You are on page 1of 13

KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ

İLAHİYAT FAKÜLTESİ

VI. ULUSLARARASI
ŞEYH ŞA’BAN-I VELÎ SEMPOZYUMU
-YESEVÎLİK-

23-25 KASIM 2018


Kastamonu Üniversitesi
VI. Uluslararası Şeyh Şaban-ı Velî Sempozyumu
(Yesevîlik)

Editörler:
Dr. Öğr. Ü. Cengiz ÇUHADAR
Dr. Öğr. Ü. Mustafa AYKAÇ
Arş. Gör. Erhan Salih FİDAN
Arş. Gör. Yusuf KOÇAK

Kapak Tasarımı:
Dr. Öğr. Ü. Köksal BİLİRDÖNMEZ

Kastamonu Üniversitesi
ISBN: 978-605-4697-22-9
Aralık 2018, Kastamonu
Baskı: Kastamonu Üniversitesi Matbaası

Eserde yayımlanan bildiri metinlerinde ileri sürülen görüşlerin ilmî ve hukukî sorumluluğu
bildiri sahiplerine aittir. Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.
Her hakkı saklıdır.

III
AHMED-İ YESEVİ’YE GÖRE SEYR U SÜLÛK EĞİTİMİNDE MÜRŞİD-İ KÂMİLİN
FONKSİYONU

The Function of Wise Murshid in The Education of Spritual Journey (Suluq) According
To Ahmad al Yasavi

Kadir ÖZKÖSE

Özet
Tasavvuf ilminin tecrübi saha olduğuna dikkat çeken Ahmed-i Yesevi tasavvufta terbiyenin
mürit ve mürşit birlikteliği ile gerçekleştireceğini öngörür. Tasavvufî eğitimin zorlu bir yolculuk
olduğuna, bu yolun inceliklerle ve tehlikelerle dolu olduğuna dikkat çeken Ahmed-i Yesevi kılavuz ve
rehber yola çıkmanın gereğine dikkat çekmektedir. Ancak peşinden gidilecek mürşid-i kamillerin
yetkin, samimi, inancı sağlam, ibadete müdavim, ahlakı tam, irlşada ehil, ilim sahibi, irşadın
hususiyetlerini bilen, birey ve toplumun beklentilerine cevap verecek kalitede olmasını öngörmektedir.
Tasavvuf yolunda şeyh taslaklarının, yol haramilerinin, mürşitlik iddiasında bulunanların, ehliyet ve
liyakatten uzak nice şeyhlik iddiasında bulunan şahsiyetlerin olduğuna dikkat çeker ve sevenlerini
bunlara karşı şiddetle uyarır. Tebliğimde Ahmed-i Yesevi’ye göre tasavvufî irşadın hususiyetleri
nelerdir, mürşid-i kamile duyulan gereksinim nedir, mürşid-i kamilin temel hususiyetleri nelerdir,
mürit ve mürşit ilişkisi nasıl olmalıdır, mürşid-i kamile teslimiyetin sınırı nedir, sahte şeyhleri nasıl
tanıyabiliriz, mürşid-i kamillerin tasarrufu ve etki sahası nasıldır, şeyhlik makamının gerekleri
nelerdir, mürşid-i kamillerin ehliyeti, salahiyeti ve icazetleri nasıl bilinmelidir tarzındaki soruları
cevaplandırmaya çalışacağım. Bildirimde doğrudan Divan-ı Hikmeti esas alarak metnimi oluşturmaya
çalışacağım. Bu noktada Ahmed-i Yesevi ve halifelerinin şeyhlik vazifesini ifa ederken sahip oldukları
hususiyetleri dile getirerek konuyu örneklendirmeye çalışacağım.
Abstract
Ahmad al Yasavi foresees that education of manners in sufism may be realized with the
association of murshid and disciple, pointing out that the science of sufism lies in the field of
experience. He remarks that the training in sufism is a hard journey and full of dangers and tricks and
further remarks that a guide and mentor is needed during this journey. However, he sets forth these
guides or mature murshids should be competent, frank, strongly spiritual, worshipper, morally upright,
capably mentor, wise, possessing the knowledge of guidance and of such quality that meets the needs
of the individual and society. He states that there are some fake sheikhs, way layers, claimers to be
murshids and many other incompetent persons claiming their selves to be sheikhs in the path to sufism
and warns his followers against them. Ih this paper, I will try to response to questions like What is the
features of sufist irshad? What is the need of a wise murshid and what are the main features of such
murshid? How should be the relations between murshid and his follower? What is the limit of
submission to wise murshid? How can we identify fake sheikhs? How should be the austerity and the
scope of a wise murshid? What are the requirements of rank of sheikhness and how should be known
the competence, authority and authorization of wise murshids? I will build my manuscript by directly
referring to Divan-ı Hikmet. At this point, I will try to exemplify the subject by mentioning the
features, which Ahmad al Yasavi and his successors possessed when performing their duties of
sheikhness.


Sivas Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi. kadirozkose60@hotmail.com;
kozkose@cumhuriyet.edu.tr

