur-Türk san alının devamı olarak, kitap resmi ve
minyatür hususlarında birer Selçuklu mektebi teessüs et­
miş olduğunu da belirtelim. Böylece yakın şarkta Selçuklu­
lar ile birlikte başlayan ve diğer Türk-İslâm devletlerinde
taklit edilip bilhassa Anadolu beylikleri kanalı ile Osmanlı
İmparatorluğu devrinde en muhıeşem şeklini alan mimâri
üslûp ve tezyini san atlar Türkler ’i, yeryüzünde mevcud üç
KADtR MISIROöLU 375

iriden (Grek. Roma ve Türk) birine sâhip ol-

. je geliştirerek dünyaca meşhur Türk mûsikisinin


atmışlardır. Mâverâünnehr, Azerbaycan ve
/vju’da ûç ayrı kol hâlinde gelişen bu mûsikinin na-
ı»*\ıylû alâkalı olarak da Selçuklular devrinde pek çok
lif edilmiştir.’50
Selçuklu kültür ve medeniyeti gerek kendi coğrafya-
jûha sonra teşekkül eden devletlere ve gerekse onunla

tesiri altında kalmış olan devletler arasında zikredile-


Fakat bu medeniyetin tesirleri en ziyâde Batı Âlemi
gerinde görülmüştür.
“Selçuklu târihinin en büyük te ’siri Avrupa üzerine
olmuş ve bunda bilhassa Türkler ‘in Anadolu ‘da görünme­
lerinin sebebiyet verdiği Haçlı seferleri dolayısı ile Şark-
Garp arasında kurulan münâsebet mühim rol oynamıştır.
Orta çağın durgunluk devresinde bulunan Avrupa, bu se­
bep ile Selçuklu idâresinde parlak bir çağ yaşayan Şark’ı
yakından tanımış ve İlmî, fikrî, ticarî, sınaî sâhalarda on­
dan büyük faydalar sağlamıştır. Garb ’a geçen bu değerler
Renaissance ve sonra cihan-şümûl Avrupa medeniyetinin

149 l.A.a.y.
150 Tafsilât için hk? Hüseyin Saadeddîn Arel — Türk Mûsikisi Ki-
nündû'?. Türklük Mecmuftsı, İstanbul 1939, sayı 2, sh.150 vd.
376 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -İli-

tıp ilimleri, bunların şarktaki ilmi neticeleri ve kitaplar^'

aynı te sirler ile teessüs etmiş ve Garb ’ın fikrî gelişmesi^


rol oynayan R Abaelardus ( ölm. 1142), Albertus *
(ölm. 1280), Thomas Aquinus (ölm. 1274), R. Racon foı
1292), Duns Scotus (ölm 1308), Ockham’lı Guillau^
Ölm. 1347) v.b. büyük şahsiyetler de İslâm-Türk tefekkür
ilminin Avrupa 'ya aktarıcısı olmuşlardır. Böylece biry^
dan,.bilâhare ana kaynaklarına inmeğe imkân bulacak^
rı eski Grek ilim ve fikir hayatına, İslâm-Türk ilim ve fikir
adamları vâsıtası ile, agâh olurken, bir yandan da, evvelC€
ne bir sanâyiin, ne bir tüccar sınıfının, hattâ ne de bir
deniz seferinin mevcudiyeti bahis mevzuu olmadığı Avru.
pa Dünya ticâretinde hamle yaparak, hayrete şâyân bir hız
ile gelişmeğe başlamıştır. Garba sür ’atle zenginleşmek ve
medeni merhaleler aşmak tâlihini bahşeden bu teşebbüste
mühim âmil. Avrupa mn İslâm-Türk dünyasını tanıması ol.
muştur.”™

151 Tafsilâtiçinbkz.İ.K>fesoğlu.BüyükSelçukluİmparatorluğu’nun
Dünya Târihindeki Rolü, V. Türk Tarih Kongresi Zabıtları, Ankara 1960,
sb. 267-278
152 l.A. a.y.
İKİNCİ BÖLÜM
AKKOYUNLULAR
(1340-1514)

A-SİYÂSÎ TARİHLERİ

a-Kunıluş Devri
Akkoyunlular, Oğuzlar’ın Bayındır boyuna mebsup-
lUîltf’ scbeple kendilerine “Bayındırhanoğulları” veya
^ayındıriyye” adlan da verilir. Doğrudan Akkoyunlu
s(jlyla bir Türkmen oymağı hiçbir zaman mevcud olmamış-
Uf. Akkoyunlu Devleti’ni oluşturan birçok oymak belli bir
faüddet kendi adlarıyla anılmışsa da zamanla “Akkoyun-
lıf adı altında birleşmişlerdir. Bunlar “Pürmek, Musullu,
tCoca Hacılu, Hamza Hacılu, Tabanlu (Dabanlu), Ah-
medlu. İzzeddin Hacılu, Haydarlu, Emirlu, Yurcu”dur.
“4/e Akkoyunlu Devleti ’nin kuvvet kaynağını ve Ak-
foyunlu elinin asıl çekirdeğini teşkil eden oymaklar bunlar­
dır. Bunlara Şeyhlü, Süleyman Hacılu, Çavundur, Dodur-
ga, Döğer, Karkın, Avşar, Beğdili gibi daha az ehemmiyetli
olan oymaklar ilâve edilebilir. Bu oymaklar el hâlinde ya­
şamakta olup yazın Erzincan-Erzurum arasında yaylamak­
la, kışın da Urfa, Mardin yörelerinde kışlamakta idiler.
Bütün bu oymaklar içinde en kalabalık olanları ve
dolayısıyla en mühim siyâsî roller oynamış bulunanları
Pürnekler ile Mus utlular'dır Adları geçen oymakların
378 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III

Akkoyunlu elinin bel kemiğini teşkil ettiği ve Akkoyunlu


Devletlinin iki güçlü dayanağı oldukları söylenebilin Bu iki
teşekkülün Safevller devrinde de rollerini sürdürebilmeleri
onların kalabalık ve aynı zamanda köklü ve tecrübeli idâ-
reci Ailelere sahip olmalarından ileri gelmiştir Akkoyunlu
hanedanı siyâsi başarılar kazandıkça bilhassa Haleb yahud
Suriye Türkmenleri *nden ve Dulkadir elinden Akkoyunlu
eline katılmalar olmuştur. Uzun Haşan Beg, Kara Koyunlu
Devleti ni yıkıp bu devletin topraklarını idâresi altına alın­
ca Akkoyunlu elinden pek mühim bir topluluk îran 9a gitti
ve orada yer tuttu. Bu gidenler İran 9da Türkmen veya kendi
adlarım taşıyarak Safevîler devrinde ve hatta ondan sonra­
ki zamanlarda varlıklarını sürdürdüler.”'*3
Akkoyunlu Devleti’ni teşkil eden bütün bu Türkmen
gruplannın Anadolu’ya ne zaman geldikleri kat’î olarak
tesbit edilememiştir. Bununla beraber Moğol istilâları üze-
nne vâki olan Türkmen muhacereti ile Doğu Anadolu’ya
gelmiş bulundukları kabul edilmektedir.
Moğol İmparatorluğu'nun devamı mâhiyetinde böl­
gede kurulan İlhanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra bu
devletin enkazı üzerinde Celayir. Çoban ve Sutay hane­
danlıktan teşekkül etmiş ve bunlar bölge hâkimiyeti için
bırbırienyle kıyasıya bir mücâdele içine girmişlerdi. Akko-
yunlutar rakipleri olan Karakoyunlular’ ın Celâyırliler’i des­
teklemelerine mukabil onların rakibi olup Musul ve Diyar-
bekır havâlisinde hüküm süren Sutayoğulları’run hizmetine
gjrchlcT Bu hanedanın Orta Anadolu'ya çekılmesnden sonra
■e Mardin hâkimi Artuk oğul lan ’na tâbi oldular. D iy ar be kir
haczi şehir ve kasabaları ele geçirerek kuvvetlen-
*Bet vt bv beylik hâlinde ortaya çıkmaya başladılar.

PvaL D». Firak Siner — Akkoyunlular. Ttirk Dünyası Araştır-


KADİR MISIRO0LU 379

Bu sırada reisleri olan Tür Alî Bey, İlhanlı hüküm-


jjn Gazan Han tarafından gerçekleştirilen Suriye seferi-
0‘nun yanında katılmış ve gösterdiği başarılar sebebiyle
amirlik” pâyesini elde etmiştir.1*4 Diyarbekir havâlisinde
hâkimiyet tesisine muvaffak olan Tur Alî Bey, kısa za­
manda otuz bin kişilik bir ordu teşkil ederek Anadolu, Suriye
>tr İrak havâlisinde yaptığı akınlarla hâkimiyetini genişlet­
enden Akkoyunlular’a “Tur Atililer” de denilmekteydi.,ss
1340 Yılı’ndan itibaren Trabzon Rum Devleti üze­
rine de akınlar yapan Tur Ali Bey, nihâyet 1348 Yılı’nda
flayburd hâkimi Mahmud ve Erzincan hâkimi Gıyâseddin
Ayna Bey ile ittifak ederek Trabzon’u kuşattıysa da başarı­
lı oitinam adı. O’nun mütemâdi altınlarından büyük bir ra­
hatsızlık duyan imparator III. Alexios, kızkardeşi Maria
Despina'yı Tur Ali Bey’in oğlu Kutlu Bey’le evlendirerek
tesis eylediği bu akrabalık sâikıyle Akkoy unlular’ın husû­
metini bertaraf etmek istedi. Akkoyunlu Devleti’nin asıl ku­
rucusu sayılan Kutlu Bey’in oğlu Kara Yülük Osman Bey,
bu Maria Despina’dan doğmadır. Trabzon Rumları, bu ak­
rabalığı ilerleterek İmparator Alexios’un kızlarından birinin
Kara Yülük Osman Bey ile evlendirilmesi sûretiyle diğer
Türkmen beylerine karşı Akkoyunlular’ın müzâharetlerini
temin etmek yoluna gitmişler ve bundan büyük bir fayda da
saklamışlardır. Zirâ 1360 Yılı’na kadar Trabzon Rum Dev­
leti bir daha Türkmen hücûmuna mâruz kalmamıştır.
Tür Ali Bey’ in 1 362 Yılı’nda vefatı üzerine Akkoyun-
154 Akkoyunlular’ın bölgede ilk olarak “emir” sıfatıyla tanınmasını
Tur Ali Bey in torunu olan KaraYülük Osman Bey in Timur’a itaat
ederek 1402 Ankara Savaşı'nda O'nun yanında yer almasıyla izah eden­
ler de vardır çProf. Dr. C. E. Bosworth — İslâm Devletleri Târihi, trc.
E. Merçil. M. İpşirli. İstanbul 1980, sh.2ll). Mükrimin Halil Yınanç
Bev de Akkoyunlular' a emaret sıfatmın Gazan Han tarafından tevcih
edildiğini kabul etmektedir. (İ.A. C.4, İstanbul 1970, sh.252)
155 M. Halil Yınanç. a y
380 MUHTASAR tSLÂM TÂRİHİ -III-

lu Devleti’nin başına oğlu Kutlu Bey geçmiştir. Kutlu Bey,


Artuklu hânedânınm desteğiyle emirliğinin hududlarını bir
hayli genişletmiş bulunduğundan bazı tarihçiler tarafından
Akkoyunlu Devletimin gerçek kurucusu kabul edilir. O’nun
başarıları sebebiyle civardaki birçok Türkmen oymağı da
Akkoyunlular’a iltihâk etmiştir ki, bunlar Bayat, Döger ve
Çepni boylarıyla Çakırlı, Arapgirli, Musullu, Hacdı ve
bunun gibi küçüklü büyüklü birçok Türkmen oymağıydı.
Kutlu Bey (1362-1388) bölgede hatın sayılır bir bey­
lik hâline geldikten sonra 1365 Yıh’nda zevcesi Maria
Despina’yı dayanma alarak kayın pederi İmparator Alezios’u
ziyaret maksadıyla Trabzon’a gitmiş ve sekiz gün misafir kal­
dığı bu şehirde gerçek bir hükümdar muâmelesi görmüştür. İm­
parator Alerios, ertesi yıl Diyarbekir’e giderek iâde-i ziyârette
bulunmuştur. İleride görüleceği üzere bu Akkoyunlu-Trabzon
Rum Devleti yakınlaşması meşhur Uzun Haşan döneminde
Fâtih’e karşı bir ittifak tesisine ve Papalık’dan yardım taleb
edilmesine kadar bir inkişâf gösterecektir.
Bu sırada Karakoyunlular, Musul’dan Erzurum’a ka­
dar hâkimiyetlerini genişleterek Akkoyunlular için ciddî bir
rakip haline gelmişlerdi. Erzincan hâkimi Gıyâseddin Ayna
Bey‘in 1362 Yılı’ndaki vefatı "üzerine O’nun sahip olduğu
bölge de Şebinkarahisar hâkimi Pir Hüseyin Bey’in eline
geçmişti. Pir Hüseyin Bey’in ise 1378 Yılı’nda vefâtı üze­
rine Erzincan ve Bayburd’u Mutahharten zaptedince bunu
kabul etmeyen Eretna Beyliği hükümdârı harekete geçin­
ce zor durumda kalan Mutahharten, Dülkadiroğullan’yla
birlikte Akkoyunlular’dan da yardım taleb etti. Bu talep
üzerine Eretna üzerine gönderilen bir Akkoyunlu ordusu
onları bozguna uğratarak bölgedeki itibârını bir hayli yük­
seltmeye muvaffak olmuştur.
Akkoyunlular’ın 1379 Yılı’nda kazandığı bu zafer-
KADİR MISIROĞLU 381

jen sonra Eretna Devleti’nin başına târihte meşhur Kadı


Burhâneddin geçti.
Kadı Burhâneddin’in Sivas’da kendi saltanatını ilân
etmesinden sonra Kutlu Bey’in oğlu Ahmed bir Akkoyun-
ordusunun başında olarak Sivas üzerine yürüdü. Kadı
Burhâneddin tarafından Sivas’ın müdafaasına memur
edilen Yusuf Çelebi’yi mağlub ve katletti. Bu sırada Mu­
tahharten ile Akkoyunlular arasındaki ittifakın bozulması
ve O’nun Karakoyunlular’la birlikte hareket ederek 1389
Ytlı'nda Kutlu Bey’in oğlu Ahmed Bey kumandasındaki
Akkoyunlu ordusunu yenmesi üzerine Ahmed Bey, Kadı
Barhâneddin’le anlaşmak ihtiyâcını hissetti. Bu sırada Ma­
latya valisi Mintaş, tâbi olduğu Memluk Devleti’yle arası
açılmış bulunduğundan burasını Kadı Burhâneddin’e tes­
lim etmek istedi. Kadı Burhâneddin burayı teslim almaya
giderken Kutlu Bey’in oğlu Ahmed Bey O’nun nezdine
gelerek vuku bulan hâdiselerden dolayı özür dileyerek afv
taleb etti. Bu sırada kardeşleri de yanındaydı. Onlardan
Kara Yülük Osman Bey’i samimiyetini isbat için Kadı
Burhâneddin nezdine rehine olarak bıraktı.
Kutlu Bey’in bilinen dört oğlu vardır. Bunlar Hüse­
yin, Ahmed, Pir Ali ve Kara Yülük Osman’dır.
Kutlu Bey 1384 Yılı’nda vefat edip Bayburd’un Si-
nor köyünde defnedildi. Bu köyde Akkoyunlular'dan kal­
ma bir de câmi mevcuddur. Kutlu Bey’in vefatı üzerine
Akkoyunlular’m başma oğlu Ahmed Bey geçti. İşte bu
sırada idi ki, Akkoyunlular’la Erzincan emiri Mutahhar-
ten ile arası açıldı. Kutlu Bey’in vefatım fırsat bilen Mu-
tahharten, Akkoyunlu ülkesine akınlara başladı. Mal ve
hayvan yağmalayarak halkı katliam etmesi üzerine Ahmed
Bey, Mutahharten üzerine yürüdü. Yapılan savaşta Er­
zincan kuvvetleri mağlub oldu. Mutahharten yaralı olarak
MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-
382

güçlükle kaçıp kurtulabildi. O, Akkoyunlular’a karşı ikinci


bir savaş denemesinde de mağlub olunca Akkoyunlular’ın
ezelî rakibi Karakoyunlular’a ittifak teklif etti. Bu ittifak so­
nucunda Akkoyunlular bozguna uğratıldılar. İşte bu bozgun
sebebiyledir ki, çaresiz kalan Ahmed Bey -yukarıda izah
edildiği gibi Kadı Burhâneddin'e dehalet edip- O’nunla
anlaştı. Kadı Burhâneddin. Ahmed Bey’e son derecede
iyi muamele edip O’na hil’atler giydirdi.
Bununla beraber Akkoyunlu hükümdarı Ahmed Bey
metbû tanıdığı Kadı Burhâneddin'e karşı birkaç kere daha
isyan teşebbüsünde bulunduysa da başarılı olamadı. Bu is­
yanların sonuncusu Amasya emiri diğer bir Ahmed Bey ile
ittifak ederek Tokat Üzerine yürümek sûretinde vâkî olmuş­
tu ki, Kadı Burhâneddin bu isyanı da bastırdı. Buna rağ­
men Akkoyunlu hükümdârı Ahmed Bey'i bir kere daha af-
vederek O'nunla birlikte bütün Akkoyunlu emirlerini kendi
memleketlerine iâde etti.
1389 Yılfnda Karakoyunlu hükümdân Kara Meh-
med Bey vefat edince Erzincan hâkimi Mutahharten, tek­
rar Akkoyunlular‘la anlaşma yolunu tuttuysa da bu ittifak
çabuk bozulmuş olduğundan O, Karakoyunlu Devletinin
başına geçen Kara Yusuf (1389-1420) ile birlikte tekrar
Akkoyunlular üzerine bir sefer tertib etti. Bu defa Akko­
yunlular galip geldi. Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf
esir düştü. Mutahharten ise güçlükle kaçıp kurtuldu. Ara­
dan çok bir zaman geçmeden Mutahharten bir kere daha
Akkoyunlular üzerine bir sefer tertib etmişse de yine mağ-
lub olup kaçmak mecburiyetinde kalmıştır.
1394 Yılfnda Kadı Burhâneddin Erzincan üzerine
sefere çıktı. Akkoyunlu hükümdân Ahmed Bey de O’nunla
birlikte hareket ederek aralarındaki husûmeti izâle etmek
istedi. Erzincan'a kadar birçok kaleyi zapteden Kadı Bur-
KADİR MISIROĞLU 383

geddin, 1395 Yılı’nda bölgede görülmemiş bir yağma ve


hareketi yaptıktan sonra çekildi. Kadı Burhâneddin,
\$eferde büyük desteğini gördüğü Akkoyunlu hükümdarı
yjnıed Bey’e Bayburd’a kadar olan bölgenin ıktâını verdi.
Bu sırada Kutlu Bey’in küçük oğlu Kara Yülük
Ojtjıan, ağabeyi Ahmed’e karşı isyan etti ve Kemah
^Jesi’ni kuşattı. Ahmed, Kadı Burhâneddin’den yardım
^di. O da gönderdiği kuvvetlerle Kara Yülük Osman'ın
l^ıah’dan çekilmesini sağladı. Fakat daha sonra Kara
yülük Osman, Kadı Burhâneddin hizmetine girdi.136
1395 senesinde Kadı Burhâneddin tekrar kaybetti­
ği şehir ve kasabaların bir kısmını geri almaya muvaffak
0|an Erzincan hâkimi Mutahharten’in üzerine yürüdü ise
Je tnağlub olup çekilmeye mecbûr kaldı. Pulur mevkiinde
dkî olan bu başarı üzerine ümide kapılan Mutahharten,
Kadı Burhâneddin’in ülkesine karşı akınlar yaparak Ak-
jebirKalesi’ni ele geçirdi. Bunun üzerine Kadı Burhâned-
din tekrar Mutahharten üzerine yürüdü. Müttefiki olarak
Akkoyunlu hükümdarı Ahmed Bey de O’nun yanında yer
almıştı. Bu sırada meşhur Timur’un o havaliye gelmek­
le olduğu haberi duyulunca Ahmed Bey ordudan ayrıla­
rak önce Diyarbekir’e, sonra Malatya’ya geldi. Bu duru­
na kızan Kadı Burhâneddin Akkoyunlu ülkesine girince
Ahmed Bey, bir kere daha afv dileyerek O’nun ordusuna
katıldı. Fakat iki taraf arasındaki güven artık kat’î olarak
izâle olmuş bulunuyordu. Bu sebeple Ahmed Bey, Kadı
Burhâneddin’in Karaman seferine katılmadığı gibi ken­
disine isyan eden Kayseri vâlisi Şeyh Müeyyed’in tenkili
sırasında da O’nunla birlikte hareket etmedi.
Ancak Şeyh Müeyyed’in ölümüyle neticelenen bu
seferde artık kendisine iltica etmiş bulunan Kara Yülük

156 Prof. Dr. Fâruk Sümer, a.g.m. sh.8


384 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111-

Osman Bey’in büyük ölçüde yardımını gördüğünden 1397


Yıh’nda O’nu Şarkî Karahisar emiri tâyin etti. Bununla be­
raber eski sevdasından vazgeçmeyen Kara Yülük Osman
Bey ile Kadı Burhâneddin’in arası kısa bir zaman sonra
açıldı. Çünkü Kadı Burhâneddin’in öldürdüğü Şeyh Mü-
eyyed, canına dokunulmayacağına dâir teminat aldıktan
sonra Kara Yülük Osman Bey’e teslim olmuştu. Bundan
dolayı Kara Yüliik Osman Bey tâyin edildiği emirlikte
Kadı Burhâneddin’e taahhüd ettiği vergiyi ödemedi. Buna
kızan Kadı Burhâneddin, Osman Bey’in üzerine yürüdü.
Osman Bey cür’etkâr bir hareketle bir baskın düzenleyerek
Kadı Burhâneddin’i gâfil yakalayıp öldürdü.
Kadı Burhâneddin’den sonra beyliğin başına
oğlu Alâaddin Ali Çelebi geçti. Osman Bey ise, Kadı
Burhâneddin’e karşı kazandığı zafer dolayısıyla sağdan
soldan iltihaklarla bir hayli kuvvetlenmişti. Harekete ge­
çip Sivas’ı kuşattı. Akkoyunlular’a karşı koyamayacağını
anlayan Alâaddin Ali Çelebi, Kara Tatarlar’dan yardım
istedi. Onlardan gelen yardım kuvvetiOsman Bey tarafın­
dan bozguna uğratılıp dağıtıldı. Bunun üzerine Sivaslılar,
Osman Bey’e karşı Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bâyezid
Han’dan yardım isteyerek şehri kendisine teslim edeceğini
bildirdiler. Yıldırım Bâyezid Han, oğlu Süleyman Çelebi
kumandasında bir kuvveti Sivas üzerine gönderdi.
Bu kuvvet Kara Yülük Osman’ı mağlub ederek To­
kat, Niksar, Sivas ve Kayseri gibiKadı Burhâneddin’in
belli başlı şehirlerinin Osmanlı hâkimiyetine geçmesi sağ­
lanmış oldu. Bu sûretle Erzincan hâkimi Mutahharten,
Osmanlılarca sınırdaş olmuştu. Bu durum kendisini kor­
kuttuğundan Akkoyunlu hükümdarı Osman Bey’e yaklaş­
tı. Fakat Osman Bey de kendisini tehlikede gördüğünden
Memluklara başvurarak onların tâbiiyyetini kabullendi.
KADIR. NflSIROĞLU 385

Bu sırada Memluk Sultanı Berkuk ölmüş, yerine kü­


çük yaştaki oğlu Farac geçmişti. Bu durumdan istifâde et-
j^ek isteyen Yıldırım Bâyezid, güneye sarkarak Elbistan,
Malatya, Darende, Divriği, Kâhta gibi Memluklar’a âid
^birleri Osmanlı ülkesine kattı. Bu durumu gören Kara
Yülük Osman Bey, Memluklardan ümidini keserek, bu
sırada Osmanlılar’la arası açık bulunan Timur’la ittifak
etme yolunu tuttu. 1399 Yılı’nda Azerbaycan’m Karabağ
bölgesinde kışlamakta olan Timur’un yanına giderek bü­
tün elbaıy la birlikte O’nun hizmetine girdi.
Timur kendisine karşı büyük bir mukavemet göster­
mekte olan Karakoyunlular’a karşı onların amansız düşma­
nı olan Akkoy unlular’ın hükümdârı Kara Yülük Osman
Bey’i memnuniyetle kabul edip Anadolu’da kendisine bel­
li bir bölgeyi vermeyi vaad etti. Timur’un 1400 Yılı’nda
Anadolu üzerine yürüyerek sebep olduğu kardeş kavga­
sında Yülük Osman Bey, oğlu İbrahim Bey ve kardeşle­
ri Abmed ile Pir Ali Beyler de O’na öncülük etmişler ve
emirlerindeki askerlerle yardımcı olmuşlardır. Hatta bunlar
1402 Yılı’nda Ankara yakınlarındaki Timur-Yıldırım Bâ-
yezid çarpışmasında O’nun ordusunda yer almışlardır. Bu
Timur ülkeyi terkederken Sivas’da
hizmetlerine mukabil
Yülük Osman Bey’e hil’at giydirip, O’nu Diyarbekir ve
çevresinin emıri ilân etmiştir.
Timur, İzmir sahillerine kadar Anadolu’yu başlan
başa çiğnemiş, halkı katliam ederek mallarını yağmalamıştı.
Yağmaladığı mallan doğuya naklederken Akkoyunlular’dan
Ahmed ve Pir Ali Beyler, bunlan götüren kafileye hücum
etmiş olduklarından Timur, bunları hapsedip bir daha bı­
rakmadı. Timur’un desteğiyle merkezi Diyarbekir olmak
üzere Akkoyunlu Devleti’ni yeniden canlandırmış olmasın­
dan dolayı Kara Yülük Osman, bu devletin hakiki kurucu­
346 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -U1-

su addedilir.'5’
1403 Yılfnda Akkoyunlu Devleti-ni yeniden tesise
muvaffak olan Yülük Osman Bey, ölümüne kadar Timura
bağlı kalmış. O’nun ölümünden sonra yerine geçen oğlu
Şah ruh" a karşı aynı bağlılığı devam ettirmiştir. Timur'a
yardım ederek Osmanlvya hâinlik etmiş bulunan Kara Yü­
lük Osman Bey ince bir siyâset tâkib ederek aynı zaman­
da Osmanlılar'la da iyi geçinmeye de gayret etmiştir. Hatta
Memluklar’labile böyle bir siyâset tâkib etmiş olmasına rağ­
men Sultan Faracın vefatından sonra yerine geçen Sultan
Barsbayın zamanında bu iyi münâsebetler bozulmuştur.
Sultan Faracın dirâyetsizliğinden istifâdeye kalkı­
şan Haleb’deki Memluk emiri Çekim isyan etmiş. Mardin
hükümdân Necmeddin İsa ile birlikte Diyarbekir’i kuşat-
naya kalkıştı. Kara Yülük Osman Bey, onları Diyarbe-
kir önünde büyük bir bozguna uğratarak Emir Çekim ve
Necmeddin İsa’yı öldürmüştür. Lâkin kendisi de bu sa­
vaşta genç oğlu İbrahim'i kaybetmiştir.151 Bu muharebe
O’nun şöhret ve itibarını artırdıysa da bu defa ezelî rakibi
Karakoyunlular’ın tehdidiyle karşı karşıya gelmiştir.
Timur’un torunu Ebûbekir’e karşı parlak bir zafer
kazanarak Azerbaycan-1 eline geçirmiş bulunan Karakoyun-
lu hükümdarı Kara Yusuf 1409 Yılı’nda Mardin’i, 1410’da
ise Erzincan’ı ülkesine katarak Akkoyunlular’ı çepeçevre
kuşatmış bulunuyordu. Kara Yülük Osman, Timur’un
kumandanlarından Şemseddin Bey’in elindeki Kemah
Kalesi’ni almaya muvaffak oldu. Zirâ Akkoyunlular’m
mağlûbiyeti hâlinde Karakovunlular’la karşı karşıya gele­
ceğini düşünen Memluklular kendisini destekliyorlardı. Ay­
rıca O, Çağatay hükümdarı Şahruh ile de iyi münâsebetler157 158

157 M. Halil Yidbdç, a.gm. sh.258


158 Prof. Dr. Fâruk Sümer, a.g.m. sh.10
KADİR M1S1R0ĞLVJ 387

^jcydi. Takat bu destekler fayda vermedi. 1417 Yılı’nda


^oyunlu hükümdarı Kara Yusuf, Kara Y ülük Osman
- üzerine yürüyerek O’nu bozguna uğratmış, Malatya’ya
bütün bölgede yağma ve talanlarıyla dehşet saçmış-
£ı» İki taraf arasında bir sulh anlaşması imzalanmışsa
ybu uzun sürmemiş, Kara Yiilük Osman Bey, Şah ruh
Memluk sultanının teşvikleriyle Mardin’i kuşatmış ve
-viede dehşetli bir yağmalama gerçekleştirmiş olduğun­
un Kara Yusuf iki defa O’nun üzerine yürüyerek 1418’de
O'nu Haleb’e kaçmaya mecbûr bırakmıştır. Kara Yusuf,
yandığı bu zaferler üzerine bölgedeki Memluk şehirle­
re saldırıp bütün çevreyi günlerce yağmalamak suretiyle
Memluk Devleti’ ne bir gözdağı vermiştir.
1420 Yılı’nda ise, Kara Yusuf un Erzincan vâli-
j Akkoyunlular’a âid Kemah üzerine yürümüş ve bura-
ii kumandan olarak bulunan Yülük Osman Bey’in oğlu
yikub’u esir etmiş olmasına rağmen kaleyi almaya mu-
vaffak olamamıştır. O’nun üzerine harekete geçen Yülük
Osman Bey Tercan yakınlarında Karakoyunlular’ın asıl
kuvvetleri bölgeye intikal etmeden evvel Kemah’ı kuşatmış
olanKarakoyunlu kumandanı Pir Ömer Bey’i yenerek esir
ilmiş ve sonra da öldürtmüştür.
1420 Yılı’nda Karahanlı hükümdün Kara Yusuf
vefat edince rahat bir nefes alan Kara Yülük Osman Bey
1422 Yılı’nda Erzincan’ı ele geçirmeye muvaffak olmuş ve
fötohâtına devam ederek Mardin’i alıp Dülkadiroğulları’na
bıraktıktan sonra Çoruh havzasını kamilen ele geçirerek
ülkesini Trabzon hududlarmdan Urfa’nın güneyine kadar
genişletebilin ey e muvaffak olmuştur.
Kara Yusuf Bey’ den sonra Karahanlılar tahtına geçen
İskender Mirza ile de birçok defa savaşmış olan Kara Yü-

159 Prof. Dr. Fftnık Sümer, a.g.m. sh.ll


388 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111-

lük Osman Bey, bu savaşların çoğundan mağlub olup boz­


guna uğramıştır. Bununla beraber İskender Mirza*nm oğlu
Yar Ali, babasıyla arasında çıkan bir ihtilâf sebebiyle kaçıp
Şirvan Şahı’na sığınmıştı. O’nu iâde etmeyip Şahruh’a
göndermesi üzerine bu duruma kızan İskender Mirza, Şir-
vanşahlar ülkesine saldırıp her tarafa dehşet salınca, Şir-
vanşahlar Beyliği hem Timur’un oğlu Şahruh’dan ve hem
de Kara Yülük Osman Bey’den yardım taleb etti. Bunun
üzerine Diyarbekir'den harekete geçen Yülük Osman Bey,
İskender Mirza’ya tâbi Erzurum’u kuşatarak ele geçirdi.
1435 Yılı’nda Şirvan Şahı’nın yardım talebi üzerine
Azerbaycan’a gelen Şahruh ise, Şirvanşah’ın kaçmasına
sebep oldu. Şirvan Şah’ın Erzurum istikametinde kaçtığı
anlaşılınca Şahruh, Yürük Osman Bey’e O’nun önünü
kesmesini emretti. Harekete geçen Kara Yülük Osman
Bey, Erzurum’un kuzey-bat ısında İskender’i ele geçirerek
oğullarından ikisi ve bazı torunlarıyla birlikte hepsini öl­
dürdü. Kesilen başlarını Memluk Sultanı’na gönderdi.
Kara Yülük Osman Bey’in 1435 Yılı’nda vefatı üze­
rine Şahruh tarafından oğlu Ali Bey’e menşur gönderilerek
hükümdârlığı tanındı. Ali Bey de kız kardeşini Şah ruh’un
oğlu ile evlendirerek bu münâsebeti takviye etmek istedi. Buna
rağmen Ali Bey, kardeşleri ve akrabalarını saltanat mücâdelesi
için isyanlarıyla karşı karşıya kaldı. İlk olarak isyan eden kar­
deşi Hamza Bey’i Memluklar’ın desteğiyle bertaraf etmeye
muvaffak olduysa da Memluklar’ın çekilmesinden sonra Ham*
za Bey tekrar isyana kalkıştı. O’na karşı başarılı olamayan Ali
Bey, Mısır’a hicret edip vefatına kadar orada kalmıştır.
Kara Yülük Osman Bey’in on üç erkek evladı vardı.
O’nun vefâtında Mardin emiri olan Hamza Bey bunlann en
dirâyetlisi idi. Hamza Bey Akkoyunlu tahtını ele geçirince
1437 târihinde Karakoyunlu hükümdân îsfehan Mırza’yı ağır
KADİR MISIROĞLU 38

bir mağlûbiyete uğratarak mevkiini kuvvetlendirdi. Lâkin Eı


zincan hâkimi olan kardeşi Yâkub Bey’in saltanat iddiasıyla
isyan etmesi üzerine 1439 Yılı’nda Erzincan’ı O’nun elindeı
olmaya muvaffak oldu. Arkasından Urfa hâkimi olan diğe
kardeşi Cihangir Mirza isyan etti. O’na karşı muvaffakıye
elde edemedi. Çünkü Cihangir Mirza, Birecik’de hâkim olar
küçük kardeşleri Uzun Haşan Bey’den yardım almıştı.
Cihangir Mirza ile baş edemeyen Hamza Bey
14-14’de vefât etti. Yerine Ali Bey’in oğlu Cihangir geçti.
Cihangir Mirza, amcasının vefatı zamanında Urfa em iri bu­
lunmaktaydı. Akkoyunlu Devleti’nin başına geçtikten sonra
Karakoyunlu hükümdârı Cihanşah’dan maada bir de amca­
ları Mahmud, Şeyh Haşan ve Kasım Beyler ile bir kısım
amcaoğullarının saltanat iddialarıyla uğraşmak mecbûriye-
tinde kaldı. Bu sırada Uzun Haşan Bey, Câber’de emir bu­
lunmaktaydı. Ağabeyinin yanına giderek O’nun hizmetine
girdi. O’nun ayrılması üzerine Câber’e saldıran Urban’a
karşı dört yüz atlıyla geri gelip Urban’ı ınağlub etti. Lâkin
O’nun burayı terketmesinden sonra Câber, Urban tarafından
ele geçirildi. Cihangir ise, Uzun Haşan’a Ergâni’yi ıktâ ola­
rak verdi. Cihangir, Akkoyunlu Devleti’ne sâhip olmuşsa da
Erzincan amcası Mahmud Bey’in elinde kalmıştı.
Bu sırada Karakoyunlu Devleti’nde İsfehan Mirza’nın
ölümü üzerine saltanat kavgası çıkmış, bu mücâdelede yeni
Karahanlı hükümdarı Cihanşah’a karşı başarılı olamayan
Elvent Mirza, Akkoyunlular’a sığınmıştı. Bu Karakoyunlu
şehzadesinin iâde edilmemesi üzerine 1450 târihinde Kara­
koyunlu hükümdarı Cihanşah, Akkovunlular üzerine bir se­
fer tertib etti. Akkoyunlu hanedanından Şeyh Haşan’ın oğlu
Bâyezid ile diğer Akkoyunlu şehzadeleri Halil ve İsken­
der, Cihanşah ı desteklediler. Karakoyunlu ordusu 1450
târihinde Erzincan’ı zapteti. Birçok Akkoyunlu ileri gelir
390 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

kumandanları Karakoyunlular’a esir düştü. Daha sonra Ka-


rakoyunlu Rüstem Bey’in Mardin’i kuşatmasıyla kanlı bir
şekilde devam eden Akkoyunlu-Karakoyunlu mücâdelesi
1452 târihinde Cihangir Mirza’nın Karakoyunlu hüküm-
dârı Şah Cihan’i metbû tanımasına kadar sürüp gitti.

b-Yükseliş Devri
Akkoyunlu hükümdarı Cihangir’in Karakoyunlular’a
tâbi olmasını kabul etmeyen ve târihte “Uzun Haşan” nâmıy­
la büyük bir şöhreti olan Haşan Bey kabul etmeyerek ağabe­
yine karşı cephe aldı. Bu sırada Cihangir’in Çağataylılar’la
uğraşmasından istifâdeyle Erzincan ve Van Gölü çevresi­
ni yağmaladıktan sonra amcası Ahm ed Bey’in oğlu Kılıç
Arslan ile diğer bazı emirleri itaat altına alarak nüfuzunu
genişletti. Cihangir, kardeşi Üveys Bey’le beraber Uzun
Hasan’a karşı birkaç kere savaştıysa da başarılı olamadı.
Nihayet Karakoyunlular’Ia ittifak ederek kardeşinin üzerine
yürüdüyse de Uzun Haşan, Diyarbekir yakınında bu mütte­
fik Karakoyunlu-Akkoyunlu ordusunu büyük bir hezimete
uğrattı. Birçok kumandanları esir etti. Bazıları Öldürüldüler.
Zira Cihangir Bey’in elindeki kuvvetler bir elmanın yarısı
gibiydi. Uzun Haşan’m askerlerine karşı isteksiz savaşmış­
lardı. Hatta Uzun Haşan’ın bu zaferi kazanmasından son­
ra birçoklan O’nun emrine girdiler. Bu durumda Cihangir
Bey, oğullarından Ali Mirza’yı kardeşi nezdine göndererek
O’nun metbûluğunu tanıdı. 1469 Yılı’nda ölünceye kadarda
Haşan Bey’e sadâkatten ayrılmadı.
Bu zaferi müteâkib Erzincan’ı da hâkimiyeti altına alan
Uzun Haşan, Akkoyunlu Devleti’ne büyük bir imparatorluk
olma yolunu açmış oldu. O’nun otuz sene süren hükümranlığı
sırasında Akkoyunlular, hem teşkilât ve hem de arazi genişliği
itibariyle büyük bir imparatorluk hâline geldiler. Arka arkaya
A K K O Y U N L U P A DİŞ A H I H AŞ A N BEY

(1 4 5 3 ­1 4 7 8 )

1 6 3 2 y ılı n d a b a sıl m ış Res Fu rcicae isi mli eserden .


