You are on page 1of 3

AVRUPA ŞARKI BİLMEZ

Namık KEMAL

Kısmen sadeleştirerek yayına hazırlayan

Emel Çelenk(Edebiyat Öğretmeni)

"Bir Bektaşî muhibbi olan Namık Kemal'in İbret Gazetesinde yayınlanan bu yazısı
Osmanlı Devleti'nin parçalanarak yıkılması çalışmalarının gittikçe yoğunlaştığı bir dönemde
kaleme alınmıştır.

Namık Kemal'in Osmanlı ve İslâm Tarihi hakkındaki derin bilgisi de göz önünde tutulursa
batılı doğu bilimcilerin bizimle ilgili yaptıkları araştırma ve yayınlara gösterdiği tepkinin
sebeplerini anlamak hiç de zor olmayacaktır. On dokuzuncu yüzyılın sömürgeci batı
dünyasına öncülük yapan bu doğu bilimcilerin davranışlarının günümüzde de sürdüğünü
üzülerek gördüğümüz ve yazının güncelliğini bütün canlılığı ile okuyucumuzla paylaşmayı
düşündüğümüz için buruya alıyoruz."

Gerçi içlerinde doğruyu arama arzuları en yüksek derecede insan var mıdır yok mudur
bilmek için binlerce araştırma sahibini birçok varsayım ve fikir yürütmeleri ile uğraştıracak
kadar ilerlemiş olan toplulukların bunca bilgili kişileri bizim gibi bayağı kirpiklerine
bağlanmış denilebilecek derecelerde yakın olan bir yerin hâlini görememek gariptir.

Lâkin vatandaşlarımız bu yolda yanlış yanlış fikirlere düşmesinler. Yokluk


kabristanında yatan dedelerinin destanlarından gelen kuvvetle vicdanının derinliklerinden
çıkan gerçeklere çalışmakta iken ana vatanın birbirine yapışık ikizleri gibi tek vücut olarak
düşmüş oldukları bir milletin mahiyetinden haberli olmazlarsa şaşılır.

Biz ise Avrupa'yı bu bilgisizlikle mazur tutarız. Çünkü İslâm'a dair bilgi alabilmek için
bazı dostlarımızın iftiralarından başka bir kaynakları yoktur. Meselâ bir İngiliz, İstanbul'a
gelmiş, yangın topu işitmiş, yanında olan Rum tercümanından sebebini sormuş: Tercüman,
Bayezid kulesinde olan sepetleri göstermiş:"İşte bak, iki adam asmışlar, onun için şenlik
ediyorlar." demiş. Şimdi pek çok kişi için kule, darağacı sanılıyor. "Türkler daima adam
asarlar ve astıkça sevinçlerini ilân ederler." inancı öne sürülüyor. Bir hikâyeci birtakım
hikâyeler söylemiş, ama onun yanıltmasıyla harem daireleri odalıklar, kapatmalarla dolu birer
sefahat yeri olarak biliniyor. İki çapkın, bazı yayınlarda başarılı olmuşlar. Onların etkisiyle
burada (Osmanlı Devleti'nde) Müslüman olmayanların hayat ve hukukunun Rusya ve
İngiltere sayesinde korunduğu düşüncesine varılıyor. Birkaç yükselme hırsıyla dolu dalkavuk,
kamuoyunu, medeniyet aleminin sevgisinden mahrum etmek için Müslümanlara tutucu süsü
vermiş, Türk adı anıldıkça haçlı canîlerine benzer, dünyanın altını üstüne görmeyi arzu eder
bir vahşî aşiret düşünülüyor. Birkaç yeni hevesli üç-beş kelime Fransızca öğrenmekle adalet
ve bilginin olgunluk kaynağı olan İslâmiyet'i cahilce ve edepsizce alaya almaya kalkışmış,
ona bakılarak dinî hükümler oyuncak suretinde tutulmak isteniliyor.

