Professional Documents
Culture Documents
TIMAŞ YAYINIARI l 4 1 12
Osmanlı Tarihi Dizisi I 113
PROJE EDITORO
Adem Koça)
EDITOR
Zeynep Berktaş
KAPAK TASARJMI
Ravza Kızılruğ
1. 11.UKI
Ekim 2016, İstanbul
2. BASKI
Nisan 2017, lsranbul
ISBN
ISBN: 978-605--08-2380-6
9 '11JA1J1'13ı1t•61
11MAŞ YAYINlARI
Cağaloğlu, Alemdar Mahallesi,
Alayköşkü Caddesi, No: 5, Fatihllstanbul
Telefon: (0212) 511 24 24
P.K. 50 Sirkeci i lstanbul
timas.com.tr
timas@timas.com.tr
fu:ebook.com/timasyayingrubu
twitter.com/timasyayingrubu
BASKI VE ctı;r
Çınar Matbaacılık
Y'ılıyıl Mah. Matbaacılar Cad.
Atahan No: 34 Kat 5
Bağcılar/ ISTANBUL
Tel: (0212) 628 96 00
Matbaa Sertifika No: 12683
YAYIN HAKL\IU
© Eserin her hakkı anlaşmalı olarak
Tımaş Bas ım Tıcareı ve Sanayi Anonim Şirketi' ne aittir.
izinsiz yayınlanamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
KAYIVIII
ISLAHAT, DARBE VE DEVLET
Ahmet Şimşirgil
AHMET SIMSIRGIL
l 959'da Boyabat'ta doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini aynı yerde tamam
ladı. 1978'de girdiği Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih
Bölümii'nden 1982'de mezun oldu. 1983'te aynı bölümdeki Yeniçağ
Anabilim Dalı'nda Araştırma Görevlisi olarak vazifeye başladı. 1985'te
Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. 1989'da Marmara Üniversitesi, Fen
Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü' ne naklen geçiş yaptı. l 990'da "Osmanlı
Taşra Teşkilatı'nda Tokat (1455- 1574)" isimli çalışma�ıyla Tarih Doktoru
unvanını aldı. 1997'de "Uyvar'ın OsmanWar Tarafindan Fethi ve İdaresi"
isimli takdim teziyle Doçent oldu. 2003'te Profesör kadrosuna atanan
Şimşirgil'in Osmanlı şehir tarihi, siyasi hayatı ve teşkilatı ile ilgili eserleri
ve çeşidi dergilerde yayımlanmış çok sayıda ilmi makalesi bulunmaktadır.
Halen aynı üniversitede Öğretim Üyesi olarak görevine devam etmektedir.
Ayrıca Marmara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırmaları ve Uygulama
Merkezi Müdiirlüğü'nü de yürütmektedir.
Yayımlanmıt eserleri:
Kaptan Paşanın Seyir Defteri
Kayı I -Ertuğrııl'un Ocağı (Timaş Yayınlan)
Kayı II -Cihan Devleıi (Timaş Yayınlan)
Kayı IlI -Haremeyn Hizmetirnlt (Tımaş Yayınlan)
Kayı N -Ufııklann Padişahı Kanuni (Timaş Yayınlan)
Kayı V -Kudret ve Azamet Y ıllan (Timaş Yayınlan)
Kayı VI -lmparatorluğıın Zirvesi ve Döniq (Timaş Yayınları)
Kayı VII -Kutsal ittifaka Kar�ı (Timaş Yayınlan)
Kayı VIII -Islahat, Darbe ve Devlet (Timaş Yayınlan)
Valide Sultanlar ve Harem (Timaş Yayınlan)
Denizler Fatihi Piyale Paşa I Cerbe Zaferi (Timaş Yayınlan)
Topkapı Sarayı: Bir Müstakil Dünya (Timaş Yayınları)
Osmanlı Gerçekleri (Timaş Yayınlan)
Otağ- 1 I Büyük Doğuş (Tımaş Yayınlan)
Otağ-2 I Emir Timur (Timaş Ya:yınlan)
Ahmed Cevdet Paşa ve Mecelle
Devr-i Gül Sohbetleri
S!ovakya'da Osmanlılar
İstanbul, Fetih ve Fatih
Fethin Kahramanlan
İÇİNDEKİLER
TAKDİM . . .
.......................... .............................. .. .................... .... . 11
ÖNSÖZ ........................................................................................ 13
ISLAHAT TEŞEBBÜSLERİ . .. .
....... ....... .. .. . . .. . .
...... .. ....... ... ........ .. . . . 156
DONANMAYA TAKVİYE ............................. .. ........ ... . , .............. 158
.
NİzAM-1CEDlD .
..... ..... .. . .. . .. .... . .. .. . . .. . . . .
. . . . . ........ . ... ......... .. .. . . .. 219 ..
NÜKTEDAN PADİŞAH! . .
. ................. ........................................ 240
HALKIN İÇİNDE PADİŞAH! .......................... .. ............... ...... . . . 240
ISLAHATÇI PADİŞAH! .
........... .......... .. .. ... . . . . . . .. . . .. .. . . ..... ... . ... ...... 242
DİNDAR PADİŞAH! . .
. ...... .................................................... .... . 243
ŞAİR PADİŞAH: İLHAMI ................................ .. ...
. .... ... . . .. .. ........ 248
ili. SELİM HAN VE DİVANI ......... .. .... ........................... .. ..... . . 250
i l i . SELİM HAN VE ŞEYH GALİB ..................................... . .. . . 251
ŞİİRLERİNE ÖRNEKLER . .. ......................... .............. .. .. . . . .. ......... 253
IY. MUSTAFA HAN ................................................................. 263
CÜLUSU VE İLK İCRAATLAR ................................................... 265
SERHADDE DURUM ................................................................. 266
FRANSA-RUSYA YAKINLAŞMASI ............................................ 267
ALEMDAR MUSTAFA PAŞA ................. . . .... . . . ............................ 269
ALEMDAR. İSTANBUL YOLUNDA .......................................... 270
BABIALİ BASKINI .......................... . . . .. . ...................................... 2 72
iV. MUSTAFA HAN'IN HAL' EDİLMESİ ........................... . . . . . 2 74
ŞAHSİYETİ .......................... . . . .. . ........... ........................................ 277
Müslümanların kanı bir kez daha oluk oluk akarken onlar, boğazına
kılçık saplanan kedi yavrusu gibi miyavlamaya sahte gözyaşları
dökmeye de hazırdılar.
Evet her şeyi planlamışlardı. Elbette ki Yaratan'ın da bir hesabı
•.
H E Kİ MO G L U A L İ PAŞA O LMAZ !
Nadir görülen ve uzun süre devam eden bu şiddetli kış ülkede
sıkıntılara yol açmıştı. Özellikle iaşe sıkıntısı şikayetlere yol açmak
taydı. Bu sebeple ahali arasında bir taraftan hükümdarın uğurlu
gelmediği şayiaları yanında bir taraftan da "tedbirli bir vezir gerek"
yollu söylentiler ve talepler dolaşmaya başladı.
Bu dedikodular saraya kadar ulaşınca sert bir sadrazamın bu
söylentilerin önünü alacağı veya halkın tepkilerini azaltacağı dü
şünüldü. Neticede padişah, malumatlı, şair, zeki, cesur, lakin zayıf
iradeli bir zat olduğu rivayet edilen Köse Bahir Mustafa Paşayı
sadaretten azlederek, yerine alim, mücahid, müdebbir bir vezir
olan Hekimoğlu Ali Paşa'yı getirdi (IS Şubat 1 755).8
Selefinin iki sene yedi buçuk aylık sadaretine karşı, eski ve
meşhur Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa yeni mevkiini ancak üç ay
muhafaza edebilecekti. Padişah üzerinde büyük nüfuza sahip ve
Jll. Osman Han 21
Yeni Sadrazam Ali Paşa, son derece yakışıklı ve güzel sesli ol
duğu için, "Bıyıklı" lakabıyla anılıyordu. Bıyıklı Ali Paşa sadarete
gelebilmek için kendisinden evvelkileri çok çekiştirmiş ve felaketin
sebebini neredeyse onlara yüklemişti. Ancak kendi sadaretinin
üzerinden bir ay geçmeden İstanbul'da tarihin en büyük yangını
gerçekleşti.
Ill . Osman Han 23
D İ G E R OLAYLAR
İstanbul'da bu hadiseler cereyan ederken Kudüs Hristiyanla
rı arasında bir anlaşmazlık yaşanıyordu. Hazreti İsa'nın Kudüs-i
Şerifte vaki "merkad-i mübareki" ile Beytü'l-Lahme'deki kiliseler o
vakte kadar Latinlerin muhafazasında bulunduğu halde, Ortodoks
Hristiyanları elde ettikleri emirname ile bunları oradan atmışlardı.
Bu nedenle Katolik Latinler ile Ortodoks Rumlar arasında çatışmalar
başlamıştı. Devletin dışişleri bir süre bu sorunla meşgul olmuş ve
nihayet metropolitlerin uzaklaştırılmasıyla problem çözülmüştür.
Öte yandan padişah şehirde sık sık tebdil-i kıyafet ile gezinti
lere çıkardı.14 Bu dolaşmalarından birinde, Sadrazam Silahdar Ali
Paşa' nın rüşvetle iş gördüğü konusunda şikayetler işitti. Bunun
üzerine III. Osman Han çok itimat ettiği paşayı idam ettirdi ıs ve
yerine Y irmisekiz Çelebizade Said Mehmed Efendi'yi getirdi (25
Ekim 1 755). İbrahim Müteferrika Efendi ile birlikte Türk mat
baacılığının kurucularından biri olan yeni sadrazam da sadaret
mevkiinde beş ay kadar kaldı.
Bir süre sonra 1. Mahmud Han devrinde yapımına başlanan
cami, yedi sene sonra tamamlanarak "Nuruosmaniye Camii" adıyla
5 Aralık 1 755 Cuma günü ibadete açıldı. 16 Açılış merasimine padişah
da bizzat katılmıştı. O gün devlet ricali ile ulemaya, teşrifat usulünce
I I I . Osman Han 25
MAN S I B I KE N D İ E L İ Y L E V E RM EK!
Bu arada Sultan 111. Osman'ın saltanatı sırasında en uzun süre
(dokuz ay on gün) sadarette bulunan Köse Bahir Mustafa Paşa az
ledildi. Azlin sebebi, sadrazamın padişah huzurunda Koca Ragıb
Paşa'yı çok methedip, Şam valiliğine göndermek istemesi üzerine
padişahın bu derece kıymetli bir veziri, sadarete daha uygun gör
mesidir. Kaynaklara göre olay şöyle cereyan etmişti.
26 Kayı VIH: ls lahat, Darbe ve D e v l e t
I S LA H AT H AM L E L E Rİ
III. Mustafa Han tahta çıktığı sırada dönemin iyi yetişmiş devlet
adamlarından Koca Ragıb Paşa sadaret görevinde bulunuyordu.
Mustafa Han kendisini görevinde bıraktığı gibi devlet işlerinde
düzenlemeler yapması yönünde her tür desteği sağladı. Böylece
mali, askeri ve idari alanda pek çok hamleler gerçekleştirildi.
Osmanlı Devleti topraklarında bulunan para cinslerinde bir
takım karışıklıklar söz konusuydu. Şöyle ki ; Venedik altınının,
Osmanlı akçesinden daha kıymetli olduğu şayialarıyla Osmanlı
altınının değeri düşürülmeye çalışılıyordu. Bu durumun düzeltilmesi
için iki akçenin aynı değerde olduğu fermanla ilan edildi.
Diğer taraftan son senelerde Avrupa orduları karşısında alınan
mağlubiyetler askeri alanda pek çok ıslahatı zaruri kılıyordu . Bu
nun için önce topçu sınıfı ele alındı. Tophane tanzim olunarak bir
i l i . M u s t afa H a n 35
SARAY DA B İ R DOG U M
Baron dt; Tott, III. Mustafa Han zamanında askeri danışman
olarak görev yapmış bir subaydı. 1755 yılında geldiği İstanbul'u
dünyanın merkezi olarak görürdü. Aslen Macar asıllı olan Tott'un
İstanbuföa geçirdiği yıllarını kaleme aldığı Fransızca seyahatnamesi
çok beğenilmiş, defalarca basılmıştır.
III. Mustafa Han'1an önce tahta çıkan 1. Mahmud Han ile III.
Osman Han'ın çocukları olmamıştı. Bu durum devletin geleceği
açısından mühim olduğundan, sarayda büyük bir endişe meyda
na getiriyordu. III. Mustafa Han tahta çıktıktan iki sene sonra bir
kız çocuğu dünyaya geldi. Devleti büyük bir sevince gark eden bu
hadise görülmemiş şenliklerle kutlandı. Öyle ki, "Ben Türklerin
arasında 23 sene yaşamış olmak sıfatıyla bu millet hakkında daha
doğru şeyler yazabileceğime inanmış bulunuyorum;' diyen Baron
de Tott'un hatıralarına da yansımıştı.
Tott, sultanın doğumu dolayısıyla sarayda yaşananları şöyle
anlatıyordu :
Bizzat ben, sokakta aynen padişah gibi giyinmiş bir aktöre rastladım.
Bu temsili padişahı maiyeti takip ediyordu. Maiyeti de tıpkı padişahın
etrafındakiler nasıl giyiniyorlarsa öyle giyinmişlerdi. Aynı şekilde
sadrazamın, İstanbul kadısının taklitlerini yapıyorlardı. Taklitleri
yapılan devlet adamlarından bir kısmı bunu hoş görmekteydi.
Bir kısmı ise bunlara karşı kızgın olup önlenmesini istemekteydi.
AVRU PA' DA DU RU M
Osmanlı Devleti'nin önce Viyana'da durdurulması ve akabin
de on altı yıl devam eden büyük mücadeleden mağlup çıkması
Avrupa'nın çehresini değiştirecekti. Avrupa o döneme kadar iç içe
geçmiş evlilikler yoluyla hanedanlıklar gibi idare edilmekteydi.
Osmanlı kudreti ve azameti belki de onları bir arada tutan en bü
yük amildi. Osmanlı kudretinin kırılması ise Avrupa'da yeni güç
dengelerinin oluşmasına ve bu durum ise büyük ve kanlı savaşların
doğmasına yol açacaktı.
Bu büyük mücadelenin ilk kapışması 1702- 17 15 yılları arasında
meydana geldi. İspanya Veraset Savaşları'nda İspanya ve Fransa'ya
karşı Avusturya, İngiltere, Hollanda ve Bavyera hükümetleri ortak
bir cephe kurdular. Bu mücadelede Fransa önemli ölçüde hırpalandı.
Paris işgal edilme tehlikesi yaşadı. Ancak yetenekli Fransız Komu
tan Vilar'ın, Osmanlıları iki kez bozguna uğratan ünlü komutan
Prens Ôjen'i bozmasıyla kötü olan durumunu düzeltti. Bundan
sonra İngilizler ile Felemenkler (Hollandalılar) Fransızlarla Ütreht
Muahedesi'ni yaparak savaştan çekildiler.
38 Kayı Vl l l : I s l a h a t , D a rbe ve D e v l e t
Y E D İ S E N E H A RP L E Rİ VE O S MAN L I
Eks-la -şapel Muahedesi problemleri çözmediğ i gibi sanki yeni
bir savaşın kapısını aralamış gibiydi. Ancak devletler arasında itti-
I l l . M u s tafa Han 39
faklar hep aynı devam etmiyor, menfaatlerine göre bir anda saflar
değişebiliyordu.
İngiltere, Avusturya veraset muharebesinde hasmı olan Prusya
ile müttefik oldu. Bu gelişme karşısında Fransa, Prusya'dan ayrıla
rak, asırlarca zayıf düşmesini istediği Avusturya ile ittifak yoluna
gitti. l 756'da Versay Muahedesi'yle Avusturya ile ittifak etti. Daha
sonra İngiltere ile Rusya arasında da bir ittifak vücuda geldi. Fakat
Rus Çariçesi Elizabeth, İngiltere'nin Prusya ile ittifakı cihetiyle
İngiltere'den ayrılarak Avusturya ile birleşti.
Fransa ile Avusturya arasındaki Versay Muahedesi'nden az sonra
aynı sene içinde Prusya Kralı il. Frederik'in Saksonyaya hücum
etmesiyle muharebe başladı (1756). Ancak Rusya, Avusturya ve
Fransa'nın bir anda Prusya'ya karşı harbe girmesi il. Frederik'i zor
durumda bıraktı.
il. Frederik, Rusya ve Avusturya cihetinde yükünü hafifletmek
için kendisine bir müttefik aramaya başladı. Bu maksatla, bu iki
devletin hasmı olan Osmanlı Devleti'ne başvurdu. 25 Ağustos 1756
tarihli bir name ile Adolf dö Rekzin adında bir elçi gönderip ittifak
teklifinde bulundu. Rekzin gizli olarak İstanbul'a geldi. Frederik
yapacağı ittifakla Osmanlı Devleti'ni Avusturya ve Rusya üzerine
sevk etmek istiyordu.
Veziriazam Koca Ragıb Paşa , bazı devlet ricali ve ulema ile gizli
olarak vaziyeti tetkik etti. Bu toplantının Prusya elçisinin ittifak
teklifi üzere yapıldığını belli etmemek için padişah, veziriazama
bir hatt-ı hümayun gönderip görüşmenin, cizye işlerinin görüşül
mesi için olduğunun ilan edilmesini emretmişti. Uzun görüşmeler
neticesinde Osmanlı Devleti icabında belki lazım olur diye ittifak
teklifini kestirip atmayıp görüşmelerle oyalama yoluna gitti.
Prusya kralına verilen cevapta bundan sonra iki tarafa hayırlı
olan bazı maddelerin kabulü ve bir ticaret ve dostluk muahedesinin
muvafık görüldüğü bildirilmişti. Neticede bu teklife muvafakat
eden Prusya Devleti'yle Temmuz 1761 'de sekiz madde ve bir hatime
üzerine diğer devletlerle olduğu gibi bir ticaret antlaşması yapıldı.
40 Kay ı VIJT: I s l a h a t , D a r b e ve Devlet
Y E D İ S E N E H A R P L E Rİ ' N İ N N ET İ C E S İ
Yedi Sene Harpleri'nde Fransızlar, İngiltere'ye ait Hanover eya
letine tecavüz ettiklerinden harp aynı zamanda Hanover ve Ren
taraflarında da cereyan etmiştir.
Fransa ile Prusya arasında vuku bulan muharebe de yine Han
nover eyaletinde olmuştur. Buna sebep İngiltere ile Prusya arasın
daki 1756 Vaytkal Muahedesi'yle Prusya kralı İngiltere'ye ait olan
Hanover eyaletini muhafazayı taahhüt etmişti.
42 Kayı VIII: I s l a h a t , Darbe ve D e v l e t
KO CA RAG I B PAŞA
Yedi Sene Harpleri son bulup Ruslar, Osmanlılarla problem
teşkil edecek Lehistan meselesini gündemine alırken Osmanlı Dev
leti kıymetli bir sadrazamını kaybetmiş bulunuyordu. III. Osman
Han'ın son dönemlerinde sadarete gelip III. Mustafa Han'ın ilk beş
senesine damgasını vuran Koca Ragıb Paşa, Yedi Sene Harpleri'nin
sonuna yaklaşılırken ahirete irtihal etti. Osmanlıların bundan son-
44 Kay ı VIII : I s l a h a t , Da rbe ve D e v l e t
L E H İ STA N M E S E L E S İ
Avrupa'nın ortalarına doğru nüfuz ederek siyasi rol oynamak
isteyen Rusya, Büyük Petro zamanından itibaren türlü bahane ve
müdahalelerle Lehistan'ı kendi nüfuzu altına almak istiyordu. Bu
duruma Osmanlı Devleti'nin itirazı ile ortaya çıkan Prut Savaşı
sonucunda imzalanan antlaşma neticesinde Lehistanöa asker bulun
durmayacağını taahhüt etmiş ise de bu ilgisinden vazgeçmemiştir.
il. Katerina imparatoriçe olduktan sonra devam etmekte olan
Yedi Sene Harpleri'nde tarafsız kalarak kuvvetlerini Lehistan işi için
saklamıştı. Çünkü bu sırada Lehistan Kralı 111. August ağır hasta
olduğundan buraya kral olmak isteyenler evvelden beri Lehistanöa
nüfuz tesis eden Rus imparatoriçesine müracaat ile müdahalesini
istiyorlardı.
Evvelce Lehistan Krallığı irsen intikal etmek üzere Yagellon
ailesinde iken bu hanedanın son bulmasından ( 1572) itibaren Fran
sa Kralı Henri ve daha sonra Erdel Kralı Sigismundöan itibaren
1 1 1 . M u s tafa Han 49
RU SYA'YA H A RP İ LA N I
Lehistan'ın bu fena akıbeti ve Rusların alabildiğine genişleye
rek Lehistan iç işlerine birinci safta söz sahibi olmaları Avrupa'da
endişe ile takip olunmaktaydı. Fransa, İngiltere, Avusturya, İsveç
1 1 1 . M u s t afa Han 53
T I RNAKLA RI AŞ I N M I Ş A RS LAN !
Gerçekten de Sultan III. Mustafa Ruslarla bir harp yapmayı
çoktan beri arzu ediyorsa da Veziriazam Koca Ragıb Paşa, buna
taraftar olmuyordu. Çünkü Osmanlı Devleti geniş hudutlarıyla
zahiren muazzam bir varlık göstermekte idiyse de askeri bakımdan
çok zayıf ve Avrupa'ya nazaran geride idi. Bundan dolayı Ragıb Paşa
sonu fena gelecek bir badireye atılmak istemiyordu.
Buna karşılık Rusların yayılmasından endişe eden III. Mustafa
Han, rivayete göre Rusların daha ziyade büyümesinden evvel bunlara
l l l . M u s t afa H a n 55
M U H S İ N ZA D E M E H M E D PAŞA
Ruslarla harbe girilip girilmeyeceği tartışılırken sadaret maka
mında Muhsinzade Mehmed Paşa bulunuyordu. Bu zat genç yaş-
56 Kayı Vl l l : I s l a h a t , D a r b e v e D e v l r t
RU S E LÇ İ S İ İ L E G Ö RÜ Ş M E
Şuranın kararı üzerine Veziriazam Mahir Hamza Paşa Rusya'nın
İstanbul'daki kapı kethüdasını yani küçük elçisi Obreskov'ı Paşa
kapısına (Babıali'ye) davet ederek meşveret salonuna aldı. Türk
yetkililerin dolu olduğu salona giren elçi ilk olarak yeni tayin olunan
sadrazamı tebrik etti. Bundan sonra Rusya'nın Osmanlı Devleti
tarafından kabul edilemez uygulamaları bir liste halinde kendisine
okundu. Lehistan'a müdahale, Haydamakların Balta'daki yaptığı
faaliyetler, Rusların Dinyester üzerindeki bazı sandalları batırma
ları ve Dubossara'da bazı Türklerin öldürülmesi en önemlileri idi.
Netice olarak kral seçimi bahanesiyle Lehistan'a giren Rus as
kerlerinin derhal bu ülkeden çıkmalarını ve Lehlilerin işlerine ka
rışılmamasını ve iki devlet (Osmanlı ve Rus) arasındaki muahe
delere riayet edilmesini ve bunu yaparken Rusya'nın müttefikleri
Danimarka, Prusya, İngiltere ve İsveç hükümetlerinin kefil olarak
tasdikname vermeleri beyan edildi. Rus elçisi bu tekliflere karşı,
"Benim murahhaslığım kısıtlıdır. Bu maddelere karşı söz söyleme-
58 Kay ı V I I I : I s l a h a t , D a r b e ve D e v l e t
O S MAN L I O RD U S U N U N HARE KE T İ
2 2 Mart l 769(ia Veziriazam ve Serdar-ı Ekrem Yağlıkçızade
Mehmed Emin Paşa sancağ-ı şerif ve kapıkulu ocaklarıyla beraber
İstanbuföan çıkarak Davudpaşa ordugahına geldi. 25 Altı, yedi gün
burada kalarak hazırlıklarını tamamladıktan sonra Edirne'ye ha
reket etti. Oradan da 1 769 Mayıs ayında İsakcı mevkiine gelindi.
Bu yıl kuraklık olduğundan yiyecek azdı ve bu yüzden çok hayvan
telef oldu.26
İsakcı'ya gelindikten sonra yapılacak harekat hakkında ilk ordu
görüşmesi yapıldı. Ordu ile çıktığı günden beri dizlerinden rahatsız
bulunan serdar-ı ekrem müzakere esnasında, "Benim sefer ile fazla
ülfetim yoktur. Özi ve Hotin(ien hangi cepheye hareket edilmek
münasipse tereddüt etmeden onu söyleyin;' dedi.27
Başkumandan olan serdar-ı ekremin bu sözleri herkeste hayret
uyandırmıştı. Sanki neticenin nereye doğru gittiğini gösterir gibiydi.
Müzakere sonunda Bender üzerine gidilmesi uygun bulundu.
Zira burası Özi ile Hotin'in ortasında yer aldığından gerektiğinde
iki tarafa da yardım edilmesi kolaylaşırdı.
Tuna üzerine kurulan köprü bittikten sonra karşı taraftaki Kartal
mevkiine geçildi ve oradan da Hantepesi mevkiine gelindi. Boğdan'ın
merkezi Yaş şehri buraya beş saatlik mesafede bulunuyordu. Ordu
60 K ay ı Vlll: l s l a h a ı , Da rbe ve D r v l c t
RU S LAR H OT İ N Ö N Ü N D E
Diğer taraftan Osmanlıların acele harp ilanından dolayı vakit
kazanan il. Katerina, bütün kış çalışarak hazırlıklarını tamamlamış
bulunuyordu. Dokuz bini Kazak olmak üzere altmış beş bin kişi
lik bir orduyu Podolya'da topladı. Bu ordunun kumandanı Prens
Mihayloviç Galiçin idi.
General Kont Romanzof kumandasındaki otuz bin muntazam
asker, on bin kazak ve yirmi bin Kalmuk'tan müteşekkil ikinci ordu
Dinyeper (Özi) ile Azak Denizi arasında hudutlarının muhafazasın
da olacaktı. Bunlar aynı zamanda Belgrad Muahedesi'yle yıktırılan .
Azak Kalesi'yle Taganruk Kalesi'ni yeniden inşa etmeye memurdu.
General Vaymars'ın emrine verilen on bir bin kişilik bir ordu
Bar Müttehid Heyeti'ni kımıldatmayacaktı. Koban ile Kabartay
taraflarına da Medem isminde başka bir general tayin olunmuştu.
General Totlaben Rus hakimiyetini tanıyan Karteli, Mingreli
(Dadyan), Goril ve İmiretti Gürcü prensleriyle anlaşmış olup on
ların yardımlarıyla Osmanlı hududunun doğusundan Trabzon ve
Erzurum taraflarına sarkacaktı.
JIJ. M u s t afa H a n 61
Ş İ D D E T L İ ÇARP I Ş M A LA R
Hotin önünde Rusları perişan eden birlikler yardımcı kuvvetlerin
de gelmekte olduğunu haber alınca büyük bir cesarete kapıldılar.
Hotin Muhafızı Vezir Hüseyin Paşa, muhafızların, muhafaza etmekle
mükellef oldukları kaleyi bırakarak akın yapamayacaklarını ifade
etti. Ayrıca girilecek yerlerin kendilerine bağlı bölgeler olduğunu
söyleyerek karşı çıktı. Buna rağmen isyan eden asker Hüseyin Paşa
ile zabitlerinden bazılarını öldürüp31 yağma için sefere çıktı ( 1 769
Nisan).
Oysa bu sırada Osmanlı ordusu henüz cepheden uzaktı. Ka
ledekiler ise Hotin önünde mağlup olan Rusların tekrar buraya
gelmeyeceklerini düşünüyordu. Halbuki durum tahminlerinin
ötesindeydi.
