You are on page 1of 64

KİŞİLİK

ve
Kişilik Gelişimi - 1
Uzm. Dr. Özgür MADEN

Sağlık Bilimleri Üniversitesi


Sultan 2. Abdülhamid Han Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği
18.11.2020
Kişilik nedir?
“Kişilik” sözcüğü kaynağını “Persona” eski Yunanca tiyatrolarda drama
oyuncularının kullandığı maskelere verilen isimden almıştır.

“Persona” o dönemde maskenin arkasındakinin gerçek kişiliğini değil


oynadığı tiplemeyi temsil etmekteydi.

Zamanla kişinin gerçekte yansıttığı tavır ve davranışlarının bütününü


anlatmak için kullanılmaya başlanmıştır.
Kişilik nedir?
Kişilik günümüzde içsel kaynaklardan ortaya çıkan ve yaygın olarak
kişinin davranışlarına hakim olan, biyolojik tabiatı ve deneysel olarak
öğrenilenleri kapsayan, kişinin algılama, öğrenme, düşünme, başa
çıkma ve davranış örüntülerini anlatmaktadır.

Bir kişiyi diğerlerinden ayıran ve süreklilik gösteren davranış


özellikleridir kişilik. Bu özelliklerin her biri olası bir yaşama tarzının
ifadesidir.
Kişiliği oluşturan kavramlar
Kişilik, huy, karakter terimleri sıklıkla birbirinin yerine kullanılmaktadır. Bu
kullanımlar da anlam karmaşasına yol açabilmektedir.

Huy, biyolojik, karakter sosyal ve kültürel katkıları içermektedir.

Zeka ise hem yapısal hem de öğrenilmiş ve sosyal özellikleri taşıyan ve kişiliği
etkileyebilen bir faktördür.

Kişiliğin temel işlevi algılamak, hissetmek, düşünmek ve bütün bunları


bütünleştirerek amaçlı davranışlara dönüştürmektir
Kişiliği oluşturan kavramlar
Huy kişinin yapısal olarak eylemler ve emosyonlarını etkileyen tabiatı olarak
tanımlanabilir. Kişiliğin üzerinde geliştiği kaba biyolojik zemin olarak kabul
edilmektedir.

Kişilik huy ve karakterin dinamik etkileşiminin bir sonucudur.

“Karakter” Yunanca oyarak şekil verme anlamına gelmektedir. Bu ifade


huyun üzerine oyarak işlenen yapıyı anlatır.

 Kişinin ayrıcı özelliklerini anlatmak için kullanılan bir sözcüktür.


Kişiliği oluşturan kavramlar
Eski yunan tıbbında huy, Melankolik-zarardan kaçınan, Kolerik-yenilik
arayan, Sanguin-ödüle bağımlı, Plegmatik- Sebat etme özelliği ile
belirgindir.

Bu dört mizacın genetik olarak birbirinden bağımsız şekilde çeşitli


kombinasyonlar halinde kişide bulunabildiği iddia edilmektedir.
Kişiliği oluşturan kavramlar
Karakter, mizacın aksine kalıtsal yönü daha az, belirgin biçimde sosyal
öğrenme, kültür ve bireye özgü yaşam olaylarından etkilenen bir yapıdır.

Karakterin psikobiyolojik kaynağı beynin yüksek işlevlerine dayanır.


Hippokampus ve neokorteks ile düzenlenen yüksek işlevler karakter
üzerinde etkili olduğuna inanılmaktadır.

Üç önemli karakter özelliği tanımlanmıştır: Kendi Kendini Yönetme (Self-


Directedness), İş Birliği Yapma (Cooperativeness), Kendi Kendini Aşma
(Self-Transcendence).
Kişiliği oluşturan kavramlar
Huy ve karakter arasındaki etkileşim ile dinamik bir kişilik
organizasyonu ortaya çıkmaktadır.

Organizma kendiliğinden hem iç hem de dış güçleri memnun etmeye


yönelik bir dinamik etkileşim içine girer.

Huy bilinç dışı otomatik tepkileri içerir ve alışkanlıklarla kendini gösterir,


kullanılan öğrenme amaca yönelik değildir. Buna karşın, karakter bilinçli
farkında olduğumuz planları içerir ve amaçlı öğrenme davranışını
gösterir.
Kişilik ve Benlik
Kişilik, kalıtım ile getirilen özellikler ile çevrenin kişiye kazandırdığı
özelliklerin tümüdür. Kişilik, bir İnsanın bedensel, zihinsel ve ruhsal tüm
özelliklerini kapsar.
Kişiliğin öznel yanını ve özünü oluşturan benlik ise, insanın kendi kişiliğine
ilişkin kanılarının toplamı, insanın kendini tanıma ve değerlendirme
biçimidir. Benlik, insanın kendi kişilik özellikleri, amaç ve beklentileri,
yetenekleri, değer yargıları ve inançlarından oluşur.
Kişinin ne olduğu, ne olmak istediği ve çevresince nasıl tanındığı
konularındaki düşünce ve yargılarıdır. Benlik kavramı, kişinin çeşitli
özellikleri hakkında olumlu ya da olumsuz yönde geliştirdiği kendine özgü
yargılarıdır. Kendi kişiliğine ilişkin kanılan ve kendini görüş tarzıdır.
Kişilik ve Benlik
Kişinin fiziksel ve sosyal çevresi ile olan etkileşimleri sonucu sahip
olduğu kendine ait bir takım duygu, değer ve kavramlar sistemidir.

