You are on page 1of 49

PSİKOLOJİK GELİŞİM:

BEBEKLİK VE ÇOCUKLUK
PSİKOLOJİK GELİŞİM KURAMLARI:

• Kişilik bir insani diğer bireylerden ayıran zihinsel ve


duygusal davranışsal özelliklerin bütünüdür.
•Bireysel farklılıkların oluşturduğu kişilik hakkında bir
çok psikolojik kuram ortaya çıkmıştır.
PSİKOLOJİK GELİŞİM KURAMLARI:
Psikodinamik Kuram
Neo-Freudçu Kuram
Fenomenolojik Kuram
Feminst Kuram
PSİKODİNAMİK KURAM
Kurucusu : Sigmund Freud ‘ dur.
Freud zihnin iki boyutlu olduğunu düşünür. Birinci boyut:
Bilinç
Önbilinç
Bilinçaltıdır.
Zihnin; dürtüler, çatışmalar, gizlenmiş düşüncelerden
oluştuğu bunların da genelde önbilinç ve bilinçaltında
gizlendiği düşünülür.
Bu bastırılmış olan düşünceler bilinçaltında tutunarak öfke
halüsinasyon, altını ıslatma gibi istenmeyen duygu ve
davranışlara neden olur.
İd, Ego ve Süperego
Zihnin ikinci katmanını id, ego ve süperego oluşturur.

İD (Alt benlik)


Kişilik sisteminin özgün tarafını ifade eder. Yeni dünyaya gelmiş bebek id kontrolü altındadır. İd bir
insanın hayatta kalması için gerekli olan tüm temel güdüleri içerir. Bunlar; açlık, susuzluk, kendini
korumadır. İd’i n amacı gerginliği azaltmak, acıdan uzaklaşmak ve zevk almaktır. Bu nedenle id,
zevk alma ilkesinin baskın olduğu, akıl ve mantıktan uzak, ahlaksızca içgüdülerin doyurulmasını
hedeflemektedir.
EGO (BENLİK):
Ego kişiliği düzenleyen, dengeleyen ve kontrol eden bir “yönetici” gibi çalışır. Ego aynı zamanda iç
dürtülerin arzuları ve dış dünyanın sosyal beklentileri arasında “arabulucu” rolü oynar. Ego,
gerçeklik ilkesi kapsamında bilinci kontrol ederek, mantıklı ve gerçekçi fikirler ortaya koymaya
çalışır. Ego aynı zamanda id’in güdülerini denetim altında tutarak denetler ve kontrol eder. İd
insanın neye ihtiyacı olduğunu söylerken, ego bunu nasıl elde edeceğini anlatır.
SÜPER EGO (ÜSTBENLİK):
Süper egoya vicdan da diyebiliriz.3 veya 5 yaşlarında gelişir. Süper egonun temel işlevi bir şeyin
doğru veya yanlış olduğunu belirlemedir. Süper ego gerçeklikten daha çok mükemmelliğin ve
ideal olanın peşindedir. İd’in başarısız olmasını ve egonun gerçek ahlaka yönelmesini
sağlayarak mükemmelliği hedefler. Süper ego ebeveynlerden çocuklarına geçen geleneksel
değerleri ve idealleri temsil eder. Süper ego aynı zamanda ödüllendirme ve cezalandırma
yöntemini kullanmayı tercih eder. Ödüllendirme kendine saygı şeklinde olurken, cezalandırma
kendini küçük görme ve aşağılama şeklinde olmaktadır.
Psikoseksüel Gelişim:
Freud zihnin temelini cinselliğe bağlamıştır. İnsanların kişilik gelişimin birbirine benzer 5
aşamadan oluştuğunu söyler. Bu aşamalardan birinde çatışma ve rahatsızlık olursa kişi belirli bir
gelişim seviyesinde kalabilir.
1- ORAL EVRE

Doğumdan 18 aylığa kadar olan süreci kapsar.