62 Kay ı V I I I : I s l a h a t , Da rbe ve Dev l e t
H OT İ N ' İ N D Ü Ş M E S İ
Bu arada asıl Osmanlı kuvvetleri Bendere kadar gelmiş ise
de orduda yiyecek ve zahire kıtlığı had safhaya ulaşmıştı. Henüz
Lehistan'a müdahil olunamamıştı. Asker arasında huzursuzluk
artmıştı. Firarilerin sayısı artmaya başlamıştı. Bu gidişat Sadrazam
Yağlıkçızade Emin Paşa'nın sıhhatini bozmuştu. Bunun üzerine
Yağlıkçızade görevinden alınarak yerine Moldovancı Ali Paşa ge
tirildi ( 1 2 Ağustos 1 769).34
64 Kayı VTll: I s l a h a t , Da rbe vr D e v l e t
B O G DA N ' l KU RTARMA T E Ş E B B Ü S L E Rİ
Yeni sadrazam ve Serdar-ı Ekrem Halil Paşa kışlamak üze
re Babadağı'na çekilip hazırlıklarını yapmaya başladı. Bu sırada
Devlet Girayın yerine tayin edilen Yeni Kırım Hanı Kaplan Giray
Babadağı'na gelerek Boğdan'ı kurtarmak üzere veziriazamla gö
rüştükten sonra Bucak(iaki ordugahına gitti. Kırım Hanı, Ruslarla
yapılacak muharebede Tatarların top ve tüfek kullanmadıklarından
dolayı kendi yanında bulunmak üzere bir miktar Osmanlı askeri
istediğinden İsmail Muhafızı Mehmed Paşa ile Çorum Mutasarrıfı
Hasan Paşa ve Dağıstanlı Ali Bey kumandalarında bir miktar kuvvet
gönderildi.41
Rus Kumandanı Romanzof, Osmanlıların Boğdan'ı almak is
tediklerini anlayarak bütün kuvvetlerini kendi kumandası altına
alarak Hantepesi'ne tahkimat yapmıştı. Halbuki Kırım hanı mevcut
kuvvetiyle Hantepesi'ne gitmeyip doğrudan doğruya Prut Nehri'ni
geçerek Yaş üzerine gitmeyi kararlaştırmıştı. Ancak Kırım hanının
Prut Nehri'ni geçeceğini daha evvel haber alan Rus kumandanı
nehrin karşı tarafına top dizdirerek geçmelerine mani oldu. Ne
ticede bu teşebbüsten vazgeçilip Hantepesi'ndeki Rus kuvvetleri
üzerine gidildi.
Osmanlı ve Tatar kuvvetleri düşmanla birkaç defa vuruştular
ise de onu, tahkimatından ayıramadılar. Bu hal karşısında Boğdan
Seraskeri Abdi Paşa da Rumeli askeri ve sair kuvvetlerle Tuna'nın
karşısına Kartal sahrasına geçerek Rus kuvvetleri üzerine gitmek
emrini aldı.
Abdi Paşa ordudan aldığı emir üzerine Kırım Hanı'na yardım
etmek için Prut Nehri'ni geçip Kırım Hanı ordusuna yakın bir yere
kondu. Yiyeceği azalan Romanzof hiç yerinden kımıldamıyordu.
Bunun üzerine Boğdan seraskeri Abdi Paşa ile Kırım Hanı düşmana
baskına karar verdiler.
lll. M u s t afa H a n 67
KARTA L ( LARG A ) M U H A R E B E S İ
Bu sırada Rus ordusu, mağlup etmiş olduğu Tatar kuvvetlerini
takip ediyordu. Osmanlı ordusunun Tuna'yı karşı tarafa geçtiğinden
haberdar değildi. Prut Nehri'nin Tuna'ya döküldüğü yere geldiğinde
yüz binden fazla Osmanlı ordusuyla karşılaşınca şaşırdılar.
Kırım Hanı düşmanın sol cenahı karşısında mevki aldı. Ardından
düşmanı geri çevirmemek için yolu kapayarak Rus kuvvetlerini
ihataya başladı. Prut<ia Büyük Petro'nun vaziyetine düşmek üzere
bulunan Romanzof on sekiz bin mevcutlu kuvveti ile kendisini
müdafaa ediyordu.
68 Kayı VI I I : I s l a h a t , Da rbe ve Devlet
MORA' DA İ S YA N
Öte yandan Aleksi Orlof'un Manya Limanı'na girişi ayaklan
manın fitilini ateşlemişti. Böylece Mora İsyanı, elli bin Manyalının
ayaklanmasıyla 1 770 Mart'ında başladı. Bir yıldır yapılan hazırlık
dolayısıyla kısa sürede genişledi. Yarımadadaki Müslümanlara karşı
sistemli bir katliam başladı.47
İsyanın elebaşlarından Kalamatalı Panayotti Benaki başına top
ladığı dört bin kadar Rum'a, Rus askeri elbisesi giydirerek Koron
muhasarasına iştirak etti. Bu suretle Koron denizden ve karadan
kuşatılmış oldu. Buna rağmen kale müdafileri şiddetli bir direniş
gösterdiler.
Mora'da her taraf yangın yerine dönmüştü. Katliam sebebiyle
köylerden, kasabalardan kaçan Müslümanlar Mora'nı n merkezi
Tripolis şehrine iltica ediyorlardı.
Barkofkumandasında dört yüz kadar Rum askeri, mühim mik
tarda Manyalı ile birleşerek Mizistre'yi kuşattı. Şehir halkı canlarına
dokunulmamak kaydıyla teslim oldu ise de yapılanlar korkunçtu.
Halkı akıl almaz işkencelerle öldürürken, çocukları minareden
aşağı atacak kadar vahşet gösterdiler. Diğer asilerin de iltihakıyla
mevcutları artan Rus ve Manyot kuvvetleri Mizistreaen sonra Tri
polis üzerine yürüdüler.
Rus savaşı başlamadan önce sadarette bulunan ve savaş öncesinde
azledilen Muhsinzade Mehmed Paşa bu sırada Mora seraskerliğinde
bulunuyordu.
Muhsinzade Mehmed Paşa, kendisine Selanik, Bar, Ülkün ve
saireden gelecek gönüllü kuvvetleri beklemeye müsait vaziyetin
olmadığını görerek vazgeçip derhal yanındaki birliklerle Tripolise
geldi.
Etraftaki ayanlara buyruldular gönderip acele yardımına çağırdı.
Tırhalalı Nimetizade, Yenişehirli Müderris Osman Bey, Kapıcıbaşı
İsmail Ağa, Çatalcalı Ali Ağa, İzdinli-Beyzade Yusuf Ağa biner ve
l l l . M u s t afa Han 73
M O RA FAT İ H İ : MU H S İ N ZA D E M E H M E D PAŞ A
Osmanlıların bu öldürücü darbesi ayaklanan asileri sindirmeye
yetmişti. Fakat isyan hareketi çok yerde başladığından Mora kasa
balarında bulunan Müslümanlar taarruza ve katliama uğramışlar
dı. Arkadya halkı teslim olmalarına rağmen evlere doldurularak
yakıldılar.
Yine Mora'nın kuzeybatısına düşen Gaston kasabasında Müslü
manlar Rumların saldırıları üzerine binbir güçlükle Patras'a çeki
lebildiler. Asiler derhal Patras Rumlarıyla haberleşip faaliyetlerine
devam ettiler. Patras'ın varoşu müdafaadan sonra düştü ise de kale
müdafaaya devam etti. Rus donanması da denizden Patras'ı bom
bardımana tutuyordu. Buna rağmen kaleyi asi güçlerine karşı yirmi
gün müdafaa eden Türkler susuzluktan teslim olacak dereceye
gelmişlerdi.
74 Kayı VIII: I s l a h a t , Darbe ve D e v l e t
Ç E Ş M E YAKAS I
Çeşme Limanı'na giren Osmanlı donanması manevra yapama
yacak vaziyette üst üste demirlemişti. Yaralı vaziyetteki Cezayirli
Hasan Paşa, bu durumun son derece tehlikeli olduğunu sezmişti.
Derhal Kaptanıderya Hüsamettin Paşa'yı uyardı. Fakat Hüsameddin
Paşa, liman ağzına ve Çeşme Kalesi'yle sahil arasına koydurduğu
toplarla yaklaşan düşman donanmasına mukabele edileceğini be
lirterek donanmayı limandan çıkarttırmadı.
78 Kay ı VIII: l s l a h a ı , Darbt ve Dev i t !
RU S LA R L İ MN İ ADAS I ' N DA
Donanmamızın bir anda mahvı İstanbul'da büyük bir tees
süre ve endişeye yol açmıştı. Zira bu durum Rus donanmasının
Çanakkale'den içeri girip İstanbul önüne gelme ihtimalini artırmıştı.
Bu sebeple tersanedeki eski, altı kalyon birkaç Arnavut perkendesi,
dört Cezayir gemisi ve diğer bazı gemiler alelacele tedarik olunarak
Çanakkale Boğazı'na gönderildi. Venediklilerden bedeli mukabilinde
birkaç gemi istendiyse de red cevabı alındı.54
Çeşme bozgununu takiben Hüsameddin Paşa kaptan -ı deryalık
tan azlolundu ve yerine Rodos Beyi Cafer Bey kaptan-ı derya oldu.
İzmir'de bulunan Cezayirli Hasan Paşanın kurtulan gemicilerle
birlikte Çanakkale Boğazı'na gelmeleri emredildi.
Öte yandan Aleksi Orlof da beklemediği bu büyük zaferinden
sonra neler yapması gerektiği konusunda deniz kumandanlarını
toplayarak vaziyeti görüşüyordu. İngiliz Amirali Elphinston bu
galibiyetten istifade ile Çanakkale Boğazı'nı zorlayarak Marmara'ya
geçilip İstanbul'un bombardıman ile tehdit edilmesini bu suretle
Osmanlı Devleti'nin sulha mecbur edilmesini teklif etti.
Aleksi Orlof bu teklifi doğru bulmadı. O, boğazı kapatmak su
retiyle İstanbul'un iktisaden tehdit edilmek üzere boğaz dışında
bir deniz üssü elde etmeyi muvafık gördü. Bu karar üzerine Koyun
Adaları'ndan hareket eden Rus donanması Limni Adası'na asker
çıkardı ( 1 0 Temmuz 1 770).55 Limni Adası işgal olundu ise de kale
müdafileri teslim teklifini reddettiler. Karadan ve denizden kuşa
tılan kaledeki Türk halkı yediden yetmişe, kadın erkek üç buçuk
aya yakın müdafaada bulundular.
Limni'ye yerleşen Rus donanması İngiliz amiralinin tavsiyesiyle
Çanakkale Boğazı'na, taarruz hazırlığı yaptı. İstanbul'da Osmanlı
hizmetinde bulunan Baron de Tott acele boğaza gönderildi. 56 Onun
aldığı tabiye tertibatı üzerine Rusların boğaza karşı yapacakları
taarruz önlendi. İngiliz amirali on beş günden fazla muhtelif cephe
lerden boğazı tehdit ettikten sonra başarılı olamayacağını anlayarak
hücumdan vazgeçti.
80 Kayı VI I I : l s l a h a ı , Da rbe ve D e v l e t
L İ MN İ ' D E RU S LARA D A RB E
Limni müdafilerinden bu son haber geldiği sırada, kendisine
beylerbeylik yani iki tuğlu paşalık verilen Cezayirli Hasan Paşa
Çanakkale'de idi. Limni'nin ilk muhasarası esnasında o tarafa im
dada gitmek istediyse de İngiliz amiralinin boğaza karşı yaptığı
keşifler yüzünden cesaret edememişti. Şimdi vaziyetin ciddiyetini
anlayan Hasan Paşa, Limni elden çıkarsa Akdeniz adalarının teh
likeye gireceğini lstanbul'a bildirerek donanma yardımı istedi.
Bu arada kaleden gelen son imdat haberinde teslime karar ve
rildiğini anlayan Hasan Paşa beklediği kuvvetler gelinceye kadar iş
işten geçeceğini anladı. Bu sebeple yanındaki bin sekiz yüz kişilik
cüzi kuvvetini küçük gemi ve kayıklara doldurduktan sonra gece
karanlığından istifade ile Limni Adası'na hareket etti (5-6 Ekim
1 770) .58
Bu sırada Çanakkale<ie bulunan Baron de Tott, Cezayirli Hasan
Paşa ile görüştüğü sırada Hasan Paşa'nın bu mütalaasını cinnet ola
rak telakki etmişti. lstanbul'a döndüğü zaman bu delice mütalaaya
göre hareket edilmemesi tavsiyesinde bulunmuş ise de Hasan Paşa
çoktan faaliyete geçmiş bulunuyordu.
Bu küçük kuvvet 6 Ekim<ie sabahleyin erkenden Limni'nin Yoztaş
Limanı'na girmeye muvaffak oldu. Kaledekilerin Rusların tekliflerini
l / I . M u s tafa Han 81
KI RI M
1 768 Osmanlı-Rus Harbi her ne kadar Lehistan meselesi yü
zünden açılmış olsa da Rusların bu savaştaki en mühim emelleri
Kırım'ın istilası idi. Bu itibarla yıllardır Kırım'da Osmanlı Devleti
aleyhinde el altından propagandalar yaptırmakta idiler.
Osmanlı Devleti'nin Kırım hanlarını kendi valileri gibi ta
yin ve azilleri sebebiyle Ruslar daimi olarak bunları Osmanlı
82 Kay ı V l l l : ı s l a h a t , D a rb e ve D e v l e t
S İ LA H DA R İ B RA H İ M PAŞA' N I N F E RAGAT İ
Artık Kırımlıların ihanetleri gün yüzüne çıkmaya başlamıştı.
Yardım isteyen Osmanlı taraftarlarına ve Kırım seraskerine destek
olmadıkları gibi muhalif cephe aldırmaya da muvaffak oluyorlardı.
Silahdar İbrahim Paşa ise Kırım Hanı III. Selim Giray'ın gay
retsizliği ve Kırımlıların kayıtsızlığı karşısında şaşkındı. Binbir
yokluk ve hıyanetlere karşı meyus olmayarak, didinip çabaladı.
Parmağındaki elmas yüzüğünü ve kıymetli eşyalarını satarak askerin
maaşlarını dağıttı. Bu şekilde orduyu derleyip toparlayıp Ur Kapı'ya
doğru gelen Rus kuvvetleri üzerine sevk etti.
Kırım ileri gelenlerinin Ruslarla anlaşmalarından sonra 1 77 1
senesinde otuz bin Rus, altmış bin Nogay ve Tatar kuvveti çeşitli
kollardan Ur Kapısı'na hücum ettiler. 65
Diğer taraftan Selim Giray Han'ın yanında olup el altından
Ruslarla anlaşan mirzalar, "iki seneden beri Ruslarla muharebede
nam hep Osmanlı askerinin olmaktadır. Bu defa biz başlı başımıza
düşman üzerine gidip nam alalım!" diye Selim Giray'ı iğfal ettiler.
Bunun üzerine Selim Giray, serasker İbrahim Paşayı bekleme
yerek Ur Kapısı önüne gelip Ruslarla çarpışmaya girişti. Ancak Ta
tarlar Rusların yoğun top ateşine karşı duramayarak Ur berzahının
içerisinde altı saat mesafede bulunan Tuzla mevkiine çekildiler.
Kırım'ın kilidi sayılan Ur Kalesi Osmanlı topçu serdengeçtileri
tarafından müdafaa edildiği sırada Ruslarla birlik olan Tatarlar
büyük bir ihanetle kale kapılarını açıp düşmanı içeri aldılar. Ur
Kapı'nın sükutuyla, Ruslar Kırım'a ayak bastılar (8 Temmuz 1 77 1 ) .
Osmanlı müdafileri işkencelerle öldürüldüler.
Yine bu sırada Kefe'ye dört saat mesafede Taman Kalesi,
Karadenizaen gelen on bin kadar düşman kuvveti tarafından zap
tolundu. Ur Boğazı elden çıktıktan sonra Kırım Hanı Selim Giray
şaşırarak yanındaki kuvvetler dağılıp bir miktar Tatar askeriyle
Bahçesaray'a geldi. Ardından burada da kendisini emniyette gö
remeyerek bir müddet Karadağ mevkiine çekilen Kırımlı ailelerin
yanlarında bulunup sonra bir gemiye binerek İstanbul'a kaçtı.66
86 K ay ı V l l l : l s l a h a ı , Darbe ve D e v l e t
VAAT L E R Ç A B U K U N U TU L D U !
Rusların Kırım Hanı seçtikleri Sahih Giray, kardeşi Şahin Giray'ı
kendisine Kalgay tayin etti ( 1 772). İşgalden sonra Ruslarla araların
daki muahedenin bazı maddelerini müzakere etmek üzere, Kalgay
Şahin Giray murahhas olarak elli altmış kadar Mirza ve Kırım
erkanıyla Petersburg'a gittiler.
Görüşmelerde Rusya, Osmanlılarla vuruşmalarda Kırım ahali
sinin Rusların yanında olduğunu, yine böyle kalmasını ve kendile
rine tabi olmalarını belirterek gelen heyete bunu kabul ettiklerini
gösteren bir senet imzalatmak istediler.
Ruslar serbestiyet vaatlerini çoktan unutmuşlardı.
Herkes şaşkındı. Neticede senedi sadece Şahin Giray imzaladı.
Diğerleri sözün böyle olmadığını ifade ederek düşünmek için müd
det isteyip Şahin Giray'ı Petersburg'da bırakarak Kırım'a döndüler.
Rusların bu davranışı Kırım'da duyulunca halk fırka fırka olup
bir kısmı dağlara çekilmeye ve memleket müdafaasına teşebbüs
etmeye başladı. Ancak artık Kırım'ın dört bir yanı Ruslar tarafından
işgal edilmiş olduğundan, bir netice çıkmayacak ve bu hal Küçük
Kaynarca Muahedesi'ne kadar devam edecektir.
88 Kay ı Vlll: I s l a h a t , D a rb e v e D e v l e t
O S MAN L I O R D U GA H I N D A D U RUM
Kartal mağlubiyetinden sonra 1 770 Aralık ayında Halil Paşa'nın
yerine sadrazam ve serdar-ı ekrem olan Silahdar Mehmed Paşanın
sadareti esnasında harp safahatı artık panik şeklini almış bulunu
yordu. Kimse ne yapacağını bilmez haldeydi. Ordu Babadağı'nda
kışlarken Ruslar Tolçı ve İsakcı taraflarına gidip elde ettikleri halkı
kendi taraflarına geçiriyorlardı.
Bükreş tarafından da Tuna'ya doğru yürüyen düşman muka
vemet görmeden Yergöği Kalesi'ni almış, kale muhafızları ellerini
kollarını sallayarak Babadağı ordugahına gelmişlerdi. Orduda di
siplin namına bir şey kalmamıştı. Kaçanların sayısı günden güne
artmaktaydı.
Cephe vaziyetini bilmeyen III. Mustafa Han ise veziriazama
ilkbaharda Tuna'yı geçmesini emrediyordu. Bu emir üzerine vezi
riazam, Tolçı kenarında bir tabya yaptırıp içine otuz kırk adet top
koydurmuş ise de İsmail tarafından Tuna'yı geçen Ruslar, üç dört
topla gelip bu tabyayı zapt ederek içindeki askeri kaçırdılar. Bu hal
ordudaki moral çöküntüsünü ortaya koyuyordu. Mehmed Paşa
derhal yeni bir birlik göndererek bu tabyayı geri aldırdı.
Öte yandan Mora İsyanı'nı başarıyla bastıran eski sadrazamlar
dan Muhsinzade Mehmed Paşa, Vidin seraskerliğine tayin edildi.
Muhsinzade aldığı emir üzerine maiyetinde bulunan askerleri sü
ratle Vidin'den Eflak tarafına geçirdi. Serdar-ı ekrem de İsakcıöan
Tuna'yı geçecek böylece aynı zamanda iki cepheden birden Ruslara
karşı taarruz gerçekleştireceklerdi.
Bu maksatla Vidinöen karşıya geçen Muhsinzade, Kalafat mev
kiini Ruslardan aldıktan sonra Yergöği mevkiine geldi. Kumandası
altında Silistre ve Niğbolu kuvvetleri de bulunuyordu. Mevcudu
l l l . M u s tafa Han 89
otuz bin kadar olup çoğu süvari idi. Aslen yaya olan yeniçeriler dahi
atlara binmişlerdi. Böylece zoru gördüğü anda kaçmayı temin edi
yorlardı. Bükreş üzerine gidileceği için yaya kuvvetlere ihtiyaç vardı.
Muhsinzade yeniçerilere, "Siz aslen yaya askerisiniz. Atlarınızı terk
edip kanun üzerine yaya olursanız derhal hareket ederim;' demişti.
Nihayet kendisinin Yergöği de kalarak ileri kuvvet sevk etmesi
münasip görüldü. Neticede kumandanlar arasındaki ihtilaf ve as
kerin bu vaziyeti mağlubiyete sebep oldu. Süvariler Kule ve Vidin
taraflarına piyadeler ise Yergöği'ye kaçtıklarından Muhsinzade
Rusçuk'a çekilmeye mecbur oldu.74
Muhsinzade Mehmed Paşanın Rusçuk'a çekilmesinden iki gün
sonra veziriazamın Babadağı mağlubiyeti vukua geldi. Her iki cep
hede de harekat bu suretle mağlubiyetle neticelendi (Kasım 1771).
O S MAN L I O RD U G A H I N I N İ Ş G A L İ
Öte yandan Tolçı kenarındaki Tabya'nın kolaylıkla zapt edilme
si Rus kumandanının dikkatini çekmişti. Osmanlı sadrazamının
kışladığı Babadağı ile Tolçı arasında ordunun tahkimatının bulun
madığını sezmişti. Gerçekten de Rusların kışın saldırmayacağını
düşünen sadrazam yanında iki bin kişilik bir kuvvet bırakmıştı. Rus
kumandanı bu fırsatı kaçırmak istemedi. Kasıma üç gün kala İsmail
tarafında bulunan kuvvetlerinden üç dört bin askeri Tolçı üzerine
sevk ile orayı aldıktan sonra birdenbire bizzat serdar-ı ekremin
karargahı üzerine yürüdü.
Rusların ani taarruzu üzerine serdar-ı ekrem çarpışmak yeri
ne, başını kurtarma derdine düştü. Sancak-ı şerifi alarak beş, on
adamıyla meydandan kaçtı. Sancak-ı şerif arabası serdar-ı ekrem
ile beraber gidemediğinden sancak, bir bohçaya koyup yağmurluk
kılıfına sarıldıktan sonra kaçırılmıştı.
Sadrazamın korkakça bir hareketle harp alanından kaçması
üzerine Babadağı kışlağını kolayca zapt eden Ruslar, tekrar yerleri
ne döndüler. Aslında Rus kumandanları lüzumundan fazla ihtiyat
ediyorlardı. Şayet Babadağı ordugahına yaptıkları taarruzda ileriye
doğru süratle hareket etmiş olsalardı çok kimseler ellerine esir
düşerek müthiş perişanlıklar yaşanabilirdi.
90 Kay ı Vlll : l s l a h a t , D a r b e ve Dev l e t
S U L H G Ö RÜ Ş M E L E Rİ
Ruslarla sulh müzakeresi için Osmanlı Hükümeti'nin görev
lendirdiği sabık reisülküttab Osman Efendi ile birinci ve Ayasofya
Camii kürsü şeyhi, fazıl ve natuk ulemadan olup kendisine İstan
bul kadılığı payesi verilen Yasincizade Osman Efendi İstanbulaan
orduya geldiler.76
I I I . M u s t afa H a n 91
VA RI N G E L D İ G İ N İ Z Y E RE G İ D İ N !
Muhsinzade Mehmed Paşa sulh şartlarını bir ariza ile İstanbul'a
bildirdi. Sadrazamın arizası padişahın da iştirakiyle sarayda ak
dedilen bir mecliste okunduğu zaman sabık murahhas Osman
Efendi, "Biz Moskovluyu gözümüz ile gördük! Nabızlarını tuttuk!
Dimağları ne mertebe fesatta olduğun anladık. Bu sulhun aslı yok
tur. Bunların bütün muratları hile ile iğfaldir:' sözleriyle padişahın
fikrini bulandırdı.
Osman Efendi'nin bu sözü üzerine İstanbuföa oturup ordu ah
valini, askerin vaziyetini bilmeyen kazasker efendiler de Kerç ve
Yenikale'nin terkiyle Tatarın serbestisini pek büyük günah sayarak,
"Olmaz olmaz, la-büd gayretullah zuhur eder. Kafire bir eyü kılınç
oynarız, sonra istediğimiz gibi sulh oluruz:' dediler.80 Şeyhülislam
Mirzazade Mehmed Said Efendi, bunların safsatalarını bildiği halde
bu durumda muhalefete cesaret edemeyerek ses çıkarmadı.
Nihayet yapılan müzakereden müspet bir netice hasıl olmayarak
red kararıyla murahhaslar geri döndüler.
Müzakere maddelerinden Kerç ve Yenikale'nin terki ile Kırım'ın
Rusların kefaleti altında serbestiyet kazanmasının İstanbul'daki
toplantıda reddedilmesi üzerine Abdürrezak Efendi durumu Rus
murahhasına bildirdiği zaman Obreskov, "Varın geldiğiniz yere
gidin:' diyerek Osmanlı murahhasını Rusçuk'a iade ettirdi.
Aslında bir Müslüman ülkesi olan Tatar'ın serbestisinin kabu
lü, daha sonra Kırım'ın Rusların işgaline uğramasının başlangıcı
sayılacağından padişah ve devlet erkanı halkta husule gelecek bir
tepkiden dolayı bu muahedeyi kabule cesaret edememişlerdi.
Diğer taraftan sadrazam da böyle bir kararı beklemiyordu. Ancak
kendisinin sulh şartnamesini sunuş tarzı bu hale zemin hazırlamıştı.
Zira veziriazam ve serdar-ı ekrem olup bütün işler onun padişah
l l l . M u s t afa Han 95
namına çektiği tuğralı fermanları ile hallolunup her işte son merci
kendisi bulunuyordu.
Murahhas Abdürrezzak Bahir Efendi bazı fedakarlıklar yaparak
Ruslarla anlaşmak istediği maddeleri kabul ettirdiğini, bu vaziyet
te bundan daha muvafık bir sulhun olamayacağını, biz de bunu
kabul edip cevap verdik diyerek meseleyi müzakereye açmadan
sonlandırabilirdi.
Onun, ordunun fena durumunu ve muahedenin akdi zaruretini
izah etmeyerek yalnız sulh teklifini takdim etmesi sulhun aleyhinde
bulunanlara fırsat vermiş ve bir anda görüşmelerin son bulmasına
dayanak olmuştu.
H O RO Z Ç O K O L U N CA SABAH G E Ç O L U R!
Ahmed Resmi Efendi, Hultisatü'l-İ'tibar eserinde bu olayları
anlattıktan sonra "Lahika" diye bir bölüm açarak yerinde tespitlerle
durumun nasıl bu hale geldiğini açıklamaktadır:
kılıç ile keser gibi kesmek gerekdir. Etrafın ağzına baktıkda re'yleri
muhtelif bir cemaatin aklını bir yere birikdirmek müşkil olmağla
fırsat fevt oldukdan sonra nedametden gayri sermaye kalmayıp
mukadder böyle imiş demede karar ederler.
İ Ç E RD E D U RU M : B U LU T KAPAN A L İ B E Y İ SYAN I
Son dönemlerde Mısır'ın idaresi zahiren valilerin elinde görün
mekte ise de hakikatte Fıkarıyye ve Kasımiyye denilen birbirine
rakip iki fırkanın elinde idi. Memuriyetler bu iki parti arasında
taksim olunuyordu.
Bu iki fırkanın rekabeti yüzünden Mısır valileri idare-i masla
hatla iş görür olmuşlardı. Bir gürültü çıkarmak istemeyenler her
iki tarafı da idare ederlerdi. Fakat bunlardan biri tarafını tutan vali,
o fırkanın vaziyetine yani hasmına galebe edip etmemesine tabi
kalırdı. Bundan dolayı her iki fırka arasında kan dökülmesi hemen
hiç eksik olmamakta idi. 83 Bu fırkalar, kendi maiyetlerini çoğaltmak
için köle alıp yetiştirirlerdi.
