Professional Documents
Culture Documents
Stanford J. Shaw - Osmanlı İmparatorluğu Ve Modern Türkiye 1.cilt
Stanford J. Shaw - Osmanlı İmparatorluğu Ve Modern Türkiye 1.cilt
kitap
sev�r
TARİH ntztst
kitap
deyince
�
YAYlNLARI
OSMANLI
• w
IMPARATORLUGU
VE
.. .
MODERN TURKIYE
Çeviren
Mehmet HARMANCI
OSMANU lMPARATORLUGU
VE
MODERN TÜRKİYE
STANFORD J. SHAW
Yayın Haldan
© Cambridge University Press, 1976
Onk Ajans Ltd. Şti. aracılığıyla
E Yayınlan 1 1982-2003
Basla ve Cllt
Özener Matbaası
Üçüncü Basım
2008
ISBN 978-975-390-159-8
OSMANLI
. ""
IMPARATORLUGU
VE
•• •
MODERN TURKIYE
�
YAYlNLARI
Stanford J. Shaw, ı930 yılında ABD'nin Minnesota şehrinde, göçmen bir
ailenin çocuğu olarak doğdu. İngiliz ve Ortadoğu Tarihi üzerine çalıştığı
Stanford Üniversitesi'nden ı95ı'de mezun oldu; aynı üniversitede "ı9:ıo
ı938 arasında İngiliz İşçi Partisi'nin Dış Siyaseti" hakkındaki yüksek
lisans tezini ı952'de tamamladı. Ortadoğu Tarihi ve Arapça, Türkçe ve
Farsça öğrenimi gören Shaw, Princeton Üniversitesi'ne geçti. İngiltere'de
Bernard Lewis ve Paul Wittek'le birlikte Londra Üniversitesi Doğu ve
Afrika Araştırmaları Okulu'nda çalıştı. Kahire ve EI-Ezher
Üniversiteleri'nde çalışmak üzere Mısır'a gitti ve arşivlerde Osmanlı
Mısırı üzerine araştırmalar yaptı. ı956-57 yıllarında İstanbul
Üniversitesi'nde Mısır'da başladığı araştırmalannı sürdürdü ve Ömer
Lütfi Barkan, Mükrimin Halil İnanç, Halil Sahillioğlu ve Zeki Yelidi
Togan'ın çalışma arkadaşı oldu. Topkapı arşivlerini incelerken Türk
tarihçiliğinin önemli isimlerinden İsmail Hakkı Uzunçarşılı'yla çalışma
fırsatı buldu. Bu uzun ve zahmetli çalışmanın karşılığı, ı958'de Princeton
Üniversitesi'nden Osmanlı Mısırı'nın Maliye ve Yönetim Örgütlenmesi ve
Gelişimi (1517-1798) başlıklı teziyle aldığı doktora derecesi oldu; tezi
ı962'de Stanford Üniversitesi Yayınlan tarafından kitaplaştırıldı. Türk
Dili ve Tarihi uzmanı olarak Harvard Üniversitesi'nde ı958-ı968 yıllan
arasında Yakındoğu Dilleri ve Tarih Bölümlerinde çalıştı; ı992'de emekli
olmasına rağmen ı999'a dek aynı unvanla Los Angeles Üniversitesi'nde
profesörlük yaptı. ı999'dan itibaren de Bilkent Üniversitesi'nde Osmanlı
ve Türkiye Tarihi uzmanı olarak çalıştı. İki ciltten oluşan Osmanlı
Imparatorluğu ve Modern Türkiye adlı eserinin ikinci cildini eşi Ezel
Kural Shaw'la birlikte hazırladı.
Önsöz ............................................................................................................. 9
Kısaltınalar . .
................................ ........ . . .
... ......................... .... . . ....
... ............ 11
BİRİNd BÖLÜM
OSMANLI İMPARATORLUGUNUN YÜKSELİŞİ, 1280-1566
7
imparatorlukta Yabancı Uyruklu Halk . . . . 206
........ ..... ...................... ...... ....
İKİNCİ BÖLÜM
KARŞI KOYMAYA CEVAP OLARAK GELENEKSEL
REFORM VE ADEMİ MERKEZiYET
8
ÖNSÖZ
9
konuşan okuyucuya olağan olmayan bir şekilde tanıdık gelmesi halleri dışın
da, standart modern, Türkçe yer adlarını esas almıştır. Bu adların değişik
biçimleri, teknik terimlerle kitapta tartışılan önemli kişiler sözlüğünün yanın
daki indekste yer alacaktır. Terimler, Osmanlı idari yapısındaki orijinal önem
lerine göre çevrilmiş; zaman zaman sözcüklerde yer alan ve sık sık yanıltan
modern edebi anlamlardan kaçınılmıştır.
Bu çalışma Osmanlı arşivlerinde olduğu kadar Avrupa ve .Birleşik Dev
leder'deki koleksiyonlarda 20 yıl süren bir araştırmanın ürünüdür. Aşağıda
sıralanan arşiv ve kütüphanelerin müdürleriyle memurlarına candan teşek
kürü borç bilirim: İstanbul'da Başbakanlık Arşivi ve özellikle Mithat Sertoğlu,
Rauf 1\ıncay, 1\ırgut Işıksal ve Ziya Eşrefoğlu'na; Topkapı Sarayı Müzesi ve
Kütüphanesine ve özellikle Haluk Şehsuvaroğlu, Hayrollah Örs. Kemal Çiğ ve
İsmail Hakkı Uzunçarşılı'ya; İstanbul Belediye Kütüphanesi'ne, İstanbul Üni
versitesi Kütüphanesi'ne, İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi'ne. Süley
maniye Kütüphanesi'ne, Beyazıt Kütüphanesine vs Hakkı Tarık Us Kütüpha
nesi'ne; Ankara'da Milli Kütüphane ve T ürk Tarih Kurumu Kütüphanesi'ne;
Londra'da British Museum'a, Public Record Office'e, Commonwealth Relations
Office'e, Viyana'da Haus-Hof-und Staats-Archive'e ve Avusturya Milli Kütüp
hanesi'ne; Paris'te Bibliotheque Nationale'e, Archives National'e, Arehive du
Ministere de la Guerre'e (Chateau de Vincennes) ve Archives du Ministere des
Affaires Etrangers'e; Harvard Üniversitesinde Harry Delkin Bideler Kü
tüphanesi'ne, Los Angeles'te California Üniversitesi, Üniversite Araştırma
Kütüphanesi'ne.
Bu cilde katkıları olan öğretmenlerime, meslektaşlarıma ve dosdarıma da
minnet borcumu ödemek isterim: Ömer Lütfi Barkan (İstanbul Üniversitesi),
Harnilton A.R.Gibb (Oxford ve Harvard Üniversiteleri), Tibor Halasi Kun
(Columbia Üniversitesi), Halil İnalcık (Ankara Üniversitesi ve Chicago Üniver
sitesi), Bemard Lewis (Londra Üniversitesi ve Princeton Üniversitesi), Gustav
E. Von Grune-baum California Üniversitesi), T. Cuyler Young (Princeton ve
Paul Wittek Londra Üniversitesi). Araştırmaını mümkün kılan Ford Vakfı'na,
Rockefeller Vakfı'na, Guggenheim Vakfı'na, Sosyal Bilimler Araştırma
Kurumuna, National Endowınent for the Humanities'e, T ürkiye'deki Amerikan
Araştırma Enstitüsü'ne ve California Üniversitesi Araştırma Komitesi'ne de
teşekkürü borç bilirim.
Bu çalışmanın pek çok bölümünü, özellikle Osmanlı kurumları, toplumu ve
kültürüne ilişkin olanlarını eleştirici bir gözle inceleyen ve Osmanlı tarihi bil
gisi ve akılcı yaklaşımıyla kitabın hazırlanmasında çok önemli katkıları olan
eşim Ezel Kural Shaw'a da özellikle minnederimi belirtmek isterim.
STANFORD J. SHAW
Los Angeles, Califomia
Ağustos 1 976
lO
KISALTMALAR
12
Shaw, Financial Stanford J. Shaw, The Financial and Administrative Organization
and Development of Ottoman Egypt, 1517-1798, Princeton, N.J . 1962.
.
1 963.
ZDMG Zeitsehrift der Reutsehen Morgenlöndlsehen Gesellsehaft.
Zinkeisen Johann Wilhelm Zinkeisen, Gesehiehte des Osmanisehen Reiehes in
Europa, 7 cilt., Hamburg, 1 840, Gotha, 1854-63; yeni baskı,
Darmstadt, 1963 .
13
'.
1
A K D
O Gcıd.:ınıes
FiZ AN
L VAHAT
ed ın e
-? o
r. rı P.
BiRiNCi BÖLÜM
Osmanlı hanedanının Avrupa ve Asya'nın büyük bir bölümüne egemen oluşu tari
hin en ilginç gelişmelerinden birisidir. Onüçüncü yüzyılda Osmanlılar, Batı Anado
lu'da çöküş halinde bulunan Bizans devletini çevreleyen Türkmen beyliklerinden an
cak birine egemendiler, iki yüzyıl içinde yalnızca Güneydoğu Avrupa ve Ana
dolu'daki eski Bizans topraklarını değil, Macaristan ve Arap dünyasını da içine alan
ve modern çağiara kadar sürecek olan bir imparatorluk kurmuşlardı. Osmanlılar
kimlerdi? Nereden gelmişlerdi? Egemenliklerini nasıl kurmuşlardı? Ve hem kendileri
hem de egemenlikleri altındaki halklar için sonuç ne olmuştur?
1
Tarihte Türkler
Türklerin Kökenieri
18
Göktürk imparatorluğu
19
bölgeyi ele geçirmişlerdir. Bunlardan hiçbiri Göktürk imparatorluğunun geniş
liğine ve sürekliliğine sahip olamamıştır. Fakat hepsi de güneydeki ileri İslam
uygarlığı ile ilişkide bulunmanın etkilerini kanıtlamaktadırlar. Böylece üç
yüzyıl süreyle Seyhun nehri boyunca iki kültür ilişkide bulunmuştur: Bir yan
da İran ve Irak Müslüman imparatorluklan'nda geleneksel Önasya yerleşik uy
garlığı, diğer yanda da Göktürklerle bunlardan sonra gelenlerin göçebe uygar
lığı. Bunların başlıca ilişkileri ve ilişkilerden doğan sonuçlar nelerdi?
Göçebe boylan Ceyhun'un güneyine geçmek ve yerleşim bölgelerini talan
etmek çabalarını sürdürdükçe Müslümanlar da kaleler ve setler inşa edip as
keri bir korunma düzeni kurarak Maveraünnehir'e girmeyi gerektiren hare
ketli bir savunma politikası uyguladıkları için ilk ve belirgin ilişki "askeri çatış
malar" olmuştur. Bu sınırın iki yanında taraflar koruma kolonileri "tampon
bölge" geliştirmişlerdir. Müslümanlar tarafındaki bu gruplara "dinsizlere karşı
din savaşçıları", "gaziler" denilmekteydi. Sınırın her iki yanında da bu gruplar
aynı sınır yaşamını sürdürüyorlar, birbirlerinin silahlarını, taktiklerini, yaşam
biçimlerini benimsiyorlar, giderek ortak bir "askeri sınır toplumu" oluşturu
yorlardı. Bu iki toplum birbirlerine, içinden çıktıklan ve savunmakta oldukları
toplumlardan çok daha yakındı.
İkinci bir ilişki de ticaret ve alışverişti. Göktürk İmparatorluğu ile bu impa
ratorluğun halefieri Avrupa ile Doğu'nun eski uygarlık merkezleri arasındaki
uluslararası kervan yolları üzerinde bulunuyorlardı. Başlangıçta göçebe fetih
leri bu yolları altüst etmişse de, Göktürkler ve halefleri, topraklanndan ker
vanlann geçmesine izin vermenin, hatta geçmeleri için bunları özendirmenin
kendileri için daha yararlı olacağını gördüler. Bu geçiş karşılığı olarak onlar
dan, uygar ülkelerde üretilen giyim eşyası, araç, gereçler ve silah alıyorlardı.
Bu durum da Göktürkleri, komşularının yerleşik uygarlıkianna daha da yakın
Iaşmaya yöneltti.
Üçüncü ilişki ve iletim yolu yerleşik devletlerin dinsiz göçebeleri 'uygar
laştırma' ve "dine döndürmek" için sarfedilen misyonerlik çabalan oldu. Sasa
ni İran'dan Zerdüştler, Sogd'dan Maniler, Çin'den Budistler, İran ve Irak'tan
Müslümanlar gönderilmişti. Müslüman olmayan büyük grupları "İslamiaştır
ma" konusunda resmi bir politika olmadığından bu sonuncular, devletler tara
fından gönderilmişlerdi. Ceyhun'un· ötesine misyoner gönderenler daha çok
İran'ın aşırı ve eneljik sufi mistikleriydi. Böylece göçebeler, Müslümanlığın
Sünni olmayan mezheplerine karşı açık bulunmuş ve bunları kabul etmişler
dir. Bu, ilerde Sünni İslam devletlerine egemen olduklan zaman çok önemli
bir durum yaratacak olaydır. Misyonerler kimi zaman göçebe boylarıyla birlik
te oradan oraya gidiyorlar, kimi zaman da inançlarını yaymak için kolonller
kuruyorlardı. Din değiştirme, insanın dini inançlarında bir değişimden daha
önemli bir şeydi. Yeni dinin temsil ettiği bütün uygarlığı, özellikle ahlak ku
rallarını kabul etmek, Şamanizme ilişkin vahşi uygulamaları bırakmak, daha
20
yerleşik bir yaşam biçimini, göçebelik ve savaşçılık ·yaşamına yeğlersek de
mekti. Türkler, Türk yazısını bırakıp misyonerierin alfabesini kullanmaya baş
ladılar. Misyonerler kendi öğretilerini eski göçebe inanç ve uygulamalarıyla
özdeşleştirmeye hazır olduklarından bu göçebe boylarının Hıristiyanlık, Müs
lümanlık ya da Budizm adına benimsediideri din ve davranışların yerleşik
toplumlardakinden çok değişik olduğu söylenebilir.
Göçebeler, hayvansal ürünlerini satmak ve uygarlık ürünlerini satın almak
için uygar merkeziere de geliyorlardı. Bir çoğu kervancıların hizmetinde köle,
koruyucu ve sonraları Abbasi halifelerinin askerleri olarak buralara geliyor
lardı. Onuncu yüzyılda Abbasi hükümetinde ve ordusunda önemli mevkilere
yükselmişlerdi. Bazıları, çöküş halinde olan Abbasi İmparatorluğu'nun sınır
larında kendi hanedanlarını kurdular. Örneğin, Karahanlılar onuncu yüzyılın
ortasından onüçüncü yüzyılın başlarına kadar Maveraünnehir'i aldılar. Gazne
liler Horasah'da, güney Irak'ta ve Afganistan'da hemen hemen aynı dönemde
bir imparatorluk kurdular. Büyük Selçuklular da onbirinci yüzyıldan onüçüncü
yüzyıla kadar halifeterin koruyucuları olarak İslam uygarlığının merkezini ele
geçirdiler. Bu Türk hanedantarının her biri İslamlığı hem canlandırdı; hem de
bala bozkırlardan kopup gelen ve uygar olmayan kardeşlerine karşı savundu.
Ama gene de hepsi kısa sürede çöktü ve Orta Doğu, kuzeyden ve doğudan
gelen, daha yıkıcı yeni göçebe istilalarıyla giderek artan bir anarşiye gömüldü.
21
sel ilişkiler konularını düzenleme gücüne sahip bir dinsel lider görünümün
deydi. İslam devletinin dünyevi başkanları olarak Selçuklular, Abbasi dönemi
nin son zamanlarında geliştirilen geleneksel Fars-İslam yönetim örgütünü ele
aldılar, düzenlediler ve işlerliğe kavuşturdular. Bunu yaparken büyük ölçüde
İranlı yöneticilerden yararlanıyorlardı. Bunlar da Farsçayı canlandırdılar, ken
di kültürlerini ön plana çıkardılar, hükümette ve kültürde Arapçanın etkisini
ortadan kaldırdılar, imparatorluğun yönetim memurluklarının pek çoğuna,
hatta çoğunluğu Arapların oluşturduğu bölgelere bile İranlıları getirdiler.
Halifenin kendilerini tanımasına karşılık Selçuklular İslam dünyasında
Sünniliğin savunucuları oldular ve Şiiliğin siyasal, askeri ve dinsel etkisini sile
cek bir hareketin başına geçtiler. Y önetici kadrolardan alınan Şiilerin yerlerine
Sünni memurlar atandı. Yeterli sayıda Sünni memur sağlamak için yeni baş
tan ele alınan Müslüman eğitim düzeni cami okulları ve medreseler yönetimi
ne bağlanmasıyla Sünni din kurumu güçlendirildL Daha kişisel bir din gerek
sinimini doğuran sofi mistik hareketi Sünni kurumun yorumlarıyla bağdaştı
nldı. Sofi tarikatları da Sünni olarak kabul edilip, Şiilerin halk yığınlarını ele
geçirme çabalarına karşı kullanılmak üzere imparatorluğun her yanına ya
yıldı.
Doğu İran ve Azerbaycan'ın yerleşik nüfusunu kuzeybatıya iterek kendi kır
sal ekonomilerini yerleştirmek isteyen Türkmen göçebe boyları ne olacaktı
şimdi? Göçebeler, Selçuklu ordusunun esas unsurunu oluşturdukları sürece
bunların hayvan yemi ve ganimet istekleri tümüyle görmezlikten gelinemez
di. Ancak bunları denetim altında tutmak da çok güçtü. Bu soruna karşı Sel
çuklu çözümü, iktidan elde tutmak ve yönetimlerini örgütlernek oldu. önce
"sultanlık" durumlarını kullanarak fetihlerde aldıkları savaş tutsaklarından ve
Kafkasya yayialarından getirttikleri memluk kölelerinden ücretli, düzenli yeni
bir ordu kurdular. Bu yeni ordu, Selçuklulara Türkmen sorununa karşı yeterli
bir askeri seçenek sağlayınca da, Türkmenleri İran ve Irak'tan atıp düşman
larının topraklarına sürdüler.
Ancak bu çözümler ortaya yeni bir mali sorun çıkarmıştı. Bürokratlar ve
askerler nereden para alacaklardı? Göçebeleri doyuran ganimetierin yeterli
olmadığı açıktı. Devlet de doğrudan doğruya egemenliğine dayanarak borçla
rını ödeyecek yeterli vergiyi salacak derecede güçlü değildi. Çözüm, dolaylı
vergi ikta biçiminde oldu. İran'da Buyidler tarafından geliştirilen bu yöntem
artık yönetimin başlıca birimi olmuştu. Sistemin özü bütün servetin (bütün
malların değil) sultana ait olmasıydı. Sultan bunu devletin aylıklı memurları
aracılığıyla değil de ikta birimleri kurarak topluyordu. Bu, sahibine bir servet
kaynağını yönetmek ve gelirini toplama hakkı veriyordu. Yeni ordunun subay
larına ve yönetimin memurlanna görevleri karşılığı olarak, aylık yerine, bu
ikta'lar verildi. Böylece hazine askerlere ve memurlara para bulmak sorunun
dan kurtuluyor, ikta sahiplerinin de tarımın ve ticaretin gelişip korunmasında
22
çıkarları oluyordu. Artık geçmişte göçebelerin yaptıkları gibi toprağı yağma
layıp terk edemiyorlardı.
Yeni ordu ve bürokrasi örgütlenip mali güce kavuşunca Türkmenler artık
yerleşim bölgelerinden bir an önce çıkartılıp atılabilirlerdi. Onbirinci yüzyılın
sonunda Selçuklular göçebe boylarını Mısır'daki Fatımilere karşı harekete ge
çirerek Sünniliğe karşı Şii tehlikesini sona erdirmek istiyorlardı. Doğu Anado
lu'ya uzanan İran ve Irak yaylaları, güneybatı İran dağlarından ve Suriye ile
Sina çöllerinden otlaklara giden daha elverişli yollardı. Ayrıca Anadolu'daki
Bizans ve Ermeni devletleri daha güçsüz görünüyorlar ve Patımilerden daha
bol ganimet vadediyorlardı. Selçuklular, Fatımiler'e karşı ilk Haçlılada ve hat
ta Bizanslılarla ittifak çabasında bulunduklarından, Türkmenlerin Anadolu'ya
girmelerine karşı çıktılar. Türkmenlerin ilk saldırılarını resmi bir işgalle sonu
ca bağlamak için gayrette bulunmadılar. Ancak daha sonraları Türkmenlerin
hareketi Selçukluları da birlikte sürükledi.
Gerçekten de zaman Selçukluların Anadolu'ya girmeleri için çok elverişliy-
di. Buradaki Hıristiyan savunmaları çok zayıftı. Bizans ordusu iç siyasal tartış
malarla ve askeri isyanlada zayıflamıştı. Güneydoğu sınırlarının büyük bir bö
lümünü savunan Ermeni vasal liderleri kendi aralarında kavgaya tutuşmuş
lardı ve Bizans yönetimini kabul etmek istemiyorlardı. Bundan başka, Bizans
savunma düzeni birbirlerinden ayrı kalelerde görev almış birkaç büyük gami
zondan oluşuyordu ve göçebe boylarının bunların arasından sızması işten bile
değildi. Hıristiyanlar ağır zırhlara, kargılara ve baltalara güveniyorlar, ancak
öldürücü bir et.'<inlikle ok ve yaylarını kullanan hareketli göçebe atlıları ile boy
ölçüşemiyorlardı. Son olarak da, Bizans'ın ekonomik politikası ve dinsel çe
kişmeleri halkta, kim olursa olsun, saldırganlara karşı koymak için efendi
lerinin çabalarını destekiernekte bir isteksizlik yaratmıştı.
Türkmenler 1048'de saldırıya başlayarak kuzeyde Ermenistan'!, Erzurum'u
ve Trabzon'u, güneyde Murat Suyu vadisini yağmaladılar. Türkmenler her yıl
daha banlara doğru saldırırlarken, 1054'te Selçuklu Sultanı 1\ığrul Bey de bu
bölgelere bir sefer açtı. Sultan Alparslan'ın (1063-1072) merkezileştirme poli
tikası sonunda çok sayıda Türkmen İran'daki Selçuklu yönetiminden kaçtı.
Bunlardan çoğu kaçarken Anadolu'ya girdikleri için ücretli asker olmaya ra
zıydılar. Kimi zaman Ermeni ve Bizans derebeylerinin ve prenslerinin hizme
tine girip bunların birbirleriyle mücadelelerinde yardımcı oluyorlar, kimi za
man da bunları Türkmen saldırıianna karşı koruyorlardı. Ancak bu durum
Hıristiyanları daha çok zayıflatmaktaydı.
Alparslan, Irak'taki durumunu pekiştirince, bölgenin Hıristiyan prensleri
üzerinde olduğu kadar sınır Türkmenleri üzerindeki egemenliğini de sağlam
laştırmak için 1065 yılında Doğu Anadolu'ya yeni bir sefer açtı. Bizanslıların,
istilayı önlemek için yukarı Fırat kıyılarından Suriye'ye yaptıkları saldırılar
püskürtüldü (1068-1069), bu arada göçebe boylan batı Anadolu'nun daha da
23
içlerine girmeye devam ettiler. Alparslan ha.la Bizanslılarla barış yapıp
Patımilere dönebileceğini umuyordu. Ancak imparator Romanus Diogenus'un
doğuya doğru yeni bir sefere çıktığını öğrenince Bizans ordusunu karşılamak
için kuzeye yöneldi . Türkler ilk kez böyle bir savaş tehlikesini göze almaktay
dılar. İki ordu Van Gölü'nün kuzeyinde Malazgirt'te karşılaştılar, burada tari
hin en büyük savaşlarından biri oldu (19 Ağustos 1071). Türklerin manevra
yetenekleri, ok ve yay kullanınada üstünlükleri Bizans ordusundaki kanşıklık
la birleşince Bizanslılar kaçtılar, imparatorları tutsak edildi . Alparslan hala ana
hedef olarak Patımileri gördüğünden bu zaferini Anadolu'ya düzenli akınlar
yapmak için kullanmadı. Ancak istese de istemese de, bu zafer Bizans'ın Türk
ıneniere karşı eski sınır savunma düzenini ve örgütlü direnişini parçalamıştı .
Artık Selçuklu devletinin düzenli hükümet denetiminden kaçan Türkmenler
giderek artan bir sayıda, açılan bu gedikten Anadolu'ya doluyorlardı. Birkaç
yıl içinde Kapadokya'nın doğusundaki Bizans Anadolusu, Toros dağlanndaki
birkaç kale ve daha yüzyıllarca tutunacak olan Trabzon dışında tümüyle gö
çebe boylannca işgal edilmişti . Hala süregelen Bizans iç çatışmalan ve dere
beylik anarşisi Türkmenlerin daha batıya ilerlemelerini, buralarda doğudaki
çapta yerleŞememelerine karşılık İznik ve Boğaziçi'ne kadar ulaşmalarını
sağladı.
Bu dönemde bazı Türkmen boylannın başında kendi Han'ları vardı. Diğer
leri Selçuk prenslerine, askeri komutanlara bağlıydılar. Yine bir bölümü,
Irak'taki sultanın egemenliğini kabul etmek yerine batı sınırlannda talihlerini
aramaya çıkmışlardı . Bunlardan bir kısmı kendi küçük devletlerini kurarak
mirasçılarına bıraktılar, böylece hanedanlarını kurmuş oldular. Bunlardan biri
olan 1\ığrul'un amca oğlu Kutalmış'ın oğlu Süleyman Kilikya'da bir grup Türk
menle Bizans imparator ve prenslerine yardım etmiş ve ödül olarak güney or
ta Anadolu'nun bir. bölümünün egemeni olarak tanınmıştı. Daha sonra Türk
men Anadolu'sunun çoğunluğuna egemen olacak Anadolu Selçuklu impa
ratorluğunun temeli böylece atılmış oluyordu;. -
Anadolu giderek bir Türk dominyonu haline dönüşürken merkezi İsfahan'
da bulunan Büyük Selçuklu İmparatorluğu da doruk noktasına erişinişti .
Alparslan, Malazgirt'ten bir yıl sonra Karahanlılara karşı düzenlediği bir se
ferde öldürülmüş, yerine geçen oğlu Melikşah döneminde (1072-1092) ise
imparatorluğun çöküşü başlamıştır. Y�ni sultan, genç olması nedeniyle baba
sının güvenilir başveziri Nizam-ül-Mülk'e dayanmak zorunda kalmıştı. Anado
lu Selçuklu devletinin kurulmasını kendisi için bir tehdit olarak gören Melik
şah topraklarını kuzey Suriye'ye kadar genişleterek Akdeniz'e ulaştı . Bizans
lıların yardımıyla o da Anadolu'da etkinliğini arttırdı ve Anadolu Selçuklu
Ianna karşı pek çok Türkmen beyliğinin bağlılığını kazandı. Anadolu Selçuk
lulan artık ancak başkentleri Konya'nın çevresinde, orta ve doğu Anadolu'da
birkaç bölgenin egemenliğini ellerinde tutuyorlardı.
24
Bu eylemler Nizam-ül-Mülk'ün istediğini yapmasını, yani Selçuklu İmpara
torluğu'nu pekiştirmesini önlemiştir. Fatımiler hala Mısır ve güney Suriye'dey
diler ve bölücü Şii misyoner çalışmalarını sultanın topraklarında sürdürüyor
lardı. Selçuklular kendi sınırları içinde ortaya çıkan yeni bir Şia hareketinin
eylemlerinden de zarar görüyorlardı. Bu, Hazar Denizi güneyindeki Alamut
kalesinde Hasan el-Sabbah tarafından kurulan İsmaili Batınileri tarikatıydı.
Hasan el-Sabbah Selçuklu Devleti'nin siyasal ve dinsel liderlerine karşı başarılı
bir tedhiş ve öldürme kampanyası yürütmeye başladı. Bunun yanı sıra iktida
rın, egemen olan hanedanın bütün üyeleri arasında paylaşılması gerektiğine
ilişkin eski göçebe düşüncesi de Selçukluları zayıflatmaktaydı. Sultan, aile
bireylerine geniş topraklar dağıttı ve bunlar da kendi hazinelerini ve ordu
larını yaratmaya koyuldular. Melikşah, memhJ.k subaylarına da benzer dere
beylik toprakları verdi. Bunlar kendi iktidarlarını güçlendirerek merkezi ikti
darın zayıflayıp kendilerinin bağımsız devletler kur:acakları günü beklerneye
başladılar. Son olarak da, sultanların Sünni düzenleri ile Şii Türkmen boylan
nın arasındaki bölünme giderek ciddileşti. Alparslan bu sorunu Türkmen boy
larını Anadolu'ya sürerek çözümlemişti. Ancak şimdi Anadolu Selçukluları Ki-
. likya'da küçük Ermeni devletleri ve kuzey Suriye'de Haçlılarla birlikte başkal
dırınca bu yol da tıkanmış oldu. Türkmenler artık Büyük Selçuklu Devleti
topraklarında kalmışlardı, yine yerleşik nüfus üzerine saldırılarını sürdürü
yorlar. Nizam-ül-Mülk'ün Selçuklu İmparatorluğu'nun temeli kabul ettiği
Sünni'liği güçlendirme çabalarına karşı direniyorlardı. Melikşah ve Nizam-ül
Mülk'ün yaşamları boyunca bu bölücü akımlar denetim altında tutulabiliyor
du. Ama 1092'de ikisi de ölünce anarşi ve çözülme başladı, Önasya onikinci
ve onüçüncü yüzyıllara kadar süren yeni bir anarşi ve istila dönemme girmiş
oldu. Doğuda Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun yerini bir dizi küçük Türk
men devleti almıştı. Bunların kiminin başında göçebe ordularıyla aşiret reis
leri, kiminin başında da çöküntü halinde bulunan sultanlığın adıdığı askeri li
derlerin (atabeyler) gözetimi ve egemenliği altındaki Selçuk prensleri bulu
nuyordu. Anadolu'da Anadolu Selçukluları, 1099'da Haçlıların gelip Kilikya,
Antakya ve Urfa'da kendi krallıklarını kurmalarıyla anayurtlan Irak'la bağla
rının kopmasına karşın egemenliklerini sürdürmüşlerdir. Son Büyük Selçuklu
hükümdarı, Melikşah'ın oğlu Sultan Sancar'dır. Sultan Sancar babasının ölü
münden hemen sonra kuzeydoğu'da Horasan bölgesinin yönetimini ele geçir
miştir (1096) . Önasya'yı şimdi Maveraünnehir'den tehdit eden Moğol saldı
rılarına karşı savunma görevi artık ona düşüyordu. Ama onun 1157'de ölü
münden sonra Moğollann önünde hiçbir engel kalmamışn. Bu arada Bağ
dad'da güçlü ve yetenekli bir halife, al-Nasır (1 180- 1225) başa geçmişti. Sel
çuklularla son bağları da kop!lran al-Nasır, Irak'taki bağımsız Türkmen beylik
lerinden . çoğunu baskı alnmt alarak bir kere daha halifelik iktidarını kurdu,
hatta Alamut Batınilerini bile özerkliklerini tanımak koşuluyla tedhişçilik poli-
25
tİkalarından vazgeçirtti . Selçukluların sünniliği sofi mistik tarikatleri ile can
landırma çalışmalarını sürdürdü. Alt sınıf zenaatçıları tarafından büyük kent
lerde loncalar ve yardım demekleri biçiminde kurulan fütuwe örgütlerinden
yararlanarak bunları sofi düzeni içine yerleştirdi, bunlara enerjilerini yönelte
bilecekleri dinsel idealler gösterdi . Böylece bunları bir tür şövalye toplumu
gibi biçimlendirip İslam toplumunun siyasal karışıklık zamanlannda kendini
yenileyebileceği bir araç yaratmaya çalıştı .
Önasya, Al-Nasır'ın ölümü ve Büyük Selçuklu hanedanının sona ermesiyle
doğudan gelen iki yeni Moğol istilasına uğradı . Onikinci yüzyılın ortalannda
ve sonlarında Moğolların büyük bir çoğunluğu kuzey Çin'den sürülmüşlerdi .
Batıya göçen Moğollar Maveraünnehir'de onikinci yüzyıl sonlarında Selçuklu
ların yerine geçerek Kara Hitay İmparatorluğu'nu kurdular. Diğer Moğollar
Çin'de kalıp kuzeydeki ve güneydeki düşmanlarının saldırılarına karşı bir
leştiler. 1205'te birleşik Moğol konfederasyonu, Timuçin'in önderliğinde bu
lunuyordu . Timuçin, bütün Moğolları ve belki de bütün Altay halklarını kendi
liderliğinde birleştirmek amacını belirtmek için Cengiz Han (Büyük Han)
adını aldı . 1206 ile 1215 yıllarında kuzey Çin ile Maveraünnehir arasındaki
Asya bozkırlarının büyük bir bölümünü imparatorluğuna katmış, bu sırada
tümüyle savaşçı bir toplum yaratırken çok sayıda Türkıneni de ordusuna
almıştı. Bundan sonra Çin'e dönmeyi tasarlıyordu . Ancak Maveraünnehir'de
Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun ve Kara Hitaylıların yerini almış olan Ha
rizmşahlılarla barışçı bir ilişkiye girerneyince bütün Önasya'yı kısa bir sürede
altüst edecek olan büyük bir saldırıya girişti . Sonunda, istilayı durduran Ön
asya'nın savunma düzeni değil, Cengiz Han'la halefierinin ölümlerinden sonra
Moğol imparatorluğunu sarsan bunalımlar oldu . 1242 yılında Moğollar Ana
dolu Selçuklularını yenilgiye uğratarak Büyük Moğol Ham'nı hükümdar
olarak tanımaya zorladılar. 1252'de Moğol prensi Hulagu geçici J?ir gerileme
den sonra lrak'a saldırdı, Bağdad'ı yakıp yıktı . Suriye'ye geçmeden önce son
Abbasi halifesini öldürdü (1258). Moğol tehdidi karşısında kalan Mısır'ın başı
na Memh1k Kölemen hanedam geçti (1250-1517). Hulagu'nun Ayn Calut
(1260), Suriye ve Filistin'deki orduları yenilgiye uğratıldı. Böylece Moğol ya
yılmasının doruk noktasına erişiimiş oldu . Ancak Moğollar Önasya'nın geri
kalan bölgeleriyle, Orta Asya ve Kuzey Çin'de sürdürdükleri egemenlikleriyle
dünyanın en büyük imparatorluklarından birini kurmuş oldular. Bundan kısa
bir süre sonra Büyük Moğol İmparatorluğu, son Büyük Han'ın akrabalan
arasında bölünerek parçalandı .<ı> Hulagu tarafından İran, Irak ve Anadolu'da
kurulan devlet İlhanlı Devleti adını aldı ve onüçüncü yüzyılın ortalarından on
dördüncü yüzyılın başlarına kadar devam etti. İlhanlılar bölgeye belirli bir dü
zen ve güvenlik getirmişlerdi. Selçuklular tarafından başlatılan etnik ve eko
nomik değişiklikleri sürdürdüler ve yaygınlaştırdılar. Orta Doğu'nun kuzey
bölgelerinde yerleşmiş olan halkı buradan sürerek yerlerine çoğu Türkmen
26
olan kır göçebelerini getirdiler. İçlerinde önemli sayıda Hıristiyan ve Müslü
man unsurlar bulunmasına rağmen çoğunlukla Budist olan bu göçebeler bü
tün büyük din gruplarına belirli bir özgürlük tanıdılar. Ancak sonunda İslam'ın
Şii kolunu seçip bundan sonra Selçukluların İslamlığı canlandırma ve yayma
rollerini üstlendiler. İlhanlılar askeri bakımdan İran ve lrak�ı, Mısır ve Su
riye'nin Memluklerine karşı saldırı üsleri olarak kullandılar (1250-1517) ve
Önasya uygarlığını, kendilerini kuzeyden izlemeye çalışan Müslüman olma
yan Moğol Çağatay güruhuna karşı savundular. İlhanlılar Önasya'daki iç bir
liği siyasal açıdan yeniden kurmak için Memluklerle birleşmişlerdi. Ancak
bundan önceki Türk imparatorluklarının yıkılmasına yol açan göçebe hanedan
ve hükümet kavramı Moğolların da yüz yıllık egemenlikten sonra çökmelerine
neden oldu, Önasya yine anarşi içine girdi. Şimdi sorun Önasya'nın yeni bir is
tilaya uğrayıp uğramayacağıydı . Böyle bir tehlikeyle karşılaşılmadı . Bu kez
eski İslam halifelerinin topraklarından değil de, onüçüncü yüzyıl sonlarında
Batı Anadolu'ya yerleşen Osmanlılar tarafından, Önasya'nın içinden, yeni bir
imparatorluk kuruldu . ünüçüncü yüzyıl Anadolu toplumu ve kuruluşları Os
manlı İmparatorluğu'nun gelişmesine ve onun Önasya'yı kurtarmasına ne gibi
katkılarda bulunmuştur, şimdi onu görelim.
27
li ve yaygın din oldu. T ürkmenler, halk üzerindeki etkilerinden dolayı Büyük
Selçukluların başlarından attıklarına sevindikleri mistik liderlerini de birlikte
getirmişlerdi. Bütün Anadolu boyunca bu liderler kendi tarikatlarını kurdular,
konfederasyonlar biçiminde örgütlediler. Bunlarla bağınuh olan zenaatkar
toncalan ile birlikte toplumun güçlü ve yaşamsal önemi olan altyapısını oluş
turarak büyük halk kitlelerini zamanın siyasal ve askeri karmaşıklığına karşı
korudular. Türk Anadolu'su yaşayan Hıristiyan kültür ve geleneğini almış ve
kısmen de yansıtmaktaydı. Türklerin Anadolu'yu istilası sırasında bazı Hıristi
yanlar öldürülmüş ya da yerlerinden atılmışlarsa da, bunların çoğu yerlerinde
kaldılar, eski gelenek ve dinlerini sürdürdüler. Bir bölümü de İslamlığı kabul
ederek istilacıların ırk ve kültürüne karıştılar. Bunların yaşam ve yönetim
biçimleri göçebeler tarafından yerleşme sürecinin bir gereği olarak kabul edil
di. Bazı Türkmen mistik tarikatları Hıristiyanların kutsal yerlerini de işgal et
tiler. Buralarda Hıristiyanların ve Müslümanların aynı mabette yanyana ibadet
etmeleri olağandı.
Türk Anadolu'su İslam ve Türk yaldızıyla cilalanmış bir Bizans değildi.
Anadolu Selçuklulannın temel hükümet ve toplum kurumlan eski İslam hali
feleri tarafından geliştirilmiş, Büyük Selçuklularca canlandırılmış ve sonraki
çağiara taşınmıştı. T ürkmenler, Orta Asya'daki Göktürk İmparatorluğu za
manında geliştirilen devlet yönetimi ve savaş geleneklerini de sürdürmektey
diler. Sonuç olarak bu İslam ve Türk unsurlan T ürk Anadolu'sunda ortaya
çıkan bu yeni uygarlık bileşimine egemen oldular. <3>
Türkmen Beylikleri
28
Saruhanoğullan da bir Ege deniz gücü oldu ve sık sık bölgenin Ceneviz
adalanyla ve Naksos dülderiyle savaşa girdi. Gerıniyan komutanlarının kur
duldan son beylik. Karesi Beyliği'dir. Başkenti Balıkesir olan ve Bergama,
Edremit ve Çanakkale kıyıları ve Çanakkale Boğazına kadar tüm Marmara
kıyılarını kaplamasına karşın Karesi Beyliği Ege Denizinde Aydınoğullan ve
Saruhanoğullan kadar güçlü olamadılar.<4>
Aydın, Saruhan ve Karaman beylikleri ile karşılaşnnlınca Osman Gazi ve
soyundan gelenlerce kurulan Osmanlı Beyliği'nin başlangıçta kendi çapında
olan diğer beyliklerden üstün bir yanı yoktu. Osmanlılar kuzey Frigya'da Eski
şehir ve İznik arasında Domaniç dağının kuzeydoğusunda Söğüt'e kadar uza
nan yamaçlarındaki yaylalara yerleşmişler, sonra orta Anadolu yayiasından
batıya açılan geçitiere doğru yayılarak tarih sahnesine sessiz bir biçimde gir
mişlerdi.
Bizans'ın Direnişi
29
İlgili Notlar - 1 :
(1) Bunların arasında şunlar bulunuyordu: Çin'in Moğol İmparatorluğu, bugünkü Rusya'da bulu
nan Altınordu, Türkistan'da Çağatay hanedanı, Orta Doğu'daki Moğol imparatorluğu olan
İlhanlılar.
(2) Bunların en önemlisi Bizans kıyılannda Makri Körfezindeki batıya Kastamonu'ya doğru uza
nanıydı. Ayrıca Kilikya'da Malazgirt Savaşından sonra güneye kaçanlar tarahndan kurulan
Emareti-i malik al-sevahil Küçük Ermeni Krallığına (1060- 1375) , Antakya ve Kıbrıs'taki Latin
prensiikierine karşıydı. Üçüncü uç beyliği de Bizans'ın Trabzon prensliği sınırlanyla karşı
karşıydı ve doğuda Samsun ile Bafra'yı, batıda Kastamonu ile Sinop'u kapsıyordu.
(3) Osmanlı öncesi Anadolu uygarlığının aynntıları için bkz . : Cahen. Osmanlıdan önce
Anadolu'da Türkler. E Yayınlan 1979.
(4) Menteşe beyliğinin doğusunda Güney Anadolu kıyılannda başkenti Eğridir olan ve Antalya'yı
da içine alan Harnitoğulları beyliği bulunuyordu. 1 32S'te Harnitoğulları tarahndan fethedi
lene kadar Eşrefoğullan başkent Beyşehir olmak üzere Akşehir ve Seydişehir'e sahiptiler.
Bütün beyiiiderin en güçlüsü olan Karamanoğullan, Toros dağlannda Larende'de onüçüncü
yüzyılın başlannda kurulmuş, sonradan bütün güneydoğu Anadolu'yu, Errnenek ve Kargı
nehrine kadar doğu Antalya'yı ele geçirmişlerdi. On üçüncü yüzyıl sonlannda orta Anadolu'ya
yayılmışlar, İlhanlılar tarafından iki kez yenilgiye uğratıldıktan sonra Konya'yı zaptetmişler ve
burasını Selçuklulardan sonra başkent yapmışlardır.
Son olarak da, Karadeniz'in Trabzon'dan sonra güney kıyılannda ve Boğaziçi'nin batısında
hala Bizans egemenliğinde olan küçük beylikler vardı. Samsun'da Canikoğullan, Ordu ve
Giresun'da Emiroğullan, Merzifon ve Havza'da Tavşanoğullan, Terme ve Çarşamba'da Tacud
dinoğullan; Karaman hanedamndan biri tarahndan başkenti Kastamonu'da olmak üzere
kurulan Çandaroğullan hanedam sonraları topraklarını genişleterek Sinop'u ve Çankın'yı
almıştı. Ayrıca merkezi Göynük'de olan ve Taraklı ile Mudumu'ya kadar uzanan Umur
Hanoğullan da vardı.
30
2
Birinci Osman/1 imparatorluğu, 1280 - 14 13
Yeni alınan topraklarda Orhan Gazi ahi birlikleri ile derviş tarikaderini des
teklemek ve mali kaynak sağlamak için vakıflar kuruyordu. Orhan Gazi babası
tarafından başlanlan istila politikasını da sürdürdü, kafidere karşı yayılmanın
önemini belirtti. Daha güçlü olan Müslüman Türkmen komşularına karşı düş
manca harekerlerden kaçınıyor, o bölgelerde barışçı yollarla elde edebildiği
toprakları almakla yetiniyordu. Bu dönemde Orhan Gazi'nin ordusu ve hükü
meti istila edilen topraklarda ün ve ganimet peşinde Osmanlılara hizmet eden
Anadolu'nun belli başlı Türkmen ailelerinin üyelerinden oluşuyordu. Yine bu
dönemde Osmanlı hizmetine birkaç Hıristiyan ve Hıristiyanlıktan Müslü
manlığa dönen birkaç kişi girmişse de, bunların Osmanlı gelişmesini etki
leyecek sayılara ulaşması Avrupa'daki büyük fetihlerden sonradır.
34
Orhan Gazi tahta çıktıktan hemen sonra Marmara'ya doğru yürüdü . Kar
şısına çıkan İmparator III. Andronikus (1328-1341) tarafından yönetilen bü
yük bir Bizans ordusu 1328'de Maltepe'de bozguna uğratıldı. İmparator Kons
tantinopolis'e kaçtı, Bizans da Anadolu'da askeri direniş hareketlerine son
verdi ve hatta Anadolu'da kalan Bizans kentlerine yardımdan bile vazgeçti .
Orhan Gazi bundan sonra İznik yanmadasının büyük bir bölümünü, güneyde
Yalova'ya kadar İzmit körfezi kıyılannı, Gebze ve Eskihisar'ı ele geçirdi. So
nunda da hiçbir direnmeyle karşılaşmadan 2 Mart 1331'de İznik'i aldı .
Bundan sonraki altı yıl içinde Orhan Gazi kuzeydoğu Anadolu'daki geri ka
lan Bizans topraklarını hiçbir direnişle karşılaşmadan ele geçirdi . 1337'de altı
yıl süren bir kuşatmadan sonra ticaret merkezi İzmit'i ve bir yıl sonra da Üskü
dar'ı aldı. Bu durum Osmanlı devletini bölgenin en güçlü Türkmen Beylikle
rinden biri haline getirmiş ve kafire karşı savaşta önderlik durumunu sağlam
laştırmıştı. Kuzeydoğu Anadolu'daki Trabzon, Dördüncü Haçlı Seferi'nden bu
yana İstanbul'dan bağımsız olmasına karşın hala Bizanslıydı . Bizans Batı Ana
dolu kıyılarında Karadeniz'de Şile'den Üsküdar'a olan bölümü ve Paphlagonia
bölgesinde Amasra kentini elinde tutuyordu ama bunlar Osmanlılara bir
tehlike oluşturamayacak kadar dağınık bölgelerdi.
Orhan Gazi Marmara Denizi kıyısında Göynük bölgesinde Umur Han'ın
topraklarını, iç bölünmelerden yararlanarak ve önce gruplardan biri sonra
diğeriyle bağlantılar kurup sonunda ödül olarak her birinden toprak kopartıp
bütün Karesi Beyliğini (1345) alarak durumunu sağlamlaştırdı. Karesi Beyliği
topraklarının alınması Bizanslılara karşı kazanılan zaferlerden daha önemliy
di. Osmanhlar böylece Çanakkale'ye kadar gelerek, Bağazın güney kıyılarını
ellerinde bulunduruyorlardı . Artık ilk fırsatta Avrupa'ya geçebilirlerdi . Orhan
Gazi böylece Bizans'ın kavgalanna karışacak ve hatta Bizans topraklanna
akınlar yapıp işgal edecek durumdaydı. Bir başka önemli sonuç da, gelecekte
hanedanın ileri gelen askeri ve yönetici kişileri olacak bazı Türk komutanla
rının ve bu arada Bizans dönmesi Evrenos Bey'in Orhan Gazi'nin hizmetine
girmeleriydi. Osmanlı devleti şimdi dört bölgeden oluşuyordu: I-Söğüt ve Es
kişehir'in içinde bulunduğu ilk beylik; 2- Bursa ve İznik'in içinde olduğu ve
Orhan Gazi'nin özel mülkü olarak yönetilen Hüdavendigar eyaleti; 3 - İzmit'in
içinde oldugu Kocaeli; ve 4 - Balıkesir ve Bergama'nın içinde bulunduğu eski
Karesi beyliği .
Orhan Gazi ancak bundan sonra dikkatini Avrupa'yaO> çevirebilirdi, impa
rator III. Andronikus'un ölümünden (1341) sonra VI. İoannes Kantakuzinos
Bizans tahtını daha önceki ortak imparator V. İoannes Paleologos'un elinden
almak için Sırp ve Türk paralı askerlerinden yararlandı. Aydınoğulları bölge
sinden gelen Türklerin Makedonya'yı yağmalarnalarına ve ganimet almaları
na izin verdi. Umur Bey'in ölümünden (1344) sonra Aydınoğulları kısa sürede
çöktü. Bu sırada Çanakkale Orhan Gazi tarafından ele geçirildiği için Kan-
35
takuzinos yardım için ona başvurdu. Orhan Gazi 5500 askerle Trakya'ya geçti
ve İstanbul'un kuzeyinde Karadeniz kıyılarını V. İoannes'in annesi Savoy'lu An
na'nın elinden aldı, böylece Kantakuzinos tahta oturdu. Buna karşılık impara
tor kızı Theodora'yı Orhan Gazi'ye verdi ve Orhan Gazi'nin askerlerinin Geli
bolu ve Trakya'yı yağmalarnalanna göz yumdu. Bunu 1345 ve 1348 yıllan ara
sında gerçekleştiren Orhan Gazi'nin oğlu Süleyman Paşa tıpkı yarım yüzyıl ön
ce Osman Bey'in Selçuklularca atanması gibi ilk Osmanlı uçbeyliğine atandı.
Bu noktaya kadar Orhan Gazi, Umur Bey'den daha fazla bir şey yapmamış,
yalnızca Kantakuzinos'a yardım etmiş ve karşılığında Bizans topraklannı yağ
malamıştı. Bizans topraklanna girme iznini bazı sürekli fetihler yapmak için
.de kullanmıştır. 1349'da Sırp Stefan Duşan (1331-1355) Selanik'i Bizanslı
lardan alınca, Orhan Gazi, Kantakuzinos'un isteği üzerine Süleyman Paşa'yı
20.000 askerle kenti geri almaya gönderdi. Süleyman Paşa Bizans donan
masının yardımıyla Sırplan geri püskürttü_ ve Selanik'i Bizanslılar adına aldı.
Bundan kısa bir süre sonra Kantakuzinos yine Orhan Gazi'nin yardımıyla V.
İoannes'in topladığı bir sırP ve Bulgar ordusunu Dimetoka'da yendi (1352) .
Buna karşılık Kantakuzinos Osmanlılara gelecekteki bu tür seferleFi iÇin Ça
nakkale'de Çimpe kalesini verdi. Bu armağan Orhan Gazi'nin fetihlerinde yeni
bir dönemin açılmasına neden olmuştu. Süleyman Paşa 1353 yılından baş
layarak Çimpe'den kuzeye hareket edip yalnızca Trakya'yı yağmalamakla kal
madı, Tekirdağ'a kadar uzanan bir dizi kentte sürekli Osmanlı egemenliğini
kurdu. Bizans İmparatorluğu içinde Venediklilerin egemen ticari durumlarını
yıpratmak için Osmanlılardan yararlanmak isteyen Cenevizliler de kendisine
yardımcı oldular (1354) .
Kantakuzinos, Süleyman Paşa'nın fetihlerini itirazla karşıladı, kendilerine
yalnızca yağma için izin verildiğini, Çimpe'nin yalnızca bu amaç için geçici bir
üs olarak bırakıldığını ileri sürdü. Orhan Gazi, oğluna Cimpe'den çıkmasını
söyleyeceğini, ancak İslam yasalanna göre Müslümanlar tarafından katirier
den alınan topraklar terk edilerneyeceği için Gelibolu ile Trakya'da fetbedilen
diğer topraklan geri veremeyeceğini bildirdi. Osmanlı tarihlerine göre bu sıra
da (2 Mart 1 354) içlerinde Çimpe de olmak üzere Gelibolu'daki Bizans kale
leri bir depremde yıkıldılar ve Süleyman Paşa depremin Tanrı'nın Türklerin
kalede kalmalarını istediğini söyleyerek imparatorun itirazlarına rağmen ka
leyi teslim etmeyeceğini bildirdi. Böylece Gelibolu Osmanlıların Avrupa'daki
ilk üsleri oldu ve bundan sonraki yıllarda ilk Osmanlı baskınları ve Balkanların
ele geçirilmesi hep buradan başlatıldı.
Süleyman Paşa Trakya içerlerine yeni akınlar düzenleyerek Çorlu, Lüle
burgaz, Malkara ve Tekirdağ'ı ele geçirdi. Suralar yeni üsler haline getirilip
daha uzaklara baskınlar yapılması sağlandı. Kantakuzinos, başkaldıran Os
manlı bağlaşıkianna karşı Sırplann ve Bulgarların yardımını sağladıysa da,
Bulgarları Avrupaya sokması İstanbul'daki hasımlarının kendisini tahttan
36
düşürmelerine (1355) yol açtı ve V. İoannes Paleologos başa geçti. Ancak o da
başarılı olamadı ve 1356 yılında Konstantinopolis'e yiyecek ve diğer madde
lerin getirilmesine izin verilmesi karşılığı Orhan Gazi'nin Avrupa'daki bütün
fetihlerini kabul etti. Orhan Gazi çok sayıda Türkmen göçebesini 'Türkleştir
mek' için Trakya'ya göndererek Hıristiyanların Türkleri Avrupa'dan atma ça
balarına karşı çıkmak istedi. Türk tehlikesinin genişliğini Avrupa yeni anla
maya başlamıştı. Türklere karşı yeni bir Haçlı Seferinden söz edilmeye baş
landıysa da, bir harekete geçilmedi. Süleyman Şah 1 358 yılında bir kazada
öldü. Babası Orhan Gazi de bir yıl sonra öldüğü için ikisi de durumdan yarar
lanma fırsatı bulamadılar. Orhan Gazi Avrupa'da bir üs kurmuş ve bundan
sonraki fetihlerin temelini hazırlamıştı. Miras aldığı toprakları iki katına çıkar
mıştı, varisinin elinde bu topraklar artık bir imparatorluk olmak zorundaydı
ve sonunda da öyle oldu.
Orhan Gazi'nin büyük oğlu Süleyman Paşa kendisinden önce öldüğü için tah
ta daha önceleri ağabeyinin yerine Avrupa'daki Osmanlı kuwetlerinin komutan
lığına atanan Murat Bey geçti. Sultan Murat babasının kendisine Gelibolu'da
bıraktığı üsten yararlanarak 'Itakya, Makedonya, Bulgaristan ve Sırbistan'ı fethet
tiği için Avrupa'da Osmanlı İmparatorluğunun gerçek kurucusu sayılır.
Avrupa'da Osmanlı yayılmasına elverişli bir durum vardı. Bulgaristan ve
Bizans çökmek üzereydiler. Stefan Duşan'ın kurduğu Sırhistan imparatorluğu
Duşan'ın 1 355'te ölümünden sonra dağılmaya yüz tutmuştu. Yunanistan ve
Mora'daki Latin prenslikleri iç bölünmelerle zayıflamışlardı. Ege Adalanna
egemen_ ı>lan Yunanlılar, Venedikliler, Cenevizliler ve Rodos Şövalyeleri 0�
manlılara karşı birleşemiyorlardı.
Sultan Murat da, Orhan Gazi gibi, İstanbul'u daha bir yüzyıl Bizans ege
menliği altında yaşamaya bırakarak Avrupa içine daldı. Bunun nedeni, Bi
zanslıların zayıf, ordularının ve savunmalarının yetersiz olmalarına karşın
kenti denizden ve karadan kuşatan çok güçlü surların bulunmasıydı. Osman
lıların bu dönemde piyade askerleri bulunmasına karşın ordunun �emelini
Türkmen atlıları oluşturuyordu. İstanbul gibi böylesine güçlü surlada korunan
bir kente saldırmaya hazır değildi. Sultan Murat'ın ilk işi Osmanlı gücünü orta
Anadolu'ya yaymak oldu. Ankara'nın bağımsız ahi liderlerini Germiyanoğul
ları yerine Osmanlılara bağlanmaları için kandırdı. (1362) Ayrıca Ankara'da
bulunan kardeşi Halil'in taht üzerindeki iddiasını ortadan kaldırdı. Gerede ve
Tokat'a kadar uzanan topraklada Bizans egemenliğinde bulunan iki Karadeniz
limanından birini, Karadeniz Ereğlisi'ni, (diğeri Trabzon'du) aldı. Sonra da
babasının Avrupa'ya yayılma hareketini sürdürdü ve saltanatının sonuna ka
dar Anadolu ile Avrupa'yı bir dengede tuttu.
37
Sultan Murat'ın Avrupa'daki stratejisi, Avrupa'nın stratejik önemini bildiği
ni ortaya koyuyordu. İlk hedefi, Balkan ve Rodop dağları arasında Meriç neh
rinin oluşturduğu boğaza hakim olan Edirne'ydi. Bundan sonra Meriç ile
Nişava vadilerinin arasındaki su yoluna hakim olan Sofya; Selanik yolunun
kuzeydeki Belgrat'a ayrıldığı yere hakim olan Niş'e açılan Balkan Dağlarındaki
geçitler; İstanbul-Arnavutluk yolu üzerinde olup Morava-Vardar su yolunu
elinde tutan Üsküp; ve son olarak da doğu Bulgaristan'da Sliven, Karinova ve
Aydos. Sultan Murat'ın karşısında Bulgarlar Meriç vadisinin orta ve üst kısım
larını, doğu Trakya ile kuzeydoğu Balkan sıradağlarını tutuyorlardı. Sırbistan,
Serez ve Drama'da egemendi. Arnavutluk ve kuzey Epir, Sırp-Arnavut ve Ar
navut devletleriyle Napoli ya da Venedik'in egemenliklerini kabul eden Latin
prenslikleri arasında bölünmüştü. Bosna, Macar egemenliği altında yarı ba
ğımsızdı, Raguza da Dalmaçya kıyılarını elinde tutuyordu. Sırhistan çökmek
üzereydi ve fazla bir direnme gösteremiyordu. Anjou hanedanını ve özellikle
Büyük Louis'nin (1342-1382) saltanatı sırasında Macaristan orta Avrupa'nın
önemli bir gücü haline erişmiş, Bohemya dağlanndan Moravya ve iç Maca
ristan'a kadar uzanıyor, Transilvanya'yı kapsıyor, Eflak, Buğdan, Bulgaristan
ve Hırvatistan'a kadar yayıhyordu. Duşan'ın ölümünden sorıra Sırbistan'ın za
yıflaması, genişleme fırsatlarını artırıştı. Bosna, Slovenya ve Dalınaçya'nın
bazı kesimlerinde etkin olan Hırvatistan derebeyleri üzerinde de egemen ol
duğu için bölgedeki durumu daha da güçlenmişti. Ancak Macaristan'ın iç so
runları vardı. Rum Ortodoks halkı bir Katolik hanedanının egemenliğini haz
medemiyorlardı. Soylu derebeyleri kralın aleyhine güçlerini artırmak için her
fırsatı kullanıyorlar, sürekli olarak çatışmalar çıkartarak, ulusun Müslüman
istilasına karşı bir Hıristiyan direnmesi örgütleme yeteneğini zayıflatıyorlardı.
Orhan Gazi'nin son yıllarında Murat, Avrupa'daki Osmanlı kuvvetlerinin
komutanı olarak ağabeyi Süleyman Paşa'nın yerine geçtiğinde Trakya'yı fethe
başlamıştı. Ancak sonra Anadolu'ya tahta oturmaya ve Ankara'yı Karaman
oğullarının elinden alınaya gittiğinde Bizanslılar daha önce Orhan Gazi'nin
Trakya'da fethettiği kentleri geri aldılar ve bölgenin Hıristiyanlarını Osman
hiara karşı örgütleme hareketlerine giriştiler. Sultan Murat Anadolu'daki du
rumunu sağlamlaştırdıktan sorıra Avrupa'ya döndü ve Bizans Trakyası'nın baş
kenti ve imparatorluğun elinde kalan ikinci önemli kent olan Edirne'yi 1 3 6 1 '
d e alarak eski durumuna kavuştu. Sultan Murat şimdi yeni başkent olarak
Edirne'yi seçerek Avrupa'da giderek yayılma amacını ortaya çıkarmış oldu.
Edirne'nin alınması bunu kolaylaştırıyordu. İstanbul ile 1\ına arasındaki en
güçlü kale olan Edirne kalesi Bizans başkentinden Balkan Dağlarına uzanan
yolu denetim altında tutuyordu, ayrıca Balkanlarda Bizans askeri ve yönetim
sistemlerinin merkeziydi. Osmanlılar burasını ilerleme için bir üs olarak kul
lanacakları gibi, kendilerini Avrupa'dan atmaya yönelik her harekete karşı
burada direnebilirlerdi.
38
Bu yeni stratejik üstünlüğünü kullanan Sultan Murat 1363'de Filibe'yi ala
rak İstanbul'a buğday, pirinç ve vergi geliri sağlayan Meriç vadisinin denetimi
ni ele geçirdi. Aynı zamanda Ege kıyılarında kuwetlerine karşı koyan Yunan
lıları da Bulgarlardan ayınnış oluyordu. Bizans, Avrupa'daki Osmanlı istilası
karşısında boyun eğdi ve 1 363'te bir anlaşma imzaladı. Buna göre Bizans, Os
manlıların Avrupa'daki fetihlerini kabul ediyor, Balkan prensleri ile entrikaya
ginnemeye söz veriyor, karşılığında da Sultan Murat'tan İstanbul'a saldırma
ması için güvence ve kentin yiyeceğinin sağlanmasını istiyordu. Sultan Murat
artık arkasını düşünmeden rahatça yoluna devam edebilirdi.
Osmanlıların Edirne'yi almaları Sırbistan, Bosna ve Macaristan'ın da sulta
na karşı birleşmelerini sağladı. 1364'de çok geç kalmadan Türkleri Avrupa'dan
atmak için Meriç'e doğru yürüyüşe geçtiler. Sultan Murat Edirne yakınlannda
Meriç kıyılarında düşman kampını basn, Sırp Sındığı adı verilen savaşta düş
manı ağır yenilgiye uğrattı. Nehirden karşıya kaçarken pek çok asker ve prens
boğuldu. Macaristan'ın Büyük Layos'u canını güç bela kurtarabildL Bu, Os
manlılara karşı birleşik Hıristiyan hareketlerinin ilkiydi. Sultan Murat'ın ba
şarısı kendisini ilerlemeye özendirdi. Avrupa da şimdi Papa'nın önderliğinde
geniş bir direnme örgütlemesine girişmişti. Bizans imparatoru, Macaristan
kralı ve bir dizi İtalyan site devletinin prensleriyle işbirliği sağlamaya çalışan
Papa, Türklere karşı Haçlı Seferi açıldığını bildiren bildiri yayınlandı (25 Ara
lık 1 366) . Ancak buna tek ciddi cevap Savoy Dükü Kont Il. Amadeus'dan gel
di. Amadeus'un gönderdiği bir filo Gelibolu'yu ele geçirip Bizanslılara verdi.
Ancak bu sırada Türkler Trakya'ya bu durumun kendilerini pek etkilerneyeceği
kadar yerleşmişlerdi. Sultan Murat kitle göçü programıyla buna karşılık verip
yeni fetbedilen Balkan ülkelerine Türkmenleri getirtip yerleştirdi. Anadolu'da
huzursuzluk kaynaklarından kurtuldu, bölgesel direnmeterin çok olduğu yer
lerde bunlardan asker olarak yararlandı. Aynı zamanda yine bu politikayla
Balkanlardan ve Edirne civarından topladığı Hıristiyan köylüleri Anadolu'da
iskan ederek geride kalmış olan yurttaşlarının bağlılıklarını güvence alnna
aldı.
Osmanlılar da geleneksel İslam hoşgörü politikasını izleyerek aynı Tanrı'ya
inanan Hıristiyanların, Musevilerin ve diğerlerinin Müslüman yönetimini ka
bul ettikleri ve askerlik hizmeti yerine özel bir vergi olan cizye'yi ödedikleri
takdirde hayatlarının, mallarının ve dinlerinin korunması hakkına sahip ol
duklarını kabul ederlerdi. Bazı Balkan Hıristiyanlan, ya devlet dininden olma
nın nimetlerinden yararlanmak, ya da Hıristiyan yönetiminde cezalandırılan
ama Osmanlı fethiyle birlikte baskıdan kurtulan Bosna'nın Bogomilleri gibi
azınlık grupları oldukları için İslamlığı seçmişlerdir. Ancak hiç olmazsa büyük
bir gelir kaynağını kurutmamak için bile olsa, halkı kütle halinde din değiş
tİnnelere zorlamak için bir çaba göze çarpmamaktadır. İstilayı önlemeye kal
kışan ya da yöneticilerinin Osmanlı egemenliğini kabul etmeye yanaşmadık-
39
ları kentlerde halk tutsak edilmiş ve evleri ile malları Anadolu'dan ya da başka
yerlerden getirtilen Müslümanlara ve galiplere dağıttlmıştır.
Sırp Sındığı zaferi, Osmanlıların Bulgaristan fetihlerinin birinci döneminin
sonudur. Edirne ile Batı Trakya artık güvence altındaydı. Bağlaşık direnişi kı
rılmıştı. Meriç nehri bütünüyle Osmanlı denetimindeydi. Bizans vasal devlet
durumuna indirilmişti. Filibe'nin alınması Sırhistan yolunu açmış, Bal
kanlardaki Macar etkinliğine ağır bir darbe indirilmişti.
Sultan Murat'ın Balkan fetihlerinin ikinci dönemi 1366'da başlayıp hüküm
darlığının sonuna kadar sürer. Sultan Murat şimdi artık gerçek bir fetih planı
oluşturmuştu. Osman ve Orhan Beyler gibi o da kAfir toprakları karşısındaki
sınır bölgelerini uç beyliklerine dönüştürmüş, ancak bunları sağ, orta ve sol
kanatlara bölmüştü. Doğu sınır bölgesi, ya da sağ kanat doğrudan doğruya
Sultan Murat'ın kamutası altındaydı. Duşan'ın ölümünden sorıra Bulgar Prensi
ivan Aleksander tarafından alınan Trakya'nın Karadeniz kıyıları Sultan Mu
rat'ın denetimi altına girdi. Bizanslılar Avrupa'yla son bağlarını da yitirmişler
di. Artık ancak deniz yoluyla ya Karadeniz'den ya da Çanakkale Boğazından
prensliklerle haberleşme olanakları vardı. Bu her iki yol da zaman zaman Os
manlı denetimi ve baskısı alnna giriyordu. Bu umutsuz duruma bir çare bula
bilmek için V. İoannes, Katolikliği kabul ederek Papa'nın yardımını kazanabil
me umuduyla Roma'ya gitti (Ekim 1369) . Ortodoks kilisesi büyükleri bu din
değiştirmeyi reddettiler, bunun imparatorun önemli olmayan kişisel bir eyle
mi olarak kabul ettiler. İmparator Türklere karşı gereken yardımı elde etmek
yerine tebaasını ikiye böldü ve bunlar direnmelerini daha da olanaksız kıldı.
Batı cephesi, ya da sol kanat Ege kıyılarında bulunuyordu ve başkenti Se
lanik olan Makedonya'yı almak amacıyla kurulmuştu. Komutanı, Bursa'nın ele
geçirilmesinden sonra Osmanlı hizmetine geçerek, Müslümanlığı seçen hem
Orhan Gazi hem de Sultan Murat dönemlerinde önde gelen askeri komutan
lardan olan Bizans tekfuru Evrenos Bey'di. Evrenos Bey'in soldaki başlıca düş
manı Bulgarlardı. Bulgarlar, Aleksander'in ölümünden (1371) sonra oğulları
orasında taht kavgası çıkıp da krallık dağılana kadar iyi bir direniş gösterdiler.
Evrenos Bey önce Meriç boyunca iledeyip İpsala ve Dimetoka'yı aldı, sonra
güneydoğuya dönüp Rodop dağlarını aşarak Gümülcine'yi ele geçirdi ( 1 3 7 1 ) .
Batı Trakya'ya v e Makedonya ovalarına girdi (1371-1 375) , Sırptarla Bulgarları
ayırdı, Kavala, Drama, Serez ve Selanik'i alıp akıncılarını Amavutluğa gönder
di (1 385) . Liman kentlerini ele geçirmeye çalışan Bosnalılara ve Venediklilere
karşı bölgenin soylutarına yardım etti. Sultan Murat bundan sonra orta Bul
garistan'ı istila etti. Sofya'yı ele geçirdi, Bulgar Kralı Şişman, Osmanlı egemen
liğini tanımak zorunda kaldı (1376) ; � ultan Murat kralın kızı Tomara ile ev
lenerek bu anlaşmayı sağlama bağladı. Bizans imparatoru ıv. Andronikus Pale
ologos da sonunda vasallık bağlarını yenilernek zorunda kaldı, Sultan Murat'a
on yıl kadar önce Amadeus tarafından alınan Gelibolu kalesini teslim etti.
40
Orta Bulgaristan'da, Makedonya ve Trakya ovalanndaki bu başarılar orta
sınır ordusu komutanı Kara Tirnurtaş Paşa'nın Vardar ovasından, kuzeyde ve
batıdaki Balkan dağları yönünde 1385 ile 1389 yılları arasında bir sefer aç
ması sonucunu doğurdu. Tirnurtaş Paşa Samakov'dan başlayarak batı Bulga
ristan'da Manastır ve Prilepe kalelerini aldı, Edirne ile Svilengrad (Mustafa
Paşa) arasında Meriç üzerinde Çirmen'de bir Sırp-Bulgar ordusunu bozguna
uğrattı. Güney Sırbistan'a girdi. 1386 yılında Niş'i aldı. Sırp prensi Lazar'ı Os
manlı egernerıliğini tanımaya ve vergi ödemeye zorladı, sonra yoluna devam
ederek güney Sırbistan'ın büyük bir bölümünü ele geçirip Bosna'ya akınlar
yaptı (1386 -1388).
Ancak attıkları her ileri adım Osrnarılıları kendi güç merkezlerinden uzak
laştınp düşmanlannın güç merkezlerine yaklaşnnyordu. Prens Lazar ilk baş
larda Osmanlı egemenliğini tanırnışsa da, Tirnurtaş Paşa'nın süregelen başa
rıları Osmanlıların kendisini ortadan kaldıracakları korkusunu da doğurmuş
tu. Osmanlıların Anadolu'da Karamanoğullan ile uğraşmalarını fırsat bilen
bağlaşıklar Tirnurtaş Paşa'yı 1388'de Morava kıyılannda Ploşnik'te bozguna
uğrattılar, güney Sırbistan'ı terk edip Niş'e kadar çekilmesini sağladılar. Bu,
Hıristiyanların Türklere karşı ilk büyük zaferleriydi. Lazar bu zaferle büyük bir
üstürılük kazandı, Sırplar, Bulgarlar, Bosnalılar, Efiaklılar ve hatta bir kısııp
Arnavutlan birleştirerek bir Balkan birliği kurabildL Oysa bu ulusların pek
çoğu, Türklerin durdurulabileceklerini sanrnadıkları için daha önce Osmanlı
egemenliğini kabul etmişlerdi.
Ancak Sultan I. Murat kısa bir süre sonra Bulgarlan yendi ve Şişrnan'ı bir
kere daha Osmanlı egernerıliğini tanıma zorunda bırakarak Lazar'ın ordusun
daki büyük Bulgar bölümünü etkisiz kıldı. Bu gerilerneye rağmen Lazar yolun
dan dönrneyerek ordusunu oluşturmaya devarn etti. Türklerin kendileri için
nasıl bir tehlike olduğunu arılamaya başlayan Polanya, Macaristan ve Bosna
gibi uzak ülkeler de artık Lazar'ın ordusuna asker göndermeye başlamışlardı.
Sultan Murat bu tehlikeyi savuşturmak için kuvvetlerini, bu arada Bulgaristan
ve Bizans'tan vasal birliklerini, birleşik bir ordu olarak örgütledi. Balkan Bir
liği'ne sefer açma dururnundayken ordusunun büyük bir bölümünü, sayıları
giderek artan tehlikeli karşıtlanyla savaşmak üzere Anadolu'ya gönderdi.
Anadolu'daki durum çok karışıkn . Sultan Murat'ın düşrnarılarının başında
Sivas'ta Kadı Burhanettin tarafından kurulan beylik bulunuyordu. Kadı Bur
hanettin Eretna Türkmen beyliğinin başveziri olarak dururnundan yaradarup
beyliği ele geçirmişti. Bunun güneyinde Ak.koyunluların kurdukları devlet de
etki alarılarını doğu Anadolu'da Erzincan ve Diyarbakır, Azerbeycan ve kuzey
doğu İran'a kadar yayrnışlardı. Güneyde orta Anadolu'nun en güçlü Türkmen
beyliği olan Kararnan devleti bulunuyordu. Toroslarda Larende'de kurulan Ka
raman beyliği Kilikya'ya girmiş, Memlfıkleri yenrniş, Küçük Errnenistan'ı vasal
devlet haline getirmiş, orta Anadolu'ya girerek eski Anadolu Selçuklu devleti-
41
nin başkenti Konya'yı başkent yai>mıştı. Bu tehditler karşısında Sultan Murat,
babasının Anadolu'da barışçı yoldan ilerleme politikasını izlemekteydi. Oğlu
Bayezit'i Germiyan Türkmen beyinin kızıyla evlendirmiş, çeyiz olarak beyliğin
Karaman devletine yakın olan yarı bölümünü almıştı. Daha sonra Harnitoğul
ları beyliğini de. Karaman devletine sınır olan topraklarını kendisine satmaya
zorladı. Böylece Kütahya, Beyşehir ve Akşehir gölleri ve başkent Eğridir'i alıp
Harnitoğulları ile Germiyanoğullarını topraklarının batı bölümlerine Karaman
devletinden en uzak noktalara çekilmeye zorladı.
Bu toprak alımı sonunda Osmanlılar Toros Dağlarına varmışlar ve Kara
manoğullarını ürkütmüşlerdi. Hele Orta Asya'dan İran'a yeni gelen Timur,
Anadolu'ya üçüncü büyük Türkmen göçebe dalgasının yayılmasına neden
olmuş, bu Türkmenlerden bir bölümü Avrupa'da ganimet kazanmak için
Sultan Murat'ın ordusuna girmişlerdi. Venedik, Sırhistan ve papalık Sultan
Murat'ı Balkan Birliğinin üzerinden çekmek için Karamaniılan Osmanlılara
saldırınaları için kandırdılar. Karamanlılar, Sultan Murat'ın Harnitoğulların
dan aldığı toprakların çoğunu işgal ettiler. Sultan Murat Anadolu'daki presti
jini korumak ve arkasını sağlamlaştırmak için Lazar'ın oluşturduğu tehlikeyi
bir yana bırakmak zorundaydı. Ordusunun çoğunluğunu oluşturan Türkmen
lerin başka bir Türkmen beyliğine karşı savaşmayacaklarını düşünerek Bulgar
prenslerinin yolladıkları bir birliği yanına alarak bir Müslüman Türkmen dev
lete karşı Hıristiyan yedek askerler kullandı. Sultan Murat savaşı kazandı, Ha
mitoğullarından aldığı toprakları tekrar ele geçirdi, Anadolu'da etkisini yay
gınlaştırdı. Osmanlıların ilk kez bu savaşta top ve tüfek kullandıkları söylen
mektedir. Sultan Murat bu başarı üzerine bu silahları Avrupa'ya getirmiş ve
Lazar'ın Hıristiyan ordulanna karşı büyük bir başarıyla kullanmıştır. Sultan
Murat batıya dönerken Teke beyliğinden de köprü, Su ve Manavgat Çay ova
larını aldı. Böylece artık toprakları Akdenize ulaşmış oluyordu. Doğu cephesi
böylece sağlamlaşınca Sultan Murat ordusunu Avrupa'ya geçirerek Balkan
Birliği ile karştiaşmaya hazırlandı.
Savaş, 1389'da güney Sırbistan'da Mitroviçe ile Üsküp arasında ve Priş
tine'nin batısında Kosova'da yapıldı. Lazar'ın yanında yer alan Balkan prens
leri arasında Bosna kralı Tvrtko, Lazar'ın damadı Vuk Brankoviç, Eflak prensi
Büyük Mircea ve Arnavutluk prenslerinden Castriotis bulunuyordu. Bizans im
paratoru V. İoannis, bir yandan Sultan Murat'a tabi olduğundan, diğer yandan
bir ordusu olsaydı bile Balkan kuvvetleriyle doğrudan doğruya bağlantı kurup
onlara erişebilecek yolu olmadığından, savaşa katılmamıştı. Ordunun başında
Sultan Murat bulunuyordu. Yanında Lazar'ın karşıtlan olan küçük Sırp prens
leri ile Köstendil prensi Konstantin, Saruhan, Aydın, Menteşe, Harnit ve Teke
beyleri vardı. Çeşitli kaynaklar bu savaşta yer alan asker sayısı hakkında de
ğişik rakamlar vermektedirler, ancak ortaya çıkan gerçek, Balkan Birliğinin
yaklaşık olarak 1 00.000, Osmanlılann ise 60.000 asker toplayabildikleridir.
42
Savaşta ilk başlarda Lazar'ın güçleri üstünlük sağladılar, ancak Vuk Branko
vic'in komutasındaki birliklerin son anda taraf değiştirmesi durumu değiştir
di . Sultan Murat savaş alanında şehit düşünce oğlu Bayezit komutanlığı aldı
ve Osmanlıları zafere götürdü. Bazı kaynaklar zaferin Sultan Murat tarafından
,
kazanıldığını ve kendisinin bundan kısa bir süre sonra öldürüldüğünü belirtir
ler. Her ne olursa olsun Kosova Savaşı Osmanlıların büyük bir Avrupa bağlaşık
ordusuna karşı ilk zaferleriydi. 1\ına Nehrinin güneyinde Balkanlarda artık
son örgütlü direniş hareketi de kırılmış, kuzey Sırhistan yolu açılmış, Osman
lıların önünde Güneydoğu Avrupa'da önemli bir düşman olarak yalnızca
Macaristan kalmıştı . Bulgaristan gibi Sırhistan da artık kesin olarak Osmanlı
egemenliği altına girmişti, Osmanlılar burasını eskisi gibi yine bir vasal pren
si aracılığıyla yönettiler. Sultan Murat tahta çıktıktan yirmi yıl geçmeden, ve
Orhan Bey Avrupa'ya geeeli henüz otuz yıl olduğu halde Osmanlılar yalnızca
Prenslikler, Bosna, Arnavutluk ve Yunanistan'ın bir bölümü dışında bütün
Güneydoğu Avrupa'da egemenliklerini kurmuşlardı .
Osman Bey tarafından yaratılıp, hem Orhan Bey hem de Sultan Murat tara
fından korunan Osmanlı devlet politikası ve geleneği Birinci Bayezit'in tahta
çıkmasıyla kesin bir değişime uğradı. Bu değişim, kökenini, sonuçlarını ve et
kilerini tam olarak açıklayabilmek için on dördüncü yüzyılda ilk üç hükümdar
yönetiminde Osmanlı kurumlarının gelişmesini incelemek gerekir.
Osman Bey'in bir uç beyliğini önce bir devlet, sonra da imparatorluğa dö
nüştürmesi hükümdarın uyruklanyla olan ilişkisini değiştirmiştir. Aşiret reisi,
uç beyi ve sonra da bağımsız bir bey olarak Osmanlı liderinin hükümeti ve
askeri komutanlığı eyerinde taşıdığı söylenebilir. Y önetim ve ordu hemen he
men aynı kimselerden, genellikle Türkmen beyleri ailelerinden, onların gö
çebe aşiretlerinden ve birkaç da Hıristiyan dönmesinden oluşmaktaydı. Barış
zamanında bunlar fetbedilen bölgelerden vergi toplarlar; savaşta da düşmana
karşı başa geçerler ve ganimet alırlardı. Bey ile komutanları neredeyse
başkent de orasıydı . Bu sıralarda Osmanlı lideri henüz bir aşiret reisinden da
ha fazla bir şey değildi, kendilerini iyi otlaklara götürdüğü ve bol ganimet sağ
ladığı sürece emrinde olan aile ve aşiretlerin bağlılığına sahipti . Toplantılarda
bütün aşiret reisieri eşittiler, kendisi de onların birinci geleniydi . Tek tek lider
ler_ ve adamları, eğer yeteri kadar ganimet sağlayamazsa, ya da kendilerince
geçerli gördükleri başka bir nedenle onu terk edebilirlerdi. Osmanlı beyinin
yanına çıkmak isteyen bir kimse bunu kamp yerinde ya da yürüyüş sırasında
43
hiçbir özel törene gerek duymadan yapabilirdi. Bey'in otoritesi, birleşik aşiret
lerin askeri lideri rolünün gerektirdiği işlerle sınırlıydı. İç konularda her aşiret
bağımsızdı. Her biri adalet sorununu kendi geleneklerine göre ve Osmanlılar
kanşmadan çözümlerdi. Osmanlı beyi yalnızca aşiretler arasındaki anlaşmaz
lıklarda, o da arabulucu olarak, karışabilirdi. Anlaşmazlıkların çoğu aşiret ge
lenek ve yasalarına göre çözümlenirdi. Osmanlılar ile taraftarlarının gazi ol
duklarını iddia etmelerine karşın İslam yasaları ve hukukçularının etkileri
önemsiz bir ölçüdeydi.
Böyle bir yönetim altında toprak egemenliği ne anlama gelirdi? Osmanlı
topraklarında ilk başlarda var olan yönetim genellikle kapsam bakımından
mali bir yönetimdi. Her aile, klan ya da aşiret Osmanlı ordusunun bir parçası
olarak, fethettiği topraklardan ganimet toplama hakkına sahipti. Bundan son
ra da bu topraklardan elinden geldiği kadar düzenli vergi alma, hakkı vardı.
