Professional Documents
Culture Documents
DERMENMDEN
MEKTUPLAR
Bu kitabn hazrlanmasnda, MEB Fransz Klasikleri dizisinde yaynlanan birinci
basks temel alnm ve eviri dili gnmz Trkesine uyarlanmtr.
Yayna hazrlayan : Egemen Berkz
Dizgi : Yeni Gn Haber Ajans Basn ve Yaynclk A..
Bask : ada Matbaaclk Yaynclk Ltd. ti.
Eyll 2000
ALPHONSE DAUDET
DERMENMDEN
MEKTUPLAR
(Lettres de Mon Moulin)
eviren: Sabri Esat Siyavugil
NSZ
"Pamprigouste'ta oturan noter Honorat Grapazi'nin nnde,
Vivette Cornille'in kocas ve Cigalires'de iftilikle urap yine ayn yerde
oturan Bay Gaspard Mitifio,
bu sat senedi gereince, Paris'te oturan ve u anda burada bulunan air Bay
Alphonse Daudet'ye Rhne koyanda, Provence'n gbeinde, yemyeil am ve mee
aalaryla kapl bir yama zerinde bulunan bir un ve yel deirmenini, btn
hukuksal ve fiili gvenceleri altnda ve her tr bor, ayrcalk ve tutudan uzak
olarak sattn ve teslim eylediini ve kanatlarnn ucuna dein kan yabanl
asma, yosun, biberiye ve teki asalak bitkilerden de anlalaca zere, sz
geen deirmenin yirmi yl akn bir zamandan beri braklm ve tme
zelliinden tmyle yoksun bulunduunu,
Buna karn Bay Alphonse Daudet'nin sz geen deirmeni, krk bulunan byk
ark ve tulalar arasndan ot biten dzlyle, olduu ve bulunduu gibi
isteine ve airlik almasna uygun olduunu belirterek satcya kar hibir
vazgeme hakk olamamak ve yaplmas olas onarm iin yarar ve hasar
kendisinin olmak kouluyla kabul ettiini,
Bu satn iki tarafa anlalan fiyat zerinden air Bay Alphonse Daudet
tarafndan noterlik yazhanesi stne konan geer akayla hesap edilmi bedelin,
aada imzalar bulunan noterlerle tanklarn gzleri nnde ve alnd
karlnda, Bay Mitifio tarafndan tmyle alnarak yaplm olduunu,
bu ilemin Pamprigouste'ta, noter Honorat'nn iyerinde, fifreci Francet
Mamai ile beyaz cppeli tvbe etmilerin ha taycs Quique takma adyla
tannan Louiset'nin yannda yapldn,
Ve senedin okunarak taraflar ve noterce imzalandn..."
YERLEME
Buna en ok aanlar tavanlar oldu! Deirmenin kapsn kapal ve duvarlarla
ndeki dzl otlar brm gre gre, sonunda deirmencilerin kk kurudu
sanmlar ve yeri uygun bularak, burasn tpk bir karargaha, stratejik bir se
dntrmlerdi. Buras sanki tavanlarn Jemmapes deirmeni olmutu. Geldiim
gn, bunlardan, abartsz yirmi kadar, epeevre dzle oturmu, n ayaklarn
ay na uzatp snmaktaydlar. Pencereyi aralar aralamaz, frt! Btn
- Aman Allah! Byle bir kars olan herifin acnacak nesi var? nsann ylesiyle
can sklr m hi? Deil mi ya?.. Yosmay her alt ayda bir karrlar.
Dnte de size bol bol ykler anlatr... Hem canm, yle kar kocala can
kurban! Bakn, msy, daha evleneli bir yl olmutu ki, hop, kar bir ikolata
tccaryla spanya'ya kapa att. Kocas evinde yapayalnz kald. Zamann
alamakla, kafay ekmekle geirdi. Bir zaman sonra, grdk ki yosma, spanyol
klnda, elinde bir zilli tef, memlekete dnm! Kendisine!
- Aman! dedik, saklan; herif seni ldrecek!..
ldrmek ha!.. Allah iin!.. Kuzu kuzu yine kar koca oldular. Kar tuttu,
kendisine zilli tef almay bile retti.
Yine kahkahalar koptu. Bileyci, kesinde, yine ban kaldrmadan mrldand:
- Sus be ekmeki!
Ekmeki aldrmad, srdrd konumasn:
- Belki de bu yosma, spanya'dan dndkten sonra, artk hanm hanmck evinde
oturdu, sanrsnz ha!.. Yok efendim, ne mnasebet!.. Kocas ii tatlya
balamt ya! Kar yine azd. spanyol'dan sonra, bir subay peydahlad, sonra
Rhne'da sandalclk eden bir herif, daha sonra bir algc, daha sonra... yine
birisi!.. Asl iin ho yan, her seferinde ayn gldr. Kar gitti mi, seninki
alar; bir de dnp geldi mi, ektiklerini abucak unutur. Her zaman kary
karrlar, her seferinde herif yine kabul eder. Dorusunu syleyeyim, kar da
kardr ha! Lokman hekimin ye dedii!.. irin, kvrak, fkrdak m fkrdak;
stelik st gibi bir ten, erkek grd m, hemen glveren ela ela gzler...
Szn ksas, Parisli msy, Beaucaire'e yolunuz derse...
Zavall bileyci, yrek paralayan bir sesle:
- Ah, sus be ekmeki! dedi. Yalvarrm sana...
Tam o srada araba durdu. Anglores iftlii'ne varmtk, Beucairelilerin ikisi
de burada inecekti. Dorusu, onlar alkoymak aklmdan bile gemedi. Hnzr
ekmeki! iftliin avlusundan hl kahkahas duyuluyordu.
***
Bu adamlar gidince, arabann st kat boalmt sanki. Camarguel da Arles'da
indi. Arabac yolda, atlarnn yan sra yryordu. Yukarda, her birimiz kendi
kemizde, bileyciyle ben kalmtm. Susuyorduk. Hava scakt, arabann meini
sanki yanyordu. Zaman zaman gzlerimin kapandn, bamn arlatn
duyuyordum. Ama uyuyabilirsen uyu! Kulamda hep o yumuak, o insann iini
burkan "Sus be, yalvarrm sana!" sz... Zavall adam, o da uyumuyordu.
Arkadan, koca omuzlarnn rperdiini, elinin, o solgun ve kaba elinin yal bir
adamn eli gibi srann dayanlacak yerinde titrediini gryordum. Alyordu...
Arabac birdenbire bana:
- Parisli, geldik artk! diye seslendi. Krbacn ucuyla da, stnde kocaman bir
kelebek gibi inelenmi deirmeniyle bizim tepeyi gsteriyordu.
Hemen inecektim... Bileycinin yanndan geerken, u kasketin altna bir bakaym
dedim. Gitmeden nce kendisini grmek istiyordum. Zavall, niyetimi anlam
gibi, birdenbire ban kaldrd ve gzlerini gzlerime dikti. Bouk bir sesle:
- Bana iyi bak, arkada! dedi, gnn birinde Beaucaire'de bir cinayet olduunu
duyacak olursan, hi ekinmeden katilin kim olduunu biliyorum diyebilirsin!
Yz kck solgun gzleriyle, nasl da snk ve znlyd. Bu gzler, ya
iindeydi, ama bu seste kin vard. Kin, zayflarn fkesi!.. Kars olsaydm,
kendisinden saknrdm!
CORNILLE USTA'NIN GZ
Ara sra, geceleri bizde arap ierek vakit geiren Francet Mamai yok mu? Hani
canm, u yal fifreci! te o... Geen akam, yirmi yl nce bizim deirmende
geen kk bir ky faciasn anlatt. Adamn yks bana yle dokundu ki, ben
de size duyduklarm olduu gibi anlatmak istiyorum:
Bir an dnn sevgili okurlarm; buram buram kokan bir arap testisinin nne
oturmusunuz da, yal bir fifreciyi dinliyorsunuz.
Ah efendim, bizim memleket, eskiden bugnk gibi l, sesi kslm bir yer
deildi. Eskiden burada deirmencilik yle ilek bir sanatt ki, epeevre on
fersahlk yerden, iftlikler tlecek buday bize getirirlerdi. Ky saran
tepeler, yeldeirmenleriyle kaplyd. Sada, solda, mistral (*) esince amlarn
stnden, dnen kanatlarla, yollar boyunca inip kan uval ykl eek
katarlarndan baka bir ey grlmezdi. Btn hafta, yukardan gelen krba
seslerini, kanat tkrtsn, deirmenci raklarnn deh-n dinlemek, ne
hotu!... Pazarlar, bek bek, deirmenlere giderdik. Yukarda deirmenciler,
bize arap sunarlard. Hele deirmenci kzlar! Dantelal atklar ve altn
halaryla, kralieler gibi gzeldiler. Ben de fifremi getirirdim; gece oluncaya
dek dans edilirdi. Deirmenciler, bizim memleketin enlii, zenginliiydi.
Ne yazk ki, Parisli birka Franszn aklna, Tarascon yolu zerinde bir un
fabrikas kurmak geldi. Bilirsiniz ya, eskinin alcs olmaz, derler. Bizimkiler
de budaylarn fabrikaya gndermeye baladlar. Zavall yel deirmenleri,
bylece isiz kald. Balangta, bir sre dayanmaya yeltendiler; ama fabrika
daha gl kt ve hepsine topu attrd... Artk o kck eekler gelmez
oldu... Gzel deirmenci kzlar, altn halarn sattlar... Ne arap kald, ne
de dans... stedii kadar mistral essin, kanatlar artk dnmyordu... Sonunda
bir gn, belediye bu ykntlar yerle bir ettirdi ve yerlerine asmalar ve
zeytin aalar dikildi.
Ama bu bozgun havas iinde, bir tek deirmen kafa tutuyor ve tepenin stnde,
fabrikaclara inat, boyuna dnp duruyordu. Bu, Cornille Usta'nn deirmeniydi;
ite u anda iinde bulunduumuz deirmen!..
***
Cornille Usta, altm yldan beri unlar iinde yaam, sanatna lgn gibi
bal, yal bir deirmenciydi. Fabrikalarn kurulmas onu deliye dndrmt.
Tam bir hafta, kyn iinde saa sola bavurdu, halk bana toplad, fabrika
unuyla Provence halkn zehirlemek istediklerini bara ara syledi, durdu.
"Sakn ha, oraya gitmeyin," diyordu, "Bu haydutlar, un yapmak iin buhar
kullanyor. Buhar eytan iidir. Ama ben poyrazla, mistralle alrm. Poyrazla
mistral, Tanr'nn soluudur..." Bylece yel deirmenlerini vmek iin ne gzel
szler buluyordu; buluyordu, ama kimsenin kulak ast da yoktu.
Bunun zerine, yal adam kudurmua dnerek deirmenine kapand ve yabanl bir
hayvan gibi, tek bana yaad. Yanna torunu Vivette'i bile almak istemiyordu.
On be yandaki bu kz ocuunun, anas babas ldkten sonra, dnyada ondan
baka kimsesi kalmamt. Kzcaz, karnn doyurmak iin urada burada,
iftliklerde ekin kaldrd, ipek bceklerine bakt, zeytin aalarnn dibini
apalad. Oysa bykbabas kendisini de pek sever grnyordu. Sk sk torununu
grmek iin kzgn gnein altnda, ta kzn alt iftlie dek, saatlerce
taban tepiyor ve yanna gelince de, saatlerce kzn yzne bakarak alyordu...
Memlekette herkes, yal deirmencinin, elisklktan Vivette'i kap dar
ettiini sanyordu. Torununun byle, bir iftlikten br iftlie srnp
durmas, kahyalarn kabalna hedef olmas, gen hizmetiler dnyasnn her
trl yoksunluu iinde yuvarlanp gitmesi, hep onun suudur, deniyordu. Sonra
Cornille Usta gibi tannm, o zamana dek herkesin sayd bir adamn,
yalnayak, banda delik deik bir klah, srtnda lime lime bir ceket,
sokaklarda dolamas, hi de hoa gitmiyordu... yle ki, pazarlar kiliseye
girdiini grnce, biz yallar, onun hesabna utanyorduk. Cornille, bu
durumumuzu anlamt; o da gelip ileri gelenlere ayrlm olan sraya oturmaktan
ekiniyor, kilisenin bir yannda, kutsal su kabnn yanbanda, yoksullarla
birlikte ayakta duruyordu.
Cornille Usta'nn halinde, anlamn pek kavrayamadmz bir eyler vard yine.
Epey zamandan beri, kyden kendisine kimsenin buday gtrd yoktu, ama
deirmenin kanatlar, yine eskisi gibi dnp duruyordu... Akamlar, yollarda,
nne kocaman un uvallar ykl eeini katm giden yal deirmenciye
raslayanlar oktu. Kyller ona:
- Akamlar hayr olsun, Cornille Usta! diye sesleniyorlard. Nasl, deirmen hep
dnyor mu?
Yal adam, neeli neeli:
Deirmenine trl trl adlar takp, ona bir insanm gibi sz syleyerek,
yrekleri paralayan hkrklarla durmadan alyordu.
Bu srada eekler, deirmenin nndeki dzle varmlard; biz de, o eski
zamanlarda olduu gibi, var gcmzle:
- Hey deirmenci! Hey, Cornille Usta! diye barmaya baladk.
Hemen uvallar kapnn nne yld ve altn gibi buday taneleri, her yandan
yerlere dkld.
Cornille Usta'nn gzleri falta gibi almt. Buruuk elinin avucuna buday
doldurmu, hem glyor, hem alyor, hem de:
- Buday bu! Tanrm! diyordu, hem de iyisinden. Brakn da seyredeyim.
Sonra bize dnerek:
- Ah, yine bana geleceinizi biliyordum, diyordu. Btn bu un fabrikalarndaki
herifler hrszdr.
Kendisini omzumuza alarak alayla kye gtrmek istiyorduk:
- Hayr, olmaz ocuklarm, diyordu. Her eyden nce gidip deirmenime besinini
vereyim. Ne zamandan beri azna bir lokma girmedi.
Zavall yal adamn, bir yandan uvallar boaltmak, bir yandan da unun incecik
beyaz tozu tavana ykselirken deirmentan ynetmek iin bir saa, bir sola
rpnp durduunu grdke, hepimizin gzleri doluyordu.
Kendimizi vmek gibi olmasn, ama o gnden sonra, yal deirmenciyi hi isiz
brakmadk. Sonunda, bir sabah Cornille Usta ld ve bizim son yeldeirmenimizin
kanatlar bu kez sonsuza dek durdu... Cornille lnce, kimse onun yerine
gemedi. Ne yaparsnz efendim! Bu dnyada her eyin bir sonu var. Rhne boyunca
gidip gelen pazar kayklarnn, kukuleteli boyun atklarnn, iri iekli
ceketlerin modas nasl gemise, yeldeirmenleri de artk tarihe karm
olmal!
Ama yine umutsuzlua dmemiti. Ayn yolla alt keisi daha yittikten sonra,
tuttu, bir yedincisini satn ald. Yalnzca bu kez, daha iyi alsn diye, kart
deil yavru kei almaya dikkat etti.
Ah, Gringoire, bilsen Msy Seguin'in keisi ne gzeldi! Baygn gzleri, kk
subaylarnki gibi didon sakal, prl prl ayaklar, izgili boynuzlar,
stnde harmani gibi uzun ve beyaz tyleriyle yle gzeldi ki! Hemen hemen
Esmeralda'nn (*) ola gibi irindi, anmsarsn, deil mi Gringoire? Sonra,
yumuak bal, sokulgand. Salrken kmldamaz, ayan st kabnn iine
sokmazd. Ksacas cana yakn bir keiydi...
Msy Seguin'in evinin arkasnda, evresi ak dikenle evrilmi bir al vard.
te yeni kiracsn buraya yerletirdi. Onu ayrn en gzel yerinde, bir
kaza balad; ama ipini de uzun brakt. Arada srada, rahat yerinde mi diye
yoklamay da savsaklamyordu. Kei mutlu grnyor ve yle keyifli keyifli
otluyordu ki, Msy Seguin'in az kulaklarna varyordu.
Adamcaz kendi kendine:
- Sonunda burada can sklmayan bir kei bulabildim, diyordu.
Msy Seguin aldanyordu, bu keinin de can skld.
***
Kei bir gn daa bakarak, kendi kendine:
- Kim bilir, dedi, oralar ne gzeldir! Boynumun derisini yzen u uursuz ip
olmasa da fundalklarn iine bir dalsam! Ne ho olurdu. itin iinde otlamak,
eee ya da kze yakr! Biz keilere aklk gerek!
O andan sonra, aln otu kendisine tatsz geldi. Can sknts balad. Eridi,
st azald. Onun byle btn gn, ipini ekerek, ban daa evirmi, burun
delikleri alm, zgn zgn meee demesi, yrekler acsyd.
Msy Seguin, keisinin bir derdi olduunu anlyordu, ama ne olduunu bir trl
kestiremiyordu... Bir sabah, salmas biterken kei, ban evirdi ve kendi
diliyle:
- Bakn Msy Seguin, dedi. Ben burada eriyip bitiyorum, brakn da daa
gideyim!
Msy Seguin:
- Tanrm! Bu da m? diye haykrd. yle armt ki, st kabn yere
drverdi; sonra, keisinin yanna, otlarn zerine oturarak:
- Nasl Blanquette, dedi, beni brakp gitmek mi istiyorsun?
Blanquette:
- Evet, Msy Seguin! diye yant verdi.
- Sana burada ot mu yok?
- Var, Msy Seguin.
- Sanrm ipin ksa geliyor, istersen uzataym?
- Ne zahmet, Msy Seguin!
- yleyse, neyin eksik? Ne istiyorsun?
- Daa gitmek istiyorum, Msy Seguin.
- Zavall, dada kurt olduunu bilmiyor musun? Karna karsa, ne yaparsn?
- Tos vururum, Msy Seguin.
- Kurda senin boynuzlarn vz gelir. Sen buraya gelmeden nce, o benim senden
daha uzun boynuzlu birok keimi yedi. Bilirsin ya, zavall Renaude'u! Hani
geen yl buradayd. Teke gibi gl, ne azl bir keiydi. Btn gece kurtla
dvt... Ama sabahleyin kurt onu da yedi.
- Vah zavall Renaude! Ama zarar yok Msy Seguin, brakn beni de, daa
gideyim.
- Aman Tanrm! Benim keilerime de ne oluyor? Bunu da kurt elimden kapacak! Ama
yok, yama m var? ste, isteme; seni yine kurtaracam. pini koparmayasn diye
seni ahra kapayacam. Artk hep orada kalacaksn.
Bunun zerine Msy Seguin, keiyi zifiri karanlk bir ahra gtrd ve kapsn
adamakll kilitledi. Kapy kilitlemiti ama pencereyi unutmutu, seninki
arkasn dner dnmez, kei pencereden atlayp kat.
Glersin ha, Gringoire! Yadsma, ben seni bilirim; sen o zavall Msy Seguin'e
kar keilerin yann tutarsn. Ama biraz sabret, sonunda da glecek misin,
bakalm?
Beyaz keinin daa gelii, her yerde hayranlk uyandrd. Yal amlar, o gne
dek keinin byle gzelini hi grmemilerdi. Onu kk bir kralieymi gibi
- Hah! Hah! Msy Seguin'in kk keisi! Sonra, kocaman krmz diliyle kav
rengindeki sarkk dudaklarn yalad.
Blanquette, mahvolduunu anlad... Bir an, btn gece dvp de ancak sabah
olunca kurdun karnna giden koca Renaude'un servenini anmsad ve bo yere
uramaktansa, hemen yutuluvermenin daha iyi olacan dnd. Sonra bundan
vazgeti, kafasn kst, boynuzlarn uzatt, savunmaya hazrland. O, Msy
Seguin'in kahraman keisi deil miydi ya!.. Kurdu ldrme umuduna kaplmamt
(keiler kurtlar ldrmezler) ama Renaude kadar dayanp dayanamayacan
anlamak istiyordu...
Sonunda canavar, keinin stne yrd. Kck boynuzlar da eyleme geti. Ah
yavrucuk! Var gcyle nasl dayanyordu. Belki on kez, yalan sylemiyorum
Gringoire, belki on kezden daha ok, kurdu gerileyip soluk almak zorunda
brakt. Bu bir dakikalk aralklarda bile, kfir obur, hemen o gzelim ottan
bir parack koparyor, sonra az dolu dolu, yine kavgaya tutuuyordu... Bu,
btn gece srd. Msy Seguin'in keisi zaman zaman parlak gkyzndeki
yldzlarn kaynamasna bakyor ve kendi kendine:
- Ah, ne olur, diyordu, afak sknceye dek dayanabilsem!...
Yldzlar, birbiri ardsra snp yitti. Blanquette boynuzlarna, kurt da
dilerine g verdi... Ufukta solgun bir k grnd... iftliin birinden
ksk sesli bir horoz tt.
Can vermek iin sabah bekleyen zavall hayvanck:
- ok kr! dedi ve kan lekelerinin benek benek ettii o gzelim beyaz postuyla
boylu boyunca yere serildi...
O zaman kurt, kk keinin zerine atld ve onu paralayp yedi.
***
Hoakal Gringoire!
Dinlediin yky ben uydurmadm. Bir gn olur da Provence'a gelirsen, bizim
iftilerden sk sk unu duyarsn: Msy Seguin'in keisi, btn gece kurtla
boutu, sonra, sabah olunca, kurt onu yedi. Beni iyi dinliyor musun, Gringoire:
Sonra sabah olunca, kurt onu yedi.