İşte bu nifak ve ihtilaflar arasında 1 766Öa Mısıröa Bulutkapan
Ali Bey84 isminde biri meydana çıkarak hasım ve rakiplerini berta
raf edip Mısır idaresini eline aldı. Ali Bey yirmi sene evvel Mısır'ın
nüfuzlu beylerinden İbrahim Kethüdanın kölesi olup yetişerek
şeyhü'l-beled olmuş85 ve her işe karışarak iktidarı ele almak için
fesat çıkarmaktan geri durmamıştı.
Kendisinden rahatsız olan Mısır Valisi Gürcü Mehmed Paşa
1 764'te Ali Bey'i hac emirliğine tayin ederek Mısıröan çıkarmış ve
bir daha da Mısır'a almak istememişti. Fakat Ali beyin Hicazöan
avdeti Gürcü Paşa'nın azli zamanına tesadüf ettiği için Ali B ey
Mısır'a girip tekrar şeyhü'l-beled olmuş ve bütün rakiplerini bertaraf
etmeye başlamıştır.
Bunun bu hali aleyhtarlarını harekete geçirdi ve bir gece evini
basarak kendisini Said taraflarına kaçırdılar. Fakat Ali Bey 1 765'te
padişahın fermanına muti olacağını vasıtalarla arz ettiğinden affe
dildi. Böylece Mısır'a gelerek bir kez daha şeyhü'l-beled oldu. Lakin
yine hakim tavrını takınarak Mısır'ın ileri gelenlerini öldürüp mal
larını müsadere etmeye ve maiyetini çoğaltmaya başladı. Onun yeni
bir gaile çıkaracağı Şam Valisi Osman Paşa tarafından hükümete
98 Kayı VI I I : I s l a h a t , Da rbe v e D e v l e t
A L İ B EY ' İ N S U Rİ Y E Y İ İ ST İ LA S I
Fakat Osmanlıların Rusya karşısında kayıpları ve buhranı art
tıkça Bulutkapan Ali Bey'in de hırsı artmaktaydı. Çöl Araplarının
ileri gelenlerine ferman ismini verdiği buyruldular yollayarak Şam
Valisi Osman Paşanın zulmünden bahis ile onu tedip etmek üzere
geleceğini bildirerek yanında olmalarını istedi. Gönderdiği paralarla
bedevi Arapların birçoğunu tarafına çekti.
Vaziyetin müsait olduğunu gördüğünde 1 770 yılında güvenilir
adamlarından Ebüzzeheb Mehmed B ey ile Cedavi Hasan B ey'i
Hicaz üzerine gönderdi. Kendi hazinedarı iken emirlik verdiği İs-
l l l . M u s t afa H a n 99
A L İ B EY ' İ N A K I B E T İ
Şam'ı işgal ettiren Bulutkapan Ali Bey'in hedefinde ise b u kez
Halep vardı. Ebüzzeheb Mehmed Bey'e Halep üzerine yürüme
emrini verdi. Ancak Osmanlı merkezinden Vezir Numan Paşanın
üzerlerine doğru geldiğinin haber alınması karşısında Mehmed
Bey zapt ettiği yerlerde çeşitli tertibatlar aldıktan sonra Kahire'ye
döndü. Ahmed Cevdet Paşa bu ani geri dönüşün sebebin i şu şekil-
100 Kay ı Vl l l : l s l a h a ı , Darbe ve D e v l e t
ZAH İ R Ö M E R İ SYA N I
1 768 Osmanlı-Rus Harbi sırasında bir isyan da Akka'da ortaya
çıktı. İsyanın elebaşısı Zahir Ömer, Medine'den Safed taraflarına
hicret eden Zeydan isminde birinin torunu olup babasının adı
Ömer'dir. Zeki ve haris Zahir Ömer, Dürzi Beyi Beni Şihab ailesinin
nüfuzu altında bulunan Safed'de kaymakamlık yapmaktaydı.
Zaman içinde otoritesi artan Zahir Ömer gitgide hakimiyet sa
hasını genişletmeye başladı. Nihayet Osmanlı Devleti'nin Ruslarla
savaşından ve bulunduğu zor vaziyetten istifade ile Akka, Sayda,
Yafa , Hayfa, Remle ve Nablus taraflarına kadar yayıldı.
Zahir Ömer Akka'yı kendisine merkez edindikten sonra oğulla
rından her birini kendi idaresi altındaki, bir mahalle tayin etti. Sayda
ile Safed tarafları büyük oğlu Şeyh Ali Zahir'in emrinde idi. Zahir
Ömer, Mısır'da Osmanlı'ya karşı gelen ve bir devlet oluşturmaya
çalışan Bulutkapan Ali Bey'e de destek vermekteydi.
1 02 Kay ı V111: I s l a h a t , D a r b e ve D e v l e t
H Ü Z Ü N VE RE N B O RÇ S E N E T L E Rİ
III. Mustafa Han, Ruslarla harbe girişmeden önce son derece
güçlü bir hazineye sahipti. Bu itibarla padişah devletine karşı aşırı
bir güven duyuyordu. Son derece iktisatlı olmasına rağmen gerektiği
yerde hiçbir masraftan kaçınmayan padişah beş senede devletin
kasasının tamtakır olduğunu gördü.
İç ve dış hazinelerde biriktirmiş olduğu külliyetli paraları tama
men harp uğruna sarf etmiş, elde avuçta bir şey kalmamıştı. Nihayet
Ill. M u s t afa Han 1 03
RU S LA R LA MU H A RE B E N İ N Y E N İ D E N B A Ş LA MAS I
Bükreş'teki sulh antlaşmasının reddedilmesi üzerine Ruslar kara
dan Tuna boyunda, Kırım, Gürcistan ve Koban'da; donanmalarıyla
da Akdeniz'de taarruz harekatına tekrar başladılar.
Veziriazam Muhsinzade bir taraftan kaleleri güçlendirirken diğer
taraftan Şumnu karargahında tedarikat ile meşguldü.
Rusçuk üzerine gelen bir Rus kuvveti ağır bir bozguna uğrayarak
ve bin kadar esir bırakarak çekildi. Esirler arasında Rus Büyükelçisi
General Repnin'in küçük kardeşi de vardı. Kaçanların bir haylisi
Tuna'da boğuldu.
Rus Ordu Kumandanı Mareşal Romanzof Silistre'nin altı saat
aşağısında bulunan Bafye Boğazı'ndan Tuna'yı geçti. Kış gelmeden
evvel Tuna'nın sağ sahilinde Osmanlı kuvvetlerine ağır bir darbe in-
l l l . M u s t afa H a n 1 05
S İ Z İ N D İ N İ N İ Z M İ . B İ Z İ M D İ N İ M İ Z M İ EYÜ ?
Rus ordusu karşısında alınan seri mağlubiyetlerin İstanbul halkı
üzerindeki tesiri oldukça fazla olmuştu. Müslümanların gayrimüs
limlere mağlup olması herkesi içten içe rahatsız ediyordu. "Elbette
ehl-i İslam kefere üzerine galib olagelmişdir. Düşmene medar andan
iktiza eder;' yollu laflar dilden dile dolaşır hale gelmişti. Ahmed
Resmi Efendi bu misilli sözleri eserinde oldukça manidar bir hikaye
ile şöyle açıklamıştı:
"Ya bize niçün haram değildir?" Hatib, "Sizin dininiz başka, bizim
dinimiz başkadır," dedi. "'aşka olduğunu anladık. Sizin dininiz mi
eyü bizim dinimiz mi eyü?" dedi. Hatib, "Bizim dinimiz eyüdür;'
dedi. "Ya çünki sizin dininiz eyüdür niçün biz sizin üzerinize galib
oluruz?" deyince hatib, avretin üzerine baktı, düğmeleri inciden
zer-duz ve zi-kıymet bir kaftan gördü. Temsil-i tarikle hatuna dedi
ki, "Şu üzerindeki kaftanı bağışlayacak olsan kendine müteallik
sevdiğin ademe mi verirsin, yoksa ecnebiye mi verirsin?" Hatun,
"Elbette sevdiğim ademe veririm;' dedi. "Ya ol adem kaftanın kadr
ü kıymetine riayet etmeyip kirletse örselese darılır mısın?" dedi.
"Elbette canım sıkılır, belki herifi katlederim;' dedi. Hatib dedi
ki, "işte Müslümanlık senin kaftanın gibi bir zi-kıymet mücevher
idi, Allahu Tefila bize verdi, biz kadrine riayet etmediğimiz içün
sizi bizim üzerimize musallat eyledi;' Hatun, bu sözden müteessir
olup ağladı ve Müslümanlık güzel şey olduğun tasdik ederek hatibi
babalık edinip yanına oturttu.95
V E FAT I
Muhsinzade Mehmed Paşa ile Cezayirli Gazi Hasan Paşa'nın üst
kademelere gelmesi hudutta müsbet bir hava meydana getirmişti.
III. Mustafa Han da kendilerine çok güveniyordu. Bunun için de
memleketin dört bir tarafına gönderdiği fermanlarla halkın vatan -
severlik hislerine müracaat ediyordu. Ancak yıllardır cephelerden
gelen acı haberler, bu gayretli padişahın bünyesini sarsmıştı.
Büyük ümitlerle girişilen Rus Harbi'nin aldığı şekilden, Kırımda
yaşananlardan ve altı seneden beri devam eden elim akıbetlerden
dolayı müteessirdi. Kendisinde evvela kalp yetersizliğine bağlı bir
1 08 Kay ı V l l I : I s l a h a ı , Darbe ve D e v l e ı
nefes darlığı hasıl oldu. Sonra bir nüzulle yatağa serildi. Padişah
yapılan tedavilerle bir nebze olsun kendine gelebilmişti.
Kendini iyi hisseden padişah serdar-ı ekrem ve seraskerlerin bir
iş görmedikleri bahanesiyle bizzat sefere gitmeye karar verdi. Ancak
hekimler bunun imkansız olduğunu bildirip müsaade etmediler.
Vefatı yaklaştığı sıralarda, kendisinden sonra tahta namzet bulunan
kardeşi yerine, ke!l di oğlunun geçirilmesi arzusunu izhar ederek,
''Abdülhamid'i bırakın, oğlum Selimi cülus ettirin. O büyük bir
padişah olacaktır;' diye vasiyette bulundu.
2 1 Ocak 1 774'te bir Cuma günü öğle ezanı okunurken hayata
gözlerini yumdu.97 Laleli Camii avlusundaki türbesine defnolundu.
Daha sonra oğlu Sultan III. Selim de buraya defnolunacaktır.
İstanbulCiaki dört Kadem-i Şeriften, yani Hazreti Peygamber'in
ayak izinden biri buradadır. Ancak türbe kapalıdır. Burası, vaktiyle
medrese, imaret ve sebiliyle büyük bir külliye idi.
ŞAH S İYETİ
Mustafa Han, 2 8 Ocak l 7 1 7'de EdirneCie doğmuştu. Babası
III.
III. Ahmed Han, annesi ise Mihrişah Emine Sultandır. Babasının
saltanatı süresince sarayda çok iyi bir eğitim aldı. Din ilimleri, ede
biyat, tarih, coğrafya, nücum (astroloji), tıp, devlet idaresi ve askeri
bilgileri devrin meşhur alimlerinden tahsil etti. Nikolae Jorga, III.
Mustafa Han'ın eğitiminden şu şekilde bahsetmektedir, "Sultan III.
Mustafa çok iyi bir eğitim almış ve bilgi açısından dönemin bilgin
efendilerinden hiçbir eksiği yoktu:'98
Patrona Halil İsyanı'yla tahttan indirilen babası III. Ahmed ile
birlikte Topkapı Sarayı'nın Kafes Kasrı'na kapatıldı. Bu sırada on
üç yaşındaydı. Ömrünün 27 yılı burada geçmiştir.
Kafes hayatı döneminde sıkıntılı bir hayat sürmüş ise de çeşitli
meşguliyetlerle kendisini rahatlatmayı da bilmiştir. Zamanını daha
çok okuyup öğrenmekle geçirmiş, özellikle ilm-i nücum,99 edebiyat
ve tıp alanlarıyla yakından ilgilenmiştir.
Kendisinden birkaç gün büyük ağabeyi Mehmed'in 2 Ocak
l 756Ciaki ani ölümü Mustafa'ya saltanat yolunu açacaktır. Nite-
l l l . M u .ı t afa Han 1 09
kim bir yıl geçmeden III. Osman Han'ın vefatı üzerine ağabeyinin
oturacağı tahta III. Mustafa Han geçti (30 Ekim 1 757). III. Mustafa,
o sırada kırk yaşlarında bulunuyordu.
On altı sene üç ay saltanat süren III. Mustafa'nın hanımları Mih
rişah Sultan, Adilşah, Aynülhayat ve Rıfat Kadınefendilerdi.
Oğullarından III. Selim 1 761 senesinde doğmuştur. 1 728 sene
sinden 1 76 1 senesine kadar geçen otuz üç sene içerisinde Osmanlı
hanedanının ilk şehzadesi olarak doğmuştur. 1 789- 1 807 seneleri
arasında Osmanlı tahtına oturacaktır.
Şehzade Mehmed, 1 767 senesinde doğmuş ve yaklaşık altı sene
yaşadıktan sonra çiçek hastalığı sebebiyle vefat etmiştir. III. Mustafa
türbesinde metfundur.
III. Mustafa'nın ilk çocuğu kızdı, 1 759 yılında doğdu ve babası
tarafından Hibetullah Sultan adı verildi. Fakat çok yaşamadı. 3
yaşında iken 1 762 ortasında öldü. Babası III. Mustafa'nın türbesine
defnedildi.
Kızlarından Mihrimah Sultan 1 762'de doğdu. Bir yaşında iken
öldü. Mihrişah Sultan, 1 762 yılında doğdu, altı yaşında iken öldü.
Laleli'deki lll. Mustafa'nın türbesine defnedildi.
Şah Sultan, 1 76 1 'de doğdu. Annesi baş kadın Mihrişah
Sultan'd ır. III. Selim'in ablasıdır. Şah Sultan 1 802'de 42 yaşında ve
fat etti. Eyüp'te yaptırmış olduğu türbesine defnedildi. Şah Sultan
1 792'de Yeşildirek'te Kasım Gönani Mescidi karşısında Şah Sultan
Çeşmesi'ni, 1 800'de Eyüp'te Zal Mahmud Paşa Türbesi yanında Şah
Sultan türbe, mektep ve sebilini yaptırmıştır.
B eyhan Sultan, Adilşah Kadın'dan 1 5 Aralık 1 765'te doğdu.
1 784'te Silahdar Mustafa Paşa ile evlendi. 1 824'te vefat etti. Eyüp'teki
Mihrişah Valide Sultan Türbesi'ne defnedildi. Beyhan Sultan zen
gindi. Pek çok hayır eserleri yaptırdı.
Hatice Sultan, Adilşah Kadın'dan 1 768 yılında doğdu. 9 Kasım
1 786 yılında Seyyid Ahmed Paşa ile evlendi. 1 822'd e vefat etti.
Eyüp'teki Mihrişah Valide Sultan Türbesi'ne defnedildi. Hatice Sul
tan 1 806 Mısır Çarşısı civarında kasaplar içerisinde Hatice Sultan
Çeşmesi'ni yaptırdı.
1 10 Kay ı Vlll: l s l a h a ı , D a rbe ve D e v l e t
B O L B O L TARİ H O KUYU N !
III. Mustafa Han, yenileşmenin gerektiği fıkrindeydi ve ıslahat
yapmak istiyordu. Prusya Kralı il. Frederik'in ıslahat hareketlerini
duymuş, Ahmed Resmi Efendi'yi Prusyaöaki gelişmeleri incele
mek ve başarıların ardındaki gerçekleri öğrenmek üzere bu ülkeye
göndermişti. il. Frederik, Ahmed Resmi Efendi ile görüşmesinde
kendi başarılarının sırrın şu üç altın prensipte olduğunu söylemişti:
Bol bol tarih okuyup eski tecrübelerden istifade etmek,
Güçlü bir orduya sahip olmak ve sulh zamanında dahi askerlere
sürekli eğitim yaptırmak,
Hazineyi daima parayla dolu bulundurmak,
III. Mustafa Han, Ahmed Resmi Efendi ile bunları konuştuğunda,
"Başarının anahtarı her yerde" aynı diye mırıldandı.
Tarih ve tecrübe ecdadının ve onun en değer verdiği ilimdi.
Hazineyi doldurmuştu.
Fakat güçlü ordu ve kaliteli adam! İşte bu nasıl olacaktı? Bu
noktada tahta çıktığı andan itibaren hissettiği sıkıntılar savaş za
manlarında kendisini haklı çıkaracaktı. Yetenekli adam bulmak ve
yetiştirmek kolay değildi.
Padişah, "şimdi erbab-ı saadette gezen hep hazele" derken bu
çarpıcı gerçeği ifade ediyordu.
1 12 Kay ı Vlll: lslahat, Darbe ve D e v l e t
İ MA R FAA L İ Y E T L E Rİ
Büyük bir ihtiyat hazinesi toplayan Mustafa Han, memleketin
imarı yolunda da bir hayli işler yapmıştır. İstanbulaa ve memleketin
diğer yerlerinde sık sık vuku bulan büyük yangın ve zelzele tahribatı
için kendi şahsi hazinesinden de olmak üzere 220 bin ( 1 1 milyon
akçe) sarf etmiştir. Edirne Sarayı'nın inşaatını da tamamlatmıştır. 101
Sultan I I I . Mustafa, padişahlığı zamanında çıkan Rusya
Harbi'nden dolayı memlekette başlayan sıkıntı ve buhrana rağ
men, evvelce başladığı hayır ve imar işlerini mümkün olduğu kadar
ihmal etmemeye çalıştı. Sulh devresinde yaptırdığı birkaç cami
ve diğer hayratından başka, çeşitli sebeplerle harap hale gelen ata
yadigarlarının ihyasına, savaşın sebep olduğu her türlü güçlük ve
sıkıntılar sırasında da devam ederek, onların da tamamlanmasında
muvaffak oldu.
1 757- 1 760 seneleri arasında validesi Mihrişah Sultan ile ağabeyi
Şehzade Süleyman'ın ruhları için ÜsküdarCla inşa ettirdiği Ayazma
Camii'nden sonra 1 76 1 Cle KadıköyCle ve 1 763'te Paşabahçesi'ndeki
camileri inşa ettirdi. 1 764 senesinde, 1 760'tan başlattığı ve kemer-
I l l . M u s t afa Han 1 13
lerle üçe ayrılmış geniş bir çarşı üstüne yaptırmakta olduğu Laleli
Camii ile etrafındaki medrese, imaret, türbe ve sebilini de ikmale
muvaffak oldu.
Soğukkuyuöa Gülhane Parkı'nın giriş kapısı karşısında yer alan
Zeynep Sultan Camii de onun zamanında tamamlanmıştır.
22 Mayıs 1 766 tarihinde İstanbul'un gördüğü en büyük zelzeleler
den "Küçük Kıyamet" de denen bir zelzele vuku buldu. 4000 kişinin
öldüğü ve birçok tahribata yol açan bu zelzele sabahın ilk ışıklarıyla
başlayıp iki dakika içinde İstanbul'u yerle bir etmişti. Artçı sarsın
tılar 1 yıl sürmüş ve İstanbul halk uzun süre evlerine giremeyerek
çadırlarda kalmıştır. Hatta Osmanlı Sarayı da hasar gördüğünden
III. Mustafa Han İstanbul'u terk etmek mecburiyetinde kalmıştır.
İstanbul'a su sağlayan Ayvad Barajı da hasar görmüştür. Yeraltı
su dağıtım şebekesinin bir bölümü çökmüş, bu çöküntüden dolayı
bazı bölgeler deprem ile birlikte susuz kalmış, bazı bölgelerde ise
su yolları ve çeşmeler kullanılamaz hale gelmiştir. Zelzelede Fatih
ve Eyüp Sultan Camileri başta olmak üzere diğer birçok mabed
hasara uğramıştı. 102
Bu müthiş afetin tahribatının süratle giderilmesini isteyen Sultan
III.Mustafa, çok hızlı bir imar faaliyetine başlamıştır. On bir milyon
kuruş olarak hesaplanan zararın telafisi için padişah büyük gayret
sarf etmiştir. Fatih ve Eyüp Sultan Camileri yeni baştan inşa edil
miş, Saraçhane, Baruthane, Tophane, Davudpaşa Kasrı, surların bir
kısmı, Kapalıçarşı ve Kız Kulesi süratle tamir ve restore edilmiştir.
Laleli, Üsküdar-Ayazma, Kadıköy İskele ve Paşabahçe Camileri,
Sultan III. Mustafa'ma çok sayıda hayır hasenatının başında gelir.
Ama ne gariptir ki, teknik üniversitede olduğu gibi, bu camiler
de onun ismiyle anılmamıştır. Hanımı Mihrişah Valide Sultan da
hayratıyla tanınır.
LAL E L İ CAM İ İ
Laleli Camii, III. Mustafa Han'ın, adı ile ilgili enteresan bir
hikayesi de bulunan yanındaki diğer yapılarla birlikte muaz
zam külliyesidir. 103 1 760- 1 764 yılları arasında yaptırılan külliye
cami, imaret, çarşı, dükkanlar, çeşmeler, sebil, türbe, medrese,
114 Kayı Vlll: l s ! a h a ı , Darbe v e D e v l e t
C İ H AN G İ R
Ill. Mustafa Han birçok Osmanlı padişahı gibi şiire merak salmış
ve bu hususta başarılı olmuş bir Osmanlı padişahıdır. Şiirlerinde
"Cihangir" mahlasını kullanmıştır. Şiirlerine "el-fakir Mustafa Han-ı
ili. M u s t afa H a n 1 15
Y I K I LU P D U R B U C İ HAN
Sultan III. Mustafa tahta çıktığında Osmanlı Devleti eski haşmetli
dönemlerini geride bırakmıştı. Ancak işin daha acıklı tarafı ise
devletin ehil ve kaliteli adamlara olan ihtiyacıydı. Padişah muhte
melen bu büyük eksikliği görmüş yazdığı bir kıta ile devrinin adeta
fotoğrafını çekmiştir. Padişahın, kaliteli adam eksikliğinin derin
ıztırabını dile getirdiği bu kıtasına devlet adamları tarafından da
pek çok nazireler yazılmıştır. 105 Padişahın kıtası şöyle idi:
S U L HA G İ D E N YO L
Diğer cephelerde de Rusların ilerleyişi ara vermeden devam
ediyordu. Totrakan'da bulunan Rus kuvvetleri Hezargrad üzerine
yürüyüşe geçmişlerdi. Burayı müdafaaya gelen Çatalcalı Ali Paşa
ricat ederken, Silistre'ye yardım etmeye uğraşan Arapgirli İbra
him Paşa emrindeki askerimizi de geri çekilmeye mecbur bıraktı.
Arapgirli, sadrazama yazdığı mektupta, "Şimden geri sizin mey
danda durmanlil münasip değildir. Balkan'da sağlam duracak bir
yer tedarik edin;' diyerek nasihatte bulunacaktı. Balkan Muhafızı
Yusuf Paşa da baskına uğrayarak yanındaki askeri dağılmış, kendi
de esir düşmüştü. 7
Ö te yandan Şumnu muhasarası dolayısıyla İ stanbul'dan yardı
ma gönderilen Tatar Hanı ve Ispanakçı Mustafa Paşa, Edirne ve
Karinabad'da bulunup ileri gelmemek için mazeretler üretiyorlardı.
Şu vaziyete göre, Osmanlı ordusunun durumu darmadağınıktı.
Neredeyse ciddi bir muharebe etmeden feci şekilde bozguna uğramış
görünüyordu. Ağır hasta olan serdar-ı elcrem, Şumnu'da ümitsiz bir
müdafaaya girişmişti.
Bu feci ve fena vaziyet sulhu mecburi kılıyordu. Ruslar da uzun
süren savaşlar dolayısıyla yıpranmış ve mali bakımdan sıkıntılı bir
hale düşmüşler ise de hiç beklemedikleri seviyedeki kazançlarını
bir antlaşma ile kesinleştirmek sevdasındaydılar.
Nitekim Prusya'nın çariçe yanındaki sefiri Sorel, Rusya'nın içinde
bulunduğu durumu şöyle belirtmekteydi, "Ordunun tayin edilen
miktarı hiçbir vakit ikmal edilememişti. Zabitler ve askerler yor
gun ve bizardılar. Memleket harp angaryasıyla ve asker toplamakla
sıkıntılı durumdaydı. Orduya beş sene zarfında üç yüz bin kişi
gönderilmişti. Hükümet çok ağır mali yükler altında bükülmüş kal
mıştı. Mühim bir mağlubiyet, bu devlet için pek tehlikeli olabilirdi:'
Sorel devamında ise, "Eğer Türkler, Silistre ve Varna zaferlerinden
istifadeyi bilmiş olsa idiler, yeni bir hücum ihtiyatsızlığını Ruslara
pek pahalıya ödetebileceklerdi;' diye yazmaktaydı.8
Gerçekten de Rusya'daki Don Kazakları, Pugaçev'in kumandası
altında isyan etmişlerdi. Veba hastalığı şiddetle devam ediyordu.
l . A b dü l h a m i d H a n 1 27
KÜ Ç Ü K KAYN A RCA M U A H E D E S İ
Muahede, öncelikli olarak Kırım'ın Osmanlı Devleti'ne olan
bağlılığına son verip müstakil bir hanlık haline getirmekte ve Tatar
lara hanlarını seçme hakkı tanımaktaydı. Bununla beraber "umur-ı
diniyede taraf-ı hilafet-i seniyeye tabiyetleri" yani dini bakımdan
hilafet müessesesine bağlılıkları ve hutbenin padişah adına okun-
1 28 K a y ı V l l l : I s l a h a t , D a r b e ve D e v l e t
İ RAN ' LA H A RP
Osmanlı Devleti bir taraftan dahili karışıklıklarla uğraşırken,
diğer taraftan Kırımöa ortaya çıkan ve kati bir Rus müdahalesine
vesile verebilecek, tehlikeli siyasi değişiklikle meşgul oluyordu. Tam
bu esnada, İranlılar Basra taraflarına saldırdı ve Osmanlı Devleti,
hiç istemediği halde, doğuda yeni bir harekata girişmek mecburi
yetinde kaldı.
Nadir Şah'ın vefatından sonra İran büyük bir kargaşanın içerisine
düşmüştü. Safeviye ve Avşariye ümerası arasında ortaya çıkan kanlı
mücadeleler neticesinde, Zend Aşireti Reisi Kerim Han fırsattan
istifade ederek memleketi eline geçirmişti.
Keri m Han'ın babası, Lurlara bağlı Zend kabilesinin Zend-i
Begile koluna mensup İnak Han idi. Afşarlar tarafından anayurt
ları olan Zağros dağlık bölgesindeki Hemedan'la tsfahan arasında
bulunan Melayir civarından Kuzey Horasan'daki Ebiverd'e sürülen
Zendler, Nadir Şah'ın öldürülmesinin ardından Kerim Han'ın lider
liği ele aldığı sıralarda eski yerlerine dönmüşlerdir.
Kerim Han Melayire döndükten sonra Bahtiyarilerle anlaşmış
ve İsfahan şehrinde Vali Ebü'l-Feth ve Bahtiyıiri Ali Merdan Han
ile üçlü bir yönetim kurmuştu. Safevi Hanedanı'na mensup sekiz
yaşındaki Ebu Türab'ın lll. İsmail Şah adıyla tahta çıkarılması
nı destekleyen Kerim Han üçlü yönetimin bir kumandanı olarak
1 36 Kay ı Vlll: l s l a h a ı , Darbe ve D e v l e t
AYN A L I KAVA K T E N K İ H N A M E S İ
Küçük Kaynarca Muahedesi'nden sonra Kırımöa yaşanan ge
lişmeler Ruslara bir kez daha bu bölge ile ilgilenme imkanını ver
mişti. Ruslar bir oldu bitti ile Devlet Girayın hanlığa seçilmesine
başlangıçta ses çıkarmamış ise de zaman içerisinde kendilerine
hatırı sayılır bir taraftar grubu oluşturmuşlardı. Aslında Rusya'nın
Kırım'ı bütünüyle işgal etmek istemesinden dolayı Kırım meselesi
Osmanlı Devleti için kapanmaz bir yara halini almıştı.