392 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111-

civardaki birçok emirlikleri itaat altına aldı. 1450 Yılı’ nda son
Eyyûbî Devleti’ni ortadan kaldırdığı gibi 1458’ de de mütte­
fiki Karamanoğullan’nın üzerine saldıran Dülkadirli Arslan
Bey i mağlub etti. Çoruh havzasından ilerleyerek Gürcistan
üzerine yürüdü. Burada Selçuklular m soyundan geldiğini id­
dia eden Eğil Beyliği’ni ortadan kaldırdı.
Bu suretle Osmanlılarca hemhudud bir hâle gelin­
miş olduğundan Akkoyunlu Devleti’nin karşısına büyük
ve rakib bir güç olarak OsmanlIlar ortaya çıkmış oldu. Bu
sırada Osmanlı Devleti’nin başına genç ve dinamik bir hü­
kümdar olarak Fâtih Sultan Mehmed Han geçmiş bulu­
nuyordu. O’na karşı kendisini, tehlikede hisseden Uzun
Haşan Bey müttefrik aramaya başladı. En tabii olanı
OsmanlIların rakibleriyle birleşmekti. Bu rakiblerin başın­
da Karamanlı Beyliği gelmekteydi. O’nunla başlangıçtan
itibaren müttefik olan Uzun Haşan, ayrıca İsfendiyaroğlu
Beyliği Avrupa’daki Venedik Cumhuriyeti ve Trabzon Rum
İmparatorluğuyla ittifaklar tesis etti?60
Trabzon Rum İmparatru IV. Yuannıs’in kızı ile de
evlenerek akrabalık tesis eden Uzun Haşan O’nun devleti­
ni Fâtih’e karşı korumayı taahhüd etti. Bu maksadla 1460
Yılrnda İstanbul'a bir heyet gönderdi. Bu heyet Fâtih’den
Trabzon'u vergiden muaf tutulmasını istedi. Ayrıca Osman­
lIlar tarafından vaktiyle Akkovunlular’a Ödenmesi taahhüd
edildiği hâlde ödenmemiş olan parayı taleb etti. Fâtih bu
elçilere siyâsî bir cevap verdi:
“• Haydi siz rahatça gidiniz. Gelecek sene ben ken­
dim gelir, borcumu öderim.” dedi.
Bu teşebbüsten bir netice alamayan Uzun Haşan,
Osmanlı topraklarına karşı tecâvüze kalkışıp, Koyulhisar’ı

160 Prof. Dr. C. E. Boswonb. a.g.e. sh.211


Topkapı Saray» bAüıesı'nâe
bulunan Akkoyuntu bayramı.
Uzun Kasan Bey'e aittir.
394 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

zaptetti?6*
Fâtih, Uzun Haşan'ın bu tecâvüzüne karşı Koyul­
hisar üzerine Haraza Bey kumandasında bir kuvvet sev-
kettiyse de bu kuvvet başarılı olamadı. Hamza Bey, Uzun
Hasan'a âid bazı şehir ve kasabaları yağmalayarak geri
döndü. Uzun Haşan bunun intikamını almak maksadıyla
harekete geçip Tokat çevresinde birçok yağma ve tahrip ha­
reketi yaptı.1"
Bu durum da Fâtih için Uzun Haşan11 tepelemek bir
zaruret haline gelmiş oldu. Esasen O, İstanbul’un fethin­
den sonra Trabzon’u da ele geçirerek Anadolu’daki Rum
varlığına bir nihayet vermek istiyordu. Bunu ta’cil eden bir
sebep de zuhûr etti. Şöyle ki:
Azerbaycan’ın Erdebil şehrinde kurulmuş olan Safevî
Tarikatı aslında sünnî bir tarikattı. O’nun şeyhlerine Osman­
lIlar “çerağ akçesi” adıyla her sene muayyen bir yardım gön­
derirlerdi. Osmanlı Sultanı II. Murad zamanında bu tarikatın
şeyhlerinden Şeyh Cüneyd tekkesini Osmanlı ülkesine ta­
şımak istemiş ve bu taleb kabul edilmemişti. Bunun üzerine
Osmanlılar’ın düşmanı olan Uzun Hasan’ın yanına gitmiş ve
burada O’nun kız kardeşi Hatice Begüm ile evlenmişti. Meşhur
Şah İsmâü’in babası olan Haydar bu evlilikten Diyarbekir’de
doğmuştur. Sonradan O da Uzun Hasan’ın kızı Âlemşah
Bânu ile evlenerek bu akrabalık takviye olunmuştur.
Şeyh Cüneyd de Uzun Haşan gibi ayrı bir devlet ha­
line gelmek düşüncesinde olduğundan uzun bir ikametten
sonra O’nun yanından ayrılıp Canik (Samsun) Sancağı’na
gelip yerleşmiş ve burada bir tekke kurarak bir hayli mürid
edinmişti. 1461 Yılı’nda Şeyh Cüneyd, dört bin müridiyle
gelip Trabzon şehrini kuşattı. Fâtih, Canik mutasarrıfı Yu-

161 Hamraer-DevİCT-i Osmâniye Târihi (trc. M. Atâ Bey), C.HL sh.6I


162 Hoca Saadeddîn Efendi - Tâcüt Tevârih. C .111. sh.48
KADİR MIS1ROĞLU 395

suf Paşa’ya Trabzon üzerine harekete geçmesini emrettik­


ten sonra kendisi de İstanbul’dan yola çıktı. Şeyh Cüoeyd,
Yusuf Paşa’nın bu hareketini öğrenince Trabzon muhâsa-
rasından vazgeçip Gürcistan’a geçmiş ve orada Gürcüler’le
savaşırken hayatını kaybetmiştir.163
Fâtih’in asıl hedefi Trabzon olmakla beraber Uzun
Haşan’ın kendisini arkadan vurma ihtimâline karşı evve-
liyetle O’nu bertaraf etmek gerektiğini düşünerek Sivas’a
yönelmiş ve kısa bir kuşatmadan sonra Koyulhisar’ı
Akkoyunlular’ın elinden almaya muvaffak olmuştur.
Bu sırada Uzun Hasan’ın amcazadesi Hurşud Bey’in
kumandası altındaki Akkoyunlu kuvvetleriyle Osmanlı ku­
mandanı Gedik Ahmed Paşa arasında bir çarpışma olmuş
Akkoyunlular bu çarpışmada da mağlub edilmişlerdir. Fâtih,
Erzincan üzerine yürüyerek ordugâhını Yassıçimen mevki­
inde mevzilendirdiği sırada Uzun Haşan tarafından annesi
Sâra Hâtûn’da dâhil olmak üzere bir heyet buraya gelerek
bir anlaşma zemini aramıştır. Fâtih’in çok hürmet ederek
“ana” diye hitab ettiği bu kadının ricaları üzerine bir an­
laşma gerçekleşmiş, bu anlaşma ile Akkoyunlular, Trabzon
Rum İmparatorluğu’na yardımda bulunmama ve Osmanlı
topraklarına tecâvüz etmeme taahhüdlerinde bulunmuşlar­
dır. Bu sebeple kardeş kanı dökmek istemeyen Fâtih, Uzun
Hasan’ın tepelenmesinden -şimdilik- vazgeçerek Trabzon’a
yönelmiştir. Ancak Akkoyunlular bu taahhüdlerine rağmen
Trabzon Rum Devleti’ni koruma temâyüllerini terketmedik-
leri şu suretle de sabit olmuştur. Bu anlaşma üzerine İstanbul’a
yönelen Fâtih, Uzun Hasan’ın anası Sâra Hâtûn’u da muh­
terem bir misafir vasfıyla beraberinde götürmekteydi. Maç­
ka havâlisinde arkadan Trabzon’a inmek için sarp bir dağdan

163 Tafsilât için bkz. Walter Hınz - (terc.Tevfik Bıyıklıoğlu) -


Uzun Haşan ve Şeyh Cüneyd, Ankara 1992. sh.28 vd.
p 396 ıxirü -111-

geçit bulmak müşkül olmuştu. Bir müddet atından inip yaya


yürümek mecburiyetinde kalan Fâtih’e Sara Hatun un söz­
lerini Âşıkpaşazâde şöyle nakletmektedir:
“Bulgar Dağı na kim çıktılar Drabuzun (Trabzon)
tarafına iner oldular. Pâdişâh bu dağun (dağın) ekserin
yayak (yaya) yüridi. Elhasıl-i kelâm Drabuzun üzerine in­
diler. Uzun Haşan un anasın bile alup inmiş idi. Sultan
Mehmed'e Sârâ Hatun eyidür (söyler): «Hay oğul, bir
Drabuzun (Trabzon) için bunca zahmetler çekmek nedür?»
dedi. Pâdişâh cevab verdi kim: «Ana!.. Bu zahmatlar Dra­
buzun içim değüldür. Bu zahmetler dîn-i İslâm yolınadur
kim. Âhiret 'te Allah Hazreti 'ne varıcak (varınca) hacil ol-
mayavuz (olmayalım) deyudur (diyedir). Zira kim bizüm
elümüzde İslâm kılıcı vardur. Ve eğer biz bu zahmet ihtiyar
etmesevüz (etmesek) bize gazi demek yalan olur” dedi.164
Trabzon’un 15 Ağustos 1461 târihinde fethedilmesin-
den sonra Fâtib Sultan Mebmed Han burada ele geçen
hâzinenin bir kısmını -karısı cihetiyle akraba olmasından
dolayı- Uzun Haşan’a göndermiştir.165
Fâtih’in Trabzon’un fethiyle meşgul bulunduğu sıra­
da Uzun Haşan, ezelî rakibi Karakoyunlular’la mücâdele­
ye yönelmiştir. 1462 Yılı’nda başarılı bir Gürcistan Seferi
yapmış evvelce ifâde edilmiş olduğu üzere aynı yıl son Ey-
yûbî Devleti’ni ortadan kaldırmış, 1463 Yılı’nda ise Gerger
Kalesi’ni zaptetmiştir.
Bu sırada Karaman Beyliği’nde saltanat mücâdelesi
baş göstermişti. Uzun Haşan, Karamanlı şehzâdelerden İs-
hak Bev'e yardımda bulunmuş, O’nun Karamanlı tahtını ele
geçirmesini temin emiştir. Lâkin arası çok geçmeden Fâtih
tarafından gönderilen bir Osmanlı ordusu Ishak Bey’i az-

164 Âşıkpaşazâde Târihi (Nihal Atsız Neşri), sh.208


165 Hakkı Dursun Yıldız-Müslüman Türk Devletleri Tarihi, sh.213
39B MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111-

ledip. kardeşi Pir Ahmed Bey’i tahta geçirince İshak Bey,


Uzun Haşan ’a sığınmıştır. 1465’de Dülkadiroğulları’nı
mağlub ederek Elbistan ve Harput’u ülkesine katmıştır.
1467 Yılı’na gelindiğinde Karakoyunlular üzerine yü­
rüyen Uzun Haşan. Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah’ı
bir baskında öldürmüş, ertesi yıl O’nun yerine geçen oğlu
Haşan Ali’yi de Hemedan’da bozguna uğratmıştır. Ha­
şan Ali. Timurîlefden Ebû Said Han’a sığınıp O’ndan
Akkoyunlular’a karşı yardun taleb edince Ebû Said Han
1469 Yılfnda büyük bir ordu ile Azerbaycan üzerine yü­
rüdü. Uzun Haşan bu büyük orduya karşı koyamayacağını
düşünerek bazı tâvizler mukabilinde sulh teklifinde bulun­
muşsa da Horasan ve Mâveraünnehr hâkimi olan Ebû Said,
bu teklifi reddederek kendine aşırı güvenmenin bedelini
müthiş bir sûrette Ödemek mecbûriyetinde kalmıştır. Ordu­
su perişan edilmiş ve kendisi de katledilmiştir.
Böylece Uzun Haşan Horasan’dan Sivas’a kadar
güçlü bir imparatorluk tesisine muvaffak olmuştur. Aynı
sene içinde Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah’ın oğulları­
nı birbiri arkasınca mağlub eden, Gürcüler’e büyük bir dar­
be vurup haraca bağlayan Uzun Haşan, artık baş edilmesi
güç bir kuvvet haline gelmiş bulunuyordu. Bilhassa Ebû
Said’i yendikten sonra gurura kapılan ve cihangir olmak
meyline kapılan Uzun Haşan
‘Bu diy&nn serdarları şecaatim asarını gördüler,
fırsat elverirse cür’et ve celâdetim hüdâvendigâra (Os-
manlı Sultanı’na) da gösterem" demiştir.166
Bu sözler O’nun cihangir olmak için önündeki tek
engel olarak OsmanlI'yı gördüğünü göstermekteydi. Bu
sebeple Osmanlı ile ihtilâftı olan kim varsa onlarla ittifak
etmeyi siyasetinin tabii bir icabı görmeye başladı. Evvelce

166 Kemalpaşazâde - Tevârih-i Âl-i Osman, C. V, sh. 171


KADİR MISIROĞLU 399

^de edildiği gibi 1472 Yılı’nda OsmanlI'nın rakibini deş­


memesi sebebiyle Karaman tahtım kaybeden İshak Bey,
O ftunnezdine sığınmıştı. Elli bin kişilik bir kuvveti O’nunla
birlikte yeğeni Yusufca Mirza kumandasında Osmanlı top-
^anna gönderip Tokat ve Kayseri cvivarını işgal ve yağ-
ettirdi. Lâkin bu kuvvet Konya civarında Osmanlılar’ca
cnağlub edildi. Yusufca Mirza esir düştü. Aynı yıl içinde
Gürcistan üzerine başarılı bir üçüncü sefer tertib etti. Ancak
müteakiben yaptığı Suriye seferinde başarısızlığa uğradı.
Uzun Haşan’m bilhassa Karamanlılar’ı kullanarak
OsmanlI’ya karşı tecâvüzlerde bulunması ve Venedik hatta
papalık’la OsmanlIlar aleyhinde ittifaka teşebbüs etmesi neti­
cesinde Uzun Haşan’ın artık bardağı taşırdığını düşünen Fâ­
tih Sultan Mehmed Han, O’nu cezalandırmaya karar verdi.
“Fâtih Sultan Mehmed, Uzun Hasan’m düşmanca
tavrı karşısında bir taraftan sefer hazırlığı ile uğraşırken,
diğer taraftan da bir Venedik hücumunu önlemek üzere on-
lara sulh teklif etti. Ancak Venedik, Eğriboz adasının geri
verilmesini isteyince, görüşmeler kesildi. 877/1472 kışını
hazırlıklarla geçiren Fâtih, Uzun Haşan 'dan gelen bir
mektuba verdiği cevapta «Bâdemâ elçimiz ok ve lâfımız
kılıçtır» diyerek, artık savaşa karar verdiğini açıklıyordu.
Osmanlı ordusu 1473 martında (Şevval 877) padişahın ku­
mandasında Üsküdar 'dan doğuya doğru yola çıktı.”*" Önce
akıncı beylerinden Mihaloğlu Ali Bey, Uzun Haşan’ın
Tokat havalisindeki zulüm ve yağmalarının intikamını al­
mak için gönderdi. Ali Bey, Erzincan Kemah ve Bayburd
168
yörelerini talan ederek Akkoyunlular’a bir gözdağı verdi.167
Mihaloğlu Ali Bey’in akınlarma karşı Uzun Haşan, oğlu
Mehmed kumandasında bir orduyu ülkesini müdafaa için

167 Hakkı Dursun Yıldız - a.g e. sh.214


168 Âşıkpaşazâde — Tevârih-i Âl-i Osman, .sh.202
400 MUHTASAR tSLÂM TÂRİHİ -IH-

göndeımişse de bunlar arasındaki çarpışmada Osmanlı


akıncıları ve bu arada Şehzâde Bâyezid’in göndermiş ol­
duğu kuvvet ağır zayiata uğradı. 1472 Yılı nda vâki olan
sim boylarındaki bu çarpışmalar üzerine 11 Nisan 1473 tâ­
rihinde İstanbul'dan harekete geçen Fâtih, Niksar, Koyul­
hisar, Şebinkarahisar yolu istikametinde ilerlemekteyken
Uzun Haşan. Timur torunlarından Ebu Said ’e tatbik ettiği
tuzakları kurarak geriye çekilmekteydi. İki ordunun Fırat
Nehri kenarına vâsıl olduklarında Uzun Haşan sahte bir
geri çekilme ile Osmanlı öncü kluvvetleri kumandanı Mu-
rad Paşa nehri geçip pervasızca ileriye atıldı. Hâlbuki Ak-
koyunlular pusuda beklemekteydiler. Osmanlı ordusunun
üzerine saldırmaları ile üç saat içinde bu öncü kuvvetler
yok edildi. Birçok değerli kumandan esir oldu.
Osmanlı ordusu yüz bin kişi, Uzun Haşanın ordu­
su ise üç yüz bin kişi civârındaydı.169 Buna rağmen Uzun
Haşan bu Osmanlı öncü kuvvetinin mağlûbiyetini değer­
lendiremedi. Osmanlı ordusu emniyetle Bayburd havalisine
çekilmiş, 11 Ağustos 1473 günü Tercan yakınlarındaki Ot-
lukbeli mevkiine gelindiğinde Uzun Haşan kuvvetlerinin
burada mevzilendiği görülmüştür. Burada karşılaşan iki or­
dunun canhıraş mücâdelesi sonunda Osmanlı ateşli silâh­
larının üstünlüğü sebebiyle Akkovunlular yenilmiş, bu du­
rumu gören ve oğlu Zeynel’in ölmüş olduğu haberini alan
Uzun Haşan. Karamanoğlu Pir Ahmed e dönerek:
"Karamanoğlu! Hanedanın harâb olsun. Beni bir
ciğerpâremden, bunca dilâverden çıkarup bednam ol­
mama sebep oldun. Benim Osmanoğlu’yla ne işim var­
dı.” diye bağırmıştır.
arada yanında 25.000 kişilik bir kuvvetle muhâ-
rebeyi tepeden seyretmekte olan Fâtih Sultan Mehmed,

IW Doğuşun Günümüze Büyük İslâm Târihi (Hey’et), C. VIH, sh.424


KAUIK «UdlAUULU 401

^rin kazanılmakta olduğunu görünce bu taze güçleri de


soktu. Bunların harp sahasında görünmesi Uzun
jtn'm ümitlerini büsbütün kırdı. Esâsen sol kanattaki
yvjım da iyi değildi. Bu sebeple mukavemetin mânâsızlı-
^ıı idrak ederek savaş meydanını terk etti. Hatla bu sı-
Osmanlı askerleri hemen hemen Ak Koyunlu merkez
jetlerinin ortasına kadar ilerlemişlerdi ki. Uzun Ha-
ıan bunlardan yerine kendisine çok benzeyen Alpagut Pir
tfehmed Bey i bırakarak kurtulabildi. Öte yandan baba­
cın kaçtığını ve kardeşinin öldürüldüğünü duyan Uğurlu
tfehıtıed Bey de geri çekildi.
İşte bu safhadan itibaren Ak Koyunlular 'da tam bir
bozgunluk başlar. Onlar kaçıyor. Osmanlüar öldürüyordu.
Eğer Osmanlılar Uzun Haşan 'm karargâhını yağma etme­
ye dalmasalardı düşman kuvvetlerinden hemen hemen hiç
timse kurtulamayacaktı, öğleden akşama kadar sekiz saat
süren savaş sonunda Ak Koyunlular 'dan öldürülenlerin sa­
yısı elli bini aşıyordu. Bir kısmı da esir edilmişti. Fâtih,
bunlardan bilginleri, fen adamlarını ve Ak Koyunlular'la
savaşmış Kara Koyunlular ‘ı tamamen afvetti. Esir alman
Ak Koyunlu kuvvetlerinden beş bin kişi ile yüz yelmiş komu­
tanı ise İstanbul 'a gönderdi.
Otlukbeli savaşını müteakip Osmanlı kuvvetleri Uzun
Haşan ’ı takip etmeyerek O ’na âid olan ve Darab Bey tara­
fından müdafaa edilen Kemah yakınındaki Karahisar 'ı ku­
şattılar. Darab Bey bilhassa bulunduğu toprakların sahibi
olan Zeynel Bey in ölümüyle çok üzülmüş olduğundan faz­
la mukavemet etmeden kaleyi Fâtih 'e teslim etmiştir (29
Ağustos 1473).
OsmanlIlar 'ın Otlukbeli 'nde kesin gâlibiyetleri üzeri­
ne Uzun Haşan Batı ile ilişkilerini kesmiş olup kendisinden
çok şey bekleyen ve Türk'ü Türk ’e kırdırmaktan zevk duyan
402 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

Papa, Macar, Leh. Sicilya ve bilhassa Venedik krallarının


bütün ümitlerini kırmıştır,”110
Uzun Haşan, bu müthiş mağlûbiyetle büyük bir za­
afa uğramış ve topraklarının büyük bir kısmını kaybetmiş
olduğu hâlde yılmadı, 1476 Yılı’nda Gürcistan’a dördüncü
bir sefer tertib etti. O’nun Osmanlı’ya yenilmesi üzerine is­
yan eden Gürcüler’i tenkil ile onları bir daha isyan edemez
bir duruma getirdi.
1478 Yılı’nda Tebriz’de vefat etmeden önce oğulla­
rından Halil ve Yâkub’un analarının tesiri ile onları vâris
ilân etmişti. Anası farklı olan diğer oğlu Mehmed buna kı­
zarak isyan etti. Memluklar’la işbirliği yaptıysa da onlar­
dan beklediği desteği göremeyince Fâtih’e sığındı. Fâtih
O’nu kendine damad yaptı ve Sivas Beylerbeyi tâyin etti.
Bu suretle üvey kardeşlerini rakip bir duruma getirmiş olan
Akkoyunlu Mehmed, üvey anasının bir tertibi sonunda
ortadan kaldırıldı. Kendisine Akkoyunlu tahtı için yardım­
da bulunacağı vaadiyle Erzincan’a davet edildi ve burada
tertiplenen bir sûikastle 1477 Yılında öldürüldü. Fâtih, bu
haberi alınca kızını ve torununu İstanbul’a geri getirtti.170
171
“Akkoyunlu Beyliği ‘ni büyük bir devlet hâline geti­
ren Uzun Haşan, devrinin târihçilerine göre, uzun boylu,
zekî, mâkul, karar sahibi, cesur, âdil, iyi ahlâklı, âlimlerin
ve san 'atkârların koruyucusu bir hükümdar idi. Ancak içki­
ye düşkünlüğü onun zayıf tarafıydı. Tebriz 'de muhteşem bir
saray meydana getiren Uzun Haşan, birçok ilim ve hayır
müesseselerinin de kurucusudur. İdarî ve askerî teşkilât­
ta Osmanlı Devleti ni örnek alarak Akkoyunlu Devleti ’ni
teşkilâtlandırmaya çalışmıştır.
Uzun Haşan în ölümü ile Akkoyunlu Devleti eski

170 Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Târihi (Hey’et), C.VHI, sh.427


171 Hoca Saadeddin Efendi, a.g.e. C.III, sh.331
KADİR M1SIR0ĞLU 403

(ıivvet ve kudretini kaybetmiş, memleketin her tarafında


beddua mensup şehzadeler ile taraftarları beyler, mer-
otoriteyi dinlememeye başlamışlardır. Annesi Selçuk-
fi Begüm ün gayreti ile saltanatı ele geçirmeye muvaf-
pk olan Halil Sultan, kardeşi Maksud Bey 'i öldürtünce,
^hinde isyanlar çıktı. Haiti Sultan, her ne kadar amcası
Cihangir in oğulları Murad ve İbrahim Beylerin isyanla­
rı bastırdı ise de, Diyarbekir valisi olan kardeşi Yakub
Uq> tarafından, saltanatının altıncı ayında öldürüldü”™
Hükümdarlığı altı ay kadar sürmüş olan Halil
Saltan’ın Ali ve Elvent Mirza adında iki oğlu vardı. Ali
1479'da vefat etmişti. Elvent Mirza, Sultan Yâkub’a kar­
şı isyan etmişse de başarılı olamadı.
1480 Yılı’nda Memluk Sultanı Kayıtbay, Diyarbekir
Üzerine bir ordu sevketmişse de bu ordu Akkoyunlular tara­
fından mağlub edildi. Bundan sonra Bayındır Bey’in isyanı
ile karşılaşıldı. 1481 Yılı’nda Bayındır Bey’i tenkil ve kat­
leden Sultan Yâkub, ertesi yıl Gürcistan üzerine bir sefer
lerlib etti. Lâkin bu defa da Azerbaycan’da Şah İsmâiFin
babası Şeyh Haydar’ın başlattığı şiî tehlikesiyle karşıla­
şıldı. Şeyh Haydar 1488’de babası Cüneyd’in intikamını
almak maksadıyla Şirvan üzerine bir sefer tertib etti. Şirvan
Şahı Ferruh. damadı olan Yâkub Bey’den yardım taleb
eni. Sultan Yâkub. Şeyh Haydar ve müridleri üzerine bir
ordu gönderdi. Şeyh Haydar, bu orduya karşı galebe sağla­
makta iken başına isâbet eden bir okla öldüğünden kuvvet­
leri dağılmış ve ileride “Şah İsmail" adıyla yerini alacak
oğlundan başka bütün oğulları katledilmiştir.
Akkoyunlu Devleti’ni canlandırmaya makes bu hare­
ketler devam edememiştir. Zirâ 1490 Yılı’nda ülkede bir
veba salgını zuhur etmiş, Sultan Yâkub’la birlikte pek-

172 Hakkı Dursun Yıldız, a.g.e. sh.215


404 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -(II-

çok devlet ricâli vefat etmiştir. Uzun Haşan'dan sonra bu


devletin en parlak hükümdarı olan Sultan Yâkub, on iki
yıl süren hükümdarlık devrinden sonra yirmi yedi yaşında
vefat edince geride henüz bülûğ yaşına varmamış üç oğlu
kalmıştır. Bunların yirmi yıl kadar devam eden saltanatları
bin bir buhran içinde geçmiş ve Akkoyunlu Devleti Sultan
Yâkub’dan sonra bir daha belini doğrultmaya muvaffak
olamayarak yıkılış vetiresine (sürecine) girmiştir.

c-Yıkılışları
Sultan Yâkub’un vefatı üzerine Akkoyunlu tahtına
henüz buluğa ermemiş bir çocuk olan Baysungur geçirildi.
Lâkin ülkenin diğer bölgelerinde birçok hanedan mensubu
bu durumu kabullenmeyerek isyan ve kargaşalıklar çıkar­
dılar. Bu isyanlar büyük bir kumandan olan S ûfî Halil Bey
tarafından kısa zamanda bertaraf edildiyse de O’nun dikta­
törce tavırlarına cephe alan Akkoyunlu beyleri, Diyarbekir
valisi Süleyman Bey’le birleşerek O’na karşı harekete geçti­
ler. Kendisini mağlub ve katlettiler. Süleyman Bey, devlete
hâkim bir atabeg oldu. Lâkin O’nun idaresinden de memnun
olmayan bir kısım Akkoyunlu emirleri harekete geçerek bir
kalede esir olan Rüstem Bey’i Akkoyunlu hükümdarı ilân
ettiler. O’nun kumandası altında Süleyman Bey’le savaşıp
O’nu mağlub ettiler. Hamisiz kalan Baysungur, dedesi olan
Şirvanşahlar hükilmdân Ferruh Bey’e sığınmak zorunda
kaldı. Böylece O’nun saltanatı sadece bir sene sürmüş oldu.
Rüstem Bey’in beş sene süren hükümdarlık zamanı
da tamamen siyâsî karşıklıklar içinde geçmiştir. İsfehan’da
çıkan bir isyan bastırılmış, ortadan kalkmış bulunan Kara-
koyunlu beylerini kendine mürid yaparak biraraya toplayan
>eyb Haydarın oğlu Ali’nin isyanı da bastırılıp kendisi
dam edilmiştir.
KADİR MISIROÖLU 405

Buna rağmen Rüstem Bey de Akkoyunlu beylerinin


jetine mâruz kalarak tahtı kaybetmiştir. İstanbul’dan

jjfck Uzun Haşan’m oğlu Mehmed’in oğlu olup II.