Vergilerini ödedikleri sürece servet üreticilerinin mülkiyetlerine, tarımsal ya
da ticari eylemlerine kanşmak için ne zamanları ne de istekleri vardı. Osmanlı
beylerinin komutanlarından üstün tek yanları lider olarak çalışmaları kar
şılığında savaş ganimetinin beşte birini (Farsça, beşte bir anlamına gelen pen
çik) ayrı bir gelir olarak alabilmeleriydi. Bu dönemde devletin hazinesi ile be
yin hazinesi eşti ve yalnız pençik, Bey'in hazinesine taraftarlarının hazinele
rinden daha fazla bir gelir sağlamaktaydı. Ortak politika aşiretin ihtiyarlar
meclisinde kararlaştırılırdı. Burada Bey'in söz hakkının bulunduğunu ama söz
hakkının yalnızca ona ait olmadığını belirtmek gerekir. Bey, bir aşiret demok
rasisinde eşitler arasında birinci geleni olarak nitelenebilir.
Ancak Osmanlı başarılan arttıkça ve egemenlikleri altındaki topraklar
(özellikle Avrupa'da) genişledikçe beyler "sultan" adını alarak tam seküler güç
sahibi oldular ve İslam şeriat yasalarının kapsamadığı bütün yerlerde yasa
koyucusu görevini yüklendiler<l). Beylik imparatorluğa dönüşünce bu basit
aşiret tipi örgüt yetersiz kalmıştı. Düşman arnk Osmanlılar ve yandaşlan tara
fından daha önceden fethedilen ve yönetilen topraklardan çok uzaktaydı. Çe
şitli cepheler olduğundan çeşitli düşmanla savaşacak ayrı ayrı ordular kurul
ması gerekiyordu. Şu halde yönetim, maliye ve hukuk işlerinin askeri işlerden
ayrılması kaçınılmazdı. Komutanlar ve askerler savaşmaya gittiklerinde bun
ları besieyecek vergilerin toplanması gerekti. Sultanın hazinesi devletin hazi
nesinden ayrı olmalıydı ki, yönetimi kendi cebinden beslemek zorunluğu duy
madan düzenli bir geliri olabilsindi. Devlet büyüdükçe, ayni anda savaşmak ve
yönetmek durumunda olmanm karmaşıklığı, basit aşiret · yapısından düzenli
bir devletin niteliği olan ayrı kurumlar geliştirmeyi zorunlu kılıyordu. Orhan
Bey ve özellikle I . Sultan Murat zamanında dönemin gereksinimini karşılaya
cak yeni kuruluşlar ortaya çıktı.
Osmanlı hükümet ve askerlik kurumları geliştikçe, bunların yapılarını be
lirleyen bazı etkenler doğdu. Orta Asya'nın eski Türk hanedantarının bıraktık-
44
ları gelenekler mutlaka hakim olmamakla birlikte yaygın bir etkiye sahiptiler.
Bu gelenekler Irak ve Anadolu'da Abbasi ve Selçukluların Yüksek İslam uygar
lığı ile önemli bir ölçüde kaynaşmışlardı. Ancak Moğollarm ve Timur'un önün
den kaçan binlerce göçebe hala Anadolu'ya giriyorlar ve beraberlerinde özel
likle askeri kurumlann, bürokratik yapının ve vergi düzeninin Türk biçimleri
ni getiriyorlardı. Bunlar Osmanlı düzeninin temel ve gerekli unsurlan ol
muşlardı. Diğer bir önemli gelenek kaynağı da klasik İslam imparatorlukları
tarafından geliştirilen ve Selçuklular tarafından yayılan Sünnilikti, Türk
menlerin üstün Şii Sofi geleneklerine karşın devlet Sünni İslamlığı benimsedi.
Bütün hukuk kurumları, camiler, okullar ve şeriat, bunları yaymak ve öncülük
etmek üzere yetiştirilen bir Sünni din uzmanları hiyerarşisi tarafından kurul
du ve desteklendi. Daha sonra görüleceği gibi hükümet yapısının bu önemli
unsurları, vezirlik, ikta yoluyla vergi toplanması ve kişisel vergiler hep klasik
İslam imparatorluklarından alınmıştır. Ancak tasavvuf, özellikle ilk yüzyıllar
da etkin bir entellektüel ve dinsel hareket olmuştur.
Son olarak da Bizans geleneği vardı. Anadolu'da ve Avrupa'da yaşayan bir
Bizans toplumunu içine alan Osmanlılar kaçınılmaz bir biçimde Bizans dav
ranış biçimlerini de devralmışlardı: Bizans tımarları, vergileri, törenleri, me
murlan ve yöneticileri. Pek çok yerde bu kurumlara Müslüman adları verilerek
bunların üzerlerine Yüksek İslam uygarlığı cilası vurulmuşsa da, bunlann özü,
hiç olmazsa Arap dünyasının fethi Osmanlı İmparatorluğu'nda Yüksek İslam
uygarlığına daha ·etkin bir rol verene kadar iki yüzyıl, Bizanslı olarak kalmıştı.
Saray törenleri ve merkezi yönetim uygulamaları Bizans biçimlerinin etki
sindeydi. Selçuklular zamanmda baŞlayı.p andördüncü yüzyıla kadar sürege
len bir geleneğe göre Bizanslı ya da başka Hıristiyan kadınlar Selçuklu, Türk
men ve ilk Osmanlı hükümdarlarının haremlerine alınmaktaydılar. Selçuklu
hükümdan II. İzzeddin'in annesi bir Rum prensinin kızıydı. II. İzzeddin'in
gizlice vaftiz edildiği ve sarayında güçlü bir Rum etkisine izin verdiği söylen
tileri bulunmaktadır. Orhan Bey'in karısı, Kantakuzinos'un kızı Theodora'nın
Hıristiyan olarak kaldığı ve Osmanlı sarayındayken Bitinya Hıristiyanlanna
yardım sağladığı da ileri sürülmektedir. I. Murat ile I. Bayezid'in anneleri de
Hıristiyan Rumlardı. Bayezid, Sırp prensi Lazar'ın kızı Despina ile evlenmiştir.
Bu kadınlar Osmanlı sarayına Hıristiyan danışmanlar getirmişler, Osmanlı
saray usulünü etkilemişlerdir. Bu etkinin, ileride I. Bayezid'i bir gazi önderli
ğinden Anadolu'daki Müslüman Türkmen beyliklerini istilaya nasıl götürdüğü
görülecektir.
Balkanların vasal Hıristiyan prensleri de Osmanlı ordusuna askeri birlikler
göndermenin yanı sıra Osmanlı taşra ve merkezi yönetim kuruluşlannı geliş
tirmek için danışmanlar sağlamışlardır. Osmanlı devlet hizmetine girmek için
henüz din değiştirmek gerekliliği olmadığı için sultaniara subay, asker ve yö
netici olarak birçok Hıristiyan hizmet etmekteydi.
45
Osmanlı İmparatorluğu kurumlannın gelişmesinde Türk, İslam ve Bizans
etkisinin derecesini kesin olarak saptamak güçtür. Bu sorun kısıtlı belgelerle
ve İslam ve Bizans imparatorluklannın, daha önce Yunan ve Pers kültürleri
gibi, Osmanlılar gelmeden önce yüzyıllar boyunca birbirlerini etkilernesiyle
daha da karmaşıklaşmıştır. Bunlar nüfus ve din alanlarında geleneksel önasya
aşırı karışıklık niteliğini paylaşmışlar, benzer yollarla çözülecek benzer sorun
larla karşı karşıya kalmışlardır.
Ancak Osmanlı yaşamının belirli alanlarında belirli etkilerin izlenebilmesi
de olasıdır, I. Murat ve I. Bayezit'in Osmanlıların basit aşiret yönetimini terk
edip de, imparatorluk yönetiminin davranışlarını benimserneleriyle Bizans
etkisinin nasıl açıkça yaygınlaştığı daha önce görülmüştü. Osmanlı hükümdar
ları sultanlar olarak kendilerini halktan ayrı tutmaya başladılar. Artık kolayca
yanına çıkdamayan bu insanlara ancak Bizans ve İranlılardan kopya edilen
görkemli saray törenleri ile erişilebiliyordu. Tarihi Türk imparatorlukları için
de rastlanmayan iktidarı imparatorluk ailesi ve yüksek askeri memurlar ara
sında bölmek yerine geniş çapta merkezileşmiş kurumlarda toplamak gibi Os
manlı eğilimi ile bazı saray unvaniarının Bizanslılardan alındığı görülmekte
dir. Bu durum Osmanlıları kendilerinden önceki Türk imparatorluklarının
çabuk çöküşünden kunarmış ve hanedanlarına çok uzun ömürlü bir egemen
lik sağlamıştır.
Devlet ve askeri işievlerin giderek artan karmaşıklığı ve devletin günlük iş
lerinden uzaklaşmaları nedeniyle sultanlar anık devlet işlerinin ayrıntılarına
eğilemiyorlardı. Gerekli yardımı sağlamak için sivil ve askeri görevlerini Sel
çukluların 'vezir' unvanını verdikleri yönetici bakanlara devretmek zorunday
dılar. 1 320 yıllarında yaşlanmış olan babasının görevlerini üstlenen Orhan Bey
vezir olarak görev yapıyordu. Ancak Orhan Bey'in egemen ailenin bir üyesi ol
ması ve veliaht bulunması nedeniyle ilk örnek, Orhan Bey'in ailesi dışından biri
ni, Alaeddin Paşa'yı, başbakanı olarak önemli derecede bir güçle vezirliğe ata
masıdır. Fetbedilen topraklarda komutanlar ve sivil valiler olarak atanan vezir
ler dışında daha sonralan mali ve yöneticilik görevlerini de üstlenecek vezirlik
ler yaratılmıştır. Bunları yetkili kılmak, derecelerini belirtmek için her birine çe
şitli sayıda tuğ ile eski Türk otorite sembolü olan bey unvanı verilmişti. (2) Her
vezir iktidarını belirtmek ve görevlerini yapmasını sağlamak için kendi maiyeti
ni ya da bakanlığını kurardı. Bunlardan en önemlisi devlet maliyesi olan Hazine-i
Amire'ydi. Ve şimdi bu, hükümdarıo hazinesinden ayrılmıştı. Bu oluşum çağın
da her bölümün örgütlenmesi ve bunun İslam Bizans ya da Türk geleneklerine
bağlılık derecesi vezir ile danışmanlarının geçmişine ve eğilimlerine bağlıydı.
Devlet politikası bu vezirlerin Divan-ı Hümayun diye adlandırılan top
lantılannda görüşülür ve kararlaştırılırdı. İlk başlarda divanın başkanlığını,
kesin kararların çoğunu veren sultan yapardı. Ancak devlet işleri giderek kar
maşıklaşıp da sultanlar da kendilerini vezirlerinden bile ayrı tuttukları zaman-
46
lar vezirlerden biri Divan-ı Hümayun'da sultanı temsil eder oldu. Osmanlılar
tarafından sadr-ı azam, batılılarca büyük vezir diye adlandırılan bu kişi 1 3 60
yıllarında devletin baş yönetici memuru olmuştu.
Divan-ı Hümayun'un altında Osmanlı vilayet yönetimi askeri yönetimle öy
lesine içice geçmişti ki bunların ikisinin bir arada incelenmesi gerekir.
Başlarda, Osmanlı ordusunun askerleri Türkmen atlıları olup aşiret reisieri ve
dini liderler başkanlığında aileler ve kabileler olarak örgütlenmişlerdi. Hepsi
atlıydılar ok, yay ve mızrakla silahlanmışlardı. Sınır bölgelerini korumakla ya
da Hıristiyan topraklarını yağma ve fetihle görevlendirilenler ganimetle ödül
lendirilirlerdi. Orhan Bey, iyi korunmuş kentleri kuşatmak ve düşürmek için
disiplinsiz askerlerin yetersiz olduklarını kısa sürede anladı. Bu tür göçebe
askerler düşmanı şaşırtmakta yararlı oluyorlarsa da, sürekli olarak ganimet
peşinde olmaları fetbedilen topraklarda yerleşik kurumlar oluşturulması ça
basıyla çelişiyordu. Selçuklular bozguncu göçebeleri sınır bölgelerine gönde
rerek bunlardan kurtulma yolunu bulmuşlardı. Şimdi Osmanlılar da aynı şeyi
yapmaya başladılar. Ancak Orhan Bey bunların askerlik hizmetlerini sona er
dirmeden önce onların yerini alacak yeni bir ordu bulmak zorundaydı. Bu yüz
den ganimet ya da dinsel amaçlara ulaşmak umudu yerine, düzenli aylık
karşılığı askerlik yapacak kimselerden bir ordu kurdu. Piyade olarak kurulan
biriikiere yaya, atlılara da müsellem adı veriliyordu. Yeni orduda hem
Hıristiyanlar hem Türkler vardı. Osmanlılar Sultan Murat önderliğinde Bal
karılara açıldıkları zaman Hıristiyarılar ordunun çoğunluğunu oluşturmaktay
dılar. Ordu sayı ve güç olarak arttıkça Osmanlı hükümdarları Türkmerıleri sı
nırlara sürerek bunlardan baskın birlikleri olarak yararlanmaya başladılar. Ar
tık bunlara gazi yerine akıncı ve deli deniliyordu. Bunlar düzenli Osmanlı or
dusunun önünde direnmeyi dağıtmak üzere ilerliyorlar, düşman topraklarının
içlerine, Yunanistan'a, Macaristan'a ve hatta Avusturya'ya akınlar düzerıle
yerek ganimet peşinde koşuyorlardı. Balkanlarda da asıl ordunun ulaşamaya
cağı erişilmez yerleri, özellikle Bosna, Arnavutluk ve Karadağ'ın dağlık böl
gelerini fethe gidiyorlardı. Hıristiyan direnişinin uzun süreler devam ettiği bu
yerlere kalabalık Türkmen grupları yerleştirilerek nüfusun etnik yapısı değiş
tirildi. Balkan hükümdarlarının Osmanlı egemenliğini direnmeden ya da pek
az direnerek kabul ettikleri diğer bölgelerde Türk unsurlarının yerleşmeleri
pek seyrekti ve Hıristiyan nüfus dağıtılmıyordu. Osmanlı gücü zamanla gazi
liği uygulama yerine bir kurarn olarak korumaya başlamıştı.
I. Sultan Murat döneminde yayalar ve müsellemler sürekli Osmanlı ordu
sunu oluşturuyorlar, fakat aylık yerine bölgesel tırnar ve zeametlerle giderleri
karşılanıyordu. Sultan Murat yalnız para için devlete hizmet eden ve zaten
yalnızca kendi komutanlannın emrinde olan askerlerin niteliklerinden mem
nun değildi. Bu yüzden kapıkulları'ndan oluşan yeni bir askeri güç örgütle
rneye başladı. Bu insanlar hükümdara düşmandan alınan ganimetten payı
47
olan pençik olarak geliyorlardı. Sultan Murat daha önceleri payını para olarak
alırken artık bunu kendi yönetiminde ve denetiminde bir ordu kurmak için
kullanıyordu. Bu gençler sultana verildikten sonra onun yanında Türkçeyi,
Arapçayı ve Müslümanlığı öğreniyorlar, Osmanlı yaşama biçimine alışıyorlar
dı. Ondan sonra askeri - eğitimden geçiriliyorlar, piyade olarak Yeniçeri ya da
atlı olarak Sipahi diye anılıyorlardı. Yayalarla müsellemler artık geri hizmet
lere alınmaya başlamışlardı. Böylece fetihlere öncülük edenler ve hizmetleri
karşılığı kendilerine topraklar verilerıler artık göçebeler ya da paralı askerler
değil, kapıkullanydı. On dördüncü yüzyılın sonlarında bu oluşum devam
ederken ve yeni askeri kuvvetler eskilerinin yerlerini alırken Balkan vasal dev
letlerinin gönderdikleri birliklerin Osmanlı ordusunun etkinliğini sağlamakta
ki katkıları da dikkate alınmalıdır.
Osmarılı egemerıliğinin doğrudan doğruya kurulduğu bölgelerde şimdi genel
olarak mukataa adı verilen eski Selçuklu ikta düzeni yürütülmekteydi. Yeni
fetbedilen topraklar tırnar adı verilen mukataa'lara bölünüyordu. Bizans ege
merıliğinde geliştirilen vergi yapısı ve feodal uygulamalar pek az bir değişiklik
le korunmuştu. Tırnarlar hem hizmetleri karşılığında, hem de yeni bölgelerin yö
neticileri olmalan dolayısıyla Osmanlı askeri komutarılarına veriliyordu. Tırnar
sahipleri yöneticilik görevlerinin yanı sıra gerektiği zaman orduya asker sağla
mak ve askeri beslemek zorundaydılar. Böylece devlet hazinesi bu yükümlülük
ten de }sunuluyordu. Yayalar ve müsellemler ilk başlarda ücretlerini hazineden
alırlardı, ancak koroutarılan tırnar sahibi olunca bu görevi onlar üstlendiler.
Kapıkullannın atlı birlikleri kurulunca aynı düzen orılara da uygulandı.
Tırnar sahipleri hem askeri hem de yönetim amaçları için alaybeylerinin
koroutasında aZay'lar, sancak beylerinin koroutasında daha büyük birlikler
olarak sancak ya da liva adıyla toplanmışlardı. En üstte bulunan valiler, yani
beylerbeyleri, eyaZetiere hükmederlerdi. Bu yapı içinde tek tek tırnar sahipleri
yerel yönetim görevlerini üstlenmiş olurlar, toprağın ekilmesini denetlerler,
vergilendirilebilir gelir sağlanması için ticaret yapılmasını sağlarlar, vergi
salarlar, vergi toplarlar, güvenliği ve düzeni korurlardı. Her sancakta Müslü
man dini yargıçları olan kadılar san cakbeylerinin atadığı polis müdürleri (sub
aşılar) yardımıyla belediye, yerel yönetim ve adalet işlerine bakarlardı.
Böylece Osmarılı Yönetici Sınıfının hem askeri hem dini unsurlan adaleti uy
gulamak ve ülkeyi yönetmek için işbirliği halindeydiler.
On dördüncü yüzyılda en önemli Osmanlı sancağı Hüdavendigardı. Baş
kent Bursa'nın da içinde bulunduğu bu sancak hükümdarın kişisel yönetimin
deydi. Bu, yüzden Bursa kadısı da imparatorluğun en önemli adalet memu
ruydu, Divan-ı Hümayun'da yer alır ve bütün diğer kadıları o seçerdi. Hüküm
dar tırnar sahiplerini savaşa götürdüğü zamanlar otoritenin idari yapısı değiş
meden kalır, böylece Osmanlı sisteminde askeri ve idari rollerin birleşimi ta
mamlanmış olurdu.
48
Fetbedilen Avrupa topraklan tırnar düzeninde örgütlenip Osmanlı ordu
larına komuta eden Türk büyüklerine verildiği için, bu insanların hükümdar
Iara kalan toprakların getirdiğinden fazla gelir getiren büyük araziye sahip ol
maları kaçınılmazdı. Askerlerin de hükümdarlardan çok kendilerine paralarını
ödeyen tırnar sahiplerine bağlı olmaları da doğal bir sonuçtu. On dördüncü
yüzyıl sürüp giderken Türk büyüklerinin etkinlikleri ve güçleri hükümdarlara
kıyasla aşırı bir artış gösteriyordu. Bu süreç, yüzyılın sonlarına doğru, bir
Türkmen ailesi olan Çandarlıların sadrazamlığa gelip, önderi bulunduklan ve
temsil ettikleri oligarşinin gücünü göstermeleriyle doruk noktasına ulaşmıştır.
Fetbedilen toprakların bir kısmı tırnarlar dışında özel mülk'ler olarak
dağıtılmakta, ya da vakıflar olarak ayrılmaktaydılar. Mülkler genellikle sınır
bölgelerinde verilmekte, hem gazi önderlerinin geçimieri sağlanmakta, hem
de doğudan kafire karşı savaşmak üzere Türkmenlerin gelip yerleşmeleri
özendirilmekteydi. Vakıflar ise, fetbedilen topraklarda İslam dini kurumlarını
geliştirmek ve hamam, çeşme, han yapımı, sokakların ve su yollarının onarımı
için kullanılmaktaydı. Fetbedilen topraklardan toplanan gelirin büyük bir
bölümü Türk ayanının elinde kaldığı için yüzyıl ilerledikçe bunlar hem devlet
içinde hem orduda iktidarı tekellerine almışlardı.
Sultan I. Murat Hıristiyan vasal askerlerini geliştirerek ve kendi özel asker
leri olarak kapıkullarını düzenli ordudan bağımsızlaştırarak ayanın gücünü
etkisiz kılmaya çalıştı. Ayrıca Selçukluların genç köleleri guldm olarak eğitme
yolunu benimsedi ve devşirme uygulamasını getirdi. Balkanlarda Hıristiyan
gençleri belirli aralıklarla toplanırlar, bunların içinden seçilenler askere ve
saraya alınırlardı. Ancak Türk ayanı muzaffer orduların başında bulunuyorlar
ve fetihlerden büyük pay alıyorlardı. Böylece bunlar daha geniş fetihleri
desteklerierken saraydaki kölelerden oluşan güçler ve Hıristiyan danışmanlar,
Müslüman Türk Anadolu'ya karşı harekete geçmeleri için hükümdarlan zor
luyorlardı. ilerde Osmanlı devletini parçalayacak ve onbeşinci yüzyılın baş
larında I. Bayezid'in hükümdarlığına beklenmedik acı sonu getirecek olan ge
rilimlerin oluşumunu burada görmekteyiz.
49
da Türk etkisi görülüyordu, ancak bunlar büyük çoğunluğv Hıristiyan olarak
kalan halk kütlesi arasında küçük koloniler olmaktan ileri gitmiyorlardı.
Sonuç olarak, fetbedilen topraklarda Hıristiyan geleneklerinin yeni bir
uyanışı görüldü. Tarım, ticaret ve denizcilik gibi göçebe Türkler tarafından ele
alınmayan alanlarda etkilenmeler başladı. İlk başlarda Bizans'ın kırtasiyecilik
gelenekleri etkiliydi ancak sonraları hükümetin çalışma alanları ile genel yaşa
ma biçimi eski İslam imparatorluklarının mirasını devraldı. İslam hukuku
gelişmiş olduğu ve Hıristiyanlarla Musevilere Osmanlı egemenliğinde kendi
hukuk geleneklerini koruma hakkı tanındığı için bu alanda büyük bir karşılık
lı etkileme olmadı. Sanat ve zanaat alanında hem yerleşmiş olan Hıristiyan
ların hem de Önasya'dan gelen Müslümanların sahip oldukları ileri derecede
gelişmiş ve uzun bir geçmişe sahip gelenekleri Osmanlı yönetiminde birbir
leriyle karışarak ve zenginleşerek yanyana yaşamaya devam ettiler. (3)
Din alanında resmi İslam kurumlarının Bizans etkisini kabul etmesine
gerek yoktu. Ancak mistik İslam karşılaştığı bütün dinlerden bir şeyler kap
mak yolundaydı. Orta Asya'nın Pagan Türklerinin İslamiyete Şamancı unsur
lar getirmiş olmaları gibi, Osmanlı Anadolu'sunda da Hıristiyanların (dönme
leri) ile Hıristiyan dini uygulama ve inançları Islamiyete karıştı. Mistik Müs
lümanlar Hıristiyan azizlerinden bir bölümünü kabul ederek kendi azizleriyle
eş tuttular: Aziz George ve Theodore ile Hızır İlyas, Aziz Nicholas ile Sarı
Saltuk, Aziz Haralambos ile Hacı Bektaş gibi. Müslümanlar Hıristiyanların vaf
tiz ve hayvan kurban etme uygulamalarıyla da etkilenmişlerdi. Yiyecek,
eğlence ve halk eğlenceleri alanlarında da Türk gelenekleri klasik İslam ve
Bizansınkiler üzerinde etkin olmuştur.<4>
Bayezid'in birinci ve ikinci Anadolu seferleri arasında çok kısa bir zaman
geçmişti. İ mparator V. İoannes'in kendi yokluğundan yararlanarak İstanbul
surlarını ve kalelerini onardığını duyan Sultan Bayezid 1 390 kışında Avru
pa'ya döndü. İoannes bir süre sonra ölünce yerine geçen oğlu Manuel, Os
manlı egemenliğine karşı direnmeye başladı, Bayezid'in vergi arttırımı ve
İstanbul'da bir Müslüman mahallesi kurulması konusundaki önerilerini geri
çevirdi. Manuel yeni önerileri kabul edene kadar İstanbul çeşitli kereler
kuşatıldı. Sonunda daha sonralan Sirkeci olarak adlandırılan bölgede birkaç
yüz evlik, camii ve dini mahkemesi olan bir Müslüman mahallesi kuruldu.
Daha önce Cenevizlilerin elinde bulunan Haliç'in, kuzey kıyılannda 6.000 kişi
lik bir Türk gamizonunun yerleşmesine izin verildi ve kentin hemen dışında
ki meyve bahçelerinin gelirinin onda biri de içinde olmak üzere, sultana ver
ilen vergi arttırıldı.
Makedonya'nın fethi Tesalya ovasının yolunu açmıştı. Evrenos Bey 1392'de
burasını aldı. Larissa ele geçirilerek Yenişehir eyalet başkenti haline dönüştü
rüldü. Osmanlı kuvvetlerini orta Yunanistan ve Mora içlerine götürmesi
karşılığında bütün bölge tek bir tırnar olarak örgütlenip Evrenos Bey'e verildi.
Evrenos Bey bundan sonra, biraz da Bizans despotu Theodoros'un isteği ile
Yunanistan'daki Atina, Akaea ve Slaona Latin devletleri ile Mora'daki Modon
ve Koron Venedik kolonilerini baskı altına aldı. Bu başanlardan yararlanan Ev
renos Bey, Mora'yı da kısmen işgal etti. Kuzeye, Bosna ile Macaristan'a da
büyük akınlar düzenlenerek Türkmenleri mutlu kılmak ve ganimet sağlamak
amaçlan güdüldü.
Bizans, Bulgaristan ve Sırhistan Osmanlı egemenliğini kabul ettiklerine gö
re, ilerlemeye karşı koyacak en güçlü bağımsız Avrupa devleti Macaristan'dı.
Macaristan'ın egemen olduğu bölge güneye Dalmaçya ve Belgrad'a kadar
uzanıyor, Eflak ve Buğdan prensleri hala onun egemenliğini kabul ediyorlardı.
Kral Sigismund (1387- 1437) zamanında Hıristiyan dünyasının Türkler aley
hine kışkırtılmasına çalışılmışsa da, batı Avrupa hükümdarları henüz kendi
sorunlarıyla uğraşmaktaydılar. Derebeyleri ile merkezi hükümet ve Ortodoks
köylülerle Katolik soylular ve yöneticiler arasındaki iç bölünmelerle Ma
caristan tam bir kanşıklık içindeydi. Buna rağmen Sigismund elinde n geleni
yaptı. Gerçekten de onun Niğbolu'yu ele geçirip Bulgaristan'a yürümesi Baye
zid'in biri�ci Anadolu seferinden dönmesine neden oldu. Sultan Bayezid 1392'
de Niğbolu'yu yeniden aldı. Macarlada birleşmeyi kabul eden Bu lgar vasalı
54
Şişman'ı ortadan kaldırdı ve 1 7 Temmuz 1 393'de Bulgaristan'ın başkenti Tır
nova'yu aldı. Önemsiz Bulgar prenslerinin elinde yalnızca Dobruca ve Vidin
kalmıştı. Böylece Bulgaristan'da doğrudan doğruya egemen olmak Osman
lıları Macarlada yakın ilişkiye sokmuştu. Bu sırada Sultan Bayezid de egemen
liğini vasal prensler aracılığıyla sürdürme biçimindeki eski Osmanlı düzenini
ortadan kaldırarak doğrudan doğruya fetih ve yönetim yöntemini yerleştir
meye çalışıyordu. Ancak sonraları Anadolu'da uğraştığı için, bu yeni politikayı
yaygınlaştırmaya olanak bulamayacaktı; bunun yeniden ele alınıp tamamlan
ması onbeşinci yüzyıldaki haletlerine kalmış oldu.
Sultan Bayezid Avrupa'da savaşırken Karaman beyi Alaaddin Ali Bey, Os
manlılara kaptırdığı topraklan kazanmak için Osmanlı Anadolu beylerbeyliğinin
başkenti Ankara'yı aldı ve Germiyanoğlu topraklanndan geçerek eski başkent
Bursa üzerine yürüdü. Bayezid Bursa'da Rumeli ve Anadolu ordularını birleştir
erek çok büyük bir kuwetle Konya'ya doğru yola çıkn. Alaaddin Ali Bey aldığı
bütün tutsaklan ve ganimeti geri verip aman diledi. Bayezid bunu kabul etme
di, Karamanoğlu hükümdarı ile Akçay ovasında karşılaştı (1397), ordusunu
dağıtn ve kendisini savaştan sonra öldürttü. Karamanoğullannı ortadan kaldır
mayı amaçlayan Sultan Bayezid, beyliğin Urende (Karaman) dolaylarındaki
topraklannı ve Konya ile çevresini işgal etti. 1398'de Karadeniz kıyılannda
ilerleyerek Bizans Trabzonu'nun sınırlarına ulaşn. Artık yalnızca Samsun'un
doğusundaki Ceneviz kolonisi olan Amisus (Kara Samsun) Osmanlıların elinde
değildi. Bu fetihler sonunda Sultan Bayezid, Kadı Burhaneddin devletinin
kuzeyinde, batısında ve güneybansında olan bütün topraklan ele geçirmiş oluy
ordu. Kadı Burhaneddin devleti hala büyüktü: Sivas, Kayseri, Tokat, Niksar,
Kırşehir ve orta Anadolu'nun büyük bir bölümünü kapsıyordu. Ancak 1398'de
Kadı Burhaneddin'in ölümüyle çıkan iç bölünmeler sonunda beyler doğuda
Akkoyunlu Türkmenlerin saldırılanna karşı yardım etmesi üzerine Bayezid'in
egemenliğini kabul etmişlerdi. Bayezid yalnız yardım etmekle kalmayıp bütün
Kadı Burhaneddin devletini işgal etti, yeni bir sınır sancağı kurdu. Böylece
Osmanlılar Malatya'dan Kilikya'ya kadar Memluk topraklan ile komşu oldular.
1399'da Sultan Bayezid kısa bir süre için Avrupa'ya dönerek İstanbul'daki
yeni Türk mahallesinin kurulmasıyla ilgilendi, buraya Göynük ve Taraklı'dan
gelen Türkler yerleştirildiler. Memluk sultanı Berkuk'un 1399 Haziranında
ölümünden sonra yerine tecrübesiz bir genç olan Nasruddin Ferec geçmişti.
Timur'un da Hindistan'da büyük bir istilaya giriştiği haberlerinin gelmesi üze
rine Sultan Bayezid Doğu'daki fetihlerine devam etti. İlk hedefi Memluklerin
vasal devleti olan ve andördüncü yüzyıl başlarından bu yana Maraş ve Elbis
tan bölgesinde hüküm sürüp Memluklerin yardımıyla Kilikya Ermenilerinin
topraklanna doğru yayılan Dulkadiroğullan idi. Müslümanların ve Türklerin
üzerlerine yürümenin kendi Türkmen askerlerinde yaratacağı etkiyi düşünen
Sultan Bayezid'in ordusu, özellikle Sırbistan'dan gönderilenler olmak üzere,
vasal devletlerin askerlerinden oluşuyordu. Memluklerin Berkuk'un ölümün
den sonra içinde bulunduklan kanşık ortamdan yararlanan Bayezid, beyliği
ele geçirmede güçlük çekrnedi (Ağustos-Eylül 1399) . Ondan sonra Memluk
lerden Kilikya'nın büyük bir bölümünü alıp Fırat Nehri'nin doğusuna geçerek
Türk Anadolu'nun birliğini yeniden kurdu.
1400 ilkbaharında Timur Azerbeycan ve doğu Irak'ta egemenliğine yeni
den kavuştu ve Hıristiyan Gürcü kralını kendini tanımaya zorladı. Bu sırada
58
Bayezit de, daha önce Timur'un egemenliğini ve korumasını kabul etmiş olan
Mutahharten Bey'den Erzincan ve Kemah'ı almış olduğu için artık çatışma
kaçınılmazdı. Timur, Erzurum yakınlarındaki Pasinler'e geldiğinde Osmanlılar
tarafından topraklardan sürülmüş olan Türkmen beyleri kendisine başvurarak
topraklarını geri almak için yardımını istediler. Ancak bunların Timur'a, Ti
mur'un Anadolu'ya girişinden sonra başvurdukları gözönünde tutulmalıdır. Şu
halde Timur'un karar verme nedeni bunların yalvarışianndan çok, Osmanlı
gücünden korkması olsa gerektir.
Timur, kısa bir süre önce Bayezit'in aldığı Kadı Burhaneddin'in başkenti
Sivas'a girdi (27 Ağustos 1400) . Müslüman ve Hıristiyan ayırımı yapmadan
kenti savunan herkesi kılıçtan geçirtti. Sonra güney'de durumunu sağlam
laştırmak için Memh1k Suriyesine girdi. Malatya, Antep, Halep (Ekim 1400)
ve Şam'ı (Aralık 1400) aldı. Memlı1k ordusunu birkaç kez bozguna uğratıp on
binlerce kişiyi öldürttü. Timur güneydeyken Sultan Bayezid yeniden doğu
Anadolu'ya girdi. Sivas ve Erzincan'ı alarak Timur gelmeden stratejik üstün
lük sağlamaya çalıştı. 1402 babannda iki ordu kendilerine en uygun olan böl
gede yer almak için harekete geçtiler. Timur Gürcistan'da yeniden büyük bir
ordu toplayarak Erzurum ve Kemah yoluyla Anadolu'ya girdi, önce Kayseri,
sonra Arıkara'ya yürüyerek kenti kuşattı. Osmanlılardan aldığı toprakları
Türkmen beylerine dağıtarak onların desteğini sağlarken; Bayezid'i de savaşa
sokmaya çalışıyordu. Timur Sivas'tan Ankara'ya sulak bir bölge olan kuzey yo
lundan geldiği için üstünlük sağlamıştı. Bayezid ise daha az ikmal olanakları
olan güney yolundan su ve diğer malzemeyi sağlamaya çalışmaktaydı. Kesin
savaş 27 Ağustos 1402'de Ankara yakınlarında Çubuk ovasında yapıldı.
Orduların büyüklüğü konusunda çeşitli kaynaklar çelişkili rakamlar vermek
teyseler de Timur'un ordusunun daha kalabalık olduğunda hepsi birleşmekte
dirler. Savaş 14 saat sürdü. Bayezid başlangıçta üstündü, ancak Türkmen ye
dek kuvvetlerinden bazılarının ve muhtelif kaynaklara göre de, Sırp vasal kuv
vetlerinden bir bölümünün ihaneti, durumu aleyhine çevirdi. Osmanlı ordusu
yenildi, Bayezid tutsak düştü.
İlgili Notlar 2 : -
(1) Bu ünvanın Bağdat'ın 1258'de MoğoUarca ele geçirilmesi üzerine Kahire'deki Memluklerin
elinde bulunan gölge Abbasi halifesi tarafından verildiği iddia edilirse de, Memluklerin bu
ünvanı kendilerinin istedikleri ve İslAm dünyasında üstünlük için Osmanlılarla rekabet
halinde olduklan düşünülerek bunun olanaksız olduğu bellidir. Daha büyük bir olasılıkla bu
ünvan Osmanlıların Hıristiyan topraklarını fetihleri dolayısıyla kazandıklan prestij sonucun
da verilmiştir.
(2) Bu dönemde sıradan beylere bir ruğ verilirdi. Osmanlı hükümdarlan da bu dönemde sultan
değil bey olarak anılırlardı. Beylerbeyi'nin iki, baş vezirin üç ve sultanın dön ruğu vardı.
(3) S. Vryonle. "The Byzantine Legacy and Ottoman Fonne" Dumbanon Oaks Papers. No. 23-24.
Washington D.C. 1 969 - 1 970. s. 260.
(4) S. Vryonis. The Decline of Medleval Hellenism in Asla Minor and the Process of İslamisation from
the Eleventh Through the Fifteenth Century, Berkeley, Calif. 1871.
(5) Halil İnalcık, "Ghulam" El2, ll. 1085 -1086.
(6) Simavnalı Bedreddin Anadolu'ya Timur istilasından sonra girmiştir. Timur'un yeni rejim için
halk desteği sağlaması çabasını savuşrurduktan sonra kendi mezhebini, Germiyan ve Kara
manoğlu beylerinden yardım görerek, kurmuşru. Bunlar kendisini Osmanlılara karşı kullan
mayı umuyorlardı.
64
3
Osman/1 imparatorluğu'nun Eski Durumuna Dönüşmesi
14 13- 145 1
1. Mehmet, 1 41 3- 1 420
65
soyluların askeri kolu olan tımarlı sipahiler Osmanlı ordusunun merkezindeki
eski rollerine kavuştular. Hıristiyan ve köle unsurlar büyük bir ölçüde ortadan
çekilip de gazi önderleri de gözden düşünce I. Mehmet, Çandarb ailesinin
başını çektiği Türk ayanının etkisi altına girdi. Bu dönemde Çandarbların
temel politikası Bayezid'in doğuda yayılma emellerinin durdurulması, Timur
imparatorluğunun çöküşünden sonra, Anadolu'da kalan binlerce göçebenin
gerekli insangücünü sağlamak üzere batı cephelerine gönderilmesine dayanı
yordu. Gazi geleneğinin diriltilmesi de Anadolu beylikleri ile çatışmaya girme
me politikasını yansıtmaktaydı. Ancak bunların içinde en güçlü olan Karaman,
Aydın ve Candaroğullarının saldırgan politikalan yüzünden bu çok güçtü.
Avrupa Seferleri
66
nun u · kılıçtan geçirmişlerdi. I. Mehmet Akçahisar'ı (Kroya) ve kıyıda Valona
(Avlonya)'yı ele geçirerek durumunu düzeltti. Buraları daha geniş bir yayılma
için merkezler haline getirildi. Mora'ya da baskın düzenledi. Musa Çelebi'ye
yardım eden Eflak voyvodası Mirce ( 1 386- 1418) üzerinde egemenliğini kur
du. bndan sonra orta Macaristan ovasına açılan yolun üzerinde bulunan
önemli bir Tuna kalesi olan Giurgiu'yu (Yerköy'ü) aldı. Erdel ve Macaristan'a
akınlar düzenledi, Dobruca'nın fetbini tamamladı. Bosna'ya yapılan düzenli
akınlar derebeylerinin Osmanlı egemenliğine girmelerini sağlamıştı, II. Tvrtko
sonunda resmen Osmanlı egemenliğini kabul etti (1420-1423) . Osmanlılar
son olarak Venedik'le bir deniz savaşına girdiler. Ancak I. Mehmet henüz bir
donanma geliştirmekte olduğundan gemileri 29 Mayıs 1416'da Gelibolu
yakınlarında yenilgiye uğradı. II. Manuel'in aracılığıyla barış yapıldı, Venedik
Osmanlı İmparatorluğunda daha fazla ticaret yapma hakkı karşılığında kor
sanlarını dizgin altında tutmaya söz verdi.
Anadoluya Dönüş
Osmanlıların doğuda daha fazla ilerlemeleri batıda çıkan yeni büyük ayak
lanmalada durdurolmuş ve Sultan Mehmet'in hükümdarlığı karışıklık içinde
son bulmuştur. Musa Çelebi'nin kazaskeri ve dinsel danışmanı Şeyh Bed
reddin, Mehmet Çelebi tarafından sürüldüğü İznik'te baş kaldırmıştı. Bedred
din büyük taraftar toplamışn, askeri harekatın ekonomik sonuçlan da yok
sullar arasında ününün arnnasını sağlamıştı. Bedreddin bundan sonra tarika
tını imparatorluk çapında geliştirmeye koyularak, öğretisini yaymak ve gizli
67
hücreler kurmak üzere her yana vaizler gönderdi. I. Mehmet'ten korkarak İz
nik'ten kaçtı ve Çandarb desteğini umarak Samsun'a gitti. Çandarblar onun
radikal öğretilerinden ürkerek Osmanlı dengesini sarsahilrnek umuduyla ken
disini Rumeli'ne gönderdiler. Şeyh Bedreddin, Mirce'nin oğlu Mihail'in yönet
tiği Eflak'ta kendisine bir koruyucu bulmuş oldu. Mihail, imparatorluğun Av
rupa bölümünde yaşayan mutsuz yığınlar arasında isyan çıkartmak için ken
disine yardımda bulundu. Şeyh Bedreddin, özellikle oralara yeni yerleştirilen
Türkmenler arasında olmak üzere, büyük taraftar buldu. Onların dini inanç
ları kendisininkilere uyuyordu ve belki daha da önemlisi bunlar, Hıristiyan
topraklarına akın yapıp ganimet toplamak fırsatının verilmediğinden durum
larını katlanılmaz buluyorlardı.
Şeyh Bedreddin Rumeli'de inançlarını yayarken kendisini destekleyenler
de Anadolu'da isyanlar başlatmışlardı. Halk tarafından desteklenen bir baş
kaldırı Osmanlıları Anadolu'dan kesin olarak atabilirdi. Başvezir Bayezid Paşa
ile sultanın oğlu Murat (sonraları II. Murat) tarafından örgütlenen büyük çaplı
bir askeri harekat sonunda isyanlar bastırıldı. isyan liderleri idam edilmişti
ama halkın hoşnutsuzluğu devam ediyordu. Bu sırada Şeyh Bedreddin Dobru
ca'da Deliorman'da, Musa Çelebi'nin yenilmesiyle mevkilerini kaybetmiş olan
larla Mehmet Çelebi'nin Bizans'a söz verdiği toprakları iade etmesini
hazmedemeyenlerden oluşan binlerce kişilik bir taraftar kitlesi toplamıştı, I .
Sultan Mehmet bu arada I. Bayezid'in çoktandır kayıp olan ve babasıyla Ti
mur'un yanında tutsak bulunan Mustafa Çelebi adında birinin çıkardığı bir is
yanla uğraşmaktaydı. Mustafa, Trakya'ya sonra da Tesalya'ya giderek ordu
sunu topladı, I. Mehmet'in önce Anadolu'da sonra da Bedreddin'le uğraşma
sını fırsat bilerek Edirne'yi ele geçirdi ve kendini sultan ilan etti (1418) . Meh
met Çelebi bu 'Düzmece Mustafa'ya karşı bir ordunun başına geçerken
başveziri de başka bir ordunun başında Deliorman'a Bedreddin'e karşı yürü
yüşe geçti (1419 baharı) . Anadolu'daki destekçilerinin yenilgilerini öğrenen
Bedreddin taraftarlan çözüldüler, Bedreddin yakalanıp idam edildi, I. Mehmet
bundan sonra ordularını düzene sokup Düzmece Mustafa'nın üzerine yürüdü.
Mustafa Bizans'a kaçtı, ayaklanma bastırıldı (1420) .
ll. Murat, 1 42 1 · 1 45 1
İç Politika ve isyanlar
II. Murat, köle ordusu Avrupa fetihlerine katılıncaya ve sonuç olarak ga
nimetleri paylaşıncaya kadar Avrupa'daki eylemlerini büyük ölçüde savunma
boyutları içinde tutmak zorundaydı. Macar kralı Sigismund tarafından kışkır
tıldığı belli olan Eflak saldırıları karşısında 1 422-23 yıllarında bir yandan İs
tanbul'u kuşatmaya devam ederken, bir yandan da akıncilarını Eflak'a gönder
di. Venedik ve Selanik'i Bizans'tan alınca (1423) II. Murat yeni savunucuları
büyük bir vergi ödemeyi kabul edene kadar kenti kuşattı (1424) . Bizaosblar
da bütün Tesalya ile Makedonya'yı geri verdiler. Murat bundan sonra bir dizi
barış antlaşmasıyla Avrupa ilişkilerini dengeledi. Bizans, Sırbistan, Eflak ve
Macaristan Osmanlı egemenliğini kabul ettiler, baskın ve akınlardan korun
mak için vergi ödemeyi de yükümlendiler (1424) .
Artık Anadolu bir süre için II. Murat'ın askeri ihtirasının tatmin alanı ol
muştu. İlk olarak Düzmece Mustafa'yı terk etmesi için kendisine verilen İzmir
civarındaki toprakları Aydın'ı içine alacak kadar genişletmiş olan Cüneyt
Bey'in üzerine yürüdü. Midilli ve Sakız adalarındaki Ceneviz donanmalarının,
Cüneyt Bey'in deniz bağlantısını kesmelerini sağlayınca, daha önce olduğu
gibi Cüneyt Bey Menteşe ve Karamanoğulları'ndan yardım alamadı. Ceneviz
liler de bu yardımiarına karşılık Karadeniz'de Samsun civarındaki eski koloni
lerini geri aldılar. Cüneyt Bey ve ailesi yakalanıp idam edildiler (1426) . Os
ınanlılar bundan sonra Menteşe ve Tekeoğulları beyliklerini ele geçirerek Ana
dolu'nun Ege kıyılarını güvence altına aldılar ve gerçek bir deniz gücünü ge
liştirecek sağlam bir temel oluşturdular.
Bu sırada, daha doğuda Suriye ve Mısır'da Memlılkler Kilikya'da etki alan
larını genişleterek Karamanoğlu II. Mehmet Bey'i kendilerine vergi vermeye
zorladılar ve onu kullanarak Cüneyt Bey gibi Türkmen beylerinin bağımsızlık
hareketlerini destekleyerek Osmanlı etkisini zayıftatmaya çalıştılar. Sultan
Murat, Karaman Beyleri arasında ayrılıkçılığı kışkırttı, sonunda büyük şehzade
İbrahim'i tahta geçirtti (1426) . Karşılığında İbrahim Bey Memlılkler yerine Os
rnanlıları metbu tanıyacaktı. Sultan Murat yaşlı hükümdan II. Yakup'un ölü-
72
rnünden sonra (1429) aynı politikayla GermiyanoğuUarı topraklarını da ilhak
etti. Böylece tüm Anadolu bir kez daha yine Osmanlı egemenliğine girmişti.
Sultan Murat artık Avrupa'ya dönüp iki büyük düşmanı, Venedik ve Maca
ristan'la karşılaşabilirdi.
Siyasal İç Gelişmeler
Sultan Murat'ı en çok düşündüren şey Avrupa'nın yeni bir Haçlı Seferi dü
zenlenmesiydi. VIII. İoannis Paleologos uzun süredir düşmana karşı Batı yar
dımı sağlamak için İstanbul ve Roma kiliselerini birleştirmeye çalışıyordu. An
cak halk ve dini liderler bu çabasını güçlü bir direnmeyle karşılamaktaydılar.
Paleologos 1 437 yılında Roma' ya giderek, genel bir Avrupa yardımını sağla
mak düşüncesiyle, Katolik oldu. Floransa'da toplanan bir konsey 6 Temmuz
1 439'da bu birleşmeyi ilan ettiyse de İstanbul'da devam eden sürekli muhale
fet birleşmeyi geçersiz kıldı. Çok kimse İslam egemerıliği ve hoşgörüsünü
Roma'nın temsil ettiği bağnazlığa yeğ tutuyordu.
Sultan Murat beyleri ve adamlarını memnun etmek için zaman zaman yeni
akınlar düzenliyor ve böylece Çandarlılara karşı bir koz olarak orıları kulla
nırken düşman devletlerinde gördüğü zayıflıklardan da yararlanıyordu. Sigis
mund'un ölümü (9 Aralık 1437) Macaristan'da büyük iç tartışmalara neden
olunca Sultan Murat bu fırsattan yararlanarak büyük bir akınla Severin kalesi
ni yıktı ve Sibiu'yu kuşattı (1438) . Sırbistan'ı işgal etti. Brankovic'in Semendi
re'deki kalesini ele geçirdi (1439), Sırp Macar bağlantısını zayıflattı. II.
Tvrtko'nün ölümünden (1423) sonra Bosna'da çıkan iç karışıklıktan da yarar
lanıp hem Bosnalı halefierini hem de şimdi Hersek adını alarak bağımsızlığını
ilan eden ülkenin güney bölümünün hükümdarlarını vergiye bağladı. Yeni Ma
car kralı Ladislas, Erdel'e voyvoda olarak Janos Hunyadi'yi atamıştı. Hunyadi
1 44 1'de Osmanlıları Semendire' den atıp Erdel'de birkaç kere bozguna i.ığrat-
76
tı. Böylece hem Avrupa'ya yeni bir umut vermiş hem de kısa bir süre yeni bir
Haçlı Seferi başında askeri yeteneklerini göstermesine yol açacak ününü yay
mış oluyordu.
Sultan Murat Avrupa'ya yaptığı bu seferlerde düşmanlarının toprakların
daki toplumları bölen sosyal, dini ve ekonomik baskılardan yararlanmaktaydı.
Ezilen Balkan köylülerine tanıdığı feodal efendiler'in zulmünden kurtulma fır
satı toplumsal bir devrim demekti. Balkan devlerlerinde iktidar mücadeleleri
merkezi gücü yok etmiş, derebeyleri daha da güçlenmiş, ağır vergiler ve zo
runlu çalışma ile halklannı inietir olmuşlardı. Buna karşılık Osmanlılar doğru
dan doğruya yönetim kuruyorlardı, bütün topraklar sultanın malı oluyor,
devlet tırnar sahipleri üzerinde sıkı bir denetim sağlıyordu; zorunlu çalışma
kaldırılmış, yerine çift resmi denilen kolayca ödenebilir bir vergi getirilmişti. Bu
yüzden Balkan halk kitleleri Müslümanlara karşı, Haçlı ordularını olduğu gibi,
kendi hükümdarlannın ordulannı da ancak bir dereceye kadar desteklerlerdi.
Osmanlılara karşı yeni bir Haçlı Seferi Janaki Torzello'nun başında bulun
duğu bir grup tarafından Floransa Toplantısında ele alınmıştı. Torzello bütün
Avrupa'yı baştan başa dolaşarak bir Hıristiyan donanmasının Boğazlan tıkartıası
durumunda Osmanlılann Anadolu' dan yedek kuwet gönderemeyeceklerirıi ve
80.000 kişinirı Türkleri Avrupa'dan atıp Kutsal Topraklan ele geçirmeye yete
ceğini belirtiyordu. Floransa Toplantısından sonra Sultan Murat Bizans impara
torundan Bizans'ın böyle bir girişime katılmayacağına dair söz aldı (1442) .
Ancak imparator, Osmanlılara saldırmak içirı Karamanoğlu İbrahim Bey'i kışkırt
mıştı. Sultan Murat, Hunyadi'nin zaferlerinin etkisini yok etmek için Avrupa'da
kalmak zorunda olduğu bir zamanda Rumeli'yi, terk etti. İbrahim Bey'i yenme
sirıe rağmen Hunyadi'nirı başan haberleri üzerine, ihanete uğrayacağını kesirı
likle bilmesine rağmen Karamanoğullan devletini olduğu gibi bıraktı.
Hunyadi, 1442'de Türklere karşı kazandığı zaferden sonra büyük bir Ma
car ulusal kahramanı olmuştu. Ünü tüm Avrupa'ya yayılıyordu. Artık herkes
başarılı bir Haçlı Seferi yönetebilecek bir önder bulunduğu düşüncesindeydi.
Papa tarafından özendirilen Haçlılar Avrupa'nın belli başlı bütün ülkelerinde
örgütlenmeye başladılar. Georg Brarıkovic yönetimindeki Sırp ve Kral Ladislas
yönetimindeki Macar ordusuyla birleşen Hunyadi, Ofen'de bir Haçlı Ordusu
düzenledi ve Morava'ya yürüdü. Sultan'ın Anadolu'da bulunması nedeniyle
Osmanlıların kendisine büyük bir direnme göstermeyeceklerinden emindi
(1443) . Hunyadi Niş'i ve güney Sırbistan'ı ele geçirdi. İskender Bey ve Arna
vutların direnmelerini sürdürmelerirıi sağladı. Haçlılar bundan sonra Balkan
Dağlarından geçip Bulgaristan'a girdiler. Sofya'yı aldılar. Kış başlamadan önce
dağları aşıp Meriç vadisirıe irımek istiyorlardı.
71
Haçlıların harekete geçtiğini duyan Sultan Murat, hemen Avrupa'ya dön
dü. Rumeli ordusu dağılrnıştı� UÇbeyleri ile derebeyleri genç şehzade Meh
met'in tahta geçmesi için yenilgilerden yararlanmak istiyorlardı. Sultan Mu
rat'ın yanında kendisiyle Kararnan'dan dönen kapıkulu piyadeleri ve Yeniçeri
birlikleri vardı. Haçlılarla sayıca boy ölçüşerneyeceğini anlayınca düşmanın
ovaya inmek için geçrnek zorunda bulunduğu ana Balkan geçitlerinden biri
olan Kapulu Derbendi'ni tutmaya karar verdi. Haçlılar ilk saldırılarında (24
Aralık 1 443) başarılı oldular; ancak kış mevsimi, yaklaşnğı için Hunyadi bin
lerce Müslüman tutsağı öldürdükten sonra seferi terk edip kışı geçirmek üzere
Macaristan'a döndü.
Osmanlılar çok kritik durumdaydılar. Zafer kokusu alan binlerce Haçlı Ma
caristan'a dolmuş, yeni bir sefer hazırlığı başlarnışn. Anadolu'da Kararnan
oğulları bu haberi duyunca hemen yeni bir saldırıya kalktılar. Arnavutluk'ta is
yan giderek büyüyor, Mora'nın Bizanslı despotu da orta Yunanistan'a girerek
Atina ve Teb kentlerini almış bulunuyordu. Edirne'de savaşsız geçen iki yıl so
nunda, hazine askerlerin aylıklarını ödeyemeyecek kadar boşalrnıştı. Dururn
dan hem askerler hem yöneticiler hoşnut değildiler. Bu arada Sultan Murat'ın
en sevdiği oğlu Alaaddin Bey'in ölümü kendisini bunalıma sürüklerniş, karar
verebilrne yeteneğini zedelernişti. Vezir-i azam ile Murat'ın Sırp karısı Mara,
barış yapmasının gerekliliğine inandırdılar. Brankovic'in aracılığıyla 1 2 Hazi
ran 1444'de Edirne'de bir anlaşma yapıldı. Hunyadi ile taraftarlan anlaşmaya
Sultan Murat ile ordusunun büyük bir bölümünün Andolu'ya dönmesi şartını
koydurdular; böylece anlaşma çiğneoice yeni bir Haçlı Seferi düzenlenmesi
kolaylaşacakn. Asıl kazançlı çıkan Braiıkovic oldu : Bütün Sırbistan'ı geri al
mış, krallık 1427'de Stefan Duşan'ın ölürnündeki sınırlarına kavuşrnuştu. Sul
tan Murat her ne kadar kendi egemenliğinde kalıyorsa da Sırhistan ve Eflak'a
bağımsızlık veriyordu. Buna karşılık Osmanlıların Bulgaristan'da egemenlik
leri kabul ediliyordu. Böylece 10 yıllık bir barış yapıldı. Kısa bir süre sonra Ka
rarnanoğulları ile de benzer bir barış yapıldı. Sultan Murat böylece doğuda ve
batıda barışı sağladıktan sonra Şehzade Mehmet lehine tahttan indi. (Ağustos
1444) ve Bursa'ya çekildi. Hükümdarıo çekilmesinin nedeni oğlu Alaaddin'in
ölümünden duyduğu üzüntüden olduğu kadar Rumeli derebeyleri ve gazi
lerinin muhalefetleri ve Hunyadi'nin kendisini arka arkaya yenmesi olmuştur.
Gençliğine rağmen Şehzade Mehmet genel bir destek gördüğü için belki de
onun tahta çıkması Avrupa'daki Osmanlı topraklarını yeni bir Haçlı Seferinden
koruyabilirdi. Ayrıca Şehzade Mehrned'in tahta sağlam bir şekilde yerleş
mesiyle Bizanslıların desteklediği hak sahipleri ve öteki unsurlar karışıklık
çıkarmaya fırsat bularnayacaklardı.
Sultan Murat'ın tahttan çekilmesi ve yerine Il. Mehmet'in geçmesi Osmanlı
devletini tehdit eden yeni güçlerin ortaya çıkmaları sonucunu doğurdu. Ru
rneli'nin gazi önderleri ile Il. Mehmet'in devşirmeleri temsil eden destekleyici-
78
leri, Çandarlılarla Türk ayanının ortadan kaldınlmasını istiyorlardı. Bu sırada
imparatorluğun Avrupa'da kalan topraklarının yeni bir Haçlı Seferine gerek
kalmadan yitirileceği gözler önündeydi: Arnavutluk isyancıları güneye doğru
inerlerken, Mora'nın yeni Yunan despotları Konstantin İragasis ve Tomas Pa
leolog (imparator VIII. İoannis'in kardeşleri) Korent Boğazını geçip Tesalya'yı
işgale başlamışlardı. Ve en tehlikelisi de, Papa tarafından Müslümanlara veri
len yeminierin geçerli olamayacağı savunularak Osmanlılara verdikleri sözler
den affedilen Edirne Barışı'nın Hıristiyan imzacılan, yeni bir Haçlı Seferi dü
zenlemeye çalışmaktaydılar. Ladislas acele Lehistan'a dönmesi gerektiği için
barışı imzalamıştı. Oradaki işi biter bitmez dönüp savaşmak ve zaferin nimet
lerinden yararlanmak istiyordu. Daha önce Osmanlılarla çatışmaktan kaçınan
Venedik de, Macarlar ve Papayla birlik olmuş Selanik ve Gelibolu'yu yeniden
ele geçirmek ve böylece Ege ile Adriyatik denizlerini denetimi altında tutmak
hevesindeydi. Ancak yine de tedbirli davranan Venedik gemilerinde Papa'nın
ve Burgonya bayraklan dalgalanıyordu .
Bütün Avrupa'dan gelen askerlerden oluşan yeni bir Haçlı ordusu Kral La
dislas önderliğinde Buda'da toplandı. Edirne'deki kazançlarından memnun
olan Brankovic, Sırbistan'ın desteğini vermemişti. Bu yüzden savaşı Osman
lılar kazansa bile topraklarından olmamak için durumu gizlice Sultan Meh
met'e haber verdi. Haçlı Ordusu 1 Eylül 1444'de Segedin'den çıktı, 1\ına kıyı
larında Orsova'da Hunyadi'nin Erdel şövalyelerinden oluşan, ordusuyla bir
leşti ve sonra 1\ına boyunca batıya Varna'ya yürüdü. Siyasal nedenlerle II.
Mehmet'i destekleyen Rumeli komutanları şimdi bu gencin topraklarını kurta
racak orduyu bir araya getirip komuta edemeyeceğini anlamışlardı. Çandarb
Halil ile taraftai-ları Il. Murat'tan tekrar tahta dönüp başa geçmesini istediler.
Sultan Murat teklifi kabul etti, Ceneviz gemilerinin yardımıyla Anadolu ordu
sunu Avrupa'ya taşıdı (Ekim 1444) . Düşman orduları sonunda 10 Kasım'da
Varna önünde karşılaştılar. İlk başlarda Macar atlıları Osmanlı hatlarını yar
dılarsa da, sultan kuvvetlerini toparlayabildi. Yeniçeriler Ladislas'ı yakalayıp
başını kesince düşman tam bir bozguna uğradı, Osmanlılar kesin bir zafer
kazandılar. Hunyadi canını güçlükle kurtanrken binlerce şövalye öldürüldü.
Avrupalıların Haçlı zaferi umutları artık paramparça olmuştu. Bizans'ın kaderi
de artık belirlenmişti. Müslüman dünyasında Osmanlı prestiji hemen yüksel
di. Güneydoğu Avrupa'da Osmanlı egemenliği güvence altına alınmış oldu.
Sultan Murat yine Anadolu'ya çekilip tahtı oğluna bırakmak istiyordu. An
cak Çandarb ile Türk ayanının baskıları ile, bu durumda Şehzade Mehmet'in
hükümdarlığının devşirmelerin bir zaferi olacağına inandı. Çandarb Halil Os
manlı tahtında hak iddia eden Osman Çelebi'nin Edirne'de ayaklanan yeniçe
riler tarafından desteklenmesi olayını Sultan Murat'ı tahta çekmek için kul
landı. Sultan Murat 1 446 yılının Ağustosunda Türk ayanının ve yeniçerilerin
tam desteğiyle tahta döndü. Şehzade Mehmet hala sultan unvanını koruyor-
7()
du. Zağanos Paşa ile Şahabeddin Şahin Paşa iktidarı alacağı güne kendisini
yetiştirrnek üzere öğretmen olarak atandılar.
Avrupa'da Seferler
Sultan II. Mehmet 1 8 Şubat 145 1 'de tahta çıktığı zaman, babasının otuz yıl
önce hükmettiğinden daha iyi durumda bir imparatorluk devralmıştı. İç ya da
dış baskıları tatmin zorunluğunda olmadan dilediğini yapmakta serbestti.
Ancak II. Mehmet ve danışmanları Şahabeddin Şahin ve Zağanos Paşalar,
kapıkulu ile devşirme askerlerinin güçlerini artırmak üzere yeni fetibiere atıl
malarını önlemek isteyen Türk soylularına karşı siyasal durumlarını pe
kiştirmek için görkemli bir zafere ih�iyaçlan olduğunu düşündüler. İstanbul'un
fethinden daha görkemli bir şey olamazdı. Bizans'ın imparatorluk içinde kar
gaşalık çıkartmak için Osmanlı tahtında hak iddia eden kimseleri koruduğunu
haklı olarak ileri süren Sultan Il. Mehmet, Bizans'ın ayakta kaldığı sürece, onu
kurtarmak için yeni Haçlı Seferleri düzenleneceğini ve imparatorluğun tam
olarak birleştirilmesinin olanaksız olduğunu düşünüyordu. Bu pratik düşünce
lerin ardında, doğal başkenti İstanbul olan bir dünya imparatorluğu kurma
düşleri de yatıyordu. Yüzyıllardır Müslümanların dünya egemenliği umutlan
Bizans başkentinin alınmasına ilişkindi. Dokuzuncu yüzyıl filozofu al-Hindi,
Mehdi'nin 'Müslümanlığı yenilernek ve adaleti egemen kılmak için döneceği
kehanetinde bulunmuştu. 'Bu gelen İspanyol yarımadasını fethedecek, Ro
ma'ya girip fethedecek. Doğu'yu fethedecek. İstanbul'u fetbedecek ve tüm
dünyayı egemenliği altına alacaktı. O> Büyük İslam tarihçisi İbni Haldun, Pey
gamber'in kendisinin 'İstanbul'u fetbederek Bizans imparatorunu yenen ve
hazinesini Tanrı adına harcayacak olan Mehdi'dir,' dediğini nakletmektedir.C2>
81
İstanbul, gerçekten de Müslüman geleneklerinin Kızıl Elma'sıydı. (3) II. Mehmet
de tahta çıknğı ilk andan beri bu düşleri kuruyordu. Fetibe girişilmeden
çözümlenmesi gereken sorunlar vardı. II. Mehmet'in egemenliğini kabul ettik
leri halde İstanbul ve Balkanlardaki vasalleri onun deneyimsizliğinden yarar
lanmak istediler. Karamanoğulları da Anadolu'da aynı şeyi yaparak vasal
Türkmen beyliklerinde Osmanlı aleyhtarı olan kimselerin ayaklanmalarını
sağladılar. Sultan Mehmet, Çandarb Halil'in başlarında bulunduğu Türk soy
lulannın İstanbul'u fetih planianna muhalif olduklannı biliyordu. Vezir-i azamını
henüz yerinden atamazdı. Ancak muhalefetin planlarını bozmak için kardeşi
Şehzade Küçük Ahmet'i öldürtebilirdi ve bunu da yapn. İslam imparatorluğunu
parçalayacak bölünmelerden kaçınmak için, yani devlet çıkarları için yapılan bu
hareket, yüzyıl süre ile Sultan Mehmet'in halefierine örnek oldu. Sultan Mehmet,
babasının karısı Mara'yı danışmanlanyla birlikte Sırbistan'a sürdü, onların yerine
kendi adamlarını Çandarlı ailesinin hasımları olarak kilit noktalara getirdi. II.
Mehmet bundan sonra bütün dikkatini İstanbul üzerinde toplayabilmek için
komşularını yatıştırma hareketine girişti. Sultan Murat'ın Sırhistan ve Eflak'la
barış anlaşmalan yenilendi. Hala orta ve doğu Anadolu ile Kilikya'nın büyük bir
kısmını elinde tutan ve etkinliğini Osmanlılar aleyhinde kullanan Karamanoğul
lan ile durum bu kadar kolay olmadı. II. Mehmet tahta çıktıktan hemen sonra Ka
raman tehlikesini ortadan kaldırmaya çalışn. Ancak ordusu Akşehir'i geçtiği sıra
da Karamanoğlu İbrahim Bey eski sınırlarına çekilmeye, bu sınırlar dışına akın
lar yapmamaya söz verip bu yeni ilişkiyi sağlamlaştırmak için lazlanndan birini
Sultan'a verdi. Sultan Mehmet İstanbul ile uğraşırken çıkabilecek isyanlan bastır
mak üzere de İshak Paşa Anadolu beylerbeyiliğine getirildi.
Sultan Mehmet, gücünü pekiştirrne k için Edirne'ye döner d önmez cesur bir
hareketle Yeniçeri birliklerini Çandarb Halil'in elinden aldı. Bir Yeniçeri ayak
lanmasından yararlanarak Halil'in adamlarını devşirmelerle değiştirdi. Sonra
orduyu yeniden kuruluş amacına uygun olarak iş görecek biçimde örgütledi.
Yani yeniçeri birlikleri sultanın özel koruyuculuğunu üstlenecekler ve onun
yetkisine karşı çıkacak herkesi sindireceklerdi.
İstanbul'un Fethi
İmparatorluğun örgütlenmesi
İstanbul'un İmarı
87
doğruyaOğuz Han'dan geldiğini göstererek gelenekçi tarihierin yazılmasını
özendirdi. Böylece, Doğu Anadolu'da egemenliğini tehdide başlayan İran'ın
Akkoyunlu Türkmen devletinin hükümdan Uzun Hasan'ın emellerine karşı
çıkmış oluyordu.
Fatih Sultan Mehmet kendisini yalnız Doğu Roma'nın değil dünya çapında
bir imparatorluğun mirasçısı olarak görüyordu. Çevresine dolan Bizanslı ve
İtalyan bilim adamları onda dünya egemenliği düşünceleri yaratmaktaydılar.
Bizans tahtında hak iddia edebilecek kimseleri ortadan kaldırdıktan sonra Bi
zanslı selefierinin eskiden hüküm sürdükleri Fırat ile 1\ına arasındaki toprak
ları yeniden ele geçirmek istedi. Merkezlleşmeyi arttırıp eski Osmarılı sultan
larının vasallık politikalarını terk ederek vasal bölgelerden çoğunu impara
torluğa kattı, Hıristiyan hükümdar ailelerine yeni imparatorlukta Osmarılılar
kadar yükselme fırsatlarını tanıyarak onaylarını aldı. Devşirme sınıfına girmek
için resmen İslamlığı ve Osmarılı yaşama biçimini kabul etmek yeterliydi. Halk
kitlelerine de eski Hıristiyan efendilerinin feodal baskılarından kurtulma, can
ve mal güverıliği, tırnar düzeni ile merkezi idareye bağlılık ve millet sistemiyle
eski gelenek ve dinlerini koroyabilme olanaklan tanınıyordu.
Sultan II. Mehmet fetih politikasını geliştirirken temel olarak İslam hukuk
kurallarını izlemekteydi. Fetbedilen uluslar can ve mallan bağışlanıp devlet
koruması altına alınıyor, karşılığında özel bir vergi olan cizye ile bütün Müs
lüman ve Hıristiyan servet üreticilerinin ödemekle yükümlü oldukları diğer
vergiler alınıyordu. Sultan Mehmet direnmeyle karşılaştığı yerlerde fesilileri
başarmak için teröre de başvuruyordu. Bunu yalnızca belirli bir düşmanı yen
mek için değil, başka yerlerdeki direnişleri de kırmak ve büyük halk kitleleri
ni barış ve güvenliğe, ancak sultanın imparatorluğa çağınşını ve egemerıliğini
kabul ederek kavuşacaklarına inandırmak için yapıyordu.
Fatih Sultan Mehmet, Güneydoğu Avrupa hükümdarlarını güç kullanarak
ya da inandırarak ortadan kaldırdıktan sonra bu ülkeleri doğrudan doğruya
Osmarılı yönetimi altına aldı; nüfus sayımı, vergi kayıtlarının düzerılenmesi ve
toprağın vergilendirme amaçları için tımariara bölünmesiyle bu yönetimi res
mlleştirdi. Hıristiyan halkın Osmanlı istilasına karşı direnebildiği dağlık böl
gelere Anadolu'dan sürekli kuşatma birlikleri olarak Türkmen askerleri geti
riliyor ve burılar daha sonra o bölge halkının arasına karışıyorlardı. Fatih Sul
tan Mehmet yeni fetbedilen topraklardan çekilmeden önce geride gamizorılar
ve bu toprakları artık yerleşik Osmanlı taşra düzenine göre güverılik altına
alacak idari bir yönetim bırakıyordu. Toprak sancaklara bölünüyor, gelir kay
naklan tırnarlar oluyor, belediye görevlerini de kadılar ve polis müdürleri yük
leniyorlardı. Balkarılarda Hıristiyan köylüler kendi topraklarında bırakılıyor
du. Fetihten zarar gören başlarındaki derebeyleri oluyor, kendileri ve toprak
ları Osmanlı sistemi içine alınıyordu. Bu süreç sonunda askeri sınıfların Os
manlı yönetimine muhalefetleri azaltılmaktaydı. Bunlar askerlik hizmeti karşı-
88
lığında, şimdi tırnar biçiminde de olsa, on beşinci yüzyılda Müslüman olmak
gerekliliği de olmadan eski topraklarını ellerinde tutabilmekteydiler. Buna
benzer bir biçimde Anadolu'da da Türkmen beyliklerinin komutan ve askerleri
eski topraklarını tırnarlar olarak koruyarak Osmanlı ordusuna alınmışlardı.
Son olarak da, İstanbul'un nüfusunu artırmak için kullanılan yerleşim poli
tikası. Balkanlarda/sadık Müslümanları yerleştirip fetbedilen Hıristiyan halkı
denetmek ve Anadolu'da da Türkmen hanedanlarını ve göçebe aşiretleri dene
tim altında tutmak için kullanılmaktaydı.
Tepki ve İç Savaş
Yaşlı Sultan ölür ölmez Türk soyluları ile devşirmeler arasındaki gerilim ve
iki şehzadenin çekişınesi hemen ortaya çıkmıştı. Fatih Sultan Mehmet'in bu
olasılığı önceden gördüğü iki şehzadeyi, kendisi ölünce tahta erişip oturabile
cekleri eşit uzaklıkta iki ayrı yere yerleştirmiş olmasından da anlaşılmaktadır.
Bayezid Rum Vilayetleri valisiydi, Sivas, Tokat, Amasya onun yönetiminde bu
lunuyordu. Daha genç olan Cem ise Konya'daki başkentinden Karaman top
raklarını yönetmekteydi. Fatih'in, şiddetten ve babasının simgelediği her şey
den nefret eden ve zaman zaman sefahate düşen Bayezid yerine, daha çok
kendisine benzeyen ve askeri disipline yatkın bir kişiliği olan Şehzade Cem'i
desteklediği düşünülebilir. Fatih Sultan Mehmet'in ağır ekonomik önlemle
rinden zararlı çıkanlar uzun bir süredir Bayezid'in tahta çıkacağını umuyorlar
dı. Böylece fetihlere ara verilecek ve bunlardan doğan toplumsal ve ekonomik
baskılar kalkacaktı. Devşirme vezirleri Bayezid'in tarafını tutuyorlar, Fatih'in
son vezir-i azaını Karamani Mehmet Paşa'nın başını çektiği Türk soylulan da
Cem'i destekliyorlardı. Fatih Sultan Mehmet ölünce Karamani Mehmet Paşa
Cem Sultan'ın haberi alıp başkente gelerek tahta oturması için bir süre haberi
gizledi. Sultanın ölümünü saklamak ve kendilerinin İstanbul'a gidip Bayezid'e
yardım etmelerini önlemek için yeniçerilere de Anadolu'da yeni görevler
verdi. Ancak kurduğu komplo öğrenildi. Yeniçeri ordusu Bayezid'in İstanbul'a
99
tahta gitmesini sağladarken Cem'in başkente gelmesini önlemek için adamlar
gönderdiler. Böylece yeniçeriler vezir-i azam ve Türk soylularının isteklerine
rağmen kendi adayları olan II. Bayezid'in tahta çıkmasını sağladılar.
Bu olayların Sultan Bayezid'i ne dereceye kadar devşirme denetiminde bı
raktığı, tahta çıkar çıkmaz (2 1 Mayıs 148 1 ) bunların başkanı İshak Paşa'yı ve
zir-i azam olarak ataması ve yeniçerilerin Karamant Mehmet Paşa ile taraftar
larını öldürüp mallarını mülklerini yağma etmelerine izin vermesiyle anlaşıl
maktadır. Sultan II. Bayezid kapıkulu askerlerinin paralarını da artırmak
zorunda kalmış ve babasının döneminde başlatılan cülus bahşişi adetini de
genişletmiştir. Halefieri başlatılan bu uygulama sonunda giderek yoksul düşe
ceklerdir.
Yeni sultan babasının parasal uygulamalarını, özellikle paranın değerinin
düşürülmesini önlemek zorundaydı. Fatih Sultan Mehmet'in hükümdarlığının
son yıllarında el konulan bütün özel ve vakıf mülklerini geri vermiştir. Hükü
metin kilit noktalarına yine devşirme partisinden olanlar getirilmiş, çoğu sak
lanan ya da Sultan Cem'in yanına kaçan ileri gelen Türk ailelerinin üstünlüğü
bir süre için önlenmişti. Il. Bayezid'in tahta çıkması Fatih Sultan Mehmet ta
rafından özenle kurulan güç dengesini altüst etmiş ve devşirmeler kesin ola
rak denetimi ele geçirmişlerdir.
İç Sorunlar
Sultan Cem'i kullanan bir Haçlı Seferi tehdidinin yanı sıra Bayezid'i yaban
cı seferlere çıkmaktan alıkoyan başka nedenler de vardı. Sultan Bayezid, im
paratorluğun, babası tarafından bırakılan sorunları çözümleyebilmek için bir
banş dönemine gereksinimi olduğu düşüncesindeydi. Aynı zamanda kendisi
ni iktidara getiren ve Cem'in ilk tehditlerini savuşturan devşirmelerin kazan
dıklan egemenliği azaltana kadar ciddi askeri eylemleri durdurmak istiyordu.
Bunu elde edebilmek için Cem'in isyanında işbirliği yaptığı gerekçesiyle Gedik
Ahmet Paşayı ve ayrıca İshak Paşayı da vezir-i azamlıktan azletti. (18 Kasım
1 482) . Böylece hükümdarlığı boyunca sürecek olan kendisini devşirme ege
menliğinden kurtarma çabasını başlatmış oldu. Ancak devşirmeler, daha önce
ki hükümdar zamanında getirildikleri mevkilerden ve topladıklan vergilerden
dolayı çok güçlüydüler. İshak Paşa'nın yerine yine devşirme olan Anadolu bey
lerbeyi Davut Paşa getirildi. Fakat sultan artık çok dikkatli ve onun yetkilerini
kıskanır olduğu için Davut Paşa selefieri kadar güç sahibi olamadı. Devşirme
lerin gücünü azaltmak için II. Sultan Bayezid, II. Mehmet'in yaptığının tam
tersini yapıp, kendilerine mevki ve gelir vererek Türk liderliğini ve ulemasını
kalkındırmak zorundaydı. Bu yüzden kardeşinin başlıca destekleyicileri ile
uzlaşma yolunu seçerek onların el konulan mülklerini geri verdi, sünni İslam
kuruluşlarını canlandırdı, yeni camiler inşa ettirdi, kMir topraklanna yeni
akınlar düzenledi. 1483 yılında artık Bayezid dizginleri ele geçirmişti, 1 495'te
Cem'in ölümüyle de yeni fetibiere çıkabilirdi.
101
Balkan Sorunlan
Sultan Il. Bayezid bir süre savaştan uzak durmak istediyse de, Mısır ve Su
riye'de egemen olan Memh1klerle bir zamandır süregelen çatışmaları önleye
medi. Uzun Hasan ve Karaman beyliği var oldukça bir kenara bırakılan doğu
Anadolu ve Kutsal Kentler üzerindeki eski çekişmeler, MemlQklerin isyanının
başlannda Cem Sultan'a yardım etmeleri nedeniyle yeniden canlanmıştı. Fatih
Sultan Mehmet'in Kilikya'da Karamanlı devletini ilhak etmesi sonunda Ba
yezid'in imparatorluğu yalnız MemlQklerle değil Maraş ve Elbistan'ı elinde bu
lunduran Dulkadirlilerle de komşu yapmıştı. MemlQkler Dulkadir beyi Alaüd
devle'yi indirip yerine kendilerine daha yakın bir hükümdar geçirmek iste
yince Alaüddevle, Osmanlıların Kayseri valisini yardıma çağırmış, Osmanlıla
rın MemlQk topraklanna girmeleri üzerine ilk Osmanlı MemlQk savaşı çıkmıştı
( 1 485-149 1 ) . Savaş MemlQklerin ilk çarpışmalannı kazandıkları, ancak iç,
parasal ve siyasal sorunlar yüzünden devamını getiremediideri çatışmalardan
oluşuyordu. İki taraf da ana kuvvetlerini kullanmıyorlardı. Suriye'de büyük
çaplı bir kıtlık ve salgın hastalık çıkınca MemlQkler barış önerdiler. Mayıs
1491'de Bayezid öneriyi kabul etti, toprakları yine eski haline dönüştü. Mem
lQkler Kilikya kentlerini ve Kilikya kapısının güneyindeki kaleleri, Osmanlılar
da dağ geçitlerini tutuyorlardı. İki imparatorluk arasında bir barış dönemi
başladı ( 1 49 1 - 1 5 16). Ancak eski anlaşmazlık kaynakları, MemlQk İmparator
luğu Sultan Bayezid'in halefinin hükümdarlığında fethedilene kadar devam
edecekti.
Avrupa Sorunları
Cem Sultan'ı kullanarak Haçlı Savası açmak tehdidi 1 495'te ortadan kalk
mıştı ama Avrupa'daki gelişmeler Osmanlıları yeni bir tehlikeyle yüzyüze bı
rakmaktaydı. Mathias Corvinus'un ölümünden sonra Macar etkinliği azalıybr,
ancak 1493'te Kutsal Roma imparatoru alan I. Maxiınilian'ın önderliğinde
Habsburg imparatorluğu ise güçleniyordu. Habsburglar, I. Rudolfun 1 273'de
imparator olduğundan bu yana doğu ve orta Avrupa'da üstünlüğü ele geçir
mek istemişler, ama dikkatlerini hep orta Avrupa ve imparatorluk içinde oto
ritenin nasıl bölüneceği üzerine topladıkları için iki yüzyıl boyunca bunu ba
şaramamışlardı. Bu dönem boyunca Habsburg hanedanı Avusturya, Macaris
tan, Tiroller, Stirya, Bohemya ile Batı bölgelerine egemen olduğunu ileri sürü
yordu, ama bu topraklardan her biri ailenin değişik üyelerinin denetimindey
di. MaximiHan merkezi bir denetim kurmak istiyor, bunu kısmen Hıristiyan
ların Osmanlılara karşı savaşında liderliği alarak ve belki de Güneydoğu Avru
pa'daki toprakları, bu arada İstanbul'u ele geçirerek sağlayacağını düşünü
yordu.
1 03
Sultan II. Bayezid Lehistan'la barışı yenilediği sırada (1490) , Mathias Cor
vinus'un mirasçı bırakmadan ölümü Maximilian'ı Macaristan'ın denetimini ele
geçirmeye zorladı. Bunu öğrenen M. Bayezid Macar zayıflığından yararlana
rak Belgrad'ı almak istedi. Böylece Doğu'da Memh1k zaferlerinin prestijine in
dirdiği darbeyi girlerıneyi umuyordu. Osmanlılar Sırbistan'dan geçerlerken,
kendilerinin gücünü azaltmak için Corvinus'un çabalarını amınsayan Macar
soyluları kral olarak Bohemya'nın zayıf hükümdarı VII. Ladislas'ı seçtiler. Böy
lece kendi çıkarlarını Macaristan'ın gereksinimi olan ve Habsburglann öner
dikleri türde güçlü önderliğin önüne geçirdiler. Ladislas merkezi devlet ör
gütünü ve Corvinus'un kurduğu paralı ordu ile sınır koruyucularını dağıtarak
soyluları ödüllendirdi. Soylular köylüleri ve kentlileri hemen baskı altına ala
rak kralı ve merkezi hükümetin denetimini ellerine geçirdiler. Bundan sonra
Macarların Osmanlı tehdidine karşı koymaları olanaksızlaşmıştı.
II. Bayezid Macaristan'ın iç politikası konusunda hiçbir şey bilmiyordu.
Sofya'ya varıp da Ladislas'ın kral seçildiğini duyunca bunun Macaristan'daki
iç bölünmeyi önleyeceğini ve Belgrad'ın fethinin olanaksızlaşacağını düşündü.
