You are on page 1of 234

ANKARA - NIVERSITESI

ILAHIYAT FAKLTESI YAYINLARI


126
K U R ' A N ' D A A L L A H V E ^ N S A N
Yazan: eviren:
Dr. Toshihiko IZUTSU
Keio niversitesi Profesr
Do. Dr. Sleyman ATE^^
^ lhiyat Fakltesi ^ retim yesi
ANKARA NIVERSITESI BASIMEVIANKARA. 1975
ANKARA ON^ VERS^ TES^ ^
ILAHIYAT FAKLTESI YAYINLARI
126
K U R ' A N ' D A A L L A H V E ^ N S A N
Yazan:
Dr. Toshihiko IZUTSU
Keio niversitesi Profesr
eviren:
Do. Dr. Sleyman ATE^^
ilhiyat Fakltesi ^ retim yesi
ANKARA NIVERSITESI BASIMEVIANKARA.1975
ANKARA NIVERSITESI BASIMEV ^ ^ . ANKARA - 1975
IINDEKILER
EV^ REN^ N NSZ
5
YAZARIN NSZ
11
BIRINCI BLM: SEMANT^ K VE KUR'AN
13
IKur'n^ n Semanti ^ i
13
IIAyr^ ^Ayr^ ^Fikirlerin Toplanmas^ ^
15
III"Esas" Ma'na "kafi" Ma'na
21
IVKelime Hazinesi ve Evrensel Kavramlar
25
^ KINCI BLM: TARIHTE KUR'AN ANAHTAR TERIM-

LERI
36
ISynchronic ve Diachronic Semantik
36
IIKur'n ve Kur'n Sonras ^ ^Sistemler
44
NC BLM: KUR'AN DNYA GR^NN
ANA YAPISI
68
IGiri ^ ^
68
IIAllah
69
IIIIslam Toplumu
71
IVGrlen ve Grlmiyen (Alem)
76
VDnya ve Ahiret
78
VIAhiretle ilgili (Eschatologic) Kavramlar
82
DRDNC BLM: ALLAH
88
IAllah Kelimesi, "Esas" ve "hafi" Manalar ^ ^
88
IIArabistan Paganizminde Allah Kavram^ ^
94
MYahudiler ve H^ r^ stiyanlar
99
IVAraplarda YahudiH^ r^ stiyan Allah Telkkisi
103
VHaniflerin Allah'^ ^
105
3
BE^INCI BLM: ALLAH ^ LE ^ NSAN ARASINDA ON-
TOLOJIK MNASEBET
114
IYaratma Kavram^ ^
114
IIinsan^ n Kaderi
117
ALTINCI BLM: ALLAH ^ LE ^ NSAN ARASINDA
HABERLE^ME MNASEBET^ ^(I) SZSZ HABER-
LE^ ME
126
ITanr^ 'n^ n "I^ aretleri"
126
IIAllah'^ n Hidayeti
132
IIIHaberle^ me Vas^ tas^ ^ Olarak ibadet
139
YEDINCI BLM: ALLAH ^ LE ^ NSAN ARASINDA
HABERLE^ ME MONASEBETI (II) SZL KONU^-
MA 142
IAllah'^ n Sz (Kelmullah)
142
IIVahiy Kelimesinin "Esas" Manas^ ^
147
IIIVahyin Semantik Yap^ s^ ^
155
IVArapa Vahiy
174
VDuc
182
SEKIZINCI BLM: CAH^ L^ YYE VE ^ SLAM...
187
I^ slm ve Tevzu' ^ le Teslimiyyet Kavram^ ^
187
IIHilm'den ^ slma
203
III^ taat Anlam^ nda Din Kavram^ ^
207
DOKUZUNCU BLM: ALLAH^ LE ^ NSAN ARASINDA
AHLAKI MNASEBET
218
IMerhametli Allah
218
IIGazab Sahibi Allah
221
IIIVA`D ve VA`ID
227
KAYNAKLAR:
230
EV^ REN^ N ONSOZU
Kur'an' Kerim, ini ^ inden bu yana pek ok ilimlerin ilham kayna^ ^ ^
olmu^ , onun ^ ^ ^ ^ ^ ^alt^ nda birok ilimler do^ mu^ , onun sayesinde kos-
koca ^ slam medeniyeti vcut bulmu^ tur. Dnyan^ n say^ s^ z ktp-
hanelerinde Kur'n ile, Kur'n ilimleriyle ilgili milyonlarca ve mil-
yonlarca eser vard^ r. Tefsir, hadis, f^ k^ h, kelm gibi direkt olarak Kur'-
n'a ba^ l^ ^bilim dallar^ na ve felsefe, mant^ k, gramer, ^ iir ve bel^ et
gibi Kur'n' ^ n tevcihiyle meydana gelmi ^ ^veya geli ^ mi^ ^bilim dallar^ na
ait kitaplar, ktphaneleri h^ nca h^ n doldurmaktad^ r, Kur'n on
drt as^ rdan beri incelenmekte ve her bilim adam^ , Kur'n denizinden
vs'ati lsnde bir veya birka damla almaktad ^ r. ^imdiye dek o
denizin dibine ula^ an olmam^ ^ t^ r. Gerekten Kur'n, Ondrt as ^ r
nce bu gere^ i ne gzel ifade etmi ^ tir: "Rabbimin kelimelerini yaz-
mak iin denizler mrekkep olsa, Rabbimin kelimeleri tkenmeden de-
nizler tkenir. Destek olsun diye bir mislini daha getirsek (yine yetmez),
(XVIII, 190),
Evet Kur'n hala tazedir ve yle kalacakt ^ r. Gerek do^ uda, gerek
bat^ da Kur'an zerinde yap^ lan incelemeler devam etmekte ve bylece
onun yeni ynleri ortaya ^ kmaktad^ r. Dilimize evirdi ^ imiz bu eser de
semantik yani kelimelerin tarihi seyir iinde kazand^ ^ ^ ^manalar bak^ -
m^ ndan yap^ lm^ ^ ^bir incelemedir. Trnde yeni bir ara ^ t^ rma olan,
Keio Kltrel ve Dilsel al ^ ^ malar Enstits taraf^ ndan 1964de
bast^ r^ lan bu eser, dokuz blmde Kur'n kavramlar ^ n^ n zaman
iinde geirdi ^ i anlam de^ i ^ ikliklerini ve kazand^ ^ ^ ^yeni yeni manalar^ ^
etd etmektedir. Yazar kelimelerin ilk manas ^ na esas, siyak iinde
kazand^ ^ ^ ^manaya da izafi mana demi ^ tir,
Kitab^ n mahiyeti hakk^ nda bir fikir vermek iin ana konulardan
baz^ ^cmleler seip gzden geirmeyi gerekli gryorum. Yazar se-
mantik bilimi hakk^ nda ^ yle diyor,
"Benim anlad^ ^ ^ ma gre semantik, bir dilin anahtar, terimleri ze-
rindeki analitik al^ ^ mad^ r. Bu al^ ^ ma . . . o dili kullanan milletin,
5
kendilerini ku^ atan cihan hakk^ ndaki gr^ ^ve d^ ncelerini ^ ren-
mek iin yap^ l^ r (s. 3- 4)." "Kur'n' ^ n dnya hakk^ ndaki gr^ nn
te^ ekklnde hayati rol oyn^ yan btn anahtar terimler, Kur'n'da
yeni bir anlam kazan^ rlar. Bu terimlerin hemen hepsi islamdan nceki
zamanlarda ^ u veya bu ^ ekilde kullan^ lmakta idi. ^ slam vahyi, bunlar^ ^
kullanmaya ba^ lay^ nca - kelimelerin kendileri de^ il, fakat kullan^ l-
d^ klar^ ^genel ili^ kiler sistemi- Mekkeli m^ riklere hi duymad^ klar^ ,
bilmedikleri ve bundan dolay^ ^kabul edilemez yabanc^ ^ bir ^ ey gibi
geldi (s. 5). Bu kelimeler Mildi yedinci as ^ rda kullan^ lmakta idi. Yal-
n^ z bunlar de^ i^ ik kavram sistemlerine ait idiler. Islam bunlar^ ^bir
araya getirip, o zamana dek bilinmiyen yepyeni bir kavram ^ ebekesinde
birle^ tirdi. I^ te Araplar^ n dnya ve insal^ k gr^ lerini kknden de^ i ^ -
tirip ykselten ba^ l^ ca etken, bu mana de ^ i ^ ikli^ i ve bunun sebeboldu^ u
ahlaki derin ink^ lab idi (s. 5)".
"Semantik de^ i ^ meye bir misal olarak takva kelimesini verebiliriz:
Takva kelimesi, cahiliyye devrinde her canl^ ^ varl^ ^ ^ n, d^ ^ ar^ dan
gelecek y^ k^ c^ ^bir kuvvete kar ^ ^ ^kendini savunma davran^ ^ ^ d^ r. Bu
kelime, ^ slama zg tevhid inanc^ ^ alan^ na nakledilince ok nemli
bir dini anlam kazan^ r : Takva; hkm gnndeki Tanr ^ ^azab^ ^ korkusu"
sahnesinden geerken ki ^ isel saf dindarl^ k anlam^ na var^ r. (s. 9)".
Yazar^ n, semantik analizi sonucunda, cahiliyye ve islam^ n insan
kaderi hakkmdaki d^ ncelerini de ^ yle tespit etmi ^ tir:
Normal olarak "insan^ n kaderi ba^ l^ ca lmden sonraki hayatla
ilgili oldu^ u halde cahiliyye devrinde hiret fikrine ilgi gsterilmemi ^ -
tir. Cahiliyye Araplar ^ , sadece lmle u^ ra^ m^ ^ lar, ondan teye git-
memi ^ lerdir. Onlara gre vcut topra ^ a girince rr, toz toprak olur.
Ruh da bir rzgr gibi uup gider. ^u ^ iir onlar^ n bu konudaki inan-
lar^ n^ ^zetlemektedir :
"Biz sadece toprak alt^ na giren cesetlerle rzgr gibi (uup giden)
ruhlardan ibaret de^ il miyiz ?"
Araplara gre de insan^ ^Allah yaratm^ ^ t^ r ama yaratma sona erin-
ce Allah'^ n i^ i bitmi^ tir. ^ nsan yarat^ ld^ ktan sonra art^ k yarataniyle
btn ba^ lar^ n^ ^keser ve yeryzne geldi ^ inden itibaren hayat^ n^ ^ ok
daha kuvvetli bir diktatr patronun ynetimine verir. Bu patron, onu
lmne kadar penesinde srkler. lm de bu patronun insana
vurdu^ u son ve en ac^ ^darbedir. Bu patron dehr dedikleri zamand^ r.
6
"Dediler ki: Sadece bu dnya hayat^ m^ zd^ r, lrz ve ya^ am, bizi
ldren dehr'den ba^ kas^ ^ de^ ildir". (Ayet).
Gerekten ok karamsar bir hayat gr ^ dr bu. Btn hayat,
tabiat^ n byme ve rme kanunlariyle ynetilen bir sr felaket-
ler ya^ an haline gelmektedir.. Karanl^ k, kr, yan insan ^ eklindeki bu
tabiat canavar^ n^ n elinden kurtulu^ ^yoktur. ^ ^ te biz, ancak bu ac^ kl^ ^
atmosferin durumuna bakt ^ ^ ^ m^ z zaman Kur'n gr^ nn nemini
tam manasiyle kavr ^ yabiliriz. Kur'n insan iin tamamen de ^ i ^ ik
^ artlar getirir. Birden bire gk a^ l^ r, karanl^ k bulutlar da^ ^ l^ r, ac^ kl^ ,
^ zd^ rapl^ ^ bir hayat yerine ebedi hayat ^ n parlak mutlulu^ u grnr. ^ ki
dnya gr^ aras^ ndaki fark, tam gece ile gndz aras^ ndaki fark
gibidir.
Kur'n'a gre Allah adalet sahibidir. Hi kimseye zulmetmez,
haks^ zl^ k etmez. Art^ k ne dehr kal^ r, ne de dehrin gizli tuza^ ^ . Bu
hayali kbus inanc^ ^ sklp at^ l^ r. insanl^ ^ ^ n hayat^ ^yaln^ z ve yaln^ z
Tanr^ ^iradesinin kontrolne verilir.
Ka^ n^ lmaz lm yine vard^ r ama bu gr^ , insan^ , cahiliyye
devrindeki gibi karamsar bir d^ nceye gtrmez. nk ecel, varl ^ -
^ ^ n son noktas^ ^de^ il, yepyeni bir hayat ^ n, ebedi hayat^ n ba^ lang^ c^ -
d^ r. Bu sistemde ecel ve lm, insan^ n hayat uzant^ s^ n^ n bir gei ^ ^d-
nemi, dnya ile hiret aras^ ndaki bir kprdr (s. 102- 108).
Ayet zerindeki izahlar da ok nemlidir. Kur'n ^ ^Kerim, Allah'^ n
varl^ ^ ^ n^ , bykl^ n ve kudretini gsteren her ^ eye genel olarak
ayet ad^ n^ ^ verir. Ayetler ba^ l^ ca iki k^ sma ayr^ l^ r: Szsz ve szl
ayetler. Szsz ayetler, akl ^ ^ olan herkese hitabeden tm tabiat olaylar ^ -
d^ r. Szller ise Peygamber arac ^ l^ ^ ^ ^ile insanlara gelen Tanr ^ ^szleri-
dir.
"Nas^ l yola dikilen i ^ aretler. yolcunun gzn kendilerine de ^ il,
varaca^ ^ ^istikamete yneltirse tabiat olaylar ^ ^da dikkatimizi kendilerine
de^ il, kendilerinin tesinde bir istikamete yneltme ^ e al^ ^ ^ r. Bu derin
anlay^ ^ a gre tabiat olay^ , art^ k basit bir tabiat olay^ ^de^il, bir i^ aret-
tir, bir semboldr. Kur'n buna ayet diyor. Allah'a ynelten i ^ aret-
ler olmak bak^ m^ ndan szl Kur'an ayetlenyle szsz tabiat olaylar ^ ^
aras^ nda bir fark yoktur. ^ kisi de yettir. Onun iin Kur'n, ikisine
de ayet demektedir..
Kur'n' ^ n ayet kavram^ n^ , Karl Jaspers'in felsefesiyle kar ^ ^ la^ -
t^ nrsak daha iyi anlar^ z. Jaspers'e gre pratik ak^ l dzeyinden ^ kar da
a^ k^ n varl^ k alan^ na ad^ m atarsak kendimizi Tanr ^ n^ n huzurunda
7
buluruz. Bu ku^ at^ c^ ^ varl^ k, daima bizimle konu^ ur ama do^ rudan
de^ il, tabiat varl^ klar^ ^yoliyle konu^ ur. Bu varl^ klar, art^ k gzle gr-
len basit e^ yadan ibaret de^ ildir. Birtak^ m sembollerdir, i ^ aretlerdir ki
bunlar vas^ tasiyle her ^ eyi ku^ atan Mutlak Varl^ k bize hitabetmekte-
dir. Bu merhalede e ^ ya, birtak^ m ^ ifrelerdir, ^ ifre ile yaz^ lm^ ^ ^ ^ ey-
lerdir. Ba^ ka deyi^ le dnya byk bir sembol kitab^ d^ r. Bu kitab^ ^
ancak Existenz dzeyinde ya ^ ^ yanlar okuyabilirler.
^ ^ te Kur'n'a gre de btn e ^ ya gerekte Allah' ^ n yetleridir.
Bunlar^ n mahiyetlerini ancak d^ nen z ak^ l sahipleri anl^ yabilirler:
"^phesiz bunda z ak ^ l sahipleri iin yetler vard^ r". (Ayet).
Vahiy kavram^ n^ ^da esasl^ ^bir biimde tahlil eden yazar, bizim
ayd^ nlar^ n iman^ n^ ^dzeltecek bir dzeye ula ^ m^ ^ t^ r:
"Kur'an'da ola^ an st bir hfise olan vahiy, ^ ah^ s- mnase-
betli bir kavramd^ r. Bu durum, Kur'n vahyini insan konu^ mas^ ndan
ay^ rd^ ^ ^ ^gibi kayna^ ^ ^cin olan btn ilhamlardan da ay^ r^ r ... (Hz.)
Muhammed'e peygamberlik hitab^ ^ geldi^ i s^ ralarda daima Allah
ile kendisi aras^ nda, Allah'^ n szlerini onun kalbine getiren eserarengiz
bir ^ ah^ s vard^ r. Kur'n vahyinin temel yap^ s^ ^ A - >M
^ eklinde gsterilebilir. A Allah, Mmelek, BHz. Muhammed'dir.
Haz. Muhammed'e gelen vahiy, ba^ l^ ca iki e^ ittir: Biri zil sesi
veya ar^ ^ u^ ultusu gibi bir ses duymas^ ^ki peygamber bu halde bir ses
i^ itiyor, o anda manas^ n^ ^ anlam^ yordu, o halden ay^ l^ nca gelen ses,
anlaml^ ^kelimeler halini al^ yordu. Di^ eri de mele^ in insan ^ ekline girerek
gelmesi idi ki bu halde peygamber, konu^ ulan gerek kelimeler i ^ it-
mekte idi. Hz. Muhammed, yaln^ z dinleyici de^ ildi. Ayn^ ^zamanda
grc idi de (s. 147- 148).
"Allah, gk elisi vas^ tasiyle iradesini Hz. Muhammed'e bil-
dirir ama s^ rf Muhammed'le konu^ mu^ ^olmak iin onunla konu ^ maz.
Konu^ mas^ , onu a^ arak insanlara ula^ mal^ d^ r. Normal durumda ko-
nu^ ma Bye var^ nca durur. E^ er arada bir diyalog olacaksa bu kez
A dinleyici, Bkonu^ an durumuna geer. Fakat bizim zel durumumuz-
da Bkonu^ ur ama, ayn^ ^ do^ rultuda konu^ ur. Yani B, sadece A n^ n
sylediklerinin vericisi olur. ^ ^ te burada tebli ^ ^meselesi ortaya ^ kar.
Ve B, Tanr^ n^ n szlerini ta^ ^ yan nebi veya resul ad^ n^ ^ al^ r. Bylece
^ slam vahiy kavram^ , drt ^ ah^ s - mnasebetli bir kavram haline gel-
mektedir: A >M- >B- >C.
B, A n^ n vericisi oldu^ una gre ondan gelen szleri hi de ^ i^ tir-
meden oldu^ u gibi C ye yani insanlara nakletmelidir. Yani ilahi kelime-
8
ler Bye ula^ ^ p Btaraf^ ndan al^ n^ nca objektif bir varl^ k, Almanlar^ n
deyi^ iyle bir Sprachwerk olmal^ d^ r. ^ ^ te bu manada bir objektif Spra-
chwerk Olan ilahi szlere Kur'n denir. (s. 149- 150).
Allah ile insan aras^ nda geen konu^ man^ n do^ rultusu, e^ er Allah'-
tan insana do^ ru ise Kur'n; insandan Allah'a do^ ru ise namaz ve du-
d^ r.
"Duca", insan kalbinin Allah ile konu^ mas^ , O'nun nimetini ve
yard^ m^ n^ ^ istemesidir (s. 122). Ibadet btn olarak insandan Allah'a
do^ ru olan szsz bir konu^ ma yoludur. Namaz, insan^ n Allah ile
do^ rudan temas kurdu^ u bir ibadet ^ eklidir. (s. 123).
Duca ola^ an st bir olay kar ^ ^ s^ nda kulun Rabbine hitabetme
dzeyine ula^ mas^ d^ r. Bu, yle ola^ an st bir haldir ki bu halde in-
san, gnlk ak^ l dzeyinin stne ^ kar. ^ nsan ruhu gerilir, gerilir,
nihayet Allah'a hitabetme durumuna var ^ r. ^ ^ te ola^ an st durum
iinde byle bir konu^ ma olay^ na (Ida denir. Dili bu ^ ekilde kullan-
maya elveri ^ li k^ lan sebepler de^ i ^ iktir : Allah'a kar ^ ^ ^duyulan derin
sevgi, lm tehlikesi, bunalma v.s. olabilir. Duca, kalbin Allah ile
konu^ mas^ d^ r. ^ nsan kalbi yksek bir duruma geldi ^ i zaman du`a
olabilir. Bu ruhsal gerginlik biraz gev^ eyip sabit bir durum arzederse
o zaman ibadet haline gelir (s, 162- 163).
Ana konular^ ndan baz^ ^cmlelerine i ^ aret etti ^ imiz bu kitap
Okununca grlecektir ki Kur'n kelimeleri, Kur'n' ^ n d^ nce sistemi '
iinde asl^ ndan kuvvetli izafi manalar kazanmaktad^ r. Bu kelimelerin
tarihi gemi^ ini bilmeden isabetli bir terceme yapmak mmkn de ^ il-
dir. Kur'n^ n getirdi ^ i d^ nce sistemine ait kelimeleri sadece . Arap
gramerine dayanarak manaland^ rmak yanl^ ^ ^bir tutumdur. Onlar^ ^
Kur'n muhtevas^ ^iinde de^ erlendirmek, siyak^ n onlara kazand^ r-
d^ ^ ^ ^manalar^ ^ gz nnde bulundurmak laz^ md^ r.
Japonya'n^ n Keio niversitesi Profesr olan Dr. Toshihiko
Izutsu, bu de^ erli eseriyle cidden ba^ ar^ l^ ^ bir al^ ^ ma yapm^ ^ t^ r
Kendisi tetkiklerinde tarafs ^ z bir ilim adam^ ^ olarak hareket etmi ^ tir.
Getirdi^ i birok yeni gr^ lerden dolay^ ^takdire layiktir. Ancak Islam
ncesi Araplar aras^ ndaki Allah d^ ncesinin, yahudi ve hristiyan
tanr^ ^ d^ ncesinden mlhem oldu^ unu sylemekle kanaatimize gre
hataya d^ m^ tr. Araplar aras^ ndaki bu d^ nce, Hz. ^ brahim'in
kurdu^ u tevhid dininden kalma idi. evirimizde, yazar ^ n fikirlerine
kat^ lmad^ ^ ^ m^ z bu tr yerlerde gerekli notlar ^ ^koyduk. Kendi notlar^ -
m^ z', yazarm notlarmdan ay^ rmak iin bunlar^ ^(x) le gsterdik.
9
Yazar, sure adlar ^ n^ ^ vermemi ^ , yaln^ z Romen rakamiyle sure
numaralar^ n^ , kk rakamlarla da ayet numaralar ^ n^ ^kaydetmi ^ -
tir. Ayet numaralar ^ n^ ^Flgel'in Kur'n Fihristine gre verdi ^ inden,
bunlar bazan M^ s^ r bask^ s^ na uymamaktad^ r. Biz bu yetleri yeniden
Kur'an metniyle kar ^ ^ la^ t^ r^ p Flgelin Fihristi ile M^ s^ r bask^ s^ ^aras^ nda
bir fark oldu^ u takdirde M^ s^ r bask^ s^ n^ n ayet numaralar^ n^ ^ bl
izgisi alt^ na yazd^ k. Mesela II, 266 /264de II sure numaras^ n^ ,
266 Flgelin verdi ^ i numaray^ , 264ise M^ s^ r bask^ s^ ndaki numaray^ ^
gstermektedir.
Bu eserin, Kur'n ilimleri zerinde ara ^ t^ rma yapacaklar iin
yeni ^ ^ ^ klar getirece ^ i inanc^ nday^ z. Kur'n denizine dalmak istiyenlere
Allah'tan ba^ ar^ lar dileriz.
Do. Dr. Sleyman Ate ^ ^
10
NSZ
Bu eser, 1962 ve 1963ilkbahar ^ nda Montreal'deki McG^ LLni-
versitesi ^ slami Ara^ t^ rmalar Enstitsnde vermi
^ ^ oldu^ um konfe-
ranslar^ n derlenmesinden meydana gelmi ^ tir. O zaman enstitnn di-
rektr olan Dr. Wilfred Cantwell Smith'in daveti zerine Montre-
al'e gitmi^ tim. Sze ba^ larken, semantik metodoloji ve Kur'n'
^ n
dnya gr^ hakk^ nda semantik a^ dan y^ llarca yapt^ ^ ^ m ara^ -
t^ rmalar^ n sonular^ n^ ^ toplu bir ^ ekle sokup sunmak f^ rsat ve cesare-
tini bana lt^ etti^ i iin kendisine te^ ekkrlerimi arz etmek isterim.
Konferanslar ^ ^ buraya oldu^ u gibi aktarmad^ m, bunlar^ ^nemli
lde geni^ lettim ve e^ itli konulara ay^ rd^ m. ok yetkili bilginler
taraf^ ndan Kur'n' ^ n birok ynleri zerinde durulmu^ tur. Ama ben
yine de bu eserimle hem kendi a ^ ^ na, hem de bize hitabeden Kur'an
mesaj^ n^ n daha iyi anla^ ^ lmas^ na yard^ m edecek yeni bir katk^ da bu-
lunabilece^ imi umuyorum.
^ imdi geriye, bu eserin bas^ lmas^ nda bana e ^ itli yollardan yar-
d^ mlar^ n^ ^esergemiyen kimselere minnettarl ^ ^ ^ m^ ^ifade etmek kal^ yor:
nce de^ erli ve nazik himayeleri sayesinde ^ slam dnyas^ n^ ^ dola^ ^ p
1959- 61 aras^ nda iki y^ ll^ k al^ ^ ma yapmama imkn veren Rocfeller
Vakf^ ^ ^ nsani al^ ^ malar Blm'ne, sonra Kanada'daki enstitde
seminerlerime kat^ l^ p, sorduklar^ ^nemli sorular ve de^ erli tefsirleriyle
d^ ncelerimin billf^ rla^ mas^ na yard^ m edenlere ve nihayet Prof. Nabu-
hiro Matsumoto'ya ve onun klvuzlu^ una bu kitap, benim ifade ede-
bildi^ imden daha ok ^ ey borludur.
Meslekta^ ^ m Mr. Takao Suzuki, bu kitab^ ^henz bas^ lmadan nce
okuyup ok de ^ erli tavsiyelerde bulundu ^ u gibi tashihlere de de^ erli
yard^ mlarda bulunmu^ tur.
Keza bu eserin bas^ m^ ^iin niversite btesinden gerekli tahsi-
sat^ ^ay^ rmak l'tfunu esirgemiyen Keio niversitesi rektr Dr. Sho-
hei Takamura'ya te ^ ekkr de zevkli bir grev sayar ^ m.
Tokyo, Eyll 1963T. Izutsu
11
BIRINCI BLM
SEMANT^ K VE KUR'AN
I- KUR'AN'IN SEMANT^ ^^ ^
"Kur'an'da Allah ve ^ nsan" ad^ ^ verilen bu kitap, daha genel bir
anlam ifade etmesi iin "Kur'n' ^ n Semanti^ i (kelimelerin kazan-
d^ klar^ ^anlam dereceleri)" adiyle de adland^ r^ labilirdi. Ancak kitab^ n
ana k^ sm^ ^ hemen tamamen Kur'n'a gre Allah ile insan ili ^ kisi ze-
rinde durmaktad^ r. Konu hep bu nokta zerinde dola ^ masayd^ ^kitaba
daha genel olarak "Kur'n' ^ n semanti^ i" ad^ n^ ^ verirdim. Bu iki
ad, daha ba^ lang^ ta kitab^ n ba^ l^ ca zerinde durdu^ u iki nemli
konuyu gsterebilirdi: Konulardan biri semantik, teki de Kur'an'-
d^ r.
Bu incelememiz iin gerekten ikisi de nemlidir. Bunlardan biri-
ni ihmal edersek, eser tamamen nemini kaybeder. Burada ne biri,
ne de teki birbirinden ayr ^ ^d^ nlemez. Ikisini bir arada d^ nmek,
sorun iin nem ta^ ^ r. Bu kombinasyon iin biz, Kur'n' ^ n bu zel
ynne yine zel bir gr^ ^a^ s^ ndan bakaca^ ^ z. Burada ^ unu da ha-
t^ rda tutmal^ y^ z ki Kur'n, teolojik, sosyolojik, gramatik, exegetik vs.
gibi birok bak^ mlardan incelenebilir ve Kur'n' ^ n ayn^ ^derecede nem-
li pek ok ynleri vard^ r. Bunun iin daha i ^ in ba^ ^ nda Kur'n al^ ^ -
malar^ na z metedoloji hakk^ nda ve islam^ n kitab^ na bu zel a^ dan
bakman^ n bir yarar sa^ lay^ p sa^ lam^ yaca^ ^ ^hakk^ nda mmkn oldu^ u
kadar a^ k bir d^ nceye sahibolmal^ y^ z.
"Kur'n' ^ n Semanti^ i" unvan^ , Kur'n vokabularisinin ver-
di^ i malzemeye semantik bir metodla ya da kavramsal tahliller ile yak-
la^ aca^ un^ zi, gsterir. Yine bu unvan, i ^ aret edilen iki konudan:
semanti ^ in, eserimizin metodolojik ynn, Kur'n' ^ n ise eseri-
mizin malzemesini te^ kil etti ^ ini anlat^ r. Dedi ^ im gibi bunlar^ n ikisi
de ayn^ ^derecede nemlidir. Fakat bizim tetkikimiz iin birinci yn,
13
belki ikincisinden daha mhimdir. nk bu kitap daha ok ^ slam
hakk^ nda iyi bir genel bilgiye sahibolan ve bundan dolay ^ ^ Kur'n hak-
k^
nda byle bir kavram incelemesinin ortaya ^ kard^ ^ ^ ^meselelere
ilgi duyan kimselere gre yaz^ lm^ ^ ^ve kendilerinin semantik ve
semantik metodolejisi hakk^ nda hibir ihtisas al^ ^ mas^ ^ yapmad^ klar^ ^
varsay^ lm^ ^^ t^ r.
Bu kitab^ n birinci k^ sm^ nda malzemeden ok metod yn zerinde
duraca^ ^ m ve bylelikle ^ slam hakk^ nda ara^ t^ rma yapanlara yeni bir
gr^ ^a^ s^ ^ kazand^ rmaya al^ ^ aca^ ^ m.
Maalesef bugn iin semantik hakk^ nda sylenecek ^ ey, bunun
^ a^ k^ nl^ k verecek derecede kar ^ ^ ^ k oldu^ udur. Semantik bilgisine ya-
banc^ ^ inscan iin semantik hakk^ nda genel bir fikir sahibi olmak dahi
imkans^ z olmasa da pek gtr 1. Bu glk, byk lde ^ undan ileri
gelmektedir: Semantik, etimolojisinin gsterdi ^ i gibi mana ile il-
gilenen geni^ ^kapsaml^ ^ bir bilimdir. Manas^ ^ olan her ^ ey semanti ^ in
konusu olabilir. Bu anlamiyle semantik (kelimenin anlam dereceleri),
bugn birok nemli sorunlar ortaya ^ kar^ yor. D^ nrler ve ara^ -
t^ r^ c^ lar, linguistik, sosyoloji, antropoloji, psikoloji, nroloji, fizyoloji,
biyoloji, analitik felsefe, sembolik mant ^ k, matematik ve ok yeni
olan elektronik mhendisli ^ i vs. gibi ayr^ ^ayr^ ^nemli ihtisas dallar ^ n-
da ah^ maktad^ rlar. O kadar ki mana incelemesi olarak "semantik"
tamamiyle yeni bir olu^ ^ve varl^ k kavram^ na dayal^ ^ olan ve henz
mkemmel bir sentez idealini ba ^ armaktan uzak, e ^ itli bilim dallar^ n^ n
zerinden a^ an yeni bir "gelsefe e ^ idinden ba^ ka bir ^ ey de^ ildir.
Bu ^ artlar alt^ nda semanti ^ in de bir henk ve birli^ e ula^ ama-
d^ ^ ^ n^ ^
sylemek gerekir. Bir semantik bilimine malik de ^ iliz. Elimizde
olan, e^ itli manaland^ rma nazariyeleridir. Biraz da abartmah olarak
durumu ^ ylece tasvir edebiliriz : Semantik hakk ^ nda konu^ an herkes,
kelimeyi istedi ^ i biimde anlama^ a kendisini yetkili gryor. Durum
bu olunca benim bu kitab^ ^yazarken ilk i ^ im, semantik hakk^ ndaki
gr^ m a^ klamak olacakt^ r. Semantiki en ok ne ile ilgilenmeli,
nihai hedefi ne olmal^ , zellikle metodolojik prensipleri a^ klamak
iin ne gibi bir yol izlemelidir ? Ba ^ ta bu sorunlar^ ^izah etmek gerekir.
^ ^ te a^ a^ ^ da soyut olarak de ^ il. Kur'n dilinden do^ an birok somut
ve derin sorunlarla irtibat kurarak bunu yapma ^ a al^ ^ aca^ ^ m.
1 Semantik ve onun tarihsel geli ^ imi hakk^ nda daha geni^ ^bilgi sahibi olmak
istiyenler, Prof. Stephen Ullmans' ^ n Semantics- an Introduction to the Science Of Meaning
adl^ ^ eserine bakabilirler. Oxford, 1962.
14
A^ ka grld^
gibi semantik, benim anlad^ ^ ^ ma gre bir
dilin anahtar terimleri zerindeki tahlili al ^ ^ mad^ r. Bu al^ ^ ma, yal-
n^ z konu^ ma aleti olarak de^ il, bundan daha nemli olmak zere ken-
dilerini ku^ atan dnya hakk^ ndaki anlay^ ^ ^ve d^ ^ncelerinin de aleti
olarak o dili kullanan halk^ n, dnya hakk^ ndaki d^ ncelerini kavra-
ramak iin yap^ l^ r. Bu suretle semantik, bir e ^ it weltanschaungs
lehre, bir ulusun, tarihinin ^ u veya bu nemli devresindeki dnya gr-
^ nn mahiyeti ve yap^ s^ ^ hakk^ nda bir ali^ mad^ r. Bu al^ ^ ma o ulusun
yap^ p, dilindeki anahtar terimleri ierisinde ifade etti ^ i kltrel d^ n-
celerin metodolojik analizi vas^ tasiyle yrtlr.
"Kur'n' ^ n semanti ^ i'.' cmlemizdeki Kur'n kelimesiyle, Kur'-
n'^ n, dnya gr^ a^ s^ ndan ele al^ nd^ ^ ^ ^a^ kt^ r. Kur'a= seman-
ti^ i, bu kainat^ n nas^ l meydana geldi ^ i, dnyan^ n en byk elema-
manlarm^ n neler oldu^ u ve bunlar^ n birbirleriyle ili ^ kilerinin ne biim-
de kuruldu^ u sorunlariyle ilgilenmektedir. Bu anlamda semantik, bir
e^ it ontoloji olmaktad^ r. Fakat bu, metafizik soyut d^ nce ala-
n^ ndaki filozofun telif etti ^ i kuru, sistematik bir ontoloji de ^ il; somut,
ya^ ^ yan dinamik bir ontolojidir. Kur'n yetlerinden yans ^ d^ ^ ^ ^zre
semantik, varhk ve olu^ un somut bir ontolojisini te ^ kil etmektedir.
^ ^ te bizim amac^ m^ z, Kur'n'^ n kinat gr^ nn biimlenmesinde
kesin rol oynad^ ^ ^ ^belli olan fikirlerin o^ unlu^ unu, analitik ve meto-
dolojik yoldan inceliyerek bu ya^ ^ yan dinamik ontolojiyi Kur'n'-
dan elde etmektir 2 .
IIAYRI AYRI F^ K^ RLER^ N TOPLANMASI:
^ lk bak^ ^ ta bu i^ ^kolay grnr. Allah, selam, nebi, imn
vs. gibi ok nemli Kur'n szlerini toplay^ p Kur'n'da ne anlam
verdiklerine bakmakla bu i ^ in yap^ lm^ ^ ^olaca^ ^ ^san^ labilir. Fakat ha=
kikatte mesele yle san^ ld^ ^ ^ ^kadar basit de ^ ildir. nk bu kelimeler
Kur'an'da birbirinden ayr ^ , yal^ n halde bulunmazlar, her birinin te-
kiyle yak^ n bir ili^ kisi vard^ r. Bu kelimeler, somut anlamlar^ n^ , bir-
2 Semantik fikrinin, evrensel kavramlar ^ n ifadesi oldu^ u hakk^ ndaki gr^ mz
ileri srerken de Bonn'lu Prof. Leo Weisberg'in byk yard ^ m^ ^olmu^ tur. Bu Profesr,
kinata ^amil gr^ lerin entellektel yntemi olarak insanl ^ k - ehlinin nemi zerinde y^ llar-
ca durmu^ tur. Onun tezinin k^ sa fakat etkili bir zetini grmek iin Grundformen sprach-
licher Weltgestaltung adl^ ^eserin bak^ n^ z. Opladen 1963. Birok noktalarda onun, dilin
Humbooldtian felsefeyi, bugn ^ ngilizce konu^ an dnyada Sapir- Whorf hipotesleri adiyle
bilinmektedir. Prof. Paul Henle, son teoriyi Language, Theought and Culture adl ^ ^eserinin
birinci blmnde gayet a^ k bir biimde kritik szgecinden geirir. Atlanti ^ in iki ucunda
bu iki okul, birbirinden habersiz olarak ayn ^ ^ tip linguistik gr^ geli^ tirmektedir.
15
biriyle olan bu ili ^ ki sisteminden al^ rlar. Di ^ er deyi ^ le bu kelimeler,
kendi aralar^ nda byk, kk e ^ itli gruplar te^ kil ederler ve bir-
birlerine muhtelif yollarla ba ^ lan^ rlar. Bu suretle sonunda gayet d-
zenli bir btn, son derece kar ^ ^ ^ k kavramsal mnasebet a^ ^ ^kurarlar.
^ imdi bizim zel amac^ m^ z iin nemli olan husus, i ^ te bu anlam sis-
temidir. Bu sistem, kelimelerin kendi yap^ lar^ ndan ok, Kur'an'da
vard^ r. Kur'n'daki anahtar kavramlar ^ ^ tahlil ederken, sistem iinde
kelimelere zel anlamlar kazand^ ran bu e ^ itli kelime ili ^ kilerini gzden
uzak tutmamal ^ y^ z.
Kur'n'^ n evrensel ifadesi alt^ nda yatan bu anlam a^ ^ n^ n byk
nemini belirtmek iin ^ yle geli ^ i gzel birka mana zerinde dura-
l^ m. Bu i^ e Allah kelimesi dahil, Kur'n' ^ n dnya hakk^ ndaki gr^ -
nn te^ ekklnde hayati rol oynayan btn anahtar terimlerin, Kur'-
an'da yeni bir mana kazand^ ^ ^ n^ ^ ke^ federek ba ^ layabiliriz. Bu terim-
lerin hemen hepsi, islamdan nceki zamanlarda ^ u veya bu ^ ekilde
kullan^ lmakta idi. ^ slam vahyi, bunlar^ ^kullanmaya ba^ lay^ nca btn
sistem- kelimelerin kendileri ve manalar ^ ^de^ il, fakat kelimelerin kulla-
n^ ld^ ^ ^ ^genel ili^ kiler sistemi- Mekke'li m^ riklere hi duymad^ klar^ ,
bilmedikleri ve bundan dolay^ ^ kabul edilemez yabanc^ ^ bir ^ ey gibi
geldi.
Bu kelimeler, yedinci as^ rda kullan^ lmakta idi. Mekke'nin dar
ticari toplumu iinde olmasa bile en az^ ndan Arabistandaki ^ u veya bu
dini evrelerde kullan^ l^ yordu. Yaln^ z bunlar, de^ i^ ik kavram sistem-
lerine ait idiler. ^ slam bunlar^ ^bir araya getirip, bilinmiyen, yep yeni bir
kavram ^ ebekesinde birle^ tirdi. ^ ^ te Araplar^ n dnya ve insanl^ k gr^ -
lerini kknden de^ i ^ tirip ykselten ba^ l^ ca etken, bu mana de^ i ^ ik-
li^ i ve bunun sebeboldu^ u ahlaki ve dini ink^ lap idi. Ba^ l^ ca etken diyo-
rum, nk ^ phesiz fikri evrimin ba^ ka etkenleri de vard^ . D^ nce
tarihiyle ilgilenen bir semantiki a^ s^ ndan Kur'n' ^ n dnya gr^ n
karakterize eden ^ ey, ba^ ka de^ il, sadece bu husustur.
Daha genel syliyelim : Bu kelimelerin, yerle ^ mi^ ^olan geleneksel
terkiplerinden al^ n^ p tamamen farkl^ ^ bir ili^ kiler sistemi iinde kul-
lan^ lmas^ , byle derin ve etkili bir de^ i^ ikli^ e sebebolmu^ tur. Buna
muhteva'nm arpmas^ ndan has^ l olan etki denir. Bazan bu arpma yal-
n^ z peki^ tirmede, nanslarda ve duygululukta hafif de ^ i^ iklikler mey-
dana getirir. Ama o^ unlukla kelimelerin mana yap^ s^ nda esash de^ i-
^ iklikler olur.
^ imdi s^ ra, Kur'n'dan baz^ ^rnekler verme ^ e geldi. Mesela Allah
ad^ , islamdan nceki a^ larda bilinmiyor de^ ildi. Bu kelime, islam
16
ncesi Arap ^ iirlerinde geti ^ i gibi eski kitabelerde de yer alm
^ ^ -
t^ r. Arabistanda baz^ ^ insanlar ya da kabileler Allah adiyle bilinen bir
tanr^ ya inan^ rlard^ . Bu tanr^ y^ , g^ ve yeri yaratan tanr ^ ^olarak kabul
ederlerdi. Bu husus, Kur'n' ^ n baz^ ^yetlerinden a^ ka anla^ ^ hr3. Bu
insanlar, ok tanr ^ l^ ^ sistemde Allah' ^ ^ tanr^ lar^ n ba^ ^ , Mekke'deki
K'be'nin rabbi (Rabbu'l- Beyt) kabul ediyor, teki tanr ^ lar^ ^da bu
stn tanr^ ^ ile insanlar aras^ nda arac^ ^ say^ yorlard^ . Onlar^ n tanr^ lar
aras^ ndaki bu hiyerar ^ ik inanc^ , Kur'n'da pek a^ k olarak anlat^ l^ r.
az- Zmer Suresinden (XXXIX, .3- 4)4baz ^ ^m^ riklerin ^ yle dedik-

"
- e
0fi o
lerini i^ itiyoruz :". A.,k)1 j.,L.J I -Ah
Co
:Biz onlara, sadece bizi, Allah'a yakla^ t^ rmalar^ ^ iin tap^ yoruz". Bura-
da anlat^ lmak istenen, tanr^ lar^ n ^ efaatidir. ^ efaat fikri, ta islam
ncesi zamanlara kadar Araplar ^ n ve mslmanlar^ n dini d^ nce
tarihlerinde ok nemli bir rol oynar.
Al^ k-a- f Suresi(XLVI)nin 27- 28inci yetlerinde de Allah'tan
ba^ ka edinilen tanr ^ lara, Allah'a yakla^ t^ ran ^ efaatiler gziyle
bak^ ld^ ^ ^ ^anlat^ l^ r. Allah'a inanmamakta direnen ve bu direni ^ leri ne-
deniyle helk olan eski milletlerin durumuna ac ^ ^ bir alayla i ^ aret edi-
lir : " , 2.-5 j..;;^ 3J -+th
:Allah'tan ba^ ka, yakla^ t^ r^ c^ ^ olarak tan^ d^ klar^ ^ tanr^ lar^ n, onlara
yard^ m etmesi gerekmez miydi?".
Bunlar ve di ^ er birok yetler a^ ka gsteriyor ki cahiliyye a-
^ ^ nda, tanr^ lar aras^ nda Allah denen ve btn tanr^ lardan stn olan bir
tanr^ ^ tan^ n^ r& Bu tanr ^ , di^ erlerinden stn olmakla beraber neticede
yine tanr^ lardan biri idi. ^ slam pey^ amberi, davetine ba^ lay^ nca bu
eski dini sistem, byk tehlike iine d^ t. nk ^ slmda Allah,
tanr^ lar hiyerar ^ isiride stn bir tanr ^ ^ de^ il, var olan tek tanr^ ^ idi.
teki tanr^ lar uydurma, gerek kar ^ ^ s^ nda asl^ ^olmayan (bat^ l), haki-
kati olmay^ p sadece hayal edilen ^ eyler durumuna d^ yordu. E^ er
Araplar bu yeni ^ retiyi kabul etselerdi, genel durum kknden de-
^ i ^ ecek, yaln^ z dini inanlar^ ^ de^ il, hayat^ n btn safhalar^ , ferdi
ve sosyal durumlar bu de^ i ^ iklikten etkilenecekti. Tabii (Hz.) Muham-
med'in (sorumlulu^ u) alt^ nda ba^ layan bu harekete kar ^ ^ ^byk bir
muhalefet geli ^ ti.
3Drdnc blme bak^ mz. Orada Kur'n' ^ n, ^ sMa^ dan nceki Allah inanc^ ^ze-
rindeki gr^ lere temas eden ftyetleri incelenmektedir.
4Ayet numaralar ^ n^ ^Flgel'in numaraland^ rma usulne gre verdi ^ im iin numara-
lar M^ s^ r bask^ s^ na uym^ yabilir.
17
^ uras^ ^da bilinmelidir ki bu dava, yaln^ z Araplar^ n Allah hakk^ n-
daki inanlar^ = mahiyetini de^ i ^ tirmiyor, daha nce bahsetti ^ imiz
btn d^ nce sistemlerini de ^ i ^ tiriyordu. Yeni islmi Allah d^ ncesi,
kinat hakk^ ndaki btn d^ nce yap^ s^ n^ ^derinden etkiliyordu. Arap
tarihinde ilk defa monoteist ve theocentric bir sistem kurulmu^ tu.
Bir sistem ki merkezinde insan hareketlerinin, btn varl ^ k ve olu^ ^
^ ekillerinin kayna^ ^ ^olan tek ve mutlak Allah vard^ . Btn varl^ klar ve
de^ erler yeni ba^ tan dzenlenme alan^ na ta^ ^ n^ yordu. Tek istisnas^ ^
olmaks^ z^ n btn kinat unsurlar ^ , eski yerlerinden alm^ yor, bu yeni
alana yerle ^ tiriliyordu. Varl^ klar aras^ nda yeni bir ili^ ki kuruluyordu.
Eski sistemde birbirine yabanc^ ^ olan manalar, yeni sistemde yak^ n
irtibat kurarken, eskisinde birbirine yak^ n olan manalar da yeni sis-
temde birbirinden tamamen ayr ^ l^ yordu.
'stn varl^ klar alan^ nda Allah' ^ n, btn kinat^ n tek rabbi
tan^ nmas^ , yukar^ da da i ^ aret edildi^ i gibi di^ er tanr^ lar^ ^hkmsz
k^ l^ yordu. Mihe denen o tanr ^ lar, ^ imdi szden ibaret, sadece isimden
ibaret birer kavram haline geliyordu. Modern semantik terminoloji-
sinde bu hususu ^ yle ifade etmemiz gerekir: Bu yeni inanta ilh
(o^ ulu lihe) kelimesi, e ^ er Allah'tan ba^ ka bir yazl^ ^ a i^ aret edi-
yorsa kar ^ ^ l^ ^ ^ ^olmayan bo^ ^kavramdan ba^ ka bir ^ ey de^ ildi.
Yusuf Suresi (XII) nin k^ rk^ nc^ ^yeti ^ yledir: " CA
-

t --e7.o!e" t .. e ";1 / 4 t

J.,; -; I LA 1.../ J L A
I k.; 4
e j
-
q
:Sizin Ondan ba^ ka tapt^ ^ ^ n^ z ^ eyler, sizin ve
babalar^ n^ z ^ n uydurdu^ u isimlerden ba^ ka bir ^ ey de^ ildir, Allah onlar
hakk^ nda bir yetki indirmemi^ tir)".
ahiliyye a^ ^ nda, bu szde tanr ^ lar yan^ nda kabilelere ve yer-
lere gre tap^ n^ lan, korkulan ve sayg^ ^gsterilen ba^ ka stn varl^ klar
da vard^ : Melekler, ^ eytanlar ve cinler. Bunlar yeni Islam inanc^ ^ iine
de al^ nm^ ^ t^ ^ama pozisyon ve grevlerinde esasl ^ ^ de^ i ^ iklikler yap^ -
larak al^ nm^ ^ t^ .
neminden ve konu ile ili^ kisinden dolay^ ^ cin meselesini daha
sonra vahiy ve ^ iir ilham^ ^sorununu incelerken bahis konusu edece ^ iz6.
^imdi burada tipik bir rnek olarak eski Araplardaki mele ^ e tapmma
inanc^ ndan sz edelim. Hadislerden ^ kar^ lan manaya gre cahiliyye
5 Onlar^ n gerek oldu^ unu gsteren delil
6 Alt^ nc^ ^blm, nc fasla bak.
18
a^ ^ nda mele^ e tap^ nma, Araplar aras^ nda yayg^ n bir durum arz edi-
yordu. Bizzat Kur'n^ ^Kerim, meleklere Allah' ^ n k^ zlar^ ^diyen birtak^ m
insanlar^ n bulundu^ unu sylemektedir. Mel'ek veya melek yaln
^ z yahu-
di ve Fars dini inanlar ^ ndan etkilenmesi muhtemel olan ^ ehir sakin-
leri aras^ nda de^ il, sf bedeviler aras^ nda da ok yayg^ nd^ . Cahiliyye
a^ ^ ^nl sava^ ^ ^ ^ airi `Antereh ibn ^eddad7, bir beytinde ^ yle diyor:
(( f;t:>
*(3- ..?;4J
- -
:(Kabilemizde sava ^ ta bulunan herhangi birinden sor),
o sana, k^ l^ -
c^ m^ n ucunda lm mele^ inin daima haz^ r olup hi kaybolmad^ ^ ^ n^ ^
syliyecektir".
Arap inanc^ na gre melek, bir para tanr ^ ^niteli^ inde, ya da cinnin
st n olan, sayg^ ya, hatt tap^ lmaya lay^ k, gzle grlmez ruhsal bir
varl^ k idi. Fakat tabiat st varl^ klar hiyerar ^ isinde mele^ in yeri be-
lirlenmemi ^ ti. Bazan melek, stn tanr ^ ^ile insanlar aras^ nda bir ^ efa-
ati, ya da arac^ ^ idi; ama o^ unlukla kendisi de tap^ nma objesi
kabul edilirdi. islmiyet bu alanda da Araplar ^ n inanc^ na ok byk
de^ i ^ iklikler getirdi. Tamamiyle yeni olan Theocentric sistemi bir-
le^ tirmekle varl^ klar hiyerar ^ isinde meleklerin de yerlerini belirledi.
Ayn^ ^zamanda melekler de grevlerine gre kendi aralar ^ nda muhte-
lif tabakalara ayr ^ ld^ . Bu suretle niversel varl^ k hiyerar ^ isi iinde bir
melekler hiyerar ^ isi de kurulmu^ ^oldu. Tanr^ sal takdirin icras^ nda zel
grevleri olan baz ^ ^meleklere byk nem atfedildi. Bunlardan birisi
Cebraildir. Cebrail, peygaamberlere vahiy ta ^ ^ yan gksel eli kabul
edilir.
Daha nemli husus da meleklerin tanr ^ l^ k vasf^ n^ ^kaybetmeleridir.
^imdi onlar, sadece Allah' ^ n bir yarat^ ^ ^ ^idiler. Bu bak^ mdan insan-
lardan farklar ^ ^yoktu. Onlar da insanlar gibi Allah'a ibadet ve itaat
etmek iin yarat ^ lm^ ^ ^Tanr^ ^kullar^ ^idiler. Drdnc surenin 170 /172-
nci yetinde ^ yle deniyor: (..)
e ro


4.:J
:Ne Mesih, ne de (Allah'a) yak^ n melekler, Allah'a kul olmaktan e-
7 Antere: Divan, 'Abdu'r- Ralif ne ^ ri, Kahire, s. 22. ^ air burada sevdi ^ i k^ z 'Able'ye
hitabetmektedir. lm melegi inanc^ , Kur'n' ^ n hiret telkkisinde nemli bir rol oynar.
Can eki ^ me s^ ras^ nda meleklerin gelip ruhu nas^ l ald^ ^ ^ n^ ^ve yce Hakim nne gtrdk-
lerini anlatan paralar vard^ r. (Mesela VI, 93e bak). Bu inan da cahiliyye d^ ncesine
yabanc^ ^de^ ildi. (Bak: 'Antereh, ayn ^ ^eser, s. 81, beyt 13).
19
kinmezler. Kim Allah'a kul olmaktan ekinirse, Allah onlar ^ n hepsini
huzuruna tophyacakt ^ r".
Bu suretle biz, meleklerin insanlardan stn bir ontolojik dzene
ait gksel varl^ klar olma zelli ^ inden bir ^ ey kaybetmeden, insanlar
gibi Allah'^ n hizmetileri ya da kullar ^ ^olduklar^ n^ ^gryoruz. Bu hu-
susta cinlerin durumu da meleklerinki gibi idi. Bunlar ^ n hepsi s^ rf
Allah'a ibadet ve taat iin yarat ^ lm^ ^ lard^ . Allah'a kul olma bak^ m^ n-
dan cinlerle insanlar aras^ nda da bir fark yoktur. LI nci surenin 56 nc^ ^
yetinde bizzat Allah ^ yle diyor: (( C.;
:Ben cinleri ve insanlar^ , sadece bana ibadet etmeleri
iin yaratt^ m.
Ve Allah'a itaati ve Ona hizmeti reddeden cinlerin, hkm gnn-
de kafir insanlarla beraber - hibir ay^ r^ m yap^ lmadan- tutulup cehen-
neme at^ laca^ ^ n^ ^ tasvir eden yet gayet iyi bilinmektedir.
^ uras^ na da dikkat edilmelidir ki btn bunlar, Arap dnya
gr^ n kknden de^ i^ tiren ^ slam ^ retisinin, inan ve de^ erlere
uygulad^ ^ ^ ^niversel dzenlemenin kk bir paras ^ ndan ba^ ka bir
bir ^ ey de^ ildi. Kelimelerin as^ l anlamlar^ ^de^ i ^ memi ^ ti. De^ i ^ en, genel
plan, genel sistem idi. Ve kurulan yeni sistemde her kelime, yeni mevkii-
ni buldu. rne^ in Inerek ( ) kelimesi, yine eskisi gibi melek
manas^ na geliyordu. Ancak kelime, yeni sistemdeki yerine nakledilince
hafif, fakat derin bir semantik de ^ i ^ meye u^ ram^ ^ t^ .
Moral, ahlaki ve dini manalar ^ ^ifade eden kelimelere bakarsak,
yeni mana at^ s^ n^ n, eski kelimelerin anlam yap^ lar^ ^zerineki etkisini
daha iyi anlayabiliriz. Bu durumun mahiyeti hakk^ nda Kur'n'da bol
rnekler vard^ r. Tipik bir rnek olarak takva kelimesini zikredebiliriz.
Sonradan da grece^ imiz gibi 9 cahiliyye devrinde takv kelimesinin
z, "hayvan olsun, insan olsun, canl ^ ^varl^ ^ ^ n, d^ ^ ar^ dan gelecek y^ -
k^ c^ ^ bir kuvvete kar ^ ^ ^kendini savunma davran^ ^ ^ d^ r". Bu kelime,
islam^ n inan sistemine as^ l manas^ n^ ^ ta^ ^ yarak gelir. Ama sistemin
etkisi alt^ na ve ^ slama zg monoteizm inanc^ ^ alan^ na nakledilmesi
dolay^ siyle ok nemli bir dini anlam kazan^ r: Takv- " hkm
8Secde Suresi (XXXII) ayet, 13
9 Bak^ n^ z: Blm IX, fas^ l II. Orada bu ve benzeri kelimeler, semantik bak ^ mdan
gayet gzel tahlil edilmi ^ tir. Keza bundan sonraki blme de bakma. Orada da kfr ve
islm kelimeleri ele al ^ nmakta, esas ve izafi manalar izah edilmektedir.
CO
gnndeki ilahi azap korkusu" sahnesinden geerek ^ ahsi saf dindar-
l^ k (zhd) anlam^ na erer.
Semantik de^ i ^ me metodunu birok bak^ mlardan anlatmak iin
daha ok rnekler verilebilir. Fakat buna lzum grmyoruz. Nas ^ l
olsa bu kitab^ n as^ l konusu, zaten bu meseledir. Bu hususta daha ileri
gitmek yerine burada bir sre durup sylediklerimiz hakk ^ nda biraz
teknik bilgi vermeyi uygun gryorum.
III"ESAS" MA`N,k, "IZAF^ " MA`Nik
Bu k^ sa izahatla, tm olarak kavramsal bir at ^ n^ n nemini
anlatt^ m san^ yorum. Kelimelerin, iinde bulunduklar ^ ^kltr sistem-
lerinden nas^ l etkilendi ^ i anla^ ^ ld^ ^ herhalde. Grlyor ki manalar
yaln^ z ba^ ^ na de^ il, daima bir sistem veya sistemler iinde de ^ er ka-
zan^ r.
Bundan sonraki tahlili al ^ ^ mam^ z^ ^kolayla^ t^ rmak iin, bu fas^ lda
esas mana ile izafi mana aras ^ ndaki ay^ r^ m^ ^ anlatmak istiyorum. nk
bu, semantik metodolojinin en nemli sorunlar ^ ndan biridir.
^imdi biz Kur'n't al^ p, iindeki kelimeleri bizim gr^ ^a^ m^ zdan
gzden geirirsek ba ^ l^ ca iki ^ ey gzmze arpar. Bunlardan biri,
izaha muhtacolm^ yacak kadar a^ kt^ r, di ^ eri ise bunun kadar a^ k de^ il-
dir, bir gz at^ ^ la anla^ ^ lamaz. Sorunun a^ k yan^ ^ ^ udur: Her kelime-
nin kendine zg bir manas^ ^ vard^ r ki biz o kelimeyi, bulnundu^ u
mnasebet sistemi d^ ^ ^ nda da mtalaa etsek, kelime yine o manay ^ ^
ta^ ^ r. rne^ in "kitap" kelimesi, gerek Kur'an'da, gerek Kur'n d^ ^ ^ nda
olsun daima ayn^ ^ ^ eyi ifade eder. Konu ^ ma dilinde kitap deyince her
zaman belli ^ ey anla^ ^ l^ r. ^ ^ te kelimenin bu srekli manas ^ na esas
mana diyoruz.
Fakat kelimenin manas^ ^ bundan ibaret de ^ ildir. Burada nce
i ^ aret etti ^ imiz ikinci bir mana ba^ l^ yor. Kur'n iinde kitap, dini
bir kutsall^ kla evrili nemli bir mana kazan^ r. nk kelime, tanr ^ -
sal vahiy fikrine yak^ ndan ba^ l^ d^ r. ^ ^ te bundan tr basit kitap
kelimesi, zel sistem ierisinde yer al ^ nca, sistemin di ^ er d^ nce ve
kanaatleriyle irtibat kurar. Onlardan yeni elemanlar al ^ r. o^ unluk-
la yeni elemanlar, kelimeyi yle etkiler ki onun as ^ l manas^ n^ ^kkn-
den de^ i ^ tirir. Bylece kitap kelimesi, Islam d ^ nce sisteminde Al-
lah, vahiy, tenzil nebiy ve ehli kitap (h^ ristiyan, yahudi vs. gibi vahiy
mahsul kitaplara sahibolan kimseler) kelimeleriyle yak ^ ndan ili ^ ki
kurar. Bundan dolay^ ^Kur'n'da bu kelime geince, ilgili bulundu ^ u
21
di^ er kelimelerle mnasabeti iinde anla ^ ^ lmal^ d^ r. Bu ba^ l^ l^ k, kitap
kelimesine zel ve ok kar^ ^ ^ k bir semantik anlam verir. E^ er kelime
bu sistemin d^ ^ ^ nda olsa kat'iyyen bu manay^ ^ ta^ ^ maz. ^ uraya da i ^ a-
ret edilmelidir ki kelime, Kur'n'da oldu ^ u srece bu anlam, kitab^ n
manas^ n^ n bir k^ sm^ d^ r ve bu mana, kelimenin esas manas^ ndan ok
daha nemlidir. ^ ^ te ben, kelimenin kknden gelmiyen, fakat iinde
bulundu^ u mnasebet sisteminden do^ an bu manaya izafi (greli)
mana diyorum. iki mana aras^ nda bir ay^ r^ m yapmak iin bu ismi
veriyorum.
A) Kitap kelimesi, kendi ba ^ ^ na bildi^ imiz basit anlam^ ^ifade eder.
B) Ayn^ ^ kelime, vahiy alan^ nda Kur'n demektir.

Ki
tb

B
Yani esas mana, kelimenin her zaman ta ^ ^ d^ ^ ^ ^ as^ l manad^ r.
kafi mana ise iinde bulundu^ u zel sistemden, bu sistemdeki di ^ er
kelimelerle olan mnasebetinden kazand^ ^ ^ ^zel manad^ r.
Meselenin neminden dolay^ ^izafi manan^ n nas^ l meydana geldi-
^ ini gsteren ba^ ka bir basit misal vermek istiyorum. Akl^ ma yavm
geliyor. Yavm, gn demektir. ^imdi byk diyagramda byk bir Q
dairesi d^ nelim. Bu daire btn Kur'an szl^ n temsil etsin.
Birazdan grece^ imiz gibi bu Q dairesi, byk bir d^ nce sistemini
temsil etmektedir. Bunun iinde birbiri zerine binen daha birok
d^ nce sistemleri vard^ r ki bunlara "semantik alanlar ^ " diyoruz
Bunlar aras^ nda bir alan vard^ r ki Kur'n dnya gr^ n tesbit
22
hususunda zel bir neme sahiptir. Bu alan, k ^ ymet, (ldkten
sonra dirilme), din (son hkm) hesap vs. gibi hiret ve son hkm ile
ilgili kelimelerin te^ kil etti ^ i aland^ r. Bu kelimelerin meydana getir-
di^ i bu alana biz ESCHATOLOG^ CAL(hiretle ilgili) alan (E) di-
yebiliriz.
Nadir grlen ^ iddetli bir at-
mosfer, do^ al olarak btn alana
hakim olur. Sadece gn anlam^ n^ ^
ta^ ^ yan yavm kelimesini bu ^ iddet-
li atmosfer iine koy; birden bire
etraf^ n^ ^saran fikri at ^ n^ n etkisiyle
kelime, basit bir gn olmaktan ^ -
kar, uhrevi bir renk kazan^ r. K^ -
saca alYavm, bu zel alanda
allde bir gn de^ il, hiret g-
n, son hkm gn olur. Ayn^ ^
a^ klama, saat 10 kelimesi iin-
de do^ rudur. Bu kelime, zaman birimi olan saat demektir. Fakat
Kur'n'da bulununca saatin, k^ yamet saatini ifade etmesi iin sa-
rahaten hireti gsteren kelimelerle ba ^ lant^ ^ kurmas^ na da lzum
yoktur. Kendi ba^ ^ na da bulunsa k^ yamet an^ n^ ^ gsterme^ e yeter-
lidir. Yeter ki biz kelimenin, esas anlam^ nda de^ il, bu zel alanda
bulundu^ unu bilelim.
o^ u kez btn sistemin, iinde bulundurdu^ u kelimeye etkisi
o kadar kuvvetli olur ki kelime hemen tamamen orijinal anlam^ n^ ^
kaybeder ve yep yeni bir kelime olarak kar ^ ^ m^ za ^ kar. Di^ er deyi ^ le
biz, yeni bir kelimenin do^ du^ una ^ ahid oluruz. Bu hususta en gze
arpan rneklerden biri, kefere (S) kelimesinin Kur'n'da
u^ rad^ ^ ^ ^mana de^ i ^ ikli^ idir.
Kefere ( asl^ nda birinin yapt^ ^ ^ ^iyili^ e veya verdi^ i nimete
kar^ ^ ^kadir bilmeyip nankrlk etmek demektir. Te ^ ekkr anlam^ n-
daki ^ ekere ) nin tam kar ^ ^ t^ d^ r. Arap dilinde kefere'nin as ^ l
manas^ ^ budur. Bu kelimeyi ister mslman Araplar, ister mslman
olmayan Araplar kullans^ n, bu nankrlk anlam^ ^ de^ i ^ mez. nk
kelimenin genel manas^ ^budur. Kald^ ^ ki t ^ slam ncesi a^ lardan
gnmze kadar, kelimeden hep bu mana anla ^ ^ lm^ ^ t^ r.
10 XXXII' nc Surenin 63nc yeti ^ yledir: "^ nsanlar sana saatten soruyorlar.
De ki: Onun bilgisi Allah' ^ n yan^ ndad^ r. Nereden bileceksin, belki saat yak ^ nd^ r?".
23
Fakat kelime, islm teolojisi s^ n^ r^ ^iinde kal^ nca ok zel bir an-
lam kazan^ r. Arap dili evriminin, Kur'n a ^ ^ nda Tanr^ sal vahiy tara-
f^ ndan kullan^ lan bu kelime, ^ slam ncesi dilden al^ narak Allah'a
iman merkezi etraf^ na dizilen ok nemli bir d^ nce alan^ na getiril-
mi^ tir. Ve bu kelime ile Allah aras^ nda ok s^ k^ ^bir direkt temas kurul-
mu^ tur. Bu dar semantik alanda- ki biz buna iman alan ^ ^diyebiliriz.
Kabaca inan (blief), iman ^ n kar^ ^ l^ ^ ^ d^ r- art^ k kfr, basit bir nankr-
lk hareketi de^ ildir. Evet nankrlktr ama Allah'a kar ^ ^ , daha
do^ rusu Allah' ^ n yapt^ ^ ^ ^iyili^ e, O'nun verdi ^ i nimete kar^ ^ ^nankr-
lk. Kelimenin Kur'n'da u^ rad^ ^ ^ ^ilgin semantik geli^ menin ilk
a^ amas^ ^ budur.
^ kinci a^ amay^ ^anlamak iin islm^ n iyice temeline inmemiz gere-
kir. Bizzat Kur'n' ^ n ^ retisine gre gerek imana eri ^ mek iin gerekli
temel ^ artlardan biri, insan^ n, evresini saran tabiat varhklar ^ n^ , basit
birer e^ ya de^ il, fakat Allah'^ n insana olan iyili ^ inin belirtileri olarak
grmesidir. Kur'n terminolojisine gre tabiat varl ^ klar^ , Allah'^ n
varl^ ^ ^ n^ n i^ aretleri(yetleri)dir. Ve bunlar ^ ^ yaratt^ ^ ^ ^iin Allah'a
^ kredilmelidir. Kur'n daima insana, dnya ya ^ am^ nda yararland^ ^ ^ ^
gzel ^ eylerin, Allah' ^ n birer ltfu oldu^ unu hat^ rlat^ r. Bu bak^ mdan
^ slam, din olarak Allah'a kar ^ ^ ^ ^ kr tavsiyesidir. Ayn^ ^zamanda is-
lm, insana varl^ ^ ^ n^ n Allah'a ba^ l^ ^oldu^ unu bilmeyi tavsiyedir. Kur'-
n'a gre insan^ n Allah'a ba^ l^ l^ ^ ^ n^ ^bilmesi, iman^ n ba^ lang^ c^ d^ r. Bu
bize kefere ve bunun kok kfr fi'linin nas ^ l yava^ ^yava^ ^orijinal
anlam^ ^olan nankrlk manas^ n^ ^ kaybederek git gide inanmama
anlam^ na do^ ru kayd^ ^ ^ n^ ^gsterir. Hayat^ n^ n sonuna do^ ru (Hz.)
Muhammed'e vahyedilen Kur'n yetlerinde art ^ k kefere, ^ ekere'-
nin z^ dd^ ^ de^ il, inanmak anlam^ na gelen mene fi'linin z^ dd^ ^olmu^ -
tur. Ve bunun ismi faili olan kfir- bu form, gerek kelmi gerek siyasi
bak^ mdan sonraki ^ slam d^ nce tarihinde nemli rol oynam^ ^ t^ r-
sadece imans^ z anlam^ n^ ^ ifade etme^ e ba^ lam^ ^ t^ r." Di^ er taraf-
tan ^ ekere kelimesi de iman manas^ na ok yakla^ m^ ^ t^ r. Allah'a ^ k-
retmek anlam^ nda olan ^ ekere, Kur'n' ^ n birok yerinde Allah'a
inanma anlam^ nda olan mene'nin hemen hemen sinonimi olmaktad^ r.
Fakat bu kelimedeki semantik de ^ i ^ me, keferedeki kadar tam e ^ ildir.
De^ ildir ama yine biz, bir kelimenin, iinde bulundu ^ u sistemde
kom^ u kelimelerin etkisiyle nas^ l mana de^ i^ ikli^ ine u^ rad^ ^ ^ m g-
11 Kefere kelimesi hakk^ nda daha fazla bilgi iin IX ncu blme bak. Keza daha
nce yazm^ ^ ^oldu^ um Structure of the Ethical Terms in the Koran, Tokyo, 1958. adl ^ ^
eserin, IX ncu blm de Kur'n'da geen bu kelimenin manas ^ na ayr^ lm^ ^ t^ r.
24
rayoruz. Te^ ekkr anlam^ ndaki bir kelime, ^ ayet zel semantik alana
konulmasa, hibir zaman inanma anlam^ na gelmez. Bu zel alana ko-
nulunca btn evre, kelimenin o yne ynelmesine yard^ m etmi^ -
tir. "Esas mana" ve "Izafi mana" diye yapt ^ ^ ^ m^ z ay^ r^ m erevesi
iinde durumu ^ yle a^ kl^ yabiliriz: ^ekere'de, kelimenin Kur'ndaki
esas manas^ ^etraf^ nda izafi bir mana geli ^ ti ve bu mana, kelimeyi baz ^ ^
zamanlar mene'nin e ^ ^manal^ s^ ^yapt^ . Nankrlk anlam^ ndaki kefere'-
de ise kelime o derece kuvvetli bir etki alt ^ nda kald^ ^ki sonunda temel
manasm^ ^ kaybedip yeni bir kelime oldu, inanmama manas^ n^ ^ald^ .
^imdi geriye esas manay^ ^ izari manadan ay^ racak nitelik hakk^ nda
bir iki sz sylemek kal^ yor. ^uras^ ^ hat^ rda tutulmal^ d^ r ki esas mana,
nce syledi^ imiz gibi kelimenin her zaman ta ^ ^ d^ ^ ^ , hangi sisteme gi-
rerse girsin, toplum taraf^ ndan ayn^ ^kelime olarak bilindi ^ i srece yi-
tirmedi^ i manad^ r. Bu esas mana, realitede metodolojik kavramd
^ r,
bir teorik postulatt ^ r ki ne zaman bir kelimenin manas^ n^ ^tahlil etmek
istersek i ^ imize yarar. Hakikatte byle bir postulat yoktur, ancak biz
bunu var sayar^ z. nk bizim, kelimeleri semantik ynden incelerken
byle bir hipotezin varl^ ^ ^ , kelime manalar^ ^daha sistematik ve bilim-
sel olarak anlamam^ z^ ^ sa^ lar. Gere^ i sylemek gerekirse kelimeler
kar^ ^ ^ k, sosyal ve kltrel varl^ klard^ r. Ve realite dnyas^ nda tek ke-
lime dahi yoktur ki onun konkre manas^ , yaln^ z esas manadan ibaret
olsun. ^ stisnas^ z btn kelimeler, az ok bulunduklar ^ ^zel kltrden
etkilenmi ^ , tali manalar kazanm^ ^ lard^ r.
IVKELIME HAZ^ NES^ ^ve DNYA GR^,.
Bundan nceki k^ s^ m, birbirinden farkl ^ , fakat birbiriyle ili ^ kili
bulunan esas ve izafi manalar aras ^ ndaki ay^ r^ ma tahsis edilmi ^ ti.
Bu hususta Kur'n'dan baz
^ ^rnekler grm^ tk. Bizim as^ l mak-
sad^ m^ z, bizzat' bu ay^ r^ m^ , konkre rneklerle a^ klamaktan ziyade,
bir kelime anlam^ n^ n izafi ynn tahlil etmek iin a^ ^ n ve o dili
konu^
an toplumun gltrel durumu hakk^ nda titiz ve dikkatli bir
tetkik, ayr^ ca kelimenin linguistik yan^ ^ hakk^ nda ihtisas sahibi ol-
mak gerekti ^ ini gstermektir. nk kelimenin izafi manas^ ^dedi^ i-
miz ^ ey, zaten o kltrn ruhunun, somut olarak kendini gster-
mesinden ve o dili kullanan insanlar^ n genel psikolojik veya ba^ ka
e^ ilimlerinin gerek grnmnden ve yank^ smdan ba^ ka bir ^ ey
de^ ildir.
Bana gre bu izah ayn^ ^zamanda gstermi ^ tir ki semantik analiz,
ne basit bir kelime yap^ s^ ^tahlili, ne de kelime ^ ekline yani etimolojiye
25
atfedilen orijinal mana al^ ^ mas^ d^ r. Etimoloji, bize kelimenin 'as^ l ma-
nas^ ^ hakk^ nda yaln^ z bir ip ucu verir, ve birok hallerde etimoloji,
kelime tahmininden teye gemez, o^ unlukla zlmez bir s^ r olarak
kal^ r. Halbuki kanaatimize gre semantik analiz, daha derinlere gider.
E^ er onu bir tasnife tabi tutacak olursak o, kltrel bir bilim olmak
ister. Bir anahtar terimin, esas ve izafi unsurlar ^ n^ n tahlili yle bir a^ -
dan ele al ^ nmal^ dd^ r ki bu iki unsurun birle^ mesinden zel bir mana,
o kultr yapanlar ^ n nemli bir vehesi gn ^ ^ ^ ^ ^ na ^ km^ ^ ^olsun.
E^ er bu sonuca ula^ ^ rsak, yap^ lan btn analizler, o dili konu^ an
milletin inanc^ n^ n mahsul olan btn kltr yap^ s^ n^ ^ analitik bir d-
zeye getirmemize yard^ m edecektir. ^ ^ te bir kltrn semantik dn-
ya gr^ "semnatic weltanschauung" dedi ^ im ^ ey budur.
^ imdi de semantic weltanschauung dedi ^ imiz ^ eyin ne oldu^ unu,
nas^ l te^ ekkl etti^ ini, felsefi ynden dinamik bir ontoloji te ^ kil etmesi
iin onu nas^ l bir alana oturtmam^ z gerekti ^ ini k^ saca izah edelim.
Bu noktaya, nce syledi ^ imiz bir sz tekrar ederek ba^ l^ yal^ m.
Yani bir dildeki kelimelerin birbiriyle ok girift bir a ^ ^te^ kil etti^ ini
hat^ rlatal^ m. Bu a^ , sistemin ana kal^ b^ ^ve dilde zel nemi olan keli-
meler taraf^ ndan yap^ l^ r. Ontolojik yap^ n^ n tesisinde, dildeki btn
kelimelerin nemi ayn^ ^ de^ ildir. Di ^ er bak^ mlardan nemli olan baz ^ ^
kelimeler, ontolojik bak^ mdan nemli olmayabilir. rne^ in stone (ta^ )
kelimesi, belki ^ ngilizce konu^ an milletin gnlk ya^ ant^ s^ nda nemli
olabilir. Fakat bu kelime, Ingilizcenin bugnk dnya gr ^ n
(worldwiew) yans^ tmada nemli bir rol oynamaz. En'am Suresindel2
geen, ka^ ^ t anlam^ ndaki k^ rtas ( ) kelimesi de yaln^ z dil bak^ -
..
m^ ndan de^ il, fakat Arap kltr bak^ m^ ndan da ok entreresan bir
kelimedir ama Kur'a= dnya gr^ n yans^ tmada nemli bir
rol oynamaz. ^air kelimesi birok bak^ mdan bundan nemlidir. zel-
likle olumsuz ynden nemlidir. nk Kur'an, muhaliflerine Muham-
med in ^ air olmad^ ^ ^ n^ ^ ^ srarla syler 1 3. ^ air kelimesinin de nebi
kelimesine oranla nemi ok azd^ r.
^ ^ te Kur'n' ^ n dnya gr^ nn te^ ekklnde nemli rol oyn^ -
yan kelimelere ben Kur'n' ^ n anahtar terimleri (key terms) diyece ^ im.
Allah, Islam, Iman, Kfir, Nebiy, Resl kelimeleri, nemli rnekleri-
mizdir. Kur'an zerinde al ^ ^ mak istiyen semantiki iin en nemli
12 VI, 7. Burada kutsal kitaplar ^ ^k^ ^ tlara yaz^ p saklayan yahudilere i ^ aret edilmek-
tedir.
26
13Bak^ n^ z LII, 30
ve ayn^ ^ zamanda en g i ^ , bu anahtar terimleri bulup ^ karmakt^ r.
nk bu, onun analitik al ^ ^ malar^ n^ n ynn tayin edece^ i gibi,
kuraca^ ^ ^binan^ n da temelini te ^ kil eder.
Anahtar terimleri seerken ^ emantikinin biraz keyfi davranm
^ ^ ^
olmas^ , al^ ^ mas^ n^ n hi de^ ilse baz^ ^ cephelerini byk lde et-
kiler. Bir misal verelim : Kur'n^ ^ Kerim, on kereden fazla Allah' ^ n
car^ ^ ^14tabirini kullan^ r. Bu tabir, sonradan ^ slam kelamc^ larm^ n m-
naka^ alarmda nemli bir yer i ^ gal etmi ^ tir. Keza bir sembol olarak
da ^ slam mistisizminde ok nemli rol oynam^ ^ t^ r. Byle olmakla
beraber bu tabirin, anahtar terim say ^ l^ p say^ lm^ yaca^ ^ ^konusu, mna-
ka^ a edilebilir bir konudur. Ve bir semantiki, ara ^ t^ rmalar^ nda her
zaman byle durumlarla kar ^ ^ la^ abilir. Maamafih bu o kadar g bir
problem ortaya ^ karmaz. nk anahtar terimlerin ana k ^ s^ m hemen
hemen bellidir, bir ihtilaf yoktur. ^ slam, iman, kfr, nebi'y, gibi kelime-
lerin, Allah kelimesiyle ili^ kisini herkes kabul eder. Anahtar terimler,
kendi aralar^ nda bir kelime hazinesi meydana getirirler. Bu kelime ha-
zinesi, kelimelerin birbirleriyle de ^ i ^ ik ve e^ itli ili^ kilerinden do^ ar.
nce syledi ^ im gibi kelimeler, birbirinden ba
^ ^ ms^
z durmazlar, ok
e^ itli ve kar^ ^ ^ k yollardan biribirlerine ba^ lan^ rlar. A,B,C,D,E,Fve
G harflerini kelime hazinesinin birer anahtar terimi olarak kabul
edelim.
A kelimesi, esas manas^ ^ynn-
den mesela B, D ve E kelimesiyle
yakmdan ilgilidir. Bkelimesi de ken-
di esas manas^ ^ ynnden A kelime-
siyle ili ^ kili oldu^ u gibi E, F, G ke-
limeleriyle de ili ^ kilidir. G kelimesi-
de C ve Bile alakal^ d^ r. vs. By-
lece btn sistem, birbirine son de-
rece ba^ l^ ^ bir semantik ili ^ kiler a^ ^ ^
olarak kar ^ ^ m^ za ^ kar. Kelime ha-
zinesinin btn kelimeleri, ana bir
izgi boyunca da^ ^ l^ r
14Mesel XXVII. Surenin 26 nc^ ^ yetini okuyoruz:" 51 )'
& Allah ki O'ndan ba^ ka tanr^ ^ yoktur, byk ar^ ^ n sahibidir".
"
XX. Surenin 4/5 nci ayeti de ^ yledir:"
(..,:..y.):":11 ) :; -.4.-3-j-P
Rahman (Allah); 'ar^ ^(taht) zerine oturdu". 'Ar^ ' ^ n nemi, Allah'^ ^ 'ar^ '^ n sahibi
4. Zu'l- cAr^ " olarak niteliyen Kur'n' ^ n ifadesinden ileri gelmektedir
(XVII, 44/42; LXXXV, 15).
27
Gryoruz ki burada kelime hazinesi, soyut bir kelimeler ye-
knls de^ ildir. nk burada kelimeler, hibir dzene tabi olma-
dan, birbirinden ba^ ^ ms^ z, geli ^ i gzel yap^ lm^ ^ ^ de^ ildir. (^ekil A
ya bak). Aksine kelimeler, birok bak^ mlardan birbirine ba^ lan^ r ve
bylece birbiri stne binen byk blgeler meydana getirirler. ( ^ekil
Bye bak). e ^ itli kelimelerin ili^ kilerinden do^ an bu blgelere biz
"semantik alanlar" diyoruz.

O
O

O
O
A
O
O
O
O
O
O
O

Her semantik alan, mahiyet itibariyle vokabulariye benzer, ba ^ ^ ms^ z
bir mana alan^ n^ ^temsil eder. Vokabulari ile semantik alan aras ^ ndaki
fark izfidir. Esasta ikisi aras ^ nda bir fark olm^ yabilir. Zira "semantik
alan" da "vokabulari"den daha az te ^ kiltl^ ^ de^ ildir. nk mana
organizasyonu esas^ na gre dzenlenmi ^ ^ve yap^ lm^ ^ ^bir kavramlar sis-
temini gsteren bir mana kal ^ b^ ^iinde bulunan kelimelerin yakf^ n-
dr. vokabulari, genellikle birok alanlar ^ ^iine al^ r. Onun iin byk bir
kavramsal alan olarak vokabulari, muhtelif zel alanlara ayr ^ l^ r. Voka-
bularinin rgtl bir blm olan bu zel alanlardan her birine- e ^ er
mstakil bir birlik meydana getirebiliyorsa- de vokabulari denebilir.An-
cak bunu biz bir btnn zel bir paras^ ^olarak d^ nd^ mz zaman,
bu paray^ ^as^ l btnden ay^ rmak iin buna "semantik alan" deriz.
Bu anlamda vokabulari, sistem iinde sistem, semantik ise onun
iinde bir sistemdir.
Teorik ynden Kur'n vokabularisini de o zamanki btn Arap
vokabularisi iinde zel bir alan saymak mmkndr. Kur'n vokabu-
larisini Arap kltr tarihindeki byk nemini gz nne alma
pratik bak^ mdan bu mmkn de^ ildir- ve kat^ ^bir ^ ekli bak^ ^ ^a^ s^ n^ ^be-
nimsersek o zaman Kur'n vokabularisi, sistem iinde bulunan tali bir
sistem (sub system) den ba^ ka bir ^ ey de^ ildir. Her ne ise bu bizi, Arap
dili iindeki nemli blmlerin, birbiriyle olan ilgilerini ihmal etmeye
15 Alfabetik s^ raya gre kelimelerin dzenlendi ^ i lf^ gatlar, konumuz d^ ^ ^ nda kal^ r
28
kar^ ^ ^uyar^ r. Bereket versin ki bu bususta biraz bilgiye sahibiz. Bu konu-
daki bilgimiz, ba^ l^ ca ^ slm ncesi dile dayan^ r ve muhalram
16 ^ iir yoliy-
le gelmektedir. Muhadram ^ iir, Abbsi devri filologlar^ n^ n zenli al^ ^ -
malar^ ^sonunda bize kadar gelebilmi ^ tir. ^ slm ncesi ^ airler- ve k^ smen
muhalram ^ airler- birok anahtar terimleri Kur'n ile payla ^ ^ rlar(aym
kelimeleri kullan^ rlar). Fakat onlar ^ n vakobularisi ve nemli dnya
gr^ leri, Kur'n^ nkilerden ok ayr^ ^ do^ rultudad^ r.
Eski Arabistan' ^ n bu iki byk d^ nce sistemi- yani islam ncesi
ve Kur'n d^ nce sistemleri- m^ terek unsurlarda bile tamamiyle
farkl^ ^d^ nce alanlar ^ na aittir. Onun iin ayn^ ^kelime, bu veya teki
sisteme aidolmakla de^ i ^ ik semantik de^ er kazan^ r. Kronolojik
ynden islam ncesi ^ iir, Kur'n'dan nce oldu^ u iin semantik yn-
den ikisi aras^ nda bir mukayese yapmak ok yararl^ d^ r. Bu mukayese,
Kur'n'da bulunan baz^ ^anahtar terimlerin orijinal manalar ^ ^zerine
^ ^ ^ k tutacakt^ r. Ayr^ ca bu bize; cahiliyye a^ ^ n^ n son zamanlar^ ndan,
islm^ n birinci asr^ na kadar uzanan kritik devirde yeni fikirlerin na-
s^ l do^ du^ unu ve eski fikirlerin nas^ l de^ i^ ikli^ e u^ rad^ ^ ^ n^ ^da gsterecek
ve tarihin, nas^ l insanlar^ n hayat ve d^ ncelerin' ^ ekil verdi ^ ini an-
lamam^ za yard^ m edecektir. ileride Kur'n vokabularisinin semantik
yap^ s^ n^ ^incelerken islam ncesi Arap ^ i'rine s^ k s^ k i^ aret etmemin
sebebi, i ^ te budur 17 .
yle san^ yorum ki yukar^ daki sat^ rlar, vokabularinin homojen bir
saha olmay^ p ok say^ da- daha do^ rusu say^ s^ ^belli olm^ yan lde- al-
akl^ ^ykseldi fikri ili ^ ki alanlar ^ ndan meydana gelen engebeli bir arazi
oldu^ unu, bu fikir alanlar^ ndan her birinin, toplumun belirli bir a ^ -
daki e^ ilimlerini, duygular^ n^ , ideallerini yans^ tt^ ^ ^ n^ ^kfi derecede
gstermi ^ tir. K^ saca vokabulari, ok engebeli bir yap^ d^ r. Bu enge-
beler, "semantik alanlar" dedi ^ imiz anahtar- terimlerden meydana
gelmi ^ tir.
16 Hayatlar^ n^ n ilk k^ sm^ n^ ^ cahiliye a^ ^ nda, son k^ sm^ n^ ^ ^ slm a^ ^ nda ya^ yan
kimselere verilen ad. K^ saca Hz. Muhammed'in a^ da^ lar^ ^demektir. (Yazar ^ n bu tan^ m^ ,
biraz hatlid^ r. Muhardram, hem islmdan nce, hem de Hz. Peygamber devrinde ya ^ ^ a-
y^ p Hazreti Pey^ amberi grmiyen ve ancak sahabilerle gr^ en mslmanlard^ r).
17 Biz bu do^ rultuda bir ad^ m daha ileri gidip bu gr^ ^a^ s^ ndan ^ slm kltrnn
geli^ me a^ ^ n^ ^ izlemek istiyoruz. Kur'n semanti ^ i, Kur'n devrinden sonraki verimli
al^ ^ malar iin gzel ve gerekli bir ba ^ lang^ sa^ lam^ ^ t^ r: Kelm, f^ k^ h, felsefe, tasavvuf,
gramer ve retorik hep bu ba ^ lang^ c^ n meyvalar^ d^ r. Tabii bu kadar ^ ^bizim konumuzun
d^ ^ ^ ndad^ r. Ancak gelecek blmde bu enteresan mesele hakk ^ nda bir fikir vermeye
al^ ^ aca^ ^ m.
29
Bundan sonraki i ^ imiz, mnferid semantik alanlar ^ n, kendi i-
lerinde nas^ l meydana geldi ^ ini ve son derece kar ^ ^ ^ k bir biimde bir-
birine ba^ l^ ^ olan bu yap^ dan bir anlam kal^ b^ ^ ^ karman^ n imkamm
ara^ t^ rmak olacakt^ r. Bu blmdeki ana konumuz olan Kur'n' ^ n
semanti ^ ine dnyoruz. nce Kur'n' ^ n belli ba^ l^ ^ kavram alanlar ^ -
n^ ^ ay^ rma^ a al^ ^ aca^ ^ z, sonra kom^ ular^ ^ taraf^ ndan s^ n^ rlanm^ ^ ^irili
ufakl^ ^ birok semantik alanlar ^ ^bulma^ a, bunlar^ n biribirleriyle nas^ l
ili^ ki kurdu^ unu, iten nas^ l yap^ ld^ klar^ n^ ^ ve engebeli byk sistem
ierisine nas^ l yerle^ tirilip o sistemi- ki btn Kur'n'd^ r- nas^ l tamam-
lad^ klar^ n^ ^ a^ klamaya koyulaca^ ^ z. Her anahtar- terimin de zel mana
yap^ s^ na titizlik gsterece ^ iz.
Burada yeni bir teknik terim daha tan ^ tmak zorunday^ m. Bu terim,
semantik alanlar^ ^ay^ rd ve tahlil ederken i ^ imize ok yarayacak yeni
metedolojik bir d^ ncenin ifadesi olan "focus- word : odak- kelime"-
dir. Odak- kelime ile zel bir anahtar- kelimeyi kasdediyorum. Bu
kelime bize byk bir sistem iinde bulunan zel ba ^ ^ ms^ z bir alan^ ^
gsterir. Byk kelime hazinesi iinde semantik alan, nas ^ l bir zelli^ i
gsteriyorsa. Bir odak- kelime, Aristotalyan manada bir arcla (temel
ta^ ^ ) d^ r. yle bir temel ta^ ^ d^ r ki bir alan iinde bulunan zel bir grup
anahtar kelime, onun vas^ tasiyle di ^ erlerinden ayr ^ l^ r. Bu, birok anah-
tar kelimeden meydana gelen bir blmn, nemli bir kavram mer-
kezidir.
Btn anahtar kelimeler, nemlidir. Bunlar ^ n hepsi de odak- keli-
me iin aday olmaya ve sistemin gerek odak kelimesi kabul edilmeye
msaittir. ^ ^ te bu i^ in de yine bizim keyfi seimimize kald^ ^ ^ n^ ^kabul
etmek zorunday^ z. Ne olursa olsun, bu sak^ nca var diye odak- kelime
d^ ncesinin yararlar^ n^ ^ inkr edemeyiz. Kald^ ^ki vaziyet o kadar can
s^ k^ c^ ^ da de^ ildir. nk odak- kelime, elastiki bir kelimedir. E^ er
bir kelime bir semantik alanda odak- kelime kabul edilmi ^ se bu, kelime-
nin ba^ ka alan veya alanlarda normal bir kelime kabul edilmesine en-
gel olmaz. Bu ise nce syledi ^ im gibi daima engebeli olan kelimeler
sahas^ n^ n gerek niteli ^ ini yans^ t^ r. ^imdi bu sylediklerimi basit bir
rnekle a^ kl^ yay^ m:.
Mesela iman kelimesi- ayn^ ^ kkten do^ mu^ ^mene (inand^ ), m'-
min (inanan) ) gibi teki kelimelerle birlikte- Kur'n'da ok nemli
bir rol oynar. Onu kendi alan^ n^ n yneticisi saymam^ za kimse itiraz
edemez. Onu odak- kelime say^ nca da birok nemli anahtar kelime- .
lerin, onun etraf^ nda dizildi^ ini ve bylece hepsinin birlikte Kur'an
30
vokabularisinde nemli bir mana alan
^ ^meydan getirdi ^ ini grrz.
(^ekil. A).
Bu anahtar terimler, ya olum-
lu veya olumsuz mahiyettedirler.
Olumlu yanda ba^ ka kelimeler ya-
n^ nda ^ kr (te^ ekkr etmek. Mazi
ii% ^ ekere) 1 8 , ^ slam (insan^ n, kendi-
sini Allah'a vermesi. Mazi fi'li es-
leme), tasdik (vahyedilen szleri
do^ ru kabul etme. Mazi fi'li sadda-
15a), Allah (inanma objesi) vard^ r.
Bu kelime a^ ^ n^ n olumsuz ya-
A
n^ nda da kfr (inanmamak. Mazi
fi'li kefere), tekzib (yalanlamak. Mazi
kezzebe), kezib (yalan),
`isyan (itaat etmemek) ve nifk (yalandan inanm^ ^ ^grnmek) vs. keli-
meler bulunmaktad^ r.
Bylece nemli bir kelime grupu, yani anahtar kelimeler grubu,
btn grubu temsil eden ve birle ^
tiren merkezi bir kelime etraf^ nda
toplanmakta, birbirine s^ k^ ca ba^ lanarak mstakil bir mana alan^ ^mey-
dana getirmektedir. Merkezde bulunan kelime, btn evreyi sm^ rlay^ p
bize bir birlik fikrini verirken onun etraf^ ndaki kelimelerin her biri,
ana manan^ n zel bir ynn iinde ta^ ^ maktad^ r. Bunlar ayr^ cal^ ^ ^ n,
odak kelime de birle ^ tirmenin temsilcisidir. Ve btn alan, Kur'n voka-
bularisi iinde kendi ba ^ ^ na kk bir vokabulari te^ kil etmektedir. Bu,
daha byk bir mana sisteminin ierisinde bulunan tali, kk mana
sistemlerinden biridir. Bu byk mana sistemi de kk alanlar ^ n birle^ -
mesinden meydana gelmi ^ tir. Fakat sistemin kar ^ ^ ^ kl^ ^ ^ ^yaln^ z bundan
ileri gelmez. Konunun kar ^ ^ ^ kl^ ^ ^ ^^ undan do^ maktad^ r : Tali sistem iin-
de bulunan kelimelerin her biri- ister odak- kelime olsun, ister anahtar-
kelime olsun- tek bir alan^ n s^ n^ rlar^ ^iinde mahsur kalmaz, di ^ er alan-
lardaki kelimelerle de ilgi kurar. Bir alan^ n odak- kelimesi, ba^ ka bir
alan^ n normal anahtar kelimesi olabildi ^ i gibi, bir alanda normal anah-
tar kelime olan bir szck de ba ^ ka bir alanda odak- kelime olarak
kar^ ^ ^ m^ za ^ kabilir. Keza baz^ ^kelimeler de iki veya daha fazla alan-
da sadece anahtar kelime olur.
1823- 25 nci sayfada ^ kr kelimesiyle iman aras^ ndaki ba^ l^ l^ k izah edilmi^ ti. Orada
kfr kelimesi de etrafl^ ca anlat^ lm^ ^ t^ . Nifak kelimesine gelince bu hususta benim Struc-
ture of the Ethical Terms in the Karan adl ^ ^kitab^ ma bak^ n^ z. s. 168
31
Gze arpan bir misal verelim. Allah kelimesi, biraz nce tasvir
etti ^
im semantik alanda iman etraf ^ nda anahtar bir kelime idi. nk
bu zel alanda Allah, ima= bir objesidir ve mene billh ^ eklinde
Kur'an'da ok zikredilir. Fakat Allah kelimesi, ba
^
ka bakunlardan
birok yerde iman da dahil birok kelimenin evresine dizildi ^ i odak
kelime de olur. Hatt Allah, Kur'n dilinde kelimeler alan^ n^ n
tamam^
na hakim olan en yksek odak- kelimedir.
Kur'n' ^ n dnyas^ ^ theocentric'tir szmzle anlatmak istedi ^ im
semantik alan, i ^
te budur. (Yani merkezinde Allah bulunan dnya).
Bu noktaya tekrar dnmek f^ rsat^ n^ ^ bulaca^ ^ z.
Alandaki di ^ er kelimelere gelince:
^ slam da kendi alan^ n^ n odak-
kelimesidir. Olumsuz taraftaki kfr de byle. O da kendi zel sahas ^ n^ n
odak kelimesidir. Geri kalan ^
kr, tasdik, tekzib kelimeleri, Kur'an-
daki mana sisteminde byle merkezi bir nokta i
^ gal etmezler.

