You are on page 1of 163

T.C.

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KEFALET SÖZLEŞMESİNDE KEFİL İLE ALACAKLI


ARASINDAKİ İLİŞKİ

Tezi Hazırlayan
M. RAMAZAN AKSOY

Tezi Yöneten
DOÇ. DR. YAVUZ KAPLAN

Özel Hukuk Anabilim Dalı


Yüksek Lisans Tezi

KAYSERİ 2008
T.C.
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KEFALET SÖZLEŞMESİNDE KEFİL İLE ALACAKLI


ARASINDAKİ İLİŞKİ

Tezi Hazırlayan
M. RAMAZAN AKSOY

Tezi Yöneten
DOÇ. DR. YAVUZ KAPLAN

Özel Hukuk Anabilim Dalı


Yüksek Lisans Tezi

Bu çalışma TÜBİTAK BİDEB Tarafından Desteklenmiştir.

KAYSERİ 2008
II

ÖNSÖZ

Kefalet Sözleşmesinde Kefil ile Alacaklı Arasındaki İlişki adlı bu çalışmamı uzun bir
çaba sonucunda bitirebildim. Çalışmanın bu konuda araştırma yapan hukukçulara
yardımcı olmasını ümit ederim.

Bu çalışmamda bana zaman ayıran, maddi ve manevi destek sağlayan değerli hocam
Doç. Dr. Yavuz Kaplan’a teşekkür ederim. Ayrıca hukuk öğrenimimin ilk gününden
başlayarak bu güne kadar hukuku sevmem ve öğrenmemde en büyük katkıyı sağlayan
Doç. Dr. Murat Doğan hocama, Roma Hukuku dersiyle başlayan hukuk öğrenimime
değerli katkıları olan ve tezin tamamlanmasında bana desteğini esirgemeyen Doç Dr.
Yusuf Büyükay hocama, şükranlarımı sunarım. Ayrıca kaynak bulma ve tez hazırlama
konusunda bana destek olan ve kaynaklara ulaşmamda yardım eden Öğr. Görevlisi Akın
Ünal, Arş. Gör. Gökhan Şahan, M. Said İnan, Orhan Ali Erciyes’e teşekkürü bir borç
bilirim.

Bu çalışma sürecinde her türlü fedakarlığı yapan ve manevi desteklerini esirgemeyen


başta babam ve annem olmak üzere aileme, dostlarım M. Ali Çelik, M. Fatih
Alaeddinoğlu, Resul Serdar Ataş, Semih Fazıl Kayahan, Ahmet Yasin, M. Bedir
Toprak, Taha Berk ve Burak Perk’e, bir aile ortamı olarak gördüğüm Solhan
Adliyesi’nin değerli çalışanlarına sevgilerimi ve saygılarımı sunarım.
III

KEFALET SÖZLEŞMESİNDE KEFİL İLE ALACAKLI ARASINDAKİ İLİŞKİ

M. Ramazan AKSOY

ÖZET

Tezin konusu “Kefalet Sözleşmesinde Kefil ile Alacaklı Arasındaki İlişki”dir. Tez üç
ana bölümden oluşmaktadır.

Birinci bölümde kefilin kefalet sözleşmesiyle alacaklıya karşı yükümlendiği


yükümlülükler incelenmiştir. Kefilin yükümlülüklerinin kapsamı ayrıntılı olarak bu
bölümde açıklanmıştır.

Tezin ikinci bölümünde kefilin alacaklı karşısında sahip olduğu haklar ele alınmıştır.
Kefilin kefalet sözleşmesinin niteliği sonucu olarak asıl borç ilişkisi nedeniyle sahip
olduğu haklar da yine bu bölümde ele alınmıştır.

Tezin üçüncü bölümünde alacaklının kefalet sözleşmesiyle yükümlülükleri ve kefile


karşı kazandığı hakları içermektedir.

Sözleşmenin sona ermesi halinde, kefilin bunu bir savunma imkanı olarak alacaklıya
karşı ileri sürme hakkına sahip olması nedeniyle tez kapsamında ayrıca kefalet
sözleşmesinin kendine özgü sebeplerle veya genel sebeplerle sona ermesi hallerine de
çalışmada yer yer değinilmiştir.

Çalışmamız Türk Borçlar Kanunu başta olmak üzere İsviçre Borçlar Kanunu ve Borçlar
Kanunu Tasarısı referans alınarak hazırlanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Kefil, Kefalet, Hak, Yükümlülük, Teminat.


IV

THE RELATIONSHIP BETWEEN GUARANTOR AND CREDITOR IN BAIL


AGREEMENT

M. Ramazan AKSOY

ABSTRACT

The subject of the thesis is “the relationship between guarantor and creditor in bail
agreement”. The thesis consists of from three main parts.

In the first part, obligations given by guarantor with bail agreement to creditor are
studied. Scope of obligations of guarantor is in explained detail in this part.

In the second part of the thesis, rights owned by guarantor against creditor are studied.
Also, rights owned by guarantor because of main debt relationship due to characteristic
of bail agreement are studied in this part.

The third part of the thesis includes obligations of creditor due to bail agreement and
rights acquired by creditor against guarantor.

Status of completion of bail agreement due to special to bail agreement itself or general
reasons in the some parts of the thesis because of in the state of completion of the
agreement, the guarantor has a right to use this situation as a opportunity of defending.

Our study is prepared according to mainly Turkish Law of Debt and then, Switzerland
Law of Debt and Proposal of Law of Debt.

Key Words: Guarantor, Bail, Right, Obligation, Assurance


V

İÇİNDEKİLER

ONAY........................................................................................................................I
ÖNSÖZ......................................................................................................................II
ÖZET.........................................................................................................................III
ABSTRACT ..............................................................................................................IV
İÇİNDEKİLER .........................................................................................................V
KISALTMALAR ......................................................................................................XI

GİRİŞ ........................................................................................................................1

BİRİNCİ BÖLÜM

KEFİLİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ

1.1. KEFİLİN İFA YÜKÜMLÜLÜĞÜ ..................................................................4


1.1.1. Kefilin Ediminin Konusu ..................................................................................4
1.1.2. Kefilin İfa Yükümlülüğünün Kapsamının Belirlenmesi ....................................6
1.1.2.1. Genel Olarak .................................................................................................6
1.1.2.2. Kefilin Asıl Borçtan Sorumluluğu .................................................................7
1.1.2.2.1. Asıl Borcun Belirlenmesi ...........................................................................7
1.1.2.2.2. Asıl Borçta Meydana Gelen Değişikliklerin Kefilin Sorumluluğuna Etkisi.. 10
1.1.2.2.2.1. Genel Olarak ...........................................................................................10
1.1.2.2.2.2. Asıl Borçtaki Azalmanın Kefilin Sorumluluğuna Etkisi ...........................10
1.1.2.2.2.3. Asıl Borçta Meydana Gelen Artmanın Kefilin Sorumluluğuna Etkisi .......11
1.1.2.2.2.3.1. Asıl Borçtaki Artmanın İşin Niteliği Gereği Olması veya Taraflarca
Önceden Öngörülebilir Olması..................................................................................12
1.1.2.2.2.3.2. Asıl Borçtaki Artmanın Sözleşmeden Kaynaklanması............................12
1.1.2.3. Kefilin Cezai Şarttan Sorumluluğu .................................................................13
1.1.2.4. Alacaklı Tarafından Borçluya Süre Verilmesinin Kefilin
Sorumluluğuna Etkisi……..……………………………………………………………15
1.1.2.4.1.Belirli Süreli Kefaletlerde Alacaklı Tarafından Borçluya Süre Verilmesinin
Kefilin Sorumluluğuna Etkisi......................................................................................15
VI

1.1.2.4.2. Belirli Süreli Olmayan Kefaletlerde Alacaklı Tarafından Borçluya Süre


Verilmesinin Kefilin Sorumluluğuna Etkisi................................................................16
1.1.2.5. Kefilin Borçlunun Kusurundan veya Temerrüdünün Kanuni
Neticelerinden Sorumluluğu........................................................................................17
1.1.2.5.1. Kefilin Borçlunun Kusurundan Sorumluluğu ...............................................17
1.1.2.5.2. Yardımcı Şahsın Kusurundan Kefilin Sorumluluğu .....................................18
1.1.2.5.3. Borçlunun Temerrüdünün Kanuni Sonuçlarından Kefilin Sorumluluğu .......19
1.1.2.6. Kefilin Asıl Borçlu Aleyhine Açılan Dava Masrafları ile Yapılan
Takip Masraflarından Sorumluluğu.............................................................................20
1.1.2.6.1. Kefilin Asıl Borçlu Aleyhine Açılan Dava Masraflarından Sorumluluğu .....20
1.1.2.6.2. Kefilin Asıl Borçlu Aleyhine Yapılan Takip Masraflarından Sorumluluğu...21
1.1.2.7. Rehinlerin Kefile Tesliminin ve Rehin Haklarının Devrinin Sebep
Olduğu Masraflardan Kefilin Sorumluluğu .................................................................21
1.1.2.8. Kefilin Sözleşmesel Faizlerden Sorumluluğu..................................................22
1.1.2.9. Kefilin Tahvil Faizlerinden Sorumluluğu........................................................24
1.1.2.10. Kefilin Faiz Dışındaki Diğer Tali Alacaklardan Sorumluluğu .......................26
1.1.2.11. Kefilin Kendi Temerrüdü Nedeniyle Sorumluluğu........................................26
1.1.2.12. Kefilin Menfi Zarardan Sorumluluğu............................................................27
1.1.2.13. Kefilin Mirasçılarının Sorumluluğu ..............................................................29
1.1.2.14. Kefilin Kefalet Sözleşmesinin Yapılması Sırasında Asıl Borçlunun Mevcut
Olan Borçlarından Sorumluluğu.................................................................................31
1.1.2.15. Kefilin Sorumluluğun Başlaması ..................................................................32
1.2. KEFİLİN ASIL BORÇLUYA AİT DEF’İ VE İTİRAZLARI İLERİ
SÜRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ .....................................................................................32
1.3. KEFİLİN İHBAR YÜKÜMLÜLÜĞÜ ..............................................................33

İKİNCİ BÖLÜM
KEFİLİN HAKLARI

2.1. KEFİLİN ALACAKLININ HAKLARINA HALEF OLMA HAKKI ............34


2.2. KEFİLİN SÖZLEŞMEDEN DÖNME HAKKI ................................................37
2.3.KEFİLİN SAVUNMA İMKANLARINI İLERİ SÜRME HAKKI ...................39
2.3.1. Kefilin Asıl Borç İlişkisinden Doğan Savunma İmkanlarını İleri Sürme Hakkı.39
VII

2.3.1.1. Kefilin Asıl Borç İlişkisinden Kaynaklanan İtirazları İleri Sürme Hakkı .........40
2.3.1.1.1. Asıl Borç İlişkisinin Geçerli Olarak Doğmadığı İtirazı.................................40
2.3.1.1.2. Asıl Borcun Sona Erdiği İtirazı....................................................................43
2.3.1.2. Kefilin Asıl Borç İlişkisinden Kaynaklanan Def’ileri İleri Sürme Hakkı .........44
2.3.1.2.1. İki Tarafa Borç Yükleyen Sözleşmelerde Sözleşmenin İfa Edilmediği Def’i 44
2.3.1.2.2. Asıl Borcun Muaccel Olmadığı Defi............................................................45
2.3.1.2.3. Zamanaşımı Def’i........................................................................................45
2.3.1.2.4. Asıl Borçlunun Sahip Olduğu Yenilik Doğurucu Hakların Kefile Etkisi ......47
2.3.1.2.5. Mirasın Defter Tutma Usulü ile Kabulü Halinde Kefilin Sahip Olduğu
Def’i Hakkı.................................................................................................................48
2.3.1.2.6. Asıl Borçlu Hakkında Verilen Kesin Hükmün Kefile Etkisi.........................50
2.3.1.3. Asıl Borçluya Ait Olup Kefilin İleri Süremeyeceği Savunma İmkanları..........50
2.3.1.3.1. Genel Olarak ..............................................................................................50
2.3.1.3.2. Asıl Borçlunun Aczi Nedeniyle Sahip Olduğu ve Kefilin İleri
Süremeyeceği Savunma İmkanları ..............................................................................52
2.3.1.3.3. BK md. 485/3 Hükmü Gereği Kefilin İleri Süremeyeceği
Savunma İmkanları .....................................................................................................53
2.3.1.4. Asıl Borçlunun Kendisine Ait Savunma İmkanlarından Feragatinin Kefile
Etkisi……………………………………………………………………………………53
2.3.2. Kefilin Kefalet Sözleşmesinden Doğan Savunma İmkanlarını İleri Sürme
Hakkı..………………………………………………………………………………….54
2.3.2.1. Kefilin Kefalet Sözleşmesinden Doğan İtirazları İleri Sürme Hakkı...............54
2.3.2.1.1. Şekil Şartına Uyulmamış Olması Nedeniyle Kefalet Sözleşmesinin Geçerli
Olarak Doğmadığı İtirazı ............................................................................................54
2.3.2.1.2. Kefalet Sözleşmesinin Asıl Borcun Sona Ermiş Olması Nedeniyle Sona
Erdiği İtirazı ...............................................................................................................62
2.3.2.1.2.1.Genel Olarak ............................................................................................62
2.3.2.1.2.2. Asıl Borcun İfa Edilmiş Olması Nedeniyle Kefaletin Sona Erdiği
İtirazı…………...........................................................................................................63
2.3.2.1.2.3. Asıl Borcun Takas Suretiyle Sona Ermiş Olduğu İtirazı............................63
2.3.2.1.2.4. Alacaklı ile Asıl Borçlu Sıfatlarının Birleşmesi Üzerine Asıl Borcun Sona
Erdiği İtirazı...............................................................................................................63
VIII

2.3.2.1.2.5 Asıl Borçlu İle Alacaklının Aralarında Tecdit ( Yenileme ) Anlaşması


Yapmış Olmaları Nedeniyle Asıl Borcun Sona Ermiş olduğu İtirazı............................65
2.3.2.1.2.6. Alacaklı İle Asıl Borçlunun Aralarında Yaptıkları İbra Anlaşması Sonucu
Asıl Borcun Sona Erdiği İtirazı ..................................................................................66
2.3.2.1.2.7. Asıl Borcun İfasının Sonradan Kusursuz Olarak İmkansızlaşmış Olması
Nedeniyle Sona Erdiği İtirazı ......................................................................................67
2.3.2.1.2.8. Şarta Bağlı İşlemlerde Asıl Borcun Sona Erdiği İtirazı..............................67
2.3.2.1.3. Kefalet Sözleşmesinin Kendine Özgü Sebeplerle Sona Erdiği İtirazı ...........67
2.3.2.1.3.1. Kefilin Asıl Borcun Nakline İzin Vermemiş Olması Nedeniyle Kefalet
Sözleşmesinin Sona Erdiği İtirazı................................................................................68
2.3.2.1.3.2. Belirli Süreli Kefalet Sözleşmesinde Sözleşmenin Sona Erdiği İtirazı.......68
2.3.2.1.3.3. Belirli Süreli Olmayan Kefalet Sözleşmesinde Sözleşmenin Sona Erdiği
İtirazı ..........................................................................................................................75
2.3.2.1.3.4. Kefilin İfa Talebinin Alacaklı Tarafından Haklı bir Neden Olmaksızın
Kabul Edilmemesi Nedeniyle Kefalet Sözleşmesinin Sona Erdiği İtirazı ....................81
2.3.2.1.3.5. Alacaklının Teminat Vasıtalarını Kefile Tevdi Yükümlülüğüne Aykırı
Davranması Nedeniyle Kefaletin Sona Erdiği İtirazı ..................................................82
2.3.2.1.3.6. Birlikte Kefalette Kefalet Sözleşmesinin BK md. 488/son Gereğince Sona
Erdiği İtirazı ...............................................................................................................82
2.3.2.1.4. Kefalet Sözleşmesiyle Teminat Altına Alınan Asıl Borcun Geçerli
Olmaması Nedeniyle Kefalet Sözleşmesinin Geçerli Olarak Doğmadığı İtirazı ..........87
2.3.2.1.5. Kefalet Sözleşmesinin Konusunun BK. md. 19 ve 20 Hükümlerine Aykırı
Olması Nedeniyle Geçerli Olarak Doğmadığı İtirazı ...................................................87
2.3.2.1.6. Kefilin Kefalet Sözleşmesinin Kurulması Sırasında Gerekli Olan Ehliyet
Şartına Sahip Olmaması Nedeniyle Kefalet Sözleşmesinin Geçerli Olarak
Doğmadığı İtirazı........................................................................................................88
2.3.2.1.6.1. Genel Olarak ............................................................................................88
2.3.2.1.6.2. Gerçek Kişinin Kefil Olma Ehliyeti .........................................................88
2.3.2.1.6.2.1. Tam Ehliyetliler.....................................................................................88
2.3.2.1.6.2.2. Sınırlı Ehliyetsizler ................................................................................88
2.3.2.1.6.2.3. Sınırlı Ehliyetliler ..................................................................................89
2.3.2.1.6.2.4. Tam Ehliyetsizler...................................................................................89
2.3.2.1.6.2.5. Evliliğin Eşin Kefalet Ehliyetine Etkisi. .................................................90
IX

2.3.2.1.6.2.5.1. 743 Sayılı Medeni Kanuna göre ..........................................................90


2.3.2.1.6.2.5.2. 4721 Sayılı Medeni Kanuna göre ........................................................90
2.3.2.1.6.2.5.3. Borçlar Kanunu Tasarısına Göre .........................................................91
2.3.2.1.6.2.6. Kendisine Konkordato Mehili Verilmiş Borçlu İle İİK. md. 317 vd.
Hükümlerine Göre Fevkalade Mehil Verilmiş Borçlunun Kefalet Açısından Ehliyeti.93
2.3.2.1.6.3. Tüzel Kişilerin Kefalet Ehliyeti ................................................................94
2.3.2.1.7. Kefilin İradesinin Sakatlanmış Olduğu İtirazı ..............................................96
2.3.2.1.7.1. Genel Olarak ............................................................................................96
2.3.2.1.7.2. Kefilin İradesinin Hata Nedeniyle Sakatlanmış Olduğu İtirazı ..................96
2.3.2.1.7.3. Kefilin İradesinin Hile İle Sakatlanmış Olduğu İtirazı ..............................99
2.3.2.1.7.4. Kefilin İradesinin İkrah İle Sakatlanmış Olduğu İtirazı 100
2.3.2.1.8. Memur ve Müstahdemlere Kefalet Halinde Kefilin Sözleşmeyi Feshetme
Hakkı.......................................................................................................................101
2.3.2.2. Kefilin Kefalet Sözleşmesinden Kaynaklanan Defileri İleri Sürme Hakkı .....101
2.3.2.2.1. Bütün Kefalet Türleri Açısından Kefilin Sahip Olduğu Defiler ..................101
2.3.2.2.1.1.Kefalet Sözleşmesinin Muaccel Olmadığı Defi .......................................101
2.3.2.2.1.2. Kefilin Ayni Güvence Karşılığında Kendisine Yöneltilen Takibin
Durdurulmasını İsteme Hakkı ..................................................................................103
2.3.2.2.1.3. Yerleşim Yeri Yabancı Ülkede Olan Borçlunun O Ülkenin
Yasaları Gereğince Edimini İfasının Daraltılması ya da Yasaklanması Halinde
Kefilin Sahip Olduğu Defi Hakkı ..............................................................................105
2.3.2.2.1.4. Kefalet Sözleşmesinin Zamanaşımına Uğramış Olduğu Defi ..................106
2.3.2.2.1.5. Çalışanlara Kefalette Alacaklının Özen Yükümlülüğüne Aykırı
Davranması Nedeniyle Kefilin Sahip Olduğu Defi Hakkı..........................................107
2.3.2.2.1.6. Kefile Tanınan Süreden Doğan Def’i ......................................................107
2.3.2.2.1.7. Borçlunun İflası Halinde Alacaklının Alacağını İflas Masasına Kaydetme
ve İflası Kefile Bildirme Yükümlülüğüne Aykırı Davranması Nedeniyle Kefilin
Sahip Olduğu Defi Hakkı.........................................................................................107
2.3.2.2.1.8. Alacaklının Elinde Bulunan Teminatları ve Delilleri Koruma
Yükümlülüğüne Aykırı Davranması Nedeniyle Kefilin Sahip Olduğu Defi Hakkı.....107
2.3.2.2.2. Adi Kefalette Kefilin Sahip Olduğu Defi Hakları.......................................108
2.3.2.2.2.1. Peşin Dava Defi .....................................................................................108
2.3.2.2.2.1.1 Peşin Dava Definin Niteliği .................................................................108
X

2.3.2.2.2.1.2. Peşin Dava Definin İleri Sürülemeyeceği Haller ..................................109


2.3.2.2.2.1.2.1. Asıl Borçlunun İflası.........................................................................109
2.3.2.2.2.1.2.2. Asıl Borçlu Hakkında Yapılan Takibin Semeresiz Kalması...............110
2.3.2.2.2.1.2.3. Asıl Borçlunun Türkiye’de Takibinin İmkansız Olması ....................111
2.3.2.2.2.2. Rehnin Paraya Çevrilmesi Defi...............................................................111
2.3.2.2.3. Adi Birlikte Kefalette Kefilin Sahip Olduğu Defi Hakkı ............................112
2.3.2.2.4. Müteselsil Kefalette Kefilin Sahip Olduğu Defi Hakkı...............................113

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ALACAKLININ YÜKÜMLÜLÜKLERİ VE HAKLARI

3.1. ALACAKLININ YÜKÜMLÜLÜKLERİ........................................................116


3.1.1. ALACAKLININ GENEL ÖZEN YÜKÜMLÜLÜĞÜ .................................116
3.1.2. ALACAKLININ TAKİP YÜKÜMLÜĞÜ....................................................118
3.1.2.1.Genel Olarak .................................................................................................118
3.1.2.2. Belirli Süreli Kefalet Sözleşmelerinde Alacaklının Takip Yükümlülüğü ......119
3.1.2.3. Belirli Süreli Olmayan Kefalet Sözleşmelerinde Alacaklının
Takip Yükümlülüğü ..................................................................................................119
3.1.3. BORÇLUNUN İFLASI HALİNDE ALACAKLININ ALACAĞINI
İFLAS MASASINA KAYDETTİRME VE İFLASI KEFİLE
BİLDİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ .............................................................................120
3.1.4. ALACAKLININ KEFİLİN ÖDEME TALEBİNİ KABUL
ETME YÜKÜMLÜLÜĞÜ......................................................................................123
3.1.5. ALACAKLININ ELİNDE BULUNAN TEMİNATLARI VE
DELİLLERİ KORUMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ.........................................................126
3.1.6. ALACAKLININ TEMİNAT VASITALARIN KEFİLE TEVDİ
ETME YÜKÜMLÜLÜĞÜ.....................................................................................127
3.2. ALACAKLININ ÖDEMEYİ TALEP HAKKI..............................................131
SONUÇ....................................................................................................................132
KAYNAKÇA...........................................................................................................138
ÖZGEÇMİŞ ............................................................................................................149
XI

KISALTMALAR

ABD : Ankara Barosu Dergisi

AD : Adalet Dergisi

AÜHFD : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi

Batider : Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi

BK : Borçlar Kanunu

BKT : Borçlar Kanunu Tasarısı

bkz. : bakınız

C. : Cilt

c. : cümle

Çev. : Çeviren

E. : Esas

dn. : dipnot

EÜHFD : Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi

GÜHFD : Gazı Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi

HD. : Yargıtay Hukuk Dairesi

HGK : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

HUMK : Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu

İBD : İstanbul Barosu Dergisi

İHFM :İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası

İİD : Yargıtay İcra ve İflas Dairesi

İsv. BK : İsviçre Borçlar Kanunu

İİK : İcra ve İflas Kanunu

K. : Karar

KOÜHFD : Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi


XII

m. : madde

TMK : Türk Medeni Kanunu

S. : Sayı

s. : sayfa

T. : Tarih

TD. : Yargıtay Ticaret Dairesi

TTK : Türk Ticaret Kanunu

vd. : ve devamı

vs. : ve saire

Y. : Yargıtay

YKD : Yargıtay Kararları Dergisi


GİRİŞ

Kefalet sözleşmesi, onunla bir kimsenin başkasının borcunu ifa etmemesi halinde
bundan şahsen sorumlu olmayı taahhüt ettiği bir sözleşmedir. Bu tanımdan anlaşıldığı
gibi, sözleşmeden doğan borçlara kefil olunabileceği gibi, haksız fiilden, sebepsiz
zenginleşmeden veya kanundan doğan borçlara da geçerli olarak kefil olunabilir. Yine
kefilin asıl borçlunun borcunu ifa etme yükümlülüğü yoktur. Kefalet sözleşmesiyle kefil
asıl borçlunun borcunu ifa etmemesi halinde bundan kendi malvarlığıyla şahsen
sorumlu olmayı taahhüt eder. Kefilin sorumluluğu bu nedenle daima bir miktar parayı
alacaklıya ödemekten ibarettir.

