You are on page 1of 3

Bir Şövalye ve Türk Sultanı Bayezid

Müslümanlar koro halinde şöyle dua ederler: ‘’Herşeye kaadir allahım, Hristiyanlara hiçbir zaman
sulh ve rahat vermemeni niyaz ediyoruz.’’ Bununla şunu demek isterler ki, Hristiyanlar birleşir ve
aralarında Sulh olursa, Müslümanlar onlara mağlup olacaktır. (1)(2) Bu sözler Macar Kralı
Sigismund’un ordusunda bulunan bir şövalye’ye ait. 1381 yılında Münih yakınlarında sıradan bir aile
çocuğu olarak doğan Johannes Shıltberger, Niğbolu savaşı’na Derebeyi Leın Hardt Rıchartınger
himayseinde katıldı.

Savaşta Macar Kralı’nın mağlup olması ile esir olan Shıltberger Anadolu, Mısır, İran, Türkistan,
Tataristan ve Karadeniz’in Kuzey kısımlarını esir halde gezdi ve yurduna döndüğünde ise hatrında
kalanları eser haline getirdi. Shiltberger’in İslam ve gezdiği toplumlar hakkındaki verdiği bilgilerden en
dikkat çekici olan kısımları aktarmaya değer bilgiler olarak gördük.

Shiltberger’in Müslüman topraklarında gördüğü dinleri beş ayrı kategoride ayırıp hepsini putperest
olarak tesmiye ediyordu. ‘’Putperestler beş çeşit dindedirler. Bazıları (Hz.) Ali denilen bir şövalyeye
inanır. Molla denilen bir rahibe inananlar var. Bazıları halen vaftiz olmamış zamanlardaki ‘’üç Kral’’a
inanırlar. Ateşe inananlar, tapanlar da vardır. Adem’in oğlu Habil’in Herşeye kaadir olana sunduğu
kurban alevlendi bu yüzdendir. Putperestlerin en büyük bölümü Mohammed (s.a.v.) denilen birine
inanırlar.’’

Türk Sultanı Bayezid Avrupa’nın Bariyeri sayılan Macaristan hudutlarına dayanması (3) üzerine Macar
Kralı Tüm Avrupa devletlerine ve Papalığa mektuplar yollayarak büyük bir haçlı ordusu toplamayı
başardı. (4)Kendilerine öyle güveniyorlardı ki ‘’ Gök çökecek olsa mızraklarımızla tutarız’’ (5)diyerek
mağrurane hareket ediyorlardı. Savaş başında şöhret için ilk saldırıyı üstlenmek isteyen Asilzadeler
mücadeleden sonra kaçmak için birbirleri ile yarışır olmuşlardı.(6)

Shıltberger’in aktarımına göre başta Macar kralı ardından ise tüm Haçlı ordusu tehalüf halinde
birbirlerini ölüme terk ederek kaçtıklarını anlatır. ‘’Türk pusuda imiş, diyüb heman tonuz gibi ürküb,
karga şahinden kaçar gibi yüz hezimete tutdılar.’’(7) Shiltberger’in esareti işte burada başlar. Froissart
ve Shiltberger,Yıldırım Bayezid’in savaş alanında gezerken öldürülen askerlerine içerleyip yakalanan
esirlerin öldürülmesini emrettiğini kaydeder. Sıra Shiltberger’e geldiğinde Sultan’ın şehzadesi
kendisinin affedilmesini istemişti çünkü kendisi daha on altı yaşında idi. Kroniklerin aktardığına göre
bu katliam tüm gün sürdü. Sultan’ın danışmanları diz çökerek bu işe bir son verilmesini diledi. Aksi
taktirde allahın gazabına uğrayacağını bildirdikten sonra Bayezid katliama son verdi.

