Professional Documents
Culture Documents
ATATÜRK’ÜN DE
ÇOCUKLARI VARDI
PARAF YAYINLARI
© Ali Kuzu
© Paraf Yayınları
Bu kitabın her türlü basım hakları Paraf Yayınları’na aittir... Yazarın, çevirme-
nin, derleyenin, hazırlayanın veya yayınevinin yazılı ve resmî izni olmadan basılamaz,
yayınlanamaz, kopyalanamaz ve dijital kopyalar dahil çoğaltılamaz. Ancak kaynak gös-
terilerek kısa alıntı yapılabilir.
Paraf Yayınları
Mareşal Çakmak Mah. Soğanlı Cad. Can Sok. No: 5-A
Güngören İstanbul
Tel: 0212 483 47 96
Faks: 0212 483 47 97
web: www.parafyayinlari.com
e-posta: info@parafyayinlari.com
ALİ KUZU
İÇİNDEKİLER
BAŞLARKEN / 11
ÇOCUKLUĞU / 17
Müjdeler Olsun / 17
Anne ve Babasının Okul Kavgası / 18
Çocukluğuna Dair Hatırladığı / 19
Önce Annesinin İstediği Okul / 20
Çocukluğunun En Acı Dönemi / 21
Çiftlikte Sünnet Düğünü / 23
Ben Medresede Okumam / 24
Askerlik Denen Aşk / 25
Beşiğinin Başucundaki Kılıç / 25
Asker Doğdum, Asker Öleceğim! / 27
Annesinin Gördüğü Rüya / 28
Annesinin Gururu Asker / 29
Adın Mustafa Kemal Olsun / 30
Ölen Babasını Çok Özlüyordu / 31
ATATÜRK’ÜN ÇOCUKLARI / 47
Atatürk’ün Manevi Evlatları / 47
İşte Onların Hayatı / 48
Afet İnan / 50
Sabiha Gökçen / 50
Ülkü Adatepe / 51
Abdurrahim Tunçak / 52
Zübeyde Hanım’ın Vasiyeti / 56
Rukiye Erkin / 56
Nebile / 56
ANILAR / 59
Küçük Altan / 59
Atatürk ve Çocuk Çoban / 62
Asker Selamı! / 63
Sığırtmaç Mustafa / 64
Çocukluk Ne Güzel Şey / 68
Her Zaman Sözüne Sadık Kaldı! / 70
Hatay Ömrünü Kısalttı / 71
Yalana Çok Kızardı / 72
Göklere Çıktın Mustafa / 73
Babalık Duygusu / 75
Atatürk ve Annesi / 75
Gazi Paşa / 77
Bizi de Kurtar! / 77
Çocuklarla Ben Aynı Kuşaktanız / 78
Milleti Kendi Kanı Kurtardı / 79
Zeki Çocuk / 79
6
ATATÜRK’ÜN BAZI ÖZELLİKLERİ / 81
7
ÇOCUK ESİRGEME KURUMU / 135
(HİMAYE-İ ETFAL CEMİYETİ)
9
10
BAŞLARKEN
11
ATATÜRK’ÜN DE ÇOCUKLARI VARDI
13
14
“Biz bir yayız ki çocuklarımız, attığımız oklardır.
Ok yaydan kurtulunca artık bizim değildir.
Bizden durmadan uzaklaşır.
Kendi âleminde, kendi ufuklarına doğru uçar, gider.”
15
Müjdeler Olsun
“Müjdeler olsun kızım, bir oğlan çocuğun oldu. Nur topu gibi.
Allah uzun ömürlü etsin…”
Müjdeyi veren, Ebe Hati Kadın’dı. Doğum yapan küçük anne,
onun son sözlerini işitmez bile. Saadetinin heyecanı içinde kendini
kaybeder. Haber, evin selamlık kısmında bir aşağı bir yukarı fakat
dışarıya vurulmayan gergin bir sinirlilik içinde dolaşan Baba Ali
Rıza Efendi’ye yetiştirilir.
Doğumu takip eden günlerden birinde, çocuğa Mustafa adı
verilir. Bu adın, yavrunun kulağına, dualarla, Ali Rıza Efendi’nin
babası Kırmızı Hafız Ahmet Efendi tarafından okunmuş olması
mümkündür. Yeni doğan çocuk, kulağına okunan duaları ve üflenen
bu adı o zaman elbette ki duymadı. Ancak ileride bir devir gelecek,
yalnız onun çevresi ve ülkesi değil, bütün dünya bu adı duyacak ve
unutamayacaktı.