Kefalet sözleşmesiyle kefil, başkasının borcunu ifa etmemesinden dolayı bundan şahsen
sorumlu olmayı taahhüt ettiğinden, üçlü bir ilişki söz konusu olur. Ancak kefalet
sözleşmesinin tarafları alacaklı ile kefildir. Asıl borç ilişkisinin borçlusu kefaletin tarafı
değildir. Kefaletin kurulmasıyla, kefil ile asıl borçlu ararsında bir borç ilişkisi meydana
gelmez, borç ilişkisi alacaklı ile kefil arasında ortaya çıkar. Asıl borçlu ile kefil
arasında kefalet sözleşmesinin dışında vekaletsiz iş görme, bağışlama gibi bir
sözleşmesel ilişki söz konusu olabilir.

Kefalet sözleşmesi Borçlar Kanununda düzenlenmiş bir sözleşmedir. Bu nedenle


sözleşmelere ilişkin düzenlenen genel hükümler bu sözleşme açısından da uygulama
alanı bulur. Bu durumda sözleşmelerde alacaklı ve borçlu konumunda olan taraflar
arasındaki genel ilişkileri düzenleyen hükümler kefalet sözleşmesinin tarafları olan
alacaklı ile kefil için de uygulama alanı bulur.

Asıl borçlu kefalet sözleşmesinin tarafı olmadığından kefaletin geçerli olarak doğması
için asıl borçlunun rızasına gerek yoktur. Hatta kefil asıl borçlunun hiç haberi olmasa
bile asıl borçlunun alacaklısı ile kefalet sözleşmesi akdedebilir.

Kefalet sözleşmesinin en önemli ve belirgin özelliği fer’iliğidir. Bu özellik gereği


kefalet sözleşmesinin geçerli olarak doğması, devamı ve sona ermesi geçerli bir asıl
2

borcun varlığına bağlıdır. İster adi, ister müteselsil kefalet olsun bütün kefalet türlerinde
kefilin borcu fer’i bir borçtur. Kefaletin fer’i niteliğinden vazgeçilmesi mümkün
değildir. Kefaletin fer’ilğinin tarafların anlaşmalarıyla bertaraf edilmesi de mümkün
değildir. Kefalet borcunun fer’iliğinden çıkan sonuçları şu şekilde belirtebiliriz: Kefil
asıl borçludan daha ağır ve farklı bir sorumluluk altına giremez. Ancak kefil asıl
borçludan daha hafif bir sorumluluk altına girebilir. Alacak asıl borçluya karşı muaccel
olmadan kefile karşı muaccel olmaz. Kefalet alacağı asıl alacaktan bağımsız olarak
temlik edilemez. Asıl borç her ne sebeple sona ererse ersin onunla birlikte kefalet de
sona erer. Kefil asıl borçluya ait olan, asıl borçlunun aczi nedeniyle sahip olduğu
def’iler dışındaki def’ileri alacaklıya karşı ileri sürebilir. Asıl borcun şarta bağlı olması
halinde, kefilin kayıtsız şartsız borç altına girmesi geçerli olmaz.

Kefalet sözleşmesinin ikinci özelliği taliliğidir. Tali nitelik gereği kural olarak alacaklı,
asıl borçluyu takip etmeden ve varsa rehinlerin paraya çevirmeden kefile başvuramaz.
Kefaletin tali niteliği adi kefalet açısından geçerlidir. Kefaletin tali niteliği, fer’i nitelliği
gibi esaslı bir özellik değildir. Tali niteliğin tarafların anlaşmasıyla bertaraf edilmesi
mümkündür.

Kefalet borcunun bir diğer özelliği ivazsız olmasıdır. Kefalet kural olarak tek tarafa
borç yükleyen bir sözleşme olarak düzenlenir. Bu sözleşmeyle kural olarak sadece kefil
sorumluluk altına girer. Bu sözleşmede genellikle alacaklı kefile karşı herhangi bir
edimi ifa etme borcu altına girmez. Her ne kadar kanunda kefile karşı alacaklıya bazı
yükümlülükler yüklenmiş ise de, bu yükümlülükler kefaleti tam iki tarafa borç
yükleyen sözleşme haline getirmez. Kefalet sözleşmesinin ivazsız olması da fer’ilik gibi
zorunlu bir unsuru değildir. Gerçekten kefalet sözleşmesinde alacaklının da ivaz
vermesi kararlaştırılabilir. Bu durumda kefalet sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen
bir sözleşme olarak düzenlenmiş olur.

Çalışmamızda kefil ile alacaklı arasındaki ilişkiyi açıklamaya çalışacağız. Ancak


çalışmamızda borçlar hukukunun genel hükümleriyle düzenlenen ilişkiyi
açıklamayacağız. Genel hükümlerle düzenlenen ilişkiye ancak bunun kefalet sözleşmesi
açısından özellik arz etmesi halinde değineceğiz. Kefalet sözleşmesi, kurulması, şekil
şartı, sona ermesi, rücu ilişkisi ve benzeri bir çok konuda özel olarak düzenlenmiştir. Bu
şekilde düzenleme yapılmasının amacı ise kefilin kural olarak tek taraflı olarak borç
altına girmesi ve alacaklı tarafından kural olarak kendisine herhangi bir menfaat
3

tanınmaksızın alacaklıya böyle bir taahhütte bulunmasıdır. Bu husus nazara alınarak,


özel olarak yapılan düzenlemeler genellikle kefili korumaya yöneliktir diyebiliriz.

Çalışmamızın ilk bölümünde kefilin alacaklıya karşı yükümlülüklerini açıklamaya


çalışacağız. Bu bağlamda kefilin yükümlülükleri kapsamında; ifa, asıl borçluya ait def’i
ve itirazları ileri sürme ve ihbar yükümlülüklerini açıklamaya çalışacağız. İkinci
bölümünde kefilin hakları kapsamında alacaklının haklarına halef olması, dönme hakkı,
savunma imkanların ileri sürme haklarını ele alacağız.

Çalışmamızın üçüncü bölümünde alacaklının kefile karşı yükümlülüklerini ve sahip


olduğu haklarını inceleyeceğiz. Alacaklının yükümlülükleri kapsamında genel olarak
özen yükümlülüğü, takip, alacağını iflas masasına kaydetme ve iflası kefile bildirme,
kefilin ödeme talebini kabul etme,teminatları kefile tevdi etme ve teminat ve delilleri
muhafaza etme yükümlülüklerini irdelemeye çalışacağız. Alacaklının hakları
kapsamında ise ödemeyi talep etme yükümlülüğünü açıklamaya çalışacağız.

Çalışmamızın sonuç bölümünde ise alacaklı ile kefil arasındaki ilişkiye ilişkin olarak
yapmış olduğumuz çalışmayla ulaştığımız sonuçların değerlendirmesini yapacağız.

Çalışmamızı yaptığımız sırada Borçlar Kanunu Tasarısı tartışılmaya açılmış olduğundan


Tasarının ilgili hükümlerine de yeri geldikçe değineceğiz ve Tasarının kefalete ilişkin
düzenlemeleri hakkındaki kanaatlerimizi açıklamaya çalışacağız.
4

BİRİNCİ BÖLÜM

KEFİLİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ

1.1. KEFİLİN İFA YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Kefalet sözleşmesiyle kefil alacaklıya ifada bulunma yükümlülüğü altına girer. Bu


bağlamda kefilin ifa ile yükümlü olduğu edimin konusu ve kefilin ifa yükümlülüğünün
kapsamı tespit edilmelidir.

1.1.1. Kefilin Ediminin Konusu

Kefil kefalet sözleşmesinden doğan edimini ifa etmekle yükümlüdür. BK m. 483’te


“kefalet bir akittir ki onunla bir kimse, borçlunun akdettiği borcun edasını temin etmeği
alacaklıya karşı taahhüt eder” denilmektedir. Kefaletin kanuni tanımından kefilin, asıl
borçlunun borcunu ifa edeceğini taahhüt ettiği şeklinde yanlış bir anlam çıkmaktadır.
Oysa kefalet sözleşmesinde kefil, asıl borçlu tarafından borcun ödenmesini taahhüt
etmez, borçlunun borcunu ödememesi halinde bundan şahsen sorumlu olmayı taahhüt
eder 1.

1
Dalamanlı, Lütfü/Kazancı, Faruk/Kazancı, Muharrem, İlmi ve Kazai İçtihatlarla Açıklamalı Borçlar
Kanunu, C. 4, İstanbul, 1990, s. 337; Yavuz, Cevdet, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 5. Baskı,
İstanbul, 1997, s. 780; Yavuz, Cevdet, Borçlar Hukuku Dersleri, 1.Baskı, İstanbul, 2000, s. 480; Arpacı,
Abdulkadir/Hatemi, Hüseyin/Serozan, Rona, Borçlar Hukuku Özel Bölüm, İstanbul. 1992, s. 521;
Karahasan, Mustafa Reşit, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul, 1992, C. 4, s. 1419; Tandoğan,
Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, C. 2, 3. Baskı, Ankara, 1987, s. 693; Bilge, Necip, Borçlar
Hukuku, Hususi Borç Münasebetleri, Ankara, 1962, s. 316; Reisoğlu Seza , Türk Hukukunda ve
Bankacılık Uygulamasında Kefalet, Ankara, 1992, s. 2; Grassinger, Gülçin Elçin, Borçlar Kanununa Göre
Kefilin Alacaklıya Karşı Sahip Olduğu Savunma İmkanları, İstanbul, 1996, s. 13; Oser/Schönenberger,
İsviçre Borçlar Kanunu Şerhi, Çev., Sungurbey, İsmet, Ankara, 1964, s. 86; Ataol, Hüseyin, Kefalet
Akdinde Kefilin Alacaklıya İleri Sürebileceği Def’i ve İtirazlar, KOÜHFD, S. 2, 1998-1999, 19-54, s. 19;
Akıntürk, Turgut, Genel Hükümler, Özel Borç İlişkileri, 7. Baskı, İstanbul, 1999, s. 257-258; Reisoğlu,
Seza, Türk Kefalet Hukuku, Ankara, 1964, s. 6; Ayrancı, Hasan, Şekil Şartına Uyulmadan Yapılan
Kefalet Sözleşmesinde İfanın Sonuçları, AÜHFD, S. 2, C. 53, 2004, 95-120, s. 95; İnan, Ali Naim,
Bankacılar İçin Borçlar Hukuku Bilgisi, 5. Baskı, Ankara, 2001, s. 267; Akıntürk, Turgut, Bankacılar İçin
Borçlar Hukuku Bilgisi, Ankara, 1985, s. 313; Zevkliler, Aydın/Aydoğdu, Murat/Petek, Hasan, Borçlar
Hukuku, Özel Borç İlişkileri, 6. Baskı, Ankara, 1998, s. 401; Yördem, Yılmaz, Kefalet Sözleşmesi İçinde
Kefilin Hakları ve Sorumlulukları,Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dicle Üniversitesi Sosyal
5

Kefilin, asıl borcu aynen ifa etmek yükümlülüğü yoktur. Ancak, asıl borcun üçüncü bir
kişi tarafından ifasının mümkün olduğu durumlarda, yani asıl borcun mutlaka asıl
borçlu tarafından bizzat yerine getirilmesinin BK m. 67’ye göre alacaklı için bir
yararının olmadığı ya da asıl borçlunun şahsının borcun ifasında önemli olmadığı
durumlarda, kefil isterse borcu aynen ifa edebilir veya uğranılan müspet zararı tazmin
edebilir. Kefil, kefalet sözleşmesiyle, asıl borçlunun yerine geçmediğinden ve asıl
borçlunun yanında borç yüklenmediğinden alacaklı kefili aynen ifaya zorlayamaz2.

Kefilin aynen ifada bulunacağı yönünde sözleşmeye bir kayıt konulmuşsa, kefil bu şarta
rağmen aynen ifaya zorlanamaz. Böyle bir şartın sözleşmeye konulması kefaletin
mahiyetine aykırıdır. Kefil sözleşmeyle bu şartı kayıtsız şartsız kabul etmişse, artık
kefalet sözleşmesinden bahsedilemez. Bu durumda başka bir Borçlar Hukuku ilişkisi,
özellikle birlikte borç yüklenme söz konusu olur3.

Kefil asıl borcu aynen ifa etmekle yükümlü olmadığı gibi asıl borcun ifa edilmesi için
herhangi bir faaliyette bulunma veya çaba göstermekle de yükümlü değildir4.

Borçlar Kanunu Tasarısı5 m. 581’de kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa
etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olacağı düzenlenmiştir. Bu hükümle
BK m. 483’teki yanlış anlaşılmaya sebebiyet veren durum düzeltilmek istenmiştir.

Kefalet sözleşmesinin kanuni tanımında kullanılan ve yanlış anlaşılmaya sebebiyet


veren diğer bir ibare “…borçlunun akdettiği borç…” ibaresidir. Bu ibare sadece
sözleşmelerden doğan borçlara kefil olunabileceği kanaati uyandırmaktadır. Bu kanaat
doğru değildir. Sözleşmeden doğan bir borç için kefil olunabileceği gibi haksız fiilden,

Bilimler Enstitüsü, Diyarbakır, 2002, s. 28; Bilge, Necip, Kefilin Mesuliyetinin Şümulü, AÜHFD, 1956,
S. 1-2, 86-171, s. 92, 95; Grassinger, Gülçin Elçin, Kefalet Sözleşmesinde Kefil ile Asıl Borçlu
Arasındaki İlişki, İHFM, C. LV, S. 1-2, 389-412, 1995-1996, s. 389; Taşdelen, Nihat, Kefalet
Sözleşmesinde Şekil, Prof. Dr. Oğuz İmregün’e Armağan, İstanbul, 1998, 731-763, s. 731; Zevkliler,
Aydın, Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, 7. Baskı, Ankara, 2002, s. 391; Kuntalp, Erden, Teminat
Kavramı, Teminat Türleri ve Bunlardan Doğan Sorumluluk, Reha Poroy’a Armağan, İHFM, İstanbul,
1995, 263-299, s. 289-290; Barlas, Nami, Kefalet Hukukuna İlişkin Bazı Sorunlar ve Yargıtay
Uygulaması, Ticaret ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, XXI, 2005, s. 43; Şahan, Gökhan, Kefalet
Sözleşmesinin Sona Ermesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, 2007, s. 1.
2
Reisoğlu, Kefalet, s. 8; Kefilin ifa ile yükümlü olduğu borcun asıl borçlunun borcu olmayıp, kendi özel
borcu olduğu hususunda bkz. Yavuz, Özel Hükümler, s. 783; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 481 vd.;
Oser/Schönenberger, s. 49; Zevkliler, s. 391; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 415;
Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 384; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, 95, 119; Erlüle, Fulya, Müteselsil Kefalet
ve Müteselsil Borçluluk Kavramlarının Karşılaştırılması, EÜHFD, C. 7, S. 1-2, 2003, s. 641.
3
Oser/Schönenberger, s. 90-91; Reisoğlu, Kefalet, s. 8.
4
Reisoğlu, Kefalet, s. 166; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 96.
5
Tasarının tam metni için bkz., Adalet Bakanlığı, Borçlar Kanunu Tasarısı, Basılı Metin, Ankara, 2005.
6

sebepsiz zenginleşmeden, kanundan ve hatta bir mahkeme kararından doğan borca da


kefil olunabilir6.

Para ile belirtilmesi mümkün olmak kaydıyla konusu yapma, yapmama veya verme olan
her borç için kefil olunabilir7. Ayrıca kefil olunan yükümlülük kamu hukuku veya özel
hukuktan doğan bir yükümlülük olabilir8.

BKT m. 581’de “borçlunun borcunu ifa etmemesi” ibaresi kullanılmış, BK m. 483’te


yer alan “akdettiği” ibaresi kullanılmamış, böylece yalnız sözleşmeden doğan borçlar
için kefil olunabileceği kanaatini uyandıran ifade düzeltilmiş olmaktadır.

Kefilin ifa ile yükümlü olduğu edim, borcun asıl borçlusu tarafından yerine
getirilmemesi halinde, alacaklının uğradığı zararı tazmin etmektir9. Kefil alacaklının
uğradığı müspet zararı tazminle yükümlü olduğundan, kefilin ediminin konusu daima
paradır. Yani kefil daima bir miktar parayı alacaklıya ödeme yükümlülüğü altındadır10.

İsv. BK m. 493’e göre kefilin sorumlu olacağı azami tutarın rakam ile kefalet
sözleşmesinde belirtilmesi zorunluluğu, kefilin bir miktar parayı alacaklıya ödemekle
yükümlü olduğunu göstermektedir.

1.1.2. Kefilin İfa Yükümlülüğünün Kapsamının Belirlenmesi

1.1.2.1. Genel Olarak

Kefilin sorumluluğuna ilişkin BK m. 490’da kefilin hangi hususlardan dolayı sorumlu


olduğu belirtilmiştir. Bu hüküm gereğince kefil, asıl borç ile beraber asıl borçlunun
kusur veya temerrüdünün kanuni sonuçları ve açılan dava masraflarını ve akdi faizi

6
Reisoğlu , Kefalet, s. 2; Yavuz , Özel Hükümler , s. 785-786; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 483 vd.;
Tandoğan, Özel Borç, s. 693; Ayrancı, Şekil Şartı, s. 97; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 421; Reisoğlu, Kefalet
Hukuku, s. 2; İnan, Bankacılar, s. 269; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 401; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 142,
164; Y. 4. HD. 22.12.1929 T., 5570, Kamil Tepeci, Notlu ve İzahlı Borçlar Kanunu, 3. Baskı, Ankara,
1959, s. 772; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 21; Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 521; Franko, Nisim, Kefalet,
Türkiye Noterler Birliği Dergisi, S. 40, 1983, 15-30, s. 17; Taşdelen, s. 732; Zevkliler, s. 391.
7
Yavuz, Özel Hükümler, s. 780; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 480; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri,
s. 693; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 402; Zevkliler, s. 391; Barlas, Kefalet Hukuku, s. 43.
8
Yavuz, Özel Hükümler, s. 786; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 484; Reisoğlu, Kefalet, s. 11.
9
Reisoğlu, Kefalet, s. 7; Oser/Schönenberger, s. 90 vd.; Yeni İsviçre Borçlar Kanunu m. 499/2’den bu
hususun açıkça anlaşıldığı konusunda bkz., Yavuz, Özel Hükümler, s. 782, dn., 16; Yavuz, Borçlar
Hukuku, s. 481; Şahan, s. 4.
10
Yavuz, Özel Hükümler, s. 782, 786; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 481 ile 483 vd.; Tandoğan, Özel Borç
İlişkileri İlişkileri, 690; Karahasan, Borçlar Hukuku, s.1420; Reisoğlu, Kefalet, s. 7 vd., 166 vd.; Aynı
yönde bkz., Y. 3. HD. 22.1.1952 T., E., K.666, YHGK, 1.7.1953 T., E. 3–258/88, 87 K., Reisoğlu,
Kefalet, s. 2, dn. 6a; Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 6, 54; Akıntürk, Genel Hükümler, s. 260; Göktürk,
Hüseyin Avni, Borçlar Hukuku, Aktin Muhtelif Nevileri, C. 2, Ankara, 1951, s. s. 625; Şahan, s. 37;
Akıntürk, Bankacılar, s. 314; Yördem, s. 31; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 96, 123, Yazar kefilin istemesi
halinde asıl borcu aynen ifa edebileceğini belirtmektedir; Oser/Schönenberger, s. 90.
7

alacaklıya ödemekle yükümlüdür. Kefilin sorumluluğuna ilişkin bu hususları sırasıyla


inceleyeceğiz.