YILDIZLAR
Provencel bir obann yks
Luberon Dalarnda sr gttm zamanlarda, Tanr'nn bir tek kuluna
rasgelmeden, yalnzca kpeim Labri ve koyunlarmla, haftalarca otlakta
kalrdm. Zaman zaman, Mont-de-l'Ure'da tek bana yaayan kei, ifal ot
toplamak iin buralardan geerdi; ya da Piemontlu birka kmrcnn kara
suratn grrdm. Ama bunlar, yalnz kala kala konuma zevkini yitirmi,
aada, kylerde ve kentlerde olup bitenlerden habersiz, saf insanlard. On be
gnde bir bana iki haftalk yiyecek getiren bizim iftlik katrnn ngran
duyunca, yamacn banda, kk yanamann neeli yzn ya da yal Norede
teyzenin kzl horozunu grnce, artk dnyalar benim olurdu. Aada iftlikte
olup bitenleri, vaftizleri, dnleri anlattrrdm. Ama her eyden nce, bizim
efendilerin kz Matmazel Stphanette'in ne alemde olduunu bilmek isterdim.
Matmazel Stphanette, on fersahlk bir evrenin en gzel kzyd. Pek oral
olduumu gstermeden, enliklere, yortulara, gece toplantlarna sk sk gidip
gitmediini, yine evresinde yeni yeni sevdallarn ortaya kp kmadn
renirdim. Btn bunlarn benimle, benim gibi dalarn zavall obanyla ne
ilgisi olabileceini soranlara, yirmi yanda olduumu ve bu Stphanette gibi
gzel bir kz grmediimi syleyebilirim.
Bir pazar gn, on be gnlk yiyeceimi bekliyordum. Bir trl gelen giden
olmuyordu. Sabahleyin kendi kendime, "Belki de pazar duas yznden gecikti!"
diyordum. Sonra, leye doru bir saanak bastrd. Ben de yollarn ktlnden
katrn gelemeyeceini dndm. Sonunda, saat sularnda, hava ald.
Srlsklam kesilen btn da, gnein altnda prl prld. Yapraklardan szan
yamur damlalar ve uuldaya uuldaya akan sellerin arasndan, katrn paskalya
gnndeki o an cmb gibi oynak ve en ngrak sesi kulama geldi. Ama
katr sren ne kk yanama, ne de yal Norade'd. Bu.. bilin bakaym kim?..
Bizim matmazeldi, ocuklar! Bizim matmazel, ta kendisi; kfelerin arasna dimdik
oturmu, dalarn havas ve saanan serinliiyle yz pembe pembe olmutu.
Kk yanama hastaym, Norade teyze de, ocuklarnn yanna izinli gitmi...
Gzel Stphanette, katrndan inerken hem bunlar, hem de yolu ard iin
ge kaldn anlatt. Ama iekli kurdelesiyle, prl prl entarisiyle,
dantelalaryla iki dirhem bir ekirdek, pek yle fundalklar arasnda yolunu
arma benzemiyordu. Belki de dansta gecikmiti. Ah sevimli yaratk!
Gzlerimi bir trl kendisinden ayramyordum. Dorusu imdiye dek onu byle
yakndan hi grmemitim. Kimileyin, kn srler ovaya indiinde, akam yemei
iin iftlie gittike, onun, hep ssl, biraz da gururlu, iimizden hi kimseye
bir szck bile sylemeden, hzla odamzdan getiini grrdm... Oysa imdi,
karmdayd; yalnzca benim iin gelmiti. Neredeyse aklm oynatacaktm!
Stphanette, kfelerden yiyecekleri kardktan sonra, merakla evresine
baknmaya balad. Kirlenmesin diye, yabanlk gzel entarisinin eteini kaldrp
ala girdi; yattm yeri, o saman ve koyun postundan kerevetimi, duvarda asl
duran gocuumu, sopam, akmakl tfeimi grmek istedi. Her ey houna
gidiyordu.
- Demek burada yayorsun, yle mi zavall obanm! Kimbilir yalnzlktan nasl
da sklrsn! Ne yapyorsun? Kimi dnyorsun?
"Sizi, hanmcm!" demeye can attm; deseydim, yalan sylemi olmazdm. Ama
yle akna dnmtm ki, syleyecek bir tek szck bile bulamadm. Bu halimi
anlad sanrm. Fettanlklaryla beni bsbtn akna evirmekten zevk
alyordu:
- Ya sevgilin, oban, buraya seni grmeye geliyor mu? Sevgilin, belki de, ya
altn kei, ya da da balarndan hi inmeyen perikz Esterelle olacak!
Kendisinde de, benimle konuurken, o perikz Esterelle'in duruu vard.
Salarn arkaya atarak gzel gzel glyor ve hemen kalkp gitmekteki
ivecenliiyle, bu ziyareti bir perikznn grnne benziyordu.
- Hoakal oban!
- Gle gle, hanmcm!
Hemen bo sepetlerini katra ykleyerek yola kt.
Bayr aa patikadan grnmez olunca, bana, katrnn nallar altndan
yuvarlanan akl talar, bir bir yreime dyor gibi geldi. Uzun uzun, bu
talarn yuvarlann dinledim. Dm uzatmak iin kmldanmakszn, gn
batncaya dek, uyuklar gibi olduum yerde kaldm. Akam koyaklarn derinlikleri
morarmaya ve koyunlarm ala girmek iin meleyerek kmelemeye baladnda,
bayrn altndan bana birinin seslendiini duydum. Az sonra da, bizim matmazel
kageldi. Deminki gibi gler yzl deildi; srsklam olmu, souktan ve
korkudan tir tir titriyordu. Yamacn eteine inince, Sorgue rmann sellerle
kabarm olduunu grm, byk glkle gemek isterken, az kalsn
boulacakm. Asl iin kts, gecenin bu saatinde artk iftlie girmeyi
akldan karmakt. nk rman geit veren yerini, bizim matmazel, dnyada
yalnz bana bulamazd. Ben de sry brakp gidemezdim. zellikle evdekilerin
meraka deceini aklna getirdike, geceyi da banda geirmek zorunda
kalmaktan pek zlyordu. Elimden geldiince kendisini yattrmaya altm.
- Temmuzda geceler ksadr hanmcm... Bu da geer!
Sorgue rmanda slanan entarisiyle ayaklarn kurutmak iin hemen bycek bir
ate yaktm. Sonra kendisine st, peynir getirdim. Ama zavall kzcazn ne
yemekte, ne de snmakta gz vard. Hele gzlerinde iri iri yalarn
toplandn grnce, az kalsn, ben de alayacaktm.
Artk gece karanl basmt. Dalarn tepesinde, gneten yalnzca bir
parack toz, batda birazck k buhar kalmt. Hanmmzn ala girip
dinlenmesini istedim. Tertemiz samann stne, pek gzel, yepyeni bir post
ARLESLI KIZ
Bizim deirmenden kye inmek iin, yolun yansra, iinde itlembik aalar
bulunan byk bir avlunun sonunda yaplm bir iftlik yapsnn nnden
geilir. Buras, krmz kiremitleri, geliigzel alm pencereleriyle; geni
ve koyu renkli nyz, sonra en stte, ambarnn frlda, rn demetlerini
yukar karmaya yarayan kr ve dar frlam birka ot demetiyle, tam bir
Provence iftlik evidir.
Bu ev neden gzme arpmt? Neden bu kapal kap iimi szlatmt? Nedenini
sylemeyeceim; ama, bu ev beni rktyordu. evresinde youn bir sessizlik
vard... nnden geilince, kpekler havlamyor, betavuklar sessizce
kayorlard. Pencerelerdeki ak perdelerle, bacada duman da olmasa, evde
kimsecikler yok diyecektim.
Dn le zeri kyden dnyordum. Gneten kanmak iin itlembik aalarnn
glgesinde, iftlik duvar boyunca yryordum... iftliin nndeki yol stnde,
yanamalar birbiriyle hi konumadan, bir arabaya ot yklyorlard... Byk kap
ak kalmt. Geerken ieriye yle bir gz attm ve avlunun dibinde, geni
bir ta masaya dirseklerini dayam, ba elleri arasnda, srtnda pek ksa bir
ceket, pantolonu lime lime, uzun boylu, apak, yal bir adam grdm...
Durakladm. Yanamalardan biri bana yavaa:
- Aman sus!... dedi. Bizim aa... Olunun lmnden beri hep byle...
Tam bu srada karalar giyinmi bir kadnla kk bir olan ocuu, ellerinde
kocaman yaldzl dua kitaplaryla nmzden geip iftlie girdiler.
Yanama:
- Aann karsyla kk olu kiliseden dnyorlar. ocuun kendi canna kyd
gnden beri, hep byle giderler. Ah, efendim, zntleri pek byk!... Babas
hl len olunun giysisini giyiyor; bir trl zerinden kartamyorlar...
Haydi olum, deh!...
Araba yle bir sallanp yola dzld. in asln renmek istediim iin,
arabacya beni de yanna almasn syledim. Bylece arabada kuru otlarn
stnde, bu ackl serveni rendim.
***
Ad Jan'd. Mert yzl, grbz, kz gibi uslu, yirmi yalarnda babayiit bir
kylyd. ok yakkl olduundan, btn kadnlarn gz ondayd; ama onun
gznde yalnzca bir tek kadn vard: Arles'da boa grei alannda raslad,
kadifeler, dantelalar iinde bir Arlesl kz. Balangta bu iliki, iftlikte
pek ho grlmedi. Kza oynak diyorlard; anas babas da memleketten deildi.
Ama Jan, ille de kz isterim, diye tutturdu.
- Kz bana vermezlerse lrm, diyordu.
Raz olmaktan baka yol kalmamt. Ekinin kaldrlmasndan sonra dn
yaplmasna karar verdiler. Neyse, bir pazar akam, ailece iftliin avlusunda
yemek yiyorlard. Bu, sanki bir dn yemeiydi. Aslnda nianl kz ortada
yoktu ama, srekli olarak onuruna iiliyordu. Yemein sonlarna doru, adamn
biri kapya geldi ve titreyen bir sesle, Estve Aa'yla yalnz olarak konumak
istediini syledi.
Estve Aa kalkt, dar, yolun zerine kt. Adam:
- Aa, olunuzu iki yldr metresim olan bir aifteyle evlendiriyorsunuz.
Kantm da var; ite mektuplar!... Kzn anas her eyi biliyor. Onu bana
vereceklerdi, ama olunuz peine deliberi, artk ne onlar, ne de haspa beni
istiyor... Ama aramzda olup bitenlerden sonra bir bakasna yar olamayacan
dndm de...
Estve Aa, mektuplara bir gz attktan sonra:
- Pek iyi, dedi, ieriye buyurun da bir kadeh misket arabmzdan iin!
Adam:
- Teekkr ederim, benim boazm deil, barm yanyor, dedi ve gitti.
Aa, renk vermeden ieri girdi, sofradaki yerine geti ve yemek nee iinde sona
erdi...
O akam Estve Aa'yla olu kra ktlar. Epey zaman darda kaldlar.
Dndklerinde ocuun annesi, gzleri yolda, kendilerini beklemekteydi. ifti,
olunu getirirken:
- Kadn, dedi, p onu. ok dertli!
***
Jan, bir daha Arlesl kzn adn azna almad. Ama onu hl seviyordu;
kendisine kz bir bakasnn kollar arasnda gsterdikleri gnden beri daha da
sevmeye balad. Ama azn ap da bir ey sylemeyecek denli de onurluydu.
Aslnda, ocukcaz ldren de bu oldu ya!... Kimi zaman bir keye ekilir,
hi kmldamadan saatlerce oturur, kimi gnler tarlaya gider ve tek bana, on
gndelikinin yapamayaca iin hakkndan gelirdi... Akam olunca Arles yoluna
der ve ta ufukta, kentin sivri an kulelerini grnceye dek yrr, sonra
dnerdi. Hibir zaman daha teye gitmemiti.
iftliin adamlar, onu hep byle zntl ve yalnz grdke, ne yapacaklarn
bilemiyorlard. Bir ykmdan korkuyorlard... Bir defasnda anas, gzleri ya
iinde, oluna bakarak:
- Bak Jan, dedi, beni dinle. Hl istiyorsan, onu sana alrz...
Babas utancndan kpkrmz kesilerek nne bakt.
Jan bayla "Olmaz!" dedi ve kp gitti.
O gnden sonra, ailesini meraklandrmamak iin durumunu deitirdi, hep en
grnmeye balad. Onu yeniden cmblerde, boa dlerinde grr oldular.
Fonvieille belediye seimlerinde, farandolu o ynetti.
Babas, "Artk iyileti," diyordu. Anasysa, hep merak ediyor, olunu her
zamankinden daha ok gzlyordu... Jan, kk kardeiyle birlikte, kozahanenin
yannda yatyordu. Zavall kadn, kendi yatan odalarnn yanbana
getirtti... Geceleri, kozalara bakmak gerekir diye...
iftilerin piri Saint-Eloi Yortusu geldi att.
iftlik enlik iindeydi. Herkese bol bol Chteauneuf arabndan sunuldu. Hele
iilen pimi arabn haddi hesab yoktu. Sonra kestane fiekleri atld, harman
alannda arkfelekler yakld, itlembik aalar rengarenk kt fenerlerle
donatld. Yaasn Saint-Eloi! Hora tepe tepe bir hal oldular. Kk olan yeni
mintann yakt... Jan bile honut grnyordu. Anasyla dans etti. Kadncaz
sevincinden alyordu.
Gece yars, yatmaya gittiler. Kimsenin ayakta duracak hali yoktu... Jan'a
gelince, o uyumam, sonradan kk olann anlattna gre, btn gece hkra
hkra alam... Ah, diyorum ya, meer adamakll abay yakm umarsz!
***
Ertesi gn afakta, anas birinin koarak odasndan getiini duyar. ine
doar:
- Sen misin, Jan?
Jan, yant vermez, hemen merdivene koar, anas da arabuk kalkar:
- Jan, nereye gidiyorsun?
Jan, ambara kar; kadncaz da peinden...
Jan, kapy kapar ve srmesini eker.
- Jan, Jancm, yavrum. Syle bana, ne yapacaksn?
Kadn, titreyen elleriyle mandal bulmaya alr... Bir pencere alr ve
avlunun talarna "kt!" diye ar bir ey der. te hepsi bu kadar...
Zavall yavrucuk kendi kendisine, "Onu ok seviyorum... Gidiyorum ben.." demi
olmal. Ah, bizler de ne zayf yrekli insanlarz! Ama ne de olsa, nefretin ak
ldrememesi garip ey!
O sabah ky halk, orada, Estve'in iftlii ynnden kim byle haykryor, diye
merak ettiler.
PAPA'NIN KATIRI
Bizim Provence kyllerinin ikide birde szlerine sokuturuverdikleri o gzel
ataszleri, deyimler ve hikmetler arasnda, undan daha hounu, daha acayibini
bilmiyorum desem yeri... Deirmenimin evresinde, onbe fersahlk yere kadar,
garez balayan, kin gden bir adamdan sz ald zaman, "Aman, bu heriften
kendinizi saknn!... iftesini tam yedi yl sonra atan Papann katr gibidir"
derler.
Epey zaman, bu deyim nereden gelmi, bu "Papann katr" neymi, bu yedi yl
sonra atlan ifte de ne mene bir ifteymi, soruturdum durdum. Burallardan
hibiri buna yant veremedi; btn Provence masallarn su gibi ezber bilen
bizim fifreci Francet Mamai bile... Francet de, benim gibi, bu deyimin altnda,
Avignon diyarnda geen eski bir olayn bulunduu dncesinde. Ama o da, bu
olayn ne olduunu bilmiyor, ancak deyimi duymu.
Yal adam, biraz duraladktan sonra:
- Bunu bulsanz bulsanz, ancak Crcr kitaplnda bulabilirsiniz! dedi.
Bu dnce bana uygun geldi; aslnda Crcr kitapl da, bizim kapnn
nndeydi. Gittim, tam bir hafta oraya kapandm.
Buras, olaanst bir kitaplk; her eyi yolunda, airlere gece gndz ak,
gnn her saatinde alg alan kck, zilli kitaplk grevlileri de var.
Burada ok tatl gnler geirdim. Tam bir hafta, srtst yatarak incelemelerde
bulunduktan sonra, sonunda aradm eyi, yani bizim katrn ve yedi yl sonra
att o nl iftenin yksn bulabildim. Bu yk, biraz safgnllce, ama
gzel. Ben de size onu, dn sabah, kuru lavanta iei kokan, sayfa iareti
eytan rmceinden, zamane rengi bir yazmada okuduum gibi anlatmaya
alacam.
***
Avigon'un Papalar zamanndaki durumunu grmeyen, hibir ey grmemi saylr. O
neenin, o yaamn, o canlln, o cmblerin bir ei daha yoktu. Sabahtan
akama dek, dinsel alaylar, trl ziyaretler; ieklerle bezenmi ve hallar
aslm sokaklar; Rhne boyundan, bayraklar dalgalana dalgalana, donatlm
kadrgalar iinde buyur eden kardinaller; alanlarda Papa'nn Latince ark
syleyen askerleri; dilenci tas uzatan keilerin kaynana zrlts; sonra
kovanlar evresinde toplanan arlar gibi byk Papalk saraynn evresinde
uuldayarak kmelenen evlerde, en st kattan alt kata dek dantela tezgahlarnn
tik-tak; papazlara srmal ayin kaftan dokuyan mekiklerin gidip gelmesi; gl
suyu kaplarn oyma oyma ileyenlerin kck ekilerinin tkrtlar; alg
yapmevlerinde gs tahtalar taklan sazlar; kuman arn hazrlayan ii
kzlarn ilahileri; stelik de anlarn grlts ve uzaktan, hep kpr
tarafndan gelen davul sesleri... nk bizim lkemizin halk, keyifli olduunda
kesinlikle dans eder. O zamanlar, kentin sokaklar hora tepmeye dar geldiinden,
fifre ve davul alanlar, Rhne'un serin meltemine kar Avignon kprsne
kurulurlar; gece gndz orada dans edilirdi. Ah, ne kutsal ad o! Ne mutlu bir
kentti o! Teberler kesmezdi, devlet tutukevlerine, sousun diye arap
koyarlard. Ktlk nedir, sava nedir bilinmezdi. Comtat'nn papalar halk
ynetmesini bilirlerdi. te bunun iindir ki, o a anmsadka halkn ii
szlar.
***
Hele ilerinde Boniface dedikleri yal bir papack vard ki, ldnde btn
Avignon gzya dkmekten bir hal olmutu. Ne sevimli, ne nazik bir devletliydi!
Katrnn stnden size yle bir glerdi ki! ster zavall bir kkboya
toplaycs, ister kentin yargc, kim olursanz olun, yanndan getiniz mi sizi
yle terbiyeli terbiyeli kutsard ki! Szn ksas, tam Yvetot'ya (*) yakacak
bir papayd, ama glndeki incelik, klahndaki kck bir merzeng dalyla,
bir Provence Yvetotsuna uygun bir papa... yle Jeanneton'u filan da yoktu. Bu
saygdeer pederin tek Jeanneton'u, bayd, Avignon'dan fersah uzakta,
Chteau-Neuf'n mersinleri arasnda, elceiziyle dikip yetitirdii kck bir
ba.
Her pazar ikindi duasndan sonra, bu kutsal kii, sevgili bayla cilvelemeye
giderdi ve orada, katr yanbanda, kardinalleri de evresinde asma
ktklerinin altna uzanm, yle lk gnee kar bir yere oturdu mu, bann
arabndan (sonralar Chteau-Neuf des Papes ad verilen o yakut rengindeki
gzel araptan) bir ie atrr ve bana seven gzlerle bakarak, yudum yudum
ierdi. Sonra ie boalp ortalk da kararmaya balaynca, peinde
kardinalleri, nee iinde kente dnerdi. Avignon Kprs'nden geilirken,
katr, davullarn ve horalarn arasndan oynak bir rahvan tutturur, kendi de
klahyla oyun havasna tempo tutard. Bu halini kardinalleri pek ayplard, ama
halk, "Aman ne ho yaradll devletli! Aman ne iyi Papa!" diye onu pek
severdi.
Chteau-Neuf'deki bandan sonra, Papann u dnyada en ok sevdii ey,
katryd. Adamcaz, katr iin sanki ldrrd. Her gece yatmadan nce,
ahr ziyaret ederdi; kaps iyice kapal m, deil mi; yemliinde bir eksii
var m, yok mu diye... Gz nnde bol ekerli, bol baharl, Fransz yntemiyle
byk bir kase arap hazrlatmadan, sofradan kalkmas olanakszd. Sonra,
kardinallerinin kar kmalarna karn, kaseyi kendi eliyle alp katrna
gtrrd... Ama dorusu, o hayvan da, Tanr iin, buna uyard ya! Efendim o ne
katrd o! Salam ayakl, parlak tyl, geni ve dolgun sarl, ponponlar,
fiyonglar, gm ngraklar, daha trl trl ssler iindeki kuru kafasn
gururla kaldrm, kzl benekli, karayaz, gzel bir katr... stelik, melek
gibi yumuak huylu, saf baklyd, her zaman sallanan o iki uzun kulayla
bsbtn babayani bir grnm vard. Btn Avignon halk, onu sayard; sokaa
knca, kendisine edilen iltifatn sonu yoktu. Herkes biliyordu ki, Papann
gzne girmek iin en iyi yol buydu. Btn o masum davranna karn Papann
katr, biroklarn servete ve mala bomutu. Bunun bir rnei de, Tistet
Vdne ve onun olaanst serveniydi.