17
ATATÜRK’ÜN DE ÇOCUKLARI VARDI
bir odaya götürdü, Kur’an-ı Kerim’in kutsal kelamını orada bana açık-
lamaya başladı.”
Zübeyde Hanım’ın gönlü yapılmış, konu komşunun gözünde iti-
barı korunmuştu. Mustafa da okula pek ses çıkarmadı ama bazı uygu-
lamaların yöntemlerine karşı içinde şimdiden bir çeşit irkilme doğma-
ya başlamıştı. Mesela Arapça güzelyazı derslerinde, sınıfta çocukların
bağdaş kurup yere oturarak dizlerinin üzerinde yazmalarından hiç
hoşlanmadı. Günün birinde kalkıp ayakta durdu. Hoca oturmasını
emredince de dizlerinin tutulduğunu ileri sürerek sözünü dinlemedi.
Diğer çocukların da kendi yanında yer alması üzerine, okulun
hocası onun asi hareketinin ileride öteki çocukları da etkileyeceğini,
okulda disiplinin bozulacağını hissederek ailesine şikayet etti. Baba
Ali Rıza Efendi’nin istediği olmuştu ve bunu iyi değerlendirerek,
Mustafa’yı mahalle mektebinden derhal alıp Şemsi Efendi Okulu’na
gönderdi. Zübeyde Hanım, başta istemediği bu okula daha sonrala-
rı ses çıkarmadı. Mustafa yeni okulunda eğitimini oldukça başarılı
bir şekilde ilerletti.
Açık sarı saçları, yüzünün daha düzgün çizgileri ile öteki çocuk-
lardan hemen ayrılan Mustafa, ağırbaşlılığıyla da dikkat çekiyordu.
Onlar sokakta gezerken, çeşitli oyunlar oynarlarken, o, diğer ço-
cukları büyük bir insan gibi ağırbaşlılıkla seyrederdi. Aralarına hiç
karışmazdı. Bir gün onu da birdirbir oynamaya çağırdılar, kambura
yatmayı kabul etmedi. Ayakta dururken üzerinden atlamaları için
çocuklara meydan okudu. Bu yüzden öteki çocuklardan uzak durur,
mağrur bir ifadeyle üstünlük taslardı. Ufacık bir hareket belirtisine
karşı hemen tepki gösterirdi.
Bu arada, Mustafa, bir süre de olsa Selanik’ten ayrılmak zorun-
da kalacaktı. Babası Ali Rıza Efendi, işlerinin ters gitmesi üzerine
çok sıkıntıya düştü ve bu sıkıntı neticesi hastalandı. Üç yıl süren
hastalığının ardından öldü. Bu olay Mustafa için en acı dönemdi. O
21
ATATÜRK’ÜN DE ÇOCUKLARI VARDI
27
ATATÜRK’ÜN DE ÇOCUKLARI VARDI
Onların derecesine varmak için takip edilmesi lazım gelen yolun askerî
rüştiyeye girmek olduğunu anlıyordum. O sırada annem Selanik’e gel-
mişti. Askerî rüştiyeye girmek istediğimi söyledim. Annem askerlikten
pek korkuyordu. Asker olmama şiddetle engel oluyordu. Kabul imtihanı
zamanı gelince ona sezdirmeden kendi kendime askerî rüştiyeye imti-
han verdim. Böylece anneme karşı bir emrivaki yaptım.”
Çocuk Mustafa, şimdi on iki yaşına gelmişti. Ailesinin elinde
altı yıldır geçirdiği çeşitli öğrenimlerden sonra nihayet kendi mes-
leğini seçmişti. Bu seçimde de yanılmamıştı. Subay sınıfı, ülkenin
seçkin tabakası sayılıyor, ödenekleri padişah tarafından sağlanan
askerlik akademileri, öğrencilere yalnız askerlik konusunda değil,
tarih, iktisat ve felsefe konularında da temel eğitim veren bilgi yu-
valarıydı. Bunlar toplumun bütün sınıflarını içine alan zengin, fakir
ayrımı yapmayan demokratik kuruluşlardı. Öğrenciler ancak yete-
nek ve değerleriyle yükselebilirlerdi. Bundan başka okulu bitirenler
orduya girdikleri vakit seyahat etmek, dünyayı görmek ve üç kıtaya
yayılmış Osmanlı Devleti’nin en ücra köşelerindeki insanların nasıl
yaşadıklarını öğrenmek olanağını da buluyorlardı. Bu sivillerin ko-
lay kolay elde edemedikleri bir fırsattı.
