You are on page 1of 9

İnsan Davranışının Doğası

1.Kişiliğin Tanımı
Günümüze kadar kişiliğin çok çeşitli tanımları yapılmıştır ve kişilik kavramının herkes
tarafından (teorisyenler) kabul görmüş net ve tek tanımı yoktur. Açık bir şekilde kişiliği
tanımlayan teorisyenlerin başında Allport (1897-1967) gelmektedir. Allport 1937’de
yayınladığı “Kişilik” kitabında kişiliği; “bireyin çevreye yapacağı uyumu belirleyen
psikofiziksel sistemlerin, bireyin kendi içindeki dinamik organizasyonları” olarak
tanımlamıştır. Bunun dışında örnek vermek gerekirse kişilik hakkında yapılan tanımlardan
bazıları şunlardır;
• Richard C. Atkinson “bir kişinin fiziksel ve sosyal ortamıyla etkileşme tarzını
tanımlayan, düşünce, duygu ve davranışın ayırt edici ve karekteristik örüntüleri”
• H. Stuck Sullivian “İnsan yaşam ını karekterize eden yinelenen ve sürekliliği olan
kişiler arası durum’’
• Gordon Alport ‘’ Kişinin çevresine biricik uyumunu belirleyen psikofiziksel sistemlerin
kişi içindeki dinamik organizasyonları’’