Bu Tistes Vdne, aslnda, yle arsz bir sokak ocuuydu ki, babas kuyumcu Guy
Vdne, elini sie srmek istemedii, stelik raklar da batan kard
iin, kendisini evden kovmutu.
ocuk, alt ay Avignon sokaklarnda srtt durdu, ama zellikle papalk saray
evresinde dolat. Bunun nedeni de, apknn uzun zamandan beri papann
katryla ilgili bir plan hazrlam olmasyd. Bu plann ne hnzrca bir ey
olduunu greceksiniz... Bir gn, kutsal kii hayvanna binmi, yalnz bana
surlarn altnda gezinirken, bizim Tistet hemen karlarna kt ve hayranlk
iinde ellerini birbirine kavuturarak:
- Aman Tanrm! dedi, ne de gzel katrnz var, saygdeer peder!... Brakn da
biraz seyredeyim... Aman papacm, ne nefis katr!... Almanya mparatorunda
bile bylesi yoktur.
Sonra katr okamaya ve bir gen kza sz sylyormu gibi ona tatl tatl
diller dkmeye balad:
- Gel bana elmasm, prlantam, inci tanem...
yi yrekli papack, pek duyguland ve iinden:
- Ne iyi ocuk!... Katrma ne iyi davranyor!... dedi.
Ertesi gn ne oldu, bilir misiniz? Tistet Vdne, o para para olmu sar
ceketini bir yana atp srtna dantelal gzel bir giysi, mor ipekten kukuletal
bir pelerin giydi; ayaklarna da tokal iskarpinlerini geirdi ve kendisinden
nce yalnzca soylu ocuklaryla kardinal yeenlerinin alnd ilahi okuluna
girdi. te dolap evirmek diye buna derler! Ama Tistet bununla da kalmad.
Bu apkn, Papa'nn hizmetine girer girmez o kendisine pek yaram olan oyununu
srdrd. Herkese kar burun bir kar, ama katra kar bir zen, bir
yaltaklanma, sormayn! Her zaman sarayn avlularnda, elinde bir avu yulaf ya
da bir demet yoncayla dolar ve kutsal kiinin balkonuna kar elindekileri
yle bir silkerek "Bak, bunlar kime?" der gibi tavrlar taknrd. Bu ve buna
benzer yle numaralar yapt ki, yalandn duyumsayan papack, sonunda ahra
bakma ve Fransz yntemiyle hazrlanan arap taynn katra gtrme iini ona
verdi. Bu da kardinallerin pek houna gitmedi.
***
Ho, aslnda bu i katrn da houna gitmemiti ya!... imdi artk arabn
getirilecei saatlerde, her zaman be alt ilahici ocuun, pelerinleriyle,
dantelalaryla hemen samann iine daldn gryordu. Sonra da bir sre
geince, ahr scak ve nefis bir akide ve baharat kokusu dolduruyor ve Tistet
Vdne, elinde binbir zenle tad Fransz yntemiyle hazrlanm bir kase
arapla skn ediyordu. te o zaman, zavall hayvann ilesi balyordu.
ylesine sevdii bu mis kokulu arab, iini stan, srtna kanatlar takan o
gzelim arab, ta oraya, yemliine kadar getirip kendisine koklatmak hainlii
yaplyor, sonra burun delikleri bu nefis kokuyla dolunca da, "Nah sana!"
deniyor ve pembe alevli gzel ikinin tamam, bu yumurcaklarn grtlana
gidiyordu... Yalnzca arabn almakla kalsalard, neyse... Ama btn bu kk
ilahici etesi, arab ektiler mi ifrite dnyorlard!.. Biri kulan, br
kuyruunu ekiyor, Quiquet srtna biniyor, Beluguet klahn bana
geiriyordu. Bu apknlarn hibiri, hayvancazn yle bir k atmakla, bir
ifte savuruvermekle, topunu birden, ta kutup yldzna ya da daha da teye
gnderebileceini aklna bile getirmiyordu. Ama ne yaparsnz! Serde papann
katr olmak vard... ocuklar ne yaparsa yapsn, hi aldr etmiyordu;
yalnzca Tistet Vdne'e ierliyordu. Onu, arkasnda dolar grdke, nallar
kanyordu. Hani bunda da yerden ge dek haklyd yani. Bu Tistet kopuunun
krd koz bini amt; hele iince yle hain bulular vard ki!...
Bir gn onu, ta sarayn tepesindeki an kulesine karmay aklna koymasn m?..
Hani unu bilin ki, bu size sylediim ey, masal deil, tam iki yz bin
Provencel bunu gzyle grd. Bir kez zavall katrn duyduu o byk korkuyu
dnn! Tam bir saat dolap beygiri gibi dne dne, karanlkta bilmem ka
basamakl kule merdiveninden trmandktan sonra, birdenbire k iinde prl
prl sahanla kveriyor ve tam bin ayak aada acayip bir Avignon kenti
gryor: ardaki dkknlar fndk byklnde, klalarnn nndeki askerler
birer krmz karnca gibi, tede gm bir tel zerine kurulmu ve stnde
boyuna dans edilen minnack bir kpr... Vah zavall hayvan! Korkudan d
patlayacak!... Bast naradan sarayn btn camlar zangr zangr titriyor.
Papack can havliyle balkona frlayarak:
- Ne oluyor? Ona ne yapyorlar? diye baradursun, Tistet Vdne, avluya inmi
bile. Alar gibi yaparak, sanki san ban yoluyor:
- Ah kutsal peder, ne mi var? Daha ne olacak... Katrnz... Tanrm! imdi ne
yapacaz! Katrnz grmyor musunuz? an kulesine km!
- Kendi kendine mi?..
- Elbette kutsal peder, kendi kendine... Bakn, ta yukarda... Gryor musunuz?
Yalnzca kulaklar grnyor... Sanki bir ift krlang gibi...
Umarsz Papa, gzlerini ge kaldrarak:
- Aman Tanrm! dedi. ldrm sanrm! Kendini ldrecek... nsene aa
zavall!..
Aa inmek ha! Katrn istedii ey de buydu, ama nereden? Merdivenden
olamazd. Merdiven denilen eyden klr, ama inite belki yz kez ayan
krma tehlikesi var... Zavall katr, perian bir durumda, gzleri evinden
uram, hem sahanlkta drt dnyor, hem de Tistet Vdne'i dnyordu:
- Seni haydut seni! uradan bir kurtulursam... Yarn sabah yiyecein ifteyi sen
dn!
Bu ifte atma dncesi, yreine g veriyordu, yoksa dnyada dayanamazd...
Sonunda onu kuleden indirebildiler; ama ne glklerle... Hayvan bir sedyeye
koyarak bir sr iplerle ve bucurgatlarla esenlie ulatrdlar. Papa'nn katr
olup da ipe balanm austos bcei gibi, drt aya bolukta, bylesine
yksekte asl kalmak, ne utanlacak eydi, bir kez dnn! Hem btn Avignon
halk, bu olay seyretmiti!
Katr... Vdne'in dnnden ertesi gnn ikindi duasna dek, bu mthi hayvan
bol bol yulaf yedi ve boyuna duvara ifte atma altrmalar yapt. O da trene
hazrlanyordu...
Bylece, ertesi gn ikindi duas okunup bittikten sonra, Tistet Vdne, Papalk
Saray'nn avlusuna girdi. Rahiplerin btn ulular oradayd: Krmz
giysileriyle kardinaller, siyah kadifeler iinde eytann avukat, kk
talaryla manastrlarn bakeileri, Saint-Agrico Kilisesi'nin kahyalar, mor
pelerinleriyle ilahiciler; daha kk rtbeli din adamlar, byk niformalarn
giymi papalk askerleri, ile tarikat, arkalarnda ngrak tayan kk
bir mezle Ventoux Da'nn dnyadan el ekmi ask suratl keileri, yar
bellerine dek plak krbal keiler, gz alc kaftanlaryla zangolar, hepsi
hepsi, kutsal su datanlara, mumlar yakanlara, mumlar sndrenlere varncaya
dek hepsi hazrd. Hibiri eksik deildi... Dorusu grevlendirme treni pek
parlakt. anlar, kestane fiekleri, gne, mzik ve btn bunlarla birlikte,
uzakta Avignon Kprs stnde durmadan dans havalar alan cokun davullar...
Vdne, topluluun ortasna gelip boy gsterince, boyu bosu ve gzel yz
herkesi hayran brakt. Delikanl, tam anlamyla yakkl bir Provencelyd,
ama Provencellarn sarnlarndan... Ular kvr kvr uzun salar, sakal
yerine, kap kacaklar ileyen sanat babasnn demir ileme kaleminden dklm
altn zerrelerinden yaplma benzeyen ayva tyleri vard. Halk arasnda,
Kralie Jeanne'n kimileyin bu sarn sakal okad konusunda bir sylenti
bile dolamaktayd. Nitekim, Vdne cenaplarnda da, kralielerce sevilmi
insanlarn o gururlu tavr, o dalgn hali grlyordu... O gn, kendi ulusuna
bir gzellik olsun diye, Napoli kesimi giysisini karm, yerine Provence
kesimi pembe eritli bir ceket giymiti. apkasna da, uzun bir kara leylek ty
takmt.
Hardalcba ortaya gelir gelmez, evreyi pek kibar bir tavrla selamlad ve
Papa'nn bulunduu ykseke bir sahanla doru ilerledi. Papa,
hardalcbaln simgeleri olan sar imirden bir kakla safran renginde bir
kaftan kendisine orada verecekti. Katr, semeri vurulmu, baa yola kmaya
hazr, merdivenin altnda bekliyordu... Tistet Vdne, katrn yanna gelince,
tatl tatl glmsedi ve bir an duraklayarak hem hayvann srtn okad, hem de
yan gzle, acaba kendisini seyrediyor mu diye, Papa'ya bakt. Durum pek iyiydi.
Katr yle bir gerindi ve:
- Al sana haydut! Sana bunu yedi yldr saklyordum! diyerek yle korkun bir
ifte aketti ki, duman ta Pamprigouste'dan grnd. Zavall Tistet Vdne'den
artakalan tek ey, iinde bir kara leylek tynn dne dne utuu bir sarn
duman kasrgas oldu!
Katr iftesi her zaman bylesine korkun deildir; ama bu katr, Papa'nn
katryd. Sonra da, dnn bir kez, ifteyi tam yedi yl iinde saklamt...
Din adamlarnn kinciliiyle ilgili bundan daha gzel bir rnek bulunamaz.
Oras da, dleme dalmak ve yalnz kalmak iin arayp bulduum gzel bir
keydi.
Krmzmtrak ve yabanl grnml bir ada dnn; bir ucunda deniz feneri,
br ucunda Cenevizlerden kalma bir kule. Benim zamanmda bu kulede bir kartal
oturuyordu. Aada, deniz kysnda, her yann ot brm olan bu ykk
karantina yaps.. sonra ukurlar, sk fundalklar, kocaman kayalar, birka
yaban keisi, yeleleri rzgrda dalgalana dalgalana koup duran Korsika atlar..
ve yukarda, ta tepede, martlarn kaynamas iinde, bekilerin bir aa bir
yukar gezindikleri apak sahanlyla, gotik biimindeki yeil kapsyla,
kck dkme kulesiyle ve stnde gne vurunca parlayan ve gndzn bile k
veren faetal byk lambasyla fener yaps... te dn gece, bizim amlarn
uultusunu dinleyerek gzmde canlandrdm Sanguinaires adas, byle bir
adayd. Bizim deirmeni satn almadan nce, ak havaya ve yalnzla
gereksinmem olunca, gidip bu sihirli adaya kapanrdm.
Orada ne mi yapardm?
Burada yaptm; hatta daha da azn... Mistral ya da tramontann (*) ok
esmedii zamanlar, martlarn, karatavuklarn, krlanglarn ortasnda, deniz
kysndaki iki kayann arasna oturur ve orada, hemen hemen btn gn denizi
seyretmenin verdii tatl bir uyuukluk iinde kalrdm. Ruhun bu nefis
sarholuunu siz de bilirsiniz, deil mi? Artk insan ne dnr, ne de dleme
dalar. Btn benliiniz sizden uzaklar, uup gider, dalr. nsan, kimileyin
denize doru dalan bir mart, kimileyin gnete iki dalga arasnda yzen kpk
olur. An gelir, u uzaklaan vapurun beyaz duman, u kk geminin krmz
yelkeni, u su kabarc, u sis yuma, ksacas kendisinden baka her ey
olur... Bilseniz, adamda byle ne gzel yar uyku ve dalma saatleri yaardm!
Rzgrn iddetlendii gnlerde deniz kys barnlmaz olunca, gider
karantinann avlusuna kapanrdm. Buras mis gibi biberiye ve yabanl pelin
kokan kk ve i kapayc bir avluydu. te orada, eski bir duvar parasnn
altna snrdm.
evremde, eskil gmtler gibi ak ta hcrelerin iinde sszlk ve zncn
gnele birlikte dalgalanan o belirsiz kokusu yava yava iime sinerdi. Zaman
zaman bir kap alr gibi olur ve otlarn stnde hafif bir srama duyulurdu:
Bir kei rzgrdan kaarak avluda otlamaya gelirdi. Beni grnce arr ve
evik, ba yukarda, bana ocuk gzleriyle bakarak, nmde dimdik kalrd.
Saat be sularnda bekiler, sesbytenle beni akam yemeine arrlard. O
zaman ben de, denizden yukar doru, fundalklar arasndan dimdik trmanan kei
yolunu tutturur ve her admda, bam ben ktka geniliyormu duygusunu veren
o ulu su ve k ufkuna evirerek, yava yava fenere dnerdim.
***
Yukars pek hotu! Geni parke talaryla, mee kaplamal duvarlaryla, ortada
duman tten balk orbasyla (*) apak taraaya ardna dek alm kapsyla ve
oradan ieriye giren btn gn batm renkleriyle o gzel yemek odasn hl
grr gibi oluyorum... Bekiler sofraya oturmak iin, beni orada beklerlerdi.
kiiydiler: Biri Marsilyal, tekiler Korsikal. de ufak tefek, sakall,
ayn yaz ve atlam suratlar, kei klndan ayn yamurluk; ama davranlar
ve huylar birbirine taban tabana kart...
Bu adamlarn yaaylarnda, iki rk arasndaki ayrm hemen grlyordu.
Marsilyal diri ve becerikli, hep i peinde, hep kpr kpr, sabahtan akama
dek adada drt dner, bahvanlk eder, balk tutar, ku yumurtas toplar,
geerken yakalayp stn samak iin keilere fundalklarda pusu kurar, ne
balk orbasn, ne de taratorunu eksik ederdi.
Korsikallara gelince; onlar, fenerdeki ilerinden baka hi ama hibir eyle
uramazlar, kendilerini memur sayarlar ve btn gnlerini, mutfakta, o bitmek
tkenmek bilmeyen "scopa" partileriyle geirirlerdi. Ancak, snen pipolarn
ciddi bir tavrla yakmak, iri yeil ttn yapraklarn avularnn iinde
makasla kymak zere oyundan balarn kaldrrlard.
Ama, Marsilyal da, Korsikallar da senli benli, saf, ilerinden "Bu ne acayip
adam!" demekle birlikte konuklarna kar pek gler yzl, pek iyi insanlard.
Dorusu da bu ya! Keyif iin gelip fenere kapanmak kimin aklna gelir? Belki de
kendileri gibi gnleri sayan, "Aman, sramz gelse de evlerimize gitsek!" diye
can atanlarn deil. Havalar iyi gittike, her ay bu mutlulua kavuurlar.
Orada bir an diz kp kaldk. Reis, yksek sesle dualar okuyordu. Mezarln
tek bekisi iri iri martlar, bamzn stnde dnp duruyor; bouk lklar
denizin yaknmalarna karyordu.
Dua bitince, zntl zntl kaymzn bal olduu yere dndk. Biz
mezarlktayken tayfalar bo durmamlard. Bir kayann dibinde, alev alev yanan
byk bir atele duman tten bir tencere bulduk. evresine halka olup oturduk
ve ayaklarmz atee uzattk. ok gemeden, her birimize, iine ikier dilim
kara ekmek batrlm birer anak dolusu balk orbas verildi. Krmz toprak
anaklarmz dizlerimize dayayarak karnmz doyurduk. Yemek sessiz geti.
Islanmtk, karnmz ackmt, sonra mezarla da pek yakndk... Ama yine de
anak boalnca pipolar tttrld ve hafiften konuulmaya baland ve elbette
Smillante'dan sz ald.
Ben, ban ellerinin arasna alm, dalgn dalgn atee bakan reise:
- Peki ama, bu kaza nasl oldu? diye sordum.
yi yrekli Lionetti, derin derin iini ektikten sonra:
- Nasl m oldu? dedi. Yazk msy, bunu kimsecikler bilmiyor. Btn bildiimiz
u: Krm'a gidecek askeri yklenen Smillante, kazadan bir gn nce, akama
doru Toulon'dan kalkm. Hava ktym, geceleyin daha da ktlemi. Bir yandan
rzgr, bir yandan yamur. Denizde grlmemi bir frtna... Sabah olunca,
rzgr biraz krlm, ama deniz yine o deniz... stelik, Tanr'nn belas bir
sis... yle ki, drt adm tedeki fenerler bile seilemiyormu. Ah bu sisler,
msy, bilmezsiniz ne hain eylerdir... Yine neyse, ama bence belki de leye
doru Smillante'n dmeni kopmu olmal. nk ne denli sis olursa olsun,
gemide bir sakatlk olmasayd, kaptan onu buralarda kayaya vurup paralatmazd
elbet. Aslnda kaptan, hepimizin tand yaman bir gemiciydi. Korsika'da tam
yl liman bakanl yapmt. Btn kyy benim gibi iyi bilirdi. Ben ki
bundan baka bir ey bilmem.
- Smillante saat kata kazaya urad, dersiniz?
- le zaman olacak. Evet msy, tam le zaman... Ama byle bir siste le
zamannn zifiri geceden pek fark yoktur. Ky gmrklerinden biri bana
unlar anlatt: O gn, saat on bir buuk sularnda pancurlar balamak iin
kulbesinden dar km. Tam o srada, rzgr bandan kasketini uurmu.
Adamcaz, dalgalara kaplp br dnyay boylama tehlikesini gze alarak,
emekleye emekleye, ky boyunca komaya balam. Eh, mal cann yongasdr.
Bilirsiniz ki, gmrkler zengin deildir, kasketlerse pahal. Neyse,
anlattna gre, bir an ban kaldrnca tam yanbanda, sisler iinde,
Lavezzi adalar ynne yollanan, yelkenleri inik, kocaman bir gemi grm. Bu
gemi yle hzl yol alyormu ki, bizim gmrk iyice grmeye bile zaman
bulamam. Ama kukusuz, bu Smillante'd. nk yarm saat sonra, adalarda
obanlk eden biri bu kayalarn zerinde... Hah, ite size sz ettiim oban da
geldi. Grdklerini size kendisi anlatsn. Merhaba, Palombo! Gel de sn biraz.
Korkma be canm!
Bir sreden beri bizim atein evresinde dnp dolaan kukuletal bir adam,
korka korka yanmza geldi. Adada oban olup olmadn bilmediim iin,
kendisini tayfadan biri sanmtm.
Bu czaml ve hemen hemen akldan yoksun, yal biriydi. Bilmem hangi skorpit
hastal yznden, dudaklar korkun bir biimde bym ve sarkmt.
Kendisine bin bir zorlukla konuyu anlatabildik. O zaman bir parmayla hasta
dudan yukarya kaldrarak, bize gerekten o gn kulbesindeyken, leye
doru, kayalardan korkun bir atrt duyduunu anlatt. Btn aday su basm
olduundan, hemen darya kamam, ancak ertesi gn kapsn anca, btn
ky boyunun denizin att kalnt ve cesetlerle dolu olduunu grm, korkudan
d kopmu ve hemen Bonifacio'ya gidip halka haber vermek zere sandalna
komu.
***
Konumaktan yorulan oban oturdu ve sz reis ald:
- Evet efendim, bize haber veren, bu zavall yal adamdr. Korkudan sanki
deliye dnmt. Bu olaydan sonra da akl bir trl bana gelmedi ya! Eh pek de
haksz deil, dorusu. Dnn bir kez. Kumsalda alt yz ceset, tahta ve yelken
paralaryla karmakark yatyor. Zavall Smillante!... Deniz onu yle
parampara, yle didik didik etmiti ki, bizim oban Palombo, btn kalntlarn
GMRK KOLCULARI
Lavezzi Adalarna o zc gezide bindiim Emille adl gemi, Porto-Vecchio'ya
bal khne bir gmrk teknesiydi, yar gverteli, rzgrdan, dalgalardan ve
yamurdan korunmak iin, ancak bir masayla iki yatak alabilecek genilikte, bir
tek katranl baalts bulunan bir gemi. Frtnal gnlerde, tayfann durumu
grlecek eydi. Yzleri su iinde kalrd; srsklam olmu ceketlerinin, kazana
konmu amar gibi duman tterdi. Bu zavalllar, kara kta, btn gnlerini,
btn gecelerini, slak sralarn zerine bzlerek, bu insan hasta eden
rutubet iinde titremekle geirirlerdi. nk gemide ate yaklamazd ve kyya
kapa atmak da, ou kez pek g olurdu... Ama yine de, ilerinden bir teki
bile durumundan yaknmazd. En kt havalarda, onlarda ayn boyuneii ve ayn
neeyi grdm. Ne de olsa, bu deniz kolcularnn yaam pek znl!
