You are on page 1of 15

ÖĞRENCİ ADI SOYADI: Emir MAVZER

DERSİN ADI: Psikolojiye Giriş I


DERSİN KODU: BOP101
DERSİN DÖNEMİ: 1. Dönem
DERS KİTABININ ADI: Psikolojiye Giriş
KİTABIN YAZARI: Rod Plotnik
ÇALIŞMA YAPILAN SAYFA ARALIĞI: 1-45
SON TESLİM TARİHİ: 15/08/2022

1
1. MODÜL 1: Psikolojiyi Keşfetmek

1.1. Psikoloji nedir?

Psikolojinin geniş kapsamlı tanımı ilk psikologların tartışmalarından sonra ortaya


çıkmıştır. Kısaca; davranışların ve zihinsel süreçlerin sistematik ve bilimsel olarak
incelenmesidir.

1.2. Davranış Nedir?

Hem hayvanlarda hem de insanlarda gözlemlenebilir tepki ve faaliyetlerdir. Koşmak,


yürümek, yüzmek, yemek yemek, konuşmak, gülmek gibi faaliyetler davranış kapsamına
girmektedir.

1.3. Zihinsel Süreçler Nedir?

Doğrudan gözlemlenemeyen süreçler zihinsel süreçlerdir. Örneğin; rüya görmek,


düşünmek, hayal kurmak gibi…

Psikoloji bazı davranış ve süreçleri incelerken başlıca 4 hedefi dikkate alır.

 Tanımlamak: İlk hedef, canlının çeşitli davranış şekillerini tanımlamaktır. Psikologlar


otistik çocukların nasıl davrandıklarını tanımladıktan sonra davranışı açıklarlar.

 Açıklamak: 2. Hedef, var olan davranışların açıklanmasıdır. Psikologlar otistik davranışı


tanımladıktan sonra nedenini açıklamışlardır. 1950’li yıllarda psikologlar çocukların, soğuk
ve kayıtsız aileler tarafından yetiştirilmesinden dolayı otistik olduklarını söylerken;
1990’larda genetik ve biyolojik sebeplerden dolayı, beyinde oluşan kusurun otizme sebep
olduğunu açıklamışlardır. Açıklamadan sonra, önceden kestirmek gerekmektedir.

 Önceden Kestirmek: 3. Hedef ise canlıların belirli şartlar altında ne tepki vereceğini
önceden kestirmektir. Örneğin; otistik çocuklar okulda öğrenme zorluğu yaşarlar çünkü çok
fazla uyarıcı vardır. Psikologlar uyarıcıların çokluğunun otistik çocuklarda şaşkınlığa,
donakalmaya sebep olduğunu belirtmişlerdir. Bu yüzden otistik çocukların okulda birden
fazla uyarıcıya maruz kalmamasını sağlamak gerekir. Davranışların önceden kestirilebilmesi
onları kontrol edebilmeyi sağlar.

2
 Kontrol: 4. Hedef, önceden kestirilen davranışın kontrol edilmesidir. Ancak bu durum
olumlu ve olumsuz olmak üzere 2 duruma yol açar. 1.si otizm gibi hastalıklarda kişinin
kendini ve davranışını, oluşabilecek durumları bilerek, kontrol etmesi; 2.si ise psikologların,
kişinin onayını almadan onun davranışlarını kontrol edip yönlendirmesidir.

Psikologlar bu 4 hedefe ulaşmak için farklı yaklaşımları tek tek ya da çeşitli kombinasyonlar
halinde kullanırlar. Bunlar;

 Biyolojik Yaklaşım: Uzmanlar beynin farklı işleyip işlemediğini biyolojik yaklaşım ile
çözmeye çalışıyorlar.
Genlerimizin, sinir sistemimizin ve hormonlarımızın, birbirleri ile etkileşimlerinden,
öğrenme, kişilik, motivasyon, duygular ve başa çıkma yöntemlerinin ne şekilde etkilendiği
Biyolojik Yaklaşım ile incelenir. Biyolojik yaklaşımı benimseyen araştırmacılara
psikobiyolog denir. Psikobiyologlar farklı araştırma yöntemleri kullanmaktadırlar. Bunlardan
bir tanesi canlı beynin bilgisayar fotoğraflarını çekmektir. Bu araştırma sırasında beynin,
normal bir insanda cansız nesneleri kaydettiğini ve insan yüzlerini işlediği alanların farklı
olduğunu, otistik bir beyinde ise her iki kaydında cansız nesnelerin işlendiği bölümde
olduğunu belirlemişlerdir. Otistik çocuklar annelerini tanıyamazken, en sevdikleri oyuncakları
diğer oyuncaklardan ayırt edebilmektedirler. Psikobiyologlar ayrıca zihnin beyni ve beynin
zihni nasıl etkilediğini de araştırmaktadırlar.
Beynin insan yüzlerini işlediği bölüm fusiform gyrus, cansız nesneleri (masa, sandalye gibi)
işlemek için kullandığı bölüme ise inferior temporal gyrus’ tur.
Genetik faktörler birçok insan davranışını etkilemektedir. Genler, hayatımızdaki birçok
noktayı, beden ve zihin sağlığı da dahil olmak üzere etkilerler. Beynimiz faaliyetleri
sağlayabilmek için kimyasal bir alfabe kullanmaktadır. Otistik çocuklarda, doğmadan önce
alınan kanları incelendiğinde, beyin gelişimini etkileyen kimyasalların normalden daha fazla
olduğu görülmüştür.

