You are on page 1of 8

See discussions, stats, and author profiles for this publication at: https://www.researchgate.

net/publication/334151620

Kolektif belleğin sürekliliği bağlamında "korunan" tarihî yapıların "değişen"


adları

Conference Paper · July 2019

CITATIONS READS

0 284

2 authors:

Esra Ozkan Yazgan Fatma Sinem Akbulut


Gazi University Gazi University
14 PUBLICATIONS 11 CITATIONS 7 PUBLICATIONS 0 CITATIONS

SEE PROFILE SEE PROFILE

Some of the authors of this publication are also working on these related projects:

İdealKent View project

All content following this page was uploaded by Esra Ozkan Yazgan on 01 July 2019.

The user has requested enhancement of the downloaded file.


Kolektif belleğin sürekliliği bağlamında “korunan” tarihî yapıların “değişen” adları

Esra Özkan Yazgan, Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü


Fatma Sinem Akbulut, Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü

Giriş

Yaşam pratikleriyle ve sosyal ilişkilerle üretilen toplumsal deneyimlerin somut ürünleri olan
tarihî yapılar, kültürler ve nesiller arası diyalogun temel bileşenlerindendir. Tarihî yapılar,
zamanın bıraktığı izler ve sabit noktalar olarak bir kenti kültürel bakımdan sembolize eder ve
sürekliliğe olanak sağlar (Boyer, 1994). Geçmişten geleceğe uzanan bütüncül bir zaman
algısıyla kentlere bakabilmemizi sağlayan bu yapılar, yaşam süreleri boyunca çeşitli fiziksel,
mekânsal ve anlamsal dönüşümlere sahne olurlar. Geçmişe yönelik izleri geleceğe aktarmayı
amaçlayan koruma disiplini, bu değişimleri yönetmeye yönelik bir pratiktir. Koruma
disiplininin en az üstünde durduğu değişimlerden birisi de tarihî yapıların kültürel ve doğal
süreçler sonucu edindiği özgün adların çeşitli sebeplerle uğradığı değişikliklerdir. Yapılara ait
bu özgün adlandırmalar sadece bir tarif aracı değil aynı zamanda yapıya ait hikâyeyi
anımsatan kolektif bellek uyarıcılarıdır. Fakat yapıların adları, yaşam süreleri boyunca çeşitli
sebeplerden ötürü bir ya da daha fazla kez değişebilmektedir. Yapılar, adları değiştiğinde
kolektif bellekte bir süre daha eski adlarıyla anılsa da özgün adların bir nesilden diğerine
geçişi pek mümkün olamamaktadır. Bu bağlamda tarihî yapıların adlarındaki değişimler,
kolektif bellek sürekliliğini ve nesiller arası diyalogu kesintiye uğratan bir değişim olarak
üzerinde durulması gereken bir konudur.

Bu çalışma, hatırlama öğelerinden biri olan yapı adlarının değişmesi durumunda, –yapılar
fiziksel varlıklarını sürdürseler dahi– kolektif bellekteki sürekliliğin zarar görebileceği iddiası
üzerine kuruludur. Bu iddia, Ankara’da söz konusu değişimi yaşayan kültür varlıkları
üzerinden tartışılmaktadır. Çalışmanın amacı, kentin günümüze ulaşmayı başaran tarihî
yapılarının geçirdiği ad değişimlerini, toplumsal ve politik süreçler üzerinden irdeleyerek bu
değişimi koruma disiplini bağlamında ele almaktır. Bu çalışmayla tarihî yapıların maruz
kaldıkları ad değişiklerine neden olan süreçleri ortaya koyarak yapı adlarının sürekliliğinin
geçmiş ile gelecek arasındaki diyalog açısından önemine dikkat çekilmektedir.

Kolektif Bellekte Tarihî Yapılar ve Adları

Tarihî yapıların kolektif bellek a önemini vurgulayan Aldo Rossi, kentlerin bu nitelikteki
yapılar aracılığıyla hatırladığını, bu yapıların korunmasının insan zihninde, anıların korunması
ile benzerlik taşıdığını savunur (Crinson, 2005). Tarihî yapıların korunması, anıların yeniden
canlandırılmasına olanak sağlayarak kolektif belleğin sürekliliğine katkıda bulunur (Bandarin,
Oers, 2012). Kentlerin dokusunda neyin, nasıl korunduğu nelerin unutulup nelerin ise nasıl
hatırlanacağını belirler ve böylelikle koruma, kentin belleğini biçimlendirir (Crinson, 2005).
Bu bağlamda, tarihî yapılara yönelik yapılacak her müdahalenin hem toplumun hem de kentin
belleği üzerinde doğrudan etkili olduğu söylenebilir.