Hemen hemen hepsi de evli, karada oluk ocuklar var; ama kimi zaman aylarca,
bu ba artc kylarda volta vurduklar olur. Btn yiyecekleri, biraz kfl
ekmekle yaban soanndan baka bir ey deildir. Et, arap hak getire. Ylda
kazandklar be yz frankla ete, araba para m yetiir? Ylda be yz frank!
Ky boyundaki kulbelerinin durumunu, ocuklarnn yalnayak dolap
dolamadn artk siz dnn! Ama ne kar? Hepsi de durumundan honut
grnyor. Baaltnn nnde yamur suyuyla dolu kocaman bir varil bulunur,
gemiciler oradan su ierler. Bu zavalllarn, son yudumu iip bitirdikten sonra,
taslarn silkerek yle keyifle bir "Oh!" deyileri vardr ki, bu "oh," o keyfin
hem gln, hem de dokunakl bir anlatm...
Hepsinin en eni, durumundan en honut olan, Palombo dedikleri yaz ve bodur
bir Bonifaciolu idi. Palombo'nun ii gc, en azgn havalarda bile ark
sylemekti. Dalgalar ar bast, alalan gkyznden ince ince dolu yad
zaman herkes, orada, kulak kirite, el yelken ipinde, rzgrn nereden
geleceini gzlerken, btn gemi halknn bu byk sknts ve derin sessizlii
iinden bizim Palombo'nun rahat rahat ark syledii duyulurdu.
Olur mu hi, efendim;
Bu ayrcalk benim...
Kynden ayrlamaz;
Uslu kzdr Lisette'im...
sterse bora kopsun, btn direklerle yelkenler inim inim inlesin, gemi
bocalasn dursun, iine su dolsun; vz gelir... Bizim kolcunun arks bir kez
balad m, dalgalarn ucunda batp kan bir mart gibi yolunu srdrr.
Kimileyin rzgrn sesi bastrnca szckler iitilmez olur, ama iki dalga
arasnda pr pr damlayan sularn iinden, yine nl nakarat kagelir:
Kynden ayrlamaz;
Uslu kzdr Lisette'im...
Ama bir gn, rzgrl ve yamurlu bir gn, Palombo'nun sesi kmad. Bu yle
garibime gitti ki, baaltndan seslendim:
- Hey, Palombo, artk ark yok mu?
Palombo yant vermedi. Srasnn stne uzanm, kprdamadan yatyordu.
Kendisine yaklatm; dileri birbirine arpyor, btn vcudu ateten zangr
zangr titriyordu. Arkadalar bana zgn zgn:
- Pountoura's tuttu! dediler.
Pountoura dedikleri ey, bir srt ars, yani zatlcenptir. Bu geni kuruni
gkyz, bu srsklam kayk, yamur altnda fok derisi gibi parl parl eski bir
kauuk pelerine sarnm bu zavall hasta, mrmde grdklerimin en zcsyd.
Bir sre sonra, bir yandan souk ve rzgr, bir yandan da geminin sarsnts,
hastal bsbtn artrd. Sayklamalar balad. Karaya yanamak gerekti.
Epey abaladktan sonra, akama doru, ancak birka deniz kuunun havada izdii
dairelerle enlenen orak ve ssz kk bir limana girebildik. epeevre
kumsalda byk ve yaln kayalar, birbirine kenetlenmi, koyu yeil, mevsimi
belli olmayan aaklar ykseliyordu. Aada, deniz kysnda kl rengi
pancurlaryla beyaz bir ev... Buras gmrkt. Bu sszln ortasnda, bir
niforma kasketi gibi zerine numara yazlm bu devlet yapsnn korkun ve
skc bir grnm vard. Zavall Palombo'yu oraya indirdiler. Dorusu bir
hasta iin pek skntl bir yer!.. Gmrk memurunu, atein karsnda, oluk
ocuuyla, yemek yerken bulduk. Hepsinin yz soluktu, stmadan bym
gzlerinin evresinde halkalar olumutu. Gmrknn olduka gen olan kars,
kollarnda yavrusuyla bizimle konuurken tir tir titriyordu.
Denetmen bana yavaa:
- Buras pek kt bir yerdir, dedi. Her iki ylda bir buraya yeni bir memur
gndeririz. Stma hepsinin kann kurutur.
Hastaya hekim getirmek gerekiyordu. Buraya en yakn hekim, Sartne'de, yani alt
yedi fersah uzaktayd. Ne yapmal? Bizim gemicilerin durumu bitikti. ocuklardan
birini gndermek de olmazd; Sartne epey uzakt. O srada kadn, pencereden
sarkarak darya seslendi:
- Hey Cecco! Cecco!...
eri uzun boylu, iri yar, koyu renkte yn klah ve kei klndan yamsyla
tam bir kaak ya da ekya klkl bir delikanl girdi. Karaya indiimizde onu
kapnn nnde oturmu, aznda krmz piposu, bacaklar arasnda bir tfekle
grmtm. Ama, bilmem neden, bizi grr grmez ortadan yitmiti. Belki
yanmzda jandarma var sanmt. eri girdiinde, gmrknn kars biraz
kzarr gibi oldu. Bize:
- Amcamn olu, dedi. Korkmayn, fundalklar arasndan da yolunu bulur o.
Sonra hastay gstererek, kulana bir eyler fsldad. Adam yant vermeden
ban edi, kt, slkla kpeini ard; tfei omzunda, kayadan kayaya
srayarak gzden yitti.
Bu srada, denetmenden dleri kopmua benzeyen ocuklar, kestaneyle "brucio"dan
(*) oluan yemeklerini ivedi bitirmekteydiler. Sofrada sudan baka bir ey
yoktu. Bir parack arap olsayd, bu ocuklara nasl da yarard! Ah yoksulluk!
Sonunda anneleri, onlar yatrmaya gtrd. Babalar, fenerini yakarak ky
boyunu yle bir dolamaya yolland. Biz de atein karsnda, sanki hl
denizdeymi de dalgalarla sallanyormu gibi dein stnde rpnp duran
hastamzn ba ucunda kaldk. Arsn biraz olsun dindirmek iin tula stp
brne koyuyorduk. Bir iki kez, yatana yaklatmda zavall beni tand ve
teekkr etmek iin, bin bir glkle elini, prtk prtk ve ateten
kardmz tulalar gibi hummalar iinde yanan elini uzatt...
zc bir gece, ksacas! Darda gn batar batmaz, hava yine bozmutu; bir
gmbrtdr, bir kpklenmedir, suyla kayalar arasnda bir cenklemedir
gidiyordu. Zaman zaman enginden gelen bir rzgr, krfeze dek sokuluyor ve btn
evi sarsyordu. Bunu alevlerin birdenbire ykselmesinden duyumsuyorduk. Anszn
kvlcmlanan ate, bir an, ocan evresinde sralanm, enginlere ve engin
ufuklara alkanln verdii o anlatm durgunluuyla atei seyreden gemicilerin
donuk yzlerini aydnlatyordu. Kimi zaman da Palombo, hafif hafif inliyordu. O
zaman btn gzler, zavall arkadan, kimsesiz ve yardmsz can ekimekte
olduu karanlk keye evriliyor, gsler kalkp iniyor, derin derin i
ekmeler duyuluyordu. Kendi talihsizliklerinin, bu sabrl ve sessiz deniz
iilerinin yreinden koparabildii ey, ite buydu. Ama yok, aldanyorum.
lerinden biri, atee al rp atmak iin nmden geerken, bana yavaa,
zntl bir sesle:
- Ah efendim, dedi, kimi zaman u ite ok sknt ektiimiz olur!..
CUCUGNAN PAPAZI
Her yl Chandeleut yortusunda, Avignon'da Provencel airler, gzel iirler ve
nefis yklerle tka basa dolu, kk ve elenceli bir kitap yaymlarlar. Bu
ylnki, hemen imdi elime geti. inde biraz ksaltarak size evirmeye
alacam olaanst bir yk var... Parisliler, tasnz uzatn. Bu kez size
katksz Provence kayma sunuluyor...
***
Rahip Martin, Cucugnan papazyd.
Cucugnanllar baba gibi sever, ekmek gibi kutsal, altn gibi katksz bir
adamcazd. Cucugnanllar tapnmada kendisini biraz daha honut etselerdi,
Cucugnan yeryznn cenneti olurdu. Ama ne yazk ki, gnah kard yerde
rmcekler cirit atyor; o gzelim paskalya gnnde, kutsal ekmekler kutsal
kaplarnn dibinde kfleniyordu. Papazcn bu durumdan yrei szlyor ve hep,
"Bunlar hak yoluna sokmadan canm alma!" diye Tanr'ya dualar ediyordu.
Sonunda Tanr onun bu duasn kabul etti.
Bir pazar gn, ncil faslndan sonra Msy Martin krsye kt.
***
- Kardelerim, dedi, ister inann, ister inanmayn, geen gece, ben Tanr'nn
gnahl kulu, cennetin kapsna vardm.
aldm, kapy Saint Pierre at:
- Vay, siz misiniz sevgili Msy Martinciim, dedi. Hangi rzgrlar sizi buraya
att? Acaba bir buyruunuz mu var?
- Saint Pierreim, efendim, siz ki cennetin gnah-sevap defteriyle anahtarna
sahipsiniz, ok merakl grnmek gibi olmasn ama, bana burada ka Cucugnanl
bulunduunu ltfen syler misiniz?
- Hay hay Msy Martin, oturun da u konuyu birlikte bir gzden geirelim.
Saint Pierre defterini eline ald, at ve gzlklerini takarak:
- Hele bir bakalm. Cucugnan'd deil mi? Cu... Cu... Cucugnan... Bakn, Msy
Martinciim, sayfa bombo. Tek bir kul bile yok... Ha hindide klk, ha
cennette Cucugnanl...
- Ne dediniz? Cucugnan'dan kimse yok mu? Kimsecikler mi? Olamaz, olamaz bu!
Kuzum, iyi bakn...
- Kimsecikler yok, kutsal adam. aka ettiimi sanyorsanz, bir de kendiniz
bakn.
Ben zavall, alayp rpndm, ellerimi kavuturarak, acyn diye lklar
attm. O zaman Saint Pierre:
- Bakn Msy Martin, dedi, ne diye tatl cannz byle zntye sokuyorsunuz?
Ya Tanr saklasn yreinize inerse... Bunda sizin ne suunuz var? Emin olun,
sizin Cucugnanllar, belki de Araf'ta, karantinada olsalar gerek!...
- Ah, yardm edin, ulu Saint Pierre! zin verin de, hi olmazsa gidip
kendilerini greyim, avutaym.
- Bastne dostum... Aln u sandallar ayanza geirin. nk yollar pek
yle dzgn deildir... Oldu mu? Tamam... imdi, artk dosdoru yryn. Ta
sondaki dnemeci gryorsunuz, deil mi? Orada, zeri siyah halarla ssl,
gm bir kap vardr... Orada ite, sa kolda... Kapy alarsnz, aarlar...
Haydi gle gle... Salcakla gidin.
***
Yrdm, yrdm, epey taban teptim. Ne yollar, Tanrm! Aklma geldike hl
tylerim diken diken oluyor. Dikenlerle, l l yanan korlarla, slk alan
ylanlarla dolu bir patikadan geerek gm kapya vardm:
- Tak! Tak!...
znl ve bouk bir ses:
- Kim o? diye seslendi.
- Cucugnan papaz.
- Neresi? Neresi?...
- Cucugnan.
- Ya! Girin, bakalm.
Girdim. erde gece gibi karanlk kanatlar, gn gibi parltl giysisi,
kemerine asl elmas anahtaryla byk ve gzel bir melek oturmu. Saint
Pierre'inkinden daha kocaman bir deftere czr czr bir eyler yazmaktayd.
Melek:
- E, peki, ne istiyorsunuz, bakalm?
- Tanr'nn gzel melei; istediim ey, merakm balayn, burada
Cucugnan'dan kimler var, bunu renmek...
- Nereden dediniz?
- Cucugnan'dan... Yani Cucugnan halkndan... Papazlar benim de...
- Ya! Demek siz Rahip Martinsiniz, yle mi?
- Evet, bendenizim efendim!
- Cucugnan dedinizdi, deil mi?
Melek, byk defterini at ve parmaklarn tkrkleyerek sayfalar evirmeye
balad. Sonra, derin derin iini ekerek:
- Cucugnan, dedi... Araf'ta Cucugnan'dan kimsecikler yok, Msy Martin.
- Ey Hazreti sa! Ey Hazreti Meryem! Ey Hazreti Yusuf! Araf'ta da Cucugnan'dan
kimsecikler yok ha! Ey, Ulu Tanrm, neredeler bunlar yleyse?...
- Nerede olacaklar, a kutsal adam! Elbette cennette...
- imdi cennetten geliyorum.
- Cennetten mi geliyorsunuz? E, peki?..
- E, pekisi bu! Orada da yoklar. Ah, meleklerin melei!...
- Ne yaparsnz, papaz efendi! Cennette de, Araf'ta da yoksalar, bunun lam cimi
yok, demek...
- Ey kutsal ha! Ey Hazreti sa, ey Hazreti Davud'un olu! Eyvahlar olsun,
eyvahlar olsun! Hi olacak ey mi? Sakn ulu Saint Pierre'in bir yalan olmasn
bu? Ama horozun ttn de iitmedimdi... Vah, vah, vah... Vah bizlere!
Cucugnan'dan kimse olmazsa, ben cennete ne yzle giderim?
Melek:
- Beni dinleyin Msy Martinciim, ne pahasna olursa olsun her eyi gznzle
grmeden iiniz rahat etmeyeceine gre, u keiyolunu tutun, komasn
biliyorsanz, koun!... Solda byk bir kap greceksiniz. Oradan istediinizi
renebilirsiniz. Haydi yolunuz ak olsun!.. dedi ve kapy kapayverdi.
***
Yol, kpkrmz kor deli, uzun bir patikayd. Sarho gibi sendeliyordum. Her
admda, vcudumun her klndan bir damla ter szyordu. Susuzluktan soluum
tkanmt... Ama, Tanr iin, iyi yrekli Saint Pierre'in verdii sandallar
sayesinde ayaklarm yanmyordu.
Saa sola yalpa vura vura epey yrdkten sonra, solumda bir kap ortaya kt.
Kap, ama ana kap; Pek byk bir ana kap, kocaman bir frn az gibi ak
duruyor. Ah ocuklarm, ne grnm! Orada ne adm soran oldu, ne de deftere
bakan. Oraya tpk sizin pazarlar meyhaneye giriiniz gibi, sr sr, kap
dolusu giriliyordu.
Hem zrl zrl terliyor, hem de donuyor, titriyordum. Salarm diken diken
olmutu. stelik, tpk nalbant Eloy'nn nallamak iin kocam eein trnan
yaktnda btn bizim Cucugnan' dolduran kokuya benzer bir ey, bir yank, bir
kzartma kokusu duyuyordum. Bu pis, bu kzgn havada boulur gibi oluyordum.
rkn lklar, iniltiler, ulumalar, svgler iitiyordum.
Boynuzlu bir ifrit, beni yabasyla drterek:
- Hey, babalk! dedi, giriyor musun, yoksa girmiyor musun? anlayalm.
- Ben mi? Hayr, hayr, girmiyorum. Ben Tanr'nn sadk bir kuluyum.
- Tanr'nn sadk kulusun ha! Hay kerata, hay! yleyse, burada iin ne?...
- Ben mi?... ey... Ah, aklma getirmeyin, dndke dizlerimin ba
zlyor... Size haddim olmayarak.. burada... dnya ii bu.. Cucugnan'dan kimse
var m yok mu, sormaya geldim.
- Hay Tanr'nn fkesi! Sanki btn Cucugnan'n burada olduunu bilmiyormu gibi
ii aptalla vuruyorsun ha!.. Gel de bak, karga herif, senin o canm
Cucugnanllarn burada ne duruma getiriyoruz...
***
Kimi grsem beenirsiniz? Korkun bir alev kasrgas iinde, o uzun CoqGaline'i. Hani u sk sk kafay ekip zavall kars Glairon'u bir gzel
slatan Coq-Galine'i! Aslnda herifi hepiniz bilirsiniz.
Catarinet'yi grdm. Hani u yalnz bana ambarda yatan, kalkk burunlu
postac. Anmsadnz deil mi, keratalar? Geelim, ok bile syledik.
Pascal Doigt-Poix'y grdm. Hani u, Msy Julien'in zeytinlerinden kendisine
ya karan herifi!
Tarlalardan buday tanesi toplayarak geinen Babet'yi grdm. Hani u, iim
abuk bitsin diye, bakalarnn harmanndan demet demet baak aran kary!
Grapasi Usta'y grdm. Hani u, ekek arabasnn tekerleini pek gzel
yalayan adam!
Sonra Dauphine, hani u, su kuyusunun suyunu ate pahasna satan herifi!
Sonra Tortillard, hani, sokakta bana raslaynca, klh banda, piposu aznda,
sanki kpek grm gibi hi tnmadan yoluna giden o kendini beenmi keratay!
Sonra Zette ile birlikte Coulau'yu, Jacques', Pierre'i, Toni'yi...
***
Kilisedekiler, kimi anasn, kimi babasn, kimi bykannesini, kimi kz
kardeini cehenneme tklm grmekten heyecan iinde, korkudan renkleri umu,
inleyip duruyordu.
Rahip Martincik yeniden sze balad:
- Siz de gryorsunuz ki, kardelerim, siz de pek iyi gryorsunuz ki,bu i
byle yrmez. Benim grevim, kullar hak yoluna sokmaktr. Sizleri, balklama
yuvarlanmakta olduunuz uurumdan kurtarmak istiyorum. Yarndan tezi yok,
paalar svayacam. Yaplacak bir sr i var ama, bakn, ben hepsinin
hakkndan nasl geleceim, bir seyredin. Her eyin yolunda gitmesi iin dzen
gerekir. Biz de, Jonquires'teki danslarda olduu gibi, kol kol gideceiz.
Yarn pazartesi, kadn erkek tm yallarn gnahn karacam ki, iten bile
deil. Sal, sra ocuklarn... Bu da abucak biter.
aramba, delikanllarla gen kzlarn sras... Ha, bak bu, biraz uzun srer.
Perembe, erkeklerin... Elbette ksa keseriz.
Cuma, kadnlarn... Onlara "Masal okumaya balamayn!" diyeceim.
Cumartesi, sra deirmencinindir. Bence, tek bana ona bir gn ayrmak, hi de
ok deil!..
Pazara iimizi bitirirsek, ne mutlu bize!
Biliyorsunuz yaocuklarm, demir tavndayken dvlr! Yemei, kokutmadan yemeli!
Ortada bir sr kirli amar var, ykamal, hem de adamakll ykamal.
Size Tanr'dan acma dilerim. min!
***
Ne sylendiyse, yapld. amar ykand.
O nl pazar gnnden beri, gnahlarndan kurtulan Cucugnan'n erdemleri, ta on
fersahlk uzaklktan mis gibi kokuyor.
Rahip Martin'e gelince, o da pek mutlu, pek keyifli. Geen gece dnde
kendisini, arkasnda topluluu, mumlar yanm, bulut gibi evreyi kaplayan
YALILAR
- Azan Baba, mektup mu var?
- Evet efendim, hem de Paris'ten!
Mektubun Paris'ten gelmesi, bizim Azan Babacn koltuklarn kabartmt...
Oysa ben.. iime yle douyordu ki, Jean-Jacques Soka'ndan kalkp gelen bu
Parisli konuun byle anszn, sabah sabah masamda karar klmas, btn gnmz
zehir edecekti. Nitekim aldanmamm, ite bakn:
"Senden bir dileim var, dostum. Bir gn iin u deirmenini kapa da, hemen
Eyguires'e gidiver... Eyguires, sizin deirmenden topu topu drt fersah
tede, bycek bir kydr, senin iin bir gezinti olur. Oraya varnca, Yetim
Kzlar Manastr'n sorarsn. Manastr'dan sonra gelen ilk ev kuruni pancurlu,
alack bir evdir; arkasnda da kk bir bahesi vardr. Kapy almadan ieri
gir. Aslnda kap her zaman aktr. Girer girmez de var gcnle, yle bir
seslen: "Merhaba yahu! Ben Maurice'in arkadaym!" te o zaman karnda, byk
koltuklarnn iine gmlm iki yalnn, hem de adamakll yal iki pinponun,
sana kollarn atklarn greceksin. Onlar benim yerime, kendi anan babanm
gibi btn sevginle kucakla! Sonra dereden tepeden konuursunuz; sana incir
ekirdei doldurmayan bir sr ey anlatrlar. Glmeden dinlersin. Sakn gleyim
deme, e mi? Onlar benim bykannemle bykbabamdr. Btn yaamlar benim. On
yldan beri de beni grmediler. On yl bu, dile kolay! Ama ne yaparsn, ben
Paris'ten kamyorum; onlar da pek yal... yle yal ki, beni grmeye
kalkacak olurlarsa, yar yolda kalverirler... Bereket versin, sen oradasn,
benim sevgili deirmencim! Zavalllar, seni kucaklamakla, biraz da beni
kucaklam olacaklar... Ben kendilerine birka kez ikimizden ve aramzdaki
dostluktan..."
Hay Tanr hak ettiini versin bu dostluun! O sabah da hava olaanst gzeldi;
gzeldi ama, yollara dmenin hi de sras deildi. yle mistral, yle gne
vard ki, tam bir Provence havas, ksacas. u yezit mektup gelmeden nce, iki
kaya arasnda kendime bir ke peylemitim bile. Btn gnm, tpk bir
kertenkele gibi, imekle, amlarn fsltsn dinlemekle geirmeyi aklma
koymutum. Ama ne yaparsn? Sylene sylene deirmeni kapadm, anahtar kedi
deliinin altna koydum, sopamla pipomu yakaladm gibi, haydi yola...