Kendisi yenilgiye uğramak istemediği için Semendire valisi Hadım Süleyman
Paşa'yı küçük bir saldırı yapması için Belgrat'a, ordunun diğer bölümlerini de
Erdel ve Hırvatistan'a akıniara gönderdi. Bayezid'in seferden vazgeçmesi onu
iktidara getiren devşirmeleri, gaziler ve diğerlerini çok öfkelendirmişti, bunlar
yeniden Bayezid'i tahttan indirmek için komplolara girdiler, oğullarından biri
ni desteklemeye çalışarak yeni bir iç çatışma dönemi yarattılar.
Bayezid'in Belgrad kuşatmasından vazgeçmesinin başlıca nedeni Buğdan
ve Karadeniz kıyıları konusunda Lehistan'la yeni bir anlaşmazlığın çıkmasıy
dı. Casimir'in halefi Jan Olbrecht (1492- 1 5 0 1 ) Osmanlılara karşı saldırgan bir
politika önerdiği için başa getirilmişti. Olbrecht Lehistan'ın durumunu sağlam
laştırdıktan sorıra Osmanlılara karşı ortak bir hareket için Venedikle ve kardeşi
Ladislas'la (Macaristan kralı) ; birleşti (S Mayıs 1494) . Bir Osmanlı-Leh sa
vaşında savaş alanının Buğdan olacağından korkan Stefan birliğe katılmadı.
Olbrecht'in onu yerinden indirmek için sürekli olarak çabalaması, Stefan'ı va
sali olarak tanıyan Ladislas'Ja kavga etmesi sonucunu doğurdu ve böylece bir
lik gerçekleşemedi.
Olbrecht amacına dış yardım olmadan ulaşmayı denedi. Ancak gerekli mali
kaynaklardan yoksun oluşundan soylulara yardımları karşılığı yeni ayrıcalık
lar tanımak zorunda kalması (1496) Lehistan devletini eskisinden daha çok
merkezilikten uzak bir durumda bırakmıştı. Stefan, Lehlerin Buğdan'ı istila et
tikleri takdirde Osmanlılardan yardım almayı garantilediği bir sırada Olbrecht
ordusunu toparlayabildi. Leh saldırısı Haziran 1497'de Osmanlı, Kırım Tatar
ları, Buğdan birliğini kırmak amacıyla başladı. Osmanlılar Bukovina'ya girdi
ler ve Lehlileri 26 Ekim 1497'de Kozmin'de dağıtarak Lemberg'e (Lwow) ka
dar Lehistan içine girdiler. Olbrecht'in savaşçı istekleri önlendi. Buğdan ile
1 04
(Nisan 1499) ve Osmanlılarla (Eylül) barış yaptı. Sonuç olarak Kırım Tatarları,
sultanın egemenliğinde, Kırım'ın kuzeyindeki bozkırlardan Volga'ya kadar
büyük bir imparatorluğa sahip oldular. Ancak bu durum karşısında bir süre
sonra Moskova ile kaçınılmaz kopma meydana geldi ve o zamana kadar dost
ları olan prenslik ondan sonra düşmanları oldu.
Venedik'le Savaş
Cem Sultan tehdidi ile birlikte Balkanlardaki çatışmalar yüzünden Il. Baye
zid Venedik'le yeni bir anlaşma imzalamak zorunda kaldı (6 Ocak 1482) . Bu
anlaşmaya göre Venedik artık sultana vergi ödemiyor ve imparatorluk içinde
ki ayrıcalıkları artıyordu. Ancak Adriyatik, Arnavutluk, Ege ve Mora'daki çe
kişmeler ilişkileri bozuyordu. Papa, Osmanlılara karşı kendisine yardım karşı
lığında Venedik'e kuzey İtalya'da gücünü artırmasını öneriyordu. Osmanlı
tarafında da katiriere karşı yıllardır hareketsiz kalınması bir gerilim yarat
mıştı. Doğu Anadolu'da Türkmenler arasında egemen olan ve siyasal hoş
nutsuzluk için boşalım yolları yaratan Şii hareketler şimdi kentlere ve yeniçe
riler arasında yayılmaya başlamıştı. Sultan Bayezid Avrupa ile savaşın dikkat
leri başka yana çekerek kMire karşı birliği sağlayacağını düşünmekteydi.
Bu yüzden Sultan, Venedik'le bir savaş çıkartma yollarını aradı. 149 1 'de
Venedik balyoz'unu sınırdışı etti. 1496'da, Cem. Sultan'ın ölümünden sonra,
Osmanlı limanları Venedikli tahıl tüccarlarına kapatıldı. imparatorlukta tahıl
sıkıntısı olduğu belirtilerek yapılan bu hareketin amacı baskıyı artırmaktı. Ay
nı yıl Arnavutluktaki Osmanlı kuvvetleri Venedik mandası olan Karadağ'ı işgal
ettiler. Kudüs'e Hıristiyan hacıları taşıyan bir Venedik yolcu gemisi 1497'de
Osmanlı donanınası tarafından ele geçirildi, yolcuların hepsi tutsak edildi
veya öldürüldü. Venedik Ege'de kendi donanmasını büyüterek buna karşılık
verdi. Bayezid de 1490'dan beri batı Akdeniz'de Fransa ve İspanya kıyılarını
basan korsaniann başı Kemal Reis'in emrine yeni bir donanma tahsis etti. Yeni
tersaneler kuruldu, yeni savaş gemileri hizmete girdi, kıyı bölgelerinde yaşa
yan birılerce Türk ve Rum denizci Kemal Reis'in kamutası altına alındılar.
Osmanlı gemileri Venedik'in Dalmaçya kıyılarındaki topraklarını yağmaya
başladılar. Venedik Fransa ile aniaşınca Sultan Bayezid bunu savaş için bir ne
den olarak kabul ederek İstanbul'daki bütün Venediklileri hapsettirdi (4 Tem
muz 1499) . Kısa bir süre sonra ortak bir kara-deniz savaşı sonunda Osmanlı
donanınası İnebahtı'yı ele geçirerek (28 Ağustos 1 499) Ege ve Adriyatik'te
Venedik deniz gücüne büyük bir darbe indirmiş oldu. Bayezid'in donanınası
bundan sonra Mora'daki Venedik limanlarını aldı. Bosna'dan kaynaklanan bü
yük çaplı akıncı baskınları ile Hırvatistan ve Dalmaçya çiğnendi, Venedik ka
pılan zorlandı, 14 Ağustos I SOl'de Durazzo alındı. Venedik parasal güçlüklere
düşmüş olup daha fazla dayanamayacaktı. Papa VI. Alexander Venedik'i kur-
l OS
t�.;. mak için yeni bir Haçlı Seferi düzenlemek istediyse de, Bayezid Napoli ve
Milana'yu ticari ayrıcalıklar tanıyarak tarafsızlaşnrdı. Lehistan ve Buğdan'la
yapılan barış anlaşmalarıyla bu ülkeler de zararsız duruma getirildi. Büyükçe
bir Haçlı donanınası 1501 yazında Ege'ye girdi, Boğazlara hakim olan
Midilli'nin alınma çabalan sultanı tedirgin etti. Ancak çıkan bir fırnna sonun
da donanma dağıldı, müttefık komutanlar arasındaki tartışmalar sonunda da
Osmanlılara karşı birleşik bir harekata girişemediler. Venedik, savaş çok pahalı
olmaya başladığı için barış yapmaya hazırdı. Doğu pazarları ile Karadeniz
ticaret yollarını yitirmesi zaten bozuk olan parasal durumunu daha da güçleş
tirmişti. Aynı zamanda, doğuda çıkan yeni sorunlar, Sultan Bayezid'i barış
imzalamaya zorluyordu. Lehistan'ın aracılığıyla barış 14 Aralık 1502'de, İstan
bul'da imzalandı.
Venedik, Mora ve Arnavutluk'taki limanlarını koruyor ve ticari ayncalık
larına yine kavuşuyordu ama savaş genel olarak Osmanlıların zaferi ile
sonuçlanmıştı. Osmanlı İmparatorluğu artık büyük bir Akdeniz deniz gücü
olarak ortaya çıkıyordu. Venedik'ten alınan üsler imparatorluğa yalnız doğu
Akdeniz'de değil Batıda da kullanılabilecek stratejik noktalar sağlamıştı. Savaş
ve sonundaki barışlar Osmanlıların kuwetler dengesinde giderek artan önem
li bir unsur olarak Avrupa diplomasisine girdiklerini gösteriyordu. Osmanlılar
doğu Akdeniz'e giden uluslararası ticaret yollarını ellerinde tutarak büyük bir
ekonomik güç haline de gelmişlerdi. Venedik, kendi ekonomik çıkarlarına
zarar vereceği 'için, bir daha sultanla savaşa girmernek kararındaydı.
1 503 banşı Osmanlıların batı Akdeniz'e karşı ilgilerini de uyandırmıştı.
Daha 1482 yılında İspanya'nın son Müslüman hanedam olan Endülüslü Nası
riler üzerlerine gelen Aragon ve Kastilya Hıristiyan güçlerine karşı bu tek gazi
devletinin yardımlarını istemişlerdi. Cem isyanı ve kendi deniz gücünün zayıf
lığı yüzünden sultan iyi niyetlerini belirtmekte yetinmiş, yardım konusunu
Kuzey Afrikalı Türk korsanıarına bırakmıştı. 1492'de Granada İspanyolların
eline geçip de Kuzey Afrika'daki Müslüman devletler Hıristiyan istilası ile karşı
karşıya kalınca Osmanlı müdahalesi için baskı çoğaldı. Ancak Doğu'daki
sorunlar Sultan Bayezid'in yardım göndermesini önlüyordu. Batıda korsan adı
verilen Osmanlı deniz gazileri Müslüman kardeşlerine yardıma başladılar.
Osmanlı donanınası kurulurken bu korsanların pek çoğu Osmanlı hizmetine
alındı ve aradan çok geçmeden Osmanlılar Batı'da yeni deniz güçlerini kullan
maya hazır duruma geldiler.
İç Reformlar
Venedik savaşı sona erince Sultan Bayezid yönetimi baş vezirine bırakarak
bir kenara çekildi. Böylece onaltıncı ve onyedinci yüzyıllarda bütün devlet ik
tidarının, iktidarda olan gruplarda olduğu ve sultaniann bunların elinde kuk-
106
lalar olarak bulunmalan durumunu doğuran yeni ,bir dönem başlamış oldt..
Ancak Türk soyluları ile devşirmeleri gayet güzel dengede tutan ve ikisinin de
çıkarlarını birinin daha üste çıkamayacağı biçimde ayarlayan Sultan Il. Ba
yezid döneminde bu sonuç henüz alınmamıştı. Bölünmeler devlet politikası
konularından çok iki grubun liderlerinin çatışan istekleri sonucundaydı.
Sultan Bayezid kendini dine, bilime ve tasavvufa verdi. Osmanlı İmpara
torluğunun tarihini yazan İbni Kemal (Kemal Paşazade) ve Tebriz'de Akkoyun
lular hizmetinde bulunan ve şimdi de baş eseri Hest Behişt'i (Sekiz Cennet)
yazan İdris Bitlist gibi bilim adamlarının çalışmalarını özendirdi. Sultan Baye
zid hem şair hem müzisyendi. Sarayına ulemayı ve bilim adamlarını toplamış,
Sultan II. Mehmet'in maiyetindeki düşünür ve yazarları da korumuştu. Ancak
babasının düşünce ve araştırma özgürlüğünden yoksun olduğu için Kadıza
deler'in öncüsü olan bir grup bağnaz mollanın etkisi alnna girdi. Bunlar ken
dileriyle aynı düşüncede olmayan aydınların baskı alnna alınmalarına hatta
idamlanna yol açarak pek çoğunun kaçmasına neden oldular.
Bu durum Bayezid'in hükümetle olan ilgisini tümüyle yitirdiği anlamına
gelmemektedir. Bayezid, II. Mehmet tarafından başlanlan idari düzeni vezirle
rine kurdurmaya devam etmiş, hükümetin başlıca birimleri olarak iltizamlan
ve tırnarları kurmuştur. Fatih Sultan Mehmet döneminde imparatorluğun eko
nomik yapısını çökerten parasal önlemlere başvurmadan askeri seferler için
gerekli parayı elde etmeye dikkat etmiştir. Gelecekteki seferler için parasal
desteği sağlamak üzere Sultan Bayezid tırnar sahiplerinin beslemek zorunda
oldukları adı sayısını arnrış, avarız adı verilen yeni bir vergiyle de savaşın özel
giderlerini karşılamak için hiç dakunulmayacak bir savaş hazinesi toplamıştı.
Bu başlangıç üzerine kendisinden sonra gelen hükümdarların, sultanın yasa
ma hakkına dayanan Şeriat vergileri dışında rüsum vergilerini de almalarını
sağlamıştı. Sultan Bayezid'in idari ve mali konuları bir sisteme sokmasından
sonra ekonomik ve ticari yaşam önemli bir ölçüde gelişmiş, bu kaynaklardan
alınan vergiler kendisinin hükümdarlığında iki katına yükselmiştir. İmpara
torluğun büyük kentlerinin nüfusu ve boyutları giderek büyüyor, büyük kamu
yapıları imparatorluk görkemine katkıda bulunuyordu. Sultan Bayezid ordu
larını çağdaş silahlarla donatmış ve Ege'de Osmanlı üstünlüğünü sağlayan
yeni donanınayı yaptırtmışnr. Böylece halefierinin yeni fetih ve gelişme dö
nemleri hazırlarımış oluyordu.
108
hatta Tanrı olarak kabul ettiler. Sultan Bayezid'in bölgedeki iki valisi olan,
Amasya'da Şehzade Ahmet ve Antalya'da Şehzade Korkut arasında tahta çık
mak için acı bir rekabet başlamış olduğundan bu tehlikeye karşı Osmanlı tep
kisi gecikti. Şahkulu, Karaman'dan kuzeye hareket ederek orta Anadolu'yu
darmadağın etti, 1 5 1 1 Haziran'ında Osmanlı ordusunu Alaşehir'de yenerek
Bursa yolunu açtı. Orta ve güneydoğu Anadolu'nun isyancıların eline düşme
sinden sonra içine kapanmış ve hasta olan Sultan Bayezid, üzerlerine 8.000
kişilik yeniçeri ordusunu gönderdi. Sadrazam Hadım Ali Paşa Komutasındaki
ordu Şehzade Ahmet'in de katılmasıyla isyancıları Kayseri yakınlarında püs
kürttü (Ağustos 1 5 1 1 ) , Şahkulu'nun bir okla öldürülmesinden sonra da zaferi
kazandı. Lidersiz kalan hareket kısa sürede dağıldı. Kızılbaş kuvvetleri İran'a
kaçtılar. Safeviler İran'da denetimi ellerinde tutarak Sultan Bayezid'in halef
Ieri için de sürekli bir sıkıntı kaynağı olmaya devam ettiler.
Taht Mücadelesi
Sultan Selim tahta geçtikten birkaç ay sonra yönetimi tam olarak eline
geçirmişti. Bundan sonraki sorunu kardeşlerinin taht üzerirıdeki hak iddi
alarını ortadan kaldırmakn. İlk önce bunu Şehzade Korkut'un Manisa'ya dön-
llO
mesine izin vererek ve Şehzade Ahmet'e de Konya valiliğini önererek uzlaşma
yoluyla çözümlerneye çalıştı. Ancak Şehzade Ahmet bu kadarla yetinmeyip
kendini Anadolu sultanı ilan etti ve oğlu Alaeddin'i başkent olarak düşündüğü
Bursa'yı ele geçirmesi için gönderdi (Haziran ortalan ı s ı 2) . Sultan Selim bu
harekete karşılık kendi durumunu sağlamlaştırmak için yalnızca kardeşlerini
değil bütün yeğenierini ve daha sonra da velialın Şehzade Süleyman dışında
bütün oğullarını ortadan kaldırma kararı aldı.
Sultan Ahmet'in başkaidırması Cem Sultan'ınkiden daha tehlikeli bir hal
almıştı. Alaeddin ıs Haziran'da Bursa'yı aldı ve bir Türkmen ordusuyla orta
ve batı Anadolu'nun giderek genişleyen bir bölümünden vergi toplamaya baş
ladı. Ancak isyanı beslemek için zorla askere alınma ve büyük çaplı el koyma
lar halkı hareketten soğuttu. Böylece Sultan Selim büyük bir orduyla Ana
dolu'ya geçince genel bir kabul gördü ve Şehzade Ahmet ile taraftarlarını Ki
likya'ya kaçmak zorunda bıraktı ( 1 S ı 2 yaz'ı) .
Şehzade Ahmet'in taraftarlarından bazılan Safevi yardımı istiyorlardı, ancak
Ahmet Şiilikten nefret ettiği için Memluklerin yardımını istedi. Ahmet'in geçici
başkenti Amasya'da konuşmalar devam ederken Sultan Selim Anadolu'da bütün
yeğenierini öldürterek bu akraba öldürme yasasının kapsamını genişletmiş oldu.
Şehzade Korkut da öldürüldü. Sultan Selim'in akrabalarını öldürtmesinin ken
disini destekleyenler arasında hoşnutsuzluk yarattığı haberlerinden cesaret alan
Şehzade Ahmet saldırıya geçti, ancak Sultan Selim Yenişehir'de ı s Nisan
ı s ı 3'te onun ordusunu dağıttı, kendisini öldürttü ve böylece artık taht üzerinde
hak iddia edecek kimse kalmadığından hükümdarlığını sürdürdü.
Fetih Hazırlıkları
Safevtlerle Savaş
Sultan Selim artık Safevi sorununa eğilebilirdi. Şah İsmail tahta çıktıktan
sonra Uzbeklerle çatışmasından bir süre kurtulahilmiş ve Anadolu'daki taraf-
ın
tarlarını desteklemeye hazır duruma gelmişti. Bunun dışında Safeviierin Suri
ye'de ve kutsal kentler üzerinde bir tehdit olmasından korkan Memh1kler de
Şah İsmail'e karşı Osmanlılarla resmi bir anlaşma yaparak ( 1 5 13) Sultan Se
lim'in güneyden gelecek bir saldırı olasılığını düşünmemesini sağlamışlardı.
Ordu harekete geçmeden Doğu'da Şiiliğin önünün alınması için açılan en
büyük seferde Anadolu'daki birılerce kızılbaş öldürüldü. Sultan Selim, Nisan
ve Mayıs 1 5 1 4'te ordusunun başında Anadolu'ya geçerken Şah İsmail taraftar
larını acımasızca ezmeye devam ederek (ve bu bahane ile hükümdarlığına
karşı çıkan herkesi ortadan kaldırarak) Sultan Il. Mehmet tarafından başla
tılan merkezileştirme politikasını doruk noktasına çıkardı. Dulkadir beyliği
kendisine yardım etmeyi reddedince önemli bir yardım sorunu ile karşı kar
şıya kalmıştı. Dulkadiroğullan Safevifer yenildiği takdirde sıranın kendilerine
geleceğini düşünüyorlardı. Sultan Selim deniz yoluyla Trabzon'dan yardım
alarak durumu çözümlediyse de, sorun olduğu gibi kalmıştı. Hem Safevi pro
pagandasının etkisi altında kalan hem de sultanın uyguladığı sert disiplinden
yakınan yeniçeriler hoşnut değildiler. Sultan Selim 140.000 kişilik ordusunun
yarısını yardım sorunlarını azaltmak ve ordu ilerledikçe yeni kızılbaş isyan
lannın çıkmasını önlemek için geri gönderdi.
Osmarılılar Erzincan ve Erzurum'dan geçerek Fırat'ın üst kesimlerine yak
laştıkça Safeviler de meydan savaşından kaçınıyorlar, Sultan Selim'in askeri
üstünlüğünü bildiklerinden onu kuzey İran'ın dağlık bölgelerine çekmeye ça
lışıyorlardı. Burada toprak ve yardım sorunları iki orduyu denk güçler haline
getirebilirdi. Şah İsmail'in ordusu çekilirken tam bir yakıp yıkma politikası
uygulayarak Osmanlıları şiddetle ihtiyaç duydukları yardım malzemesinden
yoksun bırakmaktaydı. Sultan Selim her şeye karşın ilerledi ve ordusu içinde
çekilmek isteyen asker ve komutanları idam ettirdi. Ağustos ortalarında doğ
rudan doğruya Tebriz'e yürüyerek Şah İsmail'i başkentini savunma durumun
da bırakmak istedi� Osmanlıların korkaklılda suçlamalarından öfkelenen ve
kendilerini temize çıkarmak için savaş isteyen kızılbaş aşiretlerinin baskısı
olmasaydı Şah İsmail daha da gerilere çekilecekti. Savaş 23 Ağustos 1 5 1 4'te
Erzincan ile Tebriz arasında Çaldıran ovasında yapıldı. Osmanlılar ilk başlar
da yenilir gibi oldularsa da, sonra kesin bir zafer kazandılar. Binlerce kızılbaş
öldürüldü, Şah'ın kendisi yaralı ve yalnız olarak kaçabildL Her iki taraf da ağır
kayıplar verdiler, ancak Osmanlılar daha etkin bir savaşçı güç olarak ortaya
çıkmışlardı. Tebriz işgal edildi, birılerce zanaatçısı, tüccan, bilim adamı İstan
bul'a gönderildi. Sultan Selim varoşlardaki Safevileri kırmaya devam ederne
yeceği ve kış gelmeden yardım işini düzene sakamayacağı için kenti boşaltma
ya karar verdi. Cengiz Han ve Timur'un göçebe ordularının kışlağı olan Kaf
kaslardaki Karabağ'a çekilerek İran'ın fetbini gelecek yıl tamamlamayı dü ·
şündü. Ancak Safeviierin Tebriz'i yeniden almaları ve bunun yanı sıra sürege
len yardım ve moral sorunları yüzünden ordusunu Anadolu'ya soktu. Şiddetli
1 12
kış binlerce askerinin ölümüne neden olmuştu. Geri çekiliş sırasında sipahiler
terhis edilince Sultan Selim'in kararlaştırdığı gibi balıarda Safeviler üzerine
ani bir saldın yapamayacağı belli oldu (Ekim 1 5 1 4) .
Sultan Selim 24 Kasım'da Amasya'ya vardı. Yakınmalarından bıktığı yeni
çetilerin çoğunu kış için İstanbul'a gönderdi. Yeni ilkbahar seferi için de fE:!:>
dal Rumeli ordusunu memleketi yerine kışlık olarak Ankara'ya gönderdi ve
topçu birliklerini Şebinkarahisar'a yerleştirdi. Sah İsmail'den gelen barış he
yeti tutuklanarak öneri reddedildi. Bunu duyan Amasya'daki yeniçeri birliği
22 Şubat 1 5 15'te bir daha isyan etti. Ancak askerler dağıtılmış olduğu için üs
tün bir güç olamadılar ve cezalandırıldılar. Vezir-i azam Ahmet Paşa aziedildi
ve ordusunda disiplini sağlayamadığı için idam edildi (4 Mart 1 5 1 5 ) . Sultan
Selim bundan sonra önemli yeniçeri komutanlarının hepsini aziederek yerle
rine kendi kölelerini getirdi ve yeniçeri askerlerini yine kendi gücünün aracı
haline dönüştürdü.
Şah İsmail'in Tebriz'i ve Azerbaycan'ı yeniden alması Çaldıran zaferinin
toprak sonucunu sıfıra indirmişse de, Osmanlıların zaferi Erzincan ve Bay
burt'ta Osmanlı denetimini güçlendirmiş ve bu bölgelerde Safevi baskısını
azaltmıştır. Şah İsmail de Osmanlılarla açık çatışmaya girmemeyi öğrenmişti.
Onaltıncı yüzyılın geri kalan bölümünde ve onyedinci yüzyıl başlarında Os-.
ınanlılar ne zaman Azerbaycan'a girmişseler Safeviler hemen yakıp yıkma po
litikası izlemişler ve kötü hava ile yardım güçlükleri yüzünden düşmanlarının
fethettikleri yerlerden çekilmelerine güvenmişlerdir. Çaldıran savaşından
sonra Şah İsmail'in İran'da prestiji kaybolmuş, kendisini destekleyen gruplar
arasında iktidar çatışmaları çıkmış ve bu kargaşalık oğlu Tahmasp'ın hüküm
darlığı zamanında da sürmüştür. Sultan Selim'in acımasız baskısı anılardan
silinmediği için Safeviierin Anadolu'da propaganda yapmaları da güçleşmiştir.
Sultan Selim'in Çaldıran savaşından yararlanamaması ve sefer sırasında kar
şılaştığı güçlükler kendisine bir daha Safeviler'e karşı yürümeden önce doğu
Anadolu'daki muhalifleri temizlernesi ve dost oldukları söyleseler bile Su
riye'deki askeri varlıkları bir tehlike olan Memh1kleri ortadan kaldırması ge
rektiği gerçeğini öğretmişti.
İç Reformlar
İdris Bitlisi Doğu'da uğraşırken Yavuz Sultan Selim de, hükümdarlığı sıra
sında pek seyrek yapabildiği bir işi yaparak bir süre İstanbul'da kalıp babası
nın hükümeti ve orduyu canlandırma işini devam ettiriyordu. Yönetim alanın
da yeni ceza yasaları koyarak, kadılara ve yöneticilere kararlarını uygulamak
için yeterli olanaklar sağladı. Yavuz, imparatorluk ticaretini geliştirmek için
çalışmış, Halep'in Memluk valisi Hayır Bey'e uluslararası kervanlarını güneye
1 14
Mısır'a değil de kuzeye Anadolu'ya yöneltmesini söylemiş, Osmanlı dominyon
larının İran ve Mısır'la ticaretlerini kesmiştir. Yavuz Sultan Selim bu önlem
lerinin başarılı olduğuna inandıktan sonra da yeni doğu seferine başlamak
üzere İstanbul'dan yola çıkmıştır.
İç Reformlar
Hem doğuda hem batıda barış sağlandığına göre Yavuz artık bir süre İstan
bul'da, bundan sonraki adımlan için, devleti ve orduyu yeni düzene sokabilir
di. Sultan Selim devşirme düzenini yaygınlaştırarak yeniçeri birliklerinin sa
yısını arttırdı. Sarayına aldığı gençleri yetiştirmek için Galatasaray'da yeni bir
okul kurdu. Galata tepesinde okul için yeni binalar, bir cami, medrese, ya
takhane ve mutfaklar yapıldı. Burası İslam yaşamının bir merkezi ve eski İs
tanbul dışında ilk büyük çaplı Müslüman yerleşme alanıydı. Devşirme gençler
için gayet hassas bir sınıflandırma ve eğitim düzeni kuruldu, bunların içinden
en iyileri saray hizmetleri için alıkonulurlar, diğerleri kapıkulu köle ordusuna
alınmadan önce eğitim görmek için Anadolu'ya gönderilirlerdi.
Yavuz Sultan Selim Osmanlı imparatorluğu başkentini de Edirne'den İstanbul'a
taşımıştır. Tarihçiler, askerler, saray kadınları Topkapı Sarayına taşınmışlar, burası
117
çok kalabalıklaşınca Sirkeci ile Sarayburnu arasında kıyıda, sultanla gözdelerinin
rahatlannı sağlamak için yeni bir küçük saray, 'Yalı Köşkü' yapılmıştır.
Sultan Bayezid'in Venedik zaferinden yararlanarak hem İspanya Habsburg
larına hem Fransa'ya karşı batı Akdeniz'de yayılmak ve Osmanlı fetihlerinden
önce Arap dünyasına gerçekten ciddi zararlar vermiş olan Portekiz'in doğu
denizlerindeki ablukasını sona erdirme amacıyla yeni ve daha güçlü bir Os
manlı donanınası yaratmak için büyük çabalara girildi. İstanbul Haliç'inde
Kasımpaşa'da yeni büyük bir tersane kuruldu, Gelibolu ve Kadırga'daki eski
tersaneler yeniden yapılıp genişletildi. Eldeki gemi ustaları ve denizcilerden
başka Memlılk Kızıldeniz donanınası kaptanı Selman Reis ile komutanları ve
zanaatkarları da İstanbul'a gönderildiler ( 1 S ı 8 Mayıs) . Akdeniz ve Karadeniz
kıyıları usta denizciler bulma amacıyla tarandı, Mısır' dan alınan fetih ganime
tinin çoğu gemi yapımına ve denizci eğitim ve örgütlenmesine harcandı.
Yavuz'un hükümdarlığının son yıllarında Osmanlıların yeni, modem ve iyi
örgütlenmiş bir donanmaları vardı ve Akdeniz ile doğu denizlerinde çıkarları
olan ülkelere korku salmaya başlamışlardı. Ancak bu donanmanın kullanımı
Selim'in halefi Kanuni Sultan Süleyman'a kalmıştır.
Sultan Selim'in son yıllannda karşılaştığı tek büyük askeri güçlük doğu
Anadolu'daki Türkmenler arasında yeni huzursuzluklann doğmasıydı. Türk
menler merkezi hükümetin kendilerinirı çok uzun zamandan beri bağımsız
oldukları bölgelere kadar denetimirıi yayma çabalanndan hoşnut değildiler.
Belki de siyasal ayrılık isteklerinin belirtisi olan dini inançlan kendilerini, arnk
Osmanlı hanedanının temeli haline getirilmiş olan Sünni İslam inanç ve ku
rumlarını yayma çabalarına karşı çıkmaya götürmüştü. Yavuz'un Safevi taraftar
larını bastırmak için kullandığı kanlı yöntemler bu huzursuzluğu artırıştı. ı S ı 9
yılında Tokat yakınlannda, başında, Selim'in ağından kurtulup, sultan Mı
sır'dayken büyük bir taraftar kalabalığı toplamış olan Cela.I adında bir Safevi
vaizinin bulunduğu yeni bir göçebe isyanı çıktı. Mehdi olduğunu ilan eden Ce
lal, çevresine Yavuz'un vergilerinden yakınan kentlilerle çiftçileri de toplamıştı.
Şah İsmail adını alarak 24 Nisan ı s ı 9'da ordusu yeniçeriler tarafından yok edi
lene kadar bir süre başanlı oldu. Ancak Celal'in adı kaldı ve Anadolu'da bundan
sonraki iki yüzyıl içindeki kıpırdanma hareketlerine hep Cela.Ii isyanlan denildi.
Yavuz Sultan Selim ı 8 Temmuz ı S20'de İstanbul'dan Edirne'ye doğru yola
çıktı. Tarihçiler onun kesin niyeti hakkında kararsızdılar. Bazı kaynaklar sınır
baskınlarının öcünü almak için Macaristan'a bir sefer düzeniernekte oldu
ğunu, diğerleri ise Kıbrıs ya da Rodos'a veya Papanın hazırlamakta olduğu
söylenilen yeni bir Haçlı donanmasına karşı bir deniz seferi hazırlamak iste
diğini kaydederler. Yola çıkmadan önce sırtındaki ağrılardan yakınıyordu.
118
Çorlu yakınlarında Sırt köyüne varınca daha ileri gidemedi. Ağır hastalandı ve
baz• kaynaklar veba ya da kanser olarak belirtiderse de şirpençeden 21 Eylül
1 520'de öldü. Böylece İslam tarihinin en büyük fatihlerinden birinin göz
kamaştırıcı yaşamı sona ermiş oldu.
İç Reformlar
1 24
disini bekleyen sorunlar yüzünden tam bir işgal ve ilhaka kalkışmayan Sultan
Süleyman, Zapolya ile arkadaşlarının Osmanlı egemenliğini tanımak ve vergi
vermek karşılığında ülkenin denetimini ellerinde bulundurma isteklerini ka
bul etti (24 Eylül 1 526) . Osmarılı gamizonları ancak birkaç yerde bırakıldıysa
da Bosna'daki Macar topraklarını alarak Hırvatistan ve Slovenya'daki Habs
burg topraklarına yeni baskınlar düzenleme olanağını ellerinde tuttular. Fakat
Osmanlı ordusunun büyük bir bölümü Sultan'la birlikte dönerek Macaristan'ı
kendi doğal yönetimine terk etti.
1 25
soyluların çoğu tarafından Macar kralı olarak Zapolya seçilmişti. V. Charles
Fransa ile ikinci savaşını (ı 527- ı 529) sürdürmekte olduğundan ve Ferdinand
da Avusturya ile Bohemya'da egemenliğini kurup Reform Hareketinin yayıl
masını önlemeye çalıştığından, Habsburg'lar bir süre hiçbir şey yapmadılar.
Ancak kendilerini destekleyen Macar soylulan onları, Zapolya Erdel'de uğra
şırken, Macaristan'ın kuzey ve batı bölümlerini işgale kandırdılar. Zapolya,
Leh kralı I. Sigismund'dan yardım istedi. Ancak Leh kırsal orta sınıfı Macar
milliyetçilerini tutuyorlarsa da, büyük soylular aralarında bölünmüş oldukla
nndan Sigismund'u uzlaşmaya zorladılar. Bu durum, Ferdinand'ın Zapolya'yı
26 Eylül ıS27'de Tokay'da yenmesini, ülkenin büyük bir bölümünü işgal et
mesini ve ı 7 Aralık'ta eski Macar başkenti Bratislava/Pressburg'da krallığını
ilan etmesini sağladı. Ne var ki, Osmanlı gamizonları onun güneye ve Bosna'
ya inmesini engelliyordu.
Macar işgaline tepki olarak Zapolya, 28 Şubat ıS28'de Osmanlılarla bir
anlaşma yaparak Ferdinand'ı kovmak üzere yeni bir sefer açılmasını sağlamak
için sultanın hükümdarlığına bağımlı olmayı yeniden kabul etti. Sultan Süley
man ülkeyi işgal ve yönetim için gerekecek asker ve kaynak kullanma yerine
Zapolya'nın yönetiminde özerk bir Macaristan'ı Habsburg'lar ile arasında tam
pon bir devlet olarak bırakmanın daha iyi olacağını düşünüyordu. Sonunda
ı S28 yazından başlayarak Macaristan ikinci kez işgal edildi. Sultan Süleyman
Buda'yı (3 Eylül ı s29) ve ülkenin geri kalanını pek bir güçlükle karşılaşmadan
işgal etti. Sonra Habsburg başkentini ele geçirmeyi umarak ya da hiç olmazsa
Ferdinand'ın uzun bir süre Macaristan'ı tehdit edememesi için Avusturya as
keri düzenini dağıtınayı amaçlayarak ilk Viyana kuşatmasına girişti (27 Eylül
ı s Ekim ı S29) . Ancak mevsim çok geçti. Kışın erken gelmesi nedeniyle yeter
li ikmal ve cephane sağlayamadılar. Bu sırada Charles da, François ile Cambrai'de
3 Ağustos ı S29'da barış yapıp destek göndermişti. Viyana varoşlarına girilmiş,
surlar yer yer yıkılmıştı. Ferdinand ile maiyeti kaçtıktan çok sonra bile Viyana
kenti dayandı. Sultanın Buda'yı yağmalarnalarına izin vermemesi yüzünden
mutsuz olan yeniçeriler huzursuzdular. Türk aklncıları Alpleri aşarak güney
Almanya'ya girdiler, Bavyera'da Ratibon'a ve Bohemya'da Brunn'a (Bmo) yak
laştılar. Avrupa panik içindeydi. Sultan biraz daha dayanabilseydi birlikleri
Viyana'ya girebilir ve kışı orada geçirdikten sonra daha ileri gidebilirlerdi.
Ancak karşılaştığı güçlükler Sultan Süleyman'ı kış için İstanbul'a dönmek
zorunda bırakmıştı. Kuşatma kaldırıldı ve Viyana böylece Hıristiyan dün
yasının elinden gitmemiş oldu.
Osmanlıların orta Avrupa'ya girmek için bu ilk çabaları böylece semeresiz
kalmıştı. Günün ikmal ve ulaşım durumu gözönüne alımnca Osmanlılar, tırnar
orduları memleketlerine gönderilmek zorunda kalındığı için istanbul'da kışla
mak gereğinin duyulduğu bu durumda Batı'ya doğru yayılmalannın sınırına
varmış oluyorlardı. Ancak Viyana kuşatmasının önemli sonuçları olmuştur:
ı 26
Bunlardan birincisi, Osmanlılar Macaristan'ı elde etmişler, Zapolya ile yeni bir
vasal ilişkisine girmişlerdir. İkinci olarak da, Avusturya ile kuzey Macaristan
öylesine harap olmuştur ki, başarılı bir karşı saldırı olanağı kalmamıştır.
Üçüncüsü de, yerleşik düzen daha da güçlenmiş. Macaristan'ın kuzey ve batı
sınır bölgelerinde Habsburg egemenliği sürerken ülkenin diğer bölgeleri özerk
bir yönetime geçmiş ve böylece güney ve kuzeydeki süper güçlerin arasında
bir tampon bölge olmuştur.
Mezopotamya'nın Fethi
Akdeniz'de Savaş
Boğdan Seferi
İç Değişiklikler
İç Gelişmeler
Habsburg'larla Barış
1 43
Ekonomik ve Malf Sorunlar
İlgili Notlar 4: -
( 1 ) İbni Haldun, The Muqaddimah (Mukaddime) : A n introduction to History. 3 Cilt. New York.
1958, Il, 1 9 1 .
(2) Muqoddimah, Il, 193.
(3) M. Canard, (Les Expeditions des Arabes contre Constantinopte dans l'histoire et dans la
legende. 'Journal Asiatique, 208 ( 1926) , 105; ve I. Massignon, (Textes relatifs i la prise de
Constontinople," Oriens, 6 ( 1 953) , 1 0 -1 7.
(4) Census of Kadı Muhyi al-Din. TKS D9524: Ekrem Hakkı Ayverdi, Fatih Devri Sonlannda İstan
bul Mahalleleri, Şehrin İskan ve Nüfusu, Ankara, 1968; aynı yazar, Osmanlı Mimarisinde Fatih
Devri. 855-886 (145 1-148 1 ) . 2 cilt. İstanbul. 1 073 - 1 8 74.
(S) Bistra Cvetkova, "Sur Certaines Reformes du Regime Porteler au Temps" de Mehmet Il."
JESHO, 6 (1963), 1 04 -120.
(6) Mustafa A. Ahmet, (De Certains Aspects de la Societe Ottomane i la lumiere de ta Legislation
(Kanunname) de Sultan Mahomet II (1451-148 1 ) , "Studia et Acta Orientalia, " 2 (1 960) , 127-
1 60.)
(7) Çağatay. Uluçay, "Yavuz. Sultan Setim Nasıl Padişah Oldu?" Tarih Dergisi, W9 (Mart 1954) .
59-90; vıv1o (Eylül 1 954) , 1 1 7- 1 52.
(8) TKS, E. 43 1 2 (29) .
(9) M. Tayyip Gökbilgin, "Lütfi Paşa," lA, VII, 96 - 1 0 1 ; Lütfi Paşa, Asaftıame, İstanbul, 1326
148
-s
Osmanli Toplumunun ve Yönetiminin Dinamiği
Vönetici S1n1f
Devlet yönetme işine karışanlar, yani yönetici sınıf üyeleri, egemen olan
hanedanın hizmetinde olduklarından, Osmanlılar imparatorluğun ilk yüzyılın
da görevlerinin askeri yönü ağır bastığı için askeri olarak anılırlardı. Osmanlı
egemenliğinin ilk üç yüzyılında, daha önce görüldüğü_ gibi, önce Selçukluların
çöküşünden sonra Anadolu'ya egemen olan beylikleri yaratan Türkmen aile
leri; daha sonra, imparatorluk on dördüncü ve on beşinci yüzyıllarda toprak
larını aldıkça Osmanlı hizmetine giren Bizans ve klasik İslam imparatorluk
larının yönetici sınıf üyeleri; ve en son olarak da, devşirme yoluyla toplanan
ve yetişkinliklerinde ihtida edenler Yönetici Sınıfa hakim olmuşlardır. Kö
kenleri ne olursa olsun, bir insanın Osmanlı Yönetici Sınıfının tam üyesi ola
bilmesi için I) İslam dinini ve bunun ayrılmaz parçası olan düşünce ve eylem
sistemini kabul edip uygulaması; 2) Padişaha ve onun hükümdarlık görevleri
ni üstlenmek ve gelirlerini toplamak için kurulan devlete sadık olması; ve 3)
Osmanlı yaşam biçimini oluşturan karmaşık davranış, görenek ve dil sistemi
ni bilip uygulaması gerekirdi.
Bu niteliklerden yoksun olan kimseler Yönetilen Smıftandılar, padişahın
korunan sürüsüydüler. Bu sınıfın üyeleri bu nitelikleri geliştirip uygulayarak
yönetici sınıfa yükselebildikleri gibi, yönetici sınıftakHer ya da çocukları bun
ları uygulamaktan vazgeçme sonunda reaya durumuna düşebilirlerdi. Böylece
belirli tanımlanabilir ve elde edilebilir niteliklere sahip olmaya dayanan bir
toplumsal hareketlilik düzeni bulunuyordu. Varolan yönetici sınıfın üyelerinin
çocukları babalarının toplumsal durumlarını korumak için gerekli nitelikleri
elde etmeyi kolay buluyariarsa da, bu süreç kendiliğinden değildi. Yönetici
sınıfın yeni üye yetiştirmek için kurduğu çeşitli okullarda uzun bir öğrenim
dönemi ve hükümet dairelerinde çıraklık dönemi geçirmek gerekiyordu. istek,
yetenek ve talih Osmanlı düzeninde yükselenleri belirleyen şeylerdi.
ı so
Yönetici Sınıf Üyesi Olabilme ve Eğitim
A. Saray Kunımu
D Bağdat
Karaağalar
Koğuşu 1
L Has Odalılar Koğu$0
Has Oda Erkanı J)airesi
Hırk.ı-i
Saııdet Köşkü
ı �''b:ııinej�
'ç � a
Diran-ı Hümayun Kalemi
�t· Gl :1 ·;;;
o 't-'�'C> ·· � '
Mu•tdai
= .s
N
> _ .. Üçünca ATlu c; i
:1. .. ..
�- ::ı::
.. e
D
ı:: ....
., _
�-g
,., ...
Q)
c: Paşa :
c;
i> "" E! Köşkü
Bab · ü Sel am
ikinci Avlu i!<
�
�
l An: 1
Bab-ü Saadet Odası ::s
.,.. Üçü� ü Kapı
LJ .5,
-
� Dördüncü Avlu i
! a.
·- :s
;:ı
tl i
.. ...
o cı .s
� :.: N
d 1
!�
Mecidiye D
:ı:
� .;
ı:.=
:O: < g Köşkü
"tl
d
Merdivenli Aşçı Koğuşu Aşçı Mescidi
•
Enderun ::ı::
Büyük Kuyu Aşçı Edavatı Yeri ve Seferli Kojuşu Hazinesi
�
B. Kalemiye
Yönetici sınıfın en önemli tek dalı kô.tip ya da ehl-i kalem sınıfıydı. Bu ku
ruluş da ikiye ayrılıyordu: yönetim ve haberleşmeyi üstlenmiş olan Divan-ı
155
Hümayun ve maliye ile muhasebeyi üstlenmiş olan Hazine-i Amire. Bunların
içinde bölümler oluşturulrnuşnı, katipler de sanatlarını sürdürmek ve mesleki
standartlarını uygulamak için bir )onca biçiminde örgütlenmişlerdi. Her
bölümün başında bir hoca bulunurdu, onun emrindeki ustalaşmış olan kalfa
diğer katipleri yönetir ve çırakların (şakirt) eğitimi ile uğraşır, loncada ve bö
lümde hizmete alınacak yeni adayların (mülazım) sınavlarını yapardı. Bütün
bürokratların geleneksel İslam bilgi alanları, edebiyatı, tarihi, coğrafyası, din
sel bilirnlerinde eğitilmiş olmaları gerektiği için bunlar . kendi bölümlerindeki
katipierden olduğu kadar ulemadan da ders görürlerdi. Ulema, kendi grubun
dan olan pek çok kişiyi Kalemiye'ye gönderdiği için yönetirnde daha çok etkili
olabiliyordu. Bu ikisi arasındaki ilişki öylesine yakındı ki, her ikisinin üyeleri
de ortak efendi unvanını taşıyorlardı, ve birbirleri arasında nakil, yönetici sı
nıfın diğer kurumlarında olduğundan daha sıktı. Kalemiye üyeleri bütün
yönetici sınıf katlarında hizmet gördükleri halde, özellikle Divan-ı Hümayun
ile Hazine-i Amire'de toplanmış bulunuyorlardı.
Divan-ı Hümayun. İlk çağlardan onyedinci yüzyıl sonlarına kadar Divan-ı
Hümayun Osmanlı yönetiminin başlıca merkezi organıydı. Dört kategoride
üyesi bulunmaktaydı: 1) Üç nığlu vezirler. Bunların içinde sadrazam ve aynı
rütbeyi alıp beylerbeyi olarak anılan önemli vilayetlerin valileri de bulunurdu;
2) Haznedar ve nişancı tarafından temsil olunan katipler. Reis-ül küttap ve baş
tercüman resmen üye olmamakla birlikte toplantılara katılırlardı ve özel
konularda tartışmaya girmek ve bilgi vermek durumundaydılar; 3) Kaptan-ı
derya ve yeniçeri'lerin komutanı ağa tarafından temsil edilen askerler; 4)
Rumeli ve Anadolu kazaskerleri ve şeyhülislam tarafından temsil edilen dini
ve kültürel sınıf olan ulema.
Divan-ı Hümayun'un çalışması reis-ül küttap'ın emrindeki ve bölümlere
ayrılmış katipler tarafından yürütülürdü: 1) Divan-ı Hümayun'un ikinci önem
li memuru olan beylikçi'nin yönetimindeki Beylikçi ya da Divan Kalemi divanın
konuşma ve kararlarının kayıtlarını nıtar, bu kararları buyruklar biçiminde
düzenler, ilanlar ve anlaşmalar hazırlardı; 2) Bütün Osmanlı yüksek memur
ları için atama, azil ve nakil emirleri, tırnar ve zeamet hakkındaki işlemler tah
vil kisedarı yönetimindeki Tahvil Kalemi tarafından kaydedilir ve yayınlanırdı;
3) Daha düşük rütbedekiler için aynı işlemleri rüus kisedarı yönetimindeki
Rüus ya da Nişan Kalemi yapardı; ve 4) Amedf Kalemi de sadrazam ve reis-ül
küttap'ın özel sekreterlik bölümü, başındaki dmedf'nin yönetiminde sadraza
rnın bildirilerini, yabancı hükümdarlarla, temsilcilerle, tüccarlada olan ilişki
lerini düzenler, ondokuzuncu yüzyılda kurulana kadar, dışişleri bakanlığının
alanına girecek işleri görürdü. Sadrazamlık makamının başlangıcından beri
bu rnevkide bulunan kimsenin Divan-ı Hüm�yun'daki arnedi bürosundan
başka özel bir dairesi olmadığı dikkat çekicidir. Ancak çok sonraları ( 1 654)
1 56
sadrazamlar hükümetin ayrı bir dairesi olarak Paşakapısı ya da Bab-ı ali diye
adlandırılan kadrolarını kurmuşlardır.
Maliye
hakkını kazanmıştı. Deniz kuvvetlerinin elinde olan topraklara çeşitli Ege ada
ları da kanlınca, Cezayir vilayeti ile birlikte bunlara el Cezayir vilô.yeti adı ver
ilmiş ve donanma kurnandanına gerekli mali olanaklar sağlayan sürekli tırnar
lar haline getirilmişti. Ancak Barbaros'un rütbesi Andrea Doria'ya karşı kazan
dığı zaferin özel bir ödülü olarak görülmüş, onaltıncı ve onyedinci yüzyıldaki
halefieri genellikle iki tuğlu vezir rütbesine sahip olmuşlardır. Osmanlı
örgütünün ve unvan yapısının genel olarak çöküşünün yanında deniz kuvvet
lerinin gücü de azaldıktan sonra büyük arniraller üç tuğlu vezirlerin rütbe ve
yetkilerini alabilrnişlerdir.
1 70
Donanma işleri, imparatorluğun çeşitli yerlerindeki tersaneleri ve buralara
bağlı gemilerle çalışan subay ve erieri düzenleyen Tersane-i Amire'de top
lanmıştı. Hem savaş hem de yapım-bakım çalışmalan büyük amiral tarafından
yönetilir, ancak bu her iki hizmetin subay ve erieri birbirlerinden ayn tutulur
du. Her tersane, başında bir tersane müdüıiinün bulunduğu bir subaylar hi
yerarşisi tarafından işletilir, kendisine tersane müdür yardımcısı, tersane ko
mutanı, liman işletme komutanı, tersane katipleri, tersane kayıt amiri ve di
ğerleri yardım ederlerdi. Barbaros zamanında donanma harekatı daha az
düzenliydi. Her gemirıin başında bir kaptan (reis) bulunurdu. Daha büyük
gemi komutaniarına kaptan ya da, gemilerine para ve adam sağlamaları için
büyük arniralin sancaklarından tırnar verilmiş olduğundan hassa reis denirdi.
Onaltıncı yüzyılın ortalarından sonra bütün gemi kaptanianna reis denilmeye
başlanıldı, kaptan terimi fılo komutanları için kullanıldı. Kaptanlada kaptan-ı
derya arasında, aşağı yukarı yüzyıl sonra birkaç amiral rütbesi konuluncaya
kadar, resmi bir düzenleme yok sayılırdı.
Gemilerde er olarak azap deniz piyadelerinden başka, içlerinde Türkler,
Rumlar, Arnavutlar ve Dalmaçyalılar bulunan yakın kıyılardan toplanılmış
insanlar bulunurdu. Bunlara verilen levent adı o zamanlar çoğu Akdeniz de
nizcileri için kullanılan İtalyanca levantino sözcüğünden çıkmış olsa gerektir.
Bunlar kimi zaman kaptan-ı deryanın toprakları içindeki köylerinin ya da
ailelerinin vergi borçları karşılığı, kimi zaman da tersane hazinesinden öde
nen aylıklar karşılığı hizmete alınırlardı. Bunların yanı sıra savaş tutsakları ve
işledikleri suçlar karşılığında cezalarını çekmeye gönderilmiş kürekçiler, ve se
ferler için parayla tutulmuş denizciler bulunurdu. Bunlara onaltıncı yüzyılda
aylakçılar ve daha sonraları da kalyoncular denilmiştir. <s>
Kaptan-ı deryanın tersanede kendi dairesi ve divan'ı vardı, kendi böl
gesinde olan toprakları ve adaları yönetmek için memurlar gönderir, tersane
civarının düzenini korumaktan doğrudan doğruya sorumlu olurdu. Bu özellik
le Galata ve Kasımpaşa tersaneleri için böyleydi. Kara ordusunda olduğu gibi,
donanmanın da yıllık sefere çıkması padişah ile yüksek rütbeli memurları da
kapsayan karmaşık törenleri gerektirirdi. Kış aylarında donanma havuza
alınır, tırnar gelirleri olan subaylar ve denizciler gemileri ve kendileri için ge
rekli payı toplamak üzere memleketlerine giderlerdi. Aylıklı denizciler kışı
Galata'daki kışialannda geçirirlerdi.
İslami bilgilerde uzman olan Osmanlılara ulema denilir, bunlar efendi un
vanıyla anılırlar ve hep birlikte İslam dirıini örgütlernek ve yaymak, birleşik bir
Müslüman toplumunu sürdürmek, şeriatı uygulamak, cami ve medreselerde di
ni bilimleri anlatmak ve aynı zamanda belirli bir standardı koruyup yeni ulema
yetiştirmek görevlerini üstlenmiş olarak İlmiyye sınıfı olarak tanınırlardı.
171
Eğitim Düzeni. İlrniyye kurumunun temeli, halka temel dini bilgiler veren
cami ilkokullan (rnektep) ve yönetici sınıfa gireceklerle ulernanın yeni üyeleri
ni yetiştiren yüksek eğitim kurumları olan medreseler çevresinde kurulu bir
eğitim düzeniydi. İlk Osmanlı medresesi Orhan Bey tarafından 133l'de İz
nik'te kurulmuştu. Onaltıncı yüzyıl sonunda irnparatorluğa dağılmış yüzlerce
medrese vardı ve başlannda da Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul'da
kendi adını taşıyan cami civarında kurulmuş sekiz medaris-i sernciniye bulunu
yordu. Bunlar sekiz dereceli bir eğitimin en üst düzeyindeydiler. Eğitim küçük
kentlerdeki haşiye-i tecrid medreseleri ile başlıyor, miftah, kırklı, hariç, dahil ve
sahn-ı sernan düzeylerinden geçiyor, bunların her biri daha ileri bir eğitim ve
daha geniş konuları kapsayarak sonunda Fatih külliyesinin parçası olan
musile-i sahn ve sahn-ı sernan medreselerinde en yüksek bilgi düzeyine erişiliy
ordu. İlk yedi düzeyde okuyaniara suhte ya da softa (din öğrencisi) deniliyor,
salın-ı sernan medreselerine girenler ise özellikle bir onur adı olan danişmend
(bilgin insan) unvanıyla adlandırılıyorlardı.
Tüm İslami bilim dallarında verilen dersler şunları da kapsıyordu: Hat sa
natı, Arap dili ve gramer (sarf-ü nahiv), belagat, şiir, mantık, felsefe (ilm-i hik
met), astronorni (heyet) , tefsir, inanç doktrinleri (akaid), hadis, usul-ü fıkıh,
fıkıh, din bilgisi ve ahlak.
Onaltıncı yüzyıl başlarında medreselerde öğrenilen geleneksel konulara ek
olarak, Kanuni tarafından kendi adını taşıyan carniin yanına kurulmuş olan
dört rnedresede tıp, matematik ve fizik bilimleri de öğretilrnekteydi. Bu külli
yede salın-ı sernan düzeyini aşmış ve daha ileri gitrnek istek ve yeteneğine sa
hip olanlara daha yeni ve yüksek bir eğitim olanağı sağlanrnaktaydı. Kanu
ni'nin yeni sisteminde, zaten küçük kentlerde en düşük üç eğitim düzeyini
kapsayan eski sistem, ilkokul düzeyine indiriliyordu. Süleymaniye külliyesi ile
birlikte diğer beş eğitim düzeyi de, kendi içinde dört gruba ayrılan on iki
hasarnaklı bir hiyerarşi biçiminde düzenleniyordu:
1 72
Medreseler genellikle, büyük camiler civarında kurulan külliyeleri (hasta
neler, hanlar ve diğer hayır kurumları da bunların içindeydi) desteklemek
amacıyla kurulan dini vakıflar tarafından desteklenrnekteydiler. Her medre
senin başında, vakıf yöneticisi tarafından verilen paraları kullanan bir rnüder
ris bulunuyor, ve vakıf paraları ile binaların bakımını sağlıyor, hizmetkar tutu
yor, öğrenci seçip bunlara aylık veriyordu. En iyi öğrenciler rnüderrisin yar
dırncıları olarak diğer öğrencilere dersleri tekrarlayıp açıklıyorlardı. Öğren
cilere geçimieri için para veriliyor, bunlar aynı külliyede, rnedresede ya da ya
kınlardaki binalarda kalıyorlar ve bedava yemek yiyorlardı. Büyük medrese
lerden bazılarında üç öğretmen bulunuyor, bunlardan biri diğerlerini yöneti
yor, görev ve aldıkları para da buna göre düzenleniyordu.
Ulerna sınıfının öteki üyeleri rnüderrisler ve medrese öğrencileri arasından
sivrilrnekteydiler. Danışman rütbesine yükselen öğrenciler fırsat çıknkça ilmi
ye hiyerarşisindeki boş mevkileri dolduruyorlar, kimi zaman da kalemiye'ye
geçebiliyorlardı. Öğrenimlerini tam olarak tamamlamadan medreselerden
çıkan öğrenciler kadıların hizmetine yardırncı (naip) olarak giriyorlar, ya da
kalemiye tarafından desteklenen defterdarlık ve diğer kuruluşlara katip olarak
alınıyorlardı. Danışman olanlar genellikle ilkokullarda rnüderris olarak kalı
yorlar, sonra yeteneklerine göre ve boşluklar oldukça yükseliyorlardı. Müder
risler kadı olarak boşalan yerlere atanmalarını isteyebilirler, ya da eğer gerek
li kalemiye nitelikleri varsa kalemiye'de nişancı ve defterdar mevkilerine geti
rilebilirlerdi. Günde altmış akçe alan daha ileri rnedreselerin rnüderrisleri,
günde SOO akçe alınabilen Mekke, Medine, Kudüs, Şam, Halep, Kahire, Edirne
ve Bursa gibi büyük kentlerin kadılıklanna aday olabilirlerdi. Süleymaniye
külliyesi medreselerindekiler ise İstanbul kadılığına ya da Rumeli ve Anadolu
kazaskerliklerine aday olma şansına sahiptiler. İstanbul, Edirne ve Bursa gibi
eski başkent rnüderrisleri bir memurluğa aday oldukları zaman aynı rütbede
olan ötekilerine kıyasla bir ayrıcalığa sahiptiler. Son olarak da, en üst üç grup
taki rnüderrisler rnüftü adayları olabildikleri halde, yalnız Süleymaniye gru
bundan olanlar başrnüftü ve ilmiye sınıfı lideri olan şeyhülisldmlığa aday ola
bilirler veya seçilebilirlerdi. Atamalar padişah ve sadrazam tarafından şeyhül
islarn'ın önermesi üzerine yapılır, ancak şeyhülislarn da, adayları yazılı ve söz
lü sınaviara tabi tutan ilmiye kurulunun önerilerini gözönüne alırdı.
Daha Alt Düzeydeki Ulema: Ulema sınıfından olan yüzlerce kişi, resmi bir
görevleri olmadığı halde ilim sahibi olmalarına dayanarak yönetici sınıftaki
yerlerini korumaktaydılar. Medreselerin alt düzeylerinde eğitim görmüş olan
bu insanlar camilerde imamlık yaparlar, Cuma namazlarında hutbe okurlardı.
Hatibin, hükümdar olarak tanınan kişinin adını söylernesi bakımından, önem
li bir görevi vardı. Bunlardan alt düzeyde olan ulema sınıfı üyeleri şeyh olarak
tanınırlar ve genellikle haftanın diğer günlerinde camilerde cernaata vaazlar
verirlerdi. Müezzinler minarelerde mürninleri namaza çağırdıklarından genel
olarak bilgilerinden çok seslerinin güzelliği ile bu makama getirildiklerinden
ulema sınıfının en alt düzeyindeydiler. Diğer ulema sınıfı üyeleri küçük çaplı
dini görevler alırlar, mezariıkiara bakarlar, ölüler için dua okurlar, kutsal yer
lerin bakımını üstlenirlerdi. Bu tür ulema ya hizmet ettikleri kişiler tarafından
ya da kendilerinin çalışmalarını desteklemek için kurulmuş dini vakıflar yöneti
cileri tarafından atanır ve ücretlerini onlardan alırlardı. Zaman geçtikçe bun
ların bir kısmı vakıf yöneticiliğine geçer ve artan gelirleriyle daha itibarlı eğitim
ve hukuk hizmetlerindeki ulema sınıfı üyelerinden daha etkin olurlardı.
Uyruk S1nlf
vergi toplar, devletin buyruklarını iletirlerdi. Uzun göç sürelerinde dini ve hu
kuki ihtiyaçlarını karşılamak için aşiretlere özel kadılar atanırdı. Aşiretler ge
nellikle yazın hayvan yetiştirirler, kışları avcılık ve çiftçilik yaparlar, kentlerin
et, yağ, yoğurt, tereyağ ve peynir ihtiyaçlarının çoğunu karşılarlardı. Ayrıca
kolaylıkla erişilebilen yerlerde bulunan aşiretlerden bölgelerinden geçen sefer
komutanları tarafından askeri hizmete alınanlar olur, bunlardan aynı zaman
da yol kavşaklarının, dağ geçitlerinin korunmasında, yol yapım ve onarımın-
1 92
da, köprü, kale ve liman yapımlarında, mal taşımacılığında ve kervanların
korunmasında, madenierin işletilmesinde yararlanılırdı. Nehir ve deniz yakın
larında yaşayanlar donanma için malzeme sağlamak ve gemi yapırnına yardım
etmek zorundaydılar.
Millet Sistemi. Şeriat İslam dinsel hukuku olduğu için, Müslüman olmayan
ların aralarındaki ilişkiden doğan sorunlara uygulanarnazdı. Böyle bir uygula
ma ancak Müslüman olmayanların Müslürnanlarla bir davada karşı karşıya
bulunmalan ya da kendi dinsel yasalarının yetersizliği nedeniyle bazı davalar
da buna göre yargılanmak isterneleri sonucunda mümkün oluyordu. Böylece
Müslüman olmayanlara davranışlarını düzenleyebilmeleri �e sorunlarını çö
zürnlerneleri için kendi dini liderleri başkanlığında kendi kururnlarını ve yasa
larını kullanma hakkı tanınmaktaydı. Yönetici sınıftan olmayan Müslümanlar
da şeriat hükümlerini uygulamakla yükümlü ulerna çevresinde gruplaşrnakta
ydılar. Toplurnun dinsel çizgilere göre topluluklara bölünmesi millet sistemini
ortaya çıkarmıştı; burada her birey ya da topluluk dinsel bir bağla şu ya da bu
millete ait bulunuyordu. Uyruklann toplurndaki durumu ve yeri ancak böyle
bir millet üyesi olmasıyla mümkündü. Halk genellikle millet liderleri aracılı
ğıyla yönetici sınıfla ilişki kurar, millet liderleri de milletinin davranışı, vergi
ödemesi ve diğer yükümlülükleri açısından padişaha ve rnemurlarına karşı
sorumlu olurdu.
Uyrukların dinsel eğilimli topluluklara bölünmesi Osrnanlılara özgü bir şey
değildir. Bunların devlete karşı sorumlu liderlerin kabul edilmiş yetkileri altın
da kendi yasalarını uygulamaları Romalılar, Avrupa'nın ortaçağ imparatorluk
ları, halifelerinkiler de içinde olmak üzere büyük Önasya imparatorluklannda
gelenekselleşrnişti. Osmanlılar bu sisteme birkaç ayrınn eklemişlerse de, asıl
katkıları, diğer alanlarda olduğu gibi burada da sistemi örgütleştitip düzene
sokmak ve böylece toplurnun olduğu kadar devletin de yapısı içine almak ol
muştur. Her millet eğitim, din, adalet ve toplumsal güvenlik gibi yönetici sınıf
ve devlet tarafından yapılmayan görevleri yerine getirrne k için kendi ku
rumlarını yaratıp sürdürrnekteydi. Ondokuzuncu ve yirminci yüzyıllarda mil
let-devletlerin kurulmasıyla millet mahkemelerinin ve hukuksal dururnlarının
ortadan kalkmasından sonra bile ayrı okullar, hastaneler, hanlar, yoksullar ve
·
Kentsel örgütlenme
Vakıflann Rolleri
Osmanlı toplum düzeninden ayrı, ama yine de belirli biçimlerde onun te
mel yapısına karışmış olan bir grup insan vardı: imparatorluk içinde resmi
206
temsilciler, tüccarlar olarak yaşayan kişiler ya da özel amaçlarla imparatorlu
ğu gezmeye gelenler. Osmanlılar, İslam gelenek ve hukukunun, kendi grupları
dışından aralarına gelenlerin korunmaları kavramını (aman) kabul ediyor
lardı. Topluluğun bir bütün olarak ya da topluluk içindeki her Müslümanın,
İslamiyetİn dışındaki topraklardan gelen bir kişiye ya da küçük bir gruba
aman verme hakkı vardı. Ancak tüm yabancı temsilciler ya da tüccarlar gibi
büyüklüğü belirli olmayan bir gruba bu korumayı verebilme hakkı yalnızca
imama aitti. Bu yolla korunan bir kişi, kendisine hiçbir zarar gelmeden, Müs
lüman bölgesinden geçebilir ya da burada kalabilirdi. Sözkonusu kişi barış ve
dostluk vaadiyle aman ister, ve bu da kendisine padişah ya da temsilcileri
tarafından verilen bir beratla sağlanırdı. Berat sahibinin sözünü tutmarlığına
ve bu hakkının geçersiz olduğuna karar verecek olanlar da yalnız bu kişilerdi.
Osmanlı hükümeti bu tür heratları verirken genellikle teneke, kumaş ya da
demir gibi ihtiyaç duyulan malları gözönünde tutar, belirli Avrupa devletle
riyle dostluklarını sürdürrnek ister, ek gümrük geliri sağlamak amacını güder
di. Genel olarak kapitülasyon adıyla anılan anlaşmalarda heratiarda ulusların
kendi uyruklarına ne koşullar sağlanacağı belirtilirdi. Bu tür anlaşmalarda
Osmanlı hükümeti kendi tüccarları için de karşılıklı ayrıcalıklar sağlardı. Hiç
olmazsa onbeş ve onaltıncı yüzyıllarda Müslüman olmayanlar kadar Müs
lümanlar da güney ve güneydoğu Avrupa'da büyük çaplı ticari girişimlerde
bulunmuşlardır.
Osmanlı uyruğu ile bir yabancı arasındaki bütün davalar şeriat mahke
mesinde görülürdü. Çeşitli milletler arasındaki anlaşmazlıklar da bu kurala gi
rerdi. Ancak bu davalarda yabancının elçisinin ya da konsolosunun ya da kon
solos temsilcisi olan tercümanının korunma hakkı vardı. Belirli bir paradan
yukarısına ilişkin davalar Divan-ı Hümayun'a götürülebilirdi. Burada yabancı
hükümet temsilcilerinin ağırlıkları daha önemliydi. Yabancılar kendi ara
larındaki anlaşmazlıklar için istedikleri takdirde şeriat mahkemelerine baş
vurabilirlerdi. İslam yasaları kendilerinkirıden daha uygun ya da mahkeme
giderleri daha az olduğu zaman genellikle bu yolu seçmekteydiler.
Yabancıların oturdukları yerden başka bir yere gitrnek için izin almaları
gerekiyor idiyse de, bu hem halkın hem de yönetici sınıf üyelerinin uyrnaları
gereken bir kuraldı. Osmanlı memurları yabancıların suçluları ya da kaçak
köleleri sakladıklarından ya da imparatorluk dışına çıkarılması yasak olan
eşyayı çıkardıklarından kuşkulandıkları zaman yolcuların üstlerini, evlerirıi ve
eşyalarını arayabilirlerdi. Gümrük vergileri kapitülasyon anlaşmalarında belir
lenmiş olup genellikle yüzde iki ya da beş oranındaydı ve Osmanlı uyruğun
dan alınan vergiden çok azdı. Ancak bu tarife, malı taşıyanın milliyeti, taşınan
mal ve hangi Osmanlı gümrüğünden geçtiği gözönüne alınarak değişiklik gös
terirdi. Gümrük memurlarına ek olarak bahşiş ücretleri ödenmesirıe rağmen
vergi toplamı yine de aynı mala Osmanlı uyruğunun ödediğinin altındaydı.
207
Böylece yabancılar uluslararası ticarette elde ettikleri bu ayrıcalığa dayanarak
onsekizinci yüzyıldan sonra üstünlük kazandılar.
·
Kısacası, Osmanlı İmparatorluğunda oturan yabancı uyruklular millet sta
tüsünün sağladığı çıkarların çoğu ile Osmanlı yasalarından bağışıklıklarıyla
kazandıkları ayrıcalıklı durum sonunda 'millet içinde millet', kendi başlarına
bir imparatorluk olup Osmanlı yetkililerinin müdahalesi olmadan istedikleri
ni yapar hale geldiler. Bu durumun sonuçları ve etkileri çöküş döneminde Os
manlı toplumsal ve ekonomik yaşamında açıkça görülmekte olup bu konuya
daha sonra değinilecektir. (9)
208
putatapan Türklerin büyük tanrıları kağanlar olarak Türk Müslümanlarının
sadakatiarını sağlıyorlardı. Bu sonuncu şıkta Osman Beyin babası Ertuğrul
Bey'in Osmanlı törelerine göre Türkmenlerin liderliğini seçimle başa gelen
lider Oğuz Han'dan miras aldığı öne sürülüyordu. Böylece yönetici sınıfın
efendisi, tüm uyrukların seküler ve tüm Müslümanların dini lideri, ve özellikle
Türklerin seküler ve dini lideri olarak Osmanlı hükümdarları imparatorluğa
her bakımdan lider olmuşlar ve imparatorluğu hiçbir lider ya da grubun yapa
madığı gibi bir araya getirebilmişlerdir.
Bu haklarını kullanan padişah, daha sonraları Divan-ı Hümayun'a başvezire
ve diğerlerine verilen bir yetkiyle onlar tarafından yazılmış olsa bile, keno i ağ
zından çıkmış gibi yazılan fermanlarla yasama hakkına sahipti. Padişahın devlet
ve hukuka göre durumu hem İslam-Ortadoğu hem de Türk ideallerini sürdür
mekteydi. Yönetici sınıfın bütün üyeleri onun emirlerine kesinlikle boyun eğer
lerdi. İmam olması durumuna dayanarak ulema üzerinde de kutsal hukuk yoru
mu konusunda üstünlüğe sahipti. Kimi zaman yetkisini başkalarına bırakabiime
sine rağmen ordunun mutlak komutanıydı. Padişah ve emrindeki memurlar yal
nız yönetici sınıf üyelerini, onlara ayrılmış olan mevkilere atamakla kalmayıp
milletierin liderlerini onaylarlar ve gerektiğinde bunları yerlerinden alabilirler
di. Şu halde kuramsal olarak padişahın, özellikle yönetici sınıf ve bunun
aracılığında hükümet ve uyrukları üzerinde mutlak bir iktidarı bulurımaktaydı.
Ancak uygulamada durum daha değişikti. Osmanlı düzeninin doğası sonucu
padişahın gücü çok sınırlıydı. Yetkisinin sınırları imparatorluğun servetini
geliştirmek, İslamiık ile uyruklarının diğer dinlerinin kurumlarını ve uygula
malarını sağlamak, imparatorluk topraklarını genişletip savunmak ve imparator
luk içinde düzeni korumakla belirleniyordu. Bu yüzden Osmanlı yaşamının
önemli bir bölümü milletler, loncalar, dini toplumlar ve Osmanlı toplumunun bir
leşik yapısını oluşturan öteki gruplarca özerk olarak sağlanıyordu. Yönetici sınıf
içinde bile, düzenin çok karmaşık olması nedeniyle, kuramsal olarak ne kadar,
otokratik olsa da bir tek adamın, bürokratlardan ne isteyeceğini bilmesi ve bunu
yapmalarını sağlaması için tüm ayrıntılar konusunda bilgi sahibi olması
olanaksızdı. Padişahın Osmarılı toplumunun çeşitli unsurlarını bir araya getirme
si girişken ve güçlü bir yöneticilikten çok bir simge oluşuna bağlıydı. Ban etkisiyle
ancak ondokuzuncu yüzyılda Osmanlı hükümeti, Avrupa'nın kendisinde var
olduğuna inandığı türden bir otokratlığa ve merkezi iktidara sahip olabilmiştir.
· Şu halde padişahın sağladığı kuramsal bağlar dışında Osmanlı toplumunu
bir araya getiren ve böyle tutan şey neydi? Düzenin en sağlam bağlayıcı gücü,
Tanrı ile birleşmede ortak bir amaç, ekonomik çıkar ve eylemlerde ortaklık so
nucu Müslüman ve Müslüman olmayan halkı bir araya getiren toplumun bir
leştirici altyapısıydı. Yüzyıllar boyunca Ö nasya'da halkın gereksinmelerini kar
şılamak üzere gelişen toplum ürünleri olan bu kurumlar, Osmanlı siyasal ya
pılarının hiçbir zaman yapamadığı ve yapmaya bile kalkışmadığı bir biçimde
209
çatışan çıkarlan uyuma kavuşturmuş bulunuyorlardı. Bunun sonuçlarından
biri de, Osmanlılarda olduğu gibi, imparatorluklarm siyasal yapılarındaki çü
rümenin düzenin işlemesi üzerinde akla gelebileceğinden daha az etkisi ol
masıydı. Çünkü düzen, halkı ilgilendiren ya da onun yaranna olan bütün ko
nularda başarılı olmak üzere örgütlenmiş bulunuyordu.
İlgili Notlar - 5:
(1) I.V. Thomas, A Study of Naima, New York, 1 972, s . 78: W. I . Wright, Ottoman Statecraft,
Princeton, N. J., 1935, s. 1 1 9.
(2) Ata, I. 1 54, Gibb ve Bowon 1/1, 337'den alınma.
(3) Ömer Lütfi Barkan, "Osmanlı imparatorluğunda büyük nüfus ve arazi tahrirleri ve hakana
mahsus istatistik defterleri," İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi Mecmuası, 2 (1940) , 20·
59, 214-247; ve Barkan "Timar'' lA, XII 286-323.
(4) Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu'nda Derbent Teşkilatı, İstanbul 1967.
(S) Kürekli gemiler genel olarak çektiri adıyla anılırlar ve kürekçilerin oturdukları sıra sayısına
göre sınıflandırılırlardı. Kırlangıç gemilerinde her küreğe 2 ila 3 kişi olmak üzere 10 ila 1 7
sıra vardı, aynca 7 0 ila 8 0 Levent ve subay bulunurdu. Daha büyükçe olan Perkende'lerde 1 8 ,
Kalyota'larda 19 ila 2 4 sıra ve 250 kişiye kadar kürekçi bulunabilirdi. 2 S sıralık kürekli
gemilere kadırga adı verilmekteydi, içlerinde toplam 3SO kişi bulunurdu. Baştarda denilen
büyük kadırgalarda her biri 42 ila 4S metrelik 26 ila 36 sıra, SOO kürekçi ve 300 topçu ve
denizci bulunmaktaydı. Bunların dışında yelkenli gemilerin şu tipleri vardı: 40 toplu iki direk
li ağripaı; iki ila 3 direkli ve 6S ila 70 toplu barça, 20 metre uzunluğunda Şalope, 25 ila 35
metre uzunluğunda ve 1 7S-200 kişilik korvet, 33-50 metre uzunluğunda 1500-2000 tonluk
kalyon, 30-40 metre uzunluğunda ve 30-70 topu olan firkateyn, ve iki ambarlı 60-80 toplu ve
bin kişi taşıyan kapak. Onyedinci yüzyıl başlanndan sonra da SO metre uzunluğunda 1 10 ilA
1 20 toplu ve 800 ila 1000 tayfası olan üç ambarlılar denize indirilmiştir.
(6) İnalcık, "Çift Resmi," El 2, II, 32-33.
(7) Ö.L. Barkan, 'The Social Consequences of Economic Crisis in Later Sixteenth Century 1\ırkey;"
Socral Aspects of Economic Development, İstanbul. 964; Nüfus baskısının yaygınlığına karşı çıkan
M. A. Cook, Population Prossure in Rural Anatolia, 1450- 1 600, Oxford, 1972 ile karşılaşnrınız.
(8) R. C. Jennings, "Women in Early Century Ottoman Judicial Records-The Sharia Court of
Anatolian Kayseri," JESHO, 18 (1974) , S3- 1 14.
(9) Halil İnalcık, "İmtiyazat," El2, III, 1 185- 1 1 89.
211
iKiNCi BÖLÜM
6
Ademi Merkeziyet (Yerinden Yön etim) ve Geleneksel
Reform Hareketleri, 1566- 1 683
212
Çöküşün incelenmesi Çeşitli düzeylerde sürdürülmelidir. Bu sürecin ağır bir
gidişe sahip olduğu ve çürüme tohumlarının Osmanlı siyasal ve toplumsal
yapısında yüzyıllar boyunca kök saldığı unutulmamalıdır. Düzenin temeldeki
sağlamlığı ve özellikle Önasya toplumunun iç altyapısının güçlülüğü yüzün
den bu eğilim içeriden görülmemiş, Avrupa'da uzun yıllar boyunca çöküşü gö
rememiş, bundan yararlanma yoluna gidememiştir. Böylece imparatorluk
süregelmesi gerekenden çok daha uzun yaşayabilmiştir. Aslında imparatorlu
ğun çökmekte olduğu, onyedinci yüzyılın ortalarına kadar Avrupa tarafından
tam olarak fark edilmemiştir. Bu süreyi çöküşü durdurmak için kullanabilme
fırsatına sahip olan sultanları bu durum tam tersine yanlış bir güven duygusu
vererek uyuşturmuş ve gerçekten iş işten gecene kadar reform çabalarına gi
rişecek enerjiden yoksun bırakmıştır.
Çöküşün nedeni olarak tek bir belirli unsuru ele almak genellikle güçtür.
Ancak Osmanlı düzeni, kendisini harekete geçiren, yöneiten ve bir arada tutan
hükümdara çok bağımlı olduğu ve çöküş hükümdarlık kurumu içindeki ciddi
çürüme unsurlarıyla birlikte görüldüğü için çöküşün anahtarı burada bulun
maktadır.
Kanuni Sultan Süleyman'ın en görkemli hükümdarlık günlerinde bile bir
çöküş söz konusuydu. Belki de bu hanedanın ya da herhangi bir hanedanın,
sürekli olarak imparatorluğu kuranlar gibi yetenekli liderler yetiştirmesi bek
lenemez. Diğer yandan, padişahın kişiliğine çok şey bağlı olduğu için zayıf bir
hükümdar bir dizi yeteneksiz ve değersiz kişilere yol açmış bulunuyordu. İlk
hükümdarlar egemen olmak için eğitilmişler ve iktidara en yeteneklinin gel
mesini sağlayan bir süreçten geçmişlerdir. Bunlar, hükümet işlerine kendileri
karışarak ve savaşta da ordulannın başına geçerek devlet sorunlarına kendi
yeteneklerini uygulayabilmişlerdir. Yine bu hükümdarlar bir köle sınıfı yaratıp
bunu daha eski Türk soylularının karşısına çıkararak uyruklarının denetim
gücünü kazanabilmişlerdir. Burada şunu da belirtmek gerekir: Osmanlı devle
tinin büyüklüğünün nedenini köleleri yönetici sınıfa getirmesine ve doğuştan
Müslüman olanları devlet görevi dışında tutmasına bağlayıp Müslümanların
düzenin içine girmeleriyle çöküşün oluştuğu kuramı Hıristiyan Avrupa'ya çeki
ci gelse de, temelsiz bir sav olmaktan ileri gidemez. Osmanlıların iktidara
sahip olmalan eski Türk ve Müslüman soylularının unsurlarıyla başarılmış ve
sürdürülmüştür. Köleler yalnızca çöküş döneminde denetimi ele geçirmişler,
bu da başarıya değil çöküşe götürmüştür.
Devşirmeler, onaltıncı yüzyılda eski Türk soyluları üzerinde kazandıkları
kendi birliklerini koruyabilmiş olsalardı, başka bir neden için olmasa bile,
kendi çıkarları için o sırada denetim alnnda bulundurdukları düzeni korur-
213
lardı. Ancak daha önce soylularının sağladığı rekabet iticiliği ve güçlü hüküm
darların sürekli denetimi altında bulunma gerekliliği olmadığı için, devşirme
sınıfı birbirleriyle çatışan siyasal gruplara bölünmüştür. Bunlardan her biri de
intisapla saptanan bir ya da birkaç gözü yüksekte siyasal liderin çevresinde
toplanmışlardı. Bir tek siyasal grubun uzun bir süre egemen olamaması so
nunda yönetici sınıf küçük çatışmalar karmaşasına düşmüş, geçici koalisyon
lar kurulmuş ve devletin gelir getiren mevkileri zaferin ödülleri olmuştur. Hü
kürndarların bu çatışmalara ve sonuçlarına karışrnarnaları için onlar haremin
daha zevkli yaşantısına çekilrnişlerdir. Bunun dışında, şehzadelerin taşrada
çalışarak hükümet ve askeri işlerde eğitilrne süreci de terk edilmişti.
Şehzadeler artık saraydaki özel dairelerde, diğer bir deyişle kafeslerde,
tutuluyorlar ve ancak harem kadınları ve hadımağaları tarafından kısıtlı bir
eğitim görüyorlardı. Böylece iyi niyetli ve zeki bir şehzade tahta çıkma fırsatı
na kavuşsa bile, düzeni iyiye götürecek eğitim ve deneyden yoksun bulunu
yordu. Bunun yanı sıra hanedan çatışmalarını önlemek için hükümdarıo kar
deşlerinin öldürülmesi yöntemi de terk edilmişti. Padişahın en yetenekli şeh
zadesinin tahta geçmesi yöntemi bir yana atılmıştı. Artık ya yaşamakta olan
en yaşlı erkek akraba ya da o sırada en çok güce sahip bizbin tuttuğu bir
hanedan üyesi tahta getirilrnekteydi. Bunun kaçınılmaz sonucu da, sarayda
padişahın kardeşleri ve oğulları arasında iktidar çatışmasına dönrnek oluyor
du. Bunlar genellikle anneleri ya da karılarının başlarında bulunduğu haremin
siyasal biziplerini kullanarak tahtı ele geçirmeye çalışıyorlardı. Yıllar geçtikçe
saray içindeki ileri gelen harem grupları ile saray dışındaki devşirrne grupları
arasındaki koalisyon en uzun süreli başarılara sahip oluyor{ju.
Üst düzeydeki grupların çözülmesi kısa zamanda tüm düzene yayılmıştı.
Önemli rnevkilere getirilenlerden geleneksel olarak padişah ve öteki yüksek
memurlar tarafından istenen değerli armağanlar çok kısa bir sürede tüm
yönetici sınıf arasına yayılmış, bunun sonucunda da rüşvet ve nüfuzu kötüye
kullanma artmıştı. Bir memurluğa getirilen kimse bu ayrıcalığın bedelini öde
rnek zorundaydı. Buna karşılık o da bu rnakarnını, ödediğini geri almak, Ur
etmek ve hem kendisinin, hem de bağlı bulunduğu grubun siyasal şansını ar
tırmak için kullanıyordu.
