You are on page 1of 320

PSİKOLOJİ

PSİKOLOJİ NEDİR?
PSYHCE +Logos= Ruh Bilimi
Organizmaların davranışlarını inceleyen pozitif
bir bilim dalıdır.
BİLİM?
Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçip, bunları deneysel
yöntemlere ve gerçekliğe dayanarak yasa çıkarmaya çalışan düzenli bilgi olarak da
ifade edilir.

Genel geçerlik ve kesinlik nitelikleri gösteren yöntemli ve dizgesel bilgidir.

Belli bir konuyu bilme isteğinden yola çıkan, belirli bir amaca yönelik bilgi
edinme ve sistemli araştırma sürecidir.

Bilimde birikimseldir, seçicidir, eleştiricidir.


OLAY ve OLGU?
Olay: Hayat içerisinde tek tek meydana gelen
değişmelerdir. Olaylar belirli bir süre içinde gerçekleşir. Somut bilgi içerir, yer ve
zaman bildirir. Başlangıç ve bitiş süreleri bellidir. Kısa süreleri değişiklikleri
kapsar.

Olgu ise aynı türdeki olayları bir bütün olarak anlatmak için kullanılan ve
süreklilik gösteren bir kavramdır. Yer ve zaman kavramı yoktur. Zaman
içerisinde yavaş yavaş meydana gelen değişimlerdir.
STATÜ ve ROL
Statü: İnsanların toplum içindeki yerini ifade eden bir kavramdır.
Kişilerin kim olduklarını belirtir, ona bir takım haklar sağlar ve yükümlülükler
yükler.
•Verilmiş (edinilmiş) Statü: Kişilerin yetenek ve becerilerine bakmadan ve
onların bir çabası olmadan, kendileri dışındaki faktörler tarafından sağlanır. Yani
kişi doğumuyla, cinsiyetiyle veya yaşıyla ilgili bu statüyü elde eder. Örneğin,
Yaşlı, genç, kadın, erkek, siyah, beyaz vb.
•Kazanılmış Statü: Kişilerin kendi çabaları sonucu elde ettikleri statüdür.
Örneğin, anne, baba, öğretmen rolü çok büyüktür ve çok çabuk değişebilir.
Rol: Toplumun bireyden statüsüne uygun olarak beklediği
davranışlarına rol denir. Kişinin her taşıdığı statüye göre bir çok
rolleri vardır. Her rol, diğer rollerle olan ilişkilerinin derecelerine
göre var olur ve anlam kazanır. statünün dinamik yönüdür.
Organizma Davranış Bilim
Her bilimin alanı vardır. Psikolojinin alanı
Gözlenebilen davranışlardır.
Konuşma
Yazma Her bilim güvenilir yollarla bilgilerini toplar.
İnsan
Yürüme
Psikoloji bilimsel metotlarla bilgilerini toplar.
Koşma

Her bilim bilgilerine göre teorilere ulaşır.


Özel teknik ve araçlarla
kaydedilebilen
Psikoloji davranışa ilişkin bilimsel araştırmalara
göre teorilere ulaşır.

Hayvan Öğrenme
Düşünme Her bilim, uygulanabilinecek sonuçlar verir.

Unutma
Psikolojinin bulgularından tıp, eğitim, endüstri ve
Yargılama ticarette yararlanılır.

Psikolojinin tanımı
Organizma, davranışlarını çevreye uyum sağlamak için yapar.

Psikoloji kişiler arası ilişkileri araştıran, zihinde meydana


gelen olayları inceleyen bir bilimdir. Davranışların nedenlerini
açıklarken, davranışları tanımlar, anlar, açıklar önceden
tahmin ve kontrol eder.

Davranış için, bir organizma ve bir uyarıcı gerekir.


U (Uyarıcı) O T (Tepki)
Organizma

Davranış

Tepkisel Edimsel
(Otomatik) ( Bilimsel)

Psikoloji, insanı yakından tanıyarak, onun daha olumlu bir yönde


gelişimine katkıda bulunmayı amaçlar.
PSİKOLOJİNİN AMAÇLARI

Psikoloji, bilimsel yöntemlerin kullanılması ile insan


İnsan davranışlarını tanımlama davranışlarının daha güvenilir şekilde tanımlanabileceğini
öngörmektedir.

İnsan davranışlarını anlama ve Psikoloji, konu edindiği insan davranışlarını genel bir
açıklama şekilde anlamak ve açıklamak ister.

İnsan davranışlarını önceden Psikoloji, içinde bulunduğu koşullarda gelecekle ilgili


kestirebilme tahminlerde bulunur.

İnsan davranışlarını etkileme ve Psikoloji, insan davranışlarını etkileyerek kontrol altına


kontrol alır.
AMAÇ?
KENDİNİZİN ve BAŞKALARININ davranışlarını
GERÇEKTEN anlamaya başlamanızı kolaylaştıracak çerçeve
oluşturmaktır.
PSİKOLOJİNİN YÖNTEMLERİ

1- Gözlem:
Bir olayın başından sonuna kadar izlenerek görülenlerin kaydedilmesini
gerektirir. İki çeşit gözlem vardır.
1- Doğal Gözlem,
2- Sistematik Gözlem.
2. Deneysel Yöntem:
1- Belli bir araştırma konusu belirlenir.
2- Konuya ilişkin varsayımların ya da alt problemler belirlenir.
Hipotezleri belirlemeden önce kavramlar tanımlanır.
3-Varsayımların doğruluğunu kontrol etmek için gruplar meydana
getirilir (Deney ve kontrol grupları)
4-Deneyin şekli ve koşulları önceden hazırlanır.
5-Kontrol grubuna önceki, deney grubuna yeni hazırlanan koşullarda
deney yapılır.
6- Grupların, durumları birbiriyle karşılaştırılır.
Kontrol edilebilir koşullar

Bağımsız Değişken Bağımlı Değişken

Bir deneyin esası, bir koşulun değişmesine izin


verilmesi ve onun diğer bir koşul üzerindeki
etkisinin ölçülmesidir.
Bağımsız değişkenler değiştirilebilen değerlerdir. Bağımsız bir
değişkeni girdidir.

Bağımlı değişkenler doğrudan bağımsız değişkenden kaynaklanan değerlerdir.


Sonuçta, bağımsız değişkene bağımlıdırlar.

Sigara kullanımı (bağımsız değişken) ile KOAH (bağımlı değişken)


Aşırı beslenme(bağımsız değişken) ile OBEZİTE (bağımlı değişken)
3. Klinik Yöntem:

Bu yöntem teşhis ve tedaviye yönelik olduğundan bireysel olayların


tedavisinde kullanılır. Bireyin sorunlarına ilişkin ayrıntılı bilgi edinilmek
isteniyorsa, kendisi ile görüşme yapılır. Kişi ya da grubun bir konudaki
davranışlarını tanımak için, karşılaşılan olayın derinliğine inmek gerekir. Bunun
için incelenen kişinin ailesi, arkadaşları ve diğer ilgililerle konuşularak, geçmiş
yıllardaki yaşantıları araştırılır (Olay incelemesi ). Görüşme ve olgu
incelemesinden sonra, kliniğe başvuran kişiye zekâ, ilgi, kişilik, yetenek vb. gibi
özelliklerini ölçmek için testler kullanılır. Testlerden elde edilen bilgiler, objektif
olarak değerlendirilir.
.
4. İstatistik Yöntem:
İstatistiksel yöntemler, toplanmış verilerin özetlenmesi veya
açıklanması amacıyla kullanılır.
PSİKOLOJİNİN BAŞLICA ALT DALLARI

Deneysel Psikoloji Sosyal Psikoloji Psikometrik Psikoloji Uygulamalı Psikoloji

- Eğitim Psikolojisi
- Gelişim psikolojisi
- Öğrenme psikolojisi
- Klinik psikolojisi
- Danışmanlık psikolojisi
- Endüstri ve Örgüt Psikolojisi
- Siyaset Psikolojisi
- Mühendislik Psikolojisi
- Adalet Psikolojisi
- Çevre Psikolojisi
- Din Psikolojisi
PSİKOLOJİ VE DİĞER BİLİMLER

Felsefe

Sosyal Bilimler
Fiziksel Bilimler Antropoloji
Fizik Sosyoloji
Kimya Sosyal Coğrafya
Anatomi Psikoloji Tarih
Fizyoloji

Matematik

Psikoloji ve Diğer Bilimler


Davranışsal Bütünlük Psiko-analitik Hümanistik Bilişsel yaklaşım Yapılsal yaklaşım Biyo-psikolojik İşlevsel Nöro-biyolojik
Yaklaşım (Geştait Psikolojisi) yaklaşım yaklaşım Yaklaşım Yaklaşım Yaklaşım

Kurucusu John Watson Max Werrthermer. Kurt Sigmund Freud Kurucusu Jean Piaget Wundt Adolf Meyer William James W. James
Pavlov, Dashiel E. Kofka Lwvin Maslow John De Hebb
Sıkınner Rogers wey
Khalberg

-Koşullu refleksler -Davranışlar bir bütündür -İnsanın kişiliği, id, -İnsan -Birey dünyayı zihinsel ve -Bilinç olaylarının -İnsanın ,psikolojik -Davranış: yaşanan Beyin sinir sistemi
-Hayvan davranışları ego ve süperego merkezdedir bilişsel süreçler sayesinde yapısal açıdan açıdan bütünselliği çevreye uyumla
incelemesi --Davranışlar doğal olmak üzre -İnsan bilinçli ve anlar tanır çözümlenmesi olan biyolojik bir ilgilidir
olarak incelenmelidir 3bölümdür tercih yapan bir varlık olarak ele
-Bilinçaltı organizmadır alınması
-Çocukluk dönemi -Çevre önemli
yaşantıları değil insan içten
rasyonel biçimde
kontrol edilir

Bilimsel ,Doğal Gözlem Olay İncelemesi İçe Bakış Doğal Gözlem İç Gözlem Gözlem İçe Bakış, İçe Bakış,
(İç Dış) Gözlem Gözlem

- Objektiflik ilkesi -Davranışın unsurları -Bilinçaltına ağırlık -İnsanın sadece iç -Çocukların dünyayı -Yalnızca bilincin -Bilinçaltına ağırlık -İnsan bilincinin -Sinir sistemi
- Uyarıcı - tepki Modeli ihmal edilmiştir vermesi yaşamının ele anlamaları için gerekli incelenmesi verilmemesi kendine değil
- Bilincin, psikolojinin -Toplumsal etkileri alınması biligilerin örgütlenmesi ve işlevlerine ağırlık
dışarda bırakması -Çevrenin gelişim dönemlerinde vermesi
dışnda bırakılması
-Geçmiş yaşantıların incelenmesi görülen değişiklerde
kişilik üzerindeki sınırlanması
etkisi

-Planlı, kontrollü deneysel -Öğrenme düşünme -Çocuk psikolojisinin -İnsanı içeriden -Düşünme süreçleri ve -Zihnin ögeleri -İnsan davranışları -İnsanın çevreye -Beyin ve sinir
-Araştırmaların problem çözme gibi gelişmesi inceleme gibi yeni çocukların kavramsal arasındaki ilişkileri üzerinde çevrenin uyumunun hücreleri arasında
temel konuların -Rüya çözümlemeleri bir yöntemin yeteneklerinde görülen saptamak için de önemli etkisi kolaylaştırılması bağlantının
hızlandırılması değişiklerin sırasının
anlaşılması serbest çağrışım gibi getirilmesi duyum, algı, olduğunun incelenmesi
-İstatiksel tekniklerden belirlenmesi
tekniklerin gelişmesi düşünce gibi belirtilmesi
Önemli ölçüde yararlanma -Olay incelemesi -Bireylerin bilişsel
yeteneklerinin ve dünya
konuların
yönteminin gelişmesi incelenmesi
görüşlerinin o
Dönem içinde sınırlı olduğu
görüşünün getirilmesi
SOSYAL DAVRANIŞ
Sosyal psikoloji bir bireyin duygu, düşünce ve davranışlarının, diğer
bireylerden nasıl etkilendiğini araştıran uzmanlık alanıdır. Sosyal psikolojinin
değişik tanımları yapılmıştır.

Tanımlara göre;
1. Sosyal psikoloji, kişiler arası ilişkileri inceler.
2.Kişi, duygu düşünce ve davranışlarının başkalarından nasıl
etkilendiğini araştırır.
3. Bireyin davranışları sosyal psikolojinin alanını meydana getirir.
«Bilim, gerçeği bilmektir».
Mustafa Kemal Atatürk

Sosyal psikoloji ‘Bireylerin duygu, düşünce ve davranışlarının


başkalarından (gerçek, hayali ya da örtük varlığı karşısında)nasıl
etkilendiğinin bilimsel olarak araştırılması’ şeklinde tanımlanır.

23
◦ Sosyal psikologlar davranışı incelerler, çünkü davranış
gözlenebilir ve ölçülebilir.

◦ Ancak davranış, sadece koşma, öpme, atlama gibi motor


faaliyetleri değil, sözsüz mesajları, söylediğimiz ve yazdığımız
her şeyi anlatır.

◦ Bu bakımdan davranış, açıkça doğrulanabilir bir özellik taşır. Ne


var ki, davranışa yüklenen anlam bir kuramsal bakış açısı,
kültürel ve kişisel yorumlama sorunudur.

24
◦ Sosyal psikolojinin temelleri sosyoloji ve psikolojiye dayalı olup kişi-toplum ilişkisinde
bu bilimlerin yetersiz kaldığı sosyal olayları konu edinir. Örneğin, psikoloji kişilik
konusunda önemli bilgiler verir, ancak liderlik sadece bireysel özelliklerle değil,
toplum etkileri ile incelenebildiğinden sosyal çevrenin önemi konusunda diğer
bilgilere gereksinim duyulur. Sosyal psikoloji bu bilgileri verir.
◦ Sosyal psikologlar sadece davranışla değil, ama aynı zamanda duygu,
düşünce, inanç, tutum, niyet ve hedeflerle ilgilenirler. Bu saydıklarımız
doğrudan gözlenebilir olmaktan uzaktır ama, farklı güvenilirlik dereceleriyle
de olsa, davranışlardan çıkarılabilir.

◦ Gözlenemez süreçler de oldukça önemlidir, çünkü bunlar göz önündeki


davranışı etkileyebilir bu, insanların tutumuyla davranışı arasındaki ilişkiyi
anlamamıza yardımcı olması bakımından çok önemli bir noktadır.

26
◦ Sosyal psikoloji bir bilimdir, bilimsel yöntemi kullanarak kuramlar
oluşturur ve onları sınar. Sosyal psikolojide sosyal psikolojik olguları
açıklamak üzere uyumsuzluk, tutum, ve kimlik gibi kavramlar kullanılır.

◦ Sosyal psikologlar verilerden ve/veya daha önceki kuramlardan yola


çıkarak kuramlar oluşturur, sonrasında da kuramı sınamak üzere
verilerin toplandığı araştırmalar yaparlar.

27
Sosyal Psikolojinin Konuları
uyma, kimlik, cinsiyetçilik ve ırkçılık,
toplumsal çatışma ve
uyum, benlik, küçük gruplar,
ikna, sosyal kategoriler,
stres, kültür,
güç (iktidar), gruplar arası ilişkiler,
fiziksel çevre, duygu,
kalabalık davranışı,
karar alma, çekicilik, saldırganlık,
etki,
jüri, arkadaşlık, ayrımcılık,
itaat, liderlik, aile, pazarlık,
sevgi, tutum,
önyargı, iletişim,
aşk, öz-sunum,
dil, şiddet,
indirgemeci önyargı, konuşma, cinsellik,

28
DAVRANIŞÇILIK
Davranışçılık Ivan Pavlov’un koşullu refleks üzerindeki
çalışmalarıyla B.F. Skinner’ın edimsel koşullanma üzerindeki
çalışmalarından türemiştir.
Radikal davranışçılar, davranışın, pekiştirme düzeyleriyle
(koşullarla bağlantılı olan ve giderek güçlenip sıklaşan
davranışlar)açıklanıp tahmin edilebileceğini savunurlar.

29
BİLİŞSEL PSİKOLOJİ
Bilişsel kuramlar, insanların, bilişsel süreçler ve bilişsel
temsiller yoluyla kendi çevrelerini etkin bir biçimde nasıl
yorumlayıp değiştirdikleri üzerinde odaklanarak dengeyi yeniden
kurar. Bilişsel kuramların kökeni Kurt Koffka ile Wolfgang Köhler’in
1930’larda ortaya attığı temeli algılamaya dayanan Gestalt
psikolojisine uzanır.

30
EVRİMSEL SOSYAL PSİKOLOJİ
Yakın tarihli bir kuramsal gelişme de günümüzde evrimsel
sosyal psikoloji olarak bilinen bir alandan kaynaklanır.
Evrimsel sosyal psikologlar, davranışlarımızın pek çoğunun
insan türünün ilk çağlardaki yaşantısına bakılarak açıklanabileceğini
ileri sürerler.

31
KOLEKTİVİST KURAMLAR
Kolektivist kuramlar, insanların, toplumdaki özgün konumları
aracılığıyla sosyal bakımdan ne şekilde yapılandırıldıkları üzerinde
yoğunlaşır.
İnsanlar, kişiliklerinden ya da bireysel yönelimlerinden dolayı değil,
fakat davranışı sosyal olarak inşa edilmiş grup normlarını içsel olarak
temsil etmelerinden dolayı şöyle ya da böyle davranırlar.

32
KOLEKTİVİST KURAMLAR
İlk kolektivist görüşlerden birisi McDougall’ın (1920) ‘grup ruhu’
kuramıdır. İnsanlar grup içerisinde düşünme biçimlerini değiştirir,
bilgiyi işler ve edimde bulunur; dolayısıyla grup davranışı kişiler arası
davranıştan oldukça farklıdır.

33
SAĞLIK
Sağlık, bireylerin günlük yaşantıdaki rollerini yerine
getirirken kazandıkları deneyimler, bilgi birikimleri, değer
yargıları ve beklentileri ile şekillenen “iyi olma” halidir.

Sağlık; sosyal, kültürel, ekonomik, fiziksel ve biyolojik


faktörlerden etkilenir.
Biyolojik bilimler açısından sağlık; bedenin her hücresinin normal
kapasitede işlev gördüğü ve hücreler arası dengenin var olduğu
durumdur.

Davranış bilimleri açısından sağlık; bireyin çevresiyle uyumu ve


beklenmedik bir durum karşısındaki tepkisidir.

Sosyal bilimler açısından sağlık; bireyin sosyal rollerini yerine


getirmedeki başarısıdır.
Hastalık, kavramını üç farklı açıdan ele almak mümkündür.
Tıp bilimi açısından hastalık, vücuttaki çeşitli organlara ilişkin
ölçülebilen, objektif bazı belirti ve bulgularla tanımlanabilen
bozukluklar anlamına gelir.
SAĞLIK PSİKOLOJİSİ
Sağlık ve hastalık pek çok değişkenin bir arada değerlendirilerek
açıklanması gereken gereken kavramlar olduğundan bu konuda,
biyo-psiko-sosyal bir modelle çalışmak gereklidir.
Bütün bu gelişmeler,sağlık psikolojisinin gelişimini hızlandırmıştır.
Sağlık psikolojisi,psikoloji biliminin;
-Sağlıklı olabilmek için bireylerin nasıl yaşamaları gerektiğini,
-Niçin hasta olduklarını,hastalığa nasıl tepki verdiklerini araştıran,
-Stresin sağlık üzerindeki olumsuz etkilerini belirterek,sağlıklı olmada,
stres ve zaman yönetiminin, önemini vurgulayan uygulamalı bir alanıdır.
Sağlık psikolojisi,insanların bazı yanlış alışkanlıklarını inceleyerek,bu
konularda neler yapılması gerektiği sorularına yanıt verir. Sağlığın
geliştirilmesi ve sürdürülmesi amacıyla,eğitim amaçlı çalışmalar yapar.
Hastalıktan korunma kadar,hastalığın tedavisinin psikolojik yönlerini
de inceler.
Sağlık Psikolojisi ilk kez 1970li yıllarda psikoloji kuramları ve
uygulamalarının fiziksel sağlık sorunlarına uygulanması
düşüncesiyle gündeme gelmiştir.