JjJtzid’ in damadı bulunan Göde Ahmed Bey, İstanbul’dan

ilerek Rüstem Bey’in muhalifleriyle birleşti ve O’nu ye-


Jtrek öldürmüştür.
1496 Yılı’nda Akkoyunlu tahtına geçen Göde Ahmed
jjey’de iç karışıklıklara sebep olan Akkoyunlu ileri gelenle­
rini öldürtmeye kalkışınca, O da tahtla bir seneden fazla ka­
lmayıp alaşağı edilmiş ve öldûrtülmüştür. O’nun vefatından
jonıa ise, iç karışıklıklar daha da artmıştır. Uzun Haşan’m
oğlu Yusufca’nın iki oğlu Elvent ve Mehmed ile Sultan
yâkub’un oğlu Murad Bey’in her biri bir kısım Akkoyunlu
beylerince desteklenerek muhtelif bölgelerde hükümdarlık­
larını ilân ettiler. Bunlar arasındaki saltanat mücadelesinde
Mehmed Bey öldürülünce Akkoyunlu Devleti, Elvent ve
Murad Bey arasında 1501 Yılı’nda paylaşıldı.
Akkoyunlu Devleti böyle iç çekişmelerle sarsıldığı
sırada Şeyh Haydar’m oğlu Ali’nin katlinden sonra başa
geçen oğlu İsmail (Şah İsmail) gerek Karakoyunlu baki­
yelerini ve gerekse Akkoyunlu Devleti bünyesindeki hu­
zursuzluktan muzdarip olan birçok Türkmenler’i etrafında
toplamaya muvaffak olmuştu. Anadolu içlerine kadar saldı­
ğı dâilerle (propagandacılarla) nüfuzunu genişleten İsmail,
Şirvan Bölgesi ve Azerbaycan’ in bir kısmını ele geçirdikten
sonra 1501 Yılı’nda Akkoyunlular üzerine yürüyüp Elvent
Bey’i Diyarbekir’e kaçmak mecburiyetinde bıraktı. Bu sû­
rede O’nun sâhib olduğu bütün Akkoyunlu arâzisini ele ge­
çirdi. Elvent Bey'in askeri sayıca ve silâh itibâriyle daha
üstün olmasına rağmen şiîlik propagandası tesiriyle galebe
sağlayan İsmâil bu zafer sonunda Tebriz’de şahlığım ilâr
etti. Elvent Bey daha sonra Şah İsm&il’e karşı tekrar hare
kete geçtiyse de başarı elde edemedi.
406 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHÎ 4H-

O’nu bertaraf eden Şah İsmail, bu defa diğer Akko-


yunlu hükümdarı Sultan Murad üzerine yürüdü. Hemedan
yakınında 1503 Yılı’nda O'nu da mağlub eden Şah İsmail,
böylece Akkoyunlu Devleti’ne nihayet vermiş olduğu gibi
bu devletin bütün arazisini de eline geçirmiş oldu.
Bu mağlûbiyet üzerine Dülkadiroğlu Alâüddevle’ye
sığınan Sultan Murad’ ın Haşan ve Yâkub adında iki oğlu
vardı. Bunlarla birlikte Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran za­
ferine katılan Sultan Murad, Yavuz tarafından emrine ve­
rilen bir kısım kuvvetle Diyarbekir’in fethine memur edildi.
Lâkin Şah İsmail’e bağlı Urfa valisi tarafından bozguna uğ­
ratılıp öldürülmüş, kesilen başı Şah İsmail’e gönderilmiştir.
“Ja/ı İsmail, yalnız Ak Koyunlu hanedanını ortadan
kaldırmakla kalmamış, Ak Koyunlu ulusuna ve devletine
bağlı olan ve onların taraftarları bulunan bütün boyları ve
oymakları da merhametsizce katliam ederek Azerbaycan,
Diyarbakır, Irak-ı Acem, Fars ve Irak-ı Arab 'da hunharlık
göstermiş ve Ak Koyunlular’m kökünü kazımıştı. Katliam-
dan kaçıp kurtulabilen Ak Koyunlu boyları ve oymakları
Memlukhilar'a, Dulkadır ülkesine ve Osmanlılar'a iltica
ettiler ve çok geçmeden de tamamen Osmanlı tebasına ka­
tılarak, beyleri ile birlikte Orta ve Doğu Anadolu ’nun muh­
telif kısımlarına dağıldılar”173
“4k Koyunlu Sultan Murad ’m oğlu Yâkub Mirza 'nın
nesli Trabzon'da yerleşmiş ve devam etmiştir, Yâkub
Mirza nın oğlu Murad Paşa, Kanuni ’nin Irakeyn seferin­
de Osmanlılar'm Irak-ı Acem beylerbeyisi olmuştur. He­
men hemen bütün Ak Koyunlu prensleri Osmanlı hizmetine
girmişlerdir. Tur Ali Bey'in oğlu Zeynel Bey, Habil Bey ’in
Kabil Bey ve Süleyman Bey'in oğlu Kum valisi Ferruhşad
Bey Kanuninin Irakeyn seferinde, Doğu İran’da sancak

173 M HılilY inanç, a.g.m. İ.A. sh.263


Tur Ali

fahrcddln Kullu

Fahriddln (Kıra Yülük Osman) Mr wi Ahmrd

I------- 1-----n------- 1------- T—n ı ı


Hani İskender AU Şemseddin Vıkub İbrahim Kasım. İlam»
(Celateddln)

Yaİmb .Haşan

Ak Koyunlular ın Şeceresi
408 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

verilen Ak Koyunlu prensierindendir”174

B-KÜLTÜR VE MEDENİYETTEKİ YERLERİ


Akkoyunlu Devleti siyâsî, askerî ve idâri nizam itibariy­
le kendinden evvelki Müslüman devletlerin aynı olan bir teş­
kilâta mensuptu. Ülke hanedanın mülkü sayılıyordu. Hânedân
mensuplan bulundukları yerlerde yan müstakil bir durumda
idiler. Lâkin devletin esas başı olan “Uluğ Bey” veya “Han”
unvanıyla anılmakta idi. Bütün diğer beyler ona tâbi idiler.
Akkoyunlu Devleti’nde hükümdar olmak hânedân
ferdleri ve aşiret reislerinin ittifakına bağlıydı. Onlarda da
Selçuklularda olduğu gibi ne bir verâset kanunu mevcuddu
ve ne de ekberiyet sistemi gibi bir usûl an’aneleştinİmişti.
Bazen han veya sultan sıfatıyla anılan Akkoyunlu hükümda­
rı. halefini “veliahd” olarak tâyini süreriyle belirlerdi. Fakat
zaman zaman bu belirlemeye riâyet edilmediği de olurdu.
Hânedân mensuplarına belli yerler ıktâ olunur, bu yer­
ler vefatlarından sonra ıktâ sahibinin oğluna geçerdi. Ancak
bu durumun bir menşurla teyidi gerekmekteydi. Hükümdar
değişikliğinde de ıktâlar bu suretle yenilenirdi. Iktâ sahibi
isyan ederse ıktâı iptal olunarak başka birine verilirdi.
Selçuklularda olduğu gibi merkezî idârede bir divan
bulunurdu. Divanın reisine “sâhib-i divan" denilir, divan
mührü sâhib-i divanda bulunurdu. Divanda alınan karar­
lar bu mühürle mühürlenerek resmiyet kazanırdı. Aynen
Selçuklular'da olduğu gibi bu büyük divandan başka eşraf.
teşrif, adalet ve arz gibi talî divanlarda vardı. Bunlar ay­
nen Selçuklular‘da olduğu gibi muayyen işlere bakarlardı.
Bu divanlarda hânedân mensupları, üst kademe kuman­
danlar veya aşiret reisleri vazifeliydiler. Divanın başkanı-
na “emîr-i a’zam” denirdi. Eyâletlerde dahi bu divanların
174 Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Târihi (Hey’et). C. VHL sh.434 vd.
KADİR MISIROĞLU 409

küçük benzerleri bulunurdu.


Vilâyetlere gönderilen hânedân mensuplarına atabeg
veya lala ünvânıyla mürebbi vasfında âlim ve tecrübeli
bir insan vazifelendirilir, onlar şehzadelerin devlet işlerine
alışmalarını temin ederlerdi.
Akkoyunlular, toprak sistemini İlhanlIlar*dan aynen al­
mışlar ve tatbik etmişlerdir. Zaman zaman arâzi tahrirleri ya­
pılır ve bunların muntazam bir sûrette defterleri tutulurdu.
Akkoyunlu ordusu da aynen Selçuklu’daki sisteme
benzerdi. Hükümdarın etrafında ve O’na bağlı bir hassa
ordusu mevcuddu ki, bu ordu boy beylerinin gönderdiği
kuvvetlerle teşekkül ederdi. Bunlar ekseriyetle atlı idiler.
Akkoyunlu Devleti’ni bir imparatorluk haline getiren Uzun
Haşan zamanında bile hassa ordusu yine aşiretlerden te­
şekkül etmekteydi. Bu sebepledir ki, zaman zaman bu kuv­
vetleri itaat altında bulundurmakta müşkilât çekilmekteydi.
Bu devletin uzun müddet devam etmemesinin sebeplerinin
başında bir verâset sisteminin geliştirilmiş olmaması sebe­
biyle ortaya çıkan isyanlar ve ordunun teşkilindeki bu usûl
birinci derecede rol oynamıştır.
Aynen Osmanlılar’da olduğu gibi hükümdarın et­
rafında köylü ve kasabalılardan teşekkül etmiş piyâde
“azepler'den teşekkül eden bir ordu daha mevcuddu. Esas
Akkoyunlu ordusu timar sahiplerinin gelirlerine göre besle­
dikleri askerlerden teşekkül ederdi. Bunlar sefer tertibinde
gelip orduya katılır ve seferden sonra ıktâlarına dönerlerdi.
Askeri ıstılahlar tamamen İlhanlılar’dan alınmıştı. Ordunun
merkez koluna uluğ kol, sağ koluna barangar, sol koluna
ise cuvangar denilirdi. Harplerde belli bir mesâfede bir ih­
tiyat kuvveti tutulurdu ki, bunlara uruğ adı verilirdi.
Akkoyunlu Devleti, tarihi boyunca iç kargaşa ve çe­
kişmelere sahne olduğundan bir türlü huzur ve sükûn tesis
4J0
MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

edilememiş ve bu sebeple ilim ve medeniyette büyük bir


hamle gerçekleştirmeleri mümkün olmamıştır. Uzun Haşan
ve Sultan Yâkub’un ilim adamları ve şâirleri koruyup gö­
zeterek birçok değerli ilmi ve edebi eserin yazılmasına katkı
sağladıkları bilinmektedir. Bu iki hükümdar devrine mahsus
olmak üzere pekçok hayır müessesesi meydana getirilmiş­
tir ki, Tebriz'deki Uzun Haşan Câmii, Mardin'de Kaasım,
Hamza ve Cihangir Mirza’ların mescid ve medreseleri,
Riistem’in Ahlat’taki imaret, medrese, cami ve hamamı
bunlar arasında gösterilebilir. Ayrıca Uzun Haşan devrinde
Mâveraünnehr ve Türkistan’ın âlim, şâir ve ediplerinin Ak-
koyunlu sarayında toplanmasına himmet edildiği bilinmek­
tedir. Efendisi Uluğ Bey’in katledilmesinden sonra hacca
gitmek üzere yola çıkan meşhur riyâziyeci ve astronom Ali
Kuşçu’nun Tebriz’den geçerken Uzun Has an’m ricalarıyla
burada alıkonulmuş olması bunun tipik misâlidir.
“Yine yüksek ilim adamlarından Celâlüddin Dev­
vanî, Uzun Haşan in pek çok ihsan ve iltifatına nâil ol­
muş ve İngilizce 'ye de tercüme olunan Levamiü ’l- İşrak fi
mekârimü ’l-Ahlâk» ismindeki meşhur eserini hükümdarına
ithaf etmişti. Devvanî, Uzun Haşan Bey zamanında askerî
durumu gösteren Arznâme adında bir eser daha yazmış­
tır. 1502 yılında vefat eden Celâlüddin Devvanî’nin Halil
Sultan nâmına Hâşiye-i Kadime ve Yakub Han adına da
Risâle-i Adalet adlı eserleri mevcuttur. Uzun Haşan Bey 'in
medreselerinde bu âlimlerden başka Tahranlı Mevlâna Ebû
Bekir, yüksek riyâziyatçı olan Mahmud Can, âlim ve edip
Kadı Muslihiddin İsa ve sonradan Osmanlılar ’ın hizmeti­
ne geçerek mühim görevlerde bulunan İdris-i Bitlisi, görev

yapan diğer şahıslar arasındadır”'”

175 Doğudan Günümüze Büyük İslâm Târihi (Hey’et), C.VTH, sh.439


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

KARAKOYUNLULAR
(1351-1469)

A-SİYÂSÎ TARİHLERİ

a-Kuruluş Devri
Kuzeyde Azerbaycan ve Erzurum havâlisinden, gü­
neyde Van ve Erciş havalisine kadar olan bölgede iki yüz
seneden ziyâde bir müddetle hükümrân olmuş bulunan
Karakoyunlular’ın yirmi dört Oğuz boyundan hangisi­
ne mensup oldukları kat’î olarak tesbil edilememiştir. XV.
Yüzyıl Osmanlı müverrihlerinden Şükrullah, Karakoyunlu
hanedanının Oğuz Han’ın oğlu Deniz Han’a dayandığım
Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah’a istinâden nakletmesi
sebebiyle176 târihçiler onların “Yiva” boyuna mensub oldu­
ğunu kabule meyyâldirler. Lâkin Karakoyunlular da aynen
Akkoyunlular’da olduğu gibi bir tek boydan ibaret değildi­
ler. Bununla beraber onları teşkil eden asıl kabilenin ;‘Ba-
ranlu” veya ‘Barauîler” olduğu kabul edilmektedir. Lâkin
bu kelimenin bir şahıs adından mı yoksa bir yerin isminden
dolayı mı kullanıldığı tesbit edilememektedir. Böyle olduğu
hâlde Muş’un Varto kazasına ve Çapakçur (Bingöl)’a bağlı
olarak hâlâ bu ad ile anılan iki köy mevcuddur.177 Meşhur Ka-
176 ŞOknıllab - Behçet’Ot Tevârih (Nihal Atsız neşri), İstanbul
1939, sh.27
177 Köylerimiz- Dâhiliye Vekâleti fc*-1-’ ’' ’'
412 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

rakoyuıüu hükümdân Cihanşahın bazı kaynaklarda “Ba-


ranF lâkabıyla anıldığı görülmektedir.178 Bununla beraber
yukanda ifâde edilmiş olduğu üzere Karakoyunlular, birçok
Türkmen oymağını bünyelerinde toplamışlar ve bunlar belli
bir müddet kendi adlanyla anılmışlarsa da bilâhare bu adlar
silinip Karakoyunlu” ünvânı içinde kaybolup gitmişlerdir.
Bu oymakların bazdan Sa’dlu, Bayramlu, Ağa-eri, Döger,
Hac ulu, Baharlu, Alpagut ile Avşarlar oymaklarıdır. Bu
oymaklara Kürt asıllı Süleyman! Zırkî ve Mahmudî gibi
oymaklar da ilâve edilmektedir.17’ Bütün bu Türkmen kabile*
Itrinin Doğu Anadolu’ya ne zaman geldiklerine dâir kaynak*
larda farklı rivayetler mevcuddur. Bunların en güvenilir ola­
nı Cengiz Han’m Türkistan’a saldırması üzerine Türe Bey
adındaki reislerinin idaresi altında Mâveraünnehr ve İran
üzerinden Doğu Anadolu’ya gelmiş bulunduklarına dâir ri­
vayettir. Türe Bey, Karakoyunlu hükümdân Kara Yusuf'un
yedinci göbekten atası olan Oğuz Han’ın tonınlarındandır.
Karakoyunlular Türkistan’dan kalkıp bu bölgeye gel­
dikten sonra mütemâdi bir sûretle Moğollar ve Tatarlar’la mü­
câdele hâlinde bulunmuşlarsa da ancak İlhanlı Devleti’nin son
hükümdân Ebu Said Bahadır Han’ın 1335 Yılı’nda ölümü
üzerine ortaya çıkan saltanat mücâdelesi üzerine târih sahne­
sinde görülmeye başlamışlardır. Önce Moğol hâkimiyetinden
sonra kurulan devletlerden biri olan Celâyirliler ’in, daha son­
ra Çobanoğullan’nın hizmetinde bulunan Karakoyunlular’ın
bir beylik veya devlet olarak ortaya çıkışlarında ilk dikkate
değer sîmâ Bayram Hoca adında bir Türkmen beyidir.
Bayram Hoca: Sincar hâkimi Pir Muhammed’i
Öldürerek O’nun emirliğini ele geçiren Hüseyin Bey’in
maiyetinde bulunuyordu. Hüseyin Bey, belli başlı kürt aşi-
178 Bâbur Şah -Bâbunjâme (R.Rahmeti Arat neşri), Ankara 1943,
C.Lsh.9
179 Doğuştan Günümüze Büyük İslam Târihi, C.VIII. sh.442
KADİR M1S1R0ĞLU 413

ferini etrafında toplayan Hısn-ı Keyf hükümdân Melik


yfl tarafından Batman yakınında yaylaktan dönmekte iken
Işılayıp O’nunla savaşa tutuştular. Melik Âdil bu savaşı

^ybederek esir düştü. Hüseyin Bey’in bu savaşı kazanma-


5lnda hizmeti sebkat eden Bayram Hoca yavaş yavaş şöhret
jâhibi olmaya başladı. Çok geçmeden 1351 Yılı’nda metbûu
olduğu Hüseyin Bey’i öldürerek, O’nun beyliğini ele geçir­
di. 0u sûretle siyâsî bir varlık iktisâb eden Bayram Hoca,
Hüseyin Bey’in kardeşinin idaresindeki Musul’a saldırdı,
fakat başarılı olamadıysa da daha sonra burayı eline geçire­
rek Berdi Hoca adındaki kardeşini oraya vali tâyin etti.
1365 Yılı’nda ise Mardin’i kuşatan Bayram Hoca, bu­
rada Artuklular’ı bozguna uğrattı. Mardin hükümdân Melik
Mansur, Celâyir hükümdân Melik Eşrefe şikâyette bulun­
du. Bunun üzerine Sultan Üveys, 1356 Yılı’nda Bağdad’dan
hareketle Musul’u kuşattı. Büyük bir güçlükle karşılaşmadan
şehri ele geçirerek Bayram Hoca’nın kardeşi Berdi Hoca’yı
esir aldı. Bunun üzerine Bayram Hoca, Mardin kuşatmasın­
dan vazgeçerek Muş havalisine çekildi. Lâkin Sultan Üveys,
O mm peşini bırakmadı. Muş ovasında Bayram Hoca’mn
kuvvetleriyle çarpışarak O’nu bozguna uğrattı. Karakoyunlu
şehir ve kasabalarını yağmaladıktan sonra Tebriz’e çekildi.
Bayram Hoca bu mağlûbiyet üzerine Celâyir
Devleti’ne tâbi oldu ve O’na vergi vermeye başladı. Lâ­
kin bir müddet sonra ordusunu düzenleyerek 1371 Yılı’nda
Musul’u geriye almak üzere harekete geçtiyse de bölgeye
bir Memluk ordusunun gelmekte olduğuna dâie haber üze­
rine geri çekilmek zorunda kaldı.
Celâyir hükümdân Sultan Üveys, 1374 Yılı’nda vefat
edince yerine zayıf bir şahsiyet olan Sultan Hüseyin geçti. Bu
durumdan istifâde eden Bayram Hoca, derhal harekete geçerek
Musul ve SincarT yeniden ele geçirmeye muvaffak oldu. 1375
414 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -İli-

Yıb’nda ise Musul’u Pir Baba adındaki bir Türkmen emin


eline geçirmiş olduğundan Bayram Hoca, tekrar Musul üze­
rine harekete geçti. Pir Baha’yla anlaşıp, Sincar’ı O’na bırak­
mak mukabilinde Musul’u geriye alabildi. Ayrıca kızım da Pir
Baha’yla evlendirerek akrabalık tesis etti. Bayram Hoca’nm
kardeşi Berdi Hoca tekrar Musul vâlisi oldu ve Musul vilâyeti
bu târihten yıkılışına kadar Karakoyunlular elinde kaldı.
Bayram Hoca’nın bu başarılarına rağmen Celâyirliler,
O’nu tekrar tâbiiyyetleri altına almak için harekete geçtiler.
Karakoyunlu Devleti’nin hükümet merkezi durumundaki
Erciş Kalesi önüne geldiler. Burada Bayram Hoca’nın kar­
deşinin oğlu Kara Mehmed kumandan olarak bulunuyor­
du. Mehmed Bey, Bayram Hoca’dan yardım istedi. Lâkin
O’nun gönderdiği kuvvetler Celâyirliler tarafından mağlub
edildi. Bunun üzerine Karakoyunlular tekrar Celâyirliler’e
tâbi olmayı ve onlara vergi vermeyi kabul ettiler.
Bayram Hoca 1380 Yılı’nda vefât etti. O’nun yerine
kardeşi Berdi Hoca beyliğin başına geçti. Bununla ilgili
kaynaklarde pek az bilgi olduğundan O’nun emirliğinin çok
kısa sürdüğü ve yerine Bayram Hoca’nın kardeşinin çocu­
ğu Kara Mehmed Bey’in geçmiş olduğu görülmektedir.
Bu sırada zayıf bir şahsiyeti olan Celâyir hükümdarı
Sultan Hüseyin, kardeşi Ahmed tarafından 1382 Yılı’nda
katlonularak bertaraf edilmiş ve yerine Sultan sıfatıyla Ah­
med geçmişti. Lâkin O’nun hükümdarlığında diğer kardeşi
Pir Ali kabul etmeyerek isyan etmişti. Bu isyanı bastırmak
için Karakoyunlu hükümdârı Kara Mehmed’den yardım
talebinde bulundu. O’nun gönderdiği ordu isyancı kuvvet­
leri dağıtmayı başardığı gibi isyanın elebaşısı Şeyh Ali'yi
de etrafındaki ileri gelir kumandanlarla birlikte katletti. Bu
sûretle Sultan Ahmed‘in Celâyir tahtına rakibsiz bir suret­
te geçmesini sağlaması O’nun itibârını arttırdı.
KADİR MIS1R0ĞLU 415

Ertesi sene ise, Musul hacılarının yollarını keserek mal­


lanın yağmalayan Câber hâkimi Sâlim Bey’in üzerine yürüdü.
O’nu bozguna uğratarak Haleb’e sığınmaya mecbûr bıraktı.
Karakoyunlular, Sâlim Bey’e âid olan obaları yağmaladılar.
Müteakiben Mardin hâkimi Melik İsa’yı bozguna uğrattı.

Daha sonra O’nun kızıyla evlenerek akrabalık tesis etti.


1387 Yılı’nda Erzincan emiri Mutahharten ile Akko-
yunlular arasında bir mücâdele başlamış, bu mücâdelede Mu-
iabbarten, Karakoyunlular’dan yardım taleb etmişti. Akko-
yunlular ile Karakoyunlular aynı bölgede hâkimiyet tesisine
çalışmkta olduklarından kuruluşlarından itibaren birbirlerine
rakibdiler. Bu sebeple Karakoyunlu hükümdân Kara Meh-
med, ezelî rakibi Akkoyunlular üzerine harekete geçmiş ve ev­
velce anlatılmış olduğu üzere onları mağlub ederek Akkoyunlu
beyleri Ahmed Bey, Pir Hüseyin ve Kara Yülük Osman’ın
Kadı Burhâneddin'e sığınmak mecburiyetinde bırakmıştı.
Bu suretle bölgede en hâkim bir duruma gelmiş olma­
larına rağmen bu defa karşılarında Timur bir tehlike olarak
çıkmıştı, 1387 Yılı’nda Azerbaycan’ı ele geçirip Karabağ’da
kışlayan Timur, Doğu Anadolu fethine hazırlanınca, kendi­
sini tehlikede hisseden Karakoyunlu hükümdân Kara Meh­
med Bey, oğlu (veya amcası) Mısır Hoca’yı Kahire’ye gön­
dererek Sultan Berkuk’dan yardım taleb etti. Zira bu sırada
harekete geçen Timur, Erzurum’u zaptetmiş ve Çapakçur
Irmağı kenarında karargâh kurmuştu. Buradan bir kısım kuv­
veti Kara Mehmed Bey üzerine göndermişse de bu kuvvet
Karakoyunlular’ca mağlub edilmiş ve Timur’un Lala Hoca
ve Şah Melik gibi emirleri de bu çarpışmada ölmüştür.
Bu hâdise üzerine dağlara çekilen Kara Mehmed Bey’i
yakalamanın güçlüğünü gören Timur, zulüm ve yağmalarını
Ahlat’a kadar teşmil ettikten sonra İran’a çekilmiştir.
Timur’un çekilmesinden sonra Azerbaycan’a sahih «i
416 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

mak gayesiyle Kara Mebmed Bey ile Celâyir emirlerinden


Şebii ve Şab Ali arasında çetin bir mücâdele bağlamıştır. Bu
mücâdeleyi Kara Mebmed kazanarak Azerbaycan’ı ele geçir­
miş ve bu arada hutbeyi kendisinden yardım taleb ettiği Sultan
Berkuk adına okutmuştur. Lâkin bütün bu başarılarına rağmen
Kara Mebmed Bey, 1389 Yılı’nda Kara Haşan Bey adındaki
bir Türkmen beyi tarafından pusuya düşürülüp öldürülmüştür.
Bu sûretle Karakoyunlu Devleti’nde çok cesur ve teşkilâtlı bir
hükümdar olan Kara Mebmed Bey devri nihayete ermiştir.
O’nun ölümü üzerine yerine Mısır Hoca geçmişse de,
O’nun hükümdarlığı uzun sürmemiş, yerini kardeşi Kara
Yusuf almıştır.
Karakoyunlular, Azerbaycan’ ele geçirdikten sonra
oraya bir emir tâyin ederek çekilmişlerdi. Onların çekil­
mesinden sonra bölge tekrar Celâyirliler’in eline geçmiş
bulunduğundan Kara Yusuf Bey ilk iş olarak Azerbaycan
üzerine yürümüş ve muzafferen Tebriz’e girmiştir. Burayı
Halil Bey adında bir Karakoyunlu emirine bırakarak geri
çekildikten sonra Celây irliler tekrar Tebriz üzerine harekete
geçmişlerse de başarılı olamamışlardır.
Daha sonra Azerbaycan üzerindeki taleplerinden vaz­
geçmeyen Celây irliler, Tebriz’e girmeye muvaffak olduk­
larından Kara Yusuf Bey, ikinci bir seferle şehri istirdad
edip, bölgeyi tekrar idaresi altına aldıktan sonra bu defa
orayı Karakoyunlu emirlerinden Satılmış Bey’in idâresine
havale ederek çekilmiştir.
1393 Yılı'nda bölge üzerine yeni bir sefere girişen Ti­
mur. hem Akkovunlu ve hem de Karakoyunlu beylerine ha­
ber göndererek kendisine itaat etmelerini istedi. O’nun batıya
doğru hareketinde Erzincan emiri Mutahharten. büyük he­
diyelerle gelip Timur'a bağlılığını arzetti. İleri harekâta de­
vam eden Timur, Mardin havalisine gelere Karakoyunlular’a
KADİR M1S1R0ĞLU 417

jjd şehir ve kasabalarda yağma ve talanlar yaptı. O nunla baş


edemeyeceğini anlayan Kara Yusuf, dağlara çekildi.
Bir kısım kuvvetlerini O’ nun üzerine gönderen Timur,
diğer bir kısım kuvvetlerle Mısır Hoca’nın idâresindeki Av-
nik Kalesi’ni kuşattı. Lâkin sarp dağlarla çevrili olan bu ka­
lenin ele geçirilmesinde bir türlü başarılı olamıyordu. Uzun
bir kuşatmadan sonra Mısır Hoca, 1394 Yılı’nda Timur’un
oğullarından Muhammed’e sığınmış, O’ndan babası tara­
fından bağışlanması için tavassutta bulunmasını rica etmiş­
tir. Timur, O’nu bağışlayarak Semerkand’a göndermiştir.
Timur ’ un Avnik’ i zaptettikten sonraAltmordu Devleti’ ni
itaat altına almak maksadıyla Gürcistan üzerine yürümüş ol­
masından istifade eden Kara Yusuf, bu durumu firsat bilerek
ordusunu toplayıp Erciş’i tekrar ele geçirmiştir. Lâkin Timur
bölgeden ayrılmadan kendisini metbû tanıyan kürt emiri İz-
zeddin Şir Bey’e Van ve çevresinin hâkimiyetini vermişti. îz-
zeddin Şir, yarımda Çağatay askerleri de olduğu hâlde Kara
Yusuf üzerine yürümüş fakat başarılı olamamıştır. Üstelik on­
lara artık Timur’ a tâbi olmuş bulunan Avnik Kalesi’nden gön­
derilen yardım kuvveti de Kara Yusuf Bey tarafından bozguna
uğratılıp büyük bir kısmı öldürülmüştür. Bu kuvvetlerin başın­
daki Timur’un emirlerinden Atlamış, esir edilmiş ve Memluk
sultanına gönderilerek orada hapsedilmiştir.
Bununla beraber Timur tekrar bu bölgeye yönelince,
Kara Yusuf Musul’a çekildi. Timur, Emirzâde Rüstem
kumandasında bir öncü kuvveti Bağdad’ın zaptına memur
etmişti. Bağdad’da hâkim olan Celâyirliler’in hükümdâ-
n Ahmed, bazı kumandanlarının Timur’la haberleştiğine
dâir duyumlar üzerine onlan öldürmeye kalkışınca şehirde
büyük bir kargaşa çıkması üzerine hayatından endişe eden
Celâyir hükümdân Ahmed, Bağdad’dan kaçıp Musul’da
bulunan Kara Yusuf a ilticâ etti.
MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111-

| Timur’un öncü kuvvetlen Celâyirliler’in ülkesini yağ-


i maladıktan sonra geri çekildiler. Bunun üzerine Sultan Ah-
l med, yanında Karakoyunlu beyi de olduğu hâlde Bağdad’a
| gelip buraya kolayca hâkim oldular. Bu sırada B’ıngöl yayla-
ı. smda bulunan Timur’un Sivas üzerine harekete haber alinin-
ca O nun tarafından kuşatılmaktan korkan Sultan Ahmed ve
f Kara Yusuf. Memluk Devleti’ne iltica etmek niyetiyle yola
1 çıktılar. Ancak Haleb naibi Demirtaş Bey, onların önün kese-
, rek Suriye’ye girmelerine mâni olmak isteyince Haleb yakın­
larında iki taraf arasında şiddetli bir savaş cereyân etmiş, bu
savaş Demirtaş’ın mağlûbiyetiyle neticelenmiştir.
Bununla beraber burada Memluklar’a tâbi birçok
em’ırin öldürülmüş olması sebebiyle artık onlara ilticâ etme­
nin tehlikeli bir hâle geldiğini düşünerek Osmanlı padişahı
Yıldırım Bâyezid’in yanına gitmeye karar verdiler. Lâkin
bilinmeyen bir sebeple aralarında ihtilâf çıktığından ayrıl­
dılar. Kara Yusuf, ülkesine geri döndü. Celâyir hükümdarı
Sultan Ahmed ise, Timur tarafından sevkedilen kuvvetle­
rin baskınına uğrayarak bütün aile efradını kaybetti. Güç­
lükle canını kurtararak Osmanlı Sultam’na sığınabildi. Bu
hareket ileride görüleceği üzere Yıldırım Bâyezid’le Ti­
mur arasındaki ihtilâfın bir başlangıcını teşkil etmiştir.
Sultan Ahmed’in başına gelenleri gören Karakoyunlu
hükümdârı Yusuf da aynı âkıbete uğramamak için Osmanlılar’ a
ilticâ etmeye mecbur kaldı. Yıldırım Bâyezid, kendisine çok
iyi muâmele ederek O’nu Aksaray’ da ikamete memur etti. Ev­
velce izah edilmiş olduğu üzere Timur, 1400 Yılı’nda bera­
berinde Erzincan hâkimi Mutahharten ve Akkoyunlu emin
Kara Yülük Osman Bey olduğu hâlde Osmanlı topraklan-
na saldınp ilk olarak Sivas’ı ele geçirdi. Burada târihin ender
görmüş olduğu büyük bir katliam yapan Timur, Kara Yülük
Osman Bey de beraberinde olduğu hâlde Elbistan ve Malatya
VÂRİHİ -III-

-»«valisine yöneldi, Mutahharten ise Erzincan’a döndü.


Bu sırada Yıldırım Bâyezid. İstanbul’u kuşatmış bu­
lunmaktaydı. Şehrin düşmesine ramak kalmışken ortaya çıkan
Timur gailesi sebebiyle muhasarayı kaldırıp ordusuyla doğu
bölgesine hareket etti. Beraberinde Celâyir Sultanı Ahmed ve
Karakoyunlu Kara Yusuf olduğu hâlde 1401 Yılı’nda Erzin­
can, Kemah ve civarındaki yerleri kolayca fethederek ülke­
sine kattı. Mutahharten teslim oldu. Y ıldırım Bâyezid, Er­
zincan emirliğine Kara Yusuf Bey’i tâyin etmişse de O’nun
buradaki emirliği sadece on altı gün sürdü. Halkın ricası üze­
rine kendisine bağlılığı teyid edilmek şartıyla Mutahharten’i
eski mevkiine iade ederek sadece Kemah’ı OsmanlI’ya bağ­
lamakla iktifa etti. Mutahharten'e güvenmediği için de, âile
efradını rehine olarak Bursa’va gönderdi.
Âile efradını OsmanlI’ya rehine olarak kaptıran Mu­
tahharten. Osmanlılar’la Timur arasında sıkışıp kaldığından
iki taraf arasında arabuluculuk yapmaya mecbur oldu. Timur
1402 kışında Karabağ’da Osmanlı elçilerine sulh için Kara
Yusuf Bey’in öldürülmesini veyahud kendisine teslim edil­
mesini şart koştu. Yıldırım Bâyezid ise, kendisine ilticâeden
bir emiri öldürmeyi de, düşmanına teslim etmeyi de mertliğine
yakıştıramadığından bu teklifi reddetti. Bu durum Timur-Os-
manlı çatışmasını mecbûri bir hâle getirdi. Kara Yusuf Bey,
kendisi yüzünden Osmanlılar’m Timur’la başlarının belâya
girmesine razı olmadığından Yıldınm Bâyezid’den müsaade
isteyerek ayrılıp ülkesine döndü. Toplayabildiği askerlerle Fı­
rat kıyısındaki Hit kasabasma yerleşti.
Ahmed Celâyir ise, Osmanlı ülkesinden daha evvel
ayrılmıştı. Lâkin O’nun ayrılışı üzerine oğlu Tâbir, Celâyirli
ümerasının da tasvibiyle babasına karşı harekete geçince zor
durumda kalan Ahmed Celâyir, Kara Yusuf dan vardım is­
temiş ve O’ndan temin ettiği askerlerle aleyhindeki hareketi
Kadir 421

muvaffak olmuştur Oğlu T âhir ise, kaçarken ne-


^K-^fliuşün. Lâkin çok geçmeden bu iki dostun arası
/ ve bundan dolayı Kara Yusuf. Bağdad üzerine yürii-

Sul'an Ahmed’ i kaçırarak şehre hâkim olmuştur.