32
ALİ KUZU
İlk Meclis
Çocuk Bayramı
1924’te ilk meclisin açılış tarihi olan “23 Nisan” gününün bay-
ram olarak kutlanmasına karar verdi. Bu tarihten 5 yıl sonra ise bu
bayramı çocuklara armağan etti.
Dünyada ilk kez bir çocuk bayramı olur. Bununla çocuklara
olan sevgisinin derecesini gösterir. 23 Nisan’da bütün kentleri ve
merkezi çocuklar yönetir. Yarının büyükleri olan çocuklar bir yerde
başbakan, bakan, vali, kaymakam ve belediye başkanı olurlar. Kol-
tuklara oturup buyruklar verirler.
Atatürk’ün çocuk sevgisini herkes biliyor. Atatürk’ün mane-
vi çocuklarıyla ilişkisi, o yıllarda yaşayan kişilerin anı kitaplarında
yer alıyor. Bütün konuşmalarında “Bugünün küçükleri, yarının
büyükleri…” diyerek geleceğin çocukların elinde olduğunu her
fırsatta belirten Atatürk, bunu şu cümlesiyle vurgular: “Cumhuri-
yeti biz kurduk, sizler yaşatacaksınız.” İşte, okullarda öğretmenler
Atatürk’ü anlatır, yazar ve ozanlar söyler ama ne yazılar ne şiirler ne
de sözlerde biter Atatürk. Nereye bakılsa o görülür, o bulunur. Ta-
rih kitapları yazar: 1881 yılında doğdu, 1938 yılında öldü, diye ama
Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü anlamış çocuklar bir tek ses çığlık atar-
lar, “Atatürk ölmez...” diye. Çünkü o, duygu, düşünce, ilke, görüş ve
devrimleriyle içimizde yaşar. Her başlangıç, her yenilik, her başarı
Atatürk’ün ışıklı yoludur. Bu ışıksa tüm Türk çocuklarıdır. O, Türk
çocuklarına ölmezliğiyle şöyle haykırır: “Cumhuriyeti biz kurduk,
siz yaşatacaksınız...”
36
ALİ KUZU
Tarihsel Gelişim
39
40
Çocukları severiz.
Çünkü çocuk bizim devamımızdır.
Her çocukta biz, ebediyete doğru uzanıp giden iştiyakımızın
tatminini buluruz.
41
42
ATATÜRK’ÜN ANI DEFTERİNDEN
9 Kasım 1916
anası babası yol üstünde bırakmışlar, bu da bir karı kocanın ardına ta-
kılmış. Onları ağlayarak 100 metreden izliyor. Kendilerini niçin çocuğu
almadıkları için azarladım. “Bizim çocuğumuz değildir.” dediler…
Atatürk’ün anılardan da anlaşılacağı üzere savaş yıllarında kim-
sesiz çocuklar sorunu, ülkenin en önemli sorunları arasında yer al-
maktadır. O yolda gördüğü ailenin peşlerine takılan minik ve kim-
sesiz bir çocuğa “Bizim evladımız değildir.” diye sahip çıkmamaları,
onu aç, sefil, susuz hatta daha önemlisi sevgisiz bir halde göz göre
göre ölüme terk etmeleri Mustafa Kemal Atatürk’ün yüreğini de-
rinden yaralamıştır. Çünkü o babasızlığın ne demek olduğunu yaşa-
mıştır. O açlığın ve yalnızlığın da ne demek olduğunu bilmektedir.
Çünkü o fakirliğin de yokluğun da ne olduğunu yaşayarak öğ-
renmiştir. Bir parça ekmek, bir yudum sudan daha önemlisi, azıcık
bir anne baba sevgisinin, aile sıcaklığının peşinden koşan minik yav-
ru, onu çocukluğuna götürmüştür. Mustafa Kemal Atatürk derhal
yanındakilere emir vererek, o minik yavruyla ilgilenmelerini ve onu
en yakın yerleşim yerindeki yetkililere teslim etmelerini sağlamıştır.
Bu olayı hiçbir zaman unutmayan Atatürk, ileriki yıllarda tüm boş
zamanlarını çocuklara adamış ve onlara büyük değer vermiştir.