556
Yusuf-ı Hemedânî’nin yanında yetişen Ahmed-i Yesevî Hanefi mezhebine mensup,
fıkhî ve ilmî birikimi güçlü, ibahiyeci ve batınî zümrelerden uzak, İslâmî esaslara riayette
titiz, dinî yükümlülüklerin yerine getirilmesinde gayretkeş bir mürşid-i kâmildi. Onun
düşünce sisteminde zahirle batın, şeriatla tarikat, ilimle amel, teoriyle pratik hayat bütünlük
arz etmekteydi.1 Köprülü’nün ifadesiyle o, vakar sahibi, basireti güçlü, muhakeme yeteneği
esaslı bir sûfîydi.2
Ahmed-i Yesevȋ kendi seyr u sülȗkundan bahsettiği Yaşnamesi’nde yedi yaşında
Arslan Bâb'a selâm verdiğini, kendisine "Hak Mustafa emanetini lutfedin!" dediğini, binbir
zikrini onun yanında tamamladığını, nefsini etkisizleştirip lâ-mekâna yükseldiğini dile
getirmektedir. Arslan Bab’ın kendisine hurma verdiğini, başını okşadığını, kendisine nazar
kıldığını ama çok geçmeden Hakk’a yürüyüp âhirete sefer kıldığını, “Elvada!” diyerek bu
âlemden göçüp gittiğini, medresede tedrisatta bulunduğunu, aldığı eğitimle kaynadığını ve
dolup taştığını belirtmektedir. Arslan Bab’ın telkin, tavsiye ve irşadıyla kendinden geçip didar
gördüğünü, gözyaşı döküp çaresizlik hallerini yaşadığını belirtmektedir. Arslan Bab’ın
yanında cehaletini giderdiğini, onun tavsiyesiyle mana kesildiğini, Hakk’ı bulmak uğruna
çöller gezdiğini beyan etmektedir. Arslan Bab’ın telkin ettiği zikir vazifesini tamamlayıp
divaneye döndüğünü, kimseye Hak’tan başka bir şey demediğini, Arslan Bab’ın kandiline
vurgun pervaneye döndüğünü, kor ateş olup kavrulduğunu ve yanıp söndüğünü ifade
etmektedir.3
Ahmed-i Yesevȋ’ye göre Arslan Bab ilahi hakikatleri perdeli olarak aktarır, herkesin
istidadına göre telkinde bulunur, kendisindeki insanlık cevherini görünce bilfiil hizmetine alır.
Azrail (a.s.) onun canını alınca huriler kendisine ipek kumaştan kefen biçer, yetmiş bin melek
toplanıp gelir. Yani onun hayatı kadar irtihali de muştularla doludur. Melekler kendisine
yoldaş olmuş, ruhaniyetiyle ilahi nimetlere gark olmuştur. Cenaze namazının kılınışıyla
cennete uçuşunun bir olduğu, kemalatını tamamladığı için ruhu illiyyine yükselmiştir.4

1
Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1993, s. 75.
2
Köprülü, İlk Mutasavvıflar, 76.
3
Yiti yaşda Arslan Bâb’ğa birdim selâm
Hak Mustafâ emânetin kılınğ incâm
Uşol vaktda minğ bir zikrin kıldım tamâm
Nefsim ölüp lâ-mekânğa aştım muna

Hurmâ birip başım silep nazar kıldı


Bir fursatda cukbâ sarı sefer kıldı
El-vedâc dip bu câlemdin güzer kıldı
Mekteb barıp kaynap tolup taştım muna

İnnâ fetehnâ'nı’ okup macnâ sordum


Pertev saldı bî-hod bolup dîdâr kördüm
Selâm urup usküt didi bakıp turdum
Yaşım saçıp muztar bolup turdım muna

Eyâ nâdân macnâ bol dip aydı bildim


Andım songra çöller kizip Hak’nı sordım
Rûzî kıldı cAzâzil’ni tutup mindim
Lenger töküp bilin basıp yançtım muna.

Zikrin tamâm kılıp öttüm dîvâneğa


Hak’dm özge hîç sözlemey bîgâneğa
Şemcin izlep şâgird kirdim pervâneğa
Ahker bolup köyüp yanıp öçtim muna. Bkz. Ahmed-i Yesevî, Divân-ı Hikmet Seçmeler, haz. Kemal Eraslan,
Kültür Bakanlığı Yayınları, II. Baskı, Ankara 1991, s. 54.
4
Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 62.

557
Arslan Bab’dan sonra hizmetine girdiği ikinci mürşidi Hȃce Yusuf Hemedȃnȋ’dir.
Hikmetlerinde belirttiğine göre o, Yusuf Hemedȃnȋ’nin huzurunda hȃcelik eğitimi almıştır.
Ama hȃcelik vasfına kanıp yolda kalmayı acınası hal olarak nitelemektedir.5
Arslan Bab ve Yusuf-ı Hemedânî’nin irşadıyla yetişen Ahmed-i Yesevî yolun
esaslarına sadık kalmış, hakikat yolcusu olarak mürşid-i kâmillerin bulundukları makamı
hakkıyla temsil etmiştir. İrşad geleneğinin hususiyetlerine özenle vurgu yapmıştır. İrşad
makamını hakkıyla temsil edenleri, tasavvuf yolunun haremilerini ve seyr u sülûkun
mahiyetini hikmetlerinde hassaten vurgulamıştır.
1. Seyr u Sülûk Eğitimi
Ahmed-i Yesevî, bir ruh terbiyecisi ve eğiticisidir. Ona göre her türlü ahlâkî kötülüğü
temsil eden nefis, insanı Hak yolundan alıkoyduğundan, onu terbiye etmek, ahlâkî
kötülüklerden arıtmak, iradeyi geliştirip nefsin kontrolünü sağlamak gerekir. Bu yönüyle
Yesevî, topluma insanı kazandırmak için çabalayan eğitim mücadelesi veren mürşittir.
Böylece onun İslâm kültürüne kattığı en önemli düşünce ve ilke, doğu medeniyetinin ilk ve
tek prensibi olarak gösterilen ‘insan merkezli değişimi’ sunması ve insanları İslâm ruhundan
nasiplenmeye vesile olmasıdır.6
Ahmed-i Yesevȋ nefis terbiyesinin ancak sünnet-i seniyyeyi muhkem tutup ümmet
olma bilincine ermekle, riyȃzete koyulup nur kesilmekle, kulluk makamına ermekle, batın
kılıcı ile nefsin arzularını kesmekle sağlanabileceğini haykırmaktadır. 7 O hikmetlerinde neden
nefis terbiyesine koyulmak gerektiğinin de altını çizmektedir. Çünkü nefis insanı yoldan
çıkarıp aşağı konuma indirmekte, başkalarına imrendirip inlettirmekte, zikirden alıkoyup
şeytan ile yoldaş kılmakta ve insanı perişan etmektedir.8
Nefse aldanmamayı sık sık vurgulayan Ahmed-i Yesevi, insanın nefsinden emin
olmamasını ister. Tasavvufȋ tecrübesini anlattığı Yaşnamesinde on üç yaşına kadar halden
hale geçtiğini, hadsiz nimetlere erdiğini, manevȋ mertebeleri birbir kat ettiğini anlatmakla
beraber on üç yaşına geldiğinde nefsinin yine de kendini bırakmadığını, nefsinin elinde zebun
olduğunu söyler. Nefis terbiyesinde nefsin başıboş bırakılmamasını, bilakis nefsin başına yüz
belanın salıverilmesini, nefsi riyazat cenderesinde tutmak gerektiğini dile getirir.9
Nefsin beyhude ve yersiz istekleri peşinde koşmak insanı perişan eder, nefsin arzuları
peşinde koşmak sahibini yorup bitap bırakır. Nefsin beklentilerine kulak verenler huzursuz
olur.10 Ahmed-i Yesevi kendinden hareketle hepimize nefislerimizi kırmamızı, ahirette
kendimizi temizlemek uğruna burada ağlamayı yeğlememizi istemektedir.11 Allah’a bende

