You are on page 1of 560

ÇORUM

YÖRESİ AĞIZLARI
SÖZLÜĞÜ

Genişletilmiş, Gözden Geçirilmiş


Beşinci Baskı

İbrahim GÖSTERİR

ÇORUM 2022
Beşinci Baskı
Nisan 2022
(İlk 3 baskı Örnekli-Tanıklı Çorum Ağzı adıyla yayınlanmıştır.)

Bu kitabın bütün hakları Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince yazarına aittir.
İzinsiz çoğaltılamaz, ticari amaçla kullanılamaz. Ancak sanatsal amaçlı etkinliklerle
tanıtım amaçlı kullanımlarda yazar, yapıt adı belirtilerek alıntı yapılabilir.

Baskı Cilt
Salmat Basım Yayım Ambalaj San. ve Tic. Ltd. Şti.
Büyük Sanayi 1. Cadde 95/1 İskitler/Altındağ/ANKARA
Kültür Bakanlığı Sertifika No: 47771

Grafik ve Kapak Tasarım


Selçuk USTA

ISBN: 978-605-71480-0-1

Yayına Hazırlayan
Çorum Belediyesi Kent Arşivi

İsteme Adresi
Çorum Belediyesi Kent Arşivi
Yeniyo Mh. Gazi Cd. Turgut Özal İş Merkezi Kat:4
ÇORUM
Tel: 0364 225 08 10/1541/1539

Bu Eser Çorum Belediyesi’nin Kültür Yayınıdır.


PARA İLE SATILMAZ
TAKDİM
Bir bölgeyi ya da bir şehri tıpkı bir tarihsel belge gibi okumak mümkündür.
Çorum, bu anlamda Anadolu’nun en zengin illerinden biridir. Pek çok
medeniyete ev sahipliği yapan şehrimizin geçmişine ait izlerini sivil mimari
örneklerinde, eski evlerde, sokak – cadde ve mahalle adlarında, arastalarında,
kamu binalarında, ibadethanelerde okuyabiliyoruz.

Bunların dışında, sözlü kültürümüz içerisinde yer alan Çorum’a özgü efsaneler,
hikâyeler, anlatılar ve gelenekler de kültürel zenginliğimizin bir başka ifadesi
olarak karşımıza çıkıyor. Binlerce yıl önce Anadolu Kültür ve Medeniyetlerinin
adeta kavşak noktasına kurulan Çorum kendine ait tarihi ve kültürel zenginliği
kelime dağarcığına, kelime hazinesine fazlasıyla yansıtmıştır.

Anadolu’da dağın, taşın, toprağın, ağacın, ırmağın kısaca tabiatın, hayatın


kendine münhasır bir dili vardır. İnsanımız dağla, taşla dertleşir, konuşur,
sevincini paylaşır. Şehirler, köyler, beldeler, sokaklar adlarında önemli hikâyeler
saklar. Kullanılan kelimeler beldeden beldeye değişim gösterir. Anadolu’nun
kültürel mirası arasında önemli bir yere sahip olan şive ve ağız zenginliği Çorum
için de geçerlidir. İl merkezinden ilçelerimize, ilçelerimizden köylerimize zaman
zaman farklılık gösteren kelime zenginliği şehrimizin değerler yelpazesinde
önemli bir yer tutar.

Şehrimizin sözlü kültüründeki renkliliği, çeşitliliği, ahengi en iyi şekilde yansıtan


‘Çorum Yöresi Ağızlar Sözlüğü’ İbrahim Gösterir Hocamızın uzun yıllar süren
çalışmaları sonucunda ortaya çıkan bir eser. Kültürel mirasımız içerisinde şive
ve ağız farklıklarının kelime kelime meraklılarına ulaşmasına vesile olan bu
kıymetli eseri okurlarımızın ilgisine sunuyoruz. Çorum Yöresi Ağızlar Sözlüğü’
adlı eserimizin genişletilmiş ve gözden geçirilmiş beşinci sözlü kültürümüzün
geleceğe taşınmasında önemli bir görevi ifa ettiğine inanıyorum.

İbrahim Gösterir Hocamızı tebrik ediyor, şehrimiz kültür hayatına katkısı olan
tüm kültür insanlarımıza şükranlarımı sunuyorum.

İyi okumalar…

Dr. Halil İbrahim AŞGIN


Çorum Belediye Başkanı
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

SUNU

Ülkemizde ağız incelemeleri 1930’lu yıllarda başlamıştır. 1932 yılında


Türk Dil Kurumu’nun kurulmasıyla başlayan Dil Devrimi, Anadolu ağızlarına olan
ilgiyi de artırmıştır. Bu ilginin verimleri kendini daha çok söz derleme alanında
göstermiştir. 1932-1934 yılları arasında gerçekleşen ilk derleme çalışmaları
sonunda 150 bin söz fişi toplanmıştır. 6 ciltlik Türkiye’de Halk Ağızlarından Söz
Derleme Dergisi, bu çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkmıştır.
1952 yılında başlatılan ikinci derleme çalışması sonunda 450 bin söz fişi
elde edilmiş, sonucunda 12 ciltlik Derleme Sözlüğü yayınlanmıştır. Halk ağzından
derlenen sözlerin yazarlara, sanatçılara, aydınlara ulaşmasıyla birlikte bu sözle-
rin bir bölümü yazı dilinde de kullanılır olmuştur.
1932-1934 yılları arasındaki ilk derleme çalışması sırasında TDK’ye dil fi-
şi gönderen derleyicilerin sayısı dört beş bin dolayındadır. Ancak elde bir derle-
yici listesi olmadığı için bu çalışmaya Çorum’dan kimlerin, ne ölçüde katkı sağla-
dığı da bilinmemektedir.
1952-1959 yılları arasında yapılan ikinci derleme çalışmasına katılan 917
derleyicinin 10’u Çorum ağzına ilişkin söz fişi göndermiştir. Bu derleyicilerin
Çorum ili, Alaca, Mecitözü, İskilip ilçelerinden derleyip gönderdiği toplam söz fişi
sayısı 6261’dir. (Tok, 2004: 590). Bunların 3126’sını tek başına gönderen Eşref
Ertekin, Türkiye’de Türk Dil Kurumu’na en çok söz fişi gönderen üçüncü kişi
durumundadır. Kurum’a söz fişi gönderen öteki derleyiciler Ahmet Tulu, Cevdet
Musaağaoğlu, Faruk Çağlayan, Hüseyin Duru, Hüseyin Kırıcı, İrfan Özen, İsmet
Çetintürk, Kazım Şahin, Mehmet Coşkunçay, Necmi Şamlı, Turgut Üner, Yusuf
Kılıç ile Zeki Ceylan’dır (Tdk, 1993: XXXI).
Anadolu ağızları üzerine ilk çalışmaların başlamasından bugüne değin
yaklaşık 80 yıl geçmiştir. Buna karşın Çorum ağzı üzerine yeterli çalışma yapıldı-
ğını ileri sürmek güçtür. Yapılan çalışmalar, Sayın Tayyar Kerman’ın Çorum Ağ-
zından Derlemeler adını taşıyan, Çorum ağzından örnekleri sergilediği değerli
çalışması ile birkaç bitirme tezinin, gazete, dergi yazısının ötesine geçememiştir.
Yirminci yüzyılda bilimsel, teknolojik alandaki hızlı gelişmelerin getirdiği
kültürel değişim süreci, kırsaldan sanayileşen kentlere doğru yoğunlaşan göçler,
Anadolu ağızlarının aşınmasına, giderek ortadan kalkmasına yol açmaya başla-
mıştır. Bu nedenle, ekonomik, kültürel gelişmelerin hızlandığı ilimizde Çorum
ağızlarının, halk yazını ürünlerinin derlenip kayıt altına alınması öncelikli bir
görev olarak karşımıza çıkmaktadır (Tok, 2004: 594). İl merkezinden kırsal
alanlara doğru açıldıkça yerel dil özelliklerinin korunduğu göz önüne alınırsa bu
görevi başaracak olanaklara sahip olduğumuzu da görebiliriz.
Öte yandan, Çorum ağzı üzerine çalışma yapılmasını sağlayacak yazılı
malzeme konusunda yeterli birikim olduğunu söylemek olanaklıdır. 1938-1946
yılları arasında Çorum Halkevi’nce yayımlanan Çorumlu dergisi ile bu derginin
üretken yazarı Eşref Ertekin’in 1971 yılında kitaplaştırdığı Çorum’da Derlenen
Maniler, Çorum ağzı üzerine yapılacak bir çalışma için önemli kaynaklardır.
Konusu bakımından Çorum’la ilgili romanların incelenmesi de bu konuda
büyük katkılar sağlayacak niteliktedir. Başta Çorum Cezaevi’nde yatmış, roman-
larını yazarken Çorumlu mahpusların anlatılarından yararlanmış Kemal Tahir’in
birbirinin süreği olan Yediçınar Yaylası, Köyün Kamburu, Büyük Mal, Damağası
romanları, Çorum ağzına ilişkin örneklerle doludur. Yine ortaokul yıllarını Ço-
rum’da geçirmiş Mehmet Seyda’nın 1930’lu yılların Çorum’unu yansıtan İhtiyar
Gençlik adlı romanı, Etem İzzet Benice’nin İskilip’e öğretmen olarak atanan bir
genç kızı anlattığı Yakılacak Kitap’ı, Hasan Latif Sarıyüce’nin Birinci Dünya Savaşı

5
5
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yıllarından başlayıp Cumhuriyet dönemine değin Kalınsaz (Sungurlu) kasabasın-


da savaşın acılarını anlattığı Savaş ve Gonca Güller kitabı, İbrahim Destanoğ-
lu’nun Çorum’un bıçkın delikanlısı Tıkı Enver’in yaşamını konu edindiği Ağır
Ceza adlı romanı Çorum ağzının önemli yazılı kaynakları arasında sayılabilir.
Yine çok genç yaşta yitirdiğimiz değerli yazar Şükrü Gümüş”ün henüz yayınlan-
mamış romanı “Topal Karınca”, baştan sona Çorum ağzını yansıtan bir içeriğe
sahiptir.
Çorum ağzı üzerine veri elde edilecek önemli kaynaklardan biri de halk
ozanlarıdır. Özellikle köyde yaşayan ya da köy kökenli ozanların yaratıları köy
halkının özgün dil özelliklerini yansıtmaları bakımından önemlidir. Alaca ilçesi
İsahacı köyünden Âşık Haydar, Sungurlu ilçesi Körkü köyünden Hüseyin Çırak-
man, merkez ilçeye bağlı Serban köyünden Hilali Baba, Evciortakışla köyünden
Şekip Şahadoğru, Mislerovacığı köyünden Müslüm Koygun (Cefai), Palabıyık
köyünden Kemal Özgür, Sarimbey köyünden Halil Çimen (Borani), Eskiekin kö-
yünden Rifat Kurtoğlu şiirlerinde yer yer Çorum ağzında kullanılan sözcüklere
yer vermişlerdir.
Bu yapıtın gerçekleşmesinde yukarıda adlarını saydığım ya da kaynakçada
belirttiğim bütün araştırmacıların, yazarların, ozanların emeği vardır. Bunların
dışında kırsal kökenli tanıdıklarımın söyleşilerini dinlerken tuttuğum notlardan,
bilgisine başvurduğum kişilerden edindiğim verilerden de yararlandım. Hepsine
teşekkür borçluyum. Çorum ağzı üzerine derleme notlarından yararlandığım
Sayın Cesur Terzi’ye, Hasan Paşa Halk Kütüphanesi’nin her zaman yakın ilgilerini
gördüğüm güler yüzlü çalışanları Sayın Ali Çağlayan ile İsmail Öztorun’a, Çorum
Belediyesi Kent Arşivi sorumlusu Sayın İrfan Yiğit’e teşekkür ediyorum.
Bu derlemeyi hazırlarken en büyük yardımı Sayın Atillâ Lâçin’den gör-
düm. Varlığından haberdar olmadığım kimi kaynaklara ulaşmamı sağladığı gibi,
yazdıklarımı büyük bir dikkatle okuyup düzeltisini yaptı, yol gösterdi. Çalışmamı
onun yüreklendirici desteği ile tamamladım. Kendisine teşekkür ediyorum. Ayrı-
ca, eşim ile oğlumdan çaldığım zamanları da bu çalışma için kullandım. Anlayışla-
rı için onlara da teşekkür borçluyum.
Dili halk yaratır; aydınlar, sanatçılar geliştirip güzelleştirir. Aydınların,
sanatçıların halk ağzından alıp yazı diline kazandırdığı pek çok söz vardır. Ancak,
bu çalışmanın amacı, derlenen sözlerin konuşma dilinde ya da yazı dilinde kulla-
nılmasını sağlamak değildir. Olanakların elverdiği ölçüde Çorum ağzının söz
dağarcığındaki zenginliği örnekli, tanıklı bir biçimde ortaya koymak, ilimiz sınır-
ları içinde söylenen sözleri dilseverlere tanıtmak, bunlar üzerinde yapılacak
araştırmalara taban hazırlamaktır. Çünkü ağızların derlenmesi dilin doğal geli-
şiminin bilimsel olarak incelenmesi için gereklidir.
Bir derlemede bulunacak yanlışlıklarla eksikliklerin yanı sıra halkın her
geçen gün yeni sözler yaratması göz önüne alınırsa bu derleme çalışmasına da
tamamlanmış gözüyle bakmak doğru olmaz. Öte yandan, varlığını bilmeme kar-
şın kişisel çabalarımla ulaşamadığım kaynaklar olmuştur. Çalışmamı Çorum’a,
Çorumluya karşı gecikmiş bir görevin yerine getirilmesi olarak görüyorum. Daha
iyisinin yazılmasını dileyerek araştırmacıların, dilseverlerin ilgisine sunuyorum.
Sözlüğün basımını sağlayan Çorum Belediyesi’ne teşekkür ediyorum.

İbrahim GÖSTERİR
Çorum 2022

6
6
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

DÖRDÜNCÜ BASKIYA ÖNSÖZ

"Sözlük, un çuvalı gibidir; vurdukça tozar." diye söz varlığımızın sü-


rekli arttığı anlamına gelen bir sözümüz var. Yazılı kültürümüzden daha
varsıl olan sözlü kültürümüz üzerine yapılan çalışmaların verimleri alındıkça
yeni sözcüklerle, deyimlerle, atasözleriyle karşılaşıyoruz. Bunların değerlen-
dirilmesiyle de sözlüklerimiz genişliyor.
Çorum ağzının söz varlığındaki artışın en önemli nedeni, yöremizin
halk kültürüne ilişkin yeni yayınların ya da sonradan ulaşabildiğimiz eski
kaynakların incelenmesidir. Genişlemenin ikinci kaynağı ise arkadaş, tanıdık
çevremizin katkılarıdır. Bildikleri, duydukları yerel sözcükleri sözlükte bu-
lamayan arkadaşlarımız ya da tanıdığımız kimseler uyarılarda bulunarak
sözlük çalışmamıza katkı sunmaktadır.
Yazılı, sözlü kaynaklardan yaptığımız eklemelerle birlikte sözlükteki
söz varlığı her baskıda önemli ölçüde artış göstermiştir. 2009 yılında yapılan
ilk baskıda 10.930 olan madde başı sözcük sayısı, 2010 yılındaki ikinci bas-
kıda 12.734'e çıkmış, 2015 yılında yapılan üçüncü baskıda ise 14.597'ye
yükselmiştir. Dördüncü baskıdaki sayı ise 16.101’dir.
Her baskıda kimi sözcüklerin açıklamalarında düzeltmeler yapılarak,
sözcüklerin bulunan yeni anlamları eklenerek, Çorum ağzıyla ilgili olmama-
sına karşın değişik nedenlerle metne karışan sözcükler elenerek içeriğin
geliştirilmesine çalışılmıştır. Ancak sözcüklerin halk ağzındaki kullanışları
örneklendirilirken yalnızca yazılı kaynaklardan yararlanılmış; kaynak kişile-
rin kullanımları sözlüğe alınmadığı gibi, örnek tümce oluşturma yoluna da
gidilmemiştir. Bu nedenle sözcüklerin tümce içindeki kullanımına ilişkin
örnekler sınırlı kalmış, örneksiz sözcükler baskın duruma gelmiştir. Öte
yandan, Çorum ili sınırları içinde az çok birbirinden değişiklik gösteren yöre
ağızlarının olduğunu da göz önünde tutmak gerekmiştir. Dolayısıyla önceki
baskılarda adı Örnekli-Tanıklı Çorum Ağzı Sözlüğü olan çalışmamızın adını,
Çorum Yöresi Ağızları Sözlüğü olarak değiştirmek gerekmiştir.
On yılı aşkın bir süredir verdiğimiz emek, bu süreçte edindiğimiz
deneyim, bu çalışmaya bitmiş gözüyle bakılmaması gerektiğini göstermiştir.
Anlaşılan bu çuval daha çok tozacaktır.
Sözlüğün genişlemesine katkı sunanlara, yeni baskısını yapan Çorum
Belediyesi'ne, baskıda emeği geçenlere teşekkür ediyor, bu yapıtımı Çorum-
lulara armağan ediyorum.

İbrahim GÖSTERİR
6 Mayıs 2019 / Çorum

7
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ÇORUM AĞZININ BAŞLICA ÖZELLİKLERİ

Anadolu ağızlarının sınıflandırılması üzerine yapılan çalışmalarda Ço-


rum ağzının yeri, iki değişik biçimde açıklanır. Ahmet Caferoğlu, Anadolu
ağızlarını 9 kümeye ayırdığı çalışmasında Çorum ili ağızlarını Amasya, Anka-
ra, kısmen de Yozgat ağızları bölgesine koymaktadır. Leyla Karahan, Çorum
ili ağızlarını Batı Grubu Ağızları içinde saymaktadır. Bu araştırıcı, Batı Grubu
Ağızlarını 9 alt kümeye ayırmakta, Çorum ili ağızlarını 6., 8. kümeler içinde
göstermektedir. 6. kümede Çorum merkez ilçe ile İskilip (dağ köyleri dışın-
da), Bayat, Kargı, Osmancık ilçelerinin ağızları yer almaktadır. 8. kümede
Çorum merkez ilçesi ile bunun güneyindeki ilçeler gösterilmektedir (Tok
2006: 589-590).
Çorum ağzı, örnek İstanbul konuşmasından önemli ayrılıklar gösterir.
Çünkü her yörenin çok eskiden beri konuştuğu, kendine özgü bir konuşma
dili vardır. Bu özelliklere şive, ağız gibi adlar verilir. Şive ile ağız anlamdaş
sözcükler değildir. Şive, bir bölge ya da yörede yazı dilindeki sözcüklerin
bozularak o yörenin özelliğine uygun seslendirilmesidir. Örneğin, “geliyo-
rum” yerine “geliyom” denmesi şive özelliğidir.
Her yöre ağzının ayrı bir söz dağarcığı vardır. Konuşma dilinde daha
çok bu sözler kullanılır. Ayrıca, tümce kuruluşunda, düşüncelerin anlatımın-
da da kendine özgü özellikler, ayrıcalıklar bulunur. Sözgelimi, merdivene
“badal”, pencereye “toplu” denmesi; “Gel oturalım” tümcesinin “Gel heeri!
Ecik oturalık” biçiminde söylenmesi ağız özelliğidir (Kerman 1997: 7-8).
Çorum ağzında, ses bilgisi bakımdan bugünkü İstanbul ağzına uyma-
yan çok sayıda sözcük vardır. Bu sözcükleri ait oldukları gruplarda toplaya-
rak köklerde, eklerde, eylemlerde göze çarpan özelliklerini görmek müm-
kündür.

Ünlülerdeki Değişmeler

1. Kimi sözcüklerde a’lar e’ye dönüşür: Tane-dene (İki dene ağaç ka-
şık, sallıyoduk keşik keşik), maşrapa-meşrebe (Meşrebenin kalayı, geçti güzel
alayı), kiraz-kirez (Ye kirezi, al siyezi), çanta-çente örneklerindeki gibi.

2. Kimi ı’ların sözcük içinde a’ya dönüştüğü görülür: Kıkırdak-


kahırdak (Kahırda ekmamize dürerik =Kıkırdağı ekmeğimize düreriz).

3. Kimi a’lar söz içinde o’ya dönüşür: Fistan-fiston (Bayramda garip


karına fiston alıp verdin mi hiç?).

4. Kimi sözcüklerde i’ler e ya da e’ler i olur: Ninni-nenni (Benim yav-


rum şimdi uyur nenni bebek nenni nenni), hiçle-heşle (Onculayın gızı heşledi-
ler, bu evlilik olmadı), özene özene-özeni özeni.

5. Kimi ü’ler e olur: Üvez-eyvaz (Dur anam pazardan eyvaz gurusu mu


alıyon hemen öyle?).

8
8
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

6. Kimi yerde e’ler o’ya ya da u’ya dönüşür: Dereotu-dorotu (Bir de-


met maydanoz, bir demet dorotu, bir demet taze soğan, bir demet taze nane),
dereotu-doruotu.

7. Kimi sözcüklerdeki ü, u’ya döner: Gülüm-gulüm, güçlükle-gucele


(İneği, koyunu, tavuğu sattık, ancak zor gücele borcu kapattık).

8. Kimi sözcüklerde ı harfi ile u harfi birbiriyle yer değiştirir: Pınar-


punar (Derviş der bu sözü, kanlı yaşlı punar gözü), çamur-çamır (Eşşek çamı-
ra çokünce yol gösteren çok olur).

9. Çorum ağzında sözcük içindeki u ünlüsü çoklayın o olarak söylenir:


Nuri-Nori, memnun-memnon, malum-malom.

10. Dilbilgisinde, bir sözcük içinde birbirini izleyen iki ünsüzün yer
değiştirmesi olarak tanımlanan göçüşme olayı Çorum ağzında da görülür:
Çömlek–çölmek, kibrit-kirbit, yalnız-yanlız.

11. Geniş zamandan (-r) gelen 1. çoğul şahıs eki “ız”, “ık” biçimine dö-
nüşür: Biziz-bizik, geliriz-gelirik, yaparız-yaparık.

Ünsüzlerdeki Değişmeler

İstanbul ağzındaki kimi ünsüzler Çorum ağzında değişir.


1. Söz başındaki k’ler a, ı, o, u harflerinin önünde g’ye dönüşür: Kapı-
gapı, kız-gız (On beşimde sevdim bi köylü kızı, gız gız değil, sanki çıtlık sakızı),
koyun-goyun, kuzu-guzu (Yarabbi bana guzu gibi ölmeyi nasip et) örnekle-
rinde olduğu gibi.

2. Söz başındaki kimi s’ler z olur: Sopa-zopa (Baba senin yaptığını ben
yapsam beni zopalarsın), sabah-zabah (İyi iyi, yarın zabaha çokelek, çemenle
bi gozel çay içerik) örneklerinde görüldüğü gibi.

3. Sözcük içinde l’nin b’ye dönüştüğü olur: İskemle-iskembe.

4. Kimi sözcüklerde b’nin p’ye, kimilerinde ise p’nin b’ye dönüştüğü


görülür: Pişirmek-bişirmek, pek-bek (Limon idim sıktın yar bek hatırım yıktın
yar).

5. Bir sözcüğün l, r ünsüzleriyle başlaması durumunda sözcüğün önü-


ne i ünlüsü eklenir: Renk-irenk (Güzel beni etmez merak yaşım geçmiş solmuş
irenk), lazım-ilazım (İrecep, ilimonu al da irafa goy, İramazan gelinci ilazım
olur).

6. Kimi sözcüklerde m’nin b’ye ya da n’ye dönüştüğü görülür: Malak-


balak, mumbar-minbar.

7. Kimi yerde ç ünsüzü ş ünsüzüne dönüşür: Hiçle- heşle

9
9
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

(İnsanoğlu denen garip yaratık bu güzel dünyayı heşlememiş mi?).

8. Çoğu zaman konuşma sırasında r ünsüzü düşer: Bir-bi (Az geçme-


den bi dâ vurulmuş, sôna bi dâa, emme gıracâmış gibi), sonra-sona, getir-geti
(Çağırdım Satı deyi sındıyı geti deyi).

9. Kimi sözcüklerde t sert sessizi yumuşayarak d’ye dönüşür: Tane-


dene (Gaç dene gorlar acaba külaha?).

10. Kimi yerde k ünsüzünün yerine h ünsüzü geçer:


Arkama-arhama (Aha ben gidiyom düşme arhama,a dilliksiz yâr yalnız
yat bundan kelli), okumak-ohumak, yıkanmak-yıyhanmak.

11. Kimi sözcüklerde d ünsüzü z’ye dönüşür: Merdiven-merzuvan,


merzivan (Merzivandan tıkır mıkır inerken, yazması boynuma dolanıyor öper-
ken).

12. Kimi yerde v ünsüzü f ünsüzüne dönüşür: Alev-alaf (Sülük Beyin


öğle uykuları zamanı bunalıyordu ki, of çektikçe ağzından, düpedüz alaf har-
lamacasına).

13. Ünlü ile biten bir sözcükten sonra g, k sessizleriyle başlayan bir
sözcük gelirse ikinci sözcüğün başındaki g, k sessizleri düşer: Buraya gel-
burayael, dolmakalem-dolmaalem.

14. Türk dilinin sesbilgisi kurallarına göre –çi eki çiçek-çi, kaşık-çı,
örneklerinde olduğu gibi yalnız süreksiz sert sessizlerle biten sözcüklerin
sonuna gelir. Oysa Çorum ağzında bu genel kurala uyulmaz. Kızar-çı, yalan-çı
örneklerinde görüldüğü gibi süreksiz yumuşak sessizler, süreksiz sert sessiz-
lere dönüşür.
Kimi zaman da atkıçı, geçe, koça, neçe, niçe örneklerindeki gibi söz-
cük içindeki süreksiz yumuşak sessizler sertleşebilir.
Örnek: Gor imdi deveyi neçe oturur, ağır ağır yüklerini gotürür.

10
10
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

SÖZLÜĞÜN DÜZENLENMESİNDE TUTULAN YOL

1. Değişik söyleniş biçimleri bulunan bir sözün her türevi ayrı madde
başı olarak alınmıştır.
Örnek:
dölek Kavun, ham kavun, kelek (Çr.).
düğlek Kavun - karpuzun olmamışı, kelek (Çr.).
dülek Kavun, ham kavun, kelek (Çr.).
düvelek Kavun, ham kavun, kelek (Çr.).

2. Yazılışları özdeş, ancak anlamları birbiriyle ilgisiz olan sözler ayrı


madde başı yapılmış, bunlar (1), (2), (3) rakamları ile gösterilmiştir.
Örnek:
çitilemek (1) Çamaşırı elle ovarak yıkamak (Çr.).
çitilemek (2) Kumaş ya da örgülerin yırtıklarını örmek, dikmek (İs.,
Su.).

3. Birbiriyle ilgili birkaç anlamı bulunan sözcüklerin her anlamı, aynı


madde içinde 1., 2., 3., rakamlarıyla ayrılmıştır.
Örnek:
diyir diyir 1. Bir yüzeyin pürüzlü, diş diş, pütürlü olduğunu anlatır
(Çr.). 2. Cilt üzerindeki ince kabarcıkları anlatır (Çr.).

4. Derlemeye alınan sözcüğün, deyimin anlamını daha da belirginleş-


tirmek, ağız özelliğini göstermek amacıyla kaynakların olanak verdiği ölçüde
kullanış örnekleri verilmiştir. Bu örnekler, anlam açıklamalarından sonra 9
puntolu harflerle yazılmıştır. Tanık olarak, sözcüğün geçtiği örnek tümcenin
alındığı kaynak; yazarın soyadı, kaynağın basım yılı, alıntının yapıldığı sayfa
belirtilerek gösterilmiştir.
Örnek:
bilerzik Bilezik (Eskiyapar-Al.).
“Kollar top bilerzik altın döşünde
Allı turnam çeker gençler peşinde” (Barışcan 2001: 64)

5. Madde başı olan sözlerin derlendiği yerler belirtilirken, eğer sözün


derlendiği yer bilinmiyorsa ya da söz yalnızca il merkezinde kullanılıyorsa
bunların derleme yeri (Çr.) biçiminde belirtilmiştir.
Örnek:
bızdık Kısa boylu, ufak yapılı, cüce, bodur, tıknaz (Çr.).
Derleme yeri belli ise, derlemenin yapıldığı köy adı, ilçe kısaltmasına
bağlı olarak verilmiştir.
Örnek:
abaçürüten Belli belirsiz, çiseleyerek yağan yağmur (Çalyayla-Çr.).

6. İlçe adları kısaltılarak gösterilmiştir.

11

11
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Al. : Alaca
Ba. : Bayat
Bo. : Boğazkale
Çr. : Çorum
Do. : Dodurga
İs. : İskilip
La. : Laçin
Me. : Mecitözü
Oğ. : Oğuzlar
Or. : Ortaköy
Os. : Osmancık
Ka. : Kargı
Su. : Sungurlu
Uğ. : Uğurludağ

7. Bir söz birkaç yerden derlenmişse bu yerler noktalı virgül ile ay-
rılmıştır.
Örnek:
gidek Keçi yavrusu, oğlak (Al.; Kızılhamza-Or.; Ovasaray, Kayı-Çr.).

8. Birçok yerde kullanılmakta olan bir sözün derlendiği yerlerin gös-


terilmesinde yer adlarının ilçe, köy sırası gözetilerek abecesel sıraya konma-
sına özen gösterilmiştir. Yalnız merkez ilçe en sona konulmuştur.
Örnek:
kuşkuş Sebze gibi pişirilen ya da çiğ olarak da yenen bir çeşit ot (Al.;
Çağşak, Çayhatap-Çr.).

9. Zamanla köy adları ile bunların bağlı olduğu ilçelerde değişiklikler


olmuştur. TDK’nin Derleme Sözlüğü’nde köy adları ile bunların bağlı olduğu
ilçeler, derlemenin yapıldığı zamana göre belirlenmiştir. Çalışmamızda bu
yer adları ile bağlı olduğu ilçeler konusunda da güncelleme yapılmıştır.
Örnek:
Ahmetoğlan köyü daha önce Mecitözü ilçesine bağlı iken merkez ilçe-
ye bağlanmış; Osmancık ilçesinin Seciğen köyünün adı Çampınar, Sungurlu
ilçesinin Diği köyünün adı Oğlaközü olarak değiştirilmiştir.

10. Türkçe kökenli olmamakla birlikte halk ağzında yer alan kimi söz-
lere de değiştirilerek kullanıldığı için derlemede yer verilmiştir.
Örnek:
Beddafa (İlenç, beddua), lağap (lakap), made (mide), meşrebe (maş-
rapa), tüken (dükkân).

12
12
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

abaçürüten Belli belirsiz, çisele-


A yerek yağan yağmur (Çalyayla,
Karagöz-Çr.) “Boon āşamadar
abaçürütenin altında goyun güt-
ā (1) 1. Ağa (Büyükcamili-Al., Çr.)
tüm.” Gösterir 2020: 41
2. Baba (Çr.) “Omar ānın ayānda
abalak ¦ ababak (Çr.)
bulduk ayakgabıy.” Abaz 2004: abalamak Emeklemek (Yenişıhlar
101 -Ba.)
ā (2) Ak, beyaz (Su.; Çr.) “Sufra abalı Bol, biçimsiz giyinen kimse
donat ā pakladan, cacıktan.” Yok- (Su.)
sul 2011: 87
abani Eskiden kavuk yapımında
ā (3) Aha (Karkın-İs.) "Ā şindi olan
kullanılan sarımtırak bir kumaş
duman buruya da doluy." Abaz
(Çr.)
2004: 143 abaniye Beyaz zemin üstüne saf-
aacalak Ak renkli, kavurması se- ran rengi dallar işlenerek süsle-
vilen iri mantar (Ba.) “Dünkü nen bir dokuma cinsi (Çr.)
yağmurdan sonra Karuuz’dan iki
abanoz Sözden anlamayan, kaba
poşet aacalak topladım.” Şahin
davranışlı kimse (İs.)
2020: 9
abansız Ansızın, birdenbire (İs.)
aah Hayır, yok, olmaz, istemiyo-
abariy Amanın gibi şaşırma ünle-
rum (İs.) “Kara İsmail yerden ta- mi (Ba.; Yerliköy-İs.) “Abariy, o
şa davrandıysa da, aah, o taşı at- gadar salçayı kaç ganeveze dol-
maya yürek ister.” Seyda 2006: duralım bacım?” Şahin 2020: 9
185
abaro Şaşma ünlemi (Külah-Al.)
aarek ¦ ārek (Al.)
“Abaroo diye bağıraraktan gaç-
aarice Nişanlı kızla arkadaşlarını
maya başladı.” İpek 2021: 177
pikniğe, geziye götürme (Al.) abartmak Olduğundan çok gös-
aba (1) 1. Abla, büyük kız kardeş termek, büyütmek (Gökçam-Su.)
(Çopraşık-Al.; İs.; Gökçam-Su.; abayı yakmak Aşık olmak, gönül
Çıkrık-Çr.) “Şuşun, şuşun, guyban vermek, tutulmak (Kirazlıpınar,
oluyum abalarım!” Özçatalbaş
Sarimbey-Çr.) “Benim oğlan kom-
2002: 29 2. Anne (Kayı-Çr.) "Kız
şu kızına abayı yaktı.” Yoksul
Zernişan aban nerede?" www.-
2013: 129
ahiskalilar net abbaca Bembeyaz (Or.)
aba (2) Çobanların, devecilerin, abbak Bembeyaz, apak (İs.)
göçebelerin giydiği uzun, yakasız abbo Baba (Al.)
üstlük, kepenek (Alacahöyük-Al.;
abdil Nisan ayının ilk beş günü
Yazır-Bo.; Altınbaş, Eskiekin, Pa-
(Su.)
labıyık, Serban-Çr.) “Bir abam
abdis Abdest (İs.) “Yalan söyleme
var atarım, nerde olsa yatarım.” yōdu, namaz abdis çōdu.” Abaz
Yoksul 2013: 140 2004: 104
ābaba Akbaba (Su.; Çr.) abıca Amca (İkipınar-İs.; Yağcılar-
ababak Ahmak, budala, sersem, Ka.; Âşıkbükü-Os.) “Abıca öyle
aptal (Göcenovacığı-Çr.) “Gendin
diyon emme, ben senin oğlundan
gibi ababakları bulup benim başı-
yiğidimdü…” Saraçer 2000: 261
ma getirirsin.” Ertekin 1946: 18

13
13
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

abıcoolu Amcaoğlu (Ba.) “Bizim abraş (1) Pinti, hasis (Çr.)


abıcoolu gelecek ay asgerliği biti- abraş (2) Tedirgin edici, obur
riyo.” Şahin 2020: 9 (Çr.) “Abraş at yükçü olmaz” Yok-
abıgat Avukat (Os.) “Abıgata dil sul 2013: 2
lazım, kol lazım değil.” Saraçer abraz Kısır kadın ya da hayvan
2000: 317 (Su.)
abıla Abla (İkipınar-İs.; Ka.; Âşık- abrıl Nisan (İs.; Ovakarapınar-Çr.)
bükü-Os.; Su.; Göcenovacığı-Çr.) “Abrıl geldi yetişti, dudak ota ya-
“Çalkala Fadik Abıla.” Saraçer pıştı.” Yoksul 2013: 2
2000: 258 abrılmak Birinin üzerine eğilmek,
abıl abıl Yeni yürümeye başlayan yaslanmak, abanmak (Ovakara-
bebeğin öne eğilerek düşecekmiş pınar-Çr.) “Bağların içinden ge-
gibi yürümesi (İs.) çerken oraya buraya abrılacak mı
abızambak Ahmak, budala, ser- bakalım?” Gümüş 1977: 98
sem, aptal (Çr.) abril Nisan (Me.) “Kork abrilin be-
ābi Ağabey (Örenseki-İs.; Su.; Sa- şinden, öküzü ayırır eşinden.”
rimbey-Çr.) “Āşamdan ābim gel- Yoksul 2013: 462
di.” Abaz 2004: 125 abrul Nisan (Or.) “Gork abrulun
abla (1) Hanım, hanımefendi (İs.; beşinden, oküzü ayırır eşinden.”
Çr.) “Hele harman zamanı gelsin Kerman 1997: 37
kolay abla.” Tahir 2006: 335 abrulmak Çullanmak, bir şeyin
abla (2) Yetişmiş, buluğa ermiş üzerine bütün gücüyle çökmek
kız kardeş (Çr.) “Ablası saçını ba- (Me.; Çr.)
şını yolar.” Tahir 2007: 185 absut Demir çemberi olmayan
ablacı Sevici kadın (Çr.) “Emey’in kağnı tekerleği (İs.)
güzelliği… Salt erkekleri değil, ab- abu 1. Abla, büyük kız kardeş (İs.;
lacı karıları da yakmış kül etmiş- Gölet-Ka.; Düvenci-Çr.) “Beni de
ti.” Tahir 2004: 16 az önce Güldane abun çağırdı.”
ablak Geniş dolgun çehreli (Evci- Kalayoğlu 2017: 70 2. Anne (Çr.)
Bo.; İs.) “Ablak yüzlü, bön bakışlı abuca Amca (Kurusaray-İs.)
Kezik bile ondaki değişikliğin far- abuhun Ahmak, budala, sersem,
kına varmıştı.” Sarıyüce 2004: 98 aptal (Çr.)
abo Şaşma, korku ünlemi (Göce- abukat Avukat (Kadıderesi-Çr.)
novacığı-Çr.) “Abo bu senin salta “Abukatı kuvvetli olanın çenesi de
mı, buna ne olmuş.” Ertekin 1946: kuvvetli olur.” Yoksul 2013: 2
18 abuk sabuk Saçma sapan, gelişi
aboğ ¦ abov (Kargı-Os.) güzel, ileri geri, boş söz (İs.; Çr.)
abov Şaşma ünlemi (İs.; Çr.) “Abov “Fadik bir mana veremediği bu
abov, sesleriyle ellerini yüzlerine abuk sabuk laflara daha fazla
kapadılar.” Seyda 2006: 130 sabredemedi.” Özçatalbaş 2003: 8
abra 1. Boş kabın ağırlığı; dara abuz Ahmak, budala, salak (Or.)
(Arpalık, Dutçakallı, Morsümbül- abuzambak Ahmak, budala, ser-
Çr.) 2. Teraziyi dengelemek için sem, aptal (Çr.)
hafif olan kefeye konan taş, de- acabola Acaba (İs.)
mir, çivi gibi ağırlık (İs.) “Şu ka- acap Acaba (Kalecik-Me.; Körkü-
bın abrasını alıver.” Tdk 1993: 27 Su.; Eskiekin-Çr.) “Acap yâr mi

14
14
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gelecek / Gine sâridi gözüm” Kur- acık (1) Az, biraz (Akçalı-Su.; Sa-
toğlu 1998: 65 rimbey-Çr.) “Aşıkların gözü sev-
acar (1) Güçlü, gürbüz, dinç, iri giyle bakar / Acık anlatması zor
yarı, kabadayı, atılgan, gözüpek, gibidir aşk” Çimen 2004: 47
yiğit Evci-Bo.) “Sonra dövenlere acık (2) 1. Dağlarda yetişen bir
acar tosunlar koşu-lacak, ho de- çeşit yabani elma (Ahmetoğlan,
necekti.” Güven 2013: 58 Beydili-Çr.) 2. Ham, olmamış
acar (2) Yeni, taze (Çayan-Su.; meyve, özellikle elma (Çr.) “Acık-
Gökköy-Çr.) la elmayı karıştırma, atınan eşeği
acarık Yoksul (Külah-Al.) yarıştırma.” Yoksul 2013: 3
accık Biraz (Çopraşık, Kılavuz-Al.; acı kireç Sönmemiş kireç (Kargı-
Yarımsöğüt-Su.) Os.; Su.; Çr.)
acçig Azıcık (Su.) acıktan Biraz sonra, birazdan
aceerek olmak Mide ekşimesi ya (Çalyayla-Çr.) “Aç gannımız gu-
da midenin bozulması (Ba.) “Bi- ruldaşır acıktan.” Yoksul 2011: 87
zim oğlan karavug ile tekeceni bi- acımık (1) Böğürtlen (Çr.) “Acımık
raz fazla gaçırınca aceerek ol- aşlandı, sıpa dişlendi.” Caferoğlu
muş.” Şahin 2020: 10 1994b: 117
aceğrek Mide ekşimesi (İs.) acımık (2) Çok sık dallı, acı, kötü
acel Ecel (Gerdekkaya-Al.) kokulu bir yaban otu (Su.; Çr.)
acēp Acayip, tuhaf (Su.) acımuk İçinde tane olmayan ya da
aceplemek Şaşmak (Çr.) tam gelişmemiş tane bulunan
acer (1) Duyulmamış, yeni haber tahıl kapçığı (Âşıkbükü-Os.) “Bu
(Su.) “Size bir acerim var.” Tdk sene çeltikler iyi değil, kellelerin
1993: 44 yarısı acımuk neredeyse.” Arsla-
acer (2) 1. Taze (Al.; İs.; Oğ.; Ka- ner 2016: 232
mışlı-Su.) “Olursa acer olsun / acınaklı Elemli, kederli, acılı (Gö-
Nideceğim ben dulu?” Aytekin cenovacığı-Çr.) "Acınaklı izleme-
2003: 16 2. Yeni, sağlam, çok iyi ye durdu karıncayı." Gümüş 1977:
(Al.; İs.; Me.; Oğ.; Kamışlı-Su.; Ar- 94
palık, Dutçakallı-Çr.) “Toprak-ta acın kabadayısı Çok yoksul olma-
da beklese acer altın gibi pa- sına karşın varsıllar gibi dav-
rıldar." Çalmuk 2019: 153 ranmaya çalışan kimse (Mus-
aces Ajans, haber (Ovakarapınar- tafaçelebi-Çr.)
Çr.) acır Üzeri kavun gibi girintili çı-
acıca İçmeye elverişli olmayan kıntılı beyaz hıyar (Baltacı Meh-
tuzlu, kireçli, kükürtlü su (Çr.) met Paşa-Os.; Su.; Ovakarapınar-
acıdamak Gemin atın ağzına gelen Çr.)
yuvarlak demir kısmı (İsmail- acırak Az acı, acımsı (Çr.)
köy-Çr.) “Kır atın ağzına acıda- acışmak Birinin ölümüne, felake-
mağını tamamen gevşetip bo- tine hep birlikte üzülmek, yan-
şalttı” Güven 2013: 157 mak (Çr.)
acıgerek olmak Mide ekşimesin- acıyıntulu Acıma duygusu çok
den dolayı geğirmek (İs.) olan kimse, merhametli, yufka
acıgici Abur cubur (Çr.) yürekli (Âşıkbükü-Os.) “Aslında
acıh Yabani elma; acık (Çr.) çok acıyıntulu biridir; ama yıllar-

15
15
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dır nasıl avcılık yapıyor, hiç anla- adamlık (1) İnsanlık (Eskiekin,
madım.” Arslaner 2016: 232 Serban-Çr.) “Geçenlerde baktım,
acici Dikenli, kırmızı kabuklu, kü- adamlıktan temelli çıkmış.” Tahir
çük yemişi olan bir bitki (Çıkrık- 2006: 83
Çr.) adamlık (2) Bağ, bahçede ya-
acicik Biraz, azıcık, pek az (Gök- pılacak bir işi kaç kişinin biti-
çam-Su.) receğini gösteren ölçü (Su.) “Bu
acik Az, azıcık (Sarimbey-Çr.) bağ iki adamlık.” Uçakcı 2006:
“Güldüğünen Ahvaz tespih çekiyor 354
/ Urluların suyu acik akıyor” Çi- adamlıklı Hatır gönül sayan, in-
men 2000: 59 sancıl (İs.; Su.; Çr.)
aciyci Kayalık yerlerde yetişen, adamlıksız İnsancıl olmayan, de-
ekşimsi yaprakları ağza baharatlı ğer bilmez, görgüsüz kişi (Su.;
tat veren bir ot (İs.) Çr.)
acor ¦ acır (Çr.) adamsıma İnsana önem verme,
acuğu çıkmak Çok zayıflamak candan yaklaşma (Su.)
(Gölet-Ka.) addan aşşa Yokuş aşağı (Ba.)
acuk Yabani elma (Gölet-Ka.; Âşık- “Addan aşşaa bu gadar hızlı bisik-
bükü-Os.) “Hava ısınınca davar- let sürme dedim deemi sana.” Şa-
lar acuğun gölgesine sığınırdı.” hin 2020: 10
Arslaner 2016: 232 ade 1. Gelenek görenek (Su.) “Her-
acumuk Çokça buğday tarlasında kesin bi adesi töresi vardır.”
biten; delice, karamuk da denilen Uçakcı 2006: 299 2. Beceri, us-
ot ile bunun tohumu (Çr.) talık (Su.) 3. Gösteriş (Yeşilyurt-
acur ¦ acır (Su.; Çr.) Al.; Su.) “Bu nasıl san-salat bu na-
āç Ağaç (Harunköy-İs.) “İki āç uza- sıl ade / Al olmuş yanaklar deva-
dularıdı şöyle.” Abaz 2004: 129 dır sade” Yöndem 1983: 57
açacak Anahtar (Toyhane-Ba.; adeleşmek İddialaşmak (Su.)
İmirli-Su.) adeli töreli Görenekli, yol yordam
aççik Azıcık, çok az (Kargı-Os.) bilen (Su.)
aç enik Maddi sıkıntıdan dolayı adı batası Ölesice anlamında ilenç
sağa sola saldıran; yasaya, ahlaka (Su.) “Adı batası hastalık demek
aykırı eylemlere yönelen kişi buraya kadar ulaştı.” Sarıyüce
(Çr.) “Aç eniğin biri, saldıracak 2004: 18
yer arıyo.” Kerman 1997: 55 ādık (1) 1. Angarya (Çr.) 2. Yük
açuk Açık (İs.) “O zaman kor şey- (Çalyayla-Çr.)
tan açukdan gezeridi.” Abaz, adık (2) Densiz (Su.)
2004: 109 adıkmak İyi ya da kötü ad ile ün-
ada Irmağın menderesleri ara- lenmek (Çr.)
sında kalan toprak parçası (Gö- adıma vurmak Adımla ölçmek
let-Ka.) “Adayı gene ırmak basmış (Su.)
di-yorlar.” www.golet.tr.gg/ ādırıklı Dengesiz, bir yana eğik
adamakıllı İyice (Çr.) “Mayısın ilk (Çr.) “Çuvalı eşeğe ādırıklı sar-
haftası olduğu halde güneş ada- mayın.” Tdk 1993: 66
makıllı kızdırıyordu.” Tahir 2004:
58

16
16
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ādırmak Yükün bir yana ağır gel- afguru Boş konuşan (Bademce-
mesi (Çalyayla, Ovakarapınar- Ka.)
Çr.) afıl uful Nefes nefese, çabuk ça-
adıyaman Şeftali (İs., Hacıhamza- buk, şapır şupur (Çr.)
Ka.; Âşıkbükü-Os.) afır 1. Hayvan damı; ahır (Eski-
âdirik çôdürük Tahteravalli (Örü- ekin-Çr.) 2. Hayvanların yem ye-
kaya-Al.) diği oluk (Ovakarapınar-Çr.)
âdirmek Eğmek, eğdirmek, yan “Afırda buldular püsküllü fesi /
yatırmak, (Ovakarapınar-Çr.) Giyelim karayı çekelim yası” Oğuz
ado Düşman (Su.) "Lan Os-man, 2006d: 60
bizi kuru kuruya adolara kurban afilli Çalımlı (İs.; Çr.)
edecektin." Çalmuk 2019: 79 afire Arife, öngün (Su.)
adok Adak, öndül (Çr.) aflak Kolayca kandırılabilen, saf
aduramaç çödüremeç Tahtere- (Arpalık, Dutçakallı-Çr.)
valli (Yenişıhlar-Ba.) “Hasan, ça- afūn elması Bir elma çeşidi; sütlü
buk gel, göbeller sakızların orada elma (Ba.; İs.) “Afuun elmasının
aaduramaç çöödüremeçe biniyo.” fidanı zamanında Afyon’dan gel-
Şahin 2020: 9 miş olabilir mi?” Şahin 2020: 10
ad vemek Söz vermek, yemin et- afur Ahırlardaki hayvan yemliği
mek (İs.) (Ba.; İs.; Türkler-Çr.) “Fadime gız,
afaangı artmak Ateşi yükselmek sizin afurun taataları gırılmış, go-
(Çıkrık-Çr.) cana di de tamir etsin.” Şahin
afacan Zehir gibi acı (Çitli-Me.) 2020: 10
afağan Yürek oynaması, çarpıntı, afurseki Kuzu ağılı (Ahmetoğlan-
heyecan, tasa, iç sıkıntısı, hafa- Çr.) “İki gözlü ambarımız, kuzu-
kan (Çr.) ların kaldığı afurseki dediğimiz
afağanı galkmak Sinirlenmek, ne- ağılın tam karşısındaydı.” Çalış-
fesi daralmak, bayılacak gibi ol- gan 2021: 144
mak (Çr.) “Durduk yere Fadime afur tafur Çalım, gösteriş, kurum
Nene’nin afağanını galdırdın.” (Su.) “Hem de benim bildiğim
Kerman 1997: 55 beyler afur tafurlu olur.” Sarıyüce
afağanlara boğulmak Afağanı 2004: 292
galkmak (Çr.) agıt Ölen birinin iyiliklerini, ölü-
afalak Aptal, sersem, şaşkın (Çr.) münden duyulan acıları sayıp
afat Yaman, hareketli çocuk (Gök- dökmek üzere söylenen ezgi; ez-
çam-Su.) gi ile ağıt söyleyerek ağlama (Çr.)
afatlamak Çok öfkelenerek ağzına a gızım Bir çocuk oyunu (Ka.)
geleni söylemek (Kargı-Os.) "Birdirbir, a gızım, tura oyunları
aferim Aferin (Tolamehmet-Çr.) oynanır, çıngırşağa binilirdi." Aşık
“Aferim, aferim böyle devam et.” 2003: 80
Güven 2017: 57 agubat Avukat (Su.; Çr.) “Sayı sizin
afeyin tohumu Haşhaş (Çalyayla, o mahkeme nooldu? Agubat dut-
Karagöz-Çr.) tun mu?” Tuluk 1991: 2
afgurmak Boş yere kızıp bağır- ağ Beyaz, ak (İsahacı-Al.; Yazır-
mak (Bademce-Ka.) Bo.; Gökçam-Su.; Sarimbey, Tur-
gut-Çr.) “Estirelim yeli dağda /

17
17
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Karanın gözü var ağda” Gardaş ağartmak 1. Beyazlatmak (Su.). 2.


1979: 25 Temizlemek (Su.)
ağa 1. Ağabey, büyük erkek kardeş ağartu Süt ürünlerinin genel adı,
(Ka.; Çitli-Me.; Âşıkbükü-Os.) yoğurt (Âşıkbükü-Os.) “Evde bir
“Ağam zengin olmuş, yengem se- kaşık ağartu kalmamış.” Arslaner
vinsin.” Arslaner 2016: 232 2016: 232
2. Baba (Al.; Gökçam-Su.; Çitli- ağaruk 1. Ne yese yaramayan ya
Me.) “Ağam zabanan şeere gitti.” da yediğini göstermeyen benzi
Bilen 2006: 41 3. Cömert, eli açık soluk kişi (İs.) 2. Güneşten rengi
(Su.) 4. Kayınbirader (Su.) solmuş kumaş (İs.)
ağacalık (1) Bir iş yapana ücre- ağaz ¦ ağız (2) (Arpalık, Mor-
tinden başka verilen şey, para sümbül-Çr.) "Bağda ekmek ye-
(İs.; Çr.) mişler. Yaprakla ağaz varmış."
ağacalık (2) Gelinin erkek kadre- Demiryürek-Ozulu 2017: 237
şine oğlan evince yapılan giysi ağ bakla ¦ ak bakla (Çr.)
(Çr.) ağbaş Ekine tane tutturmayan bir
ağaç delen Ağaçkakan kuşu (Çr.) hastalık (Ovasaray-Çr)
ağal Malların yazın tutulduğu yer ağbi Ağabey, büyük kardeş (Çr.)
(Kılavuz-Al.; Su.) “Sülük ağbim az kalsın yağlı ilme-
ağalık (1) ¦ ağacalık (1) (İs.) ğe gittiydi.” Tahir 2004: 249
ağalık (2) Hamamlarda varsılların ağ bulut Kışın görülen yağmur
soyunduğu, kafesle çevrili bir ki- bulutu (Çr.)
şilik bölme (İs.) “Bunu ağalıkta ağca (1) Ak, beyaz (Yerliköy-İs.;
sıcak havlulara sarsınlar.” Tahir Su.; Ahmetoğlan, Gökköy-Çr.)
2008: 158 “Ağca yüzüm islendi / Güzel adım
ağar 1. Ağır (Su.; Çr.) “Çölmekçi- pislendi” Aytekin 2003: 22
den aldım tağar, tereziye goydum ağca (2) Kadınların başlarına
ağar.” Caferoğlu 1994b: 108 2. taktığı gümüş tepelik (İs.) “Ağ-
Yavaş (Su.) 3. Ağırbaşlı (Su.; Ye- canın gümüş pulları puşinin ke-
şilyurt-Al.) narlarından sarkıyor.”
ağarıberi Öteberi, ufak tefek şey ağca ağaç Beyaz gövdeli, parlak,
(Çr.) dayanıklı kerestesi olan bir ağaç
ağarma Sığırlarla koyunlarda sı- (Çr.)
caktan, yağlılıktan ileri gelen bir ağcalık ¦ ağacalık (1) (Külah-Al.)
hastalık (İs.) ağcıl Beyazlı, beyazı çok (Çr.)
ağarmek Eğirmek (Yeşilyurt-Al.) ağda Kaynatılarak koyulaştırılmış
“Kim ağardi kim dokudu Ulu- pekmez ya da şeker (Çr.) “Herkes
bat’ın bezini?” Yöndem 1983: 26 ağdanın donmasını bekliyordu.”
ağarmış arpa Evlenme çağına Özçatalbaş 2002: 92
gelmiş kız (Âşıkbükü-Os.) ağdık (1) Angarya iş, manevi yük
ağartı 1. Süt, yoğurt, ayran gibi (Çr.)
ürünler (Külah; Kıcılı-Al.,Su.; Çal- ağdık (2) 1.Yük (Çalyayla-Çr.) 2.
yayla-Çr.) “Ağartısı bol olanın mi- ¦ ağdırık (Külah-Al.)
safirden korkusu olmaz.” Yok-sul ağdık (3) Kusur, hata, eksik taraf,
2013: 14 2. Sarımsaklı yoğurt kabahat, ayıp, örgensel kusur,
(İs.) hastalık (Çr.)

18
18
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ağdık (4) Minnet (Çr.) “Kimsenin ağırsamak Yiyeceğin kokmaya,


ağdığı altında değiliz.” Tdk 1993: bozulmaya yüz tutması (Çr.)
87 ağırsımak ¦ ağırsamak (Çr.)
ağdık (5) Yaramaz, sırnaşık, den- ağırşak Kır menekşesi (Çr.)
siz, nâdan (Çr.) ağırtı ¦ ağartı 1 (Arpalık, Dutça-
ağdık göz Şaşı göz (Çr.) kallı-Çr.) “Bizim onca çor çocuk
ağdırı devürü Ağır ağır (Yağcılar- bir kıdım ağırtı deyi yavıncısın,
Ka.) sen avradına inek dana bağışla.”
ağdırık Dengesiz, eğik, bir yana Gümüş 1977: 9
devrik yük (Çr.) ağışak Memenin etli, şişkin yeri
ağdırıklı ¦ ağdırık (İs.) (İs.) "Gebe kadının göğüsleri ağı-
ağdırmak (1) Ağır basmak, çö- şaklı olur." Balıkçı 2010: 79
kertmek, mat etmek, bozmak ağıt yakmak Ağıt söylemek (Çr.)
(Ka.; Çalyayla-Çr.) ağız (1) Bıçak, keser, balta gibi
ağdırmak (2) ¦ ağdırık (Külah- araçların keskin kısmı (Çr.)
Al.; Dutçakallı-Çr.) “Eşek ağdır- ağız (2) Yeni doğurmuş kadının ya
mayınca taş gurbete düşmez.” da hayvanın ilk sütü (Külah, Kı-
Türkoğlu 2007: 163 cılı-Al.; Os.; Çalyayla, Ovakarapı-
ağdurmak 1. ¦ ağdırık (İs.) 2. nar-Çr.) “Ağız emmeyenin sesi gü-
Asma çubuğunu ağaca sardırmak zel olmazmış.” Koşay-Işıtman
(İs.) 1932: 4
ağduru çoğdürü Tahteravalli (İs.) āğız (3) Kadın (Kuyucak-Me.)
"Bugün ağduru çoğdürü oynama- ağız aramak Sezdirmeden birin-
nın tam zamanıydı." Kalayoğlu den bilgi almaya çalışmak (Su.;
2017: 25 Çr.) “Babanı buraya sürgün mü
ağ ekin Bir buğday türü (Su.) göndermişler? deyip kızının ağzı-
ağelmek Eğilmek (Su.) nı aradı.” Seyda 2006: 223
ağesmek Eksiltmek, azaltmak ağız bağı (1) Çuval ağzı bağla-
(Su.) makta kullanılan ip, sicim (Kü-
ağı (1) Zehir (Kargı-Os.; Çr.) “En lah-Al.; Ba.) “Şu senin süveterden
mazaratı dedi, mantarların en yaptığımız ağız bağlarını getir de
ağılısı…” Gümüş 1977: 23 un çuvallarının aazını balıyak.”
ağı (2) Kırağı (Çr.) Şahin 2020: 10
ağılamak Zehirlemek (Kargı-Os.; ağız bağı (2) Yalancı tanıklık ya-
Çr.) “Hasan’ı nasıl ağıladı, sonun- pacak kimseye verilen rüşvet
da kafasına kurşunu nasıl sıktı?” (Çr.)
Tahir 2006: 321 ağız dalaşı Tartışma (Su.) “Ağız
ağır ayak (1) Gebe, yüklü, do- dalaşı, gelecek kötülüklerin başı.”
ğurması yakın (Çr.) Yoksul 2013: 15
ağır ayak (2) Yavaş yavaş, ağır ağız eğmek Minnet etmek, birin-
ağır (Çr.) den bir şey istemek zorunda kal-
ağırlama (1) Halay türü bir halk mak (Ba.; Kargı-Os.; Su.; Çr.) “Ne
oyunu (Çr.) ağız eğecem ben ona, gider yeni-
ağırlık Başlık parası (Su.) sini alırım.” Şahin 2020: 10
ağırma ¦ ağarma (İs.) ağızla Su arkından suyun çevrildi-
ği yer (Su.)

19
19
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ağızlamak İşe başlatmak (İsmail- ağlenmek Durmak (Çr.) “Az ağlen


köy-Çr.) “İşçileri ağızladım.” Tdk hêri, gelen var.” Nakiboğlu 2017:
1993: 97 234
ağızlanmak Otun yeni yeni bit- ağleşmek (1) Durmak, beklemek
mesi, büyümesi (İbek-Me.) (Su.)
ağızlatmak Bir işe başlayıp kolay- ağleşmek (2) Alay etmek, dalga
lamak, işi sonuna getirmek (Çr.) geçmek (Su.)
ağızlık (1) 1. Çözgü dolaplarında ağlık (1) Pudra, düzgün, aklık
ipliğin düzenli gidişini sağlayan (Çr.)
araç (Çr.) 2. Dokuma tezgâhında ağlık (2) Üstübeç (Çr.)
mekiğin işlemesi için bırakılan ağlu Avlu (Âşıkbükü-Os.) “Ağluda-
çözgü aralığı (Çr.) ki hayvana. Kelgız’ı böyle görünce
ağızlık (2) Kavunun çekirdekli çok üzülmüş.” Arslaner 2016: 178
kısmından kesilip alınan yüzbeği ağmak (1) Yükselmek, yukarı çık-
(Çr.) mak (Yeşilyurt-Al.; Ba.; Âşıkbü-
ağızlık (3) Su arkının sulanan kü-Os.; Sarimbey-Çr.) “Sürü ya-
yerlere açılan kısmı, ark başı (İs.; maca ağdı.” Tdk 1993: 103
Çalyayla-Çr.) ağmak (2) ¦ ağdırık (Sarimbey-
ağızlık (4) Bir şeyin başladığı yer Çr.) “Yıkılıp bir yana ağmaz ki
(Göcenovacığı-Çr.) “Ekin yığın- dünya / Bütün eller araç olsa em-
larının birisinin ağızlığını açub moğlu” Çimen 2006: 21
içine girüb sapları başıma çeküb ağmek Eğmek (Su.) "Lastiği çe-
gömülüp yattım.” Ertekin 1946: virdik, değneği ağdik / Sanki biz
15 sana ne dedik?" Çalmuk 2019: 10
ağızlık açmak Bir şeye başlangıç ağmilican Yemeği yapılan bir çeşit
yapmak (Çr.) ot (Çalyayla-Çr.)
ağızlık değneği Dokumacılıkta ağnak At, eşek gibi hayvanların
arışları ayırmak için kullanılan debelendikleri tozlu, topraklı yer
tahta (Çr.) (Çr.)
ağız tadı Söz kesiminden bir hafta ağnamak Anlamak (Ba.) “Devrüş
sonra yapılan nişan töreni (Ka.) durumu ağnamış ama gaduna
ağız tadı vermek İyi bir şey vaat sezdürmemiş.” Akbaş 1983: 21
etmek (Çr.) ağnanmak (1) Ferah bulmak (Çr.)
ağlak (1) Asma çubuğunun ke- ağnanmak (2) Hayvanların top-
silen yerinden akan su, özsuyu rakta yatıp yuvarlanması (İsaha-
(Çr.) “Ağlak başladı, bağları bu- cı-Al.; Ba.; Obruk-Do.; İs.; Gölet-
damayalım.” Tdk 1993: 101 Ka.; Ahmetoğlan-Çr.) “Eşeğe ma-
ağlak (2) Vara yoğa ağlayan, sulu rifetini göster demişler, yıkılıp
gözlü (Çr.) “Aman, ne ağlak ço- ağnanmış.” Yoksul 2013: 291
cuk.” Tdk 1993: 101 ağnanmak (3) Üzerine çullanmak,
ağlamsı Ağlayacak hale gelmiş, ağ- çökmek (Çr.)
lamaklı (Su.) ağnatmak Anlatmak (Ba.) “Size
ağlan geçmek Dalga geçmek, eğ- başımdan geçen bir hadise ağna-
lenmek (Su.) “Usta boyun devril- dayım.” Akbaş 1983: 21
sin! Sen benimle ağlan mı geçi- ağnayış Anlayış (Gökçam-Su.)
yon?” Çalmuk 2019: 140

20
20
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ağ pakla Beyaz kurufasulye (Ar- ağşam Akşam (Alacahöyük, Kaya-


palık, Morsümbül-Çr.) büğet-Al.; Su.) “Ağşamın şerri, za-
ağre Kağnılarda mazıyı tutan çatal bahın hayrı.” Yoksul 2013: 14
(Su.) ağşar Küllü su (Çr.)
ağrek ¦ arek (Külah-Al.) ağşer ¦ ağşar (Çr.)
ağrı (1) ¦ ağarma (Çr.) ağşeşmek Ortalığın birbirine gir-
ağrı (2) Yönünden, tarafından, - mesi, aşırı gürültü patırtı olması
den doğru, -ya doğru, -nın bo- (Göcenovacığı-Çr.) “Gecenin bir
yunca (Su.; Göcenovacığı-Çr.) “Üç yarısı Hacıgilin ev ağşeşiyormuş
güzel geliyor bağlardan ağrı, ta- çığırtıdan." Gümüş 1977: 55
ramış zülfünü gerdana doğru.” ağşeştirmek Ortalığı birbirine
Tdk 1993: 108 katmak (Göcenovacığı-Çr.) "Köyü
ağrık Düşkün, müptela (Çr.) “Ev- ağşeştiriyor dürzüler, her dakka
dekilerin hepsi de boğaz ağrığı.” bir başka yalan düzüyorlar." Gü-
Tdk 1993: 110 müş 1977: 59
ağrıklı 1. Saralı (İs.) 2. Hastalıktan ağu Zehir (İmat-Al.; Körkü-Su.; Ka-
kurtulamayan kimse, ağrılı sızılı rahisar, Palabıyık, Sarimbey-Çr.)
(Su.; Çr.) “105 yaşı, 120’lik kilo- “Eğer cenazemde imam olursan /
suyla Halime ebe, belinden dizle- Ağular içeyim, öleyim güzel” Öz-
rinden ağrıklıydı.” Özçatalbaş gür 2002: 72
2002: 50 ağulamak Zehirlemek (Çr.) “Ağu-
ağrıma Hayvanların sıcağın etki- larım Osman itini, kaldı mı diye-
siyle bir çeşit hastalığa yakalan- ceğin?..” Tahir 2004: 246
ması (Çevreli-Al., İbik-İs.) "Bir ağulanmak Zehirlenmek (İs.) “Su-
kişinin koyunlarında ağrıma baş- ratı zehir yeşiline kestiğinden
lar." Kantemir 2015: 75 ağulanmış besbelli, dedik.” Tahir
ağrımak ¦ ağırsamak (Çitli-Me.) 2008: 174
ağri ağaç Kerpiç ocakların yapı- ağuz ¦ ağız (2) (Âşıkbükü-Os.)
mında kullanılan ağaç kalıp (Or.) ağzı barabar Ağzına dek dolu
ağrice Hıdırellez (Su.) (Su.)
ağsak Topal, hafifçe topallayan in- ağzı kara Kötü haber vermekten
san ya da hayvan; aksak (Kargı- hoşlanan kimse (Çr.)
Os.; Su.; Çr.) ağzı keşli Yerli yersiz konuşan;
ağsamak Topallamak, aksamak tatsız, can sıkıcı sözler söyleyen
(Çitli-Me.; Su.; Eskiekin-Çr.) kimse (Su.; Çr.)
“Deyzeni sorarsan, ağsıyo kıçı, ağzı kilitli (1) Alt, üst dudakları
Çebişin postuna benzedi saçı” beyazlı at (Çr.)
Kurtoğlu 1998: 16 ağzı kilitli (2) ¦ ağzı pek (Çr.)
ağsırmak Aksırmak (Çr.) ağzı kokulu yaren Kişinin sürekli
ağsuğat Alışveriş, ticaret (Âşıkbü- yakınında olan sevgilisi (Os.)
kü-Os.) “Çocukluğumuzda babam “Ben onun ağzı gokulu yareni mi-
ağsuğat yaptığından evimiz yok- yim?” Saraçer 2000: 330
luk görmezdi.” Arslaner 2016: ağzın fal ola Geleceğe ilişkin söy-
232 lenen bir sözün doğru çıkması
için yapılan dilek (Çr.) “Senin işin

21
21
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

olacağa benzer. Ağzın fal ola.” ahıl gutusu Çok akıllı (Su.)
Tdk 1993: 119 ahıllı Akıllı (Harunköy-İs.; Çr.)
ağzı pek Sır vermeyen, ketum “Orda çok ahıllılar va.” Abaz
kimse (İs.; Su.) 2004: 155
ah Ak, beyaz (Çayhatap-Çr.) “Sö- ahıret evi Gerdek odası (Su.)
ledin sözler hahdır / Hahdır de- ahır sekisi Kışın, sıcaklığından
yenin yüzü ahdır” Caferoğlu 1994: yararlanarak oturmak için ahırın
139 bir yanına set biçiminde yapılan,
aha İşte, orada, hemen şurada, bu yüksekçe oda (Çopraşık-Al.; Gök-
(Eskiyapar-Al.; İkipınar-İs.; Gök- çam-Su.; Budakören-Çr.) “Otur-
çam-Su.; Çalyayla-Çr.) “Görüyon duğu yer ahır sekisi, çağırdığı pa-
ya goçum sinek govalıyok aha.” dişah türküsü.” Tdk 1993: 131
Özçatalbaş 2002: 109 ahıtma (1) Hayvanların alnındaki
aha anān babān Şaşma ünlemi aklık (İs.)
(Çr.) ahıtma (2) Saç üzerinde ya da
ahabbağ ¦ apakça (Çr.) tepside pişirilen çörek (İs.).
ahacığına ¦ ahacık (Çr.) ahıtmak Küçük çocuğun çiş etme-
ahacık İşte, orada, hemen şurada, si (Çr.)
bu (Ovakarapınar-Çr.) “Ahacık şu ahizar Ağlama, inleme (Çr.) “Ka-
dağın ardı." Demiryürek-Ozulu nadın yere vurdu / Benim ahiza-
2017: 236 rımdan” Ertekin 2006: 33
ahacıma ¦ ahacık (Su.) ahkırık Balgam çıkarırken boğaz-
ahacına ¦ ahacık (Çr.) dan gelen hırıltılı ses (Çr.)
ahacuk ¦ ahacık (İs.) ahlına yanıyım Bir kişinin bir işi
ahah İşte, orada, hemen şurada, yanlış yaptığını belirtmek için
bu (Çr.) söylenen söz (Su.)
ahapça ¦ apakça (Çr.) ahmak Tatsız meyve (Ahmetoğ-
ahar Hayvanların barındığı yer, lan-Çr.) “İri meyvelere tatsız an-
ahır (Sarimbey-Çr.) lamında ahmak derdik.” Çalışgan
ahbap Dost, tanıdık (İsahacı-Al.; 2021: 135
İs.; Gökköy-Çr.) “Pek çabuk ah- ahman Koç katımında koyunların
bap olduk.” Benice 2002: 117 gece yattığı üstü açık, çevresi ka-
ahca (1) Beyaz (Çitli-Me.) “Benim palı olan yer (Çavuşcu-Su.)
defter seninkinden ahca.” Tdk ahmatçalı Saf, avanak (Ba.) “Yahu
1993: 127 amma da ahmatçalısın, senin
ahca (2) Akçe, para (Turgut-Çr.) adın nereden karışsın terör so-
“Pul oldu vicdan ahçası / Bağlan- ruşturmasına, gitti yengenin bi-
dı fikir bohçası” Gardaş 1979: 11 lezikleri desene.” Şahin 2020: 11
ahıl Akıl (Harunköy-İs.; Çr.) “Na- ahmetbağ Bir çeşit tatlı üzüm,
hal bu ahılıña geliyo da ūraşıyoñ (Os.; Çalıca, Çalyayla-Çr.) “Kara
sen.” Abaz 2004: 152 üzüm, ak üzümler, gelinparmağı,
ahılgan Çamsakızı, reçine (Çr.) Ahmetbağ çeşitleri…” Özçatalbaş
“Çik taraflarındaki çukura ahıl- 2002: 80
gan ya da balmumu doldurularak ahmetbey 1. ¦ ahmetbağ (Os.;
fazlaca ağırlık temin edilir.” Tom- Çalyayla-Çr.) “Ahmetbey üzümü
buş 1940: 27 var, gelin parmağı desen var…”

22
22
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Tuluk 1991: 2 2. Yabanıl bezelye akat, bey, kurşunlu gibi adlar ve-
(Ahmetoğlan-Çr.) “Kardeşim İz- rilir.” Oğuz 2006b: 10
zet ile senin baklanın için kaç ta- akay Adam, erkek (Kalecikkaya-
ne ahmetbey çıktı diye iddiaya Al.)
girer, gülüşürdük.” Çalışgan ak bakla Beyaz kuru fasulye (Kı-
2021: 219 cılı-Al.; Ka., Os.; Arpalık, Mor-
ahmın Hayvan pisliği, gübre (Gök- sümbül-Çr.)
çam-Su.; Kuşsaray-Çr.) akbaş Tane tutmamış ekin başağı
ahraç ¦ argaç (2) (Su.) (Kıcılı-Al.; Çr.)
ahraz Dilsiz, hem sağır hem dilsiz ak bekmez Elle çarpılmış, yumur-
(İmat-Al.; Kargı-Os.; Su.; Arpalık, talı katı pekmez, bulama (Baltacı
Çıkrık, Dutçakallı, Eskiekin, Evci- Mehmet Paşa-Os.; Büyükgülücek,
ortakışla-Çr.) “Ahrazın dilini sahi- Ovakarapınar-Çr.)
bi anlar.” Yoksul 2013: 25 ak böğürce Kuru fasulye (Ka.).
ahren Yaşıt, emsal (Su.) ak börgüce Kuru fasulye, ak fa-
ahretlik Öte dünyada da arkadaş- sulye (Âşıkbükü-Os.)
lık ilişkisinin sürmesini sağla- ak bulama Elle çarpılmış, yumur-
mak için iki kadın arasında yapı- talı katı pekmez, bulama (Çr.)
lan sözlü anlaşma (Kargı-Os.; Çr.) akcıl ¦ akçıl (Âşıkbükü-Os.)
“Bir de Fitnat annenin kel ahret- akça Beyazca, beyaza yakın (Çr.)
liği Kamuran.” Seyda 2006: 22 “Eşi İfakat Hanım akça pakça ka-
ahseri Çoğunlukla, ekseri (Su.) dındı.” Seyda 2006: 85
ahşam Akşam (İs.; Kuyucak-Me.) akçıl Beyaza yakın, beyazı çok,
“Bahriyar, banyuyu ahşam kitle- rengini atmış, solmuş nesne(Al.)
yip giderken…” Abaz 2004: 112 akger Tüyleri alacalı kıl keçisi
ahur Hayvanların barındığı yer, (Âşıkbükü-Os.; Boğabağı, Çalyay-
ahır, tavla (Kürt aşireti, Yeşil- la-Çr.) “Ötede Kör Zeynep-gilin
yurt-Al) akger keçisini tuttu.” Gümüş
ahurlamak Herhangi bir hizmet 1977b: 46
hayvanını kış süresince ahırda akgözübüyük Kalın kabuklu, da-
beslemek (Çr.) yanıklı bir üzüm cinsi (Os.)
aka Gelinlik yapımında kullanılan akılbağ Aklı eren (Su.)
bir tür kumaş (İs.) “Gelinlik üçe- akılgan (1) Ağacın kabuğu ile
teğin kumaşına aka diyorlar.” Be- gövdesi arasındaki ince tabaka
nice 2002: 128 (Çr.) “Şu ağacın ahılganına kadar
akabbağ ¦ apakça (Çr.) balta kessin.” Koşay-Işıtman
akabbak ¦ apakça (Çr.) 1932: 5
akamak Karadama verilen eğim akılgan (2) Çam sakızı, reçine
(Al.) (Çalyayla-Çr.)
akapağ ¦ apakça (Çr.) akılgan (3) Çevresine göre daha
akapça Çok beyaz, tertemiz (Çr.) çukurda olduğu için suyun ko-
akarca Sürekli akan çıban, sıraca, layca toplanabildiği çeltik tarlası
fistül (İs.) (Âşıkbükü-Os.)
akat İçi kurşun, zift, sakız gibi akıntı Suya akma olanağı veren
maddelerle doldurularak ağırlaş- eğim (Oğ.)
tırılmış aşık (Çr.) “Bu aşıklara akıtmak İşemek (Çr.)

23
23
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

akıtmalı Eskiden örülen bir çorap tim, boş da dolmuyor” Kurtoğlu


ya da çorap nakışı (Çr.) 1994: 67
akkanat alayı Saçı sakalı ağarmış aktarmak 1. Tarlayı ikinci kez
yaşlılar (Çr.) sürmek (Göcenovacığı, Ovakara-
aklan Çukur, vadi (Sarimbey-Çr.) pınar-Çr.) 2. Harmanda dövülen
aklık Pudra, düzgün (Çr.) arpa, buğday saplarını alt üst
akmak Yılan gibi hayvanların bit- etmek (Su.; Arpalık, Dutçakallı-
kilerin arasına ya da deliğine Çr.) “Kimi dirgenle, yabayla sürü-
girmesi (Çr.) “Koynuna yılan aksın len döşeği aktarıyor.” Sarıyüce
/ Nasıl yatıyon bensiz” Gösterir 2004: 35
2011: 322 aktoprak Pekmez yapılırken içine
ak meskene Banma eriği de de- katılan toprak (Çr.)
nilen bir tür erik, amesken (İs.). akubat Avukat (Yağcılar-Ka.)
akmın Gübre, fışkı (Al.). akyıldız Akşama yakın doğan par-
akpakla ¦ ak bakla (Os.) “Akpak- lak yıldız, çoban yıldızı, sabah
lanın gapçığı…” Saraçer 2000: yıldızı (Satıyüzü-İs.)
367 al (1) 1. Kırmızı (Su.) 2. Geline to-
akren Aynı yaşta, yaşıt, denk (İs.; zağı takılınca yüzünü örten kır-
Os.; Arpalık, Dutçakallı, Morsüm- mızı bez (Su.) “Al almanın alını /
bül-Çr.) “Akreni ile uçmayan ku- Rüzgâr kırmış dalını” Gösterir
şun sesi havadan değil, tavadan 2011: 131
gelir.” Yoksul 2013: 361 al (2) Hile, tuzak (Çitli, Sarıdere-
aksaplı İleri gelenler, önemli ki- Me.; Dutçakallı, Morsümbül, Pa-
şiler (İs.) labıyık-Çr.) “Alınan beni tuzağa
aksata, aksate Alışveriş (Eskie- düşürdü.” Yoksul 2013: 37
kin, Ovakarapınar-Çr.) “Çalış- ala (1) Siyahla beyaz karışık renk,
mayla değil, para aksatayla kaza- siyahlı beyazlı (Kargı-Os.) “Aygar
nılar.” Yoksul 2013: 199 Dağı’nın yüksek tepeleri ala kar
ak sıva Beyaz badana (İs.) içinde.” Sarıyüce 2004: 176
akşam süreği Düğün için komşu ala (2) Siyah, beyaz lekeli bir çeşit
köylerden gelen konukların da- deri hastalığı (Elvançelebi-Me.)
vul zurna eşliğinde karşılanıp ya- ala (3) Gizli düşmanlık, kin (Su.;
tıya kalacakları evlere yerleşti- Çr.) “Hiçbir zaman alasını dışa
rilmesi (Bademce-Ka.) vurmadı.” Sarıyüce 2004: 92
aktaracak Saçta yufka ekmeği çe- alaarga Ala karga (Su.)
virmeye yarayan tahta aygıt alaâz 1. Sır saklamayan, boşboğaz,
(Ahmetoğlan, Gökköy-Çr.) “Son- geveze (Külah-Al.; Su.) 2. Bilgiç-
rasında ninem kes ateşiyle yanan lik taslayan (Su.)
tandırın sacında aktaracağıyla alabacak (1) Ahlâksız, ara bo-
alt üst ederek pişirdi.” Çalışgan zucu, dönek, uğursuz adam (Çr.)
2021: 269 alabacak (2) Dört ayağının bi-
aktar kotar etmek Bir şeyi altüst lekten yukarısı beyaz at (Ba.)
etmek, karıştırmak, savurmak, “Yarışa koyverdim alabacağı /
boşaltmak, devretmek, çevirmek Dolandı da geldi koca bucağı”
(Eskiekin-Çr.) “Doldurdum dolu- Akbaş 1983: 69
ya, dolu almıyor / Aktar kotar et-

24
24
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ala bahar Baharın ilk günleri (Su.) açıp girdiler bahçeden içeri.” Gün-
“Bir gün ala baharda turnalar doğar 2020: 86
Budaközü bucaklarına döner- alaca belece ¦ alabele (Göceno-
ken...” Sarıyüce 2004: 166 vacığı-Çr.) “Veli Çavuşların ham-
alabaş (1) Başı benekli hayvan barın altına gunnıyan köpeğin üç
(Çr.) gölbezi alaca belece.” Şahin 2020:
alabaş (2) Karısının başkalarıyla 11
ilgisine göz yuman adam (İs.) alaca bulaca ¦ alabele (Çr.) “Başı
alabaşlı (1) Yarım yamalak (Su.) da, şakaklarına kadar, eski bir
alabaşlı (2) Başında ala renk olan kelliğin alaca bulaca izleriyle pa-
hayvan (Su.) rıl parıldı.” Tahir 2007: 130
alabele Çok renkli, karışık renkli alaca kapı Bahçe kapısı (Göce-
(İs.; Su.) novacığı-Çr.) "Kızar mı? İkisini
alabeslek Yarım bırakılmış ya da birleyip alaca kapıdan dışarı mı
baştan savma yapılmış iş (Ba.) atar?" Gümüş 1977: 102
“Yahu abıcoolu, bu duvar böyle mi alaca kar Karın yer yer eriyerek
örülür, alabeslek olmuş garda- toprağın görünmeye başladığı
şım.” Şahin 2020: 11 zaman (Çr.)
alabula ¦ Alabele (İs.) alaçakır 1. Yarı olgunlaşmış sebze
alaca (1) Ahlâksız, ara bozucu, ya da meyve (Kıcılı-Al.; Su.) 2.
dönek, uğursuz adam (Çr.) “Hele Yarı sarhoş kimse (Tolamehmet-
bakalım bey! Adamın alacası için- Çr.)
de…” Tahir 2006: 77 alaçık Üzeri dal ya da hasırla örtü-
alaca (2) ¦ alabele (Ortaköy-Su.; len çoban evi; tarla, bostan, bağ
Çr.) “Kız ne bakan bacadan / Ur- kulübesi, çardak (İs.) “Şehre gelin
bası alacadan” Ertekin, 2006: 82 oldu Yörüğün kızı / Alaçık çadırı
alaca (3) Hapishane (Çr.) çulu unuttu” Gösterir 2014: 104
alaca (4) Keklik avında kullanılan, alaçiğ 1. Pişmek üzere olan yemek
çeşitli renklerle boyanmış bez (Su.; Karagöz-Çr.) 2. ¦ alaçakır 1
tuzak (Çr.) “Alaca görmüş keklik (Su.)
gibi birbirlerine karışıyorlar.” alaçuk Derme çatma kulübe (İs.)
Yoksul 2013: 34 aladdirik Elektrik (Su.) “Üreliüün
alaca (5) Kıldan dokunmuş sergi, bunuñ misafiri varıdı. Aladdirik
bir çeşit kilim (Çr.) gitmiş mi!” Özdemir 2019: 87
alaca (6) 1. Üzüme düşen ben alad garsalak Aceleyle üstünkörü
(Ahmetoğlan-Çr.) “Ağustos ayının yapılan iş (Âşıkbükü-Os.) “Alad-
sonunda üzüme ilk alaca düşer- garsalak elindeki işi bitirip kendi-
di.” Çalışgan 2021: 114 2. Olgun- ni sokağa atmadan rahat ede-
laşmak üzere olan meyve (Su.; mezdi.” Arslaner 2016: 200
Ovakarpınar-Çr.) 3. Yarı yeşil aladu Acele, ivedi (Âşıkbükü-Os.)
ekin (İs.) “Aladulayın ayakkabısının birini
alaca (7) Aydınlanmak üzere olan düşümüşümüş.” Arslaner 2016:
hava (Su.) 179
alaca (8) Bahçe kapısı (Aşağı- alaf (1) Alev (İsahacı-Al.; Ba.; Ka.;
fındıklı-Su.; Çıkrık-Çr.) “Tahta- Su.; Çıkrık, Dutçakallı, Gökköy-
lardan yapılmış alaca bir kapıyı

25
25
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Çr.) “Yüreğim alaf atar / El söze ālamak Ağlamak (Çr.) “Eller guler
hile katar” Gösterir 2011: 263 ben ālarım gulemem / Niçin böyle
alaf (2) Hayvanların kışlık yiye- talihsizim bilemem” Caferoğlu
ceği, saman, ot, mısır sapı gibi 1994: 144
nesneler (Al.; Bademce-Ka.; Su.) Alaman Alman ulusundan olan
“Bu yıl alaf bol, sığırlar semiz (Su.)
olur.” Tdk 1993: 183 Alamancı Avrupa ülkelerinde işçi
alafan alafan seğirtmek Telaşlı olarak çalışan kimse (Su.)
telaşlı koşturmak (Çr.) alamet 1. Gösteriş, caka (Su.) 2.
alafını suyunu kesmek Bir kim- Nedeniyle (Su.)
seyi güç durumda bırakmak, ge- alâmisâmi Gökkuşağı (Ovakarapı-
lirini kesmek (Ka.) nar-Çr.)
alafirik Yarı kuru, yarı yaş (Su.) alanbaç Yüksek alev; çalı, ot ateşi
alaflamak Yakmak (Su.) (Su.)
alagarda boz dumanda Olağan- alançuk Yağmurdan, güneşten ko-
üstü durumlarda, kışta kıyamet- runmak için bağ bahçe içine çalı
te (Su.) çırpı ile yapılan korunak (Ba.)
alagün Yarı açık yarı bulutlu hava “Eğer Kesmaşiilin alançuğa yeti-
Âşıkbükü-Os.) şemeseydim sırılsıklam ıslanacaa-
alağaz Sır saklamayan, boşboğaz, dım.” Şahin 2020: 11
geveze (İs.; Su.) alarmak Kızarmak (Çr.) “Akşam
alağun 1. Alabildiğine bağırarak alardı gitti, benzim sarardı gitti”
ağlamak (Âşıkbükü-Os.) 2. Kuru Akbaş 1983: 43
gürültü, velvele (Âşıkbükü-Os.) ala sabah Gün ağarırken (Su.)
“Caminin önünde bir alağun kop- “Ertesi gün ala sabahta bir ulak
tu, köy ayağa kalktı.” Arslaner geldi.” Sarıyüce, 2004: 169
2016: 232 alasakça Saksağan (Göcenovacığı-
alağuncu 1. Alağunlu ağlamayı Çr.) “Bir yerleri acıdı duvara kon-
adet haline getirmiş olan (Âşık- muş alasakça ötünce.” Gümüş Ty:
bükü-Os.) 2. Nedensiz yere or- 8
talığı ayağa kaldıran kimse, vel- alasefiye Habersizce (Çr.) “Öyle
veleci (Âşıkbükü-Os.) alasefiye gidilir mi hiç.” Özdemir
alakarga Saksağan (Çr.) 2019: 90
ala kesbir Yarım yamalak (Su.). alaş (1) Siyahlı beyazlı köpek (İs.;
alakise (1) Saksağan (Evci-Bo.; Su.; İsmailköy, Kertme-Çr.) “Ka-
Çıkrık-Çr.) “Bir türlü yerli papa- rabaş’la Alaş’ı da sal, yolumuza
ğan olan alakise kuşları Aygar’da gidelim.” Güven 2013: 82
yuvalanmışlardı.” Sarıyüce 2006: alaş (2) Sedef hastası (İs.)
70 alaş (3) Saçı iki renkli olan kimse
alakise (2) Üçkâğıtçı kimse (Ba.; (İs.)
Çr.) “Alakise herif paralarımı ver- ala şafak Çok erken, gün ağarır-
miyo heri.” Bilen 2006: 41 ken (Çr.) “Birliğimize katılmak
alakise (3) Yarı olmuş, yarı ol- üzere bizi ala şafakta yola çıkar-
mamış (Çr.) dılar.” Sarıyüce 2004: 167
alamaç Kuru otların alevi (Çr.) alaş beleş Karışık renkli (İs.)

26
26
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

alatav (1) Yarı yaş, yarı kuru top- alçevre Erkeklerin kullandığı kır-
rak, az tavlı yer (İs.) “Çavdara mızı mendil (Çr.) “Tutup alçevre-
alatav iyi geliyor.” Tdk 1993: 201 min kördüğümünden / Halay çeke
alatav (2) Az sıcak (Su.) çeke öldüm bu gece” Sayın 1941:
alatirik Elektrik (Ba.; Bademce- 18
Ka.; Çalyayla, Gökköy-Çr.) “Ala- aldamak Aldatmak, kandırmak
tirikler kesildi, üç gün gelmeye- (Çr.) “Dünya tadı bal tadı / Dünya
ceemiş.” Şahin 2020: 12 beni aldadı” Gösterir 2011: 118
alatokaç Ağaçkakan (Bademce- aldangıç Avutacak, kandıracak,
Ka.) gönül alacak şey, söz (Me.; Or.)
alavutçu Arabozucu kimse (Yeni- alddan aşşa Dikine aşağı (Su.)
şıhlar-Ba.) ale Açık kahverengi, ela göz (Ço-
alay 1. Hep, bütün (Su.) 2. Ka- mar-Al.; Eskiekin-Çr.) “Yedi yıl
labalık (Çr.) “İçerisi bir alay kadın emek verdim Ale gözlü bir kıza”
erkek, çoluk çocuk dolu.” Sarıyüce Ertekin 2006: 70
2004: 170 âle Yavaşla, dur, durdur (Gökçam-
alayı Hepsi, bütünü (Obruk-Do.; Su.; Çr.) “Ale ale cezaevinde ine-
Kargı-Os.; Su.; Çalyayla-Çr.) cek var.” Sağmen 2009: 70
“Gümpürleri çekti çekti götürdü / âlemek Durdurmak (Çopraşık-Al.;
Pürçüklünün alayını bitirdi” Kur- Karadona-Çr.; Gökçeağaç-Uğ.;
toğlu 2006: 16 Çr.) “Şeer otobüsünü âleyeme-
alaz Alev (Su.; Arpalık, Çıkrık-Çr.) dim, gidividi.” Şahin 2020: 12
“Köy kıyısına ulaştığında bir alaz alem eşgere Gizlemeden, sakla-
daha daladı yüzünü.” Sarıyüce madan, âleme aşikâr (Âşıkbükü-
2004: 341 Os.) “Otuz ramazan alem eşgere
alazlama (1) Hafif pişirme (Kıcılı- oruç yedi koskoca adam.” Arsla-
Al.; Su.; Ovakarapınar-Çr.) ner 2016: 200
alazlama (2) Yüzde, vücutta çıkan alemiyon Alimünyum (Tatar-Çr.)
çıbanlar, kızartılar (Al.; Çitli-Me.; “Demliğim alemiyon / Derdimden
Su.; Gökköy-Çr.) "Alazlamada bilemiyon” Çağıl, 2013: 19
kullandığı demiri gözlerine tut- âlen Yavaşla (Çr.)
muş, yemin etmişti." Çalmuk âlence Eğlence (Çr.)
2019: 11 âlenmek (1) Alay etmek, eğlen-
alazlamak (1) Ateşe odun atmak mek, dalga geçmek (Gökçam-Su.;
(Al.) Çr.) “Adamınan ne âleniyon oğ-
alazlamak (2) Yüzdeki şişlikleri lum, get işine.” Kerman 1997: 14
üzerine sıcak demir uygulayarak âlenmek (2) Durmak, yavaşlamak
iyileştirmek (Külah-Al.) (Yeşilyurt-Al.; Gökçam-Su.; Ova-
al basma Lohusa kadınlarda görü- karapınar-Çr.)
len bir hastalık, lohusa hum-ması âlenmek (3) Geç kalmak, oya-
(Kızılyar-Al.; Gökçam-Su.) “Aman lanmak (Yeşilyurt-Al.) “Orda bur-
loğusayı yalnız bırak-mayın al da âlenmeden çabuk gel.” Kerman
basar.” Tdk 1993: 207 1997: 14
al başlı Al duvaklı gelin (Su.) âlentili Eğlenceli (Çr.) “Vallaha
albayrak Eskiden örülen bir çorap sen de bek âlentiliymişiñ.” Özde-
ya da çorap nakışı (Çr.) mir 2019: 116

27
27
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

âleşmek (1) ¦ âlenmek (1) (Ba.; alıcı Atmaca (Göcenovacığı-Çr.)


Kargı-Os.; Ovakarapınar-Çr.) “Alıcının biri bir serçeyi tutmuş
“Adamınan ne âleşiyon oğlum, get çığırtıyordu.” Gümüş 1977: 86
işine.” Kerman 1997: 14 alıcı kuş Atmaca (Akçalı-Su.; Ev-
âleşmek (2) ¦ âlenmek (2) (Su.; ciortakışla-Çr.) “Şerife ablam Ve-
Çr.) “Ateşe ‘nerde âleşiyon’ de- li’nin başına alıcı kuş gibi çöktü.”
mişler, ‘ambarın eşiğinde’ demiş.” Tahir 2006: 105
Kerman 1997: 32 alıcı melek Azrail (Çr.) “Alıcı me-
âleşmek (3) ¦ âlenmek (3) (Kü- lek bir gün gelir dayanır kapına.”
lah-Al.) “Orda burda âleş-meden Yoksul 2013: 36
çabuk gel.” Kerman, 1997: 14 alık (1) Hayvanın beline konulan
aletirik 1. El feneri (Al.) 2. Elekt- eski çul (Çitli-Me.; Oğlaközü-Su.)
rik (Al.) “Eşeğin alığı, kızın kalığı ne kadar
aleyciği Hepsi (Al.) süslense de fayda etmez.” Yoksul
aleyçin Gelinlerin başına takılan 2013: 292
başlık (Bo.) alık (2) Yırtık, çok eski giyim eş-
aleyi Hepsi (Al.) yası ya da yatak yorgan (Kü-lah-
al garaguşun yavrusu Kızların Al.; Su.; Eskiekin, Gökköy-Çr.)
düğünlerde mani söyleyerek oy- “Çıkar gayri şu alıkları.” Tdk
nadıkları bir oyun (Çr.) 1993: 216
algı Ganimet, doyumluk (Çr.) “Düş- alık (3) Alınacak şeyler, öteberi
mandan algı aldılar denilse, he- (Ovakarapınar-Çr.)
riflerin burunları bile kanama- alık (4) Hasta, hastalıklı (İs.; Me.)
mış…” Tahir 2008: 20 alıklı Yırtık pırtık giysiler giyinen
algın (1) Renksiz, cılız, zayıf, has- kimse (Su.)
talıklı, kötürüm insan ya da hay- alımcıl Alıcı, satın almaya istekli
van (Külah-Al.; Ba.; Su.; Eski- olan kimse (Çr.) “Ahmet bizim
ekin-Çr.) “Bir yanın algın, bir ya- dükkâna alımcıl.” Tdk 1993: 218
nın çalgın olsun.” Oğuz 2007a: 63 alımını almak 1. Bir işte ba-
algın (2) Lâğım, su yolu (Os.) şarısızlığa uğramak, zarar etmek
algöynek Bir çeşit kırmızı erik (Çr.) 2. Hak ettiği cezayı görmek,
(İs.; Çr.) paylanmak, hakarete uğramak
algun ¦ algın (2) (İs.; Âşıkbükü- (Çr.) “O konuşmasını bilme dikçe
Os.) “Dağdan su algunlarla geti- benden alımını alacaktır.” Tdk
rilmiş.” Arslaner 2016: 233 1993: 218 3. İşin kolayını öğren-
al gülüm ver gülüm 1. Alışverişi mek, hilesini kavramak (Âşıkbü-
peşin yapmak (Çr.) 2. Bir işi ta- kü-Os.) “O, ticaretin alımını almış,
rafların rızası ile yapmak (Çr.) daha boş oturmaz.” Arslaner
“Söz olsun diyedir, al gülüm ver 2016: 200
gülüm hesabıdır.” Seyda 2006: alımkâr ¦ alımker (Çr.) “Çalık oğ-
206 lum şimdi alımkâr olsun.” Tahir
alha Hayret, şaşma ünlemi (Ka- 2006: 07
mışlı-Su.) “Alha işte Mehmet de alımker Satın almaya istekli olan
geldi.” Tdk 1993: 215 (Göcenovacığı-Çr.) “Bir şeyi bir
kimse alımkerse, ikinci bir kişi is-
teyemezdi.” Güven 2010: 12

28
28
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

alımsar ¦ alımker (Çr.) “Sen Ke- allı turna Halay türü bir halk oyu-
nan Efendi’nin tarlalarını alımsar nu (Arpalık, Morsümbül, Ören-
olmuşsun!” Tahir 2006: 274 cik-Çr.)
alışmak Tutuşmak, yanmaya baş- alma Elma (Ba.; Baltacı Mehmet
lamak (Çr.) “Soba alışadursun, gel Paşa-Os.; Su.; Büyükgülücek, Çal-
iki lâf edelim.” Tdk 1993: 220 yayla, Çayhatap, Dutçakallı-Çr.)
alikopter Helikopter (Gökköy-Çr.) “Bir acayip kokun var / Çorum’da
aliyçin Mısır calasından yapılan, alma mısın?” Ertekin 2006: 65
gelinlerin başına takılan başlık almacık Kalça kemiği, uyluk başı
(İmat-Al.) (Çr.)
alkara kılçık Siyah kılçıklı bir çe- alma dilimi Bir motif adı (Su.)
şit buğday (Gökçam-Su.; Sarim- alnaç Karşı, ön taraf, göz önü
bey-Çr.) “Üveyik, Rus, deli buğ- (Göcenovacığı-Çr.) "Çıkarıp alna-
day, İngiliz buğdayı, devedişi, ak- cına dayadıklarında ‘hay vah’
lara kılçık, Hicaz, turnadili yetiş- dersin amma hay vahın para et-
tiril-mektedir.” Ertüzün 1944: 11 mez." Gümüş 1977: 92
alkarısı Lohusalarla, yeni doğan alnaltın Alna takılan altın (Çr.)
bebeklere musallat olarak onları alpımak Nazlı büyütmek, yüz ver-
boğduğuna inanılan görüntü (Ev- mek, şımartmak (Âşıkbükü-Os.)
ci-Bo.) “Yamalı urbalı, çirkin al “Bu yaşa kadar çocuğu alpırsan
karılarının dolaştığı pınarlar var- bugün de önüne geçemezsin.” Ars-
dır.” Sarıyüce 2006: 51 laner 2016: 233
al kızı Yeni doğum yapan ka- altıkıran Başağı altı sıralı olan ar-
dınlara musallat olan peri (Ala- pa (Sarimbey-Çr.) “Arpa nevile-
cahöyük-Al.) “Ahırda da çok gö- rinden yılandili, altıkıran, tokak
rünürmüş al kızı, ata çok biner- yetiştirilmektedir.” Ertüzün 1944:
miş.” Balıkçı 2010: 101 12
Allah sıvamış da yaratmış Çok altı kis çıkmak Boş çıkmak, asılsız
güzel, alımlı kadınlar için kulla- çıkmak (Karagöz-Çr.) “Konuşun-
nılan övgü sözü (Çr.) ca onun da altı kis çıktı.” Yoksul
allalem ¦ Elleham (Çr.) “Kenefe 2013: 461
girdi allalem, senin başkomser.” altına üstüne goyma Cenaze
Tahir 2004: 65 kaldırma giderleri (Su.)
allanmak Utanmak, arlanmak altınbaş Beyaz pamuk ipliğinden
(Çr.) “Arsız allanmaz, bozkır çil- dokunan bir çeşit ince bez (Çr.)
lenmez.” Yoksul 2013: 68 altını çalmak (1) Toplamak, he-
allasen Allah’ını seversen (Os.; sabı kapatmak, ilişiği kesmek
Çr.) “Kim söyledi allasen ağa, şu- (Çr.)
nun adını biz de bilelim.” Tahir altını çalmak (2) Ahırda hay-
2006: 269 vanların yattığı yeri çalgı ile te-
allem kallem etmek Bütün kur- mizlemek (Çalyayla-Çr.)
nazlığını kullanarak inandırma- altını çalmak (3) Birinin ağzını
ya, kandırmaya çalışmak (Çr.) aramak (Su.)
allı gelin Bir çeşit kırmızı erik altını üstünü görme Hayvanların
(Çr.) tımarını yapma, yemini suyunu
verme (Su.)

29
29
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

altı parmak Sırma işlemeli, altı ambardelen Fare, sıçan (Çalyayla,


yol çizgili ya da çiçekli ipek ku- Karagöz-Çr.) “Ambardelenin kızı-
maş; bu kumaştan yapılan gelin nı alacağız ona.” Yoksul 2013: 55
giysisi (Çr.) ambarın kolu Ambarın çevresine
altucu Sonuçta, en sonda (Çr.) oturmak için yapılan korkuluklu
altun Altın (Âşıkbükü-Os.; Evcior- yer (Acıpınar, İsmailköy-Çr.)
takışla-Çr.) “Heğin birine altun, "Gazın kokusunu sevmediğini, gaz
birine gıcıboku doldumuş.” Arsla- tenekesini kış yaz ambarın kolu-
ner 2016: 178 na, dışarı koyduğunu da…" Gümüş
aluç Alıç (Kargı-Os.) 1977: 153
aluk ¦ alık (2) (Os.) âmel (1) Eğim, meyil, eğik (Su.)
alvala İnce ipekten dokunmuş amel (2) İshal (İs.; Su.; Ovaka-
kırmızı tülbent, gelin baş örtüsü rapınar-Çr.) “-Hayrola neresini
(Yeşilyurt-Al.) “Gelin der ki alva- baanmiyo? -Amel olmuş.” Özde-
lalı başım var / Kudretten çekil- mir 2019: 86
miş kalem kaşım var” Ertekin amesken ¦ Amasgene (Baltacı
1944: 24 Mehmet Paşa-Os.; Beydili, İsma-
amaç Karşı, ön taraf, göz önü, her ilköy-Çr.)
yandan görülebilen yer, meydan, amıca Amca (Eskiyapar, İsahacı-
açıklık (İs.) Al.) “Bıyıklar buz tuttu dönmez
amadenden Habersiz, ansızın, dilimiz / Ünüm gitmez amıcama
birdenbire (Göcenovacığı-Çr.) dayıma” Arısoy 1970: 74
“Gizlenip amadenden bir taş vur- amruksamak Arzu duymak, im-
sa koltuğuna…” Gümüş Ty: 20 renmek (Gölet-Ka.)
aman hēri Aman sen de (Çr.) amuca Amca (Gerdekkaya-Al.)
amanin Korku, dehşet, hayret, an (1) Don ya da pantolonda iki
üzüntü, sevinç bildirir ünlem bacak arasındaki kısık yer, ağ; bu
(Su.) kısma konulan üçgen parça
aman otarafı Güçsüz yönü (İs.) “O (Ovakarapınar-Çr.) “Donun anını
senin aman otarafını bekliyor.” sarkık yapmışsın.” Tdk 1993: 241
Akalan 1996: 30 an (2) Eklem, mafsal, boğum (Çr.)
amarat Çalışkan, iş bilir, hamarat an (3) Tarla sınırı (Ahmetoğlan-
(Çr.) “Amarat kadın evinden belli Çr.) “Sonrasında tarla anındaki
olur.” Tdk 1993: 237 yonuz eriği gölgesinde yufka ek-
amasgene Bir çeşit küçük, siyah meği ile bandıra bandıra yerdik.”
erik (Çr.) “Amasgene eriğinin iyisi Çalışgan 2021: 208
hodak gibi olurdu.” Ozulu 2016: ana Ana kalıpla dökülmüş büyük
79 kerpiç (Bo.)
amasken ¦ amasgene (Ahmetoğ- anacak Yadigâr, hatıra (Çr.)
lan, Hamamlıçayköy-Çr.) “Can anaç (1) Analaşmış, çok yavru
eriği, amasken eriği en çok sev- doğurmuş, yaşlanmış kümes
diğim türlerdi.” Çalışgan 2021: 24 havyanı, kuş ya da evcil memeli
amasya Bir çeşit misket elması hayvan (Su.; Çr.) “Feriğini bulu-
(Çr.) rum / Anacını kovar da” Gösterir
2011: 71

30
30
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

anaç (2) Kurnaz, deneyimli, bilgili anarat Saf, katıksız, temiz, öz (Çr.)
(Mislerovacığı-Çr.) “Belli değil “Bu yıl tohumluğu anarat buğ-
büyük küçük baksana / Anaç ol- daydan koydum.” Tdk 1993: 252
muş dünkü cücük baksana” Koy- anarıberi Ufak tefek, öteberi, san-
gun 2002: 32 dık eşyası (Çr.)
anadan üran Çırılçıplak (Su.; Ar- ānatmak Anlatmak (Çr.) “Dilim
palık, Dutçakallı, Morsümbül-Çr.) dönmez, her bi şeyi sayası / Hepi-
anadonluğu Düğünde kızın ana- sini anadamam doyası” Kurtoğlu
sına verilen giysilik kumaş (Ye- 1998: 17
şilyayla-Al.; Çalyayla-Çr.) “Kızın anatut ¦ anadut (Al.; Seydim-Çr.)
anasına anadonluğuna ne istediği anavul Sebze ekmek için ayrılmış
sorulur.” Yöndem 1983: 24 toprak parçası, evlek (Doğla-Me.;
anadut Ekin demetlerini arabaya Çıkrık-Çr.)
koymaya, harmanı aktarmaya ana yolluğu ¦ ana donluğu (Çr.)
yarayan, bir üstte iki altta çatalı anca Ancak (İsahacı-Al.; Körkü-
olan, uzun saplı aygıt (Büyük- Su.; Evciortakışla, Karahisar, Ser-
hırka, Kıcılı, Külah-Al.; İs.; Beydi- ban-Çr.) “Arzumanım dosttur an-
li, Çıkrık , Eskiekin-Çr.) “Anadutu ca / O dostu bulak bakalım” Ko-
tuttum, ağzıma aldığımı yuttum.” çak 1980: 110
Yoksul 2013: 56 ancılayın ¦ ancileyin (Çr.)
anah Aman, amanın (Göcenova- ancileyin Öyle, onun gibi (Os.)
cığı-Çr.) “Uyku semesi ne olduğu- anda bunda Orada burada, ötede
nu bilemedim, anah dedim.” Erte- beride (Çr.)
kin 1946: 16 andal 1. Bahçe, bağ ya da bostan-
ana halı Aybaşı olma, âdet görme da sulamayı kolaylaştırmak için,
(Dereköy-İs.) "Her aybaşı ana ha- toprağın eğimine göre ayrılan
lın olur." Balıkçı 2010: 79 parçalar, maşala (Me.; Or.) 2. Ev-
analı gız Boncuk örgü motifi (Su.) lek sınırı (Külah-Al.; Or.; Çıkrık-
analık Üvey anne, kaynana (İs.; Çr.)
Âşıkbükü-Os.; Gökköy-Çr.) “Bi- andallamak Dikişi seyrek seyrek
zim evde analığım bulguru kaza- dikmek (Çr.) “Bize gel de şu yor-
na sayı ile atmaz mı?” Tahir ganı andallayıver.” Tdk 1993:
2006: 100 257
ānamak Anlamak (Aşağıfındıklı- andılı andılı Aç kalmak (Al.)
Su.; Çr.) “Tüfek ayarsız anadın andırmak Hatıra getirmek, hatır-
mı?” Destanoğlu 2006: 28 lamak, anmak (Çr.) “Karı koca
ānanmak Yerde sırt üstü sağa sola ara sıra eski dostlarımızı andırı-
yuvarlanmak (Çopraşık, Kılavuz- rız.” Tdk 1993: 260
Al.; Ovakarapınar-Çr.) anduz Kırda yetişen, nezleye karşı
ana oğul Bağda iki karık büyük- kökü toz haline getirilip buruna
lüğünde açılan bölme (Su.) çekilen bir çeşit ot (Çr.)
anar Eğer, şayet (Çr.) “Anar o naz- anedder daşır Kadın aile reisi
lı yâr benim olmasa / Bahın goz- (Su.)
lerimin yaşına benim” Caferoğlu anehter Anahtar (Al.)
1994: 146 anetter Anahtar (Gökköy-Çr.)

31
31
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Angara Ankara (İkipınar-İs.) “İki gadar sığırcığı bir arada gördü-


senedür Angara’da çalışıy.” Abaz nüz mü gızlar?” Şahin 2020: 12
2004: 120 aniym Şaşırma ünlemi (İs.)
angın Ünlü, tanınmış, namlı (Çr.) ankarla Çocuk oyunlarında so-
angıt (1) ¦ angut (1) (Su.; Çr.) nuncu (Çr.) “Obir diğeri bunlar-
“Angıda bak, kaza bak, şu giden dan aşağı durmamak için ankar-
kıza bak.” Yoksul 2013: 59 lanın ardıyım diyerek oyuna baş-
angıt (2) ¦ angut (2) (Su.; Çr.) lanır.” Ünsal 1943: 19
angıtmak Aptal aptal, şaşkın şaş- ankıt ¦ angut (1) (Çr.)
kın bakarak durmak (Su.; Çalyay- ankut ¦ angut (1) (İs.)
la-Çr.) annaç (1) Yanıt, karşılık (Os.; Çr.)
angut (1) Ördekten daha iri, ki- “Mektubumun annacını çabucak
remit renkli bir kuş, angıt (Evci- yol-la.” Tdk 1993: 277
Bo.; Sarimbey-Çr.) “Yeşil başlı annaç (2) Karşı, ön taraf, göz önü,
yaban ördekleri, angutlar, çolpa- her yandan görülebilen yer, açık-
lar eksik olmazdı bu suda.” Sarı- lık (Yerliköy-İs.; Çitli, İbek-Me.;
yüce 2006: 36 Os.; Kamışlı-Su.) “Bıldır bana ne-
angut (2) Aptal, saf (Çavuşoğlu- ler ettin unutma / Annacımda
İs.; Ka.) "Bizim bu adam angut, bilmez gibi sorutma” Gösterir
angut valla." Abaz, 2004: 138 2008/84: 11
anığın çatı Alın çatı, alnın ortası annaltın Alna takılan altın (Çr.)
(Çr.) annamak Anlamak (Çr.) “Goşu
anırgan Çok anıran eşek, azgın kömüşünün çokdur guvveti / An-
erkek eşek (İs.) nar goşannar gormez gilleti” Ca-
anırık Düğünde oğlan evinden kız feroğlu 1994: 151
evine getirilen pirinç, yağ, et, şe- annat İri taneli, kalın kabuklu si-
ker, un gibi yiyecekler (Oğ.) yah üzüm (Çr.)
anırşak Kirmanın yuvarlağı, ağır- annı 1. Alnı (İs.; Su.) “Annına altun
şak (Çitli-Me.) balalla, gınalalla goçu.” Abaz
anıştırmak Anımsatmak (Su.) 2004: 95 2. Tam karşısı (Su.) 3.
anıtmak (1) ¦ angıtmak (Kavşut- Karşılığı (İs.) "Elli gaymanıñ annı
Su.) deel o." Abaz 2004: 167
anıtmak (2) Elle kovalamak, ür- annığın şakı Alnının ortası (Su.)
kütmek (Os.) “Arıyı anıtma büs- ansırık Aksırık (İs.)
bütün azar.” Tdk, 1993: 271 ansırmak Aksırmak, öksürmek
añız 1. Ekinin biçildikten sonra (Çr.)
tarlada kalan köklü sapı (Kargı- anşırtma Bir sözü birine başka-
Os.; Gökköy, Ovakarapınar-Çr.) 2. sına söylüyormuş gibi yaparak
Ekini biçildikten sonra sürül- duyurma (Palabıyık-Çr.)
meden boş kalan tarla (Su.; Çr.) anteri Entari (Os.) “Antarisi - /
“Bıldır ektin oldu anız, bu yıl niye Ufacık ilikleme” Ertekin 1971: 17
ektin bitli domuz?” Yoksul 2013: anur Kibir, gurur (Me.)
59 apakça Bembeyaz (Çr.) “Saçları,
aniiy Amanın anlamında bir şa- kirpikleri doksanlık dedeler gibi
şırma sözü (Ba.) “Aniiy, hiç bu apakça idi.” Özçatalbaş 2003: 42

32
32
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ā pakla ¦ Ak bakla (Çr.) “Sufra apraz Yavru yapmayan, doğuştan


donat ā pakladan cacıktan.” Yok- kısır hayvan (Su.)
sul 2011: 87 april Nisan (Külah-Al.; Gökköy-
apalak Tombul, sevimli çocuk Çr.) “Kork aprilin beşinden, öküzü
(Su.) ayırır eşinden.” Eker 1940: 16
apalamak 1. Emeklemek (Çavu- aprul Nisan (Me.; Or.)
şoğlu-İs.; Âşıkbükü-Os.) "Apalı- apul apul Yavaş yavaş, ağır ağır
yarak gittim dışarı." Abaz 2004: (Su.) “Uzunca boylu, pehlivan gibi
139 2. Sendelemek (İs.; Çr.) apul apul yürüyen...” Sarıyüce
apannamak Geniş adımlarla hızlı 2004: 126
hızlı yürümek (Kavşut-Su.) arabaşı Tavuk eti ile hamur kul-
aparmak Çalmak, aşırmak, alıp lanılarak yapılan bir çorba (Çr.)
kaçmak, habersiz götürmek, giz- “Çorum halkı arabaşı yemeyi ba-
lice almak (Al., İs.; Küçükpalabı- hane ederek toplanıp hoş vakit
yık-Çr.) geçirmekte...” Oğuz 2006a: 29
apartmak ¦ aparmak (Yeşilyurt- aradoş Mayıs’ın ilk günlerinde çı-
Al.) “Dört atlı aparttılar / Tozu kan fırtına (Çr.) “Aradoş geldi ya-
toza kapattılar” Yöndem 1983: 74 kın, elma çiçeğin sakın.” Yoksul
apbā Apak, bembeyaz (Çr) 2013: 61
apbağ ¦apbā (Göcenovacığı-Çr) arageçti Bir çocuk oyunu (Gök-
“Dörttepe’nin onca yaban eriğine çam-Su.) “Eski köyü baştan başa
dizmiş üşenmeden… apbağ, çarşaf boylasam / Harmanlarda ara-
örtmüşleyin.” Gümüş 1977b: 15 geçti oynasam” (A. Sapaz) Sağ-
apıç Bacak (Su.) men 2009: 151
apık Ahmak, budala, sersem, aptal arakçı Hırsız (Os.; Su.)
(Çr.) arakçın Eskiden gelinlerin giydiği
apış (1) Bacak arası (Çr.) “Apışın bir çeşit taç, takke (Ovasaray-
arası,yüzünün karası.” Yoksul Çr.)
2013: 59 ara kesdim Erkek çocukların ko-
Apış (2) Abdullah (Çalıca-Çr.) şarak, kovalayarak oynadığı bir
apışak Tarla kenarlarına çit yeri- oyun (Su.)
ne konulan çatallı çam ağacı (Ku- aralatmak Soruşturmak, araştır-
zuluk-İs.) mak (Çr.) “Sözlerin nereden çık-
apirlo Hoparlör (Su.) tığını el altından aralattım.” Tdk
aplamak Atlamak (İs.) 1993: 296
apo Saf, aptal (Su.) aralık Mahallelerdeki dar sokak-
apollo Hoparlör (Çr.) “Merasimiñ lar (Çr.)
gunünü apollodan baardılar.” Öz- aralık ebesi Köylerde doğum
demir 2019: 153 yaptıran kadın (Os.)
apolyo Hoparlör (Ba.) “Belediye- arap Bir köy seyirlik oyunu (Çr.)
nin apolyosundan baardılar, Mu- arapçıl Bol sade yağlı, üzerine
zunnasın Ali’nin Kepür’dee tallası tavuk ya da tavşan eti konan pi-
satılmış.” Şahin 2020: 12 lav (Çıkrık-Çr.) “Bağ kesiminde
apörla Hoparlör (Al.) besili kaz, arapçıl pilav yemek ne
appağ Bembeyaz (Çr.) güzel.” Serin 1995: 63

33
33
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

arasdarak Tavan, tavan arası gereken bir işi başkasına yap-


(Ovakarapınar-Çr.) tırmak (İs.)
arastak Çatı, tavan (Çr.) ārek İnsan ya da hayvanların sı-
arava Araba (Kuyucak-Me.) cak, soğuk, yağmur gibi doğal et-
arayçin Gelinin başına konan se- kenlerden korunmak için top-
pet biçiminde yuvarlak başlık landığı yer (Çevreli-Al., Su.)
(Yeşilyurt-Al.) “Arayçine tozak ārek yeri Boş vakit geçirme yeri
takılır.” Yöndem 1983: 25 (Al.)
arayış Budama (Çr.) “Ağaçlar yap- argaç (1) Dokumalarda çözgü
raklarını döküyor, arayış zamanı üzerine enine atılan ip (Çr.)
gel-di.” Tdk 1993: 301 argaç (2) Koyunların topluca yat-
arbılmak ¦ ardılmak (Su.) "Ca- tığı yer (Külah-Al.; Eskiekin, Sa-
muşum arbılma! Üstü bin kişinin, rimbey-Çr.) “Argaca yonca ektim
altı bir kişinin." Çalmuk 2019: 15 / Koyunlar dersin diye” Gösterir
ardak (1) Çürümüş, çürümeye 2011: 115
yüz tutmuş ağaç (Külah-Al.; Ba.; argadaşcak Arkadaşça (Çr.)
İs.; Gökköy-Çr.) “Ardak ağaçtan argalı Yaban koyunu (Al.)
alet yapılmaz.” Yoksul, 2013: 62 argın Yorgun, güçsüz, bitkin (Çr.)
ardak (2) Yaşlı adam (Gökçam- “Argın eşek yük taşımaz.” Yoksul
Su.; Arpalık, Dutçakallı, Morsüm- 2013: 62
bül-Çr.) “Ben, Mincinin Çelebi, Ar- arha Arka (İkipınar-İs.; Gökçam-
dağın Veli, evde oturuyoruz.” Sağ- Su.) “Ben yapmıyom gızım, arha-
men 2009: 145 dan gagdırıyolar.” Özdemir 2019:
ardak (3) İşlenmiş derilerin ez- 148
ginleri (İs.) ārı (1) -den doğru, -den yana (İs.;
ardamış Kocamış, çürümüş ağaç Kargı-Os.) “Doğudan ārı bir fır-
(Ba.) “Ondan deynek olmaz. Gör- tına koptu.” Tdk 1993: 313
müyon mu ardamış o ağaç.” Şahin ārı (2) Ağrı (İs.) "Ārı çekiyom der-
2020: 12 di." Abaz 2004: 104
ardenseleyin Arkası sıra (Su.) arı (3) Temiz, tertemiz, saf, iyi
ardılmak 1. Yük olacak biçimde (Çr.)
abanmak, yaslanmak, üstüne arı dalağı Oğul arılarının el bü-
binmek (Ba; İs.; Âşıkbükü-Os.; yüklüğünde yapıp bıraktığı petek
Çalyayla-Çr.) “Eşşē ardılıp da bi- (Çr.)
nemiyom.” Abaz 2004: 121 arığ Zayıf, cılız (Çr.)
2. Musallat olmak, asılmak, takıl- arık Zayıf, cılız, sıska (İsahacı, Sin-
mak (Âşıkbükü-Os.) “Gelene gide- can-Al.; İs.; Palabıyık, Sarimbey-
ne ardılıp duruyor.” Arslaner Çr.) “Malın arığı, üzümün koruğu
2016: 233 yenmez.” Türkoğlu 2007: 165
ardına sıvamak Bedel olarak ar- arılık Arı kovanlarının bulunduğu
kasından harcamak (Su.) yer, yapı (Çr.) “Arılığa ayı dadan-
ardı sıra Hemen ardından, ardın- dırma.” Yoksul 2013: 63
ca (Çr.) arın Alın (Yeşilyurt-Al.; Gökçam-
ardmak 1. Yüklemek, asmak (İs.; Su.) “Hiç geri mi kalır başa gele-
Çr.) “Şu çuvalı arkama ardıver.” cek / Ezelden arnima yazıldı get-
Tdk 1993: 307 2. Kendi yapması ti” Yöndem 1983: 85

34
34
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

arındırmak Temizlemek (Evci- arkalık (1) Tahta dildirilecek


Bo.) “Ömrü uzattığına, hastalık- tomruğun dört köşesinden çıka-
lardan arındırdığına sarsılmaz rılan kalın yumru tahtalar (Çr.)
inançları vardır.” Sarıyüce 2006: arkalık (2) Delmelerin arkasına
51 konulan, “mavibez” de denilen,
arınmak Temizlenmek, yıkanmak bir çeşit yerel dokuma (Çr.)
(Büyükhırka-Al.; İs.; Evciortakış- arkap Eğitim, terbiye (Çr.)
la, Sarimbey-Çr.) “Bahar ol çiçek- arkını işletmemek Yaptığı işi
ler açsın dalında / Yun arın şiirin sürdürmemek (Çr.) “Sabuncuoğ-
engin gölünde” Ercan 1997: 117 lu Rıza oradan iki değirmen al-
arış Araba, kağnı oku (Çr.) mıştı. Arkını işletmiyor.” Demir-
arıtmak (1) Temizlemek (Akçalı- yürek-Ozulu 2017: 163
Su.; Çayhatap, Serban, Sarimbey- armıt Armut (Gökçam-Su.) “Armı-
Çr.) “Kimse arıtamaz kustuğun dıma saplı, üzümüme çöplü diyo.”
şerri / Kalem seni parça parça kı- Uçakcı 2006: 215
rarım” (S. Örgel) Ercan 1991: 429 armudubaş Barut, saçma ile dol-
ārıtmak (2) Ağrıtmak (Haydar- durulan bir çeşit av tüfeği (Çr.)
Al.; Çalyayla-Çr.) "Sevilelim bana armut Bir çeşit tığ oyası (Çr.)
atma taşını / Ben feleğin ārıt- arnat ¦ annat (Çr.)
mışım başını" Erdugan 2005: 76 arnaltın Alna takılan altın (Çr.)
āri Eğri (Su.; Çayhatap-Çr.) “Ari arogıç Dokumada atkı ipliği (Çr.)
buke tazı olsun / Guvaya daş atıp arpa Arife gününden iki gün ön-
ürenner” Caferoğlu 1994: 141 ceki gün (Eskiköy, Eşençay-Çr.)
ariiy Şaşırma ünlemi (Ba.) “Ariiy, arpacık Tohumluk soğan (Kıcılı-
ramuğa o kadar saman balyasını Al.; İs.)
nasıl yüklemişler oolum?” Şahin arpa kuşu Tahıl tarlalarında bu-
2020: 13 lunan serçe büyüklüğünde bir
ariym Şaşırma ünlemi (İs.) çeşit kuş (Çr.)
arka Sırta alınan yük (Âşıkbükü- arpalama Çok arpa yemekten ileri
Os.) “İlerleyen yaşına rağmen ır- gelen bir hayvan hastalığı (Çr.)
mak kıyısından bir arka çalıyla “Atlar arpalamaya yakalandı.”
gelirdi.” Arslaner 2016: 233 Yoksul 2013: 84
arkaç (1) ¦ argaç (1) (İs.; Alan- arpalık Arpa ekilen, köye yakın
cık-Me.) “Yayladan geliyor elinde küçük tarla (Ba.; Kargı-Os.; Su.;
bakraç / Anası oturmuş dokuyor Göcenovacığı-Çr) “Arpalık sona-
arkaç” Sürmelican 2013: 75 cığıma, köye bir cigara içimi.” Gü-
arkaç (2) ¦ argaç (2) (Evci-Bo.; müş Ty: 28
Gökçam-Su.) “Çalarım kaval öt- ars Gelincik, sansar (Ba.; İs.) “Dün
mez / Koyun arkaçta yatmaz” Er- gece Turiz Osman’ın pinniğe ars
tekin 2006: 37 girmiş, bütün culukları öldür-
arkaçlık Dokumada argaç olmaya müş.” Şahin 2020: 13
elverişli ip (Çr.) arsana (1) Tetire bitkisinin yap-
arkalı Büyük, çok kalabalık (Çr.) rağı ile çam sakızının karıştırıl-
“O köy arkalıdır.” Tdk 1993: 326 masıyla elde edilen bir tür tutkal
(İs.)

35
35
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

arsana (2) Değirmen taşının ters artuklamak Yenen içilen şeyleri


döndürülerek buğdayın bulgur tam yemeden kapta bırakmak ya
haline, kiremit parçalarının in- da azını tadıp bırakmak (Âşıkbü-
celtilerek kum haline getirildiği kü-Os.) “Bütün yemekleri artukla-
yer (İs.; Beydili, Çalyayla, Ova- mış çocuklar.” Arslaner 2016: 233
saray, Palabıyık-Çr.) “Arsana bey- arug Zayıf, cılız (Yenişıhlar-Ba.)
giri gibi dönüp durma.” Yoksul aruk Zayıf, cılız (Âşıkbükü-Os.)
2013: 68 “Kurban olacak hayvan aruk ol-
arsıkmak Utanmak, sıkılmak (Sa- mamalı.” Arslaner 2016: 233
rimbey-Çr.) “Gam kervanı dolanı- aruv İyi, güzel (Kalecikkaya-Al.)
yor kapımda / Arsıkıp da gitmez arvana Dişi deve (Çr.)
diye korkuyom” Çimen 2004: 50 arvat 1. Kadın, avrat (Su.) 2. Erke-
arsınmak ¦ arsıkmak (Ba.; İs.; ğin eşine karım anlamında kul-
Kuyucak-Me.; Aşağıfındıklı-Su.) landığı seslenme sözü (Su.)
“Ne arsınıyon Kâmil, git gonuş arzuman İstek, şiddetli istek (Ya-
gızınan.” Şahin 2020: 13 zır-Bo.; Maksutlu-Ka.; Sarimbey,
arşun Arşın (Çr.) Serban-Çr.) “Soyun da gir koynu-
artağan Çoğalan, artan, bereketli ma / Arzumanın kalmasın” Ko-
(tarım ürünleri için) (Çr.) “Sizin şay-Işıtman 1932: 15
bulgur artağanmış.” Tdk, 1993: āsak Topal, aksak (İncesu-Su.;
333 Arpalık, Dutçakallı-Çr.)
art göp Kağnıların arkasında bu- āsamak Topallamak, aksamak
lunan, okların sağa sola kımılda- (Çr.)
mamasını sağlayan tahta (İbik- asamakta kalmak Sürüncemede
İs.) kalmak, geriye atılmak (Çr.)
artık Fazla, çok (Beydili-Çr.) “Artık asancakta kalmak ¦ asamakta
mal göz çıkarmaz.” Yoksul 2013: kalmak (Çr.)
69 asātek Kadın, eksik etek (Çr.)
artıklamak Yemekte artık bırak- āsatmak Aksatmak (Ba.) “Sana
mak (Çalyayla-Çr.) vidüüm bu gücücük görevi bile
artılmak ¦ ardılmak (İs.) âsattın, ben sana nahal güveni-
artmak Yüklemek (İs.; Âşıkbükü- yim?” Şahin 2020: 13
Os.) “Atı almış, ata iki heğ art- asbap Giysi, üst baş (Al.; Demir-
mış.” Arslaner 2016: 178 şeyh, Kamışlı, Yarımsöğüt-Su.;
artug sartug Yemeğin ya da bir Arpalık, Dutçakallı-Çr.) “Asbapla-
yiyeceğin artan, işe yaramayan rın kansız gitsin de kanlı gelsin”
bölümü (Ba.) “Onlara tavukların Yoksul 2011: 70
butlarını yidürdün, bize ise artug asbap daşı Çamaşır yıkama taşı
sartugunu lâyık görüyon?” Şahin (Su.)
2020: 13 asdar 1. Evin tavanı (Su.) 2. Evle
artuk Yenen, içilen, kullanılan çatı arasında ot ya da odun ko-
nesnelerin arta kalanı (Ba.; Âşık- nulan yer (Bademce-Ka.)
bükü-Os.) “Yemek artuklarını çö- ases gobel Filmde başrol oyun-
pe atmayın, ineklere verin.” Ars- cusu (Çr.) “Ases gobel dala gel-
laner 2016: 233 medi.” Yoksul 2011: 70

36
36
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

asfinik Naftalin (Çr.) “Asfinikli giy- rimbey-Çr.) “Korkmadın mı Veli


me yakınlarını ürkütürsün.” Yok- Kâ’nın enikten / Nasıl indin as-
sul 2011: 70 tardaki delikten?” Arısoy 1970: 64
asgellik Askerlik (İs.) “Ombeş sene astar (2) Bir yere set çekmek, bir
asgellik edellerimiş.” Abaz, 2004: yeri sağlamlaştırmak için taş,
108 moloz, kumla birlikte kullanılan
ası Sinirli (Su.) ağaç, çalı (Âşıkbükü-Os.) “Irmak
asık Asılmış adam (Çr.) yükselince geçen yıl tarlanın ke-
āsırık (1) Aksırık, hapşırma (Çr.) narına bastırdığımız astarların
asırık (2) Tavan (Arpalık, Dutça- hepsi darmadağın olmuş.” Arsla-
kallı, Morsümbül-Çr.) ner 2016: 233
āsırmak Hapşırmak, aksırmak astırmak Ağır gelmek (Gölet-Ka.)
(Çr.) “Tahterevalliye sen binince üçünü
āsik (1) Eksik, noksan (Al.; Su.; de astırdın.” www.golet.tr.gg/
Sarimbey-Çr.) “Gonu gomşu biz- asu 1. Sütü kesilmek üzere olan
den āsik olmazdı / Sevmediği ge- inek, koyun, keçi (Âşıkbükü-Os.)
lirse helva çalmazdı” www.corum. 2. Sütten yeni kesilen dana, oğ-
com.tr lak, kuzu (Âşıkbükü-Os.) “Asu
āsik (2) Kadın, karı (Çr.) ineğin sütünden ne olur? İki bar-
āsik etek Kadın (Çr.) dak ya çıkar ya çıkmaz.” Arslaner
āsikli 1. Kadın (Su.; Çr.) 2. Erkek- 2016: 233
lerin eşlerine seslenirken kullan- asvab Giysi, üst baş (Al.)
dığı söz (Su.) asvata Alışveriş (Al.)
āsilmek Eksilmek, azalmak (Çr.) aş 1. Bulgur pilavı (İs.) 2. Çorba,
asker anası Bir çeşit mekik oyası yemek (Su.; Çalyayla, Evciorta-
(Çr.) kışla, Turgut-Çr.) “Aş dostu değil,
aslahatten Çok şey anlamında baş dostu olmalı” Yoksul 2011: 73
şaşma ünlemi (İs.) aşağ Tımar tarağı (Su.)
aslaretten Sanki gerçekten yapa- āşam Akşam (Kargı-Os.; Çr.) “Garı
cakmış gibi (Ba.; İs.) “Boş ver onu, bazarından birez pancar al, az da
partal atıyo. Aslaaretten dedükle- basdırma yolla gobelden, āşama
rini yapabileceemiş gibi…” Şahin bişiriyim.” Özçatalbaş 2002: 27
2020: 13 āşamaca Akşama kadar (İs.) "Beni
aslaten Gerçekten (Çr.) “Aslaten otturdula, āşamaca orda otdum."
yapduğun işe bak hêri.” Nakiboğ- Abaz 2004: 168
lu 2017: 234 āşamınan Akşam vakti, akşamle-
aslım aslım asılmak Zorlamak yin (Su.)
(Çr.) āşamlēn Akşamleyin (Su.)
asmak Ağır gelmek (Gölet-Ka.) aşana Düğün ya da tören yemeği
“Çuvaldaki son bir kürek pirinci pişirmek için kurulan açık hava
de koyunca, terazinin kefesi aşa- mutfağı (Âşıkbükü-Os.) “Mevsimi
ğı doğru astı.” www.golet.tr.gg/ gelince aşanalar çatılır, yağmur
aspur Sarı boya olarak kullanılan duasına çıkılırdı.” Arslaner, 2016:
yaban safranı (Al.). 233
astar (1) Tavan (Yeşilyurt, İsa- aşana çatmak Düğün ya da tören
hacı-Al.; İs.; Çayhatap, Çıkrık, Sa- yemeği vermek amacıyla mutfak

37
37
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

düzeni kurmak (Âşıkbükü-Os.) aşgarsuz Yüzsüz, biçimsiz, sevim-


“Evde ne varsa yiyeceğiz. Her gün siz, çirkin (İs.)
aşana çatacak halimiz yok.” Ars- aş gatma İki çeşit yemeği karış-
laner 2016: 200 tırma (Su.)
aşargaç Aşırı davranan, aşırı he- aşı (1) Hayvanların kulağı kesi-
yecanlanan (kimse) (Sarimbey- lerek yapılan im (Su.)
Çr.) aşı (2) Koyun sürülerini birbi-
aşdavul Bir çeşit ekşi elma (Çr.) rinden ayırmak için kullanılan
aş dezgahı Mutfak tezgahı (Çr.) kiremit renginde bir boya (Çık-
“Getmiş bakmış. Aş dezgânın üs- rık-Çr.) “Kınalı koçları aşılamalı /
tünde bi dıhım ekmek.” Çorumevi Eyvah güzel gelin ömrüne yazık”
2000: 18 Köseoğlu 1938: 22
aşena Evde yemekle ilgilenen reis aşığı cuk oturmak 1. Çocukların
kadın (Su.) oynadığı aşık oyununda aşığın
aşene Mutfak (Os.; Su.) “Annem bu kazanacak biçimde yere otur-
mutfağa, karanlık aşene diye isim ması (Çr.) 2. Bir kimsenin işleri-
takmıştı.” Saraçer 2000: 62 nin iyi gitmesi (Çr.) “Kiremit işin-
āşer Meşe külünün ıslanmasıyla de Ali’nin aşığı cuk oturmuş.” Ker-
elde edilen bir çeşit çamaşır su- man 1997: 57
yu, küllü su (Beydili-Çr.) aşık (1) 1. Davarın diz kemiği
aşerp Eşarp (Al.) (Çr.) 2. Oyun için kullanılan ke-
aşerpi Eşarp (Çalyayla-Çr.) mik (Çr.) “Aşığın bini bir para;
āşeşmek Yıkılmak, birbirine gir- ama ütülmesi kötü” Yoksul 2011:
mek, aşırı gürültü patırtı olmak 74
(Ovakarapınar-Çr.) “Ben meyda- aşık (2) Bir çeşit kumar oyunu
na çıktığım an / Âşe-şirdi yer gök (Su.)
cihan” Yoksul 2011: 44 aşıraşı Aşure tatlısı (Kıcılı-Al.; Su.;
aşevi (1) Mutfak (Çıkrık-Çr.) “Son- Baltacı Mehmet Paşa, Kargı-Os.)
ra aş evinde odun ocağını yaktı, aşırma Köylerde oynanan bir halk
çorba koydu.” Özçatalbaş 2003: oyunu (Örencik-Çr.)
69 aşırtma Semer paldımının aşağıya
aşevi (2) Lokanta (Su.) “Hem han- düşmemesi için sağrı üzeri ile iki
larda hem de kasabaların aşevle- yandan paldıma bağlanan yün ya
rinde yemek yenebilir.” Sa-rıyüce da kayış kemer (Çr.)
2004: 101 aşiret Alevi, Kızılbaş (Ovakarapı-
aşgar (1) Kir çıkarıcı, çamaşır yu- nar-Çr.)
muşatıcı olarak kullanılan, üzer- aşkar Biçim, eşkal, nişan (Çr.) “Şu
lik otu ya da meşe külünün kay- adamın aşkarına bak.” Tdk 1993:
natılmasıyla elde edilen sulu ka- 358
rışım (Su.) aşkarsız Çirkin, sevimsiz (Çr.)
aşgar (2) Yüzsüz, biçimsiz (Su.) aşlak (1) 1. Aşılı fidan, aşı ya-
aş garışdırma Yayla çorbası (Su.; pılmış bitki (Yeşilyurt-Al.; Ova-
Büyükgülücek-Çr.) "Ben aş garış- karapınar-Çr.) 2. Aşıdan kalan iz
tırdım... Biraz fasulye börttür- (Ovakarapınar-Çr.) “Karaçalıya
dük." Çalmuk 2019: 14 aşlak vursan gül olmaz /Sarrafın

38
38
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yanında altın pul olmaz” Yöndem aşortman Eşofman (Ba.) “Oolum


1983: 105 niye bi beden büyüünü almadın
aşlak (2) Ekli, eklenmiş (Su.) bu aşortmanın?” Şahin 2020: 14
2. Yama, yamalık (İs.) aşrı Uzak (Beydili-Çr.)
aşlama Aşılanmış meyve fidanı aşşā Aşağı (Esentepe-İs.; Gökçam-
(Çalyayla-Çr.) “Dere boyu aşlama Su.; Eskiekin, Tarhankozlusu-Çr.)
/ Aşlamayı daşlama” Gösterir “Badalı aşşā ineken o eltim geldi."
2011: 77 Abaz 2004: 123
aşlamak (1) Eklemek, katmak aşşıh Aşık, saz şairi (Çr.)
(Su.) “Yemeğine su aşla ki çoğal- aştan çıkmaz kel kepçe Her işe,
sın.” Yoksul 2013: 649 her söze karışan lüzumsuz kimse
aşlamak (2) 1. Ağaçlara aşı yap- (Âşıkbükü-Os.)
mak (İmat-Al.; Körkü-Su.; Evcior- aşur Tuzlu pişirilip sıcak yenen
takışla-Çr.) “Cevizi taşlıyayım / aşure (İs.)
Dalını aşlıyayım” Çağıl 2013: 13 aşurtma Hayvanın kuyruk altın-
2. Sebze fidesi dikmek (Çalyayla- dan geçirilen, semeri tutan keçe
Çr.) “Domates aşladım.” Tdk ya da deri kemer (İs.)
1993: 360 aş vermek ¦ aş yerme (Çopraşık-
aşlanmak Büyümek, boy atmak Al.; Sarimbey-Çr.)
(Alancık-Me.; Çr.) “Mor tepeler aş yermek Gebelikte kimi yiye-
eteğine yaslanmış / Bağlarında ceklere karşı aşırı düşkünlük
meyveleri aşlanmış” Sürmelican göstermek ya da nefret etmek,
2013: 59 tiksinmek (Dereköy-İs.) "Aş ye-
aşlık (1) Açlık (İkipınar-İs.) “Ço- rince bulanır. Mutfağa girince
cuklarım aşlıkdan ölücek.” Abaz tiksinir." Balıkçı 2010: 79
2004: 121 atak Cömert, eli açık kimse (Çr.)
aşlık (2) Kış için hazırlanan yar- atanak Çocukların ok atmak için
ma, bulgur gibi yiyeceklerin tü- yaptığı oyuncak yay (Gölet-Ka.)
mü (Gökçeağaç-Uğ.) ataş Ateş (Haydar-Al.; Körkü-Su.;
aşma Erkek hayvanın dişi hay- Sarimbey, Serban-Çr.) “Ben seni
vanla cinsel ilişkide bulunması sözüne sadık sanardım / Gece
(Su.; Çr.) gündüz ataşınla yanardım” Çırak-
aşmak (1) Açmak (İs.) "Yere pıt- man 2002: 122
dan düştü, aşdım bakdım." Abaz Atatürk yüreği Bir motif adı (Su.)
2004: 159 at cırtlığı Çayırlardan toplanarak
aşmak (2) Devrilmek, yıkılmak yenen bir çeşit ot (Kamışlı-Su.)
(Çavuşoğlu-İs.) "Ne oldūnu bilmi- atgı Ekmek pişirmek için tandıra
yom, oruya aşdım." Abaz 2004: atılan kes, ot gibi şeyler (Çr.)
137 atgıcı Yufka ekmeği pişiren, çevi-
aşmalı Erkek çocuklar arasında ren kadın (Çr.)
oynanan birdirbire benzer bir atık Artık, gayrı (Çr.) “Neyse şim-
oyun (Çr.) dik bulundu ya, atık tezcene biti-
aşocağı Mutfak (Çr.) “Yemek pişiri- ririk.” Çorumevi 1996: 23
len odaya aşevi ya da aşo-cağı atkıçı ¦ Atgıcı (Çr.)
denir.” Tombuş 1943: 24 atlampa Dörtnala koşmak (Os.)

39
39
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

atlampaya kalkmak Önünü ardı- aval aval Aptal aptal bakmak (Sa-
nı gözetmeksizin dörtnala koş- rimbey-Çr.) “Etrafıma aval aval
mak (Os.) bakındım.” Özçatalbaş 2003: 23
atlangaç Çaydan geçebilmek için avanas Küp (Su.)
aralıklarla konan iri taşlar (Çr.) avanta Avare, işsiz, aylak, kötü
atlankaya Çocukların bir tür oyu- kimse (Çr.)
nu (Kargı-Os.) avar Parsel (Doğla-Me.)
atlemek Temizlemek, ayıklamak, avara 1. Şaşkın, kararsız, bece-
seçmek (Tutçakallı-Çr.) “Bizim riksiz, işsiz (Külah-Al.; Akçalı-Su.;
bağın başını / Ben atledim taşını” Arpalık, Sarimbey, Turgut-Çr.)
Gösterir 2011: 131 “Az kazandın çok çalıştın / Sen
atlı Erkek tavırlı kadın (Çr.) avara durdun mu hiç” Gardaş
“Anam sen o atlıyla başa çıkabilir 1979: 3 2. İşe yaramaz, verimsiz,
misin?” Yoksul 2013: 57 kötü, bozuk, iyi olmayan her şey
atlık At, eşek bağlanan ahır (Bey- (Kavşut-Su.; Çr.) “Bu adam ava-
dili-Çr.) radır demedim mi?” Tdk 1993:
atma Kış geceleri sırayla, haftada 376
bir yapılan yemekli sohbet (İs.) avara ayı 1. Kasım ayı (Su.) “Avara
“Yarın akşam atmamız var, beni ayından on gün önce ek, on gün
mazur görün.” Tdk 1993: 372 sonra ekme.” Çalmuk 2019: 108
atmaca Çocukların kuş vurdukları 2. Ekim ayı (Bademce-Ka.)
sapan (Su.) avara gasnak Çalışmak istediği
atmış Altmış (İs.) "Atmış sene ol- halde, koşullar çalışmaya elveriş-
muşdur ben gelin olalı." Abaz li olmadığı için işsiz güçsüz ge-
2004: 169 zen kimse (Çr.) “Bir avara kasnak
atmış ahıl yetmiş fikir Bir örgü gibi boş döndüm / Hiçbir işe ya-
motifi (Su.) ramadım neyleyim” (Körhasan)
atmuk Belsuyu, meni (Âşıkbükü- Ercan 1991: 380
Os.) avaralaşmak 1. Hastalığın kötüye
at paklası Siyah, büyük bakla gitmesi (İs.) 2. İşlerin iyi gitme-
(Çitli-Me.) mesi (İs.)
atuk Artık (İs.; Güvenli-Çr.) "Bir- avaralık İşsizlik (Çalyayla, Düdük-
billene sungu sunguye düşü-yola, lük-Çr.) “Avaralık döneminde
atuk naalisa." Abaz 2004: 102 okuma yazma kursu veriyormuş.”
ava 1. Baba (Gökçam-Su.; Gökköy- Akkaya 2011: 371
Çr.) 2. Ağabey (Çopraşık-Al.; Se- avcıl İyi av avlayan hayvan (Çr.)
vindikalan-Çr.) “Avaların Do- aveyit Armağan (Boğazkaya, El-
muzçukuru’nda herk ediyo. Götür mapınar-Me.) "Elbiseyi götüren
de ekmani yesinler emi.” Özcan kişi ayakkabısını ayağından çıka-
2021: 6 rırsa geri almak için aveyit öde-
avadan, avadanlık Araç, aygıt mek zorunda kalır." Cingöz 2010:
(Eskice-Çr.) “Onları da çoktan sa- 333
tardı ama, zenaatinin avadanlık- avgar avgar Yamuk yumuk, eğri
ları olduğundan…” Tahir 2008: büğrü (İs.)
353 avgın 1. Üstü kapalı ya da açık su
yolu, ark, bahçe duvarlarında

40
40
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

açılan su deliği (Külah-Al.; Boğa- avsata Alışveriş (İs.)


bağı-Çr.) 2. Lâğım (Su., Me.) avsun Üfürük, nefes (Çr.)
3. Küçük su yolu (Su.) “Avgın, in- avsunlamak Hastaları iyileştir-
sanoğlunun yarattığı ilk su yo- mek için okuyup üflemek (Ba.;
ludur.” Yoksul 2013: 86 Çobandivan-Çr.) “Bizim köydeki
avgun (1) Ayçiçeği (Al.; Dut- hoca çok derin. Seni bi avsunlasın,
çakallı, Eskiköy, Gökçedoğan-Uğ.; üç güne bişiyin galmaz.” Şahin
Ovakarapınar-Çr.) “İkindileyin 2020: 14
misiri kozlerik, avgun da var.” Öz- avsunnamak ¦ avsunlamak (Çık-
demir 2019: 52 rık-Çr.)
avgun (2) ¦ avgın (Beydili-Çr.) avsunnu Okunmuş, üflenmiş (Su.)
avhalaşmak 1. Oynaşmak (Çr.) avu Zehir, ağı (Karkın-İs.; Yağcı-
2. Şakalaşmak (Çr.) lar-Ka.; Alancık-Me.; Os.; Karahi-
avı 1. Zehir (Su.) 2. Acı (Su.). sar-Çr.) “Erikler avu gibiymiş la.”
avıç Avuç (Çr.) Bi-len 2006: 41
avırt Çene (Su.) avukçu İri taneli, kalın kabuklu
avil Bayağı, adi, açıkgöz (Os.) bir çeşit beyaz üzüm (Çalyayla-
avkalamak 1. Çalkalamak, elemek Çr.)
(Çr.) 2. Yakalamak, tutmak, avuç- avukdurmak Aldatmak, kandır-
lamak (Çr.) 3. Eziyet etmek (Ka- mak, oyalamak (Çr.)
mışlı-Su.) avukturmak ¦ avukdurmak (Çr.)
avlağa Avın bulunduğu yer (Su.) avul Çitle çevrili, üstü açık küçük-
avlağı Bahçelerin çevresine ağaç baş hayvan barınağı; ağıl (Gök-
ya da ince dallardan yapılan çit, köy-Çr.)
engel (Çr.) avul avul etmek Öfkeli bir bi-
avloğ ¦avlağı (Gölet-Ka.) “Avloğa çimde, anlaşılmaz sözler söyle-
diken kesmeye gidiyorum.” www- mek (İsmailköy-Çr.) “Morarmış
.golet.tr.gg/ bir vaziyette, avul avul edip duru-
avluk Ahşap bahçe çiti (Ka.) yor.” Güven 2013: 33
avrana Dişi deve (Çavuşcu-Su.) avur Ağır (Kalecikkaya-Al.)
avrat Evli erkeklerin eşlerine ses- avurt 1. Yüz, yanak (Ba.; Kargı-Os.;
lenme sözü (İsahacı-Al.; Os.; Ka- Körkü-Su.; Gökköy-Çr.) “Zunnacı
mışlı-Su.; Arpalık, Eskiekin, Pa- Mıstık avurtlarını şişirerek ne gö-
labıyık-Çr.) “Avrada sırtımı dö- zel çalıyo la, deel mi?” Şahin
nük yatarım / Beden yorgun, aşka 2020: 14 2. Ağız boşluğu (İs.; Ka.)
ırık patıron” Özgür 2002: 92 “Çok aradım ama avurduma göre
avrat ağızlı Hanımının her dedi- kaşık bulamadım.” Yoksul 2013:
ğini yapan erkek (Gökçam-Su.) 213
avratbaz Kadın avcısı, zampara avurtlamak Anlaşılmaz homurtu-
(Çr.) “Ulan Avratbaz, bu sıralar larla sözü değiştirmek (Çr.)
sen avratbazlığı da iyicene mas- avur zuvur etme İleri geri ko-
kara ettin.” Tahir 2007: 288 nuşma (Çr.)
avrat pazarı Kadınların öteberi avuş Avuç (Kalecikkaya-Al.)
sattıkları yer (İs.) “İnanmazsan avuşturmak Aktarmak (Kalecik-
bu hafta Çorum’un Avrat Paza- kaya-Al.)
rı’na git.” Tahir 2006: 89

41
41
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

avut Bağırarak ağlama, sesli ağ- rulan sofra (Çr.) “Hizmet edenler
lama (İs.) için kurulan bu sofraya ayak sof-
avuz ¦ ağız (2) (Ba.; İs.; Gökçam- rası denirdi.” Ozulu 2016: 261
Su.) “Bizim sarıgızın bi avuzu olu- ayak tehrizi Odanın içinde, kapı
yo, kerpüç gibi, hemi de sapsarı.” arkasındaki sahanlık (Çr.)
Şahin 2020: 14 ayakyolu Tuvalet (Al.; Ba.; Gök-
avuzbav Çuval ağzı bağlamada çam-Su.; Arpalık, Dutçakallı,
kullanılan ip (Kalecikkaya-Al.) Morsümbül-Çr.) "Esgiden avluda
ayağa kalmak Düğün yemeğine bulunan ayakyoluna gece çırayı-
yetişemeyip hizmet edenler için nan gidiyoduk." Şahin 2020: 15
kurulan ayak sofrasında yemek ayallama Ayarlama (İs.) “Böyle bi
yemek (Çr.) “Bu duruma da aya- ayallama yapdık.” Abaz, 2004:
ğa kaldı denilirdi.” Ozulu 2016: 116
261 ayancak Dokuma tezgâhında kü-
ayağı almak Ayak hareketini çalı- cüyü aşağı yukarı indirip çıkar-
nan çalgıya uydurmak (Su.; Çr.) mak için basılan düzenek; ayak-
ayağı karıncalı Adı çıkmış hafif çak (Alacahöyük-Al.)
kadın (Ba.; Os.) “Adamın başını ayarsız Davranışları uygun olma-
belaya sokar bu ayağı karıncalı, yan, kendini bilmeyen kişi (Aşa-
feleğin şaşar sonra.” Şahin 2020: ğıfındıklı-Su.)
15 ayartmaç Ayartılmış, şaşırtılmış
ayak Düğünde konuklara yemek (Çr.) “Bizim yapının üstüne bir
dağıtan yapan genç (Çr.) ayartmaç güvercin kondu.” Tdk
ayak altı Ortalık, merkezi yer 1993: 408
(Su.) aybatçı Gürültücü, şamatacı (Çr.)
ayakcak (1) Merdiven, merdiven aydamak Hayvanları sürmek, ço-
basamağı (Ba.; Çr.) “Şu ayakcak- banın sürüsüne katmak (Kalecik-
ları tamir etmek ilâzım, bahsana kaya-Al.)
esgimişler.” Şahin 2020: 14 aydaş Bebeğin bedeninin kuruyup
ayakcak (2) Yürüteç (Os.) başının büyümesi biçiminde or-
ayakçak Tırpancının çalışırken taya çıkan bir hastalık (Ba.; De-
ayağına taktığı ayaklık ya da ot reköy-İs.; Gölet-Ka.; Âşıkbükü-
demeti; tönge (Kargı-Os.; Su.; Os.; Su.) “Davulcu Kâzım’ın gücük
Beydili-Çr.) oolu da bek aydaşımış, üflesen
ayak gezinmek Tuvalet gereksini- uçacak zaar.” Şahin 2020: 15
mini gidermek (Dutçakallı, Mor- aydede Ayçiçeği (Su.)
sümbül-Çr.) aydıngül Ayçiçeği, çekirdek (Su.)
ayak işi Kadınların üstten giydiği “Aydıngüller bi adam boyunu geç-
don (Su.) miş.” Bilen 2006: 41
ayaklamak Çabuk yürümek, hız- aydınlık Cam, pencere (Çr.)
lanmak, hızlandırmak (Çr.) “Böy- aydışmak Tartışmak, laf yetiştir-
le gidersek gece yarısı da varama- mek, alay etmek (Âşıkbükü-Os.)
yız tuzlaya. Biraz ayaklayın ara- “Babanla aydışmaya utanmıyor
baları.” Güven 2017a: 29 musun?” Arslaner 2016: 234
ayak sofrası Düğünde konuklara aydişmek İddia etmek (Ka.)
yemek dağıtan gençler için ku- aygırı Aykırı, ters, yanlış (Çr.)

42
42
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

aygırsak Erkek isteyen hayvan ya Çr.) “Bizim bağın başını / Kim


da kadın (Or.; Me.) ayıtlar daşını” Gösterir 2011: 131
aygırsamak Dişi hayvan, çoğun- aykırsamak ¦ aygırsamak (Oğ-
cası kısrak, erkek hayvan, aygır laközü-Su.)
istemek (Çr.) “Aygırsamış kısrak aylak Açık, belli (Çalyayla-Çr.)
gibi yelesini savurarak kişnemeye “Gözünü kim oydu, gardaşım oy-
başlamasın.” Tahir 2004: 203 du; aylak derin oymuş.” Yoksul
ay görüktü Saklambaç oyununa 2013: 343
benzer bir çocuk oyunu (Çr.) “Ge- aylamak Devam etmek (Bo.) “Yağ-
celeri aygörüktü, sinembitti, çöğ- mur aylayacak.” Koşay-Işıtman
dürümçüş, güvercin takla geç va- 1932: 20
kitlere kadar sürerdi.” Tuluk aylandırmak Çevirmek (Kalecik-
1991: 2 kaya-Al.)
aygul Ayçiçeği, çekirdek (Su.) aylı günlü Doğurması yakın kadın
ayı (1) Topaç (Bo.; İs.; Su.; Çr.) “İyi (Çr.) “Ayı günü yaklaştı.” Yoksul
dönen ayılar için “Ula gobelin ayı- 2013: 92
sı dondu” demekten kendimizi aymaç aymaç Dağınık (Sarimbey-
alamazdık.” Tuluk 1991: 2 Çr.)
ayı (2) Bir köy seyirlik oyunu (Çr.) aymak Ayılmak, kendine gelmek
ayıboğan Yenmesi güç, boğaz tı- (Os.)
kayan bir çeşit armut (Çr.) “Da- aynacı Şımarıklık yapan, komik
yadı önlerine iğdeyi, ayıboğan ar- kimse (İs.)
mudunu.” Seyda 2006: 193 aynalamak Tek tırnaklı hayvan-
ayı döndürmek Kamçı yardımıyla ların tökezleyip dizini yaralama-
topaç döndürmek (Su.) sı (Çr.)
ayık Uyanık, açıkgöz (İsahacı-Al.) aynalı Bir tür heybe ya da kilim
“Mekanınız kayaların koğuğu / motifi (Su.)
Size derler hayvanların ayığı” Arı- aynalı fistan Kuşak bölümü be-
soy 1970: 64 dene oturan, eteği büzgülü bir
ayıkmak Ayılmak, uyanmak, ak- kadın giysisi (Çr.)
lını başına almak (Çr.) aynat beynat Yamuk yumuk, bi-
ayın bayın olmak Şaşırmak, şaş- çimsiz, düzgün olmayan (İs.)
kına dönmek, tuhaflaşmak (Çr.) aynaz Saçlarının bir bölümü, özel-
ayınga Kaçak tütün (Çr.) “Bunlar likle ön tarafı dökülmüş kimse,
kaçağı pusulamasınlar, geçende kel (Âşıkbükü-Os.) “Aynazın teki-
gelen ayıngayı?” Tahir 2004: 66 sin sen; kimin saçına başına laf
ayın oyun olmak Oyuncak olmak, ediyorsun?” Arslaner 2016: 234
eğlence konusu olmak (Çr.) “Ayın ay peceden aşmış 1. İş işten geç-
oyun, kör oyun.” Yoksul 2013: 92 miş (Su.) 2. Gece yarısı olmuş
ayıpsamak Ayıplamak (Çr.) (Su.)
ayıpsınmak Ayıplamak (Ba.) “Bu ayran Düğünlerde oynanan, başlık
yaptığın hoş deel, çok ayıpsındık parası için gurbete çıkan deli-
çok.” Şahin 2020: 15 kanlıyı dönüşte sevdiği kızın ta-
ayıtlamak ¦ atlemek (İs.; Kargı- nınmamasını konu edinen seyir-
Os.; Aşağıfındıklı-Su.; Karahisar- lik köy oyunu (Turgut-Çr.) “Ay-
ran oyunu ile canlandırılmak iste-

43
43
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

nen olay Turgut köyünde yaşan- aze Âza, vücut organları (Âşıkbü-
mış bir olaydır.” Oğuz 2006c: 12 kü-Os.; Akçalı-Su.; Göcenovacığı,
ayrı enmek Gelinin, ayrı oturmak Sarimbey-Çr.) “Azelerim gopuyo
amacıyla kayınbabasının evin- boğün, heç eyi değülün.” Arslaner
den başka bir eve inmesi (Su.) 2016: 234
ayrıksı 1. İnsan içine katılmayan, azenmek Oyalanmak (Çr.)
yabancı gibi duran (Ba.; Çr.) 2. azı Kağnıda tekerlekleri birleşti-
Ters, inatçı (Ovakarapınar-Çr.) ren, ekseni iki yandan tutan ağaç
“Ayrıksılık etme oğlum, gel sen de çivi (Çr.)
gatıl oyuna.” Kerman 1997: 14 āzı bālı Oruçlu, ağzı bağlı (İs.)
ayruksa Huysuz, tabiatsız (İs.) azımsımak Az görmek (Çr.)
ayu Ayı (Bademce-Ka.) azınsamak Az görmek (Al.; Ba.;
ayucu Yakın yer, ayak ucu (İs.; Su.) Kargı-Os.; Su.) “Yeter oolum, tam
“Babam şoyle beş arık ayucun- iki hapaz nelbebi verdim ya, azın-
daymış.” Abaz 2004: 105 sama.” Şahin 2020: 16
ayuk Uyanık, ayılmış (Ba.) “Ne azırēl Azrail (Su.)
uyuması bacım, ayuk bu! Baksa- azıtmak (1) Kedi, köpek yavru-
na, gözlerini cimbildetti.” Şahin larını evden uzak bir yere bırak-
2020: 15 mak (Ahmetoğlan, Dutçakallı,
ayvah Eyvah (Gökçam-Su.) “Ay- Morsümbül-Çr.)
vahh! Bu da mı gelecağidi bu yaş- azıtmak (2) ¦ Azdırmak (İsaha-
tan sonra?” Sağmen 2009: 120 cı-Al.; Akçalı-Su.; Sarimbey-Çr.)
ayvalanmak Rengi sarıya dönmek “Doğru yürü azıtmadan / Kalyon
(Göcenovacığı-Çr.) "Herklerin, alıp tozutmadan” Arısoy 1970: 43
ayvalanmış arpaların içinde gezdi azmak (1) Yolunu yitirmek, şa-
sabahaca." Gümüş 1977: 76 şırmak, kaybolmak (İsahacı-Al.;
azap Çiftlik işlerinde çalışması için Çalyayla, Evciortakışla, Serban-
bir yıllığına tutulan erkek hiz- Çr.) “İlim Hakka giden bir ulu yol-
metçi, uşak (İsahacı-Al.; Saray- dur / Azarsın o yoldan şaşarsan
köy-Ba.; Gökçam, Kamışlı-Su.; oğul” Özgür 2002: 73
Beydili, Palabıyık-Çr.) “İstersen azmak (2) Şımarmak, yoldan
küpünde şarap olayım / Kapına çıkmak (Al.; Mislerovacığı, Evci-
kul eyle azap olayım” Özgür ortakışla, Karahisar-Çr.) “Azar ki
2002: 51 Allah beterinden saklasın kudu-
azbar Çitle çevrili ahır avlusu (Ka- rup Çorum’a sığmaz olur.” Tahir
lecikkaya-Al.) 2004: 26
azbuçuk Az da olsa, biraz (Arpa- azmak (3) Yaranın ya da has-
lık, Dutçakallı, Gökköy, Morsüm- talığın çekinceli duruma gelmesi
bül-Çr.) (Körkü-Su.; Eskiekin, Evciorta-
azdırmak Yoldan çıkartmak, şı- kışla-Çr.) “Savağın başında çağla-
martmak, sapıtmak (Körkü-Su.; yanı yok / Azmış yaraları, bağla-
Mislerovacığı-Çr.) “Kim büyüttü, yanı yok” Kurtoğlu 1998: 8
kim bunları azdırdı / Kim ne söy- azmak (4) Sel ya da taşkın için
ledi de böyle kızdırdı” Koygun yapılan kanal, dere (Ovakarapı-
2002: 23 nar-Çr.)

44
44
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

aznaşmak Ağız dalaşı yapmak, bo- Gökçam-Su.) “Şu bizim Hatıplar-


zuşmak, tartışmak (Su.) “Çöl da baartlak olmayan gaç erkek
Omar’ın uşakları aznaşmışlar.” biliyon?” Şahin 2020: 17
Uçakcı 2006: 378 baba (1) Büyük, onulmaz çıban;
veba, dert, hastalık (ilenmelerde)
(İs.) “Elinde kolunda babalar çık-
B sın.” Tdk, 1993: 447
baba (2) Zehir zıkkım (ilenme-
lerde) (Su.; Dutçakallı-Çr.) “Ba-
bā (1) Bağ (İs.; Su.; Çr.) “Bizim banın bekini, zıhımın kokünü yi-
bāda bi sürü tosba gördüm.” Tu- yesice.” Uçakcı 2006: 222
luk 1991: 2 baba (3) Erkeklik organı (Çr.)
bâ (2) Bey (Ovakarapınar-Çr.) baba (4) 1. Çatılarda kullanılan
bā (3) Düğüm (Su.) omurga direği (Bo.; Oğ.; Or.; Os.;
bā (4) Bana (Karkın-İs.) “Bā bi Su.) 2. Kalın, kısa sopa (Su.)
çarşı banyosu yapdurucān acele.” babacan İyiliksever, merhametli
Abaz 2004: 112 (Çr.)
ba (5) Usanma, kızma, yalvarma baba çıka Öl, geber anlamında
durumlarında be ünlemi yerine ilenç (İs.) "Baba çıksın! Ede-
kullanılan ünlem (Âşıkbükü-Os.) mezlerse geldikleri gibi gider-
“Eyi ba, bekledip durma beni; ne ler…” Tahir 2008: 282
diyeceğiseñ de!” Arslaner 2016: baba çıkasıca ¦Baba çıka (Çop-
234 raşık-Al.; Su.; Çalyayla, Karado-
baa Bey (Büyükcamili, Çevreli-Al.; na-Çr.) “Irıssız yâr haşat oldum
Os.; Çr.) “Valla seni de öldürür, elinde / Çok gılladın baba çıksın
beni de öldürür baa!” Saraçer dilinde” Gösterir 2008/84: 11
2000: 349 baba çıkmıyasıca Olumsuz anlam
baaça Bahçe (Ba.) “Körkendi’den taşımayan ilenme sözü (Çr.) “Ba-
gelen selden sonra bizim baaça- ba çıkmıyasıca, ellerin gırılsın, na-
nın maşalamaları güccülmüş oo- sıl doodün sabiyi?” Tuluk 1991: 2
lum.” Şahin 2020: 17 baba hesabı Miladi takvimdeki
baaktan ¦ Bayaktan (Ovasaray- her ayın on üçü, ayın biri olarak
Çr.) alınan rumi takvim (Al.)
baalamak Bağlamak (Çr.) babal Günah ya da suç sayılacak
baalı Büyülü, büyülenmiş (Su.) eylemler; vebal (Al.; Ba.; Su.; Ar-
baalim ¦ Bayliği (Çr.) palık, Gökköy, İsmailköy-Çr.)
baanmek Beğenmek (Gökçam-Su.; “Babalı altında kalmak istemiyo-
Çr.) “Ben de baandim, o da ba- rum.” Yoksul 2013: 99
andi.” Sağmen 2009: 51 babalanmak Görgüsüzce bir şey-
baar Bağır, göğüs (Su.) ler yemek, zıkkımlanmak (İs.;
baarmak Bağırmak (Çr.) Su.)
baarsug Bağırsak (Ba.) “Baarsug- babalı boynuna Vebali boynuna,
larından hastalanmış, üç ay soona sorumluluğu sana (Ba.; Su.) “Ben
öldü garibim.” Şahin 2020: 17 varam köyünüze / Babalım boy-
baartlak Geveze, yaygaracı, çok nunuza” Ertekin 2006: 31
bağıran, gürültücü (Ba.; Çitli-Me.;

45
45
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

babalık Üvey baba (Çr.) “Babalı- bāçüyüz Eve bitişik bahçe (İs.)
ğında bol para vardı, koklat- “Boyle aralar bāçayuz boyük bāça
mıyordu.” Destanoğlu 2006: 54 bulularıdı.” Abaz 2004: 97
babana rahmet Doğru söyledin badak Kısa boylu, ufak yapılı, cü-
anlamında onaylama sözü (Çr.) ce, bodur, tıknaz (İs.; Gökçam-
“Tamam! Babana rahmet! Biz ya- Su.; Boğabağı-Çr.)
ren deriz.” Tahir 2007: 217 badal (1) 1. Merdiven, merdiven
babuç Ayakkabı, pabuç, bir çeşit basamağı (Külah-Al.; İs.; Gökçam,
terlik, yemeni (Eskiekin-Çr.) “Cici Yarımsöğüt-Su.; Çalyayla, Gök-
babuç cız eder / Kız oğlana göz köy, Karadona-Çr.) 2. Basamak
eder” Ertekin 2006: 39 türü engebe (Su.) “Gobelin biri
baca Toprak dam, evin üstü (Al.) badaldan yuvalanmış, toplunun
bacalık Ocağın yanına ya da üstü- dibine çömüdomuş.” Kerman
ne yapılan; lamba, kibrit gibi 1997: 14
araç gereç konan raf (Ba.; Os.) badal (2) Ceviz içinin dörtte biri
“Kaç kere söyledim şu tabahamı (Çr.)
bacalıgdan başga yere goymayın badal badal Düzensiz, gelişigüzel
diye!” Şahin 2020: 17 (Çr.) “Çocuğun tıraşı badal badal
baca üstü ¦ Bacalık (Âşıkbükü- olmuş.” Tdk 1993: 462
Os.) “Bacüstündeki bardakları ge- badala basmak Çocuğun yaşına
tirebilir misin?” Arslaner 2016: girmesi, yaşını doldurması (Çr.)
234 badallamak Basamak yapmak
bacca Bahçe (Su.) (Çr.)
bacı 1. Kız kardeş (Örenseki-İs.; badanaç Tekerleğin dönmesine
Dutçakallı, Morsümbül-Çr.) “Ne karşın taşıtın ilerleyememesi,
umuyon bacından, o da ölüyo patinaj (Uğ.)
acından.” Yoksul 2013: 505 2. Ka- bade Başka (Su.)
dınların birbirlerine seslenirken bademli Eskiden örülen bir çorap
abla, arkadaş anlamında kullan- ya da çorap nakışı (Çr.)
dıkları söz (Su.) badem parmak İşaret parmağı
bacılık Kadınlar arasında kardeş (Çr.)
yerine tutulan yakın arkadaş, badı Kaz (Külah-Al.; Ba.; İs.; Gök-
kardeşlik (İsahacı-Al.) “Gelin ba- çam, Yarımsöğüt-Su.; Çayhatap-
cılıklar uğut vuralım / Üç çinik Çr.) “Soyha badılar tarlaya gir-
buğdayı suya koyalım” Arısoy miş.” Bilen 2006: 41
1970: 72 badı badı Kazları uzaklaştırmak
baç Hayvan vergisi (Al.; Evci-Bo.; için söylenen söz (Su.)
Su.) “Satıştan bac almak için is- badıl badıl Ördek gibi sağa sola
teksiz isteksiz hayvanlar arasında yalpalayarak yürüme (Sarimbey-
dolaşıyordu.” Sarıyüce 2004: 286 Çr.)
bāça Bahçe (İkipınar, Örenseki-İs.; badılcan Patlıcan (Kargı-Os.)
Kargı-Os.) “Şindi de aha goca badımak Yol kıyılarında biten,
baçālar boz galıy gidemiyom.” ufak yapraklı, yemeği yapılan bir
Abaz 2004: 121 ot (Çr.)
badi 1. Kaz (Os). 2. Kaz ya da ör-
dek yavrusu (Çr.) “Suların maz-

46
46
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

galdan geçmeden önce oluştur- “Sinem yarin beşiği / Kollarım


duğu gölcükte, gün boyu ak yeşil bağırdağı” Ertekin 2006: 106
gerdanlı badi badiler yüzerdi.” bağırsık Bağırsak (Çr.)
Özçatalbaş 2002: 10 bağırtlak 1. Geveze, yaygaracı,
badik Kaz ya da ördek yavrusu çok bağıran, gürültücü (Al.; İs.;
(İbek-Me.; Konaklı, Üçköy-Çr.) Os.; Arpalık, Dutçakallı-Çr.) “Yu-
badiye Çorba tası (İs.) murtlayan tavuk bağırtlak olur.”
bagaj Hayvanlara yem konulan Yoksul 2013: 662 2. Asabi, titiz,
yer (Al.) sert (Çr.)
bagartak ¦ bağardak (Çr.) bağilâni İçinde pekmez kaynatılan
bağ Bey (Su.) “Avni Bağ, Osman büyük bakır leğen (Çr.)
Bağ.” Uçakcı 2006: 356 bağkal Yazma, kayıt (Kızılhamza-
bağaldak ¦ bağardak (İs.) Or.) “Öğrencinin bağkalını bula-
bağanmek Beğenmek (Çr.) “Hadi madım.” Tdk 1993: 4440
ordan yalak Osoo, şimdi bağanip bağ kaynatmak Bağdan toplanan
varmıyom da sana, erkek olunca üzümleri ezip şiresinden pekmez
mı alacağım seni.” Özçatalbaş yapmak (Çr.) “Bağ kaynatmak
2002: 120 için kara tandıra / Guzün küre
bağarcak Çobanın gece yatarken guruşumu sorma heç” Kurtoğlu
sürünün kaçmaması ya da kurt 1998: 27
geldiğinde haberdar olabilmesi bağ kesmek Asma ya da tevekler-
için bir ucunu koyunlardan biri- deki üzümleri toplamak (Gölköy-
ne bir ucunu koluna bağladığı ip İs.; Çr.) “İçeridere’de bağ kesmeye
(Çr.) “Bağarcaklı koyun, bilmez ki gitti.” Özçatalbaş 2002: 107
art niyetli oyun.” Yoksul 2013: bağlama şalvar Ayağa giyilen ge-
101 niş pantolon (Çr.)
bağardak Çocuğun düşmemesi bağlantı (1) Arabalarda dingil
için beşiğe ya da salıncağa bağla- üzerindeki parçaları birbirine
nan enli kuşak (Kışlacık-Me.) bağlayan demir (Çr.)
bağcak ¦ bağarcak (Oğlaközü-Su.; bağlantı (2) Yeni yapılan bina-
Boğabağı-Çr.) ların direncini arttırmak için kö-
bağça Bahçe (Gökköy-Çr.) şelere konulan kılıç biçiminde
bağçe Bahçe (Çr.) “Karanfilim ek demir, betonarme binalardaki
beni / Has bağçene dik beni” Er- köşebent (Çr.)
tekin 2006: 73 bağlar gazeli Konuşulmakta olan
bağenmek Beğenmek (Su.) konuyla ilgisi olmayan sözler
bağ eşgisi Olgunlaşmamış üzüm- (İs.)
den yapılan, sulandırılarak ye- bağ leğeni ¦ bağilâni (Çr.)
nen pekmez türü bir yiyecek bağlılık Cinsel bakımdan iktidar-
(Su.; Çalıca-Çr.) sızlık (Çr.)
bağ gazanı Yaklaşık 30-40 litre su bağli Başka (Su.) “Ondan bağli.”
alan bakır kazan (Su.) Uçakcı 2006: 356
bağırdak 1. ¦ bağardak (Âşık- bağlik Olgunluk, aklı erme (Çr.)
bükü-Os.; Dutçakallı-Çr.) 2. Ço- “Seninle akla bağlik olunca konu-
cuk kundağı (Dereköy-İs.; Çr.) şalım.” Yoksul 2013: 564

47
47
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

bağnak Bebeğin ilk kakası (De- bahraç (2) Tunçtan dökülmüş


reköy-İs.) “Siyah olur bağnak.” aşık (Çr.)
Balıkçı 2010: 104 bahşış Bahşiş (Çr.) “Düğünlerde
bağrıbütün Top çekirdekli bir kınalarda, hamam muhabbetle-
çeşit kavun (Kıcılı-Al.; Ovakara- rinde çengilere soktukları bah-
pınar-Çr.) şışları…” Tahir 2004: 294
bağrı dalmak Uyumak (Su.) "Üze- bahtı ikilemek Dünürlük konu-
rine bir ağırlık çökmüştü. Bağrı sunda Allah’ın emri sözünü yine-
daldı..." Çalmuk 2019: 46 lemek (Yeşilyurt-Al.) “Kız tara-
bağrı geçik Karnı içine çekik in- fının gönlü olursa bahtınızı iki-
san ya da hayvan (Çr.) leyin diye yanıt verirler.” Yöndem
bağrı tutmak Uyumak (Su.) "Bağ- 1983: 8
rım tutmuş Büyük Hanım’ım baka Kurbağa (Kalecikkaya-Al.)
uyumuşum" Çalmuk 2019: 129 bakale Şaşırma ünlemi (Al.)
bağrı yoha Yufka yürekli, merha- bakara Makara (Çr.)
metli (Çr.) bakıncak Ayna (Aşağıbüyük-Su.)
bağtap Din, dinsel inanç (Kızıl- bakınmak Doktora muayene ol-
hamza-Or.) “Bu kişinin bağtabı mak, tedavi olmak (İs.)
yoh.” Tdk 1993: 4440 bakır çakır Kapkacak (Su.) “Beş
bah Evet, peki, olur, öyle (Çr.) “Kız on bakır çakır var.” Tdk 1993:
güzel mi ?- Bah, -Bayrama gide- 494
cek misin? Bah.” Tdk 1993: 486 bakla Fasulye (Çr.) “Bitli baklanın
bahanak Geviş getiren hayvanla- kör alıcısı olur.” Yoksul 2013: 154
rın körelmiş tırnakları (Çr.) baklacı Falcı (Çr.)
baharın ucu Mart ayı (Ahmetoğ- bakla kırı Üzerinde kara benekler
lan-Çr.) bulunan beyaz at donu (Evci-Bo.)
bahasınmak Pahalı bulmak (Ala- “Yalnız biri baklakırı, öbürü yağız
cahöyük-Al.) iki binek hayvanı bırakılmıştı.”
bahça Bahçe (Alancık-Me.; Gök- Sarıyüce 2006: 82
çam-Su.; Turgut-Çr.) “Bahçaya it baklava kesimi Eskiden örülen
bile yanaştırmıyo baban yav…” bir çorap ya da çorap nakışı (Çr.)
Sağmen 2009: 51 bakraç Bakır ya da çinkodan ya-
bahınmak ¦ Bakınmak (Su.; Çr.) pılmış kova (Alancık-Me.; Os.)
bahır Bakır (İs.; Su.) “Yayladan geliyor elinde bakraç /
bahır çaluğu 1. Ağızda hoş ol- Anası oturmuş dokuyor arkaç”
mayan bir tat (İs.) 2. Turkuaz Sürmelican 2013: 75
mavisi (İs.) bal Çocukların oyun oynadıkları
bahmak Bakmak (Su.; Mislero- aşıkların girintili çıkıntılı kısım-
vacığı-Çr.) “Anar o nazlı yâr be- ları (Çr.) “On iki ya da on altı aşı-
nim olmasa / Bahın gozlerimin ğı bal ya da mukabil tarafları ye-
yaşına benim” Caferoğlu 1994: re gelmek suretiyle dizerler.”
146 Tombuş 1940: 28
bahraç (1) ¦ bakraç (Yerliköy-İs.; bala Küçük yavru, çocuk (Kale-
Akçalı, Gökçam-Su.) “Takmış kola cikkaya-Al.; Arpalık, Dutçakallı-
bahracını / Dağıtmış rüzgar saçı- Çr.) “Koklarım balam seni / Kun-
nı” Arız 2005b: 100

48
48
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dağa saram seni” Aytekin 2003: baldudak Karşısındakine şirin


107 görünmek, yaranmak için tatlı
balaban Büyük, iri (Kalecikkaya- sözler söyleyen kimse (Os.)
Al.; Çr.) “Oğlum balaban olsun / balgam ¦ balgan (Çr.)
Boyu değsin çardağa” Aytekin balgan Sazlık, bataklık (Ka.)
2003: 95 balgınmak Parlamak, parıldamak,
balak 1. Manda yavrusu (Çop- göz alıcı olmak (Su.; Çr.)
raşık, İmat-Al.; İbik, Satıyüzü-İs.; balgun Balkon (Çavuşoğlu-İs.)
Os.; Çıkrık, Dutçakallı, Gökköy, "Şoyle balgunumuz varıdı." Abaz
Karadona-Çr.) "Balak kömüşü 2004: 138
emmiyor diye söyleniyorlar." De- balhıma Şimşek çakması (İs.)
miryürek-Ozulu 2017: 237 2. Kedi balıklı Dokuma çantaların üzerine
yavrusu (Ba.; İs; Âşıkbükü-Os.; işlenen bir motif (Alacahöyük-
Çalyayla-Çr.) “Sizin Sarmanın ba- Al.)
laklarını bizim samallığa taşıdı- balıkma Şimşek çakması (İs.)
ğını gördüm.” Şahin 2020: 18 balım Sevgili kardeşim, arkada-
bālamak Bağlamak (Yeşilyurt-Al.; şım, şekerim anlamında (Çr.)
İs.; Çalyayla-Çr.) "Annına altun “Balım az gelsene.” Tdk 1993: 505
bā-lalla." Abaz 2004: 95 gibi parladın.” Gkb 2002: 22
balbardağı Erken olgunlaşan, ye- baliim ¦ bayliği (Su.; Çr.)
şil renkli, çok sulu, tatlı bir çeşit balik Beylik (Yeşilyurt-Al.) “İşte
armut (Çalyayla-Çr.) “Balbardağı geldi guduretten yağlığı / Mev-
bir mi gelinboğanla? / Kondudaki la’m cümlemize versin baliği”
eş mi köşkte doğanla?” Gösterir Yöndem 1983: 27
2014: 77 balkabağı Enayi, aptal (Çr.) “Bal-
balbaşı Koyu pekmez (Çalyayla- kabağı gibi sırıtıp duruyor.” Yok-
Çr.) “İçine ebe yerine bal katılana sul 2013: 109
balbaşı bekmez....” Ozulu 2016: 76 balkan Su birikintisi (Ka.)
baldıran Patlıcan (Kargı-Os.) balkaymak Çorum’un yerel do-
baldırbacak (1) Açık saçık gezen, kuması kenefinin bir çeşidi (Çr.)
yarı çıplak (Çr.) balk balk balkımak Parıl parıl
baldırbacak (2) Aç, yoksul (Su.). parlamak (Çalyayla-Çr.)
baldırbayrak Eski püskü, yırtık, balkımak 1. Parlamak, parıl-
kılıksız (Çr.) damak, göz alıcı olmak (Yeşil-
baldırcan Patlıcan (Yağcılar-Ka.; yurt, İmat-Al., Yazır-Bo., Kara-
Çitli-Me.; Gökçam-Su.; Çalyayla, hisar, Serban-Çr.) “Bir aydınlık
Dutçakallı-Çr.) “Baldırcanım sar- balkıyıp duruyordu her yanda.”
karım / Sallanmaya korkarım” Sarıyüce 2004: 13 2. Şimşek
Ertekin 2006: 25 çakmak (İs.)
baldırı çıplak 1. Yoksul (Su.) 2. ballıca (1) Ballıbaba (Çr.)
Yoksul olmasına karşın varlıklı ballıca (2) Yumuşak bir yaz ar-
görünen (Su.) “Baldırı çıplaktan mudu (İs.)
kime ne hayır gelmiş ki?” Yoksul ballı callı Çocukların oynadığı bir
2013: 108 çeşit aşık oyunu (Çr.)
baloğlu Ballıbaba (Al.)

49
49
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

baltacık Değirmen taşının orta- bangonot Kağıt para (Çr.) “Bir


sında bulunan, onu döndüren de- arkadaştan alaydın birkaç yüz
mir (Çr.) bangonot…” Tahir 2007: 312
baltacık demiri ¦Baltacık (Çr.) bangulut Kâğıt para (Çevreli-Al.)
bambal 1. Şımarık, nazlı, hoppa, “Kahveyi altında bangulutlar ya-
yılışık (Me.; İs.) 2. Tembel (Çr.) karak yaptırdığı söylenir.” Kante-
bamballanmak Nazlanmak, cilve- mir 2015: 159
lenmek, şımarmak, çocuksu dav- bankırmak Böğürmek (Ovasaray-
ranışlarda bulunmak (Ba.; Ka- Çr.)
radona-Çr.) “İstemem diye ne bankunot Kağıt para (Çr.) “Ben iki
bamballanıp duruyon?” Kerman ayağan arasına bi gaç bankunot
1997: 58 koyacağam.” Özçatalbaş 2003: 72
bamıya Bamya (Karkın-İs.) "Beş banma Çamaşır yıkamak, pekmez
buçuk kilo bamıya aldım." Abaz kaynatmak için kullanılan büyük
2004: 143 bakır kazan (İs.; Os.; Beydili, Pa-
bamiye Bamya (Yerliköy-İs.; Çık- labıyık-Çr.) “Binlerce banmaya
rık, Dutçakallı-Çr.) “Bahçe-lerde sığmadı eti / Böyle sinek gör-
bamiye / Sıra geldi yemiye” Gös- dünüz mü ağalar” Özgür 2002: 60
terir 2011: 116 banmak 1. Kurutulacak meyveleri
banak 1. Lokma, sunak, ekmek sıcak küllü suya batırmak (Kargı-
parçası (Gölet-Ka.; Kalecik-Me.) Os.; Beydili, Turgut-Çr.) 2. Suya,
“Yufka ekmeğini banak yapıp çamura batmak (Su.) 3. Lokmayı
madımağa girişti.” Kerman 1997: yemeğin suyuna sokmak (Gölet-
14 2. Sulu yemek, sulu katık (Çr.) Ka.; Kargı-Os.) “Yavan sunağımı
banakçı Onun bunun yemeğinden içi boş kaba / Usandım ben bana
faydalanan, çöplenen kimse (Gö- bana bilen yok” Gardaş 1979: 5
let-Ka.) bannak Parmak (İs.; Boğazkaya-
banda Yabanıl armut, ahlat (Çr.) Me.; Su.; Çalyayla-Çr.) “Bannağı-
bandırma İri taneli, beyaz üzüm, mın ucuna bak!” Benice 2002: 114
razakı (Çıkrık- Çr.) bannak gadar başinen Boyundan
bandırmak ¦ banmak 1 (İs., Su.; büyük işlere kalkışanlar için söy-
Çıkrık-Çr.) “Halkı açlığa bandırıp lenir (Su.)
/ Ezenleri gördük Atam…” Kur- bapır Vapur (Külah-Al.) “Bir bapır
toğlu 2006: 18 dolusu çakmak gönderdim emme
bandik 1. Köy kadınlarının giydiği Türkler gine cuvarayı birbirinin
bol şalvar (Su.; Çr.) “Şu gelen ateşinden yakıyolar.” İpek 2021:
bandikli garı benim ebem.” Ker- 160
man 1997: 14 2. Çocuk ayak- bar (1) 1. Sirke, pekmez gibi sulu
kabısı, patik (Çr.) yiyeceklerin üzerindeki köpük,
bangıl bangıl Yüksek sesle acı acı küf, mantar (Kıcılı-Al:, Çalyayla-
ağlayış (Çr.) Çr.) 2. Ateşen, mide bozuklu-
bangir Zengin, varsıl, banker (İs- ğundan, ağızda, dilde, dişlerde
mailköy-Çr.) “O zaman bangir oluşan acılık, sarı tortu, pas (Çr.)
olduk.” Güven 2013: 229 bar (2) Yemiş, meyve (Çr.) “Bah-
çede barsız adam.” Koşay-Aydın
1952: 13

50
50
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

bar (3) Beraber, birlikte (Gölet- bārmak Bağırmak (Harunköy-İs.)


Ka.) “Bekle de, ikimiz bar gide- "Beri geçedeki de zabānan bāru,
lim.” www.golet.tr.gg/ geliñ bize." Abaz 2004: 128
bar (4) Çeltik göllerinde oluşan barnak Parmak (Al.; Dutçakallı,
yosunumsu birikinti, kurbağa Eşençay-Çr.)
pisliği (Âşıkbükü-Os.) “Havaların barnak çöreği Sac üzerinde yapı-
ısınmasıyla birlikte gölleri hep lan, parmak biçiminde çörek
bar kapladı.” Arslaner 2016: 234 (Su.)
barabar Birlikte, beraber (Harun- bartıl Yedirmelik, rüşvet (Arpalık,
köy-İs.; Gökçam-Su.; Çr.) "Biziy- Dutçakallı, Morsümbül-Çr.) “Bar-
nen barabar onar da ehliyet aldı- tıl yiye yiye karnı küp gibi olmuş.”
la.” Abaz 2004: 155 Koşay-Işıtman 1932: 27
baradan almak Birdenbire par- basak Merdiven, merdiven basa-
lamak, yanmak (Derekışla-Su.) mağı (İs.; Bademce-Ka.; Çr.)
“Kara soyka sanki barut mu ke- “Merdiven basak basak / Yukarı
sildin baradan aldın.” Uçakcı çıkmak yasak” Gösterir 2011: 174
2006b: 141 basalak Sık sık su basan yer; tar-
barak Köstebek (Çr.) lanın su eğleşen yeri (Âşıkbükü-
barana Arkadaşlar arasında ya- Os.)
pılan yemekli eğlenceli toplantı basamak Merdiven, el merdiveni,
(İs.; Çr.) "Ahmet Efendi, birader merdiven basamağı (Su.)
Ahmet'i baranaya davet etti." basan Ağır yükleri kaldırmak ya
Demiryürek-Ozulu 2017: 53 da yüklemek için özellikle meşe,
barbunye Alafasulye, barbunya gürgen gibi dayanıklı ağaçlardan
(Al.) yapılan iki metre boyunda, bacak
bardak Çamdan yapılmış su testisi kalınlığında kaldıraç (Âşıkbükü-
(Alacahüyük, Kıcılı-Al.; Kuzuluk- Os.) “Bu kadar büyük kayayı ba-
İs.; Baltacı Mehmet Paşa-Os.; Ka- san olmadan yerinden kımılda-
mışlı-Su.) “Eski çamlar bardak tamayız.” Arslaner 2016: 234
oldu.” Yoksul 2013: 289 basdık Pekmez, ceviz, yarma ile
bardaklık Odada çam bardak- yapılan bir çeşit tatlı yiyecek;
ların, testilerin konulduğu bölüm pestil (Su.)
(Beydili, Çalıca-Çr.) "Nerde ola- basdurma 1. Tavuğu kuluçkaya
cak bu kara fakir. Odanın bar- yatırma (İs.) 2. İneği boğayla çift-
daklığındayız biz de." Gümüş leştirme (İs.)
1977b: 23 bas etmek Fırlatıp atmak (İs.; Su.)
barhana Ev halkı (Al.) bas geri Hayvanları geri yürütmek
barıkmak Susamak (Gölet-Ka.) için söylenen söz (Su.)
barlanmak Çeltik tarlalarının, su basgı Baskı, inzibat (Çr.)
birikintilerinin bar ile kaplanma- basırak Basınç, ağırlık (Çr.)
sı (Âşıkbükü-Os.) basırık Gizli, kapalı yer, hücre
barmak Parmak (Çr.) “Hoca bar- (Çr.) “Kim bilir hangi basırıkta
mânı yoorda batırıp birez almış.” kaldı.” Tdk 1993: 541
Çorumevi 2000: 18 baskı Belin sapına geçirilip üze-
rine ayakla basılan tahta kısım
(Çr.)

51
51
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

baskına gitmek Gelin almadan bir başaklama Tahılları, meyveleri


gün önce oğlan evinin kız evine devşirdikten sonra geriye kalan-
gidip töre yapması (Çr.) ları toplama (Ka.) "Çocuklar cıvıl
basma Anjin (Çr.) cıvıldı bağlarda, üzüm başaklı-
basmak Kümes hayvanlarını ku- yorlardı." Gümüş 1977: 118
luçkaya yatırmak (Çr.) başangı Yaramaz çocuk (İs.)
bastık Pestil (İsahacı-Al.; Su.) başarat Aldanmayacak biçimde
“Alaca’nın kızları kaşı rastıklı / gerçeği açıkça görebilme yetisi;
Eskiyapar kızları cebi bastıklı” basiret (Çr.) “Başaratım bağlandı
Arısoy 1970: 68 da vaktinde yetişemedim.” Tdk
bastırma Kışın hayvanlara yedir- 1993: 552
mek için biriktirilmiş yapraklı başaşşā Yokuştan aşağıya doğru
dallar (Büğdüz-Çr.) (İs.; Çalyayla-Çr.)
basuruk Havasız, ışıksız, basık başayak Tek başına, yalnız başına,
yer, basırık (Âşıkbükü-Os.) “Eski kendi kendine (Çıkrık-Çr.)
evimizin basuruk bir odasıyla dar baş bıçağı Ustura (İs.; Çr.) “Bana
bir helası vardı.” Arslaner 2016: iki yüz tane baş bıçağı, iki yüz ta-
234 ne sabun verin.” Demir 2021: 200
baş Sayı, adet, tane (Su.; Sarim- başçı Oyuna önderlik eden çocuk
bey-Çr.) “On baş malım var.” (Çr.) “Aynı zamanda başçılar dü-
Uçakcı 2006: 356 zeni temin ederler.” Ünsal 1944:
başa atma Kına gecesi geline ve- 14
rilen armağanların gelinin başı- başçıl 1. Başkan, önder, amele
nın üstüne gerilen çarşafın içine başı (Eskiekin-Çr.) “Üç beş komşu
atıl-ması (Bademce-Ka.) ile dünür gidilir / Yol yordam bi-
başaca Sonuna kadar (Akçalı-Su.) lenler başçıl edilir” Kurtoğlu
“Binde bir bulunur başaca gülen / 1994: 164 2. ¦ başçı (Çr.) “Baş-
Gidip de var mıdır geriye gelen?” çıllar birer birer çocukları çağı-
Arız 2005a: 777 rarak, bunlardan hangisini isti-
başacak Sonuna kadar (Çr.) “Bu yon diye sorarlar.” Ünsal 1944: 15
dert böyle giderse / Başacak hayıf başdak (1) Ağaçların başından
etti” Ertekin 2006: 34 kesilmiş parçalar, lüzumsuz kı-
başağı Baştan çıkmış; söz, öğüt sım; kısa ağaç tomruğu (Ovaka-
dinlemeyen, terbiyesiz çocuk rapınar-Çr.)
(Çr.) “Çocuğu azarlaya, tekdir başdak (2) Başı açık (Çıkrık-Çr.)
ede, terbiyesini bilemediler. Başa- “Başdak yemek yemek günah sa-
ğı ettiler.” Tdk 1993: 550 yılır.” Tdk 1993: 556
baş ağrısı dutmak 1. Hamilelik başdaklamak Tarlalarda, bağlar-
sancılarının başlaması (Su.) da kalmış meyveleri ya da dö-
2. Sara krizine girmek (Su.) küntüleri toplamak (Çalyayla-
başak Tarım ürünleri toplandık- Çr.)
tan sonra geriye kalan döküntü- baş dermek (1) Gelinin başını
ler (Çr.) “Başağı topladım, yığın- süslemek (Çr.) “Kendi başını de-
dan hopladım.” Yoksul 2013: 112 remeyen, gelin başı dermeye kal-
başak düzmek Ekinlerin başak kar.” Tdk 1993: 556
vermeye başlaması (Çr.)

52
52
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

baş dermek (2) Geçinip gitmek başına guyulmak Sara nöbeti ya


(Çr.) da sinir krizi geçirmek (Badem-
başetmek Bitirmek, üstesinden ce-Ka.)
gelmek (İsahacı-Al.; Su.; Çayha- başına yetmek Bıktırmak, usan-
tap, Göcenovacığı-Çr.) “Orağı ba- dırmak (Su.)
şettik kurduk harmanı / Köylü- başında bi çıhacak olmak Başına
nün kalmadı dizde dermanı” (S. bir iş gelecek olmak (Su.)
Örgel) Ercan 1991: 427 başını bağlamak (1) Bir iş için
başev Köyde ekonomik durumu kesin karar vermek (Çr.)
iyi aile (Su.) başını bağlamak (2) Evlendir-
baş göz etmek Evlendirmek (Al.; mek, nişanlamak (Ka.; Kargı-Os.;
Kargı-Os.; Su.; Çalyayla-Çr.) “Ne Gökköy-Çr.) “Başımı bağladılar /
etsek de şu çocuğu baş göz etsek?" İstemediğim yere.” Gösterir 2011:
Aşık 2003: 119 112
başı ağrıklı Saralı, marazlı (Su.) başını bağrını yesin Kahretsin
başı bağlı (1) Başı kapalı (Su.) anlamında bir ilenme (Çr.)
başı bağlı (2) Evli (Su.) başı tutmak Sara nöbeti gelmek
başı boydak Kimsenin buyru- (Çr.) “Başı tutuyor denir, oku-
ğunda olmayan, başına buyruk tulup, üfüttürülüp, muska takı-
yaşayan (İs.) lırdı boyuna.” Güven 2010: 10
başı bozulmak Dul kalmak, bo- bāşiş Bahşiş (İs.) "Gız tarafı da oña
şanmak (Ba.; Dereköy-İs.; Su.; ne verüse bāşiş verüdü." Abaz
Kınık-Çr) “Başı bozulmuş fıkara- 2004: 95
nın, dul kalmış kırkında..” Gümüş başitmek Bitirmek (Ba.; Harun-
1977: 118 köy, İkipınar-İs.) "O tallayı başit-
başı bütün İlk evliliğini bozmayan melüydük." Abaz 2004: 131
kimse (Al.Kargı-Os.) “Düğün da- başkahağı Başa kakılan iş, olay,
vetiyeleri başı bütün birine yaz- durum (Çr.) “Düğünüme gelmedi
dırılır ki, bu evlilik de uzun sür- diye başkahağı yaptı.” Tdk 1993:
sün.” Ayhan 2002: 280 561
başı gayısi Başı dertli, sorunlu baş koşmak Bir işin önemle üze-
(Su.) rinde durmak, ilgilenmek, öna-
başı kalabalık Çok meşgul olmak, yak olmak, uğraşmak (İs.; Çr.)
çok işi olmak (Çr.) başlı (1) Tepeleme dolu, ağız
başıkel 1. Suçlu (İs.) 2. Başkala- ağıza dolu (Çr.) “Üç teneke başlı
rının minneti altında olan kimse buğday verdim.” Tdk 1993: 562
(Çr.) “Başı kel olmamalı kimsenin başlı (2) 1. Bitmemiş, yarım kal-
yanında.” Gümüş 1977: 108 mış iş (İsahacı-Al.; Çıkrık, Ser-
başına çapıt bağlamak Evlendir- ban-Çr.) “Ancak elinde bir başlı işi
mek, evlendirmeye çalışmak vardı.” Arısoy 1970: 58 2. Sürekli,
(Çr.) daima (Karkın-İs.) "Başlı geçini-
başına çökmek Birinin ırzına geç- cekle sanıyodum." Abaz 2004: 146
mek (Su.; Çr.) “Bu Çorum, bağ- başlık (1) Erkek tarafının kız
larda başına çökülen yiğitlerden tarafına verdiği para, mal ya da
çok çekmiştir.” Tahir 2004: 266 ziynet eşyası, ağırlık (İsahacı-Al.;
Körkü-Su.; Beydili, Çalyayla, Es-

53
53
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kiekin-Çr.) “Başlığı indirin bir baş yokarı Yukarıya doğru (İs.;


kap turşuya / Baban beni beda- Su.; Çalyayla-Çr.)
vadan eversin” Arısoy 1970: 70 başyoldaşı Çok samimi arkadaş,
başlık (2) Gem (Çr.) dost (Çr.)
başlık (3) Tekerlek parmaklarının bat Yağ, salça, bulgur, maydanoz,
çakılı olduğu kısım, top (Çr.) dereotu ile hazırlanıp haşlanmış
başlı koymak Bir işi yarım bı- üzüm yaprağı ile yenen bir çeşit
rakmak (Âşıkbükü-Os.) “Bir hiç pilav (Al.)
uğruna düğünü başlı koydular.” batasıca İlenç olarak kullanılan
Arslaner 2016: 202 bir söz (Kargı-Os.; Çr.)
baş olmak Bitmek, tükenmek batılgan Sazlarla, çayırlarda kaplı
(Çavuşoğlu-İs.; Körkü-Su.; Ser- küçük bataklık (Çr.)
ban-Çr) “Saymakla yaptığın baş batırmak Kirletmek (Ba.) “Aaşa-
olmaz felek / Bir kalp bu kadar ma eve gelüsün sen, babanın yeni
da taş olmaz felek” Nalıncı 1958: aldığı göyneği batırmışsın.” Şahin
82 2020: 18
baş öğme ¦ baş örme (Yeşilyurt- batman Yaklaşık 20 litrelik sıvı
Al.; Çağşak-Çr.) ölçü birimi (Yerliköy-İs.; Su.)
baş örme 1. Kınadan önce yapılan, “Ağır otur, batman götür.” Yoksul
gelinin saçının dualarla taranıp 2013: 15
örülmesi töreni (Beydili-Çr.) 2. batsat Ara sıra, bazen, seyrek, tek
Kına gecesi töreni (Yeşilyurt-Al.; tük (Çr.) “Ahmet bize batsat ge-
Ovakarapınar-Çr.) “Daha sonra lir.” Tdk 1993: 572
kızı iki arkadaşı baş örme için or- battal Kullanılmaz, işe yaramaz
taya çıkarır.” Yöndem 1983: 13 (Yazır-Bo.; Alancık-Me.; Su.; Ah-
baş övme ¦ baş örme (Bo.; Aşı- metoğlan-Çr.) “Un üğüttüğümüz
lıarmut-Uğ.) "Kurdular düğün su değirmenleri battal oldu.” Ça-
aşını / Övdüler kızın başını." Cin- lışgan 2021: 71
göz 2010: 320 battı balık Daire biçiminde oturan
başşah Bahçede ya da tarlada oyuncuların bir mendili bacaklar
ürünün son kalıntısı (Su.) arasından öteki oyunculara geçi-
başşak düzmek ¦ başak düzmek rerek oynadığı bir çocuk oyunu
(Çr.) (Çr.)
başşaklamak Tahıl ya da meyve- batundan batundan Göğün uzak-
leri devşirdikten sonra geriye tan uzağa, boğuk boğuk gürle-
kalanları toplamak (Ba.; İs.; Çık- mesi (Çıkrık-Çr.) “Gök yine ba-
rık-Çr.) “Gel şu Amenetciğilin ce- tundan batundan gürlüyor.” Tdk
vüzleri başşaklıyak.” Şahin 2020: 1993: 573
18 bava Baba (Kuyucak-Me.)
baştaklık Odun yararken alta bavıl Bavul (Su.)
konan büyük kütük (Çr.) bay Zengin (Kalecikkaya-Al.)
baştan çıkmak Doğru yoldan bayā Epey, oldukça çok (Ba.; İs.)
sapmak (Çr.) “Baştan çıkan başa “Gız, onların bayā bilgisini ōlan-
ayak hayır etmez.” Yoksul 2013: dan ōreniyo.” Abaz 2004: 112
118 bayahtan ¦ Bayaktan (Ba.; Kayı-
Çr.) “Bayahtan gitti. Beş dakka

54
54
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

önce gelseydin görürdün.” Şahin bayrak kaldırma Oğlan evine


2020: 19 bayrak dikerek düğüne başlama
bayak ¦ bayaktan (Al.; Kayadibi- (Su.; İsmailköy-Çr.) “Yarın barak
İs.; Kargı-Os.; Su.; Arpalık, Dutça- kaldırarak oğlanın düğününü
kallı, Morsümbül-Çr.) “Bahçeye başlatacağım.” Güven 2013: 151
girdim bayak / Ayvaya vurdum bayraklı Havalı, kibirli, çabuk öf-
dayak” Ertekin 2006: 30 kelenen (İs.)
bayaktan Demin, az önce, şimdi bayraklu Şımarık (Bademce-Ka.)
(Çopraşık-Al.; Ba.; İs.; Os.; Demir- bayraktar Düğünlerde bayrak
şeyh, Gökçam-Su.; Gökköy-Çr.) taşıyan kişi (Su.) “Bayraktar bay-
“Ahmet bayaktan buradaydı, ne- rağını ele kaptırırsa sonuç çok acı
riyeetti ula?” Kerman 1997: 15 olur.” Yoksul 2013: 120
bayatsımak Bayatlamak, bayatla- bayraktar yolu Düğünde bayrağı
maya yüz tutmak (Çr.) “Bu ek- taşıyan kişi ile onun arkadaş-
mekler bayatsımış.” Tdk 1993: larına verilen küçük armağan
578 (Su.)
baygu Baykuş (Çr.) bayram bâ Bayram günleri aşırı
bayıldan ¦ bayıltan (Çr.) yemekten kaynaklanan geçici ra-
bayıltan Karnıyarık yemeği (Çr.) hatsızlık (Su.)
bayım bayım bayılmak Sık sık bayram be ¦ bayram bâ (Ba.)
bayılmak (Çr.) “Aha da bayrambee oldun işte. Se-
bayır Yokuş, iniş (Çr.) “Tilki Ha- ni anca gavut paklar.” Şahin
meş’in motur bayırda millemiş.” 2020: 19
Bilen 2006: 41 bayramcalık Bayram için alınan
bayır bacak Çok engebeli, sapa giysi (Ba.; Su.; Eşençay-Çr.) “Bu
yer (İs.) sene bizim herüfün işi iyiymiş, ço-
baylı ¦ bayliği (Ba.; Çavuşoğlu- cukların ikisine de bayramcalıg
İs.) “Gız ölücek ellēm, anasına aldık.” Şahin 2020: 19
baylı habar etseñiz.” Abaz 2004: bayramlık Bayram öngününde ni-
139 şanlıya gönderilen giysi gibi ar-
bayliği Bari, keşke, hiç olmazsa, mağanlar (Aşağı Fındıklı-Su.; Es-
öyle ise (Çıkrık-Çr.) kiekin-Çr.) “Pancarlık, bayram-
baylime ¦ bayliği (Çr.) “Elbiseye o lık, hıdırellezlik / Töredir gençleri
kadar emek verdim, beğeneydi başgöz ederken” Kurtoğlu 1994:
baylime.” Kerman 1997: 15 164
baymak Aldatmak, kandırmak, baz İri, şişman (Çr.)
göz boyamak, etki altında bırak- bazar 1. Çarşamba (İs.) 2. Pazar
mak (Çr.) (Al.; Dutçakallı-Çr.) “Derünü mal-
baynak Parmak (Âşıkbükü-Os.) ları bazara günderek hêri” Naki-
bayra Saban oku, kağnı tekeri ya- boğlu 2017: 233
pılırken kullanılan ağaç balyoz bazar ekmeği Çorum’a özgü 50
(Alacahöyük-Al.) cm uzunluğunda pide (Ba.; Çr.)
bayrak ekmeği Düğünde bayrak “Bazar ekmeği gibi uzatırım val-
kaldırma töreninden önce yenen la!” Özçatalbaş 2002: 88
yemek (Dölderesi, Eskiyapar-Al., bazarın yolu Mal ya da sebze pa-
Karahacip-Or.) zarından önceki gün (Su.)

55
55
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

bazıytesi Perşembe günü (İs.) becek Köşe (Külah-Al.; İs.) “Yor-


bazitesi Perşembe (İs.) ganı o becetken o beceğe sürükle
bazlama Mısır, arpa, darı ya da dur.” İpek 2021: 168
buğday unundan yapılan mayalı, becellemek Hazırlamak (Çalyay-
mayasız, yağlı, yağsız, kalın pişi- la-Çr.)
rilen sac ekmeği (Al.; İs.; Gök- beceyiş Becayiş, yer değişme (Çık-
çam, Kamışlı-Su.; Çıkrık, Sarim- rık-Çr.)
bey-Çr.) 2. Yuvarlak, yassı çörek becik Buzağı (Alembeyli-Su.)
(Su.) “Bazlamayı yapan değil, ka- becik becik Sık sık, çabuk çabuk
pan yer.” Yoksul 2013: 121 (İs.) "Kızın sancısı becik becik ge-
bazlamaç ¦ bazlama (Al.) lir." Balıkçı 2010: 84
bazlambaç ¦ bazlama (İs.; Çıkrık- becit Gerekli, önemli, öncelikli, ça-
Çr.) “Hem de öğleyin bükme ya da buk, ivedi (Ka.; Tanrıvermiş-Me.;
bazlambaç yersin.” Kalayoğlu İncesu-Su.; Serban-Çr.) “Becit işe
2017: 70 şeytan karışır.” Kerman 1997: 15
bebe 1. Çocuk (Çr.) “Yirmi yaşına becit (2) İyi, mükemmel (Çr.).
varmış karıya bebe dedin mi, ben becit becit Çabuk çabuk, ivediyle
senin aklından şüphe ederim.” (İs.)
Tahir 2004: 157 2. Yapma bebek bed Yüz, yanak (Su.)
(Al.) bedā ¦ Bedafa (Su.)
bebecik Yaşlı hoppayla alaylı bedafa Bedava, karşılıksız (Ha-
konuşma (Çr.) “Bebecik yine her runköy-İs.) “Tabi bedafa olu mu?”
zamanki gibi keyfin yerinde.” Abaz 2004: 131
Yoksul 2013: 121 beddafa İlenç, beddua (Âşıkbükü-
bebeg Bebek, kukla (Çr.) Os.; Çalyayla-Çr.) “Senden gayli
bebek (1) Düğünlerde, özellikle seversem / Beddafalar say bana”
kına gecelerinde davul zurna eş- Gösterir 2011: 80
liğinde oynanan, kol oyunu da beddıva ¦ Beddafa (İs.) “Dede, yel
denilen köy seyirlik oyunu (El- olsun diy, beddıva ediy.” Abaz
malı-Çr.) 2004: 104
bebek (2) Yetişkin erkek (Evci- bedel Merdiven basamağı (Os.)
Bo.; Tolamehmet-Çr.) “Ula bebek, bedil bedil Anlamsız anlamsız
kimse adam olamadı bir sen (Çr.) “Dilsiz kalasın da bedil bedil
adam oldun” Güven 2017: 56 bakasın.” Yoksul 2013: 116
bebek sebek Çoluk çocuk (Âşık- bedirik 1. Taranmış, temizlenmiş,
bükü-Os.) “Ne bileyim, yoldan ge- eğrilmeye hazırlanmış yün ya da
çen bebek sebekten birileri san- pamuk yumağı (Çr.) 2. Kadın-
dım.” Arslaner 2018: 192 ların iplik doladıkları, otuz san-
bebek toprā ¦ Öllük (İs.) tim uzunluğunda, kalem sapı kal-
bebûk İçki düşkünü, içki içmeden ınlığında bir çöp (Göceno-vacığı-
duramayan (İs.) Çr.) “Kızın topuğunun üstünden
bebük Leblebi (Ka.) bedirik gibi kan fışkırıyor.” Erte-
becana Çok büyük, kocaman, he- kin 1946: 21
yula, iriyarı (Çr.) bediriş Kadın erkek birlikte oyna-
nan bir halk oyunu (Su.; Çr.)
bediz Resim (Kızılhamza-Or.)

56
56
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

bedrik ¦ bedirik (Çr.) Bekdeş Bektaş (Çalyayla, Eşen-


beduhadan Birdenbire, ansızın çay-Çr.)
(Çr.) bek donuz Çok sinirli (Yağcılar-
bedürük Temizlenmiş, akça pak- Ka.)
ça, tertemiz (İs.; Âşıkbükü-Os.) bekenmek İyileşmek (Alacahö-
“Bulaşıklar, tahtalar, bebekler yük-Al.) “Göbek bekenene kadar
bayram öncesi bedürük gibi oldu.” beş altı gün o yüzük çocuğun kar-
Arslaner 2016: 234 2. Çok yumu- nında durur.” Balıkçı 2010: 90
şak (İs.) bekere Çadırı gerdirmek için kul-
bege Hayvanlara yem konulan yer lanılan ipe takılan ağaç (Küçük-
(Al.) palabıyık-Çr.)
beğ Arı beyi, ana arı (Çr.) bek gadun etmek Çok iyi yapmak
beğirmek Hayvanın bağırması, (Bademce-Ka.)
melemesi, acı acı ses çıkarması bek gine Çok, çok fazla (İs.).
(Al.) “Dağdan gelir dak gibi, boy- bek gineli Çok, çok fazla (İs.)
nuzları budak gibi, eğilir su içer, beki ¦ bek (Su.)
beğirir oğlak gibi / Bilmece.” Ay- bekimek İyice yerleşmek, sağlam-
han 2002: 217 ca tutunmak (Çr.) “Derdim derde
beh Bir şey satın alınırken ya da ek imiş / Dert içime bekimiş” Gös-
yaptırılırken, önceden verilen bir terir 2011: 309
miktar para, pey (Çr.) “Beh para- bekinmek 1. İnat etmek, diren-
sı namus borcudur.” Yoksul 2013: mek (Kalecik-Me.) 2. İyice yerleş-
122 mek (Çr.) “Allah koymuş taş gibi
behir Nizam, âdet, görenek (Acı- oturduğun yere bekindin.” Yoksul
pınar-Çr.) “O devrin behrinde 2013: 45
bunlar ayıp sayılırdı.” Tdk 1993: bek irād Çok rahat (Su.)
599 bek islah Çok iyi, pek güzel (Çr.)
behlemek Tembihlemek, göz koy- “Gızı enstitü mektebine vermişiniz
mak, kestirmek (Ka.; Ahmetoğ- ha! Bek islah etmişiniz.” Kerman
lan-Çr.) “Eşeğini dehledim / Öpük 1997: 15
verdim behledim” Gösterir 2011: bekişgin (1) Sağlam (Su.)
204 bekişgin (2) Vurdum duymaz,
behni Ahırda tahta ya da taştan aldırmaz (Su.)
yapılmış, oluk biçiminde hayvan bekişmek (1) Pekişmek, sertleş-
yemliği (Os.) “Başını kasılacak bi- mek, katılaşmak, sıkışmak (Çr.)
çimde bağladım behniye sıkı sıkı.” bekişmek (2) Alışmak (İs.) “Oruya
Saraçer 2000: 352 bekişicēmiş vadın mıydı.” Abaz
beh vermek Bir şeyi satın alırken 2004: 98
önceden bir miktar para vermek bekiştirmek ¦ bekitmek (Ba.;
(Çr.) Çr.) “Şu argın üst tarafını bekiş-
bek Sert, katı, pek, sağlam, güçlü, dürün, en çok su ordan sızıyor.”
çok (Eskiyapar-Al.; Kayaağzı-İs.; Şahin 2020: 20
Çalyayla, Sarimbey, Serban-Çr.) bekitmek (1) Sağlamlaştırmak,
“Limon idim sıktın yar / Bek hatı- pekiştirmek, sıkıştırmak, sertleş-
rım yıktın yar” Ertekin 2006: 85 tirmek katılaştırmak (Âşıkbükü-
bekârbiti Bir örgü motifi (Çr.)

57
57
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Os.; Su.; Çr.) “Duvarı bekittik, yı- aşınca Erikli’ye geldik say artık.”
kılması zor.” Yoksul 2013: 256 Arslaner 2016: 235
bekitmek (2) Bir yere gözcü dik- bel āzı Bel denilen tarım aracının
mek, nöbetçi koymak (Çr.) “Bek- bir kerede aldığı toprak miktarı
çileri etrafa bekitmişler, yine bir (İs.)
şey var.” Tdk 1993: 603 belbağı Kuşak, kemer (Su.)
bekitmek (3) Tokat vurmak (Su.) bel bel bakmak Boş boş, aptal
beklik (1) Berkitilmiş, sağlam- aptal bakmak (İs.; Çr.) “Bol bol
laşmış (Çr.) “Kaya kayaya beklik yiyen bel bel bakar.” Yoksul 2013:
/ Kayanın ardı keklik” Ertekin 156
1939: 21 belci Bağ, bahçe bellemede çalışan
beklik (2) Peklik, kabızlık (Kargı- işçi (Su.)
Os.; Çr.) “Benimki de beklik ol- belçek Cenazeyi mezara koyar-
duydu.” Özdemir 2019: 86 ken, tabutun altından geçirilip
bekmez Pekmez (Gökçam-Su.; üstte birleştirilen, kuşak gibi ka-
Çalyayla, Dutçakallı, Gökköy-Çr.) put bezi parçası (Çr.)
“Bolatlı bekmezi gibi ne şireleni- beldir bebek Çoluk çocuk, herkes
yon.” Uçakcı 2006: 216 (İs.)
bekmez ebesi Pekmezin ağartıl- beldir beldir Canlı, parlak (çocuk
masında kullanılan yoğurt ile yu- gözü için) (Çr.)
murta karışımı (Çr.) belek Kundak, çocuk bezi (Dere-
bekmez kefi Açık pekmez rengi, köy-İs.; Serban, Üçköy-Çr.) “Çöz-
kuladan az koyu donlu at (Çr.) düğün zaman beleği yaştır / Her
bekmezli ufamaç Kuru yufka ile zaman yaş tutar bezi çocuklar”
pekmez karışımından elde edilen Koçak 1980: 367
bir yiyecek (Su.) belemek (1) Çocuğu kundakla-
bekmezli yoôrt Yoğurt üzerine mak, beşiğe bağlayarak, sararak
pekmez dökülerek elde edilen yi- yatırmak (Ba.; Yazır-Bo.; Do.; Oğ.;
yecek (Baltacı Mehmet Paşa-Os.; Os.; Körkü-Su.; Kuşsaray-Çr.) “Şe-
Su.; Büyükgülücek-Çr.) rafettin’i de beledim, ıscak ıs-cak.”
bekmi Peki (Çr.) Şahin 2020: 20
bek yörü Hızlı yürü (Çr.) belemek (2) Bulamak, bulaştır-
bel (1) İm (Kızılhamza-Or.) mak (Su.)
bel (2) Meni, sperma (Su.; Çr.) belen Dağ üzerindeki yüksek ge-
“Dilaver Paşa tutuğunun beli ol- çit; dönemeçli, dik dağ yolu (Çr.)
madığını bilmeyen mi var?” Tahir “Yedi derenin başını bir belen
2004: 178 zapteder.” Ertekin 1939: 28
bel (3) Toprağı kazmakta kul- belenlemek ¦belinlemek (Çr.)
lanılan, ayak basacak yeri olan “Belenliyor, kuşkuya düşüyordu
tarım aracı (Kargı-Os.; Su.; Çal- kardeşinin evdeliğinden.” Gümüş
yayla-Çr.) “Belinen küreğinen 1977: 70
işim yok benim.” Yoksul 2013: belenmek (1) Çocuk kundaklan-
125 mak, beşiğe sarılarak yatırılmak
belan Yüksek yer, dağ sırtı (Âşık- (Çr.)
bükü-Os.; Palabıyık, Tolameh- belenmek (2) Toz toprak içinde
met-Çr.) “Kalaycı Belanı’ndan yuvarlanmak (İsahacı-Al.; Kiraz-

58
58
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

lıpınar-Çr.) “Eşek küllükte belenip lah-Al.) 2. Uykuda konuşup ha-


duruyor.” Yoksul 2013: 293 reketlenmek (Su.)
belermek Gözün haddinden fazla belipester Yorgun, bitkin (Çr.)
açılması, açılıp kalması (Yerli- belkid Belki (Su.)
köy-İs.; Çr.) “Duyunca gözleri be- belkim Belki (Çr.) “Küsmesin da-
lerdi.” Yoksul 2013: 256 rılmasın / Belkim kendinin olam”
belertmek Gözlerini gereğinden Ertekin 2006: 87
çok açarak korkutmak amacıyla belkime Belki (Çr.) “Çorumlu, bel-
bakmak (Külah-Al.; İs.; Os.; Su.) ki belkime yasak dinler ama…”
“Baba gözlerini bir belertti, ço- Tahir 2007: 256
cuklar sıçan yavruları gibi gire- bellek Değerli özel bir şeyin bu-
cek delik aradılar.” Yoksul 2013: lunduğu gizli yer (Ba.; İs.) “Şu
98 benim belleğe bi gidiyim, en az iki
belgaade Çok güzel anlamında poşet koçalak ile bi poşet kanlıca
gelen beğenme sözü (İs.) bulmazsam ne olayım.” Şahin
belgizar Armağan, hatıra, anmalık 2020: 20
(İs.; La.; Su.; Dutçakallı-Çr.) “Sana belle ki Sanki (Ba.; Su.) “Belle ki
bir belgizarım var / Bakar da ağ- Cüneyt Arkın, bi çalım bi gayda,
lar mısın?” Türkoğlu 2007: 177 sorma gitsin.” Şahin 2020: 20
belgüzar ¦ belgizar (İs.; Çr.) bellek yapmak Tanımak, belle-
“Yârim bir belgüzar ver / Öle- mek, işaret koymak (Or.) “Bellek
necek daşıyım” Ertekin 2006: 101 yap üğrün de gel / Gözüme görün
beli benzer Belli belirsiz, az çok, de gel” Gösterir 2011: 184
oldukça, biraz, üstünkörü, önem- belleme (1) Binek hayvanını so-
siz (Çr.) “Bunun gannı beli benzer ğuktan korumak için beline sa-
aşınan doyar mı ki?” Çorumevi rılan ya da eyerin altına konulan
2000: 18 keçe (Os.; Çr.) “Bellemesini vur şu
beli bıkını kırılmak Çok yorul-- hayvanın sırtına.” Yoksul 2013:
mak (Ka.; Çalyayla-Çr.) “Akşama- 125
ca deste tırmık, beli bıkını kırı- belleme (2) Öz de denilen ahşap
lıyor fıkaranın.” Gümüş 1977: 79 dam kirişi (Bo.; Oğ.)
beli bütün Beli kalın, sağlam yapı- bellemek (1) Eğilmek, bel vermek
lı (İs.) (Çr.) “Ahırın orta ağacı belledi,
belik Saç örgüsü (Evci-Bo.; Körkü- kırılacak.” Tdk 1993: 623
Su.; Eskiekin, Sarimbey-Çr.) “Kı- bellemek (2) Zannetmek, sanmak
zımı gelin ettim / Omzu çifte be- (Akçalı-Su.; Çr.) “Her ağsayanı
likli” Gösterir 2011: 151 topal belleme.” Yoksul 2013: 366
belik bebek Çoluk çocuk (İs.; bellemek (3) Bel ile toprağı alt
Âşıkbükü-Os.) üst etmek (İs.; Su.; Sarimbey-Çr.)
beli kırılmak 1. Çok yorulmak “Gittim bağ bellemeye / Zeynep’i
(Çr.) 2. Ölüm gibi çok ağır bir kollamaya” Gösterir 2011: 92
olayla karşı karşıya kalmak (Çr.) bellemek (4) Tanımak (Su.) “Beni
belinlemek 1. Şaşkınlıkla karışık çok yanlış bellemişsin.” Sarıyüce
korku duymak, irkilmek, ürk- 2004: 184
mek, uykudan sıçrayarak kor- bellemek (5) Öğrenmek (Esente-
kuyla uyanmak, afallamak (Kü- pe-İs.; Su.; Kargı-Os.; Sarimbey-

59
59
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Çr.) “Acemi nalbant, nal mıh çak- berdi Kamış yaprağı, hasır örgü
mayı Kürt eşeğinde beller.” Erte- (Su.)
kin 1942: 30 beri benzer Sıradan, benzeri çok
bellencelik İlk öğrenilen, öğren- olan (Ahmetoğlan-Çr.) “Ben de
melik (Su.) beri benzer kese atardım, kendi
belletmek (1) Öğretmek (Çr.) kendimi keselemeyi hiç sevmez-
“Laz ağası buna çok şey bellet- dim.” Çalışgan 2021: 235
miş.” Tahir 2006: 11 berk Sert, katı, sağlam, güçlü (Ar-
belletmek (2) Bel ile toprağı alt palık, Dutçakallı, Sarimbey, Ser-
üst ettirmek (Su.) “Döne Kadın o ban-Çr.) “Köpek Hasan şapkasını
gün imece ile bağı belletecekti.” berk tutup, göğsüne bastırmıştı.”
Sarıyüce 2004: 281 Seyda 2006: 106
belletmek (3) Yapılan yanlışlığın bertik incinmiş, burkulmuş ek-
cezasını vermek (İs.) lem; incinme, burkulma (Âşıkbü-
bel vermek Kamburlaşmak (İs.; kü-Os.)
Çr.) “Uzun direkleri çürümüş, ki- bertikmek 1. Yaranın azması
mi yerinde bel vermişti.” Seyda (Çıkrık-Çr.) 2. İncinmek, burkul-
2006: 93 mak (Âşıkbükü-Os.)
ben düşmek Meyvelerin, en çok bertilmek Kasın zedelenmesi
üzümlerin olgunlaşmaya başla- (Os.)
ması (Hışır, Kıcılı-Al.; Evci-Bo.; bertlek Patlak, devrik göz, patlak
Büyükgülücek-Çr.) “Burada do- gözlü (Çr.)
mateslere yenile ben düşüyor.” besdil ¦ bestil (Ba.; Harunköy-İs.;
Sarıyüce 2006: 36 Su.) “Ezeli besdil erüklerimiz olu-
benim hava Benim gibi (Ba.) “Sen du.” Abaz 2004: 128
benim hava yapma, işi baştan sıkı beslek Besleme, hizmetçi, evlatlık
tut.” Şahin 2020: 20 (Ba.; İs.; Os.; Çıkrık-Çr.) “Beslek
benli Bir halk oyunu (Çr.) getirdikleri sümüklü kızı sevi-
benzine gan gelmek Dinçleşmek, yorlar, beni sevmiyorlardı." Aksu
yiğitleşmek (Su.) 2013: 12
bepez Pekmez (Çr.) besleme Küçük yaşlardan itibaren
berağal Beri gel (Çr.) ailesinden alınarak büyütülen
berber Kapalı alanlarda oynanan hizmetçi kız, evlatlık (İs.; Çr.)
seyirlik köy oyunu (Deliler-Çr.) “Say ki, besleme değil, öz kızı…”
berçi Çok çarpıcı mavi, çakır Tahir 2004: 12
(Âşıkbükü-Os.) besmeç Bulgurla yapılan bir çeşit
berçin (1) Perçin (Çr.) “Çekme- çiğ köfte (Su.)
cenin berçini / Açamadım içini” bestil Pekmezle nişastadan yapı-
Ertekin 2006: 38 lan bir çeşit tatlı yiyecek; pestil,
berçin (2) Tarlada bir yere top- köfter (Çr.) “Bestili bol olan ba-
lanmış taş yığını (Ahmetoğlan- harı kolay getirir.” Yoksul 2013:
Çalyayla, Dutçakallı, Eskiekin- 130
Çr.) “Sakızlık Burnu’nda berçin beşbıyık Muşmula (İs.; Bademce-
sökersin, Kepir’de habire fidan di- Ka.)
kersin” Kurtoğlu 1994: 34 beşdaş Beş yuvarlak çakıl taşıyla
oynanan çocuk oyunu (İs.)

60
60
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

beşellik 28-29 numaraya denk beti benzi (atmak) sararmak


ayakkabı ölçüsü (İs.) Kişinin renginin solması (Çr.)
beşibillik ¦ beşibirlik (İs.) “Ağzından laf kaçırdığı için beti
beşibirlik Kadınların süs için benzi sararmıştı.” Tahir 2004: 44
takındıkları, beş altın lira değe- betine gitmek 1. Fenasına gitmek,
rinde olan altın (Eskiyapar-Al.; beğenmemek (Çr.) 2. Zoruna git-
İs.) “Beşibirlik isterim / Sarrafa mek (Çr.) “Betine gidenleri sev-
yaptır da gel” Gösterir 2011: 183 mek, boyunlarına sarılmak geli-
beşibiyerde ¦ beşibirlik (Os.; Çr.) yordu içinden.” Seyda 2006: 139
“Kız imana gelmen mi? / Taksam bey İçi kurşun, zift, sakız gibi
beşi bir yerde” Aytekin 2003: 13 maddelerle doldurularak ağırlaş-
beşik Kağnıya fazla yük yüklemek tırılmış aşık (Çr.) “Bu aşıklara
için okları arasına konulan çatallı akat, bey, kurşunlu gibi adlar ve-
ağaçlar (Çr.) rilir.” Oğuz 2006b: 10
beşik kertiği ¦ beşik kertmesi beyle Böyle (Örenseki-İs.; Gök-
(Su.) çam-Su.) “Ula arhadaş ben haya-
beşik kertmesi Çocukları beşikte tımda beyle it doğme gormedim.”
iken nişanlama ya da böylece ni- Sağmen 2009: 51
şanlanmış kız, erkek (Çr.) “Ali'nin beyre gadar Bir yere kadar (İs.)
beşik kertmesi değil mi Döne?” bezek Şalvar ya da donun uçkur
Gümüş 1977: 103 geçirilen yeri (Âşıkbükü-Os.; Su.)
beşik örtüsü İki yana akıntısı olan “Paçalarından bağlayıp, bezeğin-
çatı (Çr.) den üfleye üfleye şişirdi.” Özçatal-
beşli Beş fişek alan tabanca, tüfek baş 2002: 48
(Al.; Çr.) “Şart olsun, beşliyi çeker, bezeme Vücutta akşamları çıkıp,
hepinizi kuş gibi avlarım.” Tahir sabahları batan kabarcıklar şek-
2004: 260 linde olan deri hastalığı (Çr.)
beşlik ¦ beşibirlik (Çr.) bezenmek Hoca tarafından oku-
beşşik Beşik (Esentepe-İs.) “Bebē nup üflenmek (İs.)
beşşiğe beliyok.” Abaz 2004: 117 bezerik Rengi solmuş (Su.)
beş taş Misket iriliğinde beş adet bezermek Solmak, rengini atmak
taşla oynanan kız oyunu (Gölet- (Çr.)
Ka.; Su.; Gökköy, Güvenli-Çr.) bezertmek Rengini soldurmak
“Ablalarla oynadığım istop, dalya, (Alancık-Me.) “Mevsimi gelmeden
beştaş ya da emen oyunundan sı- bezerttin benzim.” Sürmelican
kılmış olmalıyım.” Hodul 2019: 84 2013: 50
bet (1) Kötü, çirkin (Do.; Mis- bezevü ¦ bezek (İs.)
lerovacığı, Serban-Çr.) “İyi dedik bezi ¦ pezi (1) (Su.; Çr.)
sağır dilsiz bet huya / Böyle gel- bezir Çıranın kolay tutuşmasını
miş böyle gider bu diye” Koygun sağlayan madde (İs.)
2002: 36 bezirgânbaşı En az on çocuğun,
bet (1) Yüz, çehre (Su.) açık havada kız erkek karışık oy-
beterleşmek Kafa tutmak, surat nadığı bir oyun (Çr.) “Bizim elle-
asmak, sert, kaba davranmak rimizle yaptığımız oyuncakla-
(Çr.) rımız kadar oyunlarımız vardı;
betermek ¦ Beterleşmek (Çr.) seksek, topal sasak, körebe, bezir-

61
61
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gan-başı, ebem çıt…” Özçatalbaş bıçkırlı Bir çeşit kilim (Su.)


2002: 87 bıdak Budak (Gökçam-Su.) “Gür-
bezmek Usanmak, bıkmak (İsaha- gen bıdaklanır mı? / Dalları sak-
cı-Al.; Örenseki-İs.; Körkü-Su.; lanır mı?” Gösterir 2011: 126
Serban-Çr.) “Yârden ümit üzül- bıdığım Çok az (Bademce-Ka.)
mez / Elin dilinden bezdim” Erte- bıdık (1) Gerdan, çenenin altı
kin 2006: 100 (Os.)
bıcak (1) Köşe, bucak, uç, açı (Ka.; bıdık (2) Kısa boylu, ufak yapılı,
Çr.) cüce, bodur, tıknaz (Çr.) “Idıktır,
bıcak (2) Mutfak dolabı (Su.) bıdıktır ama devlere meydan oku-
bıcaklık ¦ bucaklık 1 (Külah-Al.; yor.” Yoksul 2013: 385
Ba.; Kamışlı-Su.; Göcenovacığı, bıdık (3) 1. Küçükleri severken
Gökköy-Çr.) “Güccük zaanları bı- kullanılan bir söz (Çr.) 2. Sevgili,
caglığa dizdim, oradan uzatıver.” sevimli (Me., Çr.)
Şahin 2020: 21 bıdık (4) Yeşil kabuklarından
bıcık Buzağı (Arpalık, Dutçakallı, arındırılmış ceviz (Âşıkbükü-Os.)
Morsümbül-Çr.) bıdık (5) Sevimli, pürüzsüz, yu-
bıcıldak Pişik (Çr.) varlağımsı nesne (Âşıkbükü-Os.)
bıcılgan Birikinti, çöküntü (Su.) “Şu ellerin güzelliğine bak! Bıdık
“Küpün dibi bıcılgan bağlamış.” gibi.” Arslaner 2016: 235
Tdk 1993: 654 bıdık (6) Yumurta (İs.)
bıcımak Mızıkçılık etmek, sözün- bıdıkı Azıcık (Bademce-Ka.)
den dönmek, pişman olmak (Çr.) bıdıklamak Ceviz gibi kabuklu
“Ben de birdenbire iyice şaşırıp yemişleri kabuklarından ayırma
bıcıdım.” Güven 2017: 91 işlemi (Âşıkbükü-Os.) “Ceviz mi
bıcırık Ufak tefek, cüce (Al.; İs.). bıdıkladın oğlum? Ellerin simsi-
bıcıtmak Bıktırmak (Çr.) “İşe zor- yah olmuş.” Arslaner 2016: 235
layı zorlayı çocuğu bıcıttı.” Yoksul bıdıl bıdıl 1. Bebeklerin yarım
2013: 403 sözcüklerle sürekli konuşması
bıçak Pulluk (Al.) (Os.) 2. Kısa adımlarla çabuk yü-
bıçgın 1. Kabadayı, hovarda, ser- rüyen kimse, çocuk (Gölet-Ka.)
seri (Çr.) 2. Yiğit, çevik (Su.) “Bıdıl bıdıl ayağımın altında dola-
bıçık Sel yatağı, dere, dere yatağı şıyor.” www.golet.tr.gg/
(İncesu-Su.) bıdılga İğde dallarından tespih bi-
bıçılgan Daha çok ayak parmakla- çiminde yapılan, genellikle hay-
rı arasında çıkan yangılı yara vanların boğazına takılan takı
(Ba.) “Niye mi bıçılgan çıktı? Bir (Tolamehmet-Çr.) “Bıdılgayı tak-
haftadır ayaklarını yıkamıyorsun tım boynuma, yâr gelip yatmıyor
da on-dan.” Şahin 2020: 21 koynuma.” Yoksul 2013: 134
bıçılgın Sulu (İs.) “Çocuğu yıka- bıdımık Azdan daha az, çok ufak,
dıktan sonra bıçılgın olmasın diye küçük (Gölet-Ka.) “Ekmeğin ke-
iyice kurulayacaksın.” Balıkçı narından bıdımık ısırmış.” www.-
2010: 96 golet.tr.gg/
bıçkı Testere (Su.; Çr.) “Bıçkı vur- bıdır bıdır Mırıldanma, anlaşıl-
dum çayıra / İyi kötü ayıra” Ayte- mayacak biçimde konuşma (İs.;
kin 2003: 35 Su.) “Bundan sonraki konuşmalar

62
62
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

bıdır bıdır ölçüsünü pek aşmadı.” bıldırın Geçen yıl (Su.) "Bıldırın
Sarıyüce 2004: 87 pınarın başında oturan genç kız
bıdırdamak Gevezelik etmek, çok değil miydi o?" Çalmuk 2019: 182
konuşmak (Ba.) “Ne bıdırdıyon bılık Sevimli, besili hayvan yav-
gız? Kayınbabanın yanında böyle rusu (İs.; Su.)
gonuşmaya utanmıyon mu?” Şa- bılkımak Olgunlaşmış, en olgun
hin 2020: 21 halini almış her türlü meyve (Gö-
bıdırgan Çalı süpürgesi de yapılan let-Ka.) “Bu kavun bılkımış bir
bir çeşit ot (Âşıkbükü-Os.) kaşıkla yemeli.” www.golet.tr.gg/
bıdış Sevimli, tavlı küçük hayvan bınanık ¦ bıhanık (Çr.)
(Su.) bıngıl bıngıl Etli butlu, etleri sal-
bıgçı Ağaç saplı, hafif eğri, testere lanan (Ba.) “Dayıoolu, geçen An-
gibi dişleri olan, daha çok ot biçi- gara’da gördüğümüz gız nası-lıdı
len bıçak (Ba.) “İki saattir arıyom emme? Bıngıl bıngıl deel miydi?”
emme bıgçıyı bulamıyom.” Şahin Şahin 2020: 21
2020: 21 bıngıldak Küçük bebeklerin başı-
bığıl bığıl Şarıl şarıl, çağıl çağıl nın üst yanındaki yumuşak kısım
(suyun akışına ilişkin) (Çr.) (Kargı-Os.; Çr.) “Gafası, bıngılda-
bığır bığır bitmek Çok şişman- ğı nasıl, sertleşti mi?” Özçatalbaş
lamak (Çr.) 2002: 85
bıhalık ¦ bıhanık (Çr.) bıngıldamak Etin titremesi, oyna-
bıhanak Hayvanların ayak arka- ması (Çr.) “Karaman kuyruğu gi-
sındaki kör tırnak (İs.) bi bıngıldayan sağrısının eriyip
bıhanık Hayvanların ayağına bu- kemiğe dönmesi…” Tahir 2004:
kağı takılacak yer, bilek (Çr.) 334
bıhtı Pıhtı (İs.) bırak allasen Boş ver, uğraşma,
bıkçı Bağ budamaya, ot biçmeye bırak Allahını seversen (Çr.) “Bı-
yarayan dişli bıçak (Kozören- rak allasen bre emmi… Ben ölmü-
Me.; Çalyayla-Çr.) şüm.” Tahir 2008: 35
bıhın Belin arkası (Ba.) “Bıhınıma bırak hēri Yapma, bırak sen de
giren gulucu çıynattım, iyi geldi.” (Çr.)
Şahin 2020: 21 bırçak Burçak (Gökköy-Çr.) “Tek-
bılaşuk Bulaşık (Esentepe-İs.) kenin ardı bırçak / Tırpan getirin
“Çamaşur, bılaşuk yıhıyok.” Abaz biçek” Ertekin 2006: 109
2004: 117 bırçalık ¦ burçalık (Tatar-Çr.)
bılbıl Çocuğun erkeklik organı “Bırçalık kazmadık mı / Mektup-
(Dutçakallı-Çr.) lar yazmadık mı” Çağıl 2013: 9
bıldık Az ya da küçük miktarda bırda Burada (Su.)
olan şey (Arpalık, Dutçakallı-Çr.) bış Yeni giysi ya da eşya (Âşık-
bıldır Geçen yıl (Kılavuz-Al.; Os.; bükü-Os.) “Bışım var diye üstün-
Kamışlı, Yarımsöğüt-Su.; Eskie- deki elbiseyi göstererek seviniyor-
kin, Kavacık, Karadona, Sarim- du çocuk.” Arslaner 2016: 235
bey-Çr.) “Bıldır bana neler ettin bıtbıdı Geveze (Çr.)
unutma / Annacımda bilmez gibi bıtığı Kısa, kısacık, azıcık (Âşık-
sorutma” Gösterir 2008/84: 11 bükü-Os.) “Bıtığı Cemal, eline al-

63
63
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dığı bıtığı ekmekle Ürüşan’ın Ça- bici (1) Güzel giysi (Çr.)
yı’na inmişti.” Arslaner 2016: 235 bici (2) Koşum hayvanlarını işe
bıtırak Kırlarda yetişen yabanıl sürmek için kullanılan haydi, ça-
bir otun dışı dikenli tohumu (İs.; buk anlamında ünlem (Ovasa-
Kargı-Os.; Çalyayla, Dutçakallı- ray-Çr.)
Çr.) “Kaya dibi bıtırak / Gelin kız- bici bici Hayvanları çağırma ün-
lar oturak” Türkoğlu 2007: 175 lemi (Su.; Ahmetoğlan-Çr.) “Bici
bıyıl Bu yıl (Gölköy, Harunköy-İs.; bici diye çağırır, oha diye hareket
Çalyayla-Çr.) “Bı yıl boyna o bi- ettirir, doğvak diye durdururduk.”
şürdü, biz çaluşduk.” Abaz 2004: Çalışgan 2021: 99
132 bicik (1) Köşe, bucak, uç, açı (Ba.;
bızā Buzağı (Ba.; Yerliköy-İs.; Çr.) Kuzuluk-İs.; Me.; Dutçakallı-Çr.)
bızağı Buzağı (İbik-İs.) “Mendilimin biciği / Gönlümün
bızalacı Karnında yavru olan inek biteceği” Gösterir 2011: 146
(Su.) bicik (2) Meme, hayvan memesi
bızalamak Büyükbaş hayvanların (Bademce-Ka.; Küçükpalabıyık-
yavrulaması (Çalyayla, Ovakara- Çr.)
pınar-Çr.) bicik (3) İnek yavrusu, sevimli
bızbız Davulun arka çubuğu (Kü- buzağı (Kılavuz-Al.; Su.; Ovakara-
lah-Al.) pınar-Çr.)
bızdık Kısa boylu, ufak yapılı, cü- bicik bicik ¦ biçik biçik (Çıkrık-
ce, bodur, tıknaz (Çr.) Çr.)
bızzıklamak Kurcalamak (Ba.) “Şu bicilik Küçük, ufak tefek (Çr.)
telefonunun hafıza kartını bız- bicimcik Ufacık, bir parçacık, bir
zıklama diye kaç sefer söyledim.” tutam, çok az, çok küçük (Külah-
Şahin 2020: 21 Al.; Kargı-Os.; Su.; Ovasaray, Çık-
bi Bir (Gökçam-Su.; Çalyayla-Çr.) rık, Gökköy-Çr.) “Yemeğe bicim-
“Bi kemik bi deriydim ben” Yoksul cik duz ekiyom, ondan da pêriz
2011: 44 bozulur muymuş heeri?” Kerman
bibaş Doğruca, duraklamadan, 1997: 15
aralıksız (İs.) bicimcük Çok az (ba.; İs.) “Bicim-
biber çiçeği Bir çeşit mekik oyası cük kuru üzüm bile vermedin, öy-
(Çr.) le olsun.” Şahin 2020: 22
bibi Hala (Büyükcamili-Al.; Demir- bico Halay türü bir halk oyunu
şeyh, Gökçam, Kamışlı-Su.; Dut- (Arpalık, Dutçakallı, Morsümbül-
çakallı-Çr.) “Şemşi bibim, yerden Çr.)
çakıl taşlarını alıp sinemanın be- biçala Bir aralık, bir an (İs.; Çal-
yaz perdesine savurur.” Sağ-men yayla, Göcenovacığı-Çr.) “Biçala
2009: 69 uyuyuvermişim.” Tdk 1993: 682
bibik Leblebi (İs.) biçalap ¦ biçala (Aşağıfındıklı-
bi bile Asla (Su.) “Onun dediğini bi Su.)
bile yapmam.” Uçakcı 2006:356 biçi biçi ¦ biçik biçik (İs.)
bicaklık Raf (Çıkrık, Boğabağı-Çr.) biçik (1) ¦ bicik (1) (Çr.)
bîce Bir gece (İkipınar-İs.) “Bîce biçik (2) İnek yavrusu, buzağı
gun çıhanda yatıyok.” Abaz 2004: (Al.; Gölet-Ka.; Çalyayla-Çr.) “Pa-
120

64
64
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ra buçuktan, dana biçikten artar.” bi gadem ezel Bir an önce (Su.)


Ayhan 2002: 215 “Bir an önce için bi gadem ezel /
biçik biçik Büyükbaş hayvanları Diyeni görürsen Çorumludur o”
çağırma ünlemi (Gökköy-Çr.) Gösterir 2014: 79
bida Pide (İs.; Baltacı Mehmet bi gıdım ¦ bi gısım (İs.; Os.; Çr.)
Paşa-Os.; Su.) bi gısım Azıcık, birazcık (İkipınar-
bida doğdürmek Pide yaptırmak İs.) “Her şey bitdükce bi gısım alı-
(Su.) yom.” Abaz 2004: 122
bide (1) Pide (Kargı-Os.) bi hamlada Çabucak (Bademce-
bide (2) Bir de (Göcenovacığı-Çr.) Ka.)
“Bide ne göreyim salta bu hallara bi hekmet Acayip (Or.)
gelmiş.” Ertekin 1946: 18 bihoş Acayip, değişik (Ba.) “Gara-
bidelemek Çorabın taban kısmını depe’yi soran turist garı yanağım-
pide biçiminde örüp bırakmak, dan öpünce bihoş oldum ya la
konçsuz çorap örmek (Çr.) ben.” Şahin 2020: 22
bi dıhı Çok az (Ba.) “Bi dıhı somun bi hoş gineli Alışılmışın dışında
ile kirpit kutusu gadar peynir yi- olan (İs.)
dim emme doymadım.” Şahin bike Kadın, hanım (Kalecikkaya-
2020: 22 Al.)
bi dıhım Çok az, bir lokmacık (Os.; biki Birkaç, bir miktar (Karkın-İs.;
Su.; Ovakarapınar-Çr.) “Getmiş Gölet-Ka.; Âşıkbükü-Os.) “Hēbey-
bakmış. Aş dezgânın üstünde bi nen biki ufak defek getdüle.” Abaz
dıhım ekmek.” Çorumevi, 2000: 18 2004: 167
bi dınnak Çok az (Ba.; Karkın-İs.; bilabar Beraber (Çitli-Me.)
Çr.) “Bi dınnak tallıya ne şeydi- bilader Erkek kardeş (Gökköy-
yon?” Abaz 2004: 145 Çr.) “Bana ne söylersin bilader?”
bidil bidil Küçük çocuk yürü- Seyda 2006: 243
yüşünü anlatır (Evci-Bo.; Os.) bilbil Bülbül (Çr.)
“Ortalığı güvenli bulmuş olmalı ki, bildik Tanıdık, tanış (Çalyayla, Ki-
bidil bidil ilerledi.” Sarıyüce 2006: razlıpınar-Çr.) “Bildik bilmedik
48 herkes oradaydı.” Seyda 2006:
bidilik Çok küçük ceviz (Os.) 184
bidinnacuk Azıcık (Ba.; İs.) bildik gördük Eş dost (Çukurlu-
bi dinnak ¦ bi dınnak (Çavuşoğ- Su.; Çr.) “Bildik gördük gelsin fa-
lu-İs.) “Otdōm yerden ā şöyle bi lan gelmesin” (Kul Hüseyin) İvgin
dinnak gozüm yumulmuş.” Abaz 2009: 51
2004: 140 bildirbi ¦ birdirbir (Çr.)
bidinnecük Azıcık, küçücük, çok bildirbiç ¦birdirbir (Çr.)
az miktarda (Ba.; İs.) “Vedüğün bile Beraber, birlikte (İmat, İsaha-
çekirdek bidinnecük, bu gadarı cı-Al.; Evciortakışla, Mislerova-
guşa bile yetmez.” Şahin 2020: 22 cığı, Serban-Çr.) “Ölüm var ayrılık
bidirem Azıcık, ufacık (Al.) var / Sarılıp bile yatak” Gösterir
bi dolu Birçok (Al.) “Çirkin zengin 2011: 177
kızının / Bi dolu seveni var” Gös- bilece Beraber, birlikte (Çr.)
terir 2011: 264 bilek (1) Boyna takılan 25-30 sıra
bidümük ¦ bidınnak (Gölet-Ka.) has inci (Çr.)

65
65
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

bilek (2) Kaldıracın desteği (Âşık- billik İçinde yemek taşınan kulplu
bükü-Os.) çömlek (Çıkrık-Çr.) “Toplanır sof-
bilem Bile (Göcenovacığı-Çr.) ra şakır şakır / Yüklenir billik se-
"Dallanıp budaklandırmadan ta- nek bakır” Serin 1995: 103
hakkat et. Avradına bilem sez- bilmezlenmek Bilmez gibi gö-
dirme." Gümüş 1977: 34 rünmek (Çr.)
bilemek Kesici aletleri bileği ta- bilmiş Bilgiç, ukala (Çr.) “Üst sı-
şıyla ya da çarkla keskinleş- nıftaki bilmişlere sorarsan hoca-
tirmek (Beydili, Üçköy-Çr.) “Diş- nın zalımlığı uzayan bekarlığın-
lerini bilemişler / Sapı köke ula- danmış.” Özçatalbaş 2003: 22
mışlar” (Mırık) Ercan 1991: 295 bilya 1. Misket (Su.) 2. İri saçma
bilerzik Bilezik (Eskiyapar, Kale- (Su.)
cikkaya-Al.; Gökköy-Çr.) “Kollar bi mafir Bir zamanlar (Ba.) “Ba-
top bilerzik altın döşünde / Allı yat’ın en zengin galericisiydi bi
turnam çeker gençler peşinde” mafir, meteliğe gurşun atıyo.” Şa-
Barışcan 2001: 64 hin 2020: 23
bilevü daşı Bıçak, kazma gibi ke- bindallı Genellikle mor ya da kır-
sici aletleri bilemekte kullanılan mızı kadifeden yapılan, ayakların
sert taş (İs.) üzerine kadar uzanan bir giysi
biley taşı Bileği taşı (Su.) “Bir biley (Çr.) "Bindallı giyer ama bin dilli
taşı eksik, kalmamış, dedi.” Sarı- konuşur." Yoksul 2013: 140
yüce 2004: 178 bindiğim eşek İki çocuk kümesin-
bilezik Düven sürmek amacıyla den birinin, diğer kümedeki ço-
halka biçiminde yere serilmiş cukların omzuna binip ellerin-
sap (Su.) deki topu birbirine attıkları, topu
bili bili Kümes hayvanlarını ça- tutamayan kümenin ebe olduğu
ğırma ünlemi (Ahmetoğlan-Çr.) bir oyun (Çr.)
“Bili bili tavukçuğum, yumurtası binit 1. Araba (Ovakarapınar-Çr.)
kovukçuğum.” Yoksul 2013: 138 2. Binilecek yer, durak (Su.)
bilik (1) Ocaklarda sac altında ya bir çala Bir aralık (Çr.) “Yâri gör-
da köy fırınlarında pişirilen iki düm bir çala / Az kaldı aklım ala”
kişinin doyacağı büyüklükte ek- Gösterir 2011: 75
mek (Gölet-Ka.) “Tek başına bir bir çimdik İki parmak tutamı ka-
biliği yedi.” www.golet.tr.gg/ dar, azıcık (Evci-Bo.) “İçki içerek
bilik (2) 1. Çelik çomak oyununda durgun kasaba yaşantısında bir
sayı (Gölet-Ka.) “Üç bilik aldım.” çimdiklik neşe tatmaya gelen…"
www.golet.tr.gg/ 2. Beştaş oyu- Sarıyüce 2004: 75
nuna verilen bir ad (Âşıkbükü- birdirbir Oyuncuların birbirinin
Os.) 3. Çizgi oyunu gibi ki-mi üzerinden atlaması esassına da-
oyunlarda oyunun ilk aşaması yanan çocuk oyunu (Gölet-Ka.;
(İs.) Çr.) “Söndür de gel lambayı / Bir-
bilik (3) Kırık leblebi (Os.) dirbir oynayalım” Aytekin 2003:
biliş Tanıdık, bildik (Çr.) “Hiç kim- 96
se bu karayağız, garip yiğidi biliş birebir Denenmiş, sınanmış, kesin
çıkaramadı.” Tahir 2006: 8 etkili (Çr.)

66
66
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

birelleş Birer tane (Ba.; İs.) “Şindi bacım, ucunu yakıyon.” Şahin
iki yasduk goyola, birelleş yatıyo- 2020: 23
la.” Abaz 2004: 168 bi sokum Çok az, bir lokmacık
birelleşi ¦ birelleş (Çr.) "Baba- (Ba.; Os.; Çr.) “Sufrada önümüze
larından birelleşi dayire düşmüş." goyduğu culuk eti yoha ekmeenen
Kerman 1997: 15 ancak bi sokum oldu.” Şahin
birellik Yeni yürümeye başlamış 2020: 23
çocuğun ayak ölçüsü (İs.) bi soluk Kısa bir süre (Ba.; Su.) “O
birem birem Birer birer (Çr.) "İşte kadar çalışıyom görmüyon, bi so-
dediğim nasıl birem birem çıktı." luk diyneniyim didim onu gö-
Tahir 2006: 190 rüvidin.” Şahin 2020: 23
birerelleşi ¦ birelleş (Çr.) bisürgeç ¦ aktaracak (Çalyayla-
birez Az, çok az (Gökçam-Su.; Çr.)
Çalyayla, Eskiekin, Kavacık-Çr.) bi süyem 1. Küçük bir parça (İs.)
“Çekilin de birez de biz dokünelim 2. Bir karıştan kısa (Ovakarapı-
anam.” Özçatalbaş 2002: 19 nar-Çr.) “Şuncacuk, bi süyem
birezden Birazdan (Çr.) uzun saçın ucundan kesdi.” Abaz
birezicik Çok az, azıcık (Çr.) 2004: 109
"Otursun Enver’im, otursun da so- bi şaal Bozuk, biçimsiz (Ba.; Ova-
luklansın birezicik." Lâçin karapınar-Çr.) “Geçen bazar-dan
2007/63: 6 aldığım anadutlar bi şaal çıktı,
bir gönül Bir çeşit tığ oyası (Çr.) heç sap toplamıyo.” Şahin 2020:
birlemek Bir araya getirmek, top- 23
lamak (Haydar-Al.; Çıkrık, Evci- bişe Bir şey (Su.; Çr.) “Bişe çalındı
ortakışla, Turgut-Çr.) "Madem mı kulağına?” Tahir 2007: 263
sen de yalnızlıktan yakınıyorsun, bişeğen Çabuk pişen (Çr.)
birleyelim sizi." Gümüş 1977: 84 bişek (1) ¦ bişeğen (Çr.)
biroğuttan Birdenbire (Göcenova- bişek (2) Yayık tokmağı (Âşıkbü-
cığı-Çr.) “Şu şu diye biroğuttan kü-Os.)
söyleniverecek gibi değildi.” Gü- bişgun Alışkın (Harunköy-İs.)
müş Ty: 21 “Yoñsa bişgun mü oluduk?” Abaz
biroğütten Birdenbire (İs.) 2004: 131
biroottan Birdenbire (Çr.) bişî (1) Bir şey (Esentepe-İs.; Çr.)
bir yol Bir kez (İs.; Kalecik-Me.; "Dipsiz ambar gibi bişî bu herif."
Akçalı-Su.) “Eğil bir yol öpeyim / Çorumevi 2000: 18
Cennetecek gidersin” Ertekin bişi (2) Çörek, bayramlarda yapı-
2006: 78 lan yağlı, tatlı ekmek, saç ekmeği
bir yolcuk Bir kerecik (İs.) "Bir (Çopraşık-Al.; Gölet-Ka.; Me.)
bannak al da bir yolcuk yağı gör." "Keşkek yemeği, bişi adı verilen
Benice 2002: 155 bir yufka ile yenmektedir." Oğuz
bisaderki Ondan sonra, efendime 2006a: 21
söyleyeyim (İs.) bişirik Dama atılan ince çamur
bisge Kibrit (Al.) (Beyyurdu-Su.)
bislaaç ¦ aktaracak (İs.) bişiy Bir şey (Esentepe-İs.) “Sizde
bisleğeç ¦ aktaracak (Ba.) “Bisle- bişiy va diyom.” Abaz 2004: 118
ğecin ucunu sacın altına sokma

67
67
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

bişmek Biçmek (Esentepe-İs.) çoktan kaybolmuşlardı bile." Öz-


“Dırmū da çekdük, tırpan da biş- çatalbaş 2003: 110
dük.” Abaz 2004: 117 bitmek (2) Pekmezin ya da şeker-
bişşek Yayık yaymada kullanılan li maddelerin koyulaşması, don-
ağaç tokmak, fişek (Ovakarapı- ması (Su.)
nar-Çr.) bitmencelik Bir işin bitiminde iş
bişürecek Pişirilebilecek besinler sahibinden istenen bahşiş, ar-
(Âşıkbükü-Os.) “Ev bişüreceksiz mağan (Âşıkbükü-Os.) “Hamdi
kalmasın dedim; ama hiç bişüre- Dayı, bu son çıkım; bitmencelik-
cek kalmamış.” Arslaner 2016: leri hazırlasan iyi olur.” Arslaner
235 2016: 235
bitay Hayvan yükünün yarısı (İs.) bi tüğümcük Parçanın en küçüğü
bitecik Bir tanecik (Acıpınar, Bü- (Os.)
ğet, Sarimbey-Çr.) “Mendilimin bitüycek Bir parça, azıcık, biraz
biciği / Gönlümün biteciği” Gö- (Os.)
sterir 2011: 148 biyo ¦ biyol (Çavuşoğlu-İs.; Çr.)
bitek (1) Bir tane (Dutçakallı-Çr.) “Biyo garısına yaturdu.” Abaz
"Ulan yavrum buna meze derler, 2004: 138
yer iken bitek bitek yerler." Tür- biyocuk Bir kez (Çr.) “Biyocuk
koğlu 2007: 170 öpmeyinen? / Bir yanını yedim
bitek (2) Verimli (Fındıklı-Me.) mi?” Gösterir 2011: 153
biti (1) Mektup (Çr.) biyol Bir kere, bir defa (İs.; Ka-
biti (2) Son, uç (İs.) mışlı-Su.; Çr.) “Kulak ver dinle
biti (3) Yazman (Os.) biyol / Kalbim sana ne diyor” Er-
biti gara Küçük siyah kareleri tekin 2006: 10
bulunan kumaş, pöti kare (İs.) biyolcuk Bir kez (Tatar-Çr.) “Kara
bitiğ Bir parça, azıcık, biraz (Çık- gözlü sevdiğim / Biyolcuk beni
rık-Çr.) ara” Çağıl 2013: 27
bitiği ¦ bitiğ (Me.) biyotdan Birden, birdenbire (Kar-
biti kanlanmak Sıkıntı içinde ya- kın-İs.) “Öte beri alalım usul usul,
şayan kişinin para ya da varlık biyotdan hepsini alamak gaylı.”
yönünden güçlenmesi (Çr.) "Biti Abaz 2004: 147
kanlandı, el âleme meydan oku- biyucuk Bir kez (Çr.)
yor." Yoksul 2013: 154 bizaal Birazdan, ikindi üzeri (Ba.;
bitirgen Verimli (Çr.) Çıkrık-Çr.) “Bizaalden uğra da
bitişli Bitince (Çalyayla-Çr.) “Ma- beraber çarşıyâdek.” Kerman
dımak bitişli aş gelsin arta / Ga- 1997: 15
lan heşlenmesin azık goy sırta” bizağal Akşam üstü, akşama doğ-
Yoksul 2011: 87 ru (Gökköy-Çr.)
bitlenmek Ekonomik açıdan du- bizâl Akşam (Ovakarapınar-Çr.)
rumunu düzeltmek, biti kanlan- bizaledin ¦ bizāl (Çr.) “Bizaledine
mak (İs.) doğru gelebilirim.” İl Yıllığı 1967:
bitmek (1) Tükenmek (Çr.) "Üç 123
ahbap çavuş, bitmeden yetişme bizaleyin Birazdan, biraz sonra
maksadıyla çarşı kalabalığında (Çr.) “Gonşu şimdik gelemem, bi-
zaleyin gelirim.” Tuluk 1991: 2

68
68
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

bizeel Biraz sonra (Ba.; İs.) “Bizeel bodur 1. Cüce (Al.; İs.; Su.) 2. Kısa,
de bize gış ekmee ediverelim gı.” kalın insan ya da ağaç (Çr.) “Bo-
Şahin 2020: 23 dur tavuk her gün piliç.” Yoksul
bizeğel Az sonra (Os.; Ahmetoğ- 2013: 156
lan-Çr.) “Bizeğelden Sekiyurt’ta bodurum Bodrum (Su.)
mantarlar sinsin oynamaya ba- boğanak Sağnak, şiddetli yağmur
şlar, yerden pıtırak gibi biterler.” (Çr.) "Yağmur bir boğanak halini
Çalışgan 2021: 40 aldı." Demiryürek-Ozulu 2017:
bizehem Çok az, çok küçük mik- 225
tarda (Gölet-Ka.) “Bizehem dü- boğarsak (1) Obur, çok yemek
şün.” www.golet.tr.gg/ yiyen (Al.; Ovakarapınar-Çr.)
bizim herif Koca, eş (Al.) boğarsak (2) Çiftleşmeye hazır
bizimki Karı kocanın birbirleri hayvan (Su.)
için kullandıkları sözcük (İs.) boğarsuk Barsak (Ka.)
bizlengiç Sebzelerin dibini gev- boğasak Boğa görmek isteyen
şetmede kullanılan ucu sivri ağaç inek (Ba.) “Bizim Sarıgız boğasak
ya da demir parçası (Gök-köy- gibi geldi bana.” Şahin 2020: 23
Çr.) boğassak ¦ boğarsak (Çr.)
bi zorlu bi zorlu Çok güzel, çok iyi bôğaz Aç gözlü, çok yiyen (Su.)
(Os.) boğaz açmak Bitki diplerindeki
bobbili Bir halk oyunu (Al.; Su.) toprağı gevşetmek (Çr.)
boca Baca (Harunköy-İs.; Ka.) “Ba- boğaza durmak Kötü sözlerle
caya boca, efendisine koca derler karşısındakini kırmak, kızdırmak
Kargı’da.” Aşık 2003: 134 (Çr.)
bōce Bu gece (İs.) “Size arpa ney boğaz ağrığı Hazır yiyici (Çalyay-
geldi mi bōce?” Abaz, 2004: 160 la-Çr.)
bocut Çam ağacı veya topraktan boğaz añruğu Hazır yiyici, tembel,
yapılmış küçük testi, yuvarlak, çalışmadan hazır tüketen (Âşık-
kulpsuz testi (Çr.) bükü-Os.)
bōça (1) Bohça (İs.) “Dayıya, em- boğaz basması Bir çeşit boğaz
miye gelinin gotdō bōçaları, çıhı- hastalığı (Su.)
ları…” Abaz 2004: 100 boğaz geçmek Söz vermek (Çr.)
bōça (2) Bu geçe (Harunköy-İs.) boğazından kısmak Tutumlu ola-
“Gelinleri de buradan evünece rak para biriktirmek (Çr.)
bōçaden aldın mı ötaçiye gadar boğaz kökü Bitkilerin boğaza ya-
yörüyerek gidelleridi.” Abaz 2004: kın kökleri (Çr.)
129 boğazlağa 1. Huni (Su.) 2. Değir-
bodi Kısa boylu, ufak yapılı, cüce, mende buğday konulan ağızlık
bodur, tıknaz (İs.) (Su.)
bodibacak Çok kısa boylu (İs.) boğazsak ¦ boğarsak (Çr.) “Bak
bodu Kaz (Al.) ağzın bunnun yôort bulaşığı için-
boduç (1) 1. Çam ağacı ya da top- de. Ne boğazsak adammışın?” Ço-
raktan yapılmış küçük, yuvarlak, rumevi 2000: 18
kulpsuz testi (Doğla-Me.; Âşıkbü- boğba Akılsızca iş yapan kimse
kü-Os.) 2. Bidon (Al.) (Gölet-Ka.) “Boğba yapmasaydı.”
boduç (2) Kısa (Me.) www.golet.tr.gg/

69
69
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

boğma (1) Kanı çıkmadan öldü- bok dökmek Hayvan gübresinden


rülen hayvan (Çr.) tezek yapmak (Su.)
boğma (2) Üzümden yapılan bir boklu Küfürbaz (Ka.) “Güvercine
çeşit rakı (Kıcılı-Al.; Çr.) “Komşu hokgu, küfürbaza boklu … derler
kadının kocası gece evde boğma Kargı’da.” Aşık 2003: 134
rakıyla âlem yapmış.” Çalmuk boklu ağaç Mürver ağacı (İs.)
2019: 65 "Boklu ağacın bu yılki sürgünle-
boğonküğün Bugünkü gün (Su.) rinin tamamının kesileceği mu-
boğön Bugün (Su.; Çıkrık, Sevindi- hakkaktı." Kalayoğlu 2017: 169
kalan-Çr.) “Soyka boğön gelmedi, boklu ibbük İbibik, hüthüt, çavuş
beni gördü zahar.” Özcan 2021: 6 kuşu (Ba.) “Pamuklaanın Düz’de
boğrek Böbrek (Eskiekin-Çr.) bi boklu ibbük yuvası gördüm.”
boğsa Dolapların, sergenlerin üst Şahin 2020: 23
kısmı, yüksek yer (Gölet-Ka.) bokluk 1. Tuvalet (Ka.) 2. Hayvan-
“Lütfen, şunu boğsaya koy.” ların pisliğinin biriktirildiği yer
www.golet.tr.gg/ (Ba.; Gökköy, Ovakarapınar-Çr.)
boğsu (1) Çıkışı çalı çırpı ya da sık “Geçen gün ebemden kaçarken
ağaçlarla kapanmış, içine giril- balkondan bokluğa atladım.” Şa-
diğinde kolay çıkılamayan derin- hin 2020: 24
ce yer çöküntüsü; kuytu, ürkü- boküs Boks, yumruk oyunu (Su.)
tücü yer (Âşıkbükü-Os.) “Adamı bolakaç Duvarda dolgu olarak
öldürüp bir boğsuya atmışlar.” kullanılan küçük taş (Oğ.)
Arsla-ner 2016: 235 bolani bolani Sürüne sürüne (Ala-
boğsu (2) Duvar altından su ge- cahöyük-Al.)
çirmek için bırakılan, insan sığa- bolaramak Genişlemek, çoğalmak
bilecek büyüklükte delik (Âşık- (Çr.)
bükü-Os.) “Abid’in bahçeye açılan bol bolamat Bol bol, döke saça,
boğsuda, Gücülü Tavuk diye bir geniş (Ba.; İs.; Eşençay-Çr.) “Bol
cin tayfasından söz edilirdi.” Ars- bolamat meyvenin bahçenin için-
laner 2016: 235 de eycene bir ömür sürsün.” Gü-
boğsu (3) Basık, havasız, alçak müş 1977: 118
tavanlı yer (Âşıkbükü-Os.) “Boğ- bom Ebenin “bom” demesiyle
su gibi bu odaya niye doluştu- oyuncuların hareketsiz kaldığı,
nuz?” Arslaner 2016: 236 ilk hareket edenin ebe olduğu
boğür Vücudun yan tarafı (Eski- çocuk oyunu (İs.)
ekin-Çr.) bōn Bugün (Örenseki-İs.) “Bôn
boğürtlen Böğürtlen (Çr.) Zelihaale gidecaak sen de gel."
bohça Güveye gönderilen arma- Özdemir 2019: 83
ğan çıkını (Eskiekin, Gökköy-Çr.) bondi Bidon (Yarımsöğüt-Su.)
“Pul oldu vicdan ahcası / Bağlan- bonduruk Boyunduruk (İsahacı-
dı fikir bohçası” Gardaş 1979: 11 Al.; Dutçakallı-Çr.) “Bonduruk kı-
bohça gönderme Kız evinin nişa- rığından tapanı yapmış / İrende
nı bozduğunun ifadesi olarak, er- küştere hızardan çekmiş” Arısoy,
kek tarafının takılarının geri 1970: 91
gönderilmesi (Su.) boolce Börülce (Doğla-Me.)
bok Aşığın alttaki düz yanı (Çr.)

70
70
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

boon Bugün (Kılavuz-Al.; Esente- bosboör Yan üzeri boydan boya


pe, Örenseki-İs.; Çr.) “Boon dādıp (Su.)
hocuya vedim.” Abaz 2004: 119 bostan 1. Kavun, karpuz (Al.; İs.;
boosalamak Boğmak (Ba.) “Bizim Kamışlı-Su.; Sarimbey, Üçköy-
köpek dün gece iki gurdu boosa- Çr.) “Bütün tarlayı gezmişler / Ol-
lamış emme gendi de baya bi ya- gun bostanı sezmişler” Ercan
ralanmış.” Şahin 2020: 24 1991: 295 2. Sebze bahçesi (Ki-
boorce Fasulye (Yağcılar-Ka.) razlıpınar, Üçköy-Çr.) “Yarim
boön Bugün (Ba.) “Boön camide bostan suluyor / Gözünün yaşı ile”
yıllardır görmediğim Semercinin Ertekin 2006: 12
Mıstık Abi’ye rast geldim.” Şahin bostan korkuluğu Uzun, işe ya-
2020: 24 ramaz kişi (Çr.) “Bostan korku-
boör Böğür, vücudun yanı (Su.; luğu gibi sırıtıp duruyorsun.” Yok-
Çr.) “Boörüm aarıyo, yañıllıma yel sul 2013: 158
girdi elâm.” Özdemir 2019: 50 bostili Altı aylık oğlak (Âşıkbükü,
boöz Bu kez, bu sefer (Su.) Çampınar-Os.)
borana (1) Şiddetli kar, fırtına, boşanmak Hayvanların bağlandı-
kasırga (Çr.) ğı yerden kurtulup gitmesi (İs.)
borana (2) Kimi yerde yumurta, boşatmak Boşaltmak (Harunköy-
kimi yerde körpe baklalar ya da İs.) “Bu adam niye kesesini bo-
pazı sapları suda haşlandıktan şatmış?” Abaz 2004: 134
sonra üzerine sarımsaklı yoğurt boşay Aralık (Su.) “Kış kışlığını,
dökülerek yapılan yemek (İs.; puşt puştluğunu bildirir. Sonra
Âşıkbükü-Os.; Çıkrık-Çr.) “Canım boşay gelir.” Çalmuk 2019: 108
çekti borana / Merhem yoktur boş bilezik Bir halk oyunu (Al.)
yarama” Aytekin 2003: 49 boş böğür Kalça ile kaburga ara-
borhanı Açılıp içine kıyma konul- sındaki bölüm (Os.; Çr.) “Boş
muş küçük hamur parçalarının böğrüme vurdu Rıza efendi!" Ta-
haşlanıp üstüne sarımsaklı yo- hir 2007: 27
ğurt dökülerek hazırlanan ye- boş buvaz Sır saklamayan, geveze
mek (Çr.) “Borhanının hamurlu, (Su.) “Boş buvazın cuvarası yan-
mantarlı şekilleri de bulunmak- mazmış.” Uçakcı 2006: 216
tadır.” Oğuz 2006a: 45 boş koymak Yoksun bırakmak
boru Dut ya da söğüt ağacından (Çr.) “Komşumuz oğlunu boş koy-
çıkarılar dilsiz düdük (Âşıkbükü- du.” Yoksul 2013: 460
Os.) boşlamak İlgi göstermemek (Çr.)
boruk Dağlarda yetişen, süpürge boşnak Kocasından kaçıp başka-
ya da yakacak olarak kullanılan sıyla evlenen kadın (Alacahöyük-
çalı, ot (Evci-Bo.; Su.; Çıkrık-Çr.) Al)
“Boruk otlarının arasında sıçra- bovün Bugün (Al.)
yarak koşan bir tavşan gördüm.” boy Yem olarak kullanılan, çemen
Sarıyüce 2006: 68 yapılan burçağa benzer bir tahıl
boruş Elmas gerdanlık (Su.) çeşidi (Demirşeyh-Su.)
bōrülce Fasulye (İkipınar-İs.) “Bi boya çili Yapışkan, kokulu, kırmızı
bāçam oludu, bi bōrülce çıhıyo- renkli bir bitki (Çıkrık-Çr.) “So-
du.” Abaz 2004: 123

71
71
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ğan kabuğu, boya çili / Ak yu- gut-Çr.) “Boza bostan ekilmez.”


murtayı al boyar” Serin 1995: 131 Yoksul 2013: 162
boyamak Ağır söz söylemek, aşa- bozalak 1. Rengi solmuş, gerçek
ğılamak (Çr.) “Bizi boyamaya mı rengini yitirmiş (İs.) 2. Bozayı
geldi?” Tahir 2004: 141 (İs.)
boyana Boya evi (Çr.) bozarmak Bozlaşmak, boz renk
boydan ayağa Sonuna dek (Su.) almak (Göcenovacığı-Çr.) "Arpa-
boydah 1. ¦ Boydak 1 (Me.) 2. lar sarıya çalan bir aklıkta boza-
Bekâr, yalnız, serbest (İs.) rıyor, buğdaylar yeşili çok bir kır-
boydak 1. Yükü olmayan yaya mızıya döndü dönecek, sap-
(Kalecikkaya-Al.; Me.) 2. Bekâr, larından yukarıya feriklenmeye
yalnız, tek başına, serbest (Kale- bulaşıyordu." Gümüş 1977: 76
cikkaya-Al.; İs.; Su.) bozbulamaç Karışıklık, belirsizlik
boydan Bütün bedeni kaplayacak (Su.) "Buvez buz bulamaç işler
biçimde giysi (Göcenovacığı-Çr.) gördüm." Çalmuk 2019: 22
"Döne’ye boydan bir enteri’ diye bozmancalık yapmak Arayı boz-
sıraladı usunda alacaklarını." mak, pazarlığı bozmak, sözden
Gümüş 1977:128 caymak, caydırmak (Göcenova-
boydanlık Bütün bedeni kaplaya- cığı-Çr.) “Bozmancalık yapan etti-
cak biçimde giysi (Ba.; Acıpınar- ğini er geç bulur.” Yoksul 2013:
Çr.) “Sen şu boydanlık fisdonu üs- 162
tüne gey hele bir.” Gösterir 2020: bozrail Bahçelerde özellikle kış
41 mevsimlerinde görülen, eti ye-
boyna Sürekli (Külah-Al.; Harun- nen, tarla kuşu büyüklüğünde bir
köy-İs.; Ka.; Su.) “Bı yıl boyna o kuş (Ba.) “Çerkeşli Mevlüt Usta-
bişürdü, biz çaluşduk.” Abaz nın bahçede gördüğüm bozraili
2004: 132 vuramadım” Şahin 2020: 24
boyra Değirmen oluğunun ucuna bozulamak Devenin acı acı ba-
konulan aygıt; bu aygıtın deliği ğırması (Serban-Çr.) “Deveci gö-
(Çr.) rünce terk etti canı / Develer bo-
boyraz Poyraz (Su.) zuladı kervan ağladı” Koçak
boyunbağı Atkı, kaşkol, kravat 1980: 80
(Al.; Su.) bö Korkutmak için söylenen söz
boyunduruk (1) Çatıya enlemesi- (Kalecikkaya-Al.)
ne konan ahşap destek (Bo.) böbürlü Gururlu, kibirli (Palabı-
boyunduruk (2) Gelin almaya yık-Çr.) “İrabet bulur mu kuru-
gelen yengelerin önüne gerilen muş pınar? / Böbürlü kişiyi el
uzun sopa (Yeşilyurt-Al.) “Kız ta- âlem kınar” Özgür 2002: 69
rafının kadınları bahşiş almak böcelemek Bocalamak (Çr.)
için yengelerin önüne boyunduruk böcü Kurt, böcek (Çr.) “Ekinlerine
sürerler.” Yöndem 1983: 24 böcü düşer, sürülerine kıran gi-
boyunküğün Bugün (Al.) rer.” Tahir 2004: 13
boz (1) Beyaz ile sarı karışımı böcük Böcek (İsahacı-Al.; Alpagut-
renk (Su.) Do.; Su.; Çalyayla, Dutçakallı-Çr.)
boz (2) Sürülmemiş tarla (Yazır- “Yaz gelince çiftleşiyor böcükler /
Bo.; Kalecik-Me.; Akçalı-Su.; Tur-

72
72
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Arkasından civ civ eder cücükler” bacak arasını sıkmıştı yanlışlıkla


Arısoy 1970: 66 da danalar gibi böğürtmüştü he-
böddürmek Sebze türü yiyecekle- rifi." Gümüş 1977: 2
ri haşlamak (İs.) bökelek ¦ büvelek (Bademce-
bödek Fasulye (Kunduzlu-Ba.) Ka.)
“Fasulyeye bödek, ebeye güdek / bölek Teyze çocuğu (Çr.)
Diyeni görürsen Çorumludur o” bölene bölene Rahat rahat, sağa
Gösterir 2014: 80 sola dönerek yatmak (Çr.)
bödelek Böbrek (Ba.; İs.; Ka.; Su.) bölenmek Bulanmak (Mislerova-
“Şu gavurmanın içine biraz daha cığı-Çr.) “Çok körlendim, çok bi-
donyaa gatın da bödeleklerimiz lendim / Toza toprağa bölendim”
bayram itsin.” Şahin 2020: 25 Koygun 2002: 45
bödürük ¦bedirik (Çr.) bölme Beştaş oyununa benzer bir
bögelek ¦ büvelek (Çr.) çocuk oyunu (Gölet-Ka.)
böğ Akrep, çıyan, örümcek gibi bön (1) Ahmak, saf, sersem, bu-
böcekler (Çr.) dala (Su.; Çr.)
böğelek ¦ büvelek (Külah-Al) “İyi bön (2) Kavrulup öğütülmüş kah-
kıvırdık danayı böğelek tuttu ya- ve (Çr.) “Ağzına bir çimdik bön at
lanını.” Güven 2010: 210 da mideni bastırsın.” Koşay-Işıt-
böğemek Suyun önüne bent yapıp man 1932: 43
toplanmasını sağlamak, kapat- bön bön bakmak 1. Bir işe yar-
mak, tıkamak (Bademce-Ka.) dımcı olması gerektiği halde sey-
böğet Akan suyun önünü kesmek retmek (Çr.) 2. Alık alık bakmak
için yapılan set (Bademce-Ka.) (İs.; Çr.) “Zavallı oduncu şaşırmış
böğrek Böbrek (Çr.) “Dünya bir etrafına bön bön bakıyor.” Erte-
böğrek, yağlıdır yiyebilene aşk kin 1938: 20
olsun.” Ertekin 1944: 30 bönleşmek Bilmemek, bilmezden
böğrü yastıklı Rahatına düşkün gelmek (Çr.) “Bönleşti iyice, ne
olan kimse (İsahacı-Al.; Karagöz- yapacağını bilemiyor.” Yoksul
Çr.) “Kıcılı kızlarının böğrü yas- 2013: 162
tıklı / Ana bana bir sürmeli kız böör Vücudumuzun yan tarafı
alın” Arısoy 1970: 68 (Ba.) “Adamın sert şutu Murat’ın
böğün Bugün (Ka.; Kuyucak-Me.; boş böörüne denk geldi emme gö-
Âşıkbükü-Os.; Çr.) “Oğlum siz ne- bel gık bile dimedi.” Şahin 2020:
rede olacaksınız böğün?” Seyda 25
2006: 253 böörce Fasulye (İs.) “Topalah,
böğür Vücudun yan tarafı (İsaha- böörce topladın mı hêri?” Naki-
cı-Al.; Su.; Çayhatap, Eskiekin, boğlu 2017: 234
Kavacık-Çr.) “Kıcılı kızlarının böör olmak Beline ağrı girip ya-
böğrü yastıklı / Ana bana bir mulmak (Ba.) “Geçen bahçeyi bel-
sürmeli kız alın” Arısoy 1970: 68 ledim emme böör oldum, ham-
böğürce Fasulye (Bademce-Ka.; lamışım.” Şahin 2020: 25
Karagöz-Çr.) börddümek Haşlamak, börttür-
böğürtmek Bağırtmak (Göceno- mek (Âşıkbükü-Os.)
vacığı-Çr.) “Bir keresinde bu Ha- börgüce Fasulye (Âşıkbükü-Os.)
cı’yla konuşuyorken, bacağı diye “Köy önünde güzlük börgüceler

73
73
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dökmeye başlamıştır.” Arslaner Burdan gideli yarim” Ertekin


2016: 236 2006: 16
börtlemek Az haşlanmak (Kıcılı- buanak Sağnak, şiddetli yağmur
Al.; Çalyayla, Ovakarapınar-Çr.) (Büyükbolatlı-Su.)
börtletmek Haşlamak (Gökçam- buba Baba (Ka.; Küçükpalabıyık-
Su.; Arpalık, Dutçakallı, Morsüm- Çr.) “Bubam, bir buraya gelsin,
bül-Çr.) “Anam boon ağ bahla dedi. Çok möhüm işi varmış." Gü-
börtletecek.” Bilen 2006: 41 müş 1977: 106
börtmek 1. Haşlanmak, tam piş- bucak Köşe, çevre, dolay (Su.)
meme durumu (Âşıkbükü-Os.; “Bereket kaynağı, ilim ocağı Kah-
Çalyayla-Çr.) “Ocaktaki lahanalar raman büyütür her bir bucağı”
börttüyse çıkarın da fazla ezil- Nalıncı 1958: 153
mesin.” Arslaner 2016: 236 2. Sı- bucak damı Kiler (Gökçam-Su.)
caktan bunalmak, terlemek bucaklık 1. İçine tabak konulan
(Âşıkbü-kü-Os.) “Hava sıcak, biz raf (Kızılhamza-Or.; Yarımsöğüt-
de börttük bir tamam.” Gümüş Su.; Domu-Çr.) 2. Mutfak (Al.)
1977: 133 “Bucaklıkta siniler / El değmeden
börttürmek Bir şeyi haşlamak iniler” Gösterir 2011: 275
(Çopraşık-Al.; Gökçam-Su.; Kara- bucud ¦ bocut (Çr.)
dona, Şahinkaya-Çr.) "Ben aş ga- bu faat Bu vakit, bu zaman (Su.).
rıştırdım... Biraz fasulye börttür- bugasamak Boğaya gelmek, inek-
dük." Çalmuk 2019: 14 lerin çiftleşmek için boğa iste-
börü Akrep, çıyan, örümcek gibi mesi (İs.)
böcekler (Yerliköy-İs.; Çr.) bugasay Boğaya gelmiş, boğa iste-
bövelek ¦ Büvelek (Çr.) yen inek (Çr.)
bövülce Fasulye (Doğla-Me.) bûğ Örümcek cinsi zehirli bir bö-
böy İri, zehirli örümcek (Çr.) cek (Su.)
böyemek (1) Dağılmak, çıkmak buğak Sis, buğu (Kalecikkaya-Al.)
(Çr.) “Bir güzel koku ortalığı bö- buğana ¦ boğanak (Çr.)
yedi.” Tdk 1993: 773 buğanak 1. Yağmur bulutlarıyla
böyemek (2) Bulaştırmak (Âşık- kapalı hava (Çr.) 2. Yağacak yağ-
bükü-Os.) “Yavrum ne yaptın sen? murun yağmaması durumunda
Reçeli her yere böyemişsin.” Ars- ortaya çıkan bunaltıcı hava
laner 2016: 236 (Âşıkbükü-Os.) “İkindiden önce
böylence Böylece (Çr.) bir buğanak geldi geçti.” Arslaner
böyü Zehirli bir tür örümcek (Çr.) 2016: 236
“Gelinin elini böyü sohmuş.” Bilen buğarsak ¦ boğarsak (1) (Ba.;
2006: 41 Arpalık, Dutçakallı, Gökköy-Çr.)
böyük Büyük (Eskiyapar-Al.; Ak- “Bizim maallenin en buğarsağı
çalı-Su.; Çalyayla, Erdek, Gökköy- kim biliyon mu?” Şahin 2020: 25
Çr.) “O da böyük gibi birden fıka- buğasak ¦ boğasak (Sarimbey-
ralaşıyo.” Akbaş 1983: 11 Çr.)
böyümek Büyümek (Or.; Su.; Ba- buğaz basması Bademcik iltihabı
yat, Elmalı, Göcenovacığı, Sarim- (İs.)
bey-Çr.) “Pek mi gönün böyüdü / buğda Buğday (Dutçakallı-Çr.)