Yönetici sınıfın bütün kururnlarında aynı durum görülrnekteydi. Pek çok
memur, subay ve ilmiye sınıfı üyesi hala aşırı derecede yetenekli ve dürüstse
de durum gereği bunlar da düzene uymak zorundaydılar. Kapıkulu birlikleri
üyelerinin pek çoğu, tırnar sahibi sipahiler evlenip askerlikten ayrılmışlar ve
tüccar, zanaatkar ya da mülk sahibi olmuşlardı. Bunlar sadece kendilerine
sağladığı gelir ya da ayrıcalıklar nedeniyle birlik üyeliklerini sürdürüyorlardı.
Askere çağırıldıklarında kendi yerlerine daha yeteneksiz bedeller gönderiyor
lardı. Bu yüzden ordunun çoğunluğu bu tür insanlardan oluşmaktaydı. Sefer
sırasında subaylar bunlarla ve yolda askere alabildikleriyle yetinrnek zorun-
214
daydılar. Kırım Tatarları ve diğer vasal birlikleri zaman zaman ordunun en
etkin gücünü oluşturmaktaydılar. Tırnar sahipleri artık yalnız mültezim gibi
çalışıp, yalnız vergi salıp topluyorlar, eski görevleri olan düzen ve güvenliği
korumayı sancak beyleri ile valilere bırakıyorlardı. Bunlar da, çoğunluğu köy
lü gençlerden ve resmi görevlerini kendi çıkarları için kullanmaktan mutlu,
asker kaçaklarından oluşan kendi ordularını toplamak zorunda kalıyorlardı.
Bunun yanı sıra askeri ve yönetimsel bir örgüt olarak tırnar ordusunun gücü
azaldıkça mevcut kapıkulu birlikleri bunların yerine taşrada kullanılıyor ve
böylece ayrıcalıklı bir seçkin sınıf oluşturuyorlardı. Bunlar özellikle Anado
lu'da sancak beylerinin, kadıların ve hatta mültezimlerin hizmetine girerek
hem yöneticilere hem halka egemen oluyorlar, bölgesel vergi gelirlerinin gide
rek artan bir bölümüne el koyuyorlar ve çiftçilerden ek vergiler alıyorlardı. Ye
niçeri askerinin ayrıcalıklı durumundan yararlanmak isteyen bölge halkının
çoğu, genellikle yasadışı yollardan bu biriikiere katılıyordu. Onyedinci yüzyıl
ortalannda yeniçeri askeri sayısı 200.000'e kadar yükselmiş olup hem devlete
hem de topluma ağır bir yük haline gelmişti.
Nüfus Artışı
Ekonomik Kar•t•khklar
Osmanlı çöküş çağı, iki ayrı döneme ayrılır: 1) Il. Selim'in padişahlığı ile
başlayıp Osmanlı ordusunun ikinci Viyana kuşatmasında başarısızlığa uğra
masıyla 1 683'de sona eren bir ademi merkeziyet yüzyılı; ve, 2) İç anarşirıin
yanı sıra imparatorluğun önemli bölümlerinin kaybedildiği ve onsekizinci
yüzyılın büyük bir bölümünü kapsayan çürüme yüzyılı.
Türkçede San Selim ya da Sarhoş Selim, Batı'da Ayyaş Selim olarak anılan
Il. Selim'in kısa süren (1 566-1574) hükümdarlığı zamanında İmparatorluğu
uzun bir süre bir bütün halinde tutan güç kaynaklan ile çöküş unsurları açıkça
ortaya çıkmıştır. Sultan Selim babasının ölümünden sonra hiçbir rekabetle
karşılaşmadan tahta çıkmıştır. Kardeşi Bayezid ve dört oğlu uzun bir iç savaş
tan sonra İran'da Tahmasp tarafından 23 Temmuz 1562'de öldürülmüşlerdi.
Sultan Setim'in bunun için Şah'a 400.000 altın ile Kars ve diğer doğu toprak
larını vaat ettiği söylenmektedir. Selim tahta çıktıktan hemen sonra bu toprak
anlaşmasını yerine getirmiştir. Ancak tahta çıkış biçimi kendine pek çok düş
man kazandırmıştı. Bu yüzden tahta çıktıktan sonra ilk işi devlet içinde başlı
ca iktidar unsurlarını uzlaştırmak olmuştur. Bu da büyük bir ölçüde armağan
lar ve rüşvet verilerek başarılmıştır. Sultan Selim bundan sonra şimdi Sokullu
Mehmet Paşa'nın başında bulunduğu Belgrat'taki orduya katılmış ve eski cülus
bahşişi geleneğini canlandırarak yeniçerilerin yeni düzeni kabul etmelerini
garanti altına almak için ayiıkiarına ek olarak para dağıtmıştır. Bu cömertliğe
rağmen yeniçeriler daha çok para istemişlerdir. Padişah Aralık ayı başlannda
İstanbul'a dönerken yollan keserek kendisini adam başına 1000 akçe daha
ödemek zorunda bırakmışlardır. Bayezid'e karşı Selim'i destekiemiş olan diğer
220
kapıkulu askerleri de eş bir pay isteyerek İstanbul'da harekete geçmişler, istek
lerini sağlamak için padişahın dostlarına ve destekleyicilerine saldırmışlardır.
Sultan Setim, başkente dönünce bunların liderlerini idam ettirmişse de isyan
cılara büyük aylıklar bağlayarak ve topraklar vererek sakinleştirmeye çalış
mıştır. Böylece imparatorluk askerlerinin taht kavgalarında doğrudan doğruya
taraf olmaları dönemi başlamış oluyordu. Bu nedenle bunlar elde ettikleri
büyük paralada siyasal yelpazede başlıca unsurlar haline gelmişler ve hazi
nenin de boşalmasına yardimcı olmuşlardır.
Sultan Selim, ulema sınıfına da bunlara benzer rüşvetler verip kendisi
hareminde zevke dalmaya çekilerek devlet yönetimini sadrazama bırakınca,
hükümdarlığı zayıftatan diğer önemli adımlar da atılmış oldu. Ancak çöküş
süreci çok ağırdı ve imparatorluk zaman zaman önemli topraklarını kaybet
meyi önleyecek ve hatta yeni topraklar elde edecek yeterli bir ordu toparlaya
biliyordu.
Osmanlı sarayı artık siyasal entrika merkezi olmuştu. Sokullu Mehmet Paşa
genel ' olarak hükümeti Esther Kira, Dona Garcia ve Don Joseph gibi zengin
Musevi bankerierin sağladığı para ile etkisi altında bulunduruyordu. Karşısın
da, padişahın Venedik asıllı karısı Safiye Sultan'ın başında bulunduğu güçlü
bir Venedik fraksiyonu vardı. Çatışma daha çok para ve makama ilişkindi. So
kullu ile müttefikleri durumlarını Fransa ile daha güçlü bağlar kurarak sağ
lamlaştırmaya çalışıdarken doğu Akdeniz'deki son Venedik toprağı olan Kıb
rıs'a karşı bir sefer önerdiler. Don Joseph de adayı Avrupa'dan kaçan din
daşları için bir Musevi yurdu yapmayı umut etmekteydi.
Sokullu'nun etkinliği ile amacının gerçekleşmesini sağladı, I. François'nın
ölümünden sonra ortadan kalkan Osmanlı-Fransız dostluğu yeni bir kapi
tülasyon ( 1 8 Ekim, 1 569) anlaşmasıyla perçinlendi. Bu anlaşmayla Fransız ge
mileri Osmanlı sularına ve limaniarına serbestçe girecekler, Fransız bayrağı ta
şıyan diğer Avrupa gemileri de bu haktan yararlanacaklardı. Böylece impara
torluğun Avrupalı toplumu içinde Fransız temsilcilerinin durumu güçlenmiş
oluyordu, Önasya'da yerleşen Fransız ticari ve siyasal üstünlüğü modem çağ
Iara kadar süregelmiştir. Bunun ardından da iki imparatorluk arasındaki diplo
matik işbirliği nedeniyle padişah ve vezirleri Venedik ve Habsburglara karşı
yeni girişimlerde bulunabilmişlerdir.
222
Denizcilik Hareketleri ve Kıbrıs'ın Fethi
İnebahtı Savaşı
Kutsal Birlik, ancak Kıbrıs düştükten sonra doğu Akdeniz'e bir donanma
gönderebildL Seferin amacı yalnız Kıbrıs'ı değil Türkler tarafından ele geçiri
len bütün Hıristiyan topraklarını almaktı. V. Charles'ın yasadışı oğlu Avustur
yalı Don Juan komutasındaki donanma 1571 yılı Ekim'i başında Ege'ye açıl
dığında Kıbrıs'ı fetbeden Osmanlı donanınası da Yunanistan kıyılarındaki İne
bahtı kışlık barınağına çekilmişti. Denizcilerinin ve subaylannın çoğu kış mev
simi için memleketlerine gönderilmiş ve kalan subayların gücü de Piyale Paşa
ve Sokullu Mehmet Paşa taraftarları arasındaki siyasal kavgalar nedeniyle
ciddi olarak azalmış olduğundan Osmanlı donanınası savaşa hazır değildi.
Osmanlılar savaşmak için liman dışına çıktılar. Bir süre başabaş bir dövüş oldu
ama sonunda Avrupalıların sayı ve komuta üstünlükleri etkisini gösterdi,
Osmanlı donanınası dağıtıldı, gemilerinin ve denizcilerinin çoğunu kaybetti (7
Ekim 1 5 7 1 ) .
İnebahtı Savaşı bütün Avrupa'da kutlandı. Osmanlılar onbeşinci yüzyıldan
bu yana ilk kez yeniliyorlardı. Doğu Akdeniz yeniden Hıristiyan denetimine
223
girmişti. Değil yalnız Kıbrıs'ın, kutsal toprakların da alınması artık bir zaman
sorunuydu. Avrupa ilk kez, Osmanlıların eskisi kadar güçlü olmadıklarını
anlamıştı. Ancak Avrupa düş kırıklığına uğrayacaktı. İnebahtı Savaşı kesin bir
sonuç değildi. Osmanlılar o dönemde yenilgiden sonra kalkınabilecek güçtey
diler. Avrupa 1 5 7 1 - 1 5 72 kışını neşeyle geçirirken Sultan lL Selim tüm do
nanmayı yeniden yaptırtmanın yanı sıra Akdenizde hiç görülmemiş boyda
sekiz kadırga da yaptırtmıştı. İç bölünmeler ve Venedik'in barış gereksinimi
yüzünden Kutsal Birlik donanınası doğu Akdeniz'den çekilince Osmanlılar
deniz üstünlüğünü yeniden ele geçirdiler. <3> Venedik, 7 Mart 1573'te Os
manlılarla barış antiaşması imzalayarak Kıbrıs'ın fethini kabul etti ve impara
torluk topraklarında ticari ayrıcalıklarının devam etmesi için ödediği yıllık
vergiyi arttırdı. Böylece Kutsal Birliğe karışmış olmasından epey ucuza kurtul
muş oldu. Osmanlı donanmasının üstünlüğü o yaz Sicilya ve güney İtalya kı
yılanyla 1 574'te 1\.ınus'un Hafsilerin elinden alınmasıyla da kanıtlanmış oldu.
Sultan Selim uygulanacak politikayı saptamak için zaman zaman devlet iş
lerine karışırsa da genellikle yaşamının son yıllarını hareminde geçirmiş, işleri
Sokullu Mehmet Paşa'ya bırakmıştı. San Benizli Selim ve Sarhoş Selim lakap
larını hak etmişse de bilgili bir insandı. Selimi adı altında şiirler yazar, za
manının bilim adamlarını ve şairlerini korurdu. Ancak harem kadınlannın etk
ilerinin doruk noktasına ulaşması ve yüzyıl sonrasına kadar sürecek olan 'Ka
dınlar Saltanatı'nın başlangıcı onun hükümdarlığı dönemine rastlar. Yine onun
hükümdarlığında şehzadelerin eyalerlerde yöneticilik ve askerlik görevlerinde
eğitilmelen terk edilmiş, şehzadeler iktidara geldikleri takdirde etkin bir yöne
tim kuracak eğitim ve deneylerden uzak olarak yaşamlarını haremde geçirm
eye başlamışlardır. Il. Selim 1 574 yılının Ekim ayının ortalannda hanyoda
yıkanırken ayağının kayıp düşmesi sonucunda ölmüştür. Bazı kaynaklar bu
düşmenin içkiyi bırakması sonucunda başının dönmesine bağlamaktadırlar.
Sultan Selim'in ölümünden sonra tahta büyük oğlu llLMurat geçti. Sultan
Murat aile geleneğini acımasızca sürdürerek tahta çıktığı gün beş kardeşini de
öldürtmüştü. Kendisi hem büyükbabası Kanuni Sultan Süleyman hem de ba
basının hükümdarlıkları döneminde eyalet valisi olarak görev aldığı için tahta
çıkmadan önce yöneticilik deneyinden geçmiş son padişahtı. Ancak kadınlara
olan aşırı düşkünlüğü sonunda haremindeki odalıklarından 1 30 oğlu ile sa
yısız kızı oldu. Bunun sonucunda 'Kadınlar Saltanatı' giderek güçlenmişti.
Şimdi biri annesi Nurbanu Sultan ile lLSelim'in kızı ve Sokullu Mehmet Paşa'
224
ı karısı olan Esma Han Sultan, diğeri de daha önce Osmanlı sarayında Vene
l 1· yanlısı üyelerin temsilcisi olan karısı Safiye Sultan'ın başlarında bulunduk
' "ı iki önemli grup bulunuyordu. Sultan Murat tahta çıkınca Sokullu, Nurba
li t '. Sultan'la ittifakını sürdürerek etkinliğini koruduysa da Safiye Sultan onlara
kcırşı entrikalara girişmekte gecikmedi. lLSelim gibi Sultan Murat da sadraza
rnın bu etkinliğinden huzursuzluk duyuyordu. Ancak sadrazarnın gücünü
azaltmak için onun adamlarını kilit mevkilerden alan padişah bu arada yöne
timin zayıflamasını hızlandırmış oldu. Sokullu ise daha bir süre etkinliğini
sürdürerek imparatorluğun başlıca düşmanları ile barışı sürdürerek daha önce
imzalanmış olan Venedik (8 Ağustos 1 5 75 ) , İran ( 1 5 74) ve Habsburg (I Ocak
1 5 77) anlaşmalarını yeniledi.
225
Kuzey Afrika'da Durum
Bu dönemde, 1 553'ten beri bir Şii hanedanının yönetiminde olan Fas başta
olmak üzere Kuzey Afrika'da da ilerlemeler kaydedildi. İç karışıklıklardan
yararlanan III. Murat, 1 576'da Fas kentini işgal etti. Eski hanedanın hayatta
'kalan son erkek üyesi Ahmet el-Mansur'u Fas sultanlığına getirerek Portekiz'in
buradaki gücünü azalttı. Osmanlıların batı Akdeniz'de durumları epey düzel
mişti, Sultan Murat'ın artık İspanya'da da İslam egemenliğini yeniden kurması
olası görünüyordu.
Kafkasya'nın Fethi
228
Kırım Sorunu
Osman Paşa İstanbul'a dönmeden Kının Hanı Melunet Giray'ın açık başkal:.
dırısı denilebilecek bir durumla karşılaştı. Tatarlar daha önceki yardıınlannı
yeniden sağlamak için Kefe ve Buğdan'ın tüm gelirlerinin kendilerine verilmesi
ni koşul olarak ileriye sürdüler. Melunet Giray da Rusların Baltık kıyılarında
yenilmesinden yararlanarak Kazan ve Astrahan'ı yeniden almak istediği için bir
liklerini Kafkasya'daki savaşa kaydırmak istemiyordu. IH. Murat, Melunet Giray'ı
aziederek yerine kardeşi İslam Giray'ı geçirtmek için Özdemiroğlu Osman Paşa'yı
Kının'a gönderdi. Melunet Giray 1 584 baharında Osmanlı birliklerini Kefe'de
kuşattıysa da Osmanlı ajanları Kının soyluları arasında çalışarak desteklerini
Giray Han'dan çekmelerini sağladılar. İstanbul'dan yola çıkan yedek ordu Kefe'ye
vardı, 3 MaytS 1 584'de Melunet Giray Han yakalanıp öldürüldü. Osman Paşa
İstanbul'a dönünce, Yemen, Kafkasya ve Kınm'daki başarılarının ödülü olarak
sadrazamlığa getirildi. Kendi egemerıliklerirıin son bulacağına inanan harem
devşirme grubu bu atamaya karşı çıkarlarken Sultan Murat da İran'ın geri kalan
bölümünü ele geçirmek için gerekli askeri desteği kazanacağını umuyordu.
III. Murat'ın yerine geçen III. Mehmet vahşette babasını da geçerek dilsiz
ve sağır adamlarına yalnız 19 erkek kardeşini değil yirmiden fazla kızkardeşi
ni de boğdurttu. Bunun dışında, artık padişahların kişilikleri Osmanlı siyase
tinde pek rol oynamadığı için durumda bir değişiklik olmadı. Sadrazam or
dusuyla birlikte 1\ına boylarındayken İstanbul'da işlerin başında Sultan Meh
met'in annesi Safiye Sultan bulunuyordu. Askerin etkinliği ağır cülus bahşiş-
230
leriyle yine kendini gösteriyordu. Harem siyaseti de daha ağır sonuçlar ya
ratarak sürüp gitti. Sultan Murat'ın tuttuğu Sinan Paşa yaşlandığı için yerine
yardımcısı Arnavut Ferhat Paşa getirildi.
Celalf isyanlan
I. Ahmet, 1 603 - 1 6 1 7
Zitvatorok Antlaşma.sı
İranlılarla Barış
Siyasal Yozlaşma
Devşirme yoluyla askere alma yöntemine son verilince Kanuni Sultan Sü
leyman'ın ölümünden sonra Osmanlı siyasetine egemen olan büyük devşirme
bizipleri de kişisel hırslar üzerine kurulu küçük hiziplere bölünmüştü. Dev
şirme ile Türk ayrımı artık Osmanlı siyasal yaşamında önemli bir rol oynamı
yordu. I. Ahmet'in annesinin, oğlunun hükümdarlığının başlarında ölmesi
üzerine harem de İstanbul'daki etkin durumunu yitirmişti, (1. Ahmet'in entri
kacı karısı Kösem Sultan kendi siyasal etkisini onyedinci yüzyılda oğulları II.
Osman; N. Murat ve Sultan İbrahim dönemlerinde gösterecekti.) I . Ahmet
lalası Mustafa Efendi ve baş hadımağası Mustafa Ağa'ya dayanıyorsa da devlet
politikasıyla kendisinden hemen önce gelen padişahlardan daha çok ilgileni
yordu. Tahta geçtiğinde yalnızca bir kardeşi sağ bulunduğundan (Şehzade
Mustafa, daha sonraları I. Mustafa) I. Ahmet'in padişahın kardeşlerini öldürt
me geleneğini terk etmesiyle tahtın hanedanın en yaşlı üyesine, genellikle de
hükümdarın oğulları yerine kardeşine bırakması geleneği başlatılmış oldu. Bu
durum onyedinci yüzyılda Osmanlı sarayını zaten karıştıracak olan entrikaları
daha da arttırdı.
237
Kendisinden sonra gelen pek çok padişah gibi I. Ahmet, Bahti takma adı
altında politik ve lirik şiirler yazan seçkin bir şairdi. Aynı zamanda dinine çok
bağlıydı, kişisel servetinin büyük bir bölümünü bilim ve din adamlarının
eğitimine, cami ve okul yapımına harcamıştı. İstanbul'da Sultan Ahmet Camii
ve çevresindeki medrese ve hastaneler padişahın kendi gözetimi altında yapıl
mıştır. İslam yasa ve geleneklerinin de uygulanması için çalışmış, II. Selim
tarafından kaldırılan içki yasağını yeniden koymuş, bu yasalann uygulanması
için bir daire kurmuştur.
I. Ahmet 22 Kasım 1 6 1 7'de tifüsten ölünce yerine karısı Kösem Sultan'ın
da yardımıyla kardeşi I. Mustafa ( 1 5 9 1 - 1 639) geçti. Kösem Sultan padişah
lığın I. Ahmet'in oğullarından birine geçmesi halinde en büyük şehzade olan
Osman'ın tahta geçmesinden korkuyordu. Bu durumda Şehzade Osman'ın
annesi Mahfıruz Sultan ile rakip oldukları için Mahfıruz Sultan oğlunu, Kösem
Sultan'ın oğullarını (daha sonralan rv. Murat ve Sultan İbrahim olarak tahta
geçceklerdir) öldürtmek için kandırabilirdi. O sıralarda Sadrazam Halil Paşa
İstanbul'da olsaydı Şehzade Osman'ın gençliğine karşın (14 yaşındaydı) tahta
onu geçirtebilirdi. Ancak kendisi doğuda İranlılarla savaşmakta olduğundan
Kösem Sultan'ın isteği oldu ve tahta daha az yetenekli olan I. Mustafa geçti.
Sultan Mustafa gerçekten zayıf ve yeteneksizdi. Daha önce hükümet iş
lerinde deney sahibi olmadan tahta geçen ilk padişahtı. Tüm yaşamını ha
remde geçirmiş, hadımağaları ile kadıniann öğrettikleriyle kalmış, her hü
kümdann tahta çıkışında öldürülmekten korkmuş, hadlınağası Mustafa Ağa
da bu korkulan canlı tutmak için elinden geleni yapmışnr. Sonunda Kösem
Sultan'ın etkisi altında kalan baş hadımağası, I. Mustafa'nın deli olduğu hak
kında söylentiler yayıp II. Osman lehine tahttan indirilmesini sağlamışnr (26
Şubat 1618) .
Lehistan Savaşı
II. Osman daha önce yapılan anlaşmaya göre İran'la barış imzalayınca askeri
harekatı, Otuz Yıl Savaşlannda (1618-1648) anlaşma hükümlerini çiğneyerek
Habsburgları desteklemeye devam eden Lehistan'a kaydırdı. Lehistan,
Prensliklere müdahaleyi sürdürüyor ve Kazak baskınlarını önlemek için hiçbir
şey yapmıyordu. Böylece Osmanlılar ile Lehistan açık bir çatışmaya girmiş oldu
lar. Özi beylerbeyi İskender Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Prut kıyısında
Cecora'da Lehleri 20 Eylül 1620'de bozguna uğratarak yıllarca süren Kazak
baskınianna karşılık vermek üzere Tatar akıncılannı güney Lehistan'a gönderdi.
Lehler Dinyester'de, Hotin'de yeni bir ordu kurarlarken Sultan Osman da ata
lannın geleneğini diriiterek büyük bir ordunun başına geçti. Ancak ordusu o
kadar ağır yürümüştü ki, Lehler hazırlanacak zaman bulmuşlardı, sonunda da
eski sınırlar üzerinde anlaşarak ve Hotin de Osmanlı topraklanna katılarak yeni
bir barış anlaşması imzalandı (6 Ekim, 1 621). Lehler'in yeni verdikleri bu sözü
tutup tutmayacaklannı ancak zaman gösterecekti. Lehistan İsveç'le uzun ve
başarısız bir savaşa girince (1617-163 1 ) II. Osman da kuzeyden yeni bir
saldırıya uğramayacağından emin olarak iç reformlara dönebilirdi.
ıv. Murat tahta geçtiği zaman devlet, siyasal ve parasal anarşi içindeydi.
Anadolu ile Rumeli'nin büyük bir bölümü eyalet isyancılarının denetimine geç
mişti. Yabancı düşmanlar Osmanlıların zayıflamasından yararlanmaya çalışı
yorlardı. ıv. Murat sonunda devlet ve askeri gücünü yeniden kurarak im
paratorluğu kurtarmak için gerekli liderliği sağiarnıştı ama kendisini kabul et
tirtmek için dokuz yıl beklernesi gerekmişti. Hükümdarlığının ilk bölümünde,
1632'de yetişkinliğine kadar kendisini iktidara getiren politik liderlerin egemen
liği altındaydı. Kendisi yönetimi ele aldıktan sonra disiplinini kabul ettirmekte
ve devletin zayıf unsurlarını ortadan kaldınnakta acımasız davranmıştır.
İç Siyaset
Bağdad'ın Düşmesi
Kırım Sorunları
Askerlerin İsyam
Rumeli ve Anadolu'daki bir dizi asker isyanı rv. Murat'ın tahta çıktığından
beri aradığı kişisel gücü ele geçirmesine yardımcı oldu. Eyalet askeri birlikle
rindeki disiplinsizlik bunları sık sık isyana zorluyordu. Kimi zaman hükümet
aylıklarını ödeyemediği için ayaklanıyorlarsa da talihsiz halktan toplanan
ganimetten pay almak için ayaklandıkları da çok oluyordu. Sadrazam Hüsrev
Paşa, Bağdat başarısızlığı üzerine 1 629'da sadrazamlıktan alınınca yeniçeri ve
sipahi birliklerinin desteğini sağlamış, bir dizi askeri ayaklanmaya neden
olmuştu. Bunların hepsi kendi bölgelerinde özerk hareket ederlerken bir yan
dan da aralarında Hüsrev Paşa'yı yeniden sadrazamlığa getirmek için ortak bir
anlaşma olduğu da belliydi. Anadolu'nun büyük bir bölümü böylece açık isyan
244
halindeydi ve başlarında yakın zamana kadar İstanbul'da Osmanlı ordusunun
komutanları olan kişiler bulunuyordu.
İsyanın nedenleri haklı bile olsa, hükümetin tepkisi, eğer ileri gelen siyasal
liderlerin isyancıların kazanmalarını istedikleri düşünülmezse, mantıklı ol
maktan çok uzaktı. Yeni sadrazam Hafız Ahmet Paşa padişahı ve Divan-ı hü
mayun'u, sorunu çözümlemenin tek yolunun bütün isyancıları hatta
eyaletlerdeki bütün yeniçeri ve sipahi askerlerini İstanbul'a gelip şikayetlerini
aniannaları olduğuna inandırmıştı ( 1 8 Kasım 1 63 1 ) . Kısa bir süre sonra bin
lerce isyancı ve disiplinsiz asker İstanbul sokaklarını haraca kesiyorlar, milleti
soyup öldürüyorlar, padişaha isteklerini kabul ettirmeye çalışıyorlardı. isyan
cılan yatıştırmak için ıv. Murat içlerinde sadrazam ve Şeyhülislam Yahya
Efendi de olan 1 7 kişiyi azletti, bunlar saray kapıları önünde askerler tarafın
dan parçalandılar. isyancıların adayı (anlaşıldığına göre askeri İstanbul'a
getirmesi için padişahı kandıran da o idi) Topal Recep Paşa sadrazam oldu,
diğer önemli makarnlar da yardımcıianna verildi; rüşvet ve sahtekarlık alıp
yürüdü, vergiler artırıldı, paranın değeri düşürüldü, yiyecek ve yaşam için
gerekli bütün maddeler en yüksek parayı verene satıldı. isyancı grupları can
lan isteyince saraya girip şu ya da bu memurun başını istiyorlardı. Bir süre
bazı isyancılar Sultan Murat'ın kardeşlerinden biri lehine tahttan çekilmesini
istediler. Ancak sonunda bunun yeniçeriler tarafından desteklenmeyen bir
sipahi planı olduğu anlaşıldı ve uygulanmadı. Asker soyguncuların yanında
sıradan eşkiya da kenti haraca kesiyor, evlerini yakıp yıkma tehdidiyle zengin
lerden para kopartıyordu. Bütün bunlar kutsal ramazan ayında olmaktaydı.
İslam dinine bağlı olanlar bu soygunculuk, cana kıyma ve ayyaşlık karşısında
şaşakalmışlardı. <4)
Lehistan Sorunu
Revan Seferi
Kırım ve Erdel sorunlan ıv. Murat'ın 1 638 yılına kadar ikinci bir Bağdat
seferine çıkmasını engellemişti. Bu kez Safeviler güçlü ve uzun süren bir di
renme gösterdiler ( I S Kasım-25 Aralık 1 638) ; ancak sonunda padişah kazandı
ve aynı zamanda askerlerini Mezopotamya'ya göndererek Sünniliği zorla di
riltti, son yarım yüzyıldır egemen olan Şii mollaları yerlerinden attırdı. Sultan
Murat yazın Azerbaycan seferine çıkmak üzere kışı Musul'da geçirdi. Ama Şah
barış isteyip Irak ve doğu Anadolu sınırlarındaki kalelerini terk etmeyi öne
rince bu isteğinden vazgeçip İstanbul'a döndü. Yüz elli yıldır süregelen savaşı
sona erdiren ve bugüne kadar pek az değişiklikle sürecek olan sınırları sap
tayan antlaşma Kasr-ı Şirin yakınlarında, Zehap ov�sındaki Osmanlı orduga
hında 17 Mayıs 1 639'da imzalandı. Revan ile Kafkasya'nın Safevi elinde olan
bölgeleri İran'a bırakılıyor, buna karşılık İran da Osmanlı topraklarındaki bas
kın ve misyoner hareketlerine son veriyor, İran'daki Sünnileri suçlamaktan
vazgeçiyordu. Irak da Osmanlılarda kalıyordu. Padişah, özellikle Kafkasya ve
Azerbaycan'da olmak üzere, tüm isteklerini elde edememişti. Ancak Imk ve
Basra Körfezi yolu açılmış, Anadolu'daki yabancı kışkırtmalar ve İran'ın doğu
248
için oluşturduğu tehdit ortadan kalkmış oluyordu. Böylece Sultan Murat'ın ha
lefleri için iç reformlar ve Avrupa savaşları için durum basitleşmiş olmaktaydı.
ıv. Murat bu antlaşmadan kısa bir süre sonra Bağdad dönüşünde 8 Şubat
1 640'da siyatik, gut ya da aşırı içki sonucu öldü. Hükümdarlığı başarılı geç
mişti. imparatorluk düzensizlik ve ciddi bir çöküş içindeyken başa gelmişti.
Kişiliğinin gücü ve 20.000'den fazla insanı idam ettirmesi sonunda bir denge
sağlamış, imparatorluğun canlılığını bir süre için bile olsa kazandırmış, böyle
ce de çöküşün sonuçlarını geciktirmişti.
ıv. Murat'ın başanları yönetici sınıfın kendisinin yerine yeteneksiz bir pa
dişah olan Sultan İbrahim'i başa geçirmelerini kolaylaştırmış, bu padişahın
hükümdarlığı sırasında eski sorunların pek çoğu yeniden su yüzüne çıkmıştır.
Kösem Sultan'ın I. Ahmet'ten olan oğlu Sultan İbrahim'in kısa ve zorba hü�
kümdarlığı ıv. Murat'tan önce Osmanlı düzenine sızmakta olan kötülükleri
öylesine artırmış ve ortaya çıkarmıştır ki, kendisinden sonra gelen Osmanlı
padişahlarından hiçbiri ne bu adı aldılar ne de çocuklarına verdiler. Çocuk
luğunu, kardeşlerinin Sultan Murat'ın elindeki akıbetierine uğramaktan kork
makla geçiren Sultan İbrahim tahta iktidar için gerekli yetenek ve deneyden
yoksun olarak çıktığından, bütünüyle durumu kendi çıkarlarına kullanan in
sanlara bağımlı kaldı. Zamanın başta gelen bürokratları Sadrazam Kemankeş
Kara Mustafa Paşa ile başlıca rakibi, ulema arasında en etkili olan Safran
bolu'lu Şeyh Hüseyin Efendi'ydi. Hüseyin Efendi aynı zamanda padişahın
lalası ve sır dostu olup Cinci Hoca adıyla anılıyordu. Perde arkasında da, ıv.
Murat'ın kendisinden esirgediği gücü elde etmeye çalışan ve çoğunlukla Cinci
Hoca'yla ittifak halinde olan Kösem Sultan, padişahın yedi karısı ve kızkardeş
leri, askeri birliklerin komutanlan bulunuyordu. Bunları denetleyecek ve yö
netecek güç ve cesareti olmayan Sultan İbrahim, kendisi zamanının çoğunu
hareminde zevk peşinde geçirirken onları da büyük topraklar ve tatlı gelirler
vererek etkilerneye çalışıyordu. Kısa bir sürede Sultan Murat'ın başarılı sefer
leri, sağladığı güvenlik ve eski vergilendirme düzeninin getirdiği hazine faz
lalığı tükenmiş ve Sultan İbrahim'in memurları efendilerinin ve çevresindeki
lerin doymak bilmeyen isteklerini yerine getirmek için zenginlerin mülklerine
el koymaya, paranın değerini düşürmeye başlamışlardı. Rüşvet almış yürü
müş, hazine boşalmıştı, aylıklar zamanında ödenemiyordu, askerler ve bürok
ratlar huzursuzdular; onları bu öfkelerini dile getirmekten alakoyan tek şey
liderlerine verilen rüşvetlerdi.
249
Sultan İbrahim hükümdarlığının tek dengeli dönemi ilk başlarda, hükü
met, Sultan ıv. Murat'ın son sadrazaını (1638-1644) ve Kasn Şirin Ant
laşmasının baş mimarı Kemankeş Kara Mustafa Paşa'nın yönetimindeyken yer
almıştı. Kara Mustafa Paşa bir süre Sultan Murat'ın reformcu politikasını izle
di, sikkelerdeki alnn ve gümüş miktarını çağaltarak enflasyonu önledi. Hem
hükümetin savurganlığını önledi hem de yeniçeri ve sipahi sayısını azalttı.
Yaklaşık olarak yarım yüzyıldır ilk kez olarak vergilendirilebilecek toprakların
kadastrosu yapıldı, her toprağın o günkü ürününe göre bir vergi salındı. Dü
rüst olmayan vergi tahsildarlan değiştirildi, vergi gelirleri eski düzeyine çıka
rıldı. Bütçe denkleştirilmiş, aylıklar yine düzenli olarak ödeniyor, enflasyon
denetim altına girmiş bulunuyordu. Sadrazam İran'la yeni yapılan barış ant
laşmasını da sürdürüyor, eyaletlerdeki başkaldırı hareketleri hemen bastırdı
yar, Kınm Tatarlannın yardımıyla Kazaklar Azak yarımadasından püskürtülü
yorlar (1 642) ve böylece Moskova'nın Karadeniz'de bir yer kapması önlenmiş
oluyordu. Venedik'le ilişkiler düzelmiş, eski sınır çatışmalarını önlemek için
Lehistan'la yeni bir barış imzalanmıştı. Ancak sadrazarnın bu reform çabaları
ve üstün kişiliği Osmanlı sarayında çok kimseyi huzursuz kılıyordu. Padişah
olaylan denetleme yeteneği olmamasından güceniklik içindeydi. Valide Sultan
da, sadrazaını kullanamayacağını ve denetleyemeyeceğini görünce ona karşı
komplo kurmaya girişti. Aylıkları maliye reformlarıyla indirilen ya da kal
dmlanlar da muhalefete katıldılar. Bunlar ilk önce kendisinden kurtulmak için
Halep'e beylerbeyi olarak gönderilen Nasuh Paşazade Hüseyin Paşa'nın baş
kaldırmasını sağladılar. Hüseyin Paşa kısa zamanda önemli bir ordu topla
yarak eğer d osdanna önemli makamlar ve gelirler verilmezse İstanbul üzerine
yürüyeceğini bildirdi. Sadrazam bu isteği reddedince Nasuh Paşa, bütün
Anadolu'yu geçip İznik'e kadar geldi. Ancak sadrazam da hazırlıklıydı. İstan
bul ordusunu Boğaz'ın karşı yakasına geçirip Nasuh Paşa ordusunu dağıtıp o
an için isyanı bastırdı (26 Haziran 1 643 ) .
Padişahın hala hasta ve zayıf olması ve sadrazarnın mali reformlarını eskisin
den daha büyük bir güçle gerçekleştirmeye çalışması üzerine muhalefet, padi
şahın lalası Cinci Hoca'nın çevresinde toplanıp onun aracılığıyla padişahı Kara
Mustafa Paşa'ya karşı kışkırttılar. Kara Mustafa Paşa'nın adamlarını iktidar mev
kilerinden alarak sadrazaını zayıflattılar. Sadrazam buna yeniçerilerin saray ka
pılan önünde ayaklanmaianna izin vererek karşılık verdiyse de Sultan İbrahim
bu olaydan yararlanarak kendisini yakalattı ve öldürttü (31 Ocak 1 644) .
Girit Seferi
kadar sürdü. Kuşatmanın bu kadar uzun sürmesinin bir nedeni de, çöküşe
karşın her iki tarafın da zengin olmalarıydı. Venedik, Önasya ticaret yollannın
onaltıncı yüzyıl başında kapanmasıyla içine düştüğü bunalımdan kurtulmuş
tu. Osmanlı topraklarında ticaret yapabilmesiyle bütün �ayıplarını önlemiş
bulunuyordu. Böylece yalnız Girit'te tutunmakla kalmayıp Adriyatik'te Os
manlı kıyılarına baskınlar düzenliyor ve Çanakkale Boğazını ablukaya alarak
(24 Nisan-26 Mayıs 1 648) İstanbul'u paniğe düşürüp Sultan İbrahim'in tahtta
yalnızca sekiz yıl kaldıktan sonra düşmesine katkıda bulunuyordu.
iç Çöküş
ıv. Mehmet tahta çıktığında durum hiç de i ç açıcı değildi. Henüz altı yaşın
da ve bir delinin oğlu olan ıv. Mehmet kendisini iktidara getirenierin kuklası
olmaya mahkiimdu. Gerçekten de tahta çıkışının haftasında çeşitli siyasal li
derler, annesi, sadrazam Sofu Mehmet Paşa ve başkentin en güçlü askeri bir
likleri olan yeniçerilerle sipahiler arasında bir mücadele başladı. Sofu Mehmet
Paşa, Sultan İbrahim iktidarının son dönemlerinde pek çok eleştirildiği savur
ganlığa son vererek, devşirme asker alma yöntemini kaldırarak ve saraydaki
iç oğlanlardan çoğunu azat ederek iktidarını korumaya çalıştı. imparatorluk,
gümrük vergileri . üzerine konan tekeli kaldırarak, tuz ve tütün gelirlerini
toplamak için aylıklı memurlar tutarak hazine gelirlerini artırma çabasına
252
girdi.<ıo> Sofu Mehmet Paşa Sultan İbrahim'e karşı sipahilerle birleşen yeniçe
rilerin desteğini kazanmak için sipahilerin ellerinde bulundurdukları 1000 ka
dar makamı yeniçerilere devretti ve böylece iki askeri kuwetin aralarını boz
du. Ancak bu iktidar çatışması Sofu Mehmet Paşa'dan çok yeniçerilere yaradı,
ağaları daha da güçlendi. isyanları bastırmaya karşılık olarak belli başlı devlet
ve saray mevkileriyle İstanbul ticaretinin büyük bir bölümünün tekelini ele ge
çirerek büyük servet ve güçsahibi oldular. Cinci Hoca hapsedildi ve sonra 29
Ekim 1648'de öldürüldü, Yeniçeriler servetini cülus bahşişi olarak aralarında
paylaştılar. Sofu Mehmet Paşa eski müttefikleri ile çatışmaya başladı. Güçler
dengesini bozmak için sipahi liderlerini serbest bıraktı ve yeniçerilerden 'Sul
tanı kurtarmak' için Celalileri İstanbul'a çağırdı. Yeniçeriler, buna karşılık
Venediklilerin Çanakkale Boğazını kuşatmalarını bahane edip (24 Mayıs 1648
- 2 1 Mayıs 1649) Sofu Mehmet Paşa'nın aziini ve yerine kendi liderleri Kara
Murat Ağa'nın geçirilmesini (21 Mayıs 1 649) sağlayarak Osmanlı tarihinde
�ğalar Saltanatı' adı verilen dönemi başlattılar. 0 1)
Oyuncular değişmiş, oyun aynı kalmıştı. Şimdi 1\ırhan Sultan ile destekle
yicileri askeri ağaların saltanatma son verınede büyük rol oynayan Dar-üs
Saade ağası Lala Süleyman Ağa ile birlikte hükümeti yönetmekteydiler. Yeni
sadrazam Gürcü Mehmet Paşa (30 Kasım 1 65 1 ) zayıf ve yaşlı bir adam oldu
ğundan tam olarak kendisini bu makama getirenierin emrindeydi. eelaliler
yine Anadolu'ya yayılmışlar, enflasyon artmıştı. Çanakkale Bağazı'nın Vene
dikliler tarafından ablukası yalnızca Girit'e ikmal yolunu tıkarnakla kalmıyor,
Suriye ve Mısır'dan İstanbul'a tahıl gelmesini de önlüyordu. İstanbul'da halk
yine huzursuzdu, aldıkları paranın değersiz ve gecikmeyle verildiğini ileri sü
ren yeniçeriler yine sipahilerle birleşmişlerdi. Süleyman Ağa ile Thrhan Sultan
kendilerini yaşatan imparatorluğun devamını sağlamak için güçlü bir lider
gerektiğine inandılar, iktidan kaybetmekten korkmalarına karşın sonunda eski
Mısır beylerbeyi Tarhuncu Ahmet Paşa'yı Gürcü Mehmet Paşa yerine sadra
zamlığa getirdiler, Tarhuncu Ahmet Paşa etkin bir yönetici ve imparatorluğun
geçirmekte olduğu parasal bunalımlarda uzmanlığı olan bir kişiydi. O S )
Tarhuncu Ahmet Paşa'nın kısa fakat çok etkin sadrazamlığı bilinçli bir yö
neticilik . altında imparatorluğu kurtarmak için neler yapılabileceğini açıkça
göstermiştir. Sadrazama şu konularda tam bir özgürlük verilmişti: Girit'i fet
hetmek, donanınayı yeniden kurmak, devlet giderleri için gerekli parayı sağla
mak, yönetici sınıftan olsun, halktan olsun hazineye borcu olandan bu parayı
254
tahsil edebilmek, siyasal nedenlerle yaratılan bütün gereksiz makarn ve gelir
leri kaldırabilrnek.
N. Murat gibi Tarhuncu Ahmet Paşa da gerekli sonuçlann yalnızca zorbalık
ya da zorbalık tehdidiyle alınabileceğine inanıyordu. Ancak siyasal durumunun
tetikte olduğunu da bilrnekteydi. Bu yüzden üyelerinden birkaçını öldürerek şu
ya da bu politik grubu kendisine düşman etmek yerine, kötü davranışlarını ne
pahasına olursa olsun affetmeyeceğini gösterrnek için İstanbul cezaevlerinden
topladığı birkaç yüz zavallının başlarını kentin büyük alanlarında kestirdi.
Bundan sonra da Hazine, Tersane, Silahhane, Saray mutfaklan gibi kuru
luşların hesapianna eğilerek yüksek makamlardaki memurların, hatta 1\ırhan
Sultan'ın, çaldığı paraların hepsini geri aldı, rüşvet alanları acımasızca ceza
landırdı. Topraklarının karşılığı askeri hizmetleri vermeyen ya da vererneyen
yüzlerce tırnar sahibinin elinden tımarlarını, saray ve imparatorluğun belli baş
lı yerlerinde bulunaniann büyük topraklarını ellerinden aldı. Bunları yeniden
iltizam olarak dağıttı ve gelirlerinin büyük bir bölümünün hazineye girmesini
sağladı. Tüm eyalerler ve sancaklar bile iltizarn olarak (onaltıncı yüzyıldan beri
Suriye ve Mısır'ın olduğu gibi) ayrılıyor buraların en yüksek memurları bir tür
artırınayla makarnianna getiriliyorlar, yerlerine gitmeden önce bekledikleri
gelirin önemli bir bölümünü hazineye ödernek zorunda bırakılıyorlardı.
Bunların yanı sıra Tarhuncu Ahmet Paşa mali yılın bütçesini önceden hazır
layan ilk sadrazarndı. Çeşitli bölürnlerin beklenen gelirlerine göre gider hesap
larını çıkartıyor, bu rakamın dışındaki harcamaları önlerneye çalışıyor, böylece
de modern devlet mali düzeninin temel yapısına dayanıyordu. Osmanlılar da
ha ilk yıllarından başlayarak devlet bütçeleri hazırlarnişlardı ama bunlar yal
nızca geçmiş mali yılın raporları olup gelecek konusunda bir şey kapsarna
maktaydılar. Tarhuncu Ahrne.t Paşa bütçeyi denkleştirrnek ve hükümet gider
lerine gelir sağlamak için mernurlara ağır vergiler koydu, parasal yükü paylaş
malan için yeni değirmen ve hane vergileri getirdi. 06) Sadrazam, yönetici sınıf
üyelerine ayrılmış olan makamlardan üçte birini ortadan kaldırmaya çalıştığı
sırada bu reformlar epey başarıya ulaşmıştı. Ancak bu davranışı o ayrıcalıklı
kişileri öylesine rahatsız etti ki hemen birleşip Tarhuncu Ahmet Paşa'nın
padişahı tahttan indirip yerine kardeşi Şehzade Süleyrnan'ı geçirtmek istediği
yolunda yalan söylentiler yaydılar ve sadrazarnın idamını sağladılar (21 Mart
1 653) Böylece onyedinci yüzyılın ikinci büyük reform hareketi de tam sonuç
göstermeye başladığı anda kösteklenrniş oldu. Ancak politika, yöntem ve
sonuçlar daha sonra yeni bunalımlar çıktığında örnek olarak geriye kalacaktı.
Süleyman Ağa ile 1\ırhan Sultan yeniden yönetimi ellerine alınca durum
Tarhuncu Ahmet Paşa'nın kısa süren sadrazamlığından önceki biçimine dön-
255
rnüştü. Bir dizi kötü ve yeteneksiz sadrazam ard arda geldi geçti. Derviş Meh
met Paşa selefinin destekleyicilerini öldürtüp maliarına mülklerine el koyarak
bir süre bütçeyi denkleştirebildi. <ı7) Kaptan-ı Derya Kara Murat Paşa padişahın
Kuzey Afrika' daki vasallerinin gönderdiği filoyu topariayıp Venediklileri Ça
nakkale Boğazından attı ve Mısır'dan yeterli miktarda yiyecek getirterek İs
tanbul'daki huzursuzluğu giderdi. Ancak Derviş Mehmet Paşa hasta ve inrne
liydi. Valide Sultanın onun yerine başka birini bulması uzun sürmedi. Padişa
hın kızkardeşi Ayşe Sultan Dar-üs Saade ağası ile birleşerek kocası Suriye
beylerbeyi eski Celali isyancısı Abaza Mehmet Paşa'nın yeğeni İbşir Mustafa
Paşa'nın sadrazamlığa getirilmesini sağladı (28 Ekim ı 654) . İbşir Mustafa Pa
şa, gücü azalsın diye Suriye'ye gönderilmeden önce Sivas çevresinde epey bü
yük bir Celali ordusu toplarnıştı. Şimdi sadrazamlık makarnından yararlana
rak, İstanbul'daki yeniçeri muhaliflerine karşı kendisini desteklerneleri koşu
luyla Anadolu sipahilerinin ve Celali liderlerinin yandaşlığını sağladı. Sadra
zamlığa getirilir getirilrnez yandaşları başkenti altüst ettiler. İbşir Mustafa Paşa
özel ordusundaki sipahilere verecek parayı hazinede bulamayınca yeniçeriie
rin karşı çıkmalarına rağmen paralarını doğrudan doğruya halktan toplarnala
nna rıza gösterdi. Kara Murat Paşa da bu dururndan yararlanarak yeniçenlere
İbşir Mustafa Paşa'nın kafasını kestirtti ve kendisi sadrazam oldu cı ı Mayıs
ı655) . Buna karşılık el konulan bütün mülkleri iade etmeye ve sipahileri
Anadolu'ya geri göndermeye söz vermişti.OS)
Ancak Kara Murat Paşa'nın bu ikinci kısa süreli sadrazarnlığı (l l Mayıs- ı 9
Ağustos ı 655) seleflerinkinden pek farklı değildi. Yeniçeriler, Tarhuncu Ahmet
Paşa'nın yeniçeri sayısına koyduğu kısıtlamayı kaldırarak ödüllendirdi. Böy
lece yeniçeri sayısı önemli ölçüde artmış ama hazinenin ödediği aylıkların da
artmasına karşılık disiplin ve savaşma güçleri azalrnıştı. İbşir Paşa'nın adarn
lannın Anadolu'ya dönmeleri yalnız orada değil, Suriye ve İran'da da, kimi
zaman yerel Osmanlı memurları ve askeri komutanlarının da göz yurnrnasıyla,
yeni Celali isyanları dizisi başlatrnıştı. 09) Sonunda yeniçeriler ve sipahiler
aylıklarının bakır parayla ödenmesine itiraz ederek yeniden birleşip İstanbul'
da ayaklandılar (4 Mart ı 656) . Padişahı zorlayarak teslim aldıkları 30 önern
li saray ve hükümet memurunu Sultan Ahmet Camiinin önünde asarak kentin
tüm halkının askerlerin isteklerini desteklemek üzere bir gün dükkaniarını
kapatıp evlerinden çıkmamalarını sağladılar. C20)
Kadızadeler
260
padişahı Rakoczy'nin tüm Güneydoğu Avrupa'yı istila etmeden durdurulması
gerektiğine inandırdı. Önce Kırım Tatarları büyük bir güçle Erdel'i çiğnediler,
Rakoczy Varşova'dan çekilmek zorunda kaldı, sonra da 1 65 7 yazı sonunda Vis
tü} nehri yakınlarında yenildL (36) Prensiikierin başlanndaki prensler de
değiştirildiler. (37)
Rakoczy hala padişaha bağhlığını tekrarlamaktan kaçınınca sadrazam büyük
bir orduyla üzerine yürüdü (23 Haziran 1658) . Kırım Tatarlan da yaygın bir sal
dırıya girişmişler, binlerce kişiyi kılıçtan geçiriyorlardı. <38> Rakoczy'nin başkenti
Fehervar ele geçiriidiyse de kendisi Habsburg topraklarına kaçtı. Padişahı tanımak
ve yıllık vergiyi yükseltme vaadiyle Erdel prensliğine Acos Baresai getirildi. Os
manlı birlikleri Yanova, Şebeş ve Logos kalelerine yerleşerek Erdel'in bağımsızlık
için bir daha ayaklanmasına engel oldular.(39) Rakoczy 1660'da ölünce<40> yan
daşlan generallerinden biri olan Kemeny Janos çevresinde toplandılar. Habsburg
desteğini de elde eden Janos soyluların oluşturduğu diet tarafından kral ilan olun
du, Barcsai'ı öldürüp ülkenin büyük bir bölümünü ele geçirdi (1 Ocak 1661),
ancak Bosna'dan gelen birlikler kendisini Habsburg topraklarına kaçmak zorunda
bıraktılar.(4l> Erdel soylulan bu kez dinine bağlı ve bilgili bir devlet adamı olan
Apafi Mihail'i kral seçmek zorunda bırakıldılar (4 Eylül 166 1 ) ; <42) Apafi pa
dişahın egemenliğini kabul etti ve bütün isyanlan bastırmak için Osmanlılarla
işbirliğine girdi. Halk da savaştan bıkmıştı. Kemeny, Habsburglardan sağladığı
bir kuvvetle Aralık sonlannda geri döndüğü zaman ordusu dağıtılıp kendisi
öldürüldü (22 Ocak 1662) ve Apafi 20 yıl süreyle ülkenin başında kaldı.
Anadolu ve Suriye'de çıkan ciddi bir isyan tehlikesi Girit'in fethi ile Er
del'deki durumun kontrol altına alınmasını geciktirmişti. İsyanın başında san
cak beyliği kendisini tatmin etmeyen Abaza Hasan Paşa vardı. Yüzyılın başın
da eelali isyanlanna yol açan koşullar şimdi yine hazırdı: İstanbul'daki yeni
yönetimden zarar gören yeniçeri ve sipahiler Anadolu'ya kaçıp buradaki çete
lerle birleşiyorlar ve halkı İstanbul hükümetine karşı kışkırtıyorlardı. <43) 1 658
Mayıs'ı ortalarında Abaza Hasan Paşa Konya'da genel bir meclis topladı. Köp
rülü Mehmet Paşa, Abaza Hasan Paşa ile yandaşlannı Erdel seferine çağırtarak
isyanı önlemeye çalıştı. isyancılar ordunun batıya gitmesini bekleyerek isyan
larını geciktirdiler.<44> 8 Temmuz günü Abaza Hasan Paşa resmen isyan bayra
ğını açarak sadrazarnın başını istedi; <4S) Celaliler, leventler, köylüler ve diğer
leri kendisine katıldıkça ordusu da büyüyordu. İsyanı bastırmaya gönderilen
askerler de isyancılara katılmaktaydılar. Abaza Hasan Paşa İstanbul'u padişa
ha bırakarak kendisini Anadolu'nun egemeni ilan etti. Sadrazarnın bu nokta
da isyanı bastırma çabalarının kısmen de olsa padişahın çevresi tarafından
baltalanarak onun düşmesini sağlamak istendiği kanıtlan da vardır. <46>
261
Abaza Hasan Paşa ordusu Boğaziçine yaklaşınca İstanbul paniğe kapıldı,
sadrazam Erdel'den geri çağrıldı.<47) Edirne'ye 12 Ekim 1658'de varan Köp
rülü, saraydan pek çok kişinin uzlaşma isteklerine karşın padişahı imparator
luğu ve kendilerini kurtarmak için tek yolun saldırı olduğuna inandırdı.<48>
Ordu Boğazı geçip Üsküdar'da toplanırken bağlılıklarını sağlamak için asker
lere altı aylıkları önceden verip Anadolu'ya isyanı destekleyenleri satın almak
için adarnlar gönderdi. Baskıyı hisseden Abaza Hasan Paşa, Bursa'dan Eski
şehir'e çekilirken adamlarından çoğunu da hem para alptak hem de sadraza
mı öldürmek amacıyla Osmanlı ordusuna katılmak üzere gönderdi. Köprülü
Mehmet Paşa, sayısı 6.000 kişi tutan bu sahte askerleri bulup hepsini öldürt
tü. Abaza Hasan Paşa'nın üzerine yürüdükçe Abaza Hasan da durmadan geri
liyor, geriledikçe de adam kaybediyordu. Sonunda barış çağrısında bulunduğu
zaman sadrazam onu ve yandaşlarını çağırdığı Halep'teki bir ziyafette 16 Şu
bat 1659'da öldürttü. Böylece bir tek darbede isyanın elebaşıları yok edilmiş
oluyordu.(49) Köprülü Mehmet Paşa bundan sonra 'kuşkulu' olarak kabul edi
len ve içlerinde yeniçeriler, hocalar, kadılar ve diğer ulema sınıfı üyeleri olan
kişileri Anadolu çapında bir araştırınayla yakalattı ve başkente 12.000 kelle
gönderdi. Abaza isyanına yol açan sorunların hiçbirini çözerneden isyanı bas
tırmış ve düzeni yeniden sağlamıştı. (SO)
Girit'in Fethi
Fazıl Ahmet Paşa bu kez askerin başına geçerek Kandiye'yi yeniden kuşat
tı. Sonunda hem kenti hem de adanın tümünü aldı. Kaleyi savunanlar Fransa,
Malta ve papalıktan çok miktarda yardım alıyorlardı. Ama Osmanlı donan
masının koyduğu abluka, zaferi sağlamış oldu. 1 669 Ağustos sonlarına doğru
Venedikli komutanla Avrupalı destekleyicileri arasındaki anlaşmazlıklar Avru
palıların çekilmesi sonucunu doğurdu, Yenedildiler de Osmanlılarla, Osmanlı
İmparatorluğunda kendilerine yeniden ticaret ayrıcalıkları verilmesine kar-
263
şılık adayı boşaltmayı kabul ettiler (S Eylül, 1 669) . CS4) Fazıl Ahmet Paşa Habs
burglara karşı Fransızlarla iyi ilişkileri sürdürmenin yarannı görüyordu, bu
yüzden Fransızlann Venediklilere yardım etmiş olmalanna karşın Girit'in fethi
sonunda, bir daha padişahın düşmanlanyla birlik olmamak koşuluyla Fran
sızlara eski ticaret ayncalıkları tanındı.
Le histan Seferleri, 1 6 72 - 1 6 77
Fazıl Ahmet Paşa'nın 3 Kasım 1676'da ölümü üzerine yerine geçen üvey
kardeşi Kara Mustafa Paşa (1634-1683) Osmanlıları bir kez daha Viyana ka
pılarına getirecekti.
Kara Mustafa Paşa Viyana üzerine bir saldınyı düşünmeden önce Ukray
na'da Kazaklar'a kirnin egemen olacağını belirtmek için Rusya ile bir savaşa
girmek zorunluluğu ile karşı karşıyaydı. Kazak atamanı Doroşenko 1 669'dan
sonra padişahı metbu olarak tanıdığı halde Zoravno, Rus-Lehistan barışından
sonra Çar Aleksey'in (1 645-1676) özendirmesiyle kuzeyden Osmanlılara sal
dırmışn. Kara Mustafa Paşa onun yerine Zaporojni Kazaklarının eski atarnam
Yuri Chmielnicki'yi başa geçirtti. Ancak Dnieper ile Bug nehirleri arasında böl
geye gönderilen Osmanlı orduları başarılı olamayınca sadrazam Bahçesa
ray'da barış anlaşması imzaladı (8 Ocak 1 68 1 ) . Osmanlılar bölgedeki iddia
larından vazgeçtiler; Dinieper, padişahın topraklarının kuzey sının olarak ka
bul edildi. Böylece Ruslar yakın bir gelecekte bölgede daha çok ilerleme fır
satını kazanmış oluyorlardı. (57)
Habsburglarla Savcı§
Kara Mustafa Paşa'nın Rusya ile böyle uygun olmayan bir banşa yanaşma
sının nedeni Macaristan'da yeniden ortaya çıkan güçlüklerin Osmanlıları
Habsburg'larla bir savaşa doğru götürmesiydi. Bağımsız bir Macar krallığı kur
mak için Habsburg aleyhtarı, Katolik aleyhtarı ve soylulara karşı olan bir
Macar ulusçu hareketinin ortaya çıkmasıyla Osmanlılar savaşa sürüklendiler.
Ulusçuların en önemli liderleri Nikolas Zrinyi ile Kont İmre Tököli, Osmanlı
padişahını metbu tanıyacaklarını vaat ederek Osmanlılardan yardım istediler.
Macar isyanını Habsburgluları geri atmak için bir fırsat gören padişah
Tököli'yi Macar kralı olarak tanıdı, (58) 1 682 yazı sonunda yukarı Macaristan'ın
tümünü işgal etti. Habsburglular batıda Fransızlada savaşmakta oldukları için
Osmanlılarla açık bir savaşa girmek istemiyorlardı. Ancak Fransızlar Kara
·
265
Mustafa Paşa'yı Viyana'yı almak ve böylece geçmişte büyük padişahlann yapa
madığı şeyi· yapma zamanının geldiğine inandırdılar. (59)
Edirne'de büyük bir ordu toplanırken imparator da bu tehdide karşı koy
mak için yeni bir Avrupa koalisyonu araştırıyordu. En önemli müttefiki Lehis
tan kralı Jan Sobiesky idi. Papa XI. Innocentius yeni bir Haçlı Seferi çağrısın
da bulundu, hatta İran Şah'ından bile yardım istedi. Fransızların muhalefetine
karşın Portekiz, İspanya, Lehistan ve çeşitli Alman prensliklerinden Habs
burglular'a destek sağlandı. Osmanlılar Haziran 1 683'te Viyana üzerine yürü
düler. Habsburg başkenti Temmuz'da kuşatıldı. Ancak kentin şiddetle savunul
ması ve Sobieski'nin son anda savaş alanına yetişmesi üzerine Osmanlılar
1683 Eylülünde çekildiler. Avusturya içlerine yapılan akınlarda çok önemli ga
nimet elde edilmişse de toprak alınamamıştı. Osmanlı ordusu yardım mal
zemesini ve ağır donanımını geride bırakarak çekildi. Osmanlılar Estergon'da
direnmeye çalıştılarsa da (1 Ekim) Sobiesky ve imparatorluk askerleri üstün
geldiler. Osmanlı savunma hatlan yanldı ve Avrupalılar Osmanlıları geri at
mak için büyük bir fırsat yakalamış oldular, (60) Kara Mustafa Paşa askerini
toplayarak düşmanı durdurmaya çalıştıysa da, saraydaki düşmanları Viyana'yı
alma başansızlığı ve bunu izleyen bozgundan kendisinin sorumlu olduğuna
padişahı inandırdılar. Kara Mustafa Paşa sadrazamlıktan aziedildi ve
Belgrad'ta öldürtüldü (15 Aralık 1 683) . (6ı )
İlgili Nodar 6: -
( 1 ) Ömer Lütfü Barkan. "Th e Price Revolution of the Sixteenth Century: A . 1\ırning Point i n the
Economic History of Near East," James, 6. (1975) , 3-28.
(2) Halil İnalcık. 'l\daletnameler. " Belgeler, Il., 3·4 (1865) , 49, 145; Yücel Özkaya, "XVIU. inci
Yüzyılda Çıkanlan Adaletnarnelere göre Türkiye'nin İç Durumu," Belleten, 38, (1974), 445 491 .
(3) Andrews, C. Hess, "The Battle of Lepanto and :its Place i n Meditteranien History, " Past and
Preseni, 52 (1972) , 53 73.
(4) Naima, III, 101 1 08; Mehmet Halife, Tarih-i Gılman� s. 42.
(S) Naima, III., 1 1 3 1 1 9; I<Atip Çelebi. Fezleke, U., 143.
(6) I<Atip Çelebi, Fezleke, Il., 1 54.
(7) Mehmet Halife, Tarih-i Gılmani; Naima, III., 162, 164; BVA, Mühimme, cilt 85, 134, 135.
(8) Naima ıv, 174 1 78 .
(9) Naima ıv, 143, 250, 270, 280.
(lO) Naima, ıv., 350.
{ll) Naima, ıv., 400
(12) Naima, V., 12.
(13) Naima, V., 98 1 02
(14) Naima, V., 108 1 09, 1 1 5; I<Atip Çelebi, Fezleke. Il., 376.
(15) Naima, V., 203 216, 223 .
(16) Naima, V., 278.
( 1 7) Naima, V., 300
266
(18) Naima, VI., 74, 9 1 .
(19) Naima. VI . . 1 74.
(20) Naima, VI., 148 IS4; Uzunçarşılı. OT. III., 296 298.
(21) Naima, VI., 232 234.
(22) Silahdar, 1., 22S; Naima, ıv., 243.
(23) Evliya Çelebi, II., 4S2.
(24) Naima. ıv., 4S9.
(2S) Naima, V.. 1 78 .
(26) Naima, VI., 2 2 , 1 2S,l42.
(27) Naima, VI., 220 221 ; Silahdar, 1., S7.
{28) Mehmet Halife, Tarih-i Gılmani, s. 44.
(29) Naima, VI., 228; Silahdar, 1, S8; Thomas, Naima, s. 108.
(30) Naima, VI., 249; Silahdar, 1., 23.
(3 1 ) Naima, \11 . , 247 2S4; Silahdar, 1., 64; Mehmet Halife, Tarih-i Gılmani, s. 44
(32) Naima, VI., 2S2, 264; Silahdar. 1., 68.
(33) Naima, VI., 248.
(34) Naima, VI., 271.280.
(3S) Mehmet Halife, Tarih-i Gılmami, s. 44; Naima, VI., 279.
(36) Naima, VI., 302, 303; Silahdar, 1., lOS.
(37) Naima, VI., 32S.
(38) Naima, VI., 3S4.
(38) İsmail Hakkı Uzunçarşılı, "Eroş Barçay'ın Erde! krallığına tayini hakkında birkaç vesika,"
Belleten. 7 ( 1 943) , 361 377 ve "Barçay Eroş'un Erde! krallığına ait bazı orijinal vesika." Tarih
Dergisi, 19S3. No. 7
(40) Silahdar, 1., 203.
(41) Silahdar, 1., 213.
(42) Evliya Çelebi tanıklığı, VI., S6.
(43) Naima, VI., 342.
(44) Naima. VI., 34S; Silahdar, 1., 13S.
(4S) Naima, VI., 347 349.
(46) Naima, VI., 339.
(47) Naima. VI., 3S2.
(48) Naima, VI., 3 7 1 .
(49) Naima, VI . . 3 7 8 ; Silahdar, 1 . , 1 3 2 , IS7; Mehmet Halife, Tarih-i Gılmani, s. S7.
(SO) Naima, VI., 402 40S .
(SI) Silahdar, 1,. 214.
(S2) Raşit. 1., 24; Kitip Mustafa Zühd'i, Tarih-i Uyvar, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, 1Y.
2488.
(S3) De Testa, IX., SO; Rasit, 1., 78 80; Silahdar, 1., 361; Mehmet Halife, Tarih- Gılmani, 90 93;
Muahedat Mecmuası, III., 89 92; Noradounghian, 1., 132
(S4) Raşit, I., 240 242; Muahedat Mecmuası, 1., 141 143; Noradounghian, 1, 132
(SS) Noradounghian, 1., S2; Raşit, L, 284; Silahdar, 1., 613.
(S6) Noradounghian, 1., S3.
(S7) Silahdar, 1., 737; Noradounghian, 1., S4.
(S8) Silahdar, 1., 74 7S.
(S9) Silahdar, 1., 7S7; Raşit, 1., 387. ·
(60) Silahdar, Il., 88 III; Thomas Barker. Double Eagle aİıd Crescent: Vienna' Second 1\ırkish
Siege and its Histoncal Setting, Albany, N.Y. , 1 967.
(61) Silahdar, II., 1 24.
267
7
Yeni Zorluklar ve Tepkiler, 1 683- 1 808
Avusturya Cephesi
'
Lehistan ve Venedik Cepheleri
Padişahlık sırası, Osmanlı hanedanının tek yetişkin erkeği olan ve daha ko
lay yönetHebilen kardeşleri yüzünden kendisine sıra gelmeyen ıv. Mehmet'in
274
oğlu Mustafa'ya gelmişti. Il. Mustafa'nın hükümdarlığında, Osmanlı İmpara
torluğunun çöküş çağındaki tüm zaferleri ve bozgunları birlikte yer almıştır.
1 664 yılında babasının uzun hükümdarlığının . ortalarında doğan Şehzade
Mustafa çöküş döneminde şehzadeler için uygulanan geleneksel harem ve dini
eğitimi görmüştü. Ancak ergenlik çağında çevresindeki şehzadelerden daha öz
gür bir yaşamı olmuş, sarayda serbestçe dolaşabilmiş, sonradan III. Alunet olarak
tahta çıkacak kardeşiyle binicilik, şiir yazma ve müzik gibi uğraşılarla zamanını
geçirerek, önceki yüzyıl şehzadelerinin kapalı yaşamından kurtulmuştu.
Il. Mustafa'nın baş danışmanı lalası Seyyit Feyzullah Efendi ( 1 638-1 703)
30 Nisan 1 695'te şeyhülislamlığa getirildi. Görevi ulemayı düzene sokup pa
dişahı desteklemelerini sağlamak ve aynı zamanda padişahın yardımcısı ola
rak yönetici sınıfın geri kalan üyelerine egemen olmaktı.09> Feyzullah Efendi
kısa zamanda gerçek iktidarı eline aldı. Geçmişte Köprülü sadrazamları gibi
Osmanlı düzenine egemen oldu, orduda ve yönetirnde kilit noktalara geti
rilmiş padişah yandaşları aracılığıyla işleri yürüttü.
Avusturya Seferleri
Kuzey Cephesi
Karlofça Barışı
Ancak gelenekçi Osmanlı reform çabasının son yüzyılında çok sık görül
düğü gibi sadrazarnın eski yöntemleri işlerliğe kavuşturma çabaları, kısa za
manda kötüye kullanınada çıkarları olanlar tarafından tökezlendi. Yönetici sı
nıf üyelerinin başında şimdi padişahın danışmanı olarak devletin en etkin tek
gücü olan Şeyhülislarn Feyzullah Efendi bulunuyordu. Onyedinci yüzyılda
olduğu gibi yönetici sınıf reforma ancak imparatorluğu düşmanlarından kur
tarmaya gerek olduğu zaman göz yurnabilirdi. Tehlike geçer geçmez de re
formları başarısızlığa uğratrnaya çalışacaktı. Karlofça'nın ilk etkileri sona
erince Feyzullah Efendi sadrazarna karşı harekete geçti. Kilit noktalara kendi
akrabalarını ve adarnlarını getirtti, şeyhülislarnlık makarnı boşalınca buraya
kendi oğlu Fetbullah Efendi'nin getirtilrnesini sağladı. Ulerna sınıfı arasında
bir hanedan yaratılması İslam ya da Osmanlı tarihinde o güne kadar görülme
miş bir şeydi. (30) Feyzullah Efendi devlet işlerine de karışarak, çoğu kez ken
disiyle çatıştığı sadrazarnın emirlerine karşı çıktı. Kaptan-ı Derya Mezornorto
Hüseyin Paşa ikisinin arasını bulmaya çalıştıysa da, ölümüyle (Temmuz 1 70 1 )
denge bozuldu. Hüseyin Paşa üzüntüden hastalandı. 1702 Eylül'ünde istifa
ettikten kısa bir süre sonra da öldü. Böylece zamanının en büyük reformcusu
makarnından atılmış oluyordu.
Edirne Olayı
III. Ahmet de selefi gibi sarayda yetişmiş fakat bir derece özgürlük ve eği
time sahip olabilmişti. Şiir, resim ve hat sanatıyla ilgilenirdi. Devlet işlerine de
ilgi gösteren III. Ahmet, sadrazamlarını ve vezirlerini durmadan değiştirir,
böylelikle onları ve taraftarlarını kontrol altında tutardı. Bu arada Edirne
olayına yol açan güçlüklerio de üstesinden gelmeye çalışmıştır.
III. Ahmet'i tahta çıkaran askerler o güne kadar görülmemiş bir cülus
bahşişi kopartmışlardı. Bu para çoğunlukla Feyzullah Efendi ile yandaşlarının
el konulan hazinelerinden ödenmişti. isyana katılmayan diğer askerler de
cülus bahşişinden ve mevkilerden paylarını istediler. Silivri'de toplanarak Os
manlı ailesini tahttan atıp yerine Kırım hanlarından birini ya da Sokullu Meh
met Paşa ile Il. Selim'in kızının soyundan gelen ve onsekizinci yüzyılın orta
larına kadar devam eden aileden birini getirmeyi tasarladılar. Ancak yeteri
kadar destek bulamayınca doğu Trakya'yı yağmalayarak yeni bir isyancı
çetesini oluşturdular.
Padişah eski 'böl ve yönet' politikasını kullanarak iktidan elinde topladı,
önce bir grubun sonra bir diğerinin adamını kilit noktalara getirdi, en sonun
da da yeniçeri ağalıklarına ve sadrazamlığa kendi adamlarını yerleştirdi. Ye
niçeri ağası, padişahın siyasal karşıtiarına olduğu kadar Trakya ve batı Ana
dolu'yu yağmalayan isyancılara karşı başlıca silahı oldu. III. Ahmet iktidarı ele
aldıktan sonra devlet yönetimini seçilmiş vezirlerinin eline bırakıp bir kenara
çekildi.
Bu sadrazamlardan birincisi olan Çorlulu Ali Paşa (1 670- 1 7 1 1 ) onsekizin
ci yüzyılda bile alt sınıflardan bir çocuğun Osmanlı düzeni içinde en yüksek
mevkilere yükselmesinin hala olası olduğunu göstermektedir. Bir reaya aile
sinden gelen (kimi tarihçilere göre çiftçi, kimine göre berber) Çorlulu Ali, Sa
ray'da yükselmiş Edirne Olayı sırasında yeni padişahın dikkatini çekmişti.
Suriye beylerbeyi olmuş, Il. Mustafa'nın kızı Emine Sultan'la evlenmiş ( 1 708) ,
sonra 1 7 1 O yılına kadar sadrazamlık yapmıştır. Çorlulu Ali Paşa onyedinci
yüzyılda imparatorluk hazinelerini tüketen savaşlardan kaçınmıştır. Bütün
dikkatini geliri artnrıp gideri kısarak bütçeyi dengede tutmaya harcamıştır.
Saray mutfaklarının giderlerini de kısmayı önererek bu girişime padişah ile
ailesinin de kanimalarını isteyen ilk 'gelenekçi reformcu'dur. Çorlulu Ali Paşa,
III. Ahmet'in, rakiplerini ortadan kaldırtma politikasını desteklemiş, binlerce
kişiyi öldürterek mallarını hazineye katmış, tırnar ve zeametleri gelir sağlamak
281
için iltizam'lara dönüştürmüştür. Yeniçeri askeri yeniden düzenlenmiş, Edirne
Olayı ile uzaktan dahi ilişkileri olanlar askerlikten atılmışlardır. Mezomono
Hüseyin Paşa'nın denizcilik reformları sürdürülmüş, yeni gemiler ve daha geniş
çaplı toplar yaptınlmıştır. Tırnar ve kapıkulu askerleri güçlendirilmiş, silahlı
kuvvetler Köprülüler dönemindeki en üst düzeylerine erişmişlerdir.
Prut Seferi
Damat İbrahim Paşa, sadrazam olarak gücünü ilk kez Pasarofça Barış'ı,
sonra da 1 683'ten bu yana süregelen karışıklıktan kurtulmak için kullandı.
Çar Petro'yu yeniden başlamış olan Rus-İsveç savaşına bir daha karışmaya
cağına inandırarak Tatarların Lehistan topraklarına yaptıkları baskınların son
bulacağına dair Lehistan ve Avusturya ile anlaşmalar yaptı. (45) Tatarları da
Rusya ile bir savaşa yol açacak hareketlerde bulunmamaları için baskı altında
tuttu. Damat İbrahim Paşa, Avrupa'yı tanımanın Osmanlı dış politikası için
önemli olduğuna inanan ilk Osmanlı sadrazamıydı. Bu inançla İstanbul'daki
Avrupa elçileriyle düzenli bir ilişki kurdu, ilk kez dışarı Osmanlı elçileri gön
dermeye başladı. Paris ve Viyana'ya giden bu elçiler yalnızca diplomatik ve
ticari anlaşmalar imzalamaya değil Avrupa diplomasisi ve askeri gücü hakkın
da bilgi edinmeye de gitmişlerdi. Yirmisekiz Çelebizade Mehmet Efendi Paris'e
(1 720- 1 72 1 ) , Maliye Müsteşarı İbrahim Paşa Viyana'ya ( 1 7 1 9), Nişli Mehmet
Ağa Moskova'ya ( 1 722 - 1 723), Mustafa Efendi Viyana'ya (1 730) ve Mehmet
Efendi Lehistan'a (1 730) giderek sadrazama buralardan raporlar gönderdiler.
Bu Osmanlı demir perdesindeki ilk gedikti. Osmanlıların artık Avrupa'daki iç
gelişmelerden habersiz yaşayamayacakları gerçeğini kabuldü. C46)
Padişahın güvenine sahip olduğu için Damat İbrahim Paşa, iktidarda kalıp
sürekli bir barış politikası izleyebilmişti. Saray politikasında ustaydı. Sadra
zamlığının ilk yıllannda saray erkanının çoğu, bostancıbaşı gibi kimseler ken
disine karşıydılar. Ancak reis-ül-küttab'ın da yardımıyla kendi siyasal bizbini
286
kurdu ve muhaliflerinin yerlerine kendi adamlarını geçirdi. Bunun da ötesinde
tam bir devlet adamıydı:
Diktatör değildi, III. Ahmet'in dikkatini başka yönlere çekip onu hare
ketsizliğe itiyordu. İbrahim Paşa'nın yöntemleri basit, tutarlı ve açık değil
di: çelişen karakteristiklerin bir toplamıydı. Zaman zaman büyük enerji
gösterir, birkaç kişiyle resmi toplantılar ve gizli konuşmalar yapar, divanı
toplar, savaş hazırlıklan emreder, baruthaneyi ziyaret eder, denize tekne
indirir, binaların yapımını denetler, eğlenceler planlardı. Sonra eğer du
rum işin geciktirilmesini gerektiriyorsa aktif olduğu derecede pasif kalır,
yalnız eğlenceye bakardı. Ciddi, yumuşak, ilgisiz görünür, bir diplomata
özen gösterir ya da görmezlikten gelebilir, kamu oyuna haberleri canı
isterse açıklardı. Söylentiler, yalan haberler ve entrikalardan yararlanır,
ancak sabırlı, tedbirli ve ileri görüşlü davranırdı. İktidar ve servet düş
künüydü, büyük bir serveti vardı. Bu unsurlar birleşerek barış politikasını
benimsemesirıe yol açmıştı. Bilinmeyenin yerine bilineni yeğ tutması bun
dandır. Sıradan olmaktan epey uzak bir kumazlıkla acele bir karar alma
mak için divan toplantısını kapatacağı anı, daha doğal olan cimrilik ye
rirıe bolgönüllü olacağı zamanı çok iyi kestirirdi.<47)
Lale Devri
Diğer Değişiklikler
Nadir Şah Hindistan'da dört yıl ( 1 737- 1 741) oyalanmasına karşın Osmanlı
İmparatorluğu üzerindeki düşüncelerini değiştirmiş değildi. İlk olarak Dağıs
tan Sünnilerinin desteğini kazanmaya çalıştı (Mayıs 1 741), sonra da kutsal
kentlerin yönetiminde eşit hak istedi (Nisan 1 742) . Bunu ne Sünni uleması
kabul edebilir ne de Sultan Mahmut verebilirdi. Padişah bu isteme savaş aça
rak karşılık verdi ve Nadir Şah yerine İran Şahı olarak Safevi prensi Şah Safi'yi
tanıdığını bildirdi.<S3) Bunun üzerine çok kanlı bir savaş başladı. Nadir Şah
Kerkük, Musul ve Bağdad'a saldırdıysa da çok ağır kayıplar vererek geri çekil-
300
rnek zorunda kaldı (1 743 yazı) . (84) Ancak Kafkasya'da, hele leventler ve ayan
padişahın ordu toplamasını engelledikleri zaman daha başarılı olmuştu. <ss ı
Savaşın çok düzensiz bir biçimde sürmesi, sonunda her iki tarafın da kesin bir
sonuç alamayacağını ortaya koymuştu, 4 Eylül 1 746'da yapılan bir anlaşmay
la Kasr-ı Şirin sınırlan yeniden kabul edildi.
Sultan I. Mahmut'un hükümdarlığının son yıllan ile Il. Mustafa'nın oğlu III.
Osman (1 754-1 757) ve III. Ahmet'in oğlu III. Mustafa'nın ( 1 757-1 774) tutarsız
hükümdarlık dönemlerinde Osmanlı imparatorluğu tarihinin en uzun kesintisiz
banş dönemini yaşamıştır. Bu banş döneminin bir nedeni de Avrupa'nın
Avusturya Taht Savaşı (1 740- 1 748) ve sonra da Yedi Yıl Savaşıyla (1756-1 763)
meşgul bulunması ve padişahlarla sadrazamların imparatorluğu çatışmalardan
uzak tutmak için çaba göstermeleriydi. Örneğin İran'da Nadir Şah'ın öldü
rülmesinden ( 1 747) sonra yeni serüvenler için pek çok fırsat doğmuşsa da Os
ınanlılar sınır beylerbeylerinin kaybedilen toprakların geri alınması için çağn
Iarına kulak asmayıp Nadir Şah'la imzalanan son anlaşmaya bağlı kalmış
lardır. <S6) Bunlar imparatorluğu Avrupa savaşiarına da kanştırmamayı başarmış
lar, padişah İngiliz elçisinin yardımıyla banşçılan desteklemiştir. Bütün savaşan
devletler içinde Prusya Osmanlılarla bir anlaşma zeminine yaklaşmış, ancak
sonunda bir ticaret ve dostluk anlaşması imzalanabilmişti (Temmuz 1 761 ) .
Bu dönem içinde padişahlar siyasal rakipleri üzerinde oyunlar oynayarak
ve yüksek mevki memurlarını sık sık değiştirerek iktidarlarını korumuşlardır.
Ancak bir dış saldırı tehdidi olmayınca son otuz yıl içinde elde edilen reform
ların pek çoğu giderek ortadan kalkmış, eski kötülükler yeniden baş göster
mişti: memurluklar yine satılıyor, adam kayıcılıyor ve rüşvet isteniyordu. İbra
him Müteferrika'nın basımevi ve Bonneval'in topçu birlikleri ortadan kalkmış,
yönetici sınıf eski uyuşukluğuna bürünmüş, Osmanlı yönteminin üstünlüğü
nün düşmanı uzakta tuttuğunu düşünür olmuştu. Eski enflasyon, salgın has
talıklar, kıtlık, kalabalık kentler, işsizlik, eşkiya ve emir dinlemeyen memurlar
sorunları imparatorluk boyunca yayılmıştı. Mısır, Suriye, Irak ve Kuzey Af
rika'da yerel askeri birlikler denetimi ele geçirip büyük bir ölçüde bağımsızlığa
kavuşmuşlardı. Yönetici sınıf üyeleri bu kötü kullanımdan yararlandıkları için
kendilerinin çıkarlarına dakunacak her türlü değişiklik ya da reforma karşı
çıkmaktaydılar. Kentlerde fıyatları dondurmak, ya da son gelen göçmenleri
köylerine geri göndermek gibi girişimler pek dağınık ve pek sınırlıydı.
