Professional Documents
Culture Documents
''Şimdiki çocuklar lüksü seviyor, otoriteye ve büyüklerine saygıları yok, kötü tutumlular
ve çalışmak yerine çene çalmayı tercih ediyorlar. Onlar artık evlerinin köleleri değil,
efendileri. Büyükleri odaya geldiğinde ayağa bile kalkmıyorlar. Ebeveynleri ile çelişiyor,
sofra adabına uymadan çar-çabuk yemek yiyor ve öğretmenlerini aşağılıyorlar.''
Bu tarif edilen bizim Z kuşağına benziyor mu sizce? Anlaşılan şu ki gençlik için genel-
geçer bir tanım yapmak mümkün gibi. Benim de içinde bulunduğum Y kuşağı için de
bunları diyorlardı, şimdiki Z kuşağı için de. Her jenerasyon bir önceki
jenerasyon için asi ve saygısız.
Demek ki gençlik hep aynı gençlik ha 2500 yıl önce ha 100 yıl sonra..
Psikoloji, davranışlarımızı ve arka planında yer alan iç dünyamızı anlamamıza
yardımcı olan bilim dalıdır. İnsan davranışının altında yatan temel nedenleri bulmaya çalışan
bilimsel çabaya verilen addır. Psikoloji bilimi insanın, kendisini ve başkalarının
davranışlarının nedenlerini daha iyi anlamasına yardımcı olur. Psikoloji, insan davranışlarının
bilimi olarak, bireyin;
✓ Kendi davranışlarını daha iyi anlamasına ve davranışlarının nedenleri konusunda daha
bilinçli olmasına,
✓ Başkalarının davranışları ve nedenleri konularında bilinçlenmesine ve ilişkilerinde daha
gerçekçi ve daha yapıcı kararlar almasına,
✓ Sürekli değişen çevre koşullarına daha kolay uyum yapabilmesine, insanlar arası ilişkilerini
daha ustalıkla düzenleyebilmesine ve karşılaştığı güçlükleri çözümleyebilmesine yardım
eder.
Psikoloji tek kişi veya davranışla ilgilenmez. İnsan davranışlarının değişik yönlerini
ele alır, karmaşık yapısını çözümlemeye çalışır. İnsan davranışlarının oluşum biçimini ve
nedenlerini, içinde bulunulan ortam ve koşullara göre gelişimini inceler. Davranışları
etkileyen geniş bir etkenler yelpazesini incelemeye alır.
Psikolojiye dair bir araştırma yaparken temel amaçlar; davranışını
tanımlamak, açıklamak, tahmin etmek ve kontrol etmektir.
Ne olduğunu tanımlamak: Psikolojideki ilk amaç davranış hakkında net gözlemler
yapmaktır.
Ne olduğunu açıklamak: Psikolojideki bir diğer amaç, davranışın nasıl
gerçekleştiğini keşfetmeye çalışmaktır.
Ne olacağını tahmin etmek: Bir davranışın nedeninin net bir açıklanması ileride
gerçekleşecek diğer bir davranış hakkında tahminler yapmayı sağlar.
Ne olduğunu kontrol etmek: Psikoloji insanların problem davranışlarını kontrol
etmelerine yardım ederek onların yaşam kalitelerini artırır.
Eski çağlardan beri var olan psikoloji, 18. yüzyıldan itibaren felsefeden
kopup, kendi başına yeni bir bilim dalı olmuştur. Bununla birlikte psikoloji bilimi
kendi tarihsel süreci içerisinde çeşitli ekoller oluşturmuştur.
Bu ekoller;
1-Yapısalcılık: Alman bir psikolog olan Wilhelm Wundt, ilk psikolojisi
laboratuvarını kuran kişidir. Wundt’un bu çalışmalarının psikolojinin bağımsız bir
bilim dalı olmasında önemli bir yeri vardır. Aynı zamanda Wundt ve ardından gelen
takipçileri yapısalcılık ekolünü ortaya koymuşlardır. Ortaya çıkan bu yapısalcılık
ekolü, bilinçli zihinsel tecrübelerimizi oluşturan en temel unsurlardan olan duyum ve
algıların incelenmesi olarak tanımlanmaktadır.
2-İşlevselcilik: İşlevselciliğin kurucusu olan Willam James; bilincin yapısı
yerine işlevini inceler, zihnimizin değişen çevre şartlarına nasıl uyum sağladığıyla
ilgilenir.
3- Gestalt Psikolojisi: Max Wertheimer ve beraberindeki arkadaşları
psikolojik süreçleri parçalarına ayırıp bütün hakkında yargıda bulunmadılar. Bütünü
onu meydana getiren parçalarından daha büyük olduğu yaklaşımından hareketle
akımlarını geştalt psikoloji olarak adlandırdılar.
4- Davranışcılık: John B. Watson tarafından ortaya atılmıştır. Bu psikoloji
anlayışında, psikolojinin görevi, çevredeki olaylara karşı insanların nasıl tepki
gösterdiğini araştırmaktır. Bu yüzden bireyin gözlenebilen ve ölçülebilen davranışları
önem arz eder.
5- Psikanalitik Psikoloji: Temsilcisi Sigmund Freud’tür. Bu yaklaşım; davranışın,
cinsel güdüler, bilinçaltı, toplumsal baskılar gibi unsurlar tarafından oluşturulduğunu
savunurlar. Freud’a göre insanın doğası kötüdür ve insanı yönlendiren iki temel unsur
vardır. Bunlar biri cinsellik diğeri ise saldırganlıktır.
6- Bilişsel Yaklaşım: Bilişsel yaklaşımda insan; algılayan, uyarıcıları seçip
işleyerek anlamlandırabilme yeteneğine sahip aktif bir sistem olarak görülür. Algı,
dikkat, hafıza, düşünme, öğrenme, karar verme, yargılama ve yordama gibi bilişsel
süreçleri inceler.
7-İnsancıl Yaklaşım: Bu akıma göre insan; davranışlarını denetleyebilir,
seçimlerinde özgürdür ve bu seçme özgürlüğünü kendi potansiyelini açığa çıkarma ve
geliştirme bir başka deyişle kendini gerçekleştirme yönünde kullanır. İnsan içinde
bulunduğu durumdan o anki ihtiyaçları, beklentileri, inançları geçmiş yaşamına göre
algılamakta ve bu algılamadan yola çıkarak davranışta bulunmaktadır.
Deneysel Psikoloji: Duyu, algı, öğrenme insan performansını, motivasyon ve heyecan alanlarını
kapsar. Fizyolojik psikoloji ve karşılaştırmalı psikoloji olarak ikiye ayrılabilir.
Sosyal Psikoloji: Sosyal ilişkileri, önyargıları, tutumları, uyum sağlamayı, grup davranışlarını ve
saldırganlık konularını inceler.
Psikometrik Psikoloji: İnsanların yetenek, beceri, zekâ, kişilik ve anormal davranışlarının
ölçülmesi ile ilgilidir.
Uygulamalı Psikoloji: Psikolojinin davranışa dönük uygulamalarını içeren kısmıdır. Klinik
Psikoloji, Danışmanlık Psikolojisi, Endüstri ve Örgüt Psikolojisi, Eğitim Psikolojisi gibi temel
alanları vardır.
Uygulamalı Psikolojinin Alt Alanları
Esneklik: Bale, atletizm ve çeşitli oyunlar gibi devinsel etkinliklerde belli bir
esnekliğe gereksinme duyulur. Küçük yaşlarda beden çok esnektir. Yaş ilerledikçe bu
esneklik kaybolmaktadır.
.
11
İnsan hayatı annenin yumurtasının babadan gelen sperm hücresi
ile birleşmesi sonucunda başlar. Bu olaya döllenme (fertilizasyon)
denir.
Yasalara göre bu sınır, kürtajı aile planlaması için seçenlere çocuğu kürtaj
ettirebilmesi için yasal sınır olarak belirlenmiştir(10. hafta).
Çevre etkisine en açık olunan dönemdir .
Embriyo dönemi, kritik dönemler içerisinde yer alır. Bu evrede annenin bazı ciddi
rahatsızlıkları, sigara ve alkol kullanımı veya kontrolsüz ilaç alması gibi gelişimi etkileyecek
olumsuzluklardan embrio çok büyük zarar görebilmektedir.
Gebeliğin 9. haftasından başlayarak doğuma kadar geçen
süreye fetüs dönemi yada fetal dönem denir. Doku ve organların
olgunlaşmasıyla karakterize olan dönemdir.
İkincil cinsiyet özellikleri dolaylı üreme sistemiyle ilgili olan özelliklerdir ve ilk kez
erinlikte ortaya çıkar. Her iki cinste de vücutta tüylenme, kıllanma, erkeklerde ses
kalınlaşması, gırtlak oluşumu ve kasların gelişimi, kızlarda kalça ve göğüs gelişimi ikincil
cinsiyet özelliklerinin gelişmesidir.
Erken olgunlaşan erkekler; çevresi ve akran grubu tarafından daha fazla ilgili görürler, daha kolay
benimsenir ve daha kolay kabul görülürler. Daha erken bağımsız olmayı öğrenirler ve akranlarının gözünde
lider vasfını kazanırlar. Toplum tarafından bu şekilde pekiştirildiğinden özgüveni daha yüksek olurlar ve
daha dışa dönüktürler.
Geç olgunlaşan erkekler ise; yetişkinler ve okul arkadaşları onlara çocuk gözüyle bakarlar ve
davranırlar. Bu yüzden olumsuz benlik kavramı geliştirebilirler. Bu nedenle özgüveni daha düşüktür, daha az
girişken ve sosyal olurlar. İlgi çekmezler (popüler değildirler).
Erken olgunlaşan kızlar; özgüveni daha düşük, çekingen ve içe dönüktürler. Çünkü beden imgelerine
karşı önemli ölçüde yoğun bir tatminsizlik yaşayabilirler. Bu nedenle yüksek düzeyde gerginlik yaşayabilirler.
Vücutlarındaki değişiklikleri saklama eğilimine girebilirler.
Geç olgunlaşan kızlar ise; özgüveni daha yüksek, girişimci ve dışa dönük olurlar. Cinsel konulara
uzak, eğitim-öğretim faaliyetleriyle daha fazla ilgilidirler.
Ergenlik dönemi genel özellikleri
Olumlu bir kimlik kazanma
Bir yetişkin, kadın veya erkek sosyal rolünü edinme ve Androjen kişilik geliştirme
Soyut düşünme
Bilimsel yöntemle problem çözme
Değer ve inanç sistemini yapılandırma
Fikir dünyasıyla ilgilenme ve düşüncesini etkinliklerine
yansıtma
Varsayımsal, geleceğe yönelik ve ideolojik sorunlarla
ilgilenme
Atasözleri ve deyimleri anlama
Yazılı dilini düzgün kullanma
Hipotetik koşullara göre düşünme
Hipotetik Düşünme: Piaget’e göre bir ergen herhangi bir
problemle karşılaştığında sorunun görünen boyutlarının ötesine
geçip çözüme ilişkin olası yollar belirlemekte ve farklı
seçenekler ortaya koyup bunları test etmektedir. Okullardaki
münazaralar buna örnektir.
Andırma (analoji) Yeteneği: Bilinen bir benzerlikten
yola çıkarak bilinmeyenlerin elde edilmesini sağlamaya
yarayan bir akıl yürütme yöntemidir. Örneğin; kan
dolaşım sisteminin trafiğe benzetilmesi, kalbin pompaya
benzetilmesi.
PİAGET’İN KURAMININ
EĞİTİM AÇISINDAN DOĞURGULARI
İMGESEL DÖNEM(4-6)
SEMBOLİK DÖNEM(7-)
BRUNER
BİLİŞSEL GELİŞİM EVRELERİ
Eylemsel Dönem (0-3 yaş):
Çocuk çevreyi eylemlerle
(dokunarak,ısırarak vb.) anlar.
İmgesel Dönem :
Bilgi, imgelerle taşınır. Bir
durumu nasıl algılarlarsa
zihinlerinde o şekilde
canlandırırlar.
Sembolik dönem :
Etkinlik yada algının anlamını
açıklayan sembolleri kullanır.
BRUNER
BİLİŞSEL GELİŞİM EVRELERİ
İçinde bulunulan
kültür,uyarıcıların türünü ve
niteliğini belirler.
Bireyin sağlıklı bir çevre oluşturma bilinci, çevresindeki doğal kaynakları kullanma ve
onlardan en iyi şekilde yararlanma, bitki ve hayvanları tanıma konularında duyarlılık
geliştirme yeteneğini içerir. Doğacı zekâ ile bir kişinin biyolog yaklaşımıyla hayvanlar ve
bitkiler gibi yaşayan canlıları tanıma, onları belli karakteristik özelliklerine bağlı olarak
sınıflandırma ve diğerlerinden ayırt etme kabiliyeti veya bir jeolog yaklaşımıyla dünya
doğasının bulutlar, kayalar veya depremler gibi çeşitli karakteristiklerine karşı aşırı ilgili
ve
duyarlı olmasıdır. Doğacı zekâsı yüksek bireyler; bahçe düzenleme, doğa gezileri ve dağ
tırmanışları, belgesel izleme, seyahat etme, hayvanlarla ve bitkilerle ilgilenme gibi
etkinliklerden hoşlanırlar.
Bilişsel gelişim de; yaşla birlikte zihinsel süreçlerde
meydana gelen değişmeler şeklinde ifade edilmektedir.
Bilişsel aktiviteler ise, düşünme ve bilme ile ilgili bütün
davranışsal süreç ve hareketleri içermektedir. Bilişsel
gelişim ise bu davranışsal süreçlerin çocukta ve genç
yetişkinlerde nasıl geliştiğini, nasıl etkili ve verimli olarak
dünyayı anlayabileceklerini ve zihinsel gelişimlerini
irdelemektedir.
Bilişsel gelişimi kapsayan algı, dikkat, bellek ve
hatırlama, yaratıcılık, akıl yürütme, problem çözme gibi
becerilerini geliştirmek amacıyla; çocukların yaş ve
gelişim düzeyine göre uygulanacak etkinlikler bilişsel
gelişime destek sağlar.
Çocukların etkinliklerinde algılayabilme,
dikkatlerini toplama, kelime dağarcığını arttırma,
sözlü anlatımlarını teşvik etme, el göz
koordinasyonlarını, kalem kullanma becerilerini
geliştirmenin yanı sıra eşleştirebilme, değişik
ilişkiler kurabilme, gruplama, sıralama, eksik
tamamlama ve karşılaştırma yapabilme gibi
zihinsel işlevleri kolaylaştıracak çalışmalara yer
verilir. Çocuğun gelişim düzeyini dikkate alarak,
neyi yapamadıkları, başaramadıkları göz önüne
tutularak yapabildiği etkinliklerden başlamak
gerekir. Ancak bu etkinliklerin planlanması
aşamasında bazı dikkat edilecek noktalar
bulunmaktadır.
Bu noktalar şu şekilde sıralanır:
Kuralları belirli tek sonuçlu etkinlikler belirlenmeli.
Birden fazla sonuç ve ürün ortaya çıkabilecek etkinlikler düzenlenmeli.
Etkinlikler ve ortaya çıkan ürünler hakkında çocukla konuşmalı.
Televizyon, öğrenmede bir araç olarak kullanılmalı.
İçinde bulunduğunuz her ortamı ve her malzemeyi çocuğun gelişimi için
bir
fırsat olarak kullanmalı.
Taklit etme ve rol yapmayı kullanmalı.
Çocuklara model olunmalı, yaratıcılıklarını keşfetmeleri sağlanmalı.
Etkinlikleri yaşarken mizahı ve eğlenceyi de kullanmalı.
Farklı kavramlarla karşılaşmasına ve kavramları birbirleriyle
ilişkilendirmesine
yardımcı olunmalı.
Çocukların kendilerini görmeleri sağlamalı ve yanlışlarına rağmen
yeniden denemeleri konusunda cesaretlendirilmeli.
1. Ay
Bebeğin görme alanı içinde göz hizasında 15-25 cm uzakta, renkli, sesli, hareketli
nesneler bulundurarak ona doğru yaklaştırabilirsiniz.
Bol bol konuşarak, gülebilirsiniz. Çıkardığı seslere karşılık verebilirsiniz. Ses
çıkarması için cesaretlendirebilirsiniz.
Kulağına yakın mesafelerden çıngırak, zil gibi değişik sesler dinletebilirsiniz.
Yeni doğanın kulağının yakınında çıngırak ya da zil sallayabilir ya da el
çırpabilirsiniz. Bebeğin tepkisini, sesin geldiği yöne bakmaya çalışmasını sağlayarak
izleyebilirsiniz.
Yeni doğanın daha önceden tanıdığı oyuncağın sapını (çıngırağın) avucunun içine
yerleştirebilir ve parmaklarıyla oyuncağı kavramasını sağlayabilirsiniz.
İşitsel algı ve ritim duygularını geliştirmek için şarkılar, ninniler söyleyebilirsiniz.
Böylece ritim duygusunu geliştirebilirsiniz.
Çocuğa tutacağınız 20-30 cm ponponu çocuğun göğsünün ortasından alnına doğru,
göz hizasında, sağdan sola daire çizecek şekilde hareket ettirebilirsiniz. Bebeğin izlemesi
için dikkatini ponpona çekmeye çalışmalısınız.
1-3. Ay
Çıngırağı bebeğin görme alanı içinde sallayarak
onun dikkatini çekmeye çalışabilir, çıngırağı görme
alanının bir ucundan diğerine doğru hareket
ettirebilirsiniz. Bebeğin hareket eden çıngırağı
gözleriyle takip edip etmediğini gözlemleyebilirsiniz.
Bebeğin el ve ayak bileklerine renkli uyarıcı
olarak yün veya bez bilezik takarak uzun uzun izlemesini
sağlayabilirsiniz.
Bebek kendi görüş alanı içinde objeleri
yakalamaya ve çevresindeki her şeye dokunabilmek için
uzanmaya başlar. Hepsini tutmak, dokunmak, ağzına
götürmek, hissetmek ister. Bunun için çıngırak, yumuşak
oyuncak vb. gibi oyun malzemelerini sunabilirsiniz.
3-5. Ay
Bebeğe çeşitli nesnelerde renklerde ve
görünümlerde oyun malzemesi sunulmaya çalışılmalıdır.
Bebek tamamen tanıdığı, her şeyini öğrendiği,
keşfedecek bir şey bulamadığı nesnelerle oynamaktan
sıkılabilir. Zaman zaman materyallerde değişiklik
yaparak veya yeni
materyaller sunarak ilgisini çekmeye çalışabilirsiniz. El
ve ayağına renkli ses çıkarabilen bilezikler takabilirsiniz.