Sultan Bayezid emrinde iken kaçma girişiminde bulunan Shıltberger ve arkadaşları bir süre hapis
hayatı yaşadıktan sonra tekrar Sultan’ın hizmetine devam etmişlerdir. Burda ‘’Sultan bizi affetti ve
aylıklarımızı yükseltti’’ diyerek (8) esirlerin de aylık maaş almış olabileceğini gösteriyor. Shiltberger’ın
anlatımına göre Bayezid Samsun şehrini kuşatmadan önce şehrin önündeki ovada dokuz gün boyunca
denizden ve ormandan yılanlar toplandı ve onuncu gün birbirlerine saldırdılar. Su yılanları mağlup
olarak geri çekildi. Ertesi gün şehrin hakimi ölü yılanları toplattı ve sekizbin kadar olduklarını söylediği
rivayet edilir.Turgut Akpınar bu hadisenin bir rivayet ve söylentiden ibaret olduğunu nakleder.
Bayezid bu olayı haber alınca sevinerek şunları söyledi: ‘’ Bu allahın bir işaretidir ve ben denize çok
yakın bir ülkenin hükümdarı olarak denizlere de hakim bir kral olacağım.’’
Doğu toplumları ve İslam hakkında aktardıkları kimi yerde eksik ve hatalı olsa da birçok yeri görmüş
ve yaşamış olduğundan calib-i nazar bir eserdir. Yayınladığı andan itibaren dikkati cezbeden bir eser
olmasının sebebi Türkengefahr (Türk Korkusu)’ın dönemin sorunu olması ve bu tehlikeyi oluşturan
kimseleri tanıma isteğinden kaynaklanmasıdır.

Müslüman topraklarında Sultan ve Beylerin sürüleriyle otlaklarda yaşaması bir gelenek ve yaşam tarzı
olarak kaydeder. Kılıç Arslan ve Orhan Gazi’nin de sarayları olmasına rağmen Çadırda yaşamaya
rağbet ettikleri vaki’dir. (9)

Mısırda yaşanan taht mücadelesi esnasında Bayezid’in yardım için gönderdiği birlik içerisinde
Shiltberger’de bulunmaktaydı. Timur 1399 sonbaharında Anadolu’ya gelmişti. (10) Uzun süren
çekişmelerden sonra Timur ile kaçınılmaz mücadele 1402 yılında vuku buldu. ‘’Ruma yüridi Temür.
Mülk doldı fitne vü havf u fütur. Çün Temürün hiç adli yoğ idi. Lacerem kim zülmu cevri çoğ idi. Zikri
vahşet, Çünki vahşedtir yakin. Anı anmamakdurur hile hemin. Yıkılub yakuldu çok şeh-i diyar.’’ (11)

Bu hadiseden sonra Ankara savaşında Timur’a esir düşen Shıltberger Timur’un Mısır seferine iştirak
etmiş olmalıydı. Şam’da Büyük bir cami bulunduğunu ve Timur’un tüm alimleri bu camide diri diri
yaktığını aktarır. Kafalardan kule yaptığını da ekler.Ülkesine dönen Timur’un İsfahan şehrinde yedi bin
çocuğu atlarıyla ezdiğini, hemde bunu büyük bir acımasızlık ile yaptığını kaydeder. Büyük Çin
hükümdarına karşı girişiminde ölümü üzerine Shıltberger Şahruh’un idaresi altına girdi. Timur’un
ölümüne eşinin kendisini aldatması ve bir beyin kendisinden mal kaçırmasının sebep olduğunu söyler.
Ölümünden sonra Mezarından ahüfiganlar geldiğini ve bunu mezarın başındakilerin duyduğunu
oğlunun tüm esirleri salması ile bu seslerin dindiğini de ekler.

Timur’un ölümünden sonra Şahruh’un himayesine giren Shıltberger daha sonra Miranşah’ın
ordusunda kaldı. Daha sonra ise oğlu Ebubekir’in idaresi altına girdi. Büyük Tataristan diye tabir ettiği
yerlere gitti. Yolda Setzalet Şehrinde Çıplak Ayaklılar tarikatına mensup kimseler gördü bunlar ilahi ve
dualarını tatarca ( türkçe) söylüyordu. Shiltberger’in aktardığına göre Sibirya yakınlarında bir dağda
tüm vücudu kıpkırmızı bir millet yaşıyordu. Bunlar İsa’ya inanıp Ugrier (muhtemelen uygur) denilen
bir milletti.

Çağatay ülkesinde yaşayanları ve Tatarları savaşçı bir millet olarak tanımlıyordu. Ekmek ve Şarap
yemezler bunun yerine sadece et yerler ve at sütü / kımız içerlerdi. Buna Sultaniyeli Johannes’te
değinir. Aceleleri varsa eti ince dilimleyip eğerlerinin altına koyarlar ve onu yerlerdi.(Pastırma
yapımından bahsediyor olmalı, kurutulmuş et.) Aç kaldıklarında düşmanlarının etlerini de yediklerini
kaydeder.