Kolektif belleğin mekân ile ilişkisine yönelik çalışmalardaki kanonik düşünce, kentsel
mekânların imajlarının, kentteki bina ve sokakların fiziksel olarak değişmediği sürece kolektif
belleğin sürekliliğinin söz konusu olduğu yönündedir (Halbwachs, 1992, Boyer 1996, Rossi
2006, Bilgin 2013). Oysa mekân fiziksel olarak varlığını sürdürse dahi, özgün adlandırmanın
değişimiyle kolektif bellekteki devamlılık kesintiye uğrar. Adlandırma eylemi, tarih boyunca
yapılı ve doğal çevreye bir anlam ve kimlik kazandırmak amacıyla kültürel değerler veya
ideolojiler izleğinde gerçekleşir. Yapılar adlarını, yaptıran kişiden, işlevinden, bir
niteliğinden, bulunduğu çevreden, orada cereyan eden ve böylece yapının da tanıklık ettiği bir
olaydan alabilirler. Yer adlarının anımsatıcı gücünü vurgulayan Connerton’a göre yer ve
mekân adları, sınırları tarifleyen, sosyal etkileşim konumları belirlemek için kullanılan birer
gösterge olmanın yanı sıra, bilinen hikâyelerdeki olayları kısa ve öz bir biçimde anlatarak bu
hikâyelerin kolektif bellekte canlı kalmasına olanak sağlayan sembollerdir (Connerton, 2014).
Gündelik hayatta yapıları birbirinden ayırt etmek için kullandığımız adlandırmaları,
tekrarlarla yaşamın bir parçası haline gelir ve kolektif bellekte yer edinirler. Bu bağlamda
tarihî yapı adları birer bellek taşıyıcı olarak kolektif belleğin sürekliliğinde önemli rol
oynarlar.

Yapı adlarındaki değişimler, kentlerin, toplumların kültürel ve politik dönüşümlerinin izlerini


taşır. Althusser, devletin hâkim ideolojiyi korumak ve sürdürmek için “ideolojik aygıtlardan”
yararlandığından söz eder. Bu aygıtlar sayesinde resmî ideolojik söylem ve değerler toplumun
zihninde sürekli tekrarlanarak, hatırlatma ve pekiştirme eylemi gerçekleşmektedir (Althusser,
2010). Mekân adlandırmaları, hâkim ideolojinin kendi değerlerini kolektif bellekte kalıcı bir
konuma ulaştırmak için kullanabileceği bir aygıt olarak nitelendirilebilir. Yer adlarında
olduğu gibi tarihî yapıların adlandırmalarındaki değişiklikler de yapının sahip olduğu
anlamların zaman içinde toplumsal ve kültürel açıdan nasıl değiştiğini izlememize imkân
verir. Connerton (2014), bu durumu şu cümlelerle ifade eder: “Yer isimleri tarih, olaylar,
kişiler ve sosyal faaliyetler hakkında engin bir çağrışım dizisini bünyesinde barındırır. Yer
isimleri bölgenin kullanımının zaman içinde nasıl değiştiğini ele veren tarihi olayların
oluşturduğu bir saçılım diyagramı meydana getirir”.

Asmann’a göre, bellek, hem geriye hem de ileriye doğru çift yönlü çalışır (Asmann, 2015).
Bu bağlamda geçmişin izlerini fiziksel ve anlamsal olarak içinde taşıyan tarihî yapının
adlandırmasındaki değişiklik sadece geçmişe yapılan bir müdahale olmakla kalmaz, aynı
zamanda yeni kolektif bellek kurgusuyla şimdinin ve geleceğin deneyimlerini organize etme
potansiyelini de içinde barındırır. Geçmiş, şimdiki ilişkiler üzerinden seçilerek hatırlanıp
yeniden kurgulanabiliyorsa, geçmişin birikimini üzerinde taşıyan tarihî yapı adlarının
değiştirilmesi de aynı zamanda bir gelecek zaman tahayyülüdür, denilebilir.