74
74
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

buğday Arife gününden önceki bulaç Yoğurdu ayran yapmak için


gün (Çalyayla, Eşençay-Çr.) çarpmaya yarayan aygıt (Eskice-
buğelek ¦ büvelek (Yerliköy-İs.) Çr.)
buğlük Büyü (Çr.) "Sana birileri bulak Çeşme (Me.)
buğlük etmişler." Demiryürek- bulama Koyu bir çeşit un çorbası
Ozulu 2017: 90 (Eskiekin-Çr.) “Dudaklarım yala-
buğnak Bebeğin ilk kakası (Os) maydı / Hele çorbam, bulamaydı”
“Buğnak çocuğun kırkı çıkana ka- Kurtoğlu 1994: 38
dar evden çıkartılmaz.” Balıkçı bulamaç 1. Ayran (Çr.) 2. Koyu bir
2010: 104 çeşit un çorbası (Yazır-Bo.; Aşa-
bûğrü Kambur (Su.) ğıfındıklı, Kamışlı-Su.; Çalyayla-
buğu Nem (Eskiekin, Sarimbey- Çr.) “Kösem gitti dolamaca / Bı-
Çr.) “Sıcak, bayıltıcı, buğulu bir yığı battı bulamaca” Gösterir
hava ya-yılmıştı evin içine.” Seyda 2011: 329
2006: 174 bulamak Karıştırmak, bulaştır-
buğun Bugün (Çr.) mak (Su.; Eskiekin-Çr.) “Felek bin
buğur Azgın deve (Çr.) “Kara bu- bir derde buladı beni / Un ufak
ğur gibi çöktün oturdun / Götür- etti de, eledi beni” Kurtoğlu 1998:
dün Hurşud’um nerde yaturdun” 39
Ertekin 1944: 29 bulambaç Un çorbası (Ba.; İs.)
buk Sarmaşık (İs.) “Çocukluğumuzda yediğimiz bu-
buka Kelepçe (Çr.) lambacın tadı hâlâ damağımda.”
bukağılık Ayak, bilek, diz eklemi Şahin 2020: 25
(Su.) “Bukağılık çukurlarını sa- bulancımak Çok istediği bir şeyi
bunlu suyla yıkadı, kuruladı.” Sa- elde edince kafası karışmak (Su.)
rıyüce 2004: 140 bulanmak Buluğ çağına ermek,
buke Orman (Çayhatap-Çr.) “Ari ergen olmak (İsahacı, Kıcılı-Al.)
buke tazı olsun / Guvaya daş atıp “Oğlan çıkmış şu gazayı dolanır /
ürenner” Caferoğlu 1994: 141 Kızıllı kızları yeni bulanır” Arısoy
bu kerez Bu kez (Çalyayla-Çr.) 1970: 67
“İrezil ürüsvay olduk bu kerez / bulaşık Karışık, kötü, olumsuz
Diyeni görürsen Çorumludur o” (Çr.) “Sen olmaz de bakalım! Var
Gösterir 2014: 79 bi bulaşık iş…” Tahir 2004: 65
bu kes Bu kez (Su.) bulaşmak Çatmak, sataşmak (Çr.)
bukme ¦ bükme (Su.) “Hanefi’ye bulaştın mı, seni para-
bukre Sabah vakti, sabah aydınlığı layacaklarından hiç şüphen ol-
(Çr.) masın!” Tahir 2008: 316
bukulmek Bükülmek (Çr.) “Bitti bulatmak Bulandırmak (Çalyayla,
artık oyunnarı, bukulmüştür bo- Sarimbey-Çr.) “Bir iki vurguncu
yunnarı.” Caferoğlu 1994b: 115 suyu bulattı / Bulanıkta balık tu-
buküm Üç yufkadan oluşan içi ka- tanlara hoşt” Çimen 2000: 23
tıklı azık ekmeği (Su.) “Fil mi bu bulcumak İstediğini bulmuş ya da
adam bir günde dört buküm ek- elde etmiş gibi davranarak ken-
mek yiyecek?” Uçakcı 2006b: 231 dini avutmak (Su.)
buldur bucak Yıkık dökük, harap
(Çr.)

75
75
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

buldurdatma Bolca, israf derece- bundan keri Bundan sonra, artık


sinde kullanma, değerini bileme- (Göcenovacığı-Çr.) "Yeni biliştik,
me (İs.) aldımız verdimiz yok birbirimiz-
bulgur Dolu yağmuru (Su.) den amma nasipse daha iyice bi-
bulgur aşı 1. Bulgur, soğan, kıyma lişiriz bundan keri." Gümüş 1977:
katılarak yapılan suluca bir ye- 109
mek (Çr.) 2. Bulgur pilavı (Çr.) bungunluk Sıkıntı, darlık (Göce-
bulgur püskürmesi Küçük dolu novacığı-Çr.) "İş çıkalı bungun-
tanesi, dolu (Çr.) luğu azalmıştı biraz. İşe dalınca
bulgur püskürtmesi Bedende çı- sıkıntısını unuttuğunu, dincelip
kan kızarıklıkların sağaltılması yeğnildiğini seziyordu." Gümüş
için ağızda çiğnenen bulgurun kı- 1977: 79
zarıklık üzerine püskürtülmesi bungunnuk Kapalı, sıkıcı hava
biçiminde uygulanan halk he- (İs.)
kimliği yöntemi (Killik Al.; Ka- bunukmak Elde ettiğinin daha ço-
mışlı-Su.; Çalyayla, Gökköy-Çr.) ğunu istemek (Çr.) “Buldukça
“Kadın Bacı, parpı ile bulgur püs- bunukuyon.” Gürsel 1997: 251
kürmesi yapardı.” Doğan 2004: bunul Ağrı, sancı, sıkıntı (Su.)
83 "Ana başımda bir bunul var."
bulgurşak Dolu (Bademce-Ka.) Çalmuk 2019: 186
bulut üzümü Özel bir rengi olan, bur Buğday (Su.)
iri taneli üzüm (Çr.) bural Buraya gel (Çr.)
bum Çocuk dilinde su (Su.) burç (1) Ağaçların üzerinde asa-
bumbar Keçi, koyun bağırsağına lak olarak yaşayan ot, ökseotu,
pirinç ya da bulgur doldurularak purç (Evciortakışla-Çr.) “Deve
yapılan bir çeşit yemek (Çr.) dahi burca boynun uzatır / Güzel
“Ucuz bir lokantada bumbar yi- görüş dost gönlünü düzeltir” Şa-
yorlardı.” Seyda 2006: 92 hadoğru 1995: 128
bun Sıkıntı (Evci, Yazır-Bo.; Çayya- burç (2) Kadının doğumdan son-
ka-Su.; Eskiekin, Serban-Çr.) “Al- raki ağrısı (Alacahöyük, Çopra-
lah kimseyi bun günde komasın.” şık-Al.; Dereköy-İs.) “Kadının kaç
Kurtoğlu 2006: 81 çocuğu varsa o kadar gün burç
bunalek Bir tür kan emici sinek, ağrısı çekmektedir.” Balıkçı 2010:
büvelek (İs.) “Çayda çimerken 95
bunelek dutdu.” Bilen 2006: 41 burçalık İlkbaharda yaprak açan,
bunateri Bu yana doğru (İs.) yumru kökleri yenen bir bitki
bunatmak Bunaltmak (Ovasaray- (Tolamehmet-Çr.) “Çobanın azığı
Çr.) “Siz beni bunatmadınız, Allah burçalıktır.” Yoksul 2013: 211
da sizi bunatmasın.” Oğuz 2007a: burçulmak Burkulmak (Âşıkbü-
26 kü-Os.) “Ayağım burçuldu, üstüne
buncacık Bu kadarcık, az (Su.) basamıyorum.” Arslaner 2016:
buncıkmak Çok acıkmak (Çr.) 236
bundan kelli Bundan sonra (Çr.) burgacan Bükülerek helezon biçi-
“Aha ben gidiyom düşme arhama mine dönüştürülmüş cisim (İs.)
/ Dilliksiz yâr yalnız yat bundan
kelli” Gösterir 2008/84: 11

76
76
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

burgaç Üzerine beton dökülmek burum Eğirilmek üzere bükülmüş


üzere hazırlanan taş, çakıl döşe- yün (Çr.)
me (Çr.) burum burgaç Çapraşık, karma-
burgazan Laf taşıyan, fesatlık ya- karışık iş (Çr.)
pan (Çr.) burun Pekmez yapmak için kay-
burgazanlık Fitnelik, dalavereci- natılan şıranın ilk suyu (Çevreli-
lik, fesatlık, laf taşıma (Çr.) Al.)
burgu Ağaç delme aracı, matkap burunlatma Saban demirinin ucu-
(Su.; Çr.) nu onartma (Çr.)
burgun İshal, dizanteri (Çr.) burun otu Enfiye (Kavacık-Çr.)
bur gun Bir gün (Çr.) “Urun urun “İstanbul’dan gelir gutu, içi dolu
yâr seven bur gun olur belli olur.” burun otu.” Caferoğlu 1994b: 110
Caferoğlu 1994b: 122 burun pekmez Üzümün pekmez
burgunmak Eğilmek (Su.) toprağı ile çiğnenen ilk şırasın-
burguntu Mide kazınması (Su.) dan yapılan kara pekmez (Çr.)
burhutma Hafif aksayarak, salla- burunsağu 1. Koşu takımlarında
narak yürüyen kişi (İs.) ya da yularda hayvanın burnu-
burma Musluk (İs.) “Pınarın başı nun üzerinden geçen metal ya da
burma / Öyle göz süzüp durma” deri gergi (Âşıkbükü-Os.) 2. ¦
Gösterir 2011: 78 burunsalık 2 (Âşıkbükü-Os.)
burmak (1) Çevirmek (Çr.) “Ko- burunsak Harman sürerken hay-
lumu tutup burup gömgök gö- vanlar buğday yemesin diye bu-
vertmedikçe…” Tahir 2004: 329 runlarına takılan selemsi demir
burmak (2) Hayvanların üreme korumalık (İsmailköy-Çr.)
organlarını burarak erkekliğini burunsalık 1. At koşumunda, baş-
gidermek, enemek (Ovakarapı- lığın burun üstüne gelen parçası
nar-Çr.) “Tosunu burdular öküz (Su.) “Koşumların burunsalık kı-
ettiler.” Yoksul 2013: 610 sımları mavi at boncuklarıyla,
burmalı Eskiden örülen bir çorap nazar boncuklarıyla donatılmış-
ya da çorap nakışı (Çr.) tı.” Sarıyüce 2004: 298 2. Anasını
burnukızıl Kızılcık (Çr.) emmemesi için buzağının burnu-
buruk (1) 1. Aksak, topal, eğri na geçirilen başlık (Çalyayla,
basan (İs.) 2. Eğri, çarpık (İs.; Gökköy-Çr.) 3. Burna takılan yu-
Akçalı-Su.; Turgut-Çr.) “Şu Ço- lar (Ovakarapınar-Çr.)
rum’un içinde / Boynum buruk buruntalık Yularda, başlığın bu-
koyan yar” Ertekin 2006: 99 run üstüne gelen parçası (Me.)
buruk (2) Burulmuş, erkekliği buruşmak (1) Kırışıklıklar oluş-
giderilmiş (Eskiekin-Çr.) mak (Su.; Evciortakışla-Çr) “Biri
burulgan 1. Kramp, adale ka- buruşur, biri gırışır.” Kerman
sılması (Gölet-Ka.; Âşıkbükü-Os) 1997: 47
“Bacağıma bir burulgan girdi, ye- buruşmak (2) Öküz, manda gibi
rimden kıpırdayamadım.” Ars- hayvanların vuruşması, dövüş-
laner 2016: 236 2. Şiddetli, ani mesi (Palabıyık-Çr)
olan sancı (Gölet-Ka.) “Hayvanın buruşuk (1) Yüzünde kırışıklıklar
karnında burulgan var.” www.- çoğalmış kimse, yaşlı (Çr.) “He-
golet.tr.gg/ men olur demeyelim, yolunca so-

77
77
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ruşturalım, demedim miydi buru- buyu Bir kez, bir defa (Sarimbey-
şuk.” Tahir 2004: 307 Çr.) “Şiirinle bana sual soruyor /
buruşuk (2) 1. İş bilmez (Su.) 2. Sen bizim ellere buyu gelmen mi?”
Zayıf, cılız (Su.) Büke 2013: 52
burutmak Darılmak, küsmek, so- buyurca Davetçi, çağrıcı (Ba.) “Şı-
murtmak (Çr.) hlarlı Celal’in oğlu evlenecekmiş
bus bus bunaltmak Büyük sıkın- bu hafta, buyurca geldi bugün.”
tıya sokmak, canından bıktırmak Şahin 2020: 25
(Çr.) buzā Buzağı (Kirazlıpınar, Pala-
buvanak Sağnak, şiddetli yağmur bıyık-Çr.) “Kuzular koç ile vuru-
(Çr.) şuyor bak / Dana buzāya karı-
buvarsak (1) İneğin çiftleşme za- şıyor bak” Özgür 2002: 32
manı (Su.) buzaalık tüyü Ergenlik dönemine
buvarsak (2) Çok fazla yemek girmemiş erkek çocuğun yüzün-
yiyen, canı her şeyi çeken (İs.). deki tüyler (İs.)
buvarsık Bağırsak (Su.) buzağı dili Pişirilerek yenen bir
buvaz Boğaz (Su.) çeşit ot (Çalyayla-Çr.)
buvazker Boğazına düşkün, gör- buzalacı Gebe inek, manda, gebe
düğü her şeyi yemek isteyen (İs.) hayvan (Kargı-Os.; Çalyayla, İs-
buvelek ¦ büvelek (Ovakarapı- mailköy, Türkler-Çr.) “Buzalacı
nar-Çr.) ineği yazıda bırakmak hangi ce-
buvez Bu kez (Su.) "Buvez buz saretli çobanın işidir?” Güven
bulamaç işler gördüm." Çalmuk 2013: 124
2019: 22 buzalamak İneğin doğurması
bu yannı Bu taraf, bu tarafa (Çr.) (Çr.) “Deli ineğin mazlım buzala-
buydurmak 1. Erkeğin yürürken ması olur.” Ertekin 1939: 28
kalçasını sallaması (İs.) 2. Bir buzalatmak Korkutmak, sıkmak,
bahane ile yapılan işten çekilmek bunaltmak (İs.; Çr.)
(İs.) buzili Gelinlik giysi (Çr.)
buyduruk Yürürken kalçasını sal- buzoğu Buzağı (Gölet-Ka.)
layan erkek (İs.) buzov Buzağı (Kuyucak-Me.)
buylu Kağnı, araba tekerleğine ça- büdür büdür (1) 1. Sıvı içindeki
kılan tahta çivi (Alacahüyük, Es- tortu benzeri katı bölümler (İs.)
kiyapar-Al.) 2. Sıvının çok küçük bir delikten
buymak Soğuktan donacak duru- kabarcıklar halinde sızması (İs.)
ma gelmek, çok üşümek (Külah- büdür büdür (2) Deride ya da
Al.; Su.; Çalyayla, Evciortakışla, düz yüzeydeki kabartılar (İs.)
Sarimbey-Çr.) “Aç sevdiğim ka- büğelek ¦ büvelek (Çr.) “Büğelek
pıyı / Buydu kaytan bıyıklar” Gös- tutmuş dana gibi tezikiyor.” Erte-
terir 2011: 260 kin 1944: 28
buynuz Boynuz (Kargı-Os.; Gök- büğelez Kamburlaşmış (Çr.)
çam-Su.; Çalyayla-Çr.) büğemek Suyun önünü bir engelle
buyruk Emir (Me.) “Birliğine buy- kapatarak toplanmasını sağla-
ruk veren bir komutan gibi konuş- mak (Âşıkbükü-Os.) “Koca arkın
mam gerekmez mi?” Sarıyüce önünü büğemiş, aşağı bir damla
2004: 25

78
78
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

su bırakmıyor.” Arslaner 2016: lecem tayyare bakmaya. Yoğsa


236 büküntü tutar.”
büğet Su birikintisi, gölcük (Âşık- bük üzümü Böğürtlen (İs.; Os.;
bükü-Os.) Çalyayla-Çr.) "Oradaki çalılardan
büğlük Büyü, büyücülük (Çr.) “Do- kızamık, bük üzümü, yemişen top-
kuz söz bir büğlük yerine geçer.” layıp yerlerdi." Kalayoğlu 2017:
Ertekin 1944: 31 217
bük (1) 1. Ova ya da dere kıyı- büllemek Örtmek (Çalyayla, Eski-
larındaki çalı, diken topluluğu ekin-Çr.) “Seysanası üç kağnıya
(Evci-Bo.; Kargı-Os.; Su.; Çal- büllenir / Töredir, gençleri baş-
yayla-Çr.) “O sırada bükün içinde göz ederken” Kurtoğlu 1994: 169
bir tavşan gördüm.” Sarıyüce büllenmek Örtünmek (İkipınar-
2004: 172 2. Sarmaşık (İs.) 3. Bö- İs.) “Gaylı büllendim sallandım,
ğürtlen (Çalyayla, Dutçakallı, eşşē dutdum.” Abaz 2004: 121
Şendere-Çr.) büllü Örtük, örtünmüş (İs.) “Her-
bük (2) Dönemeç (Çr.) “Çuku- kes büllü, örtük öldü gitti.” Abaz
ravlağı bükte / İki güzel bir yük- 2004: 104
te” Gösterir 2011: 114 bünek ¦ burunsalık 2 (Alacahö-
bükelek ¦ büvelek (Gölet-Ka.; yük-Al.; Çalyayla, Kızılpınar-Çr.)
Çalyayla-Çr.) “İnekleri bükelek bünelek ¦ büvelek (Kıcılı-Al.; Ba.)
tuttu.” www.golet.tr.gg/ “Ağustosta yatanı zahmeride bü-
büklük Çalılık, sazlık, ormanların nelek tutar.” Ayhan 2002: 213
en sık olduğu yer (Şeyhmustafa- büñelek dutmak 1. Büvelek de-
Çr.) nen kan emici böceğin ısırdığı
bükme İçine ıspanak, peynir, so- hayvanın çılgına dönmesi (İs.) 2.
ğan, kıyma ya da yumurta konu- Bir kimsenin başına gelen bir
larak sacda pişirilen bir börek olaydan dolayı aşırı tepki gös-
çeşidi, yanıç (İmat, Kıcılı, Külah- termesi (Çr.) "Goyunu bi büñelek
Al.; Ba.; Obruk-Do.; İs.; Kemallı- dutdu." Abaz 2004: 107
Su.) “Şu bükmeleri babana götür büngül büngül Suyun topraktan
de tallada ıscak ıscak yiyivisin.” kaynayarak çıkması (Evci-Bo.;
Şahin 2020: 26 Su.; Ahmetoğlan-Çr.) “Büngül
bükmeç (1) Dönemeç, viraj (İs.; büngül kan kusasın.” Yoksul 2013:
Çr.) 173
bükmeç (2) Direksiyon (Âşıkbü- büngüldek Suyun fışkırarak yer-
kü-Os.) yüzüne çıktığı eşme (Ahmetoğ-
bükmeç (3) Kolay bükülebilen lan-Çr.) “Bu eşmelerden suyunu
ağaçların ince dallarından yapı- göğe kadar fışkırtanına büngül-
lan, direksiyon gibi kulanı-lan dek derdik.” Çalışgan 2021: 211
yuvarlak oyuncak (Âşıkbükü-Os) büngüldemek Suyun topraktan
bükmek Sığırların erkeklerini kı- kaynaması, fokurdayarak çıkma-
sırlaştırmak (Çevreli-Al.) "Kağ- sı (Yerliköy-İs.; Ahmetoğlan-Çr.)
nıyı çok zaman bükülmüş öküzler “Berrak, dupduru sular büngül-
çekerdi." Kantemir 2015: 32 deyerek yeryüzüne çıkıyordu.” Ça-
büküntü Karın ağrısı (İs.) “Dava- lışgan 2021: 211
rın başına birini koyup ben de ge-

79
79
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

bürgü 1. Baş örtüsü (Yerliköy-İs.; ham ipeğe az miktarda keten ip-


Aşılıarmut-Uğ.; Çr.) 2. Çarşaf, çar liği katılarak dokunan yazlık ku-
(Çr.) “Saçların örgü örgü / Yakışır maş (Çr.) “Al bürüncek bürün yâr
sana bürgü” Çağıl 2013: 49 / Konaklardan görün yâr” Ertekin
bürgün Öbür gün (Ba.; Eskiekin- 2006: 15
Çr.) “Bugünlük yârim ol da / Ya- bürünecek ¦ bürük 2 (Çr.)
rın bürgün bacım ol” Kurtoğlu bürünmek Örtünmek (Kalecik,
1998: 63 Köseeyüp-Me.; Kargı-Os.; Körkü-
bürkülük Havanın bunaltıcı sıcak Su.; Evciortakışla-Çr.) “Çirkin bü-
zamanı (Hacıhamza-Ka.) rünür, güzel görünür.” Ertekin
bürlenmek İyice örtünmek (Su.; 1944: 29
Çr.) bürün yünü Temiz yün (Ovasa-
bürtlek (1) Diş macunu gibi tüp ray-Çr.)
içinde olan, sıkılınca çıkan şey- büsguut Bisküvi (Çr.)
lere verilen genel ad (İs.) büsleğeç ¦ aktaraç (Gölet-Ka.)
bürtlek (2) Çocuk sayışmalarında büssük Büzük (Çr.)
beşinci sıra (İs.) büsürgeç ¦ aktaraç (Kargı-Os.)
bürüde Kara çarşaf (Ka.) büşürgeç ¦ aktaraç (Ba.)
bürük 1. Baş örtüsü, yazma, ye- büşürmek Pişirmek (İs.) “Elmabe-
meni (Çopraşık, İsahacı-Al.) “Altı li’nde et büşürek hêri.” Nakiboğlu
kızın biri Ferik / Başında var kara 2017: 241
bürük” Arısoy 1970: 75 2. Kadın- bütün aş Sulu keşkek (Çr.)
ların sokakta giydiği, yalnız yüzü bütün tor Eskiden örülen bir ço-
dışarıda bırakan siyah üstlük, çar rap ya da çorap nakışı (Çr.)
(Akçalı-Su.; Ka.; Âşıkbükü-Os.; bütün turşu Küçük kavun, karpuz
Çr.) “Üç beş tane kara bürüklü ka- ya da keleğin kesilmeden, bütün
dın, çeşmenin başından bu tarafa olarak konulmasıyla yapılan tur-
doğru yöneldi.” Arslaner 2016: şu (Çr.)
236 büvelek Sığırları rahatsız eden bir
bürüklü Örtünmüş kadın, kız (Çr.) çeşit sinek (Çr.) “Yazın yatanı kı-
bürülemek Sıkıca örtmek, sarıp şın büvelek tutar.” Eker 1940: 16
sarmalamak (Âşıkbükü-Os.) “Be- büvü Hala (Kuyucak-Me.)
beği beşiğe bürüleyip evden çık- büyük 70’lik rakı (Çr.)
mışlar.” Arslaner 2016: 236 büyük ev Ailenin en yaşlı erkeği-
bürülenmek Sıkıca örtünmek nin oturduğu ev (Dutçakallı-Çr.)
(Âşıkbükü-Os.) “Nane limon kay- büyük göz içinde ocaklık bulunan,
natıp içtim, bürülenip yatağa yat- öteki odalardan büyük olan oda
tım.” Arslaner 2016: 236 (Or.)
bürümek Örtmek, kaplamak (Ka- büyümüş de küçülmüş Yaşının
lecik-Me.; Akçalı, Oğlaközü-Su.; üzerinde hareket eden ya da söz-
Serban, Tatar, Turgut-Çr.) “Yavaş ler söyleyen çocuk (Çr.)
yavaş haksızlığın dumanı / Hak büzelek Ufak tefek, çelimsiz se-
dağını bürümeye başladı” Ercan vimli çocuk (İs.)
1991: 514 büzme Büzgü (Çr.)
bürüncek 1. Baş örtüsü (Çr.) 2. İç büzüdük Büzülmüş, kırışmış (Su.;
çamaşırı yapımında kullanılan, Evcikuzkışla-Çr.)

80
80
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

büzük (1) Kıç, kalça, makat, anüs caca Geveze, dedikoducu (Çr.)
(Os.; Gökçam-Su.; Arpalık-Çr.) caddırı cudduru Görgü, saygı ku-
“Verin bana şu değneği de kıçını ral, büyük gözetmeden konuşma
büzüklerini bi çıpar-tayım şun- (Çr.) “Büyüklerin huzurunda şim-
ların!” Özçatalbaş 2002: 49 dilerde olduğu gibi öyle caddırı
büzük (2) Kenarı köşesi çekilmiş, cudduru konuşmak abesti…” Öz-
kıvrışmış olan (Os.; Gökçam-Su.) çatalbaş 2003: 70
büzük kese Ağzını büze büze, ne ca dolması İskilip dolmasına veri-
dediği güç anlaşılır biçimde, bil- len bir başka ad (İs.)
giçlik taslayarak konuşan kimse cafayer En iyi, en değerli maden;
(Çr.) “O büzük kesenin lafına ne cevahir (Su.)
bahıyon sen?” Kerman 1997: 59 cafer Eskiden erkeklerin panto-
büzütmek Soğuktan uyuşup bü- lonun altına giydiği, beli lastikli,
zülmek (İs.; Su.) “Bir kısmı ka- alt yanı dar, ak renkli uzun don
yaların duldasına siğnenmiş bü- (Ba.) “Bu sene gış boyunca caferi
zütmesine karşı çoban ortacık- hiç çıkarmadım emme dizlerim-
larda görünmüyormuş.” Uçakcı den çok rahat ettim.” Şahin 2020:
2006b: 213 27
cağ (1) Büyük bez ya da deri tor-
ba, tuluk (İs.)
C cağ (2) Çorap şişi (Çıkrık-Çr.)
cağ (3) Kağnının yan taraflarına,
yükün düşmemesi için konulan
ca (1) Bez torba (İs.) “Hazırlanan ağaçlar (Os.)
bu iç, ca adı verilen bez torbalara cağ (4) Lavabo, banyo (Çr.)
doldurulur.” Oğuz 2006a: 31 cağıldak Değirmende buğdayın
ca (1) ¦ cağ 4 (Os.) bittiğini haber veren bir aygıt
cââl Genç, deneyimsiz (Su.) (İs.)
caba (1) Güveç, toprak tencere cağıldamak Suyun ses çıkarması,
(Çr.) çağlaması (Çr.)
caba (2) Bağış, bahşiş, fazladan cağşamak Para, zincir, çakıl taşı
verilen para (Akçalı-Su.) “Enayi gibi cisimlerin birbirine çarparak
haddini bilmedi, tatlı canı caba ses çıkarması, şakırdaması (Çr.)
verdi.” Tahir 2007: 307 cağtorba ¦ cağ (Çr.)
cabarız Korku, baskı, sıkıştırma cahal Cahil (Külah-Al.; Yerliköy-
(Çalyayla-Çr.) İs.; Çr.) “Cahalı ehil etmek zor-
cabcık ¦ capcık (İs., Su.; Şeyh- dur.” Yoksul 2013: 176
mustafa-Çr.) “Bizim cabcık İhsan cahcahlı Gösterişli (Su.)
Bey yürüttü gidiyor.” Demiryürek- cakcak beyni Yoğurdun içine pek-
Ozulu 2017: 144 mez dökülerek yapılan yiyecek
cabcuk Terbiyesiz, saygısız (İs.; (Ba.) “Açtım dolabı, yoğurt var,
Hacıhamza-Os.) küpten de bekmez aldım, bi cak-
cabe (1) Caba (Su.) cak beyni yaptım.” Şahin 2020: 27
cabe (2) Dokuzlu coz oyununun cahil Genç (Yaylacık-Or., Çalyayla-
başka bir adı (Çr.) Çr.) “İstemem pek cahili / Ortaca
cabı En büyük keşkek çömleği (İs.) yaşlı gerek” Ertekin 2006: 42

81
81
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

caket Ceket (Al.) camgöğü Cam mavisi (Göcenova-


caklama Düğüne gelen konuğa ça- cığı-Çr.) "Gözleri camgöğüydü.
tala takılmış böreği ya da bakla- Yumuşacık elleri vardı." Gümüş
vayı uzatarak caaak diye bağırt- 1977: 119
tırma (Çr.) “Kimi caklataca-ksa camış Manda (Çopraşık-Al.; Kara-
olun yanına gider.” Ozulu 2016: dona-Çr.) “Camışı kışın burçakla,
222 yazın çayırla besle.” Yoksul 2013:
cal Aşığın alttaki düz yanı (Çr.) 177
cala 1. Mısır koçanını saran yap- camız Erkek manda (İsahacı-Al.;
raklar (Alacahöyük-Al.) 2. Hay- Evci-Bo.; Gökçam-Su.; Dutçakallı,
vanlara yedirilen tahıl sapları, Eskiekin-Çr.) “Koşardım kara ca-
mısır koçanı (Çr.) mızı / Yanıkça öterdi mazı” Kur-
calay Dilsiz, kekeme, peltek konu- toğlu 1994: 36
şan kimse (Gölet-Ka.; Çr.) “Ko- campalama Çalkalama, kap için-
nuşsana be adam! Calay mısın?” deki sıvının sallanması (İs.)
www.golet.tr.gg/ camuş Manda (Su.) "Camuşum
calaz Mısır koçanı, sapı (Külah- arbılma! Üstü bin kişinin, altı bir
Al.) kişinin." Çalmuk 2019: 15
calbal Dört yanı taşa sürtülerek can alıcı Azrail (Akçalı-Su.; Ser-
aşındırılmış, düzleştirilmiş aşık ban-Çr.) “Belki celallandın mey-
(Çr.) dana çıktın / Can alıcı gibi yü-
cal daşak gezmek Erkek çocuk- züme baktın” Koçak 1980: 135
ların donsuz gezmesi (Âşıkbükü- canavar Kurt (Evciortakışla, Kü-
Os.) çükpalabıyık, Sarimbey-Çr.) “Ca-
calgazan 1. Pireyi deve yapan navar alışmış kuzu yutmaya / Di-
kimse, abartıcı (Âşıkbükü-Os.) 2. şine kan değinir azanlara bak”
Kuru gürültüyle ortalığı ayağa Şahadoğru 1995: 39
kaldıran geveze kişi (Âşıkbükü- cancak Yiyecek yerken imren-
Os.) “Calgazanlığın lüzumu yok, dirme eylemi (Os.)
efendice konuşalım aramızdaki can çıktı Orak tarlasında, ikindi
konuları.” Arslaner 2016: 237 vaktinde yenilen yemek (Kıcılı-
calim Killi toprak (Çr.) Al.; Evcikuzkışla, Güvenli-Çr.)
callı ballı Aşık oyununun dört “Can çıktı yemeğini hangi ırgat
türünden biri (Çr.) sevmez ki?” Yoksul 2013: 178
cambıldak Cilveli, oynak (İs.) candarma Jandarma (Yerliköy-İs.;
cambıldatmak Kap içindeki sıvıyı Çr.) “Köylüden, candarmadan ye-
dalgalandırmak (İs.) diği sopanın hesabı belirsizdi.”
cambul cumbul Düzensiz biçimde Tahir 2007: 289
yüzmek için söylenir (Os.) canfos Renkli ipekten dokunan,
cam gozeli (1) Pencere önünde, kendinden desenli kumaş (Çr.)
saksıda yetiştirilen, kırmızı çi- cangaza Dayanıklılığı olmayan
çekler açan bir süs bitkisi (İs.) kimse (Ba.) “Hilmi, bırak şu yeğe-
cam gozeli (2) Hiçbir iş yapma- nin olacak cangazayı.” Şahin
dan pencere önüne oturup çev- 2020: 27
reyi seyreden kadın (İs.)

82
82
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

cangırdamak Yüksek sesle, saygı- capcıklık etmek 1. Her işe her-


sız bir tavırla konuşup durmak kesten önce yerli yersiz atılmak
(İs.) (Çr.) 2. Sıra saygı gözetmemek
cangul cungul Gürültülü bir bi- (Çr.) 3. Acele etmek, aceleyle iş-
çimde (Çr.) leri karıştırmak (Çr.)
canı çekmek İmrenmek, istemek capcuk 1. Elin ayağın birbirine
(Çr.) dolanması (Ba.) “Yaptığım iş ya-
canı gılık gılık etmek Herhangi muk herhâlde, capcukluğum-dan
bir şey için çok istekli olmak (İs.) belli.” Şahin 2020: 27 2. Sözleri ile
canı küynemek Çok acele etmek eylemleri tutarsız olan (Âşıkbü-
(Yağcılar-Ka.) kü-Os.) 3. Gevşek, cıvık, ciddi ol-
canına cakcak ¦ cancak (Çr.) “Oh mayan kişi (Ba.) “Oğlum Hasan,
ya, senin daşeneğin yok ya, canına tam on sekiz yaşına geldin ama
cakcak.” Tuluk 1991: 2 capcukluğu bırakmadın lan!” Şa-
cankaza Geveze (Çr.) hin 2020: 27
cannalası Canı çıkası (Os.) capcuk ağız Çok konuşan, vara
cannı Canlı, diri (Çr.) “Cannı mı yoğa laf yetiştiren kimse (Âşık-
ki? Böyle sormuş bulundu.” Kemal bükü-Os.)
2002: 38 Capon Japon (Çr.) “Ona Capon
can otu 1. Ispanak (Çr.) 2. Madı- doğüşü derler oğlum, bak bööle…”
malak (Çr.) Özçatalbaş 2002: 57
cansız Sıska, zayıf, cılız (Ka.) car ¦ çar (2) (İs.) “Kadınlar hep
cansız otu Çok ince, sarılgan bir ot siyah carla geziyorlar.” Benice
(Çalyayla-Çr.) 2002: 118
can suyu Fide ya da fidan diki- cāra Sigara (Dutçakallı-Çr.)
minden hemen sonra verilen su carcar Geveze, yaygaracı (Çr.)
(Küçükhırka-Al.; Çr.) “Yeşile bo- “Carcar ağızlının ağzını kapata-
yanmış ovalar, dağlar / Can suyu mazsın ki!” Yoksul 2013: 181
akıtır çeşmeler, çaylar” Taşlıova carcur (1) Fermuar (Çr.)
2008: 593 carcur (2) Şarjör (Su.; Çalyayla-
can tahtası Göğüs kemiği (Çr.) Çr.)
cantıırık Hafifçe aksayıp yan yan carhadan yığılmak Birdenbire
yürüyen kişi (İs.) yere yığılmak (Su.)
canucak Aceleci (Yağcılar-Ka.) carhetmek Birdenbire düşmek
capcık 1. Şımarık, hoppa (Kılavuz- (Su.)
Al.; Kamışlı-Su.) 2. Özeme, yılışık carhıdak ¦ carkıdak (Çr.) “Car-
(Çopraşık-Al.; Ovakarapınar-Çr.) hıdak uçtu gitti.” Yoksul 2013:
3. Aceleci (Çr.) “Şirikli gôzünü, 181
yoluk gaşını / Capcık gobellere carıl carıl konuşmak Saygısızca
çat bundan kelli” Gösterir gürültülü konuşmak (Çr.)
2008/84: 11 carını atmak Himayesine sığın-
capcık Anşa Yerli yersiz her işe mak (Serban-Çr.) “O Tamam’ın
karışan, sıra saygı gözetmeyen evine imdada gitti / Orda olan-
kimse (Çr.) “Capcık Anşalık etme, lara carını attı” Ertekin 1938: 22
sonra evde galırsın.” Kerman
1997: 59

83
83
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

carkıdak Hemen, birdenbire (Çr.) Çr.) “Caygancalık vermezseniz


“Bir sumsada carkıdak uçtu.” Yok- tallayı başgasına satarım, alım-
sul 2013: 149 ker olan-nar çok.” Gösterir 2020:
cartıdak Yırtma sesinin anlatımı 41
(İs.; Çr.) caygunnuk Verdiği sözden vaz-
cartıllamak Yorulmak, güçten geçme (İs.)
düşmek, hamlaşmak (Çr.) cayıradan yanmak Yaşanan acı
cartlak Bağırarak konuşan (İs.) bir olay üzerine birdenbire derin
casvavlak (1) Çıplak baş ya da üzüntü duymak (Âşıkbükü-Os.)
beden (Göcenovacığı-Çr.) “Biz o “Şehit haberleri gelmeye başla-
gün akşama kadar cascavlak olup yınca yüreğim cayıradan andı yi-
çıktık.” Tahir 2007: 388 ne.” Arslaner 2016: 204
cascavlak (2) Çevresi açık, her cayırdak (1) Birdenbire, şiddetli,
yanı görülen yer (Evci-Bo.) “Bı- çarçabuk (kırılma, yanma, kaçma
çaklar hiç nazlanmadan bir ustu- durumu) (Çr.)
ra gibi yüleyerek orasını cascav- cayırdak (2) Gürültücü, bağırarak
lak bırakırdı.” Sarıyüce 2004: 117 konuşmayı alışkanlık haline geti-
caşdak Oturaksız, üstüne düşme- ren kişi (İs.)
yen işlere kalkışan kimse (Os.) cayırdanak ¦ cayırdak (Şeyh-
cavcuk Kuş yavrusu (Âşıkbükü- mustafa-Çr.)
Os.) cayırtı Telâşla bağırıp çağırma,
cavıldak Konuşkan, sıcak kanlı velveleye verme (Çalyayla-Çr.)
(Çr.) “Sanki hiç doğurmamış gibi orta-
cavkırmak ¦ çemkirmek (2)(Ka.) lığı cayırtıya boğma kızım!” Seyda
cavlak (1) Çağlayan (İs.) 2006: 175
cavlak (2) Kaygan (Su.) caymancalık ¦ caygancalık (İs.)
cavlak (3) Kel (Su.) cazgır Gereksiz yere itiraz eden
cavmak Amaçtan şaşmak, yol kimse (Su.) “Cazgırın biri.” Yoksul
değiştirmek (Çr.) 2013: 182
cavramak Yardım alamayacağını cazı Kötülük yapmaya hazır yaşlı
bile bile ısrarla yardım istemek kadın, cadı, fitneci (İsahacı, Kü-
(Gökköy-Çr.) “Duasını alırsın. lah-Al.; Ka.) “Yeleğendir cinsi ayı-
Cavratma arkadaşı.” Gündoğar dan azma / Böyle bir cazıya yo-
2008: 5 lum düş geldi” Arısoy 1970: 101
cavzıkmak İşi uzatmak, yarıda bı- cazu 1. Cadılık yapan, büyü yapan
rakmak, usanarak işten kaçmaya kadın (Ka.; Âşıkbükü-Os.) 2. Hi-
çalışmak (Çr.) leci, dalavereci kız ya da kadın
cayak Vazgeçen, işin ardını bıra- (Ba.; Âşıkbükü-Os.) “Filimdeki
kan, dönek (Çr.) garı da tam cazuymuş, adamı na-
caydak (1) İçi boşalmış eşya (Os.) sıl gandırdı.” Şahin 2020: 27
caydak (2) Yalınayak (İbik-İs.) cebelleşmek Kavga etmek (Çr.)
caydak (3) Yavan, sade, saf; ek- “Elin itiyle cebelleşip durma.”
meksiz yemek (İs.) Yoksul 2013: 280
caygancalık Bir işten cayılma- cebiş ¦ çebiş (İs.; Âşıkbükü-Os.)
yacağı konusunda karşı tarafa "Banyuya sokmuşla cebişi." Abaz
verilen güvence parası (Çalyayla- 2004: 170

84
84
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

cecim 1. ¦ cicim (Büyükkeşlik, ğenme, nişanlanma, sohbet gibi


Çopraşık-Al.; Ba.; İs.) “Barak, İs- etkinliklere verilen genel ad.
haklı, Eskialibey’in cecimleri meş- (Çr.) “Çorum’da bu şenliklere
hurdur buralarda.” Şahin 2020: ‘cehri yarenliği’ adı veriliyordu.”
27 2. Yatak, masa, tepsi örtüsü, Bayram 2008: 177
yaygı (Çr.) cekcek Serçe büyüklüğünde boz
cedcel Kavgacı, geçimsiz; uğraş- renkli bir kuş (Çr.) “Cekcek zik-
maktan, konuşmaktan çekinilen rile bekler deliği / Balıkçıl zikrile
kişi (Ba.) “Aman gardaşım, uğraş- gözler balığı” Ertekin 1943: 23
ma şu cedcelinen. İki saat ayrıla- cekceki ¦ cekcek (Evci-Bo.; Su.)
mayız şimdi buradan.” Şahin “Bizim oralarda onlara cekceki
2020: 27 denir.” Sarıyüce 2006: 128
ceddirik Fittirik (Su.) cekcek kuşu Geveze, dedikoducu
cedel İçyağı (Eskiekin-Çr.) (Çr.)
cedele Eleştiri, karşı çıkma (Su.) Celal Bayar Bir çeşit tığ oyası (Çr.)
cedelleşmek Karşılıklı tartışmak, celbe Grup, küme (Su.) “Bir celbe
benim dediğim olsun diye diret- keklik vardı.” Uçakcı 2006: 357
mek, çekişmek, dalaşmak (Kü- celep (1) Bir yaşını geçmiş dişi at
lah-Al.; Su.; Sarimbey-Çr.) “Onun- yavrusu (Kargı-Os.)
la cedelleşme, dediği dedik, çal- celep (2) Büyükbaş hayvanları
dığı düdüktür.” Kerman 1997: 59 köylere götürüp parası harman
cedit Yeni (Çr.) “Cılbak oturmasın zamanı ödenmek üzere satan kişi
deyi cedit astarlı bi pantolon ver- (Su.; Gökköy-Çr.) “Celebin kârı
dim, geyindi.” Özçatalbaş 2003: senin zararınadır.” Yoksul 2013:
75 184
cefayir Değerli maden (Su.) "İçin- celke Sırılsıklam ıslat (Su.)
de kırmızı, cefayirli bir yüzük cello Hafiflik, sıradanlık (Su.)
vardı" Çalmuk 2019: 46 cember ¦ çember (Alacahöyük-
ceğüz Ceviz (Ka.; Âşıkbükü-Os.) Al.; Ba.; Harunköy-İs.; Âşıkbükü-
cehiz devesi gibi çökmek Konuk Os.; Tarhankozlusu-Çr.) “Cembe-
olduğu evde, arsızlık ederek rimin boyasına varışdāni vedi."
uzun süre oturmak, kendini Abaz 2004: 133
ağırlatmak (Çr.) “Cehiz devesi gi- cember yağı Kesilen kurbanın
bi çöktü.” Yoksul 2013: 183 bağırsaklarının aralarından çıka-
cehre Çehre (Çr.) “Ne gızarsın gır- rılan yağ (Ba.) “Oolum, sakın at-
mızı biber cehreli.” Caferoğlu mayın onları, onlar cember yaa.”
1994b: 108 Şahin 2020: 28
cehri Küçük boncuk biçimindeki cemedan Yelek (Su.) “Sırtımıza
meyveleri boya yapımında kul- otuz kırk kilo çeken bir cemedan
lanılan bir çeşit bitki (Çıkrık, İs- saracaklar.” Sarıyüce 2004: 143
mailköy-Çr.) “Cehri ne Mehmet cemek 1. Övendirenin ucundaki
Emmi? diye sordu gencin birisi.” demir sıyırgı (Külah-Al.; Beydili,
Güven 2013: 65 Düdüklük; Gökköy-Çr.) “Cemeği
cehri yarenliği Boya yapımında yemeyen porsuk harmandan ıra-
kullanılan cehrinin toplandığı maz.” Yoksul 2013: 185
dönemde yapılan eğlence, kız be-

85
85
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

2. Deynek, baston (Al.) 3. Saban cenik Atik, çevik (Çr.)


(Su.) 4. Bel (Su.) ceniklemek Taş değince köpeğin
cemeke Erişkin olduğu halde aklı acı içinde bağırması (Çalyayla-
ermeyen kimse (Su.) “Cahil ce- Çr.)
mekenin içinde kaldık.” Uçakcı cepken Kadın ceketi (Kargı-Os.;
2006: 357 Su.)
cemenek Bilye (Çr.) ceple Topluluk (Su.)
cemile (1) Cemre (Boğazkaya- cer Toplamak (Beydili-Çr.)
Me.) ceran Ceylan (Çr.) “Dağlarda ce-
cemile (2) Çok küçük boyutta, kü- ran izi / Yürekte kaldı sızı” Erte-
me halinde gezen sinek (İs.) kin 2006: 43
cemkirmek 1. Sırıtmak (Su.) 2. ¦ cerane Cephane (Çr.)
çemkirmek (2) (Su.) cere Toprak testi (Su.)
cemle Cemre (Çr.) cerek (1) İnce uzun, yuvarlak sı-
cenber ¦ çember (Yeşilyurt-Al.; rık, dilme (Yazır-Bo.; İs.; Beydili,
İs.) “Verani bağlanmış çekiden Gökköy, Karadona-Çr.) “Gobeller
cenber / Koynuna doldurmuş mis- tepedeki yılgından cerek kesek mi
ginen anber” Yöndem 1983: 34 la?” Bilen 2006: 41
cendek (1) İnsan ya da hayvan cerek (2) Uzun boylu kimse (Çop-
ölüsü (Me.) raşık-Al.; Karadona-Çr.) “Uzun
cendek (2) Ucunda kazıyıcı bu- boya cerek, kısaya pontik / Diyeni
lunan büyük sopa (Su.) görürsen Çorumludur o” Gösterir
cendekli Sert, eli sopalı (Su.) 2014: 79
cendere Kıskanç (Su.) cereme İşlenen suçun karşılığı
cenderme (1) Jandarma (Al.; (Yazır-Bo.; İs.; Su.; Dutçakallı-Çr.)
Gökçam-Su.) “Adı verilmiş cen- “Ceremesini ben çektim, sefasını o
dermeye, muhtar mecbur gön- sürdü.” Yoksul 2013: 186
dermeye.” Yoksul 2013: 12 cerge (1) Çadır, tente (Ba.; Çr.)
cenderme (2) Halay türü bir halk “Elekçiler bu sene cergelerini bi-
oyunu (Arpalık, Morsümbül-Çr.) zim harmana gurmuş.” Şahin
cenebet Pis, kötü, hoşlanılmayan 2020: 28
kimse (Göcenovacığı-Çr.) "Ekmek cerge (2) Süslenmiş gelin arabası
olsa istemezdim o cenebetten, çok (Çr.)
bir hırsıma dokunuyor." Gümüş cerge (3) Asma ya da sukabağı
1977: 71 kollarının tutunması için yapılan
cenefe Arık, ince, zayıf (Yenişıh- derme çatma yapı (İs.)
lar-Ba.; Çalyayla-Çr.) cev cev de geçer Karnı ağrıyan-
cengari Bakır pası rengi (Su.; Çr.) lara takılmak için söylenen bir
“Antarisi cengari / Cenk ile aldım söz (Çr.) “Biz çocukların karnı
yâri” Ertekin 2006: 18 ağrıdığında, “cev cev deyin geçer”
cengeri ¦ cengari (Çr.) diyen analarımız, ağrıyan dişle-
cengirdemek Can sıkıcı sözler rimiz için cami önündeki musalla
söylemek (Su.) 2. ¦ çemkirmek taşını gösterirlerdi.” Özçatalbaş
(2) (Su.) “Üsüğün Iramazan’ın 2002: 9
zaarı gibi ne cengirdiyo.” Uçakcı ceviz Eskiden köylerde, özellikle
2006: 223 gençler arasında oynanan bir

86
86
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

oyun (İsahacı-Al.; Kızılhamza- cıbıldak (2) Kırkılmış keçi (To-


Or.; Su.) “Kızılhamza’ya vardık lamehmet-Çr.)
oynadık ceviz / Göbücün finisi ne cıbır (1) 1. Cılbak 2 (Külah-Al.; İs.;
yaman yavuz” Arısoy 1970: 89 Gökçam-Su.; Arpalık, Dutçakallı-
cevüz Ceviz (Güvenli-Çr.) “Ben Çr.) “Cıbır yâri neyleyim? / Mo-
gendümü bildim bileli o cevüz öy- toru katırı yok” Aytekin 2003: 75
le.” Hodul 2019: 108 2. Zayıf (Küre-Al.; Kuşsaray, Sa-
ceyiz Çeyiz (Su.) rimbey-Çr.) “Cıbır inek içecek süt
ceylan Cereyan, elektrik akımı verdi mi? / Koyundan, kuzu-dan,
(Harunköy-İs.) “Şey dönüy, cey- maldan ne haber?” Çimen 2005b:
lannan oluy emme.” Abaz 2004: 27
133 cıbır (2) Tüyü dökük, kel (Gök-
cıba Bebeklikten çıkmış çocuk çam-Su.) “Cıbır keçiden filik alın-
(Su.) maz.” Yoksul 2013: 187
cıbara 1. Geçim darlığı çeken, yok- cıbır (3) Üzerinde ot bile kalma-
sul (Çr.) 2. Çıplak (Çr.) mış toprak (Külah-Al.; Gölet-Ka.)
cıbarmak Yaranın iltihaplanması, “Tarla cıbır kaldı.” www.golet.-
su toplaması (Su.) “Cıbarır kang- tr.gg/
ren olur / Eski yarayı deşme” Ay- cıbırlamak Parasız kalmak, dara
tekin 2003: 74 düşmek (Çr.)
cıbıbık Bir şeyden usanıldığı, bı- cıbış 1. Çıplak (Su.) 2. Tüyü dökük
kıldığı, bir işten cayıldığı zaman (Su.)
söylenen sözcük (Çr.) “Aman şaş- cıbramak Yağmur sonucu eriyen
tım bu işin içinden çıkılacak hal karların sulu bir durum alması
kalmadı. Cıbıbık illallah.” Tdk (Çr.)
1993: 890 cıcığı sarkmak Çok imrenmek,
cıbıbık dedirtmek Bıktırıp usan- çok istemek (Çr.)
dırmak (Os.) cıcık (1) Ağaç ya da madeni çivi
cıbıl 1. Yoksul (Aşağıfındıklı-Su.) (Çr.)
2. Çıplak (İs.; Su.) “Şimdi kadınlar cıcık (2) İmrenme, istek (Çr.)
insana cıbıl gibi geliyor.” www.- cıcık (3) Çocuk dilinde süs eşyası
evvelzamanda.blogspot.com ya da yeni giysi (Su.)
cıbıl cıbıl Yıkanmayı anlatan zarf cıcıklı Süslü (Su.) “Halk buraya
(Eskiekin-Çr.) “Şifa arardım sü- Cıcıklı Kahve der.” Sarıyüce, 2004:
lükte / Cıbıl cıbıl, pis olukta” Kur- 346
toğlu 1994: 38 cıda (1) Süs (Or.)
cıbıldak (1) 1. Çıplak (Âşıkbükü- cıda (2) İnce, uzun yakışıklı kimse
Os.; Sarimbey-Çr.) “Cıbıldak atı- (Su.)
nan düğüne gideceğine evde otur cıda (3) Cirit oyununda bir terim
da dürümünü ye.” Yoksul 2013: (Su.)
187 2. Parasız pulsuz kimse (Çal- cıdağı İnsanın ya da hayvanların
yayla-Çr.) “Bi cıbıldak bulup gen- omuz başı, kürek kemiğinin üstü
dine ayar / Onun ile çalım sat (Çr.) “Atın cıdağına binme.” Yok-
bundan kelli” Gösterir 2008/84: sul 2013: 82
11

87
87
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

cıdağulu Yaramazlıktan ötürü yü- cıkcık (1) Gizli söz (Çr.) “Senin
zü gözü yara bere içinde olan ço- damağın altında bi cıkcık var
cuk (Âşıkbükü-Os.) ama anlaşılmıyor.” Tdk 1993: 905
cıdavu ¦ cıdağı (Çr.) cıkcık (2) Kırmızı boya (İs.)
cıddane Azıcık, bir parça (Su.) cıkcıkını tüketmek Reddetmesi-
cıddırık Kendini beğenen, çelim- ne karşın birinden bir şey iste-
siz (Çr.) “Oğlanı öyle bi avucuna mekte ısrar etmek (Çr.)
aldı ki cıddırık gelin, utanmasa, cıkgada Azıcık, çok az (Ka.) “Çok
ana bilem demiyecek gavur go- aza cıkgada … derler Kargı’da.”
bel.” Özçatalbaş 2002: 67 Aşık 2003: 134
cıfıt (1) Etsiz butsuz, çelimsiz, cıkı Küçük bohça (İs.)
zayıf (Gökçam-Su.) cıkla Karışık olmayan, yalın, sade
cıfıt (2) Sinir edici, moral bozucu (Ba.; İs.) “O kadar eti cıkla mı yi-
kimse (Gölet-Ka.) “Adamı cıfıt et- din deyzoolu, hani bizi bekliye-
me.” www.golet.tr.gg/ ceedin?” Şahin 2020: 28
cıgara Sigara (Yağcılar-Ka.; Göce- cılangaz Arık, cılız (Çr.) “Zayıfa
novacığı, Kavacık-Çr.) “Kişinin cılangaz, korkağa ödek / Diyeni
kimliği cıgara içişinden belli görürsen Çorumludur o” Gösterir
olur.” Yoksul 2013: 458 2014: 80
cıgga Küçük parça (Su.) cılbak (1) Çıplak (İs.; Gökçam-Su.;
cığcığ Güneşin dikey gelen ışınla- Dutçakallı, Gökköy-Çr.) “Cılbak
rına ilişkin kullanılır (Çr.) “Ba- ata binen tez düşer.” Yoksul 2013:
yram yerinde cığcığ güneşin altın- 208
da beynim kaynadı.” Tdk 1993: cılbak (2) Geçim darlığı çeken,
900 yoksul, züğürt (Çıkrık-Çr.) “Cılba-
cığırdık Sinirsiz, yağsız et (Çr.) ğı soysan neyini bulabilirsin ki?”
“Cığırdık etin yahnisi olmaz.” Yok- Yoksul 2013: 188
sul 2013: 188 cılbak (3) Tek başına, yalnız (Su.)
cığıştak Hayvan sürmek için kul- cılbaklık Çıplaklık (İs.) "Açukluk
lanılan 25-35 cm boyunda, ucun- cılbaklık aldı başını gidiy." Abaz
da sivri bir cisim bulunan zincirli 2004: 169
bizlengiç (Çr.) cılbanmak Soyunmak (Çıkrık-Çr.)
cığıt Çekirdek (Ka.) cılbanuk Soyunuk, çıplak (İs.)
cığlanmak Bir yerin ya da o yer- cılbır (1) 1. Yoğurtlu yumurta (İs.)
deki eşyanın nemden ıslak ıslak 2. Soğan, domates ile yapılan su-
olması (Âşıkbükü-Os.) “Tencere- lu yemek (Su.; Çalıca, Çalyayla,
deki ekmeklerle mutfağın cam- Çıkrık-Çr.) 3. Soğan kavurması
ları, duvarları cığlanmış.” Arsla- (Al.) “Cılbır, cılbırın yemeğidir.”
ner 2016: 239 Yoksul 2013: 188
cık (1) “Yok, hayır olmaz” an- cılbır (2) Yoksul, perişan (Çr.)
lamında ünlem (Su.; Çr.) “Biri bi “Cılbır, cılbırın yemeğidir.” Yoksul
hacet isteyince cık deme.” Kerman 2013: 188
1997: 15 cıldır cıldır Dupduru, suyu pek
cık (2) 1. Sade, arı, yalnız (Çr.) çok olan yemek (Ka.; Os.)
2. Tüm, tamamen, hep (Çr.) cılga Bir insanın yürüyebileceği
genişlikte dar yol, patika (Külah-

88
88
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Al.; Evci-Bo.; Yağcılar-Ka.; Çıkrık- cıllımak Yorulup güçten kesilmek


Me.; Gökçam, Yarım-söğüt-Su.) (Çr.)
“Cılga yola düş de gel / Karlı dağ- cılpık Cıvık, ciddiyetsiz kimse
lar aş da gel” Gösterir 2011: 184 (Ba.) “Yatukcu Mahallesi’nin en
cılgı ¦ cılga (Çr.) cılpığıdır o, uzak dur hemşerim.”
cılgısız ¦ cılkısız (Çr.) Şahin 2020: 28
cılgıyetsiz Terbiyesiz (Ka.) cılpımak Cıvıklaşmak (Çr.) “Cılpı-
cılhı çıkmak Bozulmak, çok yıp- yıp durma.” Yoksul, 2013: 188
ranmak, aşırı yorulmak (Âşıkbü- cımbak Çıplak (Os.; Göcenovacığı-
kü-Os.; Çr.) “Cılhı çıkmış, daha Çr.) “Cımbak azeme küseği çok
bundan ne bekliyorsun?” Yoksul dokunmadı ise de kaba büzük-
2013: 188 lerim filan epiyce haşlandı.” Erte-
cılıbın Yeni süren filiz, sürgün(Al.) kin 1946: 22
cılımak 1. Mızıkçılık etmek (Ka.) cımbar (1) 1. Filiz, sürgün (Çal-
2. Sözünden dönmek, vazgeçmek yayla, Çıkrık-Çr.) 2.Deynek kalın-
(Âşıkbükü-Os.) “Onun yapacağı iş lığında budanmış odun (Al.)
değil; iki gün sonra cılırsa şaş- 3. İki üç metre boyunda, soba
ma.” Arslaner 2016: 237 borusu kalınlığında çam, meşe ya
cılındırık (1) Etin diri olmayan da benzeri ağaç (Dutçakallı-Çr.)
yeri (İs.; Çıkrık-Çr.) 4. Çatıya döşenen dallar (Çr.)
cılındırık (2) İşe yaramayacak cımbar (2) Curhalıkta, dokuma-
denli yumuşamış meyve, sebze nın genişliğini ayarlayan aygıt
(Su.) (Su.)
cılk Sözünün eri olmayan (İs., cımbaşlı Cümbüşlü, eğlenceli (Çr.)
İmat-Al.) “Kime iyi dediysek cılk “Bürüncek büründürür / Cımbaşlı
çıktı.” Yoksul 2013: 454 göründürür” Gösterir 2011: 306
cılka ¦ cılga (Çr.) cımbı Küçük üzüm salkımı, üzüm
cılkımak Cılk olmak, bozulmak, içi salkımındaki küçük salkımcıklar
kokuşmak (Çr.) “Çürük domates (Os.; Su.; Çalyayla-Çr.) “Sen bir
gibi cılkımış.” Yoksul 2013: 219 cımbı üzüm ol / Ben de çiğit ola-
cılkını çıkarmak Bir işi iyice yım” Gösterir 2011: 202
abartmak, sulandırmak (Çr.) “An- cımbıldama Sıvının hafifçe sal-
lata anlata cılkını çıkardın.” Yok- lanması (İs.)
sul 2013: 59 cımbıldamak (1) Niyetini boz-
cılkısız Terbiyesi eksik, yaramaz mak, kötü düşünceli olmak (Mis-
(Çr.) lerovacığı-Çr.)
cıllak İnce, pürüzlü ses (İs.; Çıkrık- cımbıldamak (2) Şımarmak (Su.)
Çr.) cımbıldatmak Yayık yaymak (Gö-
cıllamak İnce bir ses tonuyla ba- cenovacığı-Çr.) “Çoktan beri evde
ğırmak (İs.) besledikleri ala danayı kestiler,
cıllayuk Ağustosböceği, cırcırbö- yayık cımbıldattılar.” Ertekin
ceği (İs.) 1946: 19
cıllık 1. Bir yıllık ya da daha küçük cımbıt ¦ cımbı (Ba.; İs.) “Baba
horoz (Çıkrık-Çr.) 2. Kümes hay- oğula bir bağ üzümü bağışlamış
vanlarının yavrusu, civciv (Çık- da oğul babaya bi cımbıt üzüm
rık-Çr.) bağışlamamış.” Şahin 2020: 28

89
89
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

cımcıbılak Çırılçıplak (Sarimbey- cıngıl Süs (Çr.) “Cıngıllarına ay


Çr.) “Soydu bizi mafyalar cımcı- ışığı vurdukça parlıyorsun.” Yok-
bılak kıç kaldık / Rüyamızda hav- sul 2013: 188
yar yedik uyanınca aç kaldık.” cıngıldak Çıngırak, zil (Çr.)
Çimen 2006: 125 cıngıldamak Suyun bulunduğu
cımcılık Sırılsıklam (Çr.) kabın içinde çalkalanması (Çr.)
cımçıplak Çırılçıplak (Sarimbey- “Sağ elimde su tası / Cıngıldatma
Çr.) “Kız çocuğu istemiyor tuma- şu tası” Ertekin 2006: 100
nı, Cımçıplak kalacak kızımız bi- cıngıllı Süslü (Çr.) “Kaynanamın
zim” Çimen 2000: 56 adını / Cıngıllı köpek koydum”
cımlı ¦ cımbı (Çr.) Gösterir 2011: 224
cınbar atmak Dayak atmak (Ka- cıngıllı melek aşı Mercimekli ha-
mışlı-Su.) mur çorbası (Çr.)
cınbı ¦ cımbı (Çr.) cıngır Cam bilezik (Çr.)
cınbıltı Kap içindeki suyun çalka- cıngırak Zil (Su.)
lanmasından doğan ses (Çr.) cıngırdak Her şeye ağlayan (İs.)
cınbış Cümbüş (Çr.) cınnak Tırnak (Çr.)
cınbüzük Olmadık şeylerden etki- cınnaklamak Tırmalamak (Kara-
lenip ağlayan, sızlayan (Os.) dona, Ovakarapınar-Çr.)
cıncıfır Öfke, sinir (İs.) cıpcıp Çırpınarak yıkanmayı anla-
cıncık 1. Kırık cam ya da porselen tır (Çr.)
parçaları (Çopraşık, Değirmen- cıpıldak Çıplak (Çr.) “O et rengi
dere-Al.) 2. Camdan yapılmış süs çoraplar, cıpıldak capone gollar.”
eşyaları (Al.; Su.; Dutçakallı-Çr.) Özçatalbaş 2002: 118
2. Misket, bilye (Gökçam-Su.; Ka- cırcır böceği Ağustos böceği
radona-Çr.) “Cıncığınan boncu- (Küre-Al.; İs.; Kargı-Os.; Ahme-
ğunan gönül eğleyip durma.” Yok- toğlan-Çr.) “Harman ayı gelince
sul 2013: 188 geceleri cır cır diye öten cırcır bö-
cıncık gibi 1. Yepyeni, gıcır gıcır ceklerine ifrit olurdum.” Çalışgan
(Çr.) 2. Tertemiz (Ovakarapınar- 2021: 178
Çr.) cırcır (1) Fermuar (Ba.; Su.; Ar-
cıncık göz Mavi gözlü olanlara palık, Dutçakallı, Gökköy, Mor-
takılan lakap (Çr.) “Latife Nenen sümbül-Çr.) “Pantulumun cırcırı
gurban olsun cıncık gözlü Mıstı- gırılıncı ordağlara malamat ol-
ğım sana!” Özçatalbaş 2003: 13 dum.” Uçakcı 2006: 379
cıngan Çingene (Al.; Güvenli-Çr.) cırcır (2) İshal (Ba.; Âşıkbükü-Os.)
“Gızın senin annen benim, mahsus “Dün o kadar çok taze fındık ye-
de-dük seni cınganlardan alduk mişim ki cırcır olmuşum.” Şahin
deyi.” Hodul 2019: 115 2020: 29
cıngar Kavga, gürültü patırtı (Al.; cırcıvık Çok sulu (İs.; Çr.)
Acıpınar-Çr.) “Eve gelelerdi cın- cırhıdanak Cırk diye ses çıkara-
gar çıkarırdım.” Tdk 1993: 920 rak, çabucak (İs.; Çr.) “Cam ta-
cıngar çıkarmak Yerli yersiz kav- bağını cırhıdanak düşürdü, gırdı.”
ga çıkarmak (Os.; Çr.) Kerman 1997: 15
cıngı Kıvılcım (İs.) cırık (1) Büyümemiş, gelişmemiş,
zayıf, hasta (Çitli-Me.; Ovakarapı-

90
90
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

nar-Çr.) “Yağlı koyunda cırık et kimse oturmuyor. Cırman doludur


arama.” Yoksul 2013: 632 o ev şimdi.” Şahin 2020: 29
cırık (2) Serçeye benzer bir çeşit cırmanuk Cırmalama huyu olan
kuş (Çr.) kedi (İs.)
cırık (3) Bozuk, çürük, kokmuş cırmık 1. Çimdik (Çr.) 2. Tırnak
(Ka.) (Ka.) 3. Kedinin cırmıklama so-
cırık çıkma Güvenin boşa çıkması nucunda bıraktığı tırnak izi (Gö-
(Os.) let-Ka.) “Şu cırmık izlerine bak.”
cırıl Tiz sesle öten kuş, tarla kuşu www.golet.tr.gg/
(Su.; Çalyayla-Çr.) cırmıklamak Tırnakla çizmek (İs.;
cırılmak İçeceği çok içmek, yeme- Ka.)
ği fazla kaçırmak (Çr.) cırnak Tırnak, pençe (Os.; Gök-
cırındırık Sinirli, yağsız et (Su.) çam-Su.; Çr.) “Cırnak tarihin en
cırıt Tez, eli çabuk (Çr.) etkili silahıdır.” Yoksul 2013: 189
cırıtlavuk Söğüt dallarından yapı- cırnaklama Tırnaklama eylemi
lan su tulumbası, patlangıç (Su.) (Os.; Gökçeağaç-Uğ.)
cırkıdak Aniden (Çr.). cırrık mırrık Sıradan, değersiz
cırkıdanak Çabucak, hemencecik (Su.) “Öyle bana cırrık mırrık
(Çr.) “Herif tam iş bitirici, cırkı- adam ilazım dael.” Uçakcı 2006:
danak yaptı işi.” Genç Hitit 358
2006/2: 8 cırt bırt İkide bir (Ka.)
cırlak 1. İnce, kulak tırmalayıcı ses cırtcılı En sonuncu (Os.)
(Kargı-Os.; Çr.) “Bu sesime ne ol- cırt cırt 1. Her işe karışan (Çr.) 2.
du böyle? Tıpkı kız sesi gibi, cır- ¦ cırtık (Çr.)
lak, ince.” Özçatalbaş 2003: 20 cırtık Şımarık, hoppa, züppe (Çr.)
2. İnce, sürekli sesle bağırıp ağla- cırtlak (1) 1. Ses tonu kulak tır-
yan çocuk (Çr.) 3. Çabuk ağlayan malayıcı olan (Ovakarapınar-Çr.)
(Çr.) “Cırtlak sesiynen türkü çağırmaya
cırlamak (1) 1. Ağlamak (Çr.) 2. galkmış.” Kerman 1997: 15
Gevezelik etmek (Çr.) 2. İnce sesiyle gereksiz yere ba-
cırlamak (2) Kuşların ötmesi (Çr.) ğıran (Su.)
cırlayık Ağustosböceği (Çalyayla- cırtlak (2) Doğal olarak yetişen
Çr.) “Cırlayığın bağlaması varsa küçük domates (Âşıkbükü-Os.)
da / Kurbağanın saz çaldığı ya- cırtlamak Düşünmeden konuş-
landır” Gösterir 2014: 94 mak (Çr.)
cırmak Tırnak, pençe (Âşıkbükü- cırtlambuk Ağacın özü boşaltıla-
Os.) rak yapılan su fışkırtan oyuncak
cırmaklamak Tırmalamak, tır- (Çr.)
nakla yırtmak (Âşıkbükü-Os.) cırtlamuk Şımarık, her yerde or-
cırmalamak Tırmalamak, tırnak- taya çıkmak isteyen, ciddi olama-
lamak (Ba.; Bademce, Gölet-Ka.; yan (Ba.; İs.) “Yav bu Alilerin go-
Su.; Çr.) “Kedi elimi cırmaladı.” bel de bek cırtlamuk heri.” Bilen
www.golet.tr.gg/ 2006: 41
cırman Fare, sıçan (Ba.; İs.; Ba- cırtma Cacık (İs.; Çalyayla-Çr.)
demce, Yağcılar-Ka.) “Üç yıldır “Sen gibi hıyarı yapar da cacık /

91
91
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Bizim köyde derler cırtma Filani” cıyındırık (1) Sinirli, yağsız et


Gösterir 2014: 38 (İsmailköy-Çr.) “Cıyındırık etten
cırtmak İnce şeritler halinde yır- yahni olmaz.” Yoksul 2013: 189
tılması gereken kumaşın yırtılma cıyındırık (2) Meyve ağaçlarının
başlangıcı için makasla kısa kısa küçük dalları (Çalyayla-Çr.)
kesikler yapmak (İs.) cıymık (1) Çok az miktarda (Ka.)
cıs Çocukları ateşten, çekinceli cıymık (2) Ucu sivri küçük tahta
yerlerden korkutmak için söy- parçası, kıymık (İs.)
lenir (Su.) cıymuk Tırnak, pençe (Ba.) “Bi-
cıscıbıl Çırılıplak, hiçbir şeysiz zim Tekir dün gece anamın eline
(Ba.; Su.) “Göbel bıyığını kesince cıymuk atmış.” Şahin 2020: 29
cıscıbıl olmuş.” Şahin 2020: 29 cıynak (1) Tırnak (İmat-Al.; İs.;
cıscıbıldak ¦ cıscıbıl (Âşıkbükü- Gölet-Ka.; Çalyayla-Çr.) “Ya bir
Os.; Kirazlıpınar-Çr.) “Cıscıbıldak şahin olsam ya bir balaban / Al-
kapıya attı da çıkıverdi.” Gümüş sam cıynağıma girsem yola ben”
1977: 107 Ercan 1991: 116
cıscılbak Çırılçıplak (Çr.) cıynak (2) Seyrek dişli mekanik
cıscımbak Çırılçıplak (Çr.) “Aha dokuma aleti (Al.)
ananı looo… Bebâ bahala, cıscım- cıynaklamak Tırmalamak (Ba.;
bak olmuş.” Tuluk 1991: 2 İs.) “Güleşte garı gibi cıynakla-
cıscıplak Çırılçıplak (Çr.) “Soydu- mak var mı aslanım, ayıp oluyo.”
ğunu kayırmam / Cıscıplak koydu Şahin 2020: 29
beni” Ertekin 2006: 69 cız ¦ büvelek (Gölet-Ka.)
cıscıvık Çok cıvık (Çr.) “Bu iş bu- cızgı Çizgi (Al.; Su.)
laşıktır ki, cıscıvık…” Tahir 2004: cızı (1) Cızılı aşık oyununda aşık-
148 ların içine dizildiği daire çizgisi
cısmak Vazgeçmek, caymak (Çam- (Çr.) “Cızıdan üç metre uzaklıkta
pınar-Os.) atış çizgisi çizilir.” Ozulu 2013: 28
cışkınmak Oyunda mızıkçılık et- cızı (2) Sınır, kıyı (Su.)
mek (Çr.) cızıdan çıkmak Doğru yoldan
cıtlak Tüfek kapsülü (İs.) çıkmak (Çr.)
cıv Kırda oynanan bir çocuk oyu- cızıhdırmak Yazmak, karalamak
nu (Su.; Çr.) “Kimi top oynadı, (Çr.)
kimisi ok attı, kimisi cıv.” Çalmuk cızık (1) Oyunbozan, mızıkçı (İs.)
2019: 184 cızık (2) Çizgi, çizik, iz (Gökçam-
cıvak Şeytantırnağı (Çr.) Su.; Dutçakallı, Gökköy-Çr.)
cıvgana düşürmek Tuzağa dü- cızık (3) Çocukların belirli kural-
şürmek, kandırmak (Ba.) “Üçü lara göre çivi ile yerleri çizerek
birden gelip cıvgana düşürdüler.” oynadıkları bir oyun (Su.)
Şahin 2020: 29 cızıkdamak Nedensiz yere olum-
cıvılamak Sinirlenerek bir yerden suz davranmak, sızlanmak (İs.;
ansızın kalkıp gitmek (İs.; Su.) Ka.; Âşıkbükü-Os.)
cıvmak Kaçmak, hemen yok ol- cızılak Yağda ya da sacda pişirilen
mak (Su.) sulu hamurdan yapılmış yağlı ya
cıvzıtmak Boş vermek, caymak da yağsız ekmek (Gökçeağaç-Uğ.;
(Su.) Karadona-Çr.)

92
92
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

cızılı Cızı adı verilen daire çizgisi cibelemek 1. Sevmek (Çr.) 2. Şı-
içine dizilen aşıkları saha ile cızı martmak, yüz vermek (Çr.)
dışına çıkarmaya dayanan çocuk cibeli Çok, fazla (İs.)
oyunu (Çr.) cibelmek Şansını fazla zorlamak
cızıltım Kısa yazı, not (İs.) (Çr.)
cızım 1. Çizim (Su.) 2. Bir satır ya- cibicik Alkış (Çopraşık-Al.; Ba.;
zı (Su.) “Bir cızımlık mektup yaz / Yarımsöğüt-Su.) “Hadi bakalım,
Rahat etsin yüreğim” Gösterir düğünümüzü şenlendiren Naci’ye
2011: 208 cibicik, hemi de bol tarafından.”
cızırdak 1. Durumundan hoşnut Şahin 2020: 30
olmayan, hep yakınan kişi (İs.) cibidik Sırılsıklam ıslanma (Su.)
2. Sabırsız (İs.) cibik Köşe (Ba.; Os.) “Ayşe, Türkiye
cızırık Mızmız, elinden iş çıkma- haritasını getirir misin, öğret-
yan (İs.) menler odasının cibiğindeydi.” Şa-
cızırttırmak 1. Baştan savmak hin 2020: 30
(Çr.) 2. İşten kaçmak (Çr.) cibil Huy, ahlak (Su.)
cızlak (1) Mayasız hamurdan ya- cibilindirik ¦ cibinlik 1 (Su.)
pılan bir tür sade gözleme (Kıcılı, cibinlik Şemsiye (Ovakarapınar-
Külah-Al.; Gökçam-Su.; Büyükgü- Çr.) “Cibinliğini cebinde gezdi-
lücek, Karadona-Çr.) “Tandırı ha- riyor.” Yoksul 2013: 190
zırlayın da cızlakları yapah garı- cibtirmek Bir vuruşta kesmek
lar.” Bilen 2006: 42 (Çr.)
cızlak (2) Güvercin yavrusu (Çr.) cice Hala (Küçükpalabıyık-Çr.)
cızlak (3) Her şeye ağlayan (Gök- cici (1) Amca eşi, yenge (Su.)
çam-Su.) cici (2) Yeni (Su.)
cızlamak Yanmak, kaynamak (Su.) ciciği şişmek Aşeren kadınların
“Ateşe yanaşma cızlarsın.” Uçakcı gördüğü bir yiyeceği yiyememesi
2006: 358 durumu (Ka.; Os.)
cızlavuk ¦ cızlavut (İs.) cicik (1) 1. Güzel (Aşağıfındıklı-
cızlavut Bir çeşit lastik ayakkabı Su.) 2. Süslü (Ba.) “Şu aldığın
(Çr.) gömleğe bak, bu kadar cicikli şey
cızma Çizme (Al.) yakışıyor mu sana?” Şahin 2020:
cızmak Çizmek (Akçalı-Su.; Sarim- 30
bey-Çr.) “Demesinler niye yazmış cicik (2) Meme (Ka.; Arpalık, Dut-
/ Karalamış, silmiş, cızmış” Arız çakallı, Gökköy, Morsümbül-Çr.)
2005b: 60 "Cicikleri belli olmasın diye bol
cız tutmak Büvelek tutmak (Gö- giyinmiş, utanıyo elleem." Şahin
let-Ka.) “İnekleri cız tuttu. Hepsi 2020: 30
bir tarafa dağıldı.” www.golet.- cicik aşı Yoğurtlu hamur çorbası
tr.gg/ (Çr.)
cızvıtmak Oyunbozanlık etmek cicikleri sarkmak Çok istemek,
(Al.) imrenmek (Çalyayla-Çr.) “Mayıl
ciba Yeni kırkılmış tiftik keçi (Al.) mayıl baktıkça cicikleri sarkıyor”
cib cib Ara ara damlama (Ka.) Gösterir 2011: 294
cibdürmek Kesip atmak, biçmek cicili Süslü (İs.) “Bütün yerli ka-
(İs.) dınların dış görünüşleri bu; siyah

93
93
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

car, cicili basmadan bir önlük, ka- cimbek Çok esmer (Çr.) “Bizim
loş potin.” Benice 2002: 120 cimbek kız Araplara benziyor.”
cicim İnce dokunmuş renkli, na- Tdk 1993: 968
kışlı kilim (Külah-Al.; Kuzuluk- cimbildek Oynak (Ba.) “Adamın
İs.; Gökköy-Çr.) “Tüylü Erzurum gözü cimbildeğin gözü gibi la!”
cicimlerinin bunların da üstüne Şahin 2020: 30
çekilen kilimlerin altında bile cimbilli 1. Sümüklü (Su.) 2. Sinirli,
uyumak mümkün olamadı.” Tahir ağıtçı (Su.)
2004: 322 cimbit ¦ cımbı (Ka.)
cidoğ Pis, kirli olmak (Gölet-Ka.) cimbüzük Hemen ağlayan, mızıkçı
“Gömleğin yakası cidoğ gibi ol- (Âşıkbükü-Os.) “Sen de amma da
muş.” www.golet.tr.gg/ cimbüzükmüşsün; biraz dik dur.”
cigara Sigara (Al.; Bademce-Ka.; Arslaner 2016: 237
Göcenovacığı-Çr.) “Sen şu Çorum- cimcik (1) İki parmak ucuyla alı-
dan iki cigara içimi yere gittin nan miktar, tutam (toz şeylere
mi?” Tahir 2008: 91 ilişkin) (Külah-Al.; Harunköy-İs.;
cigarayı heteşli yerinden içmek Su.) “Halvayı galan cimcik cimcik
Çok sigara içmek (Bademce-Ka.). herkeziñ eline verü.” Abaz 2004:
cigit Çekirdek (Ka.) 130
ciğer deldi Eskiden örülen bir cimcik (2) Çimdik (Âşıkbükü, Kar-
çorap ya da çorap nakışı (Çr.) gı-Os.; Çalyayla-Çr.) “İki cimcik
ciğersek Bağlı, içten seven (Gök- attım, derisi mosmor olmuş.” Yok-
çam-Su.) sul 2013: 392
cihet Cesaret (Su.) “Ne cihetle yap- cimcik (3) Hamurlu, yoğurtlu bir
tın?” Uçakcı 2006: 358 çorba; cimcik aşı (Çalıca-Çr.) “Bir
cikcik Kırmızı boya (İs.) de cimcik var.” Ozulu 2016: 221
cilat Jilet (Çr.) cimciklemek Eliyle birinin etini
cilbeden kesmek Bir anda, ani- sıkmak, çimdiklemek (Âşıkbükü,
den, hemencecik kesmek (Çr.) Kargı-Os.; Çalyayla, Gökköy-Çr.)
cilbir 1. Kaynayan suya yumurta “Eli yetişti mi, hiç bakmaz, çim-
kırılarak yapılan bir yemek (Kar- dikler de.” Tahir 2008: 302
gı-Os.) 2. Domatesli, kıymalı, so- cimcilik Sırılsıklam (Su.)
ğanlı hafif sulu bir yemek (Su.; cimcim etmek Yıkamak (Ka.)
Çalyayla, Gökköy-Çr.) cimcime Ufak tefek güzel kadın
cilbir tavası Ufak tefek sevimli (Çr.)
kişi (İs.) cimcort İri damla (Çr.)
cilde Saraçların kullandıkları tah- cimcük Çimdik (Ba.) “Adamın bi
ta mengene (İs.) cimcük canı var aslanım, bırak
cilet Jilet (Çr.) “Cebinden ciletleri âleşme şununla.” Şahin 2020: 30
almayı başaran polisler onu vali cimin Tatarcık (Çıkrık-Çr.)
ile görüştüreceklerine söz ver- ciminnik (1) Cibinlik (Çıkrık-Çr.)
diler.” Destanoğlu 2006: 74 ciminnik (2) Şemsiye (Çr.)
cilliyen Gerçekten (Os.) cimiş cimiş Yaranın zonklamasını
cimbar Çatıda kiremit altına dö- anlatır (Çr.) “-Kotü ya cimiş cimiş
şenen çıta (Kuşsaray-Çr.) ediyo. -Bi gırem çalallar” Özdemir
2019: 94

94
94
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

cimiz Minik, küçük (Çr.) sonra önlerine birer çukur kaz-


cimmek Yıkanmak (İs.) dıkları, ebenin elindeki topu han-
cimşir Yaranın elle dokunma so- gi oyuncunun çukuruna girdirir-
nucu bozulması (Su.) se onun sırtına bindiği çocuk
cin (1) En son, en yüksek yer (Ah- oyunu (Çr.)
metoğlan-Çr.) “Armut ağacının cin emeni Emenli top oyununda
cin doruğuna çıkmış.” Çalışgan yere oyuncu sayısından bir fazla
2021: 138 olarak kazılan çukur (Çr.) “Faz-
cin (2) İdare lambası (Çr.) “Cini al ladan emen açılır ki, bunun adı da
da ahırdaki hayvanlara yem ver.” cin emenidir.” Ozulu 2013: 17
Tdk 1993: 974 cingan Çingene (Gökçam-Su.; Çr.)
cin arabası Bisiklet (Ba.; İs.; Ova- “Caggıdı caggıdı! O ne öyle cilveli
karapınar-Çr.) “Cin arabasına cingan garıları gibi.” Özçatalbaş
bozmuş aklını şimdi de.” Özça- 2003: 112
talbaş 2002: 30 cingen Çingene (Ka.; Çr.)
cin atı (1) Bisiklet (İs.) “Ula Hay- cingen ateşi Çalı çırpı ile yakılan
dar’ın gobel cin atından düşmüş.” ateş (Çalyayla-Çr.)
Bilen 2006: 42 cingil (1) Küçük bakraç (Büğdüz,
cinatı (2) Peygamberdevesi (Âşık- Sarimbey-Çr.)
bükü-Os.) cingil (2) Uç, doruk, tepe (Os.)
cin atına binmek Öfkelenmek, “Kayanın cingilinde bir o yana bir
sinirlenmek (Çr.) “Cin atına bin- bu yana seğirtip duruyor.” Sara-
meynen bir yere varamazsın.” çer 2000: 360
Yoksul 2013: 192 cingilli Çabucak sinirlenen, her
cinbüzük 1. Küçük yapılı becerikli şeyden kuşkulanan kişi (İs.)
çocuk (Çr.) “Ne kadar şirin, cin- cingilli top Dörder kişilik iki ço-
büzük bir oğlan bu dedi” Çalmuk cuk kümesi arasında sopalarla
2019: 101 2. Olmadık şeylerden oynanan bir top oyunu (Çr.) “Cin-
etkilenip, ağlayıp sızlayan (Os.) gilli top oyununda ilk önce dör-
cincife Sinir (Ba.) derli iki grup oluşturulur.” Oğuz
cincifeli Sinirli (Ba.) “Sen yanlış 2006b: 46
anlamışsın. Bizim Kemalettin Abi cingit Çingene (Çopraşık-Al.; İs.;
cincifeli biri değildir.” Şahin 2020: Ka.; Kamışlı-Su.; Ovakarapınar-
31 Çr.)
cincifit Dışarıya hissettirmeden cinit gibi Sağlam, dinamik, canlı
içten içe sinirlenme (İs.) (Âşıkbükü-Os.) “Seksen yaşında;
cincik Ziynet eşyası (İs.) ama hâlâ cinit gibi.” Arslaner
cindal Kedinin yavrusu (Al.) 2016: 237
cinder Cinlerle ilgili olduğu söyle- cinlenmek Delirmek (Göcenova-
nen kişi (Su.) cığı-Çr.) "Cinlenmişlerin böyle hiç
cin dutmak Sara hastalarının kriz yoktan çığlıklar duyduklarını işit-
geçirmesi (Su.) mişti." Gümüş 1977: 142
cin düğümü Bir çeşit tığ oyası cip Büsbütün, hep (Âşıkbükü-Os.)
(Çr.) “Ağustosun sonuna doğru ırmak
cinemen Beş altı oyuncunun belli neredeyse cip kesildi.” Arslaner
aralıklarla daire oluşturduktan 2016: 237

95
95
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

cipre Sıkılıp suyu alınmış üzüm “Bebekler civek üzümü gibi, geliş-
posası (Gökköy-Çr.) memiş.” Arslaner 2016: 237
ciptirmek Bir vuruşta kesmek civek (2) Kadın donlarının bacak
(Ovakarapınar-Çr.) “Bıçağı öyle bağı (Ba.; İs.) “Bisiklete binerken
keskin ki, ciptirip atıyor.” Yoksul civeğine dikkat et, yoksa zinciri sı-
2013: 133 kışır.” Şahin 2020: 31
ciraat İrin, ur (Su.) civek (3) Kıvılcım (Ba.; Ka.) “Ço-
cirman İri fare (Çr.) cuklar çakmakla oynamaz, Allah
cirp Hemen, birdenbire (Çr.) “Der- muhafaza, civek çıkarır evi ya-
di tasası cirp deyip geçecek öyle karsınız.” Şahin 2020: 31
mi?” Özçatalbaş 2002: 102 civek (4) Yakışıklı genç (Eskiekin-
cirpeden Birdenbire, ansızın (Yer- Çr.)
liköy-İs.; Âşıkbükü-Os.; Su.) “Da- civeksüz Korkak, çabuk vazgeçen
ha evleğin yarısı sulandı sulan- (İs.)
madı, su cirpeden kesildi.” Ars- civelek Küçük tipli kimse (Ka.)
laner 2016: 204 “Civelek sevdiğimin / Elekçi anası
cirpidek Birdenbire, ansızın (İs.; var” Gösterir 2011: 264
Ahmetoğlan-Çr.) “Gün Çatalkaya- civlen Bezelye (Ka.)
ya gelmeden gölün suyu cirpidek civretmek Bir organı bükerek acı
kesildi.” Çalışgan 2021: 59 vermek (Os.; Çalyayla-Çr.)
cirpit Gözdeki çapak (Ovakarapı- civriz (1) Buruşuk (Su.) “Seniñ o
nar, Palabıyık-Çr.) “Bu gözlerine civriz suratını gormeye hasiret
ne baba soktuysa ikide bir cir- deelik heralda.” Gösterir 2020: 41
pitlenip duruyorlardı.” Gümüş civriz (2) Ufak tefek, zayıf, hare-
1977b: 8 ketli, sevimli kadın (İs.)
cirpitli Çapaklı (Su.; Palabıyık-Çr.) ciyaz Tavuk yemi, buğday (Çr.)
“Cirpitli gozünü öfeleyip durma ciyersek Canciğer, içten, iyi yürek-
garşımda.” Gösterir 2020: 41 li (Çr.) “Yok heri, duruşu öyle mat.
cirpitme Başından kesme (Su.) Ciyersekdir aslında.” Özdemir
ciscibil Sırsıklam, sulu (Çr.) 2019: 95
cisir Dam için kullanılan kalın, iri ciyirdik Ufak tefek, sevimli kadın
ağaçlar (Or.) ya da kız çocuğu (İs.)
cisli Cinsi, çeşidi, soyu sopu (Çr.) ciynak Tırnak, pençe (İs.)
“Her gozele gedip gonül verilmez cizbüzzük Acıya dayanaksız, sıkı-
/ Aslını cislini danışmayınca” Ca- ya gelemeyen (kimse) (Sarim-
feroğlu 1994: 145 bey-Çr.)
civan Tarla sahiplerince bentten cizlavut Bir çeşit lastik ayakkabı
suyu tarlalara getirmesi için pa- (Su.)
rayla tutulan kimse (Gölet-Ka.) cizlembe ¦ cızlak 1 (Gölet-Ka.)
civankaşı Eskiden örülen bir ço- coblan Yüksek dağlar arasındaki
rap ya da çorap nakışı (Çr.) derin vadi (Su.)
civara Sigara (Âşıkbükü-Os.) cobuldum Çukur (Ba.) “Kör mü
civci Civciv (Bademce-Ka.) gözün, önündeki goca cobuldumu
civek (1) Küçük taneli, siyah ya- görmüyon.” Şahin 2020: 31
banıl üzüm (Ka.; Âşıkbükü-Os.) cobul olmak Çok bulmak, bıkmak
(Şekerpınar-Su.)

96
96
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

cocili Neşe yaratan, dili tatlı çocuk comba gibi Güçlü, sağlıklı (Çr.)
(Os.) comba havası Kapalı, serin ya da
coday Tarla kuşu (Çr.) hafif esintili hava (Çr.) “Ne yol
codi Serçegillerden başı ibikli bir alabilirsek bu comba havasında
kuş (Su.) alırız.” Kerman 1997: 60
codili Serçeden büyükçe bir kuş combalak Takla (Küçükpalabıyık-
(Çr.) “Sapanla codili vurduh.” Bi- Çr.)
len 2006: 42 combam Aslanım, koçum, aferin
codura (1) Lâzımlık (İs.) anlamında yüreklendirme sözü
codura (2) Bidon, su saklama kabı (Ba.; Çr.) “Haydi combam haydi
(Ba.) “Getir şu codurayı da biraz haydi, haydi gozelim haydi.” Ker-
su içek.” Şahin 2020: 31 man 1997: 15
cofcof Gösteriş, parlaklık (Çr.) combuldum su Gereğinden fazla
cofcoflu Gösterişli, parlak (Yerli- sulu pişirilmiş yemek (Çr.) “Guru
köy-İs.; Çr.) fasilye combuldum su. Bi de geti-
coğul coğul Kaynaktan çıkar gibi riken sırhalamışıñ dokülmüş.” Öz-
çokça çıkma (Os.) demir 2019: 134
comaat Topluluk, cemaat (Su.) combultum Derin uçurum (Çr.)
“Ceddinle comaatı karıştırma.” conba ¦ comba (1) (Ahmetoğlan-
Yoksul 2013: 182 Çr.) “Conbalar öküzlerden daha
comak Fasulye tanelemek için da güçlü olurdu.” Çalışgan 2021:
kullanılan ucu topuzlu değnek 64
(Os.) conculus Hortlak (Çr.)
comart Eli açık, cömert (Kuzuluk- congalaz Hortlak (Ka.) "Cenazenin
İs.; Yazır-Bo.; Gökçam, Körkü-Su.; üzerinden kedi atlarsa o kişi con-
Palabıyık-Çr.) “Comardın elini ke- galaz olur." Kalaycı 2010: 223
sen namert misin?” Yoksul 2013: congul cemaat Hep birlikte (Çr.)
194 “Uloo aşşa mahle congul cemaat
comartlık Cömertlik, eli açıklık buraya geliyo.” Bilen 2006: 42
(Yeşilyurt-Al.; Yazır-Bo.; Körkü- congurdamak Ağlamak (İs.)
Su.) “Günahım çok sen affeyle conkuldamak Kalınlı inceli çıngı-
sevdiğim / Comartlık şanında ih- rak çalınmak (Çr.)
sana geldi” Çırakman 1992: 48 coplandere Sarp dağlarla çevrili
comba (1) İki ile dört yaş arasın- vadi (Bo.)
daki erkek manda (Su.; Çıkrık, corhudak (1) Boğazdan çıkan
Eskiekin, Sevindikalan-Çr.) hırıltılı ses (Çr.)
“Com-bayınan guleş dutar yıhar- corhudak (2) ¦ corkudak (İs.;
dım / Kır tayınan yarışımı sorma Çalıca, Ovakarapınar-Çr.) “Gine
heç” Kurtoğlu 1998: 25 de veriyo işde. O da corhudak yu-
comba (2) İri yapılı olan (Al.; Su.; duyo.” Özdemir 2019: 95
Sarimbey-Çr.) "Yunus üstün başın cork cork Soluk almadan su iç-
ne lan comba dedi Gürcü." Çal- mek (Çr.) “Cork cork yutma.” Yok-
muk 2019: 186 sul 2013: 194
combadan Suya atlanırken söy- corkudak Çiğnemeden, hızlıca
lenen söz ya da sudan çıkan ses yutmak (Çr.) “Agop’un kazı gibi
(Su.)

97
97
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

corkudak yutuyor.” Yoksul 2013: coz 1. Oyunda topu kapan ebe


13 (Al.) 2. Kareli taş oyununda oyu-
corman Fıtıklı, yarık husyeli kim- nu bitiren kişi (Al.)
se (Kıcılı-Al.; Kozören-Me.) coz demek Yanan kömürün su ile
coruğunu goşmak İnat etmek söndürülürken çıkardığı ses (Çr.)
(Su.) “Yakamazsam coz da mı dedire-
coruk (1) Fıtıklı, yarık husyeli mem?” Yoksul 2013: 634
kimse (İs.; Çalyayla, Çıkrık-Çr.) cozirik Bir dediği bir dediğini tut-
coruk (2) İnat (Ba.; İs.; Su.) “Bu mayan, sık sık fikir değiştiren
yaşıma geldim, onun gibi coruğu- kişi (İs.)
nu ne gördüm ne duydum.” Şahin cozurdama Soba üzerine dökülen
2020: 31 suyun çıkardığı ses (İs.)
coruk (3) Oburluğu ile tanınan bir cozurtma ¦ cızlak (1) (Ka.)
çeşit kuş (Çr.) “Coruk kuşu gibi cozurtu Kaynama sesi (Su.)
lâk deyince et, lök deyince su isti- cozutmak Cıvıtmak (Ba.) “Yüz
yorsun.” Tdk 1993: 1002 verdik diye amma da cozuttun
coruk (4) Güçsüz, cılız (Su.; Arpa- haa, yakışıyo mu sana?” Şahin
lık, Dutçakallı, Morsümbül-Çr.) 2020: 32
corukları koşmak Güçsüz olma- cöbre Üzüm gibi meyvelerin po-
sına karşın güçlü görünmeye ça- sası (İs.)
lışmak, inatlaşmak (Arpalık, Dut- cöccü Boyu kısa, toparlak bedenli,
çakallı, Morsümbül-Çr.) çok hareketli kişi (İs.)
corzail Bir kuş türü (Bademce- cöddürmek Erkek çocukların
Ka.) ayakta işemesi (Âşıkbükü-Os.)
costar Aklı bir karış havada, mü- cöfer ¦ cöher (Oğ.; Os.; Çıkrık,
nasebetsiz, üzerine düşmeyen iş- Güvenli-Çr.) “Altından cöfer alı-
leri yapan (Ba.) “Bayat’ın en cos- nır, malın meme şişine sürülür.”
tarlarından birisidir, aman et- Serin 1995: 29
rafından dolaş.” Şahin 2020: 31 cöğre Çeşmelerin su akan bölümü
coş ¦ çoş (Çr.) “Coşlar çocukların (Âşıkbükü-Os.) “Kaç çeşme gör-
oyun sopalarıdır.” Ozulu 2013: 25 dümse cöğresi kırıktı.” Arslaner
coşdak Her işte gönüllü olup ileri 2016: 237
atılan, üstüne düşmeyen işleri de cöher Ermişlerin mezarından ya
yapan kimse (İs.) da kutsal sayılan bir yerden şifa
coştak Kaynak, cana yakın kimse için alınan toprak (Çr.) “Cöheri
(Ba.) “Boyrazların Timur çok coş- koynunda geberesice.” Yoksul
tak bir delaanlıdır.” Şahin 2020: 2013: 194
31 cökelez Sincap (İs.)
coştar 1. Cömert, eli açık (Su.) 2. cölbüt (1) Toprak ibrik (İs.)
Aklı bir karış havada (Çr.) 3. Ya- cölbüt (2) Küçük bebeklerin yap-
ranmak, öne çıkmak isteyen (Gö- tıklarını takdir etme sözü (İs.)
let-Ka.; Gökçam-Su.) “Benim sana cönk Uzunlamasına açılan eski
son öğüdüm coştar yar / Elevay şiir, destan dergisi (İs.)
bulaman Ozani kadar” Gösterir cöpre Sirkelik olarak ayrılmış kö-
2008/84: 11 tü üzüm salkımı (Âşıkbükü-Os.)
coylak Zayıf, çelimsiz kimse (Çr.)

98
98
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

cörredene akmak Bol suyun kısa culfa Kilim (Al.) “Culfa dokuyan
sürede birdenbire boşanması gömlek bulamaz.” Yoksul 2013:
(Os.) 194
cört Zayıf, işe yaramaz (Su.) culfalık 1. Dokuma aygıtı (Al.; İs.)
cörtlemek Bir sıvının içine kondu- 2. Kilim dokunan yer (Al.)
ğu kaptaki delikten aniden fış- culha Dokumacı (Çr.)
kırması (Âşıkbükü-Os.) “Salça culhalık 1. Dokuma aygıtı (Çr.) 2.
torbasını sıkıp durma; şimdi bir Kilim dokunan yer (Çr.) “Evleri
yerinden cörtleyecek.” Arslaner çukur m’ola / Culhalık dokur
2016: 238 m’ola” Ertekin 2006: 50
cörül cörül Herhangi bir nedenle cullamak ¦ curlamak (Çalyayla-
ıslanmış bir giysiden akan su Çr.)
(Os.) culluk Hindi (Çopraşık-Al.; İs.; Çr.)
cöttürdemek Uğraşmak, oyalan- culuk Hindi (Külah-Al.; İs.; Gök-
mak (Çr.) çam, Yarımsöğüt-Su.; Arpalık,
cöyüz Ceviz (Kuyucak-Me.) Çıkrık, Dutçakallı, Karadona-Çr.)
cu Bir çeşit çocuk oyunu (Çr.) “Culuk akıllılık etme, al şu gızı.”
cucuk (1) Kız çocuklarının dişilik Kerman 1997: 16
organı (Çalyayla-Çr.) culuz Parasız pulsuz (Çr.) “İt uyuz,
cucuk (2) Kümes hayvanlarının maymun culuz.” Yoksul 2013: 408
yavrusu, civciv (İs.) culuzu düşürmek Yemeği çok
cudam (1) Cüzzam (Çr.) yediği için ağırlık çökmek (Gök-
cudam (2) Kötü adam (Kayı-Çr.) çam-Su.) “Pilav gözümüze durdu,
“Beni beğenmiyodun / Sevdiğin bizim culuzu düşürdü.” Sağmen
cudama bak” Ertekin 2006: 27 2009: 110
cugga İnsan ya da hayvan memesi cuma āşamı Perşembe (Eskiali-
(Su.) bey-Ba.; Bademce-Ka.; Kamışlı-
cuggadak Tam yerine denk getirip Su.)
yerleşme (İs.) cumaî Cuma günü (İs.) “Perşembe-
cugguya atmak Cebine koymak, ye pazartesi, cumaya cumaî di-
göğsüne saklamak (Su.) yorlar.” Benice 2002: 154
cugullanmak Hastalıktan bitkin cumay Cuma (Bademce-Ka.)
duruma gelmek (Çr.) cumayalık Her perşembe akşamı
cuğara Sigara (Al.; Âşıkbükü-Os.) yoksul, kimsesiz insanlara götü-
cuğul Tarladaki taş yığını (Tanrı- rülen yemek (Gökköy-Çr.)
vermiş-Me.) cumartelik Cumartesi günü hoca-
cuklamak Olmaz anlamında ses ya götürülen armağan (Beydili-
çıkarmak (Çr.) “Al dedim de cuk- Çr.)
ladı / İşini buçukladı” Aytekin cumayı Cuma günü (İs.; Âşıkbükü-
2003: 22 Os.)
cula Karga (İs.; Os.; Göcenovacığı- cumbar Dokuma tezgâhlarında
Çr.) “Epice culalar gibi kağıldaş- bezi gerdirmek için kullanılan iki
tılar.” Ertekin 1946: 18 tarafı dişli bir aygıt (Sarimbey-
cula kuşu Karga (Çr.) Çr.)
cumbuldamak Su, ayran, süt gibi
sıvıların çalkalanması (Çr.)

99
99
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

cumbuldum Büyük, derin dere olunca boşaltılıp tahtaya serilir.”


(Hacıhamza-Os.) Arısoy 1970: 70
cumbuş Eğlence, cümbüş (Çr.) cücük (2) 1. Kümes hayvanlarının
cumetesi Cumartesi (Kargı-Os.) yavrusu, civciv (İsahacı-Al.; Evci-
cumiytesi Cumartesi (İs.) Bo.; İs.; Akçalı, Gökçam, Kamışlı-
cur (1) Arap (Çr.) Su.; Eskiekin, Karadona, Mislero-
cur (2) Kimi çocuk oyunlarında vacığı, Serban-Çr.) 2. Kuş yavru-
hedefe ulaşıldığında söylenen su (Evci-Bo.) “Gelincik cücüklere
söz (Çr.) dadanmış.” Bilen 2006: 42
cura Ufak tefek, gelişmemiş (Su.) cücüklenmek Filizlenmek, yeşer-
curgut Fıtık hastalığı olan kimse mek (Çr.) “Buğdaylar cücüklen-
(Su.) medi bile.” Sarıyüce 2004: 13
curhalık Dokuma tezgahı (Su.) cüfer ¦ Cöher (Çr.) “Kelin cüferi
curlamak Bir yeri ya da bir nes- olsa önce kendi başına çalar.”
neyi başkalarından önce sahip- Yoksul 2013: 440
lenmek, özellikle çocuk oyunla- cüher ¦ cöher (Külah-Al.; Çalyay-
rında yer kapmak (Külah-Al.; la-Çr.) “Cüheri yalamadan toprak
Çalyayla, Gökköy-Çr.) arama.” Yoksul 2013: 196
curu Tadı beğenilmeyecek kadar cühnüz 1. Arık (Çr.) 2. Buruşuk
duru (Gölet-Ka.) “Anne ya, bu (Çr.)
çorba çok curu olmuş.” www.- cüllük Küçük (İs.)
golet.tr.gg/ cülü ¦ cücük (İs.)
cuvap Yanıt, karşılık (Ba.; Dutça- cülük 1. Hindi. 2. ¦ cücük (İs.)
kallı, Göcenovacığı-Çr.) “Ben ra- cümbül cemaat Hep birlikte, top-
zıyım gelmezse gelmesin, diye cu- lu olarak (Arpalık, Dutçakallı-Çr.)
vap veriyo.” Akbaş 1983: 21 cümbüş Düğün benzeri bir etkin-
cuvara Sigara (Çopraşık-Al.; Gök- likte bulunan kalabalık (Su.)
çam-Su.; Gökköy, Sarimbey-Çr.) “Cümbüş yapıp eğlenmeynen ka-
“Boş buvazın cuvarası yanmaz- rın doymaz.” Yoksul 2013: 194
mış.” Uçakcı 2006: 216 cümbüşdüre Cımbız (İs.)
cüce ¦ cücük (İsahacı-Al.; İbik-İs.; cümbüzük 1. Oyunbozan, mızıkçı
Körkü-Su.) “Bizim cüce horuz çık- (Çr.) 2. ¦ cinbüzük 2 (Gölet-Ka.)
tı hêri.” Nakiboğlu 2017: 234 “Ona şaka yapılmaya gelmez.
cücelemek Kuşların ya da kümes Cümbüzüğün tekidir. Hemen ağ-
hayvanlarının yavrularının olma- lar.” www.golet.tr.gg/
sı (İs.) cümcük (1) Çimdik (İs.)
cücuk Civciv (Çr.) cümcük (2) Çok az (İs.)
cücursağı Yemeği yapılan bir çeşit cümiyelik Cuma günleri düzenli
ot (Kamışlı-Su.; Çalyayla, Eski- olarak yoksullara yapılan yardım
köy-Çr.) (Su.)
cücü 1. Civciv (Âşıkbükü-Os.) 2. cümle gapısı Evin en dış kapısı,
Tavukları çağırmada kullanılan avlu kapısı (Su.; Çr.) “Hoca, cümle
söz (Su.) gapısının zelzesiynen birlikte sal-
cücük (1) Filiz, çil (İsahacı-Al.) landığını eşitmiş.” Çorumevi
“Cücüğü toplu iğne başı kadar 2001: 16
cümüye Cuma (Su.)

100
100
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

cüncüle Birbirine yakın biten kü- çadır Çadırıma çardak oyununda


çük yapılı bir mantar türü (Âşık- çizilen daire (Çr.) “İlk olarak ça-
bükü-Os.) dır adı verilen bir daire içine 8-9
cüncüle gibi Çok sık, üst üste taştan oluşan bir çardak dikilir.”
(Âşıkbükü-Os.) Oğuz 2006b: 40
cürdük ¦ çördük (1) (Çr.) çadırıma çardak Üst üste konu-
cürüme Kötürüm, yatalak, sakat lan 8-9 adet taşı düşürme esası-
kimse (Çr.) na dayanan çocuk oyunu (Çr.)
cürümsüz Güçsüz, zayıf (Dutça- “Bizim ellerimizle yaptığımız
kallı-Çr.) oyuncaklarımız kadar oyunları-
cüsün Cins, şekil, tür (Sarimbey- mız vardı; seksek, topal sasak, ça-
Çr.) dırıma çardak, saklambaç…” Öz-
cüsün cüsün Çeşit çeşit, çeşitli çatalbaş 2002: 87
(Sarimbey-Çr.) çağ (1) Bebek, çocuk (İs.)
cüvap Yanıt, karşılık, söz (Göceno- çağ (2) 1. Kağnının yanlarına, yü-
vacığı-Çr.) “Sen olsun iki cüvap kün düşmemesi için konan ağaç-
söyle şu herife yavrım.” Gümüş lar (Çr.) 2. Kalın, uzun sırık (İs-
1977: 85 mailköy-Çr.) “Ellerinde koca çağ-
cüvere Sigara (Al.) “Sorduğun yer, larla urganın başında bekliyor-
bir cüvere içimi ilerde.” Kerman lardı.” Güven 2013: 156
1997: 16 çağa (1) Bebek, çocuk (Kuyucak-
Me.) “Çağa çocuğa eğlence ol-
duk.” Gümüş 1977: 18
Ç çağa (2) Uzun sırık (Su.)
çağal Örülü duvar (Yağcılar-Ka.)
çağal çağal Suyun güçlü bir biçim-
ça (1) Bebek, çocuk (Çıkrık-Çr.) de akması (İs.)
ça (2) İri taş parçası (Çr.) çağaldak (1) ¦ çağıldak (İs.)
ça (3) ¦ çağ (2) 1 (Al.; Su.) çağaldak (2) Yüksek sesle konu-
çaal Çakıl ya da taş yığını (Külah- şan insan (İs.)
Al.; Yerliköy-İs., Me.) çağbağ Hamarat (Çr.)
çaarmak Çağırmak (Su.) çağel Çok fazla (Su.)
çabaa ¦ çabağ (Çr.) “Onun gibi çağıldak Koyunların yününe yapı-
çabaa adam az bulunur.” Kerman şıp kuruyan pislikler, çakıldak
1997: 16 (Çr.) “Davar tuzsuz kalmış, yün-
çabağ Çalışkan, gayretli (Çr.) lerini tekmil diken, çağıldak sar-
çabcık Geveze, dedikoducu (İs.) mış!” Tahir 2008: 285
çabık Çabuk, tez (Çr.) “Bir çabık- çağırban 1. Tellal (Çr.) 2. Mübaşir
ken on çabık olmasın mı?” Tahir (Çr.)
2004: 275 çağla Badem ağacının yeşilken
çabıt ¦ çaput (Çr.) “Ölüleri öldü- yenen meyvesi (Baltacı Mehmet
müycük onları erimiş muma batı- Paşa-Os.; Eşençay, Ovakarapı-
rır, çabıtlara sarar öyle saklar- nar-Çr.) “Köpeklik’in çağlası / Ak
lardı.” Özçatalbaş 2003: 89 gerdanın bal tası” Ercan 1997: 88
çaç Buğday yığını (Çr.) çağlak Akarsuyun hızlı akan yeri,
çağlayan (Âşıkbükü-Os.)

101
101
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

çağmak Yükselmek, çıkmak (Çu- çakmak (2) Elde, yüzde uçukla-


kurköy-İs.) “Can kafesten ça- maya benzer yaraların oluştuğu
ğarken / İmannan, Kuran’nan bir deri hastalığı (İs.; Göcenova-
gönder beni” Oğuz 2007a: 33 cığı, Köprüalan, Küçükgülücek)
çağmel Kancalı demir (Su.) çal Taşlık, çıplak tepe, ağaçsız
çağrak Evin içindeki yıkanma yeri alan, çalılık tepe (Kargı-Os.; Or.;
(Bo.) Arpalık, Beydili, Dutçakallı-Çr.)
çağşak (1) Eski (Çr.) “Divan köyü ile Memişler arasın-
çağşak (2) Taş yığını, berçin (Su.; daki Hacı Paşa Köyü çalına geçti-
Gökköy-Çr.) ler.” Güven 2010: 161
çağşak (3) Çağlayan, şelâle (İs.) çala (1) Bir an, bir ara (İkipınar-
çağşır Erkeklerin giydiği bir tür İs.; Çr.) “Biraz Urgancıyı ansı-
şalvar (Su.) tıyor, bi çala şöyle…” Gümüş
çahıldak ¦ çakıldak 3 (Ovakara- 1977: 37
pınar-Çr.) çala (2) Maya (Kızılhamza-Or.)
çahıldaklı İshal olmuş, kuruyan “Çörek çalası, yoğurt çalası.” Tdk
pisliği temizlenmemiş hayvan 1993 : 4475
(Çr.) çala (3) Ara renk (Su.)
çakal Titiz, huysuz (Çr.) çalaca Bir ara, kısa bir süre, bir
çakıldak (1) Titiz, huysuz (Çr.) anlık (Âşıkbükü-Os.) “Ben bir ça-
çakıldak (2) Baklagillerin taneleri laca anamgile gidip geleyim.” Ars-
alınmış kuru kabukları ile sapları laner 2016: 238
(Âşıkbükü-Os.; Çr.) çala dutulmuş Az kullanılmış
çakıldak (3) Koyunların kuyruk (Çr.)
kısmında kurumuş dışkı (Ba.; çalağan Azgın, yırtıcı (Çr.)
Çalyayla-Çr.) “Kaç gündür çimi- çālamak Çağlamak (Çr.) “Taus gu-
yon oolum, bu gidişle arkan ça- şu cennet çıhtı da ağlar / Pa-
kıldak bağlayacak! ” Şahin 2020: pağan coşup da su gibi çālar” Ca-
33 feroğlu 1994: 150
çakıldak (4) Bulgurluk buğdayı el çalaman çardak Basit, iğreti sığı-
taşının deliğine aktaran tahta nak (Çr.)
düzen (Külah-Al.) çalapaça Zorla yürüterek, sürük-
çakırcımbit Küçük taneli siyah leyerek (Çr.) “Çalapaça alıp gö-
üzüm (İs.) türdü polisler.” Yoksul 2013: 198
çakırcımmıt ¦ çakırcımbit (Çr.) çalarmak Ekinlerin, meyvelerin
çakıt Öncelikli, çok sıkışık, yoğun olmaya yüz tutması (Ka.; Buda-
(Âşıkbükü-Os.) “Çakıt işimin ara- kören-Çr.)
sında beni oyalama.” Arslaner çalçabut Bez parçaları (Kargı-Os.)
2016: 238 çalçap Acele, gelişi güzel iş gören
çakmak (1) Pantolonun dizlerine (Çr.)
ya da arka kısmına vurulan yama çalçene Kapı kapı dolaşıp herkes-
(Çr.) “Gözü açığın biri epeski bi le uzun gevezelik ya da dedikodu
pantolu getirmiş çakmak vur deyi, yapan kimse (İs.; Çr.) “Çalçenenin
Kamil ağam da yeniyi giydirip birisi, gelmiyor lafın gerisi.” Yok-
göndermiş gelir deyi.” Özçatalbaş sul 2013: 198
2003: 76

102
102
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

çaleli Kumsal toprak (Su.; Çalyay- bacaklı (Su.) “Ağzı gözü çalık
la-Çr.) “Çaleli toprak iyi bağ ye- çoynak olasıca.” Yoksul 2013: 18
tiştirir.” Tdk 1993: 1051 çalık (2) Doğal rengini yitirmiş
çalgı Avlu, ahır, harman temizli- (Çr.) “Bu meyvelerin rengi çok ça-
ğinde kullanılan dikenli çalılar- lık.” Yoksul 2013: 166
dan yapılmış kaba süpürge, dam çalınmak (1) Ekin tane tutmamak
süpürgesi (Alacahöyük-Al.; Ba.; (Ahmetoğlan, Çalyayla-Çr.)
Çalyayla, Gökköy-Çr.) “Çalgı da çalınmak (2) İnme inmek, çar-
iyice esgimiş, Ke-pür’e gidelim de pılmak (Me.; Kargı-Os.; Su.; Çık-
yenilerinden yapalım birkaç ta- rık, Dutçakallı, Sarimbey-Çr.) “Sol
ne.” Şahin 2020: 33 tarafı çalınmış gibiydi adeta.” Ak-
çalgıç Erkek yaban domuzu (Ka.; su 2013: 137
Su.) çalınmak (3) Kendi kendine aran-
çalgın Kötürüm, inmeli, sakat, mak (Su.; Çr.) “Çalındım, cebimde
çalınmış, çarpılmış (Ba.; Beydili- anahtar yok.” Demiryürek-Ozulu
Çr.) “Bir yanın algın, bir yanın 2017: 224
çalgın olsun.” Oğuz 2007a: 63 çalkalama ¦ çalkama (Kargı-Os.)
çalguç 1. Erkek yaban domuzu çalkama Sulandırılmış yoğurt, ay-
(İs.) 2. Domuzun uzun azı dişi ran (Kıcılı, Külah-Al.; İs.; Me.; Ak-
(İs.) çalı, Kamışlı-Su.; Beydili, Çal-
çalguçlu (1) Erkek domuz (Âşık- yayla-Çr.) “Çalkana çalkana çal-
bükü-Os.) kama oldu.” Yoksul 2013: 199
çalguçlu (2) Sağa sola saldıran çalkamak Tahıl elemek (Çr.)
utanmaz, arsız kişi (İs.; Âşık- çalkantı Elenen tahılı kalbur üs-
bükü-Os.) tünde kalan çöpleri (Çalyayla-
çalgun ¦ çalgın (Ba.; Gölköy, Ku- Çr.) “Kalburdan çıkan çalkantı bir
zuluk-İs.) “Ōlu va çalgun, gal- yana, çeç bir yana gitti.” Yoksul
hamıy.” Abaz 2004: 165 2013: 419
çalhalamak Oyalanmak, vakit çalkap Bir çocuk oyunu (Külah-
geçirmek (İs.) Al.)
çalhama 1. ¦ çalkama (Al.; Me.; çalkatura Sayım, hayvan sayımı
Su.; Eskiekin-Çr.) 2. Ekşi pek- (Çr.)
meze su katılarak yapılan içecek çalkazan Geveze (Çr.)
(Dutçakallı-Çr.) “Bağrım yandı çalkı ¦ çalgı (Çr.)
garı, bi çalhama yap da içek heri.” çalkın ¦ çalgın (İs.) “Aslan gibi de-
Bilen 2006: 42 likanlıma o eli ayağı çalkın kız ne
çalhamak Tahıl elemek (Esente- yaraşır.” Koçak 1938: 8
pe-İs.) “Savuruduk, çalharduk, çallamak Bağ bahçe, yapı gibi yer-
getürüdük hayvanlanān.” Abaz lerin çevresini karaçalı benzeri
2004: 117 gereçlerle çevrelemek, çalı-
çalıbasan İri, sert taneli, uzun lamak (Âşıkbükü-Os.) “Samanlı-
saplı, kılçıklı bir cins buğday ğın arkasını bir an önce çallaya-
(Kurşunlu-İs.) lım, yoksa hayvanlardan başımızı
çalık (1) 1. ¦ Çalgın (Kargı-Os.; alamayız.” Arslaner 2016: 238
Kamışlı-Su.; Çr.) 2. Renksiz, kan- çallı ballı Bir çeşit aşık oyunu
sız, zayıf kişi (Al.) 3. İnce, eğri (Çr.)

103
103
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

çalma (1) Çiğ sütten yapılan yo- böyle ağlanır diye iki tokat çala-
ğurt (Hallı-İs.) caksın ağzına ki gününü görsün.”
çalma (2) Kibrit (İs.; Su.) "O çal- Arslaner 2016: 238
maları kirpitleri çabalallarıdı." çalmak (9) Suya tutmak (Sevin-
Abaz 2004: 96 dikalan-Çr.) “Getirdiğimiz yemeği
çalma (3) Koyulaştırılmış pekmez, boşaltır, tıngırı elelusul bir suya
bulama (İs.; Baltacı Mehmet Pa- çalar.” Özcan 2021: 6
şa-Os.; Su.; Çr.) çalman Ağıl (Küçükpalabıyık-Çr.)
çalma (4) Fasulye, domates gibi çalpalama Bir sıvıyı sallayıp dal-
bitkilerin sarılması için dikilen galandırma (İs.) "Geçen günkü
ağaç dalı, çotuk, çöte (Âşıkbükü- gibi çalpalayıp iki yana dökme."
Os.) “Geçen yılki çalmalardan kul- Kalayoğlu 2017: 172
lanılabilecekleri ayırdım.” Arsla- çalpama Ayran (Ba.) “Şu tasa goyu
ner 2016: 238 bi çalpama doldur da içek heeri.”
çalmaç (1) ¦ Çotuk (1) 1 (Os.) Şahin 2020: 33
çalmaç (2) Mısır unundan yapılan çalpantıya binmek İşi aceleye
bir çorba (Gölet-Ka.) getirmek (Çıkrık-Çr.)
çalmak (1) Ekmeğin üzerine bir çalpatur Katırcı, kervancı (Çr.)
şey sürmek, sıvamak (Âşıkbükü- çaltak Dikenli, budaklı dal ya da
Os.; Su.) “Ekmeklere biraz yağ ça- çalı (Âşıkbükü-Os.) “Yoldaki çat-
lalım.” Arslaner 2016: 238 laklar eteğimi yırttı.” Arslaner
çalmak (2) Süpürmek, temizle- 2016: 238
mek (Âşıkbükü-Os.; Su.) “Orayı çaltaklu Sözün nereye gideceğini
süpürünce ineklerin altını da çalı- düşünmeden kırıcı biçimde ko-
verin.” Arslaner 2016: 238 nuşan kimse (Âşıkbükü-Os.)
çalmak (3) Atmak, fırlatmak (Su.) çaluk ¦ çalgın (Çr.)
“Hey ağalar bu yavrunun suçu ne? çalyaka etmek Yakasından tut-
/ Yavruyu kenara çal Kızılırmak” mak (Çr.) “Çalyaka ettim, cender-
Oğuz 2006d: 58 meye teslim ettim.” Yoksul 2013:
çalmak (4) Yoğurt mayalamak 200
(İs.; Su.; Çalyayla, Kirazlıpınar- çamaşır taşı Üzerinde tokaçla
Çr.) vurularak giysi yıkanan yassı taş
çalmak (5) Kenara çekmek (Gö- (Çr.) “Giysiler bahçeye yakılan
let-Ka.) “Veteriner, Ahmet’ten ocaklarda küllü sularla, çamaşır
hayvanın poposunu kenara çal- taşında tokaçla yıkanırdı.” Özça-
masını istedi.” www.golet.tr.gg/ talbaş 2002: 17
çalmak (6) Saldırıp ısırmak (Çal- çambardak Çamdan oyularak
yayla-Çr.) “Domuz domuzu çal- yapılmış su kabı (Saraycık-İs.;
maz.” Yoksul 2013: 250 Beydili, Çıkrık-Çr) “Tırpanı güzel
çalmak (7) Daldırmak, kaşık- biçer / Çambardaktan su içer”
lamak (Âşıkbükü-Os.) “Yemek be- Gösterir 2011: 271
ğenmeyen çocuk, acıkınca tarha- çamça Çamdan oyularak yapılmış
na çorbasına çaldı kaşığı.” Arsla- su kabı (Çr.)
ner 2016: 238 çamdelen Ağaçkakan (Çr.) “Çam-
çalmak (8) Vurmak, dövmek delen virdini ağaçta eder / Karga
(Âşıkbükü-Os.) “Öyle ağlanmaz

104
104
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

tesbihini havada çeker” Ertekin çangal (2) Güreşte bir ayak oyu-
1943: 22 nu, çelme takma (İsmailköy-Çr.)
çamdu (1) Ahşap evlerde evin iç “Alt alta, üst üste, çangal, tırpan,
duvarını oluşturan kalın tahtalar boyunduruk…” Güven 2013: 165
(Bademce-Ka.; Âşıkbükü-Os.) çangal çangal Salkım salkım, kü-
çamdu (2) Yüzü gülmeyen, su- me küme (Su.) “Gökyüzünde bin-
ratsız (Âşıkbükü-Os.) “A yavrum, lerce yıldız çangal çangal parla-
bu çamdu suratlı kızı nerden bul- yıp sönüyordu.” Sarıyüce 2004:
dun?” Arslaner 2016: 239 259
çamgakan Ağaçkakan (Âşıkbükü- çangıl çangıl Küme küme (Evci-
Os.) Bo.) “Üzerleri çangıl çangıl, dizim
çamır Çamur (Gökçam-Su.; Çal- dizim çiçek.” Sarıyüce 2006: 30
yayla, Serban-Çr.) “Gônümün köş- çangal çungal Eğri büğrü (İs.; Os.;
güne çamır sıvadın / Küllükleri Çr.) “Çangal çungal bir burun ki,
mekân tut bundan kelli” Gösterir bu burun nefsinde bütün renkleri
2008/84: 11 övünerek toplamış.” Saraçer
çamır çığnamak Yorulmak, eziyet 2000: 304
görmek (Su.) çanılmak Kafa üstü yere düşmek
çamsımak Erkek, kadına meylet- (Gölet-Ka.) “Kamyon köprüden
mek (Çr.) aşağı dikdepe çanıldı.” www.go-
çamurluk Yemeni üzerine giyilen let.tr.gg/
çizme koncu (Çr.) çani Küçük ev köpeği (Ba.; Kara-
çamur yazmak Kerpiç örgüde dona-Çr.) “Eskiden bizim mahal-
kerpiç sıraları arasına malayla lede birkaç kişi çani beslerdi.” Şa-
çamur sürmek (Çr.) hin 2020: 34
çanak çatlatan 1. Gelincik çiçeği çanlağa Gerdan (Su.) “Bu hanımın
(Çr.) 2. Yenilen bir çeşit ot (Çal- çanlağası geniştir.” Tdk 1993:
yayla-Çr.) 1071
çanak kıran Gelincik çiçeği (Çr.) Çan Saat Saat kulesi (Sarimbey-
çançana Hacı karşılarken kulla- Çr.) “Yükselmiş binalar semaya
nılan, çan çan ses çıkaran, pirinç- gider / Çan Saat’i bulutlarla cenk
ten bir çalgı (Çr.) “Çançanalar eder” Nalıncı 1958: 54
çalıyor / Yâr hacıdan geliyor” Ay- çanşak Çağlayan (Bayat-İs.)
tekin 2003: 52 çantal Etek (Yağcılar-Ka.)
çandı (1) 1. Ağaç direkler üzerine çantı (1) Tavan (Çr.)
çakılmış çıtalara sıva yapılarak çantı (2) Yavan (Ba.) “Bu çalhama
oluşturulan duvar ya da tavan, da bek çantı olmuş, imüğünden
bağdadî (Çr.) 2. Evin, ambarın geçmiyo adamın.” Şahin 2020: 33
köşesi (Yerliköy-İs.) çap Köşe (Çr.)
çandı (2) Alnı geniş, dışarıya çıkık çapak Göze inen beyaz leke (İs.)
kişi (İs.) çapar (1) Sarışın mavi ya da yeşil
çandu Ahşap yığma yapı (Os.) gözlü insan (Ba.; İs.) 2. Güneşe
çandubaşı Ahşap yığma yapılarda bakamayacak denli sarışın, kaşı,
hatıl uçlarına açılan boğaz (Os.) kirpiği beyaza yakın olan kimse
çangal (1) Dallı budaklı, eğri ağaç (Os.; Arpalık, Dutçakallı-Çr.) 3.
(Me.) Yüzünde bol miktarda çili olan

105
105
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

insan (Külah-Al.; Gökköy) “Sarı- çara (2) Yağsız ince et (İs.) “Etin
şınım çaparım / Buluttan nem çarasını fakir yer.” Tdk 1993:
kaparım” Gösterir 2011: 200 1080
çapar (2) Alacalı boz renkli köpek çarçan Birdirbir oyunu (Satıyüzü-
(Külah-Al.) Ba.)
çapı Meyve toplamaya yarayan çarçarı ¦ çarçan (Satıyüzü-Ba.).
merdiven (Çr.) çar çarmağı Nişanla düğün ara-
çapıla Kaba deriden yapılmış ucu sında oğlan evinden kız evine
sivri, arkası basık yaz ayakkabısı, gönderilen bohça (Ka.) “Çar çar-
yemeni (İs.; Os.) mağı adı verilen bu bohçayı ge-
çapıldamak Su ya da çamur için- tiren kişiye kız evince bahşiş veri-
de tepinmek (Çr.) “Yağmur sonu, lir.” Aşık 2003: 71
çocuklar diz yukarı sıvayıp eteği, çardak (1) Çadırıma çardak oyu-
pantolonu, sel suları içinde çapıl- nunda üst üste konulan taşlara
dardı…” Özçatalbaş 2002: 118 verilen ad (Çr.) “İlk olarak çadır
çapıt ¦ çaput (Kılavuz-Al.; Gök- adı verilen bir daire içine 8-9 taş-
çam-Su.; Arpalık, Dutçakallı, Ka- tan oluşan bir çardak dikilir.”
radona-Çr.) "Mumlu çapıtı yedi Oğuz 2006b: 40
kat yapmış." Ozulu 2016: 13 çardak (2) Odun istifi (Büyükdi-
çapile Altı kösele, üstü meşinden van-Çr.)
yapılmış yumuşak ayakkabı (Çr.) çardak (3) Eski evlerde bütün
çapraşuk Karışık (Ka.) odaların kapılarının açıldığı ge-
çaprı Bir çeşit oyalı, pullu ba- niş orta bölüm; sofa (İs.; Oğ.; Or.;
şörtüsü (Çr.) Os.)
çaput Eski bez parçası (Evci-Bo.; çardak katı Evlerin üst katı (Or.)
Ka.; Gökköy-Çr.) “Ver şu elindee çardaklı Uzun eşek oyununa ben-
çaputu da arabanın camını sile- zeyen bir çocuk oyunu (Çr.)
yim.” Şahin 2020: 34 “Çardaklı oyunu 4-5 kişilik iki ta-
çap yapmak Söz verdiği işi yap- kım arasında oynanır.” Oğuz
mamak (Ka.) 2006b: 26
çar (1) Bel bağı (Çr.) çarhut Eli ayağı felç olan (Ba.)
çar (2) Kadınların sokakta giydiği, “Zunnacı Mıstığın babası çarhut
yalnız yüzü dışarıda bırakan si- olduktan sonra çok yaşamadı.”
yah üstlük, çarşaf (Körkü-Su.; Şahin 2020: 34
Beydili, Tatar-Çr.) “Yamaçtan ge- çarık Bakırları saç yağı ile par-
len kara çarlı kadınlar yanından latırken kullanılan deri (Çr.)
ürkerek geçtiler.” Özçatalbaş çarık burnu Yufka ekmekle yapı-
2002: 108 lan büyük sunak (Çr.) “Kaşıkla
çara (1) Memeli hayvanların kız- yemek yok ama çarık burnu yap-
gınlık zamanları ile doğumları mak da yok.” Tombuş 1943: 27
yaklaşınca dişilik organlarından çariñne Çataliğne (Âşıkbükü-Os.)
akan sıvı (İs.; Ka.; Su.; Güvenli- çarkıt Eski, bozuk (Yerliköy-İs.;
Çr.) “Bizim kara düve çaralamış, Su.)
Baytar Fehmi Bey’i çağıralım da çarkut ¦ çarkıt (Âşıkbükü-Os.)
aşılasın.” Şahin 2020: 34 “Şu çarkutu satıp da ne zaman bir

106
106
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

iyi araba alacaksın?” Arslaner mahallenin en çarşutluk yapa-


2016: 239 nıdır.” Şahin 2020: 34
çārmak Çağırmak, davet etmek çartlak Bağırtlak (Çr.)
(İs.) “Ōlan tarafunu gız tarafu çaşak Bayırlardan akarak yığın
çāru.” Abaz 2004: 100 durumuna gelen çakıl (Çıkrık-
çarmıh Elbise kurutmak için ya- Çr.)
pılmış askı (Çr.) çaşut Söz taşıyan kadın, çaşıt
çarmuk Çatıda kullanılan ahşap (Âşıkbükü-Os.) “Şu çaşutun lafına
direk (Oğ.) mı inanıyorsun?” Arslaner 2016:
çarpana Sahan kapağını andıran, 239
birbirine vurularak çalınan bü- çat (1) İki derenin ya da iki yolun
yük zil (İs.) birleştiği yer (İs.; Ka.; Kargı-Os.;
çarpım On beş yirmi dolayında Ovakarapınar-Çr.) “Yedi çatın or-
yufka ekmeği (Kıcılı-Al.; Çalyay- tasında gevezelik yapmanın sırası
la-Çr.) mı?” Yoksul 2013: 646
çarpınmak Durup dinlenmeden çat (2) Kalça (Âşıkbükü-Os.)
çalışmak, çırpınmak, didinmek çatağaz Çok yakın, göz önü, orta-
(Göcenovacığı-Çr.) "Eller gibi göl- lık yer (İs.)
gelerde çene yarıştırmadın, yana çat ağzı Ortalık yer (Su.)
yöne çarpındın da ne uttun?" Gü- çataklamak Bacaklarından kaldı-
müş 1977: 64 rarak düşürmek (Kumbaba-Os.)
çarpuk çurpuk Eğri büğrü (Evci- “Kadın açmaya eğilince kadını ça-
Bo.) “Köydeki kısraklar çarpuk taklamış, sandığın içine tıkmış.”
çurpuk bacaklı, çelimsiz piç taylar Demir 2021: 254
kulunlarken...” Sarıyüce 2006: 78 çatal Sap toplamakta kullanılan
çarşaf Kenefi denilen yerel doku- tahta alet (Kamışlı-Su.) “Kadınlar
madan yapılan, yamurmalı, oya- biçilen buğdayları çatalla yığın
lı, kabarcıklı, tek çıbıklı, çift çı- haline getirirler.” Doğan 2004:
bıklı gibi çeşitleri olan sokak giy- 117
sisi (İs.; Su.) “Handan çıkarken çatalaş ¦ çatalaşı (Kıcılı-Al.; Bü-
çarşafıma sıkı sıkıya büründüm.” yükgülücek, Ovakarapınar-Çr.)
Benice 2002: 118 çatalaşı Yarma, mercimekle pişi-
çarşak Ayaklarını birbirine çar- rilen bir çeşit çorba, oynaşlı çor-
parak yürüyen insan ya da hay- ba (İs.; Su.; Mustafaçelebi-Çr.)
van (Gölet-Ka.) çatalbörü Kalın kabuklu, uzun
çarşakmē Fırında yapılan ekmek taneli kara üzüm (İs.)
(İs.) “Āşamaca ekmek yapıyoduk, çatalca (1) Baş tarafı çatal baston
çarşakmē gelmeyodu.” Abaz (Dutçakallı-Çr.)
2004: 158 çatalca (2) At, eşek gibi hay-
çarşı ekmeği Somun (Al.) vanlara yük yüklerken kullanılan
çarşı keliği Çarşıya gitmeyi çok ucu çatal ağaç dalı (Çıkrık-Çr.)
seven, evde duramayan kişi (İs.) “Bir tarafı bittikten sonra ça-
çarşut Söz taşıyarak iki yanı bir- talcayı dayayıp yükün öbür tara-
birine düşüren, ortalığı karıştı- fına geçiyor.” Akkaya 2011:437
ran (Ba.; Âşıkbükü-Os.) “Bizim çatalca (3) Ekin ya da ot de-
metlerini toplayıp kaldırmak için

107
107
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kullanılan, iki uzun çatalı bulu- çatışmak Özellikle kedi, köpeğin


nan ahşap alet (Ovakarapınar- cinsel birleşme durumuna (İs.)
Çr.) çatkı Gelin başına örtülen kırmızı,
çatal kapı Kanatlı avlu kapısı yeşil renkli iki yazma (Gölet-Ka.)
(Külah-Al.; İs.; Oğ.; Or.; Os.; Su.) “Gelinin çatkısı bağlanırken an-
"Çatal kapı dört metre uzunlu- nesi ağlıyor.” www.golet.tr.gg/
ğundaydı." Çalmuk 2019: 18 çatlak Tabanca, tüfek kapsülü
çatalkara Bir çeşit siyah üzüm (Çr.)
(İs.; Çalıca-Çr.) çatma Duvarları ağaç gövdesinden
çatalkavak Güvercin taklası da birbirine takılarak, çivisiz olarak
denen bir çocuk oyunu (Örencik- yapılan yayla evi, yığma ev (İs.;
Çr.) Ka.; Os.)
çataltırnak Öküz, manda gibi çatma ağacı Birbirine çapraz bağ-
hayvanlar (Ovakarapınar-Çr.) lanmış üç ağaç (Dutçakallı-Çr.)
çata mata Uzun eşek oyunu (Ba.) çatuk Ağaç kökü (Ka.)
“Haydi gelin göbeller, Tekkenin çav Hayvanların erkeklik organı
Kaşta çata mata oynayalım.” Şa- (Ka.; İsmailköy-Çr.) “… hayvanın
hin 2020: 34 çavı dışarıda.” Güven 2013: 172
çatana Ona buna sataşan (Ka.) çavkırmak ¦ çemkirmek (2)(Ka.)
çatayaz (1) Çok soğuk hava (İki- çavlak Çağlayan (İs.)
pınar-İs.; Su.; Sarimbey-Çr.) çavmak Amaçtan şaşmak, yol
“Bekledim gecenin çat ayazında / değiştirmek, kaçmak (Su.; Eskie-
Ellerim donarken nerelerdeydin” kin-Çr.) “Çavdar ekdim anızına,
Çimen 2005b: 25 çavdı getti gö yüzüne.” Caferoğlu
çatayaz (2) Orta yer (Çr.) 1994b: 114
çatayaz (3) Parası olmayan (İs.) çavşak Tarlalardaki taş yığını
çatçat çarığım ¦ çatçat çaruğu (Me.; Çıkrık-Çr.) “Beni öldüre-
(Çr.) cekti, tarlanın içindeki çavşağın
çatçat çaruğu Uzun eşek oyunu içine kaçtım.” Akkaya 2011: 336
(Ba.) “Çat çat çaruğu, çatma ba- çavullamak Karanlıkta ya da
şın yaruğu, horozun feriği kaç?” görmeden elle aramak, yoklamak
Şahin 2020: 34 (İs.)
çat çat kaynana En az yedi kişi ile çavzurtmak İvmek, oraya buraya
iki grup arasında oynanan çocuk koşuşturmak (Çr.)
oyunu (Çr.) “Çat çat kaynana / çay Çamaşır (Su.)
Çatır patır kaynana” Oğuz 2006b: çayan Yılana benzer, kertenkele
27 gibi yürüyen hayvan (Yazır-Bo.;
çatgapı İki kişinin birbirlerinin Akçalı-Su.) “Çok cefalara sürerler
evine teklifsizce girebilecek ya- canını / Yılan çayan gelir sarar
kınlıkta olması (İs.) tenini” Çevik 2007: 179
çatı çatma Bakır kazanların dip- çaykara 1. Çay kıyısında çıkan
leri ile yan kısımlarını birleş- göze, kaynak, pınar (Su.; Sarim-
tirme (Çr.) bey-Çr.) 2. Kar ya da yağmur su-
çatık kaş Eskiden örülen bir çorap larının kırlarda açtığı yol (Su.)
ya da çorap nakışı (Çr.) “Çaykaralar gibi kurumaz asla /
çatırık ¦ çat (Çr.)

108
108
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Ulubahtan çağlar gelen selim var” çedik Hafif ayakkabı ya da terlik


Çimen 2005a: 38 (Âşıkbükü-Os.; Gökçam-Su.)
çay kazanı Genellikle çamaşır çedük Sarıçiğdemin yenebilen so-
kaynatmada kullanılan, banma- ğan kökü (İs.)
dan büyük iki kulplu kazan (Bey- çeel Tarlanın ortasına biriktirilen
dili-Çr.) “Çay kazanlarında güzel taş yağını (Ba.) “Bizim tallanın
kokulu pekmez, ağır fıkırdayış- ortasındaki çeelden üç ramuk daş
larla kaynıyordu.” Miyak 1945: 14 yükledük.” Şahin 2020: 35
çay kuşu Balıkçıl (Çr.) çeğel 1. Çakıl taşı (İs.) 2. Tarlaların
çaylamık Çay kıyısı (?) (İsahacı- ortasına biriktirilen taş yığınları
Al.) “Garip Ağa’nın ardı sıra git- (Ba.)
tiler / Çaylamıkta ensesinden yet- çeğil Çakıl (Âşıkbükü-Os.) “Posta-
tiler” Arısoy 1970: 26 llarına dolan çeğilleri merdiven-
çaylamuk otu Doğada yetişen bir lere saçmış, badalları perişan et-
ot (Göcenovacığı-Çr.) "Dibinde miş.” Arslaner 2016: 239
kum olan, çaylamuk otu bitiren su çeğin Omuz (Çr.)
ey sudur, şişkinlik yapmaz." Gü- çeğir ¦ berçin (Çr.)
müş 1977: 126 çeğşek Kırılarak küçültülmüş taş
çaylık Kadınların, iş yaparken (İs.) “Yolların çeğşekleri hep çık-
giydikleri geniş, uzun don (Su.) mış.” Tdk 1993: 1107
çaynak ¦ çolak (Çr.) çek 1. Hallaç tokmağı (Su.; Çr.) 2.
çaynik Çaydanlık (Os.) Pamuk atarken yayın kirişini
çebiş (1) Bir yaşındaki keçi yav- çekmek için kullanılan araç (Ala-
rusu (Külah-Al.; Os.; Gökçam-Su.; cahöyük-Al.)
Boğabağı, Çıkrık, Eskiekin-Çr.) çekdürmek Büyükbaş hayvanları
“Oğlun esgerden gelmiş, bi çebiş çiftleştirmek (İs.)
kes de yiyelim heeri!” Kerman çeki (1) 1. Kadınların başlarına
1997: 16 bağladıkları başörtüsü (Akçasu-
çebiş (2) Zayıf, arık (Çr.) İs.; Ka.; Çr.) “Dilberler adetidir /
çebişlenmek Üzümün tevek üze- Alnına çeki bağla” Gösterir, 2011:
rinde kurumaya yüz tutması 75 2. Fesin üzerine bağlanan, ye-
(Çalyayla-Çr.) şil ince bezden üç köşeli olarak
çeç Savrularak samandan ayrılmış dikilen ince bir kumaş (Yeşil-
tahıl yığını (Evci-Bo.; Köseeyüp- yurt-Al.) “Verani bağlanmış çeki-
Me.; Gökçam-Su.; Beydili, Eskie- den cenber / Koynuna doldurmuş
kin, Göcenovacığı-Çr.) “Harman- misginen anber” Yöndem 1983:
da çeç olayım / Yârden güleç ola- 34
yım” Gösterir 2011: 202 çeki (2) Tarlanın ekilen bölümü
çeddik Çiğdemin soğanı (Gökköy- (Al.)
Çr.) çeki (3) Kantar, tartı (Su.)
çedene Kendir, kenevir tohumu çekindirik Mum içindeki fitil
(Külah-Al.; Su.; Çıkrık, Gökköy- (Alembeyli-Su.)
Çr.) “Bahçelerde çedene / Top- çekirce Çekirge (Çalyayla-Çr.)
larım dene dene” Ayhan 2002: çekirge Bir halk oyunu (Arpalık,
166 Dutçakallı, Örencik-Çr.)

109
109
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

çekiş Ağız kavgası (Esentepe-İs.; çelik (1) Çocukların sopa ile oy-
Ka.; Su.; Çalyayla-Çr.) “Çekişe çe- nadıkları oyun (Su.; Çr.) “Ebe ta-
kişe pazarlık yapılmaz ki.” Yoksul kım çeliği havada yakalamaya
2013: 204 çalışır.” Oğuz 2006b: 13
çekişmek Tartışmak, atışmak, çelik (2) Köklü bir ağacın dipten
ağız kavgası yapmak (Çavuşoğlu- çıkan dalını kesip, başka bir yere
İs.; Âşıkbükü, Kargı-Os.; Çr.) “Şo dikerek köklendirilmişi (Çr.) “Bu
bizim Saniye çekişdi beniynen.” yıl bağda çok çelik yapıldı.” Tdk
Özdemir 2019: 68 1993: 1123
çekiştim çehreli Asık suratlı (Çr.) çelik (3) Sekiz buçuk litrelik ölçü
“Nemaarek heri, eme de bek çe- birimi (Gökçam-Su.)
kişdim çehreli.” Özdemir 2019: 95 çelik (4) Ahşap direk başlığı (Al.;
çekme Topraktan yapılmış derin- Bo.; Or.; Os.)
ce kap (Os.) çelik çomak 1. Erkek çocukların
çekmek At, eşek, sığır gibi hay- özellikle kırsal alanlarda oyna-
vanları çiftleştirmek (Çalyayla- dığı bir oyun (Çr.) “Çelik çomak
Çr.) oynamak da tarihe karıştı.” Yok-
çekmen Küçük küp (İkipınar-İs.; sul 2013: 205
Çr.) “Felan çekmen yok didim.” çelik çülük Bölük, parça, işe yara-
Abaz 2004: 123 mayan şey (Çr.)
çektik Hayvana yüklenen eşyanın çelikleme Kısa odun (Çr.)
üzerine bağlanan urganın ger- çelmeci Çelmeli top oyununda
ginliğini sağlamada kullanılan topu çelen oyuncu (Çr.) “Çelmeci
küçük çatal ağaç (Dereyazıcı-Al.) ölünceye kadar çelmeye devam
çekü Çocuk başörtüsü, yazma eder.” Ozulu 2013: 16
(Bademce-Ka.; Âşıkbükü-Os.) çelmek Bir şeyin desteğini almak
“Kızım çekünü düzelt de çık dışa- ya da altına oymak (Su.)
rıya.” Arslaner 2016: 239 çelpeşik ¦ çopraşık (Alembeyli-
çel çöp Bilye oyununda, oyun- Su.; Çıkrık-Çr.) “Çelpeşik işlere
cunun fırlatacağı bilye ile hedef burnumu sokmam ben.” Yoksul
arasındaki taş, toprak, çöp gibi 2013: 205
engelleri temizlemek için söyle- çeltek (1) Yardımcı, çobanın yar-
diği söz (İs.) “Bilyesini alarak ‘çel dımcısı (Çopraşık, Değirmende-
çöp, mum direk’ diye bağırdı.” Ka- re-Al.; Su.)
layoğlu 2017: 37 çeltek (2) ¦ çeltik (Ka.)
çelen Yakışıklı, babayiğit delikanlı çeltik Kabuklu pirinç (Os.) “Bacak
(Çr.) “Kendi yiğit cebi boş / Çelen ıslanmayınca çeltik alınmaz.”
yiğitler geldi” Aytekin 2003: 112 Yoksul 2013: 100
çelenk Yığıltı üzerine çıkıntı biçi- çeltükleğü Çeltik (pirinç) ekilen
minde yapılan süs (Su.) yer (Âşıkbükü-Os.) “Çeltükleğü-
çelermek (1) Batarak ölmek (Me.) den gelince biraz uzanayım de-
“Çelerdi hanım, çelerdi / İki göz- miştim ki ezan allahüekber dedi.”
leri birden belerdi” Demir 2021: Arslaner 2016: 239
224 çember Beyaz, büyükçe başörtü-
çelermek (2) Büyümek, gelişmek sü, yemeni, yazma (Eskiyapar,
(Ka.) Külah-Al.; Ortayoncalı-Ba.; Ba-

110
110
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yat-İs.; Oğ.; Düvenci-Çr.) “Dul ka- çemremek Giysinin paça, kol ya


dının çemberinden çember örtün.” da eteklerini kıvırmak (İs.; Çr.)
Oğuz 2007a: 74 “Eteklerini çemreyip işe girişi-
çemçerez Düğünde kadınların yorlar.” Demiryürek-Ozulu 2017:
katıldığı eğlenceli tören (Âşıkbü- 110
kü-Os.) “Çemçerezde yediğin çe- çemrenmek Kolunu ya da paça-
rezler yetmedi mi gıı?” Gösterir larını sıvamak, eteğini toplamak
2020: 41 (İs.; Akçalı, Kavşut-Su.) “Çaya
çemçük Çirkin (Ba.) “Yatukçu’nun varmadan çemrenme.” Yoksul,
en çemçük aazlısıdır, sakın lafına 2013: 204
karşılık verme, seni irezil ider.” çenber ¦ çember (Os.)
Şahin 2020: 35 çenber yağı Karın zarı (Çr.)
çemirlemek ¦ çemrenmek (Çr.) çencere Tencere (Ba.) “Şu telek-
“Osmanlı kolları çemirlemiş, “Ya teki çencereyi ver de aşama bi
Allah! Ya pir!” diyerekten…” Tahir faslıgabak bişürüyüm.” Şahin
2004: 88 2020: 35
çemişimek Meyvelerin iyice ol- çencire Tencere (İkipınar-İs.)
gunlaşması (Âşıkbükü-Os.) “İn- “Şindi çencirey gotürüyon, orda
cirler dalında çemişimiş de yiyen her şiyi ediyoñ.” Abaz 2004: 120
yok.” Arslaner 2016: 239 çen çen 1. Gereksiz yere çok ko-
çemkirmek (1) 1. Yüze gelmek, nuşma (Su.) 2. Köpeğin çenile-
birisi ile konuşurken kural tanı- mesi (Su.)
madan karşısındakinin sözünü çendek çündek Düz olmayan,
kese kese azarlar gibi yanıt ver- küçük çukurları, tümsekleri olan
mek (Kılavuz, Külah-Al.; Os.; Çr.) alan (İs.)
2. Gevezelenmek (Al.) “Yârime çene(1) Köşe, köşe başı (Külah-
çemkirenler / Olsunlar kara kö- Al.; İkipınar-İs.; Kamışlı-Su.; Ar-
pek” Aytekin 2003: 102 palık, Dutçakallı, Morsümbül-Çr.)
çemkirmek (2) Köpeğin ya da “Beni sana vermezler / Çene başı
yavrusunun kesik kesik hav- bekleme” Ertekin 2006: 17
laması (Yerliköy-İs.; Çitli-Me.) çene(2) Yaşlıların üzerine oturup
“İnsanın yüzüne çemkirip durur / söyleştikleri uzun kütük (Ahmet-
Zamane göl-bezi zağar mı zağar” oğlan-Çr.) “Bu kütüğe, üstünde
Gösterir 2014: 82 eğreklenip çene çaldıklarından
çemkürmek 1. Saygısızca karşılık çene denirdi.” Çalışgan 2021: 80
vermek (Ba.) “Daha dünkü çocuk çeñesek Geveze, anlamsız konu-
bi de karşımda utanmadan çem- şan (Ba.) “Gız gısmı bu gadar çe-
kürüyo, utan utan!” Şahin 2020: ñesek olmaz kızım, eccük oturaklı
35 2.¦ çemkirmek (2) (İs.; Ka.) olmak gerek.” Şahin 2020: 36
çemrek 1. Becerikli, düzenli kimse çenet Kalça, bacak (Gökçam-Su.;
(İs.; Ovasaray-Çr.) 2. Çevik, eline Çr.) 2. İkiye ayrılmış nesnelerin
ayağına çabuk (Ovakarapınar- parçalarından her biri (Gökçam-
Çr.) “Sanatkarın çemrek olan el- Su.) “Gelirsem yanına çenedini
leri / Marangozsa yongasıdır gül- ayırırım.” Kerman 1997: 81
leri” Ucar 1957: 28 çengi Çok konuşan, geveze (Ser-
ban-Çr.) “Gayet edepsizdir bulun-

111
111
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

maz dengi / Bize de bulaştı edep- çepken ¦ cepken 1 (Çr.) “Çevreler


siz çengi” Koçak 1980: 251 çepkenler zıvgalar renk renk / Bu
çengülçüş Tahterevalli (Kızılha- yiğit bu güzel bu soylu ahenk” Er-
mza-Or.) can 1997: 61
çenilemek Köpek can acısından çerçici 1. Köylerde ufak tefek eşya
havlamak, ürümek (Külah-Al.; satan gezgin satıcı (İs.; Aşağıfın-
Kargı-Os.; Çukurlu-Su.) “Ulan dıklı-Su.; Çalyayla-Çr.) 2. Ma-ni-
Binci itlerini al da git. Çenileyip faturacı (Al.) “Çerçici eşeği gibi
durmasınlar.” Güven 2010: 94 kokuyor.” Yoksul 2013: 206
çente Çanta (Su.; Çalyayla, Eşen- çerge Derme çatma çadır (Çr.)
çay-Çr.) “Dağdan gelenin çentesi- “Çergenin içinde yaz geçer; ama
ne baharlar, dağ eriği var mı di- kış geçmez.” Yoksul 2013: 207
ye.” Uçakcı 2006: 216 çeri Eşkıya (Su.) “Hırsız gapısızdır,
çentek Eğri, düz olmayan (Çr.) eşkıya çeri / Çekirdek çitlektir,
çentek çüntek ¦ çentek (Çr.) pazar da deri” Gösterir 2014: 80
çenteleme Yaralama, yara açma çerik Altı ya da sekiz kiloluk bir
(İs.) çeşit tahıl ölçüsü (Alacahöyük,
çentük çüntük Diş diş, pürüzlü, İsahacı, Külah-Al.; Yazır-Bo.; Me.;
yontulmuş (Çr.) “Bizim kapların Os.; Su.; Saray-Çr.) “Birer çerik
ağzı çentük çüntük oldu.” Tdk buğdayı çeşmede yıkamışlar.” Arı-
1993: 1140 soy 1970: 71
çepel (1) Çamur, pislik, bulaşık, çerik buçuk Azar azar, parça par-
kir (Su.; Külah-Al.; Serban-Çr.) ça (Ovakarapınar-Çr.)
“Bu yakında yine çepel töredi / çerikçi Köylerden topladığı hay-
Sevinirdim edepsizler yıradı” Ko- vanları hayvan pazarında satan
çak 1980: 251 kimse (Eskiekin-Çr.) “Ham demi-
çepel (2) Engebeli arazi (Mak- re tav vermede körükçün / Mer-
sutlu-Ka.) “Bu yol çok çepel.” Tdk kep alır, merkep satar çerikçin”
1993: 1141 Kurtoğlu 2006: 74
çepelli Karışık, pislikli, çöplü (Ka.) çerik çürük ¦ çelik çülük (Çr.)
çepil çepil etmek Çevreyi rahat- çermek İyileşmek (Ka.)
sız edecek biçimde gereksiz yere çerpeşik Karışık, dolaşık (İs.; Ka.)
konuşmak (Âşıkbükü-Os.) çeşber Baston, ucu topuzlu çoban
çepildek Hem gereksiz hem de değneği (Su.)
hızlı konuştuğu için konuşmasın- çeşlemek Harmanda, buğdayı ya
dan zevk alınmayan kişi (Âşık- da arpayı samandan ayırmak
bükü-Os.) (Ka.)
çepildemek Gereksiz yere, ra- çetel Kura (Su.)
hatsız edecek biçimde hızlı konu- çetele atmak Kura çekmek (Arpa-
şarak gevezelik etmek (Âşıkbü- lık, Dutçakallı-Çr.)
kü-Os.) “Başımda çepildeyip dur- çeteleşmek Kırıcı olacak biçimde
ma, benim bir sürü işim var.” Ars- birbirine sataşmak (Çevreli-Al.)
laner 2016: 239 "Boşa tartışmayın, sakın çeteleş-
çepin Küçük çapa (Su.) meyin." Kantemir 2015: 49
çepiş ¦ çebiş (Çr.) çete mete kaç Uzun eşeğe benze-
yen bir çocuk oyunu (Çr.)

112
112
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

çetemük Sakız ağacının meyvesi, evre (2) Eskiden örülen bir çorap
çitlembik (Ka.) ya da çorap nakışı (Çr.)
çeten Saman taşımak için kağnı- çevrilmek Dönmek (Çr.) “Başımda
lara konulan çubuktan örülmüş bir çevrinme var yeni peydah ol-
büyük sepet ya da kanat (İsahacı, du, bazı arada çevrilip duruyor.”
Külah-Al.; Os.; Beydili, Büyükdi- Tdk 1993: 1154
van, Çıkrık, Eskiekin-Çr.) “Hiç çevrim Daire (Su.) “Kanatlarını hiç
ıras gelmedim böyle oyuna / Pek çırpmadan dönüyor, geniş çev-
yaktı canımı saman çeteni” Arısoy rimler çiziyordu.” Sarıyüce 2004:
1970: 99 133
çetene ¦ çedene (Beydili-Çr.) çevrinmek Dönmek (Çr.)
çetik Atik, çevik (Su.) çevşen Küpenin kulağa takılacak
çevirme (1) 1. Etrafı duvarla ya yeri (İs.; Su.)
da çitle çevrilmiş küçük bahçe çevûk Normal ölçüden biraz kü-
(Ka.) 2. Avlu (Al.) çük (İs.)
çevirme (2) Yiyeceklerin küçük çeyiz sandığı Ağaçtan yapılan
parçalar halinde doğranıp pişi- oyuncak sandık (Çr.)
rilmesiyle yapılan yemek, sote çeyiz yazmak Düğünde geline ta-
(Evci-Bo.) “Ben en çok mantar çe- kılan takıları ya da getirilen eş-
virmesini severim.” Sarıyüce yayı tutanağa geçirmek (Çomar-
2006: 135 Al.; Su.) “Çeyiz yazmak için köy
çevirtme Topaç (Çr.) “Anne şu oğ- öğretmeni çağırılır.” Yöndem
lana baksana benim çevirtmemi 1983: 24
aldı da kaçıyor.” Tdk 1993: 1153 çezenmek Oyalanmak, tembellik
çevirtmeç Topaç (Çr.) etmek (İs.)
çevlik (1) 1. Etrafı çevrilmiş bahçe çezilmek Çözülmek (Çalyayla-Çr.)
ya da tarla (Gökçam-Su.) “Ertesi “Gönül bir ibrişimdir / Düğlenince
gün cami çevliğinde iki taraf top- çezilmez” Ertekin 2006: 58
landı.” Özçatalbaş 2002: 34 çezmek Çözmek (Yeşilyurt-Al.;
2. Tek katlı yapılarla çevrili kü- Karkın-İs.; Su.; Çalyayla-Çr.) “Ma-
çük alan (Çr.) “Molla İzzet Çöp- ni çuvalı bende / Şimdi ağzın çe-
lük çevliğinde manavlık yapı- zerim” Gösterir 2011: 218
yordu.” Güven 2016: 11 çıbartma İnce bir çubukla vurul-
çevlik (2) İki akıntının karış- ması sonucu vücutta duyulan sızı
masıyla suyun döndüğü yer, gir- (Os.) “Lan git şurdan, bacağıma
dap (Çr.) sarılıp durma, sırtını çıbardurum
çevlük Girdap (İs.; Eskiköy-Çr.) valla!” Şahin 2020: 36
“Kızılırmak akar gelir dolanır / çıbartmak Uzunca bir çubukla
Senem gelin çevlüklerde fırlanır” yünlerin dövülerek kabartılması
Oğuz 2006d: 58 (Ba.) “Bugün damüstünde yün
çevre (1) 1. Mendil (Kargı-Os.; çıbartacook, gel sen de bize yar-
Aşağıfındıklı-Su.) 2. Başörtüsü dım et.” Şahin 2020: 36
(Kalecikkaya-Al.; Çr.) “Çevre işle- çıbık Çubuk (Çalyayla-Çr.) “Çıbık
im sana / Çorap başladım sana” iken çıt, hezen iken küt.” Ertekin
Aytekin 2003: 60 1944: 29

113
113
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

çıbıl Yoksul (Çr.) “Senin pankan çığşır gibi Çok sık, yeğin (Çal-
olsa, çıbıl takımını uğratır mısın yayla-Çr.)
kapıya?” Tahir 2004: 24 çıhı Çıkın, torbacık, bohçacık (İs.;
çığdırmak Delirmek (Çr.) Ovakarapınar-Çr.) “Dayıya, em-
çığıl Bir araya toplanmış küçük miye gelinin gotdō bōçaları, çıhı-
parçalar (Me.) ları…” Abaz 2004: 100
çığıltı Gürültü, hafif gürültü (Çr.) çıhıbüzük 1. Dar kalçalı insan (İs.)
çığınlık Öteberi koymak oda du- 2. Gizli parası olduğuna inanılan
varına için açılan küçük niş (Al.) kişi (İs.)
çığır Karlı yerlerde kürekle açılan çıhışdāni Çıkıncaya kadar (İkipı-
yol (Perçem-Al.; Evci-Bo.; Bayat- nar-İs.) “Ocakdan çıhışdāni, ocak-
İs.) “Üzerinde kayıp gittiğimiz çı- dan çıkdı mıydı ileşiyola.” Abaz
ğır işlekçe.” Sarıyüce 2006: 120 2004: 122
çığırmak Bağırmak, çağırmak, çıhışmak (1) Yetişmek (Ba.) “Bi-
söylemek (Ka.; Kargı-Os.; Su.; raz daha hızlı yürüsek minibüse
Çalyayla-Çr.) “Çığırıyom çığırı- çıhışabilir miyiz dersin?” Şahin
yom duymuyon” Bilen 2006: 42 2020: 36
çığırtı Çığlık (Göcenovacığı-Çr.) çıhışmak (2) Yetmek (Ba.; Ova-
“Karı noluyon kız dedi emme çı- karapınar-Çr.) “Hadi beş yüze ol-
ğırtıdan ortalık çınlıyo.” Ertekin sun bu iş, bak elli liram çıhışma-
1946: 21 dı.” Şahin 2020: 36
çığırtmak Çağırtmak (Çalyayla- çıkacak Başa gelecek, kaza, bela
Çr.) “Nerde çığırtmış bu tellalı (Su.) “Elinden bi çıkacak var bu-
hükümat?” Tahir 2004: 358 nun.” Uçakcı 2006: 359
çığmak Gözü dönmek, çok sinir- çıkarım Yaklaşık 25 kg undan yo-
lenip ne yaptığını bilemeyecek ğrulan hamur (Çalyayla-Çr.)
duruma gelmek (İs.) çıkarma Evlerde oturmak için
çığnak Ayak altı, çok çiğnenen yer kullanılan yer (Bademce-Ka.)
(Su.; Çr.) çık gitlik Düğünden sonra el öp-
çığnamak Çiğnemek (Akçalı-Su.; meye gidildiğinde babanın kızına
Külah-Al.) “Herkes sahız çığnar verdiği armağan (Deliler-Çr.)
da Kûrt gızığmı dadını çıharan çıkı Küçük bohça, çıkın (Ka.; Ar-
heç olmaz.” Uçakcı 2006: 218 palık, Dutçakallı, Sarimbey, Tur-
çığrıngaç ¦ çıkrıncak (Çr.) gut-Çr.) “Açılmadık çıkıda ne ol-
çığrışım gibi bitmek Meyvelerin duğu bilinmez.” Yoksul 2013: 6
çok sık ya da bol olması durumu çıkılamak Bohça haline getirmek,
(Çr.) çıkın yapmak (Çr.) "Kiremitleri
çığrışmak Yüksek sesle bağrış- benim eski mendile çıkıladık."
mak (Evci-Bo.; Su.) “Ölmüş bu Demiryürek-Ozulu 2017: 221
yahu! diye çığrıştılar.” Sarıyüce çıkım Tarla sürülürken, çapalanır-
2004: 214 ken ya da ekin biçilirken 1,5-2 m.
çığşak Yüzük (fincan) oyunu so- genişliğinde ayrılmış tarla bo-
nunda, kazananların yenilenlere yunca uzanan bölümlerin her bi-
söylediği deyiş, mani (Çr.) “Ha- ri (Âşıkbükü-Os.; Çıkrık, Sey-
san’ı yanımdan çığşaklıca kov- dim-Çr.) “Bu tarla üç çıkımlıktır."
dum.” Koşay-Aydın 1952: 34 Tdk 1993: 1167

114
114
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

çıkışmak (1) Hesaplaşarak uzlaş- çılpı ¦ çırpı (Ka.)


mak (Dutçakallı, Göcenovacı-ğı- çılpık Şımarık, yaramaz, hoppa,
Çr.) züppe (Ovakarapınar-Çr.)
çıkışmak (2) Üstün gelmek, başa çıltak İftira (Çr.) “Çıltakçı mı çıl-
çıkmak (Çr.) “Çene yarıştırmada takçı ellerinde kara hemen ça-
ben seninle çıkışamam.” Yoksul lacak adam arıyor.” Tdk 1993:
2013: 205 1175
çıkla Sade, arı, yalnız (Su.) çımbış Cümbüş (Su.)
çıkma Balkon (Gölet-Ka.) çımgı Kıvılcım (İs.)
çıkmış Yıkanması gereken kirli çındım Sessiz duran, konuştuğun-
giysi (Çalyayla-Çr.) da etkili, nükteli konuşan kişi
çıkrık (1) Üzerine iplik sarılan (İs.)
çark (Bademce-Ka.; Beydili, Gök- çındırçıt Düzgün giyinen, giydiği-
köy-Çr.) “Çıkrığın dönsün de ipin ni kendine yakıştıran kişi (İs.)
nasıl olursa olsun.” Yoksul 2013: çıngı Kıvılcım (Yerliköy-İs.; Or.;
208 Akçalı-Su.; Çıkrık, Evciortakışla,
çıkrık (2) Kına gecelerinde genç Sarimbey-Çr.) “Hay halvara hal-
kızlar arasında oynanan köy se- vara / Çıngı düştü şalvara” Erte-
yirlik oyunu (Elvançelebi-Me.) kin 2006: 61
çıkrık (3) ¦ Çıkrıncak (Çr.) çıngılı bilezik Aynalı, sekizi bir
çıkrık kulağı Özel et sinirinden ya arada bilezik (Çr.)
da gön parçalarından yapılarak çıngır (1) Küçük kuru soğan, kıs-
çıkrıklara iğ takmak için kul- ka (Âşıkbükü-Os.)
lanılan alet (Çr.) çıngır (2) Küçük kabarcıklar
çıkrıncak Çocukları yürümeye (Âşıkbükü-Os.) “Ağzımın içi kaç
alıştırmak için kullanılan üç te- gündür çıngır kabar.” Arslaner
kerlekli korkuluklu araba (Çr.) 2016: 239
çıkrınkaç ¦ çıkrıncak (Çr.) çıngırak Su kabağından yapılan,
çılbez Oğlaktan ya da kuzudan çı- sallandığında ses çıkartan oyun-
kan küçük aşık (Çr.) cak (Ba.) “Gözün de bir çıngırağı
çılçıbıldak çırılçıplak (Çr.) “Koy- vardır.” Yoksul 2013: 342
vermeyin dışarı uğrar haaa…. Çıl- çıngırdak (1) Kapıya bağlı ip çe-
çıbıldak dışarı uğrar.” Tahir kilince ses yaparak geleni haber
2008: 157 veren bir tür zil (İs.)
çılçıpıl Çıplak, çırılçıplak (Çr.) çıngırdak (2) Hayvanlara takılan
“Aanh… Boş ki, çılçıpıl…” Tahir küçük çıngırak (Kargı-Os.)
2004 : 271 çıngırşak 1. 360 derece dönebi-
çıldırçıt Bahçe kıyılarında yetişen, len, tahterevalli benzeri bir oyun
yaprakları zambağa benzeyen aracı (Gölet-Ka.) "Gıcır gıcır öten
bir ot, sinirli ot (İs.) çıngırşağının / Binmesine doyum
çıldırık Terbiyesiz (Çr.) olmaz Kargı'nın" Aşık 2003: 139
çılkı Bahçe süpürgesi (Çr.) 2. Pamuğun çekirdeğini ayırma-
çılkıdır Vücudunun etleri gevşe- ya yarayan, iki tahta silindirden
miş kimse (Çr.) “Hastalıktan oluşan alet (Ka.) 3. İki ucu siv-
kalkmış vücudu cıvımış, çılkıdır riltilmiş bir mil üzerinde döne-
bir şey olmuş.” Tdk 1993: 1174 rek açılıp kapanan bahçe kapısı

115
115
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

(Ka.) 4. Zilli çocuk oyuncağı (Kar- çırmıklamak Tırmalamak (Çr.)


gı-Os.) “Saçını yolup yüzünü çırmıkla-
çıngışmak Bedenin bir yerinin maktaymış…” Tahir 2004: 236
uyuşup karıncalanması (Çalyay- çırnak Tırnak, pençe (Ahmetoğ-
la-Çr.) lan-Çr.) “Çırnağına düşenler, an-
çınkı Kıvılcım (İs.; Karakaya-Su.) cak on kuruşla canlarını reza-
“Çınkısı çıkmadık olur mu çakmak letten, pislikten halâs edebilir-
/ Kimisi bihude kimisi ahmak” lerdi.” Tahir 2007: 105
(Âşık İsmail) İvgin 2009: 94 çırpalamak Bir kabın içindeki su-
çıpartmak Derisi kabaracak bi- yun sağa sola çalkalamak (Ova-
çimde dövmek (Çr.) “Verin bana karapınar-Çr.)
şu değneği de kıçını, büzüklerini çırpıt Kibrit (Çr.)
bi çıpartayım şunların!” Özçatal- çırpmak ¦ çırptırmak (Elvançele-
baş 2002: 49 bi-Me.; Küçükgülücek-Çr.)
çıpıl Yoksul, çıplak (Çr.) “Yoksul çırptırmak Bıngıldağı büyük olan
çıpıl takımına, kopuk ipsiz ta- çocukların bıngıldağının jiletle
kımına güvenmeyeceksin! Tahir çizilmesi (Çr.) “Gafa olmuştur ga-
2004: 127 fa, gotürüp çırptırmalı ocağa.”
çıplanmak Soyunmak (Uğ.; Çr.) Özçatalbaş 2002: 85
“Çıplanmaya utanmakta ki, zor- çırtım Az, bir parça (Su.) “Bir çır-
ladıkça kızıl atlasa kesmekte yüzü tım ekmek ver.” Tdk 1993: 1190
dedi.”Tahir 2004: 380 çırtma İnce doğranmış salatalık
çırak Kazan, leğen, banma gibi ba- üzerine sarımsaklı yoğurt dökü-
kır kapların telini sarmada diple- erek yapılan cacık (Çalyayla-Çr.)
rini vurmada kullanılan, tavan- çıt Anahtar, asma kilit (Os.)
dan sarkıtılan V biçimli kanca çıtak (1) Boynuzları düzgün ay
(Çr.) biçiminde olan öküz (Çr.)
çıraklık Ocağın iki yanında yer çıtak (2) İyi giyinmiş, yakışıklı
alan, odun ya da tezek konulan delikanlı (Ba.; Os.)
yer (Al.; İs.; Oğ.; Os.) çıtak (3) Kavgacı, huysuz kimse
çırakman (1) Lamba, kandil, çıra (İs.; Çr.) “Seni çıtak seni baya ba-
konulan yer (Alacahöyük-Al.) na karşı koyuyon he?” Tdk 1993:
“Gaz lambasını çırakmanın üstü- 1192
ne koydu.” Sarıyüce 2004: 324 çıtak (4) Çevik (Ba.) “Ebegilin Arif
çırakman (2) Tekkelerle türbe- Abi’nin oğlu Mıstık çok çıtak bir
lerde kandil yakıp temizliğe ba- delaanlıdır.” Şahin 2020: 36
kan görevli (Çr.) “Herif türbeyi çıtçıt Giysinin iki yanını üst üste
ziyaret etti de bomboş çırakman- getirerek kapamaya yarayan me-
lığımı vermeden gitti.” Tdk 1993: tal tutturmalık (Çr.) “Kuma ektim
1185 pürçüklü / Entarisi çıtçıtlı” Gös-
çıralık 1. Lamba (Su.). 2. Lamba, terir 2011: 318
çıra konulan yer (İs.; Oğ.; Os.) çıtıl çıkarmak Kavga çıkarmak
çırhıt 1. Bozuk, kırık (Çr.) 2. Kötü (Çalyayla-Çr.)
huylu, kötü ahlaklı kimse (Çr.) çıtır Çamaşır kili (Su.)
çırkıt Bozuk, kırık (Çr.) çıtırga Meşe yaprağı (Me.)
çırlavuk Ağustosböceği (İs.)

116
116
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

çıtırgı 1. Söğüt ya da kavak ağaç- çıymuk Kıymık (Ba.) “O gadar uğ-


larının ince dalları (Çr.) 2. Çalı raştım emme çıymuğu çıkarama-
çırpı (Ahmetoğlan, Kayı-Çr.) “Yo- dım.” Şahin 2020: 36
la taşan dal uçlarını, çıtırgılık ku- çıynamak Çiğnemek, tepelemek,
ru dalları tomarıp tomarıp atar- ezmek (Göcenovacığı-Çr.) "Sust
dı.” Çalışgan 2021: 39 dürzü, çıynarım şincik… Beni de-
çıtırgu Küçük, ince dal parçaları miş gelmiş!.." Gümüş 1977: 144
(İs.) çızgı Çizgi (Kargı-Os.)
çıtırık Karışık, birbirine girmiş, çızık Çizgi (Çr.) “Ellerin koynuna
dolaşık (Su.) atar onculayın kızı. Aha şuraya
çıtlak (1) Kıvılcım (Âşıkbükü-Os.) da bir çızık.” Güven 2017a: 15
“Ocaklıktan bir çıtlak sıçradı sof- çızmak Çizmek (Akçalı-Su.) “Kara
ra bezine, ev yanacak sandım.” yazımı sen yazdın / Hemi çızdın
Arslaner 2016: 239 hemi bozdun” Arız 2005a: 240
çıtlak (2) Mısır patlağı (Gökçam- çibidik Terlik (Çr.)
Su.) çibil Sulu çamur (Çr.)
çıtlan Çalı çırpı ile bağ bahçe kıyı- çiçek Ayçiçeği (Al.)
larına yapılan çit (Su.) çiçekayı Nisan ayı (Su.; Ahmetoğ-
çıtlanbık Çitlenbik ağacı (Çıkrık- lan-Çr.) “Emrin olur deyip saydı:
Çr.) İlkay, gucük, dokuzun dokuzu, ab-
çıtlık Kökünden sakız çıkarılan ya dil, çiçekayı…” Çalmuk 2019: 108
da tırpan biçerken tönge yapılan çiçibaş Taranmamış, bakımsız ka-
karakavuk otu (Kıcılı, Külah-Al.; rışık saçlı kişi (İs.)
Evci-Bo.; Çalıca, Tolamehmet- çiçi bohu Koyun, keçi dışkısı (Ba.)
Çr.) “Papatyalar, çıtlık otları, ak “Gurucanın Ahmed’e iki hee çiçi-
çiçekli yaban sarmaşıkları birbi- bohu tembih itdim, bizim Gıyılı
rine girmiş.” Sarıyüce 2006: 32 Baaça’ya dökecek.” Şahin 2020:
çıtlık sakızı Karakavuk otunun 36
kökünden çıkarılan sakız, çengel çiçilemek Bir kimseyi yüzüne kar-
sakızı (Çr.) “On beşimde sevdim bi şı övmek, iltifat etmek (Çr.)
köylü kızı / Gız gız değil, sanki çiçili Küçük lokmalar halinde kay-
çıtlık sakızı” Kurtoğlu 1998: 26 nar suda pişirilen hamurun üze-
çıvdırmak Delirmek, çıldırmak rine pekmez dökülüp yenen bir
(Su.; Göcenovacığı-Çr.) “Deliyim tatlı (İs.)
ulan, aklımı çıvdırmışım.” Gümüş çif Çift (İs.) “Çif sürükene ē Omar ā
1977: 154 dedük ve ayakgabıyı.” Abaz 2004:
çıvgın (1) Ağaçların verdiği yeni 101
sürgün, filiz (Çalyayla-Çr.) çift demiri Tarla sürmek için ka-
çıvgın (2) Rüzgârlı havada yağ- rasabanın ucuna takılan sivri
murla birlikte yağan kar (Gök- demir (Beydili-Çr.)
köy-Çr.) çifteli Deli (Ba.) “Yatukcu’nun en
çıvgun Tipi, fırtınalı hava (Ba.) çiftelisiydi bir zamanlar, n’oldu
“Demirciler’in o bayırda bi çıvgu- şimdi?” Şahin 2020: 37
na yahalandık emme sorma.” Şa- çiğdem adeti ¦ çiğdem aşı (Çr.)
hin 2020: 36 çiğdem aşı Çocukların çiğdem
gezmede topladıkları bulgur,

117
117
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yağ, kavurma ile yapılan pilav çiğnemük Ana babaların çocukla-


(Os.; Ova-karapınar-Çr.) “Baharı- rına çiğneyerek verdikleri yiye-
nan gelirsin / Kız çiğdem aşı mı- cek (Yenişıhlar-Ba.) “Çiğnemük
sın?” (H. Çıtak) Ercan 1991: 382 bile verdim ama onu da yemedi.”
çiğdem eğlencesi Çocukların ilk- Şahin 2020: 37
yazda çiğdem toplayarak başları- çiğnemük sözlü Her söze karışa-
na taktıkları, kalan çiğdemleri de rak yaptığını yeniden anlatan
bir ağacın dallarına takıp evleri kimse (İs.)
gezerek topladıkları yiyecekleri çiğnişmek Çiğ düşmüş gibi olmak
toplu halde yedikleri oyun; çiğ- (Evci-Bo.; Su.) “Bütün vücudu
dem gezdirme (Çr.) çiğnişti.” Sarıyüce 2004: 314
çiğdik Çekirdek (Arpalık, Dutça- çiğsek (1) Sarı (Su.)
kallı, Morsümbül-Çr.) çiğsek (2) Tam pişmemiş (Eskie-
çiğin Omuz (Yeşilyurt-Al.) “Selman kin-Çr.)
çiğnine Ali’yi aldı.” Yöndem 1983: çiğsemek Yemek bozulmak (Ova-
93 karapınar-Çr.)
çiğindirik Ocaktaki küllerin birik- çiğsimek ¦ çiğsemek (İs.; Çr.)
tirildiği yer (Boğabağı-Çr.) çiit Çekirdek (İkipınar-İs.) “Bi gı-
çiğinlik ¦ bacalık (Alacahöyük- sım gabak şeydince çiit alsañ.”
Al.) Abaz 2004: 123
çiğinnik ¦ bacalık (İs.; Çıkrık-Çr.) çik (1) Aşık kemiğinin çukur yanı
çiğit (1) Meyve çekirdeği (Kargı- (Çr.) “Sahaların çik ya da tök ta-
Os.; Gökçam, Kamışlı-Su.; Acıpı- rafları taşlara sürtülerek ha-fifçe
nar, Beydili, Çalyayla, Çıkrık, düzeltilir.” Tombuş 1940: 27
Eşençay-Çr.) “Bu üzümler çiğitli çik (2) Oyunda kullanılan dik-
mi, çiğitsiz mi?” Bilen 2006: 42 dörtgen biçimli oyuncakların
çiğit (2) Kayısı çekirdekleri ile atıldığında dik durması (Ovaka-
oynanan bir çocuk oyunu (Çr.) rapınar-Çr.)
çiğitçi Geçimini meyvecilikten çik durma Aşık oyunlarında, aşı-
sağlayan çiftçi (Çalıca, Çıkrık, Ka- ğın çukur yanının yukarı gelmesi
ragöz, Palabıyık-Çr.) “Öteyüz koy- (Çr.)
lülerinin hepiciği çiğitçidir.” Gös- çil (1) Topraktan yeni çıkan bitki,
terir 2020: 41 ekin (Su.) “Bu bataklıkta baş ve-
çiğitli sıçma İşe yarar, kurallara ren buğday filizleri çil çil toprağın
uygun iş yapma (Os.) üstüne çıkacak.” Sarıyüce 2004:
çiğleme (2) Besili erkek oğlak 91
(Su.) çil (2) Üstü benekli yaban kekliği
çiğleme (2) Çiğ sütün kaymağı (Evci-Bo.; Su.; Sarimbey-Çr.)
(Baltacı Mehmet Paşa-Os.; Çr.) “Gözlerini çillerin konduğu nok-
çiğletme Çökelek ya da tereyağı tadan ayıramadı.” Sarıyüce 2004:
yapmak için çiğ olarak toplanan 14
süt (Âşıkbükü-Os.) çil (3) Yüzünde küçük kahverengi
çiğlez Yakışıklı (Çr.) benekler bulunan kimse (Eskie-
çiğnek Yol üstü, kalabalık yer (Çr.) kin, Eskiköy, Eşençay-Çr.) “Çil
“Çiğnek yerde dolaşma, kimseye Kamil Emmim tekliyo biraz / Şa-
de bulaşma.” Yoksul 2013: 209

118
118
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

hander Neneme soluğu garez” Âşık-bükü- Os.) “Bir çilte için çam
Kurtoğlu 1998: 16 kese kese ağaç bırakmadılar bu-
çildağım olmak 1. Darmadağın ralarda.” Arslaner 2016: 240
olup yerlere saçılmak (Os.) 2. Sa- çilte (2) Yatağın, yorganın iç yüzü
ğa sola kaçışmak (Âşıkbükü-Os.) (Eskiekin-Çr.)
“Muhtarı karşılarında gö-rünce çilte gibi Uzun (Ovakarapınar-Çr.)
çildağım oldular.” Arslaner 2016: çiltim Küçük üzüm salkımı (Su.)
205 çimbek Küçük bir çeşit kuş (Çr.)
çildir çildir Masum masum bak- “Çimbek eyler her dem anın zik-
ma (İs.; Su.) rini / İshak kuşu zikretmede peh-
çilelenmek Hayvanların semizle- lüvan” Ertekin 1943: 22
nip, şişmanlaması (Çr.) çimçimlenmek ¦ çimkinmek
çileme İki yaşındaki dişi keçi (Su.) (Çr.) “Birkaç lokma, bir iki bar-
çilemek (1) Terlemek, nemlen- dak çayla çimçimlendik.” Gü-ven
mek (Evci-Bo.; Me.) “Bozkır in- 2017a: 46
sanı, nerede bir su çilerse oraya çimdinmek ¦ çimkinmek (Çr.)
bir pınar kaldırır.” Sarıyüce 2006: çimdirmek Yıkamak (Kargı-Os.;
50 Gökçam-Su.; Güvenli-Çr.) “Gövde-
çilemek (2) Çiselemek (Çevreli- lerini, yapraklarını çimdirdi bir
Al.) "Yağmur çilediği halde şem- güzel.” Gümüş 1977: 83
siyesini koluna asıp giden..." Kan- çimek Köylerde içinde çamaşır yı-
temir 2015: 65 kanan, banyo yapılan yapı, yunak
çilermek Çimlenmek, yeşermek (Çevreli-Al.)
(Çr.) çimeklik Odanın bir köşesine be-
çilesemek Çok az çilemek (İs.) tondan yapılan, dışarı pis su aka-
çilik Dişilik organı (Su.; Çalyayla- rı olan yıkanma yeri (Külah-Al.;
Çr.) Gökçam-Su.; Dutçakallı, Kadı-
çilingir İşini iyi bilen, iyi yapan deresi-Çr.) “Yüklüğün bitişiğinde
kimse (Su.) yi-ne yüklük gibi gömük çimeklik
çillenmek 1. Küflenmek (Su.) 2. vardı.” Çalışgan 2021: 146
Çimlenmek, yeşermek (Çalyayla, çimilti Gizli söz, fısıltı (Çr.) “Çimil-
Sarimbey-Çr.) “Bunun çillenip çil- tiyi çit, yavşağı bit etme.” Yoksul
lenmediğini bildirecekmişsiniz 2013: 210
ona.” Güven 2017: 21 çimke (1) 1. İnsan eli, ayağı (İs.,
çil parmak Elin en küçük parmağı Oğ.) 2. Koyun ya da keçinin gü-
(İs.) "Torunlarının çil parmağı neşte kurutulmuş etli kol ya da
kalınlığında bir dal parçası..." Ka- bacak kemiği (Çr.) 3. Topuk ke-
layoğlu 2017: 208 miği (Ba.) “Çimkelerine yersen
çilte (1) 1. Semerin iki yanına yük depüğü görürsün ebenin öreke-
bağlamak için takılan urgan (Ba.; sini.” Şahin 2020: 37
Çıkrık-Çr.) “Çocuğu eşeğe bindir, çimke (2) Üzüm salkımındaki
ayaklarını çiltelere taksın, düş- küçük salkımcıklar (Mislerovacı-
mesin.” Şahin 2020: 37 2. Yük ğı-Çr.)
hayvanlarına yük yüklenirken çimkinlemek ¦ çimkinmek (Çr.)
semere dayanan çatal değnek; çimkinmek Doğru dürüst yeme-
meşe sopası (Al.; Bademce-Ka.; mek, karnını kırık kırtık şeylerle

119
119
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

doldurmak (Kıcılı-Al.; Çr.) “Ne 2002: 168 2. Ses yankılanmak


çimkinip duruyon? Yemiyecâsen (Ovakarapınar-Çr.)
galk get.” Kerman 1997: 62 çinko Çiğit oyununda, çukura gir-
çimmek 1. Yıkanmak (Külah-Al.; meyen kayısı çekirdeklerinin üç
İs.; Kargı-Os.; Çalyayla, Gökçea- parmak vuruşuyla çukura sokul-
ğaç-Çr.) “Hamama gidek de çimek masında ilk vuruş (Çr.)
heri.” Özdemir 2019: 44 2. Suda çinlemek 1. Çınlamak (Çr.)
yüzmek (Külah-Al.; İs.; Os.; Gök- 2. Çenilemek (Çr.)
çam, Kamışlı-Su.; Çalyayla, Dut- çinnik Ocaklığın üzerinde gaz
çakallı, Eskiekin, Karadona-Çr.) lambası konulan yer (Bademce-
çimtemek Sakınmak (Elvançelebi- Ka.)
Çr.) çintermek Yoğun bir dikkatle
çimtinmek ¦ çimkinmek (Külah- bakmak (İs.; Âşıkbükü-Os.) “Te-
Al.; Ahmetoğlan-Çr.) “Döller ise levizyonun karşısında ne çinterip
köyün civarındaki harman yerle- duruyorsun? Git yat yerine.” Ars-
rinde çimtinirlerdi.” Çalışgan laner 2016: 240
2021: 237 çinti İçi astarlı kadın donu, şalvar
çimzinmek ¦ çimkinmek (İs.) (Çr.)
çingar Kavga, gürültü (Gökçam- çintik 1. At, eşek, katır gibi hay-
Su.) “Babamın başını yaralayınca vanların arka ayakları ile çifte
çingar kopar.” Sağmen 2009: 83 atması (Su.) 2. Tokat, sopa (Su.)
çinge Kıvılcım (Çıkrık-Çr.) çintiyan Kadın şalvarı (Alacahö-
Çingen Çingene (Sarimbey-Çr.) yük-Al.)
“Kürt çaldı, Çingen oynadı.” Yok- çipikli 1. Çırpı (Ba.) 2. Kıyılmış
sul 2013: 481 ince dal parçaları (Ba.) “Bu hafta
çingi Kıvılcım (Su.) iki yük çipikli getirdim. Çamaşır
çiñgil Ağacın en uç noktası (Âşık- yuyacaam caminin yanında.” Şa-
bükü-Os.) “Dutun çiñgiline çıkmış hin 2020: 37
çocuklar ne ararlarsa!” Arslaner çipil (1) 1. Bataklık yerlerde, pı-
2016: 240 nar yanlarında biten ot, yosun gi-
çingir çingir Çok aydınlık (Ka.) bi bitkiler (Su.) 2. Çayır, kısa otlu
Çingit Çingene (İs.) yer (Al.)
çini Bakır ya da çinkodan yapılmış çipil (2) Gözleri çapaklı, sulu kim-
küçük tepsi (Os.) se (Os.) “Babası kalıplı, kı-yafetli,
çinik (1) Sekiz kiloluk bir tahıl kanlı canlıydı, Hanefi sıs-ka, çipil
ölçüsü, şinik (Alacahüyük, Dere- gözlü…” Tahir 2008: 314
yazıcı, İsahacı, Külah-Al.; Gök- çipil çipil Bir madde bulaşığının
çam, Kamışlı-Su.; Çıkrık-Çr.) “Ku- yapışkan durum alması (Os.) "Bi-
la’ya bir çinik haşhaş vermişti.” ze yok mu ula, dedi Mismis. Çipil
Güven 2013: 133 çipil baktı Bayram’a." Gümüş
çinik (2) Küçük çinko tabak (Âşık- 1977: 1
bükü-Os.) çipil gözlü Çapaklı, sulu gözlü
çiñilemek 1. Kulak çınlamak (Yer- (Os.)
liköy-İs.; Çr.) “Gurbette yari ola- çipirgi ¦ çırpı (Me.; Or.)
nın / Kulakları çiniler” Ayhan çipiruz Parasını yerinde harcama-
sını bilmeyen kimse (Çr.)

120
120
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

çipri 1. Çırpı (Ba.) 2. Kıyılmış ince çisengi İnce yağmur (Çıkrık-Çr.)


dal parçaları (Ba.) “Köyün Üs- çisimek Yemeğin bozulması (Çr.)
tü’nden getirdiğimiz karaçalı çir- çişdik Tam gelişmemiş çocuk ya
pilerini koy gazanın altına, iyi ya- da insan (Os.)
nar.” Şahin 2020: 37 çişten Şımarık kimse (Çr.)
çir (1) 1. Meyve kurusu (Su.) çit (1) 1. Basma da denilen kumaş
2. Kuru kayısı hoşafı (Kıcılı-Al.; (Su.; Dutçakallı, Eskiekin-Çr.) 2.
Aşağıfındıklı-Su.; Eskiköy-Çr.) Yaşlı kadınların başlarına ört-
“Yâr bahçeye benzersin / Çir gibi tüğü kaba yazma (Çr.) “Ay ışığı
kulakların” Aytekin 2003: 64 süt gibi / Fistan giymiş çit gibi”
çir (2) Suyu az akan çeşme (Çr.) Gösterir 2011: 144
çirçir (1) Pamuk kozalarının çek- çit (2) Şerit biçiminde yarılan
irdeğini ayıran çıkrık (Su.) fındık dallarından örülen küçük
çirçir (2) ¦ çir (2) (Çr.) sepet, küfe (İs.; Su.) “Bi hapaz yi-
çirk Cevizin yeşil kabuğundan bu- señ de bi, bi çit yiseñ de bi.” Abaz
laşan boya ya da renk (Obruk- 2004: 169
Do.; Os.) “Cevizin çirki elimde çit (3) Pulluk (Al.)
kalmış.” Saraçer 2000: 327 çit (4) Herk etme işi (Su.)
çirkin çiçek Çirkin olduğu halde, çit (5) Çift (Bademce-Ka.)
kendisini güzel göstermeye çalı- çit (6) Sofanın dışarıya bakan ka-
şan kimse (Os.) fesli yüzü (Os.)
çirklemek Cevizi yeşil kabuğun- çitak (1) ¦ çıtak (3) (İs.)
dan ayırmak (Os.) “Biz evde ha- çitak (2) Süslü, iyi giyinen kimse
nımla ceviz çirkliyorduk.” Saraçer (Me.)
2000: 327 çitari İpek ya da ipekle karışık,
çirpek Göz çapağı (Âşıkbükü-Os.) sarı, kırmızı yollu dokuma (İs.;
çirpi ¦ çırpı (Al.; Sarimbey-Çr.) Su.) “Cepleri göğsünde, yandan
çirpik Çapak (Çr.) mintanı çitari.” Benice 2002: 129
çirpit Kibrit (Çr.) çitçit Çıt çıt, fermejüp (İs.)
çirşef Çirkef, edepsiz (Çopraşık- çiten ¦ çeten (Emirşah, Karakaya,
Al.; İs.) Yenişıhlar-Ba.; İs.) “O zamanlar
çirtenmek Kusur bulmak, titiz- günde beş çiten saman dolduru-
lenmek, özenmek (Me.) “Sen de yoduk be!” Şahin 2020: 37
pek mi çirteniyon ne? Huyu go-zel çitgi Bahçe ya da ağılların çevre-
olsun huyu.” Özçatalbaş 2002: 20 sine çekilen çit (Çr)
çirtik Hiçbir şeyi beğenmeyen, ti- çitil (1) Fide, fidan (Su.)
tiz kimse (Su.) çitil (2) Şekil, biçim, el dokuma-
çirtim 1. ¦ cımbı (Külah-Al.) larındaki desen (İs.)
2. Çok küçük yiyecek parçası çitil (3) Kavgacı, geçimsiz, yara-
(Külah-Al.) maz (Âşıkbükü-Os.) “Çitil olduğu
çirtmek Küçük parçalar halinde onun gözünden belli.” Arslaner
yontmak (Külah-Al.) 2016: 240
çise Sabah ıslaklığı, çiy (İsahacı- çitilemek Kumaş ya da örgülerin
Al.; Sarimbey-Çr.) “Yine çise düş- yırtıklarını örmek, dikmek (İs.;
tü gül ile hare / Beni sen düşür- Su.) “Ayağında delinmiş, çitilen-
dün ah ile zare” Arısoy 1970: 54

121
121
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

miş çarıklar vardı.” Sarıyüce oluşan çivitler geçsin diye doğum


2004: 153 esnasındaki teriyle yüzünü silin
çitilli (1) Karışık, zor (Os.) derlerdi.” Balıkçı 2010: 88
çitilli (2) Kavgacı kimse (İs.) çivitçi Çiftçi (Çr.)
çitime Kabuğunun üzerinde sık, çivlez Yakışıklı (Sarimbey-Çr.)
birbirini kesen küçük yarıklar çiyan 1. Akrep (Su.) 2. Zehirli bö-
bulunan tatlı bir kavun cinsi (Kı- cek (Su.)
cılı-Al.; Ovakarapınar-Çr.) “Meş- çiydem Çiğdem (Çr.)
hurdur ovada çitime bostan / çiyin Omuz (Çr.) “Kızarmış göz-
Tatlı keşkeği var yesin hastan” (A. lerini sile sile çiynini çekti.” Gü-
Çoban) Gürsel 1997: 298 müş 1977: 27
çitimek Kazak, yün çorap gibi giy- çiyit 1. Çekirdek (Ba.) “Gel iki bar-
silerin yırtığını örerek kapatmak dak çiyit alalım, Hasan Sülüğün
(Su.; Beydili, Çalyayla, Feruz, gaavenin önüne de oturalım.” Şa-
Ovakarapınar-Çr.) “Çoraplar o hin 2020: 37 2. Meyve çekirdeği
kadar çabuk eskiyor ki, çitimek-le (Ba.) “Kayısıların çiyitlerini at-
bitiremiyorum.” Yoksul 2013: 216 mayın ha, onları da kırıp içlerini
çitime tahtası İskedos tahtası çıkaracağız sonra.” Şahin 2020:
(Oğ.) 38
çitlek Çekirdek (Su.) “Hırsız gapı- çiylez Yakışıklı (Çr.)
sızdır, eşkıya çeri / Çekirdek çit- çiysi İyi pişmemiş yemek (İs.)
lektir, pazar da deri” Gösterir çizi Çizgi, yol (Çr.) “Herif çiziden
2014: 80 çıktı çıkacak, hemen önledi.” Ta-
çitlemek Çekirdeğin kabuğunu iki hir 2004: 25
diş arasında ayırarak yemek çizik atmak Şart etmek ya da
(Su.) bahse girmek (Su.) “Duvara çizik
çitlemük Çitlembik (Âşıkbükü- attım / Sen benim olacaksın” Ay-
Os.) “Sarı çitlemük, gök çitlemük tekin 2003: 43
bir-birinden farklıdır.” Arslaner çoban aldatan Yoğun yağacağı
2016: 240 beklenirken, çok az yağan yağ-
çitmek Fiske vurmak (Çr) mur (Çalyayla, Karagöz-Çr.)
çitsi Çalı çırpı (Su.) çobancalık 1. Çobanın yıllık üc-
çivi Şemsiye teli (Os.) retinden başka, çoban için ekilen
çivi kıvratmak Oyun oynamak, buğday gibi ürünler (Karlık-İs.)
dolap çevirmek, (Kavşut-Su.) 2. Otlattığı hayvanlar satıldığın-
çivimlik ¦ bacalık (Çr.) da alıcının çobana verdiği bahşiş
çivindirik Ağaçların küçük taze (Çalyayla-Çr.)
dalı, filiz, sürgün (Çr.) çoban çökerten Karpuz teveği gi-
çivinik Ocak içi (Çr.) bi yarım metre kadar uzunlukta,
çivinlik ¦ bacalık (Çr.) “Çivinliğe, dalları dikenli, dokunduğu yeri
ocak başına minder sererek otu- kızartan bir ot (Çayhatap-Çr.)
rulur.” Tombuş 1943: 25 “Çoban çökertene can dayanmaz
çivinnik ¦ bacalık (Kıcılı-Al.; Çık- da / Sert kocası çok iş gördü san-
rık-Çr.) maz da” (S. Örgel) Ercan 1991:
çivit Gebe kadınların yüzünde olu- 436
şan leke (Dereköy-İs.) “Yüzünde

122
122
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

çocuğa galmak Gebe olmak (Ba.; çoğunsumak Çok bulmak (Çr.)


Çıkrık-Çr.) “Gız o gece padişahtan çoh Çok, fazla (Oğlaközü-Su.) “Su
çocuğa galıyo.” Akbaş 1983: 19 verenlerin çoh olsun.” Oğuz
çocuk mezeri gibi Çok büyük 2007a: 31
ayakkabı (Çr.) çok bilmiş Yaşının üstünde söz
çodürü çüş Tahteravalli (Ba.; Gök- söyleyip davranan (Çr.)
çeağaç-Uğ.; Karadona-Çr.) “Bu çokek Çamur, çökek (Ovakarapı-
bayramda parkın üstünde çodürü nar-Çr.)
çüşe binmiye gidek mi göbeller?” çokmak (1) Köpeğin saldırması,
Şahin 2020: 38 havlaması (Gölet-Ka.; Âşıkbükü-
çôdürüm çüş Salıncak (Ovakara- Os.) “Beslenen it çokar, terslenen
pınar-Çr.) “Çoodürüm çüşe bindi- it kapar.” Yoksul 2013: 130
ler. Salıngaç sallandılar.” Özdemir çokmak (2) Tokmak (Çr.)
2019: 56 çokratma Kaynatılmış mısır ya da
çoğ Çok, bol, fazla (Çukurköy-İs.) buğday, hedik (Gölet-Ka.)
“Ömrün çoğ olsun.” Oğuz 2007a: çokurdum Toplantı (Çr.)
34 çokuşmak Toplanmak, üşüşmek,
çoğal Çuval (Âşıkbükü-Os.) çullanmak (Âşıkbükü-Os.) “Cami-
çoğan Kökü ile dalları sabun gibi den çıkan bi güdüm bebek, çer-
köpüren hem helvacılıkta, hem çinin başına çokuşdu.” Arslaner,
de temizlik işlerinde kullanılan 2016: 240
bir bitki, çöven (Çr.) “Çok başlı çol Çöl (Çr.) “Lalekler zikredip ge-
çoğan kaynatmış.” Ertekin 1944: zer elleri / Toy zikrile bekler bun-
29 ca çolleri” Caferoğlu 1994: 150
çoğarıvermek Çoğalmak, çoğalı- çollu Benzi sararmış, hastalıklı,
vermek (Çr.) kansız, zayıf kimse (Çıkrık, Ova-
çoğdürmek (1) Bir eşyanın bir karapınar-Çr.) “Çollu Üsük’ün ba-
yana ya da aşağıya kayması (Su.; badan kalma üç beş haklık tarlası
Çr.) “Eşşeğin yükü sola doğru vardı.” Güven 2013: 168
çoğdürüyo.” Kerman 1997: 16 çollu büzük Sık sık hastalanan
çoğdürmek (2) Boşaltmak (Su.) kişi (İs.)
çoğdürüm çüş ¦ Tahteravalli çolpa Beceriksiz, eli işe yakışma-
(Çr.) “Şu gadar bebeğinen çoğ- yan, döke saça iş yapan, sakar
dürüm çüş oynanır mı oğlum.” (İs.; Âşıkbükü-Os.; Su.; Çalyayla-
Kerman 1997: 16 Çr.) “Çolpaynan çorba içmeye
çoğlu Genellikle pekmez yapar- kalkışma.” Yoksul 2013: 216
ken, kazandan şıranın alınmasın- çolpaşık ¦ çopraşık (Su.)
da kullanılan, büyük, derince, çolpaz Dağınık, dikkatsiz (İs.)
saplı bakır kap (İs.; Os.) çoluk Hayvanları bağlamak için
2. Pekmez toprağını süzmede boyunlarına geçirilen "U" biçi-
kullanılan saplı süzgeç (İs.) minde ağaç (Al.)
çoğuncası Çok kez (Çr.) çoluk çocuğa karışmak Evlenip
çoğunsamak Çok bulmak (Ba.) çocuk sahibi olmak (Çr.) “Çoluk
“Kendine düşeni azımsadı, garda- çocuğa karışasın.” Yoksul 2013:
şına düşeni çoğunsadı.” Şahin 216
2020: 38

123
123
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

çoluş Kağnıdaki bir çift öküze yar- dim / Çora çıktı gerisi” Gösterir
dımcı olarak koşulan ikinci çift 2011: 167
öküz (Külah-Al.; İs.; Su.; Gökköy, çoraklı Tuzlu verimsiz toprak (İs.)
Ovasaray-Çr.) çorlanmak Hastalanmak, dert sa-
çom Bedenin belden aşağı kalça- hibi olmak (Göcenovacığı-Çr.)
ları içine alan bölümü (Âşık- "Ne ki otuzunu geçince çorlan-
bükü-Os.) mış, bir dert oturmuştu içine fı-
çomak Büyük burunlu (Su.) karanın." Gümüş 1977: 119
çomça Pınarlardan su içmek için çorlu Hastalıklı, dertli, illetli (Kü-
ağaçtan oyulmuş kepçe, büyük lah-Al.; İbik-İs.; Akçalı, Gökçam-
tahta kaşık (İs.) “Elin kaynayan Su.; Ovasaray-Çr.) “Yürü git yolu-
kazanına çomça sokma.” Yoksul na zalımın kızı / Baban annen
2013: 281 çorlu diye vermedi” Arız 2005a:
çomçe Küçük kazık (Çr.) 69
çômek Bir yana yatmak (Ovakara- Çorum beşlisi Çorba, et yemeği,
pınar-Çr.) börek, tatlı ile pilavdan oluşan
çon (1) Büyükbaş hayvanlarda düğün yemeği (Çr.) “Bir radyo
görülen, hayvanın alnından ya da programında Çorum beşlisine
kulaklarından kan alınarak sa- gelememiştik.” Ozulu 2016: 221
ğaltılan bir hastalık (Gökçam-Su.; çoş Değnek oyununda yere yatırı-
Beydili, İsmailköy, Sarimbey-Çr.) lan değnek (Çr.) “Değilen çocuk
“Domuzun eniği, çon olacaksın, çoşunu düzgünce yatırarak gü-
çon.” Güven 2013: 165 dekçiliğini yapar.” Ünsal 1944:
çon (2) Vücudun basen kısmı (Os.) 15
çop 1. Cirit değneği (Çr.) 2. Ucu çoşmak Coşmak (Çr.)
topuzlu değnek (Çr.) çot (1) Bacak arası (Os.)
çopraşık Karışık, anlaşılması güç, çot (2) Eli, ayağı sakat olan kimse,
dağınık (Su.) kötürüm (Külah-Al.; Su.; Çr.) “Çot
çor (1) Hastalık (Al.; Yerliköy-İs.) çolak olasın.” Yoksul 2013: 217
2. Nezle, grip türü soğuk algınlığı çot (3) Kısa, çelimsiz (Su.)
(Su.; Arpalık, Dutçakallı-Çr.) “Er- çotak (1) Bitkinin dallanma yeri
bab-ı hamiyet yılar susarsa / Bi- (Çalyayla-Çr.) “Karnefilin çotağı
tirir mülkü bu çor ey oğul çor” / Sinem dilber yatağı” Gösterir
Ercan 1997: 110 2011: 122
çor (2) Sıcaktan hastalanan hay- çotak (2) ¦ çotuk (1) 1 (Su.; Gök-
vanlara içirilen ayran, sirke, sa- köy-Çr.)
rımsak karışımı (Çıkrık-Çr.) “Oğ- çotmak 1. Üzerinde ikiden çok
lan baba ye çor ye / Aslını da sor meyve bulunan dal (Çalyayla-
sor ye” Gösterir 2011: 116 Çr.) 2. Meyve dizisi, hevenk (Acı-
çor (3) Tuz, tuzlu (Ba.) “O kadar pınar-Çr.)
çok çalışmış ki garibim, göyneği- çotturuk Bodur (İs.)
nin sırtı çor olmuş.” Şahin 2020: çotuk (1) 1. Fasulye, domates gibi
38 sebzelerin ağması için dikilen dal
çora çıkmak Kötü ya da hastalıklı parçası (Çalyayla-Çr.) 2. Ağaç
çıkmak (Su.) “Şöyle bir deşele- kökü (Çr.) “Devenin haberini po-

124
124
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

tuktan al, ağacın haberini çotuk- çöğdürümçüş Tahteravalli (Al.)


tan al.” Yoksul 2013: 238 çöğe durmak Yeni yürümeye baş-
çotuk (2) Herhangi bir organı sa- layan bir çocuğun bir kaç saniye
kat olan kimse (Su.) ayakta durması (Ka.)
çotul Taze nohut kavurgası (Eski- çöğelezlenmek Bir kimsenin boy-
ekin, Eymir-Çr) nu içeri çöküp, omuzları çıkarak
çotur ¦ çotul (Büyükdivan-Çr.) kamburlaşması (Çr.)
çovuş Çavuş (Çr.) “Çovuş hamamı- çöğelmek Otururken bir şeye dik-
nın tamam gurnası / Ebelerin katli bakmak için doğrulmak, ka-
yalan ilaç vermesi” Caferoğ- fasını kaldırıp bakmak (Çr.)
lu1994: 143 çöğmek (1) 1. Ağır gelen yanın
çoynak ¦ çolak (Ba.; Gökçam-Su.; aşağı inmesi (Yerliköy-İs.) 2. Eği-
Gökköy, Güvenli, Karadona-Çr.) lerek oturmak (Akçalı-Su.; Çr.)
“Ağzı gözü çalık çoynak olası- “Badalın başına çoğüp o daalden
ca.”Yoksul 2013: 18 eklemiş.” Çorumevi 2001: 16
çöbre Üzüm posası (İs.) çöğmek (2) Abanmak, yüklenmek,
çöç (1) Boynuzlu koyun (Su.) saldırmak (Sarimbey-Çr.) “Bora-
çöç (2) Bir tür çiğ köfte, besmeç ni de onlara çöğdü.” Gösterir
(Su.) 2017: 17
çöçü 1. Bodur, kısa boylu (İs.) 2. çöğ olmak Üşüyüp hastalanmak
Cüce (Su.) (Kuşsaray-Çr.)
çöçül çöçül Yaşlılık ya da hastalık çöğür (1) Bir çeşit saz, tambur
nedeniyle devrilecekmiş gibi (Çr.)
güçlükle yürümek için (Âşıkbü- çöğür (2) Çelikten dikilen fidan
kü-Os.) (Eskiekin-Çr.)
çödürmek (1) Hayvanın yükünün çökeğen Batılan derin toprak, yer
bir yana ağdırması (Ba.) “Yetiş (Su.)
goçum, sizin eşeğin sağ tarafın- çökek Bataklık, su kenarı, balçık
daki hee çödürüyo.” Şahin 2020: (İmat-Al.; Âşıkbükü-Os.; Su.; Ka-
38 ragöz-Çr.) “Her yer çamur çökek
çödürmek (2) Ayakta çiş yapmak olmuş, ayak basacak yer kalma-
(Ba.; Yerliköy-İs.; Çr.) “Çocukken mış.” Arslaner 2016: 240
balkondan çödürmedim diyen çökelce Çukur yer (Çalyayla-Çr.)
varsa inanmamak lâzım.” Şahin çökelez Sincap (Ba.; Bademce-Ka.)
2020: 39 “Çökelezler benim balhundan bi
çödürüm çüş Tahterevalli (Çal- mucur cevizimi götürmüş.” Şahin
yayla-Çr.) 2020: 39
çöğdirim çüş Tahterevalli (Çr.) çökelge ¦ Çökek (Gökçam-Su.;
çöğdirmek ¦ çöğdürmek (2) (Çr.) Konaklı-Çr.)
çöğdürçüş Tahterevalli (Os.; Ar- çökelik Yağı alınmış sütten yapı-
palık, Dutçakallı-Çr.) lan peynir, çökelek (Kıcılı-Al.;
çöğdürmek Erkeklerin sidiklerini Os.; Akçalı, Gökçam-Su.; Dutça-
uzağa fışkırtarak işemeleri (Kü- kallı, Eskiekin-Çr.) “Çokeliği çöl-
lah-Al.; Os.; Gökçam-Su.) “Aklının meklere basardık / Eyvazları he-
kenarına çöğdüreyim senin.” Yok- vek eder asardık” Kurtoğlu 1998:
sul 2013: 31 23

125
125
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

çökelim Çöküntü, sarsıntı (Su.) çömez (2) Kısa boylu (Ka.)


“Balkan Savaşları’nın yarattığı çömez (3) Çobanın yanındaki yar-
çökelim biraz savuşturulmuştu.” dımcı çocuk (Su.)
Sarıyüce 2004: 131 çömgür Çöğür, dikenli ağaç (El-
çökemez Çikolata (Yağcılar-Ka.) vançelebi-Me.) “Ayı çömgürü gös-
çöklenmek Abanmak (Çıkrık-Çr.) termiş kocaya.” Demir 2021: 120
çökür Bir çeşit saz, çöğür (Çr.) çömlekleme Bir çeşit hastalık (İs-
“Hıdırellez düğününe getirip mey- mailköy-Çr.) “Şöyle bir baktım,
dan çökürlerinin çifte çiftesini…” kadın essahtan çömlekleme ol-
Tahir 2007: 349 muş.” Güven 2013: 91
çölçöp (1) Rakip oyuncuların çömmek ¦ çömelmek (Ba.; Gü-
engel oluşturmalarını önlemek venli-Çr.) “Fren olarak da iki eli-
için söylenen daşenek oyunu te- mizde iki sağlam çubuk, çö-merek
rimi (Çr.) “Çölçöp dedim ya oo- kayanlar için paha biçile-mez...”
lum, niye gızarıyon la!” Şahin Hodul 2019: 31
2020: 38 çömşiye Delikli kepçe (Kargı-Os.)
çölçöp (2) Çöpler (Çr.) çömüdomak Düşüp kalmak (Çr.)
çöllemek Yatağı ya da altını ıslat- “Gademâneye giderken, buzdan
mak (Çr.) ayağı gaymış, oracığa çömüdo-
çölmek Çömlek (Kargı-Os.; Çal- muş.” Kerman 1997: 62
yayla, Eskiekin-Çr.) “Nazar deve- çömütmek 1. Çömelmek (Yerli-
yi çölmeğe, insanı sine sokar.” köy-İs.; Su.; Çr.) 2. Çömeltmek
Kerman 1997: 48 (Dereköy-İs.) “Kadını iki dizinin
çölmekçi Çömlekçi (Çr.) “Çölmek- üstüne çömütürüm ben.” Balıkçı
çiden aldım tağar, tereziye goy- 2010: 87
dum ağar.” Caferoğlu 1994b: 108 çöne Kolları ya da bacakları eğri
çömçe 1. Pekmez kaynatırken, olan (Dutçakallı-Çr.)
hem pekmezi karıştırmada hem çönenme İyi geçim, yaşayış (Çr.)
yüzünde biriken kefi almada çönezitmek Bir kişinin ileri git-
kullanılan uzunca saplı delikli mesine engel olmak (Çr.) “Garı
bakır kap (Os.) 2. Yemek kepçesi müsrif çıktı, baksana herifi bi yıl
(İsahacı-Al.; Gökçam, Kamışlı, içinde çönezitti.” Kerman 1997:
Yarımsöğüt-Su.; Dutçakallı-Çr.) 16
“Elinde çömçesi olan keşkeğin sa- çöp çekmek Kura çekmek (Çr.)
hibidir.” Yoksul 2013: 281 “Gömmeli çelik oyununa başlar-
çömçü ¦ çömçe 1 (Os.) “Adamın ken çöp çekilir.” Oğuz 2006b: 17
nesini çömçüye benzetmişlerde çöpleme (1) Çiftleşme (Çr.)
bilemem.” Saraçer 2000: 360 çöpleme (2) 1. Üzüm çöplerinin
çömek ¦ çöğe durmak, tay dur- ayıklanması (Çr.) 2. Çöpü ayık-
mak (Su.) lanmış kuru üzüm (Çalyayla-Çr.)
çömermek Hafif hafif kabarmak, çöplenmek Sağdan soldan geçin-
yumrulmak (Su.) mek (Çr.)
çömez (1) Beş on yaşlarında ço- çöpremek Bez yırtılınca iplikleri
cuk (Dutçakallı-Çr.) “Ne bilir yâr fitil fitil ayrılmak (İs.)
sevmeyi / Şu üç günlük çö- çöpür (1) Karışık dolaşık iş (Çr.)
mezler” Gösterir 2011: 278

126
126
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

çöpür (2) 1. Yünün kirli, çöplü bükü-Os.; Çr.) “Oturmak yasak,


yerleri (Çr.) 2. Keçi kılı (İs.; Ka.) galkmak yasak, çörüdeyim mi
çöpürlenmek İpliğin ya da saçın Allahım?” Kerman 1997: 42
dolaşması, karışması (Çr.) çöşdürüm Kural dışı davranışlar
çör Hastalık (Al.) (Os.)
çörçöp ¦ çölçöp (1) (Çr.) çöşge Ufak tefek, cılız kişi (İs.)
çördük (1) 1. Yabanıl küçük ar- çöştür İyi ya da kötü her işin
mut, ahlat (İs.; Gölet-Ka.; Âşıkbü- önünde koşan, kendine iş arayan
kü-Os.; Su.; Çıkrık, Dutçakallı, Sa- gösteriş düşkünü kimse (Gölet-
rimbey- Çr.) “Çördük ye buyur Ka.) “Bak! Çöştür gene ortada iş
yârim / Gözleri uyur yârim” Ayte- hallediyor.” www.golet.tr.gg/
kin 2003: 55 2. Aşısız elma, ar- çöte (1) ¦ çotuk (Alancık, Ko-
mut fidanı (Ba.) “Bizim armu-dun zören-Me.; Çıkrık, Karagöz, Kayı-
dibinde on, on beş tane çör-dük Çr.) “Budadığımız ince uzun dal-
bitmiş, aşılamak ilâzım.” Şa-hin larını çalı fasulyelerimiz için çöte
2020: 39 olarak kullanırdık.” Çalışgan
çördük (2) Kısa boylu kimse (Çr.) 2021: 273
“Övünme çördük, seni de gördük.” çöte (2) Köylerde oynanan bir
Yoksul 2013: 533 çocuk oyunu (Örencik, Sarılık-
çörlü Hastalıklı (Al.) Çr.)
çört Cılız, zayıf insan ya da hayvan çöte (3) Çok zayıflamış insan
(Çr.) (Hamdiköy-Çr.)
çörten (1) Pınar ya da damdan su çötele Kırda kurulan basit sofra
akıtan ağaç ya da teneke oluk (İs.)
(Külah-Al.; Evci-Bo.; Arpalık-Çr.) çötük ¦ çotuk (Os.) “Bahçendeki
“Kavak Pınarı’nın çörtenine ben- çötüğün, tandırdaki kütüğün iyi-
ziyordu.” Güven 2013: 145 liğini unutma.” Yoksul 2013: 104
çörten (2) Dere (Ba.) “Çörtenden çötül ¦ çotul (Eskiekin-Çr.) “Çok
gelen sel Sarı Kerim’in damını ütme üttüm de çötül gavurdum /
alıp götürmüş.” Şahin 2020: 39 Epey yolma yoldum, deste çe-
çörten tuğla Oluklu kiremit (Oğ.) vürdüm” Kurtoğlu 1998: 26
çörtleğen ¦ çörten (Yerliköy-İs.) çövdirmek ¦ çöğdürmek (Çr.)
çörtlen ¦ çörten (İs.) çövdürmek İşemek (Al.) “Bizim
çörtük (1) Meyve posası (Su.) millet bir deliğe çövdürmez müm-
çörtük (2) 1. Eğri büğrü, kısa, künü yok.” Gümüş 1977: 136
yeterli niteliklere sahip olmayan çöz Hayvan bağırsağı, yağlı bağır-
(Külah-Al.) 2. Buruşuk (Su.) sak (Su.)
çörü Hastalıklı kuzu ya da oğlak çözek çözek Birbiri arkasına gidiş
(Ba.; İs.) “Sürüde galan çörüleri (İs.)
gurban diye millete gahalıyo, ayıp çözlen Su sızıntısı (Doğla-Me.)
ayıp!” Şahin 2020: 39 çufa 1. Çuha (Çr.) 2. Erhane yapı-
çörüş Köy düğünlerinde konuklar- mında kullanılan siyah renkli
la ilgilenen kimse (Gölet-Ka.) yünlü kumaş (Çr.)
çörüşük ¦ çorlu (Çr.) çufallık Dokuma aygıtı (İs.)
çörütmek Çömelmek, eğilmek, çufan Çamaşır yıkamada kullanı-
düşmek (İs.; Yağcılar-Ka.; Âşık- lan bir çeşit ot (Su.)

127
127
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

çufur Çukur (Çr.) çuş ¦ çüş (İs.)


çuğul Kendir bağlarını birbirine çuumak Düşünmek, hasta gibi dü-
dayayarak yapılan küme (Beydi- şünüp durmak (Ba.) “Edip’i gör-
li-Çr.) düm Sincan’da. Bi banka oturmuş,
çuğullamak Büzülüp düşünmek çuumuştu.” Şahin 2020: 39
(Çıkrık-Çr.) çuvalmak Çoğalmak, bollaşmak,
çuhlalık El tezgahı; çulhalık (Ala- artmak (Harunköy-İs.) “Usda çu-
cahöyük-Al.) valdı. O zaman gene burada usda
çuhur Çukur (Çr.) yōdu besbelli.” Abaz 2004: 152
çuka Çuha (Çr.) çüçük Meme (Çr.)
çukurmala Dokuma aygıtı (Çr.) çüklük Taze bezden arı mumu ile
çul Çuval (Kuyucak-Me.) yapılan muşamba (Alacahöyük-
çulfa Becerikli, iş bilen, eli iş gören Al.) “Çüklüğün içine höllük dökül-
(Gölet-Ka.) mekte, çocuk göbeğe değdirme-
çulfalık 1. Nevşehir’de dokunan den o höllüğe gömülmekteydi.”
gömleklik kumaş (Çr.) 2. Doku- Balıkçı 2010: 97
ma tezgâhı (Os.) “Evlerin salon- çükündür (1) Şekerpancarı (Âşık-
larında çulfalık adı verilen el tez- bükü-Os.; Eskiköy, Eşençay-Çr.)
gâhları yer alır.” Saraçer 2000: “Pancara çükündür, hıyara zav-
297 rak / Diyeni görürsen Çorumlu-
çulha El tezgâhında çul, kilim do- dur o” Gösterir 2014: 80
kuyan kimse, culha (Beydili-Çr.) çükündür (2) Evde yapılan bir tür
çulhalık El tezgâhı (Ahmetoğlan, peynir (İs.)
Beydili-Çr.) “Odada okuyorum / çükündürük Şekerpancarı (Ba-
Çulhalık dokuyorum” Ertekin demce-Ka.)
2006: 93 çüllük Salatalığın küçüğü (İs.)
çullama Un ile yağ karışımı üzeri- çür Yüzük oyununda son sayı (Su.)
ne pişirilip kemikleri ayıklanmış çürçar etmek Gereksiz yere kul-
hindi ya da kaz eti dökülerek kı- lanmak, israf etmek (Çr.)
sık ateşte pişirilen bir yemek çür olmak Bir işlemin geçersiz ol-
(Çr.) ması (Dutçakallı-Çr.)
çullamak Üstünü örtmek, birleş- çürükçü Pazarda sebze meyve
tirmek (Ba.) “İki el sen yenildin, satan kimse (Su.) Bardağı çocuğa
iki el de ben. Gel şunları çulla- uzatıp etrafına bakındı. Çürükçü
yalım be Yaşar.” Şahin 2020: 39 ile göz göze geldi." Çalmuk 2019:
çullanmak Ekonomik durumunu 177
düzeltmek (İs.) çüş Yürüyen atı ya da eşeği dur-
çuluk Hindi (Ka.) durmak için kullanılan ünlem
çunmak Başkasına imrenmek, (Âşıkbükü-Os.; Akçalı, Kamışlı-
özenmek (Haydar-Al.) "Herkesle Su.; Turgut-Çr.) “Göt atıp giden
beraber tarla biçelim / Ele çunup dünyayı çüş deyip de ben mi dur-
öyle yatma ha yatma" Erdugan duracağım?” Türkoğlu 2007: 169
2005: 84 çüştük Ufak tefek, hareketli kimse
çuran Hindi (İs.) (Çr.)
çurlamak ¦ curlamak (Kılavuz- çüt 1. Çift (İsahacı, Kıcılı, Miyane-
Al.) sultan-Al.; Gökçam-Su.; Eskiekin,

128
128
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Tolamehmet-Çr.) “Yârin bir çüt daal Değil (Al.; Çr.) “Essahdan da


selamı / Derde derman kıla mı?” bıyıkları yôort bulaşığı daal miy-
Gösterir 2011: 126 2. Çift sürme, miş!” Çorumevi 2000: 18
sabanla toprağı işleme (Boğaz- daarli Değerli (Gökçam-Su.) “Ada-
kaya-Me.; Çal-yayla-Çr.) “O nası mın suvanı daarli.” Sağmen 2009:
pantolumuş gaçala heri, çüte gi- 51
der gibi.” Özdemir 2019: 99 daarmen Değirmen (Al.)
çüt çıbık Bağ bahçe işleri (İs.; Es- daarmi Yuvarlak, dairesel (Çr.)
kiekin-Çr.) “Şimdi orak, harman, daaşik Değişik (Çr.) “Bu zamanın
tırpan da yasta / Çüt çıbık tuta- bebekleri bi daaşik anam, biz otu-
cak eri kalmamış” Kurtoğlu 1994: rur hekâa satardık.” Özdemir
41 2019: 56
çütçü Çiftçi (Çr.) daaştirmek Değiştirmek (Al.)
çüt demiri Saban demiri (Çr.) “Evet daaşdirdik. Öteâ korüdü.”
çüten ¦ çeten (İs.) Özdemir 2019: 64
çütleme (1) Çiftleşme (Çr.) dabak (1) Ham deriyi işleyen
çütleme (2) ¦ çöpleme (2) (Çr.) kimse (Çr.)
çütleşmek Çiftleşme (Çr.) dabak (2) Hayvanların ağız ya da
çütlük Çiftlik (Çr.) “Sarılık olunca tırnak aralarında olan bir hasta-
da Çütlük mezerinin ordaki Sarı- lık; şap (İs.; Ahmetoğlan-Çr.)
lık Dedesi bire birdir.” Özçatalbaş “Dabak malınız varsa ahırda eğ-
2002: 85 leyin dedi.” Çalışgan 2021: 132
çüt sürmek Tarlayı saban ya da dabak olmak Hayvanların şap
pullukla sürmek (Kıcılı-Al.; Bal- hastalığına tutulması (Çr.)
tacı Mehmet Paşa-Os.; Çalyayla, daban (1) Döşeme, taban (Ka.;
Göcenovacığı-Çr.) “Öküzüm ala Kargı-Os.; Çr.)
ala / Çüt sürdüm dala dala” Gös- daban (2) Esas, asıl (Çr.)
terir 2011: 74 dabanca Tabanca (Âşıkbükü-Os.;
Çalyayla-Çr.) “Dabancam dolu
saçma / Her yerde sırrın açma”
D Ertekin 2006: 41
dabanı güneşletmek Ölmek (Gö-
cenovacığı-Çr.) “Dabanı güneşlet-
dā (1) Daha (Esentepe-İs.; Çr.) “Az ti, sakalı yıldıza dikti.” Ertekin
geçmeden bi dā vurulmuş.” Çoru- 1944: 30
mevi 2000: 18 dabanlı Cesaretli (Çr.)
dā (2) Dağ (İs.) “Ava gitdük, dā dabansız 1. Korkak, çekingen, ce-
daşı dolanduk geldük.” Abaz saretsiz (Su.; Çr.) 2. Kararsız
2004: 100 (Su.)
da (3) Erkekler için kullanılan dabaz Vücutta kabarma, kızarma
seslenme biçimi (Bademce-Ka.) ile oluşan bir kaşıntı hastalığı
daadaşmak Başka insanlarla kısa (Külah-Al.; Su.; Dutçakallı-Çr.)
sürede kaynaşmak (Ba.) “Gız ba- dabdırıp kalkmak Saygıyla sıçra-
cım, bizi hiç daanamadı, hemen- yıp ayağa kalkmak, birdenbire
cecük daadaşividi.” Şahin 2020: kalkmak (Çr.)
41 dad Tat, lezzet (Çr.)

129
129
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dada Abi, ağabey (Al.) daermenlik öğütülmek için ayrıl-


dadak Çocuk maması (Os.) mış buğday (Kıcılı-Al.; Su.)
dadak dudak Eskiden evlerde ko- daetlemek Denetlemek, göz kulak
lay bulunmayan bisküvi, çikolata, olmak (Su.)
gofret gibi hazır bensinler (Ba.) dafe Defa (Ba.; Alancık, Kuyucak-
“Senin benim yediğimiz leblebi, Me.) “Üç dafe Hızır Aleyselam
lohul. Ya o? Her gece dadak du- odamızda yimek yimiş.” Akbaş
dak yiyor.” Şahin 2020: 41 1983: 10
dadanmak Alışmak, alışkanlık dagiz Deniz (Sarimbey-Çr.)
yapmak (Akçalı-Su.; Arpalık, Dut- dağal Değil (Su.; Gökköy-Çr.)
çakallı, Eskiekin, Serban-Çr.) “D- dağarcık (1) Koyun derisinden
adandığın yere darı ekme.” Yoksul yapılmış torba, azık çantası (Ala-
2013: 221 cahöyük-Al.; İs.; Şekerhacılı-Su.;
dadaş Arkadaş, ahbap (Os.) Çalyayla, Gökköy-Çr.) “Sözümüz-
daday Abla (Kalecikkaya-Al.) le çoğunuza yeteriz / Dağarcıklar
daddiri Dönek, kahpe (Çr.) “Eze- dolu azığımız var” Çırakman
sine gurtlar düşsün o daddiri ana- 1992: 107
lığın.” Özçatalbaş 2002: 126 dağarcık (2) 1. Karnı büyük kim-
daddirik Düşünmeden, uluorta se (Su.) 2. Güçsüz, cılız insan ya
konuşan (İs.) da hayvan (Su.)
da dē Dey daha, işte orada (Su.) dağarmen Değirmen (Gökköy-Çr.)
dadınçıra Çıra oluşumu tamam- dağ elması Alıç (Çr.) “… dizilip
lanmamış odun (İs.) boyna kolye gibi takılan, oralarda
dadını yiyim Büyüklerin çocuk- ‘dağ elması’ denilen alıç da….”
lara yönelik sevme, beğenme sö- Binyazar 2005: 300
zü (Çr.) dağlu Sırt, arka taraf (Âşıkbükü-
dadıtmak Tatlılaştırmak, tat ver- Os.) “Vur Emine balyozu. Na-
mek (Kıcılı-Al.; İs.; Göcenovacığı- zim’in dağlusuna.” Arslaner 2016:
Çr.) "Alosman kar-daşa da da- 240
dıtak dedim, bardağı aldıydım ya dağ mi Değil mi? (Gökçam-Su.)
nasip değil." Gümüş 1977: 135 dağnamak Kınamak (Ba.; Badem-
dadlı maya ¦ datlı maya (Çr.) ce, Gölet-Ka.) “Dağnama, başına
dadtirik Münasebetsizce, düşün- gelir.” www.golet.tr.gg/
cesizce konuşan (Çr.) dağ yeli Lodos (Çr.)
dadun Çırasız odun (Ka.) daha İşte, orada, şurada (Çr.)
dâel Değil (Su.; Çr.) “Eni eninden dahacık ¦ daha (Al.)
dael, sırımı gonünden dael.” dahdiri Kadın donu, şalvar (Su.)
Uçakcı 2006: 217 “Başındaki çarınan bacağındaki
daermen Değirmen (Gökçam-Su.) dahdiriyi çıkartmış yumuş.” Uçak-
“En akıllısı Deli Bekir, o da daer- cı 2006b: 177
mene yoort üğütmüye gediyo.” dahı Takı (İs.) “Getdükleri dahı ne
Uçakcı 2006: 217 olucak, bi beş on guruş atalla.”
daermenci çöreği Değirmende Abaz 2004: 168
yapılan bir tür somun ekmeği dahra Bir çeşit budama bıçağı,
(Kıcılı-Al.; Su.) tahra (Büykhırka-Al.; Su.; Eskice,
Gökköy-Çr.) “Ufacık dalcıkları

130
130
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dahra ile keserek kalın dalı sırık- dalabülüs Kenarları uzun saçaklı,
landırdı.” Güven 2013: 176 belden bağlanan bir kadın giysisi
dakanak (1) İlgi, ilişki (Çr.) "Artık (Çr.)
dakanağım kalmadı." Tdk 1993: dalacan Hırçın, canı tez, titiz (Çr.)
1331 dalak Bozulmamış bal peteği; ko-
dakanak (2) Veresiye satılan mal- vanın yanlarındaki küçük beyaz
dan kalan alacak, takanak (Kargı- bal peteği (Çr.)
Os.; Çr.) dalama Böcek ısırması ile oluşan
dakı Düğünde gelen armağan (İs.; alerji türü hastalık (Su.)
Su.) dalamak (1) Azarlamak, çatmak
dakılmak Şaka yapmak, biriyle (Ka.)
alay ederek eğlenmek (Çr.) dalamak (2) Hafif biçimde alevde
daklaşmak Sataşmak (Ba.; İs.; Su.; dağlamak (Ka.; Su.) "Köy kıyısına
Çr.) “Çok pistir, bi daklaştı mı ulaştığında bir alaz daha daladı
gurtulamazsın elinden.” Şahin yüzünü." Sarıyüce 2004: 341
2020: 41 dalambır etmek 1. Yemekleri,
dakmak (1) Asmak (Çr.) ızgaraları çok az pişirmek (Çr.)
dakmak (2) İki kişinin arasını “Köfteyi yakma, bi dalambır et
bozmak, kavga ettirmek (Akçalı- yeter.” Kerman 1997: 17 2. Aynı
Su.; Çr.) “Beni anasına dakmış, türden olan içecek ya da yiye-
anası da beniynen çekişsiñ diye cekleri birbirine karıştırmak
bunu ôretlemiş.” Özdemir 2019: (Çalyayla-Çr.)
118 dalan Şekil, biçim (Çr.)
dakmamak Önem vermemek, dalana dalana Sürtüşe, sürtüşe
saymamak, aldırmamak (Çr.) (Su.)
daku Düğünde geline ya da güve- dalanbır Hafifçe yakma (Çr.)
ye verilen armağan, takı (Âşıkbü- dalanmak Köpek tarafından ısı-
kü-Os.) “Goñşula, öylen namazın- rılmak (Ka.; Aşağıfındıklı-Su.)
dan soñna caminin öñünde gü- “İte dalanmadan çalıyı dolanmak
yeğüye daku dakılacak.” Arslaner yeğdir.” Yoksul 2013: 408
2016: 241 dalap 1. At isteyen kısrak, erkek
dāl (1) Değil (Çr.) isteyen dişi eşek ya da hayvan
dal (2) 1. Omuz, omuz başı (İs.; (Ba.; Evci-Bo.; İs.; Os.; Çıkrık,
Çr.) 2. Kol (Çr.) 3. Arka, sırt (Ak- Serban-Çr.) 2. Eşeklerin çiftleş-
çalı-Su.; Çr.) “Bu kadar dalıma me zamanı (Su.) “Babam, kısrak-
binmek reva mı?” Nalıncı 1958: lardan biri dalap olduğu zaman,
82 soylu damızlık atlara çektirmeye
dal (3) Tek (Gökçam-Su) “Bir dal götürürdü.” Sarıyüce 2006: 78
filtreli sigara verdim.” Güven dalapsamak Dişi hayvanın çiftleş-
2017: 46 mek istemesi (Bayat-İs.)
dalaba gelmek ¦ dalapsamak dalapsımak ¦ dalapsamak (Çr.)
(Çalyayla-Çr.) dalarmak Arpanın, buğdayın ol-
dalabur Çok alevli, çabuk geçen gunlaşmaya başlaması (Çr.)
ateş (Çr.) dalasıçtı Çok çabuk olgunlaşıp
kendiliğinden düşen, dallara çar-

131
131
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

pıp patlayan bir cins sarı erik dalgara Kesilmiş ağaç dalı (Çal-
(Ka.) yayla-Çr.)
dalaş Ağız kavgası (Çr.) “Hiç yok- dalgır dalgır Katman katman, dal-
tan öfkeye biner, dalaşa girer ol- ga dalga (Çalyayla, Kızılpınar-
muşlardı.” Tahir 2007: 298 Çr.)
dalaşmak Çatmak, kavga etmek dalı başı ağrımak Omuz başları
(Su.; Çr.) “Sur dibine gidip serse- ağrımak (Çr.)
rilerle dalaşmaya karar verdi.” dalıgırık Kabadayı, her yerde efe-
Destanoğlu 2006: 45 lenen (İs.)
dalavere daddirik Dürüstçe ol- dalı kara Omzunda kara tüyleri
mayan ciddiyetten uzak işler olan beyaz güvercin (Çr.)
(İs.) dalında kurumak Çok zayıflamak
dalazlamak Ateşe odun atmak (Âşıkbükü-Os.) “İnşaatta çalış-
(Al.) maya başlayalı dayım temelli da-
dalbacak Uzun bacaklı insan (Su.) lında kurumuş.” Arslaner 2016:
dalbastı Bir tür iri, aşılı kiraz (Sı- 206
rıklı-Çr.) “Kirazımız dalbastı / dalif Kader çiçeği (Ahmetoğlan-
Dalları kiraz bastı” Gösterir 2011: Çr.) “Akdağ’dan getirdiğim dalif
139 çiçeklerini hep bu kilimi tutan çi-
dalbıncamak ¦ dalbıncımak (Çr.) vilere asardım.” Çalışgan 2021:
dalbıncımak Gücünün üzerinde 146
işlere atılıp batağa saplandıktan dalimiş saydı Olmamış olsaydı
sonra çare aramak (Su.; Çr.) anlamında kullanılır (Çr.)
“Zengin olacağım deyi dalbıncıyıp dal kol olmak Koruyup kollamak
duruyo.” Kerman 1997: 62 (Mislerovacığı-Çr.) “Kendi aç ya-
dalbınmak Hamle yapmak (bebek tarken bizi doyurdu / Ezdirmedi
için) (Ba.; İs.; Çr.) “Bak bacım, se- dal kol oldu kayırdı” Koygun
ni görünce nasıl da dalbınıyo bu 2002: 15
bebek.” Şahin 2020: 41 dallama Yelek (Çr.)
dalbızlama Acele etme, durduğu dallamak (1) Seçmek, beğenmek
yerde duramama (Su.) (Ka.)
dalbuzlamak Aşırı seçici davran- dallamak (2) Budamak, seyrelt-
mak, her şeyi en ince ayrıntısına mek (İs.)
dek inceleyip ayıbını bularak be- dallampa Değneğin meyve düşür-
ğenmemek (Âşıkbükü-Os.) “Çok mek amacıyla havaya fırlatılması
dalbuzlayan ya kele ya köre dü- (Os.)
şer.” Arslaner 2016: 241 dallanmak Canı daralmak, sabır-
daldaşşak Çırılçıplak (Ba.; İs.; Çık- sızlanmak (İs.)
rık, İsmailköy-Çr.) “Üst baş desen dalle ¦ dalya (Çr.) “Dalle oyu-
daldaşşak…” Güven 2013: 36 nunda oyuncular önce iki gruba
daldız Düvende çakmaktaşlarının ayrılırlar.” Oğuz 2006b: 41
takıldığı yerleri oymakta kulanı- dallike Bir halk oyunu (Örencik,
lan alet (Alacahöyük-Al.) Sevindikalan-Çr.)
daldingil Çırılçıplak (Çr.) dālmak Dağılmak (İs.) “Ondan sō-
dalga Kitap, defter yaprağı, sayfa na millet dālıcadı.” Abaz, 2004:
(Eskiyapar-Al.; Su.) 98

132
132
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dāl mi Değil mi? (Çr.) tarafında “damat donanması” ya-


dalukmak Gözleri yaşarmak, pılır.” Bayram 2008: 287
üzülmek (Ka.) dambaşı 1. Eskiden, köy evlerinin
dalya Üst üste dizilen yassı taş- yazın oturmak ya da yatmak için
ların topla düşürülmesi biçimin- de kullanılan toprak örtülü damı
de oynanan bir çocuk oyunu (Çopraşık-Al.; Kargı-Os.; Yarım-
(Kargı-Os.; Su.; Güvenli, Sarılık- söğüt-Su.; Eskiekin-Çr.) 2. Çatı
Çr.) “Ablalarla oynadığım istop, (Al.) “Uzaktan dam başında bizi
dalya, beştaş ya da emen oyu- seyreden Hacer’im yetişip aramı-
nundan sıkılmış olmalıyım.” Ho- za girdi.” Özçatalbaş 2003: 15
dul 2019: 84 dambur Tambura (Çr.)
dam (1) 1. Ahır (Al.; İs.; Ka.; Âşık- damgalı besdil Pek iyi olmayan
bükü-Os.; Beydili, Çalyayla, Eski- özellikleri herkesçe bilinen (İs.)
ekin, Sarimbey-Çr.) “Anan-dan damı bastırmak Yağmur ya da
önce dama girme.” Arslaner 2016: kar nedeniyle kabaran damı loğ
241 2. Ev üstü, çatı (Bey-dili, taşıyla sıkıştırmak (Al.)
Dutçakallı, Eskiekin-Çr.) “Rüzgar, damızlık Pekmez, yoğurt, peynir
ahırın toprak damında lov taşı mayası (İmat-Al.; Büyükgülücek,
gibi yuvarlanıyordu.” Ta-hir Dutçakallı-Çr) “Hesabın bilmeyen
2008: 257 üryan sayılmaz / Pişmiş süte çiğ
dam (2) Cezaevi (Evci-Bo.; Gök- damızlık konulmaz” Çırakman
çeağaç-Uğ.; Karadona-Çr.) "Kısa 1992: 20
bir süre Kalınsaz damında tutul- dā mi Değil mi? (Su.)
duktan sonra Çorum cezaevine damiste Toprak dam (Çıkrık-Çr.)
gönderildiler." Sarıyüce 2004: dam katı Evin zemin katı (Or.)
358 damla İnme, felç (Çıkrık-Çr.)
damadın hocası Düğün sırasında damla indirme Çalınma, nüzul
evlilik, düğün gelenekleri konu- olma (Çr.) “Neden sonra Necip
sunda kılavuzluk yapan güveyin memlekete geliyor, meseleyi anla-
evli arkadaşı (Ka.; Beydili-Çr.) yınca damla indiriyor.” Ertekin
“Damadın arkadaşlarından en 1946: 7
son evlenen damadın hocası olur.” dammak Damlamak, ortaya düş-
Aşık 2003: 73 mek (Gökçam-Su.)
dama düşmek Cezaevine düşmek, damması Toprak damlı evlerin
hapse girmek (Çr.) “Beni dama bacasına verilen ad (Yeşilyurt-
düşürüp / Gençliğimi yediler” Al.) “Damat iki arkadaşıyla da-
Gösterir 2011: 275 masında beklemektedir.” Yön-
damağası Mahpusaneyi soyan dem 1983: 25
azılı haydut (Çr.) “Damağası gibi dam üstü Çatı arası, ev üstü (Kar-
ne efelenip duruyorsun?” Yoksul gı-Os.; Beydili, Tatar-Çr.) “Dam
2013: 224 üstüne çıktım dene sermeye / El-
damat donanması Düğünde da- time geldiler bebek görmeye”
madın damatlık giysilerinin giy- Oğuz 2007a: 131
dirilmesi töreni (Do.) “Cumartesi damzırı Bir damla (Çr.)
ikindi namazından sonra erkek damzırık Bir damla (Çr.)

133
133
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dana Oyuncuların ağaçtan yapıl- dangadak (1) ¦ dangadan (İs.;


mış bir topu, sopalarla önlerin- Çalyayla-Çr.)
deki deliklere sokmaya çalıştığı dangadak (2) Eşit, denk (İs.)
çocuk oyunu (Gölet-Ka.) dangadan Beklenmedik anda ani
danabunnu Toprak altında yaşa- olarak yapılan eylem ya da söy-
yan koyu sarı renkli iri böcek, lenen söz (Os.)
sukesen, arkkesen, kestenkelle dangaz Yüksek (Al.) “Bu bina dan-
(İs.) gaz değil oturaklı.” Koşay-Aydın
dana buyduran Şubat, mart ay- 1952: 40
larındaki güneşli, fakat çok so- dangıdak ¦ dangadan (Çr.) “Dan-
ğuk hava (İs.) gıdak gelme, bi telefon gıvır gel-
dana bükmek Danayı iğdiş etmek meden.” Özdemir 2019: 115
(Eskiekin-Çr.) “Kedi gibi yohuş- dangıldamak ¦ dangırdamak
lara çıhardım / Dana buker, (İs.)
oküzleri çahardım” Kurtoğlu dangına gitmek Gülüncüne git-
1998: 25 mek (Su.)
danadişi Danaburnu (Çr.) dangırdak Bağırarak, kaba saba
danagöz İri, patlak gözlü adam konuşan, küstah (İs.)
(Çr.) dangırdamak Bağırarak, kaba
danak Saf, salak (Ovakarapınar- saba konuşmak, küstahlaşmak
Çr.) (İs.; Su.) “Dağ diye dangırdama,
danalık Ahırda buzağıları koymak dağın kulağı vardır.” Gürsel 1997:
için yapılan yer (Âşıkbükü-Os.) 253
“Ahır dediysem büyük bir yer de- danılamak İflas etmek, batmak
ğil. Danalık gibi dar bir hücre.” (İs.)
Arslaner 2021: 337 danışık Düğün yapacak kimsenin
danapa Aşık kemiği (İs.) yardımlarını istemek amacıyla
dancı Boyu uzun, aklı kısa insan- yakınlarıyla yaptığı yemekli top-
lara verilen ad (Çr.) lantı (Su.; Gökköy, İsmailköy-Çr.)
dandik (1) Dar, kısa elbise (Çr.) “Köye danışık yemeği verecek, se-
dandik (2) Hoppa, ağırbaşlı olma- ni de çağırıyor.” Güven 2013: 148
yan (Çr.) “Herifin biri aşşadan danışık dökme ¦ danışık ekmeği
yoharıya dandik bi sesle bağır- (Boğazkaya, Dağsaray, Hisarka-
mış.” Çorumevi 2001: 16 vak-Me.)
dandik (3) Küçük gaz lambası danışık ekmeği Düğüne başlanır-
(Çr.) “Ahıra dandik yeter, böyük ken verilen yemek (Oğ.)
lambanın ne nüzomu var?” Ker- danışık günü ¦ danışık ekmeği
man 1997: 17 (Eşençay-Çr.)
dandiş Sıradan (Su.) danlamak (1) Sabahlamak (Çr.)
dane (1) Buğday (Şekerhacılı-Su.; “Bu gece dizime bir ağrı girdi, gö-
Palabıyık-Çr.) “Ekin sürdüm, öbek züme uyku girmedi, danladım.”
yığdım harmanda / Daneyi seçe- Tdk 1993: 1363
cek yel bulamadım” Özgür 2002: danlamak (2) 1. Şaşmak (Çr.) 2.
79 Ayıplamak, kınamak (Âşık-bükü-
dane (2) Kadınların başlarına ört- Os.) “Herkesi dañlıyorsun; senin
tüğü, çevresi oyalı yazma (Çr.) sonun kötü.” Arslaner 2016: 241

134
134
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

danlık Ufuk (İbik-İs.) dardağan Sert çekirdekli, küçük,


dansımak Garip karşılama, tuhaf koyu kahverengi yemişleri olan
bulmak, gülünç bulmak (Su.) bir ağaç (Gökköy-Çr.)
dansuğa gitmek Yapılan bir işin dardahan Çitlembik ağacı ile mey-
garip karşılanması, kabul edile- vesi (Boğabağı-Çr.)
bilir olmaması (Gölet-Ka.) “Ann- dar etmek Sabredememek, sıkıntı
esinin elini öpmek yerine kibar bir içinde güçlükle beklemek (Âşık-
şekilde sıkması dansuma gitti.” bükü-Os.) “Gece öyle bir dişim ağ-
www.golet.tr.gg/ rıdı ki sabahı dar ettim.” Arslaner
danyeri Güneşin doğmak üzere 2016: 206
bulunduğu yer, tanyeri (Çr.) dargısdı İvedi yapılan iş (İs.)
dapı İnanç (Çr.) darı (1) Tahılların içindeki bitki
dapıklamak Oturduğu yerde tohumu (Su.) “Dibine darı ekip
uyuklamak, dalmak (Çalyayla, bırak.” Yoksul 2013: 240
Dutçakallı-Çr.) darı (2) Mısır, mısır tanesi (Yer-
dapıncak Kuyu tulumbası (İs.) liköy-İs.; Kargı-Os.)
dapuklamak ¦ dapıklamak (Ba- darı kuşu Serçe (Ka.)
demce-Ka.) darpıdan Hemen (Harunköy-İs.)
dar Zor, güçlükle (İs.) “Dar gaşdı "Bi sahallı geldin miydi ondeki
derdi. Ben de gorkdum yalan yok delianlı darpıdan galhardı." Abaz
derdi.” Abaz 2004: 90 2004: 130
dara İnsan asılan sehpa (Su.) dartı (1) Tartı (Os.; Su.; Çalyayla,
daraba 1. Bahçeyi çevreleyen par- Dutçakallı-Çr.)
maklık (Gölet-Ka.) “Bahçeye gi- dartı (2) Kaynatılmamış sütün
rerken darabadan atlamışlar.” üzerinde oluşan yağlı tabakanın
www.golet.tr.gg/ 2. Derme çatma alınıp kırmızılaşıncaya kadar
(Ka.) kaynatılması ile yapılan bir yi-
darabı Duvar (Âşıkbükü-Os.) yecek (Çr.) “Bir başka farklılık da
daraklamak Sarmak, etrafını çe- bazı yerlerde keşkek yapımında
virmek (Çr.) dartının kullanılmasıdır.” Oğuz
darak melhesi Etin yumuşak bö- 2006a: 20
lümü (Ka.) dartınmak Tartılmak (Çr.)
daralı Odun kesmek için kulanı- dartışlamak Ağırlığını tahmin et-
lan balta (Çr.) mek için bir nesneyi aşağı yukarı
daraltı İç sıkıntısı, bungunluk (İs.) hareket ettirmek (İs.)
daramak Taramak (Yeşilyurt-Al.; dartmak Tartmak (Akçalı-Su.; Çr.)
İs.) "Altı gızıñ biri Gulsüm, kimi “Kantar teraziler dartmaz gü-
yusun, kimi darasın." Abaz 2004: nahım / Allah bir Muhammet pi-
103 rim Ali dost” Arız 2005b: 189
darazımak Geçim sıkıntısına düş- dartuşlamak ¦ dartışlamak (Ba.)
mek (Çr.) “Darazıdım derman “Bizim inişdenin getüdüğü zavar
arıyorum.” Yoksul 2013: 226 çuvallarını bir dartuşladım emme
darbız Nemli toprak (Os.) galduramadım.” Şahin 2020: 42
darbuz Hasattan sonra tarlayı sü- daru Kuş yemi, darı (Âşıkbükü-
rüp, nemlendirerek tava getirme; Os.) “Kelgız’ın önüne de bi hak
tavlanmış toprak (Ka.; Os.)

135
135
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

daru yığmışla.” Arslaner 2016: dātım Dağıtım (İs.) "Dātımda her-


177 kesi bi yere verdile." Abaz 2004:
dasdar Çok dar (Çr.) 156
dasdaylak ¦ dasdingil (1) (Sa- datlıcak Kıtlık (Çr.) “Datlıcak bir
rimbey-Çr.) yıldı, evlerde bütün sığırlar öldü.”
dasdingil (1) Çırılçıplak, açık sa- Tdk 1993: 1378
çık (Gökçam-Su.) “İnsanlık adına datlı gidişûk Hoşa giden bir şeyin
bir dava çaldık / Sonunda das- bağımlısı olma (İs.)
dingil ortada kaldık.” Sağmen datlı kireç Sönmemiş kireç (Kar-
2009: 34 gı-Os.)
dasdingil (2) Gideceği yere ge- datlı maya Simitçilerin sattığı bir
rekli hazırlığı yapmadan giden çeşit çörek (Ovakarapınar-Çr.)
kimse (Gölet-Ka.) “Dasdingil pik- dātmak Dağıtmak (İs.) "Ōlan tara-
niğe gitmişiz. Aç kaldık.” fı da maallelerine dātıy hep onu."
www.golet.-tr.gg/ Abaz 2004: 95
dasdiri dinelek Yarı çıplak orta- davarcık Dağarcık (Sevindikalan-
larda dolaşma eylemi (İs.) Çr.) “Beş altı ekmeği sıcağıyla dü-
daş Taş (Çayyaka-Su.; Çalyayla, rüm yapıp davarcığa doldurmuş.”
Çayhatap-Çr.) “Değirmenin daşı- Özcan 2021: 6
na / Döner kendi başına” Gösterir davar gelme vahdı Saat on bir, on
2011: 77 iki arası (Su.)
daşatma Kuşlastiği, sapan (Âşık- davar gitme vahdı Saat on beş, on
bükü-Os.) altı arası (Su.)
daşenek Killi çamurdan ya da davarın yüzü Ocak ayının on be-
camdan yapılmış boyalı bilye, şinde oynanan, kış yarısı eğlen-
misket (Ovakarapınar-Çr.) “Dışa- cesi de denilen bir seyirlik köy
rılılar daşeneğe bilye diyolar ula.” oyunu (Palabıyık-Çr.)
Kerman 1997: 17 davarlık Koyun, keçi gibi küçük-
daşık Kendi varlığını, benliğini baş hayvanların konduğu yer;
abartan kimse (Os.) ağıl (Güvenli- Çr.)
dāşirilmek Değiştirilmek, başka dāve Dava (Göcenovacığı-Çr.) “Os-
yere atanmak (Çıkrık-Çr.) “Mual- man’la davem benim, Osman’a.”
lim burdan dāşirilmiş.” Tdk 1993: Gümüş Ty: 13
1376 davgun (1) Yaptığının cezasını
daşlampa ¦ daşlık (İs.) gene kendisi çeken (Gölet-Ka.)
daşlantı (1) Buğday, bulgur yıka- “Davgunuma yapmasın. İşte böyle
nıp elendikten sonra geriye ka- olur.” www.golet.tr.gg/
lan taşlı kısım (Çr.) davgun (2) Veba hastalığı (Gölet-
daşlantı (2) ¦ daşlık (Çr.) Ka.) “Davgun bile yapışmaz.”
daşlık Kümes hayvanlarının mide- www.golet.tr.gg/
si, katı, taşlık (Çıkrık-Çr.) davlu Çarık yapmak için uzunla-
daşmak Taşmak (Çr.) masına kesilen ham deri (Çr.)
dat Tat, çeşni, lezzet (Yaylacık-Or.; davlunbaz Davlumbaz (Çr.) “Oca-
Çayhatap-Çr.) “Börekleri on beş ğın önünde, üst kısmında davlun-
gattan, halvaları yenmez dattan” baz denilen alçıdan yarım koni
Caferoğlu 1994b: 115

136
136
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

biçiminde bir siper..” Tombuş dayangan Dayanıklı, sert, metin,


1943: 25 sağlam (Çr.)
davşan Tavşan (İs.; Kiranlık, Tar- dayangılı ¦ dayangan (Çıkrık-Çr.)
hankozlusu-Çr.) “Ekmek davşan daydalanmak Nispet yapmak (İs.)
olsun, sen tazı; goş goş dutama.” dayı Yaşlı erkeklere seslenme sö-
Oğuz 2007a: 75 zü (Çalyayla, Kızılpınar-Çr.)
davşan ağacı Sarı çiçekli bir çeşit dāyım Sürekli, her zaman (Su.)
çalı (Çalyayla-Çr.) dayır dayır Şiddetle, süratle, cayır
davşan börgücesi Börülce, karnı- cayır (Çr.)
kara, Rodos fasulyesi (Âşıkbükü- dayı yolu Düğünde oğlan evinin
Os.) gelinin dayısına verdiği armağan
davu Dava, konu (Göcenovacığı- (Su.)
Çr.) “Bu göbeli bırakın, sonra bu- daylak (1) Deve yavrusu (Su.,
nun davusunu yaparız.” Ertekin Satıyüzü-İs.; Dutçakallı-Çr.)
1946: 20 daylak (2) Uzun bacaklı kişi ya da
davulbaz ¦ davlumbaz (Çr.) hayvan (Ba.) “Geçen Çorum’dan
davullanmak Şişkinleşmek, ka- ballı küllü bir hint horozu aldım,
barmak, eğilip bükülmek (İs.) çok daylak.” Şahin 2020: 42
dayak (1) Kağnılarda, dört te- dayn Erkekler için kullanılan ses-
kerlekli arabalarda oku yukarda lenme biçimi (Bademce-Ka.)
tutmaya yarayan ağaç destek dayre Daire (Âşıkbükü-Os.)
(Alacahöyük-Al.; Eskiekin-Çr.) dayremek Kumaşın iyice eskiye-
“Kimi kürek, kimi kalın kağnı da- rek ipliklerinin seyrekleşip incel-
yaklarını almışlardı ellerine.” Sa- mesi (İs.)
rıyüce 2004: 329 dazırayı çekmek ¦ dazıtmak
dayak (2) Kalınca uzun sopa, (Çr.)
baston (Akçalı-Su.; Palabıyık-Çr.) dazıtmak Kaçmak, kaçırmak (Çr.)
“Ozana malzeme şaire uyak / dazmak ¦ dazıtmak (Çr.)
Yaşlılara baston sakata dayak” deâd Takat, derman (Su.)
Özgür 2002: 75 debelek Husyeleri yaralanmış, şiş-
dayak (3) Hayvana tek başına yük miş kimse (Çıkrık-Çr.)
sararken yüklenen bölümün düş- debelenmek Tepinmek, çırpın-
memesi için altına dayanan ucu mak (Kargı-Os.; Su.; Çr.) “Deli ta-
çatallı kalınca ağaç (Çalyayla-Çr.) vuk gibi debelenip duruyor.” Yok-
dayaklamak Kapıyı bir destekle sul 2013: 229
arkasından kapamak (Sıracettin- deber Hoyrat, sözünü bilmez, pa-
İs.) tavatsız, dengesiz (İncesu-Su.)
dayama (1) Araba sandıklarını “Biraz benzer debere / Lafı ben-
yanlardan tutan dikine ağaçlar zer bibere” Aytekin 2003: 44
(Çr.) debertmek ¦ debreştirmek (İs.)
dayama (2) Mayasız hamurdan, debil dübül İki yana sallana sal-
fırında ya da sacda pişirilen bir lana düzensiz yürüyen (İs.; Su.)
çeşit pide (Şekerpınar-Su.) debreşmek ¦ depreşmek (Çr.)
dayangal ¦ dayangan (Eskiköy- “Gökte bulutlar var, görünmez
Çr.) Zuhal / Elem debreşiyor, sundum
arzuhal” Ucar 1957: 15

137
137
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

debreştirmek Gizli, unutulmuş deey daha İşte orada (Ba.) “Kı-


bir şeyi ortaya çıkarmak (Çr.) zılyılgın mı? Deeey daha. Niyde-
dede Yatır (Çr.) "Orada dede vardı. cen hemşerim şu zemheri günü
İyi etmediniz çarpılırsınız." Ozulu orda?” Şahin 2020: 43
2016: 152 defar Çare, derman (Gerdekkaya-
dedebörkü Kuzukulağı da denen Al.) “Acaba defarı bulunmaz mı?”
bir mantar cinsi (Mislerovacığı- Tdk 1993: 1399
Çr.) “Dedebörkü yimediysen man- def demberek Sazlı, sözlü eğlence
tar yidim deme.” Gösterir 2020: (İs.)
41 değarmen Değirmen (Eskiekin-
dede külaa (külâhı) Daha çok su Çr.) “Ta… şeerden getiriyok ha-
kıyılarında, arkların yanında çı- mırı / Beş dene değarmen duruk
kan, ak renkli, sapının ucundaki Deyzoğlu” Kurtoğlu 1998: 22
uzunca külâhıyla tanınan lezzetli değe Dede (Kuyucak-Me.)
bir mantar (Ba.) “Bizim baçadaki değel Değil (Ba.; Su.; Çr.) “Sen
argın kenarında üç dene dede kü- bana yarın değel, ferdası gün uğ-
laa buldum” Şahin 2020: 42 ra.” Seyda 2006: 55
dedem sakalı Çelik çomak oyu- değirmenci çöreği Bir tür somun
nunda, oyuncunun çeliği sakal gi- ekmeği (Su.; Bükse-Çr.)
bi çenesine koyup önündeki çu- değirmi Başa örtülen beyaz örtü
kurun üstüne bırakması (Çr.) (Kalecikkaya-Al.; Su.)
“Vuramazsa dedem sakalı yapı- değiş etmek ¦ değişik etmek
lır.” Oğuz 2006b: 12 (Ba.) “Aslında benim herif ile
dede sahalı Uzun tüylü çiçekleri onun bacısını değiş etmişler, öyle
toplanarak demet yapıldığında evlenmişiz.” Şahin 2020: 43
sakala benzediği için bu ad ve- değişik etmek İki ailenin oğul-
rilen otsu bitki (İs.) larını karşılıklı olarak birbirle-
dedesakalı Yenebilen bir çeşit rinin kızları ile evlendirmeleri
yabanıl ot (Âşıkbükü-Os.) (Su.) “Araya aile büyükleri gi-
dede sarığı Gökkuşağı (Kargı-Os.) rerek değişik yapma denilen ev-
dede yetimi Dedesi sağken babası lilik gerçekleştirilmiş.” Uçakcı
ölen, dedesinin kalıtından yarar- 2006b: 125
lanamayan kimse (Su.) değme Elçi, haberci (Çr.)
dedikli İstediğini yapan, ısrarcı değnekçi Köy düğünlerinde düğü-
(Arpalık, Dutçakallı-Çr.) nün önünde koşan kimse, düğün
dedimkine Dedim ki (İs.) öncüsü (Gölet-Ka.)
dedürgün etmek Rahatsız etmek, değrülmek Devrilmek (Âşıkbükü-
huzur bozmak, üzmek (İs.) Os.)
deermen Değirmen (Ba.; Gölköy- değrüş Derviş (Âşıkbükü-Os.)
İs.) "Deermenden un getürüyo- değze Teyze (Âşıkbükü-Os.)
duk." Abaz 2004: 164 deha İşte, orada, şurada (İs.)
deeş etmek İki ailenin birbirine dehlemek (1) Kışkırtmak (Çr.)
karşılıklı kız vermesi (İkipınar- “İşi gücü yok orda burada birbiri
İs.) “Deeş idince gelin guyē ola- üzerine adam dehleyip geziyor.”
madıla.” Abaz 2004: 124 Tdk 1993: 1406

138
138
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dehlemek (2) Gözetlemek, göz- yetiştirilmektedir.” Ertüzün 1944:


lemek, dikkatle bakmak, izlemek 11
(İs.) delice Kartal soyundan bir kuş,
dehlemek (3) Uzaklaştırmak, baş- kerkenez (Evci-Bo.) “Aygar dağı
tan savmak, kovmak (Çr.) “Dehle- oylumunun son yitiği deliceler ol-
dim, kapıdan çıkıp gitti.” Yoksul du.” Sarıyüce 2006: 71
2013: 230 deliçiçi Bulduğu her şeyi üzerine
dehmen İçkili, sazlı sözlü toplantı giyen, takıp takıştıran kimse
(Çr.) (Çr.) “Ne geyindin gız, kimsin sen?
dek 1. Denk, eşit, uygun (İs.; Su.) 2. Etme anam, o ne deliçiçi gibi öy-
Hayvanlara yüklenen yükün bir le!” Özçatalbaş 2002: 28
tarafı, denk (Çr.) deli daşşak Donsuz, çıplak (Su.)
dek durmak Uslu, terbiyeli, rahat deli kız Çokluklu kadınlar ara-
durmak (Ba.; Toyhane-İs.; Ba- sında oynanan, evde kalmış kız-
demce-Ka.; Su.) “Dek dur depik ları konu edinen seyirlik köy
yeme.” Yoksul 2013: 230 oyunu (Büyükcamili-Çr.) “Sözlere
dekiynen durmak ¦ dek durmak uygun olarak deli kız rolündeki
(Bademce-Ka.) kişiye kambur yapılır.” Oğuz
dekmik Tekme (Kargı-Os.; Aşağı- 2006c: 20
fındıklı-Su.; Çr.) deli kirez Kiraz aşılanan küçük
dekmük Tekme (Ba.) “Yaannığın kırmızı meyveli yabanıl ağaç,
ortasına yirsin dekmüğü, bana mahlep (İs.)
bulaşma!” Şahin 2020: 43 delikli Üstünde delikler bulunan
dēl Değil (Gölköy-İs.) "Nere git- kevgir (Beydili, Çalyayla, Ovaka-
tikleri de belli dēl." Abaz, 2004: rapınar-Çr.)
111 deli mantar Zehirli mantar (Çal-
delānlı Delikanlı (Ba.; Harunköy- yayla, Göcenovacığı-Çr.) "Kalktı,
İs.) "Hey delānlı, şu yanındaki ayakta bir kere daha inceledi ‘deli
sandalyeyi verebülü müsün?" Şa- mantar’ı, bir yanını kamasıyla
hin 2020: 43 çentti." Gümüş 1977: 23
delbeder Yoksul, zavallı, dağınık deli melek Dokuma çanta, heybe
kimse (Su.) ya da yastıkların üzerine işlenen
deldak Gömlek içine giyilen, yünlü bir motif (Alacahöyük-Al.)
ya da pamuklu, astarlı, bir tür deliöz Huysuzluk yapan hayvan
içlik (Çr.) (Çalyayla-Çr.)
delibaş Koyunları oldukları yerde, delimsa Deli gibi (Çalyayla, Kızıl-
döndüre döndüre öldüren bir pınar-Çr.)
hastalık (Güvenli-Çr.) “Bir defa delimseği Deli gibi (Âşıkbükü-Os.)
seken taş İsmail’in kafaya düş- “Olup biteni dikkatle takip eden
tüğü anda eli kafasında delibaş delimseği Celil, akranı sayılabile-
gibi dönmeye başladı çocuk.” Ho- cek Azmi’ye bağırdı.” Arslaner
dul 2019: 75 2018: 206
deli buğday Kunduru denilen deli tahra Küçük el baltası (Ah-
buğday çeşidi, kırmızı buğday metoğlan-Çr.) “Ahmet emmine
(Çr.) “Üveyik, Rus, deli buğday, git, deli tahrasını veriversin.” Ça-
devedişi, alkara kılçık, turnadili lışgan 2021: 166

139
139
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

deli tatlı 1. Az tatlı (Ovakarapınar- demiste Toprak dam (Çayköy-


Çr.) 2. Az pişmiş yemek (Ova- Me.; Çıkrık-Çr.) “Demisteyi loğ ta-
karapınar-Çr.) 3. Olgunlaşmak şı ile bağladın mı, yağmurdan
üzere olan turşu (Çalyayla-Çr.) akar.” Tdk 1993 : 1418
“Deli tatlı olan turşumuzun tadı- demrâ ¦ demre (Su.; Babaoğlu,
na baktın mı?” Yoksul 2013: 232 Kınık, Ovakarapınar-Çr.)
deli yağmur Rüzgârla gelen, bir demre Küçük kızarıklık biçiminde
anda yağan, hemen geçen yağ- bir çeşit deri hastalığı, temriye
mur (Al.) (Bozdoğan-Al.)
dellal İlancı, tellal (Küre-Al.; Os.; demreği ¦ demre (Çr.)
Su.; Evciortakışla, Karahisar, Sa- demreğü ¦ demre (Çr.)
rimbey-Çr.) “Çırpınarak öten ho- demüsdü Çevresi açık, balkon gibi
roz / Sabahların dellalıdır” Çağ- yer (Ba.; İkipınar-İs.) "Anamgiliñ
lar 1954: 31 demüsdüsü va." Abaz 2004: 121
dellek Tellak, natır (Çr.). "Dellek- dendene Tedbir, düşünce (Çr.)
ler içerde kesede, çimdirmede “Artık oğlun büyümüş, eline den-
müşteriyi." Lâçin 2007/63 : 7 deneyi al sana masraf görünü-
dellenmek 1. Delirmek (Çr.) "Del- yor.” Tdk 1993: 1420
lenme babam… diye yavıncıdı dene (1) Arpa, buğday tanesi
Cennet. Koy o kamayı neyi ye- (İsahacı-Al.; Gökçam-Su.; Çıkrık,
rine…" Gümüş 1977: 27 2. Gay- Çayhatap, Eskiekin-Çr.) “Dene
rete gelmek, heveslenmek (İs.) bekler gibi başımda bekleme.”
delley Dişi köpek (Dutçakallı-Çr.) Kerman 1997: 17
delme Önü işlemeli bir çeşit yelek dene (2) Tane (Al.; Gökçam-Su.;
(Alacahöyük-Al.; İs.; Me.; Çampı- Eskiekin, Eşençay-Çr.) “İki dene
nar-Os.; Su.; Ovasaray, Büğdüz- ağaç kaşık / Sallıyoduk keşik ke-
Çr.) “Çıktım kar kürtüğüne / şik” Kurtoğlu 1994: 38
Delmenin yırtığına” Ertekin 2006: deneci Yiyici, rüşvetçi (Ka.)
40 denehasıda Nişastayla, pekmezle
delü Deli (Bademce-Ka.; Âşıkbü- yapılan bir çeşit helva (Çalıca-
kü-Os.) Çr.) “Bu gece denehasıda yapa-
delü gız Bir çeşit mantar (Badem- cağız.” Tdk 1993: 1421
ce-Ka.) denek tahtası Hedef tahtası (Çr.)
delümseğü Aklı kıt, hafif zihinsel “Deli oğlan bahçanın kapusunu
engelli, delimseği (Âşıkbükü-Os.) denek tahtası yapmış, atmış kur-
“Rahmetli adamın biraz delümse- şunu.” Tdk 1993: 1421
ğü bir kızı vardı.” Arslaner 2016: deneleme Çok arpa, buğday ye-
241 mekten kaynaklanan hayvan
dembeden Birdenbire, ansızın hastalığı (Ba.; Su.) “Şu yemi az
(Su.) ver ineklere. Bak yine denelet-
deme Şiir, türkü (Çalyayla-Çr.) mişsin.” Şahin 2020: 43
demirkazık Kutup yıldızı (İs.) denelemek Bir yiyeceğin iyilerini
demirkır Siyah beyaz karışık, gri- seçerek yemek; tanelemek (Ba.;
ye yakın at donu (Evci-Bo.; Os.) Çayhatap-Çr.) “Yanında da bir
“Bu benim demir kırın narası de- tepsi üzüm / Deneleyindi ha dene-
ğil!” Tahir 2004: 15 leyindi” Caferoğlu 1994: 139

140
140
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

denem beşe Köy odalarında iki depelik 1. Üzeri altın ya da gümüş


zar ya da aşıkla oynanan bir paralarla süslü kadın başlığı
oyun (Çr.) (Âşıkbükü-Os.; Su.) 2. Eskiden
dene sahızı Damla sakızı (İs.) kadınların alınlarına bağladıkları
dengelek (1) Dangalak (Al.) altın (Harunköy-İs.) "Depelik va-
dengelek (2) Sabit olmayan (Su.) rıdı, düünlerde nışanlı gızlara."
dengildemek Yıkılmak, devril- Abaz 2004: 97
mek, yuvarlanmak (Çr.) “Gine de deper Güç, kuvvet (Dutçakallı-Çr.)
bek giyme, badallardan inip çı- depgi ¦ depki (Ovakarapınar-Çr.)
harken dengilder düşersin.” Öz- depik Tekme, çifte (Ka.; Kamışlı-
demir 2019: 145 Su.; Arpalık, Çalyayla, Dutçakallı-
dengil dombalak Takla (Ba.; Çr.) Çr.) “Beygir çocuğu bir depikte
“O heriften mal alınmaz, beş gu- yıktı.” Tdk 1993: 1429
ruş için dengil dombalak atar.” depik depmek Tepmek, çifte at-
Kerman 1997: 17 mak (Çr.)
dengil dombalak atmak (aş- depilcimek Ayağı takılmak, tökez-
mak) 1. Takla atmak (Çr.) lemek (Çalyayla-Çr.)
2. Çıkarı için olmadık dalkavuk- depil destek Düzensiz, başıboş
luk etmek (Çr.) “O heriften mal (Su.)
alınmaz, beş guruş için dengil depişmek Tepişmek, tekmeleş-
dombalak atar (aşar).” Kerman mek (Çr.) “Baktım ahırda depi-
1997: 17 şiyorlar, susadılar herhal dedim.”
dengilmek Yıkılmak, devrilmek, Özçatalbaş 2002: 65
yuvarlanmak, yan yatmak (İs.; depitme Vurukları, ezikleri iyileş-
Bademce-Ka.; Âşıkbükü-Os.; Çal- tirmekte kullanılan biraz pişiril-
yayla-Çr.) “Dengilesice, çekil ba- miş hamur (İs.)
şımdan, işim gücüm var benim.” depiye Salak, aptal (Çr.)
Arslaner 2016: 241 depki Bel denen tarım aracının
densük Kendini kural dışı gibi ayakla basılan tahta kısmı (Su.;
gösteren kimse (Os.) Çr.)
depçek ¦ depki (Ka.) depkin Bir yerden batıp diğer bir
depdirmek Belletmek, kazdırmak yerden çıkan su, kaynak (Çr.)
(İs.) “Bahçeyi depdirdin mi?” Tdk deplek Önüne bakmadan dikkat-
1993: 1426 sizce yürüyen (Su.)
depe Tepe, baş, uç (Çavuşoğlu-İs.; depme Bel denilen tarım aracı
Oğ.; Âşıkbükü-Os.; Su.) "Armut (Kayaağzı-İs.)
silkiyom diy, depesi aşşā düşüy." depmek (1) Bağ, bahçe bellemek
Abaz 2004: 140 (Su.; Tatar-Çr.) “Bağa girdim de-
depegöz Salak, aptal (Çr.) pilmiş / Karıkları ekilmiş” Çağıl
depelemek (1) 1. Çiğnemek, ez- 2013: 9
mek, üstünden geçmek (Su.) depmek (2) Bir şeyi basa basa
2. Önemsememek, dikkate alma- doldurmak, tıkmak (Kargı-Os.;
mak (İs.) Çalyayla-Çr.) “Derisine saman de-
depelemek (2) Ağzına kadar dol- pip evinin külünü yele vermeyince
durmak (İs.) bize dur durak yoktur.” Tahir
2004: 160

141
141
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

depmek (3) Tekme atmak, tekme- kalkınca kışlık un deremeti derdi-


lemek (Âşıkbükü-Os.; Serban- ne düşerdi.” Çalışgan 2021: 93
Çr.) “Deptim keçe, sivrilttim külah dergen Harmanda düven sürer-
oldu.” Ertekin 1944: 30 ken düşen başakları toplamak
depmek (4) Yürümek (Su.) için kullanılan yabaya benzer bir
depmi ¦ depki (İs.; Ka.) aygıt (Çr.)
depmik Tekme, çifte (İs.) deri günü Panayır, pazar kurulan
deppe düppe Salak, aptal (Çr.) gün, salı günü (Bademce-Ka.; Su.;
deprem Zelzele, yer sarsıntısı Eskiekin-Çr.) “Deri gunün devrisi
(Ka., İs.) ordayım.” Kerman 1997: 17
depremek Hareket etmek, kımıl- derilmek Toplanmak, bir araya
damak (Çr.) “Saçımın kılı depre- gelmek (Evciortakışla-Çr.) "Ço-
mez…” Tahir 2004: 190 rum ile Kalınsaz kasabası dolay-
deprenme ¦ deprem (Çr.) larına gidecek olanlar bir araya
deprenmek Kımıldamak, oyna- derildiler." Sarıyüce 2004: 15
mak (Çr.) “Deprendi, üstündeki derim ayı Sonbahar (Çr.)
dağ gibi ağırlığı atmak için.” Ta- derinti Şurdan burdan toplanmış
hir 2007: 295 eşya, insan (İs.; Dutçakallı-Çr.)
depreşmek Yeniden ortaya çık- derip deşirmek Düzenlemek, to-
mak, tekrarlamak (Çiçeklikeller- parlamak, derlemek (Su.)
Su.; Eskiekin, Mislerovacığı, Sa- deriun Pazar günü (Çr.) "Derunü
rimbey-Çr.) “Pınarda yâri gör- ezvaneler gapalı mı?" Tuluk
düm / Eski derdim depreşti” Gös- 1991: 2
terir, 2011: 168 derlemek Toplamak (Olukyanı-
depretmek Hareket ettirmek, Su.) “Ordan oraya koşturup dos-
kımıldatmak (Çr.) “Dost depretse tunu düşmanını derledi.” Seyda
dudağını / İşletir sinem dağını” 2006: 192
(Âşıkî) Ercan 1991: 66 dermiyeli Kösele ya da gönden
depselek Sakar, gözünün önünü önce tersinden dikilip sonra çev-
görmeyen (Çalyayla-Çr.) “Depse- rilip kalıplanarak mes haline ge-
lek, onündeki goca gayayı gorme- tirilen ayakkabı (İs.)
di, yüzünguylu gapaklandı.” Gös- derneşmek Direnmek (Ka.)
terir 2020: 41 deste Ayakçak kullanılarak biçil-
depşek ¦ depki (Ka.) miş ekinlerin toplu durumu (Kı-
depük Tekme (Bademce, Gölet- cılı-Al.; Baltacı Mehmet Paşa-Os.;
Ka.) “Depüğü yiyince yere serildi.” Çalyayla, Tolamehmet-Çr.) “Arpa
www.golet.tr.gg/ biçtim destem var / Yatak getir
derbiz Toprağın işleme, ekme tavı hastam var” Gösterir 2011: 264
(İsahacı-Al.) “Toprak derbiz ol- desti Testi (Eskiekin-Çr.) “Oluğa
mayınca ne ekek / Birdir Alla- desti koydum / Damla damla do-
hımız gayle mi çekek” Arısoy lacak” Gösterir 2011: 172
1970: 56 destimenci Ekin bekçisi (Göceno-
deremet 1. Çözüm, çare (Su.) 2. vacığı, Seydim-Çr.) “Hiç gözüne
Hazırlık, sağlama, toplama (Ah- kestirmediğin destimencinin av-
metoğlan-Çr.) “Köylü harmandan radı bak…” Gümüş 1977b: 17
dēşdirmek Değiştirmek (Çr.)