Çocuğun kolayca yetişebileceği bir mesafeye ayna
koyabilirsiniz.
6. Ay
Bebekle oynarken bir oyuncağını saklayıp
bebeğin bir arayış içinde, oyuncağın ortaya çıkmasını
bekleyip beklemediğini gözlemleyebilirsiniz.
Oyuncaklar bebeğinize pek çok şey
öğretecektir. Bu nedenle; ona farklı boyut, şekil ve
dokularda farklı biçimlerde kullanılabilen oyuncaklar
sunabilirsiniz. Bu oyuncakların ağza alınabilecek
türde, sağlık koşullarına uygun, bazılarının ses çıkaran
cinsten olmasına dikkat edebilirsiniz.
Olayların var oluş amacı olduğunu,
değişebileceğini öğretmek için; hareketler ve
çeşitli sonuçlarını çeşitli örneklerle, açık seçik şekilde
sunabilirsiniz. Örneğin; bir topu itip ona
yuvarlandığını söyleyebilirsiniz.
6-8. Ay
Bol bol konuşarak şarkı söyleyebilirsiniz.
Her iki eline oyuncak vererek oynamasını
sağlayabilirsiniz.
Karşılıklı alma-verme oyunu oynayabilirsiniz.
Küçük silgi nesneleri tutması için
cesaretlendirebilirsiniz.
Yüzünü bir nesnenin arkasına saklayıp çıkararak
“ce-e” oyunu oynayabilirsiniz.
Aynı oyunu çocuğun yüzünü bir bez ile örterek
tekrarlayabilirsiniz
9-12. Ay
Bebeğin bu dönemde zihinsel gelişimini desteklemek için
insanlarla ve nesnelerle iletişim kurmasını sağlayabilirsiniz.
Çoğu gelişmiş olarak doğuşta bebekte var olan beyin hücrelerinin
gelişmesi, beyin
hücrelerinin harekete geçmesi ve diğer hücrelerle iletişim
kurmasıyla sağlanmaktadır. Beyin hücrelerini harekete geçirecek
şey ise beyne gidecek mesajlardır. Bebek bu nedenle ne kadar çok
şey işitebilir, ne kadar çok şey görebilir ve ne kadar çok şey
tadabilirse beyin hücreleri arasında mesajlar o kadar çok gidip
gelecek ve böylece beyin gelişimini destekleyebileceksiniz.
Parlak renkli nesneyi çocuğa vererek bir süre oynamasını
sağlayabilirsiniz. Sonra nesneyi bebekten alarak ucu görünecek bir
şekilde örtünün altına koyabilirsiniz. Çocuk örtüyü kaldırıp
altındaki oyuncağı bulduğunda ödüllendirebilir, bulamazsa oyuncağı
örtünün altından çıkarıp gösterebilir ve tekrar aynı şekilde saklayıp
bebeğin bulmasını isteyebilirsiniz.
Bebeği kucağınıza alıp ayna karşısına oturabilirsiniz. Bir kendinizin, bir
bebeğinizin
ismini söyleyerek ve göstererek bebeğin dikkatini çekebilirsiniz. Bebeğin kendisini aynada
göstermesini isteyebilirsiniz. “Ali nerede?”, bebek kendisini doğru yerde gösterdiğinde onu
ödüllendirebilirsiniz.Yardım gerekiyorsa soruyu tekrar sorabilir ve önce kendinizi gösterip
sonra soruyu yine tekrar ederek, bebeğin kendisini göstermesini sağlayabilirsiniz.
Çocuğun sevdiği bir oyuncağı gözü önünde kolay açılacak şekilde, bir kâğıda
sarabilirsiniz. Çocuktan oyuncağı bulmasını isteyebilirsiniz. Aynı oyunu kolay açılıp
kapanan bir kutuyla da oynayabilirsiniz.
Hayal gücünü geliştirmek ve kavramsal düşüncelerin düzene girmesini teşvik
etmek için kısa hikâyeler okumaya başlayabilirsiniz. Kitaplarda sayfanın 3/4’ünün resimli,
1/4’ünün yazılı olmasına özen gösterebilirsiniz.
1-2 Yaş
Çocuğunuza her tür sesi açıklayın; hayvan sesleri, araç seslerini,
müziğin vb. sese çok duyarlı olduğundan; kapı gıcırtısı, kâğıt hışırtısı gibi
seslerden de haberdar olmasını sağlayabilirsiniz.
Saymaya ve sayıları kullanmaya başlayabilirsiniz. Önce kendinizin,
sonra bebeğinizin parmaklarını kullanabilirsiniz.
Her şeyin özelliklerinden bahsedebilirsiniz. Örneğin; kuşların ve
uçakların uçtuğunu, arabaların, “düüüt” sesi çıkararak gittiğini tutkalın
yapışkan, yünün yumuşak olduğunu, topların yuvarlak olup yuvarlandığını;
ama tuğlaların köşeli olduğu için yuvarlanmadığını anlatabilirsiniz.
Her şeyin rengini söyleyebilirsiniz.
Sert yumuşak gibi zıtlıkları açıklayabilirsiniz Zıtlıkları
gösterebilirsiniz. (uzun kalem, kısa kalem, küçük top, büyük top vb.)
Basit şarkı, şiir ve tekerlemeler öğretebilirsiniz.
Çocuk kendini problem çözmeye teşvik edecek malzemelerle daha
çok ilgilendiği için ona sokulup çıkarılacak delikleri olan oyuncaklar
dizilecek bloklar, doldurup boşaltılan kutular vb. materyaller
sağlayabilirsiniz.
2 Yaş
Resimli hikâyeler okuyabilir, resimler üzerinde konuşabilirsiniz. .
Şarkı söyleyerek, müzik ve hikâye kasetleri dinleterek müziğe
ilgisini
uyandırabilirsiniz.
Boyut kavramını güçlendirmek üzere çeşitli küp üçgen ve kareleri
doğru yuvaya yerleştirebileceği kutu ve oyuncaklar sunabilirsiniz.
Çocuğa küpleri üst üste koyması için model olarak gerekirse elle
yönlendirebilirsiniz.
Çocuk küpleri üst üste koyarak 6-7 küpten kule yaptığında onu
ödüllendirebilirsiniz.
Çocuğun oyuncaklarını karıştırmasına, onlarla uğraşma ve
araştırmalar yapmasına fırsat tanıyabilir ve çabasını
destekleyebilirsiniz.
Çocuktan şekilleri uygun deliklere yerleştirmesini isteyiniz.
Yapamazsa model olun.
Çocuk başardığında onu ödüllendirebilirsiniz.
Çocukla birlikte kitaba bakabilirsiniz. Çocuğa bir resim
göstererek “Bu ne?” diye sorabilirsiniz. Bilemezse kendiniz
söyleyebilirsiniz. “Neymiş?” diye çocuğa tekrar
sorabilirsiniz. Çocuk bildiğinde aferin diyebilirsiniz.
Çok parçalı bir oyuncak seti temin edebilirsiniz. Örneğin;
bir çiftlik kurun ve bunu inekleri, atları, kuzuları ve
tavukları saymak için kullanabilirsiniz.
Birçok sayı oyunu oynayabilirsiniz. Yaptığınız her çalışmaya
sayıları katabilirsiniz.
Alışveriş yaparken, giyinirken, yapmamız gerekenleri
anlatırken geçen tüm kavramları birlikte sayabilirsiniz.
3 Yaş
Çocuğa büyük kâğıtlar, kurşun kalem, pastel boya ve kuru boya vererek
resim
yapmaya özendirebilirsiniz. Önce tek tek adlarını sayarak çocuğun
nesneleri tanıyıp tanımadığını anlayabilir ve özelliğini söylediğiniz
oyuncakları size vermesini isteyebilirsiniz. “Bana kırmızı kovaları ver.” ,
“Bana büyük arabaları ver.”, “Bana aynı büyüklükte olan topları ver.”
gibi…
3 küpten köprü yapabilir ve çocuğa model olabilirsiniz. Çocuğa 3 küp
vererek köprü
yapmasını isteyebilirsiniz. Gerekirse yardımcı olabilir ve çocuğu köprü
yapmak için
cesaretlendirebilirsiniz.
Çocukla birlikte önceden hazırladığınız değişik boyutlardaki nesnelerle
önce büyük küçük, uzun-kısa ile ilgili oyunlar oynayabilirsiniz. Örneğin;
“Bana büyük bebeği ver.” diyebilirsiniz. Ardından küçük bebeği
isteyebilirsiniz. Daha sonra oyuncaklar içinden büyük bebeği ve küçük
bebeği bulabilir, yan yana koymasını isteyebilirsiniz. Büyük- küçük
oyununu doğru olarak oynayıp bitirdikten sonra, “uzun-kısa” oyununa
geçebilirsiniz.
Çocuğun yaşına uygun resimleri içeren bir kitabı, çocuğun
resimlerini görebileceği şekilde tutabilirsiniz. Resimlerdeki olayı
anlatabilir ve diğer sayfalardakileri de çocuğun anlatması için onu
cesaretlendirebilirsiniz.
7- Kritik Dönem
1- GELİŞİM: Organizmanın döllenmeden başlayarak bedensel,
zihinsel, duygusal, dilsel, sosyal açıdan yaşamının sonuna kadar
sistemli ve düzenli olarak sürekli ilerlemeye yönelik değişim
göstermesi sürecidir. Hem nicel hem de nitel bir süreçtir.
Birlikte bazı günlük etkinlikler yapabilir, böylece konuşacak çok şey oluşturabilirsiniz.
Mümkün olduğunca sık sık kitap okuyabilirsiniz. İsim ve objeleri tekrar edebilirsiniz.
Resimli bez kitapları kendi kendine tutmasını, karıştırmasını sağlayabilir; tanıdık objeleri
gösterip, isimlerini söyleyebilirsiniz. Çocuktan tekrarlamasını isteyebilirsiniz.
Kâğıt torbaların üzerine bir yüz çizerek göz ve ağız yerlerine düğme veya
kumaş yapıştırarak köşelerini iple bağlayarak kulak yapabilirsiniz. Bunu çocuğun
eline geçirip bileğinden iple bağlayarak el kuklaları ile değişik rollere bürünerek
hikâyeler oluşturmalarına rehberlik yapabilirsiniz.
Çocukla birlikte hazırlayacağınız kukla sahnesi, el ve parmak kuklaları
ile duygu, düşünce ve isteklerini yansıtabileceği bir oyun ortamı
hazırlayabilirsiniz. Duygu ve düşüncelerini ifade etmesine, kelime
dağarcığının artmasına rehberlik yapabilirsiniz.
Anne bebeğini sevip, korur, onu beslerse bebek kendini güvende hissedecektir. Bu
sayede temel güven duygusu oluşacaktır. Ancak tam tersi bir durum olursa
güvensizlik duygusu oluşacaktır.
Kriz
(Bunalım)
+ + - -
Çözüm
(Bağlanm + - - +
a)
a) Ters Kimlik: Bireyin ailesi veya sosyal çevresi tarafından
istenmeyen, kabul görmeyen bir kimliği seçmesidir. Örneğin ateist
bir ailenin dindar oğlu, savcının suçlu oğlu.
b) Gölgelenmiş Kimlik: Ailesi ve sosyal çevresi tarafından baskı
altında tutulan bireyin onların istediği davranışları, rolleri
istemeyerek seçmesidir.
6- YAKINLIĞA KARŞI YALITILMIŞLIK
VEYA UZAKLIK (18 – 30 YAŞ)
Bu dönemde birey kimlik arayışı çabalarını aşmış, artık çevresindeki kişilerle yakın
ilişkiler kurmaya, dostluk ve sevgi ilişkilerine girmeye ve sorumluluk almaya hazır
hale gelmiştir. Ergenliğe göre çevresiyle daha iyi ilişkiler kurabilme seviyesine
gelmiştir.
Bu dönemde birey karşı cins ile geleceğe ve evliliğe yönelik yakın ilişkiler kurmayı
ister. Aynı zamanda bu yaşta kendi kişiliğine ve yeteneğine uygun meslek seçme
eğilimi de vardır.
Eğer birey evlilik, arkadaşlık kurma veya meslek seçimi gibi konularda başarısız
olursa ve yakın ilişkilere geçemiyorsa yalnızlığa düşer. Bu nedenle diğer insanlarla
bütünleşme ve toplumsal kabul görme bu dönemin kritik özelliğidir. Yalnızlık
(yalıtılmışlık) karmaşası kalıcı ve güvenilir dostluklarla aşılabilir.
7- ÜRETKENLİĞİ KARŞI DURGUNLUK
(30 – 60 YAŞ)
Bu dönemde birey, üretken ve yaratıcıdır. Birey gerek kendisi için (anne-baba
olmak, çocuk yetiştirmek), gerekse çevresi ve toplum için yararlı işler yapmak
ister. Bu dönemde bireyin üreticilik işlevini yerine getirmesinde, genç kuşaklara
rehberlik etmesi önemli bir yer tutar.
Üretkenlik işlevini yerine getiremeyen bireyde hiçbir işe yaramama duygusu
gelişir. Böylece birey de durgunluk dönemine girer, çevrelerine karşı kayıtsız kalır
ve aşırı bireyselleşir.
8-BENLİK BÜTÜNLÜĞÜNE KARŞI UMUTSUZLUK
(60 YAŞ – ÖLÜM)
Daha çok emeklilik dönemine denk gelir. Bu dönemde birey geçmişini, yani tüm
hayatını gözden geçirir; bir nevi yaşam muhasebesi yapar. Verimli ve dolu bir
yaşam geçirmiş, yaşamsal amaçlarına ulaşmış olduğunu hisseden bireyler benlik
bütünlüğünü muhafaza ederler. Bu sayede birey güvenli, mutlu, çevresine ve
kendine faydalı, sevgi dolu bir yapıya sahip olurlar. Böylece birey ölümü
kabullenebilmektedir.
Aksi durumda ise, hayatını boşa geçirdiğine inanan birey, hayatında değişiklik
yapmak için çok geç olduğunu düşünür. Bu nedenle kendine güvensiz, uyumsuz,
sevgiden mahrum bir yapıya sahip olurlar ve ölümü kabullenmede zorluk çekerler.
ANNE – BABA TUTUMLARI
Anne baba tutumlarının çocuğun kişilik gelişimi üzerinde oldukça büyük
rol oynadığı hemen hemen tüm değerli psikologların birleştiği bir
konudur.
Ana-babanın tutumu, gelişmekte olan çocuğa örnek model oluşturarak
çocuğun benzer tutumları sergilemesine neden olur. Ana-babaların
çocuklarına yönelttikleri tutumun sağlıklı olması, büyük ölçüde onların
kendi içlerinde barışık, kararlı, dengeli, huzurlu ve birbirlerine karşı
sevgi ve saygılı olmalarına bağlıdır.
OTORİTER TUTUM
• Ailede katı bir disiplin anlayışı ve anlayışsız, hoşgörüsüz, katı ve baskıcı
bir tutum vardır.
• Aile beklentilerini karşılaması için çocuğu yoğun bir eğitim sürecine tabi
tutar.
• Anne babalar sadece çok büyük bir problem olduğunda sert çıkışlarda
bulunur, göz dağı verirler. Bazen ceza da verirler ama nedenini
açıklamazlar.
Aşırı hoşgörülü bir ailede yetişen çocukların özellikleri;
• Bir süre sonra anne babasını denetim altına alır, onları tehdit ederler.
Dedikleri olmayınca da tehditlerini uygularlar.
• Eleştiriye açık olmadıkları için kendilerini geliştiremezler.
• Kuralsızlığa alışan çocuklar, okuldaki kurallarla karşılaşınca okula ve
arkadaş çevresine uyum sağlamakta zorluk çekebilirler.
• Her istediğini elde ettikleri için belli bir süre sonra doyumsuzluk
yaşamaya başlarlar. Doyumsuzlukları, ileride zararlı alışkanlıklar
edinmelerine sebep olabilir.
• Bencil, sorumsuz, kırılgan, her dediğinin anında olmasını isteyen,
sabırsız, şımarık, antisosyal olabilirler. Sosyal ortama girdiklerinde ve
her dediklerinin olmadığını gördüklerinde hayal kırıklığına uğrar, kendi
kabuklarına çekilebilir ya da agresif olabilirler.
• Her isteklerini yaptırmayı alışkanlık haline getirir ve zamanla kural
tanımazlar.
İLGİSİZ VE KAYITSIZ TUTUM
• Çocuğun davranışları karşısında ilgisiz ve vurdumduymaz davranışlar
sergileyen anne babalardır.
• Bu tip aileler için çocuğun varlığı ile yokluğu belli değildir. Bu gruba giren
anne babalar genellikle hoşgörü ile boş vermeyi birbirine
karıştırmaktadırlar.
• Anne baba davranışları ile çocuğa uygun birer model, çok iyi rehberdir.
Çocuğa yol gösterir ama alacağı kararlar konusunda serbest bırakır. Ona bir
çok alternatif sunulur ama seçim çocuğa aittir. Problemlere anne baba ile
birlikte çözüm arayarak zamanla bu becerisini geliştiren çocuk, seçimlerinin
sonuçlarına da kendisi katlanır.
• Aile fertlerinin hepsinin eşit söz ve oy hakkı vardır. Aileyi ilgilendiren kararlar
birlikte alınır. Her konuda çocuğun düşünce ve fikirleri dinlenir. Fikirleri
mantıksız da olsa saygı gösterilir.
355
PİAGET İN AHLAKİ
GELİŞİM DÖNEMLERİ
1. Ahlak Öncesi Dönem 0-6 Yaş
2. Dışsal Kurallara Bağlı Dönem (Ahlaki gerçekçilik-Heteronom Ahlak) (6-10 yaş)
356
0-6 yaş arasındaki çocuklarda kural kavramı olmadığından,
bu dönemde ahlak söz konusu değildir. Bu dönem ahlak öncesi
dönemdir. Bu dönemdeki çocuklarda yetişkin otoritesine körü
körüne bağlılık vardır. Yaşamın ilk 6 yılında gerçekçi anlamda bir
ahlak gelişiminden söz edilemez. Bu nedenle Piaget’e göre ahlak
gelişimi, somut işlemler dönemine (6 yaşa) kadar başlamaz
357
Heteronom; başkalarının yasalarına boyun eğmek
Somut işlemler dönemini kapsar.
Ahlak yargılarda başkalarına (dışa) bağımlıdır.
Piaget, 6-10 yaş arasındaki çocukların kuralları izlemede sık sık tutarsızlık göstermekle
birlikte, kuralları kabul ettiklerini belirlemiştir.
Bu yaş çocukları, kuralların yüksek bir otorite (anne-baba, polis, asker) tarafından
konulduğunu ve değiştirilemez olduğunu düşünürler.