1.1.2.2. Kefilin Asıl Borçtan Sorumluluğu

Kefil kefalet sözleşmesiyle asıl borçlunun borcunu ödememesi halinde, tazminat ödeme
yükümlülüğü altına girer. Kefilin tazminat ödemekle yükümlü olması da asıl borcun
belirlenmesinin gerekli kılmaktadır. Asıl borç kefilin iradesi ve diğer hususların
yorumlanmasıyla belirlenebilir11.

Burada üzerinde durulması gereken bir husus da BK m. 484’tür. Bu madde hükmüne


göre kefilin sorumlu olacağı miktarın kefalet sözleşmesinde gösterilmesi geçerlilik
şartıdır. Aksi takdirde kefalet sözleşmesinin geçersiz olması söz konusu olur.

1.1.2.2.1. Asıl Borcun Belirlenmesi

Kefilin sorumluluğunun belirlenebilmesi açısından asıl borcun belirlenmesi gerekir.


Kefalet sözleşmesi fer’i nitelikte bir sözleşmedir ve geçerliliği, geçerli bir asıl borcun
varlığına bağlıdır12. Geçersiz olan bir borç tekeffül edildikten sonra, asıl borç geçerli
hale gelse bile, kefalet sözleşmesi kendiliğinden geçerlilik kazanmaz13.

Olağan bir sözleşmede asıl borç rakam olarak belirlenmiş ise kefilin sorumluluğunu
tayin etmek kolaydır. Örneğin, satım sözleşmesinde satım bedeline kefil olunmuş ve
bedel rakamla kefalet senedinde gösterilmiş ise kefilin sorumluluğu kolay tayin edilir.
Bununla birlikte asıl borcun belirlenmesi daha çok bir hukuki münasebetin tamamına
veya müstakbel ve şarta bağlı borçlara kefalet halinde önem arz eder.

Kredi borcu veya cari hesaba kefalette, belli süre içinde değişik içerikli birden fazla
yükümlülük içeren bir borç ilişkisi tekeffül edilmiş olur. Bu gibi hallerde kefil, asıl

11
Yavuz, Özel Hükümler, s. 781, 802; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 480 vd., 495; Oser/Schönenberger, s.
133; Reisoğlu, Kefalet, s. 157.
12
Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 359; Yavuz, Özel Hükümler, s. 784; Reisoğlu, Kefalet, s. 171;
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 19-20; Oser/Schönenberger, s. 275; Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 172-173.
13
Yavuz, Özel Hükümler, s. 781, 784, 786; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 481 vd.; Reisoğlu, Kefalet, s. 156;
Karahasan, Borçlar Hukuku, s. 1421; Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 522 vd.; Aral, Fahrettin, Özel Borç
İlişkileri, Ankara, 2000, s. 445; Oser/Schönenberger, s. 97 vd.; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s.
721; Asıl borcun geçerli olmaması halinde, kefalet sözleşmesinin de geçerli olarak doğmadığını kefil,
itiraz olarak ileri sürebilir. Bu konu ileride ayrıntılı olarak açıklarmış olduğundan burada üzerinde
durulmamıştır.
8

borçlu ile alacaklı arasındaki borç ilişkisi devam ettiği sürece, kefalet sözleşmesinde
belirtilen limit dahilinde, zaman içinde doğan borçlardan sorumlu olur14.

Müstakbel borçlar ile şarta bağlı borçlara da geçerli olarak kefil olunması mümkündür15.
Müstakbel borçlar ile geciktirici şarta bağlı borçlara kefil olunması halinde, kefalet
sözleşmesi, müstakbel borcun doğduğu veya geciktirici şartın gerçekleştiği anda hüküm
ifade eder16. Bozucu şarta bağlı bir borca kefalette ise şartın gerçekleşmesiyle kefalet
sözleşmesi kendiliğinden sona erer.17

Asıl borcun kapsamına öncelikle taraflarca kararlaştırılan asli vazife ve yükümlülükler


girer. Kefilin tali yükümlülüklerden de sorumlu tutulması, ancak tarafların bu konuda
anlaşmış olmalarıyla mümkündür. Kefalet sözleşmesinde kefilin tali yükümlülüklerden
de sorumlu olacağına dair bir kayıt yoksa ve kefalet senedi dışında da taraflarca kefilin

14
Reisoğlu, Kefalet, s. 11 vd ve 157; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 144; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri
İlişkileri, s. 720; Yargıtay da unsurları belli olmak şartıyla değişik içerikli, birden fazla yükümlülük
içeren, devamlılık arz eden bir borç münasebetine kefil olmanın mümkün olduğunu kabul etmiştir, bkz.,
Y. 11. HD. 11.3.1988 T., E. 1489, K. 1489, Karahasan, Borçlar Hukuku, s. 912 – 913; Y. 13. HD.
22.2.1977 T., E. 5420, K. 1188, YKD, 1977, C. 3, S. 10, s. 1430; Reisoğlu, Seza, Kefalet Kavramı ve
Muteberlik Şartları, AÜHFD,C. XIX, S. 1-4, 1962, 327-392, s. 340 vd.; Aral, s. 454; Tandoğan, Haluk,
Kefaletin Geçerlilik Şartları, Batider, IX ,1977, 19-54, s. 46; Ayrancı, Şekil Şartı, s. 97; Dalamanlı,
Lütfü/İzgi, Ömer, İçtihatlı Örnekli Borçlar Hukuku Davaları, Ankara, 1988, s. 444; Akkanat, Halil,
Kefaletin Fer’iliği İlkesi ve Banka Ticari Kredi Sözleşmeleri, Prof. Dr. Necip Kocayusufpaşaoğlu İçin
Armağan, Ankara, 2004, 275-289, s. 280, Yazar ayrıca alınan kredilerden birinin ödenmesi veya cari
hesapta hesap bakiyesinin sıfırlanmış olmasının kefaleti sona erdirmediğini haklı olarak belirtir, s. 281-
282; Yazarla aynı görüşte bkz., Başyiğit, Özgür, Borçlar Kanunu Tasarısı ile Karşılaştırmalı Olarak
Kefalet Sözleşmesinin Sona Ermesi, Legal Hukuk Dergisi, S. 33, 2005, 3317-3337, s. 3319; Cari hesaba
kefalet konusunda geniş bilgi için bkz., Ayrancı Hasan, Kefalet Sözleşmesinde Asıl Borcun Belirli
Olması İlkesi ve Cari Hesaba Kefalet, GÜHFD, C. IX, S. 1-2, 2005, 107-126, s. 116 vd.
15
Yördem, s. 32; Reisoğlu, Kefalet, s. 17; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 66; Yavuz, Özel Hükümler, s.
787; Ayrancı, s. 112-113; Oser/Schönenberger, s. 95 vd.; Zevkliler, s. 393; Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s.
18; Akıntürk, Bankacılar, s. 314-315; Bilge, Borçlar Hukuku, s. 369.
16
Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 18; Reisoğlu, Kefalet, s. 17; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 66; Yavuz,
Özel Hükümler, s. 787; Ayrancı, s. 112-113; Oser/Schönenberger, s. 95 vd.
17
Yördem, s. 32, 70; Aral, s. 448; Akıntürk, Bankacılar, s. 314-315; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri
İlişkileri, s. 719- 720; Reisoğlu, Kefalet, s. 17; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 106-107; Grassinger, Borçlar
Kanunu, s. 66; Y. 4. HD. 4.11.1968 T., E. 11267, K. 84, Olgaç Senai, Kefalet, Ankara, 1978, s. 16;
Karahasan, Borçlar Hukuku, s. 909; Yavuz, Özel Hükümler, s.787; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 485;
Oser-Schönenberger, s. 95 vd.; Eskin, A. Semih, Kefalet, ABD, S. 101-102, 1952, 24-28, s. 17; Ayrancı,
s. 112 vd.; Reisoğlu, Muteberlik, s. 340 vd.; Bilge, Borçlar Hukuku, s. 369; Reisoğlu, Muteberlik, s. 346;
Tuğsavul, Muhsin, Kefalet Akdinin Hukuki Mahiyeti ve İtibarı, AD, 1949, 1622-1635, s.1628; Kredi
sözleşmelerine kefalet halinde doğan bazı meselelerin açıklaması konusunda bkz., Türk, Ahmet, Banka
Kredi Açma Sözleşmelerinden Doğan Kredi Alacaklarına Müteselsil Kefalete İlişkin Bazı Sorunlar, İzmir
Barosu Dergisi, Yıl: 66, Ocak, 2001, s. 19-38; Y. 11. HD. 11.03.1988 T., E1489,. K. 500, Karahasan,
Borçlar Hukuku, s. 912; Tandoğan, Geçerlilik, s. 19.; Berki, Şakir, Türk Hukukunda Kefalet, Ahmet Esat
Arsebüke Armağan, 1958, s. 15-35, s. 17; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 403-404; Reisoğlu, Kefalet
Hukuku, s. 18; Zevkliler, s. 393; Barlas, Kefalet Hukuku, s. 44; Şahan, s. 11.
9

tali yükümlülüklerden de sorumlu olacağına dair bir anlaşma yapılmamışsa asıl borcun
belirlenmesinde tali yükümlülükler dikkate alınmaz18.

İsv. BK m. 499’a göre kefilin sorumluluğu herhalde kefalet senedinde rakamla


gösterilen azami miktarı geçemez. Bu nedenle asıl borç ve İsv. BK m. 499’da kefilin
sorumlu olacağı belirtilen diğer sorumluluk kalemlerinin toplamı asla kefalet senedinde
rakam ile gösterilen azami sorumluluk miktarını geçemez19.

BK’da kefilin sorumluluğunun kefalet senedinde rakamla gösterilen azami miktarı


geçemeyeceğini gösteren açık bir hüküm yoktur. Ancak doktrinde BK m. 484 ve 490
birlikte değerlendirildiğinde, kefilin sorumlu olacağı ve kefalet sözleşmesinde rakam ile
gösterilmesi gereken miktarın kefilin bütün kanuni yükümlülüklerini yani BK m. 490’da
belirtilen sorumluluk kalemlerinin tamamını kapsadığı kabul edilmektedir20.

Buna karşılık Yargıtay bazı kararlarında avukatlık ücreti21 ile faiz ve komisyonların22
asıl borçla birlikte, senette gösterilen azami miktarı geçseler bile kefilden talep
edilebileceğini kabul etmiştir. Yargıtay’ın bu kararlarının kefilin sorumlu olduğu azami
miktarın senette gösterilmesiyle güdülen kefili koruma amacına uygun olmadığı
kanaatindeyiz 23 24.

18
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz., Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 107.
19
Oser/Schönenberger, s. 239 vd.; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 157; Bilge, Özel Borç, s. 381; Tandoğan,
Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s. 779.
20
Reisoğlu, Kefalet, s. 52 vd., 153 vd.; Aral, s. 465.; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s. 780;
Yavuz, Özel Hükümler, s. 792; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 488; Bilge, Borçlar Hukuku, s. 38; Y. 11. HD.
8.5.1986 T., E. 2111 , K. 2772, YKD, C. 13, S. 4, 1987, s. 569 vd.; Y. 15. HD. 25.5.1990 T. E. 2264, K.
2367, Karahasan, Borçlar Hukuku, s. 942; Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 387; Türk, s. 31; Akıntürk,
Bankacılar, s. 323; Cavin, Pierre, Yeni Kefalet Hukuku, (Çeviren, Amil, Artus), AD, 1942, 989-1009, s.
992, 997; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 407; Y. 11. HD. 05.12.1988 T., E. 2597, K. 7405, Karahasan,
Borçlar Hukuku, s. 949; Y. 11. HD. 24.12.1986 T., E. 6310, K. 7083, Turgut, Uygur, Açıklamalı İçtihatlı
Borçlar Kanunu, Sorumluluk ve Tazminat Hukuku, C. 8, Ankara, 2003, s. 9392; Yördem, s. 67; Bilge,
Kefilin Mesuliyeti, s. 167 ve 169; Necip, Bilge, Borçlar Kanununun 484. ve 490. Maddeleri Arasındaki
Münasebet, AÜHFD, C. XXII, S. 1-2, 1955, 201-215, s. 213; Şahan, s. 37; Grassinger, Borçlar Kanunu, s.
106; Reisoğlu, Kefilin Rücuu, s. 493; Oser/Schönenberger, s. 138; Taşdelen, s. 752-753; Zevkliler, s. 402;
Göktürk, Hüseyin Avni, Kefalet Hukukumuzun Kifayetsizliği ve Yeni İsviçre Kefalet Hukuku, C. VII, S.
3-4, 325-352, s. 338; Barlas, Kefalet Hukuku, s. 54; Karatay, Ata, İsviçre Borçlar Kanununun Değişen
Kefalet Hükümleri Üzerinde Mukayeseli Bir İnceleme, İBD, C. XXVI, S. 11-12, 1952, 617-640, s.,
630,Yazar BK m. 490’da gösterilen sorumluluk kalemleri ile asıl borç miktarının toplamının kefilin kabul
ettiği azami miktarı aşması halinde dahi, rakamla gösterilen azami miktarla sınırlı olmaksızın kefilin BK
m. 490’da gösterilen sorumluluk kalemlerinden sorumlu olacağını savunur.
21
Y. TD., 10.02.1953 T., E. 52/6681, K. 7065, Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 149, dn. 5.
22
YHGK, 06.06.1945 T., E. 33, K. 35, Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 152-153, dn. 9.
23
Aynı görüşte, Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 780.
24
Şu kadar ki, Y. 13. HD.’si bir kararında (22.12.1977 T., E. 76-5420, K. 1188, YKD, C. 3, S. 10, 1977,
s. 1430-1431) işlemekte olan faiz ile işlemiş faizden bir yıllığı kefilin sorumlu olacağı azami miktar
içinde nazara almıştır.
10

BKT m. 589’da “Kefil, her durumda kefalet sözleşmesinde belirtilen azamî miktara
kadar sorumludur. Aksi sözleşmede kararlaştırılmamışsa kefil, belirtilen azamî miktarla
sınırlı olmak üzere, aşağıdakilerden sorumludur” denilmiştir. Bu hüküm gereğince
BKT m. 589’da ( BK m. 490 ) belirtilen ve kefilin sorumluluğun kapsamına dahil olan
alacaklar toplamının kefalet sözleşmesinde gösterilen azami miktarı aşması halinde,
kefil bu aşan kısımdan sorumlu tutulamaz.

1.1.2.2.2. Asıl Borçta Meydana Gelen Değişikliklerin Kefilin Sorumluluğuna Etkisi

1.1.2.2.2.1. Genel Olarak

Kefalet sözleşmesi akdedildikten sonra asıl borçta değişiklikler meydana gelebilir. Asıl
borçta tarafların iradesiyle değişikliklerin meydana gelmesi mümkün olduğu gibi,
tarafların iradesi dışında da değişiklikler meydana gelebilir25.

Asıl borçtaki değişiklikten kefilin ne şekilde etkileneceği BK’ da düzenlenmiş değildir.


Ancak BK m. 490’da asıl borçlusunun temerrüdünün kanuni neticesi olarak asıl borçta
meydana gelen artıştan kefilin sorumlu olacağı düzenlenmiştir26.

1.1.2.2.2.2. Asıl Borçtaki Azalmanın Kefilin Sorumluluğuna Etkisi

Asıl borçta meydana gelen bir azalmadan kefil de yararlanır27. Kefil, asıl borçluya ait
bütün def’ileri ileri sürme hakkına sahiptir ve bununla yükümlüdür. Ayrıca kefilin
sorumluluğunun asıl borçlunun sorumluluğundan daha ağır olmaması, kefaletin fer’i
nitelikte olması, kefilin asıl borçta meydana gelen bir azalmadan yararlanmasını
gerektirir28.

25
Asıl sözleşmede tarafların iradesiyle ve iradeleri dışında meydana gelen değişikliklere örnek olarak
bkz., Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 109,110; Reisoğlu, Kefalet, s. 157.
26
Reisoğlu, Kefalet, s. 157.
27
Asıl borcun azalmasına sebep olan değişikliğin kanundan veya taraflar arasındaki bir hukuku ilişkiden
doğmasına bağlı olmadığı konusunda bkz., Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 113-114. Borçlu lehine verilen bir
mahkeme kararı da borçlunun sorumluluğunu sona erdirdiği nispette kefil de bundan yararlanır ve aynı
oranda kefilin de sorumluluğu sona erer. Bkn : Aşağıda; Asıl Borçlu Hakkında Verilen Kesin Hükmün
Kefile Etkisi,
28
Reisoğlu, Kefalet, s. 158; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 112; Oser/Schönenberger, 241; Ancak bazı
istisnai hallerde kefil, asıl borçta meydana gelen azalmadan yararlanamamakta, bunu alacaklıya karşı ileri
sürememektedir. Bu istisnalar için bkz., Grassinger, Borçlar kanununu, s. 54 vd.; Reisoğlu, Kefalet, s.
158; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 100,114; Ayrancı, s. 109; Türk, s. 22; Tandoğan, Özel Borç, s. 695.
11

Borcun bir kısmına kefil olunması halinde, borçlunun yapacağı ödemeler, borcun
kefalet dışında kalan kısmına BK m. 84 ve 86 gereğince mahsub edilir. Borcun kefalet
dışında kalan kısmı tamamen ödenene kadar asıl borçlu tarafından yapılan ödemenin,
borcun kefil olunan kısma mahsubunu istemek hususunda kefil herhangi bir hakka sahip
değildir29.

Asıl borçlu ile alacaklının ibra anlaşmaları yapmaları halinde, asıl borç sona
ereceğinden kefalet sözleşmesi de sona erecektir. Kefil ibra sözleşmesinden
yararlanarak ifa yükümlülüğünün sona erdiğini ileri sürebilir30.

1.1.2.2.2.3. Asıl Borçta Meydana Gelen Artmanın Kefilin Sorumluluğuna Etkisi

Asıl borçta borcun niteliği gereği bir artış meydana gelebileceği gibi, tarafların önceden
öngörmesine bağlı olarak da bir artış meydana gelebilir. Burada önemli olan husus
kefilin sorumlu olacağı belirli bir miktarın sözleşmede yer alması ve asıl borçta
herhangi bir artış olmaması halinde, kefilin sözleşmede rakam ile gösterilen belirli
miktardan daha az bir miktarı tazminat olarak ödemesi ihtimalidir. Gerçekten kefil, BK
m. 490’da yer alan alacakların toplamından sözleşmede rakam ile gösterilen miktara
kadar sorumludur. BK m. 490’da gösterilen sorumluluk kalemlerinin toplamının kefalet
sözleşmesinde rakam ile gösterilen miktarı aşan kısmından kefil sorumlu tutulamaz31.
Ancak asıl borçta meydana gelen her artışın kefilin sorumlu olduğu kabul edildiği
taktirde, herhalde kefilin sözleşmede rakam ile gösterilen miktara kadar sorumlu olması
söz konusu olabilecek ve kefalet sözleşmesinde rakam ile gösterilen miktardan daha az
sorumlu olma ihtimalinden kefilin hiç yararlanamaması söz konusu olabilir.

Kefil asıl borçta daha sonra meydana gelen her türlü artıştan sorumlu olmaz. Kefilin asıl
borcu artıran sonraki değişiklikten sorumlu olması için, bu artışın işin niteliği gereği
olması veya taraflarca önceden öngörülebilir olması ya da sözleşmeden kaynaklanıyor
olması gerekir. Şimdi bunları sırasıyla açıklamaya çalışacağız.

29
Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 113; Oser/Schönenberger, s. 243 vd.
30
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 130; Y. 4. HD. 30.3.1945 T., E. 931, K. 1154, Olgaç, Senai, Kazai ve
İlmi İçtihatlarla Borçlar Kanunu, C. 3, Ankara, 1969, s. 487.
31
Bkz., Yukarıda, &1, II, B, 1.
12

1.1.2.2.2.3.1. Asıl Borçtaki Artmanın İşin Niteliği Gereği Olması veya Taraflarca
Önceden Öngörülebilir Olması

Kefil, kefalet sözleşmesinde rakam ile gösterilen miktarı aşmamak koşuluyla işin
niteliği gereği asıl borçta meydana gelen artışlarla önceden öngörülebilir artışlardan
sorumludur32. Örneğin memur ve müstahdemlere kefaletler, asıl borcun niteliği gereği
sonradan ortaya çkmasına veya artmasına örnek verilebilir. Burada asıl borç kefalet
anında daha doğmadığı halde kefaletin sona ermesine kadar artış göstermesi daima
mümkündür33. Devamlı bir krediye veya belirli zamanlarda teslim şartı ile yapılan
satımda alıcının fiyat borcuna kefalette kefilin sorumluluğunun daha sonra genişlemesi
ve kredi borcuna kefalet halinde kredi sözleşmesi çerçevesinde verilen daha sonraki
kredi parçalarından kefilin sorumlu tutulması da söz konusu artışların işin niteliği
meydana gelmesinin bir sonucudur34. Cari hesaba kefalette asıl borçta meydana gelen
artışlar taraflarca kefaletin kurulması sırasında öngörülmektedir. Zira cari hesap
sözleşmesinde belli bir limite kadar borçlu hesaptan çektiği paraları sonradan iade
ederek kredi hesabını kararlaştırılan süre için kullanır. Bu nedenle azalma gösteren borç
daha sonra tekrar artabilir. Cari hesabın niteliği gereği kefil bu artışların daha sonra
meydana gelebileceğini, kefalet sözleşmesini akdederken bildiği için, bu artışlardan
sorumlu olur35.