Saat iki sularnda Eyguires'e vardm. Ky bombotu, herkes tarladayd. Yolun
iki yannda, tozdan apak kesilmi karaaalarda austos bcekleri, Grau'nun
gbeindeymiler gibi tp duruyorlard. Geri belediye alannda gnelenen
bir eekle kilisenin emesinde kme kme gvercinler vard ama, bana Yetim
Kzlar Manastr'n gsterecek bir tek insana raslamadm. Allahtan, birdenbire
kapsnn nnde yn eiren buruuk bir acuze ortaya kverdi. Kendisine nereyi
aradm syledim. Belki de byclkte yaman bir acuze olacak ki, rekesini
kaldrr kaldrmaz, Yetim Kzlar Manastr, ne sihirdir ne keramet, karma
kverdi... Buras, gotik biimindeki byk kapsnn stnde krmz tatan
khne ha ve han evresinde birka Latince szckle bbrlenen kapank ve
kapkara bir yapyd. Bu yapnn yanbanda daha kk bir ev grdm. Kuruni
pancurlu, bahesi de arkasnda...
Hemen tandm ve kapy almadan ieri daldm. Bu serin ve sessiz uzun geenei,
pembeye boyanm duvar, dipte ak renk bir perdenin ardnda titreyen kck
soluk solua ellerini uzatm, sonra kaba bezden kocaman amar istiflerinden
szan hafif bir bergamut kokusu... Ne ho grnm!
Sonunda, birok abalamadan sonra, dolaptan o likr kavanozu ve kavanozla
birlikte Maurice'in ocukluundan kalma, yamr yumru olmu gm bir kupa da
ekilip indirilebildi. Kupay azna dek kirazla doldurup bana sundular.
Maurice, kiraz pek severmi! Yal adam kupay doldururken, aznn tadn
bilen bir merakl edasyla:
- Ksmet sizinmi, diyordu, afiyetle yiyin! Bunlar karm hazrlad. Sanrm
beeneceksiniz.
Yazk! Kars yapmt, ama eker koymay unutmutu. Ne are, insan yalannca
dalgn oluyor. Mametteciimin kirazlar berbatt ama, ben, hi renk vermeden,
hepsini yedim.
***
Yemek faslndan sonra, ev sahiplerinden izin alp gitmeye davrandm. "yi
ocuun" sz edilsin diye, beni bir trl brakmak istemiyorlard. Ama, artk
gne de batmak zereydi; deirmen de epey uzak. Bir an nce yola kmak
gerekiyordu.
Yal adam, benimle birlikte kalkt:
- Mamette, dedi, ceketimi getir de msyy geireyim!
Hi kukusuz, Mamette beni alana dek gtrecek zaman olmadn, ortaln iyice
serinlediini iinden geiriyordu, ama hi belli etmedi. Yalnzca, kocasna o
gzel, sedef dmeli, kahverengi ceketini giydirirken:
- Ge kalma, e mi? dediini duydum.
O da apkn bir edayla:
- Bilmem, dedi, belli olmaz, belki...
Bunun zerine glerek baktlar. Onlarn gldn gren kk mavililer de
gld; hatta kanaryalar bile kelerinde kendilerine gre kahkahay bastlar.
Sz aramzda ama, likr kokusu hepsinin biraz ban dndrmt sanrm.
Bykbabayla birlikte evden ktmzda ortalk kararyordu. Kk mavililerden
biri, dnte ona yoldalk etmek iin uzaktan bizi izliyordu; ama kendisinin
bundan haberi yoktu; koluma girmi, delikanl gibi yrmekten yle
bbrleniyordu ki, Mamette, neeyle kapnn eiinden bu durumu seyrediyor ve
bize bakarak, "Maallah, bizim efendi ne de gzel yryor!" der gibi ban
sallayp duruyordu.
- Hi de deil, dedi.
Bu gvence zerine, sanki aralarnda yabanc yokmu gibi, kular yeniden
tmeye, alayanlar akmaya, menekeler mis gibi kokmaya balad. Btn bu
gzel grlt patrtnn ortasnda Kaymakam Beyefendi, pek ciddi, tarm
kurullar perisine snarak, kalem elde, trenlik sesiyle sylevine balad:
- Sayn ahali!
Kaymakam trenlik sesiyle:
- Sayn ahali! dedi.
Bir kahkaha, szn kesti. Dnd, ama silindir apkasnn zerine tnemi,
kendisine glmseyerek bakan bir aakakandan baka bir ey gremedi. Kaymakam
omuz silkti ve sylevini srdrmek istedi. stedi, ama aakakan, yine rahat
durmad ve uzaktan:
- Adam sen de! diye seslendi.
Kaymakam, kpkrmz kesilerek:
- Nasl adam sen de? dedi ve bu arsz hayvanc eliyle kovarak, yeniden
balad:
- Sayn ahali!...
Kaymakam bir daha:
- Sayn ahali!... diye szne balad.
O zaman, kck menekeler, saplarnn zerinde kendisine yetimek ister gibi
kalkarak, tatl dille:
- Kaymakam Beyefendi, dediler, bizim nasl mis gibi koktuumuzu duyuyor musunuz?
alayanlar yosunlarn altndan, onun onuruna, tanrsal bir mzie baladlar.
Bann stdeki dallarda sr sr alkuu, ona en gzel arklarn
sylediler. Ksacas, btn koru halk, sylevini hazrlamasn diye elbirlii
ediyordu.
zetle, btn koru halk, sylevini hazrlamasn diye ellerinden geleni
yaptlar! Kaymakam Beyefendi, gzel kokularla ba dnm, mzikle kendinden
gemi, iine ileyen bu yepyeni byye kar bouna dayanmaya alyordu.
Dirseklerini imenlere dayayarak, o cici fraknn yakasn gevetti ve yeniden
iki kez:
- Sayn ahali!... Sayn ahali!... Sayn ahali!... diye sayklad.
Sonra "sayn ahali"ye yle kantarl bir svg savurdu ki, tarm kurullar
perisi, utancndan yzn kapad.
Aradan bir saat geip de efendilerinin gelmediini gren kaymakamlk
grevlileri, merak iinde koruya dalnca korkun bir grnm karsnda, bir
adm geriye sradlar... Kaymakam Beyefendi, serseri gibi yaka paa dank,
yzkoyun imenlerin stne uzanm, frakn karp bir yana atm, aznda
meneke ineye ineye iir yazyordu.
BIXIOU'NUN EL ANTASI
Paris'i brakp gitmeden birka gn nce bir ekim sabah tam sofradayken, st
ba lime lime, toz toprak iinde, arpk ayakl, beli bkk, uzun bacaklaryla
ty dklm leylek gibi titreyen yal bir adam eve kageldi. Bu, Bixiou idi.
Ya Parisliler... Sizin Bixiounuz; o afacan ve sevimli Bixiou; yergileriyle,
karikatrleriyle on be yldan beri sizi ylesine elendiren o azgn alayc...
Ah zavall, meer ne hallere girmi! eriye girerken yle bir srtmasayd,
dnyada tanyamazdm.
Bu nl ve om azl akac adam, boynu bkk, bastonu klarnet gibi aznda,
odann ortasna dek yrd ve zgn bir sesle:
- Zavall kre acyn! diyerek masama arpt. yknmesi yle baarlyd ki,
glmekten kendimi alamadm. Ama o, pek soukkanl:
- aka yapyorum sanyorsunuz, ha?.. Gzlerime bir baksanza! dedi.
Bakn yitirmi iri ve beyaz gzbebeklerini bana dndrd ve bir tek kirpii
bile kalmadan kavrulmu gz kapaklarn gstererek:
- Kr oldum, dostum, dedi, adamakll kr oldum. te kezzapla yaz yazmann
sonu budur. O aalk urata gzlerim yand, hem de tmyle.. kkne dek!
yle zlmtm ki, syleyecek bir sz bulamadm. Byle susuveriim onu
kukulandrd.
- Yoksa alyor musunuz?
- Hayr Bixiou, kahvalt ediyorum. Siz de etmez misiniz?
Sonsuz snrsz altn harcayarak srd grkemli yaama baklrsa, beyni bitip
tkenmeyecek gibi gelirmi... Ama beyin tkenmekteymi, beyin tkendike de
gzlerinin smekte, yanaklar ukur ukur olmaktaym. Sonunda, gnn
birinde lgn bir hovardaln sabahnda, zavall gen lenin dkntleri ve
sararp solan avizeler arasnda yapayalnz kalnca, altn klesinde at
kocaman gedii grp rkm, artk uslu oturmak zamannn geldiini anlam.
O andan sonra, yeni bir yaama balam. Altn beyinli adam, artk dokunmak
istemedii bu uursuz zenginlii unutmaya alarak, eytana uymaktan korkan bir
cimri gibi kuruntulu, yapayalnz, bir keye ekilip yaam... Ne are ki,
gizini renmi olan bir dostu, yalnzlk kesinde de onun peini brakmam.
Bir gece, zavall adam, korkun bir ba arsyla srayarak uyanm, akn
dorulmu ve ay nda, arkadan, paltosunun altnda bir eyler gizleyerek
kaarken grm...
Demek beyninden bir para daha almlar!..
Bundan bir sre sonra, altn beyinli adam k olmu ve bu kez bsbtn hap
yutmu... Btn yreiyle sarn bir kadncaz sevmi, o da onu seviyormu;
ama ss ps, beyaz tyl apkalar, o gzelim pskll potinleri daha ok
severmi.
Bu yar bebek, yar ku, miniminnack hatunun ellerinde altnn eriyip gitmesi
bir zevkmi. Kadnn trl trl hevesleri varm, adam da hibir zaman "Olmaz!"
diyemezmi; kendisini zmemek iin, sonuna dek zenginliinin o znt verici
gizini saklam.
Kadn ona:
- Biz ok zenginiz, deil mi? diye sorunca, zavall adam:
- Elbette ok zenginiz! dermi. Sonra da kafasn masum masum kemiren bu mini
mini devlet kuuna sevgiyle glmsermi. Ama kimileyin korkar, elisk davranmak
istermi; ama tam o srada kadncaz, krta krta kendisine yaklar ve:
- Kocacm, dermi, bu denli zenginsin, bana pahal bir eyler alsana!
Adam da ona pahal bir eyler alrm.
Bu, byle iki yl srm, sonunda bir sabah, kadncaz nedeni bilinmeksizin ku
gibi lp gidivermi... Hazine de suyunu ekmek zereymi... Zavall adam, ne
kalmsa onunla sevgili karsna pek gzel bir cenaze treni dzenlemi. anlar
alnm, cenaze arabas karalara brnm, atlar sslenmi, kara kadifelere gz
ya gibi gmten ssler aslm. Adamcaz, ne yapldysa az grm. Altna
artk kim bakar ki! Kiliseye vermi, cenazeyi gtrenlere vermi, elenk
satanlara vermi; hi pazarlk etmeden, her isteyene vermi... yle ki,
mezarlktan dnte, bu olaanst beyin hemen hemen boalm; ancak kafatasnn
dibinde, birka parack altn kalm.
Kendisini, sarho gibi ellerini uzatarak, yalpa vura vura, sokaklarda dolar
grmler. Akam olup da maaza vitrinleri aydnlannca, top top kumalarla
trl trl sslerin klar iinde prl prl yand bir cameknn nnde
durmu. Kenarlarnda kuu tyleri bulunan mavi satenden bir ift kadn
ayakkabsna hayran hayran bakakalm. Kendi kendisine "Bunlar bizimkinin houna
gider!" diyerek glmsemi. Karcnn ldn unutarak, ayakkaplar satn
almak iin maazaya dalm.
Satc kadn, dkknnn arka tarafndayken, rkn bir lk duymu ve hemen
komu. Bir de ne grsn? Bir adam, ayakta tezgha dayanm, aclar iinde,
alklam bir tavrla kendisine bakyor. Bir eliyle kuu tyl mavi
ayakkablar yakalam, kan iinde olan br eliyle de, trnaklarnn ucuna
yapm birka altn zerresini uzatp duruyor.
te, madam, altn beyinli adamn masal.
* * *
Bir masala benzemesine karn, bu olay bandan sonuna dek gerektir. Bu dnyada
beyinlerini harcayarak yaamaya mahkm yle zavalllar vardr ki, en kk
gereksinmelerini bile, zlerinin ve iliklerinin o katksz altnyla derler.
Bu, onlarn gnlk acsdr. Sonra bir gn, ac ekmekten de bkp usannca...
AR MSTRAL
Geen pazar, yatamdan kalkar kalkmaz, kendimi Faubourg-Monmartre Soka'ndaki
evimde sandm. Yamur yayordu; gkyz kapank, deirmen i kapaycyd. Bu
yamurlu souk gn deirmende geirmeyi gze alamadm. Hemen aklma, Frdric
Mistral'e, benim amlardan fersah tede, kk Maillane kynde oturan o
byk aire gidip biraz ferahlamak geldi.
Gider miyim giderim dedim. Mersin aacndan sopam, Montaigne kitabm, bir de
atkm aldm gibi, hemen yola dzldm.
Tarlalarda kimsecikler yok... Bizim irin katolik Provencemz, pazar gnleri
topra kendi haline brakr. Evlerde yalnzca kpekler kalm; iftlikler
kapal... Zaman zaman, muamba rts srsklam olmu bir yk arabas, kimileyin
gz yapra rengindeki harmanisiyle ba kukuletal bir kocakar, kiliseye giden
bir araba dolusu iftlik halkn trsla gtren mavili beyazl rme hasrdan
haalaryla, krmz ponponlar ve gm ngraklaryla bayramlklarn giymi
katrlar, sonra tede, sislerin arasnda, sulama kanalnda bir kayk ve kayn
iinde, ayakta, sulara serpme atan bir balk...
O gn, yolda kitap okumann olana yoktu. Bardaktan boanrcasna yamur
yayor ve karayel, yamuru kovayla insann suratna arpyordu. Yolu sanki bir
solukta aldm; sonunda saatlik bir yryten sonra, Maillane kynn
rzgrdan rkp de aralarna snd servilikler karma kverdi.
Kyn sokaklarnda kedi bile yoktu. Herkes pazar duasna gitmiti. Kilisenin
nnden geerken, sarmal borunun (*) sesi geliyordu; renkli camlarn arasndan
mumlarn parldadn grdm.
air, kyn bir ucunda oturur. Evi, Saint Remy yolu stnde, soldaki son evdir;
nnde bahe, tek katl bir evceiz... Yavaa ieri girdim. Kimsecikler yoktu.
Salonun kaps kapalyd, ama ierde birinin gezindiini ve yksek sesle
konutuunu duydum. Bu ayak sesi, bu ses bana hi de yabanc deildi... Elim
kapnn tokmanda, ak badanal kk geenekte bir an heyecanla durakladm;
yreim arpyordu. erdeydi. alyordu... Acaba drtln bitmesini mi
beklemeli?... Adam sen de, ne olursa olsun, girelim bakalm.
* * *
Ah Parisliler. Maillanel air. Mireille'ini Paris'te sizlere gstermek iin
gelip de siz de onu kentlilere benzer giyinmi bir yabanl gibi dik yaka ve
kendisini n kadar skan kocaman bir apkayla salonlarnzda grnce, sandnz
ki Mistral odur. Hayr, grdnz o deildir. Dnyada bir tek Mistral vardr; o
da geen pazar kynde bastrdm Mistral, kee klahn yana emi, yeleksiz
srtnda ceket, Katalan biimi krmz kua belinde, gzleri parl parl,
esinin atei yanaklarna vurmu, yz candan bir glmsemeyle klanm, bir
eskil Yunan oban gibi incelikli, elleri cebinde, oday arnlayp iir dzen
Mistral...
Beni grce boynuma sarlarak:
- Nasl, sen misin yahu? diye bard. Ne iyi ettin de geldin!... Bugn de tam
Maillane'n yortu gn... Avignon'dan gelen algclar m istersin, boa grei
mi, dinsel alaylar m, farandol mu? Hepsi tamam, ok gzel... Annem neredeyse
kiliseden dner. Yemeimizi yer yemez, hop, gzel kzlarn dansn grmeye
gideriz.
O bu szleri sylerken, ben de eskiden tatl zamanlar geirdiim, ama uzun
zamandan beri grmediim o duvarlar ak renk ktla kaplanm kk salona
heyecanla bakyordum. Her ey eskisi gibiydi. Yine o sar satranl kanepe, yine
o iki hasr koltuk, minenin stnde yine o kolsuz Vens ile Arles Vens, yine
airin Hebert tarafndan yaplm o yal boya portresi, Etienne Carja'nn
ektii fotoraf ve bir kede, pencerenin yannda, yine o st eski kitaplar
ve szlklerle tklm tklm yaz masas, sanki entipften bir tahsildar
masas... Masann tam ortasnda ak duran kocaman bir defter gzme iliti. Bu,
Calendal'di; Frdric Mistral'in bu yln sonunda, Noel gn yaymlanacak olan
yeni iiri. Mistral, bu iire yedi yldr alyor; son dizelerini yazal alt
ay kadar oldu. Ama bir trl iirinden ayrlmaya eli varmyor. Bilirsiniz ya,
insan hep byle "Aman u blm biraz daha ileyeyim, una daha parlak bir uyak
bulaym!" der. Mistral istedii kadar Provance dilinde yazadursun, sanki
yazdklarn herkes o dilde okuyacak da iiliine verdii emei beenecekmi
gibi, dizelerini bir bir iler. Hey koca air, hey; sanki Montaigne u szleri
onun iin sylemi: "Pek az kimsenin grp de anlayarak beenecei bir sanatta
neden byle skntlara katlandn sorduklarnda 'Az da olsa bana yeter; bir
tek kii de olsa yetiir; hi kimse olmasa da olur' diyen adam anmsa."
* * *
Calendal'in yazl olduu defteri elime alm, heyecanla sayfalarn
kartryordum... Birdenbire sokan iinde, pencereye kar bir fifre ve
dmbelek cmbdr koptu. Bizim Mistral de hemen dolaba seirtti, kadehler,
ieler kard, masay salonun ortasna ekti ve bana:
- Sakn glme... Onuruma almak ve dans etmek iin geliyorlar... Serde belediye
yelii var da... diyerek algclara kapy at.
Kck salon, gelenlerle doluverdi. Dmbelekleri iskemlelerin zerine, khne
bayra da bir keye braktlar. Kaynam arap, elden ele dolat. Sonra M.
Frdric'in onuruna birka ie boaltlnca, enlikten, Farandol'un geen ylki
gibi gzel olup olmayacandan, boalarn iyi dvp dvemeyeceklerinden,
ciddi ciddi konuuldu. Bu da bitince, algclar teki belediye yelerinin
kaplar nnde dansetmeye gittiler. Tam bu srada Mistral'in annesi de geldi.
Gz ap kapayncaya dein sofra kuruldu. Masaya sakz gibi ak bir rt yayld,
stne de iki kiilik takm kondu. Ben evin greneini bilirim. Mistral'in
konuu olunca, annesi sofraya oturmaz... Zavall yal kadn, Provence dilinden
baka dil bilmez. Franszlarla konumak iin ne diye sknt eksin?.. Hem onun
mutfakta ii vardr.
Aman Tanrm, o sabah yediim nefis yemei bir bilseniz: Bir para olak
kzartmas, yayla peyniri, bulama, incir, misket zm. Hepsinin stne de,
kadehin iinde o gzelim pembe rengiyle o canm Chateauneuf des papes arab.
Yemiler yenirken gidip airin defterini alm ve masann stne, Mistral'in
nne koymutum. air glmseyerek:
- Hani, sokaa kacaz demitik ya, dedi.
- Hayr! Hayr! Calendal'i isterim, Calendal'i!
Mistral, umarsz, raz oldu ve eliyle dizelerinin lsne tempo tutarak, o
tatl ve uyumlu sesiyle birinci bendi okumaya balad: - Aktan lgna dnm
bir kzn - ackl servenini anlattmd, imdi de - Tanr'nn izniyle, Cassisli
bir delikanlnn - zavall bir anuez balksnn yksn syleyeceim...
Darda anlar ikindi duasn alyor, alanda kestane fiekleri patlyor,
sokaklarda boyuna fifrelerle dmbelekler mekik dokuyordu. Dve gtrlen
Camargue boalar brp duruyordu.
Bense, dirseklerim masaya dayal, gzlerim ya iinde, Provencel kk
balknn servenini dinliyordum.
* * *
Calendal, balknn biriydi; ak onu bir kahraman yapt... Sevgilisinin -dilber
Esterelle'in- gnln elebilmek iin akllara durgunluk verecek ilere
giriiyor, yle ki Heraklius'un on iki becerisi bile onunkiler yannda hi
kalr.
Bir gn, zengin olmay aklna koyarak yle olaanst bir balk takm icat
ediyordu ki, denizin btn baln yakalayp limana getiriyor. Bir seferinde de
Ollioules Boaz'nn korkun haydudu Kont Severan'n ekya yatana dek giderek
etesinin ve metreslerinin nnde herifi skboaz ediyor. Bir gn, SainteBaume'da Jacques Usta'nn, yani sizin anlayacanz Hazreti Sleyman tapnann
atsn kuran bir Provencelnn mezar nnde, birbirlerine pergel sallayarak
kavga etmeye gelmi iki kalfa topluluuna raslyor. Hemen kavgann iine dalyor
ve her iki taraf da dil dkerek yattryor...
nsan gcnden stn iler, ksacas!.. Yukarda, Lure kayalklarnda, hibir
oduncunun kmay gze alamad, iine girilmez bir sedir aac orman varm.