Kfrn semantik alan^ ^ da ^ u
^ ema ile gsterilebilir ( ^ekil B). ^e-
ma, (^ekil A) da iman alan^ ndaki
olumlu yanda bulunan kelimelerin
kald^ r^ lmasiyle basitle^ tirilmi^ tir. Bu
^ emada odak- kelimeyi saran anah-
tar kelimeler, ya kfr kelimesinin
zel bir manas^ d^ rlar, yahut Kur'-
n'da kfrle yak^ ndan mnasebeti
olan manalar ta^ ^ rlar 1 9 .
Yukar^ da sylendi^ i gibi konunun kar
^ ^ ^ kl^ ^ ^ , ayn^ ^kelimenin
e^ itli alanlarda anahtar kelime olarak bulunmas ^ ndan ve her birinde
ayr^ ^mnasebetler te ^ kil etmesinden ileri gelir. Mesela kfr semantik
alan^ ndaki lalal (c.1- )u,) kelimesini ele alal^ m. Dalal, sap^ kl^ ^ a gitme-
yi yahut do^ ru yoldan sapmay^ ^
ifade eder. Fi'li dalle'dir. Kur'an,
Allah'^ n, insanlara kurtulu ^ a giden do^ ru yolu gsterdi^ ini, ama in-
sanlardan baz^ lar^ n^ n bu yoldan gitti ^ ini, o^ unun da sapt^ ^ ^ n^ ^syler.
zerinde konu^ tu^ umuz semantik alan gere^ ince kfr (Allah'a
inanmama), insan^ n, do^ ru yol yerine yanl^ ^ ^yolu semesinin- veya
19 Bu kelimelerin geni ^ ^tahlili hakk^ nda Structure of the Ethical Terms in the Koran,
s. 113e bak^ n^ z.
32
herhangi bir sebeple bu yolu seme ^ e mecbur kal^ ^ m^ n2 0zorunlu bir
sonucudur. Di ^ er deyi ^ le "inanmama" ve "do^ ru yoldan sapma",
iki farkl^ ^a^ dan ayn^ ^ ^ eyi gsterir. Demek ki dall kelimesinin as^ l
yeri, kfr semantik alan ^ ^ iindedir. Fakat ilgin olan nokta, dall
kelimesinin Kur'an dili iinde yer ald^ ^ ^ ^semantik alan^ n, yaln^ z kfr
semantik alan^ ^olmad^ ^ ^ d^ r.
Yol anlam^ na gelen s^ rt, yahut sebil de Kur'n'a zg dini mana-
n^ n biimlenmesinde a^ k bir rol oynar. Dikkatsiz bir okuyucu bile
Kur'n' ^ n ba^ ^ ndan sonuna kadar bu fikirle dolu oldu ^ unu grecektir.
ok a^ kt^ r ki s^ rt, veya onun e^ ^manal^ s^ ^sebil, odak bir kelimedir.
Her biri kendine zg bir mana ta ^ ^ yan ve Kur'n' ^ n d^ nce sistemine
katk^ da bulunan byk bir kelimeler ailesinin ba^ kan^ ^durumundad
^ r.
Bu alan^ n anahtar kelimeleri, ba ^ l^ ca grupta toplanabilir: 1) Birinci
grupta yolun niteli ^ ine ait manalar ta^ ^ yan kelimeler vard^ r. Kur'n^ ^
Kerim bu meseleye yolun dz (mstakim, seviyy, vs.) yahut e ^ ri (civec,
mdavvec vs.) olu^ u noktas^ ndan bakar. 2) ^ kinci grupta insan^ n ira-
desini yahut do^ ru yola sevk edilip edilmedi ^ ini gsteren kelimeler
vard^ r (hd, ihtid, re ^ d vs.) 3) nc grupta ise do^ ru yoldan ay-
r^ lmay^ ^ bildiren kelimeler bulunmaktad^ r (dall, ^ avye, teyh vs.)
C ^ emas^ , ok basit yoldan bunun yap^ sal at^ s^ n^ ^gstermektedir.
Bu at^ n^ n merkezine yol kelimesi ve onun evresine de ilgili manalar
yerle^ tirilmi^ tir. ,Sema: bize, ana hatlariyle kelimelerin nce kk
alanlar halinde nas^ l birle^ tiklerini, olumlu veya olumsuz tarafa geip
yerle^ tiklerini ve sonunda da hepsinin yol semantik alan^ n^ ^nas^ l mey-
dana getirdiklerini gstermektedir.
Burada i ^ aret edilmesi gereken daha nemli bir ^ ey var. E^ er biz
C ^ emas^ n^ , kfr semantik alan ^ n^ ^gsteren B^ emasiyle kar^ ^ la^ t^ r^ r-
sak dall kelimesinin her iki sistemde ortak bir kelime oldu ^ unu der-
hal fark ederiz. Ba^ ka deyi ^ le ayn^ ^kelime iki farkl^ ^alanda da anahtar
kelime olabilmi ^ tir. Anahtar kelime olarak her iki alanda da grevi
ayn^ d^ r. Ama oynad^ ^ ^ ^gerek rol, bulundu^ u alana gre de ^ i^ ir. Kfrn
anahtar kelimesi olan dall, ^ ^ r- U:t^ n anahtar kelimeli ^ ini yapan ^ allden
farkl^ ^ bir anlam ta^ ^ r. nk her alandaki mnasebetleri ba ^ ka ba^ ka-
d^ r. Byle olmakla beraber dall kelimesi, iki sistemi birbirine ba ^ la-
mak grevini de yapar. Bu suretle biz, Kur'n' ^ n iki byk semantik
alan^ n^ n, kendi izfi ba^ ^ ms^ zl^ klar^ n^ ^kaybetmeden birbirine ba^ lan-
20 Kur'n metni bu meselede iki alternatif gr ^ de ileri srmektedir. Bu husus
sonradan islm kelmmda ilhl takdir ve iradei cz'iyye meselesini ortaya ^ karm^ ^ t^ r.
VI. blm, ikinci fasla bakma.
33
d^ klar^ n^ ^ gryoruz. Tabii burada ben kasden meseleyi gayet basit-
le^ tirerek gsteriyorum. nk birok durumlarda metodolojik
basitle^ tirme, e^ yan^ n yap^ s^ n^ ^daha iyi ortaya kor, konunun daha iyi
kavranmas^ n^ ^Sa^ lar. Gerekte dall, yaln^ z Bve C daireleriyle temas
etmez. Temas etti ^ i daha birok anlanlar vard^ r. Burada bizim as^ l
maksad^ m^ z, ayn^ ^ kelimenin iki sistemde anahtar kelime olabilece ^ ini
ve bulundu^ u sisteme gre farkl^ ^rol oynayaca^ ^ n^ , ayn^ ^ zamanda iki
sistemi birinirine ba^ layan zincir vazifesi yapaca ^ ^ n^ ^ gstermektir.
Bu izah bize, bir kelimenin bir veya birka semantik alanda anahtar
terim olabilece^ ini gsterdi ^ i gibi vokabulari dedi^ imiz ^ eyin kar^ ^ ^ kl^ ^ ^ ^
hakk^ nda da bir fikir verir. Btn semantik alanlar ^ n toplam^ ^ olan
VOCABULARY(kelime hazinesi), kelimeler aras ^ nda kar^ ^ ^ k, d^ ml
olan pek ok mnasebetler a ^ ^ d^ r. Bu a^ , say^ s^ z ba^ larla birbirine ba^ la-
nan manalar rgtn gsterir. Toplumun vokabularisi taraf ^ ndan sem-
bolize edilen byle bir manalar sistemine ben weltanschauungya da bu-
nu di^ er metodlar taraf^ ndan elde edilen dnya gr ^ ^e^ itlerinden, rne-
^ in felsefi weltanschauung'dan ay ^ rmak iinsemantik weltanschauung
diyece^ im.
Yukar^ da hem "kavramsal sistem", hem de vokabulari tabirlerini
kulland^ m. Bunu ^ undan tr yapat ^ m : Bana gre her iki terim de
tek ve ayn^ ^ ^ eyin iki ayr^ ^ yan^ d^ r. Linguistik, kavramsalm teki yz-
34
dr. Bir kavram2 1, nas^ l tammlamrsa tan^ mlansm, kendi iinde son
derece girift, ele al ^ nmas^ ^ok g ynl bir ^ eydir. Ne zamanki kavram,
linguistik ^ ekle, yani kelime ^ ekline girerse o aman ana hatlar ^ ^az ok
belli, ba^ ^ ms^ z bir varl^ k haline gelir ve sa^ lamhk kazan^ r. Kural olarak
diyebiliriz ki btn kavramlar, belli bir toplumun ancak belli bir a ^ ^ n-
da dil ynnden sabitle^ ir, sa^ lamhk kazan^ r ve srekli bir hal al^ r.
Ancak bundan sonrad^ r ki kavramlar, kelimenin tam anlamiyle top-
lumun ortak, sosyal bir varl^ ^ ^ , de^ eri say^ labilirler. Nazan olarak
linguistik ncesi kavramlar ^ n olabilece^ ini inkr etmiyorum. Fakat
bunlar mevcud olsalar bile bizim ilgilendi ^ imiz bilimsel s^ n^ r^ n d^ -
^ ^ nda kal^ rlar. Has^ l^ ^ben daima kavram kelimesini i ^ aret etti^ im an-
lamda kulland^ m. Bu sylediklerim, btn kavramlar iin de do^ ru-
dur. Fikri ili ^ kiler a^ ^ n^ n kar^ ^ ^ kl^ ^ ^ , onun linguistik yan^ ^olan szlkte
ve kavramsal yan^ ^ olan weltanschauung'dad^ r. ^ ^ te bundan sonraki
blmde Kur'n'^ n weltanschauung (dnya gr^ ) problemini,
yaln^ z dil ve kavram ynnden inceliyece ^ iz.
Bu ara^ t^ rmadan gdd^ mz ama zerinde de bir iki sz sy-
liyelim. Zikre de^ er her sistemin, in^ a edildi^ i bir kal^ b^ ^olmal^ d^ r.
Kur'n'^ n btn fikir sistemi de Kur'n d^ ncesine zg bir kal^ p
zerine kurulmu^ tur ki bu kal^ p Kur'n d^ nce sistemini, gerek ^ s-
lmi, gerek gayri ^ slmi di^ er btn d^ nce sistemlerinden ay^ r^ r 22.
Bu tr al^ ^ man^ n nclerinden biri olan Edward Sapir'in deyi ^ iy-
le her sistemin "bir ana plan^ , belli bir kal^ b^ ^vard^ r". Bu ana piln^ ,
yahut. Sapir'in deyi ^ iyle btn Kur'n sistemini al ^ ^ t^ ran ve yneten
"yap^ sal dehay^ " bulup ^ karmak, bu mukaddes kitaba e^ ilmek istiyen
semantikinin son hedefini te ^ kil etmelidir. nk semantik disiplini,
kltrel bir bilimdir. Bunu ba^ ard^ ^ ^ m^ z zaman Kur'n weltanshauung'-
unu ayd^ nl^ ^ a kavu^ turmu^ ^oluruz ki Kur'n weltanschauug'u, felsefi
a^ dan Kur'n ontolojisinden ba ^ ka bir ^ ey de^ ildir.
Tabii pratik ynden bu, ula^ ^ lmas^ ^ g, hatt imkns^ z bir ideal-
dir. Bu inceleme, bu son hedefe do^ ru at^ lm^ ^ ^ad^ m say^ hr.
21 i^ aret etmi^ ^bulundugum daha nceki kitab^ mda yapt^ ^ ^ m gibi bu kitapta da kav-
ram kelimesini bilimsel anlamda kullan^ yorum. A study of Thinking adl^ ^nl eserin yazar-
lar^ ^J.S. Brunner, J.J. Goodnow ve G.A. Austin'in anlad^ klar^ ^manada kullan^ yorum. Ad^ ^
geen kitap, Roger Brown'un Languae and Categories (dil ve kategoriler) zerine yazd ^ ^ ^ ^
olduka nemli k^ sm^ , zeyline alm^ ^ t^ r.
22 Bunu mtekip blmde grecegiz, zellikle Kur'n' ^ n dnya gr^ ile ^ slm
teolojisinin dnya gr^ aras^ ndaki tarihi ilgiyi inceliyecegiz.
35
^ KINCI BLM
TARIHTE KUR'AN ANAHTAR - TERIMLERI
ISYNCHRON1C ve D^ ACHRON^ C SEMANT^ K
Bu kitaptan gayemiz, szlerini incelemek suretiyle Kur'n' ^ n
dnya gr^ n ^ karmak oldu^ u halde bu blmde bu kitab^ n alan^ ^
iine d^ miyen birok sorunlar da ele al^ nm^ ^ t^ r. Tabii bunlar^ , konu-
muzun msaadesi nisbetinde ele ald ^ k. Kur'n terimlerinin tarihi
bak^ m^ ndan yaln^ z islamdan nceki yani Kur'n'dan nceki devir
nemlidir. nk bu devir, Kur'n'daki kelimelerin esas manalar ^ na
^ ^ ^ k tutar. Yoksa Kur'n'dan nceki a ^ larda manalar ^ n tarihi geli ^ imi,
bizi pek ilgilendirmez.
Bununla beraber yine bu nokta zerinde biraz durmu ^ ^olmam^ z^ n
ba^ l^ ca nedeni vard^ r: nce bir meseleyi birka yoldan ele almak,
farkl^ , fakat ,birbiriyle ilgili a^ lardan tetkik etmek, sorunun daha
derinden kavranmas^ na yard^ m eder. Bizim "vokabulari" sorunumuz
da tarihi metod olarak yeni bir ^ ey oldu^ undan ve yukar^ daki bahsin bir
devam^ ^say^ ld^ ^ ^ ndan (^ slam ncesi tarihe inmemiz), geen bahiste gere-
^ ince a^ klanmam^ ^ ^olan baz^ ^ nemli sorunlar ^ n kavranmas^ na yard^ m
eder.
^ kinci olarak baz^ ^Kur'an terimlerini zamanla ^ slama girmi ^ ^olan
gayri Kur'ni sistemlerde ara ^ t^ r^ rsak, Kur'n'da bulunan o kelimelerin
mana zelli ^ ine bir ^ ^ ^ k tutmu^ ^ok^ ruz.
Ve nihayet tarihi semanti ^ in imkn ve nemini incelemek, statik
semanti^ e zg metodlar^ n ve prensiplerin faydalar ^ n^ ^ ve sm^ rlar^ n^ ^
gsterecek ve Kur'n dilini tahlil ederken ok verimli bir yolda iki
semanti^ i birbirine ba^ lama imkan^ n^ ^verecektir.
^imdi konunun iine girelim. Dile iki farkl^ ^ a^ dan bak^ labilir.
Modern linguistikte bu iki gr^ ^a^ s^ na "diachronic" ve "synchronic"
denir. Diachronic, dile ait her ^ eyde zaman unsurunun roln g-
36
rr. Diachronich olarak vocabulary, bir kelimeler demetidir ki her biri
kendi ba^ ^ na ba^ ^ ms^ z olarak byr ve de ^ i ^ ir. Demetteki baz^ ^kelimeler,
toplumun belli bir sresinde durur, kullan^ lmaz olur(As); baz^ lar^ ^da
uzun zaman kullan^ l^ r(Bs); tarihin belli bir a ^ ^ nda yeni kelimeler or-
taya ^ kar ve onlar^ n tarihi de ortaya ^ kt^ klar^ ^ zamandan itibaren
ba^ lar (Cs).
Tarihin ak^ ^ ^ n^ ^belli bir devresinden yatay^ na kesecek olursak bir
profil elde ederiz. Bu profil, o noktaya kadar ya ^ ^ yan kelimelerle dolu
bir yzeydir. Bu yzey iinde As, Bs ve Cs yi bir arada grrz. Bun-
lar^ n arkas^ nda bulunan uzun tarihin (A.1 ve 131 ), yahut k^ sa bir tarihin
(A' ve B') yahut hibirinin olup olmad^ ^ ^ na bakmay^ z. Bu sreden nce
faaliyetten kalkm^ ^ ^olan (kullan^ lmayan) kelimeler (Ds)i de bu yzde
grmeyiz. Bunlar ^ n yak^ n zamanda m^ ^(U) yoksa ok uzun zaman nce
mi (D') ldklerine de bakmay^ z.
kelimelerin ve manalar ^ n organize
Byle bir yzey, geen sayfalarda
D
edilmi^ ^bir sistemi olan vokabulari
szyle neyi kasdetti ^ imi a^ ka gs-
terir. nk bu yzeyde evet yaln ^ z
-
^ ^
bu yzeyde kelimeler, kar^ ^ ^ k bir ma-
^ ^
A 2
na a^ ^ ^halinde gzleriniizin nnde
belirir. Kelimelerin tarihi izgilerini
yatay^ na kesmemizi ve bylece keli-
B
2
melerin statik sistemini elde etmemi-
C?
zi sa^ layan gr^ ^noktas^ na (meto-
da) biz, synchronic diyoruz.
^uras^ na da i^ aret edelim ki bu zel manada yani kelimelerin
statik yzeyi anlam^ nda vakabulari, yapma bir ^ eydir. Belli bir srede
bir dildeki btn kelimelerin tarihi ak^ ^ ^ m bir vuru^ la durdurmakla,
yapma bir statik durum elde etmi ^ ^oluruz. Bu profil bize statik, kuru
ve hareketsiz gzkrse de gerekte byle de ^ ildir, sadece macroscopic
a^ dan byle grnr. Mikrorskobik a^ dan bak^ l^ rsa yzeyin,
hayat ve hareketle dolu oldu^ u, yzeyde hayat ve hareketin kayna ^ t^ -
^ ^ ^derhal fark edilir. Bu sonuncu bak^ ^ ^a^ s^ , dilin kritik zamanlarmda,
ihtiM1 devrelerinde ok bariz olarak ortaya ^ kar. rne^ in modern
Trk dilinde oldu^ u gibi. Eski unsurlar at^ l^ r, yeni elemanlar ortaya
^
kar. Yeni gelen kelimelerden kimi, yeni sistemde tutunur, fakat biro-
^ u abucak ortadan kaybolur, ba ^ ka kelimeler onlar ^ n yerini al^ r. K^ sa
bir sre iinde btn kelime hazinesi, vehesini de ^ i ^ tirir. Bir dil
37
byle bir intikal ve de^ i ^ me safhas^ nda bulunursa onun sa^ lam,
statik bir kesitini almak ok gtr
^ .
Normal hallerde biz dilin, muhtelif devirlerinden birok yatay
kesitler alabilir de (mesela ^ emadaki I, II, III numaral ^ ^ kesitler gibi)
bunlar^ n hepsini veya ilerinden baz
^ ^zel k^ s^ mlar^ ^birbirleriyle kar^ ^ -
la^ t^ r^ rsak tarihi semantik yapm^ ^ ^oluruz.
Grlyor ki tarihi semantik,
sadece mnferid kelimelerin, tarihin
seyri iinde nas^ l mana de^ i ^ ikli^ i-
ne u^ rad^ klar^ n^ ^anlama^ a al^ ^ mak-
tan ibaret de^ ildir. Bu anlay^ ^ , XIX.
asr^ n dilcilik anlay^ ^ ^ d^ r. Bugn bi-
zim anlad^ ^ ^ m^ z gerek tarihi seman-
tik, aidolduklar^ ^statik sistem iinde
kelimelerin tarihini incelem^ e ba^ la-
d^ ^ ^ m^ z zaman ba^ lar. Ba^ ka deyi^ le
biz, ne zaman ki ayn^ ^ dilin, mesela
Arapan^ n iki veya daha ziyade ke-
sitini her hangi bir kesitle mukayese
edersek, i ^ te tarihi semantik o anda
ba^ lar ve taihi bir aradan sonra dilin
durumunun, di^ er devirlerdekinden
fark^ n^ ^ gsterir.
Bu tarihi ara, tahlil etti ^ imiz konunun gere ^ ine gre uzun veya
k^ sa olabilir. Mesela Kur'n' ^
n dili dahi, Mekke ve Medine gibi iki
ayr^ ^ devreye ayr^ labilir. ^ayet islam d^ ncesinin, Kur'n 'iindeki
tarihi geli ^ imini incelemek istersek, Kur'n dilinin bu iki noktas
^ ndan
iki yatay kesitini alabiliriz ve bunlar ^ ^birbiriyle mukayese edebiliriz.
Nitekim Theodor Nldeke, bu noktada ^ ^ ^ r aan eserini bast ^ r-
m^ t^ r. Bu eserde Kur'an dilinin tarihi geli ^ imi hakk^ nda nemli
ke^ ifler yap^ lm^ ^ t^ r. Nldeke'nin tetkiki gstermektedir ki Pey^ am-
ber'in Mekke'den Medine'ye hicreti, vahiy dilinde derin etkiler yap-
m^ ^ t^ r2. Yahut daha uzun menzilli bir perspektiften bakarak btn
1 ^ ^ te bugnk Trkenin gzel bir h^ gatini yapman^ n glg, bundan ileri gel-
mektedir.
2 Bu konuda Prof. Montgomery Watt' ^ n, Muhammad at Mecca, (Oxford, 1953)
ve Muhammad at Medina, (Oxford 1956) eserleri de vukuflu incelemelerdir. ok nemli
bir misal olarak tezekki kelimesini zikredebiliriz. Yazar bu kelimeyi, Muhammed at Mec-
ca'da incelemekte, nefsi temizleme anlam^ n^ ^ ta^ ^ yan bu kelimenin, daha nemli olan ^ s-
lam kelimesi nnde zamanla nas ^ l neminden kaybedip soldugunu gstermektedir.
38
Kur'n vokabularisini al^ r, sonradan islam^ n iinde zuhur eden sistem-
lerle mukayese edebiliriz ki biz bu blmde bunu yapaca ^ ^ z.
^u genel bir kurald^ r : islam^ n ilk a^ ^ nda grld^ gibi sr'atle
geli^ en gen kltr meydana ^ kt^ ^ ^ ^zaman, dilin tarihsel geli ^ imi kar^ -
^ ^ k bir ilerleme gsterir. Yeni safhalar ortaya ^ kar, ileri bir dzeye
ula^ ^ r. Bizim zel durumumuzda da Islam^ n zafere ula^ mas^ , mukad-
des bir kitap olarak Kur'n' ^ n sars^ lmaz otoritesini yerle ^ tirmi^ ^ve
bunun etkisi, btn Arap dilinde kendini gstermi ^ , neticede btn
Arap dili, Kur'an vokabularisinin nfuzu alt ^ na girmi^ tir.
^imdi bu hususu a^ k ve basit bir biimde gsterebilmek iin Arap
vokabulari tarihinin ilk devirlerinden kesit (profil) alaca ^ ^ m : 1)
Kur'n ncesi, yahut cahiliyye a ^ ^ , 2) Kur'n a^ ^ , 3) Kur'n sonras^ ,
zellikle Abbasi a^ ^ . ^ slam ncesi a^ da kelime sistemi vard^ r.
Bunlar^ n alt^ nda birbirinden farkl^ ^dnya gr^ leri uzanmaktad^ r: 1)
Sf bedevi vokabularisi. Bu sistem, en eski tipik gebe dnya gr ^ n
yans^ t^ r. 2) Birincisiyle yak^ ndan ilgili ve onun zerine kurulu, fakat
ondan ayr^ ^ bir ruh ta^ ^ yan, Mekke'deki ekonomik hayat ^ n sonucu
olarak do^ du^ undan, Mekke 3 tccarlar^ na zg kelime ve kavram-
larla dolu olan vokabulari, 3) Arabistan'da ya^ ^ yan yahudilerin4 ve
h^ r^ stiyanlar^ n vokabularisi. ok problematik olan haniflik 5 sistemi
de bu vokabulari'ye dahildir. ^ ^ te ^ slam ncesi Arap dilini te ^ kil eden,
bu vokaioularidir.
Linguistik olarak Kur'n vokabularisi, bu farkl ^ ^sistemin bile-
^ imidir. Ama bu demek de ^ ildir ki bu farkl^ ^sistemden gelen kelimeler,
Kur'n'da birbirine z^ d durmu^ tur. Kur'n vokabularisi, nceki sayfa-
larda da ^ srarla zerinde duruldu ^ u gibi byk bir semantik aland^ r.
Kelimeler hangi kaynaktan gelirse gelsin, tamamiyle yeni bir anlam ieri-
sinde henkle birle ^ mi^ tir. Yine Allah kelimesini ele alal ^ m Allah ad^ ,
tafsiltiy^ e grd^ mz zere ^ slam ncesi Araplarca bilinmiyor
de^ ildi. Bu kelime yaln^ z monoteist yahdih^ r^ stiyan evrelerinde
de^ il, byk gebe kabileler aras ^ nda da ok iyi biliniyordu. ^uras^ n^ ^
da hat^ rdan ^ karmamak laz^ md^ r ki Allah kelimesi, islamdan nceki
zamanlarda, Kur'n'da ta ^ ^ d^ ^ ^ ^anlamdan ok farkl ^ ^ bir anlam ta^ ^ -
yordu. Burada izafi manan^ n, metodolojik bak^ mdan nemini gryo-
3Bu vokabularinin Kur'n dilindeki nemi iin bakma C.C. Torrey, The Commer-
cial- Theological terms of the Koran, Leiden, 1892
4Medine o devirde yahudili ^ in en byk merkezi idi.
5 Hanifler ve onlar ^ n dili hakk^ nda IV. blm, 5 inci fasla bakma.
39
A
ruz. Eskiden beri bilinen Allah kelimesi, Kur'n' ^ n btn ierisinde
ok zel bir izafi mana kazanmaktad ^ r.
Kur'n vokabularisini, ^ slam ncesi vokabulari ile kar ^ ^ la^ t^ r^ r-
sak derhal anlar ^ z ki Allah kelimesi, birincisinde stn odakkelime'-
dir; Kur'n vokabularisinin yaln^ z bir semantik alan^ nda de^ il, tm
olarak btn vokabularide stn bir mevkie sahiptir. Halbuki ^ slam
ncesi dilde kelimenin byle stn bir yeri yoktur6. ^ ^ te bu, iki sistem
aras^ ndaki esasl^ ^farklardan biridir. Geri Kur'n ncesi dil ile Kur'an
dili ok ortak bir mana yap^ s^ na sahiptirler- yaln^ z temel manada
izafi mana yap^ s^ nda da ortakt^ rlarama yaln^ z Allah hakk^ ndaki bu
telkki fark^ , iki sistemi hem mahiyet hem yap^ ^ bak^ m^ ndan tamamen
ay^ rmaya yeter.
Kur'n sisteminde hibir semantik alan yoktur ki do ^ rudan do^ ru-
ya merkezi Allah fikriyle temas etmesin ve o fikirle ynetilmesin
(^ ekil A)'. Semantiki olmayanlar ^ n genellikle "Kur'n' ^ n dnyas^ ^
theocentric'tir" szleriyle anlatmak istedikleri durum budur. islamdan
nceki devirde Allah, sadece bir tek zel semantik alan^ n yesidir
(^ekil B). Kur'n dnya gr^ nde Allah kavram^ ^ zerine kurulan ve
onun etraf^ nda s^ ralanan bir kavram insicam^ ^ vard^ r ki cahiliyye siste-
6 Ancak dar h^ ristiyan ve yahudi blgelerindeki tek tanr ^ c^ ^d^ nceler hari. Onlarda
da Allah d^ ncesi dile hakimdi ama h^ ristiyan ve yahudiler, ^ slam ncesi Arabistan^ ^
temsil edemezler. Onlar ^ n dilleri nihayet dar bir blgeye zg idi.
7 A ^ emasmda Allah kelimesini evreliyen merkezi blge, Kur'n' ^ n ifadesine gre
Allah'^ n zaten ve yapt^ ^ ^ ^i^ leri temsil eden semantik alan^ ^ gsterir. Buna sonradan ^ slam
kelm^ nda Allah'^ n s^ fatlar^ ^denecektir.
40
minde byle bir durum bulunmaz. Yeni sistemde btn semantik alan-
lar ve anahtar terimler bu merkezin, bu yksek odak- kelimenin nfuzu
alt^ ndad^ r. Hibir ^ ey bunun etkisinden kurtulamaz. Yaln^ z din ve
imanla ilgili kavramlar de^ il, btn moral kavramlar, hatt evlenme,
bo^ anma, miras, ticareti ilgilendiren senetler, borlar, faiz, l ve tart ^ -
lar gibi tamamiyle dnya hayatiyle ilgili ^ eyler de bu d^ nce ile yak^ n-
dan alkadard^ r.
Kald^ ^ ki cahiliyye sisteminde Allah kavram^ , di^ er tanr^ larla
yan yanad^ r. Allah ile onlar aras ^ nda bir ayk^ r^ l^ k yoktur. Tabii islm
ncesi devirde pek dar s^ n^ rlar iindeki h^ ristiyan ve yahudilerin d-
^ nceleri bundan mstesnad^ r. ^imdi onlar^ n durumundan sz etmi-
yece^ iz Cahiliyye sisteminde Allah, stn varl ^ klar^ n ba^ ^ nda olmakla
beraber di^ er tanr^ lara ayk^ r^ ^de^ ildi. Ayr^ ca bu tabiat st varl^ klar se-
mantik alan^ , Araplar^ n kabilesel ya^ ant^ lar^ na ili^ kin di^ er nemli
alanlara, mesela Allah ile, dinle ilgili olm^ yan ferdi ve toplumsal
hayat geleneklerini yans^ tan alanlara oranla az bir yer i ^ gal ederdi.
Buras^ ^yanl^ ^ ^anla^ ^ lmamal^ d^ r. Kur'an sisteminde de lihe (tanr ^ -
lar) d^ ncesi vard^ r. E^ yan^ n ontolojik tanzimini, semantik tanzimi
ile kar^ ^ t^ rmamally^ z. Ba^ ka deyi ^ le mesele ^ yledir : Kur'n' ^ n, se-
mantik bak^ mdan monoteistik bir dnya gr^ ne sahibolmas^ na
bakarak, ontolojik bak^ mdan da monoteistik oldu^ una, Kur'n'da
Allah'm yaln^ z durdu^ una, ona ba^ ka ortak zikredilmedi ^ ine hkme-
dersek yan^ lm^ ^ ^oluruz. Yani semantik dzenle, ontolojik dzeni
birbirine kar^ ^ t^ rmamally^ z. Tersine, Kur'ni sistemde ba ^ ka "tanr^ lar",
"putlar" kavram^ ^ vard^ r ama bunlar^ n Allah kar^ ^ s^ ndaki durumu
olumlu de^ il, olumsuzdur. Kur'n'a gre bunlar, ^ iddetle reddedil-
mesi gereken itibari varl^ klard^ r. Daha semantik sylersek, Kur'n'a
gre Allah hak (gerek), bunlar da bt ^ ld^ r.
Yani biz, Allah ad^ n^ n, ^ slam ncesi sistemden ^ slma gelmi ^ ^
oldu^ unu syleyince zannedilmesin ki bu ada ba ^ l^ ^olan unsurlardan,
islm^ n gr^ ne uyanlar al^ nm^ ^ , uymayanlar at^ lm^ ^ t^ r. Hay^ r, isme
ba^ l^ ^olan iyi ve kt unsurlardan hepsi Kur'n'da zikredilmi ^ tir.
Ancak bunlardan kimi kabul edilmi ^ , kimi reddedilmi ^ tir. Bu kabul
ve reddedili ^ ^de bizzat Kuren'da gsterilmi ^ tir. Aksi takdirde ^ erik
(Allah'^ n orta^ ^ ) ve nidd (Allah' ^ n e^ i) gibi kelimelere Kur'n'da hi
yer verilmezdi.
8Cahiliyyenin Allah fikriyle yahudihristiyan Allah d^ ncesi aras^ ndaki mnase-
bet ve Allah ad^ n^ n, Islam sistemine gelmeden nceki zamanlarda ikincisinin birincisine
tesiri iin bak: Blm IV, bu blm yaln^ z bu meseleye tahsis edilmi ^ tir
41
Kur'n, Arapa oldu^ u iin bu kitapta bulunan btn kelimelerin
Kur'n ncesi yahut ^ slam ncesi bir gemi ^ i vard^ r. Bunlar^ n o^ u,
^ slam ncesi Arapadan gelmi ^ tir. Bunlardan o^ u, hatt Kur'n'da
anahtar kelime mevkiine ykselenler dahi, ^ slam ncesi zamanlarda
anahtar kelimelerin seviyesinden ok a ^ a^ ^ ^durumda bulunuyorlard
^ .
rne^ in, sonradan etrafiyle tahlil edece ^ imiz takva kelimesi de byle
idi 9. Herkesin bildi ^ i gibi kelime, Kur'n'da ok nemli bir anahtar
kelimedir. Kur'n' ^ n nefis tasfiye ve tazkiyesinin, zerine oturdu ^ u
temel ta^ ^ ^mevkiini kazanm^ ^ t^ r. Fakat cahiliyye devrinde bu, sadece
ok yayg^ n olan bir e^ it hayvansal igd, korkuya kar ^ ^ ^kendini
savunma igds manas^ na gelirdi.
Fakat Kur'n'da anahtar terim oldu ^ u halde ^ slam ncesi devirde
de nemli bir yeri olan kelimeler de vard ^ r. Yani Kur'ndaki baz^ ^anah-
tar terimler, cahiliyye devrinde de anahtar terim grevini yapm^ ^ t^ r.
Yaln^ z bir sistemden ba ^ ka bir sisteme gemekle bunlar ^ n semantik
yap^ lar^ nda byk de^ i ^ iklik olmu^ tur. Bu blmn ana tezi oldu^ un-
dan dolay^ ^bu son durum, ok ilgi ekicink ok kar^ ^ ^ kbir problem-
dir. Bu hususta nceki blmde baz ^ ^misaller verilmi ^ ti. Ama orada
verilen misaller, meselenin ba^ ka yniyle ilgili idi. Burada da son derece
nemli bir misal verece^ im, sonunda yeri geldike bunlardan bol bol
rnekler grece ^ iz.
^imdi hat^ r^ mda olan, kerim kelimesidir. Bu kelime, cahiliyye
devrinde ok nemli bir anahtar kelime idi. Kusursuz bir ^ ecere ile se-
kin bir ataya dayanan, asiizade insan ^ n ^ erefini ifade ederdi. Araplara
gre fazilet sahibi, msrif, ve s^ n^ rs^ z cmert olmak, insan ^ erefinin
en gzel delili idi. Onlarda kerim, israf derecesinde cmert olan ki ^ i
demekti.
Fakat kelime Kur'n muhtevas^ ^iinde bu manas^ n^ ^ de^ i^ tirmi ^ ,
sz edilen takva ile yak^ n bir ili^ ki kurmu^ tur. Kur'n gayet a^ k
olarak ifade eder ki insanlar ^ n en kerim (asil) olan^ , Allah'a kar ^ ^ ^takvb",
ile hareket edenidir : o
1.
S" ak^ l I ^phesiz
ki Allah'a gre sizin en kerim olan ^ n^ z, en ok takva sahibi olan ^ n^ z-
d^ r" .1 o
^ ki kelimenin byle birle^ mesi, birbirine ba^ lanmas^ , ^ slam ncesi
zamanlarda asla hayal edilmemi ^ ti. Arap dnya gr^ n aksettiren ke-
9 IX. Blm, II. fasla bak^ n^ z.
10 Hucurat Suresi (XLIX), ayet 13
42
rim kelimesi, ^ slm^ n tek tanr^ c^ h^ a dayanan din atmosferinde tamamen
yeni bir alana konulmu^ tu. Bunun bir ihtill oldu^ unu sylersek mba-
l^ a yapm^ ^ ^olmay^ z. Araplar^ n moral d^ ncelerinde yap^ lan bir
till. Zira eski Arabistanda hi kimse, keremin (asilli ^ in), takvaya (Al-
lah korkusuna) gre bir tan^ m^ n^ ^d^ nemezdi. Art ^ k o andan itibaren
kelimenin dellet etti ^ i asil, ^ erefli bir soydan, yahut ailesini, oluk
ocu^ unu d^ nmeden nesi var nesi yoksa hepsini sa ^ p savurarak
ertesi sabah ok kt bir duruma, fakr- zaruret iine d ^ en kimse
de^ ildir. Halbuki Araplar, btn yar ^ n^ ^ yo^ unu safederek peri ^ an
duruma d^ meyi en yksek mertebe sayarlard^ . Eski ^ airler, bu fazileti
ve ve bitiremezler. Bu, sava ^ ^alan^ ndaki cesaret ve kahramanl ^ ^ a
e^ ^bir meziyet idi. ^ kisi de ata ^ erefinin korunmas^ n^ ^gsterirdi. Bir
Arap hamaset ^ airi ^ yle diyor:
fi
Lt -L
cJI L . L ^ ^ ^ ^L
L^ ^
"Biz (develerimizin) elleriyle, stleriyle ecdad^ m^ zdan gelen ^ erefimizi
savunuyoruz. nk kerim (^ erefli ki ^ i ecdad^ ndan kendisine gelen ^ e-
refini) savunur"
^ slam ncesi Araplar ^ n gznde ok yksek bir meziyet say^ lan bu
vas^ f, Kur'n nazar^ nda gerek bir fazilet de^ ildir. Hatt hakiki bir
cmerltlik de de^ ildir. nk bundan gaye, insanlara cmert oldu ^ unu
gstermek, bununla vnmekti. Bu cmertlik, kayna^ ^ n^ ^ byle bir
d^ nceden al^ yordu. Kur'n dilinde byle bir adam, "Allah'a ve hi-
rete inand^ ^ ^ ndan dolay^ ^ de^ il, s^ rf gsteri^ ^iin servetini sarfetmektedir:
- .1.^ ^ - L
'43( G. .1:Y^ ^
...
L.)- m .) -4 0-4-"-? 4S
1 2 ".

Ba^ ka bir yette mallar ^ n^ ^bu niyetle sa^ p savuranlar^ n, ^ eytan^ n

karde^ eri olduklar^ ^a^ klanmaktad^ r : - j).52231


- _
It; IS ^ ^ .
s ^ ^
:Akrabaya, fakire ve

yokuya . hakk ^ n^ ^ ver, ama sa^ p savurma. Zira sa^ p savuranlar, ^ eytan^ n
karde^ leridir. ^eytan da rabbine kar^ ^ ^nankrdr".13
11 Divanui- Hamseh (^arhul- Marzuki), Anmed Emin ve cAbdu's- Selm Harun
ne^ ri, Cild 4, Kahire, 1951, No. DCCXLVI, 2. ^airi mechuldr.
12 Bakara Suresi (II), ayet 266 /264
13^ sra Suresi (XVII), yet 28- 29 /26- 27
43
Gryoruz ki cahiliyye devrinde cmertli ^ in, asilzadeli ^ in ifadesi
olan kerim, yeni semantik alan^ n etkisiyle tamamen farkl ^ ^bir anlam
kazanm^ ^ t^ r. Cmertlik kavram^ ^derin bir de^ i ^ ikli^ e u^ ram^ ^ t^ r. Buna
paralel olarak kerim kelimesi,servetini kr krne, d^ ncesizce,
gsteri ^ ^iin sarf etmek yerine; yeni d^ nceye gre en byk ^ eref
olan Allah'^ n r^ zas^ n^ ^kazanmak (Il sebilillh) 14 iin mal^ n^ ^sarfetmek-
te teredddetmiyen, israf ile cimrilik aras ^ nda bir yol tutarak 15 mut-
lulu^ a ermek istiyen, takvaya gre hareket eden kimseler idi.
^ ^ te ayn^ ^kelime, birbirini izliyen iki sistemde ayn ^ ^esas manaya
sahibolan, ikisinde de anahtar kelime durumunda bulunan bir kelime,
bulundu^ u sistemdeki zel semantik evrenin etkisiyle ok de ^ i ^ ik bir
izafi mana kazanm^ ^ t^ r. Ayn^ ^ ^ ey, Kur'n vokabularisiyle ondan tre-
yen sistemler aras^ nda da olur ama ok ince bir biimde ve kapal ^ ^ bir
tarzda meydana gelir, bunun iin kolay fark edilmez. ^ ^ te ^ imdi bunu
grece^ iz.
IIKUR'AN ve KUR'AN SONRASI S^ STEMLER
Yukar^ da yapt^ ^ ^ m^ z tasnife gre dil evriminin nc a ^ amas^ ^
olan ^ slam kltrnn klasik a^ ^ na gelince, nisbeten mstakil yeni
yeni fikir sistemleriyle kar ^ ^ la^ ^ yoruz. Yani ^ slam, Kur'n sonas^ ^devir-
de e^ itli d^ nce sistemleri retmi ^ tir. Kelm, hukuk, politik teori,
felsefe, mistisizm bunlar ^ n en nemlilerindendir. Islam^ n mal^ ^olan bu
kltr mahsullerinin her biri, kendine zg bir mana dzeni, bir voka-
bulari geli^ tirmi ^ tir. Bu mana dzenlerinin her biri iinde Kur'n voka-
bularisinde oldu^ u gibi e^ itli isel mana dzenleri vard^ r. Bundan
dolay^ ^biz ^ slam kelm^ ^ vokubarisi, ^ slam hukuku vokabularisi, ^ slam
mistisizmi vokabularisi vs. vs. den sz edebiliyoruz. Ve btn bu e-
^ itli vokabularilerin tamam^ , klasik ^ slam a^ ^ ndaki Arap dilinin voka-
bularisini meydana getirmektedir.
Pek tabiidir ki btn Kur'n sonras^ ^sistemler, bu muazzam ve
gerekten e^ siz vahiy dilinin tesirinde kalm^ ^ t^ r. Sistemlerin hepsi lin-
guistik tak^ mdan farkl^ ^derecelerle Kur'n vokubularisine ba ^ l^ d^ r.
Bunlar ancak vahiy dilinin sulay^ p besledi ^ i toprak zerinde ye ^ ere-
bilmi^ lerdir. Semantik olarak ^ yle diyelim: Bu sistemlerin anahtar
terimlerinin hepsi olmasa bile o^ u, Kur'n vokabularisi taraf^ ndan
sa^ lanm^ ^ t^ r. Hatt bizzat Kur'n'a gitmesi mmkn olm^ yan baz^ ^
14Mesela Sure II, ayet 263- 264/261- 262 ye bak^ n^ z.
15 Sure XVII, ayet 31- 32 /29- 30; Sure XXV, ayet 67 ye bakmz.
44
kelimeleri dahi o^ u kez K ur'ndaki ^ u veya bu kelimeye ba^ lamak
iin gayretler sarfedilmi ^ tir. Kur'n' ^ n otoritesi o kadar byktr ki
her sistem, kendi materyelini direkt veya endirekt yollardan Kur'n
vokabularisinde buluma^ a mecbur kalm^ ^ t^ r.
Asl^ nda Arapa- veya ayn^ ^ i^ i gren herhangi bir dil- ne kadar
zengin olsa da birbirinden farkl ^ ^sistemlerin hepsine tamamen yeni
ve birbirinden farkl ^ ^kelimeler verebilecek kadar zengin de ^ ildir. yle
ise sistemleri te ^ kil eden unsurlar ^ n, hepsince ortak un surlar olmas ^ ^
gerekir. Her disiplin bu ortak kelimeleri al^ r, kendi istikametinde kul-
lan^ r ve onlardan zel ve mstakil bir kelimeler ve manalar a ^ ^ ^yapar.
Kur'ndan sonra meydana gelen btn disiplinlerin mufassalan
semantik yap^ s^ n^ ^ vermek, ne bu eserin amac^ d^ r; ne de bir esere s^ ^ ar.
Her biri iin ayr ^ ^bir ara^ t^ rma laz^ md^ r. Yaln^ z burada sadece bilime
- kelma, felsefeye ve mistisizme- i ^ aret edip bu blmdeki as^ l amac^ -
m^ z' anlatmak iin her birinden birer rnek vermekle yetinece ^ im :
Klasik ^ slam a^ ^ nda zuhur eden filmlerin aras^ nda kelm,
Kur'n vokabularisine en sad^ k kalan ilimdir. Mslmanlar aras^ nda 'I
teolojik d^ ncenin filizlenmesinde Yunan d^ ncesinin k^ smen etkisi
varsa da esas itibariyle bu ilim, ^ slam medeniyetinin iinde bulundu ^ u
tarihi ^ artlar^ n zorunlu bir sonucu olarak, do'^ mu^ tur. O halde nce
teolojiyi ele alal^ m:
Dikkat edilecek ilk nokta ^ udur: Kelm^ n malzemesi hemen
tamamen Kur'nidir. Burada biz "materyel: malzeme" kelimesini,
linguistik manadan daha geni^ ^bir anlamda kullan^ yoruz. Zira
teolojinin hemen btn ana meseleleri, kayna ^ ^ n^ ^ Kur'n'dan
al^ r, ^ u veya bu yoldan Kur'n d^ ncesine ve onun anlat ^ m^ na
dayan^ r, K^ saca ^ slam kelm^ , Kur'n ^ retisi zerine kurul-
mu^ tur, ve insan akhnm, Kur'n ^ retisini daha sistematik ve
teorik bir biimde anlama abas^ n^ n sonucudur. O halde kelm
Kur'n vokabularisinden ^ kmas^ ^ gayet normaldir. Islam
kelm^ n^ n hemen btn ana d^ nceleri, do^ rudan do^ ruya Kur'n
metninden al^ nm^ ^ t^ r. Hatt o^ u kez kelm terimleri, Kur'n kelime ve
cmlelerinin, iskolastik ve teolojik a^ dan zenle seilip kullan^ lmas^ n-
dan ba^ ka bir ^ ey de^ ildir, Tabii her sorunun tanzimindeki prensip
ba^ ka ba^ kad^ r. Has^ l^ ^kelm dilinin Kur'n'dan ayr ^ , kendi ba^ ^ na
ba^ ^ ms^ z bir manalar sistemi yoktur. Onun iin kelm, vokabulari
ynnden her ^ eyden nce Kur'n'a ba ^ l^ ^kalm^ ^ t^ r.
Bundan dolay^ ^kelm, bizim teorik sorunlar ^ m^ z aras^ nda zerin-
de konu^ ma^ a elveri ^ li bir zemindir. Bir yanda kelm^ n vokabularisini
45
Kur'n'dan ald^ ^ ^ , ona ba^ l^ ^ kald^ ^ ^ ^sorunu; te yanda Kur'n'dan
ald^ ^ ^ ^malzemeyi kendine zg bir prensiple yoruml^ yarak yap^ s^ n^ ^
te^ kil etti^ i sorunu ve nihayet bu ikisi aras ^ ndaki mana fark^ ^ara^ t^ r^ -
lacakt^ r. Birok durumlarda iki dzendeki mana farklar ^ ^pek ince ve
anla^ ^ lmas^ ^ g^ tr. Hele ayn^ ^ kelime, ayn^ ^ muhtevada kullan^ lm^ ^ ^
olursa. Birka paragraf sonra grece ^ imiz kfir ve mslim z^ ddiyeti,
buna mkemmel bir rnektir.
I^ e kolay bir durumu belirtmekle ba^ l^ yaca^ ^ m. Allah kelimesi
dahi, Kur'n'daki yerini b^ rak^ p kelm sistemine gelince mana yap^ s^ n^ ^
de^ i ^ tirmek zorunda kalm^ ^ t^ r. Kelimenin i ^ gal etti ^ i merkezi yer,
kelmda da Kur'n'daki gibi kal ^ r. Alah, btn sistemin hakim odak
- kelimesidir. Ve di^ er btn anahtar- fikirler, bu yksek kavram^ n
hakimiyeti alt^ nda bulunur. Bundan dolay^ ^ grnrde de^ i ^ en bir
^ ey yoktur. Fakat yzeyin alt ^ nda derin de^ i ^ iklik grrz.
Allah kavram^ ^kelma, Allah' ^ n en gzel doksan dokuz ismiyle
yak^ n bir mana ili ^ kisi iinde al^ nm^ ^ t^ r. Bu doksan dokuz isim, Kur'-
n'da her yere da^ ^ lm^ ^ t^ r. Kur'an, Allah' ^ , s^ fatlar^ na ve yapt^ ^ ^ ^i^ lere
gre e ^ itli bak^ mlardan niteler: Allah ^ yledir, byledir, mesela Allah
Vhid (bir) dir, ^afr (ba^ ^ ^ layan) d^ r, rahim (ac^ yan) d^ r; Alllah konu-
^ ur, yarat^ r, vs. vs. dir. Fakat bu tasvirler ve benzerleri Kur'n'da so-
fistik bir anlamda kullan^ lmam^ ^ t^ r. Ama kelma geince sade
olan, ve sofistik olmayan mana devam etmemi ^ tir. Zira kelmc^ lara
gre bu tr manalar, Allah' ^ n mahiyetini anlatmaktad^ r. Yani bunlar
Tannl^ k zat^ n^ ^belirliyen tannsal s^ fatlard^ r.
Art^ k Allah, zat (essence) ve s ^ fatlar (attributes) terimleri iinde
anla^ ^ lmaya ba^ lar. Bu anlay^ ^ , kela^ nc^ lann, btn varl^ k ve olu^ ^
dnyas^ n^ ^zat ve s^ fatlar istikametinde yorumlayan Yunan d ^ nce
tarz^ n^ ^benimsediklerini gsterir. Ve bu, Helenistik miras^ n Arapa-
la^ t^ r^ lmas^ ^yolunda en yksek dereceye varm^ ^ ^olan Abbasi devrinin
alk^ ^ lanacak bir ba^ ar^ s^ ^say^ labilir. Ama Kur'n a^ s^ ndan d^ nr-
sek bu hareket, as^ l Kur'n d^ ncesinden uzakla^ maya do^ ru at^ lm^ ^ ^
byk bir ad^ md^ r 16. Kur'n'da Alllah' ^ n, insanla konu^ tu^ u zikre-
dilir, ama konu^ ma, Allah' ^ n bir s^ fat^ ^anlam^ nda al^ nmam^ ^ t^ r. Ko-
nu^ man^ n, Allah' ^ n s^ fat^ ^say^ ld^ ^ ^ na dair en ufak bir belirti yoktur.
Oysa kelmda "kelm", tannsal s^ fatlar^ n en byklerinden biridir
ve byle s^ fatlar^ ndan tamamen ayr^ , yksek ""R." anlam^ nda bir tanr^ ^
fikri, Kur'n' ^ n kendi d^ nce ^ eklinde yoktur.
16 Bu nokta, Dr. Davud Rehber'in, God of Justice adl ^ ^ kitab^ nda gayet gzel izah
edilmi^ tir. zellikle giri ^ ^blmne bak^ n^ z (London, 1960).
46
Byle isel bir mana de ^ i^ ikli^ ine sebebolan yaln^ z kelm de^ il-
dir. teki sistemler de Kur'a= fikirlerini kendi kal ^ plar^ na dkerken
byle mana de^ i ^ iklikleri yapm^ ^ lard^
r. Kelm vokabularisi, tasavvuf
ve felsefe vokabularisiyle kar ^ ^ la^ t^ r^ larak bu nokta a^ klanacakt^ r.
Tasavvufu veya sufiligi de Kur'n ^ retisinin devam^ ^ saymak
iin yeterli sebepler vard^ r. Mutasavv^ flar, birok Kur'n kelimelerir ^ i
kendi terimleri olarak kullan^ rlar. Yaln^ z kelmc^ lara nispeten muta-
savv^ flar, birok halde ayn^ ^kelimeyi, kelmcdardan daha serbest,
hatt keyfi kullanm^ ^ lard^ r. Onlar, Kur'n'da izafi ynden enteresan bul-
duklar^ ^kelimeleri, genellikle sembolik yoldan tefsir etmek temayln-
dedirler. Pek tabiidir ki onlar ^ n kelimelerden ^ kard^ klar^ ^ sembolik
manalar, kelmcdarm ayn^ ^kelimelere sarfettikleri manalardan hayli
uzak d^ m^ tr.
Tasavvuf, Allah kavram^ nda dahi derin etkisini gsterir. Bu
hususta zikre de^ er birok farkl ^ ^gr^ ^noktalar^ ^ hat^ r^ m^ za gelmek-
tedir. Fakat bunlardan en belirgin ve kesin olan ^ na k^ saca i ^ aret etmek
yeter. Kur'n'da oldu^ u gibi btn tasavvuf d^ ^ ^ ^sistemlerde de Allah,
epistemolojik (bilgi nazariyesi) ynnden yaln^ z filmin bir objesi kabul
edilir. Yani Allah, insan tarafmdan yaln^ z endirekt yoldan bilinebilir.
Insan Alllah'a ok yakla ^ amaz. Bu dnyada Allah'', arada hi perde
olmadan gremezsiniz i 7. Burada Allah ile ^ ahsi bir temas ve byle
bir dostluk olmaz. Geri Allah kendisini gsterir ama do^ rudan
de^ il, yetleri (i^ aretleri) vas^ tasiyle gsterir. ^ nsan Allah', yaln^ z
Onun ayetleri (varl^ ^ ^ n^ n delilleri) ile bilir. Kainat ^ n varl^ ^ ^ , kinatta
meydana gelen olaylar, btn e ^ ya, Alllah'^ n varl^ ^ ^ n^ n, iyili^ inin,
kudret ve adaletinin belirtileridir ^ ^ 8. Kur'an'da Allah'a ok yakla^ t^ ^ ^ ^
anlat^ lan Musa bile O'nunla yz yze gelmemi ^ , O'na perdeniz
bakamam^ ^ t^ r. ^ ^ te byle "perde arkas^ ndan" verilen bilgi, Kur'n'-
daki deyi ^ iyle ilimdir. Bu endirekt bilgiyi insan, ancak kendisine veri-
len ba^ ka ^ eyler arac^ l^ ^ ^ ^ile kazan^ r i 9
Ama ^ slam mutasavv^ flar^ , bu bilgiden ba^ ka bilgiye sahibolduk-
lann^ ^iddia ederler: Macrifet (gnostic). Macrifet, direkt temas yoliyle
17 Bu, Islam kelm^ nda ok mnaka^ a edilen me^ hur, Allah' ^ n gzle grlp grl-
miyecegi meselesidir.
18Onun iin Kur'n'da ayetler zerinde nemle durulur. nce bu noktaya i ^ aret
edilmi^ ti. Fakat ileride alt^ nc^ ^blmde semantik olarak bunun zerinde geni ^ e durula-
cakt^ r.
19 Bunu ^ yle ay^ rabiliriz: Biz Allah hakkmda biliriz ama Allah' ^ n kendisini bile-
meyiz. Bertrand Russel terminolojisine gre "istidlal ile kazan ^ lan ilim", "gzetimle elde
edilen ilimden" ba^ kad^ r.
47
do^ rudan do^ ruya Alllah'tan al^ nan bilgidir. Bu temas, bilenle bilinen
aras^ nda bir birlik meydana gelmesi ^ eklinde olur. T^ pk^ ^ ^ ^ kla ma-
^ ukun sevgi esnas^ nda bir tek ^ alus olmas^ ^gibi.
Grld^ gibi bu her ^ eyi de^ i ^ tirir. Yaln^ z insan^ n maddi ve ruhi
durumu hakk^ ndaki kanaat tamamen de ^ i ^ mekle kalmaz, ayn^ ^zaman-
da macrifetin konusu olunca Allah kavram^ n^ n da semantik yap^ s^ ^
de^ i^
ir. Semantik olarak diyebiliriz ki tasavvufi ma`rifetin objesi olan
Allah, normal insan ilminin objesi olan Allah'tan ba ^ kad^ r. Tabii
ister mutasavv^ f, ister mtekellim olsun; mslman oldu ^ unuz srece
objektif olarak inand^ ^ m^ z Allah, Kur'n' ^ n tan^ mlad^ ^ ^ ^Allah't^ r.
Yani mutasavv^ f da olsan^ z, mtekellim de olsan^ z Kur'n' ^ n Allah^ n^ ^
kabul edersiniz ama Allah' ^ n niteli ^ i hakk^ ndaki d^ nceniz, bulun-
du^ unuz sisteme gre de ^ i ^ ir.
Epl^ ternoloiik
rtWrln.
rilen insan^ n Allah d^ ncesi, ilim
ins:n
yoliyle gelmekte; (b) ile gsterilen
insan^ n Allah hakk^ ndaki kanaati de
ma'rifet yoliyle gelmektedir. iki
kanaatin arkas^ nda da ayn^ ^ objek-
tif Allah bulunmas^ na ra^ men sonuta A ve Bkavramlar ^ ^bir-
birinden ok farkl ^ d^ r. Aradaki bu esasl^ ^ farktan dolay^ ^ o^ unlukla
^
slam snni mezhebi, A'daki Allah telkkisinin, Bdeki Allah telk-
kisiyle bir ve ayn^ ^olam^ yaca^ ^ ^sonucuna varm^ ^ t^ r. Tabii bu, mutasav-
v^ flara kar ^ ^ ^yaman bir tepki uyand^ rm^ ^ t^ r. nk e^ er gerekten mu-
tasavv^ flarm Allah kavram^ , farkl^ ^bir anlama sahipse, bunlar ^ n tap-
t^ klar^ ^Allah, Islam vahyinin tan^ mlad^ ^ ^ ^Allah de^ ildir. Birok muta-
savv^ flar, kendi gr^ lerini Kur'n'la savunmalar ^ na ra^ men, snni-
lerce zmd^ kl^ kla itham edilip i^ kenceye tabi tutulmu^ ^ve tehlikeli
durumlara sokulmu^ lard^ r. Bu bak^ mdan bir semantiki iin tasavvufi
Kur'n tefsirleri ok nemli ve ilgi ekicidir20.
Tasavvuftan felsefeye dnersek, ayn ^ ^ semantik de^ i^ ikli^ in
daha da ileri itildi ^ ini grrz. Kelm, Kur'n sonras^ ^sistemler iinde
lf^ z ve mana bak^ m^ ndan Kur'n'a en sad^ k kalan disiplin ise, felsefe
de aksine yabanc^ ^bir sistemi Arapala^ t^ rma do^ rultusunda cr'etli
ve kararl^ ^ bir ad^ m atm^ ^ t^ r. Allah, nebi, vahiy, ak^ l ve daha birok
nemli anahtar kelimelerin kullan^ l^ ^ ^ nda bu yap^ lm^ ^ t^ r. Mesele
20 Goldziher, Richtungen der Islamischen Koranauslegung, (Leiden 1920), eseri
bu meseleye bir giri ^ ^say^ labilir.
Buradaki ^ emada (a) ile gste-
48
kar^ ^ ^ k bir meseledir. nk basite bu kelimeleri, Kur'n'daki manasm-
dan ay^ rmak de^ ildir. Arap olsun, olmas^ n Arapay^ ^bilim dili olarak
kullanan ^ slam filozoflar ^ , bir yandan Arapada yeni bir vokabulari
in^ a etmek iin u^ ra^ ^ rken di^ er taraftan Yunan d^ ncesini Kur'n'a
uydurmaya al^ ^ ^ yorlard^ . Bu yzden Kur'n terimleri etraf^ nda ok
zel mahiyette izfi manalar do ^ du.
Bu suretle as^ l ilgilendi^ imiz nokta olan Allah kelimesi, felsefede
art^ k Kur'n'da gayet canl^ ^ izgilerle belirtilen yaratan, vahyeden,
aktif Allah manas^ n^ ^ ifade etmez oldu. Geri mtekellimler aras^ nda
da tanr^ ^fikri de^ i ^ ikli^ e u^ ram^ ^ sa da bu, ayd^ nlar^ n, Kur'n'^ ^ teorik
bir biimde incelemelerinin bir sonucudur. Kur'a= kendisi zerinde
yap^ lan ara^ t^ rman^ n bir neticesidir. Oysa filozoflar ^ n Allah d^ ncesi,
art^ k Kur'ni Allah kavram^ ndan ziyade Aristo'nun kozmik "muhar-
rik" kavramiyle Efltun'un "Bir" inden meydana gelmi ^ ^bir kavramd^ .
Filozoflardan bir grup, kendilerinin, Kur'an yetleri alt ^ nda gizli
olan derin felsefi manalar ^ ^meydana ^ karmaya al^ ^ t^ klar^ n^ ^gstermek
isterler. Kur'n' ^ n, Allah'^ ^tasvir ederken kulland^ ^ ^ ^ifadeleri kullan^ r-
lar, Kur'n'a i ^ aret ederler. fikirlerini ona dayand^ r^ rlar, Kur'n' ^ n
ortaya att^ ^ ^ ^d^ nceleri i ^ lerler. Tabii bu, dindar m'minleri tatmin
etmez. Onun iin bu gibi filozoflara a ^ ^ r hcumlar yap^ lm^ ^ t^ r. Mf-
rit kelmc^ ^ ^ bni Teymiyye bunlardan "cuhhalu'l- felasife : filozoflar ^ n
cahilleri" diye sz eder.
Filozoflara gre kendilerinin "Allah' ^ ", Kur'n' ^ n tarif etti ^ i
yarat^ klar^ n rabbi olan Allah'tan ba^ kas^ ^ de^ ildir. Fakat Gazali2
gibi, felsefi fikirlerin zerindeki perdeleri ^ iddetle y^ rt^ p bunlar^ n gerek
mahiyetlerini ortaya koyma^ a al^ ^ an bir insan da sahnede belirmek-
tedir. Gazali, ^ bni Sinan'^ n "yaratma" fikrinin nas^ l bir sahte yaratma,
dzme- yaratma oldu ^ unu, gerekte Kur'n'da belirtilen Allah' ^ n ya-
ratmasiyle bir ilgisi bulunmad^ ^ ^ n^ , bunun kfr say^ labilece^ ini, zira
Yeni Efltunculu^ un ba^ ka k^ l^ ^ a girmi ^ ^bir ^ eklinden ibaret oldu-
^ unu gsterir.
^ uras^ ^muhakkak ki ^ slam felsefesinin dili, semantiki iin son
derece ilgin sorunlar verir. Bu blmn sonuna do ^ ru bunlardan, ko-
numuzla do^ rudan alakal^ ^ olan baz^ lar^ na temas edilecektir. Orada
21 Ebu Hamid Muhammed alGazli (yahut Gazzli), (1059- 1111). Bat ^ da Destruc-
tio Philosophorum diye bilinen Tehafetu'lFelsife adl ^ ^eseri, ^ bn Sina (980- 1037) n^ n
temsil etti ^ i ^ slam felsefesine kar^ ^ ^yaz^ lm^ ^ ^reddiyedir. Bu kitaptaki fikirler, kavramsal
tahlil zerine kuruludur. Kitaptaki birok paralar, modern semantigin teknik bir
tahlili say^ lmaya My^ kt^ r.
49
somut rneklerle ^ slmda fikri bir sistem olan felsefi vokabularinin
do^ ru bir izah^ n^ ^verme^ e al^ ^ aca^ ^ m. ^imdi tekrar kelmc^ lar^ n vo-
kabularisine dnp, benim as^ l bahis konusu etmek istedi ^ im tarihsel
semanti ^ in izah^ na yararl^ ^olan ilgin rnekler vermek istiyorum.
Verece^ im drt be^ ^anahtar terim zerinde bile tarihi teferruta
girmek istemiyorum. nk bu ara ^ t^ rmam^ z, o trl bir mnaka ^ aya
msait de^ ildir. O, ^ slm kelm^ ^ semanti^ ine ait bir incelemenin
konusudur. Benim maksad^ m, ayn^ ^ kelimenin, bir sistemden ba^ ka
bir sisteme geince zamanla nas ^ l mana de^ i ^ ikli^ ine u^ rad^ ^ ^ m gster-
mektir. Bizi ilgilendiren buras^ d^ r. Ben, konunun geni ^ ^ve genel bir
tasla^ ^ n^ , iskeletini verece ^ im, etinden kan^ ndan sz etmiyece ^ im.
Bu noktay^ ^anlad^ ktan sonra ^ imdi ilk misalimizi, mslim ve kfir
misalini ele alabiliriz. Bunlar birbirine ayk^ r^ ^iki kelimedir. Kur'n' ^ n
bu iki anahtar kelimesinin islam ncesi kullan ^ l^ ^ ^ na gidersek grinz
ki bunlar byle kar ^ ^ l^ kl^ ^z^ d hkm ta^ ^ mazlar. ^ ki kelime de o devirde
vard^ r ama aralar ^ nda esasl^ ^ bir ba^ lant^ ^ yoktur. Hibirinin dini bir
anlam^ ^ mevcut de^ ildir. Mslim o zamanda "ok de ^ erli bir ^ eyi kendi-
sinden istiyene veren (teslim eden) kimsedir". Kfir ise "kendisine iyilik
edene te^ ekkr etmiyendir". islam ncesi devirde bu iki kelimenin
manas^ ^ budur. Ancak geli ^ menin ikinci a^ amas^ nda yani Kur'n sis-
temi iindedir ki bu iki kelime birbirine z^ d bir anlam kazanm^ ^ t^ r.
Di^ er ifade ile Kur'n, bunlar ^ ^nce bir araya getirir, bir semantik
alan^ na koyar, mslimi bu alan^ n olumlu yan^ na, kfiri olumsuz yan^ na
oturtur. Bu alan, nce zikretti ^ imiz iman alan^ d^ r.
Bu yeni alanda kfir (yahut bunun masdar ^ ekli kfr), iman^ n kar-
^ ^ t^ ^olmaktad^ r. Halbuki ^ slam (ismi faili mslim) ve iman birbirini
tamaml^ yan manalard^ r. Kur'n'da iman ve ^ slm ile kfrn kar ^ ^ t
oldu^ u zerinde ok durulmu^ tur. Bu islm^ n ilk devrinde Pey^ amber
ve az say^ daki arkada^ lar^ n^ n, dini yerle^ tirmek iin inanm^ yanlara
kar^ ^ ^g ^ artlar alt^ nda etin sava^ lara girmek zorunda kald^ klar^ n^ ^
gsterir. Bu sava ^ , ^ slm ile kfr aras^ nda, mslmanlarla kfirler
aras^ nda cereyan eden bir sava ^ t^ . Herkes ya ^ slm^ , ya da kfr semek
hususunda karar vermek zorunda idi.
Yaln^ z bir yerde ^ slm, imana ayk^ r^ ^d^ mekte22, ikisi birbirinden
belirgin bir biimde ayr ^ lmaktad^ r : 3 J'i
5< :)C.c r ^ ^^ -j
22 Hucurat Suresi (XLIX), 'ayet 14.
50
: Bedeviler inand^ k, dediler, de ki: henz inanmad^ m, fakat teslim
olduk23 deyin. nk (gerek manasiyle) iman, henz kalblerinize
girmedi".
Bu, nemli bir ifadedir. nk burada gayet a ^ ka belirtilmi ^ -
tir ki islam, imana do^ ru at^ lm^ ^ ^ilk ad^ md^ r. Henz iman^ n kalbe
yerle^ medi^ i haz^ rlay^ c^ ^bir safhad^ r. Yaln^ z unutmamal^ y^ z ki islam^ n
bu ^ ekilde tan^ m^ , l bedevileri iindir (l bedevilerinin islam ol-
mas^ ^byle idi). Bedevilerin dini konulardaki tutumuna yaln^ z Kur'an'-
da de^ il, Hadiste de s^ k s^ k i^ aret edilir. Normal mslmanlar iin
Kur'an, iman ile islam aras ^ nda byle bir ay^ r^ m yapmaz ^ man^ n stn
bir e^ idi olan islam, ki ^ inin kendisini Tanr^ sal iradeye teslim etmesi
(b^ rakmas^ ) demektir ve ok stn bir dini de^ er ta^ ^ r.
Normal olarak mslim "^ slam adam^ " ve m'min "iman adam^ "
birbiri yerine kulan^ labilir. Her ikisi de cehennem azab^ ndan kendisini
korumak iin ilahi hidayeti seen insan demektir. ok teknik ifade
ile ^ yle diyebiliriz : Her iki kelime de ayn^ ^dellete sahiptir. Her biri
farkl^ ^ noktalardan ayn^ ^ ^ eyi gsterir. Semannz^ n gsterdi^ i gibi ayn^ ^
isim Hasan, "Allah'a inanan (m'-
.farkla ~hele,
A
mmin
man) bir kimse"nin, yahut "kendisi-
ni Allah'a teslim eden (mslim) bir
Hasan
kimse"nin ad^ ^ olabilir. Burada iki
m.Hm
kelime, ayn^ ^ ^ ahs^ n farkl^ ^cephelerini
gstermektedir24.
Ne olursa olsun, Kur'an a ^ ^ nda bu iki kelime arasmdaki fark,
ikisinin beraber kfre kar ^ ^ ^belirgin kar^ ^ tl^ ^ ^ ndan daha az nemlidir.
Her ikisi de kfrn z^ dd^ d^ r. Mslim (mmin)- kafir z^ dl^ ^ ^ , yeni kurulan
^ slam toplumunun kar ^ ^ la^ t^ ^ ^ ^sorunlardan biri idi.
M'min- kafir ayr^ l^ ^ ^ , oldu^ u gibi kelma geti. Semantik a^ dan
^ slam kelm^ , Kur'n vokabularisi zerine kurulmu ^ tu. Btn kelime
ve manalar^ ^Kur'ndan alm^ ^ t^ . zerinde konu^ tu^ umuz m'min- kafir
ayr^ l^ ^ ^ ^da kelm^ n devir ald^ ^ ^ ^miras^ n bir paras^ ^idi. Buna binaen g-
rn^ te mslim- kafir z^ ddiyetinde de^ i^ en bir ^ ey yoktu. Ama meseleyi
daha dikkatle incelersek grrz ki iten ie bir anlam de ^ i^ ikli^ i ol-
mu^ tur. Geri esas taslak ayn^ d^ r ama manalar zerindeki nve de ^ i ^ -
23Yahut "biz mslmanlar olduk".
24Kur'n'm tan^ m^ na gre m'min o kimsedir ki Allah'a ve O'nun peygamberine
ku^ kusuz inan^ r, Allah' ^ n r^ zas^ n^ ^kazanmak iin mal ^ n^ ^ ve can^ n^ ^vermekten ka^ nmaz.
(Bak: XLIX, 15). Mslim de o kimsedir ki btn varl ^ ^ ^ n^ , ruhunu ve bedenini Allah'a,
yaln^ z Allah'a teslim eder (bak: II, 125 /131; 122 /128).
51.
mektedir. Di ^
er tabirle mslim kfir grn^ te ayn^ d^ r ama manada
de^ i ^ me vard^ r. Bu da ^ slm toplumunun iinde bulundu ^ u kltrel
durumun bir sonucu olarak meydana gelmi ^ tir.
^ slam dini kurulmu^ , btn Arabistan onu kabul etmi ^ ti. Bunu
izliyen zamanda eski dnya medeniyetlerinin byk k^ sm^ ^ islm-
la^ t^ r^ ld^ ^ ve bu, dnyan^ n kltr haritas^ n^ ^ de^ i ^ tirdi. Art^ k iyice
yerle^ mi^ ^ ^ slam sisteminde tek tanr ^ c^ ^ mslim ile ok tanr^ c^ ^ kfir
aras^ ndaki z^ ddiyet zerinde o kadar kuvvetle durma ^ a lzum yoktu.
Hariciyye f^ rkas^ n^ n do^ u^ u, ^ slm d^ nce alan^ na, mslim-
kfir ayr^ l^ ^ ^ na yeni bir mana getirir. ^ kisi aras^ ndaki z^ ddiyet yine
kal^ rsa da bu z^ dl^ ^ ^ n i yap^ s^ ^de^ i ^ ir. nk mesele art^ k ^ slam tek
tanr^ c^ l^ ^ ^ ^ile putperest ok tanr ^ c^ l^ ^ ^ ^aras^ ndaki z^ dl^ kla ilgilenmiyor,
Islm^ n tek tanr ^ c^ l ^ k s^ n^ rlar^ ^iinde, mslmanlar aras^ nda zuhura
gelen bir ayr^ l^ ^ ^ ^ifade ediyordu. Haricilere gre byk gnah i ^ li-
yen kimse mslman olma vasf^ n^ ^ kaybediyor, cehennemi hak et-
mi^ ^
bir kfir oluyordu. bylesinin ldrlmesi helldi. Bu, ^ slm^ n
iine ok tehlikeli bir unsur sokmakta idi. Zira "byk gnah i ^ liyen"
d^ ncesi, herkesin, istedi ^ i yne ekebilece ^ i, son derece esnek bir
fikirdi25. rne^ in Tirmizrnin Sahih Hadis Mecmuas^ na26 ald^ ^ ^ ,
Kur'n tefsiri zerine sylenmi ^ ^nl bir Hadisi ele alal^ m:
..l_ p s1 L51 -
J
J
J J'
. Kim Kur'n't
,
ilimsiz 2 7 , kendi griisiyle tefsir ederse o kfir olur".
Bu, ve benzeri a^ ^ r iddialar^ n serbeste uydurulup Pey^ amber ad^ na
yay^ ld^ ^ ^ n^ ^ hat^ rlarsak vaziyetin vehametini daha iyi anl ^ yabiliriz.
Tabii bu gibi gayretler ve szler, kfir kelimesinin ve bunun sonu-
cu olarak da mslim kelimesinin semantik anlam^ ^zerinde tesirini
gsterdi. ^ imdiye dek bu kelimeler, a^ a^ ^ daki ^ emada gsterildi ^ i gibi
sabit, birbirinden ayr ^ ^kategorilere dellet ediyordu.
(^ekil A). ^ lk ^ slm toplumunu gsteren I. dairede toplumun her
yesi mslimdir ve Allah'^ n birli^ ini, (Hz.) Muhammed'in de Allah' ^ n
pey^ amberi oldu^ unu tan^ d^ ktan sonra hibir mslim, kfir say^ lmaz.
25 Haricilerin, bu mesele zerindeki d^ ncelerinin, k^ sa fakat ayd^ nlat^ c^ ^bir zetini
bulmak iin M. Watt' ^ n, ^ slam and the Integration of Society Kitab ^ n^ ^okuyunuz.
26 SahIhu't- Tirmz1, II. 157, Kahire, 1950 Hadisin mevzu oldu ^ u bellidir ama ag^ n
iman anlay^ ^ ^ m yans^ tmas^ ^ bak^ m^ ndan nemlidir.
27 Ravi zincirinde bir kopukluk olmadan Peygambere veya onun sahabilerine varan
bilgi kasdedilmi^ tir.
52
(^ekil B) ye gelince buradaki daire de I. daire gibi Islam toplumunu
gsteriyorsa da burada nemli bir de ^ i ^ iklik vard^ r. Kfir kavram^ ,
Islam toplumunu temsil eden dairenin iine getirilmi ^ tir. Mslim ve
kfir, ayn^ ^ daire iinde bir arada ve fikren birbirine z ^ d bulunmak-
tad^ r. Art^ k bundan byle Allah'a inanan, (Hz.) Muhammed'in pey-
^ amberli ^ ini kabul eden bir mslim, ^ u veya bu d^ ncesinden veya
hareketinden dolay^ ^kolayca kfir olabilir. Kfir kelimesi, eski tan^ m^ n^ ^
ve sabit manas^ n^ ^kaybedip ^ yle veya byle hareket eden dindar bir
mslmana dahi s^ fat olabilecek bir esnekli ^ e ula^ m^ ^ t^ r. Gryoruz
ki bu, Kur'n'daki mslim- kfir ayk^ r^ l^ ^ ^ n^ n bir devam^ ^de^ ildir, iki
kelime aras^ nda beliren yeni bir ayr ^ l^ kt^ r. Geri iki kelime, yine temel
anlam^ n^ ^ve izfi anlam^ n^ n da byk k^ sm^ n^ ^muhafaza ediyor ama
aralar^ nda byle tali, isel bir vurgu e ^ i ^ ikli^ i de gsteriyor.
I P
A

^ s lam

kfr
Mmslim
K
^ slam
I P
kfr
53
Bir sistemde herhangi bir de ^ i ^ iklik, bir hareket oldu mu, o de-
^ i^ iklik kendisini sistemin geri kalan k^ s^ mlar^ nda da hissettirir. Ms-
limle kfir aras^ ndaki bu ton de ^ i ^ ikli^ i, mslmanlara, mslim kelime-
sini, ya^ ad^ klar^ ^yeni tarihi ve siyasal ^ artlara gre tan^ mlamak zorun-
lu^ unu duyurdu.. Wencink'in dedi ^ i gibi2s bu, gen islam toplumunun,
ba^ kalarma kar ^ ^ ^de^ il, ilk evvela kendi yerini tayin ve tespit etme te ^ eb-
bs kabul edilebilir. ^ ^ te a^ ^ n zorlay^ c^ ^^ artlar^ ^ byle idi. Ayn^ ^zaman-
da bu hareket, mslmanlar aras^ nda akli speklasyonlar ile ^ slami git-
tike daha kat^ ^ bir yap^ ya gtrmek istiyen harekete kar ^ ^ ^bir tepki
olarak da grlebilir.
Bu iki entellektel ynelimde iman ve ^ slam aras^ ndaki ili ^ ki,
^ slam d^ nrlerini alkadar eden ciddi bir sorun oldu. ^imdi, Kur'n
a^ ^ nda oldu^ u gibi iman^ n, kfre ayk^ r^ l^ ^ ^ ^zerinde de^ il, ne ^ ekilde
meydana geldi ^ i zerinde duruluyordu. K^ saca mesele ^ u idi: iman^ ^
ne kadar ve hangi fikri unsurlar yapmakta idi? Mesele byle kurul-
mu^ tu ve verilecek cevab^ n analitik olmas^ ^ gerekli idi. Onun iin bu
soruya verilen cevaplarm analitik oldu ^ unu gryoruz. Bunlar^ ^ mo-
dern semantik anlar. ^ afiinin iman tan^ m^ , unsuru ihtiva eder:
1) kalb ile tasdik, 2) dil ile ikrar, 3) dini grevleri yapmak. Bu tamm^ n,
meseleyi, fikri analiz yoliyle cevapland^ rma te^ ebbs oldu^ u a^ k-
t^ r. E^ carrnin forml de bundan az me ^ hur de^ ildir. Onun tan^ m^ ^da
iman^ , 1) sz, ve 2) i ^ ten ibadaret gstermektedir.
^ slam kel:anl^ = geli^ mesi boyunca soruna, e ^ itli f^ rkalar, aha
do^ rusu e^ itli ^ ah^ slar birbirinden ayr ^ ^ birok cevaplar vermi ^ -
lerdir. rne^ in Mrci'e iman^ , "Allah'^ ^bilme" diye tarif edip, iman^ n
gere^ i olan ameli hari b^ rakm^ ^ t^ r. Kerramiyye a^ ^ r^ ^ bir yol tutmu^ ,
iman^ n yaln^ z dil ile ikrar (alikraru dan ibaret oldu ^ unu
ileri srm^ tr. Bu tan^ m, ciddi ve son derece ilgin teorik bir sonuca
gtrm^ tr 29 . Onlara gre zahiren inand^ ^ ^ n^ ^ syleyip kalbinde kf-
rn gizliyen kimse, m'min say^ l^ r, fakat teki hayatta ebedi cehen-
nem ate^ inde kalacakt^ r. Bunun tersine kalbinde iman gizleyip bunu
a^ ka sylemiyen kimse de teki hayatta cennetle mkafatlanacaksa
da burada mmin say^ lmaz.
28A.J. Wencinck, Muslim Creed, Cambridge, 1932, blm III.
29 ^ mamu'l- Haremeyn, al- Cuveyni, Kitbu'l- Ir ^ d, Yusuf Musa ve "Ali 'Abdu'l-
Muncim 'Abdul- Hamid ne^ ri, Kahire, 1950. s. 386. Kerrmiler, Muhammed ibn Kerram' ^ n
taraftarland^ r. Hicri ikinci as^ rda ya^ ^ yan bu adam, Kur'n' ^ n, Allah'^ ^niteliyen yetlerini
son derece antropomorfik a ^ dan tefsir etmi ^ tir. Imamu'l- Haremeyn'in, kendisi de iman ^ n
tasdikten ibaret oldu^ unu sylemi^ tin (Allah'^ ^ve Peygamberlerini tasdik). Bu tan^ m,
linguistik olarak tek tan^ md^ r (ayn^ ^eser, s. 397).
54
Bu gibi teknik mnaka^ alar, neticede iman ile islam aras ^ ndaki
mnasebet meselesini ortaya ^ kard^ . Oysa daha .nce bu iki kelime
hemen ayn^ ^ ^ ey idi. Islam kavram^ , semantik analizlere tabi tutuldu.
Burada yine e^ itli tan^ mlar vard^ r. Fakat en yak^ n tan^ m, Islam,
sonradan Islam^ n be^ ^ ^ art^ ^diye bilinecek olan be^ ^esastan mte ^ ekkil
gsterir. En ba^ ta iman gelir. Imandan sonra salt (namaz), zekt
(mal vergisi), savm (oru), ve hac (Mekke'ye gidip Ka`be'yi ziyaret)
gelir. Ba^ ka deyi ^ le ^ imdi art^ k iman, dinin ba^ l^ ca vazifeleriyle bir
kombinasyon ^ eklinde anla^ ^ lm^ ^ t^ . Semantik ynden ifade edersek
islam kk, fakat tipik bir semantik alan meydana getirmi ^ ti. Bu
alan^ n odak kelimesi, iman idi. Di ^ er drt kelime onun etraf^ nda
dizilmi^ ti.
Yukar^ da grd^ mz zere islam, Kur'n muhtevas^ nda "i-
tenlikle kendini Allah'a vermeyi" belirtiyordu. islam kknn mazi
fi'li esleme, bir ki ^ inin ^ slama gemesinden itibaren yepyeni bir hayata
girdi^ ini gsterirdi. Bu as^ l mana, yeni sistemde tamamen kaybolma-
diyse de pek glgede kald^ . Burada kelimenin yap^ s^ nda vukubulan
vurgu ve tekid de^ i ^ ikli^ ini gryoruz.
ilgili bulundu^ u alanda byle semantik vurgu de^ i ^ ikli^ i do^ u-
ran kavramlar, o a^ ^ n islam d^ ncesinin her yerinde grlebilir.
Burada yukar ^ da verdi^ imiz bir misalin az^ c^ k de^ i^ ik bir tipini suna-
ca^ ^ m. Verece^ im misal, genellikle "bilgi" anlam^ na gelen "ilim"
kelimesidir.
Kelimenin esas manas^ , bir kimsenin bir ^ ey hakkmda bir ^ ey
bilmesi, dedksiyon yoliyle bir ^ ey ^ renmesi demektir ki Lord Russel'in
grerek, nsiyet kazanarak ^ renmek "knowledge by acq uaintance"
gr^ nden ayr^ d^ r, ona uymaz. Esas mana bak^ m^ ndan kelime, islam
ncesi ^ iirde olsun, Kur'n'da veya kelmda olsun, ayn ^ ^esas manay^ ^
ta^ ^ r. Fakat kelimenin izafi manas^ ^ sistemden sisteme de ^ i^ ir. Bu
mana de^ i^ ikli^ i, bilginin elde edildi^ i kaynaktan ileri gelir. Di ^ er
deyi^ le ilim kelimesinin semantik yap^ s^ nda en nemli olan soru ^ udur:
Bilginizi nereden ald^ n^ z 9 Dedksoyon yoliyle bilginin, verilen bir
temel noktaya (hipoteze) dayanarak elde edilen bilginin bir paras ^ n^ ^
tan^ mlamak suretiyle kazan^ ld^ ^ ^ n^ ^hat^ rlarsak meseleyi anlamak kolay
olur (dedksiyon yoliyle bilgi ^ yle kazan^ hr : Bir temel hipoteze daya-
narak para para bilgileri tan^ mlar ve bunlar^ ^birle^ tirip bir neticeye
var^ r^ z).
Cahiliye a^ ^ nda ilim, bir ki ^ inin, bir ^ ey hakkmda kendi ^ ahsi
tecrbesiyle elde etti ^ i bilgi demekti. Bu anlamda ilim, zannm z^ dd^ ^
55
idi. Zan, tecrbeden de ^ il, sbjektif d^ nceden has^ l olan, bundan
dolay^ ^gvenilemiyen bilgi idi. ^ slam ncesi devrin ^ airi Tarafa'nin,
a^ a^ ^ daki beyti, ilim 'ile zan aras^ ndaki bu ayr^ l^ ^ ^ ^gayet gzel belirtir :
J .5 I- .) I 4_ , I 3
^ air diyor ki: "Ben deneyimle bilirim ki ki^ inin mevlas^ ^(efendisi) zelil
olursa, kendisi de zelil olur". ve ^ air bunun zan de^ il, kendi bilgisi
(ilmi) oldu^ unu belirtiyor. Bu sziyle demek itiyor ki: bu kesin bil-
gidir, nk kendi tecrbesinden has ^ l olmu^ tur, objektif tutarl^ ^ ^ ^
olm^ yan gvenilmez zan gibi de ^ ildir.
Cahiliyye devrindeki kanaate gre ilmin kayna ^ ^ ^biraz daha ba^ ka
olmal^ , kabile gelene^ i olmal^ d^ r. Bu bilgi, kabilede ku^ aktan ku^ a^ a
intikal edip gelen, bylece arkas ^ nda kabile otoritesi bulunan bilgidir.
Gerekte bu yine birincisinden pek farkli de ^ ildir. Bu da kabiledeki
birok ki ^ ilerin tecrbeleriyle sabit olmu^ ^ve as^ rlarca denenerek gel-
mi^ ^olan, kabile ruhunu ta^ ^ yan bir bilgidir. As^ rlar^ n tecrbeleriyle
tespit edilen bu tr bilgi, kolayca kabilenin s^ n^ rlar^ n^ ^a^ ar ve tm Arap
milletinin mal^ ^olur. Bu tr bilgi, genellikle nesillerce sylene sylene
darb^ ^meseller ^ ekline dklm^ tr. Eski Arabistan'da mesellere ok
de^ er verilirdi. Onun iin bu tr bilgi ifadelerini kullanmak, bunlara
at^ flar yapmak ^ airlerin nemli grevlerinden say^ l^ rd^ .
Nihayet ilmin, ^ slam ncesi Araplar ^ n anlad^ klar^ ^ manada bir
tan^ m^ n^ ^ ^ u ^ ekilde yapabiliriz: Bilginin, ki ^ isel veya kabile tecrbesiyle
garanti edilmi ^ ^ve bu suretle objektif ve niversel sa ^ laml^ k kazanm^ ^ ,
iyice oturmu^ ^bir paras^ d^ r. Bilgi kelimesi, Kur'n'da ok nemli bir
dini anahtar terimdir. nemini belirtmek iin onun, Allah' ^ n bir s^ fat^ ^
oldu^ unu syleme^ e lzum grmyorum. nk bu, ba ^ ka bir sorun-
dur. Biz ^ imdi insan a^ s^ ndan ilmi inceliyoruz. Kur'an'da da ilim, zan-
n^ n, tutars^ z, sahte bilginin z^ dd^ ^olup, iyi oturmu^ ^sa^ lam bilgidir.
O halde zahirde ilmin bu anlam^ nda de^ i^ en bir ^ ey yoktur.
Ancak ilmin oturdu^ u sa^ lam zemini gzden geirirsek, iki sis-
temdeki ilim alnlay^ ^ ^ n^ n de^ i^ ti^ ini grrz. Syledi ^ im gibi ilim,
bilginin gvenilir bir paras ^ d^ r. Sa^ laml^ ^ ^ , objektif bir ^ eyle garanti
edilmi^ tir. nk o, iyi bir kaynaktan gelmektedir. Buraya kadar ^ s-
lam ncesi ^ iirdeki ilim anlay^ ^ ^ ^ile Kur'n' ^ n ilim anlay^ ^ ^ ^ayn^ d^ r.
Yaln^ z ilmin al^ nd^ ^ ^ ^sa^ lam zemine, kayna^ a gelince i^ ^de^ i^ ir.
Kur'an'da ilim kelimesi, ilahi vahiy d^ ncesinden meydana gelen
bir alana oturtulmu^ ^ve bu alanda cahiliyye a^ mdakinden ba^ ka
kelimelerle temasa getirilmi ^ tir. Art^ k ^ imdi ilim, ba^ kas^ ndan de^ il,
56
ni bb her5
do^ rudan do^ ruya Allah' ^ n vahyinden al^ nan bilgidir. Kelimenin tam
manasiyle sa^ lamd^ r, hakt^ r. nk tek gerek varl ^ ktan gelmektedir.
Bu, ylesine sa^ lam bir kaynakt^ r ki teki kaynaklar bununla k
^ yasla-
n^ rsa temelden rk, gvenilmez kal ^ rlar. Bu ^ ^ ^ k alt^ nda bak^ l^ nca
eski birinin kendi tecrbesinden veya kabile tecrbesinden gel-
di^ i iin sa^ lam kabul edilen bilgi e ^ idi, zan derecesine d^ er.
Onun iin cahiliyye devrinde sa^ lam kabul edilen bilginin pek
byk, bir k^ sm^ ^ temelden bozuk, tutars ^ z, atma, sama tahminler
kabul edilmi ^ tir. Bu hususta Kur'n'dan birok yetleri delil getirmek
mmkndr. ^ ^ te onlardan biri:
, ,
I (- ) I _ I- P A
4
11 LA., :Onlar^ n kesin

- -
bir bilgileri yoktur, onlar sadece zannediyorlar" * . Ayet Allah'a ve
hiret gnne inanmamakta ^ srar eden, sanki insan^ n kaderini tam
biliyorlarm^ ^ ^ gibi "^ u dnya hayat^ m^ zdan ba^ ka bir hayat yoktur.
lrz, ya^ ar^ z, hepsi bu kadar" diyen kfirleri kaydediyor. Kur'n,
onlar^ n bu hususta bir 'filmleri olmad^ ^ ^ n^ , sadece zanna dayand^ k-
lar^ n^ ^ sylyor ".
Kur'an, bir ad^ m daha ileri gide-
rek onlar^ n bilgileri olan zann^ n
kayna^ ^ n^ n hev, insan ruhunu yan-
l^ ^ ^yollara sevk eden, yan^ ltan hay-
vansal duygular oldu^ unu syler.
^ slam ncesi kullan^ l^ ^ ta da hev,
insan^ ^ ^ a^ k^ na eviren kara sevd
anlam^ na gelir. Byle hev pe ^ inden
gitme^ e Kur'n^ ^Kerim, "ittibtu'lhev"
31 der. Ki ^ inin, kendi ^ ahsi
kaprislerinin pe^ inden gitmesini ifade eder ve bu, ilmin tam kar
^ ^ s^ na
konmu^ tur. ilim de Allah'^ n hidayetinden veya vahyinden ba ^ ka bir
^ ey de^ ildir:
.9 C 7 .5
(( .-;XJ Ii; .131 _ 71 zulmedenler
- -

Lf- .
(kfirler), ilimsiz, kendi hev(^ lar^ n^ n (kaprislerinin) pe^ inden gittiler"".
*XLV, 24
30 XLV, 23/24. Bu, ^ slam ncesi Araplar ^ n dnya gr^ lerini, hayat telkkilerini
yans^ tan ok nemli bir parad^ r. (Bak: Kur'n'da ahlaki terimlerin yap ^ s^ , blm V).
Bu para gsterir ki Kur'an a ^ s^ ndan ^ slam ncesi ktmser gr ^ , zann^ n bir sonu-
cudur ve bundan dolay^ ^ da tamamen yersizdir.
31 Heva'nm o^ ulu ehw'd^ r.
32 XXX, 28/29
57
Buradaki bi^ ayri filmin (bilgi olmadan) ifadesi, basit olarak bilgisiz
manas^ na al^ nmamal^ d^ r. Zira Kur'n'a gre zalimler, yapt ^ klar^ n^ ^
bile bile yap^
yorlar. filim kelimesi daha byk bir a ^ ^ rl^ k ta^ ^ r. Bi^ ayri
film, manas^ ^ a^ kland^ ^ ^ ^vehile anla^ ^ lan filme tabi olmamay^ ^ifade
eder. Hevaya veya ilme tabi olma aras ^ ndaki fark, a^ a^ ^ daki ayette
gayet gzel a^ klanmaktad^ r :
e 9 ^ ^
I;:j: 4 2 ,,P C J C 4 L. ;J ",.,,.. CJC^:.- LA I I
L.)
:^ayet sana gelen ilimden sonra onlar^ n hev(dar^ na
uyarsan, seni Allah'a kar^ ^ ^koruyacak ne bir dost, ne de bir savunucu
bulamazsm"".
^^pheye yer yok ki 'ilim kelimesi, Kur'an'da anahtar kelime
olarak kullan^ ld^ ^ ^ ^zaman kesin ve sa^ lam kaynaktan al ^ nan bilgi an-
lam^ n^ ^ ifade eder ki bu (ilimde rsih olanlar, yani derine inenler) cm-
lesinde de bu manada anla^ ^ labilir. ^ limde rsih olanlar, gerek m'min-
lerdir.
Ilim kelimesinin Kur'n'da kazand ^ ^ ^ ^bu izafi mana, ^ slam kelm^ na
da gtrlm^ tr. Burada da yine kelimenin as ^ l semantik yap^ s^ ^
bir de^ i ^
iklik gstermemi ^ tir. Yaln^ z gvenilir sa^ lam kaynak biraz
daha geni ^ lemi^
tir. Peygamberin Hadisleri de Kur'n' ^ n yan^ nda ba^ ka
bir gvenilir bilgi kayna^ ^ ^olmu^ tur. Tabii bu, sistemdeki btn ly
de^ i ^ tirmi^ tir. Keza burada yine ince bir vurgu de ^ i ^ ikli^ i grrz.
^ lahi vahyin kesinli ^ i ve bunun en yksek derecesinde olan Kur'adn ^ n
stnl^ bilgisi, ilk nce mslmanlarla kafirler aras ^ nda oldu^ u
gibiart^ k bir mnaka^ a konusu de^ ildi. ^ slam dininin iyice yerle^ mi^ ^
bulundu^ u ^ slam dnyas^ nda, Kur'n' ^ n nemi, mnaka^ a kabul
etmezdi. Kur'n'a sadece sayg^ ^ gerekirdi. ^ imdi mslmanlar^ n dikkati,
teki gerek ilim kayna^ ^ n^ n mahiyeti zerine ekilmi ^ ti ki bu da be^ eri
bir kaynak oldu^ u halde insan st kaynak gibi sa^ lam kabul edili-
yordu.
D^ ^nrlerin dikkatini i ^ gal eden Hadisin sa^ land^ ^ ^ ^meselesinin
do^ urdu^ u ^ artlar iinde ilim kelimesi, kopuksuz ve gvenilir bir ravi"
zinciriyle Pey^ amber.(Hz.) Muhammed'e ve onun sahabilerine varan
zel bir bilgi manas^ n^ ^ da kazanmaya ba ^ lad^ . "^u ^ u mnasebetle,
^ u fikri beyan etti". Bu da bir ^ eit kesin ilimdir. nk kayna ^ ^ , pey-
gamberin kendisidir. O peygamber ki ^ mam ^ afii'nin dedi ^ i gibi "
33XIII, 37.
34^ afii'nin nl Risalesine bak^ n^ z. Kahire 1940. Kitap ba ^ tan ba^ a bu meseleye
kar^ ^ ^tak^ n^ lan tavr^ n izah^ n^ ^vermektedir.
58
Kur'n'da "Allah ve O'nun pey ^ amberi" ^ eklinde Allah ile yan yana
zikredilmi^ tir. Davalar ^ n^ ^ yaln^ z bu sa^ lam kayna^ a dayand^ ranlar
yan^ lmazlar. Bunun aksine hareket edenler, kendi ^ ahsi kaprisleri
(hevlar^ )n^ n pe^ inde gidenlerdir. Hev zerine dayanan re'y (ki ^ isel
d^ nce) denen iddia, keyfi, tutars ^ z demektir. Dikkat edilmelidir
ki o gnlerde re'y, tercemesi olan basit "d ^ nce" kelimesinden daha
ok anlam ta^ ^ rd^ . nk birok kimse taraf^ ndan kelimeye kfr ,
ile do ^ rudan ili^ ki verilmi^ ti. ^ uras^ ^ da dikkate ^ yand^ r ki snni ke-
lrn okulu, bu kelime ile ehli snnet yolundan ayr ^ lan kimseleri (ehlu'-
1- ehvy^ ) kasdederdi.
^ lim kelimesinin cahiliyye devrinde, Kur'n'daki ve kelmdaki
tarihi safhalar ^ m gzden geirdikten, iman, ^ slm ve kfr kelimelerinin
anlamlar^ n^ ^da bu safhalar iinde inceledikten sonra, kelimelerin her
safhada kazand^ ^ ^ ^ince semantik mana de^ i^ ikli^ ini izah etmi ^ ^bulunu-
yorum. Kelm iin bu kadar yeter.
^imdi de ^ slm felsefesi vokabularisinin mahiyeti hakk^ nda biraz
izahat vererek bu bahsi bitirmek istiyorum. Bu suretle as ^ l temas et-
mek istedi^ imiz ana konuyu daha ba^ ka bir a^ dan yoklamak f^ rsat^ n^ ^
bulmu^ ^olaca^ ^ z.
Bu bahse ba^ larken s^ rf felsefenin hat ^ r^ ^iin bu konuya temas et-
medi^ imi, bilmem okuyucuya hat^ rlatmama lilzum var m^ ^? Benim
amac^ m, semantikte diachronic dedi^ im ^ eyi, somut bir misalle
a^ klamakt^ r. Tarih boyunca ayn^ ^ dilin s^ n^ rlar^ ^iinde yani Arapa
iinde meydana gelen muhtelif fikir sistemlerini gzden geirerek bu
semantik meseleyi vuzuha kavu^ turmak istiyorum.
Abbasi devrinde Arapa, son derece zengin ve ok sistemli bir
kltr dili, gerekten dnya kltr dillerinin en nemlilerinden biri
olur. Bu dilin zenginli ^ i, sadece kullan^ lan kelime say^ s^ ndan ileri gel-
mez, daha ziyade ve her ^ eyden nce birbiri iine girmi ^ ^birok fikir
sistemlerinden ileri gelir. Felsefi vokabulari de bu fikir sistemlerinden
biridir. ^ slm felsefesinin do^ u^ u ve geli ^ mesi, bir semantikiyi en ok
^ u ynden ilgilendirir: Filozoflar ^ n byk k^ sm^ , kendi vokabulari-
lerini, mukaddes kitab^ n linguistik otoritesi d^ ^ ^ nda yaratmak istiyor-
lard^ . Gerekten filozoflar ^ n vokabularisi, ok ayr ^ ^ bir zellik ta^ ^ -
yordu. Bu zellik, linguistik bak^ mdan Kur'n'dan sonra meydana
gelen kelm, hukuk, tasavvuf gibi karde ^ ^sistemlerin hepsinden farkl^ ^
bir nitelik tawyordu. Linguistik a^ dan bunlar^ n hepsi Arap dilinin
zel bir ynde i ^ lenmesinden ve geli ^ mesinden do^ mu^ tu. Bunlar^ n
do^ usunda Arapaya ve onun imknlarma d^ ^ ar^ dan bir etki ve bask^ ^
59
olmam^ ^ t^ . Tabii yukar^ da grd^ mz zere manalarda nemli de ^ i^ ik-
likler meydana gelmi ^ ti. zellikle kelm, linguistik cihaz^ m te^ ekk-
lnde Yunan felsefesinin hayli etkisinde kalm^ ^ t^ . Fakat byle etkiler
dzenli de^ il, ara s^ ra olan ^ eylerdi. Diyebiliriz ki Kur'an sonras^ ^mey-
dana gelen vokabularilerin hepsi, kltrel durumun de ^ i ^ mesinin mey-
dana getirdi^ i fikri de^ i^ menin do^ al bir sonucu idi. Ancak felsefe bir
istisna te^ kil eder.
Yaln^ z felsefe Arapa ile ve onun dnya gr ^ yle hi ilgisi olm^ -
yan, tamamen yabanc^ ^bir kavram sistemidir, islam alemine d^ ^ ar^ dan
girmi^ tir. D^ ^ ar^ dan gelen bu yabanc^ ^ kavram a^ ^ n^ n ihtiyalar^ n^ ^
kar^ ^ lamak iin Arapadaki kavram a ^ ^ n^ n yeniden te^ kiltlanmas^ ^
gerekti. Ve Arap dnya gr^ ne pek yabanc^ ^ olan yeni kavramlar
geldi. K^ saca kavram sistemi, tamamen Yunan modeline uyduruldu.
Mslman ayd^ nlar, ilk defa yeni kavramlar ^ rendiler ve bunlar ^ ^
Arapada ifade edecek uygun kelimeler aramak zorunda kald ^ lar.
Fakat kavramlar yabanc^ ^oldu^ u iin, d^ nce ile onu ifade eden dil
aras^ nda her yerde uyu ^ mazl^ klar meydana geldi. Yunan felsefesinden
tek bir anahtar kelime dahi Arap dilinde tam kar ^ ^ l^ ^ ^ n^ ^ bulamad^ .
Yunan felsefesi, Romen dnyas ^ nda Ltinceye nakledildi ^ i zaman da
ayn^ ^ durum olmu^ tu. iero, Yunan d^ ncesinin Ltincede ifade
edilmedi^ inden, ne kadar zengin de olsa Latincenin, soyut felsefi
d^ nceleri ifadeye yetmedi ^ inden yak^ n^ r. Arapa ile mukayese edilirse
Yunanca ile Ltince aras^ ndaki mesafe, hem kltr, hem dil bak^ m^ n-
dan ok azd^ .
^imdi Arapa, tamamen farkl ^ ^ bir kltr alan^ nda yeti ^ mi^ , arka-
s^ nda uzun tarihi bir gemi ^ i olan, birok bak^ mlardan byk apta
kendisine z^ d yabanc^ ^ bir d^ ncenin sadmesini yenmek zorunda kal-
m^ ^ t^ . Arapa, kltr dili olup olmad^ ^ ^ n^ n kesin imtihan ^ n^ ^ verecekti.
Ve o, bu imtihan' ba^ ard^ ^ ".
Neticede Arap dilinde ok zel nitelikte bir vokabulari do ^ du.
Yar^ ^ ^ effaf (semi transparency) diyece ^ im semantik bir prensibe dayal^ ^
bir fikir sistemi. ^ ^ te ^ imdi bunu a^ klama^ a al^ ^ aca^ ^ m.
35 Mesele yaln^ z o tarihi ilgilendiren bir sorun de^ ildi. Bugnk Arapa da bat^ ^
kltrnn ak^ m^ ^ kar^ ^ s^ nda ayn^ ^durumla kar^ ^ ^kar^ ^ yad^ r. Yani bat^ n^ n d^ ncelerini
eski malzeme d^ ^ ^ nda yeni bir vokabulari, Arapan ^ n morfolojik yap^ s^ n^ ^ bozmadan
geli^ en modern dnya gr^ lerini ifade edebilecek kapasitede bir vokabulari yaratmak
zorunlu'gi^ ^ vard^ r. Bat^ l^ ^olm^ yan btn milletler de ayn ^ ^mesele ile kar^ ^ ^kar^ ^ yad^ rlar. Bu
mesele ok nemlidir, zira bu, sadece bir dil meselesi olmay ^ p dnya gr^ meselesi, yani
ya^ ad^ ^ ^ m^ z dnya hakk^ ndaki d^ ncelerimizi anlatma meselesidir. Bu bak^ mdan mesele,
geni^ ^kltr istiyen byk bir meseldir.
60
Arapan^ ^ ^ , ^ a^ ^ lacak derecede zengin bir kelime hazinesine sahi-
boldu^ unu ve mevcut kelimelerden do^ al biimde yeni kelimeler ret-
me^ e ok msait bulundu^ unu hat^ rlayarak ba^ hyahm. Arapan^ n
bu durumu, filozoflar iin Yunancadaki felsefi terimlerin manalar ^ n^ ^
a^ a^ ^ ^yukar^ ^ kar^ ^ layacak Arapa kelimeler bulmay ^ ^kolayla^ t^ rd^ .
Onlar^ n btn yapt^ klar^ , Arapa kelimeleri izafi manalar ^ ndan s^ y^ r-
mak, tarif,vas^ tasiyle Yunancadaki izaf^ ^manalar^ ^ bu kelimelere kazan-
d^ rmak idi.
rnek olarak ak^ l kelimesini alal^ m. ^ slAm ncesi zamanlarda bu
kelime, insan^ n, de^ i ^ en durumlarda gsterdi ^ i "pratik zek"y^ ^ ifade
ederdi. Ak^ ll^ ^adam, en beklenmedik olaylar kar ^ ^ s^ nda dahi bir zm
yolunu bulup tehlikeden kendisini kurtaran adam idi. Bu e ^ it pratik
zek, islam ncesi Araplar aras^ nda takdir ve hayranl ^ k grrd.
Zaten l ^ artlar^ ^iinde ba^ ka trl gvenle ya^ amak da mmkn de-
^ ildi. nl soyguncu ^ air ^enfere, varl^ ^ ^ n^ , bu tr zeks^ na borlu
oldu^ unu gururla ifade eden ^ u ^ i'rinde, akl^ ^ tam bu anlamda kul-
lan^ r:.