Oral olarak isimlendirilmesinin sebebi öncelikli
etkinliklerini beslenme işlevi gören ( ağız, dil)
organlar etrafından gerçekleştirmesidir. Bu aşamada
bebek için anne memesini emme eylemi sadece
doymak için değil aynı zamanda haz almak içindir. Bu
aşamada sabitlenen kişiler şizofreni gibi ağır kişilik
bozukluklarına sahip olabilir.
2-ANAL EVRE:
18 ay ve 3 yaş arasında oluşur.
Çocuğun etkinlikleri genelde verme ve tutma üzerinedir, dışkıyı tutma ve dışkılamayla
bağlantılıdır. Çocuk kendisi için değer yargıları oluşturmaya başlar. Bu dönemde çocuk için kontrol
duygusu yani özdenetim gelişmeye başlar. Çocuk vücudunu kendisinin mi yoksa annesinin mi
kontrol edeceğini düşünmeye ve anneyi kontrol altına almaya başlar. Anal dönemin diğer bir
özelliği de çocuk ve anne arasındaki ikili ilişkiye dayalı olmasıdır. Bu dönemde sabitlenen kişiler
inatçı, isyankar veya tam tersi bir tepki oluşturarak dakik ve titiz olabilir.
3-FALLİK EVRE:
3 ila 5 yaş arasını kapsayan evredir.
Önceliğini genital organına verir. Öncelikli etkinlikleri genital uyarılmaya bağlı haz duyma, birine
bedenini gösterme ve diğer bedenlere bakma şeklindedir. Çocuk ilk kez cinsiyet ayrımını yani kadın ve
erkek arasındaki ayrımı fark etmeye başlar.
Erkek çocuklar için “Oedipus Kompleksi” söz konusudur. (erkek çocuğun annesine karşı duyduğu aşk
nedeniyle babası tarafından cezalandıracağı korkusu sonucu yaşanan karmaşaya Odipal kompleksi adını
vermiştir).
Yine aynı dönemde kız çocuklar için “Elektra Kompleksi” söz konusudur. ( kız çocuklarının babaya karşı
aşırı düşkün oldukları ve anneyi rakip olarak gördükleri dönemdir). Bu karmaşanın çözümünü Freud
tam olarak tanımlamamaktadır.
Freud tüm hastalıkların temelde fallik dönemdeki bozukluklardan kaynaklandığını öngörmektedir. Bu
dönemi sağlıklı bir şekilde geçiremeyen ve sorun yaşayanlar yetişkin olduklarında oral ya da anal hangi
dönemde kalmışlarsa o döneme regresyon “geri dönüş” yaşayabilmektedirler.
4-GİZİL (LATENT) EVRESİ:
6-11 yaş arasını kapsar.
Bu evre oidipus/elektra evresinin çözülmesi ile başlar. Genel bir
haz kaynağı yoktur. Bu aşamada çocuk sosyal yaşama girmeye
ve sosyalleşmeye başlar. Yine bu döneminde çocuk, zihinsel
olarak bütün enerjisini okuma yazmaya, sosyal kuralları
öğrenmeye ve toplumun bir bireyi olmaya yöneltmiştir. Ayrıca
çevreye yönelik merakı artırmıştır. Bu dönemde çocuklar sağlıklı
cinsel kimlik algısı oluşturmaya ve kendi cinsiyetindekilerle
oyunlar oynamaya başlarlar. Çocuklar gizil dönemde,
benimsemekte oldukları rolleri pekiştirmeye hatta karşı cinsle
alay etmeye başlarlar. Bu dönemde cinselliğe yönelik ilgi gizil
hale dönüşmüştür.
5-GENİTAL EVRE:
12 yaşından (ergenlikten) ölünceye kadar sürer.
Bu dönem, ergenlik ve ergenlik sonrası yaşamı kapsamaktadır. Hormonal artıştan kaynaklı olarak