/ Timur- Ankara yakınlarında 28 Temmuz 1402 târi-

. büyük Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bâyezid’e fil-


iCakviye edilmiş muazzam ordusuyla o uğursuz darbeyi
^Lıatı sonra Kara Yusuf a kesin bİT darbe indirmek is-

' • ve bu maksadla Miranşahoğlu Ebû Bekir kumanda­


ki bir orduyu O’na karşı göndermiştir. Bu ordu Nehr’ül

kıyısında kendilerini karşılayan Kara Yusuf un


^$uyla müthiş bir savaşa girişmiş ve Timur güçlerinin
>i çoğunluğu sebebiyle Kara Yusuf mağlub olup, kaç-
nya®cc^ kalmış, canını güçlükle kurtararak Şam naibi
^h’ül Mahmudi'ye sığınmıştır. Bu savaşta zevcesi esir
kardeşi ve oğullan öldürülen Kara Yusuf burada
karşılanmışsa da bu hüsn-ü muamele uzun sürmemiştir.
Ahmed Celâyir de daha önce buraya iltica etmişti,
finıur, Memluk Sultam Ebul Ferce i tehdid ederek bu iki
mültecinin kendisine tâbi olan Şam’da hapsedilmelerini ta-
leb etmiş olduğundan, onlar Ebul Fertc’in tâlimin üzerine
bunlar Şam’da hapsedilmişlerdir. Timur daha sonra tehdidi­
ni arttırarak bunların öldürülmelerini islemiş, Ferec bu teh­
dide de boyun eğerek Şam naibine gerek Ahmed Celâyir in
ve gerekse Kara Yusuf un öldürülmelerini emretmiştir. Lâ­
kin Şam emin bu emre riâyet etmeyerek onlan hapisle tut­
makla iktifa etmiştir. Bu iki kader kurbanı Şam’da bir yıl
hapis kalmış, hapiste yeniden dost olmuşlardır.
1404 Yıh’nda Şam naibi Şeyh’il Mabmudî ile Haleb
vâlisi Çekim. Mısır’da çıkan karışıklıklardan istifade ile Sul­
tan Ferec'i tahttan indirmeyi kararlaştırmış bulunduklarından
hapisteki bu iki kader kurbanından da bu husûsda istifâde edi-
422 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

lebiJeceğinin düşünülmesi üzerine serbest bırakıldılar. Hatta


O’nun başarısızlıkla neticelenen Mısır seferine de katıldılar.
Kara Yusuf, bu başarısız Mısır seferinden sonra mâiye-
| tiyle birlikte Mardin’e gelip, buranın emiri Melik İsa’ya deha­
let etti. Bilâhare buradan Musul’a intikal etti. Musul’dayken
Akkoyunlu beyi Kara Yülük Osman Bey’le çarpıştıysa da
iki tarafça da başarı elde edilemediğinden sulh yapılıp husû­
mete son verilmesi üzerine Van hâkimi İzzeddin Şîr Üzerine
yürüyerek O’nu mağlub edip Van havalisindeki eski toprak­
larını ele geçirmeye muvaffak olmuştur. Bu sûrede civardaki
Türkmen beyleri yeniden gelip O’nun emrine girmesiyle Ka-
rakoyunlu Devleti eski durumuna kavuşmuş oldu.
Kara Yusuf Bey’in mağlub ettiği İzzzeddin Şir,
Azerbaycan hâkimi Miranşahoğlu Ebû Bekir’in yanına
sığınmıştı. O’nun kışkırtması üzerine Kara Yusuf üzerine
harekete geçen Ebû Bekir, Türkmenler ve Çağataylılar’dan
müteşekkil bir ordu ile Araş Nehri kenarında Kara Yusuf
Bey tarafından büyük bir hezimete uğratıldı. Bu zafer Kara
Yusuf Bey’in itibarmı bir kat daha artırdı.
Kara Yusuf Bey, 1407 Yılı’nda Ebû Bekir’in sığın­
dığı Sultâniye’yi de ele geçirmesiyle buradan kaçan Ebû
Bekir, Rey şehrine ulaştığında kendisine katılan buradaki
emirlerle Kara Yusuf Bey’in karşısına bir kere daha çık­
mış, ancak yine mağlub olmuştu. Babası Miranşah’ın sa­
vaş meydanında maktul düşmesi üzerine kaçan Ebû Bekir
canını güçlükle kurtarbilmiştir.
Kara Yusuf’un kazandığı bu ikinci zafer, Karako-
yunlu târihinde pek büyük bir ehemmiyeti hâizdir. Zira
Timur’un kurmuş olduğu imparatorluğun büyük bîr par­
çası Karakoyunlular eline geçmiş ve Karakoyunlular artık
bölgede tek ve güç bir kuvvet haline gelmişlerdir. O dere­
cede ki, Timur’un oğlu Şahruh, babasınm kurduğu impa-
KADİR MISIROĞLU 423

]Ugu yeniden ihyâ maksadıyla Azerbaycan üzerine yü­


züşse de Karakoyunlular tarafından mağlub ediilmesiyie
n'nun bu emelinin gerçekleşmesine mâni olunmuştur.
Bu zafer üzerine civardaki bütün emirlikler gelip, Kara
çysüfBey’e bağlılıklarını arzetmişler, Karakoyunlular bu tâbi
birliklerle birlikte büyük bir imparatorluk haline gelmiştir.
1409Yılı’ndaAkkoyunlubeyiKaraYülükOsman’ın
Mardin’i kuşatması üzerine buranın Artuklu emiri Melik
§âlih, Kara Yusuf Bey’den yardım istedi Bunun üzerine
harekete geçen Kara Yusuf, sür’atle oraya ulaşarak Kara
çölfik Osman Bey’i büyük bir mağlûbiyete uğrattıktan
sonra Mardin’e girmiş, Melik Sâlih’i kızlarından biri ile
ilendirerek Musul’un idâresini de O’na vermiştir. Bu sü­
etle bölgede üç yüzyıldan fazla hüküm sürmüş olan Artuk-
|uDevleti nihâyet bulmuş oldu. Melik Sâlih ise, Mardin’i
Kara Yusuf Bey’in tâyin ettiği vâliye bıraktıktan sonra in­
tikal ettiği Musul’da zehirlenerek Öldürülmüştür.
Bu sırada Azerbaycan’ın kuzey kesiminde teşekkül
etmiş olan Şeki Hanları üzerine bir ordu gönderen Kara
Yusuf Bey, burasını ele geçirmeyi başaramadı. Fakat Kara­
koyunlular bir takım yağma hareketlerinden sonra Tebriz’e
döndüler. Kara Yusuf Bey bundan sonra Erzincan üzerine
sürüdü. Erzincan hâkimi Şeyh Haşan, mukavemet ettiyse
de başarılı olamadığından şehir Karakoyunlular eline geçti.
Lâkin O1 nun Erzincan’ m zaptıyla meşgul olmasından
istifâdeye kalkışan eski dostu ve hapishane arkadaşı Bağ-
dad hükümdarı Ahmed Celâyir, Tebriz’e girerek buradaki
birçok Türkmen’i katletmiş olduğu haberini alan Kara Yu­
suf, Azerbaycan üzerine yürüdü. Tahtını bile Kara Yusuf
sayesinde tekrar ele geçirmeye muvaffak olmuş bulunan
Ahmed Celâyir’i 30 Ağustos 1410 târihinde vuku bulan
savaşta müthiş bir mağlûbiyete uğrattı. Ahmed Celâyir,
424 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111-

esir edilip birçok askeri kılıçtan geçirildi. Kara Yusuf, Ab­


ın ed Celâyir’in hayatını bağışlamaya taraftar olduğu hâlde
emrindeki emirlerin ısrarı üzerine O'nu katletti.
Ahmed Celâyir, Tebriz’e karşı harekete geçtiği sı­
rada Şirvanşahlar' dan yardım istemiş, Şirvanşahı da oğlu
Şeyh İbrahim kumandasında O’na destek olacak bir kuv­
vet göndermişti. Kara Yusuf, bu orduyu da ağır bir bozgu­
na uğratarak kumandanlarını esir almıştı.
Bu zafer üzerine oğlu Şah Mehmed kumandasında
bir kuvveti Bağdad’ ı fethetmek üzere yola çıkardı. Bu sırada
bütün Türkmen beylerini Tebriz’de huzuruna davet ederek
onların önünde oğlu Pir Budak’ı Sultan ilân etti. Bundan
sonra yazılan ferman ve menşurların başına Moğol üşülünce
“Sultan Pir Budak Yarlıgıdın Ebunnasır Yusuf Bahadır
Novan Sözümüz” ibaresi yazılmaya başlanmıştır.
Bağdad üzerine gönderilen Karakoyunlu ordusu bu­
rayı suhûletle ele geçirdikten sonra Celâyirlıler’e âid diğer
şehir ve kasabaları birer birer zaptetmeye başladı. Evvelâ
1412 Yıh’nda karşısına bir kere daha çıksın Akkoyunlu
Beyi Kara Yülük Osman’ı mağlub etmiştir. Bundan son­
ra Sultaniye’yi kuşattıysa da başarılı olamadı. Bu sırada
Şirvanşahlar ile Gürcüler’in kendisine karşı ittifak ederek
harekete geçtiklerini haber alınca Sultaniye kuşatmasını bı­
rakarak önce Tebriz’e, oradan da Karabağ’a geldi.
Buradan Şirvanşahlar ve Gürcüler’e sulh teklifinde
bulunduysa da bu teklifin kabul edilmemesi üzerine iki taraf
arasında vâki olan savaşta Kara Yusuf büyük bir zafer daha
kazandı. Gürcü kralı ve Şirvanşahlar hükümdarıyla, bunların
birçok ileri gelir kumandanlarını esir aldı. Şirvanşahlar’dan
esir olanlar fidve-i necat (kurtuluş akçesi) ödeyerek iâde
edilmişlerse de Gürcü esirler kâmilen öldürüldü.
Bundan sonra Kara Yusuf tekrar Sultaniye i i zeri ne yü-
T*» <11

Mum K»>-unluİNr*m Şccrresl


426 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

riJdÜ. Civarda birçok tahribat yapmıştı ki, İsfehan’ı kendisine


merkez yapmış olan Mirza İskender'in Azerbaycan üzerine
‘harekete geçtiğini öğrendi. O’nu karşılamak üzere harekete
ı geçtiyse de, ordusunda çıkan bir hastalık sebebiyle geri döndü.
Timur'un oğlu Şabrub ise aynı maksadla on bin ki*
şilik bir orduyu bölgeye şevketti. Fakat bu kuvvet Kara
Yusufdan önce Mirza İskender’le karşı karşıya gelerek
mağlup oldu. Dolayısıyla O nun emeli gerçekleştirilemedi.
Bununla beraber Şabrub, daha sonra yüz bin kişilik
bir orduyla harekete geçerek İsfehan ve Luristan’ı ele ge­
çirdi. 1515 Yılı’nda Kara Yusuf, O’na elçiler göndererek
Sultâniye’nin kendisinde kalması şartıyla Şabrub’a tâbi
olacağını bildirdi.
Şabrub, 1415 Yılı nda ikinci defa İran ve Irak üzeri­
ne sefer tertib etti. Bu sırada Akkoyunlu hükümdân Yülük
Osman Erzincan’ı kuşattığından Erzincan emiri Pir Ömer,
Kara Yusuf a haber göndererek O’ndan yardım istedi. Bu
sebeple Akkoyunlular ve Karakoyunlular arasında yeni bir
çatışma çıktı. Bu çatışma sonunda Kara Yülük Osman
kaçmış, fakat çok geçmeden Mardin’i kuşatmaya teşebbüs
etmiştir. Bunun üzerine Akkoyunlu beyi Yülük Osman
üzerine harekete geçen Kara Yusuf, O’nu Memluk arazisi
içindeki Mercidabık mevkiinde bir kere daha mağlub et­
miştir. Civardaki Memluk beylerinin Yülük Osman’a yar­
dımda bulunmaları sebebiyle Antep civarındaki Memluk
şehir ve kasabaları O’nun tarafından yağmalanmıştır.
1420 Yılı’nda bu yağma hareketlerinin intikâmını almak
isteyen Memluklar, Kara Yusuf üzerine bir sefer tertib ettiler.
Bu sırada Kara Yusuf un Erzincan valisi Pir Ömer, Kemah
üzerine yürüyerek, buranın hâkimi olan Yülük Osman’ın
oğlu Yikub’u esir etmişse de şehri ele geçirememiştir. Pir
Ömer, Kara Yülük Osman’ın kendisine karşı harekete geç-
1
KADIK JVH&IKüGLU

{«den korktuğu için Kara Yusuf dan yardım istedi. Kara


O na yardım maksadıyla yirmi bin kişilik bir kuvvet
Kendisi ise Bağdad’a gitti. Bu sırada O’nun Han
OThükümdârlığım ilân etmiş olduğu Pir Budak vefat
r yülük Osman ise, oğlu Yâkub’un esir edilmesinin inti-
al^ ’Ç^ pir Ömer üzerine bir baskın tertib ederek
önce esir etti, sonra da katletti. Kara Yusuf, bu harekâ-
* -ezasını vermek üzere harekete geçemedi. Zirâ Şahruh’un
fisine karşı bir sefer tertib etmiş olduğunu öğrendiğinden
enır-i vâkîyi kabul mecbûriyetinde kaldı.
Gerçekten Şahruh’un, 25 Ağustos 1420 târihinde iki
^z bin kişilik bir orduyla Herat’dan ayrılarak Karakoyun-
^lar üzerine sefere çıktığı görüldü. Kara Yusuf, ağır bir
^ette hasta olmasına rağmen elli bin kişilik bir orduyla
0»nu karşılamak üzere yola girdi.
Çağatay ordusu sayıca bu kadar kalabalık olmasına
döllen mânevi vasıflan itibariyle son derecede zayıftı. Bu
^du 17 Kasım 1420 târihinde ileri harekâta devamla Akho-
ca mevkiine geldiğinde zaten ağır hasta olan Kara Yusuf un
vCfât etmiş olduğu haberi alındı. O’nun ölümü Karakoyun-
lu ordusunda büyük bir kargaşanın ortaya çıkmasına sebep
oldu. Zirâ oğullarının hiç biri O’nun beraberinde değildi.
ŞahMehmed Bağdad’da, İskender Kerkük’de, Cihanşah
Sultâniye’de ve Ebû Said Erzincan’da bulunmaktaydı.
“Kara Yusuf Bey, Kara Koyunlu Devletinin asıl ku­
rucusu olup aynı zamanda en büyük hükümdarıdır. O devle­
rini kurduktan sonra Kazvin'den Erzincan'a ve Bağdad dan
Şirvan’a kadar uzanan geniş sahayı ülkesi içine katmayı ba­
şarmıştı. Bütün hayatı mücâdele içinde geçmiş olan bu zat, çe­
şitli kaynaklara göre uzun boylu ve iri yan bir insan olup son
derecede şecikudretli, faal ve irâde sahibi idi. Mükemmel bir
harp adamı olup eşsiz yiğitliğine yalnız kendi askerleri değil.
428 MUHTASAR ISLÂM TÂRİHİ -111-

başta Çağataylar olmak ilzere bulün düşmanlan hayrandı.


Nitekim o bu vasfı dolayısıyle ordusunu gayet iyi bir su­
rette teçhiz etmişti. Savaşlarda çeşitli manialar ve bilhassa hen­
dek kazdırmak yoluyla ordusunu emniyet altında tutardı. O 'nun
Şahruh ’a karşı son seferine çıkarken yaya askeri toplaması
yeni bir sava) usûlü deneyeceği intibaını vermektedir. Ancak
buna ömrü kifayet etmemiştir. Kara Yusuf, aynı zamanda ted­
birli, dirayetli. mert ve cömert bir şahsiyet idi. Liyakatli insan­
ların değerini takdir eder ve onlara her türlü itibârı gösterirdi.
Nitekim çok sevdiği ümerâdan Pir Ömer öldürüldüğü zaman
üzüntüsünden günlerce Tebriz'den çıkmamış ve yas tutmuştur.
Cömertliği o derece idi ki hazînesinde hiçbir zaman para bu­
lunmazdı. Savaşlarda ele geçen ganimeti emirler ve askerlerine
bırakır, kendisine ise hemen hemen hiçbir şey ayırmazdı.
Kara Yusuf adalet ve merhameti ile de tanınmış olup
askerinin maaş ve erzakını muntazam olarak verirdi. Bu va­
sıfları Kara Koyunlu beyinin başarılarında en önemli rolü
oynamıştır. Ölümünde altı oğlundan beşi hayatta idi. Çok sev­
diği ve hayatla iken hükümdarlık makamına geçirmiş olduğu
Pir Budak, O nun Kara Yülük üzerine yaptığı seferden dönü­
şünde genç yaşında ölmüştü. Diğerleri sıra ile Şalı Melınıed,
İskender. İspend (İsfehan). Cihanşah ve Ebû Said idiler.”'*0
Kara Yusuf'un ölümü ve ordusunun dağılması üze­
rine Şahruh. emrindeki ordunun bir kısmını Baysungur
kumandasında Tebriz üzerine, diğer bir kısmını ise Mir­
za İbrahim kumandasında Meraga’ya şevketmiş, kendisi
de Sultâniye’ye gelmiştir. Baysungur Tebriz’i kendisi ise,
Sultaniye’yi kolayca zaptettikten sonra 4 Ocak 1421 târi­
hinde kışlamak üzere Karabağ’a dönmüştür.
Kara Yusuf un çocuklarının herbiri bulundukları
yerlerde kendilerini Karakoyunlu hükümdarı ilân etmişler-

180 Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Târihi (Hey’et\ C.V1U, sh 461


I KADIR. miîhkuulu 429

^Ük oğlu Ebû Said Erzincan’da bulunuyordu. Bu-


O’nun hükümdarlığını kabul etmeyerek, yerine
(i JJSten’in torunu Yar Ali’yi seçmişlerdir. Diğer oğlu
‘ ise. S^1 °Vma&ma dayanarak babasının yerine geç-
etti. O sırada Nahcivan’da bulunan Şah Mehmed
gelmiş, kardeşi Şah Cihan da O’na katılmıştır.
|r prakoyunlular’m ezelî rakibi olan Akkoyunlular’ın
Kara Yülük Osman, bu kargaşadan istifâde ile
Fj^’i ele geçirmek maksadıyla harekete geçti. O sırada
^havâlisinde bulunan İskender Mirza, O’ nun üzerine
giyerek 1421 Mart’ ında Kara Yülük Osman’ ı Nusaybin
havâlisinde müthiş bir bozguna uğrattı. Bu zafer üzerine ma­
nyatı yükselen Karakoyunlular’m Kara Yusuf un diğer
puflan nezdindeki diğer Türkmen beyleri de O’nun etra­
fında toplandılar. Kara Yülük Osman ise, Şahruh nezdine
dçiler göndererek O’nu Karakoyunlular üzerine saldırmaya
’fcnâ etti. Şahruh, bu sırada Kara Yusuf un oğullarından
jspend’in elinden Bâyezid Kalesi’ni almakla meşguldü.
Şahruh’a mağlub olan İspend, kendisini tâkib eden
Çajatay ordusundan kurtulmak için İskender Mirza'nın
yanına geldi. İki kardeş, Şahruh’a elçiler göndererek barış
talebinde bulundularsa da Yülük Osman Bey’in tahrikine
kapılan Şahruh, bu teklifleri reddetti. Karakoyunlular'm
Şahruh'a karşı tedârik eyledikleri ordu âzami kırk bin ki­
lden ibaretti. Şahruh’un ordusu ise, bunun iki üç katıydı.
Üstelik Şahruh’un ordusunda filler mevcuddu. Karşı karşıya
gelen bu iki ordunun çarpışmasında birinci, ikinci ve hatta
üçüncü günlerde Karakoyunlu ordusu mağlub olmuş ve pek-
çok kumandanı esir düşmüştü. Bunu gören İskender Mirza,
son bir hamle ile Çağatay ordusunun merkezine saldırmış,
Şahruh’un öne sürdüğü fillerin hortumlarını kesmeye mu­
vaffak olarak mağlûbiyeti galibiyete çevirmiş, birçok meşhur
430 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111-

Çağatay em irini öldürmüştür. Bu durumu gören Şah ruh. ih­


tiyat kuvvetlerini cepheye sürünce, yorgun Karakoyunlu or­
dusu çekilmeye başladı. Bu sırada İskender Mirza'nın öldü­
rülmüş olduğuna dâir bir şâyiâ çıkması üzerine Karakoyunlu
ordusu bozguna uğrayıp kaçmaya başladı.
Bu zaferi m üt e âk i b Tebriz’e dönen Şahruh, yolda
esir ettiği Karakoyunlu emirleriyle askerleri serbest bıra­
kıp, memleketlerine dönmelerine müsaade etti.
Şahruh, Eleşkirt’te kazandığı bu zafer üzerine Azer­
baycan hâkimliğini oğullarına ve seçkin kumandanlarına
teklif ettiği hâlde bunların hiçbiri bu tâyini kabul etmedi.
Zirâ bunların hepsi kendisini müthiş bir mağlûbiyete uğrat­
mış olmalarına rağmen İskender Mirza’dan çekiniyorlardı.
Nitekim az bir müddet sonra Tebriz, Kara Yusuf un oğulla­
rından İspend tarafından ele geçirilmişse de, İskender Mir­
za O’nun üzerine yürüyerek Azerbaycan’ı tekrar hâkimiyeti
altına almıştır, tspend Avnik Kalesi’ne çekilmiş, buradan
Bağdad üzerine saldırarak, kardeşi Şah Mehmed’in hâkim
olduğu bu şehri O’nun elinden almaya muvaffak olmuştur.
İskender Mirza, Şahruh’a bağlılığını arz ederek
O’nun husûmetini bertaraf ettikten sonra civardaki emirlik­
leri birer birer eline geçirip hâkimiyetini kuvvetlendirmeye
yönelmiştir. Bu arada Van Kalesi’ni kuşatan İskender, bu­
rasını da ele geçirerek oğullarından Yar Ali’ye verdikten
sonra Tebriz’e dönmüştür.
1427-28 yıllarında Şirvan üzerine bir sefer tertib et­
miş, Şahruh’un Irak-ı Acem vâlisi Hoca Yusufu mağlub
edip, esir almıştır. Arkasından Deli Ahmed Bey’i göndere­
rek Sultaniye havalisini yağmalatması üzerine Şahruh, Ka-
rakoyunlular üzerine ikinci bir sefer tertib etmiştir. 17 Eylül
1429 târihinde gerçekleşen Karakoyunlu-Çağatay savaş ın-
da İskender ve kumandanları büyük kahramanlıklar gös-
KADİR MISIROÖLU 431

^nelerine rağmen Şah ruh’un ezici çoğunluğu karşısında


flglub ve perişan şekilde Van bölgesine doğru çekilmeye
l"cCbûr kalmışlardır. Çekilen Karakoyunlular üzerine gön­
çlen yirmi bin kişilik Çağatay ordusu Erciş yakınlarında
^ender tarafından mağlub edilmiştir.
Şahruh, Karakoyunluları mağlub etmekle ortadan
^Idıramayacağma kanaat getirerek Kara Yusuf un oğullan
çındaki rekabeti tahrik etmek yolunu seçmiş ve bu mak­
ata Kara Yusuf un en küçük oğlu Ebû Said’e Azerbaycan
hâkimliğim tevcik ettikten sonra Horasan’a dönmüştür. O’nun
gölgeyi terketmesinden istifâde eden İskender, Azerbaycan
^rine yürüyerek Ebû Said’i yakalayarak öldürmüştür.
Van emiri tâyin ettiği oğlu Yar Ali’den halk şikâ­
yetçi olunca İskender, kendisini nezdine gelmeye dâvet et­
mişken, cezalandırılmaktan korkan Yar Ali ise, Şirvan şahı
tfalilullah’a iltica etti. Halilullah, İskender’den korktuğu
için Yar Ali’yi Şahruh’a göndermiş, O da bu Karakoyun-
lu şehzâdesini Semerkand’da hapsetmiştir. Bu duruma kı­
zan İskender Mirza, 1434 Yılı’nda Şirvanşahlar ülkesine
girerek her tarafı yağma ettirmiştir. Ülkesinin bu sûretle
mahvolmakta olduğunu gören Halilullah, hem Akkoyunlu
hükümdârı Kara Yülük Osman Bey’e, hem de Şahruh’a
müracaat ederek yardım talebinde bulunmuştur.
Karakoyunlu Devleti’ni yeniden eski gücüne kavuş­
turmakta olan İskender Mirza’mn başarılarından rahatsız
olan Yülük Osman Bey, bu teklifi canına minnet bilerek
Erzurum’a saldırmış ve bu şehri ele geçirmeye muvaffak ol­
muştur. İskender Mirza’nın kardeşi ise, bu sırada Bağdad’ı
ele geçirmiş, kardeşi Şah Mehmed’i buradan kaçmaya
mecbur bırakmıştı. Kaçarken öldürülen Şah Mehmed’in
başı Şahruh’a gönderilmiştir.
Halilullah’ ın İskender Mirza’ya karşı yardım taleb
( MI'in ASAR IS1.ÂM FÂRtKÎ -III-
412

ettiği Şahruh ise. tekrar Knrakoyunlulnr üzerine harekete


geçti. Bu sırada birçok Kornko} unlu emin kendisine iltihâk
ile itaatlerini arzettiler. Şnhrulı. İskender Mirva'nın kar­
deşleri C İh an şah ve İspcnd Mirza. İskender Mirza ‘ya
muhalif oidulanrıdan Şahruh'a itaatlerini arzetm işlerdi.
Bunlar Şah ruh tarafından kemer ve murassa kılıç ile taltif
olunarak emirlikleri tasdik olundu. Şuhruh’un maksadı bu
suretle Kara YusuCun oğullan arasındaki iktidar mücâdele­
sini kızıştırmaktı. Bir kısım kuvvetleri Oitıanşah’ın enirine
vererek O’nu Şirvanşahı Halilullab ’ ın oğlu Muhanımed
Cûki ile birlikte İskender Mirza üzerine şevketti. İskender
Mirza bu kuvvetlerle baş edemeyeceğini düşünerek Erzu­
rum havâlisine çekilmeye başladı.
Şahrub, Kara Yülük Osman Bey’e haber gön­
dererek O'nun önünü kesmesini istedi. İskender Mirza,
Akkoyunlu Beyi’ne, kendisiyle bir alıp vereceği olmadı­
ğını, çekilip gitmesine müsaade etmesini taleb eniyse de
Karakoyunlular’ın ezelî düşmanı olması sebebiyle bu tek­
lifi reddetti. Gerek Şah ruh ve gerekse Yülük Osman’ın
kuvvetleri arasında sıkışıp kalan İskender Mirza, sayıca az
bir kuvvete hükmettiği hâlde askerf’bir dehâ sahibi olduğu,
Karakoyunlular'ın harb sanatım Akkoyunlular'dan daha iyi
bilmeleri sâyesinde büyük bir zafer kazandı. Bu savaşta at­
tan düşen Kara Yülük Osman Bey, başından yaralanmış
olduğu gibi, oğullarından Bâyezid Bey ile damadı öldürül­
müş, birçok Akkoyunlu Beyi de esir alınmıştır. Yaralı bir
şekilde Erzurum’a ulaşan Kara Yülük Osman Bey, burada
aldığı yaradan vefllt etmiştir. Bu sırada O’nun seksen yaşın­
da olduğu bilinmektedir. Bu yaşta bile çarpışmalara bizzat
katılmış olması, O’nun da yabana atılmayacak bir asker hü­
viyeti olduğu görülmektedir.
Bu zafer üzerine Erzurum’a gelen ve şehri ele ge-
411
KAlllH MISIROrtl IJ

-hkcmlrr Mirzıı. büroda gerek Kara Yülük Osman


4^ıvksc oğlunun naaşlnrını mezardan çıkartarak başla-
^kesmiş ve onların bu kesik başlarını Memluk Sultanı
anbuy'ıı göndermiştir.
Akkoyuıılular'ı bu sûrene mağlub eden İskender
ıllrM. Muhanınıcd Cûki kumandasındaki kalabalık ordu-
^üzerine gelmesi dolayısıyla Erzincan’a gelmiş ve bura-
jm Tokat’a doğru yönelmiştir. Muhammed Cûki kuman­
dasındaki Çağatay ordusu ise O’nu takibe cür'et edemeyerek
Akşehir'e kadar ilerledikten sonra Karabağ'a dönmüştür.
Tokat'a varan İskender Mirza. Osman!ılar tarafından
iyi karşılanmışsa da bir müddet sonra kendisine tahsis edi­
len yerleri beğenmeyerek hâkimiyetini genişletmek istemesi
üzerine Osm anlı Sultanı II. Murad, O’nun üzerine Anadolu
Beylerbeyi Timurtaş Paşa’nın oğlu Umur Bey kumandasın­
da bir ordu sevkettiyse de İskender Mirza, Osmanlılar" la sa­
vaşmayı göze alamadığından doğuya doğru çekilip Osmanlı
topraklarını terketmek mecburiyetinde kalmıştır.1*1
Akkoyunlular’a âid Harput Kalesi'ni kuşatan İs­
kender Mirza, bu kaleyi ele geçirmeye muvaffak olama­
makla beraber civardaki şehir ve kasabaları yağmalatarak
Erzurum’a gelmiştir. Bu sırada Tebriz üzerine hareket eden
kardeşi Cihanşah’ın üzerine yürüyen İskender, maiye­
tindeki beylerden Karamanlı Pîrî Bey’in kendisine ihânet
ederek Cihanşah tarafına geçmesi üzerine, emrindeki kuv­
vetlerin azaldığını görerek, âilesi ve hâzinesinin bulunduğu
Alıncak Kalesi’ne dönmüştür.
Burada Cihanşah tarafından muhâsara edilen İs­
kender Mirza, Memluk Sultanı Barsbay’dan yardım ta­
lebinde bulunmuş, O’nun gönderdiği ordu henüz Alıncak
Kalesi'ne ulaşmadan Barsbay’ın vefât ettiği haberi alının-
181 Hoca Saadeddin Efendi, a.g.e. C.l sh 348 vd.
434 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111-

ca bu ordu geriye dönmüştür.