İnsanların değişen sağlık alışkanlıklarının ve giderek


tedavide psikologların katkılarına gereksinim duyulması sağlık
psikolojisinin gelişimine katkıda bulunmaktadır.
Sağlık Psikolojisinin Alanları
Tıbbi Psikoloji
Davranışsal Tıp
Tıbbi Sosyoloji
Tıbbi Antropoloji
Kuramlar Açısından Sağlık
Davranışları:
Fiziksel sağlığın bozulması psikolojik nedenlerle
olabilmektedir. Davranışsal alışkanlıklar, fiziksel rahatsızlıkları
arttırabilmektedir.
SOSYAL ETKİ

Bireyin davranışlarının çoğu sosyaldir. Farkında olunmadan


davranışlar çevreye göre değişebilir. Davranışlar ,sosyal etkileşim
süreci içinde tekrar edilerek alışkanlık haline dönüşür.

Örnek: Otobüse binen genç bir bayanın izlendiğini farkedince,


kendisini düzenlemeye çalışması, her otobüse bindiğinde
izleneceğini düşünerek, bu davranışını sürdürmesi.
Günlük olayları sosyal hale getiren ortak nokta sosyal etkidir.
Sosyal yaşamda, her bireyin davranışı ya da tutumu bir diğerinin
varlığıyla etkilenmektedir. Bireyin davranışı kendi başına değil, sosyal
etkileşim süreci ile ortaya çıkmaktadır. Bu etki davranışlar üzerinde
olumlu yada olumsuz sonuçlar doğurabilir.

Örnek : Önceleri arkadaşının kitap okuma alışkanlığından rahatsız


olan birinin sosyal etki sonucu giderek kitap okumayı sevmesi.
GRUP VE GRUP NORMLARININ OLUŞUMU

Her topluluk grup değildir. Bir kalabalığın grup olabilmesi için birtakım koşullar
vardır.
*Ortak Amaçlar
*Ortak Normlar
*Kendilerini bir grup olarak hissetme
*Az düzeyde bile olsa ETKİLEŞİM
E. TUTUMLAR VE SOSYAL DAVRANIŞ

Tutum, kişinin davranışlarından anlaşılabilir, doğrudan doğruya


gözlenemez.

TUTUM

Davranışlarda
Bulunma eğilimi
DUYGU
İNANÇ

Tutumun Yönleri
Tutumun iki yönü olan duygu ve inanç karşılıklı olarak birbirlerini etkiler.
Tutum ve inanç farklıdır ancak her zaman birlikte bulunurlar.

A Kişisine olumsuz tutum A Kişisine olumsuz inanç

Örneğin, önceleri dişçiye gitmekten korkan bir kişi zamanla kendini bu korkunun
yersizliğine inandırabilir ve doktora gitmeye karar verebilir. Böylelikle kendi içinde
tutarlı bir eğilim meydana gelir.
Tutumlar sonradan öğrenme ile kazanılırlar. Yaşantıların etkisiyle, zaman içinde
gelişir ve değişirler. İnsanın kişilik özelliklerinin bir parçasıdır. Önyargı, haklılığı
kanıtlanmamış tutumdur.

Olumlu ve olumsuz olmak üzere iki çeşittir. İnsanlar bu yolla birtakım yargılara
göre katı şekilde gruplandırılırlar. Bu durum, yanlış düşünmenin bir sonucudur. Ön
yargılar, tutumlar gibi sonradan kazanılırlar.
TUTUM KURAMLARI

Bilişsel Çelişki Kuramı: Kişi iki olumlu yada olumsuz öğe karsısında birini
seçmeye zorlandığı durumlarda büyük çelişki yaşar.

Örnek: Kendisine aynı anda hem ayakkabı hem de elbise almak isteyen bir
genç kız sonuçta bazı özellikleri nedeniyle ayakkabı satın almaya karar
verdiğinde, elbisenin olumlu özelliklerini düşünüp rahatsız olabilir.
Tutarlılık Kuramı: Bu kuramda, herhangi bir türden bir tutumun tutarsız olan
tepkilerine tutarlılık kazandırılır.

Örnek: Yeni göreve başlayan bir bayanın konuşmaları orada daha önce çalışmakta
olan diğer bayana ters düşebilir ve bu nedenle yeni gelen bayana olumsuz bir tutum
geliştirilebilir. Ancak daha sonra sahip olduğu dürüstlük, yardımseverlik gibi özellikleri
onun olumlu bir kişi olduğunu gösterecektir.

Bu durumda orada önceden çalışmakta olan bayan tutumunda değişiklik yapacaktır.


GELİŞİM
GELİŞİM DÖNEMLERİ

Gelişim doğumdan ölüme kadar süren yaşam dönemi içerisinde kişide


büyüme olgunlaşma ve öğrenme sonucu meydana gelen düzenli
değişimleri kapsar.
GELİŞİMİ ETKİLEYEN TEMEL FAKTÖRLER

Doğum öncesi ve sonrası gelişimi etkileyen çevre faktörleri kalıtımla gelen


özelliklerin belirgin hale gelmesini sağlar. Gelişim kalıtım ve çevrenin etkisi ile
gerçekleşir. İç salgı bezlerinin ve hormonların salgılanması kişinin büyümesini,
fiziksel gelişimini sağlar. Gelişimi doğrudan veya dolaylı olarak etkileyebilecek
çevre faktörleri hastalık beslenme, stres, kültür, sosyal grup ve kurumlardır.
Bu nedenle kişiler arasında bireysel ayrılıklar vardır.
Genotip ve fenotip kavramları canlının kalıtımsal yapısını oluşturur.
Genetik donanımın içerisinde var olan özelliklerden (genotip) bireyin gelişim
alanlarına yansıyanlarda (fenotip) belirleyici olan çevredir. Organizmanın
fiziksel yapısı, zeka durumu genotip tarafından belirlenirken, çevre etkileri de
fenotipi etkiler.
Gelişimi doğrudan veya dolaylı olarak etkileyebilecek olan çevre
faktörleri, hastalıklar, kimyasallar ve çevre kirliliği beslenme, stres, içinde
yaşadığı kültür, girdiği sosyal grup ve kurumlar olarak özetlenebilir.
GELİŞİM İLKELERİ

1- Gelişim kalıtım ve çevrenin etkileşimi ile gerçekleşir.


Bireyin sahip olduğu özellikler, genlerin belirlediği sınırlar içinde
çevreyle etkileşim içinde biçimlenir.

Örnek: Kalıtım yolu ile gelen resim yeteneğinin çevreden destek aldığında,
gelişerek ortaya çıkması
2- Gelişim sürekli bir
oluşumdur ve aşamalar
halinde gerçekleşir.
Gelişimdeki aşamaların her
biri bir önceki aşamayı temel alır,
sonraki aşamaya zemin teşkil
eder.
Örnek: Okula hazırlık
becerileri kazanılmadan ilk
öğretime başlanılmaması
3- Gelişim, bütünlük içerisinde gerçekleşir.
Gelişim fiziksel, zihinsel, sosyal gelişim olarak bir bütündür, bir alandaki değişim,
gelişim, diğerini etkiler.
Örnek: Drama etkinliğinde başarılı bir öğrencinin kendine güveni artacağından
girişken davranışlarının çoğalması
4- Gelişimin kendine özgü yönelimleri vardır.

Gelişim baştan ayağa;


Doğum Öncesi Doğum Sonrası
Önce baş Başını kaldırır
Sonra kol Oturur
Sonra bacaklar Ayağa kalkar yürür
İçten Dışa:
Önce bacaklar
Sonra ayaklar
Sonra parmaklar kontrol edilir.
Genelden Özele;
Önce kollar uzatılır Büyük kas hareketleri
Sonra avuçlayarak yakalama Küçük kas hareketleri
Sonra parmakları kullanabilme
5-Gelişim ardışık ve düzenli bir ilerleme ile olur.
Gelişimin bütün alanlarında ilerlemeler belli bir sıra içerisinde düzenli
bir ilerleme ile olur
Örnek: Dil gelişimi içerisinde çocukların ana dilini öğrenebilmeleri
için önce ses çıkarma davranışında bulunmaları.
GELİŞİM DÖNEMLERİ VE GÖREVLERİ

Gelişim sürecinin iyi anlaşılabilmesi için insanın belirli yaşlarda belirli becerilerin
odaklandığı dönemler halinde incelenmesi gerekmektedir. Her gelişim döneminde
kazanılması gereken beceriler, özellikler ve davranışlar bulunmaktadır.
Büyüme, yaşa bağlı olarak gözlenen olgunlaşma, büyüme süreci içinde
kalıtsal faktörlerin etkisiyle biyolojik boyut da meydana gelen gözlenebilir nitelikte
değişmelerdir.
Olgunlaşma, organizmanın büyüyerek bir işi yapabilecek seviyeye gelmesidir.
Gelişimin gerçekleşmesi için öğrenme sürecinin de olması gerekir.
Öğrenme, tekrar veya yaşantı sonucu davranışta gözlenen, kalıcı değişiklikleri
kapsar. Bireyin yaşı, olgunluk düzeyi, motivasyonu, yeni bir öğrenme ortamında
çok etkilidir.
GELİŞİM

Doğum öncesi Dönem Doğum Sonrası Dönem

İlk Çocukluk Son Çocukluk


Bebeklik Ergenlik
Ovum Dölenme Embriyo Fetüs (11-20 yıl kız)
2. hafta 3.8 haftalar 3. Ay doğum 4 hafta-2 yıl ( 13-20 yıl erkek)

Genç yetişkinlik Orta yetişkinlik İleri yetişkinlik


(20-30 yıl) (30-60 yıl) (60 - Ölüm
https://www.youtube.com/watch?v=5ZNxnaHnM28
Gelişim Dönemleri
 İlk Çocukluk
 Son çocukluk
 Genç yetişkinlik
 Orta yetişkinlik
 İleri yetişkinlik
GELİŞİM ALANLARI

Gelişim bir bütündür. Gelişimin her bir alanı


(Bilişsel, fiziksel, psiko-sosyal) diğer alanla ilişkilidir.
Alanlardan birini diğerinden ayırmak mümkün
Fiziksel Bilişsel değildir.
Gelişim Gelişim Örnek: Fiziksel gelişimi geri olan bir ergen
sosyal ilişkilerinde zayıf olacaktır. Gelişim, araştırma
ve gözlem amacıyla üç temel alanda incelenir.
Psiko – Sosyal Bireyin zihinsel yapısında meydana gelen
Gelişim değişmeler, duygularını, iletişimini, motivasyonunu
etkilemektedir. Gelişim, bilişsel, fiziksel, psiko-
sosyal gelişim olarak bütünlük gösterir.
KİŞİLİK
Her insan çevresine uyum sağlamak ister. İnsanlar birbirlerinden
davranış biçimi bakımından ayrılırlar. İnsanı, başkalarından ayırmaya
yarayan, düşünme, duygu, psikomotor gibi davranışları, tüm farklılıkları onun
özellikleridir. İnsan bütün davranışları ve özellikleri ile bir bütündür, bütün
olduğu için de "kişi"dir. Davranış biçimi ve özellikleri devamlıdır. Bir insandan
söz ederken "kişilik sahibi", "güvenilir kişi" deyimleri onun davranış
biçimindeki devamlılığı gösterir.
İnsanlar, iç ve dış uyarıcılara karşı, aynı şiddette heyecan göstermezler,
duygulanmaları birbirinden farklı olur. Bu farklılıklar, her bireyde zamanla
yerleşerek, onun mizacını (huy) meydana getirir. Mizaç, insan kişiliğinin bütününü
değil, ancak bir bölümünü oluşturur.

Karakter, kişiliğin sonradan, eğitim yolu ile kazanılan yönüdür. Bir insan
tarafından toplumun onayladığı ya da reddettiği davranışların sürekli olarak
gerçekleştirilmesidir. Böylelikle o davranış kişiliğin parçası haline gelerek, karakteri
meydana getirir.
KİŞİLİK KURAMLARI
Özellik kuramına göre, bireyin doğuştan getirdiği özellikler bilinirse, kişiliği
tanınmış olur. Bu kuramı benimseyen psikologlar, kişilik özelliklerini
araştırmışlardır. Allport ve Cattell’in bu konuda önemli çalışmaları vardır. Cattell'e
göre, bir insanın genel özellikleri ve kaynak özellikleri bulunup, ortaya çıkarılırsa
kişiliği tanınır.

Olumlu Özellikler Olumsuz Özellikler


1- Neşeli, uysal, sevimli - Umutsuz, dikbaşlı, sevimsiz
2- Sokulgan, bağımsız, iyimser - Çekingen, bağımlı, kötümser
3- Zeki, konuşkan , sorumlu - Zeki olmayan, suskun, sorumsuz
4- Samimi, güvenilir, doğru - Kuşkulu, güvenilmez, kötülük
yapar
Temel kişilik özelliklerine örnekler
Psikodinamik kuramın kurucusu Sigmund Freud'dur. Bu kurama göre kişiliğin
bölümleri, id, ego ve süperego'dur.
Freud'a göre, id, ego ve süperegodan birinin, diğerlerinden güçlü ya da zayıf
olması farklı kişiliklere neden olur. Örneğin; id'i baskın birey, katı yürekli,
süperego'su gelişmiş birey, gerçekçi, sevecen olur.

Kişiliğin Bölümleri
Öğrenme kuramları, kişiliği öğrenme ile açıklar, örneğin, eğer bir kişi,
değişik durumlarda hoşgörü özelliği ile istediğini elde etmişse, yeni
isteklerinde de aynı yolu izler. Bu da o tür davranışları pekiştirir. F.
Skinner, kişilik ve koşullanma yolu ile öğrenme arasında ilişki kurar.

Öğrenme kuramları, kişiliğin sürekli oluşu ile, bireyin doğuştan


getirdiği
özellikleri dikkate almamaktadır.
Hümanistik kurama göre, eğer birey
koşulsuz sevildiği bir ortamda ise
olumlu kişilik özellikleri taşır,
kendisinin değerli olduğuna inanır.

Varoluşçu kuramda, kişilik kendi


kendisini yaratmaktadır. Kişilik, kişinin
özgür olması, sorumluluğunu bilerek
seçim yapmasıdır.
Kişiliğin bireyin kendisine dönük yönü kişinin benliğidir. Benlik bilinci,
bireysel ve toplumsal benlik olmak üzere iki aşamada gelişir.
Bireysel benlik, ilkokula yeni başlayan çocukların bireysel algılarıyla
algılanan nesneleri birbirinden ayırt edememeleridir.
Toplumsal benlik, başka insanları tanıma sonucu ortaya çıkan benliktir.
Benlik kişiliğin öznel yanıdır. Şu soruların cevaplarını içerir:

- Ben kimim?
- Ben neler yapabilirim?
- Benim için neler değerlidir?
- Yaşam amacım ne?
KALITIM VE ÇEVRE

Kalıtım
Bir çocuk, anadan gelen ve yumurta denilen bir tohum hücresi ile,
babadan gelen ve sperm adı verilen başka bir tohum hücresinin
birleşmesinden meydana gelir. Canlıların her hücresinde, ince iplikçikler
şeklinde bazı kromozomlar vardır. Yumurta ve sperm hücrelerinden dölüt'e
23'er tane kromozom verilir, insan bedeninin her hücresinde 46 kromozom
bulunur. Kromozomlar içinde insanın göz, saç, ten rengini yüz şeklini, zekasını
çeşitli yeteneklerini belirleyen binlerce gen bulunur.
Baba
Ana

Yumurtada, daima X, spermde ise ya X ya da Y kromozomu bulunur. Yumurta


sperm tarafından X kromozomu ile aşılanacak olursa, bebek kız spermde Y
kromozomu bulunuyorsa, erkek olmaktadır.
Çevre
Organizmanın, fiziksel varlığının dışında bulunan her türlü cansız varlık ve
olaylardır. Bir organizma doğana kadar, doğumdan sonra da ölene kadar
çevrenin etkisi altındadır. İnsan, toplum içinde yaşar, çevresinin en önemli öğesi
diğer insanlardır.
ÇEVRE

Doğum Öncesi Çevre Doğum Sonrası Çevre


 Annenin Yanlış Beslenme  Diğer insanlar
Alışkanlıkları  Örf, Adetler
 Hastalıklar  Gelenek, Görenekler,
 Sigara, alkol kullanımı Atmosfer Basıncı, Sıcaklık
 Stres Durumu  Stres
KİŞİLİĞİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Projektif Ölçme Araçları (Yansıtma Testleri)
Kişiliği değerlendirmek için en çok projektif testlerden
yararlanılmaktadır. Çünkü, insanlar bir konu olay hakkında
konuşurlarken kendi kişilik özelliklerini yansıtırlar. Bu testlerde, kişiden
örneğin, bir mürekkep lekesi şeklini ya da bir resmi yorumlaması
istenmektedir. Her insan kendi kişilik özelliklerine göre yorum getirir. Bu
testlerin en tanınmış olanları Rorchach testi ile Tematik Algı Testi'dir.
Rorschach Testi (Mürekkep
lekesi testi) İsviçreli psikiyatrist
Herman Roschach tarafından
geliştirilmiştir. Test beşi renkli, beşi
siyah beyaz olmak üzere on
karttan oluşmuştur. Uygulama
esnasında, her kart kişi(ler)e tek
tek gösterilerek, kartlarda yer alan
mürekkep lekelerinde ne
gördüğünü söylemesi istenir.
Kartları yorumlama ifadelerinden,
danışanların kişiliği hakkında bir
sonuca ulaşılır.
Tematik Algı Testi (Thematic Apperception Test) TAT
Bu teste, resim yorumlama testi de denir. Amerikalı Henry A. Murray
tarafından geliştirilen test de danışana bir seri standart resim gösterilerek,
resimlere ilişkin bir öykü anlatması istenir. Kişi anlamlı bir hikaye
tasarlarken, kendi duygu ve düşüncelerini ortaya koyar. Kişilik özellikleri
hakkında bilgi verir.
Siyah, beyaz resimlerden oluşan
TAT malzemesi 20 karttan
meydana gelir. T.A.T de.
kullanılan resim hakkında resmin
gösterdiği durumu açıklama bu
duruma götüren olayları, tartışma
resimdeki karakterlerin düşünme
ve duygularını belirtme ve
öykünün sonucunu betimleme
gibi özellikleri kapsayan bir öykü
sağlaması istenir.
ALGILA
MA
ALGILAMA

Bireyin kendisini, iç ve dış dünyasını bilmek, tanımak ve ayırt etmek,


algılamanın esasını oluşturur. Çevreden gelen uyarıcılar beyine ulaşır ulaşmaz
duyum olayı ile birlikte "algılama"da meydana gelir. O halde algılama, beyinde
meydana gelen bir olaydır.
İnsanın çevresindeki varlıkları ve olayları duyu organları yolu ile tanıyıp,
anlayarak, onlara anlam vermesi, nesnelerin bütün halinde kavranması olan algıda
"duyumlar " önemlidir. Duyum, uyarıcıların alınması, algı ise anlamlandırılması,
yorumlanmasıdır. Duyum, algılamanın fizyolojik yanıdır. Belli uyarıcılar, belli uyarımları
oluşturur. Örneğin ses işitmeyi, ışık görmeyi oluşturur. Alışkanlık ve tutumlarımız da
algılamada rol oynar. Algılama, nesnelerin bütün halinde kavranması,
anlamlandırılmasıdır.
DİKKAT (ALGIDA SEÇİCİLİK)

Günlük hayatta, duyu


organlarımıza her an çok sayıda
uyarıcı gelir. Ancak bunların hepsi
algılanamaz. Bütün güç, algılanmak
istenen konu üzerinde toplanır.
Çevreden gelen uyarıcıların hepsine
birden tepkide bulunulmaz. Sadece
küçük bir kısmı algılanır. "Dikkat",
algının, belirli bir noktada
toplanmasıdır.
Algıda seçicilik durumu, kendi
özelliklerimizden veya çevreden
gelen uyarıcılardan
kaynaklanmaktadır.
ALGIDA ÖRGÜTLEYİCİ EĞİLİMLER
Algıda örgütleyici eğilimler, Şekil-zemin ilişkisi, Gruplama, Tamamlama
gibi belli formlar halinde meydana gelir.
Şekil-Zemin:
İnsanların şekil algılamalarında temel eğilim, şekil ve zeminin
birbirinden ayrılmasına ilişkindir. Herhangi bir şeklin dış hatlarının
belirlenmesi, algılamada çok önemlidir. Örneğin kelimeler şekil,
kelimelerin yer aldığı sayfa zemindir. Şekil önde, zemin arkadadır.
Gruplama:
Algıda, örgütleyici eğilimlerden biri de, gruplamadır. Birbirine
yakın olan. birbirine benzeyen, yakın olan, devamlılık gösteren
eşyalar, şekiller, varlıklar bir grup olarak algılanırlar.