1 TI - . "Ls'
3
^ ^
i S * J-A - cx.:4" (J-4 J
C
J"-
"Ba^ ^ n iin (Sylyorum ki) insan akl ^ n^ ^ kulland^ ^ ^ ^srece ister
arzulad^ ^ ^ ^ ^ eye gitsin, ister sevmedi ^ i bir ^ eyden kas ^ n, insana yer
yznde hibir s ^ k^ nt^ ^ ula^ maz"".
Bu kelime Kur'n'da ok sarih dini bir anlam ta ^ ^ yan anahtar
kelimedir. Bu kelime, insan ^ ^ Allah'^ n yetlerini" anlama^ a muktedir
k^ lan insan yetene^ ini ifade eder. Allah, merhameti gere ^ i, insanlara
gsterdi^ i yetleri, insanlar bu yetenekleriyle kavrarlar.
Mesel "Allah' ^ n gkten indirdi^ i", ldkten sonra arz^ ^ tekrar
hayata kavu^ turan ya^ mur da insanlar iin Allah' ^ n varl^ ^ ^ n^ n yetleri
(delilleri) dir. Kur'n ^ yle diyor:
,
j
j.."(ii j I :^phesiz bunda ak^ llar^ n^ ^
al^ ^ t^ ranlar iin i^ aretler (Ayetler) vard^ r'.
Yine Kur'n, yanl^ ^ ^hareketlerinden dolay^ ^ halk^ ^ ile beraber
Allah'^ n, alt^ n^ ^stne getirdi ^ i eski memleketlerin durumuna da i ^ aret
eder.
36 Lmiyyetu'l- (Arab, 4nc beyt.
37 Bak Blm VI, fas^ l I.
38XXX, 23/24
61
- .7: J *-C.; ; ..S; :Muhakkak ki
biz, o (eski ^ ehirlerin halinden), akl^ n^ ^ al^ ^ t^ ranlar iin a^ k bir ayet
b^ rakt^ k"".
Burada Allah' ^ n gazab^ n^ n mahvetti ^ i eski ^ ehirlerin hali, Allah'a
inanm^ yanlar iin byk bir ikaz i ^ areti olarak zikredilmi ^ tir. Kur'-
an'da bunun benzerleri oktur.
Ak^ l kelimesi, ^ slam felsefesine de bir anahtar terim olarak geer.
Fakat kelimenin ifade etti ^ i d^ nce ayn^ ^ de^ ildir. nk geleneksel
Arap d^ ncesine tamamen yabanc^ ^ bir sistemde, ayr^ ^ bir dnya
gr^ dzeninde yer alm^ ^ t^ r. Bu kelimeyi ^ slam felsefesinde teknik
bir terim olarak kulland^ ^ ^ m^ z zaman art^ k onu cahiliyye devrinde
yahut Kur'n'da ifade etti ^ i manas^ ^ ile anlam^ yaca^ ^ z, fakat Yunan
d^ ncesinde, Aristo ve Yeni Eflatun sistemindeki nous manas ^ nda
anl^ yaca^ ^ z. Bu mana, de^ i ^ ikli^ i, Arapa ak^ l kelimesinin do^ al
evrimi neticesi meydana gelmi ^ ^de^ ildir, biraz sun'? olarak hi de ^ ilse
ba^ lang^ ta suni olarak meydana gelmi ^ tir.
Eski ak^ l kelimesi, hi de^ i ^ memi ^ ^gibi kullan^ l^ r. Oysa iten ie
byk de^ i ^ iklik olmu^ tur. Kelime yle yar ^ ^ ^ effaf yap^ lm^ ^ t ^ r ki ona
bak^ nca arkas^ nda Yunan kelimesi Nous'u okuruz. T ^ pk^ ^ ^ imdi Arapa
^ y`iyye'nin arkas^ ndan Avrupal^ ^komnizmi; kavmiyye'nin arkas^ n-
dan Avrupal^ ^nasyonalizmi okudu^ umuz gibi. Art^ k ak^ l kelimesinden,
Yunan kelimesi olup klasik Helenistik felsefede kullan ^ lan nous mana-
s^ ^ anla^ ^ lmal^ d^ r. ^ imdi ak^ l, btn emanation (sudr) a^ amalar^ n^ ^
kaplayan kozmik derece zerinde bulunan ok zel bir zekay ^ ^ ifade
eder. Allah'tan ilk sudiar eden klli ak^ ldan insana gelen bir paray^ ^
gsterir.
Fakat ^ u da muhakkak ki bu kelime, gerek bir Arapa kelime
oldu^ undan uzun bir tarihi gemi ^ e sahiptir. Ve kelime felsefede de
kullan^ lsa yine bu gemi ^ , kendisini hissettirmekten geri durmaz. Bu
durum, onun tam ^ effafl^ ^ ^ na (tam Yunanca nous'un anlam^ n^ ^ yans^ t-
rnas^ na) engel olur. Bu durum, yar ^ ^ ^ effaf kelimelere mahsus bir haldir.
Islam felsefesinde hemen btn anahtar kelimeler byledir. Semantik
bak^ mdan sylersek ^ slam felsefesi yar ^ ^ ^ effaf (semitransparent) ke-
limelerden mte ^ ekkil, ok tuhaf bir sistemdir.
E^ er nasyonalizm anlam^ na kavim(halk yahut millet)den tretil-
mi^ ^kavmiyyet, pozitivizm anlam^ na vad((koymak)dan tretilmi ^ ^
39 XXIX, 34/35
62
Va^ tiyye gibi Arapa kelimeleri dimokra tiyye (democracy) ve telefon
(telephon) kelimeleriyle mukayese edersek (cak^ l, kavmiyye, vaTiyye)
gibi kelimelere yar^ ^ ^ effaf dememizin sebebi daha iyi , anla^ ^ l^ r. Dimok-
rtiyye ve telefon kelimeleri, tam ^ effaft^ rlar. nk kelimeler, oldu^ u
gibi Arapaya gemi ^ lerdir. Halbuki kavmiyye ve vacl'iyye gibi keli-
meler Arapa oldu^ undan, Arap dilinde her birinin kendilerine zg
bir anlam^ ^ ve tarihi vard^ r. rne^ in vacl'iyye kelimesi "positingism:
yerle^ tirme" anlam^ na gelir. nk va^ `"koymak", yahut "yerletir-
mek" demektir. ^ ^ te bu dil manas^ , iki kelime aras^ nda val`iyye ile
positivism aras^ nda bir kpr vazifesi grr. Bu araterim kprsn-
den insan kolayca bat ^ ^ d^ ncesinin mahsul olan positivism'e geer.
Modern Arapadaki telefon ile telefon manasma gelen htif
aras^ ndaki fark da bu bak^ mdan nemlidir. Biri telefhone kelimesinin
Arapala^ m^ ^ ^ ^ eklidir ve tam ^ effaft^ r, teki ise yar^ ^seffaft^ r. Burada
yar^ ^ ^ effaf demek, kelimenin Arapada uzun bir gemi ^ i var ve kelime
nerede kullan^ lsa o gemi^ ^kendisini hissettirir demektir. Klasik Arap-
ada htif ^ u demektir: "Biri konu^ ur, sesini duyars^ n, duyars^ n
ama etrafta kimseyi gremezsin, yani gizliden birinin konu ^ mas^ n^ "
anlat^ r htif. Bu manada kelime, zellikle tasavvuf edebiyat ^ nda ok
kullan^ l^ r. Gkten esrarengiz bir sesin sf^ fiye dnyevi arzularmdan ka^ -
mp ulftrevi yne dnmesini nlemesine htif denir. Byle nemli bir
gemi^ , kelimenin, bat^ dan gelen yeni fikrin tam kar ^ ^ l^ ^ ^ ^olmas^ n^ ^el-
bette engeller. Telefon kelimesiyle llrse htif biraz zor durumda
kal^ r, nk telefonun tam Arapa e ^ iti olmadan nce yenmesi gereken
byle bir engeli vard^ r onun'.
^imdi de yar^ ^ ^ effafh^ ^ n derecesi ile ilgilenece^ iz. Yukar^ da szn
etti^ imiz ak^ l kelimesi, ok gzel bir yar^ ^ ^ effafl^ k rne^ idir. Fakat
birok durumlarda yar^ ^ ^ effafl^ k pek yle ba^ ar^ lamam^ ^ t^ r. Yunanca
nous'a e^ it olan ak^ l kelimesi, filozoflar iin ciddi bir mesele ortaya
^ karmam^ ^ t^ r. nk her iki kelimenin de temel anlam^ ^ iki dilde de
hemen hemen ayn^ d^ r. Ama bazan mslman d^ nrlerdaha do^ ru-
su Yunancadan eviri yapan ilk tercemeciler Yunancadaki bir kelime-
nin, Arapada ayn^ ^esas anlaml^ ^ kar^ ^ l^ ^ ^ n^ ^bulamam^ ^ lard^ r. Varl^ k
(being) kelimesi, bunlar^ n en a^ k ve mhim rneklerinden biridir.
40 Gerekten Htif kelimesi, Suriye ve Lbnan'da kendisini semitransparent
(yar ^ ^ ^ effaf) bir kelime yapabilmi ^ tir. Oralarda gnlk ya^ ant^ da bu kelime telefon yerine
kullan^ l^ r. Fakat M^ s^ r'da kullan^ lmaz. Bugnk M^ s^ r'da bat^ l^ ^kavramlar^ n Arapala^ -
t^ r^ lmas^ ^hakk^ nda ok de^ erli bir eser vard^ r: Muhammed Teymur'un MuccemulHacla-
ra (Lexicon of Modern Culture), Kahire. Arap dnyas ^ nca bilinen modern medeniyete
ait btn e^ ya ve kavram isimleri, bu kitapta tasnif edilip bir bir incelenmi ^ tir.
63
Herkesin bildi^ i zere Yunan felsefesi, ba^ ^ ndan sonuna kadar
varl^ k ve olu^ la ilgilenmi^ tir. Di^ er deyi ^ le ontoloji, Yunan d^ nrleri-
nin kafas^ n^ ^me^ gul eden ana sorundur. Bu yzden varl ^ k fikri, felsefi
d^ ncede en nemli yeri i ^ gal etmi ^ tir. Bu, zellikle Aristo felsefesinde
daha ok gze arpar. Aristo bu konuda Araplar ^ n en byk ^ ret-
menidir.
te taraftan Araplar, geleneksel olarak byle soyut bir meseleye
pek ilgi gstermemi ^ lerdir. Evet cahiliyye amdaki Arap dahi e ^ yamn,
kendisinin, develerinin ve evresindeki insanlar ^ n var oldu^ unu bil-
mi^ tir ama soyut bir kavram olarak "varl ^ k" meselesiyle ilgilenmemi ^ tir.
Varl^ kla ilgilenmedi^ inden byle bir d^ nce de do^ mam^ ^ ^ve d^ nce
do^ mad^ ^ ^ ^
iin de bunu ifade edecek kelime rememi ^ tir.
Daha genel konu^ ursak ^ yle diyebiliriz : Araplar genel olarak ok
az metafizik insanlard^ . Genellikle niversellik fikri onlar^ n dikkatini
ekmemi ^ ti. Onlar yaln^ z ferdi, somut ^ eylerle, daha do^ rusu e^ yam
grnr, somut yanlariyle u^ ra^ ^ rlard^ . Eski Araplar, evrelerinde
grdkleri maddi varl ^ klar^ ^ en ince teferrut ^ na kadar incelemekten
byk zevk duyarlardi. Bir somut varl ^ ^ ^ n, herhangi bir ^ eyin her para-
s^ n^ , her vehesini ifade eden Arap dilinin zenginli ^ i i^ te bundan ileri
gelmektedir. Her varl ^ ^ ^ n grn^ iyle bylesine ilgilenmi ^ lerdir ama
yava^ ^yava^ ^ d^ ^ tan ie, maddeden manaya geip tek tek varl ^ klardan
klli kavramlara, soyut kurallara ula ^ amam^ ^ lard^ r. Onlar sadece
bireycilik mtehass^ s^ ^ olmu^ lard^ r.
Burada Prof. Ahmet Emin'in Fecru'lIslm adl ^ ^ eserinden birka
sat^ r iktibas etmekten kendimi alam^ yorum 41 .
"Bir Arap, Yunanl ^ n^ n yapt^ ^ ^ ^gibi dnyaya genel ve ^ mil bir gz-
le bakmam^ ^ t^ r. Yunanl^ , ilk felsefeye ba^ larken leme genel bir bak^ ^ -
la bakt^ , ve kendi kendine sordu: Bu lem'nas^ l vcuda gelir? ^u lem-
de ok de^ i^ iklikler, halden hale dn^ meler gryorum, acaba bu
de^ i^ ikliklerin sabit bir temeli yok mudur? Varsa nedir? Su mudur,
hava m^ d^ r, ate^ ^midir? Btn lem tek varl ^ k gibi birbirini tutuyor.
Btn kinat, sabit kanunlara tabidir. Bu dzen nedir ve nereden mey-
dana gelmi ^ tir ?.
Bu ve benzeri sorular, Yunanl ^ y^ ^ kendine dndrm^ tr. Onun
felsefesinin esas^ , bu ^ amil bak^ ^ t^ r. Arap ise islmdan sonra dahi
gzn bu yana evirmemi ^ tir. Bunun evresinde dola^ m^ ^ , iine gir-
memi^ tir. Begendi^ i bir manzara grnce duygulanm^ ^ , g^ s bir ^ iir
41 Ahmed Emin, Fecru'lislam, Kahire 1965, s. 41- 44
64
beyti veya beyitleriyle, bir hikmet veya darb ^ ^mesel ile co^ up i duygu-
sunu dile getirmi ^ tir.
Fakat o varl^ ^ ^ n cevherine ve s^ fatlar^ na dair ^ mull ve analitik
bir bak^ ^ a gelince bu, Arap akliyle ba^ da^ maz. stelik o, bir ^ eye bak-
t^ ^ ^ ^zaman fikrini tamamen o ^ eyle doldurmaz, onun zihninde uyan-
d^ rd^ ^ ^ ^duygu ile ilgilenir. Bir a^ ac^ n nnde durursa onun btniyle
u^ ra^ maz, gzn a^ ataki zel bir noktaya takar, mesela kknn
dzgnl^ ne, dallar^ n^ n gzelli ^ ine bakar; bir bahenin nne gelirse
baheye bir foto^ raf makinesi gibi bakmaz, gzn btn baheye
evirmez, bir ar^ ^gibi iekten ie^ e uar ve her iekten bir tad al
^ r.
^ ^ te- islam a^ lar^ ^da dahil- Arap edebiyat ^ nda grd^ n eksik-
ligin ve gzelli^ in s^ rr^ , Arap akl^ m bu zelli^ idir . Has^ l^ ^Yunan
akl^ ^bir ^ eye bak^ nca ona klli a^ dan bakar, btn olarak onu inceler
ve tahlil eder. Arap akl ^ ^ise onun iine girmez, evresinde dner, ondan
e^ itli inciler al^ r, ama bunlar^ ^bir ipe dizip bir araya getirmez".
Tabii byle insanlar, birinci s ^ n^ f lirik ^ airler yeti ^ tirir ama bunla-
r^ n yarat^ l^ ^ lar^ ^felsefeye uygun de ^ ildir. Yine bu durum, neden onlar
^ n
dillerinin, lirik ^ iirlere ok elveri ^ li oldu^ u halde ak^ l yrtmeye daya-
nan felsefeye pek elveri ^ li olmad^ ^ ^ ^meselesini de a^ klar. Zira bu dilin
vokabularisi, kendi haline b^ rak^ lsayd^ , metafizik d^ ncenin gere^ i
olan soyut manalara do^ ru geli^ mezdi.
Varl^ k kavram^ , Arap dilinde eksik olan ok nemli soyut kavram-
lardan biri idi. Yunan felsefi kafas ^ n^ n mahsul olan soyut (to einai)
kavram^ ^ Arapada yoktu. Bu soyut d^ nce islam dnyasma gelince
d^ nrler, Arap dilinde bunun kar ^ ^ l^ ^ ^ n^ ^aramak zorunda kald^ lar.
^ ki uygun kelime kar ^ ^ lar^ na ^ kt^ ".
Bunlardan biri kne (kevn) fi'li idi. Fakat bu fiil, Yunamn soyut
varl^ k (being) kavram^ n^ n tam kar ^ ^ l^ ^ ^ ^olmaktan uzakt^ . nk bu fiil,
"olmak" veya "olmu^ ^olmak" manas^ n^ ^ta^ ^ yordu. Fakat bu kelimenin
mana yap^ smda "olma"n^ n nemli bir unsuru vard^ ^: Sade olmak de^ il,
bir ^ eyin do^ up zamanla bymesi, yahut de^ i^ mesi ^ eklinde bir
may^ ^ifade ediyordu. Almanlar bu tr olu^ a "sein" yerine "werden"
diyeceklerdi.
Pek tabii kelime islam felsefesine evrilince, eviri daha ziyade
Yunanca genesis kelimesinin tercemesi olmu ^ tur ki bu kelime de Aris-
to ontolojisinde nemli bir teknik terim olarak kullan ^ lm^ ^ t^ . "Varl^ ^ a
42 Konunun gzel bir izah' iin bak: Mile. Goichon, Philosophie d'Avicenne, Paris,
1951, Chapter II, a ^ a^ ^ daki sat^ rlar^ ^byk lde bu (bayan)nun kitab^ na borluyum.
65
geli ^ " fikirini ifade ediyordu, sade static "olma" fikrinden ziyade
"olma"n^ n dinamik yntemini gsteriyordu.
Kelimeyi Arapada ifade edecek di ^ er bir aday da vecd kk idi.
Bunun esas anlam^ ^ "bulmak" demekti. Bu kk mana, zellikle edilgen
(vucide) ^ ekline sokuldu^ u zaman (bulunmak: einai) manas ^ na yak-
la^ ^ yordu. Hi de^ ilse "olma" yahut "olmaya gelme" manlar ^ n^ ^ d^ ^ ar^ -
da b^ rak^ p bir ^ eyin gereksiz olu^ unu gsteriyordu. Yani bir ^ eyin olmas^ ^
zorunlu^ u yok iken var olmas^ ^demekti. Bu son unsurki felsefi termi-
nolojide contingency denir"varl ^ k" ve "olu^ "un mana yap^ s^ nda
esast^ r. Tabii olmas^ ^ zaruri olan varl^ k (Vacibu'lvcud), bundan
mstesnad^ r. Onun olmas^ ^ gereklidir.
Bu suretle vcud kelimesi, edilgen (passif) manas ^ nda "bulunmu^ ^
olmak" ^ eklinde anla^ ^ larak Yunanca einai'nin Arapa kar ^ ^ l^ ^ ^ ^haline
getirilmi ^ tir. Burada d^ ^ ar^ dan bir kuvvetin Arapaya bask^ ^ yapt^ ^ ^ ,
onu bu felsefi manalara zorlad^ ^ ^ ^bellidir. Nitekim vcud kelimesine
verilen bu felsefi mana, uzun sre genel kullan ^ ^ ^ n d^ ^ ^ nda kalm^ ^ t^ r.
Gazali de Mas^ du'lFelasifecsinde43 bu hususa i^ aret etmi ^ tir :
"o^ u kez vcud kelimesini felsefi manada anlamak gle ^ ir. E^ er
filozoflar maksatlarm^ ^a^ ka anlatmak isterlerse zaman zaman (onun
yerine) yabanc^ ^bir kelime kullanmalar ^ ^gerekir".
^ bni R^ d de kelimeyi ok ihtiyatl^ ^kullan^ r ve bunun, okuyucu-
lar^ ^ yan^ ltt^ ^ m^ ^syler. Kelimenin ismi merl mevcud da ^ slam fel-
sefesinde Aristo'nun "var olu ^ " yahut "bireysel cevher" manas ^ ndaki
Latince(ens)in Arapa kar ^ ^ l^ ^ ^ ^olarak kulan^ lm^ ^ t^ r. ^ bn R^ d'e
gre birok kimseler, mevcud kelimesini semantik bak ^ mdan semi
transparent yap^ p onun arkas^ ndan (ens)i okuma yerine mevcud'u
opaq ue (^ effaf olmayan) yap^ p onu Arapa esas manas^ nda kullan^ rlar
ve "bulunmu^ ^ ^ ey" e mevcud derler. Onun iin Aristo'nun subject-
substance yani bireysel cevher teriminin Arapadaki en gzel kar
^ ^ l^ ^ ^ ,
huwa (o) dan yap^ lan huviyyet (o'luk) tur".
Grlyor ki ^ slam felsefeyi tarihini semantik bir a ^ dan ele al^ p
bilinli ve sistematik bir biimde yeniden incelemek, zahmete de ^ er
bir hizmettir. Byle bir al ^ ^ ma, yaln^ z baz^ ^ semantik mana de^ i^ ik-
likleri hakk^ nda ok ilgin noktalara ^ ^ ^ k tutmakla kalm^ yacak, ayn^ ^
zamanda semanti ^ in bir kltr bilimi olarak ilerlemsine, evrensel ma-
nalar^ n da ilmi analizlerinde gerek bir ara olarak kullan ^ lmas^ na da
43Makas^ du'lFelsife, Kahire, ikinci bask ^ ^1963, II, 8.
44Goichon, an^ lan eser, s. 78
66
yard^ mc^ ^olacakt^ r. Ama bu, ilerideki bir al^ ^ man^ n konusu olabilir.
Burada bu konuda daha fazla teferruta girmek ne gerekli, nede mm-
kndr. Ben bu blmn son k^ smmda nce byle bir ^ eyin diachronic
semantik olarak yap^ labilece^ ini, bu tr semantik synchronic, semantik-
ten farkl^ ^ ise de onunla da ba^ ^kuraca^ ^ m; saniyen ^ slam felsefesinin,
tamamen yabanc^ ^bir sistemin etkisi alt ^ nda Arapa vokabulari s^ n^ rlar^ ^
iinde kendine zg vokabulariyi kurmak iin ne zahmetler ekti ^ ini
gstermek istedim.
^imdi as^ l konumuz olan Kur'n' ^ n dnya gr^ nn yap^ s^ na
dnelim.
67
NC BLM
KUR'AN DNYA GR^ NN ANA YAPISI
I- GIRI^ :
Bu blmn gayesi, Kur'n d^ ncesinin panoramas^ n^ ^belirt-
mek, gelecek fas^ llarda ise en nemli semantik alanlar hakk^ nda daha
teferruatl^ ^tahlillerde bulunmakt^ r. Kur'n'da Allah ile insan aras ^ n-
daki mnasebeti gere^ i gibi belirtebilmek iin konunun byle bir pa-
noramas^ n^ ^izmek zaruridir. Zira nce grd ^ mz gibi byk olsun,
kk olsun btn Kur'an semantik alanlar ^ , Kur'an kelimeleri ancak
genel kal^ p iinde, yekn olarak Kur'n' ^ n btn semantik alanlarm^ n
birbiriyle mnasebeti iinde mana kazan^ r.
Eserimizin ba^ ^ nda Kur'n' ^ n dnya gr^ hakk^ nda genel bir fi-
kir edinme^ e al^ ^ mam^ z^ n nemli bir sebebi vard^ r. Geen iki blmde
a^ ka grld^ zre bu kitaptaki anlamiyle Kur'n' ^ n semantik ana-
lizi, Kur'n'^ n btn vokabularisini, Kuran'da bulunan btn keli-
meleri tahlil etmek anlam^ n^ ^ ta^ ^ maz; maksat, Kur'an d^ ncesinin te-
^ ekklnde a^ k rol olan nemli kelimeleri tahlil etmektir'. Yaln ^ z
nemli kelimeleri, btn Kur'n sistemine ^ ekil vermi^ ^anahtar kelime-
leri ara^ t^ rmakt^ r. Fakat nemli olan kelimeleri anl ^ yabilmek ve izafi
bak^ mdan ok nemli olanla nemli olm^ yan kelimeleri birbirinden
ay^ rdedebilmek iin konunun genel mahiyetini bilmemiz laz ^ md^ r.
Yoksa teferut iinde kaybolur gideriz.
Kur'n' ^ n fikir yap^ s^ n^ n iskeletini elde edebilmek iin ilk nce
Kur'n' ^ ^herhangi bir ncel fikre sahibolmaks^ z^ n objektif bir biimde
1 Davud Rehber'in ^ u szne tamamen kat ^ l^ yorum (ad^ ^geen eser, s. 721) "Byk
bir vahiy kitab^ ndan beklenen ^ ey, tam bir mant^ k! insicam de^ il, fikri, insicamd^ r. Pey-
gamberler filozoflar gibi yapmazlar. Onlar dikkati eken bir hikmet verirler. ^ ^ te bizim
maksad^ m^ z, bu dikkati eken hikmeti ara^ t^ rmakt^ r. Bu hikmet, e^ itli yollardan incelene-
bilir. Semantik de bunlardan biridir.
68
okurnally^ z. Yani Kur'an'', sonra ^ kan ^ slam d^ nrlerinin, kendi
ekollerinin e^ ilimlerine uygun biimdeki yorumlar^ n^ n ve d^ nceleri-
nin etkisi alt^ nda de^ il, bizzat Kur'n' ^ n kendi esas d^ nce sistemi
iinde anlama^ a al^ ^ mala^ y^ z. Peygamber ve sahabilerinin anlad^ klar^ ^
^ ekilde anlamal^ y^ z. Daha do^ rusu bu, daima eri ^ ilmez olarak n-
mzde durmal^ d^ r. Biz bu ideale tam eri ^ emezsek de hi de^ ilse ad^ m
ad^ m bu ideale yakla^ maya gayret sarfetmeliyiz.
Bir semantiki olarak Kur'n' ^ ^ bu ^ ekilde okurken anlad^ m ki
Kur'n d^ ncesi her biri zel bir semantik alan te ^ kil eden birbirine
z^ d birok fikirlerin zerinde kurulu, byk bir multi- strata sistemdir.
Daha a^ k bir ifade ile sylemek gerekirse diyebilirim ki kendimi byk
bir ruhi gerginlik havas^ n^ n hakim oldu^u bir dnya iinde hissettim.
Gzlerimizin nnde dmdz, olmu ^ ^ve olacak ^ eylerin objektif
bir tasviri yoktur. Bu, sakin bir dnyan^ n tasviri de^ ildir. Aksine gergin
bir ruhi dram^ n devam etti ^ ini grrz. Aktrleri aras^ nda srekli
z^ ddiyet bulunan bir dram. Bu kar^ ^ ^ k z^ dl^ k sisteminde daima iki
z^ d kutup vard^ r. Semantik olarak biz bu kutuplara odak- kelime di-
yoruz. Has^ l^ ^ semantik a^ dan Kur'n d^ ncesi, z^ dl^ k prensibi zerine
kurulmu^ tur.
II- ALLAH:
Bu manada en nemli z^ dl^ k'^ ^Allah ile insan aras^ ndaki mnase-
bet meydana getirmi ^ tir. ^uras^ ^izahtan varestedir ki Kur'n'a gre
Allah, yaln^ z stn varl^ k de^ il, ayn^ ^zamanda var denme ^ e layik tek
gerek varl^ kt^ r, kinatta kendisine kar ^ ^ ^(denk) olabilecek hibir ^ ey
yoktur. Ontolojik bak^ mdan Kur'n'm dnyas^ , birka defa da
syledi^ im gibi ok a^ k bir biimde theocentric'tir. Varl ^ k dnyas^ n^ n
merkezinde Allah vard^ r. ^ nsan olsun, di^ er varl^ klar olsyn hepsi
O'nun yarat^ klar^ d^ r ve varl^ khiyerar^ isinde O'ndan a^ a^ ^ dad^ r.
O'na kar ^ ^ ^olabilecek hibir ^ ey yoktur. ^ ^ te "Kur'an vokabularisinde
Allah, en yksek odak kelimedir, btn semantik alanlara, dolay ^ siyle
btn sisteme hakimdir" sdzmzle kasdetti ^ imiz bu idi. Buna ra^ -
men insan^ , bir bak^ ma Allah'^ n kar^ ^ s^ nda olan bir kutba yerle ^ tirmekte
kendimizi hakl^ ^ gsterebiliriz. nk Kur'n'da btn yarat ^ klar
arasmda en byk nem, insana verilmi ^ tir Kur n, Allah kadar in-
sana da dikkati eker. Allah meselesi zerinde durdu ^ u gibi insan^ n
mahiyeti, ruhi durumu, grevleri, kaderi vs. Kur'a'. in temel konulan-
d^ r. Kur'n d^ ncesi, esas olarak insan^ n kurtulu^ u meselesiyle il-
gilenir. ^ayet bu mesele olmasayd^ ^Kur'an gnderilmezdi. Kur'n
69
bunu defalarca syler. ^ ^ te ta^ ^ d^ ^ ^ ^bu zel nemder^ , dolay^ ^ insan,
Allah kavram^ ^ kar^ ^ s^ nda ikinci bir kutup te^ kil etmektedir.(Allah' ^ n
z^ dd^ ^manas^ nda de^ il, ta^ ^ d^ ^ ^ ^nem dolay^ siyle Allah^ n kar^ ^ s^ nda bir
kutup olmaktad^ r. En byk nemi ta^ ^ yan kutup Allah ise, di^ eri de
insand^ r).
^ ^ te iki kutbun bu ^ ekildeki farkl^ l^ ^ ^ , Kur'an'da nemli bir d^ n-
ce z^ dl^ ^ ^ ^meydana getirir. Bu z^ dl^ k, dinamik bir ruhi gerginlik do^ u-
rur ki Kur'n d^ nce sistemini karakterize eden de budur.
Kur'n d^ nce sistemi bir daire ^ eklinde gsterilebilir. Daire-
nin iki yan^ nda birbirine z^ d iki esas nokta vard^ r. Biri dairenin stnde,
teki alt^ ndad^ r. Bu daire, zerinde btn insanl ^ k dram^ n^ n temsil
edildi ^ i sahne olan varl ^ k dnyas^ n^ ^gsterir. Cahiliyyenin dnya gr^ ,
homocentric idi. Burada insan, ba^ ^k^ eyi i ^ gal ederdi. Onun kar ^ ^ -
s^ nda durabilecek hibir kavram yoktu. ^ nsan, insan^ n yeryzndeki
kaderi, mensuboldu^ u kabile iinde-
ki yeri, esas itibariyle kabilesinden
gelen de^ erleri. ^ ^ te bunlar cahiliyye
devri insan^ n^ n ba^ l^ ca sorunlar^ ^idi.
Tabii o da varl^ k dnyasmda kendi-
sinden stn, Allah'tan cinne kadar
de^ i ^ en grnmez birtak^ m kuvvet-
lerin varl^ ^ ^ n^ ^ tan^ rd^ . Ama bunlar
nihayet onun ilgi dnyas^ n^ n pek dar
bir k^ sm^ n^ ^ i^ gal ederdi. Bunlar o-
nun d^ nce dnyas^ n^ , insan^ n kar-
^ ^ s^ nda bir kutup te^ kil edecek de-
recede i ^ gal etmezdi. Onun iin ca-
hiliyye insan^ n^ n d^ nce sisteminde
ruhsal bir gerginlik atmosferi de yoktu.
^imdi ^ slam d^ nce dnyasmda ise iki kutup olan Allah ile insan
aras^ ndaki mnasebette dramatik bir gerginlik meydana gelmi ^ ti. Bu
mnasebet, basit, tek yanl^ ^bir mnasebet de^ ildi. Bu mnasebet,
ok ynl, karmakar ^ ^ ^ k ve kar^ ^ l^ kl^ ^ bir mnasebet idi Allah ile in-
san aras^ ndaki bu mnasebet, drt ana kategoride incelenebilir.
Di^ er ifade ile Kur'n "^ lahi Komedyas^ " yle bir sahnede oynanmak-
tad^ r ki bu sahne zerinde Allah ile insan aras ^ nda drt e ^ it mnasebet
cereyan etmektedir.
1Ontolojik mnasebet: En yksek kemal sahibi Allah ile varl ^ -
^ ^ n^ ^Allah'a borlu, varl^ k dnyas^ n^ n temsilcisi insan aras^ ndaki onto-
70
lojik mnasebet. Daha teknik terimle insan ile Allah aras ^ ndaki
Yaratanyarat ^ lan mnasebeti.
2Haberle^ me mnasebeti: Burada Allah ve insan birbiriyle
yak^ n kar^ ^ l^ kl^ ^mnasebete getirilmi ^ tir. Tabii bu yksek mahaberede
inisiyatif Allah'tad^ r, O konu^ ur.
Haberle^ menin iki yolu birbirinden ay^ rdedilmelidir: 1) szl
haberle^ me, 2) Szsz haberle ^ me. Szl haberle^ me yukar^ dan a^ a^ ^ ^
do^ ru olursa dar ve teknik anlamiyle vahydir. A ^ a^ ^ dan yukar^ ^do^ ru
olursa du`'d^ r.
Szl haberle^ me de yukar ^ dan a^ a^ ^ ya do^ ru ise Allah'^ n, ayet-
ler gndermesidir. A^ a^ ^ dan yukar ^ ^ do^ ru ise namaz veya genellikle
ibadet ^ eklinde cereyan eder.
3Rabkul mnasebeti: Bu mnasebet, Allah taraf ^ nda kendi-
sinin, rab olmas^ ^dolay^ siyle Izzet, celal, kudret vs. sahibi olmas
^ n^ ^
gerektirir; insan taraf ^ nda da onun kul olmas^ ^dolay^ siyle mtevazi,
itaatkr ve kuldan istenen di ^ er zelliklere sahibolmas^ n^ ^gerektirir.
^ nsan^ n bu zelli^ i, cahiliyye devrinin insan telkkisine ayk^ r^ d^ r. n-
k onlara gre insan, kibirli, gururlu, kendi ba ^ ^ na buyruk bir zel-
li^ e sahibolmal^ d^ r.
4Ahlaki mnasebet: Bu mnasebet, Allah' ^ n, birbirinden ok
farkl^ ^ iki cephesine dayan^ r. Allah bir yandan iyilik, merhamet, ^ efkat,
af ve ihsan sahibi; di ^ er yandan da gazab, ^ iddet, adalet sahibidir.
Ayn^ ^ ^ ekilde insanda da byle z^ d s^ fatlar vard^ r. ^ nsan bir yanda
^ kr ve takva sahibidir. ^kr ve takva, iman^ n bir kategorisini te^ kil
eder. Ve kfrn kategorisine dahil olan nankrlk ve imansizl ^ k ile
^ iddetli bir z^ dl^ k meydana getirir2.
III^ SLAMTOPLUMU:
Allah ile insan aras^ nda kurulan bu mnasebetlerinsanlar ara-
s^ ndabu mnasebetleri tan ^ y^ p, bunlar^ n olumlu taraf^ n^ , ya^ ama ve
varl^ k prensibi olarak seen bir toplum do^ urur. Bunlar ^ n olumlu
yan^ ^ ^ u hususlar^ ^ ihtiva eder: nce ontolojik mnasebet, insanlara
Allah'^ ^kendilerinin yarat ^ c^ s^ ^ olarak tan^ malar^ n^ ^gerektirir. ^ nsana en
byk nimet olan varl^ ^ ^ n^ , hayat^ n^ ^ihsan etmi ^ , kaderini tayin etmi ^ -
2 Burada Allah ile insan aras^ ndaki drt e ^ it mnasebetin sadece tasla^ m^ ^verdik.
Bu kadarl^ kla yetinmek istiyoruz. nk zaten di ^ er blmlerde bu husus,bizim as^ l ko-
numuz olacakt ^ r. Kur'n' ^ n genel dnya gr^ nn di^ er ynlerine gelince onlar ^ ^ ^ imdi
zikredece ^ iz ve zerinde biraz tafsilt verece ^ iz.
71
tir. Konu^ ma mnasebeti, insan^ n, can gnlden Allah' ^ n emirlerine
itaati, kurtulu^ a ermek iin O'nun gsterdi^ i yolda gitmeyi gerektirir.
ncs olan Rab- kul mnasebeti de insan ^ n, cahiliyye devri inan-
lar^ ndan ve geleneklerinden tamamiyle s^ yr^ l^ p Rabbine kar^ ^ ^kullu^ a
yara^ ^ r biimde hareket etmesini lzumlu k^ lar. Ve nihayet drdnc
olan ahlaki mnasebet de insan ^ n, Rabbinin nimetlerine kar ^ ^ ^ ^ k-
retmesini ve Allah' ^ n azab^ ndan lyiki vehile korkmas^ n^ ^gerektirir.
Bu insanlar^ n te^ kil etti^ i toplum, mahiyeti itibariyle dini bir top-
lumdur. mmet, yahut daha do^ rusu mmet- i Mslime ad^ n^ ^alan
bu toplum, kendilerini Allah'a tesliMetmi ^ ^kimselerden mte ^ ekkil
idi3. Sonradan Pey^ amber'in Hadisinde "mmeti"' dedi ^ i ^ slam top-
lumu anlam^ n^ ^kazanm^ ^ t^ r. Bu fikrin nemi zerinde fazla durulma-
m^ ^ t^ r. Bu fikrin do^ u^ u, gerekten ^ slam tarihinde cidden kesin bir
an^ ^ i^ aret eder4. O zamana kadar Arabistanda sosyal ve siyasi te ^ kilat
prensibi, esas itibariyle kabilesel idi. Bu nokta, zerinde fazla al ^ ^ -
may^ ^gerektirmez. nk e ^ itli yazarlar taraf^ ndan ok i ^ lenmi ^ tir.
K^ saca, kan akrabal^ ^ ^ , cahiliyye devrinin sosyal toplum anlay^ ^ ^ nda
en byk rol oynard^ . Bu devrin ^ eref telakkisine kar ^ ^ ^Kur'n,
yeni bir toplum anlay^ ^ ^ ^geli^ tirdi. Art^ k akrabal^ ^ a de^ il, dini inan-
lara dayal^ ^bir toplum anlay^ ^ ^ .
Bu yeni toplum telkkisi, "toplum" semantik alan^ nda byk
kar^ ^ ^ kl^ ^ a yol at^ . nce bu telkki, ^ slam mmeti kavram^ ^ile, ^ slam
toplumuna girmeyi reddeden kafirler toplumu aras ^ nda kesin bir ay-
k^ r^ l^ k yaratt^ . Kafirler tabakas^ na, mnaf^ klar denen zmre de dahildir.
Yzden m'min grnp gerekte kfir olan kimselere mnaf ^ k
denir 5.
Fakat burada ok nazik bir problem vard^ r. mmet kavram^ ^
konuldu^ u zaman mslmanlar, grdler ki evrelerinde ^ slmdan
nce kurulmu^ ^dinlere mensup dini toplumlar var. Yahudiler, h^ r^ s-
3- !,13- - * - - 5,
:Rabbimiz bizi sana teslim olanlar yap, soyumuzdan da sana teslim olan bir mmet yarat
(bu kelimeleri Allah'a syleyen ^ brahim'dir)." (II, 122 /128).
4Bu fikir, bu kitapta temas etti ^ imiz zamana mnhas^ r de^ ildir. Bay Hamilton A.R.
Gibb'in dedi^ i gibi btn ^ slam tarihine uzan^ r: ".^ slam kltryle ilgili her ^ ey iin
anahtar kelime, mmet toplumudur. ^ slam tarihi ve ^ slm kltr, bu d^ ncenin tarihi
geli^ imi gz nnde tutularak ara ^ t^ r^ lmal^ d^ r". The Community in Islmic History in
proceeding of the American philosophical Society, Vol. 1081963
5 Mnaf^ k'^ n dini anlam^ n^ n tahlili iin bak: the structure of the Ethical Terms
in the Koran, (Kur'an'da ahlki terimlerin yap ^ s^ ) Blm XI.
72
tiyanlar, sabiiler ve Zerd^ tiler gibi. Bunlar ^ n hepsine birden "Ehl'l-
kitb" denir. Kitap ehli olanlar, kendilerine bir pe ^ amber arac^ l^ ^ ^ ^
ile vahyedilmi^ ^bir kitap verilen kimseler demektir.
Kur'n btn insanl^ ^ ^ ^ikiye ay^ r^ r: 1) Kitap ehli olanlar, 2) Ken-
dilerine kitap verilmemi ^ ^olanlar (ummiyyfin). Bu iki zmre de kesin
olarak birbirine z^ dd^ r. Bu ayr^ l^ k, Kur'n' ^ n birok yetlerinde a^ ka
belirtilir: Mesel : *AS ' 1 j5: : ' _ 9 5 C , 7 ` " k : I j
-
Kendilerine kitap verilmi ^ ^olanlara ve mmilere syle .. ."6
Muhtevdan da a^ ka anla^ ^ lmaktad^ r ki burada "kendilerine
kitap verilenler" yahudiler ve h^ r^ stiyanlard^ r. mmiler ise Arap m^ -
rikleridir. ^uras^ na da dikkat edilmelidir ki birok yerlerde oldu ^ u
gibi burada ^ slam gelmezden nceki m^ rik Araplara ummiyyn
yani kendilerine kitap veilmemi ^ ^olanlar denmi ^ tir. Yani henz onlar
kfir de^ illerdir. nk Allah' ^ n muhte^ em yetlerine bak^ p ibret
almaya davet eden emirler, ikazlar henz gelmemi ^ tir. Kfirler onlard^ r
ki bile bile Allah' ^ n emrine kar ^ ^ ^^ kar, vahiy kendilerine gere^ i a^ k-
lad^ ktan sonra ona kar ^ ^ ^gelirler. Vahiy almazdan nce Pey^ amber'in
kendisi dahi hatda olan bir insan (dll) idi?
Demek ki Kur'n'da ummiyyf^ n fikri 1) kitap, k^ saca vahiy fikri
ile, 2) kitab^ ^insanlara getirmekle grevli resul fikri ile ve 3) a ^ a^ ^ daki
yette gsterildi ^ i zre vahiy gelmezden nce dallette olan insanlar
fikri ile yak^ ndan ilgilidir:
.
J- J I . -I L3I
_ L.) "5
- j
o -
:O Allah ki mmiler aras^ nda kendilerinden bir pey^ amber gnderdi.
Onlara Allah'^ n yetlerini okuyor, onlar^ ^ temizliyor, onlara kitap ve
hikmeti ^ retiyor. Halbuki daha nce onlar, a^ k bir dallde idiler"*.
Bu yet, son derece nemli bir ^ eyi ispat ediyor, yani Kur'n'a
gre mmi halklardan biri olan Araplar ^ n, gelen bu Arapa vahiy
ile ilk defa kitap ehli derecesine ykselmi ^ ^olduklar^ n^ ^ gsteriyor. is-
lm mmeti kavram^ , bu d^ nce zerine kuruludur. Fakat kitap ehli
6 III, 19 /20
7
: Allah seni do^ ru yoldan sapm^ ^ ^bulup sana hidayetetti". (XCI I I , 7)
*LXII, 2
73
kavram^ ^mslmanlar yan^ nda onlara paralel birok toplumlar ^ , zel-
likle yahudi ve h^ ristiyan toplumlar^ n^ ^ iine al^ r. Bu durum, gen
mmete btn kitap ehli aras^ nda kendi yerini tayin etmeyi gerekli
k^ lar. Bu surette mslmanlar ^ n "en iyi mmet"8 oldu^ u, Allah'^ n
onlar^ ^ "orta bir mmet" 9 yapt^ ^ ^ ^fikri ortaya ^ kar. Herhalde orta m-
met, mmetler iinde orta yerde duran, di ^ er kitap ehli toplumlar^ n
yapt^ ^ ^ ^gibi a^ ^ r^ ^hareketleri yapm^ yan toplum manasma gelir.
Fakat Kur'n'a gre islmdan nceki zamanlarda kitap ehli
bozulmu^ tu. Esas^ nda Allah'a ve pey^ amberine inan^ rlard^ , ama Islam
geldi^ i s^ rada onlar Allah' ^ n, kendilerine vahyetmi ^ ^oldu^ u gere^ i bile
bile tahrif etmi ^ ler, onun i^ lerine gelen k^ sm^ n^ ^kabul etmi ^ ler, i^ lerine
gelmeyen k^ s^ mlar^ n^ ^ da arkaya atm^ ^ lar, ya da gizlemi ^ lerdi. K^ saca
asl^ nda Kur'n'^ n "hanif din" dedi ^ i; tek tanr ^ c^ , hanif " olan
^ brahim'in temsil etti ^ i sf din, bir e^ it imans^ zl^ ^ a kaym^ ^ t^ . ^ ^ te
Kur'n'a gre ^ slam, bu dini skandallar^ ^ temizleme, tevhid inanc^ n^ ^
sf haliyle yeniden kurma hareketi idi.
Grlyor ki ^ slam mmetinin kitap ehli ile olan ili ^ kisi, basit
ve dz bir ili ^ ki de^ ildir. Bir yandan ^ slam mmeti, kitap ehli ile ; zel-
likle yahudi ve h^ r^ stiyanlarla s^ k^ ^ ili ^ ki halindedir; te yandan da
bunlara ^ iddetli d^ mand^ r. Ve bu d^ manl^ k, Kur'n tarihinde grl-
d^ zere git gide artar. Bu bak
^ mdan ^ slam mmetinin di^ er kitap
ehli toplumlarla olan fikri kar ^ ^ th-
^ ^ , m^ rik kfirlerle olan kar ^ ^ tl^ ^ ^ n-
dan daha az ^ iddetli de^ ildir. ^u ^ e-
ma, Kur'n d^ nce sisteminde ^ s-
lam mmetinin kurulmas^ ^sonucu,
insanl^ ^ ^ n durumunu gstermektedir.
^ slam mmeti ki Pey^ amber (Hz.)
Muhammed vas^ tasiyle Allah ile A-
raplar aras^ nda kurulan drt ana
mnasebetin sonucudur. ^uras^ na i-
^ aret edelim ki burada da btn sis-
tem, yine fikri kar ^ ^ tl^ k esas^ na da-
yanmaktad^ r.
8^ ...91.) :^:1 * t.:
3o7 . 7 o 9
(:),. 7 . L:7
C U L.
"Siz, insanlara ^ kar^ lan en iyi bir mmetsiniz! ^ yili^ i emreder,ktlkten nehyeder
ve Allah'a insamrs^ n^ z". (III, 106 /110)
9 . 99 tr^ ^ . 90 0
9 j..p

"Bylece insanlara ^ ahitler olas^ n^ z diye biz sizi orta bir mmet yapt ^ k". (11,137 /143)
10 Bu nemli terim iin gelecek blmn V. fasl ^ na bak.
74
A = Kitap ehli Bu ^ emada Bile i^ aretli blge,
B= Mslmanlar ^ slam mmetini temsil eder. ^uras^ ^
C = Mnaf^ klar da dikkate de^ er ki yeni toplum
D = Kafirler kavram^ ^zerine kurulu sosyal rgt
olan mmetin i yap^ s^ , iinde ya^ ^ yan m'minlerin byk ilgisini
ekti. Tabii bu, hicreti takibeden devre, Medine devrine ait bir ^ eydi.
Zira mmet, ancak bu devirde var olmu^ tu. Herkesin bildi^ i gibi ^ slam
toplumu, ilk defa Medine'de kurulmu ^ , ba^ ^dndrc bir sratle ge-
li^ mi^ ^ve Arabistan'da her gn daha sa ^ lam bir duruma ula^ m^ ^ t^ . Bu
abalar ve geli ^ meler bizzat Kur'n'da yans^ maktad^ r. Ve ^ slam top-
lumunun isel yap^ s^ ^meselesi, sosyal sistem devri olan Medine'de
vahyedilen ayetlerde tafsiltiyle anlat ^ lmaktad^ r.
Bu devirdeki d^ nceler hukukla, insanlar^ n ^ slam toplumu iinde
birbirleriyle olan e ^ itli mnasebeterini idare eden dzenlemelerle ilgili
idi Allah ile insan mnasabetlerini dzenliyen Kur'n' ^ n o^ unluk
anahtar terimlerinden farkl^ ^olarak bu alan^ n anahtar terimleri, bu dn-
yadaki toplumsal hayatta insan^ n insanla olan mnasebetlerini tanzim
eder. Bunlar byk bir semantik alan meydana getirir. Bu kavramlar,
Kur'n d^ nce sistemi iinde yedi tali kavram alan ^ ^halinde tasnif
edilebilir: 1) Evlenme mnasebetleri, evlenme, bo ^ anma, zina ve gayri
me^ ru mnasebeti ihtiva eden alan, 2) Ana- baba evlad mnasebetlerine
ve evlatl^ ^ a ait hkmleri iine alan, 3) Miras hukukunu iine alan alan,
4) adam ldrme, h^ rszl^ k ve k^ sas ile ilgili cinai mnasebetleri iine
alan alan, 5) ticari mnasebetler : mukavele, bor, faiz, r ^ vet ve ticari
konularda adalet gibi hususlar^ ^iine alan alan, 6) hay^ rla, farz ve na-
file sadakalarla ilgili hukuku ihtiva eden alan, 7) ve klelerle ilgili hu-
kuku ihtiva eden alan.
^ slam toplumu iindeki insanlar^ n e^ itli mnasebetlerini dzenli-
yen bu geni^ ^kelime a^ ^ , sonradan yksek derecedeki ^ slam hukuk
sistemine geli ^ tirilmi^ tir.
Herhalde bu sahan^ n anahtar fikrirlerini mnaka ^ a etmek iin en
uygun zemini, Kur'an a^ ^ ndan ^ slam hukuku vokabularisinin seman-
ti^ ini incelme^ e geti^ imiz zaman bulaca^ ^ z. nk orada, hukukun
ok sistemlerinde grd^ mz bu fikirler, mslman d^ nrler
taraf^ ndan bizim semantik tahlillerimizden pek uzak olm^ yan meto-
dolojik bir tarzda incelenmi ^ tir ".
11 Kur'n'^ n toplum dzeni hakk^ ndaki d^ ncelerini ^ renmek istiyenler, Robert
Roberts'in, The Social Laws of the Quran adl ^ ^ eserinden genel bir giri ^ ^bilgisi alabilirler.
London, 1925 te bas^ lm^ ^ t^ r. Ama eser semantik a^ dan ele al^ nmam^ ^ t^ r. Konu hakk^ nda
daha geni^ ^bilgi iin Muhammed Derveze'nin ad- Dustru'l- Kur'n f ^uf^ ni'l- Hayat
adl^ ^ eserini tavsiye ederim. Kahire 1956.
75
IVGRLEN VE GRLMEYEN (LEM):
Kur'n, insanlar ^ n ya^ ad^ ^ ^ ^bu dnyay^ ^ikiye ay^ r^ r: "Grlmeyen
lem" ((lemu'l^ ayb) ve "grlen lem" ((lemu' ^ ^ ehde). Bu,
Kur'n'^ n d^
nce sisteminde grlen ikinci byk kar ^ ^ tl^ k fikridir.
Bunlar, btn varl ^ k dnyas^ n^ n iki ana ^ eklidir ki mezkr ilhi komed-
ya (Divina Comedia) n^ n oynad^ ^ ^ ^esas sahneden ba ^ ka bir ^ ey de^ il-
dir.
Bu iki lemden yaln^ z grnen
lem, insan^ n idaresindedir. Allah ise
her iki leme hakimdir. Zmer Su-
resinden bunu anl^ yoruz:
II - _ J Cp ,;*S1
J J
:De ki: Allah^ m, gklerin ve yerin
yarat^ c^ s^ , grlmeyen (al^ ayb)i ve
grlen (e^ ^ ehdet)i bilen!". 12
Muhakkak ki bu blnme, insana gre bir mana ifade eder, yok-
sa Allah iin ^ ayb diye bir ^ ey yoktur. O, her ^ eyi bilir. Kur'n bunu
s^ k s^ k a^ klar: "Allah bilgi bak^ m^ ndan her ^ eyi kusatm ^ st^ r"". Bu
hususta tipik bir misal alal ^ m. Bu, k^ yametin ne zaman kopaca^ ^ ,
yani hkm gnnn ne zaman gelece ^ i hakk^ ndaki bilgidir". Bunu
bilmek, hem mslmanlar, hem de kfirler iin ok mhim meseleler-
den biri idi. yet k^ yametin ne zaman kopaca^ ^ n^ ^ yaln^ z Allah'^ n bildi-
^ ini, Allah'tan ba^ ka hi kimsenin, hatta. Pey^ amberin bile bunu bil-
medi ^ ini sylemektedir:
^ , ;cp^ Li ^ ^ I
.
z .p C.3
:^ nsanlar sana saat hakk^ nda soruyorlar. De ki: Onun bilgisi yaln^ z
Allah' ^ n yan^ ndad^ r. Sana ne bildirecek? Belki saat yak^ n olabilir"".
12 XXXIX, 47/46
13 L.:Lp " o_ t-j; (LXV, 12).
14Birinci blm, ikinci fasla bak.
15 XXXIII, 63
76
Pey^ amber'e ^ ayb hakk^ nda bir soru sorulunca pey^ amber ancak
^ u yolda cevap verebilirdi:
9 9 o ..- o ... 9 9

, It
o+oO
"Sci
:Bilmiyorum, size va'dedilen yak ^ n m^ d^ r, yoksa Rabbim onun iin uzun bir
zaman m^ ^ koymu ^ tur? ^aybi bilen O'dur, O ^ aybini kimseye gster-
mez'.
Byledir, nk insan yaln^ z bu grlr (^ ehadet) lem(in)de
ya^ amak iin yarat^ lm^ ^ t^ r. Onun bilgisi, tabiat s^ n^ rlar^ n^ n tesine
gitmez.
Grlr ve grlmez anlam^ nda ^ ayb ve ^ ehadet, ^ slm ncesi
devirde de biliniyordu. Cahiliyye a^ ^ nda bunlar kullan^ l^ rd^ . Hatt
me^ hur ^ slam ncesi ^ airi `Antereh ibn ^eddd' ^ n bir ^ i'rinde (lemu'l-
^ ayb tabiri bile geer. ^air bunu grlmez istikbal manas ^ nda kul-
lan^ r'.
3 o 5 O . 5 :r^ ^9 I ';
-
"Yar^ n iin size ne takdir edildi^ i hakk^ nda zlmeyin; zira bize ^ ayb
leminden bir haberci gelmedi".
Fakat Cahiliyye literatrnde bu kelime, insan ^ n idrak gc d^ -
^ ^ nda kalan ok maddi anlamdaki ^ eyleri ifde ederdi. Hzeyl kabile-
sine mensup ^ airin, a^ a^ ^ daki ^ i'ri, bir avc^ ^ taraf^ ndan takibedilen
vah^ i bir bo^ ay^ ^tasvir etmektedir. Av^ n^ ^gziyle de^ il, kula^ iyle fark
eden avc^ :
.... o ,> o 9 o >.9 . o >e,,e

4 _1 ;_l^ e j_ .?
"Gz kapa^ ^ ^yumuk olarak gzlerini gizlilere (gremedi ^ i bir yere
saklanana) dikiyor; gr^ , i^ itti^ ini do^ ruluyor".
o^ u kez ayn^ ^kelime, "kalbde gizlenen, kalbde sakl ^ ^tutulan bir
^ ey" manas^ na da kullan^ l^ r. Mesel alHutay'e ^ yle diyor:.
o 90 IT, ^ l
d .."
16 LXXII, 26 /25- 26
17 Divnu Antereh, s. 73, beyt 4.
18Divnu'l- HW.eliyyin, I, Kahire, 1945, s. 11. beyt 2. ^ air Ebu Zueyb'dir. Bu beyt-
teki gayb kelimesi, o^ ul seklindedir: ^ uyb.
77
"Ne zaman ki sizin kalblerinizin ^ aybi bana grnd". ^ air, ken-
disine kar ^ ^ ^
beslenen niyeti anlad^ ^ ^ n^ ^sylyor.
Fakat ^ slam ncesi dinsizlik devrinde kelimenin dini anlamda
kullan^ ld^ ^ ^
na dair bir belirti yoktur. Ayn^ ^^ eyi bunun kar^ ^ t^ ^ olan ^ e-
hadet iin de syliyebiliriz. Bu kelimenin de esas manas ^ ^
"bir kimsenin
bizzat bir olayda bulunmas ^ ^ veya cereyan eden bir olay
^ ^ grmesi"
demektir 2 .
V- DNYA ve AH^ RET :
^ nsan^ n grd^ ve zerinde ya^ ad^ ^ ^ ^bu Meme tamamen farkl
^ ^
bir gr^ ^a^ s^ ndan bak^ lm^ ^ ^ve ona dnya denmi ^ tir. Alak, yahut
yak^
n demektir. Kur'n, sadece dnya yerine o ^ u kez "al- l?ayatu'd-
dunya: alak dnya ya
^ ant^ s^ " tabirini kullan^ r. Bu kelime Kur'n'da
olu^ ^ve varl^ k lemini gsterir ki biz bu alemi yukar ^ da Allah ve insan
diye iki kutuplu bir daire ile sembolize etmi ^ tik. Di ^ er deyi ^ le dnya
kelimesi, iinde Allah ve insan^ n, yukar^ da a^ klad^ ^ ^ m^ z drt e^ it
mnasebet yoliyle birbiriyle ili^ ki kurdu^
u sahneyi gsterir. Ancak
burada o sahneye bak^ ^ ^a^ s^ , ncekinden pek farkl ^ d^ r.
Bu noktay^ ^anlamak iin dnya kelimesinin, biribiriyle yak^ ndan
ilgili, zel kelimeler grupuna dahil oldu^ unu sylemek kfidir. Bu
dnya varl^ ^ ^ , ikizine ba^ l^ ^ift kelimeler grupundand^ r. Mesela "koca"
ve "kar^ ", "karde^ " ve "bac^ " vs. gibi. Bu kelimelerden her biri se-
mantik olarak kendi ikizini hat ^ rlat^ r. Erkek, ancak kar ^ n^ n varl^ ^ iyle
koca olabilir. Yani "koca" kelimesi, kar ^ ^kavram^ n^ ^ da iinde ta^ ^ r.
di^ erleri de byle. ^ ^ te ayni ^ ekilde dnya kavram^ ^ da gelecek Mem yani
hiret kavram^ n^ ^ihtiva eder ve ona ayk^ r^ d^ r. Kur'n', bu iki kelimeden
hangisini kullansa bu a^ r^ ^ ^ m^ ^gz nnde tutmu^ tur. Yaln^ z a^ a^ ^ daki
yette oldu^ u gibi iki kelimenin ayn^ ^cmlede beraber zikredildi ^ i
yerlerde dahi mutlaka biri tekini hat ^ rlatacak mahiyette kullan ^ l^ r :

o ,
j -J4: WC:jaJ1 J -PJ .; :Siz dnyan^ n geici
mal^ n^ ^ istiyorsunuz, oysa Allah (sizin iin) hireti istiyor"
Dnya kelimesi, ^ slam ncesi edebiyatta da s^ k geer. Hatt bunun
e^ ^kelimesi olan hiretin de ^ slam ncesi Araplarca bilindi^ i anla^ ^ l-
19 al- Hutay'ah, Muhadram ^ airdir. al- Bustni taraf^ ndan yaz^ lan Macni'l- Ha-
disah, II. s. 37 ye bak^ n^ z.
20 ^ehadetle gayb arasmdaki fark, Huzeyli ^ air Ma(kil ibn Iluveylid'in, bir beytinde
gayet a^ k olarak anla^ ^ lmaktad^ r. (Divnu'l- Huieliyyin, III, Kahire,1950 s. 70, beyt 3).
21 VIII, 68/67
78
maktad^ r. ^ slm nceSi ^ iir zerinde otorite olan me ^ hur alAsmaq
(740- 828) s^ k s^ k ^ yle der: "`Antereh'in ba^ l^ ca konusu harb, 'mer
ibn Ebi Rebican^ nki genlik (ki a^ k ve ^ ehvet arzulariyle irtibatl ^ d^ r),
emeyye ibn Ebi' s - ^alt'^ nki ise ahiret idi". Burada hiretle umeyye
ibn Ebi^ ^alt 2 2 aras^ nda ilgi kurulmas^ , hiret kavram^ n^ n dolay^ -
siyle dnya kavram^ n^ n, ^ slm ncesi Araplar iin yahudi ve h^ risti-
yanlar taraf^ ndan sokulmu^ ^ oldu^ u ihtimalini d^ ndrr*. Bu
leme alak bir ^ ey gziyle bakma, ancak teki lemin de ^ erli ve nemli
oldu^ u d^ ncesinin yerle^ ti^ i yerlerde mmkndr. Byle bir gr ^ ^
ise ^ slm ncesi Putperest Arap gr^ de^ ildir. Onun gr^ , ldkten
sonra hibir ^ ey olmaz diye yerle^ mi^ ^bulunan kkl inanc^ n do^ ur-
du^ u ktmser bir dinsizlik ^ eklinde tasvif edilebilir. Bu tipik cahiliyye
inanc^ n^ n ^ u ^ iirde zetlendi ^ ini gryoruz:
,Ao ,
j4Li jj2.;
,
;1 1
"Bir su ba^ ^ nda adamlar^ n yermelerinden s^ yr^ l^ p ^ kal^ m, ve e^ -
lence ve oyunla gnn dertlerinden ka^ p kurtulal^ m" 2 3.
Bu dnyay^ ^alak bir lem grmek, ancak ruhsal bir dinin inanc ^ na
ait olabilir. Eski zamanlarda Arabistan' ^ n iinde ve etraf^ ndaki h^ ris-
tiyan evrelerinde bu d^ ncenin yayg^ n oldu^ u, Arabistan h^ ristiyan-
lar^ n^ n edebiyat tarihini ^ yle bir gzden geirmekle anla^ ^ labilir.Burada
tipik bir rnek verece ^ im.
Hire'deki h^ ristiyan saray^ nda haneden^ n son kral^ ^anNuman
ibn alMunzir'in k^ z^ ^olup mkemmel ^ ahsiyyeti yan^ nda ^ airli^ iyle
de dikkati eken nl prenses Hurka'nin, Kadissiye sava ^ ^ nda ^ ran-
22 Bu ^ iir ve onun ki^ isel tek tanr ^ c^ ^ gr^ hakk^ nda mtekip blmn alt ^ nc^ ^
fasl^ na bak.
*Araplara bu inan, Hz. ^ brahim'in kurdu^ u tevhid dininden kalm^ ^ t^ r. Bu konuda
ileride Araplarda Allah d^ ncesi zerinde koyacag^ m^ z notta daha geni ^ ^bilgi verme^ e
al^ ^ aca^ ^ z. S. Ate^ ^
23^ air, ^ ys ibn al- Eret'tir. Divnu'l- Hamse, CDLXXXV, 2. ^ ayani dikkattir
ki burada kullan^ lan lehv (e^ lence) ve le`ib (oyun), Kur'n'da da kullan ^ lm^ ^ t^ r, ama ta-
mamen ba^ ka maksatla. Dnya mal ^ ^ denen ^ eylerin de^ ersizli^ ini belirtmek iin kulla-
n^ lm^ ^ t^ r. ((''
fi ;-
J
: Bu dnya hayat^ , bir oyun ve e^ lenceden
-
ba^ ka bir ^ ey de^ ildir. Elbette C^ hiret, sak^ nanlar iin daha hay^ rl^ d^ r. Anlam^ yor
musunuz?" (VI, 32)
79
Idari. yenen ^ slm Kumandan^ ^ Sa`d ibn Ebi Vakkas'^ n huzurunda,
a^ a^ ^ daki iki sat^ rla ba^ layan bir ^ i'ri okudu^ u rivayet edilir:
*fi *...;

L;
J
J-A , JU


,:. *J1 )C;

L.;
"Biz, buyru^ umuz buyruk, insanlara hkmederken, birden onlar^ n
iinde insaf dilenen bir tebaa haline geldik. ^ u dnyaya yuh olsun ki
nimeti devam etmez, kh bize yzn dndrrr, kh s ^ rrt^ n^ ^ evirir
gider" 24 .
Maamafih dnya kelimesinin ^ slam ncesi Araplar aras ^ nda, hatt
tek tanr^ c^ ^evrelerin d^ ^ ^ nda dahi geni ^ ^lde kullan^ ld^ ^ ^ ^anla^ ^ l^ yor.
Ama kelimeye dini bir anlam verildi ^ i hususu, ok ^ phelidir. A^ a^ ^ -
daki ^ iirde ^ air2 5 dnyada gven veren, zerinde ya^ amaya de^ er bir
^ ey gryor, bu yzden dnyay^ ^ olumlu ynden de^ erli buluyor:
^ ^0
j _ -9 J L : : C_ *!'..lJ ' A
"(hayat) yolculu^ un iin dnya geiminden az ^ k al, zira o, ne olursa
olsun, yoluna az^ k alan^ n en iyi az ^ k^ d^ r".
Bu beytte teki dnya hakk^ nda mphem, bir i ^ aret vard^ r. Ama
`Antereh'in a^ a^ ^ daki ^ i'rinde hi byle bir ize rastlanmaz. Ahiretin
varl^ ^ ^ na ve bundan haberdar olundu^ una dair hibir i ^ aret yoktur:
- ft,
1,:; 4'.,01 1- .4.1.^..- j A_ J
24D^ Vanu'l- Ham'ase, CDLIX, 1- 2
25 `Abiyd ibn' al- Abras, DIvan, Beyrut, 1958, XV, 28
80
"'Able'ye kar^ ^ ^son derece a^ k^ mdan dolay^ ^ kendimi a^ a^ ^ ^ d^ yo-
rum (kendimi `Able'nin kulu yap^ yorum) ve dnyan ^ n btn nimetleri
aras^ nda sadece `Able'yi istiyorum (onu elde etmek iin al ^ ^ ^ yorum)" 26 .
Yukar^ da grd^ mz gibi Kur'n, asl^ nda a^ r^ ^ ^ ml^ ^olan bu
kavram^ ^ yeniden kurar ve dnya hiret kavram^ n^ , yeni bir biimde
birbirinin kar^ ^ s^ na kor. ^ ^ te bu da Kur'n' ^ n tm sistemindeki ruhsal
gerginlik havas^ n^ ^yaratan byk faktrlerden ncsdr.
hiret kavram^ = yap^ s^ na gelince bunun da dichotomy (ikilik)
prensibi zerine kuruldu^ unu sylemeliyiz. Burada da yine iki kar ^ ^ t
fikir kar^ ^ m^ za ^ kar: Bahe (al- Cenneh, o^ ulu al- Cennt) ve cehen-
nem, sahanm genel yap^ s^ n^ ^ tespit eder. Buradaki hiret kavram^ ,
durum icab^ ^ ^ slam ncesi ^ iirde pek s^ k grlmez. Ama hi bilinmedi-
^ ini sylemek de sfdillik olur. Son cahiliyye devrinde Arabistan' ^ n
kltrel durumunu gz nnde tutarak Araplar aras^ nda byle bir
d^ nceye rastlanabilece^ ini umabiliriz. (Antrere'nin divan^ nda ilgin
bir misal vard^ r. (Able'ye kar ^ ^ ^ a^ k^ m anlatan ^ air ^ yle diyor:
, o , , o ^ ^ t ,
- k..; Y:, jlii j."4
4I 0 1 I 1 40
"Sana kavu^ ma nimeti, sslenmi ^ ^gzel cennetlerdir. Senden ayr^ l-
man^ n ate^ i ise her ^ eyi yakar, geride bir ^ ey b^ rakmaz"2 '.
^uras^ ^ilgintir ki ^ air, sevgili-
den ayr^ lman^ n dayan^ lmaz cevrini,
iine at^ lan her ^ eyi yak^ p kl eden
cehennnem ate ^ iyle mukayese edi-
yor. Fakat bu ^ iirde cehennem ke-
limesini vz^ h bir d^ nce (image)
halinde kullanm^ yor. E^ er ^ iir, ger-
ekten o ^ aire ait ise bu, ^ slm n-
cesi Yahudi- h^ r^ stiyan dini d^ n-
cesinin Araplar zerinde kuvvetli
etkisini gsterir *ki ^ slam ncesi literatrde bu gibi deliller nadir de-
^ ildir.
Has^ l^ ^cehennem kelimesi, ayn ^ ^
istisni bir haldir.
c.1 I .^..1..5.
^ airin divan^ nda geer ama bu,

26 Antere, DIvan, s. 168, beyt 14.
27 Antere, DIvn, s. 80, beyt, 8
*Neden ^ brhim dininden kalma baz^ ^ inanlar^ n Araplar aras^ nda ya^ ad^ ^ ^ n^ ^
gstermesin? Sleyman Ate^ ^
81
hiret
"Zilletle (iilecek hayat suyu (abi hayat) cehennem gibidir.
^eref ile (oturulacak) cehennem ise en gzel evdir".28
Cennet ve cehennemin durumu hakk^ nda nemli bir nokta var.
Kur'n' ^ n hiret d^ ncesi bu dnyadan uzakta kalan basit bir d ^ nce
de^ ildir. Tersine insan^ n dnya hayatiyle, bu dnya ile yak^ ndan ilgi-
lidir. Yaln^ z bu iki kavram (cennetcehennem), dnya kavramiyle do ^ -
rudan ba^ l^ ^olmakla kalmaz; btn sistem yle bir tarza konur ki bun-
lar dnya hayat^ ^zerinde etki yapar, onu ebedi "mkafat" ve "mc-
zt" yoliyle kontrol eder. Cennet ve cehennemin varl ^ ^ ^ , ahlaki ynde
kendisini gsterir, insan bu dnyada bir ^ ey yapt^ ^ ^ , herhangi bir ^ ekilde
hareket etti ^ i zaman bu d^ nce onun hareketlerini etkiler. Bu d ^ nce,
ahlaki de^ erin kayna^ ^ d^ r. ^ nsan, ^ slam toplumunun bir yesi olarak
ya^ ad^ ^ ^ ^srece daima cennete ba^ l^ ^ olan emin hareket tarz^ n^ ^semek ve
cehenneme ba^ l^ ^olan hareketlerden sak^ nmak zorundad^ r. Bu, yeni
toplumda, ahlaki hareket prensibinin basit, fakat ok kuvvetli bir fak-
trdr.
Bu suretle eski fikirlerin, ^ slam ierisine girince yeni bir evrim ve
de^ er kazanmalar ^ ^gere^ iyle tekrar kar ^ ^ la^ m^ ^ ^oluyoruz, Cennet ve
cehennem d^ nceleri, cahiliyye Araplar^ nca bilinebilirler fakat bun-
lar^ n, cahiliyye d^ nce sisteminde i ^ gal ettikleri yer ok kenardad
^ r,
o kadar kenarda ki bu kelimeler o devirde anahtar terim dahi olamam^ ^ -
lard^ r. Halbuki Kur'n'da bunlar tamamiyle farkl ^ ^ bir yere, farkl^ ^ bir
semantik alana konmu^ lard^ r.
Art^ k bunlar merkezi nemde anahtar terimlerdir ve bunlar bu
dnya hayat^ nda Allah'^ n gsterdi ^ i ^ ekilde iyiyi ve kty; do^ ruyu
ve e^ riyi temsil ederler.
VIAH^ RETLE ILGILI (ESCHATOLOG^ C) KAVRAMLAR
Kur'n, dnya ile hiret aras ^ na zincir grevi yapan bir ^ ey koyar.
^ ki dnya aras^ nda gei ^ ^devresini temsil eden bir ^ ey (^emada E ile
gsterilen blge), Bu, bizim kaba-
ca eschatological (uhrevi) fikirler
diye tasnif edebilece ^ imiz zel bir
d^ nce grupudur : Son gn, h-
km gn, k^ yamet, hesap (gn) ve
benzerleri.
28(Antere, ayn^ ^eser, s. 135, beyt 10
82
Bu kategori iindeki kelimelerden, islam^ n ilk gnlerinde Mekkeli-
lerden en ok ihtilaf grenler, lnn tekrar dirilip kalkmasiyle ilgili
olanlard^ r. Mekkelilerin o^ u, Kur'n^ n k^ yametle, hkm gnyle
szleriyle alay etmi ^ lerdi : "ryp toz olduktan sonra bu kemikleri
kim diriltecek?"2 9 . Bu k^ sa cmle, onlar^ n bu fikre kar ^ ^ ^davran^ ^ lar^ -
n^ ^ zetlemektedir. Onlara gre insanlar as ^ rl^ k kemikler haline geldikten
sonra onlar^ n tekrar bedensel bir hayata kavu ^ acaklar ^ n^ ^sanmak tam
aptalhkt^ r. o^ u kez onlar Kur'n' ^ n ^ retisini "eski masallar"30
"bo^ , kar^ ^ ^ k ru'yalar"31 diye reddetmi ^ lerdi. ^ayet byle bir ^ ey vu-
kubulsayd^ ^ bile onlar "a^ k bir sihirden ba^ ka bir ^ ey de^ ildir"32 der-
lerdi.
^ nsan^ n dirilip kalkmas^ ^fikrine kar ^ ^ ^olan bu davran^ ^ , kkn,
o insanlar^ n ok derine inen bir d^ ncelerinden al ^ yordu. Kur'an
buna s^ k s^ k i ^ aret eder:
.

C I ji ei
:Dediler ki: Bu dnya hayat^ m^ zdan ba^ ka bir ^ ey yoktur; lrz ve
ya^ ar^ z. Bizi ldren yaln ^ z zamand^ r"33.
^ ^ te bunlar, Mekkelilerin, Kur'n' ^ n k^ yamet d^ ncesine kar^ ^ ^sr-
drdkleri uzla^ maz davran^ ^ lar^ n^ n tipik rnekleridir. Bu davran ^ ^ -
lar^ n temelinde bir e ^ it nihilizm (her ^ eyi inkr eden anar ^ ik felsefi
gr^ ) vard^ r. Kabirden sonra hibir ^ ey olmaz d^ ncesinden do^ an
bir ^ ^ ihilizm. Yukar^ da grd^ mz gibi l Araplar^ n dinsizli^ e g-
tren bu nihilizm, Mekkeliler aras ^ nda da btn gayretleriyle bu dn-
yada refah iinde ya ^ ama arzusu ^ eklinde kendini gstermi ^ ti. K^ sacas^ ^
onlar, zeki, kabiliyetli tccarlar, dnya arzusiyle dolu i ^ ^adamlar^ ^idi-
ler. Gelecek hayata, hirete ait hibir ^ ey ^ renmek istemiyorlard^ ,
nk onlara gre byle bir ^ ey olamazd^ . Mekkelilerin, Kur'n' ^ n
29
u- .74
30 1 :3(LXXXIII, 13)
31 (XXI, 5)
s. o
32 I I I
^ o 17)
o
r
^ _ t .
(XXXVI, 78)
33 (XXXIV, 43; XXXVII, 15)
83
tekrar dirilme fikrine kar ^ ^ ^olan bu olumsuz davran^ ^ lar^ , ancak bu i ^ ^
adam^ ^olmak zihniyetiyle izah edilebilir. Bu onlarda zengin tccaarla-
r^
n kendine gvenme halini, Kur'n' ^ n deyi ^ iyle isti^ n (kendi ba^ ^ na
buyrukluk) halini do^ urmu^ tu.
Byle olmakla beraber onu genelle ^ tirip cahiliyye devrinde k^ ya-
met fikrinin hi olmad^ ^ ^ n^ ^ sylemek hathd^ r. ^ slam ncesi ^ iirde
mezardan sonra bir hesap gn inanc ^ n^ n mevcudiyetine dair inkr
edilemez baz^ ^ kan^ tlar vard^ r. Bunlar^ n baz^ sm^ ^ pek mant^ ki olarak
yahudi ve h^ ristiyan kayna^ ^ na gtrmek mmkndr. Zheyr ibn
Ebi Sulm'n^ n Muallakas^ ndaki ok me^ hur beyitler (27- 28) bize a^ k
bir misaldir. Burada insan^ n yapt^ ^ ^ ^btn kt i^ leri, hesap gn iin
kaydeden gksel bir kitaptan sz edilir.
,s, .9 o
. . . k NO
5k_ i
oo,o, ,. o,o:;
j
"G^ slerinizde olan^ ^ Allah'tan gizleme^ e ah,ymay ^ n, ne kadar
gizlense Allah onu bilir;
(Yapt^ ^ ^ n^ z ^ eyin cezas^ ) ertelenir, bir kitaba konulur, ya hesap
gnne saklan^ r veya (hesab^ ; abuk grlr, hemen intikam, al^ n^ r
(Has^ l^ ^yapt^ ^ ^ n^ z herhangi bir ktillkten dolay^ ^Allah'^ n cezas^ ndan
kurtulamazs^ n^ z)".
Bir iki nesil nce ^ arkiyat^ lar aras^ nda ^ slam ncesine ait bu
ve benzeri ^ iirleri- ki insan^ n umdu^ undan ok rnekleri vard^ r- sonraki
mslman filologlarm uydurmas^ ^mahsul olarak grme e^ ilimi
vard^ . Biz bu hususta ok ihtiyatl ^ ^ olmay^ ^ ^ rendik. Cahiliyye devri
edebiyat^ n^ n s^ hhatine kar ^ ^ ^ileri srlen bu gibi fikirleri do^ rulamak
yerine bizler bugn bu ^ iirlerin, cahiliyye devrinde Arabistan^ n entel-
lektel havas^ n^ n tam m^ rik (pagan) bir hava olmay^ p iine monoteis-
tik fikirler karman bir hava oldu^ u d^ ncesini do^ rulayan deliller
oldu^ u kanaatindeyiz. Zira gelecek blmde grece ^ imiz zere bizzat
Kur'n, Kfirlerin Allah hakk^ ndaki d^ ncelerini reddederken on-
lar^ n bu tr fikirlerine a^ ka temas etmi ^ tir.
^ bni Kuteybe'nin ^iir ve ^airler kitab^ ndan al^ nan, modern ara^ -
t^ r^ c^ lar^ n do^ ru kabul ettikleri yukar^ daki beytler, ^ airin yeniden
dirilme^ e inand^ ^ ^ n^ ^gsterir. Zheyr'in bu ^ i'ri yazd^ ^ ^ ^ortam^ n genel
durumunu biraz izah edersek konunun gerek yz ortaya ^ kar.
84
Charles Lyalrin34uzun zaman nce gsterdi ^ i gibi Zheyr'in bu
^ iirde hitbetti ^ i kabileler, h^ ristiyan ve yahudi dini fikirlerini bilen
bir halk^ n aras^ nda ya^ ^ yorlard^ . Bat^ da ve kuzeyde Yesrib, Hayber
ve Teym vard^ ^ki buralar yahudi merkezleri idi. Kuzeyde hemen ta-
mamen h^ ristiyan olan Kelb kabilesi h^ r^ stiyanl^ ^ ^ n srekli yay^ ld^ ^ ^ ^
Tayyi' kabilesi vard^ . Byle bir kltrel ortamda, baz^ ^Incil fikirlerinin
Zheyr'in ^ iirlerinde yer almas ^ n^ ^ tabii kar^ ^ lamak lz^ md^ r.
Tabii bu demek de^ ildir ki Islam gelmezden nce Araplar ^ n hepsi
h^ ristiyan ve yahudi as^ ll^ ^dini fikirlerin o^ unu biliyorlard^ . Araplarca
k^ smen iyi bilinen yahudi- h^ r^ stiyan fikirleri dahi, gerek cahilliye
d^ nce sistemine bir ^ ekil vermemi ^ tir ve bedevi l Araplar ^ n^ n sahi-
bolduklar^ ^ k^ ymet d^ ncesi de, Zheyr'in bu sat ^ rda ifade etti ^ inden
ok daha belirsiz ve zay^ ft^ r. Bununla beraber onlar ^ n byle bir fikre
tamamen yabanc^ ^olduklar^ n^ ^ sylemek de gtr. nk bunun aksine
kan^ tlar vard^ r.
Kur'n okuyan herkes bilir ki bu kitapta lnn tekrar dirilece ^ i
fikri, genellikle bas (mazi' fi'li ba'ase) ve ne ^ r (mazi fi'li ne^ ara) gibi
kelimelerle ifade edilir. Kur'n'da kfirlerin ^ yle dedi^ ini gryo-
ruz : " fi *

..t11 C'k
:Bu dnya hayat^ m^ zdan ba^ ka bir ^ ey yoktur ve biz diriltilmiye-
;IJ e . o->-
C e ^ iZ " 3 5 . " --4*1 , ;
A G C)
j Lr:
:^ lk lmmzden sonra art ^ k bir ^ ey yoktur. Biz kald ^ r^ l^ p yay^ lacak
de^ iliz. (mun^ erin, en^ era'den gelir)"36.
Bas ve ne^ ri inkr etmeleri bile kfirlerin bas ve ne ^ ri, lnn
dirilece^ i manas^ nda anlad^ klar^ n^ ^ ve ta ba^ tan beri byle bir fikri
bildiklerini gsterir, ba^ ka trl izah edilemez. Siz ancak manas^ n^ ^
bildi^ iniz kelimeyi inkr edersiniz. Bu gr^ , bu kelimelerin, Islam
ncesi Araplar aras^ nda benzer manada kullan ^ ld^ klar^ ^ gere^ iyle de
ispat edilebilir. rne^ in cahiliyye ^ airi a^ - Seddl^ ^ibn Ya< mar ^ yle
diyor3
7.
.9 J e 9 o.9

) j I -f . n - . 1 4 e. e 4-

9 J 9 o
fi
34Charles Lyall, Ancient Arabia Poetry, London 1930. Bu muallakaya yap ^ lan
a^ klay^ c^ ^notlar. s. 119- 120
35 VI, 29
36 XLIV, 34/35
37 Divnu'l- Hamse, XL, 2
85 -
^air, gl d^ manlar^ na kar^ ^ ^sald^ rmaktan ekinen kabiliesinin
adamlar^ na cesaret verme ^ e al^ ^ arak diyor ki: "O kavim de sizin
gibi insanlard^ r, ba^ lar^ nda salar^ ^ vard^ r, ldrldkleri zaman tekrar
dirilmezler". E^ er ne^ r (yeniden dirilme) fikri bilinmemi ^ ^olsayd^ ,
"ldrldkleri zaman tekrar dirilmezler" * sz yersiz kal^ rd^ .
Ne^ r kelimesi, ok karakteristik bir kelimedir. nk bu, sarahaten
hkm gnnde dirilme anlam^ n^ ^ ta^ ^ r. (Antere, ta genel ha ^ re kadar
srecek olan sava ^ ^ ^ ^ hretiyle iftihar eder38.
Karde^ inin lmne a^ layan muhadram ^ air Seleme
ise ^ yle diyor:
f t O