 Bilişsel Yaklaşım: Bireylerin dil ve sosyal becerilerinin gelişiminin neden farklılık


gösterdiğini uzmanlar bilişsel yaklaşım ile incelerler. Bilgiyi ne şekilde incelediğimizi,
işlediğimizi, depoladığımızı ve bu bilgilerin yaptıklarımızı, öğrendiklerimizi,
düşündüklerimizi, hissettiklerimizi ve algıladıklarımızı ne şekilde etkilediği Bilişsel Yaklaşım
ile incelenmektedir. Bazı bilişsel araştırmacılar, bilişsel beceriler ile ilgili çalışmaları,

3
beyindeki ilgili bölgeleri tanımlayarak birleştiriyorlar. Bu yaklaşıma Nörobilim denmektedir.
Bilişsel nörobilim, canlı beynin, düşünürken, planlarken, nesneleri tanırken, zihinsel ya da
bilişsel süreçleri gerçekleştirirken, yapı ve fonksiyonlarının resimlerinin çekilmesi ve
tanımlanmasıdır.

 Davranışsal Yaklaşım: Canlıların çevrelerinden aldıkları etkiye göre, var olan


davranışlarını nasıl değiştirdiklerini veya yeni davranışlar edindiklerini inceler. Ödüllendirme
ya da cezalandırma var olan davranışı değiştirebilir veya kontrol edilmesini sağlayabilir.
Psikologlar, davranışsal prensipleri, insanların girişken veya daha az depresif olmasını
sağlamak, küçük çocukları çeşitli konularda eğitmek gibi konularda kullanmaktadırlar.

BF. Skinner 1989 yılında yaratıcı çalışmaları ve düşünceleri sayesinde psikolojide büyük bir
güç haline gelmiştir. Skinner, gözlemlenebilir davranışların incelenmesi, ödüllendirme ve
cezalandırma gibi önemli zihinsel süreçleri incelemiştir. Bu düşünceler “Katı Davranışsallık”
olarak bilinir. 2001 yılında Albert Bandura, Skinner’ ın düşüncelerine karşı çıkmış ve
davranışların çevresel olayların yansıra, gözlem, taklit ve düşünce süreçlerinden de
etkilendiğini belirtmiştir

 Psikanalitik Yaklaşım: Bilinçdışı korku, tutku, davranışların ve motivasyonların, düşünce,


davranış, kişilik üzerindeki etkisi ile ileride ortaya çıkabilecek psikolojik problemleri inceler.

 İnsancıl Yaklaşım: Her bireyin kendini yetiştirmeye, geleceğini yönlendirmeye, büyük bir
özgürlüğe, kişisel büyüme için büyük bir kapasiteye, önemli miktarda içsel değere sahip
olduğuna dikkat çeker.

 Kültürlerarası Yaklaşım: Kültürel ve etnik farklılıkların, bir kültüre ait bireyi ne derece
etkilediğini, psikolojik ve sosyal etkilerini inceler.

1.4. Tarihsel Yaklaşımlar

1800’lerin sonu ile 1900’ların başında psikoloji, felsefeden ayrılır ve ilk psikologların
ateşli tartışmalarından sonra tanımı ortaya çıkar. Psikolojinin ilk kabul edilen babası Wilhelm
Wundt’ tur (1832-1920).

4
1.4.1. Yapısalcılık: Zihnin Elementleri

Wilhelm Wundt – 1832- 1920

Wilhelm Wundt, 1897 yılında Almanya’nın Leipzig şehrinde ilk laboratuvarı


kurmuştur. Laboratuvar harap bir binada, basit sistemlerden oluşuyordu. İçerde borular,
metronomlar, telgraf anahtarları gibi aletler vardı. Wilhelm Wundt, hastalarının borulardan
topları aşağıya bırakmalarını ya da metronomları dinlemelerini ve çıkan seslerden dolayı ne
hissettiklerini anlatmalarını isterdi. Wundt takipçilerine göre bu hisler zihnin yapısının
anahtarlarıydı ve bu yüzden onlara yapısalcı, yaklaşımlarına da yapısalcılık denilmiştir.
Yapısalcılık, bilinçli zihinsel tecrübelerimizi oluşturan algı ve duyumların incelenmesidir.
Wundt’ un psikolojiye en büyük katkısı içe bakış yöntemidir. Yapısalcılar, yüzlerce duyumu
birleştirmeye çalışıp, bilinçli bir tecrübe oluşturmaya çalışırlar.