1.2 Sigmund Freud


Tarihte kişilik kavramını tamamıyla ele alan, inceleyen ve bir çıkarıma varan ilk kişi
Sigmund Freud olarak kabul edilir. Freud ‘’Topografik Kişilik Kuramını’’ ortaya atmıştır.
Topografik kişilik kuramı adıyla adlandırılan bu kavramsal yapıda ilk olarak bilinç
(Concious), bilinçaltı ya da önbilinç (perconcius) ve bilinçdışı (unconcious) adıyla üç kişilik
bölümü vardır.
Bilinç, dış dünyadan ya da bedenin içinden gelen algıları fark edebilen zihin
bölgesidir. Bedensel algıları, düşünce süreçlerini ve heyecansal durumları da kapsar.
Bilinç öncesi, dikkatin zorlanmasıyla bilinç düzeyinde algılanabilen zihinsel olayları
ve süreçleri içerir. Bu içerikte, gerçekliğe ilişkin sorunları çözmeye çalışmak gibi gelişmiş
düşünce biçimlerinin yanı sıra, düş kurma gibi ilkel süreçler de bulunur.
Bilinçdışı, genel anlamda, bilinçli algılamanın dışında kalan tüm zihinsel olayları,
dolayısıyla bilinç öncesini de içerir. Dinamik anlamda ise bilinçdışı, sansür mekanizmasının
engeli nedeniyle bilinç düzeyine ulaşma olanağı olmayan zihinsel süreçleri içerir. Bu içerik,
gerçekliğe ve mantığa uymayan ve insanın içinden geldiğince doyurulmak istenen dürtülerden
oluşur. Bu dürtüler kişinin bilinçli dünyasında geçerli olan törel inançlara karşıt düşen
isteklerden kaynaklanır ve ancak psikoanalitik tedavide kişinin dirençleri kırıldığında ortaya
çıkabilir. Freud ardından ortaya attığı bu kişilik kuramına farklı bir boyut getirerek bu
unsurları ‘’id’’, ‘’ego’’ ve ‘’süperego’’dan oluşan bir yapıyla incelemeye başlar.
İd (altbenlik), zihnin en ilkel ihtiyaç dürtülerini temsil eder. İnsan psikolojisinde
oluşan cinsellik ve saldırganlık içtepileri id etrafında şekillenir; açlık, cinsellik, boşaltım gibi
isteklerimizin temelinde o vardır. Freud’a göre yeni doğan bir bebek saf id’den oluşmaktadır,
fizyolojik ihtiyaçların derhal giderilmesini ister. Karnı aç olduğu için morarana kadar ağlayan
bir bebek hayal edin, ne olduğunu bilmemektedir; ancak besin almaya ihtiyaç duymaktadır ve
bunun derhal olmasını istemektedir. İd akıl ve ahlak dışıdır, hayvanlar ile ortak özellikte
çalışmaktadır. Her canlıda besin ihtiyacı, üreme (cinsel haz) ve saldırganlık güdülerini id
tetiklemektedir. Tamamen haz almayı ve ihtiyaçlarının giderilmesini hedefler ve hiçbir şekilde
sonuçları düşünmez.
Ego(Benlik), Saf id ile doğan bir bebek büyüyüp dış dünya ile tanıştıkça id’nin
sağladığı içgüdüsel dürtüleri toplumun normları, tabuları ve yasaları altında doyurulması
gerektiğini öğrenir. Bu durumda alt benliğin bir kısmı evrimleşerek egoyu (benliği) oluşturur.
Organizmanın gerçek nesnel dünya ile alışverişe geçme gereksiniminden varlık bulur. Ego
gerçeklik ilkesinin hükmü altındadır. Egonun amacı, gereksinmenin giderilmesini uygun
ortamı buluncaya kadar ertelemektir. İd ve süperego arasında denge işlevi görür. Tamamen
akılcı ve rasyonel olmasının yanı sıra ahlaksızdır. Eğer ki İd adam öldürmek isterse, ego
öldürme demek yerine kimsenin haberi olmayacağından emin olmayı ister ve gerekli şartlar
sağlandığı noktada öldürür der.
Süperego (Üst Benlik) Zaman içerisinde egonun bir parçası toplumsallaşma ve
değerler ile ilgili olarak evrimleşerek süperego katmanını oluşturur. Süperego, id tarafından
gönderilen içtepileri ahlak kavramıyla tanıştırır ve buna bağlı olarak uygunsuz sayılacak
istekleri erteleme veya yok sayma çalışır. Kişiliğin törel ve bir nevi toplumsal yönüdür.
Superego bireyin doğru ya da yanlış olduğuna karar verip, toplum temsilcileri tarafından
onaylanmış ahlak ölçülerine göre davranmaktır. İyi ve kötü kavramlarına ilişkin değerler
superego çerçevesinde oluşur. Yeni doğan bir bebek günah, ayıp, yasak ve haksızlık gibi
kavramlara sahip değildir, yalnızca ilkel güdüler ile hareket eder. Zaman içerisinde anne ve
baba ve çevresi tarafından uygunsuz sosyal davranışlar karşısında cezalandırılır, ailesi
tarafından hatalı olarak görmüş olduğu normları içselleştirerek süperego katmanını oluşturur.
Çocuk büyüdüğünde ona bu ceza sistemini uygulayan insanlar yanında olmasa dahi
içselleştirmiş olduğu çocukluk dönemi ona ahlak kavramını katmıştır, süperegosuna yenik
düştüğü takdirde suçluluk duygusunu hissedecektir çünkü bebekken cezalandırılmıştır.
Freud’un psikoanalitik görüşüne göre bu 3 unsuru dengeleyebilen insan sağlıklı
psikoloji sahip olarak nitelendirilir. Bu dengeyi sağlayamamanın psikolojik sorunları da
beraberinde getirdiğini savunur. İnsan kişiliğinin yaşamın ilk 5-6 içerisinde yaşamış olduğu
deneyimlere göre şekillendiğini söyleyen Freud yaşanan psikolojik sorunun sebebini de bu
döneme bağlar. Psikoseksüel gelişim 5 dönemden oluşur. Bu dönemler Oral, Anal, Fallik,
Latent ve Genital olarak adlandırılır.