Ankara’nın Tarihî Yapıları ve Değişen Adları

Ankara yaklaşık 3000 yıldır kesintisiz yaşayan bir kenttir. Roma, Bizans, Selçuklu ve
Osmanlı medeniyetlerinin izlerini taşıyan kent, en büyük değişimi küçük bir Anadolu
kasabasından Cumhuriyetin başkentine dönüşürken geçirmiştir. Yeni kurulan Cumhuriyetin
başkenti olması ile birlikte kent mekânına, yeni kurumlar ve kamu yapıları eklenmiştir. Bu
süreçte kentin geçirdiği değişim ve dönüşümlerin tarihi yapı adları üzerinden okunmayı
hedeflemektedir.

Ankara’nın kültür mirasının geçirdiği adlandırma değişimleri incelendiğinde söz konusu


değişimlerin çoğunlukla işlevsel dönüşümler eşliğinde gerçekleştiği görülmektedir.
Korunarak günümüze kadar ulaşmayı başaran tarihî yapıların büyük kısmı zaman içinde farklı
işlevlerle kullanılmış ve onları bilinir kılan adları da bu dönüşümle birlikte değişmiştir. Dinî
yapıları hariç tutarak söylemek gerekirse Cumhuriyet öncesi kültür mirasının büyük bir kısmı
günümüzde özgün işlevlerinden farklı işlevlerle kullanılmaktadır. Mahmut Paşa Bedesteni ve
Kurşunlu Han, bu duruma en önemli örneklerden birini oluşturur. Söz konusu iki yapı,
günümüzde Anadolu Medeniyetleri Müzesi olarak kullanılmakta ve bu isimle anılmaktadır.
16. yüzyıl yapıları olan Çengel Han ve Safran Han ise Rahmi Koç Müzesi olarak
dönüştürülerek bu adı almıştır. Tek bir isimle anılan iki tarihî yapının, özgün hikâyeleri ve
adlandırması ancak iç mekân deneyimleri sırasında takip edilebilir. Hanlar Bölgesinin bir
diğer ögesi olan Çukurhan’a ise konaklama işletmesi olarak işlev kazandırılmış ve “Divan
Çukurhan” olarak adlandırılmıştır. Bu yapının özgün kimliğine ait bilginin yeni adlandırmada
yer bulması hikâyesini günümüze aktararak kolektif bellekteki sürekliliğine olanak tanımıştır.
İşlevsel dönüşümler eşliğinde gerçekleşen bu adlandırma değişikliklerinde tarihî yapının
mülkiyet durumunun önemli bir belirleyici olduğu görülmektedir. Bu noktada, yapının
mülkiyet veya kullanım hakkının kamuya ya da özel sektöre ait olması adlandırılmasına etki
eden faktörlerden birisidir. Bu bağlamda bir diğer örnek, Ankara’nın Cumhuriyet döneminde
yapılan ilk istasyonu olma özelliğini taşıyan Gazi İstasyon Binası’dır. Özel şahsın
kullanımında restorana dönüştürülen yapı artık “Karadeniz Lokantası” adıyla anılmaktadır.

Ankara’da, işlev değişimiyle birlikte isimleri de değiştiği için hikâyelerinin kolektif bellekten
silinme noktasına gelmiş olduğu diğer yapılar şu şekilde sıralanabilir: Abidin Paşa Semtine
adını veren, yıllar içinde Harp Okulu, Zabitan Mektebi işlevleriyle hizmet veren, günümüzde
Ankara Kültür, Sanat ve Sergi Evi olarak kullanılan Abidin Paşa Köşkü –Vali Konağı,
Mamak Kültür Merkezi olarak kullanılan Musiki Muallim Mektebi, günümüzde Resim
Heykel Müzesi olarak kullanılan, bir dönem Halkevi işlevini üstlenmiş Türkocağı Binası,
Gazi Üniversitesi Rektörlük Binası olarak kullanılan Gazi İlk Muallim Mektebi, Küçük
Tiyatro’ya ev sahipliği yapan 1. Evkaf Apartmanı öne çıkan örneklerdendir.