Gruplama yapılırken, benzer şekil ya da renkte olan uyaranlar,


benzer oldukları için birlikte algılanırlar. Aynı şekilde birbirine yakın olan
uyaranlar zihnimizde yakınlıkları nedeniyle gruplanırlar. Sürekliliği olan
uyaranlar, bu özelliklerinden dolayı bir bütün olarak algılanırlar .
Tamamlama:
Psikologların algısal örgütlemede belirledikleri diğer bir süreç de
uyarıcıların tamamlanma durumudur. Daha önce algılanarak
öğrenilen bir biçim veya bütünün eksik yönleri zihinde yeniden
tamamlanarak yeniden biçimlenir.

Siyah benekler zihnimizde tamamlanarak at


üstünde adam olarak görülür.
ALGIDA DEĞİŞMEZLİK
Nesnenin içinde bulunduğu koşullara rağmen bize aynı
görünmesidir.
Şekil Değişmezliği:
Büyüklük (Hacim) Değişmezliği
Renk ve parlaklık Değişmezliği
ALGI TÜRLERİ

DERİNLİK ALGISI
• Nesnelerin birbiri arkasında kalması
• Uzaklıkta olan nesnelerin küçük görünmesi
• Nesnelerin ışıklı, gölgeli olması
• Uzakta olan nesnelerin bulanık görünmesi

Gölgeler derinliğin algılanması. Nesnelerin


gölgeli kısımları derinliğin algılanmasına
yardım eder.
HAREKET ALGISI

Bir nesnenin hareket edip, etmediğini anlamak için çevreden bulunan


nesnelerle karşılaştırmak gerekir. Aksi halde, nesnenin hareketi
anlaşılamaz.
BELLEK
BELLEK
ANILARIN KAZANILMASI, SAKLANMASI,
CANLANDIRILMASI, TANIMA VE HATIRLAMA

Bellek, hayat boyunca zaman içinde devam eden ve birbirini izleyen


olayları hatırlayabilmedir.
Örnekler: Bir insanın bir filmi izlerken, onu daha önce gördüğünü
hatırlaması.
Uzun zaman araba kullanmayan bir sürücünün arabaya bindiğinde onu
nasıl kullanacağını hatırlaması.

1- Bir şeyin bellekte yer etmesi için onun


önce algılanması gerekir (Hatıraların Kazanılması)

2- Algılanan izlenimler zihinde saklanır,


depolanır (Hatıraların Saklanması)

3- Daha önce görülen nesne ve olaylarla karşılaşıldığında bunların daha


önce görülmüş olduğu anımsanır (Tanıma).
Tanıma için, nesneyi bir kere algılamış olmak yeterlidir.

4- Birden fazla görülen kişi, nesne ve olaylar istenildiğinde, bellekte


yeniden canlandırılır (Hatırlama).

ALGILAMA
(Anıların kazanılması)
ALIŞKANLIK

ZİHİNDE TUTMA TANIMA HATIRLAMA


(Anıların saklanması)

Tanıma, hatırlamadan önce gelir. Bir şeyi aklımıza hemen getiremeyiz,


ancak görünce tanırız.
BELLEK TÜRLERİ
Dış çevreden gelen uyarıcılar, bilgi depolarında bilgi formuna dönüştürülür,
anlamlı yapılar halinde işlenir ve daha sonra kullanılmak üzere örgütlü bir
yapıda depolanır.
Üç ana bellek deposu vardır:
1)Duyusal bellek (duyusal kayıt)
2)Kısa süreli bellek (çalışan bellek)
3)Uzun süreli bellek.
Bilgi duyusal bellekten kısa süreli belleğe aktarıldıktan sonra artık duyusal
belleğe geri dönemez. Oysa kısa süreli bellekle uzun süreli bellek arasında
sürekli bir bilgi akışı vardır.
Duyusal Bellek
Duyu organları sürekli olarak çevreden gelen bir uyarıcı
bombardımanına maruz kalırlar. Bireyler sürekli olarak
çevrelerinde görsel, işitsel koku, tat ve dokunma olarak
karşılaştıkları uyarıcılardan etkilenirler ve onları alırlar. Duyu
organları yoluyla alınan bu uyarıcılar bilişsel işleme
sisteminin ilk öğesi olan duyusal belleğe ulaşır Duyusal
bellek, çevreden alınan bilginin işleme sistemine girmeden
önce kısa bir süre tutulduğu bilgi deposudur.
Kısa Süreli Bellek (Çalışan Bellek)
Kısa süreli bellek duyusal kayıttan aktarılan sınırlı
miktardaki bilgiyi kısa süreli depolama görevini
üstlenmektedir. Kısa süreli bellekte bilinçli olarak bilginin
farkına varılır ve bilgi anlamlı bir şekle dönüştürülür.
Duyusal bellekte depolama süresi çok kısa olduğundan
bilginin farkına varılmaz. Kısa süreli bellek kapasitesinin
sınırlarını arttırmak için iki temel yol kullanılabilir:
gruplandırarak birimleri genişletme ve işleme süresini
kısaltma olarak iki temel yol kullanır.
Uzun Süreli Bellek
Uzun süreli bellek, sürekli bellek deposu olarak kabul edilir.
Bir bilginin öğrenilmiş kabul edilmesi için mutlaka uzun süreli
bellekte depolanmış olması gerekir. Uzun süreli belleğe girmeyen
bilgiler kısa sürede kaybolur. Örneğin, telefon rehberinden bir
numaraya bakıldıktan sonra telefon tuşlarına basılarak arama
sağlanır. Ancak, bu öğrenmenin gerçekleştiğini göstermez.
Çünkü, daha sonraki bir zaman diliminde aynı numara aranmak
istendiğinde numara hatırlanmaz, bilgi kaybolmuştur. Uzun süreli
bellekteki depolamada da bir kodlama sistemi kullanılır.Bilgi ilişkili
şemalar içerisinde depolanır.
UNUTMA

Becerilerin Kazanılmasında

ÖĞRENME >- UNUTMA >- HATIRLAMA » UNUTMA

20 dakika sonra %42

1 saat sonra %54


Anlamsız kelimelerin oluştuğu liste
9 saat sonra %62

2 gün sonra % 70

Öğrenme sürecinden hemen sonra unutma başlar. Biraz dinledikten sonra


hatırlama, ve yine unutma meydana gelmektedir.
UNUTMANIN NEDENLERİ

Unutmanın nedenlerinden bir kısmı, kişinin geçmişte belleğinde kalanlarda


meydana gelen değişikliklerle ilgilidir. Önceden öğrenilenler, yeni öğrenilenleri,
yeni kazanılanlar ise, geçmişte öğrenilenleri etkiler. Bu etkileşim, dört grupta
incelenir:

-İleri Etkili Pozitif Transfer


-İleri Etkili Negatif (ileriye Doğru Ket Vurma)
-Geriye Etkili Kolaylaştırma
-Geriye Doğru Ket Vurma (Geriye Etkili Engelleme)
BELLEK EĞİTİMİ İÇİN;

1-Öğrenmeğe istekli olun.


İstekli olmak, konuya olan dikkati arttırır. Dikkat edilen konular daha iyi
öğrenilir ve daha geç unutulur.
2-Öğrendikleriniz ile diğer konular arasında bağlantı kurun.
3-Okuduklarınızı anlamaya özen gösterin, ezberlemeyin.
4-Ara vererek öğrenmeğe çalışın.
5-Öğrendiklerinizi, zihninizde düşünün, mümkünse anlatmağa çalışın.
6-Bilgilerin arasında ilişki ya da anlam bağı kurulabilecek nitelikte tekrarlar
yapın.
7- Belli bir nesne ya da olayı, zihinde canlandırarak, hayalini kurarak, bir
başka kavram ile ilişki kurun. Zihinde canlanan bir görüntü, öğrenmemizde
çok etkilidir.
8- Bilgilerin, bellekte kalıcılığı için, konuları mekanda yerleştirin.
9- Çalışırken bilgilerin kalıcılığını arttıran yöntemleri kullanın.
10-Öğrendikten sonra dinlenin.
Niyet Dinlenme

Uygun
Çağrışım Yöntemlere
Yer verme

Mekana
Anlama
yerleştirme

Zihinde Zihinde
Öğrenme Tekrarlama canlandırma
yoğurma

Bellek Eğitimi
BELLEK
BELLEK

Bellek, hayat boyunca zaman içinde devam eden ve


birbirini izleyen olayları hatırlayabilmedir
Örnekler: Bir insanın bir filmi izlerken, onu daha önce
gördüğünü hatırlaması. Uzun zaman araba kullanmayan
bir sürücünün arabaya bindiğinde onu nasıl kullanacağını
hatırlaması.
Bellek Depoları
Bilginin tutulduğu ve bilgiyi işlemenin gerçekleştiği
depolardır. Üç ana bellek deposu vardır:
1)Duyusal bellek (duyusal kayıt)
2)Kısa süreli bellek (çalışan bellek)
3)Uzun süreli bellek.
BELLEK VE ÇAĞRIŞIM
Bir konu ile ilgili ön bilgiler varsa, o konunun öğrenilmesi daha kolay olur.
Birey, yeni bir bilgiyi kazanırken onu daha önceden öğrendikleri ile bağ kurmaya
çalışır. Bir öğrencinin öğrenme işine katılması, daha önce öğrendiği bilgi ve
becerilerini hatırlamasına ve kullanmasına bağlıdır. Öğretmen öğrencilerinin
daha önce kazanmış olduğu bilgileri anlamak için çeşitli öğretim tekniklerinden
yararlanabilir. Örneğin sorular sorar, açıklamalar yapar, öğrencilerinin
tartışmalarına fırsat verir. Öğrenmede ön bilgiler dikkate alınmalıdır.
Yapılan bir deneyde, 3 ayrı gruba, aynı harflerden oluşan üç materyal
verilmiştir. 1. grubu meydana getiren denekler anlamsız heceler, 2 grup anlamlı
ve anlamsız heceler, 3. grup anlamlı hecelerden meydana gelen listeleri
okumuşlardır. Uygulama sonunda, üç materyalin öğrenilmesi aynı olmamış, en
kolay öğrenilen anlamlı cümlelerin olduğu liste olmuştur. Bu deney, insanların
aşina oldukları konuları daha kolay öğrendiklerini göstermektedir. En çok önemli
olan kelimeler daha rahat hatırlanmaktadır.
Yeni bir bilgi Yeni öğrendiklerimizi
Bildiklerimizi yeni
öğrenirken önce Önceki bildiklerimizle
öğrendiklerimizi
bildiklerimizle bir araya geldiğinden,
kapsayacak şekilde
başlarız belleğimizi
genişletiriz
güçlendiririz
UNUTMANIN NEDENLERİ
Unutmanın nedenlerinden bir kısmı, kişinin geçmişte
belleğinde kalanlarda meydana gelen değişikliklerle ilgilidir.
Önceden öğrenilenler, yeni öğrenilenleri, yeni kazanılanlar
ise, geçmişte öğrenilenleri etkiler. Bu etkileşim, dört grupta
incelenir:

-İleri Etkili Pozitif Transfer


-İleri Etkili Negatif (ileriye Doğru Ket Vurma)
-Geriye Etkili Kolaylaştırma
-Geriye Doğru Ket Vurma (Geriye Etkili Engelleme)
Geçmişte Öğrenilenler Yeni Öğrenilenler
+

Geçmişte öğrenilenlerle, yeni bilgiler arasında pozitif bir korelasyon


varsa unutma daha az olur,

Geçmişte Öğrenilenler + Yeni Öğrenilenler

Sonra öğrenilenler, önceki öğrenilenlerin ters yönünde ise, aralarında


negatif bir korelasyon varsa, sonradan öğrenilenlerin bir kısmı unutulur.
BELLEK EĞİTİMİ İÇİN;

1-Öğrenmeğe istekli olun.


İstekli olmak, konuya olan dikkati arttırır. Dikkat edilen konular daha iyi
öğrenilir ve daha geç unutulur.
2-Öğrendikleriniz ile diğer konular arasında bağlantı kurun.
3-Okuduklarınızı anlamaya özen gösterin, ezberlemeyin.
4-Ara vererek öğrenmeğe çalışın.
5-Öğrendiklerinizi, zihninizde düşünün, mümkünse anlatmağa çalışın.
6-Bilgilerin arasında ilişki ya da anlam bağı kurulabilecek nitelikte tekrarlar
yapın.

Tanıştığımıza
Memnun Hoşcakalın
Memnun oldum
oldum Ahmet bey
Ahmet Bey

Bir tanıştırılma olayında isim konusuna dikkat edilip, tekrar edilirse, o ismin
unutulma durumu zayıflar.
7- Belli bir nesne ya da olayı, zihinde canlandırarak, hayalini kurarak, bir
başka kavram ile ilişki kurun. Zihinde canlanan bir görüntü, öğrenmemizde
çok etkilidir.

8- Bilgilerin, bellekte kalıcılığı için, konuları mekanda yerleştirin.

9- Çalışırken bilgilerin kalıcılığını arttıran yöntemleri kullanın.

10-Öğrendikten sonra dinlenin


Niyet Dinlenme

Uygun
Çağrışım Yöntemlere
Yer verme

Mekana
Anlama
yerleştirme

Zihinde Zihinde
Öğrenme Tekrarlama canlandırma
yoğurma

Bellek Eğitimi
ÖĞRENME
ÖĞRENMENİN TANIMI VE NİTELİĞİ

Yaşantılar sonucunda, davranışlarda meydana gelen, nispeten kalıcı izli olan


değişiklik öğrenme'dir. Bu tanımı dana iyi açıklayabilmek için öğrenmenin niteliğini
kavramak gerekir.
Davranış değişikliği ölçülebilmelidir.
Organizmada meydana gelen davranış değişikliği görülebilmeli, uygun yol ve
tekniklerle ölçülebilmelidir.

Davranış değişikliği yeteri kadar devamlılık göstermelidir.


Organizma, bir amaca ulaşmak için öğrendiği yeni tepkilerini ulaşıncaya
kadar unutmamalıdır.
Davranış değişikliği, yaşantı sonucu meydana gelir.
İnsanın davranışları çevresi ile etkileşimde bulunarak değişir.

Organizmanın her tepkisi davranış değişikliği değildir.

Organizmanın doğuştan getirdiği bazı tepkileri, organizmada


olgunlaşma sonucu meydana gelen değişimler, öğrenme ile
meydana gelmemiştir. Örneğin doğuştan getirilen refleksler,
gıdıklanma, tikler.
ÖĞRENME ÇEŞİTLERİ

Deneme-Yanılma Yolu Psiko-motor Öğrenme


ile Öğrenme
Koşullanma Yolu ile öğrenme Bilişsel Öğrenme

Farkına Varmadan Taklit Etme/Örnek Kavrayışla


Klasik koşullanma Edimsel Öğrenme
öğrenme alma
(Vasıtalı/Operant)
Koşullanma
Modeli (Gözlemleyerek)
öğrenme
Klasik Koşullanma Edimsel Koşullanma
1- Pekiştirme, yapılan davranıştan 1- Pekiştirme, davranışa bağımlıdır
bağımsızdır

2- Uyarıcı, ses, ışık gibi belirlidir ve kısa 2- Uyarıcı, belli bir olay değildir.
süre verilir.
3- Türün yapısına özgü davranış söz 3- Davranışlar, uyarıcı durumunda yapılan
konusudur. raslantısal davranışlardır ve başlangıçta
çeşitlilik gösterir.
4- Organizma edilgendir. 4- Organizma etkindir.
Deneme Yanılma Yolu İle Öğrenme
Bu tür öğrenmenin esası, yanılmaların sayısını azaltarak, doğru olan tepkiyi
yapmayı öğrenmektir.Yanılmaların azalması, organizmanın artık doğru yola
koşullanması demektir. Bu konuda, hayvanlar üzerinde pek çok deneme
yapılmıştır. Özellikle kedilerde öğrenmeyi araştırmak için kullanılan problem kafesi
denemeleri ile dolambaçlı yol denemeleri, insanlar üzerinde de denenmiştir. Tüm
çalışmalarda organizmalar, başlangıçta çok hata yapmış, giderek hataların
sayısını azaltarak doğru tepkiyi yapmayı öğrenmişlerdir.

Deneme-yanılma yolu ile öğrenme


Bilişsel Öğrenme

Bilişsel öğrenme esnasında kişinin geçmiş yaşantıları önem taşır.


Birey bu yolla kendisi ile ilgili değerlendirme yapar, özgüven geliştirir,
algılama, düşünme ve hatırlama gibi zihinsel etkinliklerini kullanır.

Bu tür öğrenme farkına varmadan öğrenme, taklit ederek


(modeli gözleyerek) öğrenme ve kavrama yolu ile öğrenme
olmak üzere üç kısımda incelenir.
Farkına Varmadan Öğrenme

Bu tür öğrenmede önemli olan bilgilerin, geçmiş yaşantıların


zihinde tutulabilme gücüdür. Bu konu ile ilgili yapılan araştırmada
öğrenecek kişiye birbirleriyle bağlantılı olaylar verilmiş ve tepkisi
gözlenmiştir. Kişi,zihnindeki birikimlerini kullanarak öğrenmeyi
gerçekleştirmiştir.

Taklit Ederek (Modeli Gözleyerek) Öğrenme


Bireyler, taklit yolu ile (gözleyerek) başkalarının davranışlarını aynı
şekilde uygulayabilirler,
Kavrama Yolu ile Öğrenme

Organizma karşılaştığı problemleri daha önce sahip olduğu


bilgilerinin, geçmiş yaşantılarının etkisi altında inceleyerek, ortadan
kaldırmağa çalışır. İnsanın karşılaştığı engelleri eleştirmesi bir süre
devam edebilir. Ancak, duruma çözüm yolu bulması ani bir kavrama
sonucu gerçekleşir. Bu çeşit öğrenmede, çözüm algılara dayalı olarak
aniden bulunur. Öğrenmenin hızlı ya da yavaş olmasını, öğrenen
kişinin zekâsı ve yeteneği etkiler.
Psikomotor Öğrenme

Motor öğrenme de denilen bu çeşit öğrenme, öğrenilen bir


davranışın, daha iyi şekilde nasıl yapılacağının öğrenilmesi demektir.
Örnek: Araba kullanmayı öğrenme.
Bu çeşit öğrenmede, kişinin davranışlarını doğru ve hızlı şekilde
yapabilmesi için alıştırma gereklidir.
Bilişsel öğrenme, en karmaşık ve en üst düzeyde öğrenmedir. Bu
öğrenme durumunun özelliği, yeni bilgilerin depolanması, eski
bilgilerin yeni anlamlar kazanmasıdır.
ETKİLİ ÖĞRENMENİN KOŞULLARI
Etkili Öğrenmenin Koşulları öğrenenle (öğrenci), yöntemle, öğrenilecek konu
ile ilişkilidir.

Öğrenenle İlgili Etkenler


a- Öğrenmeye hazır oluş: Kişinin öğrenmenin gerektirdiği ön yaşantıları
kazanmış ve konu için istenilen öğrenme düzeyine gelmiş olması gerekir,
olgunlaşma denilen bu özellik, öğrenme için gerekli bir koşuldur.
b- Güdülenme: Öğrenme için sadece konuya hazır olma yeterli değildir.
Organizmanın konuyu öğrenmek için istek duyarak, çabalaması önemlidir.
Öğrenme Yöntemleri
Öğrenmede Tekrar:

Öğrenilecek Konunun Özellikleri


Çalışmaya Etkili öğrenme
başlamadan Yöntemlerini başarım
önceki NİYET İçin yerinde kullanım

Bütün-parça-bütün Her zaman başarılı


İlgilenilen konuyu olmak için, öğrenmemi
sürekli olarak Metoduna yer vermeli kolaylaştıran bu
ZİHİNDE YOĞURMA Tekrarları yeterli olarak yöntemleri
uygulamalıyım kullanmaya devam
etmeliyim.

Daha önceleri uygun


tekrarlamalarla özet çıkarıp
konuyu anlattığımda konunun
Anlamlı yaşantılar ZİHİNDE ana hatları zihnimde
ile ilişki kurularak CANLANDIRMA canlandırdığımda
TEKRAR ETME BAŞARILI OLDUM

Öğrenmeyi kolaylaştırıcı yöntemler


Kısaca motivasyon artırmada en önemli etken, ders çalışmaya yönelik
düşünceleri olumsuzdan olumluya doğru değiştirmedir.
Olumsuz Düşünceler Öğrenciye Bıkkınlık Verir
Düşünceler Davranışlar
Ama ben şanslıydım bu herkes yapabilirdi Başarının değerini arttırma
Hepsi benim hatamdı Kişiselleştirme
Bir işe yaramıyorum Genelleştirme
Bu sınav felaket olacak Panik davranışları
Olumsuz düşünce kişiyi mutsuzluğa yöneltir.