Alacaklı veya asıl borçlunun sahip oldukları yenilik doğurucu haklarını kullanmaları
sonucu asıl borçta meydana gelecek artıştan kefil, yazılı muvafakati olmasa bile
sorumlu olacaktır. Bu asıl borç ilişkisinin doğal bir sonucudur36.

1.1.2.2.2.3.2. Asıl Borçtaki Artmanın Sözleşmeden Kaynaklanması

Alacaklı ile asıl borçlunun aralarında yaptıkları anlaşmalar sonucunda, asıl borçta daha
sonra meydana gelen artışlardan, kefil sorumlu olmaz. Taraflar kendi aralarında
yaptıkları sözleşme ile, bu sözleşme açısından üçüncü kişi konumunda bulunan kefilin
hukuki durumunu değiştiremezler37. Bu bağlamda alacaklı ile asıl borçlu arasında

32
Reisoğlu, Kefalet, s. 158; Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 157; Aral, s. 465; Ayrancı, asıl borçta daha
sonra meydana gelen artışlardan kefilin sorumlu olmadığını savunur, Cari Hesaba Kefalet, s. 109.
33
Reisoğlu, Kefalet, s. 158.
34
Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 115.
35
Reisoğlu, Kefalet, s. 157; Ayrancı, Cari Hesaba Kefalet, s. 116 vd.
36
Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 118; Oser/Schönenberger, s. 246.
37
Reisoğlu, Kefalet, s. 158.
13

yapılan başlangıçta tespit edilen faiz oranlarını artırılması, taksitlerin kaldırılması veya
bir taksit miktarının yükseltilmesine ilişkin anlaşmalar nedeniyle meydana gelen artıştan
kefil sorumlu tutulamaz38.

İsv. BK m. 499’a göre kefilin kendisini koruyan hükümlerden önceden feragati


hükümsüz olduğundan, kefilin kefalet sözleşmesi yapılırken veya önce verdiği
muvafakat geçerli olmaz ve muvafakatine rağmen kefil, sözleşmesel artışlardan sorumlu
olmaz39.

Borçlar Kanunumuzda, İsv. BK m. 499 gibi kefilin kendisini himaye eden hükümlerden
önceden feragatinin hükümsüz olduğuna ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Borçlar
Hukukumuzda, kefil muvafakat ettiği taktirde asıl borçta meydana gelen sözleşmesel
artışlardan da, yine kefalet sözleşmesinde rakam ile gösterilen miktar ile sınırlı olmak
üzere sorumludur. Kefil bu muvafakatini önceden kefalet sözleşmesinde verebileceği
gibi, daha sonra da verebilir40.

BKT ise bu konuda İsv. BK’dekine paralel bir hüküm getirmektedir. Buna ilişkin
Tasarının 582/3 hükmü şu şekildedir: “Kanundan aksi anlaşılmadıkça kefil, bu bölümde
kendisine tanınan haklardan önceden feragat edemez.” Bu hükme göre kefil, kendisine
tanınan haklardan önceden feragat edemez. Bu durumda kefilin asıl borçta meydana
gelen artışlardan sorumlu olmaya ilişkin kefalet sözleşmesinden önce veya kefalet
sözleşmesi sırasında verdiği muvafakati geçerli olmadığından, meydana gelen bu artış
nedeniyle kefil, sorumlu tutulamaz.

1.1.2.3. Kefilin Cezai Şarttan Sorumluluğu

Kural olarak kefil, asıl borçta meydana gelen sözleşmesel artışlardan muvafakati
olmadan sorumlu değildir. Cezai şart da aslında alacaklı ile borçlu arasında
kararlaştırılan ve şartları oluştuğunda asıl borcun artmasına sebep olan sözleşmesel bir
tazminattır. Bu nedenle kefil, kural olarak cezai şarttan sorumlu tutulamaz41.

38
Kefili bağlamayan bu sözleşmelere örnekler açısından bkz., Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 118.
39
Aynı yönde bkz., Reisoğlu, Kefalet, s. 159, dn. 19; Oser/Schönenberger, 244 vd.
40
Reisoğlu, Kefalet, s. 159; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 115-116.
41
Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s. 775.; Reisoğlu, Kefalet, s. 161; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s.
116; Sözleşmeyle kararlaştırılmış olmasa bile kanun gereği kefilin cezai şarttan sorumlu olması gerektiği
yönünde bkz., Berki, Türk Hukukunda, s. 20, dn. 11; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 470; Reisoğlu, Kefalet
Hukuku, s. 162; Y. 3. HD. 20.09.1965 T., E. 5445, K. 4394, Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 478; Dalamanlı/İzgi,
s. 446; Akıntürk, Bankacılar, s. 324; Karatay, s. 630; Artus, s. 998; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 415;
14

İsv. BK m. 499’a göre, kefilin cezai şarttan sorumlu tutulması, tarafların bunu açıkça
kararlaştırmaları halinde mümkündür. Bu hükmün amacı kefilin kendisini koruyan
hükümlerden önceden feragat etmesinin hükümsüz olduğunu öngören düzenlemeyi
bertararaf etmek olduğu söylenebilir. Zira kefilin kendisine tanınan haklardan önceden
feragati geçerli değildir. Ancak kefilin cezai şarttan sorumlu olacağı önceden
kararlaştırılmış olsa bile, kefil, bu feragatinin geçersiz olduğunu, İsv. BK m. 499/2-1
hükmü karşısında ileri süremeyecektir42.

Borçlar Hukukumuzda kefilin önceden feragatinin geçerli olmadığına dair bir hüküm
mevcut olmadığından, kefalet sözleşmesinin kurulması sırasında veya daha sonra kefil
muvafakat ettiği taktirde, sözleşme ile kararlaştırılan cezai şarttan da sorumlu olur.
Kefalet sözleşmesinin şekle tabi kılınmasının nedeni kefilin korunmasıdır. Kefilin cezai
şarttan sorumlu olmasına ilişkin muvafakati, sorumluluğunun artmasına sebebiyet
verdiğinden, kefaletin tabi olduğu şekle uygun olarak verilmelidir43.

BKT m. 589/4’te “Kefilin,…ceza koşulundan sorumlu olacağına ilişkin anlaşmalar


kesin olarak hükümsüzdür” hükmü yer almaktadır. Bu hükme göre, BKT, İsv. BK’ dan
farklı olarak, kefilin cezai şarttan sorumluluğunu öngören anlaşmaları kesin olarak
hükümsüz kabul etmektedir. BKT’nın bu hükmüne göre kefilin muvafakatinin kefalet
sözleşmesinden önce veya sonra verilmiş olmasının bir önemi yoktur. Hükmün
gerekçesinde, İsv. BK m. 499’dan farklı olduğu belirtilmiş, ancak hükmün konuluş
amacı belirtilmemiştir. Kefalete ilişkin hükümleri bir bütün halinde değerlendirildiğinde
Tasarının kefili korumaya yönelik düzenlemeler öngördüğü görülür. Dolayısıyla BKT
5894/4 hükmünün de kefili korumak amacıyla konulduğunu söyleyebiliriz.

Kanaatimizce BKT 589/4 hükmünün, sadece kefalet sözleşmesinden önce cezai şarttan
kefilin sorumlu olacağına dair yapılan anlaşmaların kesin olarak geçersiz kılınması
şeklinde yeniden düzenlenmesi gerekir. Kefalet sözleşmesi kurulmadan önce kefil
sorumluluğunun kapsamını doğru olarak tahmin edemez. Kefalet sözleşmesi
kurulmadan önce cezai şarttan kefilin sorumlu olmasına ilişkin yapılan anlaşmalara
geçerlilik tanınması halinde, kefilin durumunun çok daha fazla ağırlaşması söz konusu
olur. Bu nedenle İsv. BK’nun cezai şart hususunda her zaman anlaşma yapılmasına izin

Bilge, Borçlar Hukuku, s. 382; Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 384; Yördem, s. 65; Bilge, Kefilin
Mesuliyeti, s. 121; Franko, Kefalet, s. 24; Zevkliler, s. 401.
42
Oser/Schönenberger, s. 240 vd.; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 115 vd.
43
Aral, s. 466; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 116; Reisoğlu, Kefalet, s. 159.
15

veren hükmü de yerinde bir düzenleme değildir. BKT’nın cezai şart konusunda
yapılacak anlaşmaların her halde geçersiz olacağına ilişkin hükmü ise, kefalet
sözleşmesinin alacaklı açısından teminat oluşturma niteliğiyle bağdaşmaz. Kefalet
sözleşmesinde alacaklının da haklarının korunması gerekir44. Ayrıca kefalet sözleşmesi
yapıldığı sırada ya da kurulduktan sonra kefil kendi sorumluluğunu doğru olarak tahmin
edebileceğinden cezai şart konusunda sözleşmenin kurulması sırasında veya
kurulduktan sonra yapılan anlaşmaların geçerliliği tanınmalıdır.

1.1.2.4. Alacaklı Tarafından Borçluya Süre Verilmesinin Kefilin Sorumluluğuna


Etkisi

Alacaklı tarafından borç muaccel olmadan önce veya muaccel olduktan sonra, asıl
borcun yerine getirilmesi için, asıl borçluya süre verilmesinin, kefilin sorumluluğuna
etkisinin, kefalet sözleşmesinin süreli veya süresiz olmasına göre ayrı ayrı incelenmesi
gerekir.

1.1.2.4.1. Belirli Süreli Kefaletlerde Alacaklı Tarafından Borçluya Süre


Verilmesinin Kefilin Sorumluluğuna Etkisi

BK m. 493’e göre, alacaklı kefalet sözleşmesinin süresinin sona ermesinden itibaren bir
ay içinde alacağını elde etmek için icraya veya mahkemeye başvurmadığı takdirde kefil,
belirli süreli kefalet sözleşmesinin sona erdiğini ileri sürebilir. Asıl borcun takip
edilebilmesi için muaccel olması gerekir. Ancak bir aylık sürenin başlangıç tarihi asıl
borcun muaccel olduğu tarih olmayıp, kefalet sözleşmesinin süresinin sona erdiği
tarihtir. Bu sürenin sona erdiği tarihte henüz asıl borç muaccel olmamış ve bir aylık süre
içinde de muaccel olmazsa, alacaklı alacağını elde etmek için hukuki yollara
başvuramayacağından kefil, kefaletin sona erdiğini ileri sürebilir.

Asıl borcun vadesinin alacaklı tarafından uzatılması halinde, asıl borcun muaccel olması
geciktirilmiş olur. Asıl borcun vadesinin uzatılmış olması kefilin lehine olduğundan
kefil de bundan yararlanabilir45. BK m. 493 gereğince belirli süreli kefaletlerde, kefalet
süresinin bitiminden itibaren, alacaklı bir ay içinde takip yapmak zorundadır. Asıl borç
44
BKT’nın bazı hükümlerinin alacaklıları korkutur hale geldiği, alacaklıların kefalet sözleşmesi yerine
garanti sözleşmesine yönelecekleri konusunda bkz., Başyiğit, s. 3337.
45
Reisoğlu, Kefalet, s. 161; Oser/Schönenberger, s. 245-246.
16

vadesinin uzatılmış olması nedeniyle kefaletin sona erdiği tarihte muaccel olmamış ve
bu tarihten itibaren bir ay içinde de muaccel olmazsa, alacaklı alacağını elde etmek için
takip veya icra yoluna başvuramaz. Kefil de BK m. 493 hükmüne dayanarak kefaletin
sona erdiğini ileri sürebilir46. Alacaklı asıl borçluya süre verirken bir aylık sürenin
geçmemesine dikkat etmelidir47, aksi takdirde buna kendisi katlanmalıdır48. Belirli
süreli kefalet sözleşmesinde müteselsil kefalet söz konusu ise, alacaklı süre bittikten
sonra bir ay içinde müteselsil kefil veya asıl borçluyu takip etmezse kefil,
sorumluluktan kurtulur49. Müteselsil kefalette de asıl borç muaccel olmamışsa alacaklı,
müteselsil kefili ve asıl borçluyu takip edemez. Müteselsil kefaletin süresinin sona
ermesinden itibaren bir ay içinde vadesinin uztalmısı nedeniyle asıl borç muaccel
olmazsa alacaklı müteselsil kefili veya asıl borçluyu takip edemeyeceğinden kefil,
sorumluluktan kurtulur.

1.1.2.4.2. Belirli Süreli Olmayan Kefalet Sözleşmelerinde Alacaklı Tarafından


Borçluya Süre Verilmesinin Kefilin Sorumluluğuna Etkisi

Süresiz kefaletlerde kefil, asıl borç muaccel olduktan sonra, alacaklıya ihbarda
bulunarak bir ay içinde borçlunun takibini isteyebilir50. Alacaklı asıl borçluya süre verir
ve bu arada kefil de alacaklıya BK m. 494 gereğince ihbarda bulunursa, alacaklı asıl
borcun vadesini uzatmış olması nedeniyle, asıl borçluyu takip edemeyeceğinden, kefilin
sorumluluğu sona erer51. Asıl borçluya süre verilmesi, kefilin sorumluluğunu
ağırlaştırmıyor aksine hafifletiyorsa, kefil, BK m. 493 ve 494 hükümlerine dayanamaz.
Aksinin kabulü hakkın kötüye kullanılması teşkil eder52.

Asıl borçluya süre verilmesi, kefilin sorumluluğunu bir taraftan ağırlaştırıyor, bir
taraftan da iyileştiriyorsa, kefilin, bu durumdan nasıl yararlanacağı tartışmalıdır. Bu
hususta ne İsv. BK’da ne de Türk BK’da açık bir hüküm yoktur.

46
Reisoğlu, Kefalet, s. 232; Şahan, s. 53; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 143.
47
Reisoğlu, Kefalet, s. 159 vd.; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 117.
48
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 149.
49
Şahan, s. 62.
50
Y. TD. 31.10.1949 T., E. 461, K. 14458, Reisoğlu, Kefalet, s. 160, dn. 21.
51
Reisoğlu, Kefalet, s. 160.
52
Aynı yönde bkz., Reisoğlu, Kefalet, s. 160; Y. 4. HD. 01.06.1940 T., E. 1154, Dalamanlı/İzgi, s. 472;
Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 118.
17

Doktrinde ileri sürülen bir görüşe göre işlem bir bütün halinde değerlendirilmeli ve
kefil, kendisi için faydalı olan, yani sorumluluğunu hafifleten hususlardan yararlanmak
istiyorsa, sorumluluğunu ağırlaştıran hususlara da katlanmalıdır53.

Diğer görüşe göre ise, asıl borçlu ile alacaklı arasında yapılan anlaşma sonucunda asıl
borçta bir hafifleme olması halinde, kefalet sözleşmesinin fer’iliği hasebiyle kefil
bundan yararlanır, asıl borçta meydana gelen ağırlaşmadan ise ancak yazılı muvafakati
varsa sorumlu olur54.

Kanaatimizce bu ikinci görüş yerindedir. Gerçekten kefalet sözleşmesinin fer’iliği


nedeniyle kefil, asıl borçta daha sonra azalma meydana gelmesi halinde bundan
yararlanmalıdır. Oysa asıl borçta meydana gelen artıştan sorumlu tutulabilmesi için
durumunu ağırlaştırdığından kefilin yazılı muvafakati alınmalıdır. Zira üçüncü kişi
konumunda bulunan kefilin hukuki durumunun alacaklı ile borçlu arasında yapılan bir
anlaşma ile ağırlaştırılması Borçlar Hukukunun genel ilkelerine aykırılık teşkil eder.

1.1.2.5. Kefilin Borçlunun Kusurundan veya Temerrüdünün Kanuni


Neticelerinden Sorumluluğu

1.1.2.5.1. Kefilin Borçlunun Kusurundan Sorumluluğu

Kefil, asıl borçlunun kusurunun yasal sonuçlarından sorumludur. BK m. 96’ya göre


borcun hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan müspet zararı, kefil
ödemekle yükümlüdür ( BK m. 490/1 )55.

Asıl borçlu ile alacaklı kendi aralarında yapacakları anlaşmalar ile borçlunun kusuruna
çeşitli sonuçlar bağlayabilirler. Kefil asıl borçlunun kusurunun sözleşmesel
sonuçlarından sorumlu olmaz56. Bu nedenle örneğin asıl borçlunun cezai şarttan
sorumlu olmasına ilişkin asıl borçlu ile alacaklı arasında yapılan anlaşmalar nedeniyle
kefil sorumlu tutulamaz.

53
Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 118.
54
Reisoğlu, Kefalet, s. 161; Oser/Schönenberger, s. 245-246; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 119.
55
Reisoğlu, Kefalet, s. 161; Aral, s. 466; Yavuz, Özel Hükümler, s. 802; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 495;
Eskin, s. 19 ve 20; Tekinay S. Sulhi, Müteselsil Borç ile Kefalet Arasında Bir Mukayese, AD, 1956, 743-
752, s. 747; Akıntürk, Genel Hükümler, s. 265; Yördem, s. 65; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 121, 144.
56
Reisoğlu, Kefalet, s. 161; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s.135; Cezai şart konusunda bkz., Yukarıda, &1, II,
C.
18

Kefil, kefil olunan borcu doğuran hukuki sebep gerçekleştikten sonra asıl borçlunun
ortaya çıkan kusurunun kanuni sonuçlarından sorumludur. Asıl borçlunun kusurunun
yasal sonuçlarından BK m. 96 gereğince borçlunun borcunu kısmen veya tamamen
yerine getirmemesi nedeniyle ortaya çıkan tazminat borcu yani müspet zarar anlaşılır57.
Borcu doğuran hukuki sebebin gerçekleşmesinden önce veya gerçekleştiği sırada,
örneğin borcu doğuran sözleşmenin kurulmasından önce veya kurulduğu sırada, asıl
borçlunun varolan kusuru nedeniyle ortaya çıkan kanuni sonuçlardan kefil sorumlu
olmaz58. Örneğin, irade bozukluğu nedeniyle sözleşmenin bağlamazlığının ileri
sürüldüğü hallerde ortaya çıkan tazminat taleplerinden kefil sorumlu tutulamaz59.

Asıl borçlunun bir zarardan kusurlu olmasa da sorumlu olacağının sözleşme ile
karalaştırıldığı veya kusurlu olmasa da sorumlu tutulduğu hallerde bile kefil, asıl
borçlunun kusurunun sonucu olmayan zararlardan sorumlu olmaz60. Bu nedenle
örneğin, satış ve istisna sözleşmelerinde zapta ve ayba karşı tekeffül dolayısıyla ortaya
çıkan tazminat yükümlülüğünden kefil sorumlu olmaz61.

Asıl borçlunun kusurunun kanuni olmayan sonuçları ile borçlunun kusuruna


dayanmayan zararlardan kefilin sorumlu tutulacağı sözleşme ile kararlaştırılabilir.
Kefaletin şekle tabi kılınmasıyla güdülen amaç kefilin korunması olduğundan, kefilin
sorumluluğunu ağırlaştıran bu hususların kefaletin tabi olduğu şekle uygun olarak
yapılması gerekir62.

1.1.2.5.2. Yardımcı Şahsın Kusurundan Kefilin Sorumluluğu

Borçlu borcunu bizzat ifa edebileceği gibi, yetkili olduğu durumlarda taahhüdünü
yardımcı şahıs vasıtasıyla da yerine getirebilir. Yardımcı şahıs vasıtasıyla taahüdünü
yerine getirmeye yetkili olmayan asıl borçlu, yardımcı şahsın ifa sırasında verdiği
zararlardan sorumludur ( BK m. 100 ). Zira borçlu mükellefiyetine aykırı olarak yetkili

57
Reisoğlu, Kefalet, s. 161.
58
Reisoğlu, Kefalet, s. 162; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s.139; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s.
776.
59
Reisoğlu, Kefalet, s. 162.
60
Reisoğlu, Kefalet, s. 162; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 135.
61
Asıl borçlunun kusuru olmasa da kanun gereği sorumlu olduğu hallere örnekler için bkz., Bilge, Kefilin
Mesuliyeti, s. 135.
62
Yavuz, Özel Hükümler, s. 802; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 495; Bilge, Borçlar Hukuku, s. 382; Y., 15.
HD. 29.5.1979 T., E. 1149, K. 1294, Karahasan, Borçlar Hukuku, s. 945; YHGK, 14.2.1968 T., E. 325,
K. 75, Karahasan, Borçlar Hukuku, s. 947; Y. 11. HD., 24.12.1963 T., E. 15378, K. 10938, Karahasan,
Borçlar Hukuku, s. 948.
19

olmadığı halde borcun ifası için yardımcı şahıs kullandığından kusurludur. Bu


sorumluluğu kusura dayandığından BK m. 490 gereği kefil de bu zarardan sorumlu
olur63.

Borçlu, yardımcı şahıs kullanma yetkisine sahip olduğu taktirde, yine yardımcı şahsın
verdiği zarardan sorumlu olacak (BK m. 100 ), ancak bu sorumluluğu kendi kusuruna
dayanmadığından, kefil, yardımcı şahsın sebep olduğu bu zarardan sorumlu olmaz64.

1.1.2.5.3. Borçlunun Temerrüdünün Kanuni Sonuçlarından Kefilin Sorumluluğu

Kefil borçlunun temerrüdünün kanuni neticelerinden sorumludur (BK m. 490/1)65.