Bu durumda gâyet sıkışık bir vaziyette bulunan İsken­
der Mirza. 21 Nisan 1438 târihinde uykuda oğlu Şah Kubat
tarafından öldürülmüştür. Kaledeki emirler bu cinâyeti işle­
yen Şah Kubat'ı babasının yerine Karakoyunlu hükümdân
ilân etmişlerdir. O amcası Cihanşah ile anlaşarak Pasinler
bölgesi elinde kalmak suretiyle kaleyi teslim etmiştir. Buna
rağmen de Cihanşah, bir müddet sonra Şah Kubat’ı babası­
na karşı işlediği cinayet töhmetiyle idam ettirmiştir.
Karakoyunlu Devleti’nin başında bu devletin en
gâilelei bir zamanında on sekiz yıl müddetle bulunmuş bir
insan olan İskender Mirza, tarihte eşine ender rastlanan
yiğit ve savaşçı bir insandı. Bu vasfına rağmen aşın sertliği
yüzünden mâiyetindeki kumandanlardan pekçoğunu kırmış
ve zaman zaman da öldürerek muhalif bir kadrolaşmaya se­
bep olmuştur. Oğlu tarafından öldürülmesi de bu muhâlif-
lerin tesiriyle izah edilecek bir keyfiyettir.

b-Yükseliş Devri
İskender Mirza* nın ölümü üzerine Karakoyunlu
Devleti’nde ihtilâfsız bir hâkimiyet tesisine muvaffak olan
Cihanşah, İrak bölgesi hâriç bütün Karakoyunlu ülkesinin
yegâne hâkimi olmuş ve bu devletin büyük bir imparator­
luk hâline getirmiştir. İleride görüleceği üzere Karakoyunlu
Devleti’nin bu parlak devresi O’nun ölümüyle nihayete erecek
ve Karakovunlular’ın yıkılış vetiresi (süreci) başlayacaktır.
Cihanşah, İskender Mirza’nın ortadan kalkma­
sından sonra ilk seferini Gürcistan üzerine tertîb ederek
Tiflis’i ele geçirmiş, 1440 Yılı’nda tekmil Gürcistran’ı yağ­
malayıp talan ettikten sonra Tebriz’e dönmüştür. Bu sırada
ülke dâhilinde kargaşa çıkaran Bâtınîler’in şeyhi Fazlullah
Astarabâdî’nin bütün müridlerini toplatıp Tebriz’de kâmi-
KADİR MIS1ROĞUJ 435

^ırıüş ve bu sûretle ortaya çıkması muhtemel Bâtınî


önlemiş olmasıyla meşhurdur.
‘tX|444 Yılvnda Gürcistan üzerine ikinci b‘ır sefer ter-
* »n Cihanşah, bu sırada Bağdad hâkimi olan kardeşi
j‘in ölümü haberini alınca Bağdad üzerine yürümüş
aylık bir muhasaradan sonra Haziran 1446 târihinde
/pide geçirmiştir.
f )447 Yılı'nda Çağatay hükümdarı Şahruh ölün-
Cihanşab tamamen müstakil bir hâle gelerek kendim
genlerin Sultanı ve Hâkânı ilân etmiştir. Şahruh’un
l^nden sonra ortaya çıkan saltanat mücâdelesinden is-
'L ile kumandanlarından Ali Şükür Bey ile İsfendiyar
^*i Sultaniye ve Kazvin şehirlerinin zaptına memur ederek
da ülkesine katmaya muvaffak olmuştur. Daha sonra
gidisi de büyük bir orduyla lrak-ı Acem üzerine yürüdü.
Bu sûretle İrak bölgesini de eline geçiren Cihanşah,
Yılı’nda yeğeni Elvent Mirza’mn isyanıyla karşılaş-
n O’nun üzerine Rüstem Tarhan kumandasında bir ordu
^derildi. Bozguna uğrayan Elvent Mirza, Akkoyunlu hü-
lûmdân Cihangir’in himayesine sığındı. Cihanşah, Elvent
Mirzanın iadesini taleb ettiyse de, bu talebin reddedilme-
j üzerine Akkoy unlular’a ilân-ı harb eden Cihanşah, 1450
Yılf nda Erzincan üzerine Arapşah Bey ile Kılıç Arştan Bey
kumandasında bir ordu gönderdi. Bu ordu Erzincan’ı kolayca
ele geçirdi. Birçok Akkoyunlu beyi esir edildi.
Bu başarı üzerine Mardin üzerine yürüyen Rüstem
Tarhan. Urfa emirinin kaçması üzerine burayı kolayca ele
geçirdikten sonra Mardin’i kuşattı. Burada karşı karşıya gel­
di^ Akkoyunlu hükümdarı Cihangir Mirza’yı bozguna uğ­
ratarak Mardin’i ele geçirdi. Akkoy unlular iç kaleye çekilerek
mukavemete devam ettiler. Rüstem Tarhan ile Cihangir ve
yardımcısı Uzun Haşan Bey arasında iki yıl kadar süren bir
436 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111-

mücâdele devam etti. 1452 Yılı’nda Akkoyunlu hükümdarı


Cihangir'in Karakoyunlu hükümdarı Cihanşah’ı metbû tanı­
ması neticesinde iki taraf arasında bir sulh akdi imzalandı.
Çağatay hükümdân Şah ruh’un ölümü üzerine O’nun
yerine geçen Baysungur'un oğlu Babur, Cihanşah’a haber
göndererek vaktiyle Karakoyunlar’ın dedesine vermekte ol­
dukları vergiyi istediği gibi, kendisini metbû kabullenmelerini
de taleb etti. Hâlbuki Çağatay Devleti saltanat mücâdelelerine
sahne olmaktaydı. Bu teklife kızan Karakoyunlu hükümdân
Cihanşah, oğlu Pir Budak kumandasında bir orduyu Irak-ı
Acem mıntıkasını fethe memur etti. Bu ordu beklenenden daha
büyük başarılar elde ederek Kum şehrini zaptedip İsfehan üze­
rine yürüdü. İsfehanlılar, Çağatay lılar’ın idaresin d pn memnun
olmadıkları için şehri Pir Budak’a teslim ettiler. Buradan Şiraz
üzerine yürüyen Karakoyunlu ordusu, buradaki vâli ve kuman­
danların Horasan’a doğru çekilmeleri üzerine Şiraz şehri ile bir­
likte bütün Fars bölgesi Karakoyunlular’ın eline geçti.
Cihanşah, bütün bu başarılarım ve kazandığı fetihle­
ri Memluk Sultam’na gönderdiği elçilerle duyurdu. Bu sırada
Çağatay hükümdân Bâbur’a karşı mücâdele eden Alâüddev-
le de Rey şehrine gelerek Cihanşah’a ilticâ etti. Cihanşah
bu fetihlerle ülkesini büyük bir imparatorluk hâline getirdiği
sırada Akkoyunlu Devleti’nde, ağabeyi Cihangir Mirza’yı
devirerek kendi hâkimiyetini tesis eden Akkoyunlu hüküm­
darı Uzun Haşan Bey, yıkılmaya yüztutan devletini yeniden
diriltmeye teşebbüs etmiş bulunmaktaydı. Akkoyunlular’da
hükümdarlığını kaybeden Cihangir Mirza ise, kardeşi Uzun
Hasan'a karşı kızının kayınpederi olan Citıanşah’dan yardım
istedi. Cihanşah ise, kendisinin Çağataylılar’la mücâdelede
bulunduğu sırada Erzincan ve havalisini yağmalayan Uzun
Haşan*a karşı müthiş bir kini vardı.
n.ı Cihangir’in vardım teklifini ‘___ _
KADİR MISIROĞLAJ 437

^oyunlu hükümdarı olarak O’nu tanıdığını ilân etmekle


jrnayıp. emrine bir kısım asker vererek O’nu Erzincan’a
amerdi. Erzurum’daki valisi Arapşah’a da haber göndere-
^O’nunla birlikte Uzun Haşan Bey’e karşı birlikte hareket
pelerini emretti. Ancak Uzun Haşan’dan çekinen Arapşab,
^etnri dinlemeyerek Tebriz’e çekildi.
Bu hadise üzerine Arapşah’ı yakalayıp hapseden Cî-
^oşah, Cihangir’e yardım etmek üzere bu defa Rüstem
prban ile birlikte diğer bazı kumandanların idarsinde onun
flezdine yirmi bin kişilik bir ordu gönderdi. Ancak evvelce izah
^dilmiş olduğı üzere, meşhur Safevi şeyhi Şeyh Cü ney d’ in
müridlerini de kendi ordusuna katan Uzun Haşan, Rüstem
farban kumandasındaki bu orduyu Diyarbekir civarında
pıütiıiş bir mağlûbiyete uğrattı. Cihangir Mirza güçlükle ka­
çıp canını kurtarabildi. Rüstem Tarhan ise, öldürüldü. Birçok
Karakoyunlu beyi Uzun Haşan tarafından esir edildi. Buna
eğinen 1458 Yılı’nda Karakoyunlular’la bir anlaşma yapan
Uzun Haşan, esirleri iade etmiştir.
Bu sırada Horasan’da Çağatay sultanı Bâbur vefât et­
miş ve bu ülkede saltanat mücâdelesi yeniden alevlenmişti. Bu
fırsattan istifade etmek isteyen Cihanşah, Akkoyunlular’la
bu sulh muahedesini yaparak tekrar Çağatay ülkesi üzerine
yöneldi. Önce oğlu Muhammed Mirza ile Emir Bistam’ı
Damgan’ın fethine memur etti. Damgan’daki Çağatay vâlisi
şehri Karakoyunlu kuvvetlerine teslim ederek Herat’a çekil­
di. Bu sırada Cihanşah da Cürcan’ı ele geçirdi. Daha sonra
Meşhed, Nişabur, Pur ve Batı Horasan’ı ele geçirdikten son­
ra Timurlular’ın başşehri olan Herat üzerine yürüdü. Buranın
sultanı İbrahim ve babası Alâüddevle kaçtılar. Kolaylıkla
Herat’a giren cihanşah, burada adına hutbe okuttu. Bu sûrede
Horasan’m büyük bir kısmını ele geçiren Cihanşah, kendi­
ni Çağatay meliki Şahruh’un halefi olarak görmeye başladı.
438 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

O'nun koyduğu nizamı muhafaza etti ve halka adâletli davran­


dı. Bunun üzerine Alâüddevle, gelip kendisine biat etti.
Cihanşah Tn karşısında tek engel Mâveraünnehr
hükümdarı Ebû Said kalmıştı. Irak-ı Arap vâlisi olan oğlu
Pir Budak ile Kirvan vâlisi diğer oğlu Yusuf un kendisine
iltihâk etmesini emretti. Bunlar Cihanşah'ın ordusunu bir
hayli takviye ettiler. Lâkin oğlu Haşan Ali, hapis bulundu­
ğu Maku Kalesi’nden kaçarak Tebriz’de kendisini Karako-
yunlu Sultanı ilân etti. Bu gelişme üzerine 1458 Yılı’nda
Ebû Said ile bir sulh muahedesi akd ederek Tebriz üzerine
yürüdü. Bunu haber alan oğlu Haşan Ali, Tebriz’in müda­
faasını mâiyetindeki emirlerden Hassunoğlu’na bırakarak
tekrar Maku Kalesi’ne döndü. Tebriz’e giren Cihanşah,
oğlunun etrafındaki birçok âsi emiri öldürttü. Bu durumu
gören Haşan Ali, beraberindeki diğer emirlerin başlarını
kestirip babasına göndermek mukabilinde afva nâil oldu.
O’nun Azerbaycan’da oğlunun isyâru ile uğraştığı sı­
rada Esterebad havâlisinin hâkimi olan Hüseyin Baykara,
Cürcan üzerine türdü. Buranın emiri Hüseyin Bey’i bozgu­
na uğratıp katleden Hüseyin Baykara, Çağatay hükümda­
rı Şahruh’un halefi olduğu iddiasıyla ortaya çıkmış oldu.
O’na karşı Cihanşah’dan evvel Mâveraünnehr hükümdarı
Ebû Said harekete geçti. Bir taraftan oğulları, diğer taraftan
Uzun Haşan Ta uğraşmak durumunda olan Cihanşah, Hü­
seyin Bey Te sulh anlaşması teşebbüsünde bulundu. Zirâ bu
sırada oğlu Pir Budak da kendisine isyan etmişti. Afvettiği
diğer oğlu Haşan Ali de Pir Budak’a iltihâk edince bu is­
yan tehlikeli bir hâl almıştı.
Bunun üzerine harekete geçen Cihanşah, 1465 Yılı
başında Bağdad’a gelip şehri muhasara etti. Bir buçuk yıl
kadar devam eden bu muhâsara sonunda şehirde açlık baş
göstermesi üzerine âsi oğlu Pir Budak, babasından eman
KADİR MISIROĞLU 439

jileyerek teslim olmak mecbûriyetinde kaldı.


Araya giren kumandanların tavassutu ile oğluna
etnon vermiş olmasına rağmen Cibanşah, O’nu sözünde
durmayarak öldürttü. Hâlbuki Pir Budak, O’nun en kahra­
man evlâdlanndan biriydi. Uzun Haşan’ın bunu öğrenince
büyük bir düşmanından kurtulmuş olarak Pir Budak ile
Cibanşah’ı kastedip “İki idi bir oldu, yiğit idi pir oldu'"
demiş olduğu rivâyet edilmektedir.1,2
Pir Budak’ ı öldürten Cibanşah, O’na iltihâk eden diğer
oğlu Haşan Ali’yi ise tekrar Maku Kalesi’ne hapsettinnîştir.
Bu sırada Şirvanşah ölmüş, 1465 Yılı’nda yerine Fer-
rub Yesar geçmiştir. O’nun Karakoyunlular’a itaatsizliği se­
bebiyle 1467 Yılı’nda Şirvanşahlar üzerine yeni bir sefer tertib
eden Cibanşah, bu ülkeyi tekrar itaat altına almıştır. Ülkesi­
ni alabildiğince genişletmiş olan Cihanşah’ın karşısında ar­
tık yegâne rakib olarak Uzun Haşan Bey kalmıştı. 16 Mayıs
1467 târihinde Tebriz’den harekete geçerek Van Gölü civarına
geldiğinde Uzun Haşan Bey’in, on iki bin kişilik bir orduyla
Kabes yaylasında konakladığını öğrendi. Burada Cihanşah’ın
ordusunun çok kalabalık olduğunu öğrenen Uzun Haşan
Bey ani baskınlar plânlamıştı. Cihanşah’ın gayesinin sadece
Uzun Haşan’uı metbûluğunu sağlamak olduğu anlaşılmakta­
dır. Zira Erciş ve Ahlat havâlisinde bir hayli dolaştıktan sonra
Muş ovasına gelmiş ve burada konaklamıştır.
Cibanşah Muş ovasında iken ümerasından İbra­
him Şah’ı Çapakçu üzerine göndermiş ve burasım fet-
hettirmiştir. Vur-kaç hareketini prensip ittihaz eden Uzun
Haşan’ın öncü kuvvetlerinden bir kısmı Pervaneci Kasım
Bey kumandasındaki beş bin kişilik bir Karakoyunlu kuv­
vetini taciz saldırmalarıyla çekilmeye mecbur bırakmıştı.
Bundan sonra gerilla hareketleriyle Cibanşah ordusunu

182 Prof Dr. Faruk Sümer, a.g.m. sh.22


440 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111-

yıpratma teşebbüsünde bulunan Uzun Haşan kuvvetleri


Karakoyunlular'ı bir hayli rahatsız ettiğinden yaklaşan kış
dolayısıyla Cihanşah. asıl seferini gelecek bahara bıraka­
rak Bingöl yakınlarındaki Sancak mevkiine çekildi.
Cihanşah "in burada düşmanı küçümseyerek eğlen­
celerle vakit geçirdiğini öğrenen Uzun Haşan, her tarafta
Cihanşah* tn kumandanlarının gece gündüz sarhoş oldukla­
rı şayiasını duyurduğundan ordusunu sayıca pek fazla olan
Karak oy unlular kuvvetlerine karşı şecaatlendirdi. Bunun ne­
ticesinde âni bir baskına mâruz kalan Karakoyunlu kuvvetleri
ummadıkları bir mağlûbiyete uğradılar. Cihanşah öldürüldü­
ğü gibi iki oğlu da Uzun Haşan tarafından esir edildi.
Cihanşah’ın otağına giren Uzun Haşan, O’nun
oğlu ve veliahdı Muhammed Mirza’yı öldürmüş, diğer
oğlu Yusuf’un ise gözlerine mil çektirmiştir.
Karakoyunlu Devleti’ni büyük bir imparatorluk haline
getiren ve “İlhan” lâkabını alan Cihanşah’ın cesedi Tebriz’e
götürülerek orada daha önceden yaptırmış olduğu türbesine
gömülmüştür.
Yaşadığı devrin en büyük hükümdarlarından biri olan
Cihanşah. târihte adaleti, kahramanlığı ve imar hareketleriy­
le meşhurdur. Ayrıca Timur tarafından ortadan kaldırılmış
olan B âtını! ik’in, O’nun zamanında “Hurufîlik” adı altında
yeniden canlanmasına karşı giriştiği tedhiş hareketleriyle bu
Bâtınî cereyanın kökünü kazımış olmasıyla da târihte büyük
bir itibâr sâhibidir. Bununla beraber şiîlige meyli olduğu da
söylenmektedir. Böyle olduğu hâlde Sünnî âlimleri korumuş,
Tebriz’de muhteşem bir câmi yaptırmıştır.
“Hakikî” mahlasıyla Türkçe ve Farsça şiirler yaz­
mış olan Cihanşah’ın ölümü üzerine geride gözlerine mil
çekilmiş olan Yusufdan başka Haşan Ali, Ebu’l Kasım,
Ferruhzat adındaki oğulları kalmıştır. O’nun ölümü üze-
KADİR M1S1ROĞLU 441

rine Tebriz’deki Karakoyunlu ümerâsı toplanarak Maktı


kalesi'nde hapis bulunan Haşan Ali’yi hapisten çıkararak
hükümd&r ilân etmişlerdir.

c-Yıkılışları
Haşan Ali’nin Karakoyunlu hükümdarlığı bin bir
eâile ile başlamıştır. Zira İskender Bey’in oğlu Hüseyin
^Tebriz’de bir kısım devlet erkânının desteğiyle kendisini
karakoyunlu hükümdarı ilân etmiştir. Üzeri ene gönderilen
Kasım Bey kumandasındaki bir ordu Hüseyin Ali’yi mağ­
lub ederek öldürdü. Kardeşinin isyanını bu suretle bastıran
Haşan Ali. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Haşan’ı mağlub
etmedikçe saltanat süremeyeceğini anladığından O’na karşı
yüz seksen b'ın kişilik büyük bir ordu teşkiliyle harekete geç­
ti. Lâkin kendisinin tahta çıkmasında büyük bir rol oynamış
bulunan analığı Can Begim ile kardeşlerini âni bir sûrette öl-
dürtmesi bir kısım kumandanların O’ ndan yüz çevirerek mu­
halif bir tavır almalarına sebep olmuştur. Bir takım nâlâyık
insanlarla düşüp kalkmasını da bahane eden kumandanlar
O’na karşı muhalif bir tavır aldıklarından O’nun teşkil ettiği
muazzam ordu Merent’de düşmanla karşı karşıya geldiğin­
de savaş için isteksizdiler. Bu sebebledir ki bu ordu, Uzun
Haşan tarafından ağustos 1468 târihinde müthiş bir sûrette
bozguna uğrayarak dağıldı?” Canını güçlükle kurtaran Ha­
şan Ali. Önce Karamanlı kabilesine sığınmış, daha sonra Mâ-
veraünnehr hükümdarı Ebû Said’in yanına gitmiştir.
Ebû Said, Haşan Ali’nin tahrikiyle Uzun Haşan
üzerine yürümüşse de O’nun tarafından mağlub edilip kat­
ledilmiştir. Hemedan istikametinde kaçmaya çalışan Haşan
Ali ise, kendisini tâkib eden Akkoyunlu kuvvetleri tarafından
yakalanacağı sırada intihar ederek hayatına son vermiştir.

181 Prof. Dr. Fâruk Sümer, a.g.m. sh.23


442 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

O’nun 1469 Yılı’ndaki bu ölümü üzerine Uzun


Haşan, bölgede hâkim bir güç haline gelerek I469’da
Kirman’ı, ertesi yıl ise Bağdad’ı ele geçirerek Karakoyunlu
Devleti’ne son vermiştir.
Bu hâdise üzerine Cihanşab’ın daha önce kendi*
sinin gözlerine Uzun Haşan tarafından mil çekilmiş olan
Ebû Yusuf, kendisini destekleyen bir kısım Türkmen bey*
lerin in desteğiyle devleri ihya maksadıyla isyan etmişse de
başarılı otamayarak öldürülmüştür.

B-KÜLTÜR VE MEDENİYETTEKİ YERLERİ


Karakoyunlu Devleti’nin devlet teşkilâtı ve ordu sis­
temi Ilhanlı-Moğol devlet an’ane ve müersseselerinin ay­
nıydı. Hükümdar, hânedân mensupları, ümerâ ve aşiret reis­
lerinin tensibiyle başa geçiyordu. Bununla beraber bazen bir
hükümdar hayattayken oğullarından birini veliahd tâyin et­
tiği görülmekteyse de her zaman buna riâyet edilmemiştir.
Hânedân mensupları ve kumandanlara büyük vilâ­
yetler. Akkoyunlular ve Selçuklular’da olduğu gibi ıktâ
suretiyle tahsis edilmekteydi. Karakoy unlular’da bu ıktâlar
her yeni hükümdar tarafından bir menşurla teyid olunmak
mecbûriyetindeydi. Iktâ sâhibi ölürse ıktâ oğluna kalıyor­
du. Iktâ sâhibinin isyanı hâlinde ise ıktâı elinden alınarak
başka birine veriliyordu.
Devlet işleri “Büyük Divan” adıyla bir divanda
görüşülür ve bunun reisine sâhib-i divan denilirdi. Sâhib-
i divanın emrinde olan divan üyelerine sâhib-i a’zam adı
verilmekteydi. Divan mührü sâhib-i divanda bulunur ve alı­
nan kararlar onun tarafından bu mühürle mühürlenirdi. Ay­
rıca diğer devletlerde olduğı gibi tâli bir mâhiyette olmak
özere çeşitli işlere bakan başka divanlar da mecvuddu.
Iktâ sahihleri, ıktâın gelirine göre bir kısım asker bes-
KADİR MISIROĞLU 443

•ye ve sefer hâlinde bunları hükümdarın emrine vermeye


^burdular. Fars, İsfehan ve Bağdad gibi büyük şehirlerin
dâima hanedan mensuplarından birine verilirdi. Ordu da
devletlerde olduğu gibi atlı ve yayalardan mürekkepti,
ordunun asıl mevcudunu tımarlı sipahiler yani ıktâ sâhib-
l^nin beslediği askerler teşkil ederdi. Ayrıca çerik denilen
askerleri de vardı. Akkoyunlular’da olduğu gibi Kara-
l^yunlular da ordunun asıl mevcudu bu aşiret askerlerinden
[pelikül etmekteydi. Bütün bu dağınık ordu mensupları “ta­
vacı” denilen memurlar tarafından bir toplanma yerine davet
edilir ve bu davet sefer zamanlarında sür’atle aşiretlere du­
yurulurdu. Tavacıların başına “emir-i tavacı” denirdi.
Ordu, takım, bölük, alay gibi kısımlara ayrılır ve
bunlar muntazam bir emir ve kumanda zinciriyle teselsül
edip devlet reisinde zirveleşirdi. Sefer hâlinde öncü birlik­
lere “pişdar”, merkezdekilere “ulu kol”, sağ taraftakilere
’-barangar”, soldaki lere ise “çuvangar” denirdi. İhtiyat
ordusuna ise “uruğ” deilmekteydi.
“Kara YusufBey 'in oğullarından Cihanşah ’ın “ha­
kiki”mahlasıyla Farsça güzel şiirleri vardır. Onun oğlu Bağ­
dat valisi Pir Budak da şâir idi. Keza İskender Mirza ’nın
iki kızı da şâir olup Farsça şiirleri.görülmektedir. Meşhur
âlimlerden Celâleddin Devvâni Ak Koyunlular ’a intisab et­
meden önce Tebriz 'de Cihanşah ’ın medresesinde müderris
idi. Devvâni Farsça olarak kaleme aldığı Risâle-i Hurûf
isimli eserini Cihanşah adına telif etmiştir. Yine Şeyh Şü-
caeddin b. Kemaleddin Kirmanı, Hadikatü’l-Meârif adlı
eserini Cihanşah namına kaleme almıştı. Ünlü şâir Mevta­
na Tûsî de Cihanşah ile oğlu Şah Budak 'a mensuptu.
Cihanşah'ın Tebriz'de tamamen mermer taştan
yaptırdığı ve çiçekli çinilerle süslediği Gökmedrese veya
Muzafferiye denilen medresesi çok meşhurdur. Medresenin
1 U

hAnu taaı wab i Ciafgh

ı&Wa pıi Mudil Mm kt


hthr w £ğtr M nkte Kemvp
ahte? iıBff. BUharn M fyvhfo j, \A
kkmbı jtbtfltmiuıbiri ıh aâam^ Jj C\
fMa. tenr^m Km
Wjfcw afa it hJiK-j ıthâhl Mı <M

İM Doftz (tete Biti bin IHi (Iky'flj


it I hpi
• « «Mu
I 446 MLIHTASAR ISLÂM TÂRİHİ.İH

Lyerli halkı İslâmlaştırma hareketine pek .


J mişlerdir. O derecede ki, Gazneli ordusuna
jl Hindiler’in müslüman olması dahi şart koşuj^l

r İlk olarak Pencab'ı zapteden Gazne]jjJ°^V

Hindistan’ı fetih için bir üs haline getirdiler.


| darlarının sonuna doğru merkezleri Lahor'a na^% \
ı Gazneliler'in Hindistan'daki hâkimiyeıi \\

■ Yıh’nda Lahort’u zaptederek son veren Gurjü|


( kümdârı Muîzeddin Mubammed. Ganj OvaSl> J/) A
■1 hâkimiyetini genişletti. O, Horasan'da ^lundu^

' rada Türk kumandanlarından Kutbiddio Avh^*' .


’ 6IL \
( Hindistan ’ı fethetmeye memur etmişti. O, Hindis^
< le meşgulken Muîzeddin. 1206 Yılı'nda vefat etjj
duyan Aybeg. Hintliler üzerine yapmakta olduğu
. vazgeçerek Lahor üzerine yürüdü ve iktidan ele JSı

Tarihçiler tarafından bu devlette hükümdarlık yap^^


sultanlar “Selâtîn-i Muizziyr yani Muizzi Sultanları
anılmakta ise de devletin asıl kurucusu Türk kumand^.^
beg olmuştur. *

Gurlular Tn asıl hâkimiyet sahaları Afganistan dty,


larıydı. Muîzeddin'in vefatı üzerine kendini Gur^^'
ilân eden Gıyâseddin Mahmud, ülkesinin Hindistan’^
kısmını koparıp müstakil hâle getiren Aybeg’in bu
ı ’âkîinikabul etmek mecbûriyetinde kaldı. Zira O hun e^
altında büyük bir ordu vardı. Avbeg'i "melik" sıfatıyla tal
ufederek O ’nun buradaki hükümranlığını tanıdı.
Bu sırada Muîzeddin 'in kumandanlarından Tâced-
din Yıldız. Gazne hâkimi bulunmaktaydı. Aybeg. O’mı
maglub ederek Gazne ye girdiyse de burada fazla kalama­
dı. Mahallî emirlerin baskısı üzerine kırk günlük bir hâki-
mjy etten sonra Hindistan 'a çekildi.

IS1 Prof. Dr. C. E. Bosnorth. a.g. e. sh. 2JJ


KADİR MISIROötl’ W

Hindistan'daki hâkimiyetini kuvvetlendiren Aybtg,


//lı’nda Çevgan denilen bir hart) oyunu esnasında
geçirerek vefat etti. Yerine oğlu Âram Şab geç-

^pbiliyeisi2 bir hükümdar olan Âram $ab, ancak bir

t ^jdarda kalabildi. Devlet ileri gelenlerinin desteğiyle


,’^'in damadı İltutmuş. Âram Şab'ı mağiub ederek

Latı ele geçirdi.

*j|trrtmnş'un iktidan zamanında Hindistan’daki Türk-

^iiman hâkimiyeti parçalanmış bir durum arzetmek-


jj, Delhi’de İltutmuş. Mutan’da Nasıreddin Kibara,

'^vâti'de ise Halâciler hâkim bulunuyorlardı. Bu du-

nihayet vererek Hindistan'daki bu devletin birliğini


İD eden İltutmuş, Muizziler Devleti'nin en mühim şah-

İltutmuş un iktidan zamanında Moğollarla canhıraş


^mücâdeleye giren Celâleddin-i Harztmşab. -evvelce

edilmişolduğu üzere-mağlub olmuş ve 1221 Yılı’nda

^tan a sığınmıştı. Buradan bir güç elde ederek tekrar


^llar la çarpışmak isteyen Celâleddin-i Hantmşab.
^duyunu eide edemeyerek İran ’a çekilmek mecbûriyetin-

kalmıştır Zira Moğollar’m tecavüzünden çekinen İltut-


jğf, O na itibâr etmemiştir.

iltutmuş. Hindistan Kıt ası ’nm kuzeykısmınıyaptığı

yârbğı tasdik olunarak "nasır eminimü’minh’lâkabıyia


pjdfedilmiştir, teşkilâtçı bir insan olan İltufmuş. devlet

y orduyu mükemmel bir surette tanzim ederek buradaki


44B MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111-

sultanlannın en büyüklerinden biri olan İltutmuş’a karşı


bölgede faaliyet gösterem Şiî İsmâililer, 1234 Yılı’nda ken­
disine bir sûikast tertib etmişlerse de, bu sûikasd başanh
olamamıştır.
İltutmuş'un 1236 Yılı'nda vefatı üzerine hayatta olan
erkek evlâdlarının hiçbiri kendisine benzemediği, becerik­
siz ve eğlenceye düşkün olduğu için, O hayattayken çok
istidadlı olan kızı Râzîyye'yi veliahd tâyin etmişti. Ancak
ileri gelir devlet büyükleri O’nun bu tercihine riâyet etme­
yerek oğullarından Rükneddin Fîruz’u tahta geçirdiler.
Fîruz, eğlenceye düşkün bir adam olduğundan, ana­
sı Şah Terken devlet dizginlerini eline geçirdi. Lâkin Şah
Terken çok sert bir tavır takındığından altı ay sonra çıkan
bir isyan sonucu Fîruz Öldürülmüştür. Birçok itiraz vâkî
olmasına rağmen askerî kumandanların pek çoğunun itti­
fakıyla Râzıyye “Sultan” ilân edildi. İslâm târihinde ender
görülen kadın hükümdarlardan biri olan Râzıyye, pekçok
müşkilâtla karşılaşmış ve devletin idâresi İltutmuş’un ku­
mandanlarından kırk kişinin teşkil ettiği bir gurubun eline
geçmiştir. "Çihilgân-Kırklar” denilen bu oligarşik gurup
Habeş asıllı Cemâleddin Yakut isimli birini kendilerine
"Emir Âhur” nâmıyla başkan seçmişlerdir.
Lâkin Emir Ahur, bu seçimi tasvib etmeyenler ta­
rafından öldürülmüş, Râzıyye ise hapsedilmiştir. 1240
Y ılı’nda tahta Râzıyye’nin üvey kardeşi Behramşah ge­
çirilmiştir. O’nun zamanında hapisten kurtulmaya muvaf­
fak olan Râzıyye, Bhaıinda vâlisi İhtiyârüddin Altuni ile
evlenerek tahtı yeniden ele geçirmeye çalıştıysa da başarılı
otamayarak öldürüldü. Bununla beraber gerek Muîzeddin
Behramşah (1240-1242) ve gerekse O’ndan sonra tahta ge­
çen Alâaddin Mes'ud Şah (1242-1246) kabiliyetsiz insan­
lardı. Bu sebeple devlet ileri gelenleri tarafından azloluna-
KADİR misiroûlu 449

k lahıa İltutmuş’unen küçük oğlu Nasîrüddin Mahmud


girildi. Lâkin O da dindar ve müşfik bir insan olmasına
dirayetsizdi. Devlet dizginleri tekrar kırklar guru­
ldan Balaban'ın eline geçti.
Balaban ın mâceralı bir hayatı oldu. Kıpçak kabile­
sinden birine mensub olan Balaban, Moğollarla esir düş­
müş ve İltutmaş’a satılmıştı. Bu sûretle İltutmuş’a iltihâk
c(jen Balaban, O’nun katıldığı seferlerde başarılar elde
ederek temâyüz etmişti. Zayıf bir şahsiyet olan Nasîrüddin
Mahmud, O’nu önce “Han”, daha sonra ise “Uluğ Han”
unvanı ile kendine nâib (vekil) nasbetmişti.
Bu sırada Hindistan’a giren Moğollar, Sint, Mutan
ve Ban Pencap’ı ele geçirerek Lahor’u yağma ettiler. Delhi
dahi işgâl tehlikesine mâruz kaldı.
Bu durum karşısında harekete geçen Balaban,
Moğollar’a yardımcı olan birçok Hint racalarını cezalan­
dırdı. 1247 Yılı’nda Kâlincar ve karra arasındaki mıntıkayı
yağmaladı. 1251 Yılı’na kadar tertib ettiği seferlerle devleti
eski kuvvet ve kudretine ulaştırması kırklar gurupundaki
diğer bazı kumandanların husûmetini celbetti. Bunlar ara­
sındaki İmâdüddio Reyhan, Nasîrüddin Mahmud’a tesir
ederek 1253 Yılı’nda Balabancın mevkiinden azlini sağla­
dı. Lâkin O’nun azlinden sonra devletin tesis edilmiş olan
otoritesi tekrar sarsıldı. Hükümet merkezinde bile âsâyiş
temin edilemez oldu.
Bu durumu gören kırklar meclisinden bazı kuman­
danlar, yeniden Balaban’la ittifak ederek Delhi üzerine
yürüdüler. Balaban’ın yerine geçen Imâdüddin Reyhan
azledilerek, devletin otoritesi yeniden tesis edildi.
Bu sırada isyan eden Kutluk Han’ın isyanı başarı­
lı bir şekilde bastırıldı ve 1257 Yılı’nda Hindistan’a giren
Moğol ordusuna karşı harekete geçilmek imkânı sağlandı.
■r° MUHTASAR İSLÂM TÂRJHİ -HI-

Lâkin Moğol lar çekilmekte olduklarından, onlara yardım


■ eden mahallî idarecilerin cezalandırılmasıyla iktif3 edildi.
I 1266 Vılı’nda Nasîrüddin Mabmud'un vefât etmesi
■ Üzerine zaten devlet dizginlerini tek başına eline geçirme­
li ye muvafak olan Balaban. Gıyaseddin lâkabıyla kendini
sultan ilan etti. Devleti eski dirlik ve düzenine kavuşturan
l Balaban, kırklar gurupunun nüfûzunu kırarak, onları ita­
at altına almaya muvaffak oldu. Emrinde büyük bir ordu
bulunduğu hâlde fütuhâta girişmedi. Çünkü MoğolJar’ın
yeniden ülkesine saldırma ihtimalleri karşısında dâimi bir
tedirginlik içindeydi. Bu sebeple Sint ve Batı Pencap’m
MoğolIar tarafından bozulan düzenini yeniden tesis ederek,
oğullarından Mahmud Buğra Han’ı ülkenin kuzey kesi­
minde muhtemel bir Moğol istilâsına karşı tetikte bulun­
durdu.
Bu sırada Balaban’ın Bengal valisi Tuğrul Han,
"‘Sultan Mugîseddin” ünvânıyla istiklâlini ilân etti. Bengal
devletin fil ihtiyâcını temin eden bir bölgeydi. Eski vali­
si Tuğrul Han üzerine gönderdiği ordu mağlûbiyete uğ­
rayınca, ülkenin kuzeyinde oğlu Buğra Han’ın enirindeki
kuvvetleri de beraberine alarak 1280 Vılı’nda Tuğrul Han
üzerine sefere çıktı. Tuğrul Han hâzinesini alıp kaçtıysa da
yakalanarak öldürüldü. Tuğrul Han’a destek olmuş birçok
kumandanı da idam ettikten sonra oğlu Buğra Han’ı Ben­
gal valisi tâyin ederek hükümet merkezine döndü.
1285 Vılı’nda diğer oğlu Muhammed’in Moğollar’la
yaptığı bir savaşta öldürülmesi üzerine Balaban’ın üzün­
tüden sağlığı bozuldu. Muhammed’in oğlu Keyhüsrev’i
kendisine veliahd tâyin ettikten az bir müddet sonra 1287
Vılı’nda vefât etti.
Devlet ileri gelenleri Balaban’ın bu tâyinine riâyet
etmeyerek, O’nun yerine Buğra Han’m oğlu Keykubat’ı
KADİR NflSIROOLU 451

(flhm geçirdiler. Lâkin O, devlet işleriyle ilgilenmeyerek


kendisini eğlenceye kaptırdı. Az bir müddet sonra ise hâs-
ulandığından tahttan indirilerek, yerine küçük yaştaki oğlu
geyfimers geçirildi. Lâkin O’nun devleti idâre etmesine
imkân olmadığından, isyan eden kumandanlar hem O’nu
ve hem de babasını öldüler. Delhi Sultanlığının başına
Halaclar’ın reisi Fîruz Şah geçti. 1290 Yılı’nda Fîruz
Şah’ın Celaleddin lâkabıyla Delhi Sultanlığını ele geçir­
mesi üzerine burada Halacîler devri başlamış oldu.