5
On yaşınğda oğlan boldung Kul Hâce Ahmed
Hâcelikke binâ koyup kılmay tâcat
Hâce min dip yolda kalsang vây ne hasret
Ol sebebdin altmış üçde kirdım yirge. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 64.
6
Yıldırım, “Hoca Ahmed-i Yesevȋ”, Doğu’dan Batı’ya Düşüncenin Serüveni, c. VII, s. 123.
7
Sünnetlerin muhkem tutup ümmet boldum
Yir astığa yalğuz kirip nûrğa toldum
Hak-perestler makâmığa mahrem boldum
Tîğ-ı bâtın birle nefsni yançtım muna. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 56.
8
Nefsim mini yoldın urup hâr eyledi
Tilmür turup halayıkka zâr eyledi
Zikr ayturmay şeytân birle yâr eyledi
Hâzır sin dip nefs başını sançtım muna. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 56.
9
On üçümdc nefs hevânı kolğa aldım
Nefs başığa yüz ming belâ karmap saldım. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 66.
10
Nefs ü hevâ tuğyân kıldı harıp kaldım
Bî-dem bolup yir astığa kirdim muna. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 106.
11
Kul Hâce Ahmed kırkğa kirding nefsingni kırk

558
olmak için benliğimizden tamamen geçmemizi istemektedir.12 Nefsin gücü nasıl kırılır,
sorusuna Ahmed-i Yesevi Hû kılıcını ele almakla diye cevap verir. Nefsini tepmek suretiyle
de cananını arayıp bulduğunu söyler. Ölmeden önce ölmek suretiyle didarı görme şevkine
erdiğini söyler.13 Aşk kadehini takdim eden, sonsuzluk şerbeti içiren ve kendisine âb-ı hayat
içiren mürşidin yanında nefis terbiyesi gören mürit yedi cihetten haber almaya başlar, çok
yönlü bilgilenme imkânına kavuşur, şeytan ve nefis etkisizleştirip nefis arzularından
sıyrılmaya koyulur.14
Nefis insanı beyhude bir şekilde koşturup durur, Hakk’a ve hukuka bakmadan gece
gündüz tasasız ve kedersiz bir şekilde yürütüp durur. Akıbetin hayır olması için bu gidişata
son verilmesi, heva ve vesleri terk edip benlik davasını ateşte yakmak gerekmektedir.15
Ahmed-i Yesevȋ ruhȃnȋ güçlerini kullanarak şeytȃnȋ güçlerle savaşır. Ruhun
dinamiklerini ve askerlerini harekete geçirir, şeytana karşı uyanık ve güçlü konuma gelir. O
zahirde düşmanlarla cihadı, batındaki düşmanlarla da mücahedeyi elzem görür. Yapılan
mücahedelerle nefsi etkisizleştirir. Nefsinin bayağı duygularını söndürür. Nefsin
taşkınlıklarına engel olur. Ölmeden önce ölme deneyimini gerçekleştirerek nefsinin arzularını
ortadan kaldırmış ya da hayra kanalize etmiş olur.16
Ahmed-i Yesevî’ye göre şeyhlik, mücadele makamıdır. Dünya ehli yüceliği dilerken
âhiret sevdalıları alçak gönüllü olmayı ve hakîrliği diler. Sûfîye belâ gelse, âh vah demez ve
sabreder. Eğer sûfînin nefsi, nimet arzu etse, nefsinin arzusunu vermez. Eğer sûfî aç olsa,
çıplak olsa, hoşnut olur ve sabırdan başka bir yolu seçmez. Bu ise iyi bir alçak gönüllülük
demektir. 17
2. Mürşid-i Kȃmile İntisab
Ahmed-i Yesevi yola giren erenlerden yol sormayı, yola koyulurken kılavuz edinmeyi,
bir bilenle yolda ilerlemeyi öngörmektedir.18 Gayb erenlerinin kıymet-i harbiyesi elbette
yüksektir. Üveysȋlik ve maneviyat ȃleminde Hak erenleriyle kalbȋ irtibat kurmak nimettir.
Ancak Ahmed-i Yesevȋ sülük eğitimini daha çok önemsemektedir. Tasavvuf yoluna ihlasla
girip bir mürşid-i kȃmile bende olmayı öngörmektedir. İstikamet sahibi bir mürşid-i kâmile

Munda yığlap âhiretde bolğıl arık. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 80.
12
Bende bolsang men menlikni zinhar taşla. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 128.
13
Altmış üçde nidâ kildi kul yirge kir
Hem cânıng min cânânıng min canıngnı bir
Hû şemşîrin kolğa alıp nefsingni kır
Bir ü barım dîdârıngnı körer min mü

Kul Hâcc Ahmed nefsni tiltim


Andın kiyin cânânımnı izlep taptım
Ölmes burun cân birmekni derdin tarttım
Bir ü barım dîdârıngnı körer min mü. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 92.
14
Kırk yitimde yiti yakdın haber yitti
Sâkî bolup câm-ı şarâb hâcem tuttı
Şeytân kilip nefs hevânı özi yuttı
Zâtı uluğ hâcem sığnıp kildim sanga. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 84.
15
Nefsim mini köp yügürtti Hak'ka bakmay
Kiçe kündüz bî-ğam yördüm yaşım akmay
Hây u heves mâ vü menlik otka yakmay
Pür-ğam bolup yir astığa kirdim muna. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 104.
16
Leşger tüzüp şeytân birle köp uruştım
Bihamdi'llâh iki nefsim öldi dostlar. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 76.
17
Ahmed-i Yesevi, Fakr-nȃme, haz. Abdurrahman Güzel, Öncü Basımevi, Ankara 2007, s. 252.
18
Yolğa kirgen irenlerdin yolnı sormay. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 126.