İçebakış, deneklerin kendi içlerine bakarak duyum ve algılarını anlatmaları suretiyle


bilinçli zihin süreçlerinin keşfedilmesi yöntemidir. Wundt’ un yaklaşımı psikolojide bir ilk
olmasına rağmen, kişinin kendini ifade ederken önyargılı olması, fazla öznel ve dar kapsamlı
olması gibi sebeplerden dolayı çok fazla eleştiri almıştır. Bu eleştirilerin sonunda ise
işlevselcilik adında yeni bir yaklaşım ortaya çıkmıştır.

1.4.2. İşlevsellik: Zihnin İşlevleri

William James – 1842- 1910

William James on iki yıl boyunca Psikolojinin Prensipleri (Principles of Psychology)


üzerine çalışmış ve bugün psikoloji kitaplarının çoğunda yer alan konuların neredeyse tümünü
kapsamaktadır. Kitabını 1890 yılında yayınlamıştır. James heyecanların fizyolojik
değişiklikler sonucu ortaya çıktığını savunuyordu ayrıca zihinsel faaliyetleri, insanların ayakta
kalabilmek için kullandıkları, yüzyıllardır devam eden bir evrimin ürünü olarak görmekteydi.
Zihnin amaç, hedef ve işlevleri ile ilgilenmekteydi ve bu yaklaşıma da işlevselcilik denildi.
İşlevselcilik, bilincin işlevini inceleyen, zihnin değişen şartlara verdiği tepkiyi ve nasıl uyum
sağladığını inceleyen yaklaşımdır. James’ in psikoloji prensiplerini eğitime uyarlamak için
önerdiği yöntemlerin, eğitim psikolojisi üzerinde önemli etkileri olmuştur. Bundan dolayı

5
James’ e modern psikolojinin babası denilmektedir. James, Wundt’ un yaklaşımını eleştirdiği
sırada, ona itiraz eden bir grup daha vardı, bu grup Gestalt psikologlarıydı.

1.4.3. Gestalt Yaklaşımı: Duygular Algılara Karşı

Yanıp sönen ışıkların hareket ettiği algısı ilk olarak 1912 yılında üç psikolog
tarafından incelenmiştir. Bu psikologlar, Max Wertheimer, Wolfgang Köhler ve Kurt
Koffka’dır. Onlar bir ışığı kısa süre ile arka arkaya yakarak hareket algısını oluşturduklarını
belirtmişlerdir. Ampuller sabit olmasına rağmen ışıklar hareket ediyormuş algısı
oluşturmaktaydı buna fi fenomeni demişlerdir. Günümüzde fi fenomenine görünürde hareket
denmektedir. Wertheimer, yapısalcıların, görünürde hareket için söylediklerine katılmamış,
hareketin yarattığı duyumların birleştirilmesi ile görünürde hareketin açıklanamayacağını
bildirmiştir. Hareket eden ışıklar gibi algısal deneyimlerin bütün bir kalıp (Gestalt)
incelendikten sonra ortaya çıkacağını söylemiştir.

Gestalt yaklaşımı, algıların, parçaların birleştirilerek tanımlanmasından daha fazlası


olduğunu ve duyumların nasıl anlamlı algılara ve deneyimlere dönüştüğünü inceler. Gestalt
yaklaşımının birçok prensibi, günümüzde nesneleri nasıl algıladığımızı tanımlamak için
kullanılmaktadır.

1.4.4. Davranışçılık: Gözlemlenebilir Davranışlar

John B. Watson – 1878 – 1958

John B. Watson, “Bir Davranışçının Gözünden Psikoloji” adında bir çalışma


yayınlamıştır. Bu çalışmasında Wundt’ un yapısalcı yaklaşımına ve zihinsel unsur ile bilinç
süreçleri üzerine yaptığı çalışmalarına karşı çıkmaktadır. Ayrıca sonuçları başka psikologlar
tarafından kontrol edilemeyen içe bakış yöntemini de psikolojik bir teknik olarak kabul
etmemiştir.

John B. Watson, psikolojinin, gözlemlenebilir davranışları incelemesini ve bu


davranışları önceden kestirebilmesi ile kontrol edebilmesini hedefleyen tarafsız, deneysel bir
bilim olarak görülmesini söylemiştir. Hatta davranışçılık konusunda meşhur bir sözü vardır.
Ona verilecek bir düzine çocuk içinden seçeceği herhangi bir tanesini, taraf olduğu
yaklaşımla, istediği konuda uzman yetiştirebileceğini belirtmiştir.

6
1920 – 1960 yılları arasında davranışçılık Amerikan psikolojisinde baskın bir güçtü
ancak 1990’larda bilişsel yaklaşım onun popülerliğini yitirmesine sebep olmuştur.

Birçok psikolojik yaklaşım türü bir arada kullanılmıştır. Ancak bütün yaklaşımlar ve
psikologlar farklılık gösterse de bir konuda aynı davranışı sergilemişlerdir. Kadınlara ve
azınlıklara karşı hem akademik hem de iş alanlarında çok katı ayrımcı davranışlarda
bulunmuşlardır.