İnsan kim olduğunu, amacının ne olduğunu, ne yapabileceğini, nelere


değer verip, inanıp bağlanacağı gibi sorularına cevap arayarak, kendini
görüş ve kişiliğini algılayış biçimi olan benliğini tanır.
Kişiliğin Gelişimi
İnsan gelişimi fiziksel, zihinsel, sosyal ve ahlak gelişimi gibi çeşitli temel
boyutlardan oluşan karmaşık bir süreçtir ve her bir boyut arasında
karşılıklı bir ilişki bulunmaktadır.

Gelişimin bazı yönleri kalıtımdan bazı yönleri de çevreden etkilenirken,


birçok yönü ise her ikisinden de etkilenmektedir.

Kısacası kişilik gelişiminde, doğuştan gelen genlerle yani ana


babalardan çocuklara geçen özelliklerle çevresel etmenler etkili
olmaktadır.
Kişiliğin Gelişimi
Genetik etkenler daha çok çocuğun potansiyelinin belirlenmesinde ön planda
iken, çevresel faktörler de bu potansiyelin kullanımına yöneliktir.

Genetik etkenler arasında anne babanın zekâ düzeyleri, kişilik özellikleri,


becerileri; çevresel etkenler arasında da beslenme ve beş duyu ile elde edilen
deneyimlerin yanı sıra çocuğun içinde doğduğu aile ve özellikle de ilk yıllarda
ana baba gelmektedir.

Genetik faktörler, sosyo kültürel normlar, tekrarlayan olumlu ya da olumsuz


olaylar, ailenin yetiştirme etkisine bağlı sosyal öğrenme kişiliğin gelişiminde
etkili olur.
Kişiliğin Gelişimi
Kişilik gelişiminde çevre, kişiliğin ilerde alacağı şekli belirleyen çok
önemli bir etkendir.

Davranışçı psikologlara göre insan tabiatı esnek, yumuşak olup


bulunduğu çevreye göre şekil alır.

Çocukluk yıllarında anne babaların çocuklarına karşı uyguladıkları


tutumlar önem kazanmaktadır.
Kişiliğin Gelişimi
Çocuğun büyümesiyle beraber de çevresel faktörler değişmeye ve
genişlemeye başlamakta, ailenin etkisi azalırken; arkadaş çevresi, okul,
öğretmen, kültür ve sosyal yapı gibi diğer psiko-sosyal değişkenlerin etkisi
artmaya başlamaktadır.

Kişilik, devamlı gelişme eğilimindedir. Bu gelişimin amacı olgun ve dengeli bir


benlik geliştirmektedir.

Ergenliğin sonlarına kadar devam eden kişilik gelişimi, duygu, düşünce


davranış boyutlarında bireyin tutarlı ve bütünlük sağlayan bir yapıya ulaşması
ile oluşmuş sayılmaktadır.
Kişilik Gelişiminde Anne Baba Etkisi
Anne babaların çocuk yetiştirme tutumları, onların nasıl bir kişiliğe
sahip olacağının belirlenmesinde önemli bir yere sahiptir.
Anne ve baba ile iyi bir ilişkinin genç ve erişkin ruh sağlığında
belirleyici rol oynadığını belirtmiştir
Anne babası ile sağlıklı ve doyurucu ilişkileri olan kişiler aile dışındaki
çevre ve arkadaşları ile daha kolay istendiği yönde ilişkiler
geliştirebilmektedirler
örnek alma süreci içindeki çocuklar, anne babanın birçok kişilik
özelliğini taklit ederken, ahlaki ve kültürel değer ve standartlarını da
benimsemektedirler.
Anne-Baba Tutumlarının çocuğun Kişiliği
Üzerindeki Etkileri
Anne-babnın çocuğuna karşı olan tutumları genel olarak "demokratik,
otoriter, aşırı koruyucu ve ilgisiz" olmak üzere dört grupta
incelenmektedir.
Demokratik Anne-Baba Tutumu
Çocuklarını seven ve benimseyen, ilişkileri sevgi ve saygıya dayanan, sorunları konuşup danışarak çözümleyen
anne-babalardır.