1.3 Alfred Adler


Adler; Freud’un libido kuramını normal dışı davranışların temel nedeni kabul eden,
cinselliğe gerçek dışı bir önem veren görüşlerine katılmamıştır. Adlere göre kişilik; bireyin
kendisini topluma, çevresine ve kendine ispatlama tutumlarının sonucu olarak gelişir. Aşağılık
duygusu, güvensizlik, kendini ispat etme, kardeş kıskançlığı ve üstünlük çabası gibi kavramlar;
Adler’in kuramında temel taşları oluşturur. Kişilik gelişimini, toplumsal yaşamla ilişki ve
etkileşim sürecinin bir sonucu olarak değerlendiren Adler’in bu düşüncesi, onu
çağdaşlarından ayıran en önemli noktadır. Adler’i ayıran bir diğer önemli nokta da kişiliği
toplumsal ilişkiler sisteminin sadece bir sonucu olarak görmeyip, aynı zamanda ona diğer
bireylerle birlikte kendi gelişimini sağlayacak bir toplum yapısını inşa etme sorumluluğu
vermesidir. Bireyin toplumsal yaşamla ilişkisini sağlıklı bir kişiliğin ortaya çıkmasında bir tür
terapi olarak görür. Adler geliştirdiği belli kavramlarla psikolojik analiz bakış açısına çok
fazla yeni kavram getirmiştir. Onlardan bağzıları şunlardır;
Yaratıcı Güç: Birey kendi algılarını, eylemlerini ve görüşlerini oluşturmada doğuştan
bir potansiyele sahiptir.
Toplumsal İlgi: Bireyin kendini toplumsal birlik içinde hissetmesidir.
Yüreklilik: Amaçların diğer insanların gereksinmelerine yönelik olarak
geliştirilmesidir.
Aşağılık duygusu: Yaşamın bütün dönemlerinde bireye eşlik eder, evren seldir.
Bütün ruhsal süreçlerin ve dengelemenin amacı olumlu bir savunma düzeni sağlamaktır.
Aşağılık Kompleksi: Birey ana-babasının kendi hakkında oluşturduğu olumsuz
yargılara inanarak kendini herkesten aşağı bir varlık olarak hissetmesidir. Çocukluğundaki bu
yargı ileri yaşam dönemlerinde de devam edebilir.
Adler’e göre yaptığımız her şey; yeterli olmak, üstünlük kurmak ve böylece oluşan
aşağılık duygularımızdan kurtulmaya yöneliktir. Ayrıca kişiliğin oluşumunda anne-baba
davranışı üzerinde özellikle durmuş ve bunun kişilik oluşumunda son derece önemli olduğunu
belirtmiştir. Şımarık bir anne-baba davranışının, çocuğun bağımsızlığını ve doğal gelişimini
kazanmasına engel olacağını belirtir. Bu çocukların ileride kendi başlarına olaylarla başa
çıkmayacağını ve başaramadığı zaman aşağılık duygusna gömüleceğini ifade eder. İlgisiz ve
ihmalkar tavrın ise çocukta şüpheci, soğuk, insanlarla ilişki kurma konusunda zorluk yaşayan,
samimiyetten ve dokunmaktan hoşlanmayan bir kişilik yapısına neden olacağını belirtmiştir.
Adler aynı zamanda ebeveyn kaynaklı kardeş ilişkilerinin de çok önemli olduğunu
belirtmiştir. Şımarık büyüyen ilk çocuk, yeni kardeş gelmesiyle ilgi bölünümünü tahttan
indirilmek olarak algılar ve hayal kırıklığına uğramasına sebep olduğunu belirtir. Bu yüzden,
ilk çocuğun sorunlara daha yatkın olduğu ileri sürer. Ortanca çocuk konusundaki
değerlendirmeleri ise daha olumludur. Adler’e göre; ebeveyn onunla ilgilenmediği için
şımartılmaz ve her zaman yetişmesi gereken bir büyük olduğundan kaynaklı devamlı kendini
geliştirme çabası içerisinde bir çocuk profili olur. Bu yüzden ortanca çocuğun daha başarılı
olduğunu savunur. En küçük kardeş için ise büyük kardeşleri tarafından kıskanıldığını,
durmadan kayırılma suçuyla karşılaştığını söyler. En küçük çocuk şımartıldığı için yardım
almadan kendi kararlarını veremez hale gelir. Büyüdüğünde sürekli aşağılık duygusuna
gömülmüş bir karakter içerisinde bulunur çünkü bilinçaltında çevresindeki herkesin ondan
büyük ve güçlü olduğunu düşünür.