142
142
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

deşenek ¦ daşenek (Al.; Ba.; Ka- devek Asma kütüğü, tevek (Ba.;
radona, Mazıbaşı-Çr.) “Kimi aşık, Os.; Beydili, Dutçakallı-Çr.) “De-
deşenek oynar, kimi topraktan vekte üzüm kara / Üzümde dizin
havuz hamambiç yapar.” Özçatal- kara” Türkoğlu 2007: 173
baş 2002: 31 devetopu Hamur pezisinin büyük
de şindi Ters bir durum yaşandı- olanı (İş.)
ğında söylenir (İs.) devinmek Çabalamak, uğraşmak,
deşinmek Eşinmek (Akçalı-Su.) didinmek (Çr.)
“Avluda deşinip duran tavuklara devir Nadasa bırakma (Ka.)
bir atmaca pike yaptı.” Sarıyüce devre Aklı tam yerinde olmayan
2004: 240 kimse (Su.) “Deli devre konuşu-
deşirici Dilenci, toplayıcı (Ba.; Ka- yor.” Uçakcı 2006: 360
mışlı-Su.) “Deşirici eline bakar- devrebik Çam mantarı (Evci-Bo.)
ken sen kesene bak.” Uçakcı “Çam mantarının adı devrebiktir.”
2006b: 155 Sarıyüce 2006: 134
deşirikli Tertipli, düzenli kimse devriş Derviş, tarikat üyesi (Su.;
(Su.) Çayhatap-Çr.) “Aşığa nişansın
deşirmek Toplamak (Su.; Sarim- devrişe burhan / Mühür kimde ise
bey-Çr.) odur Süleyman” Caferoğlu 1994:
deşmek (1) Delmek, yarmak, yara 140
açmak (Yazır-Bo.; İs.; Akçalı-Su.; devrülesice Yıkılasıca, ölesice
Eskiekin, Sarimbey, Turgut-Çr.) (Ba.) “Bu sefer de bizim çöp gon-
“İnsafsız atılan oklar / Yaramızı teynırını boşaltmadı devrülesice-
deşmektedir” Gardaş 1979: 14 ler.” Şahin 2020: 44
deşmek (2) Yeri eşmek, kazmak devrüsüün Ertesi gün (Çr.) “Dev-
(Kargı-Os.) rüsüün gelip beni bulasın.” Yoksul
dē şorda Daha orada (Su.) 2013: 239
deşti Aşılanmamış, yabanıl kiraz devrüş Derviş (Ba.; Çalyayla-Çr.)
(Olukyanı-Su.) “Zamanın birinde bir devrüş va-
deve (1) Erkeklerce oynanan bir rımış.” Akbaş 1983: 21
köy seyirlik oyunu (Su.; Celilkırı- dey Diye (Çalyayla-Çr.)
Çr.) deybayak Az önce, demin (Çr.)
deve (2) Dokuma tezgâhında ta- deydaha İşte orada (Al.; Yağcılar-
rak takılan kısım (Eskiyapar-Al.) Ka.; Os.; Çalyayla-Çr.) “Eşeğini
deveçökerden Kurak, sert toprak- arıyodun, deydaha! Bostana gir-
larda yetişen, sarı çiçekli, çok di- miş yayılıyo.” Kerman 1997: 17
kenli yabanıl bir ot (Çr.) dey dey daha hollukta Aradığının
devedabanı İlkyazda kırlarda, tar- nerede olduğunu biliyorum ama,
lalarda kendiliğinden yetişen, bunu sen bulamazsın (Os.)
pembe çiçekli, yumru kökleri ye- deyha İşte, orada, şurada (Su.)
nen bir bitki (Çr.) “Deyha, dedi adam. Görmüyon
devedişi Sarı, iri taneli bir buğday mu?” Sarıyüce 2004: 338
çeşidi (Sarimbey-Çr.) "Üveyik, de- deyi Diye (Kirazlı-pınar-Çr.) “Irak
li buğday, devedişi, alkara kılçık, deyi gücenme / Âşığa Bağdat ya-
turnadili yetiştirilmektedir." Ertü- kın” Gösterir 2011: 241
zün 1944: 11

143
143
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

deyim Diyeyim (Akçalı-Su.; Çıkrık, dıbıçca Sağa sola sapmadan, doğ-


Serban-Çr.) “Kapısını çalıp tok ruca (Âşıkbükü-Os.) “Haydi ba-
köpek, getirdim tosunumu de- kalım, bakkala dıbıçca git gel.”
yim." Aksu 2013: 20 Arslaner 2016: 241
deyin Diye (Çr.) dıbırga (1) Yılgın denilen çalının
deyincik Deyince (Çr.) “Hani yârin dalından yapılan keklik kafesi
deyincik / Gösterdiğne değmeli” (İs.)
Gösterir 2011: 149 dıbırga (2) Çalı süpürgesi yapı-
deyip dökmek Sürekli söylemek mında kullanılan ince sert dallı
(Eskiekin-Çr.) “Yaz deyip doker- bir çalı türü (Âşıkbükü-Os.)
din, aha yazıyom / Köy dedi mi, dıbırga (3) Çalı süpürgesi (Ba.)
içim buruk Deyzoğlu” Kurtoğlu “Asmanın Ardı’ndan kesdüümüz
1998: 21 otlarınan dıbırga yapardı de-
deyiş Destan, ağıt, şiir, türkü (Kör- dem.” Şahin 2020: 44
kü, Şekerhacılı-Su., Çalyayla-Çr.) dıbış dıbış Tıpış tıpış, ufak adım-
“Ben kışı sevmem ki yaza alıştım / larla, yavaş yavaş yürüyüş (Çr.)
Türküye, deyişe, saza alıştım” Çı- “Benim yavrum artık dıbış dıbış
rakman 2002: 12 yürüyor.” Tdk 1993: 1449
deyneğe binmek Yaşlılık nedeni dıbız Saçsız, kel (Çr.)
ile desteksiz yürüyememek (Su.) dığdı Uzak akraba (Su.; Çr.) “Dığ-
deynek Değnek (Fındıklı-Or.; Gök- dısının dığdısı, dış kapının düğdü-
çam, Körkü-Su.; Çalyayla, Eskie- sü.” Ertekin 1944: 31
kin-Çr.) “Deyneği argaçta kalası- dığdığı (1) Kalbur altına geçecek
ca.” Yoksul 2013: 239 kadar küçük pirinç kırıntıları
deynekci (1) Köy düğünlerinde (Gölet-Ka.)
düğün alayının önünde giden kişi dığdığı (2) ¦ dığdı (Gölet-Ka.) “O
(İs.) mu? Dığdığının dığdığı.” www.-
deynekci (2) Hayvan pazarında golet.tr.gg/
büyükbaş hayvanı pazara getirip dığdiş 1. Çelimsiz, zayıf (Su.)
götüren kişi (İs.) 2. Yalnız, çaresiz (Su.)
deyos Deyyus (Ka.; Çr.) "Şu deyo- dığhac Az su konulması nedeniyle
sun tarlası / Çeltik değil kındıra" kıvamsız olan hamur işleri ya da
Aşık 2003: 127 katı, susuz yiyecek (Su.)
deyvemek Söylemek (Ka.) dığıl dığıl etmek Yaltaklanmak
deyyis Deyyus (Do.) “Dürzü dey- (Çr.) “Paranın kokusunu aldı da
yisin kızı / Neremde kusurum dığıl dığıl ediyor.” Tdk 1993: 1453
var?” Gösterir 2011: 266 dığıldanmak Küçük çocuğun ken-
deyze Teyze (Esentepe-İs.) "Bi di kendine söylenmesi, mırıl-
deyzem varıdı, oña giderdim." danması (Çr.)
Abaz 2004: 118 dığrak (1) Özellikle bulgur yapı-
dēze Teyze (Örenseki, Yerliköy-İs.; mında kullanılan bir buğday cin-
Çr.) “Ondan ne çekdim dēze.” si (İs.)
Abaz 2004: 125 dığrak (2) Ekinin içindeki yabancı
dezgere Taş, toprak, kum taşıma- ot (Ba.)
ya yarayan sedye biçiminde araç,
gezgere, geçgere (Âşıkbükü-Os.)

144
144
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dıhım Lokma (İs; Çr.) "Aş dezgânın dıkız (3) Suyu az olduğu için güç
üstünde bi dıhım ekmek." Çoru- yutulan yiyecek (Âşıkbükü-Os.)
mevi 2000: 18 “Kabak dıkız olmuş.” Arslaner
dıhınmak İvediyle ayak üstü ye- 2016: 241
mek (Ba.) “Böyle de dıhınılmaz ki dıkızımak Çok sıkışmak, tuvalet
gardaşım, adam bizim üç öyün- gereksinimini giderememek (Çr.)
lük tayınımızı yedi.” Şahin 2020: “Dıkızımaynan darazımayı birbi-
44 rine karıştırma.” Yoksul 2013:
dıhıs Çamur (Çopraşık, Değirmen- 239
dere-Al.) dıklım dıklım Tıka basa, tıklım
dıhış (1) Sıkışık, dar yer (İs.) tıklım (Eskiekin-Çr.) “Ferik Ne-
dıhış (2) Kek, hamur gibi şeylerin nem birez söllüm soklümdü / Ze-
kabarmadan kalması (İs.) kiye’nin evi dıklım dıklımdı.” Kur-
dıhış dıhış Çok sık (Ba.) “Bir mini- toğlu 1998: 13
büse yirmi kişi dıhış dıhış bi-nerek dıkmak Kaşığa alınan lokmayı ye-
anca gidebildik.” Şahin 2020: 45 mek (Bademce-Ka.; Âşıkbükü-
dıhızımak Sıkılmak, rahatsız ol- Os.) “Çorbadan bir kaşık ya dık-
mak (Gökçam-Su.) tım ya dıkmadım, dış kapı açıldı.”
dıka Şişe ya da testi kapağı, tıpa Arslaner 2016: 241
mantar (Çr.) dıldıbız Yoksul (Yerliköy-İs.)
dıkdumak Yedirmek (Bademce- dıldıl Kavak ya da söğüt dalından
Ka.) yapılan bir çalgı (Tolamehmet,
dıkılmak Hücum etmek, saldır- Karagöz-Çr.) “Dıkızımaynan dıldıl
mak (Dutçakallı-Çr.) “Ben yârime çalınmaz.” Yoksul 2013: 239
giderken / Köpekler dıkılıyor” dılılı Söğüt dalından yapılan dü-
Türkoğlu 2007: 176 dük (Kozören-Me.)
dıkım Lokma, küçük lokma (İs.; dıma ¦ dumağı (Çr.)
Ka.; Âşıkbükü-Os.; Su.; Ovakara- dımağ ¦ dumağı (Çr.)
pınar-Çr.) "Bir dıkım yemek ye- dımağı ¦ dumağı (Çr.)
dim." Tdk 1993: 1455 dımbadak Ansızın, birdenbire
dıkırdanmak Sürekli söylenip (Çr.)
durmak (Çr.) "Bal yapmaz arı gi- dımbıl Ağaç ya da topraktan ya-
bi dıkırdanıp durma." Gürsel pılmış küçük yayık (Eskice-Çr.)
1997: 250 dımbıldamak Söylenip durmak
dıkıs ¦ dıkız (1) (Külah-Al.) "Ye- (Çr.)
rimiz çok dıkıs." Tdk 1993: 1456 dımbıra gibi Davul gibi şişkin, çok
dıkız (1) 1. Sıkışık, dar (Arpalık, gergin (Âşıkbükü-Os.) “Hayvan-
Dutçakallı-Çr.) 2. İşlenmeyecek lar bugün keşikte iyi doymuş, su-
denli ıslak toprak (Külah-Al.; yu da içince karınları dımbıra gibi
Âşıkbükü-Os.; Su.) "Dıkızda eker- oldu.” Arslaner 2016: 241
sen tarla pıtırak getirir." Eker dımbırdatmak Saz, cura, tambur
1940: 14 gibi müzik aletlerini çalmak (Çr.)
dıkız (2) 1. Şaka kaldırmayan in- “Dımbırdattıkça öyle, kocaoğlan
san (Külah-Al.) 2. Konuşula--ma- geliyor keyfe.” Özçatalbaş 2002:
yacak denli tok sözlü olan kişi 38
(Su.)

145
145
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dımbırtı Davul gibi çalgıların ağzını yokluyor.” Gündoğar 2008:


uzaktan duyulan sesi (Çr.) 4
dımdım ¦ dındın (Çr.) dınkabak İçi boşaltılıp su kabı
dımdızlak 1. Hiçbir eşyası olma- olarak kullanılan asma kabağı
yan, bomboş (Çr.) “Ev almışlar (Çr.)
emme her yer dımdızlak.” Kerman dınlamak Arı gibi böceklerin ses
1997: 17 2. Yoksul, üstü başı pe- vermesi (Çr.) “Yaz geldi, bizim
rişan, parasız pulsuz (Âşık-bükü- arılar dınlamaya başladı.” Koşay-
Os.; Çr.) “Son parayı da sana ve- Işıtman 1932: 100
rirsem dımdızlak kalırım ben.” dınnā bitli Eli cebine gitmeyen,
Arslaner 2016: 207 3. Ya- cimri (İs.)
payalnız, tek başına (Âşık-bükü- dınnak Tırnak (İkipınar-İs.; Eskie-
Os.) “Oğul uşak evlenip gidince kin-Çr.) “Dınnān nankisini kesseñ
kocaman evde dımdızlak kaldım.” acımaz.” Abaz 2004: 124
Arslaner 2016: 207 dınnak gaşıma İki kişinin arasını
dımık Ağzın tavanı (Su.) açmaya çalışma (İs.)
dımışkı (1) Güzel, yakışıklı, şık dınnaklamak Bir kimseyi isteme-
(Çr.) “Yeni urba dikinmiş, dımış- diği konuları açarak kızdırmak
kine dolanıyo.” Kerman 1997: 17 (İs.)
dımışkı (2) Tepsi (Su.) dınzak Burnundan konuşan kimse
dımışkıne İyi, uyan (Çr.) (Kozören-Me.)
dımıtmak Donup kalmak (Ba.) dırat Kırat (Su.)
“Herkile giren kara yılanı görünce dırağuzlamak ¦ dıravuzlamak
dımıtıverdi.” Şahin 2020: 45 (Âşıkbükü-Os.)
dımnımak Yavaşlamak, ağırlaş- dıravuzlamak Kapıyı, pencereyi
mak, sakinleşmek (Çr.) sıkıca kapatmak, sürgülemek,
dındın Mızmız, mıymıntı, çabuk iyice kilitlemek (Ka.)
karar veremeyen, sözü uzatan dırga Yapılan hiçbir işten mem-
(Çr.) nun olmayan, sürekli sorun çıka-
dınga Zayıf, çelimsiz, hastalıklı ran kişi, oyunbozan (Gölet-Ka.)
(İs.) “Gene dırgalık yapar, başımıza
dıngaz Süzme yoğurt (Ka.) dert olur.” www.golet.tr.gg/
dıngıl Dalga geçerek boş boş ko- dırık 1. Esas, temel (Çr.) 2. Dirlik,
nuşmak (Külah-Al.) düzen, uygunluk (İs.; Eskiekin-
dıngırdamak 1. Sürekli hareket Çr.) “O iş dırık tutmadı.” Caferoğ-
etmek, kımıldamak (Çr.) 2. Ge- lu 1994: 215
reksiz konuşmak, gevezelik et- dırık dırsık Sökük yırtık (Çr.)
mek Çr.) “Bal yapmaz arı gibi dırık dutmak Bir işte tutunmak,
dıngırdayıp durma.” Yoksul 2013: sebat etmek, sonuna kadar bek-
107 lemek (Eskiekin, Sarimbey-Çr.)
dıngırtı 1. Müzik sesi ya da mırıl- “Bugünaadar hangi işde dırık
danma (Çr.) 2. Dalga geçme (Su.) duttu ki?” Kerman 1997: 63
dınılak Burnundan konuşan kim- dırıtmak 1. Kovmak, başından de-
se (Çr.) “Dınılak bal gibi biliyor fetmek (Me.) 2. Sırıtmak, karşı
kendisi için gelindiğini de milletin çıkmak (Ka.; Os.; Su.) “Verirsen şu

146
146
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

düveyi alacağım, diye dırıttı…” dışlık Huzur, rahat, düzen (Ba.;


Saraçer 2000: 353 Çavuşoğlu-İs.; Su.) “O gelince dış-
dırıtmamak Önemsememek (Çr.) lığım galmadı.” Uçakcı 2006: 360
“Gaynanaya demişler ya dırıtma- dışlıksız Dışarıda huzursuzluk
mış.” Özdemir 2019: 101 yaratan, geçimsiz (Su.)
dırlama! Çok konuşanı azarlama dıvrak (1) 1. Derli toplu, yakışıklı
(Ka.) (Külah-Al.) 2. Giydiğini yakış-
dırlamak Gereksiz konuşmak tıran (Ovakarapınar-Çr.) 3. Çe-
(Ka.) vik, canlı, kıvrak (Ba.; Ayazköy,
dırlanmak Gerekli gereksiz söy- Çalyayla-Çr.) “Ne gülüyonuz la
lenmek, mırıldanmak (Çr.) “Çok dıvrak dıvrak?" Özçatalbaş 2002:
dırlanırsa parasını öder, ağzını 95
kapatırız.” Seyda 2006:255 dıvrak (2) El tezgâhlarında ipek
dırmık Sap toplama işinde kul- karıştırılarak yapılan dokuma tü-
lanılan bir tarım aracı, tırmık rü (Çr.)
(Kar-gı-Os.; Kamışlı-Su.; Çr.) dıynak Tırnak (Âşıkbükü-Os.)
“Dırmık denilen aletle tarla dola- dızıkmak ¦ dizikmek (İmat-Al.;
şılır.” Doğan 2004: 117 Su.)
dırmıntı Tahıl biçildikten sonra dızır dızır getmek Kızıp arkasına
tırmıkla toplanan kalıntılar (Su.) bakmadan hızlı gitmek (Çr.)
dırmuh Tırmık (Ba.) “Yarin tal- dızlak Tüysüz, dobak (Âşıkbükü-
lada sen sürme dırmuğunu mu at- Os.)
ma dırmuğunu mu alacan?” Şahin dızman Kart teke (Al.)
2020: 45 dibek Soku (Baltacı Mehmet Paşa-
dırr At, katır durdurma ünlemi Os.; Su.; Gökçeağaç-Uğ.; ) “Dibek
(Kamışlı-Su.) kadar boyu var.” Yoksul 2013:
dırrey Çobanın sürüyü su içmeye 240
götürürken çıkardığı ünlem (Oğ- dibelik (1) 1. Büsbütün, tamamen
laközü-Su.) (Çr.) 2. Devamlı, daima (Çr.) “Al-
dısdıbılak Çırılçıplak (Su.) lah dibelik geçim versin.” Tdk
dısdıvrak Derli toplu (Su.) 1993: 1479 3. Çok (Çr.)
dışar Sofa (Kargı Yaylası-Ka.) dibelik (2) İnadına, daha beteri
dışarılık Yabanlık giysi (Su.; Gö- (Çr.) “Söylediğim şeyi dibelik ak-
cenovacığı-Çr.) “Döne haberi alır sine yapıyor.” Tdk 1993: 1479
almaz dışarılık kunduralarını gi- dibi bıcā İşin aslı, kökeni (Gölköy-
yindi.” Sarıyüce 2004: 297 İs.) "Dibini bıcānı ben ne biyim."
dışarılıklı Yabancı, başka memle- Abaz 2004: 165
ketli (Evci-Bo.; Su.) “Şimdi alın- dibicik Dip, köşe (Ovakarapınar-
ma ama sen göçmensin, dışarılık- Çr.)
lısın.” Sarıyüce 2004: 265 dibildemek Kımıldamak (Badem-
dışaylak Dışa doğru, dış tarafa ya- ce-Ka.)
kın, dışarlak (Âşıkbükü-Os.) “Du- didiklemek Karıştırmak (İs.; Çr.)
varın temel taşlarını biraz dışay- “Didiklemeynen yün ip olmaz.”
lak yerleştirin.” Arslaner 2016: Yoksul 2013: 152
242 difringi Çevik, canlı, kıvrak kimse
(Çr.)

147
147
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

diğdiç İnce, zayıf (Çr.) lu-İs.; Su.; Çalyayla, Tatar-Çr.)


diğe durmak ¦ çöğe durmak “Ulan ortada dikilmek sizin köyün
(Çr.) huyu mu?” Tahir 2006: 148
diğdirmek 1. Bir sıvının bir yer- dikin Kız babasınca dokunmuş
den hızla fışkırması (Çıkrık-Çr.) top kumaşların kesilip elde dikil-
2. Ayakta işemek (Gökçam-Su.; mesi (Ka.) "Ağız tadının ertesi
Çalyayla-Çr.) günü dikin günüdür." Cingöz
diğir diğir 1. Bir yüzeyin pürüzlü, 2010: 318
diş diş, pütürlü olduğunu anlatır dikittirmek Ayakta bekletmek
(Âşıkbükü-Os.) 2. Cilt üzerindeki (Çr.)
ince kabarcıkları anlatır (Çr.) “El- dikkolalak Eşek (İs.)
lerim, alnım diğir diğir oldu bu diklenmek Karşı gelmek, kafa
anlar.” Arslaner 2016: 207 tutmak (Evci-Bo.; Su.) “Bir deri
diha İşte, orada, şurada (Çr.) bir kemik kalmış gövdelerine bak-
dihenklemek Gözetlemek, gözle- madan diklendiler.” Sarıyüce
mek, dikkatle bakmak, izlemek 2004: 170
(Çr.) dikme (1) Bir ailenin tek çocuğu
diinemek Dinlemek (Çr.) "Hemi de (Kayı-İs.)
diine bak, aha bu ohuyacaamı." dikme (2) Fidan, yeni dikilmiş
Lâçin, 2007/63: 6 fidan (Eskiyapar, İsahacı-Al.; İs.;
dik Tahılın kabuğunu yumuşatıp Os.; Su.) “Çıkarman kapıya dikme
ayırmaya yarayan değirmen (Ba.; kemirir / Dölü makbul değil, geç-
İs.) "Hatıpların Hacı Ahmet’in miş zamanı” Arısoy 1970: 99
evin önünde de dik varıdı." Şahin dikolta Dekolte, yarı çıplak (Os.)
2020: 45 dikolto Kadın iç giyeceği, gecelik
dikbasan Kadınların giydiği yüks- (Su.)
ek topuklu lastik ayakkabı (Gök- dikütdürmek Dik durdurmak,
köy-Çr.) ayakta durdurmak (Ba.) “Gız ba-
dik dombalak Baş üstü durma cım, yaşına yetmedi mi bu tombik,
(Su.) dikütdürmiye çalışıyom emme du-
dike Bir parça yiyecek (Su.) ramıyo.” Şahin 2020: 45
dikencik ¦ dikencil (Çr.) dil Anahtar (Yeşilyurt-Al.; Şeker-
dikencil Pişirilerek yenen bir çeşit pınar-Su.) “Kapının birisi açmaya
ot (Çalyayla, Kızılpınar-Çr.) çetin / Kilidinin otuz iki dili var”
diki 1. Doğranmış et parçası (Âşık- Yöndem 1983: 66
bükü-Os.; Ovakarapınar-Çr.) “Biz dilaltı Sarılık hastalığı (Su.)
güveç yapıyoz deyi goca çölmeğin dilbar Dilber, güzel (Su.)
dibine iki diki et koymuşla; geri- dilbez Güzel konuşan (Harunköy-
sini baldırcanınan doldurup önü- İs.; Karagöz-Çr.) “Ecük de dilbezi-
müze getüdüle.” Arslaner 2016: di.” Abaz 2004: 134
241 2. Kemikli ya da kemiksiz dilbezeği Çok güzel konuşan (Çal-
pişmiş et, kavurma (Çr.) “Etlik- yayla-Çr.)
lerin bir kısmı haşlanarak diki dilbezek Güzel konuşan (Âşıkbü-
yapılır.” Güven 2017: 34 kü-Os.) “Karısı da pek dilbezek bi-
dikilmek Ayakta durmak, ayağa ri.” Arslaner 2018: 69
kalkmak, dik durmak (Çavuşoğ-

148
148
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dilbiran Yenilebilen bir çeşit man- dillik (2) Yemek (İbik-İs.).


tar (Eskiköy, Eşençay-Çr.) dilliksiz Geçimsiz, huysuz (Çr.)
dilçuk Dilin üzerinde çıkan acılı, “Aha ben gidiyom düşme arhama
beyaz kabarcıklar (Gölet-Ka.) / Dilliksiz yâr yalnız yat bundan
“Dilimde dilçuk çıkmış.” www.go- kelli” Gösterir 2008/84: 11
let.tr.gg/ dilliksizlik etmek Geçimsizlik
dildirmek Yardırmak, böldürmek etmek, ortalığı karıştırmak (Çr.)
(Ba.; Beydili-Çr.) “Atelyede dil- dilliksüz Şımarık, geçimsiz kimse
dürdüğümüz kavakların kuturları (Ba.) “Onun geliniyle bu mahal-
iki metireydi.” Şahin 2020: 45 lede kimse geçinemez, çok dil-
dilgen Çatal (Su.) liksüz birisi o.” Şahin 2020: 46
dil gırmak Kendi şivesini bırakıp dilme 1. Dört köşe kesilmiş ağaç,
İstanbul şivesiyle konuşmak, ki- kereste (Çr.) 2. Dilimleme (Ba-
bar konuşmak (Su.; Çalyayla, Sa- demce-Ka.)
rimbey-Çr.) “Çorum ağzını bıra- dil tutamağı Söz arasında yerli
kıp kibar laf edenleri “dil gırıyo” yersiz yinelenen sözler (Çr.)
diye hafife alırlardı.” Özçatalbaş dil yeniği olmak Yalama olmak
2002: 27 (Çr.)
dilik Dilinmiş, yarılmış (İs.; Gölet- dimdik durmak Boyun eğmemek,
Ka.; Çr.) “Elbise dilik dilik ol- yaltaklanmamak (Çr.)
muştu.” www.golet.tr.gg/ dimdiri Dipdiri, dimdik, sapasağ-
dilinçi Dilenci (Çr.) lam (Çr.)
diline mürt etmek Bir sözü ya da dimi El tezgâhlarında dokunan
düşünceyi durmadan yinelemek yorgan, yatak yüzü (İs.)
(İs.) dimrit Erken olgunlaşan bir çeşit
dilki (1) Değirmen taşının üzerin- kara üzüm, dimnit (Çr.)
de döndüğü ağaç (Dereyazıcı-Al.) dinari Eskiden örülen bir çorap ya
dilki (2) Tilki (Al.; Güvenli-Çr.) da çorap nakışı (Ba.; Çr.) “Rah-
“Dedem: Yakalayamadın mı dikli- metli ebem dört tığı ile çok dinari
yi?” Hodul 2019: 28 örmüştür hepimize.” Şahin 2020:
dillala Çorum’a özgü, kadın erkek 46
birlikte oynanan bir halk oyunu din diyeelmek Ani gelişen bir
(Su.; Örencik-Çr.) “Dil-lala oynadı olay karşısında şaşırıp donakal-
doya doya” Aksu 2013: 93 mak (Ba.) “Gamışların arasından
dillemek 1. Aleyhte bulunmak, çıkan doñuzları görünce diñ di-
kötülemek (İs.) 2. Azarlamak, da- yeelmiş, neredeyse tumana doldu-
rılmak (Çr.) “Adımı dilediler / racaamış.” Şahin 2020: 46
Dert büyük saklanır mı?”Aytekin dinelek 1. Boyun eğmez, inatçı,
2003: 50 dik kafalı (İs.) 2. Orta yerde boş
dilli düdük Rahatsız edecek denli boş dikilip duran kişi (İs.).
çok konuşan kimse (Âşıkbükü- diñelmek (1) 1. Ayakta durmak
Os.) (Külah-Al.; Kargı-Os.; Su.; Göce-
dillik (1) Dirlik, rahatlık, düzenlik, novacığı-Çr.) 2. Karşı gelmek
huzur (Esentepe, Gölköy-İs.; Çr.) (Su.) “Bu güzel araba karşısında
"Gayınnasıynan dillik etmedi." dinelip kaldı çocuklar.” Sarıyüce
Abaz 2004: 118 2004: 298

149
149
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

diñelmek (2) İşe giderken, iş lım, bu işe sen ne diyon?” Kerman


yaparken onunla bununla meş- 1997: 17
gul olup boş vakit geçirmek (İs.) dinine yandığım Çözüm buluna-
dineltmek Meydana getirmek (İs.) mayan bir durum karşısında söy-
dinemek Dinlemek (İs.) "Böyle laf lenen yazıklanma sözü (Çr.)
ederdi de dinerdük." Abaz, 2004: dink Tahılın kabuğunu yumuşatıp
106 ayırmaya yarayan değirmen
dingel Gelinin başına konulan (Âşıkbükü-Os.) “Rahmetli Abdul
yüksek örtü, gelin tacı (Me.) ile Hakkı ırmağın her basmasında
dingidek Birdenbire (Ovakarapı- dingin yerini değiştirirlerdi.” Ars-
nar-Çr.) “Dingidek doğrulup aya- laner 2016: 242
ğa kalktım.” Yoksul 2013: 245 dip Pancar ile kökü, şekerpancarı
dingil (1) 1. Gelinlere takılan, al- (Perçem-Al.)
tınla süslenmiş fes (Me.) 2. Fes- dipcik Bel ya da küreğin ayaklığı
lerin tepesinde iki santim uzun- (Su.)
luğunda, masura şeklinde püskül dipcin Hayvan başlığına bağlanan
takılacak kısım (Çr.) urgan (İs.)
dingil (2) Tepenin ya da ağacın dipçik Hayvan yuları (İs.)
doruğu, uç noktası (İs.) dipçin gibi Genç, canlı, hareketli
dingil (3) Memenin ucu (İs.) “Yav- (Ba.) “Rahmetli Ferize Eci dipcin
rum bir şeftali ver / Memenin gibiymiş gençliğinde.” Şahin
dingilinden” Ertekin 2006: 22 2020: 46
dingil (4) Horozun ibiği (Güvenli- diplemek Kapı pencere gibi yerle-
Çr.) “Sokağa çıkan tavukları bir ri, dibine kazık çakarak açılmaz
arada tutmaya çalışan kırmızı duruma getirmek (Göcenovacığı-
dingilli horoz…” Hodul 2019: 136 Çr.) "Geceleri kapıyı pencereyi
dingil (5) Sahanların kubbeye diplemeyi huy edinmişti." Gümüş
benzeyen kapağı (Çr.) “Fehmi 1977: 73
Bey elini ovuşturarak kabın dingi- dipli doruklu Noksansız, kusur-
lini kaldırır.” Güven 2017: 36 suz, düzgün (İs.; Çr.) “Dipli do-
dingildek 1. Sallanarak ya da ruklu bir ev, her şeyi yerinde.” Tdk
zıplayarak yürüyen kimse (İs.; 1993: 1511
Çr.) 2. Tabanı üzerinde hareket- diplik Dibi eskiyen kapların dibi-
siz duramayıp sallanan, oynak ne geçirilen parça (Çr.)
(Su.; Ovakarapınar-Çr.) “Dibi din- direcen Uzun, kalınca yuvarlak
gildek, üstü dırık tutmaz.” Yoksul ağaç (Ba.) “Süleyman, şu direceni
2013: 240 uzat hele, kapının arkası gevşe-
dingildemek 1. Dengesizlik nede- miş.” Şahin 2020: 46
niyle kımıldamak, oynamak, sal- direkbaşı Ahşap direk başlığı;
lanmak (Ba.; İs.; Ka.; Os.; Su.) 2. çelik (Or.)
Hoplamak, zıplamak (Su.) “Saka- direklenmek Alev, toz, duman
lını dingildeterek oluk çiğnemesi göğe doğru yükselmek (Çr.) “Bir
hoyratına gitti.” Gümüş 1977: 116 kasırga koptu, tozlar göğe direk-
dingirdemek Boş yere gevezelik lendi.” Tdk 1993: 1513
etmek (Çr.) “Hadi dingirde baka- direm Bir ağırlık ölçüsü, dirhem
(Çr.)

150
150
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

direme (1) Destek amacıyla yapı- dirliksiz Geçimsiz, huysuz, düzeni


lan direk (Su.) olmayan (İs.; Ka.; Kargı-Os.; Su.)
direme (2) Büyük çuval (Ba.) “Kızını da dirliksiz etmiş olurdu
“Diremelerin içine goyduğumuz bir yandan.” Gümüş 1977: 108
irilerinen de bükme yapalım mı dirmek Toplamak, derlemek (Al.)
bacılar?” Şahin 2020: 46 dirmit Zayıf kişi (Al.)
diremek 1. Tıka basa doldurmak dirsek çürütmek Okuyup öğren-
(Çr.) 2. Bir şeyi dikine koymak, mek için yıllarca çalışmak (Çr.)
dayamak, durdurmak (Çr.) “Biz bu uğurda az dirsek çürüt-
“Ağaçları diredik.” Tdk 1993: medik.” Yoksul 2013: 154
1513 diskinmek Tiksinmek (Gökçam-
direncen (1) ¦ çilte 2 (İs.) Su.)
direncen (2) Kanatlı kapıların bir diş Düvenin altındaki çakmak ta-
kanadının dışardan açılmaması şından çıkıntılar (Çr.)
için arkasına dayanan kalın sopa diş aşı Çocukların, ilk dişi çıktı-
(İs.) ğında yapılan hedik (Çıkrık-Çr.)
direngeç 1. Kağnıyı sabit tutmaya dişdiş İri, seyrek dişleri öne doğru
yarayan direnme sopası (Ba- çıkık olan kimse (Çr.)
demce-Ka.) 2. Dayak, destek diş dökmek Üzmek (Çalyayla-Çr.)
(Su.) dişece Tırnak kenarında çıkan in-
direşmek Karşılıklı ayak diremek, ce et parçası (Su.) “Tırnağımda
karşı gelmek (Aşdağul-Or.) dişece / Uğrayıver bu gece” Ay-
direy Yirmilik altının büyüklü- tekin 2003: 167
ğünde, değerinde bir altın (Çr.) dişeğ Değirmen taşının yüzünde
dirgen Harmanda sapları yayma- dişçikler yapan iki ağızlı çekiç
ya yarayan demir ya da tahtadan (Dereyazıcı-Al.)
yapılmış ucu çatallı tarım aygıtı dişeği Taş yontmada kullanılan
(Haydar, Külah-Al.; Kamışlı-Su.; dişli bir çeşit çekiç (Çr.)
Beydili, Çıkrık-Çr.) “Dirgene da- dişeğü ¦ dişeğ, dişeği (Âşıkbükü-
yanmayan porsuk harmana gel- Os.)
mez.” Ayhan 2002: 214 dişehli Kadın (Çr.) “Erkek insan da
diri boz aş Yarma ile yapılan bir dişehli insan değil mi?” Yoksul
yemek (Su.) 2013: 259
dirilmek İyi olmak, iyi geçinmek dişemek (1) 1. Bebeklerin, hay-
(Karkın-İs.) "Biyol da eltilerinen vanların diş çıkarması, (İs.; Âşık-
dirilmedük, ayrulduk." Abaz bükü-Os.; Su.) “Bebek bir yaşını
2004: 142 geçmesine rağmen henüz dişeme-
diri tutturmak Bıktırıcı, usanç di.” Arslaner 2016: 242 2. Yedi
verici davranışta bulunmak (Os.; yaşındaki çocukların süt dişleri-
Güvenli-Çr.) nin dökülüp esas dişlerinin çık-
dirlik Geçim, düzen, rahat (Evci- ması (Çıkrık-Çr.)
Bo.; Âşıkbükü-Os.; Su.; Eskiekin- dişemek (2) 1. Dişeği denilen ucu
Çr.) “Buydu genel düzen, dirlik / tırtıllı çekiçle değirmen taşı ya
Nerde o günler, ah.. nerde?” Kur- da herhangi bir şey üzerinde diş
toğlu 1994: 39 yapmak (İs.; Ka.; Su.) 2. Tırpan,
dirlik dışlık Dirlik düzenlik (Çr.) testere gibi aletlere keskinlik ka-

151
151
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

zandırmak için diş açmak (Ah- diydir diydir Suyun fışkırmadan


metoğlan, Beydili-Çr.) “Düven di- az az akması (İs.) “Sonbaharla
şeyen düven sürenin halinden ne azalmış su diydir diydir akıyor.”
anlar?” Yoksul 2013: 262 www.evvelzamanda.blogspot.com
dişengir Dizginde kantarma yeri- diydiri Zayıf, ince, çelimsiz (Ba.)
ne kullanılan kalın ip (Arpalık, “Baban seni hiç beslemiyor mu
Dutçakallı-Çr.) aslanım, niye böyle diydirisin?”
dişice ¦ dişece (Çr.) Şahin 2020: 47
dişindirik İpe ilmik atarak havya- diydirmek (1) 1. Sıvı hızla fışkır-
nın ağzına yapılan gem (Çr.) mak (Ba.) “Testi delinmiş su diy-
diş kirası Bir işin başarılmasında diriyor.” Tdk 1993: 1528
az da olsa katkısı olanlara veri- 2. Ayakta işemek (Ba.) “Gocaman
len bahşiş (İs.) adam oldun, yine de balkondan
dişlen Zayıflıktan dişleri dışarı sokağa diydiriyon, galıbından
uğramış (Göcenovacığı-Çr.) "Bir utan.” Şahin 2020: 47
sıkımda damın ortasına sermez diydirmek (2) Üşütmek (Ba.)
miydi? Dişlen herifin avradı öyle “Hava öyle soğuk ki diydirmiyom
etmedi miydi?" Gümüş 1977: 29 diyen yalan söylemiş olur.” Şahin
dişli Ayakkabıcıların sayayı kalıba 2020: 47
çekmek için kullandıkları kerpe- diyeşet Ölüler için söylenen şarkı,
ten gibi bir araç (Çr.) ağıt (Kemallı-Su.) “Bir ağıt tut-
dişlik Toprak kalınlığı az olan, çift turdum, diyeşet diyerek ağlamaya
sürerken saban demirinin he- başladım.” Aytekin 2001: 241
men değdiği sert tabanlı yer diyeze Teyze (Dutçakallı-Çr.)
(Âşıkbükü-Os.) “Emeynen diyeze ana yarısıdır.”
diştiri Halı, kilim dokunurken ip- Yoksul 2013: 285
leri sıkıştırmak için kullanılan diyi Diye, diyerek (Çr.)
bir aygıt (Büyükbolatlı-Su.) diyir diyir 1. Bir yüzeyin pürüzlü,
ditmek Yünü, pamuğu tellere diş diş, pütürlü olması (Çalyayla-
ayırarak kabartmak (Palabıyık, Çr.) 2. Cilt üzerindeki ince kabar-
Sarimbey-Çr.) 2. El ile küçük cıkları anlatır (Çr.)
parçalara ayırmak (Kargı-Os.; diynemek Dinlemek (Ba.; Göceno-
Turgut-Çr.) “Ahırın kapısında yün vacığı-Çr.) "Bakın, ey diyneyin
didiyorlardı.” Tahir 2008: 200 şincik. Kısa Osman’ın davara kurt
ditmiklemek Ayıklamak, didik- gelmiş bugün." Gümüş 1977: 42
lemek (İs.; Çr.) diyze Teyze (Os.) “Dün diyzemgilin
dival (1) Devletler, düvel (İsahacı- gumpirinin yirini gazduk hêri.”
Al.) “Yedi divalınan barışık bir Nakiboğlu 2017: 234
adamım.” Gümüş 1977: 33 dizdiz Beceriksiz (Me.)
dival (2) Düz, derli toplu giysi dizeme Üzerine tavan ya da taban
(Çr.) çakılan ağaç direkler (Al.)
divrik (1) Dağın tepesi, doruk dizenmek Sıraya geçmek, yan ya-
(Su.) na dikilmek (İs.)
divrik (2) Hızlı yürüyen (Şeker- dizikmek Diz çökmek (Su.; Ars-
bey, Tolamehmet, Turgut-Çr.) lanköy-Çr.)
diya İşte, orada (Ka.) dizim Nar (Çr.)

152
152
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dizleme Diz boyu örülen kadın doburgan Kırlarda biten, hayvan-


çorabı (Çr.) ların yediği bir ot (Âşıkbükü-
dizlik 1. Pantolon, şalvar (Maksut- Os.) “Diz boyu ot. Kuyruk yaran,
lu-Ka.) 2. Dize kadar uzanan iç doburgan, yonca…” Arslaner
donu (Kuzuluk-İs.; Âşıkbükü-Os.) 2018: 268
do Erkekler için kullanılan ses- dodah Dudak (Su.)
lenme biçimi (Bademce-Ka.) dodak Dudak (Çr.) “Bek eyilme
dobak (1) Başı açık, örtüsüz (İs.; osurursun, dodağını ısırırsın.” Ca-
Âşıkbükü-Os.) “Dışardan bir ala- feroğlu 1994b: 113
ğun sesi gelince koskoca kadın doddik Boş konuştuğu için sohbe-
dobak kafa damüstüne fırlamaz ti dinlenmeyen kimse (Çr.)
mı.” Arslaner 2016: 242 doddirik Aklı havada olan kimse
dobak (2) 1. Başında tüy olmayan (Su.)
kuş (Çr.) 2. Yaban güvercini (Çr.) dodibik Tarla kuşu (Çr.)
"Etrafa bakıp gözleri dobak gü- dodurdanmak Kızarak homur-
vercini aradı." Çalmuk 2019: 139 danmak, söylenmek (Çr.)
dobak (3) 1. Dalları kesilmiş ağaç, doğruyel Gün doğusundan esen
direk, tomruk, kütük, kök (Su.) yel (İbik-İs.; Me.)
2. Ağaçsız yer (Âşıkbükü-Os.) “Şu doğu Küçük kulaklı davar (Çr.)
karşıdaki dobak tepenin ardında doğuca At, eşek gibi hayvanlarda
Tekkeşin bağları var.” Arslaner soğuk almaktan, terli ya da yor-
2016: 242 gunken su içmekten ileri gelen
dobak (4) Kısa boylu, tıknaz kim- hastalık (Çr.)
se (Gökçam-Su.; Ovasaray-Çr.) doğurtmaca Bilye oyununun bir
dobak (5) Boynuzsuz hayvan (İs.; çeşidi (Os.)
Ka.; Gökköy-Çr.) “Küt boynuzlu, doğuz Domuz (Bademce-Ka.)
dobak bir sürü inek geçti tısıl tı- dohanmak Dokunmak (İs.) "Ayā-
sıl.” Gümüş 1977: 75 ña daş dohansa Allahdan bil."
dobak (6) Saçsız baş, kel (Ba.; Abaz 2004: 106
Âşık-bükü-Os.) “Şu gördüğün do- dohsan Doksan (Çayhatap-Çr.)
bak kafalı adam senin en yakın “Dohsan defa diyom ki şu gapıyı
akraban.” Arslaner 2016: 242 tangayrık gomañ.” Özdemir 2019:
dobalak Eni boyu birbirine eşit 127
şişman insan ya da hayvan (Çr.) dohtur Doktor (Su.; Çr.) “Dohtur
dobalan Toprağı kabartarak beli- böğün sargıları çözdü, kimseyi
ren patates büyüklüğünde man- istemiyor.” Seyda 2006: 262
tar, domalan, keme (Âşıkbükü- dohuz Dokuz (Çavuşoğlu-İs.) "Ağ-
Os.) zında dohuz azısı, ensesi harman
dobbaydan Ansızın, birdenbire yazısı." Caferoğlu 1994b: 111
(Çr.) dohuzan Doksan (İs.) "Sede yet-
dobilli Bir kuş türü (Bademce-Ka.) miş, sekizen, dohuzan yaşındāki
dobiş Kel (Su.) adamlar galmış." Abaz 2004: 107
dobura dobur Dolambaçlı yollara dohuz babalı Yuvarlak, iri, tatlı
sapmadan gerçeği söylemeyi an- bir elma cinsi (İs.)
latır (İs.; Çr.)

153
153
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dok Tok (Su.; Kirazlıpınar, Sarim- dolaman Patatese benzeyen, yeni-


bey-Çr.) “Dok ne bilir açın halin- lebilen bir çeşit mantar (Ka.)
den.” Ertekin 1944: 30 dolambaç Dönemeç, viraj (Os.)
dokdik Üçer dörder kişilik grupla- “Buna, okula ulaşan aşağıdaki do-
ra ayrılan oyuncuların ortaya di- lambaçlı yol, yukarıdaki kese yol,
kilen sopaya vurmaya çalıştıkları Şehir Parkı’na yol eklendi.” Seyda
bir çocuk oyunu (Su.) 2006: 97
dôk etmek Birdenbire dökmek dolaşık Karışık, düzensiz (Çr.)
(Su.) “Bi seklem nohudu dok ed- “Sazla geçim olur mu? / Senin işin
dim.” Uçakcı 2006: 360 dolaşık” Gösterir 2011: 178
doklüm saçlım Darmadağın (Su.) dolayı Enlemesine, enine (Âşıkbü-
dokmek Dökmek (Çr.) “Bi çay da- kü-Os.) “Yorganı dolayı örterse-
ha doküyüm mü?” Özdemir 2019: niz üstünüz açılmaz.” Arslaner
41 2016: 242
doksan guşu Gökçe karga da de- dolukmak (1) Göz yaşarmak,
nen kara bir kuş (La.) ağlayacak duruma gelmek (Ba.;
doktor oyası Bir çeşit mekik oyası İs.; Ka.) “Yeniden dolukuyor, su-
(Çr.) lanmış gözlerini yumruklarının
doktur Doktor (Cevizli-Or.) “Sev- tersine sile sile boğulup gidiyordu
diğim hastalanmış / Al da dok- hıçkırıklara.” Gümüş 1977: 28
tura götür” Gösterir 2011: 306 dolukmak (2) Yorulmak (Çalyay-
dokurcun Desenli ya da yollu la-Çr.)
dokunmuş yün kumaş (Çr.) doluksamak ¦ dolukmak (1)
dokuz dalye Üst üste konan do- (Çr.)
kuz tane yassı taşı top ile devir- doluksumak ¦ dolukmak (1)
meye dayanan kız oyunu (Su.) (Ovakarapınar-Çr.)
dokuzlu Alaca ilçesinde oynanan dolunmak Ayın ya da güneşin bat-
bir halk oyunu (Çr.) ması (Yazır-Bo.; Akçalı-Su.; Bü-
dolak 1. Boyun atkısı (Gökçeağaç- yükerikli-Uğ.; Karahisar-Çr.) “Se-
Uğ.; Karadona-Çr.) “Karataç ba- nin gibi ceren nerde bulunur? /
şına dolağını doladı.” Güven 2013: Doğan aylar gibi doğar dolu-nur”
139 2. Çobanların çarık giyme- Arız 2005a: 165
den önce bacaklarına sardıkları dolu pazarı Kusur pazarlarından
bez ya da yün sargı, tozluk (Evci- sonra kurulan pazarlar (Gölet-
Bo.; İs.; Akçalı-Su.; Göcenovacığı- Ka.)
Çr.) “Ne duruyorsunuz, kalın kalın domalmak Başı yere koyup kal-
çoraplar örün, dolaklar örün!” çayı yukarı kaldırmak (Serban-
Sarıyüce 2004: 141 Çr.) “Serimde bir sevda domalır
dolama (1) Parmaklarda çıkan coşar / Didar namazını kılabildin
çıban (Yerliköy-İs.; Eskiekin-Çr.) mi?” Koçak 1980: 297
dolama (2) Ağlayan bebeği sus- domarmak Kabarmak, topraktan
turmak için verilen lokum sarıl- kabararak çıkmak (Su.)
mış emzik (İs.) domatis Domates (Al.; Ba.; Çal-
dolamaç Dönemeç, viraj (Âşıkbü- yayla, Gökköy-Çr.) “Niye gız, do-
kü-Os.; Su.) matis yerik, zavrak yerik çitir çi-
tir.” Özdemir 2019: 52

154
154
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dombak Başı açık, çıplak (İs.; domurmak (1) Ağaçların tomur-


Çalyayla-Çr.) “Dombak kafaynan cuklanması (Çr.)
doluda gezilmez.” Yoksul, 2013: domurmak (2) Ağaçları kısa kısa
250 kesmek, budamak (Su.)
dombalak Takla, takla atma (Çop- domuşmak Somurtmak, sessiz,
raşık-Al.; Su.; Çalyayla, Dutçakal- dargın durmak (Külah-Al.; Çık-
lı-Çr.) rık-Çr.)
dombalak kılmak Takla atmak domuşuk Somurtkan, asık suratlı
(Çalyayla-Çr.) (Çr.)
dombay Manda (Olukyanı-Su.) domuzağşağı Çiçekli yabanıl bir
dombi (1) Çam ağacından yapılan ot (Çopraşık-Al.) "Meşe oymakla-
su kabı; senek, bidon (Bademce, rındaki domuzağşakları, menev-
Gölet-Ka.; Os.) şeler, daha bir sürü çiçek kendisi-
dombi (2) Şişman çocuk (Gölet- ne gülüyor gibi geldi Hacı’ya." Gü-
Ka.) “Bizim dombi geliyor, arka- müş 1977: 22
daşlar!” www.golet.tr.gg/ domuzbaşı Hayvanların vücutla-
dombil 1. Genellikle pehlivanların rında genellikle boğaz ya da ku-
başlarının üzerinde uzatılmış lak arkalarında şişkinlik şeklinde
saç, kakül (Çr.) 2. Tavuk ya da beliren hastalık (İbik-İs.)
güvercinlerin başının üzerindeki domuzdamı 1. Çay ya da ırmak-
fazla tüyler (Çr.) larda taşlarla, ağaçlarla yapılan
domdom Şişman kişi (Al.) bent (Ka.) 2. Suyun çıktığı kay-
dometiz Domates (Çr.) “Ula bu nak ile çevresi, üzeri betonla
nası gına? Dometiz pervedesi, sal- kaplı havuzu (Tanrıvermiş-Me.)
ça gibi?” Özçatalbaş 2002: 114 domuzlak 1. Hali vakti yerinde
domminek Dişi manda (Olukyanı- olan kimse (İs.) 2. İşini bilen
Su.) kimse (İs.) 3. Her işte başarılı
domru Dikenli, yayvan çalı (Çık- olan kimse (İs.)
rık-Çr.) “Diken ardıç, domru ne domuzluk Su değirmeninin çark
güzel.” Serin 1995: 62 çukuru (İsahacı-Al.) “İner domuz-
domur Damla (Çr.) luğa suyunu içer / Varmayın ya-
domur domur Damla damla ter nına köpüğün saçar” Arısoy 1970:
ya da su (Su.; Çıkrık, Mislerovacı- 98
ğı-Çr.) “Alınlarda domur domur / domuztopu 1. Elleri bağlı olan bir
Ter ol gel ozanım ter ol” Koygun kimsenin, bağlı olan ayaklarının,
2002: 38 kollar arasından geçirilerek tos-
domurcak Tomurcuk (Çr.) “Elin toparlak şekle getirilmiş durumu
gülü gül açmış / Benim gülüm (Çr.) 2. Hayvanların dört ayağı-
domurcak” Ertekin 2006: 59 nın bir araya getirilip bağlanmış
domurcuk Tomurcuk (Büyükca- durumu (Çr.)
mili-Al.; Körkü-Su.; Evciortakışla, don (1) Ağaçların yapraklanması
Sarimbey-Çr.) “Yanakların ben- (Su.; Çr.) “Ağaçlar donun geymiş
zer domurcuk güle / Anın için / Daha ben bereliyim” Ertekin
düştüm zara sevdiğim” (Edna) 2006: 44
Ercan 1991: 254 don (2) 1. Çamaşır, giysi (Evci-Bo.;
İs.; Su.) 2. Şalvar, pantolon (Al.)

155
155
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

“Don geyim gıçıma dâmesin diyo.” Çr.) “Eli donradan çatlamıştı.”


Uçakcı 2006: 217 www.golet.tr.gg/
donak Süs, ziynet (Yeşilyurt-Al.; doñralı Vücudunda kir tabakası
İs.; Me.; Or.; Sarimbey-Çr.) 2. Gi- oluşmuş çok pis kişi (İs.)
yim kuşam (Akçalı-Su.) “Arif kan- donuk (1) Rengini yitirmiş (Su.;
maz kırk donaktan süslensen / Karagöz-Çr.)
Duyan olmaz dört bir yana ses- donuk (2) Asık suratlı, suskun kişi
lensen” Çimen 2005b: 45 (Karagöz-Çr.)
donatmak Bir kimseyi, özellikle donukmak 1. Durgunlaşmak (Kü-
güveyi giydirip kuşandırmak lah-Al.; İs.) 2. Olumsuz bir habe-
(Çr.) “Şu harmandan bi galhalım, rin yarattığı üzüntülü durum
seni depeden dınnağa donatı- (Külah-Al.)
caam.” Kerman 1997: 63 doñuz (1) Domuz (Karkın-İs.; Al.;
donbak Başı açık gezen kimse (İs.; Kargı-O.; Su.)
Çr.) doñuz (2) Haylaz, yaramaz, ge-
doncak Donsuz, çıplak (Su.). çimsiz (Ba.; İs.) "Gayınnam doñu-
don daşı Üzerinde çamaşır yıka- zudu." Abaz, 2004: 142
nan taş (İs.) doñuz bağı Güç çözülen düğüm
dondon arısı Başparmak büyük- (Su.)
lüğünde siyah bir çeşit arı (Çr.) doñuzbaşı Yarma aşı yapılan ye-
dondon böcüğü Bokböceği (İs.) rin hemen altında oluşan şişkin-
dongil (1) Tavuğun tepesindeki lik (İs.)
tüy, tepelik (Kozören-Me.; Os.) doñuz çömelden Bir rüzgâr adı
dongil (2) Çocukların iki kümeye (Su.)
ayrılarak oynadığı dalya benzeri doñuzlak Domuz, ayı gibi yabani
oyun (Kargı-Os.) hayvanlar (İs.)
dongralı Elleri, ayakları kirli olan doñuzlan Hamamböceği (Çr.)
kimse (İs.) donyağının dortusu Çok soğuk
donguldak Deve, sığır, koyun kimse (Çr.)
sürülerinin önünde giden hayva- don yumak Çamaşır yıkamak
na takılan, kalın saçtan yapılmış (Ka.)
çan, çıngırak (Çr.) doovvah Öküzleri durdurmak
dongutmak Surat asmak (Su.) için söylenen söz (Kayı-Çr.)
donguz Domuz (İs.; Tarhankoz- dorak Dereotu (Ba.; Yağcılar-Ka.;
lusu-Çr.) “Ah donguzun çocuğu.” Os.)
Benice 2002: 193 dorgama Doğrama (Bademce-Ka.)
don kesmek Bitkilerin soğuktan dōrmak Doğurmak (İs.; Çr.) “Dōr-
donarak bozulması (İs.) masam kopek beni boşuyo / Nolur
don köynek İç çamaşırları (Al.) Mevla’m nolur ihsanın yok mu?”
donnuk İki baş örtüsüne yetecek Caferoğlu1994: 143
kadar ipek çizgili ya da sade ip- doroğtu Dereotu (Çr.)
likten dokuma (Harunköy-İs.) dorootu Dereotu (Ba.; Su.) “Cacığa
“Kunde bi donnuk atardım.” Abaz dorootu goydunuz mu?” Şahin
2004: 131 2020: 48
doñra Kalınlaşmış, tabaka haline dorpuz Kaba saba konuşan, kaba
gelmiş kir (İs., Gölet-Ka.; Çıkrık- davranışları olan (Ba.) “Kesmaşı-

156
156
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gilin sülaleden hiç dorpuz çık- döbelenmek Debelenmek, yerde


mamış mı? Söyletme şimdi beni.” gelişigüzel yuvarlanmak (İs.; Os.)
Şahin 2020: 48 döbücük Başındaki yara şişmiş
dōru Doğru (Haydar-Al.; Harun- olan (Ovakarapınar-Çr.)
köy-İs.) “İnek dōru durmayınca döğeç ¦ döveç (Çr.)
çocūnan çobanın ȫne gatama- döğen ¦ düven (Kuyucak-Me.;
mış.” Abaz 2004: 111 Beydili-Çr.) "Döğenin ardından
doruğ Zirve, tepe, uç, son (Çr.) çıkan saplara baktı." Gümüş
doruğu pazara Sonu iyi olsun, bir 1977: 92
terslik çıkmaz inşallah gibi an- döğensere Harman sürerken dö-
lamları olan bir söz (İs.) venle boyunduruğu bağlamaya
doruk (1) Çam, ardıç, katran, yarayan düzenekteki L biçiminde
köknar fidanı (Çr.) ağaç parça (Âşıkbükü- Os.)
doruk (2) Kabadayı (Me.) döğmeyayık Yoğurttan yağ çı-
doruk (3) Tepe, en yüksek yer, uç karmada kullanılan kesik koni
(İbik, Kayı-İs.; Hacıhamza-Ka.) biçimli araç (Dereyazıcı-Al.)
"Eccük kirez yiseñ ya, dorūnda ne döğnemek İş için bir kimseye
işiñ va?" Abaz 2004: 169 tekrar tekrar baş vurmak (Çr.)
doruklamak Tepeleme, tıka basa döğşirikli ¦ döşürüklü (Çr.)
doldurmak (İs.; Çr.) döğşürmek Devşirmek, toplamak
doruklu 1. Havalı, kendini be- (Çr.)
ğenmiş (İs.) 2. Sözünü esirgeme- döğüşgen Kavgacı (Çr.)
den konuşan (İs.) dök Hindi (Çr.)
dorukmak Çağrısız konuk olarak döke döke gidip toplaya toplaya
yerleşmek (Os.) gelmek Kötülük yaptıktan sonra
doruotu Dereotu (İs.; Dutçakallı- düzeltmek, düzeltmeye çalışmak
Çr.) (Çr.)
dorutkan Somurtkan (Su.) döklüntü Yere dökülmüş, dağıl-
dovacı Duacı (Çr.) “Arkasından çok mış eşya, döküntü (Çıkrık-Çr.)
dovacıları var.” Tdk 1993: 1568 dökme Ahşap dam kirişi (Oğ.; Os.)
dovah, dovvah Sığırları durdurma dökmek (1) 1. Su ya da çay dol-
ünlemi (İbik-İs.; Kamışlı-Su.; Bü- durmak (Yeşilyurt-Al.; Çalyayla-
ğet-Çr.) “Dovah vardır öküzü dur- Çr.) 2. İkram etmek, sunmak (Ye-
durur, dovah vardır sabanı kırdı- şilyurt-Al.) “Bayrak dikildikten
rır.” Türkoğlu 2007: 168 bir gün sonra oğlan tarafı bayrak
doyla Damların üzerine serilen yemeği döker.” Yöndem 1983: 17
killi, çorak toprak (Al.; Eskiali- dökmek (2) Sebzenin ürün ver-
bey-Ba.; Satıyüzü-İs.; Dereköy- meye başlaması (Evci-Bo.; İs.;
Çr.) Âşıkbükü-Os.; Çalyayla-Çr.) “Da-
doylamak Doyurmak (Çr.) ha şimdiden davul gibi kabaklar
doylanmak Doymak (Karahisar- dökmüş.” Sarıyüce, 2006: 37
Çr.) “Geldim gittim bu cihanda dökmek (3) İstenmeyen bir dav-
doylandım / Verildi nasipler yel- ranışı sürekli yapmak (Bademce-
mem sanıyom” Çevik 2008: 31 Ka.) “Eee, yeter galan gonuşup
doyra Damlara serilen elenmiş dökme!” www.bademce.com
çorak toprağın irisi (Su.)

157
157
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dökülüp saçılmak Nişan, düğün dölek (1) Düz, engebesiz arazi,


gibi törenlerde büyük harcama tepenin eteği (Külah-Al.; Yerli-
yapmak (Os.; Su.) “Düğün yapıyo- köy-İs.; Yekbas-Su; Çıkrık, Ovasa-
rum diye her yere dökülüp saçıl- ray-Çr.)
ma.” Yoksul 2013: 257 dölek (2) 1. Uslu, terbiyeli, ağır-
döküm Ahşap dam kirişi (Oğ.; Os.) başlı, uysal kimse (Külah-Al.; Ba.;
döküm dökmek Yapılacak bir işin İs.; Aşağıfındıklı-Su.) “Çocuğa
giderini köylüye üleştirmek, ver- bak amma da dölek ha. İki saattir
gi salmak (İs.; Çr.) "Eş kıyanın bü- hiç ses çıkarmıyo.” Şahin 2020: 48
tün köylere döküm döktüğü, sal- 2. Eli işe yatkın (Çr.). 3. Dürüst,
ma saldığı yalandı." Tahir 2006: ciddi, mert (Yekbas-Su.)
261 dölek (3) Düzgün (Ba.) “Yaptığın
döküşdürmek Yağmurun tek tük işlerin birisi bile dölek değil, ko-
yağması (İs.) vuyorum seni.” Şahin 2020: 48
döl (1) 1. İnek, koyun, keçi, köpek, dölek (4) Kavun, ham kavun, ke-
kedi gibi hayvanların yavruları lek (Çr.)
(Ba.; İs.; Kargı-Os.) “Biz o kısrak- dölekleştirmek Duvarın üst yü-
tan döl alamadık.” Tahir 2008: zeyini düzlemek (Bo.)
169 2. Topluca güdülen eşek, dölemek Düzenlemek, düzenli
inek, keçi, koyun yavruları (Kı- biçimde dağıtmak (Haydar-Al.)
zılhamza-Or.; Üçköy-Çr.) “Döl “Harman döledüm elde dirgen /
güden kızların peşindeymiş.” Ta- Çiğ düştü ıslandı yorgan” Erdu-
hir 2008: 285 gan 2005: 11
döl (2) Soy, soyun devamını sağ- dölgen Tohum (Çr.) “Buğday döl-
layan çocuk (Dutçakallı, Sarim- geni çok iri.” Tdk 1993: 4487
bey-Çr.) “Er evlenen döl alır, er- dömbedek Ansızın, birdenbire
ken kalkan yol alır.” Yoksul 2013: (Çr.)
287 dömbek Darbuka (İs.; Akçalı-Su.)
döl ağılı Kuzuların, oğlakların ot- “Meydan tilkilerin, cirit atıyor Ayı
lamaya götürülmeden önce top- dömbek, eşek kulak çatıyor” Arız
landığı, çalılarla çevrili yer (Çr.) 2005a: 185
döl ayı Davarların yavruladığı dömbelek Darbuka (Çr.) “Ölü
mart, nisan ayları (Su.). evinde def dömbelek haa!” Özça-
döl dōmek 1. Davarın yavrulama- talbaş 2003: 10
sı (Su.) 2. İlk sebze ürünlerinin dömbüldek (1) Develere takılan
çıkması (Su.) büyük çan (Or.; Me.)
döl dökmek Kavun, karpuz, hıyar dömbüldek (2) Su kabarcığı (Çr.)
gibi sebzelerin ürün vermeye dömbüldek (3) Taşkın hareketler
başlaması (İs.; Su.) “Kabağın kö- yapan kişi (İs.)
keniyim / Siftah döl dökeniyim” dömbül desdi İki yana sallanarak
Ertekin 2006: 69 yuvarlanıverecekmiş gibi yürü-
döl döş Soy sop, nesil (Üyük-Çr.) yen kısa boylu kimse (İs.)
“Hanen ekmekli aşlı olsun, evin dömelmek 1. Ayakta durmak (İs.)
döllü döşlü olsun.” Oğuz 2007a: 2. Çıkıntı yapmak (Çr.) “Sizin evin
24 duvarı yola doğru dömelmiş.” Tdk
1993: 1581

158
158
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dönbek Darbuka (Çr.) döngüldeyük Dengesiz, ileri geri


dönderme Yumurtayla unu karış- sallanan kimse (İs.)
tırıp yağda kızartarak yapılan ye- dönğüldek Güçsüzlükten, yaşlılık-
mek (Al.) tan başı çöküp omuzları kalkmış
döndürük Topaç (Kalecikkaya- durumda yürüyen kimse (Çr.)
Al.) dönmeç Köşe başı (Ka.)
döneği ağır Rahat davranan, elin- dönmek Özellikle turşu için ol-
deki işi çabuk bitirmeyen kişi, gunlaşmak, yenecek kıvama gel-
mızmız (Âşıkbükü-Os.) mek (Ovakarapınar-Çr.)
dönek (1) 1. Su çevirisi (Ka.; dönük Soyunun dinsel inancından
Âşıkbükü-Os.) 2. Irmak yatağın- ayrılarak başka bir inancı be-
da suyun dönerek akmasına yol nimseyen kişi (Dutçakallı-Çr.)
açan kıvrım (Âşıkbükü-Os.) “Com dönüm Sefer (Su.) “Pınardan bi
Yaşar’ın döneğe ırmak bir odun dönüm su getir.” Uçakcı, 2006:
getirmiş, bir köye yeter.” Arslaner 361
2016: 242 dööl Değil (Çr.) “Bek gözel dö-
dönek (2) Tarlayı sürerken hay- ölümüş hêri.” Nakiboğlu, 2017:
vanları yormamak için tarlanın 235
ayrıldığı eşit parçalardan her biri dördellik 26-27 numara karşılığı
(Büğdüz-Çr.) “Öküzün yorulursa bir ayakkabı ölçüsü (İs.)
döneğini kısalt, kömüşün yorulur- dörpü Kalın dişli büyük eğe (Çal-
sa döneğini uzat.” Eker 1940: 15 yayla, Eskiekin-Çr.) “Ne var gine
dönek başı Tarlada çift sürmeye ula, ömür dörpüsü!” Özçatalbaş
başlanılan yer (Çıkrık-Çr.) "Çift 2002: 126
koşarken bile dönek başındaki dörpüsüz Kaba, terbiyesiz kimse
dağ eriğine asar, her soluklanı- (Çalyayla-Çr.)
şında bir kere silmeden duramaz- dörtleme Tarlayı dördünce kez
dı." Gümüş 1977: 42 sürme (Çr.) “Herklerimden geç-
dönemeç Köşe başı, yolun kıvrım mem bak. Dörtledim her birini,
yeri, viraj (Çr.) “Bir kucak çalı onları ekerim.” Gümüş 1977: 97
çırpıyla derenin dönemecini kıv- dört peşli fistan Genellikle düz
rılmıştı.” Tahir 2008: 81 kumaştan dikilen bir tür entari
döner Toplu tabanca (Yaylacık- (Çr.)
Or.; Gökçam-Su.) “Kır atına bindi dört teker Tahtadan yapılmış
döner belinde / Böyle hanedan araba (Bademce-Ka.)
var mıydı Çorum ilinde” Ünsal dȫş Dövüş, kavga (İs.) "Sungu
1945: 25 sunguye dȫşüyola." Abaz 2004:
dönerge Su çevirisi (Çr.) 102
döngeç Pervane (Çr.) döş Göğüs, bağır (Körkü-Su.; Bo-
döñgel Muşmula, beşbıyık (İs.; Ba- ğabağı, Büğdüz, Sarimbey-Çr.)
demce-Ka.; Âşıkbükü- Os.; Türk- “Felek döşün kan etmiş / Göğsüne
ler-Çr.) “Çorumca bir adı vardır vura vura” Gösterir 2011: 89
her şeyin / Muşmula döngeldir, döşek (1) Dövülmek için harman
zihinse zeyin” Gösterir 2014: 79 yerine serilen ekin sapları (Evci-
döngüldemek Dengesini yitirip Bo.; Kamışlı-Su.; Çıkrık-Çr.) “Kimi
ileri geri sallanmak (İs.)

159
159
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dirgenle yabayla sürülen döşeği dövme Ahlat, armut, üvez unu


aktarıyor.” Sarıyüce 2004: 35 (İs.)
döşek (2) Değirmen taşının dön- döymek Sabretmek, tahammül
mesine yardımcı olan ucu çentik- etmek, dayanmak (Su.; Çr.) “Sana
li yassı ağaç (Dereyazıcı-Al.) beddua edeceğim ama kalbim
döşembe Pazartesi (Çr) “Döşembe döymüyor.” Koşay-Aydın 1952: 47
unü şeere gidicem hêri.” Nakiboğ- döyül Değil (Kuyucak-Me.)
lu 2017: 235 döyüm Sabır, tahammül, kuvvet,
döşeme 1. Ham ipekten yapılmış kudret (Çalyayla-Çr.)
yollu, renkli başörtüsü (Çr.) duba Şişman kimse (Ka.) “Babaya
2. Çarşafın, tek parça olarak si- buba, şişmana duba derler Kar-
yah beyaz, kareli dokunmuşu gı’da.” Aşık 2003: 134
(Beydili, Ovakarapınar-Çr.) “Ba- dudacak ¦ tutak (2) (İs.)
zar yerini döşemeli garılar dol- dudibik Tarla kuşu (Çr.)
durmuş.” Kerman 1997: 17 duğdü Bulunduğu alana hâkim,
döşenmek Can çekişmek (Çr.) yüksek tepe (Gökköy-Çr.)
döşşek Yatak, şilte, minder, döşek duğlek Kabuğu dilimli bir cins ka-
(Ba.; Çavuşoğlu-İs. Su.; Çalyayla, vun (Çr.)
Türkler-Çr.) "Bakdım döşşekde duğme Düğme (Çr.)
yatıyom." Abaz 2004: 138 duğuşağ Olup bitenleri herkesten
döşür Devşirme, toplama (Çr.) çabuk haber alan, kulağı delik
döşürmek 1. Devşirmek, dilen- (Çr.)
mek (Çayyaka-Su.; Çıkrık-Çr.) dul avrat sıpası Babası ölmüş,
“Bahçede kiraz döşür / Dibinde anasınca büyütülen erkek çocuk
kahve pişir” Gösterir 2011: 306 (Sarimbey-Çr.) “O dul avrat sıpa-
döşürücü Toplayıcı, dilenci (Arpa- sının yanına yanaşma, terbiyen
lık, Dutçakallı, Morsümbül-Çr.) bozulur.” Kerman 1997: 63
“Ara sıra uzak yerlerden döşürü- dulda Yağmurun, güneşin,
cü dediğimiz dilenciler gelirdi.” rüzgârın etki yapamadığı kuytu
Çalışgan 2021: 67 yer, saklanılacak yer, ağaç, bina
döşürüklü Derli toplu olan, düze- gölgesi (İmat-Al.; Kamışlı-Su.;
ni seven, becerikli kimse (İs.) Çay-hatap-Çr.) “Sana defter ka-
döşürüksüz Dağınık, beceriksiz lem, yavruna beşik / Hem gölge
(Dutçakallı-Çr.) “İşde döşürüksü- hem dulda yer olur orman” Özgür
züñ gorme yüzünü.” Özdemir 2002: 75
2019: 124 duldalamak Birini korumak (Çr.)
döveç Tahta havan ile eli (İs.) duldalanmak (1) Karamsarlığa
“Fesatların başını / Dövecinen ez- kapılmak, üzülmek (İs.) “Dulda-
meli” Aytekin 2003: 51 lanma sevdiğim / Sayılı gün tez
döven Harmanda ekini sapından geçer” Gösterir 2011: 272
ayırmakta kullanılan altı çak- duldalanmak (2) Gölgeli yere ya
maktaşlı tahta (Kamışlı, Oğlakö- da bir adamın korumasına sı-
zü-Su.; Altınbaş, Arpalık, Büyük- ğınmak (İs.)
gülücek, Çalyayla, Sarimbey-Çr.) duldalık ¦ dulda (Su.)
“Sen amcanın harmanına git de dûlek ¦ duğlek (Ovakarapınar-
düvene bin." Aksu 2013: 151 Çr.)

160
160
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dul kadın Bir çeşit mekik oyası dumuşmak Somurtmak, sessiz,


(Çr.) dargın durmak (Çr.)
duluğunu düşürmek Surat et- duncukmak Bunalmak, soluksuz
mek, yüzünü asmak (Çr.) kalmak, somurtmak (Yerliköy-
duluğu sirkeli 1. Bitli (Çalyayla- İs.; Ka.)
Çr.) 2. Pis, kirli (Çr.) “Dile düdük dunna Turna (Eskiekin-Çr.) “Ha-
oldu hokralı adın / Duydun mu vada dutardık dunnayı, toyu / Ne
duluğu sirkeli gadın” Gösterir dersin olduk mu moruk Deyzoğ-
2008/84: 11 lu?” Kurtoğlu 1998: 24
duluk (1) Sıra başı, şakak gerisin- dunuk Yüzü gülmeyen, düşünceli,
den başlayan, sıra başına yerleş- üzgün (İs.; Su.)
tirilen altınlar (Çr.) dunukmak Neşesini yitirip dur-
duluk (2) 1. Yanak, yüzün bir yanı gun bir hal almak (İs.)
(Al.; Ba.; Os.; Ovakarapınar-Çr.) durgutmak Durdurmak (Gölet-
2. Şakak (Su.) 3. Çenenin alt bö- Ka.) “Onu yolda durguttum, nere-
lümü (İs.) “Sumsuğumu duluğuna ye gittiğini sordum.” www.golet-
yapıştırırım” Çalmuk 2019: 32 .tr.gg/
duluk (3) Saçın yan yüzlere doğru durhutmak Durdurmak (İkipınar-
uzayan kısmı (Külah-Al.; Gök- İs.) "Biyo biri geliy, çocū durhu-
köy-Çr.) damıyok." Abaz 2004: 124
dulukcak Kadınların duluklarını durna Turna kuşu (Dutçakallı-Çr.)
tutturmak için kullandıkları par- “Yeşil baş durna olsam / Su iç-
ça (Külah-Al.) mem gölünüzden” Ertekin 2006:
dulunmak (1) Ayın ya da güneşin 54
batması (Yeşilyurt-Al.; Serban- durnadili (1) Taneleri uzun, par-
Çr.) “Doğup dulunan güzel gün lak olan bir çeşit buğday (Çr.)
gibi / Dört yanına şavk veren durnadili (2) Bir motif adı (Su.)
ser’nuri misin” Koçak 1980: 162 duru (1) Saf, temiz (Çr.)
dulunmak (2) Yatıp uyumak (Çr.) duru (2) Suyu çok olan, koyu
“İlk aaşamdan dulunacaanı bile- kıvamlı olmayan, sulu (Âşıkbü-
medim.” Özdemir 2019: 126 kü-Os.) “Dupduru ayran, bunu
dulup Atılarak eğrilmeye hazır- kim içecek?” Arslaner 2016: 242
lanmış yün ya da pamuk (Çr.) durucakgineli Çok sulu çorba, ya
duma ¦ dumağı (Çr.) da ayran, duruya yakın (Âşıkbü-
dumağı Nezle, grip, soğuk algınlı- kü-Os.) “Bu akşam durucakgineli
ğı (Ka.) bir tarhana pişirin de içimiz ısın-
dumağu ¦ dumağı (Âşıkbükü- sın.” Arslaner 2016: 242
Os.) durukturmak Karar vermek (De-
dumanını attırmak Verilen göre- mirşeyh-Su.)
vi eksiksiz olarak, başarı ile yeri- durulu Çobanaldatan kuşu (Buğa-
ne getirmek (Çr.) bağı-Çr.)
duman işeme Hafif sisli havada durumsuz Yoksul (Çr.)
seyrek taneler halinde yağan duşak kesme Çocuğun büyüdü-
yağmur (İs.) ğünde ona benzemesi için iki
dumdalık ¦ dulda (İs.) ayağına bağlanan ipin davranış-
dummak ¦ tummak (Çr.) ları beğenilen birine kestirilmesi

161
161
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

(Gökköy-Çr.) "Ağabeyin senin du- mizde bir dutamağımız yok.” Gü-


şağını kesti." Gkb 2002: 92 müş 1977: 35
duşga 1. Çene (Al.; Ba.; İs.) dutgun Bağlı (Su.)
2. Avurt (Ovakarapınar-Çr.) “Boş dutlu Bir çeşit iğne oyası (Çr.)
boş gonuşma, şimdi duşgana ga- dutmaç aşı Ufak ufak kesilmiş
hacaam ha!” Şahin 2020: 48 hamuru suda haşlandıktan sonra
duşgaltağını deldirmek Dayak pişmiş mercimek, sarımsaklı yo-
atmak, yıldırmak, zarara uğrat- ğurtla karıştırılarak yapılan ye-
mak, öldürmek (Çr.) “Ali bugün- mek (Kıcılı-Al.; Çr.)
lerde her gonuda çok ileri gediyo. dutmak Tutmak (Âşıkbükü-Os.;
Gorharım duşgaltağını deldire- Akçalı-Su.; Büyükerikli-Uğ.) “Gü-
cek.” Kerman 1997: 63 le güle düğünün yolunu dutmuş-
duşgaltak ¦ duşka (Çalyayla-Çr.) la.” Arslaner 2016: 178
“Çeneye duşgaltak, surata duluk / dutu (1) 1. Nişanlanan kızla erke-
Diyeni görürsen Çorumludur o” ğin birbirlerine verdikleri arma-
Gösterir 2014: 79 ğanlar (Kuzuluk-İs.; Acıpınar-Çr.)
duşge Yumruk (Çıkrık-Çr.) “Çene- 2. Dul kadının evlenmek için söz
ne bir duşge vurursam kırarım.” verdiğini bildirir armağan (Çr.)
Tdk 1993 : 1610 dutu (2) Sara (Çr.)
duşka Yüz, çehre, yüzün çene dutulmak Tutulmak, aşık olmak,
kısmı, avurt (İs.; Kamışlı-Su.) “İki sevdalanmak (Çr.) “Oynadılar
çocuk döğüşürken birisi obirinin utuldular, buna bekçe dutuldu-
duşkasına kakıyordu.” Koşay- lar.” Caferoğlu 1994b: 113
Işıtman 1932: 111 dutunmak Sebat etmek, tutun-
duşkak Çene (Çr.) “Ekmaan guru- mak, bağlanmak (İs.)
ları duşgağıma gahılıyo.” Tuluk duva Dua, yakarı (İsahacı-Al.; İs.;
1991: 2 Evciortakışla, Serban, Turgut-
duşkaltak Yüz, çehre, yüzün çene Çr.) “Cahilin duvalı sözü / Hançer
kısmı, avurt (Çr.) gibi batar bana” Şahin 1968: 6
duşlamak 1. Rastlamak, rast gel- duvaç Sarımsak dövülen kap (Çr.)
mek (Çr.) 2. Acele etmek (Su.). “Yatır iki baş sarımsağı duvace,
duşman Düşman (Çr.) “Arif isen gat yoğurdu, bi dutam da yeşil
sırrın ele bildirme / Dost āladıp suvan al, yufga ekmanen yeyin bi
duşmannarı guldürme” Caferoğ- eyi.” Özçatalbaş 2002: 27
lu1994: 145 duvak 1. Gelinin evlilikte ilk gece-
duta (1) Dalından yere düşmeden yi geçirdiği çarşaf (Su.) 2. Evlili-
elle toplanan meyve (İs.) ğin ilk gecesinden sonra yapılan
duta (2) Karşılığında, dayanarak, tören (İs.; Ovakarapınar-Çr.) "Bi-
tuta (Âşıkbükü-Os.) “Sen neye du- zim orda duvak edelle." Abaz
ta elindeki parayı tanımadığın 2004: 168
birine verdin be adam?” Arslaner duvak açma ¦ duvak 2 (Su.)
2016: 242 duvaklı Doğduğunda başında zar
dutak Sıcak kap tutulan bez (Es- olan bebek (Alacahöyük-Al.; İs.;
kiekin-Çr.) Os.) “Kadın gebeyken erkeği ya-
dutamak İpucu, dayanak (Çr.) tanlı olursa kadın duvaklı çocuk
“Avrada yükleniyoruz emme, eli- doğurur.” Balıkçı 2010: 95

162
162
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

duvan Doğan kuşu (İs.) "Şordan düğlek (1) 1. Kavun karpuzun


ārı yelleri gōleri titireterek duvan olmamışı, kelek (Çr.) 2. Küçük
gel-miş." Abaz 2004: 106 bir kavun çeşidi (Çr.) 3. Armut
duvar yıkan Nazarının değdiğine biçiminde, mor renkli, zehirli,
inanılan kişiler için kulanılan bir yabanıl bir bitki, ebucehil karpu-
deyim (Çr.) zu (Çr.)
duvasan Nişan töreni (Eskiköy- düğlek (2) Düğüm (Eskiekin-Çr.)
Çr) “Dün aşam Mavuş gızın duva- düğlemek Bağlamak, düğümle-
sanı varıdı. Niyaalmediñ gız?” mek (İs.; Su.) “Mendiline gül düğ-
Gösterir 2020: 41 le / Yâr olmaz bu iş böyle” Ayte-
duvatma Gelinin giydirilmesi kin 2003: 132
(Eşençay-Çr.) düğlenmek Bağlanmak, düğüm-
duveç ¦ duvaç (Ovakarapınar- lenmek (Akçalı-Su.; Çr.) “Gönül
Çr.) bir ibrişimdir / Düğlenince çezil-
duven ¦ döven (Ovakarapınar- mez” Ertekin 2006: 99
Çr.) düğmelenmek Ağaçların tomur-
duz Tuz (Al.; Gökçam-Su.; Çalyay- cuklanması, tomurcuklanmaya
la-Çr.) “Durup durup duz gavur- başlaması (Çr.)
ma.” Yoksul 2013: 255 düğü Ufak taneli bulgur (Beydili-
duzak Tuzak (Çr.) Çr.)
düden Kamış (Tanrıvermiş-Me.) düğül 1. Elendikten sonra geriye
düdük gibi Çok dar, kısa giysi kalan en ince bulgur (Arpalık,
(Çr.) Beydili, Dutçakallı-Çr.) 2. İnce
düdüklük Kalbin sol karıncığında elekten geçirilmiş çiğ yarma
çıkan temiz kan damarı (Çr.) (Or.) “Yakın zamana kadar baş
düdülü nacak Balta (Su.) yiyeceğimiz bulgurdu, yarmaydı,
dügür ¦ düğür (1) (İs.) düğüldü.” Çalışgan 2021: 201
dügüş dügüş ¦ düğüş düğüş (Ka.) düğül aşı İnce bulgurdan yapılan
düğdi Kuş gagası (Çr.) çorba (Kıcılı-Al.; Çr.)
düğdü 1. Balta, çekiç ya da keserin düğülcük aşı ¦ düğül aşı (Baltacı
çivi çakmak için kullanılan yu- Mehmet Paşa-Os.; Çayhatap-Çr.)
varlak kısmı (Külah-Al.; Os.) “İnceden inceye ağrıyor başın /
“Baltanın düğdüsünü vur-muş Soğudu ısındı düğülcük aşın” Er-
adamın sırtına vicdansız herif.” can 1991: 436
Arslaner 2016: 243 2. Kapı tok- düğün kâhyası Düğünün çağrı,
mağının yuvarlak bölümü (Çr.) oyun eğlence, yeme içme gibi
“Üğdüsünün üğdüsü, ta dış kapı- uygulamalarını yöneten kişi (Su.;
nın düğdüsü.” Yoksul 2013: 616 Beydili-Çr.)
düğdüç Yoğurt kovasının küçüğü düğür (1) ¦ düğül 1 (Sarimbey-
(İs.) Çr.) “Düğürden olaydı muhabbet
düğe Boğaya gelmemiş iki üç ya- aşı / Oturup benimle yiyemez
şında dişi dana, düve (İbik-İs.) miydin?” Çimen 2005b: 114
düğen Döven (İs.) “Düğenini süre- düğür (2) Evlenenlerin ana baba-
rim, bokuna karışmam.” Ertekin ları (İs.)
1944: 29 düğürcük aşı ¦ düğül aşı (Çay-
hatap-Çr.) “Bagraçta soğumuş

163
163
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

düğürcük aşı / Ayağın acıtmış dümükmek (2) Yutkunmak (Ba.)


tarlanın taşı” (S. Örgel) Çırakman “Ne dümüküp duruyon, de ne di-
1992: 128 yeceesen.” Şahin 2020: 48
düğür getmek Kız istemeye git- dǖn Düğün (Örenseki-İs.) "Çalınan
mek (Çr.) davulu dǖn mü sandıñ." Abaz
düğürşü Dünürlüğe ya da gelin 2004: 108
almaya gelen kimseler (Çr.) “Bir dün aşırı İki gecede bir (Çr.)
iki yerden daha düğürşüsü var düneğen (1) Bir gün önce, dün
amma vermiyor diyorlar kardaşı- (Çr.)
nı.” Gümüş 1977: 100 düneğen (2) Tünemeyi seven kuş,
düğüş düğüş İnek, kömüş gibi daima tüneyen kuş (Çr.)
hayvanları çağırma ünlemi (Ka.) dünek Kümes hayvanlarının tü-
dülbed Başörtüsü, tülbent (İs.) nediği yer (Su.)
“Başına bi de dülbed işlerdük.” dünen Dün (Al.)
Abaz 2004: 98 dünenküğün Dün, önceki gün
dülbend ¦ dülbed (Çr.) “Ak iğne- (Al.)
nin boladı / Dülbendin kim dola- düneşir Tembel, pis, pasaklı kim-
dı” Ertekin 2006: 12 se (Su.)
düldül Dürbün (Çr.) “Gapı doo- dünür Kız görmeye giden kimse,
lürse düldülden bahmadan aç- görücü (Kargı-Os.; Su.; Kuşsaray-
mañ.” Özdemir 2019: 117 Çr.) “Kız tarafından dünür mü gi-
dülek Kavun, ham kavun, kelek dermiş?” Tahir 2008: 337
(Çr.) dünürcü Gelin görmek için kız
düllice Oyuncak düdük ya da ka- evinden oğlan evine giden kadın
val (Çr.) (Tatar-Çr.) “Çok dünürcü gönder-
düllü Sopalarla oynanan bir çocuk dim /Amcan kızın verdi mi?” Çağıl
oyunu (Alpagut-Do.) 2013: 4
dülme Lahana (Çr.) dünürşü 1. Gelin almaya giden
dümbek Dümbelek, tef (Çr.) “Dör- kadınlar (Boğazkaya, Hisarka-
dü dümbek çalacak / Beşi kah vak-Me.; Eskice-Çr.) “Gelini geti-
kah gülecek” Aytekin 2003: 95 recek bir at da dünürşülerle bir-
dümbelek Tef (Akçalı-Su.; Eski- likte gitmişti.” Güven 2013: 155
ekin-Çr.) “Def dümbelekle bu kez 2. ¦ dünür 2 (Beydili-Çr.)
de kadınlar başladı oynamaya.” dünürşünün indiği gün Düğünde
Özçatalbaş 2002: 72 gelinin giyeceklerinin götürül-
dümbük Pezevenk, kadın satıcısı mesi (Hisarkavak-Me.)
(İs.; Çr.) “Hacı Kenan dümbüğü dünya evi 1. Nikah (Su.) 2. Gerdek
çoktan kocadı.” Tahir 2004: 18 odası (Su.)
düm olmak Eli bir işe yatkın ol- dürdane Pırlanta taşı (Çr.)
mak (Çr.) dürge 1. Üç yufka ekmeğinin bir
dümüklemek ¦ dapıklamak (Ba- araya getirilip dürülmüşü (Çal-
demce-Ka.) yayla-Çr.) 2. Makarna kütlesi
dümükmek (1) Bir işe kendini (Su.)
vererek aralıksız çalışmak (İs.) dürgü Kumaş ya da giysinin kat-
lanmasıyla oluşan iz; kat yeri

164
164
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

(Çr.) “Has ipeğin dürgüsü / Sevda düşek (2) Yatır olduğuna inanılan
Allah vergisi” Aytekin 2003: 93 taş yığını (Kamışlı-Su.) “Gerçek-
dürlü Türlü (Çr.) “Seyredip guşla- ler düşeği Beşkız’ın belde / Bugün
rın gordüm ahvalin / Her biri bir üstadımın yüzün görmedim” İvgin
dürlü söyleller lisan” Ca-feroğlu 2009: 43
1994: 149 düşenk Dizi, sıra (Teslim-Çr.)
dürme Sarma (İs.) “Lahna dürmesi düş gelmek Rastlamak (İsahacı-
çok güzel olur.” Tdk 1993: 1634 Al.; Yazır-Bo.) “Yeleğendir cinsi
dürmek Katlamak, katlayarak kal- ayıdan azma / Böyle bir cazıya
dırmak, sarmak, kıvırmak (Kar- yolum düş geldi” Arısoy 1970: 101
gı-Os.) “Ağa’nın elini öp de, yor- düşü azmak Düşünde cinsel iliş-
ganını neyini dür.” Tahir 2006: 85 kide bulunmak, hamamcı olmak
dürtük Yerinde duramayan, her (Çr.)
şeyde öne atılan (İs.) düşük Her gördüğünü isteyen
dürtüşlemek Dürtüp durmak (Gölet-Ka.) “Çok düşük bir çocuk.”
(Çr.) “Dürtüşleyip durma ulan, www.golet.tr.gg/
böğrümü acıttın.” Yoksul 2013: düşünbe Pazartesi günü (İs.)
260 “Sonra devam ediyor: cumaîerte-
dürü 1. Gelinle güveyin birbirleri- si, girevü, düşünbe, deri…” Benice
nin yakınlarına, verdiği kumaş, 2002: 154
çarşaf, don, gömlek, ayakkabı, düüdü Keser eskisi (Ba.) “Teldola-
çorap gibi armağanlar (İs.; Ka.; bın arkasındaki ırafta bulunan
Tanrıvermiş-Me.; Su.; Eskice, Çal- düüdüyü ver, ceviz gıracaam.”
yayla-Çr.) 2. Gelinin çeyizi (Çr.) Şahin 2020: 49
“Yârim gelin oluyor / Can verem düvecek Sarımsak düvecinin
dürüsüne” Aytekin 2003: 192 tokmağına verilen ad (İs.)
dürük Asık, çatılmış, dargın yüz düveç Sarımsak dövmek için kul-
(Çr.) lanılan kap (Alacahüyük-Al.)
dürükmek Başına toplanmak (İs.) düvelek Kavun, ham kavun, kelek
dürüm Yufka ekmeğinin içine çe- (Çr.)
şitli katıklar konularak sarılmış düvlemek Bağlamak, düğümle-
durumu (Kamışlı-Su.; Kavacık- mek (Çr.)
Çr.) “Çarığı al sırımlı kız / Ekmeği düvül ¦ düğül 1 (Çr.)
bal dürümlü kız” Ercan 1997: 90 düzbastı Genel olarak, her tarafa
dürümbeç ¦ dürüm (Baltacı (İs.) “Bu yağmur düzbastı yağı-
Mehmet Paşa-Os.) “Benim yımır- yor.” Tdk 1993: 1643
talı dürümbecimi kim yedi ula?” düzen Çeyiz (Su.)
Gösterir 2020: 41 düzenlemek Müzik aletlerini
dürzü bıyığı (1) Eskiden örülen akort etmek (İs.)
bir çorap ya da çorap nakışı (Çr.) düzgün (1) Gelin elbisesi (Ka.)
dürzü bıyığı (2) Saksıda yetiştiri- düzgün (2) Tarhana yapmak için
len, yaprakları bıyığı andıran bir hazırlanan karışım (Ardıç-Os.)
bitki (Çr.) "İlk iş olarak tarhananın düzgünü
düşek (1) Sel sularının düzlediği hazırlanır." Aşık 2003: 90
yer (Ovasaray-Çr.)

165
165
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

düzgünlük Kadınların tuvalet ge- ebeanağ Doğum yaptıran kadın


reci olarak kullandığı allık, pud- (Al.)
ra, sürme gibi maddeler (Çr.) ebebulgur ¦ ebebulguru (İs.)
düzmek Dizmek, düzenlemek, sı- ebebulguru Bulgur iriliğinde
raya koymak (Su.) yağan kar (İs.)
düzünmek Süslenmek (Ka.) ebecen Akıllı çocuk (İs.)
ebede 1. Düğünde geline getirilen
armağanlar gösterilirken söyle-
E nen söz (Harunköy, Kuzuluk-İs.;
Boğazkaya-Me.; Oğ.; Gökköy-Çr.)
"Ebedee.. atı yörük olsun!" Gkb
ebani Fesin çevresine sarılan ku- 2002: 82 2. Düğün günü geline
maşlara verilen genel ad (Çr.) verilen armağanlar (Çıkrık-Çr.)
ebcek ebcek Yavaş yavaş (Os.) ebede çevürme Gelin için yapılan
“Yel eser ebcek ebcek / Köyden takı töreni (Kayaağzı-İs.) “Ebede-
çıkmış gönekçek” Ertekin 2006: sini çevrüler, yüzǖnü altununu
117 alurlar.” Abaz 2004: 163
ebcük Zurnanın ağza alınan, üfle- ebedi Asla, hiçbir zaman (Çr.)
nince ses veren, kamıştan yapıl- ebemekmeği Madımak (Ba.) “Bu
mış parçası (Gölet-Ka.) sene rahmet boldu. Ebemekmeği
ebdes Abdest (Harunköy-İs.; Ba- de iyi çıkacak belli.” Şahin 2020:
demce-Ka.; Kuyucak-Me.) “Na- 50
maz gıldurula geline, ebdes aldu- ebegömeci Kendi kendine yetişen,
rula.” Abaz 2004: 129 yemeği yapılan bir çeşit ot (Kı-
ebdeslik Abdest alınan yer (Ba- cılı-Al.; Kamışlı-Su.; Büyükgü-
demce-Ka.) lücek, Çalyayla-Çr.)
ebe (1) Büyükanne, nine ( Çu- ebeleme Seçilen ebenin oyuncula-
kurköy-İs.; Gökçam-Su.; Seydim, ra dokunması, dokunulanın ebe
Turgut-Çr.) “Ebenin tummanı ba- olması esasına dayanan bir ço-
şına geçsin.” Yoksul 2013: 264 cuk oyunu (İs.; Çr.)
ebe (2) Gelinin ya da güveyin an- ebelemek cibelemek Nazlandır-
nesine dünür olan karşı ev hal- mak (Çr.)
kının kullandığı saygı sözü (Âşık- ebelik (1) Doğum yaptıran ebe
bükü-Os.) kadına verilen armağan (Çr.)
ebe (3) Köylerde yaşlı kadınları ebelik (2) Çocuk oyunlarında üç
tanımlayıcı bir sözcük (Su.; Çal- kişinin tek ellerini üst üste ko-
yayla-Çr.) “Halime ebe, belinden, yup birkaç kez aşağı yukarı sal-
dizlerinden ağrıklıydı.” Özçatal- ladıktan sonra avuç içini ya da
baş 2002: 50 elin sırtını öteki oyunculardan
ebe (4) Şarap, sirke, turşu gibi farklı konumlandırarak yapılan
şeylerin yüzünde toplanıp, pıhtı- ebe belirleme yöntemi (Âşıkbü-
laşan kalın kaymak (Çr.) kü-Os.)
ebe (5) Yoğurt ya da peynir maya- ebelik (3) Yoğurt mayası (Çr.)
sı (Kargı-Os.; Çalyayla, Ovakara- “Git, deyzengilden bi ebelik al da
pınar-Çr.) gel, yoort mayalıycaam.” Özdemir
2019: 47

166
166
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ebemböcüğü Uğurböceği (Çalyay- ebisge Kanlıca mantarı (Ba.) “Dün


la-Çr.) “Bannamıñ ucunda ebem- Yalak Yaylası’nda üç poşet ebisge
böcüğünü gordüñ mü?” Gösterir topladım.” Şahin 2020: 50
2020: 41 eccik Az, azıcık, biraz (Al.)
ebem bulguru 1. ¦ ebebulguru eccük Azıcık (Çavuşoğlu, Örense-
(Gölet-Ka.; Eskiköy-Çr.) 2. Ilıman ki-İs.; Kargı-Os.) “Bāmız eccük
havalarda yağan çok küçük tane- şöyle bayır.” Abaz 2004: 105
li dolu (Dutçakal-lı-Çr.) ece Ağabey (Küçükpalabıyık-Çr.)
ebem çıt çıt Bir çeşit çocuk oyunu ecene Marangozların delik açmak-
(Çr.) “Bizim ellerimizle yaptığımız ta kullandıkları bir araç, keski,
oyuncaklarımız kadar oyunları- demir kalem (Büyükhırka-Al.;
mız vardı; … ebem çıt, el el üstün- Oğlaközü-Su.)
de…” Özçatalbaş 2002: 87 ecevit Çevik, çalışkan, açık fikirli,
ebem karı Çok bilmiş (Ka.; Çıkrık- açıkgöz (Çr.) “Karşıya atlar geldi
Çr.) "Kadının işine burnunu sokan / Ecevit Kürtler geldi” Gösterir
ebem karı olmuştu." Aksu 2013: 2011: 146
126 eci 1. Abla, büyük kız kardeş (İsa-
ebem gümeci Ebegümeci (Os.) hacı-Al.; Çukurköy, Kurusa-ray-
"Söylemesi ayıp ben üç çocum dü- İs.; Hacıhamza-Ka.; Çalyayla-Çr.)
şürdüm ebem gümeciyle." Balıkçı “Siz teselli edin Melek Eci’yi / O
2010: 81 çekiyor yüreğine acıyı” Arısoy
ebemkuşağı (1) Gökkuşağı (Kar- 1970: 79 2. Amca eşi, yenge (Kı-
gı-Os.; Ovakarapınar-Çr.) “Ebem zılhamza-Or.; Oğlaközü-Su.) 3.
kuşağı doğuda olursa çok yağmur Büyük kardeş, ağabey (Su.)
yağar.” Yoksul 2013: 264 ecicik ¦ ecik (Al.; Kamışlı-Su.; Sa-
ebemkuşağı (2) Yemeği yapılan rimbey-Çr.) “Ben size gelemiyom,
bir cins ot (Su.) sen bize gel ecicik.” Caferoğlu
eben Sebze ekmek için ayrılan 1994b: 119
küçük bölüm, karık, emen (Âşık- eciği cücüğü Çoluğu çocuğu, hepsi
bükü-Os.) (Su.)
ebe saat kaç Kızlarla erkeklerin ecik Az, çok az, azıcık, biraz, küçü-
karışık oynayabildiği bir çocuk cük (Değirmendere-Al.; Gökçam-
oyunu (Çr.) “En az üç kişiyle oy- Su.; Gökköy-Çr.) “Salyangozdan
nanan ebe saat kaç oyununda ilk ecik hızlı / Tosbağadan geriydim
önce ebe seçilir.” Oğuz 2006b: 28 ben” Yoksul 2011: 44
ebesi gelme Yoğurt, sirke benzeri ecik cücük Çoluk çocuk (Sarim-
şeylerin mayalanmasına verilen bey-Çr.) “Karaoğlan dedik eser
ad (İs) kalmadı / Ecik cücük hep başına
ebe suyu Çocuğun doğduktan son- topladı.” Büke 2013: 72
ra onu doğurtan kadın tarafın- ecimcik ¦ ecik (Ba.; Çr.) “Gomşuu,
dan yıkanması (İs.) ecimcik salça gönder bizim gız-
ebice Amca (Ka.) dan, benimki bitmiş.” Şahin 2020:
ebilemek Şımartmak, şımartarak 50
büyütmek (Ba.) “Çok ebilemişler, ecinnisi pis Pislik içinde yaşa-
alınmaz bu gız. Hem gardaşı da maktan rahatsız olmayan kimse
yok.” Şahin 2020: 50 (İs.)

167
167
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ecir (1) Aşırı güçlük, sıkıntı (Su.) edir gudur ¦ edürkudür (İs.)
“Onun ecirini ben çektim.” Uçak- edişgen Sürekli tartışan, çekişen
cı 2006: 361 (Su.; Çr.) “Emme de edişgen enik
ecir (2) Aziz (İs.) “Ecir kardeşim.” oldun, zabahtan beri utanmadan
Tdk 1993: 1662 âbiinle edişiyon.” Kerman 1997:
ecücük ¦ ecicik (Karkın-İs.) “Bi 18
aluvürüsele ecücük lohul alüvü- edişmek 1. Tartışmak, söz atış-
rüleridi.” Abaz 2004: 142 mak (Ba.; Çr.) “Köyün Üstü’ndaki
ecük ¦ ecik (Örenseki-İs.) “Ecük, tallanın sınırı yüzünden üç gün-
baña komür viricāñ didim.” Abaz dür edişiyorlar.” Şahin 2020: 50
2004: 126 2. Büyüklerin sözüne saygısızca
ede Büyük kardeş, ağabey (Külah- karşılık vermek (Çr.) 3. Kadınla-
Al.; Çukurköy-İs.; Gökçam, Ka- rın aralarında çekişmesi (Ovaka-
mışlı-Su.) “Ede gurban oluyum rapınar-Çr.) “Hatirine daarsiñ,
dur! Ali gurban oluyum vur!” edişirim seniynen.” Özdemir 2019:
Sağmen 2009: 71 61
ede göde Çocukların toplu olarak edrese Adres (Çr.)
evlerden yağ, pirinç topladıkları edük ¦ edik 3 (Ka.) “Noksan dişe
bir oyun; bu oyun sonunda pişi- gedük, patiğe de edük derler Kar-
rilen pilav (Gölet-Ka.) gıda.” Aşık 2003: 134
edem Yok (Al.) edürkudür Dedikodu (İs.)
edici Gündelikle yufka ekmek eeseri Büyük çivi (Ba.) “Şu ee-
yapan kadın işçi (Kıcılı-Al.; Su.) serileri düzelt de heçolmasın, pin-
edik 1. Yünden örülmüş terlik nik yaparken kullanalım.” Şahin
(Çr.) 2. Ayakkabı (Kargı-Os.) 2020: 50
3. Patik, çocuk ayakkabısı (Çal- eesi Ocağın altındaki arı yanmış
yayla, Ovasaray-Çr.) “Bebeğe de odun (Ba.) “Şu kürenin altındaki
edik alacağım.” Güven, 2013: 76 eesileri ileri it, sönecekler yoksa.”
ediklemek Sağılacak havyanın Şahin 2020: 50
memesini elle uyarmak (İs.) 2. efannamak Sona ermek, dinmek,
Sağılan bir hayvanı ikinci kez bitmek (Çıkrık-Çr.)
sağmak (Ka.) 3. İnek sağılacağı efelik Yapraklarından sarma, to-
zaman ya da biraz sağıldıktan humlarından çay yapılan bir çe-
sonra yavrularına emzirilmek şit ot, labada (Kıcılı-Al.; Çalyayla-
(Çr.) 4. Hayvan yavrusunun an- Çr.) “Efeliğin sarması / Hani bu-
nesinin memesine tos vurarak nun yarması” Türkoğlu 2007: 173
emmesi (Çr.) eferim Aferin (Göcenovacığı-Çr.)
edim Yapım (İs.) "Kul hakkı başka şeye benzemez,
edinmek Sızlanmak, yakınmak çok iyi düşünmüşsün, eferim."
(Gölköy-İs.) “Bedafa mı geliy Gümüş 1977: 2
ekin, diy ediniyola.” Abaz 2004: efildemek Korku ya da sevinç
165 etkisiyle yürek çarpmak (Çr.)
ediraf Etraf, çevre (İs.; Su.; Çal- efil efil Rüzgârın hafif hafif, yavaş
yayla-Çr.) “Cami altı hamamdır / yavaş esmesini anlatır (Evci-Bo.;
Edirafı imamdır” Aytekin 2003: İs.; Acıpınar, Arpalık, Dutçakallı-
49

168
168
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Çr.) “Karşıda pür kesiyor / Efil efil eğirmek Yünü büküp iplik yap-
esiyor” Türkoğlu 2007: 175 mak (Çalyayla, Sarimbey-Çr.)
efilemek Efildemek (Çr.) “Değme kocakarılardan daha iyi
efilti Yürek çarpıntısı (Çr.) yün eğirip yufka açması bundan-
efsal Uygun, iyi (Su.) dı.” Tahir 2006: 51
eften püften Dayanıksız, derme eğiş büğüş Eğri büğrü, yamuk yu-
çatma, yalan yanlış, asılsız (Çr.) muk, dolambaçlı (Çr.)
egek Kara sabanın en büyük, asıl eğitleme Toplama, bamya topla-
parçası (Ka.) ma (Ka.)
egil Üst baş, giyecek, elbise (Ka.) eğlemek Durmak, durdurmak
eğ Eh, peki, öyle olsun (Çr.) (İsahacı-Al.; Sarimbey-Çr.) “Ya-
eğce 1. İyice, çok güzel (Âşıkbükü- vuz Zırhlı iskeleye eğledi / Gene-
Os.; Su.) “Asbabları eğce yıka, kir raller salacasın bağladı” Arısoy
kalmasın.” Arslaner, 2016: 243 1970: 40
2. Terbiyeli, efendi, hanımefendi, eğlenmek (1) ¦ eğleşmek (1)
iyi (Âşıkbükü-Os.) “O gız bek eğ- (Çr.) “Nazmiye ablam… Seninle
cedü (eğcedir), tam sizin eve ya- eğlenmiştir.” Tahir 2008: 314
kışu.” Arslaner 2016: 243 eğlenmek (2) ¦ eğleşmek (2)
eğceğine ¦ eğce (Âşıkbükü-Os.) (Köseeyüp-Me.; Çalyayla, Karahi-
eğdi Ağaç kaşıkların içini oymaya sar, Serban-Çr.) “Aman eğlen re-
yarayan araç (Büyükhırka-Al.) zil çolak!.. Aman eğlen vardım!”
eğdinme 1. Pişmanlık (Su.) Tahir 2007: 238
2. Perişanlık (Su.) eğleşmek (1) Alay etmek, dalga
eğek Saban demirinin takıldığı geçmek (Kargı-Os.; Tatar-Çr.)
ağaçtan yapılmış eğri parça, ök- “Kız benimle eğleşme / Hatır gö-
çenin üst kısmı (İncesu-Su.) nül sayarım” Çağıl 2013: 24
eğelmek Eğilmek (Çr.) eğleşmek (2) Oyalanmak, geç
eğere Konuşulan kişiyi inandır- kalmak, durmak (Çopraşık-Al.;
mak için kullanılan söz (Badem- Çr.) “İskilip’te çok eğleşmez, üç
ce-Ka.) ikindiye dönermiş.” Seyda 2006:
eğerim olsun ¦ eğere (Bademce- 226
Ka.) eğni ¦ eğin (Çr.)
eğermek Eğirmek (Yeşilyurt-Al.; eğre Kağnı arabalarında okun azı-
İs.) “Kim daradı ol koyunun yü- dan çıkarılması için takılan eğri
nünü / Eğerip dokuyup çözen kim çivi (Eskiyapar-Al.)
idi?” Yöndem 1983: 96 eğreç Yün eğirmekte kullanılan
eğeşmek (1) Alay etmek (Ka- araç (Kızılhamza-Or.)
lecikkaya-Al.) eğrek yeri 1. Hayvanların toplan-
eğeşmek (2) İşi yaparken isteksiz dığı yer (Alacahöyük-Al.; Bo.,
olmak, başkasının yapmasını Os.; Çıkrık, Palabıyık-Çr.) 2. Hay-
beklemek (İs.) vanların yazın öğle sıcağında
eğin Boy bos, endam (İsahacı-Al.; toplanıp dinlendikleri gölge yer
Yazır-Bo.; Serban-Çr.) “Bir avrat (İs.; Beydili, Kuşsaray-Çr.) “Sığır
erkenden kalksa / Hırkasın eğni- eğreğinde toplanır sürüler.” Serin
ne taksa” Arısoy 1970: 20 1995: 95 3. Köyde insanların
toplanıp söyleştikleri yer (Ka.;

169
169
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Çalyayla, İsmailköy-Çr.) “Havu- eğşi Elma, armut, pancar gibi mey-


zun başı, köylülerin eğrek yeri velerin posası çıkarılarak hazır-
olmuştu.” Güven 2013: 35 lanan pekmez (Gölet-Ka.)
eğremek Sıcak aylarda hayvanları eğzenmek Yavaş yavaş, dura dura
gölgelik yerde toplamak (Çr.) eğlenerek yürümek (Çr.)
eğreti 1. Sağlam olmayan, yıkıla- ehbap Ahbap, dost (Al.; Su.; Gö-
cak gibi duran (Kargı-Os.) Gelişi- cenovacığı-Çr.) “Ehbaplar bir ge-
güzel yapılan iş (Çr.) “Eğreti kuy- ce sıra gezdiler / Ali, Veli adları-
ruk tez kopar.” Yoksul 2013: 264 mız yazdılar” Ertekin 1943: 14
eğri ¦ eğricek (Çevreli-Al.) "Kağ- ehdi behdi Eşi dostu (Su.)
nının mazısını tutan eğrilerin bi- eher Eğer (Çr.)
rinin düştüğünü anlatmaya çalı- ehlak Ahlak (Su.)
şır." Kantemir 2015: 32 ehmal İhmal eden, yavaş, sallapati
eğri ağaç ¦ eğricek (Çr.) (Gökçam-Su.)
eğrice Hayvanlara dadanan, eğri ehniz çöhnüz Cılız, zayıf, kudret-
belli, boz renkli bir çeşit sinek, siz (Çr.)
sığır sineği, büvelek (Ka.) ehti behti Bütün ev halkı (Yeşil-
eğricek (1) Tek hayvanla çekilen yurt-Al.; Çr.) “Var mı senden gay-
arabalarda iki ucu oklara geçiri- rı bir ehtim behtim?” Gümüş
len eğri ağaç kısım (Çevreli-Al.) 1977: 104
"Durum anlaşılır, yolda eğricek ehtiyar İhtiyar, yaşlı (Çr.) “Eveli,
bulunur." Kantemir 2015: 33 ehdiyallar gozümüz gormüyo de-
eğricek (2) Güğüm, ibrik gibi kap- ler idi de meyyallanıyolar der-
ların boğum yeri (Âşıkbükü-Os.) dim.” Özdemir 2019: 45
“Yepyeni güğüm eğriceğinden de- ehvan Hafif, uygun, yeterli (Dut-
linmiş.” Arslaner 2016: 243 çakallı-Çr.)
eğrilik Hırsızlık (Çr.) ekdeleş olmak Musallat olmak
eğrim büğrüm Eğri büğrü, yamuk (Âşıkbükü-Os.) “Askerde bizimki-
yumuk, dolambaçlı (İs.) ne kötü bir onbaşı ekdeleş olmuş,
eğri söbe Biçimli olmayan, düzen- çocuğu canından bezdirmiş.” Ars-
siz (İs.) laner 2016: 243
eğseri ¦ enser (Çr.) ekdi (1) Anası ölünce başka bir
eğsi ¦ öğseği (Çr.) koyuna, keçiye alıştırılan ya da
eğsik Eksik, noksan (Göcenovacı- elde beslenen kuzu, oğlak (Ka.;
ğı-Çr.) "Sen başımızdan eğsik ol- Âşıkbükü-Os.) 2. ¦ ekti (1) (Ka.)
duktan sonra, dünyanın malı ekdi (2) Asalak, başkalarının sır-
mülkü bizim olmuş, kaç para." tından geçinen (Çr.)
Gümüş 1977: 4 ekdi (3) Gezmeyi çok seven kadın
eğsik etek Çaresiz kadın (Os.) (İs.)
“Benim zibidiler bu eğsik eteği eke (1) Büyük, yetişkin, yaşlı, kart,
irderler.” Gümüş 1977: 10 olgun insan ya da hayvan (Külah-
eğsikli Kadın (Çr.) "Emeğinin bin- Al.; Ba.; İs.; Ka.; Gökçam, İncesu-
de biri bile değil eğsiklinin." Gü- Su.; Arpalık, Beydili-Çr.) “Bu Hacı
müş 1977: 11 Kenan utanmazı bizden on beş
yaş ekedir.” Tahir 2004: 197

170
170
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

eke (2) 1. Kurnaz, açıkgöz insan ekin çanağı Ambarın altında bu-
(Ka.) 2. Tecrübeli, usta (Çr.) “An- lunan, içinde ekinin toplandığı,
layacağın eke çoban oldum.” Gü- üçgen kesitli bölüm (Dereyazıcı-
ven 2013: 37 3. Zeki, çok bilgili Al.)
adam (Kargı-Os.; Çr.) 4. Bilmiş, ekiz İkiz (Sarimbey-Çr.) “Biri oğ-
bilgiç, çok bilmiş (Al.; Beydili-Çr.) lan, biri kız / Bebeğim doğdun
ekebür Çok bilmiş, her şeyi bilir ekiz” Oğuz 2007a: 131
gibi davranan (Dutçakallı-Çr.) ekker Kulaklarının kenarında be-
ekece Orta yaşlı (Çr.) yaz çizgi bulunan keçi (Su.; Gök-
ekelemek Birini baştan savmak köy-Çr.)
(Çr.) ekleşmek Sataşmak, birinin başı-
ekelenmek (1) Yaşlanmak (Çr.) na bela olmak (Ka.; Göcenovacı-
“Bizim at ekelendi, tepmeden ne ğı-Çr.) “Anayınkine mi batıyorum
anlar.” Tdk 1993: 1693 da, ikide bir bana ekleşiyorsun.”
ekelenmek (2) Büyüklenmek, Gümüş Ty: 60
böbürlenmek (Ba.) “Acer traktör ekmek aş evi Evin yemek yapılan
aldı ya ekelenmesinden yanına odası, mutfak (Âşıkbükü-Os.)
yanaşılmıyo.” Şahin 2020: 51 ekmek etmek Yufka yapmak (Bal-
ekeleşmek (1) Deneyim, görgü tacı Mehmet Paşa-Os.; Kadıdere-
sahibi olmak (Çr.) si-Çr.) “Bizimkiler ekmek edecek-
ekeleşmek (2) ¦ ekeşmek (Çr.) ler yarın.” Gümüş 1977: 18
ekelmek Büyümek, yetişmek, ço- ekmek evi Kiler (Türkler-Çr.)
cukluk çağını geçirmek (Gökçam- ekmeklik Sofanın bir yanında
Su.) “Tavuklar büyür, horoz eke- ekmek pişirmek için kullanılan
lir.” Sağmen 2009: 83 ocaklı bölüm (İs.)
ekemiş Yaşından büyük laf eden ekmeksiz Yapılan iyiliği unutan,
çocuk (Külah-Al.) vefasız (İs.; Su.)
ekenek Ekilmeye elverişli yer, ekmek tahtası Üzerinde yufka
tarla (Os.; Su.; Arpalık, Dutçakal- açılan özel tahta (Kıcılı-Al.; Bey-
lı, Morsümbül-Çr.) "Yüzlerce dö- dili, Ovakarapınar-Çr.)
nüm olan ekenek günlerce suyu ekmek talatmak Yufkayı yağda
emdi." Sarıyüce 2004: 91 kızartmak (Al.)
ekeşmek (1) Birinin yaptığı işi ekmek teknesi İçinde hamur ka-
aynen yapmak, rakip çıkmak (İs.) rılan oyma tekne (Baltacı Meh-
ekeşmek (2) Erkekleşmek, kart- met Paşa-Os.; Beydili, Büyükgü-
laşmak, ihtiyarlamak, yavruluk- lücek-Çr.)
tan çıkarak anaç hale gelmek ekmek yazmak Yufka açmak (Bü-
(kanatlı hayvanlar için) (Çr.) yükgülücek, Ovakarapınar-Çr.)
eke toha ¦ eketoka (Ovakara- eksikcil Aşık oyununda hedefe
pınar-Çr.) “Yok muymuş şöyle eke ulaşmayan, geride kalan aşık
toha biri?” Özdemir 2019: 101 (Çr.) "Sahalar eksikcil, ortancıl,
eketoka 1. Yetişkin kimse (Çr.) yancıl, gericil diye vasıflandırılır-
2. Yaşı küçük, ancak sözleri, dav- dı." Tombuş 1940: 27
ranışları yetişkinler gibi olan ço- eksik etek Kadın (Dereköy-İs.;
cuk (Çr.) Os.; Su.; Çıkrık) “Erkeksiz bir ha-

171
171
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

nenin eksik etekli sahibiyim.” Sa- rüşümü sorma heç” Kurtoğlu


rıyüce, 2004: 312 1998: 25
eksikli Kadın (Al.) “Eksikli yemek elavay ¦ elevay (Alembeyli-Su.)
hazırla misafirimiz var.” Koşay- elbaş Çocukların beş taşla oyna-
Işıtman 1932: 119 dıkları bir oyun; beştaş (Çr.)
ekşimik Yeşil köklü, yuvarlak yap- elbeşik gülbeşik Çocuğun naz-
raklı mayhoş bir bitki (Çr.) “Ek- landırılarak büyütülmesini anla-
şimikten salata yaptım, derde de- tır (Çr.)
vayı ondan kaptım.” Yoksul 2013: elbir (1) İşbirliği yapma (Su.)
269 elbir (2) Aracı, haberci (Su.)
ekti (1) Anası, babası olmayan elbiri Kadınla erkek arasında söz
çocuk (Ka.; Dutçakallı-Çr.) “Ekti götürüp getiren kimse (Su.)
oğlak gibi ayak altında dolaşma.” elbişim İbrişim (Çr.)
Türkoğlu 2007: 168 elbiz (1) Bitek olmayan toprak
ekti (2) Büyümüş de küçülmüş, (Çr.)
yaşı ile bağdaşmayan sözler söy- elbiz (2) 1. Örümcek (Kuşsaray-
leyen (Çr.) Çr.) 2. Örümcek ağı (Gökçam-Su.)
ekti ekti konuşmak ¦ Ektileş- elbiz yolu (1) Tarla ya da bağlar-
mek (Çr.) da yol biçimindeki bitek yerler
ektileşmek Küçük çocukların bü- (Çr.)
yükler gibi her şeye akıl erdire- elbiz yolu (2) Samanyolu (Çr.)
rek konuşması (Çr.) elboş Kız çocuklarının küçük, yu-
ek yeri Zayıf noktası, açığı (İs.; varlak beş taşla oynadıkları oyun
Göcenovacığı-Çr.) "Muhtarın dü- (Çr.)
ğününde oluk gibi kan aktıydı da, elcek Elle tutulacak yer, sap (Su.)
ek yerimizi bildirmediydik devle- "El uzun elcek gısa." Uçakcı 2006:
te" Gümüş Ty: 68 217
elâğız vermemek Çok perişan bir elci İnsana alışkın hayvan (Ka.)
halde olmak (Çr.) elcümüklü Bir işi başkasının yap
elaka İlgi, bağ (Serban-Çr.) "Ela- demesini beklemeden yapan be-
kanı kes, ikisi de düşüme girdiler, cerikli kişi, elcimikli (Âşıkbükü-
helalim oldular." Seyda 2006: 211 Os.)
elalem Başkaları (Çr.) elçağı İplik saran tahta araç (Çr.)
elamsema Bir kümedeki oyuncu- elçek Tırpanın sapı üzerinde çakı-
nun yükseğe attığı topa eliyle vu- lan, tırpanı sallamaya yarayan
rurken kümedeki oyuncuların tutamak (Kavacık-Çr.) "Senin tır-
kaçtığı, öbür kümedekilerin topu panının elçeği sağlam mı ona
tutarak kaçanları vurmaya çalış- bak." Ceyhan 1944: 4
tığı, vurulanın oyun dışı kaldığı elçek bezi İmamların ölü yıkarken
çocuk oyunu (Çr.) “Topun havada ellerine sardıkları bez (Çr.)
çizdiği bu yaydan dolayı oyunun elçi Elamsema oyununda ebe ta-
adı elamsema olmuştur.” Ozulu kımın vurmaya çalıştığı, karşı ta-
2013: 17 kımca seçilen oyuncu (Çr.) “Tutu-
el arı Başkasının ayıplamasından lan topla elçi vurulursa oyun dışı
çekinme (Eskiekin-Çr.) “Yavanı kalır.” Ozulu 2013: 17
hep içe, yağlıyı dışa / El arına dü- elçik Küçük el (Çr.)

172
172
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

elçim (1) Taranmış yünü bükmek ēlemek Oyalamak (İkipınar-İs.)


için yapılan yumak (Ovasaray- “Lan yavrum ēlemeñ. Ben daha
Çr.) şeyitcēm.” Abaz 2004: 121
elçim (2) Bir tutam, bir avucun ēlenmek ¦ eğleşmek (1) (Çr.)
alabileceği miktar, bir demet, bir elenti Arpa, buğday gibi ürünlerin
parça (Su.; Çalyayla, Kirazlıpınar- kalburdan geçirilmiş kısmı (Çr.)
Çr.) "Elçim elçim hayvanların sa- eletmek İletmek, götürmek (İs.;
manını üleştirmeye bulaştı." Gü- Su.)
müş 1977: 8 elevay 1. Beceriksiz, aciz, tembel,
elçük Küçük yüz (Çampınar-Os.) elinden iş gelmeyen (Külah-Al.;
eldemiri Değirmen taşını kaldır- Çıkrık, Ovasaray-Çr.) 2. Yavaş iş
mak için kullanılan ucu sivri ince yapan kimse (Çalyayla, Karado-
demir (Dereyazıcı-Al.) na-Çr.) “Benim sana son öğüdüm
eldes Oyunda hata yapan oyuncu coştar yar / Elevay bulaman Oza-
söylediğinde ona oyunu yeniden ni kadar” Gösterir 2008: 11
oynama şansı veren, rakip oyun- elevayın ¦ elevay (Al.)
cu söylediğinde ise bu olanağı elfan Hesaplı, ucuz (Çalyayla-Çr.)
ortadan kaldıran oyun terimi elfazlı Eli uz, eli işe yatkın (İsaha-
(İs.) “Eldesli mi, yoksa eldessiz mi cı, Kıcılı-Al.) “Zamanı geçmesin
oynayalım?” Kalayoğlu 2017: 55 günü sayalım / İşi elfazlıdır Fir-
elduvan Eldiven (Su.) devs gelinin” Arısoy 1970: 72
elecek Kanlıca adı da verilen bir elfene Ortaklaşa yapılan bir iş için
mantar türü (Bademce-Ka.) para katışmak (Ba.; İs.) “Gelin bu
elecik Tulumba kolu (Çr.) hafta sonu elfene yapalım, Gara-
elegen Leğen (Kalecikkaya-Al.) depe’ye, Yalak Yaylası’na gide-
eleğimsağma Gökkuşağı (Kargı- lim.” Şahin 2020: 51
Os.) elfeten Eflâtun, eflatun gibi (Çr.)
eleğini kayaya asmak Güçlük çı- el gadar Küçük, ufacık (Su.)
karmak, işi yokuşa sürmek (Çr.) el gapısı Kadına göre koca evi (İs.;
eleh Dağlarda yaşayan, keçiye Su.)
benzeyen bir hayvan (Ka.) el gızı Gelin (Su.)
elekçi (1) Çingene (Çopraşık-Al.; eli ağır Yumruğu pek acıtan adam
Ba.; Eskiekin-Çr.) “Çenene elekçi (Çr.)
değneği değsin.” Oğuz 2007a: 79 eli ağzına varmamak 1. Bir işi
elekçi (2) Kavgacı, küfürbaz, ba- çok çabuk yapıp bitirmek (Çr.)
ğırtkan (Ovakarapınar-Çr.) “O 2. Üzüntü nedeniyle hiç bir iş ya-
gece kaçacaktım / Elekçi yengem pamamak (Çr.)
uyandı” Ayhan 2002: 168 eli bek Çok tutumlu, cömert ol-
elekçi (3) Bir köy seyirlik oyunu mayan (Os.; Karagöz-Çr.)
(Çr.) elibelinde (1) Bir çeşit yastık ya
el el üstünde Bir çocuk oyunu da heybe motifi (Alacahöyük-Al.)
(Gökköy-Çr.) “Bizim ellerimizle elibelinde (2) Bir duvarı tutmak,
yaptığımız oyuncaklarımız kadar yıkılmasını önlemek için yanla-
oyunlarımız vardı; seksek, topal masına dayatılan destek (Bo.)
sasak, ebem çıt, el el üstünde, …” elibol Paralı, maddi durumu iyi
Özçatalbaş 2002: 87 olan kimse (Su.)

173
173
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

eli böğründe Eğrilmiş duvarların göz bağlama, saklambaç, eşeğim


altından uzatılan ağaç destek kürüye. Oyunların en heyecanlısı
(İs.) son ikisiydi." Özçatalbaş 2002: 23
eli böğründe seyretmek Bir iş elim ayağım karaçalı Çocukların
yapılırken yardım etmeden bak- tüm organlarım oynadığımız
mak (Çr.) oyunun içinde anlamında söyle-
elicek (1) 1. El değirmenini çe- diği oyun sözü (Os.)
virmek için el ile tutulan yer (Çr.) elim hamur karnım aç Gereksi-
2. ¦ elçek (Alacahüyük-Al.) nimleri karşılayan kişi olmasına
elicek (2) Yenebilen bir mantar karşın, üretilen ürün ya da hiz-
cinsi (Ka.) "Söbelek, elicek, koç metten yoksun kalmak (Os.)
mantarını / Toplamaya doyum elim yağlı İki kümeye ayrılan
olmaz Kargı'nın" Aşık 2003: 138 oyuncuların karşı kümedeki leri
eli çap Hırsızlık yapabilecek kimse yakalayarak kendi kümelerine
(Su.; Sarimbey-Çr.) getirdikleri çocuk oyunu (Çr.)
eli çel Önemli, önemsiz gördüğü eline gelmek (varmak) Elini
her eşyayı çalan hırsız (Ba.) öpmek (Dere-köy-İs.) “Haydar’ın
“Takkene dikkat et. Tam da Kel oğlan elime gelir. Ondan sonra
Hamdi’nin oğlu Şakir’in yanına halımı hatırımı sorar.” Balıkçı
oturmuşsun, onun eli biraz çeldir” 2010: 93
Şahin 2020: 51 elini yemek Bir kimseye yakınlık
eli dar Maddi durumu iyi olma- göstererek parasını harcatmak
yan, parasız kimse (Su.) yoluyla sömürmek (Çalyayla-Çr.)
eli gulānda Başlamak üzere (Su.) elini yedirmek Dost görünen
elik (1) Dağ keçisi, karaca (İs.; Ka.; başkaları için gereksiz harcama-
Os.) lar yapmak (Çalyayla-Çr.)
elik (2) Güzel (Ka.) “Güzele elik, elin uşā Elin adamı (Su.)
yakın suya felik derler Kargı’da.” eli uz Eli işe yatkın, becerikli (De-
Aşık 2003: 134 reköy-İs.) “Eli uz, nereye el atsa o
elikci Beşik sallayan (Çr.) işi beceriyor.” Yoksul 2013: 278
el ilâğanı Küçük leğen (Çr.) "Gı- eli uzun Hırsızlık yapan kimse
zım, el ilâğanını çabuk getir, ba- (Çalyayla, Evcikuzkışla, Güvenli-
ban elini yüzünü yuyacak." Ker- Çr.) “Eli uzun, nerede ne bulsa
man 1997: 18 aşırıyor.” Yoksul 2013: 278
elilāni El leğeni (Çr.) eli yüzü düzgün Bakımlı, güzel
el ileğeni Aile büyüklerinin ya da (Çr.) “Eli yüzü düzgün, yüzüne
hatırlı konukların sofrada el yı- bakılır birini bulsana.” Yoksul
kadıkları yayvan, orta bölümü 2013: 278
derin bir çeşit leğen (Çalıca, To- el kapağı Üzerinde sebze doğra-
lamehmet-Çr.) “El ileğeni burada, nan tahta (Bademce-Ka.)
ibrik burada, peşkir nerede?” Yok- ellaham ¦ elleham (Kamışlı, Ya-
sul 2013: 272 rımsöğüt-Su.; Gökköy-Çr.) “Gopa-
eliman (1) Elek (Çr.) ran gapattı, ellaham rahmet ya-
eliman (2) İman sahibi (Çr.) ğacak.” Kerman 1997: 18
elim ateş Çocukların oynadığı bir
oyun (Çr.) "Elim ateş, topal sasak,

174
174
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ellām ¦ elleham (Kargı-Os.; Su.; elli İnsana yakın, insandan kaç-


Çr.) "Ellam korkacak bir şey var- mayan hayvan (Çr.)
dı." Çalmuk 2019: 30 elliğin körü ¦ öllüğün körü (Ob-
ellame ¦ elleham (Çr.) ruk-Do.)
ellamki ¦ elleham (Karadona-Çr.) ellik 1. Yünden örülen eldiven,
elleğem ¦ elleham (Âşıkbükü- elcek (Alacahöyük-Al.; Yenişıh-
Os.) “Oğlum, Pınar’ın başına jan- lar-Ba.; Âşıkbükü-Os.; Su.; Arpa-
darma geldi elleğem.” Arslaner lık, Dutçakallı, Ovasaray-Çr.) “El-
2018: 23 lik öreyim sana / Dürüm vereyim
elleham, ellehem Herhalde, gali- sana” Aytekin 2003: 74 2. Ekin
ba, zannedersem, belki (Külah- biçerken sol elin parmaklarına
Al.; İs.; Ka.; Gökçam-Su.) “Aşağı geçirilen, eldiven şeklinde tahta-
mahallede düğün varmış elle- dan yapılan bir araç (Harunköy-
ham.” Özçatalbaş 2002: 128 İs.; Ka.; Çalyayla-Çr.) “Ōranan,
ellek (1) Becerikli, eli çabuk (İs.; ellinen biçerdük.” Abaz 2004: 128
Ka.; Âşıkbükü-Os.) “Gelinimiz pek ellik billik Hep beraber (Çr.)
ellektir. Beş dakikada bir evin işi- ellikleme Ekin biçerken bir elin
ni halleder. ” Arslaner 2016: 243 kavrayabildiği kadar kısmını
ellek (2) Yalancı, üçkâğıtçı (Ba.) avucunun içine alma (Ka.)
“Sakın ola ona inanmayın. Elleğin elma Eskiden köylerde, özellikle
teki o.” Şahin 2020: 51 gençler arasında oynanan bir
ellēm ¦ elleham (Çavuşoğlu-İs.; oyun (İsahacı-Al.; Kızılhamza-
Os.) “Gine bişiy etmişle ellēm.” Or) “Gençlerin bazı günler arala-
Abaz 2004: 137 rında tertipledikleri yüzük, domi-
ellemek Dam aktarmak (Tatar- no, ceviz, elma oyunları oynanırsa
Çr.) “Tuğlanızı ellerim / Bağınızı da dahaca eğlence yoktu." Arısoy
bellerim” Çağıl 2013: 61 1970: 89
ellerde illerde kalası ¦ ellere elmalık Odalarda duvarlara boy-
kalası (Çr.) dan boya yapılıp üstüne sahan
ellere kalası Kimsesiz, öksüz, ye- gibi şeyler konulan raf (Çr.)
tim kalası anlamında ilenç (Ka.) elmas Pembe renk (Çr.)
elleş Adet, tane, miktar (Su.) "Bi- elmasiye Parlak, büyük desenli
rer elleş verdim." Uçakcı 2006: kumaş (Çr.)
361 ēlmek Eğilmek (İs.) “Bu hemen
elleşmek (1) 1. Ağır bir yükü boşcāvak çayınıñ altından ēlmiş.”
kaldırmak için bir kaç kişi birden Abaz 2004: 161
tutmak (Çevreli-Al., Ka.; Su.) elmi Yolu, yöntemi, kolayı (Su.)
2. Yardımlaşmak (Ovakarapınar- elnen goyma Tandırda pişirilen
Çr.) “Elleşmeyince her çuval yer- bir tür çörek (Güvenli, Hamam-
den kalkmaz.” Yoksul 2013: 285 lıçayköy-Çr.)
elleşmek (2) Biriyle uğraşmak, elöpen Kertenkele (Su.; Gökköy-
rahatsız etmek (Su.; Ahmetoğ- Çr.)
lan-Çr.) "Elleşme kurban olayım! el öpmelik Gelin ya da güveye,
Dul bir kadından ne istiyon?" kaynananın ya da kayınbabanın
Çalmuk 2019: 174 verdiği armağan (Çr.)

175
175
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

el öpmeye gitmek Düğünden el ulağı Ailede ufak tefek işleri


sonra gelinle güveyin ileri gelen yapan kimse (Çalyayla, Dutçakal-
akrabalara el öpmek amacıyla zi- lı-Çr.)
yarete gitmeleri (Su.; Beydili-Çr.) elücek İncecik, küçük yapılı, elicek
"Bir hafta sonra gelinin ailesine el (Âşıkbükü-Os.) “Elücek yüzlü bir
öpmeye gidilir." Bayram 2008: kadın geldi, seni sordu.” Arslaner
285 2016: 243
el pençe divan durmak Bir kim- elüf Cevizin kıynak denen bölüm-
senin karşısında elleri göğüs lerini birbirinden ayıran ince ta-
üzerinde bağlayarak saygı ile baka (İs.)
durmak (Evci-Bo.; Su.) “Önünü elvermek (1) Oluşmak, ortaya
kavuşturarak huzurunda el pençe çıkmak, peyda olmak (Çr.) "Ço-
divan duran Sergardiyanına: Ne rum'un adamına önce bir şaşkın-
haber? diye sordu." Tahir 2007: lık sonra da korku el verdi." Tahir
64 2006: 186
elpik Taze, yumuşak, körpe (Çr.) elvermek (2) Yetmek, yeterli
elpme Toz toprak içine karışmış gelmek (Çr.) “Çorumlunun duası
arpa, buğday gibi şeyleri avuç sinsilene elverir yavrum!” Tahir
içinde üfleyerek ayırma (Çr.) 2004: 46
el sende Bir çocuk oyunu (Çr.) elvermemek Yaramamak (Çr.)
"Bizim ellerimizle yaptığımız “İnelim gidelim ormana doğru /
oyuncaklarımız kadar oyunları- Bize bu yerlerde durmak elver-
mız vardı; seksek, topal sasak da- mez” Ertekin 1943: 21
şenek, el sende…" Özçatalbaş em İlâç, merhem (İmat-Al.; İbik-
2002: 87 İs.; Körkü-Su.; Sarimbey, Serban-
el şipşip Kızların oynadığı bir Çr.) “Kelin emi olsa başına çalar.”
çocuk oyunu (İs.; Çr.) "Yine bi Yoksul 2013: 440
gün öyle oynuyoduk Devane’de. emaçer Adam akıllı (Ba.) “Emaçer
Kızlar el şipşip erkekler birdirbir." bir teklif yapsaydın baaçayı tabii
Özçatalbaş 2002: 40 ki sana satardım” Şahin 2020: 51
eltaşı Bulgur çekmek için elle embel ¦ nodul (Çr.)
döndürülen taş, el değirmeni embol Futbolda topu elle oynama
(Fındıklı-Or.; Kamışlı-Su.; Çıkrık- (Ba.) “Gızarçılık yapmayın, ha-
Çr.) “Bulgur taşı el taşı / Yanar kem embol var dedi.” Şahin 2020:
yüreğim başı” Gösterir 2011: 138 52
eltes Çocuk oyunlarında yanınca emcek Meme (Çr.)
yeniden oynama hakkı veren emci Eczacı (Çr.)
sözcük (Ba.) “Bu sayılmaz, eltes eme Hala, babanın kız kardeşi ya
dedim ya la, yeniden atacaam.” da aile büyüğü (Ba.; Bo.; İs.; Çık-
Şahin 2020: 51 rık, Ovakarapınar-Çr.) “Sen eme-
elti eltiye küstü Bir çeşit iğne sine çıtladıver.” Özdemir 2019: 95
oyası (Çr.) emecen İneklerin memelerini em-
el tutmak Bir şeyhten zikir, tespih diğine inanılan bir tür kertenkele
çekmek için izin almak (Çr.) (Ba.) “Sakın Pamuklaanın düze
gitmeyin, orada emecen varmış.”
Şahin 2020: 52

176
176
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

emeçar Etkili ilaç (Su.) eminmek Başkasının sırtından


emeklemek Yavaş yavaş yürümek geçinmek (Ba.) “Çok tembeldir o.
(İs.) Üç senedir gardaşından eminiyo.”
emeksiz Üvey evlat, evlatlık (İs.) Şahin 2020: 52
“Emeksiz evlat bir gün bırakıp emişik Bir memeden emen, kar-
gider.” Yoksul 2013: 285 deş olmayan yavrular; süt kardeş
emen (1) 1. Çocukların oyun için (Yerliköy-İs.; Ka.; Kavşut- Su.)
kazdıkları ufak çukur (Ka.; Os.; emişken Meme emmeye düşkün
Palabıyık-Çr.) “Güdekçi hodağı çocuk (Çr.)
emene sokarsa ebelikten kurtu- emiştirmek İki ayrı çocuğun aynı
lur.” Tulu 1943: 29 2. Yere kazı- kadını emmesi, süt kardeş olması
lan çukura uzaktan fındık, ceviz, (Çr.)
top atıp girdirilerek oynanan emleme emlemek (1) Çanak
oyun (Güvenli-Çr.) “Ablalarla oy- çömlek gibi kapların çatlaklarını
nadığım istop, dalya, beştaş ya da çimento gibi gereçlerle onarmak
emen oyunundan sıkılmış olmalı- (Çr.)
yım.” Hodul 2019: 84 emleme emlemek (2) 1. Yürek-
emen (2) Bağ çubuğu, ağaç ya da teki acıyı dindirmek için uygun
sebze dikmek için açılan çukur sözlerle karşısındakini avun-
(Külah-Al.; Çalyayla, Dutçakallı, durmak (Çr.) 2. Yaraya merhem
Morsümbül-Çr.) “Bayır bağın sürmek, iyileştirmek (Çr.)
emeni / Bitmiş gülü çemeni” Gös- emlik (1) Bir çeşit hastalığın te-
terir 2011: 160 davisi için, soyularak suyu emi-
emen (3) Yeni yetişen bağ (Ba- len yaş çam kabuklarının iç ya-
hattin-İs.; Su.) nındaki beyaz etli kısım (Çr.)
emendermek ¦ emendirmek emlik (2) 1. Zamanından daha geç
(Ka.) doğan kuzu ya da oğlak (İs.; Ko-
emendirmek Yormak, uğraştır- naklı-Çr.) 2. Körpe kuzu ya da
mak, zahmet vermek (Su.) oğlak (İsahacı-Al.; Akçalı-Su.;
emenmek Boş yere yorulmak, Boztepe-Uğ.) “Anadan ayrılmış
emek vermek, uğraşmak, didin- bir emlik kuzu / Meleşip gidiyor
mek (Ka.) Tekirdağı’na” Arısoy 1970: 33
eme yaramak İşe yaramak, fayda- emlikçi Çam kabuğu toplayıp sa-
lı olmak (Ka.) tan kimse (Çr.)
emicikök Fidanların ucundaki in- emme Ama, fakat (Yeşilyurt-Al.;
ce kökler (Ka.; Os.) İs.; Gökçam-Su.; Eskiekin, Kava-
emik İnsan beyni (Su.) cık-Çr.) “Ula bebekler, size bir iş
emi lâ Emi ilahi! Demek öyle ha, var emme, bilmem yapar mısı-
hayret (Çr.) “Emi lâ, sende mi nız?” Özçatalbaş 2002: 58
hastalandın gız!” Kerman 1997: emmi Amca (Büyük Hırka-Al.; Ka.;
18 Me.; Gökçam, Yarımsöğüt-Su.;
emin ecin Acele etmeden, rahatça Çayhatap, Gökçepınar, Sarimbey-
(Ovakarapınar-Çr.) Çr.) “Emmim dayım kesem, elimi
eminem Bir köy seyirlik oyunu soksam yesem.” Kerman 1997: 37
(Çr.)

177
177
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

emmideş Amca oğlu (Su.; Çr.) “Ço- enciğiydi ha!” Özçatalbaş 2003:
mahlarınan Apışlar emmideş.” 153
Uçakcı 2006: 379 endelek döndelek Kandırmak,
emmi uşā Amca oğlu (Su.) fırıldak çevirmek, hile yapmak
emsiz Beceriksiz (Ka.) (Ba.) “Ya bırak Allah aşkına, senin
emsüz Beceriksiz (Ka.) işin hep endelek döndelek.” Şahin
emür Turkuaz, mavi (Âşıkbükü- 2020: 52
Os.) endikmek Aklı başına gelmek,
emüşük Aynı kadından süt emen anımsamak, uyanmak (Çr.)
çocuklar, süt kardeşi (Ba.; Âşık- eneğim enek Aşık oyunu sonunda
bükü-Os.) “Biz onunla emişüğüz, başlangıçtaki kadar aşığa sahip
evlenemeyiz yani.” Şahin 2020: 52 oyuncunun “kaybım yok” anla-
emzik (1) Hayvanların memeleri- mında söylediği söz (Çr.)
nin uçları (Çr.) enehter Anahtar (Al.) “Gönüm evi
emzik (2) Süt çocuklarını oyala- kitlendi / Enehter yârde kaldı”
mak için ağızlarına verilen kau- Ertekin 2006: 72
çuk meme (Çalyayla-Çr.) “Emziği enek (1) Alt çenenin oynak yeri
ağzına veriyor, kendi kendine bu- (Çr.)
lamıyor.” Koşay-Işıtman 1932: enek (2) Sabanın el ile tutulan
122 yerinden demir takılan yerine
en (1) Ağaç dallarının tomurcuk kadar olan bölüm (Alacahöyük-
yeri (Kemallı-Su.) Al.; Âşıkbükü-Os.; Çıkrık, Palabı-
en (2) Beygir, katır, eşek gibi hay- yık-Çr.) “Ula Ismaal, bizim Ferit
vanların damağında, ön dişleri- sabanın enani gırmış, yarın bi
nin arkasında oluşan şişkinlik enek yap heri.” Özcan 2021: 6
(Çr.) enek (3) 1. Anamal, sermaye (İs.;
en (3) Hayvanlara ya da eşyaya İncesu-Su.) “Eneğim olsa çok işle-
vurulan damga, işaret (İs.; Ke- re girişirim.” Tdk 1993: 1748
mallı-Su.; Gökköy-Çr.) “Hüseyin 2. Çocukların oynadıkları bilye,
bu keçinin enini değiştirerek…” ceviz gibi oyunlarda sahip olduk-
Akkaya 2011: 450 ları sermaye (Al.; Os.) “Benim
en (4) Parmağın ek yeri, eklem enaam elimde, Ali’nin aşıklarını
(Kemallı-Su.) kim uttu ula!” Kerman 1997: 18
en (5) Tarla sınırı (Ahmetoğlan- 3. Herhangi bir oyun sonunda
Çr.) elde kalan son fiş ya da sayı (Su.)
eñ (6) Giysi, üst baş (Âşıkbükü- enek (4) Taş, kemik, cam ya da
Os.) “Eñnimi giyinip çıkalım.” Ars- madenden yapılmış zıpzıp, bilye,
laner 2016: 243 misket (Yerliköy-İs.; Âşıkbükü-
enak Sabanın gövdesi (Su.) Os.; Ka.)
enāmenek getirmek Denk getir- enek (5) Küçük parça (Dutçakallı-
mek, başa baş getirmek (Çr.) Çr.)
enayan olmak Şaşırmak (Çr.) enek (6) Cevizin küçüğü (İs.)
encek ¦ encik (Os.) enekçe Küçük çocuk başlıklarının
encik Kedi, köpek yavrusu (Çr.) bağı (Çr.)
“İnsan yavrusu sanmıştım. Kedi enekçek Uçları kopçalı, 25-30
santim uzunluğunda, üzerine al-

178
178
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

tın dizilmiş kadın süsü (Eskiköy- enik 1. Kedi, köpek yavrusu (Su.;
Çr.) “Bi enekçeğinen gelin etti bu- Karadona, Kuşsaray, Palabıyık-
bam beni.” Gösterir 2020: 41 Çr.) “Çorum yaşamadı böyle pa-
enek şeker Kesme şeker (Çalyay- niği / Yakalayamadık kaçtı eniği”
la, Ovakarapınar-Çr.) “Baldızım Özgür 2002: 59 2. Köpek (İsaha-
enek şeker / Ablası ondan tatlı” cı-Al.; Çalyayla, Türkler-Çr.) “Da-
Gösterir 2011: 126 vara gidecek enik gölbezlikten
enem Dua kitabı (Çr.) “Oku ula bell’olur.” Yoksul 2013: 227
Elekçioğlu, enem oku, diye bağırı- eniklemek Yavrulamak (Arpalık-
yormuş.” Özçatalbaş 2003: 29 Çr.) “Bizim kancık eniklemiş.” Ko-
eneme Hayvanı iğdiş etme, kısır- şay-Işıtman 1932: 124
laştırma (İs.; Ka.) “Öküz enendiği eñil Giysi, üst baş (Alancık-Me.;
yıl, yiğit evlendiği yıl.” Yoksul Os.) “Kelgız’a bi gözel eñil vermiş
2013: 525 ki…” Arslaner 2016: 178
enemenek Denk getirmek (Al.) enim ecim Etraflıca, iyiden iyiye
eñer Eğer (Karkın-İs.; Âşıkbükü- (Çr.) “Boön, enim ecim bi ev te-
Os.) "Eñer gız cesaretliyse go- mizliği yapalım.” Kerman 1997:
dokları bāşüşi vermezimiş." Abaz 18
2004: 96 enisalkı Bir işi ağırdan almayı,
eñerim Galiba, sanırım, yemin geciktirmeyi anlatır (Çr.)
olsun (Âşıkbükü-Os.) “Eñerim enişte Düğünlerden bir gün önce
adam bizi yanlış anladı, tüh!” Ars- kız evinde ya da kızların toplan-
laner 2016: 244 dığı bir yerde gelinin arkadaşla-
eneter Anahtar (İkipınar-İs.) “Be- rınca oynanan seyirlik oyun (Ka.;
nim sanduun eneterini çaldı.” Os.)
Abaz 2004: 122 eñitamında Sonunda, en sonunda
eneze Cılız, zayıf, güçsüz (Su.) (Âşıkbükü-Os.) “Eñitamında tor-
"Eneze, tırık hayvanlar bile müş- badaki yüzümü çıkardınız.” Arsla-
teri bulurdu." Sarıyüce 2004: 284 ner 2016: 244
engag Çocukların oyun başlangı- eni yeni Şaşma bildirir ünlem
cında yaptıkları sayışmada üçün- (Me.)
cü sırada çıkan kişi (İs.) enkarle ¦ engalle 1 (Çr.) “Dör-
engalle 1. Çocuk oyunlarında so- düncü oyuncu da enkarlenin ar-
nuncu oyuncu (Çr.) 2. En geriye dıyım diyerek oyun sırası alırlar.”
kalan, en geriden gelen (Çr.) Ozulu 2013: 23
engas Yalan (Göcenovacığı-Çr.) enlemek İşaret koymak amacıyla
"Çıktı böyle bir söz fakat emme, hayvanların kulaklarını kesmek,
esas mı engas mı, dibi karanlık." boynuzunu kertmek ya da sırtına
Gümüş 1977: 84 boya sürmek (İs.; Çalyayla, Gü-
engeme Meyil, iniş (İbik-İs.) venli-Çr.) “Kulaklarını keserek ya
engil dingil Düzensiz, gelişigüzel da sırtlarına farklı renk boyalar
(Çr.) sürerek kendi koyunlarını enlemiş
engin 1. Alçak yer (Çr.) 2. Geniş oluyordu.” Hodul 2019: 38
alan (İs.) enlik Boyacılıkta kullanılan bir çe-
en ibdi İlk önce (Su.) şit ot (Çr.)
enme İnme, felç (Kuşsaray-Çr.)

179
179
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

enmek İnmek (Gökçüm-Su.; Kuş- epmek Ekmek (Göcenovacığı-Çr.)


saray-Çr.) "İkide bir ağzının kıyısını siliyor-
eñnenmek Palto, ceket gibi giysi- du Osman. Epmek de ne kokuyor
leri kabadayılar gibi omza atmak böyle be… diyordu." Gümüş 1977:
(Âşıkbükü-Os.) 63
ense Makat, kıç (Çr.) eprimek Eskiyip çürümek, yırtıl-
enser Döğme ya da köşeli büyük mak (Çr.) “Elbiseleri iyisinden ep-
çivi (Ka.; İs.; Su.) "Kocaman baş- rimiş, sakallı yaşlı bir adam soka-
lıklı demirci dövmesi enserlerle ğa girdi.” Güven 2019: 44
kalın ambar tahtasına çakılmış- er (1) Erken (Su.; Evciortakışla,
tı." Sarıyüce 2004: 247 Serban-Çr.) “Hemen geldi sabah
enseri ¦ enser (İs.; Yağcılar-Ka.) erden.” Koçak 1980: 312
ensi ¦ öğseği (İs.; Çr.) er (2) 1. Koca (Su.; Eskiekin-Çr.)
enteri Basma, patiska gibi kumaş- “Ere varmayınan karnım doyacak
lardan yapılan kadın giysisi (Yer- sanma.” Yoksul 2013: 287 2. Er-
liköy-İs.) “Üç etēdi enterimiz, üç kek (Os.) “Er kocar gönül koca-
etek getdüle.” Abaz 2004: 16 maz. Yoksul 2013: 287
enük Köpek (Harunköy-İs.; Yağcı- erazi Arazi (Al.)
lar-Ka.; Âşıkbükü-Os.) “Bizim erba Çarşamba (Kamışlı-Su.)
enük geçen gece yedi dene gölbez erehcin Düğün gecesi gelinlerin
gunnamış.” Şahin 2020: 52 başına konulan bir başlık (Çr.)
en vurmak ¦ enlemek (Ka.) eremekem Uygun iken (Su.)
enyan olmak Şaşkınlıktan ne erer yeter Erişir yetişir (Çr.)
yapacağını bilememek (Ba.; İs.) ereze Kilit takmak için kullanılan
“Ali Efendinin Kaş’a paraşütle bi- demir halka (Ka.)
rinin indiğini görünce enyan ol- erfane Toplantı (Çr.)
muş.” Şahin 2020: 52 erfene Çok kişinin katışmasıyla
ēpap Ahbap, dost, arkadaş (Çr.) hazırlanan yemekli eğlence (İs.;
epeyli 1. Birçok, gereksinime ye- Beydili, Ovakarapınar-Çr.) “Ba-
tecek denli (Dutçakallı-Çr.) zen de eğlence mahiyetinde erfe-
2. Uzun zaman (Dutçakallı-Çr.) ne yaparlardı.” Güven 2010: 104
epi Epeyce, bir hayli (Çr.) “Vakit ergap Terbiyeli, iş gören, becerikli
epi oldu, dağılalım.” Özçatalbaş kimse (Çr.)
2002: 66 ergatlı ¦ ergap (Su.)
epicik Ekmek, yemek (Çr.) “Öpü- ergeç Sürünün önünde giden iri
cüğün sonunda / Karnın ister epi- yapılı erkek keçi (Çr.) “Şu dağlar
cik” Aytekin 2003: 86 kireç olsa / Davarı ergeç olsa”
epim Epeyce, oldukça çok (Çr.) Gösterir 2011: 89
"Konuş ulan… diye üsteledi kay- ergen Olgunlaşmış, olmuş (Çr.)
nata, susma ulan… Epim dinledik ergencelik Evlenmemiş kız ya da
dürzülerinkini, senden duyak bir erkeğin yüzünde boynunda çıkan
de." Gümüş 1977: 59 sivilceler (İs.; Çalyayla-Çr.)
epişik Yapışkan (Çr.) ergörmek Ulaştırmak (Çr.)
epiyim ¦ epim (Çr.) “Epiyim gal- erhane Kadife ya da çuhadan di-
dıñ. Minderiñ gaba düşdü ella- kilen kadın cepkeni (Çr.)
ham.” Özdemir 2019: 141

180
180
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

erikletme Yemek öncesi ekşi yi- ersün ¦ ersin 1 (Ba.; İs.; Bademce,
yecekler yedirerek misafirin iş- Gölet-Ka.; Âşıkbükü, Baltacı Meh-
tahını kesme (Çr.) met Paşa-Os.) “Anaa, ersünü ver
erincek ¦ eringeç (Âşıkbükü-Os.; de iki pezü daha yapayım, yoosa
Su.; İsmailköy-Çr.) “Erincek ol- hamur heç olacak!” Şahin 2020:
mayan çobanlar tercih ederlerdi 53
burasını.” Güven 2013: 82 ertelik Sahur (Ba.) “Ertelik vakti
eringeç Tembel, üşengeç, isteksiz- davula bu kadar çok vurursan bi-
ce (Âşıkbükü-Os.; Arpalık-Çr.) risi de sana gızar tabii.” Şahin
“Eringeç erin-geç yapacaksan hiç 2020: 53
yapma, yevmiye ile adam bulu- erüg Erik (Ba.) “Sizin baaçadan
rum bak.” Şahin 2020: 52 aldığım fidan kuşyüree erüğü
eringen Tembel (Kılavuz-Al.; İs.) müydü yoksa Amasya erüğü müy-
erinmek Üşenmek, tembellik et- dü?” Şahin 2020: 53
mek (Külah-Al.; Oğlaközü-Su.; erzakçı Tefeciliği konu edinen köy
Eskiekin-Çr.) “Erinenin oğlu kızı seyirlik oyunu (Oğ.)
olmamış.” Yoksul 2013: 288 erze Kapıyı kapalı tutmaya yara-
eripisi Tavşan (Çr.) yan demir (Yerliköy-İs.)
erisin ferisin Güçsüz düşsün an- esas gobel Filmde başrol oyuncu-
lamında ilenç (Su.) su erkek (Çr.) “Esas gobel geriden
eriş Dokuma tezgâhında uzunlu- gelecek.” Yoksul, 2013: 289
ğuna atılan ip, arış, boy ipliği (İs.; esbap Giysi, çamaşır (Yağcılar-Ka.;
Su.) “Herkesin ayrı görüşü / Ken- Gökçeağaç-Uğ.; Güvenli-Çr.) “Ku-
dirden yapar erişi” Koçak 1980: rudu pınarlar, ören yunaklar /
276 Makinede esbap yuruk Deyzoğlu”
erişgil Et sucuğu (İs.) Kurtoğlu 1998: 22
erişgin Ermiş kimse (Çr.) esbap tepmek Çamaşırı ayak al-
erkeç Erkek keçi; seyis (Küçükpa- tında tekmeleyerek yıkamak
labıyık-Çr.) (Bademce-Ka.)
erkek bulut Yağmursuz bulut esdek kosdek Saçma sapan ko-
(Ovasaray-Çr.) nuşma (Su.)
erkilme İrkilme (İs.) esen Veda (Çr.)
erlenmek Yiğitlenmek (Su.) eserekli Sinirli (Ba.; Sevindikalan-
erlik Mertlik, yiğitlik, erkeklik (İs.) Çr.) “Çok esereklidir o, en iyisi sen
eropçin Gelin başı süslemede kul- çalıyı dolaş.” Şahin 2020: 53
lanılan mukavva araç (Çr.) eserli Delişmen, deli (Çr.)
ersin 1. Hamur kesmeye ya da esgembi Ağaç sandalye (İs.)
tekneye yapışmış hamuru kazı- esger Asker (Su.; Dutçakallı-Çr.)
maya yarayan demir araç (Kü- “Esgerden izine gelmişidi." Abaz
lah-Al.; İs.; Su.; Beydili, Gökköy- 2004: 140
Çr.) 2. Küçük çocukların yatırıl- esgi Eski, yıpranmış (Os.; Sarim-
dığı toprağı ısıtmak için kullanı- bey-Çr.) “Bunu bak esgiler biliyo-
lan kürek biçiminde araç (Alaca- la yavrum.” Abaz 2004: 104
höyük-Al.) 3. Spatula (Al.) “Ha- esgin Hafif rüzgar (Çr.)
mura vurdum ersini, tandır yaktı esgi yelek Yaşlı, artık pek işe ya-
çöreğin tersini.” Yoksul, 2013: 356 ramayan erkek (İs.)

181
181
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

esgün ¦ eskin (İs.; Ka.) essah gobel ¦ esas gobel (Çr.)


esi Yarı yanmış odun (Kavşut-Su.) “Essah gobel, sevgülüsünü gaçır-
esik Çukur yer (Büyükhırka-Al.; dıklarını duyuyo!” Özçatalbaş
Ka.; Çıkrık-Çr.) 2002: 57
esilmek Eksilmek, azalmak, bo- essahtan Sahiden, gerçekten (İs;
şalmak (Çr.) "Dünya yedi kere Su.; Gökçeağaç-Uğ.; Karadona-
doldu esildi / Dolduran Muham- Çr.) “Essahtan güzel bir yere gi-
met, esen Ali’dir" Caferoğlu1994: diyon.” Benice 2002: 114
142 estemek İstemek (Çr.) “Seni bana
esirikli Kızgın, öfkeli, sinirli (Ka.) verse cenabil bari / Estemem
esirli ¦ esirikli (Aşağıfındıklı-Su.) kimseyi töbeler olsun” Caferoğlu
eskibeki Az kullanılmış çamaşır, 1994: 148
elbise, eşya (Çalyayla-Çr.) estirmek Duygularına yenilip, ak-
eskiçaputotu Yenebilen bir çeşit lına eseni yapmak (Çr.) “Bir oğ-
ot (Küre-Al.) lum olsa da esdiriversem / Al yeşil
eskidost Ağaç iskelet üzerine ku- bayrakla kesdiriversem” Ertekin
rulan eski evlerde aralarına ker- 1942: 36
piç örülen, dikine payandalarla esüg Çevresine göre çukurca olan
desteklenen ağaç direklerin her yer (Ba.) “Kerim, buraya gel, bu-
biri, iskedos (Âşıkbükü-Os.) rası esüg, az esiyo.” Şahin 2020:
eskin Rüzgâr, sert esen rüzgar 53
(İs.) esük Çukur yer (İbik-İs.; Âşıkbü-
eslemek (1) Aldırış etmek, önem kü-Os.)
vermek (Çr.) “Kafir isen esleme / ēsük gormek Geline gerekli şeyle-
Gözümden akana bak” Ertekin ri almak (İs.) “Once şey yapılıy,
2006: 80 esük gorülüy.” Abaz 2004: 95
eslemek (2) Sorup öğrenmek eş (1) Arkadaş (Çr.)
(Çr.) “Beslemeyi eslemeden alma.” eş (2) İnsanda ya da hayvanlarda
Yoksul 2013: 130 doğum sırasında, bebek ya da
esnek 1. Hayvanların ısırmaması yavrudan sonra gelen etsi mad-
için burunlarına takılan demir de, son, etene (Çopraşık-Al.; İs.;
halka (İs.; Serban-Çr.) 2. ¦ Bu- Elvançelebi-Me.) “Çocuğun eşi
runsalık (Çr.) 3. Azgın develerin göbek kesilmeden ateşte kavrulur,
ağzına takılan kayış ya da demir eş kavruldukça çocuk canlanır.”
araç (Çr.) “Ne esnek var, ne zincir Balıkçı 2010: 89
var, ne örken / Yırtıcı bir mahluk eşeğe ters bindirmek Çocukların
geçti önüme” Koçak 1980: 293 yaramazlıklarıyla büyüklerin ka-
esneksiz Ağzı bozuk, saygısız (İs.) fasını karıştırması (Bademce-
esnemek Dinlemek, boyun eğmek Ka.)
(Su.) eşeğim kiraya ¦ eşeğim kürüye
esrik Sarhoş (Çr.) (Os.)
essah Doğru, gerçek (Kılavuz-Al.; eşeğim kürüye Bir oyuncunun
Evci-Bo.; Yorgalı-Su.; Gökköy- eşek, bir oyuncunun da onun sa-
Çr.) “Essahmış, dedi. Seferberlik hibi olduğu, sahibin eşeğin kula-
ilan edilmiş.” Sarıyüce 2004: 136 ğına söylediği ilin bilinmesiyle
ebenin değiştiği çocuk oyunu

182
182
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

(Çr.) "Elim ateş, topal sasak, göz eşim eş Oyuncuların birbirlerinin


bağlama, saklambaç, eşeğim kü- üzerinden atlamaya çalıştığı bir
rüye.. Oyunların en heyecanlısı çocuk oyunu (Çr.) “En az 7 kişiyle
son ikisiydi." Özçatalbaş 2002: 23 oynanan eşim eş oyununda ilk
eşek (1) Eşek bekçisi oyununda olarak 3 kişi dizilir.” Oğuz 2006b:
sırtına binilmeye çalışılan oyun- 31
cu (Çr.) “Eşek olan oyuncu, başını eşinmek Yaptıklarına karşı çıka-
yastığın karnına dayar.” Oğuz cak kimse ya da kurum olmadı-
2006b: 29 ğından kişinin gücüne güvenerek
eşek (2) Üzerine herhangi bir şey böbürlenmesi, yiğitlik taslaması
koymaya yarayan destek (İs.) (Âşıkbükü-Os.) “Bulmuş uysal ge-
eşek (3) Bir köy seyirlik oyunu lini eşiniyor; zavallının sahip çı-
(Çr.) kanı yok nasıl olsa.” Arslaner
eşek bekçisi Erkek çocuklar ara- 2016: 244
sında oynanan bir oyun (Çr.) eşkere Açık, belli, meydanda (Çık-
“Eşek bekçisi oyununun süresi kişi rık-Çr.)
sayısına göre değişir.” Oğuz eşki Ekşi (Su.; Gökköy-Çr.)
2006b: 29 eşkili 1. Mercimek, nohut, yarma,
eşek osurdan Dik yokuş (Kara- taze kabak, fasulye ile yapılan,
göz-Çr.) “Ebem bi arka çırpıynan içine bolca ekşi konan bir çeşit
eşek osurdanı tısılayarak çıkdı.” çorba (Çıkrık-Çr.) 2. Kelle ile sir-
Gösterir 2020: 41 keden yapılan yemek (İs.) 3. Ma-
eşelek 1. Ceviz içinin ortasında yalı bazlama (Al.; İs.) “Canın eşki-
bulunan, içi ikiye ayıran sert li küşkülü istemesin.” Yoksul
madde (Çıkrık, Eskiköy-Çr.) 2013: 180
2. Elma, armut gibi meyvelerin eşme (1) Kaynak, göze, pınar
yenildikten sonra kalan çekir- (Değirmendere-Al.; Gökçam-Su.;
dekli kısmı (Kıcılı-Al.; Çalyayla, Gökköy-Çr.) “Eşme suyun ne so-
Kızılpınar-Çr.) “Elindeki eşeleği ğuk / Başına geldiğim yok” Gür-
kemire kemire Alosman’ı uğurla- sel 1997: 267
dı.” Gümüş 1977: 78 eşme (2) Toprağı kazarak açılmış
eşendim Çok zayıf olduğu için küçük çukurlar (Çr.)
yanakları içeri çökmüş kişilere eşşek armudu Meyveleri küçük,
söylenen söz (İs.) çok sık olan hafif buruk bir ar-
eşgi 1. Ekşi (Kıcılı-Al.; Ba.; Su.; Çal- mut cinsi (İs.)
yayla, Dutçakallı-Çr.) “Kim der eşük Hafif çukurluk (Ka.)
cacığım gıllı, ayranım eşgi.” eteği düşük Kötü kadın (Çr.) “Ete-
Uçakcı 2006: 219 2. Salça (Su.) ği düşük pasaklının biri.” Yoksul
eşgili Domates, soğan kullanılarak 2013: 296
yapılan bir yemek (Çalyayla-Çr.) etekçe Eteklik (İs.)
eşgin Atın tırısla rahvan arası yü- eten Kabak benzeri sebzelerin ye-
rüyüşü (İs.) nen kısımlarının dışında çekir-
eşgördüm Bir çocuk oyunu (Gök- dekleri tutan yumuşak bölümü
köy, Örencik-Çr.) (Âşıkbükü-Os.)
eşik Kapı girişi (Çr.) eteş Ateş (Âşıkbükü-Os.)

183
183
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

etfaye İtfaiye (Çr.) “Evin bacası evcik Çocukların taş toprakla yap-
tutuştu, goşun etfayeye haber ve- tığı oyuncak ev (Su.)
rin.” Tuluk 1991: 2 evcil Evine düşkün adam (İs.)
etirenk Açık pembe, ten rengi (İs.) evcimen (1) Ev işlerinde becerik-
etlik Kış için etinden kıyma, ka- li, evine düşkün, derleyip topar-
vurma, pastırma, sucuk yapılan layan kadın (İs.; Aşağıfındıklı-
semiz hayvan (İs.; Büyükgülücek, Su.; Gökköy-Çr.) “Şipir şipir. İş-
Hamamlıçayköy, Ovakarapınar- çimen mi işçimen. Evcimen mi ev-
Çr.) “Mahir Ağa önayak oldu, etlik cimen.” Koçak 1938: 7
için bir dana bağışladı.” Tahir evcimen (2) ¦ evcümen 2 (Çr.)
2006: 27 evcümen (1) Ev işlerinden iyi
etlik gecesi Düğünün ikinci akşa- anlayan, becerikli (Ba.)
mı erkeklerin çağrıldığı, içki de evcümen (2) Kurul, komisyon,
verilen yemek (Boğazkaya, Hi- encümen (Çr.)
sarkavak-Me.) "Okuyuntunun oğ- evcümük ¦ Evcimen (1) (Ka.)
lan evine geldiği gecedir etlik ge- evdirmek Acele etmek, acele et-
cesi." Cingöz 2010: 333 tirmek (İs.; Me.; Su.)
etmeme Az süt veren sağmal hay- evecen Aceleci (İs.; Âşıkbükü-Os.;
van (Çr.) Dutçakallı-Çr.) “Yazı var, kışı var,
etrenk Et gibi açık kırmızı renk ne evecen işi var.” Türkoğlu 2007:
(Çr.) 166
et satma Düğünlerde oynanan, evecenlik Acelecilik (Evci-Bo.)
dayanışmanın önemini anlatan “Evecenlik etmek yok.” Sarıyüce
köy seyirlik oyunu (Çr.) 2006: 48
ettikletin Dediği gibi (Su.) evede binme Acele yapma, acele-
ettikleyin Söylediği, dediği gibi; ye getirme (Çıkrık-Çr.)
yaptığı, uyguladığı gibi (Su.) evedi Acele, çabuk (İs.; Ka.; Kargı-
et toprak Killi toprak (Çr.) Os.; Su.)
etvaye İtfaiye (Çr.) evedileyin Aceleyle (İs.) “Eve-
etyaran Daha çok parmaklarda dileyin biri gelicek diy heralda,
çıkan bir çeşit çıban, dolama (İs.; toprā atmışla.” Abaz 2004: 160
Ka.) evedinen Acele, çabuk (Çıkrık-Çr.)
ev Oda (Âşıkbükü-Os.; Su.) “Uç evelçā Önceden (Kayaağzı-İs.) “Bi
evden maşayı, arka evden saca- gun evelçā başlar gızın cehizini
yağını al da dışarı gel.” Arslaner yapmıya.” Abaz 2004: 163
2016: 244 evelek ¦ efelik (Ka.)
ev arası Mahalle, sokak arası (Çr.) even Aceleci (İs.) “Even enik goz-
evayit Armağan (Eskiekin-Çr.) süz gunnar.” Kerman 1997: 37
“Aman bolca verin evayitini / Tö- evermek Evlendirmek (İsahacı-
redir, gençleri başgöz ederken” Al., Kamışlı-Su.; Büğet, Serban-
Kurtoğlu 1994: 169 Çr.) “Akıllı düşünene kadar deli
ev bezi Çorum’un yerel dokuması oğlunu evermiş.” Yoksul 2013: 28
kenefinin bir başka adı (Çr.) evet Acele, çabuk (Çr.)
evcek Ailece (Al.; Su.; Çıkrık-Çr.) evet efendim yeri (1) 1. Fayton-
“Filancanın şerbeti içiliyor. Sizi larda döşemeli oturmalığın kar-
evcek okuyor.” Koçak 1938: 11 şısında yer alan iki kişilik oturma

184
184
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yeri (Çr.) 2. Köy odalarında kapı- çam-Su.; Beydili-Çr.) “Bu kokula-


ya yakın oturma yeri (Çr.) 3. Dai- rın en keskini domates evleklerin-
relerde makam masalarının kar- den geliyor.” Sarıyüce 2006: 36
şısına, hemen masa bitişiğine 2. Bahçelerde sebze gibi şeyleri
konan koltuklar (Çr.) dikmek için ayrılan parçalardan
evet efendim yeri (2) Toplumda, her biri (Göcenovacığı-Çr.) "Alos-
alt kademedekilerin üst kade- man kapıyı çevirince kendir evle-
medekilerin buyruklarına uymak ğine gizlenmiş, kurtulunca zor
zorunda olmaları (Çr.) düşmüştü bağlara." Gümüş 1977:
eveyik Sarı renkte çok özlü bir 76 3. Çok mantar bulunan yer
çeşit buğday (İs.; Çalyayla-Çr.) (Göcenovacığı, Güvenli-Çr.) “Çok
ev görmelik Bir kimseye götürü- yaman evlek biliyor, bunu görü-
len yeni ev armağanı (Çr.) yor musun?” Gümüş 1977b: 22
evhan Kolayca zarar görebilecek evlekçi Tarlayı evleklere ayıran
durumda olan, kalitesiz (Aşağı- işçilerin başında duran adam
fındıklı-Su.) (Çr.)
evi ayrı yolu sapa Görüşülmeyen, evlenleğin Öğleyin (Al.)
konuşulmayan kimse, yabancı, evlik (1) 1. Köylerde haremlik ya
başkası (Su.) “Evi ayrı yolu sapa, da selamlık olarak kullanılan bü-
gitsin gidebildiği yere kadar.” yük oda (Su.; Kirazlıpınar-Çr.)
Yoksul 2013: 298 2. Pekmez, salça, ekmek gibi kış-
evik Fare yavrusu (Sarimbey-Çr.) lık yiyeceklerin konulduğu yer
evirgeç ¦ Aktaracak (Eskiyapar, (Alacahüyük-Al.; Mustafaçelebi-
İsahacı-Al.) “Anasının elinde evir- Çr.)
geçle geldiğini görünce toplanıp evlik (2) Üzerine ev yapılabilecek
biraz öteye kaçarak.” Arısoy arsa (Os.)
1970: 65 evlileme Güveyin gelinin ailesiyle
evirici Tandırda yufka ekmeği pi- tanışma töreni (Ka.)
şiren işçi kadın (Dereyazıcı, Kıcı- evlük Büyük ev (Dereyazıcı-Al.)
lı-Al.; Su.; Büyükgülücek-Çr.) evmek Acele etmek, acele ettir-
evitlemek Ayıklamak, seçmek mek (İsahacı-Al; Yazır-Bo.; İs.;
(İs.) Kemallı-Su.; Hamdiköy, Karahi-
ev kaldırma Evin bütününü özen- sar-Çr.) “Yazı var, kışı var; evecek
le temizleme (Çr.) “Ev kaldırma, ne işi var.” Güven 2013: 189
eşikten tavana dek her şeyi yıka- evon Sofa (Os.)
yıp arıtma, silip süpürme demek- evöğün Ev önü, balkona benzer
ti.” Özçatalbaş 2002: 17 boşluk alan, sofa; evönü (Âşık-
ev keliği Vaktini evde geçiren (İs.) bükü-Os.) “Evöğüne çıkmış avaz
ev külfeti Evdeki kişiler, aile bi- avaz bağırıyor.” Arslaner 2016:
reyleri (Çr.) “Bütün ev külfeti 244
sürgün kervanına katılmalı…” evrāç ¦ aktaracak (Alacahöyük,
Tahir 2004: 92 İsahacı, Külah-Al.; Kavşut-Su.)
evleğin Öğleyin (Al.) “Evraaç kırığındak kadağın çak-
evlek 1. Tarlaya tohum ekmek için mış / Ben böyle tapana bir ıras
saban iziyle bölünen kısımlardan geldim” Arısoy 1970: 91
her biri (Külah-Al.; Evci-Bo.; Gök-

185
185
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

evrağaç ¦ aktaracak (Eskiyapar- ev üstüne girme İç güveyi olma


Al.; Arpalık, Su.; Dutçakallı-Çr.) (Su.)
evran Fazlasıyla uzayıp yükselen eya Kaburga kemiği (Çr.)
ağaç ya da büyüyen insan (Ser- eyce İyice, adamakıllı (Karkın-İs.;
ban-Çr.) “Gahi pek heybetli evran Akçalı-Su.; Serban-Çr.) “Sakar-
olursun / Gahi şaşkın gah perişan ya’dan Akdeniz’e döküldü / Düş-
Hilali” Koçak 1980: 309 manı bir eyce döğ-müştü atam”
evreç ¦ aktaracak (Göcenovacığı- Arız 2005a: 273
Çr.) "Saç yanıyor saç… Evreci so- eycegine İyice, adamakıllı (Göce-
kacağım gözünüze, çenenizden novacığı-Çr.) “Anam da bir gün
alın elinize bindirin acık." Gümüş onu eycegine haşlamış.” Ertekin
1977: 63 1946: 15
evreğeç ¦ aktaracak (Kamışlı-Su.) eycene İyice (Göcenovacığı-Çr.)
evrekaç ¦ aktaracak (Çr.) "Bizim kız bir gün görsün varsın.
evren Ejderha (Su.) Bol bolamat meyvenin bahçenin
ev sabı Ev sahibi (Çayhatap-Çr.) içinde eycene bir ömür sürsün."
“Söz içinde benim sözüm / Ev sabı Gümüş 1977: 118
iki gozüm” Caferoğlu 1994: 139 eyçç Yayılmakta olan koyun ya da
ev sahibi Hanım, evin hanımı (Al.) keçileri geri döndürmek için söy-
evsecek Tahılın taşlarını ayıkla- lenen söz (Su.)
makta kullanılan budaksız ağaç- eyeğü Kaburga kemiği, eğe (Âşık-
tan yapılmış az kenarlı tepsi (Çr.) bükü-Os.)
evsemek Tahılın içindeki yabancı eyi İyi (Körkü-Su.; Evciortakışla,
cisimleri evsecek denen kapla Hımıroğlu, Sarimbey, Serban, Üç-
savurarak temizlemek (Su.) köy-Çr.) “Ülkemizde dürüst insan
evsi Tahılın içindeki yabancı mad- yok değil / Eyi amma, kirli kadar
deleri bir araya getirme (Çıkrık- çok değil” Çırakman 2002: 66
Çr.) eyicağne İyice (Su.)
evsin Avcıların hayvanlardan giz- eyicane İyice (Su.)
lendiği yer, öneze (Su.; Çr.) “Ak- eyiceden İyice (Çr.) "Eyiceden sa-
şama kadar avlakları, evsinleri, bah olmuş." Demiryürek-Ozulu
kapanları dolanmış.” Uçakcı 2017: 183
2006b: 250 eyicene İyice (Harunköy-İs.)
evsirmek ¦ evsemek (İs.) “Onuñunan eyicene çarpıyı öte
evsmek ¦ evsemek (Çr.) beri.” Abaz 2004: 130
evşelek ¦ eşelek (Ka.) eyikmek İyileşmek, onmak (Çr.)
evşen etmek İşemek (Çr.) “Sözümü dinnemezsen eyikeme-
ev şenliği Bir kimsenin karısı, eşi zsin.” Tdk 1993: 4501
(İs.) eyilik İyilik (Akçalı, Körkü-Su.;
evşürük Eski görkemini yitirmiş; Serban-Çr.) “Beni eyi tanı, altında
zayıf, cılız, ufak tefek, buruş bu- kalmam ben bu eyiliğin.” Seyda
ruş yaşlı kişi (İs.) 2006: 55
ev uşağı Evin hanımı (Me.) “Kadı- eyiletmek Deriyi, kürkü, postu
na hizmetçi gözüyle bakılır, çoğu kullanabilecek hale getirmek, ta-
yerde ev uşağı denirdi.” Güven baklamak, sepilemek (Çr.)
2019: 11 eyim durmak Uslu durmak (Çr.)

186
186
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

eyinlikli durmak ¦ eyinnik dur- eyseri (1) Çok soğuk (Su.)


mak (Çr.) eyseri (2) Büyük çivi (İs.; Çıkrık-
eyinnik durmak Rahat durmak, Çr.)
yaramazlık yapmamak (Palabı- eyvan Köşk (Çr.)
yık-Çr.) “Sinir bozuk yanımızdan eyvaz Üvez (İs.; Çıkrık, Eskiekin-
ırmıyor / Dürtüklüyor hiç eyinnik Çr.) “Pazardan eyvaz gurusu mu
durmuyor” Özgür 2002: 92 alıyon hemen öyle?” Özçatalbaş
eyle (1) Eğle, durdur (Eskiyapar- 2003: 68
Al.) “Gidiyom eyle beni / Zülfüne eze Vücudun organları, aza, beden,
bağla beni” Gösterir, 2011: 156 omuz (Alpagut-Do.; Su.; Karado-
eyle (2) Öyle (İs.) “Hele bir yol na, Üçköy-Çr.) “Ezelerine gurtlar
yüzünü açsın da eyle gör.” Benice düşesice!” Yoksul 2013: 303
2002: 126 ezen Ezan (Yeşilyurt-Al.; İs.; Ta-
eylenmek (1) Alay etmek (Çr.) tar-Çr.) “Ezenler okunuyor müj-
eylenmek (2) Durmak (Evciorta- deler olsun, galbimiz nurla dol-
kışla, Sarimbey-Çr.) “Eylenme sun.” Oğuz 2007a: 43
yollarda o diyara var / Sakın gül- ezenip büzenmek Mahcup duru-
lerine kondurmasın har” Şaha- ma düşmek, utanmak (Su.) “Beni
doğru 1995: 79 görünce ezendi büzendi.” Uçakcı
eyleşmek Oyalanmak (Kargı-Os.) 2006 : 362
eylik İyilik (Düdüklük-Çr.) “Ona ezenmek Gitme ile durma arasın-
yakışırdı ağalık beylik / Fakire da bir yürüyüş (Çr.)
düşküne yapardı eylik” Öztanıl ezentere Anason (Dutçakallı, Su.;
Ty: 13 Gökköy-Çr.)
eylim eylim Salkım salkım (Ka.) ezeyip bezemek Sözü gereksiz
eymenmek İmrenmek (Su.) yere uzatmak (Çr.) “Yeter artık
ey mi Tamam mı? Kabül mü? (Çr.) ezeyip bezeyip durma.” Yoksul
eynik durmak Rahat, uslu dur- 2013: 653
mak (Ahmetoğlan, Çıkrık-Çr.) ezgi Eziyet, sıkıntı (Çr.)
“Sen anlaman, kıpraşmadan ey- ezgilemek Bir işi inceden inceye
nikçe dur.” Çalışgan 2021: 8 düşünerek yapmak (Çr.)
eynul Eylül (Çr.) “Eynul gelince ezgin Çok cefa çekmiş, küçük yaş-
Çorum’un kışı başlar.” Yoksul ta yaşamın güçlüklerini görmüş
2013: 302 kimse (İs.) “Bu aşkın elinden si-
eyrek (1) Göğüs kemiğine birleş- nem ezgindir / Ceset candan, can
meyen en alttaki üç kaburga ke- cesetten bezgindir” (Deli Boran)
miği (İs.) Ercan 1991: 191
eyrek (2) ¦ eğrek yeri 2 (İs.) ezicik Çok az (Elvançelebi-Me.)
eyreti (1) Emanet, ödünç alınan “Çocuğun sesi uzun olsun diye
(İs.; Kuyucak-Me.) ezicik uzun bağlarım.” Balıkçı
eyreti (2) İyi yapılmamış, baştan 2010: 91
savma (Ba.) “Şambal, bu kapı ezireil Azrail (Çr.) “Deli gonül bir
böyle mi yapılır, her tarafı oynu- guyunun üstünde / Ezireil can al-
yor, eyreti yapmışsın bunu.” Şahin manın gastinde” Caferoğlu 1994:
2020: 54 145
eyrice ¦ eğrice (Ka.) ezüncü Cin (Bademce-Ka.)

187
187
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ezva (1) Ecza, ilaç (Çr.) falaka At arabaları ile pullukta at


ezva (2) Kapsül (İs.) koşumlarının bağlandığı ağaç
ezva (3) Kibrit, kibrit çöpünün parça (Su.)
ucundaki yanıcı madde (Çr.) faldır faldır Işık yansıması (Su.)
ezvacı Eczacı (Çr.) “Gözü faldır faldır yanıyo.” Uçakcı
ezvane Eczane (Al.; Eskiköy-Çr.) 2006: 362
“Derunü ezvaneler gapalı mı?” faldırık Sözleri, hareketleri nor-
Tuluk 1991: 2 mal olmayan kimse (Çr.)
ezve Kibritin baş kısmındaki yanı- fañ fañ etmek Bir yerin içi boş
cı madde (İs.) "Kibritin ezvesini olmak (Çr.) “Düzgün bi eşya da
kazıdıktan sonra anahtarın deli- yok, evler fañ fañ ediyo.” Özdemir
ğine boşalttı." Kalayoğlu 2017: 2019: 63
187 fangırdak Boşboğaz, söylenme-
mesi gerekenleri söyleyen, sır
tutamayan (İs.)
F fangıt Eskimiş, kullanılmış kap ka-
cak (Çr.)
fanlamak Yankı yapmak, yankı-
fâârlenmek Böbürlenmek (Su.) lanmak (Çr.)
faat Zaman, vakit (Evciyenikışla- fapırga Fabrika (Harunköy-İs.) “Bi
Çr.) "Bak bu faate kadar hâlâ iyi- fapırgada çalışıyom Angara’da.”
leşemedi." Çalmuk 2019: 27 Abaz 2004: 152
fadime Erkeklerce oynanan halay faramak Ferahlamak (Ba.) “İki
türü bir halk oyunu (Su.) tavuk tası çaplama içince fara-
fadimem Bir köy seyirlik oyunu dım, artık bu tallada kimse duta-
(Çr.) maz beni.” Şahin 2020: 55
fağrımak ¦ farımak (Perçem-Al.) farbıka Fabrika (Al.)
“Dağlara kar yağdı aşkım fağrıdı farfarı (1) Bağsız, deli tepek, için-
/ Donuldu şu aşkım cûşum kal- deki yüzünde (Me.)
madı” Ercan 1991: 110. farfarı (2) Tutumsuz, savurgan
fağrimek ¦ farımak (İs.; Eskiekin- (Çr.)
Çr.) “Bacakgerenlerde gözüm farımak Gücü azalmak, güçsüz
sağridi / Sakızlık burnunda dizim kalmak, çürümek, yaşlanmak
fağridi” Kurtoğlu 1998: 15 (Akçalı-Su.) “Deden iyice farımış,
fahırdak 1. Yüksek sesle çok ko- camiye gelemiyomuş.” Şahin
nuşan kişi (İs.) 2. Gizlisi saklısı 2020: 55
olmayan, her şeyini söyleyen kişi farimek ¦ farımak (Akçalı-Su.;
(İs.) Palabıyık-Çr.) “Farimedik kul
fak Oyuncak arabaların tekerlerini idim / Bir kız kuruttu beni” Gös-
birleştiren demir milin yuvası terir 2011: 159
(Âşıkbükü-Os.) farkıt Çok eskimiş, ele alınacak
fakır Yoksul (Acıpınar-Çr.) “Şimdi yeri kalmamış eşya (Çr.)
rağbet zengine / Yüz veren yok farşa Terbiyesiz, edepsiz (Çıkrık-
fakıra” Gösterir 2011: 88 Çr.) "Fışkı… dedi kocavrat kızgın.
fakırdamak Çok kaynamak (Os.) Farşa… Öldürme dedim sana, su-
çu yok dedim." Gümüş 1977: 154

188
188
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

fartal İyi, kötü hiç bir söze aldırış gibi felfelleyip düşüverdi.” Yoksul
etmeyen kimse (Çr.) 2013: 439
fartfurtçu Gelişigüzel iş yapan, felfers ¦ felfes (İs.)
konuşan, palavra atan kimse felfes Dikkatsizlik, düzensizlik,
(Ka.) tertipsizlik (Çr.)
fartfürteci ¦ fartfurtçu (Ka.) felik Yakın yerde çıkan su (Ka.)
fasdili Güzel giysiler giyinip gez- “Güzele elik, yakın suya felik …
meyi seven, kendini beğenmiş, derler Kargı’da.” Aşık 2003: 134
havalı kadın (İs.) felize Yüzük taşı, firuze (Su.)
fasfas Kaba yumuşak bir cisme fenikmek 1. Başı dönmek (Çr.) 2.
basıldığında çıkan ses (Çr.) Dermanı kesilmek, iyice yorul-
“Odayı Isparta halıları ile döşe- mak (Aşağıfındıklı-Su.)
miş, basdıkça ayaklar fasfas gö- feniktirmek Sersemletmek (Çr.)
mülüyor.” Tdk 1993: 1838 fer Güç, kuvvet (Su.)
fasille Fasulye (Harunköy-İs.; ferağımak Yaranın iyileşmesi
Âşıkbükü-Os.) “Gabak olsun, fa- (Çalyayla-Çr.) “Ecik ferayalım di-
sille olsun her şey bişürüle.” Abaz ye bi yere oturmuşlar.” Uçakcı
2004: 129 2006b: 172
fasit Ara bozucu (Ka.) ferah Kolay (Su.; Gökköy-Çr.)
fasla İri iri kesilmiş kabak dilimi ferahlama yeri Tuvalet, hela (Çr.)
(Kıcılı-Al.; Çalyayla-Çr.) “Kabak “Siziñ ferahlama yeri neresi?” Öz-
pişirdim fasla / Şu ömrüm geçti demir 2019: 36
yasla” Gösterir 2011: 76 ferâmek ¦ ferağımak (Ovakarapı-
fasla fasla İri iri (İs.; Çıkrık-Çr.) nar-Çr.)
“Fasla fasla kabarmış her yanı.” ferfecir Açıkgöz, uyanık, aşırı ilgili
Yoksul 2013: 305 (Kayı-Çr.)
faşfaş atmak Suyun pınarın lüle- ferfene Ortaklaşa yapılan yemekli,
sinden basınçla akması (Çalyay- içkili toplantı (İs.; Gölet-Ka.; Su.)
la-Çr.) "Biraz da bulgur toplar, ferfene
faşır faşır Suyun taşacak gibi kay- yapardık." Sarıyüce 2004: 157
naması (Çr.) ferfilişli Eli işe yatkın olmayan
fatmacık Gülhatmi çiçeği (Os.) (Çıkrık-Çr.)
feelsiz Doyumsuz (Su.). ferik (1) 1. Buğday başaklarının
fehemsiz Beceriksiz (Ovakarapı- yeni sertleşmeye başladığı za-
nar-Çr.) manki durumu (Çr.) 2. Taze, ye-
feldir feldir Göz açıklığı bildiren tişmemiş (Su.) “Arpayı gurut biç,
söz (Su.) buğdayı ferik biç.” Kerman 1997:
felenga Tepesi üstü (Os.) 46
felenga aşmak Tepesi üstü düş- ferik (2) Kümes hayvanlarının
mek (Os.) civcivlikten çıkmış yavrusu, piliç
fel fel Keskin, canlı, dikkatli bak- (İsahacı-Al.; Yazır-Bo.; Ka.; Sa-
mayı anlatır (Çr.) rimbey-Çr.) “Evvela başladın gü-
felfele Eğlence, şenlik (Al.) zel ferikten / Post ettin deriyi
felfellemek Eski hareketliliğini, soydun boz tilki” Arısoy 1970: 64
canlılığını yitirmek (Çr.) “Keklik ferik gibi Çok genç görünen, yaşı-
nı göstermeyen kimse ya da gü-

189
189
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

zel genç kız (Âşıkbükü-Os.) “Ni- fıhāre Yoksul (İkipınar-İs.) “Fıhā-


şandaki şu uzun saçlı gızı gördün riye vedile de, fıhāreydi bun-nar.”
mü? Ferik gibi valla.” Şahin 2020: Abaz, 2004: 124
55 fıhırdak Çok hareketli, neşeli ka-
feriklenmek Ekinin yavaş yavaş dın (İs.)
olgunlaşmaya başlaması (Göce- fıkı Sıkı etki, baskı (Âşıkbükü-Os.)
novacığı-Çr.) “Buğdaylar yeşili fıkıya girmek Baskı altına girmek,
çok bir kırmızıya döndü dönecek, telaşlanmak, paniklemek (Âşık-
saplarından yukarıya feriklenme- bükü-Os.) “Ne bu telaşın? Durup
ye bulaşıyordu." Gümüş 1977: 76 dururken fıkıya girme, rahat ol.”
ferimek ¦ farımak (Çr.) Arslaner 2016: 210
ferk Sürülmüş tarla (Eskiköy, Gü- fıkramak Yiyeceğin ekşimesi (Kı-
venli-Çr.) “Yaylaya yokarı cılga cılı-Al.; Çalıca, Çalyayla-Çr.)
yol gider / Kimi ekin eker kimi fılar Ökçesiz erkek ayakkabısı
ferk eder” Gösterir 2011: 274 (Çr.)
fermane Eskiden kadınların giy- fıldır fış Çabuk, sürekli biçimde
diği, önü işlemeli düğmesiz yelek (Çr.) “Bebek de fıldır fış, ona ba-
(Çr.) kı-yordu.” Seyda 2006: 186
fermaniye ¦ fermane (Su.) fılıka Musluk (Ka.)
fermanlı Deli dolu kimse (Ovaka- fıllama Arsız terbiyesiz çocuk
rapınar-Çr.) (İs.)
fertlü Dönek, üçkâğıtçı (Âşıkbükü- fıncı Çocukların oynadığı bir oyun;
Os.) maymuncuk (Mustafaçelebi-Çr.)
feseli Küçük yufka (Kuyucak-Me.) fındığı Fındık renkli kadifeden ya-
feselli Hamuruna yağ konularak pılan bindallı (Çr.)
pişirilen yufka (Al.) fıngırdamak Ses çıkarmak (Su.)
festen Robadan yapılan, büzgülü, fırçık Ağırbaşlı, ölçülü davranma-
bol yatak giysisi, gecelik (Çr.) yan, her söze karışan (Çalyayla-
feşel Yaramaz, haşarı insan (Ha- Çr.)
runköy-İs.; Yağcılar-Ka.; Os.) “Öy- fırçıklı Oynak, hoppa (Çr.)
le de feşel insanlarıdı.” Abaz fırdolayı Çepeçevre (Ahmetoğlan-
2004: 130 Çr.) “Tarlamızın etrafını fırdolayı
fetil Bazlama (Çıkrık, Karagöz-Çr.) kavak ağaçlarıyla donatan ba-
fetir Küçük yufka (Kuyucak-Me.) bam, kavaklar biraz nazlıdır, bol
feyil 1. Açgözlülük (Çr.) 2. Herke- su ister dedi.” Çalışgan 2021: 272
sin gönlünden geçirdiği düşünce fırhıtma Bahane üretme (İs.)
(İs.; Bayat, Karahisar-Çr.) “Hak fırık Sonu gelmeyen iş (Çr.)
sevdiği kuluna eylemez zulüm / fırk Irmak ya da sel sularının ge-
Herkesin feyili başa getirir” Çevik tirdiği çamurlu toprak (Ka.)
2008: 35 fırkımak ¦ fıkramak (Çr.)
feyilsiz Doyumsuz, art niyetli (Su.; fırkmak Kıvıra kıvıra isteklice oy-
Ahmetoğlan, Ovakarapınar-Çr.) namak (İs.)
“Bu ne feyilsiz insanmış, daermen fırlandırmak Döndermek, dolaş-
gibi uğudüyo.” Uçakcı 2006b: 231 tırmak, fırlatıp atmak (Çr.) "Bu
feyilsüz ¦ feyilsiz (İs.) şarap seni fırlandırıp yere vurmaz
mı?" Tahir 2006: 78

190
190
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

fırlanmak Dönmek, dolaşmak, olacak yakacak olmaz olsun.”


gezmek (Evci-Bo.; Su.) "Çorum’un Yoksul 2013: 310
çevresini bir dolandı, fırlanıp gel- fışgın Ağacın bir yıllık sürgünü
di, mahpus damının üstüne çök- (İs.; Ka.) "Yayık olabilecek kalın-
tü." Tahir 2007: 301 lıkta bir fışgını da yoktur." Kala-
fırtık (1) Oynak, hoppa (Gö-ceno- yoğlu 2017: 174
vacığı-Çr.) “Senin de işin fırtık” fışıl Yaramaz çocuk (Ka.)
dedi inerken.” Gümüş 2005a: 4 fışılamak Kızmak, sinirlenmek,
fırtık (2) Sonucu olmayan şey hiddetlenmek (Ba.; Serban-Çr.)
(Çr.) “Geçen gece yüzük oynarken yap-
fırtık (3) Sümük (Su.) tığına çok gızmış, fışılayıp duru-
fırtmak Herhangi bir şey yerinden yodu.” Şahin 2020: 55
oynamak, çıkmak (İs.; Çr.) fışırdamak Bozulan yemeğin üs-
fısgıye 1. Soğanın toprağa dikmek tünde kabarcıklar oluşması (İs.)
için ayrılan küçükleri, arpacık so- fışır fışır Kızgın, öfkeli (Obruk-
ğanı (İs.; Ovakarapınar-Çr.) Do.)
2. Topraktan yeni çıkmış taze ye- fışkı (1) Arsız, ahlaksız kadın
şil soğan (İs.) (Kargı-Os.; Serban-Çr.) “Âşıklık
fısıdanak Birdenbire havası inme yapaman fışkı / Gönlümü niçin
(İs.; Çr.) bozarsın” Koçak 1980: 344
fısık İnik (Çr.) fışkı (2) 1. Sulu hayvan pisliği
fısırdak Çekingen, sessiz sedasız (Külah-Al.; İs.; Kamışlı-Su.) “Fış-
kişi (İs.) kının içinde arpa arayan tavuk
fısırık Bir çeşit tulumba tatlısı musun sen?” Yoksul 2013: 310
(Ka.) "Şerbet sıcak sıcak fısırıkla- fışkı (3) Kokuşmuş nesne (Os.)
rın üzerine dökülür." Aşık 2003: fışkı (4) Üzüm cibresi (Çr.)
92 fışkımak ¦ fıkramak (Çr.)
fıska Tohumluk küçük soğan, ar- fıykıtmak Sözünden dönmek, kaç-
pacık soğanı (Çr.) mak (Çr.)
fıs osurmuk Pasif, gevşek, elinden fici Topaç da denilen oyuncak (İs.)
bir iş gelmeyen kişi (İs.) fida Başka yere dikilmek üzere
fıstık Sarı (Bademce-Ka.) tohumdan yetiştirilen, belli bir
fıstıklı 1. Eskiden örülen bir çorap büyüklüğe ulaşmış sebze (Tatar-
ya da çorap nakışı (Çr.) 2. Bon- Çr.) “Çiçek diktim fida ile / Göz-
cuk örgü motifi (Su.) yaşlarım sile sile” Çağıl 2013: 17
fış Çoban köpeğinin boynuna takı- fiddirik Oynak (Su.)
lan mahmuzlu demir halka fides Vites (Âşıkbükü-Os.)
(Mahmutlu-Su.) fidetmek Ödeşmek (İs.)
fışgı (1) Kadınların şaka niteliğin- fidit Yeni dikilen bağ (Âşık-bükü-
de söylediği hafif küfür (İs.; Ova- Os.; Serban-Çr.) “Yarısı da bizim
karapınar, Sevindikalan-Çr.) fidide gitti / Hiç hatır sormuyor
“Elini tahdıya getiririm senin deli delidir deli” Koçak 1980: 303
fışgı.” Özçatalbaş 2002: 19 fiğ Tahıl kavurması (Kargı-Os.)
fışgı (2) 1. At gübresi (Palabıyık- fijge Dalların uç kısmı (Al.)
Çr.) 2. Sulu hayvan pisliği (Kü- fil Kapı, pencere ya da dolabın
lah-Al.; İs.; Kamışlı-Su.) “Fışgıdan sürgüsü ya da mandalı (Çr.)

191
191
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

filbari Nilüfere benzeyen bir çi- oldu buna şimdi de fintonlandı,


çek, filbahri (Su.; Çr.) “Bahçelerde kabahat kendisinde halbuysa.”
filbari / Rüyamda gördüm yâri” Şahin 2020: 56
Ertekin 2006: 27 firç Söz inceliği, nükte (Çıkrık-Çr.)
filcan Fincan (Su.) firek (1) 1. Asma kilit (Ba.; Su.)
filcan oyunu Kışın odalarda top- “Bu gapı adam olmaz, firee bozug
lanan oyuncuların bir yüzüğü bunun, deeşmesi gerek.” Şahin
tepsi içindeki fincanlardan biri- 2020: 56 2. Kapı kolu (Yağcılar-
nin altına sakladığı, öteki oyun- Ka.)
cuların bulmaya çalıştığı oyun; firek (2) Domates (İs.; Çıkrık-Çr.)
yüzük oyunu (Çr.) firengi Kapılarda, çekmecelerde,
fildirfiş Gözü sağda solda, hare- sandıklarda kullanılan bir kilit
ketli, uyanık (Çr.) (Çr.)
filfil Tohum (Çr.) “Karnefilin filfili firengi duvar Çift yüzlü taş duvar
/ Nerden aldın bu dili” Ertekin (Oğ.)
2006: 78 firez 1. Tarladaki yeşil ürün; ekin
filig Buğdayın yeşil ile sarı arası, (Eskiekin-Çr.) 2. Biçilmiş tarlada
tam olgunlaşmamış durumu kalan ekin kökleri, anız (Sarim-
(Ba.) “Kepürden getirdiğin filigler bey-Çr.)
çok güzeldi, tadı damağımızda firik (1) 1. ¦ ferik (2) (Os.) 2.
galdı.” Şahin 2020: 56 Genç horoz (Kargı-Os.)
filik (1) Tiftik keçisinin ince, uzun, firik (2) Olgunlaşmak üzere olan
yumuşak, parlak tüyü, tiftik (İs.; bitki ürünü (Külah-Al.; Fındıklı-
Os.; Su.; Ovasaray-Çr) “Filik do- Or.; Kamışlı-Su.) “Ne tatlıydı
kudum yârim / Yüksek okudum ekinlerin firiği / Ac’olurdu Kadı-
yârim” Aytekin 2003: 81 lı’nın eriği.” Sağmen 2009: 150
filik (2) Buğday ya da nohudun firisinmek 1. Suyunu sıkmak (Su.)
henüz yeşilken ateşte közlenmişi 2. Hafif kurumak (Su.)
(İs.) firitmek Yaş olan şeyleri biraz ku-
filikli Bir çeşit kilim (Su.) rutmak (Çr.) “Arpayı kurut, buğ-
filize Yüzük taşı, firuze (Çr.) “Bar- dayı firit.” Yoksul 2013: 68
mağımda filize / Selam söylen ho- firkete Bir çeşit tığ oyası (Güvenli-
ruza” Ertekin 2006: 25 Çr.)
filke Musluk (Gölet-Ka.; Os.) firtik (1) Makbuz (Me.)
fingirdek Yılışık hareket eden, firtik (2) Her yerde kendini orta-
aşırı derecede oynak, cilveli ka- ya atan kişi (İs.)
dın (Os.; Dutçakallı-Çr.) “Fingir- fis Hafif, süreksiz ses (Göcenova-
dekle fingirdeşme, başka yaraları cığı-Çr.) "Çıt yok ha… diyordu. Fis
deşme.” Yoksul 2013: 310 yok ha… Ne denirse he duydun
fini Küçük ev köpeği (İsahacı, mu?" Gümüş 1977: 147
Kıcılı-Al.; Dutçakallı, Sarimbey- fisdon Kadın giysisi (Turgut-Çr.)
Çr.) “Kızılhamza’ya vardık oyna- “Bayramda garip karına / Fisdon
dık ceviz / Göbücün finisi ne ya- alıp verdin mi hiç” Gardaş 1979: 4
man yavuz” Arısoy 1970: 89 fisfis Gizli söz (Çr.) “Ben fasfas-
fintonlanmak Birisine kızarak lardan fisfislerden korkman öy-
aniden çekip gitmek (Ba.; İs.) “Ne le!.” Seyda 2006:243

192
192
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

fisirdemek Fısıldamak, yavaş ses- fitoz Gelinlerin başlarına çevre ile


le konuşmak (Çr.) "Boğazlayıp yapılan hotoz şeklinde saç biçimi
kellesini çöplüğe atmak için gece- (Çr.) “Bugün ayın otuzu / Başın-
yi beklediği fisirdendi kulaktan dadır fitozu” Ertekin 2006: 34
kulağa." Gümüş 1977: 75 fittik Islık (Dutçakallı-Çr.)
fisirti Sessiz konuşma, fısıltı (Gö- fiy biti Her yerde ortaya çıkan
cenovacığı-Çr.) "Konuşmaları fi- ufak tefek yapılı hareketli kişi
sirtiye dönüştü sonra." Gümüş (İs.)
1977: 147 fiyç (1) Ayak (Çr.)
fiske Şamdan (Çr.) fiyç (2) Çivi (Çr.)
fişdirik Delidolu (Çr.) fiyet Eder, paha, fiyat (Körkü-Su.;
fişdeklemek Kışkırtmak (Çalyay- Sevindikalan-Çr.) “Etiket icabı
la-Çr.) mahdudu fiyet / Bildiğini satar,
fişek (1) Kağıttan yapılan huni nerede heyet?” Çırakman 2002:
(Çr.) "Yaylaya gelen tütünden bi- 114
raz verirsen, fişek yapar satarım." fiyin Biçilen tahıl saplarının bir
Tahir 2006: 276 araya toplanmasıyla yapılan bü-
fişek (2) Yayık tokmağı (İs.; Balta- yük yığın (Ba.) “Beş haklık yerden
cı Mehmet Paşa-Os.; Çalyayla- çıkan fiyin sayısına bakarsan
Çr.) "Ayağa kalkarak yayığın fişe- Deermenci Hamza köşeyi döndü
ğini kavradı." Kalayoğlu 2017: bu sene.” Şahin 2020: 56
172 fizah Sızıldanma, inilti (İsahacı-
fişeklik 1. Bir çeşit gerdanlık (Çr.) Al.; Serban-Çr.) “Ayağımda çıktı
2. Üzerine altın takılan, omuzdan bir acı çıban / Fizahım artıyor
bele değin uzanan kuşak (İs.) halim pek yaman” Arısoy 1970:
“Nişanlı gızlara bi başdan şurdan 79
şoyle altun bulularıdı, fişeklik da- fizolü Fuzuli, gereksiz (Çr.)
hallarıdı.” Abaz 2004: 97 fokurduma varmak Birden fazla
fişgen Ağacın yeni çıkmakta olan kişinin baş başa vererek, alçak
ya da çıkmış dalı (Gölet-Ka.) sesle dedikodu yapması, tepkile-
fişir fişir yanmak Çok kaşındırıcı rini göstermek, ortalığı karıştır-
biçimde yanmak (Os.) mak için anlaşmaya varması
fişit Kızılcık ağacının bir yıllık sür- (Çr.) "Garısının üstüne evlenen
günü (İs.) adam gaaveye girince, masadaki-
fişitlemek Gizli kalması gereken ler hemen fokurduma vardılar."
bir söz ya da gelişmeyi karşıya Kerman 1997: 65
haber vermek (İs) foldur foş Bol, geniş giysi (Ba.; Su.;
fişmanca Bilinmeyen kişi (Su.) Karadona-Çr.)
fişne Vişne (Yerliköy-İs.; Âşıkbü- fonguraf Gramofon (Çr.)
kü-Os.; Su.; Tatar-Çr.) “Entarisi forsumak Bozulmak, çürümek
fişneden / Şimdi gelir çeşmeden” (Os.)
Gösterir 2011: 237 forşumak İyice gevşemek (Os.)
fitillü Üzerinde dokuma doğrultu- foset Dayanıksız, güçsüz becerik-
sunda fitil bulunan, el tezgâhında siz kimse (İs.)
dokunan ince kumaş (Âşıkbükü- fosfuruk Kassız, şişman insan
Os.) (Çr.) “Ondan peelivan mı olur?

193
193
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Fosfuruğun biri.” Kerman 1997:


19
foslak Dıştan güçlü görünmesine
G
karşın tam tersi olan kimse (İs.;
Âşıkbükü-Os.) “Kendisi gibi sattı- gaal (1) Hayvan pisliğinin sobada
ğı kavun kabak da folsak çıktı.” ya da tandırda yakılmak için ku-
Arslaner 2016: 245 rutulmuş küçük parçaları (Kü-
fosturuk (1) İyi ya da kötü hiç bir lah-Al.)
söz ya da olaya aldırış etmeyen; gaal (2) ¦ gaka (2) (Çıkrık, Gü-
ne doğana gülen, ne ölene ağla- venli-Çr.) “Her sabah gaal oldu
yan kimse (Çr.) “Tölleğe tutulmuş diye ipten yaptığımız saban kaya
fosfuruklar gibi kalakalırız orta- ile taş yağmuruna tutardık.” Ho-
da.” Genç Hitit 2006/2: 8 dul 2019: 108
fosturuk (2) Şişman (Çr.) gaalemek ¦ çirklemek (Ba.) "Go-
fosudak Birdenbire, anında (Çr.) comar Dedem bi demlik çay içer-
“Zılgıt yiyince forsu fosudak indi.” ken, bir taraftan da bi hee cevüzü
Yoksul 2013: 673 bir günde gaalerdi." Şahin 2020:
fosur fosur Vücutta ortaya çıkan 57
yoğun kabarmayı anlatır (İs.; Çr.) gaallemek ¦ çirklemek (Obruk-
fosurgan Çekingen (Gökçam-Su.) Do.)
fosuruk Gevşek, sıkışmamış (Ah- gaarmug Balgam (Ba.) "Öksürdük-
metoğlan-Çr.) “Samanlıktaki sa- ten sonra gaarmuğunu yola tü-
manları çiğneye çiğneye fosuru- kürdüğü için Halil Emmiyi hiç
ğunu aldım.” Çalışgan 2021: 37 sevmiyom." Şahin 2020: 57
foşudanak Birdenbire kabarma gaaşamak Eskimek, yıpranmak
(Çr.) (Ba.) "Sizin ev de iyice gaaşamış
foşur Tüfek (Eskiekin-Çr.) “Foşur- abıca, birkaç yıla galmaz yere
lara kuru sıkı basılır / Gelin ata kapaklanır." Şahin 2020: 57
yastık gibi yasılır” Kurtoğlu 1994: gaba 1. Kaba (La.; Su.) "Baba sarığı
175 gaba, ana derdine yana." Uçakcı
fotoz Bir tür baş giyimi (Çr.) 2006: 216 2. Benzerlerine göre
foturaf Fotoğraf (İkipınar-İs.) “Şu daha iri, daha kaliteli olan yemiş
eşşēñ foturafını alıvirelim.” Abaz (Âşıkbükü-Os.) “Gaba incir, gaba
2004: 121 ceviz, gaba nar.” Arslaner 2016:
frek Domates (Obruk-Do.) 245
furmak Vurmak (Al.; İkipınar-İs.; gaba dolma Bir heybe, kilim moti-
Bademce-Ka.) “Ordan Musin gak- fi (Su.)
dı, iki kere furdu.” Abaz 2004: 123 gaba döşşek Rahatlık, iyi ağır-
furunmak Fes, şapka gibi başlık- lanma (İs.)
ları örtünmek (Harunköy-İs.) gaba guşluk Öğleye doğru, saat on
“Esgiden gafamıza fes furunu- sırası (İs.; Su.)
duk.” Abaz 2004: 128 gabak (1) Kabak (Yerliköy-İs.; Ka.;
futa Çeşitli renklerde, desenlerde Su.; Çr.) "Var mı bana yan bakan
çizgili ya da düz ipek kumaşlara lan, gabak gibi oyarım ha!" Öz-
verilen ad (Çr.) çatalbaş 2003: 122

194
194
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gabak (2) Olgunlaşmamış kavun, gabuklu Kaba, görgüsüz, ağzı bo-


karpuz (Çalyayla-Çr.) zuk kimse (Âşıkbükü-Os.) “Utan-
gabakbasdı Tatlı bir elma türü maz gabuklu, ağzından çıkanı ku-
(İs.) lağın duyuyor mu senin?” Arsla-
gabakçı Düşüncesiz, boş adam ner 2016: 245
(Su.) gabūlak Kabakulak (Su.)
gabal Götürü pazarlık (Çr.) gacak 1. Mutfak dolabı, terek (Su.)
gabala Götürü pazarlık (Ba.; İs.; 2. Tencere, kazan gibi kaplar
Ovakarapınar-Çr.) "Tarlanın dö- (Su.)
şenmesini gabala verdim." Tdk gacırdama Gıcırdama (Çr.)
1993: 1882 gaç Kaç (İs.; Su.; Çr.) “İçine gaç kişi
gabalak (1) İri, büyük, seçme (İs.; giriy.” Abaz 2004: 104
Ka.) gaçaburuk Ayakkabı altına delik
gabalak (2) Olgunlaşmak üzere açmada kullanılan ayakkabıcı ge-
olan incir (Âşıkbükü-Os.) “Bebek- reci (İs.)
le, biz incir yiyeceğüz deyi ne ga- gaçak Eşkıya (Su.)
da gabalak varısa dalından top- gaçbir sene Çok uzun yıllar (İs.)
lamasınla mı?” Arslaner 2016: gaçılmak Çekilmek, uzaklaşmak
245 (Ba.; İs.; Ovakarapınar-Çr.) “Edi-
gabalak (3) Etine dolgun kimse rafdan gaçılıñ, gaçılıñ! merdimeni
(Âşıkbükü-Os.) “Köy imamının açallarıdı.” Abaz 2004: 99
gabalak bir oğlu vardı.” Arslaner gaçınmak Çekinmek (Esentepe-
2016: 245 İs.) “Gaynından, gaynatasından,
gaba müslüme Kırmızı, iri tatlı bir hepisinden gaçınıyola.” Abaz
elma türü (İs.) 2004: 119
gaba örüzger Eski bir ayakkabı gaçiki yer Çok fazla yer (İs.)
türü olan yemeninin en büyüğü gaç ordan Çekil şuradan! (Çr.)
(İs.) “Gaç ordan yel elâa! Şeftalinin
gaba poyraya dakmak Değirmen turşusu mu olur?” Özdemir 2019:
oluğunun suyunu çoğaltmak 29
(Çr.) gada (1) 1. Dert, bela, çile, hastalık
gabara Kundura altına çakılan çivi (Külah-Al.; Yazır-Bo.; Serban-Çr.)
(İs.) “Bilmiyomla görmedim çok gada
gabarcık Balon (Ba.) "Bizim Bak- savar.” Yoksul 2013: 138
kal Memduh bu bayram göbellere gada (2) Kadar (Âşıkbükü-Os.)
çok gabarcık sattı." Şahin 2020: “Köye gada takip etmiş bizi.” Ars-
57 laner 2016: 245
gabayel Lodos (Su.) gadagayıp Ansızın (Çitli-Me.)
gabık Kabuk (Çalyayla-Çr.) gadak (1) Kadar (Küçükpalabıyık-
gabıklı Sünnet olmamış kimse Çr.)
(Su.; Karagöz-Çr.) gadak (2) Kardeş, arkadaş (Gölet-
gabırga Kaburga (Su.) Su.)
gabir gaçgunu Kötü görünümlü, gadak (3) 1. Küçük ayakkabı çivisi
bakımsız kişi (İs.) (Su.) 2. Büyük çivi (İs.)
gabran İçine yağ konulan ağaç gadaklamak Desteklemek (Çr.)
kap (İs) “Duvar bir tarafa eğilmiş, ağaç-

195
195
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

larla gadaklattım.” Tdk 1993: dım ediyi gadimi.” Abaz 2004:


1889 164
gadalı Sürekli hasta, güçsüz kimse gadirlik Haksızlık yapma, zarar
(Su) "Sıracalı, gadalı meret!" verme (Su.) “Onun bana çok ga-
Çalmuk 2019: 17 dirliği dokundu.” Uçakcı 2006:
gadamak Kısaltmak (Çr.) "Bizim 362
çocuğun elbisesi çok uzun olmuş gadunum Beğenilen, hoşa giden
etekleri yerde sürünüyor, kesmiye şeyler için kullanılan bir ünlem
kıyamadım içine büküp gada- (Gölet-Ka.) “Oh gadunum! Ayran
dım." Tdk 1993: 1889 da bu sıcağa iyi gitti.” www-
gadana (1) Katana, iri beygir (Çr.) .golet.tr.gg/
gadana (2) Burnu büyük (Su.) gafa (1) Bıngıldağın gereğinden
gadar Kadar (Serban-Çr.) “Ne çok büyümesi biçiminde bir ço-
gadar methetsem o gadar metin / cuk hastalığı (Çr.) “Gafa olmuştur
Ellere açmıyak sır sizin ile” Koçak gafa, gotü-rüp çırptırmalı ocağa.”
1980: 23 Özçatal-baş 2002: 85
gadaş Kardeş (Ba.; Eskiköy-Çr.) gafa (2) Kafa (Sevindikalan-Çr.)
“Çalıverdim çimdiği / Eloğlu ga- “Gafası, bıngıldağı nasıl, sertleşti
daş m’olur” Akbaş 1983: 43 mi?” Özçatalbaş 2002: 85
gaddel (1) Sert, acı, keskin, çok gafa kâdı Kimlik belgesi (Su.)
(Gökköy-Çr.) "Hocanın bi gün eş- gafalı Akıllı, zeki (Çr.) “Evet ho-
şaani çalmışlar. Bek gaddel üzül- cam. Çok gafalı gız.” Özdemir
müş." Çorumevi 1996: 23 2019: 144
gaddel (2) Katı, anlayışsız kimse gafasız Akılsız (Serban-Çr.) “İşe
(Çr.) hor bakma gafasız / İşe bağlan-
gadder Derecesi yüksek (Os.) mak ticaret” Koçak 1980: 247
gaddırmak Kaldırmak, dik tutmak gafe Kahve (Çr.) “Gafiye verir ga-
(Su.) vırır, tütüne verir savırır.” Yoksul
gaddiyen Kesinlikle (Harunköy- 2013: 314
İs.) “Şöyle gaddiyen gonuşmam, gafil gada Habersiz (Kamışlı-Su.)
otumam da.” Abaz 2004: 153 gafsarası dar Kafası bozuk, sinirli
gadēf Kadayıf (Su.) (İs.)
gader yaşından galhmadan Er- gaga Çocuk dilinde şeker (Su.)
genlik çağına gelmeden büyük iş- gagıldak İki cevizden ip geçirerek
lere girişenleri kınayan bir de- yapılan oyuncak (İs.) "Gözüne
yim (Çr.) “Gader yaşından galh- karşıda asılı gağıldaklar ilişti."
madan evlenmeye galhma.” Ker- Kalayoğlu 2017: 207
man 1997: 65 gag kadar Ufacık, bir parçacık (İs.;
gadeyif Kadayıf (Os.) Os.)
gadeyis Sarı, biraz uzunca, tatlı bir gagra Minder gibi dar, uzun yatak
elma türü (İs.) (Su.)
gadillik Bir tarafı koruyup diğeri- gağarmuk Boğazdan sesli olarak
nin zararında olma durumu, çıkarılan balgam (İs.)
haksızlık (İs.) gağaş gağaş Gürül gürül, çağıl
gadimi Sürekli, eskiden beri (Göl- çağıl (İs.)
köy-İs.) “Bizim Şerfe desen yar-

196
196
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gağel Cevizi kabuğundan ayırma Gahışlamak size hiç yakışmıyor."


işi (Çr.) Şahin 2020: 57
gağıllamak ¦ çirklemek (Çr.) gahillenme Üzülme, duygulanma
gağırmak Bastırmak, zorlamak, (Ba.; İs.) "Çok gahillendim be ha-
bükerek kaldırmak (Çr.) “Fazla laoğlu, bana yapılır mı bu?" Şahin
gağırma, sonra kırarsın.” Tdk 2020: 58
1993: 1893 gahir Kahır, sıkıntı (Ba.; İs.) “Ben
gağış gağış Gürül gürül (Ka.) de seniynen gahir çektim.” Akbaş
gağıştı Çağıltı, su gürültüsü (Ka.) 1983: 16.
gağnı Kağnı, öküz arabası (Hay- gahirlenmek Üzülmek (Yağcılar-
dar-Al.; Su.; Turgut-Çr.) “Gağnı Ka.)
gırık öküz hasta / Ho diyecek za- gahmak Kalkmak (Körkü-Su.;
man değil” (H. Şahin) Çırakman Çayhatap-Çr.) “Gahacaam da bu
1992: 137 şarhıyı ayaam almadı” Özdemir
gağşak Eskimiş, yıkılmaya yüz 2019: 135
tutmuş yapı ya da eşya (Su.; Gök- gahrimen (1) Acı çeken, çilekeş
köy-Çr.) (İs.; Ba.; Su.; Evcikuzkışla-Çr.)
gağşamak Gevşemek, dağılmak, "Ulan şu bizim Medet var ya, çok
yıpranmak (İs.; Çr.) “Gağşamış gahrimen biliyon mu?" Şahin
duvarın dibinde türkü söylen- 2020: 58
mez.” Yoksul 2013: 314 gahrimen (2) Kahraman (Sarim-
gağur (gâvur) baldırcanı Gebere, bey-Çr.)
kapari (Âşıkbükü-Os.) gak (1) Kalk (Karkın-İs.) "Zabah-
gaham Erkek soyundan gelen leyin gine gak hadi bahıyım tallı-
akraba, tanış, tanıdık (Su.) ya tapana." Abaz 2004: 143
gahamlık Hısımlık, akrabalık gak (2) Olgun meyvelerden kesi-
(Yeşilyurt-Al.) “Allah’ın emri, lerek hazırlanan hoşaflık (İs:
peygamberin kavli ile … ağadan Âşıkbükü-Os.; Sevindikalan-Çr.)
bir gahamlık umuyoruz.” Yöndem "Ebem onları gak yapar kurutur,
1983: 15 kışın hoşafını yaparlardı." Özcan
gahar Kahır, sıkıntı (Sarimbey- 2021: 6
Çr.) gaka (1) Çocuk dilinde yumurta
gahbe Orospu (Çr.) “Ah ülen ah, (Çr.)
yaktın beni gıvrak gahbe!” Özça- gaka (2) Yeşil kabuğundan çıka-
talbaş 2002: 113 rılmış ceviz (Çr.)
gahılı 1. Bir sürü, pek çok (Ba.; İs.) gakırdak Koyun kuyruğunun kav-
"Göbeller, gelin, gelin. Burada ga- rulmuşu, kıkırdak (Ka.; Kargı-
hılı mantar buldum." Şahin 2020: Os.)
57 2. Çakılı, yerinde sabit (İs.) gakışlamak Dürtmek, itmek, ite-
gahırdak ¦ kahırdak (Ba.; Çr.) lemek (Çr.)
"Kapıya gelen isteyicilere et yeri- gaklamak Kurutulacak meyveleri
ne gahırdak vermişler." Şahin dilimlere ayırmak (Gölköy-İs.;
2020: 57 Oğ.; Âşıkbükü-Os.; Çalyayla-Çr.)
gahışlamak Önemsemeyerek itip “Erikleri gakladım, ortalığı pak-
kakmak, küçümsemek (Ba.; İs.) ladım.” Yoksul 2013: 288
"Çocuk hemi öksüz hemi de yetim. gakmak (1) Gaga (Çr.)

197
197
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gakmak (2) Kalkmak, ortadan galdurum Evlerde oturmak için


kalkmak, sona ermek (İkipınar- kullanılan yer, sedir, divan (Ba-
İs.; Yazır-Bo.; Gökçam-Su.) “Şimdi demce-Ka.; Âşıkbükü-Os.)
aradan gaktı eski töreler / İnsan gāle almamak Ciddiye almamak
muhabbetten yozuldu gitti” (Sefil (Su.) “Benim lafımı gāle almadı.”
Ali) Çırakman 1992: 60 Uçakcı 2006: 362
gakmak (3) Sokmak, saplamak galebet Müebbet hapis (Çr.)
(Çr.) "Herif sinirlendi pıçağı böğ- galelenmek Birisine güvenip on-
rüne gaktı." Tdk 1993: 1898 dan güç almak, (Çr.) “Saña ga-
gakmaklamak Gagalamak (Çr.) leleniyo, yapıyo yapacaanı.” Öz-
gakşak Baygın, sarhoş (Çr.) demir 2019: 61
galaba Kalabalık (İs.) “Galabaysa galem (1) Kalem (Âşıkbükü-Os.;
oña göre ayallıyoñ.” Abaz 2004: Çr.)
136 galem (2) Aşı yapmak için bir
galak Çomağın, değneğin ya da ağaçtan kesilen dal (Çalyayla-Çr.)
elde taşınan sopanın kalın, kaba galemşe Kuşkonmaz (Âşıkbükü-
tarafı (Âşıkbükü-Os.) Os.)
galaklı Başı topuzlu olan şeyler gale söbe Saklambaç oyunu (İs.)
(Çıkrık, Küçükpalabıyık-Çr.) "Kö- galey Kalay (Çr.)
raslan galaklı gramofonunu ge- galeyli Kalaylı (Çr.) “Galeyli gazan
tirmediğine pişman olmuştu." Ak- gapağı, içinde halva topağı.” Ca-
su, 2013: 49 feroğlu 1994b: 111
galan Artık (Ba.; Esentepe-İs.) “Biz galga Balkon (Yağcılar-Ka.)
galan asker garısıyuk, deyip bir galgımak Ölmek, hortlak olup do-
daha demiyor.” Benice 2002: 187 laşmak (Âşıkbükü-Os.) “Hortla-
galata Sürahi biçiminde yapılmış yıp galgıyasıcanın bebekleri ne
toprak testi (Çr.) arıyorsunuz burda?” Arslaner
galatlamak Birinin yanlışını çı- 2016: 245
karmak (Çr.) galıç (1) Bir cins köylü ayakkabısı
galbır İri gözlü elek, kalbur (Yer- (Çr.)
liköy-İs.; Su.; Çr.) “Anam bize galıç (2) Kısa kalan arpa ya da
galbırla su çekiyordu.” Bayram buğdayı biçmekte kullanılan kü-
2008: 372 çük orak (Külah-Al.; Ba.; Kamışlı-
galbur İri gözlü elek, kalbur (Kar- Su.; Gökköy-Çr.) "Bu sene Duz
gı-Os.; Gökköy-Çr.) “Kalburcu Deresi’ndeki talanlın ekinlerini
gelse de bi galbur alsam / Aynalı galıç ile biçtik." Şahin 2020: 58
beşiğe de bebek belesem” Oğuz galık 1. Kalıntı, geriye kalan şey
2007a: 113 (Çr.) 2. Evde kalmış kız (Su.)
galdır gaşak Dağınıklık (Su.) galın ¦ Başlık (Su.)
galdırgavşak Çok gevşek, çok bol galın kesimi Evlilikte erkek evi-
(Gölet/Ka.) “Masa galdırgavşak nin kız evine yaptığı parasal yar-
olmuş.” www.golet.tr.gg/ dım (Su.)
galdırmak Kaldırmak (Bozdoğan- galın malı Başlık parasıyla alınan
Al) “Senliği benliği galdır aradan bağ, bahçe ya da hayvan (Su.)
/ Cümlemizi bir Mevla’dır yara- gāli Artık, bundan böyle (Çr.)
dan” Oğuz 2007b: 27 galkan Devedikeni (Çr.)

198
198
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

galkma Şelale (Âşıkbükü-Os.) “Bir gamaşığına bahmamak Yapılan


galkma ile Niğit Dağı’ndan gelen bir işin ya da eylemin kusurlarını
Karayar Deresi’ne bağlanır.” Ars- hoş görmek (Çr.)
laner 2016: 65 gamaşmak Kamaşmak (Yerliköy-
gallangop Hep birlikte, toptan İs.; Çr.)
(İs.) gambak (1) Tembel (Ka.)
gallanguç Kırlangıç (Çr.) “Gallan- gambak (2) Yonga, tahta parçası
guç sanasın kitaptan ohur / Gozel (Çr.)
keklik gozel öter her zaman” Ca- gambaz Ele verici, ispiyoncu (Su.)
feroğlu 1994: 149 gambık Tahta parçası (Su.)
gallapa Davarın yüzü kutlamaları gambuk Çam, kavak gibi yeşilken
sırasında oynanan seyirlik oyun- soyulan ağaçların kabukları (Çr.)
lar (Küre-Al) gamçi Kamçı (Su.)
galle (1) 1. Erimiş kuyruk yağı ile gamga Yonga (İs.; Çalyayla, Gök-
sade yağın karışımı (Çr.) 2. Di- köy-Çr.) “Ağır gamgayı yel kal-
limlenmiş taze ayvadan yapılan dırmaz.” Eker 1940: 17
hoşaf (Âşıkbükü-Os.) “Ak pirinç- gamgah Ağaç parçası (Al.)
ten yumuşak bir pilav, yanında gamış kulak Eşek (Su.) "Bizim
bir tas galle.” Arslaner 2016: 245 gamış kulak vardı ya onun kerisi
2. Kuru meyvelerden yapılan ho- ölmüş." Çalmuk 2019: 55
şaf (Çıkrık-Çr.) 3. Karışık (Çr.) gamiş Kamış (Su.)
galle (2) Soğandan ya da balkaba- gamiş gulak Eşek (Su.; Karagöz-
ğından yapılan yemek (Ka.) Çr.)
galle aşı Taze asma yaprakları, gamit Zayıf hayvan (Su.)
mercimek, yarma, yoğurt karışı- gamiyon Kamyon (Gökköy-Çr.)
mı ile yapılan yemek (Obruk- gamlemek Diri olanı öldürmek
Do.) (Çr.)
gallemek ¦ çirklemek (Çr.) gan (1) Kan (Örenseki-İs.; Su.)
galleş Kalleş (Akçalı-Su.; Kalecik- “Ganı ganla yumazlar.” Uçakcı
Gökköy-Çr.) “Taşlıyor gal-leşler 2006: 218
meyveli dalı / Mertçe vaz edecek gan (2) İçeceklerde doyumluluk
imam kalmadı” Piroğlu 1981: 40 (Su.)
galmak Kalmak (Haydar-Al.; Gök- gaña Aşırı derecede kurumuş, ke-
çam-Su.; Bektaşoğlu-Çr.) "Babam mik gibi olmuş nesne (Âşıkbükü-
verseydi de beni okula böyle cahil Os.) “Ayazda kalan çamaşırlar
galmasaydım." Sağmen 2009: 117 gaña gibi olmuş sabaha kadar.”
galtaban Tembel, duygusuz, ilgisiz Arslaner 2016: 245
kimse (Çr.) gañalem Meğer, zahir, boşuna
galtak Evlenmemiş kız (Çr.) değilmiş (Âşıkbükü-Os.) “Gaña-
galuk Evlenmemiş kız (İs.; Ka.) lem bizi buraya davet etmiş, gör-
galyangıç Nargile (Çr.) dürecek işi varmış.” Arslaner
gama ¦ kama (1) (Su.) 2016: 246
gamalak Karda yapılan keklik avı gañaleyi Meğer, zahir, boşuna
(Çr.) değilmiş (Âşıkbükü-Os.) “Gañale-
gamanmak Üzerine kapanmak, yi dolaşıp dururmuş buralarda,
yere düşmek (Su.; Çr.)

199
199
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

bir hesabı varmış.” Arslaner 2016: gangal (2) Kangal (Çr.)


246 gangıldak Çok zayıf insan ya da
ganara (1) Çok yiyen, obur (Yay- hayvan (Çr.)
lacık-Or.; Çalyayla, Gökköy-Çr.) gangıldamak 1. Yerinde sallan-
ganara (2) Mezbahalarda besle- mak (Su.) 2. Eskimek (Ba.) "Bu
nen sahipsiz köpek (Su.) araba da iyice gangıldamış emmi,
ganara (3) Aptal, enayi (Su.) bu para çok bile buna." Şahin
ganare Mezbaha (Ka.) 2020: 58
ganat Kanat (İs.; Ka.; Çr.) "Gara gangıldayık Yaşlılıktan titreyerek
guşu vurdular / Ganadını gırdı- yürüyen insan ya da hayvan (Çal-
lar" Aşık 2003: 128 yayla-Çr.)
ganatlı ¦ kanatlı 1 (Çitli-Me.; Ova- gan gutmek Aşırı kin duymak, kan
karapınar-Çr.) davasını sürdürmek (Su.)
ganca Kanca, ucu eğri sivri demir gānı Kağnı (Harunköy-İs.; Arpalık,
(Turgut-Çr.) “Hamdi yemez yon- Çalyayla-Çr.) "Elimizinen gavra-
caları / Taksak gayrı gancaları” rduk, gānıynan getürüdük." Abaz
Şahin 1968: 28 2004: 128
gancık (1) Dişi; dişi eşek ya da gañıdagalmak Çok zayıflamak
köpek (Gökçam-Su.; Gökköy-Çr.) (Âşıkbükü-Os.) “Ne olduysa bir
“Avrat beşinci bebâni doğurmuş, ay içinde gañıdagalmış.” Arslaner
gancık enik gibi gunnuyo.” Ker- 2016: 245
man 1997: 19 gañıdak Zayıflıktan avurtları çök-
gancık (2) Kalleşlik eden, sözünde müş kişi (Âşıkbükü-Os.)
durmayan (Çr.) ganı gırılma Çok soğuk havanın
gancırdak Gacır gıcır ses çıkaran ya da suyun ılıması (İs.)
kağnı arabası (Çr.) ganık Suya kanmış kimse (Çr.)
gandırmak Aldatmak (Çr.) ganıl Ağaç parçaları (Olukyanı-
gandil (1) Kandil (Çr.) Su.)
gandil (2) Büyük ağaç parçası ganılık Su, süt gibi sıvıların kan
(Gölet-Ka.) “La Mıstaa gandili sıcaklığında olması (İs.)
gıyverem mi.” www.golet.tr.gg/ gañırmak Bir şeyi kaldıraçla ye-
gandil (3) Çatılardan sarkan uzun rinden kaldırmak ya da eğerek
buz parçaları (Ovakarapınar-Çr.) kırmak (Âşıkbükü-Os.) “Çocuğun
gandil gozü Nergiz çiçeği (Su.) dişini gañıra ga-ñıra çıkardı, nasıl
gandilli Bir motif adı (Su.) hekimse.” Arslaner 2016: 246
ganefer Kalorifer (Su.) ganırtmak Kıracak kertede zor-
ganefil Karanfil (Ovakarapınar- lamak, bükmek (Külah-Al.; İs.)
Çr.) “Ganefil olacaksın / Sararıp “Ganırta ganırta söktü mıhı.”
solacaksın” Caferoğlu 1994: 148 Yoksul 2013: 315
ganevez 1. Tornada çekilerek ya- gani gonüllü Çok sevilen, cana
pılan ağaçtan yağ, tuz ya da biber yakın kimse (Su.; Çağşak, Evci-
kutusu (İs.) 2. Kavanoz (Ba.) kuzkışla-Çr.)
"Güzün elli ganevez guşbunnu ganmak (1) Susuzluğu gitmek,
pevredesi yapıp Sincan’a gönde- doymak (Çr.)
receem." Şahin 2020: 58 ganmak (2) İnanmak (Su.; Çr.)
gangal (1) Çile halinde ip (İs.)

200
200
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gannanmak Bir gereksinimi do- yeni sünnet ettirdi." Şahin 2020:


yasıya elde etmek (Âşıkbükü- 58
Os.) gap gacak Tencere, tabak gibi
gannapa ¦ hannapa (Çalyayla, mutfak gereçleri (Güvenli-Çr.)
Ovakarapınar-Çr.) "İleân falan satıyo örtmenim, gap
ganne 1. Lamba şişesi (Çr.) 2. gacak da satıyo elam." Hodul
Billur (Çr.) 2019: 100
gannı ağrımak Çekememek (Çr.) gapı 1. Kapı (Ka.; Gökçam-Su.; Çr.)
gannıca Kızılımsı renkte lezzetli “Gotür yarin gapısına as beni /
bir mantar türü, kanlıca (İs.) Yâr uğruna öldü getti desinner”
ganrık Balgam (Çr.) Caferoğlu 1994: 147 2. Sokak
gap Tencere, tabak gibi mutfak (Çr.) “Doğru gapıya, yani sokağa
eşyası (Harunköy-İs.) “Parası ol- koşardık.” Tuluk 1991: 2
muyan gap getürüy.” Abaz 2004: gapınmak Sıkıntıdan kurtulmak
129 için arayışta olmak (Su.)
gapak Kapak (Çr.) “Galeyli gazan gapı pece Evin içi dışı (Su.)
gapağı, içinde halva topağı.” Ca- gapısız Hırsız, eşkıya (Su.) “Hırsız
feroğlu 1994b: 111 gapısızdır, eşkıya çeri / Çekirdek
gapaklanmak Yüz üstü düşmek çitlektir, Pazar da deri” Gösterir
(Sevindikalan-Çr.) “Her vuruşun- 2014: 80
da yere gapaklanıp galkıyom val- gapıştırmak Hızlıca yemek (Ova-
la.” Öccan 2021: 6 karapınar-Çr.)
gapaklı Bakır yemek tabağı (Su.; gapmak Kapmak, ısırmak (Ba-
Karagöz-Çr.) demce-Ka.; Ovakarapınar-Çr.)
gapalı bazar Pazar günü (Su.) “N’oldu saña? Sorma heri, enik
gapcalık Kapların konulduğu yer gapdı.” Özdemir 2019: 59
(Os.) gapsalıg Küçük bahçe kapısı (Ba.)
gapcık (1) 1. İyi olgunlaşmamış "Gapsalıg açık galınca davar baa-
buğday (Çr.) 2. Tahılın dışındaki çaya girip bütün zavzaları hoşaf
kabuk (Çr.) etmiş." Şahin 2020: 58
gapcık (2) Yara kabuğu (Çr.) gar Kar (Çalyayla-Çr.) “Sanki bana
gapcık (3) Posa (Su.) Kösedağı’ndan gar bağışladın.”
gapcuk (1) Kimi meyvelerin ya da Yoksul 2013: 556
sebzelerin dışındaki kabuk (Ba.; gara Kara, siyah (Eskiyapar-Al.;
Gölet-Ka.) “Mısırı gapcuklarından Yaylacık-Or.; Su.; Evciortakışla,
çıkarıp, birbirine bağladılar.” Serban-Çr.) “Akın adı, garanın
www.golet.tr.gg/ dadı var.” Kerman 1997: 31
gapcuk (2) Bir aşağılama sözü garabakal Karatavuk kuşu (Çr.)
(Gölet-Ka.) “Gapcukluk yaptı ge- “Garabakal virdeyler rızgını arar
ne.Sinirlerim bozuldu.” www.go- / Öveyik devrişdir coşar dercihan”
let.tr.gg/ Caferoğlu 1994: 150
gapcuk (3) Sünnetsiz çocukların garabaş Çoban köpeği (Su.)
pipisinin ucundaki deri (Ba.) garabokal Bir kuş türü; karabakal
gapcuklu Sünnet olmamış çocuk (Bademce-Ka.)
(Ba.) "Taa onbeş yaşına gadar garaçuval halvası Kavrulmuş
gapcuk-lu durdu da babası daha unun kara pekmezle yoğrulması

201
201
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ile yapılan bir tür helva (Beydili, garanhu Esmerleşmiş, kararmış


Ovakarapınar-Çr.) “Âşama bi go- olan (İs.)
zel mimbar dolması / Soona gel- garannuk Karanlık (Çavuşoğlu-
sin garaçuval halvası” Yoksul İs.) "Dā koy ney ışımadı, garan-
2011: 88 nukda getdük." Abaz 2004: 140
gara düzen Eski düzene göre garapakla Bakla (Âşıkbükü-Os.)
yapılan iş (Su.; Ovakarapınar-Çr.) garar Karar (İs.; Çr.) “Bi gararımız
garafatma Dişi hindi (Su.) varıdı.” Abaz 2004: 116
gara garga Çok çirkin kimse (Çr.) garartı Kalabalık eşya, gereksiz
garagış Aralık ayı (Boğazkaya, El- ıvır zıvır (Ba.) "Galdır şu garar-
mapınar-Me.) tıları gözümüzün önünden, zaten
garagucak Serbest güreş (Su.; Çr.) hepsi de hurda." Şahin 2020: 58
"Dalarsam bi gara gucağa valla, gara yapı Toprak damlı, çatısız ev
gosderirim Capon doğüşünü sa- (Su.; Ovakarapınar-Çr.)
na!.."Özçatalbaş 2002: 57 gara yaylı Çift atla çekilen, her
garagura Karabasan, kâbus (İs.) yanı kapalı, önü ile binme yerleri
garakile Yaklaşık olarak (Su.) perdeli uzak yol taşıtı (Çr.) "Mer-
garaltı (1) Ev eşyası (Çıkrık-Çr.) zifon’dan gara yaylıynan gelin
garaltı (2) 1. Varlık, beden (Gök- getimişler." Kerman 1997: 19
çam-Su.; Eskiekin-Çr.) 2. Belirli garayāz Esmer (Su.)
belirsiz görüntü (Gökköy-Çr.) gara yazılı Şansı, kaderi kötü olan,
“Allah garaltını kaybetsin.” Oğuz başı dertten kurtulmayan kimse
2007a: 79 (Çr.) "Ne gadar gara yazılıymışım
garaltı (3) Yel ya da yağmur al- ki, sana düştüm." Kerman 1997:
mayan korunaklı yer (İs.) 63
garamak Yermek, kötülemek, gara yer Mezar (Alpagut-Do.; Su.;
aleyhinde konuşmak (Su.; Çr.) Sarimbey-Çr.) “Sesi gara yerden
“Ne övesi ne garıyası işte. Öyle şo- gelesice!” Kerman 1997: 82
şardılacak gibi de daâl.” Özdemir gara yerde gal Öl anlamında ilenç
2019: 79 (Su.)
gara marik Esmer tenli sevimli gara yeşil Yeşilin en koyu tonu
kimse (İs.) (Âşıkbükü-Os.)
garamet İftira (Su.; Dutçakallı, garçin Bir çeşit kundura (Os.)
Gökköy-Çr.) “Benim suçum yoktu gardak Dokumada ya da dikişte
garamet yaptılar.” Tdk 1993: pürüz, potluk (Çr.)
1920 gardaş Kardeş (Bozdoğan-Al.;
garamık Saçma büyüklüğünde Gökçam-Su.; Palabıyık, Turgut-
meyveleri olan bir bitki (Su.) Çr.) “Garın Gardaş-tan daha ya-
garanduk Karanlık (Ka.) kındır.” Yoksul 2013: 315
garañgut Karamtırak, koyu renkli, gardaş yolu Düğünde gelinin
kararmaya yüz tutmuş (özellikle kardeşine verilen armağan (Ço-
kumaş, giysi) (Âşıkbükü-Os.) “Bu mar-Al.; Su.) “İsteği yerine getiri-
helkeler garangut olmuş atık, ga- lerek gardaş yolu halledilmiş
laycıya gotürmeli.” Gösterir 2020: olur.” Yöndem 1983: 24
41 gardı Artık, bundan böyle (Su.)

202
202
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gardumak Baca, ark, tahliye boru- garıklamak (2) Kavga ya da tar-


su gibi yerlerden çıkış yönüne tışma sonucunda ortamın geril-
doğru gitmesi gereken nesnele- mesi (Âşıkbükü-Os.) “Dün akşam
rin geri tepmesi, işleyişin yavaş- böyük gağur evi yine garıklamış.”
laması, kardırmak (Âşıkbükü- Arslaner 2016: 246
Os.) “Kışın soba, yazın köğtere, garıkmak (1) Su yolunun tıkanıp
harmanda patoz garduruyorsa suyun geri vurması (Çr.)
tedbir almanın zamanı gelmiş garıkmak (2) Kendini yıpratacak
demektir.” Arslaner 2016: 246 ölçüde yoğun çalışmak (Âşıkbü-
garer 1. Karar (Ba.) 2. Gereği ka- kü-Os.) “Bu sıcakta harmanda
dar, ölçüye uygun (Su.) “Odayı çalışanlar temelli garıkır.” Arsla-
gapatmıya garer vermişle.” Akbaş ner 2016: 246
1983: 10 garın İşkembe (Kıcılı-Al.; Ovaka-
garesor Römork (Su.) rapınar-Çr.) “Ocakta bişen garın-
garez Kin, düşmanlık (Gökköy-Çr.) ları bizim kedi dınnanı dahıp da-
“Elinen güler oynar / Yâr bana hıp aşırmış.” Kerman 1997: 19
garezi var” Gösterir 2011: 264 garın ağrısı Söylenmek istenip de
garezlenmek Kin tutmak (Çr.) söylenemeyen şey (İs.)
garga Bir tür kapı menteşesi (İs.) garınca demiş ki ''Yarım okka
gargı Eskiden kullanılan bir silah; yağım eridi'' Her insanın kendi-
bu silahın kabı (Çr.) ne göre bir ölçü anlayışı vardır
gargınlık Bıkkınlık (Çr.) (Os.)
garı Karı, kadın, eş (Al.; Evci-Bo.; garıncanın kavmi var Herkesin
Gökçam-Su.; Sarimbey-Çr.) “Oğ- kendisine göre bir kayıranı, yan-
luna varacağım / Killi göynekli daşları olabilir (Os.)
garı” Gösterir 2011: 132 garıyı gazana goyan Kocakarı
garı ağızlı Eşinin sözüyle hareket soğuğu (Boğazkaya-Me.)
eden erkek (Su.) gari Başka, gayrı (Su.) “Ondan gari
garı bazarı Eskiden Çarşamba hepsi burada.” Uçakcı 2006: 363
günleri kurulan sebze pazarı garimce Karınca (Bademce-Ka.)
(Çr.) “Garı bazarından birez pan- garip alması Bir yanı kırmızı, bir
car (madımak) al, az da basdırma yanı beyaz kabuklu, mayhoş bir
yolla gobelden, aşama bişiriyim.” elma cinsi (İs.)
Özçatalbaş 2002: 23 garipsemek Özlemek (Ba.; Yerli-
garıcı Çapkın, kadına düşkü (İs.) köy-İs.; Kamışlı-Su.; Çalyayla,
garık Bağ çubuklarının, sebze Serban-Çr.) “Dostu garipsedim
fidelerinin dikili olduğu, yanları nasıl durayım? / Göremezsem
tümsek evlek (Âşıkbükü-Os.; ölenece arayım” Koçak 1980: 93
Çıkrık-Çr.) "Bu sene Tahtalı’daki garlama Koşuşturma yoluyla ya-
baaçaya tam beş garıg ıspanak pılan keklik avı (Su.)
ekdim." Şahin 2020: 58 garma Melez (Ka.) “Bileziğe bur-
garıklamak (1) Benzer nesneleri ma, meleze garma … derler Kar-
birbiriyle karıştırmak (Âşıkbü- gı’da.” Aşık 2003: 134
kü-Os.) “Ekinle arpayı garıkla- garmak Karıştırmak (Ka.; Sarim-
mışlar, değirmene göndermişler.” bey-Çr.) “Bazen sürüleri garıp
Arslaner 2016: 246

203
203
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gatardık / Kazanınca sırt üstüne gartmuk Süzülmüş ayranın tortu-


yatardık” Çimen 2000: 47 su (İs.)
garman çorman Karmakarışık garuklu Üzümle leblebiden oluşan
(Su.; Ovakarapınar-Çr.) karışık kuruyemiş, karıklı (Âşık-
garnapa ¦ hannapa (Dutçakallı- bükü-Os.)
Çr.) garura Karabasan (Değirmende-
garnı almamak Kıskanmak, çe- re-Al.; İs.) “Garura bastı.” Yoksul
kememek (Su.) 2013: 316
garpız Karpuz (Gökçam-Su.) “Ga- garura basmak Karabasan bas-
vın garpız yata yata böyür.” mak (Çr.)
Uçakcı 2006: 218 gasaltı Selin getirip mille birlikte
garsalamak (1) Sarsmak, hırpa- yığdığı her şey (İs.)
lamak (Çr.) “Ahmet'i sıtma gar- gasbeten Özellikle (Os.)
saladı.” Tdk 1993: 1929 gasevet Kısa uyku (Su.)
garsalamak (2) Hafif pişirmek gasit 1. Kasten, bir amaca yönelik
(Yenişıhlar-Ba.) "Etleri hafifçe davranış (Os.) 2. Şakacıktan (Çal-
garsaladıktan sonra suyunu ya- yayla-Çr.)
vaş yavaş vereceksin ki yemek zel- gaslangaç Çok zayıf, kuru, kemik
letli olsun." Şahin 2020: 59 gibi (Âşıkbükü-Os.) “İnekler gas-
garsalamak (3) Üstünkörü iş yap- langaç gibi olmuş.” Arslaner
mak, karıştırıp atmak (Âşıkbükü- 2016: 246
Os.) gasnak (1) Yemek sinisinin altına
garsamba İnsana yük olan, tembel konan çember biçiminde ev ge-
kimse (Çr.) “Bırak şu garsambayı reci (Ba.) "Halime, gasnağı getir
canım.” Tdk 1993: 1930 gızım. Bak ben sofra altını getir-
garsambalık 1. İnsan kalabalığı dim." Şahin 2020: 59
(Ka.) 2. Sıkışıklık, telaş (Su.) 3. gasnak (2) İnek gübresinden
Karışıklık, karmaşa (Âşıkbükü- yapılan yakacak; tezek (Ba.) "Bu
Os.) “Bir garsambalığa denk geldi yaz, üç çuval saman katıştırarak
galiba, yoksa senin dediklerini tam yüzelli kasnak döktüm." Şa-
ihmal etmezdi.” Arslaner 2016: hin 2020: 59
246 gaspalık İğreti bahçe kapısı (Gök-
garşı Karşı (Çr.) “Garşıdan geliyo köy-Çr.)
yavrumun goçü / Gine mi goç ey- gaspar Genellikle Hıristiyan (Çr.)
ledin canımın içi” Caferoğlu 1994: gaste Gazete (Yerliköy-İs.; Tatar-
147 Çr.) “Ellere meyil verdin / Seni
gart (1) Kart, yaşlı (Kargı-Os.; yazıyor gaste” Çağıl 2013: 37
Çalyayla, Dutçakallı-Çr.) “Boz eş- gaş (1) Kaç, ne kadar (İs.; Kuyu-
şeğin gart sıpası / Dekdurmaz cak-Me.)
boynu gopası” Gösterir 2014: 31 gaş (2) Tepe (Bademce-Ka.)
gart (2) Koyunun derisinin sert- gaş (3) Semerin önünde bulunan,
leşmesi biçiminde görülen bir tutunmaya ya da ip bağlamaya
hastalık (Çr.) yarayan ağaç çıkıntı, kaş (Âşık-
gartal Yumurtalıkları çıkarılmış bükü-Os.)
erkek manda (Os.) gaş (4) 1. Tarla, bağ, bahçe gibi
yerlere toprak yığarak yapılan

204
204
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

sınır (Âşıkbükü-Os.) 2. Su arkla- pişirilen yufka ekmeğin üst üste


rının her iki yanındaki set (Âşık- konulması ile oluşan yığın (Âşık-
bükü-Os.) bükü-Os.; Eskiekin-Çr.) “Gater
gāşak Gevşek (Su.) gater yufka ekmek yazılır / Töre-
gaşanmak At ya da eşeğin işemesi dir gençleri başgöz ederken” Kur-
(Çr.) toğlu 1994: 165
gaş böcüğü Danadişi, danaburnu gatı Katı, sert, pek (Çr.)
(Âşıkbükü-Os.) gatı açılmamak Yüzü gülmemek
gaşdarmak İşin içinden çıkabil- (Su.)
mek, becerebilmek, çekip çevir- gatık 1. Yağı alınmış yoğurt, katık
mek (Çitli-Me.; Os.) “Maşallah, (Karadona-Çr.) 2. Ayran (Külah-
çocuk bu yaşta kendini her yerde Al.) “Asıl azmaz, bal kohmaz, ko-
gaşdarıyor.” Arslaner 2016: 246 harsa yağ kohar, çünkü aslı gatık-
gaşıg Kaşık (Kuyucak-Me.) “Go- tır.” Uçakcı 2006: 215
naklar yapdırdım altın eşigli / gatıklı Ayranlı aş (Kıcılı-Al.; Su.)
Sufralar serdirdim gumuş gaşıglı” gatır Katır (Kuyucak-Me.; Su.; Çal-
Caferoğlu1994: 142 yayla-Çr.) “Gatıra baban kim de-
gaşıh Kaşık (Çayhatap-Çr.) “Olsay- mişler, dayım at demiş.” Uçakcı
dı bu yerde / Gaşıhlayındı ha ga- 2006: 323
şıhlayındı” Caferoğlu 1994: 139 gatır söbeği Söbe biçimli, yenebi-
gaşımak Kaşımak (Ba.) "Yaannım len bir tür mantar (Çalyayla, Es-
datlı datlı gidişiyo, bi gaşıyıvisene kiköy-Çr.)
ebe." Şahin 2020: 59 gatiyetle Kesinlikle, asla (Su.)
gaşka Alnında alası olan hayvan gatmak Katmak (Çalyayla, Sarim-
(Su.; Gökköy-Çr.) bey-Çr.) “Kimisi mal alır satar /
gaşmak Kaçmak (İs.) "Dar gaşdı Kimi söze yanlış gatar” Oğuz
derdi, ben de gorkdum." Abaz 2007b: 82
2004: 105 gatmer Katmer 2 (Su.; Çıkrık-Çr.)
gaşmer İnsanlar arasında gülünç gattel ¦ gaddel (İs.; Su.; Çalyayla,
duruma düşen (Os.) Gökköy-Çr.) "Böyle sirke çok da-
gaştarmak Becerikli olmak, bir işi ha gattel olurdu." Ozulu 2016: 88
başarmak (Ka.) gav (1) ¦ kav (1) (Su.)
gaşuk Kaşık (Karkın-İs.; Yağcılar- gav (2) Tahıl tanelerinin kabuğu,
Ka.) "Bu adam her sene bi deste kapçık (Çr.)
gaşuk alurumuş.” Akbaş 1983: 10 gav gibi Çok hafif (Ovakarapınar-
gaşukluk İnce tahtadan göz göz Çr.)
yapılarak duvara asılan kaşık gavak Kavak (Küre-Al.; Os.; Çr.)
koyma yeri (İs.) “Deccal’i gorenin boynuzları çıka-
gat Apartman, apartman dairesi cak, nah şu gavak gadar.” Özça-
(Ovakarapınar-Çr.) talbaş 2002: 40
gatar Katar (Çr.) “Yüzükcüleri ge- gavannamak Bir işi özensizce,
zelim, bulup gatara dizelim.” Ca- baştan savma yapmak (Çr.) “Öyle
feroğlu 1994b: 115 enim ecim temizlik yapma, ga-
gater 1. Odun yığını (Yağcılar-Ka.) vanna gitsiñ.” Özdemir 2019: 84
“Gateri iy diz hêri yıhılmasın” Na- gavat Yolsuz birleşmelere aracılık
kiboğlu 2017: 233 2. Tandırda yapan kimse (Çr.) “Ulan gavat

205
205
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

doğrunun yanına yanaşmaz ya.” sun yolup versene.” Tdk 1993:


Güven 2010: 46 1940
gavcalamak (1) Dövmek (Badem- gavrama Küçük orak (Harunköy-
ce-Ka.) İs.) "Gece gavrama ederdük, ya-
gavcalamak (2) Paniklemek, pa- tarduk." Abaz 2004: 131
nikle bir şeyler yapmaya çalış- gavran Un konulan tahta kutu
mak (Ba.) "Daşlıyokuşun orada (Ka.)
arabanın freninin boşaldığını an- gavruk Soğuktan yüzü esmerleş-
layınca gavcalamaya başladım." miş kişi (İs.)
Şahin 2020: 59 gavsa Göğüs (Gölet-Ka.) “O küçü-
gave 1. Kahve (Su.) “Sana dünür cük odada gavsam daraldı.”
varacam / Köpüklü yap gaveyi” www.golet.tr.gg/
Aytekin 2003: 158 2. Kahvehane, gavsara (1) 1. Büyük sepet (Su.)
çay salonu (İs.; Su., Çr.) “Testiyi 2. Koyunlara yem verilen, kısa
iki gapılı gāvenin ordan doldur da ayaklı taşınabilir yemlik (Külah-
gel la.” Özçatal-baş 2002: 107 Al.)
gavga Kavga (İs.; Su.; Çr.) “Komşu- gavsara (2) Moral, huzur (Ba.)
dan yar sevenin / Başı gavgasız "Gavsaram çok dar, şu imtiaanlar
olmaz” Ertekin 2006: 75 bitene gadar çekil ayaamın altın-
gavgala kaşağısı Kavgayı kızıştı- dan la göbel." Şahin 2020: 60
ran kimse (Ka.) gavşak Yolların, derelerin birleş-
gavgaşası Arabozucu, kavgacı tiği yer, kavşak (Su.; Çr.)
(Çr.) gavşamak Gevşemek (Gölet-Ka.)
gavınmak Yoksulluk çekmek (İs.) “Sandalyenin ayakları iyice gav-
gavi Sağlam, sıkı (Obruk-Do.) şadı.” www.golet.tr.gg/
gavil Söz (Ba.) "Gavlimiz gavil ol- gavucu çıkmak Fıtık olmak (Gö-
sun mu, gavlinden dönen … olsun let-Ka.)
mu?" Şahin 2020: 59 gavuç Fıtık çıkması ya da fıtığı
gavilemek Sağlamlaştırmak, pe- çıkmış kimse (Gölet-Ka.) “Ahmet
kiştirmek (İs.) gavuç olmuş.” www.golet.tr.gg/
gavilleşmek Sözleşmek (Ba.; Ka.; gavuk Hayvanların idrar torbası
Su.) "Yarın saat üçte Yatukcu Uni- (Çr.) “Nerden buldun la bu gavu-
ted Mecitözü maçına gitmek için ğu?” Özçatalbaş 2002: 34
gavilleşdük." Şahin 2020: 59 gavun Kavun (Gökçam-Su.; Çr.)
gavlağan Çınar ağacı (Çr.) “Gavun garpız yata yata böyür.”
gavlamak Bir yüzeyin kabarıp dö- Yoksul 2013: 316
külmesi, soyulması (Ba.) gâvur baklası Pişirilerek yenen
"Dükkânın önündeki tentenin üs- bir çeşit ot, bakla (Çr.)
tü gavlamış, yağmur içeri akma- gâvur baldırcanı Gebere, kapari
sın!" Şahin 2020: 60 (Âşıkbükü-Os.)
gavlatmak İnce bir tabakayı al- gavurga Kavrulmuş mısır, nohut
tındaki yüzeyden ayırmak (Ba.) ya da buğday (Kıcılı, Külah-Al.;
"Adam golundaki yarayı gavlatır Ahmetoğlan-Çr.) “Önümüz gavur-
mı hiç?" Şahin 2020: 60 ga gavuruyo, arhamız harman
gavram Tutam (Çr.) “Hayvan savuruyo.” Ker-man 1997: 42
acından ölüyor, bir gavram ot ol-

206
206
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gâvur iğnesi Pişirilerek yenen bir (Su.) “Keklik gibi gaydalıyo.” Yok-
çeşit ot (Çalyayla-Çr.) sul 2013: 439
gâvur kıran Düşman öldüren, gaydalanmak Bir şarkıyı ya da
zafer kazanan (Su.) "Anlatırım türküyü mırıldanmak (Aşağıfın-
amme bittikten sonra yelikme is- dıklı-Su.)
temem gâvur kıranlar." Çalmuk gaydalı Afili, cilveli (Ba.) "Şuna
2019: 186 bak şuna, şu gaydalı yürüyüşe
gâvur küfrü Nisan ayının sonu ile bak." Şahin 2020: 60
mayıs ayının ortasını kapsayan gayde (1) Gösterişli tavır, çalım
zaman dilimi (Kamışlı-Su.) (Çr.)
gavurma Kavrulduktan sonra gayde (2) Kural, yol, yöntem (Su.)
dondurulup saklanan et (Kargı- gaydele Çek git, bas git (Al.)
Os.; Büyükgülücek-Çr.) gaydelenmek Nazlanmak, cilve-
gâvur madımağı Pişirilerek ye- lenmek (Çr.) “Ne gaydelenip du-
nen bir çeşit ot (Çalyayla-Çr.) ruyon gız? Çok naz aşık usandı-
gâvur pancarı Suda haşlanıp içine rır.” Kerman, 1997: 63
bulgur atılarak yemeği yapılan gaydeli Nazlı, cilveli (İs.; Çr.) “Sü-
bir ot; livik (Al.; Fındıklı-Or.; Ah- züle süzüle iğdeli gelin / İğdeli,
metoğlan-Çr.) "Mantara koşardık gaydeli, sevdalı gelin” Ercan
yağmur yağınca / Dağ eriğini ga- 1997: 92
vur pancarını bulunca” Akkaya gaydına bakmak Hazırlamak
2011: 401 (Çr.)
gavut 1. Kavrulmuş tahıl unu gaydurak Kızgın sac üzerinde ya-
(Gölköy-İs.) 2. Armudun ya da pılan, tereyağıyla yağlanarak ye-
ahlatın kurutulup öğütülerek un nilen ince ekmek (İs.)
haline getirilmişi (Kıcılı-Al.; Ba.; gayfe Kahve (Küre-Al.; Bademce-
Bademce-Ka.) "Ahlatdan gavut Ka.; Or.) “Gayfeyi gavururlar /
ediyoduk." Abaz 2004: 164 Biş-meden savururlar” Gösterir
gavuz Yıkanan buğdayın suyun 2011: 261
üstünde kalan kısmı, tahıl kabu- gaygana Yumurta ile un, yağda kı-
ğu (Külah-Al.; Çr.) “Yemiye ermi- zartılarak yapılan bir çeşit omlet
yesice, öndüç aldığım buğday sa- (Kıcılı-Al.; Ba.; İs.; Gökköy-Çr.)
de gavuzmuş.” Kerman 1997: 19 “Önümdeki gaygana / Yâr aldır-
gaybet Yokluğunda birini kötüle- maz figana” Aytekin 2003: 139
me, yerme (Gökköy, Palabıyık- gaygı Kaygı, tasa (Akçalı-Su.) “Gü-
Çr.) “Gaybetleri şincik kendileri zel olur güzel sevgi / Gelsin neşe,
yok Allah’ı var, gözleri bol.” Gü- bitsin gaygı” Arız 2005a: 290
müş 1977b: 16 gayıbınan gaynamak Birdenbire
gaybetine Arkasından, yokluğun- ortadan yok olmak (Su.)
da (Çayyaka-Su.; Sevindikalan- gayıdına bakmak Çözümünü bul-
Çr.) “Dost gaybetine dosttur / Yü- mak (Su.) "Onun bi gayıdına bak."
ze gülen dost olmaz” İvgin 2009: Uçakcı 2006: 363
36 gayık Kayık, sandal (Obruk-Do.)
gaydalamak Kalçalarını oynat- gayıl olmak Kabul etmek, razı ol-
madan hızlı biçimde yürümek mak (Kamışlı-Su.)

207
207
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gayım Sağlam (Ba.; Kamışlı-Su.) gaylule Uyuklama, uyku ile uya-


"Gayım sar hanım, gayım sar. nıklık arası (Çr.)
Yoksa yolda motordan düşer bu gayma 1. Kâğıt para (Harunköy-
yük." Şahin 2020: 60 İs.; Çr.) 2. Beşibiryerde altın lira
gayınna Kaynana (Esentepe, İki- (Su.) "Benim sevdiğim güzel / Yüz
pınar-İs.; Çalyayla-Çr.) “Kimseye bin gayma değiyo" Aşık 2003: 130
verme Mevla’m / Gayınnalı geçi- gayme Kâğıt para (Bademce-Ka.)
mi” Gösterir 2011: 152 “İki buçuğa satıyoz, lakin sana iki
gayırdamak Çatırdı ile yıkılmak gaymeye olur.” Seyda 2006: 40
(İs.; Su.) gayna Kaynana (Âşıkbükü-Os.)
gayırmak Arka çıkmak, koruyup “Gelin evin yakışığı, gayna evin
kollamak (Su.; Çr.) bulaşığı.” Arslaner 2016: 246
gayış (1) Kemer (Ba.; Kargı-Os.; gaynak Hemen uyum sağlayıp
Su.) "Eskiyen gayışları atma, Ka- ortama katılan kimse (İs.)
rabaş’a tasma yapalım." Şahin gaynana Kaynana (Esentepe-İs.;
2020: 60 Kiranlık-Çr.) “İki gaynanalı eve
gayış (2) Yapıların alt bölümüne gelin düşesin.” Oğuz 2007a: 57
yapılan renkli badana (Su.) gaynana dili (1) Bir tür oya örgü
gayış atmak Vazgeçmek, caymak motifi (Su.)
(Su.) gaynana dili (2) Dil biçiminde
gayıt Pencere çerçevesi (Ba.) "Ga- yaprakları olan bir çeşit kaktüs
pı gayıtlarını da Çerkeşli Mevlüt (Çr.)
Usta’ya yaptırdım" Şahin 2020: gaynata Kayınbaba (Esentepe-İs.;
61 Su.; Çr.) “Gayınnasına, gaynatası-
gayıt gamet Belge, kanıt (İs.) na garşu geliy.” Abaz 2004: 117
gayillenmek Kabul etmek (Yerli- gaynatma Islatılıp pişirilen buğ-
köy-İs.) day (Çitli-Me.; Ovakarapınar-Çr.)
gayiş Bel kemeri (Çr.) “Ben tereyağlı saç mayalısı yapı-
gaykılmak Arkaya yaslanmak, yım pamık gibi, siz de gaynatma
yana yatmak (Kargı-Os.; Su.; Çr.) yapın, birlikte gidelim.” Özçatal-
gaylan Artık (Ba.; İs.) "Bundan baş 2002: 85
gaylan Yatukcu Mahallesi’nde gaypak (1) Bir çeşit hamur yeme-
kimsenin düğününde kazan, ma- ği (Os.; Çalıca, Çıkrık-Çr.)
sa, sandalya sıkıntısı olmayacak." gaypak (2) Sözünde durmayan
Şahin 2020: 61 kimse (Çr.)
gayle Tasa, üzüntü, sorun (Kamış- gaypıncak Kaygan (İs.; Ovakarapı-
lı-Su.) “Yâr askere gidecek / Gayle nar-Çr.)
aldı yürüdü” Aytekin 2003: 108 gayrak Tırpan bileme taşı (Büyük-
gaylı Artık (Harunköy-İs.; Acıpı- divan-Çr.)
nar-Çr.) “Şindi onu da unutdula gayren Etkili olmak, sözü geçmek
gaylı.” Abaz, 2004: 129 (Gölet-Ka.; Âşıkbükü-Os.) “Ona
gayli Artık, bundan böyle (Al.; gayrenim geçer, beni kırmaz.”
Çıkrık, Yukarı Körücek-Çr.) “Sen- www.golet.tr.gg
den gayli seversem / Beddafalar gayret kemeri Gayret kuşağı (Çr.)
say bana” Gösterir 2011: 81 “Daya filintayı şuraya, soyun gay-
ret kemerini…” Tahir 2004: 81

208
208
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gayret kuşağı Arasına bıçak, ka- gazak Yünden örülen fanila, ceket,
ma, para gibi şeyler konan, kat kazak (Çr.) “Yün gazak, çorap es-
kat meşinden yapılmış bir çeşit gisi getirin.” Özçatalbaş 2002: 14
kuşak (İsahacı-Al.) “Gayret kuşa- gazalmak Dikleşmek, böbürlen-
ğını beline bağla / Adem Pey- mek (Su.; Ovakarapınar-Çr.)
gamber’e halini söyle” Arısoy gazan Kazan (Al.; Evci-Bo.; Ören-
1970: 87 seki-İs.; Çayhatap-Çr.) “Ayı gaza-
gayrı Artık, bundan böyle (Al.) na, maymun tencereye sıçdı.” Ker-
gaysak Su, süt gibi şeyler üzerinde man 1997: 33
oluşan zar (Çr.) “Bu gece soğuk gazan gafalı Aptal, bön, anlayışsız
vardı, sabahleyin suların yüzü (Çr.)
gaysaklamıştı.” Tdk 1993: 1951 gazanmak Kazanmak (Çr.) “Yüz
gaysaklanmak 1. Suyun üzerinin bin cefa ile bir dos gazandım. Onu
hafifçe buzlanması (İs.) 2. Sütün, da elimden almak var mıdır” Ca-
yoğurdun üzerinin kabuk bağla- feroğlu 1994: 145
ması (İs.; Ovakarapınar-Çr.) gazayağı Taze iken yenen, çay
gaysaklaşmak Suyun, sütün, top- kenarlarında yetişen bir ot (Bü-
rağın üzerinin hafifçe sertleşme- yükgülücek, Çalyayla-Çr.)
si (Ba.; İs.) "Bu gece hava aca- gaze İhtişam, gösteriş (Çevreli-Al.;
yipmiş anlaşılan, dün sürdüğüm Su.) “Oğluma gaze duğünü yapa-
tallanın yüzü gaysaklaşmış." Şa- caam.” Uçakcı 2006: 363
hin 2020: 61 gazeki Cepken altına giyilen kol-
Gayseri Kayseri (Çr.) “Gayseri’den suz bir çeşit giysi (Çr.)
uçan guşlar, ördeynen gaz dēl gazel Dökülmüş yaprak (Al.; Eski-
mi?” Caferoğlu 1994b: 122 ekin, Gökköy, Turgut-Çr.) “Ham-
gaytarmak İşten kaçmak (Çr.) dinin izinden yürü / Gazel gibi
gayz Kadınlara bağırarak seslen- benzin sarı” Şahin 1968: 10
me (Ba.; Bademce-Ka.; Âşıkbükü- gazel çalısı Dam örtüsünde kulla-
Os.) “Gayz, çekil oluğun başından, nılan otlar, hışır (Bo.)
hayvanlar su içecek.” Arslaner gagıç ¦ kazgıç 2 (Ovakarapınar-
2016: 246 Çr.)
gaz Kaz (Çalyayla-Çr.) “Gazın cü- gazguç ¦ kazgıç 2 (İs.; Çr.) “Gaz-
cüğünü guzün sayarlar.” Kerman guçları aldık, çiğdem sökmeye
1997: 37 gittik.” Yoksul 2013: 317
gaza Kaza (İsahacı-Al.; Su.) “Başı- gazık Kazık (Çr.) “Gazık gadar
mızdan gaza geçti / Kele kızlar adamsın, boyundan utan!” Yoksul
duydunuz mu” Arısoy, 1970: 76 2013: 317
gazağaç Pulluk, saban, kürek üze- gazına gazına gonuşmak Uzun
rindeki çamuru kazımaya yara- süre birbirini görememiş iki dos-
yan metal araç (Su.) tun saatlerce sohbet etmesi (Çr.)
gazağu Harmanda samanı ya da “Gel heeri! Otur şuraya da gazına
somu bir araya toplamada kulla- gazına bi gonuşalım.” Kerman,
nılan, yaklaşık bir buçuk metre 1997: 65
genişliğinde saplı tahta araç, ka- gaz palazı Civcivlikten çıkmış kaz
zağı (Âşıkbükü-Os.) yavrusu (Çr.) “Gaz etini palazıken

209
209
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yiyacaan, böyüyünce saade yağ gat yatak yapayım diyorum." Şa-


oluyo.” Kerman 1997: 19 hin 2020: 61
gazuk Hiçbir yere yakışmayan, gecin gibi Karışık, birbirine do-
hep ortada kalan kimse (Gölet- laşmış (Âşıkbükü-Os.) “Çocuğun
Ka.) “O mu? Hiçbir işe yaramaz saçları gecin gibi olmuş, insan bir
gazuğun tekidir.” www.golet.tr.- tarar.” Arslaner 2016: 247
gg/ geç Genç (İs.; Çr.) “Merhemet et
gebelek 1. Sıska (Çr.) 2. Rahatsız- gozden ahan yaşıma / Acı kafir
lıktan kaynaklanan şişkin karınlı acı bu geç yaşıma” Caferoğlu
(Os.) 1994: 144
gebeleklü Başka yerleri zayıf ol- geçe Karşı yaka (Evci-Bo.; Harun-
masına karşın göbeği şişkin du- köy-İs.; Gölet-Ka.; Su.) “Öte geçeli
ran kişi (Âşıkbükü-Os.) yarim / Başı peçeli yarim” Göste-
gebere Meyvelerinden turşu yapı- rir 2011: 212
lan bir bitki (Çalyayla-Çr.) geçek taşı Dereyi geçmek için
gebertlek Kaynar küllü suda iyice konulan taşlar (Çr.)
haşlanmayıp şişerek kalan, böy- geçgel Sözü geçen, sözü etkili,
lece kuruyan üzüm tanesi (Çr.) beğenilen kimse (Çr.)
gebeş 1. Çirkin (Ba.) "Bütün Ba- geçgere Taş, toprak ya da kum ta-
yat’ta ondan daha gebeşi yoktur." şımak için ağaçtan yapılmış dört
Şahin 2020: 61 2. Aşırı kilolu, kollu taşıyıcı araç (Ba.; Çitli-Me.;
göbekli (Âşıkbükü-Os.) Gökköy, Karadona-Çr.) “Geçgere-
gebre Hayvanları tımar etmekte nin iki yanındaki sapı da ikidir,
kullanılan kıldan kese (Ovakara- asıl ağırlık üstündeki yüküdür.”
pınar-Çr.) “Atı her gün gebrele Yoksul 2013: 319
oğul.” Yoksul 2013: 82 geçi Keçi (Küre-Al.; Çavuşoğlu-İs.;
gece hocası Kaynanaya ya da Dutçakallı-Çr.) “Üsük Emmi geçi
eltilere göre gelin (Ba.; Su.) "Oğ- tıraş ediyomuş la!” Özçatalbaş
lan sözümden hiç çıkmayacak 2002: 110
emme, ah o gece hocası yok mu o geçim Deri tabaklamada aynı
gece hocası!" Şahin 2020: 61 işlemin yeniden yapılma aşama-
gecekuşu Yarasa (Ka.) "Uzaklar- larına verilen ad (İs.)
dan öten bir gecekuşunu daha geçimemesi Beyaz, uzun salkımlı
uzaklardan bir başkası karşıladı." bir üzüm cinsi (İs.)
Gümüş 1977: 44 geçinti Tahılın kalbur altına geçen
geceler gunlacı Sabaha dek ya da kısmı (İs.; Çr.)
ileride ne olacağı belli olmaz an- geçi osurdan Sebzeye, meyveye
lamında deyim (Bademce-Ka.) zarar veren bir yel (Su.) “Geçi
gecerek Geç, biraz geç (Çr.) osurdanın elinden gurtarısak bu
gece yüzü Geceleyin (Göcenova- yıl eyi bi meyve yerik gibime ge-
cığı-Çr.) "Gece yüzü seni bağlarda liyo.” Gösterir 2020: 41
boğ-durtmazsam bana da Cinli geçirim Su oluğu (Su.)
Sıddık demesinler!" Gümüş 1977: geçkere ¦ geçgere (Külah-Al.;
82 Beydili-Çr.)
gecin Kendirin artığı (Ba.) "Artan gede Erkek (Kuyucak-Me.)
gecinlerle de bizim göbellere bi gedek Manda yavrusu (Çr.)

210
210
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gedene 1. Meyve ağaçlarını sula- küntüsü toplamaya yarayan araç


mak için ağacın dibine eşilen çu- (Ba.) "Şu gelberiyi uzat da yığını
kur (Çr.) 2. Bağ ya da bahçenin garıştırıyım." Şahin 2020: 61
bir bölümü (Eskiekin-Çr.) “Es- gelebe Özellikle geceleri ışığa ge-
k’ekin bağına kavuştu Çorum / len bir tür kelebek (İs.)
Galmadı gedene, karık Deyzoğlu” gelebi dolanmak Bir kişinin ifti-
Kurtoğlu 1998: 24 raya uğraması, işlerinin dolaş-
gedik altını Boyuna takılan altın ması (Ba.) “Gelebin dolansın.”
(Çr.) Oğuz 2007a: 63
gedük Gedik (Ka.) "Kaynar kazan gelebir 1. Fasulye kılçığı (Çr.) 2.
taşmaz mı / Yol gedükten aşmaz Gelevir (Çr.)
mı" Aşık 2003: 128 gelebür Mayıs ayında görülen
geem Görünüşe göre, anlaşılan, soğuklar (Oğ.)
galiba (İs.) geleğen olmak Bir kimsenin bir
geesi ¦ geysi (Çr.) “Geesi yuya yu- eve sık sık gelip gitmesi (Çr.)
ya, kulün aşarından bannaklarım geleğür Yeni sürgünlerden alınan
patladı.” Kerman 1997: 19 küçük asma yaprağı (Âşıkbükü-
geesi taşı Üzerinde çamaşır yıka- Os.)
nan taş (Çr.) gelek Gelelim (Al.)
gefer Cevher, töz (Evciortakışla- gēlemek (1) ¦ gegelemek (İs.)
Çr.) “Biniz bir noktada varımız gēlemek (2) ¦ çirklemek (İs.)
mevcut / Felsefeden gefer ile do- gelengi Tarla sincabı (Evci-Bo.)
luyuz” Şahadoğru 1995: 218 “Gelengi bir başaktan dişlediği
gegelemek Tavuğun ses çıkarması buğday tanelerini kıyır kıyır yi-
(Os.) yordu.” Sarıyüce 2006: 48
geğarti ¦ genirti (Obruk-Do.) gelengü Tarla faresi (Ba.) "Bir
geğeleme Bebeklerin konuşmaya teneke zehirli yem aldım emme
başlamadan önce çıkardığı ses gelengüler yine de azalmadı." Şa-
(Os.) hin 2020: 62
geğellemek ¦ çirklemek (Çal- gelep Geniş halka biçiminde sa-
yayla-Çr.) “Kumaşı teğelledim / rılmış iplik ya da yün çilesi, kelep
Cevizi geğelledim” Gösterir 2011: (Külah-Al.; Beydili, Çalyayla-Çr.)
205 “Elimdeki perçemin / Sandım
geğrek Kaburga (Bademce-Ka.) sırma gelebi” Ertekin 2006: 31
geğsi ¦ geysi (Çr.) gelepçek Eğrilmiş ipleri kelep
geh Gel (Su.) yapmakta kullanılan bir aygıt
gehte Bir çeşit üzüm (Çr.) (Os.; Eskice-Çr.)
gelberi (1) Ağzı enli çapa (Çr.) geleşdani Gelinceye kadar (Çr.)
gelberi (2) 1. Büyük ocaklardan gelevir Asma budandıktan sonra,
ateşi dışarı çekmek, tıkanmış bo- kesilip atılan yeşil filizler (Yazır-
ru, ark gibi şeyleri temizlemek ya Bo.; Kayı, Ovasaray-Çr.)
da harç, çamur, kireç karıştırmak gelgeç Direşmez, sebatsız kimse
için kullanılan uzun saplı demir (Ka.) “O çok gelgeç bir insandır.”
araç (Çıkrık-Çr.) 2. Un çekmekte Tdk 1993: 1976
kullanılan uzun saplı tahta araç gelgit akıllı Yarı deli kimse (Çr.)
(Dereyazıcı-Al.) 3. Harman dö- gel hafta Gelecek hafta (Al.)

211
211
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gelikene Gelirken (İs.) "Gelikene gelin gibi süzülüp durmak Yar-


leblebi geturüle." Abaz 2004: 96 dım etmek yerine seyirci kalmak
gelin Bir çeşit mekik oyası (Çr.) (Güvenli, Karagöz-Çr.)
gelinağlatan Bir çeşit yastık ya da gelin gösterme Düğün sonrası
heybe motifi (Alacahüyük-Al.) gelinin eşinin yakınlarını ziyaret
gelin akı Gelin başına örtülen sim etmesi (Ka.) “Gelin gösterme işi
işli örtü (Çr.) düğünden sonra bir yıl içinde ta-
gelin aldatan Akşam güneşi (Çal- mamlanır.” Aşık 2003: 74
yayla-Çr.) gelin kaldırma Kaynananın, gelin
gelin bacı Amca ya da dayı karısı, kızını bir akraba düğününe götü-
yenge (Su.) "Halime, gelin bacısı- rüp düğünü yapılan gelinle bir-
nın söylediğini tekrarladı Celal'e." likte ayakta bekletmesi (Çr.)
Çalmuk 2019: 15 “Vaktaki oğlan anası gelin kaldı-
gelinbarmağı Parmak ucu biçi- racağım derse annesile birlikte
minde üzüm (Çalyayla, Tolameh- gidebilir.” Koçak 1938: 15
met-Çr.) “Kara üzüm, ak üzümler, gelinkız Nişanlı kız (Eskiekin-Çr.)
gelin parmağı, ahmetbağ çeşitle- “Bugün bu adetler azaldı yazık /
ri…” Özçatalbaş 2002: 80 Gelin kıza götürülür kirezlik”
gelincek Gelince (İs.) "Asgerden Kurtoğlu 1994: 164
gelincek oruya şeye gitdim." Abaz gelinlik etmek Gelinin bir zaman
2004: 170 kocasının yakınlarının yanında
gelinci Gelini babasının evinden saygı için konuşmaması ( Beydili,
almaya gelen düğün alayı (Elma- Çıkrık-Çr.) “Gelinlik etme denen
pınar-Me.; Eskiekin-Çr.) “Ayak- bu töre kiminde ilk bebeği doğu-
bastı parasını gelinci gidenlerden rana dek, kimi ailede senelerce
aldılar.” Yoksul 2013: 90 sürerdi.” Özçatalbaş 2003: 70
gelincik Yeni doğan bebeklerde gelişat Gelişme, büyüme (Evci-
görülen bir hastalık (Su.) Bo.; Su.) “Yeni yeni başaklanan
gelin çıkarma (1) Bir halk oyunu buğdayların gelişatı iyi görünü-
(Çr.) yordu.” Sarıyüce 2004: 101
gelin çıkarma (2) Gelini baba gelişetli Gürbüz, iyi gelişmiş ço-
evinden alırken yapılan tören cuk (Göcenovacığı-Çr.) “Dünkü
(Su.) bebe ya, gelişetli.” Gümüş Ty: 15
gelindi Gel imdi, gel şimdi (Çr.) gelişli Gelince (Çitli-Me.) “Geri
“Gelindi zülfü kemendim / Boyu gelişli senin de yanına uğrarım.”
boyuma menendim” Ertekin Tdk 1993: 1983
1944: 26 gelişmek Şişmanlamak (İs.)
gelin düzme Düğünde gelinin gi- gem Ekin demetini bağlamak için
yeceklerinin törenle götürülmesi kullanılan gene ekinden yapılan
(Gökçedoğan-Ka.) ip (Gölet-Ka.; Âşıkbükü-Os.)
gelin düzücü Düğünde kızın giysi- gemalmaz Ağzına gem vurdurma-
lerini kız evine götüren kadınlar yan at (İs.)
(Gökçedoğan-Ka.) gemini gevmek Hıncını, öcünü
gelin eli Yenilen bir çeşit yabanıl alamayan kimsenin kendini ye-
ot (Çr.) mesi (Su.; Çr.) “Acından gemini
geviyor.” Yoksul 2013: 4

212
212
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gemlik Ata gem yapılan kayış (Çr.) genneşmek Gerinmek, esnemek


gemirmek Kemirmek, dişlemek (İs.; Çr.) “Garşımda ne genneşip
(Çr.) duruyon?” Kerman 1997: 19
gemirti Kemirirken çıkan ses (Çr.) gennik Daha çok hayvan yemi
gemrik Kemirilip bırakılan meyve olarak kullanılan bir tahıl, genlik
artıkları (Çr.) “Biçare fakir çocuk (İs.)
sokağa atılmış meyve gemrikleri- genrik ¦ genirti (Çr.)
ni gemirip duruyor.” Tdk 1993: genzek Genizden konuşan, konu-
1997 şurken burnunun tutukluğu belli
gemrişmek Eşeklerin birbirinin olan kimse (Çr.)
boyunlarını dişleriyle didikleme- gepir gepir Hızlı yürüdüğü için
si, boğuşması (Çr.) yorulan insanın çıkardığı ses
gen (1) Geniş (Çr.) “Her yerde her (Su.) “Bi de gepir gepir ederek
işte fırsatla imkan / Namerde gen geldi.” Uçakcı 2006: 363
merde dar ey oğul dar” Ercan ger 1. Tadında sertlik olan yiyecek
1997: 109 ya da içecek (Su.) 2. Meyve lekesi
gen (2) Uzun zaman sürülmemiş (Çr.) “Elma yedim ger oldu / Sı-
tarla (Çr.) “Ya gen sök, ya kön cakladım ter oldu” Aytekin 2003:
dök.” Yoksul 2013: 631 70
gēnalma Gelin alma ((İs.) "Millet gercik Kurumlu (Çr.)
gēnalma gelişdāni beklerdi." Abaz gerdan gırma Aksanından başka
2004: 98 bir dille konuşma, kibar konuş-
gendime Sokuda dövülüp iri çe- ma, dil kırma (Su.)
kilmiş buğday, yarma (Çr.) “Gen- gerdaniye İpek kaytan ya da şeri-
dime de denilen yarma, buğdayın de aralıklı dikilmiş altınlardan
taş dibeklerde iyice dövülerek el- oluşan gerdanlık, gerdan altını
de edilen şeklidir.” Oğuz 2006a: (Çr.)
20 gereğüt Kıştan bahara geçince iyi
gene Gibi (Çr.) beslenen davarın döktüğü gri
geñelemek Sesi kötü olmasına renkli tüy (Âşıkbükü-Os.) “Keçi-
karşın uzata uzata şarkı türkü ler iyi, gereğütünü atmış.” Arsla-
söylemek, ezan okumak (Âşıkbü- ner 2016: 247
kü-Os.) “Bizim imam yine geñele- gerelmek Gerginleşmek (Çr.)
yip duruyor.” Arslaner 2016: 247 geren Hafif bulutlu, sisli hava (Çr.)
genelmek Genişlemek (Çr.) gerenlemek Hava bulutlanmak,
genepakla Üzeri benekli bir çeşit serinlemek (Ka.) "Hava gerenle-
ufak fasulye, börülce (Ovasaray- di." Tdk 1993: 1999
Çr.) gerennemek İyice doldurulan
genirti Ağızdan sesli olarak çıkan çuval ya da torbanın ağzını iple
gaz (Çr.) karşıdan karşıya gerdirmek, ge-
genirtlek Midesi bozularak ağız- renlemek (Âşıkbükü-Os.) “Merak
dan sürekli gaz çıkaran kimse etme sen, çuvalın ağzını iyice ge-
(Çr.) rennedim; açılmaz.” Arslaner
genlenmek Tarla birkaç yıl ekil- 2016: 247
meyerek dinlendirilmek (Çr.) gerevit Kirli, çöplü yün (Ovasaray-
Çr.)