Nitekim Rusya çok geçmeden, Kırım ahalisinin, ekseriyetinin
arzusuyla işbaşına gelmiş bulunan iV. Devlet Giray'ı, askeri bir
müdahaleyle firara zorlayıp yerine kendilerine taraftar Şahin Giray'ı
getirdiler. 16
1. Abdülhamid Han, Şahin Giray'ın Kırım Hanlığı'na geldiğini
duyduğunda sadrazama, "Benim vezirim, Şahin Giray bir alet-i
mülahazadır, Rusyalunun meramı Kırım'ı zapt eylemektir;' demiştir.
Kırım Hanı Şahin Giray, Rus yanlısı olması sebebiyle halkı tara
fından nefretle anılıyordu. Hanlık sevdasıyla yanıp tutuşan Şahin
Giray Rusların hile ve desiselerinden bi-haberdi. Zaten ahlak ba
kımından da Ruslaşmış gibiydi. Alafranga sofrada yemek yemek,
alenen içki içmek, genç Tatar çocuklarını, asker yazıp itiraz edenleri
öldürtmek gibi Kırımlıların hiç kabul etmeyeceği işleri rahatlıkla
yapmaktaydı. Her gün konan yeni vergiler halkı bezdirmişti.
Şahin Giray, İmparatoriçe Katerina'nın teveccühünü kazanmak
için ondan kendisine askeri bir rütbe verilmesini de rica etmişti. O
da kendisini maiyet alayı süvari albaylığı payesiyle taltif etti. Böylece
Sent Anderya Şövalyelik Nişanı'na da nail olmuş oldu.
l . Abdü l h a m i d H a n 1 39
AV U S T U RYA' N l N D O S T LU G U ( ! )
Avusturya ile Prusya devletleri 1 77 1 yılında devam etmekte olan
s;J:vaşta Osmanlı Devleti ile Rusya'nın arasını bulmak için Osmanlı
Hükümeti'ne müracaat etmişlerdi.
Avusturya Hükümeti bu işte daha ileri giderek Rusya'ya karşı
Osmanlı Hükümeti'yle gizli bir muahede de yapmıştı. Buna göre
Avusturya Devleti ya siyasi tazyik veya muharebe ile Rusların el
lerine geçen Osmanlı topraklarını iade ettirecek ve buna karşı da
Osmanlı Devleti Pasarofça Muahedesi'yle Avusturya'ya terk edi
lip Belgrad Muahedesi'yle geri alınan Küçük Eflak (Çasar Eflak'ı)
veya Boğdan'a ait bir kısım yerleri Avusturya'ya terk edecekti. Harp
masrafı olarak da yirmi bin kese yani on milyon kuruş verecekti.
Rusya aleyhine Avusturya ile akdedilen bu gizli muahede padişah
tarafından tasdik olunarak verilecek paranın ilk taksiti ile beraber
gönderildi. Fakat buna rağmen Avusturya hükümdarı muahedeyi
tasdik etmediği gibi Osmanlı Devleti'ni parçalanmaktan kurtardığı
beyanıyla vadedilen yerlerin bir kısmının verilmesini istedi.
İstanbutaaki elçisi Tugut vasıtasıyla bu teşebbüste bulunan Avus
turya, 1 773'te harekete geçerek Boğdanaa Galiçya yolu üzerinde
bulunan araziyi ve daha evvel Prut Irmağı kıyısındaki Bukovina'yı
işgal etmişti.
Abdülhamid Han tahta çıktığında Avusturya meselesini hal
1.
letmek istedi. Murahhas tayin edilen sabık İstanbul Kadısı Ahmed
Efendi ve Reisülküttab Raif İsmail Bey ile Avusturya elçisi Baron
Tugut arasındaki görüşmeden sonra 8 Mayıs 1 775'te bir mukaddime,
dört madde ve bir hatime üzerine anlaşma imzalandı. Buna göre
Avusturya'nın Lehlilerden aldığı Galiçya ve Lodomirya eyaletlerine
Erde! ve Boğdan arazisinden girebilmesi için Bukovina ve havalisi
Avusturya'ya terk edildi. Avusturya kendisine bırakılan yerlerde kale
yapmamayı ve Osmanlı Devleti de Eflak ve Boğdanlıların impara
torluğun Kartal nişanıyla hudut kabul edilen yerlerine tecavüzlerini
önlemeyi taahhüt ediyorlardı.
1. A b dü l h a m i d Han 1 43
RU S LA RA KARŞ I KA F KASYA S E D D İ
1 774 Küçük Kaynarca Muahedesi sonrası il. Katerina'nın
Kafkasya'ya yönelik istilacı politikası iyice artmıştı. Özellikle 1 776
yılında General Potemkin'in bu bölgenin naipliğine atanmasından
sonra başlattığı askeri hareketlilik iyiden iyiye kendini göstermek
teydi. Bölge halkları, özellikle de Çerkez kabileleri bu istilaya yönelik
askeri bir mücadele başlatmış iseler de, bundan bir netice elde ede
meyerek., dışarıdan yardıma muhtaç hale gelmişlerdi. Bu konuda
Çerkezlere ancak iki devlet yardım edebilirdi ki bunlardan biri İran,
diğeri ise Osmanlı Devleti idi. Fakat yardım etmeye daha yakın
taraf Osmanlılar idi. Çünkü Küçük Kaynarca Muahedesi sonrası
Rusların Kırım'a yönelik istilacı politikaları, Osmanlı Devleti'nin bu
bölgede aktif bir siyaset güderek müdahil olmasını gerektiriyordu.
Diğer taraftan Rusya'ya karşı Osmanlılardan yardım istenmesi
hususunda, kabile beylerinin tümü aynı fikirde değildi. Bu meselede
aralarında iki gruba ayrılmışlardı. Bunlardan Zanikoların temsil
ettiği grup, hiç vakit kaybedilmeden Osmanlı Devleti'ne bir heyet
gönderilmesini ve yardım talebinde bulunulmasını istemekteydi.
Buna gerekçe olarak da şayet Kafkasya bir dış yardıma muhtaçsa,
bunu ancak Müslümanların manevi lideri olan halifenin yapabile
ceği, bunun dışındaki yardımları kabul etmenin caiz olmayacağını
belirtmekteydiler.
1 44 K ay ı Vlll: I s l a h a t , Darbe ve D e v l e t
F E RAH A L İ PA Ş A
Vezir Ferah Ali Paşa aslen Gürcüöür. Osmanlı Devleti'ne köle
olarak getirilmiştir. Ne zaman getirildiği ve nerede yetiştiği hu
suslarında kesin bir malumat yoktur. Kalemiye sınıfı (bürokrat)
1 . Abdü l h a m i d Han 1 45
B İ Z D E N Ş Ü P H E ETMEYİ N !
Ferah Ali Paşa, görev emrini aldıktan sonra gerekli hazırlıkları
yaparak, İstanbul'dan bir gemi ile Sinop'a, buradan da Soğucak
Kalesi'ne hareket etti. 1 78 1 yılında Soğucak'a ulaşan paşanın karşı
laştığı vaziyet çok kötüydü. Uzun zamandan beri devlet tarafından
gerekli zahire ve gereç gönderilmediğinden kalenin muhafazasında
görevli askerin birçoğu ölmüş, geri kalan kısmı ise güçlükle haya
tını devam ettirmekteydi. Ferah Ali Paşa, Soğucak Kalesi'nin içler
acısı durumunu görünce endişeye kapılmadan askerlerinin kaleye
çıkmalarını sağlayarak, yerleşmelerini temin etti. Bu arada bölge
halkı hakkında da önemli bilgiler topladı. Artık nasıl hareket ede
ceğini biliyordu.
i lk olarak yapacaklarını müzakere etmek üzere Soğucak'ta bir
divan topladı. Divan günü paşanın emri gereği askeri sınıf ağala
rı atlarına binmiş oldukları halde emirlerindeki askerler ise yaya
olarak saflar halinde toplanmıştı. Soğucak halkının bir kısmı da
divana davet edilmişti.
Ferah Ali Paşa, divanda öncelikle uzun uzun Soğucak'a geliş se
beplerini açıkladı. Ö zellikle Kafkasya'da İslamiyet'in yayılmamasının
sebepleri ve bu konuda Üzerlerine düşen görevin önemini belirtti.
Maiyetindeki adamlarına İ slamiyet'in yayılmasında canla başla ça
lışmaları gerektiğini vurguladı. Yapacakları işin maddi karşılığının
hemen hemen hiç olmadığını belirterek manevi kazancının çok fazla
olduğunu ifade ettikten sonra onlardan sadakatle hizmet etmelerini
beklediğini söyledi. Paşa sözlerine devamla, "Şayet içinizde yapılacak
işlerde yardım etmeyecek, bu yola baş koymayacak varsa hemen
ayrılabilir, " ifadesiyle konuşmasına son verdi. K
Kısa bir sessizlikten sonra askerler, "Biz baş ve canımızı feda
etmek istemeseydik sizi İ stanbul'da terk ederdik. Bunca denizle-
I . Abdü l h a m i d Han 1 49
F E RA H A L İ PAŞA'N l N FAA L İ Y ET L E Rİ
Ferah Ali Paşa, bundan sonra bölge halkının çoğunluğunu oluş
turan Çerkez ve Abazaların güvenini kazanmak için harekete geçti.
Bu doğrultuda tercümanlar getirtti. Osmanlı Devleti'nden talep
ettiği, kumaş, çakmak taşı, ladik basması, Tatar yayı, tarak gibi
eşyaları bölge halkına dağıttı.
Bölgenin saygın kabileleri arasında gösterilen Şapsın Kabilesi'nin
reisi Hasan Bey' in kızıyla evlenerek, akrabalık bağı ile bu kabilelerin
birçoğunun sevgi ve güvenini kazandı. Bölge kabilelerine yönelik
izlediği bu etkin siyaset neticesi Hatukay, Demirköy, Beseni Bezadog,
Jane ve Abazin gibi kabileler kendi rızalarıyla Osmanlı Devleti'ne
bağlılıklarını bildirdiler. Daha sonra bu kabilelere ek olarak, Kuban
Nehri'nin diğer tarafında ikamet eden bazı kabileler de Soğucak
Muhafızı Ferah Ali Paşa'ya yeminle bağlılıklarını bildirdiler.
Ferah Ali Paşanın bu bölgede yürüttüğü faaliyetlerden bir tanesi
de iskan meselesiydi. 1 768- 1 774 Osmanlı- Rus Harbi esnasında,
Rusların Babadağ'ı ve lsmail'i istila ettiği zaman, bu bölgede yaşayan
Yedisan, Camboyluk, Bucak ve Kuban Nogayları önce Osmanlı
Devleti'ne ihanet etmişler ise de daha sonra Rusların hakimiyetinde
yaşamayı istemediklerinden Kabartay bölgesine göç etmişlerdir.
1 783 yılında General Suvarov ve Leontyev kumandasındaki bir
likler Nogaylar üzerine saldırarak büyük kıyım yapmaları üzerine,
Nogaylar Soğucak Muhafızı Ferah Ali Paşa'ya elçiler yollayarak
1 . Abdü l h a m i d H a n 151
Ç E RK E Z KA B İ L E L E Rİ N İ N İ S LAM İ Y ET ' İ KA B U LÜ
Soğucak, cami, han, hamam ve dükkanların yapılmasıyla birlikte
büyük bir şehir görünümü kazanmaya başlamıştı. Ferah Ali Paşanın
ve kapı halkının kabilelerin kızlarıyla evlenmeleri sayesinde ise
kabilelerin Soğucak'a gelip gitmeleri hayli fazlalaşmıştı. Özellikle
kızların yakın akrabaları kızlarını ziyarete gelmekteydiler.
Bu arada Soğucak'ta yapılan cami hakkında halk arasında çeşitli
efsaneler anlatılmaya başlanmıştı. Caminin ilgi çeken tarafı minaresi
1. Abdü l h a m i d Han 1 53
idi ve halkın büyük bir kısmı minaresi olan bir cami görmemişti.
Sadece Kırım hanlarının çocuklarını terbiye maksadıyla almaya
gittiklerinde orada görmüşlerdi. Çerkezlerin büyük bir çoğunluğu
ise kendi batıl inançlarını sürdürmekteydiler. Ferah Ali Paşanın
kapı halkıyla evlenen kızlar Müslüman olmuşlardı.
Yine Soğucak'ta bulunan kızlardan birinin ailesi kızlarını ziyaret
etmek maksadıyla Soğucak'a geldiklerinde minarede ezan okuyan
müezzini görmüşler ve bir anlam verememişlerdi. Kızlarının yanına
giderek bunun ne anlama geldiğini sormuşlardı. O da bu konudaki
bilgisinin sınırlı olduğunu baba olarak kabul ettiği Ferah Ali Paşanın
geniş bilgi vereceğini söyleyerek Müslüman olmalarını istemiştir.
Kendilerine, "Paşa efendimiz hepimizi evlatlığa kabul ederek bizleri
İslam'la müşerref kıldı. Sebep de sizsiniz. Çünkü evlenmemize neden
oldunuz. Biz Allah'ın emri üzere hareket eder olduk. Siz ise hala
batıl inançlarınızda devam etmektesiniz. Allah nedir bilmiyorsunuz.
Benim öğrendiğim gibi sizde Allah'ı ve emirlerini, Peygamber'i
öğrenir cehaletten kendinizi kurtarırsanız görüşmemiz devam eder.
Eski batıl inancınızı sürdürmek arzusundaysanız, kızınız yok de
mektir. Ben batıldan döndüm, varalım paşa babamıza siz de onun
anlatacaklarını dinleyin ve batıldan dönersiniz" dedi. Ardından
onları Ferah Ali Paşanın yanına götürdü.
Ali Paşa, İslam dini hakkında kısa da olsa onlara bilgi vermiş
ve Müslüman olanların eşinden, evlatlarından ve anne babasından
başka kadınları görüp yaklaşmasının tehlikeli ve günah olduğunu
özellikle vurgulamıştır. Bunun üzerine kadınlar, Müslüman olmak
istediklerini, İslam dininin icaplarını öğretecek hocalar görevlendi
rilmesini istemişlerdir. Kırım veya Tamanlı hocalar istemediklerini
de özellikle belirtmişlerdir. Neden diye sorduğunda kadırılar, "Onlar
evladı ve eşinin selameti için Müslüman, boynuna haç takabilir, ba
şına şapka giyebilir" diye fetva verdiklerini söylemişlerdir. Çerkezler
İslamiyet'i, karşılaştıkları diğer dinlerden, Müslüman olduktan sonra
bir daha geri dönüşün mümkün olmadığı düşüncesi ile ayırmak
taydılar. Bu durumu, "bir kere Müslüman oldu mu bir daha kafire
benzemek kabul edilemez;' şeklinde ifade etmekteydiler.
1 54 K ay ı V J l l : l s l a h a t , Da rbe ve D e v l e t
İ K İ A L E M D E TA SARRU F E H L İ
Ferah Ali Paşa Kafkas kabileleri arasında birliğin teminine ça
lışmış, Kırım'ın Ruslar tarafından işgali sonrası Rusya'nın kuzey
Kafkasya saldırma teşebbüslerine karşı koymak için kabilelerden
söz almıştır. Ferah Ali Paşa Devlet-i Aliyye'nin kuvvetinin sarsıl
mamasına önem vermiştir. Kafkasya'da Osmanlı hakimiyetinin
devam edebilmesinin buraya tayin edilecek valilerin çalışmalarına
bağlı olduğunu belirtmiştir.
I S LA H AT T E Ş E B B Ü S L E Rİ
1 768 seferi Osmanlı Devleti'nin artık nizam ve intizamdan mah
rum toplama kuvvetlerle talim ve terbiyesi mükemmel kuvvetlere
karşı duramayacağını ve Avrupa devletleri tarzında askeri ıslahat
yapılması zaruretini ortaya koymuştu.
Muharebelerde Osmanlı askeri düşmanla biraz temastan sonra
zoru gördüğü anda orduyu yağma edip kaçma yolunu tutuyordu.
Yüz binden fazla nizamsız askerin miktarı yirmi bini bile bulma
yan muntazam askere nasıl feci surette mağlup olduğunu Kartal
muharebesi göstermişti. Bu itibarla her şeyden önce askere nizam
ve disiplin vermek icabediyordu.
Bu son muharebedeki feci akıbetini gören devlet adamları Os
manlı Devleti'nin ayakta durabilmesi için askeri ıslahatın lüzumu
nu anlamışlardı. Ancak muhtelif sebeplerle eski nizamsız vaziyeti
muhafaza etmek isteyen menfaat sahiplerinden bilhassa kapıkulu
ocakları esamelerini (maaş cüzdanları) alıp satarak para kazanan
ocak ağalarının, yeniçerileri tahrik ile bir isyana sebep olacakların
dan da endişe etmekteydiler.
Saltanatının ilk senesinde ( 1 774) Küçük Kaynarca Muahedesi'ni
kabule mecbur olan I. Abdülhamid Han hayatının elli senesini sa
rayda kapalı olarak geçirmesine rağmen vaziyeti göz önüne alarak
askeri bir ıslahatın lüzumunu şiddetle takdir etmişti. I. Abdülhamid
Han, biraderi III. Mustafa zamanında Baron de Tott vasıtasıyla
başlanan garp usulü ıslahatın kendi zamanında da daha geniş bir
tarzda inkişafını arzu etmekteydi.
1. A b d ü l h a m i d Han 1 57
DONAN MAYA TA KV İ Y E
XVIII. asır ortalarında Venedik donanması gücünü tamamen
yitirdiği için Akdenizöe Osmanlı donanmasına karşı koyacak bir
kuvvet yoktu. Bununla beraber Osmanlı donanması özellikle per
sonel itibarıyla noksan bir haldeydi.
Öte yandan Ruslar 1. Petro zamanından beri Baltık Denizi'nde
güçlü bir donanma inşasına girişmişlerdi. Rus donanması İngiliz
amiral ve gemicileri tarafından da her bakımdan destek görüyor
lardı. Nitekim Akdenize gelmesi hiçbir suretle tasavvur edilmeyen
Rus donanması İngilizlerin idare ve yardımlarıyla Akdeniz'e inerek
Mora'da isyanlara neden olmuş ve 1 77 1 'd e Çeşme Limanı'nda Os
manlı donanmasını yakmıştı.
Donanmamızın tamamen yanması sebebiyle Akdeniz adaları,
bütün sahiller ve Çanakkale Boğazı'nda durum oldukça tehlikeli bir
vaziyet almıştı. İşte bu sırada Kaptanıderya Cezayirli Gazi Hasan
Paşa, büyük bir azim ve gayretle aleyhtarlarının engellemelerine
rağmen boğazı muhafaza etmeye muvaffak olmuştu.
1. Abdülhamid Han'ın tahta çıktıktan sonra kendisini tersaneyi
ıslah etmeye memur etti. Gazi Hasan Paşa tecrübelerinden almış
olduğu derslerle donanmanın yeni esaslara göre hazırlanması la
zım geldiğini bildirdi. Bunun için yalnız gemi yapmak değil aynı
zamanda yeni tarzda gemici yetiştirilmesinin gerektiğini dile getirdi.
l . Abd ü l h a m i d H a n 1 59
Bu iki noksanı bir dereceye kadar telafi etmek maksadıyla eski ağır
gemileri yenileriyle tebdil etmek çaresini buldu.
Yeni yapılacak gemilerin inşası ise İngiliz ve Fransız sistemine
göre olacaktı. Gemiler daha hafif, topların taksimi daha mütena
sipti. Bu yeni inşaat İngiltere ve Fransa'dan getirilen gemi ustala
rı vasıtasıyla bu iki devlet donanması usulüne göre yapıldı. Ege,
Marmara, Karadeniz ve bilhassa İstanbul tersanelerinde bu tarzda
gemiler yapıldı.
Gazi Hasan Paşa, donanma işine o kadar ehemmiyet verdi ki
İstanbul tersanelerindeki inşaat için buranın kereste ocaklığı olan
İzmite kadar giderek sevkiyata nezaret etti. Kaptan paşanın mak
sadı firkateyn ve küçük gemilerden başka Osmanlı donanmasını
kırk büyük harp gemisine yükseltmekti. Bu kırk büyük harp gemisi
İstanbuföa kendi emri altında bulunacaktı. Donanma inşaatı çok pa
raya tekabül ediyordu. Hazinede bunu temin edecek para olmamakla
beraber padişahın büyük desteğiyle inşaat ağır da olsa devam etti.
Donanmanın ikinci mühim meselesi ise gemi elemanın yetişti
rilmesi idi. Çünkü gemiciler daimi olarak denizci olmayıp toplama
fertlerden mürekkep idiler. Donanma kışlamaya gelir gelmez altı ay
müddetle hizmete alınanlar memleketlerine giderler ve İstanbul'a
gelen kalyoncular da Kasımpaşa ve Galata'daki bekar odalarında
işsiz güçsüz yatıp kalkarlar hatta birtakım huzursuzluklara da sebep
olurlardı.
Bundan dolayı Gazi Hasan Paşa Ege Denizi'nde Midilli veya
İstanköy adalarından birinde ve Karadenizöe Sinop Limanı'nda ve
bir de İstanbul tersanesinde kışlalar yaparak bir visamiralin nezareti
altında bunları gemici olarak talim ve terbiye etmek istedi. Aleyhtar
larının muhalefetleri üzerine bu arzusunu tam olarak tatbik edemese
de tersanede ambarlar yakınında bir kalyoncu kışlası yaptırmaya
muvaffak oldu. 1 775'te kurulan denizci zabiti yetiştirmeye mahsus
denizcilik mektebi de iyi neticeler vermeye başlamıştı.
... Göreyim seni istiklal ile umur-ı idare-i Devlet-i Aliyyemi gözetip,
ocak mensupları ve devlet ricalinden herkesi istihkakına göre
istihdam edesin. Gelir ve gider dengesine riayet ederek hazineyi
güçlendiresin. Adaletle hükmedip zulüm ve teaddiden uzak durasın.
Kemal- i sa'y ü gayret edip, dareynde aziz ve muhterem olasın . . .
S Ü RAT TO P Ç U LA R I
Sultan 1 1 1 . Mustafa'nın vefatından önce Fransadan istenilen
topçular Obert adında bir topçu çavuşunun emri altında İstanbul'a
gelerek işe başladılar ( 1 774 Ocak) . Bu suretle Topçu Ocağı' na bağlı
olmak üzere iki yüz elli nefer sürat topçusu tertip edildi. Yeşil yelek,
mavi şalvarlı bu sürat topçuları Kağıthaneöe talim görüyorlardı.
1. Abdülhamid Han zamanında ve Kara Vezir Mehmed Paşanın
ölümünden sonra padişahın ıslahat arzusuna rağmen bu güzel
teşkilat 1 78 1 öe lağvedildi. Obert ve topçular memleketlerine dön
düler. Fakat arası çok geçmeden Halil Hamid Paşa sadrazam olunca
Fransa elçisine müracaat ederek gerek Sürat Topçu Ocağı ve gerek
yeni kurulacak İstihkam Mektebi için mütehassıs istedi. Eski sürat
1 62 Kayı Vlll: Islahat, Darbe ve Devlet
BARON D E TOTT
Halil Hamid Paşa sadaretindeki ıslahat faaliyetinden bahset
meden evvel Sultan III. Mustafa zamanında İstanbulCia yeni Topçu
Ocağı tesis ederek kale ve tabya inşaatı için faaliyette bulunan Baron
de Tott'un faaliyetlerini gözden geçirmek lazımdır.
Baron de Tott'un Osmanlılarla ilişkisi şöyle gelişmişti. Fransa
Kralı XV. Louis, Rusların tamamen Karadeniz'e inmek üzere olduk
larını görerek DoğuCiaki geniş ekonomik durumlarını muhafaza ve
Rusların Karadeniz ve Akdenize inmek emellerini önlemek üzere
Osmanlı ordusunda bir ıslahat yapmak istemiş ve bu hususta İs
tanbulCiaki Fransa Elçisi Saint Priest vasıtasıyla Osmanlı Hükümeti
nezdinde teşebbüste bulunmuştu.
Osmanlı Hükümeti böyle bir ıslahat heyetinin davetsiz olarak
gönderilmek istenmesinden şüpheye düşmüştü. Bu sebeple müraca
atı reddetti. Fakat Fransız Hükümeti kendi menfaatini göz önünde
tutarak icabında Osmanlı Hükümeti'yle anlaşmak üzere Türk or
dusu hakkında bir fikir edinmek istediğinden daha evvel Başvekil
Kardinal Flöri tarafından yollanmış olup o sırada İstanbulCla ve
devlet hizmetinde bulunan hem asker hem de diplomat Baron de
Tott'u bu işe memur etti.
1 . Abd ıl l h a m i d H a n 1 63
Kl R I M ' DA İ SYAN
Aynalıkavak Tenkihnamesi'yle Osmanlılar Şahin Giray'ın han
lığını resmen tanımak zorunda kalmıştı. Bu Şahin Giray için ol
dukça mühim bir başarı oldu. Çünkü Ruslar da antlaşmaya göre
Kırımaan askeri kuvvetlerini çekmişlerdi. Şahin Giray, bu safhada
Kırım halkının desteğini kazanacak faaliyetlere girişmek yerine
reformlarına daha da hız verdi.
Fakat Osmanlı Devleti Kırımı öyle kolay gözden çıkarmış de
ğildi. Birtakım teşebbüslerde bulunarak o bölgede söz sahibi olmak
istiyordu. Nitekim Kuban ve Karadeniz kıyılarındaki Nogaylarla
Çerkezleri kendi tebaası olduğu iddiasıyla Kırım Hanlığı'ndan ayır
maya çalıştı. Bu suretle Kırım kendi kontrollerinden çıktığı için hiç
olmazsa onun kuzeyindeki tabi bölgelerini muhafazaya çalışıyordu.
Rusya ise ileride ele geçirmesi için bu toprakların hanlığa bağlı
kalmasında ısrar ediyordu.
1 78 1 Nisan ayında Nogaylar, Don Kazaklarına saldırınca Şahin
Giray bir temsilcisini Taman'a yolladı. Nogaylar onu dinlemediler
ve isyan daha da büyüdü. Rusların devreye girmesi üzerine Nogay
lar, Soğucak'taki Osmanlı güçlerinden yardım talebinde bulundu.
Kardeşleri Aslan ve Bahadır Giray isyan eden güçlerin başına geçti.
Şahin Giray'ın etrafında kimse kalmamıştı. Halim Giray adlı bir
kişi asilerin başında Kefe'ye saldırdı ve Şahin Giray'ın birliklerini
bozguna uğrattı.
Kırım halkının da hücumu üzerine Şahin Giray, 14 Mayıs'ta mai
yetiyle birlikte Kerç taraflarına doğru kaçtı ve General Potemkin'den
1 66 Kay ı Vl l l : I s l a h a t , Darbe ve Dev l e t
RU S LA R K I Rl M'A G İ R İ YOR!
il. Katerina bundan sonra General Potemkin kumandasında
yetmiş bin kişilik bir kuvveti birdenbire Kırım'ın işgaline memur etti.
Böylesi büyük bir ordu ile Kırım'a giren Potemkin, Şahin Giray'ı
tekrar Kırım Hanı ilan etti. Bunun üzerine Bahadır Giray Osmanlı
Devleti'ne sığındı ve bir müddet sonra, ikamet ettiği Tekirdağı'nda
vefat etti ( 1 79 1 ).
Bu esnada Soğucak muhafızı bulunan Ferah Ali Paşa, Kırım'a
bağlı Taman halkının Şahin Giray'ın memurlarını atması ve ken
disini daveti üzerine, buraya kethüdasını gönderdi. Kethüda, Şahin
Giray'ın Taman<lan çekilmesini isteyen elçisini, hıyanetine kızarak
idam ettirdi. Bunun üzerine Ruslar, Şahin Giray'dan izin alarak Kefe,
Taman ve Kuban havalisine asker sevk edip, buraları bir hamlede
işgal ettiler.