Kayıtsız şartsız otoriteye ve kurallara uyma söz konusudur. Kurallara uymayanın hemen
cezalandırılması gerektiğini düşünürler. Ancak kural koyan kişiler çevrede olmadığında
kurallar çiğnenebilir görüşüne sahiptirler.
358
Çocuklar 10 yaşına kadar davranışın arkasındaki
niyeti göz önüne olarak karar veremezler. Onlar için
sadece yapılan yanlış vardır ve bu davranış otomatik
olarak ceza gerektirir.
İşlenen suçun önem derecesini, suça bağlı olarak
ortaya çıkan fiziksel sonuçlar belirler. Sonuçta daha fazla
zarara yol açan suçlar, daha az fiziksel zarara yol açan
suçlara göre daha kötüdür. Yani sonuç önemlidir. Niyet
önemli değildir.
Davranışların temelinde ödüle ulaşmak veya
cezadan kaçınmak yatar.
Çocuğun davranışları değerlendirmede sonuca
bakıp niyete bakmamasının nedeni; bu dönemde empatik
düşünemediklerinden davranışların arkasındaki niyetleri
göz önüne alamamalarıdır.
Mesela; Kazayla 3 tabak kıran Emre, bilerek 1 tabak
kıran Can’a göre daha suçludur. Çünkü 3 tabak kıran daha
fazla fiziki zarara sebep olmuştur.
359
Otonom; çocuğun kendi yasalarına, kurallarına uyması demektir.
Soyut işlemler dönemiyle ortaya çıkar.
Bu dönemde çocuklar kuralların niçin konulması gerektiğini anlamaya
başlamaktadırlar.
11. yaşla birlikte çocuklar, kuralların insanlar tarafından oluşturulduğunu ve
gerektiğinde değiştirilebileceğini anlamaya başlar.
360
Ceza artık kuralların ihlal edilmesiyle otomatik
olarak uygulanması gereken bir durum değildir. Kuralın
ihlal edilmesinden ziyade, bu davranışı haklı kılacak bir
nedenin olup olmaması belirleyici olur. Yani çocuklar
artık niyeti göz önüne olarak karar verirler. Davranışın iyi
ya da kötü olması, davranışın altında yatan niyete
bağlıdır.
Birey için adalet, eşitlik, insanlar hakları ve insan
özgürlüğü önemlidir. Bunlara göre kurallar gerektiğinde
değiştirilebilir.
Mesela; Kazayla 3 tabak kıran Emre, bilerek 1
tabak kıran Can’a göre suçsuzdur. Çünkü 3 tabak kıran
Emre bilmeyerek tabakları kırmıştır.
361
Yaşla değişen bir başka konu da adalet ve ceza anlayışıdır.
Yetişkinlerin çocuklara uyguladıkları cezaları Piaget, ikiye ayırır:
“ceza getirici ceza” ve “telâfi edici ceza”.
Ceza getirici ceza, yanlış bir şey yapanın bu yanlışının cezasını
çekmesidir. Top oynarken cam kıran çocuğun dayak yemesi veya
bir daha top oynamasına izin verilmemesi böyle bir cezadır.
Telâfi edici cezada ise çocuğun yanlış yaptığını anlamasını ve yanlış
davranış sonucundaki zararları, hasarları kendi verdiği kararla telâfi
etmesini sağlamak önemlidir. Camı kıran çocuğun, harçlığını
biriktirip camın parasını ödemesi telâfi edici cezadır.
362
Kohlberg de tıpkı Piaget gibi ahlak gelişiminin
(1927-1987)
bilişsel gelişime paralel olduğunu savunur.
Kohlberg’e göre birey, karşı karşıya kaldığı bir
durum hakkında ahlaki yargıda bulunurken, bir ikilem
içindedir ve bu ikilemlere vereceği ahlaki tepkiler ile
kendi ahlak anlayışını oluşturmaktadır.
Kohlberg, ahlak gelişiminin üç düzeyde ve her bir
düzeyin de içerisinde bulunan ikişer ahlak evre olmak
üzere 6 evrede gerçekleştiğini belirtmiştir.
363
364
“Avrupa’da bir kadın kansere yakalanmış ve ölmek üzeredir. Doktorlar onu tek bir ilacın
kurtarabileceğini söylerler. İlaç o şehirde bir eczacının bulduğu bir tür radyumdur. Eczacı ilaç için
maliyetinin on katı olan 2000 dolar fiyat istemektedir. Kadının kocası Heinz tanıdığı herkesten borç
isteyerek ilaç parasının yarısını toplayabilmiştir. Heinz eczacıya karısının ölmekte olduğunu
söyleyerek ilacı kendisine satmasını, paranın geri kalanını daha sonra tamamlayacağını söyler.
Ancak eczacı “hayır, ilacı ben buldum ve ondan para kazanacağım” diyerek ilacı satmayı reddeder.
Heinz’de ümitsizlikten eczacının dükkanına girip eşi için ilacı çalar. Kocanın bunu yapması gerekir
miydi?”
365
1-) Gelenek Öncesi (Bencil) Düzey:
Piaget’in “işlem öncesi” dönemine ve “dışsal
kurallara bağlılık” dönemine denk gelir.
Çocuğun ahlaki yargılarında benmerkezcilik egemendir. Çocuğun
ahlaki temellendirmelerin merkezinde faydacı değerlendirmeler,
ihtiyaç ve çıkarların tatmini, kişiye yönelik somut zararlardan
kaçınma veya otoriteye itaat yer alır.
Otoriteye saygı vardır.
Olayları sonuçlarına göre değerlendirir.
Cezadan kaçınır. Ödül getiren davranış iyidir, ceza verilen davranış
ise kötüdür.
Eğitim ve sosyo-kültürel açıdan geri kalmış ülkelerdeki bireylerin
çoğunluğu bu düzeydedir.
366
a) Ceza ve İtaat Eğilimi (Korkak Bencil)
Dönemin temel özelliği; otoriteye (anne-baba, polis)
uyma ve cezalandırılmaktan kaçınmadır.
Bu dönemde otoriteye mutlak uyum söz konusudur. Yani
otoriteye körü körüne bağlılık vardır. Otoritenin görüşü
kendi görüşüdür.
Kurallar neyi gerektiriyor ve otorite nasıl istiyorsa buna
uygun davranmak gerekir. Uygun davranılmadığında
ceza kaçınılmazdır. Temel hedef ceza görmemektir. Birey
kurallara, cezadan kaçındığı için uyar.
Otorite göz önünde yoksa kurallar çiğnenebilir.
367
b) Saf Çıkarcı Eğilim (Amaca yönelik araçsal ilişkiler eğilimi)
(Pazar Ahlaki, Çıkarcı Bencil)
Dönemin temel özelliği; birey için her şeyin karşılıklı olmasıdır.
Yani çıkarcılık önalandadır.
Birey diğer insanların ihtiyaçlarının farkındadır ama hep kendi
ihtiyaçları (çıkarları) önplandadır. Birey kendi çıkarları için en uygun
olan kurallara uyar. Bu karşılıklı çıkar ilişkisinde, çıkar alışverişinin
eşit olması gerektiğine inanır.
Temel güdü, bireyin kendi ihtiyaç ve isteklerinin (çıkarlarının)
karşılanmasıdır.
Birey, bir davranışı kendisi açısından yararlı buluyorsa, ihtiyacını
karşılıyorsa veya ödül getiren davranışsa doğrudur. Ödüle ulaşmak
için kurallara uyar. Kısacası eğer bir şey hoş sonuçlar veriyorsa iyidir
(Saf hedonizm: Hoşlanmacılık).
“Birine bir şey vermiş isem, onun da karşılığını vermesi gerekir”
“Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” “Sen benim sırtımı kaşı,
bende senin sırtını kaşıyım” “Bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın”
gibi anlayışlar egemendir. Mesela; Rüşvet alarak iş yapmak, bir
bireye zengin olduğu için yakınlık göstermek
368
2-) Geleneksel Düzey
Benmerkezci (bencil) düşünce yerini, empatik düşünmeye
bırakır. Birey, başka kişilerin de duygularını, düşüncelerini dikkate
alarak onların gözünden dünyaya bakmaya ve anlamaya çalışır.
Bu dönemde toplumsal beklentiler ve geleneksel kurallar
belirleyicidir. Birey için ailenin, grubun ve toplumun beklentileri her
şeyden daha önemlidir. Birey, ailenin, grubun ve toplumun
beklentilerine ve kararlarına sorgulamadan uyar. Yani otoritenin
kuralları ve yargıları içselleştirilir (benimsenir); ama sorgulanmaz.
Grubun doğruları birey için de doğrudur.
Birey, gruptan ayrı olsa dahi gruptan bağımsız davranma ve
karar verme eğilimi pek yoktur.
Sosyal düzenin korunması ve desteklenmesi, kurum ve
gruplarla özdeşleşmek önemlidir. Bu yüzden davranışın toplum
düzenine etkisi düşünülür.
369
a) İyi Çocuk Olma Eğilimi (Kişiler arası uyum)
Dönemin temel özelliği; grup normlarına ve beklentilerine
uymadır.
Benmerkezciliğin azalmasıyla artık çocuk empati yapabilir ve
ceza almamak için iyi olma anlayışı yerine başkalarına yardım ederek,
onların beklentilerine uygun davranarak iyi olma anlayışı geliştirir. Yani
birey kendini diğer insanların yerine koyarak onların beklentilerine
uygun davranır, iyi niyetli olur ve hep onlara yardım etmeye çalışır.
Yaptıklarını sadece ceza almamak için (1.aşama) ya da kendisi için değil
(2.aşama); aynı zamanda başkalarını mutlu etmek için de yapmaya
çalışır.
Temel güdü; grup tarafından kabul edilme ve grubun iyi çocuğu
olmadır.
Çevresinden onay almak ve takdir edilmek ister.
Başkalarının görüşü ve sosyal kabulü önemlidir.
İyi insan, iyi vatandaş, iyi anne-baba, iyi çocuk ya da iyi arkadaş
olma altın kuraldır.
Mesela; bir bireyin anne-babası kırılmasın diye hiç istemediği
ve sevmediği biriyle evlenmesi. Bir gelinin kaynanası “Hamarat gelinim”
desin diye evini sürekli temizlemesi. İyi bir vatandaş vergi vermelidir. İyi
bir anne çocuklarına iyi bakmalıdır.
370
b) Kanun ve Düzen Eğilimi
Dönemin temel özelliği; toplumu, kurumları veya grupları
korumak, yasalara uymak ve yükümlülükleri (ödevleri) yerine
getirmektir.
Temel güdü, toplumsal düzeni korumaktır.
Artık, akran gruplarının kurallarının yerini toplumun
kuralları-kanunları almıştır. Kanunlara ve kurallara sorgusuz sualsiz
uyulur. Kanunlar herkes için geçerlidir ve herkes uymalıdır.
Aşırı kuralcılık söz konusudur.
Kanunlar, sosyal düzenin sürekliliğini sağladığı,
bireylerin sosyal çıkarlarıyla çelişmediği sürece korunur.
371
3-) Gelenek Sonrası (Ötesi) Düzey
Bu dönemde insan hakları gözetilerek konulmuş kurallara,
yasalara uygun davranma ve evrensel değerleri benimseme vardır.
Fakat bu dönemde insani değerlerle çatışan yasal düzenlemeler
sorgulanabilir, bu kuralların değişilmesi gerektiği savunularak
reddedilebilir.
372
a) Toplumsal (Sosyal) Sözleşme Evresi
Yasalar herkesin yararını ve haklarını korumak için vardır ve olabildiği
kadar çok sayıda insana fayda sağlamalıdır.
Mesela; Bir kişi konuşurken sözü kesilmez. Bir kimse başkasının özel
eşyasını izni olmadan alamaz.
373
b) Evrensel Ahlak İlkeleri
Bu dönemde “tüm insanlar eşittir” düşüncesi temeldir. İnsanların
cinsiyeti, dini, dili, ırkı ne olursa olsun eşittir.
Birey kendi ahlak ilkelerini, başkalarından bağımsız olarak
kendisi belirler.
Her koşul ve durumda insan hakları ön planda tutulmalıdır.
İnsan hakları ve evrensel değerler temel ölçüdür.
Kurallar insanca yaşamak için konulur. Bu kurallar evrensel düzeydeki
ölçütlere dayalı olmalıdır. Eğer kurallar bu evrensel ölçütlere dayalı değilse
kurallara uyulmama eğilimi vardır.
Bu dönemdekilere göre “hiçbir şey insan hayatından daha değerli
değildir.” Birey, ihtiyaç duyulduğunda (deprem, sel gibi olaylarda) sadece
insanlık adına bir başkasını kurtarabilmek için kendi canını riske atabilir.
Mesela; Savaş karşıtı olan bir bireyin “Savaş bir insanlık suçudur,
hiçbir şey insan hayatından daha önemli değildir.” demesi. İdam cezası, suçu
ne olursa olsun hiçbir insana verilmez. “İyilik yap denize at, balık bilmezse
Halik bilir” düşüncesi.
374
Gelenek Öncesi Aşama: 7-10 yaş
1. Evre: Ceza ve itaat dönemi
Örnek cevap: İlacı çalmamalı, yakalanırsa hapse atılır.
2. Evre: Bireycilik ve çıkara dayalı alışveriş dönemi
Örnek cevap: İlacı çalmalı çünkü Heinz ilacı karısı için çalıyor ve suçsuz sayılır.
Geleneksel Aşama: 10-16 yaş
3. Evre: Bağlılık ve Uyum dönemi
Örnek cevap: İyi bir koca karısına bakmalı, ilacı çalmalı.
4. Evre: Sosyal sistem ve vicdan dönemi
Örnek cevap: İlaç çalınmamalı, yasalara uygun davranılmalı.
Gelenek Ötesi Aşama: 16 yaş ve sonrası
5. Evre: Sosyal anlaşma, yararlılık ve bireysel haklar dönemi (Kurallar toplum
yararı için değiştirilebilir)
Örnek cevap: İlaç çalınmalı, bir insanın hayatı ilaçtan daha değerlidir.
6. Evre: Evrensel ahlaki prensipler dönemi(Kişi kendi vidanı ile ahlak kurallarını
belirler)
Örnek cevap: İlaç çalınmalı çünkü insan hayatı her şeyden daha önemlidir.
375
376
377
Kohlberg’in Ahlak Gelişimi İlkeleri
Ahlaki gelişim evreleri kesin ve evrenseldir.
Ahlak gelişim evreleri düzenli bir sıra izler (yani evrelerin sırası
değişmez; adım adım birbirini takip eder. 2. evreden 4 evreye
atlayamaz), fakat gerçekleşme yaşları tüm insanlarda aynı değildir.
Yaş, her zaman ahlaki gelişimin göstergesi değildir. Çünkü bazı
gençler, yetişkinlerden daha üst düzeydeki evrenin özelliklerini
yansıtabilir.
Birey bir önceyi evreyi sindirdikten sonra bir sonraki evreye geçer.
Ahlak gelişiminde önemli olan şey de bir sonraki evreye
geçebilmektir.
Bireyin ahlaki yargısı, ara sıra bir üst ya da alt evreye yoğunlaşmakla
beraber baskın olarak bir evrede yoğunlaşır. Birey ağırlıklı olarak o
evrenin özelliklerini yansıtır.
Birey, baskın olduğu evre düşüncesinden bir üst evre düşüncesine
yöneltilebilir, ancak bir alt evre düşüncesine yöneltilemez.
Her bireyin ahlaki gelişimi farklı bir evrede sonlanabilir. İnsanların
çoğu kanun ve düzen evresinde takılı kalır. Kızların ahlak gelişimleri
daha geride kalır. Kızların çoğu “İyi çocuk eğilim” (kişiler arası
uyum) evresinde kalır.
Bilişsel gelişim, ahlaki gelişim için gereklidir ancak yeterli değildir.
378
Küçük çocuklar Kohlberg’in tahmininden daha ileridedirler.
379
Sosyal öğrenme kuramının en
1925-
büyük öncüsü Bandura’ dır.
Ahlaki davranışı odak noktası yapan sosyal öğrenme kuramına göre, ahlak gelişimi
mekanizması diğer davranış kazanma mekanizmalarına benzerdir.
380
Çocuğun iyi bir ahlak yapısının
oluşumu, iyi bir modelle karşılamasına
bağlıdır.
381
SOSYAL
ÖĞRENME
KURAMI
ALBERT BANDURA
Öğrenmenin oluşum süreci ile ilgili farklı psikolojik yaklaşımlar
vardır. Bu yaklaşımların farklılığının kaynağı; kuramcıların öğrenen
kişinin öğrenme sürecindeki rolü ve gücü ile ilgili bakış açısıdır. Bazı
yaklaşımlarda bireyin öğrenme esasında aktif katılımını ve öğrenme
sürecini kontrol etme gücü öne çıkarken, bazılarında ise bireyin sadece
çevrenin kontrolünde uyarıcılara istenilen tepkide bulunması daha ağır
basmaktadır.
Sosyal öğrenme yaklaşımı da birden fazla kuramın ortak
noktalarının birleşimidir.
Toplumda bireyler diğer insanları seyrederek ve gözlem
yaparak, onların yaptığı davranışın pekiştirildiğini veya cezalandırıldığını
gözlemleyerek öğrenirler. Sosyal öğrenme başkalarını seyrederek
çevreden öğrenme olarak tanımlanabilir. Bisiklet sürme, yüzme gibi pek
çok becerileri deneme yanılma ile öğrenirken, bazı becerileri ise
başkalarını gözlemleyerek öğreniriz. Her zaman deneme
yanılma ile öğrenmek mümkün olmamaktadır. Örneğin, zehirli bir yılanın
tanınmasında deneme-yanılma ile öğrenemeyiz. Başkalarının başarı ve
başarısızlıklarını gözlemleyerek öğrenirken zaman ve emek tasarrufu
sağlamış oluruz. O halde insanlar sadece kendi deneyimlerinden
öğrenmezler, başkalarının yaptıklarını seyrederek de öğrenirler. Bu
şekilde öğrenmeye "model alma", "gözlem yoluyla" ya da "taklit ile
öğrenme" denilmektedir.
Günümüzün en popüler öğrenme psikologlarından biri olan Albert
Bandura kuramında
1 2 3 4
HATIRLAMA UYGULAMA PEKİŞTİRME
DİKKAT
(Akılda Tutma) (Yeniden Üretme)
1- DİKKAT
Dikkat, model alma yoluyla
öğrenmenin ilk aşamasıdır.
BİLGİNİN SEMBOLLEŞTİRİLMESİ
1. Bilgi, zihinsel imajlara ve resimlere dönüştürülerek saklanır.
2. Bilgi, sözel sembollere dönüştürülerek saklanır.
Bandura öğrenmenin oluşması için pekiştirmenin bir zorunluluk olmadığını belirtir. Birey
sadece model alarak da davranış edinebilir.