B-HALACÎLER
Halacîler eski bir Türk kabilesidir. Tesbiti mümkün
olmayan bir târihte Türkistan’dan hareket ederek Afganis­
tan ve Hindistan’ın kuzey bölgesine gelip yerleşmişlerdir.
Bölgenin Gazneliler’den istirdad olunarak Gurlular’ın eli­
ne geçmesinde Muîzeddin’in emrinde bulunmuşlardır. O
zamanki reisleri İhtiyârüddin Muhammed Halacî idi.
Fîruz Şah, tahta geçerek Halacîler devrini başlattı­
ğında yetmiş yaşmda bulunuyordu. İyi kalpli ve dindar bir
kimse idi. Sertlikten hoşlanmazdı. Bu sebeple kendi hâne-
dânını kurduğunda Delhi halkı bunu kabullenmek isteme­
diğinden, onlara karşı sert davranmayıp bir müddet başka
bir şehirde oturduktan sonra halkın iknâ ve teskin edilme­
sinden sonra Delhi’ye geldi.
Hükümdarları sert mizaçlı ve otoriter olarak görme­
ye alışmış olan insanların bir kısmı, O’nun hükümdarlı­
ğından hoşlanmadılar. Bu sebeple muhaliflerin başını çe­
ken Balaban’ın yeğeni Çahçu, 1291 Yılı’nda isyan etti.
Fîruz Şah, O’nu bertaraf ederek yerine yeğeni ve damadı
Alâaddin’i tâyin etti. Bunun arkasından Delhi’de çok nü­
fuzlu bir tarikat şeyhi olan Sîdi Mevlâ, Fîruz Şah’a karşı
başarısız bir sûikast teşebbüsünde bulundu. Bunu da atlatan
•152 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111-

Fîruz Şah, bazı Hint prenslerine karşı giriştiği seferlerde


başarılı olamadı. Bununla beraber Moğol ordusunun bölge­
yi yeniden işgâli teşebbüsüne karşı muvaffakiyet elde eden
Fîruz Şah, birçok Moğol kumandanını esir etmeye muvaf­
fak olmuştur.
Bu sırada Moğol ordusunda Müslümanlığı kabul
edenler görülmüş, bunlar Fîruz Şah tarafından ülkesine ka­
bul olunarak muhtelif bölgelere yerleştirilmişlerdir. Ayrıca
kendisine isyan etmiş olan Çahçu’nun yerine Kara valili­
ğine tâyin ettiği yeğeni ve damadı Alâaddin, kendisinden
izin almadan bazı Hint şehirleri üzerine başarılı seferler ter-
tib ederek birçok ganimetle geriye döndü. Fîruz Şah, bu
hareketten memnun olarak O’nu Delhi’ye çağırdı. O, izin­
siz hareket ettiğinden dolayı cezalandırılmaktan korktuğu
için bu dâvete icâbet etmedi. Bunun üzerine kendisi Kara
şehrine giden Fîruz Şah, orada 19 Temmuz 1296 târihin­
de Öldürüldü. Bunun üzerine Alâaddin, kendini Halacîler
Devleü’nin sultanı ilân etti.
Diğer taraftan Delhi’de Fîruz Şah’ın ölümü üzerine
küçük oğlu Rükneddin İbrahim, tahta çıkarılıp, Sultan
ilân edildi. Alâaddin’in bu durumu kabul etmeyip hare­
kete geçmesi üzerine Fîruz Şah’ın hanımı küçük yaştaki
oğlu Rükneddin’i yanına alarak Multan’da vali olan Erkli
Han * ın nezdine sığınmak mecburiyetinde kaldı. Alâaddin,
Delhi’ye gelerek 3 Ekim 1296 târihinde burada tahta çıktı.
Multan üzerine bir ordu sevkederek buradaki Fîruz Şah âi-
leşinin bütün ferdlerini öldürttü. Taraftarlarından pekçoğu-
nu ise hapsetti.
Bu sırada Hindsistan kuzey kesimine akınlarda bulu­
nan Moğol lar Delhi’ye ulaşmışlardı. Delhi’yi iki ay kadar
kuşamlarsa da başarılı olamayarak çekildiler. Bununla bera­
ber Delhi Sultanlığı üzerine akın ve yağmalamalara devam
KADİR MISJROÖLU 453

citilersedc 1305 Yıh’nda mağlub edildiler. Bu mücâdeleler­


de ordu kumandanı olan Melik Gazi, Moğol tehlikesini ber-
praf etmiş olduğu gibi, aksine kendisi müdafaa yerine taar­
ruzlar yapmaya başladı. Moğol tehlikesi Tuğluk emiri Melik
Gflzi tarafından bu sûretle bertaraf edildikten sonra Sultan
Alâaddin, rahat bir nefes alarak Hindistan'ın güneyine doğ­
ru fötuhâta girişti.
1299’da Gucerat’ı, 1301’de Ranthambor Kalesi’ni.
1303’de Çitor, 1305rde ise Mandu şehirlerini ele geçir­
di. Sultan* ın Hint asıllı kumandanı Melik Kâfur, Raca
Ramadeva'yı mağlub ederek haraca bağladı. Melik Kâfur,
güneydeki bu fütuhatını genişleterek devletin hud udi arını
deniz sâhiline kadar genişletmeye muvaffak oldu. Bu sebep­
le mezkezi Hindistan bile Delhi Sultanlığı’na tâbi bir hâle
getirildi.
Sultan Alâaddin, tahsil görmemiş, câhil bir kimse
olduğu hâlde zeki, cesur ve âlimlere hürmet eder bir kimse
olduğundan Delhi Sultanlığı'nı büyük bir imparatorluk hâli­
ne getirmeye ve halkın huzur, sükûn ve refahını sağlamaya
muvaffak olduğundan büyük bir gurura kapılarak kendisini
“İskeoder-i Sâni" ilân etti. Hatta bu gururu sebebiyle O’nun
yeni bir din kurmak hevesine kapıldığını bile söyleyen tarih­
çiler mevcuddur.
Sert mizaçlı ve müdebbir bir hükümdâr olduğundan
merkeziyetçi bir idare kurarak büyük bir otorite tesis etmişti.
Bu otorite sâyesinde birçok arâziyi müsadere etmiş ve hatta
vakıfları bile kontrolü altına almıştı. O derecede otoriter idi
ki, ileri gelir memurlarının kendisinden müsaade almadan
evlenmelerine bile müsaade etmiyordu. Vergiler arttırılmış,
ellerinde büyük arâzi bulunduran racaların halkı topraklan­
dırmak maksadıyla arazilerini ellerinden almıştı. Tam bir
devletçi zihniyeti ile hareket ederek tüccarları zapt-u rapt
454 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

altına almış, çarşı ve pazarda satılan mallan narh koyarak ti­


cârete müdahale etmişti. Herşey devlet kontrolüne alınmıştı.
O’nun 1316 Yılı’nda bir hastalık neticesi vefât etmesi
üzerine Melik Kâfur, veliahd Hızır Han’ı bertaraf ederek
henüz beş-altı yaşlarında olan Şehâbeddin Ömer’i tahta
geçirdi. Kâfur, Sultan Aiâaddin'in üçüncü oğlu Müba­
rek Han’ın gözlerine mil çekmek üzere adamlar gönder­
diyse de, bu adamlar MübArek Han’ın telkiniyle geriye
dönüp Kâfur’u öldürdüler. Mübarek Han önce kardeşine
nâib olmuş ve daha sonra 1316 Yılı’nda O’nu hapsederek
“Kutbeddin” lâkabıyla tahta çıkmıştır. Mübarek Han ilk
iş olarak babasının devlet otoritesi nâmına aldığı birçok sert
tedbiri ortadan kaldırarak halkın gönlünü kazandı. Gucerat
ve Devâgiri’deki isyanları bastırdıktan sonra isyan etme­
lerinden korktuğu Üç kardeşini Öldürdü. Bununla da iktifa
etmeyerek bazı ileri gelir kumandanları da bertaraf edince
kendisine karşı şiddetli bir muhalefet başgösterdi. Nihayet
Hint asıllı bir köle olan ve kendisinin çok yakınında bulunan
Hüsrev Han tarafından 1320 Yılı’nda öldürüldü.
Devlete bir müddet bu köle asıllı Hüsrev Han hâkim
oldu. Hindû asıllı bir kimsenin bu sûrede devleti ele ge­
çirmesine rıza göstermeyen Pencap’taki hudud bölgesi ku­
mandanı Gazi Melik, Delhi üzerine yürüdü. Hüsrev Han’ı
yakalayarak idam etti. 1320 Yılı’nda Hüsrev Han’ı berta­
raf ederek kendini Delhi Sultanı ilân eden Gazi Melikle
birlikte Tuğluklular devri başlamış oldu.
Hallacîler’in başka bir kolu 1436-1531 yıllan arasın­
da Mâlvâ’da hüküm sürmüştür.

C-TUĞLUKLULAR
Babası Türk, anası ise, hintli olan Gazi Melik’in, Gıyâ-
şeddin mahlasıyla Delhi Sultanlığı’m elde etmesiyle ülkede
KADİR M1SIR0ĞLU 455

^jsıian otorite sür’atle yeniden tesis edildi. O *‘Tuğluk-âbad”


yfliyle bir yeni şehir kurarak burasını kendisine merkez it-
etti. O’nun hükümdarlığının ilk yıllarında Varangel hâ-
prti isyan etti. Melik Tuğluk “Vluğ Han” ünvânını verdiği
pj|uCavna Han’ı bir kısım kuıvvetlerle bu isyanı bastırmaya
^nderdi. Fakat başarılı olunamadı. Zirâ Cavna Han, yolda
^basının vefât ettiğini duyduğundan geri döndü. Hâlbuki bu
kaber asılsızdı.
I323’de Cavna Han, bir kere daha Varangel hâkimi­
nin isyanını basturmak üzere bölgeye gönderildi. Bu defa
burasını ele geçirmeye ve isyanı bastırmaya muvaffak oldu.
Varangel’in ismi Sultanpur olarak değiştirildi. O sırada Bengal
bâlâ Balaban’m torunlarının idâresi altında idi. Fîruz Şah’uı
on alü yıllık bir saltanattan sonra 1318 târihindeki ölümü üze­
rine geride kalan beş oğlu arasında saltanat mücâdelesi vardı.
Bunlardan Nasırüddin, Gâzi Tuğluk’a başvurarak yardım
taleb etti. Tuğluk için Bengal’i, ele geçirmek hususunda bir
fırsat olan bu talebi değerlendirerek harekete geçti. Nasırüd-
din ile birlikte hareket edilerek O’nun rakibi olan kardeşleri
bertaraf edildi ve Bengal tahtına Tuğluk’a tâbi olmak şartıyla
Nasreddin geçirildi.
Bu sûretle Bengal, tekrar Delhi Sultanlığına bağlı bir
eyâlet haline getirilmiş oldu. Bu seferden sonra Delhi’ye dö­
nen Tuğluk, oğlu Cavna Han'ın tertiplediği karşılaşma tö­
reninde kendisine muvakkat bir mekân olarak teşkil edilmiş
köşkün çökmesi üzerine enkaz altında kalarak vefât etti. 1325
Yılı’ndaki bu hâdisenin normal bir kaza mı, yoksa oğlu tara­
fından tertiplenilmiş bir sûikast neticesi mi olduğu tâyin edi­
lememiştir.
Tuğluk’un vefatından sonra yerine oğlu Cavna Han,
"Muhammed Şah” lâkabıyla hükümdar oldu.
Hindistan’ın güney kesiminde genişleyen fetihler so-
MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -IJI-

^nunda Muhammed Şah, orada yeni bir saltanat merkezi


ihdas etemek istedi. Bu maksadla Devâgiri şehrini yeniden
inşâ ederek “Devletâbâd” adıyla kendisine başşehir yaptı.
Burasını şenlendirmek için birçok âlim, sanatkâr ve halk­
tan kimseleri oraya yerleştirdi. Lâkin* her nedense iki yıl
sonra bu muhaceretten hoşlanmayarak oraya yerleşenleri
geriye dönmeye icbar etti. Bu durum büyük bir hoşnutsuz­
luğa sebep oldu. Ayrıca Ganj bölgesindeki ziraî vergileri
artırdığından Delhi’ye kadar uzanan arâzide büyük bir kıt­
lık meydana geldi. Muhammed Şah. bütün bu menfiliklere
ilâveten bir de bakır ve bronz paralar bastırarak bunların
altın paraya muâdil sayılmasını emretti.
O’nun bu hareketleri büyük bir huzursuzluk doğurdu
ve bölgede isyanlar çıkmaya başladı. Bu isyanlar neticesin­
de 1335 Yılı’nda Mâber valisi Seyyid Celâleddin istiklâli­
ni ilân etti. Muhammed Şah, bu âsi vali üzerine yürüdüyse
de yolda hastalanarak geriye dönmeye mecbûr kaldı. Bu
sûretle Mâber bölgesi Tuğluklular*ın elinden çıkmış oldu.
İsyanlar, arttırılan zirâî gelirler neticesinde topraklarını
terkeden insanlar yüzünden devlet hâzinesi zaafa uğrayınca
Muhammed Şah, vergi işini mültezimlere havale etmek yo­
lunu tuttu. Mültezim demek, bir bölgeden toplanacak vergi­
yi devlete peşin olarak kendisi ödeyerek sonra kendisi buınu
halktan toplayan müteahhidler demekti. Tabii bu adamlar halk­
tan devlete verdiklerinden daha fazlasını almak yolunu tutmuş
olduklarından eski vergilere yeni ilâveler yaptıklarından taleb
edilen vergileri ödeyemeyenler mecbûren isyan ettiler.
Sultan. Delhi halkının büyük bir kısmını Ganj’m sol kı­
yısında “Cennet Kapısı” adıyla kurduğu bir şehrin civannda-
ki münbit topraklara lyerleştirdi. Bundan sonra dağlık Kangra
bölgesini idâresi altına almak için bu bölgeye yüz bin kişilik
bir ordu şevketti. Bu ordu Kangra’vı zaptettikten sonra dağla-
KADİR MISIROĞLU •
nn ötesine geçmişse de dönüşte iklim şartlarına ilâveten ma­
hallî halkın düşmanlığı sebebiyle büyük bir zâyiâta uğradı.
Bu sûrede ordusu zayıflayan devlete karşı yeniden
birçok isyan başgösterdi. 1339’da Ali Şah adındaki bir
kumandanın Bengal’de başlattığı isyan bastırıldı ise de
daha sonra Aynülmülk adındaki diğer bir kumandan ayak­
landı. Sultan bu isyanı da güçlükle bastırmaya muvaffak
olarak Aynülmülk’ü hapsetti. Ertesi yıl yani 1340’da Mul-
tan vâlisi Melik Şâdû Lûdî isyan etti. Başarılı olamayın­
ca Afganistan’a kaçtı. Bu isyanlar sebebiyle itibârı zaafa
uğrayan Muhammed Şah, Mısır’daki Abbasi halifesi II.
El-Hâkim'e elçiler göndererek O’nun müzâharetini temin
etmek istemiş, adına hutbe okutmuş ve O’nun adına para
basmış olmasına rağmen isyanların arkası kesilmediğinden
bu tedbirlerden bir fayda hâsıl olmamıştı,
1343’de Pencap bölgesinde çıkan isyanı bastırmak
üzere Aziz Hammar adındaki bir kumandanı oraya gön­
derdi. O’nun pekçok kişiyi Öldürmesi üzerine Gucerat ve
Dekken’de yeniden isyanlar çıktı ve Aziz Hammar isyan­
cılar tarafından öldürüldü. Bunun üzerine bu isyanı bastır­
mak üzere Devletâbad’daki “emir-i şadalar” gönderildiyse
de bunlar da isyanı bastırmak yerine isyancılara katılıp İs-
mâil Nuh adında birisini Nasırüddin Şah lâkabıyla Dek­
ken Sultanı ilân ettiler. Bunun üzerine harekete geçen Mu-
hammed Şah, şehri kuşatmış ise de Gucerat’da Tâgi adlı
bir türkün isyanı haberi geldiğinden muhasarayı kaldırmak
mecbûriyetınde kaldı. Ordu, Tâgi üzerine yürüyünce O, ba­
şarılı olamayarak kaçtı. Muhammed Şah ordusunu takvi­
ye ettikten sonra Sint bölgesi üzerine harekete geçtiyse de
1351 Yılı’nda yolda hastalanarak öldü.
Bu sûretle büyük bir kargaşa içindeki ülke başsız kal­
mış oldu. Orduda bulunan sultanın yeğeni Fîruz Şah. ku­
45» MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -lll-

mandanlar tarafından güçlükle iknâ edilerek tahta çıkarıldı.


Hâlbuki bu sırada Sultan sefere çıkarken Delhi'de yerine
vekil bıraktığı Hace Cihan, Sultan* ın ölümünü öğrenin­
ce Mühammed Şah’ın gayr-i meşru evlâdı olduğu iddia
edilen küçük bir çocuğu O’nun yerine tahta çıkardı. Fakat
kumandaların ekseriyeti bu tâyini doğru bulmayarak Hâce
Cihan'a karşı ittifak ettiler. Bunun üzerine Fîruz Şah, Del­
hi Üzerine yürüdü. Hace Cihan, Fîruz Şah tarafından iyi
karşılanmasına rağmen şehirden çıkarıldı. Lâkin O, yolda
öldürüldü.
Bu sûrede Delhi’de saltanatlığı sağlama alınan Fîruz
Şah, zayıf bir şahsiyetti. Buna rağmen devleti içine düştüğü
kargaşadan kurtarmak için bir seri sefer tertipledi. 1345’de
istiklâlini ilân etmiş olan Doğu Bengal’i yeniden itaat altına
aldı. Bu uzun mücâdeleli seferler sonunda birçok yeri itaat
altına almaya ve bazı Hint racalarını haraç vermeye mecbûr
bırakan Fîruz Şah, bu seferlerin birinde oğlu Fetih Han’ı
kaybetti. 1380 Yılı’nda oğlunun bu ölümü Fîruz Şah’ı pek-
çok sarsmış olduğu gibi, O artık ihtiyarlamış, devletin yü­
künü taşıyamaz hâle gelmişti. Devlet idâresi Han Cihan
adındaki vezirinin edine geçti. Han Cihan, Fîruz Şah’ı
Şehzade Mühammed’in kendisine bir sûikast tertib ettiği­
ne inandırdı. Lâkin Şehzade Mühammed gelerek babası­
nı bu iddianın asılsızlığı husûsunda iknâ etmeye muvaffak
oldu. Bunun üzerine Han Cihan, Delhi’yi terk etmek mec­
buriyetinde kaldı.
Şah Cihan vasat kaabiliyette bir adamdı. Tertib ettiği
seferlerin birçoğunda başarısızlığa uğramıştı. Lâkin yine de
karşı karşıya kaldığı dahilî isyanları büyük ölçüde bastırma­
ya muvaffak olmuştur. Çünkü yaptığı işlerde din âlimlerine
danışır ve şeriat kaidelerine harfiyyen riâyet ederdi. Birçok
hayır müessesesi kurmuştu. Şeriat hâricinde olarak konul-
KADİR M1SIROĞLU 459

jnuş olan birçok vergiyi kaldırmış, halkın büyük ölçüde


gönlünü kazanmıştı. Ziraate ehemmiyet vermiş, birçok su
yanallan yaptırmış, kuyular açtırmıştı. Hükümdârlığuıı Ab­
basi halifelerine tasdik ettirmiş olan bu Delhi Sultam 1388
Yılı’nda seksen üç yaşmda iken vefat etti. Kendisinden son­
ra şehzadeler ve ileri gelir kumandanlar arsında çıkan salta­
nat kavgaları sebebiyle O’nun sağladığı huzur kısa zamanda
bozulmuş, Delhi Sultanlığı yıkılma vetiresine girmiştir.
O’ndan sonra tahta Gıyâseddin Tuğluk çıkmış, lâkin
bu devletteki kargaşa bir türlü önlenememiştir. Finiz Şah’m
veftt ettiği 1388 Yılı’ndan Timur’un Hindistan üğzerine se­
fer tertib ettiği 1398 Yılı’na kadar Delhi Sultanlığı altı kere
el değiştirmiştir. Önce Pir Mubammed, sonra da Timur
1398 târihinde îndus’u geçerek Hindistan’a girmiş, bu sıra­
da Delhi Sultanı olan Mahmud karşı koymaya kalkıştıysa
da kesin bir mağlûbiyete uğrayarak Delhi’den akçmıştır.
Timur Delhi ve civarını yağmaladıktan sonra 1399’da
Türkistan’a döndü. O’nun bölgeden ayrılması üzerine Sul­
tan Mahmud, Delhi’ye dönüp yeniden hükümdarlığını ilân
etmişse de kumandanlarından Devlethan Lûdî’nin elinde
bir kukla olmaktan kurtulamamıştır. O’nun 1413 Yılı’ndaki
vefâtı ile Delhi’deki Tuğluk hânedânı saltanatı nihayete er­
miştir.
“Tuğluklular'ın yıkılmasından sonra Mültan vâlisi
Seyyid Hızır Han. Delhi 'yi ele geçirerek Seyyidler hane­
danı dönemini (1414-1451) başlattı. Ancak bu dönemde de
istikrarsızlık sürdü ve 1451 ’de burayı alan Sirhind Vâlisi
Behlûl-i Lûdî (1451-1489) Lûdîler hânedanını kurdu. Lûdî-
ler döneminde uygulanan katı politikalar sonucunda Delhi
Sultanlığı eski gücüne tekrar kavuştu; özellikle İskender-i
Lûdî zamanında (1489-1517) yeni fetihler gerçekleştiril­
di. İbrâhîm-i Lûdî dönemi ise (1517-1526) genellikle iç
460 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

kargaşalıklara sahne oldu. 1526 'da Bâbür ün İbrâhîm-i


Lûdî yi mağlûp ermesiyle Delhi Sultanlığı sona erdi ve Bâ­
bürlü İmparatorluğu nun temelleri atıldı.”™*

Ç-BÂBURLIILAR
a-Babur Şah'ın Şahsiyeti ve Hükümdârlığı
aa-Bâbur Şah'ın Şahsiyeti
Delhi Sultanlığrnı ele geçirerek burada “Bâburlu-
lar” devrini başlatan Bâbur Şah 1483 Yılı’nda Fergana’da
doğmuştur. Babası Timur’un torunlarından Fegana hâkimi
Ömer Şeyh’tir. Annesi ise Cengiz'in torunlarından Yunus
Han ■ ın kızı Kutluğ Nîgâr Hanım dır 87 Babasının bir kaza
sonucu vefâtı üzerine 1494 Yılı’nda henüz on iki yaşında
iken FerganaTda babasının yerine hükümdar oldu. Bu iti­
barla Bâbur'un siyâsî hayatı üç safha arzeder. Bunların
birincisi Fergana hâkimliği (1494-1504) devresidir. İkinci
safha ise 1504-1526 arasındaki Kâbil hâkimiyetidir. Üçün­
cü ve son safha ise, 1526-1530 yılları arasındaki Hindistan
hâkimiyetidir. Bizi burada alakadar eden O’nun siyâsi ha­
yatının bu son safhasıdır.
Bâbur Şah, Türk-İslâm târihinin ender rastlanan şah­
siyetlerinden biridir.
“Bâbür kılıç kullanmakta, ok atmakta, ata binmek­
le mâhir olduğu kadar insan ruhunu tanımakta, fertleri ve
186 D.l.A. C.XVIII. sh.76
1 87 Bâbur Şah'ın kurduğu devlet bazı Batılı tarihçilerce anası dola­
yısıyla Cengiz Han'la akrabalığı sebebiyle bir Moğol devleti olarak gös­
terilmekteyse de. bu tavsif asla doğru değildir. Baba cihetinden mensub
olduğu Timur'un sonradan asil gösterilmek maksadıyla soyunun Cengiz
Han'a bağlanması gibi, bu telâkki tarzı da târihi bir yanlıştır. Ne Timur'un
ne de Bâbur Şah'ın Moğolluk'la bir alâkası vardır. Zirâ sülâlenin ana ta­
rafından devam ettirilmesi sadece Yahudiler’e mahsus istisnâı bir görüş ol­
duğundan babası bir Çağatay türkü olan Bâbur'u ve O’nun kurduğu devleti
Moğoilukla tavsif etmenin hakikatle bir alâkası olamaz!..
KADİR MISIROGLU

toplundan idare etmekte de o derece mahirdi. İleri görüşlü


fiir devlet adamı ve soğukkanlı bir kumandandı. Maiyetine
karşı merhametli ve şefkatli davranır, afvına sığınan suç­
luları bağışlamakta tereddüd etmezdi. Gerektiğinde de en
ağır cezaları uygulamaktan çekinmezdi. Spor ve avla, fikrî
ve edebî meselelerle uğraşmaktan zevk alırdı. İçki ve eğlen­
ceye düşkünlüğüne rağmen İdarî ve askerî işlerde en küçük
bir ihmâl göstermemiştir. Dâima halkının refahı için çalış­
mış, ülkeyi mâmur hale getirmeye gayret etmiştir.
Bazı besteler yaptığı bilinen Bâbür güzel sanatların
hemen hepsiyle yakından ilgilenmiştir. Aynı zamanda iyi bir
hattat olan Bâbür “Hatt-ı Bâbiirî" adıyla yeni bir hat icat
etmiştir. Şiir ve edebiyata da vâkıfolup Çağatay şiir ve nes­
rinin en güzel ve orijinal örneklerini vermiştir Teknolojik
gelişmeleri de yakından takip ederek bunları yalnızca savaş
için değil aynı zamanda tarımda üretimi artırmak amacıyla
da kullanmıştır.”'™
Bâbur’un birçok eseri kaybolmuş olmasına rağmen
bugün elde bulunan beş te’lifi O’nun harb sanatında olduğu
kadar edebiyat sahasında da müstesna bir şahsiyeti olduğu­
nu göstermektedir. Bu eserlerin başında hâtırat mâhiyetin­
deki “Bâburnâme”’89 son derecede ehemmiyetlidir. İkinci
eseri olan divanı ise Çağatay edebiyatının en seçkin bir şâi­
ri olduğunu göstermektedir. Elde bulunan diğer bir eseri ise
“Aruz Risâlesi” isimli aruz vezninin nazariyatına dâirdir.
Diğer bir eseri ise “Mübeyyen” adını taşımakta olup oğlu
Kâm ran IVIirza’ya öğütlerini ihtiva eden iki bin mısralık
bir mesneviden ibârettir. Elde bulunan eserlerinin sonun­
cusu ise “Risâle-i Vâlidîyye” adını taşımaktadır. Bu eseri
188 D.İ.A. C.IV, sh.396
189 Ca&atay Türkçesi’yle kaleme alınmış olan bu eser Türkiye
Ttlrkçesi’ne de aktarılarak en son olarak 2006 yılında İstanbul’da yem-
den basılmıştır.
462 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111

Nakşibendi meşâyihmin büyüklerinden olan Ubeydullab


Ah rar’in babasının tavsiyesi üzerine yazıldığı için “Vâli-
diyye” sûretinden isimlendirilmiş olup Farsça tasavvuf! bir
eserin manzum tercümesidir. Bunlardan başka musikî ile de
meşgıl olduğu bilinen Bâbur Şah9m, musikî ve harb sanatı
hakkında diğer iki eserinden de bazı kaynaklarda bahsedil­
mekte ise de bunlar bugüne kadar bulunamamıştır.

bb-Bâbur Şah Devrinin Hâdiseleri


Babur Şah’ın babası bir Çağatay Türkü olup
Timur’dan sonra ortaya çıkan küçük küçük beyliklerden
biri olarak Fergana bölgesinin e m iri bulunmaktaydı. Adı tam
olarak Ömer Şeyh Mirza b. Ebû Said’dir. 1494 Yılı’nda
Fergana’da vefât etmiş» Bâbur Şah yukarıda ifâde edilmiş
olduğu gibi O’nun yerine emirliğin tahtına geçmiştir.
Bâbur» babasmın yerine geçtikten sonra akrabaları­
nın ve mâiyetindeki kumandanların çıkardıkları gailelerle
uğraşmış» fazladan olarak beyliğin komşusu olan ve gitgide
kuvvetlenmekte bulunan Özbek asıllı Şeybâniler’in190 reka­
betleriyle karşı karşıya kalmıştır. Bunula beraber idâresi al­
tındaki beyliği genişletmeye muvaffak oldu.
1504 Yılı’nda Kabil’i zaptetti. Bir yıl sonra ise Sint

190 Batı Sibirya’da Mâveraünnehr bölgesinde hâkim olmuş bir sülâ­


lenin kurduğu bir beylikltir. “Şıban” isminin Arapça’ya “Şeyban” sure­
tiyle intikali sebebiyle târihte Şeybâniler olarak bilinirler. Bunlar bugünkü
Özbekistan yerli halkının atalarıdır.
1447’de Ebu’l Hayr adındaki emirleri, Timurlular’dan Harezm top­
raklanın alarak beyliği kurmuş, O’nun torunu Muhammed Şeybâni ise,
Mâveraünnehr’i eline geçirmiştir. Sünnî müslUmanlığı dâvâ eden Şeybâni­
ler, İran'daki Safevîler’le yüz yıldan ziyâde devamlı bir sûrette savaşmış­
lardır. Onlar anne tarafından Şeybâniler’in akrabası olan Cânıler’in hâki­
miyeti ele geçirmesine kadar hükümranlıklarını sürdürmüşlerdir. Harezm
ve>a Hive Hanlığı XVIII. Yüzyılın sonuna kadar Şeybâniler’in bir kolu
olan Arapşâhiler’in idaresi altında kalmışlardır. _
464 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

bölgesine kadar uzanarak birçok Afgan kabilesini hükmü


alıuıa aldı. Fütuhatına devam eden Bâbur, 1511 Yılı’na ka­
dar Safevîler'in de yardımını sağlayarak Mâveraünnehr'in
bazı şehirlerini ve Semerkand’ı ele geçirdi. Lâkin çok geç­
meden hem Safevîler ve hem de, Özbekler'e mağlub oldu.
Bu sırada Safevîler’tn Osmanlı hükümdarı Yavuz Sul­
tan Selim tarafından çaldıran'da mağlub edilmesi üzerine
büyük bir müttefikini kaybedeb Bâbur Şah, Kabil’e dön­
dü. Burada üç-dört yıl hareketsiz kalarak ülkesinin dâhili
nizamını geliştirmekle meşgul olan Bâbur, 1519 Yılı’nda
Hindistan üzerine bir sefer tertib etti. Sint nehrini aşarak
Pencap île Senap arasındaki geniş toprakları ele geçirdi.
Ertesi yıl fütuhatını güney istikâmetinde daha da geliştirdi.
1522’de ise Kandehar’ı ele geçirdi. Bu sûretle Afganistan
ve Iran yolunu kontrol altına almış oldu.
Bu sırada Delhi’de hâkim olan Lûdîler in idâresinden
memnun olmayan halk. Bâbur Şah’dan yardım taleb etti.
Bâbur Şah bu taleb üzerine iki yıl zarfında Pencap’ı üç defa
istilâ ett ve Kabil’in Özbekler (Şeybaniler) tarafından tehdid
edilmesi üzerine buradaki fütuhatını tamamlayamayarak geri
dönmek mecbûriyetinde kaldı. Lâkin O’nun için Hindistan’ı
ele geçirmek vazgeçilmez bir emel idi. Bu sebepledir ki o
sırda doğan bir şehzadesine “Hindal” ismini verdi.
Özbek gailesini bertaraf ettikten sonra 1525 târihin­
de Hint seterine çıkan Bâbur Şah, Pencap’ı ele geçirip
Delhi üzerine yürüdü. Bu sırada Delhi’de hükümdar oian
Ludîler’in sultanı İbrahim, Bâbur Şah’ı karşılamak üzere or­
dusuyla Delhi’den ayrıldı. Panipat yakınlarında iki ordu Ni­
san 1526’da savaşa tutuştu. Lûdîler’in ordusu Bâbur Şairin
ordusundan kalabalıktı. Üstelik bu orduda binden ziyâde fil
mevcuddu. Buna mukabil ise, on iki bin kişiden ibaret olan
Bâbur’un ordusunda ateşli silâhlar vardı. Osmanlı savaş
bAbûrlöler
(932-1274/1526-1858)

I 1. zahlrûddin Bâbür 932 (1526)


I 2. Nâsırûddin Hümâyun 937-947
(1530-1540
(İkinci
hükümdarlığı
962/1555J)
1 3. Celâleddin Ekber 963 (1556)
I 4. NCıreddin Cihangir 1014 (1605)
I 5. Dâver Bah$ 1037 (1627)
I 6. Sihâbüddin 1. Sah Cihan 1037 (1628)
1 7. Murad Bah$ 1068 (1657)
1 8. Sah $ücâ' 1068 (1657)
1 9. Muhylddln Evrengzîb
1 Alemgfr 1068 (1658)
110. A'Zam Sah 1118(1706)
I 11. Kâm Sahs 1119(1707) I
I 12. I. Sah Alem I. Bahadır Sah 1119(1707)
I 13. Azîmüsse'n 1124 (1712) I
I 14. Muizzûddin Cihandar Sah 1124(1712) I
115. Femıhsiyer 1124(1713) I
116. ' Semseddin Refîûdderecât 1131(1719)
I17. Refîüddevie II. $ah Cihan 1131 (1719)
I 18. Nîkûsiyer 1131 (1719)
19. Nâsırûddin Muhammed Sah 1131 (1719) /
20. Ahmed Sah Bahadır 1161 (1748) I
21. Azîzûddin II. Alemgîr 1167(1754)
22. III. Sah Cihan 1173(1760)
23. Celâleddin Ali Cevher
II. Sah Alem 1173(1760) I
24. Bîdârbaht 1202(1788) I
25. II. Sah Alem
(ikinci hükümdarlığı) 1203(1788) I
26. Muînüddin II. Ekber 1221 (1806) I
27. Sirâceddin II. Bahadır Sah 1253-1274
466 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

I sistemini tatbik eden Bâbur Şah. İbrahim Lûdî’yi burada


bozguna uğratarak Lûdîler hânedamn hâkimiyetine son verdi
ve 1526 Yılı’nda Delhi’de kendi hâkimiyetini tesis etti.
Bâbur Şah’ın kazandığı bu zaferden rahatsız olan
‘Hint racası Rânâ Sanga. kalabalık bir ordu ile Delhi üze-
l' rîne yürüdü. Bunu haber alan Bâbur Şah, ordusunu to-
) parlayarak O’na karşı harekete geçti. 1527 Yılı’nda Râoâ
Sanga’yı büyük bir hezimete uğrattı. Bu zaferde arabalar
Üzerine yerleştirilmiş topların büyük bir rolü olmuştur. He-
nüz bu teknik seviyede olmayan Hintliler, uğradıkları bu
bozgun neticesinde pekçok kayıp verdiler ve hâkimiyetleri
altındaki yerlerin çoğunu Bâbur Şah'a kaptırdılar. Bu zafer
dolayısıyla Bâbur Şah’a “Gazi” unvanı verildi.
Kazandığı bu zaferler dolayısıyla Hindistan’ın ku­
zeyine iyice yerleşen Bâbur Şah, 1528 târihinde Canderi
bölgesine saldırarak, buranın racası mağlub ederek pek çok
Hint şehrini ele geçirdiği gibi Lûdîler'^ sâdık kalan kuvvet­
leri de mağlub edip 1528’de Leknev’i ele geçirdi.
Bununla beraber 1529 târihinde Bâbur Şah’ın karşı­
sına Bengal gâilesi çıktı. Şöyle ki, Bihar’da istiklâlini ilân
eden Mahmud Şah, Afganlılar’ı etrafına toplayarak burada­
ki Bâburlular hâkimiyetine son verdi. Bâbur Şah bu sebeple
6 Mayıs 1529 târihinde Bihar üzerine bir sefer tertib ederek
Mahmud Şah’ı mağlub edip bölgeyi geri almaya muvaffak
oldu.-Dönüşte Leknev’i tekrar hâkimiyeti altına aldı.
Üst üste kazandığı bu başarılarla Hindistan’daki hâ­
kimiyetini köklü bir hâle getirmiş olan Bâbur Şah, 1530
Yılı’nda hastalandı. Öleceğini anlayınca bütün kumandanla­
rın] toplayarak onlar..) huzûrunda oğlu Hümâyun’u veliahd
tâyin etti. (InJardan sadâkat yemini aldı. Aynı yılın son gün­
lerinde Agra’da vefat etti. Cesedi Cemre Nehri kenarındaki
Nurefşan kasabasında toprağa verildi. Vasiyeti gereğince ba-
KADİR M1SIR0ĞLU 467