1 68 Kay ı V l l l : l s l a h a t , Darbf ve D e v l e t
K i Rl M İ L H A K I N l N TAS D İ K İ
B u son işgalden sonra Kırım halkının aklı başına gelmiş ve bir
anda Rusların esareti altına düştüklerini ve neticelerini dehşetle
seyreder .olmuşlardı. Neticede Kırım'da dinlerini dahi yaşamakta
zorluk çeken gerek Nogay ve sair Tatarlardan epeyce hane Osmanlı
topraklarına hicret etmeye başladı.
Bu miktarın otuz bine ulaşması karşısında Ruslar bu şekilde
devam ederse kimsenin kalmayacağını fark ettiler. General Potem
kin, gözdağı vermek için yola çıkan zavallı insanları merhametsizce
öldürmeye başladı ve göçü durdurdu.
Kırımın işgali üzerine Osmanlı Devleti'nin hazırlığını öğrenen
Katerina şayet Türklerle bir muharebe vuku bulacak olursa arka
dan İsveç'in Rusya'ya taarruz etmek ihtimalini önlemek için İsveç
kralıyla yaptığı mülakatta bir Osmanlı-Rus Harbi'nde İsveç kralının
tarafsız kalması şartıyla Norveç'in, İsveç Krallığı'na ilhakına yardım
edeceğini vadederek İsveç'le gizli bir antlaşma yaptı.
Kırım konusunda diğer devletleri yanında bulan Rusya Hükü
meti, Osmanlı Devleti'nin acziyetinden de azami derecede istifade
etmek istiyordu. Nitekim Kırım'ı sadece ilhak etmekle kalmayarak,
Kırım ilhakının kabul ve tasdik edildiğine dair bir senet verilmesini
Osmanlı Hükümeti'nden resmen isteyecekti.
Diğer taraftan Kırım'ın resmen ilhakı dolayısıyla şaşıran Osmanlı
Hükümeti, bu defa Ruslarla arası iyi olmayan İngiltere Hükümeti'nin
telkinlerine kapıldı. İki defa reisülküttabla görüşen İngiliz elçisi,
kendi hükümetinin Türklere karşı dostluğundan bahsederek bu ilhak
münasebetiyle derhal hudutlara kuvvet sevk edilip hazır olunması
telkininde bulundu. Çünkü bu halin bir harbe sebep olabileceğini
ve Rusya'yla Avusturya müttefik oldukları için uyanık bulunulma
sını istemişti.
İngiltere elçisi, görüşme sırasında reisülküttab efendiye, Rusların
emri vaki olan Kırım ilhakının devletçe kabul edilmek ve diğer hu
susların Aynalıkavak Tenkihnamesi'ne göre tatbiki için hükümetinin
tavassutta bulunacağını da ifade etmişti (Kasım 1 783).
1 70 Kay ı V I I I : I s l a h a t , Darbe ve Dev l e t
H Aİ N İ N AKI B ET İ !
Kırım'ın işgali ve Rusya'ya ilhakı üzerine Şahin Giray taraftarları
Ruslara karşı olan dostluğun ve Osmanlı idaresinden ayrılarak
Ruslara güvenmenin ne demek olduğunu anlamışlardı. Fakat iş
işten geçmişti.
Osmanlı ve Rus hükümetleri arasında yapılan antlaşma mucebin
ce, Kırım hanlarının bastıracakları sikkelerde halife olan 1. Abdiilha
mid Han'ın ismi bulunacaktı. Fakat Şahin Giray Osmanlı idaresinden
ayrılarak müstakil olmayı o kadar arzu etmişti ki B ahçesarayöa
bastırdığı sikkelere halifenin ismini dahi hak ettirmemişti.
1 72 Kay ı V l l I : 1 .ı l a h a ı , Darbe ve D e v l e t
H A R B E H AZ I RL I K
Kırım, Koban ve Taman'ın Ruslar tarafından ilhakının kabul
edilmesi Müslüman Osmanlı halkının efkarını fevkalade mütessir
etmişti. Askeri ıslahata yeni başlayan Halil Hamid Paşa, Rusya
ve Avusturya'ya karşı toplanan nizamsız kuvvetlerle memleketi
felakete sürüklemek mesuliyetini üzerine alamayarak zaten elden
çıkan Kırım ve diğer yerler hakkında bir senet vermeyi memleket
hesabına daha zaruri bulmuştu. Bununla beraber Ruslara senet
vermeyi kabul eden hükümet reisi yani Sadrazam Halil Hamid Paşa
halk nazarından düşerek dedikodular çoğalmıştı.
Bu hali gören Halil Hamid Paşa Ruslara karşı ne kadar sulh
yolu tutulsa da günün birinde muharebeye girileceğini anlamıştı.
176 Kay ı V I T I : I s l a h a t , D a r b e ve Dev l e t
RU S LARLA H A RB E KA RA R V E Rİ L M E S İ
Rusya, Osmanlı Devleti'ne önce, Kafkas kabileleri, Gürcistan,
Eflak-Boğdan ve Tuna civarındaki Kazakların durumu ile Karadeniz
ticaretini yeniden görüşmeyi teklif etti. Görüşmeler devam ederken,
İskenderiye'deki Rus konsolosunun Çerkez Kölemen beyleriyle mü
nasebet kurduğu ortaya çıktı. Çariçenin bunlara göndermiş olduğu
mektup ele geçmişti. Bu mektupta çariçe, Mısır'ın Türklerden temiz
lenmesi gerektiğini bu konuda Çerkez beylerine gereken yardımın
yapılacağını taahhüt ediyordu. Bu olaylar neticesinde 27 Temmuz
1 787'de İstanbul'daki Rus elçisi çağrılarak bir nota verildi. Daha
sonra 13 Ağustos 1 787'de de Rusya'ya harp ilan edildi ve Şeyhülislam
Müftizade Ahmed Efendi'nin fetvasıyla durum kesinleşti.
Rus sefiriyle yapılan mülakattan on dört gün sonra 14 Ağustos
1 787'de akdedilen mecliste Rus elçisinin vaki teklifleri hükümetine
sorup cevap vereceği hakkındaki mütalaası beyan edildi. Fakat
sadrazam, Rus elçisinin hükümetine yazıp oradan cevap gelmesinin
beyhude olduğunu ileri sürerek kendisiyle beraber harbe taraftar
olan Şeyhülislam Müftizade Ahmed Efendi'nin verdiği fetva üze
rine Ruslara harp ilanına ve üç gün sonra da Rusya elçisinin tevkif
edilerek gözaltı edilmesine karar verildi.
1 787 Ağustos ayının on yedinci Perşembe günü Rus elçisi Bul
gakof, Paşakapısı'na davet olunarak misafir odasında oturtulduktan
sonra bir taraftan müzakere ve bir taraftan da bilvasıta Rus elçisinin
mütalaası alınarak görüşülürken sadrazam ile şeyhülislam bizzat Rus
elçisine, "Şimdiye kadar mükaleme ile çok zaman geçti. Muahede
hilafına istila eylediğiniz Kırım'ı iade eder misiniz, ne dersiniz?"
deyince aradaki bazı ihtilaflı meselelerin hallini isteyeceklerini zan
ve tahmin eden Rus elçisi, şaşırarak işin ne şekil alacağını anlayıp
hükümetime sorayım diye oyalayıcı cevapla mukabelede bulundu.
l . Abd ü l h a m i d H a n 1 79
B u savaş sonunda seksen top, elli bin esir ve pek çok mühimmat
ele geçti Ele geçen esir sayısı ordu sayısının iki katını buldu. Böylece
.•
bir cariye ve köle 3-5 kuruşa; bir koyun iki kuruşa alınır olmuştu.
2 1 Eylül 1 788öe kazanılan zafer üzerine 1. Abdülhamid Han'a
"Gazi" unvanı verildi. Uzunca bir müddet Avusturya'ya karşı bu
kadar ezici bir galibiyet alınamamış olması bu zaferin değerini
oldukça arttırıyordu. Bu zafer halk arasında derin akisler uyandır
mış hatta türkfiler söylenip dilden dile günümüze kadar gelmiştir.
Bir halk şairinin söylemiş olduğu şu mısralar en meşhur olanıdır:
RU SYA C E P H E S İ
Osmanlı-Rus Muharebesi Ôzi muhafızının Kılburun Kalesi'ni
almak üzere yaptığı taarruzla başlamıştı. Avusturya'nın da Ruslarla
harbe girmesi ve Serdar-ı Ekrem Yusuf Paşa'nın Avusturya cephesine
hareketi üzerine Rusya cephesinin kara seraskerliği sabık sadrazam
Şahin Ali Paşa'ya verildi. Deniz tarafı da Kaptanıderya Gazi Hasan
Paşa'ya tevcih olundu. Fakat Kılburun vakasından sonra azledilen
Şahin Ali Paşa'nın yerine Yeğen Mehmed Paşa getirilmiş ise de
bunun işe başlamadan vefatı üzerine Şahin Ali Paşa tekrar tayin
olundu. Ancak bu hal Şahin Ali Paşa'da bir yeis uyandırmış ve
sadrazamın kendisine muhalif tavrı da bu teessürü arttırdığından
işi sağlam tutmamıştır.
l . A b d ü l h a m i d Han 1 87
D E N İ Z D E RU S LA R LA MU H A R E B E
Diğer taraftan Ruslar Azak Denizi'ni ve Kırım'ı ele geçirdikten
sonra Karadeniz'de mühim bir donanma vücuda getirmişlerdi.
Evvelce Osmıınlı gölü halinde bulunan Karadeniz<le Osmanlı sahil
ve şehirlerini tehdit eden bir vaziyet almışlardı. Bundan dolayı bu
seferki muharebede Osmanlı donanması Karadeniz'de Ruslarla
çarpışmak zorunda kalacaktı.
Donanma, Kaptanıderya Cezayirli Gazi Hasan Paşa kumanda
sında Karadenize açıldı. Hasan Paşa, emrindeki komutanlarına,
"Benim nereden geldiğim ve ne yaptığım hepinizin malumudur.
Lakin nam alacak, din ü devlet uğruna can verecek vakit şimdi
dir. Niyetim düşman- ı dini yenmek yahut ölmektir. Bunun için
bütün cariye ve kölelerimi azad edip, her birine hizmetlerine göre
mükafatlar verdim ve borçlarımın hepsini ödedim. Ev halkıma dahi
bir daha göremeyeceğimi kabul ederek veda edip gidiyorum. Eğer
sağ kalıp da dönersem, bu dahi Allah'ın bir inayetidir. Sizi öteden
beri yoldaş bilirim. Bu defa hepinizi yanıma çağırmaktaki gayem,
bu niyetimi söylemektir. İçinizde, cesaret edemeyip de mevtten havf
edip kaçacak varsa, şimdiden beyan etsin ki, güvenmeyip kendisine
derhal izin vereyim. Yok, eğer muharebe halinde gayretsizlik edip
de, hava muhalif idi, askere söz dinletemedim gibi bahanelerle emri
dinlemeyene padişah başı için aman yoktur. Ama gayret ve hizmet
edenlere, memulden ziyade mükafat verilecektir. Bu şartlarla git
meye razı olan, donanmada kalsın ve sadakatle hizmet edeceğine
yemin etsin;' dedi.
Bu sözler karşısında fevkalade duygulanan leventler büyük bir
coşku ile, "Emrinden ayrılmayız, Paşa Baba!" dediler.
1 788<le Osmanlı donanması Gazi Hasan Paşa kumandasında
İstanbul'dan hareket ederek Rusların muhasara etmek istedikleri
Ôzi Kalesi önüne geldi.
1. Abdü lhamid Han 1 89
Ö Z İ KAD E Rİ N E T E RK E D İ L İ YO R!
Kuzeyde Osmanlı hududunun kilidi vazifesi gören Özi Kalesi
Ruslar tarafından muhasara edilmişti. Buranın kurtarılması hem
kara hem de denizden kabil olacaktı. Sahilin sığ olması dolayısıyla
denizden yardım edilmesi ancak ince donanma ile mümkündü.
Halbuki Rus ince donanmasıyla vaki olan ilk temasta Osmanlı
ince donanmasının mühim kısmı zayi olduğundan kaptan paşa
kale önünden çekilmişti.
İşte karadan Özi'yi muhasara eden Ruslar, Osmanlı ince do
nanmasının mağlubiyetinden sonra deniz tarafından da burasını
sardılar. Bunun üzerine Gazi Hasan Paşa, donanma ile Ôzi Limanı
ağzındaki Pirezen Adası önüne gelip donanmasının sığ sularda
gidememesinden dolayı bir iş göremeyerek İstanbul'd an ince do
nanma ile "dalkılıç" ismiyle fedai kuvvetleri istedi. Karadan da otuz
bin kişilik bir kuvvetin acele Ôzi tarafına sevkini bildirdi. Halbuki
karadan Ôzi'ye yardım şöyle dursun bir taarruz vukuunda serdarın
İsmail'de tutunmasına bile imkan olmadığından Hamid Hüseyin
Paşa kumandasında olarak kaleyi kahramanca müdafaa eden Ôzi
muhafızlarının akıbeti Allah'a kalmıştı.
1 90 Kay ı Vl l l : I s l a h a t , Darbe ve D e v l e t
L A B D Ü L H AM İ D H A N ' I N V E FAT I
Sultan 1 . Abdülhamid, cepheden bozgun haberleri geldiği zaman
üzüntüden neredeyse kahroluyordu, Vatanından koparılan bir karış
toprak, yür.eğinden de bir şeyler koparıyor, adeta içi kan ağlıyordu.
6 Nisan 1 789 günü Sadrazam Koca Yusuf Paşaöan bir mektup
geldiğini öğrendi, Çok heyecanlandı. Ayakta bekliyor, bir an önce
açılıp okunmasını arzu ediyordu. Lalası, "Destur buyurursanız
Hünkarım, sadaret kfilmesini (raporunu) okumak dileriz! " dedi.
"Tez okuyasın Lala! Seni dinliyoruz ..." diye emretti. Lala, mektubu
okumaya başladı, "Bütün Müslümanların merhametli halifesi, yer
yüzündeki bütün Türklerin en büyük sultanı! Es-sultan ibnü's-sultan
Gazi Abdülhamid Han Hazretleri' ne! Üzülerek arza cüret eyleriz ki,
Karadeniz'in kuzey ucundaki Özi Kalemiz sükut etmiş, düşmüştür...
Potemkin namındaki moskof prensi, kalede mevcut yirmi beş bin
Müslümanı bila-istisna katleylemiş, çocuk, yaşlı, hamile, emzikli
demeden cümlesini şehit eylemiştir ! . :' cümlesine gelindiğinde,
vatanperver padişahın merhametli ve nazik kalbi acıyla burkuldu.
Sanki yerinden sökülüp alınmıştı.
Ş A H S İYET İ
20 Mart 1 725 Salı günü İstanbul<iaki Karaağaç yazlık sarayında
dünyaya geldi. Babası III. Ahmed Han, annesi Rabia Şermi Kadı
nefendi idi. Abdülhamid adı verilen şehzadenin doğumu münase
betiyle diğer hanedan üyeleri gibi özel kutlamalar yapıldı.
1 94 Kayı VIII: I s l a h a t , Darbe ve D e v l e t
Yci Rabb! Senden niyaz-ı acizanem, adı geçen kaleyi, düşman elinden
kurtarıp tekrar Müslümanların eline geçtiğini bana göstermendir."
Gerçekten de Ruslar, bu katliam sırasında ihtiyar, kadın, çocuk
tanımamışlar, vahşice yakıp yıkmışlar, insanlığın yüz karası olacak
bir alçaklıkla, canlı-cansız her şeyi mahvetmişlerdi.
Dini vecibelerini yerine getirmekte oldukça hassas olduğu bilinen
1.Abdülhamid Han, Peygamber Efendimiz ve Ehl-i Beyt'ini çok
severdi. Bunun için Mekke ve Medine'ye hizmette özel bir itina gös
termiştir. Hicaz bölgesinde yaşayanlara hususi imtiyazlar vermişti.
Haremeyn-i Şerifeyn'e (Mekke ve Medine) hizmeti gaye edinmişti.
Sultan 1. Abdülhamid İstanbulöa sık sık tebdil gezilerinde bulu
nur ve şehirdeki bütün gelişmelerle yakından ilgilenirdi. İstanbulöa
meydana gelen yangınlarda hemen her zaman bizzat başında dura
rak söndürme faaliyetlerine nezaret etmişti. Özellikle 1 782 yılındaki
iki büyük yangın Suriçi'nde büyük tahribat yapmış, on beş yirmi
bin hane çevre şehirlerde ve Boğaziçi'nde iskan edilmişti.
Padişah en önemli iaşe maddeleri olan ekmek, et, yağ ve mumla
ilgili kontrollerini devamlı ve aksatmadan sürdürürdü.
Padişahın dış politikada değişmeyen gündemi Kırım olacaktı.
Saltanatının başında kerhen kabul ettiği Küçük Kaynarca Muahedesi
maddelerinin olumlu manada değiştirilmesi ve sürüncemede bıra
kılarak uygulanmamasına yönelik bir dış siyaset takip etmiştir. Öte
yandan Kırıın'ın kaybı üzerine Kafkasya'ya yönelik önemli adımlar
atacak ve bu bölgedeki Çerkezlerin İslamiyet'i seçmelerinde büyük
rol oynayacaktır.
1. Abdülhamid Han, ilim tahsili yaptığı gibi aynı zamanda edebi
yatla da yakından ilgilenirdi. 1 777 senesinde kaleme aldığı Arapça
kasidesi Ravza-i Mutahhara'nın, Hazreti Peygamber'in nurlandır
dığı odanın (hücrenin) duvarlarına yazılmıştır. Bundan dolayı bu
kaside "el-Kasidetü'l-Hucriyye - Hücre Kasidesi" olarak anılmıştır.
Uzun Süre Mekke ve MedineC:ie kalmış ve Miratü'l-Haremeyn adıyla
Mekke ve Medine'nin o zamanki tarihini konu alan bir eser yazan
Eyüp Sabri'nin verdiği bilgilere göre, bu kaside Hücre-i Saadet'in
kıble duvarına sağ taraftan başlayarak nakşedilmiştir.
1 96 Kay ı VHI: I s l a h a t , Darbe ve D e v l e t
H AY I R H İ Z M E T L E R İ
Sultan 1. Abdülhamid hayrat ehli ve hayır sahibi bir padişahtı.
l 778'de annesi Rabia Sultan'ın ruhu için Beylerbeyi'nde bir cami,
muvakkıthane, hamam ve sıbyan mektebi inşa ettirdi. l 782'de ha
nımı Hümaşah Kadın ile oğlu Şehzade Mehmed için Emirgan'da
bir cami, mektep, hamam ve çeşmeler yaptırdı.
Eminönü' nün en işlek merkezi Bahçekapı'da, bugünkü IV. Vakıf
Han'ın yerinde, büyük bir imaret ile yanında çeşme, sebil, sıbyan
mektebi, medrese, türbe ve bir kütüphane inşa ettirdi ( 1 777). Ta
rihlerde bu külliyenin mevkiinin fevkalade isabetli olduğuna dikkat
çekilmekte ve, "padişah açılışından itibaren her gün buradan gelip
geçen kırk bin ademin duasına mazhar oluyordu:· denilmekteydi.
Sonradan külliyenin imaret, mektep ve sebilinin bulunduğu
yere iV. Vakıf Hanı inşa olundu. Bu sırada imarethane ile çeşme
ortadan kalkmış, sebil de Gülhane Parkı karşısındaki Zeynep Sultan
Camii köşesine nakledilmiştir. Kütüphanedeki kitaplar Süleyma
niye Kütüphanesi'ne aktarılmıştır. Medrese, bugün B orsa olarak
kullanılmaktadır.
Padişah ayrıca Beylerbeyi İskele Meydanı, Havuzbaşı, Araba
Meydanı, Çınarönü ve Çamlıca Kısıklı meydanlarına çeşme yap
tırmış, Beylerbeyi Camii'ni (İstavroz) tamir ettirmiş, Emirganaa
Abdullah Paşa Yalısı'nın (Emirgureoğlu) çevresine bir cami, çeşme,
hamam ve dükkanlar inşa ettirmiştir. Yine İstinye Neslişah Camii
yanında bir çeşme ( 1 783), Kabataş yakınında bir çeşme yaptırmıştır.
Abdülhamid Han Mekke ve Medine'ye de birçok eser kazandır
mıştır. Mekke'de Zemzem Kuyusu üzerine daha önce yapılan çeşme
ve sebili yenileyerek mermerden yaptırdı. Makam-ı İbrahim'i ve
Makam-ı Şafı'yi tamir ettirdi. Babü'l- Umre üzerindeki minareyi
1 98 Kay ı V l l l : I s l a h a t , D a rbe ve D e v l e t
Zulmün artmasından her yer harap oldu. Reayada takat kalı-. .mıştır.
Kadılar, naibler, voyvodalar, ayanlar ve cizyedarların etmedikleri
zulüm yok. Bunlar hep işin ehline verilmeyişinden doğmuştur.
Gerek ilmi mansıplar ve gerek başka mansıplarla devlet hizmetinde
ve askeri vazifede olanların yarın Cenab-ı Allah ruz-ı cezada
hepimizden sorarsa ne cevap vermeli? Sana tembih ettiğim hususu
devlet ricali bir bir görüşüp bunların ortadan kaldırılması çaresini
bulup arz edesin . . . Henüz tahta geçtim, işlere ilkinden sonrasına
vakıf değilim. Devletimizin hali nicedir? Gizlemeyin, doğruca
görüşüp sonra bana hakikati bildirmekte kusur etmeyesin. Bu
alem bana emanettir. Bildirmeniz matlubumdur. İyice düşünüp
bildirmezseniz yarın Allah'ın açık huzurunda iki elim yakanızdadır.
Ben doğru söze darılmam. Devletimize hayırlı olan ne ise hakikatiyle
bana bildirsin. Allah-ı Zülcelal hepimizi hayra muvaffak eyleye,
amin.
RU SYA İ L E D EVAM E D E N H A R P
1 787 senesinde başlayan Osmanlı-Rus Harbi devam ederken
tahta çıkan III. Selim devrinde Ruslar Ôzi Kalesi ve Dinyester Nehri
kenarındaki önemli kalelerden biri olan Bender'i muhasara etmiş
lerdi. Bir kısım Avusturya-Rus ordusu BoğdanCia idi ve vaziyete
göre birlikte hareket ediyorlardı. Bir süre sonra Tuna'yı geçerek
Kalas üzerine yürüyen Rus kuvvetleri altı bin kadar Osmanlı kuv
vetiyle yaptıkları muharebeyi kazanarak, iki bin Osmanlı askeri
ni esir aldılar. Boğdan'ı kurtarmak için çalışırken Kalas'ın elden
çıkması, Osmanlı ordusunu zor durumda bıraktı. Serdar-ı ekrem
İstanbulCian para ve mühimmat yardımı istedi ve Boğdan'ı kurtar
mak için Yerköyü'nde kuvvet topladı. Ordunun başına Beylerbeyi
Kemankeş Mustafa Paşa'yı tayin etti.
Sultan III. Selim Han, Kalas'ın düştüğünü öğrenince, Sadrazam
Yusuf Paşa'yı azlederek yerine Çerkez Hasan Paşa'yı getirdi. Hasan
Paşa tedbirli ve değerli bir Osmanlı kumandanı olmasına rağmen,
serdar-ı ekremliği taşıyacak kudrette değildi. Bunda ordunun ma
neviyatının bozuk olmasının da tesiri vardı. Ayrıca mühimmat ve
nakil vasıtalarının bulunmaması ordunun ileri gitmesine im.kan
vermiyordu.
Rus ordusunun bir kısmı HocabeyCie, bir kısmı Lehistan'da, diğer
bir kısmı da Yaş'ta bulunuyordu. III. Selim Han bu vaziyette Osmanlı
Devleti'nin tek başına Rusya ve Avusturya'nın hakkından gelemeye
ceğini anladı. Bu sebeple Rusya'nın düşmanı İsveç ve Avusturya'nın
düşmanı olan Prusya ile dostluk antlaşmaları yapmaya çalıştı. Ancak
İsveç'in harbe devam edebilmesi için paraya ihtiyacı vardı. Yapılan
görüşmeler neticesinde Beykoz Kasrı'nda 1 1 Temmuz 1 789 günü
Osmanlı-İsveç ittifakı imzalandı. Dört maddeden meydana gelen
antlaşmanın en önemli maddesi, Osmanlı Devleti'nin İsveç� yirmi
bin keselik mali yardımda bulunması idi.2
Rumeli beylerbeyliği payesiyle Yerköyü ordu kumandanlığına
getirilen Kemankeş Mustafa Paşa, Temmuz ayının ortalarında ha
reket ederek Boğdan hududundaki Fokşani kasabasına ulaştı. Eflak
Beyi Mavroyani de burada Kemankeş Mustafa Paşa kuvvetlerine
katıldı. Yirmi beş bine ulaşan kuvvetlerine güvenen Kemankeş,
204 Kay ı VIII: I s l a h a t , Darbe ve D e v l e ı
G AY R E T- İ İ S LAM'A N E O L D U ?
"Sizin tereddüt göstermeden ve düşmana mukavemet etmeden
terk ettiğiniz toprakları, ecdadımız göğsünü düşmanın top ve tüfe
ğine siper ederek, düşman karşısında demir yumruk gibi durarak,
aslan gibi kükreyerek zapt etmişti.
Size ne oldu? Siz onların evlatları değil misiniz? Bu hal ne haldir
ki, yüz geri edip memleketi düşmana terk edersiniz.
Moskof askeri, kraliçeleri olan bir avradın gayreti için, açlığa,
susuzluğa soğuğa, sıcağa, yaraya, bereye, kan ve ölüme katlanıp beş
yüz senedir cihanı titreten devletimize galebe eder. Fethedip, ele
geçirdiği Türk ve Müslüman memleketlerinde akla gelmez facialar
yapar. Düşman istila ettiği yerlerde, eteğinin ucunu göstermemiş ve
niceleri Peygamber evladından olan Müslüman kız ve gelinlerini esir
edip kocalarının, baba ve kardeşlerinin önünde ırzlarına saldırdılar.
Yazık, çok yazık! Sizde hiç millet, vatan sevgisi, ırz, namus kaygısı
yok mu? Gayret-i İslama ne oldu? Ben şehzade iken, bunları işitip
kan ağlardım. Şimdi kalbim parçalanıyor.
Dünya çabuk geçer ne kadar yaşasak sonunda ölümün pençe
sinden kurtuluş mümkün değildir. Şimdi düşman eline esir düşmüş
kadınlar ve kızlar, ana ve babalarından ayrılmış çocuklar, mahşer
gününde yakamıza yapışacaklardır.
Ben, kudretim dahilinde sizlerden hiçbir şey esirgemedim. Ba
kalım bundan sonra gazi dilaver kullarım, hepinizden istirhamım
J I I . S e l i m Han 205
Rus komutanı, eğer kaleyi teslim ederlerse halkın mal, can ve ev
latlarına dokunmayacaklarını ve istedikleri yere gidebileceklerini
bildiren bir mektubu kaleye gönderdi.
Bender Kalesi'nde asker ve mühimmat az idi. Halk, can ve mal
kaygısına kapılarak, Ruslarla antlaşma yapmak istediler. Kale Ko
mutanı Gümrükçü İsmail Paşa'nın bütün gayretlerine rağmen, halk
kaleyi müdafaaya yanaşmadığı için yirmi maddelik bir antlaşma
ile kale Ruslara teslim edildi. Bender'i ele geçiren Ruslar, burayı
1'..:rıdilerine karargah yaptılar.
AV U ST U RYA C E P H E S İ
Avusturya ordusu, Osmanlı ordusunun kışın geri çekileceğini
düşünerek harbi devam ettiriyordu. Hedeflerinde Belgrad bulu
nuyordu.
Osmanlı birliklerinin Rusya cephesinde uğradığı yenilgiler bu
bölgeye yeterince yardım edilmesini önlemişti. Avusturyalılar bu
durumdan istifade ile büyük kuvvetle gelerek Belgrad'ı abluka altına
aldılar. Kale yoğun top atışları ile bombardımana tutulmaya başlandı.
Belgrad'a yardım için Rumeli Beylerbeyi Abdi Paşa memur edildi.