Bu tutuma sahip anne-babalar, çocuklarına karşı hoşgörü sahibi, çocuklarını destekleyen, bazı sınırlamalar
dışında isteklerini diledikleri biçimde gerçekleştirmelerine izin verirler.

Ailede gerginlik yerine, ılımlı, sıcak bir hava vardır.

Çocuklara söz hakkı tanınmıştır.

Ailede belli kurallar vardır. Ancak, bu kurallar dayakla, baskıyla, korkutmayla sürdürülmez; gönüllü
benimsenmesi söz konusudur.

Amaç, çocuğu sindirmek değil, sorumluluk duygusu kazandırmaktır.


Demokratik Anne-Baba Tutumueric 
Demokratik aile ortamında güven verici, destekleyici ve normal sınırlar içinde hoşgörü
vardır.

Çocuğun duygu ve düşüncelerine saygı duyulur.

Ailede çocuğa değer verilir. Çocuk olduğu gibi kabul edilir.

Çocuk, en az anne-baba kadar ailenin değerli bir üyesidir. Çocuk yeterli sevgi ve şefkat görür.
Çocuğun ilgisi, ihtiyaç ve yetenekleri göz önünde tutulur.

Anne-baba, çocuğun kendini gerçekleştirmesine ve bağımsızlık kazanmasına yardımcı olur.


Demokratik Anne-Baba Tutumu
Demokratik aile ortamında yetişen çocuklar, girişim yeteneğine sahip olurlar.

Kendine güvenli, kendi kendine karar verip, sorumluluk taşımasını öğrenirler.

Kendi kendini yönetebilen, iç kontrole sahip bir insan olur. Sağlıklı ve dengeli
bir kişilik geliştirir.

Çocuklarda, olumlu duygusal, sosyal ve zihinsel gelişmeye yol açar.


Aşırı Koruyucu Anne-Baba Tutumu
Çocuğa büyük bir sevgi ile bağlanmış, çok kollayıcı olan anne baba tutumudur.

Bu tutumda anne-baba gerektiğinden fazla kontrol ederek aşırı özen gösterir. Çocuğun her
istediği yerine getirilir.

Aşırı derecede koruyucu olan ailelerde yetişen çocuklar, bağımlı, kendine güveni olmayan,
duygusal problemleri olan bir kişi olabilir.

Aşırı koruyucu yaklaşım, çocuğun kendi kendisini yöneten bir kişi olmasını engeller.

Çocuğun bir yanlışlık yapacağından korkarak üzerine aşırı derecede titreme, onun yerine işleri
anne-babasının yapması çocuğun bağımsız bir kişilik gelişimini güçleştirir.
Aşırı Koruyucu Anne-Baba Tutumu
Çocuğun kendi kendisine yetmesine imkan vermez. Çocuğun bağımsız bir
kişilik geliştirmesi için, anne-babaların çocuğun kendi işlerini kendisinin
yapmasına, kendi kararlarını kendisinin vermesine fırsat sağlamalıdır.

Böylece çocuk, kendine güven sağlayacak, kendi kendini yönetebilen


bağımsız bir kişilik geliştirebilecektir.

Aşırı koruyucu tutum çocuğun sosyal gelişimini ve uyumunu da zedeler.


Bencil bir kişilik geliştirmesine neden olur. Çocuk, kendini gruba kabul
ettirmek için toplum-dışı ve isyankar davranışlara başvurabilir.
Aşırı Otoriter Anne-Baba Tutumu
Çocuğu sürekli kontrol altında tutan, kurallara sıkı sıkıya uymasını bekleyen anne-baba
tutumudur. Çocuk, sıkı bir kontrol ve baskı altındadır.

Çocuğun kurallara sıkı sıkıya uyması gerekir. Kurallara uymazsa çocuğa ağır cezalar verilir. Çocuk,
anne-babaya boyun eğer.

Otoriter ve baskıcı anne-baba, disiplin yönteminde genellikle cezaya başvurur. Katı ve sıkı
turumda, genel olarak verilen cezanın suç ile orantısı yoktur. Bazen aşırı olabilir. Dövme,
azarlama, bağırma, korkutma, kınama ve ayıplama en sık rastlanan ceza çeşitleridir.