İnsanlar yeni davranışları ya da becerileri, gözlem yoluyla elde edebilirler ancak onu
yapmaya güdüleninceye ya da ihtiyaç duyuncaya kadar performans olarak göstermezler.
DİREKT MODELLEME:
Gözlemci modelin davranışlarını izler ve doğrudan ortaya koyar. Genellikle
çocukların yaptığı model alma bu şekilde gerçekleşir.
SENTEZ EDİLEREK MODEL ALMA
Öğrenen gözlediği davranışlardan yeni sentezlere ulaşarak öğrenir. İcatlar
ve teknoloji bu yolla ulaşır.
SEMBOLİK MODELLEME
Sanal dünyadaki modellerin gözlenerek gerçek dünyaya uyarlanması
yoluyla öğrenme gerçekleşir. Film kahramanları ile özdeşim kurmak bu
modellemeye örnektir
SOYUTLAMA
Öğrenilen, sergilenen davranışların altındaki mantığı ve sistemi
keşfetmesidir. Matematik işlemlerinin çözümüne bu yola ulaşılır.
SOSYAL ÖĞRENME KURAMININ TEMEL
ÖĞLERİ
2. Davranışın
Özellikleri
1 . Modelin
Özellikleri 3. Gözlemcinin
Özellikleri
SOSYAL ÖĞRENME
1. MODELİN ÖZELLİKLERİ / KİMLER MODEL ALINIR?
Sadece modelin davranışlarının sonuçları değil, aynı
zamanda modelin özellikleri de model almayı tetikler. Modelin
sahip olduğu özellikler, model almayı etkiler.
Popüler ve ünlü olan insanlar daha fazla model
alınır.
Alanında uzman, deneyimli, bilgi sahibi kişiler daha
fazla model alınır.
Toplumu yönlendiren insanlar, fikir liderleri ve
kanaat önderleri daha fazla model alınır.
3. GÖZLEMCİNİN ÖZELLİKLERİ
Öz yeterlilik, bireyin belli bir performansı göstermek için gerekli etkinlikleri organize edip
başarılı olarak ortaya koyma kapasitesine ilişkin kendi yargısını ifade eder.
Kişinin bir problemi çözeceğine dair duyduğu inancı temsil eder.
Kişinin öz yeterliliği yüksekse, o davranışı başarabileceğine daha çok inanır.
Öz yeterlilik kapasitesi, bireyin enerjisini yönetmesi konusunda bireye yardımcı olur.
Bireyin öz yeterlilik inancını etkileyen dört sebep bulunmaktadır. Dolaylı yaşantılar, sözel
ikna, psikolojik hal, yaşantı ve deneyim.
A) Dolaylı Yaşantılar: Kişilerin kendilerine benzer kişileri ve paralel durumlarını ifade eder.
Bireyin, kendine benzer başka kişilerin başarılı ya da başarısız etkinlikleri, kendisinin
başarıp/başaramayacağına ilişkin inancı öz yeterliliği etkiler.
B) Sözel İkna: Çevreden gelen telkin, nasihat ve teşviklerdir.
C) Psikolojik Hâl: Bireyin psikolojik olarak kendini rahat hissetmesi ve bir işi başaracağına ilişkin
olumlu tutum geliştirmesidir.
D) Yaşantı (Deneyim):Bireyin kendi yaptığı başarılı ya da başarısız davranışların sonuçlarının
kişinin öz yeterliliğini etkilemesidir.
Öz yeterliliği yüksek olan insanlar, zorlukların üstesinden daha kolay gelirler.
Öğretmenler öğrencilerinin öz yeterlilik kapasitesini geliştirebilmelidir.
04
5. ÖZ YARGILAMA/OTOKRITIK KAPASİTESİ
Otokritik olarak da adlandırılır.
Kişinin kendi kendini değerlendirebilmesini ifade eden özelliktir.
İnsanların yaptıkları davranışların sonuçlarını eleştirebilme, analiz edebilme, hatalarından ve
yaptıklarından ders çıkarabilme kapasitesidir.
Öz yargılama, kişinin kendini tanımasına yardımcı olur.
Kişisel gelişim için de önemli bir ilkedir.
Öz yargılamada eylem yoktur, sadece "düşünce" vardır.
İnsanların davranışları sadece pekiştirme veya ceza ile kontrol edilmez. İnsanlar büyük
ölçüde davranışlarını kendileri düzenlerler.
İnsanların kendi davranışlarını kontrol edebilme yeteneğini gösterir.
Öz düzenleme ile insanlar davranışlarını kontrol eder, davranışlarını yeniden düzenler.
7. KARŞILIKLI BELİRLEYİCİLİK KAPASİTESİ
Sosyal öğrenme kuramı, davranışçı kuramdan farklı olarak, bireyin çevre karşısında pasif olmadığını,
çevre tarafından belirlendiği kadar. çevreyi de belirleme kapasitesine sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
Bireyin davranışları ve çevre, karşılıklı olarak birbirini etkiler ve bu etki, sonrasında bireyin davranışlarına
da yön verir.
Bandura'ya göre, insanlar çevreyi belli şekiller ve yollarla etkiler, çevre de insanların
davranışlarını etkiler. Bandura bunu bir deneyle göstermektedir; savunmayı öğrenme deneyinde farelere
belirli aralıklarla şok verilmektedir. Farelerin şoktan kurtulabilmeleri için, bu aralıklarda bir kol demirine
basmaları gerekmektedir. Aksi takdirde periyodik şokları almaktadırlar. Kol demirine basmayı öğrenen
farelerin davranışı çevreyi kontrol etmekte, öğrenemeyen fareleri ise çevre etkilemektedir. Bu durumda,
potansiyel çevre bütün hayvanlar için aynı olmasına rağmen, gerçek çevre, her birinin kendi davranışına
bağlı olarak değişmektedir.
Bandura, pekiştirme ve cezaların da potansiyel çevrede var olduğunu, onların ortaya çıkışını
yani gerçekleşmelerini bizim davranışlarımızın belirlediğini savunmaktadır. Daha ileri giderek, davranışın
çevreyi yarattığını belirtmektedir.
DOLAYLI YAŞANTILAR
Dolaylı Yaşantılarla Elde Edilen öğrenmeler Nelerdir?
Dolaylı Pekiştirme
Dolaylı Ceza
Dolaylı Duygu
Dolaylı Güdülenme
1. DOLAYLI PEKİŞTİRME
Modelin pekiştirilen davranışları, gözlemcinin o davranışı taklit etme
olasılığını artırır.
Model, davranışının sonucunda ödüllendirildiğinde, gözlemci de modelin
davranışlarını yaptığı taktirde ödül beklentisi içine girer.
Örneğin; kazı-kazan kartı alan bir arkadaşının ikramiye kazandığına tanık
olan bir kişinin, kazı-kazan kartı almaya başlaması ve ara sıra küçük ikramiyeler
kazanması. Dişlerini fırçaladığı için annesinden aferin alan ağabeyini izleyen küçük
kardeşin de dişlerini fırçalamaya başlaması buna örnektir.
Dolaylı pekiştirme göstermektedir ki, başka kişilerin davranışlarının sonuçları,
gözlemcinin davranışında da bir değişiklik oluşturmaktadır.
2. DOLAYLI CEZA
Modelin davranışının istenmeyen bir durumla sonuçlanması,
cezalandırılması veya onaylanmaması, gözlemcinin benzer
davranışlarda bulunmasını engeller.
örneğin, sınıf arkadaşının, küfür ettiği için öğretmen tarafından sert bir
dille uyarıldığını gören bir çocuğun küfür etmemesi gibi.
3- DOLAYLI DUYGU
Doğuştan getirilmeyen pek çok duygu sosyal öğrenme yolu ile
kazanılır.
Pek çok insan hiç yılan görmediği halde yılandan korkar. Bu
durum duygularında gözlem yolu ile kazanıldığını ortaya koyar.
Annesi kediden korkan bir genç kız, kendisininde hiç bir yaşantı
olmadan kediden korkması
4. DOLAYLI GÜDÜLENME
Modelin sergilediği davranışlar, gözlemcinin kendisinde de bir
güdülenme ve isteklilik oluşturur.
Gözlemci "Bu davranışı ben de yapabilirim." duygusuna kapılır.
Dolaylı güdülenmede içsel pekiştirme söz konusudur. Gözlemci
dışarıdan dışsal bir pekiştirme almaz.
Örneğin; üstten ders alan bir arkadaşını gören kişinin bir sonraki
dönem üstten ders almayı düşünmesi
Cem’in benim Sezai den ne eksiğim var bende roman yazabilirim
diye Cem ‘in kendini Roman yazabileceğine dair inandırması dolaylı
güdülenme. Cem de roman yazıp yayınlatırsa dolaylı pekiştirme olur.
DOLAYLI ÖĞRENMENİN ETKİLERİ
Modelin davranışı, gözlemci tarafından daha önce edinilmiş bir davranışın ortaya çıkmasını
kolaylaştırır.
Örneğin; düğünde piste çıkıp dans etmek isteyen birisinin buna cesaret edemeyip piste kalkan
birkaç kişiyi gördükten sonra piste çıkıp dans etmesi.
4. ENGELLEYİCİ ETKİ
https://www.youtube.com/watch?v=En7zdMkb41Y
GESTALT VE
İNSANCIL
YAKLAŞIMDA
ÖĞRENME
1
Çılgınlık Bu!
Çocuk: Anneciğim biliyor musun?
Anne: Neyi yavrum?
Çocuk: Öğretmenimin çılgın olduğunu düşünüyorum.
Anne: Neden böyle söylüyorsun canım?
Çocuk: Anlatayım sana. Öğretmenim dün bize 5+5'in 10
ettiğini söylemişti. Bu tamam; fakat bugün 7+3, 6+4, 8+2,
9+1' in de 10 edeceğini söyledi. Bir türlü karar veremiyor.
Ben buna nasıl dayanabilirim?
Yukarıdaki öğrenci ilköğretim ikinci sınıfa
gitmektedir. Sizce ezbere dayalı öğrenme mi anlayarak
öğrenme mi kalıcıdır?
2
1- GESTALT ÖĞRENME
KURAMI (Bütüncül Anlayış)
Davranışçı yaklaşıma tepki olarak ortaya çıkan
bir grup alman psikolog tarafından geliştirilmiştir.
Temsilcileri: Koffa, Köhler, Wertheimer, Lewin
Gestalt sözcüğünün karşılığı olarak örüntü,
bütün, biçim kelimelerini kabul ederler.
Gestaltçılar psikolojik olayların bütününe ve
örgütüne dikkat çekmişlerdir.
« Bir bütün, kendisini oluşturan parçalardan
her zaman daha fazladır, daha anlamlıdır ve daha
değerlidir.»
3
Dünyayı ve insanın çevresindeki olayları anlamaya yönelik
olarak yapılan işlemler üzerinde durması nedeniyle biliş kuramcıları
olarak da adlandırılan Gestaltçıların temel görüşleri şunlardır:
4
6. Bazı Gestalt psikologları algısal alan, bilişsel
alan gibi terimlerle kişinin çevresini ve dünyayı algılayışını
belirtmek eğilimindedirler.
7. Öğrenme, kişinin karşılaştığı bir durumu
algılaması ve yorumundaki bir değişmedir. Bir seziş veya
kavrama tamamen davranıştan aynı olabileceği gibi
davranışla da birlikte olabilir.
8. Herhangi bir durumun ya da konunun öğeleri
birbiriyle ilgilidir ve bunların her biri bütünlük içinde anlam
kazanır. Bütün, onu meydana getiren parçalarının
toplamından daha farklıdır. Bir konuyu oluşturan parçaları
ayrı ayrı incelersek bütünü göremeyiz veya bütünden
önemli şeyler kaybederiz.
5
Görüldüğü gibi Gestaltçılar ile daha önce
incelediğiniz davranışçılar arasında görüş farklılıkları
bulunmaktadır. Gestalt yaklaşımında, davranışçıların en
küçük birimler üzerinde çalışarak bütünün anlamını
kaybetmesine yol açtıkları ve dolayısıyla yanlış sonuçlar
elde ettikleri savunulmaktadır.
Davranışçı yaklaşımda öğrenen pasif ve çevresel
uyarıcılara bağlı olarak ele alınırken Gestalt yaklaşımında
birey aktiftir ve çevrenin yorumlanmasında doğuştan algısal
kolaylığa sahiptir.
Davranışçılıkta uyarıcı-tepki bağının öğrenildiği,
Gestalt'ta algısal yeniden organizasyonların aracılığıyla
anlamlı bütünlerin kazanıldığı ileri sürülmektedir. Öğrenme
(U-T) bağı ile açıklanmaz. Öğrenme (U-O-T) bağı ile
açıklanabilir.
6
GESTALT KURAMININ ÖĞRENME İLKELERİ
7
GESTALT VE ALGI
• Gestalt ekolü, algı ve problem çözme süreçlerine yoğunlaşan
bir kuramdır.
• Öğrenmeyle ilgili görüşleri, algı çalışmalarına dayanmaktadır.
Öğrenmeyi algı yasaları ile açıklarlar.
• Gestalt anlayışına göre algı bir örgütleme biçimidir. Bize
gelen uyarıcıları nasıl gruplandıracağımızı, nereye
konumlandıracağımızı, nasıl yorumlayacağımızı anlatan ve
açıklayan bir örgütlenme sürecidir.
• Çok sayıda algı ilkesi vardır. Bu ilkeler daha genel bir yasa
olan ‘pragnanz’ ismi altında toplanmıştır.
• Koffka’nın tanımına göre pragnanz: her psikolojik olayda
anlamlı olma, basit olma ve tam olma eğilimini ifade
etmektedir. Pragnanz tüm algı ilkelerinin en genel ismidir.
8
ALGI ÖRGÜTLEME YASALARI
(PRAGNANZ İLKELERİ)
• Algı, zihinde oluşan bir süreçtir. Çevreden gelen uyarıcılar, duyu
organlarını uyarır, böylece meydana gelen sinir akımı beyne ulaşır
ulaşmaz duyum olayının hemen arkasından algılama meydana gelir.
• Herhangi bir algının oluşabilmesi için, duyu organlarına gelen
iletinin beyne ulaşması gerekir.
• Duyum, uyarıcıların sadece alınmasıdır. Algılama ise uyarıcıların
anlamlandırılması, yorumlanması, işlenmesidir.
• Algılamada iki temel yapı vardır. Birincisi gruplar halinde
örgütlemektir. İkincisi ise anlam kazandırmaktır. Pragnanz ilkeleri
nelerdir?
Pragnanz Yasası, zihnimizin uyarıcıları algılarken, mümkün olduğunca
en iyi, en basit ve en anlamlı biçime dönüştürme eğilimidir.
9
1. Şekil - Zemin İlkesi:
Şekil, zeminden ayrılan yapılar olarak ifade edilir.
Bir başka ifadeyle şekil dediğimiz gestalttır, algıladığımız
şeydir. Zemin ise şekle göre ortaya çıkan arka plandır.
10
11
2. Yakınlık İlkesi
Organizmalar, nesneleri birbirine olan yakınlıklarına
göre gruplandırarak algılama eğilimindedirler.
Zihnimizde zamanda ve mekânda birbirine yakın
olan ögeler gruplandırılarak algılanır.
Telefon numaraları vatandaşlık numaraları da
çoğunlukla gruplandırılarak ve yakınlık ilkesi gözetilerek
algılanmaktadır.
Yakınlık, uzamsal olabildiği gibi anlamsal da olabilir.
Örneğin; okul ve defter kelimelerinde anlamsal bir yakınlık
bulunur. Karadeniz-hamsi, şeker-çay, öğrenci-okul gibi
kelimeler de yine anlamsal yakınlığa sahip ifadelerdir.
12
13
3- Benzerlik İlkesi
Şekil, renk, büyüklük, doku, cinsiyet vb.
özellikler bakımından birbirine benzer öğeler
birlikte gruplandırılarak algılanır.
Hem görsel hem işitsel öğelerin
algılanmasında önemli rol oynayan ilkedir.
Bir sınıfın kızlar ve erkekler olarak
gruplanması, sınıfta yaramazlık yapan
öğrencilerin gruplandırılması vb.
14
15
4- Tamamlama İlkesi
Organizmalar tamamlanmamış etkinlikleri, şekilleri, sesleri,
kelİmeleri, örüntüleri zihinlerinde tamamlama eğilimi gösterir. Böylece
organizma iyi bir gestalta ulaşmaktadır.
Organizmanın zihninde, bir nesneye ilişkin tanımlanmış bir
bütünlük varsa, daha sonra o nesnenin parçalarını eksik görse bile
tamamlar.
Örneğin; insanların mesaj yazarken kullandıkları "slm, nssn,
kib" gibi kelimeler de tamamlama ilkesiyle açıklanır. Yine, insanların
severek izledikleri dizinin sonunu zihninde tamamlamaya çalışması da
bu ilkeye örnektir. Flu bir yüz ifadesinin ne anlama geldiğini, eksik bir
cümlenin nasıl biteceğini tahmin etmek, yarım kalmış bir hikâyeyi
zihinsel olarak sonuca götürmeye çalışmak tamamlama ilkesidir.
16
17
5- Süreklilik İlkesi
Aynı yönde giden noktalar, çizgiler
birlikte gruplandırılarak algılanır.
Filmlerde hareket eden yazılar (jenerik)
süreklilik hikayesi ile açıklanır.
Güven duyduğumuz bir insana her
zaman güvenmek istememizde süreklilik
ilkesi ile alakalalıdır.
18
19
6- Basitlik İlkesi
Basitlik ilkesine göre diğer unsurlar eşit
olduğu takdirde bireyler basit bir şekli,
karmaşık bir şekle göre daha kolay algılama
eğilimindedirler.
İnsan zihni, basit ve düzenli şekilleri,
karmaşık ve düzensiz şekillere tercih eder.
Çünkü insan zihni, bir şeklin önce genel
ilkelerini algılar.
20
21
7- Phi Fenomen İlkesi
Wertheimer ortaya konulmuş bir
pragnaz ilkesidir. Phi-Fenomen kavramını,
algının bütünlüğüne örnek olarak
göstermiştir.
Phi-Fenomen kavramı bir uyarıcının
hareket etmediği halde, hareket ediyormuş
gibi algılanmasıdır.
Reklam panolarında sıklıkla kullanılır.
22
23
24
ALGIDA TEMEL KURALLAR
1. ALGIDA DEĞİŞMEZLİK:
Bir nesnenin farklı koşullarda ve durumlarda aynı
algılanmasıdır. Bu değişmezlik renk, parlaklık, biçim, büyüklük
gibi özellikleri kapsayabilir. Bir nesneye ilişkin kalıcı bir algı
oluştuğunda, nesnenin konumu değişse bile, o şey hep aynı
şekilde algılanır.