^4 izamı yani kemikleri Kâbil’e nakledilerek burada nâmı­


ma edilen muhteşem türbeye defnedildi. O’nun vefatında
sekiz evlâdından dört oğlu ile üç kızı hayattaydı. Bunlar
ligiDâyun. Kararan. Askerî ve Hindal adındaki oğullan ile
£0|renk. Giilçehre ve Gülşceden adındaki kızlanydı.

b-Hümâyun Şah’ın Şahsiyeti ve Hükümdarlığı


(1530-1540, 1555-1556)
aa- Hümâyun Şah’ın Şahsiyeti
Bâbur Şah‘m 1530 Yılı’nda vefâtı üzerine O’nun
verine geçen oğlu Hümâyun Şah, 1508 târihinde Kabil’de
doğmuştur. Dinî ve dünyevî ilimler itibâriyle çok iyi ye­
tiştirilmiş bir insandı. Askerlik sanatını hakkıyla öğrenmiş,
çocukluk yaşlarından itibaren babasının yanında birçok
savaşa katılarak tecrübe sâhibi olmuştu. Bu savaşlarda ce­
sareti ve kahramanlığıyla temayüz etmiş bulunduğundan,
hükümdarlığı itirazsız kabul edilmiştir.
ilim adamlarını koruyan, ülkesinde birçok mimârî
eser bırakan Hümâyun Şah, aynı zamanda babası gibi
büyük bir edebiyatçıydı. Şiirle meşgul olmuş ve şiirlerini
bir divanda toplamıştır. Kız kardeşi Gülbeden Begüm’ün
te’lif ettiği “Hümâyunnâme" O’nun devrindeki askerî ve
siyâsî faaliyetleri anlatan ehemmiyetli bir eserdir. Devrin­
de birçok âlim temayüz etmiş ve bunlar tarafından yazılan
eserler kendisine takdim edilmiştir.

bb-Hümâyun Şah Devrinin Hâdiseleri


Bâbur Şah, vefâtından önce Hümâyun Şah’ı ken­
disine veliahd tâyin etmiş ve ileri gelir bütün kumandanlar­
dan O’na yeminlerle te’yid edilmiş biat almıştı. Hümâyun
Şah, babasının vefatı üzerine üç gün tas tuttuktan sonra
kendi adına hutbe okutmuş ve sikke bastırmıştır.
Babası tarafından Ludîler saltanatı yıkılarak Bâbur-
MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-
,1 468
. lu saltanatı kurulmuştu. Fakat Lûdîler. bu neticeyi kabul
' etmeyerek mücâdele hâl indeydi ler. Son Lûdî Sultanı Mah-
' mud Han kaçıp kurtulmuş, Bengal’de Afganlılar’ın dayar-
dimim sağlayarak ortaya çıkmıştı. Bâburlular’ın zayıf bu­
lunduğu sınır bölgelerine taarruzlarda bulunmaktaydı. Bu
faaliyet sonunda Çavnpur Kalesi ’ni zaptettiği gibi Gucerat
Sultanı Babadır Şab ile BengaJ Sultanı IVusret Şah’i da
kendi tarafına çekmeye muvaffak olmuştu.
Bu gelişmeler üzerine 1531 Yılı’nda harekete ge­
çen Hümâyun Şab, Lûdîler’i hezimete uğratıp Çavnpur
Kalesi'ni geriye aldı. Ertesi yıl Bâburlular’a düşmanca bir
tavır takınan Afganh Şîr Han’ın bulunduğu Çınar Kalesi’ni
kuşattıysa da Gucerat ordusunun Bâbur arazisine girmesi
üzerine O’nunla anlaşıp hâkimiyetini tanımak mecbûriye-
tinde kalmıştır. Şîr Şah’ın zafer gibi görünen bu hâdise
üzerine itibârı artmış ve Bâburlular’ın bütün muhalifleri
O’nun etrafında toplanmıştır.
Şîr Şab’la anlaştıktan sonra 1535 Yılı’nda Gucerat
üzerine yürüyen Hümâyun Şah, buranın hükümdarı Sul­
tan Bahadır’ı yenerek Gucerat’ı ele geçirmiştir. Arkasın­
dan Mâlvâ ve Handeş emirliklerini de itaat altına aldıktan
sonra 153 7 Yılı’nda Şîr Şah’ı bertaraf maksadıyla sefere
çıkmış ve Bengal’i ülkesine katmıştır. Ancak bu sırada kar­
deşleri Hindal, Askerî ve Kâm ran’ın saltanat mücâde­
lelerine başlaması daha ileriye gitmesine engel olmuş ve
isyancılarla meşgul olma mecburiyetinde kalmıştır. Kardeş­
lerinden Askerî, Gucerat’ta kendi sultanlığını ilân ederek
Bâburlular’ın başşehri Agra üzerine yürüdüyse de, anlaşma
ile O’nun isyanı bertaraf edilmiş ancak bu isyan sebebiyle
Gucerat ve Mâlvâ kaybedilmiştir.
Saltanat mücâdelesine kalkışan diğer kardeşleriy­
le uğraşmaktayken bu durumdan faydalanmak isteyen Şîr
KADİR MISIROOLU 469

cuIl harekete geçerek âni bir baskın neticesinde Bâburlu


pusuna büyük bir zâyiât verdirdi. Hümâyun, güçlük-
lu Agra Kalesi’ne sığınabildi. Lâkin Afgan kuvvetlerinin
»■aklaşmadı üzerine burada da tutunamayarak daha batıya
çekilmek mecburiyetinde kaldı. Kendisine yetişen Afgan
kuvvetlerine bir kere daha yenilerek Lahor Kalesi ?ne çekil­
di. Bir taraftan isyancı kardeşleri, diğer taraftan da Şîr Şah
kumandasındaki AfganlIlar arasında sıkışık bir duruma dü­
şen Hümayun Şah, Sint’e sığınmaya teşebbüs ettiyse de,
buranın hükümdarı Argun Şah, Şîr Şab’dan çekindiği için
buna müsaade etmedi.
Bunun üzerine çaresiz bir durumda kalan Hümâyun
Şah. İran’a sığındı ve Safevî hükümdârı I. Ta hm as b tara­
fından büyük bir törenle karşılandı. İran Şahı’nın kendisine
vardım etmesi hâlinde hâkimiyeti altındaki şehirlerde, hut­
belerde on iki imamın adını okutma taahhüdünde bulundu.
0u tâviz mukabilinde İran’dan sağladığı yardımla Kabil
üzerine yürüyüp Bedahşan’ı ele geçirdi. Burada ordusunu
kuvvetlendirerek isyan hâlindeki kardeşlerini bertaraf et­
meye muvaffak oldu. Bu sûretle yıkılma tehlikesiyle karşı
karşıya kalmış olan devletini Afganistan’da yeniden kur­
muş oldu.
Fakat O’nun asıl gayesi Hindistan’a dönmek ve bu
rada eski hâkimiyetini yeniden canlandırmaktı. Bu sıradî
kendisini iki defa mağlub etmiş bulunan Şîr Şah’m âni bi
surette ölümü, kendisine bu imkânı sağladı. Zira Şîr Şah’u
ölümü üzerine, evlâdları saltanat mücadelesine girişine,
ülkede büyük bir kargaşa husule gelmişti. Bu durumdan is
tifâde etmek isteyen Hümâyun Şah, derhal harekete geçe
rek Pencap’a girdi ve 1 555 Yılı’nda Lahor’u ele geçirmeyi
muvaffak oldu. Aynı yıl Şîr Şah’ın oğullarından İskende
Şah’ı mağlub ederek Delhi’yi yeniden ele geçirerek bura
470 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

daki eski tahtına oturdu. Böylece on beş yıllık bir fasıladan


sonra Hindistan'daki B âburşahlar imparatorluğu’nu yeni­
den canlandırmış oldu.
Bu gelişme üzerine Gucerat Sultanı Babadır
Şah, İstanbul'a bir elçi göndererek Hümâyun’a karşı
Osm anlı lar'dan yardım taleb ettiyse de Osmanlılar bu talebe
m üs bet bir cevap vermediler. Bu sırada Hint Okyanusu’nda
sefere çıkmış olan Osmanlı Donanma Kumandanı Şeydi
Ali Reis, Gucerat ve Sint yoluyla Delhi’ye geldi. Burada
Hümâyun Şah tarafından çok iyi karşılandı.191 Hatta Os­
manlI denizcilerinin kendisine intisâb etmeleri teklifinde
bile bulundu. Bu teklif kabul edilmemekle birlikte Hümâ­
yun, Osmanlı Devleti hakkında bu denizciler vâsıtasıyla
bir hayli bilgi edindi. Hele ülkesinin, Osmanlı Devleti’nin
sahib olduğu toprakların ancak onda biri kadar olduğunu
öğrenmekle, O’nun “Yeryüzünde padişahlık nâmı dev-
letlü hüdâvendügârın hakkıdır” demiş olduğu bildiril­
mektedir.192
Şeydi Ali Reis, hil’atlerle taltif olunarak oradan
ayrılacağı sırada 20 Ocak 1556 târihinde Hümâyun Şah,
zengin kütüphânesinde merdivenden düşerek vefât etti.
Henüz orada olan Şeydi Ali Reis, devlet ileri gelenlerine
Osmanlılar’daki bir tatbikatı hatırlatarak, veliahd durumun­
daki Ekber Şah’ın gelip tahta oturmasına kadar Hümâyun
Şah' ın vefâtının gizli tutulmasını tavsiye etti. Bu tavsiye
üzerine O’nun ölümü iki hafta kadar gizli tutuldu. Zira ve­
liahd durumundaki Ekber Şah, ülkenin hududlarında sa­
vaşmaktaydı. Ancak yirmi gün sonra Agra’ya gelip tahta
oturabildi.

191 Şeydi Ali Reis, Mir’ât-ı Memâlik, İstanbul 1313, sh.43 vd.
192 Şeydi Ali Reis, a.g.e. sh.5 1
KADİR MISİROÖLU 471

c-Ekber Şah’ın Şahsiyeti ve Hükümdarlığı (1556-


005)
aa-Ekber Şah’ın Şahsiyeti
Ekber Şah, Bâburlular Devleti’nin en câlib-i dikkat
şahsiyetlerinden biridir. 1542 Yılı’nda sint’deki Ömerkurt
Kalesi’nde doğmuştur. Annesi Hâmide Bânu adında Iran
asıllı bir kadındır. Çocukluğu babasının ŞîrŞah karşısında­
ki mâceralı mağlûbiyet safhasına denk geldiği için O’ndan
uzakta geçmiştir. Kazvin’li bir seyyid olan Mir Abdüllatif,
kendisine hoca tâyin edilmiş olmasına rağmen ilim, irfan
sâhibi olmaya hiçbir meyli olmayan Ekber Şah, okuma
yazma dahi öğrenmemiştir. O, güzel sanatlara, harb sanatı­
na ve liderliğe meyyaldi. Gayet zeki olduğundan huzuruna
topladığı âlimleri birbirleriyle münâkaşa ettirerek şifahî bir
surette belli ölçüde kültür sâhibi olmuştur.
Gençlik yıllarında babasının giriştiği savaşlar­
da O’nun yanında yer alarak başarılar elde etmiş, iyi bir
kumandan olmuştu. Genç yaşında kendisine atabeg tâyin
edilen Bayram Han’la birlikte Pencap vâliliği yapmıştır.
Babasının vefatında henüz on dört yaşında bulunmaktaydı.
Saltanatının ilk yıllarında bir Hintli kadınla evlendiğinden
sarayında çoklukla Hint asıllıları istihdam etmiştir.
Denilebilir ki, Bâburlular Devleti’ni gerek askerî ve
gerekse idârî bakımdan mükemmel bir sûrette teşkilâtlan­
dırarak gerçek bir devlet mâhiyetini kazandıran O’dur. O
zamana kadar mevcud olmayan birçok idârî müessese kur­
muştur. Bunlar arasında gizli bir istihbarat teşkilatı dikkat
çekicidir. Doğu bölgesinde kurulmuş bütün devletlerin fe­
deral bir bünyeye sahib olmalarından dolayı dahilî kargaşa­
dan kurtulamamış olduğunu görerek merkeziyetçi bir oto­
rite tesis etmiş ve bu sâyede devleti en geniş hududlarına
ulaştırmayı başarabilmiştir.
Sanat ve kültür açısından da bu devletin en parlak
4 72 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111-

dönemi Ekber Şah devridir. O’nun zamanında pek çok


âlim yetişmiş ve bu âlimlerin ortaya koydukları eserler çok
zengin ve klasik bir külliyat teşkil etmiştir. Ayrıca ülkesinin
her tarafında kalıcı mimârî eserler vücûda getirmiştir.
Bu derecede başarılı olan Ekber Şah tarihte,
Hindûlar’la Müslümanlar arasındaki bitip tükenmek bilme­
yen mücâdeleleri bertaraf maksadıyla dinleri birleştirerek,
yeni bir din vücuda getirmek tecrübesi gibi bir saçmalıkla
hatırlanır. İslâmiyet, Hristiyanlık, Zerdüştîlik, Hinduizm ve
Budizm dinlerinin inanç sistemlerini birleştirerek “Dîn-i
İlahî" adıyla yeni bir din icadına kalkışmıştır. O’nun bu dini
yerleştirmek için başvurduğu şiddet hareketlerine rağmen
bunu samimiyetle kabul eden veya öyle görünenlerin sayısı
hiçbir zaman yirmi kişiyi aşmamıştır. Zira Din-i llâhî’de
“Allahuekber” sözü “Ekber Allah’tır” suretinde telâkki
olunmuş ve bu da İslâm âlimleri ve bütün müslümanlarca
nefretle karşılanmıştır.193
“Ekber Şah 'a tesir eden kişilerin başında Şeyh Mü­
barek b. Hıdır en-Nagorî ile iki oğlu Feyzi ve Ebü ’l-Faz!
el-Allâmî gelmektedir; mistik havaya girişinde de Selim
Ç'işft'nin rolü büyüktür. Hocası Mir Ab dullatif ise çeşitli
din ve mezheplerle ırklar arasında karşılıklı müsamahaya
dayanan dostluk ve barış içinde yaşama fikrini, yani “sullı-
r kül! ' 'ü benimsetmede etkili olmuştur
Ebü'l-Fazl, sultanın bazı akıl ve mantık dışı veya
gocukça denilebilecek hareketlerine Allah a yakınlık ve ibâdet
’asfinı veriyor, kaside ve methiyelerinde onu dünyaya İlâhî bir
vazifenin ifasına gelmiş bir hükümdar olarak övüyordu.
Ekber 1575 ie Fetihpûr Sikri 'de büyük bir divanhâ-
te inşa ettirdi ve ibadethane adı verilen bu binada saray

193 Tafsilât için bkz. Kadir Mısıroğlu - Tarihten Günümüze Tahrif


lareketlen, C.I, sh.339 vd.
474 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

mensuplarını, müslüman âlim, edip ve mutasavvıflarla Me­


clîsi. Hindu, Budist ve Hıristiyan bilginlerini toplayarak dinî
konularda münazara yaptırmaya başladı. Sultan bu müna­
zaraları dinlemekten sonsuz bir haz duyuyordu. Ancak etra­
fındaki dalkavuklarfikrini bozarak ona, “Senin gibi imâm-
fâdilin müctehidleri taklit etmesi doğru değildir, imâm-ı
âdilin mertebesi müctehidlerden üstündür” dediler.
Bunun üzerine Ekber, 12 Rebiülevvel 987 (9 Ma­
yıs 1579) günü düzenlenen mevlid merasimi münasebetiyle
Fetihpûr Sikri Ulucamii'nde minbere çıkarak Feyzien-Na-
gorî tarafından kaleme alınan ve kendisini İlâhî mertebeye
yücelten manzum bir hutbe okudu. Müslümanların tepkisi­
ne yol açan bu olaydan sonra Şeyh Mübarek en-Nagorî,
Ekber Şah ı "sultânü’l-İslâm kehfü'l-enâm emîrü’l-
mü’minîn zdlullah ale’l-âlemîn’’ olarak tanıtan ve onu
dinî ve dünyevî meselelerde tartışılmaz otorite olarak kabul
eden bir belge (mahzar) düzenledi (Receb 987/Eylül 1579);
ileri gelen âlimler de bu belgeyi imzaladılar. 1582 yılında
Ekber Şah, bütün eyalet valilerinin önünde Dîn-i İlâhî’yi
kurduğunu resmen ilân etti.
Ebü'l-Fazlel-Allâmî'nin öldürülmesi (1602} üzeri­
ne Dîn-i İlâhî zayıflamaya başladı ve 1605 ‘te Ekber Şah în
ölümünden sonra da tamamen ortadan kalktı. Bu yeni dinin
kayda değer tarafı, kocası ölen kadınların kocalarının ce­
sediyle birlikte diri diri yakılması ve çocukların evlendiril­
mesi gibi bazı Hindu geleneklerini yasaklamış olmasıdır.
Ekber Şah 3 Ekim 1605 ’te şiddetli bir dizanteri­
ye yakalandı, ardından da dili tutuldu. Komaya girmeden
önce işaretlerle, Ebü’l-Fazl'ın öldürülmesindeki rolünden
dolayı soğuk davrandığı oğlu Selim ’i (Cihangir) veliaht ta­
yin etti. 16 Ekim günü, zayıfbir rivayete göre tekrar Allah 'a
iman edip kelime-i şehâdet getirdikten sonra öldü ve İslâmî
KADlRMlSIROOLU 475

^aslara göre defnedildi.


Ölümünden sonra oğlu Cihangir tarafından dokuz
yılda yaptırılan türbesi. Agra'da Behiştâbâd (bugünkü Si-
henderâ) adı verilen bahçenin ortasında yer almakta ve aşa­
ndan yukarıya doğru gittikçe daralan beş katlı görünümüyle
türbeden çok muhteşem bir kasrı andırmaktadır. Türbenin
yeri sağlığında Ekber Şah tarafından seçilmiş, plân taslağı
da muhtemelen yine kendisi tarafından çizilmiştir"'*

bb- Ekber Şah Devrinin Hâdiseleri


Ekber Şah, Bâburlular tahtına oturduğunda on üç
yaşındaydı. İlk zamanlar devlet işlerinde daha ziyâde ata­
beği olan Bayram Han n&fiz oldu. Kendisine babasından
kalan topraklar fazla geniş değildi. Üstelik Şîr Şah’ın sal­
tanat mücâdelesine girişmiş olan üç oğlu O’na düşman ola­
rak faaldiler. Üstelik raca Vikıamaditya ünvâmnı takınan
Hintli Hemu, etrafına topladığı mahallî kuvvetlerle Önce
Agra şehrini ele geçirmiş, buradan Delhi üzerine yürümüş­
tü. Delhi valisi Turdi Beg, O’nunla savaşmış fakat mağlub
olarak geriye çekilmişti.
Ekber Şah ve atabeği Bayram Han, Delhi’yi ele ge­
çiren Hemu üzerine yürüyerek 1556 Yıh’nda O’nu mağlub
edip öldürdüler Böylece Delhi ve Agra tekrar Bâburlular’a
intikal etmiş oldu. Böylece Kuzey Hindistan’daki Bâburlu
hâkimiyeti geçirdiği bu sarsıntının altından kalkarak yeni-,
den kurulmuş oldu.
Çocuk yaşta tahta geçmiş olan Ekber Şah, atabeği
Bayram Han’ın tahakkümündevvn kurtulmak için on sekiz
yaşına vâsıl olduğunda O1 nu, mevkiinden azletti ve büküme*
merkezinden uzaklaştırdı. Bayram Han, Hacc’a gitmek is­
terken yolda 1560 Yılı’nda Afganlılar tarafından öldürüldü.

-AO-4 DİA CX._sh.542


476 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

Bayram Han ;dan kurtulduktan sonra fetih hareket­


lerine girişen Ekber Şah, o derecede savaş yaptı ki, bunları
hulâsatan nakletmek bile müşküldür. 1561’de süt kardeşi
Ethem Han’ı Mâlvâ üzerine gönderdi ve burasını fethet­
tirerek O’nu Mâlvâ’ya vali tâyin etti. Aynı yıl Adil Şah’ın
oğlu Şîr Han idaresindeki Afganlılar. büyük bir ordu ile
Cavnpur üzerine yürüdülerse de mağlub edilip geri çekil­
meye mecbûr bırakıldılar.
Bu sırada Ekber Şah’ın vezir tâyin ettiği Şemsed-
din Edge. sütkardeşi Etkeni Han tarafından öldürüldü.
Ekber Şah. kardeşlerinin bu suretle devlet işlerine ka­
rışmasını önlemek üzere, dizginleri bizzat ele aldı. 1562
Yıh’nda Hindistan’ın meşhur şeyhlerinden Muîneddin Se­
lim Çişti’nin türbesini ziyârete gitti. Bu seyâhatte kendisine
mihmandarlık eden Amber racası Bihâri’nin kızı ile evlen­
di. Oğlu Cihangir bu Hintli kadından doğmadır. Bu evlilik
Hint racalarıyla Bâburlular arasında büyük bir yakınlaşmaya
sebep oldu. Bu yakınlaşma sonucunda Ekber Şah, birçok
Hint asıllıyı hizmetinde kullanmaya başladı. Buna rağmen
Hintliler’e karşı fetih hareketlerine devam etti.
Kara valisi Âsaf Han. Gontvana’daki Hindu kral-
lığını ortadan kaldırarak O’nun hâkim olduğu topraklan
Bâburlular’ın ülkesine kattı. 1564 Yılı’ndaki bu fetihten sonra
ülkenin doğusunda Bengal hududlarına doğru imparatorluğun
sınırları genişletildi. Lâkin bir müddet sonra buradaki kuman­
danlar merkezden uzak olmalarından istifade ile isyan ettiler.
Diğer taraftan Ekber Şah’ın uzaktan akrabaları olan Mirza­
lar da isyan ettiler. Onlardan biri olan Muhammed Hâkim,
Cavnpur fu ele geçirerek nâmına hutbe okutmaya başladı.
1567 Yıh’nda Kara vilâyeti yakınlarında âileri mağ-
lub eden Ekber Şah, futühâtına devam etti. İsyan edenle­
rin başında olan Ali Kııli Han, bu savaşta bir filin ayakları
KADİR MISIROÖLÜ 477

^nnda kalarak ölmüştü. Rahat bir nefes alan Ekber Şah,


068’de Çitor Kalesi’ni, 1569’da Ranthambor’u ve aynı
vıl Kalincar şehrini ele geçirmeye muvaffak oldu. 1573’de
\sc karışıklıkların merkezi olan Gucerat fethedildi. 1576’da
ise Bengal hükümdârı Dâvud’un öldürülmesiyle bura­
sı da Bâburlular'ın ülkesine katıldı. Böylece Ekber Şah,
Hindistan’ın büyük bir kısmının fâtihi ve hâkimi oldu.
Bütün bu başarılarına rağmen ortaya attığı "Din-
i İlahî" dâvası dolayısıyla halk ve kumandanlar arasında
huzursuzluk çıktı ve 1580 Yılı’ndan itibaren pek çok isyan
ile karşı karşıya kaldı. Kardeşi Muhammet! Hâkim'in de
âsilere katılması isyanı büyüttü. O’nun isyancılara eleba­
şılık ederek Pencap’a saldırıp Lahor’u kuşatması üzerine
Ekber Şah bu isyanı bastırmak üzere harekete geçti. Mu-
hammed Hâkim, ağabeyisinin üzerine gelmekte olduğunu
haber alınca Kâbil’e çekildi ise de Kabil’e kadar tâkib edil­
di. O’nun Özbekler’e sığınıp onlardan yardım taleb etmek
ihtimâline karşı afvedildi ve Ekber Şah’a bağlı kalmak
şartıyla Kâbil’e vali tâyin edildi.
Bu sırada diğer bir isyan hareketinin başında bulunan
Özbek asıllı Abdullah Han, Bedehşan’ı ele geçirdi. Ekber
Şah birçok isyanla karşı karşıya olduğu için Abdullah Han ’a
Bedehşan’ı bırakmayı kabul etti. Kardeşi Muhammed Hâ­
kim, Kâbil’de müstakil bir emir durumundaydı. O’nun 1585
Yılı’nda vefat etmesi üzerine Kâbil Ekber Şah'ın gönder­
diği bir kısım kuvvetlerce ele geçirilip yeniden devlete il­
hak edildi. Diğer taraftan kendisi de meşhur Hayber geçitini
elinde tutan Rûşenâiler ile Kabil’in doğusundaki Afgan asıl­
lı Yusufzay oymağını ityaat altına almak için harekete geçti.
Rûşenâiler mağlub edilerek Hayber’in emniyeti sağlandı.
Yusufzay oymağı ise. eman dileyerek Ekber Şah’a tâbi ol­
dular. 1586 Yılı’nda Keşmir’i ülkesine katıp burada adına
478 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -1IL

hutbe okutturan Ekber Şah, 1591 Yılı’nda Sint ve Dekken


bölgelerini hâkimiyeti altına aldı. Buranın valisi Canbeg,
Ekber'in huzurunda Din-i İlâhî safsatasını kabul ettiğinden
Sint bölgesine vali tâyin edildi.
Fütuhatına devam eden Ekber Şah, 1595’de
Safevîler’den Kandehar’ı, Özbekler’den Zemindaver’i al­
maya muvaffak oldu.
O yıl Dekken’de bir taht mücâdelesi başgösterdi-
ğinden Ekber Şah'dan yardım taleb edilmesi üzerine bir
Bâburlu ordusu Ahmednagar şehrini kuşattıysa da önce ba­
şarılı olamadı, 1600 Yılı’nda Ahmednagar da ele geçirile­
rek Nizamşahlar Sultanlığı ortadan kaldırıldı.
Ekber Şah'in devam eden bu başarıları sonunda
birçok Hint racası mukavemetin faydasızlığını görerek Ek­
ber Şah’a bağlılıklarını arzettiler.
Ekber Şah bu suretle fütuhatına devam ederken ya­
kalandığı bir hastalık sonunda 1605 Yılı’nda vefat etti. O,
itikadı meselelerdeki kusuruna rağmen Hindistan’ın gör­
düğü en başarılı hükümdarlardan biri idi. Devletini büyük
bir imparatorluk haline getirdikten sonra vefat eden Ekber
Şab’m yerine oğlu Cihangir Şah hükümdâr oldu.

ç-Cihangir Şah
1569 Yılı’nda Fetihpur’da doğmuş olan Cihangir,
Ekber Şah’dan sonra Bâburlular Devleti’nin en ehemmiyetli
hükümdarlarından biridir. Anası yukarıda ifâde edilmiş oldu­
ğu üzere Hint asıllı olup, sonradan Meryem adını almış olan
bir kadındır. Ekber Şah, bu oğluna çok sevdiği Şeyh Selim
b. Bahaeddin-i Çîşti’nin adını koymuştur. Fakat O, meşhur
Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim’le karıştırılmaktan
korktuğu için Selim adını kullanmamış ve hükümdarlara
lâyık gördüğü “Cihangir” kelimesini tercih etmiştir. Tahta
KADİR M1SIROĞLU 479

çıkış ânı, güneşin doğma saatine denk geldiğinden Nured-


4in adını almış olmakla birlikte “Ebu’l Muzaffer Nureddin
jVlubammed Cihangir Gâzı” lâkabını tercih etmiştir.
Tahta oturur oturmaz nâmına hutbe okutmuş ve para
bastırmış, on ki emri ihtivâ eden bir fermanla vergileri azal­
tıp umûmî bir afv ilân etmek gibi halkı memnun eden bir
üslupla işe başlamıştır. Diğer taraftan babasınm aksine sa­
rayda çokça istihdam edilen Hintliler’in yerine müslüman-
ları yerleştirmiş, Hint asıllı vâlileri azlederek bunlardan üç
ianesi müstesna olmak üzere diğer bütün vâliliklere müslü-
manları tâyin etmiştir.
Saltanatının ilk yıllarında büyük oğlu Hüsrev’in is­
yan ettiği görülmüş, üzerine gönderilen kuvvetlerce mağlub
edilmesi üzerine, O kaçıp Pencap’a sığınmıştır. Burada Hin­
duizm mezheplerinden biri olan Sihler’den195 yardım alarak
isyana devam ettiyse de üzerine gönderilen kuvvetlerce esir
edilip gözlerine mil çektirilmiş, sonra da Burhanpur’a sür­
gün edilmiş, burada 1622 Yılfnda vefat etmiştir.
Oğlunun isyanını-bastıran Cihangir Şah, bu defa Ha­
beş asıllı Melik Amber isimli bir şahsın Dekken mıntıkasın­
da isyanıyla karşılaşmıştır. Cihangir bu isyan üzerine oğlu
Hürrem’i göndermiş, Hürrem, Melik Amber’i mağlub
ederek bu isyanı bastırmış olmasından dolayı babası tarafın­
dan “Şah Cihan*’ Unvanıyla taltif edilmiştir. Bunun arkasın-
195 Sıhizm veya Sih Dini, Hindistan’da XV. yüzyıl sonlarına doğru
ortaya çıkmış bir beşerî bîr dindir. Guru Nanak adındaki bir hindli tara­
fından kurulmuş, daha sonra Guru Gobind Singh O'nu müstakil bir din
haline getirmiştir.
Hindistan’da yaygm olan Kast Sistemi’ni reddederek bütün insanları
esir kabul eden bu dinde Yaratıcı* nın tek bir varlık olduğu kabul edilir
Bu hususlar İslâm’dan alınmıştır. Ne günah işlenirse işlensin, sonundz
bütiin insanların afvedileceğıne inanılır İbâdet yerine ahlâkî davranışlara
ehemmiyet verirler. Sihler, bugünkü Hindistan nüfusunda yüzde üç nis
petinde olup daha çok Pfcncap Bölgesi'nde yaşamaktadırlar.
480 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

dan Bengafde bir isyan çıkmış, bu isyan da Cihangir Şah’ın


Şucâuddevlc adındaki kumandanı tarafından bastırılmıştır.
1622 Yılı'nda İran-Safevî hükümdarı I.Abbas,
Kandehar'ı ele geçirmişlerdi. Bu ihtilâf karşılıklı bir anlaş­
ma ile halledildikten sonra Şeybânıler de Cihangir Şab’a
çeşitli hediyeler göndererek iyi münâsebet tesisine kendile­
rini mecbûr hissetmişlerdir.
Bu sırada buharlı gemilerin icadıyla batılı emperya­
listler Afrika kıtasının güneyinden dolaşarak Uzak Doğu'da
müstemleke edinmeye başlamışlardı. Bu harekette başı çe­
ken Portekizliler’di. İngilizler de onlarla rekabete girişmiş
ve “Doğu Hint Şirketi” (East Indian Company) vasıtasıyla
Hindistan'ın sahil şeridinde koloniler tesis etmeye başla­
mışlardı. Portekizliler1 in. Cihangir Şah’dan bazı ticarî
imtiyazlar koparması üzerine İngilizler de O'na müracaatla
benzer haklar almak husûsunda teşebüse geçtiler.
Cihangir Şah, ilk tahta çıktığında —evvelce bahset­
miş olduğumuz üzere- on iki maddelik bir emimâme ya­
yınlamıştı. Bu emirnamenin ağırlık taşıyan maddelerinden
biri de ülkesinde ticâreti geliştirmek ve bu maksadla ticârî
yollar üzerinde kervansaraylar inşâ etmek ve tüccarların
emniyetle seyâhatlarini temin husûsunda idi. Bu sebeple
ülkesinde ticâretin gelişmesini arzu eden Cihangir Şah,
İngilizler’e müzahir davrandı. Onlar da bu ülkeyi, Batı âle­
mine tanıttılar. İleride görüleceği üzere İngilizler’e tanınan
haklar ileride bütün Hindistan'ın başına belâ olacak ve bu
büyük ülkenin İngiliz hâkimiyetine geçmesine kadar bir ge­
lişme seyri tâkib edecektir.
İsyanlarla başı belâdan kurtulmayan Cihangir Şah.
1626 Yılı'nda da Mehabet Han adında birisini Kabil civa­
rındaki isyanıyla karşı karşıya kaldı. Üzerine gönderilen kuv-
\ etler bu isyanı bastırdıysa da 1627 Yılı'nda Cihangir Şah’ın
KADİR MIS1ROÖLU 481

oûlu Şah Cihan’ın da Mehabet Hanla işbirliği yapması is­


yanın büyümesine sebep oldu. 1627 Yılı’nda Keşmir’de olan
Cihangir Şah. bu isyan üzerine hareket etmek üzereyken ra-
hûisızlandı. Şiddetli astım nöbetine tutuldu. Hekimlerin tav­
siyesi üzerine astım hastalığına havası iyi gelir düşüncesiyle
|,ahor’a giderken yolda 7 Kasım 1627 târihinde vefât etti.
Maaşı Lahor’a yakın Şah Dârâ’da toprağa verildi.
Yirmi iki yıl hükümdârlık yapan Cihangir Şah’ın
devri denilebilir ki, baştan başa iç isyanlarla uğraşmakla
geçmiştir. Bu isyanları mahâretle bastıran Cihangir Şah’ın
zamanından Hindistan’da pekçok ve değerli mimarî eser
kalmıştır. Dedesi Bâbur Şah gibi edebiyatla da meşgul
olan Cihangir Şah’ın “Tüzûk-ü Cihangiri'* adında bir
hatıratı mevcuddur. Ayrıca çocuklarına tavsiyelerini ifâde
eden “Pendnâme” (Nasihatnâme) isimli bir eseri de vardır.
O’nun ölümü üzerine oğlu Şah Cihan geçmiş ve bu sûretle
Bâburlular Devleti’nde Şah Cihan devri başlamıştır.