Avusturya ordusu komutanı kale komutanına vire ile teslim olmayı
teklif etti. Kalede yaklaşık altı ay kadar yetecek mühimmat ve zahire
olmasına ve yardım kuvvetlerinin yaklaşmasına rağmen, kale komu
tanı Osman Paşa, 3 Ekim 1 789<la kaleyi Avusturyalılara teslim etti.
Bu sırada muhasara altındaki Semendire Kalesi de düşmanın
eline geçti. Fethülislam palangasının muhafızı Pekmezci Mehmed
Paşa'nın, bölgeyi boşaltması üzerine burası da düşman işgaline
uğradı. Diğer taraftan Avusturya kuvvetleri, Akkale, Vidin ve Niş
bölgelerini tehdit etmeye başladı.
Sadrazam Cenaze Hasan Paşa, gerek hastalığı gerekse büyük bir
harekatı tamamıyla planlayıp yürütecek kabiliyette bulunmuyordu.
Rusya cephesinden sonra Avusturya hattında da çözülmeler ve
büyük kayıplar ortaya çıkmaya başlamıştı. Bu �elişmeler karşısında
Cenaze Hasan Paşa azledildi. Yerine sadrazam ve serdar-ı ekrem ola
rak, İsmail Kalesi kuşatması sırasında Rusları mağlup eden efsanevi
şöhrete sahip Gazi Hasan Paşa tayin edildi (3 Aralık 1 789).
ili. Selim Han 207
P RU SYA İ L E İ T T İ FAK
III. Selim Han düşmanların menfaatleri karşısında kolayca saf de
ğiştirdiklerini ve devletlerin arasında daimi dostlukların olmadığını
görmüştü. Bu sebeple Rusya'nın yanında savaşa giren Avusturya'nın
hasımlarını yanına çekmeyi düşündü ve Prusya ile görüşmeleri baş
lattı. Nitekim kısa süren ittifak görüşmelerinin ardından Osmanlı
Devleti, Prusya ile 1 Şubat l 790<la beş maddelik bir ittifakname
imzaladı.5 Bu antlaşmaya göre:
Prusya Devleti 1 790 İlkbaharı'nda Rusya ve Avusturya'ya harp
ilan edecek ve Osmanlı Devleti bir sulh akdedinceye kadar harpten
çekilmeyecekti.
Prusya ticaret gemileri Akdeniz<le diğer devletlere verilen im
tiyazlara malik olacaktı.
Eğer sulh akdinden sonra Avusturya ve Rusya, Prusya'ya savaş
açarsa, Osmanlı Devleti bunu kendine karşı açılmış kabul edecek
ve Prusya'nın yanında yer alacaktı.
Sulh akdinde Prusya kralı, Osmanlı Devleti elinde kalacak yerle
rin muhafazasına kefıl olacak, Fransa ve İngiltere'nin sahip olduğu
imtiyazlar Prusya'ya da verilecekti. Muahede beş ay zarfında iki
tarafça tasdik edilecekti.
Prusya ile imzalanan ittifaktan kısa bir süre sonra Cezayirli Ha
san Paşa vefat etti. III. Selim Han sadarete Çelebizade Şerif Hasan
Paşa'yı tayin etti. Yeni sadrazam ordudaki bozukluğu kendisinden
öncekilere atfederek, Mayıs ayı geldiği halde sefere çıkmadı.
210 Kayı V I I I : I s l a h a t , Darbe v e D e v l e t
RU SYA C E P H E S İ
Diğer taraftan Osmanlı Devleti ile birlikte Rusyaya karşı savaşan
İsveç, 1 790C:ia bir biri ardına zaferler kazandı. İsveç kralı bu zafer
lerin ardından İspanyanın tavassutu ile Osmanlı Devleti ile olan
l l l . S e l i m Han 21 1
Dört seneden beri harp eden ordu, yıpranmış bir halde idi.
Mevcudu yüz bini bulmasına rağmen, talimsiz, itaatsiz ve yağmacı
bir kalabalıktan ibaret idi. Bu durumda harp etmenin kötü neticeler
vereceğini düşünen Yusuf Paşa, askeri Hırsova sahrasında topladı
ve Müverrih Vasıf Efendi'ye yazdırdığı bir hitabeyi askere okuttu.
Bu hitabede düşmanla muharebede sabır ve sebat edilmesi ve
düşmandan kaçılmaması tavsiye ediliyordu. Asker sebat edeceğine
dair söz verdi. D üşman kuvvetlerinin Maçin taraflarına gelmesi
ve Mustafa Paşanın yardım istemesi üzerine, bölgeye yardıma gi
den Osmanlı ordusunu, Ruslar pusuya düşürerek mağlup ettiler.
Disiplinden uzak Osmanlı askeri, ordugahı yağmaladıktan sonra
kaçmaya başladı. Bu durum yardıma gelen sadrazamın ordusuna
da sirayet etti. Cephane ve zahire asker tarafından yağmalandı.
Sadrazam mecburen Hırsova'ya döndü.
Böyle bir ordu ile muharebeye girilmeyeceğinin anlaşılması
üzerine, Serdar-ı Ekrem Yusuf Paşa, Rus generaline bir mektup
yazarak sulh isteğinde bulundu. İç ve dış karışıklıklar yüzünden
Ruslar da mütareke teklifini hemen kabul etti.
E B U B E Kİ R RAT i B E F E N D İ
III. Selim Han, 1 789 tarihinde tahta geçmesinden yaklaşık bir
ay sonra dağılmakta olan devletin geleceğini tartışmak üzere asker,
bürokrat ve din adamları arasından yaklaşık iki yüz üst düzey devlet
görevlisiyle Meşveret Meclisi'ni topladı. Meclis sarayın bahçesin
deki Revan Köşkü'nde toplandı. Toplanan meclis en başta askerlik
214 K ay ı V HI : I s l a h a t , D a r b e v e Dev l e t
I S L A H AT LAY İ H A LA R I
Bir taraftan Ratıb Efendi'nin Viyana'dan getirdiği değerli bilgiler
taşıyan sefaretnamesi diğer taraftan devam eden Rusya ve Avus
turya savaşları mevcut askeri sistemin çöktüğünü ve mutlaka ciddi
ve kapsamlı bir ıslahat hareketine girişilmesi gerektiğini ortaya
koymuştu. Ratıb Efendi'nin sefaretnemesini inceleyen III. Selim
Han çok geçmeden sivil, asker ve ulemadan ileri gelen kişilere bir
hatt-ı hümayun yayınladı.
Padişah, ilgililerden devletin zayıflığının nedenleri hakkındaki
görüşlerini açık bir şekilde bildirmelerini istedi. Ayrıı zamanda, Os
manlı Devleti'nin zaafa uğrayan askeri meselelerini ve buna ilaveten
diğer problemlerini çözme tekliflerinin de raporlarda belirtilmesine
işaret etmiştir. Bu şekilde hem onların devlete ait düşüncelerini ve
askeri ıslahat hakkındaki görüşlerini öğrenmek imkanı bulacak,
hem de istihdam edeceği ekibin bilgi derecelerini ve kabiliyetini
öğrenip onları faydalı olabilecekleri alanlarda çalıştıracaktı.
Padişahın bu arzusu oldukça rağbet görmüş, devlet adamları
ve ileri gelenler arasından yirmi iki kişi layiha sunmuştur. Layiha
sunan kişilerden en önemlileri şunlardı:
Sadrazam Koca Yusuf Paşa, Veli Efendizade Emin, Salihzade
Efendi, Defterdar ŞerifEfendi, Tatarcık Abdullah Efendi, Çavuşbaşı
Raşid Efendi, Abdullah Berri Efendi, Hakkı Bey, Tersane Emini Hacı
Osman Efendi, Kethüdayı Sadrıali Çelebi Mustafa Reşid Efendi,
Muhasebeci Ula Elhac İbrahim Efendi, Rasih Efendi, Müverrih
Enveri Efendi, Türk ordusunda hizmet gören Mösyö Bertrano ve
İsveç Elçiliği Memuru M. D'Ohosson'dur.
Ill. Selim Han 217
N i ZAM- 1 C E D İ D
İlk defa Fazıl Mustafa Paşa tarafından Osmanlı Devleti'ne ve
rilen iç düzen için kullanılan Nizam-ı Cedid tabiri, 111. Selim Han
devrinde mevcut siyasi ve idari nizamın yerine yenisinin ikame
edilmesi manasını ifade edecektir.
Nizam-ı Cedid, dar manada bu devirde Avrupa tarzında ye
tiştirilmek istenilen talimli askeri ifade eder. Geniş manada ise,
III. Selim'in yeniçeriliği kaldırmak ve hiç değilse, kendilerinden
faydalanabilecek şekilde, muntazam ve inzibatlı bir hale getiril
mesini sağlamak, Osmanlı Devleti'ni Avrupa'nın ilim, teknik ve
medeniyetteki hamlelerine ortak yapmak için teşebbüs ettiği ıslahat
hareketlerinin bütününü ifade etmekte idi. 1 1
Askeri Alanda:
Askerlik alanında yapılacak ıslahatlar üç gruba ayrıldı:
Mevcut asker ocaklarının ıslahı,
Avrupa usulünde yeni bir ordu kurulması,
Askeri teknik müesseselerin yeniden tertip ve tanzimi.
Yeniçeri Ocağı ıslah edilerek faydalı hale getirilmeye çalışıldı.
Ocağa haftada birkaç gün talim ve terbiye mecburiyeti getirildi.
Mevcut yeniçeri sayısı yarıya indirildi. Askere Avrupa tarzı silah ve
cephane verilmeye çalışıldı. Humbaracı, lağımcı, arabacı ve topçu
ocakları için de yeni kanunnameler düzenlendi. Ocaklara rica ve
iltimasla nefer alınmayacak, erler evlenmeyecek, mesleklerinde
gösterecekleri kabiliyet ve bilgileri esas teşkil edecek hendese, endaht
(atış) bilgisi, harp talim ve terbiyesi mecbur olacaktı.
Sadrazam Koca Yusuf Paşa, Avrupa tarzı talim ve terbiyesinden
anlar birkaç adamla birlikte Levent Çiftliği'nde az sayıda nefer
toplayarak, askerin yabancılar tarafından eğitilmesine karar verildi
ve tatbikine girişildi. Böylece talimli askerin ilk çekirdeği oluştu.
Askerlerin her türlü denetimi ile meşgul olmak için Talimli Asker
Nezareti kuruldu.
Mevcut ocakların dışında bir ocağın kurulması tehlikeli oldu
ğundan Nizam-ı Cedid askeri, Bostancı Ocağı'na bağlı Bostancı
220 Kay ı VIII: I s l a h a t , Da rbe ve D e v l e t
N A P O LYO N ' U N M I S I R S E F E Rİ
III. Selim Han, Fransız İhtilali sırasında Avrupa devletlerinin
Fransa'ya cephe almasına rağmen, meseleye karışmadığı gibi mü
nasebetlerini de dostane devam ettirdi. Ayrıca Nizam-ı Cedid için
Fransa'dan teknik ve yetişmiş eleman getirildi. Osmanlı Devleti,
ihtilalle değişen yeni Fransız idaresini tanıyan ilk devletlerdendi.
Fakat Fransa, 1 795 Basel Muahedesi'nde Venediklilerden Dal
maç kıyılarını aldı. Bu durumla Balkanlar'da başlattığı istiklal fıkri
propagandası, takip edilen siyasetin değişmesine sebep oldu. Adalet-
222 Kay ı V l l l : l s l a h a ı , D a r b e ve Dev l e t
N A P O LYON M I S I R' DA
Bu arada Napolyon daha önceki gibi bir beyanname yayınla
dı ve hareketinin Memlük beylerine karşı olduğunu bir kez daha
vurguladı. Napolyon ayrıca, Kur'an-ı Kerim'e saygılı olduğunu da
ifade ederek halkı yanına çekmeye çalıştı. Merkezde ve eyaletlerde
divanlar oluşturarak buralara ulema arasından atamalar yaptı. 16 On
şeyhin katılımıyla meydana gelen ve devlet işlerine bakan Kahire'deki
divanda kölemen temsilcilerine yer verilmedi. Divanlar Fransızlar ile
Müslümanlar arasında önemli bir köprü vazifesi görmekle beraber
bunların kontrolü Fransızların elinde olup onların istediği şekilde
kararlar alınmaktaydı.
I l l . S e l i m Han 225
A K KA' DA ŞA N L I MÜ DAFAA
Napolyon Suriye harekatından önce, Cezzar Ahmed Paşaya bir
mektup gönderdi ( 1 7 Kasım 1 798). Mektubunda, Mısır ayanından
İbrahim Bey' in sınır dışı edilmesini ve Mısır yolunun açtırılmasını
istiyordu. Bu arzuları yerine getirildiği takdirde paşa ile muhare
be etmeyeceğini, Sayda'ya müdahalede bulunmayacağını, tüccar
ve ziyaretçilerini koruyacağını belirtmişti. Cezzar Ahmed Paşa,
mektubu getiren elçiyi huzuruna bile kabul etmeyerek geri çevirdi.
Napolyon, vaatlerinin paşa tarafından dikkate almaması üzerine
10 Şubat 1 799 günü Suriye seferine başlattı. Kahireöen hareketle
Gazze'yi alarak Filistin'e girdi. 1 3 Mart'ta Yafa'yı alan Napolyon,
şehirdeki on bin kadar asker ve sivili öldürdü. Gayesi yerli hal
kın gözünü korkutup kısa yoldan Filistin, Lübnan ve Suriye'yi ele
geçirmekti. 1 9 Mart'ta Cezzar Ahmed Paşa tarafından savunulan
Akka Kalesi'ni kuşattı.
Cezzar Ahmed Paşa ise, Bonapart'ın Suriye üzerine hareket
edeceğini haber aldığı zaman bir taraftan Akka Kalesi istihkamlarını
tamamlattırırken diğer taraftan da Hayfa, Yafa ve Ariş taraflarına
kuvvet sevk etmişti. Ancak Napolyon diğer bölgeleri kolayca işgal
ederek rahatlıkla Akka önüne gelmişti. Buna rağmen kuvvetlerini
cesaretlendiren Cezzar Ahmed Paşa müdafaaya hazırdı.
Napolyon 20 Mart günü şiddetli hücumlarla Akka'yı sarsmaya
başladı. Öte yandan İngiliz donanmasından da yardım gören Cezzar
Ahmed Paşa, Nizam-ı Cedid askerleri ve İstanbulöan gönderilen
donanmanın da desteğiyle Fransız işgaline şiddetle karşı koydu.
Fransızların kale üzerine hücumları şiddetlendikçe kayıpları da
artıyordu. Fransız ordusunun Akka'daki başarısızlığını öğrenen
Mısır halkının, bölgelerindeki Fransız kuvvetlerine karşı başkal
dırdığı haberleri gelmeye başlamıştı.
Hl . S e l i m Han 227
F RA N S I Z LA RA DA RB E
Napolyon tekrar Mısır'a vardığında, Köse Mustafa Paşa'nın ko
mutasındaki sekiz bin kişilik kuvvetle İskenderiye yakınlarına çık
tığını öğrenince, bölgeye hareket etti. Köse Mustafa Paşa'yı mağlup
ederek esir aldı.
Napolyon bu başarısına rağmen Fransa ile irtibatı kesildiği için
devamlı zayiat veriyor ve hiçbir yerden yardım alamıyordu. Diğer
taraftan güçlü bir Osmanlı ordusu İstanbuföan Mısır'ı geri almak
için hareket etmişti. Bu yüzden Napolyon 22 Ağustos 1 799'd a iki
gemi ile Mısır'dan ayrıldı. Türk ve İngiliz gemilerine görünmeksizin
Fransa'ya varmaya muvaffak oldu.
Napolyon, Mısır'dan ayrılırken yerine General Kleber'i hal ve
şartlara göre Mısır'ı tahliye etme yetkisi vererek bıraktı. İngiliz do
nanmasının Mısır sahillerini tehdit etmesi ve Osmanlı ordusunun
başındaki Yusuf Ziyaeddin Paşa'nın Mısır'a yaklaşması üzerine
Kleber, Mısır'ı tahliye etmeyi teklif etti. Nihayet Osmanlı-İngiliz
Fransız murahhasları arasında 24 Ocak 1 800'de yirmi iki maddelik
El-Ariş Mukavelesi imzalandı.
Bu mukaveleye göre Fransızlar üç ay içinde silahları ve ağır
lıkları ile Mısır'ı tahliye edeceklerdi. Fransa komutanı Mısır'ın
228 Kay ı V l l l : I s l a h a t , Darbe ve D e v l e t
KA Rl Ş l KL I KLAR
Mısır Meselesi'nin halledilmesinden sonra, Avrupalılardan
destek gören Vehhabiler isyan etti ve Taif'i ele geçirerek ahalinin
çoğunu öldürdüler. 30 Nisan 1 803'te Mekke'yi zapt ettiler. Hicaz
Beylerbeyi Şerif Paşa, 6 Ağustos'ta Vehhabileri şehirden çıkardı.
Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa da, Sultan III. Selim'den
111. Sr!im Han 229
i N G İ L İ Z L E RE ŞOK!
Osmanlı Devleti, Rusya'ya harp ilan etmekle Osmanlı-İngiliz-Rus
ittifakından ayrılmış oldu. Fransa ile harp halinde bulunan İngiltere
bu durum kar.ısında derhal harekete geçti. On altı gemiden mü
teşekkil İngiliz donanması, Çanakkale Boğazı'ndaki istihkamların
hazırlıksız olmasından istifade ederek 20 Şubat 1 807öe boğazı geçip
İstanbul önlerine geldi. 18 Donanma komutanı Babıali'ye yazılı bir
ültimatom verdi.
Bunda; Fransız elçisinin sınır dışı edilmesini, Eflak ve Boğdan'ın
terk edilmesi suretiyle Rusya ile sulh muahedesi imzalanmasını,
teminat olarak da Çanakkale istihkamlarının geçici olarak İngiliz
lere teslimini istiyordu. Verilen süre kısa olduğundan Hoca İshak
Efendi, İngiliz amiralinden birkaç günlük müddet istemek için
padişah tarafından amirale gönderildi. Görüşmeler neticesinde
amirale üç gün müddet tanıdı.
Bu müddet içinde İstanbul halkı; kadınları, çocukları dahil geceli
gündüzlü çalışarak İstanbul sahiline, namluları İngiliz gemilerine
doğru çevrilen 1 .250 top yerleştirdi. Üç gün müddet geçince, tekrar
amiralin yanına giden Hoca İshak Efendi, İngiliz tekliflerinin hiçbi
rinin kabul edilmediğini bildirdikten sonra eliyle İstanbul sahillerini
gösterdi. Durumun vahametini fark eden İngiliz amirali, Çanakkale
Boğazı daha fazla tahkim edilmeden kaçıp kurtulmaya çalıştı. Fakat
Çanakkale Boğazı'ndan geçerken iki İngiliz gemisi batırıldı.
Çanakkale Boğazı'ndan çıkan İngiliz donanmasına, Mısır'ın işgal
edilmesi görevi verildi. Mısır'daki Memlüklülerden yardım görece
ğini ümit eden İngiliz amirali, İskenderiye sahiline 6-7 bin kişilik
kuvvet çıkardı ise de, Mehmed Ali Paşa Memlüklüleri tamamen
sindirdiğinden, İskenderiye'yi işgal eden İngilizler, Reşid üzerine
yaptıkları harekatta mağlup oldular. Mehmed Ali Paşa kuvvetleri
karşısında tutunamayarak gemilerine çekilmek mecburiyetinde
kaldılar.
111. Selim Han 231
KA BAKÇ I İ SYA N I
l 792 Yaş Muahedesi ile neticelenen Rus savaşının hemen ardın
dan yapılan ıslah çalışmaları ve Nizam-ı Cedid hareketi, bu alanlarda
önemli reformlar gerçekleştirmiş olmakla beraber 1 805'ten itibaren
gelişen tepki ve eylemlerle sarsılmaya başlamıştı. Yapılan uygula
malardan memnun olmayan yeniçeriler, ıslahatlar karşısında men
faatleri zedelenen devlet adamları muhalefet cephesini genişlettiler.
Nizam-ı Cedid'in Rumelföe de uygulanması teşebbüsü, ayan ve
mütegallibenin umumi direnişi ve silahlı çatışmaları neticesinde
başarısızlıkla neticelenmesi, Nizam-ı Cedid faaliyetlerini tamamen
zaafa uğrattı. Vehhabi isyanları sebebiyle hac yollarının kapanması
ve İngiliz filosunun İstanbul önlerine gelmesi gibi gelişmeler III.
Selim Han'ın otoritesine ağır bir darbe vurmuş, nihayet reformlarla
beraber bunları yürüten kadroların öldürülmesine ve bizzat padi
şahın tasfiye edilmesine varacak bir ayaklanmaya sebep olmuştur.
Hayatı hakkında bilgi bulunmayan, ancak Kastamonulu olup Ye
niçeri Ocağı'na girdiği bilinen Kabakçı Mustafa, bu isyanın başında
görünen kişi olmakla beraber ayaklanmanın arka planındaki gerçek
232 Kayı Vlll: I s l a h a t , Da rbe ve D e v l e t
1 1 1 . S E L İ M H AN ' I N TA H TTA N İ N D İ Rİ LM E S İ V E
Ş E H A D ET İ
Fakat bu durum isyanı sona erdirmeye yetmedi. Padişahın bu
kritik anda ortaya koyduğu zafiyet ve yıllardır sürdürülen zorlu bir
uğraşın neticesi olarak büyük maddi fedakarlıklarla kurmuş olduğu
sistemi sahiplenmemesi nihayet kendisinin de tahttan uzaklaştırıl
masına neden oldu.
111. Selim Han'ın son derece hoşgörülü davranışları neticesinde
Kabakçı Mustafa liderliğinde asi Yeniçeri Ocağı mensupları ve
kendisinin karşıtları, cesaret kazanarak birtakım istekler ileri sü
rüp isyan çıkarmışlardı. Padişah, asilerin bütün isteklerini yerine
getirince bu kez, "devleti bazı zalimlere teslim etmiş bulunan zevk
ve sefa alemlerine dalan Sultan III. Selim'den artık padişah olmaz,"
diyerek padişahı tahttan indirmeyi düşünürler.
Hemen bu konuda Şeyhülislam Topal Ataullah Efendi'den fet
va alan asiler, bunu padişaha götürdüler. Son derece büyük bir
üzüntüye düşen 111. Selim, "böyle isyankar tebaanın hükümdarı
ve halifesi olmaktansa olmamak daha iyidir:· diyerek padişahlığı
bıraktığını açıkladı.
Böylece Osmanlı'nın bütün XVIII. asır boyunca gördüğü en
değerli, en aydın ve en ileri fikirli hükümdarı hal' edildi. III. Selim
Han'ın yakınları, daha önce kendisine, "cephedeki orduyu İstanbul'a
getirtip ayaklanmayı bastırması" önerisinde bulundu ise de sultan,
"böyle şey asla olmaz, o zaman Rus orduları Çatalca'ya kadar gelirler:·
diyerek onların bu önerisini kabul etmemiştir. Böylece en büyük
felaket anında dahi, devlet ve memleketi düşünerek hareket etti.
Neticede III. Selim Han, 29 Mayıs 1 807'de tahttan çekilip, yerine
iV. Mustafa Han saltanat tahtına çıkarıldı. Zeki, adil ve samimi III.
Selim Han, kötümserlere karşı, "ölümden gayrı her derdin devası
vardır" der, geleceğe olan güvenini, ümidini yitirmezdi. Sabırlı idi
fakat istedikleri karşısında yeterince azimli ve iradeli değildi. Son
olaylar karşısında, "bu işlere sebep hep benim yumuşaklığımdır:'
demiştir.
234 Kayı V l l l : I s l a h a t , Darbe ve D e v l e t
ŞAH S İ Y E T İ
III. Selim Han'ın babası III. Mustafa Han annesi ise Mihrişah
Sultanaır. İstanbutaa 24 Aralık 1761 tarihinde Topkapı Sarayı'nda
doğdu. Doğumu dolayısıyla İstanbul'da yedi gün yedi gece "şehrayin"
üç gece de deniz donanmasında tertiplenen merasimlerle büyük
şenlikler yapıldı. Yine Ill. Selim'in doğumu sebebiyle devrin meşhur
şairleri birçok tarihler düşürdüler. Bunlardan biri, İstanbul kadılığı
yapmış Tokatlı Bekir Efendi'nin bir tamiye ile "Ali-himmet tarihe
illa cae Selim- i Salis" { 1 1 75) şeklinde yazdığı tarihidir. Bu tarih
bütün tarihlerden daha iyi ve tamiyesi de sanatlı olduğundan ser
levha-i tarih kılınmıştır. En çok beğenilen bir diğer tarih de Şair
Fitnat Hanımın yazdığı şiiridir. Bu şiirden bir kısım şu şekildedir:
Ill. Seliın Han ihlaslı ve samimi idi. İkinci Rus Harbi devam eder
ken, bütün sefer zamanlarında usulen olduğu üzere camilerde (Fetih
Suresi) okunuyordu. Bu vazifeye devam eden hocaların ücretlerinin
verilmesine müsaade istenilerek yeni padişah olan III. Selim Han'a
bir telhis takdim olunmuştu. III. Selim Han bu telhisin kenarına şu
satırları yazmıştır, "Bilmem hulus ile mi kıraat olunmuyor, yoksa
erbabına mı tesadüf olunmuyor ki bir semeresine şahit olunamıyor.
Hoş imdi gene altı mah kıraat olunsun ve akçası darphaneden ve
rilsin. Akça ile olan dua böyle olur:· Son cümle hakikaten güzeldir
ve padişah ihlasa, samimiyete dikkat çekmektedir.
Vakıfların muhafazasına, devlet malının korunmasına çok dik
kat ederdi. Halka karşı ruhunda şefkatli, ulu ve yüce bir his vardı.
Sultan III. Selim iç siyasette, bütün işleri namuslu ve kalpleri
vatan sevgisiyle çarpan devlet adamlarına emanet etmeyi düşünür
dü. Dış siyasette ise, memleketin şan ve şerefini muhafaza etmeyi,
devletin iç işlerine yabancı hükümetleri müdahale ettirmemeyi
gaye edinirdi.
III. Selim'in spora önem verdiği ve bizzat sporla uğraştığı, özel
likle kemankeşliğe, tüfenkendazlığa merak ettiği de bilinmektedir.
Sultan III. Selimin saltanatının ilk yıllarında, Kağıthane'de ya
pılan bir askeri tatbikatta birkaç defa humbara atıldığı halde hedefe
isabet etmemişti. Padişahın bu durumdan dolayı canı sıkılmıştı.
Bunun üzerine bazı yakınları kendisine Gelenbevi İsmail Efendi'yi
hatırlattılar. Efendi, padişah hazretlerinin huzuruna getirildi. Kendi
sine, merminin hedefe ulaşması için, gereğinin yapılması söylendi.
Hoca derhal hesaplar yapıp nişan almada düzeltmeler yaptırdı.
Bundan sonra yapılan üç atışın üçü de hedefe isabet etti. III. Selim
Han son derece memnun oldu. Hoca Efendi'ye iltifat ve ihsanlardan
başka günde dört okka pirinç verilmesini de emir buyurdu. İsmail
Efendi, Bahriye Mektebi'ne matematik hocası tayin olundu.
III. Selim Han, hayırsever olup, devletine pek çok hayır mües
sesesi ve eserler kazandırdı. Üsküdar'da Selimiye Camii ile Çiçekçi
Camii'ni yaptırdı. Eyüp Camii'ni büyülterek yeni baştan inşa ettirdi.
Karacaahmed'de Miskinler Tekkesi denilen Dedeler Mescidi'ni yap-
240 K ay ı V I I I : l s l a h a ı , Darbe ve D e v l e !
N Ü KT E DAN PA D İ ŞAH !