karşı cinse ilgi ve yakın arkadaşlıklar kurmaya başlar. Yetişkinlik aşamasında Freud iş ahlakına
vurgu yapar ve bunun yanında kişinin hayattaki amaçlarına yönelmesinin iş hayatı sayesinde
olduğunu söyler.
PSİKOPATOLOJİK GELİŞİM:
Freud ruhsal bozuklukların pek çok kaynaktan olabileceğini tespit etmiştir.
 Kaynaklardan biri kişinin egosu ile baş edemeyip bastırma yönünde savunma mekanizması
geliştirdiği travmatik deneyimlerdir.
 Çözülmemiş Elektra ve Oidipus kompleksi süperegoda sorunlara yol açarak yaşamında çeşitli
cinsel sıkıntılara yol açabilir.
Çözülmemiş içsel çatışmalarda öfke problemi ve saldırganca davranışlara yol açabilir.
Freud bilinçaltı süreçleri tüm zihinsel bozuklukların nedeni olarak görmüştür.
NEO-FREUDÇU PSİKANALİTİK
GELİŞMELER
• Freud’dan sonra birçok kuramcı onun düşüncelerini yeniden düzenlemiş ve genişletmiştir.
• Neo-Freudçu olarak anılan bu kuramcılar arasında Carl Jung, Erich Fromm, Alfred Adler ve
Harry Stack Sullivan bulunmaktadır.
• Freud’un bakış açısında merkezi konumda bulunan içgüdülerin, libidonun ve psikoseksüel
aşamaların rolüne nazaran ego ve egonun çevresindeki sosyal koşullarla daha çok
ilgilenmişlerdir.
 CARL JUNG
Freud’a doğrudan eşlik etmiş ardından analitik psikoloji yaklaşımını
geliştirmiştir.
Jung , zihni yalnızca bireyin geçmiş deneyimlerinin toplamından fazlası
olarak tasavvur ediyordu.
Kuşaktan kuşağa geçen kolektif bilinçaltı düşüncesinden söz ediyordu.
Her insanın kişisel deneyimleri bir şekilde tüm insanların parçası olduğu
kolektif bilinçaltında eritilir. Jung bunun insanlara amaç ve geleceklerini
yönlendirmeye dair bir his kazandırdığını ortaya atmıştır.
 ERİCH FROMM
Fromm Freud’un insan davranışının analizinde biyolojik yönelimi
temel almasına rağmen toplumsal bir yönelimi vardı. İnsanların en
iyi toplumsal bağlamda anlaşılabileceğini savundu. İnsanların
birbiriyle nasıl etkileşime geçtiğine odaklandı.
 ALFRED ADLER
Freud’un ilk yıllarında ona eşlik etmiş fakat libidinal teorisini
reddetmesi nedeniyle 1911’de yolunu ayırmış ve sosyal etkileşimi
vurguladığı bireysel psikolojiyi geliştirmiştir.
Adler insanları toplumsal çevrelerindeki diğer kişilerle etkileşime
geçerek kendi gelişimlerini yönlendiren, yaratıcı, sorumlu bireyler
olarak değerlendiriyordu.
Adler’e göre her insan kendine özgü mücadele süreci ve yaşam tarzına
sahiptir ve bu yaşam tarzı kimi zaman aşağılık duygusu nedeniyle
kendi kendine zarar verebilir. Psikopatolojik birey hasta değil
yılgındır,terapi amacı ise kişiyi kendi toplumsal çıkarını canlandıracak ve
ilişki,analiz ve eylem metodları aracılığıyla yeni bir yaşam tarzı
geliştirecek şekilde cesaretlendirmektir.
 HARRY STACK SULLİVAN
Sullivan, Freud’un kuramından belki de en radikal uzaklaşmayı
sergilemiştir.
Adler gibi Sullivan da her bireyin kişiliğinin kişiler arası ilişkiler