1.4 Carl Jung


Carl Gustav Jung, psikoloji alanında yer alan en önemli düşünürlerden biridir. Analitik
psikoloji kuramını Freud’un psikanaliz kuramının temelleri üzerine kurmuştur. Bilincin
varlığını kabul eden Jung, insan ruhunu bilinç, kişisel bilinçdışı, kolektif bilinçdışı olmak
üzere üç bölümden oluşan bir yapı olarak tanımlamıştır. “İnsan sonsuzdur, sınırlanamaz,
haritası çizilemez” görüşüne sahip olduğu için düşüncelerini bir sistem halinde tanımlamayan
Analizi gerçekleştiren hekimin de analiz sürecinden geçmesi gerektiğini savunan ilk kişi olan
Jung, oluşturduğu düşüncelerini içeren ekol klasik psikanalizden birçok yönden farklılık
gösterdiğinden dolayı kendi psikolojisini Analitik Psikoloji olarak adlandırmıştır. Arketipler
Arketip psikoloji literatürüne Carl Gustav Jung tarafından kazandırılmış olan bir kavramdır.
Kolektif bilinçdışını oluşturan unsurlar olan arketiplerin etkileri bütün sanat eserlerinde
görülmekte, bu eserler insanlığın ortak malı izlenimi vermektedir. Jung arketipleri, duygusal
yönü oldukça güçlü olan evrensel düşünce biçimleri olarak tanımlamaktadır.
1.4.1 Eşdeğerlik İlkesi: Eşdeğerlik ilkesi, kişiliğin bir bölümündeki enerjinin azalması ya da
yok olması durumunda benzer miktarda enerjinin başka bir ruhsal öğede ortaya çıkması
olarak tanımlanır.
1.4.2 Entropi İlkesi: Kişilik dinamiğini tarif etmek için Jung tarafından adapte edilen entropi
ilkesi, psişede enerji dağılımının psişenin bütün bölümleri arasında bir denge sağlama
çabasıdır.
1.4.3 Karşıtlıklar İlkesi: Ergenlik çağındaki temel bir ilke olan karşıtlıklar ilkesinde kişilerin
bu olayı tanıması şart olarak görülmüştür. Bir psikoloji kuramının karşıtlık ilkesine dayanması
gerektiğini belirten Jung, bu ilkenin olmaması halinde sağlık bir denge oluşturulamayacağı
için kendi kendini otomatik ayarlayan bir sistem olmayacağını vurgulamıştır.

1.5 Cloninger
Cloninger’in psiko-biyolojik kişilik kuramında dört mizaç ve üç karakter boyutu
vardır. Mizacı; yenilik arayışı, zarardan kaçınma, ödül bağımlılığı ve sebat etme; Karakteri
ise, kendini yönetme, işbirliği yapma ve kendini aşma başlıkları altında incelemiştir. Mizacı,
kişiliğin biyolojik ve duygusal yönü olarak inceleyen Cloninger, şimdiye kadar bahsettiğimiz
kişilik kuramında çalışma yapan insanlar arasında biyolojik yapıyı majör etken olarak kabul
eden ilk kişidir. Mizac yapısında bahsettiği ‘’Yenilik arayışı: Dopamin, zarardan kaçınma:
Serotonin, Sebat Etme ve Ödül Bağımlılğığı: Norepinefrin’’ hormonlarından kaynaklı ortaya
çıktığını kabul etmiştir. Karakteri ise algıların sonucunda oluşan, davranış değişikliklerini
kapsayan ve öğrenme yoluyla oluşan bir yapı olarak kabul etmiştir.