d-Şah Cihan
Asıl adı Hiirrem olduğu hâlde ve yukarıda ifâde
edildiği üzere bastırdığı bir isyan sebebiyle kendisine Şah
Cihan lakâbı verilmiştir. Küçük yaştan itibaren iyi eğitim
alan ve birçok askeri faaliyete katılarak tecrübe sâhibi ol­
muş bulunan Şah Cihan, babasının ölümü sırasında O’nun
hayatta olan iki evlâdının büyüğüydü. Cihangir Şah dola­
yısıyla anlatılmış olduğu üzere şehzadeliğinde önce kardeşi
Hüsrev'i öldürmüş, sonra da babasına karşı ayaklanmış fa­
kat başarı elde edemeyerek afva nail olmuştu. O da babası
gibi tahta geçer geçmez bir takım isyanlarla karşı karşıya
kaldı. Daha evvel ölmüş bulunan kardeşi Hüsrev’in oğlu
Daver Bahş. o hükümet merkezine gelinceye kadar geçici
olarak hükümdar ilân edilmişti. Fakat asıl ehemmiyetlisi Ci-
482 MUHTASAR ISLÂM TÂRİHİ -111-

hangir Şah’m küçük oğlu Şehriyar'ın kendisini Lahor’da


Bâburlu Sultanı ilân etmesiydi. Şah Cihan'm kayınpederi
Â.saf Han» O Gucerat’tan Agra’ya gelmekte iken Şehriyar
üzerine hareket ederek O’nu mağlub etti ve gözlerine mil
çektirdi. Lâkin dâhili kargaşa bununla da bitmedi.
Dekken bölgesinde hüküm süren küçük küçük dev­
letçikleri itaat altına gerekiyordu. Şah Cihan, bunları birer
birer itaat altına almak mecbûriyetinde kaldı. 1633 Yılı’nda
hükümdarlıkları sırf ismen devam eden ‘Nizamşâhîler ortadan
kaldırılarak merkezleri olan Devletâbât ele geçirildi. Arkasın­
dan Bicapur’daki Âdilşâhîler (1490-1686) ile Karakoyunlu
menşeli Kutbu’1 Mülk tarafından kurulmuş olan Kutb-şâhî-
ler (1512-1687) ortadan kadırarak buralarda Safevîler adına
okunan hutbeyi kendi adına okutarak buralarda hâkimiyetini
tesis etti. Safevîler’in Kandehar vâlisi Alî Merdan’ın kendi
hükümetiyle arası açık olduğundan 1638 târihinde bu şehri
Bâburlular’a teslim etti. Fakat İran Şahı II. Abbas, 1649'da
Kandehar’ı tekrar Bâburlular’ın elinden almayı başardı.
Bengal bölgesine yerleşmiş olan Portekizliler, kor­
sanlık yapmakta ve ele geçirdikleri çocukları köle olarak
Batı pazarlarında satmaktaydılar. Bu rahatsızlık üzerine ha­
rekete geçen Şah Cihan, onların tutundukları Hugli şehrini
kuşatıp ele geçirdi. Portekizliler’i hem burasını terketmeye
ve hem de yüklü bir tazminat ödemeye mecbûr bıraktı.
Bu sırada Özbek Hanlığı içinde saltanat kavgala­
rı çıkmış bulunuyordu. Bundan istifâde etmeyi düşünen
Şah Cihan, Muradbahş kumandasında bir orduyu ülke­
sinin kuzeyinde sefere çıkararak 1646 Yılı’nda Bedehşan
ve Belh şehirlerini ülkesine katmaya muvaffak oldu. Lâ­
kin Özbekler’le çatışmaların uzayıp gitmesi üzerine Şah
Cihan, oraya oğlu Âlemgir’i gönderdi. Âlemgir, 1651
Yılı’nda özbekler’i mağlub etmesine rağmen ülkedeki kar-
TiC MAHAL
484 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

gaşayı yatıştırmak mümkün olmadığından Kabil’e çekil­


di. O’nun çekilmesi üzerine Özbekler, Belh şehrini tekrar
ellerine geçirdiler. Dekken bölgesindeki emirlikler şeklen
de olsa devam etmekteydi. Onlar üzerine 1657 Yılı’nda
Âiemgir kumandasında bir sefer tertib edildi ve bölgedeki
Bâburlu hâkimiyeti tekrar tesis edildi.
Bu gelişmelerden sonra Şah Cihan hastalandı ve
uzun süren hastalığı sebebiyle bir müddet devlet işleriyle
ilgilenemedi. Nihâyet O nun ölmüş olduğuna dâir çıkan
bir şâyiâüzerine oğulları arasında taht kavgası başladı. Şab
Cihan'ın dört oğlu vardı. Âiemgir, Dârâ, Şah Şuca ve Mu-
radbahş adındaki kardeşler arasındaki saltanat kavgasında
Âiemgir gâlib gelerek babasını hapsettikten sonra Bâbur-
lular tahtına geçip oturdu. Şab Cihan ise Agra Kalesinde
1666 Yılı’nda yetmiş dört yaşında iken vefat etti.

e-Âlemgir (Evrengzîb)
Asıl adı Evrengzîb olan Âiemgir, yukarıda anlatıldığı
şekilde tahta geçer geçmez kardeşlerinin isyanlarıyla uğraş­
mak mecbûriyetinde kaldı. Önce Dârâ, daha sonra da Murad-
bahş ve Şah Şuca'yı mağlub ederek öldürttü. 1659 Yılı’nda
kardeşlerine karşı mücâdelesini tamamlayarak Bâburlu tahtı­
nın tek hâkimi olan Âiemgir, tahta çıkışım ikinci defa olarak
bir merasimle tes’id etmek ihtiyacını hissetti. O, yanm yüzyı­
la yakın (1658-1707) Bâburlu tahtında kalarak bu devletin en
uzun süre saltanat süren bir hükümdân olmuştur.
Hükümdarlığının ilk günlerinde Mir Cumla kuman­
dasındaki bir ordu Âsam’ı fethetti. Lâkin O’nun başlattığı
bu fetih hareketleri devam edemedi. Zira 1 667’de Yusuf-
zaylar, 1672’de ise Afridîler’in çıkarmış oldukları isyanlar
devleti bir hayli uğraştırdı. Bunun arkasından Hintliler’le
Bâburlular arasında ihtilâf çıktı ve Âiemgir onlarla savaşır-
KADİR. MISIROÖLU 485

ken oğlu Ekber Şah’m isyanıyla karşılaştı.


Aynı zamanda Dekken*de de bir isyan baş gösterdi. Bu
isyan Üzerine gönderilen kumandan başarılı olamadı. Uzun sü­
ren bu mücâdele sonunda Dekken’deki isyancılar itaat altına
alınabildi. Dedesi Ekber Şah’in yaptığı gibi âsilere iyi dav­
randı. OnJan hizmetinde kullanmak suretiyle gönüllerini aldı.
Ancak bu isyanın başı olan Sivaci, beş bin kişilik küçük bir
kuvvetin kumandanlığına tâyin edilmesini doğru bulmayarak
kaçtı ve tekrar isyan etti. 1680 Yılı’ndaki ölümüne kadar bu
isyanı devam ettirerek Bâburlular’a bir hayli zarar verdi.
Alemgir 1687’de Bicapur’u ele geçirerek bura­
da hâkimiyet tesis etmiş olan Sivad’nin oğlunu öldürttü.
Bununla beraber O’nun babasının başlattığı isyanlar daha
uzun müddet Bâburlu Devleti’nin başını ağırtmaya devam
etti. Bu târihten itibâren Dekken’de oturan Âlemgir, kuze­
yindeki Türk devletleriyle dostâne münâsebetler kurmuş­
tur. Sadece İran’la bir gerginlik yaşanmakta idiyse de İran
Şahı II. Abbas’ın 1666 Yılı’nda vefâtı üzerine bu devletle
de iyi münâsebetler tesis edildi. Bunun aksine olarak Âlem­
gir, Osmanlılarca iyi münâsebet tesisi yoluna gitmedi.
Hatta kendisine gönderilen bir Osmanlı heyetine mukabe­
lede dahi bulunmadı. Sadece Mekke şerifleri ve Basra’daki
Osmanlı valisiyle iyi münâsebet tesisiyle iktifâ etti.
Saltanatının son yıllarını bu sûretle kavgasız geçiren
Âlemgir, 1707 Yılı’nda vefât ederek Huldâbât şehrinde defnedil­
di. O’nun ölümüyle oğullan arasında dehşetli bir taht kavgası baş­
ladı. Âlemgir’den sonra bu devletin başına dirayetli bir hukümdâr
geçmediğinden Bâburlular Devleti yıkılış vetiresine girdi.

f-Yıkılış
Âlemgir’den sonra takriben on- on beş sene zarfın­
da, on şehzade birbiri arkasınca Bâburlu tahtına geçtiği hâl-
486 MUHTASAR İSVAM TÂRİHİ -111-

de, bunlardan hiçbiri bu devleti ayakta tutacak takatte de­


ğildi. Aksine bunların birbiriyle mücâdeleleri devleti habire
zayıflatmakta ve halkı huzursuz etmekteydi. Tabiatıyla bu
durum bazı vâlilerin isyanlarına, beylikleri elinden alınmış
olan hanedanların yeniden istiklâl sevdasıyla ayaklanmaları­
na sebep oldu. Marathalar ve Sihler, devlete başkaldırdıkları
gibi Afşarlar’dan Nâdir Şah. 1738’de Kâbil’i, 1739’da ise
Delhi’yi işgâl etti. Büyük ganimetlerle İran’a döndü. I747’de
Nâdir Şah’ın öldürülmesi üzerine O’nun ordusundaki Afgan­
lIlar, Abdalı kabilesinden Ahmed'i şah seçtiler. Ahmed Şah,
Nâdir Şah’ın yolundan giderek 1757’de Delhi ve Agra’yı
yağmalayarak Hindistan’ın büyük bir kısmını ele geçirdi.
Ahmed Şah’ın bu hareketlerini bölgeye sızmak için
fırsat kollayan müstemlekeci HollandalIlar, Fransızlar ve
İngilizler dikkatle tâkib etmekteydiler. Onlar arasında da
bir rekabet vardı. Netice olarak İngilizler, rakibi erini ber­
taraf ederek önce Hindistan’ ın sahil kesimlerine yerleştiler,
daha sonra nüfuzlarını Hindistan’ın iç bölgelerine doğru
genişlettiler. Bu sırada Bâburlu Devleti dâhili çekişmele­
re sahne olduğundan İran’a karşı hareketsiz kalındığı gibi
İngilizler’e karşı da seyirci kalındı. İngilizler’in gitgide
nüfuzlarını artırmaları sebebiyle ilk olarak 1760 Yılı’nda
II. Şah Alem ünvânıyla B âb urlular tahtında oturan Ali
Cevher, İngilizler’in himâyesi altına girmeyi kabullendi.
Ancak bu hareket yerli halk tarafından iyi karşılanmadı­
ğından bu sırada Marathalar tekrar isyan ettiklerinden Ali
Cevher, onların yanına gitti. Maksadı onları İngilizler1 e
karşı kullanmaktı. Fakat 1 803 Yılı’nda İngilizler, Maratha­
lar üzerine yürüyerek onları mağlub ettiler. Ali Cevher ve
Bâburlu hanedanı mensublarına yıllık masrafları için geçici
olarak bir tahsisat bağlayan İngilizler, 1858’de Hintliler’in
tyaklanmasını bahane ederek son Bâburlu hükümdarı II.
KADİR MISIROÛLU

Bahadır Şah’ı sürgün ederek Bâburlu Devleti’ne nihayet


verdiler. Bu târihten itibaren Hindistan’daki T ürk-İslâm hâ­
kimiyetinin yerini İngilizler almış oldu.

II-BENGAL SULTANLIĞI (1337-1576)


Hindistan’da Ganj ve Brahmaputra nehirlerinin or­
tak deltasının adı olan Bengal, ormanlık ve bataklık bir böl­
gedir. Burası uzun zaman Delhi sultanları tarafından gönde­
rilen valiler tarafından idare olunmuştur. Bununla beraber
Bâburlular’ın hâkimiyet zamanlarına kadar burada birçok
hanedan hüküm sürmüştür. Bunların ilki Halaçlar hânedânı-
dır. Bu hanedanın reisi Muhammed Bahtiyar, 1203-1204
yılları arasında burasını fethederek Delhi Sultanlığı’na bağ­
ladı. Daha sonra Delhi Sultanı Aybeg’in emriyle Bengal’e
sefer tertib ederek buradaki racaları mağlub edip, toprakla­
rını ele geçirmişti. Tibet taraflarına doğru hâkimiyetini ge­
nişleten Muhammed Bahtiyar, dönüşünde Brahmaputra
nehrini geçerken ordusu büyük zayiat vermiştir.
O’nun halefleri İzzeddin Muhammed ve Alâaddin
Ali ile Hûsâmeddin İvaz burada müstakil olarak saltanat
sürdüler.
Evvelce anlatılmış olduğu üzere 1227 Yılı’nda
Moğol gâilesini bertaraf etmeye muvaffak olduktan sonra
Bengal üzerine yürüyen İltutmuş, burasını kendi hâkimi­
yeti altma almıştı. Halaçlar’dan Melik Bilge, isyan etmişse
de bu isyan bastırılmış ve İltutmuş’un burda tesis ettiği hâ­
kimiyet devam ettirilmiştir.
1266 Yılı’nda Delhi tahtını ele geçirmiş olan Gıya-
seddin Balaban’ın oğlu Buğra Han, Bengal’e hâkim ol­
muş ve bu hâkimiyet 1320 târihinde Gıyâseddin Tuğluk*un
bölgeyi ele geçirmesine kadar devam etmiştir. Bu tarihten
itibâren Bengal Sultanlığı, Tuğluklar’ın eline geçmiş ve
4E8 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111-

bölge iki ayn vâl iliğe ayrılmıştır. 1325 târihinde Gıyâ-


şeddin Tuğluk’un vefâtı üzerine Doğu Bengal Fahrcddin
Mübârek Şab*ın. Batı Bengal ise Ali Şah’ın eline geçmiş,
Müb&rek Şah 1337’de. Alâaddin Ali Şah ise 1340’da is­
tiklâllerini ilân etmiştir.
1345 Yılfnda ise Şemseddin İlyas Şah, kendi ha­
nedanını kurarak 1352 Yılfnda Bengal’i doğu ve batı ola­
rak kendi hâkimiyeti altında birleştirmeye muvaffak olmuş­
tu. O*nun yerine geçen İskender Şah, 1390’da Gıyâseddin
A* zam Şah tarafından mağlub edilerek öldürülmüştür.
Gıyâseddin A’zam Şah zamanında ülke refaha kavuşturul­
muş ve Çin dâhil olmak üzere bütün komşularla iyi münâ­
sebetler tesis edilmiştir.
O'nun vefatı üzerine arka arkaya Seyfeddin Hamza,
Şehâbeddin Bâyezid ve Alâaddin Firuz Şah hükümdar
olmuştur. Bu hânedâna tlyasşâhîler denir. Alâaddin Firuz
Şah'dan sonra Hint racası Ganesa’nın burayı ele geçirme­
siyle İlyasşâhîler hanedanının hâkimiyetinde yirmi yıldan
ziyâde (1414-1436) bir fasıla husûle gelmiştir. Ganesa’nın
oğlu Cadu, İslâmiyet’i kabul ederek Celâleddin Muham-
med adını almıştır. O’ nun oğlu Şemseddin Ahmed Şah’dan
sonra 1437’de ilyasşâhîler hânedânı Bengal’i yeniden ele
geçirerek eski hükümrAnlıklarını yeniden tesis etmişlerdir.
İlyasşâhîler’in bu ikinci devresinde Habeşistan’dan
birçok zenci gelmiş ve bunlar köle olarak hizmete alın­
mıştır. Zamanla hürriyetine kavuşan ve devlet hizmetin­
de kullanılan bu zencilerden Habeşli kumandan Barbek,
ilyasşâhîler’in hükümranlığına nihâyet vererek, burada ik­
tidarı ele geçirmiştir. Nasîrüddin Mahmud unvanıyla son
tlyasşâhî hükümdarı Fîruz Şah’a halef olan Barbek, kısa
bir müddet sonra devlet idâresini naibi Habeş Han’a bırak­
tı. Lâkin O’nun iktidarı da fazla devam etmedi. Sîdi Bedir
BENCAL SULTANLARI
‘ Al DOĞU BENCAL 3. Habeşller Kolu
■ Fahreddin Mübârek Şah 737 (1337) Sultan Sâhzâde Bârbek Şah
j Ihtiyârüddin Gazi şah 750-753 (1349-1352) Seyfeddin Firûz Şah

B) BATI BENCAL (753/1352'den sonra bütün Bengal) Nâsırüddin Mahmud Sah


Semseddin Muzaffer Sah 896-899
Alâeddin Ali Sah 740(1340)

4. seyyld Hüseyin şah Kolu


-ı. ıiyas şah Kolu
746 (1345) Seyyid Alâeddin Hüseyin Sah
Semseddin llyas Sah
759 (1358) Nâsırüddin Nusret Sah
İskender $ah
792 (1390) Alâeddin Fîrûz Sah
Cıyâseddin A’zam Şah
Seyfeddin Hamza Sah 813 (1410) Cıyâseddin Mahmud Şah 940-946
Sehâbeddin Bayezid Şah 815(1412) 5. Sûrî Afganlar Kolu
Alâeddin Firûz Sah 817 (1414)
Şîrşah Sûr
2. Raca canesa Kolu Hızır Han
Celâleddin Muhammed Sah 817 (1414) Muhammed Han Sûr
Semseddin Ahmed Sah 835-840 (1432-1436) Hızır Han Bahadır Sah
ilyas Sah Kolu'nun ikinci defa başa geçmesi Cıyâseddin Celâl Sah 968-971 (
Nâsırüddin Muhammed Sah 841 (1437)
Rûkneddin Bârbek Sah 864(1460) 6. Karrânî Kolu
Semseddin Yûsuf Sah 879 (1474) Süleyman Karrânî
II. İskender Sah 886 (1481) Bayezid Sah Karrânî
Celâleddin Feth Sah 886-892 (1481-1487) Dâvud şah Karrânî 980-984(
490 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

adındaki bir kumandan darbe yaparak Şemşeddin Muzaf­


fer Şah unvanıyla Bengal Sultanı oldu. Lâkin Habeşî idâ-
reciler Ülkede sulh ve sükûnu sağlayamadılar.
Bu sebeple Seyyid Alâaddin Hüseyin adındaki biri­
nin Öncülüğünde başlatılan bir isyanla burada Habeşîler’in
hâkimiyetine bir son verildi. Seyyid Alaaddin Hüseyin’le
birlikte Bengal’de Tirmiz asıllı Seyyidîler Devri (1494-
1539) başlamış oldu. Bu hanedanın ilk hükümdârı olan
Seyyid Alâaddin Hüseyin, ülkede huzur ve sükûnu sağ­
lamaya muvaffak oldu. Habeşîler’in pekçoğunu Dekken
ve Gucerat’a sürdü. O’nun oğlu JVasîrüddin TV us re t Şah
ise Tirhut bölgesini zaptederek Bengal’e bağladı. Bu sıra­
da Bâburlular Devleti’ni kurmuş olan Bâbur Şah’ın mağ-
lub ettiği Lûdîler, JVasîrüddin N us re t Şah’a sığınmışlardı.
Hatta Lûdîler’in hükilmdârı İbrahim Şah, kızını Nasîrüd-
dın Nusret Şah ile evlendirmişti.
Lûdîler’in arkasmı bırakmak istemeyen Bâbur Şah,
1529 Yılı’nda Bihar’ı ele geçirdi. Seyyidîler bu sırada böl­
gede ortaya çıkan Portekizliler’den destek sağlamaya çalış­
tı 1 arsa da başarılı olamadılar. Afganlılar’ın reisi Şîr Şah’ın
isyanı neticesinde Bengal O’nun tarafından ele geçirilerek
Bâburlular’a karşı mücâdelenin bir merkezi haline getirdiler.
Şîr Şah’ın burada kurduğu Sûrîler hanedanının hâ­
kimiyeti 1539-1564 târihleri arasında devam edebilmiştir.
Şîr Şah’dan sonra Hızır Han, Mubammed Han, Babadır
Han ve Gıyaseddın CTelal Şah hâkim oldular. Daha sonra
BLhar valisi Süleyman Karrânî’nin halefleri Bengal’i on
iki yıl kadar (1 564-1 576) ellerinde tuttularsa da bölge Bâbur
hükümdarı Ekber tarafından 1576 Yılı’nda ele geçirilmek­
le burası artık bir Bâburlu eyâleti haline gelmiş oldu.
Bundan sonrası ise Bâburlular ’ın İngilizJer tarafından or­
tadan kaldırılmasıyla ortaya çıkan İngiliz müstemleke devresidir.
KADİR M1SIROÖLU 491

III-KÜLTÜR VE MEDENİYETTEKİ YERLERİ


Delhi Sultanlarının idâri ve siyâsî teşkilâtı, umû-
miyetle kendilerinden önceki Türk-îslâm Devletleri’nde
görülenin aynısıydı. Burada hüküm süren Lûdîler, Afgan
menşeli oldukları hâlde, onlar da aynı nizamları devam
ettirmişlerdir. Bâburlular ise, Tim urlu lar’uı gerek saray
teşkilâtı ve gerekse idârî ve siyâsî sistemini tatbik etmiş­
lerdir. Bu hânedânm başı olan Sultan “pâdişâh” ünvânıyla
anılırdı. Bununla beraber “Şehinşah”, “Hâkan” veya sade­
ce “Şah” ünvânını kullananlar da görülmüştür. Padişahın
ikamet ettiği saraya “devlethane” denilirdi.
Padişah hanımları “Nurcihan”, “Begüm”, “Ci-
hanârâ” ve “Tac Mahal” gibi çeşitli Unvanlarla anılırlardı.
Padişahın askerî ve siyâsî selâhiyetlerini kullanmak
üzere bir vekili bulunur ve buna “vekil* üs saltanat” adı ve­
rilirdi. Merkezde bir büyük divan bulunur ve buna vezir nâ­
mıyla anılan yüksek bir devlet vazifelisi başkanlık ederdi.
Bundan başka merkezde ve taşrada muhtelif işlere bakan
tâlî divanlar da vardı.
Din işlerini idare eden vazifeliye “Sadru’s-Sudûr”,
askerî işlere bakan üst kademe kumandana ise “Mir Bahşi”
denilirdi. Makam sahiplerine “mansapdar”, hassa asker­
lerine ise “valâşâhi” adı verilirdi. Daha evvelki Türk Dev­
letleri dolayısıyla ifâde edildiği gibi Askerî teşkilât aynen
daha evvel tafsil edilmiş olan an’anevî ordunun aynısıydı.
Gerek Delhi Sultanlığını deruhte eden muhtelif ha­
nedanlarda, gerekse Bâburşahlar zamanında Hindistan’ın
kuzey kesimlerinde büyük bir İslâmlaştırma hareketi gö­
rülmüştür. Zira Moğol istilâları üzerine sıkıntıya giren din
âlimleri, kendilerine en yakın bir mıntıka olarak Delhi sul­
tanlarının topraklarına sığınmış ve bu sebeple burada can­
lı bir İlmî ve dinî faaliyet gerçekleşmiştir. Bu faaliyetler
492 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -III-

sonucunda bugün İslâm klasikleri arasında sayılan pekçok


eser vücûda getirilmiştir.
"İslâm ‘m yayılmaya başlamasıyla birlikle Hindistan
ile diğer İslâm ülkeleri arasında İlmî ve kültürel ilişkiler
de gelişme yoluna girerek kısa zamanda ileri bir seviyeye
ulaşmıştır. Delhi Sultanı İltutmış in Bağdat 'tan kitap getirt­
me arzusunu bilen Abbasî halifelerinin ona çeşitli eserler
gönderdikleri bilinmektedir Nasır-Lidtnillâh da İltutmış 'a
Meşâriku i-envâri 'n-nebeviyye 'nin müellifi Radıyyüddin
es-Sâgânî'yi elçi olarak yollamıştı. Hâce Reşîdüddin Faz-
lullah, Alâeddin Halacî 'nin sarayında İlhanlılar ‘ın elçisi
sıfatıyla bulunmuş, Mevlânâ Şemseddin Türk de Mısır 'dan
Hindistan ’a bir deve yükü kitapla birlikte gelmişti. Bala­
ban Han 'm oğlu Şehzade Muhammed. Sa ’dî-i Şîrâzî ile
mektuplaşmış. Sultan Muhammed b. Tuğluk Muînüddin
el-İmrânî’yi Şîraz’a elçi gönderip Kadı Adudüddin el-
fcî nin yazmakta olduğu el-Mevâkıf adlı eserini kendisine
ithaf etmesini istemişti. Muhammed b. Tuğluk Mısırlı âlim
ve yöneticilerle ilişki içerisindeydi.
e l-Fe tava't-Tatarhân iyy e'den anlaşıldığına göre III.
Fîrûz Şah Tuğluk zamanında İslâm âleminde yazılan bütün
fıkhî eserleri Hindistan 'da bulmak mümkündü. Hâfiz ın şi­
irleri de daha onun sağlığından itibaren okunuyordu. Orta
Asya kökenli Nakşibendiyye tarikatı Hindistan'da İmâm-
ı Rabbânî ile yeni bir muhteva kazanmıştı. Abdullah ed-
Dihlevî 'nin Delhi 'deki hankahında İslâm Dünyası ’nın uzak
yerlerinden gelen müridiere rastlanıyordu. Bu silsile, onun
müridlerinden Hâlid el-Bağdadî tarafından Ortadoğu'ya
getirilmiştir. İran ve Afganistan 'da gelişen Hurufilik, Hok-
tavîlik. Revşeniyye, İşrâkıyye ve İhvân-ı Safa gibi birçok
dinî akım da Hindistan 'da yayılma imkânı bulmuştur. ”196
Bu dînî faaliyetler sonucunda Hindistan’da sayısız
muhalledât-ı islâmiyeden (İslâm klasiklerinden) sayılacak

196 D İ.A. C. XVIII, sh.88


1 t
i— fi ­rtt'

....
...... ........
i Z­ ..... r 1
..... 4
••••' •
.......
Hin
t '­. •S­ • „• ......

..... '!) .....,,

­us; (*­ Jc / Do
•İ ....... *
H
İ • ......

.... »f s
.... 1.' .......

X C’j'o / ­ ‘ A ’ .... ıj O
.....4 ...... V
O
.... 'I
.....
y
İ
! fW . ••••'•; .......
...... c .'r ­ u y Ll jjj r ...... *î
..... ,! ••Z l 'wV ' iJ s . .....
* ?
/ / /

......

.....’
s
494 MUHTASAR ISLÂM TÂRİHİ -III-

eser te’lif edilmiştir ki bunlardan sadece bir ikisinden bah­


setmekle iktifS edelim.
a-Feteva-yi Hindiyye veya el Âlemgirîyye
B âb urlu lar hükümdân Âlem gir’in (1658-1707) emriy­
le te’lif edilmiş olan “el-Âlemgiriyye” isimli eser bu zengin
dinî edebiyat mahsulleri arasında ilk hatırlanacak olandır. Ha­
nefî mezhebinin görüşlerini bir araya toplayan bu değerli eser
1664-1672 yılları arasında bir heyetçe te’lif edilmiş olup Hin­
distan dışında “Fetevâ-yi Hindiyye” adıyla tanınmaktadır.
Bu muhalled (klasik) eseri te’lif eden heyet arasında
Hindistan'ın meşhur âlimlerinden Şah Veliyullah Dehlevî'nin
babası Şah Abdurrahim'de bulunmaktadır. Sultan Âl e m gir,
bu eserin hazırlanması için iki yüz bin rublelik bir masrafı ih­
tiyar etmiştir. Eserin te'lifinde Hanefî mezehebinın meşhur
kitabı “el-Hidâye” örnek alınmıştır. Birçok dillere tercüme
edilmiş olan bu eser Mustafa Efe tarafından “Fetevâ-yi Hin­
diyye” adıyla Türkçe’ye de kazandırılmıştır.1*”

b-el Fetevâ-t Tatarhâniyye


Bu eser de Delhi Türk sultanlarından Tuğluklular hü-
kümdârı III. Fîruz Şah zamanında tahminen 1375 Yılı’nda
kaleme alınmıştır. Tatarhâniyye ismiyle anılmasının sebebi
şudur; Tatar Han adındaki bir genç Horosan Sultanının
çocuğu idi. I. Gıyâseddin Tuğluk Gazi, O’nun babasıyla
harb etmiş ve birçok Tatar askerini esir almıştı. Esirler ara­
sında bulunan bu genç, Tuğluk askerleri tarafından sultana
getirilmiş, O da bunun bir hükümdâr çocuğu pşduğunu öğ­
renince kendisine evlâd muamelesi yaparak O’nu “Tatar
Melik” ünvânıyla taltif edip sarayında alıkoymuştu.
Tatar Melik, Tuğluklular idâresinde harblere katıl­
mış ve cesâretiyle nam kazanıp bu devletteki mevkiini sağ-
197 Mustafa Efe - Fetevâ-yi Hindiyye, Ankara 1984-88
KADİR MISÎROĞLU 495

tamlaştırmıştı. O derecede ki, III. Fîrtız Şah, O’na “Han”


ünvânını tevcih etmiştir. Tuğluklular sarayında ilmi teşvik
ve ilim adamlarım korumasıyla şöhret yapmış olan Tatar
Han'ın isteği Üzerine te’lif edilmiş olan bu eser, O’na izâ-
feten“el-Fetevâ-t Tatarhâniyye” nâmıyla meşhur olmuş­
tur?’* Hanefî fıkhı kitaplarından meşhur “el-Hidâye” isimli
eser esas alınarak te’lif edilmiş olan bu eserin başında ilmin
ehemmiyetine dâir bir bölüm bulunmakta, bunun ardından
taharetten ferâize kadar bütün furu’ meseleler hakkındaki
hükümlere yer verilmiş bulunmaktadır. Bu eserin İstanbul
kütüphanelerinde pekçok yazma nüshası mevcuddur.
Moğollar’dan kaçıp Delhi sultanlarına sığınan din
âlimleri içinde pekçok da mutasavvıf mevcuddu. Bu se­
beple Hindistan’da başta Nakşibendi tarikatı olmak üzere
birçok tarikatın yaygınlaştığı görülmüştür. Nakşî tarikatı
meşâyihinden olan İmam-ı Rabbani, bazı sûfımeşreb in­
sanların İslâm tasavvufundaki “vahdet-i vücûd” görüşünü
Hindûlar’ın tesiriyle panteizmle karıştırdıklarını görünce,
Müslümanları bu ayak kaymasından kurtarmak için vahdet-
i vücûd yerine ilvahdet-i şuhûd” görüşünü ortaya atmıştır.
İslâmî idareye kavuşturulmuş olan Hindişstan’ ın kuzey
kesimlerinde Bâtınî gruplar ve bu arada tsmâilîler de büyük
bir faaliyet içinde olduklarından, bunlara karşı ehl-i sünnet
itikadım korumak maksadıyla pekçok eser te’lif edilmiştir.
Delhi Sultanları nın hemen hepsinin hükümdarlığı za­
manında bu dinî faaliyet neticesinde Hindistan cami, medrese,
dâruşşifâ gibi sayısız dinî mimârî eserlerle bezenmiştir. Bunla­
rın birçoğu zamanla ortadan kalkmış veya harabeye uğramışsa
da bugün pekçoğu ayaktadır. Türkistan ve Hindu tesirlerinin
bileşimiyle meydana getirilmiş olan bu mimârî eserlerin en
meşhuru Tac Mahal’dir. Tac Mahal’in garip bir inşâ sebebi

198 Kâtip Çelebi - KeşFüz Zünûn, C.I, sh.268


496 MUHTASAR İSLÂM TÂRİHİ -111-

vardır. Bu eser Şah Cihan'm büyük bir sevgiyle bağlı olduğu


eşi Ercûmend Bânu Begüm'İhı 1631 Yılfnda genç yaşında
vefîtı üzerine Şah Cihan tarafından yaptın imiş, dünyada eşi
emsâli olmayan bir türbedir. Şah Cihan, genç yaşta ölen bu
hanımı için günlerce yas tutacak şekilde derin bir üzüntüye
kapılmış ve O'nun nâmını ibkâ için bugün Tac Mahal’in inşâ
edildiği sahayı bir Hind racasından satın alarak, rivayete göre
bizzat çizdiği bir plânla bu eseri meydana getirmiştir.
1632 Yılfnda başlayan inşaat, yirmi iki yıl sürerek
1654 Yılfnda tamamlanabilmiştir. İnşaat Osmanlı, İranlı,
Suriyeli ve Hindli birçok mimar ve ustanın birlikte çalışmış
olmasıyla meydana gelmiş olup, bu heyetin başında Üstad
İsa veya Muhammed İsa adında bir Osmanlı türkünün bu­
lunduğu ve bunun Mimar Sinan'ın talebelerinden birisi ol­
duğu târihte yaygın bir kanaattir. Dünya’nın sayılı mimârî
eserlerinden biri olan ve bugün dahi hayranlıkla seyredilen
bu eser hakkında çeşitli dillerde birçok eser te*lif edilmiştir.
Delhi sultanları zamanında sadece dinî sahada değil
aynı zamanda edebiyat sahasında da pekçok eser ortaya ko­
nulmuştur ki. bunlar arasında ilk akla gelen “Bâburnâme’dir
ki, bundan ve Bâbur’un diğer eserlerinden alâkalı bahiste
kısaca bahsetmiştik.
Delhi sultanları zamanında mebzul bir te’lif faaliye­
ti görülen sahalardan biri de târih yazıcılığıdır. Gerçekten
Delhi sultanlığı yapmış olan bütün hânedânların zamanında
târihe dair yazılmış olan eserler saymakla bitmez.
Bilhassa Bâburşahlar zamanında ziraat ve ticâret âle­
minde de birçok gelişme kaydedilmiş, sulama kanallarıyla
ülke refahın zirvesine yükseltilmiştir. Bu gerçekleri kav­
ramak için meşhur Batılı seyyah Marco Polo’nun 1492
Yılfnda uzun ve mâceralı bir seyahatle Bâburşahlar’ın hü­
kümet merkezine vâsıl olduktan sonra yazdıkları kâfidir.

You might also like