Psikolojide kadınlara, diploma verilmiyor, üniversitelere kabul edilmiyorlardı. Bu


konudaki başarılarını kanıtlamalarına rağmen üniversite diplomasına sahip olamıyorlardı.
Bunlardan birisi de Mary Calkins’ dir. Calkins, Wellesley College’ de öğretim görevlisi
olduğuna ve 1891 yılında psikoloji laboratuvarı kurduğuna dair belge vermiştir. Bu belge ile
Harvard’ da seminerlere katılmasına izin verilmiş, tüm lisans seviyesi eğitimleri yerine
getirmiş, öğretmenleri doktora yapmasını önermiş fakat kadın olduğu için üniversite
yönetiminden izin verilmemiştir. 1908 yılında kadın olarak ilk psikoloji lisans diplomasını
alan Margaret Washburn’ dür. Ancak kadınlar diploma almaya başladıktan sonra bile kız
liselerinde ya da öğretmen yetiştiren normal okullarda sadece çalışabiliyorlardı. Günümüzde
birçok kadın psikoloji lisans diploması alabilmektedir ancak hala erkek psikolog oranı
kadınlardan daha fazladır. Ayrımcılığa zenciler ve farklı kültürlerden gelme insanlarda maruz
kalmaktaydılar. Bu bilimin gelişmeye başladığı ilk yıllarda sadece kuzeydeki okullar zenci
öğrencileri kabul ediyordu, güneydeki okulların hiçbiri kabul etmiyordu. Bu dalda ilk doktora
lisans diploması alan kadın Afro-Amerikalı Ruth Howard’ dır. Howard’ ın klinik psikolog ve
eğitim danışmanı olarak başarılı bir kariyeri olmuştur. Ayrımcılık, Kızılderililer, Latin
Amerikalılar, Asyalılar içinde uygulanmıştır. Hala daha az önce belirtilen kültürlerden gelen
psikolog sayısı azdır.

1.5. Psikolog Nedir? Psikolog ile psikiyatr arasındaki fark nedir?

Psikolojide uzmanlaşmak için, üniversite bittikten sonra, iki-üç yıl daha eğitim görüp
yüksek lisans diploması almak gereklidir. Doktora derecesi alabilmek için ise dört-beş yıllık
yüksek öğrenim görmek gerekmektedir.

Psikolog, en az 4 yıllık lisans eğitimini tamamlamış ve doktora derecesi almış kişiye


denilmektedir. Psikiyatr ise, anormal davranışların fiziksel ve ruhsal sebeplerini tanımlayıp,
tanı koyabilen ve ilaç kullanarak tedavi edebilen, birkaç yıllık klinik eğitim almış olan tıp
doktorlarına denilmektedir.

7
Psikologlar da kendi içlerinde ayrılmaktadırlar.

Klinik psikologlar, klinik alt alanlarda uzmanlaşmak için, doktora derecesi almış, bir
yıl staj yapmış, anormal davranışlara tanı koyabilen ve tedavi edebilen ancak nörolojik açıdan
değerlendiremeyen ve ilaç yazamayan kişilerdir. Danışman Psikolog, klinik psikologlar gibi
hizmet veren, ayrıca evlilik, mesleki danışmanlık gibi alanlarda da çalışan, ilaç yazma,
nörolojik değerlendirme yapma gibi yetkinlikleri olmayan kişilerdir.

Psikologların çalışma alanlarından bazıları şunlardır;

 Psikologların %49’u psikoloji veya psikiyatri kliniklerinde, ruh sağlığı


merkezlerinde, rehabilitasyon ve uyuşturucu bölümlerinde, özel muayenehanelerde klinik
psikolog ya da danışman psikolog olarak çalışmaktadır. Görevleri arasında, kilo problemleri,
uyuşturucu sorunları olan kişilere destek vermek, daha sağlıklı yaşamaları için planlamalar
yapmak, bireysel ya da grup terapisi yapmak, evlilik danışmanlığı yapmak gibi çalışmalar
bulunmaktadır.
 %28’i üniversite, kolej gibi alanlarda akademik çalışmalar yapmaktadırlar.
Akademisyen psikologlar genellikle, danışmanlık, rehberlik, sınıf öğretmenliği ve ilgi
alanlarına göre araştırma yapmak gibi görevlerde bulunurlar.
 %13’ü farklı iş, kariyer alanlarında çalışmaktadırlar.
 %6’sı ise büyük firmalar, endüstriyel alanlarda, danışmanlık, insan kaynakları,
örgütsel psikolog gibi konularda çalışmaktadırlar.
 %4’ü ise ortaöğretim veya diğer alanlarda, akademik performansı ve kariyer
eğilimini ölçen testler yapmak, çeşitli psikolojik sorunlarda danışmanlık yapmak gibi
görevleri üstlenirler.