Bu dönemin en önemli sadrazamı, bilgili ve ünlü bir şair ve yetenekli bir
yönetici olan Koca Mehmet Ragıp Paşa'ydı ( 1 699-1 763 ) . Ancak o bile kalıcı
sonuçlar elde edememiştir. Daha önce Bağdad, Mısır, Şam ve Halep valisi ola
rak gösterdiği başarıları imparatorluk çapında da gösterip düzen ve güvenliği
301
sağlayabileceği umuduyla III. Osman tarafından sadrazamlığa getirilmişti. An
cak Sultan III. Osman, sadrazamlarını denetim altında tutmaya alışkın oldu
ğundan Ragıp Paşa'ya girişim olanakları pek tanınmamış ve sadrazam ancak
III. Mustafa'nın hükümdarlığında bir derece bağımsızlık içinde çalışma fırsatı
bulabilmiştir. Hem III. Mustafa hem de Ragıp Paşa imparatorluk konusunda
aynı görüşü paylaşıyorlar, dış görünüşe karşın zayıf olduklannı biliyorlardı.
İmparatorluğu güçlendirmeden çökertecek olan dış bağlardan dikkatle ka
çınıyorlardı. Saray içinde ve dışındaki savaş yandaşlanna karşı Ragıp Paşa pa
dişahın da desteğiyle barışı koruyordu. Padişahın güvenini o kadar kazanmıştı
ki, sultanın dul kızkardeşi Saliha Sultan'la evlenerek onsekizinci yüzyılda Da
mat İbrahim Paşa'nın sahip olduğu üstünlük ve güvenliğe kavuştu.
Ragıp Paşa Osmanlı hükümetinin kapsamını genişleterek halkın refahını
artırmak için de büyük çabalar harcadı. Yasalar çıkartıldı, yerel kadılar halkın
hükümet memurlarına, leventlere, ayana karşı başlıca koruyuculan oldular,
güçlü bir hükümet örgütünün eksikliğinin doğurduğu kötü etkileri kendi oto
ritelerine dayanarak azalttılar. Tırnar ve mukataa sahipleri borçlarını tam ola
rak ve zamanında ödemeye zorlandı, halk üzerine yasadışı vergiler yükleme
leri yasaklandı, bu emirlerin yerine getirilmesini denetlernek üzere memurlar
gönderildi. Padişah, sadrazam ve diğer yüksek memurların servetleri kitaplık
lar, camiler ve diğer kuruluşların yapımiarına harcanarak halkın yaşamı biraz
daha kolaylaştırıldı. Vakıf gelirlerinin dini amaçlar için kullanılıp kullanılma
dıklarını denetleyecek nazırlar atandı. Çiftçilere saldıran leventleri ya da çok
güçlenen ayanı bastırmak için asker gönderildi. Ancak bunlara güçlerini veren
temel ekonomik sorunlar çözülmediği için çabalar boşa çıktı ve ilerde göre
ceğimiz gibi Rus savaşında ayan büyük önem kazandı.
Ragıp Paşa'nın yaşamının ilk bölümü katip sınıfında geçmiş olduğu için
kendisinin hazinenin maliyesini düzenlemeye ve bütçeyi dengelerneye büyük
çaba harcamış olması şaşılacak bir durum değildir. İltizamlan ve tırnar sahip
lerini ilgilendiren yasalann uygulanabilmesi için yeni bir memur sınıfı da oluş
turulmuştu. Tırnar sahipleri her yeni hükümdarıo tahta çıkışında heratiarını
yenilernek zorunda bırakıldıklan için Ragıp Paşa böylece askerin cülus bahşişi
ile yönetici sınıfın aylıklarını ödeyecek parayı bulmakta güçlük çekmiyordu.
Ticareti kolaylaştırmak için paranın değerini eski haline getirme çabalarına gi
rişildi, sadrazam saray masrafının kısılması yolunda tüm etkenliğini kullandı.
Ragıp Paşa gelir kaynağı elde etme ve dengeli bütçe yapmada başanlıydı,
ancak en büyük katkısı .donanma konusunda olmuştur. Cephanelik yeni baş
tan düzenlenmiş, gemilerin bir bölümü yelkenliye dönüştürülmüştü. Fakat
halkı koruma çabaları sonuçsuz kaldı. Eyaletlerin çoğunda aşırı vergilendirme
ve kötü yönetim sürmekteydi, kötü para iyi parayı kovuyordu. Ragıp Paşa'nın
ölümünden sonra, gelenekçi reform dönemine uygun bir biçimde, pek kısıtlı
olan başarıları bile hemen unutuldu.
302
Rusya ve Avusturya ile Yeni Savaşlar, 1 768 - 1 774
Rusya ile yeni savaş doğrudan doğruya Büyük Petro'nun hırsiarını devral
mış olan Büyük Katerina'nın (1 762-1 796) saldırgan emperyalist politikasının
sonucuydu. ı 764'de III. August'un ölümünden sonra Katerina askerlerini Le
histan'a göndermiş ve eski aşığı Stanislaw Poniatowsky'nin (1 764- ı 795) kral
seçilmesini sağlamıştı. Poniatowsky yetenekli bir hükümdardı, ancak Katolik
olmayanlar için dini eşitlik sağlama çabaları, Podolya'da Bar'da toplanan
(1 768) milliyetçi bir direniş konfederasyonunun Osmanlılardan yardım iste
meleri sonucunu doğurdu. Kırım Ham ile Fransızların da Rusya'ya savaş açıl
ması için kışkırtmaları sonunda Osmanlılar savaşa itildiler (4 Ekim, ı 768) . (8 7l
Padişahın Rusya'nın Lehistan'dan çıkması isteği Katerina tarafından reddedil
di ve savaş başladı J88 J
Savaş, Osmanlılar için bir öncekinden daha geniş ve daha yıkıcı oldu. Üste
lik Avusturyalılar Osmanlı saldırılarının Rusları bir Balkan imparatorluğu yap
maktan alıkoyar umuduyla başlarda işe karışmamışlardı. Ancak Osmanlılar
için talih daha başından kötü gitmeye başlamıştı. Sadrazam Edirne'de ordu
toplamaya çalışırken Tatarlar Rusların kışkırtmalarıyla başlayan iç karışıklık
lardan dolayı alışılagelmiş yardımlarını yapamamışlardı. Ruslar Kerim Giray
Ham öldürtmüşler (Ocak ı 769) yerine geçen yeteneksiz ıv. Devlet Giray Han
da değil padişaha yardım etmek, Tatarların kendilerini savunmalarını bile ola
naksız kılmıştı. (8 9) Yine alışılmış politik enttikalarla sadrazamlığı ele geçirmiş
ve askeri bakımdan yeteneksiz olan Sadrazam Mehmet Emin Paşa orduyu to
parlayamamış ve beklenen Rus saldırısına karşı akla yatkın bir plan hazırlaya
mamıştı. Yetersiz yardım orduyu yiyeceksiz bırakmış, aylıkların zamanında
ödenmemesi askerler arasında disiplinsizlik yaratmıştı. Osmanlıların bu kadar
uzun süre dayanahilmelen kendi güçlülüklerinden değil, sarayın politik mü
dahalesi sonunda Rus ordusu içinde doğan karışıklıktandı.
Yine de Ruslar Osmanlılardan daha hazırlıklıydılar ve orduları Osmanlılara
üç yönden saldırmak üzere Ukrayna'da, Azak'ta ve Kafkasya'nın kuzeyinde ha
zır bekliyordu. Rus ajanları Karadağ, Sırhistan ve Prensliklerde de ayaklanma
lar örgütlüyorlardı. Buralarda büyük toprak sahibi bayarlar Rus işgaliyle baş
larındaki Rum beyinden kurtulup yerli bir prensin liderliği altında daha özerk
ve oligarşik bir yönetime kavuşacaklarını umuyorlardı. Ruslar 1 769 ı 770
kışında 1\ına'yı aşıp Boğdan'a girdiklerinde Osmanlı gamizonları, hele halk,
istilacılarla birleşip ayaklandıktan ve binlerce Müslümanı acımasızca öldü
rdükten sonra, ancak göstermelik bir direnişle karşı koyabilmişlerdir. (90l
Ruslar Eflak'a girdiler, Bükreş'i işgal ettiler (2 Şubat ı 770) ve prensliğin içine
yayıldılar. Sadrazam güçbela topladığı orduyla düşmanın karşısına çıkınca 1
Ağustos ı 770'te Kanal'da (Kağul) büyük bir bozguna uğradı. Askerlerin üçte
biri savaş alanında şehit düştü, üçte biri de kaçarken 1\ına'da boğuldu. Bunun
303
üzerine Ruslar Prenslikleri tümüyle işgal ettiler. 1\ına kalelerini alarak gelecek
yıl İstanbul'a yürümek üzere Bulgaristan yolunu açtılar. Osmanlı İmparator
luğunun düşmanı durduracak gücü yok gibi görünüyordu.
Akdeniz'de Savaş
Kınm Cephesi
Savaş Yatışıyor
Elli yılının büyük bir bölümünü, özellikle kardeşi III. Mustafa'nın hüküm
darlığı süresini sarayda geçirmiş olan I. Abdülhamid, imparatorluğun kurtul
ması için reformlara gereksinim bulunduğu anlayışıyla tahta çıkmış ve onse
kizinci yüzyıl padişahlarının en güçlü reformcularından biri olarak tarihte
yerini almıştır. iktidan elde tutabiirnek için karşıt görüşlü biziplerini birbirler
ine düşürmek ve sık sık sadrazam değiştirmek gibi eski Osmanlı yöntemlerine
başvurmasının yanı sıra gelenekçi reform hareketini canlandırmış, Avrupa or
dularıyla boy ölçüşmek için kesinlikle gerekli olan yeni askeri teknik ve silah
ları almıştır. Bir noktada selefterinden çok ileri gitmiştir: I. Abdülhamid çok sa
yıda yabancı askeri danışman getirten ve bunların İslam olmaları ya da Os
manlı üniformalan giyinmeleri gerekliliğini kaldırtan ve böylece andokuzun
cu yüzyılda egemen olacak yeni reform biçimine dönüşü başlatan ilk padi-
306
şahtı. Reformları kendi yönetiminde yürütmesi yanı sıra sadrazamları Kara
Vezir Seyyit Mehmet Paşa (2 1 Ağustos 1 779-20 Şubat 1 78 1 ) ve Halil Harnit
Paşa (3 1 Ocak 1 782-3 1 Mart 1 785) ile de işbirliği yaprnışnr.
İç Sorunlar
308
boşluk halk desteğine sahip yöresel ayanın yanı sıra Memluk köleleri ve kimi
zaman da bedevi kabilelerinden yardım gören Osmanlı memurları tarafından
doldurulmaktaydı. Kentli yerliler çatışmalara katılmadan ve bunlardan ya
rarlanmadan pasif gözlemciler olarak kalıyorlardı. Mısır'da 1 681'den sonra as
keri ve yönetici kadroların çoğunu Memlukler doldurmuşlardı. Karşıt grupla
rın üstte olanının lideri yasaüstü olan şeyh-ül beled (belediye başkanı) ma
kamına oturarak ülkenin gerçek egemeni oluyor, Osmanlı valisi de ancak bu
grupları birbirlerine düşürerek durumdan yararlanmaya çalışıyordu.
Bir Mernluk grubu rakiplerini ortadan kaldırıp da tam denetimi ele geçi
rince (Ali Bey-ul Kebir 1 760-1 773) ve 1 783'ten sonra Murat ve İbrahim Bey
örneklerinde olduğu gibi) Osmanlı iktidan ortadan siliniyordu. Bu durumlar
da doğrudan doğruya müdahaleye gidilmekteydi. Ancak 1 786'da Gazi Hasan
Paşa'nın başında bulunduğu böyle bir sefer Rusya ile yeni bir savaş başladığı
için Memlukleri yerinden atamamış, fakat onları bölerek boyun eğmelerini
sağlayabilmişti. (95)
Suriye'de zamanın önde gelen Memluk lideri Cezzar Ahmet Paşaydı
(ölümü 1804) . Daha önceleri Ali Bey-ul Kebir'in bir Mem�uğu olan Cezzar
Ahmet Paşa sonraları İstanbul'a kaçıp devlet hizmetine girmiş, Şam ve Akka
valiliklerinde bulunmuş, yerel başkaldırıları bastırmış, Suriye, Lübnan ve Filis
tin'de otoritesini yaymıştı. Yönetimine yalnızca Lübnan Dağındaki özerk ayan
başarıyla karşı çıkabiliyordu. Irak Memlukleri de Umar Paşa (1 764- 1 780) ve
Büyük Süleyman Paşa (1 780-1 802) liderlikleri altında özerkliklerini korumuş
lar, bu paşalardan ikisi de bedevileri kovup muhalefetsiz bir iktidara kavuş
muşlar, İstanbul'a pek az vergi ödeyip padişahın kendilerini atama çabalarını
boşa çıkarmışlardır.
Arap yanmadasında başkaldırı koşulları daha değişikti. Burada yalnızca
Osmanlı valileri ve köleler değil, yerli tutucu Vehhabi mezhebinin başlattığı
hareket ve Suud ailesinin orduları da rol oynamışlardır. Suud ailesi yüzyılın
sonlarında Necd ile yanınadanın kuzeyini ele geçirmişler, kutsal kentlere ol
duğu kadar Irak'a da baskınlar düzenleyerek yarımadanın geri kalan bölü
münde padişahın saygınlığını ve egemenliğini ciddi bir biçimde sarsmışlardır.
Son olarak da Balkanlarda doğudaki kadar güçlü ayan olmamasına karşın
1\ına'da, Balkan dağlannda, Adriyatik kıyılarında ve Meriç boyunda daha
sonra büyük çaplı başkaldınlara yol açacak hareketler başlamış bulunuyordu.
Bunlardan en güçlüleri şunlardı: Edirne bölgesinde Dağdevirenoğlu, 1\ına kı
yısında Niğbolu, Sistava ve Rusçuk'ta Tirsiniklioğlu İsmail Ağa, orta Arnavut
lukta iktidara geçmeye başlayan Yanyalı Ali Ağa, kuzey Amavutluğun Buşath
ailesi ve özerkliğine kavuşmak için hem Avusturya hem de Rusya'dan yardım
alan Karadağlı Vladika (Prens) I. Peter Niegos Petroviç. C96)
Merkezi iktidarın böylesine genel bir çözülüşü karşısında padişah ayanı
dizgin altında tutahilrnek için onları ya resmi mevkilere getiriyor, ya da bağlı-
309
lıkları karşılığı rüşvet veriyor, birbirlerine düşürmeye çalışıyor ya da üzerleri
ne askeri kuvvet gönderiyordu. Ancak sefer açıldığı zaman askerin çoğu ken
dilerine daha iyi para ve koşul sağlayan ayana kanlıyorlardı. İmparatorluğun
en verimli bölgelerinin denetimi ayanın eline geçmiş olduğu için hazine gelir
leri düşüyor. İstanbul ve diğer büyük kentler önemli yiyecek kaynaklarından
yoksun kalmış oluyorlar, yaşam koşulları giderek ağırlaşıyordu. Padişah ve
·
İran'daki Güçlükler
Halil Harnit Paşa tipi reform, yönetici sınıf arasında önemli bir destek bu
luyordu. Kendi siyasal çıkarları için sadrazaını tutuculara karşı desteklerneyi
gerekli görenler ve padişah başı çekmekteydiler. Padişah, Bonneval ve de
311
Tott'un askeri birlik ve okullarındaki subay ve insanlarla ne yaptıklarını bilen
birkaç Osmanlıdan da destek görmekteydi. Bu yeniliklerden çıkarları zarar
görecek olanlar, kendilerini gereksiz kılmakla tehdit eden her değişikliğin
gelirlerinde ve mevkilerinde büyük zarariara yol açacak olduğu eski askeri bir
lik üyeleri tutucuların başında bulunuyorlardı. Bunlardan çoğu yaşamlarını
ticaret ve zanaatçılıkla kazandıklarından ve önemli parasal kaynaklara ve aile
ilişkilerine sahip bulunduklarından eski yöntemlerin sürdürülmesi için aile
lerini ve toncalarını harekete geçirdiler. Eski standartları sürdürerneyen ya da
görevlerini gereğince yapamayan büyük bir ulema çoğunluğu da bunları şid
detle destekledi. Padişah önünde Halil Harnit Paşanın rakibi olduğu politik
gerekçesiyle Gazi Hasan Paşa ve yeni donanmasının subayları gibi kimseler de
çıkarları açısından bu yeniliklere karşı çıktılar. lUtucuların en büyük güçleri
İslam ve Osmanlı geleneklerini savundukları gerekçesiyle büyük halk kitlele
rinin desteklerini kazanabilme yetenekleriydi. Seçkin kişiler olan reformcular
ise yönetim sürecine halkı katmak istemeyecek, hatta çıkarları kendilerinki ile
uyuşacak bir orta sınıf bile geliştirmek istemeyecek kadar geleneklerine
bağlıydılar. Reformcuların en büyük desteği bunalımlar ve imparatorluğun
içinde bulunduğu durumdu. En tutucu kişiler bile imparatorluğu kurtarmak
için bazı değişikliklere razıydılar. Ancak bunalımlar sona erince tutucular
ordunun gücüne dayanarak halk desteğini elde edip reformculan iş başından
uzaklaştırdılar ve yapılan reformları kaldırdılar.
İşleri karıştıranlar İstanbul'daki dış temsilciliklerdi. Kendi hükümetlerinin po
litikalarını destekleyerek sultanın düşmanları, özellikle Avusturya ve Rusya, Os
manlı sistemini zayıftatma ve onu kendi ordularına daha kolay av haline getirme
umuduyla reform karşıtlarını desteklerken, İngilizler, Felemenkliler ve Fransızlar
genel olarak imparatorluğu ve Avrupa güçler dengesini kurtarma umuduyla re
formcuları desteklediler. Bu, Fransız yardımının, Fransız soylularının ve aydınla
nnın köklü desteğinden kaynaklandığı anlamına gelmez. Müslümanlara karşı ge
leneksel Hıristiyan bağnazlığı, 18. yüzyıl Fransız aydınlarının Rusya'nın "aydın
despotlarına" olumlu bakışıyla daha da pekişmişti. Rusya devletinin ve toplumu
nun süregelen "Müslüman barbarlığına ve cehaletine" karşı modernleştirildiği
düşünülüyordu. Fransa'daki başka kesimler ise yalnızca Fransa'nın uygun za
manda harekete geçmesi için Rusya'ya karşı Osmanlı İmparatorluğu'nun toprak
bütünlüğünü desteklediler. Avrupa'da sık sık açıkça ifade edilen bu niyetler
yüzünden Osmanlı muhafazakarları için, Fransız yardımına bel bağlayan ve bu
yardımı kabul eden Halil Harnit gibi reformcuları, Ortadoğu'daki Osmanlı ege
menliğinin yerini Hıristiyanlara bırakma çabalarıyla özdeşleştirmek güç olmadı.
Mehmet Ragıp Paşa gibi Halil Harnit Paşa da, reis-ül küttap dairesinde, pa
dişahın yabancı elçiler ve hükümetlerle yazışmatarının başında geçirdiği uzun
312
yıllar boyunca deneyimlere sahip olmuş bir Türk Müslümanıydı. ı 78 ı yılında
sadrazam kethüda'sı ooıı seçildikten sonra Osmanlı sistemi konusunda daha
geniş bir görüş açısına sahip oldu.
Rusya ile Kırım çatışması sırasında Halil Harnit Paşa ilerde kaçınılmaz
olarak gördüğü savaşa karşı Osmanlı ordusunu hazırlama girişimlerini başlat
tı. Silah altına alınan askerler donatılıp başlıca sınır kalelerine gönderildi, sınır
kaleleri de onarıldı, ya da bir kaç yerde olduğu gibi Paşa'nın denetimi altında
yeniden yapıldı. Edirne, Sofya ve İsakçı'daki büyük geri merkezlerdeki kale
lerde sürekli asker ve malzeme bulundurulmaya çalışıldı. Böylece düşman ilk
hatları yardığı takdirde ordunun yeniden to parlanması sağlanabilecekti. ( 1 03)
Ancak sadrazam, Osmanlı ordusu tümüyle çağdaşlaştınlmadıkça ve des
teklenmedikçe bu girişimlerin başarısızlıkla sonlanacağını hemen anlamıştı.
Eski ve yeni ikilemini sona erdirmek için iki grubu birleştirmeyi ve eski biriik
Iere yeni birlik ve okulların düzen, disiplin ve silahlarını vermeyi düşündü. İlk
başlarda reform çabaları kapsam ve ölçü bakımından seleflerininkilerden pek
farklı değildi. De Tott'un Hızlı Atış Topçu birlikleri canlandınldı ve Fransız
teknisyenlerinin yardımıyla hendesehane de genişletildi. Bu reformların sahi
bine duyduğu acı politik muhalefete rağmen Gazi Hasan Paşa ve donanınası
da bunlara katıldılar. Fransız teknisyenleri mühendishanenin öğretim kadro
sunu doldurdular. Fransız tahkimat uzmanlan belli başlı sınır kalelerini çağ
daşlaştırdılar, Fransız ders kitaplannın Türkçe çevirilerirıi yayımiadılar ve bir
istihkam okulu kurdular. 004l
Geleneksel kurumları canlandırma çabalarına da başlanılmıştı. Tırnar sa
hiplerinin topraklarında oturmalarını, eğitim yapmalarını ve çağrıldığında or
duya katılmalarını sağlamak için taşraya denetleyiciler çıkartıldı. oosı Kuralları
çiğneyen ya da eksiklerini saklayan subayların hemen idam edilmeleri fermanı
yayımlandı. ( l06l Eğitim ve disiplin kabul etmeyen yeniçeriler askerlikten atıl
dılar. Yeniçeri çocukları eğer askerlik için gerekli heves ve yeteneği göstermi
yariarsa artık askere yazılamıyorlardı. (1 07) Halil Harnit Paşa yeniçeri ocağına
kayıtlı olanlardan üçte ikisirıi askerlikten attı, kalanların da aylıklarını yükselt
ti. Yeniçeri ve sipahilerirı Avrupa tipi piyade ve topçu taktiklerini ve silahlarını
öğrenmelerini sağladı. o osı Gazi Hasan Paşa yönetiminde denizcilik alanında
yapılan tüm değişikliklerin kurumlaştınlması için yeni yasalar çıkartıldı.
Halil Harnit Paşa, imparatorluğun ekonomik sorunlarına da büyük bir özen
le eğilmişti. Paranın değerini yükseltmek ve fiyatları dondurmak gibi gele
neksel emirlerin yanı sıra, geçen yüzyılda Avrupa rekabeti karşısında altüst
olan Osmanlı zanaat sanayiinirı canlandırılmasını öngörüyordu. Çeşitli toplum
sal ve dirısel gruplar arasındaki çatışmayı azaltmak içirı bütün uyrukların Lale
döneminden bu yana moda olan Hint ve Avrupa giysileri yerine kendi sınıf ve
rütbelerirıin geleneksel giysilerini giymelerini zorunlu kıldı. Gereksinimi kar
şılamak için kumaş üreten lancaların üretimleri artırmaları özendirild L ( 1 09)
3ı3
İbrahim Müteferrika'nın uzun süredir kullanılmayan basımevi baskıya baş
ladı ve Pattona Halil İsyanından sonraki yirmi yılda imparatorluğun gelişmesi
ni anlatan Suphi ve İzzi resmi tarihleri basıldı.
Ancak sonunda Halil Harnit Paşa, sadrazarnın kazandığı saygınlığı kıska
nan Gazi Hasan Paşa'nın başını çektiği siyasal düşmanlannın entrikalarına
kurban oldu. Sadrazarnın I. Abdülhamid'in yerine genç şehzade Selim'i geçir
me komplosuna karıştığı söylentileri yayıldı ve Halil Harnit Paşa sadrazamlık
tan azledildi, padişahın emriyle 27 Nisan 1 785'te öldürüldü. Onun itici gücü
olmayınca da reform hızı kaybolmuştu. Viyana'daki kayınbabasının çabalany
la Bab-ı Ali dostluğundan vazgeçen XVI Louis Fransız teknisyenlerini geri çek
.
ti. Ancak Bonneval ve de Tott zamanında olduğu gibi, şimdi de siyasal koşullar
elverdiği zamanlarda reformlara devam etmeye hevesli ve bilgili Osmanlıların
sayısı artmıştır. o ıoı
Louis ile Avusturyalı kraliçesi Mari Antoinette'in çıkmasından sonra Suriye ile
Mısır'ı almakla ödüllendirilmekteydi.
Avusturya'nın Almanya'daki rakibi Prusya bu birleşmelere karşı çıkarak
İngiltere'ye yaklaştı. Osmanlı toprağının bütünlüğünün yeni gelişen devlet
için hem Rusya'ya karşı bir engel hem de İngiliz mallan için bir pazar olduğu
artık anlaşılmıştı. İngiliz ve Prusya elçileri padişahı reforma devam ve Rus
yayılmasına elinden geldiğince direnme konusunda özendirdiler.
Rus tehlikesi gerçekten giderek artıyordu. Potemkin, Kırım'ı Karadeniz böl
gesinde yayılmak için üs haline getirmişti. Kırım'da Sivastopol ve Dnieper
ağzında Kerson yeni Rus Karadeniz Filosunun üsleriydi. Küçük Kaynarca Ant-
314
laşması hükümlerince Balkaniara yerleştirilen Rus ajanları bölgeye tatminsiz
lik tohumları ekiyor ve Ege'deki Yunan korsanlarını Osmanlı ticaret gemilerine
saidırmaları için kışkırtıyorlardı. Osmanlıların buna tepkisi kafiderden genel
bir nefret, bir öç alma arzusu ve gerekirse kuwet kullanarak Kırım'ı ele geçir
me azmi oldu. Savaş yandaşlarına tek başına karşı çıkan Gazi Hasan Paşa
İngiltere ile Prnsya'nın somut parasal ve askeri destek yerine yalnız öğüt ver
mekle yerindiklerini vurgulamaya çalıştı. Ancak Katerina'nın hırsı daha çok
gün ışığına çıkınca savaş yandaşları (bunların başında Mora valisi olan Gürcü
mühtedi Koca Yusuf Paşa vardı) sarayda üstünlük kazandılar. Koca Yusuf Paşa
üç yıl gibi uzun bir süre (24 Ocak 1 786-7 Haziran 1 789) sadrazam oldu. İm
paratorluklardaki iç sorunlar yüzünden Rusya ile Avusturya savaşa hazır
değillerdi. Gazi Hasan Paşa Mısır'daki Memluk beylerinin isyanını bastırmak
için gönderilince Bab-ı Ali savaş yandaşlarının elinde kalmış oluyordu. Koca
Yusuf Paşa padişahla Divan-ı hümayundan 14 Ağustos 1 787'de savaş kararı
çıkarttı. Rusya Kırım ve Kafkasya'yı terk ettiği takdirde savaş açılmayacaktı.
Uzlaşma çabaları boşa çıkınca Rusya da 1 5 Eylül'de savaş ilan etti, Avusturya
müttefiklerin kararlaştırdıkları barış koşullarını padişaha kabul ettirmek için
gerekli zamanda savaşa katılmak üzere kenarda kaldı.
III. Selim, babası III. Mustafa tarafından Baron de Tott ve diğerlerince eğiti
len yeni topçu ve piyade birliklerinin kurulmasında tanık olarak bulunduruldu
ğu için gelenekçi reform hareketlerine yabancı değildi. Amcasının tahta çıkma
sından sonra saraya kapatılınasına karşın köleleri, dostları ve hem Fransız hem
de Avusturya elçiliklerinin hizmetinde olan Venedikli doktoru aracılığıyla dün
yada olup bitenleri izleyebilmişti. Bu görüşlerin etkisi altında kalarak reform ge
reksinimini duyuyordu, ancak bu kavramı gelenekçilikten ayıramamıştı. Kendi
sine göre imparatorluğun içinde bulunduğu güç durumun nedeni geleneksel ku
rumların düzenli bir biçimde işletilememesiydi. Kötü kullanırnın ve yeteneksiz
liğin sona erdirilmesi, disiplin ve hizmetin yeniden canlandırılması düşünce
sindeydi. Askeri gereksinim, çağdaş silah ve yöntemlere gerek duyurduğu
zaman bunları kullanacak yeni birlikler kurulabilirdi, ancak Osmanlı toplum
dengesiniri bozulmaması için bunların eskilerden ayrı tutulması önemliydi.
Sarayda hapsedilmiş bir şehzadeyken bile XVI . Louis ile yazışıyor, günün
birinde aydın bir hükümdar olmayı umarak örnek aldığı bu kişiden Osmanlı
ordusunu düzene sokmak ve Ruslara kaptırılan toprakları geri almak için
yardım istiyordu. Tahta geçtikten sonra üç yıl güç bir savaşı sürdürmek zorun
da kaldığından önemli bir reform hareketine girişemedi. Ancak çocukluk ar
kadaşlarından çoğunu önemli mevkilere getirdi, düşüncelerini uygulama ala
nına koymak içirı barışı bekleyen reformcu yöneticilerden ve askerlerden
oluşan bir kadro kurdu. Reform için padişahın girişimini bekleyen diğerleri de
imparatorluğun durumu ve ne yapılması gerektiği konusunda raporlar hazır
ladılar. Bu raporların kapsamı çoğu kez padişahın istediğinden daha geniş
oluyordu. Başlatılacak reform (ıslahat) hareketlerinin yalnızca ordunun çağ
daşlaştırılmasıyla sınırlanmaması, toplumsal ve ekonomik değişikliklere de
yer verilmesi, bu hareketlerin etkileyeceği insanlara da danışılması ve diğer
reformlar için gerekli kaynakları sağlamak üzere imparatorluğun ekonomik
temellerinin geliştirilmesi öneriliyordu. Ancak raporların çoğu askeri reform
lara ilişkin olup yeniçeri ocaklarının ve diğer birliklerin özgün biçimlerine
dönüştürülmesi, bunlara yeni silah ve teknikler verilerek Avrupa ordularını
yenebilecek güce kavuşturulmaları, ayrıca belirli gereksinimleri karşılamak
317
için yeni bir ordunun kurulması da vurgulanıyordu. Bazı raporlarda da, çağ
daş bir reform düşüncesinin daha yarım yüzyıl gerçekleştirilemeyeceği, eski
askeri kurumların ıslah edilemeyecekleri ve bu yüzden bunların kaldırılıp yer
lerine yenilerinin konulmasının gerekliliği savunulmaktaydı. O ı ll
Askerf Reformlar
Yaş barışından hemen sonra III. Selim ve reformcu kadrosu kabule yanaş
tıkları önerileri uygulama alanına koymaya çalıştılar. Osmanlı yaşamının her
cephesinin bir ölçüde etkilenmesine karşılık, savaşın en aşırı çürümüşlüğünün
doğurduğu askeri alandaki etkilenme diğerleriyle kıyaslanmayacak kadar
büyük olmuştu. Yeniçerilerde içinde olmak üzere tüm askeri birliklerde reform
yapılması için fermanlar yayınlandı. Örgütsel reformun temel ilkesi her birlik
teki yönetici ve askeri işlevleri ayırmaktı. Yönetici işlerin başına özel bir nazır
getiriliyor, askeri görevler de eskiden tüm güce sahip ağaların elinde bırakılı
yordu. Her birlikten en üstün verimliliği almak için yeni örgütler ve hiyerarşi
ler kuruldu. Subaylar ve erler sınavdan geçirildiler, yeteneksizler ve dürüst
olmayanlar ordudan çıkarıldılar. Atamaların yalnızca yeteneğe dayanarak
yapılması için çaba harcandıysa da, etkinliğin ve rüşvetin gücünü azaltmak
için yükselmeler genellikle kıdeme göre yapılıyordu. Ordudaki subay ve er
lerin çocuklarıyla, savaşta başarı gösteren başıbozukların çocuklarından kuru
lan bir acemi asker ocağı yedek asker kaynağı oluşturuyordu. Kışialar da bü
yütülmüş ve modernleştirilmişti. Herkesin düzenli olarak eğitim yapması
gerekiyordu. Ücretler artırılmış ve aydan aya ödenıneye başlarımıştı. Yalnızca
görevlerini tam olarak yapanların para almasına özen gösteriliyordu.
Tüm birlikleri kapsayan bu reform hareketierirlin yanı sıra her birliğin özel
gereksinimlerine uygun reformlar da yapılıyordu. Tımarlı sipahiler için özel
olarak kurulan denetleme kurulları yeteneksiz ya da başıboş olanları içlerin
den ayıklıyor, kurulan yedek asker kurumlarından bunların barış zamanı yar
dım almaları sağlanıyor, savaşta da yedek asker verebilme olanakları artıyor
du. Tırnar sahipleri tımariarını en yetenekli oğullarına miras bırakabiliyor
lardı. Ancak burada da halefinin görevlerini tam olarak yerine getirme koşu
lu aranmaktaydı. Aksi takdirde bunlar da yedek asker olarak küçük kardeş
leriyle birlikte yeterli deney sahibi olana kadar ya da ortaya bir boşluk çıkana
kadar bekliyorlardı. Tırnar sahiplerinin topraklarını işleyebilmeleri nedeniyle
Osmanlı ordusunun her kış terhis edilme durumunu ortadan kaldırmak için
yeni bir devre yöntemi yaratılmıştı: f.ynı bölgeden 1 O sipahinin biri memleke
tine gönderHip diğerlerinin işlerini de görüyor, geri kalanlar ise ya sahrada, ya
sınır karakollarında ya da eyalet valilerinin hizmetinde kalıyorlardı. Son
olarak da, tırnar ve zeametleri sarayın tuttuğu kişilere dağıtmak yöntemi de
yalnız savaşanların yararlanmaları için kaldırılmıştı.
318
Diğer silahlı kuvvetiere uygulanan reformlar daha da köklüydü. Yeniçeri
sayısı yarı yarıya, 30.000 kişiye indirilmişti. Eyalet valilerinden maiyetlerinde
ki gençlerden yedek asker yetiştirmeleri istenmişti. Yalnızca yeteneği olan as
ker çocukları askerlik mesleğine girebiliyordu. Yeniçenlere yeni Avrupa tipi si
lah ve cephane verilmesine çalışıldı, her alaya da eğitmen olarak sekiz eği
tilmiş tüfekli er verildi. Yeniçerilere bu değişikliklerin ödünü olarak eski
borçları ödendi, aylıkları yükseltHip zamanında ödenıneye başlandı. Kışiaları
da yeniden inşa edilip genişletilmiş, subaylarına özel armağanlar ve iltizamlar
verilmişti.
Sipahi ve yeniçerileri ıslah çabaları tahmin edilebileceği kadar başarılı ola
mamıştı. Eyaletlere gönderilen denetleyiciler birlik subaylarının verdiği bil
gilere dayanıyorlar, bunlar da yapılan kötülüklerden çoğunu saklıyorlardı.
Tırnar ve zeametlerden bir kısmına el konulmuşsa da, büyük bir kısmı da eski
sahiplerinin elinde kaldı, sipahiler de işe yaramaz durumlarını sürdürmeye
devam ettiler. Her iki gücün de sayılarını indirme çabasına öyle şiddetle karşı
çıkıldı ki, III. Selim'in hükümdarlığının sonunda, bu iki birlik, iktidara geldiği
zamanki kötü durumlarını korumaktaydılar.
Topçu, Humbaracı, Lağımcı ve Top Arahacı birlikleri daha önce de Tott ve
diğerlerinin çalışmalarıyla etkilenmiş olduklarından burada reform hareket
leri daha başarılı oldu. Bunlar de Tott ve 1 794'ten sonra getirtilen Fransız
danışmanlarının yetiştirdiği yetenekli genç Osmanlı subaylarının komutasına
verildiler. Disiplin sağlandı, askerlere verilen evlenme izni kaldırıldı, kışialar
da yaşama kuralı konuldu, gençlerin en iyilerini hizmete çekebilmek için yük
sek aylıklar verildi. III. Selim'in hükümdarlığı sonunda bu birlikler geleneksel
ordunun en etkin bölümünü oluşturuyorlardı.
Ancak yeniçeri ve sipahi ocaklarının reforma karşı direnmeleriyle impara
torluk modem savaş karşısında eskiden olduğu kadar hazırlıksızdı. III. Selim
sonunda bunları tamamlayacak yeni bir ordu kurdu. Eski askerleri gereğinden
fazla huzursuz etmemek için buna Nizam-ı Cedid ordusu adı verildi. Askerler
Avrupa biçiminde eğitiliyorlar, giyiniyorlar, Avrupa tipi silah, disiplin ve tak
tiklere sahip bulunuyorlardı. Fransızların yanı sıra, Almanya ve İngiltere'den
de danışmanlar getirtilmişti. Bu birliğe parasal olanak sağlamak için bağımsız
bir hazine, İrad-ı Cedid kuruldu. Gelir eski kadastroların düzenlenmesinden
elde edilen yeni topraklardan ve yeteneksiz tırnar sahiplerinden alınan toprak
lardan sağlandı. Burada yine gelir sağlamak için yeni bir kuruluş ortaya çıkmış,
eski hazine tarafından toplanan gelir kaynaklarında reforma gidilmemişti.
Yeni birliklerin askerlerini, eyalet valileri ile ayanın gönderdikleri Ana
dalulu Türk köylü gençleri oluşturuyordu. Bunlara İstanbul'da Levent Çiftli
ğinde bir kışla yapılarak eski asker birliklerinden uzak kalmaları sağlandı (Ey
lül 1 794) . Fransızların Mısır seferinde (Kasım 1 799) Üsküdar'da bir ikinci ve
bir süre sonra yine Levent Çiftliğinde bir üçüncü birlik daha kuruldu. 1 797
319
May.ısında 27 subay ve 2.536 eri olan birliğin, 1801 Eylülünde 9.263 eri ve
hala 27 subayı vardı. 1 802'den sonra Anadolu'da yeni bir askere alınma yön
temi uygulandı. Her yüksek memur ve ayan İstanbul'a eğitim için belirli bir
sayıda genç gönderecekti, bunlar daha sonra eğitilmiş olarak yerel milis kuv
vetlerini oluşturmak üzere memleketlerine döndüler. Bu çabaların sonunda
1 806'da birliğin 22.685 eri ve 1 . 590 subayı vardı. Bunlardan yaklaşık olarak
yarısı Anadolu'da, yarısı da İstanbul'daydı. Balkanlarda da aynı düzeni kurma
çabaları Anadolu'dakilerden daha güçlü olan bölge ayanı yüzünden başarısız
lığa uğratıldı. III. Selim'in iktidarı sonunda Nizam-ı Cedid, yeni silahlarla do
nanmış, Avrupalı komutanlar tarafından eğitilmiş ve yönetilen büyük bir or
duya sahipti. Yeni orduyu gören Avrupalılar övgülerini esirgemiyorlardı.
Reformdan geçmiş topçu birlikleriyle birlikte bu ordu padişaha, düşmanı eşit
koşullar altında karşılayacak etkin bir askeri güç sağlamıştı. < 1 1 2>
Teknik Reformlar
Daha önce görüldüğü gibi Gazi Hasan Paşa, III. Selim tahta çıkana kadar
22 çağdaş savaş gemisi yapabildiği halde yetenekli bir kadro oluşturmakta ay
nı başarıyı gösterememişti. Ama yine de padişahın hükümdarlığının büyük bir
döneminde Kaptan-ı Deryalık yapan ( l l Mart 1 792-7 Ocak 1 803) III. Selim'in
çocukluk arkadaşı Küçük Hüseyin Paşa'nın ele aldığı reformlar için gerekli
plan ve kadroyu bırakmış sayılırdı. Yetenekli subaylan hizmete alabilme ve
hizmette tutabilme için yasalar çıkartıldı, terfilerin rüşvetten çok yeteneğe
dayandınlması sağlandı ve en iyi insanların en yüksek makamlara erişebilme
lerini güvence altına alan bir hiyerarşik düzen kuruldu. Eskiden deniz erle
rinin kendi mutfaklarında kendi yemeklerini sağlamaları düzeni kaldınlıp
donanmanın gemilerde askerlere yemek çıkarma yöntemi getirildi. Geleneksel
olarak donanmaya asker veren Ege kıyı bölgeleri için yeni bir askere alınma
düzeni geliştirildi, denizcilerin bu işi meslek edinmeleri için yüksek aylık; dü
zenli eğitim ve bir denetim ve disiplin yöntemi getirildi. Fransız deniz mühen
dislerinin gözetiminde Tersane genişletildi. Yeni eyalet cephanelikleri açıldı.
Filonun eski gemileri modemleştirildi ve en son deniz mimarisi standartlarına
göre pek çok sayıda çağdaş gemi yapıldı.
Hasköy'deki denizcilik okulu da genişletHip çağdaşlaşnnldı, geometri ve
aritmetik derslerinin yanında şimdi kılavuzluk ve denizcilik eğitimi gibi uygu
lamalı dersler de okunuyordu; deniz coğrafyası ve baritacılık konularında da
özel bir bölüm açıldı.
Kaptan-ı Derya ile Tophane Müşiri arasında yüz yıldır süren iktidar savaşı
da sona ermiş, yeni bir düzenlemeyle Tophane Müşiri kendi Tersane Hazi
nesi ne sahip bir arnirailik dairesi olan Umur-ı Bahriye Nazırı unvanını almıştı.
'
III. Selim zamanının ve gücünün büyük bir bölümünü askeri işlere ayırmakla
onsekizinci yüzyıl Osmanlı reformculannın gerçek bir rnirasçıydı. Ne o ne de
danışmanlan Avrupa'nın teknolojik reformlarının ne karlannın Reform'dan bu
yana devam etmekte olan sosyal, ekonomik ve politik devrimierin ürünü oldu
ğunu anlayamamışlardı. Hükümetin ekonomi ve toplum alanlarında çağdaşlaş
rna için genel bir çabası yoktu, yalnızca eski yöntemlerle bölük pörçük bir şeyler
yapılabiliyordu. Parasal sıkıntılann çoğu hazinenin geleneksel düzeninden
doğuyordu. Belirli gelirler belirli borçlara ayrılıyor, ek borçlar için verilen bono
lar ilk toplanan gelirlerle karşılanmaya çalışılıyordu. Hiçbir zaman genel bir
bütçe yoktu ve sonuç tam bir parasal karmaşaya dönüşmüştü. Makamlarında bir
ölçüde bağımsız oldukları için hükümet memurlan yönetimsel ya da mali dene
tim altında olmadan istedikleri kadar para harcayabiliyorlardı. III. Selim bu
soruna bir bütçe düzeni getirerek değil de, eski düzeni çalıştırmaya uğraşarak
eğildi. Adam kayırma ve rüşvete son verildi; şimdi sadrazarnın yönetici yardım
cısı olan Reis-ül Küttab yeni düzenin işleyişinden sorumlu oldu. III. Selim'in diğer
bir önemli yönetimsel reformu da vezir rütbesini taşıyan Osmanlıların sayısını, bu
rütbedekilere açık makam sayısına indirmek ve böylece bunlan işsiz bırakıp
zamanın politik entrikalarına karışmalarını önlemek olmuştur.
III. Selim'in toplumsal ve ekonomik reformları da yenilikçi değildi. Kentsel
ve kırsal sorunlar, en ciddi sonuçlarını bastırma çabasında olan yönetmelikler
le geçiştiriliyordu. Kırsal bölgelerden kaçan köylüler, kendilerini bekleyen bir
iş olup olmadığı hesaba katılmadan, memleketlerine gönderiliyorlardı. Göç
menlerin kentlerde yatacak yer ve yiyecek bulamamaları için hanlar, meyha
neler ve kahvehaneler kapatılıyordu. Böylece toplantı yerlerinin kapanmasıyla
tatminsizliğin nedenlerinin de ortadan kaldırılacağı sanılıyordu. Çeşitli dinsel
ve ekonomik gruplar arasında giderek artan bir gerginlik görülmekteydi. Ger
çekte zamanın ekonomik güçlüklerinden doğan bu gerginlik, insanların sınıf
ve rütbelerine göre giyinmelerini zorlamakla çözümlenecek sanılmışn. Her
kesin karşısındakinin durumunu ve yerini bildiği takdirde daha az çatışma çı
kacağı düşünülmüştü. Askerler, bürokratlar ve yabancı danışmanlara öde
necek parayı bulmak için III. Selim de, geleneksel paranın değerini düşürme,
zengin tüccarların malianna el koyma ve vergileri artırma yöntemlerine baş
vurdu. En önemli ekonomik başanları kentlere tahıl, kahve ve yiyecek mad
delerinin düzenli olarak gelmesini sağlamak ve böylece aşırı nüfus artışının ve
enflasyonun en kötü sonuçlarını bir ölçüde karşılayabilmek olmuştur.
III. Selim'in reformları pek başarılı olmamışsa da, halefieri için gedikler
açmış, yol göstermişti. LB.le döneminde eski demir perdeyi yıkma süreci de-
322
vaın etmiş, Osmanlılarda bir Batı düşüncesi yerleşrneye başlamıştı. Artık o eski
yalnızlık bütünüyle de olmasa, biraz parçalanmış ve Osmanlı dünyasına Avru
pa'nın askeri ve teknik başanları dışında bunları olanaklı kılan düşünceler de
girmeye başlamıştı. Geleneklerine ve dine bağlı, içedönük bir toplurnda böyle
bir açılışın pek etkili olamayacağı kuşkusuzdur. Ancak yine de modern Tür
kiye'nin gerçek temellerinin atıldığı sonraki yıllar için bu dönem çok önemli
sayılabilir.
Batı bilgisi ve yöntemlerinin irnparatorluğa giriş yollan çok değişikti ve
Osmanlı toplumunun çeşitli düzeyleri bundan çeşitli biçimlerde etkilenrnişler
di. Bunların içlerinde en önemlisi Avrupalı teknisyen ve subayların yeni askeri
birlikler ve okullarda genç Osrnanlılara askeri teknik ve silahları öğretmelen
sürecidir. Osrnanlılarla ilişkilerini kısıtlayan özel anlaşmalar dışında kalıp da
Osmanlı toplumuna giren ilk Batılı grup, bu subaylar ve teknisyenler olmuş
lardır. Bunlar yalnızca teknik öğretim verdikleri halde, öğrencileri olan genç
Osmanlılar kaçınılmaz bir sonuçla Avrupa düşüncesi ve davranışına açık bir
duruma gelmişlerdir. Bu teknik danışmanlar Osmanlı toplumunun daha geniş
bir kesimini de etkilernişlerdir. Kendilerinden önce gelen Avrupalılar gibi
toplum dışında kalrnarnışlardı. Sokaklarda açıkça dolaşıyorlar, Osmanlıların
da çağınldığı davetler veriyorlar, böylece Osrnanlıların, evlerini ve yaşarn
biçimlerini görmelerini sağlıyorlardı. Batılı tüccarlar, teknisyenler ve askerler
sokaklarda, pazar yerlerinde ve başkent kahvelerinde padişahın uyruklarıyla
karşılaşıyorlardı. III. Selim'in sarayına Avrupalı aktörler getirttiği, Batı müzik
ve şiirini taklide çalıştığı, üzerinde insan resmi olan Batılı tabloları da kişisel
kullanımı için ithal ettiği bilinmektedir.
Her milletten Avrupalı bu yeni yolların tanıtılrnasında aracı olmuşsa da bu
süreçte Fransızların özel bir etkisi vardır. Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu
Avrupa'da tarafsız kalan pek az ülkeden biriydi. Bu yüzden Fransız ihtilalinin
dostu düşmanı burada birbirlerine yakın yaşayabilirler ve Osmanlı desteğini
kazanmaya çalışırlardı. ihtilal yanlıları kahvehanelerde Türkçe ve Fransızca
broşürler dağıtarak insan haklarından, özgürlük, eşitlik ve kardeşlikten söz
ettiler. Fransa'nın Avrupa'daki düşmanlarının elçileri de aynı heyecanla karşıt
görüşlerini yayrnaktaydılar. Bu düşüncelerin Osmanlılar tarafından gerçekten
ne ölçüde anlaşıldığını kestirebilmek olanaksızdır. Her iki tarafın çevirmenleri
Osmanlı Türkçesinde yeni ihtilalci düşünceleri ya da bunların yalanlarnalarını
yansıtacak sözcükler bulunmadığından yakınıyorlardı. III, Selim'in zaman
zaman ihtilalci Fransa'yı destekiemiş olması, onun bu rejimin krallık ya da
Osmanlı toplum düzeni için ne dernek olduğunu anlayaınadığını göstermekte
dir. Ne var ki, bu da bir tür ilişki, eski yalnızlık duvarında yeni bir çatlaktı. III.
Selim'in hükümdarlığının sonunda, ihtilalin gerçek anlamını kavramış ve
bunu Osmanlı düzenine karşıt olduğu gerekçesiyle yerecek Osmanlılar ortaya
çıkmıştı.
323
Avrupa'nın büyük başkentlerinde sürekli olarak kalan Osmanlı elçilerinin
de bu dönemde etkileri olmuş, yazdıkları raporlarda Avrupa uygarlığı konu
sunda bilgi verilmesi istenmiştir. Avrupalıların İstanbul'da etkinliklerini kısıt
layan nedenler III. Selim'in Avrupa'daki elçilerini de kısıtlamaktaydı. Bunlar
Osmanlı geleneklerine göre yetişmiş, Osmanlı davranışıyla sınırlı Osman
lılardı. İçlerinden pek azı Batı dillerini ya da yeni okullarda öğretilen yeni bi
limleri bildikleri için gördüklerini anlayamıyorlardı. Gönderdikleri raporlar da
sarayda bir avuç insan tarafından okunmaktaydı. Zaten kısıtlı olan bilgilerin
okuyucuları tarafından ne ölçüde anlaşılabildiği de bir görüş konusudur.
Bu yüzden bu Batı etkisi ve düşüncelerinin III. Selim zamanında Os
ınanlılar arasında ne denli kök saldığını tahmin etmek güçtür. Padişah ve
çevresindekiler bazı bakımlardan Avrupa'yı taklide kalkmışlarsa da bu aşırı
ölçüde önemsenmemelidir. III. Selim'in bütün reformları, hatta Nizam-ı Cedid
bile Avrupa ile düzenli ilişkiler kurulmadan önce başlatılmıştır. Bunlar zama
nın gereksinimlerine karşı geleneksel Osmanlı yanıtlarıdır. III. Selim'in 1 807'
de tahttan indirilmesi ve reformlarının ortadan kaldırılması yandaşları ara
sında pek de derin bir desteğe sahip olmadığını göstermektedir. Bu dönemde
gerçek bir çağdaş edebiyat akımı da görülmediğinden Avrupalı düşüncelerin
bu zamanda kök salmadıklarını, daha sonrası için tohum bıraktığını söylemek
geçerli olacaktır. O ı4)
III. Selim'in reformlan kısıtlı olmasına karşın, çok ciddi iç ve dış sorunlar
la da aksamıştı. Anadolu'nun ve Arap dünyasının ayanma şimdi daha güçlü
olan Avrupa eyaletlerindeki rakipleri katılmışlar, bunlara ordular göndermek
zorunda kalan padişah gelir ve saygınlığında ağır kayıplara uğramıştı. 1 789-
1 792 savaşının ağır gereksinimleri hükümetin asker için bu ayana daha çok
bağımlı olmasını zorunlu kılmış, karşılığında kendilerine iktidarlarını daha
çok yaygınlaştıran ve güçlendiren resmi mevkiler verilmişti. Böylece savaş so
na erdiği zaman padişahın bunları denetlernesi artık olanaksızlaşmıştı.
Yanyalı Ali Paşa şimdi orta ve güney Arnavutluk ile Elbasan'dan Korent
Körfezine kadar kuzey Yunanistan'ı denetimi altında bulundurmaktaydı. Daha
fazla yayılmasını İyon adalarında üslenen ve halkı hem ona hem de padişaha
karşı ayaklanmaya kışkırtan Yenedildiler önlemekteydi. Osmanlı valileri de
kuzey Arnavutluk'un 'Ruşatlı ailesi ile Yanyalı Ali Paşa arasında ikilik çıkarta
rak bu yayılmayı önfeme çabasındaydılar. Pazvandoğlu Osman Paşa da zama�·
nının en etkin ayanından olup Vidin çevresinde ortaya çıkmış, egemenliğini
kuzeybatı Bulgaristan'a kadar yaymış, Sırhistan ve Boğdan'a seferler düzen
leyerek saflarına binlerce eşkiyanın yanı sıra Selim'in reformlanna karşı çıkan
diğer ayan ve yeniçerileri de katmıştı. Yanyalı Ali Paşa ve diğer ayanın aksine
Pazvandoğlu padişaha açıkça başkaldırmış durumdaydı; vergi ödemiyor, pa-
324
dişahın valilerinin yetkisini tanırnıyordu. III. Selim bu yüzden Sistova Barı
şından sonra Sırpları yatıştırmaya çalışmış, Avusturyalılara yardım edenleri
cezalandırmamış, bölgede yeniçeri yönetimini sona erdirerek, belki de impa
ratorluğun başka yerlerinde yapılacak reformlara bir örnek olmak üzere bir
güvenlik, hoşgörü ve adalet rejimi kurma çabasına girişmiştir. Pazvandoğlu bu
reformlara karşı çıkmış, Belgrad yeniçerilerini göçmen olarak kabul etmiş,
Bosna yeniçerileriyle işbirliği yaparak onların halka baskı yapmalarını engel
leyecek önlemlerin yayılmasına engel olmuştur. Rumeli valisi olan Hakkı Paşa
(1 796- 1 798) Pazvandoğlu ile arkadaşlarını yenilgiye uğratarak Rumeli'nin bü
yük bir bölümüne düzen ve güvenlik getirebilmiştir. Ancak reform hareket
lerinin İstanbul'daki politik muhalifleri onun bu çabalarını baltalamışlardı; aynı
zamanda 1 798'de Fransa ile savaş başladığı için III. Selim ayanla barış yapmak
zorunda kalmış ve imparatorluğun düşmaniarına karşı onların askeri desteğini
elde etmek için kendilerine hemen hemen sınırsız bir güç vermiştir. c ı ı s>
325
hemen ilan ettiyse de III. Selim'in Fransa'ya ve onun düşmanianna karşı tutu
mu değişti. 1 796 Kasımında Il. Katerina'nın ölümü de bu ülkeye savaşlar yü
zünden duyulan düşmanlığı bir ölçüde gidermişti. Katerina'nın oğlu ve halefi
Çar Paul geçmişin saldırgan tutumunu terk ederek Bab-ı Ali ile karşılıklı çıkara
dayanan bir ilişkiye girmek istedi. Ruslar Fransızların Adriyatik ve doğu Ak
deniz'de ilerlemelerine karşı koymak üzere savaş gernilerini Boğazlardan ge
çinmek ernelindeydiler. III. Selim, Rusya ve Britanya ile yeni birlik olanakları
aramaya başladı, Fransızların Mısır'ı işgal ettiklerini duyunca bu anlaşmayı bir
an önce imzalamak zorunda kaldı.
Barış
III. Selim, bir dizi iç ve dış güçlükle karşılaşınca barış ancak bir düş olarak
kalmıştı. Batı ve orta Anadolu'daki başlıca ayan Nizarn-ı Cedid'i destekliyor ve
328
yardırncı oluyor, kendi ordularıyla bölgelerinde düzeni koruyorlardı. Ama
doğudakiler özellikle başlarında Tayyar Paşa'nın bulunduğu Canikli ailesi, Rus
silah ve parası karşısında direnernernişler ve Trabzon ile Bursa arasında ba
ğımsız yönetimler kunnuşlardı. Böylece Anadolu'nun büyük bir bölümü İstan
bul'un etkisinden ve vergi tahsildarlarından kopmuş oluyordu. Arap eyalet
lerinde yerel ayan savaş öncesinden daha güçlüydü, ancak padişahın egemen
liği Arabistan dışında her yerde hala tanınmaktaydı. Arabistan'da Vehhabiler
artık tüm bağlılık gösterilerini bir yana bırakmışlar, kutsal kentlere ve Irak'a
saldırılar düzenleyerek padişahın İslam dünyasının koruyucusu olduğu iddia
sını ciddi olarak tehdide başlamışlardı. Mısır'da, İngiliz, Memhik ve Osman
lılar arasındaki huzursuz denge İngilizlerin ülkeyi boşaltmalarıyla (14 Mart
1 803) bozulmuştu. Osmanlı kuvvetlerinin komutanlığına getirilen Mehmet Ali
Paşa padişahın egemenliğini ve vergi ödemeyi kabul etmişti. Vehhabi tehlike
si üzerine Suriye'de III. Selim, Akka fatihi Cezzar Ahmet Paşa'yı Şam valiliğine
getirmişti (Ekim 1 803) . Böylece günün birinde başına dert olacak büyük bir
MemlOk devleti kurulmuş oluyordu. Ancak Cezzar Ahmet Paşa'nın 23 Nisan
1 804'de ölümü üzerine başlayan iktidar kavgaları padişahın otoritesini yeni
den kurmasını sağladı.
III. Selim'in Anadolu ve Arap eyaletlerindeki bağımsızlık yanlısı hareketler
karşısında daha kesin bir tutum alarnamasının nedeni Balkanlardaki görünür
de buna benzeyen, ancak çok daha tehlikeli olan durumdu. Yanyalı Ali Paşa,
Üçlü Birlik Savaşından yararlanarak kuzey Arnavutluk'tan Korent Körfezi'ne
ve Ohri'den Adriyatik'e kadar uzanan bir imparatorluk kurmuş, Avrupa devlet
leriyle doğrudan doğruya diplomatik ilişkilere girmiş, ordusunu yabancı uz
rnanlarca Avrupa örneği üzerine eğittinneye başlamıştı. Pazvandoğlu da ikti
darını batı Bulgaristan'dan Sırbistan'a ve Prensiikiere kadar genişletmiş bulu
nuyordu. Silistre ve Rusçuklu, Tirsiniklioğlu İsmail Ağa ile 1806' dan sonraki
halefi Alemdar Mustafa Paşa doğu Bulgaristan'ı işgal edip Trakya'da ilerlemiş
lerdi. Ayanı denetim altında tutabilen tek vali Hakkı Mehmet Paşa, sonunda
çoğu ayanın hizmetinde olan İstanbul politikacılarınca yerinden alındı. Sır
histan'da yeniçerilerin kötü yönetimi sonunda yerel liderler içlerinden biri
olan Karayorgi çevresinde birleştiler. Bu hareket ilk başlarda padişahın isyan
cılara karşı egemenliğini destekliyordu, ama çok geçmeden Osmanlı yöne
timine karşı bir Sırp ihtilaline dönüştü ( 1 803 -1805) .
Edirne Olayı
Padişah, karşılaşnğı güçlüklere 1 806 yazında bir yenisi eklenince artık bun
ların hepsiyle birden yeterli bir biçimde başa çıkma olanağını yitirmişti. III. Se
lim 1805 yılında yayımladığı bir fermanla Edirne'de yeni bir Nizarn-ı Cedid or
dusunun kurulmasını istedi. Ordunun askeri Balkanlardan toplanacaktı. En iyi
adamlarını kaybetmekten ve Osmanlı ordusunun bağımsızlıklarını sona erdire
cek ölçüde güçlenmesinden korkarı ayan, başlannda Tirsinikli İsmail Paşa oldu
ğu halde baş kaldırdılar. İsmail Paşa, İstanbul'da başını Sadrazam Hafız İsmail
Ağa'nın çektiği tutucularla işbirliği yaptı. Sadrazam, İsmail Paşa'nın İstanbul'a
yürüyerek hem padişahı hem de Nizam-ı Cedid'i ortadan kaldırmasını istiyordu.
Silah altına asker almak ve eğitmek üzere Edirne'ye bir Nizarn-ı Cedid birliği
gönderilince (20 Haziran 1806) ayan başkaldırdı, yardım yapmayı reddetti ve
ordu geri çekilmediği takdirde İstanbul'a yürüyecekleri tehdidini savurdular.
iktidannın son yılında sık sık tekTarlayacağı gibi III. Selim baskı karşısında bo
yun eğdi, Nizam-ı Cedid askerinin İstanbul'a dönmesini emretti ve o ana kadar
yalnızca kendi emirlerini yerine getirmekte olan komutanları yerlerinden aldı.
Padişahın bu teslim oluşu ayaru cesaretlendirmişti. İsmail Ağa ölünce III. Selim
onun yardımcıları arasındaki iktidar çekişmesine kanşmadı ve hatta içlerinden
biri olan Alemdar Mustafa Paşa'nın efendisi kadar güç sahibi olmasına göz yum
du. Bunun yanı sıra ayanın tehditleri karşısında Nizam-ı Cedid'i de düşmanlan
nın komutasına bırakarak tutucuları tatmin etmek istemiş, ama bu davranışıyla
kendini savunma olanağını ortadan kaldırmıştı. Bu gelişmeden iyice cesaretle
nen rakipleri padişahın tahttan indirilmesi için planlar kurmaya başladılar. o ı6)
Tam bu sırada İstanbul'da patlak veren bir isyan sonunda III. Selim tahttan
indirildi ve Osmanlı savunma hazırlıkları altüst oldu. Padişaha karşı muhale
fet uzun zamandır yürütülmekteydi. Reformlarının kendilerini tehdit ettiğini
hisseden yeniçeriler ve diğerleri, iktidarının daha ilk başiarindan beri ortalığı
karıştırmaktaydılar. Her türlü yeniliği İslam yasa ve geleneğine aykırı gören
ulerna sınıfının büyük bir çoğunluğu da padişahırı karşısırıdaydı. İçlerinde
reformcuların da bulunduğu pek çok Osmanlı şimdi bu yeni laik düşüncelerin
Osmanlı düzeni için ne kadar tehlikeli olabileceğini anlarnışlar, çok geç kalırı
madan Avrupa'ya karşı demir perdenin yeniden indirilmesini isternekteydil�r.
III. Selim'in tımariara el koyması ve eski askeri birliklerde reform yapmaya
çalışması da kendisine karşı gücenikliği artırrnıştı. Ayrıca reformlar da rnantık-
332
lı bir mali politikaya oturtulmadan yapılmış, paranın değeri düşürülmüş,
hükümetin artan masraflan yeni bir enflasyonla sonuçlanmıştı. Halk bütün
suçu reformlarda buluyor ve bu yüzden padişaha karşı kırgınlık duyuyordu.
Son olarak da, III. Sultan Selim'in reformcuları karşıt gruplara bölme ve ayak
ta kalabilmek için bunları ve tutucuları birbirlerine düşürme politikası, reform
yanlılarını bir bunalım anında padişahı destekleyecek politik güçten yoksun
bırakmıştı.
1 807 Mayısında İstanbul'da Büyükdere'deki yeniçeri yarnakları başlannda
Kabakçı Mustafa olduğu halde baş kaldırdılar, kendilerine yeni üniforma giy
dirmeye çalışan bir Nizam-ı Cedid subayını öldürdüler (25 Mayıs 1 807) . Padi
şah henüz bu durumdayken başkaidırıyı bastırabilirdi, ancak başlannda geri
ci Şeyhülislam Ataullah Efendi'nin bulunduğu tutucu danışmanlan kendisini
askerle uzlaşmasının daha iyi olacağına inandırdılar. Bunun üzerine III. Selim,
Nizam-ı Cedid askerinin kışlalanna çekilmelerini emrederek isyancılara ara
bulucular gönderdi. Böylece İstanbul'daki tutucular bu olaydan genel bir kar
gaşalık çıkartma fırsatı ve zamanı bulabilmişlerdi. Yamaklar 27 Mayısta uzlaş
ma konuşmalarını keserek Boğazdan İstanbul'a yürüdüler. Yolda kendilerine
binlerce yeniçeri, ulema, din öğrencileri ve padişaha karşı olan diğerleri
katıldılar. Saray kapılarına dayandıklarında III. Selim onları yatıştırmak için
Nizam-ı Cedid'i dağıttığını bildirdi, yüksek rütbeli devlet adamlarını kendile
rine teslim etti ve tutuculardan bir kısmını önemli mevkilere getirdi (28 Mayıs
1 807) . Ancak daha önce çok kez tekrarlandığı gibi teslim, isyancıların daha
çok istemde bulunmaları soriucunu doğurmuştu. Sonunda bir fetva ile III.
Selim'in dini ihlal ettiğini ileri sürerek tahttan inmesini istediler. III. Selim
yazgısına boyun eğerek saraya çekildi, yerine tutucuların adayı olan amca
sının oğlu ıv. Mustafa geçti (29 Mayıs, 1 807) . Böylece gelenekçi reformcuların
en liberalinin hükümdarlığı kesin bir yenilgi ve başarısızlıkla sonlanmıştı.
Yeni padişah kendisini tahta geçirenlerin elinde bir kukladan başka bir şey
değildi. Kısa süre içinde Nizam-ı Cedid'i ve ona ilişkin bütün kuruluşları,
okulları ortadan kaldıran fermanlar yayımlandı. ıv. Mustafa, reformların ikti
darı kendi ellerine geçirmek isteyen padişah çevresinin ürünleri ve III. Se
lim'in hükümdarlığında imparatorluğu paramparça eden yenilgilerin ve anar
şinin nederıleri olduğunu ilan etti. Bundan sonra geleneksel yasalar ve kurum
lar üstünlük kazanacaktı. III. Selim döneminde konulan bütün vergiler kaldı�
rılarak eskileri yürürlüğe konuldu. Askerlikten atılanlar yeniden askere alın
dılar. Nizam-ı Cedid subay ve erieri yakalanıp öldürüldüler, III. Selim ile diğer
lerini destekleyenler için bir dehşet dönemi başladı. Yeniçeri yarnakları özel
likle başkente dehşet salıyorlardı.
333
Ancak bu yönetim uzun sürmedi. İlk başlarda başlıca isyancı gruplan
zaferin nimetlerini paylaşmak için birleştiler. Yeniçeri ağaları reformların kal
dırılması ve aylıklarının artırılması karşısında devlet işlerine karışmayacakları
na söz verdiler. Yarnakları başkentten çıkartmak için Kabakçı Mustafa'ya Ru
melihisar'da kale komutanlığı verildi. Onlar ortalıktan çekilince iktidar, isyanı
planlayan saray ileri gelenleriyle ulemaya kalmıştı. Ancak bunlar da kısa süre
sonra birbirlerine düştüler. Şeyhülislam Ataullah Efendi ile sadrazam arasında
başlayan çatışmalar hükümeti herhangi bir politikayı izleyemez duruma dü
şürmüştü. Bunların hepsinin üstünde de bir Balkanlar sorunu vardı. III. Selim
tahttan indirilir indirilmez sadrazam ve diğer hükümet ileri gelenleri isyanı
destekleyen yeniçeriler tarafından öldürülmüşler ve ordu karışmıştı. Alemdar
Mustafa Paşa isyancıları kovmak ve ordunun disiplinini sağlamak için ha
rekete geçti (8 Haziran, 1 807) , karşılığında da sadrazamlığa getirilmeyi bek
liyordu. Ancak isyancılar sadrazamlığa kendilerinden birini getirince Alemdar
Mustafa Paşa orduyu başıboş bıraktı ve adamlarını alıp Rusçuk'a döndü.
Rusçuk şimdi yeni yönetim aleyhtariarının merkezi olmuştu, İstanbul'dan ka
çanlar orada toplanıyorlardı.
Tilsit Antlaşması
336
İlgili Nodar - 7:
337
(4S) Raşit, V. 1 8 1 - 1 84.
(46) Faik Reşit Unat, Osmanlı Seferleri ve Sefaretnameleri, Ankara, 1968, s. S2-70
(47) Venedik Konsolasunun raporu, Mary Lucille Shay, çevirisi: The Onoman Empire from 1720
to 1734 as Reveaied in Despatches of the Venetian Baili, Urbana, III, 1944, s. 1 7-18.
(48) Raşit, 443-446; Yirmisekiz Çelebi Mehmet, Sefaretname, Paris 1872, s. 28-29; Nedim Divanı,
ed. Gölpınarlı, s. 337; Aktepe, Pattona İsyanı s. SO-S4.
(49) Lady Mary Wortley Montagu, Letters, New York, 1906; Ahmet Refik, Ule Devri, İstanbul,
1928; Raşit, V. 19, 29, 4S, 88, 1 34, 177, 233, 247, 267, 366, 401 , 424, 439, S27-S28; 20S-
2 1 7, 420-444; Küçük Çelebizade İsmail Asım. Divan, İstanbul, 18S1, s. 377-378, SSS
S61 ,610-61 1.
(SO) Akçatepe, Patton- İsyanı, s. 48-SO.
(S 1) Berkes çevirisi, s. 33; Çelebi Mehmet, Sefaretname, Londra, 1 872.
(S2) Berkes tarafından aynnnlanyla çözümlenmektedir, s. 37-39.
(S3) Raşit, ıv, S3; V, 18S- 1 86.
(S4) Raşit, V, 272-273.
(SS) Raşit, I'J, 1 76.
(S6) Raşit, V, 146, 1 77.
(S7) Raşit, V, 3 1 1 -31S
(S8) Raşit, V. 1 72, 1 7S- 1 76.
(S9) BVA, Mühimme, 1 2S, s. 1 10, 1S8.
(60) BVA, Mühimme, 131, s. 17; 130, s. 396.
(61) Mühimme 1 3 1 , s. 190.
(62) Çelebizade Asım, s. 79 • 8 1 .
(63) BVA, Mühimme 1 32, s . 92, 1 1 7; Çelebizade Asım, s. 180- 189.
(64) BVA, Mühimme 132, s. 34S .
(6S) Aktepe, Pattona İsyanı, s. 73-8S.
(66) BVA, Name Defteri, VII, 78; Uzunçarşılı, OT IV/1 , s. 193- 194.
(67) BVA, Mühimme 136, s. 189.
(68) Suphi, I, fo!. 12.
(69) Berkes, s. 42, 4S.
(70) Suphi, S8b, S9a-b; Benedikt, s. 1 14- 1 1 S .
(71) Suphi fo!. S8b; Ata, ı, 1S8; Ergin, Maarif, I , 4 9 -SO; Adıvar. ilim, s. 161 - 1 62.
(72) Uzunçarşılı, OT. IV/ 1 . 32Sn.
(73) BVA, Mühimme 1 1 6, s. 17; 1 32, s. SO.
(74) Suphi, 1. 39-4 1 .
(7S) BVA, Mühimme 1 3 8 , s. 2S8, 388, 410.
(76) BVA, Mühimme 1 40, s. 300.
(77) Mühimme 140, s. 410, 418 • 419, 422.
(78) BVA, Name Defteri, VII, 3S9. '
(79) BVA, Name. Defteri, VII, 460.
(80) Suphi, ll, foı, 79-30; BVA, Name Defteri, VII, 428, 429.
(8 1) BVA, Mühimme 142, s. 27S ; Suphi, 100b.
(82) BVA, Mühimme 14S, s. 198.
(83) BVA, Mühimme 148, s.226, 243.
(84) Suphi, ll, 23S.
(8S) BVA, Mühimme 1 S2, s.66.
(86) BVA, Mühimme 1S3, s.278.
(87) Vasıf, i, 266,28 1 , 3 1 S
(88) BVA, Mühimme 1 66, s. 1 70; Cevdet Hariciye S 2 1 8 , S288, 6076.
(89) Cevdetl, ı, 8 1 ; Resmi Ahmet Efendi, Hulasat ui-İtibar, İstanbul 1286, s. 3.
(90) BVA Mühimme 168, s.3.
338
(91) Fevzu Kurdoğlu, Rus Harbinde Akdeniz Harekatı, Ankara, 1942; R.C. Anderson, Nova! Vars
in the Levant, Princeton, 1952, s. 277- 304.
(92) Fisher, s. 44-5 1 , Vasıf, II, 1 00, 1 14.
(93) Hurewitz, Diplomacy, s. 54-161; Fisher, s. 5 1-56; Uzunçarşılı, OT, İV/1 , 422-425.
(94) Shaw Between Old and New, s. 1 54.
(95) S. J. Shaw, The Financial and Administrative Organization and Developmentof Ottomon
Eypt, 1 5 1 7-1798, Princeion, N.J., 1962.
(96) Shaw, Between Old and New, s. 21 1-237.
(97) BVA, Name-i Hümayun IX, 90; Mühimme 166, s. 371, 373, 427.
(98) Holt, Egypt and the Fertile Cresent, s. 146-148.
(99) Fisher, s. 108- 109; Cevdetl, 1, 170- 180, 320-327; Noradounghian, l, 338-342; Uzunçarşılı,
OT, IV/1, s. 45 1 .
(100) Cevdet2, Il, 219-22 1 ; Uzunçarşılı, OT, IV/ 1 , 494; Fieher, s. 1 3 5 -139.
(101) Fisher, s. 139-1 50.
(102) İsmail Hakkı Uzunçarşılı, "Sadrazam Halil Hamid Paşa" TM, S (1935), 213-267; Cevdet2
Il, 132 -133. 158, 1 59, 355; III, 134.
( 103) BVA, Mühimme 181, s. 127, 135, 148, 252-253 ; Uzunçarşılı, "Halil Hamid," s. 223-224.
(104) Uzunçarşılı, "Halil Hamid," s.225-227, 233-238; Enveri, fol. 294-295, 304; Cevdet2, II,
261 , 357; III, 85; Aguste Boppe, "La France et le 'militare turc au XVIII-siecle," Feuilles
d'Histoire, 1912, s. 386-402, 490-501 ; Adıvar, ilim, s. 183-185.
(105) Cevdet, Il, 84.
(106) BVA, Mühimme 182, fol, 9.
(107) BVA, Mühimme 1 8 1 , s. 144.
(108) Uzunçarşılı, "Halil Hamid" s. 231 -232; BVA, Cevdet Askeri, 7834, 908 1 .
(109) Cevdet2, I l . 3 5 9 ; Enveri, fol, 296-297.
( 1 1 0) Uzunçarşılı, "Halil Hamid" s. 239-258.
(lll) Shaw, Between Old and New, s. 72-75 .
(1 12) Shaw, Between Old And New s. 71-210.
( 1 1 3) Shaw, Between Old and New, s. 71-210.
( 1 1 4) Shaw, Between Old and New, s. 180-199.
( 1 15) Shaw, Between Old and New, s, 2 1 1 -246.
( 1 16) Shaw, Between Old and New, s. 345-35 1 .
339
8
A demi Merkeziyet ve Gelenekçi Reform Çağmda
Osmanlt Toplum u, Yönetim ve Kültürü, 1566 - 1808
Yönetim ve Toplum
342
rilmiş eğitim, öğrenim ve verimlilik, şimdi atamaların rüşvet, kişisel ilişkiler ve
hizip politikaları gözönünde tutularak yapılması sonucunda önemli bir düşüş
göstermekteydi. Sonunda ulema sınıfı etkenliğini koruduğu halde, daha önce
kendilerini bir güç ve denge unsuru olmalarını sağlayan ortak amaç ve poli
tikalarda birleşrnek ve hareket etmek yeteneğini kaybetmişlerdi. Dini vakıflar
yönetiminden elde ettikleri parasal gücü de bu kaynakların, grubun politik ya
da dini çıkarları için kullanılacağı yerde kişisel ya da hizip çıkarları için kul
lanıldığından büyük bir ölçüde azalmıştı. Ulemanın içinden bazıları kendi
kurumlarını eski güçlülüğüne kavuşturma amacıyla onsekizinci yüzyıl reform
larını desteklemişlerse de, ne kadar bozulmuş olursa olsun, dinin koruması
altındaki bu kuruma yaklaşmaya pek az reformcu yanaşabiliyordu. Bu yüzden
ulema sınıfı, kalemiyenin Osmanlı hükümetinin pek çok kuruluşuna girme
yeteneğinin dağınık ve tatmin olmamış karşıtları olarak pek az bir değişiklik
göstererek yirminci yüzyıla kadar devam etmiştir.
Eyalerlerde iktidar, hükümet memurlanndan özel toprak sahiplerine ve
ayana geçtiği zaman toplum nasıl bir tepki göstermiştir? İltizam eyalerlerinde
güvenlik yeni güç unsurlarının, kaynaklan sürdürmekte çıkarları olan ayanın
ve valilerin ordularıyla sağlanmaktaydı. Halk kitlelerinin az da olsa güvenliği
ni sağlayan dört unsur vardı. Birincisi valilerin ve toprak sahiplerinin çıkar
larıydı. Kendilerine gelir üreten insanları -kaçırtacak derecede baskıcı olamaz
lardı. Topraklannda bağımsız olanlar çiftçilerin sürekli bir üretim yapma
larının yararlarını gördükleri için, çoğu kez Osmanlı memurlarının sağladığı
yönetimden daha iyisi sayılabilecek bir yönetim uygulamaktaydılar. İçlerinden
biri rakip toprak sahipleri ve ayaola çatışmaya başlayınca ortaya güç bir
· durum çıkmaktaydı. Valiler bu durumları yaratmada yardımcı oluyorlar, ancak
bu güçleri birbirlerine düşürerek kendileri ve hazine için gelir elde edebiliyor
lardı. Ancak bu durumlarda çatışan grupların uzun vadeli üretim düşüncesi
olamazdı, bu yüzden her biri tartışma konusu olan köylere ya da kasabalara
yerleşiyor ve en ağır biçimde baskı başlıyordu.
Çöküş döneminde imparatorlukta ikinci bir denge ve koruma unsuru, tırnar
güçleri azaldıkça iltizam eyaletlerinden zeametlere kadar yayılan yeniçeri garni
zonlanydı. Bunlar sözde eyalet valilerinin denetiminde olmalarına karşın aslında
bağımsız unsurlardı; komutanlan valilerin eşitleri olarak tutulur ve hükümetin yap
tırım gücü azaldığı zamanlar garnizonlardan yararlanmak için bunlar valilerle bir
birlerine düşürülürdü. Yeniçeriler genellikle bulunduklan yörenin halkı tarafından
beslenirdi. Ama bazı yerlerde yerel topluma karıştıklan ve mülk sahibi olduklan da
görülmekteydi. Kentlerde halktan kız alıp evlenirler, bağımsız geliriere sahip tüccar
ve zanaatçı olurlar ve o zaman da yerel kuruluşlan desteklemek için askeri kurum
lardan yararlarıırlardı. Böylece bir süre sonra yeniçeriler çoğunlukla ayan ve levent
kuwetlerinin haskılanna karşı yerel halkın askeri koruma araçlan olmuşlardır.
Yerel düzeyde Osmanlı hükümetinin çöküşüne ilişkin bir nokta da ulema
sınıfının imparatorluğun başlıca yöneticileri olarak ortaya çıkmasıdır. İmpara-
343
torluk ve mali sınıflarm ajanlan görevini yüklenecek kadar geniş çaplı bir ör
güt yalnızca, başlarında kadı ve naiplerin bulunduğu kazalara bölünmüş örgüt
leriyle, ulema sınıfında bulunuyordu. Böylece çöküş çağında kadıların onaltıncı
yüzyılda yüklendikleri görevler çok gerekli hale gelmişti. Osmanlı hükümetinin
çöküşünün kötü etkilerinden halk kitlesini koruyan başlıca otorite sahipleri
bunlar olmuşlar, Müslüman olmayanların milletleri tarafından sağlanan bütün
hizmetleri Müslüman milleti için bunlar örgüdeyip sağlayabilrnişlerdir.
Gerileyen Osmanlı sisteminin arkada bıraktığı boşluk bu geleneksel Önasya
altyapısıyla doldurulmuş ve gerileme döneminde olan imparatorlukta dördüncü
denge unsuru olabilrniştiı: Hükümet pek çok şeyi zaten milletiere bırakmış durum
daydı, bunlar okulları, adaleti, sosyal hizmetleri sağlamaktaydılaı: Ancak şimdi bu
eylemlerinin halkın refahı açısından önemleri çok artmışn. Bu konuda en çok yayıl
mayı lancalarda görürüz. Loncalar çok eski zamandan beri yönetici sınıf üyelerini
içerdiklerinden ve ekonomik alanda hükümetle işbirliği yapnklarından bu doğal bir
şeydi. Loncalar şimdi hükümetle kent halkı arasında yönetim bağını oluşturuyorlar,
hükümet yönetmeliklerinin uygulamasını sağlıyorlar, vergi salıp topluyorlaı; enflas
yonu denetim alnna almak için hükümetin fiyat ve ücreti ayarlama çabasına kanlıy
orlar ve hükümete gereken hizmette bulunuyorlardı. Böylece loncalar hem kendi
içlerinde hem de rnilletlerle işbirliği yaparak son dönemlerde Osmanlı toplumunda
eksikliği görülen yerel yönetimin özerk çekirdeğini oluşturuyorlardı. Cl>
Hiç kuşkusuz ki, Osmanlı ticaret ve sanayiindeki gerileme ile lancalann da
işlevlerini başarabilme yetenekleri zayıflamıştı. Doğu denizleri denetimi Por
tekiılilerden İngiltere ve Hollanda'nın daha güçlü donanmaianna geçmişti;
Safeviierin de yardımıyla Hint ve Çin malları Avrupa'ya. İran, Kafkasya ve
Moskova, ya da Güney Afrika yolundan geliyor, Doğu ile Batı arasında Önasya
aracılığıyla yapılan ticaret sona eriyordu. Şimdi Avrupa'nın ticaret filoları
Akdeniz'i ele geçirdiklerinden Osmanlıların Mısır ve Kuzey Afrika ile bağlan
niarı kesilmişti; bu bölgeler özerk hatta bağımsız denebilecek bir duruma
kavuşmuşlardı. Volga havzası ve kuzey Kafkasya'yı elinde tutan Rusya eskiden
Osmanlı tüccarlannın Avrupa ile Orta Asya arasındaki ticarette aynadıkları
rolü üstlenmiş bulunuyordu. Böylece Osmanlı İmparatorluğu tam bir eko
nomik tecrit içinde kalmışn; bir yandan da giderek genişleyen Avrupa'nın tica
ri gücünün etkisi alnnda bulunuyordu. Avrupa tüccarlan kapitülasyonlardan
yararlanarak Osmanlı tüccarlarını safdışı ediyorlar, üreticilere gerekli ham
maddeyi sömürüp götürüyorlardı. Osmanlı loncalarırıın buna yanıtları ku
rallarında daha kısıtlamaya gitmek oldu. Hükümetle olan ilişkilerinden yarar
lanarak ülkede kalan yerli sanayi ve ticaretin kendi üyeleri ve çocuklanna
kalmasını sağladılar, Avrupa'nın üreticileriyle yarışa girmelerine olanak vere
cek yeni iş gücü ve yöntemlerin girmesini önlediler. Böylece loncalar bir yan
dan kent halkını örgüdeyip korurlarken, diğer yandan yarışmacı ruhun yük
selmesini engelleyerek Osmanlı İmparatorluğunun zamanın yeni uluslararası
ekonomik koşullarına uymak için Avrupa'yı izlemesini önlediler.