559
eşlik etmeyi Hızır (a.s.) ile İlyas’a (a.s.) eşlik etmekten öncelikli olduğunu, mürşid-i kȃmilin
rahmet nazarına mazhar olmayı gavsu’l-gıyasla mülaki olmaktan öte görmektedir.19
Arslan Baba’nın sunduğu hurmayı ağzına koyuşundan hareketle pȋre intisabından
bahseden Ahmed-i Yesevi, ağzına konan hurma kokusunun kendisini mest ettiğinden
bahseder. Çünkü tasavvuf eğitimi müridi kıvama erdirir. Tarikata intisabı dünyadan da
ahiretten de geçmek olarak nitelemektedir. Terk-i dünya ve terk-i ukba çabasıyla kendisini
Hakperest olarak tanımlamaktadır. Hȃcelik ve mollalık gibi unvanlarını bir kenara bırakarak
mürşidin elinde hamur gibi yoğrulduğunu söylemektedir.20
Ahmed-i Yesevi muhataplarına erenlerin arkasından asla geri kalmamalarını tavsiye
etmekte, erenler yoluna girenlerin sonunda muratlarına ereceklerini belirtmektedir.21
Ahmed-i Yesevȋ erenlerin Hak yȃdından asla gafil kalmayacağını belirtir. Allah’ın
zikrinden onları hiçbir şeyin alıkoyamayacağını dile getirir. Erenler yolunu tutanların asla
yolda kalmayacağını beyan eder. O makamda sırrın muhafazası makbul olur.22
Pȋre bağlanmak insana ne kazandırır? Bu soruya cevap verirken Ahmed-i Yesevi, pȋr
eteğini tutup yola giren ȃşığın Hak yolunu izleyip iki gözünü giyan kılacağını, gözyaşı
dökebilme bilincine ereceğini söyler.23
Hizmet edenlerin elinden pȋr-i muğȃn tutar. Mürşid-i kamiller hizmet edenlerin
muradına ermelerine yardımcı olur.24
Ahmed-i Yesevi muhataplarına mürşid-i kâmillerin hizmetinde olmayı öğütlerken,
tarikatta kendiliğinden yol aldığı iddiasında bulunmamasını öğütlemektedir. Tarikatın ne denli
tehlikelerinin olduğunu hatırlatırken, kılavuzsuz yola girilemeyeceğinden bahsetmektedir.25
Takip eden dizelerinde Ahmed-i Yesevi mürşid-i kâmillere hizmetin nefse ne denli ȃfet
oluşturduğunu şu şekilde izah etektedir:
Mürşidlere hizmet kılsan, nefse afet;
Değme cahil bu yollarda kılmaz takat;
Sâdık kullar bu yolları bilir rahat;

19
Arslan Baba'm aydılar tâliblerde yok ihlâs
Pirinğ hâzır bolğanda ne kirek Hızır İlyâs
Pîrğa kadem koyğanda yâd itme ğavsu'l-ğıyâs
Arslan Baba'm sözlerin işitinğiz teberrük. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 116.
20
Ağzım açtım saldılar hurmâ ıssı kıldı mest
İki câlemdin kiçip va'llâh boldum Hak-perest
Hâcc mollâ yığıldı alıp yördi dest-be-dest
Arslan Baba'm sözlerin işitingiz teberrük. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 124.
21
İrenlemi arkasıdın hergiz kalma
Yolğa kırgen âhir murâd tapar döstlar. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 170.
22
İrenleri hak yâdıdın gafil bolmas
Ricâlun lâ tulhîhim dir hâliku'n-nâs
İren yolın tutkan hergiz yolda kalmas
Ol hazretde sır esrârı makbûl bolur. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 170.
23
Pîr itekin tutup ‘âşık yolga kirse
Hak'nı izlep iki közi giryân bolur. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 190.
24
Hizmet kılğıl pîr-i muğân kolung alsun
Hizmet kılğan murâdığa yiter döstlar. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 164.
25
Mürşidlemi hizmetini kıl ihtiyar
Özlükümdin yolğa kirdim dirme zinhar
Yahşı bilseng tarîkatnı hatan bar
Kılavuzsız uşbu yolğa kirmeng döstlar. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 172.

560
Diriyken ölmeden didar arzu kılmayın dostlar.26
Ahmed-i Yesevi mürşit olmadan tasavvuf yolunda asla muradın hasıl olmayacağını ve
mürşide hizmet kılmadan Hakk’a vasıl olunamayacağını dile getirir.27
Kulluğumuzu kıvama erdirmek için maneviyat önderlerinin yanında yol almamız
gerektiğini Ahmed-i Yesevi şu şekilde beyan etmektedir:
Zahmet çekip Kul Hâce Ahmed. yola gir sen;
Bir kul görsen, kulu olup mâna sor sen;
Yâ İlâhim, nasip kılsa, mâna al sen;
Mâna sorup nıâna alan gerçek kul olur.28
“Allah derdi satılmaz ki satın alasın” diyen Ahmed-i Yesevi, fenȃ fi’ş-şeyh
mertebesine dikkat çekip sevenlerini mürşid-i kâmilin hizmetinde toprak olmaya davet eder,
pȃk olmadan, arınıp temizlenmeden, nefsȃnȋ arzulardan soyutlanmadan Hak yoluna
girilemeyeceğinden bahseder. Fenȃ fillah düzeyine ulaşıp Allah ile bir ve beraber olmak için
Allah’a yaraşır bir öür sürmek gerekmektedir.29
Ahmed-i Yesevi tasavvufu şeytanın galebesine karşı bir çıkış yolu olarak görmektedir.
Aşk kadehinden içmeden, çoluk çocuk ve ev barktan tamamen geçmeden, suç ve isyan
düğümünü çözmeden şeytana galibiyet sağlanamayacağını dile getirmektedir. Pȋr-i muğȃn
olan mürşid-i kȃmiller dervişlerin imanlarını takviye kılar, dervişlerini uyanık kılıp gafletten
alıkoyar, Şeytanın aldatmalarına karşı müritlerini korur ve sonunda dervişin şeytanı
huzurundan kovmasını sağlar ve iman nurunun dervişte parlamasını gerçekleştirir. Mürşidin
hizmetine koşan, göz yummadan mürşidinin kapısında hazır kıta bekleyen dervişe fırsatların
sağlanacağı ve kanat çırpıp sonsuzluğa uçacağı açıklanmaktadır. 30 Pȋr-i muğȃn cür’asından
katre tadanların yol almak uğruna gece uykusunu bir tarafa bırakmaları gerektiğini, intisabının
hakkını verenlerin ise lutf-ı ilahi ile nura gark olacaklarını ve sonunda gönül kuşlarını lȃ-
mekȃna ulaştıracaklarını belirterek mürşid-i kȃmile intisabın anlam boyutunu ortaya
koymaktadır.31
Mürşid-i kamile hizmet müride kemal kazandırır. Mürşid-i kamille birliktelik müridin
aynȋleşmesini sağlar. Mürşid-i kamilin huzurunda bulunmak edep yolunda mesafe kat etmeyi
sağlar. Mürşide hizmet müridin kendini insanlık terazisinde tartmasını sağlar. Zira mürşid-i
kamiller bir aynadır. Mürşid-i kamille beraberlik insanlık kalitesini yakalamak, müridin kendi
gerçekliğini idrak etmektir. Mürşid-i kamil müritleri olduğu yerde konuşlanmasını değil
bulunduğu ortamdan çıkıp yükselişini sağlar. Makamlar kat etmesini, insanlık zaaflarını
gidermesini, maneviyat aleminde seyr u sefer düzenlemesine yol açar. Mürşid-i kamillere