Anı defterine devam ediyoruz:
16 Kasım 1916
44
27 Kasım 1916
46
ATATÜRK’ÜN ÇOCUKLARI
Fakat tarihte öyle isimler var ki onlar, gerçekten Ata’nın bir ev-
ladı olma şerefine bahşedilmiş şanslı ve gururlu kişilerdir. Büyük
Atatürk’ün manevi çocukları olarak bilinenler şunlardır:
48
ALİ KUZU
49
ATATÜRK’ÜN DE ÇOCUKLARI VARDI
Afet İnan
Atatürk, 11 Ekim 1925’te İzmir’e geldiğinde, birçok kurumun
yanı sıra okulları da gezerek konuşmalar yaptı. Yine o günlerde İz-
50
ALİ KUZU
Sabiha Gökçen
Ülkü Adatepe
Abdurrahim Tunçak
55
ATATÜRK’ÜN DE ÇOCUKLARI VARDI
Zübeyde Hanım’ın Vasiyeti
Rukiye Erkin
Nebile
56
ALİ KUZU
57
Küçük Altan
59
ATATÜRK’ÜN DE ÇOCUKLARI VARDI
Hemen atıldım:
“Ben en çok seni severim.”
“Atatürk olduğum için mi?”
“Evet.”
“Ne yaptım ki bu kadar çok seviyorsun?”
“Düşmanları denize döktün. Memleketi sen kurtardın.” dedim.
Beni masanın üzerine çıkararak etrafındakilere gösterdi ve:
“Ne sevimli çocuk değil mi?..” dedi ve sonra beni sevip okşadı:
“Büyüdüğün zaman ne olmak istersin?”
Amcam Mualla, tayyareci idi. Aklıma geldi:
“Tayyareci olacağım.” dedim.
Atatürk o zaman kulağıma eğilerek şu sözleri söyledi:
“Çocuğum sen tayyareci, mühendis ya da doktor olma. Büyük
adam ol. Söyle bakayım, ‘büyük adam olacağım’ de.”
Ben de tekrar ettim.
“Büyük adam olacağım.”
“Aferin çocuğum.”
Atatürk, o gece hep benimle ilgilendi. Bilmem böyle ne kadar
yanında kalmıştım, galiba sabah oluyordu. Bir aralık:
“Dur,” dedi, “sana bir hediye vereyim.”
Annemin, kimseden bir şey alma, diye sıkı sıkıya tembih ettiği
aklıma geldi.
“Teşekkür ederim. Ben bir şey istemem, sonra annem darılır.”
dedim. Ben bunu söylerken Atatürk elini cebine sokmuştu. Oradan
çıkardığı bir saati, kordonundan tutarak boynumdan geçirdi.
“İleride, büyüdüğün zaman kullanır, beni hatırlarsın.”
Ayrılırken tekrar alnımdan öptü.
“Bugünden sonra sen benim çocuğumsun. Verdiğin sözü unut-
ma… Çalışıp çabalayacak büyük adam olacaksın ha!”
Atatürk’ün Altan’a verdiği değerli saatle ilgili olarak da Altan’ın
annesi Bayan Didar, daha sonra şu bilgileri vermiştir:
“Atatürk’ün hediyesini o geceden beri canımız gibi saklıyo-
ruz. İlk zamanlar maddi değeri hakkında bir fikrimiz yoktu. Sonra
61
ATATÜRK’ÜN DE ÇOCUKLARI VARDI
onu bir kuyumcuya gösterdik. On beş bin lira değer biçti. Ziraat
Bankası’nda saklanan saat o gün için masanın üzerindeydi. İki buçuk
mm kalınlığında, som platin bir saat bu. Gene platinden yapılmış
kordona takılı, iki ucu mor yakutla kaplanmış platin bir kalemi de
var. Saatin üzerinde gayet ince bir yazıyla şunlar okunuyordu: ‘Tur-
hal Şeker Fabrikası.’ Arkasında da Gazi Mustafa Kemal’in ilk harfleri
GMK. Fakat bizce onun en büyük kıymeti Atatürk’ün yadigarı olu-
şudur. Altan’ın üzerine nasıl titrediğini bir görseniz. Küçük Altan,
Atatürk’ün hediye ettiği bu saati büyüdüğü zaman annesinden alıp
kullanacakmış. Sordum, ‘Atatürk’e verdiğin sözü unutmuyorsun de-
ğil mi?’ Hemen cevapladı: ‘Unutmuyorum. Mutlaka büyük adam
olacağım. Karnemde hiç kırık numaram yok.’”