temelinde geliştiğini vurgulamıştır.İnsanların genellikle iki temel
ihtiyacının güvenlik ve tatmin olduğunu savunur. Bu ikisi arasında
çatışma meydana geldiğinde sonuç bir tür duygusal rahatsızlık
olacaktır.
Sullivan, Adler’in gelişimi bebeklikten ergenliğe kadar altı gelişimsel
aşamaya ayırması karşısında gelişimsel çocuk psikolojisine daha fazla
önem vermiştir.
DAVRANIŞSAL KAVRAMSAL
ÇERÇEVELER
Davranış ya da öğrenme kuramları diğer birçok kişilik kuramından ayrılır. Bu kuramlar içsel
motivasyonlar, ihtiyaçlar ve algılar yerine belirli gözlemlenebilir davranışlara odaklanırlar.
Davranış kuramlarına göre insanlar davranışlarını öğrenerek edinirler. Bu öğrenme süreci
belirli temel ilkeleri takip eder. Örneğin, davranış olumlu pekiştirme yoluyla güçlendirilebilir
veya arttırılabilir.
Davranış kuramları davranışa ve davranışın nasıl öğrenildiğine odaklanır. Sonraki dönemlerde
sosyal durumlara ve insanların bu durumlara nasıl tepki verdiğine daha fazla önem verilmeye
başlanmıştır.
FENOMENOLOJİK KAVRAMSAL
ÇERÇEVELER:
Kişilikte fenomenolojik ya da benlik kuramları belirli bireylere ‘dünyanın nasıl göründüğüne’ ve
insanların ‘deneyim ve duygulara’ nasıl anlamlar yüklediklerine odaklanır.
Kişi belirli kişilik çerçevesiyle doğmuş olarak değil çeşitli tecrübelere sahip biri olarak, bu öznel
deneyimler üzerine kişiliğini geliştiren bir kavrayışla değerlendirilir.
 CARL ROGERS
En iyi bilinen benlik kuramcılarından olan Carl Rogers, kendi kuramı
üzerine geliştirdiği kişi-merkezli(öncesinde müracaatçı-merkezli olarak
biliniyordu) terapinin kurucusudur.
Carl Rogers’ın temel kavramlarından biri benlik ya da benlik algısıdır.
Rogers bu kavramları ‘organize,sürekli,kavramsal bileşenli ‘ben’e dair
kişilik algıları, ‘ben’in diğerleriyle ve yaşamın çeşitli yönleriyle olan ilişkisi
ve bu algılara bağlı değerler’ olarak tanımlar.
Başka bir deyişle, benlik algısı kişinin kendiyle, kendi kişiliğiyle, zayıf-
güçlü yanlarıyla ve diğerleriyle olan ilişkileriyle ilgili algısıdır.
Rogers öz-eylemselliğe yönelik doğal bir eğilim olduğunu savunmaktadır. Bunun anlamı, her
insanın kendini geliştirme yetisine hizmet eden kapasitesini arttırma eğilimidir.
İnsanın özünü kötü(ahlaka aykırı,asosyal içgüdüler) olarak gören Freud’un aksine Rogers
insanları doğuştan iyi olarak görür.
Müracaatçı-merkezli kuramcılar, kişilik gelişimindeki itici gücün bir insanın kapasitesini en
uygun düzeyde geliştirmeyi amaçlayan öz-eylemlilik motifi olduğuna inanır. Çocuk geliştikçe
çocuğun benlik algısı da biçimlenmeye başlar.
Kişinin deneyimleriyle ilgili algısı, onaylanma ihtiyacından etkilenir.Onaylanma ihtiyacı her
insanda evrensel bir ihtiyaç olarak görülür. İhtiyacın baskılanması ya da tatmin edilmesi
deneyimlerinin çeşitliliği dışında, kişi bir ‘benlik saygısı’ geliştirir.