Sözleşmeden doğan bir borca kefil olunduğu taktirde, kefil sözleşmenin hiç veya gereği
gibi ifa edilmemesinden doğan zararları tazmin etmekle yükümlü olur. Sözleşmenin
konusunun bir şeyin yapılmasına veya yapılmamasına ilişkin olması halinde, BK m.
97’ye göre alacaklı, masrafları asıl borçluya ait olmak üzere borcun kendisi tarafından
ifasına veya borçlunun taahhüdüne aykırı olarak yapılan şeyin ortadan kaldırılmasına
izin verilmesini istemek hakkına sahiptir. Alacaklıya izin verilmesi halinde kefil, ayrıca
alacaklının yaptığı bu masraflardan da sorumlu olur66. Temerrüt faizi asıl borçlunun
temer2.rüdünün kanuni sonuçlarından olduğundan kefil, temerrüt faizinden de sorumlu
olacaktır. 67

Asıl borçlunun kusurunun kanuni olmayan sonuçları ile borçlunun kusuruna


dayanmayan zararlardan kefilin sorumlu tutulacağı sözleşme ile kararlaştırılabilir.
Kefaletin şekle tabi kılınmasıyla kefilin korunması amcı güdüldüğünden, kefilin

63
Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 136 ve 137.
64
BK m. 100’de yardımcı şahıs kullanan borçlunun, yardımcı şahısların işlerini yapma sırasında verdiği
zararlardan sorumluluğu düzenlenmiştir. BK m. 100’de asıl borçlu açısından kurtuluş beyyinesi
öngörülmüş değildir. Alacaklı ile borçlu kendi aralarında yapacakları bir anlaşma ile, borçlunun yardımcı
şahısların verdiği zararlardan sorumlu olmayacağını BK m. 100/2 gereğince kararlaştırabilirler. Yardımcı
şahıs kullanma yetkisine sahip olan asıl borçlunun, yardımcı şahsın sebep olduğu zararlardan sorumluluğu
kusursuz sorumluluk halidir. Dolayısıyla kefil sorumlu değildir. Aksi yönde görüş için bkz., Bilge,
Kefilin Mesuliyeti, s. 137-138.
65
Aral, s. 466; Reisoğlu, Kefalet, s. 162; Yavuz, Özel Hükümler, s. 802; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 480;
Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 114,143 vd.; Tekinay, Müteselsil Borç, s. 747; Berki, Şakir, Borçlar Hukuku
Özel Hükümler, Ankara, 1973, s. 227; Eskin, s. 20; Borçlunun temerrüdünün kanuni neticeleri için bkz.,
O. Işık Nazikioğlu, Karşılıklı Taahhütleri Havi Akitlerde Borçlunun Temerrüdü, AÜHFD, C. XIIX, S. 1-
2, 1951, 658-684; Yördem, s. 65.
66
Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 122 ve 123.
67
Aral, s. 466; Reisoğlu, Kefalet, s. 162; YHGK, 14.02.1968 T., E. 325, K. 75, Uygur, s. 9407.
20

sorumluluğunu artıran bu sözleşmenin kefaletin tabi olduğu şekil şartına uygun olarak
yapılması gerekir68.

BK m. 491/2 gereğince asıl borcun muaccel olmasının ihbara bağlı olduğu durumlarda,
bu ihbarın alacaklı tarafından kefile zamanında bildirilmesi gerekir. Alacaklı zamanında
bildirmemiş ve asıl borçluyu temerrüde düşürmüşse, kefil bu temerrüt nedeniyle
alacaklının müterafik kusurunu ileri sürebilir. Kefilin böyle bir durumda asıl borçlunun
temerrüdünden sorumluluğunun kapsamının alacaklının kusuru da nazara alınarak
belirlenmesi gerekir. 69

1.1.2.6. Kefilin Asıl Borçlu Aleyhine Açılan Dava Masrafları ile Yapılan takip
Masraflarından Sorumluluğu

1.1.2.6.1. Kefilin Asıl Borçlu Aleyhine Açılan Dava Masraflarından Sorumluluğu

Kefilin asıl borçlu hakkında açılan davanın masraflarından sorumlu tutulabilmesi için,
alacaklı tarafından kefile, davanın açılmasını bertaraf etmek için zamanında ihtar
yapılmış olması ve borcun ödenmesi için uygun bir süre verilmiş olması gerekir ( BK
m. 490/2 )70.

Kefalet borcu henüz muaccel olmamış ve alacaklı da kefile bildirimde bulunmuşsa,


kefil, borç kendisine karşı muaccel olduktan sonra verilen süre içerisinde borcu
ödeyeceğini alacaklıya bildirmelidir71. Kefil bu şekilde bildirimde bulunur ve alacaklı
da buna rağmen dava açarsa, kefil, bu davanın masraflarından sorumlu olmaz. Alacaklı
borcun muaccel olmasını bekler ve muacceliyetten itibaren kendisine verilen süre

68
Yavuz, Özel Hükümler, s. 802; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 495 vd.; Bilge, Borçlar Hukuku, s. 382; Y.
15. HD. 29.5.1979 T., E. 1149, K. 1294, Karahasan, Borçlar Hukuku, s. 945; YHGK, 14.2 1968 T., E.
325, K. 75, Karahasan, Borçlar Hukuku, s. 947; Y. 11. HD., 24.12.1963 T., E., 15378, K. 10938,
Karahasan, Borçlar Hukuku, s. 948. .
69
Aynı yönde bkz., Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 190; Ataol, s. 52; Reisoğlu, Kefalet, s. 171.
70
Reisoğlu, Kefalet, s. 163; Yavuz, Özel Hükümler, s. 803; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 495 vd.; Aral, s.
466; Berki, Borçlar, s. 228; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 471; Dalamanlı/İzgi, s. 447; Akıntürk, Bankacılar, s.
324; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 415; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, 776-777;
Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 384; Yördem, s. 65-66; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 101,147;
Oser/Schönenberger, s. 248-249; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s. 777; Reisoğlu, Kefalet
Hukuku, s. 163; Aldemir, Hüsnü, Hukuk Davalarında Yargılama Giderleri, Ankara, 2000, s. 81;
Zevkliler, s. 402.
71
Oser/Schönenberger, s. 249; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 147.
21

içerisinde kefil ödemede bulunmaz ve bundan sonra alacaklı dava açarsa, bu davanın
masraflarından kefil sorumlu olur72.

1.1.2.6.2. Kefilin Asıl Borçlu Aleyhine Yapılan Takip Masraflarından Sorumluluğu

BK m. 490/2’de sadece asıl borçlu aleyhine açılan dava masraflarından kefilin sorumlu
olacağından bahsedilmiş, takip masraflarından bahsedilmemiştir. Asıl borçlu aleyhinde
takibe geçildiğinde, yukarıda kefilin dava masraflarından sorumluluğu hakkında
açkılanan şartlar çerçevesinde, kefil, yapılan takip masraflarından da sorumlu olur73.

Kefilin dava masrafları yanında takip masraflarından da sorumlu olacağı İsv. BK’ da
açıkça yer almaktadır74. Bu konuda BKT m. 589/2-2 şu şekildedir. “Alacaklının, kefile,
onun borcu ödeyerek yapılmalarını önleyebileceği uygun bir zaman önce bildirmesi
koşuluyla, borçluya karşı yönelttiği takip ve davaların masrafları…”. Bu hükümde
kefilin asıl borçlu aleyhine yapılacak takip masraflarından da sorumlu olacağı açıkça
düzenlenmiştir.

1.1.2.7. Rehinlerin Kefile Tesliminin ve Rehin Haklarının Devrinin Sebep Olduğu


Masraflardan Kefilin Sorumluluğu

Borçlar Kanununda teminatların kefile tesliminden ve devrinden kaynaklanan


masraflara kimin katlanacağı belirtilmemiştir. İsv. BK m. 499/2’de alacaklının İsv. BK
m. 503 ve 507 uyarınca ödemede bulunan kefile rehinleri teslim etme ve rehin
haklarını, kefile devretme nedeniyle yaptığı giderlerden kefilin sorumlu olacağı
düzenlenmiştir75.

72
Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s.146; Oser/Schönenberger, s. 249.
73
Yavuz, Özel Hükümler, s. 803; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 496; Zevkliler, s. 402; Reisoğlu, Kefalet, s.
163; Aral, s. 466; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s. 776; Dalamanlı/İzgi, s. 447; Bilge, Borçlar
Hukuku, s. 382; Y. 4. HD., 20.1.1966 T., E. 900, K. 656, Karahasan, Borçlar Hukuku, s. 947; Berki,
Borçlar, s. 228; Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 164; Akıntürk, Genel Hükümler, s. 265; Göktürk, Borçlar
Hukuku, s. 625; Şahan, s. 38; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 471; Akıntürk, Bankacılar, s. 324;
Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 415; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s. 776-777; Y. 4. HD.
20.01.1966 T., E. 900, K. 656, Uygur, s. 9402; Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 384; Yördem, s. 65-66;
Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 101,145,147; Oser/Schönenberger, s. 248-249; Franko, Kefalet, s. 24.
74
Reisoğlu, Kefalet, s. 163; Y. TD., 10.12.1953 T., E. 6681, K. 7065, Reisoğlu, Kefalet, s. 163, dn. 34;
Oser/Schönenberger, 249; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 146.
75
Oser/Schönenberger, s. 249; Karatay, s. 630.
22

İsv. BK’ nun düzenlemesinin Borçlar Hukukumuz açısından da kabulü gerekir76. Kefil
kefalet sözleşmesinden doğan edimini ifa etmekle asıl borçluya karşı rücu hakkı
kazanmaktadır. Kanun koyucu ayrıca alacaklıya elinde bulunan teminatları kefile
devretme ve teslim etme yükümlülüğü yüklemiştir. Bu yükümlülüğünün amacı kefilin
rücu hakkının temin edilmesidir. Devredilen teminatlardan rüçu hakkını kullanmak
üzere kefil yararlanacağından bunların devir masraflarının kefile yükletilmesi
yerindedir. Nitekim BKT m. 589/2-b.2 şu şekilde bir düzenleme getirmiştir:
“Alacaklının, kefile, …gerektiğinde rehinlerin kefile tesliminin ve rehin haklarının
devrinin sebep olduğu masraflar.” Bu düzenlemeyle rehinlerin kefile teslim veya rehin
haklarının devrinden doğacak olan masraflar kefilin sorumluluğuna dahil edilmiştir77.

İsv. BK m. 499 ve BKT m. 589/2-b.2’de teminat olarak sadece rehinlerin devrinden


doğan masraflardan bahsedilmiştir. BK m. 500, 501 ile İsv. BK m. 503, 507 ve BKT m.
592’de ise, rehinlerin değil, teminatların kefile devredileceğinden bahsedilmiştir.
Kanaatimizce rehinlerle beraber diğer teminatların devir ve tesliminden doğan
masraflardan da, asıl borçluya rücu ederken bunlardan yararlanacak olan kefilin
sorumlu olması gerekir78.

BKT m. 589/2-b.2’de “gerektiğinde” ibaresi kullanılmıştır. Bu ibarenin ne amaçla


kullanıldığı madde gerekçesinde belli değildir. Bu ibareden anlaşılması gereken, kefilin
asıl borçluya rücu etmesi halinde, kefilin, alacaklıya yaptığı ödemeyi asıl borçludan geri
alma hususunda rehinlerin kefil açısından güvence oluşturduğu durumlarda, yapılan
devirlerden doğan masraflardan kefilin sorumlu olacağıdır. Kefil, teminatlar kendisine
devredilmeden de rücu hakkını kullanıp ödediğini geri alabiliyorsa, rehinlerin devrinden
doğan masraflardan sorumlu tutulamaz.

1.1.2.8. Kefilin Sözleşmesel Faizlerden Sorumluluğu

BK 490/3’e göre “ faiz verilmesi şart edilmiş ise kefil, ancak işlemekte olan faiz ile
beraber işlemiş olan faizden bir seneliğini vermekle mükelleftir”79. Alacaklı ile kefil

76
Reisoğlu, Kefalet, s. 199; Uygur, s. 9440.
77
Uygur, s. 9440; Reisoğlu, Kefalet, s.199.
78
Aynı görüşte bkz., Reisoğlu, Kefalet, s. 199; Uygur, s. 9440.
79
Faiz oranının kefillikten önce asıl borç ilişkisinin tarafları arasında yapılacak anlaşmaya göre
belirleneceği konusunda bkz., Oser/Schönenberger, s. 251; Tekinay, Müteselsil Borç, s. 747; Andreas, V.
Tuhr, Kefalet Hukuku Hakkında Mülahazalar, Çev., Ansay, S. Şakir AD, 1937, 148-165, s. 152;
Akıntürk, Bankacılar, s. 324.
23

kendi aralarında anlaşarak kefilin sorumlu olacağı faiz oranını belirleyebilirler. Eğer
sözleşmede böyle bir oran belirlenmemişse kefil, kanuni faiz oranıyla sorumlu olur,
yoksa asıl borç ilişkisinde asıl borçlu için belirlenen faiz oranı kefil açısından
uygulanmaz80.

BK m. 490/3 hükmünde kefilin sözleşmesel faizlerden sınırlı sorumluluğu


düzenlenmiştir81. Temerrüt faizi borçlunun temerrüdünün kanuni sonucu olduğundan
BK m. 490/1’e tabidir. Temerrüt faizi açısından BK m. 490/3 hükmünde yer alan sınırlı
sorumluluk söz konusu değildir82 83.

Borçlar Kanununda kefilin sorumlu olduğu işlemiş ve işlemekte olan sözleşmesel


faizlerin başlangıç tarihleri düzenlenmiş değildir. Yargıtay, bazı kararlarında temerrüt
tarihini84, bazı kararlarında ise dava tarihini85 başlangıç tarihi olarak esas almıştır.
Yargıtay’ın bu içtihatlarının yerinde olmadığı kanaatindeyiz. Temerrüt tarihinden
itibaren işleyecek olan faiz temerrüt faizidir. Ancak temerrüde düşen borçlu hakkında
dava açılabileceğinden, dava tarihinden itibaren işleyecek olan faiz de temerrüt faizi
olur. Kefil temerrüt faizinden BK 490/1 gereğince zaten sorumludur. Yargıtay’ın bu
içtihatları kabul edildiğinde, “işlemekte olan faiz” ibaresinin bir anlamı kalmaz86.

İşlemiş ve işlemekte olan sözleşmesel faiz vade tarihine göre belirlenmelidir. Şöyle ki,
sözleşmesel faizin temerrüt faizine dönüştüğü andan87 geriye doğru vade tarihine kadar

80
Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 151-152.
81
Kefilin sorumluluğunun sınırlı olarak kabul edilmesinin kefaletin fer’iliğinin sonucu olduğu konusunda
bkz., Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 102, 148; Dalamanlı/İzgi, s. 447; Uygur, s. 9391; Yördem, s. 66;
Oser/Schönenberger, s. 250; Franko, Kefalet, s. 24.
82
Temerrüt faizi için bkz., Yukarıda, &1, II, E, 3. Sınırlı sorumluluktan kastımız BK m. 490/3 hükmünde
öngörülen bir yıllık sınırdır. Yoksa kefil, BK m. 490 gereğince ancak kefalet sözleşmesinde gösterilen
limitle sınırlı olmak üzere sorumlu olur.
83
Aral, s. 467; Reisoğlu, Kefalet, s. 163; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s. 777-778; Yavuz,
Özel Hukuk, s. 803; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 496; Yördem, s. 66.
84
Y. 4. HD. 28.4.1932 T., E. 386, K. 801, Tepeci, s. 784; Aral, s. 467; Reisoğlu, Kefalet, s. 164;
Yördem, s. 66.
85
Y. 15. HD. 11.6.1979 T., E. 1255, K. 1417, YKD, C. 5, S. 9, 1979, s. 1342; Y. 4. HD. 10.02.1959 T., E.
16283, K. 1583, Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 476; Y. 4. HD. 3.7.1948 T., E. 4970, K. 3551, Tepeci, 785;
Eskin, s. 21, Yargıtayla aynı görüştedir. Ayrıca Yazar Yargıtay’ın 1948 tarihli dediği ve künyesini
vermediği bir kararına da atıf yaparak dava tarihinden itibaren işlemekte olan faizin belirleneceğini ve bu
tarihten geriye doğru bir yıllık faizin belirleneceğini savunur. Aral, s. 467; Y. 4. HD. 7.7.1953 T., E.
4114, K. 3133, 4. HD. 14.3.1955 T., E. 1467, K. 1137, 4. HD. T., E. 2493, K. 6830, TD. 27.11.1959 T.,
E. 2737, K. 2979, Reisoğlu, Kefalet, s. 164, dn.38.
86
Aral, s. 467; Reisoğlu, Kefalet, s. 164; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s. 778; Yavuz, Özel
Hükümler, s. 803; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 496; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 150-151.
87
Sözleşmesel faizin temerrüt faizine dönüştüğü andan itibaren işleyecek olan faiz temerrüt faizi
olacağından, bu faizden kefil, BK m. 490’daki bir yıllık süre ile sınırlı olmaksızın sorumlu olur. Aynı
yönde bkz., Y. TD., 6.11.1964 T., E. 1930, K. 3611, Karahasan, Borçlar Hukuku, s. 948; Y. 15. HD.
28.6.1978 T., E. 1453, K. 1427, Karahasan, Borçlar Hukuku, s. 946; Franko, Kefalet, s. 24.
24

olan faiz, işlemekte olan faiz, vade tarihinden geriye doğru bir yıllık faiz de işlemiş
faizdir88. Vade tarihi ile borçlunun temerrüdünün aynı güne rastlaması halinde,
işlemekte olan sözleşmesel faiz söz konusu olmayacağından talep edilemez89.

Cari hesap sözleşmelerinde kefil bakiyeden sorumlu olduğundan, işlemiş ve işlemekte


olan bütün faizler asıl borca eklenerek bakiye tespit edildiğinden, kefil BK m.
490/3’teki sınırlamaya tabi olmadan bütün faizlerden sorumlu olur90.

Kefilin sözleşmesel faizlerden sınırlı sorumluluğuna ilişkin BK m. 490/3 hükmü


emredici nitelikte olmadığından, taraflar, kefilin faizden ne miktarda sorumlu olacağını
kararlaştırabilirler91.

1.1.2.9. Kefilin Tahvil Faizlerinden Sorumluluğu

BK m. 490/3’te kefilin sözleşmesel faizlerden sınırlı sorumluluğu düzenlenmiştir. Bu


kanuni düzenleme karşısında asıl borç ilişkisinde taraflarca faiz şart kılınmamışsa
kefilin sorumluluğu faizi kapsamayacaktır. Yani kanuni faiz kefilin BK m. 490/3’teki
sorumluluğuna dahil değildir. 92

BK m. 307 hükmü “Karzda faiz şart kılınmamış ise adi muamelelerde faiz lazım
gelmez. Ticaret muamelelerinde, şart edilmemiş olsa dahi faiz verilmek lazımdır.”
şeklinde düzenleme öngörmüştür.

BK m. 307 ve 490/3 hüküm birlikte değerlendirildiğinde, karz sözleşmesinden doğan


borcu tekeffül eden kefil, ancak taraflarca karz sözleşmesinde faiz kararlaştırılmış ise ,
kararlaştırılan bu faizden BK m. 490/3 gereğince sorumlu olur. Ticari karz
sözleşmesinde faiz kararlaştırılmamış olsa bile, alacaklı asıl borçludan faiz talep
edebilir. Ancak kefili kefalet sözleşmesine dayanarak takip eden alacaklı, sözleşme ile
kararlaştırılmayan bu faizi kefilden talep edemez93.

88
Aral, s. 467; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s. 778; Reisoğlu, Kefalet, s. 165;
Oser/Schönenberger, s. 250; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 149-150; Oser/Schönenberger, s. 250.
89
Reisoğlu, Kefalet, s. 165; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 149 vd.
90
Aral, s. 467; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s. 778; Reisoğlu, Kefalet, s. 165;
Oser/Schönenberger, s. 251; 11. HD. 23.12.1991 T., E. 4735, K. 6823, Gönen, Eriş, Açıklamalı- İçtihatlı
Türk Ticaret Kanunu Ticari İşletme ve Şirketler, Ankara, 1992, s. 119; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 152.
91
Reisoğlu, Kefalet, s. 163, 165; Aral, s. 467; Y. 15. HD. 16.06.1980 T., E. 1509, K. 1522, YKD, C. 6, S.
12, 1980, s. 1631; Y. 15. HD. 05.03.1982 T., E. 409, K. 507, YKD, C.8, S. 6, 1982, s. 841.
92
YHGK, 14.02.1968 T., E. 325, K. 751, Dalamanlı/İzgi, s. 455.
93
Uygur, s. 9391; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 102,148; Dalamanlı/İzgi, s. 147; Oser/Schönenberger, s.
250; Yördem, s. 66.
25

BKT m. 589/2-b.3’te “İşlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait akdî faizler ile
gerektiğinde tahvil karşılığında ödünç verilen anaparanın işlemiş bir yıllık ve işlemekte
olan yıla ait faizleri” şeklinde bir düzenleme getirilmiştir. Bu düzenlemenin BK m.
490/3’ten ayrılan bariz farkı, sözleşmesel faizlerle birlikte, tahvil karşılığında ödünç
verilen anaparanın işlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait faizlerini kefilin
sorumluluğunun kapsamına dahil etmiş olmasıdır.

TTK m. 420’ye göre, anonim şirketlerin ödünç para bulmak için itibari kıymetleri eşit
ve ibareleri aynı olmak üzere çıkardıkları borç senetlerine tahvil denir. TTK m. 3
gereğince anonim şirketlerin tahvil çıkarması ticari işlerdendir94. BK m. 307/2’ye göre,
ödünç para karşılığında tahvil çıkarma işlemi, ticari işlerden olduğundan, taraflar
arasında sözleşme ile faiz kararlaştırılmamış olsa dahi bu sözleşme için alacaklı faiz
talep edebilir.

Yürürlükteki hukukumuza göre, kefilin sözleşmesel faizler dışında kanuni faizlerinden


de sorumlu olması mümkün değildir. Anonim şirketin tahvil çıkarak ödünç aldığı para
borcunu tekeffül eden kefil de, tahvil nedeniyle sözleşmede kararlaştırılmayıp BK m.
307/2 gereğince istenebilecek faizden sorumlu tutulamaz. BKT m. 589/2-b.3 hükmüyle
kanuni faizden dolayı, yani sözleşme ile faiz kararlaştırılmamış ancak kanun gereğince
faiz istenebilecek hallerde kefilin sorumluluğu kabul edilmiş olmaktadır.