Psikolojinin en popüler altı araştırma alanı ise aşağıdadır;

 Sosyal psikoloji ve kişilik: Sosyal psikoloji, sosyal ilişkileri, önyargı ve tutumları,


uyum sağlamayı ve grup davranışları ile saldırganlık konularını işlerken; kişilik psikolojisi,
kişilik gelişimi, değişimini, anormal davranışları incelemektedir. Psikologların yaklaşık
%22’si sosyal psikolojiyi seçmektedirler. Sadece %5’lik bir kesim kişilik psikolojisini
seçmektedir. Bu alanı seçen kişiler, akademik ortamlarda ya da şirketlerde yönetici olarak
çalışmaktadırlar.

8
 Gelişimsel psikoloji: Bu alan, kişinin hayatındaki ahlaki, sosyal, bilişsel ve
duygusal değişim ve gelişmeleri incelemektedir. Gelişimsel psikologların bazıları ergenlik ve
çocukluk dönemi ile ilgili çalışmalar yaparken, bir kısmı ergenlik, yetişkinlik, yaşlılık
dönemleri ile ilgili çalışmaktadırlar. Yaklaşık olarak %25 oranında psikolog bu alanı
seçmektedir.

 Deneysel psikoloji: Duyu, algı, öğrenme, motivasyon ve heyecan gibi alanları


kapsar. Bu alanda çalışan psikologların deneylerini özel olarak kontrol edilen
laboratuvarlarda, insan veya hayvan denekler üzerinde yapmaktadırlar. %6’ lık bir psikolog
kesimi bu alanda çalışmaktadır. Çoğunlukla akademik ortamlarda çalışmaktadırlar ancak
bazıları şirketler veya sanayi kuruluşları adına da çalışabilmektedir.

 Biyolojik psikoloji: Psikobiyologlar, öğrenme ve hafızanın biyolojik temelini, uyku


ve uyanıklığı, cinsel ilişkinin temelini, susuzluğu ve etkilerini, uyuşturucunun etkilerini, stres,
öğrenme ve heyecanlar esnasında yaşanan kimyasal ve fiziksel değişimleri, genetik yapımızı,
sinir sistemimizi ve beynimizi, ne şekilde etkilendiklerini incelemektedirler. Akademik
ortamlarda ve özel laboratuvarlarda çalışmaktadırlar ve %8 oranında psikolog bu alanı
seçmektedir.

 Bilişsel psikoloji: Bilgileri nasıl işlediğimizi, kullandığımızı ve geri çağırdığımızı,


depoladığımızı, bilişsel süreçlerin davranışlarımıza olan etkilerini incelemektedir.
Psikologların yaklaşık olarak %5’ i bu alanı seçmektedir. Bilişsel psikolojinin alanına,
düşünme, bellek, yaratıcılık ve yapay zekâ gibi konular girmektedir.

 Psikometri psikoloji: Psikoloji testlerinin oluşturulması, uygulanması ve


yorumlanması ile insanların yetenek, beceri, kişilik, zekâ ve anormal davranışlarının
ölçümlenmesi ile ilgilenen alandır. Psikologların %5’ i bu alanı seçmektedir ve hedeflere
ulaşmak için düzenli olarak, tarafsızlığı kanıtlanmış ve yargılar içermeyen testlerin
geliştirilmesi üzerine çalışmaktadırlar.

2. MODÜL 2: Psikoloji & Bilim

9
Araştırmacılar, konular hakkındaki anlaşmazlıkları çözmeye çalışırken üç yöntemden
faydalanmaktadırlar. Bunlar, Tarama Araştırması, Vaka İncelemesi ve Deneydir.

Tarama Araştırması, insanlara, yüz yüze, telefon ya da e-posta ile – belirli konularda
belirli sorular sorarak cevap alma, bilgi edinme yöntemidir. Bu araştırma çeşidinin avantajı,
birçok insandan çok fazla veri, bilgi alınabilmesidir. Hızlı ve etkili cevaplar alınabilmektedir.
Davranış, deneyim ve tutumlar hakkında bilgi toplanmasını sağlar ve çeşitli yaş, etnik,
kültürel, bölgesel, sosyoekonomik grupların cevaplarını karşılaştırma imkânı verir.
Dezavantajı ise, soruları cevaplayan kişilerin doğru hatırlayamaya bilmesi ya da doğru cevap
vermeme ihtimalidir. Kişiler, kendilerine sorulan soruları; soruyu soran kişinin ırk ve
cinsiyetine göre cevaplamaktadırlar. Sosyal açıdan kabul edilen genel geçer cevaplar
verebilmektedirler. Ayrıca tarama sonuçları toplumun genelini yansıtmayan gruplar üzerinde
kullanılarak çarptırılabilir.

Vaka İncelemesi, bir kişi üzerinde yapılan araştırmalardır. Kişinin, düşünce, duygu,
inanışları, davranışları ve sorunları analiz edilir. Bu araştırmanın avantajı, bir kişi hakkında
çok fazla ayrıntılı bilgiye sahip olmaktır. Dezavantajı ise, tek bir kişi üzerinden toplanan
verilerin, diğer insanlar için geçerli olmayabilişidir. Vaka incelemelerinde “kişisel vaka
incelemesi: Şahitlik” de kullanılmaktadır. Şahitlik, başka birinin deneyimlerinin ayrıntılı
şekilde bilinerek, bakış açısının desteklenmesidir. Ancak şahitlik öznel bir durum olup,
kişinin olaylar karşısında gösterdiği tepkiye göre değişmektedir.