3 5 /4cs jt S j
..- . o
^ ^
9 . . .
.
.1" - "-
" A.A_ ,
"Bir gecelik ayr^ l^ ^ ^ n bana lm gibi gelirdi. Ta Ha^ re kadar sre-
cek ayr^ l^ ^ a nas^ l dayan!~ ?"39
Bu s^ rada ilgin bir dinsiz deti olan "beliyye"yi de cahiliyye dev-
rinde k^ yamet inanc^ n^ n varl^ ^ ^ n^ ^gsteren bir kan^ t olarak ileri sre-
biliriz. Arabistan^ n m^ riklik gnlerinde bir adam lnce onun binek
devesi, mezar^ na ba^ lan^ r, devenin gzleri ^ kart^ l^ r, n inci^ i bald^ r^ na
ba^ lan^ r, yem su verilmez, ylece lme terk edilirdi. Arap edebiyat ^ n-
da bu trenden s^ k s^ k sz edilir. Burada bir misal vermek yeterlidir :
11
5,
- A j 1 - at) ^ ^
"^imdi bu sefil dul kar ^ ^ kocas^ , beliyye gibi paavraya brnm^ ^
adama kim yard^ m edecek ?"4 o.
Abbasi devrindeki Arap otoritelerinin ifadesine gre ^ slmdan nce
Araplar, bu eski deti srdrm^ lerdir. nk onlar, inan^ yorlard^ ^
ki len kimse, k^ yamet gn mezar^ ^ ba^ ^ nda lme terk edilen deve-
sine binecek ve mah^ er yerine gelecektir.
*Burada ^ airin kasd^ , hiret iin dirilme de ^ ildir. ^air adamlar ^ na cesaret ver-
mek iin "ne korkuyorsunuz, onlar ldrlnce tekrar canlan ^ p size sald^ racak de^ il-
ler o" demek istiyor. Bu ^ iirde ahiretle ilgili bir mana yoktur. S. A.
38'Antere, Divn, s. 80, beyt 12: *- 8. > :1 1 '.)(3- 1 - I 5 '5 (_- , r 5"
_ J-
- J-
-
39 al- Hamse, CCCLXXXV, 3
40 ^ air, al- Cumeyh al- Esedrdir. Divnu'l- Mufaddaliyyt, Kahire, 1942, CIX, beyt
13, s. 368. Keza Hris'in muallakas ^ na da bak, beyt 14.
86
hiretle
inanlar
Bu ifadeye tam inanmasak bile ^ slam ncesi Araplar aras ^ nda ok
zay^
f da olsa bir yeniden dirilme ve hkm gn inanc ^ n^ n mevcudi-
yetine dair verdi ^ imiz rneklerden ^ kan sonuca gvenebiliriz. Ancak
teki dini d^ nceler gibi buna da herhangi bir d^ nce alan^ nda belir-
li bir yer verilmi ^ ^de^ ildi. Mphem, belli belirsiz bir halde duruyordu.
Bu durum gsterir ki cahiliyye devrinde hiretle ilgili d ^ nceler olsa
da bunlar, a^ ka belirmemi ^ ^ve sa^ lam bir uhrevi semantik alana otur-
tutulmam^ ^ t^ . Dnya ile hiret aras^ nda arac^ ^ bir alan^ n d^ nceleri
de^ ildi. Her toplumda hibir seman-
tik alana aidolm^ yan birok da^ ^ n^ k
d^ nceler vard^ r. Kuvvetli ve maz-
gay
b
but bir d^ nce sisteminin deste-
duni5
^ inden yoksun olan bu tr kavram-
lar zay^ ft^ r, bunlar^ n kltrde belirli
^ ehadet
bir rolleri yoktur.
^ ^ te islmdan nce hiret kav-
ram^ ^ ile Kur'n' ^ n hiret fikirleri
aras^ nda var olan en esasl^ ^ fark da
budur.
Netice olarak Kur'n d^ nce
sisteminin genel yap^ s^ ^ hakk^ nda
^ imdiye kadar sylediklerimizi sem-
bolize edecek bir ^ ema izmek is-
tiyorum. Bu ^ ema, genel bir taslak-
t^ r. Bunun iinde her Kur'n kavra-
m^ n^ n konuldu^ u uygun bir yeri grece ^ iz. Bundan sonraki blmde
btn sistemin ilk ve en nemli semantik yap^ s^ ^incelenecektir. Yani bu
blmn ba^ ^ nda zikretti ^ imiz Allah ile insan aras^ nda bulunan drt-
l mnasebet iinde, dnyan ^ n semantik yap^ s^ n^ ^geni ^ lemesine incele-
me^ e koyulaca^ ^ z.
87
DRDNC BLM
ALLAH
I- ALLAHKELIMESI, "ESAS" ve "IZ AFI" MANALARI :
Bundan nce defalarca syledi ^ im zre Allah, Kur'n d^ nce
sisteminde en yksek odak- kelimedir. Derece ve nem bak ^ m^ ndan
ondan stn bir kelime yoktur. Kur'n d^ nce sistemi, esas olarak
theocentric (merkezinde Allah olan) bir sistemdir. Onun iin bu sis-
temde Allah fikri yukar ^ dan a^ a^ ^ ^her ^ eye hakim olur ve btn anahtar
terimlerin semantik yap^ s^ ^zerinde derin tesir gsterir. ^ nsan, Kur'n
d^ ncesini hangi bak^ mdan incelemek istese, her ^ eyden nce bu d^ n-
cenin semantik yap^ s^ ^hakk^ nda bir fikir sahibi olmal^ d^ r. I^ te bundan
tr biz, as^ l meselemiz olan Allah ile insan aras^ ndaki drtl mna-
nasebeti izaha giri ^ meden nce bu fikri analize mstakil bir blm ay^ r-
ma^ a ve bu meseleyi olduka geni ^ ^bir biimde incelemeye karar verdik.
Allah ile insan mnasebeti tahlil edilmeden Allah kelimesinin gerek se-
mantik yap^ s^ ^anla^ ^ lamaz. Zira geen blmn ba^ mda syledi^ im ze-
re Kur'an d^ nce sisteminde Allah, Yunan felsefesindeki Allah gibi
kendi ihti ^ am^ ^ve yeterli ^ i iinde bulunan, insandan uzak duran, insan^ n
hareketlerine kar ^ ^ m^ yan bir varl^ k de^ il; aksine insan^ n i^ lerine ok
kar^ ^ an bir varl^ kt^ r. ^imdi bu meseleyi daha sonraki bir blme
b^ rakarak Kur'n'dan nceki devirde Allah fikrinin tarihini incelemek
istiyorum. Bu inceleme bize Islam^ n Allah d^ ncesinde gerekten ori-
jinal olan yanlar^ ^gsterecek ve daha sonra verece ^ imiz Kur'n d^ n-
cesinde Allah ile insan mnasebetini tahlil etmemiz iin ncel bilgi
vazifesini grecektir.
Allah ad^ n^ n, cahiliyye ve islam devirlerinde m^ terek bir ad ol-
du^ una i^ aret etmekle i ^ e bal^ yal^ m. Yani. Kur'n vahyi, bu kelimeyi
Kullanma^ a ba^ lad^ ^ ^ ^zaman a^ da^ ^Araplar^ n kulland^ klar^ na ye-
88
ni ve yabanc^ ^ bir isim getirmiyordu. O halde cevapland^ rmam^ z
gereken ilk soru ^ udur: Kur'n' ^ n Allah d^ ncesi, islmdan nceki
Allah kavram^ n^ n bir devam^ ^ m^ yd^ , yoksa birincisi ile sonuncusu
aras^ nda tam bir kopukluk mu vard^ ? ^ smin ifade etti ^ i iki kavram
aras^ nda temelli- geici ba^ lar var miydi ? Yoksa bu, farkl ^ ^ objeler gs-
teren m^ terek bir isim miydi?
Bu sorulara tatminkr cevaplar verebilmek iin ^ u gere^ i hat^ rla-
mal^ y^ z: Kur'n bu ismi kullanma^ a ba^ lad^ ^ ^ ^zaman Mekke Arap-
lar^ , ok ciddi bir tepki gstermi ^ lerdi. Kur'n' ^ n bu kelimeyi kullan
^ ^ ^ ^
mslmanlarla kafirler aras ^ nda da Allah'^ n mahiyeti zerinde f^ r-
t^ nal^ ^mnaka^ alar do^ urmu^ tu ki bunlar^ ^ Kur'an'da da gayet a^ k
grmek mmkndr.
Semantik bak^ mdan bu neyi ifade eder? Allah isminin, her iki
zmre taraf^ ndan bilinmekle kalmay^ p birbiriyle mnaka^ alarmda
fi'len kullan^ ld^ ^ ^ ^gere^ ini gsteren belirtiler nelerdir? Muhakkak ki
Allah isminin, hem m^ riklerce hem de mslmanlarca bilinen ortak
bir kelime olmas^ ^ve bu ismin, Allah kavram^ ^ etraf^ nda ok hararetli
mnaka^ alar uyand^ rmas^ ; bizde iki grup aras^ nda biraz ortak bir anla-
ma noktas^ ^bulundu^ u kanaatini uyand^ rmaktad^ r. Yoksa arada ne bir
ihtilaf, ne de mnaka^ a olmazd^ . Peygamber, muhaliflerine Allah na-
mma hitabetti ^ i zaman bunu gayet basit ve kesin bir biimde yapt ^ .
nk o, bu ismin, hitabetti^ i adamlar^ n kafas^ nda da bir mana-
nemli bir mana- ta^ ^ d^ ^ ^ n^ ^biliyordu. ^ayet byle olmasayd^ ^ onun
hareketi pek yersiz olurdu.
Daha genel konu^ al^ m: Bir isim, mesela bir kelime bir ^ eyin sem-
boldr ; bir isim, daima bir ^ eyin ad^ d^ r. ^imdi bir kimse bir kelime-
nin ba^ ka bir kullan^ l^ ^ ^ ^ile birine hitabeder ve muhatab da buna kar ^ ^ -
l^ k verirse o zaman biz, bu ismin her iki taraf iin ortak bir d ^ nce
unsuru ta^ ^ d^ ^ ^ ^hkmne var^ r^ z. ^ smin di^ er unsurlar^ ^ bak^ m^ ndan
arada ne kadar fark olursa olsun, bir kullan ^ l^ ^ ^ nda ortak bir yan var
demektir. ^ ^ te bizim zel durumumuzda da bu m ^ terek semantik un-
sur Allah kavram^ n^ n son derece nemli bir yan^ na aittir ve i ^ te bu
m^ terek unsur, o zamanm Araplar ^ ^aras^ nda o kadar keskin ve ^ id-
detli isyanlara, tepkilere sebebolmu^ tur.
Peki bu ortak unsur nedir ? Bu soruya biz "esas" ve "izafi" mana
aras^ ndaki metodolojik fark^ ^gstermek suretiyle cevap verebiliriz.
Yani ^ imdi zerinde konu^ aca^ ^ m^ z ortak semantik eleman, iki farkl ^ ^
do^ rultudan grlebilir. Konunun "esas" manas ^ ndan ba^ l^ yal^ m. An-
89
cak hat^ rda tutal^ m ki sorunun ortak yan^ , yaln^ z bu "esas" manadan
ibaret de^ ildir.
Birok Avrupal^ ^ ara^ t^ r^ c^ lar, Allah kelimesinin ^ ekline bakarak
bunu Yunan'^ n "tanr^ " anlam^ na gelen ho theos'iyle kar ^ ^ la^ t^ r^ yorlar.
Byle soyut manada Allah ad^ , btn Arap kabilelerinin bildi ^ i bir
ad idi. islamdan nceki zamanlarda her kabilenin, uygun bir adla
tan^ nan mahali bir tanr^ s^ ^ vard^ . "ilah" dendi^ i zaman her kabile
kendi tanr^ s^ n^ ^anlard^ . Nihayet halk mahalli tanr^ larna Allah derece-
sinde soyut bir mana verme ^ e ba^ lad^ lar ve sonunda da mahalli
seviyenin stnde soyut bir tanr ^ ^ kavram^ ^ do^ du ve bu gidi ^ , btn
kabilelerce ortak tanr ^ ^(Allah) inanc^ na vard^ . Nitekim dnyan^ n her
taraf^ nda bunun misallerine rastlar^ z*.
stelik blgede yahudi ve h^ ristiyan kabileleri de vard^ . Araplar,
bunlarla yak^ n kltr temas^ ^imkanarma sahip idiler. Tabii bu yahudi
ve h^ ristiyan kabileleri, kendi Kitab^ ^Mukaddes tanr^ larm^ ^ifade etmek
iin Araplar^ n kulland^ ^ ^ ^Allah kelimesini kullan^ yorlard^ . Bu durum,
Araplar aras^ nda islamdan nceki Allah fikrinin, mahalli tanr ^ ^seviyesi-
nin stnde bir dzeye ula^ mas^ na yard^ m etmi ^ ^olmal^ d^ r. Yaln^ z ^ ehir
sakinleri aras^ nda de^ il, saf l bedevileri aras^ nda da bu d^ nce evrimi
kendini gstermi ^ tir.
Bu husus, Kur'n'dan da belli oldu^ u gibi, (Hz.) Muhammed'in
davete ba^ lad^ ^ ^ ^s^ ralarda Araplar^ , mahalli tanr^ lar seviyesinin stnde
belirsiz bir Allah kavram^ na gtrm^ ^olabilir.
Buna binaen Allah kelimesinin "esas" manas^ n^ n cahiliyye dev-
rinde mevcudoldu^ unu varsayabiliriz. Ve bu kelime, islam vahyinin
bildirdi ' ^ i Allah'^ n ad^ ^oldu^ u zaman bu esas manas^ n^ ^ da ^ slam sistemi
iine getirmi ^ tir. Aksi takdirde islam^ n Allah fikri zerinde mslman-
larla kafirler aras^ nda bir mnaka^ a olmas^ na imkn yoktu.
Fakat btn mesele bundan ibaret de ^ ildir. E^ er iki Allah d^ nce-
si aras^ ndaki temas noktas^ ^yaln^ z bu "esas" manad^ r dersek, byk
hata i ^ lemi^ ^oluruz. Allah kavram^ , do^ rudan do^ ruya saf metafizik
d^ nce dnyas^ ndan islam sistemine gememi ^ tir. Allah = ho theos
^ eklinde ^ slama gemi ^ ^bir kavram de^ ildir. Bu kavram islamdan nceki
d^ nce sisteminden gelmi ^ tir. Bu isim, ^ slama gelmezden nce uzun
*Biz yazar ^ n bu d^ ncesine kat^ lm^ yoruz. Allah inanc^ , Araplarda ^ brahim dinin-
den kalma bir inant^ r. Onun yayd^ g^ ^ tevhid dininden ^ irke bulanarak Araplar iinde
ya^ ayan inanlardan biri de Allah inanc^ ^idi. ^ slam tarihileri bu noktada ittifak halin-
dedirler. Bu konu zerine tekrar dnece ^ iz, S. Ate^ ^
90
zaman ^ slam ncesi sistemin bir paras^ ^ ve nisbeten de nemli bir
paras^ ^olmu^ tur. Semantik bak^ mdan bu ne demektir? Her ^ eyden nce
bu demektir ki kelime, cahiliyye sisteminde "esas" manas^ ndan
ba^ ka cahilliyye d^ ncesine mahsus byk bir "izari" mana da kazan-
m^ ^ t^ . Ve Kur'n' ^ n okunu^ unu dinliyen Mekke halk^ n^ n kafalar^ nda,
hi de^ ilse (Hz.) Muhammed'in pey^ amberli ^ inin ilk devrinde bu
"izafi" mana mevcut idi. nk onlar henz dinsiz idiler ve eski cahiliy-
ye d^ nce gelene^ i iinde ya^ ^ yorlard^ . Ba^ ka ^ ekilde sylemek gere-
kirse ^ yle diyebiliriz : ^ slam vahyi ba^ lad^ ^ ^ ^zaman Mekkeli m^ rik
Araplar, Allah kelimesini, kendi kafalar ^ nda yerle ^ mi^ ^bulunan seman-
tik unsurlar^ ^iinde anl^ yabilirlerdi. ^ ^ te (Hz.) Muhammed, pey^ amber-
lik grevine ba^ lad^ ^ ^ ^zaman onun kar^ ^ la^ t^ ^ ^ ^ilk byk semantik
problem bu oldu.
^imdi mesele ^ udur: Bu kelimenin cahiliyye sisteminde kazand ^ ^ ^ ^
izafi unsurlar nelerdi ? ^ slam bunlara kar ^ ^ ^nas^ l davrand^ ^? Acaba
yeni Allah fikriyle temelden ba^ da^ maz diye bunlar^ n hepsini red mi
etti? Eldeki btn tarihi kan^ tlar, bu gr^ e kar^ ^ d^ r. Cahiliyye ve ^ s-
lam daima birbirine z^ dd^ r. Ve biz igdsel olarak daima ^ slam geldi^ i
zaman iki sistem aras^ nda her hususta tam bir kesinti meydana geldi ^ ini
d^ nmek e^ ilimi gsteririz. Ama Kur'n bu konunun pek o kadar basit
olmad^ ^ ^ n^ ^a^ ka gsterir.
Gerekten cahiliyye sisteminde Allah d^ ncesi etrafmda geli ^ en
izafi unsurlar^ n hepsini ^ slam, hatal^ , kendi gr^ ne ayk^ r^ ^bulmu^ ,
bu fikirlere ve bunlar^ ^ ta^ ^ yan insanlara kar ^ ^ ^sava^ m^ ^ t^ . itiraz edile-
cek unsurlar^ n ba^ ^ nda Allah'^ n, di^ er tanr^ lar (^ urek') yan^ nda stn
tanr^ ^olmas^ ^fikri idi. Yani btn di ^ er tanr^ lardan stn bir Allah vard^ ^
ama O'nun yan^ nda ortaklar ^ ^(^ rek') olan ba^ ka tanr^ lar da vard^ .
Fakat bu ok tanr^ c^ ^gr^ ^ve buna gre daha az nemi haiz di ^ er
baz^ ^unsurlar bir yana tutulursa Kur'an o zamanki Araplar ^ n elde etti ^ i
genel Allah fikrinin, islam^ n getirdi^ i Allah fikrine ok yak^ n oldu^ unu
kabul etmektedir. Hatt Kur'n birok yetlerinde, Allah' ^ ^bu kadar
do^ ru anlayan bir milletin, neden bu yeni gere^ i kabule yana^ ma-
d^ klarma ^ a^ ar. Nitekim bunu grece^ iz.
^ slam ncesi Araplar aras^ nda Allah zerindeki izafi manan ^ n
geli ^ imi meselesine gelince ben bu meseleyi e ay^ r^ p, farkl^ ^a^ dan
incelemeyi lzumlu gryorum.
1) Birincisi tam Arabistan'a mahsus Allah fikri ki ^ slarndan nce-
ki Araplar, Allah'tan bahsederken bu kelimeyi kendilerine gre an-
91
l^ yorlard^ . Bu husustaki bilgimizin kayna^ ^ , yaln^ z elimizde bulunan
^ slmdan nceki literatr de ^ ildir; Kur'n da bu durumu gayet gzel
izah etmektedir.
2) ^ slmdan nceki zamanlarda yahudi ve h^ r^ stiyanlar^ n, kendi
tanr^ lar^ n^ ^ifade etmek iin Allah kelimesini kullanmalar ^ ^durumu. Tabii
bu halde Allah kelimesi, Kitab^ ^Mukaddesin tanr ^ s^ n^ , zel bir tek tanr ^ ^
fikrini ifade ediyordu. Bu hususta Hire h^ ristiyan saray^ n^ n tan^ nm^ ^ ^
h^ ristiyan Arap ^ airi `Adiy ibn Zeyd'in yaz^ s^ nda son derece ilgin
rnekler vard^ r.
3) Ve nihayet nc husus da ^ udur: Ne h^ ristiyan, ne de yahu-
di olmay^ p saf cahiliyye Arab^ ^olan baz^ ^m^ rik Araplar^ n, Allah ad^ ^
alt^ nda Kitab^ ^ Mukaddesin tanr ^ ^kavram^ n^ ^ ifade ettiklerini gr-
yoruz. Bu ^ yle olur: rne^ in bir bedevi ^ air, efendisi olan bir h^ risti-
yan kral^ n^ ^vmek iin ^ iir yazmak isterse - ki cahiliyye devrinde bu
s^ k s^ k olur- i ^ te o zaman bu hal vukubulur. Bu durumda o, kendisi
m^ rik olmas^ na ra^ men Allah kelimesini bilerek veya bilmeyerek
h^ ristiyan tanr^ ^ anlay^ ^ ^ nda kullan^ r.
Bir Arap, h^ ristiyan tanr^ ^kavram^ n^ ^ne derece anl^ yabilir, sorusuna
gelince bana gre baz^ ^ hallerde Arab^ n, h^ ristiyan tanr^ ^kavram^ n^ ^
anlamas^ ^mmknd. Hele bilhassa ^ air Nbi^ a ve A'^ al- Ekber
gibi kltre merakl^ , yahut Lebid gibi derin dini duygu sahibi biri
olursa, bilmiyerek de olsa kendisini bir h^ ristiyan yerine koyup onlar^ n
Allah d^ ncesini ^ iirlerinde kullanabilir. Kayna ^ ^ ^ne olursa olsun,
ister yabanc^ ^ ^ eyleri ^ renme abas^ , ister yabanc^ ^ bir inanc^ ^^ renme
arzusu olsun bu davran^ ^ , onlar^ n Allah d^ ncesi zerinde kuvvetli
bir tesir icra etmi ^ tir. Bu tesir, yaln^ z ^ airin kendisine mnhas^ r kal-
mam^ ^ , dinliyenlere de intikal etmi ^ ^ve bylece Araplardaki Allah kav-
ramm^
n pek cz'i ve hissedilmez derecede tek tanr ^ c^ ^ yne gitmesine
yard^ m etmi ^ tir.
Kolayca anla^ ^ laca^ ^ ^zere bu son durum, nn de en ilgin ve
en nemlisidir. Ama ^ slmdan nceki Araplar zerinde h^ r^ stiyan-
l^ ^ ^ n ara^ t^ ranlar^ n dikkatinden kam^ ^ t^ r.
Her ne ise bu farkl ^ ^durum, cahiliyye devrinin son y^ llar^ nda
ayn^ ^noktaya do^ ru yakla^ ^ r grnmektedir. Bunlar, yeni bir Allah
kavram^ na, ^ slm^ n Allah kavram^ na giden yolu haz^ rl^ yorlard^ . San^ l-
d^ ^ ^ ^gibi Araplar, alt^ nc^ ^ve yedinci as^ rlarda pek yle ilkel kltr ^ art-
lar^ ^ iinde ya^ am^ yorlgrd^ . Tersine Arabistan o zaman eski medeniyet-
larin halklariyle canl^ ^bir kltr temas^ na ve milletler aras^ ^bir rekabete
sahip idiler. Sonradan tafsiltiyle grece ^ imiz gibi Araplar, bu reka-
bette aktif bir rol alma ^ a ba^ lam^ ^ lard^ '. ^imdi bu ^ artlar alt^ nda bulu-
nan bir millet iinde tanr ^ ^kavram^ , ilk paganizm gnlerinde oldu ^ u
gibi kalm^ ^ ^olursa ^ a^ mam^ z gerekir.
Zikretti^ imiz duruma bir durum daha ilve edebiliriz. Son
derece zel bir durum. Bu durum, I slm gelinceye kadar yukar ^ daki
durumdan ayr^ ^ kalm^ ^ ^ ve ^ slam gelir gelmez birden bu hali gn
^ ^ ^ ^ ^ na ^ karm^ ^ t^ r. Bu, cahiliyye devrinde zel bir grup te ^ kil eden
haniflerin durumudur. Bunlar ^ n durumunu, ^ air meyye ibn Ebi'
Salt temsil eder. Bu ^ air, yahudi ve h^ ristiyan olmamas^ na ra^ men tek
tanr^ c^ ^nitelikte bir Allah kavram^ na sahibolmu^ , yahudi ve h^ ris-
tiyan fikirlerinin Arabistan'a nfuz etmesine yard ^ mc^ ^ olmu^ tur.
Gerekten o, son cahiliyye devrinde fevkalde bir ^ ahsiyyete sahip
idi. Ve onun, Allah kelimesini kullan^ ^ ^tarz^ , ^ slam a^ s^ ndan ok
ilgintir*.
1 VII. blme bak.
*Yazar, Araplardaki Allah kavram^ n^ n, yahudi ve h^ r^ stiyanl^ ^ ^ n tasiriyle meydana
geldi ^ ini ileri srmektedir. Bu iddias^ ^tamamen yanl^ ^ t^ r. yle olsayd^ , bu kavram^ n, h^ -
r^ stiyanlarla temas^ ^olan blgelere mnhas^ r kalmas^ , h^ r^ stiyanlarla temas^ ^olm^ yan geni ^ ^
bedevi kitlesine bilinmemesi laz^ m gelirdi. Halbuki bu inan, btn Arabistan'a yayg^ n,
kkl bir inant^ . Araplar Allah'a inan^ yorlard^ . Onlar^ n inand^ ^ ^ ^Allah inanc^ , h^ ristiyan
ve yahudilerin inanc^ ndan ba^ ka idi. Onlar h^ ristiyan ve yahudi inanlar ^ na ilgi duymam^ ^ -
lard^ . Bu inan, Hz. ^ brahim ve o^ lu ^ smail taraf^ ndan kurulan tevhid dininden kalma bir
inant^ .
Kur'an Kerim'in sarih ifadesine gre ^ brahim (a.) zrriyetinden bir k^ sm^ n^ , Mek-
ke'nin bulundu^ u Harem blgesine getirmi ^ , ekinsiz olan bu arazinin bereketlenmesi iin
Allah'a du etmi ^ , o^ lu ^ smail ile beraber K'be'yi yapm^ ^ t^ r.
Avrupal^ ^yazarlardan baz^ lar^ , ^ brahim'in Mekke'ye gitmi ^ ^olmas^ n^ ^kabul etmemek-
tedirler. Bu hususta tezlerini ispata yar ^ yan bir kan^ tlar^ ^yoktur. Onlar herhalde Tevrat'ta
Mekke ad^ n^ n a^ ka gememesine bakarak bu hkme varmaktad ^ rlar.
^ slam tarihilerinin ittifakla kabul ettiklerine gre Hz. Ibrahim'in hayat hik-
yesi k^ saca ^ yledir: ^ brahim Aleyhisselm, takriben milattan iki bin y^ l nce Me-
zeopotamya'daki Ur ^ ehrinde do^ ar. Babas^ ^ zer (Tarih) tir. Kahinler, do^ acak
bir ocu^ un, ta ve taht^ n^ ^elinden alaca^ ^ n^ , dinini y^ kaca^ m^ ^ syledikleri iin kral
Nemrud, gebe kad^ nlar^ ^hapseder, do^ an ocuklar^ ^ ldrr. Fakat ^ brahim'in annesinin
gebeli^ i sezilmez. Annesi onu bir ma^ arada do^ urur ve orada gizler. ocuk byynce
d^ ^ ar^ ^ ^ kar^ r, herkes onu halktan biri san^ r. ^ brahim'in babas^ ^zer, put yapan
ustad^ r. ^ brahim putlara kar ^ ^ ^^ kar, halk^ ^ tek Allah'a a^ ^ r^ r. Buna ok k^ zan Nemrud,
^ brahim'i ate^ e atar. Fakat Allah onu ate ^ ten kurtar ^ r. Ibrahim de yeni evlendi ^ i Sare ile
birlikte oradan g eder, Harran'a, ^am'a ve oradan M^ s^ r'a geer. M^ s^ r Fir'avn' ^ , nce
^ brahim'in kar^ s^ ^Sare'ye sahibolmak ister. Fakat kt niyetle uzatt ^ ^ ^ ^eli kuruyunca
Sare'ye, Hacer isimli bir cariye hediye edip geri gnderir. ^ brahim, M^ s^ r'dan Filistin'e
gelir. Orada yerle^ ir. Sare, bir ocuk olsun diye cariyesi Hacer'i Ibrahim'e verir. ^ brahim'in,
^ smail ad^ nda bir ocu^ u olur. Birka y^ l sonra ihtiyar Sare de ^ shak isimli bir ocuk
93
IIARABISTAN PAGANIZMINDE ALLAHKAVRAMI
^
imdi Islmdan nceki Arabistanda yerli tanr ^ ^kavram^ n^ ^ te^ kil
eden yukar^
daki drt duruma dnelim. nce ^ unu belirteyim ki Kur'n
do^ urur. Bunu do^ urunca Hacer'i ve o^ lunu istemez, bunlar ^ ^evinden uzakla^ t^ rmas^ n^ ^
^ brahim'den ister. Hz. ^
brahim de Hacer'i ve o^ lu ^ smail'i al^ p Hicaz blgesine getirir ve
Hicaz s^ rada^ lar^ ndan Faran ad^ ndaki yere b^ rak^ r. Hacer ^ smail ile beraber Mekke yak^ -
n^ na gider, Harem blgesine konar.
O s^ rada byk bir k^ sm^ ^ bir, felkette yok olan Crhm kabile ^ i, Mekke'ye yak^ n
bir vadide oturmaktad^ r. Bunlar, Hacer ve o^ lunun yan^ ndan su ^ kt^ ^ ^ n^ ^grnce gelip
onlar^ n yan^ na yerle^ irler. ^
smail byynce Hacer lr. ^ smail de Crhmden bir k^ z al^ r.
Sonra bundan ayr ^ l^ p ba^ ka bir k^ z al^ r. Bunlardan ocuklar ^ ^ olur. ^ ^ te Kurey^ ^kabilesi,
Ismail'in zrriyetidir.
Islam tarihileri, Hz. Peygamberin ta Ibrahim'e kadar varan atalar ^ n^ ^ kaydederler.
^ yle ki: Tarih (Azer) o^ lu ^ brahim o^ lu ^ smail o^ lu Nbit o^ lu Ye^ cub o^ lu Ya'rub
o^ lu Teyrah o^ lu Nahur o^ lu Mukavvim o^ lu Udd (veya Uded) o^ lu 'Adnan o^ lu Ma'd
o^ lu Nizr o^ lu Mudar o^ lu ^ lyas o^ lu Mudrike o^ lu Huzeyme o^ lu Kinne o^ lu
an- Nadr o^ lu Malik o^ lu Fihr o^ lu Galib o^ lu Lu'eyy o^ lu K'b o^ lu Murra
o^ lu Kilb o^ lu Ku^ ayy (Zeyd) o^ lu 'Abdu Menf Mu^ ire) o^ lu Ha^ im ('Amr) o^ lu
'Abdu'l- Muttalib (^eybe) o^ lu 'Abdullah o^ lu Muhammed (Selam ona).
^ brahim'in, Nuh'a varan atalar ^ ^ ise ^ slam tarihilerine gre ^ yledir: ^ brahim-
Tarih (Azer)- Nahr- Sarti ^ - Rau- Fale^ - Abir- ^aleh- Kaynan- Erfah^ ez- Sam- Nuh. (Bkz.
^ bn Hi^
am, Siratun- Nebi, I. 82, Kahire, 1937; Taberi, Tarihu'l- Umam, Kahire, 1939;
ibnu'l- Esir, al- Kamil, I. - 62).
^ brahim'in atalar ^ na dair islam tarihilerinin verdikleri zincir, Tevrat ^ ^tutmaktad^ r.
Hz. Peygamberin atalar ^ na dair verdikleri tarih de uydurma olamaz. nk Araplar, nesep
yani soy bilgisinde ihtisas sahibi ki ^ ilerdi. Herkesin sllesini bilirlerdi. Soy ezberleme,
onlarda bir bilim ve hnerdi. ok dikkatli olan ^ slam tarihilerinin ittifakla verdikleri bu
soy, Hz. Peygamberin ^ brahim neslinden geldi ^ ini gsterir. Kur'an! Kerim ise ^ srarla
tevhid dini olan islam^ n, Hz. ^ braim taraf^ ndan kuruldu^ unu syler. Kur'an' Kerim, K'-
be'nin ^ brahim ve ^ smail taraf^ ndan yap^ ld^ ^ ^ n^ ^ sylerken h^ ristiyan ve yahudilerden bu
hususta bir itiraz gelmemi ^ tir. Demek ki onlar da Hz. ^ brahim'in Mekke'ye gitmi^ ^oldu-
^ una inanmakta idiler. Aksi takdirde bu yetlere itiraz ederlerdi. Fakat byle bir itiraz ^ n
vukuuna dair hibir delil yoktur.
Bugnk Tevrat'ta Mekke ismi sarih olarak zikredilmemekle beraber yine Tekvin
Bab^ ndaki bir paradan Haz. ^ brahim'in Hicaz blgesine gitti ^ ini anl^ yoruz. ^ brahim'in,
Hacer'le ^ smail'i al^ p gneye gtrd^ anlat^ lan bu parada aynen ^ yle deniyor:
"Ve Abram (^ brahim) git gide cenba do^ ru g ediyordu". (Kitab^ ^Mukaddes, Tekvin,
bab 12) Tekvinin 21 nci bab^ nda ise aynen ^ yle deniyor: "Ve ^ brahim sabahleyin erken
kalkt^ ^ve ekmekle bir su tulumu ald^ ^ ve omuzu zerine koyarak Hacer'e verdi. ocu ^ u da
verip onu gnderdi. Ve Hacer gidip Beer- ^eba lnde dola^ t^ .... ve Allah'^ n mele^ i
gklerden Hacer'e a^ ^ r^ p kendisine dedi: Nen var Hacer? Korkma; nk bulundu ^ u
yerden ocu^ un sesini Allah i^ itti. Kalk, ocu^ u kald^ r ve onu kendi elinde tut, nk onu
byk millet yapaca^ ^ m. Ve Allah Hacer'in gzlerini at ^ . Ve bir su kuyusu grd. Ve
gidip tulumu su ile doldurdu ve ocu^ a verdi. Ve Allah ocukla beraberdi. ve o byd ve
lde oturdu. Ve byyerek oku oldu ve Paran lnde oturdu". (Kitab^ ^ Mukaddes, Tek-
vin 21, ayet 13- 21, ^ stanbul, 1972).
94
ncesi edebiyata bakmadan dahi sadece Kur'n' ^ n beyan^ na dayanarak,
islmdan nceki edebiyatta dini manada bir Allah kavram
^ n^ n mev-
cudoldu^ unu anlamakla kalmaz, ayn^ ^zamanda bu kavram
^ n isel
yap^ s^ n^ n da evrim grd^ n anlam^ ^ ^oluruz. Yani:
1) Bu kavramda Allah, dnyan ^ n yarat^ c^ s^ d^ r,
2) Ya^ muru veren O'dur,daha genel olarak Arz zerinde ya
^ ^ yan
her ^ eye hayat veren O'dur,
3) Yemin trenlerine ba^ kanl^ k eden O'dur.
4) Geici diyebilece ^ imiz bir monoteizm(tevhid)in objesidir.
Kur'n' ^ n "imanlar^ n^ ^(geici olarak) yaln^ z O'na hasrederler" cmle-
sinden anla^ ^ lan bir varl^ k.
5) Nihayet Allah, K'be'bin rabbidir.
Arabistan paganizminin d^ nce sistemi iindeki Allah kavram
^ ^
yap^ s^ nda bu be^ ^zellik grlebilir. Bunu Kur'n' ^ n ifadesinden an-
l^ yoruz. Tabii bu hususta daha geni ^ ^bir a^ klama yoktur. Bunlar,
cahiliyye devrinde Allah kelimesine verilen ba ^ l^ ca izfi unsurlard^ r
ki Kur'n bu Allah d^ ncesini kendi dini inanc^ na uygun bulmaz.
Burada bu noktalar ^ n k^ sa bir a^ klamas^ ^ yer alacakt^ r.
Kitab^ ^Mukaddesin Trkeye yap^ lan tercemelerinde de ^ i^ iklik olmaktad^ r. Arapca
Kitb^ ^ Mukaddes metninde bu isim Paran yerine Faran ^ eklindedir. (al- kitbul- Mukaddes,
at- tekvin, val- ci ^ run, S. 26, ^ stanbul, 1319). Yakut'un Muccemul- Buldn' ^ n-
da Faran hakk^ nda ^ yle deniyor: "^ branicedan Arapaya gemi ^ ^bir kelimedir. Mekke'nin
isimlerindendir. Tevrat'ta geer. Mekke yak ^ n^ ndaki da^ lar^ n ad^ ^oldu^ u da sylenmi ^ tir."
(III. Cilt, s. 834, Wstenfeld ne ^ ri, Leipzig 1868).
Grlyor ki bugnk Tevrat ile de Hz. ^ brahim'in Mekke'ye gitti ^ i, ^ smail'in
orada yerle^ ti^ i, onun soyundan byk bir millet gelece ^ i tespit edilmektedir.
^ slm ncesi edebiyat ve o devre ait tarihler, btn Araplar aras ^ nda yeni bir pey-
gamberin gelece^ i hakk^ nda yayg^ n bir inanc^ n mevcud oldu^ unu kesin olarak gstermek-
tedirler. Btn bunlar. Hz. ^ brahim dininden kalma inanlar ^ n k^ rp^ nt^ lar^ ^idiler.
Yazar^ n kendisi de meyye ibn Ebi'^ ^alt'm, ^ arab^ n haram oldu^ unu, arad^ ^ ^ ^dinin
^ brahim ve ^ smail'in dini olan handl' dini oldu^ unu syledi^ ini kaydeder (s. 92). ^ slmdan
nce haniflerden olan bir ^ air, ^ brahim ve Ismail'in dini olan hanifli ^ i arad^ ^ ^ na gre
demek ki Araplar ^ brahim ve Ismail'in kurdu^ u dinden haberdar idiler. Bu husus, Ara-
bistan'da yayg^ n bir inant^ . O halde Araplar aras^ nda ya^ ^ yan Allah inanc^ n^ ^yahudilik
veya h^ r^ stiyanl^ ^ a ba^ lamak do^ ru de^ ildir. Hz. ^ brahim ve ^ smail (selm onlara) dinin-
den ayr^ ld^ larsa da yine de ^ brahim dininden kalma baz^ ^inanlar^ ^aralar^ nda ya^ att^ lar.
^ ^ te Allah inanc^ ^ K'be'ye sayg^ ^ve onu tavaf da ^ brahim dininden kalma ^ eylerdi.
Sleyman ATE^ .
95
nceki blmde de sylendi ^ i gibi islmdan nceki Araplar
aras^ nda bulunan Allah kavram^ , mahiyet itibariyle islm
^ n Allah
kavram^ na ^ a^ ^ rtacak derecede yak^ nd^ r, o kadar yak^ n ki Kur'n,
bazan byle do^ ru bir tanr^ ^anlay^ ^ ^ n^ n kfirleri neden yeni gere
^ i
kabule sevk etmedi
^ ine ^ a^ ar. Mesel (Ankebut Suresinde okuyoruz:
r. t , t
, 5 -
^ u paray^ ^okuyoruz
: 01 -A
J' ( ) . "A
t ,
J LA-?,:j-A
1 ::_rti
: On lara
sorsan ki gkten bir su indirip onunla lm^ ^olan yeri dirilten kimdir?
Muhakkak, Allah't ^ r diyecekler"3.
Grlyor ki Allah, ^ slmdan nceki Araplar ^ n zihninde dnyan^ n
yarat^ c^ s^ , ya^ muru indiren, yer yznde bulunan her ^ eye hayat veren
varl^ k olarak bilinmektedir. Yaln^ z Kur'n'^ n onlardan yak^ nd^ ^ ^ ^tek
taraf, Allah' ^ ^gklerin ve yerin yarat ^ c^ s^ ^olarak bildikten sonra yaln^ z
O'na ibadet edilece^ ini, O'ndan ba^ kas^ na tap^ lam^ yaca^ ^ n^ ^bilmeme-
leri, bu sonuca varmamalar ^ d^ r. Kur'n bunu ^ u cmlelerle4ifade eder:
"O halde nas^ l (do^ rudan) dndrlyorlar ?". "Fakat onlar^ n o^ u
ak^ llar^ n^ ^ kullanmazlar (do^ ru sonuca nas^ l var^ laca^ ^ n^ ^ bilmezler".
Belki de bundan da ilgin olan taraf, yukar ^ da drdnc hal
olarak zikretti ^ imiz husustur ki ben buna geici monoteizm diyo-
rum. Ve Kur'n da bunu ^ yle belirtiyor: "Dinlerini yaln^ z O'na (yani
Allah'a) zg yaparak"
Kur'n' ^ n birok yerinde, Araplar ^ n hemen hi kurtulu^ ^midi
kalm^ yan bir tehlike iinde, zellikle deniz stnde kald^ klar^ ^ zaman
"dinlerini yaln^ z O na zg yaparak" Allah'a yneldiklerini okuyoruz.
Buna bir misal vermek yeter:
( 3 , o 3 ,
41 1 4) 4. I (j..,k t) I .5I
:Dalga onlar^ ^ karanl^ k bulutlar gibi kaplad^ ^ ^ ^zaman, dini yaln^ z O'na
zg k ^ larak Allah'a yalvar^ rlar".5
2 XXX, 61
3XXIX, 63
4XXIX
5 XXXI, 31 /32
(.61) -c ..) (a".63)
fi (r 3
4 . 1 3i . 5 -1
:Onlara gkleri ve yeri yaratan gne^ i ve ay^ ^ emrine boyun e^ diren
kimdir, diye sorsan muhakkak Allah, diyecekler"2. ve hemen sonra
96
Bu gsterir ki hayatlar ^ n^ n hakikaten tehlikede oldu
^ unu sezdik-
leri zaman m^ rik Araplar geici bir tevhide ba ^ ^vuruyorlard^ .
Sadece insan^ n "dini yaln^ z Allah'a zg k ^ lmas^ " cmlesine bakarak
bu harekete "dudaki bir itenlikten " ibaret olmay
^ p6 geici tevhid
diyebiliriz. Zira Kur'an'da birok ayetlerde byle du eden kimselerin,
k^ y^ ya vard^ klar^ , karaya ^ kacaklar ^ ndan emin olduklar^ ^zaman der-
hal dnp "Allah'a ortak ko^ tuklar^ " sylenir.
- d I
:Fakat O onlar^ ^ karaya
ula^ t^ r^ nca hemen ortak ko^ maya ba^ larlar" 7 .
Araplar, Allah'a kar ^ ^ ^gnlk ibadeti ihmal ediyorlard^ ^ama ne
zaman ciddi bir durum ile kar ^ ^ la^ salar O'nun ad^ n^ ^ hat^ rl^ yorlard^ .
Bu gere^ i de yine Kur'n' ^ n ifadesinden ^ reniyoruz. Kur'n'a
gre cahiliyye devrinde en kutsal ve kesin yeminler Allah ad
^ na ya-
p^ l^ rd^ :
L...d I
".
^ ^

1
9
:Btn gleriyle Allah'a and
itiler " 3.
Cahiliyye d^ nce sisteminde Allah' ^ n i^ gal etti ^ i yerin nemini
belirtmek iin O'nun, Rabbu'lKa`be(Ka^ benin sahibi) yani merkezi
Arabistan^ n en kutsal tap^ na^ ^ n^ n sahibi say^ ld^ ^ ^ n^ ^hat^ rlamak laz^ md^ r.
Bunu ispat iin ^ slmdan nceki ^ iirlerden bol rnekler bululabiliriz,
ama tabii bulaca^ ^ m^ z rnekler Kur'n'dan daha sarih ve daha gveni-
lir olamazlar. Kur'n' ^ n ifadesi delil olarak yeterlidir*. Me
^ hur
Kurey^ ^Suresinde ki bu sure en eski vahiy paralar ^ ndand^ r. Kurey^ ,
"Bu evin sahibine ibadete" a^ ^ r^ l^ r 9 . O rab ki kendilerinin sulh ve skn
6 Tabii bu ifade, "insan^ n, dinini itenlikle yapmas ^ ^ (samimi dindar olmas^ )" anlam^ -
na gelen ^ u yetten ba^ kad^ r:
, .9 .} .11
40 ii
jj., I C,
:Onlar, dini
yaln^ z Allah'a zg k ^ larak tertemiz tevhidciler olmak suretiyle Allah'a ibadet etmekten
ba^ ka bir ^ eyle emredilmediler". (XCVIII, 4/5)
7 XXIX, 65
8XXXV, 40 /42
*Gariptir ki yazar, islmdan nceki Araplar ^ n inanlar^ n^ ^ve gr^ lerini tespit etmek
iin en sa^ lam kaynak olarak Kur'n' ^ ^gstermekte ve ona dayanmakta iken, onlar ^ n Allah
inanc^ n^ n nereden geldi ^ i hakk^ nda Kur'n' ^ n sylediklerinden habersiz grnmekte,
Ibrahim ve Ismail'in K'be'yi yap ^ p tevhide a^ ^ rd^ ^ ^ n^ ^anlatan yetlerden hi sz etme-
mektedir.
.9 ^ ,o,
9 1- ,:kj^ ,
L.)
Li CVI, 1- 3
J
97
iinde ya^ amalar^ ^iin yaz ve k^ ^ ^^ kar^ lan geleneksel kervanlar ^ ^korur
ve onlar^ n mal yklenerek kendilerine getirmelerini temin eder. Bura-
da Allah'^ n, Kbe'nin rabbi diye tavsif edilmesi, tabii olan ve herkesin
kabul etti ^ i bir ^ eyi onlara hat^ rlatmak iindir. Bu gsterir ki hi de ^ ilse
din ynnden daha ayd^ n olan Mekke halk^ , bu kutsal yerde Allah'a
ibadetten haberdar idiler.
Islmdan nceki Araplar aras^ nda Allah, "Evin sahibi" (rabbu'l-
beyt), "Kdbe'nin sahibi" (rabbu'l- K'be) veya "Mekke'nin sahibi"
(rabbu Mekke) adlar^ ^ alt^ nda bilinmekte idi. Islm ncesi edebiyat
gsteriyor ki Mekke'rtin sahibi anlam^ ndaki Allah kavram^ , Araplar
aras^ nda yayg^ nd^ , hatt bu inan Mekke kasabas^ n^ n dar s^ n^ rlar^ ^
d^ ^ ^ na da yay^ lm^ ^ t^ . Ben burada ok ilgin misallerden birini vermek
istiyorum. A^ a^ ^ daki beyt, islmdan nce Hire saray^ n^ n nl h^ r^ s-
tiS(an ^ airi `Adiy ibn Zeyd'indir. Beyt, ^ airin, kral III. Numan taraf^ n-
dan at^ ld^ ^ ^ ^hapishanede yazd^ ^ ^ ^kasidelerden birinde bulunmaktad^ r.
)1- :51
y- m c.5"- ^"
,
^air, garazkr mfterilerin, kralla kendisinin aras ^ n^ ^amak iin
ellerinden gelen her ^ eyi yapt^ klar^ ndan yak^ n^ r.
"D^ manlar (bana kar ^ ^ ^ktlk) yapmak iin gayret ettiler"
"Mekkenin tannsma ve salibe andolsun ki bana yapabilecekleri
hibir ktl^ geri koymuyorlar"10.
Bu ^ iirde ^ air, kendisinin tamamen masum oldu ^ unu iddia
ederek, mevkiini k^ skanan mfterilerin entrikalar ^ ^neticesinde kral^ n
yan^ lt^ ld^ ^ ^ n^ ^sylyor ve susuzlu^ una inand^ rmak iin de Mekke'nin
sahibine ve Isa'ya and iiyor. Bir yemin iin iki tanr ^ y^ ^beraber zik-
rediyor.
Burada nemli olan ^ udur : (Adiy ibn Zeyd geri h^ ristiyan Arapt ^ ^
ama ne basit bir Arapt ^ , ne de allde bir h^ ristiyan. a^ ^ n^ n en yksek
kltrne sahip bir insand^ . O, Ssni kltrnn, en yksek a^ ^ na
ula^ t^ ^ ^ ^Kisra En^ irvn zaman^ nda, yksek tabakadan bir Iran top-
lumu iine getirilmi ^ ^ve orada yeti ^ tirilmi^ ti. Yksek bir mevki i ^ gal
etmi^ ti. Ve Bizans imparatoru Tiberius II zaman^ nda diplomat olarak
Istanbul'a gitmi ^ ti. Bu suretle bir h^ ristiyan merkezinde h^ r^ stiyanl^ -
^ ^ ^yak^ ndan tan^ mak f^ rsat^ n^ ^bulmu^ tu. Bir Arap ^ airi olarak da ona
Temim kabilesinin en by^ gzyle bak^ l^ rd^ .
10 ok kimseler, ^ iirdeki son kelimeyi yani salib'i ha (cross) diye terceme ederler.
Ben "Crucified: arm^ ha gerilerek ldrlm^ " ^ eklinde terceme ettim. nk bu, farkl ^ ^
tanr^ lar Mesih ve Allah' ^ ^beraber ifade eder. E^ er teki manay^ ^alsak, Isa'ya olan i ^ aret
azal^ r ve ifade kuru kal^ r, kuvvetini kaybeder. Ama her iki halde de mana ayn ^ d^ r.
98
lk yksek kltr ve ^ renim sahibi insan^ n en kesin yemini ii-
ne Mekke'nin Rabbi ile Mesih'i birlikte koymas^ , bence iki bak^ mdan
nemlidir: nce bu, Arabistandaki Allah kelimesinin izfi manas
^ ^
bak^ m^ ndan nemlidir. Zira Mekke'den uzak bir yerde, Hire'de bulunan
ve m^ rik olmayan yksek bilgi sahibi bir h^ ristiyan^ n "K^ be'nin
rabbi" tabirini kullanmas^ , bu tr Allah kavramm^ n nas^ l yayg^ n ol-
du^ unu gayet gzel gsterir. Keza bu tabir, yukar ^ da ay^ rd^ ^ ^ m^ z
ikinci durumla yani o zaman^ n h^ ristiyan Araplar ^ ^ aras^ nda h^ risti-
yan Allah telkkisinin can' oldu ^ u meselesiyle ilgisi bak^ m^ ndan da ok
nemlidir. Ancak bu nem, incedir, dikkatten kaabilir.
`Adiy ibn Zeyd'in beyti, hat ^ r^ ma ^ unu da getiriyor: H^ ristiyanlar,
bilmiyerek kendi Allah kavramlar ^ n^ , m^ rik Arabistan^ n Allah
kavram^ ^olan Mekke'nin Rabbi kavramiyle ayn^ ^ grme e^ iliminde
idiler. Tam ayn^ ^ gryorlard^ ^diyemem ama hi de^ ilse buna do^ ru
bir ad^ m atm^ ^ lard^ . ^ kisi aras^ nda bir ba^ da^ mazl^ k grmyorlard^ .
Aksi takdirde yeminde "Mekke'nin Rabbi" ve " ^ sa" n^ n beraber kul-
lan^ lmas^ ^ok gln ve acaib kaard^ . E^ er benim bu d^ ncem do^ -
ru ise gvenle syliyebiliriz ki Arap h^ r^ stiyanlann bu tr davran^ ^ -
lar^ , m^ rik Araplar aras^ nda yksek ve ruhani bir tanr ^ ^ fikrinin
geli^ mesinde ok nemli rol oynam^ ^ t^ r.
Maamafih ok zel bir mesele olan K'be'nin Rabbi kavramiyle
h^ ristiyan Allah kavram^ ^ aras^ ndaki k^ smi ayn^ l^ k meselesi zerinde
fazla durmak istemiyorum. ^unu syliyeyim ki h^ ristiyanlar ve yahu-
diler de Bible'daki tanr ^ ^kavram^ n^ ^ ifade iin Allah kelimesini kul-
lan^ yorlar& Bu bile h^ ristiyan Allah kavram^ n^ n, islamdan nceki
Araplar^ n dini d^ ncelerinin evriminde, zellikle an- Nbi ^ a, al-
A'^ al- Ekber ve Lebid gibi ayd^ n ^ airler zerinde etkili oldu^ una
dellet eder. Bu Araplar m^ rik olmakla beraber h^ ristiyan ve yahu-
dileri, onlar^ n inan ve trelerini yak^ ndan tan^ m^ ^ ^ve ^ renmi^ lerdi.
Bu bilgilerini, onlarla yak^ ndan temaslar^ na borlu idiler. Bu konuya
birka paragraf sonra geni ^ li^ ine de^ inilecektir. Has^ l^ ^ inceledi^ imiz
beyi, gelecek konumuz iin nemli bir giri ^ ^vazifesini grmektedir.
Orada biz yahudi ve h^ nstiyanlann, Allah kelimesini, kendi inand^ k-
lar^ ^ tanr^ ^ anlam^ nda kulland^ klar^ n^ ^grece^ iz.
YAHUDILER ve HIRISTIYANLAR:
Bu blmde cahiliyye devrinde yahudi ve h ^ nstiyanlann kltrel
durumlar^ ^zerinde fazla durma^ a lzum yoktur. nk bu konu
zerinde btn ^ arkiyat^ lar durmu^ tur. Bu husus, herkesin bildi ^ i
99
bir ^ eydir. Ben sadece bu konumuzla ilgili noktalar zerinde dura-
ca^ ^ m
O gnlerde Araplar h^ ristiyan kuvvetlerle yak^ ndan evrili idiler.
Habe^ istan h^ ristiyan idi; Habe ^ istanl^ lar monophysite*idiler. Arap-
lar^ n, yksek medeniyetlerine hayran kald ^ klar^ ^Bizans imparatorlu^ u
da h^ ristiyan idi. Arabistan' ^ n s^ n^ r blgesinde ya^ ^ yan, Bizans Rum
imparatorlu^ una ba^ l^ ^ bir kral olarak hkm sren Gassn ailesi de
h^ ristiyan idi. Bu aile, Hali, Eyyb ve Hannd manast^ rlar^ n^ ^ yapmakla
^ hret kazanan kral 'Ah^ r I. den miladi 637 y^ l^ na kadar h^ ristiyan kal-
m^ ^ ^ve o y^ lda kral Cebele II., mslman fatihler taraf ^ ndan azledil-
mi ^ ti. Gassar^ ller de monophysite idiler.
Beri taraf^ ndan ^ ran'a ba^ l^ ^(vassalstate) olan ve l Araplar ^ n^ n
dahi hayat ve d^ nceleri zerinde byk etkisi bulunan Hire devleti
de do^ u Sryani Nesturi kilisesinin nemli bir merkezi olarak tan ^ n-
m^ ^ t^ . Bu byk h^ ristiyan merkezleriyle do^ rudan temas sonucu, baz ^ ^
gebe kabileler h^ ristiyan olma yolunda idiler ve yukar^ da i^ aret
edildi ^ i zre devrin birok Arap ayd^ nlari da h^ ristiyanl^ k hakk^ nda
hayli bilgi sahibi olmu^ lard^ . Byk ^ air anNabi& bu hususta gze
arpan bir rnektir. Cahiliyye devrinin di ^ er bir byk ^ airi alA(5a
alEkbar de Necran piskoposlariyle ^ ahsi temas halinde bulunuyordu
ve h^ ristiyanl^ k hakk^ nda derin bilgi sahibi idi. Divan^ ^ buna tan^ kt^ r.
^imdi Mekkelilerin bu durumdan hi etkilenmediklerini sylemek
do^ ru olmaz. Mekkelilerin yaln^ z profesyonel tccarlar olmalar ^ ^ ve
i^ leri gere^ i s^ k s^ k h^ ristiyan merkezlerine gidip gelmeleri, onlar ^ n
h^ ristiyanl^ k fikirlerinden etkilenmeleri iin yeterliydi. Kald^ ^ ki Mekke'-
nin iinde h^ ristiyanlar vard^ , yaln^ z h^ ristiyan kleler de ^ il, Ben Esed
ibn (Abdu'l- - (Uzza kabilesine mensup h ^ ristiyanlar da vard^ .
Yahudilere gelince Arabistanda birok yahudi kabileleri yerle ^ -
mi ^ ti. Yesrib, Hayber, Fedek, Teym' ve N/adilKura hicret eden, ya-
hut ihtida edip yahudi olan yahudi kabilelerinin yerle ^ ti ^ i ba^ l^ ca mer-
kez idi. Mekke'de, yahudi olmamakla beraber Mekkeliler, yahudi-
li^ in belli ba^ l^ ^ inanlar^ n^ ^ ^ renmi ^ ^olabilirlerdi.
Hem yahudiler, hem de h^ ristiyanlar Arapay^ ^kendi dilleri olarak
kullan^ yorlard^ . Yukar^ da yahudi ve h^ r^ stiyanlar^ n, Eski ve Yeni
Ahid'deki tanr^ ^kavramlar^ n^ ^ Allah kelimesiyle ifade ettiklerini sy-
lemi^ ^ve bu kelimenin ta^ ^ d^ ^ ^ ^"esas" mana, kabaca Latince ho the-
os'un ifade etti ^ i soyut anlama gelir demi ^ tim. ^ ^ te yahudi ve h^ r^ sti-
11 Bu kouda geni^ ^bilgi iin bak^ n^ z: Carlo Nallino, "Ebrei e Chistiani nell Ara-
bia Preislamica" (Raccolta di Scritti, Vol. III), bu eserden ben ok ^ ey ^ rendim.
*Isa'n^ n ^ ahsiyyetinde iki tabiat : ^ nsanl^ k ve tanr ^ l^ k bulundu^ unu kabul etmiyen
mezheb. S.A.
100
yanlar^ n da kendi tanr^ lar ^ n^ ^ Araplar^ n Allah kelimesiyle ifade etme-
leri, iki farkl ^ ^ tanr^ ^anlay^ ^ ^ n^ n bir noktada birle ^ mesi imkn^ n^ ^haz^ r-
lam^ ^ t^ , ancak Araplar ^ n kafas^ nda ok belirsiz bir tanr ^ ^ fikri.
Genel olarak o devrin havas^ nda yahudi ve h^ ristiyan dini fikrirleri,
deta her iki tarafa da tesir etme ^ e haz^ r bir durumda idi. Yani bu
fikirler, cahiliyye Araplariyle yahudi ve h^ r^ stiyanlar^ n, birbirlerinin
durumlar ^ n^ ^ anlamalar ^ na msait idi. Bu husus birok hadislerde
yans^ maktad^ r. Burada ilgin bir misal verece ^ im. (Hz.) Muhammed'e
p:.y^ amberlik ve tanr ^ ^ elili ^ i ilk defa verildi ^ i s^ rada onunla gr^ en
Varaka ibn Nevfel hakk^ ndaki Hadis me^ hurdur. Buhri bu hadisin,
Hadis Mecmuas^ n^ n "Pey^ amber'e Vahiy Nas^ l Ba^ fad^ ?"12 bab^ na
kaydetmi ^ tir. Olay ^ yle cereyan eder:
^ lk vahiy "Yaratan Rabin adiyle oku" 13, Pey^ amber'e deh^ et ve
korku veren bir tarzda geldi ^ i zaman daha nce byle bir ^ ey grme-
mi^ ^olan pey^ amber korktu. Kendine gvenini kaybetti; korkulu, si-
nirli ve s^ k^ nt^ l ^ ^ idi. K^ sacas^ ^ o, bu tuhaf olay^ ^ nas^ l anl^ yaca^ ^ n^ , ne
yapaca^ ^ n^ ^ bilemiyordu.
Zevcesi Hadice, onu teselli etmekle kalmad^ , ayn^ ^ zamanda onu,
daha iyi teselli edebilmek iin daha bilgili birini arad ^ . Bu bilgili ki ^ i,
ye^ eni olan Varaka ibn Nevfel ibn Esed idi. Buhrrnin bize iletti ^ i
as^ l metin a^ a^ ^ dad^ r ".
12 5J
L:A.:,.5" Hadis No. 3
13'W I .r .5 ii I
J ,e-

14,L5:;.*JL.L.s, C ,=.41 Si.j-- ; 4, k:J:112;U


(:)1Si T.),1
rit L.JJ cjA
j,4 Al .._ 11;ii
jp ' ^ ^ Ji 5 .25
: t; j~;%A ;CW jl.a; ! I
L) '')1 1
. 5.-
101
"Sonra Hadice onu, amcas^ ^ o^ lu Varaka ibn Nevfel ibn Esed ibn
`Abdu'l-cUzzerya gtrd. Bu adam, cahiliyye devrinde h ^ r^ stiyan
olmu^ tu, ^ branice bilir i 5, ^ ncil'den Allah' ^ n diledi^ i kadar (bir ^ eyler)
tbranice yazard^ . Gz kr olmu^ ^bir ihtiyard^ . (Hadice), ona dedi ki:
"Amcam o ^ lu, bak dinle karde^ in o^ lu ne grm^ ^?"16. Varaka, ona
(Muhammed'e) dedi ki: "Karde^ imin o^ lu ne gryorsun?" Allah'^ n
Resul grdklerini anlatt^ . Varaka dedi ki: "Bu, Allah' ^ n, Msa'ya
indirdi^ i nmustur. Ah keski gen olsayd ^ m. Keski kavmin seni ^ kara-
ca^ ^ ^zaman sa^ ^olsayd^ m! "Allah' ^ n Resul: "Onlar beni ^ karacaklar
m^ ^ ?" diye sordu. (Varaka) "Evet, dedi, senin getirdi^ in gibi bir ^ ey
getiren hi kimse yoktur ki d ^ manl^ k edilmemi ^ ^olsun. ^ayet senin
^ kar^ lacak- m.7 zamana yeti^ irsem elimden geldi^ ince sana yard^ m
ederim".
Bu hadisin s^ hhatinden ^ phe etmek iin bir sebep yoktur. Aksine
burada Kur'n' ^ n ok kulland^ ^ ^ ^Tevrat (Torah) yerine nams keli-
mesinin kullan^ lmas^ , hadisin sa^ laml^ ^ ^ n^ ^ kuvvetle teyid eder.
Zira namusun, Kur'n'a ait bir kelime olmad^ ^ ^ ^bellidir. Hikye-
nin etraf^ nda dnd^ nms kelimesi, Yunanca'da ^ branice Tra'n^ n
tam kar ^ ^ l^ ^ ^ ^olan nomos (kanun, nizam) kelimesinin kendisidir.
Has^ l^ ^ bu hikye bize, iyi bir h^ ristiyan olarak tan^ nan ve ^ brani
mukaddes kitab^ n^ ^iyi bilen Varaka'n^ n, (Hz.) Muhammed'in ba^ ^ na
gelen olay^ ^duyar duymaz derhal bu tuhaf olay^ ^ yahudi- h^ r^ stiyan mo-
noteizminde anlat ^ lan olay^ n ayn^ ^ kabul etmi ^ ti. Ve bu izah da (Hz.)
Muhammed'e gven vermi ^ ti.
Btn bunlar, bana gre bizi ^ u sonucu ^ karmaya sevk eder:
^ slam zuhur etti ^ i s^ rada Mekke'de Araplar aras^ nda temelde farkl ^ ^
olan tanr^ ^fikirlerinin bir noktada birle ^ mesinden meydana gelen bir
Allah inanc^ ^geli ^ mi^ ^veya geli ^ mekte idi. Bir taraftan Arabistan pa-
ganizmi g^ ve yeri yaratan, arz^ n insanl^ ^ ^ n yarar^ na olan ^ eyleri
bitirmesi iin ya^ muru veren, mukaddes yeminleri gzetliyen merha-
metli tanr^ , eski dini trenlerin kurucusu 18, btn kainat^ ^elinde tutan
byk sahip (rab)19 ^ eklinde bir Allah kavram^ ^ geli^ tiriyordu. Bu
15 Kelime manas^ : ^ brnice yazmas^ n^ ^ bilir.
16 Hadice Varaka'ya sayg^ ^iin (Hz.) Muhammed'i "Varaka'n ^ n ye^ eni" diye takdim
etmi ^ tir.
17 Kelime manas^ : ^ayet senin gnn bana yeti ^ irse.
18IV, 139 (Yazar ^ n i^ aret etti ^ i Nisa suresi 139. ayette byle bir mana yoktur. S.A.)
19 XXIII, 88- 91 /86- 89
102
hususta Kur'n' ^ n inkr edilmez beyan^ na sahibiz. Ve bunun, Arabis-
tan do^ al paganizminin bir paras^ ^ oldu^ unu inkr etmek iin elimiz-
de kuvvetli bir delil yoktur. Yaln^ z bu dinin, en yksek ve gzel bir
paras^ d^ r. Di^ er taraftan da Araplar aras ^ nda tevhide ait bir tanr ^ ^
fikri yay^ l^ yordu. Araplar bu fikri ^ ahsi inanlar ^ ^olarak benimseme-
seler de herhalde kom^ ular^ ^ aras^ nda byle bir tanr ^ ^inanc^ = varl^ -
^ ^ ndan haberdar idiler.
IV- ARAPLARDA YAHUDI- HIRIST^ YAN ALLAHTELAK-
K^ S^ ^:
Geen iki fas^ lda, nce m^ rik Allah kavram^ n^ , sonra yahudi-
h^ ristiyan Allah kavram^ n^ ^ inceledik ve cahiliyye devrinin son y^ lla-
r^ nda bu iki kavram^ n birle^ me^ e do^ ru gittiklerini grdk. ^ ki k^ y^ ^
aras^ nda kpr vazifesini gren bir ^ ey de vard^ . Bu fas^ lda da yukar^ da
ay^ rd^ ^ ^ m^ z nc hale yani yahudi ve h^ ristiyan olmayan m^ rik
Araplar^ n, yahudi ve h^ ristiyan dinlerine ait tek tanr ^ c^ ^fikirlerden bah-
setmeleri, bunlarla ilgilenmeleri hususuna geliyoruz. Devrin kltrel
durumuna bakarak bu gibi hallerin nadir olmad ^ ^ ^ n^ ^ tahmin edebi-
liriz. Araplar^ n, kendi aralar^ nda bu tr fikirleri konu^ tuklarma dair
elimizde o devirden kalma inan^ l^ r kay^ tlar yoksa da, Arap ^ airlerinin
^ iirlerinde, zellikle Hire veya Gassn h^ ristiyan krallar^ n^ ^vmek
iin in^ dettikleri ^ iirlerde bu hususta ilgin deliller vard^ r.
Bu, h^ r^ stiyanlar^ n ve yahudilerin, kendi tanr ^ lar^ n^ ^Allah kelime-
siyle ifade etmeleri halinde grd ^ mz kan^ tlardan daha nemlidir.
nk o durum, gayet do^ al bir ^ eydir, bize nemli bir ip ucu veremez.
Ancak bedevi ^ airi Nbi^ e, Hire Kral^ ^ an- Ndman ibn
verken Allah kelimesini ^ u tarzda kullan^ rsa i ^ ^de^ i^ ir:
e e , ,
^ - t- J1 J- P 4- J *
1 41 a..- 1- P uj
"Allah ona en gzel nimetlerini verdi, ve insanlara kar^ ^ ^muzaffer
olmas^ ^ iin ona yard^ mc^ ^ oldu"20.
Ebu Kbs knyesiyle tan^ nan, takriben mildi 580- 602 y^ llar^ ^
aras^ nda hkm sren bu Lahmi prens an- Numan, h^ ristiyan idi.
Kendisi bir h^ ristiyan ailesi iine, ismini daha nce and^ ^ ^ m^ z 'Adi),
ibn Zeyd'in babas ^ ^me^ hur Zeyd'in ailesi aras^ na getirilmi ^ ti. Binaena-
leyh ^ air Nbi ^ a "Kral, zaferini, servetini ve gcn byk Allah'a
20 Divnti'nNbiga, Beyrut, 1953, s 88, beyt 4
103
, . 0 f
fi
_ _
0 9 fi
' ) 1 ) C JI
borludur" derken elbette Allah kelimesi ile h^ r^ stiyanlar^ n anlad^ ^ ^ ^
tanr^ y^ ^ kasdetmi^ ti, niyyeti buydu.
Ayni ^ airin ba^ ka bir beytinde de inand^ r^ c^ ^bir kan^ t vard^ r. Na-
bi^'e Nu`man' ^ n yan^ ndaki mevkiini kaybedip Gassan'a gitti ve kral
`Abmr ibn alHaris alA^ ^ ar taraf^ ndan gayet s^ cak kar^ ^ land^ . Yeni
efendisini vmek iin ^ iirler dizme^ e ba^ lad^ ^ ki bugn bu ^ iirler Ga-
ssniyyt adiyle bilinmektedir. En nl Gassaniyyat' ^ n birinde iki
beyt buluyoruz ki bizim iin yukar ^ da zikretti^ imizden daha nem-
lidir".
^ air, h^ ristiyan Gassan' ^ ^verek diyor ki: "Onlar yle bir cmert-
li^ e ve ^ a^ maz ak^ l gcne sahiptir ki bu s^fatlar^ ^ Allah onlardan ba^ ka-
s^ na vermemi^ tir. Kitaplar^ 22 Tanr^ n^ nd^ r ve dinleri sa^ lamd^ r23ve yal-
n^ z hireti arzu ederler24".
Bu olay, konumuzu iki ynden alkadar eder:
1) ^air, Allah kelimesini bu tarzda kullan^ rkenki bunu bir defa
de^ il, s^ k s^ k yaparkendi iinde bu manadan bir ^ eyler duymu^ ^ol-
mal^ d^ r. Belki ba^ lang^ ta sadece gr^ nde bir nans fark^ ^belir-
mi^ tir; zihnine d^ en bu kk i^ aret, onun dini gr^ lerine nemli
de^ i^ meler getirmi ^ tir. Zira Allah kelimesini bu tarzda bu kadar ok
kulland^ ktan sonra bu d^ ncenin onun kalbinde hibir iz b^ rakma-
d^ ^ ^ n^ ^tasavvur etmek gtr. Bilerek olmasa da bilmeyerek o, bu d ^ n-
cenin etkisinde kalm^ ^ t^ r. Ve ^ air, Allah kelimesini Arap tanr ^ s^ ^anla-
m^ nda kullan^ rken de iine d^ en bu tesir, kendini gstermi ^ ^olabilir.
21 Divn, s 16, beyt: 2- 3
22 **- 1.4bir ba^ ka varyantta ^ eklindedir Yani "evleri Allah' ^ n kendi evidir"
(4 (6-
demektir
23Yahut dinleri do^ rudur
24Ya da ^ iirde j,ykelimesi diye okunur: "En gzel sonu, hireti arzu ederler"
demek olur
104
2) Ayn^ ^derecede nemli olan ikinci husus da ^ udur. Cahiliyye
devrinde ^ airin sosyal mevkii ok yksekti. Bir ^ air taraf^ ndan, hele
bilhassa iyi tan^ nm^ ^ ^bir ^ air tarafindan ortaya at ^ lan kelimeler, duru-
mun icab^ na gre ya korku, sayg^ ^ veya sevgi yarat^ rd^ . O zaman en
byk kazan, ^ airlerin ellerinde idi. ^iir, sadece ^ ahsi d^ nce ve
duygular^ n ifadesinden ibaret de^ ildi. ^ iir, kelimenin tam manasiyle
kamu oyunu temsil ediyordu.
Me^ hur bir ^ air taraf^ ndan sylenen etkili kelimeler, derhal kabile
iinde tesirini gsterir, bu tesir kabilenin s ^ n^ rlar^ n^ ^ da a^ ar, onlar^ n
deyi^ iyle "oktan daha sr'atli uar"ak Arap dnyas^ n^ n drt ba^ ^ na
yay^ l^ rd^ . ^airler, kamu oyunun liderleri idiler.
Bunun iin Nabi ^ a gibi byk bir ^ airin, geici bir sre iin de
olsa Allah kelimesini h^ r^ stiyanlar^ n kabul ettikleri tanr ^ ^ anlam^ nda
kullanmasi, yaln^ z onun ^ ahsi sevgi ve arzusuna mnhas^ r kalmam^ ^ ,
dolayl^ ^ yoldan ve fark^ na var^ lmadan a^ da^ lar^ ^ olan m^ riklerin
gr^ lerini de etkilemi ^ , Kitab^ ^Mukaddesteki Allah kavram^ n^ n Arap-
larca bilinmesine yard^ m etti^ i gibi, yava^ ^yava^ ^onlar^ , kendi Allah
d^ nceleriyle h^ r^ stiyanlar^ n tanr^ ^d^ iincelerinin ayn^ ^ oldu^ u kana-
atine sevk etmi ^ tir.
V- HANIFLERIN ALLAH'I :
^imdi de yukar^ daki tasnifimizin drdnc e ^ idine, yani lyanif-
ler2 5 diye an^ lan, islamdan nceki tek tanr ^ c^ lara gelelim. Hanif kelime-
si son derece problem olan bir kelimedir. Bu kelimenin etimolojisi
hala karanl^ ktad^ r ve dolay^ siyle kelimeye kesin bir mana vermek
gle^ mi^ tir 26 . Fakat meselenin kar ^ ^ ^ k olan yan^ ^ bizim konumuzu
fazla. ilgilendirmez. Burada bizi ilgilendiren, bu gruptaki insanlar ^ n
Kur'n'a ait diyebilece ^ imiz bir tevhid inanc^ na sahibolmaland^ r. He-
men i^ aret edelim ki 4anif kelimesi- ki zellikle Medine surelerinde
ok geer- Allah' ^ ^ birliyen manas^ n^ ^ ifade eder. "ok tanr ^ c^ lar^ n"
ya da "Putperestlerin"27 tam kar ^ ^ t^ d^ r. Kelime Hz. ^ brahim'in ismine
ba^ ianm^ ^ t^ r. "O, ne yahudi, ne de h ^ ristiyan idi, fakat mslman bir
hanif idi, m^ riklerden de de^ ildi" 2 8 . nemli bir parada ^ brahim'in
adiyle sembollle^ tiriltn bu kat^ ks^ z tevhid inanc^ n^ n "do^ ru din Oldu^ u,
25 Arapa hanif kelimesinin o ^ ulu hunef'dir,
26 Bkz. Charles Lyall", The Words Hanif and Muslim" Journal the Royal Asiatic
Society, 1903, s. 771 ff.
27 Mesela bak: III, 60 /67; III, 89 /95; XXII, 32 /31 vs.
28XXX, 29 /30
105
"Allah' ^ n, insanl^ ^ ^ ^zerinde yaratt^ ^ ^ ^do^ al din, insanl^ ^ ^ n yarat^ l^ ^ ^ na
uygun din" oldu^ u a^ klanmaktad^ r2 9 .
^ slmdan nce hanif diye bilinenler aras^ nda meyye ibn Ebis'-
^ah nemli bir durum arz eder. nk o, Tif'teki Sakif kabilesinin
nl ^ airi idi ve onun ismi alt^ nda birok ^ iirler bize kadar gelmi ^ tir.
Ayn^ ^ zamanda Peygamber Muhammed (a.) ile ok zel mnasebeti
dolay^ siyle hadislerde de ona ok yer verilmi ^ tir. Bundan dolay^ ^onun
hayat^ , teki haniflerden daha iyi bilinmektedir. Bu bak^ mdan o,
teki hanifler gibi karanl^ kta kalmam^ ^ , bir derece tarihin gn ^ ^ ^ ^ ^ na
^ km^ ^ t^ r.
Yaln^ z ona atfedilen ^ iirlerin, gerekten onun olup olmad^ ^ ^ ^me-
selesi vard^ r. Bu mesele hakikaten nazik bir meseledir. nk onun
kelimeleri, Kur'n' ^ n ta^ ^ d^ ^ ^ ^fikirlere ok yak^ n fikirler ta^ ^ r. Ona atfe-
dilen ^ iirlerin biro^ u sahte olabilir" ama bunlar^ n yar^ s^ n^ ^sahte kabul
etsek bile hepsinin s^ hhatinden ^ phe etmek iin bir sebep yoktur.
^ayet bu ^ iirlerin hepsini sahte sayarsak, o zaman ta (Hz.) Muhammed'-
den Abbasi devrine kadar bu ^ airden sz eden btn mslmanlar ^ n
bir kbus iinde bulunup, bu ^ air hakk^ nda tarihi hibir gere^ e uy-
mayan acaip szler sylediklerini kabul etmemiz gerekir ki byle bir
d^ nce gln olur.
Kald^ ^ki sahte bir ^ i'rin bile iinde bir gerek pay^ ^ vard^ r. Zira
bir ^ eyin Sahtesini, kopyas^ n^ ^yapabilmek iin onun bir modelinin, bir
asl^ n^ n bulunmas^ ^lz^ md^ r. Binaenaleyh sahte ^ iirler dahi bir bak^ ma
bu ^ airin kendi d^ ncelerini yans^ t^ r.
Bu umeyye ibn Ebi' ^- Salt, gerekten cahiliyye edebiyat ^ ^ iin
ola^ an st bir ^ ahsiyettir. Kendisi Sakif kabilesinin ileri gelen ki ^ i-
lerinden ve Ebu "Ubeyde"ye gre kabilenin en byk ^ airi idi. Cahiliyye
devrinde tevhid dinini ara^ t^ rmakta oldu^ u, puta tapmaktan kam-
d^ ^ ^ ; yahudilik ve h^ nstiyanh^ a da girmedi^ i rivayet edilir. ^ inde
ya^ ad^ ^ ^ ^ruhi atmosfer hemen tamamen h^ ristiyan ve yahudi, zellikle
yahudi atmosferi idi. Buna ra ^ men onun benimsedi^ i h^ ristiyan ve
yahudi unsurlar^ , ba^ l^ ca Yemen as^ ll^ ^idi (kendi evresindeki yahudi
ve h^ ristiyan fikirlerini benimsememi ^ ti).
29 II, 129 /135; III, 60 /67
30 Friedrich Schulthess. "Unmayya b. Abl's- Salt", Orientalische Studien,Theodor
Nldeke, Giessen, 1906, c. I, s. 71- 89, Ayn^ ^ yazar, ^ aire atfedilen ^ iirlerin edisyon kriti-
^ ini de basm^ ^ t^ r. Leipzig 1911. ^airin fikirleri hakk^ nda a^ a^ ^ daki malilmat^ ^oradan ^ -
kard^ m.
106
Yahudili^ i ve Sryanili ^ i iyi inceledi^ i, o zaman Kitab^ ^Mukad-
desin bu dillerde (lbranice ve Sryanice) bulunan paralar ^ n^ ^okudu^ u
nakledilir. ^iirlerinde birok Ibranice ve Sryanice kelimelerin bulun-
mas^ ^da bu anlat^ lanlar^ ^destekler. Onun ^ iirlerinde bu kelimeler, Ab-
basi devri filologlar^ na o kadar yabanc^ ^gelmi^ ti ki ^ bnu Kuteybe,
zikretti ^ i cahiliyye ^ airleri iinde yaln^ z ^ .Imeyye'nin ^ iirlerinin, Kur'-
n'm manas^ n^ n a^ klanmasmda hccet olarak kullan^ lamayaca^ m^ ,
nk onun, ok garip kelimeler (kelimt:4garibe) kulland^ ^ ^ n^ ^
syler.
Hadise gre o, daima uval bezi, yahut kaba k^ ldan yap^ lm^ ^ ^bir
elbise (mesf^ h) giyerdi. Bu, kendisini tamamen ibadete veren kimsenin
remzi idi. Bu haliyle o, sonraki slifilerin ncs say^ l^ r. ^arab^ n haram
oldu^ unu, arad^ ^ ^ ^dinin Ibrahim ve Ismail'in dini olan hanif dini
oldu^ unu sylemi^ tir*.
Bunlar gzel, gzel ama ^ imdi de bunun, mslmanlar^ n, Allah'^ n
d^ man^ ^"caduvvullah" saymalar ^ na sebebolan taraf^ ^ kar^ ^ m^ za ^ k^ -
yor. O'nun Araplar aras ^ nda bir pey^ amberin gelece^ ine ve bunun
kendisi olaca^ ^ na inand^ ^ ^ ^sylenir. Bir hadise gre, o, Mesih Isa'dan
sonra alt^ ^pe^ amberlik bulundu^ unu, bunlardan be^ inin geti^ ini, yal-
n^ z birinin kald^ ^ ^ n^ ^ san^ yordu. Bu pey^ amberli^ in de kendisine veri-
lece^ ini bekliyordu.
Bu ister do^ ru olsun ister yanl^ ^ , (Hz.) Muhammed pey^ amber
olarak zuhur etti ^ i zaman meyye ^ iddetle k^ zm^ ^ , ya da ^ a^ ^ rm^ ^ t^ .
Belki de her ikisini de yapm^ ^ ^ve ^ slama kar^ ^ ^cephe alma^ a ba^ la-
m^ ^ t^ . Mekke'de Kurey^ ^kabilesini, (Hz.) Muhammed'e kar ^ ^ ^k^ ^ k^ rtt^ .
Ondan kalan baz^ ^ ^
iirler var ki bunlar^ ^Uhud Sava^ ^ nda **ldrlen
Araplar iin a^ ^ t olarak yazm^ ^ t^ . ldrlenler aras^ nda kendisinin de
iki o^ lu Utbe ve ^eybe vard^ . meyye, kabilesinin adamlar^ ndan o^ ul-
lar^ n^ n intikam^ n^ ^ almalar^ n^ ^ istedi, sonunda kendi ruhani evi olan
Yemen'e gitti.
*Peygamberimizden nce gelen bir ^ air, ^ brahim ve Ismail'in dinini arad ^ ^ ^ na, h^ r^ s-
tiyanl^ ^ a iltifat etmedi ^ ine gre demek ki Araplar ^ brahim ve Ismail'in dininden haberdar
idiler. Onlarm arasmda yay^ lan Allah inanc^ ^da h^ r^ stiyanl^ ktan ve yahudilikten gemi ^ ^
de^ ildi, ^ brahim dininden kalma idi. E^ er ^ brahim ve ^ smail Mekke'ye gitmemi ^ ^olsalard^ ^
byle bir inan Araplar aras ^ nda yay^ lmazd^ . Btn islm tarihileri, ^ brahim'in Mekke'ye
gitti^ ini ittifakla syledikleri gibi, ^ slmdan nce gelen bir ^ air de bunu ifade etmi ^ ^bulunu
yor. Bunlar^ n hepsi yan^ lamaz. Hele Kur'n hi yan^ lmaz. Yani yazarm, Allah kavram^ n^ n
yahudilik ve h^ r^ stiyanl^ ktan Araplara geti ^ i hakk^ ndaki tezi yanl^ ^ t^ r. Kabul edilemez.
**Bu sava^ ^Uhud Sava^ ^ ^de^ il, Bedir sava^ ^ d^ r.
107
O sonuna kadar Islam pey^ amberine kar ^ ^ ^bu d^ manca tutumunu
de^ i^ tirmedi, ve lm d^ e^ inde ^ yle dedi ^ i nakledilir:
"Bu l^ 2stal^ ^ ^ n, beni ldrece^ i muhakkak. Ben hanif dininin do ^ ru
oldu^ unu biliyorum. Ama Muhammed'e kar ^ ^ ^iimdeki ku ^ ku beni
b^ rakm^ yor. (Mslman olmama engel oluyor)"31.
^iirlerine gelince bunlar ^ n, kainat hakk^ nda ok acaip bir gr^ ^
getirdiklerini syliyebiliriz. Tabii bunlara islam a ^ s^ ndan bakarsak
onun ^ i'rinde tuhaf olan taraf yoktur. Ama bunlara cahiliyye Arab ^ -
n^ n normal d^ nce kapasitesi a^ s^ ndan bakarsak oun, hayat^ nda
dahi neden bir efsane ve destan bulutiyle rtlm ^ ^bulundu^ unu
anlar ^ z. Onun dnyas^ , yahudi tasavvurundan meydana gelmi ^ ^karan-
l^ k bir ormand^ . Bir yahudi fantasmagoria's^ .
Bu dnya da theocentric'tir. Bu dnyan ^ n merkezinde yaln^ z bir
tanr^ ^ vard^ r. Bu tanr^ , var olan her ^ eyi idare eder. Onun, Allah dedi ^ i
bu tanr^ ^ kavram^ n^ n etraf^ nda, O'nun mlk ve saltanat^ ^hakk^ nda
Kitab^ ^Mukaddes'in d^ ncesini grmekteyiz. Tanr^ , gz kama^ t^ r^ c^ ^
bir nur perdesi iinde 32 "Yaln^ z ve tek olarak"33taht ^ nda34oturu-
yor.
^ nsan gz, tanr^ y^ ^ ku^ atan bir nur perdesini geip lf^ hiyyet var-
l^ ^ ^ n^ ^ gremez. I ^ ^ k perdesi, mukaddes gk melekleriyle ku ^ at^ lm^ ^ t^ r.
O bunlara "desteklemi ^ ^yarat^ klar"" diyor. Yani Allah' ^ n yard^ -
miyle kuvvetlenmi ^ ^yarat^ klar. Bunlar "saf saf dizilmi ^ ler", kimi ar^ ^ ^
ta^ ^ yor, kimi sessizce ilahi vahyi dinliyor36. Bunlar aras^ nda Cibril,
Mikail ve di^ er baz^ lar^ ^en yksek mevkii i ^ gal ederler.
Sonra Kitab^ ^ Mukaddes'in yaratma hikayeleri anlat ^ l^ r. Arz
zerinde ya^ ad^ ^ ^ m^ z hayata dnya denir ve bunun as^ l vasf^ ^ anlat^ l^ r:
31 - ^ !..C.tii c ,IpT
- Las
Gk taht^ nda oturan byk kral.
108
Dnyada hibir ^ ey kal^ c^ ^de^ ildir. Her ya^ ^ yan, er ge yok lr, rr3'.
Yaln^ z tek olan kudsiyyet ve cela138sahibi tanr ^ ^yok olmaz.
Daha sonra "hanif dini" dedi ^ i, do^
ru tevhid dinini tavsif eder:
insan^ n ^ u geici dnyada hevs ^ n^ n3
9
pe^ inde gitmesini b^ rakmas^ ^ve
ilhi hidayeti40 takibetmesi iin tek do^ ru yol hanif dinidir. Fakat
ona gre insan akl ^ , yarat^ l^ ^ ^icab^ ^ "do^ rudan yz evirme ^ e" 41 mey-
yaldir. T^ pk^ ^ do^ ru yoldan sapan kr gibi42, insan do^ ru yoldan sa-
par.
Ve btn bu gr^ lerin sonu, son hkm gndr. Burada da
Kitab^ ^ Mukaddesten al^ nm^ ^ ^birok uhrevi fikirlere rastl ^ yoruz. Az^ -
c^ k cehennem ve cennetten sz edilir. Btn gnahkrlar, hkm
yerine getirilir, zincirlere vurulurlar. "vah bana! vah bana:!" diye
ba^ ^ ra ba^ ^ ra "bir ate ^ ^denizine"43 at^ l^ rlar. Tanr^ dan korkanlar44
ise serin a^ a glgeleri alt ^ nda huzur ile ebedi ya^ ama yeri olan45
cennet ile muldfatland^ r^ l^ rlar.
^ ^ te Ilmeyye ibn EM' sSalt' ^ n tasavvurumuza sundu
^ u dnyan^ n
geni^ ^ve basit izgileri bunlard^ r. Dedi^ im gibi bu gr^ lerin yar^ s^ n^ ^
sahte kabul etsek bile bunlar ^ n aras^ ndan meyye'nin as
^ l d^ nce
yap^ s^ n^ ^ ^ karmak zor de^ ildir.
Haniflerin Allah d^ ncesini anlamak iin bu ^ airin ^ i'rine dik-
kat edelim. ^aire gre Allah "btn dnyan^ n tanr^ s^ "46 d^ r. Her ^ eyin
37
38
39
,
CSi- A

40
41
42
43
44
45 ..y1;
L)0
4- .5 Takvadan gelir. I. nci blm, II nci fasla bak.
j
46
L.,;4toel
109

yarat^ c^ "47s^ d^ r. Btn yarat^ klar "O'nun kullar^ d^ r.


ft ft , ft ft w A A o o
ft
"O Allah' t ^ r, her ^ eyin yarat^ c^ s^ d^ r, btn yarat^ klar^ n hepsi istiyerek
O'nun kulu, klesidirler". Yani O, "kullar^ n^ n rabbidir"48.
O, gklerin ve yerin byk padi ^ ah^ d^ r- 9, kendi halk^ n^ ^ tam bir
kudretle idare eder. Allah' ^ n kudretine dair szleri. ibn Kuteybe'nin
garip kelimeler dedi ^ i szlerindendir ve Abbsi devri mfessirlerini
ve filologlarm^ ^ ok u^ ra^ t^ rm^ ^ t^ r. Mesela St^ ryni as^ ll^ ^ olan selitat
kelimesi ^ u beyitte geer:
o .3o o ..o ,
,..)_ ; )
"Btn insanlar Allah'^ n halk^ d^ r ; arz zerinde tek hkmran olan
.ft 3
.

yaln^ z odur" 5 .5 .)- 12- 1 4.p

-
Ve bunlar^ n hepsinden nemlisi de bu tanr ^ n^ n bir ve tek tanr^ ^
olmas^ d^ r.
"O tanr^ ^ ki yarat^ klar O'nun hkmranl^ ^ ^ nda hak iddia edemez-
(O'nun hkmne kar ^ ^ amaz)lar. Kullar O'nu birlemese de O birdir."
^ ^ te Umeyye'nin Allah telkkisi byledir. ^ lgilendi^ imiz kadariy-
le gryoruz ki Haniflerin Allah d^ ncesi, islm^ n Allah d^ nce-
sine muhalif ve onunla ba^ da^ maz de^ ildir.
Has^ l^ ^cahiliyye devrinde meyye ibn Ebi'- Salt gibi bir adam^ n
bulunmas^ ^gsterir ki islm^ n Allah d^ ncesini and^ ran bu fikir,
Islmdan nceki Araplar aras^ nda mevcud idi ve rilhani bir dinin dam-
47 (331;j1
48.5 1,,,J1 Bu,VIII. blmde anlataca ^ ^ m^ z Allah ve insan aras^ ndaki rabb- kul
mnasebetine uyar.
49 4- g;. )tj
50 Bu beyti al^ p kelimelerini a^ kl^ yanlar, bu kelimenin manas^ n^ ^ b^ rak, ^ eklinden
bile emin olamam^ ^ lard^ r. Bu hususta mteaddid varyantlar ileri srlm ^ tr: 121:j1
ibn Kuteybe a ^ - ^ i`r va' ^ - ^ucar's^ nda _ Il ^ eklini yazm^ ^ t^ r.
110
gas^ n^ ^ta^ ^ yan bu d^ nce, hi de^ ilse islam^ n zuhuru s^ ras^ ndaki Arap-
lar taraf^ ndan biliniyordu, onlara yabanc^ ^de^ ildi. ^ ^ te bu durum, Kur'-
an^ n, yeni Islam hareketine l^ .anif ad^ n^ ^ vermesinin nedenini izah eder.
Bu, meselenin olumlu yan^ d^ r. Ama bir de meselenin olumsuz taraf^ ^
var. Olumlu taraf^ , haniflerle Kur'n aras^ ndaki d^ nce benzerli ^ ini
gsterirken, olumsuz taraf^ ^da ikisi aras^ ndaki fark^ ^gsterir. Sir Ha-
milton Gibb, Kur'an ile umeyye ibn Ebi's- Salt' ^ n d^ nceleri aras^ n-
daki "ok byk fark"a i ^ aret etmi ^ tir 5 1 : "Bu fark, ondaki 52 ahlaki
ton'dan ileri geliyordu. ^airler de ayni ahlaki dersi verme ^ e al^ ^ ^ rlar-
d^ ^ ama onlar^ n ^ iirlerinde, Kur'n' ^ n ifadesindeki o a^ k ve duygu
yoktu. meyye'in ifadeleri ne kadar duygulu olursa olsun, bunlar de ^ il
Mekkelilerin, kendi hem^ ehrileri olan Taiflilerin zerinde bile nemli
bir tesir b^ rakm^ ^ ^de^ ildi. Di^ er monoteistik evrelerde ve Arabistan' ^ n
ba^ ka k^ smlar^ nda da benzeri ^ eylerin oldu^ u d^ nlebilir. Tabii
bu d^ nceler Kur'n'da da yer alm^ ^ t^ r ama Kur'n'a geince bunlara
o etki ve duyguyu kazand^ ran ^ ey, bunlar^ n Kur'n'^ n ahlaki ^ reti-
sine ba^ lanmas^ , onunla irtibat kurmas^ d^ r".
^uras^ na da i^ aret edelim ki haniflik denen hareket, yle rgt-
lenmi^ , gl bir ruhani grup hareketi de^ ildi. Bu adamlar^ n her biri
kendi pagan toplumu iinde kendi ba ^ lar^ na ya^ arlard^ . Bunlar^ n
gayeleri, insanl^ ^ ^ ^kurtarmak de^ il, kendilerini kurtarmak idi. K^ saca
bunlar, inzivaya ekilmi ^ ^istisnai ki^ ilerdi. Bundan dplay^ ^Arabista-
n^ n genel d^ nce atmosferinin yap^ s^ nda meyye'nin d^ nceleri,
pek fazla etkili olmam^ ^ t^ r.
H^ ristiyan ye yahudi d^ ncelerinin do^ rudan yapt^ klar^ ^ etki,
emeyye'nin belirsiz etkisinden fazlad^ r. Has^ l^ ^ onun dnya gr^ ,
cahiliyye ruhani sisteminde hakim bir rol oynamam^ ^ t^ r. Bilakis
m^ rik kitlelerinin, bunlara fantazi ve garip ^ eyler gziyle bakt^ klar^ ru
gsteren deliller vard^ r. Kur'n' ^ n getirdi ^ i tevhid ve hiret inanc^ na,
Mekkelilerin gsterdi^ i tepkiden de bunu anlamak mmkndr.
Muhakkak ki thneyye gibi bir insan^ n bu hareketi, m^ rik Arap-
lar^ n hiretle ilgili baz^ ^ d^ nceleri tan^ malar^ na yard^ m etmi ^ tir.
Araplar bu fikirleri kabul etmeseler dahi, hi de ^ ilse evrelerinde ken-
dilerince byle acaip fikirlere sahip baz^ ^tuhaf kimselerin varl^ ^ ^ ndan
haberdar olmu^ lard^ r.
51 Sir Hamilton, A.R. Gibb, "Pre Islamic monotheism in Arabia", the Harvard
Theological Review, Vol. LV, No. 4, 1962, s. 280
52 Kur'ndaki
111
Grd^ mz bu noktalar^ ^ hat^ rda tutarak bu blmn ba
^ ^ ndaki
meleseye, yani Kur'n' ^ rt, ^ slm^ n Allah d^ ncesini m^ rik Arap-
lara ne ^ ekilde takdim etti^ i meselesine dnelim. Herhalde
^ imdi,
Kur'n Allah'tan bahsederken bu fikrin, Araplarca anla ^ ^ l^ p anla^ ^ l-
m^ yaca^ ^ ^konusunda neden hibir tereddt ve ekingenlik gsterme-
di^
i hususunu daha iyi anl^ yabiliriz. Kur'n, Allah d^ ncesinin,
dinliyenlere yabanc^ ^ gelece^ ini belirtir bir ifade kullanmaz. Aksine
m^ rik Araplar^ ^Allah'a inanmaya davet eder, onlar ^ ^ mant^ ki bir
sonuca varamamaktan tr k^ nar. Bu hususta yukar ^ da verdi ^ imiz
misallere ilve olarak iki rnek verelim: (t ,:)..1, J ;
G 1 .) ,,.. 4.9
:De ki: E^ er bilirseniz Arz ve onun iindekiler kimindir? 'Allah' ^ nd^ r,
diyecekler. De ki: 'yle ise hat ^ rlam^ yor musunuz?' (Yani kendinize
gelip kalblerinizde zaten mevcut olan gere ^ in fark^ na var m^ yormu-
sunuz ?" 53 .
j1.4..0C.7 X; T :Hat^ rlam^ yor musunuz ?" ifadesi, s^ k s^ k geen
jt..; 5k..; :Akl ^ n^ z^ ^ kullanm^ yor musunuz?" ifadesi gibi
Kur"n'da bir k^ nama ifadesidir. Allah' ^ ^ bildikleri halde d^ np
do^ ru bir sonuca varamamalar^ ndan, ya da varmak istememelerinden
tr Kur'n, Araplar ^ ^ yermektedir.
^ u yet bu konuda daha a^ kt^ r: (t J_ S" J-1 . '
i t , .9 ao
i: ; 41

:De ki :'E^ er biliyorsan^ z (Syleyin) her


(..>
^ eyin hkmranl ^ ^ ^ ^elinde olan, koruyan, kendisi korunm^ yan kimdir'
Allah' ^ n (elinde)dir; diyecekler. De ki: 'O halde nas^ l byleniyor-
sunuz ?" 54.
"O halde nas^ l byleniyorsunuz ?" ifadesine dikkat edelim. Bu
ifade, Allah'^ n her ^ eye hkmran oldu^ unu bildikleri haldt- O'nun
istedi^ i ^ ekilde O'na kulluk etmiyen insanlar^ n durumuna ^ a^ ma ifade-
sidir. Bylenmi ^ ^olduklar ^ n^ ^ kabul etmeden, bunlar ^ n tutumlar^ n^ ^
izah etmek mmkn de^ ildir.
53XXIII, 86- 87 /84- 85
54XXIII, 90- 91 /88- 89
112
Has^ l^ ^ (Hz.) Muhammed'in, Tanr ^ ^ mesaj^ n^ ^ kendilerine gtr-
mekle ykml bulundu^ u kimseler, ta ba^ tan beri biraz mphem bir
Allah fikrine sahip idiler. ^ slm^ n Allah d^ ncesine gre birok nokta-
larda hayli yanl^ ^ ^olmas^ na ra^ men, onlar^ n Allah d^ ncelerinin de
kabul edilebilir gzel yanlar^ ^vard^ . Bunu kabul etmek zorunday^ z.
Aksi takdirde yukar^ daki yetlerin bu e ^ it ifadelerini izah etmek mm-
kn de^ ildir. Kur'n, bu Allah d^ ncesinin gzel yanlar^ na dikkati
ekerek mant ^ k gcyle bu unsurlar ^ ^ daha anla^ ^ l^ r hale getirme^ e
al^ ^ ^ r.
113
BE^INCI BLM
ALLAH^ LE ^ NSAN ARASINDA ONTOLOJIK M^ ^ NASEBET
I- YARATMA KAVRAMI
Dini yahut felsefi d^ nce sisteminde olu^ ^ve insan^ n varl^ ^ ^ ^
meselesi, en byk meseledir. Her zaman ^ u soru sorulur: ^ nsan ne-
reden geliyor? insan^ n bu dnyada var olu^ unun kayna^ ^ ^nedir?
i^ te bu, insan kafas^ n^ ^me^ gul eden ba^ l^ ca sorulardan biridir. Kur'n'a
gre sorunun tek do^ ru cevab^ ^ ^ udur: Olu^ un kayna^ ^ ^Allah't^ r;
varl^ k, insana Allah' ^ n bir latfudur. ba^ ka deyi ^ le Kur'n' ^ n bu ilahi
komedyas^ nda Allah ile insan aras^ nda, yarat^ c^ ^ ve yarat^ lm^ ^ ^mna-
sebeti vard^ r. Allah insana olu^ ^ve varl^ ^ ^ n^ ^veren zt roln yapmak-
tad^ r. Allah insan^ n yarat^ c^ s^ , insan da O'nun yarat^ ^ ^ d^ r. Allah btn
dnyan^ n yarat ^ c^ s^ d^ r: Gkteki meleklerden tutun da (XLIII, 18/19)
cinne (LV, 14/15), gklere ve yere (XIV, 22 /19 vd.), gne ^ e, aya,
gndz ve geceye (XLI, 37 vd.), ba ^ lara ve nehirlere (XIII, 3.vd.),
a^ alara, meyvelere, tanelere, bitkilere (LV, 10- 11 /12 vd.), her e ^ it
hayvanlara ki "onlardan baz^ s^ ^ kar^ nlar^ ^ stnde (srnerek) yrr,
onlardan baz^ s^ ^ iki aya^ ^ ^zerinde yrr, kimi de drt ayak zerinde
yrr." (XXIV, 44/45) var ^ ncaya kadar hepsini yaratan Allah't ^ r.
K^ saca O, "Her ^ eyin yarat^ c^ s^ d^ r" ^ . ^ nsan da bu yarat^ klardan biri-
dir ama bunlar^ n en nemlisidir. Kur'n, insana yarat ^ klar^ n en ^ e-
reflisi gziyle bakm^ ^ t^ r. Has^ l^ ^ Kur'an, ba^ tan ba^ a yaratma d^ nce-
siyle ve tanr^ n^ n yarat^ ^ ma hayranl^ k duygulariyle doludur.
Geen blmde tanr ^ n^ n yaratmas^ ^d^ ncesinin, islamdan nceki
Araplara yabanc^ ^ olmad^ ^ ^ n^ ^ ve yaratma i ^ inin genellikle Allah'a nis-
,;_ s ^ ^ ' 4 3'zz ^ ^ :_ < _ 1 - ; :i^ te
Rabbiniz bu Allah't^ r. O'ndan ba^ ka tanr^ ^ yoktur, her ^ eyin yaratiets^ dir". (VI, 120).
114
pet edildi^ ini grm^ tk. Maamafih yaratman^ n Allah'a nispeti tam
sabitlik arz etmiyordu. nk Kur'n, bize putlar ^ n da yarat^ c^ ^ ol-
duklar^ n^ ^ kabul eden baz^ ^ putperestlerin bulundu^ unu haber ver-
mektedir :