1.6. Gordon Allport


Allport’un kişilik kuramını anlamak için ilkin bireyciliğin ne olduğuna ve Allport’un
bireyci yaklaşımının, kuramına etkisine bakmak gerekir.
Bireycilik, klasik liberal teorinin temelini oluşturan önemli bir unsurdur. Bireyciliği
her düşünür farklı bir şekilde tanımlamıştır. Ama genel olarak bireycilik, toplumsallığın
karşısında yer alan, bireyi merkeze alan, bireyin çıkarını önde tutan, bireyin haklarını
toplumun haklarının üstünde gören ve bireyi kendi içinde kapalı, sınırları olan bir kutu olarak
ele alan bir anlayış, siyaset ve toplum felsefesidir. Gordon Allport Bireyselciliğin ve sosyal
psikolojinin etkisini şöyle tanımlar “Gerçekte ve tamamen bireylerin psikolojisi olmayan
grupların psikolojisi olamaz. Sosyal psikoloji, bireyin kendi benzerlerinin oluşturduğu
ortamdaki davranışlarını inceleyen, bireyin psikolojisinin bir parçasıdır’’.
Allport, bireyin psikolojisinin dışında ayrıca grup psikolojisi diye bir şey
olamayacağını, grup davranışını belirleyen süreç ve mekanizmaların birey düzeyinde mevcut
olduğunu öne sürmüştür. Allport özellikle grup içinde, yapılan iş miktarının artması
bulgusunu “grup ruhu” veya “grup zihni” kavramlarıyla açıklamayı uygun görmemiştir.
Bu konuya açıklık getirmek için daha ampirik bir kavram olan “sosyal hızlandırma”
kavramını kullanmayı daha doğru bulmuştur. Allport, tek psikolojik gerçekliğin birey
olduğunu öne sürmüştür. Ona göre kitle tek tek bireylerin toplamından başka bir şey değildir.
Allport’a göre bu noktada kitle davranışını açıklamak için birey psikolojisinden yola çıkmak
gerekir. Davranış mekanizmalarının sadece birey içerisinde bulunabileceğini ve bireyler
arasındaki etkileşimin esas olduğunu belirtir. İnsan doğasını doğuştan gelen refleksler ve
çevrenin talepleri arasındaki kontrol edilebilir bir sonucu olarak görür. Allport, kişiliğin
gelişiminde kişinin diğerleri üzerinde bıraktığı etkiyi ve aynı şekilde diğerlerinin de kişiye
verdiği tepkilerin önemli faktörler olduğunu kabul etmektedir. Diğer taraftan insanın
yapayalnız bir adada kalmasının kişiliğinin yok olacağı anlamına gelmeyeceğini söyler. Ona
göre yalnız bir insan de en az topluluk içinde yaşayan bir insan kadar çekici kişilik özelliğine
sahiptir. Bu noktada kişinin gerçek doğasını oluşturan şeyler derinin altında saklıdır. Ona göre
kişilik kuramının, çözümlemelerini insanın doğasına dayandırması gerekir. Bu noktada
Allport, güdülerin güncelliğinin kabul edilmesinin gerekliliği, güdülerin çeşitlilik
gösterdiğinin kabul edilmesinin gerekliliği, bilişsel süreçlerin dinamik gücünün kabul
edilmesinin gerekliliği olmak üzere dört temel koşulu taşıması gerektiğini öne sürmüştür. Her
bireyin ayırıcı özelliklere sahip olduğunu ilk kullanan kişidir aynı zamanda Allport, dinamik
ve stabil olmak üzere bireyin iki kısmı olduğunu söylemiştir. Kişiyi en iyi tanımlayan 5-10
özelliğe temel özellikler adını vermiş ve kişi incelemesinde önce bu temel özellikleri bulup
ardından durduğu yere göre kişinin incelenmesi gerektiğini belirtmiştir.

1.7. McCrae ve Costa


Costa ve McCrae ‘’5 faktörlü kişilik kuramı’’ kavramını oluşturmuştur. Beş Faktör
Kişilik Kuramı kişiliğin beş genel boyutunu ve bunların içerdiği özgül kişilik özelliklerini
hiyerarşik bir sıralama içinde vermektedir. Beş Faktör Kişilik Kuramı’nın altında yatan temel
varsayım, insanların gösterdikleri bireysel farklılıkların dünyadaki bütün dillerde kodlanacağı,
konuşma diline sözcükler halinde yansıyacağı ve bu sözcüklerden yola çıkarak insanın kişilik
yapısını kapsayacak bir sınıflamanın oluşturulabileceğidir.
Nevrotiklik: Kaygılık/sakinlik, güvensizlik/güven, kendine acıma/kendinden
memnuniyet,
Dışa Dönüklük: Sosyallik/çekingenlik, ciddiyet/eğlenceyi sevme, yakın olma/
mesafeli olma
Açıklık: Hayalci/gerçekçi, bağmsızlık/uysallık, sıradanlık/farklılığa yönelme
Uyumluluk: Yumuşak kalplilik/katılık, güvenen/şüphe duyan, yardımsever/işbirliğine
kapalı
Özdisiplin: Düzenli/düzensiz, dikkatli/dikkatsiz, iradeli/kendini kontrol edemeyen