Örneğin; Aspartam verilen DEHB hastası bir grubun, ailelerin daha önceki şahitliğine göre,
davranış ve bilişsel fonksiyonları kontrol edilmiştir. Ailelerin ve öğretmenlerin bilgisi
dahilinde gruba normalin on katı plasebo verildiğinde de aynı sonuca ulaşılmış, arada bir fark
oluşmamıştır. Ancak aileler daha önceki deneyimlerine dayanarak aspartam ile ilgili ikna
edici derecede şahitlik etmişlerdir. Şahitliklerde yaşanan sorun ve en büyük dezavantaj hata
ve yanlılığa sebep olan kendi gözlemlerimize dayanıyor olmasıdır. Kişisel inanışlar, şahitliği
etkilemektedir. Bir şeye çok inanılırsa algı yanlış yönlenebilmekte ve kişi ilgisiz olayları
kendi olayları ile bağdaştırabilmektedir. Bu kendini doğrulayan kehanete sebep olur.
Gerçekleşecek bir davranış için bir inanışa sahip olmak ya da bildirimde bulunmak ve
sonrasında bu davranışı gerçekleştirecek şekilde hareket etmek kendini doğrulayan kehanete
sebep olur. Eğer bir şeyin olmasını istiyor ve inanıyorsak farkında olmadan davranışı
gerçekleştirecek şekilde hareket ederiz. Kendini doğrulayan kehanetler, şahitlikleri
pekiştirecek yanlı inanışlara sebep olmakta ve canlı tutmaktadır.

10
Deney, hata, önyargı ve ihtimalleri en aza indirip, kural ve yönergeleri kullanarak,
neden-sonuç ilişkisi oluşturmaktır. Bu yöntemin dezavantajı, deney ortamında ya da
laboratuvar ortamında oluşan neden-sonuç ilişkisinin başka durumlar için geçerli
olmayabilmesidir. Avantajı ise, daha az önyargı, hata ve ihtimalle sonuca ulaşılabilmesidir.

2.1. Kültürel Farklılık: Plasebo Kullanımı

Tıbbi tedaviye benzeyen fakat asıl olarak hiçbir tıbbi etkisi olmayan müdahaleye
Plasebo, hayali bir tedaviye bağlı olarak kişinin hastalığında yaşanan değişime ise Plasebo
Etkisi denilmektedir. Plasebo ilaç, şeker veya benzeri şeyler ile, geleneksel inanışlardan
kaynaklanan herhangi bir şey olabilmektedir. Örneğin; Gergedan boynuzu Çin, Tayvan,
Güney Kore gibi ülkelerde her şeyi tedavi edeceğine inanıldığı için kullanılmaktadır.
Gergedan boynuzu, keratin yani sıkıştırılmış saçtır. Bu ülkelerde gergedan boynuzu plasebo
etkisi yaratmaktadır ve kanıtlanan hiçbir faydası yoktur. Aynı şekilde kaplan kemiği, ayı safra
kesesi, mıknatıs gibi plasebolar da uzun yıllardır kullanılmaktadır. Hiçbirinin de kanıtlanmış
tedavi edici özelliği yoktur.

2.2. Korelasyon

İki veya daha fazla olay arasındaki ortak nokta ve etkileşime Korelasyon denmektedir.
Olaylar arasındaki ilişki gücünü gösteren sayıya da Korelasyon Katsayısıdır. Korelasyon
katsayısı bir olayda 1.00 ya da +1.00’ e ne kadar yakınsa ilişkinin gücü o kadar yüksek,
fazladır. Korelasyonlar neyin neye sebep olduğunu tanımlamamaktadırlar, neden-sonuç
ilişkilerini göstermemektedirler ancak iki amaca hizmet ederler. Birincisi, davranışların
önceden kestirilebilmesini sağlar, ikincisi olası sebeplerin nerede aranması gerektiğini
gösterir. Davranışların olası sebeplerine işaret eden bir prosedürdür. Korelasyon katsayıları
+1.00 ile-1.00 arasındadır. Katsayıları açıklayabilmek için ikizlerden faydalanabiliriz.
Örneğin, İkizlerde hiperaktivite korelasyon katsayısı genellikle yüksek çıkmaktadır.

+1.00 Korelasyon Katsayısı, ikiz çiftlerin tamamı aynı seviyede hiperaktivite gösterirse,
katsayı pozitif ve mükemmel çıkacaktır. Bu katsayı +1.00 ile gösterilmektedir. Bu değere
mükemmel pozitif korelasyon katsayısı denir ve bir olaydaki artışın diğer olay ile eşit bir
artışla eşleştiğini gösterir. Uygulamalı psikoloji alanında bu seviyedeki korelasyon neredeyse
hiç görülmemektedir.