Örneğin; uzaktaki bir ağaç, yakındaki bir ağaçtan daha küçük
görünür, ancak ağaçla ilgili algımız değişmez. Karanlıkta limon
gördüğümüzde, onun renginin sarı olduğunu biliriz.
Algılamayı etkileyen iki temel yapı vardır: Uyarıcıların düzeni ve
geçmiş yaşantılar. Hem uyarıcıların nasıl düzenlendiği hem de
geçmiş izlenimler algılıyı etkiler. Her insan, kendi zihinsel
tasarımlarına göre algılama yapar. Her insanın yaşantılarının
birbirinden farklı olması, aynı uyarıcının farklı kişilerce farklı
algılanmasına yol açar. İlgiler, beklentiler, yaşantılar algılamayı
doğrudan etkileyen süreçlerdir. 25
2. ALGISAL SET (KURULUM) OLUŞTURMA:
Bireylerin çevreyi kendi beklentilerine göre algılama
eğilimidir.
26
3. ALGIDA SEÇİCİLİK:
Bireyin ilgi, ihtiyaç, zorunluluk, istek, uyarıcının şiddeti,
uyarıcının büyüklüğü, vb. etkisiyle bir uyarıcıyı öne çıkarması, onu daha
öncelikli algılamasıdır. Örneğin; çok kalabalık bir ortamda sevdiğimiz bir
arkadaşımızı daha önce algılarız. Çok sesli bir ortamda ismimizi
duyduğumuzda bu uyarıcıya yöneliriz. Bu ve buna benzer durumlar
algıda seçicilik olarak ifade edilir.
https://www.youtube.com/watch?v=pOxD_6HmK8Q
27
4- DERİNLİK ALGISI:
Nesnelerin üç boyutlu olarak algılanmasıdır.
Perspektif almaktadır. Örneğin: resim yaparken yakındaki
evlerin daha büyük, uzaktaki evlerin daha küçük çizilmesi.
28
5- ALGI YANILMALARI
PSİKOLOJİK
İLLÜZYON
İLLÜZYON
ALGI FİZİKSEL
YANILMALARI İLLÜZYON
HALÜSİNASYON
29
Fiziksel İllüzyon: Herkes için geçerlidir. Duyu organlarının,
gelen bilgiyi olduğundan farklı algılamasıdır. Örneğin, çay bardağının
içindeki kaşığı hepimiz kırık olarak algılarız ya da tren raylarının belli bir
noktada birleşiyormuş gibi görünmesi.
30
GESTALT KURAMLARI
KURT KOFFKA İZ KURAMI
WOLFGANG KÖHLER İÇGÖRÜSEL ÖĞRENME
MAX WERTHEİMER ÜRETİCİ DÜŞÜNME
KURT LEWİN YAŞAM ALANI
31
1. İZ KURAMI/BELLEK İZİ KURAMI
KURT KOFFKA
Koffka'ya göre; kazanılmakta olan yaşantı, bellek
süreçlerini harekete geçirir. Çevresel yaşantının beyinde
meydana getirdiği etkinliğe "bellek süreci" denir. Bu etkinlik
bittiğinde bir "iz" kalır. Koffka'ya göre bu bellek izidir.
Bellek izi, gelecekteki benzer süreçleri etkiler ve bu
süreçler sonunda değişim meydana gelir. Önceki bellek izi,
gelecekteki yaşantının oluşmasında etkilidir. Yeni kazanılan
yaşantı ise eski bellek izinin yeni bir bütüne dönüşmesine
neden olur.
Koffka'ya göre, bellek izleri bütünlük gösterir. Eski
bellek izleri, yeni yaşantılarla yeniden yapılandırılır. Yeni
yapılanan bellek izi de gelecekteki yaşantıları etkiler ve bu
süreç böyle devam eder.
32
Koffka'ya göre belleğin işleyişi, pragnanz
yasalarına uygundur. Yani bellek tam ve anlamlı
olma eğilimi içerisindedir. Düzensiz olaylar, düzenli
olaylar gibi tam hatırlanamaz. Algısal örgütleme
yasalarını kullanarak, hatırlamayı kolaylaştırmak
mümkündür.
Geçmişi bir bütün olarak algılamak da bellek
izlerinin bir sonucudur.
Unutmanın iki sebebi vardır: Geriye
getirmedeki başarısızlık ve iz sistemindeki
bozulmadır.
33
Geriye Getirmedeki Başarısızlık Nedeniyle Unutma
Geriye getirmeden kasıt hatırlamadır. Hatırlama için
verilen ipucu, orijinal biçime ne kadar çok benzerse o kadar iyi
bir hatırlama ortaya çıkar. İpucu, bellek izinden ne kadar farklı
ise hatırlama o denli zayıf bir şekilde ortaya çıkacaktır. Geriye
getirmenin sağlıklı olabilmesi için ipucu bilgi verici, tam, anlamlı
ve orijinaline yakın olmalıdır.
İz Sistemindeki Bozulma Nedeniyle Unutma
Gestalt'ın temel yasası, her durumda iyiye, bütüne ve
anlamlı olana ulaşmaktır. Bu yasa, bellek izi içinde geçerlidir. Bu
nedenle bellek izi, temsil ettiği gestalta yani basit, iyi örgütlenmiş
dengeli yapıya benzemek ve ona göre değişmek zorundadır.
Bellek izi değişirken, değişim çok fazla olursa tüm özelliklerini
kaybeder, sonuçta geriye getirmek için kullanılan ipuçları, ilişki
kurabileceği bir örüntü bulamadığından dolayı hatırlama
mümkün olamaz. Bu duruma unutma denilmektedir.
34
2- İÇGÖRÜSEL ÖĞRENME (İÇGÖRÜ- SEZİŞ- KAVRAMA YOLUYLA
ÖĞRENME)
İç görüsel öğrenme ile ilgili deneyler Köhler tarafından Tenerife
adalarında, maymunlarla yapılmıştır. Köhler maymunların kendileri için yeni
olan bazı teknikleri kullanarak muza ulaşabilecekleri bir düzenek kurmuştur.
Köhler’e göre öğrenmede öğrenen kişi bütün durumu, amaçlar
arasındaki bağları algılamayı ya da mantıksal ilişkileri anlamayı içeren yeni
bir şekilde görür.
Köhler, içgörüsel öğrenme konusunda maymunlarla çalışmalar yürütmüştür.
Bu çalışmalardan en önemlisi Sultan isimli bir maymunla yaptığı çalışmadır. Köhler,
maymunun en sevdiği yiyeceği maymunun bulunduğu kafesin hemen dışına koymuş
ve mesafeyi bedeniyle uzanamayacağı bir mesafede bırakmıştır. Ancak kafes içine
maymunun birleştirerek uzatabileceği sopalar koymuştur. Sultan kafes dışındaki
muza eliyle ulaşamayacağını anlayınca kafes içinde bulunan sopaları incelemiş ve
uzun bir düşünme sürecinden sonra sopaları birbirine ekleyerek kafes dışındaki
muza ulaşabilmiştir. Bir başka çalışmada başka bir maymunun yetişemeyeceği ve
tırmanamayacağı bir şekilde muz kafesin üzerine bağlanmış ve içeriye de kutular
konulmuştur. Maymun kutuları üst üste koyarak kutulara tırmanıp tavanda asılı olan
muzu alabilmiştir.
35
İçgörüsel Öğrenmenin Temel İlkeleri
36
İÇGÖRÜSEL ÖĞRENMENİN AŞAMALARI
1-HAZIRLIK AKTİF DENEME-YANILMALAR
YAPILIR. ÇÖZÜMEULAŞILAMAZ
37
3. ÜRETİCİ DÜŞÜNME
MAX WERTHEIMER
Wertheimer'in psikolojiye en büyük katkisi, Gestalt
ekolünün prensiplerini eğitime uygulamış olmasıdır.
Özellikle içgörüsel öğrenme konusunda, öğrencilerle
çalışmalar yapmıştır. Ona göre öğretmenler ezbere fazla
vurgu yaptıkları için, öğrencilerin içgörüsel öğrenme
yapmasının önüne geçmektedir. Bu nedenle öğrenme
sürecinde içgörüye yer açmaya çalışmıştır.
Werthemer'a göre problem sırasında başvurulan iki
tip çözüm vardir. A tipi ve B tipi çözüm
38
A TİPİ ÇÖZÜM: A tipi çözüm orijinallik ve içgörü içeren
çözümlerdir. Gestalt ilkelerini taşıyan çözümlerdir. A tipi çözüm
problemin doğasını, mantığını ve zihinsel bağlantıları kavramayı
gerektirir. Çözüm başkası tarafından değil, bireyin kendisi
tarafından bulunur. Kolaylıkla genellenebilir ve uzun süre
hatırlanabilir.
Diğer bir denek grubuna ise sayıların bir araya getiriliş ilkesini
bulmaları söylenmiştir. Sayıları inceleyen deneklerden bazıları "sayı
dizisinin birden dokuza kadar olan sayıların karesi" olduğunu bulmuşlar
ve artık bu gruptaki denekler haftalar, aylar sonra bile bu ilkeyi
hatırlamışlardır.
41
4. ALAN (YAŞAM ALANI) KURAMI
KURT LEWIN
42
Lewin ve Yaşam Alanı Anlayışı
Ona göre, insanların yaptığı davranışlar o andaki ortamdan,
psikolojik durumlardan etkilenmektedir.
Yaşam alanı sadece fiziksel ya da coğrafi çevre değildir. Yaşam
alanı, kişinin algıladığı biçimiyle çevredir ya da bireyi etkilediği biçimiyle
"var olan dünya"dır.
Yaşam alanı, bireyin farkında olduğu ve olmadığı psikolojik
özelliklerin kişiyi etkilemesidir.
Yaşam alanını oluşturan şeyler nesnel değil, özneldir.
Ona göre yaşam alanı, insanı etkileyebilme ihtimali olan; geçmiş,
şimdi ve geleceğe dair her türlü olaydan oluşur. Yaşam alanı, bireyin
kendi psikolojik çevresiyle etkileşimi sırasında ortaya çıkan ihtiyaçlardan
oluşur. 1 yaşındaki bir bebek ile 45 yaşında bir yetişkinin yaşam alanı
elbette ki aynı olmayacaktır. Örneğin savaşlar insanları derinden etkiler ve
kişinin ister istemez, yaşam alanına dâhil olurlar.
Yaşam alanı içinde amaçlar önem kazanır. Kişi bu amaçlara
ulaşma hedefi çerçevesinde yaklaştığı ve kaçındığı eylemler ortaya koyar.
43
Lewin ve Zeigarnik Etki
Bluma Zeigarnik isimli bir psikoloğun yaptığı çalışmalara
dayandırılarak açıklanan bir kavramdır. Tamamlanmamış görevler,
tamamlanmış görevlerden daha kolay hatırlanır.
44
GESTALT EKOLÜNÜN EĞİTİME KATKISI
Gestalt kuramcılarına göre birey, bütünü parçalarına ayrıştırarak
değil; anlamlı, örgütlenmiş bütünler hâlinde algılar. Sonrasında parçaları
keşfeder. Bu nedenle öğretmenler dönem başında dersin temel
çerçevesini vermeli, sonrasında ayrıntıya girmelidir. Böylece öğrencilerin
dersin bütününü görmesi sağlanmalıdır.
46
HÜMANİST /İNSALCIL
KURAMLAR
ABRAHAM MASLOW
CARL ROGERS
47
HÜMANİSTİK ÖĞRENME KURAMININ TEMEL PRENSİPLERİ
İnsanın doğasına güvenen bir yaklaşımdır.
48
Sağlıklı öğrenmelerin gerçekleşebilmesi için iki temel ilkeye uygun
davranılması gerektiğini söylerler: Öğrenci önemli ve değerlidir, biriciktir ve öğrenci
özerk olmalıdır.
49
Bilgiden ziyade duygular, öznel yaşantılar çok daha ön plandadır.
1. ABRAHAM MASLOW
İHTİYAÇLAR HİYERARJİSİ/ KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME KURAMI
50
• Maslow, eğitimde ve eğitim ortamında bireyin ihtiyaçlarının da göz
önünde bulundurması gerektiğini söyler. Bu ihtiyaçlardan en güçlü ve
nihai olarak ulaşılması gerekli olan ihtiyacın "kendini gerçekleştirme
ihtiyacı olduğunu belirtmektedir.
• Kendini gerçekleştirme ihtiyacı bireyin potansiyelini ortaya çıkarma ve
bu yolla özerk olma ihtiyacıdır. Bunun alt basamaklarındaki ihtiyaçlarının
doyurulması önemlidir.
• İhtiyaçların doyurulması için uygun ortamlar hazırlanmalı ve her bir
öğrencinin "öz ben"ini sergileme fırsatı verilerek kendini gerçekleştirme
ihtiyacı doğrultusunda hareket etmesi ve "tam fonksiyon"da bulunması
sağlanmalıdır.
• İhtiyaçlar hiyerarşisinde Maslow temel ihtiyaçların, doyurulması gereken
birincil ihtiyaçlar olduğundan bahseder. Diğer basamaklar ikincil
ihtiyaçları oluşturmaktadır. Ancak Maslow insanların kimi zaman temel
ihtiyaçlardan ziyade sevgi, saygı gibi sosyal ihtiyaçlarının daha ön plana
geçebileceğini belirtmektedir. Ve bu çerçevede bulunduğumuz sosyal
ve fiziki çevre, yaşantılar, eğitim düzeyi, kültür, aile, ekonomi vb.nin
basamaklardaki konumumuzu da belirlediğini dile getirmektedir.
51
2. CARL ROGERS
DANIŞAN MERKEZLİ / DANIŞANDAN HIZ ALAN KURAM
ROGERS VE BENLİK KURAMI
52
Rogers'ın benlikkuramına göre, benlik çevreyle etkileşim
sonucunda oluşan bir yapıdır. Bu nedenle aile, okul gibi sosyal çevreler
bireyin olumlu benlik algısı oluşturmasına katkıda bulunmalıdır. Öğrenme
sürecinde öğrenci etkin ve aktif olmalıdır. Bu nedenle özgür bir eğitim
ortamında birey desteklenmelidir.
53
ÖĞRENMEDE
DAVRANIŞSAL
YAKLAŞIM
Öğrenmenin doğasını incelerken değinildiği gibi,
öğrenmenin ne olduğu ve nasıl gerçekleştiği uzun yıllar
merak konusu olmuş ve öğrenme ile ilgili çalışmalar
gerek psikoloji gerekse eğitim bilimleri alanında önemli
bir yer tutmuştur. Yirminci yüzyıla kadar öğrenmenin
oluşumu ile ilgili yapılan açıklamalar tamamen
spekülatif ve felsefi kaynaklıydı. Psikolojinin gelişimi ile
birlikte insan davranışını açıklayan çeşitli kuramlar
öğrenme ile ilgili de farklı görüşler ileri sürülmüştür.
ÖĞRENME KURAMLARI
DAVRANIŞÇI BİLİŞSEL/ BİLİŞSEL DİĞER
KURAMLAR DAVRANIŞÇI KURAMLAR KURAMLAR
-Klasik koşullanma KURAMLAR -Gestalt kuramı -Hümanistik kuram
-Bağ kuramı -Sosyal öğrenme -Bilgiyi işleme -Nörofizyolojik
-Bitişik kuramlar kuramı kuramı kuram
-Edimsel -Amaçlı -Yapılandırmacılık
koşullanma davranışçılık (işaret
-Mekanik öğrenme)
davranışçılık
DAVRANIŞÇI
ÖĞRENME
KURAMLARI
İlk kuruculuğu ve savunuculuğu J. B. Watson tarafından
yapılan davranışçı yaklaşımın felsefi alt yapısını John Locke,
fizyolojik alt yapısını Ivan Petrovic Pavlov ve psikolojik alt yapısını ise
E. L Thorndike, B. F. Skinner, Hull ve L. L. Bernard oluşturmuştur.
Zil ………………..Salya
Çıngırak…………….Tepki yok
Ayırt etme; birbirine yakınlıkları olsa bile uyarımlar
arasındaki farkı anlayabilmedir.
THORNDİKE YASALARI
BİRİNCİL İKİNCİL
• Hazırbulunuşluk • Dikkat çeken uyarıcılar
• Tekrar • Öğrenci özellikleri
• Etki • Tepki çeşitliliği
• Tepki analojisi
(transferde benzer öğeler
teorisi)
• Çağrışımsal geçiş
• Etki yayılması
• Ait olma
• Çağrışımsal zıtlık
EDİMSEL
KOŞULLANMA
OPERANT /VASITALI/ R TİPİ KOŞULLANMA
İKİNCİL
BİRİNCİL
Öğrenilmiş
Öğrenilmemiş
(güç, Başarı, ait olma)
(Yeme, içme, nefes alma)
GÜDÜLENME
DIŞSAL
iÇSEL
(Ödül,pekiştireç )
(Merak, İlgi)
PEKİŞTİRİCİ UYARICILAR
Edimsel koşullanmanın iki önemli ilkesi bulunur.
Birincisi, pekiştirici uyarıcının izlediği tepkilerin tekrarlanma
eğilimi artar. İkincisi, pekiştirici uyarıcılar, edimsel
davranışların meydana gelme olasılığını artırır. Organizma,
pekiştireç aldığı tepkileri daha sık gösterir. Pekiştire almadığı
durumlarda ise davranıştan vazgeçme eğilimi gösterir.
Pekiştireçler en temelde ikiye ayrılır: Birincil
pekiştireçler ve ikincil pekiştireçler.
ÖĞRENMENİN DOĞASI
Öğrenilenler, Davranışa Dönüştürülebilir mi?
İşte size güzel bir örnek :ABD' de Massachusetts Institute of Technology' de okuyan bir
öğrencinin tanık olduğu bu öykü, bir tez çalışmasının nelere yol açacağını göstermesi açısından
ilginç bir örnek oluşturuyor. Bir lisans üstü öğrencisi bir yaz mevsimi süresince her gün üzerine
siyah-beyaz çizgili bir tişört giyerek Harvard futbol sahasına gider. 15 dakika boyunca sahayı bir
baştan diğer uca yürüyerek yerlere kuş yemi serper. Bu arada cebinden bir hakem düdüğü çıkartıp
öttürür. Yağmur, çamur demeden her gün aynı saatte aynı hareketleri törensel bir ciddiyetle yapar.
Derken sonbahar gelir, futbol mevsimi başlar. Harvard futbol takımının ilk maçı oynanacaktır.