III. Selim Han sık sık latife yapar nüktedanlığı severdi. Yaptığı la
tifelerin tarihe mal olmuş fıkralar arasına girenlerden şu hikaye kay
da değer, "III. Selim, bir gün saltanat kayığı ile Kağıthane Deresi'nde
dolaşırken birkaç rindin, köprübaşında sofra kurarak, tatlı tatlı
demlendikleri gözüne ilişti. Saltanat kayığının görünmesiyle ne
yapacaklarını şaşıran adamcağızlar hemen işret tepsisinin üzerine
bir örtü örttükten sonra hep birden namaza durdular. Muziplikten
hoşlanan padişah önlerinden geçerken kayığını yavaşlattı. Eğilecek
olsalar rakı kadehlerinin, sürahilerinin şangırtısı duyulacak, belki
örtü açılıp her şey meydana çıkacaktır. Bu sebeple dakikalarca ayakta
durdular Hünkar kıs kıs gülerek yanındakilere, "Bu namazın, hiç
rükı1u, secdesi yok mu?" diye sordu. Nedimlerinden biri, "Efendim!
Ne yapsınlar, mazurdurlar. Secde edecek olursa bir daha başlarını
kaldıramayacaklarından korkuyorlar:' Bu kadarcık muzipliği kafi
gören Sultan Selim, "Utanacakları işi bir daha yapmasınlar!" diyerek
kendilerine biraz da akça gönderdi.
H A L K I N İ Ç İ N D E PA D İ ŞA H !
III. Selim Han her bakımdan halkla yakından ilgilenirdi. Vakit
vakit kıyafetini değiştirerek gerek denizde ve gerek İstanbul sokak
larında dolaşır halkın ahvaline vakıf olurdu.
Özellikle Cuma selamlıkları padişaha şikayet ve isteklerini ulaş
tırmak isteyen için bir fırsat olduğu gibi, padişahlara suikast yapmak
isteyenler, olay çıkarmak isteyenler için de bir fırsat idi.
Nitekim 1 O Temmuz 1 792 tarihinde III. Selimin Ayasofya'daki
Cuma selamlığı sırasında, cumanın sünnetini kılarken magribi
kıyafetli bir meçhul şahıs ansızın bir okka ağırlığında bir misket
güllesini süratle mahfıl-i hümayuna fırlatmış, arzuhalleri toplamakla
görevli ocak yazıcıları dağılınca bir tane daha fırlatmıştır. Gülleler
kafesi kırarak içeri girmiş, padişahın yüzüne temas edecek kadar
Ill. Selim Han 241
I S LA H ATÇ I PA D İ ŞA H !
III. Selim Han, çağını aşan bir ileri görüş ve düşünceye sahipti.
İyi niyetli, çalışkan, vatansever ve yürekli bir padişahtı. Savaşlarda
yeniçerilerin sürekli yenilmelerinin nedenini Batı dünyasına karşı
ilgisizlikte bulnıuş ve açık görüşlü kişiliği ile Osmanlı Devleti'ni
Nizam-ı Cedid düzenlemeleriyle Avrupa'ya yaklaştırmaya çalış
mıştır.
Bütün işlerinde halkın duygu ve düşüncesine önem vermiş,
ülkesi için yararlı olduğuna inandığı kararları almaktan bir an geri
durmamıştır. Devletin büyük bir tehlike içinde olduğunu, eğer
süratli bir şekilde ıslahat yapılmazsa, geleceğin kötü olacağını çok
iyi biliyordu. Bu samimi düşüncesi ve bütün kudreti ile devleti
kurtarmak için; askeri, idari, mülki, içtimai ıslahatları Nizam-ı
Cedid adıyla tatbikat safhasına koydu.
Mülki bir ıslahat yapılıp, Anadolu ve Rumeli toprakları yirmi
sekiz eyalete ayrıldı. Ayanların eskiden olduğu gibi halk tarafından
seçilmesi kanun haline getirildi. Resmi dairelere talimat gönderile
rek, yazışmalara, kull a nılan dile, tabirlere dikkat edilmesi ve halkın
işlerinin takip edilmesini süratle yerine getirilmesi istendi.
İlmiye ricali için yeni nizamname çıkarıldı. İlmi eserler yazılıp,
pek çok kitap tercüme edilerek, yayınlandı.
Ticari ve iktisadi sahada yenilik yapılıp, zahire nazırlığı kuruldu.
Tecdid-i Kanun-i Tımar ve Zeamet Kanunu'yla, harbe katılmayan
tımar ve zeamet sahiplerinden topraklarının geri alınması esası
getirildi.
Gayrimüslim esnaf ve tüccardan bazıları vergi ve yurt dışına para
kaçırmak için Osmanlı ülkesinde oturduğu halde, yabancı devlet
tebaasına giriyorlardı. Bu durum ve paranın dışarıya çıkarılmasına
karşı tedbir alındı.
Avrupa devletlerine daimi elçilikler kurularak, 1 793'te ilk ta
yinler yapılıp, Avusturya, Fransa, İngiltere ve Prusya merkezlerine
I J I . S r l i m Han 243
D İ N DAR PAD İ ŞA H !
Ill. Selim Han'ın ataları gibi Peygamber Efendimize olan aşkı ve
bağlılığı her şeyin üzerinde idi. Medine-i Münevvere'd e, Mescid-i
Nebevföe bulunan hat sanatı eserlerinin e n zarif numunelerinden
biri, Peygamber Efendimiz'in kabr-i saadetleri ile minber-i saadetleri
arasındaki sütunlara nakşolunmuş bulunan na'at- ı şerifidir.
Buhari ve Müslimin rivayet ettikleri bir hadisi şerifte Peygam
ber Efendimiz, "Beytimle yahut kabrimle minberim arası cennet
bahçelerinden bir bahçedir:' buyurmuşlardır. Bu hadisi şerifin nas
sı, mihrab-ı nebevinin sol tarafındaki taht üzerinde celi sülüs ile
yazılıdır. Burada bulunan on iki sütun, Sultan III. S elim'in emriyle
244 Kayı Vl l l : I s l a h a t , Darbe ve D e v l e t
Açıklaması:
Ey kendisine gerçek ilahi vahyin indirildiği Yüce Peygamber,
selam sana! Vahiy meleği Cibril-i Emin sana candan aşık olmuştur.
Yeryüzü O'nun, üzerinde bulunmasından dolayı, kendisini gökyü
zünden üstün görmekte yerden göğe kadar haklıdır. Senin devle
tinin binası gönüllerde, ne kadar sağlam bir şekilde kurulmuştur!
Selim Han'ın elinden tut, ona yardım et ki, İslam dini ve ülkesi de
sapasağlam yaşasın ve kudretli olsun.
Ey cömertlik diyarının yüce sultanı! Şah Selim senin kölen ol
makla iftihar eder. Arşın direkleri gibi sapasağlam olan şeriatın
esaslarına sımsıkı yapışarak, onları yüce bilir. Ey lütfu herkesi kap
layan Sultan, ben senin sadık kölenim. Bana iki cihanda ihsanını
bezlet. Ey Nebi! Sana yüz bin salavat ve her bir salavat ile yüz bin
selam olsun!
Ey İslam bahçesinin gülü Yüce Resul! Her nefeste sana binlerce
selam olsun ! Senin Ravza'na sütıln olan mermerlere, yakutlar nasıl
özenmesin! Sultan III. Selim'e ne mutlu ki, o da ancak bu hizmeti ile
Ill. Selim Han 247
buyursa, izin verse de, O'nu anmak, salat ü selam getirmek daimi
virdim olabilse.
O'nun temiz ruhuna bi nlerce salat ü selam olsun ! Sevgili Efen
dim! Bu İlhami kölen şefaatine nail olmak için ruhsat dilenmektir.
Ş A İ R PAD İ Ş A H : İ L H A M I
Sultan III. Selim devlet adamlığı yanında XVIII. asır divan ede
biyatımızın şairleri arasında önemli bir mevkiye sahiptir. O, İlhami
mahlasıyla şiirler yazardı.
Şiirlerinde klasik edebiyatın özelliklerini devam ettiren III. Selim
Han, şiirlerinde atasözlerine ve özellikle deyimlere fazla yer vermiş
tir. Hiçbir süse kaçmadan tabii olarak yazmayı gaye edinmiştir. Bu
nedenle III. Selim'in şiirlerinin temelini, halkın kullandığı Türkçe
kelimeler, atasözleri ve deyimler teşkil etmektedir. Müzisyen olu
şunun etkisiyle de divanında daha çok işlediği şarkı türü ağırlık
kazanmıştır. Şekil, dil ve ruh bakımından halkın anlayabileceği bir
seviyede olan bu şarkılarıyla III. Selim Han, yerli hayata yönelik bir
anlayış ve özellik gösterir.
Şiirlerinin içinde hikmete, düşünceye ait beyitlere de rastla
nır. Daha çok yaşanılan hayata, vatan ve millet sevgisine yönelen
III. Selim'in şiirlerinde derin tasavvufi fıkir ve düşüncelere az yer
verilmiştir. III. Selim'in şiirlerinin hepsi, aynı ruh ve edaya sahip
değildir. Ciddi ve samimi duyguları aksettirenler oldukça fazla
ve çok güzeldir. III. Selim Han'ın sanatçı kişiliği hakkındaki bazı
tarihçilerin, edebiyat tarihi yazarlarının ve araştırmacıların düşün
celeri de önemlidir:
Arif Hikmet tezkiresinde, "III. Selim Han, yer yer şiirler söyler,
İlhami mahlasını kullanırdı. Yüce sözleri, Arapların 'hükümdarların
sözü, sözlerin hükümdarıdır' diyen atasözünün hükmüne uygun
olarak söylediği güzel şiirlerine yakışır ve divan sahibi şerefli bir
padişahtı" demektedir.
Mehmed Tahir Bey ise onun bu yönüne şöyle işaret etmektedir,
"Osmanlı Müellifleri'nde; şiir ve musikiye de mükemmel bir bağlılığı
olup mahlasları İlhami idi. Altın suyu ile yaldızlanmış, düzenli olan
Hl . S e l i m H a n 249
cildinde yazılıdır. . .
"
i l i . S E i. İ M H A N VE D İ VA N I
III. Selim Han'ın şiirleri bir divanda toplanmıştır. Şiirleri şah
siyetinin de aynası gibidir. Nitekim o, divanını yazmaya başladığı
vakit ilk gazelinde düşüncelerini şöyle ifade ediyordu:
i l i . S E L İ M HAN V E Ş EY H GA L İ B
Sultan III. Selim, Şeyh Galib'i çok severdi. Ekseriya, saraya davet
eder, onunla şiir ve musiki sohbetleri yapardı. Hükümdar bu soh
betlerde tamamen merasim ve teklif, tekellüfü kaldırmıştı. Kendisi
252 Kayı Vl l l : T s l a h a t , Da rbe ve D e v l e t
d e Mevlevi olduğu için bir gün başını Şeyh Galib'in dizine koyarak
görüşürlerken Selim Han, "Şeyhim bana Hazreti Mevlcina'nın bazı
kerametlerini söyler misiniz?" Şeyh Galib, ·�man efendimiz, bir
iradesiyle orduları, donanmaları harekete getiren, üç kıtada yaptığı
futıihat ile muazzam bir ülkenin sahibi bulunan sizin gibi bir hü
kümdarın benim gibi aciz bir dervişin dizine başını koyarak ona bu
derece iltifat etmesi Hazreti Mevlana'nın en büyük kerameti değil
midir? Daha mtsıl bir keramet istiyorsunuz:' diyerek cevap verir.
Padişahın gösterdiği bu dostça ilgi ve sevgiyi Galib, ona sun
duğu bir kasidede; Hüseyin Baykara, Molla Cami ve Ali Şir Nevai
münasebetleri anlamında ve daha yüksek düzeyde bir münasebet
olduğunu ifade ediyor:
Ş İ İ RL E Rİ N E Ö RN E KL E R
III. Selim Han şiirlerinden bazıları şu şekildedir.
254 Kayı Vlll: I s l a h a t , Darbe ve Dev l e t
Na'at-ı şerif
Nola fahr etse yazarken htime na'at u midhatin
Ol resul-i kibriyanın vasf-ı zat u devletin
Hac
Ehl-i imana canda maksad u ktlm oldu hac
Bais-i cemiyyet-i ashtlb-ı ihrtlm oldı hac
Saltanat
Bağ-ı alem içre gerçi pek safadır saltanat
Vakf etsen bir kuru gavgtlya cadır saltanat
Ey sabi
Ey saba alıp selamım kakül-i canana es
Kim kapılmaz nev-eda ile görünce onu bes
istemezsen sevdiğim çek tigini gönlümü kes
Kim kapılmaz nev-eda ile görünce onu bes
Ağlar!
Ruz u şeb dfdelerim derdin ile kan ağlar
Vakıf olan benim esrarıma her an ağlar
S E RHAD D E D U RU M
III. Selim Han'ın son zamanlarında cephelerde durum Osmanlı
Devleti lehinde gelişmekteydi. Tuna boylarında bulunan Osmanlı
ordusu asıl kuvvetleriyle Bükreş üzerine yürümüş ve buradaki Rus
.
ordusunun sağ kanadını tehlikeli bir vaziyete sokmuştu. Bunu gören
düşman, Bükreş'i tahliyeye başlamıştı. Yeniçeri Ağası Pehlivan Ali
Ağa da Silistre karşısındaki Kuruluş Adası'nı zapt etmişti.
Tam bu s;rada İ stanbul<laki hadiseler Tuna'daki ordu arasında
şayi' oldu. Sadrazam İ brahim Hilmi Paşa, etrafındaki ricalin de
tesiriyle mazarratından çekindiği yeniçeri ağasını azletti. Bunun
üzerine Pehlivan Ali Ağa iV. Mustafa taraftarı yeniçerilere, "Ne du
ruyorsunuz, beni görevimden aldılar, lakin maksat benim görevden
alınmam değildir, belki Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmaktır:' yollu haber
göndererek bu azlin yeniçeriye düşmanlıktan doğduğunu bildirmişti.
Ocak neferleri de, "Biz ağamızdan hoşnuduz, böyle kafir karşı
sında azlinden murad nedir?" diye huzursuzluk çıkartarak Silistre'ye
dönmeye başladılar. Nizam-ı Cedid düşmanı Pehlivan Ali Ağa1 ve
hempaları, Sultan III. Selim taraftarlarının bertaraf edilmesi için
faaliyete geçti.
ili. Selim taraftarlarından Baş Muhasebeci Ramiz Efendi
Kavala'ya sürüldü. Pehlivan Ali Ağa, daha da ileri giderek Serdar-ı
Ekrem İbrahim Hilmi Paşa'nın otağına saldırmak niyetiyle Silistre'ye
ani bir baskın yaptı. Kendisine yapılan bu hareketten çekinen ve
işin otağına hücuma kadar vardırıldığını gören Sadrazam İ brahim
Hilmi Paşa, Alemdar Paşa Çiftliği'ne sığındı.
Böylece yeni padişahın hiç istememesine rağmen, III. Sellin
Han'a taraftar cedidci rical ile diğerleri arasında lüzumsuz bir çe
kişme başlamıştı. Bu durum kısa sürede ordunun manevi bütün
lüğünü sarsıcı bir şekle büründü. Bunun üzerine İbrahim Hilmi
Paşa azledilerek Çanakkale Boğazı Muhafızı Çelebi Mustafa Paşa
sadarete getirildi ( 1 8 Haziran 1 807).
İsyan taraftarlarının orduda işi büsbütün azıtmaları üzerine,
onlara karşı olanlar gidişin iyi olmadığını Alemdar Mustafa Paşa'ya
izah ettiler. Alemdar, beş bin kişi ile Silistre'ye geldi. Alemdar'ın
iV. M u s t afa H a n 267
büyük bir güçle ordugaha gelmesi karşısında asilerin her biri kor
kudan bir tarafa savuştu.
A L E M DAR M U STAFA PA ŞA
Alemdar Mustafa Paşa, i V. Mustafa Han döneminin e n önemli
simasıdır. Osmanlı tahtının bir kez daha el değiştirmesine sebep
olurken aynı zamanda çok sevdiği sabık padişah lll. Selim Han'ın
şehadetine giden yolu da açacaktır.
O, Rusçuk yeniçerilerinden Hoca Hasan Ağa'nın oğludur. Kendisi
de babası gibi Yeniçeri Ocağı'na intisap etti. Kırk ikinci bölüğün
yoldaşlarındandı. 1 768- 1 774 Osmanlı-Rus Harbi'nde bölüğünün
bayrağını taşıdığından dolayı, "Bayrakdar veya Alemdar" unvanı
verilmiştir. 3
Alemdar Mustafa Paşa4 daha sonraları Rusçuk'ta hayvancılık
ve ziraatla uğraşmaya başladı. Bu sırada yörenin en güçlü ayanı
Tirsinikli İsmail Ağa'nın hizmetine girdi. Kabiliyeti sayesinde kısa
zamanda yükseldi. Kethüdası sıfatı ile onun bütün faaliyetlerinde
başlıca yardımcısı oldu.
Devlete karşı isyan eden Rumeli ayanlarından Vidin Voyvodası
Pazvandoğlu Osman'ın kuvvetlerini yenince, şöhreti etrafa yayıldı.
Bu zaferden dolayı rütbesi yükseltildi. Daha sonra 1 779'da Pazvan
doğlu ile yaptığı çarpışmada gösterdiği başarı sebebiyle silahşör-i
hassa rütbesi verildi. 1803'te Pazvandoğlu'nun adamlarından Manav
İbrahim'i yakalayıp Rusçuk'a gönderdiğinden, İsmail Ağa ve Eflak
voyvodasının arzuları üzerine önce kapıcıbaşılık rütbesiyle taltif
edildi. Bir müddet sonra da Hezargrad ayanlığına tayin edildi.
1 806 senesinde Tirsinikli İ smail Ağa'nın ani ölümü, Alemdar'ın
hayatında bir dönüm noktası oldu. Bu hadise üzerine süratle
Rusçuk'a gelerek kısa zamanda çevredeki isyancıları sindirerek
kuvvetlendi ve duruma hakim oldu. Alemdar, Tirsinikli'nin kont
rolünde bulunan topraklardaki ayanlarla kendisine tabi diğer bütün
270 Kay ı VHI: I s l a h a t , Darbe v e D e v l e t
A L E M DAR, İ S TAN B U L YO L U N DA
İstanbuföa durumun tehlikeli bir hal almaya başlamış, asayiş
namına bir şey kalmamıştı. Kabakçı'nın yamaklarının yapmadığı
edepsizlik kalmıyordu. iV. Mustafa Han bile bu edepsizliklerden
usanarak, kendi saltanatını temin etmiş olmalarına rağmen ya
maklardan bir kısmını yakalatıp öldürttü.
gelmesinin hayırlı olacağına ikna etti. Fakat IV. Mustafa Han buna
pek razı olmadı. Yalnız Refik Efendi reisülküttablığa tayin edildi.
Refik Efendi, Edirne'ye giderek Rusçuk Yaranı arkadaşlarıyla me
seleyi uzun uzadıya görüştü. Rusçuk Yaranı bu işlerle meşgulken, IV.
Mustafa ve etrafındakiler de her ihtimale karşı ili. Selimi öldürmek
için birtakım tedbirler hazırlamaya başlamış bulunuyorlardı. Bunu
başarabilmek için Hazine Vekili Nezir Ağa, maksatlarını Sadaret
Kethüdası Moralı Osman Efendi'ye açtı. Osman Ağa ise, ·�man,
sakın! Daha Genç Osman'ın kanının lekesi ocaktan silinmedi. Sonra
Allah'ın lanetine uğrarsınız," diye mani oldu.
Refik Efendi'nin gayretleriyle G alip Efendi reisülküttab
katipliğine, Tahsin Efendi çavusbaşılığa tayin edildi. Sadrazam
Çelebi Mustafa Paşa, Alemdar'ın ve Rusçuk Yaranı'nın faaliyetle
rinden kuşkulandığı için eşkıyadan Yılıkoğlu, Gavur Hasan ve diğer
elebaşlarını gizlice Edirne'ye davet etti. Fakat birdenbire, Alemdar
Mustafa Paşa'nın, av bahanesiyle on bin askerle Edirne'ye geldiği
duyuldu. Bu haber, İstanbuföa büyük bir heyecana sebep oldu.
Refik Efendi Edirne'ye döndükten sonra, bu defa yarandan Behiç
Efendi İstanbul'a gelmiş ve saltanat otoritesini kuvvetlendirmeyi
ve tıpkı ceddi 1. Mahmud Han gibi ihtilal erbabını tasfiye etmeyi
düşünen Sultan iV. Mustafa'nın çevresindekilere yanaşmış ve bunu
ancak Alemdar'ın temin edebileceğini, izn-i hümayunları olursa
meselenin kolayca halledileceğini bildirmiştir.
Bu konuda Sadrazam Çelebi Mustafa Paşayı ikna etti. Sadrazam,
Alemdar'ı Edirne'ye davet ederek konuştu. O rdunun Edirneae
durmasının fazla masrafı mucip olduğu Rusçuk Yaranı tarafından
serdara arz edildi. Bunun üzerine ordunun lstanbul'a gelmesi ka
rarlaştırıldı ( 1 4 Temmuz 1 808).
Bu karar üzerine Alemdar da, "Öyle ise ben de beraber gidip de
efendimizin didar-ı hümayunlarını göreyim ve hak-i pay-i şahane
lerine yüz süreyim,"6 diyerek orduyu harekete geçirdi.
Alemdar Mustafa Paşa, Edirne'den hareketinden iki gün evvel,
Pınarhisar Ayanı Uzun Hacı Ali Ağa'yı seksen süvari ile boğaz na
zırı olan Kabakçı'nın idamına memur etmişti. Kabakçı Mustafa
272 Kayı Vl l l : I s l a h a t , Darbe ve D e v l e t
BAB I A L İ BAS KI N I
Şeyhülislam Ataullah Efendi'nin ve bazı yüksek derecedeki devlet
adamlarının görevlerinden atılmaları ve sürgüne yollanmalarından
sonra Kaptanıderya Seydi Ali Paşa'nın da görevinden uzaklaştırıl
ması, Sadrazam Çelebi Mustafa Paşa eliyle padişaha arz ettirildi.
Fakat padişah bu isteği kabul etmedi.
Sadrazam Çelebi Mustafa Paşa, Alemdar Mustafa Paşa'nın ça
lışmalarından memnun, fakat artan nüfuzundan şikayetçi idi. Bu
i V. M u s t afa H a n 273
ŞAH S İY E T İ
i V. Mustafa Han, Sultan 1. Abdülhamid Han'ın oğludur. 8 Eylül
1 779 tarihinde Ayşe Sineperver Valide Sultan'dan doğdu. Doğum
merasiminde üç gün top şenliği yapıldı. Şehzadeliğinde sarayda iyi
278 K ay ı Vl l l : I s l a h a t , Darbe ve D e v l e t
kara 20 1 1 .
Ahmed Vasıf Efendi, Tarih-i Vasıf, c . 1-11, İstanbul 1 2 1 9.
Ahmet Vefa Çobanoğlu, "Laleli Külliyesi': DİA, c. 27.
Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara 1 990.
Burhan Satır, "Kabakçı Mustafa İsyanı ve Yenileşme Hareketlerine
Etkisi': Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya 2006.
Cabi Ömer Efendi, Cabi Tarihi (Tarih-i Sultan Selim -i Salis ve
Mahmud-ı Sani) l, haz. Mehmet Ali Beyhan, Ankara 2003.
Cemal Gökçe, Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu'nun Kafkasya
Siyaseti, İstanbul 1 979.
Çeşmizade Mustafa Reşid, Çeşmizade Tarihi, c. 1-11, haz. B ekir
Kütükoğlu, İstanbul 1 959.
E. Şule Ertürk, " 1 8. Yüzyıl Klasik Türk Şiirinde Musiki (Nedim,
Şeyh Galib, III. Selim)': Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sakarya 2009.
Erhan Afyoncu, Ahmet Ünal- Uğur Demir, Osmanlı lmparatorluğu'nda
Askeri İsyanlar ve Darbeler, İstanbul 2010.
___ , Necati Efendi Tarih-i Kırım (Rusya Sefaretnamesi), Basıl
mamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, İstanbul 1 990.
--� "Silahdar İbrahim Paşa': DİA, c. 37.
Faik Reşit Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnameleri, (Tamamlayıp
yayımlayan; Bekir Sıtkı Baykal), Ankara 1 968.
282 Kayı Vlll: I s l a h a t , D a r b e ve D e v l e t
__ , "Islahat� DİA, c . 1 9.
Mustafa Nuri Paşa, Netayic ül- Vukuat, c. Ill-IV, haz. Neşet Çağatay,
Ankara 1 980.
Münir Aktepe, "Çeşme Vak'ası", DİA, c. 8.
___ , "Hekimoğlu Ali Paşa': DIA, c. 1 7.
_
Mütercim Ahmed Asım Efendi, Asım Tarihi, c. 1-11, İstanbul 1 284.
Nicolae Jorga, Osmanlı imparatorluğu Tarihi, c. iV, çev. Nilüfer
Epçeli, İst3:nbul 2005.
Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, c. 2, İstanbul 1971.
Uğur Demir, " 1 768 Savaşı Öncesi Osmanlı Diplomasisi ( 1 755-
1 768)'', Marmara Üniversitesi, Doktora Tezi, İstanbul 20 1 2.
Süleyman Göksu, "Mehmed Hasib Ruznamesi (H. 1 1 82- 1 1 95 / M.
1768- 1 781)� Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniver
sitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul 1 993.
Şem'danizade Fındıklılı Süleyman Efendi, Mür'i't-tevarih, c. 1-llA
IIB-III, haz. M. Münir Aktepe, İstanbul 1 978.
Şenay Özdemir Gümüş, "Napolyon'un Mısır'ı İşgali Sırasında Os
manlı Topraklarındaki Fransızlar'', Tarihin Peşinde- Uluslararası
Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, y. 20 1 3, Sayı: 9, s. 249-278.
Tayyarzade Ata, Tılrih-i Enderun-Osmanlı Saray Tarihi, c. iV, haz.
Mehmet Arslan, İstanbul 20 1 0.
Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, c. 1 3, İstanbul 1 983.
Yunus Irmak, III. Mustafa Ruznamesi (H. 1 1 71 - 1 1 77/M. 1 757-1 763),
Marmara Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1 99 1 .
Yuzo Ganata, "Muhsinzade Mehmed Paşa� DIA, c . 3 1 .
Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, c . 2-3, İstanbul 1 994.
D İ P N OT LA R
I I I . O S M A N HAN
Mustafa Nuri Paşa, Netdyic ül- Vukudt, c . IIl-IV, haz . Neşet Çağatay, Ankara 1 980.
s. 53; Joharuı Wilhelm Zinkeisen, Osmanh İmparatorluju 1iırih i, c. 5, haz. Nilüfer
Epçeli, İstanbul 201 1 , s. 593.
2 Fikret Sancalıoğlu. "Osman III� Diyanet lsltim A nsiklopedisi, c. 33, Ankara 2007, s.
456-459.
3 Şem'danizAde Fındıklılı Süleyman Efendi, Mür'i't-tevdrih, c. I, haz. M. Münir
Aktepe, İstanbul 1978, s. 1 77 ; Nioolae /orga, Osmanlı lmparatorluju 1iırihi, c. iV, çev.
Nilüfer Epçeli, İstanbul 2005. s. 377.
4 Mür'i't-tevarih, c. I, s. ı 78.
5 Ahmed VasıfEfendi, Tarih-i Vasif, c. I, İstanbul 1 2 1 9, s. 45.
6 Tarih-i Vd.sıf c. I, s. 46; Mür'i't-tevdrih, c. 1, s. 1 79.
7 Tarih-i Vd.sıf c. I, s. 46.
8 Geniş Bilgi için bkz. M. Münir Aktepe, "Hekimoğlu Ali Paşa� DlA, c. 1 7, s. 166- 168.
9 Netayic ül-Vukuat, c. III-IY, s. 55; t. Hakkı Uzunçarı;ılı, Osmanlı Tarihi, c. ıv; 1 .
Bölüm, Ankara 1978, s . 338.
1O Netdyic ül- Vukudt, c. 111-IV, s.55.