26
Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 175.
27
Mürşid bolmay hergiz murâd tapmadılar
Hizmet kılmay Hak’ka vâsıl bolmadılar. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 184.
28
Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 189.
29
Allâh derdi satkun irmes satıp alsang
Pîr-i muğân hızmetide hâk bomasanğ
Hak yolığa kirip bolmas pâk bolmasang
Lâ-mekânda Hak'dın sebak aldım muna. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 100.
30
Ahmed-i Yesevî, Divân-ı Hikmet Seçmeler, haz. Kemal Eraslan, Kültür Bakanlığı Yayınları, II. Baskı, Ankara
1991, s. 52.
31
Pîr-i mugân curcasıdın katrc tattım
Yol tapay dip başım birle tünler kattım
Bihamdillâh lutf eyledi nûrga battım
Köngül kuşı lâ-mekânğa yitti dostlar. Bkz. Ahmed-i Yesevî, Divân-ı Hikmet Seçmeler, haz. Kemal Eraslan,
Kültür Bakanlığı Yayınları, II. Baskı, Ankara 1991, s. 80.

561
hizmet eşyanın dilini öğrenmeyi, kurt ve kuşlarla yoldaşlık yapabilmeyi, yabani hayatın
evcilleşmesini sağlar. Mürşid-i kamilin yanında gönül terbiyesini gerçekleştiren mürit kurt ve
kuşlarla selamlaşır, gittikçe Hakk’a yakınlaşır.32
Ahmed-i Yesevî mürşidlik davasında bulunan kimsenin helâl ile haramın, sünnet ile
bid’atın arasını ayıracak ilme sahip olması gerektiğini söylemektedir. Bu da Hz.
Peygamber’in sünneti doğrultusunda dini yaşamak, sünnetin zıddı olan bidatlere düşmemek
demektir.33
Şeyhi Arslan baba örneğinde mürşid-i kâmillerin meleklerle yoldaş olmasını
hatırlatmaktadır. Ahirete irtihal eden mürşide rahmet okuyan meleklerin imamı olarak Cebrail
(a.s.)’ı görmektedir.34
3. Şeyhlik Makamı
Ahmed-i Yesevî'ye göre şeyhlik ve mürşidlik makamının erkânı; ilm-i din-i yakîn,
hilm-i mübîn-i metin, sabr-ı cemîl, rızâ-yı Celîl, ihlâs-ı Halîl, kurb-ı Cezîldir.35
Şeyhlik makamının hakkını veren şeyh, başkasının eline bakmaz, başkasının
verdiklerini kullanmaz, kimsenin eline bakmaz. Kendine veya dergâhına verilen hediye ve
ikramları hak sahiplerine teslim eder. Başkalarının dergâha bağışladıklarını şeyhin alıp
yemesi, murdar et yemesiyle eşdeğerdir. Başkalarının dergâha bağışladıkları elbiseleri kendisi
giyse, o elbise eskiyene kadar Hak Taâlâ (onun) namaz ve orucunu kabul etmez. Aldığı
yardımdan ekmek yapıp yese, Hak Taâlâ onu cehennemde türlü azaba uğratır. Böylesi bir
şeyhe bir kişi itikat etse (insansa), aldanmış olur. Böylesi şeyhler melundur. Onların fitnesi
Deccal'den beterdir. şerîatten, tarikatten, hakikatten ve marifetten uzaklaşmışlardır. Sözlerine
devamla Ahmed-i Yesevî der ki: “Ey talip, eğer Hakk'ı isteyip bulayım desen, öyle pîre el ver
(uzat) ki şeriatte ârif billah olsun, tarikatte sırlara vâkıf olsun, hakikatte tam mânâsıyla olgun
olsun, marifette büyük bir deniz olsun. Öyle pîre el ver (uzat) ki işin saadet olsun… Eğer
mürit şeriat ilmini bilmese, şeriat ilmini (ona) öğretsin. Eğer tarikatte bir hal meydana gelse,
tarikat ilmi ile yola salsın ve hakikat yönünden müride yol göstersin ve marifette ilahi cezbe
meydana getirsin. Zünnûn-ı Mısrî (ö.245/859) demiştir ki: ‘Mürit, kırk yıl hizmet kılmayınca,
şeyhlik ve fakirlik ve dervişlik mevki ona verilmez ve hırka giymesi ona verilmez ve hırka
giymesi ona layık görülmez.’" 36
Şeyhlik mertebesinin gereklerini Fakrnâmesi’nde Ahmed-i Yesevi şu şekilde açıklığa
kavuşturmaktadır:
“Ey derviş, şeyhler daha önce gelenlerin fâkirliğini kabul edip, sözlerine uyup ahkâm
ve erkânlarını bilip, geçici istekleri terk edip, nefsi mücahede yayı ile parçalayıp kendisine
itaat ettirip ve kanaati adet haline getirip, kazasına razı olup, belasına sabredip, nimetine
şükredip, bildirilen risaleye göre amel edip, Hudây-ı Taâlâ’nın emirlerini yerine getirse,
32
Yaşını yitti yigirmige ötdim makâm
Bihamdi’llâh pȋr hızmetin kıldım tamâm
Dünyadaki kurt u kuşlar kıldı selâm
Ol sebebdin Hakka yavuk boldum muna. Bkz. Ahmed-i Yesevî, Divân-ı Hikmet Seçmeler, haz. Kemal Eraslan,
Kültür Bakanlığı Yayınları, II. Baskı, Ankara 1991, s. 68.
33
Ahmet Yıldırım, “Hoca Ahmed-i Yesevȋ”, Doğu’dan Batı’ya Düşüncenin Serüveni, ed. Bayram Ali Çetinkaya,
İnsan Yayınları, İstanbul 2015, c. VII, s. 134; Mertol Tulum, “Hikmetlere Göre Yesevȋlik ve Orta Asya Kültür
Tarihi Bakımından Önemi”, İlmȋ Araştırmalar, sayı: 7, İstanbul 1999, s. 212.
34
Baba'm aydı ey balam melâyikler yığılğay
Cebrâ'îl imâm bolup özgeler tâbic bolğay
Mika'îl ve İsrâfîl köterip gûrge koyğay
Arskın Baba'm sözlerin işitingiz teberrük. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 124.
35
Köprülü, İlk Mutasavvıflar, 99.
36
Ahmed-i Yesevi, Fakr-nȃme, haz. Abdurrahman Güzel, Öncü Basımevi, Ankara 2007, s. 244.