Shıltberger Cennet’ten dünya’ya akan dört nehrin olduğunu ve bunların İndus, Nil,Fırat ve Dicle
olarak kaydeder. İslam hakkında aktardıkları da dikkate şayan. ‘’Muhammed on üç yaşına geldiğinde
Mısıra giden bir kafile ile yola çıktı. Durakladıkları yerin papazı Muhammed’in büyük bir alim olup
Hrstiyanlığı kudretin altına alacaksın dedi ve Mısıra gitmemeleri için tembih etti. Ayrıca kendi soyu
olan Ermenilere dokunmamasını rica etti. Bağdat Kralını kendi dinine çeken Muhammed onun halefi
oldu ve eşi ile evlenerek Papa kadar kuvvetli bir halife oldu.’’

Shiltberger’in söyledikleri Ortaçağ Avrupası din adamlarının aktardıkları olumsuz imaj ile paralellik
göstermekteydi çünkü dışardan gözlemledikleri toplumlar hakkındaki bilgiler yanlış ve efsanelerle
doluydu. Shiltberger’de gözlemleyebildiği (esir olarak gezdiğini göz önünde tutmak gerek) ve yıllar
sonra hatırladıklarını eser haline getirmek için çalıştığında hatırında kalan bilgiler olumsuz bir imaj
oluşması için yeterli olmuştu çünkü Şehvet ve saldırganlık söylemleri daha önceleri de dile getirilen
iddialardı. Yazar yıllar sonra hatırladıkları arasında Müslümanların istediği kadar kadın alabildiğini ve
Muhammed’in (s.a.v.) İslam için doksan bin kişiyi öldürdüğünü aktarır. Ortaçağ Avupasında tam da
böyle olumsuz bir İslam tasavvuru yapılıyordu çünkü karşısındaki toplumu tanımıyorlardı ve buda
onları Korkuya itiyordu. Oysa ki yakından tanıma imkanı bulan kimseler (12) (13)korkmak yerine saygı
duymaya başlıyordu.

Büyük Tataristan’a seyahatinden sonra Karadeniz kıyısında görükleri bir gemiyi yanlarına çağırarak
Macar Kralı’nın Niğbolu’da esir olan askerleri olduklarını söylediler. Bunun üzerine gemiden birkaç kişi
Hristiyanlığa has dua ve ilahileri bilip bilmediklerini sordu. Sordukları soruları cevaplayan Shıltberger
ve arkadaşları gemiye alınıp İstanbul’a döndüler ardından ise Avrupa’ya döndü.

Altı yüz yıl önceki Rus steplerinden bize uzanan ve tüylerimizi heyecanla ürperten Türkçenin çağıltısını
iyici duymak için kalemi bırakıp, sadece duymak ve düşünmek istiyorum. Evet, duyalım ve düşünelim.

KAYNAKÇA:

1) Johannes Schıltberger – Türkler ve Tatarlar arasında (çev. Turgut AKPINAR)


2) Altay Tayfun ÖZCAN – Timur’un elçisi Sultaniyeli Johannes ve Libellus de Notitia Orbis adlı
eserinden bazı parçalar sf.131
3) Altay Tayfun ÖZCAN – XV. Yüzyılın ilk yarısına ait Avrupa Kroniklerinde Yıldırım Bayezid imajı
4) İsmail Hakkı Uzunçarşılı Osmanlı tarihi I. Cild sf.279
5) Ahmet Şimşirgil Kayı-I sf.127
6) Wılhelm Zınkeısen Osmanlı İmparatorluğu tarihi I sf.230
7) Neşri Kitab-ı Cihan-Nüma sf.329 (Neşri Niğbolu savaşı hakkında anlattıklarını Kara Temür Taş
Paşa’nın oğlu Umur Beğ’den nakletmiştir.)
8) Shıltberger a.g.e. sf. 38
9) Sencer Divitçioğlu Osmanlı Beyliğini kuruluşu
10) Halil İnalcık Kuruluş Devri Osmanlı Padişahları sf.116
11) Ahmedi İskendername (Dasıtan-ı müluk-u tevarihi ali Osman)
12) Froıssart Chronıcles / The penguın Classıcs
13) Zınkeısen age. sf. 235

You might also like