Otoriter ailelerde, çocuğun duygu ve düşüncelerine fazla önem verilmez. Ailede ilişkiler
gergindir. Çocuk, anne-babadan çekinir. Attığı her adımda, yaptığı her işte yanlış yapma korkusu
vardır. Çünkü, en küçük bir yanlış cezalandırılır.
Aşırı Otoriter Anne-Baba Tutumu
Aşırı otoriter katı tutum, çocuğu bunalımlı, ürkek ve korkak bir kişi
olarak yetiştirmektedir. Bu tutum altında büyüyen çocuklar, diğer
insanlarla ilişki kurmakta güçlük çekmektedirler. Çocukta aşağılık
duygusu gelişebilmekte ya da isyankarlık görülebilmektedir. Ayrıca,
yapılan araştırmalarda demokratik anne-baba tutumunun bireyin
kendini gerçekleştirmesini olumlu, otoriter anne-baba tutumunun ise
olumsuz yönde etkilediği anlaşılmaktadır.
Aşırı Otoriter Anne-Baba Tutumu
Baskıcı anne-babaların çocukları, kendilerine güven duygusu
geliştirememektedir. Aşırı baskı ve disiplin, çocuğu içe-dönük, güvensiz
ya da kinci, saldırgan yapabilmektedir. Bu tutum, çocuğu suça
yöneltebilir. Çocuk okuldan, evden kaçabilir. Bu tutum, çocuğun
kendisine saygısını azaltır; mutsuzluğa ve içe kapanıklığa yol açabilir.
Baskıcı disiplin ve otoriter tutum, çocuğu pasif bir kişilikte yetiştirerek,
çocuğun girişimci olmasını engeller. Çocuk dar kalıplar içerisine
sokularak, çocuğun güdümlü bir kişilik geliştirmesine neden olur.
Çocuk, nazik, dürüst ve dikkatli olmasına karşılık; çekingen, başkasının
etkisinde kolay kalabilen, aşırı duyarlı bir yapıya sahip olabilir.
Aşırı Otoriter Anne-Baba Tutumu
çocuğun içten sevgi ve saygı görmediği otoriter aile ortamı, çocuğun
kendisine güven duygusunu engellemekte, dış otoriteye bağımlılık
geliştirerek içe kapanık, çekingen bir kişi olarak yetişmektedir. Bu aile
ortamlarında yetişen çocuklarda büyük ölçüde iç çatışmalar ve nörotik
problemler görülmektedir. Aynca, bu ailelerde sık başvurulan ceza ve
dayak, çocuğun kişiliği üzerinde ve ruhsal durumunda derin yaralar
açabilmektedir.
İlgisiz Anne-Baba Tutumu
Bu tutum, çocuğa karşı ilgisiz, çocuğun maddi ve manevi ihtiyaçlarına
karşı duyarsız, sevgi ve şefkati yetersiz, kontrolü gevşek anne baba
tutumudur. Bu tür ailelerde disiplin yok denecek kadar gevşektir.
Çocukları yönlendirme ve kontrol söz konusu değildir. Çocukların
davranışları sınırlandırılmaz. Çocuklar kendi hallerine bırakılmıştır.
Anne baba umursamaz bir tutum içindedir. Çocuk, ilgi ve sevgiden
yoksundur. İlgisiz ve kayıtsız anne-baba, çocuğu kendi başına yalnız
bırakır, onun ihtiyaçlarını görmemezlikten gelir.
İlgisiz Anne-Baba Tutumu
Çocuk ile anne-baba arasında iletişim kopukluğu söz konusudur,
çocuk ailede dışlanır. Çocuğun ailede dışlanması, istenilmemesi,
sevilmemesi ve ilgisiz kalınmasının bir çok psiko-sosyaI nedenleri
vardır. Çocuğun kişiliği üzerinde en çok olumsuz etkiler bırakan anne-
baba tutumu, çocuğa karşı ilgisiz ve sevgisiz davranmadır. İlgisiz veya
gevşek anne-baba tutumu, çocukların kin, düşmanlık ve endişe
duygularına kapılmasına neden olmakta; kavgacı, isyankar, saldırgan
ve suç işlemeye eğilimli olabilmektedir.
İlgisiz Anne-Baba Tutumu
ilgisiz anne-baba tutumu çocuğun kendine güvensiz ve olumsuz bir
benlik kavramı geliştirmesine neden olmaktadır. İlgisiz çocuk, kendini
boşlukta hissedip, kendi kendini yönlendiremeyebilir. Başı boş olarak
kendine ve çevresine zararlı hale gelebilir. Bazı anne-babaların,
çocukla olan ilişkilerinde belli prensipleri yoktur. Dengesiz ve tutarsız
bir tutum gösterirler. Bazen aşırı hoşgörülü, bazen sınırlandırıcı ve
cezalandırıcıdır. Bu tutum da, çocuğun kişilik gelişimini olumsuz yönde
etkilemektedir. Çocuk neyin iyi neyin kötü olduğuna karar veremez.
Anne-baba, o anki kendi psikolojik durumuna göre davranır.
• Kişilik kuramları
CARL GUSTOV JUNG:
ANALİTİK PSİKOLOJİ
Ruhsal Yapı
 C.G. Jung, zihnin yapısından ve etkinliklerinden söz ederken, ruh
(psişe) ve ruhsal (psişik) terimlerini kullanmıştır.