344
Kültürel Gelitmeler
Onyedinci Yüzyıl
iktidarda olanların koruması sonunda saray şiir ve düzyazısı büyük bir ar
tış göstermiştir. Yüzyıl önce Baki ve Fuzuli tarafından kurulan okullar onye
dinci yüzyılda da etkenliklerini göstermişler, Fars ve Türk etkisine dayanan
ayrı gelenekler vurguianmış ve sonunda Türk etkisi üstün gelmiştir. Bunun
sonucu olarak romantik mesnevi biçiminde bir azalma olmuş, buna karşılık
Türkçe kaside, şiirsel anlatırnın başlıca aracı haline gelmiştir.
Onyedinci yüzyılın en büyük şairi Fars etkisinin getirdiği geleneği sürdü
rürken kaside biçimini de kusursuzlaştıran Nef'i ( 1 582 - 1 636) olmuştur. O za
man çoğunlukla Şii olan bir bölgede, Erzurum yakınlarında, Sünni bir aileden
doğduğundan başka çocukluğu konusunda bir şey bilinmemektedir. eelelli
seferi sırasında Kuyucu Murat Paşa'nın hizmetine girmiş, onunla İstanbul'a
dönmüş, üç padişahın hükümdarlığı sırasında şiirini başarısızca kabul ettir
meye çalıştığı dönemlerde onun muhasebeciliğini yapmıştır. Sonunda ıv. Mu
rat Nefi'nin şiirini kabul etmiş ve şair de bunun üzerine padişahı öven bir ka
side yazmıştır. Nefi aynı zamanda güçlü bir taşlamacı olarak zamanının
büyükleriyle acımasızca alay etmiş, yaptıkları kötülükleri ortaya koymuştur.
Bunun sonucunda çeşitli kereler sürgüne gönderilmiş ve en sonunda da
Sadrazam Bayram Paşa'nın emriyle boğdurulmuştur.
Nef'i okulunun karşısında üç dönem şeyhülislamlık yapmış olan ( 1 622-23,
1 625-32, 1 634-44) Zekeriyyazade Yahya Efendi ( 1 552 -1644) bulunuyordu.
Yahya Efendi Osmanlı şiirini Fars okulunun zorladığı kısıtlamalardan ve biçim
lerden kurtarıp konunun özgünlüğünü ve duyguyu geliştirmek ve bu arada da
Osmanlı şiirsel anlatım aracı olarak kasideyi geliştirmek amacındaydı. Kendisi
bir şeyhülislam çocuğu olan Zekeriyya Efendi (ölümü 1 593) 'kötülüğün ege
men olduğu bir düzende dürüst, ileri görüşe sahip, bir hukukçu kadar bilgin,
usta bir şair'di. <4> ıv. Murat'la Bağdad seferindeyken padişahı eğlendirmek için
en güzel şiirlerini yazmış ve böylece yaşamının sonuna kadar sürecek olan ilti
fata mazhar olmuştu.
Osmanlı divan edebiyatındaki Fars etkisini sona erdiren kişi ıv. Mehmet'in
sevdiği vezirlerinden Musahip Mustafa Efendi'nin hizmetinde yükselmiş bulu
nan Yusuf Nabi'dir (1642-1712) . Arap ve Fars edebiyatı ile din bilimlerini iyi
bilen N abi bu bilgisini, ne biçim kullanırsa kullansın birer teknik örneği olan şiir
lerinde yansıtmıştır. Din, felsefe, aşk, şarap ve mistisizm gibi bütün geleneksel
345
konulara değinerek Nabi, biyografya, tarih (Köprülü Ahmet Paşa'nın 1672'de
Podolya'yı fethini anlatan Fetihnamei-Kamaniçe), düzyazı (Münşeat) , coğrafya
ve gezi edebiyan (1 683'te kutsal kentlere yapnğı geziyi anlatan Thhfet-ül
Haremeyn) alanlarına da el atarak sanannın ustası olarak ün kazanmıştır. ·
347
ni yazarsa da, bu yolculuğu konusunda bir ayrıntıya girmediği için bu iddi
asını kuşkuyla karşılamak gerekir. Ancak sayım memuru olarak Macaristan'ı
karış karış gezmiş, Prensliklerden Kırım'a geçerek Mehmet Giray'ın Kazaklarla
çanşmalarına tanık olmuş, Kafkasya'dan Hazar Denizi kıyılarında Dağıstan'a
gitmiş, Volga kıyılarından Kırım'a dönmüş, bir süre orada kaldıktan sonra
İstanbul'a gelmiştir. Evliya Çelebi, yaşamının son yıllarını imparatorluğun gör
mediği yerlerini gezerek geçirmiştir. 1669 sonlarında Trakya ve Makedonya,
Tesalya ve Mora'ya gitmiş, Girit'te Kandiye kuşatma ve fetbini izlemiş, Arna
vutluk ve Adriyatik kıyılarından İstanbul'a dönmüştür (Ocak 1670) . Son olarak
hac seferine çıkmış, batı Anadolu, doğu Ege, doğu Akdeniz, Sakız Adası, Sisam,
lstanköy ve Rodos adalannı görmüş, Kilikya'da karaya çıkıp Adana, Maraş,
Ayntap ve Kilis yoluyla Suriye'ye geçmiştir. Suriye'de hac kervanına katılıp
Mekke'ye gitmiş, oradan Mısır kervanı ile Kahire'ye gelmiş ve 8 yıl orada
kalarak bütün Mısır'ı, Sudan ve Habeşistan'ı gezmiştir. 1680'de İstanbul'a
dönünce son üç yılını yolculuk anılarını ve gözlemlerini toplamakla geçirmiştir.
On ciltlik Seyahatname'sinde (1897 ile 1 93 8 yılları arasında İstanbul'da
basılmıştır) Evliya Çelebi yaşamı boyunca gözlemlediği insanlan, kentleri, bi
naları ve gezdiği ülkelerdeki olaylan dile getirmiştir. Çoktan yok olmuş Os
manlı anıtlan, kent yaşam ve düzeni konusundaki gözlemleri, çok az kay
dedilmiş bir uygarlığın önemli belgeleridir. Kendi gözlemlerini desteklemek
için pek çok Arapça ve Türkçe eserden yararlanan Evliya Çelebi'nin özellikle
Balkanlardaki ve batı Avrupa'daki gezileri hayalinden yazdığı iddia edilmiştir.
Ancak bu birkaç nokta dışında Seyahatname'de belirtilen ayrıonların başka
kaynaklada dikkatli bir karşılaştırılması sonunda (bunlardan pek çoğu yalnız
Osmanlı devlet arvişlerinde bulunmaktadır) yalnızca kişisel gözlem ve katılma
ile elde edilebilecek bir derinlik ve doğruluk bulunduğu saptanabilir. es>
Osmanlı tarihçiliği onyedinci yüzyılda üç ayrı görünümle ortaya çıkmak
tadır. Birincisi ya da geleneksel olanı Osmanlı memurlan ya da memurların
himayesindeki özel yazarlar tarafından derlenen tarihlerdir. Bir yüzyıl önce
Hoca Sadeddin ve İdris Bitlisi tarafından başlatılan gelenekte bu kişiler sözlü
bilgiler, belgeler ve diğer kaynaklardan yararlanarak ellerinden geldiği kadar
bir tarih yazmaya çalışmışlardır. Bu türün en büyük ustalarından biri Sokullu
Mehmet Paşa'nın akrabası ve Balkanların çeşitli yerlerinde katiplik görevle
rinde bulunmuş olan İbrahim Peçevi'dir (1 574- 1 650) . Peçevi imparatorluğun
tarihini Kanuni Sultan Süleyman'ın tahta çıkışından ıv. Mehmet'e (1 520-
1648) kadar ayrıntılı bir biçimde yazmış, İstanbul ve Balkanlar konusunda
kendi deneyimlerinden elde ettiği önemli bilgileri de eserine katmışn.r. Rumeli
kazaskeri (1648-1650) ve kısa bir süre (1 650) şeyhülislam olan Karaçele
bizade Abdülaziz Efendi (1591-1653) devlet sorurdan yüzünden padişahı
eleştirdiği için sürgüne gönderilmeden önce Ravzat-ül Ebrar adlı eserinde ıv.
Mehmet'in tahta çıkışından kendi ölümünden bir yıl öncesine kadar (1 648-
1657) ıv. Murad'ın Bağdad seferini de kapsayan tarihi dile getirmiştir.
348
Onyedinci yüzyıl Osmanlı tarihçiliği, 1 697-1 702 yılları arasında sadrazam
olan Vezir Amcazade Hüseyin Köprülü Paşa'nın kurduğu resmi saray tarihçiliği
(vak'anüvislik) makamı ile zenginleşmiştir. Vak'anüvis, bilgileri seçen, değer
lendiren gerçek bir tarihçi değil, padişahin eylemlerini, kendine ilginç gelen
olayları ceride-i yevmiye (günlük) biçiminde tutup iktidarda olanların geçmişten
yararlanmalarını sağlayan bir memurdu. (6) Vak'anüvisliğin Divan-ı Hümayun ka
lemine alınması, vak'anüvisin Mühimrne kayıtlarını, Divan kararlarını ve diğer
önemli devlet belgelerini kolayca ele geçirebilınesi ve bunlar dağılıp kaybol
madan kayda geçirebilmesi ya da özetieyebilmesi nedeniyle olmuştur. (7)
Bu çok kısıtlı memuriyet kavramı kısa bir süre sonra aşılmıştı. Yirminci
yüzyıla kadar devam edecek olan vak'anüvislerin en büyüklerinden biri olan
Mustafa Naima Efendi (1665- 1 7 1 6) Halep'te yerel yeniçeri gamizonunun
komutanının 'oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Genç Mustafa, 1 688'de İstanbul'a
gitmeden önce iyi bir medrese öğrenimi görmüş, İstanbul'da babasının nüfu
zundan yararlanarak saraya girmiş, haremağası sekreteri olmuş, kutsal kentler
dini vakfının gelirlerini yönetirnde yardım etmiş, zamanın bölünmelerine ve
tartışmaianna katılmıştır. Mustafa Naima Efendi katip çıraklığına da getirilmiş
ve İslam dini çalışmalarını Bayezit Camiinde tamamlayarak edebiyat, astrolo
ji ve tarihte uzmanlaşmış, sonunda Kalemiye sınıfına girerek Divan-ı Hüma
yun kaleminde katipliğe başlamıştır. Bilgili insanlan yükselterek ün kazanma
yolunda olan Amcazade Hüseyin Köprülü Paşa himayesinde yükselmiştir.
Paşa'nın himayesinde ünlü şair ve Reis-ül Küttab (sonraları Paşa) Rami Efendi
ve Rumeli kazaskeri Yahya Çelebi de bulunuyordu. Bu tür konak üyeleri bir
birlerini İntisab nedeniyle kollarlıkları için Naima da, Rami Efendi'nin etkisiy
le kalemde yükselmiş ve sonunda ilk vak'anüvisliğe atanmıştır. Hüseyin Paşa
sadrazamlıktan aziedildikten sonra arkadan gelen iki sadrazam da aynı ko
naktan olduğundan Naima bir süre daha görevine devam edebilmiştir. Ancak
III. Ahmet'in ( 1 704-1 706) hükümdarlığının başlarında Baltacı Mehmet Paşa'
nın sadrazamlığa getirilmesiyle iktidara yeni bir konak geçmiş oluyordu.
Vak'anüvisliğe Mehmet Raşit getirilmiş ve Naima gözden düşerek bir süre
Bursa'ya sürgüne gönderilmiştir. Ancak dostları ve tanıdıkları aracılığıyla kale
miye sınıfındaki yerini kaybetmemiş ve yaşamının son 12 yılında hacegan rüt
besiyle, kendisine ölümsüz ün kazandıran tarih çalışmalanna devam etme
diyse de, önemli görevlerde bulunmuştur.
Belki de en büyük eseri Ravzat-ul Huseyn fi Hülô.sat-ı Hafikeyn 'in Osmanlı
vak'anüvisçiliğinin dönüm noktası olmasının başlıca nedeni, Naima, efen
disinin isteklerini yerine getirip bir olaylar günlüğü tutarken bir yandan da
kendi zamanından öncesinin 1591 ila 1 660 arasının olaylarını da yazmasıdır.
Günün duyarlılığından uzak olarak eserinde, bulabiirliği bütün kaynaklara
dayanıp önemli olayları incelemiş ve açıklamıştır. Bunun bir rastlantı olmadığı
tarih bilimi ve tarihçinin rolü hakkındaki ayrıntılı yorumunda gösterilmek
tedir:
349
Tarihçiler anlattıklannda güvenilir olmalı, saçma sapan iddialar ileri
sürmernelidirler. Belirli bir konu hakkında gerçeği bilrniyorlarsa, bunu bi
lenlere sormalılar ve ancak ondan sonra gerçek olduğuna inandıklan şeyi
yazrnalıdırlar... Halk arasında yaygın olan rahatsız edici söylentileri önern
sernernelidirler. Bunun yerine olanlan gerçekten kaydetinesini bilen insan
ların güvenilir ve belgelenmiş beyanlarını yeğlernelidirler... Tarihçiler,
ellerindeki soruyu çok iyi bilen kişilere başvurarak önce kendileri ay
dınlanınalılar, tarihin her hangi bir çağında durum, insaniann nasıl dü
şündüklerini, savaş ve banş yapma konusunda en iyi yol olduğuna inan
dıkları şeylerin neler olduğunu, zafer ya da yıkım getiren şeylerin nedenleri
ni ve zayıflıklarını iyice kavrarnalıdırlar... Tarihçiler açık sözlü ve dürüst
olmalılar... abartmaya kaçrnarnalılar... arnaçianna varmak için önemli eser
leri eleştirmeleri gerekiyorsa hiçbir zaman haksızlık yoluna saprnarnalıdırlar.
Ne olursa olsun, sorunun gerçek yanını ortaya koymaya çalışrnalıdırlar... <S>
Naima, Osmanlı imparatorluğunun gerilernesi ve zamanın reform yöntem
ve araçlarını incelerken Katip Çelebi'den alıntılar yapmış ve sonunda Osmanlı
yapısının ancak silah adarnıyla kendi sınıfının kalem adamı arasında bir den
geyle korunabileceğini vurgulamış, yöneticilerin gelirlerinden fazla harcama
yapmamaları gerektiğini ve ordu ile devleti eski bozulmamış etkinliğine
kavuşturmalan gerektiğini söylemiştir. <9>
Naima'nın sürekli vurguladığı konular arasında, Köprülüler'in gösterdikleri
gibi güçlü ve etkili bir önderliğe gerek duyulduğu, sultana kişilerin ve çıkar
gruplannın hesabına değil, devlet yararına etki yapılması ve sultanın da çıkar
ları için hareket eden kişi ve grupların öğüt ve etkilerine karşı kendini koru
ması gerektiği vardı. Devlete hiçbir hizmet yapmayan kişilere bol bol ödenen
maaş ve tazminatların etkilerini açık bir dille anlatan Naima, aynı zamanda
bunların hepsini birden ortadan kaldırmanın da pratik açıdan olanaksız oldu
ğunu, çünkü bu takdirde egemen sınıfın büyük bir bölümünün sokağa döküle
ceğini işaret etmiş, bunun yerine boşalan maaş kapılarının kapatılmasını ve
ileride de yenilerinin açılmamasını öğütle mistir. o o >
Onaltıncı yüzyıldan başlayıp onyedinci yüzyılda da devam ederek Osmanlı
hükümdar ve vezirlerine verilen nasihatnameler Naima'nın bu görüşüne
uygun ve batıdaki 'prensler aynası'na biçim bakımından eştir. Burıların ilki
olan Asafname (Hazreti Süleyman'ın akıllı veziri Asaf'ın Kitabı) sadrazam
Lütfü Paşa tarafından (1488-1 563) Kanuni Sultan Süleyman'a yazılmış olup
burada Lütfü Paşa uzun yıllar boyunca edindiği deneyimleri ve tarih çalışma
larını imparatorluk sorurtlarına uygulamıştır. Lütfü Paşa için akıllı bir vezirin
açgözlü olmaması, özel çıkarlarını düşünmemesi ve hükümdan halkın mülki
yet hakkının korunmasının önemine inandırması gerekliydi. Lütfü Paşa sadra
zamın padişahla ilişkilerinde açık olmasını, bunun sonucunun ne olacağını hiç
düşünmemesini ve her ne ad altında olursa olsun armağan kabul etmemesini
belirtiyordu. Atamalar, özel dostluklar ya da politik durumlar göz önüne alın-
350
maksızın, yalnızca yeteneğe göre yapılmalı, memurlar aleyhinde şikayetler dik
katle araştırılınalı ve devletin bütünlüğünü korumak için dürüst bir yolla çö
züme kavuşturulrnalıydı. Giderler gelirlerle kısıtlı olmalıydı. Vergiler, iltizamlar
yerine aylıklı memurlar (emin) tarafından toplanılmalıydı. Çiftçilerin toprak
larında kalıp toprağı işlerneleri için ağır ve gereksiz vergiler kaldırılrnalıydı.
Ünlü bir tarihçi olan Gelibolulu Mustafa Ali Efendi ( 1 541-1 599) III. Mu
rat'a sunduğu Meva'id ün Nefais fi-Kava'id il-Mecalis adlı eserinde nasihat
narneyi daha da geliştirmiş, Osmanlı toplumunu ve hükürnetini, halkın nasıl
yaşayıp çalıştığını, yönetici sınıfın işlerini nasıl yürüttüklerini gözler önüne
sermiş, herkesin yerini bilip gelenekçi yoldan ayrılmaması gerektiğini savun
rnuştur. 1.7. yüzyıl başlarında Mısır'da hazine katibi ve eyalet haznedarı olan
Ayn-i Ali Efendi de I. Ahrnet'e hazırladığı raporla yönetici sınıf kururnlarının
çeşitli görünümlerini sergilerniştir: Kavanin-i Al-i Osman der Hüldsa-i Meza
rnin-i Defter-i Divan (Osmanlı Hanedanında Hizmetkarların Görev ve Rütbele
ri) adlı raporunda hükümet ve askeri kuruluşları anlatmakta, ücret düzeni
üzerinde ayrıntılı olarak durmaktadır; Risale-i Asakir-i Osman' da kapıkulu
ordusunun örgütlenmesi ve o günkü durumu anlatmakta; Kanunname-i Al-i
Osmanf'de geleneksel Osmanlı ceza hukuku, vergi düzeni, halkın durum ve
sorunlarını dile getirmektedir; son olarak da Kanun-ı Mali-i Mıs ır'da ken
disinin defterdar olarak bulunduğu dönernde Mısır'ın mali düzenini anlatrnak
tadır. Ali Efendi bu raporları reformcu sadrazam Kuyucu Murat Paşa'nın
( 1 606- 1 6 1 1 ) özendirmesiyle yazmıştır.
Bu türün en iyi tanınan ve en kapsamlı olanı kuşkusuz ıv. Murat'a 1 63 1 'de
bir Arnavut devşinnesi ve dönme olan yakın danışmanı Mustafa Koçi Bey ta
rafından sunulan Risale'dir. Koçi Bey, 'Kanuni döneminde imparatorluğun güç
ve görkemini vurgulayıp sonra da o zamandan sonraki gerilemenin belirti ve
nedenlerini anlatarak gelenekçi Osmanlı reform ideolojisinin kurucusu ol
muştur. Koçi Bey'e göre gerilemenin birbirinden bağımsız dört nedeni vardır:
1- hükümdarların hükümet ve askeri işlere bizzat katılmaktan çekinrneleri, 2-
sadrazarnlık makarnının otoritesinin giderek azalması, 3- saray ve vezirler
gruplarının ve biziplerinin ortaya çıkması, 4- Osmanlı düzeninin her alanında
çürürnüşlüğün yayılması. Hele saraydaki bozulma tüm düzene bulaşrnıştır.
Tırnar düzeninin gerilemesi, tırnarların kadınların, çocukların ve hizmet ede
cek dururnda olmayanların ellerine geçmeleri ordunun, tarım düzeninin ve
eyalet yönetimi düzeninin bozulmasında en büyük etken olmuştur. Kapıkulu
askerinin etkinliği de kaybolmuş, askere alınan hizmet görerneyen asalaklar
sonunda ordu da yenilgiye ve toprak kaybına başlamıştı. Atarnalann yetenek,
bilgi ya da kıdernliliğe göre yapılmadığı ulerna sınıfı da gerilerneye yüz tutmuş
tu, yargıçlardan pek çoğu makamlarından kendi çıkarlan için yararlanma yol
unu seçrnişlerdi. Hazinenin iltizamlardan elde ettiği gelir kaybedilmiş, impara
torluk toprakları, çoğunluğu yönetici sınıf lehine olmak üzere vakıflar ya da
özel mülkiyet biçimine dönüştürülerek elden çıkarılmıştı. Bunun sonucunda
351
azalan gelirlerin giderleri karşılayamarnası üzerine köylü ağır bir vergiyle karşı
karşıya bırakılınca toprağından kaçmış, böylece de imparatorluk daha büyük
bir para ve besin maddesi kaybına uğramıştı. Eğer padişah kesin ve kararlı
olarak bu işin üzerine yürüyebilirse imparatorluk ve kurumları kurtanlabilirdi.
N. Mehmet'in 1656'da imparatorluk maliyesindeki süregelen açıkların nede
nini sorması üzerine Katip Çelebi yazdığı Düstur ül Amel fi Isldh-ul Halel'inde Koçi
Beyin bu uyanlarını tekrarlamışnr. Katip Çelebi için Osmanlı İmparatorluğu da,
diğer devlerler gibi, canlı bir gelişmeye, durgunluğa, ağır bir gerileme sürecine
tabiydi, ancak bu süreçlerin süresi liderlerin bilgeliklerine ve eylemlerine bağlı
bulunuyordu. Osmanlı İmparatorluğu şimdi ikinci dönemden üçüneüye geçme
durumundaydı, ancak temel gücü yüzünden Osmanlı sistemi hala kuvvetliydi ve
son aşarnayı yüzyıllarca geriye atabilmek için çareler bulunabilirdi.
Osmanlı sisteminin gücü üç unsura bağlıydı: çifçiler, askerler ve hazine.
Bunlann herbiri devletin gelişmesinin çeşidi aşamalarını simgeliyordu. Birinci
aşamada köylüler baskıdan korunmuşlar, ekim alanları ve vergiler artmış ve
herkes refaha kavuşmuştu. Aşırı vergilendirme ve karışıklıklar sonunda köy
lüler topraklannı bırakıp kendere kaçınca ikinci aşama başlamış, kırsal kesim
boşalmış, kender ise aşırı kalabalıklaşmalardı. Bunun sonucunda memuriyet
almak için kıdemli memurlara bahşiş verme geleneği ortaya çıkmış, yani her
memurluk ödemelerini yerine getirmek ve bir kar elde etmek için köylülerden
aşırı vergi ve vergidışı paralar almak zorunda kalmış, memurluklar devletin ve
halkın refahını sağlamaktan çok, bu görüş açısından yönetilmiştir. Bunun sonu
cunda hazine gelirleri azalmış ve ordu güç duruma düşmüştür. Bunun çözümü
memurluklann satışının önlenmesi, adil ve eşit vergiler koymak, yasalara say
gıyı yeniden kazandırmak, sonra da ordunun etkinliğini sağlamaktı. Bütçeyi
denkleştirrnek için asker sayısının azaltılması gerekiyordu. Ancak yönetici
sınıfın diğer üç kurumunun üyeleri gerekli olanı yapamayacak kadar zayıf ve
çıkarianna düşkün olduklarından bunu ancak bir asker yapabilirdi. Böyle bir
reformcu memurlukların satışını önleyecek, mali düzende reform yapacak,
giderleri kısacak ve kırsal bölgeyi olduğu kadar orduyu da canlandıra�aktı.
Son olarak onyedinci yüzyılın sonlarına doğru yönetici sınıfa yükselen bir
katip olan San Mehmet Paşa gelmektedir. Karlofça Antlaşmasına varan çeyrek
yüzyıllık tarihi yazan San Mehmet Paşa vardığı sonuçları Nesayih-ül vüzera vel
ümera adlı ayrı bir eserinde açıklamış, hazinede geçirdiği bir yaşarndan elde
ettiği bilgileri, selefierinin geliştirdiği çöküş durumunu açıklamak için kullan
mıştır.
Böylece yüzyıllık bir gelenekçi eleştirinin sonu gelmiş oluyordu, ancak bu
eleştirilerde gerilemenin nedenlerinden çok, belirtileri üzerinde durulmuştu.
Ancak bu eleştirmenler düzeni incelemek ve çözüm aramak isteklerini göste
rerek düzenin olduğu gibi kalmasını savunan ve güçlüklerio üstesinden gelin
mesi için bir çaba harcanılmasını istemeyenler karşısında önemli bir adım
atmış oluyorlardı.o ı >
352
Onyedinci yüzyıl, Türk halk edebiyatı için de bir altın çağ olmuştur. Mistik
tekke şairleri geçerliliklerini korumuşlar, Yunus Emre üsh1bunda söyleyen yeni
azanlar ortaya çıkmıştır. Bunlardan en tanınınışı olan Mehmet Niyazi-i Mı:srf
(ölümü 1 693) Halvetiye tarikatındandı. Hükümetin derviş tarikatlarını
sindirme çabaları sonunda pek çok kez sürgüne gönderilmişse de, halk tara
fından çok tutulrnaktaydı. Çoğunlukla yeniçeriler, sipahiler ve hatta taşrayı ka
sıp kavuran leventler arasında yaşayan bu ozanlar, bu grupları yansıtırlar, ye
rel halkın arasına karışırlar, şiirlerini asker kamplarında, kahvehanelerde, pa
nayırlarda ve halkın toplandığı diğer yerlerde okurlardı.
İçlerinde en önemlileri şunlardı: Osmanlı ordusunu onyedinci yüzyıl sefer
lerinin çoğunda, özellikle Girit'te izleyen Aşık; Rus. Avusturya, Venedik savaş
lannın (N. Mehmet döneminde) çoğuna kanlan ve sınır kalelerini gezen Aşık
Ömer (ölümü 1 707); ve Türk halk azanlarının en tanınınışı olan Karacaoğlan.
Onsekizinci Yüzyıl
İlgili Notlar - 8:
( 1 ) Joel Shinder, "Career Line Formatian i n the Ottoman Bureaucracy, 1 848- 1 750; A New
Perspective, " JESHO, 16 (1973) , 21 7-237; N. ltkowitz, "Eighteenth Century Onoman
Realites," Studia Islamica, 16 (1962), 73-94; L.V. Thomas, Naima s. 22-24; Uzunçarşılı,
Merkez, s. 63-69, 260-265.
(2) Uzuncarşılı, Merkez Teşkilatı, s. 1-1 10; inalcık, "Reis-ül Küttab, " lA, IX, 671-683 ; Bemard A.
Lalor, "Promotion Patterns of Onoman Bureaucratic Statesmen from the Lale Devri Until The
Tanzimat", Güney-Doğu Avrupa Araşnrmalan Dergisi. ı. 77-82; C. V. Findley, "The Legacy of
Tradition to Reform; Origins of the Onoman Foreign Minisoy," UMES, 1 (1970) , 334-357.
(3) çı. Baer, "The Structure of 1\ırkish Guilds and its Significance for Onoman Social History,"
Proceedings of the Israel Academy of Sciences and Humanittes, IV/10, s. 1 76-196; a.g.y. "The
Administrative. Economic and Social Functions of 1\ırkish Guilds," UMES, I. (1 970) ,28-50.
(4) Gibb. Onoman Poetry, III, 273.
(S) Evliya Çelebi'nin en iyi monografik etüdleri için bkz. Meşkure Eren, Evliya Çelebi
Seyahamamesi Birinci Cildinin Kaynaklan Üzerinde Bir Araşnrma, istanbul, 1960. ve M.
Cavid Baysun, "Evliya Çelebi," lA, ıv. 400-4 12; R Taeschner, "Qsmanlılarda Coğrafya,"
Türkiyat Mecmuası, 2 (1928) , 301-306.
(6) Raşit. III, 7; V, 449.
(7) Thomos, Naima, s. 36-42.
(8) Thomas, Naima, s. 1 10- 1 1 5, Naima'dan, 14-8.
(9) Thomas, Naima, s. 73-83.
(10) Thomas, Naima, s. 104.
( l l ) Nasihatnameler aynnnlı olarak Bemard Lewis tarafından "Ottoman öbservers of Onoman
Decline," Islamic Studies, I (1962), 71 -87'de incelenmektedir.
(12) Asım'dan sonra gelen Mustafa Sami Efendi (öl. 1 733), 1 730'dan ölümüne kadar geçen
sürenin kronolojisini yapmış, ondan sonra, 1 733'den 1740'a kadar görevde kalmış olan
Hüseyin Şakir Efendi'nin tuttuğu notlar ise hayattayken bir araya getirilmemiştir. Mehmet
Suphi Efendi (öl. 1 769) 1 739'dan 1 744'e kadar vakanüvis olarak, selefinden kalan malze
meyi kullanmış 1 739 Patronalı isyanmdan 1 743'e kadar uzanan yıllan kapsayan bir kronolo
ji hazırlamışnr. 1 743-45 ve 1 746-52 yıllan arasında vakanüvislik yapan Süleyman izzi Efendi
(öl. 1 754) 1 744-52 yıllannın kronolojisini çıkarmışnr. Mehmet Hakim Efendi (öl. 1 770)
1 753-1 770 yıllan arasında hazine kAtipliğinde önemli görevlerde bulunmuş, 1 747'den
1 766'ya kadar kronoloji tuttnuştur. Çeşmizade Mustafa Reşit Efendi (öl. 1 770) , Hakim'in
kalfası ve halefi olarak 1 766-68 .arası Musazade Mehmet Abdullah Efendi (1718-1782) 1.770
ile 1 775 arasında vakanüvislik yapmıştır. Hafız Süleyman Efendi 1 775 -76; Sadullah Enveri
Efendi (öl. 1 794) 1 779- 1 794 arasında olaylan kaydettniştir. Enveri Efendi, 1 768-1 774 yılları
orasında, 1 777'de ve 1 779- 1 794 arasında orduyla birlikte sefere kanlan asıl vakanüvislerin
yerine İstanbul'da vakanüvislik yapmış, böylece hazinedeki işinin yanı sıra 1 769'dan 1 792'ye
f
kad ki olayiann kronolojisini tuttnuştur. Yine hazine kAtipliğinde bulunan Edip Efendi ise
(öl. 1 798) 1 787-1 792 yıllan arasındaki savaşlar sırasında Enveri'nin yedeği olarak
vakanüvislik yapmışnr. Halil Nuri Efendi (Öl. 1 799) hazine kAtipliğinde ve vakanüvislikte
Enveri'nin halefi olarak 1 794-1 799 yıllan arasını kapsamıştır.
357
11 1�
()
ar
oma
o
Nsv11rin
1 82 7
A K D E N 1
B•ngaı �
o
SiRE NAYKA
l B Y A
t 9 r2
'
..-
s /
l'
ı,z ıŞgal,
h 1may esı
ız
VA H H A B iL ER
A 0
KAYNAKÇA
Bu konuda en yetkin eser, Halil İnalcık'ın The Ottoman Empire: The Classical Age,
1300- 1 600 (Londra ve New York, 1973) adlı eseridir, ancak hayli kısa ve daha çok
kurumsal, to plumsal ve ekonomik tarihle ilgilidir. L. S. Stavrianos'un The Balkans Sinee
1453 (New York 19S8) adlı eseriyle Osmanlıların Güneydoğu Avrupa'daki fetihleri ve
yönetimleri konusunda mükemmel olmakla beraber, Osmanlıların iç işleri konusunda
eksikli kalmakta ve Osmanlılar'dan bağımsızlıklarını kazanan Balkan devletlerinin ta
rihine fazla yer vermektedir. Türkçedeki en iyi genel tarihçe, Mustafa Cezar, Mithat
Senoğlu ve diğerlerinin, Resimli Haritalı Mufassal Osmanlı Tarihi adlı aln ciltlik (İstan
bul 19S7 - 1 963) eseridir. Burada Osmanlı ve Batılı kaynaklarından dengeli bir şekilde
yararlanılmıştır. Yine yararlı, fakat tamamen Osmanlı kronoloji ve arşiv kaynaklarına
dayanılarak yazılmış olan ve Türk Tarih Kurumu'nun yayınladığı İsmail Hakkı
Uzunçarşılı'nın Osmanlı Tarihi dön cilt halindedir: I. Cilt, Anadolu Selçuklulan ve
Anadolu Şeylikleri hakkında bir mukaddime ile Osmanlı Devletinin Kuruluşundan İstan
bul'un fethine kadar (Ankara, 1947, 2. baskı 1961); Il. Cilt, İstanbul'un fethinden
Kanuni Sultan Süleyman'ın Ölümüne kadar (Ankara, 1949) ; lll. Cilt/1, İkinci Selim'in
Tahta Çıkışından 1 699 Karlofça Andlaşmasına kadar (Ankara 19S 1) ; III. Cilt/2, XVI.
Yüzyıl Ortalarından XVII. Yüzyıl Sonuna kadar (Ankara 1 9S4) rv. Cilt/1, Karlofça
Andiaşmasından XVIII. Yüzyılın Sonlanna kadar (Ankara, 19S6) ; rv. Cilt/2, XVIII. Yüzyıl
(Ankara, 1 9S9) . İsmail Hami Danişmend'in 4 ciltlik İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi
(İstanbul 1 947- 19SS; 2. baskı S cilt, İstanbul 1971 -72) özellikle tartışmalı tarihleri
açıklığa kavuşturmakta ve Osmanlı tarihinin kronolojik bir tutanağını vermekte iyi bir
eserdir. Joseph von H ammer Purgstall'ın 10 ciltlik Cesehiehte des Osmanisehen Reiehes
(Pest, 1927-183S; yeniden basımı Graz, 1963) adlı eseri pek titizlikle hazırlanmamışsa
da, Osmanlı kronolojik kaynaklanndan alınma bilgilerin iyi bir derlernesi sayılabilir.
Johann Wilhelm Zinkeisen'in 7 ciltlik Geschiehte des Osmanisehen Reiehes in Europa
(Hamburg, 1 840; Gotha 19S4-63; yeniden basımı Darmstadt 1963) adlı eseriyse
Avrupalı diplomatik kaynaklann raporlarına olduğu kadar Osmanlı kaynaklanna da
dayanmakla daha analitik bir yapıdaysa da, daha çok diplomasi, askeri konular ve im
paratorluğun Avrupa'daki kesimiyle ilgilenmektedir. N. Iorga'nın S ciltlik Gesehiehte des
Osmanisehen Reiches (Gotha, 1908- 1913; yeniden basımı 1963) adlı eseri daha genel
kapsamlı fakat daha önyargılı ve daha az analitiktir.
II. Kaynakçalar
360
kurulU§ undan yeni harflerin kabulüne kadar 1 729- 1 928 (İstanbul, 1962) . Yeni yayınlar
için J. D. Pearson'un Index Islamicus, 1 906- 1955 (Cambridge, 1 958) ve eklerine, ayrı
ca Milli Kütüphane (Ankara)nın Türkiye Bibliyografyası, 1 949'dan bugüne adlı kaynağı
na bakınız. N. V.. Mihov'un 4 ciltlik Sources bibliographigues sur l'histoire de la Thrguie
et de la Bulgarie (Sofya, 1914-1934) adlı eseri, imparatorluğun batıdaki kesimleri ve
özellikle Bulgaristan hakkında Batılı gezginlerin ve uzmanların yazdıkları tutanakların
iyi bir derlemesidir. Aynı yazann La Population de la Thrguie et de la Bulgarie au XVIII'e
et XIX'e siecles (Sofya, 1 9 1 5 - 1935) adlı 4 ciltlik kaynakçası imparatorluğun sosyal ve
demografik durumuna ağırlık veren eserleri sıralamaktadır. Mihov ayrıca, Bibliographie
des articles de periodigues allemands, anglais, et italiens sur la Thrguie et la Bulgarie
(Sofya, 1 938) adlı bir eser de bırakmıştır. Osmanlı teknik terimlerinin karşılıklan için
en iyi sözlük, Mehmet Zeki Pakalın'ın Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü
(İstanbul, 1 946 -1956) adlı üç ciltlik çalışmasıdır. Ayrıca Mithat Sertoğlu'nun Resimli
Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi (İstanbul, 1958) ve Kamil Kepeci'nin Tarih Lügati (İstan
bul, 1 952) ne de bakınız. İmparatorluğu gezen gezginler ve imparatorluk toprakların
da yapılan gezilerin izlenimleri hakkında S . H. Wel>er'in Voyages and 'Iravels in Greece,
the Near East and Adjacent Regions Made Previous to the Year 1 801 (Princeton, 1 953)
adlı eserine: Cari Göllner'in Thrcica, die europaeischen Türkendrucke des XVI. Jahrhun
derts, cilt I 1 5 0 1 - 1 550 (Bükreş-Berlin, 1961) ve a.g.y. cilt II, 1 55 1 - 1 600 (Bükreş
Baden. 1968) adlı eserlerine; Selçuk Trak'ın Türkiye hakkında yazılan coğrafya eserleri
genel bibliyografyası (Ankara, 1942) adlı eserine; T.C. Maarif VekMetinin İstanbul
Kütüphanelerinde Osmanlı Devrine ait Türkçe-Arapça-Farsça yazma ve basma coğrafya
eserleri bibliyogr:afyası (İstanbul, 1 958) adlı eserine; ayrıca Berna Moran'ın A
Bibliography of the Publications in English Concerning the Thrks, XV-XVIII th centuries,
(İstanbul, 1964) adlı eserine bakınız.
Orta Asya'nın en iyi genel tarihi R. Grausset'nin The Empire of the Steppes, (New
York, 1970) adlı eseridir. W. Barthold'un Turkestan dow to the Mongol Invasion adlı
Rusça orijinalinden H. A. R. Gibb'in yardımıyla çevirilmis ve gözden geçirilmiştir; Bn.
T. Minorsky tarafından çevrilen ve C. E. Bosworth tarafından düzeltilen (Londra, 1968
bir bölüm de eklenmiştir. Ayrıca Zeki Yelidi Togan'ın Umumi Türk Tarihine Giriş, Cilt I,
En Eski Devirlerden 1 6. Asra Kadar (İstanbul 1 946) adlı eserine de bkz. İlk Türk boy
lan Faruk Sümer'in Oğuzlar (Türkmenler) adlı eserinde (Ankara, 1967) ve "Oğuzlar"
başlıklı yazısında (lA, K, s. 3 78-386) betirnlenmektedir.
Türklerin İslam uygarlığını benimserneleri ve Orta Doğu'ya girmeleri konusunda
Claude Cahen'in, "The 1\ırkish Invasion: "The Selchükides" adlı yazısına bkz. History
of the Crusades, haz K. M. Setton cilt I, The First Hundred Yeards (Philadelphia, Pa.
1955, 2. baskı, Madison 1 Wisconsin 1 967 s. 1 3 5 - 1 76) . Ayrıca C. E. Bosworth'ton "The
Political and Dynastic History of The Iranian World (A. D. 1 000- 1217)" başlıklı,
Cambridge History of Iran, V. Cilt The Saljuq and Mongol Periods, J. A. Boyle (Camb
ridge, İngiltere, 1 968, s. 1-202) de yayınlanan yazısı ve B. Spuler'in "The Disintegration
of the Caliphate in the Earst" başlıklı, Cambridge History of İslam, haz. P. Holt, A. K. S .
Lambton v e B . Lewis, I . Cilt, Th e Central Islamic Lands (Cambridge, 1970, s. 143 -1 74)
de yayınlanan yazısına da başvurulabilir. Ayrı ayrı Müslüman- Türk hanedanlarını
362
inceleyen çalışmalar arasında ise, Omelj an Pritsak'ın "The Karachaniden" başlıklı, Der
İslam xxxi (1953, s. 1 7-58; lA, VI, 251 -273 de Karahanlılar olarak çevrilmiştir) da ya
yınlanan yazısı; C. E. Bosworth'un The Gnaznevid.s: Their Empire in Afganistan and
Eastern Iran, (Edinburgh, 1963) adlı eseri; İbrahim Kafesoğlu'nun Harzemşahlar
Devleti Tarihi (Ankara 1956) adlı eseri; Heribert Horst'un Die Staatsvenvaltung der
Grosselgugen und Horazmsahs, 1 039- 1 231 (Wiesbaden, 1964) adlı eseri bulunmak
tadır. Büyük Selçuk imparatorluğu ile Anadolu Selçuklulan Osman Thran'ın Selçuklular
Tarihi ve Türk İslam Medeniyeri (Ankara, 1 965) adlı eserinde; Claude Cahen'in "The
Thrks in Iran and Anatolia Before The Mongol Invasions," başlıklı History of The
Crusades, haz. K. M. Setton, II. Cilt, The La ter Crusades 1 1 89-1 3 1 1, haz. R. L. Wolff
(Philadelphia, Pennsylvania, 1962, 2. baskı, Madison, Wisconsin, 1967 s. 661 -692) da
yayınlanan yazısında; Mehmed Altay Köymen'in Selçuklu Devri Türk Tarihi (Ankara
1963) adlı eserinde; İbrahim Kafesoğlu'nun "Selçuklular" başlıklı (lA, X, 353-416) da
yayınlanan yazısında kapsamlı olarak irdelenmektedir. Ayrıca, İbrahim Kafesoğlu'nun
Sultan Melikşah Devrinde Büyük Selçuklu İmparatorluğu (Ankara 1953) adlı eseri; M.
A. Köymen'in Büyük Selçuklu İmparatorluğu tarihi, İkinci imparatorluk Devri (Ankara,
1954) ve R Sanaullah'ın The Decline of The Saljukid Empire (Londra, 1938) adlı eseri
de Selçukluların çöküşünü incelemektedir. Moğolların Orta Doğu'daki imparatorluklan
(İlhaniler) Sertold Spuler'in History of The Mongols (Berkeley ve Los Angeles 1972) ve
Die Mongolen in Iran: Politik, Verwaltung und Kültür der Ilchanzeit, 1 220 - 1 335 (3 .
baskı, Berlin, 1968) adlı eserlerinde; Claude Cahen'in "The Mongols and the Near
East) başlıklı. History of the Crusades, Il, cilt, s. 7 1 5-734'de yayınlanan yazısında, J. A.
Boyle'nin, "Dynastic and Political History of the 11-Khans," başlıklı, Cambridge History
of Iran, V. Cilt, s. 303-421'de yayınlanan yazısında; I. P. Petrusnevsky'nin, "The
Socioeconomic Condition of Iran under the 11-Khans" başlıklı, Cambridge History of
Iran, V. cilt, s. 483-537'de yayınlanan yazısında anlatılmaktadır.
Üçüncü ve Dördüncü yüzyıllardaki Anadolu'yu inceleyen üç temel eser bulun
maktadır; Claude Cahen'in Pre Ottoman Turkey. (Londra ve New York, 1968 -
Osmanlılardan Önce Anadoluda Türkler, çev. Yıldız Moran, İstanbul 19 79) ; Speros
Vryonis, Jr.'un The Decline of Medieval Hellenism in Asia Minör and the Process of
Islamisation from the Eleventh Through the Fifteenth Century (Berkeley ve Los Angeles,
1971) ; ve Osman Thran'ın Selçuklular Zamanında Türkiye (İstanbul, 1971) adlı eser
leri. Bizans'ın en yararlı genel tarihi G. Ostrogorsky'nin History of the Byzantine S ta te
(Londra, 1 956) adlı eseridir. Anadolu'daki ilk Türk toplumu üzerine bir dizi önemli
monografi bulunmaktadır: Claude Cahen'in "La Premiere penetration turque en Asie
Mineure", Byzantion (1948) ; Mükrimin Halil Yinanç'ın Türkiye Tarihi, Selçuk Devri
(İstanbul, 1 944) ; P. Wittek'in "Von der Byzantinischen nur türkisehen Toponymie"
Byzantion ( 1 935) ; Barbara Flemming'in Land.schaftsgeschichte von Pamphylien, Pisidien,
und Lydien im Spaetmittelalter (Wiesbaden, 1964) ; W. C. Bryce, ''The Thrkish
Colonization of Anatolia" Bulletin of the John R;yland.s Library, 38 (1955), s. 18-44) ;
Paul Wittek'in Dos Fürstentum Mentesche. Studien tur Geschichte Westkleinasiens im 1 3.
- 1 5. Jh (İstanbul, 1934 1 yeniden baskı Amsterdam, 1967"; İsmail Hakkı Uzun
çarşılı'nın Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyun/u Devirleri (İstanbul, 1937/2.
baskı Ankara, 1 969) ; Paul Lemerle'in Lemirat di\ydın: Byzance et l'Occident. Recherches
sur (La Geste d'Umur Pacha" (Paris, 1953) Mustafa Akdağ'ın Türkiyenin İktisadi ve İçti
mai Tarihi, 1 . Cüt 1 243- 1 453 (Ankara, 1 9 5 9) ; Osman Thran'ın "La droit terrien sous
les Seldjoukides de Thrquie", REI (1 948) ; Claude Cahen, "Le Regime de la Terre et l'oc
cupation turque en Anatolie" Cahiers d'Histoire Mondiale 2, (1955, s. 347-362) ; Franz
363
Taeschner'in "Beitraege zur Geschichte der Achis in Anatolien, ı4. - ı 5 . Jahrhundert,"
ZDMG, ı2 (1933 -s. 6-49) ; a.g.y'ın ·�i", EJ2, I. s. 32ı-323; a.g.y'ın "Futuwwa" EJ2,
II, s. 96 ı -969.
V. Osmanlıların Kökeni
Osmanlılann kökeni hakkındaki iki klasik incelemenin biri olan Paul Wiutek'in The
Ri.se of the Ottoman Empire (Londra, ı 938) Osmanlılann gazi kökenierini vurgulamak
ta; Fuat Köprülü'nün Les Origines de l'Empire Ottoman (Paris ı 935) adlı eseriyse
Osmanlı kurumlarının özünde Türk olan kökenierini vurgulamaktadır. Köprülü'nün
kitabı Türkçeye çevrilmiş ve Osmanlı Devletinin Kuruluşu (Ankara, ı 959) adıyla,
yazarın daha sonra yapılan araştırmalar hakkındaki görüşlerini de içeren bir girişiyle
birlikte yayınlanmıştır. Emst Werner, Die Geburt einer grossmacht-Die Osmanen, 1 300 -
1 481, (Berlin, ı966) bu dönemin kapsamlı fakat daha çok Marksist açıdan bir
incelemesini sunmaktadır. Fuad Köprülü Türk Edebiyannda İlk Mutasavvıflar (2. baskı,
Ankara ı 966) adlı eserinde Anadolu Türk kültürü ve uygarlığının gelişiminde mistik
önderlerin rolünü irdelemektedir. Mükrimin Halil Yinanç'ın "Ertuğrul Gazi" lA, ıv, s.-
328-337, Osman'ın babası Ertuğrul Gazi konusunda kapsamlı bir incelemedir. M.
Tayyip Gökbilgin'in "1. Osman" başlıklı yazısı, lA, IX, s. 43 ı -443 , I. Osman hakkında
elde bulunan tüm bilgileri bir araya getirmektedir. Aynca Fuad Köprülü'nün "Osmanlı
İmparatorluğu'nun Etnik Menşei Meseleleri", Belleten, 7 ( 1 944, s. 2ı9-3ı3) başlıklı
yazısına da bkz. Osmanlıların başlangıcı olan Kayı aşiretiyle ilgili sorunlar Fuad
I<öprülü'nün "Kayı Kabilesi hakkında yeni notlar" Belleten, B ( 1 944 s. 42 ı -452) başlık
h yazısında; Faruk Sümer'in '1.nadolu'ya Yalnız Göçebe Türkler mi Geldi?" Belleten, 24,
(1 960, 567-595) başlıklı, "Osmanlı Devletinde Kayılılar" Belleten, ı2 ( 1948 . s. 576-
6ı5) başlıklı, "Kayı", lA, VI, s. 459-462, başlıklı yazılannda; R Demirdaş'ın "Osmanlı
.Devrinde Anadoluda Kayılan) , Belleten, ı2, (1948, s. 576-6 ı 5) başlıklı yazısında; Paul
Wittek'in "Deux Chapitres de l'Hıstoire des 1\ırcs de Roum," Byzantion, ı ı (1 936, s. 85-
3 ı 9) başlıklı yazısında; İsmail Hakkı UzunÇarşılı'nın "Osmanlı Tarihinin İlk Devrelerine
Ait Bazı Yanlışlıkların Tashihi" Belleten, 2ı (1957. ı 73 - ı 88) başlıklı yazısında in
celenmektedir.
364
Berlin, 1 9 1 3 adlı eserine ve M. M. Alexandrescu -Dersca'nın "r.' Expedition d'Umur Beg
d'Aydın aux bouches du Danube (1337 ou 1338) , Studia et Acta Orientalia, 2, (1959,
s. 3-23) başlıklı çalışmalanna bkz. Orhan'ın tahta çıkınası sorunu üzerine İsmail Hakkı
Uzunçarşılı'nın "Gazi Orhan Bey'in Hükümdar Olduğu Tarih ve İlk Sikkesi" Belleten, B
(1945, 207-2 1 1) başlıklı yazısına başvurulabilir. Avrupalılann 14. yüzyılın ilk yansm
da Osmanh ve Bizansllların işlerine kanşmasıyla ilgili olarak J. Gay'in La Pape Clement
VI. et les afaires d'Orient, 1 342- 1352), (Paris, 1 904) adlı eserine; W. Millerin The Latins
in the Levant: A History of Frankish Greece. 1204- 1 566, (Londra, 1908) adlı eserine; J.
Delaville le Roulx'un, La France en Orient au XIV siecle, 2 cilt, (Paris 1908) adlı eserine
bkz. H. A. Gibbons'un The foundation of the Ottoman Empire adlı eseri, yeni bilgi
yönünden eksiklidir. G. G. Amakis'in Hoi Protoi Othomanoi: Symbole eis to problema tes
ploseos ou Hellenisme tes Mikras Asias, 1 282- 1 337), (Atina, 1947) adlı eseri yararlı
olmakla beraber, Osmanlı kurumlarının gelişmesinde Yunanlılann rolünü abartmak
tadır.
I. Murad'ın hükümdarlığı (1359-1389) İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın "1. Murad lA,
8, (1960, s. 587-598) başlıklı yazısında genel olarak anlatılmaktadır. Aynca aynı
zamanda Türk aristokrasisinin Çandarb'nın öncülüğünde devlet katında yükselmesini
de Çandarlı Vezir Ailesi (Ankara, 1974) adlı çalışmasında incelemektedir. Aynı konu,
Franz Taeschner ve Paul Wittek'in "Die vezirfamilie der Gandarlyzade (14. 15 Jh) und
ihre Denkınaeler" Der İslam, 18 (1929) başlıklı yazısında incelenmektedir. Murad'ın
ahi tarikatlanyla ilişkisi F. Taeschneı'in "War Murad I. Grossmeister oder Mitglied der
Achibundes" Oriens, 6, (1953 s. 23-3 1 ) başlıklı yazısında tartışılmaktadır. I. Murad'ın
Kümelideki fetihleriyse, Apostotos E. Vacalopoluos'un Origins of The Greek Nation,
1 204 - 1 46 1 (New Brunsvick, N. J., 1970) adlı eserinde; Alexandre Burmov'un "Türkler
Edirne'yi Ne Vakit Aldılar" Belleten, 13, (1 949, s. 97-106) başlıklı yazısında; M. Münir
Aktepe'nin "XN. ve XV. asırlarda Rumeli'nin Türkler tarafından iskanına dair" Türkiyat
Mecmuası, 1 0, (1953, s. 299-313) başlıklı yazısında; P. Charanis'in "On The Date of the
Occupation of Gallipoli by the 1\ırks," Byzantinoslavica, 16, (1 955, s. 1 13- 1 1 7) başlık
lı yazınnda; Halil İnalcık'ın "Edime'nin Fethi (1361)" Edirne, (Ankara, 1965, s. 1 3 7-
1 59) başlıklı yazısında; P. Charanais'in "The Strife Among the Palaelogi and the
Ottoman 1\ırks, 1 3 70- 1 402" Byzantion, 16, ( 1 942-43, s. 286-3 14) ve 1 7, (1949, s. 104-
1 18) Osmanlı fetihleri konusunda en iyi araştırma Halil İnalcık'ın "Ottoman Methods
of Conquest" Studia Islamıca, II, s. 1 03 - 1 29, başlıklı yazısıdır. Ayrıca, D. Angelov'un
"Certains aspects de la conquete des peu ples balkaniques par les 1\ırcs ."
Byzentinoslavica, 1 7 (1 956, s. 220-275) Kosova savaşı M. Braun'un Kosova (Leiprig,
1937) adlı eserinde çözümlenmektedir. Ayrıca, A. d'Avril'in La Bataille de Kosovo,
Rhapsodie Serbc, (Paris, 1 968) adlı eserinde; Ali Haydar'ın Kosova Meydan Muharebesi
(İstanbul, 1 328/1910) adlı eserine; ve Mükerrem'in Kosova, 1 389), (İstanbul, 1931)
adlı eserine bkz.
I. Bayezit'in (1383, 1402) hükümdarlık süresinin en geniş kapsamlı ve yararlı
incelemesi Mükrimin Halil Yinanç'ın "I. Bayezid" lA, Il, s. 369-392 başlıklı yazısıdır.
Halil İnalcık'ın "1. Bayezid" El2, I, 1 1 1 7- 1 1 19, başlıklı yazısıysa kısa olmakla beraber,
yetkindir. Bayezit'in Bizanslılarla ilişkileri P. Charanis'in "The Strife among the
Palaeologi and the Ottoman 1\ırks, 1 3 70- 1402" Byzantion, 16 (1942, s. 286-3 14)
başlıklı yazısında anlatılmaktadır. Nikopolis savaşı bir çok araştırmaya konu olmuştur.
Bunların arasında en yararlılan Aziz Suryal Atiya'nın The Crusade of Nicopolis (Londra,
1934) adlı, ve E. Gling'in Die Schlacht bei Nicopolis in 1 396, (Berlin 1906) adlı eser
leridir. Bayezit'in Avrupa'daki diğer fetihleri R. J. Loenertz'in "Pour l'histoire du
365
Peloponise au XIV siecle", REB, I, s. 1 52-186 başlıklı yazısında; A. Zakythinos'un Le
Despatat Grec de Moree, (Paris, 1932) adlı eserinde; A. Gegaj'ın Albanie et l'invasion tur
gue, (Paris, 1937) adlı eserinde : Max Silberschmitd'in Das Orientulische Problem zur
Zeit der Entstehung des Türkisehen Reiches nach Venezianischen Quellen (Leipzig, 1923)
adlı eserinde; Franz Babinger'in Beitraege kur Frühgeschichte der Türkenherrscharft in
Rummelien (Münih, 1 944) adlı eserinde ve G. Beckmann'ın Der Kampf Kaiser Sigmunds
gegen die werdende Weltmacht der Osmanen, 1392- 1 437) (Gotha, 1902) adlı eserinde
anlatılmaktadır. Bayezit'in Anadolu seferleri, M. Yaşar Yücel'in "Kastamonunun ilk
fethine kadar Osmanlı-Çandar münasebetleri, 1361-1 392", Tarih Araştırmalan Dergisi,
I. (1963, s. 133-144) başlıklı yazısında; B. P. Saxena'nın Memoirs of Bayezid. (Aila
habad, 1939) adlı eserinde anlatılmaktadır. Timurlenk'in istilası M. M. Alexandrescu
Dersca'nn La Campagne de Timur en Anatolie (Bükreş, 1 942) adlı eserinde anlatılmak
tadır. Timurlenk'in Osmanlıların Avrupadaki düşmanlarıyla olan ilişkisiyse, Zeki Velidi
Togan'ın "Timur's Ost europapolitik", ZDMG 108, (1 959, s. 279-298) başlıklı yazısın
da araştırma konusu edilmektedir. Ankara Meydan Savası ( 1 402) T. Yılmaz Öztuna'nın
1 042 Ankara Muharebesi (İstanbul, 1 946) adlı eserinde ve Gustav Roloffun "Die
Schlacht bei Angora" Historische Zeitschrift. 161 (1943, s. 244-262) başlıklı yazısında
anlatılmaktadır. Bayezit'in hapsedilmesi ve sonradan ölümüne ilişkin sorunlar, Fuad
Köprülü'nün "Yıldırım Bayezid'in Esareti ve İntihan" Belleten, 1 (1 937, s. 591 -603)
başlıklı yazısıyla, a. g.y'ın ''Yıldırım Bayezit'in İntihan Meselesi" Belleten, I, (1943 , s.
591 -599) başlıklı yazısında açıklığa kavuşturulmaktadır. Ayrıca Jean Aubin'in
"Comment Tamerian prenait les villes" Studia Islamica, 19 ( 1963, s. 83-122) başlıklı
yazısına da bkz. 1 402-1413 arası Fetret Devri üzerine en yetkin yazı Paul Wittek'in "De
la defaite d'Ankara a la prise de Constantinople" REI, 12 (1938, s. 1-34) başlıklı
yazısıdır. Daha yakınlarda yapılan araştırmalar bu devrin Osmanlı kişilikleri hakkında
ki ayrı ayn incelemelerde içerilmektedir. M. C. Sehabeddin Tekindağ, "Musa Çelebi" lA,
VIII, s. 66 1 -666; İsmail Hakkı Uzunçarşılı "Mehmed 1", lA, VII, s. 496-506; M. C.
Şehabeddin Tekindağ, "Mustafa Çelebi" lA, VIII, s. 687-689; M. Tayyib Gökbilgin,
"Süleyman Çelebi", I A, Xl, s. 1 79-182. ı. Mehmet'in bu devri izleyen hükümdarlığı
konusunda bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın "Çelebi Sultan Mehmed'in kızı Selçuk
Hatun", Belleten 21 ( 1 9 5 7, s. 253-260) ; Franz Babingerin Schejch Bedr ed-Din, der
Sohn des Richtern von Simavs . . . " Der İslam, ll, ( 1 92 1 . s. 1- 1 06) ; Mehmed
Şerefeddin'in "Simavna Kadısı-Oğlu Şeyh Bedreddin (İstanbul, 1 340/1924) . Hans J.
Kissling'in "Bard al-din) . Kadi Samavvna" El, cilt 1, s. 869; Şerif Baştav'ın "Les Souces
d'une Histoire de l'Empire Ottomane redigee par an auteur anonnyrne Grec, "Belleten,
21, s. 1 6 1 - 1 72; J. W Barker'in Manuel II Plaeologus, 1 391 - 1 425, (New Brunswick, N.
J., 1969) ve H. J. Kissling'in "Das Menaqybname Scheich Bedreddins, Sohnes des
Richters von Samavna" ZDMG, 100 (1950, s. 1 1 2- 1 76) .
Il. Murat'ın dönemi (1413- 145 1) Halil İnalcık'ın "II. Murad," lA, VIII, s. 598-6 1 5
başlıklı yazısında çok iyi bir şekilde anlatılmaktadır. Ayrıca, bkz. Ducas'ın Istoria Turca
Bizantina (1 341 - 1 462), haz. Vasile Grecu (Bükreş, 1958; G. Beckmann'ın Der Kampf
Kaiser Sigmunds gegen die werdende Weltmacht der Osmanen, 1 392-1 437 (Gotha,
1902) ; Mehmed Cemil'in Çandarlı Halil Paşa (İstanbul, 1933) ; İsmail Hakkı Uzunçar
şılı'nın "Çandarlı," lA, III, s. 3 5 1 -357 ve Çandarlı Vezir Ailesi (İstanbul, 1974) adlı ince
lemeleri soylular tarafından Çandarlı ailesi vasıtasıyla kullanılan siyasal gücü açıkla-
366
maktadır. Murat'ın Mısırlı ve Suriyeli Memlüklerle olan ilişkileri A. Darag'ın I.:Egypte
sous le Regne de Barsbay, 1 422- 1 438, (Şam, 1961) . Varna Haçlı Seferi'ne yol açan
Avrupa siyaseti konusunda Halil İnalcık'ın "1444 Buhranı" başlıklı, Fatih Devri Üzerine
Tetkikler ve Vesikalar, I (Ankara, 1954) adlı eserinde s. l-53'te bulunan bölümüne ve
ayrıca David Angyal'ın "Le Traite de Paix de Szeged avec les 1\ırcs (1444) " Revue de
Hongrie ( 1 9 1 1 , s. 233-68, s. 374-92) başlıklı yazısına bkz. Varna seferi ve Osmanlı
zaferi (1 444) üzerine Nicholas Iorga'nın Notıces et Extraits poıtr Servir a l'Histoire des
Craisades atı XV e Siecle, 6 cilt (Bükreş, 1 899- 1 9 1 5) adlı ve a.g.y'ın La Campagne des
Croises sur le Danube (Paris, 1927) adlı eserlerine bkz. Ayrıca, Oscar Haleekinin The
Crusade of Varna: A Discussion of Controversial Problems, (New York, 1 943) adlı eser
ine de J. Bronberg'in Speculum, 20 (1 945)de yayınlanan eleştirisiyle birlikte başvuru-
. labilir. Aynı konuda bkz. Franz Babinger'in "Von Amurath zu Amurath. Vor und
Nachspiel der Schlacht bei Vama (1444) Oriens, 3. (1 950, s. 229-265) , 4 ( 195 1 , s. 80) ;
J. Dabroski "La Pologne et l'expedition de Vama en 1444" Revue des Etudes Slaves, 10
( 1930, s. 3 7-75) ; Huber'in "Die Kriege zwischen Ungam und die Türken (1440- 1444) "
Arehiv für Österreichen Ceschichte, 68, 1886, s. 1 59-207) ; Necati Salim (Tacan) Türk
Ordusunun Eski Seferleri'nden bir İmha Muharebesi, Vama 1 444 (İstanbul, 1 93 1 ) ;
Adnan Erzi'nin "II. Murad'ın Vama Muharebesi hakkında fethnamesi", Belleten, 1 4
(1950, s. 595-647) .
Osmanlıların Arnavutluk'u ilhak çabaları ve İskender Bey'in önderliğindeki direniş,
A. Gegaj'ın EA.lbanie et l'Invasion Turgue mı XV e Siecle (Paris, 1937) ; Halil İnalcık'ın
"Timariotes Chretiens en Albanie au XV e Siecle", Mitteüungen des Österreichischen
Staatsarchiv, 4 ( 1 952) , '�avutlukta Osmanlı Hakimiyetinin Yerleşmesi ve İskender
Bey isyanının Menşei" Fatih ve İstanbul Mecmuası. I. 153-191, ve "İskender Bey'', lA, V,
s. 1079 - 1 082 başlıklı eser ve yazılarında; E S. Noli'nin George Castrioti Scanderbeg,
1 405-1 468, (New York, 1947) ; ve C. Marinesco'nun Alphonse V, Roi dl\ragon et de
Naples et de ll\lbanie de Scanderbeg, (Paris, 1 923) adlı eserlerinde işlenmektedir. İkin
ci Kosova Meydan Savaşı ise Necati Salim (Tacan) ın İkinci Kosova Meydan Muharebesi
(1 448), (İstanbul, 1 932 adlı eserinde anlatılmaktadır, Murat'ın bundan sonra İstan
bul'u kuşatmak için gösterdiği çabalar konusunda Zafer Taşlıklıoğlu'nun "II. Murat'ın
İstanbul muhasarası hakkında bir eser", Tarih Dergisi, VIII. 209-226 başlıklı yazısına
bkz. Kırım'ın Tatar hanlarıyla temas kurma yolundaki ilk çabalanysa Fevzi Kurtoğlu'
nun "İlk Kırım Hanlarının Mektupları," Belleten, l, (1937, s. 641 -655) başlıklı yazısın
da ortaya konmaktadır. Avrupa'nın Türk Sorunu'na tepkisi Hans J. Kissling'in "Die
Türkenfrage als europaisehes Problem" Südostdeutsches Archiv, 7 (1964, s. 39-57) ve
"Militaerische Politische Pröblematiken zur Türkenfrage im 1 5 . Jahrhundert,"
Bohemia: Jahrbuch des Collegium Carolinum, 5 (1 964 s. 108 - 136) başlıklı yazılarında
tartışılmaktadır.
367
Osmanlı kaynaklarındaki bilgiyi kullanmamış olması dolayısıyla dikkatli bir yaklaşım
la başvurulmalıdır. (Bkz. Halil İnalcık'ın "Mehmed the Conqueror and His Time" başlık
lı eleştirisi, Speculum, 25 (1 960, s. 408-427; bu eserin eleştrilerinin tam bir listesi için
bkz. F. Babinger'in Aufsaetze und Abhand-lungen zur Geschichte Südosteurapas und der
Levante, 2 cüt, Münih, 1962- 1 966, I, s. 37-39 ve çeşitli yerlerde.) Dönemin ayrıntılı bir
kronolojik incelemesi İsmail Hami Danişmend'in Fatih'in Hayan ve Fetih Takvimi, 2
bölüm, (İstanbul, 1953 - 1 955) adlı eserinde mevcuttur. Fatih'in Akdeniz, Ege, ve
1<aradeniz'deki fetihleri I. H. Ertaylan'ın Fô.tih ve Fütuhatı, 2 cüt (İstanbul, 1953) adlı
eserinde incelenmektedir. Konstantinopolis'in fethi, Sir Stephen Runciman'ın The Fall
of Constantinople, (Cambridge, 1965) ; B. Lewis, R. Betts, N. Rubenstein ve P. Wittek'in
The Fail of Constantinople (Londra, 1 955) ; A. D. Mordtmann'ın Belagerung und
Eroberung Constantinopels durch die Türken in Jahre 1 453 nach Originalguellen
Bearbeitet, (Stuttgart, 1 858) ; Feridun Dirimtekin'in İstanbul'un Fethi (İstanbul, 1949)
adlı eserlerinde tartışılmaktadır. Ayrıca G. Schlumberger'in La Siege, La Prise et le Sac
de Constantinople par les Thrcs en 1 453 (Paris, 1 9 1 4) ve sonraki baskıları ile Sir Edwin
Pears'in The Destruction of the Greek Empire and the Story of the Capture of
Constantinople by the Thrks (Londra, 1 903) adlı eserleri de vardır; ancak bunlar ön
yargılı ve tek yanlıdır. Kritovoulos'un History of Mehmed the Congueror (çev. Charles
Riggs, Princeton, 1964) adlı e s erine bkz. Sultan Mehmed'in kenti imar ve iskcin
çabalan Halil İnalcık'ın "The Policy of Mehmed II Toward the Greek Population of
İstanbul and the Byzantine Buildings of the City'', Dumbarfon Oaks Papers, no. 23
( 1970, s. 2 1 3-249) ve A. M. Schneider'in "Die Bevölkerung Konstantinopels im XV,
Jahrhundert" Nachr, der Akad. der Wiss. in Göttingen. 1 949 adlı eserlerinde anlatılmak
tadır.
II. Mehmed'in döneminde imparatorluğun kültürel ve bilimsel gelişimi Süheyl
Ünver'in Fatih, Külliyesi ve Zamanı İlim Hayan (İstanbul, 1 946) ; Emi! Jacobs'un
.
"Mehemmed II. der Eroberer, Seine Beziehunger Renaissance und Seine Bücher
samrnling" Oriens, 2 ( 1 949, s. 6-30) ; L. Thuasne'nin Gentile Beliini et le Sultan Mo
hammed H. Paris, 1888; Ahmed Refik'in Fatih Sultan Mehmed ve Ressam Beliini 1470-
1480, (İstanbul, 1325/ 1 909) ; ve J. von Karabacek'in '�bendlaendische Künstler zu
Konstantinople im XV. und XVI . Jahrhundert. I. İtalienische Künstler am Hofe Mu
hammed II des Eroberers", Denkschriften der Akad der Wissenschaften in Wien, Philos
Hist. Klasse, 92 ( 1 9 1 8) adlı yazı ve eserlerinde tanıtılmaktadır. Fatih'in idari ve eko
nomik politikası Ömer Lütfi Barkan'ın "Les Deponations comme methode de peuple
ment et de colonisation dans l'Empire Ottoman," Revue de la Faculte des Sciences Econo
migues de l'Universite d'İstanbul, 9, ( 1949-1950, s. 67- 1 3 1) ; Halil İnalcık'ın "15. asır
Türkiye iktisadi ve içtimai tarih kaynakları" İktisat Fakültesi Mecmuası, 15 (1955, s. 5 1 -
7 5 ; N. Beldiceanu'nun "Recherches sur l a reforme fondere d e Mehmed II" Açta His
torica, 4 ( 1 965, s. 27-39) ; Bistra A. evetkova'nın "Sur certains reformes du regime
foncier du kemps de Mehmed II", JESHO, 6 (1 963, s. 104- 120) ; Mustafa A. Mehmed'in
"De certains aspects de la societe ottomane a la lumiere de la legislation (Kanunname)
du sultan Mahomet II (145 1 - 1 48 1 ) " Studia et acta Orientalia, 2 (1 959, s. 127 - 1 60)
adlı eserlerinde tartışılmaktadır. Fatih Sultan Mehmet'in yasalarıyla ilgili kaynakçalar
şunlardır : Franz Babinger'in Sultanische Urkunden zur Geschichte der Osmanisehen
Wirtshaft und Staatsvenvaltung am Ausgang der Herrschaft Mehmeds II. , des Eroberers.
I. Teil, Das Qô.nilnnô.me-i Sultani ber Müdscheb-i Örf-i Osmanf, (Münih, 1955) ; N.
Beldiceanu'nun hazırladığı, Les Actes des Premiers Sultans conserves dans les Manuscrits
Turcs de la Bibliothegue Nationale a Paris, cilt I, Actes de Mehmed II et de Beyezid II du
368
MS. fonds Türe Ancien 39 (Paris ve Lahey, 1 960, cilt Il, Reglements Miniers 1 390- 1 5 1 2
(Paris ve Lahey, 1964) ; Dr. Halil İnalcık ve Dr. Robert Anhegger'in hazırladıkları,
Kanunname-i Sultani ber Milceb-i Örf-i Osmanf: Il. Mehmed ve Il. Bayezid Devirlerine ait
yasakname ve Kanunnameler (Ankara, 1956); Ömer Lütfi Barkan'ın XV. ve XVI ncı asır
larda Osmanlı İmparatorluğunda ziraf ekonominin hukukf ve malf esaslan Kanun
name/er, I (İstanbul, 1 945) ; Nicoara Beldieeanu, Code de his coutumieres de Mehmed Il.
Kitab-i Qavanfn-i Örfiyye-i Osmani (Paris, 1 967) .
Osmanlıların Akkoyunlular ve Karakoyunlular ile ilişkileri Mükrimin Halil Yinanç'ın
·�oyunlular" lA, VI, s. 292-305; V. Mindrsky'nin La Perse au XV siecle entre la Thrguie
et Venise (Paris, 1933) ; Walther Hind'in İrans Aufstie zum Nationalstaat im XV.
Jahrhundert, (Leipzig, 1936) ; ve Faruk Sümer'in Karakoyunlular (Ankara, 1967) adlı
eserlerinde incelenmektedir. Uzun Hasan ve Yenedikle olan ilişkiler konusunda, Şe
rafeddin 1\ıran'ın "Fatih Mehmed-Uzun Hasan Mücadelesi ve Venedik", Ankara Üniver
sitesi, Tarih Araştırmaları Dergisi, 3, (1966. s. 63 - 1 3 8) başlıklı yazısına bkz.
Fatih'in ölümünden önceki siyasal çekişmeler ölümünden doğan sorunlar konusun
da, İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın "Fatih Sultan Mehrned'in Veziri azamlarından Mah
mud Paşa ile Şehzade Mustafa'nın araları neden açılmıştı?", Belleten, 28, ( 1964, s. 7 1 9-
728) ; Şehabeddin Tekindağ'ın "Fatih'in ölümü meselesi" Tarih Dergisi, 1 6, (1 966, s. 95-
108) ; İsmail Hakkı Uzunçarsılı'nın "Fatih Sultan Mehmed'in Ölümü", Belleten, 34,
(1970, s. 23 1 -234)
Sultan Il. Bayezid'in hükümdarlığının siyasal ve askeri yönlerinin ayrıntılı incele
mesi, Selahattin Tansel'in Sultan II. Bayezid'in Siyasi Hayatı (İstanbul, 1966) adlı
eserinde bulunmaktadır. Bu dönem genel düzeyde V. J. Parry'nın "Bayezid Il" EP I, s.
1 1 1 9- 1 1 2 1 ; ve İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın "II. Bayezid" lA, Il, s. 392-398 başlıklı
yazılarında tartışılmaktadır.
Cem Sultan'ın isyanı hakkında E. H. Ertaylan'ın Sultan Cem, (İstanbul, 1951) adlı
eserine; L. Thuasne'nin Djem Sultan (Paris, 1 892) adlı eserine; M. Cavid Baysun'un
"Cem" lA, III, s. 69-81 başlıklı yazısına; C. S. Tekindağ'ın "Il. Bayezid'in Tahta çıkışı
sırasında İstanbul'da vukua gelen hadiseler'' Tarih Dergisi, 14, (1959. s. 85-96) ; S .
Tansel'in "Yeni Vesikalar Karşısında Sultan II. Bayezid", Belleten, 27, (1963, s. 1 95-236)
başlıklı yazılarına; Sidney N. Fisher'in "Civil Strife in the Onoman Empire, 148 1 -
1 503", Journal of Modem History, 13 (1941, s. 448-466) başlıklı yasına; Şerafeddin
1\ıran'ın "Barak Reis'in Şehzade Cem Meselesi ile İlgili Olarak Savoi'ya gönderilmesi",
Belleten, 26 (1962, s. 529-555) başlıklı yazısına ve İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın "Cem
Sultan'a dair beş orijinal vesika". Belleten, 24, (1960, s. 457-483) .
Beyazıd'ın Avrupa ve Memlüklerle ilişkileri Sidney N. Fisher'in The Foreign
Relations of Thrkey, 1 48 1 - 1 51 2, (Urbana, Illinois, 1 948) ; R. S. Schwoebel'in The
Shadow of The Crescent: The Renaissance Image of The Türk, 1 453-1512 (New York,
1967) ; H. Pfefferman'ın Die Zusammenarbeit der Renaissancepaepste mit den Türken,
(Wintrethur, 1 946) ; Hans S. Kissling'in Sultan Bayezid Il's Beziehungen zu Markgraf
Fransesco von Gonzaga,· (Münih, 1965) ; V. J. Parry'nin "The Ottoman Empire (148 1 -
1520) " New Cambridge Modem History, 1 , (1957, s. 395-410) ; Tayyip Gökbilgin'in
"Korvin Mathias'ın Bayezid Il ile mektupları tercümeleri ve 1 503 (909) Osmanlı Macar
Muahedesinin Türkçe metni" Belleten, 22 (1 958, s. 369-390) ; V. Coroviç'in "Der
Friedensvertrag zwischen dem Sultan Bayezid II und dem König Ladislai," ZDMG, 90
(1936, N. F. 15 /s. 52-59) ; C. Cogo'nun La Guera di Venezia contro i Thrchi (1499- 1 501)
(Venedik, 1 888) ; Victor Menage'nin "The Mission of an Ottoman Seeret Agent in
France in 1486" JRAS (1 965, s. 1 1 2-132) ;
3 69
M. C. Şehabeddin Tekindağ'ın "II. Bayezid Devrinde Çukurova'da Nüfuz Müca
delesi, ilk Osmanlı Memlüklü Savaşlan, 1485-1491" Belleten, 21, (1 967, s. 345-373) ;
Berkuk Devrinde Memluk Sultanlık (İstanbul, 196 1 ) ; "Son Osmanh-Karaman Müna
sebetleri" Tarih Dergisi, 17-18 (1963) adlı ve/veya başlıklı eser ve yazılarda incelen
mektedir. H. A. von Surski'nin Kemal Reis: ein Beitrag zur Gesehiehte des Türkisehen
Flotte (Bonn, 1 928) ; Ali Rıza Seyfi'nin Kemal Re is ve Baba Oruç, (İstanbul, 1326/1907)
ve F. Kurdoğlu'nun Gelibolu ve Yöresi Tarihi (İstanbul, 1 938) Bayezid'in döneminde
Osmanlı donanmasının gelişimini incelemektedir. I. Selim'in dönemi, ayrıntılı olarak
Selahattin Tansel'in Yavuz Sultan Selim (Ankara, 1969) ve Şinasi Altındağ'ın "Selim 1,"
lA, X, s. 423-434 adlı çalışmalannda incelenmektedir. Tahta çıkışıyla ilgili olaylar M. Ça
ğatay Uluçay'ın ''Yavuz Sultan Selim Nasıl Padişah Oldu?" Tarih Dergisi 6, (1954, s. 53-
90; 7 ( 1954, s. 1 1 7- 1 42) ; 8 (1955, s. 185-200) başlıklı yazılarında incelenmektedir.
Doğuyla ilişkilerinin en iyi tutanağı G. W. F. Stripling'in The Ottoman 1lırks and the
Arabs 1 5 1 1 - 1 574, (Urbana, Illinois, 1942 1 aynen basım 1968) adlı eserindedir. Safe
vilerle ilişkileri ve mücadelesi E. Eberhard'ın Osmanisehe Polemik gegen die Safeviden
im 1 6. Jahr naeh Arabisehen Handsehriften, (Freiburg, 1970) ; H. Sohrweide'nin "Der
Sieg der Safeviden in Persien und seine Rückwirkungen auf die Schiten Anatoliens im
16. Jahrhundert" Der İslam, 41 (1 965, s. 95-223 ); V. Minorsky'nin La Perse au XV e
siecle entre la 1lırguie et Venise, (Paris, 1 933) ; R. M. Savory'nin "The Principal Office of
the Safevid State during the Reign of İsmail I (1501 - 1 524) BSOAS, 23, (1 960, s. 9 1 -
105) Tahsin Yazıcı'nın "Şah İsmail" lA , Xl , s. 275-279; Jean Aubin'in "Etudes Safavides,
I. Sah İsmail et les notables de l'Iraq per san," JESHO, II (1 959, s. 37-8 1 ) ; L.
Lockbart'ın "The Persian Army in the Safavi period" Der Islam, 24, (1959, s. 89-98) ;
Zeki Velidi Togan'ın "Sur l'orgine des Safavides," Melanges Lous Massignon, 3 (1957, s.
345-35 7) ; A. J. Toynbee'nın "The Schism in the Iranic Worldand the Incorporation of
the Arabic Society into the Iranic," A Study of History, 1 (1 934, s. 347-402) ve W.
Hinz'in "Das · Steueıwesen Ostanatoliens im 1 5 . und 16. Jahrhundert" ZDMG, 100
(1950, s. 1 77-204) adlı çalışmalarında incelenmektedir. Dülkadir devletiyle ilişkiler
ise, J. H. Mordtmann'ın ve M. H. Yinanç'ın "Dulkadırlılar" lA, III, 654-662, başlıklı
yazısında incelenmektedir. Çaldıran Meydan Savaşı ve sonuçlan M. Tayyip Gökbilgin'in
"Çaldıran", lA, III, 329-3 3 1 ; J. R. Walsh'ın "Çaldıran" EI, II, 7-8 ve Tahsin Yazıcı'nın
"Safeviler" lA, IX, 53-59 başlıklı yazılannda çözümlenmektedir. Selim'in Arap
dünyasındaki fetihleri H. Jansky'nin "Beitraege zur Osmanische Geschichtsschreibung
über Aegypten" Der İslam, 21 ( 1 933, s. 269-278) ve a.g.y'ın "Die Eroberung Syriens
durch Sultan Selim 1." Mitteilungen zur Osmanisehen Gesehichte, 2 ( 1926, s. 1 73-23 1)
ve "Die Chronik des İbn 1\ılün als Geschichtesquelle über den Feldzug Sultan Selim's I
gegen die Memluken" Der İslam, 18 ( 1 929, s. 24-33 ) ; W. H. Salmon'un An Account of
the Ottoman Conquest of Egypt, (Londra, 1 939) ; Marie-Therese Speiser'in Das Selimnd
me des Sa'di b. ;<\bd al-Mute'dl, (Zürih, 1 946) ; H. Masse'nin "Selim ler en Syrie, d'apres
le Selim Name" Melanges Rene Dussaud, 2, ( 1 939, s. 779-782) ; Halil Edhem'in Sultan
Selim's aegyptiseher Feldzug (Weimar, 1 9 1 6) ; Stanford J. Shaw'un The Financial and Ad
ministrative Organization and Development of Ottoman Egypt, 1 5 1 7- 1 798 (Prince-ton,
1962) ve a.g.y'ın "The Land Law of Ottoman Egypt (960/ 1 553) : A Contribution to the
Study of Landholding in the Early Years of Ottoman Rule in Egypt," Der islam, 38
(1962, s. 106- 1 3 7) adlı 1 başlıklı çalışmalarında anlatılmaktadır. Halifeliğin sultana
geçip geçmediği sorusu üzerine de bkz . C. A. Nallino'nun Notes sur La natura du
'Caaifat' en general et sur la pretendu 'Califat Ottoman' (Roma, 1 9 1 9 ve Cari H.