İşlev değişikliklerinin yanı sıra ülkenin ve kentin, toplumsal ve politik kırılma süreçleri de
tarihi yapıların adlandırılmasında etkili olmuştur. Ankara, İmparatorluktan ulus-devletin
inşasına, çok partili döneme geçişten özelleştirmelerin hız kazandığı 80’li yıllara, yerel
yönetimde farklı bir ideolojik kimliğin ortaya çıktığı 90’ların ikinci yarısından neoliberal
politikalarla birlikte kentin bir tüketim nesnesi haline geldiği 2000’li yıllara birçok eşikten
geçmiştir. Her dönem kendi kolektif belleğini inşa ederken, kent mekânını bir araç olarak
kullanmıştır.

Osmanlı’nın son döneminde başlayan yeni Cumhuriyet ile hız kazanan modernleşme çabaları
ile homojen bir ulus–devlet yapısına geçilmesi hedeflenmiştir. Bu iradeyle 1916’da Osmanlı
topraklarında Ermenice, Rumca, Bulgarca olan vilayet, sancak, kasaba, köy, mahalle,
meydan, anıtsal yapı, köprü gibi yer ve yapılara ait bütün adların Türkçeye çevrilmesi için bir
çalışma başlatılmıştır (Özcan, 2006). Bununla birlikte bu süreçte mülkiyeti el değiştiren tarihî
yapıların adlandırmalarının yanı sıra kolektif bellekteki yerleri de yeni baştan kurgulanmıştır.
1900’lerin başında nüfusunun üçte birini gayrimüslimlerin oluşturduğu Ankara’da bu duruma
en çarpıcı örnek Kasapyan Bağ Evi’nin Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne dönüşümüdür.
Aktüre’nin tespitine göre Çankaya sırtlarında yer alan Ermeni bir aileye ait Kasapyan Bağ
Evi’nin mülkiyetinin 1915’te Bulgurluzadeler ailesine geçmesi ve bu ailenin de evi Atatürk’e
hediye etmesiyle birlikte 1923 itibariyle bağ evi, Cumhurbaşkanlığı köşküne
dönüştürülmüştür (Aktüre, 2001).

80’li yıllarla birlikte Türkiye’de yürütülen temel politikalardan biri olan devletin hizmet,
üretim ve finans kurumlarının özelleştirilmesi, pek çok devlet kurumunun özel sektöre
satılması veya tasfiye edilmesiyle sonuçlanmıştır. Özelleştirilen veya tasfiye edilen
kurumların kent mekânında izini sürdüğümüz yapı stokları ise en iyi ihtimalle başka bir
kuruluşa satılmış ya da yıkılarak kurumla birlikte belleklerden tamamen silinme noktasına
gelmiştir. Erken Cumhuriyet Dönemi siyasi ve ekonomik gelişmelerin izlerini taşıyan bu
kurumlar kolektif belleğin önemli taşıyıcıları olmuştur. El değiştiren yapılar değişen üretim
ilişkileri ve sermaye sahiplerinin farklılaşan politikalarıyla kent belleğinde yeni adları ve
işlevleriyle boy göstermeye başlamış ve kolektif bellekteki süreklilik kesintiye uğramıştır.
Cumhuriyet tarihinin ilk kamu kurumlarından olan Sümerbank, bu değişime maruz kalan
kamu yapılarından bir tanesidir. Kurum özelleştikten sonra “Sümer Holding” olarak özgün
adını korumuştur. Bu özelleştirmeyle birlikte kurumla özdeşleşen yapı zaman içinde farklı
işlevlerle kullanılmıştır. Kentlinin uğrak yeri olan Sümerbank satış mağazası bölümü, bir
dönem hazır giyim markasının adıyla anılmıştır. Günümüzde ise felsefe ve din bilimleri
alanlarında eğitim veren Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi olarak kent hayatına dâhil
olmuştur. Etibank Binası’nın Vakıflar Genel Müdürlüğü Ek Hizmet Binası’na, Emlak ve
Eytam Bankası’nın PTT Pul Müzesi’ne dönüşümü de özelleştirmeler sonrası gerçekleşen
değişimlere örnektir. Özelleştirmelerle birlikte, Erken Cumhuriyet Dönemi’nin izlerini taşıyan
kurumlara ait, onlarla özdeşleşmiş yapıların, özgün adlarıyla birlikte kolektif bellekte yer eden
anlamları da tamamen değişmiştir.