Ruhsal yapı, bilinçli ve bilinçdışı bütün duygu, düşünce ve davranışları


kapsar.

Ruhsal yapı, aralarında iletişim olan bilinç, kişisel bilinçdışı ve kolektif


bilinçdışı gibi birçok sistemden oluşur.
Psişik Enerji
 Ruhsal yapı, dinamik ve kendi kendini düzenleyebilen bir sistemdir. Bu sistemin enerji
kaynağı da libidodur.

 Libidonun kaynağı, ruhsal yapı içindeki karşıt ögelerin yarattığı gerilim ve kişinin
yaşantılarıdır. Besinlerin tüketilerek fiziksel enerjiye dönüştürülmesi gibi yaşantılar da
ruhsal yapı tarafından tüketilerek psişik enerjiye dönüştürülür.

 Yaşam enerjisi ya da psişik enerji de denen libidonun öncelikli görevi, kişiliğin işleyişini
sağlamaktır.

 Psişik enerji nicel olarak ölçülemez; kendini algılama, düşünme, arzulama, çaba
gösterme gibi psikolojik etkinliklerde gösterir.
Psişik Enerji
Belli bir psikolojik ögeye aktarılan enerji miktarı, “değer” kavramı ile ifade edilir.

Bir olay veya davranışa bağlanan değer ne kadar fazla ise o olay veya davranış o kadar
çok istenir.

Güzellik, güç, anne, baba, vb. gibi bir olay, olgu veya kişiye bağlanan değer miktarı
arttıkça kişinin hayatında onun yeri de önemli hale gelir.

Psişik enerjinin değeri tam olarak ölçülemez ama göreceli olarak belirlenebilir. Örneğin
insanların iki şeyden hangisini tercih ettikleri sorularak ya da harcadıkları zaman
ölçülerek ya da engellere rağmen pes etmemeleri dikkate alınarak değerler ölçülebilir.
Kompleksler
Ruhsal yapının önemli bir özelliği, içerdiği bileşenlerin belirli ana çekirdekler
etrafında toplanma eğilimidir.

Bu çekirdeklerin belli bir enerjileri vardır ve çok sayıda duyguyu, düşünceyi
ve anıyı psikolojik bir mıknatıs gibi çekerler.

Böylece ruhsal yapı içerisinde bir grup duygu, düşünce ve anıdan oluşan
kompleksler oluşur.

Kompleksler bilincin performansını olumlu ve olumsuz yönde etkilerler.


Kompleksler
Komplekslerin varlığı, sözcük çağrışım testleri ile gösterilmeye
çalışılmıştır.

Komplekslerin bir kısmı bilinçli olabilir. Bu durumda kişi kendi


komplekslerini bilir. Bazı kompleksler ise bilinçdışındadır. Her iki
koşulda da davranışları etkilerler.

Komplekslerin oluşmasında hem çocukluk travmaları etkilidir. Hem de


kolektif bilinçdışının içeriğini oluşturan arketipler etkilidir.
Kompleksler
Bir kompleksin gücü, sahip olduğu libido miktarına bağlıdır. Güçlü
kompleksler (örneğin anne kompleksi ya da güç kompleksi gibi) insan
hayatında dikkate değer bir kontrole sahiptir.

Kompleksler her zaman için insanın uyumunu bozmaz; hatta bazen


esin kaynağı ve motivasyon unsuru da olabilir. Orta düzeydeki
kompleksler yaşamımıza renk ve yön verir.
Ruhsal yapının dinamikleri
Ruhsal yapının işleyişi üç ilkeyle açıklanır:

1. Karşıtlar ilkesi: Yaşam, karşıtlıklardan (iyi-kötü, güzel-çirkin, güçlü-zayıf, siyah-


beyaz, vb.) oluşur. Çatışma kaçınılmazdır; karşıtlık olmasaydı enerji de olmazdı
çünkü gerilim enerjinin (libidonun) kaynağıdır. Yaşamın sürmesi bu enerjiye bağlıdır.

2. Eşdeğerlik ilkesi: Ruhsal yapı kapalı bir sistemdir. Bu sistem içinde enerji yok
olmaz, bir yerde enerji azalırsa kişiliğin başka bir yönünde ortaya çıkar.
Kişiliğin farklı bölümleri enerji için rekabet edince bazı bölümlere daha az enerji
kalabilir. Bu durumda kişiliğin o yönü tam olarak gelişmeden kalır.
Bu da kişiliğin bütünleşmesini engeller.
Ruhsal yapının dinamikleri
3. Entropi ilkesi: Karşıtlıkların orta noktada biraraya gelme eğilimi
vardır.
Entropi ilkesi, sistem içindeki enerji dağılımının, ruhsal yapının karşıt
bölümleri arasında bir denge araması eğilimidir.