213
213
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gerevüt ¦ gerevit (İs.) ğuksu-Çr.) “Kayalı Geriş’ten çıktık


gergi Engel, perde (Çr.) yola.” Arslaner 2016: 248
gergü (1) Bir yeri korumak ya da geritmek Kurumlanmak (Çr.) “Bu-
bir yere geçişi engellemek için günkü gelin çok geritgen, öyle ge-
geçiş yerine gerilen ip, ağaç (Ye- ridiyor ki, kınamadık kimse kal-
nişıhlar-Ba.; Âşıkbükü-Os.) madı.” Tdk 1993: 2003
gergü (2) Eksik dişlerin yerini tut- geriye çekmek Bir işi zora çek-
mak için ya da takma dişleri sağ- mek (Çr.)
lam dişlere tutturmak için yapı- gerkeçi Karnı, bacağı, burnu ya da
lan protez (Âşıkbükü-Os.) “Ağ- kulakları beyaz ile siyah arası
zımdaki gergüler düştü düşecek.” renkte olan keçi (Çr.)
Arslaner 2016: 247 germeç (1) Köz üzerinde bütün
gergü (3) Ağaç çivi (Ba.) "Şu tara- olarak kızartılmış piliç, kuş gibi
fına da bir gergü çakdık mıydı es- hayvanlar (Su.; Çıkrık-Çr.) "Ger-
gisinden de sağlam olacak." Şahin meç buranın mangalda ya da
2020: 62 ocakta özel piliç kızartmasıdır."
gericil Aşık oyununda hedefin ar- Sarıyüce 2004: 73
kasına düşen aşık (Çr.) "Sahalar germeç (2) Suyu çukur bir yerden
eksikcil, ortancıl, yancıl, gericil karşıya geçirmek için kullanılan
diye vasıflandırılırdı." Tombuş üst yanı oyulmuş ağaç (Âşıkbü-
1940: 27 kü-Os.; Çalyayla-Çr.)
gerik Çiçek bozuğu, çopur (Çr.) germeç (3) Birkaç sırığın birleşti-
gerikmek (1) Yaranın dolup ger- rilmesiyle yapılan bağ ya da bah-
ginleşmesi, şişmesi, kabarması çe kapısı (Âşıkbükü-Os.)
(Çr.) "Yaram gerikmiş hemen pat- germek Kapamak (Su.)
layacak." Tdk 1993: 2002 germeşe Bir çeşit meşe ağacı; kızıl
gerikmek (2) Sıkıntı vermek, zo- meşe (Çr.)
runa gitmek (Çalyayla-Çr.) "Sofra gernik Bir çeşit iri bulgurluk buğ-
ya oturup iki sokum yediğim gö- day (Çr.)
züne gerikmiş." Gümüş 1977: 103 gerük Kenarları gerilerek büzül-
gerilmek Gerinmek, kasılmak müş (Os.)
(Su.) gerze Bir çeşit büyük tavuk ya da
gerilti Engel, perde (Çr.) horoz (Çr.)
gerim Dokumacılıkta tezgâha ge- gesi ¦ geysi (Çr.) "Sonra da gesi
rilen çözgü iplikleri (Su.; Çr.) ya da pırtı denilen giysilerin ku-
“Günde kaç gerim bez dokursun.” ruması beklenirdi." Tuluk 1991: 2
Tdk 1993: 2002 gesi taşı İçinde çamaşır yıkanan
gerimlemek Adımını uzun uzun üç kenarlı taş (Çr.)
atmak (Su.) geş Genç (Harunköy-İs.) "Geşler,
gerimli (1) Gösterişli, yakışıklı, lan gidelim şunuñ yanına demiş-
göz alıcı kimse (Çr.) le." Abaz 2004: 153
gerimli (2) Açık ara, uzun (Dutça- geşlik Gençlik (Çr.) “Aşga düşdüm
kallı-Çr.) geşliğimi bilmedim / Şad olup da
geriş Dağların, tepelerin üst kısmı, bu alemde gulmedim” Caferoğlu
sırt (Âşıkbükü, Çampınar-Os.; So- 1994: 144

214
214
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

geşmek Geçmek (Çr.) “Berber ları birer süyem boy verdiler kim-
olduk da geştik, souk souk sular seler görmeden." Gümüş 1977: 44
iştik.” Caferoğlu 1994b: 111 geyli Sonra (İs.)
get Eskiden potin üstüne geçirile- geymek Giymek (Yeşilyurt-Al.; İs.;
rek bağlanan, diz kapağından to- Kuyucak-Me.) “Benim babannem
puğa kadar uzanan kösele tozluk üç etek geyerdi.” Abaz 2004: 104
(Çr.) geyrek Kaburga kemiğinin alt
getmek (1) Gedik açmak, delmek kısmı (İs.)
(Çr.) geysi Elbise, çamaşır gibi giyilecek
getmek (2) Gitmek (Haydar-Al.; şey (Gökköy, Ovasaray-Çr.)
İs.; Akçalı-Su.; Çr.) “Ayağandaki geysilik Çamaşır yıkanan yer,
çarığa bahmıyo da Kosedağı’na çamaşırlık (Çr.)
oduna gediyo.” Uçak-cı 2006: 215 gez Defa, kere, kez (İs.)
gev Ağızda dolaştırılan yiyecek gezeğen Çok gezen kimse (İs.; Çr.)
türü şeyler (Su.) gezek Sıra, nöbet (İs.) “Bu akşam
gevdelemek Yiyeceği ısırır gibi gezek kimde?” Tdk 1993: 2021
yaparak ağızda dolaştırıp dur- gezelemek Can sıkıntısından boşu
mak, gevmek (Ba.; İs.) "Hıdır, el- boşuna gezmek (İs.; Çr.) "Birez
mayı iki saattir gevdeliyon oolum, gezele rahatlarsın." Tdk 1993:
hayırdır dişini mi çektirdin?" Şa- 2021
hin 2020: 62 gezenti Sebzelerde bulunan bir
gever Bahçe ya da tarla sulamak çeşit böcek (Çr.)
için açılan ince su yolu, ark (Kı- gezevü Sebzelerin yaprağını yiye-
lavuz-Al.; Su.) “Ardından da ge- rek delik deşik eden böcek (İs.)
verlere su salınarak bir güzel su- gezgiç Çok gezen kimse (Çalyayla-
lanacaktı.” Sarıyüce 2004: 69 Çr.)
gevlengeç Zayıf, çelimsiz (İs.) gezgin Çok gezen kimse (İs.)
gevmek Ağızda katı bir şeyi çiğ- gezgüç Olumsuz anlamda çok
nemek, geviş getirmek (Âşıkbü- gezen kişi (Âşıkbükü-Os.)
kü-Os.; Serban, Turgut-Çr.) “Ağ- gezi Seyahat (İs.)
zımda yavan lokmayı / Geve geve gezinmek Tuvalete gitmek (Çr.)
usandım ben” Gardaş 1979: 12 gezinti Bit, pire (Göcenovacığı-Çr.)
gevrek ekmek Yufka ekmeği (İs.; “Üstünde gezintiler vardır, urba-
Gökköy-Çr.) larını kapıya çıkar gel de yat de-
gevreyik Hayvanların yediği sütlü di.” Ertekin 1946: 21
bir çeşit ot (Çr.) gezyardı Bir yavrulu keçi, koyun
gevşümek Büyükbaş hayvanın ge- gibi hayvanlar (Kavşut-Su.)
viş getirmesi (İs.) gezyarma İki üç yaşına kadar kısır
gevur Türk olmayan; gavur (Ba- kalan besili keçi, koyun (Al.; Su.)
demce-Ka.) gı (1) Be!.. Hey!.. gibi seslenme
geyik Namussuz, boynuzlu (Su.) ünlemi (kadınlar için kullanılır)
geyikayvası Yüksek yerlerde yeti- (Gölet-Ka.; Gökçam, Kamışlı-Su.;
şen bir ağaççık (Çalyayla-Çr.) Çalyayla-Çr.) “Ne yapıyon gı?”
geyikelması Dağda yetişen yaba- Ayhan 2002: 201
nıl elma (Göcenovacığı-Çr.) “Ge- gı (2) ¦ gığ (Çr.)
yik elmaları, kurmutlar, alıç ağaç-

215
215
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gıba Sima (Su.) “O ne gıbalıydı, başına düşen kişi sayısında bir


gıbasını unuttum.” Uçakcı 2006: sınır yoktur.” Oğuz 2006b: 16
364 gıcık (1) 1. Kuyruğu düz, kısa olan
gıbal Nitelik, biçim (İs.; Çr.) ya da hiç olmayan koyun (Çr.) 2.
gıbarma Övünme (Çr.) Küçük fakat sütü çok koyun (Çr.)
gıbcıtmak Ucunu kesmek, kopar- gıcık (2) Boyu kısa, ters kimse
mak (Su.) "Bacım sabinin göbek (Ba.) "Bırak şu gıcığı, ondan gele-
bağını gıbcıd." Çalmuk 2019: 29 cek hayır Allah’tan gelsin." Şahin
gıbdi Cimri (İs.; Su.) 2020: 62
gıbel Huy, yaratılış (Âşıkbükü-Os.) gıcık (3) Çam kozalağı (Bademce-
“Bunca yıldır komşuyuz, onların Ka.)
ne gıbellü insan olduklarını ben gıcıklamak ¦ gıcılamak (1) (Çr.)
anlayamadım daha.” Arslaner “Dönen tekerdir, gıcılayan mazı-
2016: 247 dır.” Yoksul 2013: 253
gıbırık Çok hareketli olduğu için gıcılak Gıcırtılı ses çıkaran, gıcı-
ufak tefek sakarlıklar yapabilen layan (Evcikuzkışla, Karagöz-Çr.)
sevimli çocuklar için serzeniş sö- “Bozlaklar haykıran gıcılak mazı
zü (İs.) / Özüne kurt düşmüş, çürük Dey-
gıbış gıbış Kısa, hızlı yürümeyi, zoğlu” Kurtoğlu 1998: 22
çocuk yürüyüşünü anlatır (Çr.) gıcılamak (1) Kağnının gıcırtı sesi
gıbla Kıble (Su.) çıkartması (Beydili, Düdüklük-
gıbra Yazın süt, yoğurt, su taşıma- Çr.) “Kağnı çokça gıcılar / Şimdi
ya yarayan keçi ya da koyun de- gelir hacılar” Ertekin 2006: 74
risinden yapılan kap (Çr.) gıcılamak (2) Havanın sertleşip
gıcalak Kozalak (Ba.; Karkın-İs.) soğuması (Çalyayla-Çr.)
“Dün gece Demirciler Köyü’nden gıcılamak (3) Bir işi yapmamak
üç çuval gıcalak getüdüm.” Şahin için bahane üretmek (Ba.) “Hemi
2020: 62 gendisi söz verdi hemi de gıcılayıp
gıcgıc Kırlardan toplanıp yenen duruyo.” Şahin 2020: 63
bir ot (Kamışlı-Su.) gıcınsımak İstekli olmamak (Çal-
gıcı (1) Kozalak (Yağcılar-Ka.) yayla-Çr.)
gıcı (2) Ufak, yuvarlak kar tanesi, gıcır Mısırın patlamadan kalan
dolu (İs.; Sarimbey-Çr.) “Büyük sert taneleri (Âşıkbükü-Os.)
düştü ayrılığın gıcısı / Sinemi ya- gıcırdak (1) Yemeği yapılan bir
ralar haberin var mı?” Çimen çeşit ot (Çalyayla-Çr.)
2004: 25 gıcırdak (2) Çocukların uç kısım-
gıcı (3) Ses, tıkırtı (Çr.) larına asılarak döndüğü, yere ça-
gıcıboku Pür ağacının nohut bü- kılan bir kazığa oturtulmuş tam
yüklüğündeki meyvesi (Âşıkbü- ortası oyuk sırıktan yapılmış
kü-Os.) “Heğin birine altun, birine oyun aracı (Âşıkbükü-Os.)
gıcıboku doldumuş.” Arslaner gıcırdanmak Nazlanmak, oya-
2016: 178 lanmak (İs.)
gıcı gıcı Bir direk üzerine asılan gıcırı bükmek Bir şeyi zorla yap-
şapkayı değneklerle düşürme tırmak (İs.; Ka.)
esasına dayanan bir çocuk oyunu
(Çr.) “Gıcı gıcı oyununda takım

216
216
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gıcırlı Güçlü, şişman insan ya da gıfıdak Yavaşça, sessizce (İs.)


hayvan (Çr.) “Demin gıcırlı bir “Ötea oolan gıfıdak gaçdı.” Özde-
adam geçti.” Tdk 1993: 2029 mir 2019:14
gıcıt etmek Kıskandırmak, nispet gıfıladan Sessizce, yavaşça (Âşık-
vermek (Çıkrık-Çr.) "Ne gıcıt edi- bükü-Os.) “Gıfıladan içeri girdi,
yorsun babam bana da alacak." elinde bir sepet yumurtayla çıka-
Tdk 1993: 2028 geldi.” Arslaner 2016: 211
gıcıtlamak ¦ gıcıt etmek (Çr.) gığıl Kemrenin kurumuş yüzü (Es-
gıç 1. Ayak, bacak (Sarimbey-Çr.) kiekin-Çr.)
2. Arka (Akçalı-Su.) “Don geyim gığıldamak Kümes hayvanlarının
gıçıma dâmesin diyo.” Uçakcı gezinerek ses çıkarması (Kıcılı-
2006: 217 Al.; Çalyayla-Çr.) "Ardından birer
gıçayak 40-41 numaraya karşılık ikişer tavuklar da yere döküldü-
gelen bir ayakkabı ölçüsü (İs.) ler, çırpınıp gığıldamaya durdu-
gıçkırmak Halayda ayakları büke- lar." Gümüş 1977: 5
rek bir çeşit figür yapmak (Çr.) gıgış Afyon ambalajında kullanılan
gıçlamak Ayakla bir yeri ölçmek ince, yumuşak ot (Çr.)
(Çr.) gıgıştırmak Topallamak (Çr.) "To-
gıdak Çocuk dilinde yumurta (Ka.; pal bitarafa gığıştırıp gidiyor."
Âşıkbükü-Os.) Tdk 1993: 2036
gıdayla Çok az (Ka.) gığ Deve, keçi, koyun gibi hayvan-
gıdı gıdı Kış gecelerinde oynanan ların pisliği (Çr.)
bir köy seyirlik oyunu (Çr.) gığıldamak Kümes hayvanlarının
gıdıgıymık Azar azar (Çr.) gezinerek ses çıkarması (Çalyay-
gıdık Çenenin altı, gerdan (Âşık- la, Göcenovacığı-Çr.) "Ardından
bükü-Os.; Su.) “Eğil bir yol öpe- birer ikişer tavuklar da yere dö-
yim / Perpereli gıdık tan” Aytekin küldüler, çırpınıp gığıldamaya
2003: 31 durdular." Gümüş 1977: 5
gıdıklı Sarkık gerdanlı (Çr.) gığırmak Çağırmak (Çr.) "Bizim
gıdıldamak Gereksiz yere sürekli çapkını yanıma gığırdım açtım
söylenmek (Çr.) ağzımı yumdum gözümü." Tdk
gıdım Pek az (Külah-Al.; Kargı- 1993: 2037
Os.) “Bi gıdım bulgur istedim, onu gığış Efelik otunun dalında kuru-
bile vermedi.” Şahin 2020: 63 yan tohumları (Çr.)
gıdıman Pek az (Çr.) gığışdan Usulca, sessizce, yavaşça
gıdım gıdım Azar azar, savurgan- (İs.)
lık yapmadan (Çıkrık-Çr.) “Ben gıka ¦ gıdak (Çr.)
gıdım gıdım birikdiriyim, sen har gıl Kıl (Su.) “Kim der cacığım gıllı,
vurup harman savur.” Kerman ayranım eşgi.” Uçakcı 2006: 219
1997: 66 gılâ Bıçağın bilenmiş ağzı (Eskie-
gıdırış Bir işi başardıktan sonra kin-Çr.)
çevresindekilere hava atmak için gılade Süs, gösteriş (Çr.) "Bizim
söylenen küçümseyici söz (İs.) mahallenin delikanlıları çok gıla-
gıdış Besili oğlak (Su.) deli gezerler." Tdk 1993: 2038
gıf (1) Çaba (Çr.) gılağılamak Balta, bıçak gibi kesi-
gıf (2) İstek (Çr.) ci aletleri bilemek (Çr.)

217
217
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gılavan Mezarın baş taşı (Âşıkbü- gılleyli İlk bakışta anlaşılması güç
kü-Os.) bir yön, bit yeniği (Âşıkbükü-Os.)
gılavlamak ¦ gılağılamak (Sarim- “Vardır onun bir gılleylisi.” Ars-
bey-Çr.) laner 2016: 248
gılavu Yeni bilenen kesici aletlerin gılmak Anlatmak (İs.) “O da başı-
ağzında kalan çok küçük pürüz, na gelenleri hem böyle böyle gı-
kılağı (İs.) lardı.” Abaz 2004: 109
gıldık Küçük yuvarlak (Gökçam- gıltıma Beslenme, besili (Su.)
Su.) gımgım Yavaş yavaş (İs.) “Gımgım
gıldır Zayıf, güçsüz (İs.) yürüyor.” Tdk 1993: 2045
gıldıratmak Tıkırdatmak (Badem- gımıl Kehlenin temizlenmez cinsi
ce-Ka.) (Çr.) “Alır geder uşağına, gımıl
gıldırayak Ağır hareket eden (İs.) düşmüş daş…” Caferoğlu 1994:
gıldırdamak Birine hoş görünmek 109
için hafif hareketler yapmak, yal- gımıldamak ¦ gımraşmak (Âşık-
taklanmak (Çr.) bükü-Os.) “Sabahtan beri otur-
gıldırgış Geçimsizlik, karışıklık duğu yerden gımıldamadı.” Arsla-
(Çr.) ner 2016: 248
gıldır gücük Yarım yamalak, eksik gımıldatmak Bulunduğu yerden
(İs.) “Bir işe başlar gıldır gücük az hareket ettirmek (Âşıkbükü-
bırakır gider.” Tdk 1993: 2040 Os.) “Bu çuvalı yerinden gımılda-
gıldır mıldır Yuvarlana yuvarlana tabilir misin?” Arslaner 2016: 248
(Su.) gımıl gımıl Çok alçak sesle ko-
gılguyruk 1. Düzenci, hileci (İs.) nuşmak ya da çok yavaş iş gör-
2. Birinin ardından ayrılmayan, mek (Obruk-Do.; Âşıkbükü-Os.)
onun saygınlığından yararlanan “Gımıl gımıl yanıma geldi.” Arsla-
(İs.) ner 2016: 248
gılıç Kılıç (Çr.) “Nasıl gılıcı çek- gımız Kısrak sütünden yapılan bir
tiyse gız gorkudan heykiriyo.” Ak- çeşit içki (Çr.)
baş 1983: 13 gımramak ¦ gımraşmak (Çr.)
gılık Kılık (Çr.) “Cingen eşşeyi gı- gımraşmak Hareket etmek, kı-
lıklı.” Caferoğlu 1994b: 110 mıldamak (Ba.; Çr.) "Yorganın
gılınmak Her istediğini yaparak altında iki saattir ne gımraşıyon,
birine yaranmaya çalışmak (İs.) uyu artık yahu." Şahin 2020: 63
“Şimdi şu gobel şu gıza mı gılını- gımşamak Hareket etmek (Ba.)
yo?” Özdemir 2019: 125 “Dur, gımşama, ördeklerin ikisi
gıllamak Hoşa gitmeyecek biçim- tam da bu tarafa dooru yüzüyo.”
de konuşmak (Sarimbey-Çr.) Şahin 2020: 63
“Irıssız yâr haşat oldum elinde / gımşıt İnce, nazik (Çr.)
Çok gılladın baba çıksın dilinde” gın Bıçak konulan kılıf (Obruk-
Gösterir 2008/84: 11 Do.)
gılle Kâr, kazanç (Çr.) gına Kına (Dutçakallı-Çr.) "Şu gı-
gıllet Küçük minder (Ba.; İs.; Su.) nayı damadın iki küreği arasına
"Elbise almadılarısa bi gıllet gol- sürüver." Özçatalbaş 2002: 114
la." Abaz 2004: 96 gınacı Düğünde gelinle güveye
kına yakmaya giden kişiler (Su.)

218
218
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gına davarı Düğünde erkek evinin gıñgıl Horoz, hindi gibi hayvanla-
kız evine armağan gönderdiği rın tepesindeki ibik (Âşıkbükü-
süslü küçükbaş hayvan (Su.) "Gı- Os.) “Gıngılı, kuyruğu o biçim.
na davarığmı süzünüp duruyo." Baba horozdan da kabaca duru-
Uçakcı 2006: 223 yor.” Arslaner 2018: 133
gınaklamak Cevizin iyisini, kötü- gınıkmak 1. Alışmak (İs.) 2. Sıvı
sünü ayıklamak, seçmek (Çr.) şeylerde yeteri miktara ulaşmak,
"Bu gece ceviz gınakladık köme kanıkmak (Gölet-Ka.) “Yahu o ka-
dizdiler." Tdk 1993: 2046 dar terlemişim ki, suyu içiyorum,
gınamak Ayıplamak (Esentepe-İs.; içiyorum gınıkamıyorum.” www.-
Akçalı-Su.; Çalyayla-Çr.) “Bu na- golet.tr.gg/
hal gelinimiş, gınay gınay ölüleri- gınnap Kendirden yapılmış, çeşitli
di.” Abaz 2004: 117 kalınlıkta ip (Değirmendere-Al.;
gınamsak Herkesi, her durumu Ka.)
kınayan, ayıplayan (Çalyayla-Çr.) gınnata Gırnata, klarnet (İs; Çr.)
gıncıfır 1. Ağırbaşlı olmayan, hop- “Elin herifi emme de gınnata çalı-
pa kimse (Çr.) 2. Her şeyi anla- yo.” Tuluk 1991: 2
yışla karşılamayan, hoşgörüsü gınōma Erkek tarafının kız evine
olmayan kimse (İs.) 3. Çok titiz, kına yakmak için gitmesi (İs.)
tertipli kimse (Ba.) “Bir daha git- “Cumartesi günü gınōma yapal-
mem ben onun evine. Çok gıncıfır la.” Abaz 2004: 96
o garı.” Şahin 2020: 63 gıntıma Azlık, yokluk, kıtlık (Çr.)
gıncıkmak Bir şeye üzülmek, me- “Ortalık gıntımalık aradığın bu-
rak etmek (İs.) lunmuyor.” Tdk 1993: 2050
gıncırdak Tahterevalli ya da ona gınzak ¦ genzek (Çalyayla-Çr.)
benzeyen bir oyun aracı (Os.) gıpçık İstenildiği gibi kesilmemiş
gıncırdayık Ispanak gibi kavrula- (Su.) “Düzgün kesilmemiş olana
rak yenen bir yaban otu (Çıkrık- gıpçık / Diyeni görürsen Çorum-
Çr.) ludur o” Gösterir 2014: 80
gındap Sicimden daha ince kendir gıpçıtmak (1) Bir sözü yaymak,
ipi (İs.; Su.; Çalyayla, Güvenli, Ka- duyurmak, dile vermek (Çr.)
ragöz-Çr.) gıpçıtmak (2) 1. Ucundan almak
gındıra 1. Sulak yerlerde biten, (Su.; Çr.) 2. Kaytarmak, kaçamak
yenilebilen bir bitki (Su.) 2. Cılız davranmak (Çr.)
kalmış seyrek tahıl (Âşıkbükü- gıpdı Cimri (Ba.) “Adam o gadar
Os.) zengin emme bizim okula beş
gındırcak Çocukları yürümeye kâat bile bağışlamıyo, ne gıpdı
alıştırmak için kullanılan teker- herüf la bu.” Şahin 2020: 63
lekli araç, gındırgaç (İs.) gıpık Gözlerini kısarak bakan
gındırı Sert (Su.) “Ortalık tarlanın (Ovakarapınar-Çr.)
gındırı buğdayı mısın?” Uçakcı gıpırdamak Hareket etmek, kı-
2006: 219 mıldamak (Çr.) “Dibinde kurt mu
gındırık dolması Bulgur köftesi var, ne gıpırdıyon?” Yoksul 2013:
(Çr.) 240
gındırmak Özendirmek, kışkırt- gıpmak Kırpmak (Çr.) “Şekerbeyli
mak, isteklendirmek (Çr.) Gıpık Hanım’ın gözü gibi gözünü

219
219
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ne gıpıp duruyorsun? Yoksul gırçı Kırağı (Çr.)


2013: 590 gırçıl Birkaç rengin bir arada,
gıpti Cimri, pinti (Çalyayla-Çr.) uyum içinde kullanıldığı giysi
gır Koyu beyaz (Su.) rengi (İs.)
gıra Kırağı (Çr.) gırçmak Kesmek, biçmek, kopar-
gıraç Verimsiz, kolay sulanmayan mak (Su.; Küçükpalabıyık-Çr.)
toprak (Yeşilyurt-Al.) “Gel arka- gırdık Tüyleri ya da telleri seyrek
daş gezme gırda gıraçta / Gı- olan, yoluk (Âşıkbükü-Os.) “Gır-
raçta gezenin emeği heçte” Yön- dık süpürge, gırdık sakal.” Arsla-
dem 1983: 12 ner 2016: 248
gırağı Kırağı (Küre-Al.; Çr.) gırdırmak Oynamak, dans etmek
gırak (1) Kenar, kıyı (Çr.) (Çr.) “Gidek baş koşeye oturak.
gırak (2) Kurbağa ya da karga Hem gıygıdıynan gırdırırık.” Öz-
sesini anlatır (Çr.) demir 2019: 112
gıramese ¦ gıramise (Ba.) “Paya- gırede Değerlilik, saygınlık (İsaha-
yı da hiç aşşa goymuyo, üç gıra- cı-Al.) “Kırk yıllık gırede sıfıra
mese istemiş kızı için.” Şahin düştü / Evin hanımını üzdü tuzlu
2020: 64 çay” Arısoy 1970: 94
gıramise Boyna takılan beşibirlik- gıremise ¦ gıramise (Çr.)
ten daha ince bir altın (Çr.) “Sen gırf Biçilen ekin toplandıktan son-
gibi yârim olsa / Gıramise taka- ra anız içinde kalmış başak (Su.;
rım” Aytekin, 2003: 50 Gökköy-Çr.)
gıran (1) Dağ sırtı (Çr.) gırfacana etmek Kırıp geçirmek
gıran (2) Öldürücü salgın hastalık (Yazır-Bo.; Karagöz-Çr.)
(Eskialibey-Ba.) “Koküne gıran gırf etmek Mahvetmek, imha et-
giresice.” Uçakcı 2006: 223 mek (Çr.)
gıran (3) Otsuz, ağaçsız düzlük gırgır İlmek (Karagöz-Çr.)
açık alan (İs.) gırıdak Kibirli, kendini beğenen,
gıran goymak Korkutmak, sin- çalım satan kimse (Âşıkbükü-
dirmek (Ba.) “Bizim adam ba- Os.)
zarda herkesi gıran goymuş, kim- Gırığın Gale Kırıkkale (Çr.) “Senin
se aazını açamıyomuş gorhudan.” gibi Gırığın Gale’de dolu.” Yoksul
Şahin 2020: 64 2013: 563
gırantalaşmak Yaşlanmak (Ba.) gırık (1) Kadınların evlilik dışı ilgi
“Epeydir görmediğim Alicenin kurduğu erkek sevgili (İs.; Su.;
Memet de gırantalaşmış.” Şahin Çr.) “Gırığına guvenen ersiz ga-
2020: 64 lır.” Uçakcı 2006: 218
gıravgırav Altıpatlar da denilen gırık (2) Kırık (Haydar-Al.) “Gırık
bir çeşit tabanca (Çr.) gağnı, yıkık köprü / Geçmeye der-
gırcalı Kulaklarında ak benekler man galmadı” (Erdugan) Oğuz
olan keçi (Gökköy, Güvenli-Çr.) 2007b: 58
gırcı Dolunun ufak taneli olanı gırık gırtık Ufak tefek (Ba.; Çr.)
(Yazır-Bo.) “Gönlüm endişede gö- “Şu gırıg gırtıkları da çuvala dol-
züm yollarda / Gahi boran gahi durun da heçolmasın göbeller.”
gırcı bellerde” Çırakman 1992: 52 Şahin 2020: 64
gırç İnce yağan kar (Ba.)

220
220
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gırıklanma Umutlanarak bekleme gırkmak Koyun, keçi gibi hayvan-


(Su.) ların tüyünü kesmek (Bademce-
gırık nohut Çakallık yapan, terbi- Ka.; Aşağıfındıklı-Su.; Çr.)
yesiz kimse (İs.) gırma (1) Bir çeşit av tüfeği (Çr.)
gırılasıca Öl anlamında ilenme gırma (2) Hayvan yemi olarak
(Ba.) “Gırılasıcalar baaçadaki bü- kullanılan kırılmış tahıl (Su.; Çr.)
tün zavzaları yolmuşlar.” Şahin "Gırmalar, hızmıglar yeteri kadar
2020: 64 var." Çalmuk 2019: 13
gırım gırım gırışmak Kendini gırma (3) Melez (Su.)
beğenmek, görgüsüzce davranış- gırma (4) Gömleğin kol düğmele-
larda bulunmak (Çr.) “Üç beş gu- rinin bulunduğu iki kat kalın bö-
ruşun sahabı oldu ya, gırım gırım lüm (Âşıkbükü-Os.)
gırışıyo!” Kerman 1997: 66 gırmak Kırmak Çr.)
gırımsı Verimsiz, kolay sulanma- gırmaşmak Kımıldamak, kıpır-
yan toprak (Çr.) damak (Çr.)
gırışgan Kendini beğenmiş (Çr.) gırmızı (1) Domates (İs.)
gırışık Buruşmuş (Çr.) gırmızı (2) Kırmızı (Çr.) “Gırmızı
gırışmak (1) Büyüklenmek, gös- gullerden aldım tohumu / Yol-
teriş yapmak, övünmek, şımarık- cuyudum alamadım uyhumu” Ca-
ça sevinmek (Dutçakallı, Gökköy- feroğlu 1994: 147
Çr.) “Tosbağlık tallıya gı-rıştık gırmızu (1) Kırmızı (Âşıkbükü-
durduk / Ekmedik, biçmedik, az- Os.)
dık, kudurduk” Kurtoğlu 1998: 24 gırmızu (2) Domates (Âşıkbükü-
gırışmak (2) Bölüşmek (Ovakara- Os.)
pınar-Çr.) gırna (1) Sıska, hastalıktan sa-
gırışmak (3) Boynuzlu hayvanla- rarmış kimse (Çr.)
rın kafa kafaya kavga etmesi gırna (2) Çabuk küsen, alıngan
(Âşıkbükü-Os.) (Bademce-Ka.)
gırışmak (4) Oynaşmak (Çr.) gırnav Kedilerin çiftleşme zamanı
gırıtmak ¦ gırışmak (Ka.; Çr.) (Su.)
gırk Kırk (Harunköy-İs.; Su.; Çr.) gırnavlamak Kedilerin çiftleşme
“Otuz sene, gırk sene eveli laylon isteği göstermesi (Kıcılı-Al.) "Bi-
diy bişey yōdu.” Abaz 2004: 151 zim kedi gırnavladı." Tdk 1993:
gırkambar Değişik ambarlardan 2061
alınan tahıl ürünü (Su.) gırnaz Çok zayıf kimse (Çr.)
gırklamak Doğum yapalı kırk gün gırnış Hayvanların kanını emerek
olan annenin kötülüklerden arı- yaşayan bir asalak (Gökköy-Çr.)
nacağına inanılarak yıkanması gırnov Kedilerde çiftleşme isteği
(İs.) belirtisi (İsahacı-Al.) “Adediniz
gırklı Doğum yapalı kırk gün ol- batsın gırnov mu diyeyim? / Ana
mamış lohusa anne ile bebeği bugün benim uykum gelmiyor”
(İs.) Arısoy 1970: 66
gırklık ¦ kırklık (Âşıkbükü-Os.; gırov Kırağı (Kuyucak-Me.)
Aşağıfındıklı-Su.; Türkler-Çr.) gırpıcı Ars da denen sansar, gelin-
gırkma Alnını üzerine sarkıtılan cik gibi yırtıcı hayvan (Ba.)
saç, kâkül (İs.) gırpık (1) Parça (Çr.)

221
221
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gırpık (2) Çevreye zarar veren gıstırma Saç tokası (İs.)


suç işlemeye eğimli çocuk (İs.) gış Kış (Küre-Al.; Harunköy-İs.;
gırpışukluk Hep birlikte, coşkuyla Elmapınar-Me.; Çayhatap-Çr.) “Bi
(Ba.) “Hadi gel, nazlanma da şu uyuçça tavık olsun / Gışı yazı so-
guzuyu gırpışukluk ile yiyelim.” vuk olsun” Caferoğlu 1994: 141
Şahin 2020: 65 gışla Kışla (Çr.)
gırşağu Kırağı (Âşıkbükü-Os.) gışlık Kışın yenmek için ayrılmış
gırtıllamak Hafif hafif kazımak yiyecek ya da tahıl (Su.) “Gışlık
(Su.) ambardan yeygilik mi veriyon
gırtım Yudum (Çalyayla-Çr.) sanki.” Uçakcı 2006: 218
gırtışmak İddialaşmak (Çalyayla- gıt Kıt, az bulunan (Karkın-İs.; Ka-
Çr.) mışlı-Su.) “Koyde su gıtıdı.” Abaz
gırtlama ¦ Kıtlama (Su.) 2004: 105
gısa Kısa (Harunköy-İs.; Gökçam- gıtgımukcu Cimri, eli sıkı (Âşık-
Su.) “El uzun, elcek gısa.” Uçakcı bükü-Os.)
2006: 217 gıtı gıtına Ucu ucuna yetme (Su.)
gısdı ¦ kıstı (İs.) gıtil 1. Yüz geçirilmemiş yorgan
gısdu Bir tür kadın başlığı olan te- (Çalyayla-Çr.) “Ben seni heç gıtil-
peliklerin alnına birkaç sıra dizi- lerde yatırır mıyım yavrum." Ker-
len, gerdanlığa benzeyen süs, man 1997: 20 2. Çok eski (Çr.)
kısdı (Âşıkbükü-Os.) “Netsin şu bıraktığı kırk yamalı
gısduruk İki bisküvinin arasına gıtili.” Özçatalbaş 2003: 75
lokum konularak hazırlanan yi- gıvadan Birdenbire, sessizce (Su.)
yecek (İs.) gıvanmak (1) Güvenmek (Su.)
gısga Tohumluk soğan (Eşençay- gıvanmak (2) Giyinip kuşanıp
Çr.) ortalıkta kendini göstermeye ça-
gısgı ¦ gısga (Su.) lışmak, gelip gidip sağını solunu
gısgıcu Çok kısan, cimri, varyemez düzeltmek (Âşıkbükü-Os.) “Sa-
(Âşıkbükü-Os.) bahtan beri gıvanıp duruyor, ha-
gısgıdıman Düzenli, tertipli (İs.) yırdır inşallah.” Arslaner 2016:
gısgıs Cimri (Ka.) 248
gısguç Kırkayağa, benzeyen, arka- gıvıç Kuruyup yere dökülmüş çam
sında yengeç benzeri iki kolu yaprakları (Âşıkbükü-Os.) “Dün-
olan böcek (İs.) kü yağmurdan sonra çayda o ka-
gısık Çuvaldız, kıyık (Çr.) dar çok gıvıç kalmış ki arkların
gısıklı Sınırlı, az, kıt (Sarimbey- hepsi tıkanmış.” Şahin 2020: 65
Çr.) gıvıktırmak Birini ıssız bir yerde
gısım Avuç (Âşıkbükü-Os.) “Bi gı- kötülük yapmak için sıkıştırmak
sım arpaynan hayvan doyar mı (Çr.)
yahu?” Arslaner 2016: 248 gıvıl gıvıl Çok hareket eden, ye-
gıskı Altın gerdanlık (Ka.) rinde duramayan (Su.; Çr.)
gısmık Fazla tutumlu, cimri (Su.) gıvıltı Ses, gürültü (Su.)
gısmıruk Cimri, eli sıkı (Ba.; İs.) gıvıt gıvıt Hiç durmadan sessizce
“Elli çıta bal sattı, çocuklarına bi- çalışma (İs.)
le bir kilosunu koklatmadı. Bırak
şu gısmırugu.” Şahin 2020: 65

222
222
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gıvrak (1) Çabuk, hızlı (İs.; Su.) yayla, Ovakarapınar-Çr.) “Pence-


"Ah ülen ah, yaktın beni gıvrak reyi gıyık koy da içeriye ecik hava
gahbe!" Özçatalbaş 2002: 110 girsin.” Kerman 1997: 20
gıvrak (2) Gelinin yüzüne örtülen gıyık (2) Büyük, ince çuvaldız
kırmızı, pullu başörtüsü (İs.) (Kamışlı-Su.)
gıvrak gıvrak Çabuk çabuk (Çr.) gıyıkdama Kümes hayvanlarının
gıvraklamak Özellikle erkeklerin çıkardığı ses (İs.)
giysilerini düzeltmesi, dağınık gıyıklamak ¦ gıyıtmak (Çr.)
görünümden arındırması (Âşık- gıyılı bıcaklı Derli toplu (Su.)
bükü-Os.) “Oğlum, dışarı çıkarken gıyılı gıpılı Derli toplu (Su.)
şu üstünü başını gıvrakla da öyle gıyım Küçük parça (Su.)
çık.” Arslaner 2016: 248 gıyın çoyun İstemeyerek, çekine-
gıvranmak Acı duymak (Çr.) rek (Evcikuzkışla, Gökgözler-Çr.)
gıvratmak Çevirmek, bükmek, gıyın sayın Çekinerek (Ba.; Ka.)
kıvırmak (Su.) “Yemiyeceem dedi emme soona
gıvrım Kilim, heybe motifi (Su.; gıyın sayın da olsa sufraya otur-
Güvenli-Çr.) du.” Şahin 2020: 65
gıy Kıymak (Gölet-Ka.) gıyır gıyır Taze yiyecekler için
gıyah İyi, çok iyi, hoş (Kılavuz-Al.) söylenir (Ba.) "Yengelerim bi
gıyak Güzel, şık, gösterişli, yakı- baklava yapar, gıyır gıyır.” Şahin
şıklı (Ovakarapınar-Çr.) “Anlatı- 2020: 65
lanlardan da gıyakmış garı.” Öz- gıyıtmak Kapıyı, pencereyi az
çatalbaş 2003: 35 açık, aralık bırakmak (Çr.) “Gapı-
gıygaç Topal, bacağı eğri kimse yı ayırma bi daha, topluyu gıyıt.”
(Çr.) Özdemir 2019: 127
gıygak Kazların çıkardığı ses (Çr.) gıymık ¦ gıymık (Çitli-Me.; Kargı-
“Şöyle mi oynallar gıygak.” Cafe- Os.; Su.; Gökköy-Çr.) “Bebeğin
roğlu 1994b: 108 eline gıymık batmış, mızmızlanıp
gıygıdı 1. Müzik aletleri (Çr.) duruyo.” Kerman 1997: 20
"Dûnümüze mücaret gıygıdı ge- gıymuk Kıymık, ağaç yongası (Ba.)
tir." Tuluk 1991: 2 2. Müzik (Çr.) “Dün odun yarıyodum, elime meşe
“Üs gatta gine gıygıdıya başladı- gıymuğu batdı.” Şahin 2020: 89
lar.” Kerman 1997: 20 gıynak (1) Ceviz içi (İs.; Os., Su.;
gıygık ¦ gıygak (Çr.) Çalyayla, Gökköy-Çr.)
gıygırak Bir çeşit keman (Çr.) gıynak (2) ¦ gıymık (Os.; Erdek,
gıygışık ¦ gıygaç (Çr.) Kızıl-pınar-Çr.)
gıygışık gıygışık Kalçası ya da beli gıynak (3) Yiyeceklerin iyi kızar-
ağrıyan kimsenin aksayarak yü- mış kenarı (Çr.)
rümesini (Çr.) "Bizim gişinin ho- gıynap Çuvaldıza saplanabilecek
tuna ağrı geldi eyce yürüyemiyor, kalınlıkta çuval ipi; ağız bağı
gıygışık gıygışık gidiyor." Tdk (Âşıkbükü-Os.)
1993: 2066 gıynaşmak Kıpırdamak, kımılda-
gıyı Kıyı, kenar (Kamışlı-Su.; Çr.) mak (Çalyayla-Çr.)
gıyı bıcak Köşe bucak, çevre (Su.) gıynık Çok küçük parça (Su.)
gıyık (1) Kapı ya da pencerenin gıypık (1) Kenar, kıyı (Çr.)
biraz aralanmış durumu (Çal- gıypık (2) Küçük parça (Su.)

223
223
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gıypık (3) Şaşı gözlü (Su.) gızılcık Sert odunlu bir ağaç; bu
gıypıtmak Gizlice bir yana sıvış- ağacın yemişi (Çalyayla-Çr.) “Ey
mak (İs.; Çr.) “Zora gelemiyor, bi gızılcık zopası / Çeksem bulup
kendini hemen bir tarafa gıypıdı- sırasını” Gösterir 2014: 31
veriyor.” Yoksul 2013: 675 gızıl çanaklı Her şeyi herkesten
gıytırık 1. Gelişigüzel, kötü düzen- kızınan (Os.)
lenmiş (İs.; Os.) 2. Tembel, kay- gızılomuz Emek, alın teri (İs.)
tarıcı (Çr.) “Gıytırığın biri, onun gızıl yūrik Elde, ayakta çıkan ya-
gordüğü işten hayır gelmez.” ralar (Su.)
Kerman 1997: 20 gızınmak Kıskanmak (Su.)
gız Kız (İs.; Gökçam-Su.; Çayhatap, gızı olacak Birinin üvey kızı (Su.)
Eskiekin-Çr.) “On beşimde sevdim gızışmak Kızmak, sinirlenmek,
bi köylü kızı / Gız gız değil, sanki öfkelenmek (İs.) “Bunnar baña
çıtlık sakızı” Kurtoğlu 1998: 26 kunde gızuşu dedim.” Abaz 2004:
gızağan Açgözlü (Bademce-Ka.) 166
gızamık ¦ kızamık (Çalyayla, Dut- gızışuk Kızgın, gergin; kızışık
çakallı-Çr.) (Âşıkbükü-Os.) “Ortalık çok gızı-
gızan ¦ kızan (1) (Çr.) “Gızını gı- şuk, istersen sen o konuyu hiç aç-
zandan koru.” Yoksul, 2013: 326 ma.” Arslaner 2016: 248
gızansak Çiftleşme dönemi gelmiş gızlan Killi, çorak toprak (İs.)
hayvan (İs.) gızmak Kızmak, hiddetlenmek
gızarçı Oyunda haksızlık yapan (Sarimbey-Çr.) “Madımak toplar-
(Ba.; İs.: Çalyayla, Gökköy-Çr.) dık günün yarısı / Hep gızardı bi-
“Gızarçının birisin. Sennen bidaa ze Kürtün karısı” Çimen 2000: 46
oynayan eşşek.” Kerman 1997: 66 gız uşā Kız çocuğu (Çr.)
gızarçılık yapmak Oyunda sorun gicik Uyuz hastalığı (Çr.)
çıkarmak, haksız yere kazandığı- gicimik (1) Düşkünlük, dadanma
nı ileri sürmek (Çr.) “Gızarçılık (Os.) “Hüseyin işrete gicimik ol-
yapma.” Yoksul, 2013: 326 du.” Tdk 1993: 2072
gızarmak (1) Oyunbozanlık yap- gicimik (2) İnsanın içinin rahat
mak (Ba.) “Dalyede gızarıyon, do- olmaması durumu (Çr.)
kuzdaşda gızarıyon, gazug me- gicimik tutmak Huzursuz olmak,
tinde gızarıyon, yuh artık!” Şahin sıkıntıya düşmek (Çr.)
2020: 65 gicişmek Kaşınmak (Âşıkbükü-
gızarmak Olgunlaşmak (Ba.) “Bu Os.; Gökköy-Çr.)
sene elmalar erken gızardı. Ayva- gidek Keçi yavrusu, oğlak (Batı-
lar da erken olacak o zaman.” Şa- oğuz-Or.; Kayı-Çr.)
hin 2020: 66 gidenaştan Gidene kadar (Al.)
gızbaşı Nişanlı kızın ailesi (Su.) giderayak Gitmek üzere iken (Çr.)
gıze Kadınların kocalarına ses- gidi Ahlaksız, pezevenk (Çayyaka-
lenme biçimi (Kamışlı-Su.) Su.; Serban-Çr.) “Onmadık gidinin
gızıl (1) Koyu kırmızı (Su.) vardır bir derdi.” Ayhan 2002:
gızıl (2) Edepsiz, kavgacı (Badem- 215
ce-Ka.) gidik ¦ gidek (Çopraşık-Al.; Aşa-
gızıl buğaz Evde bakmakla yü- ğıfındıklı-Su.; Dutçakallı, Üçköy-
kümlü olunan kişi sayısı (İs.)

224
224
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Çr.) “Gidiklere kömde ayrı bir yer girellik Fazla eşya, öteberi konu-
ayırın.” Yoksul 2013: 326 lan oda, kiler (Kamışlı-Su.; Bey-
gidikene Giderken (İs.) “Bu ta- dili-Çr.) “Girellik denilen,evin so-
rafdan gidikene de gızın hamam ğuktan en korunaklı yerlerinde
şeyi oluyodu.” Abaz 2004: 96 samanın içine gömülerek sakla-
gidiş Kaşıntı (Çr.) "Geceleri yine nırdı." Kala-yoğlu 2017: 167
gidiş devam ediyor." Demiryürek- giremise ¦ gıramise (Eskiekin-
Ozulu 2017: 271 Çr.) “Ak gerdana giremise asılır /
gidişik Uyuz hastalığı, kaşıntı (İs.) Töredir, gençleri başgöz ederken”
gidişli Gidince (Me.) Kurtoğlu 1994: 165
gidişmek (1) Kaşınmak (Yağcılar- giren Havanın bulutlu, sisli, kapalı
Ka.; Çalyayla, Dutçakallı-Çr.) “Boş olması durumu (Çr.)
böörüme bi bakıviya, sivilce mi girengi ¦ giren (Ovasaray-Çr.)
var acaba, iki gündür datlı datlı girenlik (1) ¦ girellik (Alacahö-
gidişiyo." Şahin 2020: 66 yük, Kılavuz, Külah-Al., Ba.; Or.;
gidişmek (2) Başına gelebilecek Su.) "Girenliğe iki ayaklı sıçan
kötü bir duruma davetiye çıkar- girmiş, bütün gıyma tekerlerini
mak (İs.) yürütmüş!" Şahin 2020: 66
gidişük Kaşıntı (İs.; Ka.) girenlik (2) ¦ giren (Kavşut-Su.)
-gil Sonuna eklendiği aileyi belirtir girennik ¦ girellik (Kargı-Os.)
(İsahacı-Al.; Dut-çakallı-Çr.) “Ne girevü Pazar günü (İs.) “Sonra
kapıdan bakarsın / Amcamgilin it devam ediyor: cumaîertesi, gire-
gibi” Türkoğlu 2007: 171 vü, düşünbe, deri…” Benice 2002:
gilerlik Kiler (Çr.) “Bitişiğinde de 154
içten küçük bir kapu ile geçilen girgal Hayvanların boğazına geçi-
gilerlik vardır.” Tombuş 1943: 24 rilen halka (Al.)
gilik 1. Saçta pişirilen küçük ek- giri Tekrar, geri (Örenseki-İs.)
mek, çörek (Çıkrık, Ovakarapı- “Āşama giri eve geldük.” Abaz
nar-Çr.) 2. Mayalanmış hamur- 2004: 126
dan yapılan sac ekmeği, bazlama girintili ¦ girişgen (İs.; Su.) “Ben
(Çopraşık-Al.; Kızılhamza-Or.) de öyle bek girintili daalim.” Öz-
gimi Gibi (Çiçeklikeller-Su.; Ser- demir 2019: 154
ban-Çr.) “Yükün kuş gimi hafif girişgen Çekinip sakınmayan, gi-
osun.” Oğuz 2007a: 18 rintili, sokulgan (Obruk-Do.)
gine Gene, yine (Akçalı, Kemallı- gişi 1. Kadınların eşlerine seslen-
Su.; Çağşak, Eskiekin, Serban-Çr.) me sözü, koca, eş, erkek (Al.; Su.)
“Neyinizi bölüşemiyonuz gine “Gişii gişi, beni gendine bulaştır-
ulan?” Özçatalbaş 2002: 89 ma, ırahatça dur.” Kerman 1997:
giralık ¦ girellik (Al.) 20 2. Kişi, insan (Akçalı-Su.; Ser-
giravu Pazar günü (İs.) ban, Sarimbey-Çr.) “Hüseyin aş-
girdeburun Delik delmeye yara- kına yanan bir gişi / Ağlasa aksa
yan küçük testere (Çr.) gözünün yaşı” Koçak 1980: 55
girel ¦ girellik (Al.) giyesi Çamaşır (Çr.)
girelik ¦ Girellik (Kıcılı-Al.; İs.; gizbe Issız, izbe, kuytu yer (Kayı-
Çalyayla-Çr.) Çr.) “Gizbe yerlerde gizlenenlerin

225
225
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gizli amaçları vardır.” Yoksul gocalak Kocaman, çok iri (Çal-


2013: 327 yayla-Çr.) “İriye gocalak, hızlıya
gizir Köy bekçisi ya da köy odası dıvrak / Diyeni görürsen Çorum-
hizmetçisi (Çalyayla-Çr.) ludur o” Gösterir 2014: 80
gizlencelik Bayramlarda, belli gocalık Yaşlılık (İs.; Çr.)
günlerde giyilen güzel giysi (İs.; gocaman Büyük, iri (Çr.)
Çıkrık-Çr.) goce Gökçe, mavimtırak (Çr.) “Arı-
gizlengeç Özel giyim (Ka.) guşu gokde rızgın beklemiş / Goce
go (1) Dedikodu, birini arkasından garga zikrile sevinir insan” Cafe-
çekiştirme (Çitli-Me.; Su.) roğlu 1994: 150
go (2) Yesil (İs.) gocek Yeni biten sebzenin dal-
gobek Soy sop, sülale; göbek (Su.) lanma durumu (Su.)
gobel 1. Çocuk, oyun çağındaki gocodak ¦ goğcu (Çr.) “Bırak he-
erkek çocuk (Harunköy-İs.; Ka- eri! Ondan adam olmaz, gocoda-
mışlı-Su.; Karadona-Çr.) “Arap ğın biri.” Kerman 1997: 66
cücüğü ne dönmüşsün gobel sen.” gocugodak Dedikoducu (Çr.)
Yoksul 2013: 61 2. Yetim kalmış gocunmak 1. Sakınmak, çekin-
erkek çocuk (Külah-Al.; Gökçam- mek, kaçınmak (Çr.) 2. Alınmak
Su.; Gökköy-Çr.) “Dokuz gobelle (Acıpınar-Çr.) “Bunları görüp im-
ortada mı kaldın? “Gürsel 1997: renen, bir bakıma gocunan baba,
254 3. Delikanlı (Çr.) “Filmdeki aldı çocuğu karşısına.” Seyda
gobeli gordün mü?” Kerman, 2006: 84
1997: 20 goç Koç (Boğazkaya, Kuyucak-Me.;
gobel dana Yetim kalmış, anasın- Çr.)
ca büyütülen erkek çocuk (İsma- goçak (1) Cömert, eli açık (Su.)
ilköy-Çr.) “Gobel danalar gibi sür- goçak (2) Bir mantar türü (Ba-
tücana otur da dersine çalış.” Ker- demce-Ka.)
man 1997: 66 goçalak Ak renkli, güzel bir man-
gobelek Bir mantar türü (Su.) tar çeşidi (Ba.) "Bu sene rahmet
goca (1) Büyük, iri (Karkın-İs.; az olunca goçalak da bulunmadı
Çr.) “Biri goca bostanı aldı, emme Garadepe’de." Şahin 2020: 66
duta-madı.” Özdemir 2019: 14 goçan Nüfus cüzdanı (İs.)
goca (2) Koca (İs.; Çr.) “Bana bi goç garı Koç katımı sırasında,
goca lazım, o da bu gece lazım.” ekim ayı sonunda yağan ilk kar
Yoksul 2013: 109 (İs.; Kınık-Çr.)
goca ana Evin büyük annesi (Ba.) goç gatımı Koç ya da tekelerin
"Bizim gurbanın işkembe işini her ayrı bir yerde tutulduktan sonra
sene goca anam yapar." Şahin çiftleşme zamanı süslenerek sü-
2020: 66 rüye katılması (İs.; Su.)
gocabaş Şekerpancarı (Ba.; Kargı- goçsamak Koyunların çiftleşmek
Os.; Çalyayla-Çr.) “Gocabaş yiye- istemesi (Su.)
caak diye nasıl da seviniyo bizim goçtü guzel Heybe, kilim motifi
gobeller!” Özçatalbaş 2002: 95 (Su.)
gocadon Şalvar (Ba.) "Gencecik goçum Yüreklendirme, beğenme
adamsın, o gocadon hiç yakışmış ünlemi; koçum (Çr.) "Hadi goçum
mı sana?" Şahin 2020: 66 gorüyüm seni! Şunun duşgalta-

226
226
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ğına iki dene indir." Kerman gofes Kafes (Çr.) “Ezel bahar yaz
1997: 20 ayları gelincik / Bülbülü gofesde
godak (1) Çocuk (Âşıkbükü-Os.) goymak var mıdır” Caferoğlu
godak (2) At, eşek yavrusu (Ba.) 1994: 145
godak (3) Birinin peşine takılan, gogah Saç kepeği (Aşağıfındıklı-
onun sayesinde bir yerlere gelen Su.) “Senin saçında gogah var.”
(Yenişıhlar-Ba.; İs.) "İstemiyorum www.asağifindikli.net
aslanım, gelme benimle godak goğ Dedikodu, kov, gıybet (Âşık-
gibi." Şahin 2020: 66 bükü-Os.) “İşi gücü goğ gıybet,
godaksuz Çocuğu olmayan (Âşık- uzak dur ondan.” Arslaner 2016:
bükü-Os.) 249
godek (1) Kısa kalmış, büyüme- goğan (1) Boş arı kovanı (Çr.)
miş (Gökçam-Su.; Gökköy-Çr.) goğan (2) Fişek ya da mermilerin
"Godek Rıza da kapının yanında boşalmış olanları (Çr.)
onları bekliyordu." Çalmuk 2019: goğcek Açık mavi (Su.)
14 goğcu Dedikoducu, söz taşıyan
godek (2) Kuyruksuz, kuyruğu kimse (Sarimbey-Çr.) “Nasıl dost
kesik hayvan (Gökköy-Çr.) edersin goğcu kokuyu / Yolundan
godekleme Küçük kısa sandalye eyleme giden yolcuyu” Çimen
(Çr.) 2000: 26
godelek Gödekçe, ufacık (Çr.) goğdurmak Atı ya da eşeği hızlı
godeni deşilmek Aşırı tuvalete koşturmak (Gökçam-Su.)
çıkanlar için kullanılan bir deyim goğe badal gurmak Durmadan
(Çr.) gezip tozmak, ev işlerini unutup
gōdesi dutmamak Kırgınlık ne- eğlence peşinde gezmek (Çr.)
deniyle iş yapma isteği duyma- "Goğ yüzünde düğün var deseler
mak (Su.) goğe badal gurar yine de gider."
godoş 1. Ahlaksız adam, pezevenk Kerman 1997: 66
(İs.) 2. Kendisini üstün gören, ka- goğsak Kovuk, koğsak (Âşıkbükü-
fası çalışmaya kimse (Gölet-Ka.) Os.)
“Seni böyle bırakır giderler işte, goğucu Dedikodu yapan kimse
akıllı godoş!” www.golet.tr.gg/ (Kargı-Os.)
godoşlanmak Hindi gibi kabaran, goğu gaybet Dedikodu, birini
kendini başka insanlardan üstün arkasından çekiştirme (İmat-Al.;
gören kimsenin tavırları (Gölet- Kalecik-Me.) “Sakın kötülükten
Ka.) “Bak! Nasılda godoşlana go- dini imanı / Goğu gaybet zarafet-
doşlana yürüyor.” www.golet.- ten sakının” (Mehemmet) Çırak-
tr.gg/ man 1992:38
godu Hindi, ibi (Gölet-Ka.) goğuk Oyuk, boşluk (Çr.)
goduş Namussuz (Su.) goğunsamak Yanık kokusu olan
godük Çiniğin üçte biri oranında (Gölet-Ka.) “Et sanki goğunsu-
bir ölçü (Gökçam-Su.) muş.” www.golet.tr.gg/
godül Büyük kazanlarda pişirilen goğur Kıra yakın boz renk (Âşık-
yemekleri karıştırmaya yarayan, bükü-Os.) “Bir ineğimiz kaybol-
ucu geniş yassı ağaç (Gökköy- muştu: Karnının altı ala, sırtı ğo-
Çr.)

227
227
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ğur, kuyruğu sekül.” Arslaner goleme ¦ gölüme (Su.)


2016: 249 goley Kolay (Harunköy-İs.) “Hak-
goğzak İçi boş, hafif olan şey (Çr.) gatdan ezeli goleyidi.” Abaz 2004:
gohmak Kokmak (Or.; Çr.) “Gara 132
toprak buram buram gohunca / goli Koli (Çr.)
Çayır çimen gül açılır baharda” golik Eşek, erkek eşek (Al.)
Oğuz 2007b: 89 golle Hedik (Küçükpalabıyık-Çr.)
gohu Koku (Çr.) “Benden selam gollo (1) İri köpek (Çalyayla-Çr.)
söylen nazlı yavruma / Esen ülüz- gollo (2) Kalıbının adamı olmayan
gardan alsın gohumu” Caferoğlu ir kıyım kimse (Ba.) "Bırak şu
1994: 147 golloyu Allasen, o galıbıynan güç-
gohulamak Koklamak (Çr.) çük göbeli bile yenemedi." Şahin
gokmuş ¦ gokudak (Âşıkbükü- 2020: 66
Os.) golük At, eşek (Harunköy-İs.; Gök-
gokudak Laf taşıyan, koğuculuk köy-Çr.) “Golǖmüz varıdı, ikişer
yapan kişi (Âşıkbükü-Os.) ikişer.” Abaz 2004: 133
gol (1) Helâ, tuvalet (Gölet-Ka.) goma Bırakma, gönderme (Al.;
gol (2) Kol (Çr.) “Benden başga Örenseki-İs.) "Bi dıhım ekmâa-
yatırırsan dizine / Gırıssın golla- nen guşaneyi de gotürüp yerine
rın saramıyasın” Caferoğlu 1994: gomuş." Çorumevi 2000: 18
147 gōmak Kovmak (Çayhatap-Çr.)
gōlamak Çekiştirmek, dedikodu- “Yeksani sırrını aşikar etmez /
sunu yapmak (Ba.; Su.) Pervane şemeden gôsalar gitmez”
golañ Hayvanın semerini ya da Caferoğlu 1994: 140
eyerini bağlamak için göğsünden gomak Koymak (Su.; Çr.) “Evelleri
aşırılarak sıkılan yassı kemer gazana gor gaynadırdık.” Özde-
(Âşıkbükü-Os.) “Golanını gev- mir 2019: 72
şet.” Yoksul, 2013: 328 gomidin Büfe, komodin (Çr.)
gol atmak Kabak, salatalık gibi gomlek Gömlek (Çr.) “Şu yalan
sebzelerin dallarının uzaması dünyaya gelmişe döndüm / Ema-
(Çr.) “Kara kabak gol attı / Dibi- net gomleğini geymişe döndüm”
ne yılan yattı” Gösterir 2011: 139 Caferoğlu 1994: 146
golay Kolay (Gökçam-Su.; Sarim- gompir Patates (Ka.) “Topala yam-
bey-Çr.) “Ee golay mı gardeşlik, pir, patatese de gompir derler
giden evinin direği, eri…” Özçatal- Kargı’da.” Aşık 2003: 134
baş 2003: 8 gomşu Komşu (Su.; Çr.) “Ağşamki
golbez Köpek yavrusu (Gökçea- kınada çalar oynarsınız gomşu
ğaç-Uğ.; Karadona, Türkler-Çr.) gızlarıyla.” Özçatalbaş 2003 : 10
"Bana ne gızıyon ula? Golbeziken gon Deri (Gökköy-Çr.) “Evci geldi
kulağını mı kestim." Kerman evini aldı, gopek geldi gonünü al-
1997: 20 dı.” Caferoğlu 1994b: 107
golçak (1) Ceket ya da gömlek gonaçlamak Taneleri birbirinden
kollarının kirlenmesine engel ol- ayırmak (Su.)
mak için bilekten dirseğe kadar gonak (1) Büyük yapılı ev, konak
geçirilen eğreti kolluk (Su.) (Âşıkbükü-Os.; Su.; Çr.) “Gonak-
golçak (2) Bir çeşit bilezik (Su.) lar yapdırdım altın eşigli / Sufra-

228
228
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

lar serdirdim gumuş gaşıglı” Cafe- lini danışmayınca” Caferoğlu


roğlu 1994: 142 1994: 145
goñak (2) Kundak çocuklarının gopça Altındaki parçasında deliği
başındaki kepek tabakası (Kargı- olan düğme (Gölet-Ka.; Os.) “Ana
Os.; Ovakarapınar-Çr.) gopçam goptu, dikivisene.”
gonak (3) Konuk, misafir (Çr.) www.golet.tr.gg/
gonarga Kuşların gidip gelip kon- gopçurmak At ya da eşeği koş-
dukları yer (Çr.) turmak (Su.) “Atını eyice gopçur.”
goncalamaz Yerinde duramayan, Uçakcı 2006: 364
sürekli bir şeylerle uğraşıp çev- gopek Köpek (Çr.) “Evci geldi evini
reyi karıştıran kişi, dirliksiz aldı, gopek geldi gonünü aldı.”
(Âşıkbükü-Os.) “Otur oturduğun Caferoğlu 1994b: 107
yerde be adam, goncalamaz mı gopey ¦ kopey (Ovakarapınar-
oldun?” Arslaner 2016: 249 Çr.)
gonenmek Varlık içinde mutlu gopgop Yağcı (Çr.)
yaşamak (Çr.) gopturmak Başıboşluk (Su.) “Ne
gongak Kırılan, içi çıkartılan cevi- gopturup geziyorsun.” Uçakcı
zin parçalanmamış durumu (Os.; 2006: 364
Karagöz-Çr.) goraf goraf Toplu olarak gelme ya
gonırsı Yün, pamuk, saç, tiftik gibi da gitme (İs.; Ka.; Çalyayla-Çr.)
şeylerin yanmasından ileri gelen “Ellerin misafirleri goraf goraf
koku (Çr.) gidiyo anam.” Yoksul 2013: 499
gonk Başta olan kepek (Çr.) gorelmek Yatar gibi düzensiz
gonmak Konmak (Karadona-Çr.) oturmak (Su.) “Evin başkoşesine
“Gönüm güvercin olmuş / Gon- gorelmiş oturuyodu.” Uçakcı
muyo daldan dala” Caferoğlu, 2006: 364
1994: 146 goresimek Özlemek (Gökköy-Çr.)
gonsul Bir çeşit büfe (Çr.) “-N’oldu saña, doluhup doluhup
goñşu Komşu (Ba.; İs.; Su.; Çr.) “Ev geliyoñ? -Annemi goresidim.” Öz-
alma, goñşu al.” Uçakcı 2006: 217 demir 2019: 103
gonuk Konuk, misafir (Çr) gorhu Korku (Harunköy-İs.) “Di-
gonur Kestane rengi (Çr.) lim durdu gorhumdan, bişiy di-
goñursak Suyunu çok çekmiş, yemiyom.” Abaz 2004: 150
hatta hafifçe dibine sarmış ye- gorhuşlu Korku verici, kokutucu
meğin tadı (Âşıkbükü-Os.) “Keçi (Harunköy-İs.) “Öyle gorhuşlūdu
sütü biraz goñursak olur galiba.” yol esgiden.” Abaz 2004: 149
Arslaner 2016: 249 gormek Görmek (Bozdoğan-Al.;
goñursamak Çok pişmekten dibi- Çayhatap, Mislerovacığı-Çr.) “Be-
ne saran sütün yanığımsı kok- niz sarı, beden çalık / Yiğit gorsün
ması (Âşıkbükü-Os.) be ortalık” Yoksul 2011: 44
goñuz Eksik, tam dolmamış kap, gorpe 1. Körpe, taze (Al.) 2. Ko-
dolmayan bölüm (Âşıkbükü-Os.) yun, keçi yavrusu (Su.)
“Süt helkeği biraz goñuz kaldı; gorpe gelme vahdı Saat on, on bir
ama olsun.” Arslaner 2016: 249 arası (Su.)
gonül Gönül (İs.; Çr.) “Her gozele gorsamba Etin kalitesiz bölümü
gedip gonül verilmez / Aslını cis- (Ba.) "Yahu şu hayvana da bi gor-

229
229
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

samba virivirin, günahtır." Şahin goş Koç (Çr.) "Tonbul goş, arabayı
2020: 67 goş." Caferoğlu 1994b: 106
gorsetmek Göstermek (İs.) "Bi tek goşam İki avuç dolusu (İs.)
herüfden başga kimsey gorme- goşamlamak Avuçlamak (Ba.)
dim. Allah gorsetmesin." Abaz, "Utan utan, damat çerezi hiç öyle
2004: 168 goşamlanır mı birader?" Şahin
gort gort Gırtlaktan ses çıkararak 2020: 67
iştahla su içmeyi anlatır (Obruk- goşma (1) Koşma (Çr.)
Do.; İs.) "Üzerine bir tas suyu, bo- goşma (2) Tavan arası boşluğu
ğazını gortlata gortlata içti." Gü- (Su.; Eskiekin-Çr.) “Silkilecek gal-
ven 2010: 18 dı ulu cevizler / Goşmada sokulu
gortu Kart, yaşlanmış (Ba.) "Köyün sırık Deyzoğlu” Kurtoğlu 1998: 23
en gortusu emme düğünlerden, goşma (3) Evin tavanına tabana
mevlütlerden de hiç geri kalmaz." koşut yerleştirilmiş kalın ağaç,
Şahin 2020: 67 tomruk (Ovakarapınar-Çr.)
goruh Olgunlaşmamış üzüm, ko- goşmak Hayvanı çekeceği araca
ruk (Su.; Çıkrık-Çr.) bağlamak (Çavuşoğlu-İs.; Düdük-
goruk Üzümün olgunlaşmamış lük-Çr.) "Galhıp da harman mı,
durumu (Kamışlı-Su.; Karadona- oküz mü goşcām." Abaz 2004:
Çr.) “Şınavat şına-vat üzüm ke- 140
serdik / Nasıldı unuttum goruk goşu Tarım işlerinde kullanılan
Deyzoğlu” Kurtoğlu 1998: 23 hayvan ya da araç (Su.) “Goşu
gorutmak Yetmek, yeterli gelmek öküzünün ağzı bağlanmaz.” Yok-
(Su.; Ovakarapınar-Çr.) sul 2013: 328
gorümce Görümce (Su.) goşum Hayvanı arabaya, düvene
gorümcelik Oğlan evinin ilk kez bağlamaya yarayan kayış takımı
gelini görmeye giderken götür- (Ba.; Çr.) "O zaman gatırlar ba-
düğü armağan (Su.) zen goşumların üstüne işiyodu."
gōs Göğüs (Çr.) “Durur durur yâr Şahin 2020: 67
gōsünü geçirir / Yoğusa bön ayrı- got Bir kile alan ölçek, şinik (Çr.)
lığın gunü mü” Caferoğlu1994: gotarmak Sulu yemeği kaplara
144 koymak (Âşıkbükü-Os.) “İki kap
gosgoca Çok büyük, iri (Çr.) yemeği gotaramayan karıya karı
gosgocaman Çok büyük, iri (Çr.) mı denir.” Arslaner 2016: 249
gosgos 1. Gururlu, kibirli, kendini gotün gotün Geri geri (Su.)
beğenen (Çıkrık-Çr.) 2. Savrula- gotürmek Götürmek (Örenseki-
rak yürüyen (Su.) İs.) “Gotür yarin gapısına as beni
gosgoslanmak Kibirlenmek (Ka.) / Yâr uğruna öldü getti de-sinner”
gosguç Kökü yenebilen turpgiller- Caferoğlu 1994: 147
den bir bitki; yaban turpu (Âşık- gov Dedikodu (Yeşilyurt-Al.) “O
bükü-Os.) vaguftur ettiğimiz gova kaybete.”
gostak 1. Çok delikanlı, fiyakalı Yöndem 1983: 75
(Su.) 2. Zenginler gibi yürüyüp gova Kova (Çr.) "Gece hamam do-
konuşma (Su.) “Gız tevküllün ge- labında önce bir gova su ısıtıp do-
liyo, gostak gostak yörü.” Cafe- künmüş." Özçatalbaş2002: 104
roğlu 1994b: 121 govalamak Kovalamak (Çr.)

230
230
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

govan Arı kovanı (Eskiyapar-Al.; ne yoğurt katılarak yapılan bir


Obruk-Do.) “Arıları govanlara çeşit yemek (Âşıkbükü-Os.)
döşenmiş / Tabiatla nakış nakış goyun Koyun (Dutçakallı, Güvenli-
kuşanmış” Barışcan 2001: 194 Çr.) “Ben bu suyu içemem, goyunu
govşen Mavi, mavi göz rengi (Su.) guzuyu seçemem.” Caferoğlu
govuk Bir yüzeydeki oyuk bölüm, 1994: 152
kovuk (Ovakarapınar-Çr.) goyungözü 1. Kardelen olarak da
goya Güya (Al.; Ba.; Âşıkbükü-Os.; bilinen beyaz çiğdem (Su.) 2. Pa-
Su.) "Goya zenginmiş zavallının patya (Âşıkbükü-Os.)
geçmişi." Özçatalbaş 2002: 29 goyurmak Bırakmak, salıvermek
goygun 1. İçlendirici, ağlatıcı, do- (Su.)
kunaklı (Sarimbey-Çr.) 2. İçten goyvimek Salmak (Ba.) "Goyvi git-
içten, derinden (Akçalı-Su.) “Bir sin ucunu, sen mi yapacaan san-
sunaya meyil verdim vereli / İçten ki." Şahin 2020: 67
içten goygun yanar dururum” goz Göz (Bozdoğan-Al.; Su.; Çay-
Arız 2005a: 202 hatap-Çr.) “Söz içinde benim sö-
goyırmak Salmak (Ba.) "Goyır git- züm / Ev sabı iki gozüm” Cafe-
sin, bu gadar sene yanında kaldı." roğlu 1994: 139
Şahin 2020: 67 gozak (1) Hayvanların boğazına
goylamak Az yanan ateşin alazını çan takmaya yarayan süslü hal-
artırmak (Akçalı-Su.) “Sen goyla- ka(Çr.)
dın içimdeki ataşı / Yetiş pirim gozak (2) Yarımlağının dörtte biri
Koca Haydar gel yetiş” Arız hacminde tahıl ölçeği (Âşıkbükü-
2005a: 305 Os.)
goylanmak İçin için yanmak (Su.) gozalak Çam kozası (Kargı-Os.)
goymak Koymak (Yeşilyurt-Al.; gozanmak Kazanmak (Çr.)
Çayhatap-Çr.) “Mavilim harda be- goz değmesi Nazar (Su.)
ni / Goydun çukurda beni” Yön- gozel Güzel (Al.; Örenseki-İs.; Su.)
dem 1983: 18 “Horiyem, sen de pek mi çirteni-
goynek Atlet yerine giyilen iç gi- yon ne? Huyu gozel olsun huyu.”
yim, gömlek (Harunköy-İs.; Gök- Özçatalbaş 2002: 20
çam-Su.) “Şuralarımızdan gısa gozer ¦ gözer (Ovakarapınar-Çr.)
goynek giyerdük.” Abaz 2004: 128 gozlemek Gözlemek, beklemek,
goynuna koymak Göğsüne sok- izlemek (Su.; Çr.).
mak (Çr.) gozü dar Aç gözlü, cimri (Su.)
goynük Hafif yanık (Su.) gö (1) 1. Gökyüzü (Su.; Acıpınar-
goynümek İçin için yanmak (Su.) Çr.) 2. Gök mavisi (Su.; İsmail-
goynümüş (1) Eskimiş (Çr.) köy-Çr.) “Encik mencik, gö bon-
goynümüş (2) Yenemeyecek ka- cuk.” Caferoğlu 1994b: 105
dar fazla olgunlaşmış meyve (İs.; gö (2) Olgunlaşmamış, ham meyve
Çr.) “Şu armıtları goynümeden (Kıcılı-Al.; Ovakarapınar-Çr.)
toplasan da insan gursağına girse göbek Bir şeyin ortası, orta (Su.;
olmaz mıydı?” Kerman 1997: 20 Çr.)
goyultmaç Sonbaharda koyun göbek düşmesi Karın ağrısı (Gö-
sütleri koyulaştığında sütün içi- cenovacığı, Seydim-Çr.)

231
231
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

göbel 1. Piç (Çr.) 2. Erkek çocuk göcek (2) 1. Semerlerin arkasına


(Âşıkbükü-Os.; Göcenovacığı-Çr.) takılan çengelli demir (Çalyayla,
“Göbelin nerede ne yapacağı bi- Eskiekin-Çr.) 2. Hayvan semeri
linmez.” Yoksul 2013: 329 3. Ye- (İncesu-Su.) “Üzerine gümüş gö-
tim, öksüz ya da kimsesiz çocuk cekli eyeri koydular.” Güven 2013:
(Seydim-Çr.) “Göbellikte büyüdü- 139
ğü için bazıları onu pek adam ye- göcek (3) Kısa bağ karığı (Dut-
rine koymazlar.” Sarıyüce, 2004: çakallı-Çr.)
46 göcek (4) Gök gözlü, güzel (Su.)
göbelek (1) Şişkin, kabarık (Çr.) “Al kanatlı böceğim / Sarışınım
göbelek (2) Yenilen bir çeşit man- göceğim” Aytekin 2003: 12
tar (Kıcılı-Al.; Kamışlı-Su.; Sarim- göcen (1) Tavşan yavrusu (Yağcı-
bey-Çr.) “Göbelek mantarı yo- lar-Ka.; Dutçakallı, Eşençay, Kü-
ğurtlayıp getirsene.” Yoksul 2013: çükpalabıyık-Çr.)
329 göcen (2) Yabani kuşkonmaz
göbelez Köpek yavrusu (Göceno- (Çalyayla-Çr.)
vacığı-Çr.) “Ağam ben şöyle ufa- göcertmek Yıktırmak (İs.)
cık göbelez bir çocuktum.” Erte- göçek Köyde delikanlıların, kızla-
kin 1946: 15 rın düğünlerde oynadıkları bir
göbel yamalığı Çok iri yağan kar çeşit oyun (İs.)
(Atçalı-Çr.) göçgün ¦ göçkün (Çr.)
göbert Külde pişmiş elma (Çr.) göçkün Çadır hayatı yaşayan,
göbez Köpek yavrusu (Çr.) göçebe (İs.)
göbü Kalın dikiş, yorgan dikişi, göçtügüzel Bir kilim motifi (Su.)
ilinti (Çr.) “Güvey Mısdıfa olsa / Göçtügüzel
göbüme Seyrek, büyükçe dikişler- mi yetmez” Aytekin 2003: 141
le dikilmiş yatak, yorgan, minder göçük (1) Çökmüş, kaymış toprak
ya da giysi (Çr.) “Rabiye Karı çok (Kargı-Os.; Çr.)
Kuran okurdu / Makkan gobüme- göçük (2) ¦ göcek (2) 1 (Ka.)
den işlik dokurdu” Kurtoğlu 1998: göçürtmek Çöktürmek (Çr.)
13 göde (1) Baş üzerinde taşınan bir
göbüme hırka Pamuklu bezden, tepsi ile “gödee, gödee” diye ba-
astar ile dış kumaşın arasına ince ğırarak evleri dolaşıp toplanan
pamuk döşenerek göbünmüş hır- malzemeyle yemek yapılması bi-
ka (Çr.) çiminde çocuk oyunu (Gölet-Ka.)
göbümek Yorgan, şilte gibi şeyleri göde (2) Kurbağa (Gölet-Ka.)
seyrek, büyükçe dikmek (Çr.) göde (3) Aşırı derecede ıslaklık
göbüt (1) Küçük, şişkin ekmek (Âşıkbükü-Os.) “Çocuk, gece ya-
(Çr.) tağı göde gibi yapmış.” Arslaner
göbüt (2) Kağnıda öküzlerin arka- 2016: 249
sına gelen çıkıntı (Ka.) göde göde mekerek Yağmur
göcek (1) Köşe (Çr.) “Tarlanın duasıyla ilintili bir çocuk oyunu
göceği, ikindinin sıcağı olmasa til- (Bademce-Ka.) "Göde göde meke-
ki de reçberlik yapar.” Eker 1940: rek / Gökten ırahmet gerek" Aşık
15 2003: 82

232
232
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gödek (1) Kısa boylu, büyümemiş / Yeşerdip, güverdip bitiren me-


(Külah-Al.; Eskiekin-Çr.) “Sözü det!” Arısoy 1970: 27
dinlenirdi neşeli şendi / Çok atıp göğ (2) 1. Yeşil, yemyeşil (Kirazlı-
tutardı gödek Emrullah” Öztanıl pınar-Çr.) 2. Mavi (Gökköy-Çr.)
Ty: 22 göğ (3) Olgunlaşmamış sebze ya
gödek (2) Kuyruksuz kümes hay da meyve (Körkü-Su.; Gökköy-
vanı (Çr.) Çr.) “Hakkı, özgürlüğü göğ iken
gödek (3) Oturacak yeri hasırdan biçen / Biri baskı, biri zulüm, iş-
örülmüş, arkalığı olmayan kısa kence” Çırakman 2002: 16
iskemle (Çr.) "Hasır döşemeli gö- göğ böğrülce Taze fasulye (Yerli-
dek iskemleleri alırlar, otururlar." köy-İs.)
Ozulu 2016: 16 göğce Ağaçlarda asalak olarak
gödekleme (1) Elle tutulacak ka- yaşayan bir bitki, ökseotu (Çr.)
lınlıkta, kısa, düzgün odun par- göğeç Toprak kapta pişirilen ye-
çası ya da sopa (Çalyayla-Çr.) mek (Çr.)
"Gödeklemeyi attır bahıyım be- göğe gelmek İneğin azması (Çr.)
baana." Lâçin 2007/63: 6 göğem Yeşillik, çayır, yeşil ot
gödekleme (2) Kesilmiş meşe (Âşıkbükü-Os.)
kütüğünün üzerindeki balta izle- göğen Bir çeşit mantar (Çr.)
ri (Çr.) göğercin Güvercin (Âşıkbükü-Os.)
gödeklemek Bir şeyi keserek bo- göğercük 1. Ham, olgunlaşmamış
yunu kısaltmak (Çr.) meyve (Gölet-Ka.) 2. Bitkilerin
gödellemek Yemeği karıştırmak yeşermiş hali (Gölet-Ka.)
(Çalyayla-Çr.) “Tenceredeki ye- göğermek 1. Yeşermek (İmat-Al.;
meği gödelleyiver.” Tdk 1993: Yerliköy-İs.) 2. Morarmak (Ba-
2124 demce-Ka.) “Göğer bağım göğer,
gödeni deşik Sık sık yellenen kim- gelen giden seni öğer.” Ertekin
se (Çr.) 1939: 28
gödük (1) Ölçeğin dörtte biri (Çr.) göğersemek İneklerin kızışması,
“Bir gödük arpa, bir gödüğe kış boğasamak (Çr.)
boyunca yeter.” Yoksul, 2013: 145 göğerti (1) 1. Kalaysız bakır kap-
gödük (2) Yeni doğmuş eşek yav- larda oluşan mavi renkli oksit
rusu (Çr.) “Gödüklere sıpa olun- (Çr.) 2. Çökelek peynirinin küf-
caya kadar göz kulak olun.” Yok- lenmesi, yeşermesi (Çr.)
sul 2013: 329 göğerti (2) Vurma ya da çarpma
göfer Değerli süs taşı, mücevher sonunda vücutta oluşan çürük-
(Alancık-Me.) “Sürmelican yükün lük, morartı (Çr.)
göfer tutarsın / Alabilen ariflere göğerti (3) Yeşillik, yeşerti, sebze
satarsın” Sürmelican 2013: 63 (Kıcılı-Al.; Çr.) "Yediçınar Yaylası
göggerçemeg Bir tür kertenkele göz alabildiğine göğerti denizine
(Ba.) "Gorkma Halim gorkma, dönmüştü." Tahir 2004: 18
gökgerçememegmiş o hışırtıyı göğertme Kolera hastalığı (Çr.)
çıkaran." Şahin 2020: 68 göğertü Çim, çimen, çayır (Âşık-
göğ (1) Gökyüzü (İsahacı-Al.; Ka.; bükü-Os.)
Oğ.) “Göğde bulutları, yerde otları göğlemek İlkbaharda hayvanları
taze ota salmak (Çr.)

233
233
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

göğle yemek Çiğ, pişmemiş ye- gök (2) Olgunlaşmamış, ham


mek (Çr.) (Âşıkbükü-Os.) “Gök domates
göğlü Gök mavisi (Çr.) turşusunu siz seversiniz.” Arslaner
göğnü olmak İstekli olmak, dile- 2016: 249
mek (Çr.) gök böğürce Taze fasulye (Ka.)
göğ öğsürük ¦ gök öksürük (Çr.) gökçe (1) Ağaçların kabuklarında
göğsek Çiftleşmek isteyen dişi oluşan asalak bitki, ökseotu (Oğ.;
hayvan (Obruk-Do.; Âşıkbükü- Elvançelebi-Me.)
Os.; Güvenli-Çr.) “Göğsek inekle- gökçe (2) Gökyüzü (Çr.)
rin boyunlarında kalın yular, gökçeğiz Yenebilen bir çeşit ya-
ağaçlara bağlanmış, doktoru bek- banıl ot (Âşıkbükü-Os.)
lemekte.” Hodul 2019: 91 gökçek Güzel insan (Yeşilyurt-Al.;
göğsemek Dişi hayvan çiftleşmek Serban-Çr.) “Elinde bir deste gül /
istemek (Obruk-Do.; Maksutlu- Gülünden kendi gökçek” Ertekin
Ka; Âşıkbükü-Os.) 2006: 117
göğ sovan Taze, yeşil soğan (Çr.) gökçeli Yaban güvercini (Çr.)
"Bu zabah gayfaltıda göğ sovanlı gökçül 1. Gök rengine yakın
çökelik dürümüynen çay içtik.." (Âşıkbükü-Os.) 2. Tam olarak ol-
Kerman 1997: 20 gunlaşmamış ekin ya da domates
göğsulu Aşılı armut (Yazır-Bo.) rengi (Âşıkbükü-Os.) “Baharın
göğünmek Yanmaya, solmaya az gökçül elbisesini giyen tüm yazı,
kalmak (Al.) seher vaktinde ezana bülbül sesiy-
göğüsleme Dikili bir direğin yı- le karşılık verdi.” Arslaner 2018:
kılmaması için, destek olarak ko- 267
nan direk (Çr.) gökger Bacakları ile kulakları gri
göğüslük 1. Yemek yedirirken keçi (Çr.)
giysilerinin kirlenmemesi için gökgörmedik Görgüsüz, sonradan
bebeklerin önüne takılan önlük görme (Çr.) “Gökgörmediğin bi-
(Çalyayla-Çr.) 2. Kadınların gö- ri.” Yoksul 2013: 329
ğüslerine bağladıkları, bezden Gökgöz Ermeni (Çr.) “Bir Gökgö-
yapılmış süslü giysi parçası; sut- zün camide ne işi olabilirdi?” Öz-
yen (Göcenovacığı-Çr.) "Yol bir canbaz 2020: 75
inişe dönsün, göğüslüğünece alı- gökmen Mavi gözlü kimse (Çr.)
rız. Ne denli de yakışır fışkıya." gök öksürük Boğmaca öksürüğü
Gümüş 1977: 129 (Çr.)
göher Göz nuru (Çr.) “Kaldır nika- gökpakla Taze fasulye (Os.)
bını göreyim yüzün / Döküldü gö- göksemek Dişi hayvanın çiftleş-
heri görmüyor gözüm” Ertekin mek istemesi (İs.)
1946: 9 göksulu Sulu, yeşil renkli bir çeşit
gök (1) 1. Mavi (Bademce-Ka.; armut (İs.; Baltacı Mehmet Paşa-
Âşıkbükü-Os.; Serban-Çr.) “On Os.) “Bir kadının bahçesinden ge-
ikinin içinde / Gök yazmalı be- çerken de göksulu armudu aldı.”
nimki” Gösterir 2011: 148 2. Yeşil Benice 2002: 243
(Kargı-Os.; Sarimbey-Çr.) “Kale gölbeç ¦ gölek (Alembeyli-Su.)
dibi gök ekin / Ağlarım sakin sa- gölbez Köpek yavrusu (Külah-Al.;
kin” Ercan, 1997: 70 Satıyüzü-İs.; Gölet, Yağcılar-Ka.;

234
234
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Çitli-Me.; Büğdüz-Çr.) “Gölbez bü- gömbe Bir çeşit kül pidesi, ekmeği
yür it olur, yavşak büyür bit olur.” (Ba.; İs.) "Bizimkiler gış ekmeeni
Türkoğlu 2007: 164 bitirdükten sonra iki sini de göm-
göl direği Çatıda kullanılan taşıyı- be yapmışlar." Şahin 2020: 68
cı ahşap direk (Oğ.) gömek Çamurlu, bataklık yer, (Ev-
göleç ¦ gölek (Çr.) cikuzkışla, Evciyenikışla, Hamdi-
gölek Küçük su birikintisi, gölcük köy, Sarinbey-Çr.)
(Sarimbey-Çr.) “Hakir gördün bi- gömgök Yeşil, yemyeşil (İkipınar-
zi kardeş demedin / Gölek suyu İs.; Çr.) "Gömgök ekin tarlaları
içip yüzün yumadın” Çimen 2006: yazı yaban uzayıp gidiyordu." Sa-
111 rıyüce 2004: 34
gölenmek Yattığı, oturduğu yer- gömgöö Mosmor (Çr.)
den kalkamamak, yığılıp kalmak gömme (1) Kışın ekilen ekin (Çr.)
(İsahacı, Kıcılı-Al.) “Köşenin ba- gömme (2) ¦ gömbe (Ba.)
şında gölenmiş durur / Yün ile gömme çelik ¦ gömmeli çelik
gübüre belenmiş durur” Arısoy (Çr.)
1970: 59 gömmeli çelik Kazanan oyuncula-
gölermek ¦gölenmek (Külah-Al.; rın kaybedeni dizlerine değin
Su.) toprağa gömdüğü bir çeşit çelik
gölerti ¦ gölek (Çr.) çomak oyunu (Kargı-Os.; Çr.)
gölet Suyu biriktirmek için önüne "Gömmeli çelik oyununa başlar-
yapılan set, büğet (Eskiyapar-Al.; ken çöp çekilir." Oğuz 2006b: 17
İbik-İs.) "Poposundaki yangıyla gömmeli met ¦ gömmeli çelik
döneleyen ayı, varıp şadırvanın (Yenişıhlar-Ba.)
göletine camışlar gibi yattı." Öz- gömü (1) Kışın ekilen ekin (Emir-
çatalbaş 2002: 39 bağı-Çr.)
göllek 1. ¦ gölek (Çr.) 2. Sazlık, gömü (2) Toprak altına gömüle-
bataklık (Çr.) rek saklanmış para ya da değerli
göllemek Suyu setlerin önünde şeyler, define (Kargı-Os.; İsmail-
biriktirmek, göllendirmek (Çr.) köy-Çr.) “Seni görünce gömü
göllenmek Suyun çukurlarda bi- bulmuş kadar sevindim.” Güven
rikmesi, gölcük oluşturması (Çr.) 2013: 108
gölmeç ¦ gölek (Kadıderesi-Çr.) gömük Sazlık, bataklık (Konaklı-
“Niye benim gölmeçlerimdeki su- Çr.)
yu içirttin.” Akkaya 2011:II/ 34 gömülemek Para ya da değerli
gölük 1. At, eşek, katır gibi yük ta- şeyleri toprak altına gömerek
şıyan ya da binilen hayvan (Ka- saklamak (Çr.)
rahacip-Or.; Büğdüz-Çr.) 2. Dişi gön Hayvan derisi, kösele (Eskiya-
eşek (Külah-Al.) 3. Büyükbaş par-Al.; Çalyayla, Dutçakallı-Çr.)
hayvanlar (Oğ.; Os.) “Gölükleri- “At ölür gönü kalır, yiğit ölür ünü
nen çeşmeden akşama gadar su kalır.” Yoksul 2013: 78
çektim.” Şahin 2020: 68 gönç Zengin, varlıklı (Çavuşcu-Su.)
gölüme Asma dalını kütüğünden gönderme Ramazan bayramından
koparmadan, köklenmesi için sonra tutulan altı günlük oruç
yere gömme (Çr.) (Çr.)

235
235
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

göndürmek Göndermek (Göceno- hınkırdı, soona da elini duvara


vacığı-Çr.) "Yavrumsuz bırakma- sildi. Göönüm döndü resmen." Şa-
dı beni bu ellerin köylerinde. Ken- hin 2020: 68
di gelemediyse uygun birini katıp göönü (gönlü) kalmak Darılmak
göndürdü." Gümüş 1977: 141 (Çr.)
göne göne Günden güne (Su.) göp Kağnının önündeki tahta (Çık-
gönekçek Gömlek (Çr.) “Yel eser rık-Çr.)
ebcek ebcek / Köyden çıkmış gö- göpcük Çuval yanlarında ya da
nekçek” Ertekin 2006: 117 bavul üstündeki tutulacak kulp
gönen 1. Su birikintisi (Su.) 2. (Çr.)
Yağış (Su.) göper ¦ berçin (2) (Gölet-Ka.)
gönenmek Dileğine ulaşıp mutlu, görbez Köpek yavrusu (İs.)
rahat yaşamak (Alpagut-Do.) görebi Diken, çalı kesmekte kulla-
"Gönendi de… diye açıklamak ge- nılan bir çeşit balta (Gölet-Ka.)
reği duydu Cennet." Gümüş 1977: görebiye ¦ görebi (Çr.)
131 göreğen İyi gören kimse (Çr.)
gönlümün gök paklası Olmaya- görek Ayna (Su.)
cak şeyleri usundan geçiren (Os.) göreneğe uymak Yeniliğe uymak,
gönnük İyice yaşlanmış, iş göre- modaya uymak (Çr.)
mez duruma gelmiş büyükbaş görenekten sürenek Gelenekler-
hayvan (Çalyayla-Çr.) den dolayı süregelen, görgülü
gön tüfeği Osuruk (Çalyayla, Ova- (Su.)
karapınar-Çr.) göresi gelmek Özlemek (Evci-Bo.;
gönü Olgun (Çr.) Bademce-Ka.; Kirazlıpınar-Çr.)
gönük Orman yakarak açılan tarla “Kömür gözlü yavruya / Yine gö-
(Hacıhamza-Ka.) resim geldi” Ertekin 2006: 37
gönül kışı Acılı, üzüntülü günler göresimek Göreceği gelmek, öz-
(Dutçakallı-Çr.) lemek (Altınbaş, Serban-Çr.) “Mis
gönül koymak Küsmek, darılmak, gibi gohmuyo yaşı, yamırı / Gore-
kırılmak (Çr.) sidik getti, garı, ça-mırı” Kurtoğlu
gönüllemek Gönül almak (Çr.) 1998: 22
gönüllenmek 1 Küsmek, darıl- göresü gözü olmamak Görmek
mak, kırılmak (Alancık-Me.) “Gü- istememek (Bademce-Ka.)
cenmezsem gönüllenip yanmaz- görevit Yünü taraktan geçirince,
dım” Sürmelican 2013: 14 tarağın dişleri arasında kalan kı-
2. Kibirlenmek, nazlanmak (Ala- rıntı, kıtık (Çr.)
cahöyük-Al.) görgü Göz tokluğu (İs.) "Görgülü-
gönülsümek Gönülden istemek dür hayra verilen paraya acı-
(İs.) maz." Tdk 1993: 2160
gȫnüm Gönlüm (Çr.) “Küçücük ka- görkem Gürbüz, iyi gelişmiş çocuk
zanda yemek bişiyor / Oynayan (Kalınkaya-Al.; Çukurören, Yo-
çocuklara gȫnüm düşüyor” Erte- ğunpelit-Çr.) "Akalın inekten gör-
kin 1942: 36 kemini bulamadı." Gümüş 1977:
göönü (gönlü) dönmek Midesi 75
bulanmak (Ba.; Çr.) "Adam bak- görme (1) Burnun büzülüp sa-
kala girerken gözümün önünde bi rarmasıyla kendini gösteren bir

236
236
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

çocuk hastalığı (Os.) “Ocak olan götlük At, eşek gibi hayvanların
kadın çocuğu gördüğü için bu arkasına örtülen kilim ya da çul
hastalığa görme denmekteydi.” parçasından yapılan örtü (Çr.)
Balıkçı 2010: 110 götü düşük Her gördüğünü, her
görme (2) Hizmetçi kız (Çr.) aklına geleni isteyen (Os.)
görmedük Görgüsüz, herhangi bir götü gara Bir mantar türü (Ba-
şeye karşı düşüklük yapan (Âşık- demce-Ka.)
bükü-Os.) “Görmedüğün bir oğlu götün götün Geri geri, geriye doğ-
olmuş; çekmiş çükünü koparmış.” ru (Çalyayla, Dutçakallı-Çr.) “Şaş-
Arslaner 2016: 250 kın ördek götün götün yüzer.”
görmelere irmeyesi Dilerim, Türkoğlu 2007: 165
ölürsün de göremezsin (Os.) götürge Yük (Çr.)
görpe (1) Körpe, taze (Çalyayla, götürü Alışverişte toptan yapılan
Serban-Çr.) “Biri nazlı ferik bir’ iş ya da pazarlık (Çr.)
ondan görpe / İnciyi mercanı di- götürüm Dayanma, tahammül
zer ikisi” Yakar 2008: 64 (Çr.)
görpe (2) Yeni doğmuş oğlak, göv (1) Gökyüzü (Yeşilyurt-Al.)
kuzu ya da benzeri hayvan yav- “Baykuşun deveyi sağdığın gör-
rusu (İs.; Kamışlı-Su.; Boğabağı, düm / Karıncanın göve ağdığın
Sarimbey-Çr) gördüm” Yöndem 1983: 66
görücü Kız görmeye ya da isteme- göv (2) Mavi (Alacahöyük, Yeşil-
ye giden kadın (Su.; Çr.) “Görücü yurt-Al.) “Yaş odun da yaş odunu
geldi; hoş geldi sefa geldi.” Yoksul yakar mı / Yaş odunun göv alafı
2013: 333 çıkar mı” Ayhan 2002: 254
görüm Kocanın kız kardeşi, gö- göven Yenilen bir çeşit mantar
rümce (Eskiyapar-Al.; Eymir-Çr.) (Çr.)
“Olursa görüm olsun / Görüm gi- gövermek Bitkilerin büyüyerek
der bir yana” Türkoğlu 2007: 171 yeşermesi, yeşillenmesi (İmat-
görümlük (1) İlk görülen bir şeye Al.; Evci-Bo.) “Ekinler göverdi gel
yapılan tören ya da karşılığında / Sarı başak verdi gel” Gösterir
verilen armağan (Çr.) 2011: 184
görümlük (2) Erkek kardeşin gövermiş Morarmış (Çr.)
hanımı (Göcenovacığı-Çr.) "Gö- göverti Yeşillik, yeşerti, sebze
rümlüğe bir çörek olsun götüre- (Çr.) “Güz vaktinin gövertisi her
lim demiş, çörek pişiriyordu." yanıkaplamış, buraları zamanına
Gümüş 1977: 129 çevirmişti.” Tahir 2006: 299
gösnük ¦ kösnük 1 (İs.) gövertme Kolera hastalığı (Çr.)
götlek (1) Eşcinsel kimse (Çr.) gövlemek Kızgınlaşmak, cinsel is-
götlek (2) 1. Sözünde durmayan teği uyanmak (inek ya da kömüş
erkek (Ba.) "Bırak şu götleği, ki- için) (Ka.)
me dediğini yapmış ki şimdiye gövşen Gök rengi, mavi (Su.)
kadar." Şahin 2020: 68 2. Ahlak- göy Mavi (Or.) “Boğazında göy
sız kadın (Ba.) "Bırak şu götleği, boncuk / O sana yakışmamış”
canını yakmadığı erkek mi kaldı?" Gösterir 2011: 307
Şahin 2020: 68 göynek 1. İç çamaşırı (Aşağı-
fındıklı-Su.; Büğdüz-Çr.) “İnce

237
237
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

urbalarının içinde göynekleri bile göz bağlama Körebe oyununa


yokmuş.” Sarıyüce 2004: 171 benzeyen bir çocuk oyunu (Çr.)
2. Gömlek (Âşıkbükü-Os.; Tatar- “Elim ateş, topal sasak, göz bağ-
Çr.) “Göyneği kire düşsün / Koy- lama, saklambaç, eşeğim kürüye..
nuna pire düşsün” Gösterir 2011: Oyunların en heyecanlısı son iki-
255 siydi.” Özçatalbaş 2002: 23
göynük (1) İyice olgunlaşmış, göz bağlambaç Körebe oyunu
yumuşamış (Ahmetoğlan-Çr.) (Çr.)
“Dibe düşen her armudu beğen- göz bayıcı Göz boyayıcı, sihirbaz
mez, otluk, çayırlık yerlere düşüp (İs.) “Göz bayıcı bizi çarptı gitti.”
zedelenmemiş, göynüklerini yer- Yoksul 2013: 334
di.” Çalışgan 2021: 136 göz belertmek Hiddetle ya da
göynük (2) Orman yakarak açılan korkutmak için gözlerinin akını
tarla (Göcenovacığı-Çr.) "Bir yağ- göstererek bakmak (İs.) “Hem
muru düşlüyordu şu an. Göynük- kabahatlisin hem de göz belerti-
teki ekinlere çok yarayacağı kanı- yorsun.” Tdk 1993: 2176
sındaydı." Gümüş 1977: 43 gözcü Kendisine gözetleme işi
göynükmek Dertlenmek, içlen- yaptırılan kimse, bekçi (İs.; Ser-
mek, ağlayacak hale gelmek (Çr.) ban-Çr.) “Gördün mü kırkların
göynümek Toplandığında sert mekânı nerde / Kapıcı, gözcü kim
olan meyvelerin kendi kendine idi orda” Koçak 1980: 26
fazla olgunlaşması, yumuşaması gözdeliği Eski evlerin sokak kapı-
ya da çürümesi (Bademce-Ka.; larında özel olarak açılmış kü-
Çıkrık-Çr.) “Goynü-müş muşmula çük, gizli delik (Çr.)
suratlı!” Kerman 1997: 82 göz düştü Bir çeşit tığ oyası (Çr.)
göynüttürme Kendinden geçirme göze (1) ¦ gözer (Çr.)
(Çr.) “Hafızın okuduğu gazeller göze (2) Suyun çıktığı yer, kaynak
beni oturduğum yerde göynüttür- (Os.; Evciortakışla-Çr.) “On iki
dü.” Tdk 1993: 2173 gözenin açsa gözünü / Anca orda
göyünmek Yanmak, için için yan- hakikatı fark ede” Şahadoğru
mak (Kargı-Os.; Serban-Çr.) “De- 1995: 215
runuma bir od düştü göyünür / göze (3) Ahşap kafes, panjur (İs.)
Narda kaldım nedir bunun çaresi” göze kıstırmamak Küçük görmek
Koçak 1980: 86 (Çr.)
göz (1) Dolap bölmesi ya da çek- gözel Güzel (Âşıkbükü-Os.; Çaly-
mece (Çr.) ayla, Eskiekin-Çr.) “Yâri gözel
göz (2) Nazar (Çr.) olanlar / Her gün gider hamama”
göz (3) Oda (Çalyayla-Çr.) “Altta Gösterir 2011: 77
bir göz oda, üstte bir göz oda.” gözelleme Halk yazınında bir na-
Seyda 2006: 240 zım biçimi (Çr.)
göz (4) ¦ göze 2 (Kalecik, Kö- gözellik Güzellik (Çr.) “Beyaz giy-
seeyüp-Me.; Sarimbey-Çr.) “Belki me üşürsün / Gözellikte meşur-
yılan akrep vardır / Her gözden sun” Ertekin 2006: 31
su içme gönül” (M. Aslan) Oğuz gözenek (1) Arı peteğindeki her
2007b: 108 delik (Çr.)

238
238
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gözenek (2) Ahşap kafes, panjur gözlük (3) Tandırda ateş yakmak
(İs.) için tezek ya da çalı çırpıdan ya-
gözeni Başkasının ilgisini çeken, pılan küme (Çr.)
gösterişli kimse (Çr.) gözlük (4) Bağdadi ya da kandil
gözer Buğday, toprak gibi şeyler evlerde ocağın yanında bulunan
elenen iri gözlü büyük kalbur küçük raflar (Gölet-Ka.)
(Çevreli, Miyanesultan-Al.; İs.; gözü dek olmak Büyükbaş hay-
Fındıklı-Or.; Beydili-Çr.) “Yulaf vanlarda yem beklerken gözle-
koydum gözere / Ben vuruldum rinde gışa sertleşmesi olmak
gö-zele” Gösterir 2011: 113 (Çr.)
göz erimi Gözün görebileceği gözü götürmemek Kıskanmak,
kadar uzaklık, ufuk (Çr.) “Ali bu- çekememek (Çr.) “Kulağıma böy-
radan göz erimi uzaklaştı.” Tdk le bir şey çalındıydı da, gözü gö-
1993: 2180 türmeyen kahpelerin karalama-
göz irimi ¦ göz erimi (İs.) ları dediydim.” Tahir 2004: 235
gözet Gözetleme yeri (İs.) gözü güvermek Hiç gereği yok-
gözgere (1) Kömür sobalarının ken sabah erken kalkmak (Evci-
altındaki ya da lağımların üze- kuzkışla, Gökköy, Güvenli-Çr.)
rindeki demir ızgara (Çr.) gözündeki olmak Canı istediği şe-
gözgere Pencere (Kıcılı-Al.) yi elde edememekten ileri gelen
göz kaçığı Çorap gibi örgülerde bir çeşit sinir hastalığı (İs.)
örülmeyerek atlanmış ilmek (İs.) gözünde tütmek Çök özlemek
gözkere Arı kovanına, arıların (Çr.)
girip çıktığı aralık (Çr.) “Arının gözüneaaşug Az bulunan ya da
gözke-resine çöp dürtme.” Yoksul çocukların alamayacağı bir yiye-
2013: 63 ceği onların gözüne baka baka
göz kesimi Göz kararı, oranlama yeme (Ba.) "Koca bir külah don-
(İs.) durmayı gözüneaaşug yapa yapa
gözlekci Attığını vurma becerisi yapa bitirdi utanmaz." Şahin
olan kişi, nişancı (İs.) 2020: 68
gözlekçi Nöbetçi, gözcü (İsahacı- göz yıpıldatmak Göz kapağını
Al.) “Köpeklerle gözlekçinin elin- hızlı hızlı açıp kapatmak (Çr.)
den kurtulamayan boz tilki aşığın gözyumuç ¦ sinembitti (Hacılar-
ifade ettiği akibete hakikaten uğ- hanı-Su.)
ramıştır.” Arısoy 1970: 65 gözyumuş ¦ sinembitti (Göceno-
gözleşmek İki tarafın birbirine vacığı-Çr.)
kızgınlık nedeniyle ters davran- gramise ¦ gıramise (Çr.) “Mecidi-
ması, zıtlaşması (Âşıkbükü-Os.) ye, Napolyon, İngiliz, Gramise fi-
“İki elti gözleşmiş, birbirlerine hiç lan yok!” Tahir 2008: 183
gün vermiyor.” Arslaner 2016: gramisiye ¦ gıramise (Beydili-
250 Çr.)
gözletmek Nişan almak (Çalyayla- gubak gubak Kekliğin ötmesini
Çr.) anlatır (İsmailköy-Çr.) “Kınalı
gözlük (1) Madımağa katılan bul- kekliklerin yamaçlarda gubak
gur (Al.) gubak ötüşleri başka bir haz veri-
gözlük (2) Su kaynağı (Os.) yordu.” Güven 2013: 294

239
239
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gubarmak (1) Gururlanmak, bö- gucuk (2) Kısa (İs.)


bürlenmek, kırışmak, kendini gucücük Küçücük (İs.; Su.; Çr.)
yüksek görmek (Külah-Al.; Ka- “Ambar altında cücük, ayakları
mışlı-Su.; Serban-Çr.) “Ekdiğim gucücük.” Caferoğlu 1994b: 119
nohut, biçdiğim nohut, dibine et- gucük Şubat ayı (Su.) “Emrin olur
tiğim nohut, şeere inince leblebi deyip saydı: İlkay, gucük…” Çal-
oldum deyine gubarıyon.” Ker- muk 2019: 108
man 1997: 36 guççük Küçük (Gökköy-Çr.)
gubarmak (2) Kavgaya çanak gudde 1. Kurnaz, akıllı (Çr.) 2. İç-
tutmak (Âşıkbükü-Os.; Sarim- ten pazarlıklı (Os.)
bey-Çr.) “Yohardan gubarıp dur- gudullamak Kurcalamak (Ba.)
ma, erkâsen aşşağa in.” Kerman "Söyle şu torununa, bizim dızga-
1997: 20 rayı gudullayıp duruyo, bi tarafını
gubaş Ortaklık, şirket (Çr.) bozacak soona." Şahin 2020: 70
gubaşık Ortak çalışma, imece iş- gudurak Lades (Gölet-Ka.; Kara-
lerinde yardımlaşma (Su.). göz-Çr.)
gubaşmak Yardımlaşmak (Külah- guduret Kudret (Yeşilyurt-Al.;
Al.; Ovakarapınar-Çr.) “Gubaş- Yazır-Bo.) “İşte geldi gudu-retten
mayınca döle, davara mala ço- yağlığı / Mevla’m cümlemize ver-
ban bulamazsın.” Yoksul 2013: sin baliği” Yöndem 1983: 27
343 guduz Kuduz (Gökçam-Su.; Çr.)
gubat Biçimsiz, kaba, görgüsüz gûdü gûdü Köpek çağırma ünlemi
(İsahacı-Al.; İs.; Çitli-Me.; Os.; (Kamışlı-Su.)
Su.) “Perçem’in kızları gubat ko- gudük Kısa, bodur (Su.) “Gafayı
nuşur / Anam beni hangi köyden gudük ettirip gelir şimdi.” Özde-
eversin” Arısoy 1970: 68 mir 2019: 37
gubur Fosseptik çukuru (Os.) gudümsüz Uğursuz, nasibi kıt
gubuşum Canım, güzelim (Al.; Su.) olan (Çr.) “Aldığı garı gudüm-
"Yok gubuşum, sen muhanet da- süzün biri çıktı, baksana herifi
alsiñ." Özdemir 2019: 118 çönezitti.” Kerman 1997: 20
gubuz Yalan, palavra (Çr.) “Emme gufa (1) Kova (Su.)
gubuz atıyor.” Tdk 1993: 2186 gufa (2) Kafa (Çr.) “Lan hêri sen
gubür Çöp (Gökköy, Ovakarapı- gufayı yemişsin.” Nakiboğlu 2017:
nar-Çr.) “Bacaların tamirinden 241
çıkan gubürleri arabalarla attır- guggug İbibik kuşu (Su.)
mışlar." Demiryürek-Ozulu 2017: guguldanmak ¦ güğüldemek
85 (Su.)
gubüs gubüs Sevecen bir biçimde guher Cevher (Ba.)
köpek çağırma ünlemi (Gökköy- gul Gül (Su.; Çr.) “Bülbül gule, eşek
Çr.) kule aşıktır.” Uçakcı 2006: 322
guccük Küçük (Örenseki-İs.; Su.) gulacık Kulak (Çr.)
“Düşman düşmana guccük daş gulağı kesik Başkasının bağına,
atmaz.” Uçakcı 2006: 217 bahçesine zarar verdiği için ku-
gucele Güçlükle, zar zor (Çopra- lağı kesilen at ya da eşek (Su.)
şık-Al.; Su.; Ovakarapınar-Çr.) gulak 1. Kenar (Su.) 2. Parça, bö-
gucuk (1) Şubat ayı (İs.) lüm (Su.)

240
240
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gulcuk Köşe, izbe, dar yer (Kara- gum alması Toprağa gömülerek
göz-Çr.) kışın tüketilmek üzere saklanabi-
gulemşe Sahanda yumurtaya ka- len tatlı bir elma çeşidi (İs.)
tılan havuç renginde uzun yuvar- gumele 1. Bekçi kulübesi, bağ evi
lak ot; yılandili (Bademce-Ka.) (Gökköy, Türkler-Çr.) 2. Harman
guleş Güreş (İs.; Su.; Çr.) “Kakdılar keliği (İsmailköy-Çr.) “Gumelenin
şaha doğru gettiler / Guleş şeh- üst tarafı çalılık.” Güven 2013: 40
rinde guleş tuttular” Caferoğlu, gumen Kuşku (Su.)
1994: 142 gumpil Patates Bademce-Ka.)
guli Hindi (İs.) gumpir Patates (Ba.; Kargı-Os.;
gullab Kişiye fiziksel görünüşüne Dutçakallı-Çr.) “Gumpirine kösnü
göre takılan ad (Su.) “Olumsuz dadanasıca.” Yoksul 2013: 343
lakaplı birisi ile iletişimde gullabı gumpür Patates (Kamışlı-Su.) “Kız
ile hitap edilmez.” Uçakcı 2006b: aba, sobanın ku-lüne gumpür
298 gomsene.” Tuluk 1991: 2
gullap Kapı menteşesi (Or.) gumüş Gümüş (Çr.) “Minarede bi
gulleb Kapı menteşesi (Büyükdi- guş var / ganadında gumüş var”
van-Çr.) Caferoğlu1994b: 105
gulleli çörek Sacın altına üstüne gun 1. Güneş (İs.; Çr.) “Çocū giy-
kor ateş konarak yapılan çörek dürdük orda, bi gune yaturduk.”
(Su.) Abaz 2004: 162 2. Gün (İs.) “Du-
gullep Kapı menteşesi (Çağşak, rur durur yâr gōsünü geçirir /
Evciyenikışla-Çr.) Yoğusa bȫn ayrılığın gunü mü”
gullük Güllük, gül bahçesi (Çr.) Caferoğlu1994: 144
gulmek Gülmek (Çr.) “Anası nenni guncuk (1) Dar yer, köşenin içi
çalaydı, babası gah gah guleydi” (Dutçakallı-Çr.)
Caferoğlu 1994b: 144 guncuk (2) Üzerine oturulan
gulp Kulp (Su.; Çr.) “Tut kupün ağaçtan yapılmış oturak (Kara-
gulpundan.” Caferoğlu 1994b: göz-Çr.)
117 gunlamak ¦ gunnamak (Al.; Ba-
guluç Omuz ya da sırt ağrısı; yel, demce-Ka.)
romatizma (Çalyayla-Çr.) "Hava gunna Kurna (İs.; Çr.) “Gunnanın
bozdu ya guluçlarım azmaya baş- başına gotürüyola gelini.” Abaz
ladı zaar." Şahin 2020: 70 2004: 96
gulu gulu Hindi çağırma ünlemi gunnacı Gebe hayvan (Acıpınar,
(Su.) Türkler-Çr.) "Bizim tekir yine
gulun At, eşek yavrusu (Çr.) gunnacı herhalde. Baksana gannı
gulük Hindi (Su.) şişmiş." Şahin 2020: 70
gulüncü Gülünce (Çr.) gunnak Doğurgan hayvan (Eskie-
gulüşmek Gülüşmek (Çr.) kin-Çr.)
guma Çok kadınla evli erkeğin ka- gunnamak Hayvanların doğum
rılarından biri, ortak (Ba.; İs.; yapması (Gölet-Ka.; Kamışlı-Su.;
Çıkrık-Çr.) “Hani bıldırki sene Karadona-Çr.) “Even enik gozsüz
guma üstüne vardıydım ya; okut- gunnar.” Kerman 1997: 37
muş rakibem bana mârisem.” Öz- gunülemek Kıskanmak (Gökköy,
çatalbaş 2002: 31 Ovakarapınar-Çr.)

241
241
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gupça Kopça (Çr.) sütü evlâdım, gursaana ıscak bişiy


gupür gupür Kuvvetli, hareketli girsin.” Şahin 2020: 70
olarak yapılan eylem (Çr.) gursakta koyma Boğazına durma
guraf guraf ¦ guraf guraf (Os.) (Çr.)
gurbā Kurbağa (Al.) gurşun Kurşun (Çr.) “Gurşunlara
gurbācık ¦ gurbağacık (Çr.) gelsin ıras / Gurt bürüsün yarası-
“Gurbācık olmuştur sabi, sütü nı” Gösterir 2014: 31
emip doyuramaz ki.” Özçatalbaş gurt Kurt (Küre-Al.; Âşıkbükü-Os.;
2002: 85 Su.) “Gurda acıyan, guzuya zulüm
gurbağacık Yeni doğmuş bebekle- etmiş olur.” Uçakcı 2006: 218
rin dil altında oluşan kabarcıklar gurt ağzı bağlama Yiten hayvan-
(Çr.) lara kurtların zarar vermemesi
gurbete gitme İşsizlik yüzünden için okutup üfleme (Su.)
başka illere, ülkelere göçü anla- gurtebe Torununun torununu
tan dramatik köy seyirlik oyunu gören yaşlı kadın, kurt ebe (İs.)
(Çalıca-Çr.) gurt eniğini azdırıyo Karmakarı-
gurbüz Çevik, atik (Su.) şık ortam (Su.)
gurcalamak Kapanmış bir konuyu gurt musun guzu musun Gerdek
yeniden tartışılır yapmak (İs.) gecesinden sonra güveye ya da
gurdalamak Kurcalamak, karış- geline başarı durumu için soru-
tırmak (Külah-Al.; Gökçam-Su.; lan soru (Su.)
Çr.) “Benim olan bunu gurdaladı gurtulmak Doğurmak (Su.)
bozdu.” Özdemir 2019: 76 guru (1) Kuru (Haydar-Al.; İs.;
gurdanmak Yavaş biçimde kendi Su.; Çr.) “Guruya gurt düşmez.”
halinde çalışmak (Su.) “İşinin ba- Kerman 1997: 48
şına varmış, ufak ufak gurdanma- guru (2) Cılız, zayıf (Su.)
ya başlamış.” Uçakcı 2006b: 177 guru diri Kış için kurutulmuş seb-
gurgur Hindi (Çr.) ze türü yiyecekler (İs.; Çalyayla-
gurk Kuluçkaya yatan tavuk (Aşa- Çr.)
ğıfındıklı-Su.; Evci-Bo.; Gök-köy- guruluk (1) Evlerin önündeki
Çr) “Gurkun cücüğü güzün sayı- üstü kapalı, önü açık yer (Ha-
lır.” Yoksul, 2013: 344 runköy-İs.) “Gurulumuz va.” Abaz
gurmak Kurmak (Su.; Çr.) “Gonül 2004: 149
senile bir gavil guralım / Gonül guruluk (2) Hayvanların altına
muhteberdir dönmemesine” Cafe- serpilen kuru gübre (Çr.)
roğlu 1994: 146 gurut Kurutulmuş yiyecek (Kuyu-
gurmen İçin için (Su.) cak-Me.)
gurpeden Sert bir biçimde (Su.) gusgun (1) Hayvan semerinin öne
gurpüdek Sert bir biçimde (Su.) kaymaması için kuyruğun altın-
“Garanlıkda üstüne basıncı gur- dan geçirilerek bağlanan enli ka-
püdek yere yapışdım.” Özdemir yış (Çıkrık-Çr.)
2019: 55 gusgun (2) Fırtınadan doğan kür-
gursak 1. Mide ile gırtlak arası; tün (Su.)
kursak (Bademce-Ka.; Gökçea- gusmuk Kusmuk (Kargı-Os.; Çr.)
ğaç-Uğ.; Karadona-Çr.) “İçive şu guş Kuş (Küre-Al.; Ka.; Âşıkbükü-
Os.; Su.; Çr.) “Yumruk kadar

242
242
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

guşun bilmem nesine bak ula.” guvatlı Güçlü, kuvvetli (Su.)


Özçatalbaş 2003: 108 guvē Güvey, damat (İs.) “Yāni gelin
guşak Kuşak (Çr.) guvē olamıyolarımış.” Abaz 2004:
guşane Küçük tencere (Su.; Çr.) 99
“Sinirinden kazanlara, guşanelere guven Güven (Su.)
vurdu.” Çalmuk 2019: 58 guvenmek Güvenmek (İkipınar-
guşbunnu Yabanıl gül ağacı; bu İs.; Çr.) “Gırığına guvenen ersiz
ağacın meyvesi (Kargı-Os.; Çr.) galır.” Uçakcı 2006: 311
guşene 1. Büyük, kulplu kazan guvercin Güvercin (Çayhatap-Çr.)
(Çopraşık, Kıcılı-Al.; Karadona- “Guvercin donunda gordüm otu-
Çr.) 2. Küçük tencere (Kayaağzı- rur / Zahmeride dost almasın bi-
İs.; Ka.; Âşıkbükü-Os.) “Guşene- tirir” Caferoğlu 1994: 140
den pevrede yerken ellerim şilepe guvercin topuğu Erken olgunla-
oldu.” Özdemir 2019: 26 şan, ince kabuklu, tatlı bir armut
guşgu Kuşku (Çr.) cinsi (İs.)
guşgun Kar fırtınası, boran (Su.) guverti Yeşillik (Su.)
guşguş Çiğ olarak yenen ya da guylama 1. Bir nesneyi toprağa
sebze gibi pişirilen bir çeşit ot gömme (İs.) 2. Ölü gömme (Ba.;
(Eskiyapar, Kıcılı-Al.) “Madımak, İs.) "Cenazeyi hemen guylayalım
guşguş, yemliği ile / Yufka ekmek dedim emme Angara’dan gızı ye-
dürer tuzlar yer şimdi” Barışcan tişmek üzereymiş." Şahin 2020:
2001: 8 71
guşhane Büyük, metal yemek ten- guyō Güvey, damat (Harunköy-İs.)
ceresi (Su.; Çr.) “Guyō galan gelü, ilahiynen gapı-
guşipi Semeri paldıma bağlayan nın yanına.” Abaz 2004: 41
üç kanatlı denge ipi (Âşıkbükü- guyruğu ölü Akrep (Âşıkbükü-Os.;
Os.) Su.)
guşlastik Sapan (Ba.; Çr.) "Bizim guyruklu Havalı kadın (Su.)
mahallenin en iyi guşlastikle kuş guytak Kuytu yer, kuytak (Âşıkbü-
avlama ustası Guyrukçunun Os- kü-Os.)
man’dı." Şahin 2020: 71 guytuk Kuytu, çukur yer (Çr.)
guşluk Sabahla öğle arası (Su.; Çr.) “Guytuk yerde gün görmeyesice.”
gutu Kutu (Çr.) “İstanbul’dan gelir Yoksul 2013: 344
gutu, içi dolu burun otu.” Cafe- guyulu Çok fazla (Su.)
roğlu 1994b: 110 guyva çimmesi Kız kaçırma oyu-
guvā Güvey, damat (Gökçam-Su.; nuna benzeyen bir köy seyirlik
Çayhatap-Çr.) “Varsın yabanda oyunu (Palabıyık-Çr.)
horlasın / Guvāya daş atıp üren- guz (1) Gölgelik, güneş almayan
ner” Caferoğlu 1994: 141 yer (Çıkrık-Çr.)
guvalamak Kovalamak (İkipınar- guz (2) Sonbahar, güz (İkipınar-
İs.; Su.) “Ben bi duvanı guvalıyo- İs.; Gökköy-Çr.) “Guzün gelincek
dum.” Abaz 2004: 106 çekmenin biri yok.” Abaz 2004:
guvarcin Güvercin (Çr.) “Guvarcin 123
zikreyler, insanı sever / İbibik vir- guz geçe Evin güneş almayan
deyler tüymenin eyer” Caferoğlu kuzey yanı (İs.) “Bi de guz geçe
1994: 150 biliyoñ mu?” Özdemir 2019: 151

243
243
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

guzlük Güzün ekilen ekin ya da gücü ¦ kücü (Alacahöyük-Al.; Çr.)


sebze (Gökköy-Çr.) “İp attım ucu kaldı / Tarakta gü-
guzu Kuzu (Eskiyapar-Al.; Su.; cü kaldı” Aytekin 2003: 100
Tarhankozlusu-Çr.) “Yarabbi ba- gücücük Çok küçük (Çr.)
na guzu gibi ölmeyi nasip et.” gücük Şubat ayı (Eskiyapar, Kü-
Oğuz 2007a: 42 lah-Al.; Bademce-Ka; Kamışlı-
guzu güden Kelik denilen çocuk Su.) “Gücük az, mart yaz.” Yoksul
ayakkabısının 6-7 yaş için olanı 2013: 344
(İs.) gücümcük küçücük (Çr.)
guzulacı Doğuracak koyun, keçi gücümen Küçük, ufak (İs.)
(Ba.; İs.) "Bu sene goyunların beşi güççük Küçük (Âşıkbükü-Os.; Es-
guzulacı çıkmadı, goçda iş yoo- kiekin-Çr.) “Gendi güççük emme
muş."Şahin 2020: 71 cilve gutusu.” Yoksul 2013: 323
gübermek Kabarmak (Göcenova- güç üzmek Yaramazlık yapmak
cığı-Çr.) "Evleklerin kıyılarına (Ka.)
kendir diker tekleme. Güberip kal- güdecek Okurken satırları izle-
kar, dallanır, kokarlar burcu bur- mekte kullanılan araç (Çr.)
cu." Gümüş 1977: 104 güdek (1) Kısa, bodur, gelişme-
gübü Yoğurt, süt çalkanan dik miş, güdük (Âşıkbükü-Os.)
biçimli yayık (Kalecikkaya-Al.) güdek (2) Kuyruğu kesik hayvan
gübür Süprüntü, toz, çöp (İsahacı, (Ba.) "Şehrinin Memedgilin bi gü-
Külah-Al.; Çalyayla, Dutçakallı- dek köpekleri varıdı emme bildi-
Çr.) “Gübürden mi çıktın, bu halin ğin gibi deel." Şahin 2020: 71
ne böyle?” Yoksul 2013: 344 güdek (3) Oyunda ebelik (Âşık-
gübür gibi Çok fazla (Su.) bükü-Os.; Çr.) “Fasulyeye bödek,
gübür kabı Çöp kabı (İs.) ebeye güdek / Diyeni görürsen
gübürlenmek Kirlenmek, pislen- Çorumludur o” Gösterir 2014: 80
mek (İs.) güdekçi Hodak oyununda ebeye
güccük Küçük, ufak (İs.; Çr.) “Güc- verilen ad (Çr.) “Güdekçi hodağı
cük bi guşanenin dibinde de ecim- yakalayıp emene sokmaya çalı-
cik yoôrt varımış.” Çorumevi şır.” Ozulu 2013: 19
2000: 18 güdek parası Çoban ücreti (Çr.)
gücek (1) Bir yanı geniş bir yanı güdel Büyük kazanları karıştır-
dar tarla parçası (Kuzuluk-İs.) mak için kullanılan uzun saplı
gücek (2) Kollu kadın yeleği (İbik- kepçe (Boğazkaya-Me.; Çr.) "Keş-
İs.) kek kazanının ağzını bir havlu ile
gücek (3) Olağandan kısa görünen örtüp güdel dönmüyor diyerek
ya da yarısı kopmuş nesne (Âşık- oğlan evinden bahşiş istermiş."
bükü-Os.) “Gücekgineli bir etek Cingöz 2010: 319
giymiş, göyneğinin kolları da gü- güdellemek Yemeği karıştırmak
cek idi.” Arslaner 2016: 250 (Ka.; Ahmetoğlan-Çr.) "Keşkek
gücele Ancak, güçlükle, zorla güdellemesini, hamur yoğurması-
(Körkü-Su.; Çalyayla, Dutçakallı- nı hep bu halamdan öğrendim."
Çr.) “İneği, koyunu, tavuğu sattık Çalışgan 2021: 146
/ Ancak zor gücele borcu kapat- güderlemek ¦ güdellemek (İs.)
tık” Çırakman 2002: 118

244
244
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

güdü 1. Küçük çömlek, güveç (İs.) gül Kısrakların tüylerinde beliren


2. Küçük kâse (Ka.) doğurma işareti (Çr.)
güdücülük Çobanlık (Kızılhamza- gülburma İnce açılmış yufka ile
Or.) “Güdücülük sana özgüdür.” yapılan bir çeşit baklava (İs.; El-
Tdk 1993: 4512 vançelebi-Me.) “Gülburma, bıyığı
güdü güdü Köpek çağırma ünlemi burma, sarığı burma bunların
(Sarimbey-Çr.) hepsi aynı.” Ozulu 2016: 218
güdük (1) Kısa boylu (Evci-Bo.; güldürgücük Yarım yamalak, ek-
İs.; Su.) “Elinde küçük bir defterle sik kalmış iş (Çr.)
iyice güdükleşmiş bir kurşunka- güldür güldür Suyun bol bol akı-
lem vardı.” Sarıyüce 2004: 178 şını anlatır (Haydar-Al.; Eskie-
güdük (2) Haklağa denilen ölçe- kin-Çr.) “Güldür güldür akan su-
ğin sekizde biri (Dutçakallı-Çr.) yun nerede? / Şimdi böyle garip
güdül (1) Kiraz kurusu (Çr.) kaldın burada” Kurtoğlu 1994:33
güdül (2) Uzun saplı tahta kepçe gülecen Güler yüzlü, güleç (Su.)
(İsahacı-Al.) “Bir yandan da gü- “Yalnız gülecen yüz taşımakla
dül denilen uzun saplı düz çöm- beylik olur mu?” Sarıyüce 2004:
çeyle karıştırılmalıdır.” Arısoy 292
1970: 71 güleç Sevimli, güler yüzlü, çok
güdülük ¦ güdek parası (İs.) gülen kimse (Su.) “Güzel çirkin
güdüm Bir çeşit çalgı, tef (Çr.) istemem / Sevdiğim güleç olsa”
güdü parası Çoban ücreti (İs.) Ertekin 2006: 105
güdür Güç, kuvvet (Maksutlu-Ka) güleğen ¦ güleç (İs.) “Küçükten
güdürlü Güçlü kuvvetli (Maksut- sevmeli yavrum güzeli / Küsmesi-
lu-Ka) ni bilmez güleğen olur” Gürsel
güdürüz Güçlü kuvvetli, gürbüz 1997: 315
(Eskiköy-Çr.) gülek Ağaçtan yapılan, süt ya da
güdü yeri Otlak (İs.) yağ konulan kap (Ka.; İs.; Su.)
gügük Çavuş kuşu (Çr.) “Dalda "Dün gece temşütte yaptığım çö-
gügük bağrıyor / Gülüm neren reklere nerdeyse bi gülek tereyağı
ağrıyor” Ertekin 2006: 41 sürdüm." Şahin 2020: 72
güğüldemek Çocuğun konuşmaya güleş Güreş (Arpalık, Eskiekin-Çr.)
başlaması, konuşur gibi yapması “Combayınan guleş dutar yıhar-
(Çr.) dım / Kır tayınan yarışımı sorma
güğüm Bakırdan su ibriği (Kıla- heç” Kurtoğlu 1998: 25
vuz-Al.; Ka.; Os.) “Güğüm ırbık güleşmek Güreşmek (Eskiyapar-
doldurdum / Doldu diye kaldır- Al.; Akçalı-Su.) “Gazete kâğıdı ba-
dım” Ayhan 2002: 167 şa güleşir / Keyifçilerin hali ya-
güğürdenmek Çocuğun konuş- man dediler” Arısoy 1970: 57
maya hazırlık döneminde değişik gülfatma Hatmi çiçeği (Çr.)
sesler çıkarması (İs.) gülgübür Toz toprak (İsahacı-Al.)
güher Cevher (Yazır-Bo.) “Sefil “Gülgübür kalmamış koynuma
Ali’m der ki er ere yete / Erler gü- dolmuş / Pek yaktı canımı saman
herini erlere sata” Çevik 2007: 54 çeteni” Arısoy 1970: 100
gükgüven Baykuş (Çr.) gülkuşu Bülbül (Kızılhamza-Or.)

245
245
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

güllap ¦ güllep (Çr.) “İki güllap, günaşığı Ayçiçeği (Çr.)


bir çift horoz, bir köprücek alıp günaştı Batı (Göcenovacığı-Çr.)
verdim.” Demiryürek-Ozulu 2017: "Avlunun günaştı kapısından çı-
238 kıp duvarın dibinde fiskoslaştılar
güllep Kapı sürgüsü, menteşe bir süre.” Gümüş 1977: 20
(Âşıkbükü-Os.; Çağşak-Çr.) “Kapı günay Güney, güneş gören yer
güllebi gibi bir o yana bir bu yana (Çr.)
dönüp durma.” Yoksul 2013: 423 gün batı Batıdan esen yel (Çr.)
güllü dallı Eskiden örülen bir ço- gün çaldı Gün ortası, öğle (Su.)
rap ya da çorap nakışı (Çr.) gün çalmak Güneş almak, güneş
güllü pencereli ¦ güllü dallı (Çr.) vurmak (Çr.)
gülü Hindi (Boğabağı-Çr.) günde Her gün (Çr.) “Günde pan-
gülütök Hindi (Büğdüz-Çr.) car pişirir / Zangı’nın kızanları”
gümbe 1. Kümbet (Os.) 2. tepe, Aytekin 2003: 11
tümsek (Os.) "Doyunca karnım gün dikilmek Öğleye yaklaşmak
gümbe gibi oldu." Başaran 1974: (Çr.)
94 gün dinenmesi Güneş tutulması
gümbedek Ansızın (Çr.) “Gümbe- (Çr.)
dek tepe takla gitti.” Yoksul 2013: gündiye Gündelik (Çr.)
345 gündoğdu Güney (Göcenovacığı-
gümbüdenek Birdenbire, pat diye Çr.) "Te ora bizim köy, dedi Hafız.
ses çıkararak (Çr.) “Bastonu kal- Elinin birini uzattı gündoğuya."
dırdığı gibi adamın sırtına güm- Gümüş 1977: 138
büdenek aşk eder!” Özçatalbaş gündoğusu Doğu rüzgârı (Çr.)
2003: 25 gündöndü çiçeği Ayçiçeği (Göce-
gümbüldek Çağlayan (Çr.) novacığı-Çr.) "Entari ölçüp dikil-
gümbür Patates (Çr.) mişce uymuş, tabanı yüksek terlik
güme ¦ gümele 1 (Su.) azımcık uzatmış boyunu, gündön-
gümele 1. Bağa, bostana yapılan dü çiçeği gibi efil efil esiyor etek-
bir yanı açık basit kulübe (Beydi- leri." Gümüş 1977: 132
li-Çr.) 2. Avcı kulübesi (İs.; Su.) gündüz Gelinin gideceği sabah
“Bağımdaki gümele, lüzum gör- yapılan oyunlu eğlenti (İs.)
mez temele.” Yoksul 2013: 102 gündüzleme 1. Çok zeki, akıllı,
gümpil Patates (İs.) gözü açık çocuk (Çr.) 2. Ele avuca
gümpür Patates (Al.; Çalyayla, sığmayan yaramaz çocuk (Kargı-
Dutçakallı, Eskiekin-Çr.) “Şişe şi- Os.)
şe gümpür çuvalı gibi olmuşsun.” günebakan çiçeği Ayçiçeği (Göce-
Yoksul 2013: 592 novacığı-Çr.) "Kızın meyli bize
gümrenmek Kendi kendine söy- dönüp kaldı günebakan çiçeği gi-
lenmek (Çr.) “Durur durur güm- bi." Gümüş 1977: 134
renir / Elâleme imrenir” Aytekin güneç Çok güneş alan yer (Çr.)
2003: 70 gün eğilmesi İkindiden sonraki
gümürdenmek ¦ gümrenmek zaman (Çavuşköy-Su.)
(Çr.) gün eğsilmek Günlerin kısalması
günahını vermemek Hiçbir yara- (Çr.)
rı dokunmamak (Çr.)

246
246
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

güneş çavmak Güneşin dağlara günü Kıskançlık, haset (Os., Su.;


yayılması, doğması (Çr.) Çr.) “Günüsünden karnının çanağı
güney Her zaman güneş alan yer çatlıyor.” Tdk 1993: 2231
(İs.) günücü Kıskanç kimse (Ba.; İs.;
güne yamaç Güneş alan yer, gü- Os.) “Bu kadar günücü, haset ol-
ney (Çr.) ma.” Yoksul 2013: 166
güney geçe Güneydoğu (Çr.) günücük ¦ günü (Çr.) "Günücü-
gün ışık vermemek Geçimsiz ğünden öldü." Koşay-Aydın 1952:
davranmak, gün yüzü göster- 66
memek (Âşıkbükü-Os.) “Kelgız’a günü geçmek Aybaşı olmak (Ala-
gün ışık vermezimiş.” Arslaner cahöyük-Al.) "Hamile kalan âde-
2016: 177 tim olmadı günüm geçti der." Ba-
günindi Batı (Çr.) lıkçı 2010: 79
gün kavuşması Güneş batımı za- güñülemek Çekememek, kıskan-
manı (Kargı-Os.; Çr.) mak (Külah-Al.; Âşıkbükü-Os.;
gün kesme Bir işin yapılacağı gü- Çalyayla, Dutçakallı-Çr.) “Ben se-
nü belirleme (Su.) “Düğün günü ni candan sevdim / Gölgemden
kesildi.” Uçakcı 2006: 365 güñülerim” Ertekin 2006: 44
günlü Suçlu (Çr.) günüz Gündüz (Çalyayla-Çr.)
günlük (1) Gündelik, yevmiye gün yamuru Güneş varken yağan
(İsahacı-Al.; Palabıyık-Çr.) “Bu iri damlalı yağmur (Çr.)
parayla inan günlüğe gitmez / güpgücücük Çok küçük (Çr.)
Bizim köylü yünlü ferik patıron” güplemek Güpürdemek (Göceno-
Özgür 2002: 91 vacığı-Çr.) “Yine benim yüreğim
günlük (2) Şemsiye (Çr.) güpledi, şimdi hapı yuttum.” Erte-
günlükçü Gündelikle çalışan tarım kin 1946: 18
işçisi (Kamışlı-Su.; Göcenovacığı- güpür Süprüntü, toz, çöp (Ba.)
Çr.) “Ekmekçiliğini ederim köyün, "Amma pasaklı garı yav, evin her
günlükçülüğünü ederim geçini- tarafı güpür dolu emme hiç oralı
rim.” Gümüş 1977: 103 deel." Şahin 2020: 71
günnemek Güneşlenmek (İs.) güpür güpür Güçlü, hareketli ola-
günnük (1) Beş vakit namaz (Çr.) rak (Çr.) “Güpür güpür kıyıdan
günnük (2) Şemsiye (Kavşut-Su.) atlayıp kaçtı benim sesime.” Gü-
günnük (3) Ücret, yevmiye (Yer- müş 1977: 52
liköy-İs.; Çr.) “Günnüksüz çalışı- güpürtü Gürültü, kuvvetli ayak se-
rım / Yâr beni tutsa ırgat” Erte- si (Çr.)
kin 2006: 58 gürdük Hayvanlarda çiftleşme za-
günnükcü Gündelikle çalışan işçi manı (Çr.)
(İs.; Kargı-Os.) güre Çiftleşmek isteyen kısrak, di-
günönü Gün doğmasına yakın şi eşek (İs.)
zaman (Çr.) gürebi Eğri uçlu küçük balta, na-
günsü Sürekli güneş alan yer (İs.) cak (Çr.)
günsüz Henüz tutuklanmamış gürelemek ¦ kürelemek 1 (İs.)
suçlu (İs.) gürelmek Artmak, çoğalmak (Çal-
yayla-Çr.) "Arada ocağın yalımla-
rı güreliyor, odunların ucuna az

247
247
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

bir su köpürterek cızır cızır bir ses güşene Tencere (Eskiekin-Çr.)


çıkartıyordu." Gümüş 1977: 142 “Güşenem sarı bakır / Oynama
güren Küme, topluluk (Dutçakallı- şakır şakır” Gösterir 2011: 290
Çr.) gütlemek Hayvan otlatmak (Sa-
gürg ¦ gürk (Çitli-Me.; Su.) rimbey-Çr.) “O çiftten geliyodu.
gürgüvenç Çok şen (Çr.) “Herkes Ben de mal gütlemeden.” Gösterir
gürgüvenç, azık çıkıları kazgıçla- 2017: 16
rın ucuna takılarak omuzlardan gütmek Hayvan otlatmak (Kamış-
arkaya atılmış.” Ertekin 1938: 21 lı-Su.; Kuşsaray, Sarimbey-Çr.)
gürk Kuluçka dönemindeki tavuk “Ben koyunu güderim / Arkada-
(Külah-Al.; Kargı-Os.; Sarimbey- şım kız olsa” Gösterir 2011: 89
Çr.) “Şahin yumurtası serçe olmaz güürdenmek Beş altı aylık çocu-
ki / Yatırıp da gürke follayıp dur- ğun konuşma öncesinde çıkardı-
ma” Çimen 2000: 64 ğı sesler (Ba.) "Hadi iyisin la Hu-
gürlegen Çağlayan (Çr.) lusi, senin göbel güürdeniyo ar-
gürlek Bol, çok (Alancık-Me.) “Tü- tık." Şahin 2020: 72
kenmedi ahı ile amanı / Kanım güva Güveyi (Göcenovacığı-Çr.)
gürlek, gençliğimin zamanı” Sür- “Bir de takılması olmasa ikiye bir,
melican 2013: 10 kızımı vereceğim, güvam olacak-
gürlemek Çoğalmak, artmak (Ev- sın demese…” Gümüş 1977b: 18
ci-Bo.) “En kısa zamanda gene güveği Damat, güvey (İsahacı-Al.)
gürler haneniz.” Sarıyüce 2004: “Oğlu güveği olmuş / Babası altın
39 saçar” Ertekin, 2006: 57
gürpdüşen İri, içi çabuk kararan güveği önü Gerdek gecesi güveyin
bir çeşit armut (Çalyayla-Çr.) arkadaşlarına verdiği özel yemek
gürpüdek Ansızın, birdenbire (Kalecikkaya-Al.; Çr.)
(Çalyayla-Çr.) “Damdan düştüm güvelemeç Sarımsaklı bir yemek
gürpüdek / Bi gız öptüm şirpidek” (Küçükpalabıyık-Çr.)
Gösterir 2011: 175 güvem Yenebilen bir çeşit mantar
gürpüden Birdenbire aniden (Çalyayla-Çr.) “Elindeki çıkına bir
(düşmek) (Ba.) "Balkonda oturu- iki güvem mantarı koymuş.” Gü-
yodu, gürpüden yere düşdü." Şa- müş 1977: 22
hin 2020: 72 güven (1) ¦ güvem (Güvenli-Çr.)
gürpüdenek ¦ gürpüdek (Çr.) “Sadık yine bir kucak dolusu gü-
gürredek Duvar gibi şeylerin ven dedikleri kültür mantarını
birdenbire yıkılması (Çr.) “Bunca toplamış.” Hodul 2019: 65
yılın horasanla kaynatılmış kab- güven (2) Sevinç, mutluluk (Çr.)
ristan duvarını gürredek yıkıp to- “Mektubunu okuyunca ne kadar
zunu göğe savurdu.” Tahir 2007: güvendim.” Tdk 1993: 2240
244 güvenç Dayanak, arka, yardım
gürüf gürüf Sürü sürü (Çr.) (Eskiyapar-Al.; Serban-Çr.) “Her-
gürüş Küçük kulaklı koyun, keçi, kesin umudu bir güvenci var / Bi-
kuzu (İncesu-Su.) ze de sen sahip ol Hasan Dedem”
gürzo Düz ipek kumaş (Çr.) Koçak 1980: 123
güvenmek Sevinmek (İs.; Çalyay-
la-Çr.) “Bir verdiğimiz karşı gel-

248
248
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

miş diye çok güvendik.” Demir- güyaönü ¦ güvey önü (Çr.) “Tura
yürek-Ozulu 2017: 161 oyunu güyaönü toplantısında oy-
güvercin taklası Erkek çocukların nanırdı.” Ozulu 2016: 61
oluşturdukları kule üzerinden güyee Güveyi, yeni damat (Ba.)
öteki yana takla atarak geçmeye "Güyeenin sırtına zumzuğu o ga-
çalıştıkları bir oyun (Gölet-Ka.; der hızlı vurmuş ki adam sürçe-
Çr.) “Güvercin taklası, oyuncular leyince eşiğe düşmüş." Şahin
sıkılıncaya kadar devam eder.” 2020: 72
Oğuz 2006b: 32 güyeğü Güvey (Âşıkbükü-Os.)
güvermek (1) ¦ gövermek (Çr.) “Ağanın güyeğü olacak oğlu...”
"Güvereni ekin sandım / Ekin de- Arslaner 2016: 179
ğil bırçağımış" Gkb 2002: 82 güyeğü giydirme Damat donatma
güvermek (2) Morarmak (İsa- töreni (Ka.) “Gelin çıktığı gün gü-
hacı-Al.) “İsahacı köyü bizim ili- yeğü giydirme merasimi yapılır.”
miz / Hep güverdi ayağımız eli- Aşık 2003: 75
miz” Arısoy 1970: 74 güyeğü koyma Damadı gerdeğe
güvermek (3) Salıvermek (Al.) sokma (Ka.) “Gelin alma, güyeğü
güverti 1. Yeşillik, yeşerti (Çr.) koyma işleri bilinen şekilde yapı-
“Öküzleri güvertiye salıp saman lır.” Aşık 2003: 75
masrafından kurtulmaya çalışa- güyük İçi boş ceviz (İs.)
cağına...” Tahir 2006: 13 2. Evle- güzbaşı Eylül (Su.) “Emrin olur
rin bahçesinde yetiştirilen sebze deyip saydı: İlkay, gucük, … çi-
(Ba.; Çr.) "Bu sene davar gübresi- çekayı, yaprak, herkayı, ırgatlık,
ni çok dökmüşüm, güverti bi azdı güzbaşı…” Çalmuk 2019: 108
bi azdı ki sorma." Şahin 2020: 72 güzeller Bir halk oyunu (Arpalık-
güveyi Damat (İs.; Os.) “Hamamda Çr.)
güveyi gınalamak adettir.” Özça- güzey Güneş görmeyen yer (Su.)
talbaş 2002: 114 güz guyma Ekinlerin biçilme dö-
güvey önü Düğün kalabalığı da- nemi (Bademce-Ka.)
ğıldıktan sonra erkeklere verilen güz guymak Hasat kaldırmak (Ba-
yemek (La.) “İkindiden sonra gü- demce-Ka.)
vey önü denen yemek hazırlanır.” güzlek (1) ¦ güzlük 1 (Çr.)
Bayram 2008: 285 güzlek (2) Erken doğan kuzu
güvez Yeşil ile mor arası bir renk (Kıcılı-Al.)
(Çr.) “Dürümde yeşil soğan / Gü- güzlük 1. Güzün ekilen tahıl (Su.;
vez yelekli oğlan” Aytekin 2003: Beydili, Çalyayla-Çr.) 2. Güz için
67 ayrılmış yiyecek (Su.) “Güzlüğe
güvüldemek ¦ güğüldemek (Çr.) uyar olmaz.” Yoksul 2013: 350
güyâ Güvey, damat (Kargı-Os.; güz yiğidi Harman işlerini bitir-
Gökköy-Çr.) “Daha nasıl diyem ki miş, cebi az çok para görmüş
/ İç güyaden hallıca” Gösterir çiftçi (Hımıroğlu-Çr.)
2011: 70
güyalik Güveyin düğünde giydiği
giysi; güveylik (Çr.) “Sana müba-
rek olsun / Güyaliğin donları” Er-
tekin 2006: 13

249
249
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

H haçan Ne vakit, ne zaman (İs.)


“Haçan sizin eve geldimse boş bu-
lamadım.” Tdk 1993: 2248
ha Kulpsuz büyük sepet (Aşağı- hafildemek Nefesi daralarak sık
fındıklı-Su.; Gökçeağaç-Uğ. Kara- sık solumak (Çr.)
dona-Çr.) “Haden boşalan sepete hafilemek ¦ hafildemek (Çr.)
sığmaz.” Yoksul 2013: 353 hafşalamak (1) Çamaşırı elde yı-
haal haal Gürbüz, gelişmiş, çok karken çitilemek (Bademce-Ka.)
canlı (Sarimbey-Çr.) hafşalamak (2) Dövmek (Badem-
haat Zaman (Karadona-Çr.) “Go- ce-Ka.) “Dan bebek vallaha de-
can ne haat götürürse o haat get.” meyin hafşaların.” www.badem-
Özçatalbaş 2002: 68 ce.com
haba Heybe (Sarimbey-Çr.) “Sır- haggad Gerçek, hakikat (Su.)
tımdaki yırtık haba / Gerdan kı- haggadden Gerçekten, hakikaten
vırmasıcaba” Çimen 2000: 93 (Ba.) "Ummuyodum emme hag-
habar (1) Haber (Çavuşoğlu-İs.; gadden de kalender adammışsın
Âşıkbükü-Os.) “Gadın habar go- gardaşım." Şahin 2020: 73
türüyo.” Abaz 2004: 112 hağ Üzüm, kiraz gibi yemiş koy-
habar (2) Nasihat (Bademce-Ka.) maya yarayan küfe, sepet (Eski-
habar ağnatmak Nasihat etmek, ekin, Gökköy-Çr.) “Çeten çeten,
söz dinletmek (Bademce-Ka.) iğrat verir güzleri / Selesi, sepeti,
hābe 1. Heybe (Yeşilyurt, Çopra- hağleri vardı” Kurtoğlu 2006: 14
şık-Al.; Yerliköy-İs.) 2. Çanta (Ya- hağbe Omza takılan ya da hayvan
rımsöğüt-Su.) “Hodürü hoş, ha- üzerine konan iki taraflı doku-
besi boş.” Yoksul 2013: 381 malı çanta, heybe (Gökköy-Çr.)
habeli hoş Tahteravalli (Aşağıfın- “Gara hağbeyi getir.” Uçakcı
dıklı-Su.) 2006b: 210
habire Ara vermeden, sürekli ola- hahah Hemen, çok çabuk (Çr.)
rak (Külah-Al.; Eskiekin, Sarim- hahalamak İtmek (İs.)
bey, Serban-Çr.) “Habire çene ça- hahetmek Bir işi halletmek, hazır-
lıp duruyor.” Yoksul 2013: 352 lamak (Su.; Ovakarapınar-Çr.)
hacat ¦ hacet (İsahacı-Al.; Aşağı- hahırdamak Yüksek sesle gülmek
fındıklı-Su.) “Hacat için gomşuy- (İs.)
eetmeyi heç hazitmem.” Kerman hahır hahır ¦ hakır hakır (Ba.)
1997: 21 "Ne gülüyon la hahır hahır, aynı-
hacayı Eylül (Su.) “Emrin olur sını sen de yapmadın mı?" Şahin
deyip saydı: İlkay, gucük, çi- 2020: 73
çekayı, yaprak, herkayı, ırgatlık, hahitmek Becermek (Gölköy, Ha-
hacayı…” Çalmuk 2019: 108 runköy-İs.) “Oküzü de goş hahi-
hacı Hacca gidecek olan birinin, debülüseñ.” Abaz 2004: 131
arkadaşlarının isteklerini yerine hak (1) Yapılan işin, harcanan
getirmesini anlatan köy seyirlik emeğin karşılığı (Su.) “Hakımı
oyunu (Me.) alır otururum şurda.” Gümüş
haco Hacı (Su.) 1977: 12
hak (2) Yaklaşık on iki kilo tahıl
alabilen bir ölçek (Çevreli-Al.,

250
250
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Âşıkbükü-Os.) “Bizim pazarlığı- beş yüz haklağıdan çok hububat


mıza göre bir hak ceviz bir lira koyamıyor.” Ceyhan 1944: 6
değil mi?” Saraçer 2000: 354 haklı Eş, karı koca (Su.)
hak etmek Halletmek, hazırlamak haklık Bir hak tohum ekilebilen
(Ahmetoğlan-Çr.) “Bütün yiyece- tarla parçası (Âşıkbükü-Os.) “Kaç
ğimizi, giyeceğimizi, yakacağımızı haklık çeltik araziniz var?” Arsla-
kendimiz hak ederdik.” Çalışgan ner 2016: 250
2021: 161 halaka Halka biçiminde ekin yığı-
hakgatdan Gerçekten (Harunköy- nı (Göcenovacığı-Çr.) "Yığma ta-
İs.) “Hakgatdan ezeli goleyidi.” vında inceltmiş olanlar yığmaya,
Abaz 2004: 132 inceltememiş olanlar ‘halaka’
hakık Akik (Sarimbey-Çr.) “Hakı- yapmaya durdular sürdükleri sa-
ğım var küpem var / Eğil bir yol pı." Gümüş 1977: 93
öpem yâr” Ertekin 2006: 61 halal Helal (Su.) “Halala comartlık
hakıldak Dilencilere verilen ayni olmaz.” Uçakcı 2006: 365
yardım, dilenme hakkı (Âşıkbü- halbır Kalbur (Al.; Sarimbey-Çr.)
kü-Os.) “Olukbaşı’nın Kürtlerine “Sungurlu mercimâ gibi halbırın
türkü söyletmeden hakıldağı ve- altında da oynuyo, üstünde de.”
rilmezdi.” Arslaner 2016: 250 Uçakcı 2006: 220
hakırdamak Gülmek, sesli gülmek halbur İri delikli elek (Küre-Al.)
(Kargı-Os.; Çr.) “Eski halbur yıkarım / Yola çıkar
hakır hakır Kahkaha ile gülme bakarım” Ayhan 2002: 171
(Ka.) halbusam ki Halbuki (Al.)
hakırtı 1. Sesli gülme, kahkaha halça (1) Kalça (Çr.) “Saç üzüm
(Çr.) 2. Hastalık döneminde so- karası, selvi gibi halçasını küt küt
lunum yollarından gelen ses dö-ğüyor.” Koçak 1938: 7
(Kargı-Os.) halça (2) Kunduracıların kalıp
hakkat Gerçekten, hakikaten (Ba.) üzerine koydukları meşin parça-
"Mehmet Astsubay şehit mi ol- ları (İs.)
muş? Hakkat mı?" Şahin 2020: 73 haldır haldır 1. Bol, geniş (Su.)
hakkuran Güvercinden küçük 2. Durmadan (Çr.) “Haldır haldır
serçeden büyük bir kuş (Çr.) çalışıp duruyor.” Yoksul 2013:
hakla ¦ Haklağa (Yazır-Bo.; Ka- 355
mışlı-Su.; Beydili, Kozluca-Çr.) haldır hayat Düzensizlik durumu
“İki hakla buğdayı toptancıya tes- (Su.)
lim etti.” Destanoğlu 2006: 94 haldır huldur Gelişigüzel, özen-
haklağ ¦ haklağa (Kavacık-Çr.) sizce, kaba saba (Kargı-Os.; Su.)
“Ötüyüzden üç haklağ buğday ge- halē Halay (Su.)
tirdim.” Ceyhan 1944: 4 halebi Altmışbeş santim boyunda
haklağa 16 kiloluk tahıl ölçeği bir uzunluk ölçüsü, arşın (Ka.;
(Külah-Al.; Gökköy, Kavacık-Çr.) Çr) “Benim ağam çelebi / Boyu üç
“Buğdayın haklağasını on beş li- dört halebi” Ertekin 2006: 31
raya şehirli deyil biz çıkarttık.” haley Halay (Eskiekin-Çr.) “Haley-
Ceyhan 1944: 4 de yer gapmalı / Yâre cilve yap-
haklağı ¦ haklağa (Çr.) “En çok malı” Gösterir 2011: 125
mahsul kaldıranlar anbarlarına

251
251
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

haleylim Giyinişi düzgün olmayan nazar atarlar / Hameylini takın


(Çr.) gel” Gösterir 2011: 185
halhalamak Uzun ipi kola dolaya- ham haşal Tam olgunlaşmamış
rak halka gibi yapmak (Çr.) meyve sebze (Ba.) "Ne bulduysan
haliçe Küçük ipek halı (Çr.) ham haşal doldurmuşun poşete."
Halil İbrahim Bir halk oyunu (Al.) Şahin 2020: 73
hallamak 1. Sönmekte olan ocağı hamır Hamur (Kuyucak-Me.; Gök-
alevlendirmek (Çr.) 2. Nefesi ke- çam-Su.; Morsümbül-Çr.)
silmek (İs.) hamırıs Pekmezle nişasta karışı-
hallaşmak Söyleşmek, hal hatır mından yapılan, kışın kahvaltıda
sormak, dertleşmek (Çr.) tüketilen bir yiyecek (Evci-Bo.)
halleşe Düğünlerde hep bir ağız- hamıt Hayvanların boynuna takı-
dan ilahi söyleme (Os.) “Halleşe lan halka, hamut (Gökçam-Su.)
ile, yani Yunus Emre’nin ilahile- hampa Para ya da emek harcama-
riyle, damada yeni giysilerini giy- dan kazanmak isteyen kimse
dirdik.” Saraçer 2000: 324 (Ba.; Su.)
hallıca Durumu kötüden biraz iyi hampacı Para ya da emek harca-
(İs.) madan her şeye sahip olmak is-
halva Helva (Kıcılı-Al.; Çalıca-Çr.) teyen kimse (Ba.; İs.) "Selami de
“Halva demesini de bilir, helva tam bir hampacıdır. Gençliğinde
demesini de.” Tahir 2004: 68 de böyleydi bu." Şahin 2020: 73
hamambiç Çocukların çamurla hamuraşı Küçük küçük kesilip ku-
oynadıkları bir oyun (Çr.) “Kimi rutulmuş hamuru mercimekle
aşık, deşenek oynar, kimi toprak- karıştırarak pişirilen bir yemek
tan havuz hamambiç yapar.” Öz- (Ovakarapınar-Çr.)
çatalbaş 2002: 31 hamurlamak İyi pişmemiş ekme-
hamamcı olmak Boy abdesti alma ği yedikten sonra hastalanmak
gereksinimi duymak, düşü az- (Çr.)
mak (Çr.) hancık Hangisi (Su.)
hamayıs Patiska (Çr.) hane Kayısı çekirdeği oyunu için
hamayil ¦ hameyli Çr.) “Anasının kazılan 5-6 cm derinliğinde çu-
uzattığı uğurlu hamayil kesesini kur (İs.) "Önce duvar dibine kü-
aldı.” Tahir 2004: 17 çük bir hane kazdılar." Kalayoğlu
hamaz Hortum, kasırga (Çr.) 2017: 29
hambal Hamal (Çevreli-Al., Dutça- hangel Haşlanmış yufka (Kuyu-
kallı-Çr.) “Hambala çok cazip gel- cak-Me.)
miş.” Kantemir 2015: 162 hangırdamak Yüksek sesle, çir-
hambar Tarım ürünlerinin konul- kin, kaba şekilde gülmek (Çr.)
duğu yapı, ambar (Bademce-Ka.) “Gııızz, hangırdamañ! Dooru yö-
hame Çocuk oyununda eşilen yer, rüyüñ.” Özdemir 2019: 28
çukur (İs.) hangır hangır Kahkahayla arsızca
hameli ¦ hameyli (Çr.) gülmeyi anlatır (Su.)
hameyli Nazar değmemesi için hanğıd olmak Yaşlanıp çirkinleş-
halkın kullandığı bir çeşit nazar- mek (Çr.)
lık, hamail (Çalyayla-Çr.) “Sana

252
252
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

hanık Hazıra konan (Çr.) “Hazıra happadanak Çok ani, birdenbire


hanık, sofraya konuk.” Yoksul (İs.)
2013: 364 hapucuk Gevretilen yufka ekme-
hanım camdan sallandı Eskiden ğin ayranın ya da yoğurdun içine
örülen bir çorap ya da çorap na- katılmasıyla yapılan yiyecek (Ba-
kışı (Çr.) demce-Ka.)
hanım cimciği Eskiden örülen bir hapur hupur Düzensizce giyine-
çorap ya da çorap nakışı (Çr.) rek gezmeyi anlatır (Çr.) “Bizim
hanım iğnesi Çengelli iğne (İs.) oğlana bir hal oldu; hapur hupur
hanım teri Eskiden örülen bir geziyor.” Tdk 1993: 2281
çorap ya da çorap nakışı (Çr.) har Gül yapraklarının üzerinde
hannapa Pisboğaz, asla doymayan bulunan beyaz böcek (Çr.) “Gü-
(Çalyayla-Çr.) “Bu gaçıncı yeme neşim kar değilim / Bülbülüm har
lan hannapa?” Özçatalbaş 2002: değilim” Gösterir 2011: 210
126 haral (1) Kıldan dokunan büyük
hanim olmak Sonradan görme ol- çuval (İsahacı-Al.; Örenseki-İs.;
mak, sonradan kibarlaşmak (ka- Kamışlı-Su.) “Bir çift çorap örmüş
dınlar için) (Bademce-Ka.) Türkmen haralı / İşi elfazlıdır
hantıl hantıl Hırslı hırslı, şapur Firdevs gelinin” Arısoy 1970: 73
şupur, acele (yemek için) (İs.) haral (2) Erkek çocuklarca oyna-
hapahap gelmek Ansızın karşı nan, koşmacaya dayalı bir oyun
karşıya, yüz yüze gelmek, karşı- (Su.)
laşmak (Sevindikalan-Çr.) “Köy haralı Büyük çuval (Çr.)
çeşmesinin altındaki havuzun al- haramzada Eve faydası olmayan,
tında rahmetli Uzun Sadınan ha- haylaz çocuk (Su.; Çıkrık-Çr.)
pa hap garşılaşıyolar.” Özcan haranı Kazan (Küçükpalabıyık-
2021: 6 Çr.)
hapan Un çuvalı (Ba.) haraza Ciğer hastalığı, balgamlı
hapas ¦ hapaz (Çr.) öksürük (Obruk-Do.) “Ahmet ha-
hapaz Bir avuç dolusu (Külah-Al.; razalıdır.” Tdk 1993: 2285
İs.; Tanrıvermiş-Me.; Kavşut-Su.) harazalı Kesik kesik soluyan, ök-
“Yüzü öyle çopur ki, bir hapaz leb- süren, hastalıklı (Ovakarapınar-
lebi atsan bi denesi yere düşmez.” Çr.) “Kasıla kasıla harazalı bir
Kerman 1997: 21 sesle: Ev sahipleri!” Sarıyüce
hapaz hapaz Avuç avuç (Eskiekin- 2004: 282
Çr.) “Hapaz hapaz saçıları saçar- harcıkmak Harcama yapmak, çok
lar / Bebek söbek gapar gapar masraf etmek (Âşıkbükü-Os.)
gaçarlar” Kurtoğlu 1994: 176 “Önünü sonunu düşünmeden bu
hapazlamak Avuçlamak (İs.; Ba- kadar harcıkırsan evin yolunu bu-
demce-Ka.; Âşıkbükü-Os.; Su.) lamazsın.” Arslaner 2016: 251
“Kirazları hapazlamadan al.” Ars- harç Üç etek kenarlarını süslemek
laner 2016: 251 için kullanılan dantela, sutaşı,
hapış göpüş olmak İyice çürü- kordon (Çr.)
mek, yumuşamak (Bademce-Ka.) hardalaşmak Çocukların şaka-
hapis damı Cezaevi (İs.; Me.; Su.) laşması, boğuşması (Çr.)

253
253
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

haremici 1. Yaramazlık yapan, sa- harkıt İşe yaramayacak denli eski,


ğa sola zarar veren çocuk (Çr.) çürük, yıkık (Me.)
2. Soyguncu (Dutçakallı-Çr.) “Bi- harkut 1. Obur (Su.) 2. Çok çirkin
zim çocuklar ne kadar haremici (Os.)
oldular.” Tdk 1993: 2288 harlak (1) 1. Bağırtlak (Gökçam-
hareni Küçük kazan, çay kazanı- Su.) 2. Kalın, boğucu ses tonu
nın küçüğü (Sarimbey-Çr.) (Gökçam-Su.)
harf (1) Haya, namus, utanç (Çık- harlak (2) Harıl harıl ses çıkaran
rık-Çr.) “Akşam odada Ahmet hiç her şey (Çr.)
harflenmedi.” Tdk 1993: 2288 harlak (3) Yorgun (Çr.)
harf (2) Korku (Ovakarapınar-Çr.) harlamak (1) Az yanan ateş ya da
“Hiç bir şeyden harfi yok.” Tdk kuru ot gibi şeylerin birden par-
1993: 2288 laması (Akçalı-Su.; Çıkrık-Çr.)
harhar (1) Bol bol (Me.) “Ateş harlanınca yüzlerce insan
harhar (2) Köpek havlaması (Me.) hücum etti üzerine.” Sarıyüce
harhar (3) ¦ Haral (Bademce, 2004: 171
Gölet-Ka.) harlamak (2) Yorgunluktan ses
harhıt (1) Dokuma tezgâhlarında çıkararak sık sık soluk almak
deve denilen parçayı yukarıda (Bademce-Ka.; Çr.)
tutmaya yarayan ağaç (Eskiya- harlatmak Az yanan ateşin alazını
par-Al.) artırmak (Çr.) “Ateş koyup yaktı-
harhıt (2) ¦ harkıt (Çr.) “İbili lar bizi ki, gazyağı dökerekten
emmiye desek de yazanedeki gol- harlattılar.” Tahir 2004: 361
tuhları yeñilese. Harhıt olmuş.” harlavuk Ses çıkararak nefes alan
Özdemir 2019: 143 kimse (Çr.)
harhuş Gelişigüzel, abur cubur, harlek ¦ harlavuk (Çr.)
öteberi (Sarimbey-Çr.) “Harhuş harman Temmuz ya da ağustos
yemiş midesi bozuldu.” Tdk 1993: ayı (Ahmetoğlan-Çr.) “Harman
2288 gelir, mahsul kalkar, borç veril-
harıldak Ses çıkararak nefes alan meye başlanırdı.” Güven 2010: 23
kimse (Çr.) harmancı Harman döneminde ça-
harım Sebze meyve bahçesi (Gö- lışan mevsimlik işçi (İsahacı-Al.;
cenovacığı-Çr.) "Harımların bos- Beydili, Göcenovacığı-Çr.) “Dir-
tanların çitleri, bağ bahçenin kıyı- gen aldı harmanları dağıttı / Çı-
ları tüm kuşburnu, tüm iğde." karın azabı harmancı geldi” Arı-
Gümüş 1977: 17 soy 1970: 103
harın Bir şeyden huylanıp yürü- harmanlamak Kavis çizerek yü-
meyen, geri geri giden hayvan rümek (Çr.) “Dizlerini kırmadan
(Çr.) lap lap sıçrayıp harmanlayarak
harinsemek Cinsel açıdan şımar- yürüdüğünden…” Tahir 2006: 49
mak (Su.) harmannamak (1) Birden çok
hark Su yolu (Kalecik-Me.; Os.; farklı maddeyi belirli oranlarda
Aşağıfındıklı-Su) “Su oldum ak- birbirine karıştırmak (Çr.)
tım görmedim hargı / Çekildim harmannamak (2) Tur atmak
pazara bulmadım nargı” Piroğlu (İs.)
1981: 37

254
254
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

haro Ekin koymak için çamurdan has baklava İnce açılmış kırk ka-
yapılan depo (Al.) dar yufka ile yapılan baklava
harpadan İki şeyin uyumlu bir (Büyükgülücek-Çr.) “Has bakla-
biçimde birbirine geçmesi (Su.) vayı kesmek de ayrı bir hünerdir.”
harpıdan Ansızın, haber verme- Ozulu 2016: 218
den (İs.) hasıda Mısır unu, pekmez, yağ,
harpışlamak ¦ harpuçlamak nişasta ile yapılan bir tatlı (Kü-
(Çalyayla-Çr.) lah-Al.; Yazır-Bo.; Beydili-Çr.)
harpuçlamak Bir şeyi avucuyla, “Çinko tasta hasıda / Pusudayım
parmaklarıyla ezmek, avuçlayıp pusuda” Ay-tekin 2003: 54
avuçlayıp bırakmak (Ba.; İs.; Gö- hasıllamak Temizlemek, ayıkla-
let-Ka.) “Yemeği gene harpuç- mak (Âşıkbükü-Os.) “Yazıdan ge-
ladı.” www.golet.tr.gg/ len şu tohumlukları hasıllaya-
harpuşlamak ¦ harpuçlamak lalım.” Arslaner 2016: 251
(Ba.; Âşıkbükü-Os.) hasıllı Dışına hasır sarılmış büyük
harradak Birdenbire (Çr.) “Kibriti damacana (Çalyayla, Karagöz-
tutsalar, harradak alıp kül olaca- Çr.) “Arabanın yanına iki hasırlı
ğım!” Tahir 2007: 376 damacana koydu.” Tahir 2007:
harro marro Üçer kişilik iki küme 359
arasında oynanan bir çocuk oyu- hasiret Hasret, özlem (Yeşilyurt-
nu (Çr.) “Harro marro, aşağı yu- Al.; Çalyayla, Kızılpınar-Çr.) "Şu
karı diye yüksek sesle bağırarak davulcu ne iyi / Hasiret kavuştu-
ebeyi şaşırtmaya çalışırlar.” Oğuz rur" Gösterir 2011: 284
2006b: 33 hasput Kağnı tekerleğinin ağaç
harsıkmak ¦ harlamak 2 (Ba- bölümü (Os.)
demce-Ka.) hassas Köy bekçisi (İs.)
harşlık Harçlık (Çr.) “Alaca işlik hasuda 1. ¦ hasıda (İs.) 2. Keşkek
dikdirir, cebine harşlık dokdürür.” ya da pilav gibi yiyeceklerin yu-
Caferoğlu 1994b: 111 muşak tavlı pişmiş hali (Âşık-
harşolmak Kullanılamaz duruma bükü-Os.)
gelmek, berbat olmak (İs.) has un Fabrika unu (İs.; Os.; Çr.)
harta Harita (Os.) “Andımız har- "Bu has undan bir ay ramazana
tamızı / Yeşile boyamaktır” Çağ- yetecek kadar mantı bükülürdü."
lar 1954: 64 Ozulu 2016: 51
hartıl (1) Duvarın sağlam olması haşa Büyük çuval (Ba.; Çr.) "Tal-
için örülürken araya konulan ladan dokuz haşa biçer sapı ge-
ağaç, kiriş (Âşıkbükü-Os.) tirdik, gış ekme edeceez." Şahin
hartıl (2) Sedir (Çopraşık, Değir- 2020: 73
mendere-Al.) haşabillah Mutlaka (Bademce-
hasa Bir tür pamuklu kumaş, pa- Ka.) “Haşabillah gidecem diy.”
tiska (İs.; Âşıkbükü-Os.) www.bademce.com
hasan baba Köylerde kadınların haşadı çıkmak (1) Eşyanın dar-
oynadığı bir seyirlik oyun (Çr.) madağın olması, kırılması (Çr.)
hasaratlı Taşlarla, çeşitli bitki haşadı çıkmak (2) Bir kişinin çok
tohumlarıyla karışık tahıl (Su.) yorgun olması (Çr.) "Âşama ga-
hasbaal Hasbihal, söyleşi (Çr.)

255
255
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dar bağ belledim, haşadım çıhdı." hatıl (2) Oturmak için yapılan yer,
Kerman 1997: 67 makat yeri (Gökçam-Su.)
haşal Olmamış, ham meyve (daha hatın Saygıya değer kadın, hanım
çok kavun, karpuz için) (İs.) (Karakaya-Su.; Serban-Çr.) “Al
haşalak İşe yaramayan, değersiz duvağın içinde / Gelindir Elif Ha-
şey (İs.) tın” Gösterir 2011: 246
haşallama 1. Örseleme (İs.) 2. hatir Hatır (Esentepe-İs) “Hatire
Ağır sözlerle eleştirme (İs.) bahan yere bahar.” Abaz 2004:
haşat olmak Kırılmak, ezilmek, 117
darmadağın olmak (Çavuşoğlu- hatirine dāmek Azarlayıp, tersle-
İs.; Çitli-Me.) “Irıssız yâr haşat yip gönlünü kırmak (Su.) “Hatiri-
oldum elinde / Çok gılladın baba ne daarsiñ, edişirim seniynen.”
çıksın dilinde” Gösterir 2008/84: Özdemir 2019: 61
11 hatlak Atlanacak yer (Çr.)
haşavuzdan Haşa huzurdan (Su.) hatlamak Atlamak (Külah-Al.) “O
haşeri Şımarık, yaramazlık yapan gagdırma dâal. Resmen üsdü-
(İsmailköy, Sarimbey-Çr.) “Nu- müze hatladıñ.” Özdemir 2019:
ri’nin Haşeri lakabı adını unut- 148
turmuş, hep haşeri denir olmuş- hatma Başta oluşan şiş, ur (Kav-
tu.” Güven 2013: 35 şut-Su.)
haşgaş Haşhaş (Çalyayla, Eşençay, hav Uzun, derince sepet (Su.)
Gökköy-Çr.) hava bungunluğu olmak Yazın
haşıl (1) Pişmiş hamur (Kuyucak- havanın nemli, sisli olması (Çr.)
Me.) “Bugün hava bungunluğu var;
haşıl (2) Yaradılıştan kırıcı olan canım sıkılıyor.” Tdk 1993: 2307
kişi (Çr.) “Eyi bir adam değil, on- hava çekmek Türkü söylemek
lar soycak haşıl olurlar.” Tdk (Su.)
1993: 2303 hava çilemek Hafif yağmur yağ-
haşıl haşıl Kaba, sert (Çr.) “Kuma- mak (Su.)
şa elini sürünce yumuşak değmi- havaksımak Yara irinlenmek, şiş-
yor; haşıl haşıl bir şey.” Tdk 1993: mek, azmak (Çr.)
2303 havan bıçağı Tütün kıyma bıçağı
haşkaş Haşhaş (Çr.) (Çr.) “Kuyruğunu havan bıçağı
haşlak Sıcak rüzgârın etkisiyle ku- gibi duraksız işleten bir kuyruk-
ruyup cılız kalan tahıl, meyve gi- sallayan…” Tahir 2006: 235
bi şeyler (Çr.) havangı Aşırı sıcaktan kaynakla-
haşlık Harçlık (Eskiekin, Serban- nan bunaltıcı ortam (Çalyayla-
Çr.) “Kilerde aşlığım yok / Cebim- Çr.)
de haşlığım yok” Gösterir 2011: havanklanmak Yaranın irinlen-
181 mesi, şişmesi, azması (Çr.)
hatap Özellikle deve semerlerinin havankmak ¦ havanklanmak
dayanıklı olması için, yanlara ko- (Çr.)
nan ağaç parçalar (Su.) havas Heves (Haydar-Al.; Çr.)
hatıl (1) Taş ya da kerpiç duvarla- “Yolla çavuş yârimi / Yârimde ha-
ra bağlantı amacıyla konan ağaç vasım var” Gösterir 2011: 265
(Su.)

256
256
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

havaslanmak Heveslenmek (Çal- gene buraya oturmuştuk. Ha ya?”


yayla-Çr.) “Havaslandım yâr sev- www.golet.tr.gg/
dim /Yatmadım bir gececik” Gös- haya damarı çatlamak Utanma
terir 2011: 176 bilmemek (Os.)
havhalamak 1. İtip kalkmak, hafif hayat (1) 1. Sofa, salon, hol (Su.;
darbelerle vurmak (İs.) 2. Azar- Çr.) 2. Avlu (Külah-Al.; Saray-İs.;
lamak (İs.) "Adam çok sinirli oo- Gölet-Ka.; Çay-hatap-Çr.) “Elin-
lum, şimdi gidip da avans is- tenir deki tavşanı hayatın direğine as-
mi, biraz önce beni hav-haladı za- tı.” Gümüş 1977: 72 3. Balkon
ten." Şahin 2020: 74 (Su.) 4. Köylerde çamaşır yıkanı-
havıl havıl İştahla hızla yemek lan yer, yunaklık (Çr.) 5. Yayla
(Su.) evi (Kuzuluk-İs.) 6. Ev bahçesi
havıt Deve semeri, havut (Çr.) (Al.) 7. Kamelya (Al.) 8. Evin
havız 1. Havuz (Su.) 2. Küçük gölet önündeki seki (Çr.) “Bir kız aldım
(Su.) Bayat’tan, vurdu düşürdü beni
havkalamak (1) Ovalamak (Su.) hayattan.” Yoksul 2013: 147
havkalamak (2) 1. Saldırmak (İs.) hayat (2) Davar ağılı (Âşıkbükü-
2. Yakalamak, tutmak (Su.) Os.)
havla Helva (Harunköy-İs.) “Havla hay babanın çarkına tüküreyim
ediyoñ bize de ve.” Abaz 2004: Birine kızınca söylenen sövgü
104 sözü (Çr.)
havli Avlu, bahçe (Çr.) "Medrese- haybat Gürültü, yaygara (Çr.) “Ne
nin büyük kapısından girince hav- haybatçısınız yav, koyü tutuyor
lide boşluk bir yer var." Demir- gürültünüz.” Gümüş 1977: 62
yürek-Ozulu 2017: 185 haybiye Boşu boşuna, boş yere
havlu Avlu (Dutçakallı, Eski-ekin- (Sarimbey-Çr.) “Dilini kilitle gez-
Çr.) “Havlumuz büyüktür halay me haybiye / Dilin ile tutmalısın
çekilmez / Dam başımız yüksek orucu” Çimen 2006: 17
bayrak dikilmez” Oğuz 2006d: 60 haybiyeden 1. Karşılıksız yardım
havra atmak Blöf yapmak (Ka.) etmek (Çr.) “O adam haybiyeden
havrız Oturak, lazımlık (Su.) iş gormez.” Kerman 1997: 67
havruz Havuz (Çavuşoğlu-İs.) 2. Kendi çıkarını gözetmemek
“Koyde havruz yapıyola.” Abaz (Çr.) 3. Yansız davranmak (Çr.)
2004: 138 haydamak Çifte koşulan hayvanı
havşolmak Düşen bir şeyin kırıl- sürmek, dehlemek (Çr.) “Rah-
ması, sakatlanması (Çavuşcu-Su.) metliyi kışkırtıp haydayıp zaptol-
havt Hayvan yemliği (Boğabağı, maza bindirip tatlı candan ettin.”
Sarimbey-Çr.) Tahir 2004: 404
havuz Hafız (Çavuşoğlu-İs.) “Böy- haydur huydur Ne yap yap anla-
lece gotü dedile havuz abi.” Abaz mında kullanılır (İs.) “Haydur
2004: 138 huydur işini uydur.” Tdk 1993:
havzal Mısır yaprağı (Tanrıver- 2316
miş-Me.) hayhayına Boşuna çalışıp çaba-
ha ya Evet, öyle, öyle değil mi? lama (İs.)
(Gölet-Ka.; Su.; Çr.) “Geçen gün hayıf Öç, intikam (Yazır-Bo.; Su.)
“Bunların hayfını alır atası / Da-

257
257
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

vası görülür ruz-i kıyamet” (Sefil önündeki hayme çok derin, orda
Ali) Çevik 2007: 64 oynamayalım." Şahin 2020: 74
hayıflanmak Kızgınlık ya da öfke hayva Ayva (Kuyucak-Me.; Âşık-
durumunda içindeki kini belirt- bükü-Os.; Dutçakallı-Çr.) “Bahçe-
mek (Dutçakallı-Çr.) “Neyledik de ye girdim bayak / Hayvaya vur-
baba oğlun arasına girdik diye dum dayak” Ertekin 2006: 30
hayıflanıyordu.” Gümüş 1977: 14 hayva demiri Tenekeyi lehimle-
hayın Hain, kötü (Serban-Çr.) “Ba- mek için kullanılan bakır ya da
kışları bu kez enikonu hayındı.” demir araç (İs.)
Tahir 2004: 152 hayvah Eyvah! (Çıkrık-Çr.) “Çıka-
hayınlık Hainlik (Çr.) “Tenbihatı rıp alnacına dayadıklarında hay-
dinlememek nasıl bir hayınlıktır?” vah dersin, ama hayvahın para
Tahir 2004: 172 etmez.” Gümüş 1977: 92
hayır hasenat sābı olmak Top- hazetmek Sevmek, hoşlanmak,
luma yararlı işler yapmak (Çr.) beğenmek (Yerliköy-İs.; Serban-
hayin Tembel (Su.; Gökköy-Çr.) Çr.) “Cahil ehli muhabbetten ha-
haylamak (1) 1. Bağırıp çağırmak, zetmez / Allahı seversen kalma
haykırmak (Akçalı-Su.) 2. Kış- kusura” Koçak 1980: 9
kırtmak (Çr.) “Musa Çavuş’u ne- hazım yok Rahatsızım, hasta gibi
den haylamaz?” Tahir 2006: 213 gibiyim, keyifsizim (İs.; Çr.) “Be-
haylamak (2) Hayvanı sürmek, bekler boön bana uylamayın, heç
kovalamak (İsahacı-Al.; İs.; Su.) hazım yok.” Kerman 1997: 21
“Hayvana değnekle girişip kara- hazın 1. Hazır (Su.) 2. Kışlık erzak
sinekleri hayladı.” Tahir 2008: 75 (Gökçam-Su.) “Allah yazın gün-
haylamak (3) Nefes nefese kal- düzü uzun yaratmış ki, kullarımın
mak, harlamak (Âşıkbükü-Os.) işleri bitsin diye; kışın geceyi uzun
“Ürüşan’ın Çay’dan eve gelene ka- yaratmış hazınları yetsin diye.”
dar hayladım.” Arslaner 2016: Uçakcı 2006: 215
251 hazitmek ¦ hazetmek (Gölköy-
hayma 1. Balkon (Su.) 2. Bağ evi İs.; Kargı-Os.; Çalyayla-Çr.) “Se-
(Or.) “Eski zamanlarda ağanın nin o gozel huylarını bek hazi-
birisi haymasında oturuyor tütü- diyom oğul.” Kerman 1997: 21
nünü tüttürüyormuş.” Uçakcı hazlanmak Sevmek (Çr.) "En haz-
2006b: 260 landığı sesti bu, arkadaştı, dosttu
haymalık 1. Avlu, hayat (Çr.) 2. İsmail’e, içi burula burula dinler
Odunluk (Çr.) 3. Çamaşırlık (Çr.) dururdu." Gümüş 1977: 15
4. İçinde tandır bulunan üstü ör- hazna (1) Hazine (Çr.) “Mısır haz-
tülü kuruluk, ekmeklik (Beydili- nasın değer / Bir gece sarılması”
Çr.) “Haymalığın duvarı / Dibinde Ertekin 2006: 43
yedik narı” Gösterir 2011: 134 hazna (2) Eğimli bağların üst
haymana Halay türü bir halk oyu- yanına su birikmesi için açılan
nu (Arpalık, Dutçakallı, Morsüm- geniş çukur (Su.)
bül-Çr.) hazzına yatmak Beğenmek (Çr.)
hayme Oyunda içine misket atılan he (1) Evet (Akçalı-Su.; Çayhatap,
küçük çukur (Ba.) "Sizin evin Dutçakallı-Çr.) “Niçin naz edersin

258
258
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

niçin / Dışın yoh der he der için” şıda hedik kaynana / Dişleri gedik
(S. Örgel) Ercan 1991: 434 kaynana” Türkoğlu 2007: 172
hē (2) ¦ heğ (1) (Harunköy-İs.; hedik aşı Pekmezle yarmadan
Çalyayla-Çr.) “Samanlıkta heye yapılan bir çeşit çorba (Ovasa-
saman basıyordu.” Gümüş 1977: 8 ray-Çr.) “Tandırında pişen yufka-
hēbe Heybe (Esentepe-İs.) “Omu- sı, tarhanası hedik aşını…” (M. Tu-
zuna bi hēbe, torba dahardı.” luk) www.corum.com.tr
Abaz 2004: 109 hedik vurmak Buğday, fasulye,
heci Kızkardeş ya da kızkardeş nohut gibi şeyleri kaynatmak
gibi yakın tutulan kimse (Çr.) (Dereköy-İs.) “Hediği vurur dağı-
hecil düşmek Utanılacak duruma tırık ki çocuğun dişleri ferah çık-
düşmek (Su.; Çr.) “Beni hecil dü- sın.” Balıkçı 2010: 106
şürüp / Yüzümü karaladı” Ayte- heeri Hey herif sözünün bozulmuş
kin 2003: 70 biçimi, yahu (Gökçam-Su.; Çr.)
heç Hiç (Yeşilyurt-Al.; Kalecik-Me.; “Bana yemekliğim uçun bi şeyler
Gökçam, Körkü-Su., Serban-Çr.) vericâdın heeri!” Çorumevi 2000:
“Koç ile gezen koç, heç ile gezen 18
heç olur.” Türkoğlu 2007: 165 heğ (1) Meyve ya da sebze taşı-
heçellemek Boşa gitmesine, hiç- maya yarayan büyük sepet (Ba-
bir işe yaramamasına neden ol- demce-Ka.; Beydili, Üçköy-Çr.)
mak, heşlemek (İs.) “Atı almış, ata iki heğ artmış.”
heçik Kirişten daha ince üç metre Arslaner 2016: 178
uzunluğunda ağaç (Al.; Os.) heğ (2) Seslenme ünlemi, hey
heç olmak Bozulmak, kullanılma- (Çr.)
yacak duruma gelmek (Ba.; Kar- heka Hikâye (Külah-Al.; Gökçam-
kın-İs.) “Dünyenin samanı heç ol- Su.; Çr.) “Bu zamanın bebekleri bi
muş.” Abaz 2004: 143 daaşik anam, biz oturur hekâ sa-
hedaye Armağan, hediye (Su.) tardık.” Özdemir 2019: 56
“Sorduğumda babamın hedayesi hekirhikir Çitari kumaşının bir
demişti.” Çalmuk 2019: 105 çeşidi (Çr.)
hedede Birisine başkasının aracı- hekke ¦ helke (Çr.)
lığı ile söylenen söz (Çıkrık-Çr.) hel 1. Karakuş, kartal (Dutçakallı-
hedellenmek Kendini suçlamak, Çr.) 2. Doğan (Gölet-Ka.) 3. Yırtıcı
olanlardan kendini sorumlu tut- kuş (Ba.)
mak (İs.) helbet Elbet, herhalde, şüphesiz
heder olmak Boşa harcanmak, (Yaylacık-Or.; Kargı-Os.; Dutça-
bozulmak, işe yaramaz duruma kallı-Çr.) “Göncük Bektaş helbet
gelmek (Başpınar-Os.; Çr.) “Mey- der ona destan / Ölüm yakışmıyor
veleri heder olur yenmeden / Gör- İrizam sana” Ünsal 1945: 25
seydiniz güz ocağı sönmeden” heldir hoyuk etmek Çukur kaz-
Taşlıova 2008: 306 mak (Çr.)
hedik 1. Haşlanmış buğday, bul- heldir hüldür Düzensiz bir bi-
gur, mısır, nohut gibi şeyler çimde, sallanarak yürüme (Çr.)
(Kavşut-Su.; Kayı-Çr.) 2. Aşure hele ki İyi ki, yerinde ki (Çıkrık-
(Baltacı Mehmet Paşa-Os.) “Çar- Çr.) “Hele ki geldin sana bir şey
di-yecektim.” Tdk 1993: 2331

259
259
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

heleme Özelliğini yitirecek denli helkek Helke (Bademce, Gölet-


birbirine karışmış yemek (Gölet- Ka.; Âşıkbükü-Os.) “Öğle sıcağın-
Ka.) “Yemekteki patlıcanla pirinç da geniş ağızlı helkeklerle Devre-
heleme olmuş.” www.golet.tr.gg/ tardı’na yemek götürürdük.” Ars-
hele mele Şöyle böyle (İs.) laner 2016: 251
heleotü Bıldırcın (Külah-Al.) helki ¦ helke (2) (Su.; Çıkrık,
heletüne Bıldırcın (Boğabağı-Çr.) Eskiekin, Gökköy-Çr.) “Yârimin
helevri Çabucak, hemen (Ba.; adı Satık / Helkisi dolu gatık”
Türkler-Çr.) Gösterir 2011: 179
helhel (1) Çaylak (Tanrıvermiş- helkir 1. Ekin koymak için çamur-
Me.) dan yapılan depo (Al.) 2. Dam,
helhel (2) İvedilik anlatır (Çr.) samanlık gibi yerlere öteberi
“Adamı helhele düşürme, şöyle fe- koymak için yapılmış küçük böl-
rah ferah gidelim.” Tdk 1993: meler (Su.) 3. Tahıl koymaya ya-
2333 rayan büyük sandık (Harunköy-
helehvri Çabucak, hemen (Çr.) İs.) “Goca bi helkire doldurudu.”
“Daha yeñi aldık ya, helhevri tü- Abaz 2004: 132
kettin mi?” Özdemir 2019: 137 helle aşı Un çorbası (Çitli-Me.;
helik (1) Dağkeçisi, elik (Evci-Bo.) Ovasaray-Çr.) “Elti eltiye eş ol-
“Helikler yetmiş seksen yıldır Ay- maz, arpa unundan helle aş ol-
gar Dağı’nda yaşamıyor artık.” maz.” Yoksul 2013: 285
Sarıyüce 2006: 74 hellemek Kovalamak (Sarimbey-
helik (2) Duvar örerken büyük Çr.) “Yaban kazı kümeslere tüner
taşların arasına konulan ufak mi? Boşa sıkıştırıp helleyip dur-
taşlar (Külah-Al.; Gökçam-Su.; ma” Çimen 2000: 65
Boğabağı, Büğdüz-Çr.) “Bin sefer hellik Salıncak (Dutçakallı-Çr.)
helik olacağına bir sefer köşe taşı helmelenmek Nişastalı yiyecekle-
ol.” Yoksul 2013: 140 rin pişerken koyulaşması, lapa-
helik hülük Değersiz, önemsiz, laşması (Çalyayla-Çr.)
ufak tefek şeyler (Çr.) “Emeğine helteki Yumak haline getirilmiş ip
yazık değil mi böyle helik hülük çilesi (Âşıkbükü-Os.)
şeylerle uğraşıyorsun?” Tdk 1993: hembel hembel Acı çekerek kıv-
2334 ranmayı anlatır (Çr.) “Dün kom-
helise Yarma ile kemiksiz etten şuda bir hastanın yanına vardım,
yapılan bir yemek (Çr.) adam hembel hembel dönüyor-
helke (1) Halka (Çr.) "Helkede du.” Tdk 1993: 2337
bülbül, çıkana da sünbül." Cafe- he mi Oldu mu, öyle mi (Aşağıfın-
roğlu 1994b: 105 dıklı-Su.) “Müjdeli haberi varmış,
helke (2) Su, süt gibi sıvı koymaya he mi?” Tahir 2004: 411
yarayan, bakraçtan büyük kova hendel Babası belli olmayan ço-
(Yeşilyurt, Külah-Al.; İs.; Maksut- cuk (Yenişıhlar-Ba.)
lu-Ka.; Gökçam, Kamışlı-Su.; Es- henek Şaka, alay (Çr.)
kice, Kuşsaray, Sa-rimbey-Çr.) heñgeme Kavga, gürültü (İs.; Âşık-
“Şo badallara bi helke su dok heri, bükü-Os.)
bayram gunü gelen giden olur.” hepçik Nohut tanesinin içinde bu-
Özdemir 2019: 111 lunduğu kap, kapçık (Çr.)

260
260
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

hepiciği Hepsi (Su.; Çr.) “Biz hepi- hergele (3) Sabahları ineklerin
ciğini biliyoruz bunların.” Gümüş toplandığı alan (Su.)
1977: 8 hergetmek Bir sene dinlenmiş
hepisi Hepsi (İsahacı-Al.; Yazır- tarlayı tekrar sürmek (Kavşut-
Bo.; Kalecik-Me.; Serban-Çr.) Su.; Kavacık-Çr.) “Bu ay, dolayda-
“Hepisi toprağa candan sarılmış / ki tepelerin doruklarında, etekle-
Onu kucaklamış elleri gördüm” rinde sıralanan köyler için çayır
Ercan 1991: 424 biçme, hergetme çağıdır.” Ceyhan
hepsi bi sıggıda Hepsi bir boyda 1944: 2
(Su.) hergil Erzak ambarı (Me.)
heral Herhalde (Serban-Çr.) “Ulu hergiz Asla, hiçbir vakit (Çr.)
Tanrı zalimlerden esirge / Zalime herhal Herhalde (Körkü-Su.; Sa-
zabındır heral yavrular” Koçak rimbey-Çr.) "Baktım ahırda depi-
1980: 355 şiyorlar, susadılar herhal dedim."
heralda Herhalde (Akçalı-Su.; Özçatalbaş 2002: 65
Serban-Çr.) “Hoş insanları var herhalım Herhalde, sanırım (Gö-
güleçtir yüzü / Kaynaktır heral- cenovacığı-Çr.) "Günlükçü çalıştı-
da kanı bu köyün” Koçak 1980: rıyorsun herhalım Hacemmi, dedi
345 Memiş." Gümüş 1977: 20
herb Harp, savaş (Al.) her ıslığın peşine gitmek Herke-
herbi Oyunda, gelecek bir eylem- se, her söylenene inanmak (Çr.)
den doğacak sonucun bir kezlik hêri Yahu anlamında seslenme
geçersiz sayılacağını bildirmek ünlemi (Kalecik-Me.; Çalyayla,
(Os.) Sarimbey-Çr.) “Başköşeye bulgur
herde Her zaman, sürekli (Acıpı- aşı otursun / Burda gannımızı
nar, Çalyayla-Çr.) “Ara sıra el doyurak heri” Yoksul 2011: 87
hakkı / Yâr sen bana herde gel” herif Koca, eş (İs.; Kamışlı-Su.;
Gösterir 2011: 184 Dutçakallı, Gökköy-Çr.) “Napıyım
here 1. Küçük çocuk (Çr.) 2. Küçük herifim. Olmayınca var mı diye-
kardeş (Çr.) yim.” Güven 2010: 58
herek ¦ çotuk (1) 1 (Ka. Âşık- heriklet Erikle pişirilen etli bir
bükü-Os.) “Bu sene hereklerin ya- çeşit yemek (Çr.)
rısı yok olmuş.” Şahin 2020: 75 heril 1. İnce ipekli (Çr.) 2. İnce
hereklemek Asmalara, fasulyele- ipekten gelin güvey giysisi olarak
re destek koymak (Gölköy-İs.) dikilen gömlek (Çr.)
"Bāça gazıyoduk, bōrülce herekli- herise Az kavrulmuş un, tavuk
yoduk." Abaz 2004: 164 etiyle yapılan pelte şeklinde bir
hereni 1. Tencere (İs.) 2. Kazan çeşit yemek (Çr.)
(İs.) herk Sürülüp dinlenmeye bırakı-
hergele (1) Hileci, düzenci, yara- lan tarla (Eskiyapar, Gökçam,
maz kimse (Su.) “Çağırın şu her- Kamışlı-Su.; Dutçakallı, Sarim-
geleyi huzuruma...” Tahir 2007: bey-Çr.) “Eşençaylı düğün eder,
64 Yalaklı herkten kalır.” Kerman
hergele (2) Başkasının onuruna 1997: 47
dokunacak söz (Me.) herk ayı Haziran (Su.) “Emrin olur
deyip saydı: İlkay, gucük, dokuzun

261
261
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dokuzu, abdil, çiçekayı, yaprak, herslenmek Hırslanmak, sinir-


herkayı” Çalmuk 2019: 108 lenmek, öfkelenmek (Kıcılı-Al.)
herkeş Herkes (Esentepe-İs.; Sa- hêrü Be, yahu (Çr.)
rimbey-Çr.) “Ayrılınca herkeş işte herüf Adam, kişi (Esentepe-İs.)
buruya geldiler.” Abaz 2004: 119 "Az biliyom o herüfü." Abaz 2004:
her keşkeğe güdel olmak Her işe 105
karışmak (Çr.) hervaniye Geniş kollu, geniş be-
herk etmek Tarlayı sürüp din- denli bir çeşit cüppe (Su.)
lenmeye bırakmak (Kemallı-Su.; hesem Çok uyuyan (Ba.) "Kendimi
Çıkrık-Çr.) “Karşıda herk ederler bildim bileli hesemdir." Şahin
/ Bağları hep teperler” Gürsel 2020: 75
1997: 269 heşeldek Posa (Bademce-Ka.)
herkil 1. Erzak sandığı (Oğ.) "Yu- heşlemek 1. Kotarılan bir işi, ye-
murtaları herkile koymuştum, meği, giysiyi bozmak, işe yara-
oradan alıver.” www.golet.tr.gg/ maz duruma getirmek, zarar
2. Buğday ambarı (Külah-Al.; Gö- vermek (Gökçam, Körkü-Su.;
let-Ka.; Âşıkbükü-Os.; Gökçam- Beydili, Gökköy-Çr.) “Terzi elbi-
Su.) "Bu sene Duzderesi’nden çı- semi heşledi, gumaşı ödemiyo.”
kan ekin herkili bile doldurmadı." Kerman 1997: 67 2. Örselemek,
Şahin 2020: 75 3. Ambarın küçük hırpalamak (Çr.) “Onculayın gızı
bölmesi (Dutçakallı-Çr.) heşlediler, bu evlilik olmadı.” Ker-
herkiş Herkes (Göcenovacığı-Çr.) man 1997: 67
"Herkiş bir iş peşinde diye kurdu. heşlenmek Bir şeyin atılacak
Herkişin kendine göre bir telaşesi duruma gelmesi, çürümesi, yıp-
var." Gümüş 1977: 129 ranması (Bademce-Ka.; Gökçea-
herküt Ev dolusu, bir yere göre ğaç-Uğ.; Karadona-Çr.) “Madımak
çok görünen insan topluluğu bitişli aş gelsin arta / Galan heş-
(Âşıkbükü-Os.) “Evde bir herküt lenmesin azık goy sırta” Yoksul
insan; kızcağız üç ayda canından 2011: 87
bezmiş.” Arslaner 2016: 251 heteş Ateş (İkipınar-İs.; Bademce-
herle çorbası Yağda kavrulmuş Ka.) “Deey yoharı bi heteş yah-
un çorbası, bulamaç (İsahacı-Al.; dım.” Abaz 2004: 120
Fındıklı-Or.; Gökçam-Su.; Kadı- hevek Kışa saklamak için dalıyla
deresi-Çr.) “Herle pişirdim herle / bağlanmış sebze meyve dizisi
Ye de iyice terle” Aytekin 2003: 95 (Kargı-Os.; Çalyayla-Çr.) “Çokeli-
hersap Küçük elek (Çr.) ği çölmeklere basardık / Eyvaz-
hers Hırs (Kıcılı-Al.; Gökçam-Su; ları hevek der asardık” Kurtoğlu
Kuşsaray-Çr.) “İki saat sonra her- 1998: 23
sim endi biraz.” Sağmen 2009: 71 hevlek Sabanın tarlada açtığı iz
herse 1. Çok pişmiş, lapa (İs.) (İs.)
“Herse gibi olmuş ağızlara layık.” hevri Çabuk hemen (Ba.; Os.; Ova-
Tdk 1993: 2348 2. Etle hazırlanan karapınar-Çr.) "Üç gündür bi-
bir yemek (Os.) “Unutulan ye- tiremedin şu işi, hevri yap." Şahin
meklerin başında herse gelir.” Sa- 2020: 75
raçer 2000: 270 hevricek Çabucak, hemencecik
(Çr.) “Hevricek bi helva çal da go-

262
262
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

nu gomşuya dağıtalım.” Ker-man heylen 'Duyun' anlamında bir


1997: 21 ünlem (Gökköy-Çr.) "Heylen oğ-
hevricenek Çabucak, hemencecik lak gidiyoo! Heylen!" Gkb 2002:
(Çr.) “Hoca hevricenek gadıya 16
getmiş.” Çorumevi 1996: 23 heylik Yuha (Çr.)
hevüç Havuç (Yelliköy-İs.; Os.) heyri ¦ heeri (Çr.) “Bre heyri,
hey ¦ heğ (1) (Ka.; Çr.) "Bu sene bardak zaten doluydu, ahacık
deveklerin dibine hey devrrilmiş şimdi taşırdın.” Seyda 2006: 113
gibi üzüm var." Ozulu 2016: 80 heyvah Eyvah (Çr.) “Heyvah bu
heyallı Aptallık hastalığına tutul- gece de bize uyku haram…” Tahir
muş olan kimse (Çr.) 2007: 302
heybe Kız evince güveye alınan heyvaz Üvez (Dutçakallı-Çr.)
giysilerin oğlan evinde açılıp heyye Evet (Kılavuz-Al.; Göceno-
gösterilmesi (Bo.) vacığı-Çr.) “Hı heyye diyerek Ha-
heye Evet, öyle (Çr.) “Heye! Hiç cı’nın ‘öyle değil mi emme?’lerini
umulur mu şu Kötü Çalıktan?..” geçiştiriyordu.” Gümüş 1977: 12
Tahir 2004: 210 hezan Büyük, iri (Al.)
heyheylenmek Uyanmak, can- hezen Damların üzerine döşenen
lanmak (Evci-Bo.) “İçimde bir kalın, büyük ağaç, kiriş (Külah-
şeyler heyheylenmeye başlıyor.” Al.; Os.; Su.) “Çıbık iken çıt, hezen
Sarıyüce 2006: 64 iken küt.” Ertekin 1944: 29
heyheyleri gelmek Bir anda sinir- hezin hezin erimek Çok üzülmek
lenmek (Çr.) (Çr.)
heyiklemek 1. İnsanın ya da hay- hezir Aşar vergisi alındığı dönem-
vanın ürkerek başını dik tutup de Bağ, bahçe öşrü (Su.; Çr.) “Ku-
bakınması (Palabıyık-Çr.) 2. Te- ruldu çadırlar açıldı defter / He-
dirgin durumda çevreyi kolla- ziri verenler oynayıp gezer” Leb-
mak, gözlemek (Külah-Al.; Âşık- lebici 1938: 33
bükü-Os.) “Orada ne heyikle-yip hı Evet (Akçalı-Su.; Turgut-Çr)
duruyodun?” Uçakcı 2006: 366 “Bağırıp durma boşuna / Hı diye-
heyka Hikâye (Yerliköy-İs.) cek zaman değil” Gardaş 1979: 31
heykirmek 1. Korkudan bağır- hıcıl etmek Güç durumda, darda
mak, haykırmak (Ba.; İs.) "Gapı- bırakmak (Serban-Çr.) “Halk ey-
nın arkasına siynenmiş devrüle- leyen Allah cümlenin başı / Bizi
sice. Birden önüme çıkınca heykir- hıcıl etme aleme karşı” Koçak
dim." Şahin 2020: 75 2. Soğuk su- 1980: 267
dan etkilenmek (Âşıkbükü-Os.) hıcıltı Öksürürken boğazdan çıkan
“Bu çocuk soğuk sudan pek hey- hırıltılı ses (İs.; Çalyayla-Çr.)
kiriyor.” Tdk 1993: 2354 hıç hıç Hamurun kabarmaması
heylasa Her yanı açık olan, gizli nedeniyle pasta ya da çöreğin
olmayan yer (Çr.) sert, sıkışık olması (İs.)
heylemek Hayvan sürüsünü top- hıçkırak Hıçkırık (Çr.)
lamak için çağırmak, sürmek hık Hıçkırık (Âşıkbükü-Os.)
(Büyükhırka-Al.; Yazır-Bo.; Gök- hıkır hıkır gülmek Genizden gül-
köy-Çr.) “Sürüyü heyle de gidelim mek (Çr.) “Köylüler, Abuzer’in bu
akşam oldu.” Tdk 1993: 2354

263
263
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

sözüne hıkır hıkır güldüler.” Tahir hıngal Oklavayla açılıp bardakla


2006: 223 daire biçiminde kesilen hamurun
hık tutmak Hıçkırık tutmak (Âşık- içine kıyma ya da patates konu-
bükü-Os.) larak yapılan mantı benzeri bir
hıldır Çok ince (Kargı-Os.) yemek (Al.) “Hıngalın harcının
hıllaşmak Arası bozulmak, da- kıyma olma şartı yoktur.” Oğuz
laşmak (İs.) 2006a: 40
hıllı Uslu (Ba.; Çopraşık-Al.) "Tam hıngıldama Ağlar gibi yapma
senin gıza göre o çocuk. Hıllı da (Os.)
hem." Şahin 2020: 75 hıngırdamak Ağlamaya hazır ol-
hımbıl 1. Kendisini bırakma du- mak, ağlamaklı olmak (İs.)
rumu (Os.) 2. Ağır davranan hıngızıngına Ağzına kadar dolu,
kimse (Gökçam-Su.) “Pancara tam dolu (Sarimbey-Çr.)
höngül, ağıra hımbıl … derler hınık Burnu tıkalı gibi genizden
Kargı’da.” Aşık 2003: 134 konuşan kişi (Âşıkbükü-Os.)
hımhım hacca Ağır hareket eden, hınıs Eli sıkı (Os.)
elinden iş gelmeyen kimse (İs.) hınırsık Asık yüzlü, cana yakın ol-
hımhırt Tıpa tıp (Çr.) mayan kimse (Su.)
hımıdı Uyuşuk, sünepe (Çr.) “O hınkırdamak Çocuğun ısrarla,
şerefsiz, hımıdı kardeşinin karısı inatla bir şey istemesi (Çr.)
ile destan oldu.” Güven 2019: 138 hınkırmak Sümkürmek (Kargı-
hımılık Burnundan, genzinden Os.; Gökçam-Su.; Çalyayla, Türk-
konuşan kimse (Os.) ler-Çr.) "Kaç kere söylemedim mi
hımsı Saf görünmesine karşın sin- Bahri Emmi yola hınkırma diye"
si olan, gizlice kötülük düşünen Şahin 2020: 75
kimse (Çıkrık-Çr.) “Bunlar, dedi hınsık Söz tutmayan kimse (Çr.)
Hımsı Hamit. Keşif için geldiler.” hınt Güç, kuvvet, takat (Çıkrık-Çr.)
Gündoğar 2008: 4 “Sofrana bereket dostum. Hıntım
hınaza Kurnaz (İs.) üzülmüştü açlıktan.” Gündoğar
hıncık İçinden pazarlıklı, sinsi, 2020: 203
hain kimse (İs.) hınzır Acımasız, kötü huylu, ya-
hıncıklanmak Sinirlenmek, tasa- ramaz (Su.; Gökköy-Çr.) “Şu hın-
lanmak, kederlenmek (İs.) zırın ettiği işe bak, elimi belaya
hınçetmek Bir şeyi döve döve sohacak.” Kerman 1997: 21
ezmek (Çr.) hıra hır Kavga gürültü (Çr.)
hındık hındık Biraz biraz, az az hırbo Kaba, görgüsüz (Çr.) “Bırak
(Göcenovacığı-Çr.) "Yalan dün- o hergeleyi, hırboonun biri.” Ker-
yanın işi tükenmez, hele köylü man 1997: 21
milletinin işi hiç tükenmez, azıcık hırhıdak Çabucak, hemencecik
hındık hındık diyorlar." Gümüş (İs.)
1977: 112 hırhız Çocuk dilinde hırsız (Gök-
hındır keten İşlerin güçlükle, ucu çam-Su.) “Böyle hırhız dostlar ba-
ucuna yetişecek biçimde yürü- şına.” Sağmen 2009: 146
mesi (Os.) hırıldaklı Nefes alırken ses çıka-
hıngaç Çocuk salıncağı (Çr.) ran kişi (İs.)

264
264
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

hırıtcı Nedensiz kavga çıkaran rak utansın diye hışıladı.” Tahir


(İs.) 2004: 31
hırıt gürüt Geçimsizlik, kavga hış hış Durmadan, sürekli olarak
gürültü (Ba.; İs.) “Hırıt gürütle (İs.)
vakit geçiriyoruz.” Tdk 1993: hışım çıkasıca Bir öfke bildirme
2370 sözü (Bademce-Ka.)
hırıtım İşe yaramayan eski eşya hışır (1) Bir şeyin artığı, eziği, işe
(Ba.) "Aşşa kattaki hırıtımı kaldı- yaramayan kısımları, süprüntü
rın, orayı temizleyin." Şahin 2020: (Su.; Çr.) "Öncelikle hışır köylü-
75 müz savaştan yılmış ki, ayakta
hırkadak Hemencecik, anında durası kalmamış…" Tahir 2007:
(Çr.) "Dönerim o yana, hırkadak 345
uyurum gerisin geri…" Tahir hışır (2) İri, şişman, güçlü adam
2004: 56 (İs.; Maksutlu-Ka.)
hırlı 1. İşinde doğru, uslu, iyi kim- hışır (3) Karadam örtüsünde kul-
se (Kamışlı-Su.) “Hırlı dursaydı- lanılan yapraklar, otlar (Or.)
nız körmü…” Gümüş 1977: 146 hıvga İç sıkıntısı (Oğlaközü-Su.)
2. Az çok sorun çıkaran kimse, hıvgamak Bir felaketi önceden
kavgacı (Obruk-Do.; Ka.; Gök- sezerek sıkılmak (Oğlaközü-Su.)
çam-Su.) hızan Görgüsüz, sonradan görme
hırp Sertleşmiş kar (Çr.) (Yazır-Bo.) “Akşam namazında
hırpadak Hemen, birdenbire, o çıktık Bozan’dan / Gözüm korktu
anda (Çr.) “Mebusan kısmı, her hızan oğlu hızandan” Çevik 2007:
lafa hırpadak evet hayır diye- 201
mez..” Tahir 2004: 27 hızma Türkmen kızlarının burun-
hırpalaşmak El şakası yapmak, larına taktıkları küpe, hırızma
itişip kakışmak (İs.) (Eskiyapar-Al.) “Burunu hızmalı
hırpıt 1. Çok eski yamalı giysi (İs.) gelin kızları / Deli etti Kul Yusuf’u
2. Dökük saçık (Su.) Cerit’in” Köseoğlu 1938: 16
hırt Kaba, görgüsüz, saldırgan, dö- hızmalı Halay türü bir halk oyunu
vüşken kişi (Ka.; Çr.) (Arpalık, Dutçakallı, Morsümbül,
hırtıkmak Burkulmak, kemiğin Örencik-Çr.)
yerinden çıkması, incinmesi (İs.) hızmat Hizmet (Harunköy-İs.; Su.;
hırtlak (1) Gırtlak, boğaz (Kargı- Çalyayla-Çr.) “Bun-ca hızmatımı
Os.; Gökçam-Su.) “Gözlerin patlak görmüş, evi ocağı elinin emeğiyle
gelin / Çenesi hırtlak gelin” Gös- düzmüş.” Gümüş 1977: 3
terir 2011: 247 hızmatker Erkek hizmetçi (Çal-
hırtlak (2) Kadınların boyunları- yayla-Çr.)
na taktıkları altın takı, hırtlak al- hızmıg Yıkanan buğdayın su üs-
tını (Çr.) tünde toplanan artıkları, kapçık-
hısta Hisse, pay (Ba.; Su.) "Herkese ları (Su.) "Gırmalar, hızmıglar
üçer hısta düştü, şansınıza küsün yeteri kadar var." Çalmuk 2019:
birader." Şahin 2020: 75 13
hışılamak Sık sık, ses çıkararak hibcik Şimdi (Karaburun-İs.)
nefes almak (Çr.) “Doğuran kıs- hiçsinmek Boş vermek, önem
vermemek, aldırmamak (Çr.)

265
265
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

hilbi Dört yanı taşa sürtülerek hizana gelmek ¦ kızana gelmek


aşındırılmış, düzleştirilmiş aşık (İs.)
(Çr.) "Benim lastiklerin altı da hizvermek Sinirlenen birini yatış-
aşına aşına düzleşmiş hilbiye dön- tırmaya çalışmak yerine üstüne
müş." Tdk 1993: 2384 üstüne gitmek (İs.)
hilbili Çocukların oynadığı bir ho Öküze seslenme ünlemi (Ka-
çeşit ütmeli aşık oyunu (Çr.) mışlı-Su.; İsmailköy, Turgut, Üç-
hilelem gel ¦ hilbili (Çr.) köy-Çr.) “Kağnı gırık öküz hasta /
hillim hillim Eski püskü, parça Ho diyecek zaman değil” Gardaş
parça (Çr.) 1979: 31
him Temel (Karahacip-Or.) “Bu hobbacık Bir çocuk oyunu (Çr.)
evin himi çürüktür.” Tdk 1993: “Bizim ellerimizle yaptığımız
2385 oyuncaklarımız kadar oyunları-
hin Zekasını hile yapmakta kulla- mız vardı; hobbacık, seni süren
nan, kurnaz, açıkgöz kimse (Su.) kim, birdirbir, dalya, top…” Özça-
hinci Şimdi (Çr.) talbaş 2002: 87
hincik Şimdi (Su.) hobbadanak Kolaylıkla, çabucak
hindi Şimdi (Al.; Yazır-Bo.; Su.; (İs.)
Küçükpalabıyık-Çr.) hobbişli ¦ hilelem (Çr.)
hindik Hemen şimdi (Su.) hobbuş Özellikle üzüm, dut gibi
hingal Bir tür etli mantı (Ba.; Bey- meyvelerin büyük taneli olanı
dili-Çr.) "Yanıç yapılır, börek ya- (Ba.) "Güççüklüümüzde, caminin
pılır, hingal yapılırdı." Ozulu yanında bi dutlar varıdı, hepsi de
2016: 73 hobbuş oluyodu." Şahin 2020: 76
hingirdemek Gülmek, ses çıkara- hobşili Bir çeşit çocuk oyunu (Çr.)
rak gülmek (Çr.) hoçan Mısırın taneleri ayıklandık-
hingir hingir Kahkahaya yakın bir tan sonra geriye kalan koçanı
sesle hıkır hıkır gülme (Su.) (Çr.)
hinkirmek Sümkürmek (Yerliköy- hod Hatır gönül dinlemeden ko-
İs.) nuşan, tok sözlü kimse (İs.)
hirk Ekime hazırlanmış, sürülmüş hodabık İpsiz sapsız kimse (Me.)
toprak (Os.) hodak Büyükbaş hayvanların arka
hişkir Et sucuğu (Çr.) ayağından çıkan aşık kemiği; bu
hiyenet İhanet (Su.) kemikle oynanan bir çeşit çocuk
hiyiklemek İnsanın ya da havya- oyunu (Çr.) "Güdekçi hodağı eme-
nın ürkerek başını dik tutup ba- ne sokarsa ebelikten kurtulur."
kınması (Su.) Tulu 1943: 29
hiykirmek Soğuk suya girme ya hodala 1. Pişirilmeden önce üzeri
da üstüne su sıkılma durumla- normal pideye göre daha sık tır-
rında içini çekerek bir ses çıkar- naklanan pide (İs.) 2. Kalın ye-
mak (Os.) meği (Su.)
hiz Ürkek, duygulu (İsmailköy, Sa- hodalak Toplu, sağlam kimse (Çr.)
rimbey-Çr.) “Tavşan öyle hiz hay- hodibik (1) Alevi, Kızılbaş (İs.)
vandır ki ufak bir pıtırtıdan ka- hodibik (2) Bilgiçlik taslayan
çar.” Tdk 1993: 2389 kimse (Çr.)
hod kemiği Omurga (Çitli-Me.)

266
266
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

hodu ¦ hod (Sarimbey-Çr.) (Ba.; İs.) "Daloon Ali’nin gara to-


hodul Görgüsüz, kaba (Ba.; İs.) sununun sırtında bir sürü hokra
"Hem kel hem hodul." Şahin 2020: gördüm" Şahin 2020: 76 2. Kadı
76 lokması ya da haziran böceği de
hodura Lades (Ahmetoğlan-Çr.) denilen böceğin larvası (Âşıkbü-
“Duran dayımın rahmetli eşi Şerik kü-Os.)
yengemle hodura ttuşmuştuk.” hokralı Sümüklü, burnu sümükle
Çalışgan 2021: 112 dolu olan kişi (Ba.; Âşıkbükü-Os.;
hodurmak Yalvarmak (Tanrıver- Çalyayla-Çr.) “Evladım, o hokralı,
miş-Me.) pis sohak çocuklarına sohulma.”
hogralı Sinek yavrusunun delmesi Kerman 1997: 21
sonucu kalitesi düşen hayvan hokramak Kabarmak (Çr.) “Ha-
derisi (İs.) mur hokramış.” Tdk 1993: 2395
hoğ Aşırı cinsel istek (Çr.) hokuç gibi Çok çirkin (Çr.) “Malı
hoğlamak 1. Üstüne yürümek, için o hokuç gibi kızı aldı.” Ker-
saldırmak (Kuşsaray-Çr.) man 1997: 21
2. Korkmak, heyecanlanmak hokurdaklu Çok öksüren, hokur
(Çr.) “Tavşan keklik avlamazsın / hokur öksüren (Âşıkbükü-Os.)
Kurdu görüp hoğlamazsın” Erte- hokurdamak Suyun ses çıkararak
kin 1944: 26 3. Sığırın toplanması kaynaması (Çr.) “Altı derya, üstü
için çoban çağrı yapmak (Ah- nar, yılan gibi kuyruğu var, ejder
metoğlan-Çr.) “Aliş muhtara, kö- gibi hokurdar.” Ozulu 2013: 66
yün ileri gelenlerine danışarak hol Tavuğun yumurtlayacağı yeri
sığırları hoğlayacağı vakti belir- belirlemek için konulan yumurta
ledi.” Çalışgan 2021: 133 (Güvenli, Ovakarapınar-Çr.) “Ta-
hohuç Çocuk dilinde umacı (Çr.) vuh bi yiri hol dutmuş hêri.” Na-
hohuruk Çok bol, gevşek (İs.) kiboğlu 2017: 234
hoke Güzel konuşmak isteyip de holamak Sığırları “ho” diyerek
sözü hoşa gitmeyen kimse (Çr.) sürmek (Beydili-Çr.)
hokela Ukala (Çr.) “Hadi hadi holasa Zevzek, gereksiz yere espri
ordan hokela!” Özçatalbaş, 2003: yapan (Kıcılı, Külah-Al.)
89 holazan Boş söz, değersiz söz
hokelek Büyüklük, çalım, kurum, (Os.)
gösteriş (İs.) holazan okuma İnandırıcı olma-
hokgel Seksek oyunu (Or.) yan boş sözler söyleme (Os.)
hokgu Güvercin (Ka.) “Güvercine holeyli Sersem, salak (Çr.)
hokgu, küfürbaza b…lu derler holluk (1) Tavuğun yumurtladığı
Kargı’da.” Aşık 2003: 134 yer, folluk (Âşıkbükü-Os.) "Bizim
hokkalama Bilye oyununda atış gara tavuk üç gündür holluğa yu-
yaparken eli bir karıştan çok ileri murtlamıyo bacım." Şahin 2020:
uzatarak vurulacak bilyeye isa- 76
bet olasılığını artırma (İs.) “Ka- holluk (2) Büyük, geniş (Âşık-
bul olmaz! Karanpula getirip bükü-Os.) “Bu kazağın kolları
hokkaladın!” Kalayoğlu 2017: 38 holluk gibi olmuş.” Arslaner 2016:
hokra 1. Sığırların sırtında çıkan 251
çıbanların içindeki kurt, nokra

267
267
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

holpak Özelliğini yitirerek geniş- honça (2) Geniş ailede erkeğin


lemiş, bollaşmış giysi (Gölet-Ka.; gizlice odasına götürdüğü yiye-
Âşıkbükü-Os.) “Bebeğe elbisesi cek (Ba.) "Yeni evli ya, garısına
çok holpak geldi.” www.golet.tr.- çok iyi ba-hıyo, honçayı eksik et-
gg/ miyo kerata." Şahin 2020: 76
holta (1) Daha çok gelinlerin giy- honça (3) Buzağısı ölen ineğin
diği bol, üzeri işlemeli şalvar sütünü kesmemesi için buzağı-
(Çr.) nın derisine ot doldurup ineği
holta (2) Davar köpeklerinin bo- aldatmada kullanılan korkuluk
ğazına takılan çivili demir halka benzeri şey (İs.)
(Su.; Gökköy-Çr.) hondum İnceliksiz, kaba, iri kimse
holta (3) İleri geri yürüyüş (İs.) (Ba.; İs.) "O köyün hondumu Cıbır
holta (4) Olta (Düdüklük, İsma- Latif diye duymuştum." Şahin
ilköy, Tatar-Çr.) “Kimileri ikişerli 2020: 77
üçerli holta atarlardı.” Güven hongıraf Gramofon (Ba.) "Güzelim
2013: 282 hongırafı iki paket mandal ile bir
holtan Yemeni ya da ayakkabılar- ileğene eskiciye mi verdin?" Şahin
daki dikiş yapılan kenar (Gölet- 2020: 77
Ka.) honguldamak ¦ honkumak (Çr.)
homaça (1) Büyük parça (Çr.) “Şo hongur Konuşurken burnu tıkalı
çarşafları homaçaabı edip goyma gibi konuşan kişi (İs.)
şuraya.” Özdemir 2019: 34 hongurdak Genizden konuşan
homaça (2) 1. Kalça kemiği, uyluk kimse (İs.)
kemiği (Çr.) 2. Sığırların diz ke- hongut olmak Yaşlanıp çirkin-
miği (Göcenovacığı-Çr.) “Koca- leşmek (Çr.)
man bir homaça kemiği çıkar- honkumak Kocamak, ihtiyarla-
dım.” Ertekin 1946: 21 mak (Çr.)
homak Başın tepesi (Çr.) “Ali’yle honta Köpeklerin boynuna takı-
güreşirken homağının üzerine lan, sivri uçları olan demir bo-
yıktım.” Tdk 1993: 2399 yunluk (Ovakarapınar-Çr.)
homaklamak Tepe üstü düşmek hontumak ¦ honkumak (Oğlakö-
(Çr.) “Yumruğu vurunca homak- zü-Su.)
latırım.” Tdk 1993: 2399 hoörmek Sığırların bağırması
hombul hobul yemek Kabaca, ses (Kamışlı-Su.)
çıkararak yemek (Çr.) hopa Yaban güvercini (İs.)
homili Çocukları korkutmak için hopal Yaban güvercini (Boğabağı-
kullanılan, aşağı yukarı umacı Çr.)
anlamına gelen sözcük (Çr.) hopan (1) İri, çok etli (Gölet-Ka.)
homini gırtlak Çok yemek yiyen “Hopan erik mübarek.” www.-
(Çr.) golet.tr.gg/
hompuş Çok şişman kimse (Os.) hopan (2) Yaban güvercini (Tan-
honaz Düzenci, kurnaz kimse (Ça- rıvermiş-Me.) “Hopan virtle dağ-
vuşçu-Su.) ları yurt eylemiş / Sığırcıklar biri-
honça (1) Müjde karşılığında ve- küp zikreylemiş” Ertekin 1943: 23
rilen armağan, bahşiş (Çr.) hop etmek Atlamak, düşmek (ço-
cuk dilinde) (Çr.)

268
268
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

hoplamak Atlamak, zıplamak horhopurdak Gelişigüzel giyinen,


(Su.) “Hopladım indim bağa / Ba- konuşan (Çr.)
şım değdi yaprağa” Gösterir horhut Umacı, hortlak (Gökçam-
2011: 73 Su.)
hoplim İpek çubuklu bir çeşit hōrimek Bağırmak (Al.)
kumaş (Çr.) horlamak Dışlamak, irdelemek
hoplop Sinirli kimse (Çr.) (Su.; Çalyayla-Çr)
hoppadak Bir atılışta, hemen (Çr.) horlavuk Ses çıkararak nefes alan
“Kendisini görmeden, şapkasını kimse (Çr.)
doğrultup düzeltmeden geçenin horoz Sarı çiçekli bir çeşit çalı (İs.)
hoppadak karşısına çıkar, aklını "Horoz çalısının diğer adı da pat-
başından alırdı.” Seyda 2006: 133 lak çalısıydı." Kalayoğlu 2017:
hoppala (1) Bebeklerin içine ko- 219
nup zıplayarak eğlenmelerini horoz ibiği Bir çeşit mekik oyası
sağlayan yaylı araç (İs.) (Çr.)
hoppala (2) Çok hareketli, hafif horoz yüreği Bir kiraz çeşidi (Çık-
kadın (İs.) rık-Çr.) “Biçimi de gerçekten kü-
hopur (1) 1. Acuk denen yabani çük bir yüreğe benziyor. Adını da
elma dilimlenip pişirildikten iyi yakıştırmışlar: Horoz yüreği.”
sonra çuvalda sıkılıp posasından Gündoğar 2020: 86
ayrılarak yapılan bir çeşit yiye- horsa (1) Hırs (Ka.)
cek (Gölet-Ka.) 2. Kuşburnu horsa (2) Eski, virane, harabe yer
marmelatı ya da yemeği (Âşık- (Ba.) "O horsada oynamayın gö-
bükü-Os.) beller, üstünüze neyim çöker Al-
hopur (2) Kabartılmış, kabarık lah mafaza!" Şahin 2020: 77
(Su.) "Şöminenin iki yanına hopur horsası inmek Hırsını almak (Ka.)
gibi iki şilte serilidir." Sarıyüce hortbaz Obur (Al.)
2004: 80 hortlamak Ölmek (Çavuşoğlu-İs.)
hopurtmak Korkudan yüreği “Hortlasın, mezarını da ben gazı-
hoplamak (Çr.) yım dedi.” Abaz 2004: 139
hora geçmek Hoşa gitmek, işe hortlambuz Aniden gelişen bir
yaramak (Su.; Çr.) “Peki öldük de olay nedeniyle, yataktan yarı çıp-
hora mı geçtik?” Tahir 2004: 152 lak halde çıkarak sokağa fırla-
horanlama Masal, uydurma söz mak (İs.)
(Çalyayla-Çr.) hortlu Bakıma muhtaçken anası
horanta Ev halkı (İs.) babası ölen çocuk (Gölet-Ka.)
horata 1. Dedikodu (İs.) 2. Laf, “Daha beş günlük iken bir trafik
söz, sohbet (İs.; İncesu-Su.) kazasında hortlu kalmışlar.”
horata etmek Konuşmak (İs.) www.golet.tr.gg/
horavlanmak Sinirlenmek, heye- hortuk Sümük (Su.)
canlanmak (Çr.) horus Horoz (Harunköy-İs.) “Koy-
horavu Eli işe yatkın olmayan den horus sesi geldi.” Abaz 2004:
kimse (Su.) 150
horçum Eli uz olmayan, sık sık horuz Horoz (Gökçam-Su.; Gök-
sakarlık yapan kimse (Yazır-Bo.) köy-Çr.) “Horuz çenen çekilsin /

269
269
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Ne çabuk ettin sabah” Ertekin larda volta atıp caka satıyormuş.”


2006: 63 Uçakcı 2006b: 153
hōrümelek ¦ hûrimelek (Çr.) hotik İlaç kabul etmez, iyileşmez
hosusiyet Özellik, hususiyet (Çr.) yara (İsahacı-Al.) “Kendi sohbeti-
hosutlak Balon (Su.) ni bilmeyen artık / İçerisin almış
hosübük Sözüne güvenilmez, bir illet hotik” Arısoy 1970: 49
dönek (İs.) hotlamak Atlamak, sıçramak (Al.;
hoşalmak Rahatlamak (Su.) İs.; Kamışlı-Su.) “Hotladı gitti eşi-
hoşamadı Sözüne güvenilmeyen ği / Sofrada kaldı kaşığı” Ayhan
iki yüzlü kimse (Çr.) “Firdevs ho- 2002: 174
şamadının biri seninle konuşur hotoz Kabarık, karışık saç (Evci-
öte tarafa varır seni çekiştirir.” Bo.) “Sevimli hotozlu başı, renk
Tdk 1993: 2416 renk tüyleriyle kitaplarda gördü-
hoşav Hoşaf (Gölköy-İs.) “Hoşav ğümüz cennet kuşlarına benzi-
gaklıyoduk, tavannıa seriyoduk.” yordu.” Sarıyüce 2006: 72
Abaz 2004: 164 hotuk Ağaçlarda yarma aşı yapı-
hoşbilezik Köylerde oynanan bir lan yerin hemen altında oluşan
halk oyunu (Örencik-Çr.) yumru (İs.)
hoşmat Eğlenceli, güldürücü olay hotun Ağaç yayık (Çr.)
(İs.) hoturaf Fotoğraf (Âşıkbükü-Os.;
hoşmurt Kılıksız (Al.) Çalyayla-Çr.)
hoşul Tuhaf (Al.) hov 1. Şiddetli istek, heves (Çr.) 2.
hoşullenmek Tuhaflaşmak, garip Hınç (Çr.)
davranışlarda bulunmak (Çr.). hoydala Sorumsuz, umursamaz
hoşur (1) Av tüfeği (Çr.) “Av avla- davranışlar içinde olan genç kız
dım hoşurunan, aram yok öşü- (Dutçakallı, Evcikuzkışla, Kayı,
rünen.” Yoksul 2013: 69 Palabıyık-Çr.) “Hoydala yârim
hoşur (2) Yüksekten dökülen yaz geldi / Yaylaya kiraz geldi”
suyun açtığı derin çukur (Evci- Türkoğlu 2007: 174
Bo.; Su.) “Daha o gün hoşur bir hoydura Lades (İs.) “Bu hoydura
dağın yamacında fırtınaya yaka- olayı baştan sona yanlış değil
landık.” Sarıyüce 2004: 169 miydi?” Kalayoğlu 2017: 120
hoşurdak Ağzını şapırdatma (Os.) hoyduraah Lades (Ba.) "Şu hoy-
hoşur hoşur Yemek pişerken, durahta kaybettiğin çayları ıs-
kaynarken çıkan ses (Çr.) marla artık, amma da gıptısın la!"
hoşurdaklı Sözünün yerini, za- Şahin 2020: 77
manını gözetmeden özensizce hoyhoy Boş boş (Külah-Al.)
konuşan kimse (Obruk-Do.) hoyhoycu Birini gaza getiren, hız
hot (1) Kalça kemiği (Ba.; Su.; veren (İs.)
Büğdüz-Çr.) “Bizim gişinin hotu- hoykurmak Yüksek sesle, yana
na ağrı geldi.” Tdk 1993: 2066 yakıla ağlamak, höykürmek
hot (2) Ters, sinirli, inatçı (Çr.) (Âşıkbükü-Os.)
“Sen hot, ben hot, sarıkıza kim hoylamak Saldırmak (İs.)
versin ot.” Yoksul 2013: 561 hoyrat 1. Yakışıksız, çirkin (Tur-
hoter Fötr şapka (Al.) “Başında gut, Serban-Çr.) “Hoyrat, yüzüne
hoter, ayağında iskarpin harman- bakılmaz derecede çirkin bir ka-

270
270
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dınmış.” Benice 2002: 166 2. hödene (1) İri gövdeli, boylu pos-
Acemi (Çr.) 3. Tuhaf (Çıkrık-Çr.) lu (Palabıyık-Çr.) “Bizim gobeli
“Şu elbiseler sırtında pek hoyrat pataklıyanı hödene gibi biri san-
duruyor.” Tdk 1993: 2423 dıydım, yerden bitmenin biriymiş
hoyuk 1. Bostan korkuluğu (İsa- mağersem.” Gösterir 2020: 41
hacı-Al.; Mustafaçelebi-Çr.) hödene (2) Beceriksiz (Ovakara-
2. uzun boylu, kaba (Gökçam- pınar-Çr.)
Su.) “Fındıklı kızları temelli hoyuk hödene hödene Çekine çekine,
/ Kızılhamza kızları kınalı geyik” korka korka gezmek (Çr.)
Arısoy 1970: 67 hödü Yağlempe oyununda kullanı-
hozalak Çamların yeşil iğne yap- lan yuvarlak taş (Kargı-Os.)
rakları (Çr.) hödük 1. Korkak, ürkek (Su.; Çr.)
hozan (1) Dinlenmeye bırakılmış, 2. Kaba, saygısız (Kayı-Çr.)
birkaç yıl işlenmemiş tarla (İsa- hödüklenmek Korkmak, ürkmek
hacı-Al.; Çıkrık-Çr.) “Uykudan ka- (İs.; Çr.) “Tüyden kulaklarını di-
fası dönmüş kazana / Yayılmaz kip patırtı dinliyor, hödüklüyor-
çayırda sürün hozana” Arısoy du.” Demiryürek-Ozulu 2017: 139
1970: 99 hökek gibi Çok koyu kıvamlı yiye-
hozan (2) Yabani büyük arı (Aşa- cek (Ba.) "Bayramda ikram ettik-
ğıfındıklı-Su.) leri gadayıfı zorunan yidim utan-
hozana Parlak siyah renkli çok cımdan. Şerbeti hökek gibiydi."
büyük yaban arısı, ozana (İs.) Şahin 2020: 77
höbek 1. Küçük tepe (Çr.) “Erin- hökela Ukala, sözünü bilmez (Ka-
miyo, dozer gibi kazıyo / Höbek- yı-Çr.)
leri sıra sıra diziyo” Kurtoğlu hökelek Azamet (Ka.)
2006: 16 2. Dövenle sürülecek hökelekli 1. Çalımlı, gösterişli, iri
arpa ya da buğdayın bir araya yapılı, boyu bosu yerinde olan
toplanmış durumu; öbek (Beydi- kimse (İs.; Ka.; Su.; Çr.) 3. Okkalı
li, Eskiekin-Çr.) 3. Aynı türden (Çr.) “Şu adam köşeye oturmuş
olan ya da birbirine benzeyen hökelekli hökelekli laf atıyor.”
nesnelerin yığını (Beydili-Çr.) Leblebici 1938: 34
höbelek Bir çeşit mantar (Çr.) höküm Güç, etkililik (Yeşilyurt-
höbelem Meşe mantarı (Badem- Al.; Karagöz-Çr.) “Köylü Zeynel’in
ce-Ka.) hökmü Büvetliye değil, Çorumlu-
höbelen İlkbaharda çıkan, yenile- ya geçer.” Yoksul 2013: 468
bilen bir mantar türü (Gölet-Ka.) hökümet Hükümet (Yeşilyurt-Al.;
höbere Ölçüsüz, biçimsiz, iri yarı Çalyayla-Çr.) “Hökümet yalan-
(Dutçakallı-Çr.) çıya beli bes diyor.” Yöndem 1983:
höbüdük Sersem, aptal (Çr.) 46
höccet Gözü açık, işini bilen (İs.) hökümlü Gururlu (Gölet-Ka.)
höcebe Yaşına göre çok şey bilen “Baksana hökümlü hökümlü yü-
(İs.) rüyor.” www.golet.tr.gg/
höcüm Saldırı, hücum (Su.) hökür hökür Yüksek sesle ağla-
höcürebıcak Delik deşik, lime mayı anlatır (Çr.) “Anası Saime
lime (Çr.) Hanım ağlamaktaymış ki hökür
höddürük Fittirik erkek (Su.) hökür…” Tahir 2006: 83

271
271
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

höldür höldür Çok bol (Gölet-Ka.) höngürtü Feryat, bağırtı (Çr.)


“Bu pantolonu giymem, baksana “Höngürtüyü kessene bre alçak!”
höldür höldür.” www.golet.tr.gg/ Tahir 2006: 242
höldür höşek Gerçek biçimini hönüt Yobaz, yabani kimse (Su.)
yitirmiş olan eşya (Gölet-Ka.) “Şu hööle Şöyle (Su.)
halıya bak! Höldür höşek olmuş.” höppü Söğüt dalından yapılan
www.golet.tr.gg/ düdük (İs.) "Mahallede höppü,
hölhöpürdek Düzensiz bir şekil- düdük sesleri almış yürümüş." Ka-
de, saygısızca (Çr.) layoğlu 2017: 172
höllenbeç Sulanmış, cıvıklaşmış höpür höpür Hızlı hızlı, gösterişli
(Çr.) “Yağmur yağa yağa sokak- (İs.) “Ama yüreğim de höpür hö-
larda çamurlar höllenbeç oldu.” pür atmaya başladı.” Benice
Tdk 1993: 2430 2002: 207
höllo Biçimsiz insan anlamında höreke (1) İri, yakışıksız kimse
takma ad (Su.) (İs.)
höllük ¦ öllük (Alacahöyük-Al.; höreke (2) Pamuk ya da yün
Kamışlı-Su.; Beydili-Çr.) “Taze eğirmekte kullanılan iğ (İs.)
höllük eledim / Kuzucuğum bele- höreke (3) Gazyağı gibi sıvıları şi-
dim” Gösterir 2011: 205 şeye doldurmada kullanılan huni
höllüm 1. Bedence gelişmiş, geri (İs.)
zekalı kimse (Çr.) 2. Düzensiz, hörelembeç Cırcıvık, akıcı, elde
yırtık pırtık giyinen kimse (Çr.) avuçta durmayan (Os.)
hölpüm Bir yudum (Gölet-Ka.) höreleme Üstüne çullanma (Os.)
“Bir hölpüm kahve bile vermedi.” hörene Geniş, bol, büyük (İs.)
www.golet.tr.gg/ hörgü Örgü (Kuyucak-Me.)
hömbül hömbül yürümek İri hörk Otlayan hayvanın kazığa
kimselerin deve gibi yürümesi bağlandığı uzun, dayanıklı ip
(Çr.) (Dutçakallı-Çr.)
hömelmek 1. Birisine kızarak hörküç Dağınık, biçimsiz yığıntı
saldırmaya hazırlanmak, üzerine (Su.)
atılmak, hamle yapmak (Hacı- hörlek İshal (Çr.)
hamza-Ka.; Sarimbey-Çr.) 2. Kar- hörmet Hürmet, saygı (Ba.; Akçalı,
şı koymak, sırtarmak (Ovasaray- Gökçam-Su.; Sarimbey-Çr.) “Aşığı
Çr.) “Ne hömelip duruyon oo- maşuktan eyle haberdar / Yol di-
lum?” Kerman 1997: 68 liyle selam söyle hörmet et” Şaha-
hömermek ¦ hömelmek 1 (Çop- doğru 1995: 79
raşık, Değirmendere-Al.; Kavşut- hörpletmek Yudumlamak (Su.)
Su.) hörpücek İyi pişmiş, bol sulu yi-
höñgül (1) Şekerpancarı (Ka.) yecek (Âşıkbükü-Os.) “Hörpü-
“Pancara höñgül, ağıra hımbıl … cekgineli bi aş büşür de hep bara-
derler Kargı’da.” Aşık 2003: 134 bar yiyelim.” Arslaner 2016: 252
höñgül (2) Etine dolgun, besili hörpüklemek Çokça yudumlamak
(Âşıkbükü-Os.) “Höñgül tavuk yi- (Ba.) "Utan utan, o gader adamın
ne yok avlularda.” Arslaner 2016: içinde çayı hörpüklüyon!" Şahin
252 2020: 77

272
272
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

hörpüldetmek Ses çıkararak iç- deyip uzaklaştı faytoncu.” Güven


mek (İs.; Çalyayla-Çr.) 2017: 116
hörpüm Yudum (Çalyayla, Gök- höstlemek Terslemek, azarlamak
köy, Ovakarapınar-Çr.) “Gelen (Göcenovacığı-Çr.) "Üç günlük bir
çayı birkaç hörpümde bitirdi.” ömrünüz kalmış şurada, bırakın
Güven 2010: 182 öyle yarenliği, gül gibi geçinip gi-
hörtmek İçecekleri ses çıkararak din diye höstlemez mi babasını?"
içmek (Âşıkbükü-Os.) Gümüş 1977: 31
hörtüm Yudum, hörpüm (Âşık- höstlenmek Azarlanmak (Göce-
bükü-Os.) “İki hörtüm çay var bu- novacığı-Çr.) "Azarlanıyoruz biz
rada, kimseye yetmez.” Arslaner de, hakkımızı arıyoruz diye höst-
2016: 252 leniyoruz arkadaş." Gümüş 1977:
hörü Huri (Çr.) “Kara ile sarıdan 61
hörü, sarı ile akçadan peri; iki ka- höstürük Çirkin, biçimsiz, yakı-
radan elinin körü doğar.” Yoksul şıksız (İs.) “Çirkine höstürük, gü-
2013: 425 zele gözel / Diyeni görürsen Ço-
hörüdek Bir sıvıyı birdenbire rumludur o” Gösterir 2014: 79
akıtma (Çr.) höşdemek Öküz ya da mandaları
hörük (1) Köstebeğin kabarttığı yürütmek (Çr.)
toprak yığını, tepecik (Göcenova- höşge ¦ hüşkü (1) (İs.)
cığı, Köprüalan-Çr.) höşkü Eskimiş, bozulmuş (Çr.)
hörük (2) Hayvanı kazığa bağla- höşlemek Öküz ya da mandaları
maya yarayan ip (Eskiekin-Çr.) yürütmek (Çr.)
“Kazığı kopardık, yuları kırdık / höşmerim Et, yumurta ile yapılan
Çare midir bize hörük Deyzoğlu” bir çeşit yemek (Su.; Küçükpala-
Kurtoğlu 1998: 24 bıyık-Çr.) “Tabak tabak höşme-
hörüklemek Tepeleme doldur- rim / O yâr benim esmerim” Ay-
mak, yığmak (Beydili, Çalyayla- tekin 200: 166
Çr.) “Oluk hörüklenmiş, o günün höşür Çiçek bozuğu, çopur (İsa-
işi baş edilmişti.” Gümüş 1977: 15 hacı-Al.) “Çomar’ın kızları çopur-
hörüklü Tepeleme, ağzına kadar dur höşür / Külah’ın kızları kay-
dolu, taşkın (Çıkrık-Çr.) “Doluya nar karışır” Arısoy 1970: 68
hörüklü, biraza birez / Havuca höşürük Zayıf, cılız çocuk (İs.)
pürçüklü, kiraza kirez” Gösterir höt hötlemek Azarlamak (Çr.)
2014: 79 hötük Höt deyince kaçan kimse,
hörül hörül akma Börek ya da ürkek (Gökçam-Su.)
benzeri yiyeceklerin çok yağ- hötüm Kötürüm (Çr.)
lanması sonucu yağların ele, kola hötüm olmak Çok yorulmak (Ba.;
akması anlamında övme, övün- Çalyayla, Çobandivan-Çr.)
me sözü (Os.) "İki gözüm hörül hötürmek Sürgün, ishal olmak
hörül aksın." Başaran 1974: 94 (İs.)
hörümcek Örümcek (Kuyucak- höyküre höyküre ağlamak İçini
Me.) çeke çeke sesli olarak ağlamak
höst At, katır gibi hayvanları dur- (Os.) “İhtiyar höyküre höyküre
durma, kovalama ünlemi (İs.; ağlarken Enver tepelere doğru yol
Kamışlı-Su.) “Haydi oğlum, höst alıyordu.” Destanoğlu 2006: 38

273
273
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

höykürmek 1. Yüksek sesle ağla- hurç 1. Heybenin büyüğü (Dere-


mak (Al.; Sarimbey-Çr.) 2. İçini yazıcı-Al.; Gökköy-Çr.) 2. Çıkın,
çekmek (Os.) "Bir yerlerinden fış- bohça, dağarcık (Evci-Bo.; Sa-
kırıyorca höykürdü sonra. Omuz- rimbey-Çr.) “Gül kokar burcu
ları inip kalkmaya, sarsılmaya burcu / Gülle doldurdum hurcu”
durdu." Gümüş 1977: 27 Gösterir 2011: 311
höyük (1) Toprak yığını, tepecik hûrimelek Kendisi de huyu da
(Çr.) “Tepenin höyük olduğuna güzel olan kadın (Çr.)
hükmederek fotoğrafını çektiler.” hurşidiye Hindiye, altıparmak, ip-
Demiryürek-Ozulu 2017: 140 lik gibi çeşitleri olan bir kumaş
höyük (2) Korkuluk (Çr.) “Boyun (Su.; Çr.)
bostana höyük olsun.” Yoksul husa Kaygı, tasa, korku (Çavu-
2013: 162 şoğlu-İs.; Bademce-Ka.) “Leblebi
hözek Mısır koçanı (Ovasaray-Çr.) koydum tasa / Aldı beni bir husa”
hözmek Mısırın tanesiz koçanı Gösterir 2011: 89
(Os.) husalanma Edişelenme, kaygıya
hu Kamış ya da çubuktan yapılan düşme, tasalanma (İs.)
bağ, bahçe kulübesi (Çr.) huşumlenmek Huylanmak (Al.)
huçgun Aşırı beklentiden oluşan huval Ayakkabıcılıkta kalıbın üst
istek (Su.) kısmına destek amacıyla çakılan
huku Seslenme ünlemi (çocuk kama şeklinde ağaç parçası (İs.)
dilinde) (Çr.) huysukmak 1. Alışkanlık haline
hule Ocağın havalandırma deliği getirmek (Âşıkbükü-Os.) “Çocu-
(Ba.) ğun kolu iyice huysuktu; ikide bir
huleylim Giyinişi düzgün olmayan çıkıyor.” Arslaner 2016: 252 2.
(Çr.) Tedirgin olmak, çekinme, huy-
hulu Değnekle oynanan bir çeşit lanmak (Yerliköy-İs.)
oyun (Satıyüzü-İs.) huysunmak Kötü huy edinmek
humar (1) Emek vermeden, hazı- (Çr.)
ra konulan şey (Os.) “Benim hiç huyuklanmak Kuşkulanmak (İs.)
humarım yok.” Tdk 1993: 2442 huzme Çizme ya da potinin topu-
humar (2) Kumar (Dutçakallı, Gö- ğu arkasına takılan, bineği dür-
cenovacığı-Çr.) “Bir daha humar tüp hızlandırmaya yarayan emir
oynamamaya tövbe etmiş.” Erte- mahmuz (Çr.)
kin 1946: 21 hüddem Oyun, art niyet, bahane
humar yangını Kumarı çok seven (Sarimbey-Çr.)
kişi (Çr.) hüdü 1. Dalyaya benzer bir çocuk
humayı ¦ humayun (Âşıkbükü- oyunu (Âşıkbükü-Os.) 2. Topaç
Os.) (Os.)
humayun Amerikan bezi, patiska hüdük Korku, kuruntu (Os.)
(İs.) hüdüklemek Korkmak, ürkmek
humbar Ambar (Çr.) “Humbarın (İs.; Çalyayla-Çr.)
gapısını bek ettin mi hêri?” Naki- hüdüklü Tedirgin (Çr.) “Elleham
boğlu 2017: 234 sen de bizim komşu gibi hüdük-
humbul Budala, miskin (İs.) lünün birisin.” Yoksul 2013: 284
hunu Bunu (Al.)

274
274
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

hüdü oynamak Topaçla oynamak “Meyve diye önümüze hüşkü çı-


(Os.) kardılar.” Kerman 1997: 21
hükela Bilgiç, ukela (Su.) hüşkü (2) İşe yaramaz giyim eş-
hükelekli Gösterişli, okkalı (Su.) yası, döküntü (İs.)
hülasa Dolayı (Su.) hüşüm gelmek Olumsuz bir du-
hüllelemek Üzerine saldırmak, rum olacakmış gibi ürkmek,
çökmek (Su.) korkmak, tedirginlik duymak,
hüma Kaşları yukarı kaldırma kuşkulanmak (Külah-Al.; Gök-
(Su.; Çr.) çam-Su.; Dutçakallı-Çr.) "Hüşüm
hümuyün ¦ humayun (Çr.) geldi bir vakit eve giremedim."
hüner Huni (Çr.) Demiryürek-Ozulu 2017: 199
hünkürmek 1. Haykırarak ağla- hüşümlenmek Korkmak, ürper-
mak (Su.) 2. Sesli olarak burnunu mek (Değirmendere-Al.; Çalyay-
temizlemek, sümkürmek (İs.) la, Ovakarapınar-Çr.)
hünük Sıkılgan kimse (Çr.) hüthütlemek İyi bakmak (Ba.)
hürpüm Yudum (Su.) “Kahvesin- hüyük ¦ höyük (Hacıhamza, Mak-
den bir hürpüm çektikten sonra sutlu-Ka.; Gökçam-Su.) “Evleri
Ma-hinur’un kendisine baktığını hüyüktedir / Yeşil perde yüktedir”
fark etti.” Sarıyüce 2004: 80 Ertekin 2006: 49
hürü Huri (Yerliköy-İs.; Çalyayla- hüyükmek Ansızın korkmak (İs.)
Çr.) “Derede sürü gezer / Kalbim- hüzmek Mısır koçanı (Os.)
de hürü gezer” Gösterir 2011: 281
hürüklemek Çok doldurmak,
yığmak (Mislerovacığı-Çr.) “Dert-
lerim depreşti tepeler gibi / Yığın
I
yığın hürüklendi bu sıra” Çırak-
man 1992: 204 ı Anlamadım, tekrar et anlamında
hürüklü Bir kabın taşacak biçim- kullanılır (Çr.)
de doldurulmuş durumu (Kamış- ıbrık Güğüm (Miyanesultan-Al.)
lı-Su.) “Ibrığım su doludur / Yolum sev-
hürünü Biri kadın, öteki erkek iki da yoludur” Gösterir 2011: 300
kişiyle oynanan bir halk oyunu ıccak Sıcak (Harunköy-İs.; Kargı-
(Çr.) “Bir kol alttan bir üstten / Os.) “Iccak mı dēlüdü.” Abaz
Oynayalım hürünü” Gösterir 2004: 131
2011: 319 ıçkırık Hıçkırık (Güvenli-Çr.)
hüs Sus, konuşma (Kamışlı-Su.) “Gurbette sevdiğim yâr / Içkı-
“Hüs işte yüzü tükmüklü.” Doğan rıklar tutası” Ertekin, 2006: 100
2004: 206 ığıldak Hemencecik (Ba.) "Sen de
hüsdon Entari (Su.) işin ığıldak olsun diyon emme bu
hüşgü (1) Evde, evin çevresinde deermende iki gündür sıra bekle-
biriken kırıntı döküntü, çöp (Ob- yen var gardaş." Şahin 2020: 79
ruk-Do.; Âşıkbükü-Os.) ığıldanak Usulcacık, sessizce (İs.;
hüşgü (2) Ham meyve (İs.) Çr.) “Kapısından baktım, ığılda-
hüşkü (1) Buruşmuş, çürümüş işe nak aktım” Gürsel 1997: 261
yaramaz meyve (Gölet-Ka.; Çr.) ığıl ığıl (1) ¦ Kartopu (1) (Çr.)

275
275
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ığıl ığıl (2) Yavaş yavaş (Ba.; Kar- ıkıl çokul Kendini zorlayarak iş
gı-Os.; Su.) “Pencereden bakan yapmak (Os.)
yâr / Iğıl ığıl akan yâr” Ertekin ıkınmak Soluğunu içinde tutarak
2006: 97 kendini zorlamak (Su.) "Bir defa
ığınmak 1. Soluğunu içinde tuta- ıkındı." Çalmuk, 2019: 28
rak kendini zorlamak (Çıkrık- ıkırcık Akşam karanlığı, yarı ka-
Çr.) 2. Bir iş yaparken, ağır yük ranlık (Sarimbey-Çr.)
taşırken ses çıkarmak (Çr.) ıkış ıkış Zorlanarak, zoraki (Ka.)
ığralamak Sallamak (Kargı-Os.) ıklım tıklım Ağzına kadar dolu,
ığranmak Sallanmak (İsahacı-Al.; çok kalabalık (İs.) “Iklım tıklım
Yazır-Bo.; Büyükerikli-Uğ.) “Duy- bütün alanı doldurmuşlardı.” Yok-
dum çölden sökün etmiş bir cey- sul 2013: 385
lan / Iğranıp geliyor teli hoş gel- ıkman İdman (Çr.)
din” Arısoy 1970: 47 ıkrılmak Bir işi yapmak istemek;
ığrınmak İki yana sallanmak (Gö- niyetlenmek (Çalyayla-Çr.) “Ikrıl-
cenovacığı-Çr.) "İç geçirdi, iki ya- dım yâre gidem / Kapatmış yolu
na ığrındı farkında olmadan." dağlar” Gösterir 2011: 259
Gümüş 1977: 91 ılbır ılbır Pırıl pırıl (Tutçakallı-
ığrıp Yalan, düzen (Çr.) Çr.) “Başımdaki poşular / Ilbır
ıhdım Bebeğin beşikte kullanılan ılbır ışılar” Gösterir 2011: 262
her türlü giysisi ile öteki gereçle- ıldır Alacakaranlıkta ışık (Su.) “Ay
ri (İs.) ışır ıldır ıldır / Gel de yâr beni gül-
ıhı İşte (İs.) dür” Aytekin, 2003: 13
ıhıç Felç, inme (İs.) ıldırayaz Penceresiz, kapısız, eş-
ıhılamak Yorgunluktan, hastalık- yasız ev (İs.) “Bu nasıl oda ıldı-
tan ya da sıkıntıdan sık sık nefes rayaz.” Tdk 1993: 2465
almak, inlemek (İs.; Çr.) “Kum mu ıldırısıcak Sıcak sıcak (Çr.)
taşıyorsun, ne ıhılayıp duruyor- ıldırışık ¦ ıldırayaz (Çr.)
sun?” Yoksul 2013: 471 ılga Kaygı veren düşünce, endişe
ıhılayıp kütülemek Hastalık ne- (Âşıkbükü-Os.) “Akşam bir sürü
deniyle sık sık soluk alıp inlemek ılga ile yatınca gece boyu uyuya-
(Tolamehmet-Çr.) “Yataktan kal- madım.” Arslaner 2016: 252
kıp tuvalete gidecek, su içecek ha- ılga gitmek Çabuk gitmek, koşa-
li yok. Ihılayıp kütülüyor.” Güven rak gitmek (Su.)
2017: 39 ılgamak Saldırmak, abanmak (Su.)
ıhmak Devenin çökmesi, oturması ılgar Hayvanın yürümeyle koşma
(İs.; Çr.) “Ihıt deveyi, çal mıkını.” arası yürüyüşü (Çr.) “Bir gece ıl-
Yoksul 2013: 385 garla yetişip Niksar’ı basıyor.” Ta-
ıhtırmak Deveyi çöktürmek, hir 2008: 28
oturtmak (Çevreli-Al., İs.) “Deveyi ılgı Soy sop (İs.)
ıhtırmak da bir marifettir.” Yok- ılgıdır İpliği çile yapmaya yarayan
sul 2013: 238 iki ucu çengelli tahta araç (Ala-
ııh Hayır, olmaz (Çr.) cahöyük-Al.)
ıkçırık Hıçkırık (Çalyayla-Çr.) “Bu- ılgın (1) Dere ya da çay kıyıların-
gün yâri çok andım / Ikçırık tuttu da kendiliğinden biten ağaç-
m’ola” Gösterir 2011: 76 çıklar (Evci-Bo.) “Dere kıyısındaki

276
276
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ılgınların arasına oturdum.” Sa- ımbal Bağ ile ilgili bir ölçü birimi
rıyüce 2006: 47 (İs.)
ılgın (2) Hayal (Çr.) ımbık Damıtma yoluyla içki yap-
ılgın ılgın Yavaş yavaş (Kalecik- maya yarayan düzenek, imbik
Me.) “Aydınlara kurban bu canım (Obruk-Do.; Eskiköy, Tolameh-
elbet / Ilgın ılgın esen yeli seve- met-Çr.)
rim” Piroğlu 1981: 23 ımbıl ımbıl Şişmanlıktan ötürü et-
ılgıt ılgıt Yavaş yavaş, hafif hafif lerin sallanması (Os.)
esen rüzgâr, akan su gibi şeyler ımıklık Bulutlu, durgun hava (El-
için) (Çiçeklikeller-Su.; Sarim- vançelebi-Me.; Büyükbolatlı-Su.)
bey-Çr.) “Sancak sancak açan ımıl ımıl Yavaş yavaş, ağır ağır,
güller / Ilgıt ılgıt esen yeller” Kur- hafif hafif (Su.) “Imıl ımıl geliyor.”
toğlu 2006: 83 Koşay-Işıtman 1932: 179
ılğı Kuşku, işkil (Çr.) ımırga Körpe, taze (Gölet-Ka.)
ılğım salkım Belli belirsiz (Çr.) “Imırga salatalığı severim.” www-
ılhaz Çuvaldız (Çr.) .golet.tr.gg/
ılhı Soy sop (İs.) ımızgamak Hafif uyuklamak (Ba-
ılıfır Gübür, çer çöp (Çalyayla-Çr.) demce-Ka.)
ılıkman İdare lambası (Külah-Al.; ımsık Söze, sohbete katılmadan,
Su.) sessizce oturan içine kapanık
ılımcak ¦ ılıncak (Âşıkbükü-Os.) kimse (Os.)
ılıncak Küçük çocuk salıncağı (Ça- ıncık Somurtkan, aksi kimse (Çr.)
vuşoğlu, Karkın-İs.; Os “O çocuk- ıncıklanmak Üzülmek (Ba.) "Bo-
lara ılıncak et.” Abaz 2004: 140 şuna ıncıklanıyon Hilmi, senin ya-
ılıngaç ¦ ılıncak (Ba.; Su.; Çıkrık- pacağın bir şey yoktu ki." Şahin
Çr.) “Herif, şu ılıngacı sallayıver 2020: 79
de bulaşığı yayhayım.” Kerman ıncıkma Bıkkınlık gelme (Su.)
1997: 22 ıngıldamak Kımıldamak, konu-
ılınkaç ¦ ılıncak (Su.) mundan hafifçe uzaklaşmak (Gö-
ılısıcak Sıcacık (Çr.) let-Ka..) “Bu adamı yerinden ıng-
ılıtım Bebeğin beşikte gerekli ıldatamıyoruz.” www.golet.tr.gg/
malzemelerinin tümü (İs.) ıngıl ıkış Hastalıktan yeni kalkmış
ılıtımlık Bakımsızlıktan harap ol- kimsenin ağır ağır yürümesi (Çr.)
muş yer (Çalyayla-Çr.) “Ingıl ıkış bugün evden size kadar
ılkı (1) 1. At sürüsü (Çr.) 2. Damız- gelebildim.” Tdk 1993: 2478
lık kısrak (Ovasaray-Çr.) ıngıl yokuş Gücü yetmeyerekten
ılkı (2) Kuytu yer (Ka.) (İs.; Os.)
ılkıdır ¦ ılgıdır (Kavşut-Su.) ıngırızlamak 1. Bir şeyin kullanı-
ılkımak Akmak (mecazi anlamda) lamayacak duruma gelmesi (İs.)
(Çr.) “Yârimi görünce gönlüm ıl- 2. Hastalanıp güçsüz düşmek
kıyor.” Tdk 1993: 2473 (İs.)
ılkınlık Bataklık (Çr.) ıpılak Parlak (Su.)
ıllık Güç, kuvvet (Çr.) ıpılamak Parlamak, parıldamak
ılmak Uykuya dalmak, uyuklamak (Evci-Bo.; Su.) “Dağlar uzakta,
(Çr.) karlı doruklarıyla güneş altında

277
277
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ıpılayıp duruyordu.” Sarıyüce ırahmetlik Rahmetlik (Elmapı-


2004: 181 nar-Me.)
ıpıldamak Parlamak, parıldamak ırak Uzak (İs.; Ka.; Eskiekin, Kara-
(Evci-Bo.) "Sonsuz kırda düşlere hisar, Turgut-Çr.) “Her bakan göz
dalmış bunca köyün gecenin için- ırakları göremez / Hasretlik çek-
de ışıkları ıpıldar." Sarıyüce 2006: meyen haber soramaz” Gardaş
18 1979: 24
ıpıl ıpıl Pırıl pırıl (Evci-Bo.; Çitli- ırakı Rakı (Kargı-Os.; Çalyayla,
Me.; Kayı-Çr.) “O yıllar şimdiki Eşençay-Çr.) “Kızlar şaraba düş-
gibi ıpıl ıpıl sokak lambaları ner- müş / Gelinler ırakıya” Gürsel
de.” Özçatalbaş 2002: 132 1997: 269
ıpıltı Parıltı (Su.) “Derin bir uykuya ıraksımak Uzak sanmak (Çr.)
gömülmüş evlerde ateşböceği ışıl- ıralmak ¦ ıramak (Çr.)
tısı kadar olsun bir ıpıltı yoktu.” ıramak Uzaklaşmak, uzamak, ara
Sarıyüce 2004: 117 açılmak (Yazır-Bo.; Kalecik-Me.;
ıraat Rahat, huzur (Çr.) “Nasıl Eskiekin, Serban-Çr.) “Kavuşalım
ıraat olurum böylecene...” Gümüş yakın iken aramız / Yer gök gibi
1977: 11 ıramadan sevdiğim” Kurtoğlu
ıraatlīna furmak Rahatlamak, 2006: 42
rahata ermek (İkipınar-İs.) “Şindi ıramazan Ramazan ayı (Yenişıh-
de ıraatlīna furdum.” Abaz 2004: lar-Ba.; Yerliköy-İs.)
124 ıramet Rahmet (Çr.) “Köse İmam
ıradıyon Radyo (Su.; İsmailköy- demedi miydi ıramet olası…” Gü-
Çr.) “Sandık değildir dedi Abduş, müş 1977: 14
ıradıyondur.” Güven 2013: 211 ıramuk Traktör kasası (Yenişıh-
ıradiyen Radyo (Bademce-Ka.) lar-Ba.)
ıradiyo Radyo (Ka.) ıras gelmek Rastlamak (İsahacı-
ıradyo Radyo (Göcenovacığı-Çr.) Al.; Yazır-Bo.) “Evraaç kırığından
"Iradyoda felan konuşuyorlar ya, kadağın çakmış / Ben böyle tapa-
o akıl aynen." Gümüş 1977: 136 na bir ıras geldim” Arısoy, 1970:
ıraf Raf, terek (İs.; Ka.; Çr.) “Iraf- 91
larda bal kabak / Gerdanı altın ırāt Rahat (Harunköy-İs.) “Burda
tabak” Gösterir 2011: 116 gece gunduz ırāt gomazlarıdı.”
ırahat Rahat (Evciortakışla, Gö- Abaz 2004: 152
cenovacığı-Çr.) “Deliyi düğüne ıratmak Arasını uzatmak, gecik-
çağırmışlar, bura bizim evden tirmek (Karahisar-Çr.) “Feyiller
ırahat demiş.” Yoksul 2013: 232 karıştı kalmadı tuzu / Gönüller
ırahat durmak Yaramazlık et- soğudu ırattı yazı” Çevik 2008: 43
memek, sorun çıkarmamak, sa- ıravak Taze, akışkan bal (Su.;
taşmamak (Çr.) “Elin golun ıra- Çalyayla-Çr.) “Erguvanım koka-
hat dursun.” Kerman 1997: 69 rım / Iravak balım akarım” Ayte-
ırahmatlık Rahmetlik (Su.) kin 2003: 78
ırahmet Rahmet, yağmur (Ka.; ırazı Razı (Su.; Gökköy-Çr.) “Ben
Âşıkbükü-Os.; Su.) "Göde göde senden ırazıyım / Her günüm
mekerek / Gökten ırahmet gerek" böyle olsun” Aytekin 2003: 39
Aşık 2003: 82

278
278
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ırbık Su kabı, ibrik (Kıcılı-Al.; İs.; den yorgun, aşka ırık patıron”
Su.; Büyükgülücek, Gökköy, Ser- Özgür 2002: 92
ban-Çr.) “Irbığın kalayı var, her ırılık Açıklık (Harunköy-İs.) “Irı-
işin kolayı var." Yoksul 2013: 385 lıkdan ışık da gorüküy.” Abaz
ırbuk Büyük sürahi, ibrik (Ba- 2004: 149
demce, Yağcılar-Ka.) "Hatca, ır- ırılmak Ayrılmak, uzaklaşmak,
buu hazılla, baban abdes alacak." kaçmak, sıvışmak (Kayabüğet-
Şahin 2020:79 Al.; Alancık-Me.; Su.) “Gönül çiçe-
ırefa Çocukların göğsünde çıkan ğine konduk avlandık / Irılmadık
yara (Su.) bu yerlerde eğlendik” Ercan 1991:
ırgalamak Sarsmak, sallamak, sil- 147
kelemek (İsahacı-Al.; Bademce- ırıltım (1) İşe yaramayan, önem-
Ka.; Körkü-Su.; Gökköy-Çr.) “Çe- siz eşya (Çalyayla-Çr.)
ten ırgaladı kalmadı halim / Bin- ırıltım (2) 1. Tahta arası (Âşık-
dirin çetene Çomar’a salın” Arısoy bükü-Os.) 2. Kıyı köşe (Âşık-
1970: 100 bükü-Os.)
ırgalanmak Sallanmak (Yazır-Bo.; ırıltmak Uzaklaştırmak (Çr.)
Gökköy-Çr.) “Bir dala bastığında ırım Gözün görebildiği kadar
bin dal ırgalanır.” Yoksul 2013: uzaklık (Çr.)
143 ırımak Ayırmak (İs.)
ırganmak Irgalanmak, sallanmak ırıp Düzenbazlık, aldatma işi (Gö-
(Göcenovacığı-Çr.) "Sıddık gör- let-Ka.)
müş kendirin ırgandığını, varıp ırıpçı Düzenbaz, aldatıcı kişi (Gö-
bakmamış, kötüsü gelmemiş aklı- let-Ka.) “O, ırıpçının biridir. Dik-
na." Gümüş 1977: 56 katli ol.” www.golet.tr.gg/
ırgat böreği Yufka biçiminde ırıplı Gerçek dışı, çok abartılı (Os.)
açılan hamurun içine ıspanak, ırıs Düğün evine destek amacıyla
toz biber, yumurta, karışımından getirilen yiyecekler (Gökçedo-
oluşan harcın konulup sacda pi- ğan-Ka.)
şirilmesi ile hazırlanan bir tür ırıssız Huysuz, geçimsiz (Çalyayla,
börek (Os.) “Osmancık böreğinin Karagöz-Çr.) “Irıssız yâr haşat
eski adı ırgat böreğidir.” Oğuz oldum elinde / Çok gılladın baba
2006a: 42 çıksın dilinde” Gösterir 2008/84:
ırgatlık 1. Temmuz ayı (Su.) 2. 11
Hasatta çalışma, azaplık (Yeni- ırız Namus (Sarimbey-Çr.)
şıhlar-Ba.; Gökçam, Kamışlı-Su.) ırızgı rızık, nasip (Âşıkbükü-Os.)
“Emrin olur deyip saydı: İlkay, “Irızgıyı veren Allah.” Arslaner
gucük, çiçekayı, yaprak, herkayı, 2016: 252
ırgatlık” Çalmuk 2019: 108 ırkalamak ¦ ırgalamak (Çr.)
ırıg Açık (İs.) “Yatarken āzı ırıg ırkılma Üzerine doğru eğilme (İs.)
uyudu demek.” Abaz 2004: 114 ırlamak Şarkı, türkü söylemek
ırık 1. Az açıklık, aralık (İs.; Ka.; (Su.) “Biraz sonra çığlık kopara-
Âşıkbükü, Kargı-Os.; Babaoğlu- rak ırlayacağı ağıdın sözlerini
Çr.) 2. Uzak (Palabıyık-Çr.) “Av- yakıştırıyor.” Sarıyüce 2004: 242
rada sırtımı dönük yatarım / Be- ırmak (1) Uzaklaşmak (Yazır-Bo.;
Akçalı-Su.; Mislerovacığı-Çr.) “İn-

279
279
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

sanlıktan ırma sakın / Yâr ol gel ısırgının suyu içilmekteydi." Ba-


ozanım yâr ol “ Koygun 2002: 38 lıkçı 2010: 76
ırmak (2) Kapıyı, pencereyi az ısırmuk Isırılmış, dişlenmiş şey
açmak, aralamak (Âşıkbükü-Os.) (İs.) “Bu ekmek kimin ısırmuğu.”
“Gapıyı ecük ır hêri hava girsin.” Tdk 1993: 2491
Nakiboğlu 2017: 234 ısıtma Sıtma hastalığı (Çalyayla-
ırşat Çirkin, biçimsiz (Gökçam- Çr.) “Yâri ısıtma tutmuş / Ben
Su.) ısıtma bağlarım” Ertekin 2006:
ırussuz ¦ ırıssız (Os.) 38
ırza Rıza (Yenişıhlar-Ba.; Yerliköy- ıslağaç Yufka ekmek pişirirken
İs.; Os.) çevirmeye yarayan yassı tahta
ırzalık Razılık, razı olma (Göce- (Yerliköy-İs)
novacığı-Çr.) "Yüksünüyorsun, ıslav İyi (Al.)
evinde durduğuma ırzalık vermi- ısmarıç Yapılması ısmarlanan şey,
yorsun, ayır." Gümüş 1977: 103 sipariş (Külah-Al.; Çalyayla, Dut-
ıscak Sıcak (İs.; Kargı-Os.) “Bi- çakallı-Çr.) “Ismarıçlarımı gene
şürüp de götürüken ıscak südü…” bir unut da göreyim seni!” Sarı-
Abaz 2004: 115 yüce 2004: 55
ısdar 1. Kilim dokumaya yarayan ıspıt Pişirilerek yenen bir çeşit
araç (Ba.; Bademce-Ka.) 2. Do- yabanıl ot (Çr.)
kuma tezgâhının bir parçası (Su.) ıssı Sahip, efendi (Me.)
ısgat Ölünün ardından dağıtılan ıstar Halı, kilim gibi şeyler doku-
para (Su.) nan tezgâh (Külah-Al.; Büyükbo-
ısgılık Islık (Âşıkbükü-Os.) “Kara- latlı-Su.; Gökköy-Çr.) “Istarın al-
büğet’ten bir çatal ısgılık duyuldu, tından geçirilen çocuğun boyu
herkes kulak kabarttı.” Arslaner kısa olur.” Yoksul 2013: 386
2016: 252 ışgın Bir yıllık ağaç sürgünü, filiz
ısıcak (1) Hamam (Çr.) “Gonşu, (Yerliköy-İs.; Âşıkbükü-Os.)
yarin beraber ısıcaa gidek. Sırtım ışıdı Kendini çok önemseyen,
bek gidişiyo.” Tuluk 1991: 2 olağanüstü gören kimse (Os.; Pa-
ısıcak (2) Sıcak (Körkü-Su.; Arpa- labıyık-Çr.) “O herifinen südük
lık, Morsümbül-Çr.) “Sefil Çırak- yarışı yapabilin mi sen heç, ışı-
man’ım kısmetin arar / Isıcak yi- dının teki o.” Gösterir 2020: 41
yene pek fazla yarar” Çırakman ışıklık 1. Eski evlerde lamba koy-
2002: 179 mak için yüksek bir yere yapılan
ısık (1) Hamam (Çr.) küçük raf (Çr.) 2. Dam benzeri
ısık (2) Sıcak (İs.) yerleri aydınlatmak için yapılan
ısınık muskası Bir kişinin meylini küçük pencere (İs.)
istenen kişiye çevirmek için yazı- ışılak (1) Parlak (İs.; İsmailköy-
lan muska (Çalyayla-Çr.) "Bir ısı- Çr.) “Arka cebinden ışılak tabaka-
nık muskası yazıp koymalı yastık- sını aldı.” Güven 2013: 190
larının altına, içine, görünmedik ışılak (2) Rugan (Su.; Çr.) “Işılak
bir yerine." Gümüş 1977: 125 kundurayı severim.” Tdk 1993:
ısırgı (1) Göz ağrısı (Su.) 2496
ısırgı (2) Isırgan otu (Alacahöyük,
Kıcılı-Al.) "İltihabı söksün diye

280
280
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ışılamak (1) Parlamak (Su.) “Hep- ibi 1. Kaz, kaz yavrusu (Çr.)
sinin yüzleri pırıl pırıl ışıladı.” Sa- 2. Hindi (Gölet-Ka.; Âşıkbükü-
rıyüce 2004: 200 Os.) "İbi gibi gabarıp durma kar-
ışılamak (2) Meyve olgunlaşmaya şımda.” Arslaner 2016: 252
başlamak; ben düşmek (Ahme- ibik Köşe, kenar, uç (Külah-Al.;
toğlan-Çr.) “Armudu ise ışıladı- Gölet-Ka.; Âşıkbükü-Os.) “Yeşil
ğında yerdik.” Çalışgan 2021: 78 çeki sendedir / Bir ibiği bendedir”
ışılatmak Birine bir konuyu çıt- Ertekin 2006: 117
latmak (İs.; Çr.) “Örzülediğin an ibik gügük Bir çeşit kuş (Çalyayla,
bir ışılat bana, tamam…” Gümüş Kuşsaray-Çr.) “Tez kavuştur Ya-
1977: 139 radan / İbik gügük ötmeden” Gös-
ışıldak Göz (Çr.) terir 2011: 237
ışıltı Parlaklık, aydınlık (Çr.) İbili (1) İbrahim (Kertme-Çr.)
ışkın ¦ ışgın (Çopraşık, Kılavuz- “İbili emmiye desek de yazanedeki
Al.; Sarimbey-Çr.) “Aşk denilen goltuhları yeñilese. Harhıt olmuş.
sarmaşığın dalları / Yüreğime ış- “ Özdemir 2019: 143
kın attı gel gayrı” Çimen 2004: 33 ibili (2) Gereksiz ayrıntılarla uğ-
ışlak Parlak (İs.) raşıp işi uzatan kişi (İs.)
ışmar El, göz ya da başla yapılan ibimek Gelişmek, büyümek (Çal-
işaret (Dutçakallı, Gök-köy-Çr.) yayla, Ovakarapınar-Çr.)
“Kaş atarak ışmarı / Siz kimden ibliklenmek Tiftiklenmek, lif lif
öğrendiniz” Ertekin 2006: 16 olmak (Çr.) “Şu kumaş ibliklen-
ışşıkcı Elektrikçi (Örenseki-İs.) miş.” Tdk 1993: 2503
“Babam getdü adamı, ışşıkcı ada- ibük ötme zamanı İlkbahara ya
mı.” Abaz 2004: 127 da yaza giriş günleri (Bademce-
ıvga Azdırma, baştan çıkarma, Ka.)
ayartma, igva (Sarimbey, Serban- icik Az (İs.)
Çr.) “Bir ıvgaynan bir güzele icot İcat edilmiş (Os.)
kanmışım / Gece gündüz ateşine iççimen İş görmeyi seven kimse,
yanmışım” Çimen 2000: 131 hamarat (Su.)
ıvgın Ağaç kökü sürgünü (Su.) içelemek Taneli sebze ya da mey-
ıylım ıylım 1. Arka arkaya (Su.) 2. venin tanelerini ayırmak (Âşık-
Lime lime (Su.) bükü-Os.) “Ben fasulyeleri içele-
ızılak Oldukça sulu bulamaç (Çr.) yim sen de biraz nar içele.” Arsla-
ner 2016: 253
içer Oda (Kargı Yaylası-Ka.)
İ içeylek İçe doğru, iç tarafa yakın
(Âşıkbükü-Os.)
içgil İşkil, kuruntu, kuşku (Çr.)
ibabap Çavuşkuşu (Çr.) içgili Sarhoş (Çr.)
ibabet İbadet (Al.) içgüyē Evlendiği kadının evinde
ibdi Önce (Su.) oturmayı kabul ederek evlenen
ibdil En önce (Ba.; İs.) “Hallon- erkek (Çalyayla-Çr.)
başıgilin Murat ibdil demeseydi içi geçmek Uyuklamak, uykuya
bu kelimenin anlamını yazmayı dalmak (Su.; Çr.) “Bebeğin içi geç-
unutacaktım.” Şahin 2020: 81 miş, uyuyordu." Çalmuk 2019: 30

281
281
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

içi gızıl Kültür mantarının organik ifak Ufak (Âşıkbükü-Os.)


halinin adı (Bademce-Ka.) ifitlemek Seçmek (İs.) “Armudun
içi ılımak İçine sinmek (Çr.) iyisini ifitleme.” Tdk 1993: 2508
içi ılımamak İçine sinmemek (Çr.) iğ 1. Çıkrıklarda ipliğin sarıldığı
içi kıyılmak Çok acıkmak (Kıcılı- demir tel (Alacahöyük-Al.; Çr.)
Al.; Çr.) 2. Yünün ip haline getirilmesinde
içine ılımak ¦ içi ılımak (Çr.) kullanılan ağaçtan yapılma gereç
içirik Çok eski giysi (Çr.) (Külah-Al.) “Üzümü bitiren bağ-
içitmek Ceviz, fındık gibi sert ka- dır / Urganı kıvratan iğdir” Gös-
buklu meyvelerin içini çıkarmak terir 2011: 288
(Gölet-Ka.) “Cevizleri içittin mi?” iğdeli gelin Türkülü bir halk oyu-
www.golet.tr.gg/ nu (Su.; Arpalık, Morsümbül Çr.)
içkirlenmek Kuşkulanmak, huy- iğdemir Marangozların ağaç del-
lanmak (Al.) diği çelik araç (İs.)
içlenmek (1) Olgunlaşmak (İs.; iğdemiri ¦ iğdemir (Çr.)
Çr.) “Cevizler içlenmeye başladı.” iğdiş Dönüşme sürecindeki şarap
Yoksul 2013: 187 (Eskiköy-Çr.) “Bu şire iğdiş olmuş
içlenmek (2) Kırılmak, incinmek artık, şaraba dönmesi yakın.” Gös-
(Çr.) terir 2020: 42
içli İçine kıyma ile çeşitli otlar iğeşmek Zıtlaşmak, inatlaşmak,
konarak yapılan börek (İs.) aksilik etmek (Çr.)
içlik İç gömleği, kadın çamaşırı iğez Zayıf, hastalıklı, cılız insan,
(Alacahöyük-Al.; Kargı-Os.;) “Kir- hayvan ya da bitki (Çr.)
li, paslı bir şalvar ile dallı basma- iği Çok tatlı olan, bal gibi şeyler
dan bir içlikten başka giyim na- (Kayı-İs.)
mına bir şey yok.” Benice 2002: iğilemek Tosunların böğürmesi
114 (İbik-İs.)
iç pakla Kuru fasulye (Büyükgü- iğlemek Bir şeyi delmek (Çr.)
lücek, Çalyayla-Çr.) “Karpuzu kavunu iğlemeyince
iç pınar Hamam (Çr.) turşu kurulmaz.” Tdk 1993: 2511
idare (1) Çorum’un yerel doku- iğnelere sancımak Bir yandan ev
ması kenefinin bir çeşidi (Çr.) işlerini yapıp, bir yandan çocuk
idare (2) Küçük, camsız, gazlı el büyüten kadınların, kalan za-
lambası (İsahacı-Al.; Fındıklı-Or.; manlarında dikiş dikerek geçin-
Beydili, Çalyayla-Çr.) “İdareyi meleri ya da geçime katkıda bu-
idareli kullan ahırı karanlıkta lunmaları nedeniyle aşırı yorul-
koyma.” Yoksul 2013: 391 maları (Çr.)
idarelik Ocağın üzerinde lamba iğrat Ürün, verim, getiri (Eskiekin-
konulan küçük duvar nişi (Su.) Çr.) “Çeten çeten, iğrat verir güz-
idiklemek Süt veren hayvanların leri / Selesi, sepeti, hağleri vardı”
sağılmasından önce, sütünü me- Kurtoğlu 2006: 14
melerine indirmesi için, memele- ihlez ¦ iğez (İs.)
rinin okşanması (Os.) ihliz Çok zayıflamış (Ka.)
idim Yapım (Çr.) “Bir idimlik unum ihraplı Bir çeşit iğne oyası (Çr.)
var şunu ekmek yapıverelim.” Tdk
1993: 2507

282
282
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

iiyynn Birine seslenmek için atı- boyunca sürdü bu ikircikli du-


lan nara (Ba.) “İiyynn Abdulla, rum." Seyda 2006: 43
neriye gidiyon la?” Şahin 2020: 81 ikircilik Kararsızlık, duraksama
ikāce İki gece (Karkın-İs.) “İkāce (Su.) “Söylesem mi söylemesem
bu sefer yatdım.” Abaz 2004: 145 mi diye ikirciliğe düştüğünü an-
ikay İki ay (İs.) “Bi ay mı galdı, lamakta gecikmedi.” Sarıyüce
ikay mı galdı?” Abaz 2004: 159 2004: 273
ikematta bir İkide bir, sık sık ikişellik İki yaşındaki çocuk için
(Âşıkbükü-Os.) 22-24 numara karşılığı gelen
iki âmedin birinde Bir sözün, ayak ölçüsü (İs.)
görüşün, bir eylemin durmadan ikitap Kitap (Harunköy-İs.; Çal-
yinelenmesi (Çr.) “Yaptığı yardı- yayla-Çr.) “İkitap ohuyan garılar
mı iki âmedin birinde başıma ga- derdi ki.” Abaz 2004: 134
hıyo.” Kerman 1997: 68 iki yallı İki ayrı görüşten olan
iki başlı Samsun kirası Ticaret topluluk (İs.)
işlerinde çok yönlü olarak ka- iki yarlılık İki taraflılık (Çr.)
zanmak (Çr.) “Gomisyoncuların iki yasdı Gece yarısı (Çitli-Me.)
işi iş. İki başlı Samsun kirası. Hem “Bu gece iki yasdı vakti geldim.”
satandan hem alandan pay alı- Tdk 1993: 2516
yolar.” Kerman 1997: 68 iki yüzlekli İki yüzlü, riyakâr (Ça-
ikibir Şekli vat, zayıf vat (Çr.) lyayla-Çr.)
iki çifte bir osurmuk Eşekcesine iklip Bağlılık, ilgi (Çr.)
iş yapıp çekilip gitmek (Os.) ikrah gelmek Bıkkınlık vermek
iki daşın arasında İş arasında, (Bademce-Ka.)
kısa sürede, ustalıkla başka işler ikrān etmek Tiksinmek, iğrenmek
becermek (Çr.) “İki daşın arasın- (İs.) “Gocalāndan ikrān etdile,
da ne gozel yemekler yapmışın.” gaşdıla.” Abaz 2004: 109
Kerman 1997: 68 ikūn İki gün (İkipınar-İs.) “İkun
iki dinli Sözünde durmayan, kay- sōna İbiş’e dedim ki.” Abaz, 2004:
pak, ikiyüzlü (Haydar, Kalecik- 124
kaya-Al.) "Ayda bir selamın gelse il (1) Büyük dikiş, teğel (Çr.)
gailim / Senin gibi iki dinli deği- il (2) Yabancı, el (Os.; Çağşak-Çr.)
lim." Özkan 2004: 78 “İl yanında küsülü / Tenhalarda
ikilcik İşkil (Çr.) dost olam” Ertekin 2006: 65
ikilemek Tarlayı iki kez sürmek, ilā İlahi (İs.) “Nişanda gızın şeyinde
aktarmak (Yerliköy-İs.; Çr.) “İki- ilā ediy.” Abaz 2004: 95
lemeye felan koşarız, alıştırdım ilâân Leğen (Ba.; Türkler-Çr.) “Bi
da diyordu.” Gümüş 1977: 18 de ilâân verin.” Özdemir 2019: 18
iki oğan İki gün (Al.) ilağan Leğen (Gökköy-Çr.)
ikircik İşkil (Oğlaközü-Su.) “Kısa ilahna Lahana (Bademce-Ka.)
bir süre ikircik içinde kaldıktan ilahne Lahana (Çr.) “Yarın da ilah-
sonra gösterilen yere oturdu.” Sa- ne sar da yiyek.” Özdemir 2019:
rıyüce 2004: 186 134
ikircikli Şüpheli, açık olmayan, ilaka Alaka (Su.)
kararsız, karışık (Su.) "Bütün yol ilān Leğen (Su.; Karadona-Çr.)