Calendal oraya da gidiyor. Tam otuz gn, tek bana orada kalyor. Otuz gn de,
aa gvdelerine saplandka n n ten baltasnn sesini duyuyorlar. Orman
inim inim inliyor, dev gibi babacan aalar birbirinin peinden, uurumlarn
dibine yuvarlanyor. Calendal, aaya indiinde, dada bir tek sedir aac bile
kalmyor.
Bunca becerinin dl olarak, anuez balks sonunda Esterelle'in sevgisini
kazanyor. Cassis halk da onu kendilerine ba yapyorlar. te Calendal'in
serveni... Ama sorun Calendal'de deil; iirde, her eyden nce tarihiyle,
sylenceleriyle, grnmleriyle Provence, btn o ky Provence', da
Provence' ve lmeden nce byk airine kavuan btn bir saf ve bana buyruk
ulus var... Artk siz istediiniz kadar demiryollar yapn, telgraf direkleri
dikin, Provence dilini okullardan kap dar edin! Provence, Mireille'de ve
Calendal'de sonsuza dek yaayacaktr.
* * *
Mistral, defterini kapayarak:
- Artk iir yetiir, dedi. Gidelim de enlii grelim.
ktk; btn ky halk sokaklara dklmt. iddetli bir poyraz, bulutlar
silip sprmt; gkyz, yamurdan slanm krmz damlarn stnde keyifli
keyifli parldyordu. Tam alayn dnne yetitik. Bir saat ard aras
kesilmeden nmzden kukuletal tvbeciler, beyaz cppeli tvbeciler, mavi
cppeli tvbeciler, boz cppeli tvbeciler, peeli kzlar tarikat; stne srma
iekler ilenmi pembe bayraklar; drt kiiyle omuzda tanan, yaldz umu,
tahtadan, kocaman aziz yontular; putataparlarn yontular gibi boyal, elde
kocaman iek demeti, fayanstan azizeler, harmaniler, okunmu ekmee zg ssl
kaplar, yeil kadifeden glgelikler, evresi beyaz ipeklerle sarlm armhta
sa yontular; btn bunlar, gnein ve mumlarn nda, dualar, ilahiler ve
alabildiine alan anlar arasnda, rzgrla dalgalana dalgalana geti.
Alay bitip de azizler yeniden kiliselerindeki kelerine yerletirilince, biz de
boa greini, harman yerindeki oyunlar, pehlivan grelerini, adm,
komaca, krba oyununu, szn ksas Provence enliklerinin btn o neeli
kaynamasn seyre gittik... Maillane'a dndmzde ortalk kararyordu. Alann
ortasnda, Mistral'in akamlar dostu Zidore'la iskambil oynad kk kahvenin
nnde kocaman bir ate yaklmt...
Farandol'a hazrlk yaplyordu. Karanln iinde her yerde kt fenerler
yanyordu. Genler Farandol'da yerlerini alyorlard ve biraz sonra,
dmbeleklerin bir iareti zerine, alevlerin evresinde btn gece srecek olan
lgnca ve amatal bir horon balad.
* * *
Akam yemeinden sonra, yeniden sokaklarda srtemeyecek denli bitkin
dtmzden, Mistral'in odasna ktk. Buras, iki byk karyolasyla
alakgnll bir kyl odasyd. Duvarlarnda kt bile yoktu. Tavannn
kirileri grnyordu... Drt yl nce Akademi, Mireille airine bin franklk
bir dl verdiinde, Madam Mistral'in aklna gelmi ve oluna:
- u senin odann, demi, duvarlarn ktlatsak, tavann da yaptrsak, nasl
olur?
Mistral:
- Hayr, olmaz! diye yant vermi. Bu, air parasdr, el srlmez.
Oda da eskisi gibi plak kald. Ama air parasnn dayand srece, Mistral'in
kapsn kim aldysa eli bo dnmedi...
Odaya Calendal defterini de gtrmtm. Amacm, uykuya varmadan nce aire bir
para daha okutmakt. Mistral, iniler blmn seti. Size birka szckle
anlataym:
Bilmem nerede byk bir len var. Masaya Moustier inisinden grkemli bir sofra
takm getiriliyor. Her taban dibinde, mine iine maviyle ilenmi,
Provence'la ilgili bir konu var. lkenin btn tarihi, bu tabaklarn iinde...
Bu gzel inilerin nasl bir akla betimlendiini grmelisiniz. Her tabak iin
bir kta yazlm, hepsi de saf ve hnerli bir iiliin rn, Thocrite'in
betimlemeleri gibi yetkin birer kk iir.
Mistral, iirini bana drtte nden ou Latince, o gzel Provence dilinde, bir
zamanlar kralielerin konutuu imdiyse yalnzca obanlarmzn anlad dilde
okurken, anadilini nasl bir knt iinde bulduunu ve onu ne duruma
getirdiini dnerek, btn ruhumla bu adama hayran oluyordum. Baux
prenslerinin hl Alpillelerde grlen eski saraylarndan biri gzlerimin nne
geliyordu: Ne ats, ne sahanlklarnda parmakl, ne de pencerelerinde renkli
LAHSZ AYN
NOEL YKS
I
- ki mantarl hindi dolmas ha, Garrigou?..
- Evet, saygdeer peder, mantarla tka basa doldurulmu iki tadna doyulmaz
hindi. Biliyorum, nk doldurulurken ben de yardm ettim. Derileri yle
gergindi ki, kzarrken az kalsn atlayacakt...
- Aman Tanrm! Ben de mantara baylrm!.. abuk ver u benim hrkay,
Garrigou... Hindiden baka mutfakta daha neler grdn?..
- Ah, trl trl nefis eyler... leden beri boyuna sln, il, yaban horozu
yola yola bir hal olduk. Her yanda tyler uuuyordu... Sonra efendim, glden
ylan balklar, prl prl sazan balklar, alabalklar geldi. Daha...
- Alabalklar iri miydi, Garrigou?
- Nah bu kadar vard saygdeer peder... Koskocaman!..
- Aman Tanrm! Gzmn nne geldi... arab ibriklere koydun mu?
- Evet saygdeer peder, arab ibriklere koydum. Ama, dorusu bu arap nerede,
az sonra gece yars ayininden knca ieceiniz araplar nerede? atonun yemek
salonunda, her renkten araplarla alev alev yanan btn o srahileri grseniz!
Ya o gm sofra takmlar, o ilemeli kaplar, o iekler, o amdanlar... Byle
Noel yemei dnyada bir kez olur... Marki cenaplar, evredeki btn mlk sahibi
soylular ard. Naiple noteri hesaba katmazsak, sofrada en az krk kii
olacaksnz... Ah saygdeer peder, byle bir sofrada bulunmanz, ne byk
mutluluk!.. O gzelim hindileri bir koklayaym dedim, o mis gibi mantar kokusu
bir trl burnumdan gitmez oldu... Aman Tanrm!..
- Hadi olum, hadi. Sakn oburluk edip de gnaha girmeyelim, hele sa'nn
doduu bir gecede... Sen hemen git, mumlar yak, ayinin ilk ann al. Bak,
neredeyse gece yars olacak. Ge kalmayalm.
Bu konuma, sa'dan sonraki bin alt yz u kadarnc ylda, bir Noel gecesi,
daha nce bir Barnabit (*) manastrnda bakeiken imdi Trinquelage
atosu'ndaki kilisede aylkla papazlk eden saygdeer Dom Balagure ile kk
mezi Garrigou, daha dorusu hazretin kendi mezi Garrigou olduunu sand
kimse arasnda oluyordu. Byle diyorum, nk, ilerde greceiniz gibi, eytan o
akam saygdeer pederi adamakll kandrp korkun bir oburluk gnahna sokmak
iin, ablak yzl ve akn yzl gen mezin kalbna girmiti. te o szde
Garrigou (h, h!), yurtluk kilisesinin anlarna var gcyle aslrken,
saygdeer peder de hcresinde srma ilemeli gsln giymekteydi. Kafas
daha imdiden, btn o yemek betimlemeleriyle allak bullak olmu, giyinirken
boyuna sylenip duruyordu:
- Kzarm hindiler... Prl prl sazan balklar... Nah bu kadar byk
alabalklar!..
Darda gecenin yeli, anlarn mziini data data esiyor ve tepesinde
Trinquelage atosu'nun eski kuleleri ykselen Ventoux dann yamalarnda,
gittike, karanln iinden bir takm klar beliriyordu. Bunlar, gece yars
ayininde bulunmak iin atoya aileleriyle birlikte gelen iftilerdi. Elinde
feneriyle baba nde, kadnlar koyu renkli harmanilerine brnm, ocuklar
birbirlerine sokularak annelerinin eteine snm, ilahiler okuya okuya, be
alt kiilik bekler halinde bayra trmanyordu. Byle ge vakte ve soua
karn btn bu babacan insanlar, ayinden knca, her yl olduu gibi,
mutfaklarda kendileri iin kurulan sofralara keceklerini dnerek keyifli
keyifli yryorlard. Ara sra bu dik yokuta, nnde mealecileriyle ilerleyen
bir soylu arabasnn camlar ay nda parlyor ya da bir katr,
ngraklarn sallaya sallaya tin tin gidiyordu. iftiler, evresi dumanl
fenerlerin nda, naiplerini tanyorlar ve nlerinden geerken kendisini
selamlyorlard:
- yi akamlar, iyi akamlar Matre (*) Arnoton!
- yi akamlar ocuklarm, iyi akamlar!..
Gece aydnlkt; yldzlar souktan canlanm gibiydi. Poyraz kasp kavuruyor,
ince ince yaan dolu, slatmadan giysilerin zerinden kayarak, karl Noel
geceleri geleneini yaatyordu. Bayrn ta tepesine, kuleleri, sivri atlar,
kilisesinin koyu mavi gkyzne ykselen an kulesiyle dev bir yn halinde
ken ato, kafileden bir hedef gibi grnyor, kck klar, dizi dizi gz
krpyor, gidip geliyor, btn pencerelerde yanp snyor ve yapnn
karaltsnda, kt yannca kllerin arasndan uuan kvlcmlar andryor...
Kiliseye gitmek iin, asma kprden ve sur kapsndan sonra, mealelerin atei
ve mutfaktan darya vuran alevlerle gndz gibi olmu, arabalar, uaklar,
tahtrevanlarla tklm tklm dolu d avludan da gemek gerekiyordu. Dnen
kebap ilerinin tkrts, tencerelerin grlts, kartrlan kristal ve
gm takmlarnn krts duyuluyordu. stelik kark salalara konan keskin
kokulu otlarla et kzartmas kokan lk bir buu, papaza, naibe, herkese
dedirttii gibi iftilere de:
- Aman efendim, ayinden sonra ne gzel yemekler yiyeceiz, dedirtiyordu.
II
ngr, ngr! ngr, ngr!..
Gece yars ayini balyordu. atonun bir katedral yavrusu olan kilisesinde,
birbirine gemi kemerlerle mee kaplamalarna, duvar boyunca ilemeli perdeler
ve hallar aslm; btn mumlar yaklmt. Aman ne kalabalkt! Aman ne
tuvaletler vard! Bakn, nce ilahicilerin bulunduu yerin evresinde oymal
kakma koltuklara kurulmu, toz pembe taftadan giysisiyle Trinquelage atosunun
sahibi, yannda da btn soylu arllar. Karda, Marki'nin ate renginde
dibadan bir giysi giymi yal annesiyle Fransa sarayndaki son modaya gre
bana kabartmal danteladan yksek bir hotoz geirmi gen kars, kadife kapl
ncil sehpalarnn arkasnda bulunuyorlard. Daha aada karalar giymi, geni
ve sivri ulu perukalar, tral yzleriyle naip Thomas Arnoton ve noter Matre
Ambroy, gz alc ipeklilerle srmal am kumalar arasnda, ciddi ve arbal
klklaryla gze arpyordu. Sonra iko kahyalar, pajlar, araba uaklar,
vekilharlar ve btn anahtarlarn ince gm bir halkayla belinden aa
sallandrm Barbe Kadn geliyordu. Dipteki sralarda uaklar, hizmeti kadnlar
ve aileleriyle birlikte iftiler vard. Daha tede de, usulcack ap
kapadklar kapnn nnde, i g arasnda ara sra bir sofu edas taknmaya
gelen ve onca mumun yla, enlik iinde, havas lnan kiliseye yemek
kokular getiren a yamaklar...
neredeyse elini uzatp... Aman Tanrm!.. Yemeklerin duman ttyor, araplar mis
gibi kokuyor ve kk ngrak, azgn azgn:
- Aman, elini biraz daha abuk tut, diye baryor.
Ama elini daha nasl abuk tutsun? Dudaklarn kprdatr gibi yapyor. Artk
szckleri tam olarak sylemiyor. imdi artk Yce Tanr'y dalavereye getirip
duay el abukluuyla atlatmaktan baka kar yol kalmad; zavall, bu halt da
yiyor!.. Gittike eytana uyarak nce bir, derken iki ayet atlamaya balyor.
Derken Tevrat'taki sureyi pek uzun bularak sonunu getirmiyor. ncil'e yle bir
dokunuyor, Credo'nun nne geiyor, Pater'i atlyor; girie uzaktan bir merhaba
diyor ve bylece sraya atlaya, kendini ilen denizine atyor. Arkasndan da
hep o uursuz Garrigou (ktlne ilen olsun!), ne gzel bir anlayla
kendisine tempo tutuyor, ayin gsln dzeltiyor, yapraklar ikier ikier
eviriyor, rahlelere arpyor, ibrikleri deviriyor ve hi durmadan, o kk
ngra, gittike daha gl, gittike daha hzl sallayp duruyor.
Kilisede bulunanlarn aknln grmelisiniz! Bir szcn bile
iitemedikleri ayini papaza adm uydurarak izlemek zorunda kaldklarndan, kimi
kalkarken kimi diz kyor, kimi otururken kimi ayakta duruyordu. Bu garip
ayinin btn aamalar, trl trl durumlarla saflar birbirine katyordu.
tede, gkyznn yollarnda kk ahra doru szlen Noel yldz (*) bu
grlt patrty grnce, dehetinden sararp soluyordu.
Yal Markiz, akn akn hotozunu sallayarak:
- Papaz pek abuk okuyor; yetiemiyorum, diye mrldanyordu.
Matre Arnoton, elik ereveli kocaman gzlkleri burnunda, acaba nereye geldik
diye boyuna dua kitabn kartrp duruyor. Ama gerekte akllar dnceleri
hep lene taklp kalan bu babacan insanlar, ayinin byle posta arabas hzyla
yaplmasna hi de kzmyorlard. Sonunda Dom Balagure, gleryzle toplulua
dnp var gcyle, "Ite, missa est" (**) diye barnca, btn kiliseden yle
neeli, yle akrak bir "Deo gratias" (***) yant ykseliyor ki, insan
kendisini, sanki Noel sofrasna oturmu da ilk kadehi parlatyor sanr.
III
Be dakika sonra soylu takm, ortalarnda papaz, byk yemek salonundaki
sofraya oturmulard. Batan baa donanan ato, arklar, haykrmalar,
glmeler, grltlerle n n nlyordu. Saygdeer Don Balagure, ataln
bir il kuunun kanadna saplyor ve iledii gnahn vicdan azabn, kadeh
kadeh yuvarlad papann arabyla o canm et suyunda eritiyordu. Bu kutsal
adam, yle ok yiyip iti ki, daha o gece "tvbe ve istifara" zaman bulamadan,
birdenbire gverdi. Sonra sabah sabah, henz geceki enliklerin grltsyle
alkalanan cennete varnca, nasl karlandn artk siz dnn.
Evrenlerin sahibi olan Tanr, ona:
- Ykl karmdan, dedi, seni gzm grmesin, gnahl adam. Suun yle byk ki,
erdemle geirdiin btn mrn unutturmaya yeter... Benden bir gece duas
alarsn ha?.. Peki yleyse, yerine senden yz dua isterim. Bu yz Noel
ayinini kendi kilisende, senin yznden ve seninle birlikte gnaha girenlerin
nnde tamamlamadka, sana cennete girmek yok.
... te, Dom Balagure'in gerek sylencesi bu... Zeytinler lkesinde bunu
byle anlatrlar. Bugn Trinquelage atosu'nun yerinde yeller esiyor, ama
kilisesi, Ventoux dann ta tepesinde, yemyeil bir mee korusu iinde, hl
dimdik duruyor. Yel, rezeleri dm kapsn at at vurur, eiini otlar
brmtr. Mihrabnn kelerinde, renkli camlar oktan dklm yksek
pencerelerinin aralklarnda ku yuvalar vardr. Ama yine, anlatlanlara
baklrsa, her yl Noel'de, bu ykntlar arasnda, ne olduu bilinmeyen bir
k dolar dururmu. Kyller de, akta, dahas yel ve kar altnda yanan gze
grnmez mumlarn aydnlatt bu kilise hayaletini uzaktan seyrederlermi. Siz
isterseniz gln ama, o evrenin baclarndan, belki de Garrigou'nun
torunlarndan Garrigue adl biri, bana unu anlatt: Bir Noel gecesi, fazlaca
karm da, Trinquelage taraflarnda, da banda, yolunu arm. Bakn neler
grm: Saat on bire dek bir ey olmam. Her yer sessiz, snk ve dinginmi.
Gece yarsna doru, anszn, an kulesinin tepesinde anlar almaya balam.
Ama yle lgn, yle bitkin bir an sesi ki, on fersahlk yerden geliyor sanki.
Arkasndan bizim Garrigue, tepeye kan yolda klarn titretiini, belirsiz
glgelerin kmldadn grm. Kilisenin kaps nndeki dehlizden kulana
ayak sesleri ve yle fsltlar gelmi:
- yi akamlar, Matre Arnoton!
- yi akamlar ocuklarm, iyi akamlar!
Herkes ieri daldktan sonra, bizim gzpek bac yavaa yaklam, krk
kapdan baknca tuhaf bir grnmle karlam. nnden geip kiliseye giren
btn o adamlar, sanki eski sralar hl varm gibi, ilahicilere ayrlan yerin
evresine, kilisenin iine sralanmlar. Tentene hotozlaryla dibalar giymi
gzel hanmlar, tepeden trnaa srmalar iinde soylular, tpk dedelerimizin
giydii gibi iri iekli pantolonlaryla kyller... Hepsi de yal, solgun,
tozlu, bitkin bir durumda... Ara sra, kilisenin allm konuklar olan gece
kular, bunca ktan uykular kaarak, sanki tlbent iinde yanyormu gibi
alevleri dimdik, ama belirsiz kan byk mumlarn arasnda uuuyorlarm.
Garrigue'in en ok tuhafna giden ey, burnunda elik ereveli iri gzlkleri
bulunan birinin durumuymu. Gece kularndan biri adamn kocaman siyah
perukasnn stnde, ayan kseye kaptrm gibi, dimdik durur ve boyuna
sessiz sessiz kanat rparm; adam da ikide bir ban sallarm.
Dipte srmas kararm cppesiyle bir papaz, bir szc bile iitilmeyen dualar
okuyarak, mihrabn nnde gidip gelirken, ocuk boyunda kck bir yal adam,
ilahicilere ayrlan yerin ortasnda diz km, tokma kopuk, sesi kmayan bir
ngra srekli sallar dururmu... Hi kuku yok, bu papaz, nc ilahisiz
duasn okuyan bizim Dom Balagure olacak.
PORTAKALLAR
FANTEZ
Paris'deki portakallarda, aacndan dp de yerden toplanm yemilerin ackl
grnm vardr. Kara kn ortasnda, buraya geldiklerinde parlak kabuklaryla,
bizimki gibi lml tatlara alk lkeler iin ar kokularyla, tuhaf, biraz
da derbeder grnrler. Sisli gecelerde, kk el arabalarna ylarak, zgn
zgn, yaya kaldrmlar boyunca sralanrlar. Arabalarn grltsne, atl
otobslerin patrdsna karan tekdze ve ipince bir ses onlara yoldalk eder:
- ki metelie Valensiya portakal!
Parislilerin drtte , uzaklardan toplanm, zerinde aacndan yalnzca bir
ince yeil sap kalm, yuvarlakl pek gz almayan bu yemii, ekerleme
trnden bir ey sayarlar. Yumuak ktlara sarlm olmas, bayramlara,
enliklere karmas, bu duyguyu uyandrr. zellikle ocak ay yaklanca,
sokaklara dalan binlerce portakal, kaldrm kylarndaki pis suya karp
srklenen btn o kabuklar, yapma meyvalarla dolu dallarn Paris'in zerine
silkivermi grkemli bir Noel aacn anmsatr. Hi bir ke bucak yoktur ki,
onlara raslanmasn. Mostralklarn aydnlk camekannda seme ve ssldrler;
hapisanelerle hastanelerin kaplarnda, biskvi paketleriyle elma ynlarna
karrlar; balolarn, pazar gn tiyatro ve elence yerlerinin giriinde
bulunurlar. O nefis kokular, havagaz kokusuna, alg grltsne, paradideki
sralarn tozuna karr. Artk o dereceye gelinir ki, portakal yetitirmek iin
portakal aacna gerek olduu bile unutulur. nk yemii bize dosdoru gneyden
sandk sandk gelirken, budanm, biimi deimi, klk deitirmi aac da,
olduunu anladm. Ajaccio'nun evresinde, epeevre, her biri zel bir bahenin
iinde, byle birok trbecik vardr. Her aile, pazarlar buralara gelip
llerini ziyaret eder. Byle olduktan sonra lm, mezarlklarn karkl,
kalabal dnlrse, daha az korkun geliyor. Buralarn sessizliini ancak
dostlarn ayak sesleri bozar.