,o
Lj i- . 1 3J ( j '
Yoksa: Allah'a, kendisinin yaratt ^ ^ ^ ^gibi yaratan ortaklar m^ ^ nispet
ettiler de (onlara) yaratma birbirine benzer mi grnd? De ki:
'Her ^ eyin yarat^ c^ s^ ^ Allah' t ^ r. O, tek ve kahhard^ r"2.
Fakat bu, istisnai bir haldir. Normal olarak yaratma i ^ i, en yk-
sek tanr^ ^kabul edilen Allah'a atfedilirdi. Ve cahiliyye edebiyat ^ nda
Kur'n' ^ n yaratma d^ ncesine ^ a^ ^ rtacak derecede yak^ n bir yaratma
fikrine rastl^ yoruz. Yaln^ z bunlar^ n hepsini do^ ru kabul edersek tabii.
Mesela a^ a^ ^ daki ^ iirde yaratma, rabba nispet edilmektedir. ^ air
(Antere ^ yle diyor:.
"Ey erk (a^ ac^ ) zerine konan ku ^ , seni yaratan rabbin hakk^ ^iin
(nereye gittiklerini) syle. Herhalde sen nereye gittiklerini biliyorsun"3.
Burada "ku^ u yaratan rab" ifadesinin, yemin ^ eklinde kullan^ lmas^ ^
da nemlidir4. Ayn^ ^ ^ airin ^ u ^ i'rindeki ifadesi de Kur"an' ^ n d^ nce-
sine ok yak^ nd^ r:

C- A L^ ^I
Q: -"-
Ye ni lm^ ^bir lazdan sz eden `Antere ^ yle diyor: "ok uzun
ya^ amak arzusu iindeydi. Ama nefisleri yaratan (tanr ^ ), nefisleri
(asl^ na) dndrmek iin onun hayat ^ n^ ^ geri ald^ " 5 .
Hatta g^ ykselten ve ay^ ^yerine koyan^ n da Allah oldu^ u inanc'
vard^ . A^ a^ ^ daki beyitte nl cahiliyye sava^ ^ ^ ^ airi Bacis ibn ^uraym
al- Ye^ kuri, "G^ ve ay^ ^ ykselten Allah"a and ierek d^ mandan
cn alaca^ ^ n^ ^sylyor:
2 XIII, 17/16
3Divan, s. 128, beyt 2
4Drdnc blm, ikinci fasla bak; ber fi'li de yaratma anlam^ na gelir.
5 Divan, s. 60, beyt 8. Mubdi kelimesi, ebd'dan ismi faildir. Bir ^ eyi yoktan var
etmek demektir. Halaka'nin e^ ^manal^ s^ d^ r.
115
41 ^ - t-4. - - ;
_
"G^ yerine koyana, dolunay ve hilif^ l durumundaki ay^ ^ yerine
yerle^ tirene and ierim"6.
islmdan nce Araplar aras ^ nda bir yaratma inanc^ = varl^ ^ ^ na
dair Kur'n^ n syledikleriyle cahiliyye edebiyat ^ n^ n ifadeleri, birbirini
tutmaktad^ r. Buna bakarak konunun gerekli ^ inden emin olabiliriz.
^imdi zmlenmesi gereken mesele ^ udur: Acaba bu tanr ^ n^ n yarat-
mas^ ^ d^ ncesi, islmdan nceki Araplar ^ n d^ nceleri zerinde ne
derece etkili olmu^ tur? Bu noktaya gelince bu inanc ^ n Araplar aras^ nda
son derece zay^ f bir inan oldu^ unu, cahiliyye Araplar ^ n^ n d^ nce
hayatlar^ nda herhangi bir rol oynayacak nitelikte bulunmad ^ ^ ^ n^ ^
kabul etmek zorunda kal^ r^ z. ^ nsan hayat^ ^ ve varl^ ^ ^ ^gr^ zerinde
bu meselenin nemli bir tesiri olmu^ a benzemiyor. Ba^ ka deyi ^ le bir
cahiliyye adam^ , dnyada ok rahat ya ^ amay^ ^ d^ nr ama bu ha-
yat^ n men^ e'i ile ilgilenmez, buna ald^ rmaz. Halbuki Kur'n, msl-
manlar^ , yarat^ lm^ ^ ^olduklar^ n^ , yarat^ l^ ^ larm^ n nereden geldi ^ ini
d^ nme^ e davet eder. E^ er bir mslman, mahlk oldu^ unu unutur-
sa gerek manada bir mslman olamaz, byk gnaha d ^ m^ ^
olur. Mahltiklu^ unu unutma haline Kur'n', tu ^ yn ve isti ^ n ad^ n^ ^
veriyor. Birincisi "kstahl ^ k yaparak haddi a^ mak", ikincisi de "ken-
dini tamamen serbest grmek (Allah'a muhta grmemek)" demektir.
Bu suretle yarat ^ kl^ ^ ^ n^ n fark^ nda olmak, sonraki bir fas^ lda grece-
^ imiz Allah ile insan aras^ ndaki rabkul meselesiyle do^ rudan ilgi-
lidir.
Cahiliyye edebiyat ^ nda halk (yaratma), hlik (yarat ^ c^ ), bri'
(yoktan var edici) gibi kelimelerin gemesi, bizi yan ^ lt^ p tanr^ n^ n
yaratmas^ ^ inanc^ nm, cahiliyye d^ nce sisteminde a^ k bir rol oynad^ ^ ^ ^
kan^ s^ na gtrmesin. Allah' ^ n ismi etraf^ nda toplanan bu gibi d^ n-
celer, sadece ok belirsiz ve ok zay^ f bir semantik alan meydana ge-
tirmi ^ ti. Bu alan mstakil de^ il, stn bir varl^ k dzenine i ^ aret eden
kelimelerin te ^ kil etti^ i semantik alana ba^ l^ ^idi. Tekrar hat^ rl^ yal^ m
ki bu stn varl^ klar d^ ncesi, ^ slam ncesi d^ nce sisteminde pek
dar ve sathi bir yer i ^ gal ederdi. Kur'an'da Allah' ^ n yaratmas^ ^ fikri,
btn d^ nce sistemini ynetirken, cahiliyye sisteminde bu fikrin
belirgin bir rol yoktu. Bu demektir ki ^ ayet Allah, insan varl^ ^ ^ n^ n
kayna^ ^ ^olarak bilinse bile bu d^ nce ^ slmdan nceki Araplar ^ n
kafas^ nda fazla bir anlam ta ^ ^ mazd^ . ^ ^ te bundan dolay^ ^ Kur'n, bu
6 al- Iyamse, CLXXV, 3
116
fikrin nemi zerinde tekrar tekrar durur ve onlara bunun nemini
kavratmaya al^ ^ ^ r.
II- ^ NSANIN KADERI
^ slmdan nceki Araplar aras ^ nda tanr^ m yaratmas^ ^ inanc^ ^
mevcudoldu^ u halde acaba neden bu inan bu kadar c^ l^ z kalm^ ^ t^ ^
sorunu da nemli bir sorundur. Bu inan c^ l^ zd^ , nk ^ slmdan nceki
Araplar, kendilerinin nereden geldi ^ i, as^ llarm^ n ne oldu^ u meselesine
inmiyorlard^ . Onlar hayat^ n ba^ lang^ ciyle de^ il, sonu ile yani lmle
me^ gul oluyorlard^ . ^ slmdan nceki cahiliyye edebiyat ^ n^ ^ okuyan
herkes, erge anl^ yacakt^ r ki bir cahiliyye adam^ n^ n kafas^ nda lm,
felsefi bir d^ nceye benzer bir d^ nce uyand^ r^ yor. nce de grd-
^ mz zere cahiliyye Araplar ^ , felsefi d^ nceye ok az e^ ilim
gsteren bir kitle idiler. Ancak ka^ n^ lmaz lm meselesini, ciddi
bir ^ ekilde d^ ndkleri zaman filozof olabiliyorlard^ . Onun iin ^ slam
ncesi ^ airlerin ba^ l^ ca konusu: Fjulfid (edebi ya^ ama) idi. O kadar
tutkuyla istemelerine ra ^ men elde edilemiyecek olan bu arzu, onlar ^ ^
kendilerine z hayat felsefesine, karamsar dinsizli ^ e gtrm^ t7 .
Cahiliyye adam^ ^ sava^ tan, ya^ madan f^ rsat bulup kendi hayat^ n^ ^
d^ nebildi^ i zaman, kafas^ na ilk gelen ^ ey lm, ve kendisini lme
gtren sebepler, gler olurdu. Islmdan nceki Araplara gre bu,
insanl^ ^ ^ n kaderi idi. ^uras^ na dikkat etmek lz^ md^ r ki normal olarak
"insan^ n kaderi", ba^ l^ ca lmden sonraki hayatla ilgilendi ^ i, ona
ba^ l^ ^olddu^ u halde cahiliyye d^ ncesinde hiret fikrine ilgi gsteril-
memi^ tir. Cahiliyye Araplar^ ^hemen yaln^ z lmle me^ gul olmu^ lar,
lmden sonra ne gelece^ i, ne olabilece^ i meselesi. katiyen cahiliyye
adam^ n^ n kafas^ nda yer etmemi ^ tir. Onlar^ n o^ una gre bu dnya
hayat^ ndan sonra hibir ^ ey olamaz. Vcut topra^ a gmlnce rr,
toz toprak olur, ruh ise bir rzgr gibi uup gider.
-
^ - ^ ^^ ^^ -4- ^ ^ jj j-1 4
"Biz (neyiz), topra^ ^ n alt^ na gtrd^ mz8 bir vcutla, rzgrlar
gibi uup giden ruhlardan ibaret de^ il miyiz ?".
7 Tafsiltl^ ^bilgi iin bak: The Structure of the Ethical Terms in the Koran, Blm V
8Temurru yerine nemurru okursak byledir (ama temurru okunursa topraga giden
cesetler) manas^ ^ ^ kar. ^air cAblyd ibn al- Abra ^ 'fir (Divan, Beyrut, 1908, IX, 21). ^iirde
geen ikinci ervah, rih'in cem'idir. Ervh, hem rh'un, hem de rihin cem'i olabilir. Birincisi
ruh'un, ikincisi rih'in cem'idir.
117
^ nsan hayat^ n^ n en nemli a^ ^ , son a^ ^ d^ r. Yani lmdr. Cahiliy-
yenin insan d^ ncesine gre lm, en nemli meseledir. ^ nsan
hayat^ n^ n ba^ lang^ a^ ^ na fazla ilgi gsterilmemi ^ tir. ^ ayet d^ nl-
seydi, normal olarak ba^ lang^ Allah'a ba^ lan^ rd^ . Bundan nceki
blmde ^ slmdan nceki Araplar aras ^ nda Allah'^ n yaratt^ ^ ^ na inan^ l-
d^ ^ ^ n^ ^sylemi ^ tik. Onlara gre insan da varl ^ ^ ^ n^ ^Allah'^ n yaratmas^ na
borludur. Ancak burada dikkat edilmesi gereken ok nemli bir nokta
var: ^ nsan yarat^ l^ nca, yarataniyle btn ba ^ lar^ n^ ^keser. Ve yer yzne
geldi^ inden itibaren varl ^ ^ ^ n^ , hayat^ n^ , ok daha kuvvetli ba^ ka bir
patronun eline koyar, onun ynetimine girer. Bu diktatr patronun
ynetimi, ta insan^ n lmne kadar srer. lm de hayat ^ ^boyunca
zulm alt^ nda inledi^ i bu zalim diktatrn son darbesidir. Bu zalim
diktatrn ad^ ^dehr (zaman) d^ r. nc blmde ba^ ka bir mnase-
betle dehr'le ilgili bir yet alm^ ^ t^ k. Bu yette kfirlerin a ^ z^ ndan bu
inan a^ ka nakledilmektedir :
^ ^
C^ ; ali L.; N I _ ^ b C I JJ Ci
^ ^

3j_ ft. "..01 ^ ^


:Dediler ki: Bu dnya hayat^ m^ zdan ba^ ka bir ^ ey yoktur; lrz ve
ya^ am, bizi helk eden dehr(zaman)
dan ba^ kas^ ^ de^ ildir" 9 .
Dehr'in e^ itli isimleri vard^ r :
Zaman, (asr (a^ ), eyym (gnler),
cavl. (zaman). Bunlar^ n hepsi de ay-
n^ ^ fikri ifade eder. Burada sadece
birka misal verece ^ im.
ft
( Awc 1 1 :

t
w-
Zemn" : Lfp
- J
-0 1
9 XLV, 23/24
10 Vcudumda ve organlar ^ mda cawd'^ n saplanm^ ^ ^oku olmasayd^ " cahiliyye ^ airi
al- Find az- Zimmni, bu ^ i'riyle ya^ l^ l^ ^ ^ n etkisinden yak^ n^ yor (a1- 1:Iamse, CLXXVL,3)
11 (Rzgr ve ya ^ mur, zaman^ n) rtme(si)yle birle ^ erek evlerin grn^ lerini
de^ i^ tirdiler. Gerekten zaman^ n olaylar^ na kar ^ ^ ^bir garanti yoktur. (onlara kar ^ ^ ^koyacak
bir g yoktur). Tarafa, Divn, M. Seligsohn ne ^ ri Paris, 1901, IV,4).
1 1 8
j
4 o
O
... .." .
^ ^ 0.. LC^ ^ ^ ^^ ^ 5
Zemn": 14_ .c ...t.;
3
c.)LA )11 j_ , I
_ . - _ 4 . .-
. . k -; i ,. . 1 LI 4.. .. ...."1- 1, Z- 24- G J- A
...
- -
IA .1, ..L.Ir, j
`As^ r": j..k.C,A * 1
Dehr'in as^ l manas^ n^ ^ vukubuldu^ u beytlerden ^ karabiliriz.
Mesela Te'abbata ^ arran taraf^ ndan yaz^ lan a^ a^ ^ daki beyt, dehri'
bize merhametsiz, so^ uk kanl^ , hibir kahraman^ n, kar^ ^ s^ nda dura-
m^ yaca^ ^ ^bir diktatr olarak tan^ t^ r:
o9.
o .9_ , "^ ?..i11
,
"Dehr beni soydu (bu o dehr'dir ki) kom^ usu zelil edilmiyen gururlu
(dost)u da zulmle (yere vurup) soymu^ tu"
o^ u kez dehr, sivri di ^ lerini sana merhametsizce bat ^ ran vah^ i

bir hayvan ^ eklinde tasvir edilir.
.9
- P J.42 J-A
;
- 0
Z
1 C.) Li

"Zira zaman kanca gibi di^ lerini am^ ^ ^bekliyor"
^ ^ s,
.9 oe
4-9 C . . -; I
"Bir ktlk zaman ^ nda dehr seni kpek di^ leriyle ^ s^ r^ rsa sen de
^ s^ r^ ld^ ^ ^ n kadar onu ^ s^ r"16.
Bylece ^ slmdan nceki devrin hayat gr^ , en merkezinde
karanl^ k ve esrarengiz bir d^ nce ta^ ^ r. Bu karanl^ k d^ nce, be^ ikten
mezara kadar ferdin hayat ^ na el atar, onu zulmnn peneresi alt ^ nda
tutar. Kabaca "kader" diyebilece ^ imiz bu inan, yar^ insan olan bir
y^ k^ c^ ^ kuvvet olarak d^ nlm^ tr ki bu kuvvet, yaln^ z her ^ eyi
mahvetmekle kalm^ yor, hayat boyunca insana durmadan her trl
^ zd^ rap, felaket ve sefalet getiriyor. Bu kuvvetin y^ k^ c^ l^ k taraf^ ^birka
12 Bizim ho^ umuza giden eski veya yeni hibir ya^ ant^ ^var m^ ^ki zaman onu rt-
m^ ^olmas^ n. (Antere, Divn, s. 61, beyt 5)
13Eger ba^ lar (daki salar) ihtiyarlad^ ^ (agard^ ) ise bu, asr ^ n i^ idir. Btn kklerin
sonu ihtiyarlamakt^ r. (Abdullah Slime, al- Mufaddaliyyt, XVIII, 11)
14al- Hamse, CCLXXIII, 6
15 ^ ys ibn al- Eratt, al- tlamse, CDLXXXV, 3
16 Muhadram ^ air Curayba ibn al- E^ yem, al- Hamse, CCLX, 4
119
isimle belirtilmi^ tir: ^ urfu'ddehr), hadesn (hadesnu'ddehr), ya-
hut havdis, rayb (raybu'ddehr yahut raybu'zzemn) vs. Hepsi de
takriben talicin beklenmedik ters olaylar ^ ^ anlam^ n^ ^ ifade eder. Bu
kt olaylara bazan mecazi olarak bentu'ddher (dehr'in k ^ zlar^ )
denir.
:11 "..t.*:?, ,!..1_ 1.1. I ,..^ ^ je.4- 1
ul
,
_ J
.. - J` n Lii.Y444
-
_
" (Byk babam) kral Hris (in) ve konaklar sahibi iyiliksever
(babam) Hucr (n lmnden sonra) ben dehrin surf'undan (kt-
lklerinden) nas^ l bir yumu^ akl^ k beklerim : o dehir ki kaya ktlelelerinin
zirvelerine bile dokunmadan b ^ rakmam^ ^ t ^ r" 17 .

rj A
rh
o
j_ j
o
"Dehrin k^ zlar^ ^ bana grmedik" im bir yerden att^ . Kendisine at ^ lan,
fakat kendisi atam^ yan bir adam ne yapabilir ?" ls.
Hi kimse, en yi ^ it ve zeki sava ^ ^ ^bile dehr'in bu kr ve muhteris
istibdad^
ndan kaamaz. Cahiliyye devrinin bu aresiz karamsarl ^ ^ ^ n^ n
kkleri, i^ te bu kader d^ ncesinin alt^ nda yatmaktad^ r.
Zaman^ n y^ k^ c^ ^
gc, zellikle insan varl ^ ^ ^ n^ n sona ermesinde
kendini gstermektedir. ^uras^ ^enteresand^ r ki bu noktaya gelince dehr,
ismini de^ i ^ tirir, e^ itli yeni adlar al^ r: Meniyye (o^ ulu meny),
menn, himm, humme bu isimlerin en yaygmlar^ ndand^ r 19. Hzeyl
kabilesinin divan^ ndan al^ nan a^ a^ ^ daki beytte bizim zikretti ^ imiz
kelimelerden ikisi de beraberce ayn ^ ^ anlamda kullan^ lm^ ^ t^ r:
**2"
'Ba^ ^ na andolsun ki gerekten menya galip geliyor. Temimat (nazar
boncuklar]) dahi himm'a (lme) kar^ ^ ^bir fayda sa^ lam^ yor" 2 0.
Bu kelimelerin hepsi lm manas
^ na gelir ama sadece basit lm
manas^ na de^ il, dehrin y^ k^ c^ ^ gcnn ifadesi olan lm manas^ na.
17 ^ mrur'u'l- Kays, Divn, Kahire, 1958, II, 10- 11
18Amr ibn Kmi'a, Divn, Lyall ne ^ ri, Cambridge 1919, III, 11
19 Bunlar ve Islmdan nceki edebiyatla ilgili kelimeler iin Werner Caskel'in yap-
t^ ^ ^ ^ilgin filolojik etde bak^ n^ z: Das Schicksal in der altarabischen Poesie, Leipzig, 1926.
20 Divnu'l- Huzeliyyin, II, s. 62, beyt 3, Sat^ r al- Ghayy.
120
Mevt (lm) kelimesinin kullan^ ld^ ^ ^ ^yle yerler vard^ r ki onun yerine
bu kelimelerden biri de kullan^ labilir ama derhal manada byk de-
^ i ^ iklik meydana gelir. nk mevt (lm) kelimesi biyolojik diye-
bilece^ imiz tabii bir olay^ ^ifade eder. Halbuki bizim zerinde durdu-
muz kelimeler, insan kaderiyle ilgili semantik alana aittirler. Bu alan ^ n
merkezinde dehr odak- kelimesi bulunmaktad^ r. Bu alan, dehr kelime-
sinin ynetimindedir. Di ^ er deyi ^ le bunlar, dehr'in insan hayat ^ ^ze-
rindeki etkisinin bir vechesini gsterirler. Bunlar, nihai hedefine yak-
la^ t^ ^ ^ ^zaman dehr'in kazand^ ^ ^ ^zel durumlar^ ^temsil ederler. Binaena
leyh bu hedefin, ayn^ ^ kelimelerle belirtilmesi pek tabiidir2 1.
Dehr ynetiminin bu nihai hedefiyle ilgili ba ^ ka bir nemli ^ ey
daha vard^ r. Syledi^ imiz gibi bu son nokta, biyolojik bak^ mdan
lme uyar. Nas^ l ki yaratma da do^ uma uymaktadm Fakat btn
hikye burada bitmektedir. Dehr ynetiminin nihai noktas ^ na ba^ ka
bir a^ dan, determinizm a^ s^ ndan da bak^ labilir. Hakikaten bu (deter-
minizm), ^ slmdan nceki Araplar ^ n ok ortak gr^ leri idi. ^ yle
d^ nlyordu: ^ nsan^ n hayattan
ayr^ lmas^ ^nceden tayin edilmi ^ tir,
eh
insan buna zorlanm^ ^ t^ r. Yani her-
I kesin blmle kar^ ^ la^ aca^ ^ ^belirli
bir gn vard^ r. Bu a^ dan lme
O
- 0 ecel (o^ ulu cl) denir. "`A.ki-
do^ urn
bet" "ya da tayin edilmi ^ ^sre" de-
mektir.
O belirli sre dlunca ne kadar kk ve c^ l'z olursa olsun herhan-
gi bir ^ ey, en gl insan^ ^dahi ldrebilir. ^ slm ncesi devrin nl
e^ kiyas^ ^ olan as- Selik'in annesi as- Seleke, o^ lunun lmne a^ l^ yor ve
kendisini ^ yle teselli ediyor:
.ft
J..;C; j_ S"
"Ecelinle kar^ ^ la^ t^ ^ m zaman her ^ ey (seni) ldrr"22.
an- Nbi^ a'n^ n, dehr zerine syledi ^ i ^ iirlerinden birinde oldu^ u
gibi dehr yaz^ lm^ ^ ^(mektub, yazmak anlam^ ndaki ketb'den ismi merf^ l-
dr) 2 3bir ^ eydir. Hi kimse onu bir gn dahi geri b^ rakamaz.
21 Bazan bu kelimeler, ba^ ka yerlerde ve farkl ^ ^ manada da kullan ^ labilirler. O za-
man Sadece dehr'in sinonimi olurlar.
22 al- Hamse, CCCX, 4. at- Tibrizi, ^ i'ri as- Seleke'ye atfeder. Halbkuki al- Marz-
kl bu ^ i'ri ad^ ^bilinmiyen bir kad^ na atfetmi ^ tir.
23an- Nbiga, DIvan, V,4. "Yazma" fikrinin nemi hakk ^ nda bu blmn son
paragraf^ na bak^ n^ z.
Al ah
121
.ft - t
e - -

e " -r
o
j
"E^ er (bana bir lm oku da ^ karsa (oklarla oynanan bir e ^ it
kumar oyununa i ^ arettir) a^ lamam ; belirtilmi^ ^sreden sonra kalabilmi^ ^
bir kimse var m^ ^
ki?!"24.
Ne yaparsan yap, senin iin tayin edilmi ^ ^mddete bir saat bile
ilave edemezsin. (Antere2 5 ^ iirlerinden birinde bunun zerinde kuvvetle
durur:.
*:^ . CA 1 - S)
"Sava^ a dald^ ^ ^ n zaman kama, nk ki ^ inin kamas^ , mrn
art^ rmaz".
Demek ki herkesin bir eceli vard^ r ve her gn , bu tayin edilmi ^ ^
ecele do^ ru at^ lan bir ad^ md^ r.
Caniliyye ^ airinin felsefi gz nnde btn insanl^ ^ ^ n muhte^ em
ve trajik panoramas^ , sona do^ ru sratle ak^ p gitmektedir (Her an,
insan^ ^lme do^ ru, yoklu^ a do^ ru yakla^ t^ rmaktad^ r).
CA.
"(Dinle) Hris! her gne^ ^do^ up batt^ ka va'dedilen eceller yakla-
^ ^ r"26.
Gerekten bu, ok karamsar bir hayat gr^ dr. Btn hayat,
tabiat^ n byme ve rme kanunlariyle ynetilen bir sr felaket-
ler y^ ^ ^ n^ ^ haline gelmektedir. Karanl ^ k, kr, yar^ ^ insan ^ eklindeki bu
tabiat canavar ^ n^ n elinden kurtulu^ ^yoktur. ^ ^ te biz, ancak bu ac^ kl^ ^
atmosferin durumuna bakt ^ ^ ^ m^ z zaman Kur'n gr^ nn nemini
tam manasiyle kavrayabiliriz.
Kur'n, insan iin tamamen de ^ i^ ik ^ artlar getirir. Birden bire gk
a^ l^ r, karanl^ k bulutlar da^ ^ l^ r, ac^ kl^ , ^ zd^ rapl^ ^bir hayat yerine ebedi
hayat^ n parlak mutlulu^ u grnr. Bu hususta iki dnya gr^ ara-
s^ ndaki fark, tam gece ile gndz aras ^ ndaki fark gibidir.
24Bu ^ iir me^ hur" bir e^ kiyan^ n ^ ark^ s^ nda geer. Syliyen (Urve ibn al- vard'dir.
Divan, Beyrut, 1953, s. 420, beyt 2
25 `Antere, Divn, s. 132, beyt 5
26 (Abiyd ibn alAbra^ , Divn, XVIII, 2.
122
Yeni ^ slam sisteminde de Allah, yarat^ c^ ^ olarak insan hayat^ n^ n
ba^ lang^ noktas^ n^ ^ i^ aretler (insan hayat^ n^ ^ ba^ lat^ r). Fakat burada
daha ilk anda derhal byk de ^ i ^ ikli^ i fark ederiz. Cahiliyye sisteminde
Allah'^ n yaratma i ^ i, sadece O'nun, hayat^ n ba^ ^ nda ve sonunda in-
san^ n i^ lerine yapt^ ^ ^ ^bir mdaheleden ibarettir. insan^ ^ yaratt^ ktan sonra
art^ k onun i ^ lerine kar^ ^ maz, t^ pk^ ^ ocuklar^ n^ n i^ lerine kar^ ^ mayan bir
baba gibi. Art^ k bundan donra i ^ , dehr denen bir ba^ ka kuvvetin eline
geer.
Halbuki ^ slam sisteminde bunun tersine, yaratma, yaratt ^ ^ ^ ^ ^ eyler
zerindeki Tanr ^ ^ynetiminin ba^ lang^ c^ n^ ^ gsterir. ^ nsan^ n btn i^ leri,
en ince teferut^ na kadar hayat^ n her safhas^ , Allah' ^ n kontrol alt^ nda
cereyan eder. Burada en nemli nokta da sudur : Kur'nn'a gre bu
tanr^ , adalet tanr ^ s^ d^ r. Hi kimseye asla zulm yapmaz, haks ^ zl^ k
etmez. Art^ k ne dehr, ne de dehrin gizli bir tuza ^ ^ ^kal^ r. Dehr diye bir
varl^ k tan^ nmaz, bu hayali kabils inanc^ ^ sklp at^ l^ r, insanl^ ^ ^ n
hayat^ ^yaln^ z ve yaln^ z tanr^ ^iradesinin kontrolne verilir. Tabii lm
meselesi yine kal^ r. lm ka^ n^ lmaz bir ^ eydir.
e 9 O 9 o...t ..9.oo,9,0o9 .
.31 .
, 4

. . . . 4 r..>1.9 _ J1
'
:Nerede olursan^ z (olunuz), sa^ lam kaleler iinde de bulunsan^ z yine
lm size ula^ ^ r"27.
,3C;- 1 Cr;
- (J- 4 -
- 11 4-4-J
:Senden nce hibir insan iin ebedi ya
^ ama vermedik. ^imdi sen
lrsen sanki onlar ebedi mi ya^ ayacaklar ? Her nefis lmn tad^ n^ ^
tadacakt^ r"2 8 .
nk Allah "btn insanh^ a lm takdir etmi^ tir"2 9 . ve "Allah
diledi^ i gibi ya^ at^ r ve ldrr"3).
Ecel d^ ncesi, ^ slamda da cahiliyyedeki kavrarniyle devam eder.
Burada da ecel "tayin edilmi ^ ^sre"dir. Ve insan hayatiyle ilgili oldu ^ u
zaman ecel, Allah taraf^ ndan verilen srenin sonu, yani lm anlam^ na
gelir.
27 IV, 80 /78
28XXI, 35- 36/34- 35
29 LVI, 60
30 IX, 117/116
123
eo
((.O L L .5 .0:2 3. 3k b . .
: O (Allah) d^ r ki sizi amurdan yaratt^ , sonra bir sre (ece]) tayin etti.
Kendi yan ^ nda da (hayat^ n^ z^ n) a^ ka belirtilmi^ ^bir sresi(eceli)vard^ r'" .
L).3^ ^z ^ ,
-
< A: C . 4;
:Allah' ^ n a^ ka yaz ^ lm^ ^ ^sresi dolmadan hibir nefis lemez"32.
Bununla beraber ecel ^ eklindeki ka^ n^ lmaz lm, insan^ ^ cahiliyye
devrindeki karamsar bir d^ nceye gtrmez. nk ecel, bu gr^ ^
sisteminde varl^ ^ ^ n son noktas^ ^ de^ ildir. Tersine bamba^ ka bir hayat^ n,
ebebi hayat ^ n (hult^ d) ba^ lang^ c^ d^ r. Bu sistemde ecel, insan^ n lm,
insan^ n hayat uzant ^ s^ n^ n bir gei ^ ^dnemi, dnya ile hiret hayat ^ ^
aras^ ndaki bir gei ^ ^noktas^ d^ r. Ecelin tesinde hibir ^ ey grmiyen
cahiliyye d^ ncesinin hilaf^ na Kur'n, ecelden sonra gerek bir hayat
grr, evet gerek hayat, nk ebedi hayatt ^ r. Kur'n bunun zerinde
^ srarla durur.
Herkesin bir eceli oldu^ u gibi dnyan^ n da bir eceli vard^ r. Dn-
yan^ n eceli, "sdatten", son hkm gnnden ba ^ ka bir ^ ey de^ ildir.
Bu son ecelden sonra insan, ebedi hayat ^ na ad^ m^ n^ ^ atar. Yaln^ z ^ uras^ na
dikkat edilmelidirki Kur'n'a gre dnyadaki hayat da hiretteki hayat
da ^ emada gsterildi ^ i gibi Allah' ^ n
41 1 ,1 ynetim ve denetimi alt ^ nda cereyan
etmektedir. Bu durum, insan haya-
t^ n^ n ilk yar^ s^ ndado^ umla lm
s ah ^ ^
aras^ ndaki izgi mesafesindeme ^ hur
O
O
kaza ve kader meselesini ortaya ^ -
2
kar^ r ki bu mesele, sonraki islam d-
^ ncesinin kar^ ^ la^ aca^ ^ ^en g me-
selelerden biridir.
Allah'^ n nceden takdiri, kelmc ^ larm syledikleri gibi Kur'n'da
a^ ka beyan edilmi ^ ^midir, yoksa Davud Rehber'in d
^ nd^ gibi33
kelmc^ lar kendi fikirlerini mi Kur'n'da okumak istemi ^ lerdir meselesi,
gerekten karar verilmesi g bir meseledir. Maamafih insan hayat^ n^ ^
Allah' ^ n iradesinin kontrolne vermekle bu meseleyi, gayet belirgin bir
^ ekilde bizzat KurY^ n' ^ n ortaya ^ kard^ ^ ^ ^muhakkakt ^ r.
31 VI, 2
32 III, 139 /145. Ayette kitab' ^ n, yaz^ lm^ ^ ^^ ey anlam^ na geldi^ ine dikkat.
33An^ lan eseri, kaza ve kader zerindeki bahisler.
3 24
burada bu meselenin kar ^ ^ ^ k taranarm^ ^ ara^ t^ rmaya lf^ zum yoktur.
Benim kanaatime gre bu mesele, ^ slam kelm^ na ait bir meseledir.
Kald^ ^ ki Kur'n^ n, mesele ile ilgili btn paralar ^ , Dvf^ d Rehber
taraf^ ndan filolojik olarak incelenmi ^
tir. Ben onun sylediklerine sa-
dece birka kelime ilave etmek istiyorum.
Allah'^ n nceden takdiri meselesi, kelmc ^ lar^ n uydurmas^ ^ olamaz.
nk islam^ n zuhurundan nce bile hemen hemen ayn^ ^ d^ nce,
zel bir dini e^ ilime sahip bulunan baz^ ^Araplar aras^ nda vard^ , hatt
l.lanifler erevesinin d^ ^ ^ nda da bu inanc^ n varl^ ^ ^ ^grlmektedir.
nce isminden sz etmi ^ ^bulundu^ um Lebid, ki derin dini duygu sa-
hibi olmakla nldr, ilahi takdire inananlardan biri idi. ^ ^ te bir misal:
.# ^ ^
e ^ ^^ ^0
1 1
L13
"^ nsan kitab^ n^ ^ (Allah'^ n kendisi iin yazd^ klar^ n^ ) silemez. Nas ^ l
silebilsin ki O'nun kazas ^ ^ de^ i^ tirilmez"34.
Kader kelimesi dahi Lebid taraf^ ndan ayn^ ^manada kullan^ lm^ ^ t^ r:

1_4-4
(4.

"".1
I Z. 3 I L. 5 J;i-
"(Bana) bir felaket eri^ ince Waderin yapt ^ klar^ ndan vah bana!' de-
mem"3
5.
Bu ^ airin derin dini e^ ilimlerini bilenler, tedenberi yap^ lageldi^ i
gibi bu ve benzeri ^ iirlerin sahte olmad^ ^ ^ n^ ^anlarlar. Kald^ ^ ki kitb
kelimesinin de "Allah'm yazd^ ^ ^ ^ilahi kader manas^ nda kullan^ l^ ^ ^ na
dair delil, yaln^ z yukar^ daki tek misalden ibaret de^ ildir. Hzeyl
kabilesinin divn^ nda36 Usme ibn al- Haris, bu kelimeyi ayn^ ^manada
kullan^ yor. Kabilesinin kaderine zlen ^ air ^ yle diyor:
GUS-
e: "
"Fakat (ne yapal ^ m) onlara kitap (kader) byle yaz ^ lm^ ^ t^ r".
34DIvan, Huber- Brockelmann ne ^ ri, Leiden, 1891, XLII, 2
35 Caskel taraf^ ndan zikredilmi^ tir. An^ lan eser, s. 20, Lebld, XII, 18
36 Divanu'l- H^ 4eliyyln, II, s. 197, beyt 1
1 2 5
ALTINCI BLM
ALLAH^ LE ^ NSAN ARASINDA HABERLE^ME
MNASEBET^ ^(I)
- SOZSUZ HABERLE^ME-
I- TANRININ "I ^ARETLERI"
Allah ile insan aras^ nda iki e^ it haberle^ me arac^ ^ vard^ r. Biri
szldr, her iki taraf da insan dilini kullanarak meram^ n^ ^anlat^ r;
ikincisi szszdr, Allah tabiat yetlerini (i ^ aretlerini) kullanarak,
insan da vcudunun hareket ve i ^ aretlerini kullanarak meram^ n^ ^ an-
lat^
r. Her iki halde de muhabereyi Allah ba ^ lat^ r. ^ nsan Allah'^ n
hitab^ na cevap vermek durumundad^ r.
Kur'n'a gre Tanr ^ , insan ile konu^ mak isterse birtak^ m yet-
ler (i ^ aretler) gnderir. Bu durumda szl i ^ aretlerle szsz i ^ aretler
aras^ nda bir ay^ r^ m yoktur; her ikisi de Allah' ^ n yetleridir. Tanr^ 'dan
insana do^ ru olan konu^ man^ n tipik bir rne^ i bulunan vahiy, Allah
ile insan aras^ ndaki konu^ man^ n yaln^ z bir blmdr. Bundan dolay^ ^
Kur'an, vahyedilen szlere yetler der, bunlarla yine yetler ad ^ ^verilen
szsz tabiat i ^ aretleri aras^ nda bir ay^ r^ m yapmaz. Fakat szl olan
yetler, vahiy kelimesiyle belirlenmi ^ ^ok zel bir s^ n^ f te^ kil ettikleri;
mahiyet ve yap^ ^ itibariyle szsz yetlerden ayr ^ ^bir nem ta^ ^ d^ klar^ ^
iin bu yetleri mstakil bir blmde incelememiz gerekmektedir.
Onun iin bunlar^ , mtekip blmn konusu yapaca^ ^ z.
^imdiki blm, ok zel ve nemli bir nitelik ta^ ^ yan vahiy mese-
lesine bir giri ^ ^kabul edilebilir. nk bu blmn amac^ , szl ve
szsz Tanr^ ^konu^ mas^ n^ n genel yap^ s^ n^ n zelliklerini gstermektir.
Bu blmde sylenenler, N^ ahiy olay^ ^iin bir n bilgi mahiyetindedir.
Tabii burada sylediklerimiz, yaln ^ z ini ^ ^do^ rultusundaki, yani i ^ aretleri
126
gnderen Allah, alan da insan olmas ^ ^halineki konu^ ma iin do^ rudur.
^ k^ ^ ^do^ rultusundaki, yani insandan Allah'a do^ ru olan konu^ maya
gelince orada szl ile szsz konu ^ ma aras^ nda ok nemli bir fark
vard^ r. O kadar ki ikisi, ayn^ ^nefeste, ayn^ ^ anda beraber yap^ lamaz.
^imdi nce Tanr^ 'dan insana do^ ru olan konu^ may^ ^ele alal^ m.
Tanr^ , yetleri kavrayabilecek olanlara her n yet zerine yet
gsteriyor. Kur'n' ^ n anlatt^ ^ ^ na gre bizim tabiat olay^ ^ dedi^ imiz
^ eyler: ya^ mur, rzgr, g^ n ve yerin yarat^ l^ ^ ^ , gecenin ve gndzn
de^ i ^ mesi vs. btn bunlar basit birer tabiat olay ^ ^ d^ nlmemelidir.
Bunlar, Tanr^ 'n^ n, insan^ n i^ lerini ynetmesinin i ^ aretleri, ^ u dnyada
insan^ n rahat ya^ ^ yabilmesi iin gsterdi ^ i hikmet ve zenin delilleri-
dir.
Nas^ l ki yola dikilen i ^ aretler, yolcunun gzlerini kendilerine de ^ il,
gidece^ i istikamete yneltirse her tabiat olay ^ ^da bizim dikkatimizi
kendi zerine de^ il, kendilerinin tesinde olan bir istikamete yneltme-
^ e al^ ^ ^ r. Bu derin anlay^ ^ a gre bir tabiat olay^ , art^ k bir tabiat olay^ ^
de^ ildir; bir i^ arettir, bir semboldr. Kur'n buna yet diyor. Kur'n'a
gre birer yet olan btn tabiat olaylar ^ , Allah'^ n zaten, yahut
da O'nun ^ u veya bu s^ fat^ n^ ^ve iyili^ ini, saltanat ve adaletini gsterir.
Kur'n'^ n yet kavram^ , modern filozof Karl Jaspers'in felsefi d ^ nce
sistemiyle mukayese edilirse daha iyi anla ^ ^ labilir. Karl Jaspers, bu
noktay^ ^felsefesinin temel ta ^ ^ ^yapm^ ^ t^ r. Bu sistemde dnyan^ n sembolik
mahiyetine dikkat ekilmektedir. Jaspers'e gre bizler, farkl ^ ^dzey-
lerde ya^ ar^ z. ^ nsan da dahil btn tabiat varl ^ klar^ n^ n gzlerimize basit
birer tabiat e ^ yas^ ^ grnd^ ^ u gnlk ak^ l (Verstand) seviyesinden
^ kar da Varl^ k (Existenz) ^ n hkmranl^ k alan^ na ad^ m atarsak birden
bire kendimizi de^ i ^ ik bir dnyada, Tanr^ 'n^ n huzurunda grr - 1.1z. Bu
tanr^ ya felsefi olarak her ^ eyi yukar^ dan ku^ atan, sonsuz ^ ekilde
byk varl^ k anlam^ na das Umgreifend diyoruz. Bu ku^ at^ c^ ^ varl^ k
daima bizimle konu^ ur, ama do^ rudan de^ il, tabiat varl^ klar^ ^ yoliyle
konu^ ur. Bu varl^ klar basit, gzle grnen e ^ yadan ibaret de^ ildir,
bunlar birtak^ m sembollerdir, i ^ aretlerdir ki bunlar vas^ tasiyle her
^ eyi ku^ atan (Tanr^ ) bizimle konu^ ur. Bu merhalede e^ ya, birtak^ m
"^ ifreler", ^ ifre ile yaz^ lm^ ^ ^ ^ eylerdir. Ba^ ka deyi ^ le dnya, byk bir
sembol kitab^ d^ r. Bir kitap ki onu Existenz seviyesinde ya ^ ^ yanlar oku-
yabilirler. Bu gr^ , Kur'n'^ n gr^ ne uyar. Kur'n'a gre btn
e^ ya, gerekte Allah' ^ n yetleridir, bunlar ^ n sembolik mahiyetini ancak
d^ nen z ak^ l sahipleri anl^ yabilirler.
Ayet kelimesinin ilk defa Kur'n taraf^ ndan m^ ^ kullan^ ld^ ^ ^ ,
Kur'n'a has orijinal bir kelime olup olmad^ ^ ^ ^meselesine gelince:
127
Gerek Arap dilini meydana getiren bedevi dilinde bu kelime kulla-
n^ lmam^ ^ t^ r. Kullan^ ld^ ^ ^ ^zaman da dini anlamda kullan^ ld^ ^ ^ na dair
hibir i ^ aret yoktur. Daima tabiata ait bir manada kullan ^ lm^ ^ t^ r.
Ancak bu hkm, hanifler dairesinin d^ ^ ^ ndan kalanlar iin do^ rudur.
Mesela ^ air Lebid'in- ki nce grd^ mz zere szlerinde ve d ^ nce-
lerinde haniflik rengi vard^ - ^ i'rinde bu kelime geer:
'.^ !" 4 . J _J u-,4 j
"Su ve ate^ ^ (yani ya^ mur; gne ^ , ay ve y^ ld^ zlar^ n ^ ^ ^ ^ ^ ) O'nun
(Allah'^ n) yetlerindendir. Bunlarda cahil olnnyanlar (yani do^ ru d^ ne-
bilenler iin) bir ^ t vard^ r" 1.
Fakat konumuz bak^ m^ ndan bu meselenin pek o kadar nemi
yoktur. nemli olan, Kur'n sisteminde ayet fikrinin semantik yap ^ -
s^ d^ r.. ^ imdi bu meseleye dnyoruz.
Kur'n' ^ n syled^ i ilahi ayetler, ba^ ta da syledi ^ im gibi iki trl-
dr : szl ayetler ve szsz semboller. Szl olan, yani vahiy, durumun
mahiyeti gere^ i tekinden daha a^ kt^ r (yani ayet denince ilk nce
akla vahiy gelir). 'Ayetin ilk manas^ ^vahiy yetleridir. Vahiy, Allah' ^ n
iradesinin sz ^ eklindeki ifadesidir. Ba ^ ka deyi ^ le sylersek, Allah' ^ n,
insana duyurulmas^ n^ ^ istedi^ i ^ ey, burada tahlili yoldan verilir. Mese-
lenin unsurlar^ ^birden de^ il, birbiri pe^ i s^ ra verilir. Verilen her unsur
mmkn oldu^ u kadar a^ kt^ r. Szsz konu^ mada ise Tanr ^ ^ iradesi,
analitik olarak arka arkaya de^ il, topyekn verilir. Bu son durumda
fikri bir a^ khk olam^ yaca^ ^ ^iin getirilen mesaj da son derece belirsiz-
dir, szl de^ ildir. Ancak szsz ayetlerin nemli bir avantaj ^ ^ vard^ r:
Bunlar fi'len btn insanh^ a gnderilmi^ tir. Hibir arac^ ya gerek ol-
madan herkese do^ rudan do^ ruya hitabederler. Oysa szl ayetler,
yaln^ z bir arac^ , peygamber vas^ tasiyle gnderilirler, ancak arac^ ^ ile
insanl^ ^ a duyurulabilirler. Btn insanlar, ilahi sembollerin iinde
ya^ ^ yorlar ve bunlar^ ^ kavr^ yabilecek ak^ l kapasitesine sahiptirler. Ak^ l
kapasitesine sahip bulunan herkes bu ayetleri kavrayabilir.
Bu kitab^ n, semanti ^ in metedolojik prensiplerinden sz eden ilk
blmlerinden ^ rendi^ imiz gibi Kur'n'daki yet fikrinin semantik
analizi, bu odak kelimenin kendi evresinde meydana getirdi ^ i semantik
alan^ ^ anlamam^ za ba^ l^ d^ r. Yani biz, Kur'n'da ayet kelimesinin
etraf^ n^ ^ saran anahtar kelimeleri gzden geirmek zorunday^ z.
1 Lebid, DIvan. XLII, beyt 5. Cahil kelimesi hakk ^ nda ileride daha geni ^ ^a^ klama
yapaca^ ^ m (VIII. Blme bak).
128
Bunun iin bence i ^ aret edilmesi gereken en nemli ^ ey, gerek
szl, gerek szsz olsun ilahi yetlere insanl ^ ^ ^ n ne trl cevap ver
diklerini tespit etmektir. Kur'na gre bu yetlere iki cevaptan biri
verilebilir: "Kabul" veya "red". Bu yetleri do^ ru kabul etme^ e tas:
dik, sahte kabul etme^ e de telc;ib denir. ^ nsan bu yetleri ya do^ ru
(hak), ya da bat^ l (arkas^ nda hibir gerek ta^ ^ m^ yan, hayalden ibaret,
yersiz) ^ eyler kabul eder. Tabiidir ki tasdik, imana do ^ ru at^ lm^ ^ ^
ilk ad^ md^ r, tekzib de kfrn temelidir. (ta ^ dik- tekZib) ifti, daha soyut
bir anlam ta^ ^ yan (iman- kfr) iftinden kavram itibariyle daha rea-
litik ve a^ kt^ r. ^ ki ift aras^ ndaki ba^ l^ ca fark da budur. Kur'n'da
tasdik ve tekzibi birbiriyle at ^ ^ an iki z^ t fikir olarak gryoruz. i ^ te
Kur'n' ^ n dnya gr^ ne hakim olan ^ iddetli gerginli^ i meydana
getiren as^ l z^ tl^ klardan biri de bu (tasdik- tekzib) z^ tl^ ^ ^ d^ r. Tasdikle
tekzlb aras^ ndaki mnasebet, btn semantik alan ^ n, evresinde dn-
d^ ve sistemdeki her anahtar terimin yerini tayin eden bir eksen
kabul edilmelidir. ^imdi bunlar^ ^biraz tafsilath olarak gsterelim:
AYET
' ^ lahi k^ s^ m

insani k^ s^ m
(1)

(2)

(3)

(4)

(5)

(6)
(7)
Allah
"yetleri
gnde-
rir".
Insan
ayetlerin
manalar^ n^ ^
anlar.
Anlama
organ^ ,
Ayetlerin
manalar^ ^
^ nsan^ n
cevab^ ^
Bunun
sonucu
Son
netice
(A) (I) Iman
'a kale lubb ni'meh (I, II)
Tenzil fehime (o^ ulu
elbab)
rahmeh (a) ^ ukr
(A + a)
fakihe
kalb
v.s. tascIIIF kufr
(Il)
kufr
tefekkara
tevassama
v.s.
(fuld) (tabsir)
(B)
intikam
`ikrib
salia.t
v.s.
imar
(b)
tekMb
takva
(B+ a)
(III)
kufr
(A.B+b)
(III)
Ayet semantik alan^ n^ n genel yap^ s^ n^ ^ byle bir tablo halinde
belirtelim. Her ^ eyin ba^ lang^ c^ ^ Allah'^ n, yetleri (i ^ aretleri) gnder-
mesidir. Allah taraf^ ndan bu gnderme olmasa, islami" manada hi-
bir din olmaz.
Beri taraftan bu gnderilenlerin derin manalar ^ n^ ^ anl^ yacak
insan da olmasa gnderilen ayetler yarars^ z ve etkisiz kal^ r. Nitekim
Kur'an ^ yle diyor:
129
5, o 9
^ : "ir) c^ ^
.E- c .)

. E^ er anlarsan^ z size
(`-
yetleri a^ klad^ k" 2 .
Allah ne kadar yet gnderirse gndersin, insanlar onun manaia-
r^ n^ ^ ve kfirler gibi "sa^ ^ r, dilsiz ve kr"3 olurlarsa yet bir
i ^ e yaramaz.
Ne zaman insan derin anlay^ ^ ^sahibi olursa ancak o zaman yet
tesirini gsterir. ^ ^ te burada meselenin insanla ilgili taraf ^ ^ ba^ lar.
^ nsan^ n yapt^ ^ ^ ^bu nemli i ^ , anlaman^ n e^ itli derecelerini gsteren
mteaddit fiillerle ifade edilmi ^ tir (stn 2).
Kur'n'a gre insan^ n anlamas^ , kayna^ ^ n^ ^ psikolojik bir yete-
nekten al^ r ki buna "lubb" yahut "kalb" denir (stn 3). Stun 2 de
zikredilen btn zihni faaliyetler, bu temel zihni yetene ^ in yahut
prensibin somut beyan^ ndan (a^ ^ a vurmas^ ndan) ba^ ka bir ^ ey de-
^ ildir. Kalb, insan^ ^ ilh yetleri anlama^ a muktedir k^ lar, bu prensip
(yetenek) rtlp mhrlendi ^ i, normal al^ ^ amad^ ^ ^ ^zaman insan
hibir suretle anl^ yamaz.
0 )1
J -L j
zerine damga vurulmu^ tur; onun iin onlar anlamsazI ar"4.
Kalb o ^ ekilde yap^ lm^ ^ t^ r ki normal al^ ^ t^ ^ ^ ^zaman yetlerin
manalar^ n^ ^ anl^ yabilir. ^ayet kalb, yetleri gzelce anl ^ yabilirse ne olur ?
Bu soru, drdnc stunun meselsidir. Bu stun, kalbin anlamas ^ ^
iin vahyedilen ilh yetlerin manalariyle ilgili stundur. Anlayan
kalb iin bunlar, birbirine z^ d olan iki ^ eyin semboldr. Baz^ ^yetler
Allah'^ n ihsan^ n^ , s^ n^ rs^ z sevgisini, linfunu, merhametini sembolize
ederken baz^ lar^ ^da Allah'^ n gazab^ n^ , korkun ceza ve intikam^ n^ ^ dile
getirir. Birinci durumda Allah' ^ n yet gstermesinedaha do^ rusu
bunlar^ ^pey^ amber arac^ l^ ^ ^ ^ile insanlara aktarmas ^ nateb^ ir denir.
^ yi haberler getirmek, mjde vermek demektir. ^ kinci tarz yet gn-
derme^ e de inzr (uyarma) ya da daha a^ k olarak vacid (tehdid)
denir. Buna gre Kur'n'da pey^ ambere bazan mbe ^ ^ ir (mjdeleyici),
bazan da munzir (uyar ^ c^ ) denir.
2 III, 114/118
3 -^ .);1,;z:A3 :- 5+:1
^ g e

3 II, 166/171
4IX, 88/87
:Onlar^ n kalbleri
130
Be^ inci stun, insan^ n yetlere verdi ^ i cevapla, yetler kar ^ ^ s^ ndaki
tutumiyle ilgilenir. ^ nsan^ n yetlere kar ^ ^ ^tutumu, ya bunlar^ ^do^ ru-
lamak (tasdik), ya da bunlar ^ ^yalan kabul edip red etmek (tezkzib)-
d ir.
^ nsan^ n yetler kar ^ ^ s^ ndaki tutumunu bu ^ ekilde ikiye ay^ rmak
ok nemlidir. nk bu davran^ ^ , do^ rudan do^ ruya ya imanla veya
imans^ zl^ k (kfr) le ilgilidir. ^ nsan^ n bu iki tr davran^ ^ ^ n^ n sonucu
ve bunun semantik yap^ s^ , tablomuzun 6 nc^ ^ stununda gsterilmi ^ -
tir.
^ nsan, Allah' ^ n, birinci kategorideki yetlerle sembolize edilen
nimetini do^ ru kabul ederse- (A) - - F(a)- dini bak ^ mdan bunun neticesi
^ krdr (I). ^ kinci kategorideki yetleri do ^ ru kabul ederse - (B) +
(a)- bu hareket de takvy^ ^do^ urur (II). nce grd^ mz gibi takv,
hkm gnnn sahibinden ve O'nun cezas ^ ndan korkmak (ka^ nmak)
demektir. ^ ayet insan, bunun aksine A grubundaki yetleri yalan ka-
bul ederse- (A) (b)- netice kfrdr (III). Bildi ^ imiz gibi kfr de
(B) ye uzan^ r. Allah korkusunu kald^ r^ r. - (A) (B) 4- (b)- kfr, inanma-
man^ n teknik anlam^ d^ r
7 numara ile gsterilen son stunda I ve II birle ^ tirilmi^ tir. ^ slami
manasiyle iman, bu birle ^ meden (yani yetleri tasdik ve Allah'tan
korkman^ n birle^ mesinden) do^ mu^ tur. Ve burada iman (A) (B) - - I-
(b)- anlam^ ndaki kfrn z^ dd^ n^ ^gsterir.
Grlyor , ki Allah'^ n yetleri gndermesinden, insan^ n bu yet-
ler kar^ ^ s^ ndaki inanma veya inanmama davran ^ ^ ^ na kadar (yani
ba^ ^ ndan sonuna kadar) her ^ ey, birbirini tutan insicaml^ ^bir kavram
sistemi meydana getirmektedir. Bu sistemde bulunanlar, yle birbiriyle
uyumlu, s^ k^ ^ bir ba^ ^vcuda getirir ki sistemdek^ ^btn kelimeler,
sistemin di ^ er ^ eleriyle zel bir mnasebet kurar ve her kelime mut-
laka sistemdeki di ^ er kelimelerin az ok rengini ta ^ ^ r. Ayn^ ^zamanda
yet kavram^ ^ve bunun alan^ , "semantik alan^ n" nas^ l bir ^ ey oldu^ unu
ve bu alan^ n tesadfen bir araya gelmi ^ ^kelimeler grubundan nas^ l
ay^ rdedilebilece^ ini somut b^ r misalle gstermek bak^ m^ ndan da bizim
iin gzel bir vesiyle te ^ kil eder.
Burada gzlerimizin nnde ideal bir rne^ i mevcudolan "se-
mantik alan", birok kelimenin tesadfen bir araya gelmi ^ ^oldu^ u bir
131
muhteva de^ ildir 5 . Semantik alanda tesadfi bir ^ ey yoktur; alan iin-
de meydana gelen her (kelime) birle ^ im(i), as^ l gr^ ^sisteminin zel
bir vehesini gsterir ve zenli bir ^ ekilde kurulur.
Ancak, bu zel bir alana ait bulunan kelimeler, ba ^ ka alanlara
girip ba^ ka birle^ imler meydana getirmezler demek de ^ ildir. Aksine
ayn^ ^kelime, ayr^ ^ ayr^ ^alanlara girebilir. Mesela kalb kelimesi yaln ^ z
tasdk ve tekzibin merkezi de ^ ildir, daha birok zihni faaliyetin mer-
kezidir. Ak^ l kelimesi yaln^ z ilahi yetleri anlama manas^ n^ ^ifade et-
mez; ayet alan^ nda i^ ledi^ i srece kendine zg ve ok nemli bir se-
mantik e ^ nisi vard^ r, kelime bunu sistemin di ^ er ^ eleriyle olan temas^ ^
neticesinde ve btn alan^ n zel yap^ s^ ndan al^ r.
Sistemden gelen bu semantik renk ok ince, kavramas ^ ^g bir
^ eydir, kelimenin manas^ n^ ^ belirleme bak^ m^ ndan son derece nem-
lidir. Kelimenin anlam^ , yaln^ z "esas" manas^ ndan ibaret de ^ ildir. Bir
de izafi manas^ ^vard^ r ki kelime bu manay^ , bulundu^ u sistemdeki
birle^ imlerinden al^ r.
IIALLAH'IN H^ DAYET^ :
Buraya kadar yet odak kelimesinin etraf^ nda meydana gelen
semantik alan^ n genel yap^ s^ n^ ^grdk. Bu alan^ n esas k^ sm^ ^ ^ yle zet-
lenebilir: 1) Allah yet gnderir, 2) insan ya tasd^ k veya tekzib suretiyle
bu gnderiye cevap verir, 3) birincisi (tasdik) imana, ikincisi (tekzib)
kfre gtrr.
insn
Allah

tasdik
imn
yet
tekzib kfr
(diyagram I)
Yaln^ z bu, yetin Kur'n'daki tek semantik alan ^ ^de^ ildir. Kur'n,
Allah'^ n yet gndermesi fikri etraf^ nda muhtelif semantik alanlar ve-
5 Kelimelerin tesadfen yan yana geldi ^ ine bir misal verelim:" (( C ) C - *
: Onlar (yani Musa ile fets^ ) bal^ klar^ n' unuttular" (XVI I I , 60 /61). Burada "unutma"
ile "bal^ k" ^ n birle^ mesi tamamen raslant ^ d^ r. Bu tr muhteva, bir semantik alan meydana
getirmez. Nesiy (unuttuar) kelimesinin bu birle ^ meden zel bir mana kazand^ ^ ^ n^ ^ kimse
syliyemez.
132
rir. Enteresan taraf, bunlar ^ n, Kur'n^ n klli d^ nce sistemi iinde
birbirinden ba^ ^ ms^ z alanlar olmamas^ d^ r. Bu alanlar yap^ ^bak^ m^ ndan
birbirine ba^ l^ ^olarak kurulmu^ lard^ r. Soyut at^ ^ile ilgili oldu^ u srece
ikisi hemen birbirinin ayn^ d^ r. Farkl^ ^ bir alan meydana getirebilmek
iin ayn^ ^ yap^ ^ sadece ba^ ka bir elbise giydirilerek tekrar kullan ^ l^ r.
^ ki alan da bir gere ^ in paralar^ d^ r. Ayn^ ^ ^ eyi ba^ ka ba^ ka a^ dan an-
latan bu iki karde ^ ^alan aras^ ndaki uyarl^ k, bizim iin son derece nemli-
dir. nk burada Kur'n kendi kendisini tefsir etmektedir.
Bu ikinci sistemin zelliklerinden biri de ^ udur: Alan^ n lfz^ ^yle
kavramlardan yap^ lm^ ^ t^ r ki birinci sistemde kullan^ lan kavramlar^ n
aksine bunlar^ n konu^ ma ile ilgileri yoktur.
Mesela ayet kavram^ ^yerine Allah' ^ n hidayeti (hud) kavram^ ^ko-
nulabilir. Bu da Allah' ^ n ayetler gndermesi gibi bir mana ta^ ^ r.
Kur'n'a gre Allah' ^ n ayetler gndermesi ile hidayeti ayn ^ ^ ^ eydir.
Ayetler, Tanr^ 'n^ n, insanl^ ^ ^ ^ do^ ru yola sevk etme arac^ d^ r.
ihted
cennet
dalle
cehennem
(diyagram II)
Nas^ l birinci sistemde (ayetler sisteminde) insan ya tasdik, veya
tekzib yolunu seebilirse; ikinci sistemde yani Tanr ^ n^ n hidayeti
kar^ ^ s^ nda da yine ya ihtid yolunu seip Tanr^ ^hidayetine uyar; ya da
^ alal yolunu seip tanr ^ n^ n lutfett^ i hidayetin d^ ^ ^ na ^ kar. Hidayet
yolunu seenler cennet yolunda, ^ allet yolunu seenler de cehennem
yolundad^ rlar.
Bu, olay^ n birinci yar^ s^ d^ r. ^ kinci yar^ s^ ^ birinciden daha az nemli
de^ ildir ve Kur'an a^ ^ nda bunlar gayet uyumlu bir ^ ekilde yan yana
beraber dururlarken sonraki devirlerde birbiriyle arp ^ ^ maya ba^ larlar
ve zellikle kelmda birbirlerine son derece z^ d bir hale gelirler.
Olay^ n ikinci yar^ s^ nda btn alana kaza ve kader a ^ s^ ndan bak^ l-
m^ ^ t^
r. Allah ve insan mnasebetini incelerken kaza ve kader mesele-
sine temas etmi ^ tik. Bu gr^ e gre yer yznde olan her ^ ey, Allah'^ n
iradesine gre olmaktad^ r. Bu a^ dan bak^ ld^ ^ ^ nda hidayeti dallete
S, gerekte kendi kendine bir ^ ey semi ^ ^ de^ ildir. onun hareketi,
tercih edip do^ ru yolda giden, ya da dalleti seerek yoldan sapan kim-
se, gerekte kendi kendine bir ^ ey semi ^ ^de^ ildir. Onun hareketi,
Tanr^ ^iradesinin gere^ idir. ^ nsan^ n dalal veya ihtiday^ ^semesi kendi
insan
Allah
hed
133
iste^ iyle de^ il, Allah' ^ n iradesiyle olmaktad^ r. ^ nsan^ n hidayeti de E:la-
lleti de Allah' ^ n iradesinin bir gere ^ idir. Kur'n ^ yle diyor:
9 oo. . . . ,. . o ,9 eS .,9 e
jP t 41
-
:Allah kimi dilerse onu sapt ^ r^ r ve kimi dilerse onu do^ ru yola koyar"6.
Konunun bu ikinci ^ ekildek^ ^ yorumu, basit bir ^ ekille gsterile-
bilir. (^ekil III). II nci ve III nc ^ ekilleri birbiriyle mukayese edersek
ikisinin aras^ ndaki fark^ ^ derhal grrz.
(A llah)

(insn)
hed

ihted cennet
cennete gid er
i
ad elle
d alle
Cehennem
-..-.-..--,----,....
sapt ^ rd ^ ^sapt ^ ^
(d iyagram III)
^ekillerin mukayesesi a^ ka gsterecektir ki ikincide insan, birinci-
de oldu^ u gibi ilahi hidayete ya kabul veya red ^ eklinde cevap vermi-
yor; ya Allah' ^ n hdas^ na uyarak hidayet buluyor veya i ^ laline uyarak
sap^ yor. Art^ k burada insan^ n, Allah'^ n hidyet veya ^ alletini seme
serbestisi kalm^ yor demektir. Onun yapaca^ ^ ^her ^ ey ok nceden sap-
tanm^ ^ t^ r, karara ba^ lanm^ ^ t^ r. Bundan dolay^ ^insan^ n sapmas^ ^ da Al-
lah'^ n sapt^ rmasm^ n sonucudur. Allah' ^ n sapt^ rmas^ na hi kimse kar ^ ^ ^
koyamaz. Kur'n' ^ n ^ srarla syledi ^ i byle bir durumda pey^ amber bile
bir insan^ ^ do^ ru yola getiremez. Daha ba^ lang^ ta bu iki sistemde
esasl^ ^bir z^ tl^ k gryoruz: Hed ile adalle'nin birbirine z ^ dl^ ^ ^ . Bu z^ d-
l^ k btn sistemde kendini gsterir ve bylece ta ba ^ ^ ndan sonuna
kadar birbirine paralel giden iki z ^ d hat ortaya ^ kar. Kur'an'da ayn^ ^
^ ey hakk ^ nda iki farkl^ ^ gr^ n ileri srlmesi, sonradan ^ skim d^ nr-
leri aras^ nda insan hrriyeti ve sorumlulu^ u konusunda byk mese-
leler do^ urabilirdi. Zira siz ok kuru bir mant^ ki gr^ le hareket git-
ti^ iniz takdirde bu iki sistem aras ^ nda bir ayr^ l^ k grrsnz. Yaln ^ z
(bu hareketiniz do^ ru de^ ildir. nk) Kur'n kuru bir mant^ k a^ s^ n-
6 VI 3 9
hid ayet etti

hid ayet buld u


t
cehenneme gid er
134
apn^ ak"
I
telryTb I
"yalan saymak"
- hidayet edilmi ^ ^olmak"
dan hareket etmez. Kur'n d^ ncesi, yle bir alan zerinde kurul
mu^ tur ki bu alan, insan^ n kuru mant^ ^ ^ ndan ok farkl^ d^ r. ^ ayet
insan, bu kuru mant^ k kurallariyle de^ il de Kur'n' ^ n d^ nce alanma
^ k^ p o dzeyde bu meseleleri d^ nrse (zahiren muhalif gibi
grnen ^ eylerde) byle bir muhalefet olmad^ ^ ^ n^ ^anlar. Has^ l^ ^ Kur'n,
kendine zg d^ nce alan^ nda insan^ n hrriyeti meselesini ortaya
^ karmam] ^ t^ r.
Kelma ait bir mesele olan insan ^ n hrriyeti ve Allah' ^ n adaleti
meselesi ierisine daha fazla dalmadan, Kur'n' ^ n en nemli kavramla-
r^ ndan biri kabul edilen hidayet kavram^ n^ n semantik yap^ s^ na
Kur'n'da ayn^ ^ alana iki farkl^ ^ a^ dan bak^ ld^ ^ ^ n^ ^ yukar^ da
grdk. Hangi sistemi temel alsak, insan k^ sm^ na gelince ihtid ve la-
lal z^ dl^ ^ ^ n^ ^grrz. Bu, iki sistemin de ortak yan ^ d^ r. ihtida ve sla-
lal z^ tl^ ^ ^ ^Kr'n' ^ n hemen her yerinde bulunur; Kur'n'da en ok kul-
lan^ lan iftli kavramd^ r bu 7 .
Yukar^ da syledi^ im gibi bu alan^ n kar^ ^ l^ kl^ ^ z^ tl^ ^ ^ , ba^ ka bir
semantik alanda da, Allah taraf ^ ndan gnderilen ayetleri insan ^ n tas-
dik veya tekzib etmesi alan ^ nda da vard^ r. Ancak birinci ifti (I) ikinci
(II) iftten ay^ ran bir zellik mevcuttur. ^ kinciden farkl ^ ^olarak ihtida ve,
dalal alan^ nda bir ana kavram vard^ r: Yol kavram^ . Bu alanda "yol"
odak kelimedir. Di^ er deyi ^ le bu alanda yol kavram^ ^ba^ ^rol oynar.
^ kinci alanda ise ba^ ^rol ayet
(i ^ aret) kavram^ ^oynamaktad^ r. Kur'-
an'da bu yol kavram^ ^ e^ itli ke-
limelerle belirtilmi^ tir. Sebl, s^ rat,
tat*bunlar^ n en nemlileridir.
^ htida ve dallin de e ^ itli e^ ^anlaml^ lar^ ^vard^ r. Bazan ihtid yerine
r^ d yahut re^ d (do^ ru yola ula^ ma), ka^ d (hedefe varan yolu
tutma) kelimeleri kullan^ hr. Dalal (fi'li dalle) in de Kur'n'da e ^ ^mana-
l^ lar^ ^oktur: (Amihe (do^ ru yoldan ^ a^ ma) (misal: II, 14/15), kasata
(ayn^ ^ manada) misal: (XXIII, 76 /74)8the (lde kaybolma ve evi '
^ a^ ^ rma) (misal: V, 29 /26) ve ^ av, ^ aviye (masdar ^ ayy ve ^ avyet:
sapma) (misal: VII, 143/146) gibi.
7 Mesel XXXIX, 38/37; II 170 /175 v.s.
8(<
p
-;
:Ahirete inanm^ yan kimseler, do^ ru yoldan saparlar".
4
kar^ ^ tl ^ k
I dalkl
135
Grlyor ki btn bu kavramlar ^ n alt^ nda bir yol d^ ncesi
yatmaktad^ r. Daima ^ u mesele kar ^ ^ m^ zda durur: Acaba insan as ^ l
gayesi olan Allah'a ve nefsinin kurtulu ^ una varan yolu mu tutar, yoksa
bu yoldan ayr ^ l^ p Allahs^ zl^ k l iine girerek ^ a^ k^ n ve kr bir ^ ekilde
bocalar durur mu? i ^ aret edilmesi gereken daha nemli bir mesele de
buradaki yolun, basit bir yol olmad^ ^ ^ d^ r. Kur'n d^ ncesindeki yol,
dosdo^ ru "mstakim" bir yoldur.
Allah'^ n, yetleriyle (i ^ aretleriyle) gsterdi ^ i yol, do^ ru yoldur.
Kur'n sz geliminde bu demektir ki e^ er siz o yol izgisini takip eder,
giderseniz o sizi kurtulu^ a ula^ t^ r^ r. Allah' ^ n yolu, do^ rulu^ u ile btn
teki yollardan ayr^ l^ r. nk onlar^ n hepsi e^ ri yollard^ r (< ivac).
Yolun e^ rili^ i ^ u demektir: O yol sizi hedefinize gtrece ^ i yerde ta-
mamen hedefinizden sapt ^ r^ r, ba^ ka yerlere gtrr :
.9 o .9
Jp1 . . LA j
(. 5 --
P
:(Allah ^ yle emrediyor :) ^ ^ te benim do^ ru yolum budur. Onu takibe-
din, ba^ ka yollara gitmeyin (nk onlar^ n hepsi e^ ridir), sizi O'nun
yolundan ay^ r^ rlar" 9 .
Bu suretle yine birbirine z^ d iki kavram, iki muhalif prensip gr-
mekteyiz: Yol kavram^ n^ n semantik alan^ nda "do^ ruluk" ve "e^ rilik".
Burda "do^ ru" ve "e^ ri" kelimeleri k^ ymetli kelimelerdir. nk
dini de^ er ta^ ^ maktad^ rlar. Biri dinen olumlu, di ^ eri olumsuz bir de
^ er
ta^ ^ yor. ^ ki kavram aras^ ndaki z^ tl^ k gayet a^ kt^ r. nk Kur'n
kfirleri, Allah' ^ n do^ ru yolunu devaml^ ^olarak e^ riltme^ e al^ ^ makla
tasvif ediyor:
C 4. : : j 5. 4: 1 < 1 C . )
:Niin (m'minleri) Allah' ^ n yolundan eviriyorsunuz, onu e^ riltmek
istiyorsunuz ?"
C- c'J
- 9 o o
^ ^ ^j- iL5 t, _ ft, j :Allah' ^ n lneti o zalimlere olsun
ki Allah' ^ n yolundan evirirler ve onu e^ riltmek isterler ve hireti de
inkr ederler"ii.
9 VI, 154/153
10 III, 94/99 "mucavvacaten yerine civacan kullan ^ lm^ ^ t^ r".
11 VII, 42- 43/44- 45
136
Ba^ l^ ^ba^ ^ na byk bir semantik alan meydana getiren bu kavram
iinde sonuncusu (yani yolun do^ ruluk ve e^ rili ^ i) Arapaya ilk defa
Kur'n taraf^ ndan sokulmu^ ^de^ ildir. Bu, eski bir semantik aland^ ,
cahiliyyede de vard^ ^ve cahiliyyede de nemli bir rol oynuyordu, an-
cak aradaki fark, cahiliyyede bu yolun "maddi", ^ slamda ise "^ necazi"
olu^ udur.
lde ya^ ^ yan insanlar iin yolu bilmek ya da usuz bucaks
^ z
kumlar iinde kaybolup gitmek, tabii ki lm kal^ m meselesi idi. O
gnlerde her kabilenin zel bir blgesi vard^ . Bu kk blge s
^ n^ r-
lar^ ^iinde do^ ru yolu bilmenin pek nemi olm^ yabilirdi ama al^ ^ ^ k
olduklar^ ^ blge s^ n^ rlar^ ^ d^ ^ ^ na ^ k^ nca oklar^ ^ yard^ mc^ s^ z kal^ rd^ .
Usuz bucaks^ z, vah^ i, korkun kum l ile kar ^ ^ ^kar^ ^ ya kal^ rlard^ .
ln durumunu "her an insan^ ^avlay^ p yutma^ a haz^ r, yakalanmaz
bir canavar" diye tasvir ederlerdi. ^ ^ te bundan dolay^ ^cahiliyye Arap-
lar^ ^"hd" ve "yol" kavramlar ^ ^ etraf^ nda bir d^ nce a^ ^ ^meydana
getirmi ^ lerdi. Yol, birok e ^ itlere ayr^ lm^ ^ t^ . l de falan veya falan
zelli ^ ine gre ayr ^ ^ayr^ ^isimlendirilmi ^ ti: Mesela suyu olup olmad^ ^ ^ na,
zerinden yol geip emedi ^ ine, ^ ss^ z, yoli ^ aretsiz olup olmad^ ^ ^ na vs.
ye gre tasnif edilmi ^ ti. Bir misal vermek iin yehm' kelimesini zikre-
dece^ im. Bu kelime, do^ ru yolun neresi oldu^ unu kimsenin bilemiye-
ce^ i, herhangi bir ayak izi bulunm^ yan korkun l belirtmek iin kul-
lan^ lm^ ^ t^ r. Bu tr lde umutsuz ve manas ^ z dola^ may^ ^ifade iin zel
5
bir fiil de vard^ ^ (casefe): J4_ >-
"Mdtesif (casefe'den gelir), yolu bilmeden kendi ba^ ^ na lde
seyahat eden 12 (arkada^ lar^ ndan ayr ^ ^ d^ p) yaln^ z ba^ ^ na kalan, blge-
yi hi tan^ m^ yan kimse".
D^ nmeden byle bir yolculu ^ a ^ k^ p ba^ ^ na dertler aan budala
adama yine (asefe'den tretilen cissif ad ^ ^verilmi^ tir. a^ ^enfara'nin
me^ hur Lmiyyetu'l `Arab'inde bu fikirlerin ilgin bir kombinasyonu
vard^ ^r :
fi O
9 9 , o - - o
9
CS
"Ben karanhklara dal^ p da l ortas^ nda birden yolunu kaybeden
ahmak insan de^ ilim" 13.
12 `Abld ibn al- Abra^ , ab^ n XIV, 2
13Beyt 19
137
Fakat btn bu kelimeler hep maddi anlamdad^ r. Cahiliyye dev-
rinde bu kelimelerden yap^ lm^ ^ ^semantik alan^ n dini bir anlam^ ^yoktur.
Mesela hd kelimesini ele alal ^ m. Hd, soyut anlamda bir rehberli ^ i
ifade etmez; sadece lde yol gstermeyi ifade eder. Hadi, hd'n ^ n
s^ fat^ d^ r. Cahiliyye devrinde ldeki yollar ^ ^iyi bilen ve insanlara yol
gsterip varacaklar ^ ^
yerlere selmetle gtren kimseye hadi denmi ^ tir.
l, son derece tehlikeli bir yerdi. En tecrbeli k ^ lavuzlar bile bir nokta-
da ^ a^ ^ r^ p sapabilirlerdi. ^ a^ ^ rmadan k^ lavuzluk grevini yapmak, bir
k^ lavuz iin gurur ve vn vesiylesi idi. (Abid ibn alAbra ^ , ^ iirlerinden
birinde ^ yle vnyor :
. --oo9o .4 o o
4; - t 51 1.5 1- :(> _ 4_ , o _ 4_ (. 5 . A. -04 j
o
C j
"Bir de yle bir vadi ki en tecrbeli k ^ lavuzlar bile yollar^ n^ ^ kaybeder.
Mesafesi ok uzak, kumlar! da Yemen aba's ^ ndaki izgiler gibi ok.
^ ^ te ben ^ u vadiyi de sa^ lam yap^ n bir deve ile (yaln^ z ba^ ^ ma) getim" 14.
Bundan anl^ yoruz ki o gnlerde bir insan^ n iyi bir hadi (k^ lavuz)
olmas^ , ya da yan^ nda tecrbeli, gvenilir bir hadi (k^ lavuz) un bulunma-
s^ ^son derece nemli idi. Kur'n' ^ n d^ nce dnyas^ nda da hadi kavra-
m^ ^ hayati bir nem ta^ ^ r. Ancak Kur'n'da hadi, bizzat Allah't ^ r.
yle bir k^ lavuz ki asla sapmaz, yolu kaybetmez. Bundan dolay^ ^da tam
gvenilir k^ lavuzdur. Bu suretle Kur'n, hidyet kavram^ n^ ^ ruhsal-
la^ t^ rmakta, manevile ^ tirmektedir. Onu, insan^ n maddi hayat^ ndan
al^ p dini hayat^ na aktarmaktad^ r. Kavram, esas^ nda lde seyahat
etmekle ilgili idi ama ^ imdi mecazi olarak insan^ n a^ mak zorunda
bulundu^ u rna'nevi lle ilgili olmu^ , tamamen dini bir anlam kazan-
m^ ^ t^ r.
Tabii ayn^ ^de^ i ^ iklik "yol" kavram^ ^zerinde de olmu^ ^ve Kur'n'-
da yolu en ok temsil eden
s^ rt ^
5 ve sebil kelimeleri, tamamen dini
ma'nada kullan^ lm^ ^ lard^ r. Bu iki kelime Kur'n'da birbirinin sinonimi
olup Kur'n d^ nce sisteminin temel yap^ s^ n^ ^belirliyen anahtar terim-
ler kategorisine aittirler. ^ tslm ncesi devirlerde de ^ airler bu iki
kelimeyi kullanm^ ^ lard^ ^ama dini manada de^ il.
14Divn, XLI, 12- 13. beytler.
15 Bu kelime Latince (dz yol anlam^ ndaki) strata kelimesinden gelir. Roma yolu
manas^ n^ ^ ifade edr. Kelime `Abid ibn alAbras' ^ n divan^ nda ogul olarak surC4^ eklinde
yer al^ r. Baya^ ^ ^yollar demektir. Chiliyye Araplar ^ , edebiyatlar^ ndan anlad^ g^ m^ za gre
kelimenin bu etimolojisini tamamen unutmu^ ^grnyorlar.
138
Mesele birbirinden ayr ^ ^birka anahtar kelime meselesi de
^ ildir.
Kur'an'da yolun btn semantik alan^ , derin bir sembolik mana kaza-
n^ r. Ba^ ka deyi^ le Kur'n, bir fikir alan^ n^ , onu meydana getiren b-
tn kelimelerle birlikte al^ r, maddi d^ nce dzeyinden dini d^ nce
dzeyine nakleder, ma'nevile ^ tirir ve mecazi bir d^ nce sistemi kurar
ve bu suretle dini felsefesini in ^ a edece^ i temeli meydana getirir.
III- HABERLE^ ME VASITASI OLARAK IBADET :
Daha nce i ^ aret edildi ^ i zere gerek szl, gerek szsz haber-
le^ me; tek tarafl^ ^de^ il, kar^ ^ l^ kl^ ^olan bir konu^ mad^ r. Allah'tan insana
do^ ru olan szl konu^ ma vahiy, insandan Allah'a do^ ru olan szl
konu^ ma ise du`a'd^ r Du`a', insan kalbinin Allah ile konu ^ mas^ , O'nun
nimetini ve yard^ m^ n^ ^istemesidir. Bu, a^ a^ ^ dan yukar^ ^(kuldan Allah'a)
do^ ru olan bir szl haberle ^ me e^ ididir. Ayn^ ^ ^ ekilde szl olm^ yan
ilahi haberle ^ me- ki Allah' ^ n, szsz ayetler gndermesi idi- nin insan
taraf^ ndaki kar^ ^ l^ ^ ^ , ibadet ve ^ slamda salt (namaz) diye tan^ nan dini
hareketlerdir. Salt yahut ibadet, e ^ itli a^ lardan incelenebilir. Ama
bizim bu tetkikimiz a^ s^ ndan namaz, a^ a^ ^ dan yukar^ , yani insandan
Allah'a do^ ru olan szsz haberle ^ me ^ eklidir. Zira namaz, insan^ n
byk Allah' ^ n huzurunda duydu^ u derin hu^ uun ^ ekil bak^ m^ ndan
ifadesidir. ^ nsan, passif olarak Allah' ^ n kelimelerini ve yetlerini ald ^ ^ ^ ^
gibi kendi duygular^ n^ ^da ayn^ ^ duyguyu payla^ an di ^ er insanlarla bera-
ber birtak^ m hareketler halinde ifade etmekle emredilmi ^ tir.
Namaz^ n szl unsurlar^ ^ da vard^ r 16. nk vcuta yap^ lan
hareketler yan^ nda Kur'an okumak, ^ ehadet ve Pey^ ambere salvat
getirmek de namaz^ n rknlerindendir. Yaln^ z namazdaki szl r-
knler, kelimeler sadece duadan ok farkl ^ d^ r. nk namazda bunlar
ritualistic (yani dini bir merasim halinde) kullan ^ l^ r. Burada kullan^ lan
btn kelimelerin namaz^ n gere^ i olan dini bir yan^ ^vard^ r. Halbuki
ayr^ ^bir ibadet olan duda kelimeler, insan^ n herhangi bir an^ ndaki
ki^ isel duygu ve d^ ncelerini yans^ t^ r. K^ saca insan duda, iinden
geleni syler, syledikleri, iindeki fikirleridir. Halbuki namazdaki sz-
leri, kendi fikirleri de ^ ildir, sembolik mahiyette ve ayinin bir paras^ n^ ^
te^ kil eden szlerdir. Binaenaleyh namazdaki sz rknleri, alalade
szler de^ ildir. Kald^ ^ ki burada nemli olan, ibadetin kal ^ b^ d^ r ki szl
olmaktan uzakt^ r. Ibadet btn olarak insandan Allah'a do ^ ru olan
16 J"; 03 C4J :Namaz sz, amel ve yasak ^ eylerden el ekme'-
den ibarettir". as^ fi9, arRisle, s. 121
139
szsz bir haberle^ me yoludur; namaz, insan^ n Allah ile do^ rudan
temas kurdu^ u bir ibadet ^ eklidir.
Namaz ^ ekliyle de^ il, fakat manasiyle (Hz.) Muhammed'in ^ s-
lmdan nceki gnlerine kadar uzan ^ r. Btn sa^ lam hadisler (Hz.)
Muhammed'in, baz^ ^ dindar Mekkelilerin yapt^ klar^ ^ gibi her y^ l birka
gn Mekke yak^ n^ nda bulunan Hira da^ ^ ndaki ma^ araya ekildi ^ ini
syler. Hadislere gre bu uzlete ekilme i ^ i y^ llarca srm^ tr.
Nihayet yine byle bir uzletinde Hak onu, Allah' ^ n resul mertebesine
ykseltmi ^ ti. Hadiste bu uzlete tehannus ad^ ^ verilir. Bu kelimenin eti-
molojisi karanl ^ k olmakla beraber birtak^ m zhdi hareketler manas ^ na
geldi ^ i muhakkakt^ r. Hatt biz, tehannus' namaz^ n Isla^ ndan nceki
^ ekli kabul edebiliriz.
^ slam kurulma^ a ba^ lay^ nca namaz yahut ibadet, derhal islam^ n
temel ta^ lar^ ndan biri olmu^ , dini grevler aras^ nda namaza son derece
nemli bir yer verilmi ^ , yeni kurulmakta olan ^ slam toplumunun ay^ r^ c^ ^
bir vasf^ ^ haline getirilmi ^ tir. Burada bu kurum hakk^ nda daha fazla
tafsilta gitme ^ e gerek yoktur 17 . Yaln^ z ^ uras^ na i^ aret edelim ki namaz
ibadetinin en nemli rkn olan ve ibadet eden m'minin, nndeki
bir ^ eye aln^ n^ ^ koymas^ n^ ^ belirten scd (fi'li secede) islamdan nceki
Araplar aras^ nda biliniyordu. Onlarda secde, ibadet derecesine varan
derin hayranl^ ^ m bir ifadesi idi. ^ air anNbi ^ a bir k^ z^ n harikulade
gzelli ^ ini ^ yle niteliyor:
,
-
va _
*
" Yahut (o) bir sadef incisine (benzer ki) ne^ 'e iinde onu ^ karan dalg^ ,
onu grr grmez (hayranl^ kla) tehlil ve secde eder.
"^ayet bu (k^ z) ak sal^ ^ bir rahibe grnse btn mrn bekr
olarak ibadete veren (rahip) Tanr^ ya ibadet eder (yani hayranl^ kla Allaha
secde eder)" 1 8 .
Salt^ n esas manas^ na gelince: Saila fi'li genellikle hem Kur'n'-
dan nceki literatrde, hem de Kur'n literatrnde kullan ^ l^ r. "Bi-
rine iyilikler dilemek" demektir 19 . Burada kelimenin ^ slam ncesi ^ iir-
deki kullan^ l^ ^ ^ na dair ilgin bir misal verece^ im.
17 Bu hususta daha fazla bilgi iin bak^ n^ z: E.E. Calverley, Worship in Islam, Mad-
ras 1925
18Divan, s. 52, beyt 2, s. 54, beyt 2
19 45:)1:^ ^
=

IX, 85 /84; XXXII1, 42 /43Bu Su-


,
relerde gsterilen ayetler ^ alt^ n geti ^ i yerlerden bazdar ^ d^ r.
110
^ air alAc^ a, ^ arab^ n nas^ l dikkatle sakland^ ^ ^ n^ ^ tasvir ediyor:
"(^arap^ ) onu kp iinde rzgra kar^ ^ ^koydu, sonra kpne iyilik-
ler diledi ve (Tanr^ 'dan) yard^ m istedi (ki ^ arap ek^ iyip bozulmas^ n)" 2 .
Fakat bizim iin bundan da nemli olan husus, kelimenin, ca-
hiliyye devrinde Kur'n' ^ n namaz d^ ncesine yak^ n bir anlamda
kullan^ lm^ ^ ^olmas^ d^ r.
(Antere, ^ ran imparatoru En'u^ irvan' ^ ^vmek iin yazd^ ^ ^ ^ ^ i'rinde
son derece nemli olan ^ u beyti sylyor:
, 35 ., 5
L4,...1 j.,Ja o
)
O, yeryznde imam oldu ^ u halde "btn yeryz k ^ rallar^ , dn-
yan^ n her taraf^ ndan yzlerini ona evirir (ona gelir)ler"2 1.
Bu ^ iirde imam kelimesinin kullan^ lmas^ ^da ilgintir. ^ nsan^ n g-
zn evirip dikkatle bakt^ ^ ^ ^nokta demektir. ok nemli Kur'an
terimlerinden birinin yani k^ blenin e^ ^anlaml^ s^ d^ r. K^ ble namazda
durulacak yndr. Ayn^ ^ ^ air k^ ble kelimesini de yine imparator En-
^ irvan iin kulanm^ ^ t^ r:
'.J1 - C;
d- - -
Kussad, kas^ d' ^ n o^ uludur. Kas^ d, "bir ^ eyi hedef alan, bir ^ eye
do^ ru gitmek istiyen kimse" dir. ^air, imparatoru kasdederek diyor ki:
"Ey btn insanlar^ n gzleri kendisine evrilmi ^ ^kimse, ey ykseklik
tac^ ^ olan kimse!"22.
Muhakkak ki burada maddi olan salt, islam^ n salt^ ndan ba^ ka-
d^ r ama ^ ekli yap^ ^ayn^ d^ r. Aradaki tek fark ^ udur: Burada k^ ble, mu-
kaddes Mekke (Ka`be) yerine Iran imparatorudur. Ve ibadet de Allah'a
tapma yerine krala tapmad^ r.
20 Bak^ n^ z: Lisanu'l- - sArab, XII, s. 242; irteseme "muhafaza dilemek iin Allah'a
du etmek" manas^ na gelir. Fakat Ebu Hanife'ye gre fiil burada kp s ^ k^ ^ s^ k^ ya mhr-
lemek demektir.
21 Divn, s. 164, beyt 16
22 Divn, s. 171, beyt 8
141
YEDINCI BLM
ALLAH^ LE ^ NSAN ARASINDA HABERLE^ME
MUNASEBET^ ^(II)
- SZL KONU^MA-
I- ALLAH'IN SZ (KELAMULLAH)1
Birka defa tekrar etti ^ imiz zere Kur'n'a gre Allah ile insan
aras^ ndaki haberle ^ me mnasebeti, ba^ l^ ca iki ynldr- 1) Allah'-
tan ^ nsana do^ ru ve 2) insandan Allah'a do^ ru. Bu iki ynl haberle^ me
de ya szl veya szsz olur. Yukar ^ daki blmde szsz olan haber-
le^ meye dokunmu^ tum. Orada syledi ^ im gibi bu blmn konusu
olan szl haberle^ me, tahlil neticesinde szsz e ^ idin gsterdi ^ i
Allah- insan haberle^ mesinin zel bir durumudur. Zira szsz muha-
bere Allah'tan insana do^ ru olduka neticede szl konu ^ maya var^ r.
Ba^ ka deyi ^ le vahiy "yetler gndermenin" ok zel bir durumun-
dan ba^ ka bir ^ ey de^ ildir. Ancak vahiy "yet griderme"nin di ^ er
^ ekillerinden o kadar farkhd^ r ki onu ayr^ ^bir kategori ierisinde
incelemek gerekir. Bu mesele nakk ^ nda Kur'n' ^ n gr^ de budur.
Kur'n'da vahye ok zel bir yer verilmi ^ tir. Vahiy ola^ an st, insan
akl^ n^ n kavr^ yam^ yaca^ ^ ^esrarengiz bir olay olarak ele al ^ nm^ ^ t^ r.
Bundan dolay^ ^"peygamber" denen arac^ ya lzum vard^ r. Bu bak^ m-
dan bu zel ^ ekilde gnderilen yetler, tabiata aidolan ve bundan do-
lay^ ^ sa^ duyuya sahip her insan^ n kavr^ yabilece^ i teki yetlerden
tamamen farkl ^ d^ r.
1 Kur'n'da vahiy meselesini inceliyen bu blmn bir k ^ sm^ , daha nce bir makale
clarak "Revelation as a Linguistic Concept" adiyle ne ^ redilmi ^ ti. Bkz. Studies in Mediev-
al Thought, Journal of the Japanese Society of Medieval Philosophy (Vol. V, 1962). Bu
blm, o makalenin ayn^ ^ degilse de i ^ lenen meseleler ve esas konu ayn ^ d^ r.
142
Semitik as^ ll^ ^ byk dinin yani yahudilik, h^ ristiyanl^ k ve
^ slmiyetin en karakteristik ve ay^ rdedici m^ terek yan^ , bunlara gre
gere^ in tek garantisinin, Allah taraf ^ ndan vahyedilmi ^ ^olmas^ d^ r. An-
cak Allah'^ n vahyetti ^ i ^ ey, gerektir. Vahiy, gerekli ^ in teminat^ d^ r.
^ slma gre vahiy Allah' ^ n konu^ mas^ d^ r. Kendi iradesini dil arac^ l^ ^ ^ ^
ile bildirmesidir. Fakat insana aidolm^ yan esrarengiz bir dille de^ il,
insan^ n a^ ka anhyabilece^ i bir dille konu^ mas^ d^ r. Buras^ ^ ok nemli
bir husustur. Allah' ^ n, kendi iradesiyle yapt ^ ^ ^ ^bu konu^ ma olmasa yer
yznde ^ slm^ n anlad^ ^ ^ ^manada hibir gerek din olmaz.
Bundan dolay^ ^ ta ba^ lang^ tan beri islm^ n dille son derece ilgili
bulunmas^ , hayrete sayan de^ ildir. nk ^ slam, Allah konu^ tu^ u
zaman meydana gelmi ^ tir. Btn ^ slm kltr, esas^ n^ ^ ^ u tarihi ger-
ekten al^ r: Allah insana, insan^ n konu^ tu^ u dille hitabetmi ^ tir. Bu,
Allah'^ n sadece kutsal kitap gndermesi demek de ^ il, bizzat Allah' ^ n
konu^ mas^ d^ r. ^ ^ te vahyin manas^ ^ budur. Vahiy, birinci derecede
dille alkal^ cl^ r.
Kur'n^ ^ iinde vahyin iki cephesi vard^ r. Bunlardan biri onun ke-
lm ile yani dar manadaki lisandan farkl ^ ^ olan konu^ ma ile ilgilidir;
teki de o zaman mevcut kltr dilleri aras ^ nda yaln^ z Arap dilinir^ ,
tesadfen de^ il, Allah'^ n iradesiyle Allah kelm^ na arac^ ^olarak seil-
mi^ ^olmas^ ^meselesiyle ilgilidir. Saussurian terminolojisini kullanarak
bu iki cepheyi ^ yle ay^ rdedebiliriz: Birincisi meselenin keim taraf^ -
d^ r, ikincisi de dil taraf^ . Kelm ve lisan kabaca Frans ^ zcadaki "pa-
role" ve "lagnue" in kar ^ ^ l^ ^ ^ d^ r. Vahyin her iki cephesi, sonradan ^ slm
d^ nce tarihinde byk kltrel geli ^ imlere yol aacakt^ r. Meselenin
nemini, ilerledike anl^ yaca^ ^ z. ^imdi dikkatimizi vahyin kelm yn-
nde teksif edelim.
Kur'il'a gre vahyin Allah' ^ n kelm^ ^ oldu^ una i ^ aret ederek
meseleye girmek istiyoruz: Vahiy = Allah' ^ n kelm^ . Bu sz, keyfi
sylenmi ^ ^bir sz de^ ildir. Kur'n'da s^ k s^ k rastlad^ ^ ^ m^ z bir szdr.
Ve blmle ilgisi bak^ m^ ndan ok nemlidir. Kur'n'dan yaln ^ z bir
iki misal, bu noktay^ ^ ayd^ nlatma^ a yeter. Teybe Suresinde ^ u yeti
okuyoruz:.
- o, ^ ^ O
Ldr5 C 5 ' -4I ,) 1 j
m^ riklerden biri sana s^ ^ ^ n^ rsa onu himayene al ki Allah' ^ n
kelm^ n^ ^ isitsin"2.
2 IX, 6
143
burada siyaktan (sz geliminden) a^ ka anla^ ^ l^ yor ki "Allah'-
in kelm^ ", Allah' ^ n konu^ tu^ u, pe^ ambere syledi^ i, vahyetti^ i szler-
dir. Bakara Suresinde de buna benzer bir yet vard^ r. Musa ^ eriatinin
durumuna de^ inilerek ^ yle deniyor:

03o 19 o o 5 o 9 e

A vij.i ..)1; , I
- vg .. r.