11
+0.50 Korelasyon Katsayısı, ikiz çiftlerden bazıları aynı seviyede hiperaktivite
gösterirse, sonuç +0.01 ile +0,99 arasında değişebilen katsayıyı verir. Bu katsayıya pozitif
korelasyon katsayısı denmektedir ve bir olay yükselme eğilimi gösterirken diğer olayın da
eğilim göstermesi ya da her zaman yükselmemesini ifade eder. Bu değerde iki olay
arasındaki ilişkide güçlenme olduğu anlaşılmaktadır.

0.00 Korelasyon Katsayısı, ikiz çiftler arasında, ikizlerden biri hiperaktivite gösterirken,
diğer ikiz bazen hiperaktivite gösterip bazen göstermezse, ilişki yok anlamına gelmektedir. Bu
katsayıya sıfır korelasyon katsayısı denilmektedir ve iki olay arasında hiç ilişki bulunmadığını
gösterir.

-0.50 Korelasyon Katsayısı, ikiz çiftler arasında, biri çok hareketli iken ve
hareketlerinde yükselme görülürken, diğerinde de azalma görülüyorsa sonuç negatif
korelasyon katsayısı olmaktadır. Bu katsayı-0.01 ile –0,99 arasında olur ve bir olayın artarken
diğer olayın azalma eğiliminde olduğunu ve aradaki ilişkinin güçlendiğini ifade eder.

-1.00 Korelasyon Katsayısı, ikiz çiftlerden biri hiperaktivite gösterirken diğeri her
zaman azalan hareketlilik gösterirse bu değere mükemmel negatif korelasyon katsayısı denir.
Bu değer, bir olaydaki artışın, her zaman ilişkide olduğu olayla eşit azalma ile eşleştiği
anlamına gelmektedir. Uygulamalı psikolojide neredeyse hiç görülmemektedir.

2.3. Araştırma Yapma Konusunda Kararlar ve Araştırma Teknikleri

Psikolog, araştırma yapacağı konu ile ilgili kendine sorduğu sorulardan birini seçtikten
sonra cevabı bulabileceği en iyi teknik ve prosedürün ne olacağına karar vermelidir. Cevapları
bulmaya yarayan dört farklı teknik vardır. Bunlar;

 Soru Listeleri ve Görüşme: Anket veya görüşme tekniği kullanılarak sorulara cevap
aranır. Görüşme tekniği, kişinin davranış ve tavırları hakkında bilgi edinmek amacıyla açık
uçlu veya karmaşık soruların yüz yüze sorulması iken anket tekniği, sorulardan oluşan listenin
kişiye okutulup, kendisine yakın olan cevapları seçmesi, işaretlemesi ile bilgi edinilmesidir.
Ancak anket tekniğinde, kişilerin sorulara, toplumda onaylanan ve tercih edilen cevapları
vermesi muhtemeldir.

12
 Standart Testler: Yüzlerce kişi üzerinde uygulanmış, duygu ve davranışların, kişilik
özelliklerinin güvenilir şekilde ölçüldüğü kanıtlanmış standart testler ile cevapların alınması
tekniğidir.

 Laboratuvar Deneyleri: Beyin, genler ve davranışlar hakkında bilgi toplamak için,


kontrollü bir çevrenin kullanılarak, gözlem ve ölçümlerin yapılması ve hata ile yanlılığın en
aza indirgendiği tekniktir.

 Hayvan Modelleri: İnsan hastalıkları, problemleri ya da şartlarına fazlasıyla benzeyen


genetik ve fizyolojik faktörlerin kullanılması tekniğidir.

 Psikolog teknikleri belirledikten sonra, araştırma ortamını seçmelidir. Araştırma


ortamları iki grupta toplanabilir. Birincisi, doğal ortamlar, ikincisi laboratuvar ortamlarıdır.

 Doğal Ortamlar: araştırmacının, ortamı ve durumu değiştirmeden ya da kontrol


edemeden, gözlemleyerek bilgi topladığı ortamlardır. Bu gözlemin dezavantajı, psikoloğun
kendi değer ve algısına göre olayları yorumlaması ve çarpıtabilmesidir. Avantajı ise kontrollü
ortamlarda elde edilemeyecek verilerin gerçek hayat ortamlarında ve durumlarında
gözlemlenebilmesidir. Vaka incelemelerinde de doğal ortamlar gözlemlenmekte ve kişi
hakkında ayrıntılı bilgi edinilebilmektedir. Ancak daha önce de belirtildiği üzere bu inceleme
türünde de dezavantaj ve avantajlar mevcuttur. Dezavantajı, elde edilen bilgilerin sadece bir
kişiye özel olması bu yüzden başka kişilerin davranışlarını anlamamıza yardımcı
olamamasıdır. Avantajı ise, gözlemlenen kişi hakkında başka şekillerde elde edemeyeceği
kadar çok ayrıntılı bilgiye ulaşılabilinmesidir.