Bulunduum yerden, aydnlk yzl, yal bir adamn, iki yan imir dikili
bahe yollarnda dingin bir edayla, tin tin dolatn gryordum. Btn gn
aalar buduyor, topra belliyor, suluyor, solmu iekleri titiz bir zenle
koparp atyordu; sonra gne batarken, ailesinin llerinin yatt trbeye
giriyor; beli, trmklar, kocaman bahe kovalarn yerli yerine koyuyordu.
Btn bu ileri bir mezarlk bahvannn dingin ve sessiz tavryla gryordu.
Ama yine bu babacan adam, pek de ayrmna varmadan, sanki dinsel bir sayg
iinde alyor, birini uyandrmaktan korkuyormu gibi grlt etmemeye dikkat
ediyor ve her kezinde trbenin kapsn yavaa kapatyordu. O gsterili
sessizlik iinde bu kk bahenin bakm, bir kuun bile rahatn karmyor ve
komuluu, insana zn vermiyordu. Yalnzca, deniz insana daha geni; gkyz
daha yksek grnyor ve bu sonsuz uyku, yaam doluluuyla ruhu artan ve ezen
doann iinde, btn evresine sonsuz bir dinlenme duygusunu sindiriyordu.
FTE HANLAR
Bir temmuz gn leden sonra, Nimes'den dnyordum. Hava ylesine scakt
ki... Yol, btn gkyzn dolduran ham gmten kocaman bir gnein altnda,
zeytinliklerle kk mee aalar arasnda, tozdan apak, gz alabildiine
uzanyordu. Ne glgeden bir iz, ne de bir solukluk meltem vard. Yalnzca scak
havann titremesi, bir de austosbceklerinin tiz perdeden t... Bu insan
sar eden tekdze tempolu ve lgn mzik, o ulu k titremesinden kyor
gibiydi... ki saattir tek bama yrrken, birdenbire yolun tozlar arasndan
karma bir bek apak ev kt. Buras Saint-Vincent kona dedikleri yerdi: Be
alt iftlik evi, krmz daml uzunca ambarlar, birka sska incir aacnn
altnda susuz bir yalak, en dipte de, yolun iki kysnda kar karya iki
bycek han.
Bu karlkl iki han, pek garibime gitti. Yolun bir yannda, gireni kan bol,
yepyeni bir yap. Btn kaplar ak. nnde bir araba durmu, terden buram
buram tten beygirleri zyorlar; arabadan inen yolcular da alack duvarlarn
glgesinde ivedi ivedi bir eyler iiyorlar. Hann avlusu arabalarla, katrlarla
tklm tklm dolu; sundurmalarn altnda yere uzanm arabaclar akam
serinliini bekliyor. erde haykrmalar, svgler, masaya yumruk vurmalar,
kadeh tokuturmalar, bilardo grlts, patlayan gazozlar... Btn bu patrty,
en ve gr bir ses, camlar zangr zangr titreten bir arkyla bastryor:
Gzel Margoton kalkt
Doyamadan uykuya;
Elinde gm testi
Bir sabah gitti suya.
Karki hansa, onun tersine, pek sessizdi; braklm gibiydi. Avlu kapsnn
altnda otlar bitmi, pancurlar krk, kap kanadnda eski bir sorgu gibi
asl duran bir obanpskl dal, eiin basamaklar yoldan toplanm talarla
beslenmi... Ksacas hann yle yoksul, yle acnacak bir grnm vard ki,
iine girip bir ey imek, sadaka vermek yerine geerdi.
* * *
eri girince, kendimi ssz, i kapayc ve upuzun bir salonda buldum. Perdesiz
byk pencereden dolan gz kamatrc k, burasn daha ackl, daha ssz
gsteriyordu. Birka krk dkk masa, stnde tozdan rengi solmu bardaklar,
drt deliini birer dilenci tas gibi uzatan krk bir bilardo, sar bir kanepe,
khne bir tezgah. Btn salona kt ve ar bir scaklk km. Ya sinekler?
Salkm salkm tavana, camlara yapm, bardaklarn iine girmi... Kapy
amamla, ar kovanna girmiim gibi bir vzlt, bir kanat vzltsdr balad.
Salonun bir ucunda, pencerenin nnde cama abanr gibi darsn seyretmeye
dalm bir kadn vard. ki kez:
- Hey hanc! diye seslendim.
Yavaa bana dnd. Buruuk, atlam, toprak renginde bir yz, yrenin yal
kadnlarnda olduu gibi uzunca, krmzya alan dantela kvrmlaryla
evrelenmi tam bir kyl kadn yz. Ama grnd gibi yal da deildi;
yalnzca gzyalar kendisini bu grnme sokmutu.
Gzlerini sile sile:
- Ne istiyorsunuz? diye sordu.
- Biraz oturup bir eyler imek...
Sylediimi anlamam gibi yerinden kmldamadan, akn akn yzme bakt.
- Kuzum buras han deil mi?
Kadn iini ekti:
- Evet dedi, han olmasna han... Ama niin siz de tekiler gibi karya
gitmiyorsunuz? Oras daha neeli...
- Neeli, ama bana gelmez... Ben burasn beendim, dedim ve yantn beklemeden
gidip bir masaya yerletim.
Kadncaz, niyetimin ciddi olduuna inannca, byk bir telala gidip gelmeye,
ekmeceleri ekmeye, ieleri kartrmaya, kadehleri silmeye, sinekleri kovmaya
balad... Hana birinin gelmesi, sanki balbana bir olay olmutu. Zavallck
arada bir duraklyor, sonunu getirmekten umudunu kesmi gibi ban ellerinin
iine alyordu.
Sonra, dipte salona bitiik bir odaya girince de, kocaman anahtarlarla
uratn, kilitleri zorladn, ekmek teknesini kartrdn, flediini,
toz silktiini, tabak ykadn duydum. Arada bir, derin derin iini ektii,
hkrklarn tutamad da oluyordu.
Bylece bir eyrek saat getikten sonra, nme bir tabak dolusu passerille (kuru
zm), kaya gibi sert, bayat bir Beaucaire ekmeiyle bir ie arap geldi.
Garip yaratk:
- Yemeiniz hazr! dedi ve hemen pencere nndeki eski yerine geti.
* * *
Bir yandan arabm iiyor, bir yandan da kendisini syletmeye alyordum:
- Pek yle kalabalnz yoktur, deil mi, kadnm?
- Ah msy, kimsecikler gelmez... Burada yalnzca biz varken bakayd. Yolcular
bize inerdi, yaban rdei mevsiminde avclar bizde len verirdi. Btn yl,
kapmzn nnden arabalar eksik olmazd... Ama komular gelip de karmza
yerleince, ilerimiz bozuldu... Artk herkes, karya iniyor. Bizim burasn,
pek i kapayc buluyorlar. Dorusu yerimiz pek de ferah deil; sonra, ben de
gzel deilim. Sk sk beni stma tutar; iki kzm vard, ld... Kardaysa,
her zaman atarlar kahkahay... Hann sahibi, Arlesl bir kadn.. Dantelalar
iinde, boynunda sra altn zincir, gzel bir kadn. Arabann srcs de
dostu... Yolcular hep karya indirir. Sonra oda hizmetisi diye bir sr
aifte de var... lerini yoluna koymular. Btn Bezouces, Redessan, Jonqures
delikanllar, hep orada. Arabaclar bile uramadan gemezler... Ben de burada
btn gn tek bama ile doldururum!...
Bunlar, aln hep cama dayal, dalgn ve kaytsz bir sesle anlatyordu. Sanrm
karki handa, kendisini zen bir eyler olmalyd...
Birdenbire, yolun br yannda bir kaynama oldu. Araba, toz duman iinde
kmldand. Krba aklad, srcnn borusu tt, kapya en kzlar:
- Gle gle! Gle gle! diye bartlar. Sonra, deminki o korkun ses, yine
arksn tutturdu:
Elinde gm testi,
Bir sabah gitti suya,
Su banda girmiti
silahl pusuya...
Kadncaz bu sesi duyar duymaz rperdi ve bana dnerek, yavaa:
- itiyor musunuz? dedi, kocam... Nasl, gzel ark sylyor, deil mi?
akn akn kendisine baktm:
- Nasl? Kocanz m? O da m oraya gidiyor?
O zaman kadncaz, zgn ama tatl bir sesle:
- Ne yaparsnz efendim, dedi, erkekler byledir; karlarnda alansn
istemezler. Bense, kzlarmn lmnden sonra hep alar oldum... Hem sonra,
bizim buras pek skntl... Kimsecikler gelmez. Benim zavall efendi de, pek
can sklnca, karya imeye gider. Sesi de gzeldir; Arlesl kadn ona
arklar syletir. Bakn, yine balad.
Zavall, penceresinin nnde titreye titreye, ellerini uzatm, yanaklarndan
szan iri gzyalaryla bir kat daha irkinlemiti. Arlesl kadna arklar
syleyen kocasnn sesini kendinden gemi bir durumda dinliyordu:
Biri dedi: "Gel seni
Seveyim doya doya!".
MILIANAH'DA
GEZ NOTLARI
Bu kez sizi, gnbirliine, deirmenden iki yz fersah uzaa, Cezayir'in
gzel bir kasabasna gtryorum... Bylece dmbeleklerle austosbceklerinden
biraz uzaklap bamz dinlemi oluruz.
...Yamur yaacak, gkyz kapank. Zaccar dann tepelerini sis brm.
kapayc bir pazar gn ksacas... Oteldeki kk odamda, Araplarn kale
duvarlarna bakan pencere ak; sigara stne sigara ierek, kendimi oyalamaya
alyorum... Otelin btn kitapl buyruumda. Pek ayrntl bir "Kayt ve
Tescil lemleri Tarihi"yle Paul de Kock'un birka roman arasnda,
Montaigne'den bir tek cilt buldum... Kitab rasgele atm ve La Botie'nin (*)
lmyle ilgili o olaanst mektubu bir daha okudum... Bakn imdi de,
eskisinden daha dnceli, daha skntl oldum... Yamur damlamaya balad.
Pencerenin pervazna den her damla, orada geen ylki yamurlardan kalma
katmerli tozlar stnde geni bir yldz iziyor... Kitap ellerimden kayyor ve
ben bu gaml yldza baka baka, epey zaman olduum yerde kalyorum...
Kasabann saat kulesi ikiyi alyor. Saat kulesi dediim yer, buradan ince beyaz
duvarlarn grebildiim eski bir trbedir. Hey gidi zavall trbe, hey. Bundan
otuz yl nce, kim derdi ki bir gn gsnn ortasnda belediyenin kocaman bir
saat kadrann tayacak ve her pazar, saat ikide Milianah kiliselerine ikindi
duas iin an alma iaretini verecek? Dan! Dan! Dan! te anlar da almaya
balad!.. Merak etmeyin, epey uzun srer... Dorusu bu oda da pek i skc...
Felsefi dnceler de denen iri iri rmcekler, btn ke bucaa alarn
rmler... Gpegndz, hayrdr inallah! Haydi sokaa...
* * *
Kasabann byk alanna varyorum. 3. Piyade Alay'nn yle birazck yamurdan
gz ylmayan bandosu, eflerinin evresine halka olmu. Tmen karargahnn bir
penceresinde, yannda kzlaryla general kendini gsteriyor; alanda ile
kaymakamyla sulh yargc kol kola girmi bir aa bir yukar dolayorlar.
Yarm dzine kadar yar plak Arap ocuu, bir kede crlak crlak bararak
zp zp oynuyor. tede, kl dklen yal bir Yahudi, dn ayn yerde
brakt gne n aramaya gelmi, bulamaynca arp kalyor... "Bir,
iki, ... haydi!" Bando, geen k laternalarn penceremin altnda alp
EKRGELER
Bir Cezayir ans daha; sonra yine deirmene dneceiz...
O Sahel iftlii'ne geldiim gnn gecesi, bir trl uyuyamamtm. Yerimi
yadrgamak, yolculuun rahatszl, akallarn ulumalar, sonra insann
sinirlerini bozan boucu bir scak, sanki cibinliin deliklerinden ieriye bir
solukluk hava giremiyormu gibi, tam bir boulma... Penceremi sabaha kar
atmda, yava yava kmldanan, kenarlar kara ve pembe saakl ar bir yaz
sisi, bir arpma alann kaplayan barut duman gibi havada dalgalanyordu. Bir
tek yaprak bile kmldamyordu; gzlerimin nne serilen bu gzel bahelerde,
bayr stne, araba tatllk veren gnein alnna aralkl dikilmi asma
ktklerinde, glgelie konmu Avrupa tr yemi aalarnda, boysuz
portakallarda, dizi dizi sralanm kck mandalina aalarnda, hep o i
kapayc ve sknt verici grnm; frtna bekleyen yapraklarn kprtszl
vard. Bir esintiyle hemen pek hafif ve ince salar birbirine dolanp rpnan
muz aalar, o ak yeil renkte kocaman kamlar bile, derli toplu birer
sorgu gibi, sessiz ve dimdik duruyorlard.
inde dnyann btn aalar bir araya getirilmi, her biri mevsiminde
gurbeti ieini ap yemiini veren bu olaanst iftlii bir an seyre
daldm. Buday tarlalaryla sk mantar meelikleri arasnda byle boucu bir
sabah saatinde, grnm insann iini serinleten bir sulama kanal, parldaya
parldaya akyordu. Btn bu eylerin gzellik ve dzenine, Marip biemi
kemerleriyle bu gzel iftlik yapsna, afakta apak kesilmi taraalarna,
evresine sralanm ahrlarna ve ambarlarna hayran olurken, yirmi yl
ncesini, o babacan insanlarn bu Sahel koyana yerlemeye gelip de ortada kt
bir yol iisi barakasndan, bodur hurma ve yabansakz aalaryla diken diken
olmu bakmsz bir topraktan baka bir ey bulamadklar zaman dnyordum.
Her eyi yoktan var etmek, her eyi yeni batan kurmak gerekmiti. Yerli
Araplarn ayaklanmalar da eksik olmuyordu. Sapan brakp silaha sarlmalyd.
Frre Schwartz gibi, kendi buluunuzun kurban oldunuz. Syleyin bana dostum,
iksiri kesinlikle kendiniz denemeniz gerekli mi?
- Ne yazk ki gerekli, hazretim... lee vurunca alkoln gcn, derecesini
anlyorum; ama kvamn, tadnn gzelliini kavramak iin kesinlikle
tatmalym...
- Ya! Pek iyi yleyse... Ama size bir ey soracam... Zorunlu olarak iksirden
tattnzda, hounuza gidiyor mu? Bundan zevk alyor musunuz?
Zavall Pre Gaucher, kpkrmz kesilerek:
- Ne yazk, hazretim... dedi, hele iki akamdr kfirin yle bir tad, yle bir
kokusu var ki! Belki de bu kt oyunu bana eytan oynad... Artk ben de karar
verdim; bundan sonra yalnzca lekle i greceim. Varsn likr, eskisi gibi
tadna doyulmaz olmasn, eskisi gibi incilenmeyiversin!
Bakei heyecanla atld:
- Sakn ha! Alclar karmaya gelmez. in asln bildiinize gre,
yapacanz ey, tetik davranmak olsun... Peki, tadm iin ne gerekiyor? On be,
yirmi damla deil mi? Haydi, yirmi diyelim... Eh, artk yirmi damlayla da size
klah giydirebilecek eytana akolsun!... Sonra, ne olur ne olmaz, bir kaza
kmasn diye, sizi kiliseye gelmekten de bak tutuyorum. Akamlar damtm
yerinde dua edersiniz... imdi yrek rahatlyla iinize bakn hazretim ve
zellikle damlalar iyi sayn.
Pek iyi! Zavall hazret, damlalar istedii gibi sayadursun, yakay bir kez
eytana kaptrmt, bir trl kurtaramyordu.
Artk damtm yerinde nasl cmbl tapnmalar oldu, orasn hi sormayn!
* * *
Gndzleri her ey yolunda gidiyordu. Saygdeer peder, olduka sessiz oluyordu;
ocaklarn, imbiklerini hazrlar, otlar ayklard. Trl trl otlar, incesi,
trl renklisi, di di olan, gnele ve kokuyla kavrulmuu, ksacas
Provence'n ne kadar otu varsa... Ama akam olup da kaynatlan otlarn z,
kocaman bakr kazanlarnda soumaya braklnca adamcazn ilesi de
balyordu.
- ...On yedi... On sekiz... On dokuz... Yirmi!...
Damlalar incecik cam borudan gm bir kadehe dklyordu. Hazret, bu yirmi
damlay, bir yudumda, hemen hemen hi zevk almadan, dikiveriyordu. Dikiveriyordu
ama gz de yirmi birinci damlada kalyordu. Ah u yirmi birinci damla!... te
o zaman, eytana uymamak iin laboratuvarnn bir kesinde diz kyor ve
boyuna dualar okuyordu. Ancak henz iyice soumam olan likrden mis kokulu
hafif bir duman ykselip hazretin evresinde gezinmeye balaynca, bizimki ister
istemez kazanlarn yanbana dnyordu... Likr, yaldz yaldz ve yemyeil...
Pre Gaucher, burun kanatlar alm, kazana eilerek, cam borusuyla likr
yava yava kartryor, zmrt dalgalarnn alp srkledii o kck
kvlcml pullarda Bgon teyzenin kendisine bakarak glen ve prl prl yanan
gzlerini grr gibi oluyordu...
- Haydi canm, bir damla daha!
Bir damla, bir damla daha derken zavallnn kadehi azna dek doluyordu. Kadeh
dolunca da, dayanamayarak kendisini byk bir koltua atyor, gzler szlm,
kendinden gemi, tatl bir vicdan acs iinde:
- Ah kr olas! Ah kr olas! diye diye, yudum yudum gnaha giriyordu.
in asl kt yan, bu eytan ii likrn kendisine, ne sihirdir ne keramet,
Bgon teyzenin btn o irkin arklarn anmsatmasyd: len vermekten sz
eden mahalle kars... Ya da Andr Aa'nn tek bana ormana giden oban kz
ve sonunda o bildiimiz "ak kei": "Aman bu i, canm bu i"...
Sabah olup da hcre komular, kendisine alayl alayl:
- Maallah Pre Gaucher, dn gece yatarken yine keyfiniz yerindeydi! deyince,
zavall utancndan yerin dibine geiyordu.
O zaman gelsin gzyalar, pimanlklar, perhizler, ileler. Ancak iksirin
eytanna kar bunlar para etmiyordu ve her akam, ayn saatte Pre Gaucher'yi
yine cin arpyordu.
* * *
Bu srada manastra sipari yayordu. Tanr raz olsun; Nimes'den, Aix'den,
Avignon'dan, Marsilya'dan smarlayan smarlayana!... Manastr, gnden gne bir
fabrikaya dnyordu. Keilerin bir ksm ambalaj yapyor, bir ksm etiket
CAMARGUE'DA
I
YOLA IKI
ato tela iinde. Postac, korucudan, yars Franszca yars Provansa
yazlm bir pusula getirdi. imdiye dein iki kez, sr sr Galjon ve
Charlotine gelip gemi, mevsim kular da eksik olmuyormu.
ncelikli komularm beni "Sizi de aramzda grmek isteriz" diye armlard.
O sabah da saat bee doru, henz afak skmeden, tfekler, kpekler ve
yiyeceklerle ykl byk brikleri, beni almak zere, yamacn altna geldi. Artk
Arles yolu zerinde tngr mngr gidiyoruz. Yol boyu, zeytin aalarnn solgun
yeilliine de, ancak seilebilen prnallarn i yeilliine de k grnm ve
yapaylk veren bu aralk ay sabahnda, her yer biraz kuru, biraz plak...
Sr ahrlarnda kprdanmalar oluyor. Ortalk aarmadan uyananlar var;
iftliklerin pencereleri aydnlk. Montmajour Manastr'nn tatan siletinde,
henz uyku sersemi tavancllar, ykntlarn iinde kanat rpyor. Ama yine
hendekler boyunca eeklerinin yansra trsla pazara giden yal kyl
kadnlaryla karlayoruz. Bunlar Ville-des-Baux'dan geliyorlar. Topu topu bir
saat Saint-Trophyme'in basamaklarna oturup da dadan topladklar ifal otlar
paket paket satmak iin alt fersahlk yolu gze almlar.
te Arles surlar da grnd. Hani mzrakl askerlerin kendi boylarndan daha
ksa ivler stnde gezindii grlen eski zaman ii basma resimler yok mu;
Arles'n surlar da tpk yle bask ve mazgall. Dar yollarnn ortasna dek
cumba gibi km oymal, yuvarlak balkonlaryla Burunsuz Guillaume ve Endls
Araplar dnemini anmsatan Marip bieminde, kemerli, bask ve kk kapl
eski ve kapkara evleriyle, Fransann en grlmeye deer yerlerinden biri olan bu
olaanst gzel kasabadan drtnala geiyoruz. O saatte, sokaklarda henz
kimsecikler yok. Yalnzca Rhne boyundaki rhtmda canllk var. Camargue'a
ileyen vapur, basamaklarn aasnda istim tutmu, kalkmak zere. Krmzya
alan ayak pantolonlar giymi iftiler ve iftliklerde almaya giden La
Roquetteli kzlar, aralarnda konuarak, glerek bizimle birlikte vapurun
gvertesine kyorlar. Sabahn ayazna kar koyu renkli uzun harmanilerine
sk sk sarnmlar, Arlesllara zg yksek hotozlar, balarn daha zarif,
daha kk gsteriyor. Bu balarda birazck da o ho kstahlktan izler var,
sanki kahkahay ya da akacl daha uzaklara yetitirmek isteiyle kalkk
duruyor... an ald, artk gidiyoruz. Rhne rmann, pervanenin ve mistralin
bal hzyla her iki ky da srekli deiiyor. Bir yanda Grau, orak ve
talk bir ova; te yanda ksack otlar ve sazl bataklklaryla ta denize
uzanan Camargue. Buras, teki yandan daha yeil.