Kefilin BKT m. 589/2-b.3 gereğince kanuni faizlerden sorumluluğu, iki yönden


sınırlandırılmıştır. Birincisi sözleşmesel faizlerde olduğu gibi kefil, işlemiş olan bir
yıllık ve işlemekte olan yıla ait olan tahvil faizlerinden sorumludur95. İkincisi ise kefilin
sadece tahvil karşılığı ödünç verilen anaparanın faizlerinden sorumlu kılınmış
olmasıdır. Tahvil karşılığında ödünç verilen anaparanın faizleri dışında, kefili kanuni
faizlerden sorumlu tutmak BKT bu şekilde yasalaştıktan sonra da mümkün
olmayacaktır. Tahvil karşılığında verilen anaparaya faiz işleneceği sözleşme ile
kararlaştırılmış ise, bu faiz sözleşmesel nitelikte faiz olduğundan, kefil bu sözleşmesel
faizden sorumlu olacaktır. BKT m. 589/2-b.3 hükmü, tahvil karşılığında verilen
anaparaya faiz işleyeceğinin sözleşme ile kararlaştırılmadığı durumlarda uygulama alanı
bulacak ve kefil, bu faizden de sorumlu tutulacaktır. BKT’nın sözleşmesel nitelikte

94
TTK. m. 3 şu şekildedir: Bu kanunda tanzim olunan hususlarla bir ticarethane veya fabrika yahut ticari
şekilde işletilen diğer bir müesseseyi ilgilendiren bütün muamele, fiil ve işler ticari işlerdendir. Ticari iş
hususunda genel bilgi için bkz., Arkan, Sabih, Ticari İşletme Hukuku, 8. Baskı(9. Aynı Baskı), Ankara,
2005, s. 61 vd.
95
İşlemekte olan ve işlemiş faizlere ilişkin açıklamalar için bkz., Yukarıda, &1, II, H.
26

olmayan tahvil faizlerini de kefilin sorumluluğuna dahil etmiş olmasının yerinde


olmadığı kanaatindeyiz. Tasarının kefalete ilişkin olan düzenlemelerinde güdülen amaç
kefilin korunmasıdır. BK’da yer almadığı halde, tahvil faizlerinden sözleşmeyle
kararlaştırılmamış olsa bile kefili sorumlu tutmak kefilin korunması prensibine aykırı
düşer.

1.1.2.10. Kefilin Faiz Dışındaki Diğer Tali Alacaklardan Sorumluluğu

Kefilin faiz dışındaki komisyon vs. ücret ve masraflardan sorumluluğu kefalet


sözleşmesinde buna ilişkin kaydın bulunmasına, yani tarafların bu konuda anlaşmış
olmalarına bağlıdır96.

1.1.2.11. Kefilin Kendi Temerrüdü Nedeniyle Sorumluluğu

Kefil kendi temerrüdü sonucu ortaya çıkan temerrüt faizi ve mahkeme masrafları ile
takip masraflarının tamamından kefalet sözleşmesinde rakam ile gösterilen azami
miktarla sınırlı olmaksızın BK m. 101 vd hükümlerine göre sorumludur97.

Kefilin sorumluluğunu düzenleyen BK m. 490’da kefilin kendi temerrüdünden sorumlu


olacağı düzenlenmemiştir. BK m. 490’da borçlunun kusuru sonucu ortaya çıkan ve
kefili de bağlayan sorumluluk kalemleri düzenlenmiştir. BK m. 490’da kefilin kendi
temerrüdünden sorumlu olduğunun düzenlenmemiş olması genel hükümlerin
98
uygulanmasına engel teşkil etmez . Kefalet sözleşmesi, geçerli olarak doğması ve
varlığını devam ettirmesi asıl borç ilişkisinin varlığına bağlı olan bir sözleşme olmakla
beraber, Borçlar Hukukunda kendine ait özellikleri olan ve asıl borç ilişkisinden ayrı
hüküm ve sonuçları olan bir sözleşme türüdür. Borçlar Kanununun genel hükümleri bir
sözleşme olan kefalet sözleşmesine de uygulanması gerektiğinden kefil kendi
temerrüdünden BK m. 101 vd. hükümlerine göre sorumlu olur.

96
Reisoğlu, Kefalet, s. 165; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 116; Oser/Schönenberger, s. 251.
97
Reisoğlu, Kefalet, s. 155; Y. 11. HD. 05.02.1991 T., E. 8249, K. 1241, Y. 11. HD. 17.09.1991 T., E.
3069, K. 4647, Eriş, s. 114; Y. 19. HD. 23.06.1993 T., E. 10056, K. 4678, Cengiz, Kostakoğlu, Banka
Kredi Sözleşmelerinden Doğan Uyuşmazlıklar, 2. Baskı, İstanbul, 1996, s. 49 vd.; Y. 11. HD. 26.12.1991
T., E. 3181, K. 6874, Kostakoğlu, s. 44 vd.; Türk, s. 31; Karatay, s. 630; Y. 11. HD. 17.03.1987 T., E.
7830, K. 1577, Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 352; Y. 19. HD. 02.02.2001 T., E. 6949, K. 792, YKD, C.
28, S. 1, 2002, s. 91 vd.
98
Reisoğlu, Kefalet, s. 155; Y. 11. HD. 5.2.1991 T., E. 8249, K. 1241, Y. 11. HD. 17.9.1991 T., E. 3069,
K. 4647, Eriş, s. 114; Y. 11. HD. 08.05.1986 T., E. 2111, K. 2772, YKD, C. XIII, S. 4, 1987, s., 569; Y.
11. HD. 24.12.1986 T., E. 6310, K. 7083, Uygur, 9391, dn., 8.
27

BKT m. 589/1, “Kefil, her durumda kefalet sözleşmesinde belirtilen azamî miktara
kadar sorumludur.” şeklinde bir düzenleme öngörmüştür. Hükümde kullanılan “her
durumda” ibaresinin kullanılmış olması kefilin kendi temerrüdü nedeniyle de kefalet
sözleşmesinde gösterilen azami miktarla sınırlı olarak sorumlu olacağı anlamına
gelmemektedir. Kefilin kendi borcu belli bir miktar parayı alacaklıya ödemesinden
ibaret olup, kefil, kendi kusuru ile borcunu ifada temerrüde düşmüş olduğundan, bunun
sonuçlarına katlanarak, kefalet sözleşmesinde gösterilen azami miktarla sınırlı
olmaksızın temerrüdünün sonuçlarından sorumlu olur.

Nitekim BKT m. 589/2’de “Aksi sözleşmede kararlaştırılmamışsa kefil, belirtilen azamî


miktarla sınırlı olmak üzere, aşağıdakilerden sorumludur.

1. Asıl borç ile borçlunun kusur veya direniminin yasal sonuçları,

2. Alacaklının, kefile, onun borcu ödeyerek yapılmalarını önleyebileceği uygun


bir zaman önce bildirmesi koşuluyla, borçluya karşı yönelttiği takip ve davaların
masrafları ile gerektiğinde rehinlerin kefile tesliminin ve rehin haklarının devrinin sebep
olduğu masraflar,

3. İşlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait akdî faizler ile gerektiğinde tahvil
karşılığında ödünç verilen anaparanın işlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait
faizleri” denilerek kefilin kefalet sözleşmesinde gösterilen azami miktarla sınırlı olarak
sorumluluğunun, BKT’nın bu hükmünde gösterilen kalemlerle sınırlı olduğu
belirtilmiştir99.

1.1.2.12. Kefilin Menfi Zarardan Sorumluluğu

Kefilin ifa ile yükümlü olduğu tazminatın konusu asıl borcun ifa edilmemesinden
beklenilen menfaat, yani alacaklının uğradığı müspet zarardır100. Kefil, sözleşme ile aksi

99
Aynı durum Borçlar Kanunu açısından da geçerlidir. BK m. 490, BKT m. 589/2’nin karşılığını
oluşturmaktadır. Her ikisinde de borçlunun temerrüdünden bahsedilmemiştir. Kefil, kendi borcu ifa
yönünden borçlu konumunda olup borcunu gereği ifa etmemesi halinde, temerrüt durumuna düşecek ve
temerrüdün sonuçlarına katlanacaktır. Borçlunun temerrüdü açısından Borçlar Kanununda düzenlenmiş
bulunan kefalet sözleşmesi ile diğer sözleşmeler arasında ayrım yapılması mümkün değildir. Ayrıca
temerrüt ve sonuçları Borçlar Kanununun genel hükümleri arsında düzenlenmiş olup, genel hükümlerin
kefalet sözleşmesine uygulanmasını engelleyen bir hüküm de Borçlar Kanununda mevcut değildir.
100
Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s. 775; Uygur, s. 9391; Oser/Schönenberger, s. 247; Bilge,
Borçlar Hukuku, s. 332; Reisoğlu, Kefalet, s. 7 vd., 161 vd.
28

kararlaştırılmamışsa, sözleşmenin ortadan kalkmasından veya sözleşmeden


dönülmesinden doğan menfi zararı tazminle yükümlü değildir101.

Kefile İsv. BK m. 510 hükmüyle belli şartlar altında sözleşmeden dönme hakkı
tanınmıştır. Buna paralel bir hüküm de BKT m. 599’da düzenlenmiştir. Kefil, bu
maddede öngörülen sözleşmeden dönme hakkını kullanması halinde, alacaklının
kefalete güvenmesi sebebiyle uğradığı zararı gidermekle yükümlü olur. Buradaki zarar
sözleşmenin sona ermesinden kaynaklanan menfi zaradır102.

BK’da kefilin menfi zarardan sorumlu olup olmayacağına ilişkin özel bir düzenleme
yoktur. Oysa İsv. BK m. 499/2-b.2’de açıkça anlaşma varsa kefilin menfi zarardan da
sorumlu olacağı düzenlenmiştir. Kural olarak asıl borç ilişkisi sona erince, kefalet de
sona ereceğinden kefilin menfi zarardan sorumlu tutulması, kefalet sözleşmesinin fer’i
olma niteliğine aykırı olur, bu nedenle kefil menfi zarardan sorumlu tutulamaz103 104
.
Doktrinde Türk Borçlar Hukuku açısından, İsv. BK’da olduğu gibi, açıkça anlaşma
varsa kefilin menfi zarardan sorumlu olması gerektiği kabul edilmektedir105.

BKT m. 589/4’e göre sözleşme ile kararlaştırılmış olsa bile kefil, borç ilişkisinin
hükümsüz hale gelmesinin sebep olduğu zararlardan sorumlu tutulamaz. Yani kefilin
menfi zarardan sorumlu olacağına dair yapılan anlaşmalar BKT m. 581/4 gereği geçerli
değildir. Tasarının bu hükmünün yerinde olduğu kanaatindeyiz. Asıl borcun sona
ermesiyle kefalet sözleşmesi de sona erer. Sona ermiş bir sözleşme nedeniyle kefilin
sorumluluğunun kabul edilmesi kefaletin fer’iliğine aykırıdır.

101
Reisoğlu, Kefalet, s. 7 vd., 161 vd., s. 162’ deki Federal Mahkeme Kararı); Aral, s. 465; Bilge,
Borçlar Hukuku, s. 332; Oser/Schönenberger, 86-87, 90; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s. 697-
698; Asıl borçlu tarafından sözleşmenin feshedilmesi halinde alacaklının uğradığı zarardan kefilin
sorumlu tutulması için yazılı onayının gerektiği konusunda bkz., Ataol, s. 48; Tandoğan, Özel Borç
İlişkileri İlişkileri, s. 589; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 470; Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 162;
Dalamanlı/İzgi, s. 446; Akıntürk, Bankacılar, s. 324; Karatay, s. 630; Artus, s. 998;
Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 418; Uygur, s. 9391; Yördem, s. 64; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s.108, 111,
121, 141; Erlüle, s. 641; Franko, Kefalet, s. 24; Zevkliler, s. 401.
102
Oser/Schönenberger, s. 358.
103
Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 119; Reisoğlu, Kefalet , s. 161-162; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri
İlişkileri, s. 775.
104
Tandoğan, dönme ile birlikte oluşan çözülme ilişkisinin hukukusal özü ve mayası yine bir sözleşme
olarak kabul edilirse, kefilin menfi zararı tazmin taahhüdünün asıl borç ilişkisinin bir uzantısı olarak
kefaletin fer’i niteliğiyle bağdaştırılabileceğini savunur, Özel Borç İlişkileri, s. 698. Yazarın görüşü
yerinde değildir. Dönme ile birlikte sözleşme ortadan kalkar. Sözleşmenin sona ermesiyle kefalet ilişkisi
de mutlaka sona erer. Dönmeden sonra oluşan hukuki ilişki niteliği itibariyle sözleşme kabul edilse bile,
bu sözleşme kefilet borcunun sebebini oluşturan sözleşme olmayıp yeni bir sözleşmedir. Dönme ile
birlikte kefilin taahhüt altına girdiği sözleşme sona ermiş olduğundan kefalet sözleşmesi de sona ermiş
olur, bu nedenledir ki kefilin menfi zarardan sorumlu olduğunu kabul etmek kefaletin fer’i olma ilkesiyle
bağdaşmaz.
105
Reisoğlu, Kefalet, s. 7; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s. 697; Bilge, Özel Borç, s. 332.
29

1.1.2.13. Kefilin Mirasçılarının Sorumluluğu

Miras hukukuna hakim olan külli halefiyet prensibi gereğince, miras bırakanın
ölümüyle, pasif ve aktifinden oluşan malvarlığı bir bütün olarak mirasçılarına geçer.
Kefalet borcu da miras bırakanın terekesinin pasif kısmına dahil olduğundan, kefilin
borcundan dolayı mirasçıları, bütün malvarlıklarıyla kefil gibi sorumlu olur. Ancak
TMK m. 630 hükmü gereğince mirasçılar mirası kayıtsız şartsız kabul etmiş olsalar bile,
terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesi sonucu kefalet nedeniyle alacaklı olanlara ne
düşecek idiyse sadece o oranda sorumlu olurlar106.

Mirası reddetmeye hakkı olan her mirasçı, terekenin resmi defterinin tutulmasını
isteyebilir (TMK m. 619). Tereke için resmi defter tutulmuşsa, miras bırakanın
kefaletten doğan borçları defterde ayrı bir yere yazılır. Mirasçılar mirası kayıtsız şartsız
kabul etmiş olsalar bile, miras bırakanın kefalet borçlarından terekenin iflas
hükümlerine göre tasfiyesi halinde, kefalet sebebiyle alacaklı olanlara ne düşecek idiyse
ancak o miktarla sorumlu olurlar ( TMK m. 630 )107.

Süresi içinde deftere yazılmayan kefalet borcundan, mirasçılar, kural olarak ne kendi
malvarlıklarıyla ne de tereke malvarlığıyla sorumlu olurlar ( TMK m. 629/1 )108.
Alacaklının kusuru olmadan deftere yazdıramadığı veya bildirdiği halde deftere
yazılmamış kefalet borcundan dolayı mirasçılar, sadece tereke dolayısıyla
zenginleşmeleri oranında sorumlu olurlar ( TMK m. 629/2 )109.

Mirası reddetmiş olan mirasçı, kefalet borcu nedeniyle alacaklıya karşı sorumlu
olmaz110. Mirasın en yakın bütün mirasçılar tarafından reddi halinde miras sulh
mahkemesince iflas hükümlerine göre tasfiye edilir (TMK m. 612/1). Bu durumda

106
Reisoğlu, Kefalet, s. 167; Y. 11. HD. 19.03.1985 T., E. 1374, K. 1557, Eriş, s. 173; İmre, Zahit /
Erman, Hasan, Miras Hukuku, 5. Baskı, İstanbul, 2004, s. 9 vd., 272 vd.; Berki,Kefalet, s. 32; YHGK.,
18.12.1971 T., E. 893, K. 752, Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 404; Kefalet borcundan dolayı sınırlı
sorumluk tanındığı konusunda bkz., Berki, Şakir, Türk Medeni Kanununda Mirasçıların Mesuliyeti,
AÜHFD, C. XXV, S. 3-4, 1961, 121-136, s. 122.
107
İmre/Erman, s. 373; Antalya, Gökhan, Miras Hukuku, İstanbul, 2003, s. 282 vd.; Dural, Mustafa/ Öz,
Turgut, Türk Özel Hukuku, C. 4, Miras Hukuku, 2. Baskı, İstanbul, 2003, s. 417; İnan, Ali Naim/Ertaş,
Şeref/Ablaş, Hakan, Türk Medeni Hukuku, Miras Hukuku, 5. Bası, Ankara, 2004, s. 517; Şahan, s. 114.
108
İmre/Erman, s. 369 vd.; Uygur, s. 9414.
109
İmre/Erman, s. 370; Antalya, s. 282 vd.; Dural/Öz, Miras, s. 417; İnan/Ertaş/Albaş, s. 517; Şahan, s.
114; Uygur, s. 9414.
110
Ödemeden aciz bir miras bırakanın mirasını reddeden mirasçılar, kefalet alacaklısına karşı, kefilin
ölümünden beş yıl önce ondan almış oldukları ve mirasın paylaşımında geri vermekle yükümlü oldukları
değer ölçüsünde sorumlu olurlar ( TMK m. 618/1 ). İmre/Erman, s. 355 vd.
30

kefalet alacağı da bu tasfiye ile ödenir. Geriye terekede bir şey kalırsa hak sahiplerince
mirası reddetmemiş gibi paylaşılır (TMK m. 612/2)111.

Hiçbir mirasçısı olmayan miras bırakanın kanuni mirasçısı olan devlet, kefalet
borcundan dolayı terekenin aktifiyle sınırlı olarak sorumlu olur (TMK m. 631)112.

Mirasçılar resmi tasfiye talebinde bulunmuşlar ise, kefalet borcundan sorumlu olmazlar.
Resmi tasfiye sonucunda malvarlığının aktifiyle kefalet borcu da dahil pasifi
karşılandıktan sonra, terekenin aktifinden geriye bir şey kalırsa, resmi tasfiye talep eden
mirasçılar arasında paylaştırılır.113

Sınırları belli olmak koşuluyla birden fazla yükümlülük içeren kredi sözleşmesi gibi
sözleşmelerden doğan borcun tekeffülü halinde, kefilin ölümünden sonra doğan
yükümlülüklerden sorumlu olup olmadığı önem arz eder.

Kefilin kural olarak öldükten sonra yükümlülük altına girmesi mümkün değildir. Ancak
alacaklı kefilin öldüğünden haberdar değilse, kefalete güvenerek borçluya yeniden
kredi kullandırabilir. Böyle bir durumda alacaklı kefilin ölümünden haberdar değilse,
kefilin ölümünden sonra doğan yükümlülüklerden kefilin mirasçıları sorumlu olurlar114.
Kefilin ölmüş olduğu mirasçıları tarafından alacaklıya bildirilmiş, bildirimden itibaren
asıl borçluya kullandırılan krediler nedeniyle doğacak yükümlülüklerden mirasçılar
sorumlu olmazlar. Ayrıca mirasçıların kefilin ölümünden alacaklının haberdar olduğunu
başka bir şekilde ispat etmeleri halinde de, kefilin ölümünden sonra doğan
yükümlülüklerden sorumlu olmazlar. Zira bu durumda alacaklının kefalete güvendiği
ileri sürülemez115. Kefalet sözleşmelerinde doğmuş ve doğacak borç ibaresi
kullanılmaktadır. Bu ibare daha çok kefalet sözleşmesinin geçerliliği açısından

111
İmre/Erman, s. 348.
112
İmre/Erman, s. 36 vd.
113
Reisoğlu, Kefalet, s. 167; İmre/Erman, s. 384 vd.
114
Reisoğlu, Kefalet, s. 168; Kefilin ölümünden sonra doğan yükümlülüklerden mirasçılarının sorumlu
tutulmasının nedeni, kefilin öldüğünden haberi olmayan ve kefalete güvenen alacaklının bu güveninin
korunmasıdır. Alacaklı, kefilin malvarlığına güvenerek borçluya kredi kullandırmaktadır. Kefilin
ölümünden sonra malvarlığı bir bütün olarak mirasçılara geçmekte ve terekenin aktifi, pasifinin
güvencesini oluşturmaktadır. Kefilin ölümünden haberdar olmayan alacaklının borçluya kredi
kullandırması nedeniyle doğacak yükümlülüklerden mirasçıların sorumluluğunun kabulü gerekir.
115
Alacaklının, ölümünden sonra kefilin yükümlülük altına girmesi mümkün olmayacağı gerekçesiyle,
alacaklının bu tür alacakları için kefilin mirasçılarına başvuramayacağı iddiasıyla her zaman
karşılaşmasının mümkün olduğu konusunda bkz., Reisoğlu, Kefalet, s. 168. Yazar ayrıca Yargıtay’ın (Y.
11. HD. 19.02.1986 T., E. 520, K. 798) aksi kanaatte olduğunu da belirtmiştir.
31

önemlidir. Zira ferdileştirilmiş yani belirli bir asıl borcun varlığı, kefaletin geçerliliği
açısından şarttır116.

1.1.2.14. Kefilin Kefalet Sözleşmesinin Yapılması Sırasında Asıl Borçlunun Mevcut


Olan Borçlarından Sorumluluğu

Önemli olan diğer bir durum ise kefilin, kefalet sözleşmesini akdettiği sırada kefilin
mevcut olan borçlarından mı yoksa akdedildikten sonraki borçlarından mı sorumlu
olacağı hususudur117.

İsv. BK m. 499’da taraflarca aksi kararlaştırılmamışsa kefilin, asıl borçlunun kefalet


sözleşmesinin yapılmasından sonraki borçlarından sorumlu olacağı düzenlenmiştir118.