Bu ilke gereğince, bilinç düzeyinde bulunan bir bileşenin bilinç


dışındaki karşıtının zamanla ortaya çıkması eğilimine (enantiodromia)
yol açabilir. (Sevginin nefrete dönüşmesi örnek olarak incelenebilir)
Aşkınlık (transcendence)
Çok güçlü uç durumlar (içedönüklük, dışadönüklük, duygusallık,
mantıksallık, vb gibi), karşıtın kendini ifadesini zorlaştıracağı için kişiye
zarar verebilir.

Gençlik yıllarında kişiler karşıt uçlarda olma eğiliminde iken, yaş


ilerledikçe ortada bir yerde buluşurlar. Karşıtların birbirine yaklaşması
ve kişiliğimizin karşıt uçlarının farkında olup bunları kabul etmemiz
aşkınlık olarak ifade edilmiştir.
Kişiliğin Yapısı
Kişilik, birbiriyle etkileşimde bulunan ve bilinç, kişisel bilinçdışı ve
kolektif bilinçdışı olarak adlandırılan üç farklı düzeyde işlevini sürdüren
bir dizi sistemden oluşur.
Bilinç
Okyanusun üzerinde küçük bir adanın görünen kısmı bilinç, diğer
kısımları bilinçdışını temsil ediyor.

Ego; ruhsal yapının bilinçli duygular, düşünceler, anılar ve algılardan


oluşan, kişiye kalıcı ve sürekli bir kimlik duygusu veren parçasıdır. Ego,
bilincin kapısı işlevi görür.

Yaşantıları seçerek kişiliğin sürekliliğini korur ve kişiye bir kimlik ve


tutarlılık duygusu verir.
Persona (Maske)
insanda toplumun kendisinden beklenenlere uygun davranma eğilimi vardır. Tutkulu, bencil ve
saldırgan çocuk, büyüdükçe bunlardan kendini “kurtarır” ama bunlar asla yok olmazlar, kişinin
içinde yaşamaya devam ederler.

Bireyin dış dünya ile ilişkilerinde uyum sağlaması ya da başa çıkabilmesini sağlayan sisteme
persona adı verilmektedir.

Persona, çocukluk yıllarında ebeveynlerin beklentilerine uygun davranma ihtiyacından doğup


gelişir. Persona aynı zamanda başkalarına nasıl görünmek istediğimizi de ifade eder.

Persona geliştiremeyen kişiler kaba, huzursuz, vb. olarak dikkat çekerler. Ancak personanın aşırı
gelişmesi de kişiyi kendine yabancılaştırır. Kişiliğin personayla özdeşleşmesi enflasyon olarak
adlandırılır.
Kişisel bilinçdışı
Freud’un bilinç öncesi dediği yapıya Jung kişisel bilinç dışı adı
vermektedir. Biraz çaba ile bilince getirilebilen zihinsel içerik (anılar,
dürtüler, arzular, vb.) burada yer alır.
Gölge
Kişiliğin karanlık, hayvansı yönü. Gölgenin bir kısmı kişisel bilinçdışında bir kısmı da kolektif
bilinç dışındadır.

Engellediğimiz her şeyi yapmak isteyen, toplumsal standartlara uymayan, utanç duyduğumuz
ve kendimizle ilgili bilmek istemediğimiz her şey. Aynı zamanda yaratıcılığın da kaynağı.

Gölge, hoşa gitmeyen özellikler, diğer insanlara yansıtılır.

Kişinin ruhsal ve bedensel sağlığı, gölgesiyle barışık yaşamayı öğrenmesine bağlıdır.

Gölgenin kolektif bilinçdışındaki kısmı genellikle şeytan, cadı, vb. gibi arketipler olarak
karşımıza çıkar.
Arketip
Arketipler, kolektif bilinçdışının içeriğini oluşturan ögelerdir.

Arketip, belli yaşantılara belli yönde tepki verme eğilimi ya da potansiyelidir.

Arketipler bir tepki tarzı değil, bir algı tarzı ve eğilimlerdir; bu yönüyle de içgüdülerden
farklıdırlar.

Arketipler evrenseldir.