Olumlu Düşünceler Öğrencinin Motivasyonunu Yükseltir


Düşünceler Davranışlar
Gayet iyi gitti Başarıyı kabullenme
2. bölümü bir sonraki sınavda çok çalışsam iyi Hataları düzeltme çabası
olacak
Ekonomi dersinde iyi değilim, daha çok Yeterlilik alanını belirleme
çalışmalıyım
Ortalamam ekonomi ve tarih yüzünden düştü Sonuçları yapıcı bir şekilde değerlendirme
Olumlu düşünce kişiyi mutluluğa götürür.
ALIŞKANLIK VE YAŞAMDAKİ ROLÜ

Alışkanlık, bireyler arası farklılık izler. Kişiliğin parçası


gelen alışkanlıklar istenildiğinde bırakılabilirler.
Alışkanlıklardan bir kısmı, bireyi rahatlatır, bazıları da zarar
getirir. Örneğin, sigara ve alkol alışkanlıkları.
Alışkanlıklar sonucu olumlu yaşantılar edinilmişse, tekrar
edilecek, tersinde alışkanlıklardan vazgeçilebilecektir.
Öğrenme Yöntemleri
Bütün ya da parçalara bölerek öğrenme:
Konu bütünüyle ya da her bölüm tek tek parça
halinde öğrenilebilir, öğrenilecek malzemenin
uzunluğuna göre, bütün olarak öğrenmenin daha
etkili olduğu, çeşitli araştırmalar sonucu belirlenmiştir.
Öğrenme yaşantıları esnasında öğrenci
verdiği cevaplarda kararsız kalıyorsa öğretmen geri
bildirim (dönüt) vermelidir, öğrencinin yaptığı hatalar,
öğretmen tarafından düzeltilmeli, tereddüt ederek
verdiği doğru cevaplara yine dönüt verilmelidir.
Öğrenmede Tekrar: Öğrenmede tekrar unutmayı azaltır.
Okuduklarını anlatabilen, özetleyen ya da sorulan soruları
cevaplayabilen kişi, öğrenmiş demektir. Anlatma ve özetleme
tekrar yollarıdır. Ancak gereğinden çok yapılan tekrar
güdülenmeyi azaltır
algılamayı zayıflatır.
Öğrenilecek Konunun Özellikleri
iyi bir öğrenme için, öğrenen konuya gereksinim
duymalıdır. Öğrenilecek konular, öğrenenin yaşına göre yeterli
uzunlukta olmalıdır, bir bütünün parçası olan konuların her biri
iyi öğrenilmelidir. İyi öğrenilmeyen bir konu, kendinden sonra
gelen konuların öğrenilmesini engeller. Konunun ne amaçla
öğrenileceği önemlidir. Amaç anlaşılmıyorsa, öğrenen birçok
konuları gereksiz bularak, başarılı olamamaktadır.
ÖĞRENİRKEN

Öğreneceğimiz konuyu başından sonuna kadar genel başlıkları ile gözden geçiriniz.
Her alt bölümde öğrenmeniz gereken temel kavramlar üzerinde durunuz.
Alt bölümlerin temel fikirlerini anladıktan sonra, o bölümler ilgili sorulan cevaplandırınız.
Bölümleri okuyup, temel kavramları anladıktan sonra soruları kendiniz oluşturunuz.
Her alt bölüm ile ilgili özetleme yapınız.
Konunun bütününü tekrar okuyunuz.
Alt bölümlerden öğrendiklerinizi birleştirerek, genel bir özet yapınız.

TEMEL SORULARI
KONUYU ÖZETLER
KAVRAMLARI CEVAPLAN
OKUMAK ÇIKARMAK
ÖĞRENMEK DIRMAK

YENİDEN
ÖZETLEMEK
OKUMAK
MOTİVASYON( GÜDÜLENME)
MOTİVASYON
Organizma, güdü sayesinde etkinliğe geçer. Güdülenme halinde,
organizmanın çabası artar, davranışlar ya arzulanan bir duruma yaklaşma ya
da zararlı olandan kaçınma şeklinde belirli bir yöne çekilir. Organizma
gereksinimlerinin etkisiyle güdülenir ve hangi yönde güdülenmişse ona göre
dengesini sağlar. Örneğin, açlık insanı davranışa yönelten bir güdüdür. Başarı
isteyen bir öğrenci derslerine düzenli olarak çalışır. Bu gereksinim ile
davranan kişi başarılı olduğunda, denge sağlanmış olur.
İnsanın güdülenmesinde, "tutum"lar da önemlidir. Örneğin, başarı
konusunda olumlu tutumu olan bir öğrenci, daha çok güdülenerek çabalar.
Güdü, insanı davranışa yönelten temel nedendir.
Organizmanın iç ve dış uyarıcıların etkisiyle, davranış yapmaya hazır hale
gelmesi, davranışını yapması ve hedefine ulaşması olan
motivasyon(güdülenme) durumunda, Güdü , Davranış ve Rahatlama
(Dengelenme) olmak üzere toplam üç aşama bulunmaktadır.

1. Güdü

2. Davranış
3. Hedef

Güdüsel Döngü
Organizma, dengelendikten sonra, eski rahatlığına kavuşur. Ancak yeni
gereksinimler, onu tekrar güdüler. Bu nedenle güdülenme, yaşam boyunca
devam eder.
GÜDÜ ÇEŞİTLERİ
İnsanı davranışa iten güdüler karmaşık ve birbiriyle ilişkili olduğu için,
sınıflandırılmaları güçtür. En kolay yapılan sınıflandırma, insanın fiziki
varlığının devam etmesini sağlayan güdüleri fizyolojik (birincil) başkaları
ile ilişkilerini düzenleyen güdüleri sosyal (ikincil) olarak yapılmaktadır.
FİZYOLOJİK GÜDÜLER

Yaşantıyı devam ettirme gereksinmesinden kaynaklandıkları için


doyurulmadıklarında, organizmanın dengesi bozulur. Doğuştan gelme ve
yaşantı boyunca devam etme özellikleri, tüm canlılara ait olduğundan, bu
güdüler, evrensel bir nitelik taşımaktadır.
Açlık:
Susuzluk:
Cinsellik:
Analık:
Uyku:
SOSYAL GÜDÜLER

Sosyal güdüler, toplum içinde ortaya çıkan güdülerdir. Bu tip güdüler,


öğrenilmiş veya öğrenilmemiş olabilir. Örneğin, bir arada yaşama güdüsü
öğrenilmediği halde, başarılı olma öğrenilmiştir.

Birarada Yaşama:
Sosyal Statü Kazanma:
Güvenlik:
Başarı:
Merak:
FİZYOLOJİK GÜDÜLER SOSYAL GÜDÜLER
1.Organizmanın dengesini sağlayarak 1. Bireyin benliğinin, statüsünün, güvenliğinin
canlının yaşamasını sağlar. korunmasına hizmet eder.
2.Kendiliğinden meydana gelir, 2. Yaşantılar sonucu kazanılır. Bu güdüler,
öğrenilmemiştir. fizyolojik dürtülerin doyumu sayesinde öğrenilirler.
3.Yaşamın ilk yıllarından itibaren 3. Toplum hayatı yaşamının meydana getirdiği
davranışları etkiler. alışkanlık ve gereksinimler sonucu oluşur,
başkaları ile olan ilişkileri düzenler.

Fizyolojik ve Sosyal Güdülerin Temel Özellikleri


İÇGÜDÜ DAVRANIŞLARI

Niçin yapıldığı, organizmanın kendisi tarafından bilinmeyen ve onu belirli


davranışlara yönelten içgüdüler, soya çekim yolu ile gelirler. Arıların bal
yapmaları, bazı kuşların yılın belli aylarında göç etmeleri, içgüdü davranışlarına
örnektirler.

Öğrenilmemiştir Bir türün bütün


Otomatiktir
bireylerinde
Örnek ,yumurtlama aynı
Örnek:Arların
olgunluğuna erişen şekilde görülür delinmiş
balıkların nehir bir hücreden akan
kaynağına doğru Örnek: Leyleklerin balı, dikkate almadan
çıkmaları yazın serin yerlere hücreye bal
göç etmeleri doldurmaya devam
etmeleri
Hümanist psikologlardan Maslow; beslenme, nesli sürdürme gibi fizyolojik
gereksinimleri temele almakla birlikte, güven duyma, ait olma gibi üst düzeydeki
gereksinimlerin de önemli olduğunu ilen sürer. Maslow'un tümüne, "Gelişim
Gereksinimleri" dediği bu yüksek seviyedeki ihtiyaçlar, temel güdüler
doyurulduktan sonra ortaya çıkarlar.

Estetik
Merakı giderme
Kendini gerçekleştirme
Statü kazanma
Ait olma
Güven duyma
Fizyolojik gereksinmeler

Maslow’un gelişme gereksinmeleri


ZEKA
ZEKA
Zekâ soyut bir kavramdır. Bu nedenle de zekâ için pek çok tanım
yapılmıştır. Bunların ortak özelliği, insanın çevresine uyumuna, öğrenmesine
ve soyut düşünme yeteneğine önem vermeleridir.
Psikolog David WechsIer'e göre zekâ, insanı amaçlı etkinliklere,
mantıklı düşünmeye ve çevresine uyum sağlamaya yönelten tüm
kapasitesidir.
Bu tanıma göre, zeki insan kendisini geliştiren hedefler belirler, olumlu
düşünür, düşüncelerinde peşin yargılara yer vermez, başkaları ile olumlu
ilişkiler kurarak çevresine başarılı uyum sağlar. Zeki insan yaşantılarından
yararlanır, öğrenir. Duygularını kontrol etmeyi, sorunlarını çözmeyi bilir, doğru
kararlar verir.

Zekânın Temel Özellikleri


Soyut düşünebilme
Öğrenme
Çevreye Uyum
ZEKAYI MEYDANA GETİREN FAKTÖRLER
Zekâyı meydana getiren faktörler konusunda pek çok araştırma yapılmıştır.
Sperman (Sperman) adına "G" dediği bir zekâ kuramı meydana getirmiştir.
Bu kurama göre, tüm zihinsel etkinlikler, ortak bir tek faktörü (genel faktör)
paylaşırlar. Bu genel "G" faktörüne ek olarak "S" ile gösterilen pek çok özel faktör
vardır. Bunlardan her biri özel bir etkinlik gösterir. Herhangi iki işlem arasındaki
olumlu bağlantı "G" faktörüne yüklenir. Bu kurama göre, psikolojik testlerin amacı,
her insandaki "G" faktörünün miktarını ölçmektir. Thurstone, 7 adet birincil zihinsel
yetenek faktörleri bulmuştur. Zekâyı meydana getiren 7 temel faktör şunlardır.
1- Kelimeyi Anlama: Kelimenin tanımını yapabilme.
2- Kelimeyi Kullanma: Hazırlıklısız bir konuşma esnasında kelimeleri çabuk
bulma yeteneği.
3- Sayıları kullanma: Matematik problemlerini çözebilme.
4- Mekan Algısı: Ezbere bir şekil çizebilme. (Cisimlerin birbirleri ile olan
ilişkilerini görebilme).
5- Bellek: Ezberleyebilme ve ezberleneni hatırlayabilirle.
6- Algı Hızı: Ayrılıkları bulabilme farklılık ve benzerlikleri görebilme.
7- Yargılama: Bir problemi anlama için ilke ve kuralları bulabilme.
Bir insanda bu faktörlerden biri ya da bir kaçı daha yüksek, diğerleri daha
düşük düzeyde olabilir.
İÇERİKLER DAVRANIŞLAR

Guilford'un,zekânın yapısı
ile ilgili üç boyutlu düşünme
modeli.

Bu model 120 adet


davranış,ürün,içerik
bakımından sınıflanan
küplerden(faktörlerden)
oluşur.

Guilford, Sperman ve Thurstone'un getirdiği zekâ modellerini yetersiz


bularak, üç tür zihinsel faktörden söz eder. 1- Edimler (davranış), 2- içerikler
(Sözcükler ve Semboller), 3- Ürünler (sonuçta ulaşılan fikirler).
Çoklu zekâ kuramı:
Howard Gardner tarafından öne sürülen bir yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre insan
zekâsı 8 alt kategoriye ayrılmış ve 9. alt kategori üzerine de araştırmalar başlamıştır.
Mevcut 8 alt kategori, insanın sahip olduğu zekâsını hangi alanlarda daha etkin
kullanabildiğini sınıflandıran zekâ türlerinden oluşmaktadır.
Gardner çoklu zekâ kuramına göre her insanın özel yetenek alanları ve zekâsını
kendine özgü kullanma biçimi vardır.
Çoklu zekâ kuramı, zekânın tek olduğunu ama kendi içinde sınıflara ayrıldığını (zekâ
çeşitleri olduğunu) ifade eder.
ZEKA TESTLERİ
İlk Zekâ Testi, Alfred Binet (Alfret Bine) ve yardımcısı Theodore Simone
(Teodor Simon) tarafından 1905 yılında geliştirilen Binet Simon zekâ testleridir.

Bu testler, Amerika'yı da etkileyerek, Lewis Terman tarafından bastırıldı.


Stanford Üniversitesi tarafından bastırıldığı için bu testlere Bınet Sımon
Stanford baskısı denildi. Terman, zekâ bölümü kavramını getirerek ortalama
zekâ için, 100 puan ölçütünü getirdi.

Zekâ testlerinde bilinmesi gerekli temel iki kavram zekâ yaşı ve zekâ
bölümüdür. Zekâ testleri, takvim yaşlarına göre düzenlenir. Normal zekâya
sahip bir insan, kendi takvim yaşına göre hazırlanmış olan zekâ testini
yapabilir.

Z.Y
Z.B= --------------X100
T.Y
ZEKA TESTLERİ ÇEŞİTLERİ

Bireysel Zekâ Testi:

Tek bir kişiye verilen bu testte test uygulayıcı iyi eğitilmiş olmalıdır.
Testi alan kişi, sorulara ya sözel olarak ya da davranış ile ilgili cevaplar
verir.
Zeka testlerinin belli başlıları Stanford Binet zekâ ölçeği, WechsIer
yetişkin zekâ ölçeği, WechsIer çocuklar için zekâ ölçeğidir.
Stanford Binet Zekâ Ölçeği: Bir kutu içinde değişik yaş gruplarına
uygun olarak hazırlanan malzemelerden oluşmuştur. Kutudaki
malzemeler:
Küçük yaşlar için oyuncaklar.
Basılı kartlardan oluşan iki broşür.
Cevapları kaydetmek için cevap kağıdı
Test uygulama el kitabı
WechsIer Yetişkin Zekâ ölçeği: (WAIS)
. Sözel ve performans alt testlerinden oluşan bu testlerde yer alan testler:
Sözel Alt Testler Performans Alt Testler

Genel Bilgi Resim Tamamlama

Sayı Dizileri Resim Düzenleme

Sözcük Dağarcığı Küplerle Desen

Aritmetik Parça Birleştirme

Anlama ve Yargılama Şifre

Benzerlikler

WechsIer Yetişkin zekâ ölçeği, yetişkinler için düzenlenmiştir. Sözel ve


performans alt testlerinden oluşan ölçek, kişilerin zekâ bölümü hakkında genel
bir fikir verir.
WechsIer Çocuklar İçin Zekâ Ölçeği (WISC)
12 alt testten oluşan bu ölçek de sözel ve performans alt testleri olarak iki
kısımdan meydana gelmiştir.
Sözel Alt Testler Performans Alt Testler

Genel Bilgi Resim Tamamlama

Benzerlikler Resim Düzenleme

Aritmetik Küplerle Desen

Sözcük Dağarcığı Parça Birleştirme

Yargılama ve Kavrama Şifre


Grup Zekâ Testi (Kağıt-Kalem Testleri):
Bu testlerin uygulanması ve puanlanması, bireysel testlere
göre daha kolaydır. Lorge-Thorndike zekâ testlerinin ana okulundan liseye
kadar olan dönemdeki kişilere uygulanan türleri vardır. Bu testler, kağıt
kalem testleri olduğu için sözel ağırlıklıdır. Bu nedenle sözel yeteneği
gelişmemiş kişilerin daha düşük puan almalarına neden olur.

Zekâ testleri, bir insanın daha iyi tanıyabilmesi için yardımcı


araçlardır. Testin sonucuna dayanarak, kesin yargılara ulaşmak mümkün
değildir Zekâ testlerinin amaçlarından en önemlisi öğrenenin daha iyi
tanınması, eğitim programlarının daha iyi düzenlenmesine olan yardımdır.
ZEKA GERİLİĞİ

Idiot Z. B: 25 ve aşağı Embesil Z.B: 25-49 Moron Z. B: 50-74


1 . Eğitilemez Eğitilebilir. Öğretilebilir.

2. Tehlike bilmezler Tehlikelerden korunabilir. Tehlikeye duyarlıdırlar.

3. Birisinin bakımı altında Birisinin gözetimi altında basit iyi eğitildikleri takdirde, kendilerini
yaşarlar bazı işler yapabilir. geçindirebilecek işlerde çalışabilirler.

Zekâ yaşları "3-7" yaş


4. Zekâ yaşları "2" dir. Zekâ yaşları "8-1 2" arasındadır.
arasındadır.
ÜSTÜN ZEKA

Üstün, zekâlılık da, küçük yaşlarda belli olur Bir toplum içinde %2-
3 civarında bulunurlar. Üstün zekâlı olanlar, normal zekâlı kişilere
göre, beden sağlığı bakımından daha sağlıklı, vücut yapısı
bakımından da daha iridirler

Okuldaki derslerde, daha kolay uyum sağlayarak, kolay


öğrenmektedirler. Başarı düzeyi normal zekâlı kişilere göre daha
yüksek olmaktadır. Ancak üstün zekâlı öğrencilere verilen öğrenim
görevi onları doyurmadığından, uyumsuzluğa düşebilmektedirler.

Zekâ geriliği olanlar gibi, üstün zekâlılar için de özel bir eğitim
uygulanır. Üstün zekâlı çocuklarda bazı yetenekler vardır. Bu
yeteneklere yönlendirilmeleri mutluluklarında önemlidir.
DUYGU VE HEYECAN
DUYGU VE HEYECAN
İnsan yaşamında duygular çok önemlidir, iç ve dış uyarıcılar bizde
hoş ya da tersi tasarımlar yaratır. Hoş olanlar, haz yönünde,
hoşlanmadıklarımız ise elem yönünde duygular yaratır. Örneğin,
acıktığımızda, güzel bir yemek yememiz, olumlu yönde, bir konuda
başarısız olmak ise mutsuzluk yönünde duygular uyandırır.
Mutluluk Mutsuzluk
1- Organik değişimlere yol açarlar.
Kuvvet artması, solunum, kan dolaşımı gibi Kuvvet kaybı, solunum, kan dolaşımı gibi
olaylarda düzen, iştah artması. olaylarda düzensizlik, iştah kaybı,
2- Çevreye uyumun habercisidirler.
Davranışımız çevreye uymaktadır. Örnek: Davranışımız, çevreye uymamaktadır. Örnek:
Çalışmaları arttırmak. Çalışamamak
3- Haz ve elemler mutlak değildir.
Soğuk günde içilen bir bardak çay Hasta bir insan çok güzel bir yerden hoşlanmaz.
Her iki durum, kişinin duygusal durumundan kaynaklanır
4- Haz ve elemler alışkanlıklarla azalırlar.
Sevilen bir yemeğin her gün yenmesi. Sevilen bir insanın ayrılığına alışkanlık
DUYGU ÇEŞİTLERİ

İnsanın sadece kendini düşünmesinden bencil duygular meydana gelir.


Bu kişiler kendi çıkarlarını herşeyin üstünde tutarlar. Kendi düşüncelerinin
kabul edilmesini isterler. Kendisini sevmek, çıkarını aramak buna örnek
olarak verilebilir.
İnsan başkalarını düşündüğünde özgeci duygular başlar. Aile sevgisi,
arkadaşlık, insanlık sevgisi buna örnek olarak gösterilebilir.
Duygular, hem bireyin hem de çevrenin çıkarları üzerine bir amaç
yöneldiklerinde yüksek duygular doğmaktadır. Örneğin, dersinde kürsüye
çıkan bir öğretmenin ahlak duygusu.