283
283
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ilayık Yakışır, yaraşır, layık (Yazır- ilgilemek Birleştirmek, birleştirip


Bo.; Göcenovacığı-Çr.) “Ağzınıza dikmek (Sarimbey-Çr.)
ilayık, pancar da çok bir nezetli ilgip Kumaşı geçici olarak teğelle
olmuş.” Gümüş 1977: 14 tutturma (Çr.)
ilayıklı İyi, güzel, memnun oluna- ilgöksü Namuslu kimse (Su.)
cak nitelikte (Ba.; İs.) “Been Kö- ilif Banyo yaparken sabunlanma-
yü’nden buldukları gız çok ila- da kullanılan ip örgü (Çr.) “Yâr
yıklıymış.” Şahin 2020: 81 hamama gidiyor / İlifi ben olu-
ilazım Lazım, gerekli (Körkü-Su.; yum” Aytekin 2003: 42
Serban-Çr.) “Şu dünyada her in- ilifli Eskiden örülen bir çorap ya
sana ilazım / Biri sevgi, biri saygı, da çorap nakışı (Çr.)
biri aşk” Çırakman 2002: 51 iliği üzülmek Acıyı en derin bi-
ilazımlık Lazımlık (Çr.) çimde duymak (Os.)
ilbade Pamuklu kumaştan ya da ilik Giysi düğmesi (İs.; Âşıkbükü-
abadan yapılan, seyrek dikişli Os.; Ovakarapınar-Çr.)
kısa hırka, libade (Çr.) iliklemek Suyun soğuktan don-
ilean Leğen (Güvenli-Çr.) "İleân ması (Çr.)
falan satıyo örtmenim, gap gacak ilikman ¦ ilikmen (Eskiyapar-
da satıyo elam." Hodul 2019: 100 Al.)
ileçber Çiftçi, ekici (Ka.) ilikmen Tenekeden yapılmış idare
ile garşu Başkalarının ayıplayaca- lambası, kandil (İs.; Çr.) “İlikmen
ğı biçimde (Os.) adı verilen eski lambalar ya da
ileğen 1. Leğen (Alacahüyük-Al.; alevli çıralar konulur.” Tombuş
Yerliköy-İs.; Bademce-Ka.) “Kol- 1943: 26
tuğunda ileğen / İleğende fesle- ilik üzüntüsü Derinden acı veren
ğen” Aytekin 2003: 114 2. Metal olay (Os.)
çorba koyma tası (Yenişıhlar- ilimon Limon (Âşıkbükü-Os.; Gö-
Ba.) kköy-Çr.) “Benim yârim kokuyor
ilekin Ancak, lakin (Çr.) / İlimon kolonyası” Aytekin 2003:
ilēn Leğen (Harunköy-İs.) “Goñşu- 76
nun biri üç ilēninen bulgur bişür- ilim tadım İsteksiz (Çr.) “Çocuk
müşümüş.” Abaz 2004: 152 hasta önüne gelen yemeklerden
ilenger Yayvan, geniş kenarlı ba- yer gibi yemez gibi ilim tadım yi-
kır kap, lenger (Çr.) “İlengerde yip çekiliyor.” Tdk 1993: 2525
tuz olsam / Büyük evde kız ol- ilistir Süzgeç, süzgü, kevgir (Kü-
sam” Gürsel 1997: 268 lah-Al.; Doğla-Me.; Kargı-Os.;
ilengir Büyük, düz pilav kabı (De- Çalyayla-Çr.) “Bi gazana üç ilistir
ğirmendere-Al.) erişte / Gayna-yınca hoşafınan
ilenmek Beddua etmek (Ba.; Çr.) giriş de” Yoksul 2011: 87
“Olacak iş değil diye ilendi.” Gü- ilistirden geçirmek Bir işi her
ven 2013: 40 yönüyle incelemek (Ka.)
ileşmek Bölüşmek, paylaşmak iliş İlgilen (Çr.)
(İkipınar-İs.) “Ocakdan çıkdı mıy- ilişdirik Sucuk (Su.)
dı ileşiyola.” Abaz 2004: 122 ilişgir Sucuk (Al.; Çr.) “Aba nolur
ileyen Leğen (Al.) ecimcik ilişgir bişir de yeyim.” Tu-
ilgi Çengelliiğne (Çr.) luk 1991: 2

284
284
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ilişik İki kaşın birbirine yakın ilmeşmek Dolaşmak, karışmak


olması durumu, çatık kaş (Çr.) (İs.)
“Kaşların ilişiktir / Gül memene il önüne garşu Başkalarının ya-
düşüktür” Ertekin 2006: 68 nında ayıplanacak eylemde bu-
ilişkir Et sucuğu (İs.; Su.; Beydili, lunma (Os.)
Çanakçı, Altınbaş, Ovasaray-Çr.) ilsinmek Yabancılamak, yabancı
“İlişkir kavurdular yedim." Demir- saymak, elsinmek (Gölet-Ka.)
yürek-Ozulu 2017: 194 “Beni hâlâ ilsiniyor.” www.go-
iliya Değil mi (İs.) “Senin de canın let.tr.gg/
oynamak istiyor iliya.” Tdk 1993: ilti Elti (Örenseki-İs.) “İltimin he-
2528 rüfü sen didi.” Abaz 2004: 125
ilkay Ocak (Su.) “Emrin olur deyip ilvanlı Gösterişli, süslü (Çr.)
saydı: İlkay, gucük…” Çalmuk iman tahtası Göğüs kafesi (Ba-
2019: 108 demce-Ka.)
ilk horuz Saat 02-03 arası (Su.) imbal 1. Bağın dar, uzun olarak
ilki At sürüsü (Çr.) bölünmüş parçalarından her biri
ilkidünü İlk çocuk (Çr.) (İs.; Su.) 2. Bağın kırk karıktan
ilkilmek Sıvıların eğim nedeniyle oluşan bölümü (Eskiekin-Çr.)
bir tarafa yığılması (İs.) “Bir imbalı bir haneye yeterdi /
ilkindi İkindi (Kıcılı-Al.; Çavuş- Kırmızı çubuklu bağları vardı”
köy-Su.) “İlkindiden yürüttüler Kurtoğlu 2006: 14
yaylıyı / Müddeime söylediler imece Birçok kimselerin toplanıp
doğruyu” Ertekin 1938: 22 elbirliğiyle bir kişinin işini gör-
ilkinti Birikinti, toplantı (süt, yo- mesi (İs.; Su.; Beydili, Sarimbey-
ğurt için) (Çalyayla-Çr) Çr.) “İmece günü bulutlu, görme-
ilkip Dikicilerin iğnelerinin başın- yene ne mutlu.” Yoksul 2013: 395
daki mumlu ip (İs.) imeci ¦ imece (Çr.)
ilkiplemek İki ipi düğümlemeden imeklemek Emeklemek (Haydar-
birbirine geçirmek (İs.) Al.; Ovakarapınar-Çr.) “İmekle-
ilkipli Bağlı, ilgili (İs.) dim attım adım / Yavaş yavaş
ilkmek (1) Atılmak, korkudan kaçtı tadım” Erdugan 2005: 39
sıçramak, ürpermek (Çr.) i mi Tamam mı, kabul mü? (İs.)
ilkmek (2) Biriktirmek, toplamak imi dünya Bütün dünya (Su.)
(Eskialibey-Ba.) imik Gırtlak, boğaz (Bayat, Dut-
ilkyaz İlkbahar (Bademce-Ka.) çakallı-Çr.) “İnsanın imiğine yapı-
ille İlla, mutlaka (Kargı-Os.; Su.; şıp durma.” Yoksul 2013: 399
Gökköy-Çr.) “İlle guş eti yiycem imil imil Yavaş yavaş (İs.; Demir-
diy.” Abaz 2004: 105 şeyh-Su.)
illimi tillimi çıkmak Parça parça imil imil akmak Olgunlaşan mey-
olmak, çok eskimek (Çr.) velerin yerlere dökülecek gibi
ilmeçer Kolay açılabilen düğüm, olması (Os.)
ilmek (Ovakarapınar-Çr.) imirsek Çocuğuna, eşine, sevgili-
ilmek İpucu (Göcenovacığı-Çr.) sine aşırı düşkün kimse (Su.)
"Denetle, bir ilmeğini yakala, ben “Gece gündüz peşimde / Gezen
de seninilen bileyim." Gümüş imirsek oğlan” Aytekin 2003: 137
1977: 33

285
285
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

imi timi Aslı, esası (Su.; Çağşak, inezimek Ölümcül hasta olmak
Evcikuzkışla-Çr.) (Çr.)
imrik İri öğütülmüş un (Çr.) iñge 1. Gerdek gecesi geline kıla-
imroh Sulama suyunun bekçisi vuzluk eden kadın (Âşıkbükü-
(Os.) Os) 2. Yenge (Âşıkbükü-Os.)
imük Gırtlak, boyun (Kayaağzı-İs.; ingeme Yokuş aşağı, iniş (Çr.)
Bademce-Ka.) “Altun ta-hallar inikmek Yatışmak, sakinleşmek
imüne.” Abaz, 2004: 163 (Çr.) “Goparan açmış, inikir şim-
inā İnek (Al.) di.” Özdemir 2019: 120
inamen Çirkin görünümlü kerten- iniktirmek ¦ inikmek (Çr.) “Son-
kele (Gökköy-Çr.) raları süt köpüğü gibi iniktirdi.”
ince ağrı Verem (Çr.) “İnce ağrı Güven 2017: 80
gibi solmuş ay parçası gibi gelin- inkaya Mağara (Çr.)
ler.” Koşay-Işıtman 1932: 186 inlik Hayvan mağaraları olan yer
incedalan İnce, uzun boylu kimse (Çr.)
(Evci-Bo.; Gökçam-Su.; Çalyayla- inme bal Petekten kendiliğinden
Çr.) “Uzun boylu, halkın ince da- sızan bal (Çr.)
lan dediği bir yapıdaydı.” Sarıyü- inne İğne (Yeşilyurt-Al.; Örenseki-
ce 2004: 78 İs.; Dutçakallı-Çr.) “İnne soktum
ince hastalık Verem (Kuzuluk-İs.; çetene / Yâr gidiyor vatana." Yön-
Su.) “Celal’in ince hastalığı epeyce dem 1983: 21
ilerlemişti.” Çalmuk 2019: 115 inneci İğneci (Çr.) “İnneci şakire
ince öksürük Verem (Çr.) “İnce çocuklarını tiril tiril giydiriyor.”
öksürüğe yakalanıp tatlı candan Yoksul 2013: 397
olmadı mıydı?” Tahir 2004: 399 innedik Çatal iğne (Kuşsaray-Çr.)
ince sızı Mızmız (İs.; Ka.) insalkıya vurmak Oyalamak, ge-
incik 1. İncinmiş (Çr.) 2. Kas ya da ciktirmek (Çr.)
kemik zedelenmesi (Su.) intām Sınav, imtihan (Çr.)
incili fes Kenarına altın dizilmiş intileme Çok yemekten kaynakla-
kadın fesi (Ovasaray-Çr.) nan rahatsızlık (Çalyayla-Çr.)
incili köbek Eskiden örülen bir “Āşamınan erişteyi çok gaçırmı-
çorap ya da çorap nakışı (Çr.) şım elleham, gece intileme ol-
incir yaprağı Bir çeşit mekik oya- dum.” Gösterir 2020: 42
sı (Çr.) in vurmak Hayvanları belirtmek
indim Şimdi (Çr.) için işaretlemek (Çr.)
indirmelik Gelini arabadan in- ip ağacı ¦ ıstar (Kertme-Çr.)
dirmek için istenen bahşiş (Hi- ip dēmez Topraktan yapılmış ağzı
sarkavak-Me.) büyük kap (Çr.)
inek İnelim (Al.; Çalyayla-Çr.) ipek harç Eskiden, sanrı denilen
inekçek İnek sağarken oturulan bir aletle şerit gibi örülerek giy-
bütün ağaçtan oturak (Alacahö- silerin kenarına dikilen süs (Çr.)
yük-Al.) “İnekçeğinen helkeyi geti ipil ipil 1. Aydınlık (Su.) 2. Çok
de sarıkızı sağalım.” Gösterir parlak (Su.) “Gün vurunca ipil ipil
2020: 42 yanan, yalımlanan bir bıçak ol-
inek yağı Tereyağı (Bademce-Ka.; du.” Gümüş 1977: 21
Güvenli, Karagöz-Çr.)

286
286
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ipini kesmek Çok darda, bunda Gelmedin sendeledin” Aytekin


olan birisinin yardımına koşmak 2003: 147
(Çr.) irdemek Hakir görmek, beğen-
ipiraat Çok rahat (İs.; Su.) memek, istememek (Çr.) “Benim
ipiy Epey (Örenseki-İs.) “İpiy aldı zibidiler bu eğsiketeği irderler.”
tili, al didim.” Abaz 2004: 127 Gümüş 1977: 10
ipiyce Epeyce (İs.) “Artık ipiyce ireçbellik Çiftçilik (Harunköy-İs.;
böyümüş.” Abaz 2004: 111 Eskiekin-Çr.) “Ağnar oldum ireç-
iplicek İnce, küçük (Çr.) bellik işinden / Oğürsemiş bi ko-
ipliklenmek Lifleri ayrılmak (İs.) müşün peşinden” Kurtoğlu 1998:
iplincek Yenebilen bir çeşit yaba- 26
nıl ot (Âşıkbükü-Os.) ireçber Çiftçi, ekici (Al.; Harun-
ipranmak Yıpranmak (İs.) “Üsdü köy-İs.; Büğet, Gökköy-Çr.) “Niye
başı hep böyle ipranmış.” Abaz attı şu ireçber tırpanı / Kara kağ-
2004: 113 nı ile kara sabanı” (Türkmenoğlu)
ipsüz sapsuz Gerçek olmayan, Özgür 2002: 105
saçma sapan şey (İs.) ireçil Reçel (Kıcılı-Al.; Baltacı
iptil Önce, evvel (İs.) Mehmet Paşa-Os.; Çr.)
ir Erken (Örenseki-İs.) “Zabah ille irediyo Radyo (Kamışlı-Su.)
ecük ir gelivi.” Abaz 2004: 127 irelde İleride (İs.) “Ta irelde diki-
irabet Rağbet (Çr.) “Çalan soyan liy, gelemiy beri.” Abaz 2004: 162
razı olmuyor aza / İrabet kalma- ireli İleri (Âşıkbükü-Os.;Su.; Büyü-
dı curaya, saza” Özgür 2002: 31 kerikli-Uğ.) “Sefil Ahmet hâl evine
iradiyo Radyo (Su.; Gökköy-Çr.) gireli / Dahi yol gitmiyor bundan
“İradiyodan acansı dinlemeyince ireli” İvgin 2009: 76
uyuyamıyom.” Şahin 2020: 82 ireligün Birkaç gün önce (Kamışlı-
irahat Rahat (Körkü-Su.) “İster Su.)
sağlam olsun ister yaralı / Bu ül- irelmek Gelişmek, büyümek (Çr.)
kede çok irahat paralı” Çırakman irelūn Önceki gün (Esentepe-İs.)
1992: 147 “İrelūn yollamış beş yüz milyon.”
irahmetli Rahmetli (Su.) "İrah- Abaz 2004: 119
metli anam öyle derdi: Erim er ol- iremeki Çekirdekten yetişen kiraz
sun da yerim çalı dibi olsun." Çal- ağacı, idris (İs.)
muk 2019: 193 irençber Çiftçi, ekici (İsahacı-Al.)
irāt Rahat (Karkın-İs.) "Şimdi irāt “İrençber yatağı yoktur emsali /
millet, eski gunnere baharak." İlden ile gider ünü Çorum’un” Arı-
Abaz 2004: 143 soy 1970: 15
İrbeem İbrahim (Ba.) “Buzdolabın irende Rende (İsahacı-Al.) “Bon-
bozulduysa bobinajcı İrbeem’e duruk kırığından tapanı yapmış /
götür aslanım.” Şahin 2020: 82 İrende küştere hızardan çekmiş”
irbet İbretlik, çirkin (Al.) “Bek Arısoy 1970: 91
övesi daalidi zaten temelli ibret irendeli Eskiden örülen bir çorap
olmuş desene.” Özdemir 2019: 42 ya da çorap nakışı (Çr.)
irdelemek İstememek, hor gör- irenk Renk (Akçalı-Su.; Hamdiköy,
mek, itip kakmak (Çalyayla, Ser- Palabıyık, Serban-Çr.) “Gökkuşağı
ban-Çr.) “Sevmedin irdeledin / gibi irenk irenk” Yoksul 2013: 330

287
287
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

iresim Resim (Çr.) isdal Sandalye (Al.)


irey Oy, rey (Su.) isdikan Çay bardağı (Al.)
ireyhan Reyhan, fesleğen (Körkü- isdirlak 1. Üstüne düşmeyen iş-
Su.; Çr.) “Odaya serdim halı / Bo- lerde becerisi olan (Su.) 2. Havalı
yu ireyhan dalı” Ertekin 2006: 93 (Su.)
ireze Eski ahşap kapıların mente- İsgilip halvası Tahin helvası (Su.)
şesi (Ba.) “Bizim avlaapının ireze- isi Sıcak (Kıcılı-Al.; Çalyayla-Çr.)
si gıcırdıyo.” Şahin 2020: 82 "Soğuk isi, yağmur çamur deme-
irezil Rezil, kötü (Yarımsöğüt-Su.; den dal ucu yoklayıp durmuştu."
Göcenovacığı-Çr.) “Garibin ölüsü Gümüş 1977: 66
bile irezil oluyo şu dünyada.” Öz- isik (1) ¦ isilek (Çr.)
çatalbaş 2002: 100 isik İs, duman kiri (İs.)
irezillik Rezillik (Karkın-İs) “İre- isilek Sıcaktan, terden vücutta
zillik paçadan akıyor.” Yoksul oluşan küçük, sivilce benzeri ka-
2013: 400 bartılar (Obruk-Do.; Âşıkbükü-
irgalamak Sarsmak, sallamak Os.) “Zavallı çocuk, isilek olmuş.”
(Al.) Arslaner 2016: 253
iri Yenilen samandan arta kalan isirge İnce yapraklı, kalın kabuklu,
kısım (Al.; Ba.) “Samanlıktan üç sarı renkli, uzun bir çeşit üzüm
haşa iri çıkardım, ebemgil güz (Çıkrık-Çr.)
ekmeği yapacak.” Şahin 2020: 82 İsiyin Hüseyin (Çavuşoğlu-İs.)
irica Rica (İsahacı-Al.; Os.) “Bin- “Ben kundelini verüm İsiyin abı-
dim Ankara’ya gittim / Beylerden ca.” Abaz 2004: 141
irica ettim” Arısoy 1970: 34 iskedos 1. Ahşap yapı iskeleti
irilemek Hayvanın samanın iri (Beydili-Çr.) 2. Belirli bir düzen
kısımlarını yemeden afurda bı- dahilinde dizilmiş kalasların ara-
rakması (Ba.) “Yemi az mı verdin sının kerpiçle doldurulması so-
olum? Bütün inekler samanı irile- nucu oluşan duvar (Külah-Al.;
miş de.” Şahin 2020: 82 Su.) “Bazı haneler arasında, bizde
irilik Samanın irisinin konulduğu olduğu gibi tahta perdelerden
yer (Yerliköy-İs.) ibaret iskedoslar vardı.” Özçatal-
irimik ¦ irinti (Çr.) baş 2002: 84
irin Sümük (Su.) iskefe Eskiden kadınların giydiği
irinti Kalbur ya da elek üzerinde bir başlık; üskufe (Çr.) “İskefen
kalan iri taneler, kalbur üstü pek yumuşak / Gerdanın pamuk-
(Çr.) tan ak” Gösterir 2011: 171
irişkir Sucuk (Çr.) iskembe Ağaçtan yapımlaş san-
iriy! Şaşırma ünlemi (Bademce- dalye (Külah-Al., Kamışlı-Su.;
Ka.) Gökköy-Çr.) “İskem-bede oturup
iriza Rıza, razı olma (Çr.) kalma.” Yoksul 2013: 401
irken Erken (Çr.) İskilip dolması Özel günlerle
isan İnsan (Harunköy-İs.) “İsanın toplantılar için hazırlanan bir
yanna da varamıyoduk.” Abaz çeşit etli pilav; torba pilavı (Çr.)
2004: 130 islah Uygun, çok iyi (Çr.) “Her
isbit Araba tekerleğinin ağaç kıs- yannarı bi gozel elden geçirmiş-
mı (Çr.)

288
288
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

sin, bek islah olmuş.” Kerman işkence İki tahtayı sıkıştırmaya


1997: 22 yarayan araç (Çr.)
islik 1. Gaz lambasından çıkan isi işkirlenmek ¦ işkillenmek (Al.)
çekmesi için lambanın tam üstü- işlek Kişinin yapıp işledikleri, gi-
ne açılan küçük delik (İs.) 2. Sa- dişi (Yazır-Bo.; Akçalı-Su.; Sarim-
cayağın üzerine konarak ocakta- bey-Çr.) “Kamil mürşit olan buy-
ki kabın islenmesini önleyen te- ruktan başlar / Herkes kemalin
neke (Âşıkbükü-Os.) işleğin işler” Çimen 2005a: 42
isot Yeşil biber (Çr.) işlengi Oya, nakış (Su.) “Pakize ile
ispirte Kibrit (Çr.) Dürdane, ellerindeki tığlarla iş-
ispit Tekerleğin merkezinden len-gi işliyorlardı.” Sarıyüce 2004:
çemberine kadar uzanan tel çu- 103
bukların her biri (İs.) “İspitin mi işlik Mintan, gömlek, yakasız iş
kırıldı, ne yalpalayıp duruyor- gömleği (Kargı-Os.; Beydili, Kara-
sun?” Yoksul 2013: 401 dona-Çr.) 2. Yelek (Dereyazıcı-
isporta İspirto (Obruk-Do.) Al.; Çıkrık-Çr.) “İşliğinin yakasını
isrin Bir çeşit meşe ağacı (Çr.) yağda bürümüş.” Yoksul 2013:
issiz Sessiz, ıssız (Çr.) 406
istasyon Genellikle düğün, bay- işmar Kaş, göz işareti (Ba.; İs.;
ram gibi özel günlerde oynanan Sarimbey-Çr.) “İşmar etme gele-
bir çocuk oyunu (Çr.) “Konuşma- mem / Uğrun uğrun gözler var”
cı, istasyon dediği zaman bütün Ercan 1997: 84
oyuncular kafalarını sallarlar.” işmek İçmek (Çr.) “Berber olduk
Oğuz 2006b: 35 da geştik, souk souk sular iştik.”
işāt İnşaat (Harunköy-İs.) “Bi za- Caferoğlu 1994b: 111
man işāt yapduk.” Abaz 2004: 151 işşş! Acıma ya da beğenme ünlemi
işātcilik İnşaatçilik (Harunköy-İs.) (Gölet-Ka.) “İşşş! Nasıl da acıdan
“İşātcilē başladuk Angara’da.” kıvranıyor yavrucak.” www.go-
Abaz 2004: 151 let.tr.gg/
işātmek İşe gitmek (Örenseki-İs.) iştecik İşte burada (Su.)
“İşātdük de itlimin gızı diy.” Abaz iştek Yemek yeme isteği (Çr.)
2004: 126 itā 1. Sofra bezi (Su.) 2. ¦ iteği
işçimen Çalışkan, becerikli, iş (Külah-Al.; Çr.) “İtāyı sofranın al-
bilen (Beydili-Çr.) “Şipir şipir. İş- tına sermeyi unutma.” Yoksul
çimen mi işçimen.” Koçak 1938: 7 2013: 408
işelek ¦ eşelek 2 (İs.) it ağrısı Köpeklerde görülen tit-
işelik Casusluk, hafiyelik (Çr.) remeli bir hastalık (Kargı-Os.)
işesi gelmek Sıkışmak, işemesi itdirseği Göz kapağında çıkan
gelmek (Çalyayla-Çr.) “La Hasan, sivilce, arpacık (Eskice, Köprü-
işem geldi, şuraya iki dakka ema- alan-Çr.) “Göz pınarındaki itdir-
neten bak.” Şahin 2020: 82 seğine de Delibramın Şaziye tükü-
işgil İlgi (İs.) rür." Özçatalbaş 2002: 85
işgit Yüzü purtul purtul çiçek bo- iteği Elerken unun dökülmemesi
zuğu olan kişi, çopur (İs.) için yere serilen bez ya da şap-
işkefe Açılmış yufka (Çıkrık-Çr.) lanmış deriden yapılan örtü (Kı-
cılı-Al.; Kamışlı-Su.; Beydili-Çr.)

289
289
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

“Büyük odada yufka ekmek tahta- onun işine koşardık.” Çalışgan


ları, oklavalar, iteği, hamur tek- 2021: 239
nesi … bulunuyordu.” Çalışgan ivil ivil İnceden inceye, titizlikle
2021: 142 (İs.; Su.; Çr.) “Arasam ivil ivil /
iteleşmek Hırgür etmek, dalaş- Yoktur yârim gibisi” Gümüş 1977:
mak (Obruk-Do.; Çalyayla, Gü- 140
venli-Çr.) ivit ivit ¦ ivil ivil (Ba.) “Bizim hacı
itelli Ayak uçları dışarıya doğru ivit ivit aradı emme bulamadı o
olan at, eşek, katır gibi hayvanlar dedi-ğin şeyi.” Şahin 2020: 82
(Çr.) ivitlemek Ayırmak, seçmek, ayık-
iti 1. Tatlı (Kargı-Os.) 2. Tadı tik- lamak (Ahmetoğlan-Çr.) “Ahır-
sinti verici olan (Os.) “Bu balık daki diğer hayvanların ivitledik-
yağı çok iti.” Tdk 1993 : 2568 leri samandan arta kalan kalın,
itile sümüle Hor görülerek (İsma- kapçıklı, kavuzlu, kes denilen iri-
ilköy-Çr.) “Onun bunun kapısında lerini yemek zorunda kalırlar.”
itile sümüle büyümüşüm.” Güven Çalışgan 2021: 218
2013: 36 ivmek Acele etmek (Hacıhamza-
itileşmek (1) Arası açılmak, bo- Ka.; Os.) “Sürüler, uyansın diye
zulmak (Çr.) “Ali ile aram itileşti.” ivmekte / Sen ona, o sana hayran
Tdk 1993: 2568 mı çoban?” Çağlar 1954: 23
itileşmek (2) Yiyecek şeylerin iy İyi (Esentepe-İs.) “Zābı da beg iy
tadının bozulması, acılaşması dēl diyola.” Abaz 2004: 119
(Çr.) iya (1) Kaburga kemiği, iyeği (Yer-
itin ..tüne sokmak Rezil etmek, liköy-İs.; Eskiekin-Çr.) “Kırış gü-
çok utandırmak (Su.) zelim kırış / İyalerin beş garış”
itişe itişe Çabalaya çabalaya, uğ- Kurtoğlu 1998: 65
raşa uğraşa (İs.) iya (2) Mahya (Çr.)
itişgen Kavgacı, geçimsiz (Çr.) iyasi bi garış Kaba, görgüsüz,
itişken Kavgacı, geçimsiz (İs.) hatır gönül bilmeyen kişi (Çr.)
itlemek Kışkırtmak (Çr.) “Bırak o iyasi bi garış ayıyı, ondan
ittiba 1. Uyum (Os.) 2. Öncelikle hayır gelmez.” Kerman 1997: 69
(Os.) iyasi galın Duyarsız, vurdum-
itüzümü Böğürtlen (Çr.) duymaz (Su.)
ivaz Üvez İs.; (Âşıkbükü-Os.) iyee Kaburga kemiği (Ba.) “İki
"Onunla birlikte ivaz toplamaya gündür iyeelerim ağrıyor. Birbiri-
gitti." Kalayoğlu 2017: 84 ne geçmiş zaar.” Şahin 2020: 83
ivecelenmek Acele etmek (Çr.) iyeği Kaburga kemiği (İs.) "İyeğide
“İvecelenme biraz sabırlı ol.” Yok- kırık var demişti sınıkçı." Gümüş
sul 2013: 410 1977: 18
ivedi Acele (İs.) “İvedi ivedi Hacı iyeğü Kaburga (Bademce-Ka.)
Yunus girdi avluya.” Gümüş 1977: iyer Eyer (Dutçakallı, Turgut-Çr.)
1 “Ata bindim iyersiz / Ne diyorsun
ivet Acele (İs.; Ahmetoğlan-Çr.) ayarsız” Çağıl 2013: 4
“Yazın orakta, harmanda, or- iyeşmek Erinmek, gözü kesme-
manda, herkte kimin işi ivetse mek, bir işi başkasının yapmasını
beklemek (İs.)

290
290
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

iyevü Kaburga kemiği (İs.) kabak otu Sulak yerlerde biten


iyilemek Deriyi ıslah etmek, da- geniş yapraklı bir çeşit ot (Çal-
ğarcık yapılacak duruma getir- yayla-Çr.)
mek (Çalyayla-Çr.) “Bin tabak kabakuşluk Öğleden bir iki saat
iyilese / İt leşinden post olmaz” önceki zaman (İs.) “Yâr yüklen-
Gösterir 2011: 323 miş yükünü / Kaba kuşluk çağla-
iyiler Evliyalar, yatırlar (Su.) rı” Gösterir 2011: 132
iyinniğine İyiliğine (Su.) kabala Toptan, götürü, hepsi bir-
izinneme Evlenme belgesi (Su.; den (Çalyayla, Eskiekin, Gökköy-
Beydili- Çr.) “İzinnemesi de yok- Çr.) “Alma kabala, girme babala”
muş.” Gümüş 1977: 62 Yoksul 2013: 51
izüstü Hemen, ara vermeden (Çr.) kabalak (1) Bir çeşit başlık (İs.;
Su.) “Giysi olarak ceket, pantolon,
bir de kabalak verildi.” Sarıyüce
K 2004: 153
kabalak (2) Olmamış, ham incir
(Âşıkbükü-Os.) “Olmamış incirle-
kâ Köyün ileri geleni, ağa (Eskiya- re yani kabalaklara sap tarafın-
par-Al.; Gökçam-Su.) “Korkmadın dan sokulan iğde dikenleri ile bu
mı Veli Kâ’nın enikten / Nasıl in- makineyi elde edebiliriz.” Arsla-
din astardaki delikten” Arısoy ner 2021: 177
1970: 64 kabalak leblebi Özel kavrulmuş,
kââ Patoza atılacak sapları yakına iri leblebi (Çr.)
çekmekde kullanılan ucu kancalı kabalamak Kabarık koymak, sı-
ağaç alet (Ba.) “Şu kââyı beri kıştırmamak (Çr.)
uzat, saplar sıkışmış, anadut ile kaban Dik yokuş (Çr.) “Karşıya
ayrılmıyor.” Şahin 2020: 85 kaban derler / Ökçeye taban der-
kaal Muhtar (Al.) ler” Gösterir 2011: 271
kaale almamak Önemsememek, kabaorüzğar Bir çeşit ayakkabı
değer vermemek (Çr.) “Sen be- ölçüsü (Çr.) “Ayağın böyükmüş,
nim feryadımı / Hiç kaale aldın ancak sana kabaorüzğar yemeni
mı?” Gösterir 2011: 128 olur.” Tdk 1993: 4527
kaam Kavim, akraba (Kargı-Os.) kabar Ziynet, süs, süs eşyası (Çr.)
kaba bostan Kavun (Al.) kabara Karada yaşayan uzun
kaba döşşek Kabartılmış yatak bacaklı bir çeşit kurbağa (Tanrı-
(Çr.) vermiş-Me.)
kabak (1) Çelik çomak oyununda kabartlak Sıkıştırmadan gevşek
ebe takıma verilen yüz sayılık (ölçeğe doldurulan un gibi nes-
ceza (Çr.) "Hangi takım karşı ta- neler için) (Çr.)
kıma 5 kabak vermeyi başarırsa kaba saba Yenilebilen otların ka-
oyunu kazanmış olur." Oğuz rışımı (Kıcılı-Al.; Acıpınar, Çal-
2006b: 14 yayla, Erdek, Karagöz-Çr.)
kabak çiçeği Eskiden örülen bir kabaş Boynuzu çıkmayan hayvan
çorap ya da çorap nakışı (Çr.) (Doğla-Me.)
kabayel Lodos (Gökçam-Su.; Çay-
hatap-Çr.) “Kar kapladı kaba yel

291
291
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

de esmiyor / Muhtar dilekçeye kadaklamak Meyveli dalların


mühür basmıyor” Ercan 1991: kırılmaması için destek koymak
432 (Çr.)
kabiltim Bir şeyi kendine mal kadamak İri iri, kaba dikmek (Çr.)
eden (İs.) kadasını almak Günahını almak
kabran İçine iki, üç kilo yağ, pek- (Kıcılı-Al.)
mez konulan yuvarlak tahta kutu kadaş Kardeş (Eskiköy-Çr.)
(İs.; Gölet-Ka.) “Bir kabran dolusu kadem Uğurlu olması dileğiyle,
yağ aldım.” www.golet.tr.gg/ nişan sırasında güveye gönderi-
kabuğuna girmek Çok zayıflamak len giysi bohçası (Beydili, Evci-
(Al.) kuzkışla-Çr.) “Allah hayırlı ka-
kacamer İşi seven, tez iş gören, demli etsin.” Yoksul 2013: 42
becerikli (Çr.) kadınbarmak Uzun, ince kabuklu
kaçan Ne zaman, ne vakit (İmat- bir çeşit üzüm (Su.)
Al.) “Şu yalan dünyada yok ki bir kafa altını Kenarlarına yirmilik
çarem / Kaçan ah eylesem sızılar altın dizilmiş bir tür başlık (Çr.)
yarem” (Mehemmet) Ercan 1991: kafadaşı Kaldırım taşlarının önü-
118 ne dizilen iri taşlar (Çr.) "Bizim
kaçanak 1. Taşıt (Çr.) 2. Yol (Çr.) mahallenin kaldırımını yapmaya
“Kaçanak olmayınca insan nereye başladılar, bu gün kafadaşları di-
gidebilir.” Tdk 1993: 2528 zildi." Tdk 1993: 4528
kaçılmak Çekilmek (Ka.) kafa kâğıdı Nüfus cüzdanı (Çop-
kaçıntı Davar sahipleri çiftleştir- raşık-Al.; Gökköy-Çr.) “Miras iş-
meden önce gebe kalıp kışın ku- lemleri için kafa kâğıdını getirdi-
zulayan koyun ya da keçilerin niz mi acaba?” Çalmuk 2019: 119
yavruları (Çr.) “Topal karı vaktiy- kafa penceresi Eski yapılarda, ca-
le bir kaçıntı mı yapmış.” Tahir milerde pencerelerin üst bölü-
2006: 43 mündeki, küçük pencereler, tepe
kada (1) Gönül, naz (Çr.) “Kız penceresi (Çr.)
meylini bana ver / Duruyorum kafooçan Nüfus cüzdanı, kimlik
kadana” Ertekin 2006: 49 (Ba.) “Hanım, şu bizim kafooçan-
kada (2) Kaza, bela (İsahacı-Al.; ları çıkar sandıktan.” Şahin 2020:
Kemallı-Su.) “Bakıncağız hoş- 85
lanmadım gözünden / Kada, bela, kagruk ¦ kağşak (İs.)
mekir akar yüzünden” Arısoy kâğ (1) Kâhya, ağa, büyük, ileri
1970: 101 gelen (Eskiekin-Çr.) “Darmada-
kadak (1) Tapan sapını tapana ğın olmuş köklü soyumun / Birbi-
bağlayan ağaç çivi (İsahacı-Al.) rine muğnis kağları vardı” Kur-
“Evraaç kırığındak kadağın çak- toğlu 2006: 13
mış / Ben böyle tapana bir ıras kâğ (2) Saman yığını, tığ (Tola-
geldim” Arısoy 1970: 91 mehmet-Çr.)
kadak (2) Ahırda hayvanların kağallamak ¦ çirklemek (Çr.)
yular dipçiklerinin bağlandığı kağallaşmak Kargaların bağrış-
ağaç (Dutçakallı-Çr.) ması (Çr.)
kağaş kağaş ¦ kağıştı 1 (Çr.) "Ge-
celeri ırmağın kağaş kağaş kağış-

292
292
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

tısından durulmuyor." Tdk 1993: nız dişleri değil ki, her yanı kağ-
2529 şamış." Yoksul 2013: 636
kağıdı çıkmak Beklediği belge kah Tepenin doruğu (Su.)
gelmek (Su.) kâha Kâha tavası da denilen, alçak
kağıldaşmak Gürültü yapmak, kenarlı geniş bir tavanın içinde
karışık sesle konuşmak (Göce- yağda kızartılarak yapılan içi boş
novacığı-Çr.) "Epice culalar gibi hamur işi (Gölet-Ka.) “Canım is-
kağıldaştılar." Ertekin 1946: 18 terse kâha yerim / Durur durur
kağırmak Güç kullanarak bir şeyi daha yerim.” www.golet.tr.gg/
geri bükmek (Çr.) kaham Akraba, hısım (Göceno-
kağırtmak ¦ kağırmak (İs.) vacığı-Çr.) "Hacı’nın olanca ak-
kağıştı 1. Buzlu suyun akarken rabası, uzak yakın kaham hısımı
çıkardığı ses için (Çr.) 2. Kuruyan oradaydı eksiksiz." Gümüş 1977:
dalların yel estikçe çıkardığı ses 54
için (Çr.) kahırdak Küçük doğranarak eri-
kâğıtiçi Kadınların başlarına ört- tilmiş kuyruk yağı (Büyükgülü-
tüğü bir çeşit siyah yazma (Ka.; cek, Ovakarapınar-Çr.) “Kahırda
Palabıyık-Çr.) “Başında vişne çü- ekmamize dürerik.” Dökmen
rüğü kağıtiçi yazma, yaşmak et- 1941: 9
miş, burnunun ucu görünüyor.” kahillenmek Ağlamaklı olmak,
Gümüş 1977: 128 dolukmak, dertlenmek (Obruk-
kağnı dayağı Kağnının okunu düz Do.)
durdurmak için, okun ucuna bağ- kahirsemek Üzüntüsünü anlat-
lı bulundurulan destek (Beydili- mak (Çr.)
Çr.) “Allah seni kağnı dayağı gibi kahirsenmek ¦ kahirsemek (Çr.)
süründürsün.” Yoksul 2013: 47 “Bizim kız dün çıkageldi, kahir-
kağnı kazığı Kağnıları yükleyip sendi, ağladı.” Tdk 1993: 2529
boşaltırken dengede durdurmak kahmak Ayaga kalkmak (Körkü-
için ucuna iple bağlı bulunduru- Su.) “Ayı kahdı kanguruyla dans
lan kazık (Çr.) "Ölmezsin oğlum etti / Elele belbele sarışması var”
Çalık, kağnı kazığı gibi sürünür- Çırakman 1992: 154
sün." Tahir 2006: 124 kâhya Muhtar (Kılavuz-Al.; Beydi-
kağrık Balgam (Çr.) li, Eskiekin-Çr.) “Atı gezdir de, yi-
kağşak Eskimiş, gevşemiş, yıkıl- ne kâhyanın oğlu ol.” Yoksul
maya yüz tutmuş eşya, yapı (Ob- 2013: 82
ruk-Do.) kak (1) Meyve kurusu (Gölet-Ka.;
kağşamak (1) 1. Yapının eskiyip, Baltacı Mehmet Paşa-Os.) “Der-
yıkılmaya yüz tutması (Külah-Al.; ken Ali Fakı, Ali Fakı; o da çıktı
İs.; Seydim-Çr.) 2. Herhangi bir elma kakı .” Yoksul 2013: 235
şeyin ek yerlerinden ayrılması, kak (2) Parça (Gölet-Ka.) “Bir kak
oynaması (Boğazköy-Al.) “Tahta- kuru ekmeği bana çok gördü.”
lar kağşamış, merdivenler gıcır www.golet.tr.gg/
gıcır ediyor.” Yoksul 2013: 594 kakaç Pastırma, tuzlanarak kuru-
kağşamak (2) 1. Yaşlanmak (Çr.) tulmuş et (Çr.)
2. Bedenin her yanının hasta ol-
ması, sağlıksız olması (Çr.) "Yal-

293
293
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kakaçlanmak 1. Bitkinin kuruya- Kaklarken koklar mısın” Çağlar


rak sertleşmesi (Çr.) 2. Donan 1954: 66
nesnenin sertleşmesi (Çr.) kaklık (1) Kurutulmak için ayrı-
kakıç Ayıp, kusur, pürüz (Çr.) lan meyveler (Çr.)
kakıç kakmak Birinin kötülükle- kaklık (2) Taş, ağaç oyukları ile
rini yüzüne vurmak (Su.; Külah- içindeki su birikintisi (Çr.)
Al.) kakmak Saplamak, sokmak (Çr.)
kakı kakmak Kusurunu yüzüne kakmık Düğün yemeği, şölen (Çr.)
vurmak (Su.; Karahisar-Çr.) “İra- kakmuk Ağaç kabuğu (Çr.)
kipler başa kakı kakmadan / Ka- kakrık Balgam (Me.)
ra toprak üstümüze çökmeden” kal Güherçile (Çr.)
Çevik 2008: 53 kalaba Kalabalık, çokluk (Çayya-
kakılcımak Kurumak (Çr.) ka-Su.; Eskiekin-Çr.) “Bugün ba-
kakılı Pek çok, yığılı, dolu ( Çalıca, şım kalaba / Bir münasip günde
Çalyayla-Çr.) "Yosun felan da ara- gel” Kurtoğlu 1998: 62
ma, çaylamuk otuylan kakılı aka- kalafat Kiremitlerin kaymaması
ğı." Gümüş 1977: 126 için çatı saçağının çevresine çakı-
kakılıp kalmak Hareketsiz kal- lan tahta (Çr.) “Çatı kalafatsızsa
mak (Alacahöyük-Al.) “Çocuk ka- her yıl kiremit aktarmak icap
rında kakıldı kaldı, onun için eder.” Tdk 1993: 2530
doğmuyor.” Balıkçı 2010: 88 kalak Tezek (Ba.) “Samanlığın
kakımak Öfkelenmek, darılmak, önüne iki hee kalak yığdım, yarın
kızmak (Büyükerikli-Uğ.) “Vaiz salça gaynadırken önce onu ya-
olsan camilerde şakısan / Beş kın.” Şahin 2020: 85
vaktini bilmeyene kakısan” İvgin kalalanmak Çokluğa ya da güce
2009: 75 güvenmek, arkalanmak (Çr.)
kakıntı İsyan, ayaklanma (Çr.) kalan 1. Bundan sonra, artık (Gö-
kakırdak Eritilmiş iç yağı ya da let-Ka.; Akçalı-Su.) “Ağardı saçla-
kuyruk yağından kalan posa (Kı- rım kalan / Senin için senin için”
cılı-Al.; Kargı-Os.) “Kakırdak gibi (M. Güvendik) Çırakman, 1992:
kurumuş iyice.” Yoksul 2013: 418 216 2. Yemek kalıntısı, artık (Çr.)
kakış etmek Yapılan bir iyiliği kalat Yanlış (Çr.) “O konuşurken
başa kakmak (Obruk-Do.) her zaman kalat konuşur.” Tdk
kakışlamak İtelemek, sarsmak, 1993: 2530
sokuşturmak (İs.) kalatlamak Yanlışını çıkarmak
kakışmak Karşılıklı söz direnişin- (Çr.)
de bulunmak, iddia etmek (İs.) kalaycı Bir köy seyirlik oyunu (İs.;
kakkoz Sert, susuz zerdali (Su.) Palabıyık-Çr.)
kaklamak (1) Bıçaklamak (Çr.) kalbır Sırımdan yapılan iri delikli
“Kaklamışlar, hastaneye varma- elek (Fındıklı-Or.; Beydili, Tatar-
dan ölmüş.” Tdk 1993: 4530 Çr.) “Kalbır alır elerim / Arkan
kaklamak (2) Kurutmak için sıra yelerim” Çağıl 2013: 39
meyveleri çizmek ya da parçala- kaldırı Güç (Çr.) “Onun kaldırısı
ra ayırmak (İs.; Baltacı Mehmet çok yüksektir.” Tdk, 1993: 4530
Paşa-Os.) “Ayvayı kaklar mısın / kale İki takım arasında taşlarla
oynanan bir çocuk oyunu (Çr.)

294
294
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

“Kale oyununda ilk olarak oyun- kaltaban Kof, korkak, tabansız


cular iki gruba ayrılırlar.” Oğuz kimse (Çr.) “Tüh ki suratına kal-
2006b: 42 taban!” Tahir 2004: 11
kaleler Bir çeşit iğne oyası (Çr.) kaluç ¦ kaloç (Çr.)
kale maya Saklambaç oyununda kaluk kalmak Sınıfta kalmak (İs.)
oyuncuların kale olarak belirle- kalyon Bir çeşit pipo (İsahacı-Al.)
nen yere ulaşıp el değdirmesi “Doğru yürü azıtmadan / Kalyon
(Çr.) “Koşarak gelenler kaleye el- alıp tozutmadan” Arısoy 1970: 43
lerini değince kale maya diye ba- kama Bıçağın kaymaması için tır-
ğırırlar.” Ozulu 2013: 13 panın bileziği ile sapı arasına sı-
kalem çarkı İnce, uçları yuvarlak kıştırılan yassı ağaç parçası (Bü-
olan kaş (Su.; Çr.) “Kaşların ka- yükdivan-Çr.)
lem çarkı / Gözlerin Mısır halkı” kamalak 1. Karlı havada kanatları
Gösterir 2011: 123 ıslanarak uçamayan keklik (Çr.)
kalevle Bir çeşit ayakkabı (Çr.) 2. Hasta tavuk (Me.; Or.)
kalgımak Ayağa kalkmak, yük- kamanmak Alışmak, tutkun ol-
selmek, yukarı doğrulmak (Âşık- mak (Çr.)
bükü-Os.) “Bu kalgıyasıca baraj kamaşık Küçük kusur (Çr.) "O
böyle bir şey.” Arslaner 2018: 284 kadarcık kamaşığa bakılmaz."
kalıç (1) ¦ kaloç (Çr.) Tdk 1993: 2531
kalıç (2) Orak (Kamışlı-Su.) “Deste kamaz Söz taşıyan, arabozucu,
olarak sol elle tutulur sağ eldeki dedikoducu, kammaz (İsahacı-
kalıçla kesilir” Doğan 2004: 116 Al.; Serban-Çr.) “Bizi istemeyen
kalık Evlenmemiş, yaşlı kız (Çr.) münkir kamazlar / Buğuzu, gare-
“Bana akıl vereceğine kalık kızına zi elden komazlar” Koçak 1980:
ver sen o aklı” Yoksul 2013: 109 282
kalın 1. Başlık parası (Dutçakallı- kambak ¦ kamga (Kavşut-Su.)
Çr.) 2. Geline erkek tarafından kambık ¦ kamga (Alacahöyük-
gönderilen başlık, taç (Alembey- Al.)
li-Su.) kamga Yonga, iri talaş, ağaç kabu-
kalkma Şelale (Âşıkbükü-Os.) “Bir ğu, ağaç kırıntısı (Çr.)
iki metrelik bir kalkma yani şelale kan Derin kuyu (Çr.)
rast geldi.” Arslaner 2021: 280 kanak Çay, dere, ırmak (Demirci-
kallankuç Kırlangıç (Çr.) Me.)
kalle Karışık (Çr.) “Yağları kalle kanara (1) Doymak bilmeyen,
edip yiyoruz.” Tdk 1993: 4531 obur insan ya da hayvan (Çr.)
kaloç Bir çeşit ayakkabı (Çr.) kanara (2) Hayvan satılan, kesilen
kaloş fotin (potin) İç içe iki kı- yer, mezbaha (Ka.) “Paralarım ki,
sımdan oluşan, dışı lastiğe ben- kanara itlerine doğramacasına…”
zeyen, içi işlemeli topuklu ayak- Tahir 2004: 312
kabı (İs.) "Kaloş potinleri çok gü- kanat Defter ya da kitap yaprağı
zel." Benice 2002: 129 (Tolamehmet-Çr.)
kalpak Kimi kuşların ya da kümes kanatlı 1. Bahçeli evlerin iki yana
hayvanlarının başındaki kabarık açılan kapısı (Çalyayla, Eskiekin,
tüyler (Çr.) Karadona-Çr.) 2. Büyük demir
kapı (Al.) “Kanatlıdan yâr çıktı /

295
295
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Cilvesi canım yaktı” Gösterir kanlıca Kırmızı renkli, yenilen bir


2011: 138 mantar; geyik mantarı (Çalyayla,
kancılamak Açgözlülük etmek Eskiköy-Çr.)
(Çr.) kanlı yarma Yığma yapıda kulla-
kandak Su birikintisi, bataklık, nılan hatılların her biri (Os.)
gölcük (Su.) kanne Lamba, şişe (Çr.)
kandırıkçı Yalancı (Dutçakallı, kanofer Kalorifer (Al.)
Güvenli-Çr.) kanrılmak Arkaya eğilmek, yas-
kandil Kalasları birbirine geçire- lanmak (İs.) "Yürürken ansızın
rek kurulan ev, bu işte kullanılan kan-rıldım belime ağrı girdi." Tdk
kalas (Gölet-Ka.) 1993: 2626
kanefil Karanfil (Çr.) “Kanefilim kanruk Balgam (Os.)
susuzum / Üç gündür uykusu- kantarma 1. Gem, dizgin (Evci-
zum” Gürsel 1997: 312 Bo.) 2. Dizginin ucundaki demir
kanefilli Eskiden örülen bir çorap ya da yanlarındaki halkalar (Ba.;
ya da çorap nakışı (Çr.) Dutçakallı-Çr.) "Dorata vurdum
kangahlamak Bebeğin ilk kakası- da kantarma gemi / Bilirim ağa-
nı yapması (Alacahöyük-Al.) “Ço- lar sürdüğüm demi” Akbaş 1983:
cuğun ilk kakasına çocuk kangah- 69
lamış denmektedir.” Balıkçı 2010: kan tutmak Koyunların zehirli ot
104 yiyerek bir çeşit hastalığa tutul-
kangal (1) Dikenleri soyulduktan ması (Ka.)
sonra iç bölümü yenen bir ot, kapağan Isırıcı, saldırgan köpek
devedikeni (Al.; Evci-Bo.; Su.) (Çr.)
“Keçiyolunun sağında solunda kapak Dam yapımında kullanılan,
kangal otları sık kümeler oluş- belli ende, boyda kesilmiş ağaç
turmuştu.” Sarıyüce 2004: 13 parçaları (Kızılhamza-Or.)
kangal (2) Yün çilesi (Çr.) “Ordu kapaklı Üzerinde kapağı bulunan,
asılsa, orduyu çekecek uzunlukta bakırdan yapılmış, yuvarlak ya
bir kangal ip.” Seyda 2006: 217 da oval biçimli tabak (Kıcılı-Al.;
kangıldak İskelet (İs.) Ovakarapınar-Çr.) "Birer tas ka-
kan ılık Soğukla sıcak arası bir rın çorbasıyla birer kapaklı kıyma
ılıklık (Dereköy-İs.) koydular.” Demiryürek-Ozulu
kanı ılımak Sevmek, beğenmek 2017: 263
(Çr.) kapaksız Görgüsüz, terbiyesiz
kanırmak Bir araçla ya da zorla- (Su.) “Kapaksız çocuk.” Tdk 1993:
yarak bir şeyi yerinden ayırmak, 2629
kırmak, bükmek (Çr.) “Hıyarları kapalı pazar Pazar günü (Çr.)
kanırmışlar / Kabakları kemir- kapaltı Polis ya da jandarma ka-
mişler." (Mırık) Ercan 1991: 296 rakolu (Çr.)
kanırtmak ¦ kanırmak (Os.; Su.) kapama 1. Sarımsaklı, az sulu et
"Karşısındakinin yüzünü görebil- yemeği (İs.) 2. Tepside pişirilen
mek için başını iyice geriye ka- bir çeşit çörek (Çalyayla-Çr.)
nırtmak zorunda kalıyordu." Sarı- 3. Gelinle güvey gerdeğe girme-
yüce 2004: 86 den önce yenen yemek (Oğ.)

296
296
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kapan Kalbur kasnağına deri geçi- kapı parası Gelinin giysilerini


rilerek elde edilen kaplardan ya- getiren kadınlardan gelinin yi-
pılan terazi (Çr.) ğitbaşılarının aldığı bahşiş (Çr.)
kapanca Tuzak, kapan (Çr.) kapkacak Mutfak gereçleri (Çal-
kapança Hayvan tutmakta kulla- yayla, Dutçakallı-Çr.) “Neyimiz
nılan tuzak, kapan (Çr.) var ki? Kapkacak hepsi bir ku-
kapatma Metres (İs.) "Metrese cak.” Yoksul 2013: 508
burada kapatma diyorlar." Benice kaplama Kadife ya da atlas ku-
2002: 137 maştan yapılan hırka (Çr.)
kapaz Tokat, şamar (Oğ.) "Kapazı kaplumbağa Bir köy seyirlik oyu-
yiyince yuvarlandı." Tdk 1993: nu (Çr.)
2631 kapmak Isırmak (köpek için)
kapçalık Mutfak kaplarının ko- (Çalyayla, Güvenli, Serban-Çr.)
nulduğu yer, raf (Os.; Çr.) “At tepmez, it kapmaz deme.”
kapçık (1) Tahıl tanelerinin ka- Yoksul 2013: 78
buğu (Yerliköy-İs.; Ahmetoğlan- kapmık Düğün yemeği, şölen (Çr.)
Çr.) “Ahırdaki diğer hayvanların kapsa (1) Harman sürerken hay-
ivitledikleri samandan arta kalan vanların ardına tutulan dışkı ka-
kalın, kapçıklı, kavuzlu, kes deni- bı (Göcenovacığı-Çr.) "Pilastik bir
len irilerini yemek zorunda kalır- bidon vardı eski. İkiye bölünüp
lar.” Çalışgan 2021: 218 hayvanlar kuyruklarını kaldırınca
kapçık (2) Yara kabuğu (Göce- tutulsun, sapa karışmasın pislik-
novacığı-Çr.) “Kapçıklandı bile leri diye iki kapsa yapıldı." Gümüş
yarası. Kurudu kemik oldu.” Gü- 1977: 91
müş 1977b: 45 kapsa (2) Bahçe duvarlarının ya
kapçın Tabanı deri, çuha mest da çitlerin kapısı (Çr.)
(Çr.) kapsalık Çitten ya da aralıklı çakı-
kapçuk ¦ kapçık (2) (Çr.) lan tahtalardan yapılmış bahçe
kapıaltı ¦ kapaltı (Ka.) “Kapı kapısı (Oğlaközü-Su.)
altına düş de gör dünya kaç bu- kapsül Boş mermi kovanı (Çr.)
cakmış.” Yoksul 2013: 423 kaptıkaçtı Çukurun içine konan
kapı aralığı Evlerde odaları birbi- yuvarlak taşın uzaktan atılan
rine bağlayan koridor (Çr.) "Di- yassı taşla vurularak çıkartılması
ğer odalara kapıaralığı tabir olu- biçiminde oynanan çocuk oyunu
nan müşterek bir koridor ile bağ- (Çr.)
lıdır." Tombuş 1943: 24 kar Sürme, rastık (Çr.)
kapı basma Gelin almaya gelindi- kara (1) Gece gezen devriye, jan-
ğinde bahşiş almak için evin dış darma (Çr.)
kapısını kilitleme (Kalecikkaya- kara (2) İftira (Sarimbey-Çr.)
Al.) “Elin karnı dar olur / Kara çalar-
kapınmak 1. Ağrıdan, sızıdan lar bize” Gösterir 2011: 116
kıvranmak (İs.) 2. Acıdan ya da karaağrı Uzun süren hastalık
açlıktan oraya buraya saldırmak, (İbik-İs.)
çabalamak (Çr.) “Benim hangi karabakal Serçegillerden, eti için
halime kapındın?” Koşay-Işıtman avlanan siyah tüylü bir kuş, kara-
1932: 201 tavuk (İs.; Elmapınar-Me.) “Ka-

297
297
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

rabakal gibi ötüp durma.” Yoksul karadal Güzün olgunlaşan bir cins
2013: 426 hoşaflık armut (Çalyayla, Kızıl-
karabasma Halay türü bir halko- pınar-Çr.)
yunu (Arpalık, Dutçakallı, Mor- karadam Düz, toprak dam (Al.,
sümbül-Çr.) Ka., Oğ.; Or.; Os.)
karaboğaz Evlenmemiş erkek karadamak İlenen, kötü konuşan
(İs.) (Çr.)
karaburğa Bir tür peştamal (Çr.) karadavu ¦ karadoğu (İs.)
karaca (1) Soğan tohumu (Su.) karadı Çok bulunan, satışı az olan
karaca (2) Pekmez yapımına el- şey (İs.)
verişsiz, niteliksiz üzümlerden karadoğa ¦ karadoğu (Çr.)
yapılan, pekmeze benzeyen ko- karadoğu Buğday başaklarında
yu, siyah yiyecek (Külah-Al.) görülen, taneleri kömür gibi ka-
karacakağnı Sonradan eski du- rartan bir hastalık, sürme hasta-
rumuna getirilmek üzere sap çe- lığı (Çr.)
kilebilecek duruma sokulmuş karaeşkin Bir çeşit at yürüyüşü
kağnı (Büyükdivan-Çr.) (Çr.)
karacongolos Ocak ayında olan karafilli Halay türü bir halk oyunu
fırtına (Me.) (Arpalık, Morsümbül-Çr.)
karaçağ Sap taşıyan kağnıların karafuk Kökünden sakız yapılan,
çevresine çakılan ağaçlarla ok yenebilen karakavuk otuna veri-
aralarına gerilen ince uzun ip len ad (Çalyayla-Çr.)
(Çr.) karagöz (1) Değerli bir sarı çiğ-
karaçanaklı Yemek kapları, ta- dem cinsi (Su.; Çr.) "Sarıçiğdem-
bakları pis olan aile (Gölet-Ka.) lerin en kıymetlisi karagöz deni-
“Onlar mı? Karaçanaklıdırlar.” len cinsiydi." Çalmuk 2019: 184
www.golet.tr.gg/ karagöz (2) Nohuttan büyük
karaçav Ekin saplarını taşırken meyveleri yenen, odunu çok sağ-
kağnı ya da arabalarda okla, köp- lam olan bir cins ağaç (Su.)
ler arasına konulan parmaklık kara gözübüyük Siyah, kalın ka-
(Haydar, Külah-Al.; Gökçam-Su.; buklu, yüke dayanıklı bir üzüm
Büğdüz-Çr.) “Sap yükledim kara- cinsi (Os.)
çava / Bütün emeklerim hava” karaguda Karabasan, kâbus (Çr.)
Erdugan 2005: 11 karağbar Ayak ya da el parmakla-
karaçav takımı Sap kağnısı düze- rında çıkan, bir çeşit çıban (Çr.)
neği (Beydili-Çr.) karahan Harmanın yığıldığı yer
kara çıban Frengi (Çr.) “Kara (Al.)
çıban dökenlerde bit olmaz.” Ta- karaharman ¦ çotul (Su.; Gök-
hir 2006: 19 köy, Karagöz-Çr.)
karaçökel Sazlık, bataklık (İs.) karakabar Ayak ya da el parmak-
karaçuval helvası Kavrulmuş larında çıkan, bir çeşit çıban (Çr.)
unun kara pekmezle yoğrulması karakılçık Kılçıkları siyah olan
ile yapılan bir tür helva (Beydili, kırmızı ya da beyaz sert taneli
Ovakarapınar-Çr.) buğday (İs.)
karakış Kışın ilk ayları, Aralık ayı
(Çitli-Me.; Kamışlı-Su) “Karakış

298
298
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kara gider, zemheri ara gider.” karaltı (1) Varlık, beden (Su.;
Yoksul 2013: 426 Çıkrık-Çr.) “Kapı önünde bir ka-
karakora ¦ karakura (İs.) raltının dikildiğini fark etti.” Sarı-
karakucak Güreşte kavrama, sa- yüce 2004: 89
rılma (İs.) “Aklına geldi mi, kara karaltı (2) Yapı, dam, bina (Kale-
kucaktan, yağlıdan oyunlar verip cikkaya-Al.; Çr.)
oyunlar aldıkların?” Tahir, 2004: karaltı (3) Ufak tefek ev eşyası
215 (Kargı-Osb; Çalyayla-Çr.)
karakura Karabasan, kâbus (Ba.; karamak Birisinin arkasından kö-
Çr.) “Hilal gibi Fadime’nin kaşları tü konuşmak, kötülemek (Kale-
/ Anam görmüş kara kura düşle- cik-Me.; Eskiekin, Serban-Çr.)
ri” Akbaş 1983: 67 “Beni garamış millete garşı.” Öz-
karakura çökmek Kâbus basmak demir 2019: 118
(Çr.) karamat Karacılık (Çr.)
karakura odası Kullanılmayan karamet İftira, karalama (Alaca-
eşyaların konulduğu oda (Al.) höyük-Al;, Yazır-Bo.; Serban-Çr.)
karakuru ¦ Karakuru (Çr.) "İçin- “Eğlen dur bakalım kalmasın deyi
de yatanları gece uyku arasında, / Bühtan eder karameti kâr sa-
cinlerin, perilerin, karakuruların yar” (Sefil Ali) Çevik 2007: 214
rahatsız etmeyeceğini ballandırı- karamık (1) İri, kahverengi göz
yordu." Tahir 2007: 56 (Çr.) “Karamık gözlü yarim / Sa-
karakuş Kartal (Evci-Bo.; Su.) na gelirim akşam” Ertekin 2006:
"Kara kanatlarını kara bir çadır 74
gibi açan kocaman karakuşu vu- karamık (2) Saçma büyüklüğün-
ramadı." Sarıyüce 2004: 269 de meyveleri olan bir bitki, çalı
karakütük kesilmek Bedeni za- (Alacahüyük-Al.; Evci-Bo.) “Kara-
yıflayıp yüzü kararmak (Çr.) mığın alına / Kuşlar konar dalı-
“Yangı ile karakütük kesildi.” Tdk na.” Gösterir 2011: 84
1993: 2634 karamuk ¦ karamık (1) (Çr.)
karalamak Kötülemek, kara sür- karamüslüm Kırmızı renkli, ekşi
mek (Sarimbey-Çr.) "Arkamızdan bir elma (Çalyayla, Şeyhmustafa-
bizi karaladı mı bitti." Tahir Çr.)
2008: 351 karanfil Bir çeşit iğne oyası (Çr.)
karalar Karakol (Su.) karanfilli Bir halk oyunu (Al.)
kara lastik Soğukkuyu da denen karangımak Hava kararmak (Çr.)
bir çeşit ayakkabı (Âşıkbükü-Os.) karanmak Ateşin sönmesi (İs.;
“Meşin topa kara lastikle bile böy- Çalyayla-Çr.)
le vurmaya kıyamazdı hiç kimse.” karanpul Karambol (İs.) “Kabul
Arslaner 2018: 25 olmaz! Karanpula getirip hok-
karalık Eskiden ilkokul öğrencile- kaladın!” Kalayoğlu 2017: 38
rinin giydiği kara renkli okul ön- karaoğlan Yastık kılıflarına ya da
lüğü (Çr.) “Sırt çantamla karalık yatak örtülerinin kıyısına işlenen
dedikleri okul önlüğümü üzerleri- bir tür el nakışı (Çr.)
ne atar, oyun oynamaya koşar- karaoğma Yalnızken insanı boğ-
dım.” Hodul 2019: 110 duğuna inanılan düşsel yaratık
(Göcenovacığı-Çr.) "Çok işitmişti,

299
299
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

‘karaoğma basarmış insanı böyle karçınlamak Karların üstünün


yalnızken." Gümüş 1977: 142 buz tutmaksı (Çr.) “Karın üstüne
karartı Beden, varlık (insan için) yağmur tiseledi sonra da dondu,
(Çr.) “Karartısı kaybolasıca!” Ay- yollar karçınladı.” Tdk 1993:
han 2002: 236 4535
karasalkın Ulusça ödenilen vergi karçiçeği Kasımpatı (Çr.)
(Çr.) “Sen heriflere sövünce biz karçunlamak ¦ karçınlamak
kara salgından kurtulduk mu?” (Çr.)
Tahir 2006: 253 kardak 1 Büzük (Çr.) "Kardak
kara tahta Çatıda üzerine kiremit dikiş." Tdk 1993: 4535 2. Eğri,
döşenen ince tahta (Os.) bozuk (Su.) "Kardak meyve ağaç-
kara uğra Karabasan, kâbus ları çatırtılarla eğilip bükülüyor.”
(Aluç-İs.; Beyözü-Me.; Arıcı, Ka- Sarıyüce 2004: 31
rakocalı-Su.) “Yatarken çorapları kardamak Çürümek, içi boşalmak
baş tarafa koymak iyi değildir, (Evci-Bo.) "Yarık yarık olmuş,
kara uğra çöker.” Doğanay 2010: kardamış, boşalmış gövdelerinin
116 içinden insanlar kolaylıkla geçer-
karavit Taranan yünün kiri, çöpü di." Sarıyüce 2006: 55
(Çr.) kardaş Kardeş (Koçhisar-Al.; Sa-
karavuk ¦ karafuk (Yerliköy-İs.) rayköy-Ba.; Kalecik-Me.; Oğlakö-
karayağız Esmer (Çalyayla, Eski- zü-Su.) "He-pimiz bir anadan bir
ekin-Çr.) “Ablak, kara yağız yü- babadan ol-ma kardaş gibiydik."
zünde inadına çatık kaşları…” Sarıyüce 2004: 271
Tahir 2006: 49 kardı Pazarda çok bol bulunan
karayanık İnsan vücudunda ka- mal (İs.)
barcıklar biçiminde beliren has- karevle Ökçesiz ayakkabı, yemeni
talık (İs.) (Su.)
kara yapı Kerpiçle örülmüş, ça- kargabardağı Tarlalarda biten,
murla sıvanmış yapı (Aşağıfın- pis kokulu, üzerinde meyveleri
dıklı-Su.; İsmailköy-Çr.) “Üzeri olan bir yaban otu (Çr.)
çorak toprak kara yapı denen kargaburnu Kapı mandalı (Çr.)
cinstendi.” Güven 2013: 147 kargadüvleği Bağlarda biten kısa
karayapıldak Başak tutmamış boylu, kötü kokulu bir ot; ebuce-
ekin (Bo.) hil karpuzu (Çalyayla-Çr.)
karayazı 1. Ölüm (Çr.) 2. Üzüntü, kargamak İlenmek, beddua etmek
sıkıntı (Çr.) (Kalecikkaya-Al.; Os.)
kara yer Mezar, gömüt, sin (Do.; kargın Çok, bol (Çr.)
İsmailköy-Çr.) “Boyun posun ka- Kargı pazarı Cuma günü (Badem-
ra yerlere gelsin.” Oğuz 2007a: 58 ce-Ka.)
karayük Yenebilen bir çeşit yaba- karıcı Çapkın erkek (Os.; Çr.) "Ka-
nıl ot (Âşıkbükü-Os.) rıcılığı da rahmetli Başıbozuk Pa-
karçanlamak ¦ Karçınlamak şası Dilaver Ağa’dan baskın." Ta-
(Çr.) hir 2006: 58
karç etmek Kapı açılırken ses karık Bağ ya da bahçelerde sebze
çıkarmak (Çr.) ekmek için ayrılan bölümler, ev-
lek (Alacahöyük-Al.; Gökköy, Ta-

300
300
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

tar-Çr.) “Bağa girdim depilmiş / 2. Taş ya da kerpiç evlere yapılan


Karıkları ekilmiş” Çağıl 2013: 9 toprak sıva (Al:, Kızılhamza-Or.)
karıklamak Benzer nesneleri karmak (1) ¦ karamak (Serban-
birbirine karıştırmak (Çr.) Çr.) “Akıllı adamlar birbirin kar-
karıklı 1. Buğday, arpa, çavdar maz İkisi bir yerde bir saat dur-
karışımı (İs., Os.) 2. Birbirine ka- maz” Koçak, 1980: 340
rışmış, karışık (Çr.) karmak (2) Karıştırmak (Yeşil-
karıkmak (1) İyileşme evresin- yurt-Al.; Sarim-bey-Çr.) “Karılan
deki hastalığın birden artması kına damadın sağ eline sürülür.”
(Çr.) Yöndem 1983: 27
karıkmak (2) Malların çokluğun- karmakudal Karmakarışık (İs.)
dan satışın durgunlaşması (Çr.) karmalamak Tavanı kireç ya da
karıkmak (3) Önüne engel gelen çamurla kaplamak (İs.)
suyun geriye doğru birikmesi karman çorman Karmakarışık
(Çr.) (Haydar-Al.; Evci-Bo.; Dutçakallı-
karılar pazarı Kadınların öteberi Çr.) “Kuşlar birdenbire karman
sattıkları yer (Çr.) “Çorum’un ka- çorman havalanıverdi.” Sarıyüce
rılar pazarına çökersiniz.” Tahir 2006: 47
2006: 306 karmık At ya da sığırlarda arka
karılmak Hayvanların çiftleşmesi bacaklar ile karın arasındaki yer
(Çr.) (Çr.) “Hayvanın karmığına dürte
karım Bağın üst yanına kazılan, dürte yara yapmışlar.” Tdk 1993:
yağmur sularını biriktirmeye ya- 2665
rayan uzun çukur, ark (İs.) karnefil Karanfil (Çr.) “Karnefil
karımak (1) ¦ karıkmak (1)(Çr.) ekme ile / Ne olur bakma ile” Ert-
karımak (2) Yaşlanmak, ihtiyar- ekin 2006: 69
lamak (kadın için) (Çr.) karnı almamak Kıskanmak, çe-
karın İşkembe (Çalyayla, Türkler- kememek (Çr.)
Çr.) “Birer tas karın çorbasıyla karnı burmak Midenin, bağırsa-
birer kapaklı kıyma koydular.” ğın sancılanması (Çr.)
Demiryürek-Ozulu 2017: 263 karnı burnunda Doğum yapma
karınaltı Gurursuz, niteliksiz günü yaklaşmış kadın (Güvenli,
(Dutçakallı-Çr.) Karagöz-Çr.) “Karnı burnunda,
karıncalı dırnak Çivi tutmayan, bugün yarın hemen.” Yoksul
çürümüş, at, eşek gibi hayvan 2013: 429
tırnağı (Çr.) karnıkada İlenç (Çr.)
karıncamak Boğazın gıcıklanması karnı katılmak Yüreği sıkışmak
(İs.) (Çr.)
karlama Karlı havalarda yapılan karoğla Gece kadınların yatakları
keklik ya da tavşan avı (Su.) üzerine abandığı sanılan peri
karlangaç Kütüklerle yapılan, bir (Çr.)
tepe penceresi bulunan tavan karpuz kollu fistan Kolları dirse-
örtüsü (Al.) ğe kadar dar, dirsekle omuz arası
karmaç 1. Saman, toprak, su karı- bol bir giysi (Çr.)
şımı çamur (Kızılhamza-Or.) karrık Tahtadan yapılmış oturak
(Dutçakallı-Çr.)

301
301
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

karsalamak (1) Bitkiyi soğuk kaş (4) Bağ, bahçe, çeltik tarlası
vurmak (İs.) gibi yerlerde toprak yığarak ya-
karsalamak (2) Kötülük ya da pılan sınır, set (Ka.) "Çeltik tarla-
hastalık geçirmek (Çr.) sında ot alırken, tarla sahibi kaş-
karsalamak (3) Yağda biraz kı- larda gezinir." Aşık 2003: 84
zartmak, haşlamak (İs.) kaşak Balı alınmış petek (Ka.)
karsamba Evde kalabalık yapan kaşboyu Tepe, dağ (Ka.)
gereksiz eşya (Su.) kaşık çalımı Ortalığın kararmaya
karsamba yapmak Evlendirmek başladığı, akşam yemeği zamanı
(Çr.) (İs.; Göcenovacığı-Çr.) “Kaşık ça-
karşıcı Gelenleri karşılayan kimse, lımı sonu Muhtar, Körhamitlere
karşılayıcı (Çr.) girdi.” Gümüş Ty: 11
kartal (1) Patates (Su.) kaşık kalıbı Bacakları bitiştirip
kartal (2) Yaşlı erkek manda (Ba- bir yana bükerek yere oturma
yat-İs.) biçimi (Çr.) "On gişilik sufra kaşık
kartal (3) Bir köy seyirlik oyunu kalıbı oturuşla onbeş gişiyi alı-
(Çr.) yor." Tdk 1993: 4537
kartopu (1) Kola bilezik gibi takı- kaşık sapı Çorum’un yerel doku-
lan bir takı; ığıl ığıl (Çr.) ması kenefinin bir çeşidi (Çr.)
kartopu (2) Patates (Büyükhırka- kaşka 1. Hayvanların alnındaki
Al.) beyazlık, ak leke (Çıkrık-Çr.)
kasaburuk Ayakkabılara çivi çak- 2. Alnı ak lekeli olan hayvan (Çr.)
mak için kullanılan ucu bizli bir "Alaca pazarından bir koşum
çeşit araç (Çr.) comba almış. Alnında kaşkası var
kasaltu Selin getirdiği kum, çöp, birinin." Gümüş 1977: 101
birikinti, mil (Su.) kaşmer Güldürücü, şakacı, maska-
kasar Giysileri, dokuma ipliklerini ra (Çr.)
ağartmak için kireç kaymağına kaştarmak Yönetmek, kayırmak,
yatırma işlemi (Çr.) korumak, bakmak (Ka.)
kasgı Başı ya da beli sıkıştırmak katık 1. Yağsız, süzme yoğurt, tor-
için sarılan bağ (Çr.) ba yoğurdu (Beydili, Çalyayla,
kaskalak Kendini beğenmiş, çev- Göcenovacığı-Çr.) “Katık torbası-
resine caka satan, övünen(Çr.) nın ağzını açıp bir hapaz aldım.”
kasmak Kandırmak, aldatmak Ertekin 1946: 19 2. Ayran (Al.;
(Gökçam-Su.) Kamışlı-Su.; Gökköy-Çr.)
kasnak Zayıf köpek (Külah-Al.) katık çorbası ¦ katıklaş (Çr.)
kasput Kağnı tekeri (Os.) katıklamak (1) Çorbayı yoğurt-
kastal Çeşme (Çr.) lamak (İs.)
kaş (1) Duvar, duvarın üstü (Satı- katıklamak (2) Eşcinsi ile cinsel
yüzü-İs.) ilişkide bulunmak (erkek için)
kaş (2) Semerin iki yanındaki (Çr.)
ağaçlar (Çr.) "Her birinin eyer ka- katıklaş Sulandırılmış yoğurdun
şında üçer, dörder salavatlı kılıç içine yarma, un, nohut konulup
asılı…" Tahir 2008: 20 karıştırılarak pişirilen bir çeşit
kaş (3) Tepe, dağ (Bayat-İs.; Gö- çorba (Kıcılı-Al.; Çr.)
let-Ka.)

302
302
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

katıklı Birbirine karışmış, karışık kavata İki gözlü, yassı ekmek


(Çr.) sepeti (Çr.)
katıklı aş Yoğurtlu bulgur ya da kavbek Hamam bohçası (Çr.)
yarmadan yapılan çorba (İs.; kavga kaşağısı Kavga çıkartmak
Dutçakallı-Çr.) “Karnı katıklı aş için olanca yeteneğini öne çıka-
görmesin.” Türkoğlu 2007: 197 rıp kavganın sürüp gitmesini
katıntı Sürüye dışardan katılan sağlayan kimse (Os.) “Kavga ka-
hayvan (Çr.) şağısı gibi arayı bozup durma.”
katı pek Çok fazla konuşmak (Çr.) Yoksul 2013: 433
katır Altı nalçalı, kabaralı, arkası kavgur Pekmez savrulan kepçe
dik olan kaba ayakkabı (Çr.) (Eskiekin, Karagöz-Çr.)
katısert Kırıcı, sert biçimde ko- kavız Tahıl kabuğu (Çr.)
nuşma (Çr.) kavlağan Bir çeşit çınar ağacı (Çr.)
katmer 1. Arasına kaymak ya da kavlak Çıplak, soyulmuş, kabuğu
yağ sürülerek katlanmış yufka kalkmış (Çr.)
ekmeği (Gökköy-Çr.) 2. Açıldı- kavlamak Soyunmak (Göcenova-
ğında kat kat olan bir tür börek cığı-Çr.) “Ben de kapıya gittim,
(Beydili, Güvenli-Çr.) “Katmer, kavladım.” Ertekin 1946: 21
mayalı, börek, yanıç yapılırdı sa- kavlatmak Bir tabakayı altındaki
hurda.” Özçatal-baş 2002: 23 tabakadan ayırmak (Çr.)
kav (1) Ağaçlarda oluşan, ateş kavlık Eskiden çakmakta yakılan
yakmak için kullanılan mantar kavları koymaya yarayan, kese
(Beydili, Sarimbey-Çr.) “Sigara- biçiminde yapılmış deri kap (Çr.)
sını kavla yaktı.” Güven, 2013: kavrak Ateş, yel, güneş etkisiyle
190 kuruyan bitki, kavruk (Çr.)
kav (2) Yeğni (Çr.) “Kav gibi kuru, kavralamak İki elle bir şeye sarı-
ipek gibi ince meşin, içinde bir şey lıp tutmak, kavramak (Çr.)
varmış gibi ağırdı.” Tahir 2004: kavram Tutam, avuç dolusu (Çr.)
17 kavrama Orak (Şe-kerbey, Turgut,
kav (3) Yılanın değiştirdiği deri, Yoğunpelit-Çr.) “Eskiden tırpan
yılan gömleği (Çr.) “Yılan kavı yoktu, orak vardı, kavrama var-
bile bazen derde derman olur.” dı.” Çalışgan 2021: 31
Yoksul 2013: 655 kavramak Orakla ekin biçmek
kavara Yel, gaz (Çr.) “Oğlan sözün (Çr.)
kavara / Gezme böyle avara” Gös- kavruk Nişastası az olan buğday
terir 2011: 87 (İs.)
kavaracı Gaz çıkaran, yellenen kavsak 1. Buğday, arpa kepeği ya
kimse (Çr.) da dış kabuğu (Çr.) 2. Çekirdeği
kavası yenli Kadınların giydiği üç alınmış ayçiçeği (Hacıbey-Çr.)
etek entarinin bir çeşidi (Çr.) kavsara İnce tahtalardan yapılan
kavat 1. Yolsuz birleşmelerde üzüm sepeti (İsahacı, Kıcılı-Al.)
aracılık eden erkek (Çr.) 2. Karı- “Kavsarada ak üzüm / Yüzüne
sının hoppalık yapmasına göz değsin yüzüm” Gösterir 2011: 227
yuman koca (Çr.) "Telli kurşunla- kavşıt 1. ¦ kavşut (Su.) 2. Ek,
ra gelesice kavat?" Tahir 2006: 15 bitişik yer (Alembeyli-Su.)

303
303
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kavşurmak Elleri göğüste birleş- kayarlamak Hayvanın eski nalla-


tirip saygıyla durmak (Sarimbey- rını onarmak, eski nalın çivilerini
Çr.) “Selam ver de selamını ala- yenilemek (Çr.)
yım / El kavşurup divanında du- kayde Kural (Çr.) “Hiç kaydeyi
rayım” (Deli Boran) Ercan 1991: bozmazlar / Şu Çorum’un kızları”
189 Ertekin 2006: 105
kavşut İki suyun, iki yolun birleş- kaydelemek 1. Kendine özen
tiği yer, kavşak (Çr.) göstermek (Çr.) 2. Salınarak yü-
kavuk İnsanların ya da hayvanla- rümek (Çr.)
rın sidik torbası (İs.) kaydelenme Nazlanma, cilvelen-
kavum Akraba (Yazır-Bo.; Eskie- me (Güvenli-Çr.)
kin-Çr.) “Kavumdan, hısımdan kaydırak Sac üzerinde pişirilen
ölen var mıdır / Söylen hele bizim bir çeşit çörek (Çr.)
köyden ne haber?” Kurtoğlu 1994: kaydırma İnci işli kadın fesi (Su.)
31 kayfe 1. Kahve (Al.; Dutçakallı-Çr.)
kavurga Ateşte kavrulmuş tahıl "Batsın toprağın da sen de ulan!
(Kıcılı-Al.; Gölet-Ka.; Sarimbey- Kayfe mi bitiyor toprağında ke-
Çr.) “Önümüz kavurga kavuruyo, nef?" Gümüş 1977: 97 2. Kahve-
arkamız harman savu-ruyo.” Gür- hane (Çr.)
sel 1997: 258 kayferengi Kahverengi (Al.)
kavuşlak Mor renkli yaban me- kaygana Tepside yapılan, iki yüzü
nekşesi (Çıkrık-Çr.) de kızartılıp üzerine pekmez sü-
kavuz İç tutmamış çürük buğday, rülen bir çeşit omlet (Gökçam-
kapçıklı tane (Su.) “Kuruyup ka- Su.; Çıkrık-Çr.) “İtin aklı olsa kay-
vuza döner bu meretler.” Sarıyüce ganadan pay ummaz.” Türkoğlu
2004: 154 2007: 164
kay Fırtına (Çr.) kayhık Kalkık, üst kısmı eğri (Su.)
kâyâ Muhtar (Su.; Eskiekin-Çr.) kayı Fırtına (Çr.)
“Atı gezdir de, yine kâyânın oğlu kayıf Pencere çerçevesi (Çitli-Me.)
ol.” Kerman 1997: 33 kayım Sağlam (Eskiyapar, İsahacı,
kayak Mahalle (Maksutlu-Ka.) Kıcılı-Al.) “Ocağın başında tapanı
kayancak Tepenin eğimli yeri yapmış / Okunu tutağını kayımca
(Çr.) “Kayancağa gittik öllük ge- çakmış” Arısoy 1970: 91
tirdik.” Tdk 1993: 4539 kayınçı Kocaya göre eşinin erkek
kayar (1) Birinin eski kusurlarını, kardeşi, kayınbirader (Çr.)
suçlarını yüzüne vurma (Çr.) kayınço ¦ kayınçı (Çr.) “Korkma-
kayar (2) Hayvanın eski nalları- dım desem yalan olur kayınço.”
nın çivilerini değiştirme işlemi Güven 2017: 85
(Çr.) “Atın nalını kayar yaptır- kayış (1) İki küme oyuncunun
dım.” Tdk 1993: 2697 diğerlerini ellerinden tutarak
kayar (3) Tahılın taşını ayırmak kendi alanlarına çekmeye çalıştı-
için bol suyla çalkalayıp bir kap- ğı bir çocuk oyunu (Çr.) "En az
tan başka bir kaba aktarma işle- dört kişiyle oynanan kayış oyu-
mi (Çr.) nunda ilk olarak oyuncular iki
gruba ayrılırlar." Oğuz 2006b: 36

304
304
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kayış (2) Kemer (Göcenovacığı- yecek (Ovakarapınar-Çr.) "Kay-


Çr.) "Kayışı çok sıktırmış olmalı- natma, çerez, mayalı yer, eğlenir-
yım ki tazı vingirdeyüb yerleri lerdi…" Özçatalbaş 2002: 43
koklayarak köye doğru gidiyor- kaynatma (2) Küçük, kulpsuz
du." Ertekin 1946: 16 çamaşır kazanı (İs.)
kayışmak Kaymak (Çr.) "Gidelim kaypak (1) Kaygan (Sarimbey-
çocuklar buz kayışalım." Tdk Çr.) “Bugün benim dilin kaypak
1993: 4540 günüdür Çözüldükçe çözülüyor
kayıt Pencere çerçevesi (Çitli-Me.; hâkim bey” Çimen 2000: 69
Dereyazıcı-Al.; Oğ.) kaypak (2) Sözünden dönen,
kayıt görmek Hazırlanmak (Çr.) dönek (Çr.)
“Çabuk kayıtımı gör de gidelim.” kaypak (3) Üçgen biçiminde, kıy-
Tdk 1993: 2702 malı ya da peynirli mantı; kay-
kaykılmak 1. Ağrı ya da başka pak aşı (Beydili, Çalıca-Çr.) “Yâre
nedenlerle kambur olmak (Çr.) 2. kaypak pişirdim / Börtüp suyun
Kamburluğunu gizlemeye çalışa- taşırdım” Aytekin 2003: 176
rak yürümek (Çr.) 3. Abartılı bir kaypancak Kaygan (Çr.)
şekilde geriye doğru yaslanmak kaypancalık Kaygan (Çr.)
(Külah-Al.; Sarimbey-Çr.) 4. Öl- kaypıncak Kaygan (Ba.) “Geçen
mek (Külah-Al.) “Arka ayakları Ambarcı’nın orda tuttuğumuz ya-
kaydı, arkaya kaykıldı.” Güven yın balıkları nasıl kaypıncak kay-
2013: 199 5. Yerinden oynamak pıncaktı.” Şahin 2020: 85
(Kargı-Os.) kaypıtmak Elinden düşürmek
kaykışmak 1.¦ kaykılmak 1 (Çr.) (Çr.)
2. ¦ kaykılmak 2 (Çr.) kaypmak Düşmek (Çr.)
kaylak Üç yaşındaki deve yavrusu kayrak Yassı, düz, tabaka halin-
(Çr.) deki taş (Su.) "Yalnız bir kıyıda
kayma Kağıt para (Çr.) "Yoksa Veli oldukça geniş boz bir kayrak taşı
Paşa hanında mı yatacaksın ya- durmaktaydı." Sarıyüce 2004:
rım kaymaya kıyıp?.." Tahir 2004: 251
58 kaysak 1. Yara, çıban kabuğu Oğ-
kaymacık Para (Çr.) laközü-Su.) 2. Sıvıların üzerinde
kaymak Bir kabı ya da odayı ağzı- havanın etkisiyle kalınlaşmış ta-
na kadar doldurmak, yığmak baka, bar, kaymak (İs)
(Çr.) kaysaklanmak Havanın etkisiyle
kayme Kağıt para (Evci-Bo.; Su.) hamurun ya da yemeğin üstünün
"Benim on sekiz kaymem yok." koyulaşması, kabuk oluşması
Sarıyüce 2004: 179 (Kıcılı-Al.; Ovakarapınar-Çr.)
kaynak Eğlendirici, neşeli kimse kayu Fırtına (Çr.)
(İs.) kazağaç 1. ¦ kazağı (Çr.) 2. ¦
kaynana Bir çeşit tığ oyası (Çr.) kazımık 2 (Çr.)
kaynanadili Bir çeşit kaktüs (Çr.) kazağı Tekneden hamur kazımaya
kaynatma (1) 1. Bulgur yapmak yarayan demir araç (Kuzuluk-İs.)
için kaynatılmış buğday (Çr.) kazak Sakal bırakmamış orta yaşlı
2. Buğday, nohut, fasulye tanele- adam (İs.)
rini suda kaynatarak yapılan yi-

305
305
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kazalmak Dik durmak, başı arka- kecin Keten işlenirken ilk çıkan
ya atıp göğsünü germek (Su.) kaba, kılçıklı lifler, kıtık (Kışla-
kazankara Kırlardan toplanarak cık-Me.; Kızılhamza-Or.)
yenen bir çeşit ot (Kamışlı-Su.) kecine kecine İnadına inadına
kazan koyma Yunaklıkta giysi (Bademce-Ka.)
yıkama, yokanma (Ahmetoğlan- heçekleşme Yaramazlık yapma
Çr.) “Ne çabuk kirlendin, daha ge- (Ba.) 2. İnatlaşma (Ba.) “Bak ke-
çen gün kazan koymuştuk.” Çalış- çekleşme yoosam bi araba dayah
gan 2021: 234 yirsin babandan.” Şahin 2020: 85
kazayağı (1) Eskiden örülen bir keçenüş İyi olmayan müzminleş-
çorap ya da çorap nakışı (Çr.) miş yara (İs.)
kazayağı (2) Çay kıyılarında yeti- keçi Plastik şişeye sopa fırlatılarak
şen, taze yenen bir çeşit ot (Çr.) oynanan, yenilen oyuncunun
kazeki İşlemeli çuhadan yapılmış ötekini sırtında taşıdığı bir çocuk
kısa ceket (Me.) oyunu (Çr.) "Keçi oyununa baş-
kazgıç 1. Belin, küreğin çamurla- larken ilk olarak yere plastik bir
rını kazımaya yarayan ucu de- şişe konulur." Oğuz 2006b: 18
mirli sopa, sıyırgı (Çr.) 2. Bitki keçik (1) Başörtüsünün uçlarını
kökü çıkarmaya yarayan ucu siv- çene altından geçirip tepede bağ-
riltilmiş sopa (Çalyayla, Palabı- lama biçimi (Ovakarapınar-Çr.)
yık-Çr.) “Ya çiğdem çıkar ya da “Evin içinde şu keçiğinen oturma
kazgıç kırılır.” Yoksul 2013: 631 deyi nâdar söyledim.” Kerman
kazguç ¦ kazgıç 2 (Gökçam-Su.) 1997: 22
"Elimde eşmek için bir kazguç / keçik (2) Keçiden çıkan aşık (Çr.)
Çekerim ciğerime o temiz havayı." “Bunların en iyisi keçik cinsinden
Sağmen 2009: 164 büyük aşıklardan olur.” Tombuş
kazıklamak Arsayı bölümlere 1940: 27
ayırmak, parsellemek (Çr.) keçikulağı Çayırlardan toplanıp
kazıl Keçi kılından yapılmış ip (İs.; yenen bir çeşit ot (Kamışlı-Su.;
Çr.) "Yünün öteki kısmı kazılha- Güvenli-Çr.)
nelerde ip, çuval oluyor." www.ev- kedibatmaz Suyunu gereğinden
velzamanda.blogspot.com çok çekerek koyulaşmış yemek
kazımık 1. ¦ kazağı (Çr.) 2. Saba- (Âşıkbükü-Os.)
nın çamurunu kazımaya yarayan kediden çıkan sıçan avlıyı Şim-
araç (Çr.) dik çocuklar her şeyi biliyor an-
kazınık ¦ kazımık 2 (Çr.) lamında deyim (Bademce-Ka.)
kazma takırtısı Ölü gömüldükten kedilik 1. Ocak içi (Âşıkbükü-Os.;
sonra verilen yemek (Alacahö- Çr.) 2. Çatıya açılan küçük pence-
yük-Al.) re (Ka.; Âşıkbükü-Os.)
kebe Kaba kumaştan yapılan pal- kedimemesi Koltuk altında çıkan
to, aba (Çr.) “Habeci kebeci arada çıban (Çr.) "Sadettin'in koltuğu-
ben neci.” Yoksul 2013: 352 nun altında kedimemesi çıktı."
kebik Kireçli, killi toprak (Çr.) Demiryürek-Ozulu 2017: 191
kecim ¦ kecin (Çıkrık-Çr.) kediyolağı Güç geçilebilen dar
yer, delik (Çr.) “Kedi yolağı arıyor
kaçmaya.” Ertekin 1942: 29

306
306
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

keeli Gayrı, sonra (Su.) kehlemek Kıyı, köşe yapmak (Çr.)


kēf (1) Keyif (Su.) “Ağacı kehledim, muntazam bir
kef (2) Kürede kaynamakta olan direk oldu.” Tdk 1993: 4542
pekmezin köpüğü (Os.; Ovaka- kehleşmek Bıçak sırtı gibi incel-
rapınar-Çr.) “Bugün pekmez kay- mek (Su.)
nattım / Kefini alıp attım” Ayte- kehten bakan Domuz (Me.)
kin 2003: 43 2. İnsanın ağzının kehvanı Güzel yemek pişiren aşçı
kenarında oluşan köpük (Ovaka- (Dutçakallı-Çr.)
rapınar-Çr.) kek Çelme (Çitli-Me.)
kefalı Aşığın baş parmakla işaret kekeç Kekeme, peltek (Serban-
parmağı arasında tutulan çukur, Çr.) “Herkese hoş gelir kekeç söy-
girintili yüzü (Çr.) lese / Çünkü tuhaf söyler sözü ço-
kefil kefil solumak Derin derin, cuklar” Koçak 1980: 367
tez tez solumak (Göcenovacığı- kekeve Kekeme (Su.)
Çr.) "Tazı dilini bir karış ağzın- keki 1. Çamaşır (Çr.) 2. İç giysisi
dan dışarı çıkarmış kefil kefil so- (Çr.)
luyor." Ertekin 1946: 17 kekil Alna dökülen kısa saç (Eski-
keflemek Tehdit etmek (Kuşsa- yapar-Al.; Çalyayla, Eskiekin-Çr.)
ray-Çr.) “Kekil kesti neyleyim / Gönül küs-
kefün (Kefen (İs.) tü neyleyim” Barışcan 2001: 35
kegur Su kabağından yapılan su kekil günü Düğünün geline kına
kabı (İs) "Bir taneden fazla alma yakılan ikinci günü (Bo.)
kegur yapacağım." Kalayoğlu kekitmek Saptırmak, yönünü de-
2017: 212 ğiştirmek (Ovakarapınar-Çr.)
keğük Irmaktan bir şey tutmaya “İramazanın başında millet kekit-
ya da yüksek dalları eğmeye ya- miyo, soña dōru seyrekliyolar.”
rayan ucu kanca biçiminde sırık Özdemir 2019: 136
(Âşıkbükü-Os.) keklik Halay türü bir halk oyunu
keğüz Yıkanan ya da elenen tahı- (Arpalık, Dutçakallı, Morsümbül-
lın üzerinde kalan çöpler (Âşık- Çr.)
bükü-Os.) keklik burnu Turuncu renk (Çr.)
keh 1. Kenar, köşe, uç (Ba.; Kargı- “Gelinlerin keklik burnu rengin-
Os.; Su.) “Caminin kehini geçince deki kınalı el, parmakları ile…”
görürsün Veli Çavuşların Me- Tombuş 1943: 26
med’in evini.” Şahin 2020: 86 kekre Buruk tat (Evci-Bo.; İs.) “Acı
2. Dağların en yüksek noktası, mı? Kekre mi? Tatlı mı?” Sarıyüce
doruk (Ovasaray-Çr.) 3. Dağ sırt- 2006: 51
ları (Kargı-Os.; Çayan-Su.) “Ey- keksime Meyve ya da gıdanın
mir’in kehten Karadere’nin uçuk- tadının kaçması (Su.)
larınaca en kuytusu gözünün kekül Kakül (İkipınar-İs.; Kargı-
içinde…” Gümüş 1977b: 24 Os) “Keküllerim gozümün ōne ge-
kehel İşten kaçan, tembel (Çr.) lüdü.” Abaz 2004: 124
kehil kehil solumak Çok yorula- kek vermek Çelme takmak (Çr.)
rak güç soluk almak (Çr.) “Güreşte kek verilir mi?” Tdk
1993: 4543
kelābaba Akbaba (Çr.)

307
307
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kelata Yaramaz, söz dinlemez (İs.; (Çr.) 3. Önemsiz söz (Çr.) “Bu
Çr.) kumaş kelete kalmıştı, çocuğa
kelbetin Kerpeten (Çalyayla-Çr.) yaptım.” Tdk 1993: 4543
kelçime Üstü hafif toprakla örtülü keleter Duvara asılan küçük kaşık
taşlı alan (İbik-İs.; Me.) sepeti (Çr.)
kele (1) "Ayol, hey, yahu, aman" kelezidmek Yormak, hırpalamak
anlamında ünlem (Çopraşık-Al.; (Çıkrık-Çr.)
Kamışlı-Su.; Gökköy-Çr.) “Başı- kelezimek (1) Çok yorulmak
mızdan gaza geçti / Kele kızlar (Bademce-Ka.)
duydunuz mu” Arısoy 1970: 76 kelezimek (2) Bastıran uykunun
kele (2) Güzel, iyi (Al.) “Kele gelin etkisiyle ağırlaşmak, halsizleş-
ne diyor? “Tdk 1993:2725 mek (Âşıkbükü-Os.) “Asmanın
kelebe Dokuma aygıtında ipliği gölgesinde otururken kelezidim.”
masuraya sarmaya yarayan araç, Arslaner 2016: 253
çıkrık (İs.) kelgız çiçē Papatya (İs.)
kelek Tüysüz genç, eşcinsel (Çr.) kelik (1) Derme çatma gölgelik,
kelem Lahana (Kıcılı-Al.; Acıpı- kulübe, bağ evi (Evci-Bo.; Gölet-
nar, Çalyayla, Eskiköy-Çr.) “Bayı- Ka.; Demirşeyh-Su.; Palabıyık-
ra kelem ektim / Dert ile elem ek- Çr.) “Yıkıl-mak üzere başıma kelik
tim” Gösterir 2011: 219 / Yaptırayım desem yoktur mete-
kelep İplik çilesi (İkipınar-İs.) lik” Özgür 2002: 54-
“Dağları dolap ettim / İpliği kelep kelik (2) Eski ayakkabı (Ba.; İs.;
ettim” Gösterir 2011: 219 Me.) “Bayram için alınan kelikle-
kelepir Asma filizi (Çr.) rini bi görseniz, çok güzel.” Şahin
keleplemek İpi çile yapmak (İs.) 2020: 86
kelermek Karşı gelmek, diklen- kelikçi Ayakkabıcı (İs.)
mek (Çalyayla-Çr.) kel kahya İşten anlamadığı halde
keleste Kereste (Âşıkbükü-Os.) başkasına iş öğreten (Su.; Evcior-
keleş 1. Güzel, yakışıklı insan (İs.) takışla, Karagöz-Çr.)
2. Görkemli, gösterişli (Su.) “Kö- kelle (1) Seyirlik köy oyunu (Al.)
roğlu’nun yedi yüz keleşine bile kelle (2) Sirkeli paça (Çr.) “Kelleyi
değişmem!” Tahir 2004: 365 çok severim.” Tdk, 1993: 4544
keleş yenli Kadınların giydiği üç kelle (3) Tüyleri temizlenip yenen
etek entarinin bir çeşidi (Çr.) hayvan kafası (Büyükgülücek,
kelete (1) Ayakkabı çekeceği (Çr.) Ovakarapınar-Çr.) "Sen şu yaşa
kelete (2) 1. Hemen kullanılmak kadar heç rastladın mı ciletle, us-
için öğütülen az ölçüde buğday, turayla kelle temizleyene?" Özça-
tahıl (İs.; İncesu-Su.) 2. Unun ar- talbaş 2002: 109
tığı (Çr.) “Kelete öğünün ola.” kellecuş Eskiden yapılan bir çeşit
Yoksul 2013: 439 yemek (Çr.)
kelete (3) 1. Ölçek. 2. Küçük çuval kellegırçan Sansar, gelincik gibi
(Büyükhırka, Çevreli-Al.) “De- kümes hayvanlarının kafasını ko-
ğirmene beş kelete buğday götür- paran hayvanlar (Ba.) “İrelüün
düm.” Tdk 1993: 2730 gece bizim pinniğe giren kellegır-
kelete (4) 1. Önemsiz nesne, ufak çan bütün culukları öldürmüş”
tefek (Çr.) 2 Küçük parça, artık Şahin 2020: 86

308
308
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kelle güreşi Köy düğünlerinde keme (2) Patatese benzeyen, ye-


yapılan, ödülü sığır kellesi olan nilen bir çeşit mantar (Çr.)
güreş (Gökçedoğan, Gölköy, kemece ¦ kemeçe (Çr.)
Maksutlu-Ka.; İnal-Os.) “Kelle gü- kemecik Bir çeşit aşık oyunu (Çr.)
reşleri küçük boylardan başlar.” kemeçe Sığırdan çıkan, saka ola-
Aşık 2003: 75 rak kullanılan büyük aşık (Çr.)
kellekesen ¦ kellegırçan (Ba.) “Kemeçeler para etmezdi.” Tom-
“Topal Hasan Emmi’nin pinniğe buş 1940: 27
giren kelllekesen bütün culukları kemet Hayvan yakalamaya yara-
öldürmüş.” Şahin 2020: 86 yan uzun ip, kement (Çr.)
kelle kırpmak Buğdaylar biçile- kemikçil Aşık oyununu çok seven
cek olgunluğa gelmeden önce tek çocuk (Çr.)
tük sararan arpa ya da buğday kemik kırma Kızın verileceğinin
başaklarını toplamak (Kavacık- kesinleştiği gün oğlan evinden
Çr.) "Artık yaza girdik; kelle kır- gönderilen hindi, çörek gibi yiye-
par gene aç kalmak." Ceyhan ceklerin kız evinde yenmesi (Es-
1944: 4 kiyapar-Al.)
kelli Sonra (İs.; Çr.) "Tevküllüm is- kemire Hayvan gübresi (Su.; Ah-
tiyom Enver’i dedikten kelli akan metoğlan, Beydili, Karadona-Çr.)
sular durur." Lâçin 2007/62: 6 “Kemireleri kağnıyla tarlalara,
kelp İnkarcı (Dutçakallı, Evcikuz- bağlara, bahçelere taşırdık.” Ça-
kışla, Güvenli, Karagöz-Çr.) lışgan 2021: 40
keltek (1) Eski ayakkabı (Çr.) kemirtlek (1) Gırtlak (Ba.) “Ke-
keltek (2) 1. Saçları dökük, başı mirtleği çıkmış bunun, artık ever-
yağlı, kirli (Çr.) 2. Kirli, yağlı (fes, menin zamanı gelmiş, öyle deel
şapka gibi başlıklar için) (Çr.) mi?” Şahin 2020: 87
“Keltek ağızlı.” Yoksul 2013: 440 kemirtlek (2) Yemeğin içindeki
keltek (3) 1. Tam yerine oturma- etli kemik parçası (Çalyayla-Çr.)
dığı için oynayan, dingildek kemkirmek Köpeğin havlaması
(Ovakarapınar-Çr.) 2. Ağzı düz- (İs.)
gün olmayan, derinliği az kap kemre Gübre, tezek (Aşağıfındıklı-
(Ovakarapınar-Çr.) Su.; Dutçakallı, Eskiekin-Çr.) “Se-
kemçik 1. İnce yüzlü, çirkin kimse vindikalan köyünden kemre çete-
(Gökçam-Su.; Ovakarapınar-Çr.) ni ile odun getirirdi.” Güven 2017:
2. Doğal olmayan, uygunsuz 37
(Gökçam-Su.) "O da anlat kemçi- kemrişmek Hayvanların birbiri-
ğin oğlu dedi." Sağmen 2009: 120 nin boynunu ısırarak kaşınması
kemçirmek Sırıtmak (Çiçeklikel- (Çr.)
ler-Su.) “Sidikliğin dursun, tilki kemüre Gübre (Ba.; İs.; Os.) “Ke-
gibi kemçir.” Oğuz 2007a: 555 müreleri yanmadan atmış tal-
kemçük Eğri çeneli (Ba.) “Göbel laya, o yüzden bütün bostanı yan-
çok yalvarmış emme, kemçük diye mış, topu dikmiş yani.” Şahin
almamışlar asgere.” Şahin 2020: 2020: 86
86 kemüre kezeği (1) Hayvan pisli-
keme (1) Çenesi çıkık olan kimse ğinin kurusu (Os.)
(İs.)

309
309
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kemüre kezeği (2) Değersiz, keneflik Tuvalet (Çopraşık, De-


geçersiz söz söyleyen kimse (Os.) ğirmendere-Al.)
ken (1) Ahır ya da kelik yapımın- kepce Söz taşıyan, insanları birbi-
da ana kiriy yerine kullanılan ka- rine düşüren kişi (İs.)
lın ağaç (Ka.) “Ağaca ken, yakaya kepçük 1. Kepçe kulaklı (Badem-
yen derler Kargı’da.” Aşık 2003: ce-Ka.) 2. Küçük yüzlü insan (İs.)
134 kepek (1) Demir yaylı tahta ka-
ken (2) Kin (Serban-Çr.) “Gönülün pak, kepenk (Çr.)
kırığı yerine gelmez / Aşık olanlar kepek (2) Yiyecek, rızık (Çr.)
ken kibir bilmez” Koçak 1980: kepenek (1) Çobanların omuzla-
107 rına aldıkları keçeden giysi, aba
ken (3) Farklı yöndeki sert iki (Çevreli-Al., Mislerovacığı-Çr.)
yüzeyin keskin birleşim yeri (İs.) “Kepenek altında er yatar.” Yok-
kendigelen Yere dökülen tahılın sul 2013: 444
ertesi yıl kendiliğinden bitmesi kepenek (2) Davarlarda olan
(Yerliköy-İs.) kelebek hastalığı (Ovasaray-Çr.)
kendilemek İçerlemek, kinlen- kepenek (3) 1. Kelebek (Âşık-
mek (Su.) bükü-Os.; Aşağıfındıklı-Su.; Çal-
kendimelik Çocukların kendileri yayla-Çr.) 2. Kelebek benzeri kü-
için ayırdığı, başkalarına verme- çük kanatlı (Dutçakal-lı-Çr.)
diği oyuncak (Çr.) “İyi ses çıkaran kepenek (3) Ahır penceresi, te-
düdüğünü kimse başkasına ver- mek (Or.)
mez, o kendimeliktir.” Ozulu kepengi Merdiven girişlerini ka-
2013: 34 patan ahşap eleman (Oğ.)
kendirek Bir çeşit ot (Çr.) “Kaya- kepengü Kepenk (Ba.) “Bizim bağ
larda kendirek / Suyu nerden in- evinin kepengülerini açık unutun-
direk?” Aytekin 2003: 108 ca fırtınada gırılmış hepisi.” Şahin
kendiriçüş Bir çocuk oyunu (Sarı- 2020: 87
lık-Çr.) kepermek (1) Yorulmak, güçsüz
kendürük (1) Deriden, çadır be- kalmak (Çr.) “Senin kepermiş oğ-
zinden yapılan, hamur tahtasının lan istedi diye, hemen alabilir mi-
altına serilen ya da yiyecek kap- sin lan imansız?” Güven 2010: 32
larının üstüne örtülen örtü kepermek (2) 1. Yumuşamak,
(Âşıkbükü-Os.) “Şu kendü-rüğü gevşemek (Ba.; İs.; Çr.) 2. Kuru-
uzat da yoğurdun üstünü bülle- maya başlamak (Çr.) “Elmalar
yim, daha yeni çaldım.” Şahin bekletilirse keperir.” Tdk 1993:
2020: 87 4545
kendürük (2) Uzun boylu, çok kepertmek (1) Dibekte tahıl
zayıf kişi (İs.) dövmek (İs.)
kenef Tuvalet (Kılavuz-(Al.; Gök- kepertmek (2) Meyveleri sakla-
çam-Su.; Serban-Çr.) “Sarhoşken yıp bekleterek yumuşamasına
verilen söz kenef yolunda unutu- neden olmak (Çr.)
lur.” Yoksul 2013: 557 kepertmek (3) Yormak, güçten
kenefi İç çamaşırı yapılan yerli düşürmek (Çr.)
dokuma bezi (İs.; Su.) keperük Suyu çekilmiş meyve (İs.;
Os.)

310
310
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kepez (1) Tavukların, kuşların riyle keğüzüyle elli hak pirinç ya


ibiği ya da başındaki uzun tüyler, çıkar ya çıkmaz bu tarladan.”
sorguç (Su.) Arslaner 2016: 254
kepez (2) Yüksek tepe, dağ (Su.) ker (2) Sürme, göz boyası (Çr.)
kepezimek Çok yorulmak, gücünü “Kaşın kara ker mi var / Al ya-
kaybetmek (Su.) nakta ter mi var” Ertekin 2006:
kepezli 1. Taranmadığı için birbi- 68
rine girmiş dolaşık saç (Çr.) ker (3) Yaraya sürülen, yanmış
2. Saçları bakımsız kadın (Su.) bağ çubuğundan elde edilen yağ
kepezli koyun Başında kabarık (Çr.) “Ellerimi küllü su aldı, biraz
çok tüy bulunan koyun (Ovasa- çubuk yak da kerini yarama çalı-
ray-Çr.) verem.” Tdk 1993: 4546
kepi (1) Hamurun üstünde kuru- keraat Daha çok çocuklara söyle-
yarak oluşan kabuk (Çr.) nen takılma sözü (Os.) "Keraat
kepi (2) Un elde etmek için de- ben sana demedim mi?" Başaran
ğirmen taşlarının arasına konan 1974: 93
deri ya da bez parçası (İs.) keran Dam örtüsünde kullanılan
kepi (3) 1.Yumuşak, dayanıklı büyük kirişler, hezen (Or.)
deri parçası (Çr.) 2. Eski ayakka- kerana ¦ kerhana (Çıkrık-Çr.)
bı parçası (Me.) “Manime mani kerāt Aşağılık, iğrenç kimse (Çr.)
söyle / Çarığımın kepisi” Ertekin kerç 1. Gönüllenme, darılma (Os.)
2006: 63 2. Alay, üstü kapalı, dokunduru-
kepiç (1) Burnu basık kimse (İs.) cu söz, nispet (Kızılhamza-Or.;
kepiç (2) El değirmenlerinde taş- Os.; Su.) “Şu lafı kercine söyleme
ların arasına konarak bulgurun hele.” Tdk 1993: 4546
ince ya da kalın olmasını sağla- kerç etmek Birisini kızdırmak için
yan, tabaklanmış deri parçası kasten onun söylediklerinin ak-
(Çr.) sini savunmak (Ba.; Âşıkbükü-
kepilenmek Hamurun çok dur- Os.) “Kerç edip durma karşıma
maktan yüzünün deri gibi kabuk geçip.” Yoksul 2013: 445
tutması (Çr.) “Hamur dura dura kerçlenmek Övünmek, nispet
kepilendi.” Tdk 1993: 4545 yapmak (Çr.)
kepileşmek ¦ kepilenmek (Çr.) kerelmek Sözle karşı gelmek,
kepir Verimsiz, kıraç toprak (Su.; diklenmek, kafa tutmak (Ovaka-
Ahmetoğlan, Eskiekin-Çr.) “Kepir rapınar-Çr.)
toprakta kediler bile birbiriyle keremine bırakmak Kendi haline
yarışamaz.” Yoksul 2013: 444 bırakmak (Su.)
kepüç Küçük, yukarı kalkık burun kerermek Kafa tutmak (Al.)
(Âşıkbükü-Os.) “Rahmetli Kepüç kerhana Tuğla kiremit yapılan yer
Ali az yalvarmadı değil mi size?” (Çr.) “Dur dedim durmadın ker-
Arslaner 2016: 254 hanada, koy büzüğünü kaynasın
kepür Yağmurdan sonra toprağın tarhanada.” Ertekin 1944: 31
yapışkan durumu (İbek-Me.) kerhane ¦ kerhana (İs.; Su.; Çr.)
ker (1) Fazla yağmur nedeniyle "Tuğla ocakları yanında çömlek-
tahıllarda görülen sürme hastalı- hane veya kerhaneler de vardı."
ğı; rastık (Âşıkbükü-Os.) “Ke- Ozulu 2016: 125

311
311
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

keri (1) Sonra (Su.) kertmelü Başı makas izi belli ola-
keri (2) Yeni doğmuş eşek sıpası cak biçimde kademeli tıraş edil-
(Su.) "Bizim gamış kulak vardı ya miş kişi (Âşıkbükü-Os.)
onun kerisi ölmüş." Çalmuk 2019: kertük Bir nesnenin üzerine ya-
55 pılmış çentik, kertik (Ba.) “Düdü-
kerilli Gereksiz sözler söyleyen, ğün kertüğünü çok derin yapmış-
lüzumsuzluk yapan kişi (Kuşsa- sın, ötmüyo.” Şahin 2020: 88
ray-Çr.) “O kerillinin sözüynen mi kes (1) 1. İri saman (İsahacı-Al.;
baña küs dutuyon allasen?” Gös- İs.; Şekerpınar-Su.; Beydili-Çr.)
terir 2020: 42 “Bir küllük bulmaz ki yata uzana
keripsinmek Erinmek, gözü kes- / Önüne doldurun kesi samanı”
memek (Ba.) “Bu çocuk da her Arısoy 1970: 99 2. Dövülerek sa-
zaman keripsiniyo. Çok tembel.” man yapılan ot (Külah-Al.)
Şahin 2020: 87 kes (2) Döner de denilen et yeme-
kerkenek Şapka ya da başka nes- ği (Kıcılı-Al.; Su.)
nelerin uzantısı (Gökçam-Su.) kesdek Bir şeyi kaldırmak için
kerkez Akbaba (Çr.) altına konulan ağaç destek (İs.)
kerkinmek Sapık amaçla birinin kesdenkelek Kertenkele (İkipı-
arkasına değmek, sürtünmek nar-İs.) “Geliyom bahıyom, kes-
(Çevreli-Al.) “Başı sarıklı hoca, denkelek gibi soluyu.” Abaz 2004:
anana kerkinir her gece / Yayık.” 123
Gürsel 1997: 260 kesdenkelle Yer altına minik tü-
kerkitmek İleriye dönük planla- neller açarak yaşayan sarı renkli
rından vazgeçmek (İs.) büyük böcek, sukesen, danabur-
kerman Kale (Çr.) nu (İs.)
kerme Hayvan gübresi, kemre kes düşmek Utanılacak duruma
(Külah-Al.; Gölet-Ka.; Âşıkbükü- düşmek (Çr.)
Os.; Kamışlı-Su. ) “Davar kermesi kese (1) Kestirme, kısa yol (Ba.;
ile sığır kermesi bir olur mu?” Ars- Âşıkbükü-Os.; Ovakarapınar-Çr.)
laner 2016: 254 “Kese yollardan git hep yolu
kermi Kadınların kaşlarına sür- uzatma.” Yoksul 2013: 445
düğü kara boya (Su.) kese (2) Ev yönetimi (Su.)
kerte Derece (Çr.) kese (3) Meşin ya da boncuklu bir
kertiş kürtüş Pürüzlü, girintili çı- tür para cüzdanı (Beydili-Çr.)
kıntılı (Çr.) “Kayalar kertüş kür- kesecek 1. Meşin kesmekte kulla-
tüş / Kertüşüne gün düşmüş” Gös- nılan kunduracı aracı (Çr.)
terir 2011: 309 2. Hamur kesmeye yarayan yassı
kertlez Dişi dökülmüş yaşlı adam demir araç (Çr.)
(İs.) kese daşır Erkek aile reisi (Su.)
kertme (1) Arabada ağaçtan yapı- keseğen (1) 1. Fare (Sarimbey-
lan, yatağın dayandığı yastık Çr.) “Fareye keseğen, hindiye cu-
(Dağkıyısı-İs.) luk / Diyeni görürsen Çorumlu-
kertme (2) Dağlarda kendiliğin- dur o” Gösterir 2014: 79 2. Sebze
den yetişen küçük meyveli armut fidelerinin kökünü kesen uzunca
(Kalecikkaya-Al.) bir böcek (Çalyayla-Çr.)

312
312
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

keseğen (2) Kesici, keskin (Çr.) kesgeldeği gafaña vurusam bazar


“Pıçağım çok keseğendir.” Tdk ekmaa gibi uzadırım valla.” Gös-
1993: 4547 terir 2020: 42
kesek 1. Belin ya da çapanın çı- kesgi 1. Hamur kesmeye yarayan
kardığı sıkışmış kuru, iri toprak yassı demir araç (Çr.) 2. Arı ko-
parçası (Ba.; Evci-Bo.; Ahmetoğ- vanlarından bal almakta kullanı-
lan-Çr.) 2. Bütünün parçaları, lan bir ucu sivri, öteki ucu yassı,
parça (Dutçakallı-Çr.) “Birbiri ar- kaşığa benzer, bir metre uzunlu-
dınca düşen damlalar, kesekleri ğunda demir araç (Çr.)
dağıtıp yumuşatıyor…” Sarıyüce kesgin Keskin (Su.)
2006: 28 kesgüç Yufkayı sacın üzerinde çe-
kesekes Kesin olmayarak, şüpheli virmeye yarayan yassı tahta
(Çr.) “Onun ne olduğu bilinmez. (Âşıkbükü-Os.)
Ne Sünni ne Kızılbaş kesekestir.” kesi Suyun arktan bağa, bahçeye
Tdk 1993: 2761 çevrildiği yer (Ahmetoğlan-Çr.)
kes ekini Savrulmuş buğdayın so- “Keşikle bağına bahçesine su gö-
nunda kalmış samanlı, kavuzlu, türenler, ark kesilerini yoklayan-
kalitesiz buğday (Karagöz-Çr.) lar hep burada dururlardı.” Ça-
“Kes ekinini yayhadıydım, yarısı lışgan 2021: 53
gavuza gitti.” Kerman 1997: 22 kesik Hızlı yürüyemeyen, yorgun
keseklemek Sürülen tavsız topra- (Çr.) “O atı sakın alma kesiktir.”
ğın iri parçalar biçiminde çıkma- Tdk 1993: 4547
sı (Göcenovacığı-Çr.) "Toprağın kesildemek Güçsüz kalmak (Su.)
tavı kaçmış, kesekliyor. Çiftten kesilmek 1. Kaynayan şıra içinde-
başka her şeye benziyor görülen ki pekmez toprağının dibe çök-
iş." Gümüş 1977: 67 mesi, durulması (Çr.) “Şire kesildi
kesekli Ayran (Al.) mi?” Tdk 1993: 4548 2. Sütün
kesel Engel (Me.) kaynatılırken bozulması (İs.)
keseltek Tahtanın ya da kalasın kesim 1. Değer, eder (Os.) 2. Pa-
işe yarayan bölümü alındıktan zarlık (Su.) “Zamane güzeli kesim
sonra geriye kalan parçası ya da ister kesim / Başımdan sarığım
iri odun parçası (Ba.; İs.) “Şu aldı ister fesim” Ercan 1991: 275
odunun yanındaki keselteği ver, kesime verme Bir işi götürü ver-
önce onu atalım kazanın altına.” me (İs.; Su.)
Şahin 2020: 88 kesişmek Pazarlıkta anlaşmak,
kesen Harman yerindeki kalıntıla- uyuşmak (İs.; Çr.) “Ben görülecek
rı toplamaya yararayan tahta yerleri gördüm. Bedelini kesiş-
alet; sıyırgı (Su.) tim.” Tahir 2004: 173
kesene Kesinti (Çr.) keskeldek 1. Kesilen ağacın işe
keser enseli Sürekli inatçılık ya- yaramayan kısmı (Su.) 2. Odun
pan kimse (Os.) keserken alta konan kütük (Çr.)
keserlemek Engel olmak (Çr.) keskenmek El ile ya da bir şeyle
keseyen Fare (Büğdüz-Çr.) vuracak gibi yapmak, davranmak
kesgeldek Kütükten koparılmış (Kıcılı-Al.; Yerliköy-İs.) “Evrecini
büyük odun parçası (Acıpınar, keskenerek, evreci sokacağım gö-
Çalyayla, Morsümbül-Çr.) “Şu

313
313
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

zünüze, çenenizden alın elinize kestirmek Pekmez şırasını kay-


bindirin ecik.” Gümüş 1977: 63 nattıktan sonra durulmaya bı-
keslemek İşi yarıda bırakmak, rakmak (Ovakarapınar-Çr.)
kesmek (Çr.) “Orak biçerken herif “Oluktan helkelerle getirdiği şıra-
kesledi.” Tdk, 1993: 4548 yı, kestirilmek üzere leğenlere bo-
keslik Saman, sap konulan yer şaltıyordu.” Miyak 1945: 17
(Çr.) keş (1) Ağzın yanlarında biriken
kesmaşı Erişte hamuruna yumur- kir (Çr.) 2. Bulaşık (Su.) “Bırak
ta koymadan yoğurup keserek canım ağzı keşlinin biri.” Tdk
yapılan bir çorba (İs.) 1993: 4549
kesme hamır Ev makarnası, eriş- keş (2) Yağı alınmış yoğurttan ya
te (Su.; Büyükgülücek-Çr.) da sütten yapılan peynir (Bo.;
kesmek (1) Çekiştirmek, kötüle- Yerliköy-İs.; Çr.)
mek, dedikodusunu yapmak (Su.; keş (3) Delicoş, kabadayı (Su.)
Dutçakallı-Çr.) “Kaynanam kara keşemük kuruyemiş, kırıntı (Âşık-
testi / Beni oğluna kesti” Türkoğ- bükü-Os.)
lu 2007: 175 keşen 1. Çeltik tarlasını düzenle-
kesmek (2) Bırakmak (Su.) “Cu- mede kullanılan tırmık (Gölet-
varayı kesti.” Uçakcı, 2006: 368 Ka.; (Âşıkbükü-Os.; Çalyayla-Çr.)
kesmik (1) 1. Savrum sonucu 2. Çeltik tarlasını ekime hazırla-
oluşan, içinde buğday taneli ba- ma işlemi (Ka.)
şakların da bulunduğu iri saman keşenlemek Keşen denen araçla
yığını (Külah-Al.; Gökköy-Çr.) çeltik gölünü düzlemek (Âşıkbü-
2. İri saman (İs.) “Harmanlarda kü-Os.)
kesmik, süprüntü kalanaca evde keşermek Rengi solmak (Çr.)
yatamazdık.” İpek 2021: 162 keşgem Keşke (Su.)
kesmik (2) Kesilmiş sütün koyu keşik (1) 1. Sıra, nöbet (Kamışlı-
bölümü (Su.; Gökköy-Çr.) Su.; Büyükerikli-Uğ.; Karahisar-
kesmük Burunda kurumuş sert Çr.) “Değirmene gelen keşik bek-
sümük parçası, kesmik (Gölet- ler.” Yoksul 2013: 230 2. Yaylıma
Ka.; Âşıkbükü-Os.) “Elinde bur- çıkarılan sığır sürüsünü gütme
nundan çıkardığı kesmüğü ile oy- işi (Âşıkbükü-Os.) “Köyde kimin
nuyordu.” www.golet.tr.gg/ keşiği varsa beni bulur, bana ke-
kesmüklü Burnundaki sümük ar- şik güttürürlerdi.” Arslaner 2016:
tıklarını temizlemeyen, pasaklı 254
kişi, kesmikli (Âşıkbükü-Os.) keşik (2) Yemeni (Çr.)
kestek 1. Kesilen ağacın toprakta keşik keşik Sırayla (Ba.; İs.) “Gız
kalan kökü (Çr.) 2. Bir metreden bacım, görmüyon mu duzlu su az
kısa kesilmiş odun (Kızılhamza- bu sene, keşik keşik dolduralım
Or.) bari.” Şahin 2020: 88
kestenkele Kertenkele (Bademce- keşinen Keşik ile, sıra ile (Ba.; Çr.)
Ka.) “Salıngaca da keşinen biniñ do-
kestirme 1. Bir taşım kaynamış öşmeñ.” Özdemir 2019: 91
şıra (Su.) 2. Kaynayan sütün pıh- keşinotu Daha çok yol kıyılarında
tılaşmış durumu (Su.) yetişen bir bitki (Çalyayla-Çr.)

314
314
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

keşkek Dövülmüş buğday, etle kevranacı Düğün yemeklerini pi-


pişirilen bir çeşit yemek (Baltacı şiren kimse (Boğazkaya-Me.)
Mehmet Paşa-Os.; Ovakarapı- kevrankökü Yerelması (Os.)
nar-Çr.) “Yedikçe keşkeği madem kevren Yerelması (Os.)
gasılsa / Hazidirim key-fenisi kevük Ağaç dallarını aşağı çekme-
asılsa” Yoksul 2011: 88 de kullanılan çatal sopa (Gölet-
keş oyuğu İnsan biçimi verilerek Ka.)
kurutulmuş katı yoğurt (Çr.) kevük kesmek Donacak kadar
keşşik Eşek sürüsü (Su.) üşümek (Gölet-Ka.) “Dün gece
ket Eskiden potin üstüne geçirile- soğuktan kevük kestim.” www.-
rek bağlanan, diz kapağından to- golet.tr.gg/
puğa dek uzanan kösele tozluk kevüz Buğdayı elerken eleğin üs-
(Çr.) tüne toplanan çöpler, kavuz (İs.)
kete (1) Düğünlerde takı dışında keyfana Düğün yemeğini yapan
getirilen hediyeler (Gölet-Ka.) aşçı kadın (Karahacip-Or.)
“Düğün evine kete götürdün mü?” keyfene Ailede yeme içme işlerine
www.golet.tr.gg/ bakan kadın (Su.) “Ağanın keyfe-
kete (2) Yumurta, yağ katılıp yoğ- nesine, karısına göz koymuş.”
rularak hamurdan yapılan, özel Uçakcı, 2006b: 200
kaplarda pişirilen bir çeşit börek keyfeni Aşçı (Serban-Çr.) “Selman
(Kuyucak-Me.; Eskiekin-Çr.) "Na- Pak ırbık yetirir / Bir de keyfeni
ime ona her gün çay ısmarlar, ke- oturur” Koçak 1980: 215
te yedirirdi." Seyda 2006: 128 keygür ¦ kevgür (Âşıkbükü-Os.)
ketim Nüfus kütüğünde kaydı keyik Aba (Çr.) “Oğlan olsa olmasa
olmayan (Göcenovacığı-Çr.) "Üs- da çoban giyer keyiği, gelin gelse
tümde kayıtı yok. Dahi fıkara kız gelmese de kaynana yayar yayı-
bilene ketim." Gümüş 1977: 3 ğı.” Yoksul 2013: 514
keven Sakız, kitre, zamk çıkarılan, keykilme Arkaya doğru yaslanma
yakacak olarak da kullanılan di- (Su.)
kenli bir bitki (İs.) keyli 1. Dolayı, için (Çr.) “Ondan
kevgir pece Sofada yer alan bü- keyli darıldım.” Tdk 1993: 2779
yük kerpiç ocak (Bo.) 2. Başka (Çerkeş-Ba.) 3. Sonra
kevgür Sukabağından yapılan kap (Çerkeş-Ba.) “Bundan keyli bu
(Çalyayla, Çıkrık-Çr.) mahallede bizden başka gimse
kevik 1. Ağaç dallarını eğmek için buraya araba park edemeyecek.”
kullanılan ucu çatallı sopa (Türk- Şahin 2020: 88
ler-Çr.) 2. Hevenk, sepet, pekmez keysi yumak Giysi, çamaşır yıka-
sucuğu gibi şeyleri asmaya yara- mak (Çr.)
yan ağaç çengel (Ahmetoğlan, keyveni Aşçı kadın (Su.)
Çalyayla-Çr) “Ucu ke-vikli sopa- kez Kenar, kıyı (Su.)
larla Kavağın Dere yoluna dizilir- kezek ¦ kesek 1 (İs.; Os.)
dik.” Çalışgan 2021: 22 Kezik Kezban (Eskiköy-Çr.)
kevirli Niteliği düşük, en adi (İs- kıbal Biçim (giyim kuşam, görü-
mailköy-Çr.) “Kevirli tütünden bir nüş için) (Çr.)
tutam aldı.” Güven 2013: 190
kevlek Kuru mısır sapı (Or.)

315
315
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kıbde İmrenmek, özenmek (Su.) kıç (3) Bir şeyin ucu (Çr.)
"Şu çocuğun zekâsına kıbde edi- kıçayak Bir çeşit ayakkabı kalıbı
yorum." Tdk 1993: 2781 (Çr.) "Yemenilerini kıçayak keser-
kıble Güney (Al.) "İlçenin kıble sem senin ayağına eyi gelir." Tdk
tarafında bulutlar belirirse, orada 1993: 4551
yoğunlaşırsa yağmur yağacaktır." kıçın kıçın Geri geri, arka arka
Ayhan 2002: 233 (Çr.) "Sevincini saklayamamış,
kıbra Su kabı (Su.; Çr.) “Kıbrayı ca-yar mayar korkusuyle sırıta-
suya daldırdım / Doldu diye kal- rak kıçın kıçın savuşmaya bak-
dırdım” Gürsel 1997: 269 mıştı." Tahir 2004: 406
kıbrız Ateşli hastalıklara em ola- kıçkırmak Şölen vermek (Çr.)
rak kullanılan yüzü pürüzlü, mo- "Halit Hoca daha ne vakit bir kıç-
rumsu al, keçiboynuzu çekirde- kıracaksın?" Tdk 1993: 4551
ğine benzeyen bir çeşit boya kıdık Gerdan, çene altı (Küre-Al.;
maddesi (Çr.) Saray-İs.; Hacıhamza-Ka.) “El
kıcalak Çam kozalağı (İs.) görmeden ağ kıdıktan öpmeli /
kıcık (1) Boğazda yanma, gıcık Elin öptüğü yari nitmeli” Gürsel
(Çr.) 1997: 315
kıcık (2) Kuyruksuz kıvırcık ko- kıdılık Boyuna takılan inci, bon-
yun (Çr.) cuk dizisi, gerdanlık (Su.)
kıcılamak (1) Gıcırdamak (Çr.) kıdım Biraz, ufak parça (İs.) "Bir
kıcılamak (2) Karlı havalardaki kıdım çekirdekten kocaman ağaç-
aşırı soğuk (İsahacı, Kıcılı-Al.) ları var ediyor." Gümüş 1977: 5
“Kardan kıcılıyor dağların başı / kıdıman Zamanından önce doğan
İnsan bırakır mı hiç arkadaşı” insan ya da hayvan (Çr.)
Arısoy 1970: 75 kıdım kıdım 1 Az az, küçük küçük
kıcındırmak Pişman etmek (Çr.) (Çr.) "Benim kız yemeği de kıdım
kıcırdamak Gıcırdamak (İs.) kıdım yer." Tdk 1993: 4551
kıcırım boğmak Zorla yapmak 2. Ağır ağır, yavaş yavaş (Evci-
(Ka.) Bo.; İs.) "Kıdım kıdım, kanlı terler
kıcırım bükmek Zorla yapmak dökerek tepeye ulaştık." Sarıyüce
(Ka.) 2006: 122
kıcırkanmak İstememek, çeke- kıdış Koyun, keçi kulaklarını çiğ-
memek (İs.) ken yiyen kimse (Çr.) "Kıdışa kel-
kıcırlı Semiz, şişman (Çr.) "Olan le üttüren kulaklarını bulamaz."
amma da kıcırlı karı ha!." Tdk Tdk 1993: 4551
1993: 4550 kıfıdak Yavaşça, sessizce (İsmail-
kıcıt etmek Kıskandırmak (Çr.) köy-Çr.) “Yanımdaki gobeller kıfı-
kıç (1) Arka (Sarimbey-Çr.) "Defe dak oturdular.” Güven 2013: 89
gelmeyen kıçını, davula germe." kıfıdanak Yavaşça (Göcenovacığı-
Gürsel 1997: 253 Çr.) "Ana kedi kazanı açıyor diye
kıç (2) 1. Ayak (İs.; Eskiekin-Çr.) bağırınca hemen kıfıdanak yat-
2. Bacağın diz kapağından aşağı tım." Ertekin 1946: 21
bölümü (Çr.) "Bizim gelin benden kıfıl Kurutulmuş labada çiçeği
kaçar, başını örter, kıçını açar." (Çr.)
Gürsel 1997: 251

316
316
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kıfı tutmak İsteklenmek, canlan- kıkırdak Küçük küçük kesilip


mak (Çr.) yağda kızartılarak çorbalara ko-
kıf kıf eğilmek Meyve çokluğun- nan hamur (Çr.) “Kıkır kıkır gül-
dan dalların sarkması, eğilmesi meyinen kıkırdak pişmez.” Yoksul
(Çr.) 2013: 447
kığı Çalgı (Çr.) kıkırdamak Kıkır kıkır gülmek
kığıl Koyun, keçi gübresi (Elvan- (Çr) “Oğlan bi süre kıkırdadıktan
çelebi-Me.) sonra, olanı biteni anlatmış ana-
kığılcım Kıvılcım (Göcenovacığı- sına.” Özçatalbaş 2002: 134
Çr.) "Yatakların üstüne düşen kı- kık kık kıbak Keklik ötüşü (Çr.)
ğılcımları misafirler söyündürmü- kıl Keçi kılı (Çitli-Me.)
ye uğraşıyorlar." Ertekin 1946: 22 kılağı Süs, boya, cila (Çr.)
kığıl kığıl etmek Yaltaklık etmek, kılağlanmak Süslenmek, boyan-
el oğuşturmak (Çr.) mak (Çr.) "Şimdiki kızlar kılağ-
kığılcım gibi Sürekli, tez (Çr.) “Kı- lanıp çarşıya çıkıyorlar." Tdk
ğılcım gibi kapı çalıyorsun.” Tdk 1993: 4551
1993: 4551 kılan Tüyü bozulmuş, kılı çoğal-
kığırdım günü Arifeden bir gün mış tiftik keçi (Çr.)
önceki gün (Su.) kılanı ¦ kılan (Çr.)
kığırmak Çağırmak (Çr.) kılaptan Süslü, giyimli kuşamlı
kığırşak 1. Buruşmuş (Çr.) 2. On- (Çr.)
düleli, kıvrılmış saç (Çr.) kılav Süs, boya, cila (Çr.)
kığış (1) Kışın, nehir ya da çayla- kılavlamak Keskinletmek, bile-
rın sürüklediği buz parçaları mek (Ba.; İs.) “Abdişgilin evin
(Kavşut-Su.) “Delice’den kığış önündeki kösüreyle bıçakları bi
akıyor." Tdk 1993: 2790 gılavladım ki deme, kıl yarıyo.”
kığış (2) 1. Yaprakları üstünde Şahin 2020: 88
kurumuş ağaç dalları (Çıkrık-Çr.) kılavlanmak Süslenmek, boyan-
“Kısa kısa ardıçlar / Dökülüyor mak (Çr.)
kığışlar” Serin 1995: 143 2. Ku- kılavlı Keskin (İs.)
ruyan dalların yel estikçe çıkar- kılavuz Dünürlüğü bozmak için
dığı ses (Çr.) oğlana, dünür gidilecek kıza iliş-
kığış (3) ¦ livik (Kuşsaray-Çr.) kin olumsuz telkinlerde bulunan
kığış kığış Buzlu suyun akarken kimse (Çr.) "Bu kılavuzlar oğla-
çıkardığı ses (Çr.) nın yanına sokulurlar…" Koçak
kığışdamak Yel estikçe kuru yap- 1938: 8
rakların sürtünerek ses çıkarma- kılcan İnce, gelişmemiş, zayıf
sı, hışırdaması (Çr.) (Çalyayla-Çr.)
kığışlamak ¦ kığışdamak (Çr.) kılçık atmak Yapılmakta olan bir
kığıştak Ucuna birkaç halka ta- işi, özellikle dünürlük işini boz-
kılmış, eşek sürmekte kullanılan mak (Evcikuzkışla, Karagöz-Çr.)
kısa değnek (Çr.) “Elin dünürlük işine kılçık atma.”
kığıştı ¦ kığış 2 (Çr.) Yoksul 2013: 280
kıh Koyun, keçi dışkısı (Su.) kıldır Sürekli, arka arkaya (İs.)
kıhırdak Kuyruk yağının kavrul- “Kıldır kıldır sürüdü.” Tdk 1993:
muşu (Su.) 2795

317
317
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kıldırdamak 1. Gürültü etmek kımıl 1. Zayıflıktan insana dada-


(İs.) 2. Yaltaklanmak (Çr.) nan bit (Büğdüz-Çr.) 2. Ufak su
kıldır kıldır Yaltaklanarak (Çr.) kurdu (Su.)
kılıcına koymak Dikdörtgen bi- kımıldak Ağır, yavaş iş yapan
çimindeki ağaç, demir, tuğla gibi kimse (Çr.)
şeyleri dar olan yüzleri üzerine kımıl kımıl Yavaş yavaş, ağır ağır
koymak (İs.) (İs.)
kılıç Karasabanda okla eneği bir- kımıl kımıl kımıldamak İşi ağır,
leştiren parça (Dutçakallı, Sevin- yavaş yapmak (Çr.)
dikalan-Çr.) kımkım 1. Ağır ağır konuşan kim-
kılıçarı Peteğini sepetin uzunla- se (Çr.) 2. Konuşması iyi anlaşıl-
masına yapan arı (Sevindikalan- mayan kimse (Çr.)
Çr.) kımkım etmek İşi ağır ağır yap-
kılıç kırma Sırtta oluşan ağrıların mak, oyalanmak (İs.)
el almış kişilerce giderilmesi (Ba- kımramak Kımıldamak, kıpırda-
demce-Ka.) mak (Ba.; İs.) “Öteki omzunda ye-
kılık (1) Değişik, özel biçim, yol niden kımrıyordu Eyüp.” Gümüş
(İs.) 1977: 47
kılık (2) Bir kimsenin resmi, fo- kımraşmak Kımıldamak, kıpır-
toğrafı (Çr.) “Bugün kılıkçıya git- damak (Evci-Bo.; Serban-Çr.)
tim, kılığımı çektirdim.” Tdk “Kımraştıkça her tarafım sızılar /
1993: 4552 Bir yandan bir yana dönemez ol-
kılıkçı Fotoğrafçı (Çr.) dum” Koçak 1980: 327
kılınmak Yaltaklanmak, boyun eğ- kınacı Düğünde kızın giysilerini
mek (Akçalı-Su.; Serban-Çr.) kız evine götüren kadınlar (Eşen-
“Korktuklarına da kılınıyorlar / çay-Çr.)
Tecirip eyledim vicdanlarını” Ko- kınacık Yağmurun çok yağması
çak 1980: 303 nedeniyle başakların arasında
kılkuyruk Düzenci, yalancı (Çr.) kalan damlaların oluşturduğu
“Sen bu kılkuyrukları mı inlet- pas rengindeki hastalık (Ovasa-
mektesin?” Tahir 2004: 172 ray-Çr.)
kıllama Köylü kızların bellerine kına davarı Düğünde, yemek ya-
bağladıkları yünden yapılmış pılmak üzere süslenerek kız evi-
püsküllü kuşak (Su.) ne götürülen davar (Kıcılı-Al.)
kılle Kâr, kazanç, gelir (Çr.) kınalamak Ayırt etmek için ko-
kıllet (1) Azlık, yokluk (Çr.) yunlara kiremit rengi boya sür-
kıllet (2) Kareli ya da yuvarlak mek (Su.)
köşe yastığı (İs.) kınamak Ayıplamak (İs.; Ka.; Me.)
kıllık Oyunda bozgunculuk yapan, "Belki acıyanları, yazıklayanları
mızıkçı (İs.) var ama biliyorum, çoğu beni kı-
kıltıma Yayık olarak kullanılan nıyor." Gümüş 1977: 134
küp (Os.) kına silkeleme Gelinin başına
kımçıtmak Keserken kopartmak yakılan kınanın hamama götürü-
(Yerliköy-İs.) lüp yıkanması (Çr.)
kınaşık Aralık (Me.)

318
318
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kınbıçağı Kında taşınan bıçak, kıpık Aralık, az açık (Çr.) “Kıpık


küçük kama (İs.; Eskiköy-Çr.) gözlerine kurban olsunlar senin.”
kıncalamak Bilip bilmeden fikir Yoksul 2013: 448
yürütmek (İs.) kıpıktırmak Aradığı kimseyi ya-
kıncalmak Olduğundan başka kalamak, sıkıştırmak (Çr.)
görünmek, yapmacık davranış- kıpınma Çok hızlı koşma (Al.)
larda bulunmak, gösteriş yap- kıpırız Az gelirli, yoksul (Çr.)
mak (Su.) kıpıtmak ¦ kıpmak (Çr.)
kıncıfır 1. Naz, cilve (Çr.) 2. Her kıpla Kıble (Çr.)
şeyi ince ince düşünen, hoş gör- kıpmak Göz kapaklarını az arala-
meyen (İs.) yarak bakmak (Sarimbey-Çr.)
kıncıfırlanmak İstemeyerek gön- “Kolay dedi Hamit, şaş gözünü
lü yatmak (İs.) kıptı Muhtara.” Gümüş Ty: 4
kındap Sicim (İs.; Çalyayla-Çr.) kıpra Su tulumu (Çr.)
"Yaklaşık 20 santim uzunluğun- kıpramak Davranmak, hareket
daki kındabı göstererek..." Kala- etmek (Göcenovacığı-Çr.) "Liyme
yoğlu 2017: 186 liyme doğrar adamı, acımaz. Kılı
kındım Eğlenti (Me.) kıpramaz, kıymık kıymık eder in-
kındımcı Çalgıcı (Çr.) sanı." Gümüş 1977: 20
kındıra Bir çeşit kamış (Ahme- kıpranmak Davranmak, hareket
toğlan-Çr.) "Şu deyosun tarlası / etmek (Çr.) "Kıpranma! Yandın
Çeltik değil kındıra" Aşık 2003: bil! diye bağırdı." Tahir 2006: 249
127 kıpraşmak Yavaşça kımıldamak
kındırı buğday Yeğlenen bir çeşit (Elvançelebi-Me.) "Damarları
buğday (Çr.) kıpraşıyor. Ölmemiş amma can
kınğılı Soluk alırken boğazından çekişiyor." Sarıyüce 2004: 61
ses çıkan (Çr.) kıraltı Kırlık, saçtaki aklık (Çr.)
kınık (1) Kanmış, doymuş, alışkın kıramise ¦ gıramise (Çr.)
(Çr.) kıran (1) Çevre, yakın yerler (Çr.)
kınık (2) Kaynak (İs.) “Elin geçtiği kırandan sen de geç.”
kınıkmak Kanmak, doymak, alış- Yoksul 2013: 280
mak (Çr.) kıran (2) Çoluk çocuk (Göceno-
kınıksımak ¦ kınıkmak (Çr.) vacığı-Çr.) “Anam böyle bir şey
kınlık Kama, bıçak gibi gereçlere pişirdiği zaman kıranlar beyriniz
kın yapmak için hazırlanan ağaç, düşer, canınız çekinir diye iptida
meşin (Çr.) birer lokma bize verirdi.” Ertekin
kınnap Bir ip türü (Al.) 1946: 20
kınnık ¦ kınlık (Çr.) kırannamak Dönmek (Çr.)
kınpıçağı ¦ kınbıçağı (Çr.) kırartı Kırlık, saçtaki aklık (Çr.)
kıntıma Kıtlık, azlık (Çr.) kırbız ¦ kıbrız (Çr.)
kıpçıtmak (1) 1. Amacı saptırmak kırcı 1. Dolu (Su.) 2. Ufak, sert
(Çr.) 2. Yalan söylemek (Çr.) taneli kar (Yazır-Bo.; Akçalı-Su.)
kıpçıtmak (2) Kesmek, koparmak “Kayayı kırcı tuttu / Dibini burcu
(Göcenovacığı-Çr.) "Kamayı dür- tuttu” Ayhan 2002: 173
tüyorum yoksa, kıp-çıtıyorum kel- kırç etmek Kapının açılırken ses
leni." Gümüş 1977: 47 çıkarmaksı (Çr.)

319
319
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kırçı Çatı saçaklarını, ağaç dalları- sa / Ay akşamdan doğmuştur”


nı saran buzlar (Eskiyapar-Al.) Gösterir 2011: 305
“Kırçılı boranlı dağlar aşınca / kırık (2) 1. Eşek yavrusu (Gölet-
Alın bu nameyi uçun turnalar” Ka.) 2. Tazı ile köpeğin melezi
Barışcan 2001: 126 (Çr.)
kırçıl Saçı sakalı ağarmaya başla- kırık dökük Ufak tefek iş ya da
mış kimse (Göcenovacığı-Çr.) "El nesne (Çr.)
kadar sübyanıken avrat olup kır- kırık düzen Düzensiz (Çr.)
çıl koynuna girmedim mi bunak?" kırık kırtık Ufak tefek, döküntü,
Gümüş 1977: 92 işe yaramaz ev eşyası (Çr.)
kırço 1. Kır saçlı insan ya da kır kırıklanmak ¦ kırışmak 2 (İs.)
tüylü hayvan (Çr.) 2. Saçı, sakalı kırıklı İçinde kırık parçaları olan
ağarmaya başlamış kimse (Çr.) nesne (Çr.) “En eyi pirinç diye al-
kırdım Değneklerle oynanan bir dım, yine kırıklı çıktı.” Tdk 1993:
çocuk oyunu (Fındıklı-Or.) 4555
kırdırayak Topallayarak yürüyen kırık yaylı Yürüme özürlü, topal
kimse (İs.) (Os.)
kırdırmak Göbek atarak oynamak kırıntı Çerez (Çr.)
(Çr.) kırışık Övünen kimse (Çr.)
kırf 1. Biçilen ekin toplandıktan kırışmak 1. ¦ gırışmak (Yazır-
sonra anız içinde kalmış başak Bo.; Körkü-Su.; Eskiekin, Evci-
(Sarimbey-Çr.) 2. Çeşitli neden- ortakışla-Çr.) 2. Cilvelenmek,
lerle yere serilmiş, işe yarama- kendini beğendirme çabasında
yacak duruma gelmiş ekin, sebze olmak (Körkü-Su.) “Kırış güzelim
meyve (Çıkrık-Çr.) kırış / İyalerin beş garış” Kur-
kırfacan Bozgun, ezgin, acınacak toğlu 1998: 65
durumda (Göcenovacığı-Çr.) kırıtkan Kendini beğenmiş, mağ-
“Kırfacan gibi yazılara dökülmüş rur (İs.)
köylü.” Gümüş 1977: 20) kırıtmak Başını dikerek gösteriş
kırf etmek 1. Koparmak, ezmek, yapmak, kasılmak (İs.; Os.; Uğ.)
dağıtmak (Çr.) 2. Hastalıktan ya- “Çingene gelini gibi kırıtıp dur-
tağa düşmek (Çr.) ma.” Yoksul 2013: 210
kırgı Dağ ya da yaylaların yalçın, kırkal Hamut, atların hamutu (Al.)
sarp, keskin yerleri (Alembeyli- kırk dağıtma Kırkı çıkan çocuğun
Su.) ilk kez dışarı çıkarılması (İs.)
kırgın (1) Düşük, aşağı (fiyat ba- “Kırk dağıtmaya gidilen evde ço-
kımından) (İs.) “Son günlerde pi- cuğa yumurta, elbise, yiyecek gibi
yasa kırgın.” Tdk 1993: 2822 şeyler verilmektedir.” Balıkçı
kırgın (2) Öldürücü hastalık sal- 2010: 102
gını (Çr.) “Anladım, dedi. Kolera kırkdilim Hayvanların kat kat
dedikleri kırgın bu.” Sarıyüce olan midesi, şirden (İs.)
2004: 17 kırk günlük Mayıs ayında çıkan,
kırık (1) Kadınların evlilik dışı ilgi kırk günde yetişen bir çeşit bakla
kurduğu erkek sevgili (Arpalık, (Çalyayla-Çr.)
Dutçakallı-Çr.) “Öksüz kırığa çık- kırkhaydar Greyder (Al.)
kırkı Koyun kırkacak aygıt (Su.)

320
320
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kırkı karışmak Bir çocuğun do- kırılmış arpa (Beydili-Çr.) "Hay-


ğumundan kırk gün geçmeden van yemi için öğütülene kırma adı
başka bir çocuğun doğması (Çal- verilirdi." Ozulu 2016: 69
yayla, Güvenli, Karagöz-Çr.) “Yeni kırma (3) Yeni yapılan evlerin
gelinle loğusanın kırkı da karışır.” üzerine atılan taşıyıcı ahşap kiriş
Balıkçı 2010: 99 (Bo.; Or.)
kırkır ¦ kırlak (Çr.) kırmaşmak Kımıldamak, yerin-
kırkıt ¦ kirkit (Su.) den oynamak (Yerliköy-İs.; Su.)
kırklama Doğumdan sonra, anne kırmızı Domates (Kıcılı-Al.; Ahme-
ile bebeğinin kötü ruhlardan ko- toğlan-Çr.) “Bugün kırmızı sala-
runacağı inancıyla kırk tane taş tası yedim.” Tdk 1993: 2834
kullanılarak yıkanması (Kamışlı- kırna Sıska, hastalıktan sararmış
Su.; Çr.) “Bebeğin kırkı çıkınca kimse (Çr.)
gelin hanım kırklanır.” Bayram kırnak Güzel kız ya da kadın işçi
2008: 278 (Çr.)
kırklı Doğumunun üzerinden kırk kırnav Erkek isteyen kızgın dişi
gün geçmemiş çocuk; çocuğun kedi (Ovasaray-Çr.)
annesine (Dereköy-İs.; Çalyayla- kırnava gelmek Dişi kedinin çift-
Çr.) “Kırklı olan evden ateş götü- leşmek istemesi (Çr.)
rülmezdi.” Balıkçı 2010: 99 kırnaz 1. Çok zayıf, sıska (Çr.) 2.
kırklık Davar kırkılan büyük ma- Hastalıktan sararmış kimse (Çr.)
kas (Kamışlı-Su.; Beydili-Çr.) kırpa Su tulumu (Çr.)
“Kırklığın kesmediğine makas kırpışmak Birbirine sürmek (İs.)
neylesin?” Yoksul 2013: 450 kırpıtmak Hayvanın korkudan
kırkma (1) Alnın üzerine sarkıtı- kulaklarını dikmesi (İs.)
lan kısa kesilmiş saç, kâkül (İs.) kırpuk Kısa boylu (Yağcılar-Ka.)
“Yavrum bir şeftali ver / Kırkma kırr Eşek durdurma ünlemi (Su.)
kekil altından” Ertekin 2006: 31 kırrıklamak El ya da parmakla
kırkma (2) Koyun, keçi gibi hay- birinin kalçasına dokunmak (Çr.)
vanların tüylerini kesme (Kamış- kırtış Çiçek bozuğu yüzlü kimse
lı-Su.; Çr.) “Kırkılmaya kırkılmaya (Çr.)
keçileri kıl boğdu.” Tahir 2006: 18 kırtik Kırılıp ufalmış parça; sabun
kırlak Geveze, çok konuşan kadın artığı (Aşağıfındıklı-Su.; Çr.)
(Çr.) kırtikli Kenarı girintili çıkıntılı
kırlamak Guruldamak (Göceno- olan (Aşağıfındıklı-Su.)
vacığı-Çr.) “Biraz sonra karnım kırt kırt Bıçakla kesilen nesnenin
kırlamıya başladı.” Ertekin 1946: çıkardığı ses (Çr.)
20 kırtlama ¦ kıtlama (Çr.)
kırlanmak Çok konuşmak, geve- kırtlan Ekin bitmeyen kıraç yer
zelik etmek (Çr.) (Bayat-İs.)
kırlatmak Çok konuşturmak (Çr.) kısga Kısa (Kalecikkaya-Al.)
“Çekil, onu da kırlatma.” Tdk kısık (1) Kol ya da bacaktaki oy-
1993: 4555 nak yerler (Çr.)
kırma (1) Bir çeşit av tüfeği (Çr.) kısık (2) Köşe, bucak, ara (Çr.)
kırma (2) Hayvanlara yedirmek kısır (1) Bir yıl kuzulamış, ikinci
için hazırlanan un kepeği ya da yıl kuzulamamış koyun (İsahacı,

321
321
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Kıcılı-Al.; Karagöz-Çr.) “Sürüleri kıtıl ¦ kıtil 1 (Çr.)


ovalara ağdırdı / Kısırlar topla- kıtım kıtım Küçük küçük, azar
yan tüccarcı geldi” Arısoy 1970: azar (Su.)
103 kıtırlı düğün çorbası Yoğurt,
kısır (2) Bulgur, taze soğan, may- yumurta, un kullanılarak düğün-
danoz, baharat karışımından lerde yapılan bir çorba (Çr.)
oluşan bir tür salata (Haydar-Al.; kıtırpiyos Adi, cimri (Gölet-Ka.)
Su.) “Çay kahve, kısır salatası, bir “Bırak şu kıtırpiyosu. Bizi onunla
tür gözleme olan yanıç partileri uğraştırma.” www.golet.tr.gg/
düzenliyor.” Sarıyüce 2004: 190 kıtil 1. Yatağın, yorganın iç astarı
kısır pısır Dedikodu (Su.) “Kısır (Turgut-Çr.) 2. Eski yorgan (Çr.)
pısır, Osman Ağa’nın evini yah- “Ben her şeye razıyım / Kıtil yor-
mış.” Uçakcı 2006: 219 gan olsa da” Aytekin 2003: 15
kıskı Çeki üstüne ya da alın altını- kıtlama Şekeri ağızda tutarak çay
nın üstüne bağlanan mor yazma içme (İs.)
(Su.; Çr.) “Çekişi var çimeni / Kıs- kıtmır Kısa boylu kimse (İs.; Akça-
kısı var yemeni” Ertekin 2006: 39 lı-Su.) “Gerçeklerden alamadım
kıskıcı Aşırı derecede tutumlu dilimi / Çoğaldı zamanın kıtmır
(Os.) zalimi” Arız 2005a: 216
kıskılamak İnsan ya da hayvanı kıtmir Gözü dar, cimri (Dutçakallı,
kavgaya kışkırtmak (İs.) Sarimbey-Çr.)
kısmık Gözü dar, cimri (Külah-Al.; kıvanmak Sevinmek (Su.) “Halil
Çalyayla, Dutçakallı, Gökköy-Çr.) kıvanarak düşündü.” Sarıyüce
kısmıkcı Cimri, pinti (Çr.) 2004: 272
kısnık Cimri, pinti (Su.) kıvıç İnce çam dalı, çamların iğne
kıstı Altınlardan yapılan bir çeşit gibi olan yaprakları (Ka.; Çal-
gerdanlık (İs.) "Kıstıyı mı soru- yayla-Çr.) “Hasan korudan çok
yon; yoksa turaları mı?" Benice kıvıç kesmiş.” Tdk 1993: 2849
2002: 115 kıvık kapının, pencerenin az ara-
kışılamak Kümes hayvanlarını lık olması, kıyık (İs.; Çıkrık-Çr.)
kovalamak (Çr.) "Herif elinin ter- kıvıktırmak Gözünü korkutarak
siyle pencereden gelen iniltiyi kı- istediğini yaptırmak (Çr.)
şıladı." Tahir 2007: 330 kıvıl kıvıl Kaynaşma, canlılık (Ka.;
kışla Koyun, keçi sürülerinin gece- Su.) “Sokaklar kıvıl kıvıl insan
lediği ya da kışın barındıkları ka- kaynıyordu.” Sarıyüce 2004: 177
palı ağıl (İbik-İs.) "Köyün kışlasını kıvılcım gibi Sürekli, tez (Çr.)
bu yıl 250 liraya sattılar." Tdk kıvırmak Aşırmak, çalmak (Ka.)
1993: 2846 kıvırşak 1. Buruşmuş (Çr.) 2. On-
kışlamak Kümes hayvanlarını ko- düleli, kıvrılmış saç (Çr.)
valamak (Çr.) "Para verip it sürü- kıvıtmak Kapıyı ya da pencereyi
lerini gardiyanlara kışlatmak is- aralamak (Külah-Al.)
temişler." Tahir 2007: 298 kıvrak (1) Aceleci (İs.)
kışla penceresi Eskiden örülen kıvrak (2) Çok bükülmüş nesne
bir çorap ya da çorap nakışı (Çr.) iplik, tel (Çr.)
kış yarısı Bir köy seyirlik oyunu
(Çr.)

322
322
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kıvrak gömlek Çok bükülmüş kıyık (2) Kıyı, kenar (Çr.) “Arkın
iplikten dokunmuş dayanıklı ku- kıyığında giden arka düşebilir.”
maştan yapılan gömlek (Çr.) Yoksul 2013: 67
kıvraşık Birbirine sarılmış (İs.) kıyık etmek ¦ gıyıtmak (Çr.)
“Sarmaşık, kavakla öyle kıvraşık kıyıklatmak ¦ gıyıtmak (Çr.)
ki kesmeden aralanmaz.” Tdk kıyı küştere Yan rendesi (Ka.)
1993: 2852 kıyılamak Ayırmak, dışlamak
kıvratma Bükülmüş iplikten ev (Hımıroğlu, Karagöz-Çr.) “İki bü-
tezgahlarında dokunan, iç çama- yük ağabeyi yanlarına babalarını
şırı yapımında kullanılan bez da alarak diğer dört kardeşini kı-
(Su.; Çr.) yılarlar.” Akkaya 2011: 493
kıvratma gömlek Gündelik giyim kıyılı Çorum halayına benzeyen
için kullanılan, keten kumaşın- bir halk oyunu (Sevindikalan-
dan yapılmış düz gömlek (Çr.) Çr.)
kıvratmak İpi katladıktan sonra kıyın çoyun Azar azar biriktirmek
iyice bükmek, tel gibi şeyleri ya da birikmiş olanı azar azar tü-
burmak (İs.) “Çuval, kilim gibi ketmek (Dutçakallı-Çr.)
dokunan şeylerin erişini kıvratır- kıyın kıyın Yavaş yavaş, sezdir-
lar.” Tdk 1993: 2853 meden yaklaşmak (Ba.) “Hani
kıvrık Dönemeç (Çr.) “Aha, yolun Çörtlen’in etrafında yaymayacaa-
şu kıvrığına varınca sağa döner- dın davarı, n’oldu? Kıyın kıyın ge-
sin.” Tdk 1993: 4558 liyon.” Şahin 2020: 89
kıvrım Dönemeç (Çr.) kıyın sayın Utanarak, sıkılarak
kıvrışık 1. Buruşuk, kırışık, eğri (Göcenovacığı-Çr.) “O sözü, niha-
büğrü (İs.) 2. Kıvırcık (İs.) “Kıvrı- yet kıyın sayın açabildi.” Akalan
şık saçlı.” Tdk 1993: 2853 1996: 30
kıvrışmak Bükülmek, buruşmak kıyır kıyır Bitkileri ya da yemişle-
(Çalyayla-Çr.) ri yerken çıkan ses (Evci-Bo.)
kıyak 1. Güzel, biçimli, yakışık- “Keçilerin doymak kanmak bil-
lı,düzgün giyimli (İs.) “Anlatılan- meyen çeneleri, kıyır kıyır, onları
lardan da kıyakmış karı.” Güven sömürüp yutuyor.” Sarıyüce 2006:
2017: 117 2. İyi, çok iyi (Al.; Eski- 33
ekin-Çr.) “Kemaliye kıyak çörek kıyıtmak Aralamak (Ba.) “Pence-
çekerdi / Tangır Nenem yamar reyi kıyıt da biz de görelim biraz.”
yamar dikerdi” Kurtoğlu 1998: 14 Şahin 2020: 89
kıyak kıyak Tavuk sesi (Çr.) kıyı toklusu Pişirilerek yenen bir
kıyam durmak Ayağa kalkarak çeşit ot (Çalyayla-Çr.)
saygı göstermek (Dutçakallı-Çr.) kıykaç ¦ kıygışık (Çr.)
kıydırık ¦ kıygışık (Çr.) kıykıla kalmak 1. ¦ kaykılmak 1
kıygıdı Çalgı (Çr.) (Çr.) 2. ¦ kaykılmak 2 (Çr.)
kıygışık Topal, bacağı eğri kimse kıykıy Çalgı (Çr.)
(Çr.) kıylıklı Kıyıları çıkıntılı (Çr.) "Kıy-
kıygıy Çalgı (Çr.) lıklı zahan." Tdk 1993: 4558
kıyı Ahşap çit (Kargı Yaylası-Ka.) kıyma (1) Asma yapraklarını par-
kıyık (1) Aralık, az açık (Çr.) çalayıp pişirerek yapılan bir ye-
mek (Arpalık, Morsümbül-Çr.)

323
323
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kıyma (2) Küçük kuşbaşı etlerden kızansak Kızana gelmiş hay-


kavrularak yapılmış kışlık ka- van(İs.)
vurma (Çr.) "İki davar kesdik, kızarçı Mızıkçı, oyunbozan (Ala-
etini kıyma ettik." Tdk 1993: 2857 cahöyük-Al.; İs.) “Kız evi kızarçı
kıymıcık ¦ kıymık (Çr.) olur.” Yoksul 2013: 452
kıynak Ceviz içinin yarısı ya da kızarçılık Oyun kurallarına aykırı
dörtte biri (İs.; Baltacı Mehmet davranış, oyunbozanlık (İs.) "Oy-
Paşa-Os.) “Ceviz içi dört kıynak / namıyorum diyerek ya da yarıda
Gönlüm senden ayrılmak” Ertekin bırakarak kızarçılık yapmak yok-
2006: 39 tu." Kalayoğlu 2017: 27
kıynaşmak Oynamak, kımıldamak kız evi Gelin çıkaran eve düğün
(Çr.) süresince verilen ad (Çr.) "Kız evi
kıyrat Altın gibi değerli maden- önüne gelen davulcu makamına
lerde ölçü, ayar (Çr.) başlar." Dedebaş 1941: 10
kıyrat kıyrat Oranlayarak, ölçülü kızık Güneş yanığı (İs.)
olarak (Çr.) kızılak Kızılcık ağacı ile meyvesi
kıytak Ufak tefek, kısa boylu kim- (Ka.; Os.)
se (Çr.) kızılca (1) Kızamık (Çr.)
kızak Buğday sapı çekmek için kızılca (2) Pişirilerek yenen, geniş
ağaçtan yapılmış tekerleksiz bir yapraklı bir ot; yabanıl ıspanak
çeşit taşıt (Çalyayla-Çr.) (Ahmetoğlan-Çr.) “Pür gibi minik
kızamık Yeşil yaprakları ile sal- yaprakları olan kızılca oymakla-
kım biçimindeki küçük kırmızı rını da ziyaret ederdim.” Çalışgan
meyveleri yenebilen dikenli bir 2021: 220
çalı (İs.; Çalyayla, Dutçakallı, Şen- kızılger Kulaklarının üstü, omuz
dere-Çr.) “Haydi kızamık yemeye başları kızıl olan kara keçi (Çr.)
gidelim." Kalayoğlu 2017: 217 kızılgevrek Kızıl hastalığı (Çr.)
kızan (1) Kedi, köpek, kurt gibi kızılgicik Bir göz hastalığı (Çr.)
hayvanların çiftleşmek isteği kızılkır Pekmezköpüğü de denilen
gösterdiği durum ya da zaman bir renk at (İs.)
(Su.; Ahmetoğlan-Çr.) “Ayran kızılot Bağlarda teveklere sarılan
vakti Kürt’ten, harman vakti sarmaşıkgillerden bir ot (İs.;
Türk’ten, kızan vak-ti kurttan sa- Ovasaray-Çr.)
kınmalıdır.” Ertekin 1939: 28 kızıl önlük ¦ kızılümük (Çr.)
kızan (2) Erkek çocuk, delikanlı kızılümük Gırtlak, yemek borusu
(Haydar-Al.; Akçalı-Su.; Boğaba- (İs.)
ğı, Eskiekin-Çr.) “Yiğit olan yiğit kızılyörük Yüzde çıkan bir cilt
karısından kızanından önce atını hastalığı (Kınıkdeliler, Küçükgü-
düşü-nür.” Sarıyüce 2004: 270 lücek-Çr.)
kızana gelmek Dişi kedi, köpeğin kızılyüğrük Yılancık hastalığı
erkek istemesi (İs.) “En gem al- (Kamışlı-Su.; Gökköy-Çr.) “Halk
maz herifleri kızana gelmiş it gibi arasında kızılyüğrük denilen bir
ardı sıra sürüdüğü…” Tahir 2004: rahatsızlığı ovarak geçkesine yar-
142 dımcı olurdu.” Doğan 2004: 83
kızanmak Hayvanın eş istemesi, kızınmak (1) Isınmak (İs.; Kamış-
kösnümek (Göcenovacığı-Çr.) lı-Su.)

324
324
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kızınmak (2) Kıskanmak, bir şeyi Yalnız çalışmakla dolar mı kile?”


başkasından sakınmak, esirge- Özgür 2002: 112
mek (Obruk-Do.; Kargı-Os.; Çal- kilik Çocuklar için yapılan küçük
yayla-Çr.) pide (Çr.)
kızışmak Hayvanın eş isteme za- kilise direği Uzun boylu kimse
manının gelmesi (Çr.) “Kız bir (Al.)
kez kızışmış, şimdi karşılık ver- kilitlevu Ahşap kilit sistemi (Os.)
mezsen el alem ne der.” Destanoğ- kilitperi Kilitlerin içindeki dil
lu 2006: 90 bölümü (Çr.)
kızlan Killi, çorak toprak (İs.) kilitpörü ¦ kilitperi (Çr.)
kızlareriği Saçma büyüklüğünde kilkit Halıcılıkta kullanılan bir çe-
meyveleri olan bir çalı; karamık şit tarak (Çr.)
(Eskiköy-Çr.) “Hem de avlunuzun killi Kirli (Palabıyık-Çr.) “Sabun
içinde kızlar eriği var ya, işte yok soda yok su yok havlu yok /
onun dalında.” Güven 2017: 14 Yüzümüzü killi suyla tavluyok”
kızmemesi Bir çeşit üzüm (İs.) Özgür 2002: 91
“Başka hangi yerde bu kadar çar- killik Kil çıkarılan yer (Su.)
pıcı üzüm adı vardır? Çatalkara, kilo dômek Ağır gelmek (Ovaka-
kızmemesi, çakırcımbit…” www.- rapınar-Çr.)
evvelzamanda.blogspot.com kiloz Tüyleri dökülmüş tavuk (Çr.)
kız oynaması Düğünün ikinci gü- kilte 1. Saç ya da pantalon tokası
nü (Karahacip-Or.) (Çalyayla-Çr.) 2. Düğme, ilik (Su.)
kız satma Düğün, bayram gibi kimirtlek Gırtlak (Çr.)
özel günlerde eğlenmek için oy- kinetlemek Bağlamak, tutturmak
nanan seyirlik oyun (Alören-Çr.) (Çr.)
kikirdek (1) Hamur aşının üstüne kinikmek İnatlaşmak, düşmanca
dökülmek üzere önceden kızartı- tavrında diretmek (İs.)
lan küçük hamur parçaları (Çr.) kinneşmek Kinlenmek, kin bağ-
“Yağda kızartılan hamurun adı lamak (İs.; Çr.)
kikirdek…” Ozulu 2016: 220 kip Uygun, ölçülü, tıpatıp gelen
kikirdek (2) Olur olmaz her şeye (Ba.; Çr.) “Kutuğunlu Satılmış’tan
gülen kişi (İs.) dün aldığım dahım elbise kip ol-
kikirdemek Kahkahadan daha az muş.” Şahin 2020: 89
bir sesle gülmek (İs.; Ka.; Os.; Çr.) kipçitmek Ufak parçalar halinde
"Kendimi tutamayıp bunca yıl koparmak ya da kesmek (Çr.)
sonra ilk defa kikirdedim!" Özça- “Kulağını kipçite kipçite gidersin.”
talbaş 2003: 134 Yoksul 2013: 470
kikremek Gülmek, kikir kikir gül- kipi 1. Uygun, tıpatıp gelen (Çr.) 2.
mek (Me.) Şık, zarif, biçimli (Çr.)
kil Saç yıkamakta kullanılan yu- kipildetmek Gözlerini kırpıştır-
muşak, yağlı toprak (Beydili, mak (İs.; Çalyayla-Çr.)
Ovakarapınar-Çr.) kipirdemek Gözün sık sık açılıp
kilden Kil ıslanan çanak (İs.) kapanması (Çr.)
kile Tahıl ölçeği (Su.; Büğet-Çr.) kipir kipir Küçük lokmalarla, iş-
“Geceyi gündüze bağlasan bile / tahla yemek (İs.)

325
325
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kipiş Kız çocuğunun dişilik organı kirik (2) 1. İnat (Su.) 2. İnatçı (Çr.)
(Çr.) “Hem inada hem de sıpaya kirik /
kipri (1) Bir çeşit iğne oyası (Çr.) Diyeni görürsen Çorumludur o”
kipri (2) Kirpi (Al.; Su.) “Kürkü Gösterir 2014: 80
bitli kör kipri dadanmış.” Caferoğ- kirikmek Sözünde direnmek (Çr.)
lu 1994b: 116 kirimek (1) İnat etmek, ayak
kiprik Kirpik (Eskiyapar-Al.) diremek (Arpalık, Dutçakallı, Es-
“Karşıdan paşa geç-ti / Kiprikler kiekin-Çr.) “Çukurörenli Kara Ve-
kaşa geçti” Ertekin 2006: 75 li’nin eşeği gibi kiridikçe kiriyor.”
kiral Kiler (Çr.) Yoksul 2013: 218
kiraz (1) Bir çeşit tığ oyası (Çr.) kirimek (2) Bir işi yapması gere-
kiraz (2) Haziran ayı (Bademce- ken kişinin onu başkasına yap-
Ka.; Ahmetoğlan-Çr.) tırmak istemesi (Âşıkbükü-Os.)
kirbit Kibrit (Al.) “Şuncacık işi, o ona kiriyor, o
kircikmek Kirlenmek (Çr.) “Elle- ona.” Arslaner 2016: 254
rine şapkalarını, kircikmiş men- kiriş Bağ, ilişki (Eskiekin-Çr.)
dillerini hazırlamışlardı.” Gümüş kiriş germe Doğru, düz, kısa yol
1977: 15 (İs.)
kirellik Ambar, kiler (Çr.) kiriş kesmeci Dosdoğru (Çıkrık-
kiren (1) Kızılcık ağacının yemişi Çr.) “İki evin arasına kiriş kesmeci
(Gölet-Ka.; Çalyayla, Karadona- bir duvar çekeceğim.” Tdk 1993:
Çr.) “Bahçelerde kiren var / 4560
Yârime fit veren var” Gösterir kirişme Geç pişen et yemeği (İs.)
2011: 267 kiritmek İnatlaşmak, zıtlaşmak
kiren (2) Ocağın yanında günlük (Çevreli-Al., Su.) “Eşeği kiritme,
tüketilecek besinlerin konduğu bir daha adım attıramazsın.” Yok-
dolap (Al.) sul 2013: 291
kirez Kiraz (Yerliköy-İs.; Os.; Çal- kirizme yapmak Tarlayı ağaç dik-
yayla-Çr.) “Ye kirezi, al siyezi.” mek için kazmak, temizleyerek
Eker 1940: 14 hazırlamak (Çr.)
kirezlik Kirazların olgunlaşma dö- kirkif Kalın, çok dişli, ağır dokuma
neminde nişanlı kıza götürülen aleti (Al.)
armağan (Eskiekin, Palabıyık- kirkit 1. Halı kilim dokuma aracı,
Çr.) “Kirezlere ben düşüncü gelin tezgâhı (Ba.) 2. Dokumacılıkta
gızımıza kirezlik götüreceek.” atkı ipliğini sıkıştırmak için kul-
Gösterir 2020: 42 lanılan, demirden ya da ağaçtan
kiri İnat (Çr.) “Kiri eşeğim kiri” yapılmış dişli araç (Külah-Al.;
Gösterir 2014: 44 Dutçakallı-Çr.) “Bir zamanlar bi-
kirif ¦ kirve (Dutçakallı-Çr.) zim evin bodrumunda kirkit varı-
kirik (1) 1. Eşek yavrusu, sıpa dı, çook kilimler dokundu onda.”
(Çopraşık, Külah-Al.; İs.) “Hem Şahin 2020: 90
inada hem de sıpaya kirik / Diye- kirli çıkı Gizlice para biriktirmiş
ni görürsen Çorumludur o” Göste- olan kimse (Evciyenikışla, Gü-
rir 2014: 80 2. Kulakları dik olan venli, Karagöz-Çr.) “Kirli çıkının
koyun, keçi ya da yavruları (Su.; içinde ne olduğunu kimse bilmez.”
Gökköy-Çr.) Yoksul 2013: 458

326
326
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kirli sac Kuzu eti, soğan, biber, kirtik 1. Kırılıp ufalmış parça (Çr.)
patlıcan, domates, sarımsak kul- 2. Ufalanmış sabun parçası (Kü-
lanılarak fırında pişirilen bir ye- lah-Al.; İs.; Çitli-Me.; Dutçakallı-
mek (Ka.) “Kirli sacın her damak- Çr.) “Bir kirtik sabunla ça-maşır
ta tadı var / Pirincin her tarafta yıkanır mı?” Tdk 1993: 2882
adı var” Oğuz 2006a: 23 kirtikli Bir çeşit aşık oyunu (Çr.)
kirman Elde yün eğirmeye yara- kirtişli Kenarları girintili çıkıntılı
yan ağaç başlıklı iğ (Köseeyüp- olan nesne (İs.; Çr.) “Kirtişli bir
Me.; Kargı-Os.; Beydili, Palabıyık- kuruşlar, delikli yüz paralar, şın-
Çr.) “Ağzı mani söyler eli kirmanlı gır şıngır şıngırdar.” Özçatalbaş
/ Bir dilberdir eğer seçmek ister- 2002: 39
sen” Çağlar 1956: 56 kirtleşmek Katılaşmak (İs.)
kirmanlaşmak Birbirine geçmek, kirtmek (1) Aşık oyununda çizgi
karışmak (İs.) “Yol ilerde kirman- yanına gelen aşığı el ile ayırmak,
laşır.” Tdk 1993: 2880 aldatmak (Çr.) “Kirtersen oyna-
kirmen ¦ kirman (Alacahöyük, mam.” Tdk 1993: 4561
Külah, Perçem-Al.; Me.; Kamışlı- kirtmek (2) Küsmek (Su.)
Su.; Gökköy-Çr.) “Kirmen gibi dö- kirve Sünnet olacak çocuğu tutan
nüp durma.” Yoksul 2013: 458 kimse (Çr.)
kirmencil Pişirilerek yenen bir kis Taş, kum, kil ile karışık kay-
çeşit ot (Çalyayla-Çr.) naşmış sert toprak (Gökçam-Su.;
kirpikli Kenarı tırtıklı kap (İs.) Beydili, Çalyayla, Sarimbey-Çr.)
kirpiştirmek Kırpmak (Çalyayla- “Çise yağıyor çise / Kel te-pelerin
Çr.) "İsmail, konuştuğuna pişman, kise” Gösterir 2011: 112
gözlerini kirpiştirdi." Gümüş kisbe Giysi (İs.)
1977: 2 kisgiç ¦ kazgıç 2 (Külah-Al.; Su.;
kirpit Kibrit (İkipınar-İs.; Su.; Dü- Gökköy-Çr.)
düklük-Çr.) “O kirpitleri ucun kisip Bol, çok fazla (Su.)
ucun bālalla.” Abaz 2004: 96 kis kis Koyun keçi kovalama ün-
kirpmek Göz kapaklarını açıp lemi (Çr.)
kapamak, kıpmak (Göcenovacığı- kiskiş ¦ kazgıç 2 (Mislerovacığı-
Çr.) "Bir ay, bir yıl, beş yıl örende Çr.)
geceleyecek, gözünü kirpmeyecek, kiss ¦ kis kis (Su.)
öğrenecekti bu işin gerçeğini." kistat Kirli, bakımsız, uyuşuk kim-
Gümüş 1977: 51 se (Çr.)
kirteç Çok kirli, pasaklı (Âşık- kişa ¦ kişe (İs.)
bükü-Os.) kişdürmek Köpeği birinin üzeri
kirtek Cızılı oyununda çizgiye ne saldırtmak (Harunköy-İs.) "Ya
varamayan aşık (Çr.) “Oyuncu bu bi eñük kişdürüleridi ya bi gabını
kirtek aşığın ta yanına kadar sa- alula gaçallarıdı." Abaz 2004:
hasını yaklaştırır.” Tombuş 1940: 130
28 kişe Kümes hayvanlarını kovala-
kirtermek 1. Katılaşmak, soğu- ma ünlemi (Al.; İs.; Kamışlı-Su.)
dukça dirileşip sağlamlaşmak “Kişe tavuğum kişe / Kanadı mor
(İs.) 2. Beklenmedik biçimde sağ- menekşe” Ertekin 2006: 82
lam çıkmak (İs.)

327
327
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kişelemek Kümes hayvanlarını, kitli (1) Çok (Su.)


kuşları kovalamak (Kargı-Os.) kitli (2) Kilitli, kapalı (Esentepe,
“Culuglar pinnea girmiyo baba. - Örenseki-İs.; Güvenli-Çr.) “Kitli
İyi kişele!” Özdemir 2019: 80 yerde öyle yōdu.” Abaz 2004: 118
kişgillemek Köpeği saldırtmak kitli bazar Pazar günü (Su.)
(Ovakarapınar-Çr.) kitli deri Pazar günü (Çr.)
kişgirmek İnsan ya da hayvanı kivra ¦ kirve (Su.; Gökköy-Çr.)
kavgaya kışkırtmak (İs.) kiysi yumak Giysi yıkamak (Çr.)
kişgirtmek ¦ kiştirmek (Külah- kizir Muhtar, köy bekçisi, köy
Al.; Göcenovacığı-Çr.) “Arkada kâhyası (Çukurlu-Su.; Eskiekin-
kalana da Kıllı’yı kişkirteceğim Çr.) "Köy kiziri, yirmi yaş ile kırk
bak.” Gümüş 1977b: 6) altı yaşındaki bütün erkekleri köy
kişi Evin erkeği, koca, eş (İs.; Ku- odasına çağırdı." Sarıyüce 2004:
yucak-Me.) 140
kişkilleme Kışkırtma, saldırtma kobur Damda saman konulan
(Su.) bölüm (Eskiekin-Çr.)
kiş kiş ¦ kişe (Çr.) koca avrat Yaşlı kadın (Al.) “Pan-
kişkişlemek Kışkırtmak (Yerli- cardan dönüyordu Kocavarat.”
köy-İs.) Gümüş 1977: 40
kişnek Çok kişneyen at (Çr.) kocabaş Şekerpancarı (Çalyayla,
kişnemek Şımarıp aşırı hareketler Dutçakallı, Karadona-Çr.) "Koca-
yapmak (İs.) baştan bekmez yapmak için en az
kiştirmek İnsan ya da hayvanı bi eşşek yükü odun ilazım." Ker-
kavgaya kışkırtmak (Çr.) man 1997: 22
kit 1. Anahtar (İs.) 2. Kilit (Sal- kocabaş sarması Şekerpancarı
manköy-Su.) yaprağından yapılan sarma (Çr.)
kitap açtırmak Cinci hocalardan kocagöt Uzunca, ekşi bir elma
medet ummak (Su.; Çr.) “Bu be- cinsi (Âşıkbükü, Karalargüney-
bekte büyü var, yahut da nazar! Os.)
Sen bi kitap açdır iyisi mi.” Özça- kocamış kuş İri yapılı yaşlı kimse
talbaş 2002: 31 (Çr.)
kitekit Ağzına kadar, tıka basa kocuk Gocuk, içi kürklü kaput
(Çr.) (Os.) “Dağların gölgesi düşmüş
kitibiyoz 1. Beceriksiz, kişiliksiz, yüzüne / Kocuğu çekmişsin iki di-
silik kimse (Çr.) 2. Kıyımsız, eli zine” Çağlar 1954: 22
sıkı (Os.) kocuklamak Kuşkulanmak (İs.)
kitik Kadınlarda üreme organı kocuş İri yapılı yaşlı kimse (Çr.)
(Kızılhamza-Or.) koçak 1. Kabadayı, yiğit, yürekli
kitlemek Kilitlemek (Yeşilyurt- (Al.) "Tuttuğunu koparır koçak
Al.; Sarimbey-Çr.) “Ellere akıl da- ki..." Tahir 2004: 170 2. Eli açık,
ğıtılırken senin üstünden kapı mı cömert (Türkler-Çr.) 3. İşbilen,
kitlediler.” Yoksul 2013: 284 becerikli (İs.)
kitlenmek Kilitlenmek (Harun- koçek Biçilmiş pirinç destesi (Yer-
köy-İs.; Sarimbey-Çr.) “O kitlene- liköy-İs.)
siler kokünden dōru durmazdı.” koçgar Bir kilim çeşidi (Su.)
Abaz 2004: 130

328
328
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

koç karı Erken yağan kar (Büyük- doş, bitirdin ki, bizi eşekten düş-
divan, Güvenli-Çr.) müşe çevirdin!” Tahir 2004: 49
koç katımı (1) Çoğunlukla koyun- koduş Kendini beğenmiş (Çr.)
ların döllenme mevsiminde gö- koduşlanmak Böbürlenmek, ken-
rülen fırtına (Çr.) dini beğenmek (Çr.)
koç katımı (2) Koyunların döl- kofa 1. Kova (İs.). 2. Büyük tahta
lenme mevsimi, ekim ayı (Kamış- sepet (Büğet-Çr.) “Yakar çıra ile
lı-Su.) “Emrin olur deyip saydı: bir kofa saman / Bulunmaz kö-
İlkay, gucük, herkayı, ırgatlık mürü gazı fakirin” (S. Kocaman)
güzbaşı, koç katımı” Çalmuk Oğuz 2007: 100
2019: 108 kof atmak Yalan söylemek, abart-
koç koyuverimi ¦ koç katımı 2 mak (Çr.)
(Çr.) kofdere ¦ köftere (Ovakarapınar-
koçmak Kucaklamak, kucaklaş- Çr.)
mak, sarılmak (Su.) "Bağrına koflak Abartıcı, yalancı (Çr.)
bastı, öpüp koçmaya başladı." Sa- koflan koflan Kendini beğenerek,
rıyüce 2004: 342 kurumlanarak (Çr.) "Yaptığı iş-
koç mantarı Yenebilen bir mantar lerden utanmıyor da koflan kof-
cinsi (Ka.) "Söbelek, elicek, koç lan geziyor." Tdk 1993: 4563
mantarını / Toplamaya doyum koga Kova (İs.)
olmaz Kargı'nın" Aşık 2003: 138 koğ Dedikodu, yergi (İsahacı-Al.;
koçsak Koç isteyen dişi koyun Yazır-Bo.; Köseeyüp-Me.; Sarim-
(Ahmetoğlan, Büğdüz-Çr.) “Sürü- bey-Çr.) “Kimsenin aybını yüze
deki koçlar, tekeler dâhil ergen vurmadan / Koğ gıybeti kulağına
erkeklerin koçsak koyunlardan, koymadan” Ercan 1991: 225
tekesek keçilerden uzaklaştırıl- koğak Saç kepeği (Çr.)
maları gerekiyordu.” Çalışgan koğcu Dedikoducu, söz taşıyan,
2021: 163 arkadan çekiştiren (Su.; Çr.)
koç salımı ¦ koç katımı 2 (Çr.) koğcu kodak ¦ koğcu (Çr.)
koçsamak Dişi koyunun erkek koğdura koğdura Koştura koştu-
koyun istemesi (İs.; Ka.; Su.) ra, koşa koşa (İs.)
koç savumu Erkek koyunu dişi koğdurmak Koşturmak (Su.; Çr.)
koyundan ayırma zamanı (Çr.) koğlamak Arkadan çekiştirmek,
koçum Yüreklendirme, beğenme dedikodu etmek (Perçem-Al.; İs.;
ünlemi (Çr.) "Sıktıysam anlat- Sarimbey-Çr.) “Bazı insan torlan-
mam koçum; erkek adam dert mıştır yalana / Gıybet edip koğla-
dökmez…" Destanoğlu 2006: 16 mağa erinmez” Ercan 1991: 110
kodak (1) 1. Dul kadının ikinci koğmak İz sürmek, izlemek (Gö-
kocasının yanına götürdüğü ço- cenovacığı-Çr.) “Tavşan kaçtı, ta-
cuk (İs.) 2. Anasının yanından zı koğdu, yukarı Çamlığa girdi-
ayrılmayan çocuk (Çr.) “Dokuz ler.” Ertekin 1946: 17
kodak anası, gelin bunun neresi?” koğu ¦ koğ (İs.; Evciortakışla,
Gürsel 1997: 254 Sarimbey-Çr.) “Anam etmiş bir
kodak (2) Eşek yavrusu, sıpa (Çr.) koğu /Sen ona bakma hêri” Ay-
kodoş Kaba, görgüsüz, kendini tekin 2003: 18
beğenmiş (Çr.) “Tüh yüzüne ko-

329
329
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

koğucu ¦ koğcu (İs.; Kargı-Os.; kollanmak Dallanmak, filizlen-


Su.) mek (Çr.)
koğul Dedikodu (Ba.) “Topal Rı- kol oyunu Düğünlerde, özellikle
za’nın işi gücü koğul yapmak, al- kına gecelerinde davul zurna eş-
mayın şunu aranıza.” Şahin 2020: liğinde oynanan bir seyirlik oyun
90 (Elmalı-Çr.)
koğur Koyu kumral (Çr.) koltuk Yapılarda duvarların bir-
koğursu Yanan yün kokusu (Çr.) leştiği yer, köşe (Çr.)
koğuz Eksik, içerisi sıkıştırılarak koluk ¦ kölük 1 (Dutçakallı-Çr.)
doldurulmamış, gevşek bırakıl- kolük Boynuzsuz keçi (Su.)
mış (İs.) kolümen Besili kıl keçisi (Su.)
kokarca Deride pis kokulu çıban- kom (1) Ahır, ağıl (Çopraşık-Al.;
lar oluşturan bir hastalık (Çr.) Evci-Bo.; Gökçam-Su.) “Yaylalar-
koka tesbih Servi, sandal gibi daki mezraları, çoban komlarını
ağaçlardan ya da kimi yemiş çe- arayalım.” Sarıyüce 2004: 253
kirdeklerinden yapılan bir çeşit kom (2) Çadır kazıklarını çakmak
tesbih (Çr.) "Koka tespih şimdi için kullanılan bir çeşit tokmak
doksan liraya." Demiryürek-Ozulu (İncesu-Su.)
2017: 287 komak Koyuvermek, bırakmak
kokuşmak Koklaşmak (Çr.) (Yeşilyurt-Al.; Akçalı-Su.; Çr.)
kolan Semeri, karnından dolana- “Çamaşırı yudun mu? / Yudun
rak eşeğe bağlayan kemer (İs.) güne kodun mu?” Gösterir, 2011:
kolaylı Özensiz yapılmış, gelişigü- 126
zel iş (Çr.) kome ¦ köme (Çr.) "Kome batır,
kolçak (1) Kollara çoğunlukla İstanbul'dan gelin getir." Caferoğ-
dirsekten yukarıya takılan bile- lu 1994b: 106
zik (İs.) komeç Ebegümeci (Su.; Gökköy-
kolçak (2) Koyun, keçi sağarken Çr.)
kolun kirlenmemesi için takılan komşu çatlatan Bir çeşit mekik
yün kolluk (Alacahüyük-Al.) oyası (Çr.)
kol çekmek Ağaç, asma gibi bitki- komüş Manda (Eskiekin, Gökköy-
lerin sürgünlerini ip geçirerek Çr.) “Zilleri daharduk komüş-
istenen yere bağlamak (Çr.) lere.” Abaz 2004: 132
koleli ¦ köleli (Çr.) kōn Koyun, keçi gübresi (Çıkrık-
kolemez ¦ ölemez (Su.) Çr.)
kolge Gölge (Harunköy-İs.; Su.) konak (1) Çatısı kiremitli ev (De-
"Geçen gağnının kolgesi olmaz." reyazıcı-Al.; Turgut-Çr.) “Bitlileri
Uçakcı 2006: 218 konağımdan / Kova kova usan-
kol koymak Üzüm teveklerini dım ben” Gardaş 1979: 12
budarken kimi dallarını kesme- konak (2) Saçtaki kepek (İs.)
mek (Ahmetoğlan-Çr.) konakçı Otelci (Çr.)
kollan Yel vurmayan dulda yer konarga Konaklama yeri, durak
(Ahmetoğlan-Çr.) “Hava yağışlı (Çr.)
ise meraya, sıcak ise dağa, soğuk konat Düğüne köy dışından gelen
ise kollana sürünü süreceksin.” erkeklerin ağırlandığı ev (Gölet-
Çalışgan 2021: 172 Ka.)

330
330
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

konçük Belden aşağı bağlanan kor (2) Yapıda aynı boyda taş ya
önlük (Türkler-Çr.) da tuğlaların yan yana konulma-
kônde Davarın yazıda yatırılması sıyla oluşan sıra, dizi (Or.)
sırasında yaramaz hayvana bağ- koraf Küme, bölük, topluluk (İs.)
lanan ip (Su.) koranta Ev halkı (Kalecikkaya-Al.)
kondura Ayakkabı, kundura (Al.) koraz Horoz (Kalecikkaya-Al.)
“Yoluna su dökeyim / Konduran kordonlu Eskiden örülen bir ço-
toz olmasın” Gürsel 1997: 269 rap ya da çorap nakışı (Çr.)
konezgızı Çok nazlananlar için koremez ¦ kölemez (Gökköy-Çr.)
kullanılan bir deyim (Çr.) korlemek Oyalamak (İs.) "Gendü-
konur Açık sarı, boz, bozla sarı müzü korlüyok oturuyok." Abaz
arası öküz (İs.) "Konur öküzü 2004: 169
koş." Tdk 1993: 2918 korsamba (1) Çarpmaktan mora-
konuşuk Konuşma (Gölet-Ka.) ran deri üstüne bastırılan sıcak,
kop (1) Acele et, çabuk! (Al.) ıslak bez (Çr.)
"Gardiyanlık sana lazımsa kop ye- korsamba (2) 1. Evlendirme (Çr.)
tiş!" Tahir 2007: 309 2. Hayvan çiftleştirme (Çr.) “İki
kop (2) ¦ köp (Su.; Gökköy-Çr.) köpeği korsamba yaptık.” Tdk
kopa kopa Koşa koşa (Su.; Çr.) 1993: 4565
koparan Genellikle yağmurun gel- koru Korunak (Çr.) “Bir tarla ot
diği, yağdığı yön (İs.) "Kışla isti- korum var.” Tdk, 1993: 4566
kametindeki Koparan kararır..." korunmak Sakınmak (İs.)
Özçatalbaş 2002: 117 korutmak Yetmek, yeterli olmak,
kopça Düğme (Çr.) "İki tarafında elvermek, işe yaramak (İs.)
kopçaları bulunan bir şey çıkar- korüklü Fayton (Çr.) "Korüklüye
dı." Sarıyüce, 2004: 110 binmiş caka satıyo." Kerman
kopek Köpek (Çr.) “Dôrmasam 1997: 22
kopek beni boşuyo / Nolur Mev- korükmek Cesareti kırılmak, he-
la’m nolur ihsanın yok mu?” Cafe- vesi kalmamak (İs.)
roğlu 1994: 143 kosdak ¦ kostak (İs.)
kopey İri kulaklı av köpeği (Çr.) kosdek Atların ayağına takılan ke-
kop kop Acele et, çabuk! (Al.) lepçe, halka (Su.)
kopmak Koşmak, hızlı gitmek kose Köse, sayı gezme oyununda
(Çr.) “Kopa kopa gitti aldı getir- bir tipleme (Su.)
di.” Koşay-Işıtman 1932: 245 koskos (1) Kollarını sallayarak,
koprü Köprü (Çr.) kabadayıca yürüyen kimse (Çr.)
kopturmak Koşturmak (Çitli-Me.; koskos (2) Salyangoz, sümüklü-
Kamışlı-Su.) “Gökte yıldız top du- böcek (Hacıhamza- Ka.)
rur / Yârim atı kopturur” Ertekin kosnü (1) Göğüs kanseri (Su.)
2006: 57 kosnü (2) Köstebek (İs.; Su.; Gök-
kopü Yatak, yogan dikişi (Su.) köy, Ovakarapınar-Çr.)
kor (1) Kör (Al.; Su.) "Tuz ekmek kostak Çalımlı, iyi giyinmiş, güzel
haggını bilmeyenin gozü kor yakışıklı (Yerliköy-İs.) “Belindeki
olur." Uçakcı 2006: 221 tabanca / Seni kostak yürüten”
Gösterir 2011: 236

331
331
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kosüre ¦ kösüre (Gökköy, Ovaka- kotek Sopa (Su.)


rapınar-Çr.) koteklemek ¦ kürelemek (Ova-
kosülmek Düzensiz oturmak (Su.) karapınar-Çr.)
koşağırmak Birlikte, mutlulukla koter Kaynatılıp koyultulan şıra-
yaşlanmak (koşa karımak’tan; nın beze yayılarak kurutulma-
yeni evlilere söylenen dilek) sından sonra içine ceviz konup
(Çr.) muska biçiminde katlanmasıyla
koşam 1. Avuç (Çr.) 2. İki avuç yapılan bir yiyecek (İs.) “Sonra
dolusu (Külah-Al.; Gökköy-Çr.) da küreyi yakarak… koter yapı-
"Ahırın bir köşesinde yığılı duran mına geçiliyordu.” Kalayoğlu
yemden birkaç koşam getirdi." 2017: 196
Güven 2010: 49 kottere Ekilen arazide arklarla
koşamlamak İki elin yan yana bölünen büyük bölüm (Al.)
gelmesiyle oluşan avuçla ölçmek kotuzlanmak Gururlanmak (İs.)
(Çr.) "Buğdayı koşamladım, on kotü Kötü (Örenseki-İs.) “Senin o
koşam geldi." Tdk 1993: 4566 garın kotü yola çıkdı.” Abaz 2004:
koşet Poşet (Al.) 109
koşlamak İki ipi bir araya getirip kovan 1. Boş fişek (Çr.) 2. Boşal-
bükmek (Çr.) mış top mermisi (Çr.)
koşma 1. Tavan arası (Üçköy-Çr.) kovcu Dedikoducu (Çr.)
2. Yapılarda döşemenin altına kovu Dedikodu, yergi (Çr.)
konulan ağaç, ardıç merteği kovucu Dedikoducu (Çr.) “Ken-
(Büğdüz-Çr.) 3. Çatıyı tutan uzun dinden korkan kovuculuk yapar.”
ağaçlar (Çr.) Yoksul 2013: 443
koşulmak Katılmak, karışmak kovuz Bir kaba bugday doldurur-
(Çr.) “Gözlerinin sularını yeniyle ken kabın ağzında kalan bir par-
kurulayarak lafa koşuluyordu.” mak boşluk (Gölet-Ka.)
Tahir 2006: 207 kovzak Yüzeyi geniş ya da görü-
kot Altı-sekiz kilo tahıl alan tahta nüşte büyük olup ağırlığı az nes-
ölçek (Çr.) “Her kot dört batman, ne (Çr.)
bir batman altı okka.” Kemal kovzalak Yüzeyi geniş ya da gö-
2002: 33 rünüşte büyük olup ağırlığı az
kotan Köten, pulluk (Al.) “Kayış nesne (Çr.)
bilir kotan ne çeker.” Yoksul 2013: koy Köy (Örenseki-İs.; Su.; Çayha-
434 tap-Çr.) “İki Bekdaşi giderkene
kotarmak (1) Bir kaptan başka garnuları acıhup koye sapmışlar.”
bir kaba yemek boşaltmak, ye- Caferoğlu 1994: 139
meği kaplara dağıtmak (Çalıca, koyak Dağ araları, dere, hendek
Ovakarapınar-Çr.) “Övünü geç (İsahacı-Al.; Gökçam-Su.) “Çıktım
kotardıydın, ineği kaçırdın emiş- Kösedağı’na / Sis çökmüş koyağı-
tirdin.. çıtları yok.” Gümüş 1977: na” Gösterir 2011: 83
112 koygun Etkili, dokunaklı, acıklı
kotarmak (2) İşi sona erdirmek, (Sarimbey-Çr.) “Gel içime bir şey
bitirmek (İs.; Çr.) “Haydi bakalım de / Koygun koygun yanıyor” Ay-
bu işi de kotardın.” Akalan, 1996: tekin 2003: 180
29

332
332
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

koylamak Az yanan ateşin alazını koyut Kavrulup çekilen buğday


artırmak (Akçalı-Su.) “Sönmüş ununun şekerle karıştırılması ile
ataşı koylama / Karanlığa yitme yapılan yiyecek (Kuyucak-Çr.)
beni” Arız 2005a: 341 koyutmaç Koyun sütünün koyul-
koylanmak İçten içe yanmak (Çr.) tulmuşu (Çampınar (Os.)
"Bir odunun ucuyla ezdi koylanan koyutmak Koyulaştırmak (Çr.)
yeri, söndürdü." Gümüş 1977: 142 koz (1) Ceviz (İsahacı-Al.; Kızıl-
koyluk koyluk Ateşin içten içe hamza-Or.) “An beni bir kozla, o
kendi halinde yanması (Alancık- da çürük çıksın.” Yoksul 2013: 55
Me.) “Sürmelican koyluk koyluk koz (1) Ateş, köz (Al.; Çıkrık-Çr.)
tüterken” Sürmelican 2013: 69 kozak Çam, meşe gibi ağaçların
koyluklanmak İçten içe yanmak meyvesi, kozalak (Os.) “Meşe ko-
(Alancık-Me.) “Özümde bir çıra zak verdi Sırrı Çağlar’a / Çoban
yanar / Koyluklanmış nara ben- armağanı çam sakızıdır” Çağlar
zer” Sürmelican 2013: 100 1954: 49
koynak Koyundan çıkarılan aşık kozalamak Yağmurla karışık ya-
kemiği (Çr.) “Koynak sahalar da- ğan karın koyunların üstündebuz
ha yuvarlak olduklarından pek tutması (Oğlaközü-Su.)
makbul sayılmaz.” Tombuş 1940: kozalan Pamuk kozası (Su.)
27 kozan Ekini biçilip kaldırılmış tar-
koyuk Hoş, hoşa giden, hoşlanılan la (Kayaağzı-İs.)
(Gölet-Ka.) “Davulun sesi uzaktan köçekçi Köçek oynatan kimse
koyuk gelir.” www.golet.tr.gg/ (Çr.)
koyuk koyuk 1. Bir konuyu hiçbir köçer Daha gelişkin, daha güzel
ayrıntıyı atlamadan anlatmak (Kuşsaray-Çr.)
(Su.) “Sana koyuk koyuk her şeyi köfdere ¦ köftere 2 (Çr.)
anlattım.” Çalmuk 2019: 106 köfter Üzüm şırasiyle nişasta kay-
2. Bir şeyi bakılmadık yer bırak- natılarak yapılan, dilim dilim ke-
madan iyice aramak (Su.) silerek kurutulan bir çeşit tatlı,
koyun ayağı gibi İşlerin az az, pestil (İs.; Ka.)
ufak ufak ilerlemesi (Çr.) köftere 1. Bağlardaki ufak keçi
koyungözü Papatya (Evci-Bo.; yolları (Çr.) 2. Bağ evlekleri ara-
Çalyayla, Dutçakallı-Çr.) “Al ge- sından su akıtmak için açılan ge-
lincikler, sarı koyungözleri, tirfil- niş ark (Ka.; Çr.)
ler, üçgüller birbiri içindeler.” Sa- köftür (1) ¦ Köftere 2 (Çr.)
rıyüce 2004: 34 köftür (2) Şeker sucuğu (Çr.)
koyunotu Yenebilen bir çeşit köğtere ¦ köftere 2 (Âşıkbükü-
yabanıl ot (Âşıkbükü-Os.) Os.)
koyuntu Etkili, dokunaklı, acıklı kök boyası Kökü kırmızı, yapış-
(Çr.) kan bir ot (Çr.)
koyurmak Serbest bırakmak, köken (1) 1. Ağaç ya da ot kökü
salıvermek (Bayat, Çalyayla, Ka- (İs.; Ka.) 2. Kök (İs.; Evciorta-
yı-Çr.) “Feyili kötüymüş koyurdu kışla-Çr.) "Birkaç köken zerdali fi-
atı / Ben bildim talihim ezelden danım var." Tdk 1993: 4568
kötü” Oğuz 2006d: 53 köken (2) Kavun, karpuz, kabak
gibi bitkilerin toprak üstünde ya-

333
333
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yılan dalları (Çr.) “Kabağın köke- şasta karışımına batırılarak yapı-


niyim / Siftah döl dökeniyim” Er- lan ceviz sucuğu (Ayva-Do.; Çitli-
tekin 2006: 69 Me.; Beydili, Büyükgülücek, Çal-
köklen Evlerin önünde bulunan, yayla-Çr.) “Pekmezin kömesine /
taşlık olarak adlandılan alana Doyulmaz yemesine” Gösterir
döşenen ince, yassı taş tabakası 2011: 109
(Os.) kömeç Yapraklarından yemek ya-
kökünden İzin vermem, hiç ol- pılan bir bitki (Kıcılı-Al.; Ova-
maz, asla (İs.) karapınar-Çr.) “Gümecinen kö-
kökünü Hiç, hiç mi? (Ba.; Güvenli- meci birbirine karıştırma.” Yoksul
Çr.) “Hasan, beş yüz lira borç ve- 2013: 345
rir misin? Valla yok abıcoolu. Kö- kömeli Toplu, birikmiş, yığılmış
künü mü yok?” Şahin 2020: 90 (Çr.)
kölek ¦ büvelek (Gölet-Ka.) kömpeslemek Bir nesnenin üstü-
“İnekleri kölek tuttu. Hepsi bir ta- nü sıkıca kapatmak, örtmek
rafa dağıldı.” www.golet.tr.gg/ (Âşıkbükü-Os.) “Bebeği beşiğe,
köleli Utmalı olmayan, parasız yoğurt tenceresini de kapının ar-
oyun (Çr.) kasına kömpeslemişler.” Arslaner
kölemen Tiftik ile kıl keçinin çift- 2016: 254
leşmesinden doğan yavru (Çr.) kömpül Patates (Âşıkbükü-Os.)
kölemez Yoğurda çiğ süt karıştırı- kömselemek Baştan savma iş
larak yapılan bir çeşit yiyecek yapmak, eşyayı düzensiz olarak
(Kıcılı-Al.; Beydili-Çr.) “Çobanın şuraya, buraya atmak (İs.)
gönlü olursa tekeden kölemez sa- kömüş Erkek manda (Gölet-Ka.;
ğar.” Yoksul 2013: 211 Su.; Eskiekin, Karadona, Serban-
köletke Gölge (Kalecikkaya-Al.) Çr.) “Zahmeri has geçerse kömüş
kölke Gölge (Al.) göle yatar.” Çalmuk 2019: 108
kölük 1. Boynuzlu olması gerekti- kömüş ciciği Şarabi renkte, meme
ği halde olmayan, kısa ya da kırık ucunu andırır biçimde, az sulu,
boynuzlu hayvan (Os.; Ovasaray- ince kabuklu üzüm (Os.)
Çr.) “Şu kınalı kölük koyun / Kuy- kömzek Hayvanların gübresinin
ruğunun hamalıdır” Çağlar 1954: atıldığı yer (Al.)
32 2. Beygir, katır gibi yük hay- kön Koyun, keçi gübresi (Çr.) “Ya
vanları (İs.) gen sök, ya kön dök.” Yoksul 2013:
köm Ağıl, davar ahırı (Gökçam, 631
Oğlaközü-Su.; Boğabağı, Ovasa- kön etmek Olanın hepsini tüket-
ray-Çr.) “Kömden aldım ku-zuyu, mek, toplamak (İs.)
mekân tuttum yazıyı.” Yoksul köp Kağnı arabalarının önü ile ar-
2013: 464 kasına enlemesine konulmuş iki
kömbe İki saç arasında ya da kül- uzun, yassı tahta (Alacahöyük-
de pişirilen mayasız ekmek (İs.; Al.; Gökçam-Su.; Büğdüz, Palabı-
Kuyucak-Me.; Aşağıfındıklı-Su.) yık-Çr.) “Oküz olmadan köpe sıç-
"İki masaf kömbe yapacağız." De- ma.” Kerman 1997: 48
miryürek-Ozulu 2017: 85 köpbasan Kağnı okunun üstünde-
köme İpe dizilmiş ceviz içi pelte ki köpleri oka tutturan ağaç çivi
kıvamına getirilmiş pekmezle ni- (Alacahüyük, Eskiyapar-Al.)

334
334
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

köpek memesi Koltuk altında körelir, keskinliğini, batıcılığını,


çıkan iltihaplı çıban (Çr.) “Koltuk yakıcılığını kaybeder.” Sarıyüce
altında köpek memesi çıbanı çı- 2004: 241
karması kızgınlığını bastırama- körelmek (2) Yaranın,sivilcenin
masındandır.” Tahir 2004: 203 iyileşmeye yüz tutması (Âşıkbü-
köpelekli Bir çeşit kilim (Su.) kü-Os.) “Sırtımdaki çıban iyice
köpe sıçmak Yapılmakta olan bir körelmiş, yakında tamamen iyile-
işi bozmak (Çr.) şir.” Arslaner 2016: 254
köprücek Pınarların önündeki köremez ¦ kölemez (Gökçam-Su.;
oluklara, pislik arkı deliklerine Küçükpalabıyık-Çr.)
kapatılan demir parmaklık (Çr.) kör eşşek Önüne bakmadan yü-
“İki güllap, bir çift horoz, bir köp- rüyüp tökezleyen (Çr.)
rücek alıp verdim.” Demiryü-rek- körezimek Ateşin ya da ışığın
Ozulu 2017: 238 sönmeye yüz tutması (Çr.)
köpşürme Suyun çağlayarak hızla kör kösnü Köstebek (Kargı-Os.;
akması (Çalyayla-Çr.) Su.; Çalyayla, Eskiekin-Çr.) “Kör
köpşürmek Kızarak bağırıp ça- kösnü gumeleye delik delmiş.” Gü-
ğırmak (Çalyayla-Çr.) ven 2013: 41
köpür Köprü (Kalecikkaya-Al.) körlemek Aşağılayarak davranış-
köpürköz İyice yanmış ateşle dolu larını olumsuz yönde etkilemek,
ocak, mangal, soba (Çr.) karalamak, kötülemek (Badem-
köpüşme Erik marmelatı (Ba- ce-Ka.; Su.; Çr.)
demce-Ka.) kör ocak Oğlu olmadığı için soyu-
kör arı Eşekarısı (Çalyayla-Çr.) nu sürdüremeyen kişi (Su.; Dut-
kör bellaşı İçine yarma konarak çakallı-Çr.)
yapılan çorba (Ovasaray-Çr.) köroğlu Erkeğin eşine taktığı ad
körcamız Karınca aslanı da deni- (Göcenovacığı-Çr.) "Haykaten bi-
len böcek (Evci-Bo.) “Çocukken zim köroğlunun çok hakkı var
en çok oynadığımız böcekler Kör- bende." Gümüş 1977: 2
camız böcekleriydi.” Sarıyüce körpe Yeni doğmuş oğlak, kuzu ya
2006: 89 da buzağı (Göcenovacığı-Çr.)
körcelemek Önünü kesmek, "Köşedeki körpe kulaklarını kep-
olumsuz yönde yönlendirmek çelemiş, onlara bakıyordu." Gü-
(Ba.) “Suçun böyüğü sende, oğlanı müş 1977: 26
durmadan körceledin.” Şahin körro Naç oyununda söylenen son
2020: 91 söz (Çr.) “Herru merru çık git
körduman Sis (Âşıkbükü-Os.) körro.” Ozulu 2013: 24
“Korudan aşağı bir körduman körsemek ¦ körezimek (Çr.)
çöktü, hiçbir şey görünmez oldu.” körük (1) Eşek yavrusu, sıpa
Arslaner 2016: 254 (Acıpınar, Çalyayla-Çr.)
körebe Bir çeşit budama bıçağı, körük (2) 1. Faytonların, açık
tahra (Türkler-Çr.) arabaların açılıp kapanabilen kı-
körelmek (1) Bıçak, balta gibi sımları (Beydili-Çr.) 2. Bir tür kö-
araçların ağızlarının kesmez ol- rüklü fayton (Beydili-Çr.) "Aynalı
ması, körlenmesi (Su.) “Gün gelir körüğe binmezsen ben gelin ol-
ki usturadan daha keskin acılar mam." Çalmuk 2019: 23

335
335
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

körük (3) İşine aşırı bağlı kalaycı- kösköpek Köstebek (Ba.) “Bu
yı konu edinen köy seyirlik oyu- kösköpek yuvasına güccük tüp
nu (Çr.) bile fıslat- tım emme işe yarama-
körüklü Bir tür fayton (Beydili- dı.” Şahin 2020: 91
Çr.) "Bir körüklü tutup bizi eve kösnü (1) Köstebek (Büğdüz,
gönderdi." Demiryürek-Ozulu Eskiekin, Kuruçay-Çr.) “Sakonun
2017: 290 o tarafı kösnü toprağı gibi kabar-
körükmek Gelişimin hastalık ya dı.” Sarıyüce 2004: 351
da başka nedenlerle durması, ge- kösnü (2) Bedenin herhangi bir
rilemesi (Âşıkbükü-Os.) “Geçen yerinde oluşan fındık büyüklü-
yağan yağmurla kendine gelen ğünde şiş (Göcenovacığı, Köp-
ekinler, son sıcaklarla iyice kö- rüalan-Çr.)
rüktü.” Arslaner 2016: 254 kösnük 1. Çiftleşmek isteyen hay-
körüktürmek Bir kimseyi yap- van (Çr.) 2. Eşcinsel erkek (Çr.)
mak istediği bir işten, eylem den kösnükmek At, eşek gibi hayvan-
vazgeçirmek, engellemek (Çr.) ların çiftleşmek istemesi (İs.)
kös Kapı mandalı, kapı sürgüsü kösnümek 1. Eşeğin çiftleşme za-
(Gökçam-Su.) manının gelmesi (İs.) 2. Çiftleş-
kösa ¦ köseği (Külah-Al.; Sevin- mek isteyen dişi culuk (Ba.) “Bi-
dikalan-Çr.) “Ocaktan bir kösaa zim culuk kösnümüş. Bi gurklarsa
çeker ondan yakardı sigarayı.” bu gış bol bol culuk eti yirük el-
Özcan 2021: 6 laam.” Şahin 2020: 91
köse Sayı gezme de denilen, erkek kösre ¦ kösüre (Göcenovacığı-
çocuklarca oynanan bir oyun Çr.) "Eyüp yüzünde derin bir acı,
(Kamışlı-Su.) “Köyde eğlenceler- uzun uzun baktı babasına söyle-
den birisi de köse gezdirmektir.” meden. Duvara dayalı tırpanını,
Doğan 2004: 113 körse helkisini aldı sonra." Gümüş
köse buğday Başağı kılçıksız bir 1977: 20
çeşit ak buğday (Hacıhamza-Ka.) köstava Ateş küreği (Çr.)
köseği Ateş karıştırmaya yarayan kösti Köstebek (Al.)
bir ucu yanmış odun (Eskiyapar- kösün kösün Yavaş yavaş (Su.)
Al.; Su.) “Uzun köseği ucuna ka- "Kösün kösün odadan çıkmak için
dar yanmaz.” Yoksul 2013: 619 fırsat aradı." Çalmuk 2019: 93
kösek Yanmış odun parçası (Sa- kösüre Kesici araçları bilemeye
rımbey-Çr.) "Baykuşun arkasın- yarayan bir çeşit taş, bileği taşı
dan 'umduğun bu olsun' diye yan- (Çopraşık-Al.; Âşıkbükü-Os.; Bey-
mış kösek atılır." Kalaycı 2010: dili-Çr.) “Kösüre taşını bilmiyor-
216 san tırpan bilemeyi de bilmezsin.”
kösemen Sürünün önünde giden Yoksul 2013: 467
keçi ya da koyun (Çr.) “Her sürü- köş (1) Bağ bahçe gibi yerlerde
ye bir kösemen gerekli.” Yoksul dinlenmek ya da yemek hazırla-
2013: 371 yıp yemek için ekilmeden bırakı-
kösere ¦ kösüre (Su.) “Bıçaklar, lan gölgelik yer (İs.) “Oyunu bı-
satırlar, baltalar, et kıyma tahta- rakıp bahçelerinin köşüne doğru
ları, biley, kösere taşları, eyeler…” koşmaya başladılar.” Kalayoğlu
Sarıyüce 2004: 117 2017: 57

336
336
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

köş (2) Balkon (Ba.) “Aşşaadaki köylü köylücek Köy halkının ta-
tuvalete gitmemek için her sabah mamı (Beydili-Çr.)
köşten bokluğa çöödürüyo.” Şahin köynek Atlet, iç çamaşırı, gömlek
2020: 91 (Al.; Yerliköy-İs.; Kuşsaray-Çr.)
köşek Deve yavrusu (Çayhatap, köynük Acı ile çıkarılan ses, inilti
Küçükpalabıyık-Çr.) “Anadan (İs.)
olur uşak, deveden olur köşek.” köynümek Ham koparılan meyve-
Yoksul 2013: 56 lerin konulduğu yerde olgunlaş-
köşker Ayakkabı yapan ya da ması (İs.)
onaran kimse (Çr.) köz İyice yanıp ateş durumuna
köşköş Çözgü ipliklerinin dağınık, gelmiş odun ya da kömür parça-
düzensiz biçimi (Oğlaközü-Su.) sı, kor (Yeşilyurt-Al.; Şekerpı-
köt Arka, insanın oturak yeri, kıç nar-Su.; Teslim-Çr.) “Dersem söz
(Çr.) olur, demesem içimde köz olur.”
köteklemek Atmak (Ba.) “Baktım Yoksul 2013: 235
olmuyo, kötekledim gitti. İkimiz közleme 1. Külbastı, ateşte pişiri-
de kurtulduk.” Şahin 2020: 91 len et (Bo.; İs.; Su.) 2. Ateş üstün-
kötelemek ¦ kürelemek 1 (İs.; de pişirilen sebze, meyve, her
Kavşut-Su.) şey (Büyükgülücek-Çr.) 3. Bir çe-
köten (1) Büyük saban, pulluk şit hamur yemeği (Çr.) “Yâre yap-
(İsahacı-Al.; Su.; Büyükdivan-Çr.) tım bazlama / Sarıverdim közle-
“Köten başka, karasaban başka- me” Aytekin 2003: 179
dır.” Yoksul 2013: 467 közlemek Et, sebze, meyve, ha-
köten (2) Hayvanların karınları- mur gibi şeyleri ateşte pişirmek
nın altında olan şiş, bir çeşit çı- (Çalyayla, Evciortakışla-Çr.) “Mı-
ban (Sarimbey-Çr.) sırın közlenmesi sırasında işin ça-
kötene Çocuk ayakkabısı (Çr.) buk bitmesi için közlere üflemek
“Dikici ustası ancak bir kötene gerekiyordu.” Kalayoğlu 2017:
satabilmiş." Ozulu 2016: 15 190
kötülemek Zayıflamak, bozulmak, közlempe Izgaralık et (İs.)
arıklaşmak (Su.; Çr.) “Hanefi köz tava Ateş küreği (Su.)
Ağam kötülemiş ki büsbütün bit- köz tavası Ateş küreği (Al.; Sey-
miş.” Tahir 2008: 285 dim-Çr.)
kötü yara Firengi (İbik-İs.) kubak kubak kubaklamak Kek-
köyçün Köyün merkezi yeri, köy liğin ötmesi (Çr.)
içi (Âşıkbükü-Os.) kubarmak 1. ¦ gubarmak (1)
köy göçtü Düğünlerde ya da Hı- (Akçalı-Su.; Göcenovacığı-Çr.)
dırellez şenliklerinde oynanan 2. Karşı gelmek (İs.) “Kâhya o ara
bir açık alan oyunu (Bademce- hindi gibi kubardı.” Çalmuk 2019:
Ka.) 58
köylek Kova (Os.) kubaşık Ortak (Saray-Çr.) "Bu bi-
köylük Bir yerin çevresi, bir mer- zim kubaşığın toprağı." Tdk 1993:
keze bağlı yerler (Su.) “Onlar An- 2987
kara’nın köylüklerindendi.” Sarı- kubaşmak 1. İmece ile iş yapmak,
yüce 2004: 208 yardımlaşmak (İsahacı-Al.; İs.;
Dutçakallı-Çr.) “Harmanları ku-

337
337
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

başıp ortaklaşa sürecektik.” İpek gonda oturduyduk. Kufül kufül


2021: 201 2. Paylaşmak, bölüş- esiyodu.” Özdemir 2019: 39
mek (Su.) kuğuf Bebeklerin içine konulduğu
kubay ¦ kopey (Çr.) “Tazının avı derin salıncak (Ba.) “Kuğufu ce-
alırken, aldıktan sonraki sesleri… vizin dalına kurma, meşenin dalı-
kubayların iz sürme sesleri…” Ta- na kur.” Şahin 2020: 91
hir 2007: 106 kuka Üst üste konmuş düzgün
kublamak Sepet gibi gereçlere taşları topla düşürme temeline
kulp takmak, kulplamak (Çr.) dayanan, dalya benzeri çocuk
kubur Samanı kolayca almak için oyunu (Aşdağul-Or.)
samanlıktan ahıra kadar uzanan kula 1. Sarışın, mavi gözlü (Os.)
tahta oluk (Çr.) 2. Vücudu koyu sarı, kuyruğu ile
kubuz Yalan, palavra (Çr.) yelesi siyah olan at (İs.) “Sulta-
kucuş İri yapılı yaşlı kimse (Çr.) nım bindiğin at doru ya da kula
kucü ¦ kücü (Su.) mı?” Ercan 1997: 57
kuççük Küçük (Çr.) “Kuççük ga- kulağını kipçite kipçite gitmek
zanda yemek pişiyo / Oynıyan ço- İstemese de bir yerden gitmek
cuklara gonüm düşüyo” Caferoğ- durumunda olmak (Çr.)
lu1994: 143 kulak (1) Fesin üzerine bağlanan,
kuçu kuçu Köpek çağırma ünlemi yeşil ince bezden üç köşeli olarak
(Evci-Bo.; Ahmetoğlan-Çr.) “Ten- dikilen ince bir kumaş, çeki (Çr.)
ceredekileri çanağa boşalttı. Kuçu kulak (2) Kolayca taşınması için
kuçu diye seslendi.” Sarıyüce çuvalın ağzının iki yanına yapı-
2004: 242 lan tutma yeri, kulp (Çr.)
kudde Zeki, akıllı, düşünceli (Çr.) kulak (3) Sabanın toprağa giren
kudibik Yalan, kandırıcı söz (Çr.) kısmının iki tarafında bulunan,
kudibik okumak Yalan söylemek, toprağı yanlara dökmeye yara-
kandırmak (Çalyayla-Çr.) yan parça (Çr.)
kudurgun Azgın, korku salan (Gö- kulak (4) Makbuz (Çr.)
cenovacığı-Çr.) "Kudurgun bir se- kulakçak Kulaklık (Çr.) "Hava so-
lin ortasında düşünüyordu Sıddık ğuk kulakçağını dak ta öyle git."
kendini." Gümüş 1977: 47 Tdk 1993: 4571
kuduri yapmak Ara bozmak, kulaklı İki yanında ocak üzerin-
karışıklık çıkarmak (İs.) “Kuduri den kolay alınmasını sağlayacak
yapıp durma.” Tdk 1993: 2991 kulpu olan kapaklı bakır tabak
kuduruk Sinirli, deli gibi davra- (Çr.)
nışta bulunan (Çr.) kulak şapırdatmak Olumsuz bir
kudübet (1) Biçimsiz (Çr.) sözü duymamış gibi davranmak,
kudübet (2) Kaba, hırçın kimse kulak asmamak (Çalyayla, Tola-
(Çr.) mehmet-Çr.)
kufa Kova (Al.) kulak tözü Kulak arkası, kulak
kufalmak Gururlanmak, böbür- tozu (Ba.; Çr.) "Damların kapısı-
lenmek (Su.) nın ağzına çağırıp kulağının töz-
kufül kufül Rüzgârın serin serin lerine pıçak sokacak oluyormuş."
esmesi (İs.; Su.) “İyiydi ya bal- Gümüş 1977: 60

338
338
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kule başlı Dolaşık, kıvırcık saçlı kunde Her gün, günde, sürekli
(Kargı-Os.) (Çavuşoğlu, Örenseki-İs.) "Kunde
kullük ¦ küllük (2) (Çr.) vadım vadım geldim." Abaz 2004:
kuluç ¦ guluç (Çevreli-Al., Çağşak, 141
Evcikuzkışla-Çr.) “Kıracaksan ku- kundelik Gündelik (Çavuşoğlu-İs.)
luç burda, oraya vur.” Kantemir "Kundelinen adam dutdum çüt
2015: 172 vātı gelince." Abaz 2004: 140
kuluç kırmak Ağrıyan yeri ovmak kunduru Sert buğday (Çr.) “Taşlı
(Çevreli-Al.; Evcikuzkışla-Çr.) tarlanın kunduru buğdayı.” Eker
“Kuluç kırılmak için usta parmak 1940: 15
ister.” Yoksul 2013: 471 kunlamak ¦ gunnamak (Su.; Çr.)
kuluk ¦ kulun (Çr.) "Kunlayıp bizim kapıya bırakmış-
kulun At ya da eşek yavrusu (De- lar şu sabiyi." Çalmuk 2019: 57
reköy-İs.) “Kısrak getirdim sat- kunna Hamamda su oluğu; kurna
maya, yanına kulun katmaya.” (Çr.)
Balıkçı 2010: 75 kunnacı ¦ gunnacı (Ka.; Dut-
kulunlamak ¦ gunnamak (Evci- çakallı-Çr.) “Annacının annacı, bi-
Bo.) "Köydeki kısraklar çarpuk zim katır da kunnacı.” Yoksul
çurpuk bacaklı, çelimsiz piç taylar 2013: 59
kulunlarken, bizim kısraklar kü- kunnamak ¦ gunnamak (İs.;
heylanlar doğururdu." Sarıyüce Gölet-Ka.; İsmailköy-Çr.) “Aha,
2006: 78 Elmas kunnadı diye yanındaki
kulük (1) Boynuzsuz küçükbaş Elmas’ı gösterdi.” Güven 2013: 93
hayvan (Gökköy-Çr.) kunnuk Kedi, köpek yavrusu
kulük (2) ¦ külünk (Gökköy, (Me.)
Ovakarapınar-Çr.) kunt Dayanıklı, sağlam (Su.) “Yaşlı
kuma Bir çeşit mekik oyası (Çr.) görünmesine karşın kunt bir vü-
kumele İçine ot konulan barına cudu vardı.” Sarıyüce 2004: 310
kulübe, barınak; gümele (Çr.) kup Küp (Karkın-İs.; Çr.) “Avrat
kumkuma Bir çeşit su kabı (Çr.) masendeki kupten bi tas şarap
kumpil Patates (İs.) getir.” Tuluk 1991: 2
kumpir Patates (Çopraşık-Al.; Fın- kupay ¦ kopey (Gölet-Ka.)
dıklı-Or.; Kargı-Os.; Su.) “Yampu- kur Yapıda aynı boyda taş ya da
ri yumpuri, göm ateşe kumpiri.” tuğlaların yan yana konulmasıyla
Yoksul 2013: 637 oluşan sıra, dizi (Or.)
kumpiri Patates (Gölet-Ka.) kurada (1) Çok zayıf, bir deri bir
kumpir üzümü Çavuş üzümü kemik kalmış (Çr.)
(Çr.) kurada (2) İşe yaramaz, yıpran-
kumpür Patates (Değirmendere- mış, eskimiş, bozulmuş eşya (İs.)
Al.) “Kumpür varıdı onu yedim. kuraklık Dam ya da tavan (Bo.)
Maarim o da heşlenmiş.” Özdemir kuramba (1) Dolandırıcılık, dü-
2019: 108 zen (Çr.) “Kurambaya mı çıktın?”
kumserme Konserve (Çr.) Tdk 1993: 3005
kumük Dişi eksik, dişsiz (Ovaka- kuramba (2) Kuruntu (Çr.)
rapınar-Çr.) kurcanmak ¦ Kurdanmak (Çr.)
kun Gün (Çr.)

339
339
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kurdalamak Karıştırmak, kurca- kurtarmak ¦ kotarmak (1) (Çr.)


lamak (Çr.) “Tam aşı kurtarıp başına çökece-
kurdanmak Oyalanmak, uğraş- ği sırada bir korkunç ortak geli-
mak, az çalışmak (İs.; Çalyayla- yordu.” Tahir 2007: 82
Çr.) “Tavukla cücesi çöplük eşiyor kurtbağrı Halk hekimliğinde kul-
say ki, kurdanıyorlar öyle.” Gü- lanılan bir otsu bitki (Su.) “Kurt-
müş 1977: 140 bağrı otunun sakızı, balmumu, bir
kurek Kürek (Çr.) “Damda kurek de tetiri otunun yağından döve-
gırıldı, gaynenem bana darıldı.” rim merhemi.” Sarıyüce 2004:
Caferoğlu 1994b: 119 272
kurk Kuluçka tavuk (İs.) kurtçul Kurt boğmaya alışkın
kurk olmak Tavuğun kuluçka ol- köpek (Çr.)
ması (İs.) kurtdüşen ¦ gürpdüşen (Çr.)
kurmut Kırmızı, küçük, çekirdekli kurtkulağı Yaprakları tüylü, kö-
meyveleri olan bir yaban ağacı kündeki sütten sakız yapılan bir
(Çr.) "Kırmızı sürgünlü geyikel- çeşit bitki (Çr.)
malarının, kurmutların, ahlatla- kurtuk ¦ Kürtük (Su.)
rın kokusuna pişmiş et kokusu ka- kuru Kışın büyükbaş hayvanların
tılıyor…" Gümüş 1977: 43 altına sermek için kurutulmuş
kurneç Koyunların kafalarını dai- hayvan gübresi (Ba.) “Damın bir
re biçiminde birbirine sokarak tarafına ikiyüz hee kuru yığdım.”
oluşturdukları güneşten korun- Şahin 2020: 92
ma biçimi (Gökçam-Su.) kurubaş Çocuğu olmayan kadın
kursağa binmek Ekinin başak (Alacahöyük-Al.)
tutmaya başlaması (Bayat-İs.) kuru buru Gaz sancısı (Çr.)
kursağında komak Boğazına kuru dirgen Çok zayıf olan kimse
durdurmak (Çr.) (Evciyenikışla, Güvenli, Karagöz-
kursak Mide (Çalyayla, Sarimbey, Çr.)
Teslim-Çr.) “Kursağın patlar in- kurulgan ¦ kurutgan (Çr.)
şallah!” Yoksul 2013: 473 kuruluk (1) Ahırda hayvanların
kursaksız Akılsız (Teslim-Çr.) “Bir altına atılan kuru gübre (Palabı-
körün gözüne girsen de görmez / yık-Çr.)
Kursaksıza öğüt versen de almaz” kuruluk (2) Araba hangarı (İs.)
(Teslim Abdal) Ercan 1991: 61 kuruluk (3) 1. Evin girişi, kori dor
kurşunlu İçi kurşun, zift, sakız (Çr.) 2. Evlerin önündeki üstü
gibi maddelerle doldurularak kapalı, önü açık yer (Gölet-Ka.;
ağırlaştırılmış aşık (Çr.) "Bu aşık- Güvenli-Çr.) “Kurulukta odun yâr
lara akat, bey, kurşunlu gibi adlar / Beni naçar kodun yâr” Gösterir
verilir." Oğuz 2006b: 10 2011: 271
kurtağzı Çatıya açılan, insan sığa- kurum kurum kurulmak Kendini
bilecek büyüklükte, kapaklı pen- çok beğenmek, aşırı biçimde bü-
cere (Çr.) yüklenmek (Su.) "Sen burada ku-
kurtağzı bağlamak Yiten hayvanı rum kurum kurularak oturuyor-
kurt yememesi inancıyla bıçağın sun ama…" Sarıyüce 2004: 186
ağzını açıp kapayarak hocaya
okutmak (Çr.)

340
340
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kurumlu Ağırbaşlı (Çr.) “Ekmeği kuş eriği Bir çeşit erik (İs.)
bal dürümlü kız / Kaideli kurum- kuşgözü Potin ya da ayakkabı ba-
lu kız” Ercan 1997: 90 ğının geçtiği deliklerle kemer de-
kurumluluk Ağırbaşlılık (Çr.) liklerine takılan küçük, madensel
kurunmak Kendini beğenmek, halka, zımba (Çr.)
büyüklenmek (Eskiekin-Çr.) kuşhane ¦ guşene 2 (Acıpınar-
“Güççüğüm deyi yerinme / Büyü- Çr.)
ğüm deyi kurunma” Kurtoğlu kuşka Semerin arka kısmı (Çr.)
1994: 174 kuşkonmaz Yapılarda direklere
kurut Yoğurttan elde edilen katı- yatay çakılan uzun ağaçlar (Sa-
ğın kurutulmasıyla hazırlanan yi- rımbey-Çr.) “Evin önündeki kuş-
yecek (Köprübaşı-Me.) konmaza kilimi astım, çabucak
kurutgan Kendini beğenen, bü- kurudu.” Tdk 1993: 4574
yüklenen (Çr.) kuşkunmak Gocunmak, sakınmak
kurutmak ¦ kurunmak (Çr.) (Çr.)
kuru yere kurt düşürmek Yok kuşkuş (1) Sebze gibi pişirilen ya
yere olay yaratmak (Os.) da çiğ olarak da yenen bir çeşit
kurük Eşek sıpası (Su.; Gökköy, ot (Kamışlı-Su.; Çağşak-Çr.) “Kuş-
Ovakarapınar-Çr.) kuş otu, gelin alı, dikencik / Ak-
kurümek Kürekle atmak, küre- şam nevalesin deriyor Fatma” Er-
mek (Ovakarapınar-Çr.) can 1991: 436
kusdürmek Küstürmek (Çr.) “Al kuşkuş (2) Sözünde durmayan,
yeşil bayrakla kesdiriversem / kararsız (İs.)
Emmisin, dedesin kusdürüversem” kuşkuyruğu Büyük çıban (İs.)
Caferoğlu1994: 143 kuşlastiği Çocukların kuş avlamak
kuskun ¦ gusgun (Alacahüyük- için kullandığı sapan (Güvenli,
Al.) “Ata vurdum kuskunu / Gönül Karagöz-Çr.) "Torunlarıma hatı-
bilir dostunu” Ertekin 2006: 21 ra bırakamadım kuşlastiğimi."
kuskü ¦ küskü (Gökköy-Çr.) (M. Tuluk) www.corum.com.tr
kusma Deşenek oyununda, vuru- kuşluk 1. Sabahla öğle arası (Kü-
lan oyuncunun topladığı bütün lah-Al.; Evci, Yazır-Bo.; Sarim-
deşenekleri geri bırakması (Çr.) bey-Çr.) 2. Koyunların sabah
kusmek Küsmek (Çr.) “Kusduüm yaylımından gelme zamanı (Kü-
dağan odununu yakmam.” Uçakcı lah-Al.; Fındıklı-Or.) “Yokuşu çık-
2006: 219 tıktan sonra kuşluk vakti çoktan
kusur pazarı Bayramlardan sonra olmuştu.” Aksu 2013: 11
kurulan pazar (Gölet-Ka.) kuş üzümü Kırmızı renkli yemiş-
kuş Dokuma tezgâhında gücülerin leri taze olarak yenen çok yıllık
üstündeki makaralar (Çr.) dikenli bitki (İs.)
kuşak Kapı tahtalarını birbirine kut Orta büyüklükte, sağlam nes-
bağlamak için arkasına yatay ça- ne (Çr.) "Her şeyin kutu eyi olur."
kılan sağlam ağaç (Çr.) Tdk 1993: 4574
kuşane Ufak tencere (Su.; Çr.) kutça ¦ kut (Çr.)
kuş ekmeği Sebze gibi pişirilerek kutes Tutsakevi (Me.)
yenen bir ot (Âşıkbükü-Os.; Çal- kutnu Pamuk ipliği karışımlı, atlas
yayla-Çr.) taklidi ipekli kumaş (Evciortakış-

341
341
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

la-Çr.) “Bulunmaz kutnu kumaşı kuz 1. Soğuk, güneş görmeyen yer


mısın sanki?” Yoksul 2013: 169 (Palabıyık-Çr.) “Hiç güneş gör-
kuturüslü Güçlü (Su.) meden geçen günleri / Yazın ku-
kuyak Tepeler arasındaki düz, çu- za, kışın buza birikir” Özgür
kur yer (Çr.) 2002: 49 2. Kuzey (Çr.) “Bu gece
kuydürmek Suyun şiddetli akma- kuzun taşını güneye, güneyin ta-
sı (Ovakarapınar-Çr.) şını kuza aktardım.” Ertekin
kuylamak Çukura gömerek sak- 1944: 28
lamak (Çr.) “Kış geliyor, havucu kuze Topraktan testi (Al.)
bahçeden söküp, evin avlusuna kuzgeçe Kuzey, kuzeybatı (Arpa-
kuyladım.” Tdk 1993: 4574 lık, Dutçakallı-Çr.)
kuyluşturmak Yerleştirmek (Çr.) kuzgun Alıcı kuş, kartal (İsahacı-
kuyrugli Akrebe benzer eğri, sarı Al.; Körkü-Su.; Dutçakallı-Çr.)
kuyruklu, zehirli bir böcek (İs.) “Kuzgun mu götürdü kurtlar mı
kuyruğunu doğrultmak Ev, ara- yırttı? / Yütürdüm bebeği ben bu-
ba gibi bir şeyin alınışını kutla- lamadım” Arısoy 1970: 38
mak (Çr.) kuzlacı Gebe koyun, keçi gibi hay-
kuyrugu ölü Akrep (İs.; Ferhatlı- van (Dutçakallı-Çr.)
Çr.) “Köylülerin kuyruğu ölü de- kuzlamak Hayvanların doğurma-
dikleri, birkaç boğumlu akrepler, sı, yavrulaması (İsahacı-Al.; Sa-
bu purların altında yuvalanırdı.” rimbey-Çr.) “Yağmur yağıncağız
Güven 2016: 26 toprak da kuzlar / Adaleti boldur
kuyrukçu Çoban yamağı (Çr.) sırrımı gizler” Arısoy 1970: 55
"Hele kuyrukçu geldikten sonra kuzu Küçük kerpiç kalıbı, küçük
davarın yanına hiç uğramaz ol- kerpiç (Çr.)
muştu." Tahir 2006: 58 kuzudişi Yüz yaşından sonra in-
kuyruklu (1) Akrep (Çalyayla-Çr.) sanlarda çıkan diş (Çr.)
kuyruklu (2) Çabuk küsen, alın- kuzu göbeği Yenebilen bir mantar
gan (Bademce-Ka.) türü (Ahmetoğlan, Çalıca-Çr.)
kuyruklu dağın odunu Hayvan “Bizeğelden Kızıl Yazıda kuzu gö-
dışkısından elde edilen yakıt, te- bekleri sinsin oynamaya başlar.”
zek (Çr.) Çalışgan 2021: 39
kuyruk yaran Kırlarda biten, kuzu kazanı Banma büyüklüğün-
hayvanların severek yediği çi- de iki kulplu kazan (Ahmetoğlan,
çekli bir ot (Âşıkbükü-Os.) “Diz Beydili-Çr.) “Tarhanayı pişirmek
boyu ot. Kuyruk yaran, doburgan, için koca kuzu kazanını sobanın
yonca…” Arslaner 2018: 268 üstüne oturturdum.” Çalışgan
kuyruoğolü Akrebe benzeyen, 2021: 6
yedi halkalı, kuyruğunun son bö- kuzu kırkımı Ağustos ayı (Ba-
lümünde zehir taşıyan bir böcek demce-Ka.)
(Çıkrık-Çr.) kuzukulağı Geniş yapraklı, kalın
kuytuk Çukurca yer (Yerliköy-İs.) köklü yenilen bir bitki (Çr.)
kuyulu düşmek Kendini koruma- kuzuyumağı Kırlarda biten bir çe-
ya zaman vermeden birine saldı- şit ot (Çalyayla-Çr.)
rıp dövmek (Çr.)

342
342
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kübel Çocuk (İs.) “Ne bileyim yeri- Tdk 1993: 3026 2. Çürük ceviz
ne nebim; çocuk yerine kübel di- (İs.; Os.)
yorlar.” Benice 2002: 120 küfül küfül 1. Serin serin, küfür
kübür Gübre (Çr.) “Alın terinle ka- küfür (Gökçam-Su.; Tatar-Çr.)
zandığını kübür gibi saçmak nasıl 2. Güçsüz, ılık esen yel (Gökçam-
bir avanaklık!” Tahir 2004: 132 Su.; Çr.) “Rüzgâr küfül küfül esi-
küccük Küçük (Tatar-Çr.) “Kıza yor.” Tdk 1993: 3026
küccük diyorlar / Tam da benim küfün Bir çeşit taş (Os.)
ayarım” Çağıl, 2013: 27 küf vermek Sallanmaktayken dizi,
kücü (1) Kilim dokunurken boy ayağı, bedeni büküp doğrultup
iplerini direğe tutturan ayğıt salıncağa hız vermek (Çr.)
(Âşıkbükü-Os.; Çr.) “İp attım ucu kühavuş olmak Paramparça, tuz
kaldı / Tarakta kücü kaldı” Gös- buz olmak (Çıkrık-Çr.)
terir, 2011: 120 kühlemek Suç işleyip kaçan kim-
kücü (2) Çocukların oynadığı taş seyi arkasından küh küh diye
dikme, taş atma oyunu (Külah- aşağılamak, alay etmek (Çr.)
Al.) küküm Elden ayaktan düşmüş,
kücülemek Dokunacak bez, kilim çok yaşlı (Su.; Çalyayla-Çr.)
gibi nesnelerin ipliklerini gücü küküm gibi Ufak, gösterişsiz,
ipliklerinin arasından geçirmek niteliksiz (İs.)
(Çr.) külcük Mayalı hamurun tepsi
küççük Küçük (Al.) içine yayılarak odun ateşinde pi-
küçen olmak Köpeğin çiftleşmek şirilmesiyle yapılan çörek (Ko-
ya da çiftleşmesi istemesi (Çr.) naklı-Çr.)
“Bizim köpek küçen olmuş.” Tdk kül çöreği Mayalı hamuru kül
1993: 3024 arasına koyarak pişirilen bir tür
küçü ¦ kücü (Külah-Al.) çörek (Ayva-Do.; Gökgözler-La.)
küçükay Şubat (Al.) küldöken Kadın eş, evin hanımı
küçükhacı Serçe parmak (Sarim- (Me.; Os.)
bey-Çr.) küldürküp Elim üstünde kimin eli
küçü küçü Köpek çağırma ünlemi var oyununda ebe kimin eli ol-
(Sarimbey-Çr.) “Sokak iti canava- duğunu bilemezse "yat aşağı" an-
ra gider mi / Boşa küçük küçü ya- lamında söylenen söz (İs.)
layıp durma” Çimen 2000: 64 külek Tahtadan yapılmış yağ ku-
küçük yüzük Dünürlük sonunda tusu ya da kova (İs.; Kamışlı-Su.;
yapılan söz kesme töreni (La.) Kadıderesi-Çr.) “Gözüme küçük
küçüle Bir çeşit zehir (İs.) bir külek içindeki taze tereyağı
küçümencik Pek küçük, minicik ilişti.” Benice 2002: 154
(İs.) "Kızartısı yüzüne yansıyan külek tutmak ¦ büñelek dutmak
küçümencik, derli toplu dudakla- (Gölet-Ka.) “Koş İnekleri külek
rını kımıldatarak..." Benice 2002: tut-tu. Hepbir tarafa dağıldı.”
188 www.golet.tr.gg/
küd ¦ küt (1) (Çr.) külfaş ¦ külfaş (İs.)
küfük 1. İçi boş, çürük (Çr.) "Ço- külfaş olmak Paramparça, tuz buz
cuğun küfük dişlerini çektirdim." olmak (İs.)

343
343
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

külfet Ev halkı (Dutçakallı, Düdük- kül temeği Kalastan yapılan ev-


lük-Çr.) lerde kül dökmek için evin arka-
külhaş Kırılıp dökülerek ufalan- sına açılan pencere (Gölet-Ka.)
mış, parçalanmış (Çr.) “Gönül bir külteynen Çok miktarda, sayıla-
ayna idi / Kırıldı külhaş oldu” Er- mayacak kadar (para) (Ba.)
tekin 2006: 81 "Durmuşgilin Şükrü Gapılıgaya-
külhavuş olmak Kırılıp dökülerek da bulduğu gömüyü iyi okutmuş,
ufalanmak, parçalanmak (Çıkrık, parayı külteyinen galdurmuş." Şa-
Evcikuzkışla-Çr.) hin 2020: 92
külleme Üstü külle kapatılmış külufak ¦ külhaş (Kuşsaray-Çr.)
ateşte pişirilen kahve (Çr.) “Sana kırık ise bana külufak.”
küllemek (1) Ateşin üstünü külle Yoksul 2013: 555
örtmek (Çr.) kül ufak etmek (olmak) Param-
küllemek (2) Kusurlu işleri ört- parça etmek, olmak (Evci-Bo.)
bas etmek (Çr.) “Bu işi burada, "Saplarından tutup birbirine çar-
hayırlısıyla küllemek gerek.” Ta- parak ikisini de kül ufak etti." Ta-
hir 2008: 36 hir 2006: 34
küllenmek (1) Dolmak, tamam- külük (1) 1. Eşek (Çr.) 2. Boynuz-
lanmak, üstü örtülmek (Su.) “Gün suz koyun (Su.)
geçtikçe de külleniyordu bu ya- külük (2) ¦ külünk (Alacahüyük,
renlik.” Gümüş 1977: 17 Eskiyapar, İsahacı-Al.; Ka.; Evci-
küllenmek (2) Hastalıktan ya da ortakışla-Çr.) “Taşı yontmak ile
kırıktan dolayı ayakta durama- cevher çıkar mı? / Külüğünü kır-
mak (Su.) dırmaktan ne murat?” Arısoy
küllük (1) Ateş küreği (Çampınar- 1970: 49
Os.) külünk Taş kırılan büyük balyoz
küllük (2) Kül, süprüntü atılan (Al.; Palabıyık-Çr.) “Ferhat kü-
yer, çöplük (Alacahüyük, İsahacı- lüngünü saplasın dedim / Ünü-
Al.; İs.; Kamışlı-Su.; Çalyayla, müz dünyayı kaplasın dedim” Öz-
Dut-çakallı-Çr.) “Gônümün köşgü- gür 2002: 71
ne çamır sıvadın / Küllükleri me- kümbet Kent sularının ana depo-
kan tut bundan kelli” Gösterir su üstüne yapılan, alçak kubbeli
2008/84: 11 yapı (Çr.)
küllü kötek Hep birlikte (Çr.) kümbürküt El el üstünde kimin
kül şeker Toz şeker (İs.) eli var oyunu (İs.)
külte 1. Bağlam, demet, deste, kümbüt Çok kalın, kat kat giysi
düzine (Ka.; Kavşut-Su.) "Elinde (İs.)
bir külte para, şunu al da sende küme Cevizli sucuk; köme (Ayva-
dursun, dedi." Demiryürek-Ozulu Do.)
2017: 217 2. İplik çilesi, kelep kümpür Patates (Çr.) "Derin kuyu,
(Os.) 3. Islanıp tavı geldikten kümpür suyu, çeken ölmez, içen
sonra katlanmış yufka ekmek de- ölür." Gürsel 1997: 260
meti (Âşıkbükü-Os.; Ahmetoğ- kümsük Yanık kokulu yemek (İs.)
lan-Çr.) “Bir külte ekmeği bir otu- kümsü kümsü kokmak Bozul-
ruşta yer kalkardı.” Arslaner muş gibi kokmak (Os.)
2016: 255

344
344
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kümsümek 1. Yemeğin yanması, künte inci Külçe durumundaki


yanık kokması (İs.) 2. Pas gibi inci (Çr.)
kokma, kokuşmadan önceki du- küntüre Irmak kıyısına toprağı
rum (Os.) "Keşkeği ocakta unut- tutmak için ağaç dalı, taş kulla-
tum, kümsümüş." Tdk 1993: 3035 narak yapılan set (Gölet-Ka.)
kümük (1) 1. Dişi dökülmüş kişi küpdüşen İri, ekşimiş, içi çabuk
(Gökçam-Su.; Çr.) "Kümük insan kararan bir çeşit armut (Çr.)
ağır yemek yer." Tdk, 1993: 3035 küpecik Küçük küp (Çalyayla-Çr.)
2. Dişsiz damak (Çr) 3. Çürük diş, küpeli kazan İki yanı kulplu ka-
aşık ya da kemik (Çr.) “İbram zan (Kıcılı-Al.; Çr.)
Emmimin kumük dişleri / Arif küpen Ahlat (Ba.) "Küpenden yapı-
Ağ’nın karman çorman işleri” lan gavud bizim yerel ürünümüz
Kurtoğlu 1998: 10 olup çok yarayışlıdır." Şahin
kümük (2) Hayvanların ön ayak 2020: 92
bileklerinden çıkan dikdörtgen küpüş Kısa boylu, şişman kimse
biçimindeki kemik; aşık (Çr.) (Os.)
kün (1) Gün (Kalecikkaya-Al.) kürdek Kadın ceketi, uzun hırka
kün (2) Birkaç yıl yerinde kalarak (Eskice-Me.)
iyice yanmış, kül gibi olmuş hay- küre Pekmez kaynatmak için yapı-
van gübresi (Karahacip-Or.; Su.) lan yuvarlak ocak (Ba; İs.; Os.;
“Tarlasını künliyen yokluk gör- Beydili, Çalyayla, Çıkrık, Eskie-
mez.” Tdk 1993 : 3036 kin, Karahisar-Çr.) “Küre kayna-
künde Her gün, günde (Haydar- tır herkes / Mis gibi kokar pek-
Al.; Çitli-Me.; Su.; Tatar-Çr.) “Dert mez” Çağlar 1952: 36
tazelerim künde / Gitmedin doğru kürebiye ¦ görebi (Çr.)
yönde” Aytekin 2003: 65 kürelemek 1. Bir şeyi hızla kaldı-
kündiye Gündeye, gündelik (İs.) rıp atmak, fırlatmak, yuvarlamak
“Kündiye elbise ile misafir yanına (Ka.; Çr.) “Küreleyin tozunu top-
çıkılmaz.” Tdk 1993: 3037 rağını dereye…” Güven 2010: 15
küngüldemek Yaşlı kimsenin güç- 2. Toptan kötülemek (Os.)
süzleşmesi, uykuda gezer gibi kürelik Pekmez kaynatılan ocak
olması (Çr.) (Büyükdivan-Çr.)
kün kesmek Küflenmek (Çalyay- küre maşası Büyük maşa (Ova-
la-Çr.) saray-Çr.)
künküllemek ¦ küngüldemek küre ocağı ¦ küre (Çr.)
(Çr.) kürlük Çöplük, küllük (Çr.) “Te-
künkünlemek Uyuklamak ya da meği aç şu gübreyi kürlüğe ata-
uyuklarken düşecek gibi olmak lım.” Koşay-Işıtman 1932: 260
(Çr.) kürrük Eşek yavrusu, sıpa (Çr.)
künlenmek Küflenmek (Çr.) Kürt Esmer (Çr.) “Çorum’da esme-
künlük Tütsü olarak yakılan ağaç re Kürt dendiğini başımdan geçen
sakızı, günlük (Çr.) bir olayla anlamıştım.” Binyazar
künnük ¦ künlük (Çr.) 2005: 140
küntabak Ayçiçeği (Kalecikkaya- kürt alması Soğan (Göcenovacığı,
Al.) Karagöz-Çr.) “O gün kürt alması-

345
345
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

nı çok yemişler olmalı ki...” Erte- küseğen Sık sık, çabuk küsen kim-
kin 1946: 21 se (Evci-Bo.) “Ama öyle küseğen
kürtük Kuytu yerlere toplanmış bir bitki değildir.” Sarıyüce 2006:
kar ya da kum yığını (Evci-Bo.; 31
İs.; Su.) “Çıktım kar kürtüğüne / küsgü (1) İri diri kişilere takılan
Delmenin yırtığına” Ertekin 2006: ad (Su.)
40 küsgü (2) ¦ küskü (2) (Ba.) "Bos-
kürtün (1) 1. Çığ (Çr.) 2. Sertleş- tancı yoluna düşen gayaları küs-
miş kar birikintisi (Külah-Al.) 3. güyünen kaldıramayınca beledi-
Tipi (Yağcılar-Ka.) yenin kepçeyi çağırmışlar." Şahin
kürtün (2) Semer (Külah-Al.; Su.) 2020: 93
“Güzele kürtün yakışır, çirkine bal küskü (1) Fırındaki ateşi karıştı-
neylesin?” Yoksul 2013: 350 rıp odun itmekte kullanılan balta
kürü Eşek yavrusu, sıpanın biraz sapından kalın ağaç (Çr.)
büyümüşü (Ba.) "Abdişin Pala’nın küskü (2) Büyük taşları kaldır-
evin önünde bi kürüye taksi mak için kullanılan uzun demir
çarpmış." Şahin 2020: 92 ya da ağaç kaldıraç (Dereyazıcı-
kürüf kürüf Sürü sürü (Çr.) Al.; Yerliköy-İs.) “Üst taraftan so-
kürük (1) 1. Eşek yavrusu, sıpa kulu yassı uçlu bir küskü ile kanır-
(Dutçakallı, Eskiekin, Ovasaray- tılarak parçalanmıştı.” Sarıyüce
Çr.) “Başında sarığı, elinde sı-rığı, 2004: 247
bunu bilmeyen eşeğin kürüğü.” küsküllemeç ¦ kazgıç (Su.)
Türkoğlu 2007: 198 2. Küçük ku- küstüm Bir çeşit mekik oyası (Çr.)
laklı koyun, keçi (Ka.) küsük Kaldıraç olarak kullanılan
kürük (2) 1. Burnu kısa insan sopa (Eskiköy-Çr.)
(Gölet-Ka.) 2. Ucu kısa olan eşya küsülü durmak Dargınlığı sür-
(Gölet-Ka.) “Kürük burunlu ço- dürmek (Akçalı-Su.)
cuk.” www.golet.tr.gg/ küsülülük Dargınlık (Çr.) “İkimiz
kürük (3 Kulağı özürlü olan kişiye bir köylüyüz / Nasıl durak küsü-
ya da hayvana takılan ad (Ba.) lü” Ertekin 2006: 88
"Kulağı kürük olduğu için tekül- küsü tutmak Darılmak, konuş-
lüsü bırakmış, bu yüzden üç gün- mamak (Çr.) “Küsü tutmaktan iş
dür konuşmuyo." Şahin 2020: 92 çıkmaz, barışmak eydir.” Gümüş
kürümek ¦ küremek (Yarımsö- 1977: 16
ğüt-Su.; Palabıyık, Sarimbey-Çr.) küş 1. Salıncak (Ovakarapınar-Çr.)
“Kemal der ki: Kar gibi şu zalim 2. Bebek beşiği (Ovakarapınar-
gurbet / Bizi burdan kürümeden Çr.)
gidelim” Özgür 2002: 78 küşdüre Marangoz rendesi (Ba.)
kürün Pınarların önüne konan taş "Eskiden ambar yaparken küşdü-
oluk (Kuşsaray-Çr.) re, burgu kullanıyoduk." Şahin
kürüşlemek Varlıklı olmak (Çr.) 2020: 93
kürüşlü Semiz, toplu, şişman (Çr.) küştahlı Her yerde, her zaman
kürüz Küçük kulaklı insan ya da neşeli, üzüntüsüz kimse (Çr.)
hayvan (Boğabağı, Kayı-Çr.) küştek Her işe burnunu sokan,
kürüzlük Yeni yetişen ormanlık her zaman öncülük yapma çaba-
(Ka.) sında olan kimse (Os.)

346
346
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

küşteklenmek Birisinin etekle- (Çalyayla-Çr.) “Olduğun yerde kü-


rinden tutup yılışık yılışık sal- tüleyip durma.” Yoksul 2013: 516
lanmak (Âşıkbükü-Os.) kütürtü Gürültü (Çr.)
küştere Tahta rendesi (İsahacı, kütürüz İri kemikli, atletik yapılı
Kıcılı-Al.; Ka.; Âşıkbükü-Os.) kimse (Külah-Al.) “O kütürüz he-
“Bonduruk kırığından tapanı yap- rif seni tehne bi yerde dutarsa
mış / İrende küştere hızardan kemiklerini külufak eder, demedi
çekmiş” Arısoy 1970: 91 deme.” Gösterir 2020: 42
küşüm Kuşku, işkil (Çavuşcu-Su.; küydürmek 1. Elinden bir şeyi
Serban-Çr.) “Sakın içine küşüm atmak, fırlatmak (Obruk-Do.; İs.)
girmesin yavru.” Sarıyüce 2004: "Kulüpleri kûydürmek için çok
272 uygun-du." Kalayoğlu 2017: 99
küt (1) Eli ayağı tutmayan, inmeli 2. Aşırmak, yürütmek (Çr.)
kimse, kötürüm, sakat (Külah- küyemek Bayılmak (Kalecikkaya-
Al.; Kuzuluk-İs.; Os.; Su.; Sarim- Al.)
bey-Çr.) “Aç gozünü anam, küt küylek Kova (Os.)
elini dutan mı var?” Özçatalbaş küymek Dik bir yerden aşağı kay-
2002: 19 mak (Ba.) "Kesmaşıgilin Cafer’in
küt (2) 1) Ucu sivri ya da keskin evin önünden küyünce Hatıpların
olmayan (Gölet-Ka.) “Bu bıçağın Kemalettin Abi’nin evin çatısına
ucu küt.” www.golet.tr.gg/ düştüm." Şahin 2020: 93
küt ekmeği Yürüyemeyen çocuk- küyük 1. Ceviz, badem gibi yemiş-
lara yedi kapıdan toplanıp yedi- lerin içinin çürük olması (İs.;
rilen ekmek (Dereköy-İs.) “Çocuk Âşıkbükü-Os.; Çalyayla-Çr.) “Ce-
eğer yürüyemiyorsa, çocuğa küt vizi kırıp bakmadan küyük olup
ekmeği yedirilmektedir.” Balıkçı olmadığını anlayamazsın.” Arsla-
2010: 107 ner 2018: 134 2. Çürük diş (Çal-
küteşek Yuvarlak küçük odun, yayla-Çr.) “Ben sana varır mıyım?
kütük (İs.) / Başın kel dişin küyük” Gösterir
kütmek Ağaç kökü, kütük (İs.) “İn- 2011: 183
ce odunları kütmek üzerinde kır- küyükmek Çürümek (İs.)
dım.” Tdk 1993: 3054 küyünmek Eğimli yerde oturarak
küt olmak Kötürüm olmak, bacak- poposunun üstünde kaymak (İs.)
ları tutmamak (İs.) küyür küyür Gevrek olan, çiğner-
kütüğe yazdırmak Nikahına al- ken ağızda ses çıkaran yiyecek,
mak (Su.) “Kız bu gece benim ol / kütür kütür (İs.; Çr.) "Al şu elma-
Kütüğe yazdırayım” Gösterir yı küyür küyür ye." Tdk 1993:
2011: 202 3056
kütüklemek Büyük ağaçları dört küzürük olmak İyice yanmak,
ya da beş metrelik tomruklara kızarmak (Sarimbey-Çr.)
ayırmak (Çr.)
kütük sökme Düğün evi için odun
kesme (Su.)
kütülemek Bedenin eklem yerle-
rinden "küt" diye ses çıkması

347
347
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

L laleklerin gelme vahdı İlkbahar


(Su.)
laleklerin getme vahdı Sonbahar,
lā ¦ lan (Gökçam-Su.; Güvenli-Çr.) güz (Su.)
"Bak la bak, bu biçim gabaran cu- lâlenmek ¦ lalanmak (Çr.) “Beni-
luk heç gordün mü sen?" Özça- minen lâleniyon mu yoğsa?” Çoru-
talbaş 2002 : 32 mevi 1996: 23
labye Fasulye (Al.) lalin Takunya, nalın (Çr.) “Çekir-
lâdiker Armağan, hatıra, yadigâr genin ayağında lalini / Ben de
(İs.) sandım kaymakamın gelini” Yön-
laflamak Konuşmak, söyleşmek, dem 1983: 19
dertleşmek (Su.; Hımıroğlu-Çr.) lambıdan Birdenbire, ansızın (İs.)
“Celal mektebi yeni bitirmişti, lamçı ¦ yamçı (Ka.)
dükkânda çay içip lafladık.” Çal- lamçi ¦ yamçı (Os.)
muk 2019: 103 lamlı Harmanda savrularak buğ-
laflaşmak ¦ laflamak (Su.) “Bü- daydan ayrılmış saman yığını
yük sap yığını gölgesinde lafla- (Kavşut-Su.)
şanlar en kalabalık olanıydı.” Sa- lan Ey, ulan anlamında kabaca ses-
rıyüce 2004: 133 lenme ünlemi (Kargı-Os.; Çr.)
lağap Takma ad (Su.; Çr.) “Körpe “Cesedi nereye attın lan gevrek?”
kızın lağabı da neymiş?” Tahir Destanoğlu 2006: 59
2007: 369 langırdamak Gevezelik etmek
lağbaz Pişmanlık (Su.) (İs.; Çr.) “Boş fıçı çok langırdar.”
lağlanca Eğlence (Çr.) “Köpekler Yoksul 2013: 159
kocayınca kurdun lağlancası lapak lapak Lapa lapa (büyük
olurmuş.” Yoksul 2013: 465 parçalarla yağan kar için) (Çr.)
lakırdak Leyleğin ötüşü (Kavşut- “Başlarına dikilmiş, lapak lapak
Su.) tükürmüşsün…” Gümüş 1977: 56
lalak Saf, aptal, salak (Su.) lapbasan Seyrek basıp ağır ağır
lalanmak Birinin yaptıklarını yi- yürüyen kimse (Çr.)
neleyerek alay etmek, dalga geç- lapçın Dışı parlak, içi lastikli, bağ-
mek, eğlenmek (Çopraşık-Al.; lamalı mest biçiminde kalın to-
Çitli-Me.; Kamışlı-Su.) “Katıkçı puklu, topuklarında demir çakılı
itleri, katıkçı geri, beni alaya alı- ayakkabı (Çr.) "Lacivert çuha şal-
yorlar, lalanıyorlardı.” Ertekin varı, lapçın kunduraları her za-
1946: 20 manki gibi tertemiz…" Tahir
lâlek Leylek (Çopraşık-Al.; Kamış- 2008: 77
lı-Su.; Çr.) “Lâleğin ömrü lakla- lapçin Bir çeşit kundura (Os.)
hınan geçer.” Kerman 1997: 41 lap lap Çıplak ayakla ya da ayağa
lâlek ayak getirdi Leyleklerin büyük gelen ayakkabıyla yürür-
gelme zamanı emeklemeden yü- ken çıkan ses (Çr.) "İki metreye
rümeye geçen çocukları anlat- yakın boyuyla lap lap giden Deli
mak için kullanılan bir söz (Çr.) Elvan..." Tahir 2006: 87
laleklerin cücükleme vahdı Yaz larhıdak Birdenbire, aniden olan
(Su.) gelişme (İs.)