Siyah-beyaz tişörtlü hakem başlama düdüğünü çalar ve o anda olanlar olur. Yüzlerce kuş sahaya
hücum eder ve doğal olarak maç ertelenir. Bu arada öğrenci tezini vermiş ve mezun olmuştur.
Öğrenci dediğin böyle olur!...
ÖĞRENME NEDİR?
Öğrenme; tekrarlar ve yaşantı yoluyla kazanılan, nispeten kalıcı izli davranış değişikliğidir. Öğrenme
aynı zamanda, doğrudan büyüme ve olgunlaşmaya dayanmayan, daha ziyade iç ve diş çevresel etkenler
tarafından belirlenen bir değişim sürecidir. Bu nedenle doğuştan getirilen davranışlar öğrenme olarak
kabul edilmezler.
Yaşantılar ve tekrarlar sonucu organizmada görülen, nispeten kalıcı izli davranış değişikliğidir.
Nispeten Kalıcı İzli: Belli bir süre de olsa davranışın kalıcı ve süreklilik göstermesi anlamına gelir.
Duyular ve ilgili beyin bölümleri aracılığıyla ortaya çıkan gerilme, korkma, sevme, sevinme, iğrenme, hoşlanma
Duyuşsal Davranışlar gibi duygularla ilişkili davranışlar olarak tanımlamak mümkündür.
El-göz koordinasyonu ile ilgili her tür etkinlik, koşmak, esnemek, bir kitabı okumak, kitabın sayfalarını çevirmek
Devinsel(Psikomotor) Davranışlar gibi davranışlar devinsel davranış önekleridir.
Başkalarınca kolayca gözlenebilen davranışlar "açık davranış olup; dışarıdan başkalarınca gözlenemeyen
Açık ve Kapalı Davranışlar davranışlar "kapalı davranıştır.
Bilinçli davranış, insanın ilgili davranışı gerçekleştirme sürecinin farkında olduğu, tümüyle bilinçli olarak kontrol
Bilinçli ve Bilinçsiz Davranışlar ettiği davranıştır. Bilinçsiz davranış ise bireyin bilinçli olarak kontrol etmediği, farkında olmadan, otomatik
olarak yaptığı, yaptığını hatırlamadığı davranışlardır.
Davranışın karmaşıklığı, organizmanın sinir siste minin karmaşıklığına bağlıdır. İnsan organizması gibi karmaşık
Davranışın Karmaşıklığı Üst Düzey ve nöral yapı ve sisteme sahip organizmaların davranışları daha karmaşık iken, basit nöronal yapıları bulunan alt
Alt Düzey Davranışlar düzey organizmaların davranışları daha basittir. Üst düzey davranışlar, planlama ve düzenleme, hayal kurma,
kestirimde bulunma, neden sonuç ilişkileri kurma, alet kullanma gibi kompleks nöronal yapıya sahip
organizmalarda görülen davranışlardır. Alt düzey davranışlar ise daha çok yaşamı devam ettirmede temel olan
ve birçok canlı türünde görülen davranışlardır. İnsanda her iki davranış türü de bulunur.
ÖĞRENİLMİŞ DAVRANIŞLAR /ÖĞRENİLMEMİŞ DAVRANIŞLAR
ÖĞRENME ÜRÜNÜ OLAN DAVRANIŞLAR ÖĞRENME ÜRÜNÜ OLMAYAN DAVRANIŞLAR
İSTEMSİZ DİKKAT
Organizmanın doğrudan enerjisin yönlendirmese de çevreden gelen uyarıcıların kişiyi etkilemesidir.
Zihinsel enerjinin, istemsiz bir şekilde uyanıcıya yönlendirildiği dikkat türüdür.
6. GÜDÜLENME (MOTİVASYON)
Güdülenme ister fizyolojik olsun ister sosyal muhakkak bir ihtiyaca dayanır ve organizmanın amaca yönelik davranış sergilemesine neden olur.
Güdülenmiş olmak, öğrenmeyi kolaylaştırır.
İki tür güdülenme vardır: İçsel ve dışsal güdülenme.
İÇSEL GÜDÜLENME
İçsel güdülenme: kişinin bir davranışı kendi isteği ile yapmasıdır.
Organizmayı harekete geçiren güç, kişinin kendi içinden gelir.
Dışsal güdülenmeye göre daha kalıcı ve etkilidir.
DIŞSAL GÜDÜLENME:
Dışsal güdülenme ise başkalarının dayatmasına bağlı olarak kişinin bir davranışı yapmasıdır.
Organizmayı harekete geçiren güç kişinin çevresidir.
8. YAŞ
Özellikle 0-20 yaş dönemi, öğrenmeyi olumlu etkilemektedir.
9. ZEKÂ
Organizmalar için zekâ, bir nevi öğrenme yeteneğidir. Bu nedenle bir davranışın öğrenilmesinde zekâ önemli rol oynamaktadır. Eğer bir kişinin
zekâ yaşı, takvim yaşından büyükse o kişi zeki olarak adlandırılmaktadır. Zekâ düzeyi arttıkça, öğrenme hızında da artış bulunmaktadır.
10. TRANSFER (AKTARIM)
Aktarım, bir öğrenmenin diğer bir öğrenmeyi olumlu ya da olumsuz yönde etkilemesi durumudur.
Özellikle birbirine benzeyen durumlar söz konusu olduğunda, eski öğrenmelerin yeni öğrenmeler üzerinde etkide bulunmasıdır.
İki tür aktarım bulunur.
Olumlu Aktarım (Pozitif Transfer)
Eski öğrenilen bilgilerin, yeni öğrenilen bilgilen kolaylaştırmasıdır.
Bir belgeye imza atarken 2023 yazması gereken kişinin 2022 yazması (İLERİYE KET VURMA)
Uzun bir süre YTL kullanıldıktan sonra, tekrar TL ye geçildiği halde, uzun bir süre farkında olmadan 100 TL yerine 100 YTL dememiz veya yeni
öğrenilen bir poğaça tarifinin geçmişte yapılan poğaça tarifini unutturması (GERİYE KET VURMA)
İLERİYE KET VURMA
Yeni bilgiyi unutmaktır
Eski öğrenilen bilginin yeni bilgiyi unutturmasıdır.
GERİYE KET VURMA
Eskiyi unutmaktır.
Yeni öğrenilen bilginin eski öğrenilen bilgiyi unutturmasıdır.
AKTARMA
Olumlu Transfer
Bir davranış örüntünün bir başka davranış örüntüsünün öğrenilmesini kolaylaştırması.
Olumsuz Transfer
Bir davranış örüntünün bir başka davranış örüntüsünün öğrenilmesini zorlaştırması.
KET VURMA
İleriye Ket Vurma
Geçmiş bilginin şimdiki bilginin alınmasını engellemesidir.
Geriye Ket Vurma
Şimdiki bilginin geçmiş bilgiyi engellemesidir.
12. ÖNCELİK/SONRALIK ETKİSİ
Öncelik ve sonralık etkisi unutma ile ilgili değil bir bilgiyi, diğerlerinden daha çok "hatırlama" ile ilgilidir. Lütfen ket vurma kavramıyla
karıştırmayınız.
Öncelik Etkisi: Bir öğrenme süreci esnasında kişinin ilk öğrendiği bilgileri daha kolay hatırlamasıdır. İlk izlenim etkisi olarak da bilinir. Örneğin,
öğretmenin dersin başında anlattığı konuları daha kolay hatırlama gibi.
Sonralılık Etkisi: Bir öğrenme sürecinde en son öğrenilen bilgilerin daha kolay hatırlanmasıdır. Örneğin; öğretmenin dersin sonunda anlattığı
konuyu daha iyi hatırlama gibi.
2- ÖĞRETİLEN VE YÖNTEMLE İLGİLİ FAKTÖRLER (Dış Faktörler)
1. KONUNUN YAPISI
2. ZAMAN
3. ÖĞRENCİ AKTİVİTESİ / ETKİN KATILIM
4. GERİ BİLDİRİM / DÖNÜT
5. KÜÇÜK ADIMLAR İLKESİ
1. KONUNUN YAPISI
PARÇALARA BÖLEREK ÖĞRENME
Uzun, karmaşık ve kapsamlı konular söz konusu olduğunda, konular parçalara bölünerek işlendiği taktirde öğrenmeyi olumlu etkiler.
BÜTÜN HALİNDE ÖĞRENME
Özellikle kısa ve basit metinlerde çalışıldığında öğrenmeyi olumlu etkiler.
Kullanılan yöntem konunun yapısına uygun olduğunda öğrenme kolaylaşır. En iyi öğrenme biçimi "bütün-parça-bütün dür.
2. ZAMAN
Öğrenmeye ayrılan zaman, öğrenmenin verimli olması açısından uygun uzunlukta olmalıdır.
ARALIKLI ÇALIŞMA
Her gün düzenli olarak birer saat ders çalışmak aralıklı çalışmaya örnektir.
Yüksek kalıcılığa sahiptir.
Bilgilerin hatırlanmasını kolaylaştırır.
Uzun vadeli öğrenme hedeflerini kapsar.
TOPLU ÇALIŞMA
Bir günde sekiz saat ders çalışmak toplu çalışmaya örnektir.
Kalıcılığı ve hatırlanması düşüktür.
Sınav başarısı için kısa vadede kullanılsa bile bilgilerin uzun vadede kullanımını engeller.
Zaman zaman ihtiyaç duyulan bir yöntemdir.
3. ÖĞRENCİ AKTİVİTESİ / ETKİN KATILIM
Öğrenci aktivitesi, öğrenen ile ilgili değil, öğreten ve kullanılan yöntemle ilgili faktörlerden biridir.
Kullanılan yöntemin öğretmen merkezli olması, öğrencinin pasif konumu öğrenme veriminin düşmesine neden olur
Öğrenme-öğretme sürecinde, mümkün mertebe birden faza duyu organı aktive edilmeli ve yaparak-yaşayarak öğrenme ilkeleri
benimsenmelidir.
Yaparak-yaşayarak öğrenmeyi ifade eden ilkedir. Öğretmen bu ilke ile birden fazla duyu organını harekete geçirerek organizmayı aktif kılmayı
amaçlar.
4. GERİ BİLDİRİM / DÖNÜT/FEEDBACK
Öğrencinin, yaptığı davranışın sonuçları hakkında bilgi almasıdır.
Geri bildirim mekanizması, uygun düzeltmelerin yapılarak, hatanın en aza indirgenmesini amaçlar.
Geri bildirimin etkisi, davranışın hemen ardından verildiğinde daha anlamlı olur.
5. KÜÇÜK ADIMLAR İLKESİ
Skinner'in "Programlı Öğretim Model'ine dayanır.
Öğrencinin anında dönüt aldığı, etkin katıldığı ve konuların aşama aşama, adım adım sunulduğu öğrenme-öğretme sürecini ifade eder.
Öğrenmeyi kolaylaştıran bir sistemdir.
Hazal öğretmen öğrencilere bazen iki, bazen üç doğru cevaplarında iyi bir
sözlü notu vermektedir.
4. Artan Oranlı Pekiştirme Tarifesi: Pekiştireç önce belirli bir davranış sayısı sonrasında
verilir. Daha sonra bu davranış sayısı her defasında sistematik olarak artar.
5. Sabit Aralıklı Pekiştirme Tarifesi: Sergilenen davranışın pekiştirilmesi için belirli bir
zaman geçmesinin beklenmesidir.
Murat bey ödevlerini sürekli olarak yapmasını istediği oğluna “İki gün
ödevlerini düzenli yaparsan sana oyuncak alacağım." der. Ve daha sonra ödev
yapılacak gün sayısını git gide 1’ er gün arttırmıştır.
8. Katışık (Birleşik) Pekiştirme: Pekiştirme işinin bazen tüm tarifeler bir araya
getirilerek bazen de bir tarifeye bağlı kalmadan yapılmasıdır.
Yeni bir davranış kazandırılırken sürekli pekiştirme tarifesi ile başlanır, davranış
öğrenildikten sonra aralıklı tarifelerden birine geçilir.
CEZA
Çocuğun, istenmeyen davranışı ortaya koymasına sebep olan uyaranları, nesne veya
eşyaları ortamdan çıkararak uygulanır. Ortamda değişiklik yapmaktır.
Çocuğun gelişimsel süreci ile ilgili bir durum söz konusu olduğunda, bu dönemin
atlatılmasını beklemektir. İşlem öncesi dönemde olan bir çocuğun "benmerkezci"
tavırları gelişim döneminin bir özelliğidir. Bekleme yöntemi bu durum için uygun bir
yöntemdir.
İstenmeyen bir davranışın gösterilmesine bağlı olarak, bireyin daha önceden edindiği
pekiştireci veya ödülü elinden geri almaktır. Verilen hakların geri alınmasıdır.
Bir davranışın sert bir şekilde, bir anda ortadan kaldırılmasıdır. Edimsel koşullanma
yoluyla oluşmuş bir davranışın ceza yolu ile bastırılmasıdır.
Örneğin; takla atmayı öğrenmiş bir güvercine, takla attıktan sonra elektrik
şoku vererek davranışın azaltılması gibi.
Hemen etki gösterir. Ceza ortadan kalktığında davranış yine ortaya çıkar. Uzun vadeli
öğrenme oluşturmaz.
KOŞULLU ANLAŞMA VE PREMACK İLKESİ KOŞULLU ANLAŞMA
Koşullu anlaşma, kişinin istediği bir şeyi elde etmek için kendisiyle veya başkasıyla
yapmış olduğu karşılıklı sözleşmedir. Kişi, belli etkinlikleri yapması gerektiğini bilir.
Koşullu anlaşmada taraflar arasında ortak bir karar söz konusudur. "Yaparsan
yaparım!" mantığı vardır.
1
2
Artificial Intelligence
Your subtitle text here
www.yourwebsite.com 2
BLOOM’UN TAM ÖĞRENME MODELİ
3
Tam Öğrenme Kuramı
-4-
Tam Öğrenme Kuramı
-5-
Tam Öğrenme Kuramının Temeli
Bloom'a göre işin başından itibaren olumlu öğrenme koşulları sağlanmış ise
dünyada herhangi belli bir kişinin öğrenebileceği her şeyi hemen hemen herkes
öğrenebilir.
-6-
Tam Öğrenme Kuramının Temeli
-7-
Tam öğrenme modelinin değişkenleri
Öğrenci
Öğretim süreci Öğrenme ürünleri
nitelikleri
-9-
Tam Öğrenme Kuramının Ana Değişkenleri:
Öğrenci Nitelikleri
-10-
Tam Öğrenme Kuramının Ana Değişkenleri:
Öğrenci Nitelikleri
-11-
Öğretim Hizmetinin Niteliği
Genel Olarak
-12-
Öğretim Hizmetinin Niteliği-1
Öğretmenin özellikleri
Sınıftaki öğretim düzeyinde
İşaretler, ipuçları vermesi
Öğrenci katılımını sağlaması
Pekiştireç vermesi
Dönüt ve düzeltme vermesi
Genel olarak
Öğretmenin hizmet öncesi eğitiminin süresi ve türü
Meslekteki hizmet süresi
Tutumları (otoriter, demokratik, iyimser-kötümser oluşu vb. gibi)
-13-
Tam Öğrenme Kuramının Ana Değişkenleri:
Öğretim Hizmetinin Niteliği
İpuçları
1. Sözel ipuçları,
2. Yazı, şekil, grafik vb.,
3. Film, slayt vb.,
4. Gösteri.
Öğrenciye, neyin öğrenileceğini açıklayan mesajların tümüdür.
Öğrencilerin harekete geçirilmesine ve istenilen davranışın yapılmasına yardımcı
olan davranışlardır.
Konu,
öğrencinin düzeyi,
kültürel faktörler ve
çevredeki fırsatlar
göz önünde bulundurulur.
-14-
Tam Öğrenme Kuramının Ana Değişkenleri:
Öğretim Hizmetinin Niteliği
Pekiştirme
Bir davranışı gösterme eğiliminin güçlendirilmesi sürecidir.
Bir davranışın olma sıklığını artıran uyarıcılardır.
-15-
Tam Öğrenme Kuramının Ana Değişkenleri:
Öğretim Hizmetinin Niteliği
Öğrenci Katılımı
Öğrencinin öğrenme süreci sırasında kendisine sunulan ipuçları ve yönergeler
doğrultusunda bir şeyler yapmasıdır.
Öğrenme sürecine etkin katılım olduğu sürece daha kalıcı izli öğrenme
yaşantıları gerçekleşir.
Öğrenci katılımını sağlamak için grup çalışması, drama, benzetim gibi teknikler
kullanılabilir ve ayrıca BDE çalışmalarına yer verilebilir. Bu da değişik öğretme
stratejileri, yöntemler ve tekniklerin kullanılması demektir.
-16-
Tam Öğrenme Kuramının Ana Değişkenleri:
Öğretim Hizmetinin Niteliği
Dönüt ve Düzeltme
Dönüt ve düzeltme öğretim hizmetinin niteliğini sağlamayı güvence altına almak
için kullanılır.
Dönüt işlemleri genelde öğrenme ünitelerinin sonunda uygulanır ve öğrencilerin
neler öğrendiklerini ve neleri öğrenmeleri gerektiği ortaya çıkarmaya çalışılır.
Dönüt ile öğrencilere neyi öğrenip neyi öğrenmedikleri bildirilir.
Düzeltme ise yanlışlarının düzeltilmesi eksiklerin tamamlanmasıdır.
Düzeltmelerde, her öğrenciye kendi öğrenme eksikliklerini tamamlayabilmesi
için hangi ders kitabı, öğretim materyali ve kaynaklardan yararlanacağı
konusunda yardım yapılır.
-17-
Öğretim Hizmetinin Niteliği-2
-18-
Tam Öğrenme Kuramının Ana Değişkenleri:
Öğrenme Ürünleri
-19-
Tam Öğrenme Kuramının Ana Değişkenleri:
Öğrenme Ürünleri
-20-
Tam Öğrenme Kuramının Ana Değişkenleri:
Öğrenme Ürünleri
Öğrenme Hızı
Tamamlayıcı Eğitim:
Bu işlemler ve uygulamalar sonunda öğrenciler arasındaki öğrenme hızı ve
öğrenme düzeyi farklılıkları giderilecektir.
Bu farklılıkların giderilmesi için tamamlayıcı eğitim çalışmalarına yer
verilmektedir.