Olumlu Duygular (Mutluluk) Olumsuz Duygular (Mutsuzluk)

Şiddetli Duygular (Derin keder) Hafif Duygular (Sıkıntı)

Gerginlik uyandıranlar (Şaşkınlık) Gevşek olanlar (İlgisizlik)

Bencil Duygular (Kendini Sevmek) Özgeci Duygular (Arkadaşlık Sevgisi)

Yüksek Duygular Sanat adamının güzellik duygusu

Duygular
Bir başka sınıflandırmaya göre, duygular üç bölüm altında toplanır :

1-Saldırıcılık davranışlarına yönelten duygular: Öfke kıskançlık


2-Yasaklayıcı ve savunucu davranışlara yönelten duygular: Korku, üzüntü
3-Sevindirici davranışlara yönelten duygular: Şefkat, mutluluk
DUYGUSAL HAYATIN KONTROLÜ

İnsanın kişiliğinin temelinde, duygular yer aldığına göre,


duyguların davranışlar üzerindeki etkisi çok önemlidir. Yeni
doğmuş bir çocukta, doğum sonrası ilk haftalar da hemen
hemen hiç değişmeyen genel bir duygu tepkisi gözlenir. Bu
davranım, çevrenin ani değişim gösterdiği her zaman ortaya
çıkar. Gelişim dönemleri boyunca çocuğun çevresin de artan
değişikliklere gösterdiği duygusal tepkilerinde farklılık olur.
Kendisine gösterilen bakım ve sevgiye karşılık gülümseme ve
genel hoşlanma belirtileri ile karşılık verir.

Hiçbir eğitime dayanmaksızın, büyüme ve gelişme ile


meydana gelen duygu ve heyecan tepkileri, öğrenilmemiş
heyecanlardır.
Küçük bir çocukta duygular basittir, yaş ilerledikçe çeşitlenip,
sayıları artar. Bir büyükte görülen sevgi, şefkat vb. duygular, küçük
bir çocukta görülmez. Yapılan araştırmalarda elde edilen sonuçlara
göre, çocuklarda görülen ilk duygunun elem olduğu belirlenmiştir.
Elemin gelişiminden nefret, korku ve kıskançlık meydana
gelmektedir. Hazdan ise sevinç ve şefkat doğar.

Çocuğun duygusal gelişiminin kontrol edilmesi mümkündür.


Ancak bu kontrolün etkili olarak gerçekleştirilmesi, onun ilk
yaşlardan itibaren düzenli olarak izlenmesine bağlıdır. Duygular
kararsızdır, aniden ortaya çıkar ve çabuk değişir. Korkaklık,
utangaçlık gibi özellikler, erken yaşlarda keşfedilip, yardım
edilebildiği takdirde düzelme mümkündür.
İyi ve güzel duyguların doğup gelişimini sağlayarak
olumsuz duygular ve heyecanlar engellenebilir. Eğitim yolu ile,
Olumsuz duygular, haz uyandıran ve tekrar edilen davranışlarla
değiştirilebilir. Olumsuz duyguların yarattığı davranış
bozukluklarını, kendi değerlendirir, yanlışlıklardan ders alarak
tekrarlamamayı öğrenir.
Eğitimin amacı, çocuğun yaşına göre beğenilen duygusal
davranışlarda bulunmasına yardımcı olmaktır. Bu davranışların
gerçekleştirilmesi için her çocuk, başkalarını sevebilecek,
olumlu düşünebilecek şekilde eğitilmelidir.
HEYECAN

Heyecan, davranışların önemli nedenleri arasındadır. Uyarıcı dış


çevreden gelir. Bu uyarıcının etkisiyle insan hem beden hem de zihin
işleyişi bakımından genel bir karışıklığa uğrar.

Fiziksel İrkilme tepkisi Ruh sağlığı


Uyarıcı kötü Gerilim değişimler bozulur
haber artar olur Uzun sürerse

Korku, öfke hallerinde insan aşırı uyarılma durumdadır.


Dış uyarıcılar gibi, iç uyarıcıların da şiddetli olması organizmayı aşırı
derecede uyarır, insan böyle bir durumda gerekli önlemleri alır.

Alarm Tepkileri Aşırı çaba ve telaşlı bir uğraş


Direnme Tepkileri
Etkin ya da edilgen şekilde uyarıcıya direnme
Bitkinlik Tepkileri Direnme gücünü yitirme

Aşırı Uyarılma Durumunda Gösterilen Tepkiler


H
E
E
N Yılgınlık
Y
GÜDÜ G
E Kaygı
E Umutsuzluk
C
L
A
N

Güdülenme - Heyecan ilişkisi

Davranışlarımızın temeli olan güdülerin engellenmesi uzun süre devam


ederse, güdülenme ve heyecanlanma şiddetlenerek, insanın akıl sağlığını
tehlikeye düşürür. Bu nedenle yaşantımızda fizyolojik ve sosyal güdülerin her
ikisinin de doyurulması, güdülerin heyecanlarla paralel olarak karşılanması
gerekir.
HEYECANIN YARARLARI VE ZARARLARI

Yararları:

1- İnsana enerji verir, bir işe heyecanla başlamak, insanı motive eder, başarılı
olmasını sağlar. Şiddetli heyecan anında, gösterdiği aşırı kuvvet kısa sürer.
2- Heyecan insanın uzun süre etkin olmasını sağlar.

3- Heyecan elem duygusunu azaltır. Heyecan esnasında insan dış etkilere


fazla duyarlı olamaz.
Zararları:
1- Heyecanlar insanı bitkin, yorgun bir hale getirebilir.
2- Heyecanlar, insanları kararsızlığa yöneltebilir. Böylelikle çatışmalar yaşanır,
insan hiç bir durumu düşünemez hale gelir.
3. İnsanlar, heyecan esnasında davranışlarını kontrol
edemezler.
16
5
DÜŞÜNME
DÜŞÜNME

İnsan, karşılaştığı engelleri ortadan kaldırmak için, içinde bulunduğu durumu


yorumlar, geçmiş yaşantılarıyla edindiği bilgi ve becerilere dayanarak,
problemini çözmeye çalışır. Böylelikle karşılaştığı problem üzerinde düşünür.

İnsan Düşünerek Problemi Çözer

Kelime, tasarım,
kavram, işaret)
Düşünme, geçmiş yaşantıları içeren sembolik işaretler düzenidir.
Sembollerin, birbirini çağırarak, bir düşünme zinciri oluşturmasıdır,
1 ÇAĞRIŞIMLI (Serbest) DÜŞÜNME 2. YÖNELTİLMİŞ (Düzenli) DÜŞÜNME
Hayal Kurma (İmgeleme) Eleştirel Düşünme

Her insan geleceğe ilişkin hayaller kurar. Herhangi bir olay, varlık eleştirilir
Rüya Sorun Çözme
Doyurulmayan istek ve ilgiler, gece uykuda rüya Her insan, günlük yaşantısında bir çok problemle karşılaşır.
olarak görülür.

a- (Çağrışım) Serbest Çağrışım Yaratıcı Düşünme


Belli bir konu üzerinde durmaksızın düşünceler
birbirini çağırır.
b- Güdümlü Çağrışım

Belli bir konu üzerinde, bütün düşünceler Bilim teknik ve güzel sanatlar alanında yeni eserler
birbirini çağırır. vermeye yardım eder.
Çağrışımlı Düşünme

Hayal Kurma (İmgeleme)


Rüya:
Serbest Ve Güdümlü Çağrışım:
Hayata renk insana ileriyi İnsanı ulaşacağı Günlük sıkıntıları
katıyorsa düşünerek enerji amaca güdülerse azaltabiliyorsa.
verirse

Hayal Kurma Yararlıdır.

Gerçekler inkar Karşılaşılan engelleri Gece sabahlara insanlardan kaçıp


edilirse yenme gücü kadar uyunmuyorsa yalnızlık tercih
etkileniyorsa ediliyorsa

Hayal Kurma Zararlıdır.


Yöneltilmiş Düşünme

Eleştirel Düşünme:
Yapıcı

Eleştirel Pekiştirici
Düşünme
Objektif

Eleştirel düşünmenin özellikleri

Sorun (Problem) Çözme:


Yaratıcı Düşünme:
Çoğunlukla kapıyı zor
Başka bir yol denersem içeri
İnsanın Yerleşik Alışkanlıkları açan bir kısmın, her gün
daha çabuk mu girerim?
kapıda bir süre uğraşması

Geometri dersinde
Belli bir çözüm yolunun sadece
Pisagor Teoremi Ağacın boyu öğrenilen bir kuramın
belli bir konuda kullanılabileceği
bu teorem ile ölçülecek. sadece o derse ait
düşüncesi.
olduğunun düşünülmesi
Sınav korkusunun
Bu sorulan biliyordum AMA.... Duyguların ağır basması.
başarıyı engellemesi
Bütün gün çalışan
Gece yarısı sabah öğle aynı Bir sorun üzerinde uzun süre
öğrencinin konuyu
konu ve…. düşünmek.
anlamaması.

Sorun çözme davranışını engelleyen durumlar


Yaratıcı Düşünme:

Yaratıcı düşünme yolu ile bir eserin ortaya çıkarılması, genel olarak dört
aşama gösterir.
1.Hazırlık Devri: Düşünürün, kendine kaynaklar bularak bilgiler elde etmesi,
hazırlık çalışmalarını yapması.
2.Kuluçka Devri: Zihinde toplanan düşünce ve bilgilerin hızla gelişmesi.
3.Düşüncenin Hızla Ortaya Çıkması: Zihinde gizlice gelişen düşüncelerin,
birden bire bir gün ortaya çıkması.
4.İspatlama Devri: Sanatçı, düşünce ve duygularını çeşitli yollarla anlatarak
kanıtlar.
DÜŞÜNMENİN ARAÇLARI: DİL VE KAVRAM
Dil
Bireyler arasındaki iletişimi sağlayan dil, sembollerden oluşur. Semboller
bir varlığı ya bir işi ya da soyut bir durumu anlatırlar, harflerle, rakamlarla,
resim, işaret ve şekillerle gösterilebilirler.

İletişim ve düşünmede kullanılan işaretler, doğal ve yapma olmak üzere


ikiye ayrılır. Örnek; gülümseme, mutluluğun işaretidir. Doğal işaretlerle, işaret
edilen nesne ile sembol arasında bağ kendiliğinden kurulur. Örnek, Duman,
ateşin varlığını, gök gürlemesi yağmurun yağacağını gösterir. Yapma işaretler,
insanların yarattıkları ve ortaklaşa benimsedikleri işaretlerdir, sembollerdir.
Örneğin, çiçek kelimesi, bir semboldür. Aslında, çiçeğin kendisi değildir.
İnsanlar isteklerini, duygularını başkalarına iletmek için konuşma (ses
sembolleri) yanında, yüz ve beden hareketlerinden (mimik ve jestlerden)
yararlanır, yazılı işaretlerde de kullanırlar.

Biyopsikolojik beden dilimiz olan anlatım jestleri evrenseldir.

Kavram

Kavramlar, akıl yürütme sonucu meydana gelir. Kavram, birçok yönden


birbirinden tamamen farklı olan durumların ortak yönlerini temsil eder

Örnek: "Kuşlar" kelimesi, bir kavramdır. Kuş niteliği taşıyan canlılar, bu kelime ile
anlatılır. Kuşlardan, "Kanarya" kelimesi, kuşlar kelimesinden ana az bir genellik
gösterir ancak yine de bir kavramdır.
Van Kedisi Kediler Aslangiller Memeliler

Kavramlar, özelden genele gittikçe soyutlaşırlar. Varlık veya olayın özel


nitelikleri azalır, genel nitelikleri artar.

Ayşe Ayşe’nin sınıfı Ayşe’nin okulu Türkler


konukseverdir konukseverdir konukseverdir konukseverdir

Ayşe'nin konukseverliğinden söz edildiğinde, onun bu özelliğine ilişkin birçok


özel yön gösterilir. Türkler konukseverdir denildiğinde, genel ve soyut bir kavram
belirtilmiş olur.
POZİTİF DÜŞÜNME
VE
ZİHİNSEL TUTUM
Davranışlarımıza neden olan bizi olumlu düşünmeye
yönelten zihin yapımızdır. insan varlığını bir gemiye
benzetirsek zihinsel yapıda bu geminin kaptanı demektir.
Biz bu gemiyi güvenle engin denizlerde dolaştırmak
isteriz. Ona yön vermeye yarayacak bazı bilgileri öğrenmek
mümkündür. Bu bilgiler fizyolojik ve biyolojik olmak üzere iki
çeşittir.
Olaylarda ufak noktaları görememek, yanlış
değerlendirme yaparak mutluluk yada mutsuzluğa
yol açar. Zihin yapısı bu bakış açısının temelini
oluşturur.

Zihinsel yapımız, iç dürtülerle ortaya konan


isteklere dış dünyanın cevabı ve organizmanın bunu
reddetmesi, kabul etmesi gibi davranışlara göre
oluşur. Bu tepkilerin durumu (ne kadar, nerede, nasıl
olduğu) davranışlarımızın ve zihinsel yapımızın
biçimlenmesinde etkilidir.
Yaşamda neyi başarmak istiyorsanız
öncelikle bir temele ihtiyacınız vardır.

Yaşam nedir?

Yaşam amacım nedir?

Mutluluk nedir?

Kendinize bu soruların cevaplarını


vererek amacınızı mutluluk olarak
belirledikten sonra, bu noktaya
nasıl geleceğinizi akılcı ama cesur bir
şekilde planlayarak her engele karşı
OLUMLU DÜŞÜNME gücünden
yararlanmalısınız.
Mutluluk için değişim
süreci:
Yaşamın geri kalan
Sistemli bir şekilde
mutluluğa ulaşmak
için karar vermek bölümünün tümüyle
olumlu yönde
değişmesi
İç ve dış dünya arasındaki denge çok önemlidir. Yaşam
Spencer’e göre iç ilişkilerin, dış ilişkilere devamlı şekilde
uyum sağlama çabası içinde geçen zaman sürecidir. Bu
uyum ne kadar iyi ise, yaşam o kadar mükemmel, yaşamın
mükemmelliği ise MUTLULUK olur.
Mutluluğa ulaşmak, kişinin olaylara bakış tarzında bir
değişim gerektirir. Davranışlarımızı, bilinçaltı zihnimizle
etkileyebiliriz. Kendimize yeni olumlu düşünceler seçerek,
bilincimizde yinelemeliyiz. Olumlu düşünceler ve mutluluk
için değişimi hedefleyen çalışmalar tekrar edilirse
olumsuz düşünceler kendiliğinden azalır.
Bizi mutsuz eden nedenleri bilip, onlarla
yüzleşebilirsek zihnimizden çıktıklarını
görürüz. “Kişi neden üzgündür?’’ , “ Niçin
yaşamı kendine zorlaştırmaktadır?’’
Düşünceler davranışları, davranışlar alışkanlıkları,
alışkanlıklar huyu, huy karakteri, karakter de kaderi belirler.
Bu nedenle, düşüncelerin olumlu ya da olumsuz nitelik
taşıması, kişinin kendisi ve çevresi tarafından çok önemlidir.
Yaşam düşünceler üzerine kuruludur. Düşünmek
düşünceyi algılara göre kullanmaktır, kişinin kendini
yönetmesidir. Zihnin, olumlu emirleri yerine
getireceğini bilerek bilinç altını olumlu yönde yeniden
yönlendirme sanatıdır. Psikojenez, “ Her şey
düşüncede başlar ” prensibi; kendini yönetme ise bu
prensibin kullanımıdır.
Her gün şu söze göz atınız:
‘’Bu yoldan ancak bir kere
geçebilirim. Benim için önemli
tek an yaşadığım andır. Bu
nedenle yapmak istediklerimi,
iyiliklerimi şimdi yapmalıyım.
Ertelememeli ve ihmal
etmemeliyim.’’
RUH SAĞLIĞI VE
DAVRANIŞ
BOZUKLUKLARI
RUH SAĞLIĞI

Kişinin kendisi ve çevresindeki kişilerle uyumu değişkenlik ve belli ölçülerde


esneklik taşır. Ruh sağlığı yerinde olan bir kişi:
•Kendisi ile uyumludur, kaygı ve korkularından uzaktır.
•Sağlıklı iletişim kurar.
•Saygı duyulan duyulan ve sevilen bir kişidir.
•Kendine güvenir, yetenekleri ile kendini değerlendirilebilir.
•Daha iyiye ulaşmak için çabalar. Başarının önemini bilir.
•Karşılaştığı engellerle başetme gücü vardır.
•Bağımsız karar verir ve uygular.
•İçinde yaşadığı toplum ile uyum içerisinde olan inanç ve değer yargılarına
sahiptir.
•Kendini geliştirmek için zaman ayırır.

Freud ruh sağlığını sevmek ve çalışmak olarak tanımlar.


UYUM
Organizma, yetersiz ya da aşırı uyarıldığında gerilim içine düşer.
Uyumsuzluk gerilimin şiddeti oranında artar. Uyumsuzluk arttıkça
akıl sağlığı bozulur. Uyum gösteremeyen insan çoğunlukla
başkalarından uzak durur, sorunlarından kaçar, ödev ve
sorumluluklarını bilmez. Uyumlu bir insanda da bazen bu davranışlar
görülebilir. Uyumlu ve uyumsuz insan niteliklerinin karşılaştırılması
sonucunda normallik ve anormallik kavramlarına ulaşılır. Uyum
davranışı bireysel ve çevresel faktörlerin etkileşimi ile gerçekleşir.
UYUMLU UYUMSUZ

BAZEN ÇOĞUNLUKLA BAZEN ÇOĞUNLUKLA


Problemler Karşılaştığı Problemleri için, uygun Problemlere çözüm Problemlerden kaçarak
problemleri çözüm yolları arar. yolu aramaya hayal alemine dalar.
çözmeyebilir.. çalışabilir.
Kendine Başkalarında Kendisinin ve Başkalarının hata Kendisinin çok
güven hata görebilir. başkalarının hata yapabileceğini mükemmel ya da zayıf
yapabileceğini bilir. kabullenebilir. olduğunu düşünür.
Sorumluluk İşinde İşinde çaba gösterir, en Herhangi bir iş de İşinde çaba göstermez,
tembellik yüksek verimlilik çaba gösterebilir. verimliliğini arttırmaya
yapabilir. seviyesine ulaşır. çalışmaz.
İnsan İnsanlardan İnsanları sever. İnsanlara İnsanlardan kaçar
İlişkileri uzak durabilir. yaklaşabilir.
Hayata Yaşamaktan Yaşamanın değerini Hayatı Hayatı yaşanmaya değer
bakış hoşlanmadığı bilir. renklendirmek için bulmaz
anlar olabilir çaba gösterebilir.

Uyumlu ve uyumsuz insan nitelikleri


SAVUNMA (UYUM) MEKANİZMALARI

Bastırma ( Represyon):

Yüceltme (Sublimation):
.
Karşıt Tepki Geliştirme (Reaction-Formation):

Özdeşim Kurma (Identification):

Yer Değiştirme (Displacement):

Ödünleme (Compensation):

İnkâr (Denial):
Yansıtma (Başkalarını Suçlama: Projection):

Hayal Kurma (Fantasy):

Gerileme (Çocuksu davranma: Regression):


DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI

Kaygı Reaksiyonları:

Obsessif-Kompulsif Reaksiyonlar:

Depresif Reaksiyonlar:

Psikotik Reaksiyonlar

Affektif Reaksiyon:

Şizofrenik Reaksiyonlar:

Kronik Beyin Sendromları:

Paranoid Reaksiyon:
Psikonevrotik Reaksiyonlar Psikotik Reaksiyonlar

1.Kaygı temel özellikleridir. 1.Kaygı sadece iç dünyalarına kapanma


şeklinde görülür
2Gerçeklere aşırı tepki vardır 2.Gerçeklere tepki azdır

3. Düşünme etkinlikleri normaldir. Bazen Düşünme etkinlikleri karmaşıktır ve


gerçekleri saptırabilirler. önemli ölçüde gerçekten uzaktır.
Kişilik Bozuklukları

Şizoid Kişilik:
Pasif ve Saldırgan Kişilik:

•Pasif Bağımlı Kişiler: Diğer kişilere bağımlı olarak yaşayan, aciz


kişilerdir.
•Pasif Saldırgan Kişiler: İsyankar özellikleri olan bu kişiler verilen işleri
erteleme, inatçılık becerisizlik gibi pasif şekilde davranışlar gösterirler.
•Saldırgan Kişiler: Daima kızan ve öfkeli olan bu kişiler, duygularını,
saldırgan davranışları ile gösterirler
Birine bağımlı İsyankar tutum
Kızgın öfkeli
Yaşayan kişi İçinden işlerini
Biri
Erteleyen biri

İlaç Bağımlılığı:
Bu kişilik bozukluğu uyuşturucu maddeye duyulan tutumluluk ve alışkanlık
olmak üzere iki şekilde ortaya çıkar. Tutkunluk durumunda, ilaç alınmadığında
yoksunluk belirtileri olur ve bu giderek bir içdürtü haline gelir. Bazılarının aralıklı
kullanımı ile alışkanlık ortaya çıkar.
ANORMAL DAVRANIŞIN TEDAVİSİ

Psikanaliz, terapistin, tedavinin genel amaçlarını açıklaması ile başlar.