348
348
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

larkıdanak Bir nesnenin yerli ye- rilmesi, yemek yiyenlerin de


rine oturmasını anlatan söz (Çr.) bahşiş atması geleneği (İs.) "Ço-
lastik Tekerlek (Al.) rum’da lenger sıyırmak denilen
laşka Laçka (Körkü-Su.) “Aşık ge- gelenek halen sürdürülmektedir."
çinenin çokları laşka / Bu duygu- Oğuz 2006a: 32
yu taşıyorum Çağlar Bey” Çırak- lepir lepir Çürümüş, dökülmüş
man 1992: 155 (Ba.) "Elsiseleri lepir lepir olmuş,
lavul lavul Kabaca, yüksek sesle üç haftadır yollardaymış, ondan
konuşmayı anlatır (İs.) herhal." Şahin 2020: 94
layla Şiir (Kuyucak-Me.) lepleki Cam tabak (Su.)
laylon Naylon (Çr.) “Laylon çıhalı leşter Neşter (Kalecik-Me.) “Sefil
aşşa yuharı yirmi sene ney oldu.” Pir’i yaratıp da neyledin / Leşter
Abaz 2004: 151 vurup pare pare eyledin” Piroğlu
layn ¦ lan (Al.) 1981: 57
Laz barı Bir halk oyunu (Çr.) levik ¦ livik (Kuşsaray-Çr.)
lazut Mısır (Al.) leyla Kendinden geçmiş durumda
lebek Delikanlı (Çr.) “Şu garayaz olan (Çr.)
lebek kimin oğlu ula, ilk şindi go- leylek getirdi Yetişkinlerin de
rüyom.” Gösterir 2020: 42 oynadığı bir çocuk oyunu (Çr.)
leccesiz Yersiz, gereksiz konuşma “Leylek getirdi oyununda kişi sa-
(Çr.) yısı ile yaş aralığı fark etmez.”
leçek Yazma (Al.) Oğuz 2006b: 34
lef lef geçmek Güçsüzlük nede- leylek parası Oyunda para yerine
niyle kendinden geçmek (Çitli- geçen küçük, yassı, daire biçimli
Me.) çay taşı (Ba.) "Senin misketlerin
legelek Leylek (Kalecikkaya-Al.) karşılığı beş leylek parasından
lelbebi Leblebi (İs.; Çalyayla-Çr.) fazla etmez." Şahin 2020: 94
“Gınōmada gelikene lelbebi getu- leymın Limon (Al.)
rüle.” Abaz 2004: 96 leyvaz Fasulye (Al.)
lemis İçine ıspanak, peynir, pata- lığ ¦ mil (Ovasaray-Çr.) “Sel gider
tes, kıyma konulup katlanmış lığ kalır, tallaya bereket galır."
yufka (Çr.) Kerman 1997: 48
lem Nem, yaşlık (Su.) lığlamak Tıkamak, kapamak, dol-
lemli Nemli (Çıkrık-Çr.) durmak (Os.; Çıkrık-Çr.) “Saman
lemsetavuk Bir çeşit tavuk (Çr.) deliğin önünü lığladı.” Tdk 1993 :
len ¦ lan (Çr.) "Nereye gediyonuz 3076
len, ecinni tayfası gibi gine?" Öz- lıklıkı Tek ya da iki kulplu toprak
çatalbaş 200 : 33 testi (Su.)
lenger 1. Bakırdan büyük süzgeç lıkman ¦ ilikmen (Su.)
(İs.; Çalıca-Çr.) "O serhoşlukla bi- lımbıdı lımbıdı Tombul ya da
zi lengere çevirdi gittiydi." Tahir şişman kişide özellikle kol, bacak
2004: 45 2. Pilav sahanı (Alaca- etlerinin hareket edildiğinde sal-
höyük-Al.) lanması durumu (İs.)
lenger sıyırmak İskilip dolması libade Pamuklu, geniş kollu kadın
sunulan lengerin yemek bitimin- ceketi, hırka (Su.)
de ekmekle sıyrılarak ters çev-

349
349
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

libit libit Lime lime olmuş giysi lohul Lokum (Çalıca, Ovakarapı-
(İs.) nar-Çr.) "Pilo tavatır. Et de lohul
lik İplik eğrilen iğin eğri demir ucu gibi bişmiş." Özdemir 2019: 134
(Ovasaray-Çr.) lohum Lokum (İs.) “Mevlüd ohun-
lik lik Hoplaya zıplaya (Ka.) dun muydu lohum dutulu.” Abaz
lik like kalkmak Tırısa kalkmak 2004: 97
(Os.) lohuza Yeni doğum yapmış kadın
likman ¦ ilikmen (Çr.) (Dutçakallı-Çr.)
lime Dövülen çeltiğin bir bölümü- loka Roka (Çr.) “Yeşillik goy ma-
nün pirinç, bir bölümünün çeltik denizden lokadan / Çarık bunnu
olarak kalmış durumu (Ka.) sunak yaptım yokadan” Yoksul
lingirdemek Sabit durmayıp ha- 2011: 87
fifçe sallanmak (İs.) loksan Eksik, noksan (Su.)
lipildemek Gaz lambası, ampul ya lokul Lokum (Çr.)
da ocak ateşinin sanki sönüyor- loli Tarla kuşu, tepeli kuş, toygar
muşçasına az yanması (İs.; Âşık- (Ba.) "Dün avdan dönerken boş
bükü-Os.) “Lamba lipildiyor, ya gelmeyeyim diye iki dene loli fur-
patlayacakya da elektrikler gide- dum." Şahin 2020: 94
cek.” Arslaner 2016: 255 loküs Modern gaz lambası; lüks
lipildetmek Gözlerini açıp açıp (Su.)
kapatmak (İs.) lombadan söylemek Düşünme-
liplip İdare lambası (Su.) den, patavatsızca söz söylemek
livanlı Eskiden zenginlerin giydiği (Os.; Evcikuzkışla-Çr.)
bir çeşit ayakkabı (Su.) lombudu Kaba sözlü (İs.)
livik Ekşi, buruk yaprakları pişiri- lom lom helvası Bir çeşit helva
lerek yenen bir ot (Gökköy-Çr.) (Çr.)
lizomu yok Gereksiz (Çr.) lom sözlü Sözünü, konuşmasını
lo ¦ lan (Al.; Gökçam, Kamışlı-Su.; bilmeyen, patavatsız (İs.; Ka.;
Arpalık, Dutçakallı-Çr.) “Loo go- Os.)
beller benim karpuzum nerede?” lonç olmak ¦ lorç olmak (Çr.)
Sağmen 2009: 176 longurdak Hayvanlara takılan bü-
loda 1. Taneli ya da tanesiz saman yük çan (Çr.)
yığını (Ka.) 2. Üstü toprak ya da lorç olmak Çok ıslanmak, sırılsık-
otla örtülmüş koni biçimli saman lam olmak (Çalyayla-Çr.) “Yaa-
yığını (Ovasaray-Çr.) mur mu yaayo? –Belli daal mi,
loggudü Kaba saba insan (Su.; baksana lorç oldum.” Özdemir
Palabıyık-Çr.) “O loggüdü adam 2019: 120
olacak da insan içine garışacak!” lo taşı ¦ loğ (2) (Çopraşık, Eski-
Gösterir 2020: 42 yapar-Al.) “Lo taşını arayıp gelip
loğ (1) ¦ lan (Yazır-Bo.) buluşun / Alperenleriyle Türkçe
loğ (2) Toprak damlarda, yollarda konuşun” Barışcan 2001: 114
toprağı ezmek için kulanılan taş lov taşı ¦ loğ (2) (Çr.) "Rüzgâr,
silindir (Külah-Al.; Yazır-Bo.; Es- ahırın toprak damında lov taşı
kiekin, Gökköy, Sarimbey-Çr.) gibi yuvarlanıyordu." Tahir 2008:
“Loğ taşı gibi karnın sırtın belisiz 257
olmuş.” Yoksul 2013: 485

350
350
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

löf löf Kaba saba, kibarlıktan an- lüküs Aydınlatma amacıyla kulla-
lamayan (İs.) nılan cam korunaklı lamba (Ba.;
löbetçi Nöbetçi (Su.) Çr.) “En karanlık geceleri, lüküs
lök (1) Ağır hareket eden kişi (Al.; lambaları gibi aydınlatan kol ka-
Dutçakallı-Çr.) dar elektrik feneri elindeydi.” Ta-
lök (2) Erkek deve (Tolamehmet- hir 2004: 325
Çr.) “Abaya yük deme, babaya lök lüle (1) Su akan musluksuz boru,
deme.” Yoksul 2013: 1 çeşme ağzı (Eskiekin, İsmailköy-
lök (3) Yalan (Çr.) Çr.) “Her bir lüleden kolum kalın-
lök (4) Gaz lambasının cam takı- lığında su akıyor.” Demir-yürek-
lan bölümü (Çr.) Ozulu 2017: 156
löker Önde giden, yol gösteren lüle (2) İri dut tanesi (İs.) "Hâlâ
(Çr.) “Sen bizim lökerimizsin.” gözü yerlerde lüle dedikleri iri
Tdk 1993: 3090 dutlardan arayan Mıstık'a seslen-
lök gibi Ağırbaşlı, oturaklı (Evci- di." Kalayoğlu 2017: 98
Bo.; Su.) “Deli Şaban lök gibi otu- lülek Eşyada suyun aktığı yer (Ku-
ruyor.” Güven 2013: 62 yucak-Me.)
lökleç Ayakçağı olan uzun sırık- lülük (1) Bir çeşit pipo (Çalyayla-
larla yürüme oyunu (Âşıkbükü- Çr.)
Os.) lülük (2) Örme başlıkların tepe-
löklemek Bir şeyi gereğinden çok sindeki topuz (İs.)
vermek (Çr.) lüme Duvar örgü tuğlası, lime (Sa-
löküs Lüks lambası (Ba.; Yerliköy- rimbey-Çr.)
İs.; Os.) lüp Karşılıksız, parasız elde edilen,
löllös Biçimsiz, kaba saba (Os.) beleş (İs.) "Sevaba girersin ki,
lömbüdü lömbüdü Deve gibi bir cenneti cebe atarsın lüp diye…"
yükselip bir alçalarak yürüme Tahir 2004: 197
biçimi (İs.) lüpbüdek Hemencecik, hazırca,
löngürdek ¦ longurdak (Çr.) hazır bulmuşken (İs.)
lönk Gaz lâmbasının içinden fitil lüpcü Hazır yiyici, beleşçi (İs.)
geçen madeni bölümü (İs.) lüver Tabanca (Su.; Çr.) “Koca
löp ¦ lüp (Çr.) parmağını lüver namlusu gibi
löpçü ¦ lüpçü (Çr.) uzatmıştı.” Tahir 2006: 125
löp löp İştahla yemek yemeyi an-
latır (Obruk-Do.)
löpür löpür Hızlı hızlı içme (Çr.)
löv löv Amaçsız olarak ortada do-
M
laşıp duranlar için söylenen söz
(İs.) ma Sığır sesi (Çr.) “Ma kuzum, ma,
lucaklık ¦ bucaklık (Sarimbey- çekinmeyin, yeyin!” Seyda 2006:
Çr.) 192
luğluğu Çok çirkin gözlü bir kuş maal Çapa (Doğla-Me.)
(İsahacı-Al.) “Başına bağlamış maana Bahane (Ba.) "Bırak maana
karalı yazma / Gözleri luğluğu bulmayı, adam seni eze eze yendi
dişleri kazma” Arısoy 1970: 101 işte." Şahin 2020: 95

351
351
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

maarim Meğerse (Çr.) “Kumpür "Madara işten hayır gelmez." Ker-


varıdı onu yedim. Maarim o da man 1997: 22
heşlenmiş.” Özdemir 2019: 108 madara (2) Yassı taşçı çekici (Su.;
maarime Meğerse (Ba.) Çr.)
maarimeyse Meğerse (Ba.) "Maa- madası almamak 1. Midesi al-
rimeyse bacısını almadım diye gı- mamak (Os.) 2. Yemek için istek-
cıkmış." Şahin 2020: 95 siz, iştahsız olmak (Os.)
maaza Evlerin altında bulunan, madası olmak Canı çekmek, canı
içine çeşitli araç gerecin konul- istemek (Bademce-Ka.)
duğu bölüm (Ba.) "Keseri mi bu- made (1) Başka (Yeşilyurt-Al.; Çr.)
lamadın? Maazanın ırafına goy- “Allah’tan made bilen yoktur.”
duydum, oraya bak." Şahin 2020: Yoksul 2013: 51
95 made (2) Mide (Çalyayla-Çr.) “Ge-
macara Kavga, sürtüşme, anlaş- lirse gözel gelsin / Çirkin almaz
mazlık (İs.) mademiz” Ertekin 2006: 27
macara bulatma Yaramazlık yap- madebiz Maydanoz (Çr.)
ma (Çalyayla-Çr.) madeniz Maydanoz (Kıcılı-Al.; Os.;
macca etmek Öfkelendirmek, çi- Çıkrık, Ovakarapınar-Çr.) “Bah-
leden çıkarmak (Dutçakallı-Çr.) çelerde madeniz / Döşelidir oda-
macuk gibi Çok ekşi (Âşıkbükü- mız” Ertekin 2006: 27
Os.) “Elma macuk gibi, ağzı alın- madenüz Maydanoz (Ba.; İkipı-
mıyor.” Arslaner 2016: 255 nar-İs.) “Eccük madenüz ney va-
macunuz Maydanoz (Yağcılar-Ka.) rıdı.” Abaz 2004: 123
maçça Dert, hastalık (Su.) madesi almamak ¦ madası al-
maççalı Suratsız, pis, kirli (Çr.) mamak (Çalyayla-Çr.) “Ne kadar
maçça olma Dertli birisiyle yemek kibar olsan Seni madem almıyor”
yerken iştahtan kesilme (Su.) Gösterir 2011: 295
2. Rezil olma (Kamışlı-Su.) “Onun madesi yetmek Ölüm zamanı gel-
yanında maçça oldu.” Uçakcı mek, ömrü tamam olmak (Ob-
2006: 369 ruk-Do.)
maçmuç Deşenek oyununda madık Madımak (Ba.) "Bu sene
oyuncunun atışını elini yere koy- madık çok bol. Geçen Gölyeri’nden
madan serbestçe yapabilmek iki etek topladım." Şahin 2020: 95
için söylediği söz (Çr.) madımak İlkbaharda kırlarda ye-
mada (1) Mide (Os.) “Ne kadar ki- tişen, ufak, yeşil yapraklı, ıspa-
bar olsan / Seni madam almıyo." nak gibi yenilen bir ot (Eskiya-
Aşık 2003: 85 par, Hışır-Al.; Boğabağı, Eskiekin,
mada (2) İştah, yeme isteği (Gö- Hımıroğlu, Sarimbey-Çr.) “Yoh’-
let-Ka.) “Lütfen üsteleme, madam ekmekle gök soğan / Madımağın
almıyor.” www.golet.tr.gg/ oynaşı” (Kör Hasan) Ercan 1991:
madalanma Umma, umutla bek- 382
leme (Su.) madımak çıhısı Kısa boylu, kalın
madamak ¦ madımak (Çr.) vücutlu kişi (İs.)
madara (1) 1. Bayağı, basit (Al.) 2. madımalak ¦ madımak (Çiçekli-
Bir işi üstünkörü yapmak (Çr.) keller, İncesu-Su.) “Koyağında
mor koyunlar otlamış / Madıma-

352
352
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

lak güzel kızlar toplamış” (M. Gü- mağza Zemin katlarda bulunan,
vendik) İvgin 2009: 225 kimi kışlık yiyiceklerin korundu-
madik atmak Hile yapmak, al- ğu oda (Yerliköy-İs.; Oğ.)
datmak (Su.) "Madik atmada çok mahacır Göçmen, muhacir (Çr.)
ustadır o.” Yoksul 2013: 487 “Hamiciye mahacırından Avrat-
madrap Temel atılacak toprak baz çayları yetiştirdi.” Tahir
(Su.) 2007: 282
mafasız Sevgi bağlılığı olmayan mahana Sözde neden, bahane
kimse, vefasız (Serban-Çr.) “Se- (Ba.; Âşıkbükü-Os.; Gökçam-Su.;
nin yâr yâr deyi nene döneyim / Serban-Çr.) “Kaderim kötü benim
Böyle bir mafasız dostu neyleyim” / Kime bulam mahana” Gösterir
Koçak 1980: 108 2011: 81
mafe Mahfe, salıncak (Çr.) "Bay- mahanet Muhtaç olma (Al.)
ram gelse de mafeye binsek." Tu- mahat Sedir, kanepe (Çevreli, Kı-
luk 1991: 2 lavuz-Al.; Su.; Ovakarapınar-Çr.)
māfet Müddet, süre (Karkın-İs.) “O da mahatta uyuyakalır.” Kan-
“Bi māfet çocuklarımıza giydürü- temir 2015: 191
cek giyicek bulamaduk.” Abaz mah etmek Parlamak (Su.)
2004: 142 mahık Acı, çok ekşi yiyecek (Çr.)
mafir Müddet, zaman (Âşıkbükü- mâhırmak ¦ mankırmak (Ova-
Os.) “Bir mafir sonra avluda uzun karapınar-Çr.)
boylu bir adam göründü.” Arsla- mahkeme duvarı gibi Gülmeyen,
ner 2016: 255 somurtkan yüz (Çr.)
maf olmak Onulmaz duruma gel- mahle Mahalle (Akçalı-Su.; Çıkrık-
mek, yok olmak (Akçalı-Su.; Ka- Çr.) “Mahleli güzel görsün / Gel
vacık, Serban-Çr.) "Bıldır ekinler salına salına” Gösterir 2011: 84
hep maf oldu." Ceyhan 1944: 4 mah mah Hiçbir şey anlamamış
mafliz Cimri (Al.) gibi durup bakmayı anlatır (İs.)
mağ Bir alan ölçüsü (3 mağ ev, 2 mahman Göksulu armuduna ben-
mağ oda) (Or.) zeyen, iri bir çeşit armut (Ba.; İs.;
mağar Pınar, çeşme (Satıyüzü-İs.) Çr.) "Çayın gıyısındaki baçamız-
mağarama Havlu gibi kullanılan da iki ağaç mahman armudu va-
bez parçası (Obruk-Do.) rıdı" Şahin 2020: 95
mağârt Helke, soba kazanı gibi dik mahmudiye Boyna takılan altın
köşeli bakır kapların diplerini çe- (Çr.)
kiçlemede kullanılan bakırcı ör- mahra Üzüm taşımak için kullanı-
sü (Çr.) lan ağzı geniş, dibi dar tahta san-
mağmur Sessiz, sakin (Su.) dık (Çr.) “Elli mahra üzüm geldi.”
mağraşmak Koyunların meleş- Koşay-Işıtman 1932: 269
mesi (Kalecikkaya-Al.) mahrama Ev dokuması havlu, bü-
mağrisem Meğerse (Su.; Çağşak, yük mendil (Âşıkbükü-Os.)
Evcikuzkışla-Çr.) makat Üzerine oturulan oda seki-
mağruşlamak Yaşlanmak (Kayı- si, tahta divan (Âşıkbükü-Os.;
Çr.) Su.; Çalyayla, Gökköy-Çr.) “Maka-
tı beğenmeyen koltuğu bulamaz.”
Yoksul 2013: 488

353
353
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

makkap Matkap (Çr.) “Bazan sa- mal gütmek Hayvan otlatmak


halar makkapla üç tarafından de- (Gökçam-Su.; Eskiekin-Çr.) “Me-
linerek ortasına kurşun dökülür- zarında mal gudüyok ölenin / Ka-
dü.” Tombuş 1940: 27 lan sağlar, arayanın bulanın”
maktanmak Övünmek (Kalecik- Kurtoğlu 1998: 16
kaya-Al.) malhıta Yeşil mercimekle yarma-
māl Toprağı karıştırıp otları kes- dan yapılan bir çorba (Büyükca-
meye yarayan uzun saplı, keskin mili-Al.)
ağızlı tarım aracı, çapa (Ovaka- malıpatıra Manifatura (Çr.) “Bıl-
rapınar-Çr.) dır sene sizin Eğridere’deki malı-
malagma ¦ malama (İs.) patıra mağazasından gelinlik pır-
malahülle Tasarı, varsayım (Su.) tı aldıydık…” Özçatalbaş 2003:
malak (1) 1. Manda yavrusu (Ev- 134
ci-Bo.; Âşıkbükü-Os.; Beydili-Çr.) mal malamat ¦ mal melal (İs.)
2. Kedi yavrusu (Yağcılar-Ka.; mal maşat ¦ mal melal (Göce-
Kadıderesi-Çr.) “Malağı anasına novacığı-Çr.) "Keşke biz de bir iki
götür de emsin.” Bilen 2006: 41 mal maşat verebilsek de kul hak-
malak (2) Un, pekmez, ceviz içi, kıylan varmasak ruzu mahşere."
tereyağı ile yapılan tatlı (Ba.; Ba- Gümüş 1977: 16
demce-Ka.; Kargı-Os.) "Üç kişi bi mal melal Taşınır, taşınmaz her
culuğu yedik. Anam malak yaptı, türlü mal varlığı (Yeşilyurt-Al.;
üzerine onu da yedik." Şahin İsmailköy, Kiranlık-Çr.) “Herke-
2020: 95 sin malı melalı geldi.” Güven
malama Taneleri ayrılmamış, 2017: 35
samanla karışık tahıl (Kıcılı, Kü- malsınmak Başkasının malını be-
lah-Al.; Evci-Bo.; Ka., Kavşut-Su.; nimsemek (Göcenovacığı-Çr.)
Ovasaray-Çr.) “Saplar, tane ile "Kaç senedir ses etmiyoruz da
samanın birbirinden ayrılacağı malsındı bizim tarlayı bak hele,
kıvama gelmiş, malama olmuş- der." Gümüş 1977: 90
tur.” Sarıyüce 2006: 59 malühülle Hayal (İs.; Ka.)
malamat Alçak, aşağılık, rezil, mama Baş (Çr.) “Mamamın üstüne
berbat (Gökçam, Yarımsö-ğüt- düştüm.” Tdk 1993: 3114
Su.; Serban-Çr.) “Bi de sen mala- mamaca 1. Beceriksiz, işin kolayı-
mat etme heri beni.” Lâçin nı bilmeyen (Su.) 2. Hazır yiyici
2007/63: 6 (Su.)
malamat olmak Berbat, kepaze mamak Çocuk yemeği, mama (Çr.)
olmak (Külah-Al.; Os.; Çr.) māman ¦ mahman (İs.) “Bi de
malaşmak ¦ maylaşmak (Çr.) māman armudumuz varıdı.” Abaz
malatça armudu Malatya armudu 2004: 162
(Ahmetoğlan-Çr.) “Arka bahçe- mamele Resmi işlemler, yazışma-
deki malatça armudu güveriyor- lar (Su.)
du.” Çalışgan 2021: 119 mamer ¦ mamerik (Çr.)
malay Genellikle mısırdan yapılan mamerik Dokuma tezgâhında ip-
bir çeşit ekmek (Kalecikkaya-Al.) lik germeye yarayan yuvarlak
"Amman amman malayım, seni ağaç (Çr.)
nerden alayım." Özkan 2004: 65

354
354
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

mamır Memur (Çr.) "Sofrasında mangırmak ¦ mankırmak (İbik-


tuz ekmek yiyen bunca mamır!" İs.)
Tahir 2004: 348 manhırmak ¦ mankırmak (İbik-
mamırsa Sıcak suda haşlanan ha- İs.) “Kimi camış gibi manhırır
murun üstüne kara pekmez dö- galkıyom deyi, kimi canavar gibi
külerek yapılan tatlı (Çalyayla- ulur geliyom deyi!” Özçatalbaş
Çr.) 2003: 39
mamir (1) Memur (Kuyucak-Me.; manık Kedi yavrusu (Su.; Gökköy-
Su.) Çr.)
mâmir (2) Sağlam, düzgün (Ova- manı manı Sevimsiz, kaba, ağır
karapınar-Çr.) davranışlı kimse (Çr.)
mamiros Sıcak suda haşlanan ha- mani Salıncak (Ba.) "Bu akşam
murdan yapılan tatlı (Yazır-Bo.) üzeri evin önündeki meşeye mani
manca Karışık yiyecekler, azık kuracağız." Şahin 2020: 96
(Dutçakallı-Çr.) mani atma Gelin almadan sonra
mancar Doğada kendiliğinden ye- davulcunun bahşiş toplamak için
tişen, yenebilen otlar, pancar söylediği doğaçlama şiir (Ba-
(Âşıkbükü-Os.) “Kırk türlü man- demce-Ka.)
car toplar, bir öğününü aradan manifülle Kurgu, hayal (Su.)
çıkarırdı rahmetli.” Arslaner mankafa Soğuk çalmış, soğuktan
2016: 255 bozulmuş (Ovasaray-Çr.) “Bizim
mânâklayın Bahane ile (Ba.) "Bu haşhaş mankafa, hiç yağı çıkmı-
hafta maça İskilip’e gidecoog. yor.” Tdk 1993: 3124
Hem mânâklayın İskilip’i de geze- mankaş Cımbız (Çr.)
riz." Şahin 2020: 96 mankırmak Sığırın bağırması, bö-
mandagöz Anlamsız bakan, iri ğürmek (Külah-Al.; Çıkrık-Çr.)
gözlü kimse (Çr.) manşa Maşa (Ka.)
mandal Eski evlerin kapılarının mantı 1. Sapsız bıçak, çakı (Su.) 2.
arkasındaki kol demiri (Su.) “Dı- Bıçağın, çakının demir kısmı (Su.;
şarıdaki mandala basınca kolay- Ovakarapınar-Çr.) “Mantısına su
lıkla açılıyordu.” Sarıyüce 2004: verilmiş, köreltmek zordur.” Yok-
118 sul 2013: 491
mandik Köylü kadınların giydiği, mantız Sacdan yapılan, soba biçi-
geniş paçalı, düğmeli kadın donu minde, üstü ızgaralı ocak (Çr.)
(İs.; Hacıhamza- Ka., La., Os., Su.; mantik Hayvana yedirilen dikenli
Çıkrık, İsmailköy-Çr.) “Uzun bir çeşit ot (Al.)
mandiğinin bezeği sımsıkıydı.” mantin Şalvar yapımında kullanı-
Güven 2010: 152 lan ipek çubuklu kumaş (Çr.)
mangafa Anlayışsız, düşüncesiz “Büyük hırkanın giydiği mantin /
insan (Su.) Küçük hırka da onlardan zengin”
mangaş Cımbız (Ba.; Çr.) "Bi man- Leblebici 1938: 33
gaşıña mıhaat olamıyoñ mu?" mantiş Yuvarlak, tombul yüzlü,
Özdemir 2019: 124 basık burunlu kimse (Çr.)
mangır Para (Al.; Su.) “Böyle sal- mantiz ¦ mantız (Çr.)
mayı kendi mangır kesesinden mantoz ¦ mantız (Çr.)
çıkarıp sayar.” Tahir 2006: 249 mantuz ¦ mantız (Çr.)

355
355
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

mapıs Hapishane, cezaevi (Göce- marsak Yanmamış odun parçası


novacığı-Çr.) "Ya Hacı avrada bi- (İs.)
şey ederse? İyi ya ederse… Biri marsık gibi Kömür gibi, kapkara
mezere, biri mapısa." Gümüş (Çalyayla, Ovakarapınar-Çr.)
1977: 25 “Marsık gibi teni var / Boydan
mapısdamı ¦ mapıs (Kargı-Os.) uzun eni var” Gösterir 2011: 264
mapis Hapishane (İs.) "Mapisde Marsuvan Merzifon (Çr.)
yatmış geç gelmiş." Abaz 2004: martinli Şirret kadın (Su.)
170 masaf (1) Küçük sepet (Çr.)
mapis damı Cezaevi (İs.; Çr.) “Al- masaf (2) Sofra tepsisi, büyük
lah mapis damına düşürmesin.” sini, küçük bakır tepsi (Çam-
Kerman 1997: 23 pınar-Os.; Çalyayla, Karadona-
mapus damı Cezaevi (Çalyayla, Çr.) “Mantı masafta güzeldir.”
İsmailköy-Çr.) “Seni mapus da- Yoksul 2013: 487
mına atarlar." Tahir 2006: 307 masat Bıçak bileyleme aracı (Kıcı-
māra Mağara (İs.). "Ben onların lı-Al.; Çalıca-Çr.) “Hesapsız kasap,
mārasına gitdim." Abaz 2004: belinde kalır masat.” Yoksul 2013:
111 378
maraf Sini (Çr.) masdar Düz çizgi çizmek için
marak Kaygı, merak (Harunköy- kullanılan cetvel tahtası (Çr.)
İs.; Serban-Çr.) “Fakiri kurtar masen Mahzen, kiler (Kamışlı-Su.;
maraktan / Kısmeti veren sabah- Sevindikalan-Çr.) “Gız geliiin,
tan” Koçak 1980: 195 masene in de az duzlu ya çıkar.”
marama 1. Kadınların genellikle Özcan 2021: 6
namazda kullandığı başörtüsü masıra (1) Hıyarın küçüğü (Kıcılı-
(Kalecikkaya-Al.) 2. Mendil (Çr.) Al.; Çalyayla-Çr.) “Taze hıyar ma-
maraz Rengi kaçık kimse, zayıf sıra / Gediyom yolun sıra” Ertekin
(Ba.; Os.) “Çok yedirdim kirazı, 2006: 109
memnun etmedi marazı.” Yoksul masıra (2) Masura (Çr.)
2013: 216 māsız Yalancıktan (Su.)
març murç ¦ maçmuç (Çr.) masim Masum, günahsız (Çr.) “Şu
marguza Yemyeşil, taptaze (Âşık- el kadar masimin hakkı yenir
bükü-Os.) “Bağda bir sebze yetişti mi?” Yoksul 2013: 471
o sene marguza gibi.” Arslaner mâsimek Değer vermek, önem
2016: 255 vermek (Çr.) “Naarasıñ gelmez,
marhama Gayet ince mendil (Çr.) beni hiç masimiyo ki.” Özdemir
marıl Marul (Gökçam-Su.; Çalyay- 2019: 118
la, Dutçakallı-Çr.) mas mas 1. Ağır ağır, durgun dur-
mārim Meğer (Su.) gun, sersem sersem duran kimse
mārisem Demek ki, meğer (Su.; (İs.; Çr.) 2. Vurdumduymaz, aptal
Ovakarapınar-Çr.) “Hani bıldırki (Su.)
sene guma üstüne vardıydım ya; masra Hıyarın küçüğü (İs.)
okutmuş rakibem bana mârisem.” mastar Sıvacılıkta kullanılan bü-
Özçatalbaş 2002: 31 yük, düz, tahta cetvel (Su.; Çr.)
marka At arabasının oku (Ka.; mastı İşini ağırdan alan (Al.)
Âşıkbükü-Os.)

356
356
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

masuz Yalan, yalancıktan (Ovaka- maval maval Aptal aptal bakış


rapınar-Çr.) (İs.; Çr.)
masuzcuktan Şakadan (Çr.) “Ne mavıya (1) Acımasız kimse (İsa-
gızıyon aslanım, masuzcuktan hacı, Kıcılı-Al.; Karagöz-Çr.)
yaptım.” Tuluk 1991: 2 “Lambayı aldı mavıya Göbüş / Gel
maşaca Maşa (Bademce-Ka.) alma lambayı İsmail Ağa” Arısoy
maşala (1) Düğün alanlarını gece 1970: 90
aydınlatmakta kullanılan bir çe- mavıya (2) Mavi gözlü (Kıcılı-Al.)
şit meşale (Çr.) mavi bez Delmenin arkasına kon-
maşala (2) Sebze bahçesindeki duğu için ‘arkalık’ da denilen, bir
küçük bölümler, evlek (İs.; Çal- çeşit yerel dokuma (Çr.)
yayla, Ovakarapınar-Çr.) mavin Kamyon ya da otobüs sürü-
maşalama ¦ maşala (2) (Külah- cülerinin yardımcısı; muavin
Al.; Ba.; Yerliköy-İs.; Su.) “Soğan (Tatar-Çr.) “Arabamın mavini /
üç maşalama / Ortası köşeleme” Soramadım evini” Çağıl 2013: 7
Aytekin 2003: 145 mavra Yüksekten atma, palavra
maşmuş Söylendiğinde kaleye ge- (Su.)
ri dönme zorunluluğunu ortadan mavu Mavi (Kayabüğet-Al.) “Kâkü-
kaldıran deşenek oyunu terimi lü eğrice kaşları eğme / Gamze-
(Çr.) nin altında bir mavu döğme”
maşrapa Su kovası, su tası (Su.) (Ahmet) Ercan 1991: 146
"Maşrapayı uzattılar, Enver anın- mavuş Mavi, maviş (Çr.) “Entarisi
da geri çevirdi." Destanoğlu 2006: mavuştur / Çek yakanı kavuştur”
42 Ertekin 2006: 17
mat (1) Donuk, insana sıcak gel- may 1. Askerlikte hedef, boy hede-
meyen, güler yüzlü olmayan (Çr.) fi (Çr.) 2. Karşıda, açıkta, hedefte
“Yok heri, duruşu öyle mat. Ci- (Ovakarapınar-Çr.)
yersekdir aslında.” Özdemir 2019: maya Dişi eşek ya da deve (Evci-
95 Bo.; İs.; Küçükpalabıyık, Ovasa-
mat (2) Pekmez kazınının dibin de ray-Çr.) “Devecilerden biri maya-
kalan koyu pekmezi ağda kıva- nın önüne samanla arpa dökü-
mına gelenek dek pişirerek yapı- yordu.” Sarıyüce 2006: 95
lan yiyecek (Kargı- Os.) maya daşı Fırıncının yeni aldığı
mataf 1. Satılacak mal ya da eşya çırağı denemek için getirmesini
(Yeşilyurt, İsahacı-Al.) “Feleğin istediği hayali taş (İs.)
ardından yetmiş var m’ola / Ma- maya gibi Etine dolgun, canlı
tafın eksiğe satmış var m’ola” Arı- (Karagöz-Çr.)
soy 1970: 49 2. Pılı pırtı, kumaş mayalı 1. Saçta pişirilen mayalı
gibi nesnelerin ortak adı (Âşık- küçük ekmek (Al,: Çr.) 2. Mayalı
bükü-Os.) hamurdan, tavada yağla kızartı-
matçalı Hastalıklı, dertli, kötü, pis lan bir tür bazlama (Beydili, Es-
(Çr.) kiekin-Çr.) “Mayası bozuğunan
matrabaz Yüksek ederden satmak mayalı bile yeme.” Yoksul 2013:
amacıyla malını saklayan kimse 494
(Çr.) mayalık Maya konulan çanak (Çr.)

357
357
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

mayasır Mayasıl hastalığı (Çalyay- maylak (1) Deve yavrusu (Çr.)


la-Çr.) maylak (2) Kendine sahip olama-
mayasur ¦ mayasır (Kuzuluk-İs.) yan, sarsak (İs.)
mayda Ekmek, yiyecek (Ba.) "Ebe- maylaşmak (1) Görgü kuralları-
me bu gurtlar, köpekler gışın yi- na uymaz biçimde, yayılarak
yeceği nereden buluyor diye so- oturmak (Çr.)
runca, onlara gökten mayda ini- maylaşmak (2) Gevşemek, reha-
yor evladım derdi." Şahin 2020: vete kapılmak (Ba.) "Şu nisan
96 güneşini görünce iyice maylaştık.
maydalak Kısa boylu kimse, cüce İşe nasıl başlayacağız ben de bil-
(Çr.) miyorum." Şahin 2020: 96
maye Yeni doğmuş kuzu, oğlak maylaşuk Seme, aciz, sersemlemiş
(Çr.) (Yenişıhlar-Ba.)
mayı Topaç (Ba.) maymak 1. Beceriksiz, sersem,
mayıf Yüze gülen, yaltakçı (Çr.) şaşkın (Çr.) 2. Eli ayağı çarpık,
mayıflanmak Bir işe, bir öneriye ağzı eğri kimse (Çr.)
istekli olmasına karşın, isteksiz- maymaşık Tembel, uyuşuk (İs.)
miş gibi davranmak, nazlanmak maymaşmak ¦ maylaşmak (Ba.;
(Dutçakıllı, İsmailköy-Çr.) “Goca- İs.) "Patronun gitmesini fırsat bi-
ya varmıya varıcan, ne mayıflanıp lerek iyice maymaştın emme, ge-
duruyon.” Kerman 1997: 70 lince görürsün." Şahin 2020: 97
mayıklamak Köpeğin can acısıyla maymun Çevresine ip sarılıp bir-
bağırması (İs.) den bırakılarak ya da kamçı ile
mayıl mayıl 1. Üzgün üzgün, iç vurularak döndürülen koni biçi-
geçirerek, özenerek bakmak (Pa- minde ucu sivri, ağaçtan yapılan
labıyık-Çr.) 2. Bel bel bakmak oyuncak: ayı, topaç (İs.; Me.)
(Ba.; Çr.) “Eve girip çıktıkça çev- “Oyuncu, kamçının ucundaki ipi
rene mayıl mayıl bakmana daya- maymuna dolar.” Oğuz 2006b: 48
namıyom.” Kerman 1997: 70 maymun çevirmek Topaç çevir-
mayıs 1. Yaş sığır pisliği, gübre mek (Çr.) “Kara yapı bir evi vardı
(Yağcılar-Ka.; Arpalık, Çalyayla, çorak kaplı. Çocukların maymun
Dutçakallı-Çr.) “Avludaki mayıs çevirdiği bir oyun alanıydı.” Öz-
kokusuna sinekler hücum etti.” can 2021: 6
Yoksul 2013: 86 2. Hayvanların mayşala Bağ, bahçe, bostanlarda
arkasında oluşan pisliğin yaptığı ekilmek için ayrılmış küçük top-
yağlanma (Gökçam-Su.) rak parçası, evlek, karık (İs.)
mayıs böcüğü Bok böceği (İs.) mayşalama ¦ mayşala (Ba.; İs.)
mayış Maaş (Al.; İs.; Göcenovacığı- maytalak Ufat tefek, cüce gibi, bo-
Çr.) “Yarin aldığı mayış / Benim dur (Çr.)
süsüme yetmez” Ayhan 2002: 171 maytap Gülünç şeyler söyleyerek
mayışmak Sıcaktan, mide dolgun- insanları eğlendiren kişi (İs.; Su.;
luğundan ya da zevkten gevşe- Karagöz-Çr.) “Gezerken Sungur-
mek, baygınlaşmak (Su.; İsmail- lu’nun en maytap adamlarına
köy-Çr.) “Sıcağın verdiği rehavet- rast gelmiş.” Uçakcı 2006b: 207
le mayışıp kaldı.” Güven 2013: maytap geçmek Dalga geçmek,
134 alay etmek, eğlenmek (Küçükpa-

358
358
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

labıyık-Çr.) “Sen kiminle maytap Çr.) “Senin şu gocan nâdar maz-


geçiyon la şallak!” Özçatalbaş lım adam.” Kerman 1997: 23
2003: 16 mazman (1) Dört beş yaşındaki
maytaplanmak ¦ maytap geç- erkek koyun (Çr.)
mek (Su.) "Elinin körüdür Koca mazman (2) İp sarmaya, urgan
Bekir! Maytaplanmanın sırası de- bükmeye yarayan, silindir biçi-
ğil!" Çalmuk 2019: 151 minde araç; çıkrık (Alacahöyük,
maytaplık Şaka, gülmecelik (İs.) Perçem-Al.)
mayturuklanmak Oyalanmak, mazu (1) Çok ekşi (Yağcılar-Ka.)
boş yere vakit geçirmek (Obruk- mazu (2) 1. ¦ mazı (2) (Ba.; Âşık-
Do.) “Ne mayturuklanıyon oolum, bükü-Os.) "Şu mazuyu iyice yağ-
işinin başına getsene.” Gösterir lasaydın bu gıcık sesleri dinlemek
2020: 42 zorunda kalmazdık." Şahin 2020:
mayu ¦ maymun (Yenişıhlar-Ba.) 97 2. Du dolaplarının kalın göv-
"Siz hiç Tekkenin Kaş’da mayu desi (Âşıkbükü-Os.)
çevirdiniz mi?" Şahin 2020: 97 mazu boyun Kaba, kalın boyunlu
mayukdamak Üzüntü anında kedi kişiler için kullanılan yergi de-
gibi ses çıkartmak (Os.) yimi (Âşıkbükü-Os.)
mayyoğ Akılsız, kaba adam (Os.) mazulamak Tabaklanacak derile-
mazak (1) Ham meyve (Su.) ri işleme yatırmak (Çr.)
mazak (2) Kısa boylu, cüce (İs.) me Al, buyur (Bademce, Gölet-Ka.;
mazarat Yaramaz çocuk, yara- Os.) “Ceplerinde kuru yemiş var-
mazlık yapan kişi (Külah-Al.; Ya- sa, me kızım, ma koçum, der ve-
rımsöğüt-Su.; Gökçeağaç-Uğ.; rir.” Seyda 2006: 257
Dutçakallı, Karadona-Çr.) "Sen- mecali galmamak Çok yorulmak,
den büyük olanın sana mazaratı yeniden iş görecek gücü kalma-
dokunur." Seyda 2006: 87 mak (Çr.)
māzeme Malzeme (Karkın-İs.) meccom Ucuz (Çr.)
"Māzeme öyle, çimento alıcāñ, mecek (1) Kısa boylu, büyüye-
tuhla alıcāñ bi sürü." Abaz 2004: memiş ağaç, insan ya da hayvan
143 (İs.)
mazı (1) Çam ağacının tabaklıkta mecek (2) Çamur kazımak için
kullanılan meyvesi (Çr.) üvendirenin ucuna takılan demir
mazı (2) Kağnılarla arabalarda iki (Çr.) “Mecek her zaman çamur
tekerleği birbirine bağlayan, ka- sıyırmaya yaramaz, bazen de baş-
lın ağaç dingil (Alacahüyük, Mi- kasına ders vermeye yarar.” Yok-
yanesultan-Al.; İs.; Me.; Kavşut- sul 2013: 494
Su.; Beydili, Eskiekin-Çr.) “Kağnı- mecel Güç, derman (Su.; Dutça-
ların mazıları yağlanır, daha iyi kallı-Çr.)
gıcırdaması sağlanırdı.” Güven mecene İri, büyük, hantal (Çr.)
2013: 95 meçcik Sık başlayıp uca doğru
mazıl olmak İzlencesi gerçekleş- azalan sert kıllı sakal (Çr.)
mediğinden üzülmek (Çr.) meçük (1) Davul tokmağı (Ka.)
mazlım Uysal, iyi huylu, söze gi- meçük (2) 1. Zayıf, avurtları çök-
der, yumuşak başlı (Kargı-Os.; müş kimse (İs.) 2. Kıçı kırık (Os.)
Çalyayla, Evciortakışla, Tatar-

359
359
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

medanoz Maydanoz (Dutçakallı- meğellemek Toprağı çapa ile ka-


Çr.) bartmak, otlarını temizlemek
medek ¦ malak (1) 1 (Me.) (Çr.)
medeniz Maydanoz (Al.) meğensimek Önemsemek, ciddi-
medenüz Maydanoz (Karkın-İs.) ye almak (Bademce-Ka.; Âşıkbü-
"Şu beş altı medenüzü getdük." kü-Os.) “Sen bizi meğensimiyor-
Abaz 2004: 143 sun; ama sonra görüşürüz.” Ars-
meder İlaç, çare, derman (Çr.) laner 2016: 255
“Kelin mederi olsa kendi başına meğersem Meğer (Al.)
olur.” Yoksul 2013: 440 meğert Bakırcı örsü (Çr.)
medet Umut (Su.; Güvenli, Kara- meğersimek Önemsemek (Os.)
göz-Çr.) meğirsek Yavrusuna çok düşkün
medik Küçük, şişman çocuk (Çr.) insan ya da hayvan (Ka.)
medine Ocak yanlarında, mutfak meğrise Oysaki (Çr.)
duvarlarında, kapaksız, gömme meğsinmek Önemsemek (Ka.;
küçük dolap (İs.; Os.; Beydili-Çr.) Güvenli-Çr.)
“Evleri medineli/ Varıp da ne meğsinmemek Önemsememek
demeli” Ertekin 2006: 50 (Ka.)
medonos Maydanoz (Su.; Gökköy- meh Evcil, eti yenebilen hayvanla-
Çr.) rı çağırma ünlemi (Gölet-Ka.)
meel Çapa (Kayadibi-İs.) “Meh, meh... Gel Sarıkız’ım gel.”
meerim Meğer (Al.) www.golet.tr.gg/
meesimek Önemsemek (Ba.) "Be- mehek Deneme (Çr.) “Mehek taşı.”
ni hiç meesimedi, garısı yerine Tdk 1993: 4590
goymadı, çok içerledim." Şahin mehel (1) Çapa (İs.) “Öküzü olma-
2020: 97 yanların meheli vardır.” Kemal
meesitmemek Önemsememek 2002 : 33
(Ba.) "Kaç sefer söyledim emme mehel (2) Uygun, yerinde, denk
beni meesitmiyo ki bacım." Şahin (Acıpınar, Ovakarapınar-Çr.) “Al-
2020: 97 lah bilir kulunu, mehel görür çu-
mefa Sevgi bağlılığı, vefa (Eskiya- lunu.” Yoksul 2013: 39
par-Al.; Su.) “Baktın yârin me- mehendis Mühendis (Çr.) “İstan-
fasız / Peşini boşlamalı” Gösterir bul’da mehendis Mektabı’na gide-
2011: 124 cem.” Seyda 2006: 231
mefāt etmek Vefat etmek, ölmek mehersimek Önem vermek (Çr.)
(İs.; Çr.) “Bi müddet sōna pa- mehesimek Önemsemek (Al.;
tişahın hanımı mefāt ediy.” Abaz Evcikuzkışla-Çr.)
2004: 115 mehesimemek Önemsememek
mefta Mevta, ölü, ölmüş (Al.) (Al.)
mege Çapa (Al.) mehesiz Uygun konuşmayan,
meğel Tek ağızlı küçük kazma, geveze (Gökçam-Su.)
çapa (Al.; Ba.; İs.; Oğ.; Çalyayla- mehle (1) Belkemiği üzerindeki
Çr.) "Bir meğel getirerek ona uy- yumuşak etler (İs.) “Bir kilo
gun bir mezar kazdık." Kalayoğlu mehle aldım.” Tdk 1993: 3151
2017: 92 mehle (2) Mahalle (İsahacı-Al.;
Aşağıfındıklı-Su.) “Ne kötü mehle

360
360
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

imiş / Sevmeden ayırdılar” Erte- melemetçi İşini üstünkörü gören,


kin 2006: 67 baştan savan (Çr.)
mehlem Merhem (Evciortakışla, meleşme Kuşkonmaz (Âşıkbükü-
Serban-Çr.) “Derdine dermanı Os.)
arayan için / Mehlem oldum dost meletmek Yalvartmak, çığırtmak,
Şekip’im diyene” Şahadoğru bağırtmak (Çalyayla-Çr.) "Çığırta
1995: 29 çığırta kesmiş orospu herifi, mele-
mehlep Aşılanmamış kiraz ağa- te melete kesmiş." Gümüş 1977:
cı(Çr.) 55
mehrebe Merhaba (Karkın-İs.) meleyke Melek (Su.)
"Hepimiz mehrebey keserük sen- melez (1) Eskiden örülen bir ço-
nen." Abaz 2004: 146 rap ya da çorap nakışı (Çr.)
mehremetli Merhametli (Kava- melez (2) Karışık tahıl, aşlık (İs.)
cık-Çr.) “Gavur deyip de geçme. melez (3) Keten arasına ipek ka-
Onun da öyle iyisi var ki bizim rıştırılarak dokunan bir çeşit
Müslümanlardan da mehremetli kumaş (Çr.)
oluyor.” Ceyhan 1944: 5 melez gömlek Düğünlerde ya da
mehtaç Muhtaç, gereksinimi olan hamama giderken giyilen, heril
(Su.) “Gomşu gomşunun külüne gömleğin ipinden biraz daha ka-
mehtaç.” Uçakcı 2006: 218 lın bükülen ipek ipliğinden do-
mekene Makine, kamyon (Küçük- kunan gömlek (Çr.)
palabıyık-Çr.) melhem (1) Merhem (Kalecik-
mekere Makara (Ovakarapınar- Me.; Çayyaka-Su.; Serban-Çr.)
Çr.) “Seni melhem dediler / Bu sinem
mekikli Bir tür peştamal (Çr.) yarasına” Erte-kin 2006: 76
mekir Kalleşlik, kötülük, zarar melhem (2) Bir bitki (Çr.)
(İsahacı-Al., Su.; Serban-Çr.) “Ba- mēllemek ¦ meğellemek (İs.)
kıncağız hoşlanmadım gözünden “Biz bahcede mēlliyok, dırmuk-
/ Kada, bela, mekir akar yüzün- luyok.” Abaz 2004: 161
den” Arısoy 1970: 101 melmeket Memleket (Su.; Çalyay-
meksetmek Birini işinden alı- la-Çr.) “Yolcuyum, bu melmeketin
koymak, bekletmek (Gölet-Ka.) garibiyim ağa.” Çorumevi 2000:
“Kusura kalma, seni meksettim.” 18
www.golet.tr.gg/ mel mel bakmak Üzgün üzgün
mektip Mektup (Çr.) bakmak (Çr.)
melefe Yüzsüz yorgan ya da yor- melüz Fırıncıların, ekmeğin yüzü-
ganın iç astarı (Su.; Ovakarapı- nü parlatmak için sürdüğü piş-
nar-Çr.) miş sıvı hamur (İs.)
meleğen Çok meleyen (Çr.) “Süt- memeksimek Ekşimek (Çr.)
süz koyun meleğen olur.” Yoksul memelik Sütyen (İs.)
2013: 588 memik Meme (Dutçakallı-Çr.)
melek üzümü Yemişleri yenen bir memişane Tuvalet, hela (Os.)
bitki (Çr.) "Memişaneye gidecek olsa, beline
meleme Beceriksiz, iş bilmez, ağır ip takacak." Tahir 2004: 259
canlı (Çr.) memişhane ¦ memişane (Gök-
köy-Çr.) "Memişhaneye doğru

361
361
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

birkaç adım seğirtti." Tahir 2004: mengûş Bitkinin toprak altı göv-
393 desine sarılıp kopmasına neden
memük İnsanlarda üreme organı olan ya da kökünün özünü yiye-
(Çr.) rek bitkiyi kurutan sarı renkte iri
mencilis Toplantı, topluluk (Su.; kurt (İs.)
Serban-Çr.) “Cuma gecesi bugün mengül Bilezik (Gölet-Ka.)
mübarek / Oturduk mencilis tut- mengürdek Hayvanları ahıra bağ-
tuk birarek” Koçak 1980: 299 lamak için kullanılan U biçimin-
mendek Kedi yavrusu (Bademce- de eğri ağaç (Yazır-Bo.)
Ka.) menik Kulağın küpe takılan yu-
mendil Sofra yaygısı (Çr.) muşak yeri, kulak memesi (Su.)
mendil alma Sözlenen gençlere menük Hıyar, salatalık (Ka.; Âşık-
söz yüzüklerinin takılması töreni bükü-Os.) “Hıyara menük, köpeğe
(Ka.) “Gençlerin evlenmesine ka- enük … derler Kargı’da.” Aşık
rar verildikten sonra mendil alma 2003: 134
günü tespit edilir.” Aşık 2003: 70 merdimen Merdiven (Çavuşoğlu,
mendil verme ¦ mendil alma Esentepe-İs.) “Merdimene yoharı
(Ka.) çıkdı.” Abaz 2004: 138
menefe Kılıf, yüz (Su.; Palabıyık- merdin Acındırıcı söz (Çr.)
Çr.) “Yastığın menefesi iyece kir- mere Otlak, mera (Dutçakallı-Çr.)
cikmiş artık, yusana.” Gösterir merek Samanlık (Al.; Me.; Boğa-
2020: 42 bağı, Büğdüz-Çr.) “Martta merek,
menek Kedi yavrusu (Hacıhamza- abrilde bir deve yükü ot gerek.”
Ka.) Yoksul 2013: 493
menekşe Bir çeşit iğne ya da me- meremet Acıma (Çr.)
kik oyası (Çr.) merep Tepe, yokuş (Al.)
menemez Zayıf, cılız (Su.) meres 1. Çivili köpek tasması
menemme Sanırım (Olukyanı-Su.) (Göcenovacığı-Çr.) 2. Köpeğin
menengüç Yabanıl ağaç fıstığı; yaşı (Ka.) “Tazıyı bana verdi. Me-
sakızlık (Çıkrık-Çr.) resinden tuttum köye yönel-
menevcer Yabanıl kuşkonmaz dim.”Ertekin 1946: 16
(Su.; Çıkrık, Gökköy, Ahmetoğlan, meret (1) Erkek üreme organı
Karagöz-Çr.) “Özellikle menevcer (Çr.)
yemeği olduğu gün adeta küçük meret (2) Uğursuz, hayırsız (Su.;
bir bayram yaşardık.” Çalışgan Kirazlıpınar-Çr.) “Şu merete on
2021: 195 üç yaşımda başladım.” Destanoğ-
menevre Aldatmaca, düzen, dolap lu 2006: 18
(Çr.) “Mutlaka çevirecek bir me- merkap Siyah renkli ayakkabı
nevresi var.” Tdk 1993: 4591 (Çr.)
menevşe Menekşe (Eskiyapar, mertek 1. Karadam örtüsünün
Kayabüğet-Al.; Su.; Eskiekin-Çr.) yapımında kullanılan, yuvalama
“Senden ayrı düşeli / Soldum me- ya da kırma denen ağaçların üze-
nevşe gibi” Akbaş 1983: 44 rine çekilen ağaç elemanlar (Al.;
mengen Büyük köpek (Su.) Bo.; Or.) 2. Kırma çatıda taşıyıcı
mengirdek Ağaç boyunduruk öge (Alacahöyük-Al.; Kamışlı-Su.;
(Alacahöyük, Dereyazıcı-Al.) Evciortakışla-Çr.) “Mertek gibi

362
362
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

boy var adamda.” Yoksul 2013: meşur Meşhur, ünlü (Çr.) “Beyaz
495 giyme üşürsün / Gözellikte me-
mertlemek Atlamak, sıçramak, şursun” Gösterir, 2011: 254
zıplamak (Şekerpınar-Su.) met Çelikçomak oyununda kulla-
mertmen Merdiven (Os.) nılan 15-20 santimlik değnek
merzifan Duvar merdiveni (Çr.) parçası (Kunduzlu-Ba.; İs.; Ba-
merzimen Merdiven (Oğ.; Âşık- demce, Gölet-Ka.) "Çalılığın üs-
bükü-Os.) “Kelgız da merzimen tündeki düzlükte birinci sigarası-
başında oturuyomuş.” Arslaner na çok met oynamışlığımız var-
2016: 178 dır." Şahin 2020: 97
merzivan Duvar merdiveni (Or.; metel 1. Öykü, masal (Kunduzlu-
Türkler-Çr.) “Merzivandan inmeli Ba.) “Kış günlerinde metel diye
/ Bir âşık edinmeli” Gösterir anlattıkları masalları nasıl unu-
2011: 149 tabilirim?” İpek 2021: 266 2. Bil-
merzuvan Taşınabilir ahşap mer- mece (Dutçakallı, Sarimbey-Çr.)
diven (Çıkrık, Ovakarapınar-Çr.) "Metel metel met atar, iki sıçan
mes Kışın lastik ayakkabı içine göt atar." Akbaş 1983: 35
giyilen çorap biçimindeki ayak- metel (satmak) söylemek Bilme-
kabı (Yazır-Bo.; Evciortakışla- ce söylemek (Ba.; Çalyayla, Eski-
Çr.) “Ayağında mesi var / Biri ge- ekin, Sarimbey-Çr.) “Dilsiz oyunu
niş biri dar” Çağıl 2013: 4 kurar, masal söyler, metel satar-
mesarif Masraf (Ba.) "Ne lüzumu dık.” Özçatalbaş 2002: 44
vardı o gader mesarife sayın baş- metetmek Övmek (Yeşilyurt, Es-
ganım!" Şahin 2020: 97 kiyapar-Al.; Yazır-Bo.; Serban-
meseleme 1. Sorun (Çr.) “Çorum- Çr.) “Metetmektir aşıkların hüne-
lular ile köylüleri gibi meseleye ri / Kudretten kaynar aşkın da-
meseleme diyordu.” Tahir 2007: marı” Koçak 1980: 2
168 2. Örnekleme (Su.) metez Oklava ile açılıp bardakla
mesep Mezhep (Çr.) daire biçiminde kesilen hamurun
mesep yarıştırmak Direnmek, içine patates konularak yapılan
savından dönmemek (Ka.) mantı benzeri bir yemek (Al.)
meses ¦ üvendire (Os.) "Bu şekilde hazırlanan patatesli
mesimek Değer vermek, önem hıngala ise metez adı verilmekte-
vermek, saymak (Yerliköy-İs.; dir." Oğuz 2006a: 40
Su.; Ahmetoğlan, Ovakarapınar- metezoru İstemeden, baba zoru
Çr.) “Bizi fark etmiyorlar, belki bi- (Çr.) "Hoca metezoru düşe devire
zi çocuk diye mesimiyorlar.” Ça- inmiş badalları." Çorumevi 2001:
lışgan 2021: 262 16
mesitme Önem verme (İs.) metire Metre (Tatar-Çr.) “Beş me-
meşirap Kulplu su tası, maşrapa tire astarınan / Yaktın benim
(Su.) genç ömrümü” Çağıl 2013: 52
meşrebe Maşrapa (Çr.) “Meşrebe- metlemek Çelikçomak oyununda
nin kalayı / Kızlar çeker halayı” çeliğin vurulduktan sonra birkaç
Gösterir 2011: 139 kez yere değip sıçraması (Çr.)
mettup Mektup (Çr.) “Gidip diyarı
gurbette garip kalırsam / Ayrılık

363
363
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

mettubun sal bazı bazı” Caferoğlu mezin Ezan okuyan; müezzin (Çr.)
1994: 148 "Bize ezan okuması, mezinlik et-
mevele Yemiş, meyve (Çr.) mesi hani?" Tahir 2006: 198
mevşür Meşhur, ünlü (Ba.) “Ağa- mezir Çabuk tutuşan yağlı çıra
nın Gınalı namıynan mevşür gözel (İs.; Âşıkbükü-Os.)
mi gözel bi gızı varımış.” Akbaş mezmenderek Topaç da denilen
1983: 7 oyuncak (Or.)
mevüklemek Köpeğin inleme ile mezzeki Bir çeşit çam sakızı (Çr.)
havlama arası ses çıkarması (Çr.) mıcgır Besili, rahat (Su.)
“Ambarın altında yavruları da mıcıkçı Oyunbozan, hilebaz (Ka-
mevüklüyorlardı.” Güven 2017a: ragöz-Çr.)
92 mıcık mıcık Vıcık vıcık, sulu sulu
meydani Yarı ipekli kumaş (Çr.) (Çr.)
meyhane Düğün helvası yapılır- mıcırıklı Karışık, kuşku verici (İs.;
ken kavrulan unun kıvamı (İs.) Çr.) "İş, mıcırıklı çıktı." Tdk 1993:
meyyallanmak Nazlanmak (Çr.) 4593
"Meyyallanma Fadime. Çok dünü- mıdara (1) 1. İhtiyaç (Çr.) 2. Te-
rü var gızın." Özçatalbaş 2003: 68 nezzül (Ka.; Su.)
meyzin Müezzin (Çr.). "Ardların- mıdara (2) İyilik yapana karşı
dan meyzinleri, kayyumları, zera- duyulan gönül borcu (Ovakara-
fetli gülbanklar çekerekten seğirt- pınar-Çr.)
ti." Tahir 2004: 355 mıdara (3) İyi yerleşmemiş, eğre-
mezeki Bir tür damla sakızı (Çr.) ti, çürük (Kargı-Os.; Su.; Palabı-
mezelemek Eğlenmek, alay etmek yık-Çr.) "Ola bu ip mıdara oldu,
(Çr.) gopacah." Tdk 1993: 4594
mezellik Mezarlık (Ba.; Çr.) "Bizim mıdavak Sağlam durmayan, eğreti
mezellik benzinliğin üzerindeki, (Âşıkbükü-Os.) “O çivi darabıda
yanındaki değil." Şahin 2020: 98 mıdavak duruyor, o torbayı ona
mezemek Meydani kumaşının bir asma.” Arslaner 2016: 255
çeşidi (Çr.) mıddırıklık etmek Bir yerde har-
mezer Mezar (Al.; Ba.; Bademce- caması gereken parayı harca-
Ka.; Su.; Çr.) “Doruk mezer seni mamak, cimrilik yapmak (İs.)
bekliyo, varıver.” Kerman 1997: mıdıklamak Özensiz yapmak,
81 baştan savmak (Çr.)
mezerlik Mezarlık (Eskiekin-Çr.) mıdırdamak Kendi kendine söy-
“Fevzüm Abama da musallat ma- lenmek, mırıldanmak (İs.; Çr.)
raz / Çıkar mezerlikte tura Dey- mıdırdanmak Kendi kendine
zoğlu” Kurtoğlu 1998: 16 söylenmek, mırıldanmak (Çr.)
mezet Alçalma, bayağılaşma (Su.) mıgsıçtı Aşırı derecede cimri (Ba.)
mezeye almak ¦ mezelemek "Aşşoba’nın en mıgsıçtısı kim bil-
(Çr.) miyonuz ellaam, tabiî ki de..." Şa-
mezgeldek Yabantavuğu (Çr.) hin 2020: 98
mezhebi geniş Toplumun namus mıh Çocukların belirli kurallara
anlayışına aykırı davranan kimse göre çivi ile yerleri çizerek oyna-
(Su.) dıkları bir oyun (Su.)
mıhbaşılı Puanlı, noktalı (Çr.)

364
364
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

mıhladuz Mıknatıs (Çr.) özüne / Sevgiyi sarmış yüzüne”


mıhlama Soğanlı kıyma, pastırma, Çimen 2006: 68
ıspanak ya da pancar sapları üs- mındar mıcık Pis, bozulmuş, işe
tüne yumurta kırılarak yapılan yaramaz duruma gelmiş yiyecek-
yemek (Âşıkbükü-Os.; Büyük- ler, nesneler (İs: Çr.) “Bu yemek
gülücek, Ovakarapınar-Çr) “Yâre dura dura mındar mıcık olmuş.”
ettim mıhlama / Yâr eşeğin deh- Kerman 1997: 71
leme” Aytekin 2003: 188 mınık Kedi yavrusu (Ahmetoğlan,
mıhlı Puanlı, noktalı (Çr.) Dutçakallı-Çr.) “Duymuyor mu-
mıhsıçtı Cömert olmayan, cimri, sun, kedi mınığı içinde kalmış.”
eli sıkı (Dutçakallı-Çr.) Çalışgan 2021: 265
mıhtar Muhtar (Al.) mınkıldak Bıngıldak (Çr.)
mık Çivi (Kargı-Os.; Çalyayla-Çr.) mıntı Yeteneksiz (İs.)
“Duvara mık çakayım / Sallan da mıraz İstek, dilek, arzu (Kuşsaray-
bir bakayım” Gösterir 2011: 202 Çr.)
mıkdar Muhtar (Çavuşoğlu-İs.) mırç Yenmeyecek derecede özelli-
“Mıkdarın evüne yaturmuşla.” ğini yitirmiş yiyecek (İs.)
Abaz 2004: 140 mırığı bozuk Morali bozuk, hasta
mıkla Bir yemek adı (Su.) gibi görünen (İs.)
mıkladuz Mıknatıs (Çr.) mırığı gırılmak Sevincini, mutlu-
mıklama ¦ mıhlama (Çr.) “Çana- luğunu yitirmek, üzüntülü olmak
ğa konulsa kırılır, mıklama saha- (Gökçam-Su.; Eskiekin-Çr.) “Yazı-
nına koyduk.” Demiryürek-Ozulu yom da datlı candan beziyom /
2017: 218 Bu sıra mırığım gırık Deyzoğlu”
mıktar Muhtar (Bademce-Ka.) Kurtoğlu 1998: 21
“Yok ulası yok… Mıktarın emri.” mırık (1) Sevinç, neşe, mutluluk
Gümüş Ty: 6 (İs.; Me.; Su.) “Bugün onun mırığı
mıktı durmak İştahı kesilmek yok. “ Caferoğlu 1994: 242
(Çampınar-Os.) mırık (2) Surat, yüz (Su.; Çr.)
mılcık (1) Milli çamur, lığ (Su.) mırık (3) Yapışkan sulu çamur
mılcık (2) Cıvık, şımarık (Su.) (Külah-Al.)
mılçık Selin getirdiği cıvık çamur, mırıl Suyun çökeltisi (Çıkrık, Dut-
balçık (İs.) çakallı, Gökköy-Çr.) "İçindeki su
mılık Selin getirdiği suyla karışık boşalmış, mırıl kalmıştı yerinde."
akan toprak, mil (İs.) Aksu 2013: 32
mıncık Dişilik organı (Su.) mırıl olmak Sulu yemeğin bekle-
mıncıklama Bir şeyi sıkıp sıkıp mekten koyulaşıp bozulması
bırakma (Ba.; İs.; Göcenovacığı- (Çr.)
Çr.) “Dilini çıkardı sevgiyle Ali’ye, mırın kırın etmek Nazlanmak,
punduna getirip mıncıkladı.” Gü- oyalamak, istenilen yanıtı vere-
müş 1977: 134 memek (Al.; Os.) "Kalubela mırın
mındak Kedi yavrusu (Gölet-Ka.; kırın etmeye yelteniyordu." Seyda
Su.) 2006: 257
mındar Pis, kirli, murdar, yenil- mırız Yüz (Al.)
mez (Âşıkbükü-Os.; Gökçam-Su.; mırlaşmak Kedilerin dövüşüp ba-
Sarimbey-Çr.) “Mındar katmamış ğırışması (Çr.)

365
365
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

mırmırık (1) Keyifsiz durum (Os.) Mıymıntının biri, iki geçiyi bile
mırmırık (2) Yeni mayalanma ya, gudemez.” Kerman 1997: 71
ekşimeye, şarap olmaya başlamış mıy mıy Ağır hareket eden kimse
şıra (Çr.) (Çr.)
mırmırık (3) Tavşan fasulyesi mıza Gelişememiş, büyüyememiş
(Âşıkbükü-Os.) (Çr.)
mır mır konuşmak Başkalarınca mızgıç 1. Zayıf, büyüyememiş in-
duyulmayacak denli kısık sesle san ya da hayvan (Maksutlu-Ka.)
konuşmak (Obruk-Do.) 2. Etleri sıkı olan, etine dolgun
mırtlak Mutfak (Al.) (İs.)
mırt mırt etmek Söylenmek, ho- mızık Oyunda hile (Kargı-Os.)
murdanmak (Çr.) mızıkdamak Sözünden dönmek,
Mısdılı Mustafa (Yorgalı-Su.) “Ya vazgeçmek (İs.)
yalı yiyeceksiniz ya da Mısdılı da- mızıklamak Canı yanan köpeğin
yıyı öpeceksiniz.” Uçakcı, 2006b: acı acı bağırması, inlemesi (Göce-
189 novacığı-Çr.)
mısmıl (1) Eti yenilebilen, murdar mızıklanmak ¦mızıklamak (İs.)
olmayan hayvan (Bademce-Ka.; mızırdanmak Homurdanmak
Âşıkbükü-Os.) “Mısmıl hayvan (Çr.) “Bir de bu piç Çalık’ı mı gü-
vurulur mu?” Güven 2013: 126 delim ağa? diye mızırdandı.” Ta-
mısmıl (2) İyi, düzgün kimse (Ba.; hir 2006: 56
Çalyayla-Çr.) “Senin gönül verdi- mızmırık (1) Gereksinme (İs.) “Bu
ğin / Mısmıl bir adam değil” Gös- para mızmırığını defeder.” Tdk
terir 2011: 188 1993:3196
mışık Kedi (Kalecikkaya-Al.) mızmırık (2) 1. İşteki noksanlık,
mışılak Sürekli akan burnun çı- sonuçsuzluk (İs.) 2. Güvenilme-
kardığı ses (Çr.) “Mışılak burun, yen, güven vermeyen (İs.)
kömüş gibi ne mışıldıyon?” Tdk mızmırık (3) Karışık, engelli (Çr.)
1993: 4595 mızmırık (4) Dolu (Ahmetoğlan-
mışıldak ¦ mışılak (Çr.) Çr.)
mıtırıp 1. Kavgacı (Çr.) 2. Çingene mızmırıklı ¦ mıcırıklı (İs.)
(Çr.) micildemek Sessiz biçimde ko-
mıtlak Mutfak (Kargı-Os.) nuşmak (Kuşsaray-Çr.)
mıtka Ayran (Çr.) miço Bir halk oyunu (Çr.)
mıttırıplı Her şeyden korku ya da mididin Baykuş (Çr.) “Oolum ne
kuşku duyan, tedirgin olan kimse dolanıyoñ gece yüzü, mididin gi-
(Dutçakallı-Çr.) “Emme mıttırıplı bi.” Özdemir 2019: 110
adamsın heeri, buluttan nem midik (1) 1. Küçük, minik (Çr.) 2.
gapıyoñ.” Gösterir 2020: 42 Küçük, şişman çocuk (Çr.)
mıyıldak Mıymıntı, ağır hareket midik (2) Tavuğun tepesindeki
eden kimse (Çr.) tüy, tepelik (Atçalı-Çr.)
mıyıl mıyıl Ağır davranışlı kimse midilik ¦ midik 2 (Çr.)
(Çr.) midyalı Boncuk örgü motifi (Su.)
mıymıntı Korkak, kişiliksiz, ka- mil Selin getirdiği kumlu, çamurlu
rarsız kimse (Ba.; Os.; Acıpınar, toprak (Demirşeyh, Büyükbolat-
Göcenovacığı-Çr.) “Bırak o herifi!

366
366
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

lı-Su.) “Irmak akar mil ile / Yârim mingirt Bakır kazanların kapağı-
oynar gül ile” Gösterir 2011: 101 nın tutma yeri yapılırken kullanı-
milcan 1. 5-6 yaşındaki kız ya da lan bakırcı örsü (Çr.)
erkek çocuk (Kavşut-Su.) 2. Kişi- minkizsizlik Olanaksızlık (Çitli-
liği oluşmamış (Kavşut-Su.) “Bi- Me.)
zim buzağı eve gelir ya, mehlenin minko Çiğit oyununda, çukura gir-
milcanları olmasa.” Yoksul 2013: meyen kayısı çekirdeklerinin üç
155 parmak vuruşuyla çukura so-
milek Milli toprak (Çr.) kulmasında ikinci vuruş (Çr.)
milican Yemeği yapılan bir çeşit mintan Gömlek (Yeşilyurt-Al.;
ot (Çalyayla-Çr.) Gölet-Ka.; Yarımsöğüt-Su.) “Bu-
millemek Sel suyunun getirdiği gün hava yaz gözel / Mintanı be-
kumlu, çamurlu toprağı bir yere yaz gözel” Ertekin 2006: 33
bırakması (Evci-Bo.) “Kimi tarla- miras kavgası Beş kişi ile oyna-
ların bir ucunu milleyip geçmiş.” nan bir köy seyirlik oyunu (Ser-
Sarıyüce 2006: 32 pin-Çr.)
miltan Gömlek (Çopraşık, Değir- mirav Kedi sesi (Çr.)
mendere-Al.) miril Çamur (Çr.)
milucu Çorap örmek için kullanı- mirili 1. Her şeyden kuşkulanan
lan ince tel (Su.; Çr.) kişi (İs.) 2. Huysuz (İs.)
mimbar Keçi ya da koyun bağır- mirtil Dış yüzü olmayan yorgan
sağına pirinç ya da bulgur doldu- (Dutçakallı-Çr.)
rularak hazırlanan yemek (Çr.) mis Her çeşit koku (Çr.) “Dostun
“Amasya’nın elması / Aşım mim- nesini gördüm / Bir kutu misten
bar dolması” Aytekin 2003: 21 gayrı” Akbaş 1983: 44
mimkin Mümkün, olanaklı (Çal- misir Mısır (Harunköy, İkipınar-
yayla, Karagöz-Çr.) “Mimkin mi İs.; Ka.; Âşıkbükü-Os.; Su.; Çal-
zabaha mimbar dolması / Sor da yayla, Gökköy-Çr.) “Çalışmadan
gannımızı doyurak heri” Yoksul üç ak misir unu getümüş.” Abaz
2011: 88 2004: 122
mimsuva Eskiden genellikle de- mismilla Besmelenin kısaltılmışı
ğirmenlerde bulunan gizli bölme (Su.; Güvenli-Çr.)
(Ba.) "Mimsuvaya tahsildarlar mişmiş Kuşkulu (Çr.)
görmesin diye üç çuval arpa sak- mişyaş Kuşku (Çr.)
lamış." Şahin 2020: 99 mitil Yüz geçirilmemiş yorgan, şil-
mina Yapı, ev (Ka.) "Binaya mina te, minder, yatak (Külah-Al.; Su.;
derler Kargı'da." Aşık 2003: 134 İsmailköy-Çr.) “Mitil yorganını
minare kırması Çok uzun boylu alıp Emir Muslu’da işe baş ladı.”
kimse (Çr.) “Adamın boyu boy Güven 2013: 248
değil ki, tam bir minare kırması.” mitiş Çocukların ya da eti yenen
Yoksul, 2013: 11 hayvanların dişilik organı (Su.)
minasıp Uygun (Ba.; Su.) “Halıma miya Tembel (Su.)
minasıp bişiy bulursanız alurum.” miyancılık Aracılık yapma (Göce-
Akbaş 1983: 21 novacığı-Çr.) “Hele Yusuf da mi-
yancılığını yapıyorsa, işkillene-
ceksin o işten.” Gümüş 1977: 17

367
367
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

mizik Küçük (Me.) mozak 1. Palamut meyvesinin


mizlemek Saklamak, gizlemek kabuğu (Çr.) 2. Ham meyve (Su.)
(Çavuşcu-Su.) 3. Kozalak (Kıcılı-Al.; Çalyayla-
mocu Kulpsuz testi (Su.) Çr.)
mocuk Deve yavrusu (Çr.) mozalak (1) Çam kozalağı (Çr.)
moççuk Yaşı büyük olup büyüye- mozalak (2) Ham meyve (Su.)
memiş olan kimse (Su.) mozuldamak Acıyla inlemek (İs.)
moduk Sekiz kilo alabilen bir tahıl möhlüz Yoksul (Sarimbey-Çr.)
ölçeği (Çr.) möhüm Önemli (Çr.) “Çok möhüm
modul ¦ nodul (Yarımsöğüt-Su.) işi varmış.” Gümüş 1977: 11
modullamak Sopayla dürtmek möhür Mühür (Yeşilyurt-Al.)
(Bademce-Ka.) “Barmağımda möhür var / Yüre-
modur ¦ nodul (Çr.) ğimde kahır var” Ertekin 2006:
modurdanmak Kızgın kızgın 25
mırıldanmak (Çalyayla-Çr.) “Mo- mömülü ¦ momu (Çr.)
durdanıp durma, baba çıhmıyası- mucmuluk Obur, oburluk (Çr.)
ca!” Özdemir 2019: 142 mucmuruk Çok obur kimse (Çr.)
momo ¦ momu (Çr.) mucuk Isırınca da can yakan kü-
momu Gerçek dışı korkunç varlık, çük sinek (Ba.) "Bu akşam bal-
öcü (Çr.) konda oturalım didim emme mu-
momucuk ¦ momu (Os.) cuk sineenden durulmuyo ki." Şa-
mondik Kadın donu (Ka.) hin 2020: 99
mor Koyu mavi (Su.) mucur Sekiz kilo alabilen bir tahıl
morayı Mora'dan gelmiş altın ölçeği (İkipınar-İs.; Dereyazıcı,
yüzük (Su.) Külah-Al.; Kamışlı-Su.; Gök-köy-
morç ¦ murç (Çr.) Çr.) “Alaca’nın kızları / Birer mu-
morminik Yaban menekşesi (İs.) cur ekine” Ayhan 2002: 170
morsuvan armudu Yeşil kabuklu mudara (1) 1. Eğreti, sağlam
tatlı bir armut cinsi (İs.) durmayan (Külah-Al.; Çayyaka-
moruldamak Homurdanmak (Çr.) Su.; Gökköy-Çr.) “Tabakları mu-
moskoros yapmak Kısık sesle dara koyma sonra kırılır.” Tdk
dedikodu yapmak (Çr.) 1993: 3215 2. Bozuk, çürük, işe
mosmorus Konuşma, gizli ko- yaramaz (Külah-Al.; Çr.) 3. Baya-
nuşma, anlaşma (Su.) ğı, basit (Al.; Serban-Çr.) “Puştun
mosmoruş ¦ mosmorus (İs.) aklı mudaradır / Dini imanı pa-
moşuldamak ¦ muşuldamak radır” Koçak 1980: 377
(Çr.) mudara (2) Eyvallahı olmamak
motollu Motorlu bisiklet (Çr.) "Ne (Al.; Serban-Çr.) “Çulu yer tuttu,
ula o sürüklediğin sıpa ölüsü gibi gayrı kimseye mudarası yok.”
öyle? Motollu ana motollu…" Öz- Yoksul 2013: 219
çatalbaş 2003: 97 mudara (3) Zayıf, cansız, güçsüz
motur Motor, traktör (Al.; Evci- (İs.; Teslim-Çr.) “Halifler dedeler
Bo.; Yağcılar-Ka.; Serban-Çr.) “Al- oldu avare / Eşlikleri sevdikleri
tında motur olan / Kendini adam mudara” Ercan 1991: 63
sanır.” Ayhan 2002: 168 mudara (3) İhtiyaç, gereksinim
(Ba.) "Üç hak mercimek muda-

368
368
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ram var, öndüç, var mı sende?" mum direk’ diye bağırdı.” Kala-
Şahin 2020: 99 yoğlu 2017: 37
mudara etmemek Önem verme- mumlu Bebek beşiğe belenirken
mek, eyvallah etmemek (Çr.) ıslaklığı geçirmemesi için öllü-
mudavak olmak İşleyen, çalışan ğün altına serilen balmumu ile
bir şeyin işe yaramaz duruma kaynatılmış su geçirmeyen bez
gelmesi (İs.) "Senin saat muda- (İs.)
vak olmuş." Tdk 1993: 3215 mum tutturmak Korkutmak,
muğum olmak İstemeden kabul disiplin altına almak (Su.; Evci-
etmek zorunda kalmak (Çampı- kuzkışla, Güvenli-Çr.)
nar-Os.) mundar Kirli, pis (Çayyaka-Su.;
muğur olmak 1. Alışmak, tutkun Evciortakışla, Sarimbey-Çr.) “Kö-
olmak (Çr.) 2. Seçeneklerden pek havlamakla deniz mundar mı
önemli olanları yitirip, önemse- olur?” Tahir 2007: 199
mediğine razı olmak (Os.) mungarız Perişan (Ba.; Ka.) "Ben
muhaat olmak Bir yere, bir mala de onların sattığından satsam
sahip çıkmak, onları kollayıp gö- çoktan mungarız olmuşlarıdı em-
zetmek (Ba.; İs.; Su.) "Yayhadı- me, boş ver." Şahin 2020: 100
ğım deneye muhat ol da guşlar munibus Minibüs (Al.)
yemesin." Kerman, 1997: 71 munzur Gülünç (Su.)
muhal 1. Yavaş (Sarimbey-Çr.) 2. murasıla Hızlı gitmesi için hayva-
Tedbirsiz, güvenilmez (Sarim- nı dürtüklede kullanılan ucu sivri
bey-Çr.) şiş, tığ benzeri alet (İs.)
muhanet 1. Kimseye yardım et- murç Taşları tıraş etmekte kulla-
meyen (Obruk-Do.; Sarimbey- nılan sivri uçlu demir, taşçı ka-
Çr.) 2. Eli sıkı, cimri (Obruk-Do.; lemi (Su.; Çr.)
Çıkrık, Mislerovacığı-Çr.) “Yok murt 1. Akarsuların getirdiği biri-
gubuşum, sen muhanet daalsiñ.” kinti (İs.) 2. Sıvıların dibine çö-
Özdemir 2019: 118 ken tortu (İsahacı-Al.; Su.; Çal-
muhaytol Sahip ol (Çr.) yayla-Çr.) “Şarabı murt kurutur /
mukaat olmak Gözetmek, koru- Yiğidi dert kurutur” Kurtoğlu
mak (Obruk-Do.; Kamışlı-Su.; 1998: 65 3. Kahve telvesi (Çr.)
Çıkrık-Çr.) musdullanmak ¦ musturlanmak
mulibus Minibüs (Al.) (Ovakarapınar-Çr.)
mulla Molla, hoca (Gökçam-Su.) musdunnuk İstekli olduğu halde
mumbar Keçi, koyun bağırsağına istemiyormuş gözükerek naz-
pirinç ya da bulgur doldurularak lanmak (İs.)
yapılan bir çeşit yemek (Ovaka- musgalı hamır Muska biçiminde
rapınar-Çr.) kesilen hamurla yapılan bir çor-
mumdibi “El el üstünde kimin eli ba (Su.)
var” oyununa benzeyen bir ço- musgalu Akli dengesi bozuk, deli;
cuk oyunu (Çr.) muskalı (Âşıkbükü-Os.)
mumdirek Atışın el üstünden ya musluk (1) Değirmen taşının
da diz üstünden yapılacağını an- üstüne tahıl akıtmak için yerleş-
latan deşenek oyunu terimi (İs.; tirilen tahta araç (Çr.)
Çr.) “Bilyesini alarak ‘çel çöp,

369
369
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

musluk (2) Küçük içme suyu de- muşuldamak Mandanın yem yer-
posu, yedek çeşme (Âşıkbükü- ken burnundan soluması (Çr.)
Os.) “Aşağı odanın önünde gelen muşutlamak Bir sırrı ortalığa
geçen yolcuların su içmesi için bir yaymak (Os.)
musluk vardı.” Arslaner 2016: mut Bir çeşit tahıl ölçeği (Çr.)
256 mutan İftira (Ba.) "Utanmadın mı
musmar Çivi (Al.) la küçücük çocuğu mutan atar-
musmul (1) Düzgün (Külah-Al.) ken?" Şahin 2020: 100
musmul (2) Eti yenebilen, murdar mutlak Mutfak (İs.; Kargı-Os.)
olmayan hayvan (Evciortakışla, “Mutlāmız ayrıydı.” Abaz, 2004:
Palabıyık-Çr.) “Musmulun da 159
mundarın da bir yiyicisi vardır.” mutvak Mutfak (Al.)
Yoksul 2013: 499 muvacir Göçmen (Su.; Karagöz-
mustur 1. Suçlu olduğu halde Çr.)
suçsuz görünmeye çalışan, suçu- muvanni İyi yetişmemiş, terbiye-
nu gizleyen, iki yüzlü (Dutçakal- siz kız (İs.)
lı-Çr.) 2. Arabozucu (Acıpınar- muza 1. Erkek eşek (İs.) 2. Küçük
Çr.) “Elma aldım atarsın / Ne eşek (İs.)
musturluk satarsın” Türkoğlu muzu Arabozucu, ispiyoncu (Su.;
2007: 173 Boğabağı, Sarimbey-Çr.) “Bahçe-
musturlanmak Yapmacık davra- ye kuzu girdi / Araya muzu girdi”
nışlarla kendine acındırmak (Ba.; Ertekin 2006: 31
Aşağıfındıklı-Su.; Gökçeağaç-Uğ.; muzunnas 1. Yaramaz, içten pa-
Karadona-Çr.) “Ne musturlanı- zarlıklı, uyumsuz (Karadona,
yon, sendeki malın yarısı yok on- Ovakarapınar-Çr.) 2. Şakacı, mu-
da.” Şahin 2020: 100 zip (Çr.) “Onun ipiynen guyuya mı
musturnaz Suçunu kapatmaya inilir, muzunnasın biri.” Kerman
çalışma (Çr.) 1997: 23
musul Hayvanlara yem konulan muzunnaslık Yaramazlık (Ba.;
yer (Al.) Çr.) “Şu iş zamanı iş gayreti yok
musur Ahırda hayvanların yem daböyle muzunnaslık düşünüyor-
yediği oluk (Kuşsaray-Çr.) lar.” Güven 2017: 85
muşma Yumruk, zımzık (Âşıkbü- muzur 1. Şakacı (Su.) 2. Yaramaz
kü-Os.) (Ba.; Esentepe-İs.; Güvenli-Çr.)
muşmalamak Yumruklamak “Bi de bebeklerin muzur olusa he-
(Âşıkbükü-Os.) le.” Abaz 2004: 117
muşta Yuvarlak iki ağzının ortası muzurluk Yaramazlık (İs.; Çay-
bombeli, avuç içine sığabilen ba- yaka-Su.; Çr.) “Görür görmez de
kırcı gereci (Çr.) aklına bir muzurluk geldi." Kala-
muşulak Sürekli akan burnun yoğlu 2017: 82
çıkardığı ses (Gökçepınar-Çr.) “El mücâret Muhakkak, mutlaka,
âleme rezil değil baş olak / Ka- kesinlikle (Ovakarapınar-Çr.)
malı’yla Ahmet Ağa’nın Muşuluk” “Seni âşama mücâret bekliyom.”
Akkaya 2011: 458 Kerman 1997: 23
muşuldak ¦ muşulak (Çr.) mücerret: Muhakkak, mutlaka,
kesinlikle (Göcenovacığı-Çr.)

370
370
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

“Demedim mi? Gelecek mücerret müşütlemek Kötü anlamda müj-


demedim mi ben?” Gümüş 1977: delemek, ispiyonlamak (Âşıkbü-
34 kü-Os.)
müdüne Bir şey beklemek (İs.) müvezi Postacı (İs.)
müğür Olmak Mecbur kalmak müzevir Dedikoducu, laf getirip
(Ba.) "Ne yapalım, başka adam götüren, gammaz (Su.; Arpalık,
bulamayınca ona müğür olduk." Çalyayla, Dutçakallı, Gökköy-Çr.)
Şahin 2020: 100 “Söz taşımazsa müzevirin dili ka-
mühlüz Yoksul, parasız (Dutça- şınır.” Yoksul 2013: 580
kallı-Çr.) “Rençper isen tarlayı müzüm Lüzum, gerek (Âşıkbükü-
üçle, malcı isen yaylada kışla, Os.) “Onun denemesine hiç mü-
mühlüz olayım dersen uykuya züm yok.” Arslaner 2016: 179
başla.” Türkoğlu 2007: 170 müzümsüz Hoş olmayan işler
mülayim Uslu (Çr.) yapan, gereksiz, lüzumsuz (Gök-
mülaza Doğruyu bulmak için yapı- çam-Su.)
lan söyleşi (Su.; Karagöz-Çr.)
mülefes Her şeye aldırış etmeyen
kişi, gamsız (Âşıkbükü-Os.)
mülemma olmak Kendi özüne
N
benzemez bir karmaşaya sürük-
lenmek (Os.) nāakıt Ne zaman (Çalyayla-Çr.)
mülenbah Bulaştırma, karıştırma naal Nasıl (İs.) “Naal babam şoyle
(Os.) beş arık ayūcundaymış.” Abaz
Mülük Müzeyyen (Çr.) 2004: 105
münkürcü İyilikbilmez, nankör naapıyon Ne yapıyorsun? (Çr.)
(Yerliköy-İs.) naarasın Ne arasın, ne gezer (Ba.)
mürdümük (1) 1. Küçük taneli "La gardaş, bende Türk lirası bile
dolu (Os.; Ovakarapınar-Çr.) 2. yok, bin dolar naarasın." Şahin
Sert kar tanecikleri, bulgurcuk 2020: 101
(Çr.) “Geçen akşamüstü yağan naaziyo Ne gezer, maalesef (Çr.)
mürdümük bademlerin bütün çi- “Naaziyo bacım şergada ki heç
çeklerini dökmüş.” Şahin 2020: sorma.” Özçatalbaş 2002: 30
100 nabızar Köye yakın tarla (Örüka-
mürdümük (2) 1. Bir tür çalı (İs.) ya-Al.)
2. Ufak tefek, minyon yapılı kişi naç Eskiden çocukların yassı, düz-
(İs.) gün taşlarla oynadıkları bir oyun
mürt Sıvıların kabın dibine çöken (Mustafaçelebi-Çr.) “Elindeki naç
tortusu, murt (Âşıkbükü-Os.) taşını dikilen hodağa değmemek
müslüm çorap Bir çeşit kahve- üzere atar.” Ünsal 1943: 19
rengi kadın çorabı (Göcenova- nādar Ne kadar? (Su.; Çalyayla-
cığı-Çr.) “Şöyle soğan kabuğu ren- Çr.) “Anam bu nādar mahanna, bi
gi müslüm çorap almalı bir de.” gu-şene bişirmişiñ.” Özdemir
Gümüş 1977: 128 2019: 106
müsrüf Sünepe, kötü giyimli, da- nadarsız 1. Obur (Çr.) 2. Somurt-
ğınık (Çıkrık-Çr.) kan (Çr.)
müsürgeç ¦ aktaracak (Ka.)

371
371
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

nafaat Ne zaman (Su.; Karagöz- namazlağı Üstünde namaz kılınan


Çr.) kilim, post gibi şeylerden yapıl-
nağada Ne kadar (Âşıkbükü-Os.) mış seccade (Alacahüyük-Al.; Çr.)
“Bizim köye bi hanım geldi ki na- “İçinde post, namazlağılar serili.”
ğada öğsen yerüdü.” Arslaner Demiryürek-Ozulu 2017: 140
2016: 178 namazlağu Seccade (Bademce-
nağakıt Ne vakit, ne zaman (Âşık- Ka.; Âşıkbükü-Os.) “Ibrığına su
bükü-Os.) “Nağakıt öğlen oldu, ne koy, havlusunu ısıt, namazlağusu-
zaman akşam oldu bugün hiç an- nu seriver yavrum.” Arslaner
layamadık.” Arslaner 2016: 256 2016: 256
nağmi Ne gibi (Su.) name (1) Bildiğini bilmez gibi
nahal Nasıl (Ba.; Harunköy-İs.; görünen kimse (Su.)
Ka.; Âşıkbükü-Os.) “Hemen gapı- nâme Hava, caka, tavır (İs.)
ya nahal gakdı?” Abaz 2004: 150 namet Ekmek, buğday, tuz, gibi
nahas Ne oldu da, nasıl oldu da kutsal sayılan nesneler, nimet
(Su.; Çr.) (Al.; Su.; Çıkrık-Me.) “Aha şu na-
nahı Hangi (İs.) met gozüme dursun yalanımış.”
nahıs İnatçı, ters, yola gelmeyen Gümüş 1977: 62
(Ba.; İs.) "Gençliğinde çok nahıs- namıs Namus (Su.) "Yok canım
mış emme gırantalaştıkça yalandır dedim ama, namıs mese-
mülâyim bi adam olmuş." Şahin lesi." Gümüş 1977: 20
2020: 101 namıssız Namussuz (Çr.) “Bak na-
nahlet Lanet (Kalecik-Me.) “Yu- mıssıza, dedi İsmail.” Gümüş
murtaya kulp bulup da / Takan- 1977: 11
lara nahlet olsun” Piroğlu 1981: namız Kümes hayvanlarının mah-
88 muzu (Çr.)
nahnah Genizden konuşan (Çr.) na mi Ne gibi (Su.)
nahni Yahni (Âşıkbükü-Os.) namkür İyilik bilmez (Çıkrık-Çr.)
nakas Ters, inatçı (Eskiekin, Gü- namz ¦ namız (Çr.)
venli, Karagöz-Çr.) nanaklı Burnu büyük (Su.)
nakır Sığır sürüsü (Me.; Dutçakal- naneli Huylu, geçimi zor kişi (İs.)
lı-Çr.) “Kız kısmısın, bir el kapısına va-
nalçaba Bakır ya da çinkodan racaksın halbuysa. Bu kadar na-
yapılan saplı su kabı, maşrapa neli olmanın ne nüzumu var?”
(İs.) Gümüş 1977: 123
nal çakma Beş kişi ile oynanan nanemolla Gereksiz ayrıntı ile
köy seyirlik oyunu (Çr.) zaman harcayan, aşırı titiz, her
nalet Lanet (Al.; Âşıkbükü-Os.; Bü- şeyden huylanan kişi (İs.)
yükdivan-Çr.) “Nalet olsun sömü- nanki Hangi (İkipınar-İs.) “Nanki
rücü nakas insana.” Ayhan 2002: daş, nanki dayak atdū.” Abaz
260 2004: 123
nallama Çatı çatmada kullanılan, nankūn Hangi gün, ne zaman
bir ucu yuvarlak, öteki ucu kes- (Harunköy-İs.) “Nankūn gelicēñ?”
kin bakırcı çekici (Çr.) Abaz 2004: 133
namazlâ ¦ namazlağı (Ovakara- nantı Sapsız bıçak (Çr.)
pınar-Çr.)

372
372
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

nāpmalı Ne yapmalı (Çr.) "Bu me diyoñ yani.” Özdemir 2019:


kediyi nāpmalı, minareden atma- 115
lı." Caferoğlu 1994b: 105 nasibetsüz ¦ nasibetsiz (Âşıkbü-
narar Ne arar (Göcenovacığı-Çr.) kü-Os.)
“Hastir ulan, tutturmuşsun bir nasibi bağlı Kısmeti kapalı (Su.;
Alosman sen de… N’arar Alosman Karagöz-Çr.)
burada?” Gümüş 1977: 77 nassın Nasılsın? (Göcenovacığı-
narasın Öyle değil, hayır (Yerli- Çr.) “Çağırası geldi adlarını. Nas-
köy-İs.) "-İbraam çalı-şoyo mu? - sın Döne’m, ey misin? diyesi gel-
Yok gız narasın!” Özdemir 2019: di.” Gümüş 1977: 99
77 nastik Lastik (Bademce-Ka.; Âşık-
nare Güç, direnç, derman (Ovaka- bükü-Os.)
rapınar-Çr.) "Ayakta dikilmeye naşapa Bir çeşit su kabı, maşrapa
naresi yok." Tdk 1993: 3239 (Yağcılar-Ka.; Âşıkbükü-Os.)
narfaşa Su tası (Ovasaray-Çr.) natır Düğünlerde oynanan köy
nargüz ¦ çiğdem eğlencesi (Ka- seyirlik oyunu (İs.)
lecikkaya-Al.) "Nargüz keldi kö- natura Asap, sinir (Çr.)
rünüz / Körümlüğnü beriniz." Öz- navrak Yüz, surat (Su.; Dutçakallı-
kan 2004: 40 Çr.) “Kızılcığa kiren, çehreye nav-
nari İnce ağızlı, enli bakırcı çekici rak / Diyeni görürsen Çorumlu-
(Çr.) dur o” Gösterir 2014: 80
narpız 1. Nane (Dutçakallı, Gök- navrız Nevruz (Su.)
köy-Çr.) 2. Yabannanesi (Evci- nay Oyun sırasında yapılan ham-
Bo.; Su.) “Narpız yaktım çorbaya lenin geçerli olup olmadığını be-
/ Çabuk gel gir torbaya” Aytekin lirten söz (İs.) “Nay yanıtını alın-
2003: 135 ca diğer odaya geçiyordu.” Kala-
narpis Yabannanesi (Su.) yoğlu 2017: 61
narpuş Nargilenin hava çekecek naydicān Ne yapacaksın? (Öre-
deri borusu (Çr.) nseki-İs.) “Naydicān işte?” Abaz
narpuz Yabannanesi (Çr.) 2004: 126
nası Nasıl (İs.; Güvenli-Çr.) “He- naynımırık Kaypak, güven ver-
men nası geliyomuş öyle göçüp meyen, düşük ahlaklı kişi (İs.)
giden!” Özçatalbaş 2003: 8 nāziyo Yok, ne gezer (Su.) “Oza-
nasırâni İnat, ters, geçimsiz (İs.) ni’yim bende talih naziyo / Evde
nasibet İlgi (Os.) aş yok avrat mehle geziyo” Yoksul
nasibetli İlgili (Os.) 2011: 88
nasibetli söz Olaylarla ilgili, nazlım Sessiz, uysal (Su.; Çr.)
uyumlu söz (Os.) nebet Nöbet (İs.; Âşıkbükü-Os.)
nasibetsiz 1. Münasebetsiz, kaba, “Biyol da dērmenden nebet alıp bi
sözünü bilmez (Os.; Ovakarapı- gece gidelleridi.” Abaz 2004: 159
nar-Çr.) 2. Pis (Hacıhamza-Ka.) nebîm Ne bileyim (Karkın-İs.; Su.)
“Nasibetsizliğin nüzomu yok.” “Nebîm ne diyola oña.” Abaz,
Kerman 1997: 23 2004: 147
nasibetsizlik etmek Yerinde ne biyim Ne bileyim (Gölköy-İs.)
olmayan davranışta bulunmak "Dibini bıcānı ben ne biyim." Abaz
(Os.) “Aanadım, nasibetsizlik et- 2004: 165

373
373
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

necek Ne kadar (Çayhatap-Çr.) nemi lāzurum Neme gerek, beni


“Necek ikram etsen onu hiç bil- ilgilendirmez (İs.) “Ben garış-
mez / Canım yandı onun için söy- mam, benim nemi lāzurum.” Abaz
lerim” Ercan 1991: 428 2004: 167
neci Kim, ne (Su.; Karagöz-Çr.) nemse Bir çeşit tavuk (Çr.)
necik Nedir? (Çr.) ne nasibet Ne ilgisi var ki? (Os.)
neçe Nice (Akçalı-Su.; Çr.) “Neçe nencācuk Ne kadarcık, çok az (İs.)
padişahlar, neçe hükümdar / Çok- nence Ne kadar (Göcenovacığı-
larını yedi yıktı ahla zar” Arız Çr.) “Nence insanı kendimize
2005a: 288 döndürürsek onca iyi.” Gümüş
nediciyk Ne yapacağız? (Al.) 1977: 131
ne faat Ne zaman (Al.; Ba.; İs.) nene 1. Büyükanne, nine (Çr.) 2.
nefes dāmesi Nazar (Su.) Kaynana (Su.) 3. Üvey anne
neflenmek Yararlanmak (Çalyay- (Âşıkbükü-Os.) “Nene tandıra sır-
la-Çr.) “Bı yıl yeşertiyi bol ek de tını verip camış gibi uzandı.” Öz-
biz de neflenek ecik.” Gösterir çatalbaş 2002: 51
2020: 42 nenkisi Hangisi (Karkın-İs.) “Nen-
ne gadak Ne kadar (İs.) “Ne gadak kisini haber veriim.” Abaz 2004:
galdıysa? Bi ay mı galdı, ikay mı 143
galdı?” Abaz 2004: 159 nenni Ninni (Kargı-Or.; Akçalı-Su.;
nege Neye (Kalecikkaya-Al.) Çr.) “Benim yavrum şimdi uyur /
neğseri (1) Olağanüstü soğuk Nenni bebek nenni nenni” Oğuz
(Os.) 2007a: 87
neğseri (2) Çok büyük çivi (Âşık- nerdek Yemeklere ekşi tat ver-
bükü-Os.) mek amacıyla kaynatılarak ha-
ne haat Ne zaman (Çr.) zırlanan dağ eriği suyu (Gökköy-
ne has Ne oldu da, ne sebeple Çr.)
(Kargı-Os.; Serban-Çr.) “Ne has! neriyādar Nereye kadar (Çr.)
Sen böyle işler yapmazdıñ ya!” "Arıya arıya canım çıhacâdı, kim-
Özdemir 2019: 149 bilir neriyādar gedicâadim." Ço-
nehre Süt kabı (Kuyucak-Me.) rumevi 2000: 18
nekdıp Mektup (Su.) neste Eşya, nesne (Çr.)
neki Ne oluyor? (Al.; Karagöz-Çr.) nesterek Eşya, nesne (Ahmetoğ-
nelbebi Leblebi (İs.; Çr.) lan-Çr.) “Köyde yaşayan insan
nelbebici Leblebici (Çr.) “Nelbebi- için üstte taşınacak en gerekli
ci nohudu dükkânda görse / Na- nesterek başta bıçak, ikinciye
sılsınız diye halini sorsa” Ozulu değnektir.” Çalışgan 2021: 47
2013: 91 ne şaal Nasıl, ne biçim (Su.; Çr.)
nemārek Bana ne, neme gerek, “Efendi ağam ne şaal?” Güven
beni ilgilendirmez (Os.; Su.; Çr.) 2017a: 11)
“Nemārek benim elin üç keçisi beş neşağal Nasıl, ne biçim (Çr.)
oğlağı.” Kerman 1997: 23 nevil (1) Renklilik, parlaklık (Çr.)
nemilâzım Neme gerek, beni ilgi- nevil (2) Yüz, surat (Su.)
lendirmez (Su.; Çr.) “Nemilâzım, nevir Yüzün rengi, bet beniz (Es-
ben böyle garışık işlere garış- kiekin-Çr.)
mam.” Kerman 1997: 23

374
374
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

nevri dönmek Kişinin renginin Karayar Deresi’ne bağlanır.” Ars-


solması (Al.; İs.) “Koyunun kuy- laner 2016: 65
ruğundan nevri dönüyor bak.” niitcōk Ne yapacağız (İs.) “Askel-
Gümüş 1977: 123 lik böyle ālamaynan geçer mi?
nevür Yüz görüntüsü, imaj (İs.) Niitcōk?” Abaz, 2004: 157
ne yağı Ne taraf (Bademce-Ka.) nine Yenge (Bademce-Ka.)
"Sülalenin adı İmamla emme kıb- nino Don yapmak için kullanılan
lenin ne yağı oldunu bilmezle." bir kumaş türü (Çr.)
www.bademce.com nisan Dil, lisan (Su.)
neyi Falan (Âşıkbükü-Os.) “Ekmek nisleme Yeşil mercimekten kıy-
neyi de istemedi bizden.” Arslaner mayla yapılan bir yemek (Sarılık-
2016: 256 Çr.)
neynedin Neyledin, ne ettin (Çr.) nişan atma Nişanı bozma, evlen-
“Sen bir haramisin yolda durur- mekten vazgeçme (Çr.)
sun / Benim Hurşud’umu neyne- nişan düşmek Olgunlaşmaya baş-
din Arap” Ertekin 1944: 29 lamak (Ba.) "Bizim kirazlara ni-
neyneyim Ne yapayım, istemem şan düşmeye başlamış, bir hafta-
(Ovakarapınar-Çr.) ya kalmaz yeriz." Şahin 2020: 101
neynim Ne yapayım? (Morsüm- nişannı Nişanlı, yavuklu (Çr.)
bül-Çr.) nişapa Maşrapa (Bademce-Ka.)
neysem Neyse, öyle olsun (Kara- nişedir Özür, kusur (Çr.)
göz-Çr.) "Neysem çay hazırladım, nişlemek Ne yapmak, nasıl ol-
zeytinimiz var." Destanoğlu 2006: mak? (Çr.)
239 nişün Ne için (Kalecikkaya-Al.)
nezet Tat (Yeşilyurt-Al.) “Gönül niyaman Ne yaman, amma da
böyle çekek bu hasireti / Bülbül (Ba.) "Niyaman gıymatlı traktö-
hasiretten aldı nezeti” Yöndem rün varımış, hepi topu beş dönüm
1983: 58 yer süreceedim." Şahin 2020: 101
nezetli Tadı güzel (Çr.) "Ağzınıza niydelim Ne yapalım (İs.) “Hemen
ilayık, pancar da çok bir nezetli bunu neydelim, yüzeli dedük.”
olmuş." Gümüş 1977: 14 Abaz 2004: 100
nezik İnce, duygulu (Çr.) niydicōk Ne yapacağız (İs.) “Niy-
nezlebağ Atlara süs için örülen dicōk şimdi, ayakgabıyı esgitmi-
örgü (Su.) şin.”Abaz 2004: 157
nıkkıl Kanatlıların gagası (Dutça- nizol Nüzul, felç (Çr.) “Nizollara
kallı-Çr.) tutulursun inşallah!” Yoksul 2013:
nızlam Büyük olasılıkla (Göceno- 509
vacığı-Çr.) "Tabi o salta sırtında noda Üstü toprakla örtülmüş sa-
oldukça nızlam tavşanı tutamaz- man yığını (Külah-Al.; Kavşut-
dı." Ertekin 1946: 17 Su.)
nızlan 1. Olanaksız (Çr.) 2. Kesin- nodul 1. Üvendirenin ucundaki
likle (Çr.) sivri demir ya da çivi (Çitli-Me.;
nifirini dökmek Suratını asmak, Gökçam, Kamışlı-Su.; Sarimbey-
kızmak (Al.) Çr.) 2. Ucu çivili sopa (Su.) “Ata
niğit Yiğit (Âşıkbükü-Os.) “Bir kamçı, eşeğe nodul gerekli.” Yok-
galkma ile Niğit Dağı’ndan gelen sul 2013: 80

375
375
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

nodullamak (1) Aklını başına ramadı. Nutku tutuldu, çimçim-


getirmek, uyarmak (Çr.) lenip kalktı.” Güven 2010: 137
nodullamak (2) Hayvanı üvendi- nü ¦ nüğ (Su.)
re ile dürtmek (İs.) nüce Nice (Çr.) “Nüce dâ başında
nodullu ¦ Nodul (Su.) “Ucu nodul- yayılan atlar / Yavrumun goynu-
lu iğde sopasını eşeğe dokundur- na girmesin yatlar” Caferoğ-
du.” Gümüş 1977: 121 lu1994: 145
nodur ¦ nodul (Obruk-Do.) nüğ İki yüz dirhemlik ağırlık ölçü-
noduruz Kaba, hoşgörüsüz, ince- sü, yarım okka (Me.)
likten anlamayan (İs.) nüğü ¦ nüğ (Os.)
nogay Çift atlı arabalara yedek nümere Numara, rakam (Çr.)
olarak koşulan üçüncü at (Os.) nüsük (1) Yüzük (Âşıkbükü-Os.)
nohusa Lohusa (Kuşsaray-Çr.) nüsük (2) Yarım ceviz kabukları-
norbat Sözleri, davranışları çok nın altına saklanan nesneyi bul-
kaba insan, nobran (Kargı-Os.) maya dayalı bir oyun (Âşıkbükü-
nōrek Ne yapalım? (Çopraşık-Al.; Os.) “Dedemlerin zamanında eski
Gökçam, Yarımsöğüt-Su.) “Onlar odada sabaha kadar nüsük oy-
da noorek derler.” Sağmen 2009: narmış evli barklı adamlar.” Ars-
175 laner 2016: 256
Nori Nuri (Kargı-Os.; Çr.) nüşedir (1) Nişadır (Çr.)
nöker Çoban (Kuyucak-Me.) nüşedir (2) Özür, kusur (Çr.)
nörecēk Ne yapacağız? (Al.) nüzol İnme, felç (Çr.) “Nutfu Em-
nöreken Eğerlere gümüş kakmak mimi bir nüzol götürdü / Cema-
için kullanılan bize benzer bir hat’i astım yedi bitirdi” Kurtoğlu
araç (Çr.) 1998: 12
nörüyon Ne yapıyorsun? (Çopra- nüzum Gerek, gereksinim (Göce-
şık-Al.; Gökçam, Kamışlı, Yarım- novacığı-Çr.) “Ona buna ilanat
söğüt-Su.; Küçükpalabıyık-Çr.) vermenin ne nüzumu var?” Gü-
“Yine aklıma düştü / ‘Nôrüyon’ müş 1977: 3
dedikleri” Aytekin 2003: 59 nüzümsüz Gereksiz iş yapan kim-
nugay ¦nogay (Çr.) se (Gökçam-Su.; Güvenli-Çr.)
nuhus Nüfus (Su.; Çayhatap-Çr.)
“Şah Hatayi der ölmesin / Nuhu-
sun geri goymasın” Caferoğlu
1994: 141
O
nuşdak Yumruk (İs.)
nuşka Yumrukla vurma (Me.) o adani O zamana kadar (Al.)
nuşut Musluk (Çr.) oba Bir soydan kimselerin oluş-
nutgu gurumak Basireti bağlan- turduğu topluluk, kalabalık
mak (Su.) (İmat-Al.; Kamışlı-Su.) “Gönül
nutku durmak Şaşırıp kalmak, bağından derilen / Çiçeklerle süs-
bir şey düşünememek (Al.) “Nut- lü obam” Ercan 1997: 79
kum durdu çocuklar yavu.” De- obey O yan, o bölüm (Çr.)
stanoğlu 2006: 13 obir Öbür, diğer (Karagöz-Çr.)
nutku tutulmak Yeme isteği "Obir diğeri bunlardan aşağı dur-
azalmak (Çr.) “Karnını tam doyu- mamak için ankarlanın ardıyım

376
376
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

diyerek oyuna başlanır." Ünsal o dâni O kadar, çok (Çalyayla-Çr.)


1943: 19 “Üç garınca gotürürdü / Nah o
o biri Diğeri, bir başkası (Karagöz- dâni iriydim ben” Yoksul 2011: 44
Çr.) “O biri acılı kıyma soğanla- oda yolu Düğünlerde oda sahibi,
mış.” Özçatalbaş 2002: 43 hanedan olan kimselere verilen
obürsü gün Dünden önceki gün armağan (Su.)
(Güvenli, Karagöz-Çr.) o değillikten Bilmiyormuş gibi
ocak (1) Tüp (Al.) (Göcenovacığı-Çr.) “Şonlar kim
ocak (2) Sebze meyve ekilen çu- yav dedi, Cömgöz’e sordu o değil-
kur (Su.; Dutçakallı, Kirazlıpınar- likten.” Gümüş Ty: 35
Çr.) “Gül ektim ocak ocak / Top- o değül yüzden Hiç haberi, ilgisi
ladım kucak kucak” Türkoğlu yokmuş gibi (Âşıkbükü-Os.) “Hiç
2007: 174 o degül yüzden bi şey bellü etmi-
ocakbaşı Mutfakta pişirilen ye- yomuş.” Arslaner 2016: 178
meklerin kaplara aktarıldığı yer odra Lades (Alacahöyük-Al.)
(Çr.) "Ocağın oda zeminine doğru oduşlu Karşılıklı, yapılan iyiliğe
taşmış, elli altmış santim genişli- karşılık (İs.)
ğindeki çıkıntıya ocakbaşı derler." ofalamak (1) Oğuşturmak (Ba.)
Tombuş 1943: 25 "Şaban Abıcam sağlığında, yürür-
ocakeşşeği 1. Ocakta odunları ken durmadan ellerini ofalardı."
dayayarak çatmaya yarayan üç Şahin 2020: 103
ayaklı, ön tarafı başlıklı demir ofalamak (2) Ufalamak (Ba.)
araç, sacayağı (İs.) 2. Yanan çıra- "Kuşlar yisin diye ekmek ofala-
yı, idare lambasını üzerine koy- dım." Şahin 2020: 103
maya yarayan demir araç (Eski- ofāt O zaman, öyleyse (Ba.; Obruk-
ce, Ovasaray-Çr.) Do.; İs.; Kamışlı-Su.) “Ben girdim
ocaklık Oda içinde ateş yakmaya derdi ofāt.” Abaz 004: 105
yarayan yer (Al.; Or.; Beydili, ofātaca O zamana kadar (İs.)
Çalyayla-Çr.) “Ocaklıktan al, bu- “Ofātaca hiç gormedük.” Abaz
caklığa koy.” Yoksul 2013: 514 2004: 159
ōce O gece (İs.) “Ōce söz yuzü ta- ofba Konuşkan, dillek (Gökçam-
hılınca duvalanıy.” Abaz 2004: 95 Su.)
o daalcikten Bilip de bilmezmiş, oflaz İyi, güzel, eksiksiz, tam (Bo-
duyup da duymamış gibi davra- latlı-Su.)
narak (Çr.) “O daalcikten ağzını oggabaz Gerekmediği halde ken-
yohla, bizim işten haberi var mı?” dine görev çıkaran (Su.; Karagöz-
Kerman 1997: 71 Çr.)
o daalceden ¦ o daalcikten (Çr.) oggalı 1. Oturaklı, ağır (Su.; Kara-
“Buna Çorumlu o daalceden der göz-Çr.) 2. Derli toplu (Su.)
ya.” Ozulu 2016: 23 oggalık Fırın ekmeği (İs.)
o daalden ¦ o daalcikten (Su.; oggası çamdan Vurdumduymaz,
Çr.) "Hoca, cümle gapısının zelze- delimsi (Su.) "Reyhan! Oggası
siynen birlikte sallandığını eşit- çamdan... Oncacık saçgı getir hele
miş, o daalden seslenmiş." Çoru- de haenin altına serelim." Çalmuk
mevi 2001: 16 2019: 27
oğada O kadar (Bademce-Ka.)

377
377
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

oğarmak Onarmak (Çr.) oğulluk Üvey oğul (Su.; Çr.)


oğart Doğru dürüst, iyi (Çr.) “Ye- oğultmak Hastalığını iyileştirmek,
ğeni oğart iş görür.” Tdk 1993: geçirmek (Çr.)
4609 oğundurmak 1. Ses çıkarmadan
oğartma 1. Düz, doğru (Çr.) "Yahu çırpınmak, dövünmek (İs.) 2.
oğartma gitsene tersine gidiyor- Ovuşturmak, ovalamak (Çr.) “Ha-
sun." Tdk 1993: 4609 2. Kumaş ya mamda beni eyce oğundurdu.”
da benzerlerinde düz yüz, parlak Tdk 1993: 4609
yan (Çr.) oğunmak Acıdan soluğu kesilmek
oğandere ¦ Övendere (Su.) (Kargı-Os.)
oğlaman Bir yaşındayken yavru- oğursak Oğlağı ya da kuzusu öl-
layan koyun ya da keçi (Ovasa- müş sütlü davar (Âşıkbükü-Os.)
ray-Çr.) “Yaylacılık yaparken önce oğur-
oğlan havlası Oğlu olan ailenin sak keçileri sağardık.” Arslaner
bunu kutlamak için komşulara 2016: 256
dağıttığı helva (İs.) oğurttan Birdenbire, anlamadan
oğmaç 1. İnce bulgurla karıştırılan (Çr.)
aşurelik buğdayın soğan, yumur- oğuş Bereketli, çok (Çr.) "Bu yıl
ta akı ile yoğrulup parmakla bi- mahsulat oğuş oldu." Tdk 1993:
çim verildikten sonra pişirilmesi 4610
ile hazırlanan bir köfte yemeği oha Sığır yürütme ünlemi (Kaya-
(Çr.) 2. Tereyağda pişirilen yu- ağzı-İs.; Ahmetoğlan-Çr.) "Oha,
murtaya yufka ufalanarak yapı- dedi kafası karmakarışık." Gümüş
lan yiyecek (Ba.; Os.; Gökçam- 1977: 25
Su.; Çr.) ohah Sığır durdurma ünlemi (İs.)
oğmaç aşı Elle ufalanmış hamur- ohlaz ¦oflaz (Su.)
dan yapılan çorba (İs.) ohul Okul (Gökçam-Su.) "Gız gısmı
oğôncek Övünmeyi çok seven ohulda noorecek diye gönderme-
kimse (İs.) miş." Sağmen 2009: 117
oğondür boğondür O günden ohumak (1) Okumak (Harunköy-
beri (Su.) İs.; Kargı-Os.; Çr.) “-Ezen ohundu
oğorsalık Önlük (Sarimbey-Çr.) mu? -Ohundu.” Özdemir 2019: 98
oğrun Gizli, saklı (Su.) ohumak (2) Düğüne çağırmak
oğşalamak Ovalayarak yıkamak (İs.)
(İs.) ohuyucu ¦ okuyucu (İs.)
oğul Arıların baharda çıkardığı ohuyuntu ¦ okuntu (İs.)
yavrular (Evci-Bo.; Kargı-Os.; Ev- ok (1) Baklava hamuru açmakta
ciortakışla-Çr.) "Köy halkı oğul kullanılan çırasız tahtadan ya-
vermiş gibi izbelerden dışarı fır- pılmış bir çeşit oklava (Çr.)
layıverdi." Sarıyüce 2006: 59 ok (2) Kırda oynana bir çocuk
oğul balı Baharda çıkan arı yavru- oyunu (Çr.) "Sert ağaçtan kazgıç-
larının yaptığı beyaz, iyi bal (İsa- lar, top, ok, cıv gibi kır oyunlarına
hacı, Kayabüğet-Al.; İs.; Körkü- mahsus aletler hazırlanıyordu."
Su., Elmalı-Çr.) “Benim yârim gül Ertekin 1938: 21
dalı / Dudağı oğul balı” Gösterir ok (3) Tapanı çekmek için hay-
2011: 123 vanlara bağlanan ağaç (Alacahö-

378
378
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yük, İsahacı, Kıcılı-Al.) “Okunu, okşalamak Okşamak (Çr.) “Tayı


tutağını kayımca çakmış / Ben dizgine alıştırır gibi okşalaya ok-
böyle tapana bir ıras geldim” Arı- şalaya...” Tahir 2006: 16
soy 1970: 91 okşamak Benzemek, andırmak
okaten O kadar (Al.) (Alacahöyük-Al.)
ok atmak Miras kalan malları ya okuk Okul, mektep (İs.)
da başka bir şeyi bölüşürken ad okumak Düğüne, nişana, mevlide
çekmek (İs.; Çalyayla, Sevindi- çağırmak, davet etmek (Ba.; Çal-
kalan-Çr.) “Tarlalar da göz kararı yayla, İsmailköy-Çr.) “Eşeği dü-
ikiye bölünüp ok atılıyor, sınır çe- ğüne okumuşlar; ya odun eksik ya
kiliyordu.” Özcan 2021: 6 su demiş.” Yoksul 2013: 291
okcur Uçkur (Ba.) "Okcuruna zaa- okumuşluk Okur yazarlık (Çr.)
bolamamış da bu hallere düş- “Benim okumuşluğum yoktur.”
müş." Şahin 2020: 103 Tahir 2008: 352
okcu üzümü Beyaz, hafif uzun bir okunaklı Alımlı, çekici (Güvenli-
üzüm cinsi (İs.) Çr.) “Allah işini rast getirsin, çok
okcül ¦ ökçül (Ovakarapınar-Çr.) okunaklı kız.” Yoksul 2013: 43
“Tamam okcül kim yatacak?” Öz- okunmak Çağrılmak, davet edil-
çatalbaş 2002: 87 mek (Çalyayla-Çr.) “Bildik gördük
okçur Lastik (Bademce-Ka.) kim varsa düğüne okunsun iste-
okgel ¦ okkel (Or.; Çr.) "Napıyım rim.” Gümüş 1977: 149
heri, avluda sinembitdi yahut ok- okuntu Küçük armağanlarla yapı-
gel oynasınlar.” Özdemir 2019: 56 lan düğün çağrısı, davetiye (Ye-
okkalıg Çarşıdan alınan ekmek şilyurt, Külah-Al.; Yarımsö-ğüt-
(Ba.) "Sait Abi, şurdan üç okkalıg Su.; Dutçakallı-Çr.) “Okuntumuz
versene, sıcak olsun emme." Şahin sayılsın / Bildiklere yayılsın” Gös-
2020: 103 terir 2011: 245
okka püskülü Kadınların fesleri- okuntucu Düğüne, nişana çağrılı
nin ucuna tıktığı ipek ya da tiftik olan (Su.)
püskül (Su.) okuyucu Davetçi (Beydili-Çr.)
okkel Kız çocuklarının oynadığı “Tellal Hüseyin emmim de okuyu-
bir çeşit taş oyunu; bu oyunda cu olarak dolaştı.” Lâçin 2007/62:
kullanılan düz, yassı taş (Gök- 7
köy-Çr.) “Okkel oyununda ilk ola- okuyuntu 1. ¦ okuntu (Ka.; Çal-
rak yere bir kare çizilir.” Oğuz yayla, Eskiekin, Gökköy-Çr.) “Sa-
2006b: 43 na okuyuntunu peşin vermeyece-
oklā Oklava (Ba.; Yerliköy-İs.; Su.) ğim.” Güven 2017: 23 2. Düğüne
"Ecii, oklaayı ebem isdedi, verebü- dışarıdan gelen konuklar (Bo-
lün mü?" Şahin 2020: 103 ğazkaya, Hisarkavak-Me.)
oklağ ¦ oklağaç (Alacahöyük-Al.) okuyuntu düğün Çok sayıda köy
oklağaç Oklava (İs.; Bademce, Gö- halkının davetli olduğu düğün
let-Ka.; Os.; Çalyayla-Çr.) (Beydili-Çr.)
oklav Oklava (Kalecikkaya-Al.) oküz Öküz (Çayhatap, Ovakarapı-
okremek Atı, eşeği otlu bir yere nar-Çr.) “On iki oküzü bir gazana
bağlamak (Su.) dolduran / İndim niyaz ettim Ha-
cı Bekdeşe” Caferoğlu 1994: 140

379
379
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ōl Oğul, evlat (Çr.) “Bi ōlum olsa da Yaylası-Ka.) “Yosunlu oluklar


esdiriversem / Al yeşil bayrakla donmuş buz tutmuş / Dertliler
kesdiriversem” Caferoğlu1994: derdini sende avutmuş” Ercan
143 1991: 393
ola Acaba (Evci-Bo.; İsahacı-Al.; oluk (4) Pekmez yapma mevsimi
Serban-Çr.) “Bunlar da yıldız mı (Os.) “Türkü söyler çocuklar / Ba-
ola derken oraya ulaşıyoruz.” Sa- şlayınca oluklar” Çağlar 1952: 36
rıyüce 2006: 119 oluk etmek Pekmez yapmak (Os.)
ōlak Keçi yavrusu, oğlak (Çr.) olukluk Yemeye uygun olmayan,
olaman Son doğan çelimsiz oğlak daha çok sirke, pekmez yapmaya
(Âşıkbükü-Os.) elverişli üzüm (İs.)
ōlan Oğlan, erkek evlat (İs.) “Bi yol oluşuna Çok bol, yığın yığın, ola-
da ōlan tarafına gidiyola.” Abaz bildiğince (Çr.) “Bağlarda bu yıl
2004: 95 meyveler oluşuna yeğin.” Tdk
olba Sol bacaktan çıkan aşık (Çr.) 1993: 4612
olçum Elinden iş gelmediği halde omaç Kuru ekmeği ufalayıp yağda
kendini verimli gösteren kimse yumurta ile kızartarak yapılan
(Su.) yemek (Fındıklı-Or.; Dutçakallı,
oldū bugünden Öteden beri, doğ- Gökköy-Çr.) “Ağam, azığıma
duğundan beri (Çr.) omaç dür ki anayım seni.” Yoksul
oldum olası (1) Öteden beri, 2013: 14
kendimi bildim bileli (İs.; Su.; omaça Sığırların topuk kemiği
Çr.) (Çr.)
oldum olası (2) Gelişigüzel (Çr.) ōmak Ovmak (Çayhatap-Çr.) “Çat-
olgamak Yırtık ya da söküğü ça- tılar ocah daşını / ōdular gızın
taliğne, çuvaldız gibi araçlarla te- başını” Caferoğlu 1994: 141
ğelleyip kapatmak (İs.) ombeş On beş (İs.) "Emmime yıldı-
olgörüp 1. Olanaksız, olamaz (Çr.) rım düşmüş, ombeş yaşında öl-
2. Bir türlü (Eskiekin, Ovaka- müş." Abaz 2004: 104
rapınar, Tatar-Çr.) “Olgo-rüp ip- ombul ombul Oburların yemek
liği inneye saplıyamadı.” Şimşek yerken çıkardıkları ses (Çr.)
2020: 115 omca Ağır kütük, odun yükü
oltan 1. Kesilip dikilmeye hazır- (Âşıkbükü-Os.)
lanmış yemeni (İs.) 2. Mest ya a omuzluk Omuzda su taşımakta
yemeni yüzünü köseleye tuttur- kullanılan sopanın altına gelecek
mak için yapılan iri dikiş (Su.; biçimde omuza yerleştirilen yas-
Çr.) tık (Çr.)
oluk (1) Ahırlarda hayvanların oñaberi O tarafa doğru (Âşıkbü-
yem yediği içi oyuk, yerden yük- kü-Os.)
sekçe ağaç (Çr.) oñarmak Düzeltmek, tamir etmek
oluk(2) İçinde üzüm ezilen ağaç- (Kargı-Os.; Çr.)
tan oyulmuş tekne (İs.; Ovakara- oñartmak Bozulan, kırılan nesne-
pınar-Çr.) “Bol üzümlü Ayarık / yi yaptırmak, düzelttirmek (Çr.)
Olukları dayarık” Ercan 1997: 87 onaş Büyüme, gelişme, boy atma
oluk (3) İçi oyularak pınarların (Çr.)
önüne konan ağaç (İs.; Kargı

380
380
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

oñart Tersin karşıtı, doğru (Ova- lük kişiyi ne ondurur, ne dondu-


karapınar-Çr.) rur.” Sarıyüce 2006 : 129
onat İyi, güzel, düzgün (Serban- oñdurmak (3) 1. Yetiştirmek,
Çr.) “Çarkı kader yine döndü ter- olgunlaştırmak (İs.) 2. Yararlan-
sine / Acep onadına dönmez mi dırmak (İs.)
ola?” Koçak 1980: 5 o ne şaal şey O ne biçim şey? Ne
onatça Güzelce, iyice (Çr.) demek, ne ilgisi var? (Çr.) “O ne-
onatmak Düzeltmek, bakımını şaal şey? Ben senin ardından heç
yapmak (Çr.) kötü laf eder miyim?” Kerman
onbilli Açık saçık tümcelerle şaka- 1997: 24
laşan kimse (İs.; Su.; Karagöz- onkun Çok meyve veren ağaç (İs.)
Çr.) onmadık İşi iyi gitmeyen (Büğet,
oncacık O kadarcık (Çopraşık-Al.; Eskiekin-Çr.) “Onmadık hacıyı
Su.) "Oncacık saçgı getir hele de deve üstünde / Sakınsa da yılan
haenin altına serelim." Çalmuk sokar demişler” Özgür 2002: 109
2019: 27 oñmak Rahata kavuşmak, mutlu
oncāz O kadar (Ba.; İs.; Çr.) "On- olmak, varlık edinmek (Mislero-
caaz yonca goca ineğe yeter mi? vacığı, Sarimbey, Serban-Çr.)
Sen afura bi gucak daha at." Şa- “Sönmez ocağımız yanar / Çare-
hin 2020: 104 sizler bir gün onar” Koygun 2002:
ōnceklik Benlik, kendini övme, 5
öğünme (Çr.) onnük Önlük (İs.) “Ōne onnük
onculayın (1) O kadar çok (Aşağı- dutalla.” Abaz 2004: 98
fındıklı-Su.; Güvenli, Kara-dona- oñsut İyi, güzel, nitelikli (Çalyayla-
Çr.) Çr.)
onculayın (2) 1. Onun gibi (Al.) 2. onulmak İyileşmek (Evci-Bo.;
Çok değerli, çok güzel (Ba.; Ova- Eskiekin, Karahisar, Sarimbey,
karapınar-Çr.) "Onculayın gı-zı Serban-Çr.) “Ne olduysa oldu, ka-
heşlediler, bu evlilik olmadı." dıncağız bir onulmaz hastalığa
Kerman 1997: 67 tutuldu.” Sarıyüce 2006: 87
ondalama Bir malı onda bir ora- onultmak ¦ ondurmak (1) (İmat-
nında kazanç ya da indirimle sat- Al.) “Baş örtük yareye koyulmaz
ma (Çr.) her em / Yareler onultan eme ne
ondan gari Ondan başka (Su.) deyim” (Mehemmet) Ercan 1991:
ondan geri Ondan sonra, ondan 118
başka (Kargı-Os.) onur Vakar, ağırbaşlılık (Çr.)
ondan kelli Ondan sonra, ondan onurga Düz arazide uzunlamasına
dolayı (İs.; Çr.) olan tepecik (Evci-Ba.)
oñdurmak (1) Hastalığı iyileştir- onuş Bereketli, çok (Çr.)
mek, geçirmek (Çr.) “Kurban ol- onuş gitmek Sürüm yapmak, çok
duğumun elleri nasıl bir eller… satmak (Çr.) “Alışverişi onuş git-
Ondurucu bir eller…” Tahir 2006: ti.” Tdk 1993: 4614
167 oñuşmak (1) İşinde gelişmek, bü-
oñdurmak (2) Varlıklı olmasına yümek, varlıklı olmak (Çr.)
etken olmak, kalkındırmak (Evci- oñuşmak (2) Yaranın iyileşmesi
Bo.; Mislerovacığı-Çr.) “Kömürcü- (Çr.)

381
381
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

onuyçun Onun için (İs.) orta ayak Ayakkabıcılıkta bir ayak


ōnük Önlük (Su.; Çıkrık-Çr.) “Beni ölçüsü birimi (İs.)
yahıp yandıran, al onüklü gız dēl ortada sıçan Daire biçiminde du-
mi?” Caferoğlu 1994b: 122 ran oyuncuların topu ortadaki
oomaç Tereyağlı, ekmekli yumur- oyuncuya kaptırmamaya çalıştığı
ta (Ba.) "Çıkınını açtığmızda Şam- bir çocuk oyunu (Çr.)
bal’a ooomaç konulduğunu gör- ortadirek Ortaparmak (İs.; Sarim-
dük." Şahin 2020: 104 bey-Çr.)
op Hop (atlamak, geçmek için) ortağul Arının verdiği iki oğul ara-
(Çr.) sındaki oğul (Çr.)
oracıklı Oralı (Su.; Güvenli-Çr.) ortak Arkadaş, kardeş anlamında
oraf Raf (Ba.) “Oraftaki siniler / El bir seslenme sözü (Os.) "Ortak
vurmadan iniler” Akbaş 1983: 50 işler nasıl?" Başaran 1974: 93
orak armudu Haziran’da olgunla- ortalığı mülenbah etmek Etrafı
şan küçük bir armut çeşidi (Ah- karmakarışık etmek (Os.)
metoğlan, Karagöz-Çr.) "Bağa ortalık kızartması Davarın ön,
gittim. Orak armudu getirdim." arka bacakları arasındaki kabur-
Demiryürek-Ozulu 2017: 297 ga kemiklerinin bulunduğu bö-
orak ayı Temmuz (Bademce-Ka.; lümü suda haşlandıktan sonra
Ahmetoğlan-Çr.) “Orak ayında ateşte, sac altında pişirilerek ya-
tırpanla ekin biçerken üzerimiz- pılan kızartma (Çr.)
deki elbiseden su akası terlerdik.” ortancıl 1. Büyükle küçük arasın-
Çalışgan 2021: 149 daki çocuk, ortanca, ikinci (Kör-
orannama Bilinçsizce, ezbere, gö- kü-Su.; Çıkrık-Çr.) "Büyük yanı-
zü kapalı olarak (Su.) mızda değil, ortancıl oğlan var."
oraza Oruç (Kalecikkaya-Al.) Tdk 1993: 3289 2. Oyun sırası
orbuk Çok yiyen, obur, doyumsuz ortada olan oyuncu (Çr.) "İptida
(Su.) kim ökcülüm, ortancılım, soncu-
orcalık Salta üzerine takılan önlük lum derse oyunda ona göre sıra
(Çr.) alır." Tombuş 1940: 28 3. Aşık
ordubozan (1) Yaramaz, yerinde oyununda ortadan isabet oranı
duramayan (Kargı-Os.) yüksek aşık (Çr.) "Sahalar eksik-
ordubozan (2) Varis hastalığı cil, ortancıl, yancıl, gericil diye
(Çalyayla-Çr.) “Ordubozandan, vasıflandırılırdı." Tombuş 1940:
oyunbozandan kurtulmaya bak.” 27
Yoksul 2013: 520 osanmak Usanmak, bıkmak (Ha-
ōrenmek Öğrenmek (İs.) “Onların runköy-İs.; Serban, Gökköy-Çr.)
bayā bilgisini ōlandan ōreniyo.” "Çok naz aşık osandırır." Ertekin
Abaz 2004: 112 1944: 29
organ Urgan (Dutçakallı-Çr.) ossaat Hemen, anında (Çr.) "Din-
orta Yapılarda dama uzatılan uzun leyenler Yüzbaşının aptestinin bo-
ağaç (Evci-Bo.; Kızılhamza-Or.) zulduğunu ossaat sezip bıyık al-
"Ahırın tavanındaki kucak dolaş- tından güüştüler." Tahir 2007:
maz orta urgan ile askıya alındı." 259
Sarıyüce 2006: 82 ossun Olsun (Örenseki-İs.) “Hadi
didim, ossun diy.” Abaz 2004: 126

382
382
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

osurgancı Osuruklu (Ba.) “Osur- ocāñ başına otdu.” Abaz 2004:


gancı kancıktan kurtçu gölbez 138
doğmaz.” Akbaş 1983: 40 otuma Nişan töreni (İs.)
osurtlak Balon (Su.; Gökköy-Çr.) otumak Oturmak (Kuyucak-Me.)
“Şeere gettin geldin de şu bebele- “Otusam âlasam divane deller /
re birer osurtlak ossun alamadın Divane gonlümü kimler âlesin”
mı gozü çıkmıyasıca!” Gösterir Caferoğlu 1994: 146
2020: 42 oturak (1) 1. Tahtadan yapılmış
osuruğu cinni Çok sinirli, en ufak arkalıksız sandalye (İs.) 2. Sedir
bir nedenle bağırıp çağıran kim- (Büyükdivan-Çr.) 3. Çok alçak
se (İs.; Çr.) tabure (Os.)
ōsürük Öksürük (Su.; Çr.) oturak (2) Lazımlık (Os.)
osüz Öksüz (Su.; Çr.) oturaklı Ağırbaşlı, davranışları
osüze Ana suyolundan bahçelere ölçülü kimse (Kargı-Os.; Çalyay-
ayrılan küçük kollar (Çıkrık-Çr.) la-Çr.)
oş ¦ oşt (Turgut-Çr.) “Aç kalırsam oturak tahtası Tahtadan yapılmış
fırınları yıkarım / Kendin yiyip arkalıksız sandalye (Çr.)
bana oş deme yahu” Gardaş 1979: oturgun Çok yağmur yüzünden
1 sıkışıp katılaşmış tarla, toprak
ōşalamak 1. İki elinin arasına alıp (Çr.)
ovmak (Ba.; İs.) "Oğlum, gel şu oturmak Seçimde aday olmak
sırtımı bi ooşala. Kulunçlarımı (Su.) “Kağya gine oturacağmış.”
yumuşatıver biraz." Şahin 2020: Uçakcı 2006: 370
104 2. Fazla hasar vermeden oturtma 1. Süt, yağ, yumurta ile
dövmek (İs.) yapılan bir çeşit yemek (Çr.)
oşdey ¦ oşt (Su.) 2. Süt kesmiği, lor (Çr.)
oşkiş oşkiş Tut tut anlamında oturtmaç Kovalanan tavşanı al-
köpek kışkırtma ünlemi (Çr.) datmak amacıyla tazıyı öne ge-
oşt Köpek kovalama ünlemi (Su.; çirme (Çr.)
İsahacı-Al.) “Köpekleri oştlayarak oturum 1. Harman yerindeki ekin
köye daldılar.” Gümüş 1977: 134 demetlerinin yığını, öbek (İs.)
oşukcu Yağcı, yalaka (İs.; Sarim- 2. Harman yerindeki ekin yığını-
bey-Çr.) nın tepesi (Kavşut-Su.)
otarmak Hayvanları otlatmak (İs.; ovalamak 1. Mısır gibi bitkilerin
Göcenovacığı-Çr.) “Çorum İskilip tanelerini çıkarmak (Çıkrık-Çr.)
yolu üzerinde koyunlarını otaran 2. Parçalamak, bölmek (Çıkrık-
çoban, art arda geçen otomobille- Çr.)
re bakıyor.” www.evvelzamanda.- ovalatmak Ovdurmak (Çr.)
blogspot.com ovey Üvey (Harunköy-İs.) “Ovey
ot kabartan Küçük taneli zarar anama derdim: Ana gız osanduk.”
vermeyen dolu; ebem bulguru Abaz 2004: 132
(Gölet-Ka.) ovmaç ¦ omaç (Külah-Al.; Yazır-
otlamak Atlamak, hoplamak, zıp- Bo.; Gökçam-Su.) “Çökelik iste-
lamak (Sarimbey-Çr.) mem ovmaç olsun / Azığıma üç
otmak Oturmak (Çavuşoğlu-İs.; tek şeker de konsun.” Sağmen
Acıpınar-Çr.) “Çütden şöyle geldi, 2009: 150

383
383
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ovundurmak Ovuşturmak, ova- (Su.) "Otomobilin üzerine konan


lamak (Sevindikalan-Çr.) toz, boya içine oyulganıyor, kısa
ovunmak Çok ağlamaktan güçsüz sürede boyayı mahveiyordu." Des-
kalmak, bayılır gibi olmak, ba- tanoğlu 2006: 78
yılmak (İs.) oyun çıhartmak Oyun oynamak,
oyan Hayvan gemi (Çr.) oyun oynayarak eğlenmek (Çr.)
oyanmak Uyanmak (İs.; Âşıkbü- oyungaç Oyuncak (Bademce-Ka.)
kü-Os.) “Çocuk oyanıyor emme, ozana Parlak siyah renkli çok bü-
hiç gören olmadı.” Abaz 2004: yük yaban arısı, hozana (İs.)
115 ozmak Büyümek, yükselmek, bü-
o yannı O taraf, o tarafa (Su.; Çr.) yük adam olmak (Os.)
oyku Uyku (Ka.; Âşıkbükü-Os.)
oylum oylum Parça parça (Eski-
yapar-Al.; Çalyayla-Çr.) “Korlanı-
yor oylum oylum / Yüreğimi yakı-
Ö
şın yâr” Koygun 2002: 19
oymak Semt, mahalle, bölge (İs.) öbce Her konuda görüş bildiren,
oynak kütük Güvenilmez insan geveze, bilgiç (Su.; Sarimbey-Çr.)
(Os.) “O köyün de öbce bir arazi bekçisi
oynak sırası Çocuk oyunlarındaki varmış.” Uçakcı 2006b: 83
oyun sırası (İs.) öbek(1) Sürülmüş, samanından
oynaş Dost, metres, kırık (İs.; Os.; ayrılmamış tahıl yığını (Kirazlı-
Çalyayla, Dutçakallı-Çr.) “Eli işte pınar, Palabıyık-Çr.) “Ekin sür-
gözü oynaşta.” Koşay-Işıtman düm öbek yığdım harmanda /
1932: 297 Daneyi seçecek yel bulamadım”
oynaşlı çorba Yarma, mercimekle Özgür 2002: 79
pişirilen bir çeşit çorba, çatalaşı öbek (2) Tümsek (Ba.) "Ordaki
(Çr.) öbeği görmedin mi de arabanın
oynaşmak Kadınla erkeğin nikâh- altını vurdun?" Şahin 2020: 105
sız yaşaması (Çr.) "Güllü ile oyna- öbelek Küçük yığın, öbek (Çr.)
şırken üstlerine varmıştı." Tahir öbere Obur (Kalecikkaya-Al.)
2008: 201 öbkeleşmek İnatlaşmak (Ba.)
oynaykene Oynarken (İs.) “O uç "Amma da öbkeleştin ha, öpüşün,
kişi oynaykene onu oynallarıdı.” barışın, akrabasınız siz." Şahin
Abaz 2004: 98 2020: 105
oysam Oysa (Kargı-Çr.; Çr.) öbürsü gün Yarından sonra, çok
oyulgama İri aralıklı dikiş (Çr.) yakın bir gelecekte (Ba.; Çr.) "Sen
oyulgamak Kaba, iri, aralıklı dik- yarın öbürsü gün yığınları çekip
mek, tutturmak (Çopraşık, Kü- çevireceksin." Seyda 2006: 251
lah-Al.; Âşıkbükü-Os.; Su.; Çıkrık- öbürüsü Öteki, diğeri (İs.)
Çr.) “Gömleğin kolunu rengi tut- öcbe Israrcı (Ovakarapınar-Çr.)
mayan bir iple oyulgayıvermiş- öcbelenmek Bir şeyi fazla uzat-
ler.” Arslaner 2016: 256 mak (Çopraşık-Al.; Ba.) "Sen de
oyulganmak 1. Bir şeyin içine amma öcbelendin be Şükrü, bırak
iyice girmek, içine işlemek (Çr.) şu işi artık." Şahin 2020: 105
2. Ateşin yavaş yavaş tutuşması

384
384
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

öce Tırnak cilası, oje (Sarimbey- öfelemek Bir nesneyi, avuç içinde
Çr.) “Her gün bir bambaşka renge ya da iki parmak arasında ufala-
büründü / Çok öceler yedi doydu mak (Çr.) “Onları da öylece kuru-
tırnaklar” Çimen 2005b: 91 tup öfeleme suretiyle temizledik.”
öcü Çocukları korkutmak amacıyla Demiryürek-Ozulu 2017: 146
söylenen hayali yaratık, umacı ögez O kez, geçmişte (Çr.)
(Evci-Bo.; Akçalı-Su.; Sarimbey- ögürsek ¦ öğürsek (Külah-Al.)
Çr.) “Öcü resmine bakar gibi bak- ögürsemek ¦ öğürsemek (Çopra-
tıklarını görerek kahroluyorlar.” şık-Al.; Çr.)
Sarıyüce 2006: 9 öğeç (1) Enenmiş erkek koyun ya
öcük Çocukları korkutmak için da keçi (Maksutlu-Ka.)
söylenen bir söz, Öcü (İs.) öğeç (2) Toprak kapla fırında
öcüm çekişmek Lades tutuşmak, pişirilen türlü, güveç (Çr.)
bahse girmek (Çr.) öğendere ¦ üvendere (Külah-Al.;
öcüm kemiği Tavukların ya da Ka.; Göcenovacığı, Gökköy-Çr.)
kuşların göğüs kemiği, lades ke- "Öğendere elinde pınar başında
miği (Çr.) bekliyordu." Ertekin 1946: 18
öçbe 1. Bilgiçlik taslayan, her şeye öğersek Çiftleşme isteği duyan
karışan (Hımıroğlu-Çr.) 2. Çok büyükbaş hayvan (Su.)
konuşan, geveze (Su.; Çr.) öğeş Biraz büyümüş kuzu (İs.)
3. İnatçı, aksi (İbek-Me.; Yarım- öğey Üvey (Âşıkbükü-Os.) “Öğey
söğüt-Su.) “Ben nasıl baş edeyim anasının iki gizi daha varımış.”
/ Senin gibi öçbeyi” Aytekin 2003: Arslaner 2016: 177
13 öğmek (1) Kusar gibi ses çıkar-
ödek Korkak (Hacıhamza-Ka.; Su.) mak (Çr.)
“Davşandan hayli ödekçe / Met- öğmek (2) Yağ, boya gibi şeylerin
reden birez gödekçe” Yoksul bulaşması (Çr.)
2011: 44 öğnük Önlük (Yerliköy-İs.)
ödeşli olmak Lades tutuşmak öğrenbeçlik İşi ilk kez yapma,
(Çr.) deneme (Çr.)
ödeşmek Lades tutuşmak (Çr.) öğrencelik Ücretle tutulan öğret-
ödüllü Korkulu (Göcenovacığı-Çr.) mene verilen para, öğretme üc-
“Çor çocuk ödüllü oldu bak. Ba- reti (İs.)
yıldı kaldı her biri.” Gümüş Ty: 55 öğretlemek Fitlemek, kışkırtmak
ödür İşkence, zulüm (Kalecikkaya- (Göcenovacığı-Çr.) “Ben mi öğ-
Al.) retledim dürzüyü eğsikli…” Gü-
ödürgüsünmek Çekinmek (Su.) müş 1977: 145
ödürlü Korkudan krize girme du- öğsa ¦ öğseği (Çr.)
rumu (Su.) "Oğlanı rahat bırak! öğse Yanmış odun ya da kömür
Zaten ödürlü hale gelmiş!" Çal- parçası (Os.)
muk 2019: 24 öğseği Yarı yanmış odun parçası
ödü sıtmak Korkmak, ödü patla- (Çr.)
mak (Çalyayla-Çr.) öğsü ¦ öğseği (Âşıkbükü-Os.)
ödü yarılmak Çok korkmak (Su.) öğsüzlük Öksüzlük (Çr.)
"Kellemi koparacak diye ödü yarı- öğsüz yamalığı Lapa lapa yağan
lıyordu." Gümüş 1977: 73 kar (Çr.)

385
385
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

öğübet ¦ öğüncek (Çr.) ökçül İlk başlayan, ilk gelen, birin-


öğün (1) Vakit, zaman (İs.) “Öğün- ci (Çr.) “Ökcülüm diyen çocuk,
süz yemek yemeyin.” Tdk 1993: elindeki naç taşını dikilen hodağa
3320 değmemek üzere atar.” Ünsal
öğün (2) Yemek (Al.: Ka.) “Katmer 1943: 19
katmer sevdan döner başımda / ȫke Öfke (Esentepe-İs.) “Ȫkeynen
Ağular katılı öğün aşımda” Kur- işde her şey oluy.” Abaz 2004: 117
toğlu 1994: 144 ökeç 1. ¦ Kösemen (Al.) 2. İki
öğünbeç ¦ öğüncek (Çr.) yaşına kadar erkek keçi (İs.)
öğüncek 1. Kendi kendini öven, ökelekli Vücudu gösterişli olan
övüngen (Çr.) 2. Kendini beğe- kimse (İs.)
nen, onurlu (Çr.) ökelenmek Öfkelenmek (Çr.)
öğüneh ¦ öğüncek (Çr.) ökgel 1. Bir çeşit taş oyunu (Çr.)
öğüngeç ¦ öğüncek (Çr.) 2. Bu oyunda kullanılan düz, yas-
öğüngen ¦ öğüncek (Çr.) sı taş (Çr.)
öğür (1) 1. Arkadaş, dost, eş (Çr.) ökme Benzetme (Çr.)
2. Birbirinden ayrılmayan, birbi- ökmek (1) Benzetmek (Çr.)
rine alışık, yakın insan ya da ökmek (2) Ekmek (Kalecikkaya-
hayvan (Çr.) Al.)
öğür (2) Dişi sığırın çiftleşme öko Akraba (Acıpınar-Çr.) “Öko,
zamanı (Çr.) “Düveler öğüre gel- sen bizim buralara gelir miydin
meye başladı.” Yoksul 2013: 262 heç?” Gösterir 2020: 42
öğürmek Böğürür gibi ağlamak öksürüç Kızılırmak’ta yaşayan bir
Çr.) “Öğürmek geliyor içimden.” balık (Os.)
Lâçin 2007/63: 7 öksürük çiğdemi Kardelen (Su.;
öğürsek Çiftleşmek isteyen dişi Gökköy-Çr.)
sığır, kısrak gibi hayvan (Su.; öksüz ali Baharda kar altından
Büğdüz-Çr.) çıkan bir çiçek (Külah-Al.)
öğürsemek Dişi hayvanın çiftleş- öksüzce Kesilmiş ineğin kürek eti
mek istemesi (Yerliköy-İs.; Eski- (Ka.)
ekin-Çr.) “Oğürsemiş inek gibi ba- öksüzoğlan Çiçek sapı bükük,
şıboş dolaşıyor.” Yoksul 2013: 524 çiğdeme benzer, ak ya da mor
öğürsüne Bir eylemi birinin ina- çiçek açan bir kır çiçeği, kardelen
dına yapma (Bademce-Ka.) (Şekerhacılı-Su.) “Öksüz oğlan,
öğüzemek Öğürmek (Bademce- lale, nergiz morarır / Bağı bahçe
Ka.) yeşillikle donanır” Çırakman
öhlez Zayıf, cılız, ölmek üzere olan 1992: 111
(İs.; Gökçam-Su.) öksüz yamalığı Lapa lapa yağan
öh öh Yayılmakta olan koyun ke- kar (Hacıhamza-Ka.) "Kar, öksüz
çiyi dağıtma ünlemi (Su.) yamalığı gibi habire yağıyordu."
ökcül ¦ ökçül (Çr.) “Ökcül sen gel Özçatalbaş 2003: 65
de, sonra ben geleyim.” Yoksul öküz arabası Kağnı (Bademce-
2013: 524 Ka.; Karagöz-Çr.)
ökçelemek Ayakkabının tabanını öküzboynuzu meyveleri ya da
yükseltmek (İs.) tohumları boynuz biçiminde bir
bitki (Ba.) "Benim bulduğum

386
386
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

öküzboynuzları daha sağlam çık- öleneçi Ölene kadar (Çr.) “Sen


tı." Şahin 2020: 105 sevdin eller aldı / Öleneçi yan
öküz böğürttüren En Keskin yârim” Gösterir 2011: 214
bıçak türü (Ahmetoğlan-Çr.) ölet Öldürücü hastalık salgını, kı-
“Ölecekse mundar etmeyip çok ran (İs.; Ka.)
öğündüğün boynuz saplı öküz bö- ölgün Sevgisi saygısı olan (Eski-
ğürttüren bıçağınla keseceksin.” köy-Çr.)
Çalışgan 2021: 172 ölgünlük İçten bağlılık; sevgi say-
öküz çatlatan Nazarının değdiği- gı (Eskiköy-Çr.)
ne inanılan kişiler için kullanılan öllüğün körü Kızınca “yetti artık”
bir deyim (Çr.) anlamında söylenen sövgü (Kar-
öküzdili Sacda pişirilen, oval bir kın-İs.; Gölet-Ka.; Göcenovacığı-
çeşit ekmek (Kızılhamza-Or.) Çr.) “Tepesi atınca ölüğün körü /
öküz emeği Koşum hayvanlarının Diyeni görürsen Çorumludur o”
gücü ile elde edilen ürün (Dutça- Gösterir 2014: 80
kallı-Çr.) öllük Bebeklerin altına konulan
öküzgötü (1) Yaban gülüne ben- elenmiş, ısıtılmış, kırmızı renkli
zeyen bir çalının sarı çiçeği (Çr.) toprak (Yeşilyurt, Külah-Al.; Kı-
öküzgötü (2) Alıç ya da yemişen zılhamza-Or.; Os.; Gökçam, Kör-
de denen dikenli ağaçta yetişen kü-Su.; Bayat, Çıkrık, Sarimbey-
kırmızı renkli tek çekirdekli Çr.) “Sizin gibi yımışak kâatlara
meyve (Âşıkbükü-Os.) sarılmadık, gıçımız öllükte bişe
öküz helvası Bulgur unundan bişe böyüdük biz.” Kerman 1997:
yapılan bir helva (Çr.) 24
öküzkuyruğu Boyu bir metreyi öllükla Arka, kıç (Çalyayla-Çr.)
aşan, yakacak olarak da kullanı- öllüklük Evlerde, öllük denilen
lan bir bitki (Ahmetoğlan-Çr.) toprağın saklandığı yer (Kara-
“Uyuz eşeğimi önüme katarak Ge- göz-Çr.)
lincik yöresine öküz kuyruğu top- ölmek Elim ateş, çelmeli top gibi
lamaya gittim.” Çalışgan 2021: 47 kimi çocuk oyunlarında, oyuncu-
öküz salyası Pekmezin yoğunlu- nun oyun dışı kalması (Çr.) “Çe-
ğu, koyuluğu için (Çr.) “Bu yıl ka- len öldüğü zaman diğer arkadaşı
tı pekmezi az yapıp çoğunu öküz çelmeci olur.” Ozulu 2013: 16
salyası yaptım.” Tdk 1993: 4623 ölmesek ¦ ölümsel (Çr.)
ölçünmek Kıyaslanmak (Çr.) ölüm Çit (Çr.)
öldürük Uyuşuk, cansız, çok tem- ölümsel Ölecekmiş gibi zayıf, sağ-
bel kişi (Âşıkbükü-Os.) “Bu öl- lıksız (Çr.)
dürüklere iş buyurup da ne yapa- ölü salı Teneşir (Çr.) “Varlıkta ku-
cak-sın, kalk kendin yap daha iyi.” duranı ölü salı dinlendirir.” Tahir
Arslaner 2016: 257 2004: 129
ȫlen Öğle, gün ortası (Çr.) ömür dörpüsü Çok uğraştırıp
ölenece Ölünceye değin (Yeşil- bıkkınlık verenler için söylenen
yurt-Al.; İs.) “Bir yavrunun ucun- söz (İs.)
dan ölenece melersin.” Yöndem önā ¦ öneği (Su.)
1983: 74 önaleşmek İnatlaşmak (Su.)

387
387
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

önayak Kılavuz, önder (Su.; Çr.) öñmek Sezdirmeden birini izle-


"Mahir Ağa önayak oldu, etlik için mek (Çalyayla-Çr.) “Yârim beni
bir dana bağışladı." Tahir 2006: öndün mü? / Yıldız idin söndün
27 mü?” Gösterir 2011: 318
öñcek Önlük, peştamal (Çr.) önmük İş önlüğü (İs.)
öncül 1. Önce gelen, birinci, başta önnek (1) ¦ Önnemen (Çr.)
giden (Çr.) 2. Başkan, önder (Su.; önnek (2) Örnek (Obruk-Do.)
Çr.) “Kim öncül olacaktı? Bu çetin önnemen Oturunca dize örtülen
işi de cinbüzük becerdi.” Ertekin battaniye, örtü (Çr.)
1938: 20 önnük 1. Kız öğrenci giysisi (Çr.)
öncülü Önce (Çıkrık-Çr.) 2. ¦ önnemen (Çr.)
öndeş Öncü (Su.) “Dünürlük işine öñüç Önce, ilkönce, başta (Çr.)
öndeşlik edecek ağzı eyi laf yapan öñürmek Çiftleşmek isteyen dişi
biri ilazım bize.” Gösterir 2020: sığırın böğürmesi (Çr.)
42 öñüs Çocuk oyunlarında güçsüz ya
öndin İlk kez, önce (Çr.) da oyuncusu eksik takıma veri-
öndüç Ödünç (Ba.; İs.; Su.; Çal- len fazla hak, can (Âşıkbükü-Os.)
yayla, Eskiekin, Serban-Çr.) “Eşek önüt Geçmişte (Çr.)
eşeği öndüç kaşır.” Yoksul 2013: öñya Evin ön tarafı, balkon (Âşık-
293 bükü-Os.) “Öñyadan avazı çıktığı
öndüğü gün Önceki (Âşıkbükü- kadar bağırırdı.” Arslaner 2016:
Os.) “Öndüğü gün pazarda çok 257
güzel içigızıl mantarı vardı.” Ars- öñyağı ¦ öñya (Âşıkbükü-Os.)
laner 2016: 257 öölcümek Kusacakmış gibi yap-
öndürmek Birini belli etmeden mak (Ba.) "Senin gız öölcüyüp du-
izletmek (Çalyayla-Çr.) “Suçumu ruyo, boğazına bişiy gaçmış el-
bulmadan vermesin dile / İzlekçi- leam." Şahin 2020: 105
ler tutsun öndürsün beni” Gösterir öpçe (1) 1. Bilgiçlik taslayan (Çu-
2014: 41 kurköy-İs.; Gökçam-Su.; Gök-
öneğe Payanda, eliböğründe (Çal- çeağaç-Uğ.) 2. Dediğim dedikçi,
yayla-Çr.) ısrarcı (Dutçakallı, Mislerovacığı-
öneği İnatçı, ters kimse (Çr.) Çr.) "O nasıl söz öpçeler." Çalmuk
öneği olmak Terslik yapmak (Çr.) 2019: 186
öñezimek 1. Ölümü yaklaşan has- öpçe (2) Oynak (Al.)
tanın güçsüz kalması (Çr.) 2. Yo- öpük Öpücük (Çr.) “Adını çıkarı-
rulmak, elleri titremek, güçsüz- rım / Vermezsen bana öpük” Gös-
leşmek (Çr.) "Bu hastalık beni bi terir 2011: 183
hayli önezitti." Kerman 1997: 72 ör Bir şeyin özü, kökü (İncesu-Su.)
öngay Erendiz yıldızı (İs.) örceleşmek Kavga eder gibi tar-
ön göp Kağnılarda döşemenin ön tışmak (Su.)
tahtası (İs.) ördek biber ekme İkişerli eşleşen
öngüç Kılavuz, önder (Kemallı- oyuncuların yere oturduğu, ebe-
Su.) yle eşleşen oyuncuların karşılıklı
öngürlük Çocuklukta, gençlikte konuşması bitince oyuncuların
varlıklı olma durumu (Çr.) ayağa kalktığı, ebenin birdenbire
bir oyuncuya sarılmasıyla öteki

388
388
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

oyuncuların da karşılarındaki örpek Büyük mantar (Hacıhamza-


oyuncuya sarıldığı, yalnız kala- Ka.)
nın öne çıkıp söylenen şarkının örsek (1) ¦ Öğürsek (Ovasaray-
ritmine uyarak oynadığı oyun Çr.)
(Çr.) örsek (2) Örselenmiş, hırpalanmış
öre Üç yaşında dişi tay (Hacıham- (Çr.)
za-Ka.) örselemek Hafifçe kızartmak
öreğen Durmadan örgü ören (Çr.) (Âşıkbükü-Os.) “Soğanları yağda
ören Şehir ya da ev yıkıntısı, kalın- hafifçe örseledikten sonra salçayı
tı (Çıkrık, Osmaniye, Ovasaray- koyarsın.” Arslaner 2016: 257
Çr.) “Baykuş gibi örenleri kırk örtme 1. Bağ evi (Çr.) 2. Garaj (Al.)
gün bekliyor.” Ertekin 1942: 28 3. Ambar aralarında üstü kapalı,
ȫrenmek Öğrenmek (Harunköy- yanları açık araç gereç koyma
İs.) “Artık ȫrendi ya evleni filan.” yeri (Su.) 4. Üstü kapalı, önü açık
Abaz 2004: 113 yapı, ev (Âşıkbükü-Os.; Su.) “İki
örgen Kıldan yapılmış ip (Me.; elti yıllarca bir örtme altında kal-
Serban-Çr.) “Ne esnek var, ne zin- dık.” Arslaner 2016: 203
cir var, ne örken / Yırtıcı bir mah- örtü Yatak, döşek (Hacıhamza-Ka.;
luk geçti önüme” Koçak 1980: 293 Âşıkbükü-Os.; Su.; İsmailköy-Çr.)
örgülemek Örmek, onarmak (Çr.) “Örtü döşek neyime / Ay ışığna
örk Otlaması için hayvanları bir sar beni” Aytekin 2003: 64
yere bağlamaya yarayan ip, zin- örtülük Araba ya da at örtüsü
cir, kazık kazık (Ba.; Kamışlı-Su.) (Çr.)
"Şu örkün iki ucunu bir araya ge- örtüş Yatak (Göcenovacığı-Çr.)
tirerek düğüm yap, kopmuş, bak- “Şunun örtüşünü de hayata edin
sana." Şahin 2020: 106 orada yatsın.” Ertekin 1946: 20
örken Kıldan örülmüş urgan (De- örü (1) Davar sürüsünün mayıs
reyazıcı-Al.; Serban-Çr.) “Ne es- ayında yazıda yatması (Su.)
nek var, ne zincir var, ne örken / örü (2) Saç örgüsü (İs.)
Yırtıcı bir mahluk geçti önüme” örüden dutma Sonradan ortaya
Koçak 1980: 293 çıkma, yüzeysel olma (İs.)
örklemek Hayvanı otlaması için örük (1) Hayvanı çayıra bağlama-
uzunca bir iple çayıra bağlamak ya yarayan ip, yular, urgan (Çr.)
(Al.; Gökçam, Kamışlı-Su.) “He- 2. Bağ, ip (Çr.) “Ateşe körükle, ata
men eşekleri harmana örkler, bi- örükle gidilmez.” Yoksul 2013: 81
raz da ot verir.” Sağmen 2009: 98 örük (2) Saç örgüsü (Külah-Al.;
örme 1. El örgüsü giysi (Bademce- Dereköy-İs.) “Kadın kolay doğur-
Ka.) 2. Kıldan örülerek yapılan sun diye saç örükleri sökülmek-
ip; kıl urgan (Dereyazıcı-Al.; Ba.; teydi.” Balıkçı 2010: 88
Çalyayla-Çr.) “Boklu örme ile yük örük (3) Zaman (Çr.)
sarılmaz.” Türkoğlu 2007: 162 örüklemek (1) 1. ¦ örklemek
örmece Kırmızı, küçük taneli kıl- (Çr.) 2. Bağlamak (Çr.)
çıklı buğday (Os.) örüklemek (2) Bir kabı alacağın-
örnekli İp ağacı denen tezgâhta dan fazla doldurmak (Ka.; İs.;
dokunan her türlü dokuma Âşıkbükü, Kargı-Os.) “Bakkal,
(Kertme-Çr.) alırken yarımlağıyı örüklüyor; fa-

389
389
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kat satarken yarımlağıyı goñuz össaat yapışsın." Özçatalbaş


bırakıyormuş.” Arslaner 2016: 2002: 105
257 ȫsürük Öksürük (Çalyayla-Çr.)
örüklü (1) Bağlanmış hayvan ȫsüz Öksüz (Çalyayla-Çr.) “Ösüz
(Çr.) kızın başına gör neler gelir?” Yok-
örüklü (2) Ağzına kadar dolu, sul 2013: 532.
hörüklü (Âşıkbükü, Kargı-Os.; öşek Dedikodu (Kalecikkaya-Al.)
Çalyayla-Çr.) öşelek Meyvelerin yenilmeyip
örülmek (1) Bir yere yığılmak atılan çekirdekli yeri (İs.; Âşıkbü-
(Çr.) kü-Os.)
örülmek (2) Öfkeli öfkeli, üstele- öt Yürek, kalp (Su.)
yerek konuşmak (Kavşut-Su.) ötā Öteki (Su.)
örülmek (3) Israr etmek, üstele- ötaçe Öte geçe (Harunköy-İs.)
mek (Çalyayla-Çr.) “Ötaçeden gelen adamları şey se-
örüm Davarların, malların toplan- relle, sufrayı.” Abaz 2004: 128
dığı yer; ağıl (Bo.) “Öğle üzeri ko- ötav Oda (İkipınar-İs.) “Ne o eltim
yunları örüme getiriyor.” Güven ötavden çıkdı, ne ötē eltim.” Abaz
2019: 100 2004: 121
örümcek ağı Eskiden örülen bir ötē Öteki, diğeri (ikipınar-İs.)
çorap ya da çorap nakışı (Çr.) ötebete Gerekli araç gereç; yiye-
örümcekli Boncuk örgü motifi cek içecek (İs.; Ahmetoğlan-Çr.)
(Su.) “İp nerde, öte bete nerde, mandal
örüm örüm örülmek Birine yal- nerde?” Abaz 2004: 104
varıp yakarmak (Çr.) ötek Korkak (Belkavak-Os.)
örünmek Sırnaşmak, birinden ıs- öte var İleri git (Çr.)
rarla bir şey istemek (Çr.) Öteyüz Çorum’un Kızılırmak bo-
örüsger Rüzgâr (İkipınar-İs.; Yağ- yunda olan yöresi (Çr.) “Öteyüz
cılar-Ka.; Âşıkbükü-Os.) “Başının köylüleri akşama yakın bizim kö-
takgasını şöyle uçurmuş örüsge- ye gelebilirlerdi.” Ozulu 2016: 281
ri.” Abaz 2004: 105 ötiyçe Öte geçe (Ba.) "Bıldır ötiy-
örüyanlık ¦ örü yayık (Çr.) çedeki baaçanın kabakları bu se-
örü yayık İple iki ucundan asılıp nekilerden daha mı iriydi ne?"
sallanarak kullanılan yayık (Ala- Şahin 2020: 106
cahöyük-Al.; Kamışlı-Su.) “Bizim ötkün Ergenlik çağına erken giren
örüyayık dediğimiz yayık kırıldı.” (Su.) “Serpilip aşka geldin / Am-
Doğan 2004: 197 ma da ötkünmüşsün”Aytekin
örüzger Bir ayakkabı ölçü birimi 2003: 98
(İs.) ötmek Konuşmak, söylemek (Es-
örzülemek Özlemek (Gerdekka- kiyapar-Al.) “Hüseyin Çirkin sul-
ya-Al.) “Çok örzüledim tümünü- tanım, pirim / Erenler ceminde
zü.” Gümüş 1977: 134 öten ” Barışcan 2001: 52
ösa ¦ öğseği (Çr.) ötüğün Öteki gün, önceki gün
öse ¦ öğseği (Dutçakallı-Çr.) (Yerliköy-İs.)
össaat Hemen, çabucak, derhal ötürek Bağırsak bozukluğu, sür-
(Çr.) "Birez ağda yaptır avrada, gün (İs.; Kargı-Os.; Gökçam-Su.;
goy şu gapı ağzına, giren çıkan Çıkrık-Çr.)

390
390
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ötürekli ¦ ötürüklü (Çr.) övez Atsineği (İs.)


ötürmek İshal, sürgün olmak (İs., övün Yemek, yemek zamanı (Gö-
Serban-Çr.) “Ötüre ötüre canı çı- cenovacığı-Çr.) “Rahat olmasa da
kasıca.” Yoksul, 2013: 533 başka yolu yoktu, üç övünün üçü-
ötürük (1) Sürgün, ishal (Gök- ne oradaydı Hacı.” Gümüş 1977:
çam-Su.) “Çocuk ötürük olmuş, 65
ortalığa ötürüp durur.” Tdk 1993: öy Ev (Kuyucak-Me.)
3359 öydürmek Ova ova içine geçmesi-
ötürük (2) Sır tutmayan, dediko- ni sağlamak, iyice yaymak (İs.)
ducu (Su.) "Memduh'un ağzı ötü- öyek (1) Döküldüğü yerde tez,
rük mü lan kâhya?" Çalmuk 2019: geniş yayılan (yağ, boya) (Çr.)
54 öyek (2) Balçık, batak (Âşıkbükü-
ötürüklü İshal olmuş insan ya da Os.) “Önümüze bir yemek koydu-
hayvan (Su.; Çr.) “Kaptıysa bir lar öyek gibi.” Arslaner 2016: 257
koyun kaptı ulan, alt yanı ötürük- öyeşmek Yağ gibi maddelerin
lü bir koyun.” Gümüş 1977b: 30 düştüğü yerde yayılması, leke
öveç 1. Bir yaşından dört yaşına bırakması (Çr.)
kadar erkek koyun, koç (Dut- öyğünmek Alay etmek, birini tak-
çakallı-Çr.) 2. Enenmiş erkek ko- lit etmek (Çr.)
yun ya da keçi (Buğabağı-Çr.) öyke Öfke (Ba.; Su.) “Aklım eriş-
“Övecin eti başka, kartın eti baş- medi, anama öykelendiydim, o öy-
ka.” Yoksul, 2013: 532 keyle sana çattım.” Gümüş 1977:
övedi İvedi, çabuk (Su.) 82
övelemek (1) 1. Ezip ovarak, iki öykelenmek Öfkelenmek, sinir-
şeyi birbirine sürterek ufalamak lenmek (Kargı-Os.; Göcenovacığı-
(Çr.) 2. Mısır koçanlarını tanele- Çr.) “Zaten anamdan paparayı
mek (İs.; Os.) yemiş, öykelenmiş.” Ertekin 1946:
övelemek (2) Sözleri anlaşılmaz 15
biçimde söylemek, gevelemek öykünmek Alay etmek, birini
(Çıkrık-Me.) taklit etmek (Âşıkbükü-Os.; Çr.)
övelenmek Elle parçalanmak, “Döne, anasını öykündü, güldü
ezilmek, ufaltılmak (İs.) ardından.” Gümüş 1977: 124
övendere ¦ üvendere (İsahacı, öyle Öğle (İsahacı-Al.) “Vakit öyle
Kılavuz-Al.) "Övendereyi tavlı sonu, saat 13.30 sularıydı.” Arısoy
toprağa dikti Yusuf." Gümüş 1970: 18
1977: 24 öylen Öğle (Çr.) “Oolum, öylen
övetlemek Yüreklendirmek (İs.) ekmaani bayakdan yedik ya!” Öz-
övey Üvey, öz olmayan (Karagöz- demir 2019: 147
Çr.) “Ana övey mi oğul?” Seyda öyleyince Öyleyse (Âşıkbükü-Os.)
2006: 164 öymek ¦ öydürmek (İs.)
öveyik Güvercine benzer bir kuş, öynek Rezil, kötü (Âşıkbükü-Os.)
üveyik (Çr.) “Dağlarda geyik gibi öynük Önlük (Ba.) “Suya gider bir
/ Ovada öveyik gibi” Ertekin incecik yol eder / Öynük bağın
2006: 43 deste deste gül eder.” Akbaş 1983:
öveyik buğdayı Üveyik renginde 74
bir çeşit iyi buğday (Çr.)

391
391
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

öyün 1. Yemek (Gerdekkaya-Al.; özemek (2) Yoğurt, pekmez gibi


Kamışlı-Su.; Çr.) “Öyünü olmaya- şeyleri sulandırmak (Kargı-Os.;
nın doyumu olmaz.” Yoksul 2013: Su.; Çr.) “Yoğurdu iyice öze ki,
532 2. Yemek zamanı (Kamışlı- yemeğe yakışsın.” Yoksul 2013:
Su.; Serban-Çr.) “Hangi zaman 658
kutnu kumaş giydirdin / Öyün özemelenmek Özemelik yapmak
öyün göz yaşımı yedirdin” Nalıncı (Çr.)
1958: 81 özemelik yapmak Bir olay, bir
öz (1) Bağ, bahçe, bostan (İbik-İs.) öneri, bir eşya ya da düşünce ko-
öz (2) Dere, çay, ırmak (İsahacı- nusunda, karşısındakini bezdire-
Al.; Gökçam-Su.; Düdüklük-Çr.) cek denli ayrıntıya girmek (Çr.)
“Irmağı geçince özü görünür / "Senin özemeliğin yüzünden bi
Aşıveren Karabüğet köyüne” Arı- şey sahabı olamadık." Kerman
soy 1970: 73 1997: 72
öz (3) 1. Reçineli çam ağacı, çıralı özengi Üzengi (Çıkrık-Çr.) "Herif
kereste (İs.; Os.; Çıkrık) 2. Dere kara bineğinin özengisini kurca-
kıyılarında yetişen sağlam ağaç lamak-taydı." Tahir 2004: 18
(Su.) 3. Ahşap dam kirişi (Oğ.; özeni özeni Özene özene (Çr.)
Or.; Su.; Güvenli-Çr.) “Yapıyı çam özguyruk Aşırı tembel kimse (Ba.)
tomruğundan yapılmış öz diye "Kaç senedir bi sürü işe girip çıktı,
bilinen direkler tutuyordu.” Sara- her seferinde de goodular. Adam
çer 2000: 60 tam bi özguyrug da ondan." Şahin
öz (4) 1. Sel sularının aktığı yerde 2020: 107
yaptığı yarıklar (İmat-Al.) 2. Tar- özlek Özlenilmiş, özlenen (Çr.)
la, köye yakın tarla (İs.) “Ekin ek- özlen ¦ özlek (Çr.)
tim özlere / Tiken oldum gözlere” özlengi Sivilce, ergenlik (Çıkrık-
Ayhan 2002: 169 Çr.)
özek (1) Çalkalanarak sulandırıl- özlü toprak Killi toprak (Al.)
mış yoğurt (Çr.) özmek Öz (Âşıkbükü-Os.) “Ağacın
özek (2) ¦ özeme (1) (Çr.) kabuklarını soya soya özmeğini
özek (3) Koçan, somak (Âşıkbükü- çıkarmışlar.” Arslaner 2016: 257
Os.) özü dövmemek Duygusallık yü-
özeme (1) Sözü uzatan, çok konu- zünden dayanamama (Su.) "Ağa-
şan (Çalyayla-Çr.) “Özemelik yap- mın mezerine getmiye özüm döv-
ma.” Yoksul 2013: 535 miyo." Uçakcı 2006: 371
özeme (2) Yoğurt, pekmez gibi özü kara Kötü yürekli (Çr.)
yiyeceklerin sulandırılmışı (Ak- özümek Pişmek, olgunlaşmak
çalı-Su.; Ovakarapınar-Çr.) “Tor- (Çr.)
ba yoğurt özemesi / Saçta katmer
gözlemesi” Arız 2005a: 236
özemek (1) Sözü yineleyerek
gereğinden çok uzatmak, geve-
P
lemek, savsaklamak (Çopraşık-
Al.; Çıkrık, Karadona-Çr.) "Şu işi paal Parası, malı çok kıymetli,
özemeden yap." Tdk 1993: 3370 cimri (İs.)
pabıt Kestane (Su.)

392
392
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

pabuçluk Ayakkabı yapılacak de- şallah güzel dökerler." Şahin


ri, kösele (Çr.) 2020: 108
paç 1. Kira (İs.) 2. Vergi (Çr.) pahlava Baklava (Kuyucak-Me.;
paça (1) Bağlama şalvar altına gi- Dutçakallı-Çr.)
yilen bir çeşit don, mandik, tum- pakanut Kâğıt para (Çr.)
man (Çr.) pakla Bakla, fasulye (Al.; Kargı-
paça (2) Hayvanın baş etlerinden Os.; Su.; Acıpınar, Çalyayla, Eski-
yapılan yemek (Çıkrık-Çr.) “Pa- ekin-Çr.) “Kayalar iniş miniş /
çanın tadına bakmadan üstüne Kömüş paklayı yemiş” Gösterir
tuz atma.” Yoksul 2013: 536 2011: 308
paçal Çeşitli şeylerin karışımı (Çr.) paklağu Baklava (Âşıkbükü-Os.)
paçal yapmak Harç kararken kum “Tarhana tar tar / Boğazımı yır-
ile çimentoyu birbirine karıştır- tar / Paklağu kardeş / Gel beni
mak (Çr.) kurtar” Arslaner 2016: 257
paçariş Engel (İs.) paklamak Temizlemek (Çalyayla-
paçavra hastalığı Grip (Os.) Çr.) “Elleri seyrimize çıkarmadan
paçirikli Düzensiz giyinen (Su.) yuyup paklayalım, malamat ol-
“Donuz paçirikli.” Uçakcı 2006: mayalım ele güne.” Gümüş 1977:
223 148
paçoz Giyimine özen göstermeyen paklavadan pay ummak Çok de-
kimse (Çr.) ğerli bir şeyden hakkı olmadığı
paçur Temizlikten, düzenden an- halde pay beklemek (Os.)
lamayan, üstü başı dağınık, pis paklavu Baklava (Sarimbey-Çr.)
(Âşıkbükü-Os.) “Paçur’un pınar pala (1) Büyükçe el testeresi (Al.;
kesildi mi acep?” Arslaner 2016: Su.)
257 pala (2) 1. Eski, kullanılmış (eşya,
paddirik Dengesiz, bir dediği di- giysi) (Çr.) 2. Kaba temizlik yap-
ğerini tutmayan (İs.) mada kullanılan paçavra, bez
padem dınnak Gösterme Parmağı parçası (İsahacı-Al.; Obruk-Do.;
(İs.) İs.) 3. Bez parçalarıyla yapılan
paf Balon, top benzerlerinin patla- örtü (Su.) “İneğin donu da ne ya-
yınca çıkardığı ses (Çr.) man kara / Sırtına doldurduk çu-
pağal Cimri (İs.) lunan pala” Arısoy 1970: 63
pahal Cimri (İs.; Akçalı-Su.; Çıkrık, pala (3) Yatak ile yorgan (Çr.)
Serban-Çr.) “Yağmadı rahmet Ya- pala bıçak Geniş ağızlı bıçak (Çr.)
rabbi bu ne hal / Rahman kimse- "Böğrümüze pala bıçağını dürte-
ler olur mu pahal” Koçak 1980: rekten aldı gitti bizi." Tahir 2004:
118 110
pahıl Cimri (Gerdekkaya-Al; Sa- pala dudak Kalın dudak (İsahacı,
rim-bey, Serban-Çr.) “Cahil züm- Kıcılı-Al.; Karagöz-Çr.) “Karkın’ın
resine dahil olanlar / Aç gözlü kızları güzel yanaklı / Alamas
olanlar pahıl olanlar” Ercan kızları pala dudaklı” Arısoy 1970:
1991: 374 67
pahla Fasulye (Külah-Al.; Ba.) "Bu palalı Yırtık, eski giysilerle dola-
sene pahlalar erken çiçek açtı, in- şan (Çr.)

393
393
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

pala paçura Hemen, toparlana- palut ¦ palıt 2 (Evci-Bo.) “Fıkara-


madan, düzensizce (İs.) nın kestanesi paluttan.” Kerman
palapurça Çabuk (İs.) 1997: 37
palas (1) Eski kilim parçası (Çr.) pambık Pamuk (Su.)
palas (2) Üç dört aylık keklik yav- pambuk Pamuk (Al.) “Oy pambu-
rusu (Ka.; Os.; Su.) ğum pambuğum / Dallarına kon-
palatır Budanmış omcaların di- duğum” Ayhan 2002: 168
binden çıkan sürgünler (Su.) pambuklanmak Ekmek, sebze,
palavut Giyim kuşamına, temizli- meyve gibi yiyeceklerin küflen-
ğine özen göstermeyen, giysile- mesi (Çr.)
rini hor kullanan kişi (İs.) pamık Pamuk (Çr.) "Evlenip şöyle
palaz (1) Keçi kılından, pamuktan çoluk çocuğa karışsa pamık gibi
dokunmuş kaba kilim, yaygı (Çr.) olumuş ya." Özçatalbaş 2003: 22
palaz (2) 1. Manda yavrusu (Çitli- pamıklı cigara Filtreli sigara (Gö-
Me.) 2. Keklik yavrusu (Âşıkbü- cenovacığı-Çr.) “Varın gidin güle
kü-Os.; Çalyayla, Küçükpalabıyık, güle, gelirken pamıklı cigaramı
Tatar-Çr.) “Sürüsünü yitirmiş bir da unutmayın ha.” Gümüş 1977:
palazı andırıyordu.” Gümüş 1977: 88
117 pampal Tombul, şişman, gürbüz
palazımak Aniden hızlı bir biçim- çocuk (İs.; Âşıkbükü- Os.; Su.)
de koşmak (Külah-Al.) “Ondan ğüççük; akça pakça,
palazlanmak Kaz, ördek yavrula- pampal yüzlü bi gahbe.” Saraçer
rının civcivlikten çıkıp eti yenir 2000: 65
duruma gelmesi (Çr.) pamukkır Sütbeyaz at rengi, at
paldum Semerin ya da eyerin öne donu (Sarimbey-Çr.)
kaymasını önlemek için hayva- pan Küf (Ba.; Su.; Çalyayla-Çr.)
nın arka ayaklarının kaba etleri “Kapının açılmasıyla, içeriden
üzerinden geçirilen kayış, paldım pansı pansı bir koku geldi.” Güven
(Çr.) “Palduma, semere bakmış- 2010: 17
lar.” Tahir 2007: 172 pancar 1. Madımak (Al.) “Garı
palıt 1. Meyve (Al.) 2. Meşe ağaç- bazarından birez pancar al, az da
ların meyvesi, palamut (Fındıklı- basdırma yolla gobelden, aşama
Or.; Kamışlı-Su.; Çalyayla, Dut- bişiriyim.” Özçatalbaş 2002: 27
çakallı-Çr.) “Fukaranın kestanesi 2. Kırlarda, bahçelerde biten, ye-
palıttır.” Doğan 2004: 204 nebilen her çeşit ot (Fındıklı-Or.;
pallamak (1) Koşmak (Eskiekin- Çalyayla, Çıkrık Çr.) “Her gün
Çr.) pancar pişirir, şu köyün güzelleri”
pallamak (2) Birden ateşlenmek, Akbaş 1983: 43
alev almak (Eskiekin-Çr.) pancarlı Ispanaklı pide (Karagöz-
paltacık Değirmen taşının dön- Çr.) “Mustafa Ağa’ya pancarlı
mesini sağlayan demir çubuk yaptırdık.” Demiryürek - Ozulu
(Çr.) 2017: 126
paltancık ¦ paltacık (İs.; Su.) pancar yaprağı Bir çeşit mekik
paltar Giyecek (Kuyucak-Me.) oyası (Çr.)
paltımsız Düzensiz, kötü giyimli pança pança Bitkinin çok iyi ge-
(Çr.) lişmiş durumu (İs.)

394
394
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

pandif Mese benzeyen ayak giysisi pantol Pantolon (Akçalı, Yorgalı-


(İs.) Gökköy, Palabıyık-Çr.) “Oğlan
panēr Panayır (Su.) dünür geliyor / Pantolun paçası
panga Banka (Çopraşık-Al.; Os.; yok” Gösterir 2011: 180
Su.; Dutçakallı-Çr.) “Neye getirdin pantul Pantolon (Yağcılar-Ka.;
oğlum pangıya atsaydın ya.” Öz- Âşıkbükü-Os.; Çıkrık-Çr.) “Pantu-
can 2021: 6 lumun cırcırı gırılıncı or-dağlara
panganot Kâğıt para (Çr.) “Her malamat oldum.” Uçakcı 2006:
biri elli panganot borçludur.” Ta- 379
hir 2004: 16 papara Sertçe yapılan uyarı, azar
pangulut Kâğıt para (Dutçakallı- (İs.)
Çr.) paparayı yemek Azar işitmek,
pangunot Kâğıt para (Eskiekin- arlanmak (Al.; Göcenovacığı-Çr.)
Çr.) “Aha şu ortaya bir de mama- “Zaten anamdan paparayı yemiş,
fih koyarsak … cezası dört beş yıl öykelenmiş.” Ertekin 1946: 15
daha artar, arzuhal de sana iki papatya Bir çeşit mekik ya da tığ
buçuk pangunota patlar.” Özça- oyası (Çr.)
talbaş 2003: 17 papıl (1) Kâğıt para (Çr.)
pangunut Kâğıt para (Su.; Eski- papıl (2) Tembel (Su.)
ekin-Çr.) “Turnalarla dosta giden pāpılamak Paylamak (İs.)
selamlar / Pangunuta pula kaldı papır Vapur (Çr.) “Bi papırlar var
üstadım” Kurtoğlu 2006: 6 mesela denizin üstünde oğul, aha
panıs Cimri (İsahacı-Al.; İncesu- bizim şu koca mahalle gibi.” Özça-
Su.; Çalyayla, Dutçakallı-Çr.) “Pa- talbaş 2003: 38
nıslık deyince emsali yoktur / Gel papır yolu Şose (Çr.) “Papır yolu
alma lambayı İsmail Ağa” Arısoy düz gider / Bir edalı kız gider”
1970: 90 Gösterir 2011: 274
panız Cimri (Çıkrık-Çr.) papur yolu Şose (Çr.) “Sal bakalım
panka Banka (Çr.) “Senin pankan Çorum’un papur yolundaki şu
olsa, çıbıl takımını uğratır mısın köylü kalabalığına ulaştırabilir
kapıya?” Tahir 2004: 24 misin?” Tahir 2004 : 36
pankanot Kağıt para (Çr.) “Hemi paramın delicesi mi var Hesap-
köylü yol yüzü görmeyip hemi de sız param mı var? (Su.)
her yıl yol parası diyerek altı pan- parka At arabalarında yan kayış-
kanot cereme versin!” Tahir 2004: ların takıldığı, arabanın önünde-
24 ki demire bağlı uzun ağaç parçası
pankavut Kâğıt para (Çr.) (Serban-Çr.) “Günde versen birer
pankula Çürük, özürlü erik (Yazır- ölçek arpayı / Çamıra çökünce kı-
Bo.) rar parkayı” Koçak 1980: 360
pañlanmak Küflenmek, küf tut- parlama Herhangi bir nedenle at-
mak (Su.; Çalyayla-Çr.) ların denetimden çıkması (Su.;
pañlı Kirli, pis (Ovakarapınar-Çr.) Evcikuzkışla, Karagöz-Çr.)
panpal Tombul, gürbüz (Çr.) parmak üzümü Uzun taneli, ince
pansımak Yiyeceğin bozulması, kabuklu bir üzüm cinsi (Os.; Çağ-
tadının değişmesi (Çr.) şak, Evciyenikışla, Karagöz-Çr.)

395
395
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

par par yanmak Çok parlamak pasa (2) Fırıncıların hamuru pe-
(Çr.) “Ay doğmuş par par yanar / ziledikten sonra koydukları tahta
Nazlı yar beni arar” Ertekin 2006: (Ba.; İs.) "Sait Abi’nin fırındaki
22 pasaları gördün mü?" Şahin
parpı Hasta insan ya da hayvanı 2020: 108
ocak denilen kimselere okutarak pasa (3) Sürekli, devamlı (Âşıkbü-
ya da ev emleriyle iyileştirme kü-Os.)
(Killik-Al.; Kamışlı, Gökçam-Su.) Pasaklı Raziye Düzensiz ev ka-
“Kadın Bacı, parpı ile bulgur püs- dınları için kullanılan bir deyim
kürmesi yapardı.” Doğan 2004: (Çr.)
83 pasırak Basınç, ağırlık (Çr.)
parpılama ¦ parpı (Al.; Güvenli- paskalta Post (Çalyayla-Çr.) “Herif
Çr.) paskaltayı serdi bizim eve, galkıp
parpu 1. Azarlamanın biraz daha gideceği neyim yok anam.” Göste-
şiddetli olanı (İs.) 2. İtip kakma rir 2020: 42
eylemi (İs.) paslu Pasaklı kadın, kız (Âşıkbü-
parpulamak Hastayı ev ilaçlarıy- kü-Os.) “O paslunun yaptığı yen-
la, okuyup üfleyerek, kurşun dö- mez, diktiği giyilmez.” Arslaner
kerek, yarayı dağlayarak iyileş- 2016: 258
tirmeye çalışmak (İs.; Su.) paşa çayı dökmek Açık çay dol-
parsı Yüksekteki küçük pencere durmak (Çr.)
(Çr.) paşaport Pasaport (Al.)
partal (1) 1.Abartarak konuşan, paşa pöğreği Pöğreğin çok genişi
yalancı (Çr.). 2. Abartılmış söz, (İs.)
yalan (Külah-Al.; Ba.; İs.; Os.; Su.; pat (1) Oyunda sayıların eşit gel-
Dutçakallı, Gökköy-Çr.) “Bizim mesi(Su.) "Sayılar pat geldi."
Çorumlu kopukların partalını Uçakcı 2006: 371
kendin bilmez değilsin ya…” Tahir pat (2) Körelmiş, keskinliğini
2007: 248 yitirmiş, küt (Su.; Palabıyık-Çr.)
partal (2) Eskimiş, yıpranmış “Balyoz küçük pat taşları kırmı-
giysi (Çr.) “Sırtında taşıdığı par- yor / Ellerimiz yarık yarık patı-
talları bugün ilk defa çıkarmış, te- ron” Özgür 2002 : 92
peden tırnağa yeniler giymişti.” pat (3) Kilosundan dolayı ağır
Tahir 2006: 264 hareket eden (Su.)
partaval 1. Boş yere çok konuşan pat (4) Peltek konuşan, kekeme,
kimse (Obruk-Do.) 2. Konuşulanı dilsiz (Su.)
abartmak, yalan atmak (Gökçam- pata El ile verilen selam (Çr.) "Sıç-
Su.; Evcikuzkışla, Karagöz-Çr.) rayıp kalkmış, bir eli açık yaka-
partıl Kazanmadan, yolsuzca alı- sında, ötekiyle patayı çakmıştı."
nan para, rüşvet (Çr.) Tahir 2004: 95
partlamak Birden çıkmak, fırla- patagullu Birisi kandırılmak is-
mak (Çr.) tendiğinde, ‘aldatamazsın’ anla-
paryavşanı Yavşanotu (Çr.) mında kullanılan deyim (Çr.)
pasa (1) Oyundan, güreşten, çalgı pataklamak Dayak atmak, döv-
çalındıktan sonra toplanan para, mek (Çr.) “Başlıyor teker teker o
bahşiş (Kuzuluk-İs.) pataklamaya.” Seyda 2006: 217

396
396
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

pataklı Pis, düzensiz (Çıkrık-Çr.) maddeyi atarken tabanca gibi


patakülle Yalan dolan, aslı olma- ses çıkartan bir çocuk oyuncağı,
yan, palavra (Göcenovacığı-Çr.) patlanguç (Külah-Al.) "Karpuz
“Anlattıklarının hepsi patakülle.” zamanı patlanguç oynardık." Tu-
Yoksul 2013: 59 luk 1991: 2
patanas Çamurlu, kaygan yerde patlankuç Mürver ağacı (Boğaba-
kayarak, yürüyememe (Çr.) ğı-Çr.)
patanaz 1. ¦ patanas (Çr.) patos Taneyi saptan ayırmada
2. Otomobil tekerleğinin boşa kullanılan araç (Çr.)
dönmesi, patinaj (Çr.) patpatotu İlaç yapmakta kullanı-
patazlanmak Paylanmak (İs.) lan bir çeşit ot (Çr.)
patele Patates (Olukyanı-Su.) pat sat Zaman zaman, ara sıra, tek
patgulak Kulağı duymayan ya da tük (İs.) "Çocuk pat sat konuşma-
az duyan (İs.) ya başladı." Tdk 1993: 3413
patı Şişmanlıktan yalpalayarak patta satta ¦ pat sat (Su.)
yürüyen (Çr.) pavlika Fabrika (Çr.) “Bildiğimiz
patıdanak Gürültü ile birdenbire savaş gemisi yapan bir pavlika.”
gelmek, düşmek (İs.) Tahir 2007: 261
patığa Patika, dar yol (Çr.) pavlike Fabrika (Göcenovacığı-
patıl Bir ekmek türü (Al.) Çr.) “Bildiğim, he mi? diyelim ki
patılamak 1. Eskimek, yıpranmak tomofil pavlikesi?” Tahir 2007:
(Çr.) 2. Yaşlanmak, kocamak 261
(Çr.) pavluha Su değirmenine göre unu
patır Peltek konuşan, kekeme, dil- daha ince öğüten fabrikasyon de-
siz (Al.; Su.) ğirmen (İs.)
patırdamak Kafa tutmak, gözdağı pavluka Un fabrikası (İs.; Os.;
vermek (İs.) Dutçakallı-Çr.) “Pavlukanın baca-
patırna Kavga, gürültü (Çr.) sı vardır, namuslu kadının kocası
patik Yünden örülmüş çocuk vardır.” Yoksul 2013: 540
ayakkabısı (Çr.) paya Kendini beğenme, çalım, gös-
patir Kaz yavrusu (Me.) teriş (İsahacı-Al.; Kamışlı-Su.; Ki-
patlak (1) İri gözlü (Acıpınar, Ka- razlıpınar-Çr.) “Keven kızlarının
ragöz-Çr.) çoktur payası / Aşiret kızlarının
patlak (2) Sarı çiçekli bir çeşit çalı yanıktır sesi” Arısoy 1970: 67
(İs.) "Horoz çalısının diğer adı da payalanmak Aşırı bir biçimde
patlak çalısıydı." Kalayoğlu 2017: övünmek, gururlanmak (Ba.;
219 Âşıkbükü-Os.; Su.; Gökköy-Çr.)
patlak (3) Çamurla oynanan bir "Dilber Kadın'ın deyimiyle paya-
çocuk oyunu (Ba.) "Benim patla- lanmış bir edayla çıktı." Çalmuk
ğın içi emme de güzel oldu, yağ 2019: 16
gibi." Şahin 2020: 109 payalı Kendini beğenen, çalımlı,
patlak (4) Ateşte kavrularak pat- kibirli (Ba.; İs.; Os.; Çıkrık, Dut-
lıtılmış mısır (Kayabüğet-Al.) çakallı-Çr.) "Amma da payalı haa,
patlanguç Ağaç dalının ya da ka- gızı üniverseyi gazanmış ya, on-
mışın içi delinip piston düzeneği dan." Şahin 2020: 109
yapıldıktan sonra içine konan payalu ¦ payalı (Âşıkbükü-Os.)

397
397
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

payam Yabanıl badem ağacı (Evci- den” Çimen 2004: 22 2. Ateş ya-
Bo.) "Tepenin eteklerinden doru- nan yer, ocaklık (Çr.)
ğa doğru cılız meşe çalıları, bo- peç Sac ya da tuğladan duvara
durlaşmış, boyları bir metreye gömme yapılan, odun yakılarak
inmiş payamlar, karamuk bükleri tüm evi ısıtan bir çeşit ısınma
yayılmış."Sarıyüce 2006: 33 döşemi (Yazır-Bo.)
payınsımak Karşısındakine gücü peçe (1) Dokuma tezgâhında ip-
yeteceğine inanmak, onu hiçe liklerin geçirildiği 20 delikli tah-
saymak, küçük görmek, önem- ta parçası (Oğlaközü-Su.)
sememek (Âşıkbükü-Os.) peçe (2) Elbise, gömlek gibi giysi-
payınsınmak Hiçe sayılmaya bo- lerin kollarındaki manşet (İs.)
yun eğmek (Çr.) "Oğlu babasını peçe (3) En küçük su arkı (Âşık-
payınsımış; babası da oğluna kar- bükü-Os.) “Çeltik gölünden topla-
şı payınsınmış." Tdk 1993: 4640 dığı otları hep bizim peçeye fır-
payırdanak Kolaylıkla alev alma latmış.” Arslaner 2016: 258
durumu (İs.) pedal Fındık çubuklarından yapı-
payır payır Birdenbire, ses çıkar- lan şerit (Büyükdivan-Çr.)
tarak yanma için (İs.) pedel Pedal (Çr.) "Basınca birden
paysımak Önemsemek, değer ver- pedele, sarsılır torrr, tor torlarla
mek (Dutçakallı-Çr.) koca mahalle!" Özçatalbaş 2003:
paysınmak ¦ payınsımak (Ba.; 97
Os.) “O kadar uyardılar, paysındı, pedem Badem (Âşıkbükü-Os.)
ona mı acıyacağım.” Şahin 2020: peeli Bakır kapların yan bölümle-
109 rini oluşturan levha (Çr.)
payton Fayton (Çr.) peğ Harabe, yıkıntı (Kuşsaray-Çr.)
pazar ekmeği Yaklaşık 50 santim peh Korkutma ünlemi (İs.; Çr.)
uzunluğunda ince pide (Karagöz- pehni Ahırda, taş ya da tahtadan,
Çr.) oluk biçiminde yapılmış hayvan
pazlama Sac üstünde pişirilen ek- yemliği (Eskiyapar-Al.)
mek, bazlama (İs.; Os.) "Kazım pek Hızlı (İsahacı-Al.). “Pek yürü-
Ağa’nın harmanı olmuş bize mes- sem dizim tutmaz / İşte böyle
ken / Peynir, yoğurt, pazlama, ihtiyarlık” Arısoy 1970: 44
kaymakları yerken." Çağlar 1954: pekey Peki, oldu, tamam (Göceno-
24 vacığı-Çr.) “Pekey ne olacak böyle
pazlambaç Sac ekmeği (Çr.) bu halın? Aha orak harman ya-
pazvalt Bekçi (Os.) naştı?” Gümüş 1977: 18
pazvant Üçgen biçiminde, içine pekimde Umurumda (Su.)
muska konulan gümüş kolye pekinmek Abanmak, tutunmak,
(Çr.) “Altın pazvandı yârim / Ya- dayanmak (İs.) "Sıkı pekin sonra
man nazlandı yârim” Gösterir düşersin." Tdk 1993: 3421
2011: 212 pekişmek Sıkışmak, sıkışarak
pece 1. Baca (Yeşilyurt-Al.; Kamış- sertleşmek (İs.) "Bu helva ne ka-
lı-Su.; Sarimbey-Çr.) “Sevgi du- dar pekişmiş." Tdk 1993: 3421
man duman çıkar pecemden / pekitmek Tarlayı, bağı, bahçeyi
Sevgi yağmur gibi akar gecem- korumak için çevresini çitle çe-
virmek, sarmak, örtmek (İs.)

398
398
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

pekmez kefi Açık doru, kula at pencere Büyük evlerde ocağın iki
donu (Çr.) yanına, içine eşya koymak için
pekmezli aş Pekmezle tatlandı- açılmış olan boşluklar (Dereyazı-
rılmış aşure (Gökköy-Çr.) cı-Al.)
pekmez toprağı Üzüm yapılırken pencik pencik Parça parça (Çr.)
şırayı kestirmek için kullanılan pencük pencük Parça parça (Çr.)
beyaz toprak (İs.) "Ruziye pek- pençek Yırtık (Çr.)
mez toprağını yarı ezilmiş üzüm- pençire Pencere (Harunköy-İs.)
lerin üzerine serpti." Miyak 1945: “Şurda da pençire va.” Abaz 2004:
15 150
pelen pelen 1. Kuşların, tavukla- pendir Peynir (Eskiyapar, Kıcılı-
rın korku içinde kaçışmalarını Al.; Gökçam-Su.; Dutçakallı-Çr.)
anlatır (Eymir, Sarmaşa-Çr.) “Sever isen zengin sev / Bol yedi-
2. Hızlı hızlı (İs.) rir pendiri” Barışcan 2001: 36
pelese Düzey (Çr.) penek (1) Basık, yassı (Os.)
pelesek Vazelin (Çr.) penek (2) Ahır penceresi, temek
pelesimek Güçten düşmek, yo- (Os.)
rulmak (Çr.) penez Metal pul ya da para (Ala-
pelit 1. Meşe, palamut ağacı (Ka.; cahöyük-Al.; Su.)
Kuyucak-Me.; Küçükpalabıyık- penpe Pembe (Yeşilyurt-Al.) “Giy-
Çr.) 2. ¦ palıt 2 (Evci-Bo.) “Dağ- me penpe canfesi / Tor uçkuru çö-
da pelitin iyisini domuzlar yer.” zerler” Ertekin 2006: 10
Yoksul 2013: 222 pepil Kekeme (Çr.)
pelize 1. Muhallebi (Çitli-Me.) 2. pepildek Kekeme (İs.)
Pelte (Çr.) 3. Pestil (Mustafaçele- pepildemek Kekelemek (Ba.)
bi-Çr.) “Tabi o heyecanla pepildemesi
pel pel Masum masum bakmak normal, sen de o duruma düşsen
(Çevreli-Al., İs.; Su.) “Cevapsız pel sen de pepilderdin.” Şahin 2020:
pel akınca…” Kantemir 2015: 201 109
pels Yorgunluktan bitkin düşme perçem Başörtüsü (Su.)
(Su.) perem perem Parça parça (İs.)
pelvan Güreşçi, pehlivan (Çr.) perese Aynı yönde, aynı düzeyde
“Pelvan gibi candarmalar zorgüç olma durumu (İs.) "Bu yolun pe-
aldılar arabadan aşağı.” Tahir resesini biraz daha yükseltmeli."
2007: 236 Tdk 1993: 3430
pelverde 1. Domates salçası (Al.; perk 1. Sağlam, güçlü (Çr.) 2. Katı,
Gökçam, Kavşut-Su.; Dutçakallı, sert (Çr.)
Ovasaray-Çr.) 2. Erik ya da tam perkişmek Sertleşmek, katılaş-
olmamış üzümden yapılan pek- mak (İs.)
mez türü ekşimsi bir tatlı (Su.) perpere Gelinliğe dikilen düğme
“Tabak tabak pelverde / Ne arar- gibi ince, yassı, madensel süsler
san Selver’de” Aytekin 2003: 167 (Kayabüğet-Al.; Me.) “Eğil bir yol
pembe çavuş Bir üzüm cinsi (Çr.) öpeyim / Perpereli gıdıktan” Ay-
“Pembe çavuş, sen ona kavuş.” tekin 2003: 31
Yoksul, 2013: 541 persavat 1. Ağırbaşlı olmayan
(Ba.) 2. Din, diyanetle pek ilgisi

399
399
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

olmayan (Ba.) 3. Üstü başı temiz peşdah Peşkeş (Su.)


olmayan, giyimine özen göster- peşgir Sofrada yemek yerken ge-
meye (Ba.) “Sen onu ciddiye al- nellikle dize serilen havlu ya da
masan iyi edersin. Persavatın teki mendil (Büyükgülücek, Eskie-
o.” Şahin 2020: 109 kin-Çr.) “Peşgir astım sicime /
pers etmek Rakibini eze eze yen- Güvenme el picine” Ertekin 2006:
mek, çok dövmek (Ba.) “Sen onun 97
küçücük olduğuna bakma. Geçen peşgur Havlu (Ba.; Ovakarapınar-
sene Arif’i bi dövmüş, pers etmiş Çr.) “Gayınnana yaranmak istiyo-
resmen.” Şahin 2020: 110 san abdesi bitmeden peşguru ha-
pers olmak 1. Yüzükoyun düşerek zır edeceen.” Şahin 2020: 110
yüzü gözü berelenmek, ezilmek peşirefçi Bilip bilmediği her ko-
(İs.; Demirşeyh-Çr.) 2. Çok yo- nuda işe karışan, öncülük eden
rulmak, bitkin düşmek (Su.) (Çr.)
pertlek 1. Patlak, dışarıya doğru peşit Peşin (Su.)
çıkık göz (İs.) 2. Gözleri yapı ola- peşkır Havlu (Kalecikkaya-Al.;
rak dışarı çıkık kimse (Çr.) Karagöz-Çr.)
pervalda Kuşburnu ezmesi (Ba- peşkur Peşkir, havlu (İs.; Badem-
demce-Ka.) ce-Ka.; Çr.)
pervede Domates salçası (Ovasa- peş tahtası 1. Tahta kanepe, sedir
ray-Çr.) “Ula bu nası gına? Dome- (Çr.) 2. Peyke (Çr.)
tiz pervedesi, salça gibi.” Özçatal- peştambal 1. İş önlüğü (Çıkrık-
baş 2002: 114 Çr.) 2. Hamamda vücudun göğüs-
perverde Kaynatılmış meyve ez- ten bacaklara kadar olan bölü-
mesi (Karagöz-Çr.) münü örtmekte kullanılan bez
pesegü Soğuk nedeniyle ağaç dal- (Çr.) “Başında peştambalı / Seve-
larının, kapı kollarının buz tut- rim kıştan beri” Ertekin 2006: 26
muş durumu (İs.) pete Geniş mendil (Bademce-Ka.)
peseği 1. Islaklık (Çr.) 2. Çiğ (Çr.) petek 1. Katılaşmış sümük (Su.) 2.
3. Sis (Çr.) Petekleşmiş yara tabakası (Su.)
peseğü Örümcek ağı (Bademce- petente (1) Düzen, oyun (Çr.)
Ka.) petente (2) Etkisi altında kalma
pesek Kir (İs.) (Sarimbey-Çr.)
pesekli Kirli, tortulu (İs.) "Bu yağ petni Ahırda, taş ya da tahtadan,
çok pesekli." Tdk 1993: 3433 oluk biçiminde yapılmış hayvan
pesengi Emir altında bulunma yemliği (Me.)
(İs.) pevlika Fabrika (Al.)
pesengü Çiğ (Çr.) pevralda Kuşburnu marmelatı
peseriklenmek Dumanlanmak, (Bademce-Ka.)
bulanık görmek (Çr.) "Gözüm pevrede 1. Kuşburnu ezmesi (Ba.;
temelli peseriklendi." Tdk 1993: Âşıkbükü-Os.; Gökçeağaç-Uğ.;
3434 Karadona-Çr.) “Bu sene guşbunnu
pesin Sis (Çr.) çok bahalı, nasıl pevrede yabdu-
pester Yorgun, bitkin (Çr.) “Bugün racaak?” Şahin 2020: 110 2. Pek-
ekmek ettik, ahşam üzeri yatağa mezle ya da erikle yapılan reçel
pester düştüm.” Tdk 1993: 4644 (Os.; Çr.) 3. Salça (Âşıkbükü-Os.;

400
400
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Acıpınar-Çr.) “Pevrede gibi bu- pezü ¦ pezi (1) 1 (Ba.; Gölet-Ka.)


laşma.” Yoksul 2013: 542 “Gızlar, yapdığınız pezüler çok
pevrelde Salça (Gökçeağaç-Uğ.) güccük, babangil doymaz bunlar-
peyik 1. Giysilerin, gömleklerin dan yapılacak ekmeklerinen.” Şa-
koltuk altlarına konulan parça hin 2020: 110 ¦ pezi (2) (Âşık-
(İs.) 2. Don, şalvar paçalarının bükü-Os.) “Pezü saplarından sa-
birleştiği yere konulan üçgen bi- rımsaklı, yoğurtlu bir yemek ya-
çiminde kumaş parçası (Âşık- parlardı.” Arslaner 2016: 258
bükü-Os.; Su.) pezük Pancar, şalgam (Al.)
peyindir Peynir (İs.) “Çay getdüle, pezüsü ufak Küçük yapılı kimse
peyindir getdüle.” Abaz 2004: 156 (Ba.) “Şengülün bacısı Şadiye’nin
peyke Duvar dibine yapılan otur- de pezüsü ufakmış emme çok ha-
ma yeri (Külah-Al.; Os.; Ahme- maratmış diyolar.” Şahin 2020:
toğlan-Çr.) “Taş duvarın peykesi / 110
Gönlüm sevmez herkesi.” Gösterir pıçak Bıçak (Haydar-Al.; Evciorta-
2011: 166 kışla-Çr.) “Kendi kendimize pıçak
peylemek (1) Hazırlamak, sağla- soktuk dururken.” Gümüş 1977:
mak, elde etmek (Çr.) “Dağdaki 12
kopuklardan işe yarar bir çete pıçı pıçı Semiz, besili, etli olma
peylendi.” Tahir 2008: 33 (Çr.)
peylemek (2) Bir kadının töreye, pıhmak Usanmak, bıkmak (Çr.)
geleneğe aykırı biçimde çocuk pıka 1. Kelepçe (Çr.) 2. Hayvanla-
sahibi olması (Külah-Al.) rın ayağına takılan köstek (Çr.)
peynirlik Yayla evlerinde peynir, pıkmak Usanmak, bıkmak (Çr.)
yağ üretilen yer (Kargı Yaylası- pıktın Un, pekmez, tereyağ ile
Ka.) yapılan bir tür tatlı (Uğ.) “Bula-
pezi (1) 1. Bir ekmeklik hamur maçla, pürçük aşın kardeştir /
topağı (Kıcılı-Al.; İs.; Su.) 2. Ka- Hasidenle, pıktın hayaldir düştür”
lınca açılmış sac ekmeği (Çalıca, Korkmaz 2021: 220
Eskiekin, Turgut-Çr.) “Ne tandır pılaşka Yağma, soygun (Çr.) “Böy-
ne yoha, ne yanıç pezi / Arama le küçük pılaşkalarla bina falan
davulu, heç sorma sazı” Kurtoğlu kuramayız.” Güven 2017a: 70
1998: 22 pılıçka (1) Urgan (Çr.)
pezi (2) Pancar yaprağı (Ovasa- pılıçka (2) Vurgun (Serban-Çr.)
ray, Çıkrık-Çr.) “Kocabaş denilen “Pılıçka vermeden menzile yetsin
şekerpancarının büyük cinsinin / Bozulmadan gitsin ili Cerit’in”
yapraklarına da pezi derler.” Köseoğlu 1938: 16
Tombuş 1943: 29 pılı pırtı Giyim eşyası (Çalyayla-
pezi çırpması Eskiden rendele- Çr.) “Pılı pırtısını bile vermeden
nen şekerpancarının içine fasul- kapı dışarı etmişlerdi.” Gümüş
ye koyup kaynatarak yapılan bir 1977: 41
çeşit düğün tatlısı (Çıkrık-Çr.) pılısını pırtısını toplamak Ay-
pezik Pancar yaprağı (Os.) “Bahçe rılmak üzere eşyalarını toplamak
pezik değil mi / Ciğer ezik değil (Çr.) "Pılını pırtını toplayıp savuş-
mi” Ertekin 2006:30 san da adamın elini kanda ko-
masan ya…" Tahir 2008: 314

401
401
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

pılışkacı Karnını orada burada pırtı görme Gelin giyimi ya da yıl-


doyuran yalaka kimse (Tutça- lık giyim kuşam alma (Su.)
kallı-Çr.) “Onuynan arkadaşlık et- pırtı günü Düğün için giysi alışve-
me, pılışkacının önde gideni o.” rişi yapma (Eşençay-Çr.)
Gösterir 2020: 42 pırtı kesme ¦ pırtı görme (Çr.)
pıllak Yüzeyi çok parlak deri (İs.) “Pırtı kemsiye Hayriye’yi gotü-
pına (1) Kümes hayvanlarının müşler.” Özdemir: 2019: 101
kaçmaması için ayaklarına bağ pırtık Çok parçalı yırtık (Su.)
lanan sicim, bez (İs.; Os. ) pırtlamak Bulunduğu yerden ka-
pına (2) Eski, parça parça (Çr.) yıp dışarıya çıkmak (Evci-Bo.)
pına (3) Çarığın, ayakkabının ta- “Arpalar yeni yeni başak tutmuş.
banı (Os.; İsmailköy-Çr.) “Bizim Tepelerinde ince bıyıkları pırtla-
Küçük Ağa’nın pınası dama atılır mış.” Sarıyüce 2006: 30
desene.” Güven 2013: 28 pırtmaç vermek Yürürken, ko-
pındırli Eski, parça parça (Çr.) şarken yanındakini, ya da raki-
pıngılpıs Bulgur ufağının suda bini şaşırtmak (Çağşak, Evcikuz-
kaynatıp, içine tuz, soğan, yağ kışla-Çr.)
konularak yapılan bir çeşit ye- pırtmak Tutulan bir şeyin elden
mek (Gölet-Ka.) kaçması, kurtulması, elden kay-
pınsık Dumana boğulmuş, harlı ması (Al.; Evci-Bo.; Su.; Dutçakal-
yanmayan ocak ya da soba (Ba.; lı-Çr.) "Önümüzden pırtıp bir ko-
İs.) “Havalandırın şu odayı, çok şu tuttururlardı ki…" Sarıyüce
pınsıg burası.” Şahin 2020: 110 2006: 79
pınsımak Ocağın alevinin sönüp pısarık Bulutlu, puslu, yağışlı hava
duman çıkması (İs.) (Hacıhamza-Ka.)
pınta Çarık parçası (Eskiekin-Çr.) pısdurmak 1. Kaçacak yeri bı-
pırava Yaşa, bravo (Çr.) “Başkan rakmamak (İs.) 2. Yıldırmak, kar-
bize bu Pıravayı çokça dediğinden şı koyacak güç bırakmamak (İs.)
pırava lakap olup üstümüzde kal- pısılmak ¦ pısmak (İs.)
mıştır.” Tahir 2004: 228 pıskırmak Hapşırmak,aksırmak
pırçalık ¦ burçalık (Külah-Al.) (Su.) "Eşek kulaklarını dikmiş,
pırçımak Acıkmak (Yazır-Bo.) pıskırması burnunda hazır, anır-
pırhıtma Aldatma, kandırma (Su.) makla susmak arası kırç kırç edip
pırlak Parlak, parlayan (İs.) duruyordu." Gümüş 1977: 152
pırlamak Uçmak (İs.) pısmak Sinmek, büzülmek, kor-
pırpırık Kelebek (Dutçakallı-Çr.) kudan saklanmak (İs.; Kargı-Os.;
pırsık Bir mantar türü (Bademce- Su.; Evci-Çr.) “Süt dökmüş kedi
Ka.) gibi ne pısıyorsun burada?” Yok-
pırtı 1. Giysi (Su.; Arpalık, Çalyay- sul 2013: 586
la, Dutçakallı, Gökköy-Çr.) “Çaya pışıksız Beceriksiz (Dutçakallı-
indim çay susuz / Pırtı yudum sa- Çr.)
bınsız” Gösterir 2011: 328 2. Giy- pışpışlamak Okşayıp güzel sözler-
silik kumaş (Dutçakallı-Çr.) “Dü- le şımartmak (İs.; Evciyenikışla,
ğün için pırtı kestirmeye gittiler.” Karagöz-Çr.) “Nazın hiç çekilmi-
Kerman 1997: 24 yor / Ben gelemem pışpışa” Ay-
pırtıcı Manifaturacı (İs.) tekin 2003: 130

402
402
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

pıta Genellikle beyaz kumaş üze- pıtrak Bir çeşit yastık ya da heybe
rine siyah renkli baskı ile yapı- motifi (Alacahüyük-Al.)
lan, kadınların başlarını örtmek- pıttık Çok ince bulgurdan yapılan
te kullandıkları örtü (Gölet-Ka.) yiyecek (Çr.)
pıtamak Budamak (Kalecikkaya- piç Aşısız ağaç (İs.; Âşıkbükü-Os.)
Al.) “Fakat meyve vermeyen cinsten.
pıtbıdık Bulgurun ufağı, incesi Piç dut.” Anslaner 2021: 54
(Çr.) piçi piçi Sığır, davar çağırma ün-
pıtı gebil Pişmiş hamura pekmez lemi (İs.; Çr.)
katılarak yapılan bir tatlı (Su.) piç yavru Katır (Ovasaray-Çr.)
pıtık Çok ince bulgur (Gökçam- piç yoğurt Mayasız tutan yoğurt
Su.) (Çıkrık-Çr.)
pıtıklamak Okşamak ya da yavaş pilaf Pilav (Kayaağzı-İs.; Bademce-
yavaş vurmak (Alacahöyük-Al.; Ka.) “Fasille yapallar, pilaf idel-
Çr.) “Çocuk ağlamadığı zaman ler.” Abaz 2004: 163
soğuk suya bastırılmakta, pıtık- pilav salmak Pilav pişirmek (Çal-
lanmaktadır.” Balıkçı 2010: 89 yayla-Çr.) “Büyük bir hindi ala-
pıtıl (1) 1. Hamura küçük patates- caklar. Suyuna da pilav salacak-
ler haşlanıp karıştırılarak yapı- lar.” Güven 2017: 13
lan bir çeşit sac ekmeği (Al.; Çal- pileke Fırına sürülüp içinde ha-
yayla, Güvenli-Çr.) 2. Arpa ekme- mur pişirilen, kiremit ya da top-
ği (Acıpınar-Çr.) rak testi (Kayı-Çr.)
pıtıl (2) Mayalı, eşkili (Al.) pilik ¦ pileke (Su.; Çr.) “Öküzün
pıtırak gibi bitmek Meyvelerin adı balığın adı ne / Dırpanın adı
çok sık, bol bitmesi (Çr.) “Bu yıl pilikin adı ne” (Kul Veli) İvgin
erikler pıtırak gibi bitmiş.” Ker- 2009: 59
man 1997: 72 pilişga Haksızken haklı çıkma is-
pıtıraklanmak Giysilere ya da teği, şımarma (Su.)
hayvanların tüyüne pıtırak deni- pillik Tavuk tüyü (Yenişıhlar-Ba.)
len bitkinin dikenli tohumunun pilo Pilav (Su.; Gökköy-Çr.) “Pilo
yapışması (Çr.) “Öyle pıtıraklan- tavatır. Piriciñ iyi demekki.” Öz-
mışsın ki yanına varılmıyor.” Tdk demir 2019: 134
1993: 4647 pimpirikli Her şeyden kuşkula-
pıtırık Eski, yırtık (Çr.) nan, kimseye güvenmeyen (İs.)
pıtırım Eski, yırtık (Çr.) “Pıtırım pin Kümes (İs.; Os.; Büğdüz, Göce-
bir urba geymiş.” Tdk 1993: 4647 novacığı, Kayı-Çr.) “Pinde bekle-
pıtırpıtır Kibrit gibi eczalı bir yen horoz kahraman olmaz.” Yok-
çeşit nesne (Çr.) “Çocuklar bir sul 2013: 553
pıtırpıtırı divare çalıp yakarak pinaz Eski çuvallardan yapılmış
karıların arasına atup kaçtılar.” köşe minderi (Üçköy-Çr.)
Tdk 1993: 4647 pindik Kümes (Su.)
pıtpıt Mısır unundan yapılan ince pinek Kümes hayvanlarının gece
çörek, mayalı (İs.; Âşıkbükü-Os.) tünemesi için yapılan yüksekçe
pıtpıt tahtası Gözleme yapılan yer, tünek (İs.) “Pineğin kapısını
yuvarlak saplı tahta (İs.) açık bıraktıysan tilkinin suçu ne?”
Yoksul 2013: 543

403
403
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

pinemek Tavuğun akşamleyin piricin gôzüne un özeme Pirince


yatması; tünemek (İs.; Os.) un, yağ katılarak hazırlanan bir
pine pine Kümes hayvanlarını çorba (İs.)
kümese doğru kovalama ünlemi piriç Pirinç (Harunköy-İs.; Gök-
(İs.) çam-Su.; Çalyayla-Çr.) "Pirici
pines Kümes (Ba.) “Pinesin etrafı- olan pilaf yapıy." Abaz 2004: 129
na tel örgü çektim, artık sizin pirket Briket (Al.; Karagöz-Çr.)
baaçaya girmez cücükler.” Şahin piroş İpek kadifeden yapılan, uzun
2020: 110 kollu, önden açık hırka (Çr.)
pinik Küçük köpek, fino (Su.) pirpir Küçük lamba, idare lambası
pinlik (1) Kümes (İs.; Hacıhamza- (İs.)
Os.; Karadona, Sarimbey-Çr.) pirpirik Kuşkucu, evhamlı (Os.).
pinlik (2) Toprağı kuyu gibi kazıp pirtik Parça (İs.)
üstünü çalı çırpı ile örterek yapı- pisdan Giysi, fistan (Çavuşoğlu-
lan, yeni doğmuş kuzuları soğuk- İs.) "Bi tek pisdanım varıdı." Abaz
tan korumaya yarayan yer, yuva 2004: 137
(Bahşılı-Su.) piseni Sis (Alacahöyük-Al.)
pinnek Tavuk kümesi (Gökçam- pisibik Yuvası çok pis kokan, başı
Su.) sorguçlu bir kuş (Çalyayla-Çr.)
pinnik Kümes (İsahacı, İmat, Kü- pisik (1) Kedi (İs.; Dutçakallı-Çr.)
lah-Al.; İs.; Gölet-Ka.; Me.; Os.; pisik (2) Kiraz, erik, zerdali ağaç-
Yarımsöğüt-Su.; Dutçakallı-Çr.) larının reçinesi (İs.)
“Dipten dibe pinniğimin kapısı / pisküvit Bisküvi (Al.)
Yüksek idi, sağlam idi yapısı” Arı- pislāç ¦ aktaraç (İs.)
soy 1970: 64 pislenmek Hiçbir iş yapmadan ge-
pinti Üstü başı pis, pasaklı (Os.) zinerek oyalanmak (İs.)
“Kar kuytuda para pintide bulu- pistan Giysi, fistan (Harunköy-İs.)
nur.” Yoksul 2013: 424 “Pistan yōdu, gısa donunan.” Abaz
pipildek Beceriksiz (İs.) 2004: 130
pirdönmek Hızlı dönmek, fırlan- pişi Mayalı hamuru kızgın yağa
mak (Çr.) kaşıkla döküp kızartarak yapılan
pirebol Kışın arıların kovanlarının bir çeşit yiyecek (Çr.)
deliklerini kapamak için yaptık- pişirik Dama atılan ince çamur
ları kara, katı, mum gibi nesne (Kıcılı-Al.; Bo.; Or.; Beyyurdu-
(Çr.) Su.)
pirecik devecik olmak Küçük bir pişürük ¦ pişirik (Bo.; Or.; Su.)
özürün büyüyüp yayılması (Çr.) pi tek Bir tane (Çr.)
pirelemek Pirelerini ayıklamak pitemi Hepsi, tümü (Çr.)
(Çr.) “Kedi pirelenmiş, oturup pitik Köpek yavrusu, enik (Kayı-
hayvanı pireledim.” Tdk 1993: Çr.) “Komşunun dört tane pitiği
4649 var.” www.ahiskalilar net
pirepulu ¦ pirebol (İs.) "Bir süre pitil Sacda yapılan bir tür bazlama
sonra pirepulu kendiliğinden sert- (Su.)
leşir." Kalayoğlu 2017: 110 pivazlık İnce doğranıp, tuzlanmış
pirhoy İçine kıyma, peynir konu- maydanozla karıştırılmış soğan
lan bir çeşit börek (Çerkeş-Ba.) (Çr.)

404
404
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

piyam Meyan otu (Su.) por 1. Bozulmaya başlayan sulu


piyeke Kahvelerde duvar boyunca yiyeceklerin üzerinde oluşan kö-
uzanan dar oturmalık (İs.) pük, küf (İs.) 2. Pas, kir (Ba.; İs.)
piyik Bir bütünün en küçük parça- “Şu boruyu elleme, görmüyon mu
sı (Os.) porlu.” Şahin 2020: 110
pōça Bohça (Karkın-İs.) “Hamam porsumak Kırışmak (Serban-Çr.)
pōçasını saralla, bi adamın da ba- "Kimi ihtiyar kadının boynuna
şına verüleridi.” Abaz 2004: 96 sarılmış porsumuş suratını, kimi
poçuklanmak Gereksiz yere si- kınalı saçlarını öpüyor." Ertekin
nirlerip ne söylediği anlaşılmaz 1938: 21
biçimde homurdanmak, bağırıp port Küt, sivriliği gitmiş (Çr.)
çağırmak (Âşıkbükü-Os.) portekel Portakal (Su.)
poçuklu Çabuk sinirlenen, sinir- portlaşmak Aşınarak sivriliği git-
lendiğinde ne söylediği anlaşıl- mek, körleşmek (Çr.)
maz biçimde homurdanan kişi port port Motosiklet (Su.)
(Âşıkbükü-Os.) postal Eskimiş ayakkabı (Değir-
pofsumak Sobanın içindeki ateşin mendere-Al.; Âşıkbükü-Os.; Su.;
birden parlayıp yanması (Su.) Gökköy-Çr.) “Yalın ayak kaldım
“Soba pofsudu.” Uçakcı 2006: 371 yoktur giyecek / Çarık çorap eski
pofuldamak Sinirli bir halde ho- postal kalmadı” Ertekin 1943: 16
murdamak (İs.) poşgur Peşkir (Âşıkbükü-Os.)
poğsumak Buharlanıp ıslanmak poşi Başörtüsü (Su.)
(Yerliköy-İs.) poşu Üçgen biçiminde katlanıp
poka Devenin ayağına vurulan ke- burularak fesin çevresine dola-
lepçe, zincir (Al.) nan kumaş (Çayhatap, Evciorta-
polat (1) Çekici, gösterişli (Çr.) kışla, Sarimbey-Çr.) “Bu poşu ka-
polat (2) Mıknatıs (Çr.) “İn- ra poşu / Yakışır yâra poşu” Erte-
c’iğnemde polat yok / Yüzüğümde kin 2006: 33
sevat yok” Ertekin 2006: 65 pot (1) Kısa boylu, bodur (Ars-
politike Tenezzül etme, muhtaç lanköy-Çr.)
olma (Su.) “Ona hiç politikem pot (2) Leblebi (Emirşah, Kara-
yok.” Uçakcı 2006: 371 kaya, Yenişıhlar-Ba.)
pollu 1. Paslı (Ba.; İs.) “Kaç sefer potat Patates (Yağcılar-Ka.)
dedim o pollu çivileri alma eline potik (1) Deve yavrusu (Dutçakal-
diye, tetanoz olacaan sonra.” Şa- lı-Çr.)
hin 2020: 110 2. Temizliğine potik (2) Kısa boylu kimse (İs.)
özen göstermeyen kişi (İs.) pot kafa Kafası almayan, her şeye
polu Düzensiz, özensiz giyinen aklı ermeyen (Eskiekin-Çr.)
(Çr.) potlak İyi patlamayan mısır (?)
poñar Pınar (Kuyucak-Me.) (Âşıkbükü-Os.) “Elti eltiye ancak
pontik ¦ potik (2) (Çalyayla-Çr.) potlak patlatır.” Arslaner 2016:
“Uzun boya cerek, kısaya pontik / 258
Diyeni görürsen Çorumludur o” potpot Motosiklet (İs.; Yağcılar-
Gösterir 2014: 79 Ka.)
pontul Pantolon (Su.) potuk (1) Deve yavrusu (Eskia-
libey-Ba.; Su.; Küçükpalabıyık,

405
405
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Ovasaray-Çr.) “Deve potuğun ar- etdik de meydana bi sufra geldi.”


kasından gider.” Yoksul 2013: 237 Özdemir 2019: 87
potuk (2) Kısa boylu şişman pöçük (1) Köşe, dirsek (Os.) “Şu
adam, bodur (İs.; Ka.; Su.) pöçükteki ev Ali'nindir.” Tdk
potuk (3) Toprak altındaki odun- 1993: 3478
laşmış meşe kökü (Âşıkbükü- pöçük (2) 1. Kuyruk sokumu
Os.) (Büğdüz, Sarimbey-Çr.) 2. Kuy-
potun Fotin, ayakkabı (Çr.) ruk, keçinin yüzülmüş kuyruğu
potur (1) Gövde yapısı çirkin, (Os.; Çr.) “Keçinin pöçüğü kısa-
biçimsiz (Tarhan-Çr.) “Armudun dır.” Tdk 1993: 3477
dalı potur / Çık da dalına otur” pöçükcü Hayvan etinde kuyruk-
Gösterir 2011: 306 sokumu bölümünü yiyen, seven
potur (2) Güreşçilerin yağlı güreş- (Çr.)
te giydikleri deriden ya da keçi pöçüklü Giyimine kuşamına özen
kılından yapılmış dar pantolon göstermeyen, dağınık (Çıkrık-
(İsmailköy-Çr.) “Poturuna vura- Çr.) “Etme gızım pöçükllüübü
rak peşrevini yapıp, güreş alanını gezme, düzgün bişi giy.” Özdemir
tur etti.” Güven 2013: 164 2019: 99
potur (3) Selle taşınan, kurudu- pöfrek ¦ pöhrek (Al.; Su.)
ğunda betonlaşan çamur yığını pöğre Çeşme, pınar (Bademce-
(Âşıkbükü-Os.) Ka.)
potura Pudra (Os.) pöğrek ¦ pöhrek (Gökçam-Su.;
poturdak Motosiklet (Göçeağaç- Ahmetoğlan, Karagöz-Çr.) “Pına-
Uğ.) ra su getiren pöğrek, pınar başın-
pov Top mermisinin çıkardığı ses daki minik havuzda iki kola ayrı-
(Çr.) lırdı.” Çalışgan 2021: 233
poyla Pınarlarda suyun aktığı kı- pöh Korkutma ünlemi (Çr.)
sım (Ba.) “Ayrık otları yüzünden pöhlemek 1. Gücü tükenmek (İs.)
poyla dıkanmış.” Şahin 2020: 110 2. İflas etmek, batmak (İs.)
poypoycu Kişiler arasında kırıcı pöhrek Yeraltında kapalı suyolu,
olan sözleri gezdiren kişi (Dutça- künk, çanaktan boru (Al.; Ova-
kallı-Çr.) karapınar-Çr.) “Söngüt tutan
poyra Su borusu (Çr.) pöhreğin suyu içilmez.” Yoksul
poza Arpa suyundan yapılan bir 2013: 578
çeşit boza (Çr.) pöhren ¦ pöhrek (Çr.)
pozak Kozalak (Âşıkbükü-Os.) pöhrenk ¦ pöhrek (Evci-Bo.)
pozuk Meşe ağacının yuvarlak “İçine fırında pişirilmiş toprak
biçimli meyvesi (Ba.) “Çatalkaya- pöhrenkler döşemişler.” Sarıyüce
nın ordaki meşelikte üç tane po- 2006: 52
zuk buldum.” Şahin 2020: 110 pölmek Bölmek (Harunköy, İki-
pöç Kuyruk sokumu kemiği (Kü- pınar-İs.) “Ortalayın pöldüle her
lah-Al.) şiyi.” Abaz 2004: 121
pöçelemek Ne yapacağına karar pölüm pörçük Parça parça olmuş,
veremez durumda olmak, zorda dağılmış (Obruk-Do.)
kalmak (Külah-Al.) “Bahdım bu pönnek Sürüden ayrılan grup
pöçeliyo, saartdim, mayalı neyim (Çıkrık, Eskiekin-Çr.) “Yakaya, kı-

406
406
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ra doğru pönnek pönnek yürür- pötelek Böbrek (Os.) “Onlar gele-


ler.” Serin 1995: 95 ne dek ciğerlerini, pöteleklerini
pöpüldek Sözcükleri tam çıkara- kavurttururum.” Saraçer 2000:
madan birbirine ekleyerek ko- 344
nuştuğu için ne dediği pek anla- pötik Deve yavrusu (Büğdüz-Çr.)
şılamayan kişi (İs.) pötür pötür Pürüzlü yüzey (Çr.)
pör Değirmenin dönmesini sağla- "Parmakları yaşlı meşe kabuğu
yan aygıt (Çr.) gibi pötür pötür, nasırlı, çatlak."
pörmek Birkaç ailenin hayvanla- Tahir 2006: 296
rından oluşan davar ya da sığır pöykürmek Yüksek sesle, hıçkıra
sürüsü (Dutçakallı-Çr.) hıçkıra ağlamak (İs.)
pörnek (1) Başkasının sürüsüne pövre ¦ pöyre (Âşıkbükü-Os.)
katılan belli sayıdaki küçük da- “Orta çeşmenin pövresi patlamış;
var sürüsü (Kıcılı-Al.; Su.; Gök- su Köyiçi’ne akıyor.” Arslaner
köy-Çr.) 2016: 258
pörnek (2) İnsanların ortak ya- pöyre Fırınlanmış topraktan ya-
rarları için oluşturdukları toplu- pılmış su borusu (Ba.; Ka.) “Kır-
luk (Ovasaray-İs.) kikindi yaamurları güzel yağdı.
pörselemek Yere serip hırpala- Çörtlen’deki çeşmelerin pöyreleri
mak, eskitmek, yıpratmak, örse- dolu.” Şahin 2020: 111
lemek (İs.) pöyrek ¦ pöyre (Or.)
pörsük 1. Rengi soluk (Dutçakallı; praşuva Köylü, işçi kısmının kul-
Evciyenikışla, Karagöz-Çr.) 2. landığı ucuz kumaş (Çr.) "Dur şu
Çekingen (Dutçakallı-Çr.) praşuva cekedin telesini takıyım
pörtelek Böbrek (Çıkrık-Çr.) da." Özçatalbaş 2003: 74
pörtlek Patlak, dışarıya doğru çı- puar Pınar, çeşme (Bademce-Ka.)
kık göz (Evci-Bo.; Çıkrık, Güven- puç Babası belli olmayan çocuk
li-Çr.) "Ardından elimi sallıyorum, (Evciortakışla-Çr.) “Ana bacı
avucumda işte. Pörtlek gözlü, ba- cümle kadın / Aşkın adı puç ne
cakları kıllı." Sarıyüce 2006: 18 deyim” Şahadoğru 1995: 115
pörtlemek Birdenbire çıkmak puçalama Olaylar karşısında ne
(Yerliköy-İs.; Göcenovacığı, Gü- yapacağını bilememe, bocalama
venli-Çr.) “Esas mı len? dedi Yu- (Os.; Evcikuzkışla-Çr.)
suf, gözleri yuvalarından pörtle- puçuk Yarım, buçuk (Çr.)
yip geri oturdu.” Gümüş 1977: 23 pufu Soğukta solurken çıkan ses
pösdü Terbiye edilmiş tüylü ko- için (Çr.)
yun ya da keçi derisinin büyüğü, puğ ¦ pufu (Çr.)
post (İs.) puha 1. Hayvanların ayağına vuru-
pösdücü Saygısız, düşüncesiz kişi lan köstek (İs.) 2. Kelepçe (Çr.)
(İs.) puhağı 1. Kelepçe (Çr.) 2. Puha 1
pösdülü Kendine, giyimine özen (Çr.)
göstermeyen (İs.) puhana Çok yiyen, boğazına düş-
pöstek 1. Kısa boylu, tıknaz kız kün (Çr.) “Hıı, vari elleriñi yu, pu-
çocuğu (Çr.) 2. Kısa bacaklı insan hana!” Özdemir 2019: 26
(Çr.) puhari Baca (Çr.)

407
407
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

puhuldamak Öfkeli öfkeli bur- (Oğlaközü-Su.) “Kayalar kırcı tut-


nundan solumak (Âşıkbükü-Os.) tu / Dibinde purcu bitti” Ertekin
puhur Bir çeşit günlük, tütsü, bu- 2006: 73
hur (Çr.) purçalık Sindirimi kolaylaştırıcı,
pul (1) Bir çeşit tığ oyası (Çr.) sürdürücü bir çeşit yabanhavucu
pul (2) Düğme (İs.; Bademce-Ka.) (Büyükbolatlı-Su.)
pullu Çevresi, üstü sırmayla, pulla purtlamak Ansızın, birdenbire çı-
işlenmiş, kırmızı kadın başörtü- kıvermek (Göcenovacığı-Çr.) "Ti-
sü (İs.) kenlerin arasından bir tavşan
pullukır Baklakırı at donu (Çr.) purtladı." Ertekin 1946: 17
pullu kıvrak 1. İpekle karışık purtma vermek Şaşırtmak (Kara-
dokuma türü (Çr.) 2. Duvak günü göz-Çr.) “Avı purtma verdikçe şa-
gelinin başına örtülen, üzeri kü- şırmasını hazdan mest olmuş, sey-
çük madeni pullarla işlenmiş, al rederdi.” Gümüş 1977: 48
ya da mor renkli kanaviçe (Aşı- purtul (1) Çapak (Dutçakallı-Çr.)
lıarmut-Uğ.; Çr.) “Başında pullu purtul (2) Çiçek hastalığının yüz-
kıvrak / Pınarı ettim uğrak” Ay- de bıraktığı iz, çiçek bozuğu (İs.)
tekin 2003: 47 puruşmak Buruşmak (İs.) "Şindiy-
punak Bunak (Çr.) se de puruşdum yumruk gadar
puñar Pınar, çeşme (Al.; Kuyucak- galdım." Abaz 2004: 168
Me.; Âşıkbükü-Os.; Sarimbey-Çr.) puruşuk Buruşuk (Âşıkbükü-Os.)
“Derviş der bu sözü / Kanlı yaşlı pus Sis (Gökçam-Su) “Bugün hava
punar gözü” Ayhan 2002: 254 pusludur / Bek yelikme uslu dur”
punç oynamak 1. Midenin bo- Gösterir 2011: 300
zulması (Çr.) 2. Lohusa kadının pusarık Bulutlu, puslu, yağışlı
sancılanması (Çr.) hava (Obruk-Do.; Çalyayla-Çr.)
pund 1. İstek (Çr.) 2. Neşe (Büğet- “Bugün hava pusarık / Başında
Çr.) “Müdürün pundu kırıldı, su- durmaz sarık” Ertekin 2006: 34
ratını astı.” Tdk 1993: 4654 pusen Sis (Çr.)
pundunu kırmak Neşesini boz- pusgurmak Ağzındakini ansızın
mak (İs.) “Oğlan yoksul başlık çok püskürtmek (Ba.) “O kadar ada-
/ Hemen pundu kırıldı” Gösterir mın içinde milletin yüzüne ayran
2011: 121 puşgurulur mu?” Şahin 2020: 111
punt Neşe, sevinç (İs.) puskul Püskül (Çr.) “Puskulü yana
pur 1. Alçı taşı, alçı (Su.; Sarimbey- değer / Gılıcı gana değer.” Cafe-
Çr.) 2. Kireçli, taşlı sert toprak roğlu 1994b: 122
(Ba.; Bayat-İs., Os.; Çr.) “Dağı gö- pusmak Korkudan sinmek, sak-
rüp tavşan, puru görüp tilki ol- lanmak, büzülmek, ses çıkarma-
ma.” Yoksul 2013: 222 mak (Akçalı-Su.; Çıkrık, Mor-
purasa Pırasa (Çr.) sümbül-Çr.) “Porsuk gibi pusup
purç 1. Ağaçların üstünde asalak pusup / Meydanlarda ahkam ke-
olarak yaşayan ot, ökseotu (Ba.; sip” Kurtoğlu 2006: 18
Bayat-İs.) "Deveye purç lazım ar- pusturmak Korkutmak, sindir-
dınca boyunu uzata." Ertekin mek (Kalecik-Me.) “Vatan birli-
1944: 31 2. Ağaçların tomurcuk- ğinde karar kılalım / Düşmanı
tan yeni çıkmış küçük yaprakları

408
408
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

pusturan nara senindir” Piroğlu pünkülük Sıcak, durgun, bunaltıcı


1981: 47 hava (Su.) “Bu akşam hava çok
pusunmak Bir yere saklanmak, pünkülüktür.” Tdk 1993: 3494
sığınmak (Yeşilyurt-Al.) pür 1. Yaz kış yaprak dökmeyen,
puş Eşcinsel erkek (Serban-Çr.) nohut büyüklüğündeki acı mey-
“Likasından ayan münkir nişanı / veleri yenmeyen ardıç ya da çam
Esas fark eyledim puşdur bu kişi” benzeri ağaç (Âşıkbükü-Os.)
Koçak 1980: 295 2. Ardıç ya da çam ağaçlarının
puşgurmak ¦ pusgurmak (Ba.) yapraklı ince dalları (İs.; Dutça-
puşta İşe yaramaz biçimsiz tahta kallı-Çr.) “Karşyıda pür kesiyor /
(Su.) Efil efil esiyor” Türkoğlu 2007:
puşu ¦ poşi (Çr.) 175 3. Sebzelerin yaprakları, dal-
puta Hedef (İsahacı-Al.; Yazır-Bo.; ları (Sarimbey-Çr.)
Köseeyüp-Me.; Çayyaka, Karaka- pürçek (1) 1. Alna sarkan saç
ya-Su.) “Düşmandan yurt aldık (Âşıkbükü-Os.; Çr.) 2. Taranma-
yoktur hatamız / Her zaman düş- mış, karışmış saç (Os.) “Hasta
mandır bizim putamız” Arısoy düşüp yatana, benzi solana, iki
1970: 24 büklüm, akpürçekli buruşuk nine-
puur İki hörgüçlü, damızlık erkek ler kurşun döker.” Özçatalbaş
deve (Su.) 2002 : 9
puut Ezilip ıslatılmış, çimlenmiş pürçek (2) ¦ Pürçemiş (Çr.)
buğdayın suyunu unla karıştıra- “Yazmanın pürçeğiyim / Düş de-
rak yapılan bir çeşit tatlı (Bü- ğil gerçeğiyim” Gösterir 2011:
yükgülücek, Kalehisar-Çr.) "Puut 221
tatlısının en büyük özelliği içine pürçek (3) Mısır püskülü (Su.)
hiç şeker konulmadığı halde tatlı pürçekli (1) Havuç (Gökçam-Su.)
olmasıdır." Oğuz 2006a: 49 pürçekli (2) Saçı başı dağınık
puvar Pınar, köy çeşmesi (Kayı- kimse (Kargı-Os.)
Çr.) “Puvara su içmeye getti.” pürçeklü Saçını başını değişik
www.ahiskalilar net biçimlere sokup havalı davranan
puvut ¦ puut (Çr.) kızlara kızgınlık anında söylenen
puykurmak Fırlamak, fışkırmak söz (Âşıkbükü-Os.)
(İs.) pürçemiş Eskimiş, iplikleri çıkmış
püçüklü Havuç (Ba.) “Bizim baa- (Çr.)
çanın kenarında mor renkli pü- pürçük İçine un, haşlanmış nohut
çüklüler de bulunurdu.” Şahin katılarak yapılan bir çorba (Uğ.)
2020: 111 “Bulamaçla, pürçük aşın kardeştir
püçü püçü Buzağı çağırma ünlemi / Hasidenle, pıktın hayaldir düş-
(Çr.) tür” Korkmaz 2021: 220
püfkürmek Püskürmek (İs.) pürçüklü (1) Havuç (Kıcılı, Külah-
püfürdemek Suyun kaynayıp taş- Al.; Su.; Dutçakallı, Eskiekin, Gö-
ması (Çr.) cenovacığı-Çr.) “Suratın gene
püllüm püllüm Paramparça, yır- pürçüklü gibi kızarmış.” Yoksul
tık (Çr.) 2013: 583
pülüt Meşe palamudu (Ka.) pürçüklü (2) Saçları dağılmış ya-
ramaz kız çocuğu (Yenişıhlar-

409
409
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Ba.) “Gel gız buraya pürçüklü, sa- pütür Pürüz, kabarcık, çıkıntı (İs.)
na püsküütünen lohul aldım şeer- püvazlık ¦ püvezlik (Çr.)
den.” Şahin 2020: 111 püvezlik İnce doğranıp, tuzlanmış
püre Şekerpancarı küspesi (Çr.) maydonozla karıştırılmış soğan
pürlenmek (1) Filizlenmek, ye- (Çr.)
şermek, tomurcuklanmak (Kale-
cikkaya-Al.; Su.) “Kuşburnu pür-
le-nir mi?/ Dibi gübürlenir mi?”
Gösterir 2011: 155
R
pürlenmek (2) Sevinmek, gurur,
mutluluk duymak (Su.) rafan Atın normal yürüyüşü (Su.)
pürpürüm Semizotu (Me.; Kadı- “Rafan at yürüyüşünden belli
deresi-Çr.) olur.” Yoksul 2013: 546
pürpürüm gibi Çok, sık (Çr.) rahmet Yağmur (İsahacı-Al.; Köse-
pürşüklenmek Tomurcuklanmak eyüp-Me.; Çanakçı, Sarimbey,
(Kalecikkaya-Al.) Serban-Çr.) “Kara bulut rahmet,
pürşüklü Havuç (Kalecikkaya-Al.) beyaz bulut tolu getirir.” Ayhan
pürtlemek Kendiliğinden ya da 2002: 233
baskı ile yerinden dışarı fırlamak ramık Römork (Or.)
(Çr.) ramuk Römork (Al.; Ba.; Badem-
pürtük 1. Çok küçük parça, tane- ce-Ka.; Türkler-Çr.) "Arapgırı’na
cik (Yerliköy-İs.; Çr.) 2. Dışkı par- gitmeden önce Uzun İrecep Em-
çası (Çalyayla-Çr.) minin Tosya ramuunu öndüç ala-
pürtüklenmek Topaklanmak lım." Şahin 2020: 112
(Çr.) ravan Yolda hızlı giden (Dutçakal-
pürtük pürtük Parça parça, top lı-Çr.)
top (Çr.) rayha Tat, lezzet (Sarimbey-Çr.)
püsek Sisli, yağmurlu hava (Kü- reci Tekel, reji (Çr.)
lah-Al.) reçbellik Çiftçilik, ekicilik (Ser-
püsen Sisli havalarda dallarda ban-Çr.)
donan kar, kırağı, kırç (Büyükbo- reçber Çiftçi, ekici (Gökçam-Su.;
latlı-Su.) “Şu ovanın püseni / Se- Evciortakışla, Serban-Çr.) “Aşkın
nin gibi küseni” Aytekin 2003: odu derunumu yakıyor / Reçber
161 olan tarlasına bakıyor” Koçak
püsenli Az sisli, nemli hava (Dut- 1980: 286
çakallı-Çr.) rekçin Mukavvadan yapılıp gelin
püsküüt Büsküvi (Ba.; Yağcılar- başına giydirilen, bir karıştan
Ka.) “Geçen aldığım püsküütler iyi uzunca, tepesi yuvarlak başlık
çıkmadı, nem çekmiş, yumuşak (Çr.)
yumuşak olmuştu.” Şahin 2020: reyçin Mısır calasından yapılan,
111 gelinlerin başına takılan başlık
püsmente Döküntü (Su.) (İmat-Al.)
püsürgeç ¦ aktaracak (Me.) rüktem Grip (Os.) “Bebek sebek
püsvende Kırık dökük, işe yara- hepisi de rüktem oldu bizim evde.”
maz (İs.; Çr.) Gösterir 2020: 42
pütün Bütün (Kuyucak-Me.)

410
410
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

rüzgârlı taktaka Ağaç ya da tene- sabatsuz Münasebetsiz (Ka.)


keden yapılan, pervanenin ucuna sâbed İlgi, alaka (Su.) “Onu görmüş
takılan boncukların pervane de sâbed etmemiş.” Uçakcı 2006:
döndükçe tenekeye çarparak ses 371
çıkardığı oyuncak (Su.) sābı Sahibi (Çr.) “Uyhuya dalıca sı-
rada adamın sesi gelmiş: Ev sābı-
sı, gannım aç!” Çorumevi 2000: 18
S sabın Sabun (Gökçam-Su.) “Çaya
indim çay susuz / Pırtı yudum sa-
bınsız” Gösterir 2011: 328
sā Sağ (İs.; Kargı-Os.) “Hadi sā sabi Çocuk; aklı ermeyen, günah-
ayanınan dep.” Abaz 2004: 98 sız çocuk (Al.; Kargı-Os.; Su.; Es-
sā Sana (İs.; Çr.) “Sā şindi ekmēñe kiekin-Çr.) “Şu sabi çin biraz ek-
yā çalıyım.” Abaz mek verin.” Destanoğlu 2006: 16
saabol Sahip ol (Çr.) sabiy Bebek (Kalecikkaya-Al.)
saapsız Yalnız, tek başına, kimse- sablam İğneye takılan iplik parça-
siz (Çıkrık-Çr.) sı (Çr.) “Bir sablam ipliğim kaldı.”
saar Sağır (Ba.) “Saar mısın Ali, iki Tdk 1993: 4659
saattir sana bağırıyom.” Şahin sabunduruk Kağnıda mazının
2020: 113 yağlandığı sıvının konduğu kap
saartmek Koşmak, yetişmek (Ba.; (Ba.) “Sabunduruğu doldurmayı
Çıkrık-Me.; Kamışlı-Su.) “Göreyim unutmadınız, değil mi?” Şahin
seni, saarderek git, yüğürderek 2020: 113
gel.” Kerman 1997: 24 saca El misketi (Al.)
saası Harman sürerken dışkıları- sacağı ¦ sacayak (İs.; Su.)
nın dökülerek samanı kirletme- sacayak Üzerine tencere, tava ko-
mesi için hayvanın ardına tutu- nan, ateş üstüne oturtulan üç
lan kap (Ba.) “Özkaan, saasıyı ye- ayaklı demir alet (Çr.)
tiştir çabuk, sarı öküz samana sace El misketi (Al.)
sıçıyor!” Şahin 2020: 113 sacıyak ¦ sacayak (İs.)
sabah süreği Düğün için gelen sackıran Sac üstünde pişirilen ka-
köy halkı ile komşu köylerden lın, yağlı yufka ekmek (İs.; Kara-
akşam gelemeyip sabah gelen göz-Çr.)
konukların davul zurna eşliğinde sacüstü Mayasız hamurdan sac
karşılanıp kalacakları evlere yer- üstünde pişirilen bir tür çörek
leştirilmesi (Bademce-Ka.) (Külah-Al.; Güvenli-Çr.)
sabak (1) Ders (İmat-Al.; İs.; Kö- saçak 1. Püskül (Âşıkbükü-Os.) 2.
seeyüp-Me.; Çukurlu-Su.; Ka- Orlon ya da yün yumak (Âşıkbü-
rahisar-Çr.) “Mehemmed’im biz kü-Os.)
okuduk heceden / Diz kırdık da saçaklık Çatının yapıdan dışa uza-
sabak aldık hocadan” Ercan nan bölümü, saçak (İs.; Âşıkbü-
1991: 63 kü-Os.; Eskiekin-Çr.) “Saçaklığın
sabak (2) Sayfa, yaprak (Çr.) “Eş- altında durma, başına bir şey dü-
şek de diliyinen kitabın sabak- şebilir.” Arslaner 2016: 259
larını birer birer çevirmiye baş-
lamış.” Çorumevi 1996: 23

411
411
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

saçak mantarı Bilinen mantar sadır 1 Sidik (Çr.) 2. Sidikle kir-


görüntüsünde olmayan bir man- lenmiş, lekelenmiş (Çopraşık,
tar türü (İs.; Bademce-Ka.) Külah-Al.; Gölet-Ka.) 3. Çocukla-
saçgı ¦ saçkı (Kargı-Os.; Su.) "İçi- rın sürekli işedikleri yer (Çıkrık-
ne avuç avuç saçgı koydu, saman- Çr.) “Kilimin üstünü sadır etmiş-
lığın kapısından çıktı." Çalmuk sin.” Tdk 1993: 4661
2019: 31 sadremeki konuşmak Bilinçsiz,
saçı 1. Düğünlerde verilen para ya tutarsız konuşmak (Çr.) “Hasta
da armağan (Ba.; Dutçakıllı, ahşama varmaz; gendini bilmiyo,
Eşençay, Karadona-Çr.) 2. Geli- sadremeki konuşuyo.” Tdk 1993:
nin başından aşağı saçılan çiçek, 4661
şeker, arpa, para gibi nesneler sāfil Sefil (İs.) “Her yeri böyle sāfil
‘Ovakarapınar-Çr.) "Gelin olanla- gıyāfetinde.” Abaz 2004: 113
ra saçı saçarlar / Güvey olanlara safsalamak Oyalamak (Su.)
hülle biçerler." Cingöz 2010: 330 safsata Saf, enayi (Su.)
saçıcı Düğünde takılan takıları bir sağacak Süt kabı (Çr.)
çanta içinde toplayan aileden sağalmak Hastalığın ya da yara-
güvenilir kimse (Çr.) nın iyileşmesi (Çayyaka-Su; Çr.)
saçkı Ekmek pişirmek için fırında, “Sıtma çabuk sağalsın diyerek ila-
tandırda yakılan iri samanla ka- cı zorlu yaptım.” Tahir 2006: 313
rıştırılmış davar gübresi, çalı çır- sağaltı Süt (Çr.)
pı (Kıcılı, Külah-Al.; Yerliköy-İs.; sağaltmak (1) Yarayı ya da hasta-
Su.; Kızılhamza-Or.) lığı em ile iyileştirmek (Ba.; Çr.)
saçkılık Saçkı konulan yer (Kıcılı- “Doktor iyi bakacakmış da tez sa-
Al.) ğaltacakmış.” Tahir 2004: 388
saç örgüsü Eskiden örülen bir sağaltmak (2) Sağlamlaştırmak,
çorap ya da çorap nakışı (Çr.) işler duruma getirmek (Çr.) “Ka-
saçucu Kadınların saç örgülerine lemimin kapağı kırılmıştı, sağalt-
takarak omuzlarının arkasına tım.” Tdk 1993: 4661
sarkıttıkları altın ya da gümüşten sağar Sağır (Su.; Gökköy, Karagöz,
yapılmış süs aracı (Çr.) Sarimbey-Çr.)
saçuzadan Pişmiş etin içindeki sağcale Oyuncunun kullandığı asıl
şerit gibi kalın kas ya da sinirler nesne (Al.)
(Su.) sağdıç düğünü Düğünün birinci
saç yazmak Saçı tarayıp örmek günü (Oğ.)
(Çr.) sağertmek Koşmak (Su.; Gökköy-
sadalamak ¦ sadılamak (İs.) Çr.)
sadana Bunak, ahmak, akılsız sağılmak (1) Akmak, kaymak,
(Ovakarapınar-Çr.) aşağıya doğru hızla inmek (Evci-
sadegül Bir çeşit mekik oyası (Çr.) Bo.) “Bir süre yeri süzdükten son-
sadıç Düğünde güveye kılavuzluk ra sağılarak, orada yeşillikleri dü-
eden kimse, sağdıç (Çr.) “Yarim şüncesizce kemirmeye koyulmuş
gelin mi oldun / Yolunu sadıç bek- böcekleri, çekirgeleri … yakalayıp
ler” Ertekin 1943: 31 yerler.” Sarıyüce 2006: 71
sadılamak Bir sözü yineleyip sağılmak (2) ¦ sağalmak (İs.)
durmak (İs.; Çalyayla-Çr.)

412
412
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

sağın Süt veren, sağılan hayvan; içine gelinin parmağı batırılıp


sağmal (Eskiekin, Ovakarapınar- oradaki sağmenlere dağıtılır.”
Çr.) “Yağı olmayan güzü bilmez, Yöndem 1983: 25
sağını olmayan yazı bilmez.” sağrimek Seğirmek (Eskiekin,
Eker 1940: 15 Evcikuzkışla-Çr.) “Bacakgeren-
sağıncı İnek, koyun sağan (Çr.) lerde gözüm sağridi / Sakızlık
sağınlı ¦ sağın (Çr.) burnunda dizim fağridi” Kurtoğlu
sağınmak (1) Özlemek (Kalecik- 1998: 15
kaya-Al.) sağrinme İrkilme, belinleme, atıl-
sağınmak (2) Sağmal hayvanların ma (Su.)
sütünden yararlanmak (Göceno- sağsağalı Donu ya da pantolonu
vacığı-Çr.) “Senin damında dur- çok kirlenmiş kimse (Çr.)
sun şincilik bunlar. Zamanınaca sağsak Saksağan, alakarga (Gölet-
sağının sıkının siz yeyin.” Gümüş Ka.; Âşıkbükü-Os.; Su.; Gökköy-
1977: 10 Çr.) “Sağsak durmayuben ne dil-
sağır ay 1. Ağustos (Su.) 2. Güz ler döker / Çaylak der virt edüp
ortasında rüzgârsız geçen günler sonra av avlan” Ertekin 1943: 22
(Ovakarapınar-Çr.) “Dallarda sağsı Döven sürerken hayvanların
yaprak bile kımıldamıyor, sağır harmana pislememesi için arka-
ayları geldi galiba.” Yoksul 2013: sına tutulan lazımlık; saksı (Eski-
224 ekin-Çr.) “Sağsı dutup sar’öküzün
sağırtmak Konuşurken birdenbi- ardına / Yazın düven sürüşümü
re dalmak, durmak (İs.) sorma heç” Kurtoğlu 1998: 27
sağış Sayı (Çr.) sağu Yüksek ses (Os.)
sağışlamak Sayı saymak (Çr.) sağu sağmak Parayla tutulan ka-
sağlamak (1) ¦ sağaltmak (1) dınların ölünün arkasından yük-
(Evciortakışla-Çr.) “Aşkından ölü- sek sesle ağlayıp ağıt söylemesi
yorum / Merhem sür sağla beni” (Ka.)
Gösterir 2011: 155 sağuyla ağlamak Yüksek sesle
sağlamak (2) Yumak, makara gibi ağlamak (Os.)
nesneleri çözmek, boşaltmak sağ üzüm Erken olgunlaşan, ince
(Sarimbey-Çr.) “Aşkın yumağını kabuklu bir üzüm cinsi (Os.)
sağlıyorum ben / Bu aşka tarifler saha (1) ¦ saka (2) (Çr.)
yok Karacaoğlan” Çimen 2000: saha (2) Çocuk oyunlarında oyun-
102 cunun enek olarak kullandığı bü-
sağlemek Kimyasal maddelerle ip yük davar aşığı (Çr.) "Diğer oyun-
boyamak (Su.) “İp boyadım sağ- cular da sahalarını aynı suretle
lerim / Ben gönlümü eğlerim” Ay- salarlar." Tombuş 1940: 28
tekin 2003: 100 sahal Sakal (Alpagut-Do.; Hacı-
sağmak Bir yere çakılı çivilerin hamza-Ka.) “Sahalı ağarasıca da,
ye-rinden oynaması (Çr.) mutlu yaşayasıca.” Oğuz 2007a:
sağmal Kendisinden çıkar sağlanı- 38
lan kişi (İs.) sahamet ¦ sakametlik (İs.)
sağmen Düğün ya da cenaze tö- sahap Sahip (Göcenovacığı-Çr.)
renlerine katılan topluluk (Ço- “At sahabını bulmayınca üstün-
mar-Al.; Dutçakallı-Çr.) “Şerbetin dekini çul sanır, avrat erini bul-

413
413
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

mayınca gapısında gul sanır.” sakametlik Dokunca, zarar (Çr.)


Kerman 1997: 46 “Çocuk bir sakametlik yaptı.” Tdk
sahar Seher (Su.) 1993: 4663
sahıbısı Sahibi (Çr.) “Vaktiyle, biz sakametlik çıkarmak Bir kazaya
imparatorluk sahıbısıyken durum neden olmak (Çr.) 2. Kavgaya ça-
vaziyetler böyleydi arkadaşım.” nak tutmak (Çr.) “Bi sakametlik
Tahir 2007: 355 çıharmadan şunu atın.” Kerman
sahına Sakın ha (İs.) “Sahına oru- 1997: 72
ya ūrama dedim.” Abaz, 2004: sakanak (1) Çatı saçağı (Çr.)
166 sakanak (2) Sakınca (Çr.)
saho Ceket (Al.; İs.; Su.; Ovakara- sakar Hayvanların alnındaki be
pınar-Çr.)) “Yanıllımda saho, aba yazlık (Külah-Al. Âşıkbükü-Os.)
/ Kar kürürdüm yaba yaba” Kur- “Atımın alnı sakar, lakabını ele
toğlu 1994: 39 takar.” Yoksul 2013: 82
sahra Kır gezisi (Çr.) "Sadettin yi- sakavet Cömert, eli açık (Serban-
ne mağaza arkadaşıyla sahraya Çr.) “Bir dağ iken bağ eyledi bu-
gitmiş." Demiryürek-Ozulu 2017: rayı / Sakavettir esirgemez para-
52 yı” Koçak 1980: 337
sahre Piknik (Evci-Bo.) “Bizim sakavu Sakağı da denilen, atlarda
köylüler sahre yapmaya buraya olan mankafa hastalığı (İs.)
gelirler.” Sarıyüce 2006: 53 sak durmak Uyanık durmak, te-
sahtiyen İşlenmiş keçi derisi (Os.) tikte bulunmak (İs.)
sahu Ceket (İs.; Su.) sakıç Sakınma (Harunköy-İs.) “Sa-
sak Uykusu hafif kimse (İs.; Evci- kıç yok, bişeylik yok.” Abaz 2004:
ortakışla, Sarimbey-Çr.) “Uyardı 134
beni saklığım / Kul etti beni yok- sakız gibi yapışmak Rahatsız
luğum” Şahadoğru 1995: 192 edecek biçimde birisinin peşine
saka (1) İri aşık (Çr.) “Çok iyi kur- takılmak (Çr.)
şunlu bir sakam vardı.” Tuluk sakızlık Çitlenbik de denilen bir
1991: 2 çeşit sakız ağacı (Çıkrık-Çr.)
saka (2) Kadınların bir bez üzeri- saklan fedik Saklambaç (Su.)
ne dikerek boyunlarına astıkları saklıklı Bir gün gerekli olacağı dü-
süs altını (Çr.) şüncesiyle her şeyi saklayan kişi
sakalaçarpan İnce, uzun kesilip (İs.)
haşlanan hamur üstüne sarım- sako Kalın kumaştan dikilen pal-
saklı yoğurt dökülerek yapılan toyu andıran giysi, ceket (Alaca-
bir çeşit mantı (Çr.) höyük-Al.; Yarımsöğüt-Su.; Çık-
sakalı yıldıza dikmek Ölmek rık-Çr.) “Sakosunu savurarak se-
(Çr.) “Dabanı güneşletti, sakalı ğirtiyor.” Tahir 2008: 44
yıldıza dikti.” Ertekin 1944: 30 saksakbeyni Yoğurtla pekmez ka-
sakalkapan İşlek yer, dört yol ağ- rışımı (Çr.)
zı (Çr.) saku 1. Ceket (Ka.; Os.) 2. Palto,
sakamet göstermek Beceriksizce, pardösü (Çr.) “Cekete saku derler
acemice eylemde bulunmak (Os.) Kargı’da.” Dbk 2003: 134
sal (1) Fazla ekin yükleyebilmek
için arabaların iki yanına konan

414
414
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ağaç kanat (Su.; Büyükdivan, Gü- salık demezler” Taşlıova 2008:


venli-Çr.) “Römorka sal kurul- 313
muş, yanlardan birer metre geniş- salıklamak Bildirmek, bilgi ver-
letilmiş.” Hodul 2019: 23 mek (Çr.)
sal (2) Tarlalarda ekim sırası ge- salım Yaygınlaşmış olan çor hasta-
len yer (Ovakarapınar-Çr.) lığı, nezle (Külah-Al.; Hacıhamza-
sal (3) Tabut (Kayabüğet-Al.; Os.; Ka.; Dutçakallı-Çr.) 2. Soğuk al-
Çayhatap, Eskiekin, Evciortakış- gınlığı (Çr.)
la, Karahisar, Serban-Çr.) “Saba- salıngaç Salıncak (Haydar-Al.; Su.;
ha salın kalkar inşallah.” Yoksul Gökköy, Sarılık-Çr.) "Salıngaç ku-
2013: 549 rardı o güzel kızlar / Muhabbet
salaca Hasta, yaralı ya da ölü taşı- eyleyip çalardık sazlar" Erdugan
nan sedye (Eskiyapar, İsahacı- 2005: 71
Al.; Evren-Bo.; Körkü-Su.; Evcior- salıt Elçi, haberci (Çr.)
takışla, Sarimbey-Çr.) “Sırtındaki salla Salya (Çr.) “Ağladıkça salla
al delme / Salacama örtülsün” sümük birbirine karıştı.” Güven
Gösterir 2011: 255 2019: 39
salağacı 1. Tabut (Güvenli-Çr.) sallabaş Konuşurken başını salla-
2. Üzerinde ölü yıkanan tahta yan kimse (Çr.) “Bu oğlanın bu
(Elmapınar-Me.; Konaklı-Çr.) yaşta sallabaş olması neyin nesi?”
salaka Sarkıntılık, saraka, şaka, Tahir 2006: 83
alay (Me.) sallak Kasapların hayvanlarını ke-
salakane Salakça, aptalca (Çr.) sen adam (Su.)
salbur saçak Bol bol sallanan ya sallakhane Hayvan kesilen yer
da takılı olan şeyler (İs.) (Çr.)
saldur suldur Gelişi güzel, bakım- sallama (1) Bir halk oyunu (Al.)
sız (Os.) sallama (2) Tepesine dek dolu
salgada Varlığı hesaba katılmamış kaşık (Çr.)
olan (Os.) sallangaç Salıncak (Kargı-Os.; Çr.)
salgın Vergi (Çr.) “Sen heriflere sö- sallanger Uzun boylu, hafif öne
vünce biz kara salgından kurtul- kambur kişi (Su.)
duk mu?” Tahir 2006: 253 sallanguç Salıncak (Su.; Gökköy-
salgıncı Tahsildar (Me.) Çr.)
salgun Köyün ortak giderleri için sallangüç Salıncak (Al.)
toplanan para, salgın (İs.) sallanküş 1. Salıncak (Ovakarapı-
salha Yakasız, iliksiz, kolları bolca nar-Çr.) 2. Bebek beşiği (Ovaka-
kısa ceket (Çr.) rapınar-Çr.)
salhanduruk Yaşama gücünü yi- sallan seyip Sorumsuz, başıboş
tirmiş, kendini bırakmış kimse kimse (Su.)
(İs.) sallantı (1) Yer sarsıntısı, deprem
salık (1) Haber, bilgi (İsahacı-Al.) (Çr.)
“Bu emir salık verilerek aşıklar sallantı (2) Bir sorunun henüz
toplanmışlardı.” Arısoy 1970: 42 çözüme kavuşmamış olması du-
salık (2) Beli çıkık, sakat hayvan rumu (Çr.)
(Kuşsaray-Çr.) “Boyu uzun, burnu sallayi Sıkışıp şaşırmadan (Çr.)
büyük demezler / Aklı kısa, beli

415
415
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

sallepati Giyimine, davranışlarına saltahtası 1. Ölü taşımakta kulla-


özen göstermeyen (Çr.) nılan tahta ( Su.; Çr.) 2. Üzerinde
sallı Uzun boylu, iri yarı, yiğit, ağır ölü yıkanan tahta (Büğet, Konak-
(Yerliköy-İs.) “Şabangilin Kara- lı-Çr.) “Babanın sal tahtasına bir
baş sallı bir gölbez, çok iyi bir kö- osuruk borcu vardı, onu da verdi
pek olacağı şimdiden belli.” Şahin gitti.” Yoksul 2013: 100
2020: 113 salyan Vergi (Çr.)
sallık Caminin dışında tabut konu- salyancı Vergi toplayan görevli,
lan yer (Çr.) tahsildar (Çr.)
sallı saplı Gelişmiş, gösterişli vü- samaha Saf, salak, akılsız (Ovaka-
cut (Gökçam-Su.) rapınar-Çr.) “Onun gidişinden bir
salli Tırmık, yaba, üçayak gibi ah- ay sonra da samaha kardeşi Ha-
şap aletleri üretme işi (İs.) "Aras- cıköy’den gitti.” Güven 2019: 139
taya ise ahşabın işlenişinin yö-esel samahalanmak Geciktirmek
söylenişi olan salliden yola çıka- (Ovasaray-Çr.)
rak Sallerbaşı deniyor." www.- samahı Aptal, bön (Çr.)
evvelzamanda.blogspot.com samahu Avanak, aptal (Ba.; İs.)
sallici Ahşap eşya yapımcısı (İs.) “Geçen seneki kazadan beri hep
"Sallici ile dükkândaki diğer kişi öyle, samahu samahu duruyor.”
birbirlerine bakıp gülmeye başla- Şahin 2020: 113
dılar.” Kalayoğlu 2017: 227 samallık Samanlık (Âşıkbükü-Os.;
salma (1) Pala, büyük bıçak, sal- Dutçakallı-Çr.)
dırma (Su.) samanı āsik Ahmak, budala, ser-
salma (2) Köy işlerinin görülmesi sem (Çr.)
için her evden toplanan para samanlağu Harmanda samanların
(Evci-Bo.; Akçalı-Su.; Sarimbey, toplandığı yer (Âşıkbükü-Os.)
Sevindikalan-Çr.) “Salma parası- samansağı Saman gibi, tatsız (Çr.)
nı vercağam, beş lira ver.” Özcan samanuğrusu Samanyolu (Evci-
2021: 6 Bo.) "Samanuğrusu iyice belirgin-
salmaca Ağzı ile sapı küçük bir tür leşti, çangal çangal." Sarıyüce
kazma (Âşıkbükü-Os.) 2006: 20
salmak (1) Saldırmak, saldırtmak samarık 1. Dışı sağlam, içi çürük
(Karahisar, Sarimbey-Çr.) "Peki, ağaç, kütük gibi nesne (Çr.) "Bu
itler sana hiç mi salmaz?" Tahir turplar samarık." Başaran 1974:
2006: 103 93 2. Çok su almış ıslak odun
salmak (2) Uğurlamak, gönder- (Çıkrık-Çr.)
mek, yollamak (Eskiyapar-Al.; samarıklı Tatsız, lezzetsiz (turp
Yazır-Bo.; Köseeyüp-Me.; Kamış- ya da benzerleri için) (Su.).
lı-Su.; Sarimbey, Serban-Çr.) “Ya- samaruk suyu çekilmiş, özelliğini
ram sardırmaya geldim yanına / yitirmeye yüz tutmuş meyve
Gayrı tabiplere salma sultanım” (Âşıkbükü-Os.)
Çevik 2008: 100 samen Kız evine gelin almaya gi-
salpalamak Yalpalamak, sersem- den, davullu, zurnalı, silahlı, cep-
lemek (Su.) ken giyinmiş topluluk (Kamışlı-
sal sal Yer yer, bölge bölge (Çr.) Su.; Çr.) “Samenlere nazar etme-

416
416
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yin tosba burunlu karılar” Doğan sancılmak (2) Saldırmak amacıy-


2004: 121 la hızla ileri atılmak (Göcenova-
samırdamak ¦ samramak (İs.) cığı-Çr.) “Sancılmış geliyordu
samırsak Sarımsak (Al.; Ka.; Ser- onun da ağ iti.” Gümüş 1977b: 27
ban-Çr.) “Samırsağı gelin etmişler sancımak Saplamak (Çr.)
kırk gün kokusu çıkmamış." Aşık sañçalmak Buğdayın başak tut-
2003: 113 maması, sebzelerin sararıp ürün
samlamak ¦ samramak (Çr.) vermemesi (Çalyayla, Kızılpınar-
"Hasta olduğundan sen samla- Çr.)
maktasın Hafız." Tahir 2006: 202 sandal Köy yakınındaki çam or-
samramak Uyku ya da hastalık manı (İbik-İs.)
nedeniyle söylenmek, sayıkla- sandık çerezi Oğlan evinin çeyiz
mak (İs.) sandığı içine koyarak kız evine
samranmak ¦ samramak (Su.; gönderdiği kuru yemişler (Kale-
Ovakarapınar-Çr.) “Âşamaçı düş cikkaya-Al.)
kurar / Uykusunda samranır” Ay- sandıra Pestil tahtası (Ba.) “Bizim
tekin 2003: 70 balkonda eskiden içlerinde gara
samrımak ¦ samramak (İs.) erük besdili dolu birçok sandıra
samsı Yağda kızartıldıktan sonra olurdu.” Şahin 2020: 113
şuruba batırılan, içine ceviz ko- sanduk elması Kırmızı renkli sert
nulup muska biçiminde sarılmış bir elma (Ba.)
yufkalardan yapılan bir çeşit tatlı sangırtmak Şaşakalmak, şaşırmak
(Çr.) (İs.)
samsulanmak Boşa vakit geçir- sanı Emel (Çr.)
mek, orada burada oyalanmak, sanıdak Saygısız (Acıpınar-Çr.)
verilen işi tez yapmamak (Ba.) sanıldak Çağrısız gelen konuk
“Ne samsulanıyon iki saaatir, de- (Os.; Dutçakallı-Çr.)
diğimi duymadın elleam.” Şahin sanıtmak 1. Şaşakalmak, şaşırmak
2020: 113 (İs.) 2. Amaçsızca, boş yere ayak-
sañ Sebzelerin yapraklarını kuru- ta durmak (Su.) 3. Anlamsız bir
tan yel (Alancık-Me.; Su.; Ovaka- şekilde boş boş bakmak (Külah-
rapınar-Çr.) “Döküldü yaprağı bil Al.)
mem san değdi / Tabiatla küste sañra Pisliği üzerine yatan hay-
gibi dururum” Sürmelican 2013: vanların tüylerine yapışan pislik
5 (Âşıkbükü-Os.)
sanadak 1. Vurdumduymaz (Çr.) sañralu Sık sık altına kaçıran, ye-
2. Saygısız (Çr.) terince temizlenmeyen pasaklı
sanay 1. Çevresindekileri güldü- çocuk (Âşıkbükü-Os.)
rebilen, mizah anlayışı güçlü kişi sansalat Saltanat, lüks düşkünlü-
(Bademce-Ka.) 2. Olayları anla- ğü (Yeşilyurt-Al.; Gökçam-Su.)
mada, yorumlamada art niyet “Bu nasıl sansalat bu nasıl ade /
aramayan saf kişi (Bademce-Ka.) Al olmuş yanaklar devadır sade”
sancılmak (1) Batmak, saplan- Yöndem 1983: 57
mak (Çr.) “İğne baldırına sancıl- santıraç Nalbantların tırnak kes-
dı.” Tdk 1993: 4669 mekte kullandıkları aygıt (Su.;
Çr.)

417
417
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

sanur Koyu sarı (Su.) sapı uzun Beyaz, yuvarlak seyrek


sañ vurmak Buğday başak tut- taneli, geç olgunlaşan, kendine
mamak, içlenmemek (Al.; Yazır- özgü kokusu olan bir üzüm (Os.)
Bo.; Ovasaray-Çr.) “Balta girsin saplı Kazandan sıcak su almakta,
ormanların sökülsün / San vursun pekmez kaynatmakta kullanılan
da yaprakların dökülsün” Çevik uzun saplı tas (İs.) “Saplıyı getir,
2007: 140 küredeki pekmezi bir daha karış-
sap Demet durumundaki biçilmiş tır.” Yoksul 2013: 556
ekin (Evci-Bo.; Göcenovacığı, Sa- saplıcan Akciğer yangısı, zatürre
rimbey-Çr.) “Yârim saptan geli- (Gökçam-Su.) "Saplıcana tutul."
yor / Terini sile sile” Gösterir Oğuz 2007a: 54
2011: 102 saplım İğneye takılan bir süyüm
sapak (1) Ödev, ders (Çr.) “Sapa- iplik (Su.; Çr.)
ğımızın başına mum yapıştıralım, sapma Sin üstüne döşenen ağaçlar
unutmayalım.” Tdk 1993: 4670 (Çalyayla-Çr.) “Başucundan baş-
sapak (2) 1. Yol ayrımı, sapılan layarak yerleştirdiği kalas sap-
yer (Su.) 2. Ters yönde bulunan maları ayakucuna kadar tamam-
(Su.) ladı.” Özcanbaz 2020: 118
sapalamak Ne yapacağını şaşır- sapmalık Sin üstüne konulmaya
mak (Ba.; Çalyayla-Çr.) "Nereden elverişli ağaç (Çr.)
gideceğini bilemeyince sapaladı." sapsuz Uygunsuz davranışlarda
Şahin 2020: 114 bulunan adam (Os.)
sapalatmak İşi yapmamak için sapuzun Beyaz, kalın kabuklu,
bahane üretmek, saptırmak uzun süre saklanabilen üzüm
(Ovakarapınar-Çr.) cinsi (İs.)
sapan Ağaçtan ilkel tarla sürme sap yiyip saman sıçmak Ne dedi-
aracı (Os.) “Güzün tapana, yazın ğini, ne yaptığını bilmemek (Çr.)
sapana dikkat et.” Eker 1940: 14 saraylı Yağlı hamurdan inceltile-
sapankaya Taş atmak için kullanı- rek kat kat yapılan çörek, yağlı
lan ip ya da lastikten yapılmış ekmek (Gökçam-Su.; Kuşsaray-
araç (Külah-Al.) “Ancak sapanka- Çr.)
ya dediğimiz özel yapılı taş fır- saray süpürgesi Bir çeşit mekik
latma aracıyla bize erişebiliyor- oyası (Çr.)
du.” İpek 2021: 328 saray tırabzanı Bir çeşit iğne oya-
sapırdanak Birdenbire dökülme sı (Çr.)
durumu (Obruk-Do.) sargın İstekli, girgin, tutkun (Pa-
sapısilik Kişiliksiz, kendini bil- labıyık-Çr.) “Taşçı değiliz ki bu işe
mez (İs.; Çr.) “Bak bakalım biz, sargın / Yanımda çalışan benden
sapısilik istidacılardan mıyız?” de ergin” Özgür 2002: 91
Tahir 2004: 220 sarhoş İki kişi ile oynanan köy se-
sapısivri Sorunlara farklı çözüm- yirlik oyunu (Kargı-Çr.)
lerle yaklaşan sivri akıllı (İs.) sarhoş yolu Eskiden örülen bir
sapıtma Mezar içerisinde ölünün çorap ya da çorap nakışı (Çr.)
konduğu bölüm (Alacahöyük-Al, sarıbaş Sarı başaklı bir çeşit buğ-
Yekbas-Bo.; İs.; Elmapınar-Me.; day (Çr.)
Os.; Aşağı Fındıklı-Su.) sarıbursa ¦ sarıbaş (Çr.)

418
418
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

sarı çıyan Başkalarına zararı do- suk yürüyordu.” www.golet.tr-


kunan sarışın insan (Karagöz- .gg/
Çr.) saru Sarı (Ka.) “Sarıya saru, kuş
sarıger Kulakları ile bacakları sarı yemine daru … derler Kargı’da.”
keçi (Çr.) Aşık 2003: 134
sarınacak Kuzeybatıdan esen yel saruğu burma Parça yufkalarla
(Su.) yapılan baklava (İs.)
sarısandal İncirkuşu (Çr.) sāsak Saksağan (Su.; Çıkrık-Çr.)
sarıteyin Sincap (Su.; Gökköy-Çr.) “Evin yakınında sāsak öterse eve
“Sarıteyin çok sıçrar.” Tdk 1993: misafir gelir.” Yoksul 2013: 299
3546 sāsak beyinli Aklı uzağa ermeyen,
sarıyağ Tereyağı (Kuyucak-Me.) salak, düşüncesi kıt kişileri nite-
sarıyāz Açık sarı (Su.) leyen bir deyim (Çr.) “Sāsak be-
saricekli Tez canlı, ivecen (Çr.) yinli adamlar da hep buraya top-
sarimek Seğirmek (Eskiekin-Çr.) lanmış.” Kerman 1997: 72
“Acap yâr mı gelecek / Gine saridi sāsak beyni Yoğurdun içine kara
gözüm” Kurtoğlu 1998: 65 pekmez katılarak yapılan yiye-
sarmak İyi olmak, çok güzel ol- cek (Beydili, Kayı-Çr.)
mak (Ka.) sāsen Seksen (Çr.) “Atmaca vird
sarmanmak Kadınların yabancı eder sāsen bin hezar / Garaguş
erkekler karşısında başını yüzü- zikrile hem sahip gıran” Caferoğ-
nü örtmesi (Göcenovacığı-Çr.) lu 1994: 150
“Dilencilerle, çerçilerle baş göz sāsenmek Vurmaya kalkışmak,
dağınık, bağıra çağıra konuşur- vurur gibi yapmak (Çıkrık-Çr.)
lar, köyün adamına gelince sar- sası 1. Tatlımsı, acımsı bir tat (Çr.)
manırlardı böyle.” Gümüş 1977: 2. Tatsız, tuzsuz yiyecek (İs.; Dut-
63 çakallı, Ovakarapınar-Çr.) “Sası-
sarsak Sersem, ahmak, dağınık laşmış turşuyu sahana koyma.”
(Evci-Bo.) “Meğer kerkenezler bi- Yoksul 2013: 558
zim sarsak, çelimsiz, pırpır delice- sasımsı ¦ sası 1 (Çr.)
ler değil miymiş?” Sarıyüce 2006: saş Saç (İs.) “Altı gızıñ biri Mer-
72 yam, saşları var seyran seyran.”
sarsalamak (1) Hastalık ya da Abaz 2004: 103
kötü bir olay geçirmek (Çr.) saşmak Saçmak (Çavuşoğlu-İs.)
sarsalamak (2) Sarsmak (Çr.) "Oruya da ekin tōmu saşdurdum."
"Bileğinden tutup çekti, iki kere Abaz 2004: 141
canını alacakmış gibi sarsaladı." sat Yalnız, yalın, tek (Çr.)
Tahir 2006: 348 satama Saf, bön (Su.)
sarsık Hareketleri dengeli olma- Sātâne Saathane, saat kulesi (Çr.)
yan (Külah-Al.) “Bendeki sarsıklı- “Çevir yolun beri gel / Sātâne’den
ğa bak sen!İnsan hiç düşünmez mi aşağı” Aytekin 2003: 75
sonunun ne olacağını?” İpek satı bazarı Satışların iyi olması
2021: 172 için dilek (İs.)
sarsuk ¦ sarsık (İs.; Gölet-Ka.; satılık Nişanlanacak ya da evlene-
Âşıkbükü, Kargı-Os.) “Sarsuk sar- cek çağda kadın, kız (Göcenova-
cığı-Çr.) “Satılık bacım yok benim

419
419
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

demez mi? Görmeye gönlü yok ki kesti kardeşim" Özgür 2002: 90


demiyor.” Gümüş 1977: 103 3. Yolun ya da suyun ayrım yeri,
satılmak (1) Kadınların çocukla- su kanalının ağzı (Ba.; Su.) "Sa-
rının olması için bir yatıra adak vağın aazını buyana çevür, yoosa
adaması (Çr.) su maşalamadan daşacak." Şahin
satılmak (2) Kızların nişanlanma- 2020: 114
sı ya da evlendirilmesi (Su.; Çal- savaklamak Suyu arklara salmak
yayla, Dutçakallı-Çr.) “Oturmuş (İs.) “Suyu bahçeye savakla da
da düşünür / Satılacak gız gibi” gel.” Tdk 1993: 3553
Oğuz 2007a: 118 savatlamak Koruyup kollamak
satımker Satıcı, satmak isteyen (Ba.) "Hacer, söyle gızına benim-
(Göcenovacığı-Çr.) “İki koyun sa- kini de savatlasın. Daha alışama-
tımker oluyordu dayın. Yeyginin dı oraya." Şahin 2020: 114
ucu kıt, ekin satmayalım diye ko- savhiyat Aklı başında olmayıp ap-
yunu aklına aldıydı.” Gümüş talca işler yapan (İs.)
1977: 101 savıcı (1) Değirmen suyunu yöne-
satiyen ¦ sahtiyen (İs.; Sarimbey- ten kimse (Çr.)
Çr.) “Eşek derisinden satiyen ol- savıcı (2) Koruyucu (Çr.)
maz / Eşekte eşeklik gönünde savılmak ¦ savulmak (3) (Çr.)
vardır” Çimen 2005b: 68 savketmek Yolcu etmek, uğurla-
satlık Satılık (Sarimbey-Çr.) “Şu mak (Su.)
Çorum’un kızları / Bir çift potine savmak (1) Uzaklaştırmak (Gök-
satlık” Ertekin 2006: 72 çam, Körkü-Su.; Eskiekin, Evcior-
satma Çocuğu olmayan ya da olup takışla, Turgut-Çr.) “Felaketleri
da yaşamayan kadınların türbe- başımdan / Sava sava usandım
nin çevresinde dolandırılması ben” Gardaş 1979: 12
(Miyanesultan-Al.) savmak (2) Zamanı geçmek (Ev-
satmak Kız evlendirmek (Çalyay- ciortakışla, Mislerovacığı-Çr.)
la-Çr.) “Kör olasıca babam / Beni “Vakti gelir sakin sakin dolanır /
gurbete sattı” Gösterir 2011: 139 Dalgası savmadan deniz durul-
satrameki Abuk sabuk söylenen maz” Koygun 2002: 102
söz (Çr.) savrık 1. Dağınık, dikkatsiz (Çr.) 2.
satuv Gelin için düğün öncesi oğ- Tutumsuz (Çr.)
lan evinin yaptığı alışveriş (Kale- savrum savurmak Tane ile sa-
cikkaya-Al.) manı rüzgârda ayırmak (Eskie-
sav Berber kayışı (Su.) kin, Ovakarapınar-Çr.) “Eledim,
savak (1) Aptal, saf, enayi, şaşkın çalhadım, savrum savurdum / Çe-
(Su.; Çr.) “Şeker ıravak oğlan /Az ci yele verişimi sorma heç” Kur-
aklı savak oğlan” Aytekin 2003: toğlu 1998: 26
160 savsaklamak İşi ağır almak, ge-
savak (2) 1. Değirmende suyun ciktirmek, oyalamak (Obruk-Do.;
oluğa girdiği yer (İs.) 2. Suyu de- Çr.) “Savsaklayan ağır cezaya ve-
ğirmene ulaştıran tahta su yolu rilir diye bir de üç aylı gizli emir
(Dereyazıcı-Al.; Çıkrık, Eskiekin, yolladı.”Tahir 2007: 268
Palabıyık-Çr.) “Değirmenci oldum savsalamak ¦ savsaklamak (İs.)
dönmedi taşım / Savağın suyunu savucu Koruyucu (Çr.)