Asker Selamı!
Sığırtmaç Mustafa
67
ATATÜRK’ÜN DE ÇOCUKLARI VARDI
isterdi. Onun için Sabiha Gökçen’i ilk harp tayyare pilotu yaptı. Öğ-
retmen olan Afet Hanım da tarih profesörü oldu. Benim de müziğe
karşı yeteneğimi bildiği için balerin olmamı çok istedi. Manevi kız-
larına daima ‘Kendinizi beğenmeyin, başkaları sizi beğensin.’ derdi.
Florya’da bana yüzmeyi öğretirken, denize girerken, halkıyla iç içe
olmayı çok severdi. Korumaları halktı, sevgi çemberi de halktı.”
74
ALİ KUZU
Babalık Duygusu
Atatürk ve Annesi
76
ALİ KUZU
Gazi Paşa
Bizi de Kurtar!
Zeki Çocuk
80
ATATÜRK’ÜN BAZI ÖZELLİKLERİ
Yetimler Yurdu
Sünnet Düğünü
Türklerin Babası
Türkiye Reisicumhuru
Gazi Mustafa Kemal
93
ATATÜRK’ÜN DE ÇOCUKLARI VARDI
Ankara, 29.6.1929
Sabiha’ya,
Gözlerinden öperim.
Gazi M. Kemal
Dolmabahçe 15.8.1929
Kızım Sabiha’ya,
Sıhhatiniz hakkındaki mektubuna memnun oldum. “Zemering”ten
istifade etmeni temenni ederim.
Gözlerinden öperim.
Gazi M. Kemal
Japonların Gözüyle...
Babam Atatürk…
96
Soru: Atatürk ile yaşadığınız en özel hatıranız nedir?
Yanıt: Öyle bir şey yok ama pilot olmama sevindi. Tek başıma
ilk uçuşumu bugün bile hatırlarım. Bir gün önce manevi babamla
97
ATATÜRK’ÜN DE ÇOCUKLARI VARDI
98
teyim. Bu, istikbalde Anadolu üzerine çöken bar-i sekili tahfife ya-
rayacağı gibi (yükü hafifletmeye), nukuat-atiyeye (gelecekte de)
riayet edildiği takdirde Asya-i Vusta’da (Orta Asya’da) emrimize
amade kuvvetli bir orduya malik olmamız hususu temin edilmiş
olur. Böylece savaşın sürmesi halinde İngilizleri daha uzaktan işgal
etmek için bir vasıta elde edilmiş olur. Bu heyet katiyen siyasetten
uzak kalarak kendini Afgan, Türkistan ve Buhara ahali ve askerlerine
fevkalade sevdirmelidir...”
Anadolu’nun kanla sulandığı, şühedalarla geri alındığı o gün-
lerde Orta Asya’daki Türkleri düşünen Atatürk, İslam ve Türk men-
faatlerinin bölgede korunmasını arzuluyordu. Savaşın cephesinin
genişlemesi halinde Anadolu’nun omuzlarına binecek yükü ta Afga-
nistan ve Orta Asya bozkırlarından kaldırmak fikrindeydi. Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra da bu vizyonunu terk etme-
di. Yine Afganistan merkezli olarak Orta Asya’daki Türk toplulukla-
rıyla irtibatları sürdürdü.
Memduh Şevket Esendal’ı Afganistan elçisi olarak tayin ede-
rek bu vazifenin tamamlanmasını istedi. Kabil merkezli olarak Türk
topluluklarıyla ilişkilerin kurulmasında yıllarca kilit rol oynayan
Esendal, komünist rejimin baskısıyla Afganistan’a kaçarak öğret-
men okulları, askerî okullarda okuyan Türkmen çocukların Rusya
baskısıyla eğitimlerine son verilmek istendiğini rapor etti. Bu rapor
üzerine Atatürk önce 1936, daha sonra 1938’de iki kafile halinde
buradaki öğrencilerin bir kısmının Türkiye’ye getirilerek eğitilmesi
talimatını verdi: “Derhal oradaki bütün öğrencileri, yol parası veri-
lerek Türkiye’ye gönderiniz, burada askerî mekteplere yerleşecek-
ler...”