Halbuki biz şimdiye kadar Avrupa dillerinde doğuyu dair incelemeye değer kitap
göremedik. Doğunun hâlini öğrenmek isteyenler ne vasıta ile amaca ulaşabilsinler de bu kötü
düşüncelerini terk etsinler. Bu arada Fransızca'da gramer ve olaylar ve millî ahlâkımıza bağlı
var olan kitapların en bilgilisi Düson namında bir zatın eseri, geçmişte işlenmiş suçlar ve
âdetlerimizden bahseden eserlerin en doğrusu sözü geçer Hammer'in tarihidir. Bunlardan
hangisi incelense içinde görülecek cahilce hikâyelerin çokluk ve tuhaflığı akla hayret getirir.

Meselâ Düson'un iddiasınca İslâm'da halkın hükümete karşı hiç bir hakları yoktur.
Sünnîler imamın masumiyetine inanmış, Şiiler halkın reyinden bağlıdır. Şiilerin imamı İmam
Ali, Sünnîlerin başkanı Hazret-i Ömer'dir. Yine o yazar Fatih'e kardeş idamının iznine dair
kanunu yaptırır, o asrın ilim adamlarına böyle bir kanunu fetva ile onaylattırır. "Padişahın
hakimiyeti hayatıyla ayakta durur." der. "Padişah, memurlarının mal ve canına sahip olmada
serbesttir." inancında bulunur. Doğrusu, kitabı okudukça, bahsettiği peygamberimizin
buyrukları mı Çin kanunu mudur fark edilemez. Bu türlü araştırmalar ile fıkhın bilgece
kuralları ve âdil hükümleri nasıl anlaşılabilsin?

Hammer, tarihine başlar başlamaz Sultan Osman'a amcasını idam ettirir. Kosova
muharebesine bizim taraftan bataryalarla toplar gönderir. I. Selim gibi Köprülü gibi
yenilikçileri, zorbalar haline koyar, râhibâne bir nefretle yâd eder. II. Beyazid gibi zevk ve
eğlenceye düşkünleri, İbrahim Paşa gibi yıkıcıları melek şekline getirir. Acemler gibi aşırı
abartmalı olarak anlatır. Fatih'i Cengiz'den zalim gösterir. Hain İskender gibi Hünyad
karşısında duran vahşî hayvanlara Havarilere yakın bir yumuşaklık ve insaf yükler. Onun
anlattıklarıyla biz bir yere gidersek birkaç yüz bin kişi ile gideriz, düşmanlarımız karşımıza
on, on beş bin kişiyle gelirler. Hatta İstanbul'da Fatih'in bütün silahlı kuvvetlerine karşı duran
askerin topunu beş bin kişiden ibaret bırakmak ister. Mohaç gazasında Sultan Süleyman'ın üç
yüz bin kişiye varan ordusu karşısına yirmi beş bin Macarlı getirir.

Şarlken'in Osmanlı hücumunu işittiği gibi Venedik'ten İspanya'ya firarını ve hatta hiçbir
zaman Kanunî ile savaş meydanına çıkamamasını maskara rütbe indirme ile açıklar. Fazıl
Ahmet Paşanın Rabe suyundan geçirdiği on bin kişilik askeri geri döndürmeye mecbur
olmasını savaş tekniğinde yeni devir açabilecek bir büyük kanlı savaş gibi göstermek ister. Ne
zaman yenersek araya daima anî bir kaza karıştırır, ne zaman yenilirsek düşmana daima
olağanüstü bir kahramanlık verir. Hıristiyanlar hakkında gerek şeriat hükümlerinden gerek
devlet meclisinden ne karar çıksa tutuculuk olarak kabul eder. Ne muamele görse mezhep
farklılığına dayandırır. Kara Mustafa Paşa tarafından o zaman dış işlerince hakkıyla ilân
edilen(Avusturya hükümeti anlaşmaları çiğnediği için) Viyana seferine "yemini bozma" adı
verir. Yine o seferde Lehistan kralının alçakça ve kusurlu olarak seçtiği sözünde durmazlığı
"gaza" deyimiyle anlatır.