Türk Borçlar Hukukunda İsv. BK m. 499 anlamında yasal bir hüküm yoktur. Bununla
birlikte aynı kuralın Türk Borçlar Hukuku açısından da kabulü gerekir. Yani kefilin
mevcut bir borç için mi yoksa gelecekte doğacak borçlar için mi kefil olduğunun,
kefalet sözleşmesinin yorumlanmasından anlaşılamadığı hallerde, kefilin gelecekte
doğacak borçları tekeffül ettiğinin kabulü gerekir. Kefalet sözleşmesinin kurulması
sırasında mevcut olan borçlar için kefil olunması daha rizikoludur. Ayrıca mevcut olan
bir borç için kefil olunmasından ziyade, kefil borçluya kredi temin etmek amacıyla
hareket eder. Dolayısıyla kefalet sözleşmesi ve ekleriyle diğer vakıaların
yorumlanmasından mevcut bir borcun tekeffül edildiğinin açıkça anlaşılamadığı
hallerde, kefilin kefalet sözleşmesinden sonra doğacak borçları tekeffül ettiğinin kabulü
gerekir119. Nitekim BKT m. 589/3’te yer alan “Sözleşmede açıkça kararlaştırılmamışsa
kefil, borçlunun sadece kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonraki borçlarından
sorumludur” şeklindeki düzenlemeyle, İsv. BK m. 499’daki kural, Türk Borçlar
Hukukunda doktrinde kabul edilen görüşe uygun olarak tasarıya alınmıştır.

116
Kefaletin geçerliliği açısından bkz., Yukarıda, &1, II, B, 1.
117
Reisoğlu, Kefalet, s. 13.
118
Reisoğlu, Kefalet, s. 13; Oser/Schönenberger, 499; Karatay, s. 630-631.
119
Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s. 720; Oser/Schönenberger, s. 499; Tandoğan, Geçerlilik, s.
20; Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 16; Reisoğlu, Kefalet, s. 13 ve 14; Göktürk, Borçlar Hukuku, s. 618;
Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 404; Yördem, s. 32-33; Zevkliler, s. 402-403; Sücüllü, Aslı, Kefalet
Sözleşmesi ve Kefalet Sözleşmesinin Geçerlilik Şartları, ( Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi ), Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2006, s. 60.
32

1.1.2.15. Kefilin Sorumluluğunun Başlaması

Asıl borcun ifası için vade belirlenmiş ise asıl borç, asıl borçlunun iflası veya başka bir
nedenle, belirlenen vadeden önce muaccel olsa bile, kefil, kararlaştırılan vadeden önce
takip edilemez ( BK m. 491/c.1 )120.

Asıl borcun muaccel olması için borçluya ihbar yapılması gerekiyorsa kefile de ihbarın
yapılması gerekir. Aksi takdirde kefil, BK m. 490 kapsamındaki sorumluluğundan
dolayı takip edilemez121.

1.2. KEFİLİN ASIL BORÇLUYA AİT DEF’İ VE İTİRAZLARI İLERİ SÜRME


YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Bu hususu düzenleyen BK m. 497/1-c.2 hükmü şu şekildedir. “Kefil, asıl borçluya ait


bütün def’i’leri alacaklıya karşı dermeyan etmek hakkını haiz ve bununla mükelleftir…”
Bu hüküm uyarınca kefil, asıl borçluya ait olup ileri sürülmesi mümkün olan savunma
imkanlarını alacaklıya karşı ileri sürmekle yükümlüdür.

BK m. 497/2 gereğince kefil, asıl borçluya ait olan bu savunma imkanlarını kusuru
olmadan ispat edemediği takdirde, bu savunma imkanlarını ileri sürmemiş olması
nedeniyle alacaklıya yaptığı ödeme oranında asıl borçluya karşı rücu hakkını
kaybeder122.

120
Reisoğlu, Kefalet, s. 182; Aral, s. 471; Yavuz, Özel Hükümler, s. 804; Yavuz, Borçlar Hukuku, s.
496; Berki, Borçlar, s. 228; Eskin, s. 21; V. Tuhr, Kefalet, s. 154; Göktürk, Borçlar Hukuku, s. 630;
Berki, Türk Hukukunda, s. 21,31; Karatay, s. 632; Uygur, s. 9410; Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 393;
Yördem, s. 67; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 99; Bilge, Borçlar Kanunu, s. 214; Franko, Kefalet, s. 22-23;
121
Reisoğlu, Kefalet, s. 182; Aral, s. 471; Yavuz, Özel Hükümler, s. 804; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 496;
Y. 11. HD. 20.11.1988 T., E. 8725, K. 7178, Y. 11. HD. 5.12.1988 T., E. 2597, K. 7405, Reisoğlu,
Kefalet, s. 182, dn.51; Berki, Borçlar, s. 228; Ataol, s. 24; Bilge, Borçlar Hukuku, s. 383; Bildirimin
herhangi bir şekle tabi olmadığı, kefile ulaşmasının yeterli olduğu konusunda bkz., Olgaç, Kefalet, s. 32;
Eskin, s. 21; Göktürk, Borçlar Hukuku, s. 630-631; Berki, Kefalet, s. 21-22, 31-32; Karatay, s. 632; Y.
12. HD. 23.11.1993 T., E. 14291, K. 18329, Uygur, s. 9410; Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 393;
Yördem, s. 67; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 143; Franko, Kefalet, s. 23.
122
Berki, Borçlar, s. 230; Berki, Türk Hukukunda, s. 22; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 506; Reisoğlu, Seza,
Kefilin Rücuu İle İlgili Meseleler, Batider, C. 1, S. 1, 1962, 465-509, s. 493, 495; Şahan, s. 50; Akıntürk,
Bankacılar, s. 325; Uygur, s. 9447; Kefilin asıl borçluya ait olan def’i ve itirazları ileri sürme
yükümlülüğü aynı zamanda kefil için bir hak olup, aşağıda kefilin hakları arasında düzenlenmiş
olduğundan burada üstünde durulmamıştır, bkz., Kefilin Asıl Borç İlişkisinden Kaynaklanan Savunma
İmkanlarını İleri Sürme Hakkı, Andreas, V. Tuhr, Kefilin Rücuu, AD, 1938, 1156-1168, Çev., Ansay, S.
Şakir, s. 1158; Y. TD. 28.12.1961 T., E. 1704, K. 4701, Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 403; Bilge,
Kefilin Mesuliyeti, s. 99; Erlüle, s. 637; Grassinger, Asıl Borçlu, s. 407 vd.
33

1.3. KEFİLİN İHBAR YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Belirli süreli olmayan kefaletlerde kefil, asıl borç muaccel olduktan sonra alacaklıya bir
ihbarda bulunarak alacağını takip etmesini ve bu takibe ara vermemesini isteyebilir. (
BK m. 494/1 ) Eğer asıl borcun muaccel olması için asıl borçluya ihbarda bulunmak
gerekiyorsa, kefalet sözleşmesinin kurulmasından itibaren en erken bir yıl sonra kefil
alacaklıdan bu ihbarın yapılmasını ve borç muaccel olunca da asıl alacağını takip
etmesini isteyebilir ( BK m. 494/2) . Kefil, alacaklıya gerekli olan ihbarı yapmazsa
kefalet sözleşmesiyle bağlı olmaya devam eder123.

123
Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 415 Bu konudaki geniş açıklamalar için bkz., Aşağıda, &6, II, A, 3, c.
İKİNCİ BÖLÜM

KEFİLİN HAKLARI

2.1. KEFİLİN ALACAKLININ HAKLARINA HALEF OLMA HAKKI

Kefil BK m. 496/1 gereği eda ettiği şey oranında alacaklının haklarına halef olur.
Halefiyetten anlaşılması gereken, alacaklının asıl borç nedeniyle sahip olduğu
haklarının, kendisine ödemede bulunan kefile kanundan ötürü intikal etmesidir124.

Doktrinde kefilin alacaklının haklarına halef olmasının hukuki niteliği tartışmalıdır. Bir
görüşe göre, kefilin alacaklıya ödemede bulunmasıyla birlikte asıl borç fer’ileriyle
birlikte sona erer. BK m. 496/1 gereğince yeni bir borç ilişkisi meydana gelmez, sadece
kefil ile asıl borçlu arasında kanun hükmü gereği bir rücu ilişkisi ortaya çıkar125.

İkinci bir görüşe göre, kefalet borcunun ifası halinde kefil borçlunun borcunu değil,
fakat alacaklıya karşı taahhüt etmiş olduğu kendi şahsi yükümlülüğünü yerine getirmiş
olmakla beraber, kefilin ifasıyla asıl borçlunun borcu da sona ermiş olur126. Bu

124
Y. 4. HD. 01.03.1996 T., E. 2704, K. 2550, Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 402, 405; Y. 3. HD.
22.2.1999 T., E. 1445, K. 1605, YKD, C. 28, S. 10, 2002, s. 1492; Uygur, s. 9428; Erlüle, s. 643; Akıncı,
Şahin, Karşılaştırmalı Borçlar Hukuku, Özel Hükümler, Türk-Kazak Hukuku, Konya, 2004, s. 247;
Grassinger, Asıl Borçlu, s. 398; Bilge, Özel Borç, s. 293; Tekeffül edilen asıl borcun bir miktar paradan
ibaret olması halinde kefil, yaptığı ödeme nispetinde alacaklının haklarına halef olur. Borcun para dışında
bir şey verme, yapma ya da yapmamada niteliğinde olması halinde kefilin halefiyetinin, borçlu tarafından
alacaklıya yapılacak olan taahhüdün aynen ifasına değil, onun para olarak ifade ettiği iktisadi değere
taalluk etmesi gerektiği konusunda bkz., Bilge, Borçlar Hukuku, s. 392; Necip, Bilge, Kefilin Alacaklıya
Halef Olmasından Doğan Bazı Meseleler, AÜHFD, 1954, 281-295, s. 284; Arpacı/Hatemi/Serozan, s.
537; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s. 789; Aydın, Zevkliler, Borçlar Hukuku, Özel Borç
İlişkileri, 7. Baskı, Ankara, 2002, s. 405; Berki, Borçlar, s. 229; Arık, Fikret, Kefalet Dair Mahkeme
İçtihatlarına Bir Bakış, AD, 1943, 496-512, s. 507; Tekinay, Müteselsil Borç, 750; Berki, Türk
Hukukunda, s. 18, 22; Y. TD. 09.05.1968 T., E. 1529, K. 2746, Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 507 vd.;
Reisoğlu, Kefilin Rücuu, s. 465, 498-499; Şahan, s. 49; Hoşlan, Osman, Kefilin Teminat Verilmesini ve
Kefaletten Kurtulmayı İsteme Hakkı, AD, 1979, 93-108, s. 95; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 96;
Oser/Schönenberger, s. 96-97.; Zevkliler, s. 405.
125
Arık, s. 507.
126
Bilge, Halefiyet, s. 281.
görüşe göre halefiyet kanuni bir temlik mahiyetindedir. O halde BK m. 168 gereğince
alacakla birlikte alacağın kapsamını artıran veya alacağın teminine yarayan fer’i haklar
(faiz, cezai şart, rehin, hapis gibi), rüçhan hakları ile usul hukuku ve takip hukukuna
ilişkin haklar kanun hükmü gereği kefile intikal ederler127.

Üçüncü bir görüşe göre ise BK 496/1’de kanuni halefiyet düzenlenmiştir. Kanun
hükmünün sonucu olarak asıl alacak ile birlikte fer’i haklar da kefile geçecektir.128

Diğer bir görüş ise BK m. 113 gereği yapılan ödeme ile alacağın sona ereceğinin kabul
edilmesiyle aynı alacağın kefile geçeceğinin kabulünün mümkün olmayacağını
savunur129. Bu görüşe göre BK m. 496/1 açıkça halefiyeti kabul ettiğine göre, kefilin
alacaklıyı tatmin etmesi halinde asıl borç ilişkisinin sona ermeyeceğinin kabulü gerekir.
Burada her ne kadar ifa ile borcun sona ereceği genel ilkesine aykırılık meydana geliyor
ise de, bu hükümle genel prensiplere bir istisna getirilmek istenmiştir. Bu görüş
uyarınca kanuni halefiyete rağmen kefil asıl borçluya rücu ederken alacaklının
talebinden farklı bir talepte bulunacaktır. Zira kefilin ödemesiyle birlikte ilk alacak
başka bir alacak haline dönüşmektedir130.

Gerçekten BK m. 113 gereği asıl borç ifa ile birlikte sona erer. Kefilin borcu fer’i
nitelikte olmakla beraber, kefil kefalet sözleşmesinden doğan kendi şahsi borcunu ifa
etmek amacıyla alacaklıya ödemede bulunmaktadır. Kefilin amacı asıl borç ilişkisini
sona erdirmek değil, asıl borçluya rücu etmek için kefalet borcunu sona erdirmektir. Bu
durumda asıl borç ilişkisinin niteliğinin değiştiğinin ve yeni bir alacak hakkına
dönüştüğünün kabulünün gerektiği kanısındayız131. BK m. 496, kefilin alacaklıya halef
olmasını doğrudan yapılan ödemenin sonucu olarak kabul etmiş ve kural olarak başka

127
Roma Hukukunda kefilin alacaklıyı tatmin etmesi halinde, alacaklının, alacağını kefile temlik etmek
zorunda bırakıldığı konusunda, bkz., Bilge Halefiyet, s. 283; V. Tuhr, Kefilin Rücuu, s. 1156; Ayrıca
kefile kanuni halefiyet hakkının tanınmasının ifa ile borcun sona ermesi prensibine ve alacağın temliki
hükümlerine aykırı olduğu konusunda bkz., Reisoğlu, Kefalet, s. , 209; V. Tuhr, s. 1156.
128
Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 537; Aral, s. 475; V. Tuhr, Kefilin Rücuu, s. 1161, 1163.
129
Reisoğlu, Kefalet, s. 209.
130
Reisoğlu, Kefalet, s. 209. Yazar ayrıca talep edilen alacağın yeni bir alacak olduğu konusunda, İsv. BK
m. 507/5 hükmünün alacaklıya ödemeden itibaren kefile geçen alacak için yeni bir zamanaşımı müddeti
başlamasını öngören hükmünü de gerekçe omarak göstermektedir, Kefalet, s. 210; Zevkliler, s. 405;
Uygur, s. 9428; Grassinger ise, BK m. 496 ile “tediye ile alacağın sona erdirilmesi” prensibine kanuni bir
istisna getirilmediğini, kefalet borcu sona ermiş olsa da asıl borç devam ettiğinden, alacaklının haklarına
halef olan kefilin, asıl borçluya karşı onun daha sona ermemiş borcunun ifasını (kendisine tanınmış rücu
hakkı ile) isteyebileceğini savunur, Asıl Borçlu, s. 399. Yazar ayrıca kefilin alacaklının haklarına halef
olması ile kefil için asıl borçtan bağımsız yeni bir borç doğacağını, bu nedenle asıl borcun konusu ne
olursa olsun, kefilin rücu hakkının konusunun daima para borcu olduğunu savunur, Asıl Borçlu, s. 399.
131
Aynı yönde bkz., Grassinger, Asıl Borçlu, s. 399; Reisoğlu, s. 209.
36

bir şarta bağlamamıştır. Kefil sadece alacaklıya yaptığı ödemeyi ispat etmekle
yükümlüdür132.

Kefilin rücu hakkına sahip olmadığı hallerde halefiyet de söz konusu olmaz133. Kefilin
alacaklının haklarına halef olması amaç olmayıp, borçluya karşı kefile tanınmış olan
rücu hakkının daha kolay gerçekleştirilmesi için bir araçtır. Kefilin rücu alacağının
takibi halefiyetin kabulüyle hem usul hem de takip hukuku açısından
kolaylaştırılmıştır134.

Alacağın kısmen ifa edilmesi halinde yapılan ödeme oranında kefil, alacaklının
haklarına halef olur ( BK m. 496/1 )135.

Bu konuda üzerinde durulması gereken diğer bir konu, alacağın aynı zamanda rehinle
temin edilmiş olması halinde, kefilin yaptığı kısmi ödeme nedeniyle fer’i nitelikteki
rehin hakkına ne oranda ve nasıl halef olacağıdır.

İsv. BK m. 507 borcun bir kısmının kefil tarafından ödenmesi halinde rehin hakkının
kısmi olarak kefile geçebileceğini, ancak alacaklıya kalan kısmın kefile geçen
kısmından daha üstün olacağını kabul etmiştir136.

Borçlar Kanunumuzda kısmi ödeme halinde alacaklının rehin hakkının kefilin rehin
hakkına üstün olacağına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Kefalet sözleşmesiyle
alacaklının alacağı teminat altına alınmaktadır. Halefiyet ise alacaklıya ödemede
bulunan kefilin, asıl borçluya karşı rücu hakkını kullanmasını kolaylaştırmak amacıyla
konulmuştur. Kısmi ifa halinde, halefiyet nedeniyle alacaklının durumu ağırlaştırılamaz.
Bu nedenle teminatların kısmen devrinin mümkün olmadığı durumlarda bunlar kefile

132
Bilge, Halefiyet, s. 284. Yazar, kefilin alacaklının haklarına halef olmasının, kefil ile asıl borçlu
arasındaki iç münasebetler başta olmak üzere, herhangi bir şarta tabi olmadan sadece kefilin ifasının
sonucuna bağlanmış olmasının, asıl borçlunun rücu zamanında eda kabiliyetinin olmaması ve kefilin
aslında asıl borçlunun borcundan sorumlu olması nedeniyle haklı olduğu görüşündedir, Halefiyet, s. 282.
Yazarın aslında, kefilin asıl borçlunun borcundan sorumlu olduğu görüşüne katılmıyorum. Kefil
asıl borçlunun borcunu ödemeyi taahhüt etmez. Kefil, asıl borçlunun borcunun eda etmemesi halinde
alacaklının uğradığı müspet zararı tazmin etmeyi taahhüt eder. Bu müspet zararın tazmini asıl borçludan
da istenebilir ve müteselsil kefalette asıl borçluya başvurulmadan kefil de takip olunabilir. Buna rağmen
kefil yaptığı ödemeyle kendi borcunu sona erdirir ise asıl borçlunun borcunu sona erdirmiş olmaz.
133
Bilge, Halefiyet, s. 283.
134
Bilge, Halefiyet, s. 283; Yazar, BK m. 496/1 anlamında halefiyet ile rücu arasındaki sıkı ilişkinin
BK m. 69 ve m. 147’deki gibi açık olmadığı, ancak BK m. 496/c.3’ün “Şu kadar ki kefil ile borçlu
beynindeki hukuki münasebetlerden mütevellit dava ve def’i hakları mahfuzdur” şeklinden anlaşıldığı
görüşündedir.
135
Bilge, Halefiyet, s. 286.
136
Bilge, Halefiyet, s. 288; Yazar, İsv. BK’ da 1942’de yapılan değişiklikten önce de İsviçre Borçlar
Hukukunda alacaklının rehin hakkının üstün olduğunun hakim fikir olarak kabul gördüğünü
savunmuştur, Halefiyet, s. 288, dn.9; V. Tuhr, Kefilin Rücuu, s. 1163.
37

devredilemez. Kısmen devirinin mümkün olduğu durumlarda ise devredilmeyip


alacaklıda kalan kısım için alacaklıya rüçhan hakkı tanınmalıdır137.

Nitekim BKT m. 596/1-c.2,3’ “Alacaklıya kısmen ifada bulunan kefil, rehin hakkının
sadece bunu karşılayan kısmına halef olur. Alacaklının rehin konusu üzerinde geriye
kalan alacak hakkı, kefilin rehin hakkından ön sırada gelir.” denilmektedir. Bu hükümle
kısmi ödeme halinde kefilin yaptığı ödeme oranında rehin hakkına halef olacağı kabul
edilmiş olmaktadır. Ayrıca alacaklının rehin konusu üzerinde kalan alacak hakkının,
kefilin rehin hakkı üzerinde halefiyet nedeniyle sahip olduğu alacak hakkından daha
üstün olduğu kabul edilmiştir.

Kefilin korunması amacıyla konulan halefiyet prensibi emredici nitelikte olduğundan,


bu hükmün kefile tanıdığı korumadan önceden feragat mümkün değildir (BK m.
496)138.

2.2. KEFİLİN SÖZLEŞMEDEN DÖNME HAKKI

Kefalet sözleşmesinin tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme olarak düzenlenmiş
olduğu durumlarda BK m. 82’nin koşulları oluşmuşsa kefil kefalet sözleşmesinden
dönme hakkına sahiptir. Ayrıca yine kefaletin iki tarafa borç yükleyen bir sözleşme
şeklinde kurulması halinde alacaklı kendi edimini ifa etmeyerek borçlu temerrüdüne
düşmüşse kefil, BK m. 106 uyarınca sözleşmeden dönme hakkına sahiptir139.

Biz burada kefaletten dönme hakkını genel hükümler çerçevesinde değil, İsv. BK’ da
1942 revizyonuyla kabul edilen 510. maddesi140 ve BKT m. 599 çerçevesinde
değerlendireceğiz. Zira bu hükümlerle kefile özel olarak sözleşmeyi sona erdirme
yetkisi verilmiştir141.

137
Reisoğlu, Kefalet, s. 193 vd.; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 169 vd.; Bilge, Halefiyet, s. 288 ve 289.
Yazar İİK m. 204’e dayanarak alacaklının hakkının üstün olması gerektiğini savunmaktadır. Kefil asıl
borçlunun iflası halinde alacaklı zararına bir hak iddia edemiyorsa (İİK m. 204), rehnin paraya
çevrilmemesinde de bir hak iddia edememelidir, Halefiyet, s. 289. Gerçekten İİK m. 204’te rücu hakkı
olsun ya da olmasın müşterek borçluya karşı alacaklıya bir öncelik tanınmıştır. Bu önceliğin alacaklıya,
kefile karşı kısmen ifa halinde de tanınması yerinde olur kanaatindeyiz.
138
Erlüle, s. 643; Grassinger, Asıl Borçlu, s. 405; Reisoğlu, Kefalet, s. 213.
139
Grassinger. Borçlar Kanunu, s.138.
140
İsv. BK m. 510’nun metni için bkz., Oser/Schönenberger, s.354-355; Karatay, s. 639.
141
. Aynı yönde görüş için bkz.,; Oser/Schönenberger, s. 355; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 83;
38

Kefilin dönme hakkına sahip olduğunun kabulü için öncelikle gelecekte doğacak bir
borca kefil olunması gerekir. Kefalet sözleşmesinin kurulması sırasında doğmuş bir
borcu tekeffül eden kefil, daha sonra BKT m. 599 hükmüne dayanarak sözleşmeden
dönemez142. Nitekim bu husus BKT’nın 599. maddesinde şu şekilde ifade edilmiştir:
“Gelecekte doğacak bir borca kefalette, … kefil alacaklıya yazılı bir bildirimde
bulunarak, borç doğmadığı sürece her zaman kefaletten dönebilir”.