Deniz ve karayoluyla Türkiye’ye getirilen yirmi beş kişilik Öz-
bek, Türkmen, Tatar öğrenci grubuna dokuz kişilik Doğu Türkis-
tanlı öğrenciler eklendi. Öğrenciler bu talimatla askerî okullara,
tıbbiye ve öğretmen okullarına yerleştirildi. Sovyetler Birliği’ndeki
komünist ihtilalin ardından yurtlarından kaçan birçok aile, çocuk-
larını Türkiye’ye ulaştırmanın yolunu arıyordu. Baskılardan kaça-
100
ALİ KUZU
Gençleri De Unutmadı…
Yurtdışındaki Çocukları
114
ŞİMDİKİ ÇOCUKLARA GÖRE ATATÜRK
115
Atatürk ve Çocuk
Onu tanıdıkça hem daha çok seviyor hem de daha çok onun
gibi olmak istiyordum. Mademki o bizlerin eğitimli bireyler olma-
mızı istiyordu, mademki çağdaş uygarlık yolunda olmamızı istiyor-
du, ben de onun istediği gibi olmalıydım. Onun çocukları ne kadar
sevdiğini öğretmenimizin okulda bize izlettiği kasette bir kez daha
gördüğümde artık üçüncü sınıfa gelmiştim. Burada Atatürk’ün has-
ta olarak Dolmabahçe Sarayı’nda yattığı günler gösteriliyordu. Has-
ta yatağında iken bir de “Atatürk” diye bağıran çocuk sesleri duydu,
pencereye koştu. Denizin üstündeki bir yattan sesleniyorlardı ço-
cuklar. Atatürk pencereye çıkıp onlara el salladı. Doktoru ise onun
kalkmaması gerektiğini söyleyip yatırmaya çalışıyordu ama o ço-
cuklar gözden kaybolana kadar onlara el salladı.
Ben büyüdükçe o da sanki büyüyor, yaptıklarıyla devleşiyor.
Atatürk için çocuklar geleceğin simgesiydi. Bunu da bir ay önce
yaptığım gezi sırasında iyice anladım. Cumhuriyetimizin yetmiş be-
şinci yılını kutlamak için okulumuz ile gittiğimiz Ankara - Anıtkabir
gezimiz sırasında ilk kurulan Meclis binasını ziyaret ettik. Buraya
Cumhuriyet Müzesi deniyor.
Burada sergilenen şeyler arasında beni en çok etkileyen
Atatürk’ün Amerikalı bir çocuğa yazmış olduğu bir mektuptu. Bin
dokuz yüz yirmi üç yılında Curtis La France isimli çocuğa yazdığı
mektupta “Amerika’nın zeki ve çalışkan çocuklarına tavsiyem Türk-
ler hakkında araştırma ve inceleme yaptıktan sonra onlar hakkında
karar vermeleridir.” diyordu. Bu minik çocuk böylesine büyük bir li-
derden aldığı mektubu saklamış, yaşlı bir dede olunca da Türkiye’ye
hediye etmişti. Eğer Mustafa Kemal Atatürk çocuklara güvenme-
seydi bu mektubu bir çocuğa asla yazmazdı.
Bu sene beşinci sınıftayım artık resimlerin üzerine başka resim-
ler yapıştırılmaması gerektiğini öğrendim. Ama “Atatürk ve Ben”
isimli yaramazlık eserimi saklıyorum. Atatürk’ün çok sevdiği Ülkü
ve Sabiha yalnızca ona yakın manevi çocukları. Ama bizler hepimiz
Atatürk’ün manevi çocuklarıyız! Çok çalışarak, cumhuriyet ve ilke-
leri yolunda ilerleyeceğiz.
117
ATATÜRK’ÜN DE ÇOCUKLARI VARDI
bam için, ilim için, ülkem için yaptıkları onu öylesine yaşatıyor ki o
ve ilkeleri her geçen gün daha da büyüyor sevgisiyle içimizde.
Onun o mavi gözlerinde, benim yüzümden, damarlarında Türk
kanı taşıyan hiçbir çocuk yüzünden hayal kırıklığı oluşmayacak.
Çok çalışacağım. Ata’mın bana emanet ettiğin bu dünyalar güzeli
vatana kanımın son damlasına kadar bekçilik edeceğime söz veriyo-
rum. Sevgiye ve barışa, umuda, amaç edinmeye sana baktıkça daha
çok inanacağım Ata’m... İnan Ata’m, Türk çocuğunun senin izinde
ve elinde beraber bir vatanın güzel bir dünyanın devamını sağlaya-
cak kadar gücü vardır.