Namazın tarifine kalkışır."Doğuş, öğle ve batış dakikalarında namaza başlamanın doğru


olmaması İslâm inanışına göre o zamanlarda güneşi şeytanın tuttuğundandır." gibi saçmalıklar
söyler. Arapça'dan, Türkçe'den bölümler tercüme etmek ister. "Gönül açıklığı" anlamına
gelen "ferec"kelimesini "ra"nın sükûnuyla "ferc" (derin yarık veya kadının cinsel uzvu olarak)
okur. Argo tabirlerden "gidi" kelimesini bilinen hayvan anlamında "kedi"ye karşılık gösterir.

Bu türlü bilgiler ile Osmanlıların büyüklüğü ve iyi ahlâkı nasıl öğrenilebilsin?

Doğu dillerinin bir Avrupalıya hemen hiç faydası yokken içlerinden birazı onları da
öğreniyorlar. Araplar için yeni dilbilgisi kitapları ve Türkler için yeni sözlükler yapıyorlar.
Bunlar mükemmel değil, fakat hiç olmazsa vatan evlatlarından, mükemmel bir eser yapmak
isteyenlerin üretme amacına yarayabilir.

Batı dilleri bizim için "olmazsa olmaz" haline girmiş iken hiç birimiz III. Selim
zamanındaki Seyyid Mustafa kadar olup da yazdığımızı okutacak kadar bir lisan
öğrenemiyoruz. Halimizin görüntüsü Ateryaların yazdığı kitaplara kaldıkça Avrupa'ya ne
kadar karanlık görünsek çok sayılmaz.

Biz de her ne zaman Rusyalılar, Lehliler, Rumlar filanlar gibi başka lisanlarda bize
yüklenen şeyleri yine o lisan halkına anlatabilecek surette reddedebilirsek Avrupa'da
kamuoyu pek çabuk hakkımızı teslim eder. Bununla beraber Avrupa'da doğunun tamamıyla
bilinememesi bizce o kadar hatırlı değildir. Çünkü geleceğimizin önemi gerektiği gibi
anlaşılmış ve sözünde durma özelliğimiz tamamıyla meydana çıkmıştır.

Fakat yine tekrar ederiz. Vatandaşlarımız, bizde olmayan hallerini bize yükleyip de
zıtlıkların uyuşmasına çalışmakta tereddüt etmesinler. Çünkü bizden çok kendilerinin hayatı,
kalıcılığı ona muhtaçtır. Dikkat etsinler ki dünyada üyelerinin her biri başka dil konuşan bir
devlet var mıdır? Nerede bu kadar mezhep saldırılardan uzak kalmış, nerede bu kadar varlık
(kalıcılık) bulmuş? Lehlilerin hali düşünülür, Macaristan'da kalan Ermenilerden hiç bir eser
kalmadığına bakılırsa burada her milletin kurtuluşunun Osmanlı Devleti'nin bağımsızlığına
bağlı olduğu anlaşılır.

Biz şimdiye kadar diğer dinlere mensup olanları sorumluluğumuza aldık. Her sözümüze
uyduk. Huzurumuzdan uzaklaştık, milyonlarla canlar, mallar feda ettik, onların güvenliğini
devam ettirdik ve mallarını canlarını koruduk. Onların da sözlerinde durmalarını bekleriz.
Vatan toprağının bencilce amaçlardan kutsal tutulmasını dileriz. Bazı gruplar arasında
eğilimin oluştuğunu memnuniyetle görüyoruz. šmit ederiz ki bu eğilim yakında her tarafa
yayılır. Doğru düşünceler ışığa benzer. Bir yerin bir tarafında meydana çıkınca diğer
taraflarında yine az zaman içinde yayılması doğaldır.

İbret, 10 Haziran 1288

( 23 Haziran 1872)

You might also like