2000’li yıllarla birlikte hızlı bir değişime giren Türkiye, kültürel mirasını aynı hızla
kaybetmeye başlamıştır. Ayakta kalmayı başaran tarihî yapılar ise hâkim ideolojiyi
yansıtmaya ve kolektif belleği şekillendirmeye yönelik müdahalelere maruz kalmaktadır. Bu
bağlamda, Gazi ve Latife Okullarının geçirdiği değişim çarpıcıdır. Yapıldığı dönemden
bugüne eğitim işlevini sürdürmüş olmasına rağmen defalarca ad değişikliğine maruz kalmış,
son değişiklikle birlikte yapının geçmişini çağrıştıracak özgün adından eser kalmamıştır. Yapı
önce Gazi Numune Kız Meslek Lisesi olmuş, daha sonra ise Atatürk İlköğretim Okulu olarak
hizmet vermiştir. Bugün Ulus İlk Meclis İmam Hatip Ortaokulu olarak anılmaktadır.

Sonsöz

Geçmişin günümüze taşınan somut izleri olarak tarihi yapılar, kentlerin bellek depolarıdır.
Gündelik hayatta tekrar edilerek yaşamın bir parçası haline gelen tarihi yapı adları da, birer
kolektif sembol niteliği taşır. Bu çalışmada ele alınan, tarihi yapı adlarındaki değişimler,
kolektif belleğin yeniden üretiminin en kolay yöntemi olarak karşımıza çıkar.

Koruma disiplinin hedefi, kültürel mirasın sürekliliğini sağlayarak, geçmiş, bugün ve gelecek
arasındaki diyaloğa katkıda bulunmaktır. Son yıllardaki çalışma ve düzenlemelerde kültür
miras, somut ve soyut nitelikleri ile birlikte bir bütün olarak ele alınmaktadır. Yapı, alan,
peyzaj, obje gibi somut niteliklerle, anı, anlatı, ritüel, geleneksel bilgi, değerler gibi soyut
niteliklerin birlikteliğinin yerin ruhunu oluşturduğu, yere anlam ve değer yükleyen tüm bu
somut ve soyut öğelerin korunmasının gerekliliği vurgulanmaktadır.i Bu bağlamda yapıların
inşa edildikleri dönemden itibaren biriktirdikleri hikâyelerinin izlerini taşıyan adları, koruma
sürecinde dikkate alınması gereken öğelerden birisidir. Kolektif birer sembol olarak bu
adların aktarımı, geçmiş ile gelecek arasındaki diyaloğu kuvvetlendirme potansiyelini
barındırır.

Anahtar kelimeler: kültürel miras, kolektif bellek, Ankara, yapı adları

Kaynakça

Aktüre, S. (2001). 1830'dan 1930'a Ankara'da Günlük Yaşam, Y. Yavuz (Ed),Tarih İçinde
Ankara II Aralık 1998 seminer bildirileri içinde (ss.35-74), Ankara: ODTÜ.

Althusser, L. (2010). İdeoloji ve devletin ideolojik aygıtları. İstanbul: İthaki Yayınları


Assman, J. (2015). Kültürel bellek. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Bandarin, F., Oers, R. V. (2012). The historic urban landscape: managing heritage in an
urban century. Wiley-Blackwell.

Bilgin, İ. (2013). Tarih ve kolektif bellek. İstanbul: Bağlam Yayıncılık.

Boyer, M. C. (1994). The city of collective memory: its historical imagery and architectural
entertainments. Londra: MIT Press.

Connerton,P. (2014). Modernite nasıl unutturur. İstanbul: Sel yayıncılık.

Crinson, M. (Ed.) (2005). Urban memory history and amnesia in the modern city. London:
Routledge.

Çoban, M. (2013). Toplumsal hafıza ve siyasal dönüşümler bağlamında mekân isimlerinin


önemi: Türkiye örneği, 7. Ulusal Sosyoloji Kongresi, Muğla: Sıtkı Kocman Üniversitesi.

Halbwachs, M.(1992). On collective memory. Chicago: The University of Chicago Press

Rossi, A. (2006). Şehrin mimarisi. İstanbul:Kanat Kitap.

Şah, U. (2014). Dil’in eylemi: Saussure, Austin ve Wittgwnstein bağlamında sosyal inşacı bir
değerlendirme.https://viraverita.org/yazilar/dilin-eylemi-saussure-austin-ve-wittgenstein-
baglaminda-sosyal-insaci-bir-degerlendirme adresinden elde edildi

i
2008 Québec Declaration

View publication stats

You might also like