562
dervişlik adı ona uygun olur; yoksa bunları bilmeden şeyhlik iddiasında bulunsa, kıyamet
günü kara yüzlü olup mahcup olur. Öylelerinden Allah'a sığınırım. Fakirlik mertebesi yüce bir
makamdır, herkesin kolayca eline geçmez. 37
Şeyhlik makamının gereklerinden bahsederken Ahmed-i Yesevî, mürşid-i kâmillerin
müşâhede makamına erdiklerini ve onların ilahi hakikatlere şahid olduklarını söyler.
Müşahede makamına eren bir mürşid-i kâmil şayet sır gözü ile yukarı baksa, arşı görür. Eğer
aşağı baksa, tâ tahte’s-serâ’ya kadar yedi kat zemini, (hatta) balık üstündeki deniz öküzünün
sırtını görür ve (arada) hiç perde olmaz. 38
Eğer hakke’l-yakîn gözü ile baksa, mahlûkat ve masnuattan geçip zatından soru
sorulması doğru olmayan (nasılsızlık ve sebepsizlik vasfını taşıyan) Hakk'ı görür ve marifette
bütün kevneyn âlemini görür, (bu ise) şeksiz ve şüphesiz Rabbı tanımaktır. 39 Çünkü
bȋdȃrlara/uyanık olanlara Hak rahmeti yakın olur. Basiret ehli bȋdȃrların gönlü kırık ve gözü
yaşlı olur.40
4. Şeyhlik İddiası
Ahmed-i Yesevî’ye göre, yetmiş ilim okumadan ve yetmiş makam geçmeden şeyhlik
makamına ulaşılamaz. Bu ilimler kırk dört makam içinde toplanmıştır. Bu makamları elde
etmeden şeyhlik iddiasına kalkışan, ehlullahın nefretini celbeder.41 Ahmed-i Yesevî’ye göre
bahsedilen bu kırk dört makamın esası şu sekiz makamdır: Tevbekârlar makamı,42 âlimler
makamı,43 zâhidler makamı,44 sâbirler makamı,45 râzîler makamı,46 şâkirler makamı,47
muhibler makamı48 ve ârifler makamı.49
Tasavvufȋ düşüncesinde melȃmetiliğin özel yeri olan Ahmed-i Yesevî hayatı boyunca
riyadan kaçınmıştır. Ona göre, tezvir ağını kurup halkı yoldan eden, şeyhlik taslayıp riya ile
dükkân kuran, işret kılıp şeytan ile gün geçiren Hakk’ın dȋdȃrını göremeyecektir.50