 Laboratuvar Ortamları: Gerçek hayattaki etkilerin kaldırılıp, kontrollü ve sistemli


olarak inceleme yapılan ortamlardır. Bu ortamlarda yapılan incelemelerin dezavantajı, yapılan
incelemelerin fazla kontrollü ve yapay olması ve elde edilen sonuçların gerçek hayata
aktarılamaması ya da aktarılsa bile anlamlı olmamasıdır. Avantajı ise, araştırmacının,
incelemeyi etkileyen faktörleri ortadan kaldırması ile hata ve çarpıtmaların ortadan kalkması,
bir veya birden fazla tedavi yönteminin kontrol edilebilmesi ve değiştirilmesini sağlamasıdır.

2.4. Bilimsel Yöntem ve Deney

 Bilimsel yöntem, hata ve yanlılığı en aza indirgeyerek bilginin toplanması ve ilgili


soruların cevaplanması yöntemidir. Tarama araştırmaları, korelasyon, şahitlik gibi veri

13
toplama yöntemleri neden-sonuç ilişkilerini göstermemekte, işaret edebilmektedir. Hata ve
yanlılığı azaltmak için kullanılan bilimsel yöntemlerin biri de deney yapmaktır.

 Deney, neden ve sonuç ilişkilerini tespit etmek için kullanılan, hata ve yanlılığı en aza
indirmek için gerekli yönergelerden faydalanılan yöntemdir. Neyin neye sebep olduğunu
gösterecek en etkili yöntemdir. Hata ve yanlılığın en aza indirgenebilmesi için deney
yapılırken yedi kurala dikkat edilmelidir. Bu kurallar;

 Soru Sor: Her deney bir veya birden fazla soru ile başlar ve sorular hipoteze
dönüştürülebilmektedir. Hipotez, bir fenomen için ortaya konulan bilimsel tahminlere
denilmektedir. Somut ve titiz bir şekilde dile getirilmesi gerekmektedir. Fenomene sorular
sorulduktan sonra hipotez belirlenir.
 Tespit Et: Hipotezden sonra hangi uygulamanın kullanılacağı tespit edilir. Bu
uygulama bağımsız değişkendir. Araştırmacı bağımsız değişkende unsur ve uygulamaları
kontrol edebilmektedir. Uygulamaya karar verildikten sonra etkilerinin ölçülmesi
gerekmektedir. Bu etkileri ölçmek için kullanılan denek davranışları bağımlı değişken olarak
adlandırılmaktadır. Bağımlı değişken, gözlenebilir tepkiler, bilişsel süreçler, beynin fizyolojik
tepkileri gibi davranışları kapsamaktadır.

 Seç: Araştırmacı bağımlı-bağımsız değişkeni seçtikten sonra, deney için


inceleyecekleri deneği seçerler. Bütün bir grubun ya da nüfusun temsili için katılımcıların
seçilmesi, grup içindeki herkesin deney için aynı şansa sahip olmasına seçkisiz belirleme
denilmektedir. En iyi deneği seçmek isterken, hata ve yanlılığa düşmemek için araştırmacılar
seçkisiz belirleme yöntemi kullanırlar.

 Ayır: Araştırmacılar denekleri iki gruba ayırırlar. Birincisi, deney grubu, ikincisi
kontrol grubudur. Deney grubunda, uygulamaya dahil olacak denekler vardır. Kontrol
grubunda ise, aynı süreçlerden geçecek fakat uygulamaya maruz kalmayacak denekler vardır.

 Değiştir: uygulamanın ya da bir seviyesinin araştırmacı tarafından deney grubuna


uygulanarak bağımsız değişkeni değiştirmesidir. Bu aşamada çift körlemesine işlem adı
verilen yöntem uygulanmaktadır. Bu yöntemde araştırmacı ve katılımcıların hangi gruba
uygulama yapıldığını bilmemesidir.

14
 Ölç: uygulamada belirlenen kontrol grubu ile deney grubunun davranışlarının
bağımsız değişken tarafından ne ölçüde etkilendiğinin ölçülmesi gerekmektedir. Bu ölçümler
sonunda kesin sonuca varmak için istatistiksel prosedürler kullanılmalıdır.

 Analiz Et: İstatistiksel prosedürlerin uygulanarak uygulamanın analiz edilmesidir.


Bağımsız değişkenin bağımlı değişkeni hata ya da tesadüflerle mi yoksa uygulamaya mı bağlı
olarak mı etkilediği istatistiksel prosedürler takip edilerek bulunmaktadır.

Yeni bulgular etkileyici olsa da araştırmacılar aynı sonuçlara ulaşana kadar defalarca
deneyi tekrarlarlar. Araştırmalarda kullanılan insan veya hayvanlara genel olarak denek
denilmektedir. Ahlak kuralları gereği insan deneklere deneyler hakkında bilgiler verilmelidir
ancak deneğin sonuçları etkilememesi için gerekenden fazla bilgi verilmemelidir. Hayvan
deneklerde ise, eziyet edilmemesi, düzgün bakılmalarının sağlanması için çeşitli kurumlar
tarafından denetlemeler yapılmaktadır.

15

You might also like