11 Mür'i 't-tevdrih, c. I, s. 1 8 1 .
12 Mür'i't-tevtlrih, c. 1, s . 182.
13 Tarih-i Vasif, c. J, s. 66; Mü r'i 't- tevarih , c. J, s. 1 82.
14 Uzunça11ılı, c. iV /1, s. 337; /orga , c. IV. s. 378; Zinkeisen, c. 5, s. 594.
15 Uzunçarşılı, c. IV/ l , s. 337.
16 Mür'i't-tevdrih, c. il. A, s. 4-5.
17 Mür'i't-tevtlrih, il. A, s. 1 1 .
18 Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, c . 2 , İstanbul 1 994, s. 382.
19 Mür'i't-tcvdrih, ll. A, s. 12 .
20 UzunçaJlılı, c. iV/!, s. 337.
21 Ziya Nur Aksun, c . 2 , s. 382.
22 Uzunçarı;ılı, c. IV/ 1 , s. 337.
23 Uzunça11ılı, Hl. Osman Han'ın sarayda "gümüş çivili ayakkabı giyerekn gezdiği
bilgisini vermesine rağmen (Osmanlı Tarihi, c. IV. s. 337) herhangi bir kaynak
göstermemektedir.
24 Mür'i't-tevdrih, il. A, s. 12.
l l l . M U S TAFA H A N
Kemal Beydilli, "Mustafa 111'; DIA, c . 3 1 , s. 280-383.
2 Mür'i't-tevd rih , c. il. A, s. 12.
3 Tarih-i Vdsif, c. I, s. 102.
4 Mür'i't-tevdrih, c. il. A, s. 1 2- 1 3, 3 1 .
5 Ahmed Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, c. l, İstanbul 1994, s. 101.
6 Mü r'i 't- tevtlrih, c. il. A, s. 3 1 ; Tarih-i Vdsif, c. T, s. 1 06-1 07.
286 Kay ı Vlll: J s l a h a t , Darbe v e D e v l e t
45 Hul4ıatü'l-l'tibdr, s. 52-53.
46 Tarih-i Cevdet, c. 1, s. 143.
47 Machiel Kiel - John Aleııander, "Mora': DlA, c. 30, s . 280-285.
48 Geniş Bilgi için bkz. Yııw Ganata, "Mulısinzlde Mehmed Paşa� DlA, c. 3 1 , s. 48-50.
49 Geniş Bilgi için bkz. Mahir Aydın, " Cezayirli Gazi Hasan Paşa� DlA, c. 7, s. 501 -
503.
50 Tarih-i Cevdet, c. 1, s. 143.
51 Mür'i't-tevdrih, c. il. B, s. 3 1 ; Tarih-i Cevdet, c. 1, s. 1 44.
52 Uzunçarşılı, c. iV/ 1 , s. 400.
53 Geniş Bilgi için bkz. M. Münir Aktepe, "Çeşme Vak'ası': DlA, c. 8, s. 288-289.
54 Tarih-i Cevdet, c. 1, s. 144.
55 Mür'i't-tevarih, c. il. B, s. 35; Netdyic ül- Vukuat, c. III-IV. s. 63.
56 Zinkeisen, c. 5, s. 657; Uzunçarşılı, c. IV/ 1 , s. 40 1 .
57 Zinkeisen, c . 5, s . 657-658.
58 Mür'i't-tevarih, c. il. B, s. 35; (Zinkeisen bu sayıyı 3.400 kişi olarak bildirmektedir.
Zinkeisen, c. 5, s. 658).
59 Zinkeisen, c. 5, s. 658; Mür'i't-tevdrih, c. II. B, s. 35; Netılyic ül- Vukuılt, c. Ill-IV, s. 63.
60 Netılyic ül- Vukuat, c. III-IV, s. 63.
61 Mür'i't-tevarih, c. ıı. B, s. 37.
62 Netayic ül- Vukuat, c. IIl-IV. s. 65-66; Uzunçarşılı, c. IV/ 1 , s. 406.
63 Tarih-i Cevdet, c. 1 , s. 80.
64 Uzunçarşılı, c. IV/ 1 , s. 406.
65 Mür'i't-tevılrih, c. II. B, s. 7 1 .
66 Mür'i't-tevılrih, c . II. B , s . 7 1 ; Netayic ül- Vukuılt, c . III-IV, s . 66; Uzunçarşılı, c . IV/ l ,
s . 407-408; Tarih-i Cevdet, c . 1 , s . 80.
67 Netılyic ül- Vukuat, c. III-IY, s. 66.
68 Mür'i't-tevarih, c. il. B, s. 73.
69 Erhan Afyoncu, "Necati Efendi Tarih - i Kının (Rusya Seraretnamesi)': Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1990,
s. 1 7.
70 Erhan Afyoncu, "Necati Efendi Tarih-i Kırım (Rusya Sef.iretnamesi)': Basılmamış
Y'tlksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 1990,
s. 17; Netılyic ül- Vukuılt, c. III-IV, s. 66; Mür'i't-tevılrih, c. il. B, s. 72; Tarih-i Cevdet,
c. l , s. 80.
71 Tarih-i Cevdet, c. l , s. 80; Erhan Afyoncu, "Sila!ıdar İbrahim Paşa': DlA , c. 37, s .
193- 194; Netayic ül- Vukuat, c. III-IV, s. 66.
72 Mür'i't-tevılrih, c. il. B, s. 84.
73 Tarih-i Cevdet, c. l , s. 80-8 1 .
74 Mür'i't-tevılrih, c . il. B , s . 80.
75 Netılyic ül- Vukuat, c. Il-IV, s. 67; Mür'i't-tevılrih, c. il. B, s. 82; Tarih-i Cevdet, c. l , s.
81.
76 Hulasatü'l-l'tibar, s . 83; Mür'i't-tevarih, c . i l . B , s . 9 1 ; Netayic ül- Vukuat, c . II-IY, s.
67.
77 Huldsatü'l-l'tibıir, s. 83-85.
78 Huldsatü'l-l'tibıir, s. 86-87.
79 Netılyic ül- Vukuat, c. 11-IY, s. 67.
80 Huldsatü'l-l'tibıir, s. 87-88.
81 Huldsatü'l-l'tibıir, s. 88-89.
82 Tarih-i Cevdet, c. l. s. 81 -82.
83 Tarih-i Cevdet, c. l, s. 264.
288 K ay ı VIII: I s l a h a t , Darbe ve D e v l e t
l . AB D Ü L H A M İ D H A N
1 Mür'i't-tevarih, c. il. B, s. 1 1 7.
2 Mür'i't-tevarih, c. il. B, s. 1 1 7.
3 Netıiyic ül- Vukuat, c. III-IV, s. 72.
4 Mufassal Osmanlı Tarihi, c. 5, s. 2606.
5 Hulasatü'l-İ'tibar, s. 96-97.
6 Mür'i't-tevarih, c. 111, s. 8-9.
7 Huhlsatü'l-l'tibar, s. 98-99.
8 Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, c. 2, s. 420.
9 Neıayic ül-Vukucit, c. III-IV. s. 72-73.
10 Gen� Bilgi için bkz. Kemal Beydilli, "Küçük Kaynarca Antlaşması", VİA, c. 26, s.
524-527; Uzunçarşılı, c. IV / 1 , s. 422-425.
11 Hulasatü'l-l'tibar, s. 100.
12 Mür'i't-tevarih, c. III, s. 27-28.
13 Fikret Sarıcaoğlu, "İzzet Mehrned Paşa': DIA, c. 23, s. 557-558.
14 Netayic ül- Vukuaı, c. ııı-ıv. s. 162.
15 Netayic ül- Vukucit, c. 111-IY, s. 1 69- 1 70.
16 Uzunçarşılı, c. IV/ 1 , s. 446; Netayic ül- Vukuat, c. 111-IV, s. 162- 163.
17 Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, c. 2, s. 425.
18 Halil İnalcık, "Kırım (Kırım Hanlığı)� DİA, c. 25, s. 450-458.
19 Cemal Gökçe, Kafkasya ve Osmanlı lmparatorluğu'n un Kafkasya Siyaseti, İstanbul
Dipnotlar 289
1979, s . 42-43.
20 Tarih-i Cevdet, c. 2, s. 705.
21 Cemal Gökçe, Kafkasya ve Osmanlı lmparatorluğu'nun Kafkasya Siyaseti, s. 45.
22 Tarih-i Cevdet, c. 2, s. 704-730.
23 Cemal Gökçe, Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu'nun Kafkasya Siyaseti, s. 55.
24 Netayic ül- Vukuat, c. 111-Iv; s. 155- 1 56.
25 Netayic ül- Vukuat, c. 111-IV. s. 1 56.
26 Geniş Bilgi için bkz. Kemal Beydilli, "Halil Hamid Paşa'; DlA, c. 1 5 s. 3 16-318;
Tarih-i Cevdet, c. 1 , s. 494.
27 Tarih-i Cevdet, c. 1 , s. 495.
28 Netayic ül- Vukuat, c. lll-lV, s. 1 56.
29 Geniş Bilgi için bkz. Tarih-i Cevdet, c. 1, s. 50 1 - 502.
30 Geniş Bilgi için bkz. Kemal Beydilli, "Mühendishine-i Bahri-i HümAyun� DIA, 3 1 ,
s . 5 1 4-516.
31 Netiiyic ül- Vukua t, c. 111-IV. s. 165.
32 Halil İnalcık, "Kınm (Kının Hanlığı)': DlA, c. 25, s. 454.
33 Tarih-i Cevdet, c. l, s. 503 ; Uzunçarşılı, c. IV/ l , s. 490.
34 Tarih-i Cevdet, c. 1, s. 503.
35 Cevdet Tarihi, c. 2, s. 609.
36 Netô.yic ül-Vukuô.t, c. IIl-IV, s. 1 58- 1 59; Feridun Emecen, lstanbul'un Uzun Dört
Yılı( 1 785-1 789) - Taylesanizade Hafız Abdullah Efendi Tarihi, İstanbul 2003, s. 1 32.
37 Netô.yic ül- Vukuô.t, c. III-Iv; s. 1 58- 1 59.
38 Tarih - i Cevdet, c. 2, s. 867-868.
39 Tarih-i Cevdet, c. 2, s. 875.
40 Tarih-i Cevdet, c. 2, s. 1 06 1 ; Uzunçarşılı, c. IV/ l , s. 525.
41 Netiiyic ül- Vukuat, c. lll-lV. s. 1 76.
42 Netayic ül- Vukuat, c. III-lV. s. 1 77.
43 Ta rih - i Cevdet, c. 2, s. %2.
44 Tarih-i Cevdet, c. 2, s. 1056.
45 Netô.yic ül Vukuô.t, c. III-Iv; s. 1 78; Uzunçarşılı, c. IV/ l , s. 546; Tarih-i Cevdet, c. 2, s.
-
1 056.
46 1arih-i Cevdet, c. 2, s. 1 056.
47 Fikret Sarıcaoğlu, Sultan l. Abdü lhamid, s. 88.
I I I . S E L İ M HAN
Geniş Bilgi için b kz; Kemal Beydilli, "Selim ıır: DlA, c. 36, s . 420-425; Tarih-i
Cevdet, c. 2, s. 1056 - 1 057; Netılyic ül- Vukuô.t, c. III-IV. s. 1 79; Uzunçarşılı. c. IV/ l , s.
547.
2 Netô.yic ül- Vukuılt, c. III-Iv; s. 187.
3 Netô.yic ül- Vukuô.t, c. 111-Iv; s. 1 82- 1 83.
4 Mahir Aydın, "Cezayirli Gazi Hasan Paşa� DlA, c. 7, s. 50 1 - 503.
5 Ahmed Cmd, Hô.dika-i Vekô.yi', haz. Adnan Baycar, Ankara 1 998, s. 74-75; Tarih-i
Cevdet, c. 3, s. 1 162; Netô.yic ül- Vukuat, c. III-Iv; s. 1 88- 1 89.
6 Kemal Beydilli, "Ziştovi Antlaşma.�ı·: DlA, c. 44, s. 467-472; Netılyic ül- Vukuô.t, c.
III-IV. s. 1 93 - 1 94.
7 Geniş Bilgi için bkz. Kemal Beydilli, "Yaş Antlaşması� DIA, c. 43, s. 343-347.
8 Geniş Bilgi için bkz. Nettlyic ül- Vukuat, c. III-IV, s. 1 94- 1 %.
9 Geniş Bilgi için bkz. Faile Reşit Unat, Osmanlı Sefirleri ve Sefaretnô.meleri,
(Tamamlayıp yayımlayan: Bekir Sıtkı Baykal), Ankara 1968, s. 1 54- 162.
290 Kay ı VIII: I s l a h a t , Darbe ve D e v l e t
10 Geniş Bilgi için bkz. Kemal Beydilli, "Islahat� DlA, c . 19, s . 1 74-1 85; Tarih-i Cevdet,
c. 3, s. 1406- 141 1 .
11 Geniş Bilgi için bkz. Kemal Beydilli, "Nizim-ı Cedid� DlA, c . 33, s . 1 75- 1 78.
12 Şenay Ôulemir Gümüş, "Napolyon'un Mısır'ı İşgali Sırasında Osmanlı
Topraklarındaki Fransızlar� Tarihin Peşinde-Uluslararası Tarih Ve Sosyal
Anışhmıalar Dergisi, y. 2013, Sayı: 9, s. 249-278.
13 Tarih-1 Cevdet, c. 3, s. 1 578
14 Geniş Bilgi için bkz. Tarih-i Cevdet, c. 3, s. 1 677- 1697; Net"Jic ül- Vukudt, c. III-IY,
s. 200-202.
ıs Tarih-i Cevdet, c . 3 , s . 1 687.
16 Tarih-i Cevdet, c. 3, s. 2688.
17 Geniş Bilgi için bkz. Feridun Emecen, "Cezzir Ahmed Paşa� DIA, c. 7, s. 5 16-518.
18 Hrand D. Andreasyan, Georg Oğulukyan'ın Ruznamesi 1806-1810 isyan/an 111.
Selim, iV. Mustafa, 11. Mahmud ve Alemdar Mustafa Paşa, İstanbul 1 972, s. 1 -2.
19 Geniş Bilgi için bkz. Burhan Satır, "Kabakçı Mustafa İsyinı ve Yenileşme
Hareketlerine Etkisi� Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Sakarya 2006, s. 41 -45.
20 Geniş Bilgi için bkz. Kemal Beydilli, "Kabakçı isyanı� DIA, c. 24, s. 8-9.
21 Geniş Bilgi için bkz. Georg Oğulukyanln Ruznamesi, s . 3- 1 0.
22 Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, c. 2 , İstanbul ı 971 , s. 748.
23 Geniş Bilgi için bkz. E. Şule Ertürk. "18. Yıizyıl KIAsik 1ürk Şürinde Mıisiki (Nedim,
Şeyh Gllib, lll. Selim)� Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Sakarya 2009, s. 34-63.
24 Mustafa İsen-A Fuat Bilkan, Sultan Şairler, s. 223-225.
25 Sultan Şairler, s. 225-226.
26 Sultan Şairler, s. 226-228.
27 Sultan Şairler, s. 228-229.
28 Sultan Şairler, s. 229.
29 Ta�de Atıl, 1i2rih-i Enderiın-Osmanlı Saray Tarihi, c. IV. haz. Mehmet Arslan,
İstanbul 2010, s. 127- 128; Sultan Şairler, s. 229-230.
30 Tarih-i Enderiın, c. ıv. s. 140.
31 Şair Sultanlar, s. 232-233.
32 Sultan Şairler, s. 233.
IV. M U S TA FA H A N
1 Tarih-i Cevdet, c. 4, s. 2 1 00.
2 Tarih-i Cevdet, c. 4, s. 2 1 O 1 .
3 Mehmet Alkan, "Alemdar Mustafa Paşanın Devlet Hayatı� Sakarya Üniversitesi,
Basılmamış Yıiksek Lisans Tezi, Sakarya 201 1 , s. 35.
4 Kemal Beydilli, "Alemdar Mustafa Paşa� DlA, c. 2, s. 364-365.
5 Geniş Bilgi için bkz. Fatih Ünal, "Aleksander Grigoreviç Krasnokutsk'un
Günlüğünden 1 808 Yeniçeri Ayaklanması ve Alemdar Mustafa Paşa Yakası�
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Volume 1/4, Summer 2008, s. 574-590.
6 Netdyic ül- Vukuılt, c. III-IY. s. 225.
7 Netdyic ül- Vukudt, c. III-IV: s. 225-226; Jorga, c. V. s. 162.
8 Netdyic ül- Vukudt, c. Ill-IV, s. 226.
9 Erhan Afyoncu, Ahmet Ünal-Uğur Demir, Osmanlı lmparatorlutu'nda Askeri
isyanlar ve Darbeler, İstanbul 20 10, s. 236.
10 Cdbl Tarihi, c. I, s. 1 73- 1 74; Jorga, c. V. s. 1 62.
D i pn o t l a r 291
43, 45, 1 09, 285 Ahmed Cevdet Paşa 4, 96, 99, 1 60,
Ahmed Resmi Efendi 54, 69, 95, Ayıntabi Mehmed Münib Efendi
1 05, 1 07, 1 1 1 , 1 24, 1 27, 1 3 1 , 28 1 , 265
286 Ayıntablı Ayni Efendi 235
Akdeniz 6, 70, 7 1 , 80, 8 1 , 93, 99, Aynalıkavak Tenkihnamesi 1 4 1 ,
1 0 1 , 1 02, 1 04, 1 28, 1 29, 1 4 1 , 1 57, 1 65, 1 69, 1 70
1 58, 1 62, 209, 222, 225, 227, 268
Ayşe Sineperver Valide Sultan 2 77
Akka Kalesi 226
Azak Denizi 60, 70, 86, 93, 1 88
Akpalanka 1 83 .
Azak Kalesi 60
Aksaray 25 ·
Alaiyye 1 06
B
Albay Guillominot 268
Babadağı 62, 64-67, 83, 88-90, 1 05
Aleksi Orlof 42, 43, 7 1 , 72, 75-80,
Baban 1 36
99, 1 0 1
Babanoğulları 1 36
Alemdar Mustafa Paşa 9 , 23 1 , 234,
266, 267, 269, 270-274, 276-278,
Babıali 24, 47, 57, 1 34, 1 65, 1 66,
2 1 4, 230, 234, 272, 273
282, 283, 290, 29 1
Amasra 1 64
Bahadır Giray 1 65- 1 67
Belgrad 34, 45, 47, 60, 1 42, 1 8 1 - 1 83, Büyük Petro 42, 48, 67, 70
Beylerbeyi 1 97, 203, 206, 224, 225, Cenaze Hasan Paşa 73, 1 82- 1 85,
228, 229 206
Beylerbeyi Camii 1 97 Cernaut 1 43
Beyoğlu 1 28 Cevahirü'l-Mühlk 249
Beyrut 8 1 , 1 02 Cevri Dede 252
Beytü'l-Lahme 24 Cevri Kalfa 276
Bıyıklı Ali Ağa (Silahdar) 2 1 , 22 Cezayirli Gazi Hasan Paşa 8, 1 07,
Boğ Nehri 1 87 1 58, 1 7 1 , 1 79, 1 88, 205, 207, 283,
287, 289
Boğaziçi 20, 1 63, 1 95
Boğazlar 35, 1 30
Cezayirli Hasan Paşa 76, 77, 79, 80,
8 1 , 140, 209
Boğdan 6, 43, 54, 59, 62, 65-67, 9 1 ,
93, 1 24, 128, 1 29, 1 4 1 - 1 43, 1 73,
Cezayirli Seydi Ali Paşa 231
Çeşme Limanı 77, 78, 1 58, 207 Dürrizade Mustafa Efendi 237
Çıldır 35 Dürzi Emiri Yusuf 102
Çırpıcı Çayırı 272
Çin Seddi 140 E
Çungar -Boğazı 83 Ebiverd 1 3 5
Eblı Türab 135
D Ebubekir Paşa 223, 224, 229
Dağıstanlı Ali.Paşa 125, 1 3 1 Ebubekir Paşa (Mısır Beylerbeyi)
Hibetullah Sultan 1 09, 236 İ ran 7, 26, 44, 45, 47, 55, 1 35- 1 38,
Hindistan 43, 1 36, 222, 223, 227, 1 4 1 , 143
228 İsakcı 59, 64, 88
Hocabey 203 İsameddin Efendi 1 1 7
Hocap.aşa 23, 24 İ skenderiye 1 78, 223-225, 227, 228,
Hollanda 37, 38 230
Hotin 5, 59-66, 68, 1 73, 1 87, 1 9 1 , İsmail Ağa (Kapıcıbaşı) 72
1 94, 2 1 2, 229 İ spanya 37, 38, 2 1 0
'
Hotin Kalesi 6 1 , 64, 65, 2 1 2 İstihkam Mektebi 1 6 1 , 1 64
Hubertsburg Muahedesi 43 istuvart Hanedanı 38
Humbarahane 35 İ sveç 42, 52, 53, 57, 1 69, 203, 2 1 0,
Hünkar Hamamı 30 2 1 6, 220
Hüsameddin Paşa 75-79 İvaz Paşazade Halil Paşa 66
Hüseyin Baykara 252, 253 İzdinli-Beyzade Yusuf Ağa 72
Hüseyin Paşa (Hotin Muhafızı, Ve- İzmit Körfezi 35, 46, 1 1 2
zir) 6 1 İzzeddin Keykavus 106
İzzet Ali Paşa 1 9
ı-i
Irak-ı Acem 136 K
Ispanakçı Mustafa Paşa 1 26 Kabakçı Mustafa 23 1 -233, 265, 27 1 ,
İbrahim Efendi (Kadı) 1 6 1 28 1 , 290
İbrahim Kethüda 97 Kabartay 57, 60, 1 50, 1 52
İbrahim Müteferrika 24 Kabe 26, 1 1 5, 1 98, 205
İbrahim Paşa (Silahdar) 6, 83, 85 Kaçarlar 1 36
İbrail 65, 69, 204, 205, 2 1 1 Kadıköy 1 1 2, 1 1 3, 1 14
İ hsaniye Camii 29 Kadıoğlu 35
İ hya Efendi (Şair) 249 Kadırga Limanı 24
İkinci Rus Harbi 239 Kafes Kasrı 33, 108
İmam Mansur 1 54 Kafkasya 7, 55, 57, 143, 144, 1 48,
İnak. Han 135 . 1 52, 1 54, 1 55, 177, 1 87, 1 95, 28 1 ,
288, 289
İngiliz Doğu Hindistan Şirketi 1 36
İngiltere 37-39, 4 1 , 52, 53, 57, 59, Kağıthane 35, ı ı o, 1 57, 1 6 1 , 162,
239, 240
70, 71, 96, 130, 141, 1 59, 166, 169-
1 7 1 , 1 76, 1 77, 209, 2 1 0, 2 1 2, 220, Kahire 99, 1 00, 1 0 1 , 223-226, 228
222, 223, 225, 228, 230, 242, 267 Kahraman Paşa 62
İnlik 183, 1 84 Kalafat 88, 1 57, 1 82
İndeks 299
Kalaınatalı Panayotti Benaki 72 Kerç 87, 93, 94, 1 27, 1 28, 1 33, 1 34,
Kalas 65, 203 ı 65
Kalgay Şahin Giray 86, 87, 88 Kerim Han 1 35, 1 36, 1 37, 138
Kalubatyıkolar 144 Kıbrıs 35, 99
Kampel Mustafa Ağa 1 63 Kılburun Kalesi 93, 1 28, 1 86
Kara Vezir 1 57, 1 59- 1 6 1 Kırım 6, 7, ı4, 52, 55, 57, 58, 62, 63,
Karaağaç Sarayı 28 65-67, 68, 8 1 -88, 90, 9 1 , 93-96,
ı o4, ı o7, ı27- 1 29, 1 32- 1 35, 1 38-
Karabaği Süleyman Paşa 29
ı43, 1 53- ı ss, ı 6S- ı 73, 1 75, 1 76,
Karaca Nikola 1 64 1 78, ı 79, 1 87, 1 88, 1 90, ı 94, ı 95,
Karadağ 35, 68, 85, 86 2 ı 3, 28 ı -283, 286-289
Karadeniz 20, 53, 85, 93, 105, ı 28- Kız Kulesi 2 ı , 37, 1 1 3
ı 3o, 1 34, ı4o, ı s ı , ı s7- ı 59, ı62, Kleber (General) 223, 227, 228
1 64, 1 65, 1 78, 1 79, 1 88, ı 92, 228,
Kobah Nehri 1 77
232, 270, 282, 286
Koban 60, ıo4, 1 33, ı 70, 1 7 ı , 1 75,
Karaman 35, 229
1 77, 1 87
Karasu 86, 87, 105, ı 68
Koburg (Prens) 2 1 0
Karimibad 1 3 ı
Koca Abdi Paşa 145, 1 46
Karlofça Muahedesi 82
Koca Ragıb Paşa 5, 25, 26, 34, 39,
Kars 35
4 1 , 43-4� 54, 5� 92 , 1 1 1 , 1 ı �
Kartal 6, 59, 66-69, 88, 95, ı 42, ı 56 1 1 7, 1 19
Kasabzade İbrahim Efendi ı65 Kocaeli 145
Kaşif Mehmed Efendi 92 Konya 1 06, 220
Kasım Gönani Mescidi 1 09 Koron 70-72, 74
Kasımiyye 97, 1 0 ı Koron Körfezi 70
Kasımpaşa ı 59 Koyun Adaları 76, 79, 207
Katibzade Mehmed Refi Efendi ı 1 0 Kozluca ı 24, 1 25, 145
Köprülüzade Abdullah Paşa 44
Kavata 62, 266
Köse Bahir Mustafa Paşa 20, 25
Kavalalı Mehmed Ali Paşa 228
Köse Kadı 230
Kayseri ı45, 220
Kuban Nehri 1 50, 2 1 3
Keçecizade İzzet Molla 235 Kudüs 24
Kefe 82, 85-87, 90, 1 33, 1 39, ı 64, Küçük Göksu 28
ı 6s, ı67
Küçük Hasan Paşa 228
Kel Ahmed Paşazade Ali Paşa
Küçük Kaynarca Muahedesi 7, 87,
Kelb Ali Han 13 7 ı 27, ı29, ı 3o, ı 32- 1 35, 1 38, 140,
Kelleci Osman Paşa 105 ı 4 ı , 1 43, 1 56, 1 57, 1 64, 1 77, 195
Kemankeş Mustafa Paşa 203, 205 Kürkzade Hasan Efendi 1 92
300 Kay ı VI I I : I s l a h a t , D a rbe ve D e v l e t
N
Nablus 99, 1 0 ı p
R Saib-i Tebrizi 44
Rumeli 56, 63, 66, 70, 86, 1 1 0, 145, Silistre 88, 1 04, 1 05, 1 24, 1 26, 1 27,
1 46, 1 48, 1 60, 1 73, 203, 206, 229- 1 73, 204, 2 1 5, 266, 270
23 1 , 234, 242, 268, 269, 272, 274, Sinop Limanı 86, 1 59
282, 291 Sirkeci 2, 23
Rusçuk 55, 87, 89, 90, 94, 104, 105, Sivas 1 46
1 24, 208, 2 1 0, 23 1 , 234, 267, 269- Soğucak 1 44- 1 54, 1 65, 1 67, 1 72,
272 1 77
Rusçuk Yaranı 270-272 Soğucak Kalesi 1 45, 146, 1 48, 1 5 1 ,
Rusya 5, 7, 8, 1 9, 20, 38-43, 45, 46, 1 52
48-53, 55-59, 65, 70, 78, 87, 94, 96, Soğukkuyu 1 1 3
98, 1 1 2, 1 26, 128- 1 30, 1 33, 1 34,
Spiridof (Amiral) 70, 76
1 36, 1 38, 1 40- 1 44, 1 5 1 , 1 52, 1 54,
Stanislay Ponyatofski 49
1 55, 1 60, 1 65- 1 7 1 , 1 75 - 1 80, 1 82,
1 86, 1 87, 201 -204, 207-2 14, 2 1 6, Suriye 6, 1 3, 8 1 , 98, 99, 226, 268
229, 230, 267, 268, 278, 28 1 , 282, Süleyman (Şehzade) 1 1 2
286, 287 Süleyman Feyzi Efendi (Reisülk.üt-
tab) 1 77
İndeks 3()]
Şehbaz Giray (Koban Hanı) 187 Trabzon 60, 1 40, 282, 286