Öz-eylemlilik insanlar olgunlaştıkça gelişen doğal bir süreç olsa da bazı engeller söz konusudur:
Gerçek benlik (kişinin gerçekte olduğu kişi) ile ideal benlik (kişinin olmak istediği kişi) arasında
tutarsızlık vardır. Birey kendini değerli görmeye ihtiyaç duyar. Çoğu zaman bireyler idealize
edilmiş bir görüntü çabasıyla gerçekte ne oldukları bilgisinden uzaklaşırlar. Düşünceyle gerçeklik,
benlik algısıyla diğerlerinin algısı veya benlikle deneyimlenen arasındaki bu tutarsızlık
bağdaşmazlık getirir. Bu bağdaşmazlık bireylerin gerçekte kendileri olmadığı alanlarla sonuçlanır.
Diğer engel, çocuğun kendi öz-eylemlilik motifiyle uyuşmayan diğerlerinin değerlerini içe
atımıdır. İçe atımı koşullu değeri-kişinin yalnızca diğerlerinin beklentileri doğrultusunda
davranmasını getirir. Kişi bu durumda yalnızca kendisinden beklenildiği koşullarda değerlidir.
Çocuklar giderek yetiştirenlerin onay verdiği şeyleri içselleştirirler, böylece koşullu değeri
geliştirmiş olurlar. (Diğer kişilerin benden beklediğini yaptığımda değerliyim.)
Bu koşullu değer nadiren insanların içteki benlikleriyle bağdaşır.
Bu nedenle insanların vicdani, içe yansıtılmış değerleri ile (diğerlerinden alınıp kendisininmiş
gibi sahiplenilmiş) bilinçaltındaki gerçek değerleri arasında çatışma ve çelişki meydana gelir.
Örnek olarak, ırkçı-homofobik bir toplulukta yetişen çocuk etrafındakilerin görüşlerini
yansıtmadığında eleştiriye uğrayabilir. Çocuk diğerlerinin ayrımcı görüşlerini kendi bilinçatı
görüşleriyle çelişse bile içe yansıtacaktır.
Bir başka uyuşmazlık örneği ise, ebeveyninin seksin kirli ya da dans etmenin kötü olduğuna dair
değerlerini içe yansıtan çocuğun durumudur.Çocuğun içe yansıttığı değerleri kendisini dans
etmekten ve biriyle çıkmaktan alıkoysa da asıl benliği bu doğrultuda güçlü bir istek duyabilir.
Kişinin ideal benliğiyle asıl benliği ya da benlik kavramı ile deneyimleri arasında çelişki
oluştuğunda uyuşmazlık ortaya çıkar ve sonucunda gerilim,kaygı ve içsel karışıklık meydana
gelir.
Birey bu uyuşmazlığa çeşitli yollardan tepki verir. Çeşitli savunma mekanizmalarını kullanır. Kişi
deneyimlerinin benlik kavramıyla çatıştığını reddedebilir, deneyimlerini çarpıtarak ya da uyumlu
olduğu algısını yaratarak tepki verebilir. Eğer savunma mekanizmalarıyla uyuşmazlığı
azaltamazsa bir uyuşmazlık olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalır. Bu da kişiyi
kaygı,gerilim,bunalım,suçluluk ya da kaygı ve potansiyel psikolojik dengesizliklere sürükler.
Kişi-merkezli terapist insan doğasının inşa edilmiş yanına odaklanır;insanda neyin doğru
olduğuna ve bireyin terapiye getirdiği niteliklere.
Kişi-merkezli kuram,terapistin işlevinin müracaatçı karşısında hazır ve ulaşılabilir olmak ve yeni
gelişen deneyimlere odaklanmak olduğunu savunur.
Terapist müracaatçıyla ilişkisinde samimiyete istekli olmalıdır. Terapist tutarlı, onaylayan, empatik