2. aşamada hastaların danışanların davranışlarının kendilerinden bağımsız
duygusal etkenlere bağlı olabileceğinin ve düşündüklerinin bütünüyle
anlatıldığı serbest çağrışım yöntemi uygulanır. Ancak geçmişteki
yaşantıları esnasında kaygılandıran konuları hatırlama ya da konuşmada
direnç belirtileri gösterir. Zamanla bu tepkiler geçer. Aktarım süreci, terapist
ile hasta iyi ilişkiler kurduğunda ortaya çıkar. Tedavinin en son aşamasında
hasta, çatışmasının kaynağı hakkında "içgörü" kazanır.
Sorunların nedeni çevresel engeller olarak görülürse tedavide, kişinin
yaşama durumunu değiştirmek önerilebilir. Kişisel engeller uygulanırsa,
hastaya güven ve destek sağlanır. Örneğin varoluşçu terapistler, hastaya
koşulsuz sevgi vererek destek olurlar. Böylelikle kendisini daha yeterli
hissetmesini amaçlarlar. Hastanın gizil güçlerini geliştirmede yardımcı
olmaya çalışırlar.
Terapist sorun nedeni olarak güdüsel çatışmalar ya da kişilik
bozukluklarını hissederse hastanın bu davranışlarının nedenlerini
bulmaya çalışır.
RUH SAĞLIĞI VE
DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
RUH SAĞLIĞI

Kişinin kendisi ve çevresindeki kişilerle uyumu değişkenlik ve belli ölçülerde


esneklik taşır. Ruh sağlığı yerinde olan bir kişi:
•Kendisi ile uyumludur, kaygı ve korkularından uzaktır.
•Sağlıklı iletişim kurar.
•Saygı duyulan duyulan ve sevilen bir kişidir.
•Kendine güvenir, yetenekleri ile kendini değerlendirilebilir.
•Daha iyiye ulaşmak için çabalar. Başarının önemini bilir.
•Karşılaştığı engellerle başetme gücü vardır.
•Bağımsız karar verir ve uygular.
•İçinde yaşadığı toplum ile uyum içerisinde olan inanç ve değer yargılarına
sahiptir.
•Kendini geliştirmek için zaman ayırır.
Freud ruh sağlığını sevmek ve çalışmak olarak tanımlar.
UYUM

Organizma, yetersiz ya da aşırı uyarıldığında gerilim içine düşer.


Uyumsuzluk gerilimin şiddeti oranında artar. Uyumsuzluk arttıkça
akıl sağlığı bozulur. Uyum gösteremeyen insan çoğunlukla
başkalarından uzak durur, sorunlarından kaçar, ödev ve
sorumluluklarını bilmez. Uyumlu bir insanda da bazen bu davranışlar
görülebilir. Uyumlu ve uyumsuz insan niteliklerinin karşılaştırılması
sonucunda normallik ve anormallik kavramlarına ulaşılır. Uyum
davranışı bireysel ve çevresel faktörlerin etkileşimi ile gerçekleşir.
UYUMLU UYUMSUZ

BAZEN ÇOĞUNLUKLA BAZEN ÇOĞUNLUKLA


Problemler Karşılaştığı Problemleri için, uygun Problemlere çözüm Problemlerden kaçarak
problemleri çözüm yolları arar. yolu aramaya hayal alemine dalar.
çözmeyebilir.. çalışabilir.
Kendine Başkalarında Kendisinin ve Başkalarının hata Kendisinin çok
güven hata görebilir. başkalarının hata yapabileceğini mükemmel ya da zayıf
yapabileceğini bilir. kabullenebilir. olduğunu düşünür.
Sorumluluk İşinde İşinde çaba gösterir, en Herhangi bir iş de İşinde çaba göstermez,
tembellik yüksek verimlilik çaba gösterebilir. verimliliğini arttırmaya
yapabilir. seviyesine ulaşır. çalışmaz.
İnsan İnsanlardan İnsanları sever. İnsanlara İnsanlardan kaçar
İlişkileri uzak durabilir. yaklaşabilir.
Hayata Yaşamaktan Yaşamanın değerini Hayatı Hayatı yaşanmaya değer
bakış hoşlanmadığı bilir. renklendirmek için bulmaz
anlar olabilir çaba gösterebilir.

Uyumlu ve uyumsuz insan nitelikleri


DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI

Kaygı Reaksiyonları:
Bu reaksiyonda kaygının nedeni ne hasta, ne de yakınları tarafından
bilinmemektedir. Bazen kaygı sürekli ve çok şiddetli olarak ortaya çıkabilir.

Kaygı Reaksiyonları
1- Hipochandriassis (Hipokandriak): Kişi organik olmayan hastalık
kuruntusu duyarak, kaygının nedeni olan yetersizlik duygularından uzaklaşır.
2- Nevrasthenia (Nevrasteni): Sinirsel yorgunluk duyduğu kaygı nedeniyle
bitkinleşen kişi hiçbir iş yapamayacak durumdadır.
3- Fobik Reaksiyonlar: Herhangi bir durum ya da nesneye ilişkin duyulan
korku, öğrenme sonucu gelişir. Yüksekten bazı hayvanlardan, karanlıktan,
asansörden korkma gibi çeşitli türde olan fobik korkulardan en yaygın olanı bir
ya da daha çok objeden duyulan korkulardır. Bu duygular kişinin uyumunu
olumsuz şekilde etkilemediği sürece zararlı değildir
Obsessif-Kompulsif Reaksiyonlar:

Obsesyon, sürekli endişe duyma demektir. Bu şekilde düşünen


insanlar sık sık aynı konuyu düşünerek kaygı duyarlar.Kompülsiyonda
kişinin bazı davranışlarında tekrar tekrar yinelenmeler görülür. Örneğin
fırının düğmesini kapattığı halde sürekli olarak geriye dönüp kontrol
eden bir kişinin davranışı.
Depresif Reaksiyonlar (Nevrotik Depresyon):
Genellikle üzgün olan kişi çoğunlukla kötümser ve
umutsuz olup içe dönük davranışlar gösterir, yalnızlığı
sever. Belli bir duruma aşırı tepki gösterme olan depresif
reaksiyon, aniden meydana gelir, zamanla unutma sonucu
azalır ve iyileşme olur.
Psikotik Reaksiyonlar

Affektif Reaksiyon:
Manik ve Depresif dönemler yaşayan hasta diğer yönlerden
normal görünmektedir, hasta bir dönem maniktir. Daha sonra daha
uzun olan depresif döneme girer. Bazılarında örneğin manik dönem
depresif döneme dönüşemez. Manik kişilerin davranışlarını kontrol
etmek zordur. Depresif dönemde hasta suçluluk, umutsuzluk
duyguları yaşar. Depresyonu ağır şiddette yaşayan hastalar, günlük
gereksinimlerini karşılayamamaktadır. Belirli şiddette elektrik
akımlarının beyinden geçirilmesi olan elektroşok depresif dönemleri
kısaltmada etkili olan bir tedavi tekniğidir.
Paranoid Reaksiyon:
Hasta kendisinin büyük biri olduğunu ya da sürekli
izlendiği ve öldürüleceğini düşünür. Bu düşüncelerin hakim
olduğu illüzyonlar, genelde hayal ürünüdür. Kendisini büyük
bir kral ya da imparator olduğunu iddia edenler bunu
ispatlayabilmek için öykü de uydururlar.

Şizofrenik Reaksiyonlar:
Psikolojik reaksiyonlar içinde en sık görülen bu
rahatsızlıkta, duygu, düşünce ve davranışlarda bozukluklar
olur. Bazı hastalarda ilaç tedavisi bazılarında çeşitli sosyal
etkinliklere katılmayı yeni arkadaşlıklar kurulmasını
sağlayan sosyal çevre desteği, bazılarında ise güdüleme
ve ödüllendirme tedavisi uygulanır.
Kronik Beyin Sendromları:
Afektif paranoya ve şizofrenik reaksiyonlarda kişide
psikolojik işlevlerde bozukluk görülmektedir. Organik bir neden
yoktur.Bu nedenle bu çeşit psikozlara fonksiyonel psikoz
denilir. Organik psikozların nedeni ise organik bir bozukluktur.
Kafa travmaları, beyinde dolaşım bozuklukları, alkol,
uyuşturucu gibi kimyasal maddelerin oluşturduğu hasarlarda
etkilenen organ beyin olduğundan bu tür psikozlar, kronik
beyin sendromu olarak isimlendirilir. Yaşlılık nedeniyle
beyindeki fiziksel değişikliklerin ortaya çıkardığı yaşlılık
psikozu ile aşırı alkol kullanımı ile meydana gelen
entoksikasyon psikozu en sık rastlanan beyin hasarlarıdır.
Davranış Bozuklukları

Psikonevrotik Reaksiyonlar Psikotik Reaksiyonlar

1.Kaygı temel özellikleridir. 1.Kaygı sadece iç dünyalarına kapanma


şeklinde görülür
2.Gerçeklere aşırı tepki vardır 2.Gerçeklere tepki azdır

3. Düşünme etkinlikleri normaldir. Düşünme etkinlikleri karmaşıktır ve


Bazen gerçekleri saptırabilirler. önemli ölçüde gerçekten uzaktır.
Kişilik Bozuklukları

Şizoid Kişilik:
Bazı özellikleri nedeniyle şizofreni hastalarına benzeyen bu kişiler
toplumsal kuralları kabul etmezler. İlişkilerinde saldırganlık özelliği
göstererek, kendi iç dünyalarında yaşarlar. İllüzyon görülmez.

Pasif ve Saldırgan Kişilik:


•Pasif Bağımlı Kişiler: Diğer kişilere bağımlı olarak yaşayan, aciz
kişilerdir.
•Pasif Saldırgan Kişiler: İsyankar özellikleri olan bu kişiler verilen
işleri erteleme, inatçılık becerisizlik gibi pasif şekilde davranışlar
gösterirler.
•Saldırgan Kişiler: Daima kızan ve öfkeli olan bu kişiler,
duygularını, saldırgan davranışları ile gösterirler
ANORMAL DAVRANIŞIN TEDAVİSİ

Anormal Davranışın Tedavisi

Psikanaliz, terapistin, tedavinin genel amaçlarını açıklaması ile başlar.


2. aşamada hastaların danışanların davranışlarının kendilerinden bağımsız
duygusal etkenlere bağlı olabileceğinin ve düşündüklerinin bütünüyle
anlatıldığı serbest çağrışım yöntemi uygulanır. Ancak geçmişteki
yaşantıları esnasında kaygılandıran konuları hatırlama ya da konuşmada
direnç belirtileri gösterir. Zamanla bu tepkiler geçer. Bilinç altındaki
düşünceler hakkında bilgi vermesi bakımından rüyaların anlatılması istenir.
Aktarım süreci, terapist ile hasta iyi ilişkiler kurduğunda ortaya çıkar. Bu
aşamada hasta çocukluğunda diğer kişilere karşı geliştirdiği tutumları
geneller. Tedavinin en son aşamasında hasta, çatışmasının kaynağı
hakkında "içgörü" kazanır. Böylelikle güdülerinin temelini, engellenmelerin
nedenini anlamış olur.
Sorunların nedeni çevresel engeller olarak görülürse
tedavide, kişinin yaşama durumunu değiştirmek önerilebilir.
Kişisel engeller uygulanırsa, hastaya güven ve destek
sağlanır. Örneğin varoluşçu terapistler, hastaya koşulsuz
sevgi vererek destek olurlar. Hastanın gizil güçlerini
geliştirmede yardımcı olmaya çalışırlar.
STRES
YÖNETİMİ
Her durumun mutlaka olumlu bir yönü vardır. Önemli olan buna inanmak,
arayıp bulmaktır.

Böylelikle;
Psişik ve organik dünyamıza pozitif
dönüşüm sağlanır.
Alternatifler üretilir.
Çözüme ulaşılır.
Uzlaşmacı bir kişilik kazanılır.
Hızlı karar verilebilir.
Olaylara yanlış tepki verdiğimizde oluşan stres,
organizmanın bedensel ve ruhsal sınırlarının tehdit
edilmesi ve zorlanması ile ortaya çıkan bir durumdur.
Dış ve iç ortamdan gelen uyarıcıların organizmada
yarattığı değişikliktir.
İnsanlar farklı genetik özelliklere, yaşantılara,
tutumlara, yeteneklere ve kişilik özelliklerine sahiptir.
Beklentileri ve bunları karşılayabilme becerileri
birbirinden farklıdır.
Stres varlıklar İçin; var olan dengenin bozulmasına
tepkidir.
Stres sistemler İçin kendi varlığını tehdit edene verdiği
yanıtdır.
Stres canlılar için var oluşun tehdit edilmesine
gösterilen durumdur.

Canlı bu durumda tehlikeden kaçmak ya da savaşmak


yolu ile dengeye kavuşmak ister.

Stres yönetiminde anahtar kavram DENGE’dir.


STRESE GÖSTERİLEN OTOMATİK TEPKİLER

• Farkında olduklarımız • Farkında olmadıklarımız


• Kalp atışlarının hızlanması • Gözbebeğinin genişlemesi
• Ellerin ve ayakların • Sindirim sisteminin
soğuması yavaşlaması
• Kesik ve hızlı soluklar • Kan şekerinde artış
• Ellerin titremesi • Oksijen tüketiminde artış
• İskelet kaslarının kasılması • Dikkatin tümüyle “tehlike” ye
• Tuvalete gitme ihtiyacı yönelmesi
• Yüzün kızarması • Belleğin tümüyle “tehlike”ye
yönelmesi
• Beyin kimyasının değişmesi
Stresde,
Psikolojik Yaklaşım
Davranışçılık: Çevre ile etkileşimde uyum yapmaya
çalışırken başarılı olamamanın sonucu
STRES.Çocukluktan bu yana koşullanmalarımız.
Psikodinamik:İnsan güdülerini doyurmaya çalışırken
kendini yönetmenin bedeli STRES. Çocukluk
dönemindeki takıntılarımız.
Varoluşcu: Kendini gerçekleştirmeye çalışırken
psikolojik gereksinimlerin karşılanmaması halinde
STRES.Var olmama gerçeği ile ilişkimiz.
Bilişsel: Zihnimizin işleyişi ile ilgili hatalarda STRES.
Nöro bilimsel Yaklaşım
Beyin yapısının otomatik devrelerine bağlı STRES.
Beden Üzerinde Çalışmak: Sempatik ve
parasempatik sistemlerin işleyişini dengelemek.
Kendimiz:.-Kimseyi incitmemeliyim.Hata
yapmamalıyım.
Başkaları:-Herkes beni sevmeli.Herkes
bana anlayışlı olmalı.
Yaşamdan Beklentiler:-Herşey düzgün
gitmeli, olumsuzluklar yaşamamalıyım.
Belirsizlik…………………EYVAH!
Mahvolurum, ……………Elalem ne
der?
Başaramıyorum,şansızım…
STRES BELİRTİLERİ
BİREYDE;
- Zihin karışıklığı
- Saldırganlık veya kayıtsızlık
- Sıkıntı, gerginlik hali
- Sinirlilik, depresif olma
- Durgunluk
- Yorgunluk,değersizlik
- Unutkanlık,kararsızlık
- Huzursuzluk, endişe
- Karamsarlık
- Suçluluk
- Aşırı yeme, iştahsızlık
- Üşüme, titreme
- Baş ağrıları, baş dönmeleri
- Uyku düzensizliği
- Mide ağrıları, bulantı
- Çarpıntı
- Sese karşı duyarlılık
BAŞKALARINDA;
GRUP İÇİNDE;

- Gittikçe artan alkol, sigara - Tartışmaların artması


kullanımı - Çalışma düzeninin
- Heyecansal patlamalar bozulması
- Kolay heyecana kapılma - Kurallara önem vermeme
- Ani davranışlar - Verimin azalması
- Yetersiz yeme, içme - Eleştiriye karşı duyarlılık
- Çocuksu tepkiler
- Otoriteye saygısızlık,
- Stres vericiyi inkâr
itaatsizlik
-Psikosomatik belirtilerin
artması
Strese dayanıklı olabilmek için
yapılması gerekenler:
-Stres yaratan olay ya da durumu
gerçekçi bir şekilde değerlendirmek,
-Kendini gerçekçi bir şekilde
değerlendirmek,
-Stres yönetimi için çözümler
olabildiğine inanmak
-Mümkün olduğunca farklı ve çok
başa çıkma yolları bulmak ve
denemek
-Mevcut çevresel destek
kaynaklarından yardım almak ve yeni
kaynaklar oluşturmak,
STRES Duymamanın Yolları:

-Sağlıklı İnsan İlişkileri


-Geleceğe Güvenle Bakmak
-İşinden keyif Almak
-Dost Sahibi Olmak
-Ruhsal-Bedensel Sağlığa Sahip Olmak
-Kendini İfade Edebilmek
-Manevi Yaşam
STRES YÖNETİMİ İÇİN
GEVŞEME EGZERSİZLERİ
Stresle baş edebilmek için düzenli
gevşeme egzersizleri, meditasyon, self
hipnoz gibi teknik ve zihinsel stratejiler
uygulanabilir.
Gevşemenin temel ilkeleri, rahatlama,
kendine telkin, düşünce yoğunlaştırma ve
fikir aşılamadır.
STRES
YÖNETİMİ
Olumlu Düşünme İle,
Psişik ve organik dünyamıza pozitif
dönüşüm sağlanır.
Alternatifler üretilir.
Çözüme ulaşılır.
Uzlaşmacı bir kişilik kazanılır.
Hızlı karar verilebilir.
STRES KARŞISINDA SİNİR SİSTEMİNDE BİLGİNİN İŞLENDİĞİ YOLLAR

Sakinliğimizi koruyup
Duyu organları yolu bilinçli değerlendirmeleri
ile aldığımız bilgilerin yapan yol
toplandığı merkez

Tehlike gibi algıladığımız


olaylar karşısında
çocukluk döneminden
Gerçek tehlikeler karşısında var itibaren stres ile başetme
oluşumuzu otomatik olarak işleyen yol mekanizmalarının
kullanıldığı yol
STRESE GÖSTERİLEN OTOMATİK TEPKİLER

• Farkında olduklarımız • Farkında olmadıklarımız


• Kalp atışlarının • Gözbebeğinin genişlemesi
hızlanması • Sindirim sisteminin
• Ellerin ve ayakların yavaşlaması
soğuması • Kan şekerinde artış
• Kesik ve hızlı soluklar • Oksijen tüketiminde artış
• Ellerin titremesi • Dikkatin tümüyle “tehlike”
• İskelet kaslarının ye yönelmesi
kasılması • Belleğin tümüyle
• Tuvalete gitme ihtiyacı “tehlike”ye yönelmesi
• Yüzün kızarması • Beyin kimyasının değişmesi
STRES BELİRTİLERİ
BİREYDE;
- Zihin karışıklığı
- Saldırganlık veya kayıtsızlık
- Sıkıntı, gerginlik hali
- Sinirlilik, depresif olma
- Durgunluk
- Yorgunluk,değersizlik
- Unutkanlık,kararsızlık
- Huzursuzluk, endişe
- Karamsarlık
- Suçluluk
- Aşırı yeme, iştahsızlık
- Üşüme, titreme
- Baş ağrıları, baş dönmeleri
- Uyku düzensizliği
- Mide ağrıları, bulantı
- Çarpıntı
- Konuşma güçlükleri,güvensizlik
- Sese karşı duyarlılık
GRUP İÇİNDE;

- Tartışmaların artması
- Çalışma düzeninin
bozulması
- Kurallara önem vermeme
- Verimin azalması
- Eleştiriye karşı duyarlılık
- Otoriteye saygısızlık,
itaatsizlik
- Psikosomatik belirtilerin
artması
Strese dayanıklı olabilmek için yapılması
gerekenler:
-Stres yaratan olay ya da durumu gerçekçi
bir şekilde değerlendirmek,
-Kendini gerçekçi bir şekilde
değerlendirmek,
-Stres yönetimi için çözümler olabildiğine
inanmak
-Mümkün olduğunca farklı ve çok başa
çıkma yolları bulmak ve denemek
-Mevcut çevresel destek kaynaklarından
yardım almak ve yeni kaynaklar oluşturmak,
,STRES Duymamanın Yolları:

-Sağlıklı İnsan İlişkileri


-Geleceğe Güvenle Bakmak
-İşinden keyif Almak
-Dost Sahibi Olmak
-Ruhsal-Bedensel Sağlığa Sahip Olmak
-Kendini İfade Edebilmek
-Manevi Yaşam
STRES YÖNETİMİ İÇİN
GEVŞEME EGZERSİZLERİ
Stresle baş ederek, pozitif
düşünebilmek ve mutlu olabilmek için
düzenli gevşeme egzersizleri,
meditasyon, self hipnoz gibi teknik ve
zihinsel stratejiler uygulanabilir.
Gevşemenin temel ilkeleri, rahatlama,
kendine telkin, düşünce yoğunlaştırma ve
fikir aşılamadır.
ÇATIŞMA
ÇATIŞMA

Çatışma kavramı, psikoloji, iletişim, sosyoloji gibi birçok bilim


dalının ortak konusu olduğu için çok sayıda tanımının yapıldığı
görülmektedir. Örneğin psikologlar çatışmayı rekabet halinde
olanların içsel durumları, sosyologlar ise gözlemlenebilir
davranışlar olarak tanımlamaktadırlar.
Çatışma kavramına günlük yaşamda tartışma, kavga, şiddet,
güç kullanma gibi anlamlar yüklenmektedir.
İnsan hayatında doğal ve kaçınılmaz bir süreç olan
çatışma, kişiler arasında yaşanan uyuşmazlık ya da
anlaşmazlık durumudur.
ÇATIŞMANIN NEDENLERİ

İş bölümü

Karşılıklı bağımlılık

Ortak karar verme

Algılama farklılığı

Amaç farklılığı

Uzmanlaşma
 Hale etkisi (ilk izlenimde oluşan yargılar),
 Önyargı,
 Suçlama,
 Keşkecilik,
 Zihin Okuma,
 Kişiselleştirme (her sözden ya da olaydan kendi ile
ilgili anlam çıkarma),
 Değiştirme çabası,
 Aşırı fedakârlık,
Davranışsal Psikoloji yaklaşımı ile, ikiden çok kişinin olduğu
ortamlarda çatışmaların doğal olduğu yaklaşımı benimsenmiştir.