Arketip örnekleri: persona ve gölge, anima ve animus, ben, yaşlı bilge adam (aksakal), anne,
çocuk, tanrı, doğum, ölüm, reenkarnasyon, cin, hilekar, büyü, kahraman, enerji, güç, canavar,
şeytan.
Kişiliğin gelişimi
Bireyleşme ve bütünleşme

İlerleme ve gerileme
Yaşam boyu gelişim evreleri
Çocukluk
Gençlik
Orta yaş
Yaşlılık
Karakter tipolojisi
Temel tutumlar: İçedönüklük ve dışadönüklük
Temel işlevler: Düşünme, hissetme, duyum, sezgi
2 X 4 = 8 farklı kişilik tipi
Jung’un iki boyutlu kişilik tipolojisi
İŞLEVLER TUTUMLAR

DIŞADÖNÜK İÇEDÖNÜK

DÜŞÜNME Dışadönük Düşünen tip İçedönük Düşünen tip

HİSSETME Dışadönük Hisseden tip İçedönük Hisseden tip

DUYUM Dışadönük Duyumsal tip İçedönük Duyumsal tip

SEZGİ Dışadönük Sezgisel İçedönük Sezgisel tip


Dışadönük Düşünen Tip
Bu tipteki bireyler düşünme işlevi gereği bilgiyi ve bilgiyi öğrenmeyi
önemsemektedirler.

Düşünme işlevi yargılamayı ve bir yargıya göre karar vermeyi içerdiği için
ayrıca bu tiptekilerin yönelimleri dış dünya olduğu için bu kararı gelenek,
eğitim gibi dış koşulların etkisinde kalarak vermektedirler. Bunun yanı sıra
gerçekleri iyi bir şekilde anlayarak duygusal durumlara açıklık
getirebilmektedirler.

Bu tip insanlar iş organizasyonlarında problemleri tanımlamada ve çözmede


oldukça başarılıdırlar.
İçedönük Düşünen Tip
Bu tipteki bireyler dış dünya yerine kendi iç dünyalarına ilişkin
düşüncelere önem verirler.

Bu yüzden tecrübe ya da geleneksel olarak kabul görmüş kurallar


onlar için çok önemli değildir.

İnsanlarla birlikte olmaktan çok yalnızlığı ve düşünmeyi tercih ederler.


Dışadönük Hisseden Tip
Kadınlar arasında daha yaygın olan bu tip dış değerlere uyan yargılara
önem verir.

Bu tip insanlar tutucu oldukları ve her konuda popüler oldukları


standartları kabul ettikleri için değerleri ve yargıları basmakalıp olma
eğilimindedir.

Genel özellikleri itibarıyla konuşkan, coşkulu, dikkati kendine çeken,


geçici olmakla birlikte insanlara sıkı bağlarla bağlanan, çevresiyle kolay
bir şekilde etkileşime giren, uyumlu, sempatik ve yardım sever kişilerdir.
İçe Dönük Hisseden Tip
İçsel ve öznel koşullara ilişkin yargılara önem verirler. Kendine
saklama eğiliminde olduğu oldukça farklı değerlere sahiptirler.

Genellikle popüler düşüncenin aksini savunurlar. Diğer insanlar


üzerinde derin bir etkiye sahiptirler.

Derin duygusal deneyimler yaşarlar fakat bunları diğer insanlarla


paylaşmak istemezler. Bu nedenle soğuk görünüşlü, ketum ve
gizemlidirler.
Dışadönük Duyumsal Tip
Baskın tutumları dışadönük olduğu için daha çok insanlarla iç içe
olan; baskın işlevleri duyum olduğu için de duyuları aracılığıyla elde
edilen bilgiye önem veren ve ona göre hareket eden tiplerdir.

Bu tip daha çok erkeklerden oluşmaktadır.

Gerçekçilik, pratiklik, duygulara yenilmeme, heyecan arama, farklı


ortamlara kolay uyum sağlayabilme güçlü özellikleri arasında
sayılabilir.
İçe Dönük Duyumsal Tip
Bu tipteki bireyler kendi iç dünyasına yönelmektedir. Kendilerini daha
çok sanatla ifade etmeyi severler.

Dolayısıyla bu tipteki bireylerin sanatçı kişilikli olduğunu söylemek


mümkündür. Bu tiplerin fotoğrafik hafızaları da oldukça gelişmiştir.

Bu nedenle bir sahneyi bir olayı resim ya da yazı ile tasvir ederek tüm
detaylarını anlatabilirler.
Dışadönük sezgisel tip
Nesnel gerçeklikle başa çıkabilmek için genellikle sezgilerine başvuran
tiplerdir.

Bu tipler belli bir durumla ilgili gizli ihtimalleri fark etmede ve gelecekteki
gelişmeleri tahmin etmede oldukça başarılıdırlar.

Baskın işlevleri gerçekçi olmadığı için akıl yürütme konusunda eksiktirler.

Yenilikçidirler ve rutin işlerden çabuk sıkılabilirler. Sürekli yeni ortamlar, yeni


uğraşlar ve yeni insanlar ararlar.
İçedönük Sezgisel Tip
Hem içedönüklük hem de sezgiselliğin bir araya geldiği bu tip, dış
dünyada yer alan gerçek olaylarla ve insanlarla çok fazla ilgilenmez.

Bu nedenle diğer insanlarla iletişim kurmakta ve kendini ifade


etmekte oldukça zorlanmaktadırlar.