davranarak değişimde katalizör işlevi görebilir.
Terapi değişimi hem müracaatçının terapideki kendi deneyimine karşı algısına hem de
danışmanın genel tavırlarına bağlıdır.
KAVRAMSAL ÖZET
Benlik-kavramı: Kişiliği, güçlü-zayıf yanları ve diğer kişilerle ilişkileri de dahil olmak üzere,
kişinin kendisi hakkındaki algısı ve duyguları.
Öz-Eylemlilik: Her insanın kendini destekleyip geliştirmesine yarayan kapasitelerini ilerletme
eğilimi.
Onaylanma İhtiyacı: Diğer kişiler tarafından değer görme ihtiyacı.
Asıl Benlik: Gerçekte var olan kişi. İdeal Benlik: Olmak istenilen kişilik.
Koşullu Değer: Kişinin yalnızca diğerlerinin kendisinden beklediği gibi davrandığında değerli
olabileceğine inanması.
Uyuşmazlık: Kişinin ideal benliği ve asıl benliği arasındaki , benlik kavramıyla deneyimleri
arasındaki gerilime, kaygıya ve içsel karmaşaya yol açan tutarsızlık.
Psikolojik Dengesizlik: Kişinin kendisiyle deneyimleri arasında önemli uyuşmazlıklar yaşadığı,
duygusal ve psikolojik problemlere yol açan durum.
FEMİNİST
KAVRAMSAL
ÇERÇEVELER
Feminizm, kadınların erkeklerle eşit
hale gelebilmesi için sosyal,politik ve
ekonomik hakların savunuculuğunu
yapan doktrindir ve bu tür haklarla ilgili
harekettir.
Feminist kuramlar tek bir insan tarafından oluşturulmamışlardır. Birden çok kökene sahip olduğu
için feminist kuramlar denir. En az dokuz ilke bu yaklaşımların altını çizmektedir:
1) Feminist kuramlar ‘yanlış ikilemlerin ortadan kaldırılmasını’ vurgular. Bunun anlamı insanların
kültür içinde yer alan düşünce yollarını ve davranışsal beklentileri eleştirel gözle değerlendirmeleri.
2) Diğer bir ilke, ‘bilgiyi yeniden düşünmektir.’ Hangi düşüncelerin olguları yansıttığı ve değer
taşıdığı göz önünde bulundurulur.
3) Yaşam süresi boyunca erkek ve kadın deneyimleri arasındaki farklılıklardır. Bu boyutun bir yönü
de cinsiyet rolü sosyalizasyonuna dair geliştirilen feminist odaklanmadır. Cinsiyet rolü, bir cinsiyete
mensup insanların nasıl davranması gerektiğine dair kültürel olarak belirlenmiş beklentidir.
4) İnsanların cinsiyetine bakılmaksızın eşit muamele görmesini savunan bir felsefe olan
eşitlikçiliktir. Eşitlikçi perspektif demokratiktir, uzlaşı sağlanmasını, iş birliğini ve görev paylaşımını
vurgular.
5) Feminist ilke patriyarkanın sonlandırılmasıyla yakından bağlantılı olan güçlendirme ilkesi. ‘Kişisel,
kişiler arası ya da politik gücün bireylerin kendi yaşam koşullarını iyileştirmek üzere katkıda
bulunacağı şekilde arttırılması’ olarak tanımlanır.
Güçlendirme araçları arasında girişkenlik eğitimi, öz-saygının arttırılması, iletişim ve problem
çözme becerilerinin geliştirilmesi, çatışma sonlandırma ve arabuluculuk becerilerinin arttırılması
bulunur.
6) Altıncı kavram, ‘sürece sonuçla eşit değer vermedir.’ Yalnızca neyi başardığın değil, nasıl