Becker'in "Barthold's Studien über Kalif und Sultan" Der İslam, 6, ( 1 9 1 5 , s. 386-412)
370
Kanuni Sultan Süleyman'ın dönemi hakkındaki en yetkin inceleme, M. Tayyip
Gökbilgin'in "Süleyman I," lA, XI, 99 - ı 5 5 başlıklı yazısıdır. Buna ek olarak V. J.
Parry'nin ''The Ottoman Empire, ı 520-ı 566) New Cambridge Modem History. 2 (1958,
s. 5 ı 0-533) , ve Halil İnalcık'ın ''The Heyday and Decline of The Ottoman Empire
"Cambridge History of islam, cilt I, s. 324-353 başlıklı yazılara, siyasi ve askeri konular
la ilgili olarak başvurulabilir. Ne yazık ki, Sultan Süleyman'ın eski biyografileri; yani,
R. B. Merriman'ın Suleiman the Magnificent, (Cambridge, Mass, ı944) ; Harold Lamb'in
Sıileiman the Magnificent (New York, ı95ı ) ; F. Dovvny'nin The Grande Turke, (New
York, ı929) adlı eserleri ve Sultan Süleyman'ın başvezirinin biyografileri; yani. H. D .
Jerıkins'in İbrahim Pasha: Grand Vitir of Suleiman The Magnificent (New York, ı 9 1 1 )
çok yanlışla dolu olduklarından pek değer taşımamaktadırlar. Süleyman hakkında bir
dizi makale Kanuni Armağanı (Ankara. ı 970) adlı eserde toplanmıştır.
Süleyman'ın ilk seferleri Hüseyin G. Yurdaydın'ın Kanuni'nin Cülu.su ve İlk Seferleri
(Ankara, ı961) adlı eserinde ayrıntılanmıştır. Sultan Süleyman'ın Avrupa seferlerinin
bazılan L. Forrer'in Die Osmanische Chronik des Rüstem Pascha (Leipzig, ı 923 ) ; F.
Tauer'in Histoire de la campagne du Sultan Süleyman Ver cantre Belgrade en 1 521 (Prag,
ı924) ; J. H. Mordtmann'ın Zur Kapitulation vom Buda im Jahre 1 526, (Budapest-İstan
bul, ı9ı8) ; M. Pavet de Courtenle'nin Histoire de la compagne de Mohacz par kemal
Pacha Zddeh (Paris, ı859) ; Ettory Rossi'nin Assedio e Conguiste Thrca di Rodi nel 1 522
seeonda le Relazioni edite e inedite del Turchi, can un cenno sulla Bibliotheca Hafız, di
Rodi, (Roma, ı 927) ; Binbaşı Eşrefin Mohaç Meydan Muharebesi, 1526, (İstanbul, ı 930)
E. Brockman'ın The 1Wo Sieges ofRhodes. 1 480 - 1 522, (Londra, ı969) . Osmanlıların ilk
Viyana kuşatması ve Avusturya seferi (1529) konusunda muazzam bir bibliyografya
vardır: Bkz . W Sturrninger'in Bibliographie und Ikonographie der Türken belagerungen
Wiens 1 529 und 1 683 (Graz -Köln, ı955) , Özellikle, Felix Tauer'in "Solimans Wiener
Feldzug," Arehiv Orientalni, 24 (1 956, s. 507-563) , Avrupa üzerindeki etkileri
konusunda bkz. Dorothy Vaughan Europe and the Türk: A. Pattern of Alliances, 1 350-
1 700 (Liverpool, ı 954) ; S S . Fischer-Galatı, Ottoman Imperialism and German
Protestanti.sm. 1 521 - 1 555, (Cambridge, Mass. ı 959) ; Kenneth Setton'un "Lutheranism
and the 1\ırkish Peri) ," Balkan Studies, 3 (1 962, s. ı33-ı68). Habsburgların Türklere
karşı savunma sistemi G. E. Rothenberg'in The A ustrian Military Border in Croatia,
1 522 -1 747, (Urbana, Illinois, ı960) adlı eserinde incelenmekte; Osmanlıların savun
ma sistemiyse, Cengiz Orhonlu'nun Osmanlı İmparatorluğunda Derbend Teşkilatı (İs
tanbul, ı967) adlı eserinde incelenmektedir. Osmanlıların Macaristan'daki Habsburg
larla ilişkileri A. Geray'ın Urkünden und Aktenstücke zur Geschichte der Verhaeltnisse
Zwischen Österreich, Ungam und der Pforte im XVI. und XVII. Jahrhundert, 3 cilt,
(Viyana, ı 840-ı 842) L. Kupelwieser'in Die Kaempfe Österreichs mit den Osmanen vom
Jahre 1 526 bis 1 537 (Viyana, ı 899) ve F. Salamon'un Ungam im Zeitalter der Türken
herrschaft (Leipzig, ı887) adlı eserlerinde incelenmektedir. Bu dönemdeki Osmanlı
Fransız ilişkileri J. Ursu'nun La Politigue Orientale de François I, (Paris, ı908) ; E.
Chariere'in Negociations de la France dans le Levent, 1 5 1 5-1 580), (Paris, 2 cilt, ı 848-
ı 853) ; G. Tongas'ın les Relations de la France avec l'Empire Ottoman (Toulouse, ı 942) ;
C. D. Rouillard'ın The Türk in French History, Thought and Literatüre, 1 520- 1 660 (Paris,
ı938) ; İsmail Soysal'ın "Türk-Fransız Diplomasi Münasebetleri'nin İlk Devresi" Tarih
Dergisi. 3, (1953, s. 63 -94 Aynca bkz. M. Mignet, Rivalite de François ler et de Charles
Quint 2 cilt, (Paris ı875) ve Lajos Tölgyes'in Ungarn, Bollwerk der Chri.stienheit zur Zeit
der Europaeischen Türkenkriege, 1 360-1 790, Köln, ı957.
Venedik'le yapılan ı 540 banş anlaşması L. Manelli'nin "İl trattato turco-Veneto del
371
1540," Centenario della nascita di Michele Amari, 2 (1910, s. 332-363) ; W. Lehmann'ın
Der Friedensvertrag zmschen Venedig und der Türkei am 2. Okt. 'l540, (Bonn, 1936) ;
ayrıca Alessio Bombad'nin "Ancora sul tranato turco-veneto del 2 Onobre 1540,"
Rivista dei Studi Orientali, 20 (1943, s. 373-383) ve Tayyip Gökbilgin'in ''Venedik
Devlet arşivindeki vesikalar külliyatında Kanuni Sultan Süleyman devri belgeleri" Bel
geler; 112 (1965, s. 1 19-220) adlı çalışmalarında tartışılmaktadır. 16. yüzyıl deniz sa
vaşları J. de la Graviere'nin Dona et Barberousse, (Paris 1886) ; E. Ziya Karai'ın
"Barbaros Hayreddin Paşa", lA, Il, s. 31 1-3 1 5 ) ; Ali Rıza Seyfi'nin Barbaros Hayreddin
(İstanbul, 1910) ; Fevzi Kurdoğlu'nun Thrgut Paşa, (İstanbul 1935) Şerafeddin 1\ıran'ın
"Piyale Paşa", lA, IX, s. 566-569; R. C. Anderson'un Naval Wars in the Levanı, 1 558-
1 853, (Princeton, 1 962) ; Aziz Samih İlter'in Şimali Afrika'da Türkler; 2 cilt, (İstanbul,
1935) ; Ekkehard Eickoffun Seekrieg und Seepotitik zwischen islam und Abendland,
(Berlin 1966) ; E, Rossi'nin EA.sedio' di Malta nel 1 565 seeonda gli Storici Ottowani
(Malta, 1926) ; Fevzi Kurdoğlu'nun Malta Muhasarası (İstanbu� 1 936); Jaime Salva'nın
La Orden de Malta y les Acciones navales Espanoles contra Thrgos y Berberiscos en los
Sigalos XVI y XVII, (Madrid, 1 944) ; Doğu denizlerindeki seferler ise, M. Longvvorth
Dames'in "The Port gese and 1\ırks in the Skteenth Century," JRAS, 1 (1921) 1 -28; R.
B. Serjeant'ın The Portugese of! the South Arabian Coast (Oxford, 1963) ; Cengiz
Orhonlu'nun "XVI. Asrın İlk Yarısında Kızıldeniz Sahilinde Osmanlılar;" Tarih Dergisi,
12 (1962, s. 1-24) ; H. Melzig'in Hadım Süleyman Paşa'nın Hind Seferi (İstanbul, 1943) ;
Afet İnan'ın Türk Amirali Piri Reis'in Hayat ve Eserleri (Ankara, 1954) ; F. Ezgü'nün "Piri
Reis" lA, IX, 561-565; Cengiz Orhonlu'nun "Hint Kaptanlığı ve Piri Reis" Belleten, 34,
(1970, s. 235-254) ; Z. P. Pachi'nin "The Shifting of International Trade Routes in the
15th- 1 7th Centuries," Acta Nistorica, 14 (1 968, s. 287-321) ; ve A. Hess'in "The
Evolution of the Ottoman Seabome Empire in the Age of the Oceanic Discoveries,"
AHR, 75 (1970, 1 892- 1 9 19) ile "The Battle of Lepanto and its Place in Mediterranean
History," Post and Preseni, 52 (1972, s. 53-73) adlı çalışmalannda anlatılmaktadır.
16. yüzyılda, Osmanlı İmparatorluğu'nun ekonomik ve mali durumu F. Braudel'in
The Meditarranean and the Mediterranean World in the Age of Philip H, 2 cilt (New York
ve Londra, 1972) ; Ömer Lütfi Barkan'in "Quelques observations sur l'organisation
economique et sociale des villes ottomanes, des XVI'e siecles," Recueil Soc. Jean Bodin,
7, (1955, s. 289-3 1 1 ) ; N. Beldiceanu'nun "La crise monetaire ottomane au XVI siecle
et son influence sur les principautes roumaines" "Südost-Forschungen, 15 ( 1957, s. 70-
86) ; Mustafa Akdağ'ın "Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş ve inkişafı devrinde
Türkiye'nin iktisadi vaziyeti" Belleten, 13 (1949, s. 497-571), 14 (1950, s. 319-418)
Halil İnalcık'ın "Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş ve inkişaf devrinde Türkiyenin
iktisadi vaziyeti üzerine bir tetkikalünasebetiyle" Belleten 15 (1961, s. 629-691) ; Lütfi
Güçer'in "Le Commerce lnterieur des Cereals dans l'Empire Onoman pendant la
second motie du XVI erne siecle" Revue de la Faculte des Sciences Economigues de
l'Universite d'İstanbul, ll (1 953, s. 1 -26) ; W. Heyd'in Histoire du Commerce du Levant,
2 cilt, (Leipzig, 1936 1 aynen basım Amsterdam 1959) ; Gino Luzzatto'nun Storia
Economica di Venezia dall' XI al Xvl cesolo, (Venedik, 1961 adlı çalışmalarında incelen
mektedir.
Başta Hürrem Sultan olmak üzere, haremden iktidara yükselenler konusu M.
Tayyib Gökbilgin'in "Hürrem Sultan" lA, V, 593-596; Michel Sokolnicki'nin "La Sultane
Ruthene : Roksolanes," Belleten 23 (1959, s. 229-239) ve Ahmed Refik'in Kadınlar
Saltanatı (İstanbul, 1 332) adlı çalışmalarında incelenmiştir, iç politika ve Şehzade
Mustafa'nın katli J. von Karabacek'in Geschichte Suleimans des Grossen, Verfasst und
372
Eigenhaendig Geschrieben von seinem Sohne Mustafa (Viyana, 1 9 1 7) ; Yarbay Tahsin
Ünal'ın "Şehzade Mustafa'nın Ereğli'de idam Edilmesi" Anıt, no. 28 (1961, s. 9-22) ;
Çağatay Uluçay, "Mustafa Sultan" lA, VIII, 690-692. Şehzade Selim ile Şehzade
Bayezid arasındaki mücadele ve Selim'in mücadeleyi kazanışı konusunda bkz. Şera
fettin 1\ıran'ın Kanuni'nin Oğlu Şehzade Bayezid vakası (Ankara, 1961) ; Ahmed Refik'in
"Konya Muharebesinden sonra Şehzade Sultan Bayezit'in İran'a Firarı," TOEM no. 36
(1331) 705-727; Şerafettin 1\ıran'ın "Şehzade Bayezit'in Babası Şehzade Sultan Süley
man'a Gönderdiği Mektuplar" Tarih Vesikalan, I, (1955, s. 1 18-1 27) ve a.g.y'ın "Lala
Mustafa Pasa Hakkında Notlar ve Vesikalar" Belleten, 22 (1 958, s. 5 5 1 -593) ; İsmail
Hakkı Uzunçarşılı'nın "Iran Şahı'na İltica Etmiş Olan Şehzade Bayezid'in Teslimi"
Belleten, 25 (1 960, s. 103- 1 10) . Süleyman'ın dönemindeki önde gelen siyaset adamları
konusunda, M. Tayyib Gökbilgin'in "İbrahim Paşa," lA, V, s. 908-91 5 ve "Lütfi Paşa" lA,
VII, s. 96- 1 0 1 ; H. A. R. Gibb' in "Lütfi Paşa on the Ottoman Empire" Oriens, 15 (1962,
s. 287-295) ; Şinasi Altındağ ve Şerafettİn 1\ıran'ın "Rüstem Paşa" lA, IX, s. 800-802;
Cavid Baysun'un ·�mad Paşa" lA, I, 193; Cavid Baysun'un "Cemali Ali Efendi" lA, III,
85-88; İsmet Parmaksızoğlu'nun "Kemal Paşa zade" lA, VI, s. 561-566) Cavid
Baysun'un "Ebus-suud Efendi," lA, ıv, s. 92-99; Faruk Sümer'in "Kasim Paşa" lA, VI, s .
386-388 başlıklı yazılarına bakınız.
Süleyman'ın döneminin sonlarında başlayan iç isyanlar, Mustafa Akdağ'ın Gelali
İsyanlan, 1550-1 603 (Ankara, 1963) ve a.g.y'ın Büyük Gelali Kanşıklıklannın Baş
laması (Erzurum, 1 963) adlı eserlerinde incelenmektedir.
373
Mecmuası 23, ( 1 963, s. 145-218) ; V. P. Mutafcieva, "Leş categories de population
dependante dans les terres bulgares sous domination 1\ırque au XV e XVI e siecle"
Izvestia na lnstituta za lstoriya, 9 (1960, s. 57-93); Cengiz Orhonlu'nun Osmanlı
İmparatorluğu'nda Derbend Teşkilatı (İstanbul, 1967) ; T.C. Genkur. Bşk. Harp Tarihi
Dairesi Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi (Ankara, 1964) ; N. Filipoviç'in ''A Study of Some
Questions of the Earlier History of the Ottoman Tımar" Radovi, l, (1963, s. 6 1 - 1 1 8) ;
Biztra evetkova "Recherches sur le systeme d'afferrnage (İltizam) dans l'Empire
Ottoman au cours du XVI e -XVIII e siecles par rapport aux countrees Bulgares" Revista
Orientalni, 27 (1 964, s. 1 1 1 - 132) ve Halil İnalcık'ın "Eyalet" El2, Il, s. 721 -724.
Osmanlı donanınası Uzunçarşılı'nm Merkez ve Bahriye Teşkilatı s. 389-528) adlı
eserinde ve Gibb ile Bovven'la (lll, 88-107) anlatılmaktadır.
Osmanlıların sultanm hizmetine alınması ve eğitilmesi için uygulanan sistemler
Victor Menage'ın ·�Devshirme" El2, II, s. 210-213; Basilike D. Papoulia'nm Ursprung und
Wesen der 'Knabenlese' im Osmanisehen Reich (Münih, 1963) Bamette Miller'in The Palu
ce School of Mohammad the Congueror, (Cambridge, Mass. 1 941 ) ; J. A. B. Palmer'in "The
Origins of the Janissarres" Bulletin of the John Rylands Library, 25 (1953, s. 448-481) ;
Vryonis'in "Isidore Glabas and the 1\ırkısh Devshirrne" Speculum, 21 (1956, s. 33-443)
ve Halil İnalcık'ın "Ghulam" El2, II, 1085- 1091, adlı çalışmalarmda incelenmektedir.
Saray müessesesi arşiv malzemelerine dayanarak kapsamlı olarak incelenmiştir: Bkz.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı devletinin Saray teşkilatı (Ankara, 1945) Aynca, A. D.
Alderson The Structure of the Ottoman Dynasty (Oxford, 1956) ; N. M. Fenzer'in The
Harem: An Account of the Institution as it Existed in the Place of the Turkish Sultans with
a History of the Grand Seraglio from its Foundation to the Present Time, (Philadelphia ve
Londra, 1936) ; Gibb ve Bowen, 1/l, 29-63; Gültekin Oransay Osmanlı Devletinde Kim
Kimdi? Osmanoğullan (Ankara, 1969) ; Halil İnalcık "Osmanlılarda Saltanat Veraseti
Usulü ve Türk Hakimiyet Telakkisi ile İlgisi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi 14, (1959,
s. 69-94) ve "Osmanlı Padişahı" Siyasal Bilgiler Mecmuası, 13, ( 1958, s. 68-71) .
Saray protokolü Konrad Dilger'in Vntersuchungen zur Geschichte des Osmanisehen
Hofzeremoniells im 1 5. und 1 6. Jahrhundert, (Münih, 1 967) ; Şerif Baştav'ın Ordo
Portae. Description grecgue de la Porte et de l�rmee du Sultan Mehmed U, (Budapeşte,
1947) ; J. Ebersalt'un Le grand palais de Constantinople et le livre des ceromonies (Paris,
1910) ; F. Giese'nin "Das Seniorat im Osmanisehen Herrscherhaus" Mitteilungen zur
Osmanisehen Geschichte, 2, (19:i3 - 1926, s. 248-256) ve Bamette Miller'in Beyond the
Sublime Porte The Grand Seraglio of Stambul (new Haven, Conn. 1941) adlı çalış
malarmda irdelenmektedir.
Katiplik sistemi, hazine, maliye ve vergi yapıları Uzunçarşılı'nın Merkez ve Bahriye
Teşkilatı'nda (s. 325-388) ; S. J. Shaw'un The Financial and Administrative Organisation
and Development of Ottoman Egypt (Princeton, N. J. 1 962) ; Ömer Lütfu Barkan'ın "Os
manlı İmparatorluğu Bütçelerine dair Notlar, İstanbul Univ. İktisat Fakültesi Mecmuası,
18 (1955-1 956, s. 193-224) ; ve "Kanurıname lA, VI, 1 85- 196; S. J. Shaw'un The Budget
of Ottoman Egypt, 1 005-1 006 1 1 596-1 597 (Lahey/Paris, 1 968) , Ottoman Egypt in the
Eighteenth Century (Cambridge, Mass., 1962) , Ottoman Egypt in the Age of the French
Revolution (Cambridge, Mass, 1 966) ; R. Mantran ve J. Sauvaget'nin Reglements fiscaux
ottomans (Beyrut, 1 9 5 1 ) ; Walther Hinz'in "Das Steuenvesen Ostanatoliens im 1 5 . und
16. Jh." ZDMG, 100 ( 1 950, s. 1 77-205) ; Halil İnalcık'ın "Dariba (3) Ottoman Empire"
EP Il, s. 146- 148 ve "Osmanlılarda Raiyyet Rüsumu" Belleten, 1 7, (1959, s. 575-610) ;
Gibb ve Bowen'in İslamic Society and the West 1/2, s. 1 -49 adlı çalışmalarında tanıtıl
maktadır.
374
Ulema sınıfı Uzunçarşılı'nın Osmanlı Devletinin ilmiye Teşkilatı (Ankara, 1 965) adlı
eserinde; hukuk sistemi Uriel Heyd'in Studies in Old Ottoman Cri tninal Law, Haz . V. L.
Menagt, (Oxford, 1 973) ; Halil İnalcık'ın "Örr·, lA, IX, 480; "Mahkeme, Osmanlılarda",
lA, VII, 149- 1 5 1 ; "Süleyman the Lawgiver and Onoman Law" Archivum Ottomanicum,
1 (1969, s. 105-138); "Osmanlı Hukukuna Giriş" Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 13
(1958, s. 1 02-1 26) ; ')\daletnameler" Belgeler, 2, ( 1965; s. 49 - 145) adlı çalışmalannda
incelenmiştir. Ayrıca bkz. Ebul ula Mardin'in "Kadı" lA, VI, s. 42-46; Ömer Lütfü
Barkan'ın, "Kanunname" lA, VI, s. 185 -195; Dr. Abdülkadir Altunsu'nun Osmanlı Şeyh
ülislamlar (Ankara, 1 972) ; Gibb üe Bovven 1/2, s. 70-206 ve Halil lnalcık'ın "Kadı" El2
rv, s. 3 73-375.
Osmanlıların tabi sınıflarının millet şeklinde örgütlenmesi, Gibb ile Bowen'de (1/2,
s. 1 79-261) ; Ahmet Refik Altınay'ın 1 6. asırda İstanbul Hayan 2. Baskı, (İstanbul,
1935) ; Ömer Lütfü Barkan'ın "Osmanlı İmparatorluğu'nda bir iskan ve kolonizasyon
metodu olarak vakıflar ve temlikler" Vakıflar Dergisi 2, (1942, s. 279-386; Avram
Galante Histoire des Juifs d'İstanbul (İstanbul, 2 cilt, 1941-1942) ; Avram Galante'nin
Histoire des Juifs d'Anatolie (İstanbul, 1 939) ; U. Heyd'in "The Jewish Communities of
İstanbul in the XVIIth Century'' Oriens, 6, (1953, s. 299-3 14) ; Esat Uras'ın Tarihte
Ermeniler ve Ermeni Meselesi (Ankara, 1950) . A. E. vacalopoulos'un Origins of the Greek
Nation, 1 204-1 461, (New Brunsvvick, N. J. 1 970) ; Sir S. Runciman'ın The Great Church
in Captivity (Cambridge, 1971) ; N. J. Pantazopoulos'un Church and Law in the Balkan
Peninsula During the Ottoman Rule, (Selanik, 1 967) , L. Arpee'nin ';.\ History of
Armenian Christianity from the Beginning to Our Own Time (New York, 1946) L. Hadro
vics'in Le peuple serbe et son eglise sous la damination turgue (Paris, 1947) ; B.
Homsy'nin les capitulations et la protection des chretiens au Proche-Orient aux XVle,
XVIIe et XVIII e ss. (Paris 1956) . J. Mecerian'ın Histoire et institutions de Eeglise armeni
enne (Beyrut, 1 965) ; Stavro Skendi'nin "Religion in Albania During the Onoman Rule"
Südost Forschungen, 1 5 (1 956, s. 3 1 1 -327) ve T. Ware'in Eustratius Argenti: A Study of
the Greek Church Under Turkish Rule, (Oxford, 1964) .
Kentli yaşantısı, toplumsal ve ekonomik hayat Robert Mantran'ın İstanbul dans La
Seconde Moitie du XVIIe siede, (Paris, 1962) ; Halil İnalcık'ın "Capital Formation in the
Onoman Empire" Journal of Economic History, 29, (1 969, s. 97- 140) ve R. Mantran'ın
La vie guotidienne a Constantinople au temps de Solman le Magnifigue et des ses suc
cesseurs (Paris, 1 965) adlı incelemelerinde anlatılmaktadır. Gayet kapsamk ve derine
inen bir inceleme de Raphaela Lewis'in Everyday Life in Ottoman Thrkey (Londra ve
New York, 1971) adlı eseridir. Ayrıca bkz. N. Todorov'un hazırladığı La ville balkaniq
na, XV e-XIXe Siecles, (Sofya, 1970) ; Gabriel Baer'in "The Administrative, Economic and
Social Functions of 1\ırkish Guilds", TIMES, 1 (1 970, s. 28-50) ; Bemard Lewis'in İstan
bul and the Civilization . of the Ottoman Empire (Nbnnan, Oklahoma, 1963) ; Halü
tnakık'ın "Bursa and the Commerce of the Levant" JESHO, 3 (1960, s. 1 3 1 - 147) ve
"İmtiyazat: Ottoman" Ei2 IV; W. Behrnauer'in "Memoire sur les institutions de police
ches les Arahas les Persans et les 1\ırcs," Journal Asiatique, Ve Serie, lS (1861, s. 341-
392) ; Fnuas Taeschner'in Alt-Starnbu/er Hof und Volksleben, (Hanover, 1 1925) ; Osman
Nuri gin) in Mecelle-i Umur-u Belediye, cilt 1 İstanbul, 1 338/1922) ve Halil "Bursa: XV.
asır sanayi ve ticaret tarihine dair vesikalai" Belleten, 24 (1960, "s. 45 - 1 02) adlı çalış
maları. Osmanlı devlet örgütünün, halk yaşantısının ve kültürünün en büyük çapta
anlatımı Evliya Çelebi'nin Seyahatname sidir (10 cilt, İstanbul, 1896- 1 938) . İstanbul'la
'
ilgili ilk iki cilt Joseph von Hammer tarafından Narrative of Travels in Europe, Asia, and
Africa (Londra, 1934) adıyla çevrilmiş, bu çeviri de M, 3 Pallis'in in the Days of the
3 75
Janissaries (Londra, ı 9Sı) adlı kitabında kaynak olarak kullanılmıştır. imparatorlukta
ki ticari işlemler konusunda mükemmel bir inceleme, Ronald C. Jennings'in "Loans and
Credit in Early ı 7th Century Ottoman Judical Records : The Sharia Court of Anatolian
Kayseri," JESHO, ı6 (1973, s. ı68-2ı6 adlı çalışmasında bulunmaktadır.
Klasik Osmanlı edebiyatı üzerine bilgi için bkz. : E. J. W. B Gibb, History of Ottoman
Poetry, 6 cilt, (Londra, ı900- ı909) ; Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi
(İstanbul, ı 950) ; Alessio Bombaci, Storia della Zetteratura turca (Milano, ı 956 1 İng.
çevirisi Kathleen Burrill, Leiden, ı 975) ; Abdül Baki Gölpınarlı, Divan Şiiri, 1 5. - 1 6.
yüzyıllar (İstanbul ı954) ; Divan Şiiri, 1 8. yüzyıl (İstanbul, ı9SS) ; Divan Şiiri XVIII
yüzyılı (İstanbul ı955); J. von Hammer-Purgstall Geschichte der Osmanisehen
Dichtkunst his auf unsere Zeit, 4 cilt (Pesth, ı836-ı838) ; Fuat Köprülü, Türk Edebiyatı
Tarihi (İstanbul, ı 926-ı928) ; J. H. Kramers, "Historiography Among the Osmanlı
1\ırks", Orientalia, l, (1954, s. 3-21) ; Franz Babinger, die Geschichts Schreiber der
Osmanen und Ihre Werke, (Leipzig, ı927) ; Franz Taeschner, "Die Geographische
Literatür der Osmanen" ZDMG, 77 (1923, s. 3 ı -80) ; Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı
Müellifleri, 3 cilt, (İstanbul, ı 9ı 9- ı 927) ; Walther Björkman, "Die Altosmanische
Literatür," Philologiae Thrcicae Fundomenta, cilt II, (Wiesbaden, ı964) s. 403-465.
Osmanlılardaki bilimsel gelişme konusunda en geniş inceleme A. Adnan Adıvar'ın
La Science Ches les Thrcs Ottomanes (Paris, ı 939) adlı, sonradan genişletHip Türkçeye
Osmanlı Türklerinde İlim (İstanbul, ı 943) adıyla çevrilen eseridir. Osmanlı minyatür
leri hakkında E. Esin'in llırkish Miniature Pa inting (Tokyo, Japonya, ı 960) ; I.
Stchoukine La Peinture turgue d'apres les manuscrits illustrees. I ere, partie, de Süleyman
I a Osman II, 1 520 - 1 622 (Paris, ı 966) ; C. E. Arseven'in I:Art turgue depuis son origine
jusgu'a nos jours, (İstanbul, ı939) ; F. Öğütmen'in Miniature Artfrom Xllth to the XVIIth
century (İstanbul ı966) adlı eserlerine bkz. Osmanlı mimarisi konusunda, bkz. Godfrey
Goodwin'in History of Thrkish Architecture (Londra, ı 972) ; Oktay Aslanapa'nın Thrkish
Art and Architecture (Londra ve New York, ı971 ) ; Kurt Erdman'ın Zur Türkisehen
Baukunst seldschukischer und Osmaniseher Zeit (İstanbul, ı 958) ; Abdullah Kuran'ın The
Mosque in Early Ottoman Architecture (Chicago ve Londra, tarih yok) ; Metin And'ın A
History of Theater and Popular Entertainment in Turkey (Ankara, ı 972) . Türk halk ede
biyatı ve din hareketleri konusunda Hellmut Ritter'in Karagöz, türkische Schauspiele, 3
cilt, (Hanover, Istanbul ve Wiesbaden, ı 924-53) ; John Kingsley Birge'nin The Bektashi
Order of Dervishes (Londra, ı 937) ; ve F. W. Hasluck'un Christianity and islam Under the
Sultans, 2 cilt, (Oxford, ı929) , adlı eserlerine bkz.
Dönemin en iyi genel incelemesi Halil İnalcık'ın ''The Heyday and Decliae of the
Ottoman Empire", Cambridge History of Islam, cilt I, s. 324-353; Bemard Lewis'in "The
Decline of the Ottoman Empire", Emergence of Modem Thrkey, s. 2ı-39 ve "Ottoman
Observers of Ottoman Decline" Islamic Studies, l, (1962, s. 71 -87) başlıklı yazılarında
bulunmaktadır. Dönemin siyaset yönleri Ahmed Refik (Altınay) ın Kadınlar Saltanatı, 3
cilt, (İstanbul, ı 923 ve a.g.y'ın Ocak Ağalan (İstanbul, ı 93 ı ) adlı eserlerinde incelen
mektedir. Mali yönleri Mustafa Akdağ'ın "Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş ve
inkişafı devrinde Türkiye'nin iktisadı", Belleten, ı3, (1949, s. 497-571) 14, (1950, s.
3 ı 9-4ı8) , başlıklı yazılarında incelenmiş, bunlar da Halil İnalcık tarafından çözümle
nerek eleştirilmiştir (Belleten, ıs, s. 629-690) . Genel nüfus durumu Femand Braudel'in
The Mediterranean and the Mediterranean World in the Age of Philip Il, 2 cilt, (Londra
376
ve New York, 1972) adlı eserinde incelenmektedir. Anadolu isyanları Mustafa Akdağ'ın
Celal i İsyanlan, 1550- 1 603 (Ankara, 1963 ) ; Mustafa Cezar'ın Osmanlı Tarihinde Le
vendler (İstanbul, 1 965) ; M. Çağatay Uluçay'ın Saruhan'da Eşkiyalık ve Halk Hare
ketleri: XVII. Asırda (İstanbul 1944) ; Nejat Göyünç'ün XVI. Yüzyılda Mardin Sancağı (İ
stanbul, 1969) ; Mustafa Akdağ' in "Celali isyanlannda Büyük Kaçgunluk (1603- 1 606)"
Tarih Araştırmaları Dergisi, 2. (1 966, s. l-49) ; Cengiz Orhonlu'nun Osmanlı İmparator
luğunda aşiretleri i.skan teşebbüsü, 1 69 1 - 1 696 (İstanbul, 1963) ; Şerafeddin 1\ıran'ın
"XVII. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun idari taksirnatı" Atatürk Üniversitesi 1 96 1
yıllığı, (Erzurum, 1962, s. 201 -232) adlı çalışmalannda anlatılmaktadır. Osmanlı nüfus
sorunlan Ömer Lütfi Barkan'ın "Contribution a l'etude demographique des villes balka
niques au cours des XVe-XVIe siecles" La Ville Balkanigue, (Sofya, 1970, s. 181-207) ;
"Essai sur les donnees statistiques des registres de recensement dans l'Empire ottoman
aux XV'e et XVI'e sieel es" JESHO, I (1958, s. 9-36) ; "Osmanlı imparatorluğunda büyük
nüfus ve arazi tahrirleri ve Hakana mahsus istatistik defterleri" İstanbul Univ. İktisat
Fakültesi Mecmuası, 2, (1940, 20-59, 214-257) . Osmanlı idaresinin ve vergilendinne
sistemlerinin zamanla yozlaşması, Ahmet Mumcu'nun Osmanlı Devletinde Siyaseten
Kati (Ankara, 1963) ; a.g.y'ın Osmanlı Devletinde Rüşvet (Ankara, 1969) adlı eserlerin
de incelenmektedir. Bu sorunların aynntısına giren belgeler Ahmed Refık'in Onaltıncı
Asırda İstanbul Hayatı, 1 553- 1 591 (İstanbul, 1935) ; Edip Ali Baki'nin Ser'iye Sicillerine
göre: Afyonkarahisar'da XVII, XVIII'inci Asırlarda Meçhul Halk Tarihinden (Afyon,
1951) ; Ali Faik Bey'in Volkswirtschaftspolitik der Türkeim 1 6. und 1 7 Jahrhundert, Agra
veıfassung, Lehnsystem, Finanzpolitik unter dem Lehnsystem und Geldpolitik (Doktora
tezi 1 Kiel, 1 920) ; Lütfi Güçer'in XVI-XVII Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Hububat
Meselesi ve Hububattan Alınan Vergiler (İstanbul, 1964) adlı eserlerinde sunulmaktadır.
II. Selim dönemi (1566-1574) Şerafeddin 1\ıran'ın "Selim II" lA, X, 434-441 başlık
lı yazısında tartışılmaktadır, Başvezir Sokullu Mehmet'in politikası M. Tayyib
Gökbilgin'in "Mehmet Paşa Sokullu", lA, VII, 595-605; M. Brosch'un Geschichte aus den
Leben dreier Grosswesire (Gotha, 1 899) ; Ahmed Refik (Altınay)ın Sokullu (İstanbul,
1924) ve T. Y. Öztuna'nın Sokullu Mehmed Paşa, Tarihten Sesler (İstanbul, 1945) adlı
çalışmalarında incelenmektedir. Nakşah Yasefin etkisi Cecil Roth'un The House of Nasi
Dona Gracia (Londra, 1 947) ve a.g.y'ın The House of Nasi: The Duke of Naxos (Londra,
1 948) adlı eserlerinde anlatılmaktadır. Ayrıca, bkz. -Avram Galante, Don Joseph Nassi
(İstanbul, tarih yok) ; Miralayı Satvet Bey "Nakşa Dukalığı ve Kiklad Adalan" TOEM, 4,
(1329) 1444-1457 ve a. g.y'ın "Yasef Nasi" TOEM, 3, (1328) 982-993; C. Sathas'ın
Joseph Nassy. (Atina, 1867) . Kıbrıs savaşı, P. Herre'nin Europaische Politik in Cypri.schen
Krieg (1 570 - 1 573) (Leipzig, 1902) ; Jurien de la Graviere, La Guerre de Chypre et la
bataiZle de Lepante, 2 cilt, (Paris, 1888) ; R. C, Anderson'un Navaf Wars in the Levanı,
1 559- 1 853, (Princeton, N. J., 1952) ; Uzunçarşılı'nın "Kıbrıs Fethi ile Lepant
Muharebesi sırasında Türk devletiyle Venedik ve Müttefiklerin faaliyetine dair bazı
Hazine-i Evrak Kayıtları" Türkiyat Mecmuası, III, 257-292; Halil Fikret Alasya'nın Kıbrıs
Tarihi ve Kıbrısta Türk Eserleri (Ankara, 1 964) adlı çalışmalarında anlatılmaktadır.
İnebahtı deniz savaşı E. von Nonnann-Griedenfels'in Don Juan de Austria als Admiral
der Heiligen Liga und die Schlacht bei Lepanto (Pola, 1 902) ; Henri Cambon'un Don Juan
d'Autriche le vaingueur de Lepante, (Paris, 1952) ; Angelo Tomborra'nın G/i stati İtaliani
!'Europa e il Problema Thrco dopo Lepanto (Floransa, 1 961) ; Ali Haydar Emir'in Kılıç Ali
ve Lepanto (İstanbul, 193 1 ) ; L. Serrano'nun La Liga de Lepanto entre Espana, Venecia y
la Santa Sedo, 1570-1573, (Madrid, 1918- 1920) adlı eserlerinde incelenmektedir.
Osmanlıların Don ve Volga nehirleri arasında bir kanal açma girişimleri, Halil İnalcık'ın
377
"Osmanlı Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanalı Teşebbüsü (1 569)", Belleten, ı2
cı 948, s. 349-402) adlı yazısı ve Akdes Nimet Kurat'ın Türkiye ve İdil Boyu. 1 569
Astarhan Seferi, Ten-idil Kanalı ve XVI-XVII yüzyıl Osmanlı Rus münasebetleri (Ankara,
ı966) adlı eseri dolayısıyla bu iki araştırmacı arasında bir tartışma konusu olmuştur.
Ayrıca, C. Max Kortepeter'in Ottoman Imperialism during the Reformation. Europe and
the Caucasus, (New York, ı972) ; W. E. D Alien'in Problems of Turkish Power in the
Sixteenth Century (Londra, ı 963) ; W. H. McNeill'in Europe's Steppe Frontier, 1 500- 1 800
(Chicago, ı964) ; A. Benningsen'in "Cexpedition 1\ırque contre Astrakhan en ı569
d'apresles Registres des 'affaires importantes' des archives ottomanes" Cahiers du
Monde Russe et Sovietigue, S (ı967, s. 427-446) adlı çalışmalanna da bkz.
Yemen'in fethi ve Hindistan ve Sumatra'ya Osmanlı deniz seferleri, Şerafeddin 1\ı
ran'ın "Lala Mustafa Pasa hakkında notlar ve vesikalar" Belleten, 22 (ı958, ssı-593) ;
Safvet Bey'in "Bir Osmanlı filosunun Sumatra Seferi" TOEM, l (1327) 604-6ı4, 678·
683; Safvet Bey'in "Şark Levendleri : OsmanJı Babr-ı Ahmer Filosunun Sumatra Seferi
üzerine vesikalar" TOEM, 4, (1329) ıs2ı- ı540; Şerafettio 1\ıran'ın "Süleyman Paşa
(Hadim)" lA, XIII, ı94-ı 97; adı bilinmeyen bir yazann Viaggio et impresa che f ece
Solyman Bassa del 1 538 Contra Portoghesi pe aracgui la çit ta del Diu in India (Venedik,
ı545) ; I. Longworth Dames'in "The Portuguese and 1\ırks in the Sbcteenth Century''
JRAS, (192ı, s. ı -28) ; Fevzi Kurtoğlu'na "Hadim Süleyman Pasa'nın Mektuplan ve
Belgrad'ın muhasara planı," Belleten, 4 (1940, s. 53-56) ; Cengiz Orhonlu'nun "XVI
asrın ilk yarısında Kızıldeniz sahillerinde Osmanlılar" Tarih Dergisi, XII!ı6, s. ı -24;
Nerbert Melzig'in Büyük Türk Hindistan kapılannda, Kanuni Sultan Süleyman Devrinde
Amiral Hadım Süleyman Paşa'nın Hind seferi (İstanbul, ı943) ; A. Hess'in "The
Evolution of the Ottoman Seabome Empire in the Age of the Oceanic Discoveries,
ı453-ı 525" AHR, 75, (1970, ı892-ı 9 ı 9) adlı çalışmalarda incelenmiştir.
Türklerin Polonya'ya karşı ,Uerlemeleri ve Kırım Tatarları ile ilişkileri C. Max
Kortepeter'in Ottoman Imperialism During the Reformation: Europe and the Caucasus
(New York ve Londra, ı 972) ; Ahmed Refık'in "Lehistan'da Türk Hakimiyeti" TTEM, ı 4
(1340) 227-243; Jonuzs Pajevski'nin Projekt Przmierza Posko-Threckiego za Zygmunta
Augusta (Varşova, ı 935) adlı çalışmalarda incelenmiştir. III, Murat devri (1574-ı 595)
Bekir Kütükoğlu'nun "III. Murad" lA, VIII, 6ı5-625; başlıklı yazısında anahatlarıyla
ortaya konmaktadır. Bu devirdeki Osmanlı-Safevi ilişkileri a.g.y'ın ayrıntılı bir mono
grafına konu olmuştur: Osmanlı Safevi Siyasi Münasebetleri (İstaNml, ı 962) Osmanlı
İngiliz ilişkilerinin başlangıcı, G. H. Rosedale'ın Queen Elisabeth and the Levant
Company (Londra, ı 904) ; J. J. Podea'nın "A Contribution to the Study of Queen
Elisabeth's Eastem Policy'' Melanges d'Histoire Generale, II (Cluj, ı938, s. 423-476) ;
Arthur Leon Homiker'in ·�glo-French Rivalry in the Levant from ı s83-ı6ı2", Jouma 1
of Modern History, ı4, (1942, s. ı89-3 ı6) adlı çalışmala.gp.da ve ayrıca Harnid
Dereli'nin Kraliçe Elizabeth Devrinde Türkler ve İngilizler (İstan6tıl, ı 932) ; Akdes Nimet
Kurat'ın Türk-İngiliz Münasebetlerinin Başlaması ve Gelişmesi, 1 553- 1 6 1 0 (Ankara,
ı953) ; Orhan Surian'ın "Türkiye Hakkında dört İngiliz seyahatnarnesi" Belleten, ıs,
(195 ı , s. 223-245) ; A. C. Wood'un A History of the Levant Company (Londra, ı935)
tfl
adlı çalışmalarında incelenmekt ir· Aynca, bkz. N. H. Biegman The Turco -�an
_
Relationship According to the Firmans of Murad III (1 575-1595), Istanbul, ı968. Içiş
lerinde çöküş ve saray politikası konusunda Mustafa Akdağ'ın "Yeniçeri Ocak
Nizarnı'nın Bozulması" Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergis� 5,
(1947, s. 29ı-3 ı 3) ; Ettore Rossi'nin "La Sultana Nur Banu Maglie di Selim II et Madri
di Murad III'' Oriente Modemo, 33, (1953, s. 433-441) III. Mehmet devri (159S-ı603)
378
M. Tayyip Gökbilgin'in "III . Mehmet," lA, VII, 535-647 ve Mehmed Celal'in Sultan
Mehmed-i Salis (İstanbul, 1308/1891) adlı çalışmalannda anlatılmaktadır. Saray poli
tikası Uzunçarşılı'nın "III. Mehmed'in oğlu Şehzade Mahmud'un Ölümü" Belleten, 24,
(1960, s. 264-267) başlıklı yazısında irdelenmektedir, iç isyanlar konusunda, yukarıda
adı geçen çalışmalara ek olarak, bkz. A. Tveritinova'nın Vosstaniye Kara Yazıdcı-Deli
Chasana ve Thrtsii, 1 599- 1 603 (Moskova, 1946) .
Dönemin önde gelen siyasileri konusunda Şerafeddin 1\ıran'ın "Sadeddin Efendi"
lA, IX, 27-32; İsmet Parmaksızoğlu'nun "İbrahim Pasa, Damad," IA, VII, 915 -919; ş.
1\ıran'ın "Sinan Paşa" lA , IX , 670-675; M. Tayyip Gökbilgin'in "Hasan Paşa Sokullu
zade" lA, VI, 325-329; Şerafeddin Tekindağ'ın "Mehmed Paşa Lala" lA, VI, 591-594
başlıklı yazılarına başvurulabilir. Dönemin en önemli kronolojik kaynağı Mustafa
Naima'nın (1655-1716) Tarih'idir, Charles Fraser tarafından Annals of the Turkish
Empire from 1 591 to 1 659, 2 cilt, (Londra, 1832- 1836) adıyla kısmen İngilizceye
çevrilmiştir. Bkz. L. V. Thomas, A Study of Naima, (New York, 1972) . Osmanlı
Avusturya savası hakkında, Alfred Loebl'in Zur Geschichte des Türkenkriegen von 1 593-
1 606, 2 cilt (Prag, 1899-1904) adlı eserine başvurulabilir.
Onyedinci yüzyılda Osmanlıların gerileyişi Mustafa Akdağ'ın "Genel Çizgileriyle
XVII yüzyıl Türkiye Tarihi" Tarih Araşnrmalan Dergisi, 4, (1 966, s. 201-247) başlıklı
yazısında çözümleninektedir. Aynca, Mustafa Koçi Bey'in Risale (İstanbul, 1277 1 1860
ve 1303 1 1 886) ; Ayn-i Ali Efendi'nin Kevanin-i al-i Osman der huldsa-i defter-i Divan
(İstanbul, 1280/1863-4) ; Gelibolulu Mustafa Ali'nin Mevd'idü'n Nefd'is fi Kavd 'ii1-
Mecdlis (İstanbul, 1956) adlı çalışmalarına başvurulabilir. I. Ahmet devri (1603- 1617)
M. Cavit Baysun'un 'Nımed I" lA, I, 161-164; Cengiz Orhonlu'nun "Murad Paşa
Kuyucu" lA, VIII, 65 1-654; Şinasi Tekindağ'ın "Mehmed Paşa Damad Öküz" lA, VII,
581 -583; Orhan Surian'ın The Repon of Lello, Third English Ambassador to the Sublime
Porte (Ankara, 1952) ; Hrand D. Andreasyan'ın "Ermeni Seyyahı Polonyalı Simeon'un
seyahatnamesi (1608 -1 619) 'Türkiyat Mecmuası, x; s. 269-7276 adlı çalışmalarında
anlatılmaktadır.
I. Mustafa (1617 -18) ve II. Osman (1618-22)'ın kısa süren saltanatları Münir
Aktepe;nin "Mustafa I" lA, VIII, 692-695; Şinasi Altındağ'ın "Osman H" lA, IX, 443-448;
A. Danon'un "Contributions a l'histoire des sultans Osman II et Mouctafa 1," Journal
Asiatiaue, II, dizi, 14 (1919, s. 69-139, 243-3 1 0) ; Madame de Gomez (Mülakine
Angelique Poisson) in Histoire d'Osman, 2 cilt, (Paris, 1 734) adlı çalışmalarında anlatıl
mıştır. Siyasal sorunlar Tayyip Gökbilgin'in "Dilaver Paşa" lA, III, 587-588; Fahri
Derin'in "Mehmed Paşa Gürcü" lA, VII, 585-587; Münir Aktepe'nin "Esad Efendi" lA,
ıv, 358-359 ve Cavid Baysun'un "Hasan Beyzade Ahmed Paşa" Türkiyat Mecmuası, X,
321-340 adlı çalışmalarında irdelenmektedir. Bu iki sultanın dönemleri boyunca iç
isyanlar William J. Griswold'un "Political Unrest and Rebellion in Anatolia, 1605-1 609"
(yayınlanmamış Doktora tezi) University Of Califomia (Los Angeles, 1966) adlı çalış
masında ve M. Akdağ'ın daha önce anılan, Celaliler üzerine eserlerinde incelenmekte
dir.
ıv. Murat'ın olaylarla dolu saltanatı (1623- 1640) M. Cavid Baysun'un "Murad IV"
lA, VIII, 625-647; Sir Paul Rycaut'un The History of the Turkish Empire from the year
1 623 to the year 1 677, 2 cilt, (Londra, 1680) ve D. Cantemir'in The History of the
Growth and Decay of the Othman Empire (Londra, 1 756) adlı çalışmalarında anlatıl
maktadır. Aynca, bkz. The Negotiations of Sir Thomas Roe in His Embassy to the
Ottoman Portefrom the Year 1 62 1 to 1 628 Inclusive (Londra, 1 740) ve Gerard Tongas'ın
Les Relations de la France avec l'Empire Ottoman durant la premiere maitie du XVIIe siecle
3 79
(Toulouse, 1942) . ıv. Murat'ın doğu seferleri konusunda da bkz. Halil Sahillioğlu'nun
"Dördüncü Murad'ın Bağdad Seferi Menzilnamesi-Bağdad Seferi Harptunali" Belgeler,
2, (1965, s. 1 -36) ve Süheyl Ünver'in "Dördüncü Sultan Murad'ın Revan Seferi
Kronolojisi" Belleten, 6, (1942, s. 547-576) . Aynca, R Marich'in Aufstandsversuche der
Christlichen Voelker der Türkei in den Jahren 1 625- 1 648 (Inssbruck, 1882) ; Halil İnal
cık'ın "Hüsrev Paşa" lA, VI, 606-609; Hayriye Aydınalp'ın "Filibeli Hafız Ahmed Paşa"
(Yayınlanmamış tez) , İstanbul Üniv. Edebiyat Fakültesi Kütüphanesi no. 398 (1947) ve
Ahmed Refik'in "Sultan Murad-i Rabinin Hatt-ı Hümayunları" TOEM, 3, (1332) 129-
141 .
ıv. Murat'ın reformlarına Sultan İbrahim'in döneminde gösterilen tepki Tayyip
Gökbilgin'in "İbrahim I" lA, V, 880-885 başlıklı yansında anlatılmaktadır. Bu dönemde
Kösem Sultan başta olmak üzere Harem'in etkinliği konusunda bkz. Cavid Baysun'un
"Kösem Sultan" lA, VI, 9 1 5-923; Ahmed Refik (Altınay) ın Samir Devri, 1 049-1 059
(İstanbul, 1927) . Sultan'ın akli dengesi konusu Çağatay Uluçay'ın "Sultan İbrahim Deli
mi, Hasta mı idi" Tarih Dünyası, no. 6/24 başlıklı yazısında tartışılmaktadır. Dönemin
siyasileri İsmet Parmaksızoğlu'nun "Hüseyin Paşa Deli" I A, VI, 650-654; Münir
Aktepe'nin "Mehmed Paşa Civankapıcıbaşı" I A, VII, 605-607; Münir Aktepe'nin
"Mustafa Paşa Kemankeş" VIII, 730-732 başlıklı yazılarında tanıtılmaktadır.
ıv. Mehmed'in ( 1 648-1 687) uzun saltanatı Cavid Baysun'un "Mehmed IV" lA, VII,
547-557 başlıklı yazısında anla.tılmaktadır. Köprülü vezirlerin politika ve programları
da Tayyip Gökbilgin'in "Köprülüler", lA, VI, 892-908; Ahmed Refik Altınay' ın
Köprülüler, 2 cilt, (İstanbul, 1331 1 1913) ; Franz Babinger'in "Köprülü" EJl, Il, 1059-
1062; M. Kunt'un ''Tiıe Köprülü Years, 1656-1 661" (yayınlanmamış doktora tezi)
Princeton University, 1 972; M. Brosch'un Geschichte aus dem Leben dreier Grossvesire
(Gotha, 1899) adlı çalışmalannda irdelenmektedir. XVII. yüzyıl sonlarında imparator
luğun durumu hakkında bkz. Sieur de la Croix Memoires, contenans diverses relations
tres curieuses de l'Empire Othoman (Paris, 1684) ; Petis de la Croix, Etat general de
l'Empire Othoman (Paris, 1 695) ; P. Rycaut, The Present State of the Ottoman Empire
(Londra, 1686) ; Heidrun Wurm, Der Osmanishe Historiker Hüseyin b. Ga'fer, genant
Hezô.rfean und die lstanbuler Gesettschaft in der zvoeiten Hatifte des 1 7. Jahrhunderts,
(Freiburç 197 1 ) ; Ahmed Refik'in Felaket Seneleri (İstanbul 1332) ve A. Galland'ın
Journal d�ntoine Galland, Orientaliste 1 646- 1 715, pendant son sejour a constantinople,
1 672- 1 673, haz. C. Shefer, 2 cilt, 1881 (aynen basmı 1971) .
17. yüzyıl sonlannın başlıca krolonojisi, Mehmet Raşit'in Tarih'idir. (S cilt, İstanbul,
1865) . Transilvanya konusunda bkz. Uzunçarşılı'nın "Barscay Akos'un Erde! Krallığına
ait bazı orijinal vesikalar" Tarih Dergisi, V, 5 1 -68 ve alg.y'ın "Ekos Barkçay'ın Erde!
Krallığına tayini hakkında bir kaç vesika" Belleten, 7, (1943, s. 361-377) . Girit seferi
konusunda bkz. Kur. Yzb. Ziya ve Kur. Yzb. Rahmi, Girit Seferi, 1 645- 1 669 (İstanbul,
1933) ve W Bigge'nin Der Kampf von Candia in den Jahren 1 667 - 1 669 (Berlin, 1899) .
Sen Gotthard savaşı ise Ferik Ahmed Muhtar Paşa'nın Sengotarda Osmanlı Ordusu
(İstanbul 1326/1908) ve Kur. Yzb. Raif ile Kur. Yzb. Ekrem'in, Sengator Seferi, 1 662-
1 664 (İstanbul, 1934) adlı araştırmalannda anlatılmaktadır. Osmanlıların 1683 Viyana
kuşatmasının diplomatik cephesi ve kuşatmanın kendisi Thomas M. Barker'in Double
Eagle and Crescent: Vienna's Second 1iırkish Siege and Its Histoncal Setting (Albany, New
York, 1 967) adlı eserinde anlatılmaktadır. Ayrıca bkz. Gerit'in "The Warning of İbrahim
Pasha of Buda" JRCAS, 2 1 . (1934, s. 621-670) ; .C. B. O'Brien'in "Russia and 1\ırkey,
1677-168 1 : The Treaty of Bakhcisaray'' Russian Review, ll, (1953, s. 259-268) ; Kun
Koehler'in Die Orientalische Politik Ludwigs XN., ihr Verhaeltnis zum Türkengrieg von
380
1 683, Leipzig, 1907; Kur. Alb. Necati Salim Tacan'ın İkinci Viyana Seferi, 1 683 (İstan
bul, 1945) ; Richard F. Kreutel'in Kara Mustafa vor Wien (Viyana 1955, Köln 1959) ve
John Stoye'nin Siege of Vienna, (Londra. 1964) .
II. Süleyman'ın dönemi (1687-1691) Bekir Kütükoğlu'nun "Süleyman II", lA, XI,
155-170; başlıklı yazısında anlatılmaktadır. Osmanlılar ile Avrupa'nın bir çok dev
letinin oluşturduğu Kutsal İttifak arasındaki savaş J. B.Wolf'un The Emergence of the
Great Powers , 1 685 -1 715 (New York, 195 1); Akdes Nimet Kurat'ın "The Ret-reat of
the 1\ırks 1 683 - 1 730" The New Cambridge Modem History, 6. (1970, s. 608-647); V. L.
Tapie'nin Les Relations entre la France et l'Europe Centrale de 1 66 1 a 1 715, 2 cilt, (Paris
1958) ; P. Argenti, haz. The Occupation of Chios by the Venetians, 1 694 (Londra, 1953);
M. Braubach'ın Prim Eugen Von Savoyen, Eine Biographie, S cilt, (Viyana, 1963- 1 965) ;
Bruzzo'nun Franssesco Morosini e la Conquesta della Morea, (Venedik, 1890) ; Necati
Salim Tacan'ın N�-Belgrad-Salankamen-Petrovaradin-Tim�var Kuşatma ve Meydan
Muharebeleri, 1 690 -1 696 (İstanbul, 1 939) adlı eserlerinde anlatılmaktadır; Cavid
Baysun'un 'Mmed Il" lA. 1 64-165 ve Cengiz Orhonlu'nun "T. Mustafa" TA, VIII, 695-
700 başlıklı yazılarıysa Il. Ahmed'in ve Il. Mustafa'nın hükümdarlıklarını anlatmak
tadır. Aynı dönemde doğu Anadolu'daki aşiretleri iskan etme çabalan Cengiz Orhon
lu'nun Osmanlı İmparatorluğunda Aşiretleri !skan Teşebbüsü, 1 691 - 1 696 (İstanbul,
1 963) adlı eserinde anlatılmaktadır. Karlofça Barışı konusunda bkz. İsmet Par
maksızoğlu'nun "Karlofça" lA, VI, s. 346-350; Rifat A. Abou El-haj'ın "Ottoman
Diplomacy at Kanowitz", JAOS, 87, ( 1967. s. 498-512) ; M. R. Popovic'in Der Friede von
Karlowitz (Leipzig, 1893) .
Dönemin bazı siyasal kişilikleri Cengiz Orhonlu'nun "Mezomorta Hüseyin Paşa" lA,
VIII, 205-208; Orhon Köprülü'nün "Hüseyin Paşa Amca zade" lA, V, 646-650; Cengiz
Orhonlu'nun "Mehmed Paşa Elmas" lA, VII, 583-585; Sadeddin Nüzhet Ergun'un Rami
Paşa, Hayatı ve Eserleri (İstanbul, 1934) ; Fahri Perin'in "Şeyhülislam Feyzullah
Efendi'nin nesebi" Tarih Dergisi, 4 (1959, s. 97-104) ; Huriye Gerçek'in "Feyzullah
Efendi, Ailesi, Evladı Akrabası," İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, tarih tezi no.
1970 (1950) ve Orhon Köprülü'nün "Fevzullah Efendi" lA, ıv, 592-600 adlı çalış
malarında incelenmektedir.
III. Ahmed'i tahta çıkaran Edirne Vakası, Ömer Aziz'in yayınlanmamış doktora,
tezinde anlatılmaktadır (İst. Univ. tarih tezi 193) . III. Ahmed'in dönemi ana hatlanyla
Enver Ziya Karal'm ·�med III" lA, I, 165-168 ve Harold Bowen'in 'Mmed III" EJ2, I,
s. 268-271 başlıklı yazılannda anlatılmaktadır. Rus savaşı ve Prut seferi konusunda
bkz: Akdes Nimet Kurat'm Prut Seferi ve Barışı, 1 123/1 1 71, 2 cilt, (Ankara, 195 1); B.
H. Sumner'in Peter the Great and the Ottoman Empire (Oxford, 1949) ; A. N. Kurat'ın
hazırladığı The Dispatches of Sir Robert Sutton, Ambassador in Constantinople, 1 71 0-
1 71 4), (Londra, 1953), XII . Karl'ın Osmanlı İmparatorluğu'na sığmışı ve Sultan üzerin
deki baskısı, Akdes Nimet Kurat'm İsveç Kralı XII. Karl'ın Türkiye'de Kalışı ve bu sıralar
da Osmanlı İmparatorluğu (İstanbul, 1943) ; R. M. Hatton'un "Charles XII. in 1\ırkey
TSİarrative of the King of Sweden's movements, 1709- 1714"' Tarih Araştırmaları, I,
(1957, s. 83- 142) . Bunu izleyen diplomatik ilişkiler ve savaşlar konusunda bkz.
Lavender Cassels'in The Struggle for the Ottoman Empire, 1 71 7- 1 740 (Londra, 1 966) ;
A. Vanda'nm Un Arnbassade sur l'ambassade de France en Turguie et sur le commerce les
Françcois dans le Levant (Paris, 1877) ; Marquis de Bonnac'ın Memoire historigue sul
381
l'ambassade de France a Constantinople, (Paris, 1884) ; P. Masson'un Histoire du
Commerce français dans le Levant au dix huitieme siecle (Paris, 1 9 1 1 ) ; ilse Jacob'un
Beziehungen Englands zu Russlands und tür Türkei in den Jahren 1 71 8- 1 727, (Basel,
1945) ; C. Bemercier-Quelquejay "Leş Kalmuks de la Volga entre FEmpire: Russe et
l'Empire Ottoman dans le regne de Pierre le Grand" Cahiers du Monde Russe et
Sovietigue, "l (1966, s. 63-76)
I...ale Devri (1717-1730) , İsmet Parmaksızoğlu'nun "İbrahim Paşa, Damad" lA, V,
91 5-919; Ahmed Refik'in Lale Devri, (İstanbul, 1928) ; M. Münir Aktepe'nin "Damad
İbrahim Paşa Devrinde U.le" Tarih Dergisi, 4 (1952, s. 85-1067, 5 (1953, s, 85-104), 6
(1954, s. 23-28) ; Muzaffer Erdoğan'ın "Osmanlı devrinde İstanbul bahçeleri" Vakıflar
Dergisi, 4 (1958, s. 149-192) ; Ahmed Refik'in On İkinci Asri Hicride Osmanlı Hayan,
(İstanbul 1 930); M. L. Shay'in The Ottoman Empire from 7720 to 1 734 as Revealed in
Despatches of the Venetian Baili (Urbana İllinois, 1 944) ; Lady Mary Wortley
Montagu'nun Letters, haz. Robert Halshand, 2 cilt, (Oxford, 1 965 -1966) adlı çalışma
ve eserlerinde anlatılmaktadır. Matbaanın gelmesi ve kültürel gelişmeler G.
Toderini'nin Letteratura turchesca, 2 cilt (Venedik, 1 787) ; Franz Babingerin Stambuler
Buchwesen im 1 8. Jahrhundert (Leipzig, 1919) ; Tibor Halasi-Kun'un "İbrahim Mü
teferrika" lA, V, 896-900; E. J. W. Gibb'in A History of Ottoman Poetry, cilt ıv, (Londra,
1905, s. 3-57) ; Niyazi Serkes'in "ilk Türk matbaası kurucusunun dini ve fikri kimliği"
Belleten, 26, (1962, s. 71 6-737) , Osman Erensoy'un Türkiye 'ye matbaanın girişi ve ilk
basılan eserler, (İstanbul, 1959) adlı çalışmalarda anlatılmaktadır.
İran savaşlan ve Kafkas seferleri M. Münir Aktepe'nin 1 720- 1 724 Osmanlı İran
Münasebetleri ve Silahşor Kemani Mustafa Ağa'nın Revan Fetihnamesi, (İstanbul, 1970) ;
Mohammad Ali Hekrnat'ın Essai sur l'histoire des relations politiques Irana -Ottomanes
de 1 722 a 1 747 (Paris, 1937) ; Andre de Claustre, Histoire de Tomas Kuli Kan Roi de
Perse (Paris, 1 743) ; Münir Aktepe'nin "Dürri Ahmed Efendi'nin İran Sefareti" Belgeler/e
Türk Tarihi Dergisi, no. 1 -6 (1967-68) ; Relation de Dourry Efendy, Arnbassade ur de la
Porte Othomane aupres du roi de Pers (Paris, 1910) adlı çalışmalarında anlatılmaktadır.
III . Ahmed'i devirerek Ule Devri'ne son veren ayaklanma M. Aktepe'nin Patrona
İsyanı (1 730), (İstanbul, 1958) adlı eserinde incelenmekte, ayrıca bu ayaklanmanın
toplumsal temeli hakkında da geniş bilgi verilmektedir. Ayrıca bkz. Abdi, 1 730 Patrona
ihtilali hakkında bir eser (Ankara, 1943) ; de Crouzenac, Histoire de la demiere revolu
tion arrivee dans l'Empire Ottoman, (Paris, 1 740) .
I. Mahmut dönemi ( 1 730-1 754) M. Münir Aktepe'nin "Mahmud 1," lA, VII, s. 154-
165 başlıklı yazısında biraz ayrıntılı olarak işlenmektedir. Bonneval'in çalışmaları hak-
. kında bkz. Heinrich Benedikt'in Der Pascha-Graf Alexander von Bonneval, 1 675- 1 747,
(Graz-Köhı 1959) 1959; Comte de Bonneval'in Memoires sur M. Le Comte Bonneval
(Paris, 1 802); Albert Vandal'ın Le Pacha Bonneval, (Paris, 1885); Septima Gorceix'nin
Bonneval Pacha, (Paris, 1953); "Bonneval und Prinz Eugen" Mitteilungen des Instituts
für Österreichische Geschichtsforschung, 18 (1950, s. 470-502) . Prens Ojen hakkında en
yetkin araştırma M. Braubach'ın Prinz Eugen Van Savoyen, Eine Biographie, 5 cilt,
(Viyana, 1963-65) adlı eseridir; A. Arneth'in Prinz. Eugen von Savoyen adlı üç ciltlik
(Viyana, 1858) eski incelemesi Prens'in Osmanlılara karşı seferleri konusunda ha.J.a
yararlılığını korumaktadır. Prensin ölümünden sonraki Osmanlı zaferleri M. E. von
Angeli'nin Der Krieg mit der Pforte, 1 736- 1 739 (Viyana, 1880) ve Albert Vandal'ın Üne
arnbassade françairseen Orient vous LOUIS XV. La mission du Marquis de Villeneuve, 1 728-
1 741 (Paris, 1887) adlı eserlerinde ve Salahuddin Tansel'in "Büyük Friedrich devrinde
Osmanlı Prnsya münasebetleri hakkında" Belleten, X, s. 133-165 başlıklı Theodor
382
1\ıpetz'in "Der 1\ırkeen Reldzug von 1 739 und der Friede von Belgrade" Historische
Zeitschrift, 40, ( 1878) başlıklı yazılannda anlatılmaktadır. lll. Osman'ın kısa saltanatı
ise Şinasi Altındağ'ın "Osman IH", lA, 448-450 başlıklı yazısında anlatılmıştır.
III. Mustafa'nın (1 757-1 774) saltanatı hakkında Bekir Sıdkı Baykal'ın "Mustafa lll"
lA, VII, 700-708 ve "Ragib Paşa", lA, IX, 594-596 başlıklı yazılaona bkz . Ragıb Paşa,
Norman ltzkowitz'in Princeton Üniversitesine sunduğu yayınlanmamış bir doktora
tezinin de konusudur. "Mehmed Raghib Pasha: The Making of an Ottoman Grand
Vezir'' ( 1959) . 1768- 1 774 savası konusunda bkz. lu, R. Klokman'ın Feldmarchal
Rumiantsev v period russkturetskoi voiny 1 768- 1 774 gg. (Moskova, 1951); Selahaddin
Tansel'in "1 768 seferi hakkında bir araştırma" Ankara Univ. Dil ve Tarih -Coğrafya
Fakültesi Bülteni, VII, s. 477-537; M. S . Anderson'un "Great Britain and the Russo-
1\ırkish war of 1 768- 1 774, English Historical Reviev, 64, (1 954, s. 39-58) ; G. S .
Thornson'un Catherine the Great and the Expansion of Russia, (New York, 1 950) ; Boris
Nolde'nin La fonnation de l'empire russe, 2 cilt, Paris, 1 953) ve Alan W. Fisher'in The
Prussian Annexation of the Crimea, 1 722- 1 783, (Cambridge 1 970) . Bu dönem boyun
ca yapılan askeri reformlar Baron de Ton'un Memoires sur les Thrcs et tartares, 3 cilt,
(Amsterdam, 1 784) . İran'la olan ilişkiler Lawrence Lockbart'ın Nadir Shah: A Critica[
Study Based Mainly upon Contemporary Sources (Londra, 1938) adlı eserinde işlen
miştir. Bu dönemden itibaren Osmanlı imparatorluğu çevresindeki Avrupa diplomasisi
konusunda en yetkin eser M. S. Anderson'un The Eastem Question, 1 774 - 1 923,
(Londra ve New York, 1966) adlı çalışmasıdır. Fransızlann görüş açısını vermesi
bakımından, A. Sorel'in La guestion d'Orient au XV'III'e siecle. Le partage de la Pologne
et le traite de Kainardji, (Paris, 1889) adlı eseri de hala yararlı bir kaynaktır. Ancak, her
iki eser de Osmanlıların iç işleri ve dış politikalan konusunda tam doğru bilgi ver
memektedir, imparatorluğun iç durumu ve 18. yüzyıl reformlan konusunda yararlı ola
bilecek genel bir başvuru kaynağı, Dr. Yücel Özkaya'nın "XVIII'inci yüzyılda çıkarılan
adaletnarnelere göre Türkiye'nin iç durumu", Belleten, 38, (1 974, s. 445-49 1 ) başlıklı
yazısıdır.
I. Abdülhamit'in önemli hükümdarlık dönemi (1 774-1 789) henüz tam kapsamlı bir
şekilde işlenmiş değildir. Cavid Baysun'un kısa özetleri, '�bdülhamid 1", lA, I, 73-76 ve
'�al-Hamid" El2, 62-63 yetersizdir, iç reformlar ve modemizasyon konusunda en
yararlı kaynak Uzunçarşılı'nındır: "Sadrazam Halil Hamid Paşa", Türkiyat Mecmuası, 5
( 1936, s. 213-267) ve "Cezayirli Gazi Hasan Paşa'ya dair" Türkiyat Mecmuası, VII,-VIII,
s. 1 7-40. İkinci yazı Çeşme Deniz Savası'nı izleyen donanma reformlarını vurgulamak
tadır. Ayrıca bkz. Abdülhak Adnan Adıvar'ın Osmanlı Türklerinde İli m (İstanbul, 1 943) ;
Auguste Boppe'nin "La France et le 'militaire turch' au XVIIle siecle" Feıdlles d'Histoire,
(1912, s. 386-402, 390-501 ) ; Bekir Kütükoğlu'nun "Müverrih Vasıf'ın kaynaklarından
Hakim Tarihi" Tarih Dergisi V, 69-76, VI, s. 9 1 -122; VII, s. 79-192 ve Baron de Tott'un
Memoires du Baron de Tott surles Thrcs, 4 cilt, (Amsterdam, 1785) .
1787-1 792 savaşı hakkında, bkz. S. J. Shaw'un Between Old and New: The Ottoman
Empire Under Sultan Selim IH, 1 789- 1 807, (Cambridge, Mass, 1971, s. 21-68) ; A.
Beer'in Die Orientalische Politik Österreich.s seit 1 774 (Prag, 1883) ; Jean Lemoine'ın
"The Reversal of Alliances and the Family Compact" Cambridge Modem History, cilt VI,
s. 329-360; Ailen Fisher'in The Russian Annexation of the Crimea, 1 772- 1 783,
(Cambridge, England, 1970) ; Anderson'un The Eastem Question, s. 1 -27.
III. Selim dönemi Shaw'un Between Old and New adlı kitabında geniş kapsamlı ola
rak ele alınmıştır; ayrıca A. Cevat Eren'in "Selim III." lA, X. s. 441-457 başlıklı çalış
ması da geniş bir bibliyografyaya dayanmaktadır. Ayrıca bkz: Uriel Heyd, ''The
383
Ottoman 'Ulema' and Westemazation in the Time of Selim III and Mahmud II," Studies
in Islamic History and Civilization. Scripta Hierosolymitana, 9 (1961, s. 63-967) ; J. C.
Hurowitz, "Russia and the 1\.ırkish Straits: A. Revaluation of the Origins of the
Problem", World Politics, 14 (1962, s. 606-632) ; a.g.y'ın "The Background of Russia's
Claims to the 1\.ırkish Straits : A Reassessment" Belleten, 28, (1964, s. 459-503) ;
Bemard Lewis, "The Impact of the French Revolution on 1\.ırkey'' Journal of World
History, I, (1953, s. 1 05 - 1 25) ; ve S. J. Shaw'un aşağıdaki yazı ve kitapları: "The
Established Ottoman Army Corps Under Selim III (1 789-1807)" Der islam, 40, (1 965,
s. 142-184) ; "The Origins of Ottoman Military Reform: The Nizam-ı Cedid Army of
Sultan Selim III" Journal of Modem History, 37, (1965, s. 291 -306) ; "Selim III and the
Ottoman Navy," Thrcica: Revue d'Etudes Thrgues, l, (1969, s. 212-241); Ottoman Egyptin
the Age of the French Revolution (Cambridge, Mass 1964) ve Ottoman Egypt in the
Eighteenth Century (Cambridge, Mass, 1 962) .
Selim'in saltanat döneminin günlüğü Fahri Ç. Derin tarafından Latin alfabesine
çevrilmiştir: ''Tüfengçibaşı Arif Efendi Tarihçesi," Belleten, 38, (1974. s. 379-443); Ana
dolu'nun en önemli soylu ailelerinden biri de İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın "Canan
oğulları" Belleten, 38, (1974, s. 215-261) başlıklı yazısında anlatılmaktadır. Bayraktar
Mustafa Paşa'nın yükselişi ve Selim'in tahttan indirilişindeki rolü A. R Miller'in Mus
tapha Pasha Bayraktar (Moskova, Leningrad, 1947) adlı eserinde ve Uzunçarşılı'nın
"Meşhur Rumeli Ayanlanndan Tirsinikli İsmail, Yılık oğlu Süleyman Ağalar ve Alemdar
Mustafa Paşa (İstanbul, 1942) adlı eserlerinde tartışılmaktadır.
384
DİZİN
· A · Ahmet II (1 643-169S) - (Hük. 169ı
ı 69S) : 274.
Abaza Hasan Paşa: 2S7, 26ı, 262. Ahmet III (1 673-1736) - (Hük. 1 703-
Abaza Mehmet Paşa: 24i , 243, 247, 248, 1 730) : 27S, 281, 284, 287, 297,
'
2S6. 30ı, 349, 3S3, 3S6.
Abaza Melek Ahmc;:t Paşa (Sadr. ı6SO Ahmet Cevdet Paşa (1822-1894) : 356.
ı6Sl) : 2S2, 2S3, 2S4, 2S9, 347. Ahmet Çelebi: 106, 109, l l l, 233.
Abbas I (Hük. 1 S87-1 629) : 229, 23S, Ahmet Nedim: 288, 3S3, 3S4, ·3SS.
236, 242. Ahmet Vasıf Ef. (1739- 1807) : 3S6.
Abbas III (Hük. ı 736) : 298. aile, oymak: 43, 46, 192.
Abbasi İmparatorluğu (7S0-12S8) : ı9, Akçay Savaşı (1397) : S8.
21, 22, 26, 4S, 64, ı 28, ı3o, 149, Akdeniz: 24, 42, 60, 84, 98, lOS, ı o6,
1 73, ı 87. ı ı 8, ı 2 1 , 128, 130, 1 3 1 , 133, ı 34,
Abdurrahman Bistami: 186. ı38, ı4ı, 143, ı48, 171, 1 88, 2 1 5 ,
Abdülhamit I (ı72S- 1 789) - (Hük. 1774- 2 ı 7, 222, 223, 224, 226, 227, 27S,
ı 789) : 306, 308, 3ıo, 314, 3ı6, 304, 308, 326, 330, 332, 33S, 344,
3SS, 3S6. 346, 348.
Abukir Savaşı (1 798) : 326. Akdere: 97.
acemi oğlan: ı s ı . akıncılar: 40, 47, s ı , 63, 72, 74, 7S, 80,
açlık salgını: bkz. Kıtlık 91, 97, ıo2, ıos, 124, ı 26, ı27,
adalemame: 2ı8, 247, 266. ı 28, ı3s, 137, ı4S, ı63, 16S, ı 67,
Adana: 92, 348. 168, ı 69, 21S, 230, 233, 239, 263,
adat, adet: ıs8. 239, 3 1 0.
Aden: 1 1 S, 1 3S, 143, 221 . Akka : 309, 326, 329, 3SS.
adli kuruluşlar, adalet ve hakimler: 44, Akkerman: 97, 102, ı68.
48, 8 1 , 1 19, 120, 1 22, 127, 13S, Akkoyunlular: 41, S6, S8, 66, 88, 92, 93,
ı39, ı49, ı so, ı s9, ı 6o, 1 73, 1 74, 94, 1 07, 108, ı8ı, 184, ı90.
ı 76, 1 93, 2 ı 8, 273, 32S, 344. Akşehir: 30, 42, S3, 60, 66, 82.
Adriyatik denizi: S2, 73, 74, 79, 92, 93, Alaaddin Ali (II . Murat'ın oğlu) : S8.
97, 98, l OS, 133, ı 68, 2S l , 309, Alaaddin Bey: 78.
326, 327, 328, 329, 330, 333, 3�4. Alaaddin Bey (Prens Ahmet'in oğlu) :
348. Alaaddin Keykubat (Hük. ı284- 1 307) :
Afganistan: 2 ı , 74, 143, 293 . ı81.
Afyonkarahisar: 68. Alaaddin Sabit (Öl. ı713) : 3S3.
Afşarlar (Avşarlar) : 293, 298. Alaaddin Tüsi: 183.
ağa: ıss, 1 S6, ı6ı, 163, 2 ı 7, 2S.3 , 2S4, ''··Alacahisar: S7, 74.
'
271, 3 1 8, 342. Aı.amut: 2S.
ağalar saltanatı: 2S3, 2S4. Alaşehir savaşı (1S 1 1) : ıo9.
ağnam resmi: ı 58. alay: 48, 29S, 319.
ağripar: 2 1 1 . alaybeyi: 48, ı6S.
Ahıska: 226. Alexsandr ı. (Hük. ı80l-182S) : 334.
Ahi Ahmet Çelebi ( 1436-ıS23) : 189. Alemdar Mustafa Paşa ( 1 76S-1 806) :
ahil�: 3ı, 34, 37, 6S, 70, ı82. 329, 331, 332, 334, 33S, 336.
Ahmedi: ı 86. Alemşah Çelebi (Öl. 1S 12) : 109.
Ahmet I (1 S90- 1 6 1 7) - (Hük. ı603- Alexander VI, Papa: lOS.
ı617) : 230, 233, 236, 237, 238, Alexander ivan: 40.
241 , 242, 248, 249. Alfonso V: 9 ı .
385
Ali Bey-ul Kebir ( öl. 1773 - hük: 1 760- Aras nehri: 297.
1 773) : 309. Ardahan: 148, 226.
Ali Kuşçu (öl. 1474) : 184. Argun Han: 32.
Alparslan (Hük. 1063-1072) : 23, 24, 25. Arnavut Ahmet Paşa: 121, 123.
Altay dağları: 1 7, 55. Arnavutluk: 38, 42, 43, 47, 52, 56, 57,
Altaylı göçebeler: 17, 19, 26. 66, 73, 74, 78, 79, 80, 91, 93, 96,
Altın, altın madenleri: 90, 121, 144, ı s ı , 97, 98, 105, 106, 133, 168, 230,
1 5 7 , 201 . 258, 268, 309, 324, 325, 329, 330,
Altınordu: 30, 90, 96, 97, 166. 348.
aman: 207. Arpa emini: 1 5 5 .
Amasra: 35, 92. arpalık: 1 76.
Amasya: 55, 60, 61, 63, 99, 109, lll, arşiv: 1 53, 246.
1 1 3, 147, 184, 258. Artukoğullan: 56.
banşı: 145, 236. aruz vezni: 180, 181, 190.
Amcazade Hüseyin Paşa (Sadr. 1 697- asesbaşı: 203 .
1 702) : 275, 277, 279, 349. Asessio (Alessio) : 52.
Amadeus II: 39, 40. askeri reformlar: 219, 220, 272, 273,
Arnedi kalemi: 1 56, 341 . 278, 282, 291 , 294, 296, 306, 307,
Amiens banşı: 328. 308, 3 1 1 , 312, 313, 3 1 7, 3 18, 321,
Anadoluda Osmanlı fetihleri: 34, 37, 53, 332.
54, 55, 58, 59, 67, 70, 72, 93, 94, askeri sefer teşkilAtı: 1 68, 1 70.
113. Astrahan: 222, 229.
Anadolu eyaleti: 5 5 , 92.
astronomi (gökbilim) : 1 72, 184, 187,
Anadoluhisarı: 57.
188, 189, 288, 291 .
Anapa: 347.
aşar (öşür) : 1 58.
Andronikus III (Hük. 1328-1 341) : 35.
aşık: 353.
Andronikus ıv. (Hük. 1376-1379) : 40.
aşık edebiyatı: 180.
Angarya (zorla çalıştırma) : 77, 140, 164,
Aşık Ömer: 353.
192, 2 1 8 .
Aşık Paşazade: 186.
Ankara: 3 7 , 38, 5 8 , 5 9 , 60, 6 1 , 62, 64,
atabey: 25, 76.
65, 66, 87, 1 0 1 , 1 1 3 , 147, 186,
ataman: 264, 265, 282.
240.
Ataullah Efendi: 333, 334, 336.
Savaşı (1402) : 60, 6 1 , 64, 65, 186.
Atina: 54, 78, 91, 269.
Anna (Hük. 1730- 1 740) : 298.
Antakya: 25, 30, 195. Aubert: 307.
Antalya: 30, 60, 68, 70, 108, 109, 223, Augustus III (Hük. 1 734- 1763) : 298.
278. avanz: 107, 1 58, 198, 218.
Antep: 59, 348. Avlonya: 67, 98.
Apafi, Mihail (Hük. 1661 -1682) : 261 , Avusturya: 47, 56, 9 1 , 103, 1 24, 1 26,
263, 269. 127, 128, 1 29, 137, 141, 194, 223,
Aral gölü: 1 8 . 225, 230, 23 1 , 232, 233, 236, 263,
Arap dünyası, eyaletleri, Araplar: 1 7, 1 9, 266, 268, 269, 271, 272, 273, 274,
22, 45, 1 1 5, 1 1 7, 1 18, 134, 160, 275, 276, 277, 282, 284, 285, 286,
163, 165, 180, 1 92, 195, 208, 243, 295, 296, 297, 298, 299, 300, 301,
274, 324, 329. 303, 305, 309, 312, 314, 3 1 5 , 316,
Osmanlı fetihleri: 45, 1 1 5, 1 1 7, 3 1 7, 325, 329, 330, 347, 353.