-21-
Tam Öğrenme Kuramının Ana Değişkenleri:
Öğrenme Ürünleri
Duyuşsal Ürünler
Akademik benlik
Kendine güven
Güdülenmişlik
Ruh sağlığı
-22-
Tamamlayıcı Eğitim Çalışmaları
-23-
Tamamlayıcı Eğitim Çalışmaları
1. Bire bir öğretim
2. Küçük gruplarla öğretim
3. Okulda ek öğretim
4. Evde ek öğretim
5. Programlı öğretim
6. Kaynak ve yardımcı kitaplarla öğretim
7. Akademik oyunlarla öğretim
8. Tekrar öğretim.
-24-
Tam Öğrenme Modelinin Temel İlkeleri
-25-
Tam Öğrenme Modelinin
-26-
Tam Öğrenme Modelinin
Sınırlılıkları:
-27-
BLOOM ‘UN BİLİŞSEL ALAN AŞAMALARI
Bilgi Öğrenme konusundaki olguları, kelimeleri, kavramları ve ilkeleri hatırlama
Kavrama (Anlama) Konunun anlamını yakalama, benzerlik ve farklılıkları ayırt etme, çevirme ve
özetleme
Uygulama Somut bir durumda ilkeler, kurallar, fikirler ve diğer soyut bilgileri
kullanma, yeni durumlara uygulama.
Analiz Konuyu uygun şekilde parçalarına ve bölümlerine ayırma, bütünü oluşturan
parçaları ayrıştırma.
Sentez Öğeler, parçalar yada bölümlerden bütün bir biçim, yeni bir yapı ya da yeni
bir örüntü oluşturma.
Değerlendirme Konuyu kendi içindeki özellikler ve diğer konular ile ilişkisi bakımından
yargılama (değerlendirme) iç ve dış ölçütlere göre ürün hakkında karar
verme.
-28-
Bilgi aşaması:
Bireyin temel kavramları, ilkeleri olayları, terimleri, yöntemleri
bilmesi, tanıması, hatırlaması ve ezbere söylemesi gibi bilişsel
süreçleri kapsar. Terimler, olgular,araç gereçler,alışılar yönelim ve
aşamalı dizilerin,sınıflamaların bilgileri ile ölçütler, yöntemler, ilke ve
genellemeler, kuramlar ve yapıların bilgisini içerir.
ÖRNEKLER:
• Bir öğrencinin matematik dersinde dört işlem bilgisini taşıması.
• Felsefe dersinde akımlarla ilgili temel sınıflamaları hatırlama.
• Kurtuluş savaşı ile ilgili tarihleri söyleme.
• Coğrafya dersinde bölgelerin adını sayma.
• Program geliştirme ile ilgili kavramların tanımını bilme.
• Kamu yardım programlarının gelişimine yol açan ana eğilimleri bilme.
• Kültür kavramı ile ilgili belli başlı kuramları hatırlayabilme.
-29-
Kavrama aşaması:
Bilgi düzeyinde kazanılmış kavramların özümsenmesi, kendine mal
edilmesi,anlamının yakalanması, yorumlanması, bir durumdan başka bir duruma
çevirme,geleceğe yönelik kestirimde (öteleme) bulunma,bilgiyi kendi cümleleriyle
ifade etmek gibi süreçleri kapsar. Anlamanın en alt basamağını oluşturur.
ÖRNEKLER:
• Türkiye’deki yağış durumuna ilişkin bilgileri grafiğe dönüştürebilme yeteneği.
• Nüfus artışıyla ilgili geleceğe dönük çıkarımda bulunabilme.
• Anne sütünün yararlarını farklı örneklerle açıklama.
• Belirtke tablosunun faydalarını kavrayabilme.
• Matematikte kelimelerle ifade edilmiş bir bilgiyi,diğer sembollerle dile getirebilme
gücü.
• Yabancı bir dilde verilen bir cümleyi Türkçe’ye çevirebilme.
• Verilen bir ilkeyi kendi cümleleriyle açıklayabilme.
• Verilen bir toplumsal olgunun,gelecekte alabileceği durum hakkında öteleme
yaparak, durumu gerekçeleriyle açıklayabilme.
• Okuduğu metine uygun bir başlık bulma.
-30-
Uygulama aşaması:
Öğrencinin kavrama düzeyindeki öğrenmelerine dayanarak, yeni
problemleri çözüme ulaştırması, bilgileri işlemlere uygulaması,
hesaplaması,yapıp göstermesi gibi süreçlerden oluşur. yani bir takım
soyutlamaları, somut bir biçime dönüştürme, somut olarak yapıp
gösterebilme özelliğini içerir.
ÖRNEKLER:
• Dört işlemle ilgili bir problemi çözme.
• Bilimsel yöntemleri kullanarak ödev hazırlama.
• Fizikte kuvvet konusuyla ilgili problemleri çözme.
• Tasarlanmış modellere göre bir elbise dikme.
• Kadavra üzerinde kas ve kemik çeşitlerini gösterme.
• İlk yardım dersinde aldığı bilgileri, spor yaralanmalarında kullanma.
• Düzeyine uygun bir metni dil kurallarına uygun olarak okuma.
• Yeni öğrendiği İngilizce kelimeleri bir İngiliz’le iletişim kurmak için
kullanabilme. -31-
Analiz aşaması:
Parçalara ayırma, parçalar arasındaki ilişkileri bulma, bütünü
oluşturan ilke ve kuralları tahlil etme, benzerlik ve farklılıkları ortaya
koyma gibi süreçlerden oluşur. Bu aşamada tümden gelim önemlidir.
ÖRNEKLER:
• Bir cümleyi doğru olarak öğelerine ayıra bilme.
• Çevre kirliliğine yol açan nedenleri ortaya koyma.
• Değişmenin olumlu ve olumsuz yönlerini tespit etme.
• Aile ve toplum arasındaki ilişkileri belirleyebilme.
• Avrupa birliğinin ortaklık ilkelerini belirleyebilme.
• Olguları,hipotezlerden ayıra bilme.
• Sağlıkla ilgili kuramları uygun başlıklar altında sıralayabilme.
• Bir propaganda afişinde yer alan biçim ve örüntüleri fark edebilme.
• Giyim atölyesinde kullanılan araçları niteliklerine göre sınıflayabilme.
-32-
Sentez aşaması:
Öğeleri, parçaları belli ilişki ve kurallara göre birleştirip,yeni bir bütün
oluşturma,özgün fikirlere ulaşabilme. Yeni bir biçime ve formüle
kavuşturabilme,yeni şeyler yaratma süreçlerinden oluşur. Üretme, buluş, icat ve
yaratıcılık ön plandadır.
ÖRNEKLER:
• Bir öğrencinin turizm konusunda özgün bir kompozisyon yazması.
• Öğretimde planlama ve değerlendirme dersi ile ilgili yeni bir sınav tekniği
hazırlama.
• Kültür konusunda orijinal bir makale yazma.
• Eğitim sisteminin sorunlarına yeni çözüm önerileri getirebilme.
• Deniz kirliliğini önlemek için bir takım projeler tasarlayıp geliştirebilme.
• Demokrasinin, insan hayatındaki önemini kendine has bir üslup kullanarak
açıklayabilme.
• Çeşitli durumlara uygun öğretici fıkralar üretebilme.
• İletişim sürecinde kullanılabilecek yeni bir yazı stili icat etme.
• Bir matematik problemini çözebilmek için yeni ve kısa bir formül önerebilme.
-33-
Değerlendirme aşaması:
Bir ürünü, bir görüşü iç ve dış ölçütlere göre eleştirme, taktir etme sonuç çıkarma,
özetleme, destekleme, yargılama, tutarsızlıkları gösterme v.b. süreçlerden oluşur.bir
değer biçme standardını kullanma söz konusudur. Bireyin değer hükümlerini
kullanması, haklıyı haksızdan ayırt etmesi gibi kazanımları ortaya koyar.
ÖRNEKLER:
• Bir çocuk kitabını olması gereken özelliklere göre eleştirebilme.
• Kişinin gelişim düzeyine uygun bir yazıyı,makale kurallarına göre değerlendirmesi.
• Bir ders yazılım programını belli ölçülere göre yargılama.
• Bir tartışmadaki mantıksal yazıları ortaya koyabilme.
• Bir sanat eserini,renk uyumu,desen yapısı bakımından taktir edebilme.
• İyi bir sınavda bulunması gereken temel ilkeleri tartışabilme.
• Sağlık alanında hüküm süren bir takım yanlış inanışları eleştirebilme.
• Toplumda kabul gören siyasal felsefeleri, bilimsel kriterlere göre yargılayabilme.
• Bir makalede dile getirilen örnekleri, iç tutarlılık açısından yorumlayabilme.
• Bir davranışla ilgili olarak ileri sürülen gerekçeleri,haklılık ölçütlerine göre taktir
edebilme.
• Sosyal bilgiler dersi ile ilgili temel ürün ve süreçleri, belirli ölçütlere göre -34-
değerlendirebilme.
Buluş Yoluyla Öğretme
Jerome Bruner tarafından 1960’lı yıllarda geliştirilmiştir.
Bruner, öğrenmede konu alanı yapısını anlamanın önemini vurgulamıştır.
Bu yapıyı doğru anlayabilmenin yolunun ise, bireyin öğrenmede aktif
olması ve buluş yapması olduğunu savunmuştur.
35
Buluş Yoluyla Öğretme
Bruner’e göre öğretmenin rolü, önceden paketlenmiş bilgiyi
öğrenciye sunmaktan çok, öğrencinin kendi kendine öğrenebileceği
ortamı oluşturmaktır.
36
BRUNER İN ÖĞRENME TEORİSİNİN 4 ANA
DİREĞİ
1. Öğrencinin öğrenmeye hazırlanması :
Her çocuğun içinde bir öğrenme arzusu veya güdüsü(merak) vardır.
Öğrencinin keşfederek
öğrenebilmesi için önce onu
öğrenmeye ihtiyaç duyacak
durumlar içine sokmalıdır.
37
.
38
2. Yapılandırılmış ve öğrencinin kolayca
alabileceği (öğreneceği) bilgiler :
39
3. Öğretilecek malzemenin etkili bir şekilde ardışık olarak sunulması :
40
41
4. Öğrenmede pekiştireçler kullanılmalıdır.
Öğrenmede başarının sağlanmasında pekiştirme önemlidir ; ancak
bunun zamanı da çok önemlidir.
Pekiştirme güdüleme amaçlı olmalı, esas hedefin öğrencinin öğrenme
isteğinin içten gelmesini sağlamak olduğu unutulmamalıdır.
GÖZÜM SENDEN
BAŞKASINI
AFERİN SANA
GÖRMÜYO NERMİN
42
Buluş Yoluyla Eğitim Yöntemi
43
44
. Burada öğretmenin temel görevi, öğrenciyi yönlendirmek ve cevabı ona
buldurmaktır.
45
Öğretmen tarafından yapılacak ilk iş amacın belirtilmesidir. Bu da
öğrencinin geçmiş bilgilerinden faydalanılmasını sağlar.
46
Öğrencileri ,
doldurulacak bir vazo değil de tutuşturulacak bir meşale olarak görmeliyiz.
Buluş yoluyla öğrenme bunu savunmaktadır.
47
DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN YERLER
Buluş yoluyla öğretim bir tür tümevarım yolu olup, uygulamada,
sunuş yoluyla öğretme sürecinden daha büyük bir dikkat ister.
48
.
Buluş yoluyla öğrenmede öğrenciler, örnekleri inceleyerek kavram ve
genellemelere ulaşabilmektedirler.
49
BULUŞ YOLUYLA ÖĞRENMENİN ADIMLARI :
1. Öğretmen örnekleri sunar.
2. Öğrenciler örnekleri betimler.
3. Öğretmen ek örnekler verir.
4. Öğrenciler ek örnekleri betimler ve önceliklerini karşılaştırır.
5. Öğretmen ek örnekleri ve örnek olmayanları sunar.
6. Öğrenciler zıt örnekleri karşılaştırır.
7. Öğretmen öğrencilerin teşhis ettiği özellikleri ya da ilkeleri vurgular.
8. Öğrenciler tanımlama yapar özellikleri ifade eder.
9. Öğretmen öğrencilerden ek örnekleri ister.
50
51
BULUŞ YOLUYLA ÖĞRENME ;
52
.
53
BULUŞ YOLUYLA ÖĞRETİMDE
ETKİLİ KULLANIM İLKELERİ
54
5. Stratejinin kullanımı esnasında değişik yöntem araç ve gereçler
kullanılmalıdır.
55
Buluş yoluyla öğrenme öğrenciyi okulda tutar.
56
SINIRLILIKLARI
Buluş yoluyla öğretimin en önemli sınırlılığı ise;
bu yolla öğrenmenin çok zaman alması,
bu yöntemi çok iyi bilen kişiler tarafından yürütülebilmesi ve
çok sayıda araç gereç gerektirdiği için maliyetinin yüksek
olmasıdır.
Ayrıca her konu buluş yoluyla öğretime uygun değildir.
57
AUSUBEL ANLAMLI ÖĞRENME
(SUNUŞ – ALIŞ YOLUYLA ÖĞRENME)
58
Lise 2. sınıf öğrencileri inkılap tarihi dersinde cumhuriyet ve
demokrasi nin özellikleri konusunu işlemektedirler. Öğrenciler beyin
fırtınası yaparak yönetim biçimlerinin özelliklerinin listesini çıkarmışlardır.
Öğretmen tanımları tahtaya açıklayarak yazar. Sonra bunları öğrencilere
sorular sorarak hangi özellik hangi kavramın altına giriyor buna göre
yerleştirir. Bununla öğrenciler yönetimin farklı biçimlerini (Oligarşi,
Demokrasi, Faşizm, Sosyalizm) ilişkili kavramlar ile tartışmaya hazır hale
gelirler. Sonra öğretmen bir tabloya bu yönetim biçimlerini yerleştirir ve bu
yönetim biçimlerinin özelliklerini her birinin altına yazar. Arkasından
özelliklerin benzerlik ve farklılıkları tartışılarak tabloya yerleştirilir. Sonra
öğretmen öğrencilere demokrasinin özelliklerini sorar.
Öğretmen neden öğrencilere sürekli eski bilgilerini sormaktadır?
59
"Öğrenmeyi etkileyen en önemli faktör öğrencinin mevcut bilgi birikimidir.
Bu ortaya çıkarılıp ona göre öğretim planlanmalıdır".
60
Ausubel iki önemli ayrım yapmaktadır. İlk olarak alıcı (reception) ve
buluş yolu ile öğrenme arasında ayrım yapar.
İkinci olarak mekanik öğrenme ve anlamlı öğrenme arasında ayrım
yapar?
.Ausubel anlamlı öğrenme ve mekanik öğrenme ayrımını şu şekilde
yapmaktadır. Mekanik öğrenme, öğrenilen konunun diğer konular ile ilişki
kurulmadan öğrenildiği öğrenme şeklidir ve çabuk unutulur. Ancak çok
tekrarlanan bazı mekanik öğrenmeler unutulmazlar (çarpım tablosu gibi).
61
Mekanik öğrenmede öğrenen bilgiyi belleğine alırken önceki
bilgileriyle gerçek anlamda bağlantılar kurmaz, bilgi veya bilinti öğrenenin
bilişsel yapılarındaki kavramlarla ilişkilendirilmeden yalıtılmış bir halde
durur. Buna karşın anlamlı öğrenmede bilgi öğrenenin daha önceki
bilgileriyle ilişkilendirilerek belleğe alınır. Bundan dolayı mekanik öğrenme
kolaylıkla unutulur. Anlamlı öğrenme ise unutulmaz.
62
Anlamlı öğrenmenin başlatılabilmesi için şu iki temel özelliğin yerine
getirilmesi gerekir.
1- Öğrenilecek bilgiler kendi içerisinde bir bütünlük ve anlamlılık
taşımalıdır.
2- Anlamlı öğrenme için öğrencide olumlu yönde bir hazırlığın olması
gerekir. Öğrenci anlamlı öğrenmeye istekli ve onu gerçekleştirmeye kararlı
olmalıdır.
Birincisi doğrudan öğretmenin,ikincisi ise,daha çok öğrencinin
kontrolünde bulunan durumlardır. Derste öğretmen, kendi anlayışına göre
konuyu anlamlı bir şekilde seçer, düzenler ve açıklayabilir. Öğretmenin
konuyu sunuşu öğrencinin her zaman konuyu anlayarak öğrenmesini
sağlamaz. Anlamlı öğrenme öğrencinin ilgisine anlayarak öğrenmeye istekli
olup olmamasına ve öğrenmeyi nasıl yapacağına bağlıdır.
63
Ausubel, insanların yeni bilgileri, kendi bilgi birikimleri ve kendi bilgi
sistemleri içine yerleştirerek öğrendiği görüşündedir. Bu nedenle öğretimde
insan zihninde yeni bilgileri kendi alanı içinde toplayan ve yerleştiren
organize edici ilke ve kavramların öğretilmesine öncelik verir.
Sunma yoluyla öğretimde, öğretmenin anlatımı yanında derslerde
soru-cevap, ve tartışma tekniklerinin kullanılması ve resimlerle şemalar
üzerinde çalışılması ayrı bir önem taşır. Bu yaklaşımda öğretmenin amacı,
öğrencinin bilgiyi anlamasını sağlamak için daha önce öğrendikleriyle yeni
bilgilerin birleştirmesine yardım etmektedir.
64
Hazırlanmış bilgilerin öğrencilere sunularak öğrenilmesinde şu
özellikler yer alır:
Anlamlı öğrenme, öğrenci ile öğretmen arasında oldukça fazla sözlü
etkileşimi gerektirir. Öğretmenin konuyu açıklaması yanında öğrencilerin
ilgili konuda düşüncelerini, takıldığı noktaları ve yeni bilgiler arasındaki
ilişkileri ve sonuçları ortaya çıkarması istenir.
Bu yolla öğretimde ağırlık, anlatım ve konuşma olmasına rağmen bol
örnek kullanılır. Açıklamalar görsel araçlarla ve çizimlerle desteklenir.
Genelden özele düşünme yolu kullanılır. Genel ilke ve kavramlar önce
verilir. Ayrıntılar bunlara bağlı olarak açıklanır veya gruplanır. Bu yöntem
tümdengelime dayanır ve "Kural-örnek" yöntemi de denir.
Anlamlı öğrenme bir mantıki sıra içinde gerçekleştirilir. Açıklanacak
konunun, bir bütünlük içinde kendisini oluşturan öğelerin birbirleriyle olan
ilişkilerinin görülecek şekilde sıralanması ve işlenmesi gerekir.
65
GAGNE’NİN ÖĞRETİM DURUMLARI
(ETKİNLİKLERİ) MODELİ
66
Öğretim etkinlikleri modeli Gagne’nin bilişsel ve davranışsal
kuramları sentezlediği, bilişsel kuramın daha ağır bastığı bir yaklaşımdır.
67
Öğretim Etkinlikleri Modelinin İlkeleri
Burada anlamlandIrmak, yapIlandrmada ise üstüne
koyarak.