ÇATIŞMA;
Kişi içi,

Kişilerarası,

Grup içi,

Gruplar ve Örgütler arasında olur.


ÇATIŞMA AŞAMALARI

1. Basit Farklılıklar

2. Anlaşmazlık

3. Uzlaşmazlık

4. Zıtlaşma

5. Yasal Çekişme

6.Şiddet ve Kavga

7.Kaynakların sınırlı olması, iletişim problemleri, algılama farklılıkları gibi


nedenlerle ortaya çıkan çatışma iyi yönetildiğinde; duyguları rahatlatır, yaratıcılığı
tetikler, stres yönetimine yardım eder.

Tersinde; verimsizlik, stres yönetiminde başarısızlık olur.


Her çatışmanın bir kaynağı,
bir başlangıcı,
ortası,
sonu
ve bir takip aşaması
bulunmaktadır.
KİŞİLERARASI İLETİŞİM
ÇATIŞMASININ OLUMLU VE
OLUMSUZ ÖZELLİKLERİ
ÇATIŞMA TÜRLERİ
İçerik Çatışması

Objelere, nesnelere, kişilerle ilgili dış çevreye odaklanan, bazen güç ile
ilgili sorunlardan kaynaklanan ve statülerine ilişkin hak ve iddialarının
sonucu ortaya çıkan çatışma türü.

İlişki çatışması

Kişiler arasındaki ilişkilerle ilgili olup, genellikle taraflar arasındaki eşitlik


ya da eşitsizlik, doğru ve istenilen/beklenilen davranışların gösterilip
gösterilmemesini içeren gizli çatışma türü.
Çatışmaları yaklaşma-yaklaşma, yaklaşma-kaçınma,
kaçınma-kaçınma çatışması olarak incelemek mümkündür.
ÇATIŞMA YÖNETİMİ
Çatışmalar;
 Kişisel,
 Kültürel faktörler,
 Rol farklılıkları ve
 Çevre özelliklerinden kaynaklanabilir.
ÇATIŞMANIN YÖNETİLMESİ
 Problem çözme
 Kaynakların arttırılması
 Kaçınma
 Yumuşatma
 Uzlaştırma
 Yetki kullanma

 Politik yaklaşım
 Hakeme başvurma
 Yapısal değişkenleri değiştirme
 Davranış değiştirme
Gerçek problemi nedenleriyle birlikte ortaya
çıkardığı,çözüm her iki taraf için de temel faktörleri
içerdiği ve kabul edilebilir olduğu için problem çözme en
etkili yaklaşımdır.
KİŞİLERARASI İLETİŞİM ÇATIŞMASI YÖNETİMİ
STRATEJİLERİ
Çatışmanın çözümünde öncelikle çatışmanın meydana geldiği
ortamın iletişim iklimi belirlenmelidir. Kişilerarasında çatışma
yaşandığı zaman kişiler genel olarak kaçma, kavga etme, konuşma,
güç kullanma, sözel saldırıda bulunma ve tartışma vb. tepkilerde
bulunurlar.

Çatışmadan kaçmak ,çatışma anında bulunulan ortamdan ya da


konudan uzaklaşmayı ifade eder.

Örneğin, ofiste yaşanan bir çatışma nedeni ile, odadan gitmek gibi.
Çatışma yönetimine ilişkin geliştirilen tüm stratejilerin ; olumlu ve olumsuz
yaklaşımlar olarak iki kategoride değerlendirilmesi mümkündür.
ÇATIŞMA ÇÖZÜMÜNE OLUMLU YAKLAŞIMLAR
1. Uzlaşma
Uzlaşma, çatışma yaşanan konuda tarafların çözüm
bulabilmek için karşılıklı olarak anlaşmaya
varmalarını açıklamaktadır.
2. Yumuşatma
Bu yöntem güç kullanma yolunun aksine, olayların taraflar
lehine çözümlenmesi için uğraş verir. Bu yol ile çatışmaya taraf
olanlar arsındaki ortak hususun, çıkarların vurgulanması ve ön
plana alınması, farklılıkların ise ikinci plana itilmesi şeklinde
ortaya çıkar.
3. Problem Çözme

Bu yol çatışmanın aksine, çatışmanın üzerine tam ve açık olarak


gidilmesini önerir. Çatışan bireyler yüz yüze gelerek konuyu ayrıntılı
bir şekilde tartışırlar.

4. Görüşme
Bu çatışma çözümü en iyi kazan-kazan durumunun
yaratılmasını sağlamaktadır. Öncelikle taraflar çatışmanın
çözümünde birbirlerine güven duymayı öğrenmekte, çözüm
bulma çabası göstermektedir.
5. Yeniden Yapılandırma

Açık bir iletişim iklimi probleme yeni bir çerçeve oluşturmayı ve


problemi yeniden tanımlamayı sağlamaktadır.

6. Karşımızdaki Bireyi Dinleme


Konuşmada, kaynak birim, mesajı gönderen kişiyi, hedef birim
ise mesajı alan kişiyi temsil etmektedir. Hedef birim, kaynak
birimin gönderdiği mesajı dinlemiyor ise sağlıklı bir iletişim
kurulamaz.
ÇATIŞMA ÇÖZÜMÜNE OLUMSUZ YAKLAŞIMLAR

1. Rekabet

Rekabet stratejisi bir kişinin ihtiyaçları ve isteklerini diğer kişiye


rağmen elde etmesini ifade etmektedir. Bu tür çatışma çözümü
kazan-kaybet anlayışına dayanmaktadır.
2. Taviz verme/Uyma

Bu yöntemle çatışmaları çözmeye çalışan kişiler ilişkilerinin


kendilerinden ve kendi ihtiyaçlarından daha çok önem taşıdığını
düşünürler.

3. Zorlama
Zorlamak güçlü olanın güçsüz olan
üzerinde güç kullanması anlamına
gelmektedir. Eğer çatışmayı çözmek
amacı ile güç kullanmak tercih ediliyorsa kapalı bir
iletişim biçiminin kullanıldığı ifade edilebilir.
4. Baskı yapma

Kişiler arasında bir çatışma yaşandığında birçok kişi sorun yaşanan


konuda anlaşmaya varmak için çözüm aramak yerine, karşı taraf
üzerinde baskı kurmaya çalışır. Baskı duygusal fiziksel olabilir.

5. Susturma
Susturmak çatışma çözümü için diğer tarafın sessiz kalmasını
sağlamaya yönelik bir yöntemdir. Birçok zaman taraflar arasında
çatışma yaşandığında, bir taraf çatışmayı kazanmaya gücünün
yetmeyeceğini ya da kaybetmeyi kabullenemeyeceğini
anladığında ağlayarak susturma yöntemini deneyebilir.
6. Ret etme

Çatışma sırasında taraflardan biri ret etmeyi kullandığında amacı,


tartışmayı kazanmaktır. Açık ve olumlu hisler her iki taraf için de
tercih edilir.

7. Geçmişe odaklanma
Birçok çatışmada taraflar çatışmaya konu olan duruma
odaklanmak yerine, geçmişte yaşanan benzer çatışmaları
gündeme getirmektedirler.
Çatışmanın çözümü ile taraflar eşitlik elde etmelidir.
Önemli olan çatışmanın çözüleceği bir güven ve işbirliği
ortamının yaratılmasıdır. Çatışma yönetiminin temel amacı
tarafların isteklerine ulaşmalarıdır.
ÇATIŞMA YÖNETİMİ İÇİN;
 Kendimizi tanımalı,
 Karşımızdaki kişileri olduğu gibi kabul etmeli,
 İnsanları anlamak için onları dinlemeli
 Karşıdaki kişilere önem vermeli,
 Göz iletişimi kullanmalı,
 Bireysel farklılıklardan çok benzerliklere odaklanmalı,
 Önyargılı olmamalı,
 Savunucu iletişimden kaçınmalı,
 Çatışmadan kaçınmaksızın yönetmeye çalışmalıdır.
ZAMAN YÖNETİMİ VE TEKNİKLERİ
ZAMAN YÖNETİMİ VE TEKNİKLERİ
Bireylerin amaçlarına ulaşabilmelerinin en iyi yolu,
etkinliklerini örgüt yapısı içinde gerçekleştirmeleridir.
Örgütler, bireylerin aktivitelerini gerçekleştirebilmeleri
için çeşitli kaynaklara ihtiyaç duyar. Bu kaynaklardan biri
zaman kaynağıdır.
Zaman yönetimine kişisel değil de ekip çabası olarak
ZAMAN YÖNETİMİNİN ÖNEMİ
bakılırsa zamanlarını iyi kullanan elemanların etkinliği ve
verimliliği ortaya çıkar.
İyi bir zaman yönetimi, kendini organize etmeyi, diğerlerinin
organize olmasını sağlar.
Amaç, kişinin işi ve yaşantı tarzının gerekli plan ve
hedefleri doğrultusunda, amaçlara uygun organizasyondan
en yüksek verimi sağlamaktır.
.
Zaman Yönetimindeki
Önemli Noktalar
--Hedeflerin belirlenmesi

--Önceliklerin belirlenmesi

--Hayır diyebilmek

--Kararların hızlı verilmesi

--İşlerin bir kısmının devredilmesi

--Günlük ve haftalık planların yapılması

--Teknolojideki yeniliklerden yararlanmak


Zamanı verimli kullanabilirsek yapılacak işleri daha iyi planlar,
geleceğe hazırlanabiliriz. Daha fazla okuyarak edindiğimiz bilgilerle ve
teknolojik yeniliklerle kendimizi geliştirebiliriz .
İnsanlarla iletişim kurma, sevdiklerimize zaman
ayırma,dinlenme ,eğlenme ve düşünme fırsatlarına zamanı verimli
kullanarak ulaşabiliriz.
Zaman Yönetimindeki Engeller
Mükemmeliyetçilik:
Mükemmeliyetçi kişi, işler yolunda gitmediğinde büyük
bir düş kırıklığı yaşar ve işleri bırakır, umutsuzluğa kapılır.
Yine böyle bir kişi, kendine gerçekçi olmayan hedefler
belirlediğinden yaptığı işlerden bir türlü tatmin olamaz. Yüksek
beklentileri nedeniyle de harekete geçemez.İyi yapabileceği
durumları mükemmeli başarmak adına yapabileceğinden
daha kötü yapar ya da hiç yapamaz.
Erteleme:
Zamanı planlama ve başarı karşısındaki en büyük
engellerdendir. Bir konu kişi için önemli ise ve kişi konunun
peşinden gitmiyorsa, erteleme yapıyor demektir.Ertelenen
her iş,diğerini etkiler.Önemli işlerin ertelenmesi,günlük
işlerin aksamasına neden olur. İşler yoğunlaşır ve
birikir.Sonuçta yoğun stres,başarısızlık duygusu ve yılgınlık
görülür.
Kendine Aşırı Güven:
Kendine güvenmek önemli bir özelliktir. Ancak fazlası
boş vermişliğe yol açar.Yapılması gereken işleri not
almadan hatırlamak ve tümünü son dakikada harekete
geçerek tamamlamak çok zordur. çok önemlidir.

Önemsememe:
Bazen bazı işlerin kendiliğinden olacağına ya da bazı
özelliklerin herkeste bulunduğuna ilişkin bir yanılgıya
düşeriz.Böyle durumlar başarıyı olumsuz etkiler ve
bireye düş kırıklığı yaşatır.
Yüksek kaygı:
Bazen performansımızdan şüphe edebiliriz ya da
yaptığımız işlerin tam olmadığını düşünebiliriz.”Bu işi nasıl
olsa başaramam, bu nedenle hiç denememeliyim” tarzındaki
düşünceler,kendine güvensizlik belirtisidir.Bu
düşünceler,yüksek kaygıya neden olur.
Hayır Diyememe:
Zaman yönetimi,bazen çevremize hayır demeyi
gerektirir.
ZamanZaman
Yönetimi Teknikleri
yönetimi,bireyin zamanı ve işi egemenlik altına
almasıdır.İyi bir planlama ile;
--Mevcut faaliyetlerin önceliklerini belirleyip,detaylardan
uzaklaşma,
--Öze inme,
--Harekete geçme,
--İş üretme,
--Stres Yönetimi ,
--Aile ve özel yaşam için zaman ayırma,
--Önceden belirlenen hedeflere ulaşmak için çalışma
gerçekleşmelidir.
Plan yaparken dikkat edilmesi gerekli noktalar:

Esneklik ve Gerçekçilik:
Zaman yönetiminde, bazen aksamalar
olabileceği unutulmamalıdır.

Ödüllendirici olmak:
Önemli olan planlarda hem zorunlu hem de
sosyal etkinliklere yer verilmelidir.
Sürekli değerlendirme:
Uygulanan planın işlerliğini değerlendirmek
aksamaları belirleyip düzenlemek yeni ve etkili
planlar yapılmasında etkilidir.
ÖZEL DURUMLARDA( HASTALIK-KAZA)
PSİKOLOJİK DESTEK
GELİŞİM DÖNEMLERİ ÖZELLİKLERİ

Psikoloji bilimi sağlık hizmetlerinin her alanına


önemli katkılarda bulunmaktadır. Hasta hem bedensel
hem de psikolojik yönden desteklendiğinde sağlıklı
olacaktır.

Buna bağlı olarak,çocukların sağlık gereksinimleri de


giderek artmaktadır.Çocuk gelişiminde ailelere
çocukların davranışsal ve duygusal yönlerine ilişkin
öneriler verilmesi önemlidir.
Bebeklik ve erken çocukluk dönemlerinde fiziksel gelişim
yanında duygusal ve sosyal gelişim de hızlıdır. Yeni doğan
bebekler çok sayıda uyarandan korkarlar, büyüdükçe hayali
olaylardan korkmaya başlarlar.
Çocuğun ilkokula başlaması ile,sosyal gelişim daha
hızlanır.Çocuğa bu dönemde güven duygusu
verilemezse,yalan söyleme,tırnak yeme, parmak
emme,tikler gibi bazı davranış bozuklukları görülür.
Ergenlik dönemi hem ergen hem de ailesi için zor
dönemdir. Ebeveyn bu dönem, çatışmaların olmaması için
çocuğunu iyi tanımalıdır.Ergen bedensel, cinsel, sosyal ve
duygusal anlamda değişim yaşadığından kendisini
tanımlamakta güçlük çeker. Bu geçiş zorluklarında aile
genci anlamaya çalışarak,sorunlarında yanında yer
almalıdır.. Bazı durumlarda uzman desteği ile sorunlar daha
kolay atlatılabilir.Erken çocukluk döneminde sevgiye dayalı
tutum kazanılmışsa bu dönem başarı ile geçer.
PEDİATRİ HASTALARINA PSİKOLOJİK DESTEK

Çocuk ve ergenlerin gelişim özellikleri bilindiği takdirde,


sorunlarda psikolojik destek kolaylıkla sağlanır. Çocukların
yaşama ve hastalıklara ait yaşantıları sınırlı olduğu için,
sağlık personelinin yaklaşım ilkelerini iyi bilmesi gerekir.
Soğukkanlı hoşgörülü, deneyimli iletişim uygundur.
İHMAL VE İSTİSMARLARDA PSİKOLOJİK DESTEK
Çocuk ihmali ve istismarı ulusal ve uluslararası düzeyde
ele alınmalıdır. Çocuk ihmali ve istismarı, yetişkinler toplum
ya da ülke tarafından çocuğa bilerek ya da bilmeyerek
fiziksel, psikolojik ve sosyal olumsuzluklarda bulunulması
olarak tanımlanır.
Çocuk istismarına ekonomik, cinsel, fiziksel, duygusal ve
ihmal gibi faktörler neden olur.
Çocuk ihmal ve istismarlarında
psikolojik destek sağlamak için iyi öykü
almak ve güven oluşturmak iyileşmeyi
hızlandırmak açısından önemlidir.
GERİATRİK HASTAYA PSİKOLOJİK DESTEK
65 yaş ve üstü nüfusun artmasına bağlı olarak
yaşlıların sağlık ve hastalık durumlarının
değerlendirilmesi yaşlılığa bağlı komplikasyonların
azaltılması amacıyla tıpta geriatri bilimine ihtiyaç
duyulmuştur. Yaşlılık, hastalık değildir. Organ ve
sistemlerdeki yaşlanmayı hastalıklardan ayırt etmek
gerekir. Yaşlının hayatını daha kaliteli devam
ettirmesi için psikolojik yönden de desteklenmelidir.
Geriatrik hastalar psikolojik ve organik değişimler
gereği psikolojik desteğe gereksinim duyarlar.
Problemlerin en aza indirilmesi için sağlık ekibinin,
yaşlılık döneminin bilgilerine sahip olmalarının yanı
sıra, hasta yakınları ile sürekli işbirliği içerisinde
olması önemlidir.
SOSYAL HİZMETE MUHTAÇ HASTA VE
YARALILARA PSİKOLOJİK DESTEK
Sosyal hizmete muhtaç insanlara yardım insanlık tarihi
kadar eskidir. Hastalara psikolojik, sosyal ve ekonomik
destek sağlama hastaneye ve hastalığa uyum sürecini
kolaylaştırmak ve sosyal hayatını en verimli, en iyi şekilde
sürdürmek için gerekli tıbbi, psikolojik destek verilmelidir.
Değişen ve gelişen dünyada sosyal hizmetin önemi
gitgide artmaktadır.Sosyal hizmete muhtaç olan insanlara
verilecek destek, onların mutlu olmalarına azami katkı
sağlamalıdır.
KAYIPLARDA PSİKOLOJİK DESTEK
Ani ölüm karşısında tepkiler :

İnkar, şok ve sonrasında kabullenme


Suçluluk
Adalet arama
Depresyon ve umut
TERMİNAL DÖNEMDE HASTAYA DESTEK

Hastanın veya yaralının durumu, psikolojisi ve


sağlığı hasta yakınlarına açık üslupla anlatılmalı,
bu dönemdeki uygulamalarla ilgili hasta
yakınlarının görüşleri dinlenmeli ve olumlu
olanların uygulanmasına destek verilmelidir.
Terminal dönemdeki hastanın bakımı konusunda
yakınlarıyla işbirliği yapmak ve yardımcı olmak
gerekir.
Psikolojik yaklaşımda bulunacak kişilerin, yoğun insan
sevgisi ve hoşgörüsü olmalı, strese dayanıklı olmalı, etkili iletişim
ve sosyal diyalog becerisi olmalı, gayretli olmalı ve empatik
iletişim becerisi olmalıdır.
EMPATİK İLETİŞİM

285
285
«Düşünceli olun, çünkü karşılaştığınız herkes
inanın en az sizin kadar zorlu bir mücadele
veriyor». Plato

EMPATİ
Kavramlar
Empati
Bireyin, kendisini karşısındaki kişiye yansıtması, onun gibi düşünmesi,
kişilerin deneyimlerini paylaştıkları bir kişilerarası iletişim süreci.
Empati kelimesi Türkçede eşduyum olarak da kullanılmaktadır. Psikoloji,
psikiyatri ve iletişim ile ilgili alanlarda “eşduyumlu anlayış” (empathic
understanding) ve “eşduyumlu olma” (being empathic) kavramlarının sık
kullanıldığı görülmektedir.
Empatide iki yön vardır: Mesaj veren kişinin söylediklerini anlam
bakımından anlamak, diğeri duygularını anlamak ve bunu ona iletmektir.