129, 1 34, 195. Aya Mavri adası: 276.
isyanları: 243, 309. Ayan: 300, 302.
Arap yarımadası: 309. Ayasofya camii, medresesi: 184, 270.
Arapça: 20, 48, 152, 1 59, 1 80, 1 8 1 , 1 82, Aydın: 29, 42, 53, 66, 69, 71, 72, 109.
186, 238, 288, 346, 348, 356. Aydınoğlu Cüneyt Bey: 66, 69, 70, 72.
386
Aydos: 38, 64. 171.
Ayn Calut Savaşı ( 1260) : 26. Baresai Acos: 261 .
Aynalıkavak anlaşması (1 784) : 3 1 1 . barça: 21 1 .
Ayn-i Al i Efendi: 1 6S, 3 S l . barut: l l S, 1 30, 161, 234, 273, 280.
Ayşe Sultan: 242, 2S6. Baruthane-i Amire: 273 .
Azak: 248, 2S0, 27S, 276, 282, 284, 298, Basil III (Hük. 1SOS-1 S33) : l l l .
299, 300, 303, 306. Basra: 1 28, 1 29, 134, 143, 14S, 243;
Azap askerleri: 166, 1 7 1 . 248, 3 10.
Azerbaycan: 22, 94, 1 13, 1 14, l lS, 1 19, baş defterdar: 1 S7.
129, 1 3 1 , 132, 140, 168, 222, 226, baş tercüman: 1 S6.
229, 23S, 236, 243, 248, 292, 293, baştarda: 21 ı .
297. Bathory Sigismund (hük. 1S8 1-1602) :
232, 233.
• B . Bathory Stefan (hük. 1S7S-1 S86) : 22S .
Bayburt: 1 1 3.
Bab-ı Ali: 1 S 7, 3 14, 3 1 S , 326, 331, 341, Bayezid I (1 360- 1403) : 43, 4S, 46, 49,
342. so, 68, 71, 74, 99, ı s ı, 181, 182.
Bab-ı Defteri: 342. Bayezid II (1448- 1 S 12) - (hük. 148 1 -
Baba Zünnun isyanı (1 S26) : 12S. 1 S 1 2) : 9 1 , 99, 100, 103, 104, lOS,
Babaeski: 280. 107, 1 1 7, 1 19, 123, 131, 143, 1 6 1 ,
Babür: 134. 162, 1 8 S , 186, 189.
Bafra: 30. Bayezid Camii: 190, 293, 349.
Bağdat: 19, 2 1 , 2S, 26, S6, 64, 108, 128, Bayezid Çelebi (1S3S-1 S61) : 9S, 132,
129, 132, 1 79, 183, 1 89, 190, 191, 140, 146, 147.
242, 243, 244, 248, 249, 2S8, 273, Bayezid Paşa (Sadr. 1421): 68, 69.
292, 300, 301, 3 1 0, 34S, 346, 347, Bayram_ Paşa (Sadr. 1637-1 638) : 34S .
348. Bedeviler: 1 1 6, 122, 129, 143, 196, 309,
Bahçesaray: 26S, 347. 310.
Bahşi: 1 9 1 . Bedreddin Simavni (1 368- 1420) : 6 3 , 64,
Bahş�: 136, 1 S 8 , 1 7S, 207, 3S2. 6S, 67, 68, 69, 146, 18S.
bakır ve bakır madenleri: 1S7, 216, 227, bekçi: ı s ı , 166, 203, 206.
2S6. Bektaş Ağa: 2S3.
Baki (1S26-1 600) : 190. Bektaşilik: 161, 197.
Bakü: 23S, 292. Belgrad: S4, 7S, 90, 91, 93, 96, 104, 124,
Balıkesir: 29, 3S, 60, 61, 62. 128, 148, 168, 232, 266, 269, 271,
Balkan birliği: 41, 42. 272, 273, 274, 28S, 299, 3 1 6, 32S.
Balkan dağlan, Balkan: 38, 39, 40, 41, anlaşması (1 739) : 299.
42, 47, 48, 49, 6S, 70, 71, 77, 78, Bender: 299.
80, 1 02, 1 68, 192, 271, 273, 284, berat: S7, 207, 302, 241 .
299, 303, 309, 330, 332. Berat: 2S8.
Balsa: S2. Bergama: 29, 3S.
Baltacı Mehmet Paşa (Sadr. 1710-171 1) : Berkuk: S6, S8.
282, 283, 284, 349. Besarabya: 18, 97, 102, 13S, 274, 332.
Baltaoğlu Süleyman Bey: 1 70. Bethlen Gabor (hük. 1613-1629) : 233,
balyoz: 90, lOS. 23S, 236, 248 .
banat: 93. bey: 27, 43, 44, 46, Sl, S8, 64, 7S, 1 S9,
Banyaluka: 299. 1 92.
Barbaros Hayreddin (1466-1 S46) : 130, beylerbeyi: SS, 64, 92, 141, 1S6, 1 S9,
1 3 1 , 133, 1 34, 1 36, 1 38, 141, 1 70, 1 64, 1 70, 241, 246, 347.
387
beylik: 34 ı . ss, 73, 74, 77, 78, 80, 92, 93, ıo2,
beylikçi: ı s6. 283, 299, 304, 306, 3ı4, 324, 329.
Beyoğlu (Pera) : 203, 297. Bursalı Ahmet Paşa: ı83.
Beyşehir: 30, 42, s ı , S3, 66. Bükreş: 20 ı, 299, 303, 3 ı 6.
Bıyıklı Mehmet Paşa: ı ı 3 . anlaşması: 33S.
Bilad-ı selAse: 203 . Bürokrasi, bürokratlar: 22, 23, 29, 4S,
Bilecik: 33. ı36, ı49, ı s6, 209, 2ı0, 2 ı 2, 240,
Birun: ıs3, ı s s . 247, 249, 2S2, 2S8, 262, 29ı, 322,
Bitinya: 3 2 , 3 3 , 4S . 340, 341 .
Bizans: ı 7, ı 9, 23, 24, 27-42, 4S-46, 48, bütçe: ı36, l S7, 2SO, 2SS, 2S6, 260,
SO-S4, S6-S8, 62-66, 68-70, 72, 73, 272, 28ı , 302, 306, 322, 3S2.
77-84, 86-93, 9S, 96, ıso, ıs3, Büyük Süleyman Paşa (ı780-ı 802) : 309,
ı67, ı8ı, ı83, ı 94, 208, 297, 3 ı4. 3 ıo.
Bocksay Stefan (bük. ı 604- ı606) : 233,
234, 23S. - C -
Bogaverd Savaşı ( 1 73S) : 298.
Bogomiller: 39, 9ı, 93, ı9S. Cambrai banşı (1 S29) , ı26
Boğaziçi: 24, 30, S7, 83, _ 86, 247, 262, camiler, 4S, S2, 86, ıoı, ı 73, 204, 20S,
287, 288, 297, 308. 288, 302
Boğazlar: 3ı, 74, 77, 94, ıo6, ı 70, 27S, Campoformio, 32S
277, 308, 326, 327, 330, 334, 3S. Canbay Giray (Hük. ı6HY, ı623, ı624,
Bohemya: 38, S6, ı o3, ı04, ı26, ı94. ı 627-ı63S), 244
Bolu: ı46. Canbirdi Gazali, ı20
Bonaparte Napolyon ( 1 769-ı 82ı) : 32S, Canbulat, 23S
326, 327, 329, 330, 33ı, 332, 334, . Candar, 66, 92, ı84
33S. Canik, 30
(İlk consüllüğü: ı 799- ı804) Canikli ailesi, 329
(İmparatorluğu: ı804-ı8ı4- ı S) Casimir IV (Hük. 1447- ı492) , 96, ıo4,
Bosna: 3 ı , 38, 39, 40, 4ı, 42, 43, 47, S ı , 264
S4, S 7 , 67, 74, 7 S , 76, 9 ı , 92, 93, Cebeci, ı6ı
97, 98, ıo2, ıos, 1 10, ı24, ı2s, cebeli, ı64
ı26, ı36, ı4ı, ı s ı , ı68, ı 83, ı 9s, eelMeddin Rfuni (ı207- ı273), ı 97
230, 23 ı , 233, 237, 26ı, 268, 269, eelMeddini Rumi (1207- ı272) , 354
27ı, 28S, 286, 290, 29S, 298, 299, CelMi isyanlan, ı2s, 248, 2S3
300, 3 ı 4, 3 ı s , 3 ı 6, 3ı7, 32S, 347. CelMi isyanlan, ı23, 246
bostancıbaşı: ı s ı , ıss, 233, 286, 294. Cem Sultan (14S9- ı 49S), 94, 9S, 99,
böşanma: ı 7S, 203 . ıoo, 103, ıos, ı ı ı, 369
Bozcaada: 2S9, 260. cemaat, ı92
Brankovic George ( ı398-ı4S6) - (bük. Ceneviz, 29, S8, 66, 72, 74, 79, 80, 83,
ı427-ı4S6) : S2, 62, 74, 7S, 76, 77, 90, 9ı, 92, 97, 98, ı 3 ı , ı33, ı47,
78, 79, 80, 90, 9 1 . ı70, 223, 232
Brankovic Vuk: 43, S2. Cengiz Han, 26, SS, ı ı2
Bucaş anlaşması (ı 672) : 26S. Cerbe, ı48
Buda: S6, 79, 80, ı 24, ı26, ı27, ı28, cerrah başı, ıss
ı37, ı38, ı83, 268. Ceyhun nehri, ı8, ı9, 20
Bug nehri: 26S, 306, 3 ı 6 . Cezayir, ı30, ı 3 ı , ı4ı, 142, ı48, ı 70
Buğdan: ı8, 38, S4, 9 ı , 96, 97, ı02, ı04, Cezayirli Gazi Hasan Paşa (öl. ı 790) ,
ıo6, ı3S, ı 60, 229, 23ı, 232, 269. 383
Bulgar Patrikliği: ı 94. Cezzar Ahmet Paşa (öl. ı804) , 309,
Bulgaristan: 3 ı , 37, 38, 40, 4ı, 43, S4, 326, 329
388
Charles Nassau Siegen, 3 ı s Çorlu, 36, ı ı 9
Charles V (Hük. ı s ı9-ıSS8), ı24, ı26, Çorlulu Ali Paşa (1670- ı 7 1 1 ) , 28 ı
ı27, ı33, ı4ı, ı42, 223 Çorum, 2S8
Charles VIII (hük. ı483-ı498) , ıoı çöplük subaşı, ı 76
Chateau-Cambresis anlaşması (1 SS9) , Çubuk, S9
ı42 çuhadar ağa, ıs3
Chmielnicki Yuri, 26S
Cidde, 1 16 - D -
389
Dimetoka, 36, 40, 1 10 279, 280, 281, 282, 284, 303,
din bilimleri, 345 309, 313, 331, 365, 381
Din bilimleri, 354 anlaşması (1444) , 78
Din değiştirme, 20, 39, 40, 45 Edirne Olayı ( 1 703), 279, 280
dirlik. 1 63 Edirne Olayı ( 1806), 331
Diu, 143 Edirne sarayı, 1 18, 279
divan efendisi, 1 60 Edremit, 29
Divan-ı Hümayun, 46, 47, 48, 83, 1 36, Eğri kalesi, 23 1
137, 1 53, 155, 1 56, 1 58, 1 59, Eğriboz, 80, 94, 304
1 60, 1 6 1 , 1 70, 1 76, 1 79, 207, Eğridir, 30, 42
209, 340, 341 , 342, 349 Eflak, 38, 42, 5 1 , 54, 57, 63, 67, 68, 70,
Divan-ı Hümayun Kalemi, 340, 341 72, 73, 74, 75, 78, 80, 82, 90, 91,
Divan-ı Hümayun Tercümanı, 342 92, 93, 96, 1 02, 1 60, 168, 222,
Divriği, 66 230, 23 1 , 232, 234, 272, 282,
Diyarbekir, 56, 1 14, 1 68, 183, 235, 292, 283, 299, 303, 3 1 6, 330, 335, 347
347 Ege adaları, 98
Dnieper, 264, 265, 282, 305, 306, 3 1 4 Ege adaları, 37, 66, 90, 93, 98, 133,
Dniester, 269, 276, 299, 305, 3 1 6 148, 1 70, 195, 276, 306, 308
Dobruca, 55, 67, 68, 146, 192, 332 Ege Denizi, 29, 133
Domaniç, 29, 32 eğitlın, öğretinn, 6, 1 72, 313, 321, 323
Don Joseph, 222, 223, 377 ekonomik politika, 23
Don Juan, 223, 377 el Cezayir, 1 70
Don nehri, 222 el koyma, 95, lll, 120, 136, 145, 146,
Dona Garcia, 222 2 1 7, 249, 322, 332
Don-Volga Kanalı yapımı, 22 1 , 378 el-Ariş anlaşması ( 1800), 327
Doria, Andrea, 1 3 1 , 133, 1 70 Elbasan, 324
Doroşenko, Piyotr, 264, 265 Elbistan, 58, 66, 1 03, 125
Drama, 38, 40 el-Gazali, 149, 184
Drava nehri, 124, 1 27, 1 68 emanet, emin, 159
Drina nehri, 285 Emekli aylıkları, 1 76
Dulkadiroğulları, 58, 66, 75, 1 1 2 Emekli aylıkları, 1 76, 295
Durazzo, 5 2 , 105 Emine Sultan, 281
Duret, 308 Emir, 27
Dursun Bey, 186 emir-i ahır, 1 5 5
Du0an, Stefan (bük. 1 3 3 1 - 1 355), 36 Emiroğulları, 3 0
Düzmece Mustafa Çelebi, 67, 68, 69, 70, emir-ül alem, 155
72, 73, 146, 1 47 Enderun, ısı, 1 53, 155
Enez, 9 1
enflasyon, 144, 1 98, 216, 219, 250,
- E - 254, 270, 271, 273, 276, 292,
296, 301
Ebussuud Efendi ( 1 490- 1574) , 1 38, Enveri, 186
1 39, 1 79, 187, 190 Epir, 38, 74
Edip Efendi, 357 Erdebil, 292
Edirne, 38, 39, 40, 41, 49, 52, 57, 60, Erdel, 67, 76, 79, 1 04, 124, 126, 135,
61, 62, 63, 64, 68, 69, 70, 71, 78, 137, 140, 141, 147, 148, 1 60,
79, 82, 83, 87, 1 02, lll, 1 1 7, 168, 225, 233, 235, 236, 248,
1 18, 146, 168, 1 73, 182, 183, 260, 261, 262, 263, 267, 269,
186, 201 , 262, 266, 272, 275, 270, 272, 274, 276, 285, 289, 380
390
Ereğli, ı46 ı 28, ı 3 7, 14ı- 142
Ereoıa, 4ı Ferhat Paşa ı9ı, 232
Erivan (Revan), 228, 292 fetih politika, planlan 34, 40, 7 1 , 82,
Enneniler, 9, S8, 8S, 86, ı s ı , ı9S 87-88, 1 10
Ermenistan, 23, 4ı, S6, ı 4S, ı9S, 226, Fetret Devri 7, 32, SO, S9, 6ı, 64, 68,
228, 298 ı 82, 367
Enninak Giray, 97 fetva S3, ı39, ı 77, ı 79, ı87, 24ı , 271,
Erzincan, 4ı, S9, 66, 67, 92, 1 12, 1 1 3 290, 334
Erzurum, 23, S 9 , 67, 94, 1 12, 1 13, ı29, Feyzullah Efendi (1638-ı 703) 276, 280-
ı68, 24ı , 243, 280, 34S, 346, 282, 338, 382
347, 373, 377 fıkıh ı 72, ı 74, ı 77
Esat Efendi <-eyhülislam), 238 Fırat Nehri S8, 93, 392
Eskenazi Musevileri, ı94 fıldişi ticaret 20 ı
Eskihisar, 3S Filibe 39-40, 49, 67, ı68
Eskisaray, 233, 238 Filistin 26, ı9S, 3 ı O, 348, 392
Es�ehir, 29, 33, 3S; 66, 262 firkateyn 2 1 1 , 392
Esma Han Sultan (1 S4S-ıS8S), 22S fiyatlar 9S, 202, 2ı7-2ı8, 2S8, 274, 392
esnaf loncalan, 200, 20ı , 202, 203, fizik bilimleri ı72, 392
204, 209 Foça 392
esnaf loncalan, ı99, 200 François I. (hük. ı s ı s-ıS47) ı 24, ı 26-
Esther Kira, 222 ı 27, ı 33, ı38, ı4ı, 223, 308,
eşkiyalar, 24S, 270, 292, 30ı, 324 372; 390, 392
Eşrefoğullan, 30, 66 Fransız İhtilMi 3ı7, 392
Eugene (Savoy' lu 1 ı 663- ı 736), 27S, Fransız Osmanlı İlişkileri ı 3 ı - ı 33, ı 38,
28S, 29S ı42, 223, 226, 333, 33S
Evliya Çelebi (1614-ı682) , 1 1 , 267, Fuzuli (ı48o- ıss6) ı90, 346, 392
346, 347, 348, 3S7, 37S fütüwet ı82, ı96, 392
Evrenos Bey, 3S, 40, S4
eyalet, 48 - G -
eyalet valileri, ı 22, ı37, 224, 3ı8, 3 ı9,
343 Galata 83-84, 1 17, 1 70-ı71, ı 76, 203,
eyalet yönetimi, 3S ı 298, 309, 3SS-3S6
Eyüp, ı 76, 297 Galatz 336
Galip Dede (Şeyh Galip) (17S7-ı 799)
- F -
3SS
ganimet, yağma 22-23, 3 ı , 34-3S, 42-
fabrikalar, 278 44, 47, S4, S6, S9, 63-64, 68, ı 02,
Farsça 22, 44, 6S, ı s2, ı80- ı 82, ı86, ı 3o, ı4S, 224, 229-23ı, 249, 2S2,
ı9ı, 239, 289, 347, 3 S4-3SS, 362 267, 29S
Fas ı 30, 227 garnizonlar 67, 88
Fatih Camii 86 gazel ı80, ı90, 3S4-3SS
Fazıl Bey (öl. ı8ıO) 3S6 gazi 20, 27, 3ı-32, 34, 4S, 47, 49, s ı ,
felsefe ı 72, ı 8 ı - ı 82, ı8s, 289, 346, S 3 , S7, S9-6ı, 63, 6S-66, 70-71,
3SS 7S, 78, 83, ıo4, ıo6, ı ı 7, ı s9,
Fener ı94, 28S ı67, ı96, 208, 2ı6, 276, 36S
feodal (örgütlenme, önderler ve feodal Gebze 3S
beyler) 48, 60, 7 1 , 77, 80, 88, gedik 200
1 13, ı 22, ı 2S, ı 68 Gedik Ahmet (Sadr. ı474- 1477) 92, 94,
Ferdinand ı (hük. ı ss8-ı S64) ı24, ı26- 98- ıoı
391
Gediz Nehri 28 286, 290, 297, 326, 372, 393
Gelibolu 36-37, 39-40, 67, 69, 79, 83, Hacca gidiş ıos, ıo9, ı4S, 241 , 2S2
ı ı8, ı 3 ı , ı4ı, ı46, ı 70, ı87, hace 342
274, 348, 371 Hacı Bektaş SO, 12S, ı97
Gelibolulu Mustafa Ali (1 S4ı -ı s99) Haçlı Seferi (ı444) , 77, 367
3S2, 380 Haçlı seferleri, haçlılar 3S, 37, 39, S6-
gemiler 73, ı70, 2 1 1 , 26ı, 283, 309 S7, 60, 73, 76-8 ı , 90, 93-94, 98-
Gence 236, 293 99, ıoı, ıo3, ıo6, 1 ı 8, ı27, ı3 ı,
Gennadios Skolarios 8S ı 33, 137-138, 23ı, 267, 368, 393,
Gerede 37 400, 40S
Germiyanoğulları 37, s ı , S3, 60, 62, 66, Haçova 232-233
68, 73, ı 82 Had 210
Giresun 30 Hadım Ali Paşa (Sadr. ısoı-ıso3; ı s06-
Girit ı33-ı 34, ı9S, 2Sı-2SS, 2S8, 26ı - ı s 1 1) ıo9
26S, 27S, 3 ı S , 348-349, 3S4, 38ı Hadım Derviş Mehmet Paşa 234
Giurgiu (Yerköy) 67 Hadım Süleyman Paşa 96, ıo4, ı3S
Goletta ı3o ı36, ı40, 373, 379
göçebe çadırları, ı92 Hafız Ahmet Paşa (Sadr. ı63ı- ı632)
göçebeler ı9-22, 27-28, 33, 48, ıo8, 243, 246
ıs8, ı92, ı96, 386 Hafız İsmail Paşa (Sadr. ı80S-ı806)
Göktürk İmparatorluğu 7, ı9-20, 28 332
gönüllüyan ı66 Hafız Mehmet İbn Ali ı84
Göynük 30, 3S, S8 Hafız Süleyman Efendi 360
Gran ı 28, 232 Hafsa Sultan ı 23, ı32
Gucarat ı 34- ı 3 s Hafsiler 1 30, 22S
gularn 49 babambaşı 194
Gülbahar Hatun ı32, 140 hakk-ı kapan 204
gümrük vergi ı 32, 1 34, 136, 20ı , 207, Hakkı Mehmet Paşa (Sadr. ı 796- ı798;
2S3 ı 8oı- ı802) 330, 39-3
Gümülcine 40 hale 208, 2ı9, 247, 26ı, 34S
gümüş 63, 90, ı44, ı s ı, ı s7, 2sı, 2S3, halefler, halef sorunlan 108-ı09, 30ı,
279, 292, 393 3S4, 393
Güneydoğu Avrupa, Osmanlılar Halep S9, ıoo, ıo8, 1 14- 1 16, ı 20, ı34,
tarafından fethi ve idaresi, ı6o, ı 73, 222, 244, 2S1 , 263,
Osmanlılarla ilişkileri ı 7, 3 ı , 43, 283, 302, 3S0, 3S6, 393
S6, 64, 79, 8S, 88, ıo3, ı97, 202, Haliç S4, 83, 86, ı ı 8, ı70, 288, 298,
207-208, 2 ı 6, 262, 36ı 308, 393
Gürcü Mehmet Paşa (Sadr. ı6sı-ı6S2) halife, halifelik ı2, 2ı, 2S, 1 16- 1 1 7,
2SS ı97, 267-268, 307, 3 ı 2, 342, 347,
Güzelce Ali Paşa (Sadr. ı6ı9-ı62ı) 240 393, 396
Halil Bey ( 1 347-ı360) 37
Halil Harnit Paşa (Sadr. ı 782-ı 78S)
- H · 308, 3 ı 2-3 ı s
Halil Nuri Efendi (öl. ı799) 360
Habsburg İmparatorluğu, askerleri Halil Paşa (Sadr. ı 6ı6-ı619) 239
(İmperials) ıo2-ı04, 1 1 8-1 19, halk edebiyatı ı80, 3S4, 377, 393
ı23- ı28, 130-138, ı40- ı42, ı47- halk şiiri ı9ı
ı48, 223, 226, 23ı -23S, 237-238, Halvetiye tarikatı 3S4, 393
249, 262, 266-267, 272-27S, 284, Hama 1 16
392
hamam 49, 86, 204-20S, 298 Hırvatistan 38, 97, 104· 1 0 5 , ı ı s , ı ı ·1 ,
Harnitoğulları 30, 42, S3, 60, 66, 69-70, ı36, ı9S, 23ı -232, 27 2 , 286, :194
7S, 393 hızlı atış topçu birlikleri 3 14, 394
Han (hükümdar) ı7, 24, 306, 3 ı 2 Hicaz ı ı 6, 394
han (konaklama yeri) 49, 86, ı73, ı93, hiciv ı82, 394
20S-206, 323 hikaye ı9ı
hane resmi, vergisi ı s8, ı 98, 2ı9, 2S6 Hindistan S6, S8, l l S, ı34, ı43, ı88,
Hanefi kadılar, ekolü ı 74, ı77 20ı, 299, 30ı, 327, 379, 394
Hanya 2S2 Hint Okyanusu 143, ı89, 394
Harhome William 228 hizmetiller 394
harem,politika,nufuz ve gruplan ı 23, hoca ıss-ıs6
ı32-ı33, 1 47-ı48, ı s3, 2 ı s, 22S, Hoca Dehhani ı80-ı8ı
230, 232, 238, 2S4-2SS, 2S8, 276, Hoca Sadeddin (1 S36- ıS99) ı87, ı90,
37S, 38ı, 393 349, 394
Hariç medreseleri ı 72 Hollanda 143, 269, 27S, 28S-286, 292,
has ıs7-ı S8, ı6o, ı64, ı 76, ı92, ı99 299, 3 ı 6-3 ı7, 34S, 348, 394
Has Oda ıs3 Horasan 2ı, 2S, 32, 230, 294, 394
Hasköy 308, 322, 393 Hotin 240-24ı, 300, 394
hastaneler ı 73, ı89, ı93, 239, 393 hukuk 44-4S, SO, 88-89, ı32, ı3S, ı37-
başiye-i tecrid ı 72, 393 ı39, ı6o, ı 72-ı 74, ı76-ı8o, ı8s
Hatice Sultan ı 23, 2S3-2S4 ı87, 209, 374, 376, 393-394, 403
Hatip ı78 hukuk, 44, 4S, S0, 88, 89, ı32, ı3S,
havass-ı hümayun ıs8 ı37, ı38, ı39, ı60, ı72, ı 73,
Hayır Bey 1 14- l l S, ı2ı, 393 ı 74, ı76, ı77, ı78, ı79, ı8o,
hayır ve hayır müesseseleri 1 14- l l S, ı8s, ı86, ı87, 209, 37S
ı 2 ı , ı 73, 393 hukukçular, ı20, 34S
Hazar Denizi 2S, 223, 227-230, 294, Hulagu 26
349, 393 Humbaracı Ahmet Paşa (1 67S- ı 747)
hazine l l , ı3, 22, 44, 46, 78, ı2ı-ı22, 296, 394
ı46, ı s3, ıs6-ı S7, 2ı9, 23S, 2SO, humbaracı ocağı ı62, 320
2S3, 2S6, 2S9, 273-274, 292, 3 ı ı , Hunyadi Janos (1407- 14S6) 76-80, 90,
320, 34ı, 343-344, 3S2-3S3, 360, 394
37S, 378, 394 Hüdavendigar eyaleti 3S, 48
Hazine Odası ı s3, 394 hünkar imamı ı s s
Hazine-i Amire 46, ıs6-ı S7, 343 Hürmüz ı ıs, 143
Hazine-i Hassa ı s7, 394 Hürrem Sultan (l SOO- ıss8) ı23, ı32-
hece vezni 394 ı33, ı40, 373, 394
hekim başı ı ss, ı 77, 394 Hüsamuddin Çoban 32
Hekim Yakup ı 84, 394 Hüseyin Şakir Efendi 360
Hekimoğlu Ali Paşa (Sadr. ı 732- ı 73S, Hüsrev Paşa (1. Süleyman'ın veziri) 140 .
ı742, ı 743, ı 7SS) 297, 394 Hüsrev Paşa, Boşnak (Sadr. ı628- ı63ı)
Heliopolis savaşı (1800) 328, 394 244, 2S9, 38ı
hendesehane 297, 308, 3 14, 394
Henri de Valois (Henri III) - (bük. ıs8S
ı S89) 226 - 1 -
Henri II (bük. ı S47- ıSS9) ı42
Hersek 76, 93, ıo2, ı68, 287, 299, 3 ı S , Imroz, 9ı, 94
394 Ipsilanti Alexandros (172S-ı807) 3 ı 6
Hıristiyanlar 23, 28, 47, 8S, 23 ı Irak (Mezopotamya) S6, ı28, ı69, 249,
393
394 237, 275, 299, 3 1 5 -3 1 6, 320, 328-
Irak 20-27, 32, 45, 56-58, 92, 1 1 7, 129, 333, 335, 345, 363, 394
1 3 1 , 134, 145, 148, 190, 244, inşaat ve nizamnameleri 20, 52, 82, 92-
249, 298, 302, 309-3 1 1 , 330, 394 93, 101, 135, 143, 274, 288, 320
Isfahan 24, 56, 3 94 intisab 2 1 1 , 394
Ispana 60, 394 ioannes V. Paleologos (bük. 1341-1391)
Istabl-ı Amire 155 35-36, 40, 42
Istanköy 349 ioannes VI. Kantakuzinos (bük. 1347-
Istria yanmadası 326 1354) 35-36, 45
ioannes VII. Paleologos (bük. 1390) 56
ioannis VIII. Paleologos (bük. 1425-
- i - 1448) 69, 76, 79
ipek, ipek ticareti 87, 1 14, 201 , 227,
İbn-i Kemal (Kemal �azade) 186, 394 395
İbrahim (bük. 1 426-1464) 238-240, iptida 164, 395-396
250-253, 271, 275 İran 18-23, 26-27, 32, 41-42, 55-57, 74,
İbrahim Bey (bük. 1426- 1464) 72, 77, 88, 92, 107- 109, 1 1 2- 1 1 7, 1 19,
82, 3 1 0 1 28-129, 132, 1 34, 138, 140, 143-
İbrahim Müteferrika (1674-1 745) 290- 145, 147, 1 68, 1 73, 185-186, 188-
292, 295, 297, 302, 315, 383 189, 191, 196-197, 208, 221, 226-
İbrahim Paşa (Viyana elçisi 1719) 288 230, 235-237, 240, 244, 249, 251,
İbrahim Peçevi 349 257, 267, 293-294, 298-299, 301-
İbrail 96, 1 68, 3 1 7, 336, 394 302, 3 1 1-3 1 2, 345, 374, 383-384,
İbşir Mustafa Paşa (Sadr. 1 654- 1 65 5) 395, 401
257, 259-260, 348, 394 İ ran Körfez 1 1 5, 129, 134, 143, 1 88
İ bşir �a 257 irsaliye 1 60, 395
İ cmal 157 isa Çelebi (öl. 1404) 60-62, 395
İ ç Hazine 1 53 i stendiyaroğulları 53, 395
İ çel 101, 394 İ shak �a (Sadr. 1469-1472, 148 1 -
İçoğlan 1 52, 394 1482) 82, 100- 101, 395
idam, 68, 70, 72, 96, 1 12, 1 13, 1 14, İ skenderiye 1 16, 134, 141, 195, 201 ,
1 16, 122, 146, 1 9 1 , 221, 232, 327, 395
249, 251, 260, 262, 272, 3 1 3 i slAm Giray 230
İdris Bitlisi 349 İslam, İslam dini, bilimleri ve uygarlığı
ihtisap ağa 176 12, 1 16, 227, 239, 280, 328, 330,
ihtisap resmi 158 348, 360, 363-364, 366-367, 371,
ikta 22, 45, 48, 159 374, 395
İlhanlı Devleti 26, 32, 1 66, 394 i smail 336
ilmiye 1 73, 1 79, 185, 190, 215, 394 İ spanya ve ispanyolca 81, 98, 105- 106,
iltizam 1 39, 1 57, 159-160, 202, 235, 1 18, 124, 130, 1 38, 142, 1 88,
248, 256, 261, 274, 280, 283, 194, 224, 227-228, 23 1, 236, 267,
320, 344, 394 269, 277, 283, 286, 296, 348
imam 1 77, 206, 222, 394 ispenç resmi 1 58
İ mroz 9 1 , 94, 394 İ stanbul, 6, 10, 1 1 , 12, 13, 29, 34, 35,
i nebahn (Lepanto) 97, 105, 224, 258, 36, 37, 38, 39, 52, 54, 57, 58, 62,
277, 378 64, 65, 70, 72, 76, 80, 8 1 , 82, 83,
inebahtı Savaşı (1571) 224-225 84, 85, 86, 87, 89, 90, 91, 93, 94,
İngiliz Mustafa (Campbell) 308 95, 96, 98, 99, 100, 103, 105,
İngiltere 56, 1 24, 130, 1 43, 228-229, 109, 1 10, 1 12, 1 13, 1 14, 1 1 5,
394
ı ı 6, ı ı 7, ı ı8, ı ı9, ı20, ı2ı,
ı22, ı23, ı25, ı 26, ı 27, ı 3 ı ,
ı 32, ı33, ı3s, ı 38, ı40, ı42, - J -
ı43, ı4s, ı46, ı47, ı48, ı s ı ,
ıss, ı s 7, ı s9, ı6ı, ı 62, ı 63, Jagellonlar 96, ıo2, 395
ı68, ı69, ı 70, ı 72, ı 73, ı 75,
ı 76, ı 77, ı 78, ı83, ı8s, ı87,
ı89, ı90, ı94, ı95, 20ı, 202, - K -
395
129, 130, 132, 133, 138, 139, Karaosmanoğlu 309
140, 141, 142, 1 43, 144, 145, Karayit Musevileri 194
147, 148, 149, 165, 186, 212, Kaniyorgi 330
213, 221, 222, 223, 225, 237, kardeş katilleri 62, 69, 82, 109- 1 1 1 ,
340, 350, 360 2 1 5, 22 1 , 23 1 , 234, 238, 245,
kapak 2 1 1 , 395 250, 282
kapalıçarşı 86, 1 02, 395 Karesi Beyliği 29, 35, 6 1 , 396
kapıcıbaşı 155 Karlnova (Karnıova) 38, 396
Kapıkulu 13, 71, 75-76, 78, 81, 84, 100, Karl XII. 283, 285
1 1 7, 1 5 1 - 1 52, 160-163, 165, 215- Karlofça, barışı (1 699) 8, 269, 274-280,
216, 219, 222, 235, 279, 283, 283, 285-286, 353, 361, 382, 396
352, 395 Karluklar 1 9
Kapıkulu Süvarileri 162 Karpat Dağlan 1 8 , 1 68
kapitülasyonlar 52, 329, 395 Kars 55, 221, 236, 293, 396
Kaplan Giray 3 06, 395 Kartal (Kağul) 304
Kaptaı:ı 1 7 1 Kasım Bey 100
Kaptan-ı Deıya (1 554- 1 568), 142, 223, Kasımpaşa tersaneleri 1 18, 171, 309
372 Kaside 180- 1 8 1 , 183, 191, 346, 354,
kaptan-ı deıya 1 3 1 , 141- 143, 1 56, 1 70- 396
171, 257, 261, 279-280, 305, 322, Kasr-ı Şirin 249, 302
329, 395, 397, 401 Kastamonu 30, 32, 53, 66-67, 87, 297,
kapudane 279, 395 396
Kapulu Derbendi 78 Kastoıya 57, 396
Kara Devletşah 61 Kaşifi 186
Kara Samsun 58, 396 Katif 143
Kara Timurtaş Paşa 41, 1 62, 396 Katip Çelebi (Hacı Halife, 1609-1 657)
Kara Vezir Seyyit Mehmet Paşa (Sadr. 12, 267, 29 1 , 347, 3 5 1 , 363, 396
1779- 1781) 308 katolikler 195, 252, 261, 277, 396
Karabağ 1 1 2, 396 Kavala 40, 73, 396
Karacahisar 33, 396 Kayarlar 396
Karacaoğlan 354, 396 Kayı Boyu 32
Karaçelebizade Abdülaziz Efendi (1591- kayıtlar, siciller 87-88, 1 56, 1 92, 1 98,
1653) 349, 396 342
Karadağ 47, 98, 105, 168, 286, 300, kaymakam 140, 396
304, 333, 396 Kayseri 55, 58-60, 66, 103, 109, 1 84,
Karadeniz 19, 30, 33, 3 5-36, 40, 55, 57- 2 1 1 , 244, 377, 390, 396 .
58, 60, 62, 64, 66, 72-74, 82, 90- Kayseri Savaşı (lS ll) 109
92, 96-97, 1 02, 104, 106, 1 18, kaza 1 59, 1 70, 174- 1 76, 345
166, 168, 1 9 1 , 222-223, 23 1, 237- Kazaklar 237, 240, 265-266, 283-284,
238, 245, 248, 251, 265, 276-277, 306
283, 285, 293, 299, 301, 305-309, Kazan 90, lll, 230
3 1 5-3 1 6, 3 1 8, 336, 369, 396 kazasker 85, 173, 1 78-179, 396
Karadeniz Ereğiisi 37 Kazdağlı Murat Bey (öl. 1801) 328
Karagöz 191 Kefalonya 98, 305, 396
Karakoyunlular 66, 92, 370, 396 kefe 223, 230, 245, 396
Karamani Mehmet Paşa 99- 100, 185 kehhal başı 155
Karamanoğullan 30, 41, s ı , 53-54, 56, Kemah 59, 1 13, 396
60, 63, 66-67, 69-72, 75, 77-78, Kemal Reis 105, 188, 371, 396
82, 92-93, 396 Kemankeş Ali Paşa (Sadr. 1623- 1 644)
396
242-244 Kirmanşah 293-294
Kemankeş Kara Mustafa Paşa (Sadr. kitaplıklar 20S, 303, 396
1 638-1 644) 2S0-2S2, 2S9 Kleber, General 328
Kemeny Janos (bük. 1661) 262 Koca Mehmet Ragıp Paşa (1699- 1763)
kentler, kentliler, kent örgütlenmesi 9, (Sadr. 1 7S6- 1 763) 302, 3SS
26, 33-34, 38, 48, S2, 83-86, 90, Koca Sinan Paşa (1 S80,1 S82,1S89-
1 02, 104, 1 1 6, 12S, 13S, 1 60, 1S91, 1S93-1S9S) 142
1 62, 1 7S, 1 77, 189, 192, 200, Koca Sinan Paşa (Sadr. 1SS0-1 SS4) 141,
203-206, 219-220, 2S4, 272, 292, 168
301, 34S, 349, 3S3, 396 Kocaeli 3S, 397
Kerç Boğazı 277 Konstantin (Prens) 42
kereste 1 70, 20 1, 396 Konstantin İragasis 79
Kerim Giray 304-30S, 396 · Konstantine 3 1 S
Kerim Han 3 1 1 Konstantinopolis, 3 3 , 34, 3 S , 3 7 , 84,
Kerkük 299, 301, 396 368
kervanlar 20-2 1 , 144, 166, 193, 200, Konya 24, 27, 30, 42, S3, S8, 99, 1 1 1 ,
204-20S, 223, 349 14S, 147, 183, 197, 244, 262,
kervansaraylar 167, 20S, 396 3SS, 374, 397
kesedar 342 Korent 79, 32S, 330, 397
kethüda (kahya) 1 63, 200, 3 14, 396 Korfu 80, 286, 397
kılıç hakkı (ayrıca bkz. iptida) 164 Korkut Çelebi (1470- 1S 13) 109- 1 1 1
Kıpçak S6, 396 Koron S4, 9 1 , 1 3 1 , 397
Kırgız 19 korsan 67, 91, 98, 102, lOS-106, 121,
Kırım 18, 90-9 1 , 96-97, 102, 1 1 1, 1 1 7, 130, 141- 143, 224, 2S2, 27S, 3 1 6
1 60, 223, 227, 229-230, 238, 24S, korvet 2 1 1 , 397
248-249, 26S, 278, 282-283, 28S, Kosova I. Savaşı 42-43, SI, 73
299-30 1 , 304-309, 3 1 1-3 1 2, 3 14- Kosova Il. Savaşı 80
3 1 7, 348-349, 368 Kotor 270, 397
Kırım Tatarlan 90, 93, 96-97, 102, 104- Kozmin 104, 397
lOS, 1 10, 123, 166, 168, 216, köle,köleler, kölelik 21, 66, 71 -72, 84,
222-223, 226, 232, 237, 2Sl, 262, 9S, 1 14, 1 1 7, 201 , 208, 214, 219,
26S, 286, 348, 379 244, 260
Kırşehir s ı , S8, 182, 396 köprü 63, 86, 166, 193, 2S9-260, 308,
kışialar (yatakhaneler) 296, 319, 396 397
kıtlık 103, 2S4, 2S8, 274, 284, 293, Köprülü Fazıl Ahmet Paşa (Sadr. 1661-
297, 302, 38S, 396 1 676) 263-26S, 273, 348
kıyafet nizamnameleri 3 14, 3S4 Köprülü Mehmet Paşa (1 S7S-1661)
kızılbaş 108- 109, 1 12, 191, 197, 227, (Sadr. 1 6S6-1661) 2S8-263, 271,
229 278, 397
Kızıldeniz 1 1 8, 143, 327, 373, 379, 396 Köprülüler 283, 3 S l , 381, 397
Kiler Odası 1 S3, 396 Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa (Sadr.
Kiler-i Amire lSS 1689-1691) 271 , 273-27S
Kilikya 24-2S, 30, 41, S8, 72, 7S, 82, Köprüsu 42
92, 101, 103, 108, l l l , 1 14- l l S, Köroğlu 191, 397
12S, 194- 19S, 349, 396 Kösem Sultan (1S8S-16Sl) 238-239,
Kilis 349 242-243, 2SO, 2S3-2SS, 2S9, 38 1 ,
kiliseler 20S, 396 397
Kilya 96, 102, 168, 396 Köstendil 42, 397
Kirman S6 köşk 2S3
397
Kritobulos 186 levent 171, 211, 220, 320, 344, 372,
Kroya (Akçahisar) 57, 67, 97, 397 397
Kubbe veziri 259 liman 40, 80, 98, 1 36, 171, 193, 224,
Kudüs 98, 105, 173, 195, 397 326, 397
kumaş 87, 201 , 207, 3 1 4, 397 Limni Adası 91, 93-94, 261 , 397
Kutsal Birlik 8, 224-225, 269, 397 Limni adası, 91, 93, 94, 260
Kuyucu Murat Paşa (Sadr. 1 606- 1 6 1 1 ) liva 48, 159, 397
236, 346, 352, 380, 397 Louis 1, Büyük (hük. 1 342-1382) 38
Kuzey Afrika 8 1 , 106, 130, 160, 227, Louis ll (hük. 15 16-1 526) 123-124
.
257, 261, 275, 302, 345, 397 Louis xıv. (hük. 1 643 - 1 71 5) 269, 272,
Küçük Ermenistan 41, 195, 397 296
Küçük Kaynarca (1 774) 1 17, 307, 3 1 2, Louis XVI (hük. 1774- 1792) 3 1 5, 3 1 8
3 1 5 , 3 1 7, 397 ,Lübnan 3 10, 397
Küçük Oda 153 Lüleburgaz 36
Küçükçelebizade İsmail Asım Efendi Lütfi Paşa (1488- 1563, Sadr. 1539-
(1675-1759) ll, 357, 397 1541) 135-136
kültür, kültürel faaliyetler, ilişkiler 20,
27-28, 122, 136, 1 76, 179, 182-
184, 346, 355-356, 364, 397 · M .
kürkler 153, 397
Kürt, Kürtler, Kürdistan 1 14, 128-129, maaş ve ücretler, 21, 22, 23, 28, 32, 34,
163, 195, 208, 230, 236, 244, 273 48, 158, 161, 1 67, 1 72, 1 75, 1 78,
Kütahya 28, 42, 68, 146, 159, 182, 260, 201 , 203, 207, 288, 291, 3 18,
347-348, 397 340, 341, 344, 350
mabeyin, 153
Macaristan, 1 7, 38, 39, 41, 43, 47, 54,
• L . 56, 57, 67, 72, 73, 74, 76, 78, 82,
9 1 , 93, 96, 99, 102, 103, 104,
Ladino 194, 397 lll, 1 18, 1 1 9, 123, 124, 125,
Ladislas I. 76-77, 79-80 126, 127, 128, 1 35, 137, 138,
Ladislas ll. (bük. 1490- 1 5 1 6) 104, 397 142, 147, 148, 167, 168, 1 69,
Lağımcı ocağı, lağımcıyan 320-321, 397 195, 225, 230, 231, 233, 234,
lala 76 236, 260, 263, 265, 268, 269,
Lala Mehmet Paşa 234, 397 270, 273, 274, 276, 277, 278,
Lala Mustafa Paşa 227, 397 285, 3 1 6, 348, 371
U.le Devri 288-289, 292-293, 295, 339, maden resmi, 158
383, 397 madenler, 63, 90, 144, 1 5 1 , 157, 158,
Lapseki Banşı (1 430) 74 193, 204
Larende (Karaman) 30, 41, 397 mahalle , 206
Lari 184 Mahdiye, 141
Larissa 49, 54, 397 Mahmut 1 (1696- 1754 1 hük. 1 730-
Latin Prenslikleri 29-30, 37-38, 54, 74 1754) , 290, 294, 295, 296, 297,
Lazar 1 (hük. 1 3 7 1 - 1 389) 41-43, 45, 5 1 - 301, 336, 354, 382
52 Mahmut ll (1785-1839 1 hük. 1808-
Lazareviç Stefan (hük. 1 389- 1427) 62- 1839), 166, 356, 357
63, 74, 78 Makedonya, 3 1 , 35, 37, 40, 41, 52, 54,
Leopold 1 (hük. 1 659-1 705) 272, 277, 56, 62, 63, 64, 72, 73, 74, 90, 93,
348, 397 146, 299, 3 14, 348
Levant Şirketi 228 Makri Körfezi, 30
398
Maksud Giray (bük. 1767- 1 768 1 1771- Mehmet Giray I (hük. 15 14-1 523), lll
1772) , 305 Mehmet Giray II (1 577-1 584) , 229
mal defterdan, 160 Mehmet Giray III (hük. 1610, 1623-
Malatya, 58, 59, 66, 1 15, 278 1 627), 244
Malazgirt Savaşı (1071), 24, 29, 30, 33, Mehmet Giray IV (hük. 1641-1 644,
181, 196 1654- 1666) , 348
malikane, 218, 280, 29 1 Mehmet Hakim Efendi (ömb 1770) , 357
maliye, 44, 135, 156, 1 87, 250, 374 Mehmet I ( 1 389-1421 1 hük. 1413-
Malkara, 36, 259 1421), 7, 65, 66, 67, 68, 1 63,
Malta, 121, 1 3 1 , 141, 147, 251, 263, 1 82, 366
268, 285, 372 Mehmet II (1432-1481 1 hük. 1444,
Maltepe Savaşı (1328) , 35 145 1- 1481), 7, 69, 72, 76, 78, 79,
Manastır, 41 8 1 , 82, 83, 84, 87, 88, 101, 102,
Manavgat Çayı, 42 ıo7, ıo8, ı ı o, ı ı2, ı s ı , 161,
Man�a, 28, 109, 1 10, 146, 347 1 83, 1 86, 367
Manuel II Paleologos (hük. 1391-1425), Mehmet III (1 566-1603 1 hük. 1 595-
54, 56, 61, 63, 64, 65, 67, 69, 366 1 603) , 188, 230, 231, 233, 378,
Mara, 78, 82, 91 379
Maraş, 58, 66, 103, 348 Mehmet IV (1642-1693 1 hük. 1648-
Mardin, 56, 1 14, 243, 375, 377 1 687) , 251, 252, 253, 257, 258,
Marmara Denizi, 33, 35, 83, 155 264, 270, 274, 345, 346, 347,
Martinuzzi (öl. 1551), 141 348, 352, 353
Martolos askerleri, 1 67 Mehmet Niyazi-i Mısri (ömb 1693) , 353
Maruni Katolikleri, 195 Mehmet Raşit Efendi (öl. 1735), 354,
Maskat, 143 355
matbaacılık, 290 Mehmet Sait Efendi, 289
matbah-ı amire emini, 155 Mehmet Suphi Efendi (öl. 1 769) , 357
Matrakçı Nasuh, 189 Mekke Şerifi, 1 16
Maveraünnehir, 18, 19, 20, 21, 25, 26, Mekke, 1 16, 1 1 7, 145, 1 73, 348
55, 57, 108, 1 1 7, 184 mektep, 1 72, 205
MaximiHan I. (hük. 1493-1 59) , 103 Mektubi-i Sadaret Odası, 341
MaximiHan Il, 225 Melikşah, 24, 25, 363
Mazepa, 282 Memlük İmparatorluğu, 26, 56, 58, 59,
mazul, 1 76 66, 87, 92, 103, 104, 1 14, 1 1 5,
medaris-i semaniye, 172 1 1 6, 1 18, 120, 121, 134, 218,
Medine, 1 16, 1 1 7, 145, 1 73 243, 304, 309, 3 10, 315, 327,
medrese, 102, 1 1 7, 1 72, 1 73, 1 77, 1 78, 328, 329, 332
1 79, 183, 184, 185, 190, 238, Memlükler, 56, 72, 92, 93, 94, 103,
347, 349, 353 108, 109, 1 1 2, 1 1 3, 1 15, 1 1 6,
Mehmet Ali Paşa (1808- 1849) , 328, 1 1 9, 121, 122, 134, 309, 326,
329, 332 327, 332
Mehmet Bey II (hük. 1423-1426), 70 Menderes nehri, 28
Mehmet Çelebi (1521-1543) , 60, 61, Mengli Giray (bük. 1469- 1475 1 1478-
62, 63, 64, 65, 67, 68, 69, 287, 1 5 14) , 96, 97, 102
289 Menou Jacques Abdulah, 327
Mehmet Efendi, 187 Menteşe, 28, 30, 42, 69, 71, 72, 1 66
Mehmet Emin Paşa (Sadr. 1768-1 769) , Merc-i Dabık Savaşı (1516), 1 1 6
303 Meriç nehri, 38, 39, 40 , 4 1 , 77, 102,
Mehmet Esat Efendi, 356 309
399
Merre Hüseyin Paşa (Sadr. ı622- ı623), 284, 28S, 286, 304, 3ı4, 3ıs,
24ı, 244 348, 3SS
Merzifon, 30 Morava nehri, 38, 4ı, 77, ı68, 271
mesne�. ı80, 34S, 3S3, 3S4, 3SS Moskova, 96, 97, ıos, 22ı, 222, 227,
Mevkufat odası, ıs7 237, 2S0, 2S2, 264, 286, 344,
Mevlana Abdülkerim Efendi, ı83 379, 383, 384
Mevlevi tarikatı, ı 8 ı , ı 97, 277 Mudanya, 33, 34
Mevlevilik, ı97 Mudumu, 30
mevle�yet, ı76 Mufassal, ı s7, 360
Mezomono Hüseyin Paşa (Sadr. ı690, Muhasebe, ıs7
ı69S- ı 70 l ) , 279, 282 muhtesip, ıs8, ı 7s, 20 ı, 204
Mısır, 23, 2S, 26, 27, 72, ıo3, ıo9, 1 1 S, Muhzır ağa, 203
1 1 6, 1 1 8, 1 1 9, ı 20, ı2ı, ı22, mukataa, 48, ı s8, ı s9, ı99, 280, 302
ı23, ı3o, ı 34, ı3s, ı36, ı43, Murakabe, ı s 7
ı44, ı 6o, ı 74, ı 77, ı9ı, ı9s, Murat I ( ı326-ı 389 1 hük. ı360- ı389),
200, 202, 22ı , 243, 2S4, 2SS, 37, 4ı, 4S, 46, 49, S0, 60, ı62,
2S6, 2S7, 28S, 290, 30ı, 304, ı 78
308, 309, 3 ı4, 3 ı s, 3 ı9, 326, Murat Il (1404- 1 4S ı 1 hük. 142ı
327, 328, 329, 332, 344, 348, 3Sı ı4S ı ) , 7, 68, 69, 70, 7ı, 72, 79,
Midilli Adası, 72, ı o6, ı 30, 308 80, ıo8, ı s ı , ı62, ı83, ı 84, ı86,
Mihail (Eflak Prensi) , 68, 230, 232, 26ı 366, 367
Mihaloğlu Mehmet Bey, 6S Murat III (1 S46- ıS9S 1 hük. ıS74-
Mihrimalı Sultan, HO, ı46 ı s9S) , ı 87, ı94, 224, 226, 229,
Milano, 73 /98, ı o6, ı33, 376 230, 3Sı
Millet, 9, 85, 88, 1 1 6, ı3ı, ısı, ı 74, Murat IV ( 1 609- ı640 1 ı623-ı640) , 8,
ı93, 1 94, ı9S, 206, 208, 37S 237, 238, 242, 243, 244, 24S,
mimar başı, ı ss, 2S9 246, 247, 248, 249, 2S0, 2SS,
miras, 33, 7S, ı 37, ı s2, ı64, 200, 20S, 2S7, 260, 34S, 346, 347, 3Sı,
209, 2ı8, 3 ı 8 379, 380
Mircea Büyük (hük. ı 386-ı4ı8) , 42 Murat Suyu, 23
mistisizm, mistik tarikatlar, mistikler, Musa Calinus ul-Israili, ı89
so, ı96, 34S, 3S3 Musa Çelebi (öl. 14ı3), 6ı, 62, 63, 64,
Misyonerler, 20, 2 ı 66, 67, 68, 366
Mitro�çe, 42 Musahip Mustafa Efendi, 34S
mizan resmi, 204 Musazade Mehmet Abdullah Efendi
Modon, S4, 9ı (ı718-ı782) , 3S7
Moğollar, Moğol İmparatorluğu, 26, 28, Musewer, 86, ı 94
32 Muslihiddin Mustafa Efendi, ı 83, ı8S
Mohaç Savaşı ( ı S26) , ı 24, 142, 271, Mustafa Ağa, 237, 238, 242, 382
371 Mustafa Çelebi ( l s ı s - ı SS3) , 68, 69,.
Molla Fenari (ı3SO-ı43 ı), ı84, ı8S 366
Molla Hüsrev, ı8s Mustafa Efendi (Viyana elçisi - ı 730) ,
molla, ı 76 286
Monophysit, ı94 M ustafa I ( 1 S 9 ı - ı 639 1 hük. ı6ı7-
Montecuccoli, 347 ı 6 ı 8, ı622- ı 623), 236, 237, 238,
.
Mora despotlan, 9 ı 240 , 24ı, 242, 379
Mora, 37, S4, 62, 67, 74, 78, 79, 80, 90, Mustafa Il (1 664- ı 703 1 hük. ı 69S
9ı, 93, 96, 98, ı o s, ıo6, ı3ı, ı 703) , 274, 27S, 280, 28ı, 294,
ı34, 268, 269, 274, 276, 282, 30ı, 38ı
400
Mustafa lll (1717-1774 1 bük. 17S7- Nevizade Atai (1683-1 734) , 3S4
1 774) , 301, 302, 306, 307, 317, Niğbolu, S4, S6, S7, 60, 2Sl, 309
3S4, 383 Niğde, S3, SS
Mustafa N (1 779- 1808 1 bük. 1807- Niksar, S8, 61
1808) , 333, 33S, 336 Nis, 138
Mustafa Koçi Bey, 12, 3Sl, 379 N�, 38, 41 , 64, 77, 1 68, 271, 272, 299,
Mustafa Naima (166S-1716) , 12, 149, 3 1 6, 381
1 88, 290, 349, 3 79 N�an Kalemi, 1S6
Mustafa Paşa, 41 N�ancı Hacı Ahmet Paşa (Sadr. 1740-
Mustafa Reşit Efendi, 3S7 1 742), 300
Mustafa Sami Bey (öl. 1 734), 3S4 nişancı, 8S, 1S6, 1 73
Mustafa Selfuıiki (öl. 1600) , 188 Nişava nehri, 38
Musul, S6, 243, 248, 300 Nişli Mehmet Ağa (Moskova elçisi 1
Mutahharten Bey, S9 1 722-1 723) , 286
mutfaklar, 1 1 7 Nizam-ı Cedid, 8, 3 1 7, 3 19, 320, 324,
müdenns, 1 73, 1 83, 1 84, 187 326, 328, 331, 333, 336, 3SS,
müftü, 122, 1 73, 177, 1 78 3S6, 384
Mühendishane-i Bahr-i Hümayun, 308 Nizam-ül-Mülk, 24, 2S
Mühendishane-i Berri-i Hümayun, 320 Nogay tatarlan, 30S, 3 1 0
Mühendishane-i Hümayun, 320 Novo Brdo, 6 3 , 90
mühendislik okullan, 320 Nurbanu Sultan, 223, 224, 22S
Mühimme, 266, 337, 338, 339, 341, nüfus, nüfus sorunlan, 2S, 46, 47, 88,
349 139, 2 1 1 , 2 1 S, 270, 297, 322,
mülazım, 1S6, 1 76 376, 377
mülk, 1S8, 16S, 1 7S, 214, 218, 232, nüzul bedeli, 1S8
239, 247, 249, 2S6, 2S9, 260,
294, 327, 328, 343
müneccim başı, lSS, 1 77 - o -
mürit, 196
müsellem, 47, 167 Odessa, 3 1 7
Müslümanlık, 21, 197 Ofen, 77, 1 3 7
Müteferrika, lSS Oğuzlar, 1 8 , 1 9 , 362
Ohri, 194, 329
okullar (ayrıca bkz. eğitim) , 4S, S2,
• N . 193, 219, 273, 320, 34S
Olbrecht, Jan (bük. 1492- l SOl) , 1 04
Nadir Şah (bük. 1736-1 747) , 298, 300, Olivera, 74
301, 3 1 0 Oniki Adalar, 147
Nahcivan, 292 Ordu, ıso
naip, 80, 142, 1 73, 1 74, 1 76, 344 Orhan Gazi (1288-13S9), 34, 3S, 36,
Naksos (Nakşa) , 29 37, 38, 40, 364
Napoli, 38, 9 1 , 98, 101, 1 06, 1 38, 142 Orlik, Phillip, 282
Nasiruddin Tiisi, 18S Orlov, Aleksey ( 1 74S-1801), 304, 306
Nasreddin Hoca, 181 Orsova, S7, 79, 299
Nasuh Paşazade Hüseyin Paşa, 2SO Ortaasya, 196, 201 , 208, 2 1 S
nazır, 1SS, 203, 318 Oruç Reis, 130
Nefi (1S82-1636) , 247, 34S Osman Çelebi isyanı (1444) , 79
Nelson; Lord Horatio, 326 Osman I (12S3-1324 1 bük. 1618-
Neşri Mehmet Efendi, 186 l�W,;33, 364
401
Osman II (1604- 1622 1 bük. 1 618- Paşakapısı, 1S7
1622) , 236, 237, 238, 239, 240, Patrik, 8S, 1 1 6, 194, 19S, 273
241 , 379 patrikhane, 194, 19S
Osman III (1699 1 7S7 1 bük. 1 7S4- Patrona Halil İ syanı ( 1 730) , 293, 294,
17S7), 301, 302, 3S4, 383 29S, 296, 297, 3 14
Osmanlı edebiyatı, 376 Patrona Halil, 293, 294
Osmanlı vasalleri, 102 patrona, 278
Osmanlı yönetici sınıf, SO, 86, 139, ı so, pazar vergileri, 200
1S2, 1 S6, 1 S8, 1 S9, 1 60, 1 69, pazarlar, çarşılar, 20 1, 204, 206, 217
174, 1 76, 180, 193, 198, 199, Pazvandoğlu Osman Paşa (17S8- 1807) ,
200, 202, 203, 20S, 207, 208, 324
209, 214, 242, 24S, 2SS, 2S8, pençik, 44, 48, 7 1 , ı s ı
279, 287, 289, 292, 301, 3 1 1 , Penon d'Argel adası, 130, 1 3 1
341, 342, 344, 3 S l Persler (aynca bkz. İ ran), 46
Otlukbeli Savaşı (1472) , 94 Peşte, 137
Otranto, 98, 99 Peteri Niegos Petroviç, 309
oymak, 192 Petervaradin, 271, 274, 276, 28S, 29S,
3SS
Petro I, Büyük (1 672-1 72S 1 hük. 1689-
- ö - 1 72S) , 27S, 276, 282, 292, 303
Philip II (1SS8-1 S69) , 142
öğrenciler (softalar), 1 72, 173, 219, Pir Ahmet, 93
296, 341 Pir Sultan Abdal, 1 9 1
Öksüz Ali, 191 pir, 196
örf, 166, 1 74 Piri Mehmet Paşa (Sadr. 1 S 18- 1 S23) ,
örfi, 1S8 123
Özdemiroğlu Osman Paşa (Sadr. 1S84- Piri Reis (146S-1SS4) , 143, 188
1S8S) , 191, 221, 226, 228, 229 pirinç, pirinç ticareti, 39, 169, 202
Ö zi (Oczakov),, 239, 3 1 7, 347 piyade, 37, 48, 7 1 , 136, 161, 1 63, 234,
29S, 3 1 3, 3 1 7
Piyale Paşa
Ploşnik Savaşı (1388), 41
. p . Podolya (aynca bkz. Subaşı), 264, 26S,
269, 274, 276, 303, 30S, 346
pamuk, 87 polis, 48, 88, 1 6 1 , 203, 206
Papalık, 42, 121, 22S, 28S Polonya (Lehistan) , 41, 90, 96, 194,
paranın değer kaybı, 87, 100, 1 44, 2 1 7, 297, 3 78
218, 24S, 249, 2S2, 2S4, 270, Poniatowsky, Stanislas (bük. 1 764-
271, 278, 291, 292, 302, 3 1 3 , 1 79S), 282
322, 333 Porte�z. l l S, 1 18, 1 29, 134, 13S, 188,
Paris, 10, l l , 12, 20 1 , 28S, 286, 287, 1 94, 226, 227, 23S, 266
289, 338, 362, 363, 364, 36S, Potemkin, 3 1 4, 3 1 S, 3 1 6
366, 3 67, 368, 3 69, 3 70, 371, potor, ı s ı
372, 373, 3 74, 3 7S, 376, 3 77, Preveze, 133, 28S, 286, 32S
379, 380, 381, 382, 383 Prilepe, 41
Pasarofça anlaşması ( 1 7 18), 28S, 286, Priştine, 42, S2
299 Prizren, 272
Pasinler, S9 Protestanlar, 1 24, 1 28, 237, 260
Paşa Yiğit Bey, S2 Prusya, 30 1 , 30S, 3 1 4, 3 1 S, 3 1 6, 382
402
Prut anlaşması (ı71 1), 283 ı s9, ı 62, ı64, ı6s, ı67, ı69,
Prut Anlaşması ( 1 7 1 1 ) , 284, 298 ı 73, ı 78, ı 8s, ı86, 229, 233,
Prut nehri, ı3S, 283 242, 244, 270, 292, 32S, 328,
347, 348, 349, 36S, 384
Rusçuk, ı 68, 30S, 309, 334, 33S, 336
- R - Rusya, ı8, 30, 96, ı ı 7, 202, 22S, 227,
230, 237, 247, 2S2, 260, 264,
Raab nehri, ı 27, 263 26S, 268, 269, 27S, 276, 277,
Rabbinit Musevileri, ı94 282, 283, 284, 28S, 286, 292,
Radu IV (Yakışıklı, hük. ı462-ı479) , 92, 297, 298, 300, 303, 304, 30S,
96 306, 309, 3ıo, 3 ı2, 3 ı3, 3 ı 4,
Ragusa (Dubrovnik) , S2, 74, ıo2, ı24, 3 ı S , 3 ı 6, 3 ı 7, 32S, 326, 327,
20ı 328, 329, 330, 33ı, 334, 344
Rabmaniye Savaşı (1798), 326 Ruzname, ıs7
Rakoczy Il, 28S rüsum vergisi, ı07
Rakoczy, George (hük. ı 63ı-ı648) , rüşvet, 84, ı32, ı36, ı s ı , 214, 2 ı 6,
236, 260, 26ı 2 ı 7, 2ı8, 220, 230, 239, 242,
Rakovitza (Racova) Savaşı (147S) , 96 24S, 2SS, 2S7, 278, 279, 284,
Rareş, Petro, ı3S 30ı, 3 ı0, 343
rasathaneler, ı 89 Rüus Kalemi, ıs6
reaya, ı39, ıso, ı s ı , ı9ı, ı99, 208,
2 ı 7, 28ı, 29ı
Reform Hareketleri, 8, 2ı2 - s -
reformlar, 2ı9, 220, 249, 2SS, 294, 296,
3 ı 7, 3 ı 8, 3 ı9, 32ı, 332, 383 Sabatz (Böğürdelen), ı24
Reichenbach barışı (1 790) , 3 ı 6 sabun, 87, ı s7, 277
reis, ı 7 1 Sabuncuoğlu Şerafeddin, ı84
Reis-ül küttab, ıs6 Sa'dabad sarayı, 287
Reis-ül Küttab, 322, 34ı , 349, 3S7 Sadrazam (sadr-i Azam 1 Vezir-i Azam) ,
ressamlar, 288 ı 22, ı32, ı46, ı47, ı s3, ıs6,
rikab ağaları, ıss ıs7, ı s9, ı 64, ı69, ı 73, ı 79,
Risale-i Asakir-i Osman, 3Sı 24S, 2S0, 2S2, 2S4, 2S6, 2S8,
riyale, 278 2S9, 260, 26ı, 262, 26S, 269,
Rodop dağları, 38, 40 270, 273, 276, 28S, 286, 288,
Rodos, 37, 98, 99, ıoı, 1 18, ı2ı, ı 3 ı , 289, 294, 296, 300, 302, 306,
ı48, ı 88, 304, 348 3 ı ı , 3 ı3, 3 ı S, 334, 336, 342,
Roma, 40, 76, 8 ı , 84, 8S, 88, 89, 96, 349, 3S0, 3Sı
99, ıoı, ıo3, ı38, ı83, ı9S, 370, Safeviler, ıo8, ıo9, 1 12, 1 1 3, 1 1 7, 1 1 9,
371 ı 28, ı 29, 227, 228, 229, 243,
Romanov, Michael (16ı3-ı64S) , 247 248, 298
Romanus ıv, Diogenus, 24 Safiye Sultan, 222, 22S, 230, 233
Rum, Ortodoks milleti, 38, 4S, sı, 83, Safranbolu, 67, 249
8S, 86, 87, 92, 9S, 96, 99, ıos, Sahip Giray II (hük. ı 772- ı 77S) , 30S
1 1 6, ı 86, ı 94, ı9s, 238, 2Sı, Sait Mehmet Paşa, 289, 290
283, 284, 303 Sakarya Nehri, 32
Rumeli Hisarı, 82, 83 Sakız adası, 72, 98, ı47, 223, 274, 284,
Rumeli, SS, S8, 63, 64, 68, 70, 71, 73, 304, 348
7S, 77, 78, 79, 80, 82, 83, 84, 8S, Salankamen savaşı (169ı), 274
99, ı ıo, ı ı 3, ı4ı, ı46, ıs6, ıs7, salgın hastalıklar, ı03, 292
403
salgun (salgın) , 2 ı 8 Severin, 76
Saliha Sultan (171S-ı778) , 302 Seydi Ali Reis (öl. ı s62) , ı43, ı84
'
Samakov, 4ı, 64 Seydişehir, 30
Saınsun, 30, S8, 66, 68, 72, 2S8 Seyhun nehri, ı8
San'a, ı43, 244 Se�d Battal Gazi, ı8ı
Sana�, 87, ı49, 20S, 2ı6, 2ı7, 344, sınır bölgeleri, ı 28, ıs9
37S sır kAtibi, ı s3
Sanca� 48, 7S, 76, ı3S, ı s9, ı6o, ı 64, Sırbistan, 3 ı , 37, 38, 39, 40, 4ı, 42, 43,
ı6s, ı 70, 2 ı S, 26ı s ı , S4, S8, 60, 62, 63, 64, 72, 73,
Sancakbe�, 98, ı 7S, 24ı, 2S8 74, 76, 77, 78, 79, 80, 82, 90, 9ı,
saray hizmetleri, 1 1 7, ı s ı , ı s2, ı63, 93, 96, ıo2, ıo4, ı ıo, ı24, ı44,
ı76, 2S8 230, 268, 272, 273, 28S, 286,
Saray törenleri, 4S 299, 300, 303, 3 ı4, 3 ı6, 3 ı7,
Saraybosna, ı 83, 29S, 299 324, 329, 33S
saraylar, 287, 288 Sırp Smdığı savaşı (1364) , 39, 40
San Mehmet Paşa, 3S2 Sibiu, 76
Saruhan, 29, 42, S2, S3, 377 Sicilya, ı 3 ı , ı42, 224
Sava nehri, 230 Sigismund (bük. ı387- ı437) , S4
sayım (ayrıca bkz. kadastro) , 348 Sigismund I (bük. ı so6-ı S48) , ı26,
saz şairleri, ı80 140
Scutari (İşkodra) S2 Sigismund II, August (bük. ı S48-ıS72) ,
Sebastiani, Horace (1 772-ı8s ı ) , 332 14ı
sefer vergisi (imdad-ı seferiye), 270 Sigismund III, Vasa (bük. ıs48-ıS72) ,
Seferli Odası, ıs3 237
sekban, ı6ı Sigismund III, Vasa (bük. ıs82- ı632) ,
Selanik, 36, 38, 40, 49, S6, 62, 63, 6S, 237, 247
73, 79, 87, ı 68, 20ı, 202, 273, Sigismund Janos (bük. ı s40- ı S71),
37S ı 37, 14ı, 22S
Selçuklular, 2 ı , 22, 23, 2S, 26, 28, 4S, sikkeler, 34, 62, 63, ı2ı, 2SO, 2S3, 270,
47, 76, 89, ı8S, 288, 363 272
Selim I (ı470- ı s ı2), 7, 1 10, 1 19, ı23, Silfthdar Mehmet Paşa, 296
ı3o, ı 3 ı , ı36, ı6ı, ı8S, ı87, silahlar, 20, 7 1 , 72, 84, 230, 277, 3ı3,
ı89, ı 9 ı , 370 320, 32ı
Selim II (1S24- ıS74) , ı48, ı94, 2ı7, sil�htar ağa, ı s 3
220, 22ı, 223, 22� 238, 28ı, 377 Silahtar Damat Ali Paşa (Sadr. ı713-
Selim III (176ı-ı808) , 3 ı s, 3 ı 6, 3 ı7, ı 7 1 6) , 284
3ı8, 3 ı 9, 320, 32ı, 322, 323, silfthtarlar, ı 63
324, 32S, 326, 327, 328, 329, Silistte, S7, ı 68, 329
330, 3 3 ı , 332, 333, 334, 33S, Silivri, 28ı
336, 3S4, 3SS, 3S6, 383 Sina yarımadası, 23ı 1 1 6
Selman Reis, ı ı8 Sinop, 30, S 3 , 237, '.3 08
semaniye, ı 72 sipahiler, 66, 72, ı ı3, ı 28, ı6s, 214,
Semendire, 7S, 76, 97, ıo4, 272, 28S, 2 ı 7, 232, 233, 234, 2S2, 2S6,
299 2S9, 26ı, jı 8, 3 ı9, 3S3
Semerkand, SS, ı84, ı89 Sisam, 348
Sernin Mehmet Paşa (Sadr. ı644- ı 64S) , Sissek savaşı (1 S93) , 230
2S ı Sistova banşı ( 1 79 1 ) , 3 ı 6
Sephardim Musevileri, ı 94 Sistova, 309, 32S
Serez, 38, 40, 74 Sivas, 4ı, SS, S8, S9, 6ı, 66, 94, 99,
404
1 1 3, 191, 256, 258 Süleyman Paşa (1780- 1802) , 309
siyasal gruplar, 34, 1 10, 1 19, 132, 214 Süleyman Şah, 32, 37
siyaset, 72, 1 1 9, 230, 23 1, 237, 258, Süleymaniye külliyesi, 172, 173
367, 373, 376, 377 Süleymaniye Kütüphanesi, 10
Siyavuş Paşa (Sadr. 1651-1656), 254, süratçi topçu birlikleri, 307
260 sürgün, 100
Sliven, 38, 64 süvariler, 163, 164, 167
Slovenya, 38, 125, 127, 271 Süveyş, 134, 135, 143
Sobiesky, Jan III (bük. 1674- 1696) , 264,
266 - Ş -
405
şövalyeler, 37, 79, 80, 98, 101, 121, Terme, 30
131, 138, 141, 285 Tersane Hazinesi, 321
Tersane-i Amire, 171
- T - tersaneler, 105, 1 18, 308
Tesalya, 54, 68, 69, 72, 79, 348
Tabanıyassı Arnavut Mehmet Paşa (Sadr. tezkereci, 160
1632-1 637) , 245 Theodora, 36, 45
Taceddin lbrahirn Abmedi (1335-1412), Theodoros, 54
182 nmar kethüdası, 1 60
Tacuddinoğulları, 30 Tımar, 48, 72, 80, 139, 146, 160, 164,
tahıl ve tahıl ticareti, 105, 121, 169, 1 65, 215, 234, 278, 282, 302,
202, 204, 2 16, 230, 254, 322 308, 3 1 3, 3 1 8, 3 19, 351, 373, 374
Tahmasp Il, 293 tıp okullan, 182, 190, 321
tahttan indirmeler, 100, 104 Tırnova, 194
Tahvil Kalemi, 156 ticaret, 18, 20, 35, 48, 50, 52, 67, 82,
tahvil kisedarı, 156 84, 87, 95, 98, 102, 106, 1 14,
Takiyuddin Mehmet Efendi (1521- 1 1 9, 129, 131, 132, 134, 136,
1585) , 189 143, 144, 149, 1 70, 201 , 202,
Taraklı, 30, 58 205, 206, 2 1 6, 217, 227, 237,
Tarhuncu Ahmet Paşa (Sadr. 1 652- 251, 252, 263, 264, 276, 283,
1653), 254, 255, 256 284, 285, 286, 300, 301, 307,
tarım, tanmcılar, 1 8, 22, 44, 122, 149, 3 12, 3 1 5, 335, 344, 375
158, 169, 2 1 7, 3 5 1 ticari hayat, 224, 376
tarihçilik, tarih yazıcılığı, 187, 188, 349, Tiflis, 56, 226, 235, 292, 293, 298
35 1, 356 Tilsit antiaşması (1808), 334
tarikatlar, 191, 198, 199 Timurlenk ( 1369- 1405), 31, 55, 366
Tarsus, 92 Tirnurlular, 108
Taşköprülüzade Ahmet Hüsamüddin Tirsinikli ısmail Paşa, 331
Efendi (öl. 1553), 1 86 Tisza nehri, 1 68
Taşöz adası, 91 Tokat, 37, 58, 61, 94, 99, 1 18
Tatar Pazarı, 67 Tokay, 125, 126
Tatarlar, 90, 102, 222, 229, 237, 247, Tomas Paleolog, 79
274, 300, 303, 305 Topal Mehmet Paşa, 260
Tavşanoğulları, 30 Topal Osman Paşa (Sadr. 1731-1732),
Tayyar Paşa, 329 295
Tebriz, 107, 1 12, 1 13, 1 14, 1 84, 229, Topal Recep Paşa (Sadr. 1 632), 245
248, 292, 293 Topçu Ocağı, 71, 1 62
tekAlif-i divaniye, 1 44 topçular, 23 1 , 232, 278, 283, 286, . 295,
Teke, 42 296, 307
tekeller, 49, 95, 157 Tophane . nazırı, 258
Tekirdağ, 36 Tophane, 1 62, 1 89, 321
Tekkeler, 197, 257, 353 Topkapı Sara�, 10, 86, 177, 252, 361
tekstil endüstrisi, 217 toplumsal reformlar, 322
Temeşvar, 102, 128, 141, 274, 275, 276, toprak ka�plan, 212, 269
285 Toros dağları, 24, 30, 42, 55, 93
terakki, 164 Tököli, Kont imre, 265, 269, 272, 289
tercüme (çeviri) , 369 Trablusgarp, 141, 142
Tercüme Odası, 342 Trablusşark, 160
Terhala, 49 Trabzon, 23, 24, 30, 35, 37, 60, 66, 91,
406
92, l l l , 1 1 2, 181, 237, 2S8, 329, Urfa, 2S, S6, 278
347 Urmiye Gölü, 236
Trakya, 28, 3 1 , 34, 36, 37, 38, 39, 40, Uskoklar, 230
41, 62, 68, 83, 146, 1S8, 281 , usta, 200
297, 314, 329, 348 Uzbek İmparatorluğu, 108, l l l , 14S,
tuğ, 46, 64 222, 226, 229, 23S
1\ığrul Bey, 2 1 , 23 Uzun Hasan (1433· 1478), 88, 92, 93,
1\ımanbay (bük. 1S16- 1 S 1 7) , 1 1 6 94, 9S, 103, 108, 1 14, 184, 186,
1\ına nehri, 3 1 , 38, 43, S2, S S , S 7 , 67, . 369
73, 79, 80, 81, 88, 90, 91, 96, 97,
102, 1 1 9, 124, 128, 137, 1S7, 167,
168, 1 69, 230, 23 1, 234, 23S, 269, -ü-
270, 271, 272, 273, 274, 27S, 276,
277, 28S, 299, 303, 304, 30S, 306, ücretli askerler, 28, 128
309, 3 1 S , 316, 330, 33S, 336 Üçlü Birlik, 31S, 316, 329
1\ınus, 130, 1 3 1 , 141, 224 Üsküdar, 3S, 169, 176, 203, 262, 293,
1\ırgut Reis, 141, 142 29S, 296, 319
1\ımadağ savaşı (lS lS), 1 14 Üsküp, 38, 42, 49, S2, 64, 183, 272
tutsaklar, tutuklular, 121, ı s ı , 2S l Üstüvani Efendi, 2S7
tuz, 1S7, 2S2
tüccarlar, S2, 198, 201, 202, 20S, 207,
2 1 6, 227, 270, 323 · V ·
407
333, 3 S l , 3S2 166, 169, 200, 20S, 222, 24S, 2S3,
Vezirler, 46, 96, 100, 1 S6, 1 S9, 238, 2S6, 269, 270, 273, 283, 300, 310,
242, 274, 3Sl 322, 334
Vidin, SS, S7, 272, 324 yönetim örgütü, 22
vilayet, 47, ıs9, 160, 1 62, 169, 177 yönetim örgütü, yönetim, 21, 22, 28, 31,
Vistül nehri, 261 38, 44, 4S, 48, S2, SS, 71, 72, 77,
Vişegrad, 234 88, 1 20, 121, 126, 130, 13S, 144,
Viyana, 10, 102, 1 26, 1 27, 1 28, 138, ıso, ıss, 1 63, 166, t 7S, 2 1 2, 224,
220, 263, 264, 26S, 266: 268, 269, 236, 273, 302, 3 12, 334, 340, 341,
271, 286, 289, 3 14, 347, 371, 373, 343, 344
380, 381, 382 yörülder, 1 68
Vlad Drakul I. (bük. 1432- 1446) , 7S Yunan Adaları (İyon adalan) , 98, 32S,
Vlad rv, Tepeş (Kazıldı Voyvoda 1 bük. 327, 330, 334
14S6- 1462) , 9 1 , 92 Yunan ihtilali, 342
Vladislas IV (bük. 1632-1648), 247 Yunan planı, 3 14
Volga nehri, 90, lOS, 222, 377, 378 Yunanistan, 3 1 , 37, 43, 47, S4, 78, 80,
voyvoda, 76 9 1 , 1 3 1 , 168, 223, 269, 284, 3 14,
324
Yunus Emre ( 1 238-1329) , 181, 191, 3S3
- Y - Yusuf Çelebi, 69
Yusuf Nabi ( 1 642- 1712) , 34S
Vahşi Fakih Efendi, 186 Yusuf Paşa (öl. 1 800) , 31S, 316, �47
Yakup Bey (bük. 1479-1490) , 94
Yakup Çelebi, SO
Yakup Il (öl. 1429) , 72 - z -
Yalı Köşkü, 1 1 8
Yalova, 3 S , 297 Zagros dağlan, 129
yamaklar, 333, 334, 336 Zağanos Paşa (Sadr. 14S3), 80, 83, 84
Yanova, 261 Zahir-ül Ömer, 3SS
Yanya, 74 zanaatçılar, l SS, 201, 203
Yaş, 13S, 299, 347anlaşması (1 792), zanaatkarlar, ı s ı
3 1 6, 320, 32S Zand aşireti, 3 1 0
Yavlak Arslan, 32 Zanta, 9 8 , 304
Yemen Zeydileri, 22 1 , 244 Zapolya, Janos (öl. 1 S40), 124, 12S,
Yeniçeriler, 79, 1 00, lOS, 1 10, 1 12, 1 18, 126, 1 27, 137, 141
126, 128, 140, 1 46, 147, 161, 166, zeamet, 1 2 1 , 1 39, 147, 1 S6, 1 S8, 160,
169, 1 70, 203, 220, 232, 240, 241, 163, 1 64, 199, 2S8
24S, 2S2, 2S4, 2S6, 262, 308, 3 13, Zebid, 143, 221
332, 334, 343, 3S3 zekat, 1 S8, 196
Yenişehir (Teselya), S4 Zekeriyyazade Yahya Efendi (1SS2-
Yenişehir, 33, 100, l l l 1 644) , 34S
yerleşim (iskan) , 20, 23, 86, 89, 9S, Zembilli Ali Efendi (öl. 1 S2S), 18S
144, 192, 287, 346 Zerdüştler, 20
yetimler, 174 Zigetvar, 1 48, 188
Yıldırım Bayezid I, 6 1 Zitvatorok Antiaşması (1600) , 234, 236
yiğitbaşı, 200 Zoravno banşı (1676) , 264, 26S
Yırmisekiz Çelebizade Mehmet Efendi zorunlu askerlik, 166
(Elç. 1 720- 1721), 286 Zrinyi Nikolas, 266
yiyecek, 18, 37, 86, 1 39, 144, lSS, 164,
408
OSMAN LI
İMPARATORLUGU
VE MODERN TU RI<IYE
0 0 o
anlatmaktadır.
çözümlemektedir.
� STA N F O R D ) . SHAW
� Osmanlı İmparato rluğu
YAYlNLARI ve M od e rn Türkiye I -