başardığın da önemlidir.
7) Diğer ilke ‘özel olan politiktir’ düşüncesidir. Cinsiyetçilik, cinsiyet temelinde, özellikle de
kadınlara karşı yapılan ayrımcılıktır. Cinsiyet temelindeki toplumsal rol kalıpyargılarını besleyen
davranış, koşul ve tavırlarla ilgilidir. Feminist kuramlar cinsiyetçiliğin toplumsal ve politik yapının
sonucu olduğunu savunurlar. İlkenin bir diğer karşılığı politik çevrenin kişisel eylemler tarafından
değiştirilebilecek ve geliştirilebilecek olmasıdır. Örneğin birey olarak kadınlar kadın meselelerini
destekleyen bir aday belirleyebilir ve kişisel eylemlerini politik arenaya yansıtabilir.
8) Sekizinci feminist ilke, birlik ve çeşitliliktir.
Birlikte çalışan kadınlar tümü için daha iyi bir
yaşam kalitesine erişebilirler.
9) Dokuzuncu boyut, kadınlar yararına olumlu
değişimin savunulmasına verilen önemdir.
Feminist çerçeveler, eşitliğin sağlanması ve
fırsatların herkes için yaratılması için yapısal ve
tutumsal değişiklik yapılmasını vurgularlar.
Feminist Kimlik Gelişimi:
Kadınlarda ortaya çıkan feminist kimliğin beş aşaması vardır;
1)Edilgen kabullenme
2)İfşa
3)İç içe geçme
4)Sentez
5)Etkin sorumluluk
• Kuramların Sosyal Hizmet Uygulamasıyla
İlişkisi:
Kuramlar insanların dünyayı algılamasında bir yol sunar.
İnsanların gördüklerini aydınlığa kavuşturmasında ve anlamlı hale getirmesinde rol oynar.
Farklı farklı kuramlar farklı açıklamaları anlamamızı sağlar.
En önemliside kuramlar sosyal hizmet uzmanlarının insanlara nasıl yardım edeceğini
belirlemesinde yardımcı olur.
Kuramların Değerlendirilmesinde 4 Temel
Yaklaşım
1-Kuramın müracaatçının durumuna uygulanmasının değerlendirilmesi .
2-Araştırmayı destekleyen kuramların değerlendirilmesi .
3-Kuramın sosyal hizmet değerleri ve etikle ne ölçüde uyuştuğunun değerlendirilmesi.
4-Diğer alternatif kuramların varlığının ve gerçekliğinin değerlendirilmesi.
İnsan Gelişimi Ve Davranışının Çeşitli Yönleri
Konusunda Kuramlar;
Bilişsel Gelişim; Piaget
Bilişsellik bilgiyi edinme, işleme, depolama ve sonunda gerektiği yerde kullanma yetilerini içerir.
Piaget insanların bebeklikten yetişkinliğe gelişimi boyunca nasıl düşüneceklerini öğrenirken
çeşitli aşamalardan geçtiklerini öne sürmüştür.
İnsanların bilişsel ve düşünme yetilerini geliştirme aşamalarını dikkate alan kuramı, kendi
çocuklarının gelişimini dikkatle gözlemlemesinden türetmiştir.
Piaget hemen hemen tüm insaların nasıl düşüneceğini aynı aşamalardan geçerek öğrendiğini
kabul etmiştir.
Bebeklik ve çocukluk aşamasında düşünme son derece basit ve somuttur. Çocuklar geliştikçe,
düşünme ilerler, daha karmaşık ve soyut hale gelir.
Küçük çocuklar görsel algılarına güvenirken daha büyük çocuklar ise problem hakkında daha
fazla mantıksal düşünürler.
Piaget dört temel bilişsel aşama tanımlamaktadır :