286
Empati kavramını açıklamak için farklı yaklaşımlar
geliştirilmiştir. Hümanistik yaklaşıma göre empati, içsel
durumun ve içsel özelliklerin, hislerin, iç dünyaya ilişkin
deneyimlerin anlamlandırılmasıdır. Eisenberg (1987) bazı
olumlu sosyal davranışların kaynağı olarak empatiyi
incelemiş prososyal davranışlara yoğunlaşmıştır. Davis
(1983) ise empatiyi, bilişsel ve duyuşsal bir süreç olarak ele
almış ve onu gelişim alanları arasındaki ilişki ile açıklamıştır.

287
Empati, diğer kişinin iç dünyasını anlama demektir. Bu noktada diğer kişinin
duygularının ve düşüncelerinin kalitesinin kaybedilmemesi gerekliliğine
dikkat çekilmektedir.

Empati sosyal ben hakkında edinilen bilginin özel şekli olarak


tanımlanır. Kişi kendini diğer kişilerde aradığında kendini bu kişilere
yansıtmakta ve “oto empati” kurmakta diğer kişileri başkasında
aradığında ise allo empati kurmaktadır.
Örneğin kendisini babasının yerine koyarak annesini anlamaya çalışan
bir genç “allo empati” kurmaktadır. Allo empati, kişinin kendisinden
uzaklaşmasına neden olabilmektedir.

288
Empatinin duygusal yaklaşımları içermesi nedeniyle sempati ile
karıştırıldığı görülmektedir. Empatinin sempati gibi iyilikseverlik,
sevecenlik, merhametlilik ve onaylama anlamına geldiği
düşünüldüğünden kavramlar karışabilmektedir.

Empati de karşıdaki kişinin duygu ve düşüncelerini anlamak,


sempatide duygu ve düşüncelerle yandaş olmak ve hak vermek
esastır.

289
EMPATİNİN BİLEŞENLERİ
Duygusal Bileşen: Diğer kişinin psikolojik durumunun
paylaşılması ve duygularının anlaşılması yeteneği.
Etik Bileşen: Empati ile diğer kişiye yardım etmek için
içsel bir istek duyma.
Bilişsel Bileşen: Diğer kişinin objektif tutumlarından
bakış açısının ve hislerinin anlaşılması ve entelektüel
özelliklerinin tanımlanması yeteneği.
Davranışsal Bileşen: Diğer kişinin bakış açısının
anlaşılmasına yönelik iletişim ile yanıt verilmesi.

290
Empatinin gelişebilmesi için iki kişi arasında bir etkileşim olmalı ve bu
etkileşimin psikolojik ve kişilerarası yönleri bulunmalıdır.
Empati kavramı psikolojik, bilişsel ve duygusal bileşenlere sahip
olduğundan tanımlanması güçtür. Bilişsel fenomene göre empati
kuran kişi diğer kişinin deneyimlerini anlayarak, bakış açısını
ortaya koyabilmelidir. Duygusal fenomene göre ise empati kuran
diğer kişinin duygularını anlamalıdır.

291
Empati kuran ve kurulan arasındaki anlayışın ortaya çıkması,
çocukluk döneminden itibaren bilişsel yapının gelişmesine bağlıdır
ve deneyimlerle gelişir.
Bu kavram, “diğer kişinin bakış açısını onun rolüne girerek
zihinsel/entelektüel ya da akıl yolu ile tanımlanması” olarak
açıklanmaktadır.
Empati dört aşamada, gerçekleşir:
1. Diğer kişi ile iletişim kurulması,
2. Diğer kişinin içinde bulunduğu durum ve bilişsel yönünün
anlaşılması,
3. İletişim ve davranış özelliklerinin tanımlanması,
4. Bakış açısının algılanması ve diğer kişiye yardımın
gerçekleşmesi. Patterson 1974
292
Yapılan araştırmalara göre, empati zaman içerisinde öğrenilir. Empatik
tepkiler, kişilerin bu konuda yaşadığı deneyimlerin sayısına bağlı bir
artış göstermektedir. Kişiler, sosyalleşme sürecinde, gözlemleri yolu
ile karşıdaki kişiyi daha fazla anlayabilmektedirler.

Empati kişinin kendi yaşantılarına bağlı olarak, benzer


yaşantılara göre bir çıkarım yapabilmesi ile ilişkilidir.
Ancak sadece benzer deneyimler olması karşıdaki kişi ile
tam olarak empati kurmaya yetmeyeceği gibi, bir kişinin
empati kurması için benzer yaşantılara sahip olması da
şart değildir. Benzer deneyimler olmadığı durumlarda da
karşıdaki kişinin dünyasının anlaşılması mümkündür.

293
Kişinin empatik tepkiler verebilmesi için, öncelikle kendini
tanıması ve kendi duygularını tanımlayabilmesi gereklidir.
Böylelikle diğer kişilerin duygularını anlaması ve tanımlaması
kolaylaşmaktadır.

Üç Faktör teorisine göre, duygular doğum yolu ile kişinin


kazandığı özelliklerdir. Duygular çevreden gelen fiziksel
uyarılar ile ortaya çıkan ve kişiyi farklı duygulanımlar içerisine
sokan otomatik tepkilerdir. Empati de hem otomatik hem de
koşullanarak ortaya çıkabilir.

294
EMPATİK İLETİŞİM
İnsan ilişkilerinin etkili olabilmesi için, iletişimde bulunan
kişilerin birbirini etkili dinlemesi, karşıdaki kişinin duygu ve
düşüncelerini anlayabilmesidir.
İnsanlar var olmak ve yaşamlarını sürdürmek için başkalarına
gereksinim duymakta, buna bağlı olarak da, tanıma, yalnız
kalmama, bilgi edinme gibi birçok nedenle, diğer insanlarla
iletişim kurarak bu gereksinimlerini karşılamaktadırlar.

295
EMPATİK İLETİŞİM VE
Empatik İletişim ve Benlik/Ego Durumları
BENLİK
Kavramlar
Benlik (ego): duruma uygun, değişmez bir duygu ve yaşantı biçimi.
Empatik iletişim sürecinde kişiler çeşitli benlik durumları içerisinde
bulunmaktadır. Benlik durumları empatinin kurulmasında ve
sürdürülmesinde son derece önem taşımaktadır. Berne, doğum öncesi
dönemden başlayarak, öznel yaşantıların her birini bir ego durumu
olarak nitelendirmekte ve bu ego durumlarını bozuk paraların üst üste
dizilmesine benzetmektedir. Her insanın kişiliği üç ben durumundan
oluşmaktadır. Kişiler belirli koşullar altında bu durumlardan birine uygun
olarak davranmaktadırlar. Sağlıklı kişilerarası ilişkiler, duruma uygun ben
durumunun kullanılması ile mümkün olabilir. Her ben durumunun
kendine özgü tutumu, duygu ve düşüncelerini ifade etme biçimi ve dili
bulunmaktadır.

296
Çocuk Benlik/Ego Durumu: Bireyin kendi çocukluğundan izler taşıyan duygu,
düşünce ve davranış örüntüleri takımıdır. Çocuk ego durumu içinde ebeveyn,
yetişkin, çocuk durumları birlikte bulunmaktadır. Bebek doğduğu zaman
çocuk ego durumunun fizyolojik etmenleri, doğuştan gelen ihtiyaçları,
bulunmaktadır.

Bu dönemde çocuğa ebeveynleri ve çevresi tarafından gösterilen yaklaşımlar


ve tepkiler çocuk ego durumunda çeşitli farklılıklar ortaya çıkarır. Empati
kurarken çok önemli yetenekler çocuk benlik durumunu kullanabilmeye
bağlıdır.
Çocuk benlik durumu yaratıcılık, doğallık, hayal kurma, gibi
özellikleri kapsamaktadır. Buna bağlı olarak çocuk benliğinde
karşıdaki kişinin duygusal rolüne daha kolay girilebilmekte ve
kişinin duyguları tam olarak tanımlanabilmektedir.

297
Ana-Baba (Ebeveyn) Benlik/Ego Durumu: Bireyin yaşamında
karşılaştığı ebeveyn figürlerinin duygu, düşünce ve davranış
örüntüleri takımıdır. Kişinin başta ebeveynleri olmak üzere dış
çevreden aldığı tutum, algılama şeklindeki davranışları içermektedir.
Genellikle kişinin yaşamında bir yere ve anlama sahip olan önemli
olarak atfettiği kişileri algılaması ile ilgili kayıtlardır. Ana-baba benlik
durumu empatinin kurulabilmesi için oldukça önemlidir. Empati
kuran kişi, karşısındaki kişinin içinde bulunduğu durumu ve olayı
doğru olarak anlamak ve değerlendirmek için koruyucu bir ana-
baba tutumu içinde hareket etmektedir.

298
Yetişkin Benlik/Ego Durumu: Bireyin içinde bulunduğu anın gerçeğine
uygun olan ve diğer iki kategoriden özerk duygu, düşünce ve davranış
örüntüleri takımıdır. Yetişkin benlik durumunda, kişi, gerçekleri
değerlendirme, problem çözme yeteneklerini kullanır.

Etkili empatik iletişim için, empati kuran kişinin, öncelikle


yetişkin benlik durumu içerisinde karşısındaki kişinin bilişsel
rolünü alması, ardından çocuk benliği sayesinde karşıdaki kişinin
duygularını tanımlaması, son olarak da ana-baba benliği ile
karşıdaki kişinin anlaşıldığı sözlü ve sözsüz ifadeleri kullanması
gerekir.

299
EMPATİ-YARDIM ETME-OLUMLU
SOSYAL (PROSOSYAL) DAVRANIŞ
«Sana nasıl davranılmasını istiyorsan, sen de başkalarına
öyle davran; fakat ilk iyi davranışı sen yap». David Hume

Prososyal Davranış

Olumlu kişilerarası İlişkiler. Başkalarının yararı için, dışsal bir


ödül beklemeden yapılan içten eylemler.

Yardım etme davranışı birçok kişi tarafından


egoist bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir. Yardım eden kişilerin
gerçekte doğrudan kendi yararlarına hareket ettikleri belirtilmektedir
(Synder, 2005: 485).

300
Empati kuran kişinin diğer kişinin
içinde bulunduğu durumu
algılamasının temel amacı yardım
etmektir.

Empatinin bir tür duygu durumu


olduğu, buna bağlı olarak empati
kuran kişinin, diğer kişinin içinde
bulunduğu çevreyi anlaması ve
tanımlaması sonucunda diğerkamlık (özgecilik,altrüizm),
hissederek yardım etme davranışında bulunacağı ifade
edilmektedir.

301
Yardım etme davranışının temel bileşenlerinden olan
empati, kişilerin duygusal dünyalarına empatik anlayış ile
girilebileceğini bunun tersi durumda gerçek anlamda bir
yardım yapılamayacağını ifade etmektedir.

Empatik eğilimlere sahip olan insanların, yardıma


gereksinim duyanlara odaklanması, empati ile yardım
etme davranışı arasındaki ilişkiyi göstermektedir.

302
Empati ve yardım etme davranışı arasındaki ilişkiyi ortaya
çıkarmak amacı ile gerçekleştirilen araştırmalara göre, empati
kuran kişinin karşısındaki kişinin durumunu anladığında bir sıkıntı
hissettiği ve bu durumdan kendini kurtarmak amacı ile yardım
ettiği açıklanmaktadır ve bu davranışı gösteren kişi egoist
güdülerle hareket etmektedir.

Özgecilik (diğerkamlık) davranışı ise diğer kişilere yardım


etmeyi teşvik eden duygusal bir yaklaşıma odaklıdır.

303
Yardım etme ve olumlu sosyal davranışın gelişimi
ve nasıl ortaya çıktığına ilişkin farklı yaklaşımlar:
Biyolojik yaklaşım: Yardım etme davranışının doğum yoluyla ve
genetik özellikler ile kişilerde bulunduğunu açıklamaktadır. Kişilerin
yardım etme eğilimlerinin doğal bir yolla oluştuğu belirtilmektedir.
Prososyal davranış, kişinin yeniden üretme fırsatına ilişkin artmaya
yönelik bir seçimidir. Prososyal davranış iki “arkadaş/dost/akraba
seçimi ve karşılıklılık” olmak üzere iki şekilde gelişim
göstermektedir. Arkadaş/dost seçimi, kişinin yeniden üretim
sürecinde başarı elde etmesinde üretkenlik sağlamaktadır.

304
Bireysel yaklaşım: Özgeciliği esas alarak, yardım etmeye yönelik kişisel bir
eğilim olarak tanımlamaktadır. Bu özelliklerin genetik olarak belirlenmesi
gerekli değildir, sosyal öğrenme yolu ile de gelişebilmektedir. Bu yaklaşım,
1. Özgeciliği, kişinin içinde bulunduğu ruh durumu ile
açıklar.
2. Kişilik özelliklerinin etkisi ile oluştuğunu ileri sürer.

305
Kişilerarası Yaklaşım: Bu yaklaşımda, sosyal sorumluluk,
empati, içsel kontrol özelliği olan kişilerin yardıma ihtiyaç
duyan, acil bir durumda bulunan kişilere karşı seyirci
kalamama ve yardım etme sorumluluğu hissettikleri
açıklanmaktadır.
Kişilerarası yaklaşım kişiler arasındaki karşılıklı dayanışma ve
birbirine bağlı olma özelliğine odaklanmaktadır. Kişilerarası
ilişkilerin devamının genellikle olumlu sonuçlara bağlı olarak
tanımlandığı görülmektedir.
Prososyal davranış da kişilerin istekleri ve niyetleri
temelinde gelişmektedir.

306
Empatik davranış eğilimi ile yardım etme arasında doğru
orantılı olarak bir ilişki vardır. İletişimin başarılı olmasında,
önemli bir rolü olan empatik eğilimler ile diğer kişilerin psiko-
sosyal durumlarının algılanması ve karşıdaki kişiye yardım
ederek, içinde bulunduğu durumu anlayarak kendisini iyi
hissetmesini sağlamak mümkün olmaktadır.

307
TRAVMATİK OLAYLARDA
PSİKOLOJİK DESTEK
AFET(FELAKET)LERDE PSİKOLOJİK YAKLAŞIM
İnsanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran,
normal yaşamı ve birey etkinliklerini engelleyerek toplumları
etkileyen doğal, teknolojik veya yapısı insan kaynaklı olaylara afet
(travmatik olay) ya da felaket denilmektedir. Travmatik olaylar,
birdenbire ortaya çıkan, psikolojik durumu, sosyal güvenliği tehdit
eden durumlardır.
AFET SONRASI BİREYSEL DAVRANIŞ AŞAMALARI

Dört dönem halinde incelenir.

1.Gerçeklerden uzak durmaya çalışılır.Kişiler, kendilerini,


ailelerini ve çevrelerindekileri kurtarmakla meşgul olurlar
ve felaketin acı sonuçlarını hissetmiyor gibi davranırlar.
Bazılarında da şok hâlini gösteren bir donukluk vardır.Hiç
bir duygu belirtisi yoktur.
2.Gerçekle yüzleşme zamanı gelmiştir.Uyum mekanizmaları
kullanılarak gerçek, sağlığı mümkün olduğu kadar az etkileyecek
şekilde kabullenmeye çalışılır. Kısa bir süre sonra felaketin bir an
önce geçmesi ve normal yaşama dönme beklentisi içine girilir. Afet
anındaki yardımlarla gelen çevre desteği ve dayanışma duygusu
problemin atlatılabileceği inancını pekiştirir ancak bu dönem de kısa
sürer. Kişide, alkol ve madde kullanımı gibi olumsuz alışkanlıklar
ortaya çıkabilir.
3.Bu dönemde travmadan yavaş yavaş uzaklaşılmaktadır. Gerçek
ilgi ve uğraşılar yeniden gün yüzüne çıkmaya başlar ve gelecek
konusunda planlar yapılır. Duyguların ve yaşananların şiddeti,
bireyin yaşına,kişilik özelliklerine ve afet öncesi durumuna göre
değişiklik gösterir.

4.(Son Dönem):Kişinin kendine güven ve saygısı yeniden


yükselmiştir.Hayata dönüp yeni ilişkiler kurularak,normal yaşamaya
devam eder.
AFETLERDEN SONRA ;
Süreklilik ve bütünlük duygusunu onarmak
Fiziksel açıdan kuvvetli olabilmek
Duygusal açıdan toparlanabilmek
Düşünceleri toparlamak
Davranışları gözden geçirmek
Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB)

Trafik ve uçak kazaları, deprem, sel gibi doğal afetler,ihmal ve istismarlarda,


olumsuz koşullarda uzun süre yaşama gibi travmatik olaylar sonrası ortaya
çıkan tablodur.
Belirtiler,travmatik olaylardan sonra birkaç saat ile birkaç ay içinde ortaya
çıkar. Normalden uzun sürmesi durumunda bireyin iş ve özel yaşamı olumsuz
yönde etkilenir. Erken tanı ve çevresel destek, tedavide başarı şansını artırır.
Travmatik Yas
Büyük kayıplardan sonra görülen psikolojik tepkilere yas denilmektedir. Bu
tepki herkeste görülür ancak kişiden kişiye değişebileceği gibi kültürler arasında
da farklılık gösterir.
TRAVMATİK OLAYLAR İLE BAŞ ETME YOLLARI

Bu konuda önce bireylerin yanlış


bilgilendirilmelerinin öğrenilmesi,

bunların değiştirilmeye çalışılması,


bilinmesi gerekli bilgi ve becerilerin
kazanılması gerekmektedir.
Öncelikle, travmatik olaylara ilişkin genel bilgimiz olmalıdır. Örneğin
depremin doğal bir olay olduğunu kabul etmek, bir depremin ne zaman
olacağını önceden tahmin edememek vb.
Afetlerden önce neler yapılması gerektiği bilinmelidir. Örneğin, oturulan
evin sağlamlığı konusunda yapılacak değerlendirmeler, sonucu alınacak
önlemler.
AİLEDE ŞİDDET VE SALDIRGANLIK
Şiddet ve saldırganlık birbirinden bağımsız kavramlar değildir.
Şiddet, insanda doğal olarak var olduğu kabul edilen saldırganlık
eğiliminin bireysel veya sosyal boyutta, ancak zarar verecek biçimde
dışa vurulmasıdır.
Kişiyi isteği dışında belli bir biçimde davranmaya zorlayan her
türlü tutum ve davranış aile içi şiddet içinde değerlendirilir. Çeşitli
nedenlerle oluşan aile içi şiddet, insanların ruh sağlığını olumsuz
etkileyen bir etmendir.
Erken çocukluk döneminde içselleştirilen öfke, korku ve
çökkünlük duyguları, kişinin tutum ve davranışlarını yaşam boyu
etkiler. Çocuğun aile içinde şiddete uğraması aile içinde mutsuz
olmasına ve ilerleyen dönemlerde saldırgan davranışlar
göstermesine neden olmaktadır.
Çocukluk yaşantılarında şiddete maruz kalanlar yetişkinlik
dönemlerinde olumsuz davranışlarını başkalarına yönelik olarak
kullanmakta , sağlıklı aileler kuramamakta ve mutlu
olamamaktadır.
MESLEKİ TÜKENMİŞLİK(BURNOUT) SENDROMU
Mesleki tükenmişlik sendromu, kişinin kendisine hedefler
koyup, İstediklerini elde edemediğinde yorularak enerjisinin
tükenmesidir.Kişilik özellikleri ile ilgilidir, ancak daha çok sosyal
çevre şartları sonucu ortaya çıkar. Tükenmişlik sendromu yavaş
yavaş gelişir. Kişinin ruhsal dengesi ve iletişimi olumsuz yönde
etkilenir.

You might also like