5 5.0
o
.a'..P C ..3 0 ./D j . A (j . . A 4. ;
e
_ 41 r -.),L.3
:Onlar^ n size inanacaklarm^ ^ m^ ^ mid ediyorsunuz? Oysa onlardan bir
grup vard^ ^ ki Allah' ^ n kelm^ n^ ^ i^ itirler, ard^ ndan onu anlad^ ktan sonra
bile bile de^ i^ titirlerdi"3.
Vahyin, zmleme^ e daha msait olan "Allah' ^ n kelm^ "na
dn^ ebilmesi, a^ ka gsterir ki bu olay^ n semantik bak^ mdan bir-
birinden farkl^ ^ iki temeli vard^ r: 1) Allah ve 2) kelm. Di ^ er tabirlerle
vahiy iki temel zerinde durmaktad^ r.
E^
er birinci temelden yani Allah a^ s^ ndan bak^ l^ rsa vahiy yle
kelimelerle ifade edilmi ^ tir ki bunlar^ n bildirdi ^ i konu^ ma asla insan
konu^ mas^ na benzemez. Mesela tenzil (indirme) vahiy vs. gibi. Insanla
insan aras^ nda vukubulan konu^ maya hibir suretle tenzil denemez.
Kelimenin esas manas^ , onu stn bir haberle ^ me olarak kabul etme ^ e
zorlar. nk kelimenin tredi ^ i nezl kk, yukar ^ dan a^ a^ ^ ^inme
anlam^ n^ ^ifade eder. Tenzil de bir ^ eyi a^ a^ ^ ^indirmek demektir. Vahye
gelince bazan bu insan konu^ mas^ ^iin, hatt islamdan nceki ^ iirde
s^ k geti^ i zre hayvan konu^ mas^ ^iin de kullan^ l^ r. Ancak gerek in-
san, gerek hayvan konu^ mas^ , ola^ an^ n stnde bir konu^ ma olursa
vahiy kelimesi kullan^ l^ r ve daima esrarengiz, s^ rl^ ^(normal insan^ n an-
l^ yam^ yaca^ ^ ) bir konu^ may^ ^gsterir. Ileride Kur'n'daki bu nemli
kelimenin mana yap^ s^ n^ ^ incelerken bu noktaya daha etrafl ^ ca temas
edilecektir.
Yaln^ z ^ imdilik i^ aret edelim ki bu a^ dan bak^ ld^ ^ ^ ^zaman vahiy,
tabii bir konu^ ma hareketi de^ ildir. E^ er bir ad^ m daha ileri giderek
tam birinci d^ nce temeli zerinde durursak vahiy, insan analitik
d^ ncesinin kavrayam^ yaca^ ^ ^teolojik bir s^ r haline gelir. Bu a^ dan
vahiy olay^ ^esrarengiz bir ^ eydir, tahlil edilemez, yain^ z inan^ l^ r.
Ancak unutmamal^ y^ z ki vahiy olay^ n^ n buna e^ it ba^ ka bir temeli
daha vard^ r. Bu temel, normal yoldan zmlenebilir. Yukar ^ da sy-
ledi^ im gibi vahiy, semantik bak^ mdan "Allah' ^ n konu^ mas^ ^(kelm^ )"-
3II, 70/75
144
na e^ ittir. Meseleye sadece birincidan bakma yerine biraz da ikinci
a^ dan bakarsak, derhal analar ^ z ki vahiy de bir konu^ ma e^ ididir.
Aksi takdirde Kur'n, vahyi anlatmak iin kelm (konu ^ ma) kelimesini
kullanmazd^ .
Bundan dolay^ ^ vahiy, Allah kelm^ ^olmak hasebiyle esrarengiz
(anla^ ^ lmaz) ise de kelm (konu^ ma) olmas^ ^hasebiyle insan konu^ ma-
s^ n^ n btn zelliklerini ta^ ^ r. Gerekten, Kur'n, vahyi anlatmak iin
normal insan konu^ mas^ na ait ba^ ka kelimeler de kullan^ r : Mesela
Sts^ ra suresinde szck anlam^ na gelen "kelime"yi kullan^ r:
. 9^ ^
L.;-- J A J 10Cw :n 01 * .W :Allah bat^ l^ ^ yok edip
kelimeleriyle hakk ^ ^ yerle^ tirir"4.
Vahiy iin kullan^ lan ba^ ka bir szck de kavl'dir. Bu a^ ka
insan konu^ mas^ na ait bir ifadedir. Mesela "birine bir ^ ey syledi"
anlam^ ndaki "kale" kelimesi, Arapan^ n tarihinde ta ilk zamanlar ^ ndan
bugne kadar kullan^ lagelmi ^ tir. Kale kelimesi o kadar yayg^ nd^ r ki
a^ klamaya ihtiya gstermez. Bizzat Allah da kendi vahyi iin ok
yerlerde kavl szc^ n kullan^ r. Mesela Mzzemmil Suresinde
Tanr^ , (Hz.) Muhammed'e ^ yle hitabediyor :
:0.2; I :Do^ rusu biz senin zerine a^ ^ r
bir sz diisiirece^ iz" 5 .
Dikkat edilmelidir ki burada Allah,kendi vahyini, insanlar ^ n konu^ -
ma hareketlerinin en yayg^ n kelimelerinden olan kavl kelimesiyle ifa-
de ediyor. Geri bu yette kavl, ok kuvvetli bir s^ fatla "a^ ^ r" s^ fatiyle
tavsif ediliyor ama esas^ nda insanlar^ n konu^ mas^ n^ ^ anlatan bir sz-
dr.
Bu k^ sa a^ klamadan ^ kar^ lacak sonu ^ udur: Vahiy kendi ma-
hiyetinde her trl mukayesenin tesinde kalan, zmlenemez bir
olay olmas^ na ra^ men, yine zmleme ^ e yakla^ aca^ ^ m^ z, kavra-
m^ n temel yap^ s^ n^ ^ anlamaya al^ ^ aca^ ^ m^ z bir taraf^ ^ vard^ r. Vahyi,
ok zel ve istisnai bir konu^ ma e^ idi kabul ederek bu tahlili yapa-
biliriz.
Vahyi byle ola^ an st zel bir konu^ ma durumuna getiren ^ ey,
o konu^ mada konu^ an^ n Allah ve dinliyenin de insan olmas^ d^ r. Yani
burada konu^ ma, stn bir varl^ kla alalade varl^ k aras^ nda cereyan
4XLII, 23/24
5 LXXIII, 5
145
etmektedir. yle ki konu ^ anla dinliyen aras^ nda hiir ontolojik denge
yoktur. Normal konu^ mada kelimeleri veren ve alan, konu ^ an ve
dinleyen ayn^ ^dzeyde ontolojik e ^ itli^ e sahip varl^ klard^ r. ^ nsan an-
cak bir insana konu^ ur ve insan taraf^ ndan sz anla^ ^ l^ r. insanla at
aras^ nda meczi anlam d^ ^ ^ nda bir dil konu^ mas^ ^ olamaz. nk
biri insan, teki hayvand^ r. ^ kincisi ne kadar zeki de olsa insan ^ n sevi-
yesinde de^ ildir. Arada e ^ itlik yoktur. Byle bir halde ikisi aras^ nda
ancak szl olm^ yan, dil st baz^ ^ i^ aretle^ meler olabilir. ^ air `Antere
bu hususta ok ilgin bir misal verir. nl muallaka kasidesinin beyit-
lerinde kendisiyle at^ ^ aras^ nda geen byle szsz bir konu ^ may^ ^
gayet dokunakl^ ^ ve ac^ kl^ ^ bir dille anlat^ r. ^airle at aras^ ndaki bu
ayn^ ^ zamanda ki ^ isel de diyebilirizmnasebet, Araplar aras ^ nda
bir mesel haline gelmi ^ tir.
Bu beytlerde `Antere, sevgili at ^ n^ n, sava^ ^alan^ nda ac^ ^bir ^ ekilde
lmesini anlat^ r. At kana bulan^ r. yelesine saplanan birka m^ zrakla
at, d^ mana do^ ru ileri at^ lamaz, geriye dner "sonra gzlerinden
ya^ ^akarak inilti ile (durumunu) bana ^ ikayet etti. Kar^ ^ l^ kl^ ^ kelimeler
de^ i^ tirmek (konu^ mak) iin ne yapmak gerekti^ ini bilmez miydi? Der-
dini bana anlatmak iin neler sylemek gerekti^ ini bilmez n ^ iydi?"6.
^ u iki sebepten tr insan ve hayvan birbiriyle dil vas ^ tasiyle
konu^ amaz : 1) ikisi aras^ nda m^ terek bir i ^ aret sistemi yoktur, 2)
^ kisinin ontolojik e^ itli^ i yoktur. Mahiyetleri ayr ^ d^ r. Ayni sebeplerden
tr Allah ile insan aras ^ nda da szl konu^ ma mmkn de^ ildir,
nk burada da ikisi aras^ nda ortak bir i ^ aret sistemi yoktur ve mahi-
yetlerinin farkl^ l^ ^ ^ ^da ikisini birbirinden ay^ rmaktad^ r,
Kur'n vahyinde birinci engel yani ortak i ^ aret sistemi yoklu^ u
ortadan kad^ r^ lm^ ^ t^ r, zira Arap dili, bizzat Allah taraf^ ndan Allah
ile insan aras^ nda ortakanla^ ma sistemi olarak seilmi ^ tir. Fakat
ikincisi olan ontolojik engel, (mahiyet farkl ^ l^ ^ ^ ) kolayl^ kla bertaraf
edilecek cinsten bir engel de ^ ildir. nk olay, ola^ an st bir olayd^ r.
Zira burada mahiyet itibariyle birbirinden ayr ^ ^olan iki varl^ k aras^ nda
gerek bir dil konu^ mas^ ^vukubulmaktad^ r. Allah insana konu^ makta,
ve insan da O'nun szlerini anlamaktad^ r. Bu, vahiydir. ^imdi biz
bu ola^ an st durumu nas^ l izah edece^ iz? Yahut o a^ ^ n Araplar^ ^
bunu nas^ l kar^ ^ lad^ lar ve bu acaip olay kar ^ ^ s^ nda kendilerine nas^ l
bir d^ nce tarz^ ^benimsediler ? ^ ^ te bu blmn birinci yar^ s^ nda esas
meselemiz bu sorunlar olacakt^ r.
6 alMucallaka, Fr. Aug. Arnold ne ^ ri (Septem Mu'allakt'), Leipzig, 1850, s. 68- 69
146
Ancak bu g meseleye dalmadan nce Arapada revelasyonla
ilgili btn kelimelerin en zoru kabul edilen vahiy kelimesinin as ^ l
manas^ n^ ^zmleme^ e al^ ^ mam^ z gerekir.
IIVAH^ YKELIMES^ N^ N "ESAS" MANASI :
^ yi bir ^ ans eseri, vahiy kelimesi, ^ slam ncesi ^ iirde s^ k geen ke-
limelerden biridir ve bu durum, vahiy kavram^ n^ n Kur'n'dan nceki
kkn tahlil etmemizi byk lde kolayla^ t^ rmaktad^ r. e^ itli
kullan^ ^ ^rneklerini gzden geirerek kelimenin as ^ l semantik ^ artlar^ n^ ^
noktada topl^ yaca^ ^ m :
1) Vahiy her ^ eyden nce "haberle ^ me"dir. Gidilecek yolu ko-
layla^ t^ rmak amaciyle bu noktada yeni bir metodolojik fikir ileri
srece^'im : "^ ki^ ah^ smnasebetli kelime". Konu ^ ma genellikle seman-
tik bak^ mdan iki^ ah^ smnasebetli kelimeler grupuna aittir. Bu ne
demektir? ^ ki^ ah^ smnasebetli kelimeden ne kasdetti ^ imi k^ saca a^ k
l^ yay^ m. Bu fikir biraz sonra grece^ imiz gibi vahyin semantik yap^ s^ n^ ^
tahlil etmekte son derece nemli bir rol oynar.
Kelime manalar ^ n^ ^tahlil ederken o manaya kar ^ ^ an ^ ah^ slar^ n say^ -
s^ na bakarak i ^ e ba^ lamak ok yararl^ d^ r.Burada ^ ah^ s kelimesi dramatis
personae anlam^ nda al^ nm^ ^ t^ r. Di^ er kelimelerle sylersek fi'lin bildir-
di^ i manan^ n vukubulmas^ ^iin sahnede ka ^ ahs^ n aktrnrol oyna-
mas^ ^gerekti^ ini bilmek, bizim iin o^ unlukla nemlidir. Tabii bu,
fi'lin manas^ nda bir ^ ahs^ n bulunmas^ ^ gerekli olan hallere mah-
sustur. Mesela masa, insanlar ^ n zerinde oturmas^ ^ iin, kitaplar insan-
lar^ n okumas^ ^ iindir. Fakat "masa", ya da "kitap"^ n mana yap^ s^ ,
^ ah^ s fikrini birinci derecede bir anlam olarak iine almaz. ^ah^ s
onun as^ l kurulu^ ^manas^ ^iinde de^ ildir.
^imdi bu genel i^ aretlerden sonra insan "ben yerim" ve ben
"k^ nar^ m" cmlelerini birbiriyle mukayese ederse "iki^ ah^ smnase-
betli kelime"den ne kasdetti ^ im daha iyi anla^ ^ l^ r. Birinci cmlede fiil
"bir sahi smnasebetli kelime"dir, ikinci cmlede ise "iki^ ah^ s
mnasebetli kelime"dir. Burada mahsus ikisi de gei ^ li olan "yemek"
ve"k^ namak" fiillerini setim. Bu suretle ^ imdi zerinde konu^ tu^ u-
muz semantik zelli ^ in, grn^ te gramatik zelli ^ in ayn^ ^ ise de
gerekte gei ^ li ile gei ^ siz aras^ ndaki semantik zelli ^ in agramatik
zellikten ok farkl ^ ^ oldu^ unu gstermek istedim.
"Yemek"ve "k^ namak" fillerinin ikisi de gei ^ lidir. Buna ra^ men
birincisi "bir ^ ah^ sl^ ^kelimedir", teki "iki ^ ah^ sl^ ^kelimedir". "Yemek"
147
fi'linde sahnede yaln^ z bir ^ ahs^ n bulunmas^ ^gerekir. Tabii birden fazla
^ ah^ s da bulunabilir ama byle olmas^ ^zaruri de^ il tali derecede kalan
bir ^ eydir. "Yeme"nin esas manas^ n^ n tahakkuku iin bir ^ ahs^ n bulun-
mas^ ^yeterlidir. Sahnede bir aktr vard^ r o yer.Fi'lin manas^ n^ n tahakku-
ku iin bu yeter 7. ^ ^ te bu tr kelimelere ben "bir ^ ah^ sh kelime" diyorum.
"K^ namak" fi'linde ise tersine filin "k^ nama" hareketi en az iki ki ^ i
olmadan meydana gelemez. E ^ er ba^ ka kimse yoksa aktr kendi ken-
dini k^ nar, tabii yapabilirse. Byle olsa bile bu yine esas mana bak^ -
m^ ndan iki ^ ah^ sl^ ^ mna sebettir. Zira aktr ift rol oynamaktad ^ r.
Bu a^ klaman^ n ^ ^ ^ ^ ^ ^alt^ nda vahiy kelimesini gzden geirirsek
onun da iki- ^ ah^ s- mnasebetli kelime oldu^ unu grrz. Yani vahiy
olay^ n^ n vukubulmas^ ^iin sahnede iki ^ ahs^ n bulunmas^ ^ lz^ md^ r. Bu
^ ah^ slara A ve Bdiyelim. Burada A, aktif hareket eder (A - >B),
bu hareket, A'n^ n istek ve d^ ncesinin, baz^ ^ i^ aret veya i ^ aretlerle
Bye naklinden ibarettir. Burada kar ^ ^ l^ kl^ ^ bir mnasebet olamaz.
Yani Bden A ya bir cevap sz konusu de ^ ildir. (B, sadece al ^ c^ ^ duru-
mundad^ r). Bu haberle^ me, tamamen tek ynldr.
2) Bu haberle ^ menin szl olmas^ ^zaruri de ^ ildir. Yani haberle ^ -
me iin kullan^ lan i^ aretlerin daima dil i ^ aretleri olmas^ ^gerekli de^ il-
dir, ama dil i ^ aretleri de kullan^ labilir.
3) Bu haberle^ mede daima bir s^ rl^ l^ k, gizlilik ve zellik vard^ r.
Ba^ ka deyi ^ le bu tr haberle ^ me esoteriktir. A ile Baras^ ndaki konu^ ma
tamamen zeldir. A, kendisini a^ ka Bye tan^ t^ r ama yaln^ z Bye.
ba^ kas^ ^onu gremez. ^ kisi aras^ nda mkemmel bir haberle ^ me vard^ r,
ama bu haberle ^ me yle bir yoldan yap^ l^ r ki haberle^ menin muhte-
vas^ n^ ^ d^ ^ ar^ dakiler anl^ yamaz.
Bu prensibi hat^ rda tutarak nemli bir misali gzden geirelim
ve fikri yap^ s^ ^a^ klan^ nca vahyin nas^ l maddi bir olaya benzer duruma
geldi^ ini grelim. Misalimiz, ^ slmdan nceki devrin birinci s ^ n^ f
^ airi (Alkeme al- Fal:Ilin tan^ nm^ ^ ^kasidelerinin birinden al^ nm^ ^ t^ r.
11 C .1`..^ 11. L
j
p . - b^ ^t"..- s- C2.; b ^ ^
8
^ air, yuvas^ na dnen erkek deve ku ^ unun duydu^ u sevin ve mem-
nunlu^ u tasvir etmektedir. Bu erkek deve ku ^ u yiyecek aramak iin
7 Arapada iki ^ ah^ s aras^ nda geen i ^ leri belirten fiiller vard^ r. Bunlar^ n kk mana-
s^ nda m^ areket vard^ r. (trkedeki i ^ te^ ^fiiller). Mesela ekele, bir ki ^ i yedi demektir. Ama
mfacala bab^ na nakledilince akele olur. As kele fi'li sahnede iki ki ^ i ister yani biri
ba^ ka biriyle yemek yedi demektir.
8alMufa^ ^ aliyyat, CXX, 28
148
uzaklara gider. Ya^ murlu ve f^ rt^ nal^ ^bir gnde birden evde b^ rakt^ ^ ^ ^
e^ ini ve ocuklar^ n^ - yani di ^ i deve ku^ unu ve yumurtalar^ - hat^ rlar;
ya^ mur onu, onlar^ ^merak etme^ e sevk eder ve derhal mmkn olan
sr'atle evine do^ ru ko^ ar. Eve dnnce ailesini gven iinde bulur,
tasasm^ ^atarak sevinle e ^ ine hitabetme^ e ba^ lar. Ona bir ^ eyler sy-
ler ama ne syler? Ne syledi ^ ini. kendilerinden ba^ ka kimse bilmez
Bu konu^ ma, ikisi aras^ nda bir s^ rd^ r. ^ ^ te ^ airin anlatma^ a al^ ^ t^ ^ ^ ^
durum budur. ^ yle diyor:
"Erkek deve ki ^ ^ u ona (di ^ iye) at^ rt^ l^ ^ seslerle (inkid, deve ku^ u
dilidir) ve naknaka ile (deve ku^ unun laklaklar^ ndan meydana gelen
seslerin birle^ imi) sylyor (y^lhi, vahyin muzari ^ ekli). Rumlar^ n
kendi kalelerinde anla^ ^ lmaz bir dille birbirleriyle konu^ tuklar^ ^ gibi
(konu^ uyorlar)".
Bu metindeki teratanu (asl ^ ^ tetertanu) kelimesi, bizim konumuz
bak^ m^ ndan ok nemlidir. Teteratanu'nun kk olan ratana, dil ba-
k^ m^ ndan iki temel unsurdan meydana gelir: Birincisi konu ^ an^ n, ana
diliyle degil, yabanc^ ^dille ikincisi de (sylenenin), bir Arap dinleyi-
cisi iin tamamen anla^ ^ lmaz olmas^ d^ r; "Ratana" den treyen tete-
rat anu kelimesi, bu iki unsur bile ^ imini kar^ ^ l^ kl^ ^"iki- ^ ah^ s mnasebeti"
haline eviriryor ve kelime bize yabanc^ lar^ n, anlamad^ ^ ^ m^ z bir
dille birbirleriyle konu^ tuklar^ ^ fikrini veriyor. Aralar^ nda byle
bir ^ ey oldu^ u (yani iki ki^ i ba^ kalar^ ^aras^ nda yabanc^ ^bir dille konu^ -
tuklar^ ) zaman pek tabii Araplar bundan ok ku ^ kulan^ rlard^ . Mesela
sa^ lam hadis kolleksiyonlar ^ ndan biri olan ^ bn Hanbel'in Musned'-
inde bir Yunanl^ n^ n, bir Arapla evli olan Yunanl ^ ^bir kad^ nla "kendi
anla^ ^ lmaz dilleriyle" konu^ tu^ u 9 ve bu konu^ ma derhal ikisi aras^ nda
gayri me^ ru ili^ kinin oldu^ u manas^ na al^ nd^ ^ ^ ^rivayet dedilmektedir.
Bu malmat^ n ^ ^ ^ ^ ^ ^alt^ nda bu beytin ikinci m^ sra', birinci m^ sra'daki
geen ylti- ki kk valtiy'dir- anahtar kelimesini nas^ l anlamam^ z
gerekti^ i hakk^ nda nemli bir ip ucu vermektedir. Yanmda iki ki ^ i-
nin samimi bir hava iinde senin anlamad^ ^ ^ n yabanc^ ^bir dille konu^ -
tuklar^ n^ ^varsay. Bu iki ki ^ i aras^ nda tam bir fikir al^ ^ veri ^ i oldu^ unu,
birbirlerine d^ ncelerini sylediklerini biliyorsun ama ikisi aras^ ndaki
konu^ man^ n manasm^ ^ anlam^ yorsun. nk konu^ ulan dili bilme-
di^in iin konu^ man^ n d^ ^ ^ ndasm.Onlar^ n aralar^ ndaki itenli^ in d^ ^ ^ nda
kalm^ ^ sm Tabii bu davran^ ^ , ikisi aras^ nda gizli bir ^ ey oldu^ u fikrini
uyand^ r^ r.
9 Ratanah bi- lisnihi. Hadis No. 416, Musned C.I, Kahire 1949
149
Vahiy kelimesinin, semantik yap^ s^ n^ n anla^ ^ lmazl^ ktan gelen giz-
lilik unsuru ihtiva etmesi, ba ^ ka bir olayla da gsterilebilir. ^ slmdan
nceki ^ iirde vahiy kelimesi "yazmak", "harfler" ve "karakterler" an-
lam^ nda ok kullan^ l^ rd^ . Lel:^ ki, Muallakas^ nda uzun zamandan beri
terk edilmi ^ ^eski sevimli evinin kal^ nt^ lar^ ndan sz ederken, onun
izinin henz tamamen silinmedi ^ ini, hl "ondan i ^ aretler kald^ ^ ^ n^ ^
sylyor o.
.
5C11 - je& .7.!.;^ 1
* C a..9I 4A ,(Sy;
cs
"^imdi sen ancak (eski evin) sadece baz^ ^ izlerini grebilirsin; ki-
taplar yazmada (L: J) harfinin pay^ ^ kadar"11.
Arapa lgatlar vahiy kelimesine genellikle sanki birbiriyle hi
ili^ kisi olm^ yan iki ayr^ ^mana verirler. 1) Revelation (ilham), ve 2)
letters (harfler). Bu bize ok nemli bir meseleyi ortaya ^ kar^ r, hemen
tamam^ ^cahil olan ^ slam ncesi Araplar iin harflerin, ok esrarengiz
^ eyler oldu^ u fikrini verir. Gney Arabistanda kayalar zerine kaz ^ l-
m^ ^ ^ i^ aretleri grdkleri zaman kendilerine ok tuhaf gelen bu yaz ^ t-
lar kar ^ ^ s^ nda onlar^ n nas^ l ^ a^ ^ rd^ klar^ n^ ^ biliyoruz. O zaman kalem,
ola^ an st bir nem ve ok derin manalar ta ^ ^ yordu. Nitekim kalem,
ilk Kur'n surelerinde grlen yeminlerden birinde yer alm ^ ^ t^ r:
C.; C.) :Kaleme ve (onunla) yazd^ klar^ na andol-
sun" 12 .
Yine ba^ ka bir nemli parada da ayn^ ^ kelime, sembolik bir mana
ile kar^ ^ m^ za ^ kmaktad^ r :

- .151 S*I
e b J-
:I :A:, :Oku, Rabbin o kerem sahibidir ki kalemle ^ retti, insana bilme-
di^ ini ^ retti" 13.
10 Motamot tercemesi: "Sanki onlar ^ n kayalar ^ , i^ aretler ihtiva etmi ^ ti". al- Mual-
>
ilaka, beyt 2. C . :51L
J- L^ :
(Vuhiyy, vahy'in oguludur).
1 1 al- Mufaddaliyyt, XVI, beyt 56. Keza bak: `Antere, Divan, s. 190, beyt 7. Burada
^ unu okuyoruz:' _ 5 .4y "S: (izler o kadar zay^ f ki)
ta Kisra devrinden kalma sahifeler zerindeki i ^ aretler (yaz^ lar) gibi".
12 LXVIII, 1; Surenin de Kalem ad^ n^ ^ ta^ ^ mas^ na dikkat.
13XCVI, 4- 5
150
Yaz^ l^ ^harflerin, bir ^ eyin i^ areti oldu^ unu btn Araplar bilirlerdi.
Yaz^ l^ ^harfler bir mana ta ^ ^ yorlard^ . ^ ^ te islamdan nceki Araplar ^ n
o^ u, bu i^ aretlerin ne gibi bir mana ta^ ^ d^ klarm^ ^bilmiyordu. Onun
iin harfler onlara gre esrarengiz ^ eylerdi. "Gizlilik" manasiyle bile^ -
mi^ ^konu^ ma. ^ ^ te o zaman yazma, byle bir gizlilik manas^ ^ ihtiva
ediyordu.. Grlyor ki vahyin birbirinden ayr^ ^ oldu^ u sylenen bu
iki manas^ , asl^ nda birbirinden ayr^ ^de^ il, bir ve ayn^ ^ ^ eydir.
Vahyin ta^ ^ d^ ^ ^ ^gizli konu^ ma manas^ ^hakk^ nda Kur'n'da ilgin
bir misal vard^ r. Bu misalde konu^ ma, ok a^ k oldu^ u iin "do^ al
olm^ yan" bir konu^ ma kadar esrarengiz de ^ ildir ama temel kavram
ayn^ d^ r.
Meyrem Suresinde 14 Zekeriyya'n^ n, Tanr^ 'n^ n nimetine i ^ aret olarak
gn dilsizle^ tirildi^ i, konu^ amad^ ^ ^ ^anlat^ l ^ r. Orada ^ unu okuyo-
ruz:
.75%, :Sonra o, mihraptan kavmine ^ kt ^ ^ ve onlara vahyetti
(syledi) ki sabah ak^ am (Rabbinizi) tesbih ediniz".
Kur'n, normal ^ artlardaki konu^ ma iin kffle (dedi) yahut emera
(buyurdu) kelimelerini kullan^ r. Fakat Zekeriyya geici olarak dil-
sizdir, hi konu^ amaz, bir ^ ey syliyemez. Onun iin halk^ na szle
de^ il, fakat i ^ aretle anlat^ yor. Burada anlat^ lmak istenen d^ nce,
normal olm^ yan bir yolla anlat^ lm^ ^ t^ r. ^ ^ te yette kullan^ lan vahiy
kelimesi normal olm^ yan bu durumu belirtmek iin kullan ^ lm^ ^ t^ r.
Bu misal ilgintir, nk "iki- ^ ah^ s- mnasebetli" vahiy kelimesi iin
bulunmas^ ^gerekli olan A ve B^ ah^ slar^ n^ n ikisi de insand^ r. Bundan
dolay^ ^nadir bir misaldir bu. Normal olarak Kur'an'da (vahiy konu ^ -
mas^ nda) iki ^ ah^ stan, yaln^ z konu^ may^ ^ alan (dinleyici) Binsand^ r.
A da Allah' ^ n kendisidir. mesel:.
"3-

*4:)- - V^"tam J 1 C.
J -
- Ve biz (- konu^ an Allah-
t^ r- ) Musa'ya vahyettik ki de ^ ne^ ini yere at!"1 5 .
Kur'n'da benzeri misaller boldur. i ^ aret edelim ki henz bu
durumda vahy, teknik manadaki revelation de ^ ildir. Bu durumda vahy,
ok yayg^ n olan szsz ilham manas^ na gelir. Bu manadaki vahy,
14XIX, 12/II
15 VII, 114/117
1.51
Allah'^ n, kendi iste^ ini, aralar^ na (A - 13) bir arac^ ^ koymadan
do^ rudan insana bildirmesi demektir. Ancak bu bildirim, herhangi
bir dil kullan^ lmadan yap^ l^ r. Allah insan kafas^ n^ ^o biimde al^ ^ t^ m
ki insan Allah' ^ n iradesini derhal anlar. Halbuki Kur'n' ^ n kasdetti ^ i
as^ l vahiy, szl bir konu^ ma oldu^ u gibi, iki ^ ah^ s mnasebetiyle mey-
dana gelir. ^ ^ te ^ imdi bunu grece '^ iz.
Ancak bu probleme dnmezden nce Allah ile insan aras^ nda arac^ ^
olmadan do^ rudan do^ ruya yap^ lan konu^ maya da dikkati ekmek
yerinde olur. Bu hususta Musa, Kur'n'da normalin stnde bir yer
i^ gal eder. Kur'n'da belirtilen pey^ amberler aras^ nda en fazla Musa
bu mazhariyete ermi ^ tir. ok mstesna bir hal olarak Allah, do ^ rudan
do^ ruya Musa'ya konu^ mu^ tur. Kur'n'da Allah' ^ n konu^ tu^ u, kelleme
fi'li ile ifade edilmi ^ tir. Bu kelime, kelm^ n gei ^ li mazi ^ eklidir. Bu
fasl^ n ba^ ^ nda kelma i ^ aret edilmi ^ ^ve iki ^ ah^ s aras^ nda A ve Bara-
s^ nda geen iki ^ ah^ sl^ ^ bir konu^ may^ ^gsterdi ^ i belirtilmi ^ ti.
Atraf Suresinde 16 Musa yaln^ z ba^ ^ na Tanr^ ^ ile bulu^ mak iin
- Kitab^ ^ Mukaddesin me^ h ur sahnelerinden biri olan- Sina da^ ^ na
gider. Orada
"Rabbi Musa'ya konu^ tu (kelemeh) ". Di ^ er insanlardan
hi kimse yoktur orada. Nisa Suresinde de ^ u yeti okuyoruz:
O ft O ft O ^ . o9 J- o 0 ^ ^ oJ oo
::i5 ^ ^ ft
j 9
C.- - - 1*- - < ::; ' 4 ^ f
: Ve birtak ^ m pey^ amberler var ki
onlar^ )daha nce sana syledik, birtak^ m pey^ amberler de var ki sana
sylemedik. Ve Allah Musa'ya konu ^ tu (Kelleme teklim) 17 . "
Ba^ ka bir yerde de ayn^ ^Sina olay^ , farkl^ ^ bir yolda anlat^ l^ r:

o w ..- ^ ^^ ^ e -Go
4^ t:',...! j J.)..1231 .51; :Biz,-konu^ an
Allah't^ r-ona da^ ^ n (Sina'nm) sa^ ^taraf^ ndan nledik ve yaln ^ z konu ^ -
mak iin onu (bize) yakla^ t^ rd^ k"u'
Buraya al^ nan yet ^ u bak^ mdan nemlidir : Do^ ru tefsir- edildi ^ i
zaman vahiy olay^ n^ n ok nemli bir yn hakk^ nda ip ucu temin
edebilecek iki ilgin dil kavram^ ^ kullan^ lmaktad^ r. Kasdetti ^ im iki
kavram" "nd" ve "neciy" kavramlar ^ d^ r.
"Nd" fi'li a^ a^ ^ ^yukar^ ^ kelleme manas^ n^ ^ ta^ ^ r. Aradaki tek
fark, birincisiyle anlat ^ lan konu^ man^ n A ile Baras^ nda bulunan mesa-
16 VII, 139/143
17 IV, 162/164
18XIX, 52/52
152
feye ba^ l^ ^olu^ udur. Yani Bye hitabeden A, Bden uzak mesafede bu-
lunur. Bu fiil, "birine uzaktan konu^ mak" demektir. Ba^ ^ rarak konu^ -
mak iin mutlaka arada uzak mesafenin bulunmas ^ ^gerekir. Bu bak^ m-
dan nd, vesvese'nin z^ dd^ d^ r. Vesvese "birinin kula^ ^ na f^ s^ ldamak"
demektir. Bunu daha sonra grece ^ iz. Vesvese, A ile Baras^ nda mm-
kn olan en k^ sa mesafenin bulunmas^ n^ ^gerektirir. "A ile Baras ^ nda
uzak mesfae bulunmas ^ , A n^ n ba^ ^ rarak konu^ mas^ n^ ^zorunlu k^ lar.
Halbuki vesvese'de mesafe ok k^ sa oldu^ undan A alak sesle konu^ ur".
^ slam ncesi ^ iirde "nd" iin misal oktur. Burada kavram ^ n
temel yap^ s^ n^ ^ ayd^ nlatacak bir misal verece ^ im :
5
t ._ 1 :S
(S
"Ava gitti^ imiz zaman siperde gizlenerek (hayvanlar ^ ) aldatmay^ z,
tersine uzaktan ba^ ^ r^ r^ z: (at^ na) bin!" I 9 .
Neciy kelimesine gelince, bu, her ^ eyden nce A - '- Bnin
lisanen konu^ ma mnasebetinde Bnin zel durumunu gsterir. Bu keli-
me, Bnin, konu^ mac^ ^A ile zel bir ili ^ kisi ve samimiyyeti oldu^ unu ifa-
de eder. Bo kadar gvenilir kimsedir ki A, ona gvenip s ^ rlar^ n^ ^syler.
I^ te bu gvenli gizli konu^ maya Arapada neciy kknden tretilerek
mnct denmi ^ tir. Bu kelime ayn^ ^zamanda A ile Baras^ ndaki mesafe
durumunu da gsterir; konu^ an^ n, dinleyenin birbirlerine ok yak^ n
olduklar^ n^ ^ ifade eder. Onun iin Kur'an da "onunla yaln^ z konu ^ mak
iin onu yakla^ t^ rd^ k" ifadesi kullan^ lm^ ^ t^ r. Btn bunlar gsterir
ki Musa bu hususta zel bir Tanr^ ^ hitfuna mazhar olmu^ tur. Bakara
suresinden belli oldu^ u zere Kur'n da Musa'n^ n bu mazhariyeti
zerinde ok durur :
19 Alkame ^ mru'ul- Kays ile yapt^ ^ ^ ^yar^ ^ mada syledi ^ i me^ hur kasi-
desinden al^ nm^ ^ t^ r, beyt, 29. Nd hakk^ nda Kur'n'daki misaller iin bak: VII, 42/44.
Burada cennettekiler, cehennemdekilere hitabediyor (nada). Tabii iki grup aras ^ ndaki
mesafe ok uzundur; VII, 21/22; V, 53/58; LXVIII, 21- 24; XLIX, 4vs. Tek a ^ k
istisna L, 40/41 dir. Orada ^ yle deniyor:
s
c ;
,4: Mndinin, yak^ n bir yerden seslenece ^ i gn dinle." Ufak
bir d^ nce burada birbirine muhalif grnen iki d^ ncenin neden kullan^ ld^ ^ ^ n^ ^ gs-
terecektir. Bu iki d^ nce burada nemli bir durumu tasvir etmektedir. Burada yet
istisnai bir durumu anlatmaktad^ r. K^ yamet gn mnkli yani melek, kabirdeki insan-
lar^ ^mah^ ere gtrmek iin a^ ^ r^ r. ^ ^ te o mnadinin sesi, i ^ itenlerin kulaklar^ na yle
bir etki yapar ki yak^ n oldu^ u halde sanki uzaktan biri hitabediyormu ^ ^gibi gelir on-
lara.
153
, Z.5 o o 9 09 o, or. ' o
_
1'^ -)
I j :O pey^ amberlerin baz^ lar^ n^ ^ di^ erlerine

stn k ^ ld^ k, onlardan kimine Allah konu ^ tu, kimilerini de derecelerle
ykseltti" ' .
^ ^ te bundan dolay^ d^ r ki sonraki kelmcilar, Musa'ya "kelimullah"
demi ^ lerdir. Yani Allah' ^ n direkt olarak kendisine hitabetmek lf^ tfun-
da bulundu^ u insan demektir.
^ uras^ na da i ^ aret etmek gerekir ki bu iki ^ ah^ s (A B) mnase-
betlerinde ^ ayet A Allah olmay^ p da ^ eytan olsa, o zaman bu konu^ -
maya vahiy de^ il, vesvese2i (f^ s^ ldama) denir. Ama yap^ ^itibariyle
bu ikisi birbirinden farkl^ ^ de^ ildir. Konu^ mada A ile Baras^ ndaki
mesafe bak^ m^ ndan da ikisi aras^ ndaki yegne fark, tabiat st konu ^ -
man^ n ^ eklinde de^ il, kayna^ ^ nda bulunmaktad^ r: Vahyin kayna^ ^ ^
Allah, vesvese'nin kayna^ ^ ^ ^ eytand^ r. Semantik olarak vesvese byk
vahiy alan^ n^ n iinde kk bir blmdr. Onun iin Kur'n bazan
avh fi'lini vesvese anlam^ nda da kullan^ r.
L$
59 t o 0 ^ ^ 9 o 9 . o o 9 9 o
j_ P I
:Bylece biz her pey ^ ambere bir d^ nman tayin ettikins ve cin ^ ey-
tanlar^ -ki aldatmak iin birbirlerine ssl szler f^ s^ ldarlar (yul)22
.
',3

-
-
:^phesiz ^ eytanlar, dostlar^ na sizinle (mslmanlarla) mcadele etme-
lerini f^ s^ ldarlar (Yfi:ifin.e) " 2 3.
Tekrar vesvese kelimesine dnerek, Kur'an'da bazan insan nef-
sinin de bizzat ^ eytan rol ald^ ^ ^ na i^ aret edelim. Kaf Suresinde ^ u
yeti okuyoruz:
,o o 9 P o 9 o 9 o o o, o
9 ^ ^

r^ i! I j_ ffl I :Biz insan^ ^ yaratt^ k ve biz,


nefsinin ona ne ,f^ s^ ldad^ ^ ^ n^ ^ (vesvese'den tuvasvisu) biliriz"24.
20 II, 254/253
21 VII, 19/20; CXIV, 5- 6
22 VI, 112/112
23VI, 121
24L, 15/16
154
Genellikle byle hallerde kelime, yava ^ a f^ s^ ldama tonunda sy-
lenmi^ , insan kafas^ n^ ^ ^ a^ ^ rt^ p ona yanl^ ^ ^telkinler sokan gizli bir sz
anlam^ n^ ^ ta^ ^ r. alAc^ alEkber bu kelimeyi, gzel k^ z Hreyre'nin
bileziklerini ve halhallann^ ^ ^ ak^ rdatarak al^ mla geerken ^ airin kal-
bini nas^ l hoplat^ p dayan^ lmaz bir a^ ka d^ rd^ n tasvir iin kul-
lan^ r :
:"0yryp geti^ i zaman zinetinin ba^ tan ^ karan sesini (vesvas)
tirsin. Yapraklar^ ^ aras^ ndan rzgr geince h^ ^ ^ rdayan i^ rik a^ ac^ n^ n
h^ ^ ^ rt^ s^ ^ gibi (motamot mana: Sanki h^ ^ ^ rdayan `i ^ rik a^ ac^ , rzgrdan
yard^ m istemi ^ ^gibi)" 2 5 .
Byk bir ^ airin bu beytinin, Kur'n' ^ n bir yetine uymas^ , ok
ilgintir. O ayette temiz mslman kad ^ nlar^ n^ n, erkeklerin ^ ehvetlerini
tahrik edecek hareketlerden sakmmalan emredilmi ^ tir :
j
Gizledikleri ssleri bilinecek ^ ekilde ayaklar^ n^ ^ birbirine vurmas^ nlar"26.
Bu ayet, ^ slamda dans yasa^ ^ ^iin bir delil kabul edilmi^ tir. Mfes-
sir alBeylvi diyor ki ayak halhallar ^ n^ ^ ^ ak^ rdatmak (tekak`ku`)
erkeklerin ^ ehvetlerini tahrik eder.
Grlyor ki Kur'n' ^ n ayeti, alA' ^ 'n^ n Hreyre'yi tasvir iin
syledi^ i sze ve dolay^ siyle vesvese kavram^ n^ n mahiyetine ayd^ nlat^ c^ ^
bir ^ ^ ^ k tutmaktad^ r.
IIIVAHY^ N SEMANT^ K YAPISI
^imdi de Kur'n' ^ n as^ l vahiy anlay^ ^ ^ n', semantik a^ dan tahlile
geiyorum. Kelimenin do^ ru anla^ ^ lmas^ na yard^ m eden btn temel
^ artlar bir bir tahlil edilmek suretiyle bu zmleme yap ^ lacaktir27.
Daha basit bir dille syliyelim : Vahiy kelimesi Kur'an'da ne za-
man ve hangi somut durumda kullan^ lm^ ^ t^ r ? Bu kelimeyi kullana-
25 Divn, VI, 4.
26 XXIV, 31
27 Bu metodolojik d^ nceyi Prof. Ernst Leisi'ye borluyum. Bu hususu ilk defa
sistemli olarak Der Wortinhalt, Seine Struktur im Deutschen ^ ^ nd Englischen, (Heidel-
berg, 1953) adl^ ^eserinde ortaya atm^ ^ t^ r.
155
bilmek iin gerekli olan ^ artlar nelerdir ? ^ ^ te bu blm, bu sorunun
cevab^ n^ ^ ara^ t^ racakt^ r.
^ lk esas ^ art ok genel bir nitelik ta ^ ^ r. Revelasyon, konkre bir
konu^ ma hareketidir. Modern linguistik terminolojide "parole"e
uyar. Saussarian terminolojisinde "parole", iki ^ ah^ s aras^ nda geen
somut bir dilsel konu^ ma durumudur. Bu ^ ah^ slardan biri aktif, di ^ eri
Passif rol oynar (A - - >B) Bu, tam Arapa kelm kelimesiyle anlat ^ -
lan ^ eydir. Bu bak^ mdan vahiy, genel kelm kavram^ n^ n alt^ nda bu-
lunan ok zel bir blmdr. Bu gsterir ki soyutla ^ t^ remak istedi^ i-
miz vahiy kelimesinin btn semantik ^ artlar^ , vahyin zel karak-
terlerini ortaya ^ karacakt^ r. Bunlar vahyi kelm alan^ n^ n zel bir
blm sayma^ a yard^ m eden vas^ flard^ r.
Birinci ^ art ynnden i ^ aret edilmesi gerekli olan iki nokta var-
d^ r: Birincisi kar ^ ^ l^ kl^ ^ e^ it konu^ ma (parole q ua parole) hareketi
iin esas noktad^ r. Bu da konu^ mada A ve Bnin ayn ^ ^ i^ aretler sistemini
kullanmalar^ d^ r. Bu sistem, daha nce grd^ mz gibi Arapa
lisan^ n kar^ ^ l^ ^ ^ ^olan ve bugn Frans^ zca langue denen ^ eydir. Ba^ ka
deyi^ le etkili bir lisani konu ^ ma olabilmek iin A, Bnin anl ^ yabilece^ i
bir dili kullanmal^ d^ r. Normal durumlarda hem A, hem de Bayn ^ ^ dile
mensuptur. Byle olmad^ ^ ^ ^takdirde ya A, Bnin dilini kullan ^ r, ya da
her ikisi taraf^ ndan anla ^ ^ lan bir yabanc^ ^ dil kullan^ r. Kur'n vahyinde
Allah (A), Muhammed'e (B) onun dili olan Arapa ile konu ^ makta-
d^ r. Islmda vahiy dili olan Arapaya ait meselelere IV. fas ^ lda tamas
edilecektir.
^ kinci nokta da ^ udur: A ve Bayn^ ^ kategoriye mensup, ayn^ ^
dzeyde varl^ klar olmal^ d^ r. Fakat vahiy halinde- ki vahyin gerek
zelli^ i burada ba^ lar- bu ana kural bozulur. nk vahiyde A ve
Byani Allah ve insan birbirinden ok farkl ^ ^ varl^ klard^ r, yatay
olarak ayn^ ^ dzeyde varl^ klar olmazlar. Aradaki ili ^ ki dikeydir : A
yukar^ dad^ r, en yksek varl ^ k dzeyini temsil eder. Bise a^ a^ ^ dad^ r,
a^ a^ ^ ^bir varl^ k dzeyini temsil eder.
Bu ontolojik durum, Kur'n' ^ n vahiy telkkisinde nemli bir rol
oynar. yle ise bunu, bu kavram^ n ikinci temel ^ art^ ^olarak ay^ ral^ m ve
dikkatimizi bunun do^ uraca^ ^ ^semantik sorunlara yneltelim. Yu-
kar^ da syledi^ im gibi arada bu ontolojik uyu ^ mazhk bulundu^ u s-
rece A ile Baras^ nda lisani bir anla^ ma olamaz. Bu dil kural^ na ra^ men
ikisi aras^ nda lisani bir konu^ ma olmas^ ^iin ya A da veya Bde ola^ an
st bir ^ ey vukubulmal^ d^ r.
156
13u nokta baz^ ^ ^ slam d^ nrlerince iyi kavranm^ ^ t^ r. rne^ in al-
Kirmni, al- Buhari' nin hadis kolleksiyonu' zerine yazd^ ^ ^ ^me^ hur
^ erhinde ^ yle diyor28: Vahiy Allah ile insan aras^ ndaki konu^ madan
meydana gelir. ^ ki taraf aras^ nda bir e^ it e^ itlik gerekle^ tirilmedike
yani konu^ an (al- ka'il) ve dinliyen (as- sami() ili ^ kisi olmad^ ka kar-
^ ^ hkl^ ^ bir kelime al^ ^ veri^ i (at tebavur), ^ retim (talim) ve ^ renim
(ta'allum) mmkn de ^ ildir.
Peki Allah ile insan aras^ nda byle ola^ an st bir ili ^ ki nas^ l
olur? al- Kirmni bunun iin iki mmkn yol vard^ r diyor: ya dinliyen
(B) konu^ an (A) n^ n galip etkisiyle derin bir ki ^ isel de^ i^ ikli^ e u^ rar, ya
da konu^ an, a^ a^ ^ ^inip bir para dinliyenin s^ fatlar^ na brnr.
Ve (Hz.) Muhammed iin iki halin de vukubuldu ^ unu ilave eder2 9 .
Hadiste grd^ mz zere (Hz.) muhammed'in zil sesi ve ar ^ ^ u^ ul-
tusu gibi acaip sesler i ^ itti^ i vahiy e^ idi, vahyin birinci kategorisine
dahildir. Yine hadiste zikredildi ^ i ^ ekilde Hz. Muhammed'in, gk
habercNini yahut da mele^ i grd^ vahiy e^ idi ise vahyin ikinci
kategorisine aittir.
Bu son noktada gr^ ler de^ i^ ebilir. Fakat ne olursa olsun al-
Kirmani (vahiy) konu^ mas^ n^ n esas mahiyetini ok do^ ru anlam^ ^ ^
ve vahiy olay^ n^ ^bu temel prensip ierisinde yarumlama ^ a al^ ^ m^ ^ t^ r.
Bunu kabul etmek zorunday^ z. ^ nsan tabiatini de^ i^ tirmek mmkn
olursa stn varl^ kla mnasebet kurmak mmkn olabilir. Bu tak-
dirde o insan^ n gcnn tesinden, kendi yarat ^ h^ ^ na kar^ ^ ^olan bir
kuvvet gelir, onu etkiler ve onun tabiatini de ^ i^ tirir. Tabii bu hal,
onda ^ iddetli ad^ raplar, yaln^ z ruhsal de^ il, ayn^ ^zamanda fiziki a^ r^ ^
ve ^ zd^ raplar meydana getirir. Bu hal (Hz.) Muhammed'e e ^ itli ^ ekil-
lerde vaki olmu^ tur. Hadisler bize; vahiy geldi ^ i s^ ralarda (Hz.)
Muhammed'in ekti^ i ^ iddetli ^ zd^ raplar^ , fiziki a^ r^ lar^ , sars^ h^ -
lar^ ^ haber vermektedir. Ai ^ e, vahiy hakk^ ndaki en sa^ lam hadislerden
biri olan hadiste ^ yle diyor : "Ben onu, en so^ uk gnde kendisine vahiy
gelirken grdm, aln^ ndan ter damlalar^ ^ ak^ yordu". Di^ er hadisler de
vahiy gelirken (Hz. Muhammed'in) yznn koyula ^ t^ ^ ^ n^ , bazan sar-
ho^ ^gibi yahut bay^ l^ r gibi yere d^ in^ n, bazan da inledi ^ ini sy-
lemektedir.
^ bni Haldun, Mukaddimesinde bu olay^ ^ ^ yle a^ kl^ yor: Bu fiziki
a^ r^ , olay^ n fevkalade bir ^ ey olmas^ ndan ileri geliyor. Zira tabiat^ ^
28^emsu'ddin Muhammed ibn Ye^ suf ^ bn 'Ali alKirmni (. 786 H.) ^ arhu'l-
Butiri, I, Kahire 1939, s. 28
29 alMukaddime, alVfi bask^ s^ , Kahire I. s. 346- 347,360
1 5 7
itibariyle byle bir ^ eye al^ ^ ^ k olm^ yan insan ruhu, kendi be^ erli^ ini
terk edip be^ erli ^ i meleklikle de^ i^ tirme^ e geici bir sre iin zorlan-
makta ve kendi be^ eri dnyas^ na dnnceye kadar bir sre meleklik
dnyas^ n^ n bir ferdi olmaktad^ r.
Tabii bu olay
^ n nazari, yahut felsefi izah^ d^ r. (Hz.) Muhammed
zaman^ ndaki Araplar meseleyi byle d^ nm^ ^ de^ illerdi. M^ rik
Araplar bu tr olay^ ^ kendi kafalar ^ na gre a^ klad^ lar.
Burada henz tahlilimizin ikinci k^ sm^ nda oldu^ umuzu hat^ rla-
yal^ m. ^ imdiye kadar grd^ mz, tabiat st bir varl^ ktan insana gelen
szl bir konu^ man^ n vukubuldu^ udur. Ama bu tabiat st varl ^ k
kimdir yahut nedir sorusu, henz zmlenmedi.
^
imdi biz bu noktada durursakki m^ rik Araplar da burada
durmu^ ^ve daha ileri gitmek istememi ^ lerdive meseleye cahiliyye
gr^ ^a^ s^ ndan bakarsak btn olay, herkesin bildi ^ i cinnin insana
sahibolmas^ ^olay^ ^
(tecnin) olarak grnr ki bu olay, yaln ^ z Araplara
ya da Samilere zg olmay^ p modern zamanlarda ^ amanizm adiyle
bilinen olayd^ r. Ruhi olsun, ilahi olsun herhangi bir tabiat st varl ^ k,
vecd halindeki bir ki ^ iye geici olarak sahibolur, onun a^ z^ ndan o-
^ unlukla beytler ^
eklinde, normal halde insan ^ n syliyemiyece^ i heye-
can veren kelimeler syler.
Bu olay^ ^islamdan nceki btn Araplar biliyorlard ^ . nk
kahin de herhangi bir anda stn bir varl^ k taraf^ ndan sahibolunma
yetene^ inde olan bir insand^ . M^ rik Araplar^ n bildi^ i tek ilham ^ ekli
bu idi. ^ air de esas itibariyle byle bir adamd^ .
nce mlhem insan anlam^ ndaki ^ air kavram^ n^ n, eski Arabis-
tandaki durumunu gzden geirelim. Ancak bunu yaparken ^ u nemli
gere^ i unutmamal^ y^ z ki bize kadar gelen ^ slam ncesi ^ iirlerin o^ un-
lu^
u, son cahiliyye devrine, Arap ^ i'rinin ilkel ^ amanizm devrinden
ok sonraya aittir. ^ slam zuhur etti ^ i zaman ^ iir dzeyi ok ykselmi ^ ,
hemen hemen bugnk manada bir sanat dal ^ ^ haline gelmi ^ ti. ^ slam-
dan nceki ^ mru'ulKays, Tarafa ve di ^ erleri gibi ^ airler art^ k ^ mn
de^ il, sanatkr idiler.
Bunlar^ n eserlerinde eski devre ait tek tk fikirler bulunmas ^ na
ve zellikle ilkel by d^ ncesi zerine kurulmu ^ ^oldu^ u belli olan
ve alHic' denen ta^ lamal^ ^ bir e^ it ^ iir dal^ ^da mevcudolmas^ na
ra^ men (yine bu ^ airler modern anlamda ^ air idiler)3O.
Goldziher'in Arap ^ i'ri zerine yazd^ ^ ^ ^eserinde3I gayet gzel
anlat^ ld^ ^ ^ ^gibi Hica' ^ i'ri, ta meyye devrine kadar terihten nceki
30 Dil byl iin benim Language and Magic adl ^ ^eserime bak. Tokyo, 1955
31 Abhandlungen zur arabischen philologie, Erster. Teil, Leiden, 1896, s. 1- 105
158
^ amanist d^ ncenin izlerini ta^ ^ m^ ^ t^ r. Bundan ba^ ka eski ^ ifahi
geleneklere ait bir sr szler de e ^ itli kitaplarda muhafaza edilmi ^ tir.
Bunlar bize, yaz^ ^ile kaydedilmiyen ilk zamanlardaki Araplar ^ n ^ iir ve
^ air anlay^ ^ ^ m tetkik hususunda ok de ^ erli malzeme temin etmektedir.
Eski zamanlarda Arabistan'da ^ iir ne idi ve hangi insan ^ airdi ?
Uzun hukyeyi k^ sa keselim. ^ air, ^ a'ara veya ^ e`ura kknden tremi ^ ^
bir kelimedir. ^ acara bir ^ eyin fark^ nda olmak, mesela normal insanlar ^ n
bilemiyece^ i bir ^ eyin fark^ nda olmak demektirgrnmiyen dnya
hakk^ nda ilk elden bilgi sahibi olan kimse ^ air idi. Bu bilgisini ken-
di ^ ahsi gr^ yle de^ il, cin denen stn varl^ klarla isel mnasebetler
kurarak al^ rd^ . Onun iin bu a^ da ^ iir pek sanat de^ il, evresindeki
havada uu^ tuklar^ na inan^ lan grlmez ruhlarla direkt temas kurmak-
tan gelen bir bilgi idi.
Cin herkes ile konu^ maz. Her cin kendine mahsus bir adam seer.
onunla konu^ ur. Bir adam^ ^sevgisine lay^ k grrse o erkek veya di ^ i
olan cin,o kimsenin zerine at^ l^ r, onu yere atar, g^ sne ^ kar ve onu,
bu dnyada kendisinin szscs olmaya mecbur eder. Bu, ^ iir seremo-
nisinin ba^ lang^ c^ ^ idi. O andan itibaren o adama kelimenin tam anlam
^ ^
ile "^ acir" denirdi. ^airle cin aras^ nda ok iten bir ^ ahsi ili^ ki kurul-
mu^ tu. Her ^ airin, aman zaman gelip kendisine ilham veren zel 13i^ r
cinni vard^ . ^ air, genellikle kendi cinnine, "halil: samimi arkada ^ "
derdi. Bu kadarla da kalmazd^ ; herhangi bir ^ airle byle yak^ n ili^ ki
kuran cin Yal^ ya veya Meryem gibi bir isimle dahi an^ l^ rd^ . Mesela
islmdan nceki devrin en byk ^ airlerinden olan alA` ^ alEkber'in
cinni Mishal ad^ n^ ^ta^ ^ rd^ ^ki bunun as^ l manas^ ^"kesici b^ ak" demekti.
Bu isim, ^ dirin fasih, etkili dilini sembolize ederdi. Bu Mishal adl ^ ^ cin,
onun ^ iirlerinde ok geer. Burada konumuz bak^ m^ ndan zel nem
ta^ ^ yan bir misal verece ^ imiz.
o -
I .).)_ >- L
1 3 ,
)L3- 12::
j>z _ .~4

o ...or 9 ,
4-1 J-9 I

( .5-P -)L9
o
--
C . 3 "

4.s-P L.4 1 s'


32 Divn. XXXIII, 32- 34
159
Durum a^ a^ ^ ^yukar^ ^ ^ yledir. D^ man^ ^ olan bir ^ air kendisine
hcum etmi ^ tir. Kendisi de kar ^ ^ ^hcuma gemek zorundad^ r, aksi
takdirde a^ ^ n inanc^ na gre yaln^ z kendi ki ^ isel itibar^ n^ ^kaybetmekle
kalmayacak, ayn^ ^zamanda btn kabilesi de yenilgi zilletine d^ ecek-
tir. ^ air fkelidir, s^ zlanmaktad^ r ama ne yaz^ k ki bir kelime dahi sy-
liyememektedir. Bu durumdan kendisini mazur gstermek iin cin
ile olan garip mnasebetini anlat^ yor ve d^ man^ ^ kar^ ^ s^ nda dilsiz,
konu^ amaz halde kald^ ^ ^ n^ , fakat bunun kendi beceriksizli ^ inden ya
da cehaletinden de^ il, yaln^ z ve sadece kendi cinninin, henz kendisine
kelimeler vermedi ^ inden ileri geldi ^ ini sylyor.
Diyor ki: "Ben ^ iir sanat^ nda (sosyeteye yeni giren bir k ^ z gibi) tec-
rbesiz, ^ rak de^ ilim33. Ben ancak Mishal bana sz d^ tfetti^ i zaman
konu^ urum. ^ kimiz aras^ nda s^ k^ ^ bir dostluk var; iki dost ki biri cin, br
de ona uyan insan. O syler (se) ben de art^ k syliyece ^ imi sylemekten
ciz kalmam. O bana yeter, zira onun ne dili tutulur, ne de o beceriksiz-
dir"
^ air, bu cinnin ilham^ n^ ^ daima yukar^ da mesela gkten a^ a^ ^ ^
gelen bir ^ ey (ses) ^ eklinde hissederdi. ^ iir ilham^ n^ n bu zelli^ ini an-
latmak iin genellikle a^ a^ ^ ^inme manas^ na gelen nzul kelimesi kul-
lan^ hrd13- Bundan dolay^ ^mesela Hassn ibn Sabit35 , kendi ^ iir tecr-
besini ^ yle a^ kl^ yor:
"Sakin bir gecede bir kafiye ses-
lendi, g^ n bo^ lu^ undan onun ini-
^ ini ald^ m"3 5 . Burada kafiye, sonraki
Arapada oldu^ u gibi basit "uyum"
ya da "uyum kelimesi" anlam^ n^ ^ ta-
^ ^ maz, daha ok ^ iir ^ ekline girmekle
kelimelerin brnd^ sihir gc-
n, eski Latincedeki carmen keli-
mesi gibi, sylenen ya da terennm
edilen bir e^ it by szn ifade
eder.
33Birinci m^ sra'daki ^ t^ ird kelimesi, Pehlevi dilinde a^ gard, modern Farsada
^ gird ^ eklindedir. ^ rak demektir.
34Bu bize Kur'n' ^ n "tenzil: a^ a^ ^ ^indirme" szn hat^ rlat^ yor. Tenzil de nuzl
gibi nezl kknden gelir. Nezele'yi nceki blmde incelemi ^ tik.
35 Divn, Hirschfeld bask^ s^ , London, 1910, s. 79. son beyt.
160
Buna nemli bir noktay^ ^aha ilave edelim: Arabistan^ n eski din-
sizlik gnlerinde ^ airin mevkii ok yksekti. Hakiki bir ^ air, harbde
oldu^ u gibi sulhte de kabile iinde byk itibar grr,'aktif rol oynard ^ .
Sulh zaman^ nda o, cinninden ald^ ^ ^ ^stn bilgisinden dolay^ ^kabilenin
lideri idi. Kabilenin lde konup gmesi, ^ ef olan ^ aman- ^ airin emir
lerine gre dzenlenirdi. Bu anlamda "^ airin" ok halleri, kabile lideri
"kaid"inkinin hemen ayn^ d^ r. Harb zaman^ nda da ^ air bir sava^ ^ -
dan daha kuvvetli say^ lm^ ^ t^ r. nk o, d^ mana kar^ ^ ^okudu^ u ^ iir
^ eklindeki byl szlerle d^ man^ ^ daha sava^ ^ba^ lamadan saf d^ ^ ^ ^
etme gcne sahipti. Onun okudu^ u bu ^ iirlerin, d^ man^ ^ tahribet-
mede, hedeflerini y^ kmada oklardan ve m^ zraklardan daha etkili
oldu^ una inan^ l^ rd^ . ^ slmdan nceki devrin ^ air hakk^ ndaki d^ n-
cesi bu idi. Maamafih ^ slamda n hemen nceki son cahiliyye devrinde
^ airin sosyal mevkii bu derece yksek de ^ ildi.
Bu durum bize peygamber (Hz. )Muhammed'e, a ^ da^ larm^ n.
neden "cinlenmi ^ ^ ^ air (^ a`irn mec^ ^ ^ ^ n)" dediklerini anlat^ r36. M^ rik
Araplar, (Hz.) Muhammed'de onu ba ^ ka cin arpm^ ^ ^ ^ airlerden ay^ ra-
cak bir zellik grmeyi inatla reddetmi ^ ledi. Onlar^ n gzlerinde grl-
mez lemin bilgisine sahiboldu^ unu syliyen bir insan vard^ . Bu bil-
ginin tabiat st bir varl^ k taraf^ ndan gkten indirildi ^ ini sylyordu.
Bu tabiat st varl ^ k, Allah olsun, melek olsun ya da ^ eytan olsun on-
lara gre neticede pek fark yoktu. Hepsi de cindi.
Kur'n, m^ rik Araplar^ n Allah ile cinni birbirinden ay^ ramad^ k-
larm^ ^ haber veriyor. Mesela a^ - Saffat Suresinde ^ u yeti okuyoruz:
L-J z ;J;:^ ^ ^
J
.

-
:Allah ile cinler aras^ na bir
nesep (soy ba^ lant^ s^ ) koydular"3 7 . Ba^ ka deyi^ le onlara gre Allah da
cin de ayn^ ^ familyaya mensup idi.
Kald^ ^ ki (Hz.) Muhammed, kendisine vahiy geldi^ i s^ ralarda ^ iddet-
li ruhsal ve fiziksel ^ zd^ raplar gstermi ^ ti. Bundan dolay^ ^onlar, onu da
cinnin ynetti ^ i bir ^ air diye d^ ndler38. Vard^ klar^ ^pe^ in ve do^ al
sonu bu idi.
M^ rik Araplar aras^ nda bu hkmn yayg^ n oldu^ u hakk^ nda
Kur'an, yeterli bilgi verir. Kur'an ; (Hz.) Muahammed'in, cin arp-
makla bir ilgisi bulunmad^ ^ ^ n^ , cinnin ona asla sahip olmad^ ^ ^ n^ ^ ^ s-
36 XXXVII, 36. Mecnun kelimesi motamot olarak: cinlenmi ^ , cin kendisine hakim
olmu^ ^kimse demektir.
37 XXXVI, 158
38XXIII, 25
161
rarla syler. Kur'n' ^ n konu zerindeki bu ^ srar^ , Mekke'deki durumun
byle oldu^ u, Araplar^ n byle d^ ndkleri hakk^ nda kuvvetli bir
delildir.
^imdi konu hakk^ nda Kur'n'^ n gr^ ne dnersek grrz ki
(Hz.) Muhammed'e ^ air diyen m^ rik Araplar, Kur'an a^ s^ ndan ift
gnah i^ liyorlar : nce yce Allah' ^ , a^ a^ ^ ^bir yarat^ k olan cinle kar^ ^ -
t^ rmak, sonra da pey^ amberi cinnin arpt ^ ^ ^ ^bir ^ airle kar^ ^ t^ rmak s-
retiyle iki gnah i ^ lemi^ ^oluyorlar.
Kur'n'a gre pey^ ambere gelen vahyin kayna^ ^ ^(A) cin de^ il,
Allah't^ r. Bu ikisi aras^ nda kesin bir ayr ^ l^ k vard^ r; zira Allah btn
kainat^ n yarat^ c^ s^ d^ r. Oysa cinler, yarat ^ lm^ ^ ^varl^ klard^ r39. Cinler de
k^ yamet gnnde insanlar gibi haklar ^ nda hkm verilmek zere Al-
lah'^ n huzuruna ^ kar^ lacaklar40 ve cehennem insanlarla ve cinlerle
d oldurulacakt^ r.
^
kinci noktada da yani pey^ amberle ^ air aras^ nda da byk
fark vard^ r. ^ air, tabiatiyle bir affk 4 itir. Onun syledi ^ i, halis ifk'tir,
ifk mutlaka "yalan" demek de^ il, fakat gerek bir temeli olm^ yan,
hak zerine kurulm^ yan ^ ey demektir. Affa, sylediklerinin do^ ru
olup olmad^ ^ ^ n^ ^ d^ nmeyen, sorumsuzca a^ z^ na geleni, ho^ una
gideni syliyen kimsedir. Halbuki pey^ amberin syledi ^ i tam do^ ru-
dur, kesin olarak hakt^ r, ba^ ka bir ^ ey olamaz42. Pey^ amberlikte
A mnasebeti ^ ekil bak^ m^ ndan grnrde ^ amanizmin
A mnasebetine benzerse de temelde ve ite ondan tama-
men ba^ kad^ r.
O a^ ^ n Araplar^ ^aras^ nda mecnun (cin taraf^ ndan sahibolunmu^ )
kelimesi, ba^ ka bir e^ it insana da sylenirdi ki bu da i ^ aret etti ^ imiz
khin idi. ^imdi bu ikinci telkkiye gelelim.
Khin (gelece^ i syliyen) de cin taraf^ ndan ynetilen ve cinnin ver-
di^ i ilham^ n etkisiyle ola^ an st szler syliyen kimse idi. Khinin
^ air ile ortak yan^ ^oktu. Hatt eski a^ lara inersek, birini tekinden
ay^ rmak ok gle ^ ir. Her ikisi de nihayet ^ amanizmin belirtileri idiler.
Mahiyet ve sosyal fonksiyonlar ^ ^ bak^ m^ ndan ikisi de ayr^ l ^ eydi. Buna
ra^ men tarihi bak^ mdan ikisi aras^ nda nemli derecede farklar ^ n bu-
lundu^ u anla^ ^ l^ yor.
3 9 VI , 1 00.
40 VI , 1 2 8
41 XXVI , 2 2 2
42 XV, 64
162
Cahiliyyede khin, ola^ an st bysel gleri olan, bu gleri
bir meslek halinde kullanan ve hizmetlerine kar ^ ^ l^ k Hulvan denen bir
cret alan kimse idi. Eski geleneklerden olan khinlik, hele son cahi-
liyye a^ ^ nda a^ a^ ^ ^yukar^ ^sosyal bir kurum haline gelmi ^ ^bulunuyordu.
Btn nemli kabileler aras^ ^ ve kabile ii meselelerde khine ba ^ ^
vurulurdu. Ru'yalar ^ n tabircisi o idi, kaybolan develerin nerede oldu^ u
ona sorulurdu, o kabile mensuplar ^ ^iin yaln^ z doktor de^ il, ayn^ ^ zaman-
da toplumda i ^ lenmi^ ^cinayetlerin dedektifi idi.
Ama dil bak^ m^ ndan khini ^ airden ay^ ran en nemli nokta, kul-
land^ ^ ^ ^slp idi. Khin daima szlerini se' denen uyumli bir form
iinde sylerdi. Bu slbun, Araplardaki ^ irin ilk ^ ekli olup olmad^ ^ ^ ^
hakk^ nda tereddt vard^ r. Belki de bu, anlat ^ m^ n ^ iirden nceki duru-
munu temsil eder. Bu seci`, gnlk konu ^ ma ile dzenli ^ iir aras^ nda
bulunan bir anlat^ m ^ eklidir. Gerekten Arap ^ i'ri recez'le ba^ lar. Re-
cez'den hemen nceki anlat ^ m tarz^ ^seci`dir.
Seil', genellikle tek kafiye ile biten, manal ^ ^k^ sa cmlelerdir. Bu,
eski Arabistanda ilham ve vahyin (revelasyon) ok tipik bir slbu
idi. Grlmez glerden gelen trl konu ^ malar, gnlk szlerle al-
kal^ ^ olmay^ p grlmez glerle ilgisi bulunan her trl konu^ ma ha-
reketi, mesela beddu`a, duca, gelece ^ i syleme, by, ilham ve vahiy
bu ^ ekil iine sokulmak zorunda idi.
Seci` kelimesi (^ branice shag` kelimesine uygundur) etimolojik
ve orijinalite bak^ m^ ndan gvercinlerin t^ manas^ n^ ^ ifade eder.
Cinlerin m^ r^ ldanmas^ ^ile seci` aras^ nda bir ilgi kurulmu^ tur. Peygamber
(Hz.) Muhammed, Ai ^ e yoliyle gelen bir hadisinde, khinin etki
yapmak iin ^ kard^ ^ ^ ^sesleri, tavu^ un guguklamas^ na benzetiyor:
"o (cin), arkada^ ^ n^ n kula^ ^ na t^ pk^ ^tavu^ un guguklamas^ ^ gibi guguk-
lar"43.
Burada bu slaba bir misal olarak nl khin St ^ h'^ n syledi^ i
me^
hur kehaneti anaca^ ^ m. Cin yakalamas^ ^ s^ ralar^ nda bu khinin
kendisini bir kuma^ ^gibi k^ v^ rd^ ^ ^ , kafa tas^ ^hari, vcudunun hi kemik
yokmu^ ^gibi bir durum ald^ ^ ^ ^stlenir44.
. . . , s
Ate^ le yanm^ ^ ^simsiyah bir ^ ey grdm
`. 4 Karanl^ ktan ^ kt ^ , 4 I . 5 . . . . ). .
o t
4 I 4 j
Teheme topra^ ^ na d^ t
43Butiki, Tev4id bbl.
44^ bni Hi^ am, Siratu'n- Nebi, wstenfeld ne ^ ri, Gttingen 1859- 60, I, 10, 11.
163
-
t-i :
Orada kafa tas^ ^ olan her
^ eyi yedi.
Bu seccin, Habe ^ istanl^ lar^ n yak^ nda Yemen'i ku^ at^ p zaptede-
ceklerini kasdetti^ i sylenir. Yemen kral ^ , bu kehanetin do^ ru olup
olmad^ ^ ^ ^hakk^ nda bask) yap^ nca ayn^ ^ khinin, yine seci` ^ eklinde a^ a^ ^ -
daki szleri m^ r^ ldand^ ^ ^ ^anlat^ l^ r:
: Ak ^ am ayd^ nl^ k, hakk ^ ^ iin
,L; :..,; ,:1 I , : Karanl^ k hakk ^ ^ iin.
: ^afak hakk ^ ^ iin
45,3":.3"f : Ayd^ nl^ k getirdi^ i zamanki
: Sana sylediklerim mutlaka olacakt ^ r.
Bu misal a^ ka gsterir ki seci`, ^ ekilce benzer seslerin tekrar ^ ^
bak^ m^ ndan ^ i're ok yak^ n bir okuma paras^ d^ r; ^ iirden tek farkl^ ^
yan^ , bunda hece lsnn (veznin) olmay^ ^ ^ d^ r. Khinin seci' slbu-
nun bir zelli^ i de tuhaf yemin ^ ekillerinin bulunu^ udur. ^ kinci par-
a bize bunun rneklerini veriyor.
Her iki husus da yani hem kafiyelerin tekrar ^ ki o^ unlukla par-
aya harikulade bir gzellik verirhem de tabiat olaylar ^ na yap^ lan
yeminler, ilk Kur'n surelerinin zelliklerindendir. Peki yle ise Kur-
n stili seci` midir? Kur'n' ^ n baz^ ^paralar^ ndaki slp, ^ ekil bak^ m^ n-
dan sec'e benzer*, baz ^ lar^ nda, zellikle sonraki surelerde ise kafiye
(fas^ la) kelimelerinin kullan^ l^ ^ ^ , seci` formundan o kadar uzakla ^ ^ r
ki orada normal seci` formunu bulamay^ z. Fakat Kur'n'a gre nemli
olan ^ ey, mesaj^ ^ ta^ ^ yan ifadenin ^ ekli de^ il, bizzat ta^ ^ nan mesaj^ n
muhtevas^ d^ r. Ama (Hz.) Muhammed'in a^ da^ ' olan m^ rik Arap-
lar, meseleye bu a^ dan bakmam^ ^ lard^ . Onlar^ n o^ u, sadece d^ ^ ^
slba tak^ l^ p (Hz.) Muhammed'e kahin demi ^ lerdi. Kur'n onlar^ n
bu kahin iddias^ n^ ^ ^ iddetle reddetmi ^ tir :
45 ^ ttesak kelimesi ve manas^ ^ iin bkz. Kur'n, LXXXIV, 18
*Araplar seci < slbuna al ^ ^ ^ k olduklar^ ^ iin Kur'n, ilk anda onlar ^ n al^ ^ ^ k olduklar^ ^
slika benzer ifadeler kullanm^ ^ t^ r. ^ lk inen baz^ ^ ayetlerde sec`e benzerlikler varsa da
bunlar hakiki seci` de^ ildir. Nitekim Kur'n kar ^ ^ s^ nda hayrete d^ en m^ rikler, onun ne
sede ne de ^ icre benzemedigini itiraf etmi ^ lerdi. Bu hususta siyer kitaplar ^ nda bol mal-
mat vard^ r.S.A.
164
- $

^ ^ ^C . . . J I :Rabbinin nimeti
hakk ^ ^ iin sen, ne ktihinsin, ne de mecnun"46.
Nihayet konumuzun nc ve nemli noktas^ na, yani Kur'n' ^ n
vahiy anlay^ ^ ^ na gelmi ^ ^bulunuyoruz. Kur'n'da ola ^ an st bir
hdise olan vahiy, - ^ ah^ s- mnasebetli bir kavramd^ r. Bu durum,
Kur'n vahyini yap^ ^ itibariyle insan konu^ mas^ ndan ay^ rd^ ^ ^ ^gibi
kayna^ ^ ^cin olan btn ilhamlardan da ay^ r^ r.
^airde de, khinde de A mnasebeti esas olarak iki-
^ ah^ s mnasebetidir. A, yani cin, Bile yani insanla yak^ n bir ki ^ isel
temas kurar, o kadar yak^ n temas kurar ki insana hakim olur, onun
arac^ l^ ^ ^ ^ile konu^ ur. ^ kisi aras^ nda ba^ ka bir vas^ ta yoktur. Cin insan^ ^
yakalad^ ^ ^ ^zaman insanla cin tek ^ ah^ s halinde birle^ mi^ ^olur. Genellikle
^ amanizm ad^ ^ alt^ nda bildi^ imiz olay budur.
Bu, Kur'n' ^ n - ^ ah^ sl^ ^ vahiy d^ ncesine uymaz. Ba^ ka deyi ^ -
le (Hz.) Muhammed'e pey^ amberlik hitab^ ^ geldi^ i s^ ralarda daima
Allah ile kendisi aras^ nda Tanr^ ^ szlerini onun kalbine getiren esra-
rengiz bir ^ ah^ s vard^ r. Kur'n^ n anlad^ ^ ^ ^manadaki vahyin temel yap^ s^ ^
^ yledir :

A M B
Bu yap^ y^ ^detayiyle inceliyelim. Kur'n'a gre Allah insanla an-
cak yolla konu^ ur. ^u< ar Suresinde bu yol a^ ka belirtilmi ^ ^
ve birbirinden ay^ rdedilmi ^ tir. Orada ^ u yeti okuyoruz:
'Lu^ ^* c .) - 1 C.;
J
,
L A 4 -; L5 7 >
.$
j-^ N j :Allah bir insan ile
(ba^ ka trl de^ il) sadece vahyetmek, yahut perde arkas ^ ndan, yahut
da eli gnderip ona diledi^ ini vahyetmek suretiyle konu ^ ur"47.
Bu yete gre vahyin yolu ^ unlard^ r: 1) Gizli konu^ ma, 2)
perde arkas^ ndan konu^ ma, 3) eli gnderme.
'Ayette vahyin birinci e ^ idi ayd^ nlat^ lmam^ ^ t^ r. Daha do^ rusu
somut olarak ne anlat^ lmak istendi ^ i hakk^ nda biz karanl^ kta b^ rak^ l-
m^ ^ ^ zd^ r. Fakat herhalde vahiy kelimesi, vas^ tas^ z konu^ ma e^ idini
gstermektedir.Yukar^ da syledi ^ im gibi bu tr konu^ ma Tanr^ 'n^ n,
di^ er pey^ amberler aras^ nda Musa'ya zel bir ltfu idi.
46 LII, 29 ve LXIII, 2
47 XLII, 50- 51 /51.
165
^ kinci tre gelince "perde arkas ^ ndan" konu^ ma ^ ekli, basit bir
ilham de^ il, szl bir konu^ man^ n vukuunu gsterir. Ancak burada
dinliyen, konu^ an' grmez. Gzlerine bir ^ ey grnmemesine ra^ men
pey^ amber, kendisine yak^ n bir yerden tuhaf bir yolla hitabeden
gizli bir varl^ ^ ^ n mevcudoldu^ unu gayet iyi bilir. yle san^ yorum ki
hadislerden ^ kar^ lan baz^ ^nemli haberlerle vahiy olay^ ^ hakk^ ndaki
bilgimizi
(Hz.) Ai^ e'ye varan ok me ^ hur bir hadiste48 alHaris ibn Hi ^ am'^ n,
bir gn Pey^ amber'e ^ yle sordu^ u anlat^ l^ r: "Ya Resuliillah, sana
vahiy nas^ l geliyor?". Pey^ amber ^ yle cevap verir: "Bazan bana zil
alar gibi
-
(
(J: 2
.
J
4 :1 ) gelir. Bu, benim iin vahyin en

zorudur. O beni terk edince onun ne dedi ^ ini derhal bellemi^ ^olurum".
Son cmledeki te'kidli mazi (va kad vacaytu canhu mkil: ne
dedi^ ini derhal anlar^ m) ^ ekline dikkat etmek gerklidir. ^ bn Haldun'un
ok nceden i ^ aret etti ^ i zere burada bu ifade ok nemlidir. Bundan
anla^ ^ l^ yor ki (Hz.) Muhammed vahyi al ^ rken ^ itti ^ i szler, kolay an-
la^ ^ l^ r szler de^ ildi. Gizli, belli belirsiz bir ses (dawiyy) i ^ itiyordu, fa-
kat o n geip de (Hz.) Muhammed, kendi normal be ^ eri durumuna
dnnce derhal gelen ses, ok manal ^ ^kelimeler oluveriyordu.
"Zil alar gibi" ifadesi, zannedildi ^ i kadar kesin de ^ ildir. Son
kelime olan alceras (zil), alcarsi ^ eklinde de okunabilir ki o zaman
manas^ ^"alak, iyi anla^ ^ lm^ yan ses" demek olur. stelik bu cmleci ^ in
ba^ ka varyantlar ^ ^da vard^ r: "Bir madeni dvmekten ^ kan ses", "ku
^ un kanatlar^ n^ ^^ rpmas^ ndan ^ kan ses" vs. gibi. Fakat hepsinde de
anlat^ lan ^ ey, anla^ ^ lmaz bir sestir.
Ayette anlat ^ lan nc konu^ ma e^ idine yani bir eli arac^ l^ ^ ^ ^
ile yap^ lan konu^ maya gelelim: Burada (Hz.) Muhammed, yaln^ z
konu^ ulan szleri i ^ itmekle kalmaz, ayn^ ^ zamanda konu^ an' da bizzat
grr. Bu hadisin geri kalan k^ sm^ , vahyin bu e^ idine i ^ aret etmekte-
dir : "(Pey^ amber, izah^ na devam ediyor): Bazan melek bana bir in-
san ^ eklinde grnr ve bana konu^ ur ve onun ne dedi^ ini derhal belle-
rim (LI ^ ^ ) ". Paran^ n birinci blmnde mazi ( ) ^ eklinde
vukubulan ( Ls.p " ,) fi'li, burada muzari ( Ls_ p ) ^ eklinde bulunmu^ ^
tur. Bu a^ ka gsterir ki (Hz.) Muhammed, bu durumda ama yaln ^ z
bu durumda konu^ ulan gerek kelimeler i ^ itmektedir.
48Buhrl, I, 2
166
Muhakkak ki (Hz.) Muhammed, yaln ^ z dinleyici bir peygamber
de^ ildi; ayn^ ^zamanda grc idi de. Pey^ amberli^ inin kritik nokta-
lar^ nda birok grmeleri olmu^ tur. Kur'n'da iki yerde Allah' ^ n sz-
lerini ta^ ^ yan kutsal varl ^ ^ ^ n (yani mele ^ in) kendisine grnd^ ne
i ^ aret edilir. Buna LIII. surenin 1- 8nci yetleriyle LXXXI nci
Surenin 19- 23nci yetlerinde i ^ aret edilmi ^ tir.
Birincisinde ^ edidu'llsuv (ok stn glere sahip) olarak tavsif
edilen Tanr^ ^elisinin, ufkun yksek yerinde durdu^ u, sonra arada iki
yay mesafesi ya da daha az bir mesafe kal ^ ncaya kadar yakla^ t^ ^ ^ ^ve
Tanr^ ^mesaj^ n^ ^ aktard^ ^ ^ ^anlat^ l^ r. ^ kinci parada benzeri bir tasvir
vard^ r.
Kendisini (Hz.) Muhammed'e gsteren ve Tanr ^ ^szlerini ona
aktaran bu muhte^ em varl^ ^ a ilkin yani Mekke devrinde sadece sem-
bolik olarak Ruhu'lKuds (kutsal ruh) denirdi:
_ , 3
: ;: ;J (!. 1 :J :j oL.7.4 7 , J .J
, o9 0- o. 9 ^ ^
- L^ e j :De ki: 'Onu, m'minleri (iman
zere) sabit tutmak ve mslmanlara bir hidayet ve mujde olmak
maksadiyle Ruhu'lKuds Rabbinden indirdi"4 9
Keza bu varl^ ^ a Ruhu'lEmin (gvenilir ruh) de denir:
"ci,J^ ^ 4_ , "Ss..;
^ ^
:Muhakkak bu lemlerin Rabbinin indirmesidir. Onu gvenilir ruh,
senin kalbine indirdi ki apa^ k Arapa bir dille uyar^ c^ lardan olas^ n" 51).
Bu indirilenin, cinden gelen bir ilham olmad^ ^ ^ ^zerinde de ^ s-
rarla durulur (XXVI, 210- 211 yetindeki e ^ Seytin kelimesi orada
cinnin e^ ^manal^ s^ d^ r. Cinler demektir).
Daha sonra Medine'de bu "Kutsal Ruh", melek Cebril "Cibril
veya Cebril" 51 olarak tan^ mlanma^ a ba^ lar ve birok sahih hadislerde
ta ba^ tan beri (Hz.) Muhammed'e vahiy getiren Tanr ^ ^elisinin,
Cibril oldu^ u sylenir.
49 XVI, 104/102
50 XXVI, 192- 195
51 II, 91 /97
167
^imdi tahlilimizin bu noktas^ nda duracak olursak vahyin -
^ ah^ sl^ ^ szl bir mnasebet oldu ^ unu sylemek zorunda kal^ r^ z:
A MB. Burada ba^ lama noktas^ ^ Allah, biti^ ^noktas^ ^
pey^ amber, arac^ ^ da melek Cebrairdir. Fakat biz henz burada dura-
may^ z, nk vahiy hakk^ ndaki tahlilimiz daha son noktaya gelmemi ^ -
tir. Tahlilimizin drdnc a ^ amas^ na varmak zorunday^ z.
Drdnc a^ amada ilahi vahyin gayesi meselesini inceliyece ^ iz.
grd^ mz gibi Allah, gksel elisi vas^ tasiyle iradesini (Hz.) Muham-
med'e bildirir. Fakat (Hz.) Muhammed, son nokta de ^ ildir. Vahiy,
yaln^ z (Hz.) Muhammed'in ^ ahs^ n^ ^ kurtarma hedefini gdmez. Allah,
s^ rf Muhammed'le konu^ mu^ ^olmak iin onunla konu^ maz. Tanr^ n^ n
vahyi, Muhammed'i a ^ mal^ ,ba^ kalarma nakledilmelidir. Normal konu^ -
ma halleri (A - >B) inde A, Bye konu ^ ur ve konu^ ma, Bye
ula^ ^ nca durur; e^ er konu^ ma bir diyalog halinde devam edecekse ayn ^ ^
usul kar^ ^ l^ kl^ ^ de^ i ^ me ile devam eder. Dinleyici durumunda olan B,
bu kez konu^ an durumuna geer ve ilk konu ^ an A ya bir ^ ey syler
(A- B). Normal konu^ man^ n yap^ s^ ^budur. Halbuki bizim zel
durumumuzda B, s^ ra kendisine gelince konu^ ur ama ters istikamete
do^ ru de^ il, ayn^ ^ do^ rultuda konu^ ur. Daha do^ rusu B, sadece A n^ n
sylediklerinin vericisi olur. ^ ^ te burada tebli ^ ^yahut bel^ ^(syleneni
duyurma) meseleleri ortaya ^ kar. Ve B, ilahi szleri ta^ ^ yan resul
"pey^ amber" yahut "eli" ad^ n^ ^ al^ r.
Bu ^ ^ ^ k alt^ nda bak^ l^ nca ^ slmdaki vahiy kavram^ , ^ ah^ s
mnasebetli de^ il, drt ^ ah^ s mnasebetli bir kavram olur: A M
- *C Kur'n'a gre C, tarihi' bak^ mdan nce Mekke
halk^ ^ idi, sonra btn Araplar, daha sonra da btn kitap ehli ve en
sonunda da btn insanl^ k oldu*. B, sadece ilahi vahyi alan bir insan
de^ ildir; o, vahyi al^ p insanlara aktaran insand^ r. Bu anlamda nas^ l
melek Cebrail Allah' ^ n, Muhammed'e elisi (resulii) 5 2 ise Muhammed
de Allah ile dnya halk^ ^ aras^ nda arac^ ^ vazifesini gren bir Allah
*Hz. Muhammed peygamberli ^ inin ba^ lang^ c^ ndan beri btn insanl^ ^ a gnderil-
di^ ini biliyordu. Tedrici bir surette peygamberlik alan ^ n^ ^ geni ^ letmi^ ^de^ ildir. Onun in-
sanl^ ga hitab^ ^ da en sonunda de^ ildir. Kur'a= ilk surelerinde hitap yine umum insan-
l^ gad^ r. Mekki olan Yunus Suresinde 14ayet vard ^ r. I^ te bunlardan biri
99
.%o w o 9 fi 0- .9 I :^ ^
5:4
L; :De :"Ey insanlar, Rab-
binizden size hak gelmi ^ tir". (Yunus: 180). Art ^ k bu hitaptan sonra Kur'n' ^ n en
sonunda umum insanl^ ^ a hitapetti ^ ini sylemek do^ ru olamaz.
52 LXXXI, 19
S. Ate^ ^
168
9
elisidir.
9
,^ ^
J
-

JSI C--4 ...< -.;t:i:J) : Ey kaymim, bende sap ^ kl ^ k


-
yoktur; ben sadece lemlerin Rabbi tararaf^ ndan (gnderilmi ^ ) bir
eliyim. Ben size Rabbimin mesajlar ^ n, duyuruyorum" 53.
5 . r. .9 o
(( &L:J. 1 15k.^ ..1i j:P 1 :Biliniz ki bizim
elimizin grevi, sadece (Allah' ^ n szlerini) a^ ka duyurmakt ^ r" 54.
Bu hususta ba^ ka misaller de verilebilir ama mesele o kadar a^ k-
t^ r ki daha fazlas^ n^ ^ verme^ e ihtiya yoktur.
Dil bak^ m^ ndan bu, ok ilgin ve nemli bir problem ortaya ^ -
kar^ r. B, A n^ n sylediklerinin nakledicisi oldu^ una gre B, A n ^ n konu^ -
mas^ n^ ^kelime kelime ezberlemi ^ ^olmal^ d^ r. Sylenenler, C ye aynen
kelimesi kelimesine nakledilmelidir. En ufak bir de ^ i^ iklik, ya da
eksiklik kabul edilemez. Ba^ ka deyi ^ le ilahi kelimeler Bye ula ^ ^ p
Btaraf^ ndan al^ n^ nca kendi ba^ ^ na objektif bir varl ^ k, objektif bir
eser meydana getirmeli, Almanlar ^ n deyi^ iyle bir Sprachwerk olmal ^ -
d^ r. ^ ^ te bu manada bir objektif Sprachwerk olan ilahi szlere Kur'an
denir. Kur'n kelimesi, etimolojik manas ^ ^ ne olursa olsun, burada
ilahi vahyin objektif bir paras^ n^ ^ifade eder. Btn Kur'nlar ^ n (yani
btn vahiy paralar ^ n^ n) tmne de Kur'n denir. Art ^ k bugn
Kur'n denince ilk nce vahiy paralar ^ n^ n tm anla^ ^ lmaktad^ r.
Fakat as^ l manas^ ^ bu de^ ildir.
Has^ l^ ^bir kelime dahi de^ i ^ tirmeden toplumuna aktarabilmek iin
gelen Kur'n' ^ ^ ezberlemek, pey^ amerin en nemli grevidir. ^ ayet
bir de^ i ^ iklik olursa o zaman peygamber, byk bir gnah olan tah-
rif ile itham edilir. Tahrif "de ^ i ^ tirmek", "yerine sahtesini" koymak
demektir. Ancak bile bile bir tadilat yap^ ld^ ^ ^ ^zaman tahrif say^ l^ r.
Yahudilerin daima vahyedilen szleri "bile bile tahrif etmekle" su-
land^ klar^ n^ ^gryoruz 5 5 .
Bundan dolay^ ^ teknik anlamdaki vahiy, yukar ^ da a^ klad^ ^ ^ m
teknik olmayan, yahut teknik ncesi vahiyden ok farkl ^ d^ r. Orada
grd^ mz zere "vahiy"e^ er bu terimi byle bir durum iin kullan-
mak caizsebir e ^ it hareket sebebidir. Szl olm^ yabilir de. Bu
53VII, 59- 60 /61- 62. Burada kelimeler. Peygamber (Hz.) Nuh'un a ^ z^ ndan syletil-
mektedir.
54V, 93/92
55 Mesela IV. Surenin 48/46. ayetine bak ^ n^ z.
169
anlamda vahyi alan kimse, kendisine sylenen kelime ve cmleleri
aynen ezberlemiyebilir. nemli olan, onun, anlat ^ lmak istenen fikri ve
o fikir gere^ ince yap^ lacak hareketi anlam^ ^ ^olmas^ d^ r. Mesela a^ a-
^ ^ daki ayeti ele alal^ m:
- t ,- - - - - t
Musa'ya vahyettik ki: 'De^ ne^ ini at!' Birden o, (M^ s^ rl^ ^byc-
lerin) bylerini yutuverdi" 56 .
Grd^ mz gibi Allah, Msa'ya sadece de ^ ne^ ini yere atma-
s^ n^ ^ emretmi ^ ^ve Musa da yle yapm^ ^ t^ r. Burada vahyin tek gayesi,
Musa'y^ ^ belirli bir harekete yneltmektir. Bu, bir emirdir. Kelimelerin
kendisi ezberlenmemi^ tir. Buna gerek yoktur. Vahyin gayesi yerine
getirilince art^ k kelimelerin bir Sprachwerk gibi muhafaza adilmesine
lzum yoktur.
Fakat bizim zerinde durdu ^ umuz, teknik (yani Kur'ni) mana-
daki vahiydir. Burada her kelime ve cmlenin, objektif bir Sprachwerk
gibi daima muhafaza edilmi ^ ^olmas^ ^ laz^ md^ r. (Hz.) Muhammed,
vahyi al^ rken gelen kelime ve cmleleri oldu ^ u gibi ezberlemenin ve
koruman^ n son derece gerekli oldu^ unu gayet iyi biliyordu. Bu hu-
sus Kur'n'da a^ ka belirtilmi ^ tir. K^ yamet Suresinde (Hz.) Muham-
med'e gelen vahiy tamamlanmadan acele ile vahiy kelimelerini unut-
mamak iin dilini depretmemesi emredilmektedir 57. Byle yapmak
tehlikelidir. Zira henz gelmek zere olan kelimeleri bilmiyerek daha
gelmeden gemi ^ , atlam^ ^ ^olabilir. Vahiy gelirken sessiz ve sakin durup
vahyin tamamlanmas^ n^ ^beklemek laz^ md^ r. Ancak (Hz.) Muhammed'in
a^ s^ ndan d^ nrsek o, tek kelimesini dahi unutmamak zorunda bu-
lundu^ u vahyi zaptetmek iin byle sab^ rs^ zlanmakta ve acele etmekte
hakl^ d^ r. Onun iin bizzat Allah, ayn^ ^ parada (Hz.) Muhammed'e
vahyi koruma ve onu Muhammed'in kalbinde toplama i ^ inin kendi-
sine ait bulundu^ unu, (Hz.) Muhammed'e d^ en i^ in, sadece vah-
yin bitmesini bekleyip onu sakin bir ^ ekilde dinlemek oldu^ unu syle-
mektedir.
^ ^ te ^ slama gre bu, Kur'n' ^ n "mu'cize (e ^ i getirilemez)" olu^ u-
nun sebeplerinden biridir. Ve bu, me ^ hur "^ `cazu'lKur'an: Kuran' ^ n,
mislini getirmekten insanlar^ ^ciz b^ rakmas^ " meselesini ortaya ^ kar-
m^ ^ t^ r. ^ bn Haldn meseleyi ^ yle a^ kl^ yor: Kur'n, e ^ siz bir yer
56 VII, 114/117
57 LXXV, 16/19. Kez XX, 113/114de de ayn^ ^ uyar^ ya rastl^ yoruz.
170
i ^
gal eder ve btn ilahi kitaplar aras ^ nda tektir. nk Kur'n,
ilahi vahyin esas ^ eklidir. Halbuki Tevrat ve ^ ncili, pey^ amberler mana
olarak ald^ lar ve normal durumlar ^ na dndkten sonra ald^ klar^ ^ o
manalar^ ^kendi szleriyle anlatt^ lar. Burada bir parantez a ^ p bu szn
bir k^ sm^ n^ n do^ ru olmad^ ^ ^ n^ ^sylemek gerekir. nk ^ brani kutsal
kitaplar^ ^ nda da pey^ amberlere geldi ^ i gibi muhafaza edilmi ^ ^ayet
formunda baz^ ^ vahiyler vard^ r. Fakat genel olarak ^ bn Haldun' un
sz do^ rudur. nk Eski Ahid'in byk bir k^ sm^ ^ profesyonel
yazarlar^ n eseridir. Onun iin, diyor ^ bn Haldun, Kur'n mstesna,
gksel kitaplar^ n hibiri "taklidedilemezlik" vasf^ na sahip de^ il-
lerdir.
Nebi, kelimesi, nce sylemi ^ ^oldu^ um gibi, vahiy kavramiyle
do^ rudan ilgili bir szck olarak ^ u manay^ ^ifade eder. Nebly o kim-
sedir ki Allah onu, insanlar aras ^ nda kendisine vahyetti ^ i szleri
oldu^ u gibi en ince teferruat^ na kadar beller ve aynen milletine al, -
tar^ r.
Bat^ l^ ^ ara^ t^ r^ c^ lar, nebi kelimesinin ibranice nabbi' kelimesinden
geldi^ ini kabul ederler. Biz onlar ^ n, "kelime" yi "kavram"la kar ^ ^^ -
t^ rd^ klarm^ ^san^ yoruz. Geri ilahi vahyi ta ^ ^ y^ c^ ^manas^ , vahiy hakk^ nda
hibir fikri olm^ yan Arap bedevileri iin tamamen yabanc^ ^ bir ^ eydi.
Bu bak^ mdan nebi kavramm^ n, tarihi bak^ mdan Kitab^ ^ Mukaddes
gelene^ ine ba^ l^ ^ bulunan tek tanr^ c^ ^ fikirler ta^ ^ yan evrelere ait ol-
mas^ ^ve nebi kavram^ = islamdan nceki bedevi ^ i'rinde grlme-
mesi pek tabiidir. Ama bu durum, kelimenin do^ rudan do^ ruya
Ibraniceden al ^ nmas^ n^ ^ gerekli k^ lmaz. Kelime hem ^ ekil, hem de kk
manas^ ^ itibariyle hakiki bir Arapa kelimedir. Nebe' ) kk, Arap-
ada "haber vermek", "duyurmak" anlamiyle t Semitik devre ka-
dar uzanan bir gemi ^ e sahiptir. Fakat bu etimolojik mesele, bizim
amac^ m^ z bak^ m^ ndan tali derecede kafir. Bizim iin nemli olan, Kur'-
an'daki nebi kavram^ n^ n, Kitab^ ^ Mukaddesin nbi' kavramiyle ba^ -
da^ ^ p ba^ da^ mad^ ^ ^ d^ r 58. Bunu anlamak iin tahlillerimizi bir ad^ m
daha ileri gtrmeliyiz.
Kur'n' ^ n pe^ amberlik hakk^ ndaki gr^ nn karakteristik saf-
halarm^ ^ay^ rd etme^ e al^ ^ ^ rken onu semantik a^ dan incelersek zellikle
iki noktan^ n dikkate de ^ er oldu^ unu grrz. Bunlar ^ n ikisi de olumsuz
niteliktedir
58ibranicedeki nbbi' kelimesinin geni ^ ^filolojik tahlili iin bkz. Alfred Guillaume,
Prophecy and Divination, London, 1938, Lecture III.
171
Bunlardan biri ^ udur: Arapa nebi kelimesinin, gelecekten haber
vermek anlam^ ndaki kehanetle hibir ilgisi yoktur. Kur'n'a gre
pey^ amber, istikbali syliyen ki ^ i de^ ildir. Nebi kelimesinin tredi^ i
nebe' kk, biraz nce de syledi ^ im gibi "duyurmak", "bir ^ ey
hakk^ nda haber vermek" demektir. Ama bu haber, istikbale ma'tuf
de^ ildir. K ur'n'a gre pey^ amber taraf^ ndan gtirilen haberler daima
^ ayb (Tanr^ n^ n grlmez dnyas^ n^ n) haberleridir. Pey^ amberin
faaliyeti, Allah' ^ n arzusunu insanlara duyurma d ^ ncesi etraf^ nda
geer. Geri ileride insanlar ^ n gz nne serilecek olan cennet ve
cehennem tasvirleri de istikbale matuf haberlerdir ama bu, ibrni
kehanetlerindeki gibi belirli bir ^ ahs^ n veya belirli bir milletin hayat ^ nda
vukubulacak bir olay^ n ne zaman vukubulaca^ ^ n^ ^ nceden grp
sylemekten ok farkl^ d^ r, ona hi benzemez; Arabi pey^ amberin
grevi bu de^ ildir. Fakat bu husus, (Hz). Muhammed'in a ^ da^ lar^ ^
taraf^ ndan yle kolay kavranm^ ^ a benzemez. Zira birok vesilelerle
ona e^ itli kimseler taraf^ ndan gelecekteki byk, kk olaylar hak-
k^ nda sorular sorulmu^ tur. O insanlar^ n kafas^ nda hl nebiy ile gele-
neksel khin aras^ nda belirsiz bir ba^ ^ n bulundu^ u, hatt nebiy ile -
khini birbirine kar^ ^ t^ rd^ klar^ ^ anla^ ^ l^ yor.
Kelimenin semantik yap^ s^ n^ n ikinci olumsuz zelli ^ i de ^ udur:
Nebiy'nin syledi^ i veya nakletti ^ i szlerin, bykelimesiyle hibir
ilgisi yoktur. Bu ok nemli bir zelliktir. Zira belki de en uygun
olarak bu a^ dan, ^ slam vahiy kavram^ n^ ^ ^ iir ve kehanet gibi btn
Arabistan ^ amanizminden ay^ rdedebiliriz.
Islmdan nceki devirde her trl ilhm stili olan sec`, ve seci"-
den geli ^ mi^ ^olan ilk ^ iir ^ ekli recez, esas itibariyle ^ u veya bu yoldan
by ile ilgili amalarla kullan^ l^ rd^ . O eski zamanlarda ll sat^ r-
larla ve benzer seslerle sylenmi ^ ^kelimelerin, byk bir by gc
ta^ ^ d^ klar^ na inan^ l^ rd^ . Pey^ amber (Hz.) Muhammed bile kafiyelerin
sahiboldu^ u gc kabul etmi ^ tir. M^ riklere kar ^ ^ ^sava^ larda, (Hz.)
Muhammed'in^ airi Hassn ^ bn Sbit'ten byk yard^ m grd^
bir gerektir. Kur'n' ^ n ^ airleri yermesine, onlar ^ n ahlkan d^ k
olduklar^ n^ ^ sylemesine ra^ men*Hassn ibn Sabit, ^ iirdeki mehre-
tinden dolay^ ^ mslmanlar aras^ nda byk itibar grm^ tr. Hatt
bir defas^ nda (Hz.) Muhammed'in, bu ^ aire ^ yle dedi^ i anlat^ l^ r:

.
O 0 0s. ^ t

3I J
*Kur'n, szleri, zlerini tutm^ yan, her derede dola^ an ^ airleri yermi ^ tir ama iman
edip gzel i^ ler yapan, zulme u^ ray^ nca kendilerini savunan ^ airleri vm^ tr. Yani
Kur'n gerek sanata kar ^ ^ ^de^ ildir. S. Ate^ ^
172
"Senin ^ irin, onlara (d^ manlara) gecenin karanl^ ^ ^ nda zerlerine
d^ en ok(ya^ murun) dar^ ^ daha tehlikelidir".
K^ sacas^ , ^ slmdan nceki zamanlarda ^ airler, ki^ isel yahut
kabilesel d^ manlar^ na kar^ ^ ^ sald^ klar^ ^ ola^ an st by gcnden
dolay^ ^tek olmasa bile ba^ l^ ca hrmet edilir, korkulu insaniard^ .
^airin kulland^ ^ ^ ^dil, tabiat ve yap^ ^ bak^ m^ ndan peygamber
konu^ mas^ na raslant^ ^ olarak benzerlik gsterir. Zira ^ airin konu^ -
mas^ nda da sylenen sz, pey^ amberinkinde oldu^ u gibi objektif
bir varl^ k, bir Sprachwerk te ^ kil eder. Onun da a^ z^ ndan ^ kan sz-
ler, dudaklar^ ndan dkld^ gibi ezberlenmeli ve esas ^ ekliyle ba^ -
kalar^ na aktar^ lmal^ d^ r. Do^ a st bir kaynaktan geldi ^ i iin onun da
szleri kendisinden teye gitmelidir. (A BC). Fakat
bu szlerin C ye ula^ mas^ na gelince i ^ ^de^ i^ ir. ^airin Sprachwerk'i,
d^ man^ ^ olan C ye vard^ ^ ^ ^zaman art^ k sz halinden ^ kar, bysel
bir g haline geer. ^airin szleri burada C ye etki yapan, onu ba^ -
layan, tehribeden bir by gc olmu ^ tur.
Ayn^ ^ ^ ey khinin seci` stili iin de do^ rudur. Nas^ l gerek bir ^ air,
recez ^ i'rini tahrib yolunda kullanabilirse, gerek bir khin de seci`
paras^ n^ , bysel kafiye gcyle d^ man^ n^ ^yaralay^ p mahvetme
yolunda kullanabilir. stelik bir khinin syledi ^ i bysel szler eski
Arap edebiyat^ nda o^ u kez geceleyin at^ lan ve kurbanlar^ n^ n tepesine
inen grlmez, ldrc oklarla mukayese edilir. Byle bir durumu
belirtmek iin atmak anlam^ ndaki ram fi'li ok kullan^ l^ r. K eza bu
szler, kurbanlarda kurtulu ^ ^midi b^ rakmayan, onulmaz yaralar
aan keskin, zehirli k^ l^ lara da benzetilir. Bu kafiyeli szlerin en
tehlikeli yan^ ^ da ^ uydu: Bu beddu`lar ve kar ^ ^ ^beddu'alar bir kere
serbest b^ rak^ ld^ ^ m^ , bu szler bir kere a^ ^ zdan ^ kar^ ld^ ^ m^ ^ art^ k
kontrol imkns^ zla^ ^ r, hi kimse, hatt bunlar ^ ^ sal^ veren ^ air veya
khin dahi bunlar^ n tahripkr gcn nliyemezdi. Kafiyeler bir defa
sylendi mi kontrol edilemez, nlenemez bir g kazan ^ rlard^ .
Grlyor ki Kur'n vahyinin byle by gcyle hibir ilgisi
yoktur. islmdan nceki setin iki vasf^ ^vard^ r: Seci` bir yandan ilham
bildirir. Kayna^ ^ ^ne olursa olsun, btn do^ a st ilhamlar, seci` ^ ek-
linde gelmi^ tir Di^ er yandan da seci`, kelimelerdeki by gcn
serbest b^ rakmak iin dili zel bir tarzda kullanma usuldr. Kur'n ^ n
kafiye (fas^ la) kelimelerini kullan^ ^ ^ nda bu ikinci vas^ f yoktur. e^ itli
59 Mutatraf, LXVI, Il, 189. Daha geni ^ ^bilgi iin benim Language and Magic adl^ ^
eserime bak^ n^ z. 1955, s. 130- 131
173
vesilelerle gsterdi ^ im gibi6 0 eski kelime ve kavramlar^ n o^ u, K ur'n'-
da tamamen yeni anlamlarda kullan ^ lm^ ^ t^ r; yep yeni bir d^ nce
sistemine al^ ^ t^ r^ lm^ ^ t^ r. Eski kavramlar vard^ r ama bunlar yeni de ^ er-
ler sistemi iine konulunca nemli semantik de ^ i ^ melere u^ ram^ ^ -
lard^ r. Seci` iin de ayn ^ ^ ^ eyler sylenebilir: Eski ola ^ an st konu^ ma
tarz^ ^ (olan seci` de) kullan^ lm^ ^ , fakat yeni muhtevan^ n bir ta^ ^ ma arac^ ^
olarak kullan^ lm^ ^ t^ r. Eski grevini yapmamaktad^ r. Kur'n slbu
seci` midir, de^ il midir? E^ er seci` ise o zaman cahiliyye ile islm^ n
temelden farkl^ ^ ^ eyler olmalar^ ^ kar^ ^ s^ nda bunu nas^ l izah edece^ iz?
Sorusuna verece^ im cevap budur. ^ekil yine ayn^ ^ ^ ekildir ama muhteva
de^ i ^ mi^ tir. Eski ^ ekil, ^ imdi do^ a st olan sf ilham^ n ^ eklidir. Bu
^ ekil, ne kelimelerin by gcn a^ ^ a ^ karmak amaciyle kullan^ l-
m^ ^ t^ r ve ne de bunun iinde gelecekten haber verme anlam^ ndaki
"kehanet" yatmaktad^ r.
IVARAPA VAH^ Y:
Bundan nceki fas^ lda vahyin konu^ ma (parole) cephesini ince-
ledik. Daha do^ rusu Kur'n' ^ n vahiy kavram^ n^ ^ bir konu^ ma olay^ ^
olarak ele al^ d^ k. Vahiy bir konu^ ma olay^ ^ oldu^ una gre acaba dili
nedir ? ^ ^ te ^ imdi de vahyin dili meselesine geiyoruz.
Dil, bir topluma mensup fertlerin anlama arac ^ ^ olarak m^ terek
sz i^ aretlerini kullanmalar^ ndan meydana gelen bir sistemdir. Durk-
heim sosyolojisinde tarif edildi ^ i zere bu, sosyal bir clgudur. (fait
social). Dil, millete zg bir sembolik sistemdir ki iste ^ ini anlatmak
istiyen toplum yesi, buna ba^ vurmak zorunda kahr. Bu m^ terek
i^ aret sistemine ba^ vurmad^ ka iki ki^ i aras^ nda anla^ ma mmkn
de^ ildir.
Kur'n bu gere ^ i gayet iyi kavram^ ^ , ve dil kavram^ n^ ^ gayet
a^ k bir biimde modern teknik terim langue manasiyle anlam^ ^ t^ r.
Kur'n vahiy kavram^ n^ ^ ve pey^ amberlik grevini bu a^ k fikir
zerine kurmu^ tur. Kur'n, her milletin kendine zg bir dili oldu^ u
gere^ ini kabul ederek i ^ e ba^ lar ve pey^ amberlik grevi ile olan m-
nasebeti bak^ m^ ndan dile byk nem verir. ^ brahim Sure ^ inde
^ yle diyor:.
60 Mesel Structure of the Ethical Terms in the Koran adl ^ ^ eserin VII. blmne
bak^ n^ z.
174
:Biz her pey^ amberi yaln^ z milletinin diliyle gnderdik ki onlara
a^ klas^ n"6 I .
Dnya halklar ^ n^ n renkleri de^ i ^ ik oldu^ u gibi dilleri de de^ i ^ ik-
tir62. Ortak dil olmad^ ktan sonra tam anla^ ma mmkn de^ ildir63.
^ ^ te Araplara Arapa konu ^ an bir pey^
amberin, Arapa bir
vahiyle gnderilmesinin nedeni budur:
.._ C31 ^ :J ;,- ^ ^^ ^ :Biz onu
Arapa bir Kt^ r'n olarak indirdik ki anl^ yas^ n^ z"64.
-
9
s o 9 9 w o 9 o 9 Z ...,
Cj gi_ ^ ^ J
- s O
&J-P - /4 (,) . Bu, lemlerin
Rabbinin indirmesidir. Bunu, uyar^ c^ lardan olman iin gvenilir ruh,
a^ k Arapa bir dille senin kablbine indirmi^ tir"6 5 .
Nas^ l Musa'ya kendi dilinde bir kitap verildi ise Arap peygambe-
re de Arap dilinde bir kitap verilmi ^ tir66. ( UL- 1 )
Zira Allah, vahyini Arapa olm^ yan bir dilde indirmi^ ^olsayd^ ,
o
halk anlamad^ ^ ^ ^iin ona inanmazd^ : 1 C;
.4 5
j_ rj
g.a o. . . .4 .4
L.; )..P (J:~ ? ! t- ii :E^ er biz onu
yabanc^ ^ bir dilde yapm^ ^ ^olsayd^ k diyeceklerdi ki: Ayetleri niin
a^ klanmam^ ^ ^ (Bu) yabanc^ ^ ve (o) Arap m^ ? (Bir Araba yabanc^ ^ dilde
vahiy mi geliyor ?)". 6 7
E^ er Allah, bu Arapa Kur'n' ^ ^ Arap olm^ yan bir pe^ ambere
vahyetmi ^ ^ve o pey^ amberin, bunu kendi halk^ na okumas^ n^ ^emretmi ^ ^
olmasayd^ , halk^ ^Arap olmad^ klar^ ^ iin Kur'n' ^ ^ yine anlam^ yacaklar
ve ona inanm^ yacaklard^ :
61 XIV, 4
62 XXX, 21 /22
63XVIII, 92 /93
64XXII, 2
65 XXVI, 192- 195
66 XLVI, 11 /12
67 XLI, 44
175
i t,1 " oL- j-; j-
-
J
ft
A:, :Biz onu Arap olm ^ yanlardan birine indirseydik ve o da
onu onlara okusayd^ , (onlar) ona inanmazlard^ "68.
Grd^ mz gibi btn bu ayetler ^ u gr^ ^temeli zerinde dur-
maktad^ r : Her toplumun kendine zg bir dili vard^ r ve toplumla,
onun dili aras^ nda ayr^ lmaz bir ba^ ^bulunmaktad^ r. Bu demektir ki
Kur'an, modern teknik anlamda bir dil (langue) kavram^ na sahiptir.
Bu kavram, Kur'n'da lisan kelimesiyle ifade edilmi ^ tir.
Yine Kur'n, o zamanki Araplar aras ^ nda K ur'n' ^ n vahiy ol-
may^ p yahudili^ i ve h^ rs^ tiyanl^ ^ ^ ^iyi bilen biri taraf ^ ndan vahiy diye
Muhammed'e ^ retildi ^ ine dair kt bir iftiran^ n dola^ makta oldu^ unu
haber verir. Taberi, bu iftiray^ ^yayan kfirlerin dillerine persenk et-
tikleri yabanc^ ^ as^ ll^ ^ birka h^ ristiyan klenin ismini zikreder69.
Kur'ann bu ithama, btn bu ilahi szleri kendisine ba ^ lad^ klar^ ^
kimsenin yabanc^ ^biri oldu^ unu, halbuki bu szlerin ap a^ k bir Arap-
a ile sylendi^ ini, ana dili Arapa olm^ yan bir insan^ n yle halis
bir Arapa ile Muhammed'e bir ^ ey ^ retemiyece^ ini sylemekle ce-
vap verir.
Bu ve yukar^ da kaydetti ^ im teki ayetler, kar ^ ^ m^ za ok nemli
bir kelime ^ kar^ yor : A`cemi kelimesi. Bu meseleyi Arapla acem ara-
s^ ndaki fark iinde mnaka^ a edersek iyi olur. Eski Araplar ^ n gznde
bilinen dnyan^ n insanlar^ ^ iki tabakaya ayr ^ l^ rd^ ^ : Araplar ve Arap
olm^ yanlar. Btn Arap olm^ yanlar hibir ay^ r^ m yap^ lmaks^ z^ n tek bir
grup alt^ nda toplanm^ ^ t^ . Bu iki kavram yaln^ z dili ilgilendiren kav-
ramlar de^ ildi. nk zellikle Arap kavram^ nda kan' ^ n yani ^ rk^ n
rol vard^ . Fakat en nemli faktr, ^ phesiz ki dildi. Bu husus ^ uradan
da anla^ ^ l^ r ki Arap as^ ll^ ^ bir adam bile e^ er Arapay^ ^ iyi konu^ amazsa
o^ u kez ona da accemi denirdi.
Bundan dolay^ ^ baz^ ^ ara^ t^ r^ c^ lar, accemi ile (acemi aras ^ nda bir
ay^ r^ m bulundu^ u gr^ n benimsemi ^ lerdir. Bu gr^ e gre bi-
rincisi, ^ rken Arap oldu^ u halde Arapay^ ^ iyi konu^ am^ yan kimseyi,
ikincisi de Arapay^ ^ iyi konu^ up kont^ ^ mad^ ^ ^ na bak^ lmadan ^ rken
Arap olm^ yan kimseyi gsterir. Fakat btn lgatiler bu gr
^
kabul etmi ^ ^de^ildir.
68 XXVI , 189/198-199
69 XVI , 105/103
176
Ne olursa olsun, cahiliyye devrinde `CMkknn geni ^ ^ bir
yay^ lma alan^ ^ vard^ . Kelime, esas itibariyle bir insan^ n dilinin, a^ k
ve anla^ ^ l^ r olmad^ ^ ^ n^ ^ ifade eder. Bu tutukluk, ister geici olsun, ister
insan^ n yabanc^ ^olmas^ ndan tr srekli olsun. Hseyin al- Humn'm
a^ a^ ^ daki beyti bu bak^ mdan ok ilgintir.
JC,0
'cf- A C; 3
"Dediler ki iyi bak, Daric ile Akuff gl aras ^ nda sessiz sessiz Un-
dt diye a^ layandan ba^ kas^ n^ ^ gryor musunuz ?"7 0.
Burada acem kelimesi, imdd iin uzun zaman ba^ ^ ra ba^ ^ ra
sesi kesilmi ^ ^anlam^ na gelir. Tabii adam^ n sesi k^ s^ lmca konu^ mas^ ^
anla^ ^ lmaz olur. Anla^ ^ lmazl^ ^ ^ n ileri derecesi, son s^ n^ r^ na kadar
gtrlrse tam sessizli ^ e var^ r. ^ ^ te istdceme fi'li de tam bu manay^ ^
ifade iin kullan^ l^ rd^ . Mesela hadiste: "^ staccemet aleyhi l ^ raatuhf^ "7 1
ibaresi geer ki tam"okumas ^ ^ona sessizle^ ti", yani kitap okurken
adama uyku galebe ald^ , okumaya devam edemedi, sesi kesildi
demektir. Fi'lin bu ^ ekilde kullan^ h^ ^ ^ok eskidir ve islamdan nceki
^ iirde rnekleri vard^ r.
Ve nihayet dilin anla^ ^ lmazl^ ^ ^ ^meselesi, ba^ ka bir yn alabilir:
S^ ^ ^ r ve hayvanlara da acem denir. Bu hususta basit bir misal vere-
ce^ im: "al- cUcma' curlwha Itubaru"72 al- Ucma' kelimesi, accem'in
mennes ^ eklidir, hayvanlar demektir. Bu szn manas ^ : "Hayvanlar^ n
yaralanmas^ ^ hederdir" yani bo^ a gider, onlar^ n yapt^ ^ ^ na k^ sas uygu-
lanmaz, hayvanlardan c al ^ nmaz demektir.
Bu misaller, yeter derecede gsterir ki normal insan gibi konu ^ a-
m^ yan herhangi bir kimse veya herhangi bir ^ ey dcemdir. Yine bun-
lar gsterir ki acem veya 'acem terimi, kk d^ rc bir ifadedir.
Ba^ ka deyi ^ le bu, Araplara gre dnyan^ n en mkemmel dili olan
Arapay^ ^ konu^ am^ yanlara kar ^ ^ ^ tak^ nd^ klar^ ^ hor ve hakir grme
davran^ ^ ^ = bir ifdesidir. Onlara gre bu mkemmel dili konu^ a-
mamak, anadan lal do^ ma gibi bir ^ eydir
E^ yan^ n ^ kard^ ^ ^ ^ses anlam^ na gelen t^ mt^ m kelimesi alt^ nda da
Arapay^ ^ konu^ am^ yanlara kar ^ ^ ^ayn^ ^ kk d^ rc davran^ ^ ^ya-
tar. Bu kelime, o^ u kez Habe^ lilerin dilini gsterirdi (t^ mt^ m habe^ i,
yahut tam- at^ m sd: Habe ^ li t^ mt^ m^ ^ veya siyahlar ^ n t^ mt^ mlar^ ) gibi.
70alMufa^ ejaliyyk, XII, 36
71 4::.11) 4,Ip
72
177
Hayrete ^ ayand^ r ki byle bir ortam iinde Kur'n, bu meseleye
kar^ ^ ^do^ ru ve tarafs^ z bir davran^ ^ ^izlemi^ tir. O, Arap dilinin, ba^ ka
diller zerine herhangi bir stnl^ n grmemi^ tir. ^uras^ ^muhak-
kak ki Islam, Arapay^ ^vahiy dili yapmakla ona e ^ siz bir stnlk ka-
zand^ rm^ ^ t^
r. Fakat Arapamn stn oldu^ unu sylemek, Arapaya
stnlk sa^ lamak gayesiyle bunu yapm^ ^ ^ de^ ildir. Zaten Kur'n,
Araplara ^ rka ba^ l^ ^bir stnlk de tan^ maz. Daha nce gemi ^ ^bulu-
nan me^ hur yet (III. 106 /110): "Siz insanlara ^ kar^ lm^ ^ ^en hay^ rl^ ^
bir mrnetsiniz". diyor, ama bu di ^ er kitap ehli olan toplumlar iinde
^ slam toplumunun stnl^ n anlat^ yor, yoksa millet olarak Arap-
lar^ n stnl^ n kasdetmiyor.
Kur'n' ^ n bu husustaki gr^ gayet a^ k bir kltrel bilince
dayanmaktad^ r. Kur'n'a gre her milletin zel bir dili vard ^ r. Arap-
a da Araplar ^ n dilidir. Bu bak^ mdan o da sadece teki dillerden
biridir. E^ er Allah bunu vahiy dili olarak semi ^ se onun dil stiinl-
gnden dolay^ ^ de^ il, yarar^ ndan dolay^ ^semi^ tir. Zira mesaj, Arapa
konu^ an bir millete gnderilmi ^ tir. Kur'n' ^ n tekrar tekrar bu kitab^ n
Arapa indirildi^ ini sylemesi, bu gere^ i iyi anlatmak iindir. "Biz
bunu Arapa indirdik ki anhyas^ nz"73.
Bu gr^ , islm^ n ^ rk ayr^ m^ ^kar^ ^ s^ ndaki tutumuna ok uygundur.
(Hz.) Muhammed'in kendi szlerinde oldu^ u gibi LIX ncu Surenin
13nc yetinde de islma gre gerek Arap, gerek Arap olmayan btn
insanlar^ n tam e^ it olduklar^ ^bildirilmektedir.
Peki Kur'n'^ n bu nemli gr^ nereden geliyor? Grn^ te
insana tuhaf gibi gelen bu gr^ n esas^ na izah edebilmek iin isla-
m^ n, do^ du^ u toplumun kltrel durumu hakk^ nda nce syle-
nenleri hat^ rl^ yal^ m.
Arabistan, o zamanlar kapal ^ ^ bir dnya de^ ildi; tersine ayr ^ ^
diller konu^ an ok farkl^ ^kltrlere sahip e ^ itli uluslarla srekli temas
halinde idi. O zaman Arabistan'da ya ^ ^ yan insanlar^ ^iki grupa ay^ rmak
mmkndr: Bir k^ sm^ ^ sf, hakiki bedevi tabakas^ ^ idi ki bunlar yak^ n
toplum halinde ya^ ^ yan, tutucu, geleneki, kendi ya ^ am ve d^ n^ ^
tarzlar^ na ayk^ r^ ^hibir yenili ^ i kabul etmiyen kimselerdi. Di ^ er k^ sm^ ^
da ba^ ka hayat ve d^ nce tarzlar^ na a^ k, hr fikirli, yeni ve daha
yksek kltrel de^ erleri kabule, hatt bunlar ^ ^bulmak iin kabilesel
toplum s^ rlar^ n^ ^a^ ma^ a haz^ r, ayd^ n insanlar tabakas^ ^ idi.
73XII, 2
178
Birinci gruptaki Araplar, gerek l evlatlar ^ ^idiler. Dar kabile
toplumu iinde, kabile iine dnk, kabile ile ve kabile iin ya ^ arlard^ .
As^ l d^ nce, gr^ ^ve inanlar^ ^ hep kabilesel idi. Geri bunlar ^ araba
ok d^ kn insanlar olmalar^ ^ve ^ arab^ ^ da genellikle h^ ristiyan, yahu-
di ve Iranl^ ^tccarlar^ n satmalar^ ^dolay^ ^ siyle s^ rf ^ arap almak iin ken-
dilerine yabanc^ ^insanlarla da gr^ rlerdi, hatt ^ iirlerinden anl^ -
yoruz ki bu bedeviler, ln ortas ^ nda ^ urada burada ya^ ^ yan ve tenhada
yanan lambalar^ , gecenin karanl^ ^ ^ nda yolculara k^ lavuzluk grevi
yapan zahid h^ ristiyan raj^ ipleri ile de gr^ rlerdi ama bu gr^ meler,
onlar^ n hayatlar ^ n^ ^etkilememi^ , bedeviler, ba^ ka milletlerden ziyade
kendi ilerine dnk kalm^ ^ lard^ . Onlar^ n ilgileri, sadece kabile i ^ -
leri evresinde kalm^ ^ t^ r.
Bu hakiki bedevi tipi ile kar ^ ^ la^ t^ r^ l^ nca ikinci tip insanlar ok
ayd^ n ki^ ilerdi. Bunlar, o a^ ^ n kozmopolit s^ n^ f^ n' te^ kil ederlerdi.
Cahiliyye devri bunlardan ok kimse yeti ^ tirmi ^ ti. Bunlar aras^ nda
Lebid, al- A`^ a, an- Nabi^ e vs. gibi Arap edebiyat ^ n^ n en byk sima-
lar^ n^ ^buluyoruz.
Tabii bunlar^ n da taban^ ^bedevili^ e dayan^ yordu. Ya^ ay^ ^ , d-
^ nce ve genel tutum bak^ m^ ndan bunlar da bedevi idiler. Onun iin
birok hususlarda bedeviler gibi d^ nr, onlar gibi davramrlard^ .
^ ki s^ n^ f aras^ nda kalan birok s^ n^ r hatlar^ ^veya kenar blgeler de vard^ .
Buna misal olarak an- Mbi ^ a'y^ ^ anabiliriz. D^ nce ve ifade bak^ -
m^ ndan gerek bir bedevi olan bu ^ air, ayn^ ^zamanda bu ikinci s^ n^ f^ n
da ileri gelen bir tipi idi.
Kabilesel sf bedevi tipi ile kozmopolit tip aras ^ nda nemli bir
ay^ r^ c^ ^ nitelik vard^ . ^ kinci kategoride bulunanlar, a^ k, milletler aras^ ^
bir dzeyde ya^ arlard^ ^ : Bunlar, kendilerini saran ve Arap Yar ^ mada-
s^ na iyice nfuz etmi ^ ^bulunan yabanc^ ^kltrlere kar ^ ^ ^a^ k fikir sahibi
insanlard^ . a^ ^ n, ayd^ n bir hava teneffs etmi ^ ^entellektelleri idiler.
Bunlar^ n ufuklar^ ^sadece dar Arabistan s^ n^ rlar^ ^ ile evrili de^ ildi.
Bunlar, evrelerindeki yksek medeniyet dzeyine ula ^ m^ ^ ^insanlar^ n
kltrlerinden esinlenmek iin ruhlar ^ n^ ^ serbest b^ rakm^ ^ lard^ . Bilin-
miyen dnyalara at^ lmak, yeni fikirler ^ renmek ve bunlar^ ^zmse-
mek merak^ nda idiler. Birinci tipin aksine bunlar ^ n kafalar^ ^kabile
i^ leriyle s^ n^ rl^ ^de^ ildi.
Bu kategorinin tipik bir rne ^ ini ^ air al- Ar^ al- Ekber'de gr-
yoruz. Bu ^ air, btn yar ^ m aday^ ^kuzeyden gneye dola ^ m^ ^ , sm^ rlar^ n^ ^
gezmi ^ , Kuds', Humus'u ziyaret etmi ^ , Irak'a gitmi ^ , hatt Irak' ^ ^
da geip ta Iran ^ mparatolu^ una varm^ ^ ^ve oradan ald^ ^ ^ ^birok ke-
179
time ve fikirleri, Hire'de h^ r^ stiyanlardan ^ rendi^ i fikirlerle birlikte
^ iirlerinde i^ liyerek Arabistan'a sokmu ^ tu. Arabistan d^ ^ ^ nda grd^
^ eyler, o kadar ho^ una gitmi ^ , kendisini o derece etkilemi ^ ti ki hayat
tarz^ ^ ve dnya gr^ olarak h^ nstiyanl^ ^ ^ ^benimsemi ^ , h^ r^ stiyan
olmu^ tu. Yeni fikirler ^ renmek iin Habe^ istana da gitti ^ i san^ -
l^ yor.
Btn bu sylenenler, Kur'n'da bekledi ^ imizin tersine, Arap dili
nin stnl^ n syliyen bir ifade bulamay^ ^ ^ m^ z^ n nedenini belirtir*.
Pey^ amber (Hz.) Muhammed, Araplar ^ n bu ikinci s^ n^ f^ na dahil
idi. Bu evrede filizlenen Kur'an d
^ ncesi de yer yznde e ^ itli
milletlerin varl ^ ^ ^ n^ ^ kabul etme esas^ ^ zerine kurulmu^ tu. Bu bak^ mdan
Kur'n' ^ n ruhu bedevi Arap zelliklerini temsil eden kabile ruhundan
tamamen ayr^ ^ bir zellik gsteriyordu.
Peygamberin, yeni dini faaliyeti olu^ turma^ a ba^ lad^ ^ ^ ^dnya,
yak^ n kabile toplumu dnyas^ ^de^ ildi; e^ itli milletlerle temas^ ^olan,
e ^ itli kltrlerin yar^ ^ t^ ^ ^ ^bir dnya idi. Kur'n' ^ n zuhur etti ^ i ortam-
daki Araplar^ n kltrel seviyesi ve dini inanlar ^ , l bedevilerinin-
kinden ok yksekti.
Yukar^ da zikredilen Kur an ayetlerini74, inan bak ^ m^ ndan bedevi
zihniyetine uymayan bu ortam iinde d ^ nmeliyiz.
te taraftan bedevilerin, din ve imana sokulmas ^ ^ ok g insanlar
oldu^ u sylenir. Onlar inat^ , dik kafal^ , gururlu ve kstah ki ^ ilerdi;
kendini be^ enmi^ lik, onlar^ , ^ slama gre dini d^ ncenin z olan teva-
zu faziletini kabul etmekten alakoyuyordu.
Has^ l^ ^ ^ slam pey^ amberinin yeti ^ ti^ i evre, birok bak^ mlardan
bedevilerin ya^ ad^ ^ ^ ^evreden ok farkl ^ ^ ve hatt onun tersi idi. l
bedevilerinin kltrel dzeyi, islam^ n hitabetti ^ i Arapa konu^ an
halk^ n kltrel dzeyinden ok a ^ a^ ^ ^idi. Bu yksek dnya gr^
dzeyinde Araplar da nihayet teki milletlerden bir millet ve Arapa
da teki dillerden bir dil kabul ediliyordu.
^ ^ te bundan dolay^ ^ Kur'n, srekli olarak Arapa oldu ^ unu sy-
lemekte beraber kendisini Arapan ^ n stnl^ nn bir delili sayma-
Maktad^ r. Her milletin bir dili vard^ r. Allah vahyini yahudilere Tevrat
^ eklinde gnderdi ^ i zaman, mesaj ^ n^ n arac^ ^ olarak ^ braniceyi semi^ ti.
Kur'n Allah' ^ n kelm^ d^ r. Allah btn kollar^ na hitabetmektedir. Hitab ^ ^ yapan
Allah oldu^ una gre herhangi bir dilin tekilerden, herhangi bir milletin teki milletlerden
stn tutulmas^ ^ manas^ z olur. S. Ate^ .
74XLIX, 14- 15
180
nk vahyin hitabetti ^ i ulusun dili ibranice idi. Di^ er milletlere gelen
vahiyler de ayn^ d^ r. Her kitap ehli kendi dillerinde inmi^ ^bir kitaba
sahiptir. Keza (Hz.) Muhammed'den nce gelen btn pey ^ amberler,
uluslar^ na kendi dilleriyle hitabetmi ^ lerdir. (Hz.) Muhammed'in
durumu da ayn^ d^ r. Kendisi her ^ eyden nce Arap oldu^ u ve Arap-
lara hitabetti ^ i iin kendisine Arapa bir kitap verilmi ^ tir. Yoksa
Araplar^ n di^ er dillere stn olmas^ ^ iin bir sebep yoktur.
Kur'n' ^ n bu gr^ , olduka detay,jyle anlatt ^ ^ ^ m gr^ e uyar.
Maamafih Araplar, daha do^ rusu Arap mslmanlar bu meseleyi
tam byle anlam^ ^ ^de^ illerdir. Kur'n' ^ n hibir yerde Arapan^ n s-
tnl^ nden bahsetmesini unutarak Arapl ^ klariyle ve dilleri olan Arap-
a ile vnegelmi ^ lerdir.
Araplar, Kur'n^ n Arapa vahyedilmesini, Arapan^ n stnl^ nn
en kuvvetli delili kabul etmi ^ lerdir. E^ er Arapa, Allah taraf^ ndan
kendi vahyinin arac^ ^olarak seilmi ^ se bu, s^ rf Arapan^ n pragmatik
yarar^ ndan de^ il, benzeri dillerden stn olu^ undan tr idi. Art^ k
Arapa mukaddes bir dildi. Ve nihayet Arap olm ^ yan mslmanlar da
mukaddes kitaba sevgi ve sayg^ lar^ ndan dolay^ ^ bunu kabul etmek,
zorunda kald ^ lar. Bylece Arapa, dini bir de ^ er kazanm^ ^ ^oldu.
Bu husus, Fahru'd- din ar- Rzrnin "at - Tefsiru'l- Kebir (Mefaihu'l-
^ayb)" inde btn teolojik sebepleriyle birlikte i ^ lenmi^ tir.
Tm Emevi devrine hakim olan bu Arap gr^ , ifrata gtrl-
m^ , Abbsi devrinde ise Arap ^ rk^ l^ k ak^ m^ na kar ^ ^ ^Iran kltrnn
we dilinin stnl^ n ileri sren ^ ran as^ ll^ ^ ^uctibiyye ak^ m^ ^do^ unca
Arap ^ rk^ l^ k ak^ m^ na dayal^ ^ olan bu gr^ , milli bir nitelik kazanm^ ^ t^ .
islm^ n ikinci ve ^ nc as^ rlar^ nda zuhur eden bu ^ u'ubiyye
ak^ m^ , zaten gerileme ^ e yz tutan Arap stnl^ fikrine ldrc
bir darbe vurdu. ^uctIbiyye hareketi, a^ ka ^ rk, millet ve dil fark^ ^
olmadan btn mslmanlar ^ n e^ itli^ ini sylemekle kalmad^ - ki bu
husus, Kur'n'^ n gr^ ne tam uymaktad^ r- daha da ileri giderek Arap
olm^ yanlar^ n, birok bak^ mlardan Araplardan stn olduklar^ n^ ^
iddia etti. Zira Araplar, kltrel bir gemi ^ e sahibolm^ yan fakir l
barbarlar^ ^idiler ve Islam kltrnde nemli olan her ^ ey, Arap olm^ -
yan kaynaklara dayan^ yordu.
Araplara kar ^ ^ ^ ^ u`biyye hareketinin liderleri, co^ unlukla ^ ran
as^ ll^ ^ idiler ama Halife Mtevekkil'den itibaren bunlara Trkler de
kat^ ld^ . Araplar^ n son kuvvetli dayanaklar^ , yani biraz nce syledi ^ im
gibi kutsalhk kazanm^ ^ ^olan Arap dili dahi ^ u'r^ biyyenin sert h-
181
cumlar^ ndan kurtulamad^ . A^ ^ r^ ^partizanlar, Arapay^ ^ kutsal tah-
t^ ndan indirmek iin var gleriyle al ^ ^ t^ lar ve Yunanca, Farsa ve
Hindce gibi dillerin hem mant^ ki d^ nceye, hem de lirik ^ iir ifade-
sine ok daha elveri ^ li olu^ unu syliyerek kar ^ ^ ^ifrata d^ tler.
Bu, gerekten islm kltr tarihinin ok ilgin ve nemli bir yz-
dr. Fakat bizim bu tetkikimizin s ^ n^ rlar^ n^ ^ a^ maktad^ r.
V- D U 'A'
Geen fas^ lda Kur'n'daki vahiy kavram^ n^ ^ tahlil ettik. Tahli-
limizin zeti ^ udur: Dar- daha do^ rusu dini- anlamda vahiy, Allah
ile insan aras^ nda cereyan eden yukar ^ dan a^ a^ ^ ya, Allah'tan insana
do^ ru olan bir e^ it zel konu^ mad^ r. Allah, kendi kelimelerini in-
sana yneltir. Do^ rudan pey^ ambe-
re ve dolayl^ ^ olarak da insanl^ ^ a
tevcih eder. Fakat Allah ile insan
aras^ ndaki bu lisani mnasebet,
tek tarafl^ ^ de^ ildir. Ba^ ka deyi ^ le
( vahy ) (d ua)
insan bu mnasebette daima passif
kalmaz, bazan o da Allah ile szl
bir ili^ ki ba^ lat^ r ve onunla dilsel
i ^ aretler kullanmak suretiyle konu^ -
mak ister. ^ ^ te bu iste^ in netice-
sinde yle bir olay do^ an ki bu, ya-
p^ ^ bak^ m^ ndan vahye benzer, ancak
bunda konu^ ma do^ rultusu yukar ^ dan a^ a^ ^ ya de^ il, a^ a^ ^ dan yukar^ ya
do^ rudur. Vah^ y gibi bu da ola^ an st ^ artlar alt^ nda ve zel bir
biimde meydana gelir. Normal olarak insan, do^ rudan do^ ruya
Allah'a hitap etme vas^ tas^ na sahip de^ ildir. Normal kelime al^ ^ veri^ i
olabilmek iin iki taraf aras ^ nda ontolojik e^ itlik bulunmal^ d^ r. Bu,
dilin temel prensibidir. ^ ^ te bu prensibi bozacak bir hal vukubuldu^ u
zaman insan Allah'a hitabedebilir, O'nunla konu ^ ma yetene^ ine sahi-
bolur. Bu, yle ola^ an st bir haldir ki bu halde insan, kendi ka-
fas^ n^ ^ gnlk durumunun stnde bulur. Byle bir hal vukubulunca
insan kafas^ ^ gerilir, gerilir, k^ r^ lma derecesine var^ r. ^ ^ te bu raddeye
gelince insan, Tanr^ 'ya do^ rudan do^ ruya sz syleme noktas^ na var-
m^ ^ ^olur. Byle bir durumda insan normal manada insan de ^ ildir;
al- Kirmnrnin, yukar^ da kaydedilen cmlelerinde belirtti ^ i gibi
kendi benli^ inden stn bir varl^ ^ a de^ i^ mi^ tir. ^ ^ te ola^ an st durum
iinde geen byle bir konu ^ ma olay^ na du denir ki ^ ngilizce ter-
cemesi "prayer"dir.
I Allah
I
insin I
182
insan^ ^ bu duruma getiren, dili bu ^ ekilde kullanma^ a elveri ^ li
k^ lan sebepler de^ i^ ik olabilir: Allah'a kar ^ ^ ^duyulan derin sevgi ve
zhd olabilir, lm tehlikesi olabilirki o^ unlukla bu sebeptir-
Kur'an'da Allah'a inanm^ yan m^ rik Araplar ^ n dahi bir tehlike an^ nda
halisane Allah'a yalvard^ klarm^ ^gryoruz:
- .

**- l";k"
- -
^
JI

r9 o o o 9 5 or or 7."
.)_,40
../ ,_47
;
:^ nsana bir zarar dokundu mu yan^ ^ zerine yatarak, yahut
oturarak veyahut da ayakta durarak bize yalvar^ r (de`n), fakat biz
onun zarar^ n^ ^ ortadan kald^ rd^ ^ ^ m^ z zaman sanki kendisine dokunan
zarardan tr bize hi yalvarmam^ ^ ^gibi hareket eder"7 5.
3

'43
1 .,.1 1
v

:4
(Geminin batarak leceklerini anlad ^ klar^ ^son anda)
dini bize zg k ^ larak (tam itenlikle) Allah'a yalvar^ rlar : 'E^ er sen
bizi bundan kurtar^ rsan mutlaka ^ kredenlerden olaca^ ^ z' (derler)." 7 6.
Grlyor ki bu e ^ it dilsel bir hareket tarz^ , insan^ ^ normal
d^ nce tarz^ ^d^ ^ ^ na ^ karan ola^ an st hallerde oluyor. Di ^ er deyi ^ le
byle bir ^ eyin vukubulmas^ ^iin existentialist'lerin dedi ^ i gibi insa-
n^ n, kendisini bir "limit situation" (stn bir durum) iinde bulmas^ ^M-
z^ md^ r. Zira insan kalbi, yaln^ z bu limit situation (stn durum)-
da baya^ ^ ^d^ ncelerden, dnyevi gailelerden ar ^ n^ r ve dolay^ siyle
konu^ tu^ u dil, ruhsal olarak yksek bir nitelik kazan ^ r. Du, kalbin
Allah ile konu^ mas^ d^ r. Ancak insan kalbi yksek bir duruma geldi ^ i
zaman du olabilir. A^ a^ ^ daki yet, du'n^ n "limit situatuon"le olan
ili^ kisini her ^ eyden daha iyi anlat^ r:
5 jCpt:- .11 34J(LP .C)

-4 oo
C.) i-P O k-J I J-J I :E^ er size Allah' ^ n azab^ ^
gelirse yahut size k ^ yamet gelirse Allah'tan ba^ kas^ na m^ ^ yalvaracaks^ n^ z?
E^ er do^ ru iseniz (szleyin). Hay^ r, yaln^ z O'na yalvaracaks^ n^ z' .
75 X, 13/12
76 X, 23/22. ^kretmenin dini anlam^ ^ iin bak: Blm IX, fas^ l I.
77 y^ , 40- 41
1 8 3
Allah
1
^ ns.in I
du'a
^ sticbet
Bu ruhsal gerginlik ne zaman biraz gev ^ er ve her ^ ey sadece geici
bir olay olarak ortadan kaybolmaz da sabit, kkl bir zhde dn ^ r-
se o zaman du' ibadet haline gelir78.
ail
... 3._ _ 9 _ A. o .9. J9y
("5- '4

Lk)
:De ki: Ben Allah'tan ba^ ka a^ ^ rd^ klar^ n^ z (putlar) a ibadet etmekten
monohmdum"7 9 .
o 3 ^ ^0 , , 3 ^ ^. 3 ^ ^3 ,
2 J^ ^ 4, 4>7
3 , ,
L1 0
^ ^
(...) P

. .1 . . J. . 3. : 1 ! 1 . . "

9- J-
: Sabah ak^ am Allah' ^ n r^ zas^ n^ ^ istiyerek Rablerine yalvaranlar^ ^
I
j
:Her mescidde yzlerinizi (Allah'a do^ ru) tutunuz ve dininizi O'na
zg yaparak (itenlikle) O'na yalvar^ n^ z" 8I .
Bundan nceki blmde, vahyin, insandan olumlu veya olumsuz
cevap bekledi ^ i hakk^ nda syledi ^ im sz hat^ rlamak yerinde olur.
Allah, yetlerini indirdi^ i zaman insan^ n bunlara ya "tasdik" veya
"tekzib" ^ eklinde cevap vermesini ister. T^ pk^ ^ bunun gibi insan^ n du
hareketi de Allah taraf^ ndan cevapland^ r^ lmak ister. Ba^ ka deyi ^ le
insan, arzusunun kabul edilmesi amaciyle Allah'a yalvar ^ r. Allah' ^ n,
insan^ n yapt^ ^ ^ ^duya cevap veri ^ ine Kur'n'da isticbe denmi ^ tir ki
tam "cevap verme", "cevaba haz ^ r olma" demektir. Semantik olarak
biz bunu ^ yle tasvir edebilir;z:
Du kavram^ , isticbe ile cor-
relation (kar ^ ^ l^ kl^ ^ili^ ki) halindedir.
Yaln^ z du, szldr, isticbe ise
szl de^ il,
Kur'n'da bizzat Allah, insan
kendisine du etti ^ i zaman onun du-
sma cevap verece ^ ini a^ klamak-
. 3. - 9
tad^ r : Jt;

: Rabbiniz: 'Bana
du` edin, size cevap vereyim' dedi".82
78Bu kelimenin manas^ ^ iin gelecek blme bak^ n^ z
79 VI, 56
80 VI, 52
81 VII, 30 /29
82 XL, 60
184
Kur'n, isticbe fikrine o kadar byk nem verir ki ducya cevap
vermemeyi, sahte tanr ^ li^ ^ n en belirgin i ^ areti sayar. Kfirlerin Allah'-
tan ba^ ka tapt^ klar^ ^tanr^ lar, onlar^ n duclanna cevap veremezler, iba
det edenleri kendilerine ne kadar yalvarsa da onlara kar ^ ^ l^ kta bulu-
namazlar. Onlar kfirlerin duclar ^ n^ ^ i^ itmezler, i^ itseler bile cevap
vermekten cizdirler. inannnyanlar ^ n dus^ ^ sadece bo^ a gider.
e
pC >: " *
f i

f t
o
o p
-A
1
^ - P % 1
:E^ er onlara du etseniz, sizin dun^ z^ ^ i^ itmezler, i^ itseler dahi size ve-
vap veremezler" 8 3 .
o A 9 - . o ... - 9 o A o o o o

:
.4(,) oi_ P .>
4)
..- .9 o
4- ;k- i C- 9 10 C4 oCi .\/
":7 ^ ..,.; :Gerek du, O'nad^ r.
O'ndan ba^ ka duc ettikleri tanr^ lar, hibir suretle onlara cevap
veremezler. (Onlar^ n durumu, t^ pk^ ) Su, a^ z^ na ula^ s^ n diye avular^ n^ ^
suya uzatan kimse gibidir. Oysa su ona ula^ amaz. Kfirlerin dus^ ,
sadece bo^ a gider" 8 4.
Kelimeleri bu ^ ekilde (diu` ^ eklinde) kullanmak, teorik bak^ mdan
dili, bir e^ it by tarz^ nda kullanma say^ labilir. Ducy^ ^by szleri
iinde saymakla onu ktleyici veya kk d ^ rc bir niyet gdm-
yorum. ^ayet by, Kur'n'daki manasiyle al ^ n^ rsa kt bir ^ eydir
ama ben bu manay^ ^ kasdetmiyorum. Burada "bysel" sz ile
kelimeleri, hedefinde an tesirler icra edebilecek bir hal ve tarzda kul-
lanma, anlam^ n^ ^ kasdediyordum. ^ nsan, szn yneltti ^ i kimsenin,
bu sz i ^ itmesi ve szn onda tesir yapabilmesi iin gergin bir ruhsal
durum iinde baz^ ^szler syler. ^ ^ te bu gergin halde syledi^ i szler,
kasdetti ^ im anlamda "byleyici" szlerdir. (Yani byleyici sziyle
kar^ ^ s^ ndakine etki yapan, istenen sonucu alabilen sz kasdediyorum).
Normal hallerde bile bir fi'li emir ^ eklinde sylerseniz, dili "by-
sel" biimde kullan^ yorsunuz demektir. Hatt ne kadar zay^ f syle-
seniz, bizim "bysel" sayam^ yaca^ ^ m^ z kadar c^ l^ z da syleseniz yine
siz dili "bysel" yolda kullanm^ ^ ^olursunuz. nk esas maksat
ayn^ d^ r (kar ^ ^ sn^ zdakine tesir yapmak).
83XXXV, 15 /14
84XIII, 15/14; keza bak: XL, 53- 50
185
Dili byle teknik anlamda "bysel" tarzda kullanmak, du,
yemin, bedduc, iyi dilek vs. den olu ^ an byk bir sanatt ^ r. Cahiliyye
devrinde dilin byleyici grevi, toplumda nemli bir rol oynam^ ^ -
t^ r. Yaln^ z bu dil vas^ flar^ , Goldziher taraf^ ndan yle geni ^ ^ve limane
incelenmi ^ tir ki 85 bizim iin sylenecek pek bir ^ ey kalmam^ ^ t^ r.
85 Eski Arabistan'da Hic' ^ i'ri zerindeki etdnde. s. 1- 105
186
SEKIZINCI BLM
CAH^ L^ YYE VE ^ SLAM
I- ^ SLAMve TEVZU ^ LE TESL^ M^ YYET KAVRAMI
Bu blmde Allah ile insan mnasebetinin nc ynne temas
edece^ iz, Rab- kul mnasebetine. Bu mnasebette Allah Rab (efendi),
insan da O'nun klesi "abdi"dir.
nce i ^ aret edildi ^ i zere Allah anlam^ ndaki "rab" kavram^ ^
cahiliyye Araplarmca bilinmiyor de ^ ildi. Yaln^ z islmdan nceki
zamanlarda Allah tek rab de ^ ildi. O'nun yan^ nda daha birok rablar
ve rabbblar vard^ . ^ lk defa ^ slam, O'nu btn kinatm mutlak hakimi
tan^ d^ .
Buna gre hibir ^ ey, yaln^ z normal insanlar de ^ il, pey^ amberler
ve melekler de rab tanmamazd^ . III. Surenin 171 /172 nci yetinde
en yak^ n melelekler (al- ^ nel'iketu'l- mukarrabn)un dahi Allah'a kul
olmaktan geri durmayacaklar^ ^ifade edilmekteir.
Btn kinat^ n sahibi masas^ ndaki Allah kavram^ n^ ^yerle^ tirmek,
Allah ile insan aras^ ndaki mnasebet kavram^ nda da zorunlu bir
de^ i^ iklik meydana getirir. Yeni semantik alan, bu yeni fikir etraf ^ nda
kurulmu^ tu. Bu alan, Kur'n' ^ n birok anahtar- terimlerini iinde
bulunduruyordu.
^imdi Allah, tek mutlak hakim oldu^ u iin insan O'na kar ^ ^ ^tam
bir teslimiyyetle hareket edecek, O'na boyun e ^ ecekti. Ba^ ka bir hare-
ket tarz^ , insan iin mmkn de^ ildi. K^ saca kul "abd", kul gibi
davranacakt^ . Bundan dolay^ ^esas^ nda "Allah'a kul gibi hizmet etmek",
"kullu^ un gerektirdi ^ i biimde O'na hizmet etmek" anlam^ na gelen
ibadet kelimesi, nemli bir semantik geli ^ me gstererek "worship"
ve "cult" manas^ n^ ^alm^ ^ t^ r. Kavramlar aras^ ndaki bu ba^ l^ l^ k, ^ u ayette
a^ k bir ^ ekilde gsterilmi^ tir :
187
Ci t--4-
:Gklerin, yerin ve ikisi aras^ nda bulunan her ^ eyin Rabbi. 0halde O'-
na ibadet et ve O'na ibadet etme^ e sabret".
Kulun ilk grevi, efendisine sadakatle hizmet etmek, onun her
arzusunu yerine getirmek, onun emirlerine can gnlden uymakt
^ r.
Oaun iin Kur'n'da itaat, teslimiyyet ve tevazu' ifade eden terimlere
ok nem verilmi ^ tir. Mesela ta`a (ita'at)2, kunut (ita'at ve tevazu')3,
t^ u^ fic(teslimiyyet)4, tadarru` (kendini kltme)3gibi kelimeler, hep
inadedip itaati terk etmenin kar ^ ^ s^ nda olan terimlerdir. ^ taat etme-
mekte direnme, Kur'an'da "kat ^ ^ kalblilik" deyimiyle sembolize
edilmi^ tir.
Fakat bu s^ n^ fa ait kavramlar ^ n en nemlisi, ^ slam kavram^ d^ r.
Tabii ^ slam diye bilinen, tarihi manadaki ^ slam de^ il,Dr. Wilfred
Cantwell Smith'in tabirini kullan^ rsak, "reification (ayin)" metodunun
neticesi olan ^ slam de^ il Tanr^ n^ n iradesine teslimiyyet ^ eklinde as^ l
manasmdaki ^ slam, yani her ferdin bilerek, itenlikle kendisini
Allah' ^ n iradesine teslim etmesi ^ eklindeki ^ slamd^ r6.

4- 1J : Yzn Allah'a teslim etti". yetinde


kul-
-
lan^ lan manadaki ^ slam, yahut esleme fi'li; esas olarak insan ^ n, btn
hulfisiyle Allah'a dayanarak kendisini Tanr ^ n^ n iradesine teslim et-
mesidir. K^ saca ^ slam, ^ u ayette ifade edildi ^ i gibi kendini ^ arts^ z

teslim etmedir: : Rabbimiz, bizi sa-


na teslim olanlar yap"7.
1 XIX,68- 65
2 V, 93/92
3II, 110 /116
4LVII, 15 /16
5 VI, 42 /43
6 Kur'n^ n birok anahtar terimleri gibi ^ slam veya hi de^ ilse onun fi'li esleme,
^ slmdan nceki bir maziye sahiptir. Cahiliyyede bu kelime "teslim etmek, vermek"
anlam^ na gelirdi. Daha a^ k konu^ ahm: Esleme fi'li, bir kimsenin kendisi iin ok de ^ erli
olan, vazgeilmesi ok g olan bir ^ eyi isteyen kimseye vermesi demektir. Bu de ^ erli ^ ey,
bazan insan iin en de ^ erli olan kendi varl^ ^ ^ ^da olabilirdi (bu durumda esleme fi'li, kendi-
sini teslim etmek anlam^ n^ ^ta^ ^ rd^ ); k^ ymetli arkada^ lar^ ndan, yahut kabilesi mensuplar ^ n-
dan biri olabilirdi (ki bu halde kelime hiyanet manas ^ n^ ^ ta^ ^ rd^ ). Has^ l^ ^ kelimenin esas ma-
nas^ , birinin de^ erli bir ^ eyini ba^ kas^ na vermesidir.
7 II, 122- 128
188
Tevazu ifade eden di ^ er kavramlar aras^ nda zellikle bu kavra-
m^ n nemini art^ ran ^ ey, bizzat Allah' ^ n, yeni Arabistan dini iin*bu
kelimeyi ad olarak semi ^ ^olmas^ d^ r. Bir de islam, her ki ^ inin yapaca^ ^ ^
dini i ^ idir. Bu bak^ mdan Islam, amel olarak gerek itaat ve tevazu'un
ba^ lang^ noktas^ d^ r. Islam, insan^ n hayat^ nda yle bir dnem noktas ^ n^ ^
i ^ aretler ki bu nokta btn insan
Eyleme
hayat^ n^ ^ ortadan iki blme ay^ r^ r
,A, cih^ l ^ ne devr ^ ^I (B) gam deve;
(A, B). Sonraki blm, nceki b-
lme ayk^ r^ d^ r. Gramerce konu^ a-
cak olursak esleme "inchoative" yani yeni ba ^ layan bir i^ i belir-
ten fiiller grupuna aittir. Di ^ er deyi ^ le Islam, eskiden ba^ lay^ p devam
eden bir ^ ey de^ il, ilk defa var olan, yeni ba^ layan bir ^ eyi belirtir;
yeni bir durumun ba^ lang^ c^ n^ , yeni bir hayat ^ n do^ u^ unu i^ aretler.
Yaln^ z bu filin s^ fat ^ ekli olan mslim kelimesi, az ok srekli bir
davran^ ^ ^gsterir. Fakat ilk nce kesin olarak at ^ lm^ ^ ^ bir ad^ mdan
sonraki davran^ ^ ^ ^belirtir.
^ taat ve teslimiyyet ifade eden di ^ er Kur'an terimleri, bu bak^ mdan
son derece mphemdir, manalar ^ ^ bylesine kesin de^ ildir. Onlar
itaat ve teslimiyeti tam bir insan zelli ^ i olarak belirtmezler. Onlar ^ n
semantik, yap^ lar^ nda bilinmiyen bir hayat alan^ na birden kesinlikle
at^ lma manas^ ^ yoktur. Bu mana, yaln^ z Islam kelimesinde vard^ r.
Msliin de byle bir atlay^ ^ ^cesaretini gsteren kimsedir. Mslimin
orijinal manas^ ^ budur. Tabii ben, mslim ile Kur'n'da anlat ^ lan
mslmanlar^ , islam^ n ilk devrindeki mslmanlar ^ ^kasdediyorum.
M^ rik iken ^ slama giren mslmanlar ^ ^anlatmak istiyorum (onlar ^ n
hayatlar^ ^ ^ slama girmekle iki alana blnm^ t).
Ne zaman ki insan, byle kesin bir s^ rar ^ ^yaparsa i ^ te o zaman
"itaat", "teslimiyet" ve "tevazu", as ^ l dini mana ve nemlerini kaza-
n^ rlar. Kur'ndaki "hu^ uc", "talarru"' vs. gibi anahtar terimler
basit, alalade bir tavazu manas^ m ifade etmez. Bunlarda anlat ^ lan ^ ey,
tahlil etti ^ imiz Islam hareketinden do^ an zel bir tevazu'dur.
Dedi^ im gibi esleme hareketinin ruhu, insan hayat ^ nda yep yeni
bir ^ ^ ^ r aar. Ve islam ile bu ikiye ayr ^ lan hayat^ n iki yan^ , bir-
birinden tamamen ba^ kad^ r, birbirine tamamen ayk^ r^ d^ r. E^ er biz
insan hayat^ n^ n. Islam devrine Bdersek, A da cahiliye devri olur.
yaln^ z biz burada ferdin hayat ^ ndan sz ediyoruz, bunu unutmayal^ m.
Burada "Islam" ve "cahiliyye" tabirleri, henz tarihi iki devreyi gs-
*Islmiyet Araplar^ n dini degil, btn insanl ^ ^ ^ n dinidir. Onu gnderen: "Biz sent
btn insanl^ k a mjdeleyici ve uyar ^ m olarak gnderdik". (XXXIV, 28) diyor. S.A.
189
termez. Cahiliyye, (tahlilimizin bu raddesinde) henz tarihsel bir devir
de^ il, ki^ isel bir s^ fatt^ r. Bu orijinal manada "cahiliyye" kelimesi,
"islarr^ dan nce" diye tercme edilemez, nk o, daha ok ^ imdiyi
gsterir. Cahiliyye, sadece islam^ n zuhurundan nceki devri ifade
etmez; o, pozitif bir ^ eydir ve pozitif olarak "islami" olana ayk^ r^ d^ r.
insan^ n mslman olmazdan nceki hayat^ n^ ^belirtir.
Has^ l^ ^ferdin hayat^ , islam ile tam iki k^ sma blnm^ tr. Bu ana
kadar o, bir cahil idi, bu andan itibaren ise bir mslim'dir. Bu ne
demektir? ^ ^ te gelecek sahifelerde dikkatimizi ekecek olan mesele
budur.
Bir insanm mslman olu^ u, birok ^ eyleri ifade eder, ama bizim
zel gr^ ^a^ m^ zdan bu, her ^ eyden nce bencilli ^ inden, kendi gcne
gvenmekten vazgeip alak gnll, halim selim bir kul olarak efendisi
Allah'^ n huzurunda durmay^ ^ifade eder. ^ ^ te yukar ^ daki ^ emada Byi
A dan ay^ ran zellik, bu kulluktur.
Hayat^ n A k^ sm^ , bu teslimiyyet ve tevazua ayk^ r^ ^ d^ en, insan^ ^
Allah'a teslim olmaktan alakoyan zellikleri gsterir. ^ nsan^ n kendi
gcne gvenmesi, s^ n^ rs^ z benlik, tam bir serbestlik, insani olsun,
ilahi olsun hibir otorite kar ^ ^ s^ nda e^ ilmeme, hulsa kullu^ a ayk^ r^ ^
d^ en her ^ ey, A k^ sm^ nda vard^ r. Tarihi bak^ mdan da bu, islmdan
nceki Arap d^ ncesinin en belirgin vas^ flarmdan biri idi.
Gerekten islamdan nceki Araplar bu s^ fatlarda me^ hur idiler.
Bunlar, onlar^ n gznde kt de^ il, insan^ n en ideal meziyetleri idi.
^ nsana yi^ it "al- feta" unvan^ n^ ^kazand^ racak yksek vas^ flardi. nk
bunlar, Araplar^ n zihninde ok kkl yeri olan ve birbiriyle mnase-
sebetlerini dzenliyen ^ rz (namus) d^ ncesinin birer ifadesi ve gere ^ i
idiler.
Cahiliyyenin bu zelli^ i (anefe, yani "burnu bymek", ib in-
san ^ erefini d^ recek ^ eyleri reddetmek, hamiyye "insanm korumas ^ ^
gerekli olan ^ eyleri korumaya d^ knlk" - bu kelime, Kur'n' ^ n
XLVIII. Sure, 26 nc^ ^yetinde hamiyyetel- cahiliyyeti ^ eklinde bu
anlamda kullan^ lm^ ^ t^ r. "Cahiliyye karakteri olan bir hamiyye" de-
mektirve hafiza "insan^ n titizlikle ^ erefini beklemesi" gibi adlarla
belirtilirdi. Bu kelimelerin hepsi de ^ erefini d^ recek, hibir ^ eyi kabul
etmiyen ^ erefli insan^ n yksek vasf^ n^ , ^ erefine halel getirecek, kendi-
sini kk d^ recek en ufak bir hareketi ^ iddetle reddeden korkun
bir ^ eref ihtiras^ m gsterirdi.
Insani herhangi bir kimsenin iradesine tabi olmaktan ve bylelik-
le cahili insanl^ k de^ erlerinin ana kayna^ ^ ^olan ^ erefini yitirmekten
190
alakoyan ^ ey, bu ate^ li direnme ruhu idi. ^ slam ncesi ^ irin her
yerinde bu ruh, e ^ itli ^ ekillerde ifadesini bulmu^ tur. ^ ^ te bunu gayet
gzel anlatan bir misal :

CA
"Biz daima insanlar^ n bizi gdmesini reddederiz. Biz onlar
^ ^ y^ llar-
siz gdmedike
(kimseye teslim olmay^ z)" 8 .
^iirdeki na'b kelimesi, ab mutlari' birinci ^ ah^ s o^ ulu-
dur. Eb da yukar ^ da zikredilen "gururla reddetme" anlam
^ ndaki
ib'n^ n mazi ^ eklidir. ^ erefini d^ rebilecek herhangi bir ^ eye ^ id-
detle kar ^ ^ ^koyma gururuna sahip kimseye abbi denirdi. Teabbata
^arran' ^ n, insan kaderi meselesini incelerken kaydedilen beytinde
syledi^ i gibi bir abhi, ne kendisinin, ne de himayesi alt ^ nda bulun-
durdu^ u kimselerin kk d^ rlmesine asla msamaha edemez.
^ slm, cahiliyyenin bu gurur ruh^ ma ldrc bir darbe indirdi.
Ya da diyebiliriz ki ^ slm, , cahiliyye Arap zihniyetinin en nazik yerine
dokundu (ne^ ter vurdu). Zira o, her ^ eyden nce onlardan, btn
kinat^ n tek sahibi nnde klmeyi, Kur'n' ^ n isti^ n ve tu^ yn
- ta^ a fi'linden gelir, suyun kabararak yata ^ ^ ndan ta^ mas^ ^anlam^ n-
dad^ r (XCVI, 6- 7)- dedi^ i trl kibir, gurur ve kendini be ^ ennmeden
vazgeip btn kffinat ^ n tek tanr^ s^ ^ Allah'^ n iradesine teslim olmay^ ^
istedi. C; 11. ;'C,.) I ;'5CS" :Hay^ r, mu-
-
hakkak insan, azar ; nk o, kendisini kendisine yeterli (ista^n)
grr" 9 .
^ slm a^ s^ ndan herkes, bu Rabbin kuludur ve herkes byk Rab-
bine kar^ ^ ^kullu^ unu s^ n^ rs^ z bir teslimiyet ve tevazu ile belirtmelidir.
Cahiliyye insan^ n^ n gr^ ne gre ise hi kimse kendisinden byle bir
^ ey isteme^ e yetkili de^ ildir; o, kendi kendisinin rabbidir. Tevazu ve
teslimiyet kime kar ^ ^ ^olursa olsun, ona gre hr do^ mu^ ^Arab^ ^kle-
le^ tirmekten ba^ ka bir ^ ey de^ ildir.
Beri taraftan islma gre Araplar ^ n Hakk'a teslim olmay^ ^kabul et-
memeleri, insan^ n Allah'^ ^bilmemesinden do^ an haddini bilmezlik,
kstahl^ k ve gururdan ileri gelir. Onun iin Kur'n'da istikbr "kibirlen-
mek" yahut "kendini byk sanmak" kelimesi ve ona e ^ ^manal^ ^kelime-
8'Abid ibn alAbras, Divn, XL, 20
9 XCVI, 6- 7. Keza : Prof. M. Watt' ^ n Muhammed at Mecca adl ^ ^eserinde bil iki kelime
hakk^ nda sylediklerine de bak^ n^ z. s. 66- 67
1 91
ler, kfirlerin bu tutumlar ^ n^ ^ele^ tirmede byk vazife yapar. Kur'n' ^ n
her yerinde bu inad^ na bbrlenme ve sahte tutum, kfirlerin en ay ^ r-
dedici s^ fat^ ^ olarak tasvir edilir. K^ saca bu, Kur'n' ^ n Fetih Suresinde
i^ aret etti ^ i cahiliyye ruhudur:
.... o . 99
C 3
:Zira I difirler, kalblerine cahiliyye hamiyyeti gibi bir hamiyet koydu-
lar" 10.
Bu suretle nmze iki nemli kavram ayr ^ l^ ^ ^ ^daha ^ kmakta-
d^ r: Bir tarafta cahiliyye, br tarafta ^ slam; ayn^ ^objeye; yani Allah'a
kar^ ^ ^bir yanda kibir, gurur, kstahl^ k; br yanda tevazu' ve tesli-
limiyet. ^ phesiz bu, Kur'n ilahi komedyasm^ n en "dramatik" an^ -
d^ r. (Yani Kur'n komedyas^ n^ n en belirgin vasf^ ^ ve en can al^ c^ ^taraf^ ,
bu kar^ ^ l^ kl^ ^kavram ihtilaf^ d^ r. Kur'n' ^ n her taraf^ nda bu kavram
ikili^ i ve z^ dl^ ^ ^ ^mevcuttur.)
Burada i^ aret etmek laz^ md^ r ki bu cahiliyye ve ^ slam z^ dl^ ^ ^ ,
yahut cahil ve m'min ya da mslim, z ^ dl^ ^ ^ , Arabistan'da Islam^ n
zuhuriyle meydana ^ km^ ^ ^yeni bir durumdur. nk ^ slamdan nceki
zamanlarda dini manada bir mslim ya da m'min kavram^ ^yoktu.
^ slam ncesi zamanlarda cahil (ya da cehl), islamdan farkl ^ ^ olan
halim (ya da hilm) kavram^ n^ n z^ dd^ ^idi. Bu husus da yine ok nazik
bir meseledir. nk hilm kavram^ , islmdan ok farkl^ ^olmakla be-
raber onunla hi ilgisi olm^ yacak kadar da farkl ^ ^ de^ ildir. Tersine
hilmi, islam kavram^ n^ n din ncesi, ^ slam ncesi ^ ekli sayabilece^ imiz
bir husus vard^ r: Yeni din, halim yerine mslim ya da m'min kavra-
m^ n^ ^koydu^ u zaman bu de^ i^ itirme tedrici ve do^ al bir yntem izledi.
Bu kavram yznden seki Arabistan ahlakiyle bir kopukluk meydana
gelmedi. Peki yle ise ^ slam, yava^ ^yava^ ^halim'in yerini nas^ l ald^ ?
Ve eski ',alim kavramiyle nas ^ l tarihi bir ba^ lant^ ^ kurdu? I^ te ^ imdi
bu konuyu inceliyece ^ iz.
Goldziher'in nl kitab^ ndan 11 nce ^ arkiyat^ lar, islamdan
nceki zamanlarda cehl kelimesinin, ilmin z^ dd^ ^ oldu^ una inan^ r-
lard^ . Goldziher'den sonra ^ arkiyat^ lar, art^ k cehlin, ilmin z^ dd^ ^
olmad^ ^ ^ ^gr^ nde birle^ tiler.
10 XLVIII, 26
11 "Was ist unter alGahilijja' zu verstehen?" (Muhammedanische Studien I, s.
219- 228)
192
Onun gr^ leri, Arabistan'da - islam^ n men^ ei zerinde yazan bir-
ok bat^ l^ ^yazarlarca zetlenmi ^ tir 12 . Ben de Structure of the Ethical
Terms (ahlaki terimlerin yap^ s^ ) adli kitab^ mda bu makaleye i ^ aret
ettim ve orada, Kur'n'da cehl kknn bulundu^ u e^ itli paralail
dikkatle gzden geirdim. Oradaki izahlar ^ ^tekrar burada serdetmek
b^ kt^ r^ c^ ^ olur. Onun iin burada bu meseleyi ba ^ ka bir a^ dan ele
alaca^ ^ m ve cehl- hilm iftli kavram^ ^zerindeki tahlillerimi mmkn
mertebe biraz daha ileri itme ^ e al^ ^ aca^ ^ m.
^ slamda, daha do^ rusu Kur'an'da cahiliyye, olumsuz anlamda bir
dini terimdir. nk o, kafirlerin kfrnn temelidir. Gerekten
gururlu ba^ ^ ms^ zl^ k ruhu, insani olsun, ilahi olsun hibir otoritenin
nnde e^ ilmeyi kabul etmiyen bu ^ iddetli ^ eref duygusudur ki kafir-
leri yeni dine kar ^ ^ ^bu kadar sert bir muhalefete itmi ^ tir.
islamdan nceki zamanlarda bu kelimenin dini bir manas ^ ^yoktu.
Cehl, insan^ n ki ^ isel bir niteli^ i idi; ancak ok belirgin bir nitelikti.
Cehl, islamdan nceki Araplar ^ n o derece tipik bir vasf^ ^ idi ki is-
lamdan nceye ait bir ^ iirde mutlaka beraber yer al^ rd^ . Yine
hemen her ad^ mda rastlanan kavramlardan biri olan l^ ilmin kar^ ^ t^ ^idi.
Bu ift kavram olan cehl ve hakiki anlam^ n^ ^bilmeden eski
Araplar^ n psikolojik davran^ ^ lar^ n^ ^ anl^ yamay^ z ve davran^ ^ lar^ n al-
t^ nda yatan as^ l faktr gremiyece^ imiz iin birok hallerde onlar^ n,
neden ^ yle veya byle hareket ettiklerini zemeyiz.
Islamdan nceki Araplar ^ n en karakteristik vasf^ ^oldu^ u iin cehl
kavram^ , cahiliyye ^ i'rinde ok s^ k geer. E^ er bulundu^ u e^ itli yer-
lerdeki kullan^ l^ ^ ^ n^ , muhteva tahliline gre incelersek bu kelimenin
semantik unsurlar^ n^ ^ ay^ rmak, bizim iin nispeten kolay olur.
Bizim tahlilimize gre bu kavram^ n ba^ l^ ca semantik yap^ s^ , a^ a-
^ ^ daki ^ ekilde zetlenebilir:.
1) Cehl kelimesinin- yahut chl kknn diyebiliriz. nk cehl,
alt^ nda chl kk bulunan birok ^ ekilden sadece biridir- birinci ve en
belirgin zelli ^ i, insan^ n bir e^ it hareket tarziyle ilgili olan^ d^ r.
Cehl, en ufak bir luzg^ nl^ k an^ nda iradesini kaybedip parlayan,
kontrolsz bur ihtirasla fkesine kap^ l^ p sonucu d^ nmeden hemen
kr krne at^ lan delikanl^ , ate^ li, sab^ rs^ z ki^ inin sorumsuz davra-
n^ ^ ^ d^ r. Bu, duygular^ na, h^ rslarna hakim olm^ yan a^ ^ r^ ^bir insan^ n dav-
ran^ ^ ^ d^ r. Bu insan, do^ ruyu yanl^ s^ ^d^ nme lsn y^ rt^ p kendisini
fkenin penesine d^ rr.
12 Bunlar aras^ nda Prof. A.J. Arberry'nin The Seven Odes (Yedi Ask ^ ) adl^ ^eserin-
deki mkemmel zetine bak^ n^ z. s. 251- 253.
193
Hilm ise bu tr cehl kavramm^ n tam kar ^ ^ t^ d^ r. Hilm, cehl pat-
lamas^ n^ ^dizginliyebilen insan^ n ahllud^ r. Halim o kimsedir ki duygu-
lar^ n^ ^frenlemesini, kr ihtiraslar ^ n^ ^yenmesini, ne olursa olsun can^ n^ ^
s^ kmay^ p sakin kalmas^ n^ ^ bilir.
E^ er cehl, yanan bir fke alevi isebu tasavvur da yine cahiliyye
^ airleri taraf^ ndan il^ tid'm 13 kelimesiyle ifade edilmi ^ tir. Fi'li il^ te-
deme'dir. Parlak bir alevle yakmak demektirhilm de sldinet, ken-
dine hakim olmak ve teenni ile karar vermektir.
Cehl ile I^ ilm aras^ ndaki bu ayk^ r^ l^ k, < Amr ibn Ahhar
ilgin bir istiaresinde ifadesini bulmu ^ tur. nce cahili iken sonra ^ s-
lm^ ^kabul eden ^ air ^ yle diyor:
Z; 9 I .3 J-
r , Lt: ?11/4,2- ;
"Cariyelerimizin avlad^ ^ ^ ^ (yani servis yapt^ ^ ^ ) byk kazanlar
bir kere cahil oldu (kaynama^ a ba^ lad^ ) m^ ^ bir daha halim olmaz (s-
knet bulmaz)." 14.
Bu ^ iirde ilk dikkatimizi eken ^ ey ^ udur: ^ iir, ^ airin yemek kazan-
lar^ n^ n daima kaynad^ ^ ^ n^ ^ve hi durm^ yacak gibi srekli olarak yemek
pi^ irdi^ ini anlatmaktad^ r ki bu, sonsuz bir zenginlik ve konukseverlik
semboldr. ^air, kazanlar^ ^ insan gibi gstermek ve onlara iki nemli
insan zelli ^ i olan cehl ve hilm s^ fatlar^ n^ ^vermek suretiyle ola ^ an st
bir etki elde etmektedir. Bizim a ^ m^ zdan bu beyt, ilgintir. Zira yanan
ate^ ^zerinde kaynayan siyah kazan istiaresi, bize gayet zl bir bi-
imde cehl ve onun kar ^ ^ t^ ^ olan hilm kavram^ n^ ^ anlatmaktad^ r. Ne
kadar uzun sz sylense bu kavramlar ^ ^bu adar gzel anlatamaz.
Ayn^ ^ zamanda bu istiare, Kur'n'da M^ s^ rl^ ^ kad^ nlar^ n ba^ tan
^ karma^ a al^ ^ t^ klar^ ^ Yusuf'un a^ z^ ndan nas^ l yerinde kullan^ ld^ -
^ ^ n^ ^gsterir :
o e
JI I 4 )
z, , 9 e ' ;;;
I 5 . . . 4^ ^
:Rabbim, zindan bana bunlar^ n beni a^ ^ rd^ klar^ ^ ^ eyden iyidir. E^ er
sen onlar^ n tuza^ ^ n^ ^ benden savmazsan ^ ehvetle onlara uyar^ m ve cahil-
lerden olurum"' 5 .
13Mesel alHamse, DCCLXVIII, 3
14alHamase, DCCLXII, 1.
15 XII, 33
194
Buradaki a^ bu kelimesi dikkate de^ er. ^ slmdan nceki edebiyatta
bu kelime, a^ k ^ iir trnde nne geilmez genlik ^ ehvetini temsil
eden teknik bir terimdir. Bu kelime, kalbine hakim olan, d ^ nce
dengesini bozan, seni do^ ru ve yanl^ ^ ' ay^ rdedemez duruma getirip
^ a^ k^ na eviren zaptedilmez bir a ^ ka yenilmi ^ ^bulundu^ unu anlat^ r.
Muhabbel'in a^ a^ ^ daki ^ i'ri bu bak^ mdan ok ayd^ nlat^ c^ d^ r. Zira
^ aba- ki biraz nceki as yetten de anlad ^ ^ ^ m^ z gibi cehlin ba^ ka bir ad^ -
d^ r- ile hilm aras^ nda mevcut kavramsal ilgiyi gsterir.
o
3 *1..> C.2,0 L.A
r
"Birden rabbl hat^ rlad^ ^ ve onu hat ^ rlamas^ ^ bir hastal^ kt ^ r. Ve derin
bir a^ ka d^ t, insan bir kere de a^ ka d^ t m art^ k onun iin hilm
(skfinet) kalmaz" 1 6.
Hilm ile saban^ n ayn^ ^ ^ ekilde birbirine z^ d anlamda birle^ imi,
yine bu divan^ n mteakip beytinde grlmektedir.
"O geceler ki akl^ ^ ba^ ^ nda insan^ ^ cilvesiyle a^ ka d^ rr" 17 .
Zannedersem bylece cahilin ve halimin ne biim adamlar olduklar ^ ^
hakk^ nda genel bir fikir verilmi ^ ^oldu. Grd^ mz gibi cehl, en ufak
bir k^ zg^ nl^ kta itidalini yitirip kendine hakim olam^ yan delikanl^ ^
insana zg bir hareket tarz ^ d^ r. Bu a^ amada cehlin bilgisizlik kav-
ramiyle bir ilgisi yoktur. Halim de ayart ^ c^ ^arzu ve tutkular^ n^ ^ yenen,
ve fke kar ^ ^ s^ nda kendine hakim olup itidalini muhafaza edebilen,
sakin kalabilen isand^ r.
Halim ve mana yap^ s^ ^hakk^ nda ok nemli bir noktay^ ^
da ilave etmeliyim. Yap^ lan a^ klamalar, hilm'in passif bir zellik
oldu^ u ^ eklinde yanl^ ^ ^bir fikre gtrebilir, kuzunun sakin durmas^ ^gibi
bir huy hat^ ra getirebilir. Halbuki mesele hi byle de ^ ildir. Tersine
hilm, ruhun yle aktif ve olumlu bir gcdr ki insan onunla, kendisini
^ a^ k^ na evirecek olan ihtiras ve fkesine gem vurup onu dindirir.
Hilm, stn bir ak^ l gcnn i^ aretidir.
Gcn olmad^ ^ ^ ^yerde hilm de yoktur. Hilm, ba^ kalar^ n^ ^idare
edenlerin vasf^ d^ r, ba^ kalar^ ^ taraf^ ndan ynetilenlerin vasf^ ^de^ ildir.
Yarat^ l^ ^ ^bak^ m^ ndan zay^ f ve gsz olan ki^ iye, k^ zd^ r^ ld^ ^ ^ ^zaman ne
kadar sakin durursa dursun l^ alim denmez; o, sadece "zay^ rt^ r. Ha-
16 al- Mufaddaliyyt, XXI, 1.
17 XIV, 8. ^ air, al- Muzarrid'dir.
195
tim o kimsedir ki istedi ^ i zaman her ^ eyi yapabilecek kuvveti oldu^ u
halde onu dizginler, ona hakim olur. Kendisini zorbal ^ ktan alakoyacak
gce de sahiptir.
*4:;_ p *1_ ;- 1 *jcp )1 5:5
^ air Salim ibn Vbisa, kendisini ekemiyenlerin sz ve hareketlerine
kar^ ^ ^fkesini dizginlemek ve kendisini zorbal ^ ktan alakoymak iin
nas^ l srekli bir ^ ekilde u^ ra^ t^ ^ ^ n^ ^ ve bunu her zaman ba^ ard^ ^ ^ n^ ^
detayiyle anlatt ^ ktan sonra vnle der ki: "Ku^ kusuz, bilerek alak
gnlllk yapman, hilm gere^ idir. Gl iken hihn (acizden gelen de^ il),
ruhun ^ erefinden ileri gelen bir fazilettir"18.
Bu beyitte hilmin, kudret var iken bilerek kendine hakim olma,
gcn tutma manas^ na geldi ^ ini a^ ka gryoruz. Halim, d^ man^ n^ ^
affeden, yukar ^ dan, stn mevkiden ona kibar davranan kimsedir. Bu
durum bize Kur'n'da Allah' ^ n s^ fat^ ^olarak i 9 kullan^ lan halimin
gerek manas^ m da anlatm^ ^ ^olur. Allah, insanlar taraf^ ndan i^ lenen
gnahlar]. affeder, Allah merhametlidir; ama bu basit bir merhametlilik
de^ il, kuvvet ve kudret zerine dayal ^ ^ bir merhametlilik, derin hik-
mete ba^ l^ ^bir affetmedir ki ancak s ^ n^ rs^ z bir kudretle beraber bulu-
nursa byle hikmetli bir af sz konusu olabilir. Onun iin halim daima
gerisinde ^ iddetli cezaland^ rma imkan^ n^ ^ da ta^ ^ r. (Allah isterse ceza-
'and^ r^ r ama hilminden tr cezaland^ rm^ yor).
Grlyor ki 'film, bir kimsenin kendi stnlk ve kudretini bilerek
yapt^ ^ ^ ^bir davran^ ^ t^ r. Bu davran^ ^ ^ ^yapan kimse, kendi stnl^ n
ve gcn bilmektedir. Hilm zay^ fl^ k ve cizlik i ^ areti de^ il, kudret ve
kuvvet i ^ aretidir. Onun iin hilmin vekar ile de ok yak^ n ilgisi vard^ r.
Vekar, tarz ve hareket asaleti demektir.
Hilm, iinde byk g ve yksek enerji ta ^ ^ yan zel bir alak
gnlllk oldu^ u iin grnr bir hareketle kendini belli etmemesi,
a^ ^ a vurmamas^ ^pek mmkn de^ ildir. ^ ^ te hilmin vcuttaki grn-
nm, belirtisi vekard^ r. o^ u kez vekru'lhilm (hilmin vekar ^ ) deyimi
kullan^ l^ r. tImeyye devrinin ^ airi Halef ibn Halife bu hususta bize il-
gin bir misal vermektedir:

(.}..43"
18al- Hamase, CDXIII, 5.
^ ^
19 Mesel III, 149/155.
.((
y4
: Muhakkak ki Allah affedici
ve halimdir". Kur'n'da bunun benzerleri oktur.
196
"Hepsinin zerinde yle bir hilm vekar ^ ^ var ki ocuklar^ ^ bile hey-
betinden dolay^ ^ olgun insan (gibi) dir".
Tabii bu ^ iir mbala^ a ifade etmektedir ama hilm kavram^ =
bir zelli^ ini gstermesi bak^ m^ ndan ok nemlidir.
Vekar de^ erli bir kelimedir. Halimin en gze arpan davran^ ^ ^ n^ ^
gsterir. D^ man a^ s^ ndan ayn^ ^ ^ eref noktas^ na antipati ile bak^ la-
bilir. O zaman vekar, bir tekebbr belirtisi olarak grlr.
I e r JI fi
"Zira d^ man, g^ sn kabartm^ ^ , ba^ ^ n^ ^ bir tarafa e^ ip omuzunu
kald^ rm^ ^ ^zalim bir tav^ r tak^ nm^ ^ t^ r"20.
Bu durum, kibirli adam^ n tipik bir tasviridir. Ba^ ^ n^ ^ bir tarafa
e^ mek2 i deyimi, byle kibirli insan iin kullan ^ l^ r ve istekamelahcia`22
(e ^ ilmi^ ^boyun dzeldi) deyimi de ki ^ inin gururunu yitirip kk d^ -
mesini ifade eder.
Btn bunlarla beraber yzeyin alt ^ nda gizli kalan ^ eyleri gre-
miyen kimseler iin, ok gl oldu^ u halde zerafet ve tevazu gsteren
halim ile, s^ rf zay^ f oldu^ u iin kibarl^ k ve glmseme gsteren zay^ f
kimseyi birbirinden ay^ rdetmek kolay de^ ildir. o^ u kez gerek
11alim ile, insan^ n her ^ eyi yapabilece ^ i gsz zay^ f adam birbirine
kar^ ^ t^ r^ l^ r.
55.- r,
*L9tp J 1=,,
Lt-
-
"yle san^ yorum ki bendeki hilmi grerek adamlarun bana bu
ktlkleri yap ^ yorlar. Ama imzan halim adam bile itidalini kaybedip
fkesine kap ^ lmak zorunda kalabilir (mota mot terceme: Bazan ha-
lim bile cahil olmak zorunda b^ rak^ hr)"23.
Hilm ile zay^ fl^ k aras^ n^ ^ ay^ rdedememek, yaln^ z insanlar aras^ ^
mnasebetlerde de^ il, dini dzeyde de yani Mekkelilerin ^ slama kar ^ ^ ^
tutumlar ^ nda da kendini gstermi ^ tir. Zira m^ rik Mekkelilerin, ge-
lece^ i vahiyle s^ k s^ k tekrar edilen ilahi cezan^ n gelmedi^ ini grerek
^ ^ mard^ klar^ n^ , ^ slama kar^ ^ ^bbrlenmelerini gittike daha art ^ rd^ k-
lar^ n^ ^ Kur'an haber vermektedir. Mslmanlara gre Mekkeliler,
20 Fak`a O^ ullar^ ndan ad^ ^ bilinmiyen bir sairindir. al- Hamase, L, 2.
21 Leyla aI- Ahyaliyye "al- rnuvali ra'seh : "diyor: al- I- jamas se,
DCXCIX, 1.
22 Ahdd^ n manas^ , "boynu e^ ik" demektir.
23islam ncesi ^ air Kays ibn Zuheyr'indir. al- ljamase, CXLVII, 4.
197
halim ile gszlkten ileri gelen zay^ fl^ ^ ^ ^birbirine kar ^ ^ t^ rarak yan^ l^ -
yorlard^ .
Bu mesele zerindeki mnaka ^ am^ z^ ^ kapamadan nce nemli
bir ^ eyi daha k^ saca anlatal^ m. Cehl kavram^ ^zerinde yukar^ daki tet-
kik, Kur'n'da ba^ ka bir nemli anahtar terim olan zulm kavram^ n^ ^ 24
anlamam ^ za da yard^ m eder.
Grd^ mz gibi hilmin d^ ^ ^grn^ vekar ise, cehlin belirtisi
de zulmdr. ^ ^ te bir duygu olan cehlin, grnr, fiziki davran ^ ^ ^
hali zulmdr. Zulm, cehlin zel bir ^ eklidir. K^ saca cehl, kavram^ n
ii, zulm ise d^ ^ ^ d^ r. Herhalde bu, zulmn o^ u kez terceme edildi ^ i
gibi basit bir "ktlk yapma" olmad^ ^ ^ n^ ^ bize anlat^ r. Yine bu,
Kur'n'da inat^ ^kfirlerin halini tasvir ederken kullan^ lan zulm ke-
limesinin de cehl ile birlikte anla^ ^ lmas^ ^gere^ ini de a^ ^ a ^ kar^ r.
Onlar^ n pey^ ambere ve onun arkada^ lar^ na kar^ ^ ^izledikleri btn
zulm hareketlerinin arkas^ nda cehl ruhu vard^ . Her ^ eyin kayna^ ^ ^bu
cehl ruhu idi. Pey^ ambere ve ilahi ^ retiye kar ^ ^ ^inat ve diren gster-
mek suretiyle onlar, zulmlerini a^ ka Allah'a yneltmi ^ ^oluyorlard^ .
Ama Kur'n'a gre Allah'a kimse zulmedemez. Binaenaleyh onlar
asl^ nda yine kendilerine zulmediyorlard^ . ^ ^ te Kur'a= zulmu'n
- nefs "kendine ktlk etmek" deyiminin manas^ ^budur.
Bu noktay^ ^ iyi anl^ yabilmek iin, cehl kavram^ n^ n, btn insan
hayat^ n^ ^kapsayan geni^ ^bir kavram oldu^ unu hat^ rlamam^ z gerekir.
Ba^ ka deyi^ le ne zaman ki insan kendi iradesini ve kendine hakimi-
miyeti kaybederse o zaman cahil olur. Fakat moral hayat ^ n: daha yk-
sek dzeyinde cehl kavram^ , "ki^ isel ^ eref" ^ rz kavramiyle ba^ lant^ ^
kurarak zel bir renk al ^ r. Bu takdirde cehl, ^ erefinin incindi^ ini,
lekelendi ^ ini duymaktan ileri gelen bir e ^ it k^ rg^ nl^ k ve fkedir.
Bu, islmdan nceki Araplar ^ n tipik davran^ ^ lar^ ^ idi (^ ereflerinin
incinmesi, onlar^ ^en byk fkeye srklerdi).
Bu muhtevada cehl, insan^ n, ^ erefinin ayaklar alt ^ na al^ nmas^ na
kar^ ^ ^gsterdi^ i sert tepkidir. Kk d^ rlmenin zorunlu bir sonucu-
dur. Kur'an'da hamiyyetel- cahiliyye ifadesiyle kasdedilen mana da
herhalde budur. Kur'n'dan a ^ ka anla^ ^ l^ yor ki m^ rik Araplar^ n
o^ u, kinatin tek sahibi Allah'^ n nnde e^ ilmeyi dayan^ lmaz bir
kklk saym^ ^ lard^ . nnde e^ ilmekle emredildikleri otoritenin
insan veya Tanr^ ^ olmas^ , onlar iin pek fark etmiyordu. Bir otoriteye
24Bu kavram, Structure... adl ^ ^eserimde semantik ynden detayiyle incelenmi ^ tir.
s. 152- 159
198
teslim olmak ve byle yapmakla emredilmi ^ ^bulunmak, onlar iin
ekilmez bir klme idi. ^ ^ te onlar bu anlamda cahil idiler.
Cehlin bu zel yn, Kur'n' ^ n dini gr^ nde byk 'bir rol
oynar. Bu husus a^ kt^ r.
2) ^imdi cehlin ikinci semantik unsuruna ve ona ba^ l^ ^ olarak
hilmin de semantik unsuruna gelmi ^ ^bulunuyoruz. Cehlin bu yn,
birinci ynne ba^ l^ d^ r ve ondan tremi ^ tir. Bu, cehlin, a^ kland^ ^ ^ ^
^ ekilde bir mahiyet ta^ ^ mas^ n^ n do^ al bir sonucudur. Cehlin ikinci
yn, onun insan^ n entellektel kapasitesi zerindeki etkisi ile ilgili-
d^ r. Tabii bu etki, sadece olumsuz, y^ k^ c^ ^yolda olmaktad^ r. Cehl ne
zaman harekete geerse insan beyninin d ^ nme gcn zay^ flat^ r.
Hangi durumda olursa olsun, sab^ r ve teenni ile karar verebilmeniz
iin mutlaka halim olman ^ z gerekir.
Tabii buna itiraz eden de olur. Mesela pey^ amberin a^ da^ ! olan
^ air Ma`bed ibn (Alkame gibi: j
"Ellerimiz cahil davran^ yor ama akhm^ z yine halim kahyor"25.
Byle bir ^ ey ancak teoride mmkndr. Bu sz sylemek kolay
ama tatbik etmek ok gtr. ^ nsan ihtiraslarla krle ^ tikten sonra
nas^ l olaylar^ ^sknetle ve objektif olarak grebilir ? Genel bir kural
olarak diyebiliriz ki cehl, akl^ ^ tamamen gidermese bile onu ok zay^ f-
lat^ r; ancak ak^ l hilm ile beraber al^ ^ ^ rsa normal grevini yapabilir.
Demek ki hilm, iinde felsefi ynden ba ^ ^ ms^ z, kendi kendine
al^ ^ ma esas^ ^zerine kurulu "heyecana kap^ lmama" meziyeti denen
Helenistik gr^ e olduka yak^ n bir dzeye ^ kma istidad^ ^ta^ ^ maktad^ r.
Araplar bu do^ rultuya gitmemi ^ lerdir.
Fakat hilm, ba^ ka bir istikamete do^ ru da geli ^ ebilir; ynetme
sanat^ ^ ve siyasi ama istikametine de gidebilir. Ba ^ kalariyle miina-
sebet kurarken, zellikle ba^ ka insanlar^ ^ idare ederken insan^ n duygu-
lar^ na tam hakim olmas^ , devlet adaml^ ^ ^ n^ n, idarecinin ba^ ta gelen
vasf^ d^ r. ^ ^ te Araplar bunu yapm^ ^ lard^ r. (Hilmin manas^ n^ ^bu ynde
geli^ tirmi^ lerdir).
Cahiliyye devrinde hilm, kabilenin ba^ ^ ^olan, kabilenin yneti-
mini elinde bulunduran seyyid'in vazgeilmez temel vasf^ ^ idi.
25 alIjamse, Tibrizi ne ^ ri, CCIII, 6,
199
o Z o-
L, "St % 0. ^ -;^ ^
_ ,I' _ ];* cj_ A
"E^ er bir gn bir kabileyi ynetmek istersen, kabal^ kla dvp
sverek de^ il, hilm ile ynet. Zira bil ki hilm, cehilden daha gzel sonu
verir. Ancak sana kar^ ^ ^haks^ zl ^ k ve d^ manl^ k yap^ l^ rsa ba^ ka" 26
imdi Arabistan'da Kurey^ ^kabilesinin hilmi ok me^ hurdu. Ama
bu demek de^ ildir ki btn Mekkeliler bedevi anlamda halim idiler.
Bu demektir ki Mekkeliler, bu eski Arap rfn politik bir ama iine
sokacak ve onu politik amala kullanacak kadar zeki idiler. Onlar
s^ cak kanl^ , hararetli kom^ ular^ n!, nce kendilerini kontrol etmek
suretiyle nas^ l yneteceklerini bildiler. Prof. M. Mary Watt, Kurey^ in
bu siyasi amaca, idare tekni ^ ine ynelik hilmini, Mekkelilerin ticari
te^ ebbslerinin ve ba ^ ar^ lar^ n^ n temeli grmektedir 2 7 . Hatta bizzat
Peygamberin, Medine'ye hicretten sonra zeki devlet adaml ^ ^ ^ n^ ^ da
Kurey^ in yarat^ l^ ^ tan gelen zelli ^ ine ba^ lamak, uzak bir ihtimal
de^ ildir. (Hz.) Muhammed hakk^ ndaki biyografik hadisler, onun ger-
ekten birinci s^ n^ f devlet adam^ ^ ve ayn^ ^zamanda son derece halim
oldu^ unu gsterir. ^ ki zellik aras^ nda kuvvetli bir i ilgi vard^ r. ^u
kadar ki Mekkeliler bu siyasi yetene ^ i, i^ ^ve ticaret alan^ nda kullan-
d^ lar, (Hz.) Muhammed ise bunu kendi mmetini olu ^ turmada kul-
land^ .
Grd^ mz cehl, insan^ n srekli bir kuyu de^ ildir; zaman za-
man ihtiras^ n patlayarak d^ ^ ar^ ya vurmas^ n^ ^gsterir bir haldir. insan
ak^ l ve zekas^ ^zerindeki etkisi bak^ m^ ndan da cehl, srekli de^ il, geici
olarak d^ nce dengesinin bozuklu^ unu gsterir.
Fakat bir adam daima bu halde ise, daima cahil tabiatinde bulu-
nuyorsa o zaman o kimsenin hibir konuda adil bir hkm veremiye-
ce^ ini syliyebiliriz. Byle bir insan, zihnen krdr. O, olaylar^ n iine
giremez, e^ yan^ n derinli ^ ine nfuz edemez, daima yzeyde kal ^ r. Onun
anlay^ ^ ^ ^ve gr^ sathidir ve her zaman o, kendi sathi anlay ^ ^ ^ na gre
hareket etmek ister.
Bylece cahilin ikinci manas^ na gelmi^ ^oluyoruz: Olaylar^ n
iine nfuz edememek ve daima sathi d ^ nme ve dolay^ ^ siyle her
zaman basit ve isabetsiz hkmler vermek.
26 alMarrr ibn alHamse, CDI, 1- 2
27 Bkz. Prof. M.M. Watt, Muhammed atMecca, s. 10- 11
200
. ^ . Zwe , 5 1 e 1 , e ,
J.1 0
"(ldrlen) Nu^ eybe'yi ben nas ^ l unutabilirirn? Derini grmiyen
cahil ise beni unutan bir kimse san^ r" 2 8.
Bu kelime, Kur'n'da Bakara Suresinin bir yetinde de aynen
bu manada kullan^ lm^ ^ t^ r. Ayette son derece yoksul olmalar ^ na ra^ -
men utand^ klar^ ^iin (peygamberin hadisine gre utanma, dinin esas-
lar^ ndan biridir) durumlar ^ n^ ^ belli etmiyen fakir insanlar ^ n hali anlat^ l-
maktad^ r :
3.5 3333

4.3"._ ; j_ t`i7 1
- u- e
:Utar^ malar^ ndan dolay^ , cahil, onlar^ n zengin olduklar^ n^ ^ san^ r. Sen
onlar^ ^ simalar^ ndan tan^ rs^ n"2 9 .
Fakat Kur'an, genellikle bu kelimeyi dini bak^ mdan sathi gr^ -
llk, basit hkm manas^ nda kullan^ r. Kur'n'daki dini manada cehl,
insan^ n grnen e^ ya ve olaylar ^ n arkas^ ndaki ilahi iradeyi anl^ yama-
mas^ , Allah' ^ n yetleri olan kinat varl ^ klar^ n^ ^ Allah'^ n yetleri olarak
grememesidir. Bu husustaki yetersizli ^ idir. Byle bir kimse iin tabi-
at varl^ klar^ , sadece tabiat varl ^ klar^ d^ r. Herhangi bir ^ eyin sembol
Kur'n'a gre ise Allah, ayetleri a^ k bir ^ ekildebeyyint,
a^ k i^ aretler^ eklinde gnderdi ^ i iin cehl, ok a^ k olan dini gere^ i
bile, hatt ilahi vahyin en kolay taraf ^ n^ ^ bile anl^ yamamak demektir.
Bu hususta Kur'n'da misaller boldur. Ben burada sadece bir misal
verece^ im:
jJ
ul s
C.
*e.. 5 :Onlara melekeleri indirmi^ ^olsay-
dik, ller onlara konu^ sayd^ ^ ve her ^ eyi kar^ ^ lar^ na getirseydik yine
Allah dilemedike inanacak de ^ ilterdi. Fakat onlar^ n o^ u bilmiyorlar"3 o.
Cehl yaln^ z insan^ n, etraf^ ndaki varl^ klar] yzeyden bilmek, on-
lar^ n derinine inememek anlam^ na de^ ildir; insan^ n kendi kendini
grememesi, kendi de^ erini idrak edememesi manas^ na da gelir.
Kendini bilemiyen, kendi kapasitesinin s ^ n^ r^ n^ ^ da gremiyen ve bu
28Ebu Zu'eyb, Divnu'lHueliyyln, I, s. 67, beyt 2.
29 II , 274/273
30 VI, 111.
201
yzden kendi insanl ^ k s^ n^ rlar^ ^d^ ^ ^ na ^ kan kimse de cahildir. Bu gr ^ ^
a^ s^ ndan kfirlerin Allah'a kar ^ ^ ^davran^ ^ lar^ n^ ^ anlatmak iin s^ n^ r^ ^
a^ mak manas^ ndaki tu^ yin ve ba^ y kelimeleri, cehlin somut ifadeleri
olarak kullan^ l^ r.
K^ saca bu anlamdaki cehl, hemen hemen zihni krlk demektir.
Kur'n, cehlin bu ynn gayet gzel bir tarzda belirtmi ^ tir :
:Gzler kr olmaz, fakat g^ slerdeki kalbler kr olur"31.
Onlar aklen kr ve aklen sa^ ^ r idiler. O halde onlardan dini
gere^ i anlamay^ ^ nas^ l umabiliriz ? Bu anlamda cahil olan kimseler
hakk^ nda verilen son yarg^ ^ budur.
Cehlin bu semantik yap^ s^ , onun kar^ ^ t^ ^ olan hilmin, nas^ l ak^ l
manasm^ ^ kazand^ ^ ^ n^ ^ anlamam^ za yard^ m eder. Zira ak^ l, ancak sa-
kin oldu^ unuz zaman, akli dengenizi korudu^ unuz srece do^ ru
al^ ^ abilir. Hilm, ak^ l ve zekn^ n temelidir. Hilm, akl^ n sakin bir duru-
mudur. Akl ^ ^ do^ ru al^ ^ maya ve isabetli karar verme ^ e muktedir k^ -
lan halidir. Ama pratikte ikisi de ayn^ ^manaya gelir.
Hassn ibn Sabit, Hris ibn K`b O^ ullar^ na kar ^ ^ ^yazd^ ^ ^ ^bir
Hicda' kelimeyi bu anlamda gayet ilgin bir tarzda kullan ^ yor:

, 9_ , J 9o
J 5
k ^ ^

j
,F

o
.5>^ _ - I j J
4
. . ^. .