2. Beş Faktörlü Kişilik Kuramı


2.1. Nevrotiklik
Bir kişinin yaşadığı endişe, kızgınlık, sıkıntı, düşünmeden hareket etme, güvensizlik
ve depresyonu ifade eder. Duygusal çatışmalarını genellikle fiziksel yollarla gösterir. Ayrıca,
nevrotik eğilimler, kendini olduğu gibi kabul edememe, mükemmeliyetçiolma, eleştiriye açık
olmama gibi davranışları da içerir.
2.2. Dışa Dönüklük
Bu boyut, kişilerin ne kadar sosyal, aktif, kararlı, konuşkan ve girgin olduğunu, ayrıca
insanları ve grupları ne kadar sevdiklerini göstermektedir. Fazla dışa dönük tipler genellikle
mutlu, enerji dolu, sempatik ve sevimli kişilerdir. Düşük dışa dönük tipler ise, genellikle bu
özellikleri göstermezler ama asosyal kişiler de değildirler daha çok uyuşuk olmaktan kaynaklı
bir durumdur.
2.3. Açıklık
Peabody ve Goldberg, bu faktörü zeka olarak isimlendirirken, McCrae ve Costa ise
gelişime açıklık olarak nitelendirmiştir. Bu boyut araştırmacılar arasında en karmaşık olarak
nitelendirilen boyuttur. Genelde hassas, esnek, yaratıcı, kültürlü, entelektüel olma ve sanatsal
düşünme gibi özellikleri içerir.
2.4. Uyumluluk
Bireyin kişisel yönelme düzeyini etkilemektedir. Uyumlu insan arkadaşça davranır,
birlikte çalışmayı sever, kibardır, hoşgörü sınırı geniştir, güven vericidir ve yumuşak kalplidir.
Bu tip yöneticiler astlarını iyi motive eder, onların ihtiyaçlarını gidermeye yönelik çalışırlar
ve iyi iletişim kurarlar. Düşük uyumluluğa sahip kişiler ise diğerlerinin maksatlarında şüpheci
ve işbirlikçilik yerine rakip olmayı tercih eden kişilerdir. Başarısız yapmaktan öte çok
çalışmaya itip güçlü bir rakip olma potansiyeli de taşırlar.
2.5. Özdisiplin
Disiplinli bir yapıya sahip kişiler amaçlı, iradeli ve kararlılıdırlar. Bilinçlilik, başarılı
yönelim, etkili, planlı, sorumlu, mükemmeliyetçilik ve çok çalışkan bireylerdir. Düşük
sorumluluğa sahip kişiler ise dikkatsiz, dikkati kolay dağılan, güvenilmez ve hedeflerine
ulaşmada rahat olan kişilerdir. Genel olarak başarısız bir yapıya sahiptir.
KAYNAKÇA:
• İ, Acarkan (2017) KİŞİLİĞİN DNA’SI İstanbul: Kurtuba Kitap
• Batman Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Çocuk Gelişimi Bölümü Yaşam
bilimleri dergisi: Kişilik Ve Beş Faktör Kişilik Özellikleri: Kuramsal Bir Çerçeve
• S, Freud (2010) GÜNLÜK HAYATIN PSİKOPATALOJİSİ İzmir: İlya İzmir
Yayınevi
• C, Gustav Jung (2003) DÖRT ARKETİP İstanbul: Metis Yayınları
• P, Kleinman (2013) PSİKO101 İstanbul: Okuyan Us Yayınları
• Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi ALFRED ADLER VE BİREYSEL
PSİKOLOJİ Cilt: 7 (1992)
• Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik
Anabilim Dalı Doktora Tezi PSİKOBİYOLOJİK KİŞİLİK KURAMI EKSENİNDE
YÖNETİCİLERİN KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ, KARAR VERME STİLLERİ VE
ÖRGÜTSEL SONUÇLARA YANSIMALARI E, Üngüren
• Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi BEŞ FAKTÖR KİŞİLİK
KURAMI BAĞLAMINDA KİŞİLİK KAVRAMINA GENEL BİR BAKIŞ Cilt: 3
/Sayı:6
• M, Polama (1993) Çağdaş Sosyoloji Kuramları İstanbul: Gündoğan Yayınları
• M. Ü.Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi PSİKANALİZ KURAMI
VE ÖZELLİKLER Sayı: 7 Sayfa: 275-285
• T.C. Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Klinik (Uygulamalı) Psikoloji
Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi (2009): Sevi Psikobiyolojik Kişilik Modeli ve
Beş Faktör Kişilik Kuramı: MİZAÇ VE KARAKTER ENVANTERİ (TCI) İLE BEŞ
FAKTÖR KİŞİLİK ENVANTERİNİN (5FKE) KARŞILAŞTIRILMASI E, Sevinç

You might also like