Atatürk ve ben... Sevginin en doyumsuzu, insanların en güzeli-
sin... Ve başka söze gerek yok, denizler kadar mavi gözlerini ve on-
larla bize anlatılanları. Ata’m ellerinden öperiz.
Korkmuyorum!
Ata’mızdan Dersler
Çıkış zili yeni çalmıştı. Hızla yağan yağmurun altında sık adım-
larla ilerliyordum. O sırada, yağmur ve çocuk sesleri arasından bir
ses geldi kulağıma, adımı duydum. Arkamı döndüğümde arkadaşla-
rımdan birinin koşarak geldiğini gördüm. Hızla yanımdan geçeceği-
ni zannettim fakat amacı bu değilmiş. Beni de yanında sürükleyerek
civardaki bir apartmana girdi. Hızlı nefes alıyordu. Bana verilen bir
yığın ödevi nasıl yapabileceğimi düşünürken, bu olay ona şaşkın
bakmama neden oldu. Biraz soluklandıktan sonra yaptığı resimleri
göstermeye başladı. Bunlardan birini tamamlayamamıştı. Sandalye-
de oturup, dalgın dalgın düşünen bir çocuk, kapı ve masadan oluşan
bu resmi nasıl tamamlayacağını heyecanla anlatmaya çalışırken, onu
dinleyemiyordum.
122
ALİ KUZU
“Haydi! Sınıfına git artık.” dedi ve bir ışık kütlesi olarak kaybol-
du.
Öylece kalakaldım. O an gözümün önünden mermi taşıyan ka-
dınlar, yoksulluk içinde ama kalpleri azimle çarpan Türk halkı geçti.
Ansızın omzumu birinin sarstığını hissettim. Başımı kaldırıp baktı-
ğımda, arkadaşımı gördüm. Şaşkın şekilde:
“Beni duymadın mı?” dedi.
Maalesef ben onu hâlâ anlamıyordum. Resme baktım, ilk gör-
düğüm gibiydi. Arkadaşım:
“Sen bugün iyi değilsin, haydi eve gir.” dedi
Yağmurda sığındığımız apartmandan birlikte çıktık. Hava aç-
mıştı bile. Dünyanın en mutlu çocuğuydum. Arkadaşımla birbiri-
mize “Hoşça kal.” dedik ve evlerimizin yolunu tuttuk.
Hani nerede?
Neredesin?
Hangi taşın altındasın?
Hangi dağın ardındasın?
Oğlum özgürlük, kızım bağımsızlık neredesin?
Özgürlük dediğin nedir ki?
Susabilmek mi asırlar boyu, sessizce ağlayabilmek mi yoksa?
Hep bir şeyler kısıtlanacak mı beynimden, yüreğimden, düşün-
celerimden, kendimden, kendime ait şeylerden, sizin yüzünüzden?
Hiç sanmıyorum. Özgürlük ne yarım ekmek, ne yarım ezgi. Eğer öz-
gürlüğün masmavi bir bulut olduğuna inanıyorsam gökyüzünde, özgür-
lük yüreğimden bileğime indirilen zincir olmayacak. Ben şairin anlattığı
o yerde insanlarla buluşurken, siz silahlarla bombalarla buluştunuz.
Ben Ata’mın izinde aydınlık yarınlara doğru ilerlerken, siz her
bir adımda tökezleyerek o noktada durmayı yeğlediniz. Oysa biz
duranlara unutuldu ekleyerek sadece gözler kapandığında görünen
o ürkütücü engelleri aşarak yolumuzu kat etmeyi tercih ettik. Bu
yüzden doğaldır, sorumu yanıtlamayabilirsiniz.
Neden soruyorum ki?
Daha doğrusu neden sormaya ihtiyaç duyuyorum?
Neden?
Acaba 21. yüzyıla doğru sürüklenirken hâlâ geçmişteki külleri
tutuşturmaya, eskilerden yenilere, eskiye ait olan bir şeyler mi taşı-
maya çalışıyorsunuz?
Galiba unuttunuz. Siz kış uykusundayken ben şovenist duygu-
ları yakmış, küllerini denize atmıştım... Korkmayın uyandırır, uyu-
muşluğumuzu uyanmışlığımız. Oysaki benim düşüncemin içinde
mazim uyumuyor, biliyorum. Ne ben onun uykusunda, ne de o be-
nim düşüncemde bulundu. O beynimin bir köşesine yerleştirdiğim
bir tarih yaprağı, yaprağını yaşatan bir yağmur damlası.