Dışadönük sezgisel tiplerde olduğu gibi bu tipte henüz ortaya


çıkamamış bir durumun olasılığına, gelecek hakkında önsezilere sahip
olma gibi gizemli bir kapasiteye sahiptir.
KAREN HORNEY:
Psikanalitik Sosyal Kuram
Psikanalitik Sosyal Kuram
Horney’in psikanalitik sosyal kuramı, özellikle çocukluk deneyimlerinin ve
büyük ölçüde kişiliğin şekillenmesinde sosyal ve kültürel faktörlerin etkili
olduğu varsayımına dayanmaktadır.

Horney genetik faktörlerin önemini gözden kaçırmamakla birlikte kültürel


etkileri hem nevrotik hem de normal kişilik gelişiminin birincil dayanakları
olarak ele alır.
Horney’in insan doğasına bakış açısı iyimser bir bakış açısıdır. Onun bu
iyimser bakış açısının nedeni kişilikteki evrenselliğe veya kişiyi nevrozlara,
anksiyeteye, çatışmaya sürükleyen durumun aslında biyolojik güçler
olmadığına ilişkin inancıdır.
Psikanalitik Sosyal Kuram
Horney kuramında kişiliğin yapısı ve gelişimi ile ilgili fikirlere pek yer vermemiş
daha çok nevroz, psikoterapi ve kadın cinselliği üzerinde durmuştur. Nevrozun bir
derece sorunu olduğunu savunan Horney’in çocuğun yaşadığı temel kaygıyı
dindirmek için geliştirdiği savunmalar ve iç çatışmalarını dindirmek için geliştirdiği
guru sistemi onun kişiliğin gelişimi konusundaki görüşleri olarak kabul edilebilir.

Horney nevrozlu insanların kaygı arttırıcı deneyimlerden kaçınma çabalarını üç


başlık altında ele almıştır: insanlara dönük, insanlara karşı ve insanlardan uzak.
Horney neredeyse bütün insanların kaygılarıyla baş etmek için bu üç stratejiyi de
zaman zaman kullandığını belirtir ancak nevrozlu kişiler bütün sosyal ilişkilerinde
bu tarzlardan sadece birini kullanırlar
İnsanlara dönük
Bu kişiler diğerlerinin sürekli ve yoğun sevgisini kazanmak için insanlara
yönelme isteğini yansıtan davranış ve tutum göstermektedir.

Bu kişilikler başkalarını özellikle de partnerlerini kendi amaçlarını


gerçekleştirebilmek için manipüle ederler.

Başkalarına karşı sevimli ve sempatik şekilde davranırlar. Başkalarının


ihtiyaçlarına karşı olağanüstü saygılı, takdir edici, duyarlı ve
anlayışlıdırlar. Sürekli kendilerinin güçsüz ve korunmaya muhtaç olduğu
mesajını verirler.
İnsanlara karşı
Temel kaygıyla başa çıkmanın bir yolu insanlara yaslanmaksa bir diğer yolu da onlarla
savaşmaktır. Bazı çocuklar saldırganlığı ve düşmanlığı, kötü aile ortamıyla başa çıkmanın
en iyi yolu olarak görürler.

Yetersizlik ve güvensizlik duygularını diğer çocukları itip kakarak telafi etmeye çalışırlar.
Bu kişiler diğer insanlara karşıdırlar.

Onlara göre herkes düşmandır ve bu düşmanca dünyada sadece buraya en uygun ve en


kurnaz olan yaşamını sürdürebilir.

Bu kişiler asla korkularını göstermezler. Yeteneklerine güveniyor gibi görünseler de


güvensizlik, anksiyete ve düşmanlık duygularıyla yönetilirler.
İnsanlardan uzak
Temel kaygıyla mücadele etmenin bir diğer yolu ise coşkusal yalıtıma ve insanlardan
uzaklaşmaya duyulan ihtiyaçtır.

Bu yönelimdeki bireyler diğer insanlara bağımlı olmak yada onlarla düşmanca bir etkileşim
içinde olmak yerine yalnız olmayı tercih ederler ve diğerleriyle ilişki kurmazlar.

Ancak bu yalnızlık normal insanlarında ara sıra ihtiyaç duyacağı yalnız kalma olgusundan
farklıdır. Anlamlı bir yalnızlık isteği nevrotik bir özellik taşımaz bu yönelimin belirgin özelliği
insanlara yönelik genel bir yabancılaşmadır.

Bu insanlar kendileri ile diğerleri arasına coşkusal bir uzaklık koyma gereksinimi duyarlar ve
bilinçli yada bilinçsiz bir şekilde sevgide, kavgada, işbirliğinde ya da rekabette başkalarına
coşkusal açıdan katılmamaya yönelik bir kararları vardır
• Soru – katkı

Teşekkürler..

You might also like