37
Yesevi, Fakr-nȃme, s. 245.
38
Yesevi, Fakr-nȃme, s. 253.
39
Yesevi, Fakr-nȃme, s. 253.
40
Bîdârlarğa Hak rahmeti bolur yavuk
Bîdârlamı köngli sınuk közi yaşlık. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 150.
41
Şeyhlik vazifesi için öngörülen kırk dört makam şu şekildedir: Tevbe-i Nasûh, ilm-i nâfî, hilm-i râfî, akl-ı
kâmil, ma’rifet-i şâmil, teslîm-i sâlim, izzet-i mütevâzî, kanaât-ı tamâm, sıdk-ı Sıddîk, yakîn-i Fâruk, ibâdet-i
Osmânî, zikr-i Murtezâyî, zühd-i Hasanî, fena ve fakr-ı Hüseynî, tevekkül-i küllü İmam Muhammedu’l-Hanefî,
tahammul-i tamâm, şükrâkn-ı nimet-i İlâhî, kazalara rızâ, sabr ale’l-helvâ, safâ ale’n-ni’me, sehavet min mâ
melek, ihlâs-ı havâss, ahlâk-ı hamîde, verâ’-temizlik-perhiz, tevâzû-ı ‘amîm, havf-ı ale’d-devâm, recâ fî külli
ahvâl ve ehvâl, rikkat ve ağlamak, şevkullah ve zevkullah, cezbetullah, lutf u mürüvvet, kerem ve sehâ,
hidâyetullah, huşû-ı zâhirde hâ’if, huzû’-ı bâtında hâyıf, diyanet der-def’i menâhî, siyanet der-imtisâl-i evâmir,
akvâl ve ef’alde hikmetü tecrübe, ismet ‘ani’l-kebâir, iffet ani’s-seğâir, firâk inâreti ve iştiyâk harâreti, sevdâ ve
cünûn, mahabbet ve meveddet-i hazret-i Samediyet, hayâ ve hicâb-ı indallah ve i’nde’l-ibad, asâr-ı visâl ve
kurbiyyetu takarrub-ı ile’llah. Bkz. Köprülü, İlk Mutasavvıflar, s. 99.
42
Hz. Adem’in pîr ittihaz edildiği, riyâzet ve mücâhede esasına dayanan bir makamdır.
43
İdris (a.s.)’ın pîr olarak kabul edildiği ve tevâzu’, tazarru’, teveccüh, mütâlebe-i hazerât-ı hamse esasına
dayanan bir makamdır.
44
İsa (a.s.)’ın pîr ittihaz edildiği ve rikkat, dikkat, muhabbet, şefkat esasına dayanan bir makamdır.
45
Eyyûb (a.s.)’ın pîr ittihaz edildiği ve tahammül, tevekkül, teemmül esaslarına dayanan bir makamdır.
46
Pîrleri belirtilmeyen ama inbisât, ihtilât ve irtibât esaslarına dayanan bir makamdır.
47
Nuh (a.s.)’ın pîr ittihaz edildiği ve tevhid, temcid, tahmid esaslarına dayanan bir makamdır.
48
Hz. İbrahim’in pîr ittihaz edildiği ve irâd, evrâd ezkâr, istiğfar esaslarına dayanan bir makamdır.
49
Peygamber Efendimizin pîr ittihaz edildiği ve sıyâm, kıyâm, murâkabe esaslarına dayanan bir makamdır. Bkz.
Köprülü, İlk Mutasavvıflar, s. 99.
50
Dâm-ı tezvîr koyup halknı yoldın urdung
Şeyhlık kılıp riyâ birle dükkân kurdung
c
İşret kılıp şeytân birle devrân sürdüng

563
Şeyhlik iddiasında bulunmanın vahametini Ahmed-i Yesevî şu şekilde dile
getirmektedir: “Bir kimse pîrlik ve şeyhlik iddiasında bulunsa, kırk yıl tâ pȋrin hizmetinde
bulunmayınca; şeyhlik mevki ona layık görülmez. Ve eğer mürit alsa, (o mürit) dinden çıkmış
olur. Dervişlik iddiasında bulunan bir kimse, önce Hak emrine itaat edip şeriat emri ile yola
girmeli ve bâtıl işlerden ve bidatlerden vazgeçmelidir. Gece kalkıp namaz kılmayınca, gündüz
hizmet etmeyince, şeyhlik iddiasında bulunsa, işi bâtıl olur. Bir kimse şeriat emrinden çıksa,
dinden (de) çıkmış olur. Eğer tövbe etmeden dünyadan göçse, Hak Taâlâ (onu) cehennemde
türlü azaba uğratır.” 51
Şeyh taslaklarından duyduğu rahatsızlığı sözlerinde şu şekilde dile getirmektedir:
“Bizden sonra ahir zaman yakın olduğunda öyle şeyler ortaya çıkacak ki İblis, (lanet onun
üzerine olsun) onlardan ders alacak ve bütün halk onlara dost olacak (fakat) müritlerini idare
edemeyecekler. O şeyhler ki, müritlerinden aç gözlülükle bir şeyler dilerler ve canlarını küfür
ve dalâletten ayıramazlar ve bid'at ehlini iyi görürler ve sünnet ehlini kötü görürler ve şeriat
ilmi ile amel etmezler ve nȃ-mahremlere göz salarlar (bakarlar) ve kötülüğü ȃdet edip Allahu
Teȃlȃ’nın rahmetinden ümitli olurlar ve şeyhlik işlerini değersiz görürler, (onların)
müritleri de dinden çıkmış olur Ve yine değersz bir şekilde ve inleyerek müritlerinin eşiğinde
dolaşırlar, o halde müritlerinden yardım alırlar. Eğer müritleri bağış ve yardımda bulunmazsa,
dövüşürler ve “Ben usanmışım Tanrı da usanmıştır." derler.52
Şeyh taslaklarından bȋzar olan ve şeyhlik makamını ayağa düşürenlere reddiyesini
yüksek sesle dile getiren Ahmed-i Yesevî, şeyhim diye ortada dolaşıp menfaat devşirmeyi son
demde imandan yoksun olarak gitme tehlikesiyle uyarmaktadır.53
5. Sonuç ve Değerlendirme
Ahmed-i Yesevi’ye göre tasavvuf iddiayı terk etmektir. Şeyhlik davası güdenler yolda
kalır. Fes ve sarığı değersiz bir pula satan Ahmed-i Yesevi, tasavvufu hırka ve tesbih işi
olarak değil kalb hayatı olarak görmektedir.54
Arslan Baba’nın dergȃhına kabul sürecini anlatan Ahmed-i Yesevi, tarikata girerken
gösterdiği metanetten dolayı Arslan Baba’nın takdirine mazhar olduğunu söyler. Manevȋ
evladı olarak kendisine külfet oluşturmadığından bahsedilen Ahmed-i Yesevi’ye şeyhi beşyüz
yıldır saklanan hurmayı verir. Bu beşyüz yıllık süreç Peygamber Efendimizle Arslan Baba
arasındaki geçen zaman dilimidir. Tarikat pȋri ile Peygamber Efendimiz arasındaki kesintisiz
bağa silsile adı verilmektedir. Arslan Baba tarikat-ı Muhammediyye denilen nebevȋ sünnete
sadakat şuurunu Ahmed-i Yesevi’ye aşılar, tarikatını kendisine tevdi eder, halifesi olarak
görevlendirir, artık korkusunun kalmadığını, hoşnut olup bahtiyar hale dönüştüğünü söyler.55
Ahmed-i Yesevi dervişlik eğitimini kabul etmenin ne denli bir kıymet olduğuna Baba
Maçin hikâyesini anlatırken hassaten değinir. Baba Maçin gelmeseydi insanların farkındalık
bilincine eremeyeceklerini, onun irşadıyla dervişlik yoluna girilmeseydi halkın perişan olup

Dîdârığa sini ne dip revâ kılsun. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 140.
51
Yesevi, Fakr-nȃme, s. 244.
52
Yesevi, Fakr-nȃme, s. 243.
53
Şeyh min tiyü özge binâ koygenlemi
Âhir demde îmânıdın cüdâ kıldım. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 130.
54
Şeyh min diben dacvâ kılıp yolda kaldım
Fes ü destâr pûçek pulğa satıp kildim. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 106.
55
Baba’m aydı ey balam teklîf kılmadıng manga
Biş yüz yıldur kârnımda saklap irdim min sanga
Mezesini siz alıp telkîn birdinğiz manga
Arslan Baba’m sözlerin işitinğiz teberrük. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 124.