420
420
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

savuk (1) Issız, tenha (İncesu- geldik Allah sayasında.” Gümüş


Su.). 1977: 134
savuk (2) Soğuk (Çr.) saya gezmek Güz ile kış arasında
savuk (3) Suyu kesilmiş, çalışma- evleri tek tek gezerek yiyecek
yan değirmen (Çıkrık, Sarimbey- toplayıp eğlenmek (Gökçam-Su.)
Çr.) “Suyu savuk değirmene ark saya yağı Tereyağı (Çalyayla, Ova-
etti / Ömürüm bitiyor yeni fark karapınar-Çr.)
etti” Çimen 2000: 76 saydan Gerçekten (Su.) “Bu sefer
savuk (4) Savılmış, uzaklaştırıl- saydan gömecekler.” Uçakcı
mış (Çr.) 2006b: 222
savulmak (1) Kazanın, kötülüğün sayfat Avlunun girişindeki yanları
atlatılması (Çr.) “Körpe kız eti açık, üstü kapalı yapı (Çopraşık,
yemeyince öfkesi savulmaz.” Ta- Değirmendere-Al.)
hir 2004 : 13 sayfı ¦ sayfi (Göcenovacığı-Çr.)
savulmak (2) Meyvenin, sebzenin “Buğdayın sayfısını, nohudun de-
zamanının geçmesi (Ahmetoğlan, nelisini, zeyreğin diz boyu kaba-
Çıkrık-Çr.) “Madımak gün dönü- ranını eker.” Gümüş 1977: 43
müne doğru savulunca bunun sayfi Katışıksız, som (Eskiekin,
tahtına, soğukluk, ebegümeci otu- Karagöz-Çr.) “Sayfi yapağıdan
rurdu.” Çalışgan 2021: 221 gobüme yorgan / Yuklükte kilime
savulmak (3) Suyun başka yere sarık Deyzoğlu” Kurtoğlu 1998:
akıtılması (Çr.) 22
savur Sahur (Çr.) saygal Güçlü, verimli tahıl ya da
savu savmak Ölünün arkasından hayvan (Su.)
ağıt söylemek (Çr.) sayhal (1) İri, iyi, nitelikli (Ba.;
savuşturmak Yolcu etmek, uğur- Çr.) "Zekât olarak ayıracaaamız
lamak (Arpalık, Dutçakallı, Ser- guzuları sayhallarından seç haa."
ban-Çr.) “Bizi savuşturmak için / Şahin 2020: 114
Gelin gayrı gidiyoruz” Koçak sayhal (2) Seçkin kimse (Çr.)
1980: 375 sayı Sahi, gerçek (Kamışlı-Su.)
savut (1) Burna çekilen bir çeşit “Üsük Ağa, sayı sizin o mahkeme
toz, enfiye (Çr.) nooldu? Abugat duttun mu?” Tu-
savut (2) 1. Su tası (Su.) 2. Kap luk 1991: 2
kacak (Kalecikkaya-Al.) sayı gezme Köse de denilen, erkek
savutturma Atma, fırlatma (Kar- çocuklarca oynanan bir oyun
gı-Os.; Su.) (Su.)
saya (1) Gölge (İsahacı-Al.) “Ud sayım Hayvan sayısı üzerinden
edep kalmadı haya kalmadı / Di- alınan vergi (İs.)
binde duracak saya kalmadı” Arı- sayımcı Hayvan sayımı yapan
soy 1970: 24 kimse (Çr.)
saya (2) Üç etek (İs.; İsahacı-Al.) sayırtı Hışırtı (Göcenovacığı-Çr.)
“Giyin ak sayaları / Dolan gel ka- "Bir sayırtı oldu, gözümü açtım,
yaları” Gösterir 2011: 131 uykusemesi ne olduğunu bileme-
saya (3) Saye, yardım, koruma dim." Ertekin 1946: 16
(Göcenovacığı-Çr.) “Üstesinden

421
421
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

sayışmak Ödeşmek (İs.) "50 lira sazvan Bağ ya da bahçelerdeki


borcu vardı, bir dana verdi, aklı bekçi barınağı (Çr.)
sıra sayıştı." Tdk 1993: 3559 sebeplenmek Yararlanmak (Çr.)
saykal (1) Düz, düzgün, budaksız “Madem ortak, bize ver, biz se-
(Âşıkbükü-Os.; Çr.) “Şu sırıklar beplenelim. El kapılarında azap-
daha saykal, bunları al.” Arslaner lık etmekten kurtulalım, sebeple-
2016: 259 nip.” Gümüş 1977: 7
saykal (2) 1. Gösterişli (İs.) 2. seçgel Seçilmiş, seçkin, seçilmeye
Türünün en büyüklerinden (Os.) elverişli (Su.) "Öküzün en seçge-
saykal (3) 1. Saygın, seçkin (Çr.) lini o yetiştirir, o koşardı." Gümüş
2. Tanınmış (Çr.) 1977: 18
saykal (4) Yabancı maddelerden seçgen ¦ seçgel (Çr.)
arınmış, temiz (Bo.) “Saykal buğ- seçinti Bir ürünün iyileri alındık-
day.” Tdk 1993: 3560 tan sonra geriye kalanı (İs.)
saylakı Sade, düz, budaksız (Âşık- seçintü ¦ seçinti (Âşıkbükü-Os.)
bükü-Os.) “Bu çam saylakı, işimi- sede Sadece, yalnızca (Karkın-İs.;
ze yarar.” Arslaner 2016: 259 Çalyayla-Çr.) “Ben sede aldōm
say mı? Gerçek mi? (Ba.; Kargı- yellere para alıyom.” Abaz 2004:
Os.) "Hasan gız gaçırmış! Say mı 144
diyon emmoolu?" Şahin 2020: 114 sedefli takunya Zengin hanımla-
sayru Hasta (Çr.) rınca giyilen, tasmaları meşin ya
sayvan 1. Üzüm kurutmak için da sim işli kadifeden hamam ta-
yapılan çardak (Çr.) 2. Çardak kunyası (Çr.)
(Çr.) “Ay doğar eyvan için / Ala sedelemek Mısır, nar gibi taneli
çul sayvan için” Ertekin 2006: 24 yiyeceklerin tanelerini ayırmak
sayvat Asmaları ağdırmak için (Bademce-Ka.)
yapılan ağaç ya da demir düze- sedir (1) Oturmak ya da yatmak
nek (Ka.) "Sayvatından sarkan ak için kullanılan ahşap ya da top-
üzümünden / Yemesine doyum rak set (Oğ.; Or.; Kargı-Os.; Su.)
olmaz Kargı'nın" Aşık 2003: 138 “Sedirde Acem halı / İpeği Urfa
sayyağı Tuzlanmış tereyağı (Ka.; malı” Gösterir 2011: 124
Âşıkbükü-Os.) sedir (2) Kamış yapraklarıyla örü-
sayyağından kıl çekmek Bir işi len bir tür kilim (Su.)
çok kolay yapmak (Os.) seenk ¦ senek (Yeniyapar-İs.)
sazağan (1) Küçük kan çıbanı seerdimli Eğim nedeniyle suyun
(Çr.) hızlı aktığı yer (İs.)
sazağan (2) Soğuk esen yel (Çr.) seertmek Koşmak (Al.; Yenişıhlar-
sazak (1) Kuvvetli, soğuk esen Ba.; İs.) "Goyun seertdi, çoban se-
yel,poyraz (Evci-Bo.; İs.; Âşıkbü- ert-di." Abaz 2004: 107
kü-Os.;Sarimbey-Çr.) "Anlıyorum, seet Saat (Çalyayla-Çr.)
sazak yeli geliyorum de mek isti- sef Kolayca aldatılabilen kişi, saf
yor." Sarıyüce 2006: 19 (İs.; Ka.)
sazak (2) Çıban (Çr.) seferi birlik Seferberlik (Külah-
sazan Soğuk esen rüzgâr (Su.) Al.) “Seferi birlik zamanında cep-
sazlık Bataklık bitkileri (Su.) hede çarpışan askerler için köy-

422
422
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

lerden giyecekler toplanmıştı.” sehim Hisse, pay (Su.; Dutçakallı-


İpek 2021: 51 Çr.)
seflek Saf (Gökçam-Su.) sehniç Düz, küçük, ağzı açık top-
segde Kalçanın üst bölümü (Su.) rak ya da cam kap (Çr.)
segdemek Aksamak (Su.) sehra Piknik (İs.) “Buraya gelir,
seğek ¦ senek (Çr.) hem sehra yapar hem de kiraz
seğem Pay, hisse (Çr.) "Dededen toplarlardı.” Kalayoğlu 2017: 47
kalma araziyi emmi uşağı ile bö- sehsen Seksen (Kuyucak-Me.;
lüşünce, seğemini bizim koyden Çayhatap-Çr.) “Sehsen bin evliya
İpiçürüğün Halil’e sattıydı." Özça- ocağın yahar / Dohsan bin evliya
talbaş 2003: 15 gulbengin çeker” Caferoğlu 1994:
seğertmek Koşmak (Çalyayla Dut- 140
çakallı, Kiranlık-Çr.) "Sen tazı ol, sekçe Kalça, basen (Sarimbey-Çr.)
davşan ekmek, seğert ulaşama." sekde Kalça (Su.)
Oğuz 2007a: 57 sekelemek Tek ayak üstünde sıç-
seğirden Koşucu (Çr.) rayarak yürümek (İs.; Çr.) “Şu
seğirdici Arkadaş (Çr.) tarafa bu tarafa sekelemeye baş-
seğirdim Değirmen arkından çar- ladık.” Demiryürek-Ozulu 2017:
ka giden suyun aktığı dik oluk 156
(Çr.) seki 1. Tahtadan yapılmış oturak,
seğirdim ayları Üç aylar; Recep, sedir, kerevet (Külah-Al.; Yerli-
Şaban, Ramazan (Çr.) köy-İs.; Or.) 2. Yüksekçe yer (Os.;
seğirdim oluğu 1. ¦ seğirdim Su.) “Odaları sekili / Top karanfil
(Çr.) 2. Sulama amacıyla kurulan ekili” Gösterir 2011: 151
su dolabının su kaplarını birbiri sekil Hayvanların ayağındaki ak
ardına boşalttığı ahşap oluk (Os.) leke (Göcenovacığı-Çr.) “Ayağın-
seğirtmek Koşmak (İmat, İsahacı, daki terlikler sekil at tırnağı gibi,
Külah-Al.; Sarimbey-Çr.) “Yârin bir bastığı yere bir daha basmı-
geldi dediler / Seğirttim yalın yor, sekiyor evin içinde.” Gümüş
ayak” Gösterir 2011: 177 1977: 128
seğmen Gelini ana babasının sekilenmek Bir parça oturmak,
evinden almaya giden topluluk ilişmek (Çr.)
(İsahacı, Kıcılı-Al.) “Seğmenleri sekili Ayaklarında ak leke bulu-
dağıldı da kuşandı / Zalim duman nan hayvan (İs.) “Gözleri çakır,
ovalara döşendi” Arısoy 1970: 74 atlarınki gibi sekili bir ayağı.” Gü-
seğricen Peynir kurdu (Çr.) müş 1977: 101
seğrimek Seğirmek (İs.; Âşıkbü- sekirmek Hoplamak, zıplamak
kü-Os.; Palabıyık-Çr.) “Sonunda (Kalecikkaya-Al.)
cansız vücudu seğrimeye başladı.” sekirtmek Koşmak, seğirtmek
Güven 2013: 130 (Çr.) “Bizim at pek sekirdiyor,
seğsenmek Hasmına vuracak gibi rüzgâr gibi gidiyor.” Koşay-Işıt-
yapıp korkutma eyleminde bu- man 1932: 331
lunmak (Os.) sekitmek Ara vermek (Göcenova-
sehem Pay, hisse (Külah-Al.; Su.; cığı-Çr.) “Adımını sekitmeden izli-
Çıkrık, Gökköy-Çr.) yordu onu.” Gümüş 1977b: 1

423
423
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

sekizen Seksen (İs.) “Sede yetmiş, sekümen Merdiven, merdiven ba-


sekizen, dohuzan yaşındaki samağı (İs.)
adamlar galmış.” Abaz 2004: 107 selaser Bir tür peştamal (Çr.)
sekiz memeli serçe hatın Köpek selbes Serbest, özgür (Âşıkbükü-
(Su.) Os.; Gökçam-Su.) “Başlık arttı de-
seklem 1. Kıldan, yünden dokun- yi bir yasa çıkasıymış yeni. Ana
muş çuval (Eskialibey-Ba.; Yağcı- bacı selbese biniyormuş.” Gümüş
lar-Ka.; Su.; Abdalata, Gökköy- 1977: 150
Çr.) 2. Bir insanın taşıyabileceği seldirik Aralıklı (Çr.)
ağırlıkta dolu çuval (Külah-Al.; seldirmek Uzun adımlarla yürü-
Kamışlı-Su.; Karagöz-Çr.) “Bir mek (Çr.)
seklem buğday, bir söbelem man- seldir süldür Düzensiz yürümek
tarınan değişilmez.” Yoksul 2013: (Su.)
149 sele 1. Kulpsuz, yayvan çamaşır
seklemek Ayaklarını tam olarak sepeti (Çr.) 2. Kulplu sepet (Sa-
yere basamamak, aksamak (İs.) rimbey-Çr.) 3. Yıkanmış buğda-
sekmeç Bir çocuk oyunu (Külah- yın suyunu çekmesi için kullanı-
Al.) lan çubuk ya da pedaldan yapıl-
sekmen 1. Ahır ya da ağıllarda ma örgü sepet (Alacahüyük-Al.;
çobanın yatması için yapılan Büyükdivan-Çr.) “Çeten çeten,
yüksekçe yer (Külah-Al.; Su.) iğrat verir güzleri / Selesi, se-peti,
“Koptuğu yer çekiçle düzenlenmiş, hağleri vardı” Kurtoğlu 2006: 14
iki kişinin oturabileceği bir sek- selece Üzerinde sebze meyve
men yapılmıştı.” İpek 2021: 312 kurutulan, ince çubuklardan ya-
2. Ocağın iki yanında yer alan pılan düz, kenarsız örgü (Çal-
kerpiç sedir (Su.) 3. Merdiven yayla-Çr.)
(Su.) selefden Bir şeyi emeksizce elde
seksek Daha çok kızların yere etme durumu (İs.)
çizgi çizerek oynadığı bir çocuk selefe Bedava, karşılıksız (Su.)
oyunu (Evci-Bo.) “Çocukların sek- selempe 1. Serbestlik (Su.)
sek oynarken yaptıkları gibi zıp- 2. Bolluk (Su.) "Parayla selempe
laya zıplaya tuhaf bir biçimde oynuyor." Uçakcı 2006: 372
sekmeye başladı.” Sarıyüce 2006: seleserpe Geniş zaman içinde
87 (Su.)
sekü Yüksekçe yer (Os.) selimiye Üç etek yapımında kul-
sekül Hayvanların kuyruğundaki lanılan bir çeşit kumaş (Çr.)
alalık, değişik renk (Âşıkbükü- selinti 1. Bağ, bahçe ya da evleri
Os.) “Alnı sakar kuyruğu sekül bir sel sularından korumak için top-
düve kayboldu.” Arslaner 2016: rak ya da ağaçtan yapılan engel,
259 set (İs.) 2. Aralıksız yağan güçlü
sekümeç 1. Çevresine göre biraz yağmur (Çr.) 3. Selin getirdiği
yüksekçe olan yer (Ba.) 2. Basa- ağaç, odun (Su.) “Oğlan selinti
mak (Ba.) "Şu tarafın sekümeci tutar / Tutma sel seni yutar” Ay-
daha iyi mi oldu, ne dersiniz?" Şa- tekin 2003: 136
hin 2020: 115 selip dalma ¦ selme (Çr.)

424
424
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

selivermek Birdenbire yükselmek şım ağrır semedir” Ertekin 2006:


(Me.) 41
selkeplenme ¦ serkeplenmek semelek Aptallaşmış (Çr.)
(İs.) semelemek Sersemlemek (Ba.)
sellâ Sel için yapılan iki yanı set ile “Muhammed Ali’den yediği o
yükseltilmiş kanal, yol (İsmail- yumruğu gördün mü? Boksör se-
köy-Çr.) “O büyük selde sellânın meleşti resmen.” Şahin 2020: 115
heç yararı olmadı.” Kerman 1997: semere Saye, yardım, fayda (Kü-
24 lah-Al.; Su.) “Bu evi onun semere-
sellağ ¦ sellâ (Ba.; Su.; Çr.) "İski- siyle yaptım.” Uçakcı 2006: 372
lip’in birçok mahallesinin içinden semirik (1) Bir çeşit ot (Çr.)
sellağ geçer." Şahin 2020: 115 semirik (2) Şişmanlamış, semir-
selle Salya (Su.) miş (Çr.)
selleğü Sel yatağı, sel artığı (Âşık- semirtlek Sazlıklardan toplanıp
bükü-Os.) etli salçalı yemeği yapılan yemlik
selleklenmek Acele etmemek, benzeri bir bitki (Yerliköy-İs.;
oyalanmak (Ba.) “Ne selekleni- Uğ.) “Katıklı aş ile yayık ayranı /
yon iki saattir, tallada fiy çatlıyo Semirtlek, kömeçle eden bayramı”
aslanım!” Şahin 2020: 115 Korkmaz 2021: 220
sellik Toprağın taşınmasını önle- semsem Tarlalarda biten, hoş
mek için dere kıyılarına çalı çırpı kokulu bitki tohumu (İs.)
ile yapılan set (Su.; Karagöz-Çr.) señ Kışın ırmağın üstünde oluşan
selme Açık saçık, çekinmeden, so- ya da akan küçük buz (Âşıkbükü-
rumsuzca (Çr.) Os.)
selmek Pervasızca davranmak, sendirdemek Düşecek gibi olmak,
uygunsuz davranışta bulunmak sallanmak, sendelemek (İs.)
(Külah-Al.) sendiremek ¦ sendirdemek (İs.)
selmin Dokuma aygıtında bezin senek 1. Çam ağacından oyularak
sarıldığı ağaç (Çr.) yapılan su kabı, tahta testi (Es-
sel önünden kütük tutmak Tü- kiyapar-Al.; Evci-Bo.; İs.; Me.;
kenmekte olan bir maldan almak Su.; Büğdüz, Ovasaray, Palabıyık-
(Eskiekin-Çr.) “Toprak mı işledin, Çr.) 2. Koniye benzeyen su fıçısı
tohum mu attın? / Yoksa sel (Büyükdivan-Çr.) 3. Çay barda-
önünden kütük mü tuttun?” (Kur- ğının çok büyüğü (İs.) “Herkes
toğlu) Taşlıova 2008: 365 seneği de bilir ineği de” Yoksul
selpük (1) Gevşek (İs.) 2013: 375
selpük (2) Kendine sahip olama- señeklik Köy evlerinde ayakkabı
yan, iradesiz (İs.) konulan yerin yanında, senekleri
selpük sülpük yürümek Denge- koymaya yarayan yüksekçe bö-
siz, uyumsuz yürümek (Obruk- lüm (Su.; Beydili, Büyükgülücek-
Do.) Çr.) “Seneklikte fırçalar / Yâr
selvis Servis (İs.) "Sirke salatamızı oturmuş saz çalar” Gösterir 2011:
selvis yapıyok." Abaz 2004: 136 258
seme Aptal, sersem, budala (Kü- senelmek Dikleşmek, kaba bir
lah-Al.; Ba.; Gökçam-Su.; Serban- şekilde karşı çıkmak (Ba.) “Daha
Çr.) “Dam üstünde danedir / Ba-

425
425
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dünkü çoçuğum demiyor da gar- sepet biçiminde ağaç örgü ya da


şımda seneliyor.” Şahin 2020: 115 demir kafes (Âşıkbükü-Os.)
senik Suyu çekilmiş, kurumaya sepetlik Kaburga kemiği, göğüs
yüz tutmuş ağaç, meyve (İs.) kafesi (Su.)
seniñ hava Senin gibi (Çavuşoğlu- sepken Dolu (Gölet-Ka.; Alancık-
İs.) “O da benim ahretlidi, seniñ Me.; Karagöz-Çr.) “Sepken tarlayı
hava gelüdü böyle.” Abaz 2004: ezmiş, geçmiş.” www.golet.tr.gg/
138 sepkin Karla karışık yağan yağ-
senir İki dağ arasındaki sırt (Gök- mur (İs.)
çam-Su.; Dutçakallı-Çr.) sepleştirmek Bölük gibi topluluk-
seni süren kim Bir çocuk oyunu ları çevreye, gereken yerlere yer-
(Çr.) “Bizim ellerimizle yaptığımız leştirmek (Çr.)
oyuncaklarımız kadar oyunları- seraylu ¦ saraylı (Bademce-Ka.)
mız vardı; seksek, topal sasak, serçe kanadı Çorum’un yerel do-
hobbacık, seni süren kim, birdir- kuması kenefinin bir çeşidi (Çr.)
bir, dalya, top, okgel, …” Özçatal- serek Meyve kurutmak için ser-
baş 2002: 87 genlerin bulunduğu yapı (Çr.)
senit Üzerinde hamur açılan, mey- sereklemek Meyveleri kurutmak
ve, sebze doğranan tahtatabla için sermek (Çr.)
(Yerliköy-İs.) serem Serum (Örenseki-İs.) “Se-
senmek Bitki ya da meyvenin ta- rem taha, serem taka gurtulma-
zeliğini yitirmesi, büzülmesi, dı.” Abaz 2004: 126
pörsümesi (İs.) seren Kuyu zincirinin bağlı olduğu
sen ne diyon? Bildiğin gibi değil uzun sırık, direk (Çr.)
(Bademce-Ka.) serence Baştan geçen olay, serü-
sepelemek (1) Çiselemek, az az ven (Çr.)
yağmak (Yeşilyurt-Al; Ba.; İs.; serenlik Sergen yapmaya elverişli
Çr.) “Hava bozuk, ara sıra yağ- ağaç (Çr.)
mur sepeledi." Demiryürek-Ozulu sergen (1) Mutfak rafı (Ka.; İs.;
2017: 269 Gölet-Ka.; Âşıkbükü-Os.; Olukya-
sepelemek (2) Serpmek (Yeşil- nı-Su.) “Çivi çaktım gürgene / İn-
yurt-Al.) “Tabak içinde bulunan cir koydum sergene” Aytekin
karışımı da sepeler.” Yöndem 2003: 59
1983: 25 sergen (2) Tahıl, meyve, sebze
sepet Büyük motosikletlerin yanı- serip kurutmaya yarayan yer
na eklenen tek tekerlekli yük ya (İbik-İs.; Me.; Oğ.; Olukyanı-Su.)
da yolcu taşıma bölümü (İs.) “Torunuyla birlikte bulgur kayna-
sepetleği 1. Göğüs kemiği (Bo- tıp sergen yapmışlar.” Demir
ğabağı-Çr.) 2. Bir ölünün sepet 2021: 225
biçiminde kalan kaburga kemik- sergenlik Mutfak rafı (Çr.)
leri (Çr.) “İskelet sepetleği kala- sergi Yere serilen halı, kilim (Al.;
kalmış.” Koşay-Işıtman, 1932: 333 Kargı-Os.) "Oraya sergileri serip
sepetleğü Harmanda koşu hay- oturduk.” Demiryürek - Ozulu
vanlarının çok buğday yemesini 2017: 145
önlemek için ağızlarına takılan sergi üzümü Kalın kabuklu bir
çeşit üzüm (Çalyayla, Ovasaray-

426
426
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Çr.) “Gecenin ilerleyen saatlerinde buk yumuşarsın.” Yoksul 2013:


de ivaz, döngel, sergi üzümü… ye- 306
nilerek sohbet tamamlanır.” Ka- sērtmek Seğirtmek, koşmak (Çr.)
layoğlu 2017: 139 seselmek Tanınmak, adını du-
sergülük Sebze kurutmak için yurmak, ünlü olmak (Çr.)
kullanılan yer (Bademce-Ka.) sēsen Seksen (Çr.)
seri Balkon (Ka.) seslemek 1. Çağırmak, seslenmek
seri ele vermek Kendisine sahip (Körkü-Su.; Evciortakışla, Kara-
olamamak, hastalanınca yatağa hisar, Sarimbey-Çr.) 2. Yüksek
düşmek (Os.) sesle konuşmak (Çr.) “Rüzgarın-
serinceli Sara, sara hastası (Su.) dan gıda alan yaprağım / Sesle-
serincemek Acınacak duruma dim arıya balda birleşek” Şaha-
düşmek (Su.) “Beni sana vermez- doğru 1995: 134
ler / Serinceyip durma oğlan” set Ahşap sedir (Ka.)
Gösterir 2011: 231 seten Tahılın kepeğini ayırmaya
serinmek Kendisi için sermek, yarayan, hayvan ya da suyla
yaymak (Çr.) döndürülen dikey konulmuş de-
serit Sırık kebabı yapılırken kuzu- ğirmen taşı (Alacahüyük, Külah-
dan ya da oğlaktan sızan yağ Al.; Kamışlı-Su.; Çıkrık, Kadıde-
(Gölet-Ka.; Âşıkbükü-Os.) “Serit resi-Çr.) “Bir gan kara patoz ha-
de daha sonradan ısıtılarak ek- lamın evinin avlusundaki setende
mekle yenilmektedir.” Oğuz bulgur çekecektik.” Çalışgan
2006a: 26 2021: 173
serkeplenmek Davranışlarında seten seyrek Ara sıra, tek tük
ağır olmak, oyalanmak (İs.) (Su.)
sermin Dokuma aygıtında bezin setik (1) 1. Üçgen biçimli boncuk
sarıldığı ağaç (Çr.) kolye (Ovasaray-Çr.) 2. Mercana
seroş Sarhoş (Çr.) benzeyen bir çeşit boncuk (Çr.)
serpenek (1) Dam saçağı (Külah, “Fatma'nın setiği güzel.” Tdk
Küre-Al.; İs.; Su.; Kızılhamza-Or.; 1993: 3593
Dutçakallı, Hımıroğlu-Çr.) “Ka- setik (2) 1. Boğum, ek yeri (İs.;
natlandı, Alosmangil’in serpeneğe Âşıkbükü-Os.) 2. Eklem yerleri
kondu varıp.” Gümüş 1977: 111 arasındaki bağlayıcı kemik (İs)
serpenek (2) Kasket güneşliği 3. Hayvanların topukları üzerin-
(Os.; Dutçakallı, Ovasaray-Çr.) deki tırnağımsı çıkıntılar (Âşık-
“Kapıdan içeri girerken, şapkası- bükü-Os.)
nın serpeneğindeki karları da sil- setik (3) Kırık pirinç (Âşıkbükü-
keledi.” Güven 2010: 100 Os.)
serpin Un ya da tahıl ambarı (Çr.) setik (4) Düğme geçirmek için
serselemek Sersemlemek, başı açılan delik, ilik (Kuşsaray-Çr.)
dönmek, sallanmak (Çr.) “Felek sette mette Arada sırada, binde
sillesin yiyen / Ölmese de serseler” bir (Çr.)
Ertekin 2006: 101 sevayi Üç etek yapılan çizgili bir
sertelmek Sertleşmek, dikleşmek tür kumaş (Çr.)
(Alacahöyük-Al.; Âşıkbükü-Os.; sevindirik olmak Birden, çok
Çalyayla-Çr.) “Fazla sertelme ça- sevinçle duyulan heyecan (Çr.)

427
427
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

“Yâr sevindirik olmuş / Yeldirir seyrekleme Seyrek olarak, aralıklı


deli gibi” Gösterir 2011: 142 (Çr.)
sevli Servi (Su.) seyremek Sebze fidelerini bahçe-
sevseri Serseri (Göcenovacığı-Çr.) ye dikmek (İs.)
“Ben seni aç açık mı koyarım ulan seyrengeç Çevreyi seyretmeye
sevseri dedi emmisi, ben seni su- yarayan yüksek yer (Su.) “Eviniz
suz ekmeksiz mi koyarım.” Gümüş de bek seyrengeçmiş.” Uçakcı
1977: 17 2006: 372
sevünç olmak Gerdeğe gireme- seyrennas Düğünlerde perşembe
mek (İs.) “Dāmadı gordün müy- günü verilen yemek (Çr.)
dün sevünç oluyomuş.” Abaz seyretme Sebze fidesi (İs.)
2004: 99 seysana Çeyiz (Su.; Çıkrık, Eski-
seyfi Deliceden az büyük bir çeşit ekin-Çr.) “Seysanası üç kağnıya
avcı kuş (Çr.) büllenir / Töredir gençleri başgöz
seyik (1) Arayıcı (İsahacı-Al.) ederken” Kurtoğlu 1994: 169
“Gece gündüz gezdim seyikler gibi seysenmek Vurmak üzere el kal-
/ Dolandım dağları geyikler gibi” dırmak (Çr.)
Arısoy 1970: 37 sezdeniş Çıkışma, sitem etme
seyik (2) Geyik yavrusu (Seydim- (Kuşsaray-Çr.)
Çr.) “Şu dağda gezdin seyikler gi- sezek Duygun, duyarlı, tez sezen
bi.” Koşay-Aydın 1952: 121 (Çr.)
seyim Pay, hak, hisse (Âşıkbükü- sıcak Hamam (Çr.)
Os.) sıçancıl Kerkenez kuşu (Çr.)
seyip Başıboş, bağımsız (İsahacı- sıçan dişi Bir çeşit tığ oyası (Çr.)
Al.; Su.; Büğet, Çıkrık-Çr.) “Dağ- sıçankulağı Yoncaya benzer bir
larda geyik misin? / Başına seyip çeşit ot (Çr.) “Dağda sıçan kulağı
misin?” Gösterir 2011: 255 / Yâre saldım ulağı” Ertekin
seyiplemek Başıboş bırakmak 2006: 43
(Çr.) “Seyiple gitsin şu hayvanları sıçannama Bir çocuk oyunu (Kü-
yazıya.” Yoksul 2013: 567 lah-Al.)
seyirmek Seğirmek (Çr.) “Nazmi- sıçanotu Yoncaya benzer bir çeşit
ye, oğlanın yüzündeki seyirmelere ot (Çr.) “Sıçanotu yemedi de bu-
şaşmıştı.” Tahir, 2008: 323 nun suratı neden böyle morardı.”
seyirtmek Koşmak (Ba.; Me.) Tahir 2008 : 325
“Seyirt aslanım, sizin tallıya Çer- sıdgan İçten, içtenlikle (Su.)
keşli Memedin kömüş girmiş.” Şa- sıdgıcan İçten, candan (Su.)
hin 2020: 113 sıdırmak Eti yağından, balı pete-
seyis İki, üç yaşında enenmiş er- ğinden ayırmak, sızdırmak (Çal-
kek keçi, koç (İs.; Su.; Çr.) “Se- yayla-Çr.)
yisinen tekeyi birbirine karıştır- sığamak El ile sürmek, sıvamak
ma.” Yoksul 2013: 567 (Çr.)
seyisana Bazı köylerde, düğünler- sığanak Kısa süre yağan yağmur,
de zahire götüren erkek (Gölet- sağanak (Çr.)
Ka.) sığıç Çok sıkı, zorla sığan (İs.)
seyitmek Koşmak (İs.) sığınamamak Çok yiyerek rahat-
sız olmak (Gölet-Ka.) “O kadar

428
428
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

çok yemişim ki sığınamıyorum.” bancı gelmedi emme, bilemedim.”


www.golet.tr.gg/ Şahin 2020: 115
sığınç Sığınan kimse, sığıntı (Çr.) sımırtlak Şaşkın, ne yapacağını
“Senin baba evinde sığınç gibi kal- bilmeyen (İs.)
dığını biliyorum.” Güven 2019: 18 sınañgulu Sınanmış, denenmiş
sığıraltı Sığırların altından alınan (Âşıkbükü-Os.) “Sınañguludu, her
gübre, pislik (Çr.) sene çeltik ekimlerinde hava so-
sığırdili Pişirilerek yenen bir çeşit ğur.” Arslaner 2016: 260
ot (Çalyayla-Çr.) sınankılı Sıkıntılı iş (Su.) “Bu müş-
sığırkuyruğu Sarı çiçek açan, külden bizi bu kız kurtarır ancak
tüylü yapraklı bir çeşit bitki (Çr.) sınankılı bir iş.” Çalmuk 2019:
sığırönü Sığırların toplandığı alan 105
(Çr.) sınap Küçük yapılı bir çeşit elma
sığır südüğü Bir çeşit yastık ya da (İs.; Çr.)
heybe motifi (Alacahüyük, Har- sınar 1. Akraba, yakın (Me.; Or.)
har, İmat-Al.) 2. Eşdeğer, denk (Ka.) 3. Benzer
sıkgın Sıkıcı, bunaltıcı (Su.) (Çr.) “O onun sınarıdır.” Caferoğlu
sıkı Dolma silahlarda barut üstüne 1994: 254
indirilen tıpa (Çr.) sınaşmak Birbirini denemek, kar-
sıkılamak Baskı yapmak, korkut- şılaşmak (Çr.)
mak (Çr.) "Marazlı Derviş’i sıkı- sındı Makas (Külah-Al.; Kayı-İs.;
la… Bu işi başka işe benzetmesin!" Os.; Kamışlı, Yarımsöğüt-Su.; Çık-
Tahir 2004: 217 rık, Karahisar, Sarimbey-Çr.) “Ça-
sıkılcım 1. Korku, baskı, sıkıştır- ğırdım Satı deyi / Sındıyı geti de-
ma (Çalyayla-Çr.) 2. Sıkıntı, bu- yi” Ertekin 2006: 37
nalım, stres (Âşıkbükü-Os.) "Beni sındırıcı Öldüren, katil (Doğla-
de kurtar bu sıkılcımdan, ileri bu- Me.)
yur!" Gümüş 1977: 35 sındırmak Kırmak (Kalecikkaya-
sıkıştırma ¦ sıktırma (Çr.) Al.)
sıklak Sıkıntı (Alacahöyük-Al.) sındu Makas (Ba.) “Eski kara renk-
“Kırk çıkana kadar sıklatı vardır.” li sındular nerdeee, tenekeyi kesi-
Balıkçı 2010: 101 yodu mübarekler!” Şahin 2020:
sıkma Kollu ya da kolsuz korse 115
gibi sıkan kadın yeleği (Eskiali- sıngın Kırılmaya yüz tutmuş (Çr.)
bey, Satıyüzü-İs.; Âşıkbükü-Os.) sınğın Kırık (Çr.)
"Göğüsleri nerdeyse sıkmasını ya- sınık 1. Kırık çıkık (Yazır-Bo.; Ka-
rıp dışarıya uğrayacak…" Tahir rahisar, Serban, Teslim-Çr.) “Sı-
2008: 88 nıklar sarılıp bitmedi yara / Şu
sıktırma Kadınlarca işliğin altına, insanda kar’olacak yüzler var”
gömleğin üstüne giyilen korseye Ercan 1991: 63 2. Dağınık, peri-
benzer bir çeşit delme (Su.; Çr.) şan, acılı (Eskiyapar-Al.; Sarim-
sıldır sıldır Bir yaranın ya da bey-Çr.) “Sizin gibi sınık yari so-
bulaşık bir nesnenin akması için rana / Her dem şad olup da gül-
kullanılır (Çalyayla-Çr.) mez mi dostum” Barışcan 2001:
sımayuş Yüz, sima, çehre (Ba.) “Ne 19
biliyim gızım, sımayuşun bek ya-

429
429
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

sınıkçı Kırık çıkık bağlayan kimse Karagöz-Su.; Çr.) "Sıracalı Sadık'ı


(Külah-Al.; Evci-Bo.; Dutçakallı- pınarın yanında baygın bulmuş-
Çr.) “Uzak dağ köylerinde, sınıkçı lar." Çalmuk 2019: 180 2. Kötü,
olarak tanınmış bir adam vardı.” pis, pasaklı, çıbanlı, sevimsiz kişi
Sarıyüce 2006: 82 (Evcikuzkışla, Karadona, Üyük-
sınır taşı Düğünlerde oynanan Çr.) “Get gız seni almıyom / Sü-
köy seyirlik oyunu (Çr.) müklü sıracalı” Ayhan 2002: 169
sınkırmak Sümkürmek (Çr.) 3. Belalı (Ka.)
sınmak (1) Kırılmak (Serban-Çr.) sıraya dizme Yüzük oyununuda
“Bunlar garip yaşar yok iken suçu yenilen oyuncuları başçıl dene-
/ Sındı kanadımız kolumuz bizim” timinde duvar örme biçiminde
Koçak 1980: 318 sıraya sokup, düzgün durmayan-
sınmak (2) Korkmak, sinmek lara vurarak ceza verme (Çr.)
(Perçem-Al.; Os.; Çukurlu-Su.) sırça Renkli camdan bilezik (Me.)
“Kötüden sındı gönül / Hakikatli sırçan Eğrilmiş ip yumağı (Su.)
yâr ister” Gösterir 2011: 280 sırgat Sayımdan kaçırılan hayvan
sıntarmak Karşı koymaya hazır- (Çıkrık-Çr.)
lanarak beklemek, terbiyesizce sırhalamak ¦ sırkalamak (Ova-
itiraz etmek (İs.; Âşıkbükü-Os.) karapınar-Çr.) “Guru fasilye com-
“Karşıma geçip bir de sıntarma, buldum su. Bi de gertiriken sır-
bir şey olmamış gibi.” Arslaner halamışıñ dokülmüş.” Özdemir
2016: 260 2019: 134
sıntıraç ¦ sunturaç (Âşıkbükü- sırıkçı Kırık sağaltımı yapan kim-
Os.; Çr.) se; kırıkçı (Su.)
sıpa Çocuk (Çr.) “Yârle oyun oyna- sırık kebabı Bir sırığa geçirilen
sam / Fırsat yok sıpalardan” Ay- kuzunun ya da oğlağın özel ocak-
tekin 2003: 26 larda pişirilmesi ile yapılan ke-
sıpara 1. Elifba ya da Kuran'dan bap (Ka.) “Cazgırımız işinin tam
bölünmüş sureler yazılı küçük erbabı / Pek iyidir kuzu sırık ke-
cüzler (Çr.) 2. Kitap (Os.) babı” Oğuz, 2006a: 27
sıpır sıpır Parça parça (Ka.; Çr.) sırım 1. Hayvan derisinden yapı-
“Sıpır sıpır döküldü.” Tdk 1993: lan bir çeşit ip (Su.; Evciortakışla,
3613 Kirazlıpınar-Çr.) 2. Bir çeşit çarık
sıpra Sofra (Kalecikkaya-Al.) yaması (Dutçakallı-Çr.) “Bu sırım
sıraca (1) 1. Bela (Ka.) 2. Azgın şu yatan göndendir.” Türkoğlu
kavgacı çocuk (Ba.; Âşıkbükü- 2007: 162
Os.) “Uyma yavrum sen o sıraca- sırımak Çarıkları sırım ile dikmek
ya, kendin oyna.” Arslaner 2016: (Çr.) “Yoosa gendiñ mi sırıdıñ?
260 Bek böyük sırınmış.” Özdemir
sıraca (2) 1. Geçmek bilmeyen 2019: 70
kötü huylu yara (Âşıkbükü-Os.) sırımlı çarık Bağcıkları dahil, bü-
2. Bir çeşit çıban (Çr.) “Sıracalar tünüyle deriden yapılmış ilkel
belini delik deşik etsin.” Yoksul ayakkabı (Eskiekin-Çr.) “Başı-
2013: 569 mızda kaldı bir eski sarık / Aya-
sıracalı 1. Zayıf ya da sürekli has- mızda kaldı sırımlı çarık” Ertekin
ta, saralı kişi (Külah-Al.; Kamışlı, 1943: 16

430
430
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

sırımsımak ¦ sırınsımak (Çr.) sırtıkara (1) Ağaç kütüklerinin


sırıncımak Sertleşmek (Çalyayla- biçilmesi sırasında en dışta kalan
Çr.) budaklı, bozuk kısım (Beydili-
sırınsı (1) Katı, sert (Su.) Çr.)
sırınsı (2) Ağzı sıkı (Su.) sırtıkara (2) Bir mantar türü (Ba-
sırınsımak Et gibi şeylerin bayat- demce-Ka.)
laması, sertleşmesi (Çr.) sıtara Alın yazısı, şans, baht (Bü-
sırıtmak 1. Ayakta durmak, dikil- yükbolatlı-Su.)
mek (Çr.) 2. Gülmek (Al.; Kalecik- sıtgan Candan, gönülden (Su.)
Me.; Os.; Hacılarhanı-Su.) “Bozuk sıtkı sıyrılmak Güvenini yitirmek,
düzen yürütenin / Haram malla güveni kalmamak (Su.; Çalyayla,
sırıtanın” Piroğlu 1981: 81 Evcikuzkışla, karagöz-Çr.) “Sıt-
sırkalamak Sallamak, silkelemek, kım sıyrıldı, dönüp yüzüne baka-
sarsmak (Çalyayla-Çr.) “Güzel ge- cağım gelmiyor.” Yoksul 2013:
lin çık dala / Dut dalını sırkala” 568
Gösterir 2011: 74 sıtmak Yara ya da benzerlerinin
sırkıntı Süzüntü (Çr.) patlaması, ezilmesi (Çr.)
sırkıtmak Suyunu akıtmak, süz- sıvak Sıva (Su.)
mek (Su.; Çr.) sıvanmak Girişmek, başlamak
sırkmak Suyu süzülmek (Çr.) (Çr.) “Ayağına çabuk olmayan
sırma Toprak alanlarda erkek ço- mahpusaneciliğe sıvanmamalı.”
cukların oynadığı bir çeşit bilye Tahir 2007: 344
oyunu (Çr.) sıvaşkan Bulaşıcı (Çr.) “Sıvaşkan
sırmak Sağlamca dikmek, çitimek bir gaz kokusu yayılmaya, oraya
(Çr.) buraya sinmeye durmuştu.” Gü-
sırpat Giysilerin çok ıslanmış ol- müş 1977: 155
ması (Os.) sıvaşmak Bulaşmak (Çr.) "Otlara,
sırplaşmak Dik olmak, sarplaş- çiçeklere, ekinlere sıvaşmış çiy
mak (Çr.) damlacıkları inci taneleri gibi
sırsalamak Sallamak, sarsmak şavklanıp duruyordu." Gümüş
(İs.) 1977: 76
sırsmak Sallamak, sarsmak (İs.) sıvaştırmak Bulaştırmak (Çr.) “At
sırtağra ¦ sırtıkara (Çr.) hırsızlığını da yaratılış sebebiyle
sırtan Yengeç (Çr.) yüzüne gözüne sıvaştırmıştı.” Ta-
sırtaara Bir cins yenilen mantar; hir 2007: 289
sırtıkara (Ba.) “Geçengün bizim sıvatlamak ¦ sıvazlamak (Ba.;
Kötümeşe’den iki poşet sırtaara Acıpınar, Çalyayla-Çr.) “Yüzünü
topladım.” Şahin 2020: 116 sıvatladıktan sonra işine kaldığı
sırtarık 1. Şımarık, utanmaz (İs.) yerden devam etti.” Şahin 2020:
2. Yerli yersiz dişlerini göstere- 116
rek gülen kimse, sırıtkan (Su.; sıvatlık Köylerde su kıyısına ça-
Çr.) maşır yıkamak için yapılan çev-
sırtarmak Dişlerini göstererek resi örülü üstü açık yer (Gölet-
gülmek, sırıtmak (Ovakarapınar- Ka.)
Çr.) “Sarı dişlerini göstererek kurt sıvazlamak El içi ile bir şeyi düz-
gi-bi sırtardı.” Tahir 2008: 350 ler gibi yapmak, okşamak, sev-

431
431
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

mek (Ka.; Ahmetoğlan-Çr.) “Her yin dedim, Ali’ye iki sıyırdım."


sabah kalktığında un çuvalını Sağmen 2009: 71
yoklardı, iki eliyle çuvalı sıvazlar- sıykal ¦ saykal 1 (Âşıkbükü-Os.)
dı.” Çalışkan 2021: 201 sıymak Bozmak (Çr.) “Orucu sıy-
sıvık Cıvık, sulu, gevşek (Su.) “Ha- dı.” Tdk 1993: 4693
mur sıvık olmuş.” Tdk 1993: 3623 sıypınmak 1. Kayar gibi inmek ya
sıvışmak Kaçmak (Karakaya-Su.; da çıkmak; sarıla sarıla ağaca
Çıkrık, Eskiekin, Sarimbey-Çr.) tırmanmak (Obruk-Do.; Âşıkbü-
“Baş yastığının altından usulca kü-Os.) “Ceviz ağacından sıypın-
alıp sıvışmıştı bahçeye.” Seyda dım emme pantulu da yırttım.”
2006: 42 Şahin 2020: 116 2. Kıç üstü kay-
sıyhırmak Sulu nesneleri son mak (Os.)
damlasına dek sıkmak (Su.) sıypmak Kaymak (İs.) “Sabun
sıyık Çuvaldız (Su.) elimden sıyptı.” Tdk 1993: 3626
sıyırdamak Kuru ot, yaprak, giysi sıyrıncak Kaygan, kayıcı (İs.)
gibi nesnelrin dokunma ya da sızağan Suyu sızdıran toprak testi
sürtünmeyle ses çıkarmaksı, hı- (Çr.)
şırdaması (Çr.) sızgıç Kavrulmuş parça et, kıyma
sıyırgı 1. Gübre atmaya yarayan (İs.) "Kıyma ile sızgıç kavuruyor-
büyük kürek (Su.; Çıkrık, Sey- lar." Demiryürek-Ozulu 2017: 198
dim-Çr.) 2. Kışın dam üstündeki sızılamak Sızlamak (Çalyayla, Ka-
karı küremekte, yazın harman- rahisar, Serban-Çr.) “Koyun kuzu-
daki samanla buğdayı toplamak- layınca / Yaram sızılayınca” Gür-
ta kullanılan tahta araç (Kıcılı, sel 1997: 269
Külah-Al.; Beydili, Çıkrık, Ovaka- sızkıç Kemikli et ya da kıymadan
rapınar-Çr.) "Sıyırgı, yaba, tırmık, kış için yapılan kavurma (Çr.)
dirgen ne bulunduysa onunla giri- si 1. Çocuk oyunlarında çizgi
şildi işe." Gümüş 1977: 93 (Âşıkbükü-Os) “Siye bastın, yan-
sıyırgu Orağı tırpan gibi kullana- dın.” Arslaner 2016: 260 2. Gazoz
rak kavrama yapmadan tek vu- oyununda, çizilen düz çizgi üze-
ruşluk hamlelerle ekin biçme bi- rindeki gazoz kapaklarını çizgi-
çimi, sıyırgı (Âşıkbükü-Os.) “Şerif den çıkarmak için kullandıkları
Çavuş, orağı sıyırguya alınca ne- ayakkabı tabanı (Çr.)
redeyse bir çıkımı bir seferde bi- sibik Uç, köşe (Ka.)
çerdi.” Arslaner 2016: 260 sibotsuz Biçimsiz, gereksiz (Çr.)
sıyırkı Bitlerle yumurtalarından "O ne sibotsuz laf öyle?" Özçatal-
temizlemek için tarağın dişlerine baş 2003: 68
iplik geçirerek saçı tarama işi sifdime Küçük parçalara ayırma
(İs.) (Su.)
sıyırmak (1) Yukarı kaldırmak sifir Yaş bulaşığı, yağ lekesi (Su.)
(sürgülü şeyler için) (İs.) "Oda siftah İlk kez olarak (İs.; Çr.) "Hep-
havalansın, pencereyi sıyır." Tdk si yollu yoluncadır, siftah yaptı-
1993: 3625 ğımız bir iş değil!" Tahir 2004: 67
sıyırmak (2) Şamarlamak (Gök- siftimek Sona kalanı toplamak
çam-Su.) "Ula sen kime küfür edi- (Ka.)

432
432
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

siftinmek Omuzlar oynatılarak sile Ağzına değin dolu, tam (Gölet-


giysi yardımıyla kaşınmak (Çr.) Ka.; Su.) “Mercimek kile kile / Öl-
“Sırtında bit mi var, ne siftinip du- çerim sile sile” Ertekin 2006: 90
ruyorsun?” Yoksul 2013: 570 silecek Lastik silgi (Çr.)
siğdirmek Ayakta işemek (Çr.) silgi 1. Kadınların kullandığı yaz-
siğer kemiği Omurga (Çr.) madan büyük başörtüsü (Kale-
siğilemek (1) Canı yanan köpek cikkaya-Al.; İs.; Os.) “Hüsniye’y-
gibi hayvanların inler gibi ses çı- nen Cevriye’ye silgi gerek.” Özkan
karması (Çr.) 2004: 61 2. Banyo havlusu (Yerli-
siğilemek (2) Madeni kapların köy-İs.)
dokununca ses çıkarması (Çr.) silik (1) Ağaçsız, çıplak yer (Kı-
siğiltilenmek Oyalanmak (Çıkrık- zılhamza-Or.)
Çr.) “Gel orada siğiltilenme şu işi silik (2) Kar dolarak dümdüz gö-
gör.” Tdk 1993: 3631 rünen çukurlar (Çr.)
siğim siğim İnce ince akmak ya da siliklemek Karın çukurları doldu-
yağmak (Kargı-Os.) rarak düzlemesi (Çr.)
siğinti Sızıntı (Su.) silikmek Üzerindekileri düşür-
siğirseği ¦ siğirsek (Çr.) mek için sallamak, silkelemek
siğirsek Sert, sinirli et (Çr.) (İs.)
siğirtmek Koşmak (Su.) silim Uyuşuk (Os.)
siğlenpitik Saklambaç oyunu silinmek Kendini beladan uzak-
(Mislerovacığı-Çr.) laştırmaya çalışmak (İs.)
siğmek Hayvanların işemesi, si- silkinmek Sallanmak, titremek
diklemesi Yerliköy-İs.; (Dutça- (Su.)
kallı-Çr.) "Vadesi gelen it cami silkme Patlıcandan yapılan sulu
duvarına siğermiş." Türkoğlu yemek (Âşıkbükü-Os.)
2007: 166 sille Sepicilerin deri ıslattıkları su
siğnenbitti ¦ sinembitti (Çr.) dolu çukur (Çr.)
siğnenmek Gizlenmek, saklanmak silme Ölçeğin ağzına dek dolu du-
(Os.; Gökçam-Su.; Çıkrık-Çr.) "Öl- rumda olması (Evci-Bo.) “Silme
dürme planını da gizlice karanlık- bir hakla buğday istiyorum.” Yok-
ta siğnenerek dinlemişti." Des- sul 2013: 571
tanoğlu 2006: 57 simidik ¦ similik 1 (İs.)
siham Bir parça (Al.) similek ¦ similik 1 (Palabıyık-Çr.)
sikke Hayvanları bağlamak için similik 1. Uyuşuk, çekingen, ağır
yere çakılan demir ya da ağaç ka- davranışlı kimse (İs.) 2. Sinsi (İs.)
zık (Al.; Eskiköy-Çr.) "Aradığın 3. Aciz, zayıf, şapşal (Ovakarapı-
Arap atı Mecitözü’nün Çorak kö- nar-Çr.) "Kim la bu similik em-
yünde, Çerkez Mehdi Bey’in tavla- mi?" Özçatalbaş 2002: 136
sına sikkelenmiştir." Tahir 2008: simil simil 1. Sessizce gülümseye-
171 rek (Çıkrık-Çr.) 2. Sinsi sinsi (Çr.)
siklet Aşırı kalabalık (Os.) “Ne o simil simil geliyorsun yine
silbir Nazarlık (İs.) diyeceğin bir şey var.” Tdk 1993:
sildir sildir Etekleri yerleri süpü- 3636
rerek (Os.) simirç Karış (Çr.)
simpostan Birden (Çr.)

433
433
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

simsim (1) Ağız kokusu için kul- sinenmek Gizlenmek, saklanmak


lanılan bir çeşit baharatlı hap (Çalyayla, Ovakarapınar-Çr.) “Şo
(Çr.) “Kağıt içinde simsim / Doğ- duvarın dibine sineniyolar, cüvere
ru söyle kiminsin?” Ertekin 2006: içiyolar.” Özdemir 2019: 27
68 singirdemek Sıkıntı çekmek (Çr.)
simsim (2) ¦ sinsin (Ka.) “Simsim “Sinekli göt singirder.” Ertekin
oyunu sırasında davul zurna sü- 1942: 30
rekli çalar.” Aşık 2003: 75 singirşek Yiyeceklerde olması
simsort simsort gitmek İsteksiz gerekenden düşük ateşte piş-
isteksiz yürümek (Os.) mekten kaynaklanan kıvamsızlık
simtiklenmek Oyalanmak, iş ya- (Âşıkbükü-Os.) “Bugün niyeyse
parken tembellik etmek (Âşık- ocakta yemek de sacdaki ekmek
bükü-Os.) de singirşek oldu.” Arslaner 2016:
sin Ölü gömülen yer, kabir (Gök- 260
çam-Su.; Eskiekin, Karahisar-Çr.) sini Düğünde, erkek evinden kız
“Nazar deveyi çölmeğe, insanı si- evine törenle götürülen gelin
ne sokar.” Kerman 1997: 48 giysisi (Kamışlı-Su.; Aşılıarmut-
sinap Acıktan biraz büyük bir çe- Uğ.) “Bayraktar siniyi ilk aldıkları
şit ekşi elma (Çalyayla-Çr.) "Be- yerde selavat getirir.” Yöndem
nim çocukluğumda bağımızda si- 1983: 11
nap elması, gelin elması gibi elma sini bitli Elinden iş çıkmaz (Çr.)
çeşitleri vardı." Ozulu 2016: 78 “Ula şu bizim Osman Ağa da em-
sincan Sivri yapraklı, çalı türü bir me sini bitli yahu.” Tuluk 1991: 2
bitki (Çalyayla-Çr.) sini çıkarma Düğünde, gelinin
sinci (1) 1. Sin kazıcısı (Çr.) giysilerinin törenle kız evine gö-
2. Küçük sin (Çr.) türülmesi (Karahacip-Or.; Su.)
sinci (2) Şimdi (Çr.) sini iletme ¦ sini çıkarma (Aşılı-
sinçi (1) 1. Asık yüzlü, somurtkan armut-Uğ.)
(Su.) 2. Yüz, surat (Çr.) sini kaldırma ¦ sini çıkarma
sinçi (2) Giyim kuşam (Su.) (Yekbas-Bo.)
sinçisiz Biçimsiz, çirkin (Kuşsa- siñil Siğil (Çr.)
ray-Çr.) siñilemek Madeni kapların doku-
sindi Makas (Gökçam-Su.) nunca ses çıkarması (Çr.) "Ne bir
sindik Cıva (Ka.; Su.) ses, ne bir soluk… Siniler sinek
sineklenmek 1. Kuşkulanmak yoktur." Sarıyüce 2004: 9
(Çr.) 2. Suçunu belli edecek ha- sinine tüküreyim Kızılan birine
reketler yapmak (Çr.) söylenen sövgü sözü (Çr.)
sinembitti Saklambaç (Salman- sinirmek Yemeği sindirmek (Su.)
Su.) “Gece sinembitti oynarken gı- “Çok yedim, bir küllüğe çıkayım
zı öptüm ula.” Kerman, 1997: 24 da sinireyim demiş.” Uçakcı
sinenbeç ¦ sinembitti (Çr.) 2006b: 187
sinenbitti ¦ sinembitti (Çalyayla, sinirsek 1. Güç kırılan, kırılmaz,
Ovakarapınar-Çr.) “Güvercin tak- sert (odun gibi nesneler için)
la sinenbitti derken sokağa koş- (İs.) 2. Sert, sinirli et (Çr.)
tuğumuz.” Ozulu 2016: 233 sinitmek Bir engelin ardına giz-
lenmek, siper edinmek (Su.)

434
434
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

sinlek Yeri mezar anlamında bed- Seydim-Çr.) 2. Berberlerğn yüz


dua edilirken kullanılan söz (Kü- yıkadığı leğen (Su.) 3. Süzgeç,
lah-Al.) kevgir (Çıkrık-Çr.) “Sitil sitil yo-
sinmek (1) Alışmak (Çr.) ğurdum / Beş balaban doğur-
sinmek (2) Sığınmak (Gölköy-İs.) dum” Aytekin 2003: 151
"Sinicek gızları va, üş dene." Abaz sival Soru (Yeşilyurt-Al.; Su.; Bal-
2004: 164 tacı Mehmet Paşa-Os.; Çalyayla-
sinmek (3) Uygun düşmek, ya- Çr.) “Bayraktar sival söyleyerek
kışmak (İs.; Ovakarapınar-Çr.) oğlan evinin kapısının önüne ge-
“Bu elbise bana iyi sindi gibi.” lir” Yöndem 1983: 25
Tdk 1993: 3643 sivilci Sivilce (Çr.)
sinmelik Saklanılacak yer (Su.) sivirdenmek Oyalanmak, uğraş-
sinnek Ölümü yaklaşmış kimse mak, az çalışmak (Palabıyık-Çr.)
(Çr.) sivişmek 1. Gizlice kaçmak, sıvış-
sinnenmek Saklanmak, gizlenmek mak (Kargı-Os.; Gökçam-Su.)
(Çr.) 2. Saklanmak (Çr.) “Sofra gördün
sinne sırığı İşe yaramaz adam giriş, dövüş gördün siviş.” Yoksul,
(Eskiköy-Çr.) 2013: 574
sinsile Soy, sülale (Su.; Serban- sivriç 1. Sebze fideleri dikmek ya
Çr.) “Sinsilene dedirme, ıraatça da yerden bir şey sökmek için
dur.” Kerman 1997: 24 kullanılan ucu sivri ağaç (Âşık-
sinsin Geceleri ateş çevresinde, bükü-Os.; Çalyayla-Çr.) “Çiğdem
davul zurna eşliğinde oynanan zamanı sivriçler elimizde Dağ De-
bir çeşit oyun (Eskiyapar, Külah- resi’ni hatta daha uzaklara gi-
Al.; İs.; Beydili, Çalyayla, Eskie- derdik.” Arslaner 2016: 260
kin, Sarimbey-Çr.) “Gaz lambası 2. Ağaçtan yapılan çivi (Dutça-
ışığında sinsin oynanmaz.” Yoksul kallı-Çr.)
2013: 317 sivrik Topraktan yeni çıkmış, ye-
sipcük (1) Bir şeyin sapı, kılçığı, şermiş ekin (Bo.; Gölet-Ka.; Su)
arta kalanı (Ba.) “İyisini siz yidi- sivritme Kalemtıraş, açacak (Âşık-
niz, bana da sipcüğünü bıraktınız bükü-Os.)
ya alacağınız olsun.” Şahin 2020: sivsik Sinsin oyunu (Âşıkbükü-
116 Os.) “Köyün uygun bir yerine siv-
sipcük (2) Kenar, köşe (Ba.) “Şu sik ateşi yakılır.” Arslaner 2016:
sedirin sipcüğünden tutun da 93
öbür odaya taşıyalım.” Şahin sivsiklenmek İsteyerek vakit yi-
2020: 116 tirmek (Os.)
sirken Yapraklarından yemek ya a sivtinmek ¦ siftinmek (Çr.)
yanıç yapılan bir bitki; yaban ıs- siy (1) Çizgi oyununda bir oyun-
panağı (Kıcılı-Al.; Âşıkbükü, Kar- cunun ayağının ya da oynadığı
gı-Os.; Tolamehmet-Çr.) tuğla parçasının çizgiye değmesi
siter etmek Korumak (Dutçakallı- (İs.) “Necla da tam bu anı bekli-
Çr.) yordu: Siy oldu diye bağırdı.” Ka-
sitil 1. Kulplu su kabı, bakraç, kü- layoğlu 2017: 56
çük kova (Külah-Al.; İs.; Kamışlı, siy (2) Üç eteğin etek uçları ya da
Yarımsöğüt-Su.; Fındıklı-Or.; Os.; arka parçası (Oğlaközü-Su.)

435
435
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

siyaset Eziyet, işkence (Külah-Al.) siyez Kaplıcaya benzeyen, hayvan


“Çok siyaset çekti.” yemi olarak kullanılan bir çeşit
siydüme (1) Suda taş yüzdürme tahıl (İs.) “Ye kirezi, al siyezi.”
(Âşıkbükü-Os.) Eker 1940: 14
siydüme (2) Kedi, köpeğin işeme- siyim İnce, hafif yağan yağmur
si, siydirme (Âşıkbükü-Os.) “Ara- (İs.)
banın tekerine köpek siydümüş.” siyim siyim Yavaş yavaş, ince ince
Arslaner 2016: 260 (yağmur yağmak, gözyaşı ak-
siyecek etmek Topluca bir kişiyle mak) (Ba.; İs.; Gökçam-Su.; Çık-
eğlenmek (Çıkrık-Çr.) “Yeter ar- rık, Sarimbey, Teslim-Çr.) “Pen-
tık beni siyecek ettiniz.” Tdk 1993: cereden ufak ufak taş gelir / Ela
3650 gözden siyim siyim yaş gelir” Ak-
siyeç (1) Toprak damların yapımı baş 1983: 76
sırasında, kalasların üzerine dizi- siyinnik Ocaklıkta maşa ya da sa-
len yapraklarından temizlenmiş cayak konulan yüksekçe yer (İs.)
çalı (Külah-Al.; Evci-Bo.) “Tepe- siylim Beceriksiz, sünepe (İs.)
nin eteğinde eski kom öyle duru- siymek (1) Hayvanların işemesi,
yor. Siyeçleri dökülmüş.” Sarıyüce sidiklemesi (Külah-Al.; Obruk-
2006 : 32 Do.; İs.; Gökçam-Su.; Çıkrık-Çr.).
siyeç (2) Karadamlarda alçak 2. Sızma, üstüne sidik kaçırma
korkuluk duvarı (Al.; Bo.) (Os.) “İt kudurunca cami duvarı-
siyeç (3) Fese takılan altınlara ve- na siyer.” Ertekin 1942: 31
rilen ad (Çr.) siymek (2) Sözünden dönmek
siyeç (4) Tarla ya da bağ çevresi- (Serban-Çr.) “Dostluk ikrarında
ne çekilen çalı benzeri çit (Per- duranlar gelsin / Aman ikrarını
çem-Al.; Çukurlu-Su.) “Siyecim siyen gelmesin” Koçak 1980: 168
yıkıldı dağım kalmadı / Gölgeli siynenmek Saklanmak, gizlenmek
saraylı bağım kalmadı” (Aşık Hü- (Ba. İs.) “Ahmakıslatan yağıyor,
seyin) Ercan 1991: 112 gel şu Veli Çavuşlar’ın demüstü-
siyeç (5) Avcıların gizlenmek için nün altına iki dakka siynenelim.”
yaptığı çalı çırpıdan siper (Su.; Şahin 2020: 116
Gökköy-Çr.) siyrek Seyrek (Kalecikkaya-Al.)
siyek Koyun, keçi gibi hayvanların sobalı Don yapımında kullanılan,
kızgınlık dönemlerinde dişilik ya direkleri dört parmak eninde bir
da erkeklik organlarından akan çeşit kumaş (Çr.)
sıvı (Su.) sobelen ¦ söbelen (Güvenli-Çr.)
siyem siyem Rüzgârsız yağan yağ- “Taze bulup yiyebilenler şanslı zi-
mur (Al.) ra dağlarda sobelen olmuyor.”
siyer Pirzola (İs.) Hodul 2019: 69
siyer kemiği Omurga (Çr.) sofra aşı Bulgur çorbası (Su.)
siyerlemek Çeç denilen ekin yığı- sofra atmak Sofra kurmak (Ba-
nını elle düzeltmek (Tatar-Çr.) demce-Ka.)
"Siyerlediğim çecin üstünde ta- soğan erkeği Korkak erkek (Çr.)
vuklar deşinmiş." Gösterir 2020: soğla (1) 1. Bataklıklarda, göller-
42 de suyun çekilmesiyle alttan çı-
kan nemli, bitek toprak (Hacı-

436
436
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

hamza-Ka.; Su.) 2. Hiç sürülüp sohra Sofra (Çr.)


ekilmemiş toprak (Os.) 3. Çayın sohranmak Sokranmak, söylen-
taştıktan sonra çevresinde bırak- mek (Çr.)
tığı mil (Çr.) sohu ¦ soku (1) (Ba.; Kuyucak-
soğla (2) İçi boş, kof, kabuklu Me.; Gökçam-Su.; Çr.) “Name yaz-
yemiş ya da tahıl (Çr.) dım sohuya / Gelen giden ohuya.”
soğla (3) Uzun süre beklemiş Kerman 1997: 24
(Os.) sohulu Pulluk, köten (Ovakarapı-
soğlak İçi boş, kof, kabuklu yemiş nar-Çr.)
ya da tahıl (Çalyayla-Çr.) sohum Lokma (Yerliköy-İs.; Çr.)
soğmak Yormak, üzmek, can sık- “Gızım yürām eziliyo, bi sohum
mak (Âşıkbükü-Os.) “Bunca der- çorba yap da içek.” Tuluk 1991: 2
din arasında en çok şu bebekler sohurdanmak Sokranmak, söy-
soğuyor beni.” Arslaner 2016: 260 lenmek (Çr.) “Ne istiyon? deyi so-
soğna Sonra (Çr.) “Deli Haşim: hurdanmış Hoca.” Çorumevi
Soğna soğna?” Özçatalbaş 2003: 2000: 18.
107 sokancak İğne (Çr.)
soğolcan Solucan (Çağşak, Gök- sokansak İğne (Çr.)
köy, Karagöz-Çr.) sokcül Çocuk oyunlarında sonun-
soğukkuyu Bir çeşit lastik ayak- cu (Çr.) “Sen okcül ol, sen de sok-
kabı (Miyanesultan-Al.; Su.; Çal- cül.” Kerman 1997: 24
yayla, Eskiekin-Çr.) “Geç de oldu sokortu Anlaşılmayan söz (Me.)
bağ çubuğu yanmaz da / Soğuk sokranmak Gönülsüz iş yaparken
kuyuları sürüyor Fatma” (Salim kendi kendine söylenmek, ho-
Örgel) Ercan 1991: 436 murdanmak (Külah-Al.; Ba.; Su.;
soğukluk (1) Semizotu (Al.; İs.; Çalyayla-Çr.) “Vatandaş bir sok-
Âşıkbükü-Os.; Su.; Çalyayla, Dut- randı, iki sokrandı…” Destanoğlu
çakallı, Mustafaçelebi-Çr.) “So- 2006: 78
ğukluktan ister salata, cacık, ister soku (1) Tahıl dövmeye yarayan
yemek yap; gör tadı nasılmış.” büyük taş dibek (Beylice, Yarım-
Yoksul 2013: 575 söğüt-Su.; Acıpınar, Beydili, Eski-
soğukluk (2) Serin yer, mahzen ekin, Palabıyık-Çr.) “Sokuya vu-
(Al.) runca tokmağı, orada tanırsın
soğulcan Solucan (Al.; Su.) ahmağı” Yoksul 2013: 576
soğulmak (1) Sütü kesilmek, suyu soku (2) Bir köy seyirlik oyunu
çekilmek, buruşup pörsümek, (Çr.)
sönmek (Çıkrık-Çr.) “Bu elmala- soku (3) Düğünün ikinci günü
rın hepsi soğulmuş.” Yoksul 2013: (Hisarkavak-Me.)
164 sokuk boyun Kısa boyunlu kimse
soğulmak (2) Kısılmak (Âşıkbü- (Çr.)
kü-Os.) “Çocuklara laf anlataca- sokum Lokma (Kıcılı, Külah-Al.;
ğım diye sesim soğuldu.” Arslaner, Ba.; Kamışlı-Su.; Dutçakallı, Gök-
2016: 261 köy-Çr.) “Yediğimiz iki sokum ek-
sohmak Sokmak (Çayhatap-Çr.) meğimizi elimizden alıyorlar.” Sa-
“Elimi sohtum astara / Elimi kesti rıyüce 2004: 187
destere” Caferoğlu 1994: 141

437
437
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

sokum soyma Düğünde erkek evi- rum’un birinciye gelen mültezimi


nin kız evine kesip gönderdiği et Çakır Kâhyaların Osman Efen-
(Kalecikkaya-Al.) di’nin, hırpadak soluğu düğüm-
sokuntu Pazarlık yapanlardan lendi.” Tahir 2008: 11
başka birinin artırdığı para (Çr.) soluklanmak Dinlenmek (Arpalık,
"Ahmet gelüp de beş lira sokun- Çalyayla, Dutçakallı-Çr.) “Haydar
tuyu sokmasaydı altı yüz otuz li- Çavuş, hele biraz soluklanayım."
raya aldı idim." Tdk 1993: 4701 Çalmuk 2019: 47
sokurdama Homurdanmak, söy- solumak Dinlenmek (İs.)
lenmek (Çr.) som (1) Samanla karışık ekin
sokurdanmak Kendi kendine kız- yığını (Ka.; Âşıkbükü-Os.; Çıkrık-
gınca konuşmak, eleştirmek (Gö- Çr.) “Hamurum yoğrulmadı /
cenovacığı-Çr.) “Dev anası gibi Somlarım savrulmadı” Gösterir
sokurdanıp durma.” Kerman 2011: 118
1997: 24 som (2) Tam dolu, katışıksız (Çr.)
solak Sözden anlamayan, ters “Üç gömlek almış ki, som ipek.”
(Su.) Tahir 2004: 379
solak aşık Hayvanın sol bacağın- somak (1) 1. Taneleri alınmış mı-
dan çıkan aşık (Çr.) sır koçanı (Üçköy, Çıkrık-Çr.)
solaklamak Elin tersiyle birine 2. Taneli mısır başı (Âşıkbükü-
tokat atmak (Çr.) Os.) “Mısır somağı gibi burnu
solgan Güçsüz, gücü tükenmiş var.” Koçak 1938: 8
(Dutçakallı-Çr.) somak (2) Üzüm salkımından ön-
solgu Dibekte, havanda dövme ce oluşan filiz (İs.)
işini yapan tokmak (Ba.; Harun- somat Düğün, bayram gibi önemli
köy-İs.) “Koyde solgular yapar- günlerde yapılan özel yemek
duk.” Abaz 2004: 151 (Su.)
solhu (1) Bulgur dövmeye yara- somun Fırın ekmeği (Su.; Ovaka-
yan ağaç tokmak (Harunköy-İs.) rapınar-Çr.) “Yavan yedim somu-
“Solhu yapıken birisi esgerden nu / Bu dünyanın gamını”Aytekin
gelmiş.” Abaz 2004: 151 2003: 180
solhu (2) Çeşmeden helkelerle su somuncu Güçlü görünmesine kar-
taşınan, omuzlara asılı bir ağaç şın güçsüz, dayanıksız kimse (İs.)
parçası ile uçlarına takılan ipler- somurdak Asık suratlı (Çalyayla-
den, kancalardan oluşan alet Çr.)
(Ba.) “Gız bacım, benim solhunun somurmak Bir yiyeceği kırıntı bi-
sağındaki helkenin dibi delinmiş.” le bırakmadan yemek, emmek,
Şahin 2020: 117 kemirmek (Ba.; Obruk-Do.; Su.)
solku Dibek, havan (Âşıkbükü- “Ya bırak elini somurmayı! Kap-
Os.) kara etmişsin.” Çalmuk 2019: 125
suğan Yürürken, çalışırken çabuk sōna Sonra (Kuyucak-Me.; Su.;
yorulan (İs.) “Değme Arap atları- Serban-Çr.) "Az geçmeden bi dâ
nı soluğan eden Yürük atları var- vurulmuş, sôna bi dâa, emme gı-
dır.” Tahir 2007: 323 racâmış gibi." Çorumevi 2000: 18
soluğu düğümlenmek Soluk ala- sonadan görme Sonradan varlıklı
maz duruma gelmek (Çr.) “Ço- olup, üstünlük taslayan (Çr.)

438
438
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

sonah Araba tekeri yağlamada sormak Emmek (Âşıkbükü-Os.)


kullanılan, boynuzdan yapılmış sormuk 1. Bebeklere, tülbent içine
yağdanlık (Eskiyapar-Al.) tatlı konularak yapılan emzik
son başlık Düğün tarihini belir- (İs.; Su.; Ahmetoğlan, Çıkrık-Çr.)
leme (Karahacip-Or.) “Ben çocuklarımın, torunlarımın
son beşik Ailede son çocuk (Su.) ağzına çok şükür afyonlu sormuk
soncul Sonuncu çocuk, oyuna so- vermedim.” Çalışgan 2021: 117
nuncu katılan çocuk (Çr.) “İptida 2. Bir içeceği boru yardımıyla
kim ökcülüm, ortancılım, soncu- içerken bir çekmede alınan mik-
lum derse oyunda ona göre sıra tar (İs.)
alır.” Tombuş 1940: 28 sorucu Ölenleri sorguya çektiğine
songüz Kışın başlangıç günleri, inanılan melek (Yazır-Bo.; Su.;
kasım ayı (İs.; Akçalı, Kamışlı- Karagöz-Çr.) “İletip de bir zinda-
Su.; Sarimbey-Çr.) “Kimisi son na koyunca / Sorucular gelip sual
güze kimi bahara / Yarı yolda dö- sorunca” Çevik 2007: 80
külecek Fadime’m” Çimen 2005b: sorutgan Asık yüzlü (Su.)
109 sorutmak 1. Ayakta durmak, di-
son horuz Sabaha karşı saat dört kilmek (Külah-Al.; Ba.; Aşdağul-
beş arası (İs.; Su.) Or.; Çalyayla-Çr.) “Bıldır bana ne-
son kesti 1. Hayvanın son yavrusu ler ettin unutma / Annacımda bil-
(Su.) 2. Tavuğun son yumurtası mez gibi sorutma” Gösterir
(Su.) 2008/84: 11 2. Yüzünü asarak
sonlama Bir kız için son kez dü- oturmak (Yerliköy-İs.)
nürlüğe gitme (Aşılıarmut-Uğ.) sovalak Kof, içi boşalmış, çürük
sonralayım Daha sonra (Göceno- (Çıkrık-Çr.)
vacığı-Çr.) “Sonralayım, bunda sovan Soğan (Çr.) “Acı sovanı yiyen
bir iş var, demişsin sen. Çıkmışsın değil, doğrayan bilir.” Gürsel
kıyının üstüne ki, işler kötü.” Gü- 1997: 247
müş 1977: 55 sovuk Soğuk (Sevindikalan-Çr.)
soöd Söğüt (Su.; Güvenli-Çr.) “Ka- “Ula Gazi gudurdun mu sen? Bu
vak ışgını yoodu öğretmenim, ben sabileri sovukda dorduracan he-
de soöd ışgını getüdüm.” Hodul ri.” Özcan 2021: 6
2019: 110 sovulmak (1) Su toplamış yaranın
sōra Sonra (İs.) “Duza ısladukdan ya da şişkin bir nesnenin içinin
sōra ölçüyoñ.” Abaz, 2004: 135 boşalması, sönmesi (Çr.)
sōret 1. Fotoğraf (Çr.) “Tapu için sovulmak (2) Yumurtanın bo-
üç, nüfos kâadı için iki sôret.” zulması (İs.)
Kerman 1997: 25 2. Yüz, suret soya 1. Dik, yüksek (Çıkrık-Çr.)
(Çr.) "Bu kazma çok soya." Tdk 1993:
sorguç (1) Sorgulayıcı, sorguya 3668 2. Eğik, yamuk (Su.) 3. Ya-
çeken (Âşıkbükü-Os.) tık, eğimli (Çr.)
sorguç (2) Çok emen (Âşıkbükü- soygun(1) Kavurmalık et (İs.)
Os.) “Dana anasını sorguç gibi soygun (2) Ölünün üzerinden çı-
sormuş.” Arslaner 2016: 261 karılan giysiler (Gölet-Ka.; Bo-
sorgun Birbirine yapışmış ağaç ğazkaya-Me.)
(Yenişıhlar-Ba.)

439
439
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

soyha (1) Erkeğin üreme organı söbe (1) Yumurta biçimi, oval
(Çr.) “Soyhasında babalar çıka- (Ba.; Yerliköy-İs.; Ovakarapınar-
sıca!” Yoksul 2013: 577 Çr.) “Yüzü bana da biraz söbe gibi
soyha (2) Kızma ünlemi (Al.; Ba.; geldi. Bizim Menderes beğenmez
Aşağıfındıklı-Su.) “Yırttılar iki bu gızı.” Şahin 2020: 117
bacağımı soyhalar!” Sağmen söbe (2) Çocuk oyunlarında “gör-
2009: 79 düm, yakaladım” anlamında söy-
soyha (3) ¦ soygun 2 (İs.; Su.; lenen söz (Su.)
Gökköy-Çr.) söbek (1) Bulgurun iri çekilmesi
soyka (1) ¦ soyha (1) (Çr.) için baltacığın altına konularak
soyka (2) Olumsuz bir durumu, yükselmesini sağlayan topak-
nesneyi, kavramı anlatmak için lanmış ıslak bez (Su.)
söylenen söz (Os.; Yarımsöğüt- söbek (2) El değirmenlerinde alt
Su.) “Soyka bir türlü dırık tutmu- taşın ortasındaki ağaç çivi (Çr.)
yor.” Yoksul 2013: 577 söbelek (1) ¦ söbe (1) (Hacıham-
soyka (3) ¦ soyğun (Al.; Os.; Ka- za-Ka.)
mışlı-Su.; Dutçakallı-Çr.) “Soyka- söbelek (2) Yenebilen bir mantar
nı başına çalsınlar.” Yoksul 2013: cinsi (Ka.) "Söbelek, elicek, koç
577 mantarını / Toplamaya doyum
soykuntu Ölünün üzerinden çıka- olmaz Kargı'nın" Aşık 2003: 138
rılan giysi (Elmapınar-Me.) söbelem ¦ söbelen (Karagöz-Çr.)
soylamak Soyunu araştırmak “Bir seklem buğday, bir söbelem
(Çr.) mantarınan değişilmez.” Yoksul
soymuk 1. Çam ağacının dış kabu- 2013: 149
ğu altındaki yenilebilen bölüm söbelemek Saklambaç oyununda
(Ba.; İs.; Bademce-Ka.; Os.) “Koca kaleye ebeden önce gelmek, so-
çamın tomruğu / Pek hoş olur belemek (Çr.)
soymuğu” Gösterir 2011: 314 söbelen Kırlarda, dağlarda biten
2. Asma, pür gibi ağaçlarla mısır iri, yumurta biçiminde bir çeşit
sapı gibi bitkilerin soyulan ka- mantar (Çr.)
bukları (Âşıkbükü-Os.) söbeltmek Yumurta biçimi ver-
soypunmak Birden kendini ka- mek, ovallaştırmak (Çr.) “Dünya-
çırmak, sakınmak (Çıkrık-Çr.) yı söbeltip de karnına mı soka-
"Sopa vururken soypundu da sopa cak.” Ertekin 1944: 30
başkasına değdi. " Tdk 1993: söbesarı Sarı, uzun erik (Beydili,
3670 Çalyayla, İsmailköy-Çr.)
soyuh ¦ soyuk (Çr.) söbü ¦ böbe (1) (Ka.; Su.) “Gerek-
soyuk Soyulmuş, yüzülmüş (Çr.) tiği zaman tatlılaşan söbü yüzü
soyutmak Giysilerini çıkarmak, az-gındı.” Sarıyüce 2004: 114
soymak (Dereyazıcı, Kıcılı-Al; söbücek ¦ söbek (2) (Çr.)
Akçalı-Su.; Evciortakışla-Çr.) “Es- söğek söğek Arkası arkasına (Çr.)
ti deli poyraz dalıma yine / Soyut- söğôt alması Tatlı bir elma cinsi
tular yaprağımdan, dalımdan” (İs.)
Arız 2005a: 185 söğül Ayakta durma, dikilme (Çr.)
sozumak Ayakta dikelmek (Kale- söğülmek Ayakta durmak, dikil-
cikkaya-Al.) mek (Çr.)

440
440
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

söğünmek Sönmek (Gökköy, Ser- sölpümek Pörsümek, sarkmak


ban-Çr.) “Neden bu günlerde aş- (Ba.; İs.; Çalyayla-Çr.) “Aldığın
kım söğündü / Muhammet Musta- baldırcanlar sölpümüş. Bunları-
fa gel icra eyle” Koçak 1980: 20 nan karnıyarık yapılmaz.” Şahin
söğürtmek Koşmak, seğirtmek 2020: 117
(Âşıkbükü-Os.) sömelek (1) Bebek kundağı (De-
söğüt yaprağı Bir çeşit tığ oyası reköy, Eskialibey-İs.; Kamışlı-
(Çr.) Su.) “Sömelekli demek, aynı za-
söhbet gezmek Yemekli toplantı manda belekli demektir.” Balıkçı
yapmak (İs.) 2010: 97
sökel 1. Ateşli bir hastalık, humma sömelek (2) ¦ söbe (1) (Çr.)
(Karakeçili-Çr.) 2. Sakat (İs.) 3. sömürmek ¦ somurmak (İs.)
Bedende yara ya da çıban oluş- söngüt Su kaplarında biriken ki-
turan, geçici, ateşli hastalıkların reç (Çalyayla, Çıkrık-Çr.) “İnsanın
tümü (Çr.) "Çok şükür hasta söke- içini söngüt yapıyor bu bizim su.”
limiz de yok." Aksu 2013: 23 Gümüş 1977: 125
söker ¦ sökel 3 (Çr.) söp salkı konuşmak Düşünme-
sökerce ¦ sökel 3 (Çr.) den konuşmak (Os.)
sökmek Filizlenmek, yeşermek sörpümek Pörsümek (Çr.)
(Âşıkbükü-Os.) “Geçenki sıcak- sötçü Laf getirip götüren (Ka.)
larda kuruyan asmalar tekrar söve 1. Kapı ya da pencerenin
söktü, yapraklandı.” Arslaner yerleştiği kasa (Külah-Al.; Su.) 2.
2016: 261 Yükü tutmak için arabanın ya da
sökü Alçak ayaklı, arkalıksız is- kanının dört yanına dikilen direk
kemle (Su.) (Çr.) “Söveler sağlam olsun ki, yük
sökün etmek Birdenbire görünüp taşıyabilsin.” Yoksul 2013: 578
arkası kesilmeden gelmek (Eski- sövmük Küfür (Bademce-Ka.)
yapar-Al.; Çıkrık, Serban-Çr.) “Sö- “Aha babaañ sahalına deyi başla-
kün etti dağdan yürüdü zorba / yıp bildiği bütün sövmükleri saydı
Heybetinden buna sual sorulmaz” arkasından.” Gösterir 2020: 42
Koçak 1980: 263 söye Ahşap ev yapılırken duvarla-
söküntü ¦ sökel 3 (Çr.) rı tutması için dikilen iki yanı
söllüm söklüm Uyuşuk, sünepe oyuk direkler (Sarimbey-Çr.)
(Çr.) “Ferik Nenem birez söllüm söyek söyek Küme küme, bölük
soklümdü / Zekiye’nin evi dıklım bölük (İs.)
dıklımdı” Kurtoğlu 1998: 13 söyen Bağ, bahçe çitlerinde kulla-
sölpük 1. Kötü giyimli, kılıksız, nılan uzun kazıklar (Ka.)
düzensiz (İs.; Os.; Su.; Çıkrık-Çr.) söyhürmek Sönmek (Çr.)
“Köylü ona Sölpük adını taktı.” söyke (1) Eğri yer, bayır, yamaç
Sarıyüce 2004: 35 2. Uyuşuk, dal- (Çavuşçu-Su.)
gın, çekingen kimse (İs.; Dutça- söyke (2) Oturmaya uygun köşe
kallı-Çr.) 3. Gevşek, pörsük, sar- (Su.)
kık (Ba.; Su.) “Akçalar sölpük olur söyke (3) İşin gereği (Os.)
/ Can yakar kara kızlar” Ertekin söykenmek Uzanmak, yatmak,
2006: 116 yaslanmak (Ba.; Sarıcalar-Su.)
“Şöyle arkana söyken, emanetçi

441
441
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

gibi oturma gardaşım.” Şahin lan bekçi (İs.) “Subaşı tarafından


2020: 117 keşik yapılır.” Kalayoğlu 2017: 13
söykünmek Büzülmek (Su.) subay sırması Bir çeşit tığ oyası
söylenti Laf, söz, dedikodu (Çık- (Çr.)
rık-Çr.) subut Verdiği sözü yerine getir-
söyletmelik 1. Evlileme töreninde mek (İs.)
kayınbabanın güveye verdiği ar- sucu Şarap, rakı gibi alkollü içkiler
mağan (Ka.) “Damat söyletmeli- (Çr.)
ğini aldıktan sonra sofraya otu- sucuk (1) Kışın saçaklardan sar-
rur.” (Aşık 2003: 74 2. Gerdek ge- kan buz (Ovasaray-Çr.) “Çatıların
cesi gelini konuşturmak için gü- kenarlarından sarkan buzlara
veyin verdiği armağan (İs.) sucuk derdik.” Tuluk 1991: 2
söynük Cansız, uyuşuk (Acıpınar- sucuk (2) Pekmez, nişasta, ceviz
Çr.) içi ile yapılan tatlı bir yiyecek;
söyündürmek Söndürmek (İs.; köme (Su.)
Göcenovacığı, SerbanÇr.) “Püf sucukluk Kurdele üstüne tek ya
diye kör kandili de söyündürüp da çift sıra altın dizilmiş uzunca
yattılar.” Ertekin 1946: 21 kolye (Su.)
söyünmek Sönmek (Akçalı, Çu- sucukmak (1) Suçluluk duymak,
kurlu-Su.; Sarimbey-Çr.) “Yüre- utanmak (Çr.)
ğim yana yana / Bir gün olur sö- sucukmak (2) Susamak (Çr.)
yünür” Ertekin 2006: 32 su çarkı Tahtadan yapılan çarkın
sözgelimi Sözüm ona, söz gelişi ucuna takılan çivilerin çark dön-
(İs.; Su.) dükçe yana konulan tokmaklara
söz kesme 1. Evliliğe karar verme çarpmasıyla ses çıkardığı oyun-
(Su.) “Söz kestik, ama bakalım cak (Çr.)
düğünü görebilecek miyiz?” Yok- sudak Salya (Çr.)
sul 2013: 579 2. Düğün tarihini sudorlu Ağırbaşlı, onurlu (Çr.)
belirleme (Karahacip-Or.) su dökesi gelmek Çişi gelmek
sözün söykesi Sözün gelişi (Os.) (Dutçakallı-Çr.)
“Sözün söykesi gibi söylenen bu su dökmek İşemek (Âşıkbükü-Os.;
sözleri Rasih Dayı öyle usturuplu Çalyayla-Çr.) “Su dökerken bes-
söylerdi ki…” Saraçer 2000: 339 mele çekmeyi unutma.” Güven
sözünü balla kesmek Konuşan 2013: 226
kimsenin sözünü keserken izin su dökmeye gitmek Tuvalete
istemek (Çr.) gitmek (Çalyayla-Çr.) “Her sefe-
su Huy, yaradılış (Su.) “Huyuna, rinde avluya çıktı, ayak yoluna
suyuna git.” Uçakcı, 2006: 373 küçük su dökmeye gitti." Tahir
sualtı Sulak yer, yakınından dere 2006: 129
ya da ark geçen tarla (Çr.) "Üç sufa Sofa (Al.; Bo.; Os.)
beş tarladan, su altındaki arpalık sufat Yüz, çehre (Serban-Çr.)
neyse ne ama geri kalanları çok- “Metheyleyim o mübarek sufatın /
tan ayrık kitledi." Tahir 2006: 9 Ehline ayandır, naehle batın” Ko-
subasığı ¦ sualtı (Çr.) çak 1980: 28
subaşı Bağ bahçe gibi yerlerin su- sufra Sofra (İs.; Su.; Çalyayla, Ser-
lama sırasını gözetmek için tutu- ban-Çr.) “Ye gız, aha sufra bak

442
442
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

babalı boynuña. Ye zefil olma.” sulukluk (1) Havlu gibi kurulanı-


Özdemir 2019: 41 lan bez (Çr.)
sufraltı Yer sofrası kurulurken sulukluk (2) Oda içinde yıkanılan
tablanın altına serilen örtü (İs.) yer (Or.)
suğlu 2,5 metre uzunluğunda suğ- suluman Hafif sulu (Su.)
lu denen çam ağacına geçirilip sulusepkin Yağmurla yağan kar
germeç yapılarak pişirilen koyun (Al.)
ya da kuzu kebabı (Çampınar- suluzırtlak İyi pişmemiş sulu ye-
Os.) mek (Çr.)
suğmak Darılmak, küsmek, so- suluzırtlan ¦ Suluzırtlak (Çr.)
murtmak (Çr.) “Hafız’ın başı yer- suma Yüz, surat (Çıkrık-Çr.) “Ha-
den kalkmıyor, suğuyordu öyle.” san'ın suması aynı bizim arkada-
Gümüş 1977: 147 şa benziyor.” Tdk 1993: 3693
suğumsuz Aç gözlü, doyumsuz sumay Yüz, surat (Hımıroğlu-Çr.)
(Eskiköy-Çr.) sume Ezber (Sarimbey-Çr.)
suğutmak Sessizlik içinde sinirli sumsa Yumruk (Al.; İs.) “Bir sum-
tavır almak (Os.) sada carkıdak uçtu.” Yoksul 2013:
suiti 1. Porsuk (İs.) 2. Susamuru 149
(Os.) sumsah Yumruk (Aşağıfındıklı-
sukan Otlak (Çr.) “Sığır şimdi su- Su.)
kandadır.” Koşay-Işıtman 1932: sumsak Yumrukla dürtme, vurma
350 (Su.; Gökköy-Çr.) “Çak ağzına
sukesen Toprak altında tüneller sumsağı, elinden ekmeğini al.” Sa-
açarak gezen, kirli sarı renkli, iri rıyüce 2004: 345
bir böcek, kestenkelle, arkkesen, sumsuk Yumruk (İs.; Yarımsöğüt-
danaburnu (İs.) Su.) “Öksüzün başından sumsuk
sulaan Sulak yer (İs.) eksik olmaz.” Koşay - Işıtman
sulağan Sulak yer (Çr.) 1932: 350
sulağı 1. Sürahi (Çr.). 2. Bahçe sumsuklamak Yumruklamak,
sulamaya özgü alet (Çr.) yumrukla vurmak (İs.; Kargı-Os.)
sulak Süzgeçli teneke (Çr.) sumuk Kemik (Çr.)
suleyli Düzensiz, dağınık (Çr.) sunak Sulu yiyecekleri yemek için
sultan küpesi Bir çeşit mekik yufka ekmekten koparılarak ka-
oyası (Çr.) şık biçimi verilen lokma (Su.;
sulugôz Her şeye ağlayan (İs.) Beydili, Çalyayla, Ovakarapınar,
suluk (1) Hamam takımı, hamam Turgut-Çr.) “Alışkın olmadığın-
havlusu (Çr.) “Yunakta yıkanınca dan sunakla â paklayı bi tüllü yi-
suluğunan iyice bir silin, kurulan.” yemedi.” Kerman 1997: 25
Yoksul 2013: 663 suncukmak Yutkunmak (Su.)
suluk (2) Oda içinde küçük banyo, "Kele coştar bacım, suncuhmana-
gusulhane (Oğlaközü-Su.) mıyom bak hele." Çalmuk 2019:
sulu kızartma İçine kıyma, soğan, 30
maydanoz konan yufka ekmeği- sundu Makas (Ka.)
nin dört köşe katlanıp kızartıl- sundurma Üstü kapalı balkon,
masıyla hazırlanan yiyecek (Çr.) evlerin önündeki taşlık (Kalecik-
kaya-Çr.) “Evlerinin sundurmala-

443
443
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

rında Türkçe tangolar söylerdi.” su sıyırtmak Bağ bahçe sulamak


Seyda 2006: 88 için suyu hattan yerine kadar ge-
Sungullu üzümü Yuvarlak küçük tirmek (İs.)
taneli, pembe renkli şaraplık, sir- su sulamak Tarla, bahçe sulamak
kelik bir üzüm cinsi (İs.) (Bademce-Ka.; Çalyayla-Çr.)
sunturaç Nalbantların hayvan tır- susun Ekmek (Çr.)
nağını yontmakta kullandıkları susün Ense, boyun arkası (Çr.)
araç (Çr.) sutaşı Bir çeşit iğne oyası (Çr.)
sunturlu 1. Karışık, zor (Os.) “Ba- suudürmek Dediğini yaptırmak
ba baskısının en sunturlusu altın- (Çr.) “Sen de baña iyi suudürmeye
da iken bu ataklığın kendisine ne- başladıñ fargında mısıñ?” Özde-
reden, nasıl geldiğini araştırıyor, mir 2019: 134
bulamıyordu.” Seyda 2006: 225 suva Sıva (Çr.)
2. En iyi, meşhur (Çr.) “Çerçilerin suvağcı İki ucuna helke takılarak
en sunturlusu Abidin Ağa’ydı.” Öz- omuzda su taşımak için kullanı-
çatalbaş 2002: 13 lan ağaç alet (Su.; Gökköy, Kara-
supa Sıpa, eşek yavrusu (Çr.) göz-Çr.)
“Goma Kerim supanı, supan beni suval Soru, sual (Mislerovacığı-
süper.” Caferoğlu 1994b: 117 Çr.) “Aşık Halil araştırdım / Suval
suratı kasap süngeriyle silin- ettim soruşturdum” Oğuz 2007b:
mek Utanması arlanması olma- 60
mak, yüzsüzlük (Çr.) “İşte buna suvan Soğan (Al.; Gökçam-Su.; Çal-
suratı kasap süngeriyle silinme yayla, Dutçakallı, Eskiekin Gök-
derler ki utanmanın arlanmanın köy-Çr.) “Bi dutam da yeşil suvan
şuncacığı kalmamış demektir.” al, yufga ekmanen yeyin bi eyi.”
Tahir 2007: 388 Özçatalbaş 2002: 27
surgubat Karın bölgesinde oluşan suvarmak Sulamak, su içirmek
yeğin ağrı (Su.) "Karnımı bir ka- (Ba.; İs.; Su.) “Susadıkça yâr beni
patak. Surgubat takatimi bırak- / Gerdanından suvardı” Gösterir
mıyor." Çalmuk 2019: 30 2011: 122
sursucuk Çok ıslanma için (Çr.) Suvas Sivas (Çr.) “Şurası yaz köşe-
susa Ana yol, şose, asfalt yol (Ka.; si, şurası gış köşesi, endi getti Su-
Âşıkbükü-Os.; Su.; Çıkrık-Çr.) vas paşası.” Caferoğlu 1994b: 116
"Sen saat dohuzda susaya çıh." suvaşmak ¦ sıvaşmak (İs.)
Özdemir 2019: 138 suvaşuk Birine takılıp ondan ay-
susak (1) Sukabağından oyulmuş rılmamayı huy edinen kişi, sı-
maşrapa (Doğla-Me.) vaşık (İs.)
susak (2) ¦ sunak (Ba.; İs.; Bey- suvat Su içme yeri (Çr.) “İt iti su-
dili, Çalyayla-Çr.) "Yufka ekmeği vatta bulur.” Yoksul 2013: 407
sulu yemeklerde susak yapılarak suvuk Soğuk (Kalecikkaya-Al.)
tüketilirdi." Kalayoğlu 2017: 184 suyu çıkmak Çok terlemek (Ba-
susak (3) Susamış (Su.) demce-Ka.)
su salamak Tarla sulamak (Al.) suyuna pilav salınmamak Güve-
susaştım Susadım (Al.) nilmemek (Çalyayla-Çr.)

444
444
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

su yutgunu Uzun süre su içinde sülempe oynuyo.” Uçakcı 2006:


kalıp su emdiği için yanmayan 220
ağaç (İs.) sülenke Yassı küçük taş (İs.)
südü bozuk Soysuz (Çr.) sülepe Sünepe (İs.)
südük Sidik (Kargı-Os.; Çalyayla- süllenmek 1. Gününde bitirilme-
Çr.) “Südüğü durasıca, bula bula yen işin öylece bekletilmesi (İs.)
benim oğlanı mı bulmuş düvecek.” 2. Hastalığın iyileşmesinin uza-
Şahin 2020: 118 ması (İs.) 3. Bir yerde boş yere
südüklemek İşemek (Kargı-Os.; uzun süre kalmak, oyalanmak
Çalyayla-Çr.) “Su içer südüklemez (Ba.) “Gitme dedim şu Gölbaşı’na,
/ Tavuk.” Gürsel 1997: 262 diynemedi. Beş senedir orda sülle-
südüklü Hovarda (Eskiekin-Çr.) niyo.” Şahin 2020: 118
südüklüğü tutulmak Sidik yolları süllüm Sünepe (Çr.)
kapanmak, işemekte güçlük çek- süllüm büklüm Dağınık, düzensiz,
mek (Do.) “Südüklüğün tutulsun.” kılıksız (İs.)
Oğuz 2007a: 58 Sülük Süleyman (Çevreli-Al., Çal-
süflü Kılıksız, pis kılıklı (İs.; Çr.) yayla-Çr.) “Bak Sülük Emmi de
“Senin gibi süflüyü / Hangi koca geliyor.” Ozulu 2013: 50
boşamaz” Gösterir 2011: 322 sümbül Kışın saçaklardan sarkan
süğlim ¦ süğlüm (Çr.) buz (Çr.)
süğlüm 1. Göğüs çökük, omuzlar sümbürşek Şimşek (Âşıkbükü-
çıkık, boyun eğik biçim için (Çr.) Os.) “Yine sümbürşek yalabıdı.”
“Dedem de eycesinden ihtiyarladı Arslaner 2016: 261
süğlüm bir koca oldu.” Tdk 1993: sümdük ¦ sümtük (İs.; Os.; Su.)
4710 2. Her yönüyle orantılı, çı- "Şu adam amma da sümdük." Ba-
kıntısız sevimli yüz tipi (Âşıkbü- şaran 1974: 93
kü-Os.) sümdüklenmek Arsızlık, pisbo-
süğlün İnce, uzun, düzgün olan ğazlık etmek, bir yere istenmedi-
(Me.) ği halde sokulmak (İs.)
süğsün Ense (Os.) "Süğsüne bir sümek sümek Sıvıların özlü ol-
vurursam görürsün." Başaran ması, sünmesi için (Çr.) “Bala ka-
1974: 94 şığı daldırınca sümek sümek sü-
süğük Kemik (Çr.) meklenir.” Tdk 1993: 4711
sühlü Giyim kuşamına özen gös- sümeklenmek Bal, yoğurt, ağda
termeyen (Os.) ya da benzerlerinin sünmesi,
süklim ¦ süğlüm (Çr.) damlaların uzaması (Çr.)
süksün Ense (Yenişıhlar-Ba.; İs.; sümmek Küçük görmek, isteme-
Yağcılar-Ka.) “Dooru dur, yoosam mek (Çr.)
baban süksününe yapıştıracak sümsük (1) 1. ¦ sümtük (Kargı-
yumruğu oolum.” Şahin 2020: 118 Os.; Çıkrık-Çr.) 2. Sevimsiz, usan-
sülahi Sürahi, su kabı (Kargı-Os.; dırıcı, üzsüz (Gökçam-Su.; Çıkrık-
Çr.) Çr.) “Senin o sümsük, şebek kızı
süleke Hamamda, baş altına konu- nasılsa doğurdun, sonra durdun.”
lan tahta parçası, kütük (İs.) Seyda 2006: 99
sülempe Yassı taşlarla oynanan sümsük (2) 1. Yumruk (Çopraşık-
kaydırak oyunu (Çr.) “Pareynen Al.; Acıpınar, Dutçakallı-Çr.)

445
445
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

2. Yumrukla birisini kakışlama Çıkrık-Çr.) 2. Yağda pişirilmiş


(İs.; Os.) çökelek (İs.; Su.)
sümsük vurmak Yumruklamak, sündürmek Bir şeyi çekerek uzat-
yumrukla vurmak (İs.) mak, esnetmek (Yerliköy-İs.)
sümsüm Sinsi, asalak (Su.) “Düşüme giriyor herif, boynumu
sümtük (1) Açgözlü, her gördü- tutamlayıp sündürüyor.” Gümüş
ğünü isteyen, utanmaz (İs.; Âşık- 1977: 50
bükü-Os.; Çr.) sündürük Yağda pişmiş peynirli
süktük (2) Ağaçtan yapılmış su yumurta (Çr.)
kabı, maşrapa (Çr.) sünepe Beceriksiz, elinden iş gel-
sümsük (1) Sünepe, mıymıntı meyen (İs.)
(Ba.) “Gız; beni gaçur dimiş emme süngürşek Şimşek (Ka.) “Süngür-
bu sümsük cesaret edememiş.” şek çakıncı hırsızla goz goze gel-
Şahin 2020: 118 dik, gorhudan ödüm yarıldı.” Gös-
sümsük (2) Sırta ya da yana vuru- terir 2020: 42
lan yumruk (Ba.; İs.) “Duşgasına süngüsü düşük Omuzları düşük,
bi sümsük çakdım, hemen yere süklüm püklüm (Çr.) “Gidişindeki
yuvarlandı.” Şahin 2020: 118 ezik, süngüsü düşük kişi değildi
sümüder Kırmızımtırak, küçük baba.” Seyda 2006: 263
taneli sert buğday, sümter (İs.) süngüt ¦ söngüt (İs., Os.; Kuşsa-
sümükleğen Sümüklüböcek (Çr.) ray-Çr.)
“Bahçede sümükleğen / Topladım sünğüç Islanmış, kirlenmiş nesne
iki leğen” Aytekin 2003: 42 (Çr.)
sümüklü Her şeye ağlayan (İs.) sünme Teras (Çr.)
sümüklüböcük Salyangoz (İs.; sünmek Çekilerek uzamak, esne-
Çalyayla, Gökköy-Çr.) mek (Os.; Su.) “Sancılmış geliyor-
sümüklüböycük Salyangoz (Çr.) du onun da ağ iti, sünmüş geli-
sümülcemek Sarkıntılık etmek, yordu.” Gümüş 1977b: 27
saldırmak (Çr.) sünnet Su borularının birbirine
sümülcümek Ayağı takılmak, geçmeye yarayan dar bölümü
sürçmek, düşecekmiş gibi olmak (Çr.)
(Ba.) “Gızım önüne baksana, de- sünsüğü Ense (Çr.)
minden beri kaç kere sümülcü- süpçuk Fesin ortasında püskülün
dün.” Şahin 2020: 118 takıldığı bölüm (İs.)
sümülük Elinden iş gelmediği hal- süpmek Öpmek (Çr.) “Goma Kerim
de gizlice uğraşan kimse (Çr.) supanı, supan beni süper.” Cafe-
sümürmek ¦ somurmak (Su.; roğlu 1994b: 117
Çıkrık-Çr.) süprük Süprüntü, çerçöp (Çr.)
sümürük Obur, çok yiyen (Çr.) süprüntü Süpürülüp toplanarak
sümüşlemek Tökezleyip düşecek elde edilen tahıl (Su.)
gibi olmak (İs.) süpürge Bir çeşit mekik oyası
sümüye Görmeden, bilmeden, (Çr.)
rastgele yapılan iş (Sarimbey- süpürgeç ¦ aktaraç (Çr.)
Çr.) süpürgelik Oda duvarlarının ta-
sündürme 1. Taze peynir, şekerle ban kısmını baştan başa çevrele-
yapılan bir tatlı, höşmerim (İs.;

446
446
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yen 8-10 santim eni olan tahta sürgün (1) Ağaç filizi (Kargı-Os.;
kısım (Çr.) Çalyayla-Çr.)
süpürük Süprüntü, çerçöp (Çr.) sürgün (2) İshal (İs.) "Karnı bo-
sürağaç Dört ayaklı, tekerli çocuk zulduğundan az kaldı ki Çorum
yürüteci (Çr.) “Sürür gidersin be- toprağına yeniden sürgün illetini
ni / Sana oldum sürağaç” Aytekin bulaştıra." Tahir 2006: 54
2003: 60 sürme Kapının içten kapanmasını
sürçmek Zenginken yoksul olmak sağlayan ağaç kol (Dereyazıcı-
(İs.) Al.; Acıpınar-Çr.)
sürecek Kapı sürgüsü (Çr.) sürmeli (1) Bir çeşit buğday (Çr.)
sürek (1) Satmak için pazara sürmeli (2) Çifte kavrulmuş kırık
götürülen hayvan sürüsü (Su.) leblebi (İs.; Çr.)
“Sürek hayvanlarını pazara za- sürmeli (3) Toplumdan ayrı dü-
manında kavuştur.” Yoksul 2013: şünen kimse (İs.)
585 sürtek Duvar dibinden geçen, üstü
sürek (2) Devamlılık, sebat (Âşık- çalı çırpı ile örtülü su arkı, köv-
bükü-Os.) “Onun süreği yoktur, tere (Âşıkbükü-Os.)
bugün tamam der, yarın ne der sürtmek Boş gezmek (Değirmen-
belli olmaz.” Arslaner 2016: 261 dere-Al.; İs.; Yarımsöğüt-Su.)
sürekçi Hayvan alıp satan gezgin sürtmük Yufka, ekmek yağlamada
kimse (Çr.) “Ayrıca sürekçilerden kullanılan yufka ya da ekmek
bize ucuz hayvan, sığır inek alıve- parçası (Al.)
rirsin.” Tahir, 2006: 276 sürtük Oynak, hoppa kadın (Dut-
sürgeç 1. Sacda pişen yufka ekme- çakallı-Çr.)
ğini çevirmeye yarayan yassı sürtülmek Bir yere uğramak (İs.)
tahta araç, aktaraç (Beydili, Ova- “Damat hiç gorünmezdi, sürtül-
karapınar, Ovasaray-Çr.) 2. ¦ mezdi oralara.” Abaz 2004: 99
sürgüç (Gölet-Ka.) “Ekmeğe göz sürüş Kavga, çekişme (Çalyayla-
diken ite sürgeç neylesin?” Yoksul Çr.)
2013: 267 sürtüşmek Çekişmek (Çr.)
sürgü (1) İçerden kapanan bir sürümek Kadını, kızı zorla kaçır-
çeşit kilit (Kargı-Os.; Çr.) “Gapı- mak (Kuyucak-Me.)
nın sürgüsü gırıldı hêri.” Nakiboğ- sürün İnce şeritler halinde kesilen
lu 2017: 234 yufkanın rulo biçimi verilerek
sürgü (2) Kalın ağaç direk (Kargı- tepside pişirilmesinden sonra
Os.) üzerine sarımsaklı yoğurt dö-
sürgüç (1) Yer ya da bulaşık bezi, külmesiyle hazırlanan bir tür
paçavra (Külah-Al.; İs.; Me.; Os.; mantı yemeği (Hamamlıçayköy-
Çalyayla, Dutçakallı-Çr.) “Müba- Çr.)
rek bir anda sanki bir bulaşık sürüncemek İş sonuçlanıncaya
sürgücü olup çıkmıştı.” İpek 2021: değin boş yere gecikmek (Su.;
218 Çr.) "Hatay işi sürüncemedeyken
sürgüç (2) Katı yağları ekmek, başbakanlığı bir başıbozuğa ne-
çörek üzerine sürmeye yarayan den bıraksın?" Tahir 2004 : 39
yufka ekmek parçası (Âşıkbükü- sürüşdürmek İki tarafın arasını
Os.) açarak kavga ettirmek (Çr.)

447
447
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

sürüşmek 1. ¦ çekişmek (İs.; Ka.; serin, kuytu köşe (Ba.; Yerliköy-


Körkü-Su.) 2. Kavga etmek (Ya- İs.) “Ortalıkta yiyecek bir şey bu-
zır-Bo.) “Başganlığa bir bildiri lamayınca da sütlüğü açar, taze
bırakdı / Hayli tartışmalı sürüş- çalınmış yoğurdun kaymağını bir
mesi var” Çırakman 1992: 153 güzel indirirdi mideye.” Şahin
süsān ¦ süsken (Çr.) 2020: 118
süsek ¦ süsken (Çr.) süt yüzü Eskiden örülen bir çorap
süsken Çok tos vuran koyun, keçi ya da çorap nakışı (Çr.)
gibi hayvan (Çr.) “Süsken öküze süvarilik Pantolonun diz yerleri
boynuz verilmez.” Yoksul 2013: ile arkasına dikilen büyük yama
586 (İs.)
süsmek (1) Düz yüzey üstünde süve Kapı kasası (Aşağıfındıklı-
pürüzler, kabarcıklar, çıkıntılar Su.)
oluşmak (Çr.) süven Bahçe ya da tarlaların etra-
süsmek (2) Toslamak, boynuz fına çakılan sivri kazık (Me.)
vurmak (İs.; Âşıkbükü-Os.; Sa- süvrük ¦ sivrik (Çr.)
rimbey-Çr.) “Süserse, altına alır süydürmek 1. İleri sürmek (Çr.)
öldürür seni.” Güven 2013: 127 2. Kendisini sürekli olarak kabul
süsmük Darbe (Âşıkbükü-Os.) ettirebilmek, istediğini yaptıra-
“Yetim olunca herkes bir sümsük bilmek (İs.; Os.)
vuruyor.” Arslaner 2016: 261 süyeg Kemik (Kalecikkaya-Al.)
süstan Fistan, giysi (Os.) süyem Başparmakla işaret par-
süsük Düz yüzey üstündeki pürüz, mağı arasındaki uzunluk (Külah-
çıkıntı (Çr.) Al.; İs.; Os.; Su.; Ovakarapınar-
sütbağı Atların bileklerinde çıkan Çr.) “Bu elbisenin boyu bi süyem
kabarcıkların iyileştikten sonra kısa.” Şimşek 2020: 12
bıraktığı ak izler (Çr.) süyen ¦ süven (Gölet-Ka.)
süt çekti Çocuklu kadın hastalığı süygü Sevgi, aşk (Kalecikkaya-Al.)
(Su.) süygülü Sevgili (Kalecikkaya-Al.)
sütebesi Yoğurt mayası (Küre-Al; süygün Namlı, ünlü (Çr.)
Elmapınar-Me.; Ovakarapınar- süygünlük Söz geçirme saygın ol-
Çr.) ma durumu ya da zamanı Çr.)
sütemen Koyun ya da keçilerin “Ağanın süygünlüğü zaman sö-zü
sütünü emdiğine inanılan ker- süyüyordı.” Tdk 1993: 4715
tenkele (Çalyayla-Çr.) süyğün Taranmış, eğirilecek du-
süteşi Yoğurt mayası (Su.) ruma getirilmiş yün (Çr.)
sütlaş 1. Sütlaç (Çr.) 2. Kaynatıl- süymek (1) Etkili olmak, geçmek
mış sütün içine haşlanmış yarma (Serban-Çr.) “Burada zenginlik
katılarak yapılan bir yemek (Çr.) güzellik süymez / Burada söken
sütliyen Sütleğen (Çr.) alem eytikat, ahlak” Koçak 1980:
sütlü Sütlaç (Palabıyık-Çr.) 102
sütlü bıyrık Tüylü, dikenli gövde- süymek (2) Sürdürmek (İs.)
li, yenilebilen bir ot (İs.) süysün Ense (Çr.)
sütlübiyan Ballıbaba (Çr.) süyüm Bir sap iplik, kol gerilişiyle
sütlük Evde sütün, süt ürünlerinin kirmene sarılacak yün (Ovasa-
saklandığı, tahtalarla kapatılmış ray-Çr.) “Türkmen kızı kirman

448
448
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

eğirir / Süyümünü yandan verir” şaardenlik Çıraklara verilen bahiş


Tombuş 1940: 26 (Çr.) “Emmi şaardenliğimi verse-
süyüm süyüm Yavaş yavaş, ince ne.” Tuluk 1991: 2
ince (yağmur yağmak, su, gözya- şaart Çırak (Çr.) "Çorum tabiriyle
şı akmak) (Çr.) "Kadın gözlerin- şaart denilen çıraklar ustaların-
den süyüm süyüm gözyaşını akı- dan izin alabilmek için ne maha-
tarak ağlıyordu." Ertekin 1946: 8 nalar uydururlardı." Tuluk 1991:
süzdürme Aşık oyununda bir atış 2
biçimi (Çr.) şabalak Akılsız, dengesiz, şaşkın
süzeân Konuşmayan, somurtkan (İs.)
(Su.) şabba Şapka (Su.)
süzek Sıvıları süzmekte kullanılan şadala Çabuk iş gören, becerikli
gereç, süzgeç (Os.; Çalyayla, Dut- (Çalyayla-Çr.)
çakallı-Çr.) şadıra ¦ şadra (Çr.)
süzgü Fide sulamada kullanılan şadra Yağsız, arık, sinirli et (Çr.)
süzgeçli teneke (İs.) şadrak Şen şakrak (Su.)
süzme (1) Torbada süzdürülmüş şafak (1) Güneşin doğduğu yer
katı yoğurt, katık (Çıkrık-Çr.) (Su.)
süzme (2) Peynir, çökelek gibi süt şafak (2) Alın (Çr.)
ürünlerinin suyunu süzmek için şafaklamak Eli göze siper ederek
kullanılan beyaz kumaştan yapı- bakmak (Çıkrık-Çr.)
lan torba (Âşıkbükü-Os.) şafak yıldızı Sabah yıldızı (Çr.)
süzmek Tanımaya çalışarak bak- şahan Şahin (Su.) “Şahan da küçük
mak (Çr.) ama gökten turnayı indiriyor.”
süzükmek 1. Alıcı kuşların avına Yoksul 2013: 587
doğru hızla hamle yapması şahbaz Açıkgöz, atik (Su.)
(Âşıkbükü-Os.) 2. İnsanın ken- şahırdak (1) Otuz kırk cm uzun-
dinden küçük ya da güçsüz kişi- luğunda bir ipin ucuna bağlan-
lere saldırmak için hamle yap- mış bilyeden büyük iki ağaç to-
ması (Âşıkbükü-Os.) puzdan oluşan oyuncak (İs.) "Biz
süzülmek Yeni gelinin ayakta maymundan vazgeçtik, şahırdak
durması (Çr.) almak istiyoruz." Kalayoğlu 2017:
süzünmek Dertli dertli düşünmek 227
(Su.) “Gına davarığmı süzünüp şahırdak (2) Her zaman neşeli,
duruyo.” Uçakcı 2006: 223 sevecen olan kişi (İs.)
süzüntü 1. Tortu (İs.) 2. Posa (İs.) şahna 1. Harmanlarda ürünün
öşürünü alan aşar memuru (Su.;
Beydili, Çayhatap-Çr.) 2. Borsa
Ş komiseri (Su.) "Ertesi gün şahna
güneş iki adam boyu yükseldikten
sonra geldi harmana." Sarıyüce
şaadetname Diploma, şahadet- 2004: 38
name (Çr.) şak (1) Bölük, parça, dilim (İsa-
şaar Şehir (Çr.) hacı-Al.; Yazır-Bo.) “İki şak olmuş
daşağa / Haşat etti su testimi”
Arısoy, 1970:61

449
449
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

şak (2) 1. Orta (Çr.) 2. Kilimin orta şakşak (1) Elde oynanan büyük
bölümü (Su.) "Pabuç gelmekte ki taneli tespih (Ba.; İs.) “Kolu şak-
alnının şakına, gör nasıl gelmek- şaklı görünce / Biz delikanlı san-
te…" Tahir 2004: 249 dık” Akbaş 1983: 50
şakalak (1) Büyük, iri, yuvarlak şakşak (2) Avlu kapısında bulu-
(Çayyaka-Su.; Çıkrık-Çr.) “Şaka- nan, gelenin şaklatarak geldiğini
lak koç ile bile yayıldım / On iki bildirdiği bir çeşit madeni tok-
imamların kurbanıyım ben” (De- mak (İs.; Ovakarapınar-Çr.)
demoğlu) İvgin 2009: 26 şakşakı Kapı tokmağı (Çr.) “Kız
şakalak (2) Davranışlarında çe- dediğin kapı şakşakısı gelen çalar,
kingen olmayan, şakacı, atak giden çalar.” Yoksul 2013: 452
kimse (Çıkrık-Çr.) “Güzelce bir şal (1) Çul (Kuzuluk-İs.)
yâr buldum / Tatlı dilli şakalak” şal (2) 1. Kuşak (Yazır-Bo.; İs.;
Aytekin 2003: 94 Eskiekin-Çr.) “Bu sevdaya düşen
şakayı murtuna değdirmek Şaka âşık kendini bulmaz ayık / Ahiri
olarak bir eylemin kavgaya dö- şallar yakışır beline dilber senin”
nüşmesi (Çalyayla-Çr.) “Şakayı Çırakman 1992: 46 2. Pantolon
murtuna değdirme.” Yoksul 2013: (Al.)
588 şalaha Meyve yerken sularının
şakba Şapka (Çr.) “Gazaa hırtla- ele, ağza bulaşması (Os.) 2. Ye-
ana çekmiş, gozünde gozlük, ga- mek lekesi (İs.)
fasında da şakba.” Özdemir 2019: şalak 1. Büyümemiş, olgunlaş-
42 mamış kavun, karpuz (İs.; Acı-
şakıldak Birbirine çarpıldığı za- pınar, Ovasaray-Çr.) "Garpuz diye
man şakırtı çıkaran bir çeşit ço- ıhına ıhına şu şalağı mı getirdin
cuk oyuncağı (Çr.) heeri?"Kerman 1997: 25 2. Çok
şakımak Parlamak, ışık saçmak olgun kavun (Çr.)
(Çr.) şalaklatma Yemek öncesi ekşi yi-
şakırdak Dikdörtgen biçiminde yecekler yedirerek misafirin iş-
birleştirildikten sonra dönebilen tahını kesme (Çr.)
oymalı bir çubuğun konduğu, es- şalavurlamak Acele ile toplamak
nek bir ağacın da bu çubuğun (Çr.)
üzerine uzatıldığı, çubuğun dön- şallagan Çağlayan (Çr.)
mesiyle ağacın ses çıkardığı şallah Donsuz (İs.)
oyuncak (Su.) şallak (1) Donsuz, çıplak (Ba.; İs.;
şakırdanak Birdenbire, aniden Ka.; Kargı-Os.; Su.; Dutçakallı-Çr.)
(Çr.) “Yar kapudan giderken / Şa- "Gız şo bebek şallak, buña bi
kırdanak yıkıldım” Ertekin 2006: tumman geydir" Özdemir 2019:
57 30
şakkadak Birdenbire (İs.; Çr.) şallak (2) Yoksul kimse (Çr.) “Bir
"Bükmesiyle, sucuk biçimli kilit, şallağa başlıksız kız vermiş mi
şakkadak eline geliverdi." Tahir dedirteyim kendime.” Güven
2008: 180 2010: 22
şakkıdanak Birdenbire (Karagöz- şallak (3) 1. Suyun çok hızlı aktığı
Çr.) "Yosma şakkıdanak bayılmış yer; çağlayan (Ba.; İs.) “Bugün
orda." Özçatalbaş 2003 : 28

450
450
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

öğleden önce Aksekililerin şalla- şana Saç tarağı (Çr.)


ğında çimdik.” Şahin 2020: 119 şangal Biçimsiz (Çr.) “Şo koşedeki
2. Değirmende suyun oluğa gir- şangal apartman.” Özdemir 2019:
meden boşa akıtıldığı yer (İs.) 83
şallamak Yağmurun çok hızlı ya- şangırdamak Kalın zincir ya da
ğarken ya da selin akarken çı- cam nesne çarpınca ya da parça-
kardığı ses (İs.) lanınca ses çıkarmak (Çr.)
şallavcı Abartılı yalan söyleyen şanğal şunğal Eğri büğrü (Çr.)
(Çr.) şanlı Ahlaksız kadın (Alacahöyük-
şallavuk Çağlayan (İs.) Al.)
şallayuk Çağlayan (İs.) şapatsız Dengesiz, densiz (Sarim-
şallo Açık sözlü, dobra dobra (Su.) bey-Çr.)
şama Kibrit (Os.) şapgaları değişmek Bozuşmak
şamala (1) Ekşimsi küçük kavun (Su.; Çağşak, Evcikuzkışla-Çr.)
(Çr.) şapıla Yemeni de denilen yazlık
şamala (2) Meşale (Çr.) pabuç (İs.; Su.)
şamalak Topaç (Çr.) şapılamah Ses çıkarmak (İs.)
şamama (1) Güzel kokulu kavu- şapılamak Ses çıkarmak (İs.)
numsu bitki (Os.) şapırdak Telaşlı, hızlı, gürültülü
şamama (2) Topaç (Çr.) (Evcikuzkışla-Çr.) “Karanfil bu-
şamata Gösteriş (İs.) dak budak / Benim yârim şapır-
şamata teli Neşe kaynağı (Os.) dak” Aytekin 2003: 115
“Üsük Emmi bizim mahlenin şa- şapırdaklı Döke saça iş yapan,
mata telidir.” Gösterir 2020: 42 telaşlı (Çr.)
şambal 1. Eğri büğrü, yuvarlak şapırtısına yelmek Tutulması güç
olmayan (İs.; Çıkrık, Sarimbey- bir vaade inanmak (Su.; Çalyayla,
Çr.) 2. Kafatasının simetriği ol- Evcikuzkışla-Çr.)
mayan kimse (Gölet-Ka.) “Böyle şaplak Tokat, şamar (Al.; Tanrı-
yamuk toplar şambal diye adlan- vermiş-Me.; Yarımsöğüt-Su.)
dırılırdı.” Kalayoğlu 2017: 124 “Kutunun üzerine bir şaplak vur-
şamballamak Eğrilmek, düzgün- du.” Güven 2013: 146
lüğünü yitirmek (Çr.) "Arabanın şaplamak Sepicilikte koyun, keçi
tekeri şamballamış." Kerman derilerini yaşken şap ekerek
1997: 25 bekletmek (Çr.)
şamşak Mandaları serinletmek şapşak Çoğunlukla ağaçtan oyula-
için kullanılan su kabı (Alacahö- rak yapılan su tası (Eskice-Çr.)
yük-Su.) “Şapşaktan su içti, kendinden geç-
şam şakır Apaydınlık (Su.) "Orta- ti.” Yoksul 2013: 589
lığı şam şakır aydınlık içinde bı- şapşal 1. Ağzı geniş fıçı (İs.; Beydi-
raktı."Sarıyüce 2004: 257 li-Çr.) 2. ¦ şapşak 2 (İs.)
şamşalak Ufak tefek, çirkin kimse 3. Bir çeşit tahta kap, külek (Çr.)
(Çr.) 4. Üzüm taşınan küfe (Kargı- Os.)
şam şam şahımak Pırıl pırıl par- şapşallak Çırılçıplak (Çr.)
lamak (İs.; Su.; Evcikuzkışla-Çr.) şapşup İvedi, özensiz iş yapan,
"Lambañ eyiymiş. Şam şam şahı- tezcanlı (İs.)
yo." Özdemir 2019: 64 şapulcu Yağmacı, çapulcu (Çr.)

451
451
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

şar Kent (Çr.) şar şar dökmek Ne söylediğini


şargıdanak Şark diye birdenbire bilmemek (Os.)
vurma (Çr.) şartusun Şart olsun (Ba.; Badem-
şarhada Bir topluluğu neşelendi- ce-Ka.) “Bu sefer şartusun zama-
rip güldüren kişi, şakacı (İs.) nında ödeyeceem borcumu dayı.”
şarıldak Çağlayan (Arpagöz, Çık- Şahin 2020: 119
rık-Çr.) “Kayalardan kendini atıp şaşabdal Ne yapacağını bilmeyen,
şarıldak olan su, bu su.” Demir- şaşkın (İs.)
yürek-Ozulu 2017: 138 şaşdak Şaşı (İs.)
şarkada 1. Yaramaz, kavgacı ço- şaşık Şaşkın, aptal, sersem (Alan-
cuk (İs.) 2. Düzenci (Çr.) cık-Çr.) “Ben hakkın cemaline, il-
şarkadak Şark diye ses çıkararak mine âşık / Gören sanmasın ki di-
(Çr.) “Oğlan çalımla çıktı, fazla- vane şaşık” Sürmelican 2013: 16
dan kapıyı şarkadak kitledi.” Ta- şaşkın Hasta, güçsüz (Çr.)
hir 2004: 116 şaştımaşı Tez yapılan yemek (Çık-
şarkadan ¦ şarkadak (Demir- rık-Çr.)
şeyh-Çr.) şaval Şaşı (Âşıkbükü-Os.)
şarkıdanak Şark diye ses çıkara- şaval kaval Değersiz, anlamsız
rak birdenbire düşmek (Çr.) “Yâr (Çr.)
kapıdan girerken / Şarkıdanak şavku Işığın yansıma durumu
yıkıldım” Gösterir 2011: 195 (Dutçakallı, Evciyenikışla, Kara-
şarlağan Çağlayan (Çr.) “Siineği göz-Çr.)
pek nezibe varmayın / Pusa var- şavlar Şalvar, pantolon (İs.; Su.)
dır şarlağana girmeyin” Köseoğlu “Üç metireden şavlar geyerdi.”
1938: 16 Abaz 2004: 104
şarlak Şarıltı ile inen su, çağlayan, şavul Ucuna ağırlık bağlanmış bir
şelale (Çr.) “Bizim tarlanın ba- ipten oluşan, düzgün duvar ör-
şında bir şarlak var.” Koşay- meye yarayan araç; çekül (Tatar-
Işıtman 1932: 358 Çr.) “Duvar ördüm şavulunan /
şarlamak Suyun ya da yağmurun Düğün yaptım davulunan” Çağıl
çok akması (Çr.) “Yağmur şarla- 2013: 20
makta ki, çifte davul çalınsa du- şavullamak Göz gezdirmek, araş-
yulacağı yok…” Tahir 2004: 294 tırmak (Çr.) “Kafayı kafaya ver-
şarlavuk Çağlayan (Kayabüğet- dik, enini boyunu, girdisini çıktı-
Al.) sını şavulladık.” Tahir 2004: 81
şarlayık Çağlayan (Çr.) şavul tutmak Kusurunu, eksiğini
şarmuk Ballıbaba (Gökçam-Su.) bulmak, küçümseyici eleştiride
şarpı Eşarp, başörtüsü (Sarimbey- bulunmak (Çr.)
Çr.) şāyā Söylenti, şayia (Su.) “Benden
şarpıdak Hemen, o anda (İs.) üçun bir şāyā varmış?” Gümüş
şarradak Birdenbire akmak (Çr.) 1977: 49
"Sarı kızları meşin torbadan şar- şayir Şair, ozan (Göcenovacığı-Çr.)
radak önüne boşalttın mı, da- “Ağam ben burada şayir olmu-
yanmaya adam isterim." Tahir şum.” Ertekin 1946: 17
2004: 95 şaz Sevinç (Eskiyapar-Al.; Serban-
Çr.) "Duydum haberini gönlüm

452
452
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

şaz oldu / Muhabbet edelim Ali şekerdenlik Şeker konulan kap,


aşkına" Koçak 1980: 1 şekerlik (Çalyayla, Evcikuzkışla,
şebek (1) Çok çirkin yüzlü (Çr.) Karagöz-Çr.)
“Burnunu kulağını alıp şebek şekeretli Eğlenceli (Çalyayla, Pa-
maymununa çevirmez miyim?” labıyık-Çr.) “Gambır Seydi’nin şe-
Tahir 2004: 253 keretli gonuşmasına gulmekten
şebek (2) Çok küçük (Çr.) “Şebek gırıldık.” Gösterir 2020: 42
gibi karşımda oynayıp durma.” şekermeme Küçükbaş hayvanla-
Yoksul 2013: 589 rın kol kısmının 10 santim kadar
şebek (3) Çocukların çevirdiği to- uzunluktaki bölümü (Os.) “Kuzu-
paç (Çr.) nun şekermeme diye isim verdik-
şebel Kara, iftira (Çr.) leri, kol kısmının etle birleşen kıs-
şebel atmak Birine kara çalmak, mını fırında çalışanlar kesip yer-
suç atmak (Çr.) ler.” Saraçer 2000: 275
şebelek (1) Yüzü bozuk kimse şele (1) ¦ şelek (2) (Çr.)
(İs.) şele (2) Şeftali, üzüm gibi yiyecek-
şebelek (1) Şımarık ama sevimli lerin tümü (Ka.)
çocuk (Yenişıhlar-Ba.; İs.) şelefe Yaramaz, şımarık çocuk
şebeş Bir çeşit gem (İs.) (Ba.) “Göbel çok şelefe, lâkin anası
şebili Açıkgöz, kurnaz (Çr.) bir türlü gabul itmiyo.” Şahin
şebit Yufka (Alacahüyük-Al.) 2020: 119
şeddelendürmek Abartmak, daha şelek (1) Kelek, ham kavun (Al.)
etkili gibi göstermek (İs.) “Tarlada şelek bırakma, onun da
şedire İri delikli elek, gözer (Al.) bir alıcısı olur elbet.” Yoksul 2013:
şeer Şehir (Harunköy-İs.; Kamışlı- 597
Su.) “Ektiğim biçtiğim içine … no- şelek (2) Sırtta taşınan yük (Kü-
hut, şeere gelmiş de leblebi ol- lah-Al.; Ba.; Mislerovacığı, Sarim-
muş.” Uçakcı 2006: 217 bey-Çr.) “Hiç duymadı dileğimi /
şefdeli Şeftali (Os.; Gökçam-Su.; Yükledi dert şeleğimi” Koygun
Çalyayla, Dutçakallı-Çr.) 2002: 14
şeftali Öpücük (Çr.) “Yarim bir şelepe ¦ şilepe (Çr.)
şeftali ver / Al kırmızı yanaktan” şelet Yaramazlık Yapan (Aşağıfın-
Ertekin 2006: 97 dıklı-Su.)
şeğirt Çırak (Çr.) şellepçi Yaptığı işi baştan savma
şeher Şehir, kent (Al.; Akçalı-Su.; yapan, hileli yapan ya da hilesini
Düdüklük, Serban-Çr.) “Yoğurt gizleyen kimse (Gölet-Ka.) “O şel-
şehere varmadan eşeğin sırtında lepçinin yaptığı sandalyede otu-
çalkama oldu.” Yoksul 2013: 658 rulmaz.” www.golet.tr.gg/
şekelleme Oturduğu yerde kısa şelli Çevresine kötülük yayan,
süreli uyuma (İs.) şerli (İs.)
şeker Şottik oyununda kullanılan şello Soytarı, maskara (Çr.)
top (Çr.) şeltek Yamak, çırak, yardımcı
şeker alması Gara meskene de (Bo.)
denilen elma cinsi (İs.) şelve Yansı, akis (Yeşilyurt-Al.;
Büyükerikli-Bo.; Su.; Karahisar-
Çr.) “Samurdur kirpiğin yay ol-

453
453
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

muş kaşı / Cemalin şelvesi nura ğün ediyor / Bizim şerbet ne za-
bağlıyım” Çevik 2008: 40 man” Türkoğlu 2007: 176
şemelek 1. Bir çeşit yaban kavu- şerbetcelik Yüklü bir satış yapıl-
nu, süs kavunu (Çr.) 2. Küçük ka- dığında alıcının dükkândaki çı-
vun karpuz (Çr.) “Şemelekten rağa verdiği bahşiş (İs.)
turşu kurduk.” Kerman 1997: 25 şerbet içmek Nişan töreni yap-
şememe (1) Bir çeşit yaban kavu- mak (Tatar-Çr.) “Şerbetimiz içildi
nu, süs kavunu, karpuzun küçü- / Düğünümüz yeniye” Gösterir
ğü (Çr.) “Koynundaki nar mıdır / 2011: 116
Yoksa yavrum şememe” Ertekin şerbetli Tanrısal güçlerce koru-
2006: 110 nan kişi (İs.)
şememe (2) Topaç (Çr.) şerbetlik Ocağın üzerine kireçten
şemender Eşek (Çr.) yapılan, lamba gibi gereçleri koy-
şemene Ekşimsi küçük bir kavun maya yarayan dar raf (Alacahö-
türü (Su.) “Bahçelerde şemene / yük-Al.; İs.; Büyükgülücek-Çr.)
Kolay gelmem dümene” Aytekin "Asıl çıngar ise, rafa sığmayanları
2003: 32 şerbetliğe dizmeye kalkınca çık-
şemsiyeli fistan Eteği verev ke- mış." Kalayoğlu 2017: 96
simli, düz gömlek biçiminde giysi şeremet 1. Çalışkan, becerikli, eli
(Çr.) çabuk, çevik (Al.; Çukurköy-İs.;
şemşiye Şemsiye (Al.) Su.) 2. Yaramaz, şerrinden emin
şeneltmek 1. Kurmak, geliştirip olunamayan (Ka.) 3. Tez, acele
canlandırmak (İs.) 2. Onarmak, (Ba.) “Nerden geliyon la Cenal
düzeltmek (Çr.) böyle şeremet şeremet?” Şahin
şenlik Aile, çocuklar (İs.) 2020: 119
şennik Şenlik, eğlence (Çr.) şeremet kabağı Gazyağı benzeri
şep Şap denilen hayvan hastalığı sıvıları doldurmak için kulanılan
(Ovasaray, Serban-Çr.) “Kelp de- huni (İs.)
risi şep mi alır / Yeler yeler mur- şergada 1. Yaramaz, kavgacı ço-
dar ölür” Koçak 1980: 368 cuk (İsmailköy, Sarimbey-Çr.) “O
şepci Bir işi yapmış görüntüsü ve- nâdar şergada gobelimiş öyle.”
ren, hatasını görünmez hale geti- Kerman 1997: 25 2. Şakacı (Çr.)
ren kişi (İs.) “Hoca, birez de şergada ya.., ba-
şepit Bazlama ekmeği (Yerliköy- dalın başına çoğüp.” Çorumevi
İs.) 2001: 16
şepleme (1) Deriyi pösteki yap- şergil Askıntı, baş belası (İs.)
ma, terbiyeleme (İs.) şerrah Etin içindeki ince yağlı
şepleme (2) İvediyle özensizce, tabaka (İs.)
üstünkörü yapılan iş (İs.) şettel Alna bağlanan bir çeşit ku-
şepşeme Sözleriyle, hareketleriyle şak (Eskiekin-Çr.)
çevresini neşelendiren kimse şevle Yansıyan ışık (Serban-Çr.)
(İs.) “Didarın şevlesi münver güneşten
şer Bela (Çr.) / Nurlarını gördüm gökcek yüzü-
şerbet Nişan töreni (Kalecikkaya- nün” Koçak 1980: 176
Al.; Bo.; Dutçakallı-Çr.) “Eller dü- şeyşana (1) Bir çeşit tüfek (Çr.)
şeyşana (2) Çeyiz (Eskice-Çr.)

454
454
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

şeytan arabası Bisiklet (İs.; Çık- şına Kağnı ya da at arabalarının


rık-Çr.) tekerleklerine geçirilen metal
şeytan ateşi Düğünlerde yakılıp çember (Külah-Al.)
üzerinden atlanan ateş (Çıkrık- şınanay (1) Hoppa kadın (Çr.)
Çr.) "Şeytan ateşinin üzerinden şınanay (2) İdare lambası (Çr.)
atlamaya çalıştılar." Aksu 2013: şınavat 1. ¦ şinavat 1 (Kargı-Os.;
50 Beydili, Eskiekin, Teslim-Çr.)
şeytan deynā dayanarak duruyo 2. ¦ şinevat (Kapaklı-Al.; Çal-
Çok eğimli yer için kullanılan de- yayla, İsmailköy-Çr.) “Şınavat şı-
yim (Su.) “Öle koy mü olur, şey- navat üzüm keserdik / Nasıldı
tanlar deynağ dayanarak zor du- unuttum goruk Deyzoğlu” Kur-
ruyo.” Uçakcı 2006: 220 toğlu 1998: 23
şıbbık Alkış (Dutçakallı-Çr.) şınavıt ¦ şinevat 2 Çr.)
şıbırtı Damla (Kalecikkaya-Al.) şınavut (1) Açgözlü, her gördüğü-
şığşırım Çok sıkı biten meyve nü isteyen (Çr.)
(Çr.) “Bu yıl elmalar şığşırım gi- şınavut (2) ¦ şinevat 2 (Al.; Dut-
bi.” İl Yıllığı 1967: 123 çakallı-Çr.)
şıh Gerçekten mi? (Al.) şıngırdak Özellikle koyunlara, ke-
şıh armudu Yuvarlak, basık, yeşil çilere takılan tongurdakla çın-
kabuklu, küçük yapılı bir armut gırdak arası büyüklükte zil (İs.)
cinsi (İs.) şıpıdanak Birdenbire, hemen
şıhırdaklı Ahlaksızlık yapan kadın (Karagöz-Çr.) "Sorgucu melaikesi
(İs.) başına dikelince şıpıdanak göste-
şıkırdak Çocuk beşiğine bağlanan rir bir topuzda." Gümüş 1977: 19
iri boncuk dizisi ya da oyuncak şıpırdaklı Gösterişli bir görünüm
(Eskiekin, Karagöz-Çr.) “Şıkır- içinde olan (Os.; Evcikuzkışla-
daklı güllü beşik / Nerde o günler, Çr.)
ah.. nerde?” Kurtoğlu 1994: 38 şıpırdamak Suyun damlarken ses
şıkırdama ¦ şıkırdım (İs.) çıkarması (İs.; Çr.)
şıkırdım (1) Oynak, kıvrak (Çr.) şıpır şıpır Şıp şıp (su sesi) (Çr.)
"Bu şıkırdım son zamanlarda me- “Sanat altın, her insana has değil
busan oğlu gibi giyinir oldu." Ta- / Şıpır şıpır terdir akan kar-
hir 2004: 378 daşım” Ucar 1957: 28
şıkırdım (2) Oklavaya yufka sarı- şıppıdak Birdenbire (Çr.)
larak yapılan içi boş baklava (İs.) şıppıdanak Birdenbire (Çr.)
şılgın Yeni sürmüş filiz (Ba.) “Be- şıraklatmak Kamçı ile vurmak,
nim Kozdere’deki cevizler bu sene şaklatmak (Çr.)
ikişer metire şılgın sürmüş.” Şahin şırgıdanak Şırk diye birdenbire
2020: 119 vurma (Çr.)
şıllık Küçük horoz (Çıkrık-Çr.) şırhıdak Kolaylıkla, hemencecik
şıltak Suç atma, kara çalma (Bo.; (İs.)
Su.) şırıkmak Şımarmak (Bademce,
şıltakçı İftiracı, ahlaksız (Dutça- Yağcılar-Ka.)
kallı-Çr.) şırıldak Suyu az akan çeşme (Çr.)
şımşırlak Bembeyaz (Su.) şırlak Düz, parlak (Çr.) “Şırlak ka-
fa.” Tdk 1993: 3773

455
455
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

şīşīrım Çok, yeğin (Çr.) şikâat Yakınma, şikâyet (Şu.; Çr.)


şıvga Genç, uzun (Su.) "Gadı bu şikâat üzerine oraya
şıvgın (1) Ağaçların verdiği yeni zaptiyeler gondermiş." Çorumevi
sürgün, filiz (Yerliköy-İs.; Su.; Sa- 1996: 23
rimbey-Çr.) “Kurumuş ağacı ke- şikan Birisine oyun oynamak, tu-
sip aşlama / Nerden şıvgın sürsün zak kurmak, birisini kurnazlıkla
dal nerden gelsin?” Çimen 2005b: aldatmak (Evcikuzkışla-Çr.)
107 şikar (1) Naz (Su.)
şıvgın (2) Fırtınayla yağan sert şikar (2) Güç bulunan (İs.)
yağmur (Bo.; Su.) şikir Surat (Ba.)
şibbeden Anında, hemencecik şikirsiz Sevimsiz, kılıksız, tipsiz,
(Âşıkbükü-Os) “Ayağına sokunca çirkin (Çopraşık, Külah-Al.; Çal-
şibbeden olmaz mı?” Arslaner yayla, Çıkrık-Çr.) “Pörtlek, şikir-
2016: 179 siz, hımıdının biri.” Güven 2019:
şibbidik 1. Mercan işli kadın terli- 55
ği (Su.) 2. Ayağa giyilen çok dar, şilene İçinde üzüm çiğnenen taş
kısa giysinin görünüşü (Gölet- tekne (Çr.)
Ka.) şilep ¦ şilepe (Ba.; İs.; Bademce-
şibermek Yaranın azması (Gök- Ka.)
çam-Su.) şilepe Meyve ya da tatlıdan bula-
şibi Ördek, ördek yavrusu (Çopra- şan yapışkan sıvı (Gölet-Ka.; Os.;
şık-Al.; Gölet-Ka.; Aşağıfındıklı, Karadona, Ovakarapınar-Çr.) “Şi-
Yarımsöğüt-Su.) “Bizim şibiler lepeden huylandığı için evlerine
gölde geziniyor.” Koşay-Işıtman bal, bekmez sokmuyo.” Kerman
1932: 361 1997: 25
şibidik Arkasız kadın terliği (İs.; şilepeli bayram Pekmez kaynat-
Su.) ma dönemi (Çr.)
şibik Üçgen (Çr.) şilep şilep Yapış yapış (İs.)
şibildek Terlik (İs.) şillengüç Etin, bıçağın güç kestiği
şibilemek Nazlandırmak, şımart- kalitesiz bölümü (Ba.) “Hayriye
mak (Çr.) Abu, şu şillengüçleri niydelim?
şibirdek Naylon terlik (Al.) Atalım mı?” Şahin 2020: 119
şifedi Yüz verdi, şımarttı (Su.) şilte (1) 1. ¦ çilte 2 (Su.) 2. Meşe
şifolluk Şoförlük (Harunköy-İs.) sopası (Karadona-Çr.)
“Koyde arabıya binerdim şifolluk şilte (2) İnce pamuk yatak (Evci-
yapıken.” Abaz 2004: 154 Bo.; Su.) “Şiltesini at dışarı, alıp
şifon Başörtüsü (Su.) başını gitsin.” Yoksul 2013: 591
şifor Şoför, sürücü (Çr.) “Bugün şimdik Şimdi (Al.; Sarimbey-Çr.)
hava bulutlu / Şiforlara ne mutlu” "Ha şimdik duydum! demiş Hoca."
Gösterir 2011: 3146 Çorumevi 2001: 16
şiğnimek Şımarmak (Ka.) şimşide Mutafların dokuma tez-
şiğnimiş Şımarık (Ka.) gâhında kullandığı alet (İs.)
şihnemek Şımarmak (Âşıkbükü- şimşir Parlak, cilalı (Çıkrık-Çr.)
Os.) “Bizimki yine şihnidi, illa “Ay akşamdan ışıktır / Yüküm
azar işitecek.” Arslaner 2016: 261 şimşir kaşıktır” Aytekin 2003: 13
şihnik Şımarık (Âşıkbükü-Os.) şimşirek Tüysüz (Os.)

456
456
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

şinana Dikişli, ökçesiz ayakkabı, çocuk oyunu (Ba.) “İsterseniz bi


çapula (Me.) şineke oynayalım bugün.” Şahin
şinanay (1) İdare lambası (Su.) 2020: 120
şinanay (2) Eski av tüfeği (İs.) şinepe Tatlı bulaşığı, yapışkanlık
şinavat 1. Üzüm taşınan, tahtadan (Çıkrık-Çr.)
yapılmış bir çeşit küfe (Çıkrık- şinevat Üzüm çiğneme teknesi
Çr.) 2. ¦ şinevat (Kıcılı-Al.; Bü- (Büyükdivan-Çr.) “Şinevatındaki
yükdivan, Çalyayla-Çr.) şiren bereketli olsun.” Yoksul
şinci Şimdi (Çr.) “Aha şinci yalanı- 2013: 591
na tükürürüm Enver.” Lâçin şinevet ¦ şinevat (Gökköy-Çr.)
2007/63: 6 şinevıt ¦ şinevat (Çopraşık-Al.)
şincik Şimdi (Su.; Göcenovacığı- şinevit ¦ şinevat (Alacahöyük,
Çr.) “Şincik mayışa yazılmış olsak, Külah-Al.; Kamışlı-Su.)
iki bölük tarlamızı da oğlanların şinik Tahtadan yapılmış tahıl
elinden alır devlet.” Gümüş 2005c: ölçeği (Alacahöyük-Al.; Ahme-
5 toğlan-Çr.) “Buğdayın şiniği yim
şincilik Şimdilik (Çr.) “Senin da- beş guruştur.” Sarıyüce 2004: 9
mında dursun şincilik bunlar.” şinlemek Şımarmak (Çr.)
Gümüş 1977: 3 şinnek Şımarık (Acıpınar, Çalyay-
şincisiz Asık yüzlü, somurtkan la, Türkler-Çr.) “Ula şinnek gobel
(Çıkrık-Çr.) gafamın tasını attırma ha!” Öz-
şinciye Şimdiye (Göcenovacığı- çatalbaş, 2002: 88
Çr.) “İyi tutturduydu, görüp kaç- şinnemek Şımarmak, yaramazlık
mamış olsam imiğimi tutamla- yapmak, yüz bulunca arsızlaş-
dıydı şinciye.” Gümüş 1977: 68) mak (İs.; Os.; Su.; Karadona,
şinciyece Şimdiye kadar (Göceno- Türkler-Çr.) “Çocuk gısmisine faz-
vacığı-Çr.) “Bişeyini duymadım la yüz vermiyacaan, sônacıma
şinciyece, bunu da aha senden du- şinner, başında çıra yarar.” Ker-
yuyorum.” Gümüş 1977: 33 man 1997: 25
şinden Şimdiden (Çr.) “Şinden şinneyük Çok yaramaz, şımarık
sona sālık sana haramdır / Demir çocuk (İs.)
çarık gey de var ardı sıra” Cafe- şinovat ¦ şinevat (Çr.)
roğlu 1994: 147 şip Tez, çabuk, çevik (Çıkrık-Çr.)
şindi Şimdi (Örenseki-İs.; Âşıkbü- “Salim çok şip yazıyor.” Tdk 1993:
kü, Kargı-Os.; Su.; Çr.) “Çarığı ye- 4727
di doymadı, şindi çoraba hırlıyo.” şipedenek Çabucak, anında (Çr.)
Uçakcı 2006: 216 “Şapadanak okuyun, şipedenek
şindikibi Şimdiki gibi (İs.) “Esgi- konuşun.” Genç Hitit 2006/2: 8
den çiçek varıdı şoyle. Şindikibi şipgaptı Mıknatıs (Çr.)
taç yōdu.” Abaz 2004: 97 şipidek Çabucak, anında (Çıkrık-
şindiyāca Şimdiye kadar (İs.) Çr.) “Hem de attığını şipidek vu-
şineke (1) Gösteriş amaçlı şıma- rur.” Güven 2013: 86
rıkça yaşam tarzı (İs.) şipidik (1) Arkası olmayan yüzlü
şineke (2) Yere dikilen yuvarlak bayan terliği (İs.)
bir odun parçasının değneklerle şipidik (2) Eline, ayağına tez olan
vurulması biçiminde oynanan (İs.)

457
457
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

şipildek ¦ şipirdek (Çr.) şirelenmek Nazlanmak (Su.) “Bo-


şipilemek Bir sözü yaranmak için latlı pekmezi gibi ne şireleniyon?”
birine yetiştirmek (İs.; Çr.) Yoksul 2013: 157
şipirdek Ökçesiz, hafif ayakkabı, şirepe ¦ şilepe (Gökçeağaç-Uğ.)
kadın terliği (Kıcılı-Al.; Dutçakal- şirevent İçinde üzüm ezilen üçgen
lı-Çr.) “Apiş, başından yazmayı biçiminde uzun kap (Çr.)
atar, ayağında şipirdeklerle so- şirevet ¦ şinevat (Ba.; İs.; Su.)
kağa fırlar!” Özçatalbaş 2002: 81 “Şirevetin deliğini kapatmayı
şipirdenek Çabucak, hızlı, ani unutmuşum, iki helke şire yere
(Evcikuzkışla-Çr.) dökülmüş.” Şahin 2020: 120
şipir şipir (1) Eline çabuk, bece- şirevit ¦ şinevat (Yerliköy-İs.;
rikli (Çr.) “Şipir şipir. İşçimen mi Oğlaközü-Su.)
işçimen.” Koçak 1938: 7 şirgilli Gözü akan, çapaklı (Su.)
şipir şipir (2) Az çıkan ses için şirik Gözde oluşan çapak (Su.)
(Çr.) “Şipir şipir el öptü.” Tdk şirikli Çapaklı (Su.) “Şirikli gôzü-
1993: 4728 nü, yoluk gaşını / Capcık gobelle-
şipit Terlik (Yerliköy-İs.) re çat bundan kelli” Gösterir
şiplek Terlik (Ba.) “Bu bayramda 2008/84: 11
bizim kızlara ayakkabı yanında şirinlik Mutluluk, saadet (Çr.)
birer de şiplek alayım diyom.” Şa- şirnemek Çocuk şımarmak (Çr.)
hin 2020: 120 şirnet Şımarık (Çr.)
şipleme Sacda pişirilen kalın ek- şirnimek Çocuk şımarmak (Çr.)
mek (Bademce-Ka.) şirp diye Anında, hemen (Gö-
şiplemek Sözü, olayı ilgili yere, cenovacığı-Çr.) “Yapraklanmayı
kimseye bildirmek (Çr.) ilk görebilenin dileği şirp diye tu-
şiplenmek Pisboğazlık etmek, ge- tacaktır.” Gümüş 1977: 5
reksizce atıştırmak (İs.) şişe Tavan tahtaları arasındaki
şipşalak Geveze, kovucu (Su.) açıklığı kapatmak için uzunluğu-
şipşip 1. Ökçesiz, hafif ayakkabı na çakılan 4-6 santim eninde
(Su.) 2. Terlik gibi kullanılan ar- düzgün çıta (İs.)
kası açık ayakkabı (Çıkrık-Çr.) şişek 1. Kuzulama dönemine gir-
3. Kadın terliği (Kıcılı-Al.) miş ya da doğurmuş sütlü koyun
şirane ¦ şinevat (Su.) (Külah-Al.; Çıkrık, Gökköy-Çr.)
şiraze Vücudun dengesi (İs.) 2. Bir iki yaşında koyun (Bayat-
şirden Koyun keçi gibi hayvanla- İs.; Büğdüz, Dutçakallı, Üçköy-
rın kalın bağırsağı (Çr.) Çr.) “Oğlak, kuzu, şişek, kısır /
şire (1) Üzüm, dut gibi meyvelerin Zavzuyu ısır ha ısır” Ercan 1991:
suyu, şıra (Kargı-Os.; Su.; Çalyay- 295
la, Çıkrık, Eskiekin-Çr.) “Üzümün şişgin Onurlu, kibirli (İs.)
şiresi var / Pekmezi, küresi var” şişik Büyük karınlı kimse (Su.;
Çağlar 1952: 37 ÇıkrıkÇr.)
şire (2) Naz, nazlanma (Su.) “Yâr şişinmek Başkalarına yüksekten
kısa kes şireyi / Naza gelir huyum bakar gibi bir tavır takınmak bö-
yok” Gösterir 2011: 181 bürlendiğini davranışlarıyla belli
şirefit ¦ şinevat (Su.) etmek, kabarmak, gururlanmak
(İs.; Çr.) “Ben bu Çorum’u parma-

458
458
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ğımda oynatmaktayım diyerekten şordan aarı Şu yandan (Os.; Gök-


şişinmiş az biraz…” Tahir 2004: çam-Su) “Şordan aarı bir eşşek
252 çobanı geldi.” Sağmen 2009: 99
şişirtmeç Balon (Ba.) “Bizim şi- şordan beri gelmek Uzaktan
şirtmecimiz garaçalı dikenlerine gelmek (Os.)
dahılıp patladı.” Şahin 2020: 120 şorlamak Su ya da benzerlerinin
şişkin Şımarık, kendini beğenmiş fışkırması, bol akması (Çr.)
kimse (Gölet-Ka.) “O mu? Sakına! şoşartmak Abartmak (Çr.) “Elif’iñ
Şişkinin biridir.” www.golet.tr.- gelini diye şoşartdııñız da şo
gg/ muydu?” Özdemir 2019: 79
şişmek Onurlanmak, gururlanmak şottik Ortaya konan tenekenin
(Çr.) uzaktan atılan değneklerle dev-
şitil Ağacın küçük dalları (Su.) rilmesi temeline dayanan bir ço-
şivşit 1. Verev, yamuk (İs.) 2. Çap- cuk oyunu (Çr.)
raz (Me.) 3. Koşut, paralel (Os.) şoy Dokunacak ipliklerin sertleş-
şo Şu (Âşıkbükü-Os.; Gökçam-Su.; mesi için batırıldıkları un bula-
Göcenovacığı, Serban-Çr.) “Beli macı (Su.)
galın mı ne şonun az.” Özçatalbaş şörük Sümük (Çr.) “Şörüğü aktı.”
2002: 20 Yoksul 2013: 592
şoğurt Aşırı akan ağız suyu, salya şörüklü Sümüklü (Külah-Al.; Çr.)
(Kayı-Çr.) “Ola şoğurtlu buraya “Şörüklüye yakın durma, ya sal-
gel.” www.ahiskalilar net yası bulaşır ya sümüğü.” Yoksul
şokurdum Çok, sık nesneler için 2013: 592
(Çr.) şörül şörül Sıvının aşırı derecede
şoña beri Şu tarafa doğru (Âşık- akması (İs.)
bükü-Os.) şukür Şükür (Çr.)
şona doğru Karşıya doğru (Su.) şun Şunun (İs.) "Biz şun gibiyken
şona yokarı Yukarı doğru (Su.) dinerdük." Abaz 2004: 109
şor (1) Hastalık, güçsüzlük, zayıf- şunateri Şu yana doğru (İs.)
lık (Çr.) şuncāz Şu kadarcık (İkipınar-İs.;
şor (2) Söz, sohbet (Serban-Çr.) Karagöz-Çr.) “Dā şuncāz yiyeme-
“Beyhude yalancı şorundan bez- miş.” Abaz 2004: 123
dim / Dinlemem yalanı şoru ney- şunculayın Şu kadar güzel (Çr.)
leyim” Koçak 1980: 121 şununkü Şununki (Al.)
şor (3) Çökelek (Kuyucak-Me.) şuşe Şişe (Al.)
şora Şura, az ileri (Kargı-Os.; Gök- şünedir (1) Leke, suç, kusur (Bü-
çam-Su.; Göcenovacığı-Çr.) “Şo- yükbolatlı-Su.)
raya bak, iti gördün mü?” Seyda şünedir (2) Uğursuz (Çr.)
2006: 53 şüpe kapmak Kuşkulanmak (İs.)
şorādar Şura kadar (İs.) “Burdan "Patişah bu kızından huylanıyor,
şorādar galmış.” Abaz 2004: 162 şüpe kapıyor." Abaz 2004: 115
şorba Çorba (Çr.)
şordan Şuradan (Harunköy-İs.)
“Şordan oküzün tekini gotürün.”
Abaz 2004: 101

459
459
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

T tafar Çare, umar (Su.) “Bin bir


hastalığa tafar olduğu yönünde
yaygın inançlar bulunmaktadır.”
taaggat etmek İzlemek takip et- Uçakcı 2006b: 253
mek (Çalyayla, Eskiköy-Çr.) tafra Asık yüz, surat (İs.; Su.) “Ca-
tâan Tahin (Su.) kamınan yakarım / Taframınan
taar Ağzı geniş, dibi dar su küpü, yıkarım” Aytekin 2003: 50
tağar (Ba.; Su.; Çr.) “Taarın ağzını tafranda Yeni, taze, turfanda (Çr.)
kapatmayı unutmuşum da içine tagga Başa giyilen giysi, takke
fare düşmüş.” Şahin 2020: 121 (Su.)
tabahna Dericilikle uğraşan esna- tağar Ağzı geniş, büyük toprak
fın topluca bulunduğu yer, ta- küp (Su.) “Pestilleri nişastalayıp
bakhane (İs.) tağarlara bastılar ânadın mı?”
tabak Büyükbaş hayvanların tır- Kerman 1997: 25
nak diplerinin yangılanması, şap tağar ağızlı Sır saklamayan, konu-
hastalığı (Beydili-Çr.) şurken saygı göstermeyen, acı
tabanı genişlemek Ölmek (Çr.) haberleri çekinmeden söyleyen
tabanı güneşletmek Ölmek (Gö- kimse (Sarimbey-Çr.)
cenovacığı-Çr.) “Ulan sen nere- tağnı Tanrı (Os.; Akçalı-Su.) “Cahili
lerde kaldın, biyerde tabanı gü- nadanın tağnısı olmaz / Torlak
neşlettin zannettim.” Ertekin öküzlerin kağnısı olmaz” Arız
1946: 18 2005a :27
tabansıra İki dağ, tepe arasındaki tağnı cannalası Tanrının canını
en çukur, düz yol (Çr.) alması dilenen kimse (Os.)
tabbık Düz (Dutçakallı-Çr.) taha (1) Duvara açılmış kapaksız,
tabi Evet (Ka.; Karagöz-Çr.) “Evete küçük dolap (Sarimbey-Çr.)
tabi, ördeğe şibi derler Kargı’da.” taha (2) Üç etek de denilen giysi
Aşık 2003: 134 (İs.) “Gına gecesi taha giyelle.”
tabiy Evet, tamam, öyle (İs.) Abaz 2004: 96
tabla Üstünde yemek yenip yufka tahakkat etmek Denetlemek (Gö-
açılan yuvarlak hamur tahtası cenovacığı, Karagöz-Çr.) “Baka-
(Al.; Me.; Âşıkbükü-Os.; Büyükdi- rım, tahakkat ederim bir bir.”
van, Çalıca, İsmailköy-Çr.) “Doğ- Gümüş 2005b: 4
ruca gidip misafir odasındaki ku- tahal Tahıl (Çr.)
rulu tablanın başına oturdular." tahallet (1) Öykünme, taklit (Çr.)
Aksu 2013: 34 tahallet (2) Baştan savma yapı-an
tablama Yufka ekmek (Gökçam- iş (Çr.)
Su) tahar (1) ¦ tağar (Su.; Çr.) “Tahar
tab vemek Büyük bir olay kadar gibi ağzı, patlak patlak kurşun ta-
etkisi olmak (İs.) vası gibi gözleri, mısır somağı gibi
taç Fes, takke (İs.; Me.; Ovasaray- burnu var.” Koçak 1938: 8
Çr.) “Her kadında da taçlı, turalı tahar (2) Suyollarında avgın ile su
bir fes ile gerdanlık yerine geçen künklerinin birleştiği yere konu-
bir iki sıra altın dizisi muhakkak lan küp (Ovasaray-Çr.)
eksik değil.” Benice 2002: 120 tahatuha Tahta faraş (Eskiyapar-
Al.)

460
460
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

tahılamak Rahatlamak amacıyla takatuka Üç etek yapımında kul-


sohbet etmek (İs.) lanılan sevayi kumaşının bir çe-
tahmak Takmak (Çr.) “Zilleri bar- şidi (Çr.)
maklara tahalım.” Caferoğlu takaza Gösteriş (İs.)
1994b: 119 takaza etmek Ayak yoluna git-
tahra Eğri budama satırı (Beydili- mek, pislemek (Çr.)
Çr.) takazalamak ¦ takaza etmek
tahşut Dilim dilim kurutulmuş el- (Çr.)
ma ya da armut (Çr.) takga Takke, şapka (Al.; İs.; Sa-
tahta Tarla ya da bostanlarda ay- rimbey-Çr.) "Başının takgasını
rılmış toprak parçaları, evlek (İs.; şöyle uçurmuş örüsgeri." Abaz
Çr) “İki tahta biber, bir tahta pat- 2004: 105
lıcan diktik.” Tdk 1993: 3802 takı Düğünde geline ya da güveye
tahtaboş Üstüne şilte serilerek takılan armağan, para (Çr.)
yatmaya ya da oturmaya yarayan takıl Buğday (Os.)
bir çeşit tahta karyola, kerevet takım Sigara ağızlığı (İs.)
(İs.) “Tahtaboş denilen bir yere ya takımcak Takımıyla (Göcenovacı-
da yağ tenekesi üstüne üst üste ğı-Çr.) “Takımcak buluşuyor,
yığılır.” Kalayoğlu 2017: 71 öküzlerini koruluğun bir kuytu-
tahtalı guş Uçurtma (Çr.) “Tahtalı suna biriktiriyor, orada sabahlı-
guşları yarışdırmıya gidiyok.” yorlardı.” Gümüş 1977: 42
Kerman 1997: 25 takka Takke (Çr.)
tahtambeç ¦ tahtaboş (Çr.) taklaşmak Dalaşmak (Evciorta-
tahtanbeç ¦ tahtaboş (Al.) kışla-Çr.) “Bülbül isen serçe ile
tahtapoş ¦ tahtaboş (Çr.) taklaşma / Şekip ırmak isen ke-
tahtembeç ¦ tahtaboş (Figani- nara taşma” Şahadoğru 1995:
Me.) 125
tahtıya gelmek Ölmek (Alpagut- takman Bahçede ya da tarlada
Do.; Çalyayla, İsmailköy, Ömer- sebze ekmek için ayrılan toprak
bey, Üyük, Yoğunpelit-Çr.) “Tah- parçası; karık (Bademce-Ka.)
tı-ya gelirsin günün birinde / Bu- taktaka Tahtadan yapılan su çar-
nu da hesaba kat bundan kelli” kının ucuna takılan çivilerin çark
Gösterir 2008/84: 11 döndükçe yana konulan tokmak-
taka (1) 1. Duvara açılmış kapak- lara çarpmasıyla ses çıkaran
sız, küçük dolap (Su.) 2. Ocağın oyuncak (Çr.)
üstünde çıra konulan yer (Al.) taktakı 1. Ağaçkakan (Çıkrık-Çr.)
taka (2) Tavukların yumurtlaya- 2. Karatavuk (Evci-Bo.) “Örenka-
cağı yer, folluk (Çr.) ya köyünün oralara taktakı ara-
takağut Eli olmayan kimse, çolak maya gitmekten vazgeçmeliyim.”
(Bademce-Ka.) Sarıyüce 2006: 26
takallet (1) Öykünme, taklit (Çr.) takurak Koyunların boynuna ta-
takallet (2) Baştan savma yapılan kılan zil (Or.)
iş (Su.; Çr.) takye Takke, şapka (Al.) “Küçük
takanak Alacak, borç (Çr.) “Biraz- bir kelebek kondu Kizir’in takyesi-
cık takanağımız kaldı.” Yoksul ne.” Gümüş 1977:103
2013: 151 talaha (1) ¦ talaka (Al.; İs.)

461
461
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

talaha (2) İşe yaramayacak ölçü- kaldırmaya geç kaldın” Arız


de yıpranmış, bozulmuş makine 2005a: 258
(İs.) talazlamak 1. Ateşe odun atmak
talaha (3) 1. Oyuncak arabalara (Al.) 2. Yarım yamalak pişirmek
doldurulan kumu dökmeden bi- (Su.)
tiş çizgisine ilk varan oyuncunun talgun Ölü gömüldükten sonra ho-
kazandığı bir çocuk oyunu (Çr.) canın mezar başında ölüye me-
2. Tel ya da ayçiçeği kökü ile ya- leklerin soracağı soruları telkin
pılan tekerlekli çocuk oyuncağı etmesi, talkın (İs.)
(Su.) talla Tarla (Örenseki-İs.; Kuyucak-
talaka Çeşitli biçimlerde yaysız Me.; Çalyayla, Eskiekin-Çr.) “Gar-
atarabası (İs.; Me.; Os.; Dutça- şıki tallada gangal böyümüş /
kallı, Gökköy-Çr.) “Herifi yarım Gangalın içinde yayılır kömüş”
saat talaka ile galdırımlı yollarda Yoksul 2011: 87
gezdirmişler bôreğindeki tekmil talyasan ¦ taylasan (Çr.)
daşları düşürmüşler.” Kerman taman Hani, hani ya? (Su.)
1997: 25 tamas Erik (Çr.)
talamak Yağmalamak, yok etmek tamaşga Eğelenceli olay ya da
(Göcenovacığı-Çr.) "Bu aptal gö- gösteri (Ba.) “Sarı Hasangilin Zü-
bele gece kapuyu açtırırlar da beyde’yinen Gara Hatça saç saça
evimizi talarlar." Ertekin 1946: baş başa. Tamaşgaya bahalım gel
21 hele…” Şahin 2020: 121
talaş İş güç, sorun (Akçalı-Su.; tam çalgı Davul zurnanın dışında-
Evcikuzkışla, Sarimbey-Çr.) "İs- ki çalgılar topluluğu, ince saz
temezdim başka dünya talaşı / (Os.; Çr.) “Âmet Ağaların duğü-
Güzeller uğruna versem savaşı" nünde, davul zunnanın yanında
Çimen 2005b: 93 tam çalgı da varımış.” Kerman
talaşa İş güç, sorun (Gölköy-İs.; 1997: 73
Çalyayla-Çr.) "Ne talaşası va, gar- tam çalgu Tando takımı (İs.)
daşları bahıy." Abaz 2004: 164 tam efe Gıcı gıcı oyununda, direk-
talaşman Dövüşken, kavgacı (Çr.) teki şapkayı düşürerek oyunu
talatmak (1) Isırganotunu deriye kazanan oyuncu (Çr.) “Takım
sürerek kabarmasına neden ol- oyuncularından biri atışını yapar,
mak (Çr.) şapkayı düşürürse tam efe olur.”
talatmak (2) Köpeği ısırmaya Oğuz 2006b: 16
kışkırtmak, ısırtmak (Çr.) tam havuz Kuran’ı bütünüyle
talatmak (3) 1. Yiyecekleri yağda ezbere bilen kişi, hafız (İs.)
hafifçe kavurmak (Su.) 2. Eti, tamıs Temmuz (Su.)
yemeği çok kızartmak (Çr.) tamo Cehennem (Çr.)
talaz 1. Havanın çok sıcak olduğu tamtahır Bomboş (İs.)
zamanlarda ani hava değişikli- tamzara Halay türü bir halk oyu-
ğinden kaynaklı, tozları yukarı nu (Arpalık, Dutçakallı, Karagöz,
kaldıran, kısa süreli, küçük çaplı Morsümbül-Çr.)
hortum (Külah-Al.; Akçalı-Su.) 2. tamzırmak Damla damla akıtmak,
Kasırga, fırtına (Çr.) “Verdin damlatmak (Çr.)
emeğimi talaza, yele / Havalara tan Ufuk (Me.)

462
462
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

tana kalmak Şaşırmak, yabansı- tanzik Suyun boru içindeki akış


mak, şaşakalmak (Me.) şiddeti, tazyik (İs.)
tanayruk tangayrık ¦ (2) (İs.) tap Güç (Çr.) “İhtiyarlık tapsızlık-
tanbili Köpek yavrusu (İmat-Al.) tır.” Tdk 1993: 4737
tandırbaşı Tandır ağzının ön bö- tapan (1) 1. Duvar örerken arala-
lümü (Çr.) ra konulan ağaç, hatıl (Al.; Gök-
tandırlık İçinde ekmek yapılan, çam-Su.) 2. İskedos yapılarda
ekmek yapma araçlarının bulun- üzerine direklerin dikildiği, te-
duğu üstü korunaklı yer (Beydili, mel duvarının üzerine atılan ah-
Çalyayla, Eskiekin-Çr.) “Küre kur- şap elemanlar (Bo.; Ka.; Os.)
muş, ağ bekmezi kaynamaz / tapan (2) 1. Tohum ekildikten
Tandırlıkta isi, kiri kalmamış” sonra tarlayı düzeltmeye yara-
Kurtoğlu 1994: 41 yan yassı ağaç araç, sürgü (Ala-
tangayrık (1) Ağzını açıp, gözle- cahöyük, İsahacı, Kıcılı-Al.; Kuzu-
rini yukarıya doğru diken kimse, luk-İs.; Gökçam-Su.; Beydili, Çal-
salak (Çr.) yayla-Çr.) “Tarla tapan sattırır /
tangayrık (2) Sonuna dek açık Çorum’un güzelleri” Ercan 1991:
(Çr.) “Dohsan defa diyom ki şu 381 2. Harmanda çeci toplamaya
gapıyı tangayrık gomañ.” Özde- yarayan kürek biçiminde ağaç
mir 2019: 127 araç (Ba.) “Tapanların birinin sa-
tangıdak Uluorta, düşünmeden pı gırılmış, dedem görmeden ta-
söylenen söz (Çağşak, Evcikuz- mir ettirek.” Şahin 2020: 121
kışla-Çr.) “Toplumda tangıdak bir tapan (3) Kaba, görgüsüz kimse
laf atıyorsun ortaya, kendi sözü- (Ovakarapınar-Çr.)
nün altından kendin kalkamıyor- tapan ağacı Eşiğin altına uzatılan
sun.” Yoksul 2013: 609 kalın ağaç (Çr.)
tanğal Başı ile ağzı büyük, sesi tapanlamak Yeni ekilen tarlanın
kalın kimse (Çr.) tohumunu kapatmak için sürgü
tanğırdak Söylememesi gereken çekmek (İs.)
gizleri yüksek sesle anlatan kim- tapan vurmak Tapanı yerine
se (Çr.) yerleştirmek (Os.)
tanılamak Havadan sudan ko- tapcık Onama, tasdik etme (Su.)
nuşmak (Kavşut-Su.) tapı Eşik (İsahacı-Al.; Çr.) “On
tanıska En iyi (Çr.) sekiz bin alemleri var eden / Ol
tanışık Bildik, ahbap (İs.) Hüdadır cümle alem tapısı” Arı-
tankuş Akılsız (Çr.) soy 1970: 47
tanlamak (1) Çok belirgin ses tapıklamak 1. Birini beğenerek
çıkarmak (Çr.) arkasını okşamak (Çr.) 2. Uyuk-
tanlamak (2) Sabahlamak (Çr.) lamak (Çr.)
tanlamak (3) Şaşırmak (Çr.) tapıl Mayalı, eşkili (Al.)
tantan (1) Geveze, boşboğaz (Bo- tapıncak Pamuk ipliği eğirilen
ğabağı, Karagöz-Çr.) çıkrığın el ile çevrilen kolu (İs.)
tan tan (2) Bomboş, içinde hiçbir tapışlamak Sırtına hafif hafif vu-
şey yok (İs.) rarak çocuğu uyutmaya çalışmak
Tanyıldızı Çobanyıldızı (Çr.) ya da sevmek (Ba.) “Yarım saat-

463
463
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

tir sırtını tapışlıyorum, bir türlü tarhana Pekmezi kaynamış yarma


uyutamadım.” Şahin 2020: 121 ile karıştırıp pişirerek yapılan bir
tapla ¦ tabla (İkipınar-İs.; Kamış- çeşit çerez (Os.; Hamamlıçayköy-
lı-Su.; Çr.) “Gidiy gendü taplasının Çr.) “Yanlarında … pestil, köme,
al-tına goyuy.” Abaz 2004: 122 tarhana gibi çerezlerden, bir kilo
tapşımak Şımarmak (Emirşah, kına olduğu halde kız evine gelir-
Yenişıhlar-Ba.) “Dek dur oolum, ler.” Koçak 1938: 12
tapşıma. Sonra sana ne derler şu tarmatağan Karmakarışık, altüst
amcalar.” Şahin 2020: 121 olmuş (Çr.)
tapşırmak (1) 1. Tanıtmak (Çr.) 2. tarmatakır ¦ tarmatağan (Çr.)
Salık vermek tartalamak ¦ tartılamak (Çr.)
tapşırmak (2) Yırtılan bezin kıyı- tartılamak İki elle kaldırılan taşı
larını içe katlayarak elde dikmek ileri geri sallayıp hızlandırarak
(Çr.) atmak (Çr.)
tapşırmak Emaneti geri vermek tartışlamak Eliyle yoklayarak
(Ba.) “Üç gündür bende duruyor- ağırlığını tahmin etmeye çalış-
du. Bugün Selahattin’e tapşır- mak (Ba.) “Bi tartışladım, garanti
dım.” Şahin 2020: 121 iki kilo var ya fazlasını bilmiyom.”
tapşurmak Beğenmek, istemek Şahin 2020: 121
(İs.) tasdara Sofra örtüsü (Os.)
taptakır 1. Tamtakır, bomboş tas depme Gelinin, kötü huylarını
(Çr.) 2. Kupkuru (Çr.) babasının evinde bırakmasını
tap tup Topluluğun konuşmasını sağlayacağına inanılarak içi su
anlatır (Çr.) dolu bir tası tepmesi adeti (Do.)
tar Tavukların tünemesi için kü- “Sonra tas depme adı verilen ge-
mese konan tahta parçaları (Se- leneksel adetleri yerine getirir-
vindikalan-Çr.) “Tavuk olmadan ler.” Bayram 2008: 287
tara çıkma.” Yoksul, 2013: 601 taslama Tandırın közünde pişiri-
taraba 1. Tahta bölme, tahta per- len doğal kabak tatlısı (Kayabü-
de (Çr.) 2. Bahçe kıyılarına ya da ğet-Al.)
duvarların üstüne çakılan tahta taslık Eski ev odalarında dolabın
parmaklık (Çatkara-İs.) yanında veya tavana yakın ya-
tarabuluz Çizgili ipekle dokun- pılmış raf (Gölet-Ka.)
muş kumaş (Çr.) tasma Bel kemeri (Kunduzlu-Ba.)
tarana Tarhana (Bademce-Ka.; taş enek Taş bilye (Çr.)
Büyükgülücek, Çalyayla-Çr.) “Ta- taş hörüğü Taş yığını (Göcenova-
rana aşı tartar / Boğazımı yırtar” cığı-Çr.) “Semerini çıkarıp eşeği
Gösterir 2011: 263 taş hörüğüne bağladı.” Gümüş
taranaya kuzu bacağını soktu 1977: 45
Tarhana yeme mevsimi geçti; yaz taşırgamak At, sığır gibi hayvan-
başladı (Bademce-Ka.) ların tırnaklarının taşa çarpmak-
taranadan kuzu bacağını çıkardı tan acıması (Karagöz-Çr.)
Tarhana yeme mevsimi geldi; kış taşıyak Sepet (Su.) “Taşıyakları
geldi (Bademce-Ka.) (Bademce- hazırlayın yarın bağ kesmeye gi-
Ka.) diceek.” Gösterir 2020: 42

464
464
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

taşlantı (1) Kümes hayvanlarında tatlıçiş Meni (Çr.)


taşlık (Çr.) tatlı gaşık sapı Bir motif adı (Su.)
taşlantı (2) Savrulan, kalburda tatlılık Kıtlık (Çr.)
elenen buğdayın taşlı, topraklı tava (1) Ateş küreği (Çr.)
bölümü (Çr.) tava (2) Bağ bahçede karığın için-
taşlık Ev ya da oda önündeki taşla deki çukur yerler (İs.; Su.)
döşenmiş yerler (Os.; Çr.) "Taş- tava (3) Fırında pişirilen et yeme-
lıkta avuçlarına tükürüp kalın ği (Çr.)
odunları dörde bölüp, bir güzelce tava gelmek (1) Toprağın işlene-
yakacak hazırladı." Seyda 2006: bilir duruma gelmesi, yumuşa-
136 ması (Çr.)
taşyatırlanmak Bir şey incelene- tava gelmek (2) Yeme isteği duy-
rek sonucu anlaşılmak (İs.) "Gez- mak (İs.)
meye gittikleri taşyatırlandı." Tdk tavannık Tavan arası (Harunköy-
1993: 3841 İs.) “Tekne tavannıkda duruyo-
tat (1) 1. Dilsiz (Dutçakallı, Gök- du.” Abaz 2004: 145
çepınar-Çr.) 2. Kekeme (Gök- tavar Koyun (Çr.)
çepınar-Çr.) tavatır Kusursuz, çok iyi, istenilen
tat (2) Üreme organı büyük kimse biçimde olan (Külah-Al.; Yarım-
(Çr.) söğüt-Su.; Dutçakallı-Çr.) “Başı
tāta Tahta (İs.) “O fāt hep tāta- tavatır dağlar / Gaylesiz yatır
larınanımış yatulları.” Abaz 2004: dağlar” Gösterir 2011: 259
105 tavatir ¦ tavatır (Al.; Su.; Çal-
tatala (1) Bayırlarda yetişen, yü- yayla-Çr.) “Yanıllına kulunç girsin
zük biçiminde bir çeşit ot (İs.) galkama / Her derdi tavatir tat
tatala (2) İşinde becerisi olmayan, bundan kelli” Gösterir 2008/84:
safça iş yapan (Dutçakallı-Çr.) 11
tatar Haberci, elçi (Çr.) “Musa tav etmek Kandırmak, inandır-
Çavuş’un tatarı buna çok kızdı.” mak (İs.)
Tahir 2006: 247 tavık Tavuk (Su.; Çayhatap-Çr.)
tataram Çok sıcak, bozulmuş ya “Bi uyuçça tavık olsun / Gışı yazı
da iyi pişmemiş yiyecekleri yi- sovuk olsun” Caferoğlu 1994: 141
yenlerde görülen rahatsızlık tavık garası ¦ tavuk karası (Su.)
(Yerliköy-İs.) tavitli Taahhütlü (Çr.)
tataraşı Muska biçiminde içi kıy- tavlamak 1. Meşin, yufka ekmeği
malı hamur aşına sarımsaklı yo- gibi şeyleri su serperek yumu-
ğurt katılarak yenen yemek (Çr.) şatmak (İs.; Palabıyık-Çr.) 2. Çe-
tatarca Böbrek ağrısı (Çr.) kiçlenip sertleştirilmiş bakırları
tatavı Çok az pişmiş sebze yemeği yeniden biçimlendirmek için
(Su.) “Ayşekadın tatavı / Yuta- ateşte yumuşatma işlemi (Çr.)
madım pilavı” Aytekin 2003: 16 “Sabun yok soda yok su yok havlu
tatavu 1. Ramazandan bir önceki yok / Yüzümüzü killi suyla tavlu-
gün (Su.). 2. Ramazandan bir gün yok” Özgür 2002: 91
önce tutulan oruç (Çr.) “Bugün tavlama yıkamak Bakır kapları
tatavu, Ramazan’dan bir gün ön- asitle yıkayarak parlatmak (Çr.)
ce.” Özçatalbaş 2002: 21

465
465
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

tavlanmak (1) Kurumaya yüz muzun gözlerini kar aldı, tavuk


tutmak (Çalyayla-Çr.) “Suladığım karası olduk.” Sarıyüce 2004: 171
tarla bugün tavlanmış.” Tdk tavuklama Gelinle güvey gerdeğe
1993: 3847 girmeden önce yenen yemek
tavlanmak (2) Şişmanlamak, se- (Oğ.)
mirmek (Çr.) “O geceden beri tav- tavuk tası Büyük, derin bakır tas
landın, domuza döndün.” Tahir (Ba.) “Susadım dedim, ayran ged-
2006: 304 dü. Hemi de tavuk tasıynan.” Şa-
tavlaşmak Çamur gibi nesnelerin hin 2020: 121
kurumaya yüz tutması (Çr.) tav vermek (1) Kışkırtmak (Çr.)
tavlı Şişman, besili (Al.; Yarımsö- tav vermek (2) Kuru nesneyi
ğüt-Su.) yumuşatmak (Çr.)
tav olmak Uygun bulmak (İs.) tay 1. Bir küfe ağırlığında (İs.)
tavsaklamak Savsaklamak (Su.) "Bağımızdan bir tay ak üzüm çık-
tavsamak 1. Hızı, tezliği, gücü tı." Tdk 1993: 3850 2. Hayvanın
azalmak, sönmeye başlamak (Ev- bir yanındaki yük (Yazır-Bo.; Ak-
ci-Bo.; Su.) “Sel iyice tavsamıştı.” çalı-Su.; Sarimbey-Çr.) “Gerçeğin
Sarıyüce 2004: 33 2. Öfkesi geç- yükünden tay yükle-mişim / Bir
miş olmak (Os.) ulu menzile aşırmışım ben” Çimen
tavsımak ¦ 1. tavsamak 1 (Evci- 2000: 37
Bo.; Su.) 2. ¦Tavsımak 2 (Ba- tayak Değnek, sopa (Kalecikkaya-
demce-Ka.) Al.)
tavsır Fotoğraf, resim (Çopraşık- taygeldi İkinci kez evlenen kadı-
Al.; Kamışlı-Su.) “Tavsırı gözüm- nın yanında götürdüğü çocuk
den gitmiyor.” Yoksul 2013: 600 (Çalyayla, Tarhan-Çr.) “Bayram,
tavsir ¦ tavsır (Al.) anası ile birlikte tay gelmişti Üm-
tavsur ¦ tavsır (Yeşilyurt-Al.; met’in evine.” Güven 2019: 9
Gökçam-Su.; Dutçakallı-Çr.) “Va- tay gelmek Denk gelmek, eşit
pura çıkınca tavsuru çıhtı / gelmek (İsahacı-Al.) “Sana tay
Onuynan ben ağlerim günlerim.” gelir mi dünyanın varı / Yarinden
Sağmen 2009: 138 ayrılan kılmaz mı zarı” Arısoy
tavşan Düğünlerde oynanan, gül- 1970: 23
dürü ögesi ağır basan bir köy se- tayınlamak Belirlemek, saptamak
yirlik oyunu (Su.) (Göcenovacığı-Çr.) "Gözümü aç-
tavşan izi Eskiden örülen bir ço- tım, oturumuma geldim, nerde
rap ya da çorap nakışı (Çr.) olduğumu tayınladım." Ertekin
tav tav Arada sırada, belli aralık- 1946: 21
larla (Çr.) tayır tayır Sökülen yün örgünün,
tavuk basdurmak Tavuğu, civciv yırtılan bezin çıkardığı ses (Çr.)
çıkarması için yumurta üzerine tayla Tarla (Aşağızeytin-Os.)
yatırma işlemi (İs.) taylak 1. Yeni doğmuş at yavrusu,
tavuk götü Yemeği yapılan bir tay (Çr.) 2. Dört yaşında at (Su.)
çeşit ot (Çalyayla-Çr.) taylamak 1. Hayvanlara yük yük-
tavuk karası Karanlıkta göreme- lenirken iki yana eşit ağırlık
me hastalığı (Su.) “O gün çoğu- koymak (İs.) 2. Yük, denk yap-
mak (Akçalı-Su.; Sarimbey-Çr.)

466
466
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

"Eski gam yükünü taylamak ol- tece İpliği çile yapmaya yarayan
maz / Kılavuzsuz derya boylamak bir çeşit araç, çıkrık (Su.)
olmaz"Çimen 2005a: 40 tecemillet Hazırlık (Çalyayla-Çr.)
taylanmak Denk gelmek, uymak tecemme Yönetme, yönetim (Çr.)
(Çr.) "Küp biraz büyükçe imiş tay- tecen Yağ, çökelek, peynir basılan
lanmadı." Tdk 1993: 4744 tulum (Aşağıfındıklı-Su.)
taylasan Eskiden, başa sarılan tecir Canlı hayvan tüccarı (Ka.;
sarığın sırta uzanan bölümü (Çr.) Âşıkbükü-Os.) “Bu havalinin belli
taytak (1) İşi yapıp yapamayaca- başlı tecirleri vardı.” Arslaner
ğını düşünmeden kendini öne 2016: 262
atan kimse (Çr.) tecirip Deneyim, tecrübe (Çr.)
taytak (2) Ayakları içeri doğru tecirmek Becermek (Sarimbey-
basan, yanlara yatarak yürüyen Çr.)
kimse (İs.) teç (1) Bir çeşit tahıl ölçeği (İs.)
tay tay Bebeğin ayakta ilk dura- "Ata bir teç arpa verdim." Tdk
bildiği anlarda söylenen söz (İs.) 1993: 3857
tazıboncuğu Çocuk beşiğine, hay- teç (2) Harmandaki tahıl yığını
van yularına dikilen bir çeşit (İs.)
midye kabuğu (Çr.) teççe At, inek, öküz gibi hayvanla-
tazir etmek Umutsuz durumda rın arka bacaklarında oluşan, yü-
bırakmak (İs.) rümelerini engelleyen bir çeşit
te 1. Vay be! Demek öyle! anla- hastalık (Çr.)
mında şma ünlemi (Kuzuluk-İs.; ted İki kümeye ayrılan çocuklar-
Ovakarapınar-Çr.) 2. Olmaz, ha- dan, gözleri bağlı olanların sak-
yır! (Çr.) lananları bulmaya çalıştığı oyun
tebbeti tersinden okutmak Ço- (Çr.)
cukların yaramazlıkları karşısın- teddümek 1. Çeldirmek yıkmak
da büyüklerin şaşırması (Ba- (Âşıkbükü-Os.) 2. Ayağını kay-
demce-Ka.) dırmak; birini rahatsız ederek
tebelleş olmak Sürekli ısrar ede- bulunduğu yerden uzaklaştır-
rek bıktıracak ölçüde rahatsız mak, tettirmek (Âşıkbükü-Os.)
etmek, ardından ayrılmamak tedirgin etmek Korkutup kaçır-
(Kılavuz-Al.; Ba.; İs.) “Bana tebel- mak, kuşkulandırmak (Çr.)
leş olmasın Allah’ını seven.” Gü- tedirkin etmek ¦ tedirgin etmek
müş 1977: 50 (Çr.)
tebsermek Kurumaya yüz tutmak, tedürgün olmak Rahatsız olmak,
tepsermek (Çr.) tedirgin olmak (Os.)
tec Geniş ağızlı büyük bakır kap tee Şaşma ünlemi (İs.)
(İs.) “Tec adı verilen geniş ağızlı tefârik (1) Eskiden gelin giysisi
büyük bakır kaba boşaltılır.” yapılan sırma işli bir çeşit ipek
Oğuz 2006a: 32 kumaş (Su.; Çr.)
teccal Yaramaz, hileci, kandırıcı, tefarik (2) Güzel kokulu bir bitki
sevilmeyen kimse (Çr.) kökü (Çr.)
tecce (1) ¦ teççe (Me.; İncesu-Su.) tefe Dokuma tezgahlarında tarağı
tecce (2) ¦ tece (Alacahüyük-Al.; tutan, mekik ipliklerini sıkıştır-
Oğlaközü-Su.; Beydili-Çr.) maya yarayan araç (İs.; Su.)

467
467
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

tefil Şekil (Ka.) tekencer ¦ tekercen (Âşıkbükü-


tefir Çeşit, renk (Su.) Os.)
tefir tüfür Çeşit çeşit (Su.) tekercen Yenilebilir bir çeşit ya-
teğin Sincap (İs.; Ahmetoğlan-Çr.) banıl ot (Kıcılı-Al.; Kamışlı-Su.;
“Teğinler aç kalacak, baksanıza Çalyayla, Sarimbey-Çr.) “Bazen
bir tek bile ceviz yok.” Çalışgan tekercen yer, toplardık yemlik /
2021: 40 Göbelek dolardı dağdaki çamlık”
teh Tüh, yazık (İs.; Su.) Çimen 2000: 46
tehe Önemsiz, boş (Çr.) “O adamın tekerlenmek Yuvarlanıp düşmek
buraya gelip gitmesi tehe değil.” (Çr.) “Hayvanın üstünde uyur da
Tdk 1993: 4746 bir yere tekerlenir.” Tahir 2006:
tehel Seyrek, eğreti dikiş (İs.) 62
tehi ¦ tehe (Çr.) tekesakalı Kırlarda yetişen, ince
tehlemek Oraya buraya koşuş- uzun püskül yapraklı, yenilebilir
turmak (İs.) bir çeşit ot (Çalyayla-Çr.)
tehlis Çuval (Aşağıfındıklı-Su.) tekesek Keçilerin çiftleşme zama-
tehmen Çalgılı eğlence (Çr.) nı (Su.; Ahmetoğlan-Çr.) “Sürü-
tehne Kalabalık olmayan, tenha, deki koçlar, tekeler dâhil ergen
ıssız (İs.; Gölet-Ka.; Su.; Arslan- erkeklerin koçsak koyunlardan,
köy-Çr.) “El yanında elimsin / tekesek keçilerden uzaklaştırıl-
Tehnelerde benimsin” Ayhan maları gerekiyordu.” Çalışgan
2002: 166 2021: 163
tehriz Koridor, evin girişi, dehliz tekesemek Dişi keçinin çiftleşmek
(Çr.) istemesi (İs.; Su.)
tein Sincap (Çr.) tekeşek Ocakta odunları bir arada
tek Değin (Çr.) tutmaya yarayan bir çeşit büyük
tekallat Para almadan yapılan iş sacayağı (İs.)
(Çr.) tekeşük Alnı sivri ya da çıkıntılı
tekayak Seksek oyunu (İs.) olan (Bademce-Ka.)
tekdamar Zayıf, cılız (İs.) teketek 1. Aile (Kuzköy-İs.)
teke Mert (Su.) 2. Kadın eş (Kuzköy-İs.)
tekecen Tarlalarda biten bir çeşit tekicen ¦ tekercen (Al.)
ot (Yerliköy-İs.) tekircen ¦ tekercen (Al.; Göce-
tekellemek Yuverlemek, tekerle- novacığı-Çr.) “Leylekçiydemleri,
mek (Çr.) kuşkuş otları, tekircenler yazı ya-
tekellenmek Yuvarlanmak, teker- banı donatıp yeşerttiler.” Gümüş
lenmek (Çr.) 1977: 139
tekellif Düğünde kızın yakınlarına tekirlenmek Kedi yavrusu büyü-
oğlan evince verilen armağan dükçe tüylerindeki çizgilerin ko-
bohçası ya da giysi (Bademce- yulaşıp belirginleşmesi (Çr.)
Ka.; Âşıkbükü-Os.) “Bizim gelinin tek kırma Belden kırmalı, saçma
tekellifi bile bir dünya para tut- atan, tek namlulu av tüfeği (Es-
tu.” Arslaner 2016: 262 kiekin-Çr.) “Tek kırmaya bana
tek emenli hodak Tek çukurla mısın demiyo / Yine gebermedi
oynanan hodak oyunu (Çr.) gitti kör kösnü” Kurtoğlu 2006:
16

468
468
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

tekleme Az, tek tük (Çr.) “Evlekle- ğiyle çocuk düşürmeye çalışanlar
rin kıyılarına kendir diker tekle- olurdu." Balıkçı 2010: 81
me.” Gümüş 1977: 104 teleme 1. Az pişmiş, yarı çiğ (Kıcı-
teklemek Mısır, pancar gibi bitki- lı-Al.) 2. Davar sütünün maya-
leri seyrekleştirmek (Çr.) landıktan sonraki katılaşmamış,
teklicen Bir çeşit ot (Çr.) pelte kıvamındaki durumu (Çr.)
tekmik Tekme (Al.) “Yeme teleme, koyun gibi mele-
tekne Hamur yoğurmaya yarayan me.” Yoksul 2013: 649
büyük tahta kap (Karkın-İs.; telesemek Çok terlemek (İs.)
Turgut-Çr.) “Tandır söndü tek- teletüs Yarım yamalak, üstünkörü,
nem bekliyor hamur / Hasretim özensiz yapılan iş (Çr.)
ben una una bilen yok” Gardaş telis Keten ya da kendirden seyrek
1979: 6 dokunmuş çuval (Al.; Âşıkbükü-
tekne gazıntısı Çok çocuklu bir Os.; Serban-Çr.) “Parası olanlar
ailede en son çocuk (Çr.) “Tekne cüppe kürk giyer / Yırtık telis ver-
gazıntısı olduğu için Yeter’i her- miyorlar parasız” Koçak 1980:
kes seviyo.” Kerman 1997: 25 235
tekne orucu Çocukların ana öğün- teliz ¦ telis (Al.)
ler dışında yemek yemeden tut- telkırmalı işleme Sırma, gümüş
tuğu oruç (Çr.) "Tekne orucunu tellerle tülbente yapılan bir çeşit
tutan çocuk bunu dedesine satar." iş örneği (Çr.)
Aşık 2003:79 tellek Natır, tellak, keseci, yıkayıcı
tekne taşı Üzerinde çamaşır yıka- (Çr.)
nan taş (Çr.) “Haymalığında ana- telleme (1) Tomruğun hızarla
mı, bacımı bekleyen tokacıyla boyuna ikiye ayrılmış parçaları
tekne taşını…” (M. Tuluk) (Ovakarapınar-Çr.)
tekne tendürük boş Yiyecek telleme (2) Kazandan çıkarılan
içecek yok (Bademce-Ka.) İskilip dolmasının üzerine et su-
tek oyun Bir halk oyunu (Al.) yu dökerek tadını artırma (İs.)
teksermek Karşı koyarmış gibi tellenmek 1. Küsmek, darılmak,
yapmak, karşı gelmek (Su.) gücenmek, alınmak (Çr.) 2. Titiz-
teksivrik 1. Cılız, gelişmemiş ekin lenmek, öfkelenmek (Sarimbey-
(İs.) “Sizin arpa teksivrik kalmış.” Çr.) “Yine ne var da tellendin.”
Tdk 1993: 3867 2. Topraktan yeni Kerman 1997: 73
çıkan ekin (Çr.) telli Fazla alıngan (Su.)
tektük Aralıklı olarak, ara sıra tellik 1. Kumaştan ya da yünden
(Dutçakallı-Çr.) örülerek yapılan takke (Al.)
teküllü 1. Nişanlı (İs.) 2. Sevgili 2. Terlik (Al.; Âşıkbükü-Os.)
(Ka.) telli tura Gençlerin düğün dernek
tele Giysi yakalarının içine konu- günlerinde oynadığı bir oyun
lan kolalı bez, tela (Çr.) “Dur şu (Çr.)
praşuva cekedin telesini takıyım teltel Eskiden kış aylarında yapı-
da.” Özçatalbaş 2003: 74 lan bir çeşit pişmaniye (Kale-
telek Kuş, tavuk gibi hayvanların cikkaya-Al.; Su.; Beydili, Küçük-
iri, kalın tüyleri (Kıcılı-Al.; Ka.; palabıyık-Çr.) “Bu akşam teltel
Os.; Kavşut-Su.; Çr.) "Tavuk tele-

469
469
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

çekecağak Kadirlerde la." Özça- temüz tentürüz İstenilen nitelikte


talbaş 2002: 109 temizlenmiş olan (İs.)
tel tellemek İpliği iğneye geçir- ten 1. Kadının üreme organı (Çr.)
mek (Çr.) 2. Eti yenir hayvanların dişilik
teltik Asma filizi (Çr.) organı (Su.)
teltuk Dolaşık, karışık, engelli, tenbili Köpek yavrusu; enik (Çr.)
yanlış (Çerkeş-Ba.) tencemet Bir işten önce yapılan
teltük El becerisi iyi olmayan, her hazırlık (İs.)
şeyi elinden düşüren, kırıp, dö- tencire alması İri olduğu için bu
ken (Gölet-Ka.) “Teltük teltük ha- ad verilen mayhoş, yuvarlak, ye-
reketleri var.” www.golet.tr.gg/ şil kabuklu elma cinsi (İs.)
tembiy etmek Tembih etmek tendirmek 1. Oyunda sopaya
(Karkın-İs.) “Bahardan bu yanı takla attırmak (Al.) 2. Fırlatmak,
tembiy ediyom.” Abaz 2004: 143 elden çıkarmak (Su.)
temcit Sahur (Ovakarapınar-Çr.) tene Tahıl tanesi (Elvançelebi-
temcûk Bir işin yapılması için Me.) "Kadınlar buğday tenesi dö-
verilen söz (İs.) ke döke Elvan Çelebi tekkesine gi-
teme ¦ temek 1 (Su.) derler ki buğday tenesi kadar çok
temek 1. Ahırlarda gübre atmaya çocukları olsun." Balıkçı 2010: 76
ya da saman almaya yarayan de- teneleme Tanelere ayırma, tane-
lik (Külah-Al.; İs.; Me.; Gökçam, leme (Çr.)
Kamışlı-Su.; Boğabağı, Dutça- tengdirmek (1) Elden çıkarmak
kallı-Çr.) 2. Pencere (Kuzuluk- (Ba.; Su.; Karadona-Çr.)
İs.) 3. Tahta kapaklı pencere tengdirmek (2) Ortadan kaybol-
(Maksutlu-Ka.) “Ahırın kapısını mak, ölmek (Karadona-Çr.)
hırsızdan, temeğini kurttan koru.” tengelbaş Kafası yuvarlak olan
Yoksul 2013: 24 (Ba.) “Şu tengelbaşı mı diyon, ha-
temersük Tapulama, üstüne ge- ni şu en önde duranı?” Şahin
çirme (Âşıkbükü-Os.) “Bütün ma- 2020: 122
halleyi temersük etmiş sanırsın, tengelboş Takla atmak (İs.)
tavrına bakınca.” Arslaner 2016: tengellek (1) Yuvarlak (İsmail-
262 köy-Çr.) “Bu tengellek şapka ba-
temessük Tapu senedi (Kuzuluk- şımda durmuyor.” (Güven, 2013:
İs.) 24)
temesük ¦ temessük (Çr.) tengellek (2) Sarı kabuklu, çok
temra (1) Alaca ilçesinde oynanan tatlı, kokulu, küçük yapılı yazlık
bir halk oyunu (Çr.) bir elma çeşidi (İs.)
temra (2) ¦ temre (Çr.) tengerlek Yuvarlak (Göcenova-
temre Bir çeşit deri hastalığı, tem- cığı-Çr.) “Tengerlek şapkasını, iş
riye (Bozdoğan-Al.) giyitlerini duvara asar işi bitince.”
temşit Saat üç dört arası (Su.) Gümüş 2005b: 4
temşiyet Üstünlük taslayarak ya tengilboş Takla (İs.)
da fiyaka yaparak konuşma (Çr.) tengilim Çobanların değneklerine
temşüt Sahur (Ba.; İs.; Yağcılar- yerde takla attırarak oynadıkları
Ka.) “Temşüde galhan gakdı.” bir oyun (Kamışlı-Su.)
Abaz 2004: 156

470
470
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

tengilmek Devrilmek, yuvarlan- tepme (1) Fışkırma, çıkma (Çr.)


mak (Çr.) tepme (2) Tekme (Çr.) “Savuş ki,
tengitmek Sektirerek fırlatmak tepme gelmeden tatlı canı kur-
(Sarimbey-Çr.) tar.” Tahir 2004 : 215
tenğellenmek Yuvarlanmak (Çr.) tepmik Tekme (Göcenovacığı-Çr.)
tenğerlenmek Yuvarlanmak (Çr.) “Kıçına bir tepmik, göndürmedi
tenike Teneke (Çr.) kardaşının evine de elini kana bu-
tenme Değnekleri sektirerek oy- ladı herif.” Gümüş 1977: 45
nanan bir çocuk oyunu (Külah- tepsemek (1) Dudağın susuzluk-
Al.; Çr.) “Tenme oyununun kural- tan kuruması (Me.)
ları kişi sayısına bağlı olarak de- tepsemek (2) Uzlaşmak, anlaş-
ğişkenlik göstermektedir.” Oğuz mak, barışmak (Çr.)
2006b: 20 tepsemek (3) Yatışmak (Çr.)
tenmek (1) Oyunda sopaya takla tepsermek Kurumaya yüz tut-
attırmak (Al.; Ovakarapınar-Çr.) mak, az kurumak, suyunu çek-
tenmek (2) Ölmek (Çr.) mek (Ba.; Bo.; İs.; Âşıkbükü-Os.;
tentelemek Ekonomik bunalım Çalyayla, Gökköy, Morsümbül-
geçirmek, sallanmak (Ba.) “2009 Çr.) “Beze serdim erişte / Tep-
krizinde bi tenteledi, bi daha da serecek güneşte” Aytekin 2003: 46
dikiş dutturamadı diyolar.” Şahin tepsetmek Kavgayı durdurmak,
2020: 122 yatıştırmak (Ba.; Göcenovacığı-
tenten Eskiden oynanan bir çeşit Çr.) “Ganlı bıçaklı oldularıdı em-
çocuk oyunu (Çr.) me Bizim Ferhat ikisini tepsetti,
tentene Dantel, oya (İs.; Çr.) ortalık duruldu.” Şahin 2020: 122
tentere Örgü kemer (Su.) tepüklemek Binek hayvanını
tenteş Uygun, uyumlu (Os.) yürütmek için ayakla vurmak,
tenüke Teneke (Al.) tekmelemek (İs.)
tepdillenmek Şirinlik yapmak, se- ter İnce (Bademce-Ka.)
vimlilik yapmak, şımarmak (Ba- terazisi olmamak Düzeni yerinde
demce-Ka.) olmamak (Al.)
tepecik Yığın halindeki ekin (Gö- tercan Süt kesmiğinden yapılan
let-Ka.) çökelek ile bu çökeleğin konul-
tepegöz Göz önünde olan olayları duğu keçi derisine verilen ad
görmeyen, ilgisiz, umursamaz (Hamamlıçayköy-Çr.)
(Çr.) tercen İçi dışı terbiye edilmiş keçi
tepelik Üzeri altın dizili, süslü ka- derisi (Dutçakallı-Çr.)
dın fesi (İs.) tercübe Deneyim, tecrübe (Su.)
tepgi Bel sapına geçirilen tahta terece 1. Eski evlerde ocağın iki
ayakçak (Çr.) yanındaki kalın duvarlar oyula-
tepik Tekme (Yerliköy-İs.; Ahme- rak yapılan, ufak tefek şeyler
toğlan-Çr.) “Ülen yapmayın bir koymaya yarayan göz (İs.; Os.)
tepikte duvara yapışır kalırsınız.” “Tüm dolapların yan taraflarında
Seyda 2006: 85 tereceler vardı.” Saraçer 2000: 62
tepitme Vücuttaki zedelenmiş 2. Eski köy evlerinin yatak odala-
yerlere iyileşmesi için konulan rında banyo olarak kullanılan
az pişmiş hamur (İs.) yer (Ba.; Bademce-Ka.; Oğ.; Âşık-

471
471
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

bükü-Os.) “Hasan, oolum senin ters ayakkabı Kötü yolda kadın,


terecenin ayaa bu aralar hiç gu- erkek (Çr.) “O, ters ayakkabının
rumuyo la, ne iş?” Şahin 2020: biri.” Tdk 1993: 4754
123 terslemek Pislemek (hayvanlar
terefi Teravih namazı (Bademce- için) (Çr.) “Düven öküzü gibi
Ka.) “Boön terefiye erken gidek, durmadan tersliyorsun.” Yoksul
cami tehneyken.” Özdemir 2019: 2013: 262
136 ters masaf Tepsiye konan yedi
terek Ahşap raf, sergen (Al.; Ba.; sekiz hamur yumağının üzerine
İs.; Ka.; Or.; Kadıderesi-Çr.) “Yı- yumurta sürülerek pişirilmesiyle
kadığı kapları içeri getirdi. Yaş yapılan çörek, kapama (Çalyayla,
yaş tereğe dizdi.” Güven 2010: 52 Eşençay-Çr.)
tereke Ev eşyası (Su.) ters yel Otları kurutan yel, sam
tereklik Mutfak rafı (Kılavuz-Al.) yeli (Çalyayla, Turgut-Çr.) "Ters
ter ekmek İnce ekmek; yufka (Ba- yele harman savurma, verebe
demce-Ka.) gağnı devirme." Kerman 1997: 49
teremeke İkinci kocaya varan teselleme Atasözü (Evci-Bo.; Şe-
kadının yanında gelen eski koca- kerpınar-Su.) "Bıraksa yarım
sından olma çocuk, taygeldi saat atasözü, teselleme, kıssa an-
(Âşıkbükü-Os.) latıp dururdu." Sarıyüce 2004: 26
terezi Terazi (Dutçakallı-Çr.) tesgere Taş taşımak için yapılmış,
“Çölmekçiden aldım tağar, terezi- dört kollu, sedye benzeri araç
ye goydum ağar.” Caferoğlu (Ba.) “Sizin evin temeline tesge-
1994b: 108 reyle az taş çekmedik, hatırlar-
terezü Terazi (Âşıkbükü-Os.) san.” Şahin 2020: 123
tergömlek İnce kabuklu, al ya da tesgerme Korkutmak için vura-
sarı renkli bir çeşit elma (Çr.) cakmış gibi yapma (Su.)
tergöynek ¦ tergömlek (İs.) teskire Yapılarda harç taşımaya
teri Karşı, yönünce,- e doğru (İs.) yarayan, iki kişinin önlü arkalı
"Bugün ablam şehere teri gidi- tutarak kullandığı dört kollu
yordu." Tdk 1993: 3891 araç, teskere (İs.)
terki Atın arkası (Su.) “Dertsiz baş tesmük Tespih (Bademce-Ka.)
terkide gerek.” Yoksul 2013: 236 teş Büyük leğen (Küre-Al.; Ba.; İs.;
terlik Erkek çocuklar arasında oy- Su.) “Çamaşır yudum teşte / De-
nanan, ebeye verilen terliğin te- ğilsin uygun yaşta” Gösterir 2011:
kini kapmaya dayanan bir oyun 114
(Çr.) “Oyuncuların hepsi ellerin- teşennüş olmak 1. Yaranın azma-
deki terliklerin bir tekini ebeye sı, hastalığın ilerlemesi (Çr.)
ve-rirler.” Oğuz 2006b: 45 2. Unutulan konuların yeniden
termeğü çizme İsilik benzeri konuşulması (Çr.)
kızartıların çevresinde arpa gez- teşi İçinde çamaşır yıkanan, banyo
direrek okuma işlemi (Bademce- yapılan tırtıklı teneke leğen (Ba.)
Ka.) “Kafasına kulplu maşrapa yeme-
terpuşlu Kapaklı sahan (Oğlakö- den, gözünü sabun köpüğü yak-
zü-Su.) madan teşide çimeni bulun, al-
ters Hayvan gübresi (İs.) nından öpeyim.” Şahin 2020: 123

472
472
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

teşt İçinde hamur yoğurulan ya da tevek 1. Asma kütüğü (Beydili,


çamaşır yıkanan büyük leğen Sarimbey-Çr.) “Teveklere sıra sı-
(Külah-Al.; Me.; Kamışlı-Su.; Uğ.; ra diz-seydim / İçindeki bilgileri
Dutçakallı-Çr.) “Yârin çamaşır sezseydim” Çimen 2006: 71 2.
teşti / Yine derdim depreşti” Ay- Asma, kavun, karpuz, kabak gibi
tekin 2003: 192 bitkilerin dalları (Hışır-Al.; Gök-
tetevü Arifeden önceki gün (İs.) çam-Su.) “Salatalık teveklerde ye-
tetevülemek Lambanın sönecek şerir / Koparıp koparıp yeriz soy-
gibi olması (Ka.) madan” (Yılmaz) Taşlıova 2008:
tetik (1) Asma filizi (Çr.) 562
tetik (2) Uyanık, açıkgöz (İs.) tevge (1) Akıllı, işbilir (Çr.)
tetiklemek Baharda üzüm asma- tevge (2) Küçük kazma; bir yanı
larının tomurcuklanması (Boğa- geniş bir yanı dar, kısa saplı bal-
bağı-Çr.) ta (Çr.)
tetir Yeşil ceviz kabuğu, nar gibi tevir Durum, biçim (Su.) “Bir gün-
bitkilerin bıraktığı durağan boya de kaç tevire girdim.” Sarıyüce
lekesi (Ka.; Os.) 2004: 340
tetire 1. ¦ tetir (Ka.; Os.) 2. Kökü tevir tevir Çeşit çeşit, biçim biçim
kumaş boyamada kullanılan fi- (Mislerovacığı-Çr.) “Moda çıktı
dan biçiminde bir bitki, sumak tevir tevir / Herkes bir yol tutmuş
bitkisi (Âşıkbükü-Os.) “Her şeye gider” Çırakman 1992: 189
kabı var, tetireye torbası.” Arsla- tevkirli Nişanlı (Çr.) “Tabağını iyi
ner 2016: 263 sıyır ki, tevkirlin güzel olsun.”
tetiri Somak denilen bitkinin yap- Yoksul 2013: 594
rağı (Çr.) “Bahçelerde tetiri /Hiç tevkitli Taahhütlü mektup (Ser-
sayamam hatırı” Ertekin 2006: 27 ban-Çr.) “Mektup saldım ulaş-
tetiri otu Kantaron (Evci-Bo.; Su.) mamış tevkitli / Yine dost görme-
"Tetiri otu suyu ile kim parpı ya- ye gönlüm umutlu” Koçak 1980:
parak yarayı savuşturacaktı?" 326
Sarıyüce 2004: 152 tevkül Söz kesme, nişan (Çr.)
tetirli ¦ tetiri (Çr.) tevküllü Nişanlı (Arpalık, Beydili,
tetmek Kurumuş bir şeyin düş- Büğdüz, Çalyayla, Dutçakallı-Çr.)
mesi ya da asılı olan bir şeyin ye- “Oturmuş da ağlıyo / Tevküllüm
rinden kurtulması (Gölet-Ka.) kötü diye” Gürsel 1997: 266
“Bir baktım ki, ceket tetmiş. He- tevkülü Nişanlı (Ba.; Ovasaray-
men yerden aldım.” www.golet- Çr.) “Şu garşıdan gelen bizim
.tr.gg/ Edip’in teküllüsü deel mi?” Şahin
tetürgün Ürkek (İs.) 2020: 123
tevatır ¦ tavatır (Gökköy-Çr.) tevkür Söz kesme, nişan, nişanlı
tevātir ¦ tavatır (Al.; Ba.) "Ya- (İs.; Çr.)
tukculu Hatıpların Meemed Abi- tevkürlü Nişanlı, sevgili (Ba.; İs.;
nin dolması çok tevatir olur." Şa- Su.; Eskice, Karadona-Çr.) “Otur-
hin 2020: 123 muş da ağlıyor / Tevkürlüm kötü
tevatür ¦ tavatır (İs.; Eskiekin- deyi” Ertekin 2006: 37
Çr.) “Tevatür güzel olur bu Ço- tevür Çeşit, tür (İs.)
rum’un karısı…” Tahir 2007: 225 tevürleşmek Değişmek (İs.)

473
473
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

tey daha Şuracıkta (İs.) tezicek Çabucak, hemencecik (Çr.)


teyfe Konuşmalarında güldürücü “Yalan demeyim beş ısırım mı de-
ögeler bulunan, espriler yapan, sem, altı ısırım mı, tezicek bitiri-
önüne gelene takılan şakacı kişi verdim.” Lâçin 2007/63: 7
(Âşıkbükü-Os.; Çr.) “Ben ona akıl tezikmek Oraya buraya koşuş-
sır erdiremedim. Günde kırk tey- turmak, uzaklaşmak (Külah-Al.;
feye giriyor.” Arslaner 2016: 263 Ovakarapınar-Çr.) “Büvelek tut-
teyin Sincap (Me.; Çalyayla, Dut- muş dana gibi tezi-kiyor.” Ertekin
çakallı-Çr.) “Buzağıya biçik, sin- 1942: 31
caba teyin / Diyeni görürsen Ço- teziye Çabukça, hemen (İs.; Çr.)
rumludur o” Gösterir 2014: 79 “Helvayı teziye hazırlayamamış-
teykül Nişanlı (Kargı-Os.) lar.” Demiryürek-Ozulu 2017: 147
teynek Değnek, sopa (Çr.) tezkire Küçük sepet (Os.)
teyrek Keyif verici nesneler (Çr.) tezlenmek Acele etmek, titizlen-
teyreki Keyif verici nesnelere mek (Çr.)
alışkın, tutkun, tiryaki (Badem- tezmek Buzağının hızlı koşması
ce-Ka.; Çalyayla-Çr.) (İs.)
tezberi Çabucak, hemen (Çr.) “Bir tezvarı Kısa zamanda, hemen (Ba.;
kez temizlik başladı mı, kolayına İs.; Türkler-Çr.) "Tezvarı kalka-
tezberi sonu alınmaz!” Tahir madım." Demiryürek-Ozulu 2017:
2007: 360 87
tezce Çabucak, hemen (İs.; Kale- tıfıl 1. Gelişmemiş, büyümemiş
cik-Me.) “Gidelim de yaylamızı (Sarimbey, Serban-Çr.) 2. Çocuk-
tezce tanıyalım.” Tahir 2006: 78 lukla delikanlılık arası yaşta olan
teze Taze, yeni (Su.; Çalyayla, Dut- (Su.; Dutçakallı-Çr.) “Bir tıfıl gö-
çakallı, Kızılpınar-Çr.) rünce neşelenirdi / Güneşi gör-
tezek Saban ya da belin kaldırdığı müş kar gibi erirdi” Öztanıl Ty: 15
iri toprak parçası (Dutçakallı, tığ 1. Saman yığını (Kıcılı, Külah-
Ovakarapınar-Çr.) “Tarla mı te- Al.; Büğdüz, Eskiekin, Ovasaray-
zekli, ben mi kaçamıyorum?” Tür- Çr.) 2. Büyük tınaz (Su.; Ova-
koğlu 2007: 170 karapınar-Çr.) “Herifler kuşlukta
tezek gapamayı da biliyon mu? sapa giderdi / Dağlar gibi saman
Bir şey bilmediği halde bilgiçlik tığları vardı” Kurtoğlu 2006: 14
taslayan kimseler için kullanılan tığlamak Ekini yığın yapmak
bir deyim (Çr.) (Ovakarapınar-Çr.)
tezene Genellikle kiraz ağacı ka- tığlı Fazla alıngan (Su.)
buğundan yapılan mızrap (İs.) tığmak Kaçıp gitmek (Çr.) “At
“Tezeneni bul âşık / Şu sazını çal gemini gevip duruyodu, bi de bak-
âşık” Gösterir 2011: 178 tım elimden tığdı gitti.” Kerman
tezgine Tez olarak (Çr.) 1997: 25
tez gineli Hiç beklemeden, çabu- tığmısır Her şeyini yitirmiş olan
cak (İs.) (İs.)
tezgire Kulplu küçük sepet (Su.; tığraz Alçak tavanlı küçük ev (Ku-
Çalyayla, Dutçakallı, Ovasaray- zuluk-İs.)
Çr.) tığsırmak Aksırmak (Çr.)

474
474
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

tığteber Yanında para, eşya ol- tıkırıdak Hemencecik, anında


mamak, boş olmak (Ovakarapı- (Çr.) “Tıkırıdak eline saydı binli-
nar-Çr.) ği.” Yoksul 2013: 605
tıhaç Suyun akmasını engellemek tıkış Etine dolgun kişi, tombul
için su borularının ağzını kapa- (Âşıkbükü-Os.)
maya yarayan nesne (Çr.) tıkız Çok dolu, sıkı, sıkışık (Os.)
tıhı (1) Hastalıklı (İs.) “Enine boyuna, tıkız, etli canlı bir
tıhı (2) Kısa, dolgun kimse (İs- kızdı.” Tahir 2007: 39
mailköy-Çr.) “Ben tıhı dedikçe sen tıkızı kırık Gözü kör (Os.)
inadına büyüyüp irileştin.” Güven tıknalamak Kümes havyanlarının
2013: 290 gagalaması (Ba.) “Bizim kara ho-
tıhır ¦ tıkır (İs.) ruz çocukları tıknalıyo, dikkât
tıhırdak (1) ¦ tıkırdak (1) (İs.; edin.” Şahin 2020: 123
Su.) “Tıhırdak bayramda satı- tıknaz Sıska, zayıf (İs.; Su.) “Batak-
lır.”Uçakcı 2006: 220 lığın sazından, adamın tıknazın-
tıhırdak (2) Takunya (Eskiyapar- dan kork.” Yoksul 2013: 118
Al.; İs.) tıknefes 1. Sinirli (Su.) 2. ¦ tıkso-
tıhırdaklı Namus konusunda luk (Çr.) “Şu adam çok tıknefes.”
güvenilir olmayan kadın (İs.) Tdk 1993: 3912
tıhırdanmak Çalışıyor gibi görü- tıknış Etine dolgun, şişmanca kim-
nüp boş boş oyalanmak (İs.) se (İs.)
tıhız ¦ tıhı (2) (İs.) tıksırık Hapşırık (Kargı-Os.)
tıhlım 1. Zayıf, cılız, büyüyememiş tıksırmak Aksırmak, hapşırmak
kimse (Çr.) 2. Şişkin (İs.) (Çr.) “Aksırsan da tıksırsan da bu
tıhlım tıhlım ¦ dıklım dıklım yükü taşıyacaksın.” Yoksul 2013:
(Çr.) 31
tıhsırık Aksırık, hapşırık (Çr.) tıksoluk Solunum sıkıntısı çeken,
tıhtap Üstü kabartma süslü sarı güçlükle nefes alan (Çr.) "Sen bu
madensel tas (Çr.) belgücü macununu bizim tıksoluk
tıkaç Kısa boylu, şişman (Su.) vali yardımcısına aramaktasın
tıkı Yaşı büyük, bedeni az geliş- arkadaş." Tahir 2004: 218
miş, akıllı çocuk (Çr.) “Boyu tıkı, tıktık Takunya (Os.)
tabancası kuru sıkı.” Yoksul 2013: tılar Çocuk karyolalarına, beşikle-
161 rine yatak (Alacahöyük-Al.; İs.;
tıkım Parça, lokma, dilim (genel- Kışlacık-Me.) “Yumuşak otlardan
likle et, ekmek, peynir için) (Su.; beşiğin altına tılar yapılır.” Balık-
Çr.) çı 2010: 98
tıkır Tahta su kabı, bardak, boduç tılhımak ¦ tılkımak (İs.)
(Oğlaközü-Su., Âşıkbükü-Os.; Çal- tılhımış Yenmeyecek denli çok
yayla-Çr.) olgunlaşmış, içi geçmiş (Ovaka-
tıkırdak (1) Davar ya da köpekle- rapınar-Çr.) “Çok datlı diye tıl-
rin boynuna takılan çan (Eskie- hımış gavunu gaşığınan yediler.”
kin-Çr.) “Meleşmiyo koyununan Kerman 1997: 26
kuzular / Tonlu, tıkırdaklı sürü tılhış Etine dolgun, şişmanca ço-
kalmamış” Kurtoğlu 1994: 41 cuk (İs.)
tıkırdak (2) Takunya, nalın (Çr.)

475
475
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

tılkımak Salatalık, kabak gibi tıngırdak Koyunlara takılan çan


sebzelerin kuraklıktan buruşma- (Ahmetoğlan-Çr.) “Kimi tıngırdak
sı, bozulması (Su.; Ovakarapınar- iplerini boncuklarla, renkli çaput-
Çr.) “Bu kavunlar iyice tılkımış.” larla süslerdik.” Çalışgan 2021:
Yoksul 2013: 166 215
tıllak Aklını yitirmiş, deli, tırlak tıñgırdatmak Alay etmek (İs.)
(İs.) tıngırık (1) Güvenilir olmayan iş
tıllamak Birdenbire fırlamak, koş- ya da durum (İs)
mak (Çr.) tıngırık (2) Ahlaksız kadın (İs.)
tıllatmak Delirmek, aklını yitir- tınmak Anlamak (Çr.)
mek (İs.) tınsırık Hapşırık (Su.)
tımaşak Çıplak, giyimsiz (İs.) tınsırmak Aksırmak, hapşırmak
tımbıldamak Oynamak (Kalecik- (İs.; Türkler-Çr.)
kaya-Al.) tıntın (1) Çalgı araçları (Çr.)
tımbırdaklı Namus konusunda tıntın (2) 1. Sessiz konuşan (Çr.)
pek güvenli olmadığına inanılan 2. Ağırkanlı (Çr.)
kadın (İs.) tıp Hareket halindeyken, ebenin
tımbırdatmak (1) Tef, tambur komutuyla birdenbire durmaya,
gibi çalgılara yavaş vurarak ses duramayanlara ceza vermeye da-
çıkartmak (İs.) “Benli Halime, ud- yalı bir çocuk oyunu (İs.)
la kıvrak bir meyhane havası tıpıl (1) Çok akıllı (İs.)
tımbırdatırken Hacı Ağa’nın iki tıpıl (2) Mayalı, eşkili (Al.)
yetişmiş kızı…” Miyak 1945: 17 tıpırtı Hafif gürültü (Evci-Bo.)
tımbırdatmak (2) Alay etmek "Açık bıraktığı kapılardan hızla,
(Çr.) ama hiçbir tıpırtı çıkarmadan çı-
tımbırık Sağlam ya da güvenilir kıp gitti." Sarıyüce 2004: 118
olmayan şey (İs.) tırakkalı saat Yüksek sesle işle-
tımbırıklı ¦ tımbırdaklı (İs.) yen saat (Çr.)
tımman Don, şalvar (Çukurköy, tıramba Mal değiştirme (Çr.)
İbik, Kayı-İs.; Os.) “Ebenin tım- tırangıdak Kapının ya da bir yerin
manı başına geçsin.” Oğuz 2007a: kapağının gürültüyle çarparak
67 kapanması (İs.)
tımsırık Güç beğenen, titiz (Eski- tırangımak Kapının çok gürültülü
yapar-Al.) çarpması (Çr.)
tın Şottik oyununda atılan değne- tıraş En az dört kişiyle oynanan
ğin çarptığı halde şottiği devire- köy seyirlik oyunu (Göcenova-
memesi (Çr.) cığı-Çr.)
tıngıl Küçük sepet (Olukyanı-Su.) tīraz Dağınık, karışık (Çr.)
tıngır Çinko, teneke ya da bakır- tırcan Zayıf, kansız cansız, sıska
dan yapılmış leğen, kova gibi (Su.)
kaplar (Su.; Çıkrık, Güvenli, İs- tırğıç ¦ tırhıç (Çr.)
mailköy-Çr.) “İki tıngır, bir man- tırhallı Aynı koşullarda, aynı du-
gırla gelmişti şehre.” Güven 2013: rumda olan insanlar (Çr.) “Tır-
256 hallı, hep bir hallı.” Yoksul 2013:
tıngıramak Tıkırdamak (Badem- 606
ce-Ka.) tırhaz Bodrum (Çr.)

476
476
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

tırhıç Yemeğin suyunu çekerek söz ver, tırıvırı şeylere harcamak


tanelerinin birbirine yapışması yok.” Kalayoğlu, 2017: 66
durumu (Çr.) tırkıdak Birdenbire, hemencecik
tırhıdak Hemencecik, çabucak (Çr.) “Tırkıdak gülüverdi.” Yoksul
(İs.) 2013: 606
tırhımak 1. ¦ tılkımak (İs.) 2. tırkış ¦ tırış (Çr.)
Ekşimek, bozulmak (Çr.) tırlak Fırlak (Çr.)
tırhış ¦ tırış (Çr.) tırlamak Fırlamak (Çr.)
tırık (1) Hastalıktan dolayı güçsüz tırlanmak Dönmek (Ovasaray-
düşmüş, kansız cansız, sıska (Kü- Çr.)
lah-Al.; Su.) "Eneze, tırık hayvan- tırnakçı (1) Fırında pideleri açıp
lar bile müşteri bulurdu." Sarı- tırnak süsü yapan işçi (Çr.)
yüce 2004: 284 tırnakçı (2) İki kişiyi birbirine
tırık (2) Sağlam olmayan, güve- düşüren (Gölet-Ka.)
nilmeyen kişi ya da süreç (İs.) tırsık Birinden korkmuş ya da
tırıl 1. Parasız, züğürt (Eskiyapar- ürkmüş (İs.)
Al.) 2. Zayıf, kansız cansız, sıska tırsmak Korkudan yapacağı işten
(Evci-Bo.) "O tırıl manda güreşe vazgeçmek, geri dönmek (Gölet-
tutuşmadan korkup tabanları Ka.; Sarimbey-Çr.) “Üzerine yürü-
yağlayacak." Sarıyüce 2006: 104 yünce nasıl tırstı, gördün mü?”
tırıldak Fırıldak (Âşıkbükü-Os.; www.golet.tr.gg/
Çr.) tırtıl Çok fazla (Su.) “O kadar çok
tırıllık etmek Boyun eğip yalvar- ki, tırtıl gibi.” Uçakcı 2006: 374
mak (Su.) tırtış Çok sık, çok verimli (Âşık-
tırın Genizden konuşan (İs.) bükü-Os.) “Eriklerin, elmaların,
tırıp Çok, bol, dolu (Çr.) dutların dalları tırtış gibi.” Ars-
tırıs Çiğit oyununda, çukura gir- laner 2016: 263
meyen kayısı çekirdeklerinin üç tırtışlı Düz olmayan, düz kesil-
parmak vuruşuyla çukura so- memiş çentikli kenar (İs.)
kulmasında üçüncü vuruşa veri- tısga Kısa boylu, sarı benizli, zayıf
len ad (Çr.) kimse, tıska (İs.)
tırısa gitmek Acele gitmek (İs.) tısılamak Ağır yük altında inle-
“Kimisi yerinden kalkmaz işe bak meye benzer sesler çıkarmak
/ Uygarlığa tırsa gider kimisi.” (İs.) “Tısıl tısıl tısılıyor, soluğu içi-
Gösterir 2014: 45 ne sığmıyor.” Koşay-Işıtman
tırıs tırıs (1) Kendi kendine, ken- 1932: 382
diliğinden (İs.) tısıldamak ¦ tısılamak (İs.)
tırıs tırıs (2) Yaya olarak (İs.) tısıl tısıl Ağır yük inleme durumu
tırış Çiçekbozuğu yüzlü kimse (İs.; Çalyayla, Göcenovacığı-Çr.)
(Çr.) “Daha sonra kıvrık boynozlu, küt
tırışık Büzülmüş, çekilmiş, bozul- boynozlu, dobak bir sürü inek
muş (Su.) geçti tısıl tısıl.” Gümüş 1977: 75
tırıtmak Karşı gelmek, diretmek tīsırık Aksırık, hapşırık (Çr.)
(Bolatlı-Su.) tīsırmak ¦ tıksırmak (Çalyayla-
tırıvırı Gereksiz ufak tefek şeyler Çr.)
ya da yararsız sözler (İs.) “Ama tısırtı Ses çıkarma (Çr.)

477
477
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

tısır tısır Yumuşacık (Çr.) tiki Küçük doğranmış kuşbaşı et


tıska Sarı benizli, sıska, zayıf (İs.) kavurması (Çr.)
tıskıya Arpacık soğanı (Çalyayla- tikiz etmek Gizlice gözetlemek,
Çr.) denetlemek (Os.) “Ahmet, Meh-
tısmık Parmak ucuyla yapılan vu- met'i biraz tikiz edin.” Tdk 1993:
ruş, fiske (Çr.) 3930
tıstınbalak Şişmanlıktan dolayı tikolta Eskiden kadınların giydiği
çok gerilmiş olan, kilolu (Su.) dize kadar uzanan askılı iç giysisi
tıtık Kadın cinsel organı (Kozö- (İs.)
ren-Me.) til Tel (Örenseki-İs.) “İpiy aldı tili,
tıvga (1) Deri üstünde mor leke- al didim.” Abaz 2004: 127
lerle beliren bir çeşit hastalık tilik 1. Yarık dudaklı, kesik kulaklı
(Alacahöyük, Kıcılı-Al.; Me.; Su.) kimse (İs.; Kozören-Me.; Çalyay-
"Çocuk ana karnında canlanma- la-Çr) 2. Enine ya da boyuna kop-
dan kadınla kocası tıvga kestir- madan dilinmiş, parçalanmış
meye gitmekteydiler." Balıkçı (Ovakarapınar-Çr.)
2010: 78 tilikli (1) Kadınların giydiği üç
tıvga (2) Gebeyken bebeği düşen etek entarinin bir çeşidi (Çr.)
kadınların karnının ovulduğu taş tilikli (2) Kenarları girintili bir
(Küçükgülücek-Çr.) çeşit bakır tabak (Çalyayla-Çr.)
tıvgalı Çabuk sinirlenip bağırıp tiliz (1) ¦ telis (Gölet-Ka.)
çağıran kimse (Çıkrık-Çr.) “Birisi tiliz (2) Ahşap evlerin tuğla ya da
ona bu çabuk öfkelenen sinirli kerpiç örülmeyen duvarlarında
davranışları nedeniyle tıvgalı de- çamur sıvanın altındaki iskeleti
miş adı Tıvgalı Turgut’a dönüş- oluşturan çıta örgü ya da çıtala-
müştü köyde.” Gündoğar 2020:71 rın her biri (Âşıkbükü-Os.) “Cıy-
tıvka ¦ tıvga (Çr.) lak Mehemmed’in yepyeni evinin
tıylak (1) At yavrusu, tay (Ovaka- iki yılda tilizleri çıktı meydana.”
rapınar-Çr.) Arslaner 2016: 263
tıylak (2) Yeni yetişmekte olan tilpi Kurnaz, hileci, çıkarını düşü-
erkek çocuk (Çr.) “Fadimâtının nen kimse (Çr.)
tıylağı çok yakışıklı bi delânnı tilkiguyruğu Uzun salkımlı beyaz
olacak.” Kerman 1997: 26 üzüm cinsi (İs.)
tıymıllı Zülüf saçları güzel, sevimli timi Sıkı dokunmuş bir çeşit ku-
kız çocuğu (Su.) “Bu tıymıllının maş (Çr.)
anası da böyle gözelidi emme heş- timtiklemek Herhangi bir şeyin
lediler garibi.” Gösterir 2020: 42 yüzeyini bozmak (Su.) “Elmayı
tızgara Traktör pulluğu (Su.) timtikledi yiyemedi de.” Uçakcı
tiğdirmek Suyu ince, dar yerden 2006: 374
fışkırtarak akıtmak (Çr.) timtim sakal Kılları seyrek olan
tiği Sincap (Os.) sakal (Âşıkbükü-Os.)
tiğin Sincap (Os.) tingabak Dik kafalı (Yağcılar-Ka.)
tiğsirmek ¦ tıksırmak (Çr.) tingildek Yerinde durmayan, sü-
tikan Diken (İs.) “Silanın tikanı gül rekli kımıldayıp sallanan, kıpır-
oldu bize.” Abaz 2004: 108 dayan (İs.)

478
478
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

tingildemek ¦ dingildemek (1) tiril (2) Kesin (Gölet-Ka.) “Senden


(İs.) tiril söz istiyorum.” www.golet.-
tinguyruk Çabuk sinirlenen kimse tr.gg/
(İs.) tiril tiril olmak Çok ince olmak
tinğil Fesin tepesinde püskülün (Gölet-Ka.) “Yufka tiril tiril ol-
takıldığı yer (Çr.) muş.” www.golet.tr.gg/
tinğildek ¦ dingildek (1) (Çr.) tirişe Deri ya da köseleden yapı-
tinğir tinğir Yere düşen maden lan, süs olarak giysi kenarlarına
paraların çıkardığı ses (Çr.) dikilen ince şerit, kaytan (Çr.)
tini Küçük (İs.) tirit (1) Çok zayıf hayvan (Çr.)
tink ¦ dink (Çr.) tirit (2) Germeç yapılarak kızartı-
tinkafa Çabuk öfkelenen, sinirli lan küçükbaş hayvanın altına
(İs.) konan tavada biriken yağı (İs.)
tinkitıraz Çabuk kızan, ani tepki tiriz 1. Yapılarda duvarlara çakı-
veren kimse (İs.) lan dar tahta (Çr.) 2. Duvara ya-
tinkletmek Pirinci değirmende pılan birinci, ince sıva (Çr.)
kabuklarından ayırmak (Çr.) tirşimek Kumaşın dikiş yerinden
tintin bağı Hayvanın kuyruğu açılması (Os.)
altından geçirilip semere bağla- tiseleme Çiseleme (Al.)
nan ip (Çr.) tiselemek Yağmurun ince ince
tinton Kendini beğenmiş, sorum- yağması, çiselemek (Çalyayla,
suz kimse (Çr.) "Atıp çarı peçeyi, Kuşsaray-Çr.) “Çıharken tiseli-
saç baş açık, tinton tinton gezme- yodu, birden basdırdı.” Özdemir
deler baksene." Özçatalbaş 2002: 2019: 120
118 2. İşe yaramaz kimse (Çr.) tisenmek ¦ Tiselemek (Çr.)
“Tövbe, tövbe! Sanki sen anlama- tisenti İnce yağan yağmur, çisenti
san olmaz ha, şu tinton halinle…” (Al.)
Özçatalbaş 2003: 64 tisge Parmak ucuyla hafifçe vur-
tirek Bir çeşit em (Çr.) ma, fiske (Çr.) “Karşı karşı siniler
tirelelli ¦ tiril (1) (Çr.) / Tisge vursam iniler” Aytekin
tiremeç Dayak, destek (Çr.) 2003: 104
tirendez Temiz, titiz kimse (İs- tisi Bakır kapların diplerini çekiç-
mailköy-Çr.) “Çok tirendez yetiş- lemede kullanılan bakırcı örsü
tirdik bu kızı.” Gümüş 1977: 122 (Çr.)
tirengez Titiz, temiz, hassas, alın- tişi İp eğirmeye yarayan bir çeşit
gan (Âşıkbükü-Os.; Ovakarapı- araç, öreke (Me.)
nar-Çr.) tişice Şeytantırnağı (Çr.)
tirfil Çimenlik yerlerde yetişen tişot Poşet (Al.)
yuvarlak yapraklı bir ot, yonca titik titik Parça parça, didik didik
(Evci-Bo.) “Al gelincikler, sarı ko- (Çr.)
yungözleri, tirfiller, üçgüller bir- titireşmek Titreşmek (Çr.)
biri içindeler.” Sarıyüce 2004: 34 tittirmek Didikletmek, dittirmek
tiridine pilav salınmamak Güve- (Çr.)
nilir bir insan olmamak (Çr.) tivtik Tiftik (Çr.)
tiril (1) Kendisini varlıklı gösteren tiyare Uçak, teyyare (Su.; Gökköy-
(Çr.) Çr.)

479
479
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

tiyin Sincap (Os.) reğim tohtamaz.” Yoksul 2013:


toç ¦ tonç (İs.) 467
tod 1. Beyaz yuvarlak taş; bu taşla tohtaşmak Dinlenmek, sıkıntıyı
oynanan bir çocuk oyunu (Su.) atmak, mutlu olmak (Çr.)
2. Topaç (Âşıkbükü-Os.) tohtur Doktor (Çr.) "İlaç, şifa niye-
toftamak Dinlenmek, rahatlamak, tine bacılarım, tohtur niyetine."
serinlemek (Hacıhamza-Ka.; Os.) Özçatalbaş 2002: 52
“Müfettiş bu açıklama ile toftar, tohuma gaçmak İnsanın ya da
yani üstündeki tüm sıkıntılardan hayvanın kartlaşması durumu
kurtulur.” Saraçer 2000: 347 (Çr.)
toful Kısa boylu, kalın yapılı kimse toka (1) Çoban köpeğinin boğazı-
(İs.) na takılan dikenli tel tasma (Ala-
toğtamak ¦ tohtamak (Kıcılı-Al.) cahöyük-Al.; Su.)
toğtaşmak 1. Hafiflemek (Göceno- toka (2) İplik makarası (Çr.)
vacığı-Çr.) “Biraz yattım, ağrı toka (3) ¦ tokaç (Bademce-Ka.)
toğtaşmış, tazı çamlıktan ağrı ge- toka (4) El büyüklüğünde düz taş
liyor.” Ertekin 1946: 18 2. Yatış- (Âşıkbükü-Os.)
mak, sakinleşmek (Çr.) “Ortalık toka (5) Sıkı dizimli, çabuk bo-
biraz toğtaştı.” Ertekin 1938: 21 zulmayan, yemesi hoş bir çeşit
toğuçlan Dokununca pis koku ak dut (Âşıkbükü-Os.) “Sert bir
çıkaran bir çeşit böcek (Çr.) “Ay- dutu vardı, hani toka dut derler.”
nı toğuçlan böcüğü gibi gohuyoñ, Arslaner 2018: 232
gaç aydır çimmiyon la?” Gösterir tokaç Kayık küreğinin şişkin bö-
2020: 42 lümü (Çr.)
toğurcun İç içe halkalar, hare (Çr.) tokaçlamak Tokaçla giysi yıka-
toha 1. ¦ tokaç (1) (İs.) “Şu yok, mak (Çr.) “Çamaşır tokaçlayan
bu yok, toha elinde.” Abaz, 2004: kadınlardan izin istedi.” Özçatal-
103 2. Toka (İkipınar-İs.) “Şu saş- baş 2002: 136
larıma bit toha alıvi.” Abaz 2004: tokalaç Bodur, şişman çocuk (Çr.)
124 tokat helkesi Küçük bakır kova
tohaç ¦ tokaç (1) (Ba.; Su.; Ova- (Çr.) “Tokat helkesi ile yoğurt ka-
karapınar-Çr.) “Onu bi yunak da- bını aldım." Demiryürek-Ozulu
şında tohaçla ki sahız gibi olur- 2017: 54
du.” Özdemir 2019: 72 tokcalanmak Karnı tok gibi gö-
tohalak Ucu topuzlu çoban değ- rünmek (Çalyayla-Çr.)
neği (İs.) tokdir Doktor (Harunköy-İs.) "Ha-
tohaşak Yünün içinden çıkan, açı- ni şeyde tokdir yōdu." Abaz 2004:
lamayacak kadar dolaşmış yu- 132
mak biçimli bölüm (İs.) tokecimek ¦ tökecimek (Su.)
tohdamak Yatışmak, yumuşamak, “Tokecidim. -Daşa mı dakıldın
öfkesi geçmek (Âşıkbükü-Os.) ne?” Özdemir 2019: 54
tohmalamak Çok yiyerek şişmek toklu 1. Altı aylıkla bir yaş arasın-
(Kıcılı-Al.; Su.) daki kuzu (İsahacı, Külah-Al.;
tohtamak Yatışmak, sakinleşmek İbik, Bayat-İs.; Ka.; Gökçam-Su.;
(Kozören-Me; Tolamehmet-Çr.) Çayhatap, Kuşsaray-Çr.) 2. Koç,
“Kösedağı’ndan kar gelmeden yü- koyun (Al.) “Bıldırki tokluya şi-

480
480
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

şek, selam vermeyene eşek derler” tolama Parmak uçlarında, tırnak


Yoksul 2013: 135 diplerinde şişmeyle oluşan bir
toklubaş Pişirilerek yenen bir çe- çeşit çıban, dolama (Çr.)
şit ot (Çalyayla-Çr.) tolambaç Dönemeç (Çr.)
tokmaklı Evlerin üzerinde tok- tolanbaç Dönemeç (Çr.)
mak bulunan dış kapısı (Çalyay- tolatar Tombul, iri, gürbüz, kanlı
la-Çr.) canlı (İs.; Çr.)
tokmalamak Çok yiyerek rahatsız tolu Dolu (Küre-Al.; Dutçakallı, Sa-
olmak (Ba.) “Meemed Usta’nın rimbey, Turgut-Çr.) “İnsanlar
yaptığı dolmayınan helvayı o ka- acayip halde yaşıyor / Dünyamız
dar çok yemişim ki tokmalıyor.” tufana toluya kaldı” Şahin 1968:
Şahin 2020: 124 4
toktamak Dinlenmek, rahatlamak, tolu tıraz Döküm saçım (Çr.)
serinlemek (Kargı-Os.) tōm Tohum (Çavuşoğlu-İs.) "Oru-
toktur Doktor (Ba.; Bademce-Ka.; ya da ekin tōmu saşdurdum."
Kargı-Os.) “Şeelli Etem Zobacı çok Abaz 2004: 141
tevatir bi tokturudu diyolar.” Şa- tomafil Otomobil (Çayhatap-Çr.)
hin 2020: 124 “Tomafiller vızır vızır geçiyor.”
tokuç ¦ tokaç (1) (Çr.) Güven 2013: 202
tokurcun İç içe halkalar, hare tomak (1) Dayak, kötek (Çr.) “To-
(Çr.) mak insana yakışmaz, hayvana
tokurdak Develerle katırlara takı- yakışır.” Koşay-Işıtman 1932: 386
lan büyük çan (İs.; Çr.) “Boynun- tomak (2) Kısa boylu, şişman
dan aşağı tokurdak denilen bü- kimse (Çr.)
yükçe bir çan sallanıyordu.” Kala- tomak (3) Yuvarlak (Çıkrık-Çr.)
yoğlu 2017: 153 "Elini tomak burnuna götürüp
tokuşmak Baş başa vurmak (Çal- yuvarlak ucunda gezdirdi." Aksu
yayla-Çr.) 2013: 100
tokuş tokuş Düzensiz, sıkışık dol- tomalmak ¦ domalmak (Çr.)
durma (Os.) tomarı Tamamı, tümü (İs.)
tokuşturmak Çarpıştırmak (Çal- tomas Şişko, şiman (Su.)
yayla-Çr.) tomates Domates (Üçköy-Çr.) “To-
tokutmak Dokutmak (Çr.) matesleri ezmişler / Bostana döl
tokuz kökleme Gelinin hazırlayıp sokulur mu?” (Mırık) Ercan 1991:
güveyin en yakınlarına verdiği 295
armağanlar (Kalecikkaya-Al.) tomatis Domates (Al.; Kargı-Os.;
tol Duvar (Al.; Su.) Dutçakallı, Tatar-Çr.) “Tomatis
tola Kuyudan su çıkarılan tahta ya eke eke / Fidasındike dike” Çağıl
da çinko kova (Su.; Büğet, Ovaka- 2013: 62
rapınar-Çr.) “Kuyuya sarkıtılan tomatis yağı Salça (Bademce-Ka.)
tola, ya sağa çarpar ya sola.” Yok- tombak (1) Başı açık (Çr.)
sul 2013: 479 tombak (2) Kısa boylu, şişman
tolaka Ağaçtan meyve düşürmeye kimse (Çr.)
yarayan değnek (İs.) tombalak (1) 1. Yuvarlak (Su.) 2.
Şişmanca, tombul (Çr.) "Tomba-
lak, kısa boylu bir Ebanım yetiş-

481
481
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

miş doğurtmuştu anneyi." Seyda tomuzlan Dokununca pis koku


2006: 98 çıkaran bir çeşit böcek (Çr.)
tombalak (2) Takla (Çr.) toñ ¦ tongurak (Eskiekin, Ovaka-
tombalak atmak Takla atmak rapınar-Çr.) “Meleşmiyo koyunu-
(Çr.) nan kuzular / Tonlu, tıkırdaklı
tombaz Yükseklik (İs.) sürü kalmamış” Kurtoğlu 1994:
tombu Küçük tepe, tümsek (İs.) 41
tombuş Şişmanca, tombul (Çr.) tonç Suyun dağılması için evlek
tommak Suyun içine dalmak (İs.; çevrelerine yapılan toprak setler
Ahmetoğlan, Eskiekin-Çr.) “Olu- (İs.)
ğunda cıbıl cıbıl çimerdim / Gö- tongırak Davar ya da köpeklerin
mülürdüm, sularına tomardım” boynuna takılan çan (İs.)
Kurtoğlu 1994: 33 tongralı Pis, pasaklı kimse (İs.)
tomofil Otomobil (Os.; Çr.) “Bildi- tongurak Küçükbaş hayvanlara
ğim, he mi? diyelim ki tomofil takılan çan (Çr.) “Tongurak ko-
pavlikesi?” Tahir 2007: 261 yuna, tıkırdak kuzuya takılır.”
tomoşo Birinin üzerindeki giysi- Yoksul 2013: 609
nin katlanarak, buruşması (Gö- tongurdak İneklere, kömüşlere
let-Ka.) “Şu üstündeki lere bak! takılan çan (İs.; Ahmetoğlan-Çr.)
Tomoşo olmuş.” www.golet.tr.gg/ “En iri olanlarına tongur tongur
tomruk Tutukevinde kimi tutuk- ses çıkardıklarından tongurdak
luların ayaklarına takılan tahta derdik.” Çalışgan 2021: 215
kelepçe (Çr.) tongurlak Bir çeşit kuş (Çr.) “Ser-
tomsuk Somurtkan, küseğen kişi çecikler eyler ancak zikiri / Ton-
(Çr.) “Her şeye somurtup küsene gurlak yeyüben söyler şükrünü”
tomsuk / Her gördüğü şeyden Ertekin 1943: 22
umana umsuk” Gösterir 2014: 79 tonkurdak ¦ tokurdak (Çr.)
tomsumak Somurtmak, surat as- tonluk El tezgâhlarında dokunan,
mak, küsmek (Su.; Gökköy-Çr.) dayanıklı, işli bir çeşit bez (Çr.)
tomturak Tantana, gösteriş (Çr.) toñna Ellerde ayaklarda biriken
tomurgu Büyük testere (İs.) kir katmanı, tonra (Çr.)
tomurmak 1. Ağaç dallarını kes- tonra Deri üzerinde biriken kir ta-
mek (İs.) 2. Ağacı keserek tom- bakası, el ya da ayaklardaki kirli
ruk yapmak (Çr.) 3. Dipten kes- çatlaklar (İs.)
mek (İs.; Su.; Güvenli-Çr.) “Ne ol- tonton Sevimli, tombul (Çr.)
muş dayım biraz fazla tomurmuş- tonuzlan ¦ tomuzlan (Çr.)
sa.” Hodul 2019: 35 toôm Tohum (Su.) "Orta tarlanın
tomurtmak Dibinden kestirmek toomumu kendini bulunmaz sa-
(Çalyayla, Göcenovacığı-Çr.) “Sa- nıyo." Uçakcı 2006: 220
kalını tomurtmuştu gidip. Gün tootaşmak Bir araya gelmek, kay-
ışığı görmemiş yüzü bir hoyrat, naşmak (Ba.) “Şeelliyim falan de-
yüzüne yapıştırılmışça duruyor- medi, komşularıyla hemen too-
du.” Gümüş 1977: 150 taştı.” Şahin 2020: 124
tomuş Somurtkan, asık yüzlü (Su.) top Ham ipekten dokunmuş bez;
tomuşma Dargınlığını belli etme Kargı bezi (Ka.) "Çeyizlerdeki
(Me.) malzemeler önceki yıllarda doku-

482
482
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

nan toplardan yapılmaktadır." topbaş 1. Ak, yumuşak, iyi cins


Aşık 2003: 93 buğday (İs.) 2. Kılçıksız, iri, yeğ-
top (2) Kepekli kalın undan yapı- lenen bir çeşit buğday (Sarim-
lan, top biçimi verilmiş hayvan bey-Çr.) "Şam, topbaş buğdayları
yemi (Su.) yetiştirilmekte." Ertüzün 1944: 11
topacık Çiğdem gibi bitkilerin topçu Buğday pazarında buğday
yumru kökleri, topak (Çr.) ölçeğini dolduran kimse (Çr.)
topak Yuvarlak, küre biçiminde topçuk 1. Topraktan çıkarılan kü-
(Al.; İs.; Göcenovacığı-Çr.) "Bir- çük yumruları soyularak yenen
kaç topak kömürü de alarak kaz- bir bitki, deve tabanı (Al.)
ların pinlerine koştum." Ertekin 2. Çiğdemin kabuğu soyularak
1946: 19 yenen fındık büyüklüğündeki
topal Topal rolündeki bir kişinin, yumrusu (Külah-Al.)
hanımı rolündeki erkeği kaçır- topladif Yaylalarda yetişen, kalın
maya çalışanlara karşı verdiği sert yapraklı küçük bir bitki
savaşımı konu alan seyirlik köy (Çıkrık-Çr.)
oyunu (Çr.) toplayıcı Dilenci (İs.; Elmapınar-
topalah Domates (İs.) “Topalah, Me.)
böörce topladın mı hêri?” Naki- toplu 1. Pencere (Alacahüyük,
boğlu 2017: 234 Külah-Al.; Kızılhamza-Or.; Gök-
topalak (1) Domates (Ba.; Yerli- çam, Ka-mışlı-Su.; Beydili, Dutça-
köy-İs.) “Bize ikram itmek için kallı, Karadona-Çr.) “İçim bir hoş
bula bula gök topalak yemeği mi oluyor / Yâr topluya çıkınca” Gös-
buldun gı?” Şahin 2020: 124 terir 2011: 70 2. Pencerelere ya-
topalak (2) Yuvarlak, küre biçi- pılan ağaç ya da demir parmaklık
minde (Âşıkbükü-Os.; Dutçakallı- (İs.)
Çr.) “Dünyadır bu, ayak topu gibi toplulu Bir tür peştamal (Çr.)
topalaktır.” Tahir 2004: 309 topuklu Çok bilmiş, sözünü sa-
topalak (3) Salkım biçiminde, kınmayan orta yaşlı kadın (Çr.)
yumru kökü hoş kokulu bir bitki “O topuklunun demesiynen gız
(Çalyayla-Çr.) alınmaz. Kerman, 1997: 26
topalak (4) Gazı çok olan bebek- topuz arpa Başağı dört ya da beş
lere emziğe batırılarak verilen sıralı iyi cins arpa (İs.) “Sarı buğ-
muskat rendesi ile nöbet şekeri day karnın ile görüştü / Topuz ar-
karışımı (Su.; Köprüalan-Çr.) pa has unluğa karıştı” Ozulu
topal kız Bir köy seyirlik oyunu 2014: 91
(Sevindikalan-Çr.) tor (1) Ağ, balık ağı (Dereyazıcı-
topal sağırsak İki küme arasında Al.; Büyükerikli-Uğ.; Sarimbey-
oynanan seyirlik köy oyunu (Çr.) Çr.) “Güzeller görünce yakar aba-
topal sasak Bir çocuk oyunu (Çr.) yı / Çoğun tora düşürürdüm bir
"Elim ateş, topal sasak, göz bağ- zaman” Çimen 2005b: 108
lama, saklambaç, eşeğim kürüye.. tor (2) Buzağılamamış üç yaşın-
Oyunların en heyecanlısı son iki- daki inek yavrusu (Su.)
siydi." Özçatalbaş 2002: 23 tor (3) 1. Çorap boğazına, kazak-
toparlak Yuvarlak (Al.) ların alt yanına örülen lastik ör-
gü (Ovakarapınar-Çr.) “Giyme

483
483
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

penpe canfesi / Tor uçkuru çözer- şıyor bak / Eski güzellikler şimdi
ler” Ertekin 2006: 10 2. Örgü ka- düş gelir” Özgür 2002: 32
zak (Büyükdivan-Çr.) tosbağa Kaplumbağa (Değirmen-
tor (4) Çözülemeyen ilmek (Çr.) dere-Al.; İs.; Su., Büğdüz, Dutça-
“Mavi yelek mor olur da / Etekleri kallı, Eskiekin-Çr.) “Başımdan at-
tor olur” Kurtoğlu 1998: 66 tığım tosbağa, geldi gene girdi
tor (5) Toy, işe alışkın olmayan bağa.” Yoksul 2013: 114
insan ya da hayvan (Evci-Bo.; İs.; tosbağa küstere Rende (Ka.)
Su.; Evciortakışla-Çr) “İki üç ya- tosbağı (1) Kaplumbağa (Serban-
şındaki tor taylara binmek bir Çr.) “Yağmurda kalmış sinekçesi-
maceradır.” Sarıyüce 2006: 79 ne / Tosbağı kütüğne sinmeniz
toraman Güçlü, kuvvetli (Evci- neden” Koçak 1980: 294
Bo.) "Av, isterse toraman bir kaz tosbağı (2) Tıkanan suyollarını,
olsun, sivri pençelerinin arasın- künkleri temizlemekte kullanılan
dadır artık." Sarıyüce 2006: 108 birbirine sarılmış telis parçaları
torgay Serçe kuşu (Kalecikkaya- (Çr.)
Al.) tosba paklası Pişirilerek yenen
torlak İşe alışmamış, genç, toy bir çeşit ot, yaban baklası (Çal-
hayvan (Akçalı-Su.) “Torlak öküz yayla-Çr.)
tez kırarmış sabanı / Kör yoksa tosba soluğu Azıcık dinlenme
zararla buluşma dedim” Arız (Çr.)
2005b: 8 tosboo Kaplumbağa (Yağcılar-Ka.)
torlanmak Alışmak (Perçem-Al.) tosga 1. ¦ toska (Aşağıfındıklı-
“Bazı insan torlanmıştır yalana / Su.) 2. Domuz yavrusu (İs.)
Gıybet edip koğlamağa erinmez” toska İki üç yaşında genç manda
(Aşık Hüseyin) Ercan 1991: 110 (İbik-Is.; İncesu-Su.)
tortor Motosiklet (İs.) toslak Solunum güçlüğü çeken
tortu 1. Bir köy seyirlik oyunu yaşlı kimse (Çr.)
(Gökköy-Çr.) 2. Köy seyirlik toslumbağa Kaplumbağa (İs.)
oyunlarında üst üste giysiler gi- tosmak Odun kütüğü (Çr.)
yilerek yaratılan tipleme (Külah- tosmuk Darılan, küsen (Çr.)
Al.) tosnumak Küserek bir köşeye bü-
toru Koyu kırmızı at donu (Çr.) zülüp oturmak (İs.).
toruk (1) Dikkafalı (Çr.) tospağa Bir köy seyirlik oyunu
toruk (2) Doruk (Çr.) (Çr.)
toruk (3) Küçük ekin torbası (De- tostopalak Yuvarlak, top gibi (İs.;
reyazıcı-Al.) Çr.)
torukturmak Kararlaştırmak tostos (1) 1. Yüzü gülmeyen, so-
(Çr.) murtkan (İs.). 2. Şişman çocuk
toruş Bir kağnıyı çekemeyen ca- (Su.)
mızlara yardım amacıyla getiri- tos tos (2) Güçlükle soluk almak
len camızlara verilen ad (Gölet- için (Çr.)
Ka.) tosulamak Güçlükle, hırıltılı soluk
tosba Kaplumbağa (Palabıyık, almak, burnundan solumak, öf-
Türkler-Çr.) “Tosba tazı ile yarı- kelenmek (İs.; Çr.) “Danın’ın da-

484
484
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

nası ibi tosulayıp durma.” Yoksul ın naneli toyga çorbası ünlüdür.”


2013: 226 Sarıyüce 2004: 73
tosul tosul Bir yere sıkıştığında ya toygaaşı Tarhana çorbası (Külah-
da canı daraldığında sesli olarak Al.; Yazır-Bo.; Aşağıfındıklı-Su.)
alınan soluk (İs.) “Yediği toyga aşı / Diktir bükül-
tosun İki yaşında öküz (Kargı-Os.; mez başı” Aytekin 2003: 179
Çr.) “Sarı tosunları Ahmet’e ba- toy geldi Kadının ikinci evliliğinde
ğışladığını söyledi.” Tahir 2006: 9 koca evine götürdüğü çocuk (Su.)
tosurdamak Güç, hırıltılı soluk al- toyha Yayla çorbası (Dutçakallı-
mak (Çr.) Çr.)
tosya kuşağı Bele sarılıp arasına toyhana Düğün yeri (Kayı-Çr.)
öteberi koymaya yarayan yün "Toyhanada kız saraflanmaz."
kuşak (Göcenovacığı-Çr.) “Bir www.ahiskalilar net
Laz yapısı uydurmuş, Tosya kuşa- toyka (1) Uzun sırık (Sevindika-
ğının arasına yerleştirmişti.” Gü- lan-Çr.) “Sümbül Nene elinde toy-
müş 1977: 73 ka ile kirazın dibinde bitiyor.” Öz-
tosya pazarı Pazartesi günü (Ba- can 2021: 6
demce-Ka.) toyka (2) Yoğurtlu pirinç, buğday
tot 1. Hokey oyunu gibi değnekle ya da bulgur çorbası (Saray-Çr.)
yuvarlak bir taşa vurularak oy- toylamak Ağırlamak (Perçem-Al.;
nanan bir oyun (Su.) 2. Bir taşın Büyükerikli-Uğ.) “Hak için yedirir
üzerine dikilen hedefin uzaktan helal malından / Cömert açı toy-
sopalarla vurulması esasına da- lamaya erinmez” Ercan 1991: 109
yanan çocuk oyunu (Gölet-Ka.) 3. toyuk aşı Bir tür yemek (Ba.;
Silindirik, bazen de dairesel yapı- Gökçeağaç-Uğ.; Karadona-Çr.)
lı cisimlerin genel adı (Gölet-Ka.) tozak (1) 1. Renkli iplerden yapı-
tot çevirme Topaç çevirme oyunu lan ponpon, püskül (Alacahöyük,
(Gölet-Ka.) Yeşilyurt-Al.; Çr.) 2. Fes üzerine
tottirik Yeğni, hoppa (Çr.) çeşitli renklerde tavuk teleği, po-
totuş Yüzü gülmeyen, somurtkan şu, ayna kullanılarak hazırlanan
(Çr.) gelin başlığı (Kamışlı-Su.; Dutça-
tovga ¦ toyga (Çr.) kallı-Çr.) “Ben seni alacağım /
toy 1. Acemi, yol yordam bilmeyen Tak başına tozağı” Aytekin 2003:
(Evci-Bo.; Dutçakallı, Eskiekin- 31
Çr.) 2. Yeni yetişen delikanlı (Su.) tozak (2) Kavak ağacının ilkba-
“Toy oğlan, ağalığı yüzüne gözü- harda her yana yaydığı pamuk
ne bulaştırdı.” Tahir 2006: 169 benzeri tohumu (İs.)
toyağa Kısa, kalın değnek (Çr.) tozak (3) Tipi sırasında rüzgârın
toyah Sopa (Çr.) daha önce yağmış karı yeniden
toyahal Sopa (Çr.) havalandırması (İs.)
toyga Süzme yoğurtla yapılan üs- tozak (4) Fırıncıların pezi yapış-
tüne tereyağı ile nane dökülerek masın diye serdikleri kepekli un
yenen bir çeşit çorba; tarhana (İs.)
çorbası (Aşağıfındıklı-Su.; Eskie- tozak (5) Kuruya yakın, nemli
kin, Mustafaçelebi-Çr.) “Kalınsaz- olmayan toprak (Âşıkbükü-Os.)
“Mısırı dıkız toprağa, fasulyeyi

485
485
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

tozağa ekeceksin.” Arslaner 2016: tökülcümek Tökezlemek (Âşıkbü-


263 kü-Os.)
tozalamak İnce ince kar yağmak tök vurmak Aşık oyununda hedefi
(Çr.) bulmayan vuruş (Çr.)
tozlantu Harman artığı taneler, töllek (1) İshale tutulmuş (İs.;
toz toprağa karışmış tahıl tanele- Ovakarapınar-Çr.) "Bi töllek dana
ri, tozlantı (Âşıkbükü-Os.) “Bir bi sürüyü boklar." Kerman 1997:
çuval tozlantudan beş kilo çeltik 26
çıkmadı.” Arslaner 2016: 263 töllek (2) Korkak, cesaretsiz (Ob-
toz tolan Döküntü, süprüntü, toz ruk-Do.; İs.)
toprak (Âşıkbükü-Os.) “Yukar- töllemek Pislemek (Çr.) “Cayır
dan bir saman boşaltırlardı, evler cayır yellediler, donlarına tölle-
bir hafta toz tolan içinde kalırdı.” diler.” Caferoğlu 1994b: 113
Arslaner 2016: 263 tölüm İşin ustası olma (Al.)
tozutma kullanmak Yapılmakta tölümünü bilmek İşin ustası ol-
olan işi bozmak (Çr.) mak, kolay yolunu bilmek (Çr.)
töbe Tövbe (Su.; Palabıyık, Ser- tömbek (1) Gelin çıkarken başına
ban-Çr.) “Hele şu işçiyle töbe yü- konan süslü sepet (Çıkrık-Çr.)
rümez / Kimi moruk, kimi kürük tömbek (2) 1. Çıkıntı, yüksekçe
patıron” Özgür 2002: 91 yer (İs.) 2. Şiş karın (İs.)
töhmürüklü Sürekli öksüren, tömbelek Darbuka, dümbelek
solunum güçlüğü çeken kimse (Kargı-Os.)
(Çr.) tömbüldek Taşkın davranan kim-
tök (1) Alevi (Çr.) se (Çr.)
tök (2) Aşığın tümsek yanı (Çr.) tömbüldemek Yere tam oturma-
"Sahaların çik ya da tök tarafları mak, sallanmak (İs.) “Testi töm-
taşlara sürtülerek hafifçe düzelti- büldeyip duruyor.” Tdk 1993:
lir." Tombuş 1940: 27 3980
tök (3) Hindi (Os.) tömmek Kabarmak, tomurcuk-
tök (4) Ters, saygısız, kaba kimse lanmak (Kuşsaray-Çr.)
(İs.) tömsek Kabarık, tümsek (Çr.)
tök durmak Aşık oyununda aşığın töm töm (1) Atılan tabanca sesi
uygunsuz durması (Çr.) için (Çr.)
tökecimek Ayağı engele takılıp töm töm (2) Yaşlıların yürüyüşü
sendelemek, düşer gibi olmak için (Çr.)
(İs.; Kargı-Os.; Su.) “Öyle bi töke- tömürüklü Öksürüklü (Çr.)
cidim ki, az daha düşeyazdım.” töngel Muşmula (Çr.)
Kerman 1997: 74 töngüldemek Yaşlılıktan boynu
tökesemek ¦ tökecimek (Kilimli- çöküp omuzları çıkmak, kambur-
İs.) laşmak (Çr.) “Ehdiyallıkdan ella-
tökeşmek ¦ tökecimek (İs.) am. Töngüldedik.” Özdemir 2019:
tökezimek ¦ tökecimek (Serban- 132
Çr.) “Tökezimekle at ayağı kesil- töre Düğünde geline ya da başka-
mez.” Koçak 1980: 9 larına verilen armağan, bahşiş
töktök Hindi (Çr.) (Yeşilyurt-Al.; Evci-Bo.) “Erkekler

486
486
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ellerini öpmeye gelen kıza törele- tuğlu sarka Gümüş, altın simli
rini takarlar.” Yöndem 1983: 15 motiflerle işlenen, düğünlerde
töremek Çoğalmak, türemek (Ka- giyilen giysi (Çr.)
lecik-Me.; Karakaya-Su.; Eskie- tuğmen Kuşların ibiği (Yerliköy-
kin, Serban, Sarimbey-Çr.) “Yürü İs.)
güzel yürü töremiyesin / Kör ol- tuğul tuğul Çok tavlı (Sarimbey-
sun gözlerin göremiyesin” Akbaş Çr.)
1983: 75 tuhla Tuğla (Esentepe-İs.) "Çıhar-
törlek 1. ¦ töllek (1) (İs.; Ova- sın tuhlanın üsdüne." Abaz 2004:
karapınar-Çr.) 2. Bağırsağı bo- 117
zuk, sürgün olmuş kimse (Çr.) tuhran Testi biçiminde kulplu ya-
törlemek ¦ töllemek (Kargı-Os.; yık (Çr.)
Çr.) tukmük Tükürük (Gökköy-Çr.)
törtör (1) ¦ töllek (1) (İs.; Kargı- tūla (1) Tuğla (İkipınar-İs.) “Tūla
Os.) altını arayıkene elime geşdi.”
törtör (2) İki tekerletli motorlu Abaz 2004: 123
taşıt (Çr.) “Komşuların törtör de- tula (2) Beşer kişilik iki grup ara-
dikleri küçük bir motorsikletle sında kayışlarla oynanan bir ço-
gelir.” Güven 2017: 120 cuk oyunu (Çr.) “Tula oyununa
töslemek Kavga edenleri ayırmak başlamadan önce eş seçimi yapı-
(Çr.) lır.” Oğuz 2006b: 37
tösmek Kesilmiş ağacın toprakta tula (3) Yüz, yanak (Bademce-Ka.)
kalan bir karış yüksekliğinde kö- tuluk (1) Pekmez, peynir, yağ gibi
kü (Çr.) şeyler koymaya yarayan ya da
töt Topaç (Os.) yayık olarak kullanılan deri, tu-
töymüklemek Yaşlanarak öksü- lum (Me.; Dutçakallı, Küçükpa-
rüklü, hastalıklı olmak (Çr.) labıyık-Çr.) “Ağanın adamları şi-
töymüklenmek Kocamak, yaşlı- şirilmiş deri tuluklarla bu adalara
lıktan güçsüzleşmek (Çr.) geçer.” Tahir 2008: 173
töz Kulağın arkası (İs.; Kargı-Os.) tuluk (2) Yanakları dolgun kişi
tözsüz 1. İnançsız (Dutçakallı-Çr.) (İs.; Su.)
2. Yersiz konuşan ya da davra- tuluk (3) Çok yiyen ya da çok içen
nan kimse (Dutçakallı-Çr.) kimse (Karagöz-Çr.)
Trakya Bir halk oyunu (Çr.) tuluk (4) Kuyudan su çekilen
tren yolu 1. Bir boncuk örgü mo- ağaçtan kova (İs.)
tifi (Su.) 2. Bir çeşit iğne oyası tulum Kadın giysisi (Çampınar-
(Çr.) Os.)
trokman Mezarın yan bölümü; tulumbalı Ceketlerin önüne yapı-
sapıtma (Su.) lan bir tür işleme (Çr.)
tuç Tunç (Çr.) tulunmak Ayın ya da güneşin
tufranda Yeni, taze, turfanda (Çr.) batması (Çr.)
tuğ Kamışın tepesindeki püskül tulup Eğrilecek duruma getirilmiş
(Çalyayla-Çr.) tiftik topu (Çr.)
tuğelemek Yerden sürükleyerek tuman Don, pantolon, şalvar (Kü-
uzağa atmak (Os.) lah-Al.; Âşıkbükü-Os.; Kamışlı-
Su.; Dutçakallı, Gökköy, Sarim-

487
487
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

bey-Çr.) “Deli kızın tumanı, yüce nü toplantısında oynadığı bir


dağın dumanı.” Yoksul 2013: 231 oyun (Çr.) "Damadın vekili olur-
tumayı Rastgele (Os.) “Yerleri duk, damat tura dayağı yemesin
ayaklarımızla yoklayarak tumayı- diye." Ozulu 2016: 60
mıza gidiyoruz.” Saraçer 2000: turalamak Saçı iplik, inci, altın
371 dizisiyle birlikte örmek (Akçalı-
tumayına gitmek Nereye gittiğini Su.) “Selmani’yi turalarsın / Suç
bilmeksizin gitmek (Os.) “Bizim- bende mi sende mi ki?” Arız
kiler tumayına gidiyorlar yine 2005a: 80
de.” Saraçer 2000: 365 turap (1) İlkel bir ayaklık (Su.)
tummak Suya batmak, dalmak turap (2) Yerleri silmek için kul-
(Ba.; Su.; Ovakarapınar-Çr.) “Ir- lanılan bez (İs.)
mağa bir tumdu bir daha görün- turnadili Uzun taneli bir çeşit
medi.” Yoksul 2013: 386 buğday (Gökçam-Su.; Sarimbey-
tumman Uzun don, iç donu, şalvar Çr.) "Üveyik, Rus, deli buğday, de-
(Ba.; Su.; Ovasaray-Çr.) “Alışma- vedişi, alkara kılçık, turnadili ye-
dık gıç tumman dutmaz.” Kerman tiştirilmektedir." Ertüzün 1944:
1997: 32 11
tump Tarlalar arasındaki sınırı turşu vurmak Turşu yapmak
oluşturan yükselti (Göcenovacı- (Çalyayla, Konaklı-Çr.)
ğı-Çr.) “Tumpa oturup cigarasını turuç Kavungillerden, yumruk
tüke-tenece arkalarından baktı iriliğindeki meyvesi çok güzel
Eyüp.” Gümüş 1977: 88 kokan; ama yenmeyen bir bitki,
tumuşmak Herhangi bir yere şamama (İs.)
kafayı sokmak (Su.) “Ortada seri- turukturmak Suyu dinlendirerek
li bir yatak var, tumuşmuş vazi- bulanıklılığını gidermek, durult-
yette içinde birisi yatıyor.” Uçakcı mak (Çr.)
2006: 213 tusma Büzülme, saklanma (Su.)
tuncukmak Körelmek, sönmek, tusmuk Yumruk (Kamışlı-Su.)
donuklaşmak (Çr.) tuşma 1. Yumruk (Ba.; Karadona-
tundurmak Ayna gibi nesnelerin Çr.) 2. Yumruk vurma (Os.)
parlak yüzüne üfleyerek buğu tuş olmak Karşılaşmak, rastlaş-
yapmak (Çr.) mak (Çr.)
tunna Bol, çok (Çr.) tut Dut (Al.)
tuntur Yeni, temiz, düzenli giyin- tuta Meyveleri elle toplama işi ya
mek (Kavşut-Su.) "Bu köyün in- da el ile toplanmış meyve (Çr.)
sanları hep tuntur giyiniyor." Tdk “Bu meyveler tuta mıdır?” Tdk
1993: 3993 1993: 3997
tura (1) Kadın feslerinin önünde tutacak ¦ tutak (2) (Alacahüyük-
bulunan süs (İs.; Evciortakışla- Al.)
Çr.) “Kıstıyı mı soruyon; yoksa tu- tutak (1) 1. Saban, tapan gibi ta-
raları mı.” Benice 2002: 115 rım araçlarının elle tutulan yeri
tura (2) 1. Bir çocuk oyunu (Ka.) (Alacahüyük, İsahacı, Kıcılı-Al.;
"Birdirbir, a gızım, tura oyunları Büyükdivan-Çr.) “Sabanın tuta-
oynanır, çıngırşağa binilirdi." Aşık ğına yapışan el aç kalmaz." Yok-
2003: 80 2. Yetişkinlerin güyaö- sul 2013: 549 2. Tırpan sapının

488
488
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ortasında bulunan yarımay biçi- canlısı tutucu bir kişiydi." Arısoy


mindeki küçük ağaç parçası (Bü- 1970: 62
yükdivan-Çr.) tutuk Utangaç (Çr.) “Ben bu Civan-
tutak (2) Sıcak kapları tutmak için şah oğlanı tutuk görmekteyim."
kullanılan örgü ya da bez parça- Tahir 2004: 48
sı, elbezi (Alacahüyük-Al.; Kargı- tutuşlamak (1) İki kişinin arasını
Os.; Su.; Ovakarapınar-Çr.) açmak, birbirine karşı kışkırt-
tutalga Sara hastalığı (Çr.) mak (İs.)
tutalık ¦ tutalga (Çr.) tutuşlamak (2) Ateş yakmak (Ba.)
tutam Demet, bir avuçluk (Su.) “Şu meşeleri tutuşla da köz olsun-
“Nihayet sarığına sokulmuş tu- lar, ızgaralıklar hazır, gannımız
tamı aldı, alayın ortasına attı.” acıkdı.” Şahin 2020: 125
Ertekin 1938: 20 tuvalek gafa Cıbır kafa (Su.)
tutamak Kılıcın elle tutulan yeri tuvallamak Yuvarlamak (Al.)
(Çr.) "Kabzasının tutamak kemik- tuvarlak Yuvarlak (Su.)
leri düştüğünden, buraya kara tuvarlak aşı Salçalı bulgur köftesi
çaput sarılı…" Tahir 2008: 82 (Su.)
tutarak ¦ tutalga (Çr.) "Bir hasta- tuyamıya Yaklaşık olarak, aşağı
nenin doktorları başına birikti de, yukarı (Aşağıfındıklı-Su.) “Pirinci
tutarağı savuşturamadı." Tahir tuyamıya verdim, fazla, noksan
2004: 144 talihinize.” Tdk 1993: 4002
tutaya ¦ tuta (Çr.) tuygun Bir kimsenin genç, güzel,
tutkap Polis, jandarma (İs.) “Tut- varlıklı zamanı (Çr.)
kaplar geliyor.” Tdk 1993: 3999 tuymaya Bilmeden, ezbere, rast
tutkun Ana, baba gibi kimseye gele (Çr.) “Tuymaya konuşma,
bağlı, düşkün (Çr.) “Göçmen ma- biliyorsan konuş.” Yoksul 2013:
hallesinin tutkunluğu da hesaba 612
katılmak gerekti.” Tahir 2004: tuymuna Rastgele yapılan iş (Ba.;
362 İs.) “Selaaddin, aslanım işi yine
tutmaç aşı Üstüne kavrulmuş tuymuna yapmışsın.” Şahin 2020:
kıkırdak dökülerek yenilen bir 125
çeşit hamur çorbası (Kargı-Os.; tuyum Ezber (Çr.) “Tuyuma go-
Büyükgülücek-Çr.) “Herkes tut- nuşma la. Heç olur mu öyle?” Öz-
maç aşı yapıyor; ama…” Yoksul çatalbaş 2002: 130
2013: 376 tuyumlamak Ezberlemek (Çr.)
tutu (1) Güvey evinden gelin evi- “Oyun esnasında söylenecek de-
ne gönderilen ilk armağan (Çr.) yimlerin de önceden tuyumlanmış
“Karnefilim al beni / Yare tutu sal olması lazımdır.” Ünsal 1943: 18
beni” Ertekin 2006:69 tuyumuna Uluorta, gelişigüzel,
tutu (2) Papağan (Çr.) “Alakise bilir bilmez, özensizce, düşün-
yekta her kamu söze / Tutu adam meden, ezbere (Ba.; İs.; Badem-
gibi söylüyor ey can” Ertekin ce-Ka.; Âşıkbükü-Os.; Karadona-
1943: 22 Çr.) “Olay hakkında tuyumuna
tutucu Tutumlu (İsahacı-Al.) konuşma.” Arslaner 2016: 263
"Zengin, çalışkan, biraz da mal tuzdağın olmak Tuz taneleri ka-
dar küçük parçalara bölünerek

489
489
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

dağılmak (Gölet-Ka.) “Şekerlik tülek (1) 1. Kurnaz açıkgöz, dü-


çocuğun elinden düşünce tuzda- zenci, fettan (İs.; Su.; Sarimbey-
ğın oluverdi.” www.golet.tr.gg/ Çr.) 2. Eke, kart, anaç (Küçük-
tüfe Dokuma tezgâhlarında tarağı palabıyık-Çr.) “Ey anadan doğma
tutan, mekik ipliklerini sıkıştır- yosmam tüleğim / Kaş göz süz-
maya yarayan araç (Al.) mek töresizlik değil mi?” Ercan
tüğdürmek Yere değdirmeden 1997: 66
uzağa fırlatmak (Os.) tülek 2) Tüyü dökülmüş kuş ya da
tüğelemek Yerden sürükleyerek kümes hayvanı (İs.)
uzağa atmak (Os.) tülemek (1) Kuş, tavuk gibi kanat-
tüğmek (1) Kaçmak, sıvışmak lı hayvanların tüy değiştirmesi
(Ovakarapınar-Çr.) (Yerliköy-İs.)
tüğmek (2) Salıncakta sallanmak tülemek (2) Ateşte tütsülemek
(Âşıkbükü-Os.) (Su.)
tüğmeklenmek Bir yere tutuna- tülemek (3) Maddi açıdan iyi
rak sallanmak, aşağıya sarkmak duruma gelmek (Yerliköy-İs.)
(Âşıkbükü-Os.) “Koskoca delikan- tüllü Türlü, çeşitli (Çr.) "Bacak
lı anasının eteklerine tüğmeklen- gadar boyu var, tüllü tüllü huyu
miş, beni bırakma diye ağlıyor.” var." Kerman 1997: 46
Arslaner 2016: 263 tüllü tevür Çok çeşitli (Eskiekin-
tüğmen Tavuğun başındaki kaba- Çr.) “Döndü tüllü tevür zavzu
rık tüy, tepelik (Kıcılı-Al.; Su.; ekerdi / Kimler geldi, kimler geçti
Çr.) “Güvercin zikreyler insanı se- bu koyden” Kurtoğlu 1998: 14
ver / İbibik vird eyler tüğmenin tülü (1) Toprak altında yetişen ak,
eğer” Ertekin 1943: 23 yumru gövdesi yenilen, ince, ye-
tüğül Meyve ya da sebzelerin sap- şil yapraklı bir çeşit bitki (Su.)
ları birleştirilerek yapılan demet tülü (2) 1. ¦ tülüce (İs.) 2. Duvar
(Âşıkbükü-Os.) “Nar tüğülü, mısır süsü ya da sedir örtüsü olarak
tüğülü.” Arslaner 2016: 263 kullanılan tiftikten el dokuması,
tükan Dükkan (Ba.; Su.) “Başga tüylü (İs.)
tükana bahaydın.” Özdemir 2019: tülüce Uzun tiftikten dokunan sec-
93 cade (Çr.)
tüken Dükkan (Karkın-İs.; Çalyay- tülü milican Yemeği yapılan bir
la-Çr.) “Bi tükenin onünde gorü- çeşit ot (Çalyayla-Çr.)
vermiş.” Çorumevi 1996: 23 tülü tepe Çevresi çıplak, üstü
tükenti Son, bitim (Çr.) “Turşunun ağaçlı tepe (Çr.)
tükentisine rastladın.” Tdk 1993: tülütombalak Şeftali (Büğdüz-Çr.)
4777 tümbek Tepe, tümsek (İs.)
tükmük Tükürük (Ba.; Âşıkbükü- tümen tümen Çeşit çeşit (İs.)
Os.; Kamışlı-Su.; Çalyayla, Dutça- tüney Yok (Me.)
kallı, Kızılpınar-Çr.) “Üstündeki tünnüklemek Hızlıca koşmak,
tükmüğü / Yağmur sanan yüzler kaçmak (Sarimbey-Çr.)
var” Ercan 1997: 83 tüpüldemek Yüreğin hızlı hızlı
tükmüklü Tükürük saçarak konu- çarpması (İs.)
şan kişi (Âşıkbükü-Os.) türkü çığırmak Türkü söylemek
(Küre-Al.; Kargı-Os.; Su.) “Sesi

490
490
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

güzeldir. Çok güzel türküler çığı- ucuzumak Ucuzlamak (Su.) “Yav-


rır.” Sarıyüce 2004: 56 rum sen ne durursun? / Durdukça
türlü tevür Çeşitli renk (İs.) ucuzursun” Gösterir 2011: 254
türük Gebe (İs.) uç Üç (İkipınar-İs.) "Uç gun dayı-
tüssü Türlü ereklerle kimi madde- mın evünde durduk." Abaz 2004:
leri ateşte yakarak duman çı- 125
karma işi, tütsü (İs.) uçağan (1) 1. Aşırı rahvan yürü-
tütün Duman (Çalyayla-Çr.) yen at (Çr.) 2. Çok uçan güvercin
tüydürmek (1) Gizlice kaçmak (Çr.)
(Çr.) uçağan (2) Çürük, yumuşak top-
tüydürmek (2) Uzağa atmak Çr.) raklı yar (Çr.)
tüylütombalak Şeftali (Çr.) uçar kuş döner taş Elinden iş
tüymek 1. Görünmeden gitmek, gelen, becerikli (Eşençay-Çr.)
kaçmak (Harunköy-İs.; Os.) uçgan Uçak, tayyare (İs.)
2. Ansızın fırlayıp koşmak (İs.) uçgur 1. Uçkur (Çıkrık-Çr.) 2. Ça-
"Şordan bakdın biri çıkdı çıhıy puttan yapılmış bel bağı (Su.)
hemen ordan tüyerdük." Abaz uçkun Şiddetle ağlama (Me.)
2004: 130 uçkunmak Bir işe, bir şeye aşırı
tüyübozuk Olması gereken gibi istek duymak (Çr.)
değil, biçimi bozuk (İs.) uçkurluk Uçkur yapmak için ku-
maşın kıyısından kesilen parça
(Çr.)
U uçluk (İplik (Çr.)
uçmak (1) Koşmak (Bademce-
Ka.)
ucar Belirti, ipucu anlamında, uçmak (2) Yapının, duvarın çök-
"haber"le birlikte kullanılır (Gö- mesi ya da yıkılması (Çalyayla,
cenovacığı-Çr.) “Haber ucar yok.” İsmailköy-Çr.) “Yar uçtuğu za-
Tdk 1993: 4019 man tozar.” Güven 2013: 146
uclandırmak Kalem gibi nesnele- uçtum uçtum kaya Boşluğa doğru
re uç yapmak, açmak (Çr.) çıkıntı yapan, üst üste yığılmış,
uclanmak (1) Filiz uç vermek yıkılacak gibi görünen kayalık
(Çr.) yer (Çr.)
uclanmak (2) Yalan, düzenle bi- uçuç böceği Uğurböceği (Su.;
rinden çıkar sağlamak (Çr.) Çalyayla-Çr.) "Otlar arasında mor
ucundan Sebebinden, yüzünden renkli bir uçuç böceği buldu." Sa-
(Yeşilyurt-Al.; Karabayır, Serban- rıyüce 2004: 287
Çr.) “Yavru senin ucundan / Dos- uçun İçin (İs.; Su.; Çr.) "Bana ye-
tuma düşman dedim” Ertekin mekliğim uçun bi şeyler vericâdın
1971: 72 heeri!” Çorumevi 2000: 18
ucun ucun Yavaş yavaş, azar azar uçunmak Uykuda ya da uyanık-
(Ahmetoğlan, Çıkrık-Çr.) “Borcu- ken birdenbire korkmak, korka-
muzu ucun ucun veririz.” Tdk rak bağırmak (İs.)
1993: 4020 ud Utanma, sıkılma (Os.; Akçalı-
ucut kesit olmak Karşılıklı olarak Su.; Serban-Çr.) “Talipleri çeksin
anlaşmak (Acıpınar-Çr.)