;
L,
"Ey Hris O^ ullar^ , sizin ak ^ llar^ n^ z (ablm bilm'in o^ ulu), sizi
bana sald^ rtmaktan (beni hicvetmekten) menetmiyor mu? (Ama byle
bir ^ eyin sizden beklenmiyece ^ ini biliyorum) Zira siz, ii bo^ , vcudu iri
fakat akl^ ^ k^ sa insanlars^ n^ z (Cemi ^ ir, cuml^ r'un o^ uludur. Cumbr,
vcudu iri olup akl^ ^kk ve zay^ f kimse demektir). Zaten bir kavmin
yle uzun ve iri olmas ^ ndan bir ^ ey ^ kmaz. (Zira onlar) kat^ r yap^ l^ ^
ve ku^ ^beyinli kimselerdir (mota mot : Kat^ rlar^ n vcudu, serelerin
ak^ llar^ ) 3 2 .
31 XXII, 45 /46
32 a1- Mecnr1- 1- Iadisa, al- Bustan1 ne ^ ri, II, 29
202
Kur'n bu kelimeyi daha a^ k bir manada kullan^ yor:
,.. o3 o-- t. , o9 9 fi 5 9 eg. ,, e
P' i 1 I t, t4. ) (A! j_9$ t . 7 ^ ^ ^ Bu yette
Mekkelilerin, Pey^ ambere kar ^ ^ ^olumsuz davran^ ^ lar^ na i^ aret edil-
mektedir : "Onlar^ n ak^ llar^ ^ m^ ^ onlara byle yapmalar^ n^ ^ emrediyor
(yani onlar kk ak^ llar^ na gre mi byle yap^ yorlar) yoksa zaten
onlar kibirli ve azg^ n bir toplum mudur ?"33.
3) Buradan cehlin nc manas^ na yani "bir ^ ey bilmeme"
anlam^ na art^ k ba^ ^ racak kadar uzun bir mesafe kalmam^ ^ t^ r. Bu
anlamda art^ k cehlin z^ dd^ ^ "hilm" de^ il, "cilm"dir. Genellikle cehlin
en iyi bilinen klasik manas^ ^budur. Fakat ilk zamanlarda bu mana,
teki iki mana kadar nemli de^ ildi. Onlar kadar nemli olmamakla
beraber yine bu mana da ^ slam ncesi ^ iirde yer alm^ ^ t^ r. Ama bunun
misalleri ok de ^ ildir. Antere'nin Mu'allaka's^ nde ^ u beyt (43nc
beyt), bu rneklerden biridir:

-
akt;- :. fsc ) ^ ^CA -;C:_ ,^ ^ C, L:.J- 1 1 . 'SCA
- -
^ air, sevgilisi (Malik k^ z^ ) `Able'ye seslenerek diyor ki: "Ey
Malik'in k ^ z ^ , e^ er bilmiyor idiysen, bilmedi ^ ini bizim svarilerimizden
sorman gerekmez miydi?" Yani ^ air bununla demek istiyor ki: "Her-
kes benim sava^ ^alan^ nda nas^ l cesur ve kahraman bir insan oldu^ umu
bilir. E^ er bunu bilmiyorsan istedi^ in kimseye sor".
Cehlin bu "bir ^ ey bilmeme", "bir ^ eyden haberi olmama"
anlam^ , Kur'n'da nemli bir rol oynamaz. Kelime Kur'an'da ya
birinci veya ikinci manada kullan^ l^ r. - nc manaya bir misal olarak
belki de ^ u ayeti verebiliriz:
ej. %:31 : 4I % : J.
j..p ^ ^
, a
_ ffl A j J. j . . . . ) :Allah indinde ancak ^ unlar^ n tevbesi mak-
,.
buldr Bilmiyerek bir ktlk i ^ lerler, sonra hemen teybe ederler"34.
IIH^ LM'DEN ^ SLAMA:
Cahiliyye kelimesinin de gsterdi^ i gibi cehl kelimesi, ilk iki
manasiyleKur'n' ^ n en nemli ahahtarterimlerinden biridir. Bu
kelimeyi iyice anlamadan yeni dinin ad^ ^olan ^ slam kavram^ n^ n,
33LII,,32
34IV, 21 /17; keza VI, 54
203
Araplar ^ n dini d^ nce tarihindeki yerini tayin edemeyiz. Yukar ^ da
grdk ki cehl, iki- as^ l manasiyle islamdan nceki devirlerde hilmin
tam z^ dd^ d^ r. Peki Kur'n d^ nce sisteminde bu hilm kavram^ n^ n yeri
neresidir. ?
Hilm Kur'an'da ancak Allah'a ait bir s^ fat olarak kullan^ l^ rsa
nemlidir. Yoksa eskisi gibi bir nemi yoktur. "Ancak Allah halim-
dir," Kur'n'da hilm, yaln^ z Allah'^ n hilmini ifade etmekte nemli bir
yer i^ gal eder. islmdan nceki ^ airlerin kendilerini ve ba ^ kalar^ n^ ^
verken kulland^ klar^ ^ve Arap zihniyetinin gze arpan vas^ flar^ ndan
olan insanlar aras ^ ^hilm kavram^ , Kur'n'da belirli bir rol almam^ ^ t^ r.
Peki bu neyi gsterir? ilkin Araplar ^ n hayat^ nda o kadar nemli
olan bu kavram^ n, yeni dinin gelmesiyle tamamen ortadan kalkt ^ ^ ^ ^
n^ ^ m^ ^ gsterir ? Bu soruya ben hay^ r diyorum. Cehl- hilm ifti zerinde
yapt^ ^ ^ m a^ klama, hilm idealinin, Kur'n' ^ n insan ahlaki telkkisinde
hala ya^ ad^ ^ ^ n^ ^a^ ka gsterecektir. Bu fikir Kur'n' ^ n yaln^ z bir yerin-
de de^ il, her taraf^ nda gze arpamktad^ r. Yani Kur'n'a ba ^ tan
sona hilm ruhu hakimdir. ^ nsanlar aras^ ^ ili^ kilerde ihsan ile, adaletle
hareket etmek, zulmden ka^ nmak, ^ ehvet ve ihtiraslar ^ na gem vur-
mak, yersiz kibir ve gururdan sak^ nmak; btn bunlar hilm ruhunun
belirtileridir.
Daha nemli bir ^ ey de var: Cehl denen insan ahlaki, ^ imdi biz-
zat Allah'a do^ ru evrilmi ^ tir. Oysa islamdan nceki cehl kavram^ n^ '',
Allah'la veya tanr^ larla bir i ^ i yoktu, o yaln^ z insanlar^ n birbirine kar ^ ^ ^
olan davran^ ^ lar^ ndan ibaretti. K^ saca cehl iyi veya kt, s^ rf insan-
dan- insana olan bir ili^ ki e^ idi idi.
Fakat Islam^ n Mekke'de ortaya ^ kmasiyle Araplar aras^ nda yep
yeni bir fikrin do^ du^ unu gryoruz. Yukar ^ da i ^ aret edildi^ i gibi
cehl kavram^ , birbirine s^ k^ ^ s^ k^ ya ba^ l^ ^olan nemli bir fikir a^ ^ n^ n
merkezidir. ^ nsan^ n kudretine bbrlenmeyi, s^ n^ rs^ z biimde kendine
gvenme, kendine yeterlilik, hibir otorite nnde e ^ ilmeme, keskin
bir ^ eref duygusu, insan^ n kendisinden a^ a^ ^ lar^ na kar^ ^ ^uygulad^ ^ ^ ^
aldat^ c^ ^ tekebbr vs. hepsi cehl kavram^ n^ n evresinde toplanan huy-
lard^ . ^ imdi Kur'n'da bu kavramlar a ^ ^ , tmyle Peygamber (Hz.)
Muhammed'e ve ona kar ^ ^ ^vahyedilen kitaba, ilahi yetlere ve dolay^ -
siyle Allah' ^ n kendisine evrilmi ^ tir.
Ba^ ka deyi^ le Kur'n, Araplar ^ n, Allah'^ n hidayetine kar^ ^ ^gs-
terdikleri kin ve d^ manl^ ^ ^ ^bu cehl kavram^ n^ n tezahrleri olarak
grr. Kur'n'a gre m^ riklerin d^ manca tutumu, islamdan nceki
204
(1 )
Araplar^ n karakteri olan bu cehl zihniyetinin belirtisinden ba ^ ka
bir ^ ey de^ ildir.
Yaln^ z dikkat edelim: Bu. ^ ekilde yorumland^ ^ ^ ^takdirde cehl
art^ k eski durumunda kalmaz; yap^ s^ nda derin bir de^ i ^ me meydana
gelir. Zira bu durumda cehl "yatay" de ^ ildir; yani insanlar aras^ ^
ili ^ ki do^ rultusunda (^ekildeki birinci do^ rultuda) de^ ildir. Allah ile
insan aras^ ^ bir ili^ ki olmu^ tur. M^ rik Araplar burada cehli Allah'a
yneltiyorlar (^ kinci do^ rultu). Kur'-
(") n'a gre bu tr bir davran^ ^ , in-
sana asla yak^ ^ m^ yan bir kstahl^ k-
t^ r. nk insan kuldur, ba^ ka bir
^ ey olamaz. Bunun iin bu anlamda
cehl, byk Allah'^ n huzurundan
kovulmas^ ^ gereken bir harekettir.
Peki cehl kovulunca geride ne kal ^ r?
Tabii onun z^ dd^ ^ olan hilm. Evet

^ nsan ^ nsan
tek mant^ ki sonu budur. Zira genel-
likle birbirine z^ d A ve Bkavramlar ^ ndan A n^ n yok olu^ u, Bnin var
olmas^ ^sonucunu do^ urur. Ve ^ slmdan nceki zamanlarda da iki
kavram aras^ nda byle bir ili ^ ki vard^ .
Ama yeni ^ slam d^ nce sisteminde bu iki kavram, Allah'a ev-
rildikleri zaman birbiri aras^ ndaki eski ili^ kilerini srdrmezler. Cehl
s^ rf insani bir hareket tarz^ ^ oldu^ u srece onun yoklu^ u, hilmin
varl^ ^ ^ n^ ^ifade eder. Size, karde ^ lerinize kar ^ ^ ^cahilce davranmaman^ z
sylenince, bu onlara kar ^ ^ ^halimce davran^ n demektir. Fakat burada
insan^ n sadece bir kul oldu^ u, kul gibi davranmas^ ^gerkti^ i iin byk
Allah'^ n huzurunda "ya cehl ya da hilm" forml art ^ k geerli de^ ildir.
^ nsan^ n Allah'a, kendi Rabbine kar^ ^ ^davran^ ^ ^ nda cehl, do^ al olarak
sz konusu olamaz ama hilm de sz konusu de ^ ildir. nk grd^ -
mz gibi hilm, esas^ nda kudret kavram^ ^zerine kurulu bir davran ^ ^ t^ r.
^ nsan bilerek arzular ^ na, ihtiraslar^ na gem vurdu^ u iin sakin grnr.
Ama her zaman kendi stn gcn bilir ve bu stn gc, bir an
sabr^ ^ ta^ ^ rarak korkun bir patlama yapabilir, korkun bir fkeye
dn^ ebilir.
O halde bu da Allah'a kar ^ ^ ^insan^ n izliyebilece^ i bir davran^ ^ ^
olamaz. Bu, bir kulun yapaca ^ ^ ^hareket de^ ildir.
Yukar^ da i ^ aret edildi ^ i gibi Kur'an, kfirlerin kindar ve d^ man-
ca davran^ ^ lar^ n^ , Itamiyyete'l- chiliyye'den ^ kan son derece kstah
Allah
205
bir davran^ ^ ^olarak nitelemektedir. Yani kfirler, bu yak^ ^ ^ ks^ z hareketi
Allah'a kar ^ ^ ^uygulama^ a dahi yeltenen kimselerdir. Ama bu demek
Allah
de^ ildir ki m'min bu hareketin al-
ternatifi olan hilmi, ^ ekilde hsteril-
di^ i gibi Allah'a kar ^ ^ ^uygulaya-
cakt^ r. Zira Kur'n'a gre hilm de
cehilden daha az haddi a ^ ma de^ il-
dir. O da cehil gibi insan^ n haddini
a^ mas^ d^ r.
451 ir

m nvn
Gerek m'min yani tam manasiyle gerek kul, Allah'a kar ^ ^ ^
hilm do^ rultusunda daha ileri gidip tevazu ve teslimiyete ula ^ mal^ d^ r.
Btn tekebbr ve isti ^ nadan vazgeilmeli, tam teslimiyete eri ^ ilmelidir.
Tevazu bu dereceye ula^ ^ nca art^ k o, hilm de^ il, ^ slam olur.
Bylece islm kavram^ n^ n hilm'le nas^ l irtibath ve ayn^ ^ zamanda
ondan nas^ l ayr^ ^ bir ^ ey oldu^ unu grmekteyiz. Kur'n a^ s^ ndan Al-
lah'a tam teslimiyet anlam^ ndaki ^ slam, sadece hilm'in ortadan kal-
d^ r^ lmas^ ^ve reddi de^ il, onun devam^ ^ve ileri gtrlm^ ^ ^ eklidir. Bu
yeni kavram, Araplar ^ n gn grm^ ^(eski)^ eref de^ erleri olan hilmi son
s^ n^ r^ na kadar itmi ^ , o kadar itmi ^ ^ki hilm kavram^ ^kendi orijinal ere-
vesini de geerek kendisinden ok farkl ^ ^bir kavrama yani islm kav-
ram^ na dnm^ tr. Bu bak:mdan ^ slm, hilm kavram^ n^ n esash bir
tadilidir. nce objesi insan olan bu kavram, ^ slma dn^ nce objesi
insan^ n Rabbi olur.
^ ^ te ben nce, hilm, islm^ n, islmdan nceki ^ eklidir derken bu
anlam^ ^ kasdetmi ^ tim. Tabii:insan^ n Allah'a kar^ ^ ^izleyece^ i davran^ ^ ^an-
lam
^ ndaki hilm elbette sahneden ekilmek zorunda idi. Zira efendisine
itenlikle hizmet eden bir kulda en ufak bir gurur ve isti ^ na eseri olamaz-
d^ . Ama ^ uras^ ^da muhakkak ki hilm kavram^ , son unsurundan (yani
gten) yoksun b^ rak^ l^ rsa ya^ ^ yamazd^ . Nitekim yle olmu^ , insanlar
aras^ ^ mnasebetierdeki hilm Kur'n'da ya ^ amam^ ^ t^ r. Kur'n'a gre an-
cak Allah, kullar^ na kar^ ^ ^halim olur, kullar Allah'a kar ^ ^ ^halim olamaz.
^ nsan s^ fat^ ^manas^ ndaki hilmin ortadan kalkmas^ , yeni bir kav-
ram rgtnn do^ makta oldu^ unu, daha nce a^ klam^ ^ ^bulundu^ um
teknik terimlerden birini kullan^ rsak, insan varl^ ^ ^ nda yeni bir oynar
eklemin te ^ ekkl etti^ ini gsterir. Bu yeni d^ nce eklemine gre hilm
kavram^ n^ n kaplad^ ^ ^ ^geni ^ ^alan, ba^ tan ba^ a yeniden rgtlenmek
zorundad^ r: Yeni hatlar iziliyor, ve yeni blmler meyana geliyor.
206
nce z^ dlik : cahil . . . halim z^ dl^ ^ ^ ^idi. Cehlin z^ dd^ ^olan hilm
kavram^ ^ ^ imdi Kur'an'da birok yeni kavramlara yer veriyor ki bu
kavramlar^ n en nemlisi, btn ^ muliyle Islamd^ r.
Beri taraftan Kur'n' ^ n, inat^ , gururlu kfirlerin tipik bir dav-
ran^ ^ ^ ^olarak gsterdi ^ i cahil kavram^ ^ da kfir kelimesinin alt^ na
gizlenmi ^ tir. (Nas^ l halim, sonunda mslim kavram^ na dn^ m^ ^
ise, cahil de ilerliyerek kafir kavram^ na dn^ m^ tr). Bu da yeni
bir z^ dl^ k meydana getirmi ^ tir: Kafirmslim z^ dl^ ^ ^ . Bu bize, cahil ve
halim aras^ ndaki eski kar^ ^ tl^ ^ ^ n gsterdi ^ i btn dini ve ahlaki mana-
lar^ ; kavramlar ^ n tmiyle yeniden rgtlenmesinden do^ an yep yeni
bir ^ ^ ^ k alt^ nda okumak zorunda bulundu ^ umuzu gsterir.
III^ TAAT ANLAMINDA D^ N KAVRAMI:
Bu meseleyi inceleme konusu yap^ p yapmamakta hayli tereddd
ettim. nk mesele, kar ^ ^ ^ k ve filolojik belirsizlikle rtl idi. Bu
fasl^ ^ incelemek hayli g olacakt ^ r. Zira meselenin as^ l merkezini te^ kil
eden din kelimesinin esas manas ^ n^ ^ tespit etmek gtr.
Buna ra^ men yine de kelimenin mana yap^ s^ n^ ^tahlil etme te ^ eb-
bsnden vazgemedimse bu, ^ unun iindir: Din kavram^ n^ n, Allah
ile insan aras^ ndaki Rabkul mnasebeti ile nemli bir ilgisi vard^ r.
Din kavram^ , di^ er manalar^ ^yan^ nda "ta'at" ve "< ub^ldiyyet (kulluk)"
manas^
na da sahiptir. Geri dinin "tacat" ve "kulluk" manas ^ na gel-
mesi kesin de^ ildir ama imkans^ z da de^ ildir. Kur'an bu iki kavram^ ^
birbirine ba^ lamaktad^ r.
Kur'n vokabularisi iinde din, en ok ihtilaf gtren kelimelerden
biridir. As^ l glk ^ uradad^ r : Kelime Kur'n'da son derece nemli
bir anahtar terim oldu^ u iin hemen bir ^ rp^ da zerinden geemeyiz,
ihmal edemeyiz. Her ne ise kelimeyi semantik bak ^ mdan incelenmesi
en g anahtar terimlerden biri kabul ederek i ^ e ba^ lamal^ y^ z. Kelime-
nin hangi etimolojiden geldi^ i (asl^ n^ n ne oldu^ u) kesin bir biimde
belli de^ ildir. Grn^ te gzlerimizin nnde tek heceli bir kelime var
ama hakikatte ayn^ ^ ^ ekil alt^ nda birden fazla kelimenin bulunmas^ ^
pek mmkndr. Yani demek istiyorum ki ayr ^ ^ ayr^ ^kaynaklara ait
bulunan iki veya daha ok ba ^ ^ ms^ z kelime, zamanla ayn^ ^kelime ^ ek-
line girebilir. Ayr^ ca kelimenin e^ itli manalar ^ ndan baz^ lar^ n^ n yabanc^ ^
as^ ll^ ^olmas^ ^da muhtemeldir.
Kelimenin Kur'n'da ba^ l^ ca iki manas^ ^ vard^ r: 1) Din ve 2)
207
hkm. Baz^ ^bilginlere gre35 bu manalardan birincisi yani din manas^ ^
Fars as^ ll^ d^ r, Orta iran'daki den'den gelir. Den "(sistemli) din" demek-
tir36. ^ kincisi olan hkm anlam^ ^ da ibraniceye dayan^ r. ibranicede
din kelimesi "hkm" demektir. stelik "yavmu'ddin (hkm gn)"
terkibi de yahudicedir.
^ imdi burada ck kar ^ ^ ^ k bir mesele ile kar ^ ^ ^kar^ ^ yay^ z. Dinin
manas^ n^ n yabanc^ ^ as^ ll^ ^ oldu^ u tezi bence mmkndr ama sathi
bir gr^ tr. Meseleyi bu ^ ekilde a^ klamazdan nce Arapan^ n s^ n^ rlar^ ^
iinde izah etmenin mmkn olup olmad^ ^ ^ n^ ^ ara^ t^ rmam^ z gerekir.
Tabii bu szmle demek istemiyorum ki din (DYN) kknn sadece
tek manas ^ ^ vard^ r. Btn teki manalar, bu tek manaya dndrlebilir.
Linguistik ynden byle bir iddia mmkn de^ ildir. Modern bir dilci,
ta ba^ tan beri ayni ^ ekil iinde birden fazla kkn bulundu ^ unu kabul
eder. Bu tamamiyle "m^ terek" bir kelimedir.
^ slmdan nceki edebiyat ^ ^inceledi ^ imiz zaman din kelimesinde
^ u kk manan^ n bulundu^ unu grrz: 1) "det" ve "huy", 2)
"kar^ ^ l^ k vermek" ve 3) "ta at".
Din kelimesine nemli bir semantik unsur katan "yinler"
manas^ n^ n, "huy, adet" alam^ ndaki din kknden ^ kar^ lmas^ ^ ihtimali
olmasayd^ , konumuzla ilgisi yok diye birinci mana ihmal edilebilirdi.
Ama dinin "yinler" manas^ , "ki^ isel inan" anlam^ ndaki din kav-
ram^ n^ n ^ eklile^ tirilmesi (^ ekli merasimler, nizamlar, hareketler haline
getirilmesi) olarak da izah edilebilir. Bu hususta cahiliyye ^ i'rinden
bir rnekle yetinece^ im:

9 I "." .9 e " t
(s... ,t_ ^ ^I L; . . ) . . 9C _P 3LA 1

. 9 ;r ^ ^
J
-
tf I ::. Ju42.31
u
Bu ^ iir, Hzeyl kabilesi ^ airinin, bir arkada^ ^ n^ n lm zerine
yazd^ ^ ^ ^ a^ ^ t^ n bir paras^ d^ r. ^ air diyor ki: "Yan ^ mdakilerin hepsi
uykuya dald^ lar, yine tasam geri geldi, durmadan tazeleniyor. Tekrar
eski dinim (huyum) bana geri dnd ve ben sanki g^ s kaburgalar^ m
aras^ na bir tel gerilmi^ ^gibi idim (yani yle h^ k^ r^ klarla a^ ^ l^ yordum ki
g^ s kemiklerim, sanki aralar ^ na bir mzik teli gerilmi ^ ^gibi ses
^ kar^ yordu)" 37 .
35 Bkz. Arthur Jeffery, The Foreign Vocabulary of the Qur'n, Baroda, 1938.
36 Bkz. Wilfred C. Smith, The Meaning and End of Religion, New York, 1963, s.
287- 289.
37 Sa< ide ibn Cu'eyye, Db^ n al- Hu. i'eliyyin, I, s. 236, beyt 1- 2
208
^imdi de ikinci kk manaya, kar ^ ^ l^ k vermek, bir ^ eye mukabelede
bulunmak manas^ na dnyorum. Buna ba^ lamazdan nce din keli-
mesinin bu manada, ^ slamdan nceki Arap ^ i'rinde ok geti ^ ine i^ a-
ret edersek iyi olur. ^ ^ te birok rneklerden biri :

.9o *.;
: -P
...
L; L5t.1
- -
"(Biz onlar^ n ktlklerine sab^ rla dayand^ k), fakat ktllk-
leri o derece (^ ^ ^ k& oldu, ^ r^ l^ plak ortaya ^ kt ^ ^ ki art^ k (onlara kar ^ ^ )
d^ manl^ k yapmaktan ba^ ka are kalmad^ . (Biz de kalkt^ k) onlar^ n bize
yapt^ klar^ n^ n kar^ ^ l^ ^ ^ n^ ^ verdik (denn, din kknden dne'nin birinci
o^ ul ^ ahs^ d^ r. Yani onlar bize ne ktlk yapm^ ^ larsa biz de ayn^ s^ n^ ^
onlara yapt^ k. Son ifadeye bel^ et(retorik)te m^ kele denir. Bu cmle:
dinnhum kem fdal ^l demektir.)" 3 8 .
Kur'an da Sant Suresinde bu kelimeyi edilgen s^ fat (ismi meN1)
^ eklinde ayn^ ^manada kullanm^ ^ t^ r :
c'J l31 CAlls. l'"1 I. :Ne ? Biz lp
toprak ve kemik olduktan sonra m ^ ^ yapt^ ^ ^ m^ z ^ n kar^ ^ l^ ^ ^ ^verilecek
(medinn) ?".
Burada hkm gnne i ^ aret edilmektedir. Bu husus bizim iin
ok nemlidir. Demek ki hkm gn (yavmu'd- din) istisnas ^ z her-
kesin, dnyada yapt^ ^ ^ ^ i^ lerin kar^ ^ l^ klar^ n^ n verilece^ i gndr. ^ ^ te
bu terkipteki dinin manas^ ^ budur.
Kur'n d^ nce sisteminde dinin "kar ^ ^ l^ k verme" mesela "h-
km" verme manas^ ^ stn bir nem ta^ ^ r ama onun as^ l yeri hiret-
tir. yap^ lan i^ in kar^ ^ l^ ^ ma hkmetme hireti ilgilendirir. Onun iin
konumuzla do^ rudan ilgisi yoktur. As^ l konumuzu ilgilendiren ^ ey,
dinin nc manas^ d^ r.
Dinin nc kk manas^ , "itacat"tir. Do^ rusunu sylemek gere-
kirse bu mana da tam de ^ ildir. nk "itacat" dinin yaln^ z bir yz-
dr. Daha do^ rusu din (yahut fiil ^ ekli dne), addd denen z^ d mana-
lar^ ^ieren kelimeler grupundand^ r.
Ba^ ka deyi^ le din kelimesinin biri olumlu, teki olumsuz iki yz
vard^ r. Olumlu yznde zaptetmek, hkmetmek, kudretle ynetmek"
manas^ ^ vard^ r; olumsuz yznde de "teslim olmak, itaat etmek" ma-
38Sehl ibn Sebn al- Iyamse, II, b. 4.
209
nas^ ^bulunmaktad^ r. Bunda ^ a^ ^ lacak bir ^ ey yoktur. Bu grupun di ^ er
birok kelimeleri gibi bu kelimede kristalize edilen zel perspektif,
meselenin kresel manzaras ^ d^ r ki meseleyi her iki yan^ ndan grme-
mizi sa^ lar.
Onun iindir ki din kelimesi, birok durumlarda hem I(ahir (ba^ -
kalar^ na stn kuvvetle hakim olup onlar ^ ^mahvetmek), hem de "t
tat" ^ eklinde tefsir edilebilir. Ve bu
din
yorumlardan hangisinin daha do^ ru
hikinliyyet
A oldu^ unu kestirmemiz mmkn ol-
B
maz. Her iki mana da ayn^ ^ zamanda
fe5lin ^ lyyet
kasdedilmi ^ tir. Zira din kavram^ , bu
iki ters istikametli manay^ ^ da iine
almaktad^ r (yani cinasl ^ ^ bir kelimedir).
Bunun klasik misalini `Amr ibn Kulsm'un bir ^ i'rinde bulmakta-
y^ z :
C., .5 - x:,:_ k 1 - 3-
^^


1 :4..
_ )
"Biz (ceddimiz) (Alkema ibn Seyf'in ^ erefini miras ald^ k. O bize
birok ^ eref kalelerini zorla (dinen: kahren) me^ ru k^ ld^ ^ (fethetti.
Yahut) birok kaleleri itaat alt^ na al^ p bize teslim etti (dinen: tacaten)" 3 9.
Kabilesindeki dzensizlik ve kar ^ ^ ^ kl^ ^ ^ ^tasvir eden Zuheyr ibn
Ebl Sulma'n^ n sznde de kelime z^ d mana ta^ ^ r:
- 1,11 : Din kar^ ^ t^ ^ (bozuldu)".
Bu ifade herhalde ^ unu da anlatmak istiyor : Kabile o derece anar ^ i
iinde ki kimin ynetici oldu^ u ve kimin itaat edece ^ i belli de^ il (burada
da din hem hakim, hem de itaat eden anlam^ na geliyor). Ayn^ ^ ^ ey "Il
dini fuln" falan^ n dininde4o ifadesi iin de do^ rudur. ^ slmdan nceki
^ iirde bu sz ok geer.Buna gre bu ifade de bu kategoriye dahildir
ama eski ^ erhiler bunu itaat anlam^ na anl^ yorlar. Tipik bir rnek
daha:
c i j Lj ".
- _ L5 , -
^ air, Esed kabilesinden kendisine ktlk yapan bir adam^ ^tehdid
ederek diyor ki: (Benim zehirli hiciv oklar ^ m sana ula^ acak ve seni
39 Mucallaka, b. 61
40 :;Sks j
210
amr
otorite yahut
koruyucu g
it'at ve
teslimiyyet
adam
.11F, I I
kahredecek) E^ er sen (benden ka^ p) Benu Esed kabilesindeki Cavv
Vadisinde 'Amr'in itaatine s^ ^ ^ nsan, hatt aram^ za Fedek de girse
(yine elimden kurtulamazs^ n)."4
Bu ^ iirde i^ aret edilen `Anar, Hire kral ^ ^`An^ r ibn Hind ibn al- Mun-
zir Mu's- Sem'd^ r. Metindeki f dini 'An^ m cmleci ^ i ^ u demektir:
"Sen Amr'in itaatine girsen ve onun gl himayesine s^ ^ ^ nsan (dahi
benden kurtulamazs^ n)". Burada da yine din hem "tat", hem "kudret"
anlam^ n^ ^ iermektedir. Ba^ ka deyi ^ le ayn^ ^^ eye iki utan bak^ lmaktad^ r.
din
`Arr^ r taraf^ ndan bak^ l^ nca din, kudret ve yetki, yahut koruyucu
gtr. Fakat `Amr'a s^ ^ ^ nan adam taraf^ ndan bak^ l^ nca din, krala
itaattir.
Benim kanaatime gre bu yorum Kur'n ^ n XII nci Sure, 76 nc^ ^
yetine de uygulanabilir. Orada Yusuf'un, M^ s^ r'da ak^ ll^ ^ bir are ile
kk karde ^ i Bnyamin'i nas^ l yan^ nda b^ rakmay^ ^ ba^ ard^ ^ ^ ^an-
lat^ l^ r :
.
c.), j
:(Bylece biz Yusuf iin bir are yaratt ^ k); Allah dilemeseydi o, krahn
dinine gre karde^ ini yan^ nda alakoyamazd^ ".
Bu cmle genellikle "kral^ n kanununa gre (fi
fi ^ ar'il- meliki, fi knilnihi) ^ eklinde tefsir edilmi ^ tir. Herhalde bu,
sonradan meydana ^ km^ ^ ^bir fikri Kur'n'da okumakt ^ r. ^er` kavram^ ^
geli ^ ip "dini hukuk" haline geldi ^ i zamanlar^ n izah^ d^ r.
Yine XVI nc^ ^ surenin 54/52 nci yetinde din kelimesi hem "itcat"
hem de "hakimiyyet" anlam^ nda tefsir edilebilir. - Ayet, gklerdeki ve
yerdeki varl^ klar^ n, nas^ l Allah'^ n huzurunda tam bir teslimiyetle
secde ettiklerini anlat^ yor:
I c^ ^fi ...^ l '43Lj.,;;TI j
41 D1vn Zuheyr, s. 138, b. 1
211
:Gklerdekilerin ve yerdekilerin hepsi Allahind^ r. Din daima O'nun-
dur"
Burada din kelimesie ^ er yukar^ daki tefsir do^ ru iseift manal^ -
d^ r. Bir yanda Allah'^ n hkmranl^ ^ ^ n^ ^ifade eder. Yarat ^ klar ynnden
bak^ l^ rsa "mutlak teslimiyyet" demektir.
Fakat bu kelime ^ slam ncesi ^ iirde o^ unlukla "it'at", "yne-
tilmek" ve "kul olmak" anlam^ nda kullan^ lm^ ^ t^ .
7 .ft
jj: 1
"Onlar krallar taraf ^ ndan ynetilmekten ka ^ nd^ lar, nk onlar
o kadar onurludurlar (lakah, lakil^ a'n^ n masdar ^ eklidir. Lals^ ba gebe
kalmak demektir. Burada mecazi olarak gurura gebe, gururla dolu ma-
nas^ ^ vard^ r)"42.
Bu beyti `Amr ibn Kulsm'un mucallakasiyle kar ^ ^ la^ t^ r^ rsak iyi
olur. Orada da dine fi'liyle ayn^ ^d^ nce anlat^ lmaktad^ r :
"Kleleri haline gelmekten korktu ^ umuz iin biz o gnlerde krala
isyan ettik".
Anonim bir ^ air taraf^ ndan yaz^ lan a^ a^ ^ daki ^ iir de ayn^ ^anlamda-
d^ r:
cs- ,,Cfj I IDI

1 .9

J t"

"Kabile meclisini toplay ^ p da k^ l^ c^ n^ ^ ku^ and^ ^ m^ ^ art^ k ona en yi^ it
erkekler dahi, uyuz develerin itaati gibi itaat ederler"43.
Burada anlat^ lmak istenen ^ udur : Uyuz develer, vcutlar ^ na mer-
hem sren kimseye teslim olurlar, uslu dururlar. nk merhem onlar ^ ^
rahat ettirir. ^ ^ te en onurlu, yi^ it insanlar da anlat^ lan bu yi^ ite yle
itaat ederler.
Din kelimesinin bu iteaat manas^ , ortada grlmiyen fakat sahne
arkas^ nda kahir bir gce sahip birinin bulundu ^ u fikrini de iinde
ta^ ^ r. ^ ^ te bu tazammuni mana, din kelimesine atfedilen "dini" nemin
esas^ n^ ^izah eder. Din kelimesinin dini nemi, bu tazammuni manas ^ n-
42 `Abld ibn al- Abra^ , DIVan, VI, 2.
43al- Hamse, DCCIX, 1.
212
dan ileri gelmektedir. E^ er mesele byle ise art^ k din kelimesinin asl^ n^ ^
Arapan^ n s^ n^ rlar^ n^ ^ a^ ^ p Farsa dinde (eski Farsa den, Avest. daena)-
da aramak ok gereksizdir. ^ekil benzerli ^ i tamamen raslant ^ ^olabilir44.
Ben bu benzerli ^ i ok mmkn ve muhtemel gryorum. nk
gl bir kral taraf^ ndan ynetilen itaatkr bir kul olma fikri zerine
dayal^ ^din kavram^ , Sernitik d^ nceye ok uygun d^ niektedir.
Kur'n'da iki yerde din kelimesinin tamamen ibadet s ^ n^ r^ nda
kalmas^ n^ , "efendisine muti bir kul gibi Allah'a hizmet eden" ^ eklinde
"Allah'a ibadet etmek" manas^ na gelmesini raslant^ ya yormak iste-
miyorum:
9oo o5 o9e 5 -. :!I
5Li
,
L) I 1.4.- f I
'.. 5 411 :Ey insanlar, e^ er siz
benim dinimden ^ phede iseniz, o halde (a^ ka syliyeyim ki) ben sizin
Allah'tan ba^ ka ibadet ettiklerinize ibadet etmem, yaln ^ z Allah'a
ibadet ederim"4 5 .
)1Jit:< J1 t::: 1
, , o 3o- ' e
O ...L...P 1 LA
e
,*
5.4. ; 1 . C. :Ey kfirler, ben sizin ibadet etti^ i-
-
nize ibadet etmem, siz de benim ibadet etti ^ ime ibadet etmezsiniz. Ben
sizin ibadet etti^ inize ibadet etmiyece ^ im, siz de benim ibadet etti ^ ime
ibadet etmiyeceksiniz. Sizin dininiz size, benim dinim banad ^ r"46.
A^ a^ ^ daki yette bulunan cabede fi'linin daha nce grd^ mz
"dini s^ rf Allah'a zg yapmak" ifadesiyle birle ^ mesi de ok mana-
l^ d^ r : jA:1 L^ fl *c:^ ^ . ..(j I :Ben dini s^ rf ken-

disine zg yaparak Allah'a ibadet etmekle emrolundum" 47".
44Dr. Wilfred C. Smith'in, yeni yay^ nlad^ ^ ^ ^The Meaning and End of Religion
adl^ ^kitab^ nda (s. 98- 102) buna ayk^ r^ ^ bir gr^ ^ileri srlmektedir. Bu gr^ e gre, din,
"milletler aras^ " bir nitelik ta^ ^ yan ve Orta Do^ u memleketlerine yay^ lm^ ^ ^bulunan ^ ran
as^ ll^ ^din yahut den kelimesinin blgesel bir e ^ ididir.
45 X. 104. a`budu ta`budne: `Abd (kle, hizmeti) kelimesinin ^ kt^ ^ ^ ^`ABD kkn-
den gelir.
46 CIX, 1- 6.
47 XXXIX, 14/11. Burada ve benzeri yerlerde "dini Allah'a zg k ^ lmak" demek,
kfirlerin yapt ^ ^ ^ ^gibi yaln^ z tehlikeli anlarda yap^ lan geici bir sz verme de ^ ildir. M'-
minlerin a^ z^ ndan ^ kan bu ifade, sreklilik belirtir.
213
Burada dinin tabede ile birle ^ mesi sadece muhteva gere ^ i olamaz.
Bu, ancak iki kelime aras ^ nda derin bir ilginin bulunmasiyle izah edile-
bilir. Bu yetler, din kelimesinin bir tan^ m^ , nas^ l anla^ ^ lmas^ ^gerekti-
^ inin bir izah^ ^mahiyetindedirler.
^uras^ na da i^ aret edelim ki Kur'n'da din kelimesi, islrn ile
de irtibathd^ r. Yukar^ da grm^ tk ki isl^ rn kavram^ ^insan^ n Allah'a
teslim bir kul olmas^ ^ manas^ na dayal^ ^bir kavramd^ r:

4.111 ....L.P. :Muhakkak Allah kat ^ nda (do^ ru)
din, ^ slmd^ r48".
oO 0
-
^ ^ ^I
I

5_ I :Bugn sizin dininizi olgun-


la^ t^ rd^ m, size olan nimetimi tamamlad ^ m ve size din olarak ^ slm^ ^ be-
^ endim"4 9 .
Dr. Wilfred Cantwell Smith'e gre 5 din kelimesi, birbiriyle yak^ n
mnasebeti olan iki ayr ^ ^ manada al^ nabilir. Biri derin bir ki ^ isel
olay, her ferdin bir ^ eye inanmas^ ^anlam^ ndaki din, yani k^ saca "iman"-
d^ r ; di^ eri de ^ ekil haline gelmi ^ ^dindir. Bir topluma mensup btn
insanlar^ n payla^ t^ ^ ^ , toplumca ortak, objektif bir ^ eydir. Bu manalarm
ikisi de Kur'n'da mevcuttur. Hatt bu ift kullan ^ ^ , ta cahiliyye dev-
rine kadar da uzan^ r. ^u var ki cahiliyye devrinde yahudi ve h^ risti-
yan evreler mstesna, ki ^ isel inan ile ^ ekli din birbirinden ayr^ l-
mam^ ^ t^ . Byle bir ay^ r^ m yapmak islmdan nceki Araplar^ n dini d-
^ ncelerine pek yabanc^ ^ bir ^ eydi. Byle bir ay^ r^ m aramakla belki
de bilmiyerek sonraki as^ rlar^ n mahsul olan bir kavram^ ^ cahiliyye d-
^ ncesinde bulma^ a al^ ^ ^ yoruz.
rne^ in ^ air an- Nbi ^ e ^assan h^ r^ stiyanlar ^ ndan 51 bahsederken
"dinuhum Icavim" der. Acaba bu szde onlar ^ n imanlar^ n^ n sa^ lam-
l^ ^ ^ ^m^ ^yoksa onlar^ n dini olan lur^ stiyanh^ m stn bir din oldu^ u
mu anlat^ l^ yor, bunu kestiremiyoruz. Yine hanif ^ air meyye, kendi
yolunun dinu'l- hanefiyye (hanif dini) oldu ^ unu sylerken ^ ekil haline
getirilmi^ ^dini mi yoksa maddile^ tirilmiyen ki^ isel iman^ ^ m^ ^kaydet-
ti^ i pek bilinmiyor. Bu ay^ r^ ma ba^ lanmam^ z gerekirse belki ikisini
de kasdetmi ^ tir diyebiliriz.
48III, 17 /19
49 V, 5 /3
50 An^ lan eser, s. 51- 53
51 Daha nce gemi ^ ti. IV nc blmn IV. fasl ^ na bak.
214
Ameller sistemi manas^ ndaki din kavram^ , ^ slmdan nceki
Araplar aras^ nda ok iyi biliniyordu. Burada ok ilgin bir misal
verece^ im
-
^air kendisini ba^ tan ^ karma^ a al^ ^ an k^ z^ ^ terk etmek istiyor
ve sevgi ile u^ ra^ maktan ok daha nemli i ^ leri bulundu^ unu sylyor.
Vadd, Kur'n'da da zikredildi ^ i gibi (LXXI, 22 /23) bir m^ rik putu
idi. ^ air diyor ki: "Vedd, sana uzun mr versin, ama ^ imdi bize kad^ n-
larla u^ ra^ mak hell olmaz, zira din (zaman^ ) geldi" 52 .
^i'rin temas^ ^a^ ka gsteriyor ki buradaki din, ^ slmdan nceki
m^ riklerin Mekke'ye hacca gitme gelenekleridir. ^ air, hac iin mek-
ke'ye gitme^ e karar verdi ^ inden art^ k kad^ nlarla e^ lenmenin kendisine
haram oldu^ unu anlatmak istiyor. Konumuzu ilgilendiren nokta, bura-
da din kelimesi ile toplumsal bir amel olan haccm kasdedildi ^ i, dinin
hac manas^ na geldi ^ i hususudur.
anNbi^ e'nin, dini bu ^ ekilde kullanmas^ ^ gsterir ki ^ slmdan
nceki Araplar, rne^ in dinu'nnasr (h^ r^ stiyanlar^ n dini) szleriyle
objektif dini yani toplumca payla^ ^ lan inan ve ameller sistemini kas-
dediyorlard^ ^53.
Kur'n, bu kelimeyi hem ^ eklile^ tirilmi^ , hem de ^ ekli olmayan
din manas^ nda kullan^ r. ^ekli olmayan din iin en gzel rnek "dini
Allah'a zg yapmak" ifadesidir. Burada din sadece fertlerin Allah'a
inanmas^ n^ ^gsterir. Bu inan ister geici, ister daimi olsun, ferdidir. ^ ek-
li olan din iin en gzel rnek de III nc Surenin 66 /73nc yetidir.
Burada yahudilerin kendi aralar ^ nda ^ yle konu^ tuklar^ ^anlat^ l^ yor:
fi,.,
(( :Sizin dininize uymayandan
ba^ kas^ na inanmay^ n".
Yukar^ da zikredilen "bugn sizin dininizi olgunla^ t^ rd^ m . ve
size din olarak ^ slm^ ^ be^ endim". (V,5 /3) mellindeki yette geen
52 an- Nbi ^ a, Divn, beyt 3. Bu ok nemli ve nl beyt bat ^ da birok bak^ m-
lardan yanl^ ^ ^anla^ ^ l^ n^ ^ t^ r. Tafsilt iin bak^ n^ ^ ^: C.A. Nallino, "Il verso di an- Nbi ^ ah sul
dio Wadd", Rocalta di Scritti iinde, C. III, VI. Divn'da ikinci kelime wadd yerine rabbi
(tanr ^ m) yaz^ lm^ ^ t^ r. Yakut'un Mdcemu'l- Buldn' ^ ndaki orijinal ^ ekli bu de^ ildir (Ws-
tenfeld ne^ ri, IV, 913).
53Theodor Nldeke, Beitrage zur Kenntniss der ailen Araber (Hannover, 1864,
s. 52) adl^ ^eserinde A^ niden ilgin bir beyt zikreder. Orada Peygamberin a ^ da^ ! olan bir
yahudi, ^ slam iin dinu Muhammed ta'birini kullan^ r.
215
dinin, daha ziyade objektif, toplumsal din manas^ na geldi^ i anla^ ^ l-
maktad^ r.
E^ er bu do^ rultuda yani toplumsal ameller sistemi do^ rultusunda
biraz daha ileri gidecek olursak, o zaman din kavram^ , millet kavra-
m^ na dn^ r. Millet kavram^ ^ iinde din, kelimenin tam ma'nasiyle
objektif bir ^
eydir; dini bir toplum birli ^ i meydana getiren ve o
toplumdaki sosyal hayat ^ n temelini te^ kil eden inanlar ve trenler
sistemidir. Yaln^ z ^ u var ki ameller sistemi istikametinde ne kadar
ileri gitmi ^ ^olsak, yine din, as^ l manas^ ^ olan ki^ isel inan anlam^ n^ ^
muhafaza eder. Halbuki millet, daha kat ^ , objeltif ve ^ ekli bir ^ eyi
gsterir. Daima m^ terek bir dine dayal^ ^bir toplumu hat^ rlat^ r.
Bu iki anahtar terim aras^ ndaki mnasebet, ^ yle bir ^ ekille
gsterilebilir:
din

millet
uzunlamas^ na giden bir

yahut din tamamen


hareket

somutla^ t^ r^ lm^ ^ t^ r.
dini somutla^ t^ rma yntemi
Gryoruz ki din ki ^ isel "itaat ve inan"tan do^ uyor, ^ eklile^ i-
yor ve geli^ mesinin sonunda gittike millet kavram^ na yakla^ ^ yor ve
a^ a^ ^ ^yukar^ ^milletle e^ ^anlaml^ ^oluyor. Yukar^ da zikretti ^ imiz yeti
(III, 66 /73), II nci surenin 114/12 nci yetiyle mukayese edersek bu
nokta daha iyi anla^ ^ l^ r. Bu yette millet yerine din kelimesiyle ayn ^ ^
durum anlat^ lmaktad^ r:
e
0 O , - ,
(S; . 5.1
:Sen onlar^ n milletine (dinine) uymad^ ka ne yahudiller, ne de h^ r^ s-
tiyanlar senden raz^ ^ olmazlar".
Dinle milletin e^ ^manahl^ ^ ^ n^ ^VI nc^ ^surenin 162 /161 nci yetinde
de a^ ka gryoruz.
; C. - A L: ; Z. fi 1)1 s o
(...; .) (31 .X-10
c _ S

'
I :Bana gelince Rabbim beni do^ ru bir yola iletti.

Do^ ru dine, dosdo^ ru bir tevhiti olan ^ brahim'in milletine (dinine)".
Burada birbirine e ^ it nemli kavram gryoruz:
Do^ ru yol = do^ ru din = ^ brhim'in milleti. Fakat ba ^ lang^
216
noktasma do^ ru gittike millet ve dinin git gide birbirinden ayir ^ ld^ -
^ ^ n^ , birbirinin yerine kullan^ lamaz hale geldi ^ ini grmekteyiz. Mesela
XXX,2 de ^ u ayeti okuyoruz:
(c): - tff 5 4:1 - .111
Lzi .; -
:Biz sana kitab^ ^ gerekle indirdik. O halde dini yaln^ z O'na zg
k^ larak Allah'a ibadet et".
Burada Allah, bu szleri do^ rudan do^ ruya pey^ amber (Hz.)
Muhammed'e sylyor ve ona lyiki vehile Allah'a kulluk etmesini
emrediyor. Burada din kelimesinin yerine millet kelimesinin konula-
m^ yaca^ ^ ^a^ ikard^ r. Zira burada din, her ferdin, kendi dini davran ^ ^ ^ -
d^ r, din sisteminin objektif ^ ekli de^ ildir. Millet esas olarak mmetin
yapaca^ ^ ^i^ tir, toplumsal dindir. Maddile ^ tirilmemi ^ ^ ^ ekliyle din ise
esas^ nda her ferdin ki ^ isel i ^ idir.
217
DOKUZUNCU BLM
ALLAH^ LE ^ NSAN ARASINDA AHLK^ ^
MUNASEBET
IMERHAMETL^ ^ALLAH:
Bundan nce Allah ile insan aras ^ ndaki ki ^ isel miinasebetin
farkl^ ^ ynne temas ettik. Bu blmde de drdnc ve bizim
tarifimize gre sonuncu mnasebete, yani Allah ile insan aras ^ ndaki ah-
laki mnasebete temas edece ^ iz. Gerek yahudilik, gerek h^ ristiyanl^ k,
gerekse mslmanl^ k olsun Semitik dnyada meydana gelmi ^ ^dini
d^ ncenin en belirgin vas^ flar^ ndan biri, Allah kavram^ n^ n, esas iti-
bariyle ahlaki bir nitelik ta ^ ^ mas^ d^ r. Bundan dolay^ ^ bu d^ ncede
Allah, ahlakhd^ r. Allah ile insan aras^ ndaki mnasebet de ahlaki
olmal^ d^ r. Ba^ ka deyi^ le Allah, insana kar ^ ^ ^ahlaki bir biimde hareket
eder. Bu, O'nun adaleti ve iyili ^ i gere^ idir. ^ nsan^ n da buna ahlaki
bir ^ ekilde kar ^ ^ l ^ k vermesi gerekir. ^ nsan^ n Allah'a kar ^ ^ ^ahlakl^ ^dav-
ran^ p davranmamas^ ^meselesi, ^ slam dininin zn te ^ kil etmektedir.
^
slmdan nceki devirlerde oldu^ u gibi ahlak, art^ k sadece insan^ n
iyili^ i ve ktl^ meselesi de^ ildir. ^imdi ahlak, dinin tamamlay^ c^ ^
k^ sm^ d^ r. Btn din ahlak iindedir ve insan^ n ahlaki hareketine ba^ -
hd^ r. Bu gr^ ^noktas^ nda Kur'n' ^ n tan^ tt^ ^ ^ ^Allah'^ n birbirine z^ t
iki esas cephesi vard^ r. Dindar, m'min bir kafa iin bu iki cehpe, tek
Allah'^ n iki farkl^ ^ yan^ d^ r; ama s^ rf mant^ ki d^ nen alalade bir kafa
iin bu iki cephe birbirine z^ d grnr. Gerekten de birok d ^ nr-
ler bu iki cepheyi birbiriyle uzla ^ t^ rmak iin hayli glk ekmi ^ lerdir.
Bu mesele hem Kur'an, hem de Kitab^ ^Mukaddes iin ortak bir mese-
ledir.
Bu cephelerden birinde Allah, kendisini s ^ n^ rs^ z ihsan sahibi,
lsz merhamet sahibi, keremi sonsuz, ba ^ ^ ^ lay^ c^ ^ ve affedici bir
218
tanr^ ^olarak bildirir. Allah' ^ n bu yan^ , Kur'an'da ^ u anahtar- kelime-
lerle belirtilir : Ni`met, fadl, rahmet, ma ^ firet ve benzeri.
IZ.ur'n ve islam zerinde dini a ^ dan incelemeler yapan kimseler
taraf^ ndan bu mesele o kadar enine boyuna i ^ lenmi ^ tir ki benim on-
lara ilave edece^ im bir ^ ey yoktur ^ .
Yaln^ z burada bizim bu tetkikimizin amaciyle direkt ilgisi olan bir
nokta zikredilmelidir. Bu da ^ udur : Allah insana kar ^ ^ ^o kadar l-
tufkar davranmakta ve ona ayetler (i ^ aretler) ^ eklinde o kadar nimet
ve ihsan gstermektedir ki insan^ n bunlara verece ^ i bir tek do^ ru cevap
vard^ r. Allah'^ n yapt^ ^ ^ ^ ^ eyler insan iin yaln^ z bir tek cevab^ ^zorunlu
k^ lar. Bu tek cevap, Allah' ^ n verdi^ i btn nimetlere te ^ ekkr yahut
^ kretmektir. Ancak bu ^ kr, Allah'^ n ayetlerini iyi anlama^ a, iyi
takdir etme^ e dayal^ d^ r (ayetleri anlay^ p takdir eden, Allah'a ^ kre-
der). Demek ki insan, Allah' ^ n ayetlerini kavrad^ ^ ^ ^zaman, ^ kr
mmkn olur.
ayetler
>l
"i ^ aretler"
akl
. ^ kr
"te^ ekkr"
"anlama"
Bu olaya ba^ l^ ^ olan kavramlar^ n plan^ ^ budur. Bylece Arap
d^ nce tarihinde ilk defa ^ kr, dini bir kavram olmu^ tur. Yeni
kavram^ n byk nemi ^ uradan anla^ ^ l^ r: ^kr, Allah' ^ n ba^ latt^ ^ ^ ^
iyili^ in, insan taraf^ ndan kar^ ^ l^ ^ ^ d^ r ve bundan dolay^ ^en karakteris-
tik ilahi s^ fatlarla ayr ^ lmaz bir ba^ ^kurmu^ tur. Ve ^ krle iman aras^ nda
yaln^ z bir ad^ ml^ k mesafe vard^ r. ^kr, imana o kadar yak^ nd^ r ki
Kur'an'da ok defa ^ kr, iman manas^ nda kullan^ lm^ ^ ^(iman^ n e^ ^
manal^ si olmu^ ) t^ r. yet kavram^ n^ ^mnaka^ a ederken de bu meseleye
temas etmi ^ tik
^krn z^ dd^ , kfrdr. Kfr, "nankrlk etmek" demektir.
islmdan nce dinle hibir ilgisi olm^ yan bu nankrlk kavram^ nm,
Kur'an d^ nce sisteminde nas^ l bir dini nem kazand^ ^ ^ , hibir
izaha muhta de^ ildir.
Fakat bu dini anlam^ ^kazanmadan nce kavramsal yap^ , cahiliy-
ye devrinde iyice yerle ^ mi^ ti (nankrlk kavram^ ^yerle ^ mi^ ti ama dini
mana ta^ ^ m^ yordu). ^ nsanlar aras^ ndaki alatade dnyevi mnasebet-
1 Bu alandaki anahtarterimlerin filolojik tahlili iin baka= : DHvi. - id Rehber, an^ lan
eseri, blm XIII ve blm XVIII.
219
lerde bile her zaman insan, bu ahlakm, bu yap^ n^ n tahakkukunu
ister. Biri size bir iyilik yapt ^ ^ m^ ^ size bir nimet vermi ^ ^olur. Sizin ona
kar^ ^ ^kadirbilir ^ ekilde davranman^ z, ona te ^ ekkr etmeniz gerekir.
Bu, insanlar aras ^ ^ ahlaki mnasebetleri yneten temel hukuk kural-
lar^ ndan biridir. Ama ^ u da inkar edilemez bir gerektir ki bu kural ^ ^
bozan ters davran^ ^ ^da vard^ r. Maalesef insan tabiat ^ , insan^ ^bu tr
davran^ ^ a iter. Nitekim Kur'n diyor: ^ '.5
9
3..;.:":1
: Muhakkak insan, Rabbine kar^ ^ ^nankrdr" 2 .
19 >9 9
^ c (:).L.:4 :Muhakkak insan, a^ ka nankrdr"3.
Grlyor ki dini olsun olmas^ n, nakrlk, birinin yapt^ ^ ^ ^iyi-
li ^ e insan^ n cevap (kar ^ ^ l^ k) vermemesi demektir. Verilen nimet is-
ter layik (dnyevi) olsun, ister di-

^ ukr
ni olsun nankrl^ n, bu niteli^ i
her zaman ayn^ d^ r. islamdan nce
Araplar da bu stn ahlak kural ^ -

' k ^ ^ fr 1 n
^ n gereklerine gre ya^ arlard^ :
"Nimete te^ ekkr". Hzeyl kabilesi
^ airinin syledi ^ i a^ a^ ^ daki ^ iir, bu hususu gayet a^ k bir ^ ekilde be-
lirtiyor:.

9 9 e ^ ^. 9 9 ,00

j L; il Ci
. s .
-4 . 1 . . ) 0
"E^ er bana te^ ekkr ederseniz (gayet normaldir, size verdi ^ im)
bir nimetten dolay^ ^ bana te^ ekkr ediyorsunuz. Ama nankrlk eder-
seniz, sizi bana te^ ekkre zorlamam"4.
Seleme ibn Hur ^ ub da fevkalade h^ zl^ ^bacaklariyle, bir adam
^ ^ lm
tehlikesinden kurtaran k^ srak iin ^ yle diyor:
3 1CiS1 5451 '; Ip
- - 4- - - - C 5 - -
"Onu, ona yara^ ^ r ^ ekilde Oy, ona nankrlk etme, zira nankr iin
feldh yoktur" 5.
2 C, 6; kend, kefr'un e ^ ^manal^ s^ d^ r.
3XLIII, 14- 15
4al- Acln ibn Huleyd, Divnul- Huzeliyyin, III, s. 113, b.1
5 al- Mufaddaliyyt, V, b.7
ni'met
220
`Antere daha veciz sylyor:.
fi
-
- Nimete nankrlk etme"6.
Kur'n bu yap^ y^ ^oldu^ u gibi al^ r, dini bir dzeye ykseltir, di ^ er
birok ^ eylerde yapt^ ^ ^ ^gibi. Yap^ sal kavram, ya da ^ ekil tamamen
ayn^ d^
r ama bu kez kavram, Allah ile insan aras^ ndaki ruhsal mnase-
bet dzeyinde i ^ lemektedir. Bu sefer nimet; ilhi nimettir. Buna kar
^ ^ ^
insan ya do^ ru davran^ p ^ kreder, ya da yanl^ ^ ^davran^ p nankrlk
ile kar^ ^ l^ k verir.
Tabii ki bu zel semantik alanda "^ kr" kavram^ , kolayca iman
kavram^ na geli^ ebilir; ayn^ ^ ^ ekilde kfr de sr'atle kendi esas manas
^ ^
olan "nankrlk" manasm^ ^ kaybedip "inanmama" kavram^ na dn^ e-
bilir. Ve bylece do^ rudan do^ ruya iman^ n z^ dd^ ^haline gelir:
. C;;_ ; ',J11 (.5 :^ man
ten sonra inkr eden bir kavme Allah nas^ l hidayet eder ?"7.
^ ^ ^
- fi 5. - fi o
.5
-
:Kibirlenenler dediler ki: Biz, sizin iman etti ^ inizi inkr ediyoruz" 8.
Kfrn, "nankrlk" ten "inkr"a, dn ^ mesi, ^ krn "te^ ekkr"-
den "imana" dn^ mesinden daha mkemmel olmu^ tur. nk ikinci
halde iman kelimesinin mevcudiyeti, ba^ ka bir kelimenin kendi yerini al-
mas^ n^ ^lzumsuz k^ lm^ ^ , daha do^ rusu nlemi ^ tir. Halbuki "inanmama"
durumunda, "inkr" manas^ na gelen eski bir kavram olmad^ ^ ^ ^iin
kfr derhal gelmi ^ ^ve bo^ ^koltu^ a oturmu^ tur.
II- GAZABSAH^ B^ ^ALLAH:
^kr yerine kfr benimsiyenlere, Allah' ^ n nnde boyun e^ -
meyi, O'na teslim olmay^ ^ reddedenlere, zamanlar ^ n^ ^ lehv lu`b
(oyun e^ lence) ile geirip hireti hi d^ nmiyen dikkatsiz, hafifme ^ -
rep kimselere, k^ saca gafillere, evet bunlara kar ^ ^ ^Allah teki yzn
gsterir.
Burada Allah sert adalet sahibi, hkm gnnde kesin hkm,
^ iddetli azap ve intikam sahibidir. Gazab^ ^kime ynelse onu mah-
veder 9 .
6 DIvan, s. 46, b. 3; mdmff= ni'mah
7 III, 80 /86
8VII, 74/76
9 XX, 83/81
ettik-
221
Tanr^ n^ n bu yz de Kur'n' ^ ^dini bak^ mdan inceliyen kimselerce
o kadar ok tetkik edilmi ^ tir ki yeniden bunun zerinde durmak
lzumsuzdur. Ben burada konunun insana ait taraf ^ n^ , Allah'^ n yas-
f^ na kar^ ^ ^insan^ n nas^ l davranmas^ ^meselesini ele alaca^ ^ m.
Bu meselenin mihveri, Allah' ^ n her ^ eyin tek ve mutlak hakimi
olaca^ ^ , btn insanlar^ n Allah'^ n huzurunda ba^ ^e^ mi^ ^olarak sessiz
duraca^ ^ ^uhrevi hkm gn kavram^ d^ r. Byle bir gn d^ ncesi,
devaml^ ^ olarak insanlar^ n gzleri nnde tutulmal^ d^ r ki bu inan,
insanlar^ ^hayatta hafiflik ve dikkatsizlik yerine tam bir istek ile hareket
etme^ e sevk etsin. ^ slam zhdne hakim olan fikir budur. Kur'n' ^ ^
okuyan herkes, zellikle Mekke devrinde gelecek hkm gn (yani
hiret) ^ uurunun ok kuvvetli oldu^ unu grr. Orijinal anlamiyle
buna takv denir.
Zaman getike takva son derece kuvvetli olan uhrevi rengini
kaybederek neticede "dindarhk" kelimesiyle ifade edilebilen anlama
gelmi ^ tir. Fakat ba^ lang^ ta hkm gn kavram^ na do^ rudan ba^ l^ ^
olan bir huy idi.
^ ^"Lu ^ ^: .Allah'tan korkan, zira
- -
Allah' ^ n azab^ ^ ^ iddetlidir"10.
Bu k^ sa cmlede kelimenin birle ^ mesi : "^ ttik. (korku),
Allah, `ikh (azab)" Kur'n'da takva kelimesinin as ^ l yap^ s^ n^ ^a^ ka
gsterir. Bu manada takva hiretle ilgili bir kavramd^ r. Ahiretle ilgili
olan ilhi azap korkusunu ifade eder. As^ l manas^ ^budur. Sonradan
bu manalardan "zahid kimsenin Allah'tan korkmas ^ " ve nihayet sadece
"dindarhk" manalar^ ^do^ mu^ tur.
Peki takva (yahut fiil ^ ekli itte) kelimesi, cahiliyye devrinde ne
anlama geliyordu? Her ^ eyden nce i ^ aret edelim ki kelime cahiliyye
devrinde hanifler evresi ve ^ air Zheyr ibn Ebi Slm gibi hayli ya-
hudi dininin etkisinde kalm^ ^ ^olanlar hari, dini bir mana ta^ ^ m^ yordu.
Takvadan gelen mtteki "Allah' ^ ^birliyen m'min" demektir. Bu kelime
bu manasiyle meyye ibnEbi' ^ - Sale^ n ^ i'rinde ve dini gr^ lerinde hanif
kabul etti^ im Lebid'in divn^ nda geer. Burada Zheyr ibn Ebi
Slm'n^ n divan^ ndan ilgin bir misal verece ^ im
2:JI
- ^ ^
."
o
cf"'
)4'
`""42
"
10 V, 2.
-
*Asl^ nda,L: ^ eklindedir. FakatZ:; huy manas^ na gelmez, Hay ve meziyet
- - - /
manas^ na gelen dir. Onun iin dzeltilip q a yapt^ k. S.A.
222
"Takva onun huyundand^ r ve Allah sonra akrabal^ k ba^ ^ ^onu kt
ayak srmelerinden korur" ^ ^ ^ _
islmdan nceki edebiyat ^ ^okuyanlar^ n hepsinin kelimenin cahiliyye
devrindeki manas^ n^ ^ a^ k bir ^ ekilde anlam^ ^ ^olmalar^ ^normal de^ ildir.
Yaln^ z ittels- fi'linin Islmdan nceki ^ airlerin en ok kulland^ klar^ ^
kelimelerden biri olmas^ , bizim maksad^ m^ z iin yeterlidir. Kelimeye
hemen her yerde ve ayn ^ ^ kavram yap^ s^ ^iinde rastlar ^ z. Elimizde ok
rnek var. Bu rnekler gsterir ki kelime "zhd" ^ yle dursun, herhangi
bir dini anlam dahi ta^ ^ mamaktad^ r. O halde bu rneklerin gsterdi ^ i
as^
l mana nedir ? Bu hususu hibir ^ ey atTibrizrr^ in Divanu'lHamase
zerine yazd^ ^ ^ ^ ^ erhte verdi^ i forml kadar gzel izah edemez I 2 . at-
Tibrizi ittik'y^ ^ ^ yle tan^ ml^ yor:
_ TL,- I PUL:N
:Ittik', seninle (A) korktu^ un ^ ey (B) aras^ na seni (Bden) koruyacak
bir engel (C) koymand^ r". K^ saca ittika' bir ^ ey vas^ tasiyle kendini
savunmad^ r. Genel durum ^ yledir: Bir adam (A) kendisi iin tehlikeli,
tahripkr ya da zararl ^ ^ bir ^ ey (B) in kendine do^ ru geldi ^ ini anlar.
Bunun zerine kendisi ile o tehlikeli ^ ey (B) aras^ na, o ^ eyin kendisine
gelmesini nliyecek bir engel (C) koyar. Bu fi'lin islmdan nceki b-
tn kullan^ l^ ^ lar^ , grn^ te ne kadar kompleks olursa olsun bu manaya
gelir, bu formlle a^ klanabilir. ^ ^ te birka tipik rnek. Ilki (Antere'nin
mu'allakas^ ndan 1 3 .
j 4;2,4L9^ \- - J *- 9 J u
-

"E^ er (arkada^ lar^ m) kendilerini benimle dsman ^ n m^ zraklar^ n-
dan korumak isteseler (beni kendileriyle d^ man k^ lilar^ ^aras^ na bir
kalkan olarak koyup da beni kendilerine siper yapmak isteseler) bundan
asl ka^ nmam; ama (maalesef) nm darald^ ^ (nmde o kadar d^ man
var ki arada hi yer yok)".
^airin anlatt^ ^ ^ ^durum t^ pk^ ^ ^ yledir:
(B)
dii^
manlar

(C)
(A)
41 1 1 F---- Arkada^ lar ^ ^

I
Antere

11 Divnu Zuheyr, s. 162, b. 2
12 CCLIV, b.5
*Asl^ ^^ eklindedir. S.A.
13al- Mucallaka, b. 64
223
^ kinci rnek de Zheyr in mutallakas ^ ndan al^ nm^ ^ t^ r. Bu da ayn^ ^
durumu anlatmaktad^ r:
.,5 ao t Z;
L. 41 Ly -^ t 1...J 4.5 2..; I

e
"(kendi kendine ^ yle) Dedi: Arzumu yerine getirece ^ im (yani
karde^ imi ldren adam^ ^ldrece^ im) sonra da ben (A), arkamdaki
bin atl^ ^ ile (C) kendimi d^ mandan (B) koruyaca^ ^ m"14.
^ imdi verece^ im rnek biraz kar ^ ^ ^ kt^ r ama yine ayn^ ^anlam^ ^ ta^ ^ r.
Bu rnek de Divanu'l- Mufaddaliyyt'tan al ^ nm^ ^ t^ r. ^ air, al- Marrr
ibn Munki2'dir. Bu zat, urneyye devrinde ya ^ am^ ^ t^ r ama ^ iirlerini
cahiliyye ruhiyle yazm^ ^ t^ r:
j : -. . P *(.7..,17)
Bu beyt, ^ airin di^ i devesi iin yazd^ ^ ^ ^tasvirinden al^ nm^ ^ t^ r.
Diyor ki: Benim di ^ i devem, evresinin tyleri dklmemi ^ ^sert t^ rnak-
lariyle kendisini ta^ l^ ^ arazide yaralanmaktan korur. Yani O, kendi-
siyle arz ve akmak ta ^ lar^ ^ aras^ na, evresinin tyleri hi dklmemi ^ ^
sert t^ rnklar^ n^ ^ koyar" 1 5 .
Kur'n da son derece ilgin bir rnek verir:

,
J

. L.4_ 11 :31
:K^ yamet gnnde yziyle kendisini azab ^ n en ktsnden koruma^ a
al^ ^ an m^ ?" 16 .
Bu ayet k^ yamet gnnde elleri arkas^ nda ba^ l^ ^oldu^ u iin gelen
azab^ ^ yz ile kendisinden savma^ a al^ ^ an insanlar^ n durumunu alayl^ ^
bir yolla anlat^ yor. Bu cmle mahsus yar ^ m b^ rak^ lm^ ^ t^ r. Tam mana
a^ a^ ^ ^yukar^ ^ ^ yledir: Byle bir adam, azaptan tamamen emin olan-
lar gibi olabilir mi?
Fakat bu, Kur'n'da daha ziyade istisnai bir durumdur. ittek
fi'li, Kur'an'da hemen daima dini anlamda kullan^ lm^ ^ t^ r. Cahiliyye-
de ise tersine daima maddi anlamda kullan ^ lm^ ^ t^ r.
Cahiliyyenin gitti ^ i bu istikametin en son s^ n^ r^ ^da kelimenin moral
manada kullan^ ld^ ^ ^ ^hallerdir. Yani kelimenin tam fiziki ve maddi
de^ il de biraz ruhile ^ tirilmi ^ ^anlamda kulan^ ld^ ^ ^ ^durumlard^ r. A^ a^ ^ daki
14Mdallaka, b. 36, llivn, s. 22, b. 2.
15 al- MufacIcialiyyt, XVI, 30
16 XXXIX, 25 /24
224
misal bu bak^ mdan zel bir nem ta ^ ^ r. nk bu mi,;a1, bu kavram^ ^
moral alana ekiyor:
o
e 9 ;. 1 . .9 e
:Kim ki namusu nne iyili ^ i (cmertli ^ i) koyarsa, onu (ba^ kalar^ n^ n
tecavznden) kurtar^ r. Ama kim ki svl ^ nekten korunmazsa sv-
lr"
17 .
Beytin birinci m^ sra'', ittik kavram^ = deta bir tan^ m^ d^ r. Ayn^ ^
^ ey, a^ a^ ^ daki m^ sra'da aha zl bir ^ ekilde anlat^ lmaktad^ r:
"Her ^ erefli ki^ i, ziyc^ fede kendisini yerilmekten korur" 19 .
^ ttika kavram^ n^ n maddi alandan ma'nevi alana ekildi
^ i bu durum-
lar^ , tam maddi anlamdaki ittika ile tam dini anlamdaki ittika aras ^ nda
bir gei ^ ^noktas^ ^kabul edebiliriz.
Kur'n' d^ ncesine yak^ n olan 4anif d^ ncesi, bir ad^ m daha
ileri giderek kelimenin kavram^ n^ ^ tamamen manevile ^ tirir. Ama
henz ^ ekli yap^ ^de^ i ^ memi^ tir. Burada gelmesi muhtemel tehlike (B)
art^ k basit fiziki bir tehlike de^ il, uhrevi bir tehlikedir. Yani Allah' ^ n
^ iddetli cezas^ , inanm^ yanlar^ n ve teslim olm^ yanlarm ba^ lar^ na ine-
cektir. Bu muhtevada ittik, insan ^ n, ilahi azap ile kendisi aras^ na
ruhunu azaptan koruyacak iman ve itaati koymas ^ ^demektir. Bu yorum
Celleyn Tefsiri yazarlar ^ n^ n gr^ iyle de desteklenmi ^ tir. Bu tefsire
gre ittika: "kendinle azap aras ^ na ibadet kalkan^ n^ ^koyarak kendini
azaptan (Tanr^ n^ n cezas^ ndan) korumand^ r".
Bu mana, a^ a^ ^ daki ayetlerde a^ ka grlmektedir:

9..
9 Zr,
..Lp oil_ >..A- 1 Lie j JI.:,11
-
5

:Yak ^ t^ ^insanlar ve ta^ lar (yani putlar) olan, kfirler iin haz^ rlanm^ ^ ^
ate^ ten korunun" 1 9 .
o
-.3 :Hibir ki^ inin
di^ eri yerine ceza grmeyece^ i gnden korunun" 20.
17 MtfallakHtu Zuheyr, b. 51.
18'Atm ibn alAhtem, alHamse, DCCXIII, b.4
19 II, 22 /24. ^ lk mfessirler, buradaki ta ^ ^(alhicrah) ile, cehennemliklerin azab-
edilecekleri cehennemdeki siyah kkrt ta^ ^ n^ n kasdedildi^ ini ileri stirm^ lerdir. Bkz. (at-
Taberi, Cmicu'lbey'n).
20 II, 45 /48
225
Psikolojik olarak bu ittika', bir e ^ it korku, hirete ait bir korku-
dur. ^ u ayetler bunu gsterir:
_
ki hiretten korkan iin bunda bir ayet (i ^ aret) vard^ r"21.
o.
f,
o o
L;
t_>:-1 ti :De ki:
, ^ --
L.T
Rabbime isyan edersem, byk bir gnn azab ^ ndan korkar^ m" 2 2 .
Psikoloji ile takva aras^ nda mevcut isel semantik ilgiyi gstermek
bak^ m^ ndan a^ a^ ^ daki yet ok nemlidir:.

! ." , 3
U O L. . . P A j. ;. I :Onlar^ n stlerinde
ate^ ten glgeler, altlar^ nda ate^ ten glgeler olacakt^ r. ^ ^ te Allah' ^ n
kullarm^ ^ korkuttu^ u ^ ey budur. Ey kullar^ m, benden korkun (itteV^ )" 23.
Zamanla bu koyu uhrevi renk yava ^ ^yava^ ^a^ l^ r, a^ l^ r nihayet
o dereceye var ^ r ki takva= hkm gn d^ ncesiyle, hiret kor-
kusiyle a^ k b^ r ba^ ^ ^kalmaz, daha ziyade dindarl ^ k manas^ na gelir.
Bu raddede kavram^ n korku "havf" ile bir ilgisi yoktur. ^ ^ te bundan
dolay^ ^ Kur'n'da mtteki kelimesi (ittikn^ n ismi failidir)o^ u kez
kfirin kar ^ ^ t^ ^ olan "zhid m'min" manas^ ndad^ r24.
Kur'n' ^ n Hanimina gre bu a^ amada mttekinin, mslim veya
m'minden nemli bir fark^ ^ yoktur. Bakara Suresinde mtteki "Giz-
liye (^ aybe) inanan, dzenli olarak namaz^ n^ ^ k^ lan, Allah' ^ n kendisine
verdi^ i r^ z ^ ktan sarf eden, pey^ amber (Hz.) Muhammed'e indirilene ve
ondan nce indirilmi^ ^olanlara inanan ve hirete kesin iman eden" ki ^ i
olarak tan^ mlan^ r 2 5.
islam^ n ilk s^ ralar^ nda Kur'ni olmayan edebiyatta da bu mana-
n^ n yans^ d' ^ ^ n^ ^ grmek cidden ilgintir. Pey^ amberin a^ da^ ^ ^olan
(Abde ibn Tabii:), bir ^ i'rinde ^ yle diyor:
Li 4:3 ^ ^
ft
21 XI, 105 /103
22 VI, 15
23XXXIX, 18/16
24Mesel IV, 130 /131
25 II, 2- 3/3- 4
I :Muhakkak
226
"Size Tanridan korkmay ^ ^ (tuk) tavsiye ederim: zira iyi ve arzu
edilen ^ eyleri diledi^ ine veren (diledi ^ ine vermiyen) O'dur" 2 6.
Gryoruz ki burada takvan ^ n hiretle, ceza korkusiyle bir il-
gisi yoktur. Allah' ^ n iyilik e nimetinin takvaya sebebolarak gsteril-
mesi de bunu a^ ka ortaya koyar.
IIIVA(13ve VA^ D:
Bundan nceki fas^ lda grdk ki Allah dini bak^ mdan iyi veya
kt davran^ ^ lar^ na gre insanlara birbirinden farkl
^ ^ iki yz gster-
mektedir: 1) Parlak bir istikbal ve iyi ^ eyler va'deden gle yz, 2)
Kahredici bir felket va'deden gazapl ^ ^ yz. Bu bak^ mdan mesele Allah
ile insan aras^ ndaki haberle^ me mnasebetiyle yak^ ndan ilgilidir.
Allah, insana bu iki cephesinden biriyle konu ^ ur. Kur'n'da bu
meseleye kar ^ ^ l^ kl^ ^ drt anahtarterim iinde temas edilir.
Birinci iftin (va'adeav`ade) kavramsal yap^ s^ ^ ^ yle zmlenebilir :
Sahnede iki ^ ah^ s vard^ r A, B(iki ^ ah^
smnasebetli kelime). 2) A,B
ye bir ^ ey sylyor. Bu, sz konusu olan kavram^ n dilsel bir kav-
ram oldu^ unu gsterir. Hem de allde bir dilsel kavram de ^ il, "yemln"in
zay^ f bir ^ ekli. 3) Bu haberin muh-
,. ade
ev ede
1 tevas^ , A n^ n meydana getirece^ i
ve Bnin mutlaka zorunlu olarak
iine d^ ece^ i yeni bir durumu bil-
dirmektedir. Bu haber ^ yle ^ artl^ ^
be^ ^ ere
=ere bir biime sokulabihr: E^ er B, ^ u
(be^ ,)
(ne, ^ ^
i^ i yapar veya yapmazsa Bye ^ u ^ u
olacakt^ r. 4) E^ er bu yeni durum,
Bnin memnun kalaca^ ^ , be^ enece^ i bir durum ise o, va'ade (isim
^ ekli va`d)in, yok e^ er be^ enilmiyecek, zararl ^ ^ bir durum ise o, av`ade
(isim ^ ekli ve'id) in mahsuldr.
Kur'n'a gre birinci ift, bizzat Allah'a aittir. Yani bu ^ eylerin
olaca^ ^ n^ ^ Bye haber veren A d^ r. ^ kinci ift bundan epey farkl^ ^bir
nitelik ta^ ^ r. Bu iftin temel yap^ s^ ^ ^
yle basite tahlil edilirse bu hu-
sus derhal anla^ ^ l^ r:
1) Sahnede ^ ah^ s vard^ r: A, Bve C (^ ah^ s mnasenetli
kelime). 2) Bu durumda da A ile B aras^ ndaki as^ l mnasebet ayn^ d^ r.
Ancak burada A, Bye ne vukubulaca ^ ^ n^ ^ do^ rudan sylemez, ikisi
26 alMufacRIaliyyt, XXVII, b.7.
227
aras^ nda direkt bir ba^ lant^ ^yoktur. Arada ba^ lant^ ^kurmak iin nc
bir ^ ah^ s C grevlendirilmi ^ tir C, durumu bilir; A n^ n elisi olarak B
ye gider ve Bye mutlaka ba ^ ^ na ^ u olaylar^ n gelece^ ini syler. Kur'an'da
C pey^ amberdir. Onun iin peygamber Bye gtrd^ haberlerin
iyilik ve ktl^ ne gre sahnede ya be ^ ir (mjdeleyici) veya ne'z'ir
(uyar^ c^ ) durumundad^ r. Kur'n' ^ n telkkisine gre bu, bir peygamberin
grevi bak^ m^ ndan son derece nemli bir noktad^ r. Kur'an (Hz.) Mu-
hammed'in sadece bir uyar ^ c^ ^oldu^ unda ^ srar eder:
cip
.0o fi o
j :De ki: Ben, evet ben ap a^ k bir
o
uyar^ c^ y^ m" 2 7
. ((
.
:Sen ancak bir uyar^ c^ s^ n"28.
Onun grevi, ah^ rette insanlar^ n sorguya ekilip haklar^ nda h-
km verilece^ ini ve byk b^ r cezaya apt^ r^ lacaklar^ n^ ^ syleyip
onlar^ ^bu konuda uyarmakt^ r. Be^ ir iin de ayni ^ ey do^ rudur. Yaln^ z
be^ irle nezr aras^ nda ufak bir fark^ n bulundu^ u anla^ ^ l^ yor.
Ab.ka^ nu'l- Kur'n yazar ^ ^tbnu'l- (Arabi taraf^ ndan yap^ lan tahlillere g-
re be^ ara, yaln^ z arzu edilen bir ^ eyi haber vermek de^ il, onu ilk defa
haber vermektir. an- Ne2ra ise kt ^ ey hakk^ nda haber vermektir.
Byle bir haberi veren herkes ne2ir'dir. Nezir kavram ^ , bir ^ eyi ilk ha-
ber verme d^ ncesini iermez. Bu haberi syliyen herkes nezir'dir.
`Antere'nin a^ a^ ^ daki ^ i'ri, birbiriyle ilgili bu kavramlar^ ^ bir arada
toplamas^ ^ bak^ m^ ndan ok nemlidir:
.. ^ s 4, .
jiy.11
^air ^ unu anlatmak istiyor: istikbal okadar bilinmez bir ^ ey ki
ne olaca^ ^ n^ ^syleme^ e de^ mez. Diyor ki: "Nice uyar^ c^ ^ var ki bize
(bizi vukubulacak kt bir ^ eyden) uyarmak iin geldi de sonunda mj-
deler veren sevin elisi oldu'
^ kinci ift, birinci iftle s^ k^ ^s^ k^ ya ilgilidir ve
^ ^ daki beyt bu ba^ l^ l^ ^ ^ ^gayet gzel a^ ^ a ^ kar^ yo
o . J,ep o
J "A.- ".3I
.> (.3I -L,
"ok defa mlkn byk(sahib) beni uyard^ ^ (ev`ade) ve ayr ^ ca
kendisinden bana uyar^ lar geldi"".
27 XV, 89
28XI, 15/12
29 Kahire, 1957, C. I, s. 15.
30 Divn, s. 85, b. 5.
ona ba^ l^ d^ r. A^ a-
r:
228
Bunu takibeden beyittem ^ airin, bu kral^ , gzleri kaplan gzleri
gibi fkeden ate^ ^kesilmi^ ^hiddet dolu bir varl^ k olarak tasvir etmesi,
iki iftin birbiriyle olan irtibat^ n^ ^ gayet a^ k bir biimde gsterir.
Va'ada ile av`ade aras^
ndaki farka gelince, cahiliyye devrinde
kah ikisi aras^ nda bir ay^ r^ m yap^ lm^ ^ , kh da yap^ lmam^ ^ t^ r:
J' 3 o co. , ,
4:j L 4; t.) I (3

9
LP I .3 `C .51<:1
-
"Benim huyum ^ yledir: Onu tehdidedersem (av`ade) veya ona bir
^ ey sz verirsem (va'ade), tehdidimden (itad =va(M)
dnerim, ama szm
(mav`id = va(d) yerine getiririm" 3 2 .
Tarafe'ye de atfedilen beyitte, va'ade ile av`ade aras^ nda gayet a^ k
bir ay^ r^ m yap^ lm^ ^ t^ r. Halbuki ba^ ka durumlarda iki fiil, bir ay^ r^ m
gzetilmeden ayn^ ^manada kullan^ l^ r. Kur'an'da da ikisi aras^ nda pek
ay^ r^ m yap^ lmaz. Bir misal verelim:
jli

mnaf^ k erkeklere ve mnaf ^ k kad^ nlara ve kfirlere cehennem ate
^ ini
va'detti"33.
Ve Mekke kafirleri de k^ yamet gniyle alay ederek mslmanlara
^ yle diyorlard^ :
1 -.:C^ e - - -
-
-A :E^ er do^ ru sylyor-
..
LS
san^ z bu vdd (yani bu va`id) ne zaman olacak ?"34
Bilindi^ i gibi bu ay^ r^ m, islam^ n ilk zamanlar ^ nda ok nemli bir
kelm meselesi haline gelmi ^ tir. Cubbarnin nderli ^ inde Ehlul- va-
9.d (tehdid ehli) veya al- vdidiyyat adiyle bir kelmi f^ rka do^ mu^ tur.
Semantik bak^ mdan bu, ok ilgin bir meseledir. Fakat bu meseleye
burada dokunm^ yal^ m. nk bu tr meselelerin mnaka^ asma gir-
mek, bizi, bu incelememizin amac^ ^ d^ ^ ^ na ^ kar^ r.
31 ^air al- Marrar ibn MunkiZ'dir. al- Mufalclaliyyt, XVI, 43
32 `An^ r ibn Tufeyl, Divn, Beyrut, 1959, XVII, b. 2.
33IX, 69 /68
34Ferr'ya gre va^ d kelimesi iki anlamda kullan^ l^ r: Dar ve geni ^ ^anlamda. Geni ^ ^
anlamda kullan^ ld^ ^ ^ ^zaman "iyi" ile "kt" aras^ nda bir ay^ r^ m yap^ lmaz. 34".7 L.:y.-
J
ona iyi bir ^ ey va'dettim; (I j ti y^

ona kt bir ^ ey va'dettim)


gibi. Dar manada kullan^ l^ rsa yaln^ z hayra i ^ arettir. O zaman "kt bir ^ ey ile tehdidetme"
anlam^ n^ ^ va'ide terk eder. Bak^ n^ z: ^ bn Kuteybe, Edebu'l- Katip, Kahire, 1958, s. 271- 272.
5,7 1
:Allah
229
KAYNAKLAR
< AbIcl ibn al- Abras: Divn, Beyrut, 1958.
al- Ab^ ihl, Bahu'd- din; al- Mustatraf fi Kulli Fanni Mustazraf, Kahire, 1368.
cAmr ibn Tufeyl: DIN/an, Betyrut, 1959
`Art^ r ibn Kami'a Divn, Lyall ne ^ ri, Cambridge, 1919.
`Antere, Divn: `Abdu'r- Railf ne ^ ri, Kahire, tarihsiz.
Arberry, A.J. : The Seven Odes, London, 1957.
al- A(0 al- Ekbar: Divn, Muhammed Iluseyn ne ^ ri, Kahire, 1950.
al- Beylvl: Envaru't- Tenzil wa Esraru't- Te'v'il, 2 cilt, Kahire, 1939.
Brunner J.S., Goodnow J.J, Austin G.A.: A Study in Thinking, New York, 1956.
Bustani, Fu'd (nasir), al- Mecani'l- hadisa, Beyrut, I, 1946, II, 1950.
Calverley, E.E., Worship in. Islam, Madras, 1925.
Caskel, Werner: Das Schicksal in der altarabischen Poesie, Leipzig 1926.
Darvaza, Muhammed: ad- Dust ^lru'l- Iur'ni fi ^u'nil- hayah, Kahire, 1956.
Goichon, A.M.: Philosophie d'- Avicenne et son influence en Europe m&lievale, Paris, 1951.
Goldziher, Ignaz: Richtungen der Islamischen Koran- auslegung, Leiden, 1920.
Goldziher, Ignaz: Muhammedanische Studien I, Halk, 1888.
Goldziher, Ignaz: Abhandlungen zur arabischen Philologie I, Leiden, 1896.
al- Gazali: Tehafutu'l- Felasife, Sleyman Duny ne ^ ri Kahire, 1947.
Guillaume, Alfred: Prohecy and Divination, London, 1938.
al- Hamaseh, Divn (al- MarzkI tahkiki), 4cilt, Kahire 1951
al- Ilan^ aseh, Davan (at- Tibrizi tahkiki), 2 cilt, Kahire, 1955.
Hassan ibn Sbit: Divan^ , Hirschfeld ne ^ ri, London, 1910
Henle, Paul (niisir) Language, Thought, and Culture, Michigan, 1958.
al- Huieliyyin, Divn, 3cilt, Kahire, 1945- 1950
Ibnu'l- cArabi: Al^ kamu'l- Kur'an, 4cilt, Kahire, 1957- 1958.
^ bn Hanbel: al- Musned, ^ akir nesri, 12 cilt, Kahire, 1949- 1953
^ bn ^ shak- ^ bn Hi^ am: Siratu Rasalillah, Wstenfeld ne ^ ri, 3cilt, Gttingen, 1859- 1860
^ bn Haldn: al- Mukaddimeh, al- Wafl ne ^ ri, I. cilt, Kahire, 1957
^ bn Manzr: Lisanu'l- `Arab, XII. cilt, Beyrut, 1956.
^ bn Kuteybe: Edebu'l- Katib, Kahire, 1958.
230
imarr^
u'l- Harameyn, al- Cuveyni: Yfisuf Masa ve 'AlicAbdu'l- Mun cim Abdul- Hamid
ne^ ri, Kahire, 1950.
imru'ul- Rllys: Divan, Muhammed Ebit'l- Fac11 Ibrahim ne ^ ri, Kahire, 1958.
Izutsu, Toshihiko: The Structure of the Ethical Terms in the Koran, Tokyo, 1959.
Izutsu, To^ hihiko: Language and Magic, Studies in the Magical Functioll of Speech,Tokyo, 1953.
Jeffery, Arthur: The Foreign Vocabulary of the Qur'f^ n, Baroda, 1938.
al- Kirmni: Sarhu ^ahihi'l- Buhari I. cilt, Kahire, 1939.
Lebid: Divan, Huber- Brockelmann ne ^ ri, Leiden, 1891
Leisi Ernst: Der Wortinhalt, seine Struktur im Deutschen und Englischen, Heidelberg, 1953.
Lyall, Charles: Ancient Arabian Poetry, London, 1930.
al- Mucallakt (Septem Mo'allakat), Fr. Ang. Arnold ne ^ ri, Leipzig, 1850.
al- MufaMaliyyat, Divan, M. ^ akir ve (Abbdu's- Selam Harun ne^ ri, Kahire, 1942.
an- Nabi ^ ah: DIN- an, Karam al- Bustni ne ^ ri, Beyrut, 1953
Nallino, C.A.: Raccolta di Scritti, III. cilt, Rome, 1941.
Nldeke, Theodor: Beitrage zur Kenntniss der Poesie der alten Araber, Hannover, 1864.
Rahbar, Davd: God of Justice, Leiden, 1960.
ar- Razi, Fahru'd- din: Mefatif^ u'l- ^ ayb, Kahire, 1933.
Schulthess, Friedrich: Umajja b. Abi' ^ - ^ alt, in "Orientalische Studien", Theodor Nldeke, I.
cilt, Giessen, 1906.
a^ - ^ afici; ar- Risleh, ^ akir ne^ ri, Kahire, 1904.
Smith, Wilfred Cantwell: The Meaning and End of Religon, New York, 1963.
at- Tabari; Carnicul- beyan `an- Te'vli'l- K.ur'f^ n, 30 cilt, Kahire, 1954.
Tefsiru'l- Celaleyn, Kahire, 1952.
Tarafah: Dvn, Max Seligsohn ne^ ri, Paris, 1901.
Teyn^ fir, MaIrmd: Muccemu'l- HaOrah, Kahire, 1961.
at- Tirmizi: a^ - ^ahlb, Kahire, 1934.
Torrey, C.C.: The Commercial- Theological Terms of the Koran, Leiden, 1892.
Ullmann, Stephen: Semantics- an Introduction to the Science of Meaning, Oxford, 1962.
Umajja ibn Abi'^ - ^alt: Die unter seinem Namen berlieferten Gedichtfragmente F. Schulthess,
Leipzig, 1911.
`Urwah ib al- Ward: Divan, Karam al- Bustni ne ^ ri, Beyrut, 1953.
Watt,Montgomery. Muhammad at Mecca Oxford, 1953.
Watt, Montgomery: Muhammed at Medina, Oxford, 1956.
Watt, Montgomery: Islam- the Integration of Society, London, 1961.
Wensinck, A.J.: Muslim Creed, Cambridge, 1932.
Weisgerber. Leo: Grundformen sprachlicher Weltgestaltung, Kln u. Opladen, 1963.
YalFat: Mu(cemul- Buldan, Wstenfeld ne ^ ri, 6 cilt, Leipzig, 1866- 73.
Zuhayr ibn Abi Sulm; Diyar-4Kahire, 1944.
231
Fiyat ^ : 60. TL.

You might also like