Duyu motor dönem


İşlem öncesi düşünce dönemi
Somut işlemler dönemi
Formel işlemler dönemi
DUYU MOTOR
DÖNEM

Doğumdan yaklaşık 2 yaşına kadar


sürer.
Bu dönemde çocuk basit refleks
tepkilerinden çevrenin basitçe
kavranmasına geçer.
Bu dönemde 3 temel başarı söz konusudur;

Birincisi, çocuklar bilgiyi alabildikleri çeşitli duyular olduğunu öğrenir.


İkincisi, tesadüfi olarak temel karşılıklar vermek yerine çocuk amaçlı olarak bir çok davranışı
birleştirebilecek ve basit bir amaca ulaşabilecektir.
Üçüncü başarı, nesnenin kalıcı olduğunun anlaşılmasıdır. Bu, nesnelerin görme ve duyma alanından
çıksalar bile var olmaya devam ettikleri düşüncesidir.
İşlemsellik Öncesi
Düşünce Dönemi

2 yaşından 7 yaşına kadar sürer.


Çocuğun düşünmesi daha soyut, mantıksal bir
aşamaya doğru gelişmeye devam eder.
Mantıksal düşüncenin gelişiminin önündeki engeller:
Çocuklar daha soyut düşünce aracılığıyla ilerleme gösterse de işlemsellik öncesi dönemde üç temel
engel mantıksal düşüncenin önündedir;
Benmerkezcilikte, çocuk şeyleri başkasının açısından göremez. Yalnızca kendisinin farkındadır.
Merkezleme, çocuğun bir nesnenin yalnızca bir detayına odaklanması ve diğerlerini görmezden
gelmesine denir.
Tersine Çevrilmezlik, çocuğun ilişkiyi tersinden tasavvur etmeksizin bir şeyi tek bir yönde takip edip
düşünmesini tanımlar.
BİLİŞSEL YETİNİN GELİŞTİRİLMESİ
Mantıksal düşüncenin önündeki engellere rağmen , çocukların düşünme yetisinin gelişimini
açıklayan çeşitli kavramlar bulunmaktadır.
Sınıflandırma; Bir çocuğun nesneleri belirli özelliklerine göre çeşitli kategorilere ayırma yetisine
denir.
Sıralama; Çocuğun nesneleri belirli özelliklerine göre düzenlemesi anlamına gelir.
Korunum; Daha önce tanımlandığı gibi , bir çocuğun bir nesnenin belirli bir özelliği aynı
kalırken , diğer özelliklerinin değişebileceği düşüncesini kavrayabilme yetisine korunum denir.
SOMUT İŞLEMLER DÖNEMİ (7-11/12 yaş)
Bu aşamada çocuk somut düzeyde mantıksal olarak düşünebilme yetisi geliştirir.
Çocuk nesneleri diğerlerinin bakış açısından görebilme yetisini geliştirmiştir.
Kavrama ve empati bu dönemde önemli ölçüde gelişmiştir.
Durumlar ve olaylar farklı değişkenler açısından değerlendirilebilir.
Çocuk gerçek dünyadaki olayları temsil etmek üzere sembolleri kullanmaya başlar.
Fakat bu dönemde gerçekleşen büyük bilişsel ilerlemeye rağmen çocuk hala bir ölçüde sınırlı
kalır. Çünkü düşünme odakları düşünceler değil nesnelerdir yani çocuk sadece somut
düşünebiliyor.
FORMEL İŞLEMLER DÖNEMİ (11/12-16 yaş)

Soyut düşünce bu dönemde doruk noktasına


varır.
Çocuklar düşüncelerini nesnelerin nasıl olduğu
üzerinde sınırlamaksızın nasıl olabileceğini de
düşünmeye başlar.
SOSYO-KÜLTÜREL BİLİŞSEL
GELİŞİM:VYGOTSKY

Bu kuramda ‘çocukların
düşünmesinin boş bir alanda
gerçekleşmediği, sosyo-kültürel
ortamdan etkilendiği’
vurgulanmıştır.
Sosyo-kültürel bilişsel gelişim
kuramındaki önemli ilkeler
1) Çocuğun gelişimi etrafında neler olup bittiğine göre farklılaşacaktır. Yani çocuklar sosyo-
kültürel koşullara ve yetiştikleri yerdeki beklentilere göre farklı gelişim sergileyecektir.
2) Çocuklar çeşitli toplumsal durumlara ve değişimlere maruz kaldıklarında ve bunlara tepki
vermek zorunda kaldıklarında gelişir.
3) Gelişim çocukların grup aktivitelerindeki etkileşimlerinin bir parçası olarak gerçekleşir.
4) Çocuklar diğerlerini gözlemleyerek, onlardan etkinlikleri öğrenerek ve etrafındakilere göre
performans sergileyerek gelişir.
5) Çocukların gördüğü ve öğrendiği becerileri işleyebilmesi için bir semboller şeması kullanması
gerekir.
6) Çocuklar etrafındaki kişilerle etkileşim yoluyla kültürel değerleri öğrenir.
Kuramın bakış açısının anlaşılmasında önemli
olan 3 kavram
1)PROKSİMAL (YAKINSAL) GELİŞİM ALANI
Öğrenen kişinin kendi başına neyi başarabileceği ile daha eğitimli bir kişinin rehberliği ve desteği
ile neyi başarabileceği arasındaki farktır.
Çocuk etkileşime dahil oldukça ve zihinsel stratejileri belirledikçe yeterlilik kazanır ve yetişkin geri
çekilerek çocuğa daha fazla sorumluluk verir.
2)DESTEK YAPILANDIRMASI
Çocukların proksimal gelişimi öğrenmesi sürecidir.
Çocukların problemleri çözme veya ilkeleri keşfetmeye yönelik çabaları esnasında yapılandırarak
veya destekleyerek nasıl düşünebilecekleri konusunda yetişkinlerin yardımcı olduğu süreçtir.
3)İÇ KONUŞMA (KENDİ KENDİNE KONUŞMA)
İç konuşma, problemi çözerken her adımı doğru uyguladıklarından emin olmada çocukların
kendilerini yönlendirme ve düzenleme tarzı olarak gözükmektedir.

You might also like