Vapur ara sra, bir saa bir sola, bir kralla, bir imparatorlua yanap bir
dubann yannda duruyor. Ortaa'da, Arles Krall dneminde kullanlan bu
terimleri, bugn Rhne'da dolaan yal gemiciler hl unutmam. Her dubann
evresinde ak badanal bir iftlik yaps, bir aalk var. iftiler
gerelerini yklenerek; kadnlar, kollarnda sepetleri, dimdik, dubaya verilen
iskeleden iniyorlar. Bir imparatorlua bir kralla uraya uraya, vapurumuz
yava yava boalyor. Bizim de ineceimiz Mas-de Giraud iskelesine
varldnda, vapurda hemen hemen kimse kalmam bulunuyor.
Mas-de Giraud, Barbentane senyrlerinin eski bir iftliidir. Bizi gelip alacak
olan korucuyu beklemek zere iftlie giriyoruz. Yksek tavanl mutfakta
iftiler, baclar, obanlar ve yanamalar; ksaca iftliin btn erkekleri
sofraya oturmu, ciddi ciddi, sessizce, ar ar yemek yiyorlar. Kendilerine
hizmet eden kadnlar, daha sonra sofraya oturacaklar. Biraz sonra korucu, iki
tekerlekli talika arabasyla skn ediyor. Adam, Fenimore'a uygun tiplerden
biri. Karada, suda tuzakla avlanan, bala ve ava bekilik eden bu adama, bura
halk lou Roudeirou (gezgin) adn takm. nk her seferinde kendisine,
afan ya da akamn sisleri iinde, ya sazlklar arasnda pusuya yatm ya da
gllerde ve sulama kanallarnda kk kaynn iinde hi kprdamadan, suya
sald balk sepetlerini gzetlerken rasgeliyorlar. Belki de srekli gzclk
etmekten olacak, adamcaz yle sessiz, yle kendi iine ekilmi ki. Ama yine,
II
KULBE
Sazdan bir at, kurumu ve sararm kamlardan duvarlar, ite kulbe buras.
Bizim av kkmzn ad bu. Camargue'daki btn evler gibi, kulbemiz de yksek
tavanl, geni, penceresiz, bir caml kapdan k alan bir tek oda... Akam
olunca caml kapnn kepenkleri ekilir. Svas prtk prtk ak badanal yksek
duvarlar boyunca aklm asklara tfekler, av antalar, bataklk izmeleri
aslr. Dipte, yere kaklp da bir ucu tavana dek ykselen ve atya desteklik
eden kaln bir direin evresine, be alt kadar, yuvarlaka payanda
sralanm. Geceleri, mistral esip de btn ev atrdamaya balaynca, uzaklarda
kalan denizle, denizi yaklatrarak grltsn getiren ve bu grlty
byterek srdren rzgrla, insan kendini bir geminin kamarasnda uyuyor
sanyor.
Ama kulbe asl leden sonralar ho oluyor. Bizim gneyin o gzel k
gnlerinde, bir ka lgn kknn tte tte yand byk ocan yannda, tek
bama kalmay pek severim. Mistral ya da Tramontana esince kap sarslr,
kamlar inler. Btn bu sarsntlar, evremizdeki doann o byk depreniinden
kck bir yaklanmadr... Gl bir hava akmnn kamlad k gnei,
dalr, klarn toplar, yayar. Masmavi gkyznn altnda byk glgeler
kouur. Ik, kesik kesik gelir, grltler de yle. Srlerin birdenbire
duyulan ngrak sesleri, bir anda rzgra karr ve unutulur; daha sonra,
sarslan kapnn altndan bir nakarat gzelliiyle yeniden gelir... Zamann en
tadna doyulmaz saati akamn alacakaranlnda, avclarn dnnden biraz nce
balar. Artk rzgr dinmitir. Bir an darya karm. Byk ve kpkzl
gne, alevler iinde ama scakln yitirmi, rahat rahat batar. Ortalk
kararr ve gece, inerken nemli ve kapkara kanadyla size srnr. Ta tede bir
tfek patlar ve namludan kan ate, evresindeki karaltyla rengi bir kat daha
kzaran bir yldz parltsyla yeri yalayarak geip gider. Aydnln tutunduu
yerlerde, yaam tela iindedir. Uzun bir rdek geni, sanki yere konacakm
gibi alaktan uar. Ama lambas yanan kulbeyi grnce, birdenbire uzaklar.
Topluluun bandaki rdek boynunu dorultur ve ykselir, btn arkasndakiler
de, ac ac bararak daha ykseklere frlarlar.
ok gemeden, yamur sesini andran srekli bir tepinme, hzl hzl kulbeye
doru yaklar. obanlarn ard, karmakark seirtileri ve ulumalar
duyulan kpeklerin sktrd binlerce koyun, rkek ve babo, allara doru
kouur. Bu kvr kvr yn ve meleme burgac, beni de kapar ve iine alr. Bu
cokun denizde, obanlarn glgeleriyle birlikte, srayan dalgalar alp
gtryor gibidir... Srlerin ardndan, tandk ayak sesleri, neeli konumalar
gelir. Kulbe dolar, canlanr, neelenir. Asma dallar, alev alev yanar. Herkes,
ne denli bitkinse, o denli de candan kahkaha atar. Tfekler bir kede, kocaman
izmeler karmakark atlm, av antalar boalm ve yan sra, hepsi de kana
bulanm kzl, altn sars, yeil, gm rengi ty yumaklar. Herkeste hayrl
bir yorgunluun sersemlii vardr. Sofra kurulmutur. Tadna doyulmaz bir ylan
bal orbasnn dumanlar savrulunca herkes susar. Ak itahlarn bu derin
sessizliini, yalnzca kapnn nnde, anaklarnn iindekini yoklaya yoklaya
yalayp yutan kpeklerin yabanl hrltlar bozar...
Akam yemeinden sonra ok oturulmaz; daha imdiden, gz krpmaya balayan
ocan karsnda korucuyla benden baka kimse kalmad. Konuuyoruz, daha
dorusu, kyllerin yapt gibi, arada srada birbirimize yarm yamalak birer
szck sylyoruz. Yanp kl olan asma dallarnn son kvlcmlar gibi abucak
snen, ksa, kzlderililerinki gibi kimi nlemlerle anlayoruz. Sonunda,
korucu yerinden kalkyor, fenerini yakyor. Ben de onun geceye karan okkal
admlarn dinliyorum.
III
PUSUDA
Burada pusuya, umut diyorlar. Bu ad, pusuya yatm avcnn bekleyiine, gndzle
gece arasnda her eyin bekledii, umduu, duraksad o kararsz saatlere nasl
da yakyor. Sabah pususu, gnein domasndan biraz nce, akam pususuysa,
alacakaranlkla balar. Ben, zellikle gne nn kck gl sularnda uzun
sre kald bu bataklk yrede, akam pususunu yelerim... Bazan negochin denen
omurgasz, darack, en ufak bir devinile yer deitiren kck bir kaykta
pusuya yatlr. Avc, sazlarn arkasna gizlenirken, kaynn iinden yaban
rdeklerini gzetler. Darya ancak bir kasket gneliiyle tfein namlusu,
bir de havay koklaya koklaya sivrisinek kapan ya da kocaman ayaklarn uzatarak
kay bir yana eip suya gmen kpein ba kar. Bu pusu, benim gibi
deneyimsizler iin pek g. Ben de ounlukla, tek para meinden kocaman
izmelerle batakln iinden bata ka geerek pusuya giderim. amura
saplanmamak iin yava yava, saknarak yrrm. Deniz kokusuyla, zp zp
srayan kurbaalarla dolu sazlar aralayarak geerim.
Sonunda karma be on lgn aacyla darack bir kuru toprak kar. Ben de
hemen oraya yerleirim. Korucu, iyilik olsun diye bana kpeini brakmtr.
Uzun beyaz tyl, iri bir Pyrnes kpei. Avclkta ve balk tutmakta
birincidir; yalnz u var ki, yanmda oluu, beni biraz skar dorusu. Yakndan
bir su tavuu gemeyegrsn, sanat gibi bir edayla ban yle bir silkip
gzlerinin zerine sarkm uzun ve gevek kulaklarn geriye atarak bana yle
alayc bir bak vardr ki. Sonra dikelir, kuyruu titrer durur; btn bu
sabrszlanma gsterisiyle bana:
- Ne duruyorsun? Tetii eksene! demek ister.
Tetii ekerim ama vuramam. O zaman boylu boyunca yere uzanr, bitkin, umutsuz
ve kstah bir tavrla esner ve gerinir.
Eh, ne yapalm, dorusu hakk da var. Attn vuran avclardan deilim. Bence
pusu demek, havann kararmas, suya snan n azalmas, kck gllerin,
IV
KIZIL VE BEYAZ
Yanbamzda, kulbeden bir kurun atm uzakta, bizimkinin ei, ama daha yaln
olan bir baka kulbe var. Bizim korucu, kars ve iki byk ocuuyla orada
oturuyor. Kz, evin erkeklerine yemek piirir, balk alarn onarr. Olu da
sudaki balk sepetlerini karmakta, gllerdeki savaklar gzetmekte babasna
yardm eder. Korucunun bunlardan kk iki ocuu daha var. Bunlar Arles'da,
bykannelerinin yanndadr ve okuma yazma renip de ilk komnyonlar (*)
yaplncaya dek orada kalacaklar. Nedeni, yaknda ne kilise, ne de okul var; hem
sonra Camargue'n havas da kklere hi yaramyor. Gerekten, yazn
bataklklar kuruyunca, sulama kanallarnn ak amuru da yein scaklarda
atlaynca, adada artk oturulamaz olur.
Ben bunu bir kez, austos aynda yaban rdei palaz avna geldiim zaman
grmtm. Scaktan cayr cayr yanan bu yrenin o znl ve yabanl grnmn
unutamam. Gller, ta diplerinde kmldanan bir yaam tortusuyla, nemli keler
arayan bir kertenkele, rmcek ve susinei cmbyle, yer yer gnein alnnda
kocaman zm tekneleri gibi buram buram ttyordu. evrede bir veba havas
vard, saysz sivrisinek kasrgasnn bir kat daha koyulatrd bir kokuma
buusu, ar ar dalgalanyordu. Korucunun evinde herkes tir tir titriyordu.
Herkesi stma tutuyordu. Stmallar stmadan yakan o acmasz gnein alnnda
tam ay srnmeye yazgl bu zavalllarn erimi ve solmu yzleriyle
olaandan ok bym, evreleri morarm gzlerini grmek, insann yreini
szlatyordu... Camargue'da koruculuk etmek gerekten pek zc, pek ac! Hi
olmazsa bizimkinin karsyla ocuklar yannda. Ama iki fersah tede,
bataklklarn gbeinde, atlara bekilik eden biri var, yln bandan sonuna
dek, tek bana yayor; tam anlamyla bir Robinson mr sryor. Kendi eliyle
kurduu kam kulbesinde, hasr hamaktan, ocak yapmak iin yanyana getirilmi
kara tatan, lgn aac gvdesinden yaplm arkalksz iskemlelerden tutun
da, bu garip konutu kapayan tahta kilitle anahtara varncaya dein, bir tek eya
yok ki kendi elinden km olmasn.
Adamn kendi de, kulbesi denli garip. Tek bana yaayanlar gibi suskun, bir
tr dnr. Birbirine girmi kaln kalarnn altnda bir kyl gvensizlii
gizlidir. Otlakta bulunmad zamanlar, kapsnn nne oturur, beygirleri iin
ald ila ielerine sarl o pembe, mavi ya da sar renkte kk brorlerden
birini, ar ar, insann yreine dokunan ocuka bir abayla skmeye alr.
Adamcazn okumaktan baka elencesi, bunlardan baka da kitab yoktur. Kulbe
komusu olduklar halde bizim korucuyla bu adam birbirleriyle hi grmezler.
Birbirlerine rasgelmemeye dikkat bile ederler. Bir gn, bizim "gezgin"e, aradaki
bu soukluun nedenini sorduumda, bana ciddi ciddi ne yant verse beenirsiniz:
- Siyasal grlerimiz ayr. Herif kzllardan. Bense beyazlardanm.
Birbirinden daha saf, birbirinden daha bilisiz, ylda ancak bir kez kente inip
de, Arles'n yldzl ve aynal kk kahvehanelerinde, Batlamyuslarn
sarayym gibi gzleri kamaan bu iki yabanl, Thocrite andan kalma bu iki
srtma, bu ssz ln yalnzlnda birbirlerine sokulacaklar yerde,
siyasal grleri yznden birbirlerinden nefret edebilmenin yolunu bulmular
demek!
V
VACCARS
Camargue'da en gzel ey, Vaccars'dir. ou kez avlanmay brakarak, bu tuzlu
gln, bynn karalar arasna hapsedilmi ve bu tutsaklna alm bir
paras gibi olan bu deniz yavrusunun kysna gider otururum. ou kez,
kylara bir i kapayclk veren o kuraklk, o oraklk yerine, Vaccars, ince
kadife gibi otlarla yemyeil ve ykseke kylarna bambaka ve pek ho bir
bitki dnyas serer: Kantaronlar, su yoncalar, arapdedeler ve kn mavi, yazn
krmz, havalar deitike renk deitiren ve srekli iek aarak trl trl
renkleriyle mevsimleri belirten o canm zerdali dikenleri.
Akamlar, saat bee doru, gnein ufka szld anlarda geniliini
daraltacak, bozacak bir tek kayk, bir tek yelken bile bulunmayan bu
fersahlk suyun yle gzel bir grnm vardr ki, altndan zeminin kck bir
kntsne rasgelince yeniden ortaya kmaya hazr sularn her yandan szd
duyumsanan killi bir arazinin kvrmlar arasnda yer yer grnen kck
gllerin, sulama kanallarnn, o yaln, iten gzelliine hi benzemez. Buras
insana bir byklk, bir genilik izlenimi verir.
Dalgalarn bu prlts uzaktan, klkuyruk, balkl, balaban, beyaz karnl ve
pembe kanatl telliturna srlerini eker. Bunlar, trl renkleriyle, ayn
boydan bir erit gibi, balk avlamak iin btn ky boyunca dizilirler. Sonra
kara leylekler, bu parlak gnein altnda, bu sessiz diyarda, kendi z
yurtlarndaym gibi dolaan Msr'n o gerek kara leylekleri... Gerekten,
bulunduum yerden suyun alkantsyla kylara dalm beygirlerini aran
bekinin sesinden baka bir ey iitmem. Bu beygirlerin hepsinin de "Cifer!..
(Lucifer) Estello!... Estournello!..." gibi gsterili adlar vardr. Her
beygir, kendi adn duyunca, yelesi rzgrda dalgalana dalgalana koup gelir ve
bekinin elinden yulaf yer...
Daha uzakta, hep ayn kyda, beygirler gibi babo otlayan kalabalk bir kz
manadosu (sr) vardr. Arasra, bir lgn korusunun stnden, kk srtlarnn
izgisini ve hila biiminde kalkk kk boynuzlarn grrm. Bu Camargue
kzlerinin ou, ferrade'larda, ky enliklerinde dv iin yetitirilir;
kimileri btn Provence ve Languedoc dv alanlarnda n salmlardr. Nitekim
bize komu manado'da, tekilerin arasnda le Romain (Romal) adnda yle korkun
bir dvken boa vardr ki, Arles, Nimes ve Tarascon'da yaplan dvlerde
KILA ZLEM
Bu sabah, henz afak skerken korkun bir trampet sesiyle yatamdan srayarak
uyandm. Tam tram tram! Tam tram tram!
Allah Allah, bu saatte bizim amlkta trampetin ne ii var?... Garip ey!
Hemen yataktan frlayarak kotum, kapy atm.
Kimsecikler yoktu! Grlt de kesilmiti... Islak yaban asmalarndan iki
kurli kuu kanat rpa rpa uzaklat... Hafif bir meltem, aalarn arasnda
ark sylyordu. Douda, Kk Alp Dalarnn ince doruklarnda bir altn tozu
ynnn arasndan, gne yavaa syrlp kt. lk henz bizim
deirmenin atsna demiti ki, trampet tam siper, bir selam havas tutturdu...
Tam tram tram, traram tam.
Hay Tanr nasl bilirse yle yapsn! Ben trampeti filan unutup gitmitim. Tanr
akna, korunun iinde trampetle gnei selamlayan yaban da kim?... evreme
bakndm durdum; kimsecikler yok. Yalnzca lavanta iei bekleriyle, aada,
ta yola dek yuvarlanp giden am aalar... Belki de urada, fundalklar
arasna gizlenmi bir orman ccesi benimle alay ediyor... Bu olsa olsa Ariel ya
da Puck Usta'dr. Zevzek, bizim deirmenin nnden geerken, kendi kendine:
- u bizim Parisli de pek rahatna dkn; sabah sabah una bir mzka alalm!
demi olmal.
Sonra da alm eline kocaman bir trampet: Tam tram tram! Tam tram tram! Artk
susacak msn Puck edepsizi? Austosbceklerimi uyandracaksn!
* * *
Ama, Puck deilmi!
Pistolet imi, asl adyla Gouguet Franois, 31. piyade alaynn trampetisi;
slasna izinli gelmi. Ama burada can sklyor. zlem, bu trampetinin
barna km, izin verirlerse ilenin trampetini alp gidiyor ve korularda,
ormanlarda, Prince-Eugne klasn dne dne trampet alyor.
Bugn de, bizim yeil tepenin stne d kurmaya gelmi... imdi orada bir ama
yaslanm, trampeti dizleri arasnda, boyuna alyor... Grltden d kopan
keklikler, kol kol, bacaklarnn arasndan frlayp uuyorlar, ama bizimki
grmyor onlar. evresinde yaban kekikleri mis gibi kokuyor, ama bizimki yine
ayrmnda deil.
Ne dallar arasnda gnee kar titreyen incecik rmcek alarn, ne de
trampetinin stnde srayan am inelerini grd var. Kendisini dlemlerine
ve algsna kaptrm, deneklerinin kalkp inmesini sevdal gibi seyrediyor.
Her vuruta, o kocaman aptal surat keyfinden klanyor.
Tam tram tram! Tam tram tram!
"Ah nerede o iri iri ta denmi avlusu, gzelce hizaya gelmi sra sra
pencereleri, balkl halk, karavana grltsyle, dolup taan alak
kemerleriyle bizim gzel kla!..."
Tam tram tram! Tam tram tram!
"Ah nerede o n n ten merdivenler, tertemiz badanal geenekler, buram buram
kokan koular, ayna gibi parlatlm palaskalar, tayn raf, ayakkab boyas
anaklar, boz battaniyeli demir karyolalar, silah deposunda parl parl duran
tfekler!..."
Tam tram tram! Tam tram tram!
"Ah nerede o karakolda geen gzel nbet gnleri, parmaklara vck vck yapan
iskambil ktlar, kalemle tesi berisi sslenmi bet suratl karamaa kz,
Pigault-Lebrun'n portatif karyola zerinde tek bana srklenip duran bir
roman!..."
Tam tram tram! Tam tram tram!
"Ah nerede o bakanlklarn kaps nnde nbette geen uzun geceler, iine
yamur yaan o eski nbeti kulbesi, yen ayaklar!... Geerken bizi zifos
iinde brakan saltanat arabalar!... Ah nerede o cabadan angaryalar, kodes
gnleri, o pis kokan sidik fs, kuru yerde yatmalar, yamurlu gnlerde o
souk kalk borusu. Sisli akamlarda sokak fenerlerinin yand saatte klaya
dnler, o soluk solua yetiilen akam yoklamalar!"
Tam tram tram! Tam tram tram!
"Ah nerede o Vincennes orman, o kocaman beyaz pamuk eldivenler, tabyalar
zerinde gezintiler, okulun parmakl, peimize taklan karlar, Salon de
Mars'da piston alan herif, lo meyhanelerde apsent alemleri, hkrk tuta tuta
birbirine dert yanmalar, kasatura ekmeler, bir el yrekte sylenen ak
romanslar!..."
* * *
stediin gibi dleme dal zavallck! Sana yeter demek bana dmez. Aldrma,
istediince, var gcnle vur trampetine. Seni gln bulmaya yzm yok benim.
Sen klan zlyorsun, ben de benimkine zlemli deil miyim sanki?
Benim Parisim de, tpk seninki gibi, buralarda bile bana rahat yz
gstermiyor. Sen amlarn altnda trampet alyorsun; bense, boyuna kt
karalyorum. kimiz de dorusu tam Provencelyz, Tanr iin!... Paris'teyken,
klalarmzda u masmavi dalarmz, u lavanta ieklerinin yaban kokusunu
dnr dururduk. imdi de burada, Provence'n gbeinde, klay zlyoruz. Ona
nasl da balymz!...
* * *
Kyde saat sekizi ald. Pistolet, denekleri elden brakmadan, kyn yolunu
tuttu... Hep trampet ala ala ormadan aaya indiini duyuyorum. Bense, otlara
uzanm, iim zlemle yan yana, bu uzaklaan trampet sesinde btn Parisimin
amlar arasnda geit treni yaptn grr gibi oluyorum...
Ah Paris!... Paris!... Canm Paris!...