Her birey farklıdır ve farklı öğrenir. Kişinin öğrenme becerisine göre farklı
tekniklere açık olunmalıdır.
Öğrenme birikimli ve aşamalı bir süreçtir. Yani yeni bir konuyu öğretirken geçmiş
bağlantısıyla beraber öğretmeli, üstüne koyarak öğrenme süreci
gerçekleştirilmelidir.
1- Dikkat çekme
2- Hedeften haberdar etme
Ögrenciyi ögrenme konusunda istekli hale
3- Ön bilgileri ortaya çıkarma getiremeyiz.
——–Giriş———
4- Uyarıcı materyali sunma içsel faktörler ögrenme üzerinde daha fazla
——–Geçiş——– etkilidir.
5- Öğrenciye rehberlik etme
6- Öğrenci davranışını ortaya çıkarma(Aktif Katılım)
7- Geri bildirim verme(Dönüt, Düzeltme)
———Gelişme—
8- Ölçme değerlendirme sorularını sorma
9- Kalıcılığı ve transferi sağlama(Özet, tekrar, ev ödevi)
Dikkat!!!
Gagne’de güdülenme basamak olarak bulunmaz.Hedeften haberdar etmenin içinde yer alır.
69
70
Dikkat çekme: Belki de eğitmenliğin en zorlu yanı diyebiliriz, ‘odakta
kalabilmek’. Biliyoruz ki çocukların dikkati çok çabuk dağılır ve çabucak sıkılabilirler. En
ufak bir dış etken dikkatlerini dağıtmaya yetecektir. İşte bunun önüne geçebilmek beceri
istiyor. Peki nasıl dikkat çekilir? Her çocuğun dikkatini farklı şey çekebilir. Bunlardan
bazılarına görsellik, renk, ses, işaret örnek verilebilir. Ya da odağı kaybettiğini hisseden bir
öğretmen ufak molalarla eğlenceli bir şeylerden bahsedip öğrencilerin dikkatini çekebilir.
Öğrenciyi hedeften haberdar etme (beklenti): Derste ne öğreneceklerini
baştan söylemektir. Yani öğrenci bu dersten ne beklediğini bilmelidir.
Önceki öğrenmelerin hatırlanmasını sağlama: Derse başlamadan önce
öğrencinin konuyla bağlantılı önceki bilgilerini tazelemektir. Yeni bir bilginin kalıcılığı
için eskisiyle pekiştirilip bağlantı kurulması önemlidir. Ancak böyle anlamlı bir öğrenme
sağlanılır. Yani uzun süreli bellek ile kısa süreli bellek arasında ışınlanıyoruz.
Seçici algılama, uyarıcı materyali sunma: Burada bildiğimiz görsel, duyusal
materyallerden bahsediyoruz. Konuya ilişkin araç gereçler kullanılması konunun
öğrenilmesini ve daha çok akılda kalmasını sağlayacaktır.
71
Kodlama, rehberlik etme (bilgiyi uzun süreli belleğe gönderme): Yeni
öğrenilen konuyu pekiştirmek de diyebiliriz. Konuyla ilgili beraberce örnek soru çözmek,
etkinlik yapmak örnek verilebilir. Böylelikle öğrencinin konuya kafa yorması, cevaplar
araması ve yanlışlarının düzeltilmesi sağlanır.
Performansı ortaya çıkarma (tepkide bulunma): Bu aşamada çocuktan
öğrendiklerini kendisinin uygulaması istenir. Çocuğa müdahale edilmez, yapması
beklenir. Öğretmenin öğrencinin problem çözme becerisini değerlendirme fırsatı olur.
Dönüt, düzeltme (tepkiyi güçlendirme): Çocuğun doğru yapıp yapmadığına
bakılır, yanlışları düzeltilir.
Performans değerlendirme: Çocuk konuyu öğrendi mi öğrenmedi mi?
Hedeflenen başarı sağlandı mı? Bu sorulara yanıtlar verilir.
Öğrenilenlerin kalıcılığını sağlama ve transferini güçlendirme (İpuçlarını
kullanarak bilgiyi getirme): Öğrencilerin en sevmediği ama olmazsa olmaz ödevlerin
dahil olduğu aşamadır. Çocuğa ödev vermek, konuyla ilgili sorular, testler vermek bilginin
kalıcılığı açısından önemlidir.
72
Öğrenme Ürünleri
Gagne’nin öğrenme ürünleri öğretim etkinlikleri modeline uygun bir eğitimin
sonunda kazanılan davranışlardır.
1- Zihinsel (entelektüel) beceriler
En basitten karmaşığa bir düzen içinde ilerler. Yani bu beceriyi basamakları çıkarak
ediniyoruz ve hiçbir basamağı atlamamak önemli.
Zihinsel beceri basamaklarından ilk dördünü davranışsal, son dördünü bilişsel olarak
sınıflayabiliriz.
Basit zincirleme: İsminden de anlaşılacağı üzere ardışık hareketleri gerçekleştirebilmekle ilgili bir
basamağımızdır.
Örneğin bir kek yaparken tarife uygun sütünü, kabartma tozunu koyup fırına atmak gibi
73
denebilir.
Sözel ilişkilendirme: Sözel bilgileri öğrenmektir yani bir nevi ezberlemektir.
Bu bir dili öğrenmek, bir metin yazmak olabilir.
Ayırt etmeyi öğrenme: Neye ne tepki vereceğimizin ayırdına varabilmektir.
Sıcak ve soğuğa farklı tepki verebilmemiz en basit örneklerden biri
olacaktır.
Kavram öğrenme: Açıklamaya gerek bile yok, direkt kavram bilgisini
kastediyoruz burada.
Özgürlük, medeniyet, çoğaltın çoğaltabildiğiniz kadar.
İlke-kural öğrenme: Kurallar, yasalar, formüller . Bütün bunları bilip kullanmak
gibi düşünebiliriz.
Örnek olarak bir matematik denklemi çözerken formüllerden yararlanmak
söylenebilir.
Problem çözme: en yüksek beceri basamağıdır. Bu aşamada edindiğimiz
bütün bilgileri, ilke ve kuralları uygulayabilecek beceriye sahip oluyoruz
74
2- Sözel beceriler
Bilgi düzeyinde öğrenme kapsamına giren bu beceri de dersin içeriğindeki
konuları öğrenmektir.
Tanımlar, terimler, teoriler, hepsini bu başlık altında toplayabiliriz. Kısacası
derste ne öğrenildi? İşte bu soruya verilen cevapla ilgilenir.
3- Psikomotor beceriler
burada fiziksel bir beceriden bahsediyoruz. Bir davranışı düzgün yapabilme,
doğru harekette bulunabilme gibi amaçları olan becerilerdir. Örnek olarak
da voleybol oynama, resim yapma gibi uygulamalı aktiviteleri verebiliriz.
75
3-Tutumlar
Bireyin bir harekete, uyarıcıya gösterdiği davranışlardır. Bu daha çok içten gelen bir
haldir.
Örneğin bir şeyi sevme, bir şeyden nefret etme gibi öznel tavırları içerir. Keman
çalmayı sevme bir tutumdur. Aynı zamanda gitarı kemana tercih etme de bir tutum
olacaktır. Eğitimde amaç çocuklara olumlu tutumlar kazandırabilmektir. Çocuğu
yüreklendirebilmeli, karamsarlığa düştüğünde geçmiş başarılarını hatırlatıp
özgüvenini geliştirebilmelidir. Öğretmen, öğrenciler için iyi bir model olmalı, onlara
rehberlik edebilmelidir.
4- Bilişsel stratejiler
Deneyim yoluyla kazanılan stratejilerdir. Öğrenci zamanında deneyimlediği şeyi
kullanarak problemlere çözüm üretir. Böylelikle ortaya yeni, farklı, orijinal bir şey
koyulabilir.
Örneğin hocanın yılların verdiği deneyimle kendine özgü bir ders anlatımını
benimsemesidir.
76
BEYİN TEMELLİ ÖĞRENME
77
Beyin temelli öğrenme üzerine araştırma yaptığınızda karşınıza Donald
Hebb ve Renata – Goeffrey Caine çıkacaktır. Ama Donald Hebb, birçok kaynakta
nöro-fizyolojik kuramın yani beyin temelli öğrenmenin kurucusu olarak kabul
edilmektedir.
İkibinli yılların başlarında ise Renata ve Goeffrey Caine tarafından
derinlemesine ele alınan bu kuram etkili öğrenme üzerine yol gösterici olmuş ve
adından sıklıkla bahsettirmeyi başarmıştır. Beyin temelli öğrenme; nöro-bilimin
öğrenme ile ilişkilendirilmesiyle geliştirilen bir kuramdır.
Bilginin ezberlenmesini istemez bunun yerine anlamlı ve kalıcı
şekilde öğrenme sağlanması için çalışır.
Bu kuram özellikle; beynin çalışma prensibi ile öğrenme arasındaki ilişki
üzerinde durur. Birçok öğrenme kuramında olduğu gibi bu yaklaşımda da
öğrenmenin nasıl gerçekleştiği ve hangi şartlar altında daha verimli bir öğrenme
sağlanabileceği araştırılmaktadır.
78
Beyin temelli öğrenmenin üzerinde durduğu kilit noktalara baktığımızda:
düşünmeyi düşünme, düşünmeyi öğrenme olguları karşımıza çıkar.
Beyin temelli öğrenme, öğrencilerin bireysel özelliklerini dikkate alır.
Çevresel, duygusal, psikolojik faktörlerin öğrenme süreci üzerindeki etkilerini
sapamaya çalışır. Bu olumlu ve olumsuz etkiler ışığında öğrenme ortamının nasıl
daha verimli hale getirilebileceği konusunda eğitimciler için yol gösterici bir
rol de üstlenir.
Sinirbilim, psikoloji ve eğitim alanındaki çalışmaların sonuçlarını kendisine
ilke olarak alan bir yaklaşım olduğunu da söyleyebiliriz.
79
Beyin Temelli Öğrenmenin İlkeleri
Beyin paralel bir işlemcidir, pek çok işlevi aynı anda yapar: İnsan beyni, doğrusal ve tek basamaklı görevleri yerine getirmekten
çok, çeşitli işlevleri eş zamanlı olarak yerine getirebilme kapasitesine sahiptir. Beyin temelli yaklaşımda duygu, düşünce, hayal aynı
anda; birlikte işler ve tüm bunlar bilgi işlemenin aşamalarıyla etkileşim içindedir.
Öğrenme fizyolojik bir olaydır: Beyin, doğal kurallara göre işleyen fizyolojik bir organ, öğrenme ise doğal bir işlevdir. Fiziksel
gelişim, rahat olup olmama, baskı ve korku gibi duygusal durumlar ve beslenmenin, algılama, yaşantıları değerlendirme ve
öğrenmeyle yakından ilişkisi vardır.
Anlam arayışı içseldir: Bu ilke doğuştan anlam aramaya programlandırıldığımızı ifade eder. Anlam arayışı, insan beyni için temel
ve yaşamsal bir olgudur. Beyin, sadece ne öğrendiğinden anlam çıkarmakla kalmaz, öğrenmenin amacı ve değerini de bilmek ister.
uyumsama
Anlamı araştırma örüntüler yoluyla oluşur: Beyin yepyeni bir durum veya bilgiyle karşılaştığında benzerlik kurabileceği ön
bilgileri ve yaşantıları araştırır, anlamlandırır ve bununla ilgili örüntüler oluşturur.
özümseme
Örüntü oluşturmada duygular önemlidir: Duygular bilginin depolanıp hatırlanmasını kolaylaştırır, bu nedenle bellek için
önemlidir. Özellikle korku, tehdit gibi duyguların öğrenmeyi olumsuz etkilediği, buna karşın olumlu duyguların karar verme
mekanizmasını hızlandırdığı belirlenmiştir. Duygular, amaçlar, inançlar, beklentiler ve anlamlandırma arasında yakın ilişki vardır ve
öğrenme düzeyi bu ilişkiden etkilenir.
80
Beyin, parça ve bütünü aynı zamanda algılar. Sağ ve sol beyin üzerine yapılan çalışmalar, bilginin organizasyonunda iki
ayrı ama eş zamanlı işlem olduğunu; birisinin bilgiyi parçalara ayırırken diğerinin ise bilgiyi bir bütün olarak algılayıp
değerlendirdiğini öne sürmektedir.
Öğrenme hem çevresel algıyı hem de odaklanmış dikkati içerir: Beyin doğrudan farkında olduğu, dikkat ettiği bilgiler
kadar dikkat alanı içinde olmayan bilgi ve işaretleri de kaydedebilir. Kısaca, beyin, öğrenme ortamındaki her şeye tepkide
bulunabilir.
Öğrenme, bilinci ve bilinç dışı süreçleri içerir: Farkında olmadan algıladığımız ve bilinçaltında depoladığımız pek çok
şey, vereceğimiz kararları ve öğrenme biçimimizi etkileyebilir.
En az iki tür hafıza vardır: Uzamsal (Üç boyutlu, Alansal) bellek sistemi, yaşantıların kısa sürede hatırlanmasını sağlar,
sürekli çalışır ve kolay kolay sınırlandırılamaz. Günlük deneyimler uzamsal belleğe kaydedilir. Mekanik (Ezberleyerek)
öğrenme sistemi ise sık aralıklı tekrarla hatırlar. Uzamsal bellek yaşam pratikleri içinde hatırlamayı gerçekleştirir.
Beynimiz olgu ve becerileri en iyi doğal uzamsal hafızada yapılandırdığı zaman anlar: Zengin uyarıcıların, bol
etkileşimlerin olduğu ortamlar beyin temelli öğrenme teorilerinin ortak özelliğidir.
Öğrenme, teşvikle artar, tehditle engellenir: Öğrenciler öğrenmeye motive edilmeli ve rahat bir ortam sağlanmalıdır.
Öğrenme ortamı güven verici olmalıdır.
Her beyin eşsizdir. Hepimiz aynı sistemlere sahip olsak da algılama, hatırlama, dikkat ve problem çözme süreçlerindeki
tepkilerimiz farklıdır.
81
Beyin Temelli Öğrenmenin Eğitime Yansıması
Beyin temelli öğrenme yöntemine, eğitimde giderek artan bir eğilim oluşmuştur. Çünkü
öğrenmeyi maksimum seviyeye çıkarmayı amaç edinmiştir. Üstelik uygun şekilde okullara
uyarlandığında geleneksel eğitimden çok daha iyi sonuçlar alındığı yapılan çalışmalarda
görülmüştür. Peki, beyin temelli öğrenme nasıl uygulanabilir?
Çoklu zeka kuramı ilkelerini dikkate alan ve zengin uyaranlar barındıran öğrenme
ortamları yaratılmalıdır. Okulların, öğrenciyi etkileyen fizyolojik - psikolojik konfor durumuna
dikkat edilmelidir. Öğrencilerin duygusal bağ kurma aşamasında, öğrendikleri bilgilerle olumlu
bağlar kurması sağlanmalıdır.
Teknoloji sayesinde uygulama aşamasında kolaylıklar da söz konusu olduğundan teknoloji
kullanımı göz ardı edilmemelidir. Beyin temelli öğrenme ile birlikte ele alınan on iki ilke dikkate
alınarak öğrenmeyi destekleyici uygulamalara yer verilmelidir.
82
Beyin Temelli Öğrenmenin Eğitime Faydaları
Okul öncesi ve ilköğretimde çocuklar için zengin bir öğrenme çevresi
oluşturulmasını sağlar.
Teklik, biriciklik ilkesi sayesinde bireysel farklılıklara dikkat edilmesini sağlar.
Değerlendirme aşamalarında anında dönüt ve düzeltmeye yer verilmesi, yanlış snaps
oluşumların önüne geçilmesini sağlar.
Bireylere öz değerlendirme becerisi kazanmaları konusunda yardımcı olur.
Duygular örüntüleme noktasında önemli kabul edildiği için duyguların açıklanması
noktasında bireyleri cesaretlendirecek ortamlar yaratılmasına katkı sağlar.
Bireyin fizyolojik durumunun beyni ve öğrenmeyi etkileyebilme durumu dikkate
alındığı için bireyin ilgi, ihtiyaç ve tutumlarının fark edilmesini sağlar.
Beyin ve beden birlikteliğini ön planda tuttuğu için yaparak yaşayarak öğrenme ile
öğrenmenin daha kalıcı olmasını sağlar.
83
YAPILANDIRMACI EĞİTİM YAKLAŞIMI
(Constructivism, Struckturalism
yapısalcı öğrenme, oluşumcu yaklaşım, bütünleştiricilik)
84
Yapılandırmacı yaklaşım, temel olarak insanların nasıl öğrendiği hakkında gözlem ve
bilimsel çalışmaya dayanan bir teoridir. İnsanların dünyayla ilgili kendi anlayış ve bilgilerini,
bir şeyler deneyimleyerek ve bu deneyimler üzerinde düşünerek inşa etmeye dayanan
yaklaşımdır. Yeni bir şeyle karşılaştığımızda, önceki düşüncelerimiz ve deneyimlerimiz ile
uzlaştırmamız, belki de inandıklarımızı değiştirmemiz gerekir. Bunu yapmak için, sorular
sormalı, araştırma yapmalı ve bildiklerimizi değerlendirmeliyiz.
Sınıfta, yapılandırmacı öğrenme görüşü bir dizi farklı öğretim uygulamasına işaret
edebilir. En genel anlamda, genellikle öğrencileri daha fazla bilgi oluşturmak ve daha sonra ne
yaptıkları ve anlayışlarının nasıl değiştiği hakkında düşünmek ve konuşmak için aktif
teknikleri kullanmaya teşvik etmek anlamına gelir. Öğretmen, öğrencilerin önceden var olan
fikirlerini anladığından emin olur, bunları ele almada ve daha sonra onları geliştirmeye yönelik
etkinliklerine rehberlik eder.
87
Kaynakça
Bilen, M. (1999). Plandan uygulamaya öğretim. Ankara: Anı Yayıncılık.
Bloom, B. S. (1979). İnsan nitelikleri ve okulda öğrenme (Human
characteristics and school learning). Çev. D. A. Özçelik). Ankara: Milli
Eğitim Basımevi.
Demirel, Özcan (2008). Öğretim İlke ve Yöntemleri: Öğretme sanatı (14.
Baskı). Ankara: Pegem A Yayıncılık.
Senemoğlu, Nuray (2009). Gelişim, öğrenme ve öğretim: Kuramdan
uygulamaya. Ankara: Pegem A Yayıncılık.
Yeşilyaprak, Binnur (2017). Eğitim Psikolojisi : Gelişim- Öğrenme- Öğretim
(17. Baskı). Ankara .Pegem A Yayıncılık
https://www.iienstitu.com/blog/beyin-temelli-ogrenme
-88-