564
gideceğini anlatır. Baba Maçin’den gereğince yararlanmasaydı kendisinin de heba olup
gideceğini dile getirmektedir.56
Derviş kimdir? Derviş helal lokmayı talep edip haram yemeyenlerdir. Derviş geceleri
Hak yȃdından gafil olmayandır. Derviş kul olarak kulluğundan geri durmayandır.57
Ahmed-i Yesevi hikmetlerinde derviş olduğunu ve bir mürşid-i kâmile intisap ettiğini
söyleyenleri haram yemekten kaçınmaya, helal ve haram demeden menfaatini güdecek bir
tabiata bürünmeyi şiddetle reddetmektedir.58
Ahmed-i Yesevȋ’ye göre sadık mürit erenlere hizmet kılar, emr-i bi’l-maruf kılanlara
izzetle muamele ederken, nehy-i ani’l-münker kılanlara hürmet eder.59 Kendi tecrübesinden
hareketle Ahmed-i Yesevi, mürşid-i kȃmile bende olan müridin tarikat sırlarını ifşa
etmemesini, dergȃhın eşiğine baş koyup pȋrin izini sürmesini gerekli görmektedir.60
Müridin taşıması gereken vasıfları sıralarken Ahmed-i Yesevi şu hasletlere vurgu
yapmaktadır:
Müridde aranan temel şartlar arasında zeka, şeyhinin hizmetinde çevik, doğru sözlü ve
sözde sadakat esastır.61
Mürid benlik davası güdemez. Ben diyen müridin asla insafı olamaz.
Mürit nȃmahreme bakamaz. Namahreme bakan müridin gözlerinde insaf olamaz.
Mürit kul hakkına halel getiremez. Kul hakkını yiyen müridin gönlü saf olamaz.62
Mürit dediğin gönlünde karışıklık, bozukluk ve fesatlık olmayandır.
Gerçek müridin içi de dışı da cevher doludur.
Sırları Hakk’a ayan olup sözleri nurȃnȋ ve safiyanedir.63

56
Baba Mâçiıı ol dem aydı vâ-Ahmedâ
Kilmesem min rüsvâ bolup halklar ara
Öler irdim uşbu hâlet birlen muna
Zâr yığlaban carz-ı hâlin ayttı döstlar. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 182.
57
Gâfil bolmas Hak yâdıdın tünler tamâm
Lokma helâl taleb kılur yimes harâm
Dervîş kirek uşbu sıfat birle müdâm
Kul boluban kulluğıdm tanmas bolur. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 194.
58
Pîr hizmetin kılduk tip tâlib min dip yörerler
Yiben harâm hanşnı kûlbânğa urarlar. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 116.
59 c
Âkil irsenğ irenlerge hızmet kılğıl
Emr-i ınacrûf kılğanlarğa cizzet kıiğıl
Nehy-i münker kılğanlarğa hörmet kılğıl
Ol sebebdin altmış üçde kirdim yirge. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 64.
60
Min yıgirmi yiti yaşda pîmi taptım
Her sır kördüm perde birlen büküp yaptım
Âstânesin yastanıban izin öptim
Ol sebebdin Hak'ka sığnıp kildim muna. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 72.
61
Hasan Kâmil Yılmaz, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul 1994, s.259.
62
Tâlib min dip ayturlar va’llâh bi'llâh nâ-insâf
Nâ-malıremge bakarlar közleride yok insaf
Kişi mâlın yiyürler çün dilleri imes sâf
Arslan Baba'm sözlerin işitinğiz teberrük. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 116.
63
Tâlıb min dip ayturlar könglide yok zerre şûr
Çın tâlibni sorsangız içi taşı gevherdür
Halka cayân sırları aymışları safâ nûr
Arslan Baba'm sözlerin işitingiz teberrük. Bkz. Yesevî, Divân-ı Hikmet, s. 118.

565
6. Kaynaklar
KÖPRÜLÜ, Fuad, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları,
Ankara 1993.
ÖZKÖSE, Kadir, “Ahmed-i Yesevî’nin Hikmetlerinde Aşk Terennümü”, Diyanet İlmî Dergi,
c. 52, Sayı: 4, Ekim-Kasım-Aralık 2016, Ankara, s. 11-29.
-----------, --------, “Ahmed-i Yesevî’nin Fakr Anlayışı”, Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, c. X, Sayı: 10, Aralık 2016, Yozgat, s. 13-36.
-----------, --------, “Ahmed-i Yesevȋ’nin Hikmetlerinde Dört Kapı ve Kırk Makam Anlayışı”,
AKADEMİAR Akademik İslȃm Araştırmaları Dergisi, Sayı: 2, Ankara 2017, s. 99-133.
TULUM, Mertol, “Hikmetlere Göre Yesevȋlik ve Orta Asya Kültür Tarihi Bakımından
Önemi”, İlmȋ Araştırmalar, sayı: 7, İstanbul 1999, s. 212.
YESEVÎ, Ahmed, Divân-ı Hikmet Seçmeler, haz. Kemal Eraslan, Kültür Bakanlığı Yayınları,
II. Baskı, Ankara 1991.
----------, ---------, Fakr-nȃme, haz. Abdurrahman Güzel, Öncü Basımevi, Ankara 2007.
YILDIRIM, Ahmet, “Hoca Ahmed-i Yesevȋ”, Doğu’dan Batı’ya Düşüncenin Serüveni, ed.
Bayram Ali Çetinkaya, İnsan Yayınları, İstanbul 2015, c. VII.
YILMAZ, Hasan Kâmil, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul 1994

566

You might also like