491
491
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

onun udunu / Molla Hasan oğlu uğrun Gizli (Külah-Al., is.; Arpalık,
Al’efendi’nin” Koçak 1980: 339 Çalyayla, Dutçakallı, Serban-Çr.)
udlu Namuslu, adaplı (Su.) “Bizden uğrun kaçak işi tutmanın
udyeri İnsanın üreme organı (İs.) utancını savuşturamadı.” Tahir
ufak (1) Ekmek kırıntısı (Çalyay- 2004: 193
la-Çr.) uğrun uğrun Gizli gizli, içten içe
ufak (2) 35’lik rakı (Çr.) (Çıkrık, Sarimbey, Serban-Çr.)
ufamaç ¦ omaç (Su.) “Yavanımı “Anasından bellemiş / Uğrun uğ-
yaşa say / Bölüş ufamacımı” Ayte- run gezmeyi” Gösterir 2011: 169
kin 2003: 156 uğrunu kesmek Yolda giden kim-
ufarak Ufakça, az ufak (Evci-Bo.) senin önünü kapatmak ya da
“Ufarak, sırttan yere basıkçaydı.” önünden geçmek (Çalyayla, Eski-
Sarıyüce 2006: 72 ekin-Çr.) “Ben Abuzer Ağa’mın
ufra ¦ uğra (İs.; Os.; Gökçam, uğrunu kesmem.” Tahir 2006:
Kamışlı-Su., Dutçakallı-Çr.) 275
ufunet Öfkeli tavır, zarar veren uğrünmek (1) Sallanmak (Su.)
taşkınlık (İs.) “Uğrünerek geliyor.” Uçakcı 2006:
uğmak Ovalamak (Bademce-Ka.) 374
uğmek Ağaçta çiçeğin açıp mey- uğrünmek (2) Kuru pasta gibi
venin oluştuğu ince dal (İs.) yiyeceklerin ağızda eriyip yok ol-
uğra Yufka açılırken, hamurun ması (İs.)
tahtaya yapışmaması için kulla- uğu Baykuş (Ba.; Çr.) “Bayırdan
nılan kalın un (Ka.; Su.; Bey-dili, inerken yolda bir uğu kuşu gör-
Ovakarapınar-Çr.) "Gelini koştu dük.” Demiryürek-Ozulu 2017:
elinin uğrasıyla." Gümüş 1977: 63 139
uğrak İnme türü hastalıklara veri- uğundurmak Bayıltmak, kendin-
len ad (Su.; İsmailköy-Çr.) “Yele den geçirmek (Çr.)
uğrağa doktor ne yapsın lan.” Gü- uğunmah ¦ uğunmak (İncesu-
ven 2013: 241 Su.)
uğrak yeri İnsanların toplanıp uğunmak (1) 1. Çok ağlamaktan,
konuştukları yer (Su.) çok gülmekten ya da acıdan ken-
uğralamak (1) Yufka yapılırken dinden geçmek, bayılmak (Kü-
yapışmaması için altına üstüne lah-Al.; Os.; İncesu-Su.) “Uğuna
un serpmek (Çr.) uğuna kendilerinden geçtiler.”
uğralamak (2) Tozlanmak (Çr.) Sarıyüce 2004: 239 2. Nefesi ke-
uğru 1. Hırsız, yol kesen (Sarim- silmek (Gökçeağaç-Uğ.; Karado-
bey-Çr.) "Yavuz uğru kesilip ev na-Çr.) 3. Esef etmek (Göceno-
sahibini yıldıracak…" Tahir 2004: vacığı-Çr.) "Ben şimdi misafirlere
154 2. Uğursuzluk, kötülük (Su.; ne pişireceğim diye uğunuyordu."
Sarimbey-Çr.) “Bir gönül uğrusun Ertekin 1946: 20
öldüremedim / Çok ikrar eyledim uğunmak (2) Çok hızlı dönen
bildiremedim” Çimen 2005a: 34 topaç için kullanılır (Külah-Al.)
uğrulamak Çalmak, aşırmak (Çr.) uğur Yolda giden bir kisenin ya
“Şunun bunun ekinine mi girdi, da aracın önü (Gökçam-Su.; Çal-
oğlak moğlak mı uğruladı.” Tahir yayla, Göcenovacığı-Çr.) “Bebeler
2007: 330

492
492
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

kağnının uğruna seğirtiştiler köye ulam ulam olmak Sürekli iste-


girecek yerde.” Gümüş 1977: 115 mek, çok yalvarmak (Çıkrık-Çr.)
uğur iti 1. Avcının yanında taşıdığı "Ulam ulam oldu da yine söyle-
av köpeği (Çr.) 2. Uğur getirdiği- medim." Tdk 1993: 4784
ne inanılan kişilere şaka yollu ulaşdurmak Nişanlamak, söz kes-
söylenen söz (Çr.) mek (İs.)
uğurlamak Gizlemek, saklamak ulaşuk Nişanlı, tevkirli (İs.)
(İsahacı-Al.) “Duvarın dibinden ulgun Çürümüş, içi kokmuş sebze
sürdüm izini / Uğurlamış köpek- meyve (Su.)
lerin gözünü” Arısoy 1970: 64 ulu ağaç Ardıç ya da çınar ağacı
uğurluk Önlük (Külah-Al.) (Su.)
uğut (1) Kuru (Çr.) uluayak Ayakkabıcılıkta en büyük
uğut (2) Çimlendirilmiş buğdayın ölçü (İs.)
ezilmesi sonucu elde edilen su- ulu düğün gecesi Düğünün ikinci
yun, kaynatılması ile hazırlanan günü (Eşençay-Çr.)
bir tatlı (İsahacı, Koçhisar-Al.) uluk (1) Çürümüş, çürümeye yüz
“Gelin bacılıklar uğut vuralım / tutmuş (Su.)
Üç çinik buğdayı suya koyalım” uluk (2) Miskin, tembel, pasaklı
Arısoy 1970: 72 (Kavşut-Su.) “Kızım sende bu
uğünmek (1) Eğimi fazla yerde, ulukluk varken satılamazsın.” Tdk
toprağa oturarak aşağıya kay- 1993: 4034
mak (İs.) uluorta 1. Bir ayakkabı kalıbı (İs.)
uğünmek (2) Acıyla kıvranıp in- 2. Kabaca dikiş (İs.) 3. Bir çeşit
lemek (İs.) ayakkabı (Çr.)
uğünmek (3) Toprağın ya da yı- uluyol Anayol (Su.)
ğılı bir ürünün tepe kısmının ka- umaysız 1. Ahmak, bön, işe yara-
yarak aşağı inmesi (İs.) maz, beceriksiz, aciz kimse (Kü-
uğütmek (1) İştahla yemek (İs.) lah-Al.) “Öylen oldu umaysız dür-
uğütmek (2) Çalmak, ortadan züler, ne duruyonuz” İpek 2021:
kaybetmek (İs.) 256 2. Hiçbir şeyden çekinme-
uhut ¦ uğut (Külah-Al.) yen, korkusuz (Dutçakallı-Çr.)
ukcur Şalvarın, iç çamaşırın aşağı umma ¦ ummaca (İs.)
kaymaması için iplikten yapılan ummaca İmrendiği yemeği, nes-
bağ (İs.) neyi elde edememekten kimi or-
ulā (1) Genellikle erkek çocuklar ganlarda şişme ile oluşan bir çe-
için kullanılan “ulan” sözünün şit hastalık (Çr.) “Oğlan oğlan
Çorum ağzında aldığı biçim (İs.; ummaca / Ettiğini bulmaca” Ay-
Gökçam-Su.; Sarimbey-Çr.) "Ulā! tekin 2003: 136
Emme de ödlâmişin heeri!" Ker- ummacık olmak Çok istediği bir
man 1997: 26 şey için aşırı sabırsızlanmak
ula (2) Parça ip (Çr.) (Su.) “Yârim sabırsızlandı / Oldu
ulak (1) Ek, parça, yama (Dut- hemen ummacık” Aytekin 2003:
çakallı -Çr.) 43
ulak (2) Haberci (Su.) "Ulağı gör- ummak İmrenmek, özenmek, bek-
mesiyle bulaşık bir iş olduğunu lemek (Karakaya-Su.; Çr.) “İtin
ossaat bilmiş…" Tahir 2004: 80

493
493
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ahmağı baklavadan pay umar.” ūraşıyım, deliynen” Abaz 2004:


Tdk 1993: 4037 138
umsuh İmrenme, özenme (Çr.) urba Giysi (Evci-Bo.; Eskiekin,
umsuk Her gördüğünden uman; Göcenovacığı, Gökköy, Karado-
umucu (Çalyayla-Çr.) “Her şeye na-Çr.) “Urbası hoş, ama içi boş.”
somurtup küsene tomsuk / Her Yoksul 2013: 617
gördüğü şeyden umanaumsuk” ureliğin Geçen gün (Al.)
Gösterir 2014: 79 ureluun Dünden önceki gün (Çr.)
umsundurmak Umutlandırmak urga ¦ Uğra (Ba.; İs.; Âşıkbükü-
(İs.) Os.) “Hayriye, şu tabağa eccük
umsunmak İstemek, dilemek (İs.) urga goy ya, burada galmamış
“İtin ahmağı, baklavadan pay da.” Şahin 2020: 12
umsunur.” Tdk 1993: 4037 urgan germe Bahşiş için gelin
umsuruk ¦ ummaca (Çr.) alayının önüne ip germe (Kamış-
umuca Umut etme, bekleme (Çık- lı-Su.; İsmailköy-Çr.) “Köyün ka-
rık-Çr.) "Umucası var da bize ge- dını kızı gelin alayının seyrine
liyor yoksa kapımızı açmaz." Tdk çıkmış, delikanlılar da dar bir yo-
1993: 4785 la urgan germişlerdi.” Güven
umucu Bir şey isteyen, bekleyen, 2013: 156
uman (özellikle bahşiş için) (İs.) urgan yolu Gelin alayının geçe-
umulca Beklenen, umulan davra- bilmesi için yola urgan gerenlere
nış, nesne (Çr.) verilen bahşiş (Yeşilyurt-Al.)
umultmak Sakızı yumuşatarak “Düğüncü başı urgan yolunu ve-
çiğnenecek duruma getirmek rerek olu açtırır.” Yöndem 1983:
(Su.) 23
umunca Beklenen, umulan davra- urşuk İp eğirmek için kullanılan
nış, nesne (Çr.) araç (Kalecikkaya-Al.)
unufak Paramparça (Çalyayla, uruf (1) Ruh (Yeşilyurt-Al.; Yazır-
Göcenovacığı-Çr.) “Suçu sunu yok Bo.; Çalyayla, Dutçakallı-Çr.) “Ya-
sapı getir harmana, kurut güneş- lan dünyadan gerçek dünyaya
te, gevret… Ondan sonra da çık göçüyor, urufu teslim ediyordu.”
üstüne, öfele, unufak et.” Gümüş Gümüş 1977: 65
1977: 91 uruf (2) Kozadan çıkmış ipekbö-
unutma beni 1. Balla tereyağın ceği (Ka.)
karışımı (Gökgözler-La.) 2. Ufa- uruh Ruh (Yeşilyurt-Al.) “Uruh bir
lanmış kuru yufka üzerine az yolcudur yörüyünce / Sana güve-
miktarda yağ eritilip sulandırıl- nirim İmam Hüseyin” Yöndem
mış pekmez ya da şerbet döküle- 1983: 89
rek yapılan bir tatlı, züğürt bak- uruk Irk (Su.)
lavası (Beydili, Ovakarapınar- Urum Rum (Âşıkbükü-Os.; Su.)
Çr.) "Annemin pekmezden kuru “Urum tohumu!” Yoksul, 2013:
yufka ekmekle yaptığı unutmabe- 617
ni nasıl unutulur." Tuluk 1991: 2 ūrun Gizli, saklı (Çr.) “Urun urun
ūraşmak Uğraşmak, çabalamak yâr seven bur gun olur belli olur.”
(Çavuşoğlu-İs.) “Ben onuynan ne Caferoğlu 1994b: 122

494
494
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

urup (1) El gergin durumdayken ne demek emmi?” Özçatalbaş


başparmakla gösterme parmağı 2003: 15
arasındaki uzaklık (Çr.) usul (1) Sessiz, yavaş (Su.) “Gel..
urup (2) Karganın yavrusuna yem dedi çok usul. Gel karayılan geç
vereceği zaman çıkardığı ses bile kaldın.” Gümüş 1977: 152
(Çr.) usul (2) Yakışıklı, güzel (Şekerha-
urup (3) Yalan dolan (Ka.) cılı-Su.) “Dolgun topukların usul
urup 4) Yunus eriği ya da koruk- boyların / Huride melekte yoktur
tan yapılan, limon yerine yemek- huyların" Çırakman 1992: 109
lere konulan ekşi (İs.) usulcak Yavaşça (Ovakarapınar-
urupla Bir tahıl ölçeği (İs.) Çr.)
uruplu Düzenbaz, yalancı (Ka.) usulcam Usulca, sessizce, yavaşça
Urus Rus (Haydar-Al.; Âşıkbükü- (Su.)
Os.; Çr.) “İngiliz’i, Alaman’ı, usulcana Yavaşça (Ovakarapınar-
Urus’u / Neme gerek Fransa’nın Çr.)
Paris’i” Erdugan 2005: 36 usullanmak Yavaşlamak (Göceno-
uruşmak Vuruşmak (Çr.) “Gızışdı- vacığı-Çr.) “Elinin devinişi usul-
lar duruştular, yüzüg üşün uruş- landı, gözlerindeki yalım pörsüdü,
dular.” Caferoğlu, 1994b: 113 gönülsüz gönülsüz uzanmaya
uruşturmak Karşılaştırmak (Çr.) durdu salkımlara.” Gümüş 1977:
uryan Çıplak (Çr.) "Soyunduk, 117
uryan olduk!" Özçatalbaş 2002: usul usul Yavaş yavaş (Çavuşoğlu,
65 Karkın-İs.; Çr.) “Biraz ben gorum
us bahası olmak Bir durumdan, ganıya, biraz sen gorsun usul
bir olaydan gördüğü zararla de- usul.” Abaz 2004: 141
ney sahibi olmak, aklı başına gel- uşak Hey, yahu anlamında ses-
mek (Çalyayla-Çr.) lenme ünlemi (Çr.) “Hele dur ba-
uslu 1. Yaşlı, sözü dinlenir kişi kalım uşak? Bunun sonu nereye
(Çr.) 2. Akıllı, yaramazlık yapma- varır?” Tahir 2008: 16
yan (Çalyayla-Çr.) uşakkapan Bir cins akbaba (Çr.)
usluplu Görgülü, nerede nasıl “Uşakkapan yavruyu alınca beşik
oturup kalkılacağını bilen (Ba.) bomboş kalıverdi.” Yoksul 2013:
“Tanıdığım Pala Dayı yapmaz öy- 618
le bir çiylik, çok uslupludur.” Şa- uşaklık Dölyatağı (İs.; Elvançele-
hin 2020: 126 bi-Me.) "Çocuğunu düşürmek is-
ussuz Issız, tenha (Arslanköy-Çr.) teyen kadın uşaklığına çöp ko-
usta Davul, zurna çalan kimse, çal- yardı." Balıkçı 2010: 79
gıcı (Su.) ut Utanma, sıkılma (Os., İncesu-
ustun (1) Çatı inşaatında aşık adı Su.)
verilen ağaçların en üstte olanı utancak Utangaç (İs.) “Kalenin ar-
(Gölet-Ka.) dı sancak / Bir yâr sevdim utan-
ustun (2) Kaba, kalın kafalı insan cak” Ertekin 2006: 71
(İs.) utlanmak Utanmak, çekinmek
usturuplu Yoluyla, düzenli, derli (Su.)
toplu, ustalıklı (Su.) “Usturuplu utlu Utangaç, arlı (İmat, Perçem-
Al.; Os.; Çukurlu-Su.) “Edeb öğren

495
495
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

şu cihanda utlu gez” Ercan 1991: uyarca ¦ uyaca 1 (Külah-Al.)


107 “Bugün filanca yere giderken
utmak Oyunda, kumarda kazan- önüme uyarca geçti.” İpek 2021:
mak (Göcenovacığı-Çr.) “Bu yıl 124
tam otuz bir yaşıma girdim / Ne uyarmak Uykudan uyandırmak
uttum oynadım, şöyle bir sor- (İs.) “Uyarsalar da, şaplağı yetiş-
dum”(Kurtoğlu) Yakar 2008: 112 tirir, dönerim o yana, hırkadak
utmalı Oyunda kazanılan aşık, uyurum.” Tahir 2004: 56
daşenek gibi oyun araçlarının ge- uyaroğlu Kolay uzlaşılabilen, ge-
ri verilmediği oyun (Çr.) "Bunun çimli, uysal (İs.; Çalyayla-Çr.)
şekli oyunun utmalı ya da yekli “Söze yatar biliyorduk biz de seni,
utmalı olduğuna göre değişir." uyaroğlu biliyorduk.” Gümüş
Tombuş 1940: 28 1977: 84
utmuş oynamış Başından kötü uydurmak (1) Benzetmek (Su.)
olaylar geçmiş, artık uslanmış uydurmak (2) Yasak ilişkide bu-
kimse (Eskiekin-Çr.) “Bu yıl tam lunmak (Su.)
otuz bir yaşıma girdim / Ne ut- uyduruk Uydurulmuş (Çr.)
tum oynadım şöyle bir sordum” uyhu Uyku (Harunköy-İs.; Çr.)
Kurtoğlu 1994: 15 "Uyhu dolanmayınan gelir mi? Git
utulmak Oyunda kaybetmek (Çr.) döşşeñe yat." Özdemir 2019: 110
“Yağmura tutulursun / Oynama uyku semesi Uyku sersemi, uyku
utulursun” Çağıl 2013: 66 sersemliği, yarı uykulu (Çalyayla,
utyeri Edep yeri (Su.) Göcenovacığı-Çr.) “Bir sayırtı ol-
uva Ova (İs.; Su.) du, gözümü açtım, uyku semesi ne
uvant Düz yüz (Me.) “Kumaşın olduğunu bilemedim.” Ertekin
uvandı.” Tdk 1993: 4047 1946: 16
uvaş keşi Süzgeçten geçirilen uylak Israrcılık (Su.)
üvez meyvesinin köfte büyüklü- uylamak (1) Üstelemek, sıkar bi-
ğünde kurutulmuşu (Bademce- çimde sürekli üstüne düşmek
Ka.) (Su.; Ovakarapınar-Çr.)
uveç ¦ öveç 2 (Bayat-İs.; Su.) uylamak (2) (Yağmur için) Çok
uvundurmak Bayıltmak, kendin- yağmak (Ovakarapınar-Çr.)
den geçirmek (Çr.) “Acısı yüreği- uylaşmak Uzlaşmak, anlaşmak
me çöküp üç gün uvundurma- (İs.; Kargı-Os.)
dıkça…” Tahir 2004: 329 uylaştırmak Uzlaştırmak, anlaş-
uvunmak Ağlaya ağlaya bayılmak, tırmak, ara bulmak (Ba.; İs.; Kar-
kendini yitirmek (Çr.) "Kafasını gı-Os) “Garı gocayı uylaştırdık ya
iki yana sallayarak uvunmaya gerisi möhim deel.” Şahin 2020:
başladı." Tahir 2006: 316 126
uyaca 1. İnsanları korkuttuğuna uyluh Sığır gibi hayvanlar da ba-
inanılan düşsel bir varlık (Çal- cak (Çıkrık-Çr.)
yayla-Çr.) 2. Sataşkan kimse uymaca Uyku sırasında çocukları
(Çalyayla-Çr.) “Uyaca mısın hem- korkuttuğuna inanılan yaratık
şerim, git belanı başga yerde ara.” (Ba.; Külah-Al.) “Baba, dün gece
Gösterir 2020: 42 uymaca çöktü bana, bağırdım
uyacan ¦ uyaca 1 (İs.)

496
496
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

bağırdım duyuramadım sesimi, uzun urgan Eskiden 5-20 arası


çok gorktum.” Şahin 2020: 127 çocuğun düz bir alanda oynadığı
uymak Çatmak, sataşmak, kavga eğlenceli bir oyun (Çr.)
başlatmak (İs.; Gölet-Ka.; Âşık-
bükü-Os.; Çr.) “Ama önce o bana
uydu.” www.golet.tr.gg/
uynukmak (1) Çok ağlamaktan,
Ü
çok gülmekten ya da acıdan ken-
dinden geçmek, bayılmak (Sa- übübük İbibik (İs.)
rim-bey-Çr.) ücar Haber (Çr.) "Billa ücarım yok
uynukmak (2) Çok hızlı dönen emmoğlu…" Gümüş 1977: 147
topaç için kullanılır (Sarimbey- üce Yüce (Alacahöyük-Al.)
Çr.) ücum Saldırı, hücum (Göcenova-
uyra Rüya, düş (Ka.) cığı-Çr.) “Kolunu kestirmiş, kan
uyran Çıplak, üryan (Göcenovacı- damlıyor tıp tıp. Saralım, edelim
ğı-Çr.) dememe kalmadı, ücum etti o ha-
uyuntu Kişiliksiz, onun bunun ar- lıynan.” Gümüş 1977: 59
dına takılan, serseri, tembel, uyu- ücük Civciv (Çr.)
şuk insan ya da hayvan (Yeni- üçayak (1) Bir çeşit bar, oyun
şıhlar-Ba.; Çr.) “Uyuntunun teki, (Çıkrık, Örencik-Çr.)
elinden hiçbir iş gelmiyor ki.” Yok- üçayak (2) Sap yüklemeye yara-
sul 2013: 619 yan, üç çatallı tarım aracı, anadut
uyuntulu ¦ uyuntu (İs.) (İs.) “Tırmık, yaba, üçayak gibi
uyuşturma İncir tatlısı (Ka.) "İncir ahşaptan aletlerin üretildiği aras-
uyuşturması ağızlara layıktır." taya Sallerbaşı deniyor.” www.-
Aşık 2003: 92 evvelzamanda.blogspot.com
uyuşuk Yemeklere, salatalara ekşi üçburma Bir çeşit bilezik (Çr.)
tat vermek için kullanılan, yaba- “Suna yârim gelince / Takarım üç
ni erikleri kaynatarak yapılan burmayı” Gösterir 2011: 140
koyu kıvamlı yiyecek (Ba.) “Şim- üçdaş Cüz oyunu (Su.)
diki gibi bol bolamat ilimon ner- üçellik Çocuk ayakkabılarında,
dee? Bu sebeple uyuşuk yapardık 24-25 numaraya karşılık gelen
biz.” Şahin 2020: 127 ölçü (İs.)
uyutku Yoğurt mayası (Kalecik- üçetek Eskiden erkeklerin, şimdi
kaya-Al.) “Goñşuya bi gaşık uyut- kimi köylerde kadınların giydiği
kuya gettiydim otudum galdım.” bir çeşit giysi (Ba.; Yerliköy-İs.;
Gösterir 2020: 42 Su.; Çıkrık-Çr.) “Gulufe Nene, hep
uyutmak Yoğurt yapmak için sütü üç etek dedikleri giysi giyerdi.”
mayalamak (Çr.) Güven 2013: 112
uzanmak Gitmek, ulaşmak (Çr.) üçgül Yabanıl yonca (Evci-Bo.) "Al
uzun oturmak Yarı yatmış du- gelincikler, sarı koyungözleri, tir-
rumda oturmak (Çevreli-Al., Çal- filler, üçgüller birbiri içindeler."
yayla-Çr.) “Saygı göstereceğin ki- Sarıyüce 2004: 34
şinin yanında uzun oturulmaz.” üçlemek Tarlayı üçüncü kez sür-
Yoksul 2013: 558 mek (Dutçakallı-Çr.) “Rençper
isen tarlayı üçle, malcı isen yayla-

497
497
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

da kışla, mühlüz olayım dersen Gözüme görün de gel” Aytekin


uykuya başla.” Türkoğlu 2007: 2003: 39
170 üğü Kartal büyüklüğünde, gözleri
üçoturum Çorum’un yerel doku- gündüz görmeyen yırtıcı kuş,
ması kenefinin bir çeşidi (Çr.) baykuş (Çr.) “Kumru öttüğünde
üçük Tarlaları koruduğuna inanı- inliyor sağlar / Üğü derviş gibi hu
lan ruh (Çr.) “Üçük Günü’nde ço- çeker her an” Ertekin 1943: 22
cuklar ev ev dolaşıp yağ, yarma, üğüm üğüm Ağır ağır, yavaş yavaş
un toplayarak şu tekerlemeyi söy- (Çr.) “Kar yağar üğüm üğüm /
lerler.” Oğuz 2006a: 11 Elinde altın güğüm” Ertekin
üçürdüm Üçte bir pay (Çıkrık-Çr.) 2006: 69
üdürgu Zayıf kedi (Külah-Al.) üğünmek (1) Bir yerden kayarak
üfelemek Başparmakla gösterme aşağıya doğru akmak (Çr.) “Biraz
parmağı arasında ezmek, ufala- sonra Kayabaşı’na varacak, ta
mak (Ba.; İs.; Çıkrık, Sarimbey- aşa-ğılara üğünecek sularla bir-
Çr.) “Elindeki simidi üfele de kuş- lik.” Gümüş 1977: 94
lar yisin.” Şahin 2020: 128 üğünmek(2) Kendinden geçince-
üfelik Efelek (Gökköy-Çr.) ye değin ağlamak (Çr.) “Üğüm
üfelmek Yavaş yavaş küçülmek üğüm üğünesice, dövüm dövüm
(İs.) “Şu çocuk ne kadar gürbüz- dövünesice.” Oğuz 2007a: 60
dü, gittikçe üfeliyor.” Tdk 1993: üğütmek (1) 1.Öğütmek (Badem-
4058 ce-Ka.; Çr.) 2 Ezmek, lokma du-
üflez Zayıf, cılız (İs.) rumuna getirmek (Çr.)
üflük 1. Islık (Çopraşık-Al.; Su.; üğütmek (2) Öğütlemek (Çr.)
Çıkrık, Gökköy, Teslim-Çr.) 2. Ne- ülbürde Gelinin başına ayna, te-
fes, soluk (Dutçakallı-Çr.) “Kava- lek, poşu ile yapılan süs (Dutça-
lın sesi üfükten sonra gelir.” Tür- kallı-Çr.)
koğlu 2007: 164 ülefe Herkese bolca dağıtılan bah-
üfrüntü İnce toz (Çr.) şiş, padişahlara özgü ikram (Os.)
üfürmek Üflemek (İs.; Çalyayla- üleriki Önceki (Su.)
Çr.) üleş (1) Hayvan ölüsü, leş (Kü-
üğlek Az ıslak toprak (Çr.) çükkeşlik-Al.; Akçalı-Su.; Çalyay-
üğmek Ağaçların meyve olan en la, Serban-Çr.) “Aşgımızın üleşini
uç dalları (İs.) gohutma / Gôtür bi gayadan at
üğrümek Sallamak (Çr.) bundan kelli” Gösterir 2008/84:
üğrümük ¦ üğrünbeç (Çr.) 11
üğrünbeç Beşiğin üstünde, örtüyü üleş (2) Pay (Yerliköy-İs.; Su.; Çr.)
yüksek tutmaya yarayan ağaç kol üleş gibi Pis, kötü kokan (Al.) “Gız,
(Su.) üleş gibi gohuyo etme, nası duru-
üğrüne üğrüne İki yanına salla- yoñ burada?”Özdemir 2019: 49
narak (Çr.) “Elekci gelse de bir üleşmek Paylaşmak, bölüşmek
kalbur alsam / Üğrüne üğrüne (Tanrıvermiş-Me.; Os.; Dutçakal-
öllük elesem” Ertekin 1942: 36 lı-Çr.) “Bir yorganı üç kişiyle üle-
üğrünmek Salına salına yürümek şir / Kahveyle han köşesinde eğle-
(Çr.) “Bellek yap üğrün de gel / şir” (Körhasan) Ercan 1991: 377

498
498
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

üleştirmek Bölüştürmek, paylaş- ünneşmek 1. Seslenmek, bağır-


tırmak (Çr.) "Parasını bi tamam mak (Al.) 2. İlenmek (Çr.)
toplayıp kasaya biriktirsin, hafta üntüz Anlaması kısa, tembel (Me.)
başı millete metelik sektirmeden üntüzlenmek Yavaş davranmak,
üleştirsin." Tahir 2007: 262 oyalanmak (Külah-Al.; Me.) "İşine
ülgudür 1. Beden (Çerkeş-Ba.) 2. bak üntüzlenme." Koşay-Işıtman
Varlık, cisim (Çerkeş-Ba.) 1932: 402
üllüğün körü ¦ üllün körü (Çr.) ünüpüs Minibüs (Dereköy-Çr.)
üllün körü Hakaret sözcüğü, eli- ünü tünü Ses, bilgi, eser, iz (çok-
nin körü körü (Çr.) tan görünmeyen kimse için) (Çr.)
üllüz Cılız, işe yaramaz, güçsüz "Ünü tünü kalmadı." Tdk 1993:
(İs.) 4794
ülüğünü sıkmak Boğazını sıkmak, üralun Önceki gün (Al.)
aceleci davranmak (Çr.) üre İki buçuk üç yaşında, henüz
ülüngür (1) Eski, yıpranmış nesne doğurmamış dişi tay (İs.; Ova-
(Çıkrık-Çr.) saray-Çr.)
ülüngür (2) Güçsüz, beceriksiz, üreleğin Geçen gün (Çopraşık, De-
pis kimse (Çr.) ğirmendere-Al.)
ülüzger Rüzgâr (Göcenovacığı-Çr.) üreleğün Önceki gün (Yarımsö-
"Bizim gibi çürük ağaçlar olduk- ğüt-Su.)
tan kelli çok ağaç devirir o ülüz- ürelüün Önceki gün (Çr.) “Ürelüün
ger daha…" Gümüş 1977: 137 aaşam aradım çıhmadıñ.” Özde-
ümüdünya Evren (Os.) mir 2019: 126
ümüğünü sıkmak Boğazını sık- üremek İşin ilerlemesi (Yazır-Bo.;
mak (Os.) Kargı-Os., Hamdiköy-Çr.) "Kocav-
ümük Soluk borusu, gırtlak, boğaz rat cigaranın birini yakıp birini
(Ba.; Oğ.; Kargı-Os.; Çr.) “Borçlu- söndürüyor, çocukça seviniyordu
nun ümüğünü yakalamış, sıktıkça iş üredikçe." Gümüş 1977: 107
sıkıyor.” Yoksul 2013: 158 ürendelemek 1. Seçmek (Çr.) 2.
ümüt Umut (Evciortakışla, Sarim- Açığa çıkarmak için incelemek
bey-Çr.) “Ümüdüm var bu kara (Çr.)
gün bitecek / Gerçek yolun bu üretmek 1. Uzatmak, çoğaltmak
çektiği yetecek” Şahadoğru 1995: (özellikle söz, yol, iş için) (İs.)
121 2. Konuşulan konuyu uzatmak,
üner Hüner, beceri (Kalecikkaya- üstünde durmak (Çr.)
Al.) ürgelemek Sallamak (Su.)
ünlemek İlenmek, kargışlamak ürlük ¦ öllük (Çr.)
(Sincan-Al.) 2. Çağırmak, ses- ürmek Havlamak (Âşıkbükü-Os.;
lenmek (İsahacı-Al.; Başpınar- Çayhatap, Çıkrık-Çr.) “Söylersen
Os.) “Diğer eve geçen eşine “Geeyz mani söyle / Ürüp durma it gibi”
Fadime” diye ünledi.” Arısoy Gösterir 2011: 144
1970: 93 ürsümek Korkmak, ürkmek (Toy-
ünnemek Arkasından konuşmak hane-Ba.)
(Ba.) “Erkeesen ünneme de ada- ürüfe Süt emen çocukların yüzle-
mın yüzüne söyle.” Şahin 2020: rinde, et ile cilt arasında ortaya
128 çıkan hastalık (Oğ.; Elvançelebi-

499
499
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

Me.; Köprüalan-Çr.) “Gız anam bu üskülen Büyümemiş, küçük soğan


bebek ürüfe olmuş, heç mi ana- (Çr.)
madıñ?” Gösterir 2020: 42 üssüz Issız, çok tenha (İs.)
ürüğü cücüğü İlgili olan olmayan üst Giysi (Çr.) “Delinin getirdiği
herkes, tamamı (İs.) odun üstünü kurutmaz.” Yoksul
ürümek Havlamak (Su.; Palabıyık, 2013: 232
Sarimbey-Çr.) “Kaynanam kara üstbaş Giysi (Turgut-Çr.) “Üstbaş
tazı / Ürüyor bazı bazı” Gösterir değiştirsen de kafa aynı kafa.”
2011: 139 Yoksul 2013: 623
üründülemek ¦ ürendelemek 2 üstbekes Kesinlikle (Su.)
(Çr.) üste Mal değişiminde malı daha
ǖrünmek Sallanmak, ırgalanmak değerli olanın ek olarak aldığı
(Çr.) “Elekci gelse de bi galbur al- para (Çr.)
sam / Ürüne ürüne öllük elesem” üstelemek Ayak diremek, üstüne
Caferoğlu 1994: 142 düşmek (İs.; ÇıkrıkÇr.) “Üsteleyip
ürüsüm Töre, gelenek (Âşıkbükü- durma, yeter artık.” Yoksul, 2013:
Os.; Çr.) “Buranın ürüsümü böy- 623
le.” Tdk 1993: 4072 üstübü Ketenin çöpü, işe yarama-
ürüya Rüya, düş (Yeşilyurt-Al.; yan bölümü (İs.)
Yerliköy-İs.;Os.) "Bōce bek ürüya üstü kirlenmek Aybaşı olmak
gordüm." Abaz 2004: 161 (Os.)
ürüzgar Rüzgâr (Yeşilyurt-Al.) üstümbüllük Kağnı arabasında,
“Yok mudur gurbette şu senden tekerin üstündeki bölüm (Çr.)
made / Melhakik eserim ürüzgar üstünbüllük 1. Üstelik, fazladan
içinde” Yöndem 1983: 58 (Çr.) 2. En üste (Çr.) "Yemeğimi
ürya Rüya, düş (Mislerovacığı-Çr.) bitireyim elmayı üstünbüllük ya-
“Suval ettim soruşturdum / Ür- pacağım." Tdk 1993: 4796
yada derdine düştüm” Oğuz üstünkorü Bilmeden, bilinçsizce
2007b: 60 (Su.)
ürye Dişi tay (Ortaköy-Me.) Üsük Hüseyin (Çalyayla, Eskiköy-
üs Giysi (Çr.) Çr.)
üs baş Her türlü giysi (İs.) üsürgelenmek Korkmak, ürkmek
üsbekes Kesinlikle (Çr.) (Toyhane-Ba.)
üsdünden dutma Bilmediği halde üş Üç (Karkın, Örenseki-İs.; Kuyu-
bilir gibi davranma (Su.) cak-Me.) “Üş dene, dört dene boru
üse Bön, saf (Çr.) aldurdum.” Abaz 2004: 143
üsece Bön, saf (Çr.) üşengeç Tembel (Kargı-Os.; Çal-
Üseyin Hüseyin (Çr.) yayla-Çr.)
üsküf Atmaca, doğan gibi avcı üşengen Tembel (Evci-Bo.) "Bu
kuşun ayağına bağlanan bağ (Çr.) öfkeli, inatçı, üşengen orman hal-
üsküfe 1. Bir çeşit sim işli kumaş kı Aygar dağından niçin el ayak
(Çr.) 2. Çiçekli yorgan (Çr.) “Altın çekti?" Sarıyüce 2006: 76
beşik altında / Üsküfe yorgan üs- üşenmek Gıdıklanmak, huylan-
tünde.” Ozulu 2013: 22 mak (Su.) "Elleme üşeniyorum."
üsküfe tül Gelinlik giysi (Çr.) Tdk 1993: 4077
üsküle ¦ üskülen (Çıkrık-Çr.) üşşe Üşüme ifadesi (Bademce-Ka.)

500
500
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

üşük Soğuktan duyulan uyuşma, ütülek Soğuğa karşı dayanıksız,


acıma (Çr.) çok üşüyen (Âşıkbükü-Os.)
üşürmek Üşümesine neden olmak ütülenmek Tüyler, kıllar hafifçe
(Kalecik-Me.) “Sen bilirsin bana yanmak (İs.)
neler eyledin / Ağustos ayında ütülmek Oyunda, kumarda yitir-
üşürdün beni” Piroğlu 1981: 70 mek (İsahacı, İmat-Al.; Ba.; İs.)
üta olmak Sıcağa tutkun olmak “Padişah ütülüyo, yüzüğü veriyo.”
(Çr.) “Pek sobaya sokulup durma Akbaş 1983: 19
üta olursun.” Tdk 1993: 4797 ütüzlenmek Oyalanmak, işi ağır-
üteği Sıcağı seven (Çr.) dan almak (Su.; Çalyayla, Gök-
ütek Sıcağı seven (Çr.) köy, İsmailköy-Çr.) “İşinin başına
ütek olmak Sıcağa tutkun olmak gel, orda yok yere ütüzlenme.”
(Çr.) Tdk 1993: 4081
ütelemek Ateşte hafifçe yakmak üütmek Üğütmek (İkipınar-İs.)
(Yerliköy-İs.; Su.) “Üütdük de kannımıza goduk.”
ütezlenmek ¦ ütüzlenmek (Çr.) Abaz 2004: 121
“Orada burada ütezlenip duru- üveç Üç beş yaşlarında, burulmuş
yor.” Yoksul 2013: 519 koyun ya da keçi (İs.)
ütme Ateşte kızartılmış taze mısır, üvendere Çiftçinin hayvanları
buğday (Beydili, Çalyayla, Dut- yürütmek için kullandığı ucu çi-
çakallı, Eskiekin, Gökköy-Çr.) vili değnek, üvendire (Kıcılı-Al.;
“Çok ütme üttüm de çötül gavur- Kamışlı-Su.; Eskiekin-Çr.) “Üven-
dum / Epey yolma yoldum, deste dere boyunduruk / Öküz koca,
çevürdüm” Kurtoğlu 1998: 26 dana kırık” Kurtoğlu 1994: 37
ütmek (1) 1. Koyun, tavuk gibi üvendire ¦ üvendere (Ba.; Çr.)
hayvanların kıllarını, tüylerini "İpiçürük sap kağnısındaki üven-
yakmak (Ba.; Çalyayla, Eskiekin- direyi kapıp..." Özçatalbaş 2003 :
Çr.) “Ebem gurbanlığın gafayı 16
güccük tüpde ütdü.” Şahin 2020: üveşmek Bulaşmak (Su.)
128 2. Taze mısırı, buğdayı ateşe üveyik buğday Ekmeği lezzetli,
tutup pişirmek (Su.; Büyükgü- sert buğday (İs.; Hamamlıçayköy,
lücek-Çr.) “Çok ütme üttüm de Ovakarapınar, Sarimbey-Çr.)
çötül gavurdum / Epey yolma "Üveyik, deli buğday, devedişi, al-
yoldum, deste çevürdüm” Kurtoğ- kara kılçık, turnadili yetiştiril-
lu 1998: 26 mektedir.” Ertüzün 1944: 11
ütmek (2) Oyunda, kumarda ka- üvez Atsineği (Külah-Al.; İs.)
zanmak (İsahacı, İmat-Al.; Ba.; üvütmek Öğütmek (Çr.)
Körkü-Su.; Güvenli, Mislerovacı- üyez Hayvanlara konup yapışan,
ğı, Sarimbey-Çr.) “Oyunda ütsem onları tedirgin eden bir çeşit si-
de arkadaşlarıma çoğu zaman nek, atsineği (Çr.) "Üyez gibi at
misketlerini iade ediyorum.” Ho- götünde geçinme."Ertekin 1942:
dul 2019: 84 28
ütük Sıcağı seven ya da çok üşü- üylenmek Evlenmek (Kalecikka-
yen kimse (Çr.) “Buyulacak hava ya-Al.)
yok ki, sen ütüksün.” Özdemir üyrenmek Öğrenmek (Kalecikka-
2019: 130 ya-Al.)

501
501
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

üyük (1) Cıvık çamur (Hacıham-


za-Ka.)
V
üyük (2) Yığma toprak tepe (Çr.)
üzellik ¦ üzerlik (Kızkaraca-Al.; va (1) Var (İs.; Âşıkbükü-Os.) "Şu
Sevindikalan-Çr.) "Şuna bi üzellik Yülük Gaya’nın dibinde bāmız va."
yakalım anam. Bu Çayan’ın bek Abaz 2004: 104
zazarı değar valla." Özcan 2021: va (2) Erkeklerin ‘lan’ yerine kul-
6 landığı seslenme sözü (Âşıkbü-
üzengilemek Bir şeyin üzerine kü-Os.)
ansızın uzun adımlarla yürümek vaa Doğru mu, gerçek mi? (Kışla-
(Su.) cık-Me.)
üzengili Ayak tabanındaki çukur vağıl vağıl 1. Gür akan su sesi için
(Çr.) (Çr.) 2. Gürültülü konuşma için
üzer Can sıkıcı (İs.) (Çr.)
üzerlerden ırak Tanrı gösterme- vağıl vağıl taşmak Kaynayan bir
sin (Çr.) şeyin ya da mayası çok gelmiş
üzerlik Tütsüsü nazara iyi geldi- hamurun kendiliğinden çokça
ğine inanılan kokulu bir ot (Âşık- taşması (Os.)
bükü, Kargı-Os.; Su.; Çr.) “Yâr na- vaha Öküz, manda yürütme ünle-
zara gelmişsin / Üzerlik toplaya- mi (Su.)
lım” Aytekin 2003: 53 vahıt Zaman, vakit (İs.) "Vahıt
üzeylik Üzerlik otu (Âşıkbükü- geşdi, madımak zamanı ben gelin
Os.) oldum." Abaz 2004: 167
üzgü Eziyet (İs.) vahit Vakit (Çr.) “Vahit daha gayet
üzmek Koparmak, ayırmak (İsa- erdir.” Caferoğlu 1994b: 112
hacı-Al.; Ahmetoğlan, Karahi-sar- vahsınmak Pişman olmak (Çr.)
Çr.) “Bu otları kökünden üzdük- vala (1) Baklava yufkası (Çr.)
lerini aklınıza getirmeyin.” Ça- vala (2) İpek başörtüsü (Çr.)
lışgan 2021: 195 vala (3) Pamuklu dokuma, reven-
üzük Eskimeye yüz tutmuş, yıp- dük (Çr.)
ranmış, incelmiş (kumaş ya da vamak Kadın için evlenmek, var-
benzerleri için) (Çr.) mak (Âşıkbükü-Os.)
üzülmek İncelmek, yıpranmak, van Erkeklerin ‘lan’ yerine kullan-
eskimek, kopacak duruma gel- dığı seslenme sözü (Âşıkbükü-
mek (kumaş ya da benzerleri Os.)
için) (Yazır-Bo.; Eskiekin, Sarim- vanağazlı Kendini olduğundan
bey-Çr.) “Kalın incelene kadar büyük, güçlü göstererek çevre-
ince üzülür.” Yoksul 2013: 420 sindekileri etkilemek için kaba
üzüm ayı Eylül (Ahmetoğlan-Çr.) saba konuşan kişi (İs.)
üzüm çöpü Bir çeşit tığ oyası (Çr.) vangıldamak 1. Çok gürültü yap-
üzüt kesit olmak Ortaklığı kes- mak (İs.) 2. İnsanın ya da hayva-
mek, alacağı vereceği kalmamak nın kalın, acıklı ses çıkarması
(Çr.) (Çr.)
vangırdak Ağlamaklı, kalın ses
çıkaran insan ya da hayvan (Çr.)

502
502
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

“Vangırdağın biri.” Yoksul 2013: vasait Araç (Ba.; Gökçeağaç-Uğ.;


626 Karadona-Çr.)
vangırdamak Topluluğun gürültü vaşşş! Vayy! Acıma belirten ünlem
yapması (Su.; Çıkrık-Çr.) (Akçalı-Su.; Çr.) “Acele düşersin
vangırtı Gürültü (Göcenovacığı- yola / Hallarına vaş olacak” Arız
Çr.) “Sarı zağarları olan evden bir 2005a: 58
vangırtı kopmuş, köyü birbirine vayn Erkeklerin ‘lan’ yerine kul-
katıyordu gene.” Gümüş 1977b: landığı seslenme sözü (Âşıkbü-
20 kü-Os.)
vañılamak 1. Ağlamak (Çıkrık-Çr.) vaza Sözünü bilmez, geveze; va-
2. Bilinçsiz olarak kafa şişirmek, zalak (Çr.)
anlamsız sesler çıkartmak (Os.) vazalah ¦ vazalak (Çr.)
vankıldak ¦ vangırdak (Çr.) vazalak Yersiz, gereksiz, kaba ko-
vankıldamak ¦ vangıldamak nuşan, densiz (Çr.)
(Çr.) vazgeldek Yaban tavuğu (Çr.)
vara Keşke (Ba.) “Vara izine gel- vazırdaklı Yerinde duramayan,
meseydi asgerden de sevdiğinin ivecen (Palabıyık-Çr.)
evlendiğini görmeseydi.” Şahin vazır vazır Birbiri ardına, peş
2020: 129 peşe (Su.)
varavarası Eni sonu, olup olacağı vekilcelik Nikâhta güveyin vekili-
(Çr.) ne verilen bahşiş (Beydili, Eskie-
var get Git şurdan (Çr.) kin-Çr.) “Biri vekil olur gelin ba-
vara Keşke (İs.) cıya / Vekilceliksiz de varmaz ho-
vargel (1) İşini düzenli biçimde caya” Kurtoğlu 1994: 176
işler duruma getiren kimse (İs.) velediye Belediye (Harunköy-İs.;
vargel (2) On iki taş oyununda Çr.) “Çavuşluk ederdi velediyede /
karşı oyuncunun taşlarını alma- Kanlı kamyon nasıl kıydın Ne-
ya yönelik önlenemez durum cip’e” Bektaş 1939: 19
(İs.) velesbit Bisiklet (İs.; Çr.) "Babam
varık curuk Kalabalık insan gü- zontilli bi velesbit alacak bana."
rültüsü (İs.) Özçatalbaş 2002: 30
varıncık Varınca (Su.) velesbit tekerleği Bir çeşit tığ
varıver Haydi git (Çr.) “Kemal’i oyası (Çr.)
sen varıver diye gönderdim.” De- velveleci Çok telaşlı (Su.)
miryürek-Ozulu 2017: 245 vengirdemek ¦ venilemek (2)
varivi Yürü git (İs.; Gölet-Ka.; Os.) (Su.; Çr.)
“Varivi, varivi. İşini gör de gel.” veñilemek (1) Can sıkan sözlerle
www.golet.tr.gg/ gevezelik etmek (Çr.)
varlı Zengin (Kuyucak-Me.) veñilemek (2) Köpek yavrusunun
varmak 1. Kızların evlenmesi ürümesi, bağırması (Çr.) “Torba-
(Su.) 2. Gitmek (Toyhane-Ba.; dan çıkarıldığında şaşalar, anası-
Su.) nı arar. Veniler durmadan.” Gü-
varyemez Varlıklı olduğu halde, müş 1977b: 3
harcamayı sevmeyen eli sıkı veram Verem hastalığı (Su.)
(Su.)

503
503
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

veran Yıkıntı, virane, harabe (Çal- vezne Bir çeşit fincan (Çr.) “Su
yayla, Evciortakışla-Çr.) “Evi ve- akar vezne ile / Malım yok hazne
ran olasıca.” Yoksul 2013: 299 ile” Ertekin 2006: 103
verane Virane, yıkıntı (Çr.) “Sahi- vezzek Giyside kumaşın bitimine
bin çoğumuş aldı elimden / Vera- ya da gerekli yerlerine konan
ne beklemiş bayguşa döndüm” lastikli, kalın bezli bağlantı bitişi,
Caferoğlu 1994: 146 boğum yeri (Gökçam-Su.)
veren ¦ veran (Kargı-Çr.) “Veren vı Kadınların kullandığı “ya, öyle
kalsın köyleri / Duramadık doya- mi” anlamında şaşkınlık ünlemi
sı” Özüdoğru 2018: 51 (Su.)
verep 1. Eğri, verev (İs.; Su.) 2. vıccık vıccık Çok cıvık (Çr.) “Vıc-
Bayır, yokuş, yamaç, tepe (De- cık vıccık olmuş.” Yoksul, 2013:
ğirmendere-Al.; İbek-Me.; Su.; 629
Teslim-Çr.) “Ters yele harman sa- vıcık vıcık Çok cıvık, sulu (Evci-
vurma / Verebe gağnı devirme.” Bo.; Su.) “Ortalık vıcık vıcık ça-
Kerman 1997: 49 mur olmuştu.” Sarıyüce 2004: 143
ver etmek Desteksiz biçimde vıcımah ¦ vıcımak (Çr.)
yüksekten atmak, sallamak (Su.) vıcımak Oyunbozanlık yapmak
“Oturmuş imiğine, ver ediyor ka- (Çr.)
mayı.” Gümüş 1977: 55 vıcır vıcır Cıvıl cıvıl (Ahmetoğlan-
verevli Kadınların giydiği üç etek Çr.) “Her hanede beşer onar ço-
entarinin bir çeşidi (Çr.) cuk vıcır vıcır oynaşır, bahçelerde
vergili Nişanlı (Çr.) kuş seslerinden çok çocuk sesi du-
verimderlik Vermeklik (Çr.) yulurdu.” Çalışgan 2021: 60
verimker Vermeye yatkın, verme vıdı vıdı Geveze (Çıkrık-Çr.)
eğiliminde olan (Göcenovacığı- vıdırdamak Alçak sesle homur-
Çr.) “Analığına bir kömüş düve- danmak, söylenmek (İs.)
siyle bir karasığır damızlığı ve- vıdırdanmak Mırıldanmak (Çr.)
rimker baban.” Gümüş 1977: 7 vıd vıd ¦ vığırdamak (Çr.)
ver veç Düzen, yöntem (Çr.) “Bı- vığ Yazıklanma ünlemi (Çr.)
rak canım verli veçli bir şey değil.” vığıltı Uğultu (Gökçam-Su.)
Tdk 1993: 4804 vığırdamak 1. Sessizce konuşma
vesayit Araba ya da benzeri taşıt- için (Çr.) 2. Kaynaşmak (Çr.)
lar (İsahacı-Al.; Ba.; Eskiekin-Çr.) vığır vığır Çok, çok bol, kımıltılar-
“Yaya gelip gittim, yoktu vesayit / la kaynaşma durumunda (kurt,
Kuşlar gibi köye uçtuğum günler” karınca, sinek, çocuk) (Çr.)
(Kurtoğlu) Yakar 2008: 78 vıh Üzüntü, şaşma bildiren ünlem
vesek 1. Rehine konulan mal, tutu, (Çr.) “Vıh gızz! Gazaa geçirdin he
rehin (İs.; Me.; Or.) 2. Belge (Çr.) mi?” Kerman 1997: 26
vessüz ¦ vetsiz (Os.) vıııı Ya! Öyle mi? (Os.)
vet Gerek (Çr.) “Vetsiz adam.” Tdk vıkboğom Çok sıkıştırıp acele et-
1993: 4804 tirmek (İs.)
vetsiz Yersiz konuşan, patavatsız vık vık Sürekli, boğulurcasına ök-
(Demirşeyh-Su.; Acıpınar-Çr.) sürürken çıkan ses için (Çıkrık-
vetsüz ¦ vetsiz (İbik-İs.) Çr.)

504
504
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

vıngıldamak Çınlamak, uğulda- vızıltı İnilti (Evci-Bo.) "En yepelek


mak (İs.) sineğin bile vızıltısı duyulurken
vıngır vıngır Çok gürültülü (ço- onların vicirtileri hiç ortada yok-
cuk, arı için) (Çr.) tu." Sarıyüce 2006: 40
vıñıldamak Hızlı devinen bir nes- vızırdamak 1. Aralıklarla ince
nenin ses çıkarması (taş, topaç, ince ses çıkarmak (İs.) 2. Dur-
kurşun) (İs.) madan kendi kendine alçak sesle
vırık cırık Önemli olmayan, de- konuşmak (Çr.)
ğersiz şeyler (İs.) vızırdayık Sızıltılı, ince, tedirgin
vırrık Kandırma anlamında kulla- edici bir sesle, sürekli ağlayan
nılan sözcük (Su.) (İs.)
vırtgel Hileli düzenek, tuzak (Ba.) vızırdım Sinsin oyunu (Tolameh-
“Kurmuşsunuz vırtgeli. Fahırları met-Çr.)
gazıklıyonuz.” Şahin 2020: 129 vızırdım oynamak Kaynaşmak,
vırt vırt Gereksiz yere sık sık ileri cirit atmak (Çr.) “Fareler tavanda
atılma ya da söze karışma duru- vızırdım oynuyor.” Tdk 1993:
mu (İs.) 4805
vışş Üzülme ünlemi (İs.; Aşağıfın- vızır vızır Hızlı hızlı, topluca (bit,
dıklı-Su.) böcek, sinek yürümesi için) (Mis-
vıy 1. Vay (Çr.) 2. Şaşma belirten lerovacığı-Çr.) “Üstümüzde vızır
ünlem (Al.; İs.; Su.; Çalyayla, Ova- vızır dönüyor / Kara sinek teslim
karapınar-Çr.) “Vıııy öldüm aldı Çorum’u” Koygun 2002: 23
anam!” Özçatalbaş 2002: 18 vızıt vızıt Çabucak, peşi peşine,
vıyh Vay canına anlamında şaşma hızla (İs.)
ünlemi (Çr.) “Vıyh! Becerebildim vız vız 1. Tez tez (Çr.) 2. Ağlamak-
mi ben şimdi?” Ozulu 2016: 367 lı, tedirgin edici bir sesle (çocuk
vıyıkdamak Yakınmak, karşı çık- için) (İs.)
mak (İs.) vızzık Oyun bozuculuk (Su.)
vıyıklamak 1. Köpek yavrusu, vi Ver (İs.) “Göbel boş vi hêri.” Na-
çakal, tilki gibi hayvanların ba- kiboğlu 2017: 234
ğırması (Çr.) 2. Bebeğin ağlama- vicirdek (1) Dokumacılıkta kücü-
sı, viyaklaması (Çr.) yü aşağı yukarı kaydırmaya ya-
vızıdak Birden, çok hızlı olarak rayan aygıt (Alacahüyük-Al.; Su.)
(İs.; Çalyayla, Dutçakallı-Çr.) vicirdek (2) Ortama çabuk uyum
vızıdan ¦ vızıdan (İs.) “Vızıdan sağlayan sıcakkanlı, girişken ka-
bȫrümüzden bi şiy geşdi.” Abaz, dın (İs.)
2004: 100 vicirdemek Cıvıldaşmak (Evci-
vızıdanak Hızlıca geçme (İs.; Kar- Bo., Su.; Ahmetoğlan-Çr.) "Önle-
gı-Os.; Çr.) “Gamyonun biri ya- rine yem atılan kuş sürüsü gibi
nımdan vızıdanak geçdi.” Tuluk vicirdeyip durdular." Sarıyüce
1991: 2 2004: 212
vızıkdamak Önceden razı olup vicirti Kuş yavrularının çıkardığı
sonra yakınmaya başlamak (İs.) ses (Evci-Bo.) "En yepelek sineğin
vızıl vızıl ¦ vızır vızır (Evci-Bo.) bile vızıltısı duyulurken onların
“Onların üstünde de arılar, böcek- vicirtileri hiç ortada yoktu." Sarı-
ler vızıl vızıl.” Sarıyüce 2006: 32 yüce 2006: 40

505
505
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

vicit kuşu Aklı, karalı serçe bü- vortvortcu Saksafon türü nefesli
yüklüğünde bir çeşit kuş (Çr.) sazları çalan kişi (İs.)
viddirik Oynak, yersiz davranan vurguç Çekiç (Su.) “Vurgucunan
kimse (Dutçakallı-Çr.) murcu geti de şuruya bi avgın ya-
vidik Köpek yavrularını çağırma palım.” Gösterir 2020: 42
ünlemi (Gölet-Ka.) vurgun (1) Âşık, tutkun (Çr.)
vidiklemek Kurcalamak, deşmeye vurgun (2) Büyük, iki ya da daha
çalışmak (İs.) fazla at koşulmuş araba (İs.)
vidividi Ördek yavrusu (Çr.) vurgun olmak Âşık olmak (Çr.)
vili vili Cilveli (Çr.) “Eminem vili vurunmak (1) Şapka ya da bere
vili / Yaşmağı yılan dili” Ertekin giyinmek (İs.) “Sarıklı hocalar-
1971: 49 dan 1 Mayıs’ta şapka vurunacak-
vingirdemek Bir çeşit ses çıkar- larına dair imza almışlar.” Demir-
mak (Göcenovacığı-Çr.) “Tazı yürek-Ozulu 2017: 109
vingirdeyüb yerleri koklayarak vurunmak (2) İğne yaptırmak
köye doğru gidiyordu.” Ertekin (Ba.) “Dün akşamdan sancıdan
1946: 16 duramayınca bi iğne vurundum,
viraç Dönemeç, viraj (Sarimbey- ossaat rahatladım.” Şahin 2020:
Çr.) “Bozuk fikir anlamaz ki viracı 129
/ Takla atar devirirsin aracı” Çi- vuruşmak Boynuzlu iki havyanın
men 2006: 9 çarpışması, toslaşması (İbik-İs.)
vire Sürekli (Çr.) vuruşturmak Karşılaştırmak, ya-
virivi Ne olur bana ver, veriver rıştırmak (Göcenovacığı-Çr.)
(Yağcılar-Ka.; Os.) “Görmeli de konuşmalı… Görürüz
viriyy Şaşkınlık, hayret bildiren canım, vuruştururuz.” Gümüş
bir ünlem (Gölet-Ka.) “Viriyy !.. 1977: 135
Başıma gelene bak.” www.golet.- vücot Vücut, beden (Çr.) “Nasıl
tr.gg/ vücodu şunun gız?” Özçatalbaş
vittirdek Kurbağaların yumurta- 2002: 20
dan yeni çıkmış çok devinimli
yavruları (Os.) “Selladaki vitir-
dekleri gordüñüz mü gobeller?”
Gösterir 2020: 42
Y
vit vit Ördek yavrularının sesi için
(Çr.) ya Evet (Ka.) “Evete ya, hayıra yo …
viyildemek Sürekli hareket etmek derler Kargı’da.” Dbk 2003: 134
(İs.) yā Yağ (İs.; Çr.) “İnekleri yazıla
viyil viyil Bir topluluğun canlı, gedeler / Sütlerinden sarı yālar
hareketli olması (Ba.; İs.) “Goyu- edeller” Caferoğlu 1994: 152
nun guyruğuna gurt düşmüş. Viyil yaalı Kadınların ekmek ederken
viyil hemi de.” Şahin 2020: 129 yaptığı, yufkaya göre daha küçük
vizir vizir ¦ vızır vızır (Çr.) daha kalın ekmek; yağlı (Ba.)
vō Üzüntü, şaşkınlık ünlemi (Os. “Bizimkiler ekmek ediyor. Ben de
vōha Koşum hayvanlarını dur- yaalı yemeye gidiyorum.” Şahin
durma, yürütme ünlemi (Ovaka- 2020: 130
rapınar, Sarimbey-Çr.)

506
506
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yaalık 1. Erkeklerin kullandığı bü- yabanlık El içinde, özel günlerde


yük mendil; yağlık (Ba.) “Yaa- giyilen giysi, pabuç (Eskiekin-
lığın içine üç dene somun goy- Çr.) "Geride yabanlık giysiler
dum, iki baş da suvan.” Şahin içinde rastıklı sürmeli süslü ha-
2020: 130 2. Havlu (Ba.) “Zey- nımlar kız evine yürürlerdi." Öz-
neep, emmin neredeyse abdesini çatalbaş 2002: 15
bitirdi, hani yaalığı?” Şahin 2020: yaban paklası Pişirilerek yenen
130 bir çeşit ot (Eskiköy-Çr.)
yaannı Sırt (Ba.; Çr.) “Toktur bey yabansamak ¦ yabancılamak
oolum, iki gündür yaannıma gu- (Çr.) "Oğlanı tembihledim. İtler
luç giriyo.” Şahin 2020: 130 yabansar. Sokulma dedim." Tahir
yaar ¦ yağır (3) (Dutçakallı-Çr.) 2006: 73
yaartmaç gibi Çok kirli, pis (Ba.) yabıldak Yalın ayak, yaya (yayan
“Utanmıyon mu la yahası yaart- sözcüğüyle birlikte kullanılır)
maç gibi olmuş o gömleenen gez- (Çr.)
miye, naal delaanlısın sen?” Şahin yabrı Düşük, uzun kulaklı hayvan
2020: 130 (Göcenovacığı-Çr.) “Yabrı kulak
yaba Tınaz savurmaya, saman zor ediyor / Av avlamağa dala-
doldurmaya yarayan tahtadan, bır" Ertekin 1946: 17
büyük çatallı kürek (İsahacı-Al.; yabuldak ¦ yabıldak (İs.)
Ba.; Kamışlı-Su.; Beydili, Çalyay- yaddetmek Kovmak, yok olmasını
la, Gökköy, Sarimbey-Çr.) “Bir söylemek (Çr.)
bereketli harmanım / Sevgi savu- yadırgamak Alışamamak, yaban-
rur hep yabam” Ercan 1997: 79 cılık çekmek (Ba.; Su.; Eskiekin,
yabāltı Yaba ile alınamayan sa- Göcenovacığı-Çr.) “Çocuk, evin bu
man (Su.) durumunu hem yadırgadı hem
yaban (1) Dışarı, uzak yer, gurbet yadırgamadı.” Seyda 2006: 244
(Bayat-İs.; Olukyanı-Su.; Ser-ban- yadırgı Yabancı (Külah-Al.; Kamış-
Çr.) “Dar yerleri gen olsun / Beni lı-Su.; Çıkrık-Çr.) “Yaban ellerde
attı yabana” Ertekin 2006: 97 yadırgılığına bahmıyo da bi de
yaban (2) Yabancı (İs.; Akçalı-Su.; yılçarıyo.” Uçakcı, 2006: 380
Eskiekin-Çr.) “Cananıma candım, yadırgısımak Yabancılamak (Su.)
civan yâr idim / Yedi kat yaban- “Hayvan burayı yadırgısıdı geçer
dan el olduk şimdi” Kurtoğlu diye düşünüyormuş.” Uçakcı
1994: 157 2006b: 191
yabana gitmek Başka yere, başka yadırkı Yabancı (Çr.)
köye, uzağa gitmek (İs.) yadol Yabancı, el (Su.)
yabancılamak Yabancı tutmak, yad olmak Anılmak (İs.)
yabancı saymak (Çalyayla-Çr.) yagıştırmak Yakıştırmak (Kiran-
"Her şeyini yabancıladığı bir ka- lık-Çr.) “Allah yerinize yagıştırsın,
sabada göçü indirdiler." Desta- efendininen bi yastıgda gocatsın.”
noğlu 2006: 53 Oğuz 2007a: 20
yaban gazı Göllerde yabanıl ola- yağak Yanak (Çr.)
rak yaşayan, avlanan bir kaz çe- yağannı Sırt (İs.) “Yağannımı kes-
şidi (Çr.) seler de yağım çıkmaz benim.”
Yoksul 2013: 632

507
507
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yağar (1) Sırt (Çr.) “Yağarına iki yağlı ballı olmak Birisiyle sıkı fıkı
sumsuk vurdum, yuvarlanıp gitti.” olmak (Çr.)
Yoksul 2013: 632 yağlı gara İs ile yağ karışımından
yağar (2) Yağmur (Su.) “Yağar oluşan, halk arasında merhem
eser yolcu yolunda gerek.” Yoksul olarak yaralara da sürülen ten-
2013: 632 cere kiri (Sevindikalan-Çr.) “Ula
yağarnı Sırt (İs.; Demirşeyh-Su.; yavrum get evinize de eben yağlı
Sarimbey-Çr.) gara bassın, o gan durmaz yoğu-
yağaşlık Sürekli yağmurlu, yağışlı sa.” Özcan 2021: 6
(Çr.) yağlıcı Börekçi (İs.)
yağaz Ters, inatçı (Çr.) yağlı çörek Arasına yağ sürülerek
yağda Yağlı kir, yağ lekesi (İs.; Su.) yapılan yufka biçimli çörek (Su.)
“İşliğinin yakasını yağda bürü- yağlı hamır Kesme hamurla yapı-
müş.” Yoksul 2013: 406 lan makarna türü bir yemek (Su.)
yağdalı 1. Pis, yağlı (Çıkrık-Çr.) 2. yağlık 1. Mendil (Âşıkbükü-Os.;
Giysisi, başı yağlı, kirli, pis kimse Su.; Büyükdivan, Çalyayla, Eskie-
(Çıkrık, Sarimbey-Çr.) “Heybeye kin, İsmailköy-Çr.) “Yağlığın kir-
koyduğu yağdalı paltosunu çı- lenmiştir / Gözyaşımla yuyum
karttı." Aksu 2013: 113 yâr” Gösterir 2011: 270 2. Kadın
yağır (1) Kel (Çr.) “Yağır tırnak başörtüsü (Büyükdivan-Çr.)
bulsa başını kaşır.” Yoksul 2013: yağlı kayış Saklanan kayışın bu-
632 lunması esasına dayanan seyirlik
yağır (2) Sırt (Su. köy oyunu (Çr.)
yağır (3) Yük ya da binek hayva- yağlı ufamaç Ufalanmış yufkayı
nının sırtında, eyerin ya da se- yağla karıştırarak yapılan yemek
merin açtığı yara (Sarimbey, (Su.)
Serban-Çr.) “Yavuz itten yağır yağmurluk Kaput, palto, pelerin
eksik olmaz.” Yoksul 2013: 644 (İs.)
yağırnı Sırt (Su.) “Daha iki adım yağnız Yalnız (Kuyucak-Me.)
atmadan da yağırnısından kurşu- yağrı Sırt (Kargı-Os.)
nu yedi.” Sarıyüce 2004: 256 yağrık Et kıymak, odun yarmak
yağış Yağmur (İs.; Me.) “Keteleri için kullanılan ağaç kütük (Kü-
sardılar mı, yağışsız havalarda lah-Al.; Me.)
kırlara açılır orada yerler.” Seyda yağsak Yağlı, kaygan, yapış yapış,
2006 : 210 kirli (Âşıkbükü-Os.) “Yağsak yağ-
yağız (1) Esmer, kara renkli (Evci- sak ellerinle her yere dokunuyor-
Bo.) "Yalnız biri baklakırı, öbürü sun.” Arslaner 2016: 264
ya-ğız iki binek hayvanı bırakıl- yağşak Asılgan, şımarık (Su.)
mıştı." Sarıyüce 2006 : 82 yağşanmak Şımarmak (Su.)
yağız (2) Tavlı, bakımlı at (Su.) yağşı Büyük çömlek (İs.)
yağlama Düğünlerde tereyağı ile yağ tutma Hayvan, fazla yağlandı-
yağlanarak verilen çörek (Gök- ğında beliren, birdenbire öldü-
çam-Su.) ren bir hastalık (Çr.)
yağlempe Taşlarla oynanan bir yağ tutmak Semirmek, yağlanmak
çocuk oyunu (Kargı-Os.) (İs.)
yağlı Börek (İs.)

508
508
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yah Öküz güderken kullanılan yakım yakmak Ağıt yakmak, tür-


ünlem (İbik-İs.) kü düzmek (Çr.)
yahılmak ¦ yakılmak (İs.) yakınlık 1. Gönül birleşmesi (İs.)
yahmak Yakmak (Çayhatap, Sa- 2. Cinsel ilişki (Çr.)
rimbey-Çr.) “Sehsen bin evliya yakınmak Sürmek, koymak (kı-a
ocağın yahar / Dohsan bin evliya için) (İs.)
gulbengin çeker” Caferoğlu 1994: yakı olmak Yapışmış gibi yakın
140 olmak (Çr.) “Şu yiğide yakı ola-
yahni Tas kebabı (Me.) yım.” Tdk 1993: 4130
yahvisi Ortaklık (Çr.) yakma Önemli olaylar, acılar,
yaka 1. Yan, yön, taraf (Çr.) "Her- ayrılıklar, seviler üstüne yakıl-
kesin bir yana yakaya savrulduğu mış türkü, ağıt (Çalyayla, Eski-
1923-1928 yılları arasında zınk köy-Çr.)
dediler durdular." Seyda 2006: 43 yakmak Önemli olaylar, acılar,
2. Kıyı (Su.) "Ne Ağa Bey ırmağın ayrılıklar, seviler üstüne türkü,
sağ tarafına adım atıyor ne de ağıt yapmak, düzmek (Çr.) “Pen-
Emirzade sol yakaya ayak bası- cereden bakıyor / Bana mani ya-
yordu." Sarıyüce 2004: 233 kıyor” Gösterir 2011: 294
yakalık Öğrencinin okul önlüğü yaku ¦ yakı (Âşıkbükü-Os.)
üzerine giydiği beyaz yaka (Çr.) yal İnek, köpek gibi hayvanlara
yakar Yakıcı, acı (İs.) yedirmek için hazırlanan unla
yakarış Yalvarma, dua (Çr.) kepek karışımı sulu yiyecek (İs.;
yakarmak Yalvarmak, dua etmek Kamışlı-Su.; Çalyayla, Eskiekin,
(İs.) Ev-ciortakışla, Turgut-Çr.) “Her it
yakası açılmadık laf Daha önce yal yer çanağımdan / Yağlar ka-
duyulmamış, söylenmemiş ilginç çar sunağımdan” Gardaş 1979: 12
söz (Çr.) yalabık (1) 1. Çabuk iş yapan
yakasız gömlek Kefen (Alacahö- (Su.) 2. Aceleci (Su.)
yük-Al.) “Yakasız gömlek giy bu- yalabık (2) 1. Parlak (Su.) 2. Ay-
gün / Giyem ağlaya ağlaya” Ay- dınlık (Çr.) “Sinsinden sonra ate-
han 2002: 254 şin yalabığında bir de halaya
yaka yırtmak Usanmak, bıkkınlık durdular.” Yoksul 2013: 572
getirmek (Su.) yalabımak Işığın yansıması, par-
yakı Çeşitli otlardan, nesnelerden lak bir nesnenin parlayıp sönme-
yapılarak, ağrıyan organ üstüne si; şimşek çakması (Ka.; Çitli,
konulan bir em (Su.; Çr.) “Söyle, Demirci-Me.; Âşıkbükü-Os.; Dut-
yakı mı, kara sakız mı sarsam.” çakallı-Çr.) "Şimşek yalabıyıverdi
Özçatalbaş 2002: 106 birdenbire." Yoksul 2013: 591
yakılmak Sevgiyle bağlanmak; bi- yalabıtmak (1) Parlatmak (Çr.)
rine tutulmak, sevmek (İs.) “Bi- yalabıtmak (2) Tokat atmak (Su.)
raz daha sürdürürsek suyu, dör- yalabuk Şimşek (Büyükcamili-Al.)
düncü beşinci bardakta yakıldık- yalacan ¦ yalaçan (Ba.; İs.; Âşık-
larını bir tamam açığa vuracak- bükü-Os.; Eskiköy-Çr.) “Sergende
lar demek.” Gümüş 1977: 132 yalacan bir kap olacak, onu birisi
yakım ¦ yakma (Çr.) getiriversin.” Arslaner 2016: 264

509
509
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yalaçan Derin olmayan yayvan yalancı Asma yaprağıyla yapılan


kap (Çalyayla-Çr.) zeytinyağlı dolma (İs.)
yalaha ¦ yalak (1) (Al.; Çr.) “Go- yalangı (1) Bağları vuran sam
çum sen de emme yalahasın.” Tu- (Çalyayla, Saray-Çr.) "Bu sene ya-
luk 1991: 2 langı çaldı, üzüm olmadı." Tdk
yalak (1) Açgözlü, bedavacı, asa- 1993: 4139
lak, arsız, çıkarcı (Al.; Gökçam- yalangı (2) Dağlarda biten, sü-
Su.; Boğabağı, Eskiekin, Sarim- pürge yapılan bir ot (Çr.)
bey-Çr.) “Kapına yalak alıştırma.” yalangı (3) Tutuşturucu, talaş,
Yoksul 2013: 424 ince kuru odun (Ovasaray-Çr.)
yalak (2) 1. Çeşme oluğu (Çitli- yalanğı Alev (Çr.)
Me.; Kargı-Os.) 2. Hayvanların yalañkı ¦ yalangı (2) (Çr.)
İçinden yal yiyip su içtiği taştan yalap yalap 1. Pırıl pırıl, ışıl ışıl
ya da ağaçtan oyulmuş kap ya da (Göcenovacığı-Çr.) 2. Hızlı hızlı
oluk (Alacahöyük-Al.; Ba.; Çitli- (Su.) “Boşa akar suların hep ya-
Me.; Su.; Boğabağı-Çr.) “Kavak- lap yalap / Yazamam vasfını ah
lı’daki çeşmenin yalaklarını tamir güzel Bayat” Akbaş 1983: 6
edeceğiz.” Şahin 2020: 131 yalap yalap yanmak Bir yaranın
yalak (3) Hırsız (Âşıkbükü-Os.) kısa aralıklarla sürekli yanması
yalakalık etmek Çıkar sağlamak (Os.)
için birilerine yaranmaya çalış- yalayıp geçmek Çok yakınından
mak, dalkavukluk etmek (Çr.) değecek gibi geçmek (Çr.)
yalakçı Yağ çeken, pohpohlayan yalaz Alev (Küre-Al.; Gökçam-Su.)
(Yenişıhlar-Ba.) "Dokunduğu her şeyi kavurup ge-
yalaklanmak Açgözlülük yapmak çen bir yalaz dökülüyordu Mahi-
(İs.) nur’un ağzından." Sarıyüce 2004:
yalama (1) Aşınmış, bozulmuş; 98
vida yatağı genişlemiş, tutmaz, iş yalaza Alev (Çr.) "Yirmi adım kala,
görmez olmuş (Su.; Çr.) namlunun ucundaki yalazayı
yalama (2) Dudakta kuruma, gördü." Tahir 2004: 381
çatlama (Eskiekin-Çr.) “Dudakla- yalbıncımak Yalakalık yapmak,
rım yalamaydı / Hele çorbam, bu- kılınmak (Su.)
lamaydı” Kurtoğlu 1994: 38 yalbır Çıplak, yarı çıplak, don
yalama olmak Aygıtın eskiyip gömlek (İs.)
yıpranması, vidanın genişleyip yalbırdak 1. Çıplak, yarı çıplak,
tutmaz olması (Çr.) “Bu cıvata don gömlek (İs: Çitli-Me.; Çıkrık-
iyice yalama olmuş.” Yoksul 2013: Çr.) 2. Kılıfsız silah (İs.; Çitli-Me.)
164 “Odanın penceresini açıp yalbır-
yalamık Bir tadımlık (Çr.) dak lagantdaki yedi kurşunu bo-
yalamuk (1) ¦ yalak (1) (İs.) şalttı." Aksu 2013: 49
yalamuk (2) ¦ yalama (1) (İs.) 3. Ayakkabının çorapsız giyilme-
yalamukcu Dalkavuk (İs.) si (Dutçakallı-Çr.)
yalamukçu Her işe burnunu so- yalbırdamak Yarı çıplak kalmak
kan (İs.) (Ba.)
yalamuk olmak Vidanın aşınması yalbırdanmak Parlamak (Göce-
(İs.) novacığı-Çr.) "Öylesine tutkundu

510
510
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ki, yalbırdanır dururdu Bıldır- yālık (1) Mendil (Yerliköy-İs.;


cın’ın çiftesi." Gümüş 1977: 42 Karadona-Çr.)
yalbırlanmak Parlamak (Evci- yalık (2) Çiftleşme zamanı gelmiş
Bo.) “Yeşil, lacivert, koyu sarı, tu- köpek, kurt, çakal (Su.)
runcu renkler boyunlarında, döş- yalım (1) Güç (Sarılık-Çr.) “Yalımı
lerinde yalbırlanıyor.” Sarıyüce az yüreksizin teki.” Yoksul 2013:
2006: 115 636
yalbırt yalbırt Parıl parıl (Çr.) yalım (2) Ateş, alev (Çr.)
"Kanatlarının üstündeki uzun yalımsak (1) 1. Domuz yavrusu
tüyler de yalbırt yalbırt dökülür (Ka.) 2. Huysuz, aksi hayvan
yere doğru." Sarıyüce 2004: 5 (Ka.)
yalboğan Obur, aç gözlü (Çalyay- yalımsak 2) İşsiz güçsüz dolaşan
la-Çr.) kimse, aylak (Ka.) “Çok gezene de
yalçı Sarp, pek dik (Gerdekkaya- yalımsak derler Kargı’da.” Aşık
Al.) 2003: 134
yaldatmak Kandırmak (Çr.) “Şu yalım yalım Alev alev (Çıkrık,
yalan dünya aldattı beni / Tatlı Sarimbey-Çr.) “Güneş yalım yalım
yüz gösterdi yaldattı beni” Aslı- içimde açtı / Keklikler evlendi
hak 2005: 33 turnalar kaçtı” Çimen 2005b: 31
yaldeğüren Yaramaz, uyumsuz yalın Alev (Os.)
genç, terbiyesiz yeniyetme (Âşık- yalıñız Yalnız (Yeşilyurt-Al.) “Hün-
bükü-Os.) kâr Hacı Bektaş yalınız değil.”
yaldeviren 1. Kızılan birine söy- Yöndem 1983: 95
lenen aşağılama sözü (Yenişıh- yalınkat Tek kat, hafif, ince (Su.)
lar-Ba.; Âşıkbükü-Os.) “Mahsus yalın yalbırdak Yarı çıplak (Ba.)
söver muhtara, azalara. ‘Ulan yal- “Deprem olduğunu duyunca gen-
devirenler, yaldarlar!’ der.” Arsla- dini yalın yılbırdak dışarı atmış.”
ner 2018: 279 2. Köpek (Kargı- Şahin 2020: 131
Os.) yalın yalburdak 1. Özensiz, dü-
yaldır Üçkâğıtçı, düzenci, yalancı zensiz giyim (Çr.) 2. Olup olacağı
anlamında kızılan erkeklere söy- (Çr.)
lenen aşağılama sözü (Âşıkbükü- yalın yalpıdak Gelişigüzel (Çr.)
Os.) yalkı (1) İkiz doğmuş oğlak (İnce-
yaldır yaldır Parıl parıl (Su.) “Yal- su-Su.)
dır yaldır yanıyo.” Uçacçı 2006: yalkı (2) Tarlaya gübre taşınan,
375 hasır ya da kenevirden örülen
yalhanduruk Hayvanın yanların- heybe (Çr.)
daki gevşek, kalitesiz et (İs.) yallahlamak Cazgırın güreşçileri
yalhı Sade, cıkla (Ba.) “O kadar eti el ele tutuşturduktan sonra övü-
yalhı mı yedin? Yuh olsun be.” Şa- cü sözler söyleyip güreşi başlat-
hin 2020: 131 ması (İs.)
yalı Saçın ense bölümü (Su.) yallı Üstü başı kirli, bakımsız, pis
“Ölümünü duyan ağladı yandı / kimse (Çr.)
Kıratın yalısı kana boyandı” Öz- yallık Yal hazırlamada kullanılan
tanıl Ty: 6 gereçler (Âşıkbükü-Os.)

511
511
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yalman (1) Eğri, yanlamasına diye yamaçladı içinden." Gümüş


(kesme, gitme) (İs.) 1977: 76
yalman (2) Toprak üzerinde yayı- yamalak Yarım kalmış (iş için,
larak büyüyen bir cins ardıç yarım sözcüğüyle birlikte kulla-
(Çıkrık-Çr.) nılır) (Çr.)
yalmanlı Çuvaldız (Su.) yamallık Yama yamamaya yarar
yalpıdak Hızla, şimşek gibi geç- bez parçası (İs.) “Üzeri yamalık-
mek (Çr.) tan haritaya benzese de örtünebi-
yalp yalp Işıl ışıl (Su.) "Elinde öğle leceği giyecekler bulmuş kadın.”
güneşinin ışığıyla yalp yalp parla- Destanoğlu 2006: 15
yan bir şey vardı." Sarıyüce 2004: yaman (1) İşbilir, kurnaz (Çr.)
205 “Vallaha yaman adamsın arka-
yaltak Dalkavuk (İs.; Su.; Çalyayla- daş!” Tahir 2007: 211
Çr.) “Hayvan ayağa kalkınca yine yaman (2) Kötü (İsahacı-Al.; Çu-
yaltak sesler çıkmaya başladı” kurlu, Karakaya-Su.; Mislerova-
(Güven 2013: 173) cığı-Çr.) “Açlık tokluk içindedir /
yaltaklanmak Dalkavukluk etmek Yahşide yaman gizlidir” Koygun
(Çr.) “Emret ağam diyerek yaltak- 2002: 25
lanıp duracaksın.” Sarıyüce 2004: yaman (3) Dalları toprak yüzeyi-
54 ne yatay uzayan bir çalı (Çal-
yaltanma Dalkavukluk yapmaya yayla-Çr.)
çalışma (Su.) yamanmak Sığınmak, çıkar için
yaluñuz Yalnız, tek başına (Esen- yaklaşmak (Çr.) “Yine eskisi gibi
tepe-İs.) “Şoyle yaluñuzca gezeli- esnafa yamanıyordu.” Destanoğlu
yom.” Abaz 2004: 105 2006: 70
yama Dik yer, bayır, yokuş (İs.; yambul Eğri (Ka.) “Ağıra hımbıl,
Gölet-Ka.; Âşıkbükü-Os.; Çalyay- eğriye yambul derler Kargı’da.”
la, İsmailköy-Çr.) “Yamadan, ba- Aşık 2003: 134
yırdan, belden, bucaktan / Alır yambul yumbul Eğri büğrü (İsa-
başım diyar diyar giderim” Kur- hacı-Al.; Gökçam-Su.) “Yam-bul
toğlu 1998: 36 yumbul yürür yel gibi geçer /
yamaca çıkmak Karşı çıkmak, Uçar bir kayadan düzdür tabanı”
karşılamak (Çr.) Arısoy 1970: 98
yamaç Karşı (Yazır-Bo.; İs.; Kö- yamçı Yağmurdan, soğuktan ko-
seeyüp-Me.; Os.; Karakaya-Su.) runmak için kıldan, keçeden ya-
“Karşı çık yamaçtan doğan güne- pılmış üst giysisi (Alacahöyük-
şe / Bak şafak atıyor yalan mı ço- Al.; İs.; Os.; Çr.) “Yaylayı tutunca,
ban?” Ercan 1991: 399 yorgana, yamçıya sarılmadan du-
yamaç gelmek / gitmek Gelen rulmaz.” Tahir 2008: 303
birini karşılamaya gitmek (Çal- yamçi ¦ yamçı (Çıkrık-Çr.) "Mav-
yayla, Tatar-Çr.) “Yârim yamaç zerini yamçisinin altından çıkar-
gelmezse / Başka köye giderim” tıp tetiği çekti." Aksu 2013: 48
Çağıl 2013: 18 yamık Eğik, bükük, çarpık (İs.)
yamaçlamak Karşılık vermek yamık yumuk Eğri büğrü (Çr.)
(Göcenovacığı-Çr.) "Tabi gelmem yamılmak Eğrilmek, bükülmek,
çarpılmak (İs.)

512
512
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yāmır Yağmur (Acıpınar, Eskie- rünen kumaş (Çr.) “Tülbendim


kin-Çr.) “Mis gibi gohmuyo yaşı, yanar döner / İçinde yıldız söner”
yamırı / Goresidik getti garı, ça- Aytekin 2003: 170
mırı” Kurtoğlu 1998: 22 yanaşık Nikâhsız kadın (Çr.)
yampır Yan yan yürüyen (Çr.) yanaşma (1) Kapatma, metres
yampir Topal (Ka.) “Topala yam- (Çr.)
pir, patatese de gompir derler yanaşma (2) Uşak, hizmetçi (Su.;
Kargı’da.” Aşık 2003: 134 Çr.) "Büyük çiftliğini yanaşmalar
yampiri Eğrilmiş, eğri, yan, çarpık tutarak kendisi ekip biçtiriyordu."
(İs.) “Süvari taburunun en önün- Sarıyüce 2004: 29
de biri topal, biri yampiri iki bas- yanaz 1. Sürüden ayrı, kendi başı-
tıbacak ihtiyar da darbuka çala- na hareket eden hayvan (Külah-
rak yürüyorlar.” Benice 2002: 125 Al.; Su.; Gökköy-Çr.) 2. Ters, huy-
yampirik Eğri (Çr.) suz, inatçı (Su.; Sarimbey-Çr.)
yamrı ¦ yampiri (İs.) yanazlanmak Tersleşmek, olum-
yamrı yumru Eğri büğrü (Evci- suz davranmak (Su.)
Bo.; Su.) “Yamrı yumru vücuduyla yanazlık Terslik, inatçılık (Su.)
kimseyi beğenmez oldu.” Yoksul "Umut bağladığım torunumun işi
2013: 637 gücü yanazlık." Sarıyüce 2004:
yamrı yümrü Eğri büğrü (yuvar- 234
lak nesneler için) (İs.) yanbal Yamularak, iki yana yata
yamşi Uzun çoban giysisi, kepe- yata yürüyen kişi (İs.)
nek (Beydili-Çr.) yancıl Aşık oyununda hedefin
yamuh ¦ yamık (İs.) yanına düşen, hedefi vurmayan
yamuk ¦ yamık (İs.) aşık (Çr.) "Sahalar eksikcil, or-
yamuk yumuk Eğri büğrü (İs.) tancıl, yancıl, gericil diye vasıf-
“Yamuk yumuk yürüme, ayağını landırılırdı." Tombuş 1940: 27
pisliğe sürüme.” Yoksul 2013: 637 yan cızmak Vazgeçmek, caymak
yamyastı Yassılanmış, düzlenmiş (Su.)
(Çr.) yandım Kadınların boyunlarına
yamyaş çok yaş (Çr.) “Oğlum üs- taktığı parlak boncuklu kolye
tün başın yamyaş olmuş, noordün (Çıkrık, Ovasaray-Çr.)
ööle. “ Tuluk 1991: 2 yandırmak Dokunaklı sözlerle
yan Köylerde kerpiç yapılara boy- karşısındakine acı vermek, üz-
dan boya konulan kalın ağaç mek (Al.; Kalecik-Me.) “Bizlere
(Bo.; Me.) dağları yandıran çeşme / Akışın
yan ağacı (1) Ahşap yapılarda durmasın, sesin gür olsun” Ayhan
köşe direğinin sağlam olmasına 2002: 260
destek olan kereste (İs.) yandolay Keçi yolu (Çr.)
yan ağacı (2) Eli işe yakışmayan, yangabaz Geçimsiz, her şeye karşı
beceriksiz (İs) çıkan (Su.)
yan altını Omuzdan kalçaya değin yangal Eğri büğrü (İs.)
çapraz olarak uzanan, altın dizili yangalak (1) Eğri büğrü, yamuk
kordon ya da altın zincir (Çr.) yumuk (Ba.) “Senin yarımlaanın
yanar döner Erişi mor, arkacı üstünden motur geçince yangalak
kanarya sarısı olan, iki renkli gö- olmuş.” Şahin 2020: 131

513
513
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yangalak (2) Ne dediğini bilme- bile yanı böğründen atar” Kurtoğ-


yen, ağzından çıkanı kulağı duy- lu 1994: 174
mayan (Ba.) “Yangalağın teki ol- yanıç (1) İçine ıspanak, peynir,
masaydı bu mahallede kavga et- soğan, kıyma ya da yumurta ko-
mediği kişiler de olurdu.” Şahin nularak sacda pişirilen bir börek
2020: 131 çeşidi (Gökçam-Su.; Beydili, Bü-
yangaz Yaramaz (Su.) yükgülücek, Karadona, Ovasa-
yangı (1) 1. Etkin keder, üzüntü ray-Çr.) “Oklavayı yemek istemi-
(Kavşut- Su.; Çayhatap, Evciorta- yorsan yanıçtan elini çek.” Yoksul
kışla-Çr.) “Her acı yangıya göz 2013: 515
yaşı dökmem / Dosta açık bir ele yanıç (2) Kız evinden güveye gön-
sır bir insanım” Şahadoğru 1995: derilen giysi (Tanrıvermiş-Me.;
55 2. Yanma, acı (Çr.) “Poposun- Eskice-Çr.)
daki yangıyla döneleyen ayı, varıp yanıç (3) Yengeç (Çr.)
şadırvanın göletine camışlar gibi yanıççı Kız evinden güveye arma-
yattı.” Özçatalbaş 2002: 39 ğan getiren kimseler (Eskiekin-
yangı (2) Yufka pişirirken tandır- Çr.) “Ellerinde bohçasıyla martini
da yakılan kuru yaprak, saman, / Gelen yanıççıdır, tutun atını”
ot, çalı çırpı (çalyayla, Eskiköy- Kurtoğlu 1994: 169
Çr.) yanık (1) Etkin, dokunaklı, yakıcı
yangılanmak Hastalık ateşiyle (Eskiekin-Çr.) "Bu kıtlık için çıka-
dudakları uçuklamak, halsiz düş- rılan destanlar, yakılan yanık tür-
mek (Çr.) “Yangılısın bir iş var küler hâlâ unutulmamıştır." Sarı-
sende.” Gümüş 1977: 32 yüce 2004 : 19
yangılı Sevecen, sıcakkanlı (Su.) yanık (2) Sevdalı (Çr.) “Ak balık
yangılı ana Bir çeşit mekik oyası kara balık / Yüreğim sana yanık”
(Çr.) Aytekin 2003: 17
yangın Sevdalı (Çr.) “Şehrin tüm yanıkara 1. Sığırda, atta görülen
kızları ona yangındı.” Destanoğlu bir hastalık, şarbon (İbik-İs.)
2006: 90 2. Çaresi olmayan dert (Dutça-
yangunluk (1) Vücut ateşinin kallı-Çr.) “Yanıkaralara tutula-
yükselmesi (İs.) sın.” Yoksul 2013: 638
yangunluk (2) Çok susamak (İs.) yanıkmak Yakınmak (Çr.)
yanğal Yamuk yumuk, eğri büğrü, yanıksamak Acımak (Çr.)
bozuk düzen (Çr.) yañıllı 1. Sırt (Kargı-Os.; Çr.)
yanğal yunğal Eğri büğrü (Çr.) 2. Vücudun yan tarafı, böğür
yanğı Yankı (Çr.) (Ovakarapınar-Çr.) “İki gündür bi
yanğı vermek Üzmek (Çr.) şeyler sokuluyo yañıllıma.” Özça-
yanı bōründe Ahşap ev yapımı talbaş 2002: 106
sırasında iki düz kalas arasına yanıltmaç El el üstünde oyununda
çapraz vurulan destek, yanı böğ- ebenin cezadan kurtulabilmek
ründe (İs.) için söylediği aliterasyonlu söz
yanı böğür Yan taraf (Eskiekin, (Çr.)
Karadona-Çr.) “Bu yiğitler Ço- yañır (1) Sırt, bel (Âşıkbükü-Os.;
rum’un baş pehlivanları / Camızı Dutçakallı-Çr.)

514
514
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yañır (2) ¦ yağır (Külah-Al.; Su.; “Hiç yanmadan bitiren oyuncu


Çr.) birinci olur.” Oğuz 2006b: 43
yanır (3) Kirden pastan kabuk- yanmak (2) Sevdalanmak (Ba.;
lanmış deri tabakası (Âşıkbükü- Muratkolu-Su.; Çr.) "Yanduğum
Os.) oğlan da çeşmeye geldi.” Akbaş
yanırlı (1) Kir bağlamış (Çr.) 1983: 22
yanırlı (2) Sırt (Çr.) yanmak (3) Candan, içten üzül-
yanısıma Yanımda (Harunköy-İs.) mek (Büyükerikli-Uğ.; Çr.) “Nasıl
“Ben işci gotüremezdim yanısı- ağlamayım nasıl yanmayım /
ma.” Abaz 2004: 151 Mehemmet Ded’oğlu pirimiz göç-
yanı sıra Yanında, birlikte (Çr.) tü” İvgin 2009: 84
yanısırıma Benimle birlikte, be- yanmaz tava Teflon tava (Ba.)
im yanımda (İs.) “Sergici Muzaffer Abi’den bi yan-
yānış Yanlış (Çalyayla, Sarimbey- maz tava aldım, göreceen!” Şahin
Çr.) “Sahte şeyhin, sahtekarın 2020: 131
elinde / Gittin yanış yerde durdun yannama (1) ¦ yanlama (1) (Su.)
emmoğlu” Çimen 2006:11 yannama (2) ¦ yanlama (2) (Çr.)
yanışlamak 1. Yanıltmak (Çr.) 2. "Ayaz köylü bir delikanlı elinde
Yanlışını çıkarmak (Çr.) 3. Karşı bir yannama gezdiriyor." Demir-
savda bulunmak (Çr.) 4. Yanıl- yürek-Ozulu 2017: 216
mak (Çr.) yannamak (1) Çalışıp yorulma-
yānış yangalak Özensizce yapıl- dan başkasının sırtından geçin-
dığı için yanlışlarla dolu olan mek (İs.)
(İs.) yannamak (2) Bağ bellerken
yan kabağı Yanında gezdirilen toprağı uzağa atmadan kenara
kimse (İs.) yığarak gitmek (İs.)
yankal Eğri büğrü (İs.) yanpiri Yan yan yürüyen (Kargı-
yan köstek Tayları rahvan yürü- Os.; Çr.) "Akıntıya tutulmuş sala-
meye alıştırmak, otlakta kaçma- puryalar gibi yanpiri yanpiri ko-
sını sönlemek için karşılıklı ola- şar görünce…" Tahir 2007: 105
rak ön, arka ayaklarına takılan ip yansılamak Sözü yineleyerek alay
(İs.) etmek (İs.)
yanlama (1) Tarlalardan harman yañşamak Çok konuşmak, geveze-
yerine taşınan sap yığınları (Ev- lik etmek (Âşıkbükü-Os.) “Yañşa-
ci-Bo.; Kamışlı-Su.) “Tınazlarla ma da git dersini çalış biraz.” Ars-
yanlamalar yükselince, harman- laner 2016: 264
ların mimarisi tamamlanır.” Sarı- yantiri Bir ayağı kısa olan kimse-
yüce 2006: 60 nin yan yan yürüyüşü (İs.; Gölet-
yanlama (2) Yapılarda kullanılan, Ka.) “Yantiri yantiri gene bir yer-
dört köşe yontulmuş kereste lere gidiyor.” www.golet.tr.gg/
(Sevindikalan-Çr.) “En sonunda yanuç (1) Bir çeşit gözleme (Os.)
karısına şu yanlamayı getir de- yanuç (2) 1. Yengeç (İs.; Gölet-Ka.
miş.” Akkaya 2011: II/ 242 Âşıkbükü-Os.) 2. Su birikintile-
yanmak (1) Oyunda yanlış yap- rinde yaşayan bir tür küçük so-
mak, oyun dışı olmak (İs.; Çr.) lucan (Bademce-Ka.)
yapā Kırkılmış koyun yünü (Çr.)

515
515
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yapak Kadın saçının taranmamış yapuk Saçın birbirine dolaşıp kör-


durumu (Yerliköy-İs.) düğüm olması (İs.)
yapalak Gürbüz (Su.) “Yapalak yapuklu Saçı taranmayacak denli
görsen yatıp al, yamandan boy- çok karışmış olan (Gölet-Ka.)
nunu satıp al.” Yoksul 2013: 639 yapuldak ¦ yapıldak (Çr.)
yapaz (1) 1. Çimli, sert topraklar yar Ağızdan taşan tükrük (Çr.)
için kullanılan saban (Çr.) yarak Gerekli araçlar (Çr.)
2. Toprağı derin kazan bir çeşit yaraklı Gerekli araçlar (Çr.)
saban (Çr.) yaralı bannağa işememek Kim-
yapaz (2) Boynuzları arkaya doğ- seye yararı, iyiliği dokunmamak
ru yatmış olan büyükbaş hayvan (Çr.)
(Gölet-Ka.; Os.; Çr.) yaralı gelin Bir halk oyunu (Al.)
yapça Yavaş, yavaşça (Çr.) yaranmak Birinin hoşnutluğunu
yapı (1) Bal peteği (İs.) sağlamak (Akçalı-Su.; Çr.) “Bir
yapı (2) 1. Bina, inşaat (Çr.) yol kem göründüm alem gözüne /
2. Kurum, kuruluş (Çr.) Ne eylesem hiç kimseye yaran-
yapık Tarakta toplanan saç dö- mam” Arız 2005b: 225
küntüsü (İs.) yara yaprağı Yaraların, siğilin üs-
yapıldak Yalın ayak, yaya (yayan tüne konulan, ırmak kıyılarında
sözcüğüyle birlikte kullanılır) biten, geniş yapraklı bir ot (Çr.)
(Çr.) "Yayan yapıldak dağ tepe, yarayışlı Faydalı, yararlı, işe yarar
aşmakta mı ki, yol yorgunluğuna (Ahmetoğlan-Çr.) "Bu süt normal
düşsün." Tahir 2004: 39 süte göre daha kıvamlı, hafif kah-
yapıldatmak Gözlerini açıp kapa- verengi, ancak çok yarayışlıdır."
tarak ışıldatmak (Çr.) Çalışgan 2021: 112
yapışak Yapıştırıcı (İs.; Yağcılar- yarda Yüz ölçek (Çr.)
Ka.) yardak Dalkavuk (Çr.)
yapışlı Yapınca (Çitli-Me.) "Şu işl- yaren Edilgin, sevici kadın (Çr.)
eri yapışlı, seninle gezmeğe gide- "Çorum’un ebe karısı gibi sevda-
lim." Tdk 1993: 4178 lanıp yâren tutasım gelmekte…"
yapkılı Bağlı, düşkün (Alacahö- Tahir 2006: 285
yük-Al.) “Ben anneme pek yapkılı yaren cimciği Eskiden örülen bir
idim.” Koşay-Aydın 1952: 140 çorap ya da çorap nakışı (Çr.)
yaprak ayı Mayıs (Su.) “Emrin yaren kullanmak Kadının, kendi-
olur deyip saydı: İlkay, gucük, … ne sevici eş bulması (Çr.) “Karı-
çiçekayı, yaprak..,” Çalmuk 2019: sının yaren kullandığını bile
108 hikâye etmekten çekinmezdi.”
yaprak içi Yeşil mercimek, soğan, Tahir 2007: 10
yarma, asma yaprağı ile hazırla- yarenlik 1. Söyleşi, dostluk (İsa-
nan bir çeşit pilav (Os.) "Osman- hacı-Al.; Çıkrık-Çr.) 2. Şakalaşma,
cık’ta her yıl geleneksel Yaprak İçi şaka (Su.; Çr.) “Ne yemek yarenli-
Günleri düzenlenmektedir." Oğuz ği ne kirli mirli sözü vardı.” Gü-
2006a: 35 müş 1977: 2
yaprıkulak Baştan ayrık duran iri yarenlik etmek (1) Kadın kadına
kulak (Çr.) sevişmek (Çr.)

516
516
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yarenlik etmek (2) Söyleşmek, yarınsı gün Bir sonraki gün (Gö-
birlikte eğlenmek, şakalaşmak let-Ka.) “Haberi aldığımız günün
(Os.; Ovakarapınar-Çr.) “Gel se- yarınsı günü yola çıktık.” www.-
ninle biraz yarenlik edelim hele.” golet.tr.gg/
Yoksul 2013: 320 yarıntesi Yarından sonraki gün
yarennik etmek Kadın kadına (Göcenovacığı-Çr.) "Olmaz o yüz-
sevişmek (Çr.) den. Yarın, yarıntesi gidemezsi-
yarga Bölük, parça (Külah-Al.) niz." Gümüş 1977: 127
“Ben varırken abdal garılarının yarin Yarın (Yeşilyurt-Al.; Akçalı-
hepsi yarga yarga olup geri çekil- Su; Evciortakışla-Çr.) “Yarinlere
diler.” İpek 2021: 318 söylüyorum bu günü / Elbette
yarha Bir arpa türü (İs.) gerçeğe kıyan utansın” Şahadoğ-
yarıcı Tarlayı ekip, ürünün yarısı- ru 1995: 269
nı alan ortak (Çr.) yâr küstü gönül barıştı Eskiden
yarık Çatlak, delik (Çr.) örülen bir çorap ya da çorap na-
yarıkmak Binek hayvanlarını koş- kışı (Çr.)
mak (Bademce-Ka.) yarma (1) Buğday, arpa, mısır,
yarım ağaz İsteksiz, içten gelme- bezelye gibi tahılların iri çekilmi-
yerek, dil ucuyla (İs.; Çr.) şi (İs.; Çitli-Me.; Kamışlı-Su.; Dut-
yarım avuç Avucu doldurmayacak çakallı-Çr.) “Daracık sokuda yar-
kadar az (Çr.) ma dövülmez / Güzelin üstüne
yarım efe Gıcı gıcı oyununda, çirkin sevilmez” Oğuz 2006a: 10
değneğin direkteki şapkaya do- yarma (2) 1. Damda üzerine ki-
kunması ile oyuncunun kazandı- remit döşenen ince tahta (Ka.;
ğı avantaj (Çr.) “Değnek şapkaya Os.) 2. İri yarılmış ağaç, odun
dokunursa oyuncu yarım efe (Çıkrık-Çr.) “Analar besler hur-
olur.” Oğuz 2006b: 16 mayla, eller döver yarmayla.”
yarımlā ¦ yarımlağı (Ba.; İs.; Yoksul 2013: 56
Baltacı Mehmet Paşa-Os.; Çalyay- yarmaca Yarılıp, içi gösterilerek
la-Çr.) “Hatıplar Bulgur’un zaabı satılan kavun karpuz (İs.; Çr.)
Bekci Mustafa Abi yarımlaa ile yarmaça 1. ¦ yarma (2) (İs.)
bulgur ölçüyo.” Şahin 2020: 131 2. Kalın odundan ayrılan parça-
yarımlağı Şinik denilen tahıl ölçü lar (Çıkrık-Çr.)
biriminin yarısı (Çr.) yarma aşı Suda haşlanmış yarma-
yarımlağu ¦ yarımlağı (Âşıkbü- ya soğan, kıkırdak eklenerek ya-
kü-Os.) pılan bir yemek (Ovakarapınar-
yarımlık 1. Yarım liralık altın (İs.) Çr.) “Yarma aşı yemeğimin başı.”
2. Gümüş ya da kâğıt lira yarısı Yoksul 2013: 642
(Çr.) yārnı Sırt (Kavşut-Su.)
yarım yamalak Eksik, özensiz yarnık Kadın göğüslüğü (Eskiali-
yapılmış, düzensiz iş (İs.; Çr.) bey-Ba.)
yarımyanıç 1. Yengeç (Çalyayla- yarpız Sulak yerlerde kendiliğin-
Çr.) “Yarımyanıç gibi yan yan yü- den yetişen yaban nanesi (Külah-
rüme.” Yoksul 2013: 641 2. Üç Al.; Çr.)
ayaklı bir çeşit ahtapot (Çr.) yarsamak Göreceği gelmek, özle-
mek (Çr.)

517
517
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yarsımak 1. ¦ yarsimek (Ba.; İs.; yasılmak (1) Eğilmek (Akçalı-Su.;


Gölet-Ka.; Dutçakallı-Çr.) 2. Çok Eskiekin, Serban-Çr.) “Foşurlara
sevmek, kanı kaynamak (İs.; Su.) kuru sıkı basılır / Gelin ata yastık
“Ne güzel dantel, yarsıdım.” gibi yasılır” Kurtoğlu 1994: 175
www.golet.tr.gg/ yasılmak (2) Vurmak, sopa çek-
yarsınmak ¦ yarsimek (Çr.) "Bo- mek (Külah-Al.) “Sen Dede Bağın
şuna yarsınma o akla." Gümüş torunu musun diyerekten kalkıp
1977: 108 iki yasılıyım dedim.” İpek 2021:
yarsimek Gözü kalmak, beğen- 151
mek, hoşlanmak (Harunköy-İs.; yas kaldırma Düğüne başlamak
Âşıkbükü-Os.) “Emme bi yarsi- için köyde, mahallede cenazesi
yom, gozüm çahı bıçāñda galdı.” olan evden izin alma (Eskiekin-
Abaz 2004: 148 Çr.) “Bu hoş adete yas kaldırma
yaruk daşşak Fıtık rahatsızlığının denir / Töredir gençleri başgöz
yumurtalıklara kadar inmiş hali ederken” Kurtoğlu 1994: 165
(İs.) yaslāç ¦ yaslağaç (İs.; Çr.)
yâr yâre küstü Eskiden örülen bir yaslağaç Yufka açılan tahta, ek-
çorap ya da çorap nakışı (Çr.) mek tahtası (Ba.; İs.; Bademce,
yasamak Eğmek, çökertmek, yan Gölet-Ka.; Âşıkbükü-Os.) “Boş
yatırmak, bozup dağıtmak (İsa- yaslağaçların birine oturarak
hacı-Al.; İs. Âşıkbükü-Os.; Ah- ekmeklerin pezisini yapmaya baş-
metoğlan-Çr.) “Ellerimize aldığı- ladı.” Kalayoğlu 2017: 71
mız heğlerle yeşil yapraklarını yastı Yatsı (Eskiekin-Çr.) “Yastı
boynundan yasardık.” Çalışgan savuşunca kurulur masa / Yenilir
2021: 76 içilir, dağılır tasa” Kurtoğlu 1994:
yasan (1) Dokuz taş oyununda üç 170
taşı yan yana getirme (Su.) yastık Eşek bekçisi oyununun üç
yasan (2) Sevgili (Külah-Al.) önemli elemanından biri (Çr.)
yasanmak Yatmak, uzanmak, "Yastık olan oyuncu, sırtını düz
serilmek, devrilmek (İs.; Âşıkbü- bir yere ya da bir ağaca yas-
kü-Os.) “Kendirin ırganması, ya- lar."Oğuz 2006b: 29
sanması felan yanlış?” Gümüş yastık altı Gelin ile güveyin ilk
1977: 57 gece yedikleri çerez (Çr.)
yasdı (1) Yassı (Su.) yastık çerezi Kocanın kahve dö-
yasdı (2) Yatsı (Su.) “Şimdi ben nüşü cebinde karısına getirdiği
abdesimi aldım. Yadsıyı kıla- çerez (Su.; Gökköy-Çr.) “Köyün
caam.” Özdemir 2019: 128 horozu gibi / Yastık çerezi gibi”
yasdu (1) Yassı, düz (Âşıkbükü- Aytekin 2003: 105
Os.) yastılık ¦ yatsılık (İs.; Çr.) “Bizim
yasdu (2) Yatsı (İs.; Âşıkbükü-Os.) elden bir yel esti, bizim yastılığı
“Yasdu namazını gıldın mıydı.” kesti.” Yoksul 2013: 155
Abaz 2004: 100 yāsuz Yağsız (İs.) “Yāsuz ayakgabı
yasduk Kağnılarda, arabalarda, gaçmış.” Abaz 2004: 101
dingil ile gövde arasına konulan yaşartma Sekiz, on yıl boş bırakıl-
yassı ağaç (İbik-İs.) dıktan sonra ekilen tarla (Çr.)
yasduluk ¦ yatsılık (İs.)

518
518
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yaşartu (1) Her türlü yaş meyve yatgun Çalışmamaktan hamlamış


(Âşıkbükü- Os.) insan ya da hayvan (İs.)
yaşartu (2) Topraktaki ıslaklık yatım Uygun (Çr.) "Önerilen iş akla
(Âşıkbükü-Os.) yatımdır." Tdk 1993: 4201
yaşatma Bir yaşında hayvan yav- yatımına gitmek İyi geçinmek
rusu (Çr.) için uysal davranmak (Çr.)
yaşık Yağsız, katıksız (yavan sö- yatımlı Uysal, uslu (Çr.)
züyle birlikte kullanılır) (Su.) yatır Ermiş, ermiş sini (Dutçakallı-
“Yavan yaşık önünüze ne koyar- Çr.) “Elin açık saçığı ne anlardı,
sam artık ona razı olacaksınız.” ya-tırdan, dededen.” Destanoğlu
Sarıyüce 2004: 325 2006: 39
yaşmak (1) Başla birlikte yüzü, yatkın (1) Alışkın, usta, becerikli
ağzı kapatan örtü (Çıkrık, Eski- (Çr.) “Herifler her hususta işe
ekin-Çr.) “Anam da yaşmağı sıyı- yatkın.” Tahir 2007: 209
rıp attı / Rağbete bineli peruk yatkın (2) Çok durmuş olmaktan
Deyzoğlu” Kurtoğlu 1998: 23 sağlamlığını yitirmiş nesne, özel-
yaşmak (2) Ocaklığın üzerinde likle kumaş (Evci-Bo.) “Elde kal-
bulunan; kibrit, gaz lambası gibi mış yatkın mallarını satmak isti-
gerçeler konan bölüm (Ba.) “Yaş- yorlar.” Sarıyüce 2004: 24
maktaki çırayı ver de zobayı tu- yatkın (3) Uygun, yerinde (Çr.)
tuşdurayım.” Şahin 2020: 132 yatsılık Yatsıdan sonra yenilen
yaşmaklık ¦ yaşmak 2 (Ahme- yemek (Çevreli-Al., Os.; Beydili-
toğlan-Çr.) “Ocağın üstündeki Çr.) “Bizim elde yatsılık töredir, o
yaşmaklığın rafında gaz lambası, da adamına göredir.” Yoksul
idare lambası, kibrit, radyo gibi 2013: 498
ufak tefek şeyler bulunurdu.” Ça- yatur Ermiş, ermiş sini (İs.)
lışgan 2021: 147 yaturma Üzüm deveğinin dibini
yaşmaklı şeytan Düzenci, hileci oyup dalını toprağa gömdükten
(Çr.) sonra dışarı çıkararak gençleş-
yat Yabancı, el (Haydar-Al.; Evci- tirme, gölüme (İs.)
ortakışla-Çr.) “Kumrular ötüşen yaturmak Sopa vurmak (Çavuşoğ-
çölden haber yok / Yat avcı mera- lu-İs.) “Benim şuraya naal yatur-
lım vurdu mu bilmem” Şahadoğru duysa, dā duruy bellüdür izi.”
1995: 127 Abaz 2004: 138
yatağan (1) Çok yatan, çok uyu- yatyaramaz Zararlı yabancı kişi
yan, tembel (Çr.) (İs.; Çr.)
yatağan (2) İnme, felç (Çr.) yav Yahu (Gökçam-Su.; Çr.) “Ne
yatağa vurmak Sürüyü sıcak ha- yapayım yav, başlıksız kızı verdi
vada öğle vakti gölge bir yere ya- mi dedirteyim.” Güven 2010: 50
tırmak (Külah-Al.; Ahmetoğlan- yavan Tatsız yiyecek (Çöplü-Al.;
Çr.) “Sürüyü yatağa vurduktan Körkü-Su.; Eskiekin, Mislerova-
sonra çobanlar dinlenirler, oyun cığı-Çr.) “Kimisinde yavan kimin-
oynarlardı.” Çalışgan 2021: 252 de yağlı / Herkesin kapalı kaynar
yatak İnmeli hasta (Çr.) kazanı” Koygun 2002: 99
yatalık 1. Tifo (Belkavak-Os.) yavancımak ¦ yavıncımak (Çr.)
2. İnmeli hasta (Çr.)

519
519
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yavan konuşmak Anlamsız, yer- yavşak (1) Bit yavrusu (Os.; Su.;
siz konuşmak (Çr.) Çr.) “Çimiltiyi çit, yavşağı bit et-
yavansımak ¦ yavıncımak (Çr.) me.” Uçakcı 2006: 216
yavan yaşık Katıksız, yağsız, tat yavşak (2) Kişilik yönünden zayıf
alma düşünülmeden, karın doyu- olan, çıkarı için ona buna yaltak-
racak kadar yemek (Kıcılı-Al.; lanan kimse (İs: Çr.) “Ona oy ve-
Büyükgülücek-Çr.) “Yavan yaşık rilmez, yavşağın biri.” Kerman
birkaç kaşık.” Yoksul 2013: 644 1997: 74
yavan yaşuk dememek Yemek yavşan Kaynatılıp suyu em olarak
seçmemek, ne verilirse yemek içilen kokulu, acı bir çeşit yabanıl
(Al.; Ka) ot (Eskiekin, Sarimbey-Çr.) “Ka-
yavaşa Huysuz hayvanlara nal ya dibinde yavşan / Teptim uyan-
çakılırken burunlarına takılan dı tavşan” Gösterir 2011: 191
ağaç kıskaç (Çr.) yavu Yahu (Çr.) “Yavu sen hiç ba-
yavaş gine Usulca, usul usul (Çr.) bana benzememişsin…” Desta-
yavaş gineli ¦ yavaş gine (İs.) noğlu 2006: 10
yavı Yitik (Çr.) yavuklu 1. Nişanlı, sözlü (Kuzu-
yavıklı Sevgili, nişanlı (Çr.) “Hadi luk-İs.; Me.; Akçalı, Gökçam-Su.)
yavıklım güle güle!” Seyda 2006: 2. Sevgili (Dutçakallı-Çr.) “Daha
254 benim yavuklum / Kenarda dikili-
yavıncımak Ezilip büzülerek, yor” Çağıl 2013: 25
yalvarırcasına bir şey istemek yavuncumak ¦ Yavıncımak (İs.;
(Çr.) "Bizim onca çor çocuk bir Çıkrık, Üçköy-Çr.)
kıdım ağırtı deyi yavıncısın, sen yavur Müslüman olmayan, gâvur
avradına inek dana bağışla." Gü- (Su.) "Yavurun dölü! Boğazını so-
müş 1977: 9 ba borusuyla mı deldiler?" Çal-
yavi Yitik (Çr.) muk 2019: 174
yavlarmak Yalvarmak (Karkın- yavuz (1) Isırgan köpek (Çr.)
İs.) “Allahıña yavlar da beni yavuz (2) Kötü, fena (İsahacı-Al.;
buñumdan gurtarıvisin diy.” Abaz Ovakarapınar-Çr.) “Yavuz komşu
2004: 105 şerrinden / Yâre varılmaz oldu.”
yavrağız Sarı çiçekli bir kır bitkisi Ertekin 2006: 68
(Evci-Bo.) "Dere kıyısındaki nar- yayak Yorgan (Su.)
pızları, yavrağız oymaklarını, ki- yayalamak Yaymak, sermek, da-
mi tarlaların bir ucunu milleyip ğıtmak (İs.)
geçmiş." Sarıyüce 2006: 32 yayan Yaya olarak (Karakaya-Su.;
yavrı Yavru (Çalyayla-Çr.; Kıcılı- Serban, Turgut-Çr.) “Ay doğar
Al.) "Öyle mi yavrım, esas mı? ayan ayan / Yollara düştüm ya-
Cennet’i Urgancı’ylan oynaşırken yan” Akbaş 1983: 44
sen göresiymişsin kendirin için- yayan yapıldak Binitsiz, yalın
de?" Gümüş 1977: 57 ayak (Evci-Bo.; Göcenovacığı-Çr.)
yavsu Kene (Ba.; Yerliköy-İs.; “Ardıma bakarak yayan yapıldak
Çalyayla-Çr.) “Bizim gara koyu- çekip gittim köyüme.” Sarıyüce
nun guyruğunun altına yavsular 2004: 180
yapışmış.” Şahin 2020: 132 yaygı Hasır, çul, kilim, halı gibi
yavşağan Yavşan otu (İs.) serilen şeyler (Ba.; Al.) "Yaygıyı

520
520
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

serdi, yemek iskemlesini ortasına ken köye yaymacı geliyor.” Demir


koydu." Tahir 2006: 74 2021: 254
yaygıcı Bohçacı, gezici kumaş yaymak (1) Duyduğu sözü orda
satıcısı (İs.) burda söylemek (İs.)
yayhamak Yıkamak (Ba.) “Söğüt yaymak (2) Hayvan otlatmak
yayugta çalhaladığım tereyağını (Alancık-Me.; Evciortakışla-Çr.)
yayhadım.” Şahin 2020: 132 “Çobanım sürüyü gütmek istedim
yayık (1) Yoğurt ya da sütten yağ / Gönül sahrasında yayamaz ol-
çıkarmaya yarayan araç (Kuzu- dum” Şahadoğru 1995: 49
luk-İs.; Kargı-Os.; Çukurlu-Su.) yaymak (3) Yayıkta süt dövmek
"Yayığa doldurduğu yoğurdu ya- (Sarimbey-Çr.) “Suyu yaysan bile
yıyordu." Sarıyüce 2004: 246 çıkmaz ki yağı / Ozanın sırtında
yayık (2) Bir köy seyirlik oyunu Ağrı’nın dağı” Çimen 2000: 65
(Çr.) yayuk ¦ yayık (1) (İs.) “Guru-
yayılmak Otlamak (İsahacı-Al.; İs.; çay’da gadıncaız yayuk yayomuş.”
Os.; Çalyayla, Evciortakışla, Sa- Abaz 2004: 106
rimbey-Çr.) “Koyun gibi ot yayıl- yayvan Ağzı geniş kap (İs.)
dık ağam.” Özçatalbaş 2002: 44 yayvan ağızlı Geveze (Çr.)
yayıltmak Hayvan otlatmak (İs.) yazalmak Soğumak, eli soğumak
yayım Dağınık, enli (Çr.) (Su.)
yayınmak Yaymak, sermek; satı- yazboz (1) Yazı tahtası (İs.)
cının mallarını serip göstermesi yazboz (2) Boynuzu yana doğru
(İs.) büyümüş öküz (İs.)
yaykamak Yıkamak, suyla temiz- yazgı Alınyazısı (Hamdiköy-Çr.)
lemek (Yerliköy-İs.; Âşıkbükü- “Boğulup düştüysek bulanık sele /
Os.; Su.) İnanma sevgilim yazgı değildir”
yaykantı Yıkanacak nesne (Çr.) (Öztürk) Çırakman 1992: 88
yaykanturuk Etin doğranması, yazı 1. Düzlük, ova (Gökçam, Ya-
pişirilmesi, yenmesi güç olan rımsöğüt-Su.; Dutçakallı, Eski-
zarla kaplı niteliksiz bölümleri ekin, İsmailköy-Çr.) “Köyümü
(Âşıkbükü-Os.) yurt tutmuş çullu tazılar / Hozan
yayla Un, yoğurt, pirinç kullanıla- olmuş arpalıklar, yazılar” Kur-
rak yapılan bir çorba (Büyük- toğlu 1994: 41 2. Yabancı yer
gülücek, Mustafaçelebi-Çr.) (Çitli-Me.) 3. Tarla (Al.)
yaylı dal Fes üzerine takılan el- yazıcı Yazman (İs.)
maslı iğne (Çr.) yazıklamak Acımak, üzülmek
yaylım Otlak (Evci-Bo.; İs.; Eskie- (Göcenovacığı-Çr.) "Belki acıyan-
kin-Çr.) “Yaylımdan gelen inekler ları, yazıklayanları var ama bili-
sütlü olurdu.” Güven 2013: 80 yorum, çoğu beni kınıyor." Gümüş
yayma Hayvan sırtına iki yanlı 1977: 134
konulan büyük, dolu tek çuval yazılamak Koşarak bir yerden
(İs.; Su.; Eskiköy-Çr.) “Karısı üç uzaklaşmak, kaçmak (İsmailköy,
beş yayma değirmenlik hazırla- Küçükpalabıyık-Çr.) “Bizim it ya-
mış.” Uçakcı 2006b: 165 zıladı.” Güven 2013: 115
yaymacı Gezgin satıcı, çerçi (İs.; yazılmak 1. Yayılmak, dağılmak
Kumbaba-Os.) “Dururken durur- (Çr.) 2. Ezilip büzülmek (Su.)

521
521
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

“İnekleri yazıla gedeller / Sütle- yunu kaynatmakta kullanılan kü-


rinden sarı yālar edeler” Cafe- çük su tankı (Gölet-Ka.) “Yedek
roğlu 1994: 152 yavaş yavaş kaynıyor, demliklerin
yazım ekmeği Yufka ekmek (Gö- yanından buharlar çıkıyordu.”
let-Ka.; Türkler-Çr.) www.golet.tr.gg/
yazıtlamak Uzaklaştırmak, ka- yedek çekmek Güçsüz araba atla-
çırmak (Çr.) “Oolan ber şergada, rının yanına bir üçüncü atı koş-
benim bebaa belii evden ocaktan mak (Çr.)
yazıtladı.” Özdemir 2019: 92 yedeklemek Bir kimseyi elinden
yazı yaban Kır, bağ bahçe (Evci- tutup götürmek, bir hayvanı ye-
Bo.; Sarimbey-Çr.) “Gömgök ekin değe alıp çekmek (Göcenovacığı-
tarlaları yazı yaban uzayıp gidi- Çr.) "Tazıyı yedekleyip yazıya
yordu.” Sarıyüce 2004: 34 vurduğunda canlanıyor, tazının
yazla Açık sofa ya da balkonumsu ardından tezikiyor, kimi onu da
çıkıntı (Çr.) geçerek dolanıyordu av ardında."
yazlık 1. Sofa (İs.) 2. Balkon (Çık- Gümüş 1977: 73
rık-Çr.) 3. Çardak (İs.) yedici Önder, kılavuz (Çr.)
yazma (1) İnce başörtüsü (İki- yedigardaş Zehirli olduğuna ina-
kise-İs.; Su.; Eskiekin, Sarimbey- nılan, sarı renkli bacakları tüylü,
Çr.) “Sarı saçın örgüsü / Ak yaz- büyük bir örümcek (İs.)
manın dürgüsü” Gösterir 2011: Yedikardeş Büyükayı da denilen
167 yıldız takımı (Çr.)
yazma (2) Yufka (Büyükdivan- yedmek 1. Yönetmek (Çayyaka-
Çr.) Su.; Çr.) "Kendilerini yeden usları
yazma ekmek Yufka (İs.; Ka.; değil tutkularıdır." Sarıyüce 2004:
Âşıkbükü-Os.; Çalyayla-Çr.) “Azı- 97 2. ¦ yedeklemek (Yazır-Bo.;
ğımızda iki yazma ekmek, bir Büyükerikli-Uğ.) “Bu bir kadim
domates, bir baş soğan olurdu.” yoldur doğru gidene / Doğru gi-
Arslaner 2016: 265 dip bir birini yedene” Çevik 2007:
yazmak Hamur açmak (Harun- 214
köy-İs.; Gölet-Ka.; Eskiekin-Çr.) yefek Seyrek dokunmuş, cansız,
“Şindi yoha yazmaynan yanıyok.” yumuşak kumaş (Su.) “Şu üzü-
Abaz 2004: 131 mün tefeği / Al ipeğin yefeği” Ay-
yeddap Birdenbire, ansızın (İs.) tekin 2003: 162
yedecek (1) Önder, kılavuz (Çr.) yeğen Çok, yeğin (Su.) “Bı yıl mey-
yedecek (2) Saban okunun ön veler çok yeğen.” Uçakcı, 2006:
ucundaki deliğe, boyunduruğu 375
tutturmak için geçirilen kalın yeğilmek Yenilmek (Çr.)
demir ya da ağaç çivi (Alacahö- yeğin (1) Çok bol, bereketli (Çal-
yük, Eskiyapar, İsahacı-Al.; Ta- yayla, Karadona-Çr.) “Onun tar-
tar-Çr.) “Tapanın huyu var yede- lasında yeğin ekin var.” Tdk 1993:
cek tutmaz / Ben böyle tapana bir 4224
ıras geldim” Arısoy 1970: 91 yeğin (2) 1. Yiğit, çevik, güçlü,
yedek 1. Bakır çaydanlık (Çr.) hızlı, acele, çalışkan (Belkavak-
2. Büyük çay demliği (İs.) 3. Ge- Os.; Çavuşcu-Su.) “Yeğin at yemi-
nellikle kahvehanelerde çay su- ni artırır.” Gürsel 1997: 259 2. İyi,

522
522
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

uslu (İs.) 3. Yakışıklı (Belkavak- yekli utmalı Kazananların, oyun-


İs.) da kazandığı daşenek, aşık, gazoz
yeğin (3) Şiddetli (Çr.) “Yeğin kapağı gibi oyun araçlarını geri
dolunun düştüğü sene İskilip köy- verdiği oyun (Çr.) “Yekli utmalı
lüğüne çoban durmuş.” Gümüş daşenek oynayalım.” Kerman
1977: 99 1997: 26
yeğni (1) Alçak gönüllü (Su.) yektirmek Hafif topallamak (Su.)
yeğni (2) Hafif (Su.; Dutçakallı, yel Ağrı, sızı, romatizma (İs.; Kar-
Karahisar-Çr.) “Kapının önünde gı-Os.; Çr.) "Sağ koluma yel gel-
müşteri tartar / Ağır mı yeğni mi di." Demiryürek-Ozulu 2017: 61
elinde kantar” Çevik 2008: 54 yel almak Soğuk almak, hasta-
yeğnicek Hafif (Göcenovacığı-Çr.) lanmak (İs.; Kargı-Os.; Çr.)
“Canı yeğnicekti öyle şeyine.” Gü- yelbirdek Eski, yırtık nesne (Çr.)
müş Ty: 21 yelbirdemek Yel etkisiyle sallan-
yeğnik Hafif (Mustafaçelebi-Çr.) mak (Çr.)
yeğnilmek Rahatlamak, hafifle- yeldari Entarilik kumaş (Su.; Çr.)
mek (Göcenovacığı-Çr.) "Kendini “Antarisi yeldari / Neyleyim böyle
yokladı, eliyle kulağının, ağzının yâri” Ertekin 2006: 18
kıyılarını araştırdı, yeğnildi." Gü- yeldirme Kadınların giydiği bir
müş 1977: 28 tür manto (Su.) “Yeldirmesi ma-
yeğnimek ¦ yeğnilmek (Çr.) "Ha- vidir / Benim arkam kavidir” Ay-
cı yeğnidi biraz böylesini düşü- tekin 2003: 186
nünce." Gümüş 1977: 33 yeldirmek 1. İzlemek (İs.). 2. Bir
yeğnişek Oldukça hafif, yeğni (Gö- işin, bir şeyin, birinin peşinde
let-Ka.) “Bu çuval yeğnişek. Çocuk koşturmak, acele etmek (Yeşil-
bile taşır.” www.golet.tr.gg/ yurt-Al.; İs.; Akçalı-Su.; Büyük-
yekbasdan Damdan düşer gibi erikli-Uğ.) “Ağam atı yeldirir /
(Ba.) “Böyle yekbasdan soru olur Yel püsküün kaldırır” Ertekin
mu?” Şahin 2020: 132 2006: 10
yekdap Doğru (Su.) yeldirmeli Bir çeşit çelik çomak
yekincek Her şeyde öne çıkmak oyunu (Çr.) “Yeldirmeli çelik oyu-
isteyen kimse (İs.) nunda çobanlarla başa çıkamaz-
yekindirmek Yerinden kaldır- sın.” Yoksul 2013: 649
mak, yukarı kaldırmak (İs.) yelebimek Yelle sallanmak, dalga-
yekinmek Kalkmaya ya da bir lanmak (Yeşilyurt, Eskiyapar-Al.;
eylem yapmaya davranmak (Kü- Ovakarapınar-Çr.) “Yukarıdan
lah-Al.; Ba.; İs.; Körkü-Su.; Çıkrık, ipek saçı kesili / Yürüdükçe yele-
Sarimbey-Çr.) “Arazim yok, top- biyor kekili” Barışcan 2001: 84
rağım yok, malım yok / Yekinip yelecen Zayıf, çelimsiz (İs.)
de kalkamıyom, halım yok” Çı- yeleğen (1) İvecen, canı tez, telaş-
rakman 2002: 116 la oradan oraya gidip gelen (Es-
yekli Yalandan, şakadan (Ovaka- kiyapar, İsahacı-Al.; İs.; Büyük-
rapınar-Çr.) "Bu sözü yekli söylü- bolatlı-Su.) “Yeleğen tay gibi ür-
yorum." Tdk 1993: 4230 kek bakışlı / Yiğitler başında lale-
yeklicek Şakadan (Çr.) ye benzer” Barışcan 2001: 67
yeklili ¦ yekli utmalı (Çr.) yeleğen (2) Tazı, av köpeği (Çr.)

523
523
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yeleğen (3) Yelpaze (Su.) “Güzel sonu budur işte!” Gösterir 2020:
keklik olan havalı uçar / Kanadı- 42
nın ucu yeleğen olur” Gürsel yellek Yellemeye yani kışkırtılma-
1997: 315 ya meyilli kişi (İs.)
yelek (1) İşliğin üzerine giyilen, yelleklemek Kışkırtmak (İs.)
üzeri sim kordon işli, kırmızı çu- yelleme (1) Erkek halayında hız-
hadan giysi (Alacahüyük, Eskiya- landırma (Su.)
par-Al.; İs.; Su.; Eskiekin-Çr.) yelleme (2) Terbiyesiz, arsız,
“Kadifeden yeleği / Sütten akça yüzsüz İs.)
bileği” Gösterir 2011: 147 2. Ka- yellemek 1. Kışkırtmak, fitlemek
zak (Ka.) (Âşıkbükü-Os.; Su.; Sarimbey-
yelek (2) Kuşların kanat uçların- Çr.) “Kara günde kına karma /
daki tüylerden her biri; telek Kimseyi yelleyip kurma” Ercan
(İs.) “Devede kulak, tavukta ye- 1997: 98 2. Kandırmak (Eşençay-
lek.” Yoksul 2013: 237 Çr.) “Şeytanı yellemiş kendini atar
yel elâa Deli, çılgın (Çr.) “Gaç or- / Dalgalar vurdukça yılgından
dan yel elâa! Şeftalinin turşusu tutar” Oğuz 2006d: 58
mu olur?” Özdemir 2019: 29 yellendirmek Hız vermek, hız-
yelepmek Bir şeyin rüzgârda dal- landırmak (Dutçakallı-Çr.)
galanması (Gölet-Ka.) “Çarşaf yellenmek (1) Gaz çıkarmak (Ev-
rüzgârda aşağı yukarı yelepiyor- ci-Bo.; İs.; Os.; Gökçam-Su.; Eski-
du.” www.golet.tr.gg/ ekin-Çr.) “Böyle yemeklerden ye-
yelep yelep Hızlı, telaşlı yürüme diğiniz için yellenmeleriniz topla-
(Su.; Çalyayla-Çr.) “Bayramlığım rınızın gümbürtüsünü bastırıyor.”
mor krep / Yürürüm yelep yelep” Sarıyüce 2004: 211
Aytekin 2003: 44 yellenmek (2) Hava almak, do-
yeler onmaz Boşuna çalışan (Çr.) laşmaya çıkmak (Su.)
yelfirik Ağırbaşlı olmayan, hoppa yellenmek (3) Birini sevmek,
(Çr.) sevdalanmak (Su.; Gökköy-Çr.)
yelikcen Yaramazlık yapan (Su.) yellenmek (4) Hızlanmak (Yer-
yelikmek 1. Şımarmak, söz din- liköy-İs.) "Gölgesine yetişip bas-
lemez olmak, yaramazlık yap- mayı kurdu, hızlandı, yapamadı.
mak (Külah-Al.; Aşağıfındıklı, Ka- Gölgesi de hızlanmıştı. Niye yel-
mışlı-Su.; Çalyayla, Karadona- lendin gı, bana da mı küssün?"
Çr.) “Bugün hava pusludur / Bek Gümüş 1977: 80
yelikme uslu dur” Gösterir 2011: yellenmek (5) Bir iş yapmaya, bir
300 2. Acele etmek (Ovakarapı- şey almaya heveslenmek (Çr.)
nar-Çr.) yelleşmek Yerleşmek, oturmak
yelinmek Çabalamak (Ovakarapı- (Çr.)
nar-Çr.) yelli (1) Oturaklı olmayan, deli
yeliştirmek Koşuşturmak, çok dolu (Külah-Al.; Ovakarapı-nar-
çabalamak (Su.) "Döne suyuna Çr.) “Anam hiç kız mı verir / Se-
samanına öteki ayak işlerine ye- nin gibi yelliye” Aytekin 2003: 152
liştiriyordu." Gümüş 1977: 100 yelli (2) Hızlı, tez canlı (İsahacı-
yelkirmek Şımarmak (Tolameh- Al.; Ba.; İs.; Su.) “Deli misin yelli
met-Çr.) “O kadar yelkirmenin

524
524
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yelli sürüyon? / Gahi esiyon da yelpelemek Ayırıp toplamak (Çr.)


gahi duruyon” Arısoy 1970: 103 yelpeze Altınla birlikte takılan,
yelli (3) Romatizmalı (İs.) üstü savatlanmış, yürek biçimin-
yelli (4) Yerli (Çr.) “Biz Çorum’un de, ince, gümüş takı (Çr.)
yellisi daâlik deyzem.” Özdemir yelpik 1. Nefes darlığı, bronşit
2019: 21 (Al.; Boğabağı, Büğdüz, Çalyayla-
yellice (1) Deli gibi, deli dolu (İs- Çr.) 2. Nefes darlığı çeken, öksü-
mailköy-Çr.) “Az değil, hem de rüklü kimse (Al.; Boğabağı-Çr.)
iyice yellicedir.” Güven 2013: 71 yelsimek Yiyecek ya da içeceğin
yellice (2) Hızlıca, çabucak (Su.) hava alarak bozulması (Çalyayla-
yellin diplin Dipten doruğa, etraf- Çr.)
lıca (İs.) yeltemek İsteklendirmek, özen-
yellü Hızlı, çabuk (Âşıkbükü-Os.) dirmek (İs.)
“Biraz yellü gidelim, geç kaldık yel vermek Kışkırtmak, dolduru-
davete.” Arslaner 2016: 365 şa getirmek (Su.; Çr.) “Eloğlu yel
yelmek 1. Bir işin, bir şeyin, biri- verir de yem vermez.” Yoksul
nin peşinde koşmak, uğraşmak 2013: 285
(İs.; Kalecik-Me.; Yazır-Bo.; Kör- yel yepelek Çabuk çabuk, çabucak
kü-Su.; Mislerovacığı, Serban-Çr.) (İsahacı-Al.; Evci-Bo.; Me.; Göce-
“Avcı köpeği gibi yelip duruyor.” novacığı-Çr.) “Pembe entari için-
Yoksul 2013: 85 2. Amaçsız gezip de yel yepelek uçan bir kelebeğe
dolaşmak (İs.; Serban-Çr.) “Kimi dönmüştü.” Sarıyüce 2004: 103
mal, kimisi sağlığın diler / Nicesi yemā Yemek (Al.)
cahildir beyhude yeler” Koçak yemecik Çocukların birbirine
1980: 218 oyun içinde verdikleri küçük şö-
yelmeşik Yaramaz, yerinde du- len (Çr.)
ramayan çocuk (Çalyayla-Çr.) yemekçi Düğün yemeklerini pişi-
yelmeşmek Yaramazlık yapmak ren aşçı kadın (Elmapınar-Me.)
(Çr.) yemeklemek Yemek yedirmek,
yelmük İlkbaharda yetişen, uzun, şölen vermek (İs.)
sivri yapraklı, toplanıp yenen yemeklik Yarar, çıkar sağlayan
yabanıl ot, yemlik (Ba.; İs.) “Bi kişi (İs.)
etek yelmük toplamışsın. Kim yi- yemeni Terlik biçiminde hafif
yecek o kadar şeyi?” Şahin 2020: ayakkabı (Evci-Bo.; Su.; Tatar-
132 Çr.) “Ayağında yemeni / Tanımı-
yelönü (1) 1. İnce, dayanıksız yorsun beni” Çağıl 2013: 3
(Çr.) 2. Zayıf olduğu için hızlı; yeme sallama Tadında yemek ye-
ama yıkılacak gibi yürüyen kişi me (Gökçam-Su.)
(Âşıkbükü-Os.) yemiş İncir (Çr.)
yelönü (2) Yeterince dolgunlaş- yemişen Kırmızı, ufak yemişleri
madığından savrulduğunda yelin olan, dikenli yabanıl bir ağaç (İs.;
önünde duramayan tahıl taneleri Buğabağı, Çalyayla-Çr.) "Oradaki
(Âşıkbükü-Os.) çalılardan kızamık, bük üzümü,
yelönü (3) Harman sürerken yemişen toplayıp yerlerdi." Kala-
samanın dağılmasını önlemek yoğlu 2017: 217
için dallardan yapılan set (Çr.)

525
525
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yemleç Ahırda hayvanların yem yeñgirşemek Hafiflemek, rahat-


yediği oluk (Göcenovacığı-Çr.) lamak (Âşıkbükü-Os.) “Sabah al-
"Kapının ardındaki yemlece çıktı, dığım ilaçtan sonra biraz yeñgir-
baltanın sapını okşadı dişleri ke- şedim.” Arslaner 2016: 265
netli." Gümüş 1977: 152 yenilcek Hafif (İs.)
yemlemek Hayvanlara yem ver- yenile Şimdi, az önce (Evci-Bo.)
mek (İs.) “Burada domateslere yenile ben
yemlik (1) Hayvanların yeminin düşüyor.” Sarıyüce 2006: 36
konduğu oluk (Yerliköy-İs.; Çr.) yenirce Frengi (Büğdüz-Çr.)
"Hangi yemliğe bağlıydı at?" Sa- yenişmek 1. Yarışmak (güreşte)
rıyüce 2004: 50 (İs.) 2. Güreşte yenmek (Çr.)
yemlik (2) 1. İlkbaharda yetişen, yeñiye Gelecek yıla (Çr.) “Şerbeti-
uzun, sivri yapraklı, toplanıp ye- miz içildi / Düğünümüz yeniye”
nen bir yabanıl ot (Eskiyapar-Al.; Gösterir 2011: 116
Kamışlı-Su.; Çayhatap, Sarimbey- yeni yeni Son zamanlarda (Çr.)
Çr.) “Örgel senin yemlik verdiğin yeni yetme Yeni yetişen delikanlı
kızlar / Hepsi gelin oldu, evlendi (İs.) “Büvet Köyü’nün yeni yetme-
gel gel” (S. Örgel) Ercan 1991: lerinden biri bunun parasını res-
432 2. Sivrikten sonra buğdayın men vermezlenmiş.” Tahir 2006:
aldığı durum (Bo.) 212
yemsimek ¦ yemsinmek (Çr.) yeñli (1) Hafif, ağırlığı az olan
yemsinmek Sığınmak, kapılan- (Ba.; Çr.) “Bu yenli çuvalı mı gal-
mak (Çr.) dıramadın, gödenden utan!” Şa-
yeñ 1. Giysi kolu, kol ağzı (Âşıkbü- hin 2020: 132
kü-Os.; Su.; Eskiekin-Çr.) “Sıkma- yeñli (2) Ağırbaşlı olmayan, tez
nın yeñleri yolpumuş” Arslaner canlı (Ba.) “Ne geldiyse başına bu
2016: 265 2. Sokağa çıkarken gi- yeñli oluşundan geldi.” Şahin
yilen siyah etek (Çr.) 2020: 132
yencilek Hafif (İs.) yenlicek Ağırbaşlı olmayan, sulu,
yenge Düğünde geline kılavuzluk capcuk (Ba.) “Kaç yaşına girdin,
eden kadınlar (Yeşilyurt, İsahacı- şu yenlicekliği bırakmadın.” Şahin
Al.; Su.; Beydi-li, Eskiekin-Çr.) 2020: 133
“Artık işler kalır birkaç yengeye / yen mi yemen mi Çok dayak atıl-
Töredir, gençleri başgöz ederken” dığını anlatan bir söz (Çr.)
Kurtoğlu 1994: 176 yepelek İnce yapılı, zarif, narin
yenge binme Düğünde gelinin (Evci-Bo.) “Narine yepelek, yırtı-
giyeceklerinin götürülmesi (Es- ğa yirik / Diyeni görürsen Çorum-
ki-alibey-Ba; Elmapınar-Me.) ludur o” Gösterir 2014: 80
yengel Kolay yenilebilen (Sarim- yepisyeni Yepyeni (Çalyayla-Çr.)
bey-Çr.) yepişmek Gereksiz yere evmek,
yengil Hafif, yeğni (Os.) hemen araya girmek (Ba.) “Sen bi
yeñgirşek (1) Ağır olmayan, yeğni dur hele, yepişme, önce onunla
(Âşıkbükü-Os.) işimizi halledelim.” Şahin 2020:
yeñgirşek (2) Uçarı, oynak, ağır- 133
başlı olmayan (Âşıkbükü-Os.)

526
526
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yer cücesi Kısa boylu, bilgili kişi yerini yapmak (2) Kendisi ya da
(Çr.) “Yer cücesi, her şeyden ha- bir yakınının çıkarı için uygun
beri var.” Yoksul 2013: 651 ortam hazırlamak (İs.)
yerden bacak Çok kısa boylu (Çr.) yerinmek Üzülmek, pişman olmak
“Kulak ver yerden bacak!” Tahir (Yeniköy-Al.; Çukurköy-İs.; Akça-
2006: 247 lı-Su.; Eskiekin, Evciortakışla,
yerden bitme Kısa boylu, cüce Serban-Çr.) “Evleri görünüyor /
(Al.; Ka.; Su.) “Dağ dersem bizim Gönüldür yeriniyor” Ertekin 2006:
Aygar dağı gibi yerden bitme ol- 50
duklarını sanma.” Sarıyüce 2004: yerinsemek Yerini sevmek (Su.)
168 yerişmek Sonradan diğerlerine
yerden yığma Bodur, şişman (İs.) ulaşmak, yetişmek (Gölet-Ka.)
“Şöyle yerden yığma, güçlü guv- “Siz gidin ben size yerişirim.”
vetli olsun.” Özçatalbaş 2003: 68 www.golet.tr.gg/
yer deprenmesi Deprem (Çr.) yer kımranmak Deprem olmak
"Çorum’un nice nice yer depren- (Çr.) “Bu gece yer kımrandı.” Tdk
melerine, sellerinde dayanmış Hü- 1993: 4820
kümet Konağı, ha çöktü ha çöke- yerler mühürlendi Akşam oldu
cek." Tahir 2007: 337 anlamında bir deyim (Çr.)
yerdürten Köstebek (Âşıkbükü- yermek Birinin ardından kötülü-
Os.) ğünü söylemek, bir şeyi beğen-
yere bahan Sinsi, iki yüzlü (İs.) memek (İs.) “Dostunu metheder-
yerenlik Şaka, şakalaşma (İs.) sen daima yerecek yer ko.” Yoksul
yergelemek Hor görmek, değer 2013: 252
vermemek (İs.) yerotu Havuç (Oyaca-Su.)
yergiç İğrenç, hoş olmayan, bula- yer oynaması Deprem (Eskiali-
şık kişi (Âşıkbükü-Os.) bey-Ba.) "Yer oynuyo elleham!"
yer göçmesi Kayşa (Çr.) Özçatalbaş 2003: 73
yer gözü Toprakta dar çatlak (Çr.) yer pacı Yer kirası (İs.)
yer ığranmak Deprem olmak yersemek Ölümünü istemek (Çr.)
(Çr.) yersiz İlgisiz, gereksiz konuşma
yer ırganmak Deprem olmak (Çr.)
(Çr.) yer tebrenmesi Deprem (Çr.)
yeriç ¦ yergiç (Âşıkbükü-Os.) yeryaran Bir çeşit mantar (Me.;
yeri iyi Kumaşı iyi, kaliteli (Çr.) Ovasaray-Çr.)
yerikli Gebe kadın (Çr.) yer yatağı Odanın tabanına seri-
yerik yermek Gebe kadının aşer- len yatak (Çr.)
mesi (İs.) yesir Esir, tutsak (Âşıkbükü-Os.;
yerimek Yürümek (Esentepe-İs.; Serban-Çr.) “Orada yesirlere ta-
Gökçam-Su.) “Yarı yirece yeri- bak çanak vermezlerdi.” İpek
yerek geldük.” Abaz, 2004: 117 2021: 146
yerinden iş dutmak Tam zama- yeşerti Yeşillik, sebze (Büyükgü-
nında, en uygun biçimde iş yap- lücek-Çr.) “Çorumlunun büyük öl-
mak (Bademce-Ka.) çüde zerzevat ihtiyacını karşıla-
yerini yapmak (1) Yatağını yap- yan yeşerti, tâ tuğla ocaklarına
mak (Çr.) dek uzanırdı.” Özçatalbaş 2002: 9

527
527
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yeşge Haşarı (Konaklı-Çr.) yetirmek (2) Yetiştirmek, büyüt-


yeşil çekmek Ciltçilerin, yazma mek, olgunlaştırmak (Yeşilyurt,
kitapların sayfalarının kenarla- İsahacı-Al.; Körkü-Su.; Evciorta-
rına yeşil çizgi çekmeleri (Çr.) kışla, Sarimbey-Çr.) “Evlat yetir,
“Yeşil çektim meşk ile / Bir yar aklını yitir.” Yoksul 2013: 301
sevdim aşk ile” Ertekin 2006: 117 yetişik 1. Delikanlı (Çr.) 2. Büyü-
yeşilistan Yeşil renkli, kertenke- müş (Palabıyık-Çr.) “Bir görseniz
leye benzer bir hayvan (İs.; Ba- dere şimdi bitişik / Üzerinde or-
demce-Ka.; Çalyayla, Güvenli-Çr.) man bitti yetişik” Özgür 2002:
“Yılanın ağzına zehir kustuğuna 109
inandıkları yeşilistan adını ver- yetişmek Olgunlaşmak (İsahacı-
dikleri bu sürüngenler…” Hodul Al; İs.) “Yetişip serpilmiş, olgun
2019: 23 dolgun bir kız oluvermişti.” Arısoy
yeşillenmek Cinsel isteklerini 1970: 65
sözle, davranışla belli etmek (İs.) yetli 1. Şaka (İs.) 2. Davranışların-
yeşillik Sofraya konulan, marul, da, sözlerinde içten olmayan (İs.)
tere, yeşil soğan gibi sebzeler “Yetli söyledim.” Tdk 1993: 4259
(Su.) “Yeşillik goy madenizden yetmek (1) Olgunlaşmak, büyü-
lokadan / Çarık bunnu sunak mek (İs.; Akçalı, Çayyaka-Su.; Sa-
yaptım yokadan.” Yoksul 2011: 87 rimbey-Çr.) “Er tutmalı atasının
yetence Tutum (Çr.) öğüdün / İçi koftur suda yeten
yetenek Tutum (Çr.) söğüdün” Özgür 2002: 60
yetik Büyümüş, irileşmiş, yetişmiş yetmek (2) Varmak, erişmek
(genellikle kız için) (Çitli-Me.; (İsahacı-Al.; Yazır-Bo.; Su.; Kara-
Dutçakallı -Çr.) hisar-Çr.) “Garip Ağa’nın ardı sıra
yetiklik Bir işten, durumdan bilgi- gittiler / Çaylamıkta ensesinden
li olma (Çr.) "O soruna yetikliğin yettiler” Arısoy 1970: 26
var mı?" Tdk 1993: 4257 yetmiş Olgunlaşmış (Su.; Çr.)
yetilmek (1) Meyve ya da sebze- “Yetmiş meyve dalda ne vahıd du-
nin olgunlaşması, yeterince bü- rur.” Uçakcı 2006: 221
yümesi (İkikise-İs.) “Kalem alıp yetmiyesice Büyümeden ölsün
bu dertleri yazarken / Yetilmeyen anlamında ilenç (Çr.)
bağımızı bozarken” Taşlıova yetük Ergenlik çağına gelmiş, ye-
2008: 421 tik (İs.)
yetilmek (2) Yaranın ya da çıba- yeygi Genellikle kış için hazırla-
nın içindeki irinin ağararak pat- nan yiyecek ya da hayvan yemi
lamaya hazır duruma gelmesi (İs.; Çıkrık, Eskiekin, Kavacık-Çr.)
(Âşıkbükü-Os.) “Sırtındaki çıban “Herif yeygi beklerkene össaat
iyice yetilmiş, yakında deşilir.” uyuyuvermemiş mi?” Çorumevi
Arslaner 2016: 265 2000: 18
yetince Tutum (Çr.) yeygilik Bir ailenin bir yıllık ge-
yetirmek (1) Denk getirmek, ta- reksinimini karşılamak amacıyla
mamlamak (İsahacı-Al.; İs.; Kar- ayrılan buğday ya da un (Kıcılı-
gı-Os.) “Gece gündüz çağırırım Al.; Su.; Ahmetoğlan, Beydili-Çr.)
Mevlaya / Cümlenin isteğin yeti- “Gışlık ambardan yeygilik mi ve-
ren medet!”Arısoy 1970: 27 riyon sanki.” Uçakcı 2006: 218

528
528
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yeygü Hayvan yiyeceği (Âşıkbükü- dık şölen vermesini istedik.” Tdk


Os.) 1993: 4263
yeyilmek Şımarmak (Sarimbey- yılancık Bedenin değişik yerlerin-
Çr.) de şişlik yaratan bir hastalık (Su.;
yeyinti Erzak (Su.) Babaoğlu-Çr.) “Yâr yılancık çı-
yeymiye Gündelik, yevmiye (Su.) karmış / Ben yılancık taşıyım” Ay-
yeyni Hafif (Çr.) tekin, 2003: 94
yeynilmek Hafiflemek (Çr.) yılandili 1. Başağında düzgün iki
Yezit Sünni (Eskiyapar-Al.; Yazır- sıra taneleri olan bir çeşit arpa
Bo.) “Deden yok, dede paran yok, (Çitli-Me.; Sarimbey-Çr.) “Arpa
şükret Yezit olduğuna.” Ertekin nevilerinden yılandili, altıkıran,
1944: 30 tokak yetiştirilmektedir.” Ertüzün
yıdın Tabakların kullandığı kötü 1944: 12 2. İnce uzun bir çeşit
kokulu madde (İs.) fasulye (Çitli-Me.)
yıfıl yıfıl Yavaş yavaş, sallanarak yılan eyegüsü Eskiden örülen bir
yürümek için (Çalyayla-Çr.) çorap ya da çorap nakışı (Çr.)
yıfınmak Sessizce sıvışıp kaçmak yılan kavı Yılanın, soyulmuş deri-
(Âşıkbükü-Os.) si (İs.)
yığılgı Samanla karışık tahıl yığını yılan kırkan Çok cimri kimse
(Su.) (Gölet-Ka.) “O yılan kırkanın biri-
yığın Ekin saplarının ya da sama- dir.” www.golet.tr.gg/
nın üst üste yığılmış durumu yılanyastığı Kertenkele (İs.)
(Beydili, Çıkrık, Göcenovacığı- yılbırık Yaramaz, haşarı (Çalyay-
Çr.) “Bu son yığından on sekiz gaz la-Çr.) “Sen bu yılbırıklarınan ba-
tenekesi buğday bekliyorum." Ak- şa çıkmak golay mı sanıyon ba-
su 2013: 22 cım?” Gösterir 2020: 42
yığîr Pis koku (Su.) yılbırmak Yaramazlık yapmak
yığırdemek Çok pis kokmak (Su.) (Çalyayla-Çr.)
yığış yığış Peçe bağının ucuna yılbıt yılbıt Işıl ışıl (Ba.) “Adamın
takılan; perpere, şemse denilen beslediği gurbanlıklara da diye-
zincirlerin yürürken çıkardığı cek yok arkadaş, tüyleri yılbıt yıl-
ses (Çr.) "Bunlar yürürken yığış bıt yanıyo.” Şahin 2020: 133
yığış tatlı bir ses çıkararak sahi- yılçalmak Olgunlaşmak, bilgi, de-
bini neşelendirirler." Ertekin ney sahibi olmak (İs.)
1944: 10 yılçangu Dengesiz davranan, şı-
yığma tepe Toprakla doldurma marık, arsız (Ba.; İs.) “O kadar
tepe, hüyük (Çr.) yılçanguydu ki yüzüne tükürsen
yığmi Yirmi (Sarimbey-Çr.) yarabbi şükür derdi.” Şahin 2020:
yığrık (1) Girişken olmayan, bece- 133
riksiz, sessiz (Obruk-Do.) yılçarık Yaramaz, aşırı derecede
yığrık (2) Utanma (Os.) şımarık (Ka.; Su.)
yıkılmak Birinin evinde çağırısız yılçarmak Yüz bulmak, şımarmak,
yatıya, yemeğe kalmak (Çr.) şımarıkça karşı gelmek (Badem-
yıkım Para harcama gücü (Çr.) ce-Ka. Su.) “Yaban ellerde ya-
“Hasan yıkımı götürür dedik, var- dırgılığına bahmıyo da bi de yıl-
çarıyo.” Uçakcı 2006: 380

529
529
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yıldam Her yıl doğuran (Çr.) yılık (2) ¦ yılgın (4) (Çr.) "Toprak
yıldamcı Her yıl doğuran (Çr.) Hatun kahpesinin… Yılık oğlan?"
yıldırık Yılık, eğri (Çr.) Tahir 2004: 377
yıldırma Üstün gelme (Çr.) yılık (3) Şaşı (İs.; Âşıkbükü-Os.;
yıldırmak (1) Eğmek (Çr.) Gökçam-Su.) “Bunlara sebebin
yıldırmak (2) Üstün gelerek cay- yılık gözlü Eyip olduğunu biliyor-
dırmak, kaçırmak (İs.) “Parasız lar.” Gümüş 1977: 134
olanlar kanunun en şiddetli mad- yılına düşmek Ekilen tahılın bol
delerine çarpılarak göz yıldırıl- yağmurlu yıla denk gelmesi (Su)
mıştı.” Tahir 2007: 23 yılışgan Dalkavuk (Çr.)
yıldır yıldır Pırıl pırıl (İs.; Çr.) yılışık (1) Bakışları rahatsız eden
yıldız akmak Yıldızın kayıp yer şaşı kimse (Su.)
değiştirmesi (İs.; Kargı-Os.) yılışık (2) Tembel köpek, tazı
yıldızı barışmak Birbiriyle iyi (Su.)
geçinmek, dost olmak (Çr.) “Gerçi yılışmak Kendini sevdirmek, hoşa
Alosman’lan da yıldızımız barış- gitmek, ilgi toplamak için yapma
maz bak.” Gümüş 1977: 16 bir tavır takınmak, gülmek (Çr.)
yıldızı düşük Kötü alın yazısı (İs.) “Yılıştıkça yılışıyor.” Yoksul 2013:
“Kadersizim sevdadan / Yıldızım 656
düşük benim” Aytekin 2003: 176 yılkaşık Şımarık kimse (Eşençay-
yıldızlama Üfürükçü, falcı kitabı, Çr.)
yıldızname (Çr.) yılkı 1. Doğaya salınan yaşlı hay-
yıldızlı Bir çeşit mekik oyası (Çr.) van; özellikle at (Evci, Bo.; Su.;
yıldız sürmek Yıldız takip etmek Sarimbey-Çr.) 2. Çok kalabalık
(Su.) hayvan sürüsü (Dutçakallı-Çr.)
yılgıdın Bozuk, kokmuş (İs.) “Yılkıya at sürdüm, derisini dağda
yılgın (1) Eğri (Çr.) gördüm.” Yoksul 2013: 656
yılgın (2) Ot çöp kutusu (Su.) yıllık Mevsimin uygun olması
yılgın (3) 1. Sulak yerlerde, kendi- durumunda ağustos ortasında
liğinden biten eğri büğrü ağaç- ekilen ekin (Göcenovacığı-Çr.)
çıklar (Eşençay-Çr.) 2. Filiz (Çr.) "Harmanlarda kimse yoktu, yıllık
“Irmak kıyısı yılgın / Üç oğlan ekmeye gitmişti köylü." Gümüş
bana vurgun” Gösterir 2011: 253 1977: 97
yılgın (4) Yenilmiş, gözü korkmuş yılmak (1) Dış etkilerle bozulmak,
(Su.; Çr.) "Sülük, suikast iftirasın- eğrilmek (Çitli-Me.; Ovakarapı-
dan yılgın çıkmış, iyiden iyiye gev- nar-Çr.)
şemişti." Tahir 2004: 257 yılmak (2) Bıkmak, usanmak (Ak-
yılgınlık Bıkkınlık, usanç (İs.; çalı-Su.; Ovakarapınar-Çr.) “İnan
Kargı-Os.) “Kendini toplayıp üs- yıldım o kopası dilinden / Kıl al-
tüne apansız çöken yılgınlıktan dırman zalim zülüf telinden” Arız
kurtuldu.” Tahir 2008: 324 2005a: 188
yılhı At sürüsü (Çr.) yılmak (3) Zorlanınca işten kaç-
yılık (1) Eğri, çarpık (Ovakarapı- mak (Oğlaközü-Su.; Serban-Çr.)
nar-Çr.) “Erbab-ı hamiyet yılar susarsa /
Bitirir mülkü bu çor ey oğul çor”
Ercan 1997: 110

530
530
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yılmak (4) Yorulmak (İs.) yırtışmak Utanmayı, çekinmeyi


yılmanık Düzgün, parlak (İs.; Ka.) bırakıp senli benli olmak (İs.)
yılmanuk (1) Parlak, ışıl ışıl (Ba.) yırtlaşuk Şımarık (İs.)
yılmanuk (2) Besili (Ba.) “Geçen yırtma Asma yaprakları ile yapı-
sene kestiğimiz koç bundan yıl- lan bir yemek, yırtmaç (Al.; Oğ.;
manutku.” Şahin 2020: 133 Çalyayla, Palabıyık-Çr.) "Yırtma
yılmık Tarlada destelerin toplan- yemeği aslında ilkbahar mevsi-
dığı yerde kalan her bir tane (İs.; mine has bir yemektir." Oğuz
Çitli-Me.; Büyükgülücek-Çr.) 2006a: 19
yımılcamak Yumuşamak (Ba- yırtmaç ¦ yırtma (Âşıkbükü, Kar-
demce-Ka.) gı-Os.; Çr.) “Yırtm yemeği, yırt-
yımırta Yumurta (Al.; Esentepe- maç adıyla da bilinmektedir.”
İs.; Âşıkbükü-Os.; Çalyayla, Dut- Oğuz 2006a: 19
çakallı, Erdek-Çr.) “Sen çemenli yıven Yeğen (Su.)
yımırta bişir bana.” Özçatalbaş yıvıtmak Cıvıtmak (Bademce-Ka.)
2002: 126 yıvrık Utangaç, terbiyeli, sessiz
yımırta yaylısı Üstü beyaz cergeli, (Su.)
yaylı at arabası (Çr.) “Çift atlı yı- yıvşınmak Çekinmek, kaçınmak,
mırta yaylısıynan Samsun’a yük utanmak, sıkılmak (Su.)
daşıyolar.” Kerman 1997: 26 yıykantı Yıkanacak nesne (Çr.)
yımışak Yumuşak (Âşıkbükü-Os.) yidi Yedi (Harunköy, Örenseki-İs.)
yımışamak Yumuşamak (Âşıkbü- “Yidi bebām va.” Abaz 2004: 127
kü-Os.) yiğin (1) Ayağına çabuk, hızlı ko-
yındık Çok kirli (İs.) şan (Os.)
yıpıldak Gözlerini çok kırpan (Çr.) yiğin(2) Meyvesi bol ağaç (Os.)
yırak Uzak, ırak (Yerliköy-İs.; yiğinik Hafif (Çopraşık-Al.)
Kamışlı-Su.; Serban-Çr.) “Babam yiğirmi Yirmi (Kalecikkaya-Al.)
evi yırak olsa, övünmesi kolay ol- yiğit İskedos yapılarda köşelere
sa” Yoksul 2013: 99 dikilen ana direk, köşe direği
yıramak Uzaklaşmak, ıramak (Bo.; Oğ.)
(Serban-Çr.) “Gümrahlar hakkı yiğitbaşı Düğün kâhyası, düğünü
göremez / Mazlumlar haktan yı- yöneten delikanlı (Elmapınar-
ramaz” Koçak 1980: 51 Me.; Beydili, Eskiekin-Çr.) “Yiğit-
yırçarmak Nemlenmek (Çr.) başı işaret etti halay çekilmesi
yırçaruk Yüze gelen (Os.) için.” Aksu 2013: 93
yırık Dudağı yarık olan kimse yiğni Yeğni, hafif (Su.; Gökköy-Çr.)
(Ba.; Os.) "Hamile kadın tavşana yiğnik Hafif (Yerliköy-İs.)
bakmaz, bakarsa çocuğun dudağı yiğrek Üstün (Çr.)
yırık olur." Balıkçı 2010: 82 yil Yel, rüzgâr (Os.)
yırtık Utanma bilmeyen (Os.; Gö- yilelek Hoppa (Çr.)
cenovacığı-Çr.) “Oğlanın yüzü yır- yillempe Karşıya fırlatıp atma
tık / Sevip başından atmış” Ay- (Os.)
tekin 2003: 172 yim Yem (Harunköy-İs.) “Deer-
yırtık ağız Geveze, boşboğaz (Çr.) menimiz varıdı, un deermenimiz,
“Yırtık ağız sır saklamaz.” Yoksul yim deermenimiz.” Abaz 2004:
2013: 657 133

531
531
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yimbeş Yirmi beş (İkipınar-İs.; tik bulunursa emek zay olmaz”


Su.; Çr.) “Buğdayın şiniği yimbeş Özgür 2002: 56
guruştur.” Sarıyüce 2004: 9 yitiklenmek Saklanıp, göze gö-
yimeden gidesi Yemeye vakti rünmemek (Çr.)
olmadan ölesi (Os.) yitinmek Ayak diremek (İs.)
yini Ağır (Al.) yitirmek Kaybetmek (Al.; İs.; Ak-
yinilcek (1) Yeğni, hafif (İs.) çalı-Su.; Evciortakışla, Palabıyık-
yinilcek (2) Oturaklı olmayan, Çr.) “Başka değil aklımızı yitirdik
hafifmeşrep, şımarık kadın (İs.) / Yok mu akıllımız ulumuz bizim”
yinileme Selin azaldıktan sonra Özgür 2002: 84
yeniden çoğalması (İs.) yitişmek 1. İtişmek (Çr.) 2. Göz-
yir Yer (Esentepe-İs.) “Yarı yirece den uzaklaşmak, yitmek (Çr.)
yeriyerek geldük.” Abaz 2004: 117 yitmek (1) İteklemek, dürtmek
yirik 1. Yarık ayrık, yırtık (Ba.; Su.; (Akçalı-Su.) “Karanlığa, bataklığa
Güvenli, Sarimbey-Çr.) “Narine yittiler / Acep bunlar kolay kolay
yepelek, yırtığa yirik / Diyeni gö- ölür mü?” Arız 2005a: 298
rürsen Çorumludur o” Gösterir yitmek (2) Kaybolmak (Çr.) “Her
2014: 80 2. Kadının üreme orga- gelen bir yalan satar / Gerçek ara
nı (Çr.) yerde yiter” Koygun 2002: 26
yirilmek Yırtılmak (Su.; Gökköy- yiv Özsu (İs.) “Bu dal yivsizmiş,
Çr.) düdük çıkaramadım.” Tdk 1993:
yiril Leş gibi, çok kötü kokma 4283
(Çalyayla-Çr.) yiveltü Çevresine göre az çukur
yirmek (1) Kenarlarını yırtmak, olan yer ya da derinleşmemiş
dilmek, yarmak (İs.; Os.; Dutça- dere yatağı, yivelti (ÂşıkbüküOs.)
kallı-Çr.) “Galtaman’daki Hasis’in tarlayla
yirmek (2) Yermek, kötülemek Nazim’in tarla arasındaki hafif
(Os.) yiveltü İncoğu Deresi’ne çıkar.”
yirtleşük Şımarık, haylaz, laftan Arslaner 2016: 266
sözden anlamayan çocuk (Ba.) yivlek (1) Kalınlığı olmayan, ol-
“Oğlum, sana kaç kere söyleyece- ması gerekenden daha ince olan
ğiz yirtleşüklük yapma diye.” Şa- (Âşıkbükü-Os.)
hin 2020: 133 yivlek (2) Çok zayıf kişi (Âşıkbü-
yirtmeç Beyaz tülbent (Çr.) kü-Os.)
yirük yirme Hayvanların çiftleş- yivleklemek Düz bir alanı çukur-
me dönemi (İs.) laştırarak fide dikecek duruma
yişek Hafif (Gölet-Ka.) “Oğlum sen getirmek (Çalyayla-Çr.)
de amma yişeksin.” www.golet.- yivlemek Düz bir nesnede oyarak
tr.gg/ çukur açmak (Çr.)
yiti 1. Tatlı (Os.) 2. Çok durduğu yivlimek Baharın ağaç kabukları-
için acımış, ağırlaşmış yağ ya da nın gövdeden kolay ayrılması
peynir (Me.) (Yenişıhlar-Ba.)
yitik Kayıp (İs.; Çalyayla, Dutça- yiyesi İştah (Çalyayla, Ovakarapı-
kallı, Palabıyık, Serban-Çr.) “Ba- nar-Çr.) "Yiyesi yoktu, ayıp olma-
şına gelene var sen de danış / Yi- sın diye ilişti sofraya." Gümüş
1977: 105

532
532
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yiygi ¦ yeygi (İs.) ekmâani bitirdin.” Çorumevi


yiygü Yenecek şeyler (Gölet-Ka.; 2000: 18
Os.) yoharı Yukarı (Harunköy-İs.; Gök-
yoğalak (1) Yuvarlak (Âşıkbükü- çam-Su.; Çr.) “Sôna çıkmış yoharı,
Os.) gendi döşşâne uzanmış.” Çoru-
yoğalak (2) Toprak damları sıkış- mevi 2000 : 18
tırmaya, tahıl tanelerini sapla- yohu Düğün (Ba.) “Bu gece Do-
rından ayırmaya yarayan tomruk lay’da yohu var. Gızlarınan bera-
biçimindeki taştan oyulmuş ya ber gideceğiz.” Şahin 2020: 134
da beton dökülerek yapılmış yok Leke, iz, kalıntı, bulaşık (Çr.)
araç; loğ (Âşıkbükü-Os.) “Bu kapta pekmez yoku var.” Tdk
yoğalamak Yuvarlamak (Âşıkbü- 1993: 4287
kü-Os.) yoka (1) İnce, sığ (Gölet-Ka.; Os.;
yoğsa Yoksa (Su.; Çr.) “Ben de Akçalı-Su.) “Emanetin bağrı yoka
gelecem tayyare bakmaya. Yoğsa olur.” Yoksul, 2013: 285
büküntü tutar.” www.evvelza- yoka (2) Yufka ekmek (Os.; Çal-
manda.blogspot.com yayla, Eşençay-Çr.) “Yeşillik goy
yoğsam Yoksa (Külah-Al.; İs.) madenizden lokadan / Çarık
“Yoğsam pazarda ben nidecem.” bunnu sunak yaptım yokadan”
Benice 2002: 153 Yoksul, 2011: 87
yoğşuk Yıpranmış, eskimiş (Çr.) yokarı Yukarı (Yeşilyurt-Al.; El-
yoğşumak Yıpranmak (Çr.) mapınar-Me.; Çalyayla, Gökköy-
yoğun Kaba, kalın, iri (elek, iğne) Çr.) “Yokarı bak aya bak / Aşağı
(Maksutlu-Ka.; İncesu-Su.) bak çaya bak” Ertekin 2006: 118
yoğurt çalmak Sütü yoğurt yap- yoklamak Temiz bir kabı bulaşık
mak için mayalamak (Kıcılı-Al.; haline getirmek (Âşıkbükü-Os.)
Kargı-Al.; Acıpınar, Çalyayla, Es- “Bir sofrada kaç tabak yokladın
ki-ekin-Çr.) “Köyde yoğurt çala- be yavrum.” Arslaner 2016: 266
cak kap kalmadıydı.” Tahir 2006: yoklu Bulaşık (Âşıkbükü-Os.)
288 yokluk Yoksulluk (Kargı-Os.; Çr.)
yoğurt keşi Torba yoğurdun ku- yoksam Yoksa (Çr.) "Tüfek ayarsız
rutulmasıyla elde edilen yiyecek anadın mı? Yoksam her attığımı
(Bademce-Ka.) vururum…" Destanoğlu 2006: 28
yoğurtlaş Haşlanmış yarma, yo- yoksama Yoksa (Çr.) “Gâvurun
ğurtla yapılan bir yemek (Çr.) genç karısına mı göz koydu, yok-
yoh Yok, hayır, olmaz (Gökçam- sama para mı sızdıracak.” Tahir
Su.; Çayhatap-Çr.) “Yoh, dedi Te- 2007: 102
teli, o ben değilim.” Güven 2017: yokut Ya da, yahut (Kamışlı-Su.)
47 yok yoksul Aşırı geçim darlığı
yoha (1) İnce, kırılgan, dayanıksız çeken (Çr.)
(Harunköy-İs.; Ovakarapınar-Çr.) yol Düğünde oğlan evinin kız evi-
“Çubuğum çuha yârim / Bağrım ne, kıza verdiği armağan (Kale-
pek yoha yârim” Ertekin 2006: 39 cikkaya-Al.; Su.; Çr.)
yoha (2) Yufka ekmeği (Ba.; Ha- yolaç Kayalıklardaki dar geçit,
runköy-İs.; Eskiekin-Çr.) “Go-ca delik (Çr.)
bi guşane yôordunan iki yoha

533
533
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yolak Keçiyolu, küçük geçit (Me.; gôzünü, yoluk gaşını / Capcık go-
Or.; Âşıkbükü-Os.; Göcenovacığı- bellere çat bundan kelli” Gösterir
Çr.) “Bilemedim salıverdim köye 2008/84: 11
uzun kulağı / Saltayı sırtına sar- yolunu paklamak Suçlu kişinin
dım tuttu yolu yolağı” Ertekin bir armağan ya da şölen vererek
1946: 17 suçunu unutturması (Çr.)
yolaklı İyi, başarılı, donanımlı, ko- yoluşmak Dövüşmek (Çr.)
lay kazançlı (İs.) yol vermek İşten çıkarmak (Çr.)
yola vurmak Uğurlamak (Çr.) yol yordam Yöntem, kural, davra-
yolazmak Yolunu şaşırmak, kötü nış inceliği (Çr.)
yola gitmek (Çr.) yol yozu Alevi-Bektaşi inancından
yol çatı Yol ayrımı (Çr.) olmasına karşın bunun gerekle-
yolda görükmez Kısacık boylu rini yapmayan kimse (Dutçakal-
(Çr) lı-Çr.)
yollu Kötü yola düşmüş kadın (İs.; yom Türkü (Su.)
Çr.) "Karı yolluysa hiç demez! De- yom yom Sallanarak, omuzlarını
ğilse utanır, diyemez." Tahir oynatarak yürümek (Su.) “Arka-
2008: 220 sını döndü, yom yom beş on adım
yollu yolunda Düzenli, tam, ek- uzaklaştı.” Sarıyüce 2004: 293
siksiz (İs.; Eskiekin-Çr.) Yonan Yunan (İsmailköy-Çr.) “Yak
yolluk Yolda yenmek için hazırla- bakalım Bekir Dayı, kötü Yo-
nan yiyecek, azık (Çr.) nan’ın aşkına” Güven 2013: 115
yolma (1) Sapı, orakla biçilmeye- yonga Yontulmuş küçük odun
cek denli kısa kalmış ekin (Eski- parçaları, talaş (Ba.; İs.; Su.)
yapar-Al.; Kargı-Os.; Me.) “Tarla- “Baskısız yongayı yel alır denil-
da kadınlar yolma yoluyorlar.” miştir.” Tahir 2004: 374
Demiryürek-Ozulu 2017: 139 yongabaz Aksi, ters kimse (Su.)
yolma (2) Yüzük oyununda son yonka ¦ yonga (İs.)
sayı için yapılan deneme (Su.) yonmak Yontmak (Eskiyapar-Al.;
yoloğlu Alevi-Bektaşi inancının İs.; Serban-Çr.) “Kaba odun hacet
kurallarına uygun yaşayan kimse olmaz yonmadan” Koçak 1980:
(Dutçakallı-Çr.) 212
yolpa Çocukların bağ ya da bah- yoñsa Yoksa (Harunköy-İs.) “İnsan
çeden gelenlerden yemek ama- yoñsa bişgün mü oluduk.” Abaz
cıyla meyve istemesi (İs.) “Bu ay- 2004: 131
lar hem yolpa isteme hem de baş- yontallamak Bir işi yoluna koy-
şaklama dönemiydi.” Kalayoğ-lu mak, işe başlamak (Çr.)
2017: 196 yontulmadık Kaba, inceliksiz
yolpumak 1. Kumaşın eskimesi, kimse (Çr.)
yüzeyinin eskiyerek alt tabaka- yontumak Uygun yerini bulup
sının görünür olması (Âşıkbükü- yerleştirmek (Çr.)
Os.) 2. Halı kilim gibi eşyaların yonulucak Kaba davranışları olan
tüylerinin yolunması (Âşıkbükü- kimse (İs.)
Os.) yonuz eri ¦ yonuz eriği (Çr.)
yoluk Tüyü dökülmüş (Su.; Çal- yonuz eriği Ekşi yaban eriği (Ah-
yayla, Sarimbey-Çr.) “Şirikli metoğlan, Çalyayla-Çr.) “Tırpan

534
534
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yor- gunluğunu yonuz eriği gölge- ğim / Kaş göz süzmek töresizlik
sinde yürek dalası uyuduğumda değil mi?” Ercan 1997: 66
atabilirdim.” Çalışgan 2021: 5 yov Hayır, değil, yok (Çr.)
yoo Hayır, asla olmaz (İs.) yoydurmak Yorumlatmak, açık-
yôort Yoğurt (Su.; Çr.) “Güccük bi latmak (Çr.)
guşanenin dibinde de ecimcik yoymak (1) Tavuğun piliçlerini
yôort varımış.” Çorumevi 2000: başından dağıtması (İs.)
18 yoymak (2) Yorumlamak, açıkla-
yopran Nezaketsizlik, kabalık mak (İsahacı-Al.; Sarim-bey-Çr.)
(Çr.) "Songünlerde sararıp zayıflama-
yopuk Başörtüsü (Os.) sını başkaca hiçbir ihtimale yoy-
yorak (1) Mest, çapula, yemeni muyorlardı." Arısoy 1970: 78
gibi ayakkabılara vurulan meşin yoz (1) Ham, olmamış, aykırı (Es-
yama (İs.; Su.) kiekin-Çr.) “Kim bilir, kim nasıl
yorak (2) Yatkınlık, alışkanlık olacak yarın? / Çoğu bu dünya-
(Çr.) dan yoz gelir geçer” Kurtoğlu,
yorak (3) Kir, pislik (İs.) 2006: 78
yoraklı Kirli, çok pis (İs.) yoz (2) 1. Kısır, erkek davardan
yordam Kural, yöntem (İs.) oluşan sürü (İs.; Âşıkbükü-Os.;
yordamlı 1. Eli yatkın, becerikli, Sarimbey, Serban-Çr.) “Bir koyu-
hünerli (İs.) 2. Eğitim görmüş, nun on kuzusu var daha yozum
incelikli (Çr.) der.” Yöndem 1983: 66 2. Zayıf
yordamsız Kaba, patavatsız (Çitli- hayvan (Çr.)
Me.) yoz (3) 1. Yabanıl, kaba kişi (Ya-
yore Un değirmenlerinde, üstteki zır-Bo.; İs.; Âşıkbükü-Os.; Evci-
taşın çevreye fırlattığı un (İs.) ortakışla, Sarimbey-Çr.) “Güzel
yorga Atlarda, rahvana yakın bir izzet ikram arada kaldı / Büyük
yürüyüş biçimi; yumuşak rahvan küçük birbirinden yoz oldu” Er-
(Su.) “Boş eşek yorga gider.” Yok- can 1991: 191 2. Yalın, tek (Çr.)
sul 2013: 158 "Karanfiller yoz açtı." Tdk 1993:
yorganı ağarlaştırmak Gittiği ya 4824
da oturduğu yeri rahat bulduğu yozalmak Uzaklaşmak, işten so-
için zamanında geri gelmemek ğumak (Akçalı-Su.) “Yaş altmışa
(Su.) erdi ömür azaldı / İnsan birbirin-
yorgun argın Çok yorulmuş (Çr.) den neden yozaldı” Arız 2005b: 12
yorğu Yorgunluk (Çr.) yozcu Koyun tecimeni (İs.)
yorkutmak Yormak (Çr.) yozmak Bitkinin, hayvanın za-
yosa Yoksa (Kargı-Os.; Çr.) "Gece manla soysuzlaşması, bozulması,
aklına düştü de koye mi geliyon la yabanıllaşması (Evciortakışla,
yoosa?" Özçatalbaş, 2002: 65 Sarimbey-Çr.) “Civciv uçmadıkça
yōsam Yoksa (Çr.) "Suçumuz hır- yozmaz anadan / Mecnun haki-
sızlık mı yoosam aha bu mu?" kata erdi Leyla’dan” Şahadoğru
Lâçin 2007/63: 6 1995: 252
yosma Güzel, çok güzel (İs.; Hü- yozucu Düğünde oğlan evinden
sem Dede-Os.; Evciortakışla-Çr.) kız evine oradaki işleri düzenle-
“Ey anadan doğma yosmam tüle- mek için gönderilen kişiler (Ye-

535
535
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

şilyurt-Al.) “Yozucu kız tarafına yörük Göçebe (Evci-Bo.; Çr.) “Yö-


vardığında kendilerine yemek su- rük göçü giderek düzelir.” Yoksul
nulur.” Yöndem 1983: 11 2013: 662
yozuk Yabancılaşmış (Evciortakış- yörük akıl Aklı havada (Çr.)
la-Çr.) “İnsan kandırmayı görev- yörük yeli Kuzeyden esen rüzgâr
dir sanmış / Bunca insanlıktan (Su.) “Ama esen poyraz değil, yö-
yozuk vay küstah” Şahadoğru rük yeliydi.” Sarıyüce 2004: 36
1995: 277 yörümek Yürümek (Keller-Su.;
yozulmak İşten soğumak, yaban- Elmalı, Evciortakışla, Göcenova-
cılaşmak (İsahacı-Al.; Beylice, cığı-Çr.) “Kaşların kara hatsız /
Gökçam-Su.; Serban-Çr.) “Güzel Yörü hey hakikatsız” Ertekin
izzet ikram arada kaldı / Büyük 2006: 77
küçük birbirinden yozuldu” Çi- yörütmek (1) Yapmak, yerine
men, 2005a: 41 getirmek (İs.; Çr.) “Altunu eriti-
yöğrük Ayağına çabuk, hızlı giden rim / Sözümü yörütürüm” Ertekin
(Çr.) "Yöğrük atın var, daha ne 2006: 15
isten?" Kerman 1997: 26 yörütmek (2) Hareket etmek (Çr.)
yön Yüz, alnaç (İs.; Os.) “Saartdim de yetişemedim. Araba
yönā İnatçı, dik kafalı (Çr.) yörüttü.” Özdemir 2019: 23
yöndem Yol, uygun biçim, yöntem yövmüye Gündelik, yevmiye (Kar-
(İs.) kın-İs.) “Yövmüye bi sürü para
yöndemli Becerikli, eli işe yatkın, eder.” Abaz 2004: 143
yoluyla yordamıyla iş yapan (İs.; yufka (1) Yuvarlak biçimde açıl-
Çr.) mış ince sac ekmeği (Evci-Bo.;
yöndemsiz Yeteneksiz, beceriksiz Babaoğlu, Beydili, Sarimbey-Çr.)
(İs.) “Açlıkla tokluğun arası yarım
yönek Yön (Çr.) yufka.” Yoksul 2013: 7
yöntem Yersiz, anlamsız (Çr.) yufka (2) Çok az, kıt (Çr.) “Arkası
yöntemli Uysal, olgun kişi (Çr.) yufka, biraz idareli olun.” Yoksul
yöntemsiz Yeteneksiz, beceriksiz 2013: 66
(Os.) yuğal Baston (Çr.)
yönü beri İstekli, gönlü var (Su.) yuğruk ¦ yuğrum (Çr.)
yörān ¦ yöreğen (Çr.) yuğrum Leğende ya da teknede
yöre (1) Değirmenlerde, taşla yoğrulan hamur (Çr.)
kasnak arasında kalan, hayvan yuğurtmek Koşmak (Çr.) "Kadının
yemi olarak kullanılan un (Su.; birisi yuğurdüp geldi." Demiryü-
Ovasaray-Çr.) rek-Ozulu 2017: 236
yöre (2) Çevre (Çr.) yuha (1) Aşağılama sözcüğü (Çr.)
yöreğen İyi yürüyen, eğitilmiş yuha (2) İnce, duyarlı (Ba.; Çr.)
hayvan (Çr.) “Ben çok acılar gördüm / Yüre-
yörelik Değirmen taşının çevre- ğim ondan yuha” Aytekin 2003:
sinde, iri unun biriktiği yer (İs.) 118
yörēn ¦ yöreğen (Çr.) yuha (3) Yufka ekmek (Al.; Ba.;
yörgen Eşkini fazla (Çr.) Ayva-Do.) “Yuhayı yudamıyom /
yörüdüm Damızlık davar, sığır Gözüm uyudamıyom” Aytekin
(İs.) 2003: 177

536
536
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yuha gezmek Düğün sahibinin eşi, lasın, okumaya yumulsun!” Tahir


gelini ya da kızı davul zurna eşli- 2006: 90
ğinde ev ev dolaşarak kadınları yumuş İş, hizmet buyruğu (Külah-
düğüne çağırmak (Külah-Al) Al.; Yazır-Bo.; Kamışlı-Su.; Çal-
yuka (1) İnce, sığ (Eskiyapar-Al.; yayla-Çr.) “Senin gibi yârin ben /
Kamışlı-Su.; Dutçakallı-Çr.) “Gey- Her yumuşun tutarım” Aytekin
diğin çuha yârim / Pek gönlün 2003: 63
yuka yârim” Barışcan 2001: 36 yumuşak diken Yüze gülen düş-
yuka (2) İnce açılmış hamurdan man (Me.)
yapılan sac ekmeği, yufka (Al.; yumuş buyurmak İş buyurmak
Dutçakallı-Çr.) “Dokuz köpeğe bir (Çr.)
yuka, öldüm tıka tıka.” Yoksul, yun Yün (İs.) "Şordan bi yun al-
2013: 149 dıla."Abaz 2004: 167
yuka (3) Düğünün birinci günü yunacak Kirli, pis, pasaklı (Ba.;
(Boğazkaya, Dağsaray, Hisarka- Yerliköy-İs.; Çalyayla-Çr.) “Bırak
vak-Me.) şu yunacağı, onun dediğinden pek
yuklamak Uyuklamak (Kalecikka- hayır gelmez.” Şahin 2020: 134
ya-Al.) yunak 1. Çamaşır yıkanan yer,
yuklü Gebe (Ovakarapınar-Çr.) çamaşırlık (Ba.; Fındıklı-Or.; Es-
yukyük ¦ yüklük (Ovakarapınar- kiekin, Evciortakışla, Karado-na-
Çr.) Çr.) “Yunaktaki kadınların tokaç
yuku Uyku (Kalecikkaya-Al.) savaşını erkekler bile ayıramaz”
yuma bakmak Süzgün gözle Yoksul 2013: 663 2. Hamam, yı-
bakmak (Su.) “Kaşların hüma ba- kanma yeri (Ba.; İs.; Dağsaray-
kar gözlerin yuma bakar” Göste- Me.; Çıkrık, Karadona-Çr.) “Ço-
rir 2011: 255 rum’da bir Veli Paşaların konağı,
yumak (1) Çime benzer bir çeşit bir de Nurdoğanların yunağı; var
ot (Ahmetoğlan-Çr.) “Kekiklerin, mı ötesi?” Tahir 2008: 157
yavşanların, yumakların, ayrıkla- yunak daşı Üzerinde çamaşır
rın olduğu Kayabaşı’na gidelim yıkanan yassı taş (İs.; Su.) “Soona
mi?” Çalışgan 2021: 251 çıhar onu bi yunak daşında to-
yumak (2) Yıkamak (Yazır-Bo.; haçla ki sahız gibi olurdu.” Özde-
İsahacı-Al.; İs.; Kalecik-Me.; Os.; mir 2019: 72
Kamışlı-Su.; Eskiekin, Serban- yunaklık 1¦ yunak (Külah-Al.;
Çr.) “Yuyom yuyom da aarmıyo ki Su.; Dutçakallı, Gökköy, Mazıbaşı,
hay bacım” Özdemir 2019: 72 Ovasaray-Çr.) “Davulcunun önün-
yumuç Saklambaç (Ovakarapınar- de köy yunaklığının yoluna koyu-
Çr.) lurlar.” Dedebaş 1941: 10 2. Ça-
yumuçma Saklambaç oyunu (Al.) maşır teknesinin konduğu ağaç
yumuk Kapalı (Kargı-Os.; Kalede- masa (Çr.)
re-Su.; Çr.) “Gözleri yumuk oldu- yundu Çamaşır ya da bulaşıktan
ğu halde arkaya doğru yörür.” arta kalan su (Ka.)
Ünsal 1944: 15 yunduluk El yıkama yeri (İs.)
yumulcuk ¦ yumuçma (Ka.) yundusu gurtlu Pis, pasaklı (İs.)
yumulmak Bir işe dört elle sarıl- yunğal Yamuk yumuk, eğri büğrü
mak (Su.; Çr.) “Aklını başına top- (Çr.)

537
537
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yunmak Yıkanmak (İsahacı-Al.; yuyuntu Bulaşık suyu (Çr.)


Ba.; İs.; Gölet-Ka.; Çalyayla, Evci- yüğrük (1) 1. Güçlü, çevik, çalış-
ortakışla, Mislerovacığı, Turgut- kan, eline ayağına çabuk kimse
Çr.) “Dellendin mi gundüz gozune, (Os.; Çr.) 2. İyi yürüyen, koşan at
ne suyu, ne yunması şimdi?” Özça- (Çr.) “Antiğin Rıza da bıraktı kaç-
talbaş 2002: 109 tı / Yarış atından da yüğrük pa-
yunnuk Bahçe duvarına, eşik altı- tıron” Özgür 2002: 91
na dışardan su girmesi için açı- yüğrük (2) Aklına eseni yapan,
lan delik (İs.) eksik akıllı (Çr.)
yurdu İğne deliği (Çr.) yüğrülmek Oturduğu yerde sal-
yusanuk Bulutlu hava (Al.) lanmak (Çr.)
yutmuk Ağızdaki bir yutumluk yüğsük Yüksük (Çr.)
şey (yemek, tükürük gibi) (Çr.) yüğsünmek Yüksünmek, işten
yuürtmek Koşmak (Çr.) “Haydi kaçmak (Çr.)
saarderek git yuürderek gel.” Öz- yüğürtmek Koşmak (Me.; Göceno-
demir 2019: 15 vacığı-Çr.) “Kedinin yüğürttüğü
yuvak Kuş yuvası (Ba.; Eskiköy- samanlığa kadardır.” Kerman
Çr.) “Gart Hasan’ın Kepür’deki 1997: 48
tallasında keklikler yuvak yap- yük Hayvan üstündeki iki küfe
mış.” Şahin 2020: 135 ağırlık (İs.)
yuvalak (1) Domates (Şaphane- yüklü Gebe (İs.) “Öldüğünde zaval-
Ba.) lı gelinin üzeri yüklüymüş.” Yok-
yuvalak (2) Yuvarlak (İs.) sul, 2013: 526
yuvalak (3) Çeltiği kabuğundan yüklük Odaların duvarına gömülü
ayırmak için harmanda kömüşle- biçimde yapılmış yatak yorgan
re bağlanarak çeltik üzerinde dolabı (Kılavuz-Al.; Bo.; Kargı
gezdirilen büyük ahşap silindir Yaylası-Ka.; Oğ.; Kargı-Os.)
(Gölet-Ka.) yüksek ebe Ebenin kendisinden
yuvalama Toprak damlı evlerde yüksek bir yerde olanları sobele-
damın ağırlığını çeken döşeme yemediği bir çocuk oyunu (Çr.)
ağacı (Dereyazıcı-Al.; İs.; Kızıl- yüksünmek Bir işi yapmaya
hamza-Or.) üşenmek (Külah-Al.; Âşıkbükü-
yuvalamak Yuvarlamak (İs.) “Hey Os.; Sarimbey-Çr.) “Can vermeye
karga, gel karga, yittim yuvala- yüksünmem / Senin gibi cana
dım oldu halka, cebi dolu kavurga ben” Gösterir 2011: 236
/ Kuşburnu.” Gürsel 1997: 261 yükünmek Yükü sırtına almak,
yuvalanmak Yuvarlanmak (İs.) yüklenmek (Çr.)
yuvallak Yuvarlak (Güvenli-Çr.) yülālemek ¦ yülelemek (Çr.)
“Tamam, tamam toplanın, yuval- yülāli ¦ yülekli (Çr.)
lak olun haydi.” Hodul 2019: 86 yüleği Bileme taşı (Çr.)
yuvarlak Değirmen taşını yerine yülek Tıraş edilmiş, kılları kesil-
oturtmak için kullanılan iki ucu miş, koparılmış (Çr.)
geniş, orta kısmı dar ağaç araç yülekli Keskin, bilenmiş nesne
(Dereyazıcı-Al.) (Çr.)
yuvmak Yıkamak (Os.)
yuymak Yıkamak (Kargı-Os.)

538
538
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yülelemek Balta, keser, çapa gibi (Göcenovacığı-Çr.) "Olanca mülk


gereçlerin ağzını düzeltmek, in- analığıyla kız kardeşine yürütül-
celtmek, bilemek (Çr.) müş, kendi ortalarda kalmışca
yülemek ¦ yülümek (Su.) “Bıçak- omuzları düştü Eyüp’ün." Gümüş
lar hiç nazlanmadan bir ustura 1977: 10
gibi yüleyerek orasını cascavlak yǖsek Yüksek (İs.; Çr.) “Şo garşıki
bırakırdı.” Sarıyüce 2004: 117 yǖsek depede.”Abaz, 2004: 102
yülüme Çivi düzeltmede kullanı- yüssük Yüzük (Yerliköy-İs.)
lan ufak çekiç (Çr.) yüsük Yüksük (Çr.)
yülümek Tıraş etmek, kazımak yüsüre Karakehribar gibi bir çeşit
(Ba.; İs.; Aşağıfındıklı-Su.; Dutça- ağaçtan yapılan tespih (Çr.)
kallı, İsmailköy-Çr.) “Öyle oldu ki, yütmek Yitmek (İsahacı-Al.; Ba.;
kılı yülüyor.” Güven 2013: 37 Obruk-Do.; İs.) “İki bilyem yüt-
yülütmek Saçını sakalını tıraş et- müş göbeller, dooru söyleyin, siz
tirmek, tüylerini yoldurmak (Kü- mi aldınız?” Şahin 2020: 135
lah-Al.; Ba.; İs.; Sarimbey-Çr.) yütük Yitik (İs.)
“Kafayı Topal İssiyin’e yülütmüş. yütürmek Yitirmek (İsahacı-Al.;
Saçları eskisinden daha gür çıka- Ba.; İs.) “Bir yavru yütürdüm bu
caamış.” Şahin 2020: 135 nasıl ola / Yütürdüm bebeği ben
yümrü Yumru (Serban-Çr.) “Hila- bulamadım” Arısoy 1970: 37
lim der gayrı gitti ömrümüz / yüzbek Turşu yapılacak keleğin
Hâlâ daha düzelmedi yümrümüz” üstünden çıkarılan yumuşak bö-
Koçak 1980: 155 lüm (Çr.)
yün bastı Bir çeşit heybe, kilim yüz bekliği Normal bir istek ol-
motifi (Su.) madığı halde normalmiş süsü
yüngül Hafif (Al.) vererek, utanmayı bir kenara bı-
yürağan ¦ yürüğen (Çr.) rakarak istekte bulunma (İs.)
yüreği gitmek İshal olmak (Çr.) yüz bozmak Sütün yüzünü içine
yüreği kuş pişirmek Çok fazla karıştırmak (Çr.)
endişelenmek (Çr.) yüzcek 1. Yüz yüze, yüzünden
yürek Karın, mide, bağırsak (Çr.) (Çr.) “Yüzcek tanıyorum ama
yürek atması Yürek çarpıntısı adını bilmiyorum.” Tdk 1993:
(İs.) 4335 2. Yüzüne (Çr.) “Deruni di-
yürek kalkması Yürek çarpıntısı yorum, yüzcek demiyorum.” Tdk,
(İs.) 1993: 4827
yürek yavuncumak Karnı acık- yüze gelmek Kafa tutmak, karşılık
mak (İs.) vermek (Ba.; Karkın-İs.; Çr.) “Fa-
yürtmek Koşmak (Çr.) kat padişahın yüzüne gelemiyo.”
yürüğen İyi yürüyen (Çr.) “Enik- Akbaş 1983: 13
çi’ye üç yürüğen at versen bir ta- yüzeğen İyi yüzen (Çr.)
zıyı değişmez." Gümüş 1977: 48 yüzek Yüzme (Âşıkbükü-Os.)
yürük Her şeye koşan (Dutçakallı- “Yaylacıların çocuklarının çoğu
Çr.) “Kör bıçak ete yürük, pis ka- yüzek bilmez bu ırmak kıyısı köy-
dın dile yürük.” Yoksul 2013: 465 de.” Arslaner 2016: 266
yürütmek Bir taşınmazı tapusuyla yüz ekşitmek Surat asmak, hoş-
başkasının üzerine geçirmek lanmadığını belli etmek (Çr.)

539
539
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yüzellik Halk inancına göre nazar zün doğruluğunu, söylenip söy-


değmesini önleyen bir ot (Su.; lenmediğini araştırmak (Çr.) 2.
Ovakarapınar-Çr.) “Anşa Nenem Birinin suçunu yüzüne vurmak
baston elde gezerdi / Elmas Ebem (Çr.) “Hala böyle demişti de, bili-
çok yüzellik dizerdi” Kurtoğlu nen iki ağır suç daha varken hiç-
1998: 14 birini yüzlememişti.” Seyda 2006:
yüzerlik ¦ yüzellik (Eskiyapar- 12
Al.) “Alaca mezarlığı / Top biter yüzlü Şımarık (İs.)
yüzerliği” Barışcan 2001: 36 yüzlük Altın küpe (Çr.)
yüzetmek 1. Ismarlamak (İs.) yüzlü taş Duvar örgüsünde kulla-
2. Göndermek, aktarmak (Çr.) nılan özenle yontulmuş taş (Or.)
yüzgeç İyi yüzen kimse (Os.; Ev- yüznumara Tuvalet (Or.)
ciortakışla-Çr.) “Çocuklar ırmak- yüz tutamağı Bir yardıma karşılık
ta çıplak yüzerler / Pek çok yüz- teşekkür için verilen armağan
gecin var güzel Osmancık” Çağlar (Çr.)
1952: 40 yüzü açılmak Çevresini, dünyayı
yüzgen Yüzücü, iyi yüzen (Çr.) anlamaya başlamak (Çr.) “Ben bir
yüz görümceliği Yüz görümlüğü şey bilmiyordum / Çapkın yüzü-
(Eskiekin-Çr.) “Yüz görümceliği mü açtın” Ertekin 2006: 30
bir altın takar / Kaldırır duvağın, yüzü bozulmak Üzüntüden yüzü
yüzüne bakar” Kurtoğlu 1994: apak olmak (Çr.)
177 yüzük Bir seyirlik köy oyunu (İs-
yüz görümlüğü Gerdek gecesi, mailköy-Çr.) "Gençlerin bazı gün-
gelinin yüzündeki duvağı açmak ler aralarında tertipledikleri yü-
için güveyin verdiği armağan zük, domino, ceviz, elma oyunları
(Os.; Çr.) “Yüz görümlüğü verme- oynanırsa da dahaca eğlence yok-
den gelini gonuşdurmaya galk- tu."Arısoy 1970: 89
ma.” Özçatalbaş 2002: 115 yüzük atma Nişanı bozma (Su.)
yüzgöz olmak Sık sık bozuşmak, yüzüncü istifam Kırmızı ipek ip-
küsüşmek (Çr.) “Onlarla yüzgöz likten bükülerek yapılan, arala-
olmak istemezmiş.” Seyda 2006: rına çeşitli boncuklar, altınlar
136 dizilen gerdanlık (Çr.)
yüzğen İyi yüzen (Çr.) yüzün düşmek Değerinden düş-
yüzkiri Utanılacak şey, yüz karası mek, önemini yitirmek (Çalyay-
(Çr.) la, Serban-Çr.) “Dosttan yüzün
yüzlekçi Yüze gülerek ağızdan söz düşen ölmüş sayılır / Belki bizi öl-
alan, söz taşıyan, kovcu (Çukur- müş saydın sevdiğim” Koçak
lu-Su.) “İki yüzlekçisin fırsat gü- 1980: 135
dersin / Bak alnında yazılmıştır yüzünguylu ¦ yüzünkoyun (Gök-
tuğra gör” (Âşık Hüseyin) İvgin çam-Su.; Çalyayla, Ovakara-
2009: 47 pınar-Çr.)
yüzlemek (1) İşi baştan savmak yüzünguyu ¦ yüzünkoyun (Âşık-
(Çr.) “Yâr Allah’ın seversen / Beni bükü-Os.)
böyle yüzleme” Aytekin 2003: 179 yüzünkoyun Yüzü aşağı gelecek
yüzlemek (2) 1.Yüzleştirmek, iki biçimde yatmak ya da düşmek
kişiyi yüz yüze getirerek bir sö- (İs.)

540
540
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

yüzünkuyu ¦ yüzünkoyun (Çr.) gozel çay içerik.” Özçatalbaş


yüzünmek Utanmak, yüzü kızar- 2002: 94
mak (Su.) "Yüzündüğümden o eve zabahlayın Sabahleyin (Ba.; İs.)
gidemem." Uçakcı 2006: 376 "Zabahlayın gün battığı yerden
yüzü sahtiyen gibi Hiç utanması doğuyo." Akbaş 1983: 11
yok (Os.) zabalayın Sabahleyin (Bademce-
yüzü yer olmak Utanmak (Göce- Ka.; Acıpınar-Çr.)
novacığı-Çr.) "Çabuk çorbayı pişi- zabānan Sabahleyin (Ba.; İs.; Ku-
rin misafirlerin yanında yüzümüz yucak-Me.) “Emmiñe gidip dediñ
yer olmasın." Ertekin 1946: 20 mi zabānan erken gelsiñler.” Öz-
yüz yumak Kötü davranışlarla demir 2019: 15
kendisine güvenenleri utandır- zabān körü Sabahın ilk saatleri
mak (Su.) “Oğlana yüz yumadı / (İs.)
Değnek bacaklı gelin” Aytekin zābı Sahibi (Esentepe-İs.) “Şey
2003: 7 itmiş de bebek zābı olmuş.” Abaz
2004: 118
zabın Zayıf, gelişmemiş (Al.; Os.;
Z Su.; Dutçakallı, Gökköy, Serban-
Çr.) “Ula zabın Mehmet nerden al-
dın lan parayı?” Ozulu 2016: 313
zâ (1) Kışkırtma, kızdırma için zado Arabalara yapılan yemlik
kullanılan ünlem (Çr.) (Çr.)
za (2) 1. Süs, boya (Çr.) 2. Göste- zağ Sertlik, peklik (Çr.)
riş, çalım, giyim kuşam (Çr.) zağan Bakır tabak (Ba.; İs.) “Şu
zaan Sahan (Ba.; İs.; Dutçakallı- zağanın kalayı gitmiş eci, zehir-
Çr.) “Şu zaanda galan börülce ga- lemesin soona.” Şahin 2020: 136
vurmasını da sıyırıver ki teküllün zağap Sahip (Âşıkbükü-Os.) “Bu
gözel olsun yiyenim.” Şahin 2020: yaşın zağabı olduk, öyle gözel ha-
136 nım görmedük.” Arslaner 2016:
zaar (1) Kısa boylu, çelimsiz (Ba- 178
demce, Yağcılar-Ka.) zağar (1) Köpek yavrusu, fino gibi
zaar (2) Yetiştirilmekte olan av küçük köpek cinsi (Külah-Al.; Ya-
köpeği (Ba.; Su.) “Üsüğün Ira- zır-Bo.; Yerliköy-İs.; Gökçam-Su.)
mazan’ın zaarı gibi ne cengir- “Nerde la o zağar, bi hav bile de-
diyo.” Uçakcı 2006: 223 medi boşa mı besliyoh?” Hodul
zaar (3) Sanırım, her halde (Ba.; 2019: 28
İs.) “Pıçaklarım da bütün bunlar zağar (2) Zahiren, açık (Al.)
açığa çıkmaz sanmış zaar.” Gü- zağartlak Boş konuşan kimse
müş 1977: 56 (Ba.) “Onun dediklerine pek kulağ
zabāca Sabaha kadar (Harunköy- asma, zağartlağın tekidir.” Şahin
İs.) “Zabāca yarım ak masura sa- 2020: 136
rar-dım.” Abaz 2004: 131 zağdırmak Zorla iterek kaydır-
zabah Sabah (İkipınar, Karkın-İs.; mak, arasını açmak (Su.)
Âşıkbükü-Os.; Su.; Sarimbey-Çr.) zağlamak (1) Aniden, birdenbire
“Yarın zabaha çokelek, çemenle bi çıkmak (Su.) “Bülbül kafesten bir

541
541
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

delik bulmuş, zağladı kaçtı.” Ko- zalanmak Şişmanlamak, yağlan-


şay-Işıtman 1932: 433 mak (Çr.)
zağlamak (1) Bilemek (Kalecik- zalatalık Salatalık (Al.)
Me.) “Cenge çıkan kılıç zağlar / zallanmak İnlemek, usanç gel-
Gargalardan kuşum olmaz” Pi- mek, bıkkınlık duymak (İs.)
roğlu 1981: 65 zamah 1. Eğlenti, şenlik (Su.)
zağlatmak Açmak, boşaltmak 2. Semah oyunu (Örencik-Çr.)
(iplik ya da benzerleri için) (Su.) “Pirin aşkına zamahı / Dönenim
zağlı Yağlı, besili, gelişmiş (İs.; safa geldiniz” Koçak 1980: 271
Çıkrık-Çr.) “Hayvan bahara zağlı 3. Oyun, şenlik meydanı (Doğla-
çıkmalı.” Tdk 1993: 4343 Me.)
zağ vermek Pohpohlamak, övüp zamak Semah (Çalyayla, Serban-
hız vermek (İs.) Çr.)
zağ zağ Çok, güçlü (Çr.) zamane çocuğu Yaşının üstünde
zahan Tabak, sahan (Âşıkbükü- söz söyleyen, bilgiç bilgiç konu-
Os.; Büyükgülücek, Ovakarapı- şan çocuk (Çr.)
nar, Türkler-Çr.) zamanıñ behrinde Bir zamanlar
zahar 1. Evet, olasılıkla (Su.; Gö- (Çalyayla-Çr.).
cenovacığı-Çr.) 2. Meğer (Al.) zamheri ¦ zemheri (Çr.) “Karakış
“Cenaze diye yanlış eve geldik biz karada, zamheri arada, şubat az-
zahar!” Özçatalbaş 2003: 9 dır, mart yazdır.” Eker 1940: 15
zahdi Zaten (İs.; Or.; Su.) zamırsak Sarımsak (Al.)
zahma (1) 1. Üzengi kayışı (İs.) 2. zamzak Aptal, deli (Çr.)
Mahmuz (Çr.) zān Tabak, sahan (İkipınar-İs.)
zahma (2) Tehlike (Göcenovacığı- “Yaprā aldım, zāna godum.” Abaz
Çr.) “Çık ulan, dedi. Zahmayı at- 2004: 123
lattın, çık… Boku yidiydin emme zangadak Birdenbire (İs.)
dua et bana.” Gümüş 1977: 78 zangadan ortaya çıkmak Umul-
zahme Mahmuz (Çr.) madık bir zamanda ortaya çık-
zahmeri 1. Kışın en soğuk günleri mak (Os.)
(İsahacı-Al.; Evci-Bo.; Elmapınar- zangıdak Birdenbire (İs.; Ovaka-
Me.; Su.; Çanakçı-Çr.) 2. Şubat ayı rapınar-Çr.)
(Çıkrık-Çr.) “Zahmerinin kışı baş- zangıdanak durmak Frene bas-
ka, feleğin işi başka.” Yoksul mış gibi aniden durmak (Çr.)
2013: 669 zangıldak Bir yere başkasının ara-
zaho Palto (Elvançelebi-Me.) "Be- cılığıyla çağrılmadan giden kişi
nim zahoyu çıkardığımı görünce (Çıkrık-Çr.) “Gendi geldiğine bişi
geldi bana bi kızdı." Balıkçı 2010: demiyom da yanındaki zangıldak-
77 lar olmasa.” Gösterir 2020: 42
zahra 1. Buğday, arpa gibi tahıllar zanıtmak Anlatmak, duyurmak
(Ba.; Su.; Çr.) 2. Hayvan yemi, za- (Su.)
hire (Âşıkbükü-Os.) “Kışa hazır- zantır (1) Bir çeşit çalgı (Çr.)
lık olarak üç ramuk zahra getürt- zantır (2) Teneke (Figani-Me.)
tüm. Yeter herhâl.” Şahin 2020: zantor Bir çeşit çalgı (Çr.)
136 zanzun Boşboğaz (Çr.)

542
542
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

zanzun etmek Boşboğazlık etmek zarpıdak Beklenmedik bir anda,


(Çr.) birdenbire (İs.; Ovakarapınar-
zāp Sahip (Çavuşoğlu-İs.) "Hiç zāp Çr.) “Zarpıdak ortaya çıkıverdi.”
çıkmadı hiç." Abaz 2004: 139 Yoksul 2013: 671
zaraman Bezginlik, sızlanma anla- zarpıdan ¦ zarpıdak (İs.) “Oluñ
tır, eleman (Çr.) başına zarpıdan bi kepce havla
zardalak Sümbül (Çr.) “Şu bizim düşdü.” Abaz 2004: 104
komşunun avlusunda ne gozel zarpıdanak ¦ zarpıdak (Ovaka-
zardalaklar varıdı.” Tuluk 1991: 2 rapınar-Çr.)
zārek Keten tohumu, zeyrek, su- zarplamak İşaretlemek (Çr.) “Gö-
sam (Ovakarapınar-Çr.) "Yedi çe- ğüs cebinden bir tebeşir çıkarıp
ten saman, 10 hak zarek geldi." kara kayanın bi yerini zarpladı.”
Demiryürek-Ozulu 2017: 274 Tahir 2007: 266
zar ekmeği Pide (Çr.) zarplı Zorlu, güçlü (İs.) “Ardını
zargılanmak 1. Nazlanmak (Çık- zarplı yere dayamadan karı sev-
rık-Çr.) 2. İstemek, direnmek meye kalkanın başına neler gelir.”
(genellikle çocuk için) (Çıkrık- Tahir 2004: 379
Çr.) zarta (1) Abartma, atma, övünme
zarı Yokluk, yoksulluk çeken (Şe- (İs.)
kerhacılı-Su.; Çalyayla, Eskiekin, zarta (2) Osuruk (Çr.) “Eşşeğe bir
Serban-Çr.) “Kurtoğlu bak dolar, cilve yap demişler, göt atıp zarta
boşalır kabın / Her sene zarısın, çekmiş.” Gürsel 1997: 255
her sene zabın” Kurtoğlu 1998: 57 zartacı Abartmalı, yalan konuşan
zarılık Düşkünlük, yoksulluk (Ye- (İs.)
şilyurt-Al.; Ba.; Çalyayla-Çr.) “Bit- zarta atmak Abartarak kendini
sin artık zarılık / Yere batsın ayrı- övmek, abartılı konuşmak (İs.;
lık” Gösterir 2011: 178 Su.)
zarıncamak ¦ zarincimek (Er- zart atmak ¦ zarta atmak (Me.)
dek-Çr.) “Beni sana vermezler / zartlak Kuru gürültücü, palavracı
Zarıncama hiç oğlan” Gösterir kimse (Çr.)
2011: 231 zarzalak 1. Leylak (Çr.) 2. Sümbül
zarı zarı Sızlayarak, inleyerek ağ- (Çr.)
lama (İsahacı-Al.; Serban-Çr.) zatti Zaten (Bademce-Ka.)
“Ağlıyası zarı zarı / Haşat etti su zat zahre Yiyecek içecek, azık
testimi” Arısoy 1970: 60 (Çr.)
zarincimek Sıkıntıdan, yokluktan zavar (1) Hayvanlara yedirilmek
acınacak duruma düşmek (Yeşil- için hazırlanan tahıl kırması (Ba.;
yurt-Al.; Su.; Çr.) “Sen orada gül Bahattin-İs; Su.; Beydili, Ovasa-
oyna / Ben burda zarinciyim” Ay- ray, Türkler-Çr.) “Zavarı bol çek-
tekin 2003: 114 ti-relim ki, kışın mal davar rahat
zari zari ¦ zarı zarı (Yazır-Bo.) etsin.” Yoksul 2013: 671
“Uyandım ki düş imiş / Ağladım zavar (2) İri bulgur (Dereyazıcı-
zari zari” Ertekin 2006: 27 Al.)
zarpadan İki nesnenin birbirine zavarak Salatalık, hıyar (Çr.)
uyumla yerleşmesinin sesi (Su.) zavgı Böreklik, baklavalık un (Çr.)

543
543
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

zavırtı Anlaşılmaz, anlamsız söz, Al) “Bazıları ise çok zay-bak olur,
ses için (Çr.) daha kerpeteni dişe tak-madan
zavrak (1) Hıyar, salatalık (Kü- kuş gibi çırpınır, barım barım ba-
lah-Al.; Ba.; Os.; Aşağıfındıklı-Su.; ğırırdı.” Özcan 2021: 6 3. Dönek,
Gökçeağaç-Uğ.; Çr.) “Pancara çü- sözünde durmayan (Çr.)
kündür, hıyara zavrak / Diyeni zayıt Yabancı, el (Dutçakallı-Çr.)
görürsen Çorumludur o” Gösterir zayluluk Muhtaçlık, düşkünlük,
2014: 80 yoksulluk (Âşıkbükü-Os.) “Senin
zavrak (2) Biraz deli dolu kimse kapına gelinmez; ama zayluluk
(Ba.) “İyidir, hoştur emme azıcık başa bela.” Arslaner 2016: 266
da zavrakdır.” Şahin 2020: 137 zaza 1. Kaba konuşan (Çr.) 2. Dil-
zavza (1) Sebze (Bademce-Ka.) siz (Çıkrık-Çr.)
zavza (2) Salatalık (Yenişıhlar- zazalak Erguvan çiçeği (Çr.)
Ba.; İs.) “Emmi, verdiğin zavzalar zebellâ ¦ zebellah (İs.; Su.)
hep çiyitli çıktı. Ayıp olmadı mı?” zebellah İriyarı, uzun, biçimsiz
Şahin 2020: 137 kimse (Çıkrık-Çr.)
zavza bozumu Sebzelerin ürün zebert ¦ zebet (Çr.)
verme döneminin sona ermesi zebet Ağır, keskin kokulu bir çeşit
(Bademce-Ka.) esans (Çr.)
zavzak Salatalık, hıyar (Al.; Evci- zebil (1) Çok fazla (Ba.; Aşağı-
Bo.; İs.; Dutçakallı-Çr.) “Niye gız, fındıklı-Su.; Dutçakallı-Çr) “Zer-
domatis yerik, zavrak yerik çitir dali bu yıl zebil gibi, toplamaynan
çitir.” Özdemir 2019: 52 bitmiyor.” Yoksul 2013: 673
zavzav Oyunda nefes almadan, zebil (2) Sulu çamur, çerçöp (Çr.)
istenilen yere ulaşmak için kural zebili Zemzem (Su.)
gereği söylenilen söz (Os.) zebze Sebze (Al.)
zavzı 1. Sebze (Or.) 2. Sebze ekilen zede İz, eziklik (Çr.)
yer (Su.) ze’e (1) Defol (İs.)
zavzu 1. Sebze (Eskiekin, Üçköy, ze’e (2) Hayır (İs.)
Sarimbey-Çr.) “Oğlak, kuzu, şişek, zefil Bakımsız, perişan, zayıf düş-
kısır / Zavzuyu ısır ha ısır” (Mırık) müş (Ba.; Kuyucak-Me.; Çr.) “Ye
Ercan 1991: 295 2. Sebzelik, seb- gız, aha sufra bak babalı boy-
ze bahçesi (Âşıkbükü-Os.; Çıkrık, nuña. Ye zefil olma.” Özdemir
Ovakarapınar-Çr.) 2019: 41
zavzuluk 1. Ekmeklik buğday zeğerden Orta boyda ayakkabı
(Ovakarapınar-Çr.) “Bu yılki zav- kalıbı (İs.)
zuluk zor yetecek.” Kerman 1997: zeğrek Susamgillerden, yağlı tane-
26 2. Sebzelik (Ahmetoğlan-Çr.) li bitki (Beydili-Çr.)
“Eşref’in tarlasının bir peykesini zeh 1. Çizgi gibi ince oyuk, yiv
zavzuluk yapardık.” Çalışgan (Çr.) 2. Köşe, keskin kıyı çizgisi
2021: 86 (İs.)
zaybak (1) Cıva (Çr.) zehel ¦ zehil (Çr.)
zaybak (2) Hoppa (Çr.) zehen Tabak (Külah, Miyanesul-
zaybak (3) 1. Sabırsız, dayanıksız tan-Al.; Aşağıfındıklı-Su.)
(özellikle hasta için) (Su.; Çalyay- zehi geçmek Bunalmak, ateş bas-
la-Çr.) 2. Canı Tatlı olan (Kıcılı- mak (Çr.)

544
544
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

zehil Güneş alan yer, sıcak bölge zemin Ot ya da bağ bıçkısı (Mak-
(Çr.) sutlu-Ka.)
zehilce ¦ zehil (Çr.) zencir Zincir (Alacahöyük-Al.;
zehin Zihin (İs.; Çiçeklikeller-Su.) Mislerovacığı-Çr.) “Akıl Mecnun
“Gurban olduğum Allah zehin gibi çöllere düştü / Zencirler kar
açıklığı versin.” Oğuz 2007a: 17 etmez divane oldu” Koygun 2002:
zehmeri Kış ayının başlangıcı, 35
aralık ayı (Gölet-Ka.) “Zehmeri zenne (1) Cura, bağlama (Çr.)
girdi, havalar soğudu.” www.go- zenne (2) En küçük yetişkin
let.tr.gg/ ayakkabısı ölçüsü (İs.)
Zeki Müren kipriği Bir çeşit tığ zennüç Sırlı yağ küpü (İs.)
oyası (Çr.) zerdeli Kayısı, zerdali (Kargı-Os.;
zekinimek Hastanın iyileşmeye Çalyayla, Dutçakallı-Çr.) “Toplu-
başlaması (Çıkrık-Çr.) ları perdeli / Çiçek açar zerdeli”
zeklemek Alay etmek, eğlenmek Gösterir 2011: 123
(Çr.) zerdelü Kayısı, zerdali (Ka.)
zeklenmek Alay etmek, dalga zere 1. Öyle, evet, zira (Ba.; İs.)
geçmek (Ba.; Harunköy-İs.; Gö- 2. Belli bir amaca dayalı davranış
let-Ka.; Âşıkbükü-Os.) “Sen bak- (Os.) “Hazırlanın efendim, sor-
ma bunların zeklenmesine.” Tahir gumuz vardır zere.” Tahir 2004:
2007: 273 103
zeksen Seksen (Aşağızeytin-Os.) zērek Keten tohumu (Bayat-İs.;
zelba ¦ zelve (Dutçakallı-Çr.) Elvançelebi-Me.)
zelber Engel, ayak bağı, sıkıntı zerince Eziyet, çile, üzüntü (Su.)
(Al.) zerringade Turuncu lale (Çr.)
zelber olmak Engel olmak (Al.) zerun Güzün ekilen kılçıksız buğ-
zellet Lezzet, tat (Ba.) “O düğünde day (Os.)
yediğim dolma gibi zelletlisine ras zerve Zil görevi yapan kapı tok-
gelmedim bu sene.” Şahin 2020: mağı (Âşıkbükü-Os.)
137 zerze 1. Demirden yapılmış kapı
zelletlü Lezzetli (Yağcılar-Ka.) sürgüsü (Dutçakallı-Çr.) 2. Demir
zelve Öküzün boyunduruktan çık- kapı kilidi (Külah-Al.; Büyükdi-
maması için, boyunduruğa geçi- van-Çr.) 3. Eski kilitlerdeki man-
rilmiş eğri değnek (Alacahöyük- dal (Al.) 4. Kapılarda kilidin ta-
Al.; Yazır-Bo.; İs.; Gökçam-Su.; kıldığı dövme halka (İs.; Os.) “Ev
Beydili, Büğet-Çr.) “Dovvah var kapısının zerzesini de kancaladı
öküze zelve kırdırır / Dovvah var dışından.” Gümüş 1977: 155
verepte kağnı durdurur” (Türk- zerzele Deprem, zelzele (Dutça-
menoğlu) Özgür 2002: 99 kallı-Çr.)
zelve vurma Büyükbaş hayvanları zerzemük Yazın erken olgunla-
halsiz bırakan bir hastalık (Su.) şan, orta irilikte tatlı bir armut
zelze ¦ zerze (Çr.) "Cümle gapı- cinsi (İs.)
sının zelzesiynen birlikte sallan- zevk etmek Alay etmek (Çr.)
dığını eşitmiş." Çorumevi 2001: zevklenmek Alay etmek, eğlen-
16 mek (Evci-Bo.; Çitli, Çıkrık-Çr.)
“Öbür avcılar da yetişip can çeki-

545
545
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

şen heliğin başında zevklenirler.” mak (Ba.; İs.; Çitli-Me.) 3. Kız-


Sarıyüce 2006: 75 mak, çıkışmak (Çitli-Me.)
zevle Saban, kağnı arabası gibi 4. Oyunda mızıkçılık etmek (Yer-
araçlara koşulucak hayvan için liköy-İs.; Kavşut-Su.) “Bu niye zı-
meşe ağacından yapılmış boyun- ğarıyo, yoosa dayak mı istiyo?”
duruk (Gölet-Ka.) Şahin 2020: 137
zevrak ¦ zavrak (Çitli-Me.) zığın Geyik, alageyik (Çr.) “Kızı
zeyin Akıl (İs.; Su.; Sarimbey-Çr.) vermeyince nasıl güdülecek zığın
“Meseleyi insanın zeynine çivi gibi gibi herif geceleri?” Tahir 2004:
yerleştiriyor.” Gümüş 1977: 1 156
zeykir Çok ince (Çr.) zıha Dolma tüfek ya da tabanca
zeyneppirik Doğadan mantar gibi doldurulurken barutu bastır-
toplanan küçük, ince bitki (Çr.) makta kullanılan bez (Çr.)
zeyrek 1. Keten tohumu (İs.) 2. Bir zıhı Güçlü, sıkı, iyi (Çr.)
çeşit susam (Çr.) “Zeyreğin diz zıhılamak Zorlamak (Çr.)
boyu kabaranını eker, yetiştirir- zıhım Zıkkım (Su.; Çr.) “Babanın
di.” Gümüş 1977: 43 bekini, zıhımın kokünü yiyesice.”
zıba İri yarı, uzun boylu, şişman Uçakcı 2006: 222
kimse (İs.; Çıkrık-Çr.) zıkkım 1. Ağı (Me.) 2. Acı (Eski-
zıbarmah ¦ zıbarmak (Me.; Çr.) yapar-Al.; Me.; Dutçakallı-Çr.)
zıbarmak 1. Ölmek (Me.; Su.) 3. Ezilmiş kırmızı domatese tuz
“Zıbarmıyasıca, nerelerdaaldın?” konup, maydanoz, sarımsak, cin
Kerman 1997: 26 2. Uyumak biberi doğranarak sirkeyle yapı-
(Kargı-Os.; Su.; Çr.) “Daha zıbar- lan turşu türü bir yiyecek (Gü-
madın mı?” Yoksul 2013: 223 venli-Çr.) “Taşın kökünü, zıkkı-
zıbık Erkek üreme organına ben- mın, bekini ye.” Yoksul 2013: 599
zetilen nesne (Çr.) zıldır Çıplak, aç, yoksul (İs.)
zıbıldak 1. Parasız pulsuz, aç sefil, zıldır zıldır (1) Çırılçıplak (İs.)
avare gezen (İs.) 2. Kişiliksiz in- zıldır zıldır (2) Oynaklık (Su.) “Bu
san; serseri (Yenişıhlar-Ba.) “Bi- köprü zıldır zıldır oynuyor.”
zim mahallede bi zıbıldak vardı bi Uçakcı 2006: 376
zamanlar.” Şahin 2020: 137 zıldır zımba Bir seyirlik köy oyu-
zıbın 1. Kadın giysisi, üç etek (Ala- nu (Çr.)
cahöyük-Al.; Yerliköy-İs.¸ Su.; zılgar Uzun, iriyarı, gürbüz (Çık-
Dutçakallı, Gökköy-Çr.) 2. Önü rık-Çr.)
açık çocuk giysisi (Os.; Eskiekin- zılgar gibi Uzun, iriyarı, gürbüz
Çr.) “Zıbın giydim çızılı / Yüre- (Çıkrık-Çr.) “Zılgar gibi, adamdan
ciğim sızılı” Gösterir 2011: 125 3. ayrıksı bi adam.” Çorumevi 2000:
Kuşak (Çr.) 18
zıbka ¦ zıpka (İs.) zılgıdlı Güçlü, baskı yapan (Çıkrık-
zıbuklu 1. Deli (Ba.) 2. Kişiliksiz Çr.)
insan; serseri (Yenişıhlar-Ba.) zılgıt (1) Azar, aşağılama (İs.; Os.)
“Bacım sen ona bakma, zıbuk- “Zılgıt yiyince forsu fosudak in-
lunun teki o.” Şahin 2020: 137 di.” Yoksul 2013: 673
zığarmak 1. Haksızlık etmek (İs.) zılgıt (2) Güç, baskı (Çr.) “Çocuk,
2. Karşı gelmek, buyruğa uyma- baba zılgıtlarından sığınıp kaça-

546
546
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

cak bir delik bulamayınca gitti ki- dalık gibi, göz gözü görmüyor.”
taplara, romanlara sığındı.” Sey- Arslaner 2016: 266
da 2006: 85 zıngadan vurmak Elini ayarla-
zılgıt (3) Hız (Çr.) madan acımasızca vurmak (Os.)
zılgıt çekmek Azarlamak, gözdağı zıngazık Ağzına dek dolu (Çr.)
vermek (Çr.) “Beni buraya zılgıt zıngıdak Birdenbire, ansızın (Kar-
çekmek için çağırdığını sanıyor- gı-Os.; Çr.) “Karşısında koca göv-
dum.” Sarıyüce 2004: 52 deyi görünce zıngıdak yerine otu-
zılgıtı yemek Azarlanmak (Çr.) ruverdi.” Yoksul 2013: 430
“Komser Gani efendimizin hem zıngıdanak Birdinbire sert bir
zılgıtını hemi de şamarını öyle bi biçimde (Çr.) “Ökkeş’in ayaa bi
yedik ki… Lâçin 2007/63: 6 gaydıydı, zıngıdanak düşdü.” Tu-
zılgıtlamak Bir işi durmadan söy- luk 1991: 2
leyerek ya da bağıra çağıra gü- zıngıldak Oynak (Su.)
rültüyle birlikte çabucak yaptır- zıngıldamak Sarsılmak, titremek,
mak (Dutçakallı-Çr.) yerinden oynamak (Kavşut-Su.)
zılgıtlı Çetin, zor (Ovakarapınar- zıngırdamak Ses çıkarmak (İs.)
Çr.) “İnsanın bağırmaları camları zın-
zılkar Uzun, iriyarı erkek (Çr.) gırdatıyordu.” Tahir 2008: 146
zılkıt Güç, baskı (Çr.) zınkazık Ağzına dek dolu (Çr.)
zılkıtlı Hızlı (Çr.) zınnık Tabakların derinin tüyünü
zıllamak Bağıra bağıra ağlamak, dökmede kullandıkları bir ilaç
zırlamak (İs.) “Niye zıllıyo bu?” (İs.)
Özdemir 2019: 48 zıpa Sıpa (Âşıkbükü-Os.)
zımazık Ağzına dek dolu (Çıkrık- zıpçık (1) Dar giysi (Çalyayla-Çr.)
Çr.) “Kamyonlar zımazık dolu.” “Giysiyi dar kesim giyene zıpçık /
Serin 1995: 168 Diyeni görürsen Çorumludur o”
zımba Fazladan olan yük, zahmet, Gösterir 2014: 80
iş (İs.) zıpçık (2) Erkek üreme organına
zımırzak Küçük dolu (Çr.) benzetilen nesne (Çr.) “Şu zıpçık
zımzık (1) Sımsıkı, çok sıkışık, tı- neymiş, bir de ben görüyüm kız.”
ka basa (Çr.) Kantemir 2015: 84
zımzık (2) Yumruk (Gölet-Ka.; zıpçıktı Türedi, kendini bilmez
Çitli-Me.; Âşıkbükü-Os.; Eskie- (İs.; Çr.)
kin-Çr.) “Zımzığını tepsiye vurun- zıpır Güçlü, iriyarı (İs.; Dutçakallı-
ca, sofra devrildi.” www.golet.tr.- Çr.) “Bakalım, elin zıpırı soluk ve-
gg/ rir mi?” Tahir 2004: 274
zımzıkı Çok koyu, katı (Çalyayla- zıpır zıpır Güçlü (Çr.)
Çr.) zıpka Ağı geniş, paçaları dar bir
zımzırık Küçük dolu (Çitli-Me.) çeşit şalvar (Alacahöyük-Al.; Çr.)
zımzırtlak Eli boş, armağansız “Laz zıpkası, sırmalı cepkenle ka-
(İs.) “Altı aydır İstanbul'da; zım- ra başlık herife doğrusu yaramış-
zırtlak çıkageldi.” Tdk 1993: 4371 tı.” Tahir 2006: 28
zınarmak Mızıklanmak (Su.) zıplamak Sıçramak, atlamak (Çık-
zındalık Çok karanlık yer (Âşık- rık-Çr.)
bükü-Os.) “Bu gece sokaklar zın- zıranı Horan (Çr.)

547
547
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

zırannamak Horan oynamak (Çr.) zırza Kapı zinciri, kapı sürgüsü


zıranta Uzun, iriyarı, gürbüz (Ova- (Bo.; Ka.; Me.)
karapınar-Çr.) “Önce zıranta kö- zırzamık Dolu (Çr.)
pek davrandı, sonra emmisi.” Gü- zırzıbık Sıradan insan (Su.) “Çeş-
müş 1977: 11 menin önüne zırzıbık doluşmuş.”
zıravuş Korkusuz yiğit (Su.) Uçakcı 2006: 376
zırba Sürü, küme (hayvan için) zırzımbık Dolu (Çr.)
(Toyhane-Ba.; Su.) zırzımık 1. Küçük taneli dolu (Bo.;
zırıltı (1) İri, kaba, uzun, ağır (İs.) Su.; Eskiköy, Gökköy-Çr.) 2. Bü-
zırıltı (2) 1. Kaba, gürültülü ses yük taneli dolu (Ba.)
(Çr.) “İnsan sesine benzemeyen zırzımuk Ufak dolu (Ba.; İs.) “Dün
çatlamış söğüt düdüğü zırıltısıyla akşam yağan zırzımuk ağaçların
ürpertici bir nara koyuverdi.” Ta- dallarını gırmış.” Şahin 2020: 137
hir 2006: 34 2. Eşek anırması zırzop (1) Düğünde güvey evinden
(Çr.) gelin yanlısı delikanlılara gelen pa-
zırıncamak Yılışmak, sırnaşmak, ra, yiyecek, içecek (Kızılhamza-Or.;
üstelemek (İs.) Dutçakallı-Çr.) “Böylece Seydi Kâh-
zırıncımak Direnmek, inat etmek ya’yı zırzop vermekten kurtardı.”
(Âşıkbükü-Os.) Güven 2013: 157
zırlamak 1. Çok söylemek, söy- zırzop (2) Elde avuçta durmayan
lenmek (İs.) 2. Ağlamak (Kargı- kimse (Yerliköy-İs.)
Os.; Çr.) “Zırlıyo inmem diye.” Öz- zırzop yolu Delikanlıların düğün-
çatalbaş 2003: 57 3. Eşek ya da de oğlan evinden aldığı bahşiş
köpek gibi bağırmak (Çayhatap- (Eskiekin-Çr.) “Kız çıkacak köyün
Çr.) “Eşşek olsun da zırlasın / Gu- gönlü görülür / Kaynatadan zır-
vaya daş atıp ürenner” Caferoğlu zop yolu alınır” Kurtoğlu 1994:
1994: 141 174
zırnık Tutam, elçim, en ufak parça zıva Ayakçak takmadan biçilen
(İs.) ekin (Eskiekin-Çr.)
zırnık göstermemek Elde var zıvala Yufka ekmek açılırken kesi-
olandan hiçbir şey vermemek len bir ekmeklik hamur, pezi
(Çr.) (Gölet-Ka.)
zırpadak Birdenbire (Çr.) “Ada- zıvga Dar paçalı şalvar (Alacahö-
mın önüne zırpadak çıkarsın da yük-Al.; Ka.; Su.; Küçükpalabıyık-
yüreğini oynatırsın.” Tahir 2006: Çr.) “Çevreler çepkenler zıvgalar
300 renk renk / Bu yiğit bu güzel bu
zırtaboz Patavatsız, saygısız, utan- soylu ahenk” Ercan 1997: 61
maz, tembel (Os.; Su.) “Zırtaboz- zıvka ¦ zıpka (Me.)
luk yapma” Yoksul 2013: 673 zıvralamak Saçmalamak (Çıkrık-
zırta gelmek ¦ zırt getmek (Çr.) Çr.)
zırt getmek Ters davranmak, zıt zıvrık Süprüntü, pislik çamuru
gitmek (Çr.) (Çr.)
zırtlak Uygunsuz (Çr.) zibidi 1. Giyimine özen gösterme-
zırto (1) İnceliksiz, iyi eğitim gör- yen, kendini bırakmış kişi (İs.)
memiş, kaba kimse (Çr.) “Zibidilik yapma da adam gibi
zırto (2) Kayısı kurusu (Çitli-Me.) yanaş.” Kerman 1997: 26 2. İşsiz

548
548
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

güçsüz, başıboş, aylak, parasız, zivzillenmek Ağırkanlı davran-


yoksul kimse, serseri (Çıkrık-Çr.) mak (Çr.)
“El âlem zibidisi gibi ortalarda ziyzillenmek ¦ zivzillenmek (Çr.)
dolaşma.” Yoksul 2013: 270 zoba Soba (Yenişıhlar-Ba.; Karkın-
zibil Yerden süpürülerek toplanan İs.; Ka.; Âşıkbükü-Os.; Gökköy-
tahıl (Su.) Çr.) “Sobaya zoba, babaya buba …
zibillemek Yerlerin sulu çamur derler Kargı’da.” Dbk 2003: 134
olması (Bo.) zobbidi Özel bir yere habersizce
zibka ¦ zıpka (Çr.) girerek saygısızlık yapan kişi
zifir Kokulu kir, is, yağ lekesi (Su.) (İs.)
zigge ¦ zikke 4 (Ovakarapınar- zobu İri yarı, kaba, kırıcı kimse
Çr.) (Ba.; Kargı-Os.; Su.; Çıkrık-Çr.)
ziğzillenmek ¦ zivzillenmek (Çr.) “Zobu kelimesinin anlamını sen
zikke (1) Madeni para, sikke (Çr.) bizim Zobu Abi’ye sor en iyisi.”
zikke (2) Tomruklaları iple çeke- Şahin 2020: 138
bilmek için kütüğe çakılan ucu zobut İri yarı, kalın, kaba (İs.)
halkalı demir kazık (Âşıkbükü- zobut gibi Biçimsiz, kaba (Ovaka-
Os.) rapınar-Çr.)
zikke (3) Ağır, çok ağır (Âşıkbü- zoğal Kızılcık, zuval (Çr.)
kü-Os.) “Bu çuvallara ne koydu- zoku Taş dibekte bulgur dövmek
nuz? Zikke gibi, yerinden kalkmı- için kullanılan ağaçtan yapılmış
yor.” Arslaner 2016: 267 tokmak (Ka.)
zikke (4) Hayvanları bir yere bağ- zollatmak Bir yana yürümeye, bir
lamak için kullanılan zincirin yere girmeye çabalamak, aşırı
ucundaki demir (Yerliköy-İs.) yüklenmek (İs.) “Zollatma heç,
zilfe Dokuma aygıtında gerilmiş atlamam bu arabalarıñ önüne.”
iplerden kırılan, sallanan uçlar Özdemir 2019: 113
(Çr.) zollu İyi, güzel, beğenilen (Ba.;
zili Kilim, renkli uzun yolluk (Çr.) Harunköy-İs.; İbek-Me., Eskiekin-
“Altı halı, üstü zili; kesilir mi elin Çr.) “Bizim bayramımız da bek
dili?” Yoksul 2013: 53 zollu oludu.” Abaz 2004: 128
zimin Çok ağır (İs.; Su.) zombuldamak İvmek (Su.)
zingildemek Oynamak, sarsılmak zomburdamak Çok titremek (İs.)
(Ba.) “N’oluyo la? Deprem mi ol- zomzom Kaba saba adam (Çr.)
du? Herşey zingildedi de birden.” zom zom kavaklı Uzun boylu
Şahin 2020: 138 (Çr.)
zingirdekli Çalıp eğlenmeyi seven zonguldamak Atın ya da eşeğin
kadın (Os.; Palabıyık-Çr.) “Sen o üstündekini sarsarak hızlı yürü-
zingirdekliyi oyuna doyar belle- mesi (Çr.) “Abdalın eşeği zongul-
me.” Gösterir 2020: 42 damış da , inşallah koşacak de-
zingirdemek Titreşim yaparak miş.” Yoksul 2013: 2
ses çıkarmak (Os.) zongur Kocamış köpek (Çr.) “Kapu
zirt Zift (Su.) “Zirt kesildin kopoğlu önünde havlamazsın / Ancak ye-
kopek zirt.” Uçakcı 2006b: 209 lip yatan zongur” Ertekin 1944:
zivga ¦ zıpka (Oğlaközü-Su.) 26

549
549
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

zonguyruk Nerede ne söyleyece- Pek zorlu delikanlı…” Benice


ğini bilmeyen, patavatsız (İs.) 2002: 126
zonğurdamak Titremek, dişleri zorlu (2) Güçlü, dayanıklı (Su.) 2.
birbirine çarpmak (Çr.) Katı, sert (Çr.) “Kapıya dayanmış
zontilli Çok iyi, güzel (Çr.) “Babam zorlu düşmanın kaleden içeri at-
zontilli bi velesbit alacak bana.” tığı yağlı, tutuşkan bir çaputtur.”
Özçatalbaş 2002: 30 Seyda 2006: 197
zontor (1) Abartı, pohpoh (Çr.) zorsunmak Güç gelmek, bir işi
zontor (2) Bir çeşit çalgı (Çr.) isteksiz yapmak (Göcenovacı-
zonturlu ¦ zontilli (Sarimbey- ğıÇr.) “Madem yüksünüyor karda-
Çr.) şım, zorsunuyor bize bakmayı;
zonzon Hayvanların hızlı olmayan haber gönderiyor, cüvap istiyor
koşması (Su) benden.” Gümüş 1977: 104
zoo Biçilen buğdayın ya da arpa- zort (1) Bebek salyası (Çr.)
nın deste durumuna getirilmişi zort (2) Sıkıntı, dert, hastalık (Or.;
(Kozören-Me.; Sevindikalan-Çr.) Me.) “Bugün zortum yok.” Tdk
“Hıdoon düşürdüğü zoo kömüş 1993: 4397
godesi gibi yatardı.” Özcan 2021: zort atmak Bebeğin salya akıtma-
6 sı (Çr.)
zopa Kalın değnek, sopa (Harun- zortlak Yapamadığı işleri yapmış
köy-İs.; Kuyucak-Me.; Âşıkbükü- gibi abartan kimse (Çr.)
Os.; Eskiekin-Çr.) “Gocadım artık zortlamak 1. Yapamadığı işleri
ben, zopaya dayanamam.” Sara- yaparmış gibi övünmek, abart-
çer 2000: 330 mak (Çr.) 2. Her söze, her işe ka-
zopa çekmek Dövmek (Çalyayla- rışmak (Yenişıhlar-Ba.)
Çr.) zort zort yürümek Çalım satarak
zopalık Dayak yemeyi hak eden yürümek (Çr.) “Yalova kayma-
kimse (Çalyayla-Çr.) kamı mısın, öyle zort zort yürü-
zoppur zoppur Yaşıtlarına göre yorsun?” Yoksul, 2013: 636
daha iri, daha güçlü genç kız zoru zoruna Binbir güçlükle (Çr.)
(Ba.) “Ben daha onun gibi zoppur zor zoruna Binbir güçlükle (İs.)
zoppurunu görmedim, patoza er- zot İnatçı, kaba, hoyrat (Çr.) “Sen
kek gibi saatlerce sap atıyordu.” zot, ben zot; kim atacak bu beygi-
Şahin 2020: 138 re ot?” Yoksul 2013: 562
zor Sıkıntı, üzüntü (Çr.) zov Başakla sapın tırpanla aynı
zor alâmet Zorla, güçlükle (Ova- çizgide biçilmesi (Kıcılı-Al.)
karapınar-Çr.) zoval Kızılcık, zuval (Çr.)
zor etmek Israrcı olmak (Çr.) zovallı Zavallı (Çr.)
zorlatmak Çabalamak, uğraşmak zoybutmak Kaçmak (İs.)
(Çr.) “Yılan gibi kıvranıyor, zor- zoypuru Düz, doğru (Alembeyli-
lattıkça üç kişiyi ince dut dalı gibi Su.)
silkeliyordu.” Tahir 2006: 36 zoyputmak (1) Kaçmak (Büyük-
zorlu (1) Güzel, çok güzel, iyi (Kı- bolatlı-Su.)
lavuz-Al.; İs.; Ka.; Kargı-Os.; Sa- zoyputmak (2) Aradan ileri çıkıp
rimbey-Çr.) “Göbel de fena mı… kendini göstermek (İs.)

550
550
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

zöbbü Ağaç dallarından yapılan zuval Kızılcık ağacı, kızılcık ağacı-


bir çeşit çağlı (Ba.) “Çabuk gaçın, nın yemişi (Ba.; Su.; Büyükgülü-
baaçanın zaabı geliyo, zöbbülük cek, Eskiekin, Gökköy, Karadona-
dal kestiğimizi görürse hapı yuta- Çr.) “Bastonu zuvaldan, o ne an-
rız.” Şahin 2020: 139 lar kavaldan?” Yoksul 2013: 111
Zöhreyıldızı Sabahyıldızı (Yeşil- zuvala Yufka açmak için hazırla-
yurt-Al.) “Kırk yılda doğar bir nan yumurta büyüklüğünde ha-
Zöhreyıldızı.” Yöndem 1983: 12 mur (Ka.)
zöhür Sahur (Al.) züggem ¦ zükgem (İs.)
zön zön gezmek İşsiz, başıboş zükgem Soğuk algınlığı, nezle
gezmek (İs.) (Âşıkbükü-Os.)
zövele Yufka olacak hamurun kü- zümzüm etmek Rezil etmek, aşa-
çük yuvarlaklar biçiminde ke- ğı düşürmek (Çr.) “Seni zümzüm
silmiş durumu (Âşıkbükü-Os.) ederim / Sülalene soyuna” Göste-
zövle ¦ zelve (Âşıkbükü-Os.) rir 2011: 86
zövüldemek Belli etmeden ses-
sizce kaçmak (Çr.)
zöv zöv Sinsi, tez yürümek için
(Çr.)
zubun 1. Kadınların giydiği üçetek
giysi (Su.) 2. Gömlek, zıbın (Al.)
zumzuk Yumruk (Ba.; Küçükpa-
labıyık-Çr.) “Elin zumzuğunu ye-
miyen kendininkini balyoz sanır-
mış.” Şahin 2020: 139
zunnacı Zurnacı (İs.) “Onlar da
davulculara zunnacılara yidü-
rüy.” Abaz 2004: 97
zunnuk Duvar altına açılan kirli
su deliği (İs.; Me.)
zunnuk zağarı Eşik altındaki de-
likten girip çıkan küçük köpek
(İs.)
zunnuk zārı ¦ zunnuk zağarı (İs.)
zurnanın zırt dediği yer İşin en
yoğun olduğu zaman (Çr.)

551
551
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

KAYNAKÇA

2000’li Yıllarda Bütün Yönleriyle Sungurlu (2000), Komisyon, Sungurlu Kayma-


kamlığı Yayını, Çorum, 192 s.
ABAZ, Ayşe (2004), Çorum-İskilip ve Yöresi Ağızları, Erciyes Üni., Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Kayseri, 199 s.
AKALAN, A. Recai (1996), Tarihten Günümüze İskilip, İskilip Kamu Kurumları
Hizmetlerine Yardım ve Yaşatma Derneği Yayını, 116 s.
AKATA, Selçuk (1973), Çorum Yöresi Köylerinde Dil Çalışmaları, Ankara Üni.
DTCF Türk Dili Mezuniyet Tezi, Ankara, 153 s.
AKBAŞ, Mehmet (1983), Bayat Halk Edebiyatından Örnekler, Atatürk Üniversite-
si, Fen Edebiyat Fakültesi Bitirme Tezi, Erzurum, 80 s.
AKKAYA, Ali (2011), Köylerimiz, Geçmişten Günümüze Köy ve Soy Hikâyeleri, 1.
Baskı, Kendi Yayını, 2 Cilt, Ankara, 550+542 s.
AKSU, Bekir (2013), Yavan Ekmek (Siyah Beyaz Bir Yaşam), Kültür Ajans Yayın-
ları, Ankara, 158 s.
ARISOY, Ali Nemci (1970), Yalan Dünya Ne Darımış, Aşık Haydar Hayatı-Şiirleri,
107 s.
ARIZ, Selman (2005a), Erenlerin Yolu Böyle, Kendi Yayını, Basım yeri yok, 401 s.
ARIZ, Selman (2005b), Sevgi Bizim Özümüzdür, Kendi Yayını, 3. Baskı, Tosun
Kaşe Mat., Antalya, 308 s.
ARSLAN, Şerif, 1955 Osmancık Âşıkbükü köyü doğumlu, eğitimci.
ARSLANER, Fethi (2016), Orda Bir Köy Vardı Âşıkbükü, Bilnet Matbaacılık, İstan-
bul, 344 s.
ARSLANER, Fethi (2018), Küyük (Roman), Erguvan Yayınevi, İstanbul, 320 s.
ARSLANER, Fethi (2021), Urusali (Roman), Pik Yayınları, Bursa, 342 s.
ASLIHAK, Tülay (2005), “Çorum Merkezde Derlenen Mezar Taşları Yazıları”,
Çorum Kültür Sanat, Çorum, Sayı: 4, s. 30-33.
ÂŞIK, Muammer vd. (2003), Dünden Bugüne Kargı, Kargı Kaymakamlığı Yayını,
Basım yeri yok, 285 s.
Âşık Sürmelican (2013), Âşık Sürmelican Şiirleri, Çorum Türkiye Dil ve Edebiyat
Derneği Kültür Yayınları, Çorum, 103 s.
AVUNCA, Ali, 1961 doğumlu, Çorum Kayı köyü, lise çıkışlı.
AYDEMİR, Nuriye, 1949 Çorum doğumlu, ev kadını.
AYDEMİR, Selahattin, 1949 doğumlu, emekli.
AYDINLI, Mustafa, 1956 Çorum Kertme köyü doğumlu, eğitimci.
AYDOĞDU, Yusuf, 1964 Çorum Evcikuzkışla köyü doğumlu, eğitimci.
AYGÖR, Hasan, 1942 doğumlu, Dodurga Obruk köyü.
AYHAN, Mustafa (2002), Geçmişten Geleceğe Alaca, 1. Basım, Yozgat, 386 s.
AYTEKİN, Feride (2001), Güneşi Avucuma Koy, Baran Ofset, Ankara, 294 s.
AYTEKİN, Feride (2003), Yâr Diye Diye… Çorumlu Maniler, Kültür Ajans Yayınla-
rı: 5, Ankara, 224 s.
BADELİ, Nahsen (2000), Osmancık Guide, R. K. Stüdyo Ajans, 80 s.
BAKAR, İsmail, 1949 Çorum Sarimbey köyü doğumlu.
BALIKÇI, Gülsen (2010), "Çorum'un Bazı Yörelerinde Doğum ve Çocukluk Çağıyla
İlgili Adet ve İnanmalar", Çorum Halk Kültürü, İl Kültür ve Turizm Müdür-
lüğü Yayını, Ankara, s. 73-114.
BARIŞCAN, Gazi (2001), Baba Oğul Dergâha Varış, Ankara, 217 s.
BAŞARAN, Özdemir (1974), Tarihi ile Osmancık, Yargıçoğlu Matbaası, Ankara,
104 s.

552
552
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

BAYRAM, Doç. Dr. Yavuz, Editör (2008), Coğrafyası, Tarihi, Kültürü ve Edebiya-
tıyla Çorum, Çorum Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayını: 2, Çorum,
421 s.
BAYTOP, Turhan (1997), Türkçe Bitki Adları Sözlüğü, TDK Yayını: 578, 2. Basım,
Ankara, 512 s.
[BEKTAŞ], Âşık Haydar, “Destan”, Çorumlu, Yıl: 2, Sayı: 15 (15 Haziran 1939), s.
19.
BEKTAŞ, Servet, 1968 Çorum Güvenli köyü doğumlu, eğitimci.
“Beldemizin Şiveleri” http://coprasik.tr.gg/
BENİCE, Etem İzzet (2002), Yakılacak Kitap, Doğan Kitapçılık, 1. Basım, İstanbul,
285 s.
BİLEN, Yasin (2006), “Çorum Yerel Ağız Sözlüğü”, Badal, ÇESİAD Yayını, Yıl: 1,
Sayı: 1 (Temmuz-Eylül 2006), s. 40-42.
BİNYAZAR, Adnan (2005), Öümün Gölgesi Yok, Can Yayınları, 3. Baskı, İstanbul,
326 s.
BÜKE, Fatma (2013), Fadime, Dahi Yayıncılık, Dahi Yayıncılık, İstanbul, 92 s.
CAFEROĞLU, Ahmet (1994), Anadolu Ağızlarından Toplamalar, TDK Yayını: 82, 1.
Basım, Ankara, 269 s.
CAFEROĞLU, Ahmet (1994b), Anadolu Dialektolojisi Üzerine Malzeme II, 2.
Basım, TDK Yayınları: 587, Ankara, 176 s.
CEYHAN, İsmail (1944), “Kavacık Köyü”, Çorumlu, Sayı: 51 (1 Ağustos 1944), s. 2-
7.
CİNGÖZ SANTUR, Meltem (2010), "Çorum'da Evlenme Gelenekleri", Çorum Halk
Kültürü, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayını, Ankara, s. 313-349.
COŞKUN, Galip (2011), “Külahca’ya İlave”, www.kulahkoyu.com (24 Haziran
2011)
ÇAĞIL, Veysel (2013), Manilerle Bir Ömür, Kendi Yayını, Çorum, 69 s.
ÇAĞLAR, Sırrı (1952), Tutuşan Kalp, Yeni Cezaevi Matbaası, 40 s.
ÇAĞLAR, Sırrı (1954), Kır Çiçekleri, Marmara Matbaası, Ankara, 80 s.
ÇAĞLAR, Sırrı (1956), Gurbetten Mısralar, Marmara Matbaası, Ankara, 40 s.
ÇALIŞGAN, İbrahim (2021), Çobanın Çocukluğu, Sidas Medya, İzmir, 286 s.
ÇALMUK, Fehmi (2019), Göbeller, Hoton Yayınları, Ankara, 216 s.
ÇEKVA (1996-2004), Çorumevi (Çorum Eğitim ve Kültür Vakfı Yayın Organı),
İstanbul.
ÇELİKCAN, Orhan, 1963 Çorum Kuşsaray köyü doğumlu, çiftçi.
ÇEVİK, Ahmet, 1939 Çorum Çalyayla köyü doğumlu, ilkokul mezunu, emekli.
ÇEVİK, Doğanay (2010), “Çorum Halk İnançları”, Çorum Halk Kültürü, İl Kültür ve
Turizm Müdürlüğü Yayını, Ankara, s. 115-124.
ÇEVİK, Mehmet (2007), Aşık Sefil Ali, Hayatı-Deyişleri, 1. Basım, Kendi Yayını,
Çorum, 242 s.
ÇEVİK, Mehmet (2008), Çorumlu Hak Aşıkları Derviş Edna ve Fedai, 1. Basım,
Çorum, 225 s.
ÇEVİK, Mustafa, 1932 Çorum doğumlu, lise mezunu.
ÇIPLAK, Hasan (1986), Osmancık Avlağı Yöresi (Çorum) Ağzı, Fırat Üniversitesi,
Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Bitirme Tezi, Elazığ
1986, 53 s.
ÇIRAKMAN, Hüseyin (1992), Çorumlu Halk Ozanları, Alev Yay., 1. Basım, İstanbul,
266 s.
ÇIRAKMAN, Hüseyin (2002), Sevgiyi Aradım, Aşkı Aradım, Hazırlayan: Sönmez
Çırakman, Ankara, 206 s.

553
553
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ÇİMEN, Halil (2000), Elinde Gül Olsun Dilinde Türkü, 1. Basım, Mart Matbaası,
İstanbul, 148 s.
ÇİMEN, Halil (2004), İnsana Yolculuk, Yort Savul Yayınları, 1. Basım, Edirne, 80 s.
ÇİMEN, Halil (2005a), Çorumlu Efsane Ozan Deli Boran, Lider Matbaacılık, Ço-
rum, 91 s.
ÇİMEN, Halil (2005b), Fadime’ye Mektuplar, Lider Matbaacılık, Çorum, 119 s.
ÇİMEN, Halil (2006), Adem’in Aynası, 1. Basım, Lider Matbaacılık, Çorum, 191 s.
“Çorum Ağzı” http://www.uludagsozluk.com [14 Haziran 2010]
“Çorumca” http://www.itusozluk.com/ [14 Haziran 2010]
“Çorumca Sözlük” http://coprasik.tr.gg/ [28 Kasım 2013]
“Çorum’da Kullanılan Özgün Dil; Çorumca”, Genç Hitit, Çorum Eğitim ve Kültür
Vakfı İzmir Kolu Yayın Organı, Sayı: 2, Nisan 2006, s. 8
Çorum Halkevi (2009), Çorumlu Dergisi (Çorum Halkevi Yayın Organı), 3 Cilt,
Çorum, 1816 s.
“Çorum İlimizi Tanıyalım” http://forum.memurlar.net/ [17 Haziran 2010]
“Çorum İlinde Şive ve Ağız Farklılıkları”http://corum.com.tr [11 Nisan 2010]
Çorum İl Yıllığı 1967, Bilgi Basımevi, Ankara 1968, 344 s.
ÇORUMLU, Ömer (1930), “Çorum’da Derlenmiş Kelimeler”, Halk Bilgisi Haberleri,
Yıl: 1, Sayı: 7 (1 Mayıs 1930), İstanbul, s. 118-120.
“Çorum Şivesi” http://ninemingunlugu.blogspot.com [21 Mayıs 2010]
ÇÖRDÜK, Erdem (2011), “İskilipçe Sözlük”, http://www.iskilip-liyiz.com/ yazi-
lar-goster-1117- [13 Eylül 2011]
DALKILIÇ, Bekir (2008) “Sözlük”, www.yarimsogutkoyu.com [06 Şubat 2008]
DAVULCU, Mahmut (2010), “Çorum Yöresi Geleneksel Kırsal Yerleşmelerinde
Halk Mimarisi Üzerine Bazı Notlar”, Çorum Halk Kültürü, İl Kültür ve Tu-
rizm Müdürlüğü Yayını, Ankara, s. 145-186.
DEDEBAŞ, Ferit (1941), “Çorum’un Köy Düğünü”, Çorumlu, Yıl: 4, Sayı: 28 (1
Ağustos 1941), s. 8-13.
DEMİR, Prof. Dr. Necati, Çorum Masalları, Çorum Belediyesi Kültür Yayınları,
Çorum 2021, 257 s.
DEMİRYÜREK, Meral - OZULU, Abdulkadir (2017), Eşref Ertekin’in Günlüklerin-
den Bir Zamanlar Çorum, Çorum Belediyesi Kültür Yayınları, Çorum, 320 s.
DESTANOĞLU, İbrahim (2006), Ağır Ceza, Damar Yayınları, 1. Basım, Ankara, 103
s.
DİLMEN (1943), “Görüşler”, Çorumlu Dergisi, 3. Cilt, s. 1299-1300.
DOĞAN, Gürani (2004), Köylerden Bir Köy Kamışlı Sungurlu, AKKKD Yayını, 1.
Basım, Ankara, 240 s.
DÖKMEN, Sabahat (1941), “Çorum Ağzı Fonetik Hususiyetleri Üzerine Bir Kalem
Tecrübesi”, Çorumlu, Yıl: 4, Sayı: 31(1 Kasım 1941), s. 9-10.
EKER, Hamit (1940), “Ziraat Esaslarına Ait Türk Ata Sözleri”, Çorumlu, Yıl: 2,
Sayı: 24 (1 Temmuz 1940), s. 14-17.
ERCAN, Abdullah (1991), 14. Yüzyıldan Günümüze Çorumlu Şairler, Hitit Festiva-
li Komitesi Yayını, İstanbul, 526 s.
ERCAN, Abdullah (1997), Şiirler, Kendi Yayını, 2. Basım, Çorum, 124 s.
ERDUGAN, Halil (2005), Gönül Bahçem (Şiirler), Yıldızlar Ofset Matbaacılık, 1.
Baskı, Ankara, 96 s.
ERKOÇ, Ethem (2008), Anadolu’da Bir Köy Odası Hatışoğlu Konağı, Çorum Bele-
diyesi Kültür Yayınları:10, 1. Basım, Çorum, 324 s.
ERTEKİN, Eşref (1938), “Çorum Manileri”, Çorumlu, Yıl: 1, Sayı: 3 (15 Haziran
1938), s. 17-24.

554
554
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

ERTEKİN, Eşref (1939), “Çorum’da Ata Sözleri: Toprağa Ait Ata Sözleri”, Çorum-
lu, Yıl: 1, Sayı: 12 (15 Mart 1939), s. 27-28.
ERTEKİN, Eşref (1939), “Çorumlu Maniler”, Çorumlu, Yıl: 2, Sayı: 14 (15 Mayıs
1939), s. 19-21.
ERTEKİN, Eşref (1941), “Çorum’da Söylenilen Atalar Sözü”, Çorumlu, Sayı: 45 (1
Şubat 1944), s. 28-30.
ERTEKİN, Eşref (1942), “ Çorum’da Hayvana İzafeten Söylenilen Ata Sözlerinden
Bu Defa Derlenerek Halkevi Başkanlığı Vasıtasile Ziraat Enstitüsü Yüksek
Müdürlüğüne Sunulan Ata Sözleri”, Çorumlu, Yıl: 4, Sayı: 34-35 (1 Şubat -
Mart 1942), s. 28-31.
ERTEKİN, Eşref (1942), “Çocuğu Olmayan Bir Bayan Ağzından Söylenen Anonim
Bir Ağıt”, Çorumlu, Yıl: 4, Sayı: 34-35 (1 Şubat-Mart 1942), s. 36.
ERTEKİN, Eşref (1943), “Bir Mühlüz Destanı”, Çorumlu, Sayı: 43 (1 Aralık 1943),
s. 14-21.
ERTEKİN, Eşref (1943), “Cönklerden Derlemeler”, Çorumlu, Sayı: 42 (1 Kasım
1943), s. 20-26.
ERTEKİN, Eşref (1944), “Cönklerden Derlemeler”, Çorumlu, Sayı: 44 (1 Ocak
1944), s. 24-30.
ERTEKİN, Eşref (1944), “Cönklerden Derlemeler”, Çorumlu, Sayı: 46 (1 Mart
1944), s. 20-31.
ERTEKİN, Eşref (1944), “Çorum’da Söylenilen Atalar Sözü”, Çorumlu, Sayı: 51 (1
Ağustos 1944), s. 29-31.
ERTEKİN, Eşref (1944), “Çorum Tarihinde Kadın Elbiseleri”, Çorumlu, Sayı: 48 (1
Mayıs 1944), s. 8-10.
ERTEKİN, Eşref (1946), “Yüz Yıl Önce Çorum’da Geçen Yürekler Acısı Bir Mace-
rayı Tasvir Eden Bir Destan”, Çorumlu, Sayı: 56 (24 Şubat 1946), s. 6-10.
ERTEKİN, Eşref (1946), “Halk Ağzından Derlenen Bir Monolog”, Çorumlu, Sayı:
56 (24 Şubat 1946), s. 15-22.
ERTEKİN, Eşref (2006), Çorum’da Derlenen Maniler, Tıpkıbasım, Çorum, 125 s.
ERTÜZÜN, Enver (1944), “Köy Etütleri: Sarimbey II”, Çorumlu, Sayı: 48 (1 Mayıs
1944), s. 11-13.
GARDAŞ, Hamdi (1979), Yahu, Kırdilim Yayınları, 3. Baskı, İlk Adım Ba-sımevi,
Çorum, 32 s.
GÖĞÜŞ, A. Ceren (2010), “Çorum’da Çocuk Oyunları ve Oyuncakları”, Çorum Halk
Kültürü, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayını, Ankara, s. 253-263.
Gökköy’ün Kültür Bohçası (2002), Komisyon, Gökköy Köyü Yardımlaşma ve
Dayanışma Derneği Yayını, Basım yeri yok, 306 s.
“Gölet Gonuşuğu” www.golet.tr.gg/ [25 Mart 2013]
“Gölet Köyü Konuşma Ağzı” www.goletkoyu.blogcu.com [26 Mart 2013]
GÖRÜR, Cemal (2010), “Külahca”, www.kulahkoyu.com [13 Temmuz 2010]
GÖSTERİR, Hüseyin, 1935 Çorum Çalyayla (Sarin) köyü doğumlu, okuryazar
değil.
GÖSTERİR, İbrahim (2008), “Bundan Kelli”, Yazılıkaya (Çorum Haber Gazetesi
Kültür - Sanat Eki), Sayı: 84 (Çorum 29 Şubat 2008), s. 11
GÖSTERİR, İbrahim (2011), Ölüm Var Ayrılık Var Çorum Manileri, Çorum Beledi-
yesi Kültür Yayınları, Ankara, 360 s.
GÖSTERİR, İbrahim (2011), “Çorum Ağzında Yemek, Mutfak, Üretim Kültürü”,
Çorum Mutfağına Güzelleme, Metro Kültür Yayınları: 4, 1. Baskı, Ankara, s.
56-83.
GÖSTERİR, İbrahim (2014), Bahar Türküleri, Kültür Ajans Yayınları: 234, Ankara,
112 s.

555
555
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

GÖSTERİR, İbrahim (2015), “Sözlük Destanlara Katkı”, Kültür Çağlayanı, Yıl: 6,


Sayı: 32 (Mayıs-Haziran 2015), s. 22-27
GÖSTERİR, İbrahim (2017), “Âşık Borani ile Söyleşi”, Kültür Çağlayanı, Sayı: 46
(Eylül-Ekim 2017), s. 14-20.
GÖSTERİR, İbrahim (2020), “Çorum Ağzının Söz Varlığı Üzerine”, Şehir Defteri,
Çorum Belediyesi Kültür Sanat Edebiyat Dergisi, Yıl: 1, Sayı: 1, s. 40-42.
GÜMÜŞ, Şükrü (1977), Topal Karınca, (Yayınlanmamış roman), Çorum, 155 s.
GÜMÜŞ, Şükrü (1977b), Zilli (Yayımlanmamış, yarım kalmış roman), Çorum, 77 s.
GÜMÜŞ, Şükrü (2005a), “Yolda”, Yazılıkaya (Çorum Haber Kültür-Sanat Eki, Sayı
12, s. 4 (11 Şubat 2005), Çorum.
GÜMÜŞ, Şükrü (2005b), “Kamil”, Yazılıkaya (Çorum Haber Kültür-Sanat Eki, Sayı:
17 (29 Nisan 2005), s. 4, Çorum.
GÜMÜŞ, Şükrü (2005c), “Sinine Sığmayan Adam”, Yazılıkaya (Çorum Haber Kül-
tür-Sanat Eki, S:18, s.4-5, 13 Mayıs 2005, Çorum.
GÜMÜŞ, Şükrü (2005d), “Dördüncü Kırmızı Kamyon”, Yazılıkaya (Çorum Haber
Kültür Sanat Eki, Sayı: 21 (24 Haziran 2005), s. 4-5.
GÜMÜŞ, Şükrü (Ty), Baykuşlar (Tamamlanmamış roman), Çorum, 71 s.
GÜNDOĞAR, Muzaffer (2008), Hakyemez, Yazılıkaya (Çorum Haber Kültür Sanat
Eki), Sayı: 86 (28 Mart 2008), s. 4-5.
GÜNDOĞAR, Muzaffer (2020), Ay Bulutta Gizliyken (Yayımlanmamış roman),
Çorum, 217 s.
GÜRSEL, Mahmut Selim (1997), Çorum 1997, 1. Basım, Çorum, 502 s.
GÜVEN, Bahri (2013), Ağaoğlu ve Köyden İnsan Manzaraları (Anı Roman), Tek-
matsan Matbaacılık, Çorum, 301 s.
GÜVEN, Bahri (2007), “Zılgar”, Yazılıkaya (Çorum Haber Kültür-Sanat Eki, Sayı:
62, s.7-8.
GÜVEN, Bahri (2010), Geri Dönüşü Olmayan Yol (Roman), Yaz Yayınları, İstanbul,
240 s.
GÜVEN, Bahri (2016), Bitmeyen Dostluk, Kendi Yayını, Çorum 2016, 62 s.
GÜVEN, Bahri (2017a), Kasa Soygunu, Çorum Belediyesi Kültür Yayınları, Çorum,
112 s.
GÜVEN, Bahri (2017), Çorum’da Yaşanmış İlginç Şakalar, Çorum Belediyesi Kül-
tür Yayınları, Çorum, 144 s.
GÜVEN, Bahri (2019), Selam Olsun Kelebeklere, Besmat Matbaacılık, Çorum
2019: 190 s.
HODUL, Ali (2019), Göç - Göç Öncesi Çocukluğumuz, Sokak yayın Grubu, İstanbul,
143 s.
İPEK, Hasan (2021), Geçmişiyle Dünüyle Helede Külah, Can Yayınları, İstanbul,
432 s.
“İskilip Ağzından Bazı Kelimeler”, http://www.iskilip.bel.tr/iskilip. asp?ID=13
[27 Mart 2013]
“İskilip El Sanatları” http://evvelzamanda.blogspot.com/2008 [07 Mart 2010]
İVGİN, Hayrettin (2009), Geçmişten Günümüze Sungurlulu Halk Şairleri, Sungur-
lu Belediye Başkanlığı Yayını, Ankara, 328 s.
KALAYCI DURDU, Bircan (2010), "Çorum'da Ölümle İlgili Gelenek ve İnanışlar",
Çorum Halk Kültürü, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayını, Ankara, s. 215-
252.
KALAYOĞLU, Hasan Ali (2017), Oyun Kenti İskilip 2, İskilip Belediyesi Kültür
Yayınları, Çorum, 284 s.
KALAYOĞLU, Hasan Ali, 1952 İskilip doğumlu, emekli eğitimci.

556
556
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

KANTEMİR, Naci (2015), Yüzyılın Yaşanmış Yüz Yeni Fıkrası, Öztepe Matbaası,
Ankara, 232 s.
KAYA, Davut (1999), Çorum İli Osmancık İlçesi Danişment Köyü Ağzı, Muğla.
KEMAL, Orhan (2002), Yaşamak Doludizgin (Günlük-Şiir), Yayına Hazırlayan: Işık
Öğütçü, Tekin Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 263 s.
KERMAN, Tayyar (1997), Çorum Ağzından Derlemeler, Çekva Yayınları, 1. Baskı,
İstanbul, 142 s.
KIHTIR, Nesrin (1966), Çorum Ağzı ve Hususiyetleri, İstanbul Üni. Türk Dili ve
Edebiyatı Bölümü Bitirme Tezi, İstanbul.
KILIÇ, Haydar, 1947 Çorum Eskiköy doğumlu, çiftçi, halk ozanı.
KOÇAK, Ş. H. (1938), “Çorum’da Nişan Âdetleri”, Çorumlu, Yıl: 1, Sayı: 3 (15 Hazi-
ran 1938), s. 7-13.
KOÇAK, Yunus (1980), Hilali Baba, Özbilgi Matbaası, Ankara, 400 s.
KORKMAZ, Hasan (2021), Şiir Diliyle Çorum, Çorum Belediyesi Kültür Yayınları,
Ankara, 351 s.
KOŞAY, Hamit Zübeyr - IŞITMAN, İshak Refet (1932 ), Anadilden Derlemeler, 1.
Cilt, Halkevleri Yayını, Ankara, 448 s.
KOŞAY, Hamit Zübeyr- AYDIN Orhan (1952), Anadilden Derlemeler, 2. Cilt, TDK
Yayını, Ankara, 145 s.
KOYGUN, Müslüm - ÖZGÜR, K. (2002), Duygu Dağarcığı, İstem Basımevi, Çorum,
112 s.
KÖSEOĞLU, Neşet (1938), “Çorum’da Cerid Aşireti”, Çorumlu, Yıl: 1, Sayı: 3 (15
Haziran 1938), s. 14-16.
KÖSEOĞLU, Neşet (1938), “Halk Ağzında Atatürk ve İki Destan”, Çorumlu, Yıl: 1,
Sayı: 6 (15 Eylül 1938), s. 17-23.
“Kullandığımız Lehçeler” http://www.asagifindikli.net/?Syf=18& Hbr =212942
[06 Kasım 2014]
KURTOĞLU, Rifat (1994), Gönül Dilim, Çorum Belediyesi Yayını, 1. Baskı, Ço-
rum,180 s.
KURTOĞLU, Rifat (1998), Deyzoğlu (Şiir), 1. Baskı, Ankara, 76 s.
KURTOĞLU, Rifat (2006), Seninle Güzel (Şiir), 1. Baskı, Çorum, 96 s.
LÂÇİN, Atilla (2007), “Arkadaşım Enver”, Yazılıkaya (Çorum Haber Kültür-Sanat
Eki, Sayı: 62-63.
LÂÇİN, Atilla, 1938 Çorum doğumlu, emekli bankacı.
LEBLEBİCİ, Sadi (1938), “Yekbas Bağlarına Ait Bir Destan”, Çorumlu, Yıl: 1, Sayı:
7 (29 Ekim 1938), s. 33-34.
MİYAK, Bahri (1945), “Kıskançlık”, Çorumlu, Sayı: 54 (1 Nisan 1945), s. 14-17.
NAKİBOĞLU, Sadi Hıncal (2017), “Amasya, Çorum, Tokat İlleri Ağızlarında Kulla-
nılan Bir Seslenme Edatı: Heri”, Türük Uluslararası Dil, Edebiyat ve Halkbi-
limi Araştırmaları Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 10, s. 218-251.
NALINCI, Nuri (1958), Çorum’dan Sesler, Yeni Adım Basımevi, Çorum, 210 s.
OCAK, Ferhat (2013), Çorum İli Mecitözü İlçesi Kuyucak Köyü Ağzı, Kırıkkale
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 150 s.
OĞUZ, M. Öcal - KESKİN, S. (2006a), 2005 Yılında Çorum’dan Derlenen İmgesel
Yemekler, Hitit Üni. Fen Edebiyat Fakültesi Türk Halkbilimi Topluluğu Ya-
yını: 10, Ankara, 78 s.
OĞUZ, M. Öcal - BEDEN, D. (2006b), 2005 Yılında Çorum’dan Der-lenen Gelenek-
sel Çocuk Oyunları, Hitit Üni. Fen Edebiyat Fakültesi Türk Halkbilimi Toplu-
luğu Yayını: 7, Ankara, 64 s.

557
557
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

OĞUZ, M. Öcal - GÜRÇAYIR, S. (2006c), 2005 Yılında Çorum’da Yaşayan Köy Se-
yirlik Oyunları, Hitit Üni. Fen Edebiyat Fakültesi Türk Halkbilimi Topluluğu
Yayını: 8, Ankara, 64 s.
OĞUZ, M. Öcal vd. (2006d), 2005 Yılında Çorum’dan Derlenen Ağıtlar, Hitit Üni.
Fen Edebiyat Fakültesi Türk Halkbilimi Topluluğu Yayını: 4, Ankara, 72 s.
OĞUZ, M. Öcal vd. (2007a), 2006 Yılında Çorum’dan Derlenen Alkışlar, Kargışlar
ve Ninniler, Çorum Belediyesi Yayınları, Ankara, 157 s.
OĞUZ, M. Öcal - GÜRÇAYIR, S. (2007b), 2006 Yılında Çorum’da Yaşayan Aşıklık
Sanatı, Çorum Belediyesi Yayınları, Ankara, 127 s.
OKUMUŞ, Hanifi, 1973 Bayat Yenişıhlar köyü doğumlu, eğitimci.
ORTAKÇIOĞLU, Nimet, 1962 doğumlu, Alaca Kıcılı köyü, (Görü-şen: Ahmet BO-
LAT, 2009)
“Osmancık Deyimleri” www.osmancık.com.tr/public/pages [12 Aralık 2012]
OZULU, Abdulkadir (2013), Çorum’da Oyun Eğlence (Folklorumuz-dan Örnekler,
Çorum Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayını: 11, Çorum, 112 s.
OZULU, Abdulkadir (2016), Uluçınarlarla Konak Sohbetleri, Çorum Belediyesi
Kültür Yayınları, 1. Baskı, Ankara, 375 s.
ÖZCAN, Hasan Ali (2021), “Köy Çocuğunun Gözünden 60’lı Yıllar”, Çorum haber,
Yıl: 36, Sayı: 10685-10698 (18 Haziran -5 Temmuz 2021), s. 6.
ÖZCANBAZ, Mustafa (2020), Körük, Araştırma Yayınları, Ankara, 192 s.
ÖZÇATALBAŞ, Mustafa (2002), Şu Bizim Çorum, Kendi Yayını, 1. Baskı, İstanbul,
152 s.
ÖZÇATALBAŞ, Mustafa (2003), Çorum ile İstanbul’un Arası, Kendi Yayını, 1. Bas-
kı, İstanbul, 159 s.
ÖZGÜR, Kemal - KOYGUN M. (2002), Duygu Dağarcığı, İstem Basımevi, Çorum,
112 s.
ÖZHAN, Mevlüt (2005), Çocuk Oyun ve Oyuncak Terimleri Sözlüğü, Kültür Ajans
Tanıtım ve Organizasyon Ltd. Şti., Ankara, 255 s.
ÖZKAN, Sadık, 1931 Çorum Mustafaçelebi köyü doğumlu, okuryazar.
ÖZKAN, Ümit (2004), Kalecikkaya Köyü, Kırıkkale Matbaası, 96 s.
ÖZTANIL, Osman Nuri (Ty), Sungurlu ve Bir Devri Yaşayanlar 1919-1945, Basım
yeri yok, 32 s.
“Öz Türkçe Bademcece”, http://www.bademce.com/ [29 Ekim 2014]
ÖZÜDOĞRU, Ali (2018), Dünden Bugüne Kargı Köyü, Kargı Köyü Sosyal ve Kültü-
rel Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Yayını, Çorum, 78 s.
ÖZYÜZER, Yard. Doç. Dr. Lütfü, “Çorumca - Türkçe Sözlük”, http://arsiv.
ntvmsnbc.com/news/102107.asp [23 Şubat 2013]
PİROĞLU, Fikret (1981), Şiirlerim, İstanbul, 108 s.
SAĞMEN, Ali İhsan (2009), Gökçam’dan Esintiler, Gökçamlılar Kültür ve Daya-
nışma Derneği Yayını, 1. Baskı, Orkide Basımevi, Ankara, 200 s.
SARAÇER, Cevdet (2000), Tarihsel Doku İçinde Unutulan Bir Kent: Osmancık,
Dört Renk Ltd. Şti. İstanbul, 410 s.
SARIYÜCE, Hasan Latif (2004), Savaş ve Gonca Güller, Kum Yayınları, 1. Baskı,
Ankara, 367 s.
SARIYÜCE, Hasan Latif (2006), Aygar Dağı Mektupları, Yaba Yayınları, 1. Baskı,
İstanbul, 140 s.
SAVCI, Salim, 1926 Osmancık - Seciğen (Çampınar) köyü doğumlu, emekli eği-
timci, yazar.
SAYIN, Kemal (1941), “Bu Gece”, Çorumlu, Yıl: 4, Sayı: 32 (1 Aralık 1941), s. 18.
SERİN, Ahmet (1995), Çıkrık’tan Esintiler - Şiirlerle Köy İncelemesi, Özener Mat-
baacılık, İstanbul 1995, 176 s.

558
558
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

SEVER, Hüseyin, 1925 doğumlu, Dodurga Obruk köyü.


SEYDA, Mehmet (2006), İhtiyar Gençlik, Elips Kitap, 1. Baskı, Ankara, 264 s.
ŞAHADOĞRU, Şekip (1995), İnsan Sevgisi, 2. Cilt, Çorum Belediyesi Yayını, Ço-
rum, 285 s.
ŞAHİN, Fatih (2020), Bayatça (Bayat Ağzı),Yayınlanmamış Derleme, Çorum, 139
s.
ŞAHİN, Hamdi (1968), Yahu, Töyko Matbaası, Ankara, 32 s.
ŞİMŞEK, Osman, Dile Gelenler (Çorum-Merkez Ovakarapınar Köyü Halk Kültürü),
Eğiten Matbaacılık, Çorum 2020, 158 s.
“Şivelerimiz” http://www.corumkargıyagcilarkoyu.tr [ 05 Ağustos 2011]
“Şiveli Şiirler” http://www.hayatname.com [29 Temmuz 2013]
TAHİR, Kemal (2004), Büyük Mal, Adam Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 420 s.
TAHİR, Kemal (2006), Köyün Kamburu, İthaki Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 351 s.
TAHİR, Kemal (2007), Damağası, İthaki Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 390 s.
TAHİR, Kemal (2008), Yediçınar Yaylası, İthaki Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 367 s.
TAŞLIOVA, M. Mete (2008), Sözlü ve Yazılı Kaynaklarla Çorum Halk Şiiri Antoloji-
si, Çorum Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayını, Çorum, 634 s.
TERZİ, Cesur (2004), “Çorum Yöresine Özgü Sözcükler, Söyleyişler ve Deyimler”,
Çorumevi (Çorum Eğitim ve Kültür Vakfı) Yayını, Sayı: 15-16, İstanbul.
TERZİ, Cesur, 1949 Çorum doğumlu, Çorum Belediyesi’nden emekli.
TOK, Turgut (2006), “Çorum İli Ağızlarında Kullanılan Yerel ve Arkaik Kelimele-
rin Tarihi Süreçte Değerlendirilmesi”, Osmanlı Döneminde Çorum Sempoz-
yumu (01-03 Ekim 2004), Çorum, s. 589-597.
TOMBUŞ, Nazmi (1940), “Eski Çocuk Eğlenve ve Oyunlarından: Aşık Oyunu”,
Çorumlu, Yıl: 2, Sayı:19 (1 Şubat 1940), s. 26-29.
TOMBUŞ, Nazmi (1940), “Türkmen Kızı”, Çorumlu, Yıl: 2, Sayı:22 (1 Mayıs 1940),
s. 26-26.
TOMBUŞ, Nazmi (1943), “Çorum’un Eski Matbah ve Yemekleri I”, Çorumlu, Sayı:
40 (1 Eylül 1943), s. 24-27.
TOMBUŞ, Nazmi (1943), “Çorum’un Eski Matbah ve Yemekleri II”, Çorumlu, Sayı:
42 (1 Kasım 1943), s. 26-30.
TOZLU, Sümeyra (2018), Çorum Halk İnançları ve Halk Hekimliği, Çorum Beledi-
yesi Kültür Yayınları, Ankara, 152 s.
TULU, A. (1943), “Çocuk Oyunları”, Çorumlu, Sayı: 38 (1 Temmuz 1943), s. 27-29.
TULUK, Memduh (1991), “Eski Çorum Günleri - Çocukluk Hatıralarımız”, Çorum
Haber gazetesi (Yazı Dizisi), 29 Ocak - 14 Şubat 1991.
TUNÇ, Yakup (1974), Çorum Alaca Kazası ve Yöresi (Kızkaraca, Çopraşih, İbra-
him, Manışar, Dona, Söğütözü, Yeniköy, Hışır, Yağlıçal, Camili) Ağızları, İs-
tanbul Üni. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Bitirme Tezi, İstanbul.
TÜRK DİL KURUMU (1952), Türkiye'de Halk Ağzından Söz Derleme Dergisi, Cilt:
6 Folklor Sözleri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 152 s.
TÜRK DİL KURUMU (1993), Derleme Sözlüğü, 2. Baskı, 12 C.ilt Ankara, 4842 s.
TÜRK DİL KURUMU (2005), Türkçe Sözlük, 10. Baskı, Ankara, 2244 s.
TÜRK DİL KURUMU (1976), Zanaat Terimleri Sözlüğü, 1. Baskı, Ankara, 216 s.
TÜRKOĞLU, Zeynal (2007), Besni’den Çorum’a Çakallı Aşireti Şemsi Uşağı Oyma-
ğı, Lider Matbaacılık, Çorum, 320 s.
TÜTÜNÜDOĞRU, Ahmet, 1959 İskilip doğumlu, eğitimci.
UCAR, H. Hayri (1957), Dilara (Şiirler), Yeni Adım Basımevi, Çorum, 87 s.
UÇAKCI, İsmail (2006), Tarihi, Kültürü ve İnançlarıyla Sungurlu, Ankara, 385 s.
UÇAKCI, İsmail (2006b), Orta Anadolu Halk Kültüründe Deyimler ve Hikâyeleri,
Mavi Vizyon Matbaa Hizmetleri, Ankara, 344 s.

559
559
ÇORUM YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ | 2022

UÇAR, Hüseyin, 1950 Çorum Kuşsaray köyü doğumlu.


[URAZ] Murat (1933), Halk Edebiyatı Şiir ve Dil Örnekleri, Semih Lûtfi Sühulet
Kütüpanesi Yayını, İstanbul, 527 s.
ÜNSAL, Fahrettin (1944), “Cehrilik Yârenliği”, Çorumlu, Sayı: 1945 (1 Şubat
1944), s. 6-7.
ÜNSAL, Lütfi (1943), “Çorum’un Eski Çocuk Oyunları: Naç Oyunu”, Çorumlu, sayı:
41 (1 Ekim 1943), s. 18-20.
ÜNSAL, Lütfi (1944), “Çorum’un Eski Çocuk Oyunlarından Çoş Oyunu”, Çorumlu,
sayı: 45 (1 Şubat 1944), s. 15-16.
ÜNSAL, Lütfi (1944), “Çorum’un Eski Çocuk Oyunlarından Uzun Urgan Oyunu”,
Çorumlu, sayı: 46 (1 Mart 1944), s. 14-15.
ÜNSAL, Lütfi (1945), “Mecidözü İlçesi Köyleri Halk şairleri Ağzından Derlenen
Yerli Destanlar”, Çorumlu, sayı: 54 (1 Nisan 1945), s. 21-25.
YAKAR, İsmail Serdar (2008), Çorum İli Aşıklık Geleneği ve Aşık Rıfat Kurtoğlu,
Çorum Belediyesi Kültür Yayınları, 1. Baskı., Çorum, 288 s.
YOKSUL, Can (2011), Ozanî ve Şiirleri Üzerine, Kültür Ajans Yayınları, Ankara,
128 s.
YOKSUL, Can (2013), Çorum Yöresi Sözlü Kültürü, Çorum Belediyesi Kültür Ya-
yınları, 1. Basım, Çorum, 686 s.
YÖNDEM, Sadık - GÜLHAN, Necati - DOKUTAN, N. Nurgül (1983), Çorum’da Dü-
ğün Geleneği, Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi Müzik Bölü-
mü Derleme Ödevi. 112 s.
“Yöresel Gelenek ve Göreneklerimiz”, http://www.bademce.com/ [29 Ekim
2014]
“Yöresel Kelimeler” http://www.corumkargi.com/ [23 Şubat 2013]
ZOBU, Suat; “Köyde Kullanılan Ama Maalesef Unutulmaya Yüz Tutmuş Bazı Öz-
türkçe Kelimeler”, https://yerlikoy.blogspot.com/2014 [25 Ocak 2021].

560
560

You might also like