Kayığıma binip yanıma bir anlam aldım, açıldım. Aydınlıklar
yaşantısıdır yaşamın. Susmalarında bile bulur sizi seslerle. Üşünen
gecelerin sıcak karanlığında yalanlara dönüşür korkular için. Aklım
125
ATATÜRK’ÜN DE ÇOCUKLARI VARDI
Büyüyen Işık
“Atatürk bir çıkıştır, bir varış değil...” diyor Orhan Asena dizele-
rinde. Atatürk için kaleme alınan birçok dizeden farklı buluyorum
bu dizeyi. Evet, Atatürk olduğu yerde durmak değildir. Hep en iyisi-
ni, en ilerisini hedeflemektedir.
Cumhuriyetimizin yetmiş beşinci yılıydı bu yıl, iki bine iki kala
Cumhuriyet yetmiş beş yılına bastı. Artık dünya yavaş yavaş yeni bir
yüzyıla, yeni bir çağa adımını atıyor, hatta belki o adımı atanlar bile var.
Peki ya Türkiye?
Yirmi birinci yüzyıl Türkiye’ye ne getirecek?
Aslında Türkiye’yi bekleyen olayları kime sorsanız, “Gelişe-
cek...”, “İlerleyecek...”, “Daha iyi yerlere gelecek...” olacaktır alacağı-
nız yanıt. Hepimizin de istediği bu ama nasıl?
Atatürk’ü öven nutuklar atıp aslında Atatürk’ü hiç tanımayan-
lar ya da Atatürk’e Atatürkçülüğe karşı olanlar mı yapacak bunu?
Hayır. Bana göre yapılması gereken en iyi şeyi ancak biz yapabi-
lir ve bizim, Türk milletinin, istediği zaman yapmayacağı şey yoktur
ama cesur olmamız gerek. Atatürk’ün bir milleti kurtarmaya karar
verdiği andaki gibi cesur olmamız gerek ve biraz duyarlılık gerek
bize, biraz da gerçekçilik... Bu milleti kurtaracak bir Atatürk daha
gelmeyecek; bunu anlamalıyız ama hepimiz birer Atatürk olabiliriz,
birer Atatürk yaratabiliriz. Onun ilkeleri, onun düşünceleri ışığında
ve kendimiz olarak pek çok şeyi başarabiliriz. 21. yüzyıla girerken,
her şeye yeniden başlayıp en güzeline, bizim için en ilerisine böyle
ulaşabiliriz. Çünkü kalbimizde Atatürk’ü, beynimizde de Atatürk il-
131
ATATÜRK’ÜN DE ÇOCUKLARI VARDI
133
134
ÇOCUK ESİRGEME KURUMU
(HİMAYE-İ ETFAL CEMİYETİ)
136
ALİ KUZU
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Riyaseti
Baş Kitabeti
Evrak ve Tahrirat Kalemi
Adet
1143 Ankara
1.8.337
137
ATATÜRK’ÜN DE ÇOCUKLARI VARDI
Bolu Mutasarrıflığına,
138
İLK ÇOCUK ANAYASASI
Madde 61-
(l)- 23 Nisan Kurumun çocuk günüdür. Çocuğa müteallik hu-
susatın tespiti, takriri ve neşri bugün azami derecede icra ve çocuk
bayramları tertip etmek suretiyle, muhitin nazarı dikkati çocuğa
tevcih edilir.
(2)- 23 Nisan ve 29 Teşrinievvel günlerinde Çocuk Esirgeme
menfaatine rozet tevzi olunur. (TÇEK- 1935)
Bu programda:
141
ATATÜRK’ÜN DE ÇOCUKLARI VARDI
142
ALİ KUZU
144
UNESCO DÜNYA ÇOCUK YILI
145
ATATÜRK’ÜN DE ÇOCUKLARI VARDI
146
ATATÜRK YAŞIYOR BABA
On kasımda üzgündü
Bulut buluttu gözleri
“100’den çok fazla olacaktı
Yaşı” dedi canım babam
“Eğer yaşasaydı o büyük adam!”
148
ATATÜRK’ÜN HAYATI
149
ATATÜRK’ÜN DE ÇOCUKLARI VARDI
154
156
157