Kefilin dönme hakkını kullanabilmesinin ikinci şartı ise, asıl borçlunun malvarlığının
kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonra önemli derecede kötüleşmiş olması ya da
kefaletin kurulması sırasında kefilin iyi niyetle varsaydığından çok daha kötü
olduğunun sonradan anlaşılmış olmasıdır143. Asıl borçlunun malvarlığının daha sonra
kötüleşmiş olmasının nedeni önemli değildir. Ancak bu kötüleşmenin kefil açısından
tehlike oluşturması gerekir.

Kefilin kefil olunan asıl borç doğmadan önce dönme hakkını kullanması gerekir.
Tekeffül edilen asıl borç doğduktan sonra kefilin bu hükme dayanarak sözleşmeden
dönmesi mümkün değildir144.

Kefilin sözleşmeden dönme bildirimini yazılı olarak yapması gerekir (BKT m. 599, İsv.
BK m. 510). Bu bildirimin alacaklıya ulaşmasıyla birlikte kefalet tamamen ortadan
kalkar145. Tasarının 599. maddesinin 2. fıkrasına göre ise, “Kefil, alacaklının kefalete
güvenmesi sebebiyle uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür”146.

142
Oser/Schönenberger, s. 356; Grassinger, Borçlar Kanunu, s.83.
143
Oser/Schönenberger, s. 3556-357; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 83; Kuntalp, Erden, Türk Borçlar
Kanunu Tasarısına İlişkin Değerlendirmeler, İstanbul, 2005, s. 272; Neslihan, Ekinci, Müteselsil Kefalet
ve Hükümleri, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Ensitüsü,
İstanbul, 1996, s. 31; Sücüllü, s. 61.
144
Oser/Schönenberger, s. 356-357; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 83; İsv. BK m. 510’da düzenlenmiş
olup da BKT’na alınmayan bir husus da,bir görev ya da hizmet kefilliğinde görev ya da hizmet ilişiğinin
doğması halinde, henüz asıl borç doğmamış olsa da kefilin bu maddeye dayanarak kefaletten
dönemeyeceğidir.
145
Oser/Schönenberger, s. 357; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 83.
146
Şahan, s. 118.
39

2.3. KEFİLİN SAVUNMA İMKANLARINI İLERİ SÜRME HAKKI

2.3.1. Kefilin Asıl Borç İlişkisinden Doğan Savunma İmkanlarını İleri Sürme
Hakkı

BK m. 497/1-c.2’de kefilin borçluya ait olan bütün def’ileri ileri sürebileceği hem bir
hak hem de bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bu hükme göre, “Kefil, asıl borçluya
ait bütün def’ileri alacaklıya karşı dermeyan etmek hakkını haiz ve bununla mükelleftir
fakat kefilin taahhüdünün mahiyetine nazaran hariç kalması lazım gelen def’iler,
müstesnadır.” Bu hükümde yanlış anlaşılmaya sebebiyet veren hususlardan birisi,
kefilin borçluya ait bütün savunma imkanlarını ileri sürme hususudur. Hükümde her ne
kadar “bütün” ibaresi kullanılmış olsa da, borçluya ait olup kefil tarafından ileri
sürülmesi mümkün olmayan savunma imkanlarının da olduğunun belirtilmesi gerekir147.

BK m. 497/1 hükmünde yanlış anlaşılmaya müsait diğer bir husus ise “def’i”
ibaresinin kullanılmış olmasıdır. Buradaki def’i kavramının teknik manada yalnız def’i
yi ifade edip etmediği, itirazı da kapsayıp karsamadığı tartışmalıdır.

Bir görüşe göre BK m. 497/1’de teknik manada def’iden bahsedilmiştir. Böylece


itirazlar bu hükmün kapsamında değerlendirilemez148. Doktrinde hakim olan diğer
görüşe göre ise, def’i ibaresi BK m. 497/1 hükmünde teknik anlamda def’iyi ifade
etmek üzere kullanılmamıştır. İtirazların da bu hükmün kapsamında değerlendirilmesi
gerekir. Kefil BK m. 497/1 hükmüne dayanarak asıl borç ilişkisinden kaynaklanan ve
asıl borçluya ait olan def’ilerle beraber itirazları da alacaklıya karşı ileri sürebilir149.
Kanaatimizce bu ikinci görüş yerindedir. Gerçekten itirazların mahkemece resen nazara
alınabilmesi, kefalet sözleşmesinin fer’iliğinin bir sonucu olarak, kefilin asıl borçludan
daha ağır bir sorumluluk altına konulmaması, kefilin asıl borç ilişkisinden kaynaklanan
def’ilerle beraber itirazları da ileri sürebilmesinin kabulünü gerektirir150.

147
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 18; Borçluya ait olup kefil tarafından kullanılamayan savunma
imkanları için bkz., Aşağıda, &6, I, C. Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 506; Erlüle, s. 638.
148
Bu görüşün savunucuları için bkz., Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 17-18, dn. 3-4’teki yazarlar.
149
Reisoğlu, Kefalet, s. 169; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 17; Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 536; Olgaç,
Kefalet, s. 42; Oser/Schönenberger, s. 272; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 50; Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s.170;
Erlüle, s. 638.
150
Grassinger şu gerekçeyle hakim görüşe katılır ve kefilin itirazları da ileri sürebileceğini savunur:
Yazara göre, BK 497/1 c. 2’de kefilin ileri süremeyeceği savunma imkanlarından söz edilmekte ve kefilin
ileri süremeyeceği savunma imkanları def’ilerle sınırlı olmayıp, aksine itiraz niteliğindeki savunma
imkanlarını da kefil kullanamamaktadır. Hal böyle iken BK m. 497/1 birinci cümlede teknik manada
def’ilerin, ikinci cümlede gerek def’ilerin gerek itirazları kapsayacak şekilde tüm savunma imkanlarının
kastedilmiş olduğu düşünülemez, Borçlar Kanunu, s. 18.
40

Asıl borçluya ait savunma imkanlarını ileri sürmek kefile tanınan bir hak olduğundan,
asıl borçlunun bu hakkından feragat etmesi kefili etkilemez. Asıl borçlunun feragatine
rağmen kefil, asıl borçluya ait savunma imkanlarını ileri sürebilir151.

Şimdi sırasıyla kefilin asıl borç ilişkisinden kaynaklanan ve alacaklıya karşı ileri
sürebileceği def’i ve itirazlarını inceleyelim.

2.3.1.1. Kefilin Asıl Borç İlişkisinden Kaynaklanan İtirazları İleri Sürme Hakkı

2.3.1.1.1 Asıl Borç İlişkisinin Geçerli Olarak Doğmadığı İtirazı

Kefil olunan asıl borç, sözleşmeden, haksız fiilden, sebepsiz zenginleşmeden, kanundan
152
hatta bir mahkeme kararından doğan bir borç olabilir. Asıl borç ilişkisinin geçerli
olarak doğmaması daha çok sözleşmelerden doğan borçlarda önem arz eder. Biz de
sözleşmenin geçerli olarak doğmadığı hususuyla sınırlı olarak, asıl borç ilişkisinin
geçerli olarak doğmadığı itirazını inceleyeceğiz.

BK m. 485/c.1’de “Kefalet ancak muteber bir borç hakkında cereyan eder.”


denilmektedir. Bu hükme göre kefalet sözleşmesinin bir sonucu olarak kefilin sorumlu
olabilmesi için kefalet sözleşmesiyle teminat altına alınan geçerli bir asıl borcun
bulunması gerekir153.

Asıl borcun emredici hukuk kurallarına, kamu düzenine, genel ahlak ve adaba, kişilik
haklarına aykırı olması, konusunun imkansız olması, asıl borç ilişkisinin taraflarının
işlem ehliyetine sahip olmamaları, geçerli olarak doğması için şekil şartına uyulması
gereken sözleşmenin şekil şartına uyulmadan yapılmış olması, sözleşmenin muvazaalı
olması gibi nedenlerden birinin varlığı halinde, kefil, asıl borç ilişkisinin geçerli

151
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 6; Reisoğlu, Kefalet, s. 170; Ataol, s. 51; Arpacı/Hatemi/Serozan, s.
580; Berki, Borçlar, s. 230; Tekinay, Müteselsil Borç, s. 747; V. Tuhr, Kefalet, s. 156;
Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 415; Uygur, s. 9436; Zevkliler, s. 403.
152
Bkz., yukarıda, &1, I.
153
Grassinger, Borçlar Kanununu, s. 20; Reisoğlu, Kefalet, s. 171; Zevkliler, s. 403; V. Tuhr, Kefalet, s.
150; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 402, 417. Y. 13. HD. 20.03.1984 T., E. 458, K. 2118,
Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 365; Yördem, s. 32, 70; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s. 721;
Franko, Kefalet, s. 25; Barlas, Kefalet Hukuku, s. 44; Şahan, s. 6.
41

olmaması nedeniyle kefalet sözleşmesinin geçerli olarak doğmadığı itirazını ileri


sürebilecektir. 154

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, verdiği bir kararda155, asıl borçlu ile alacaklı arasında
yapılan satım sözleşmesinin geçersiz olmasına rağmen kefilin sorumlu olacağına karar
vermiştir. Satım sözleşmesi şekil şartına uyulmamış olması nedeniyle geçersiz olunca
tazminat ve satım parasına mahsuben ödenen bedelin iadesi, kefilden talep edilmiş,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, bahsi geçen kararında156, tazminat ve satım parasına
mahsuben ödenen bedelin iadesinin kefilden talep edilebileceğini kabul etmiştir.

Burada önemli olan husus, kefilin sebepsiz zenginleşmeden doğan borca mı yoksa satım
sözleşmesinden doğan borca mı kefil olduğudur. Tarafların iradelerinin
yorumlanmasından kefilin sebepsiz zenginleşmeden doğan borca mı yoksa geçersiz
sözleşmeden doğan borca mı kefil olunduğunun tespiti gerekir.157 Taşınmaz satımında
kefil, taşınmazın alıcıya devrinin herhangi bir nedenle sağlanamaması halinde, ödenen
satım parasının iade edilmesi borcuna kefil olmuşsa, burada satım sözleşmesinden
doğan bir borca değil, sebepsiz zenginleşme dolayısıyla doğan borca kefil olunduğunun
kabulü gerekir. Bu durumda satım sözleşmesinin şekle aykırılık nedeniyle geçersizliği
kefalet sözleşmesinin geçersiz olması sonucunu doğurmaz.

Satım sözleşmesinin geçersiz olduğu bu gibi durumlarda, önemli olan iade borcunun
geçerli bir şekilde doğmuş olmasıdır. Geçersiz bir sözleşmeye dayanarak yapılan bir
ödeme asıl borçlunun sebepsiz zenginleşmesine sebep olur. Sebepsiz zenginleşmeden
kaynaklanan bir borca kefil olunabilir. Bu durumda kefalet sözleşmesi açısından, asıl
borcu doğuran ilişki, geçersiz olan satım sözleşmesi olmayıp, geçersiz bu sözleşmeye
dayanarak yapılan ve iadesi kararlaştırılan ödemenin sebep olduğu sebepsiz
zenginleşmedir. Kefil, geçersiz olan sözleşmeye dayanarak kefil olmuşsa, kefalet
sözleşmesinin geçerli olarak doğmadığı itirazını alacaklıya karşı ileri sürebilir.

154
Grassinger, , Borçlar Kanununu, s. 20; Y. 13. HD. 26.12.1974 T., E. 3454, K. 3656, Karahasan,
Borçlar Hukuku, 920; Y. 4. HD. 28.11.1968 T., E. 4053, K. 9218, Olgaç, Kefalet, s. 58; Reisoğlu,
Kefalet, s. 171; Oser/Schönenberger, 275; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s. 280; Erlüle, s. 640;
Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 421, 436; Ataol, s. 51; Göktürk, Borçlar Hukuku, s. 627; Şahan, s. 41; Berki,
Türk Hukukunda, s. 17.
155
YHGK. 09.03.1977 T., E. 13-22, K. 216, YKD, 1978, C. 4, S. 4, s. 494; Grassinger, Borçlar Kanunu,
s. 20.
156
Bkz., yukarıda, dn.150.
157
Reisoğlu, Kefalet, s. 16.
42

Karara158 konu olayda kefiller, cayma, trampa, inhiraf159 hallerinden birinin ortaya
çıkması halinde, tazminat ve satım parasına mahsuben ödenen bedelin iadesinden
sorumlu olmayı kabul etmişlerdir. Caymadan söz edilebilmesi için geçerli olarak
kurulmuş, hüküm ifade eden bir sözleşmenin varlığı gerekir. Kanaatimizce bu olayda
kefiller, sözleşme geçerli olarak kurulduktan sonra, sözleşmede sınırlı olarak sayılan
sebeplerin birinin ortaya çıkması halinde, tazminat ve satım parasına mahsuben ödenen
bedelin iadesi borcuna kefil olmuşlardır. Dolayısıyla kefillerin dava konusu olayda
sorumluluklarının söz konusu olması için, satım sözleşmesinin geçerli bir şekilde
kurulmuş olması gerekir. Karara konu olan olayda sebepsiz zenginleşme borcuna
kefalet söz konusu değildir160.

Müstakbel borçlara, kefilin takip edildiği sırada geçerli olarak doğmuş olması koşuluyla
kefil olunabilir. Şarta bağlı borçlara da geçerli olarak kefil olunabilir161. Zamanaşımına
uğramış borçların kefalet sözleşmesi ile teminat altına alınmaları mümkündür162.

Kumar ve bahis borcundan doğan alacağın geçerli olarak kefalete konu olup olmayacağı
tartışmalıdır. Bir görüşe göre, kumar ve bahis borçları kefalete konu olamaz. Bu görüşe
göre kumar ve bahis borçları eksik borç olup BK m. 504 uyarınca alacak hakkı

158
Bkz., dn.150.
159
Sapma, başka bir tarafa yöneliş, www.tdk.gov.tr/
160
Grassinger, bu kararla ilgili olarak, satım sözleşmesinin geçerli olarak kurulmuş olması şartı ile,
alacaklının verdiği paranın, sözleşmenin sonradan taraflarca kararlaştırılmış sebeplerden birinin ortaya
çıkması yüzünden sona ermesi halinde iade edilmesinin kefil tarafından tekeffül edildiğini, satım
sözleşmesinin geçersiz olması ile alacaklının önceden verdiği paranın iadesini isteme hakkı doğsa da, bu
alacak hakkının kefalet sözleşmesinin konusunu oluşturmayacağını, ayrıca bu olayda sebepsiz
zenginleşme borcuna kefaletin söz konusu olmadığını belirtmektedir, Borçlar Kanunu, s. 20 vd.
Yazarın bu görüşüne katılmıyoruz. Zira kefil, satım sözleşmesinin herhangi bir nedenle geçerli
olmaması nedeniyle doğacak iade borcunu tekeffül etmişse, iade borcunun doğumu, satım sözleşmesinin
geçerli olarak doğmasına bağlı olmayıp sebepsiz zenginleşme teşkil eder. Sebepsiz zenginleşmenin
sebebi ise satım sözleşmesinin geçerli olarak doğmamış olmasıdır. Satım sözleşmesinin geçersiz olması
sebepsiz zenginleşmenin nedeni olup, kefil, bu sebebin gerçekleşmesi halinde sorumlu olmayı kabul
etmişse, satım sözleşmesinin herhangi bir nedenle geçersiz olması nedeniyle kurulmuş olmadığı veya
sonradan geçersiz hale geldiği hallerde doğan iade borcuna kefaleti geçerli kabul etmek gerekir.
Yazarın görüşünden iade borcunun sözleşmenin geçerli olarak kurulup daha sonra bir nedenle
geçersiz hale geldiği durumlarda doğacağı şeklinde, kanımca isabetli olmayan bir durum ortaya
çıkmaktadır. Satım sözleşmesinin baştan itibaren geçerli olarak doğmadığı durumlarda da, satım parasına
mahsuben ödenen bedelin iadesi istenebilecektir.
Yazarın haklı olarak belirttiği konu ise karara konu olan olayda sebepsiz zenginleşmeden doğan
borcun tekeffül edilmediği hususudur.
161
Müstakbel ve şarta bağlı borçlara kefalet konusunda bkz., Yukarıda, &1, II, B, 1.
162
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 32, 66; Reisoğlu, Kefalet, s. 17; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri
İlişkileri, s. 724; Geniş Bilgi İcin bkz., Aşağıda, Zamanaşımı Def’i, &6, B, 3.
43

doğurmaz. Geçerli olarak kefil olunabileceğinin kabulü halinde, dolaylı olarak kumar
ve bahis borçlarının ifası talep edilebilir hale gelir. 163

Bizim de katıldığımız diğer bir görüş ise, kumar ve bahisten doğan borçların geçerli
olarak kefalete konu olabileceğini kabul eder164. Ancak alacaklı, kumar ve bahis borcu
için başvurduğunda, kefil, dava edilmezlik def’ini ileri sürebilir. Kefilin dava edilmezlik
def’inden önceden feragati geçerli değildir. Kefil kumar ve bahis borcunu, eksik borç
olduğunu bilmesine rağmen kefalet altına girmiş olsa bile, dava edilmezlik def’ini ileri
sürebilecektir. Kefil dava edilmezlik def’ini ileri sürmeyip alacaklıya ödemede
bulunursa, asıl borçluya karşı rücu hakkını kaybeder165.

İsv. BK m. 502/son hükmüyle de kumar ve bahis borcunu tekeffül etmiş kefile, bu


durumu bilerek kefil olmuş olsa bile, asıl borçluya tanınmış savunma imkanlarını ileri
sürme hakkı verilmiştir. Dolayısıyla kefil, asıl borçlunun kumar ve bahis borçları
nedeniyle sahip olduğu dava edilmezlik def’ini alacaklıya karşı kullanma hakkına
sahiptir166.

Nitekim BKT m. 591/4’te İsv. BK 499/son hükmüne paralel olarak, “Kumar veya
bahisten doğan bir borca kefalette kefil, borcun bu niteliğini bilmiş olsa bile, asıl
borçlunun sahip olduğu def’ileri ileri sürebilir.” denilerek doktrinde kabul edilen ve
bizim de katıldığımız görüş tasarıya alınmış olmaktadır.

2.3.1.1.2. Asıl Borcun Sona Erdiği İtirazı

Kefalet sözleşmesiyle teminat altına alınan asıl borcun ifa edilmiş olması, alacaklı ile
asıl borçlunun tecdit anlaşması yapmış olmaları (BK m. 114), alacaklı ile asıl borçlu
sıfatlarının birleşmesi (BK m. 116/1), asıl borçlunun karşı alacağı ile kefalet konusu

163
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 66; Oser/Schönenberger, s. 99.
164
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 67-68; Reisoğlu, Kefalet, s. 175-176; Yavuz, Özel Hükümler, s. 787;
Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s. 725; Aral, 448.
165
Karatay, s. 633; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 68; Reisoğlu, Kefalet, s. 175; Tandoğan, Özel Borç
İlişkileri İlişkileri, s. 724; Yavuz, Özel Hükümler, s. 807; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 499; Şahan, s. 13;
Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 507; Aral, s. 448; Sücüllü, s. 68.
166
Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s. 724-725; Yördem, s. 71; Reisoğlu, Kefilin Rücuu, s. 473;
Şahan, s. 37; Türk Hukukunda da aynı kuralın kabul edilmesi gerektiği konusunda bkz., Tandoğan,
Geçerlilik, s. 24; Kumar ve bahis borcuna kefil olmanın kabul edilmesinin kefilin korunması ilkesine
aykırı olduğu konusunda bkz., Oser/Schönenberger, s. 99. Yazarın bu görüşüne katılmıyoruz. Kumar ve
bahis borçları eksik borç olup takibi mümkün değildir. Borçlu, alacaklının talebine karşı, dava edilmezlik
def’ini ileri sürebilir. Bu def’i hakkını kullanmayan borçlunun bunun sonucuna katlanması gerekir. aynı
şekilde kefile de asıl borçluya tanınan savunma imkanlarının tanınması ile kefil korunmuş olacaktır.
Kefil, yasanın kendisine tanıdığı hakkı kullanmamasının sonucuna katlanmalıdır.
44

alacağın takas suretiyle sona ermesi (BK m. 122), alacaklının asıl borçluyu ibra etmesi,
alacaklı ile asıl borçlunun yaptıkları sulh anlaşmasıyla borçluyu borcundan kurtarmaları,
asıl borçlunun kusuru olmaksızın asıl borcun sonradan imkansızlaşması167 ve benzeri
hallerde kefil, alacaklıya karşı asıl borcun sonradan sona erdiği itirazını ileri sürebilir168.

Sözleşmenin, taraflarından biri tarafından kanunda belirtilen nedenlerden biriyle feshi,


borçlu temerrüdünde alacaklının sözleşmeden dönmesi (BK m. 106), alacaklı
temerrüdünde borçlunun tevdi suretiyle borcundan kurtulması hallerinde kefil, asıl
borcun sona ermiş olduğu itirazında bulunabilir169.

2.3.1.2. Kefilin Asıl Borç İlişkisinden Kaynaklanan Def’ileri İleri Sürme Hakkı

2.3.1.2.1. İki Tarafa Borç Yükleyen Sözleşmelerde Sözleşmenin İfa Edilmediği


Def’i

Karşılıklı taahhütleri içeren, yani tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde taraflardan
birinin, sözleşme, kanun ya da işin mahiyeti gereği bir ecelden istifade hakkı olmadıkça,
diğer taraftan ediminin ifa etmesini talep edebilmesi için, kendi edimini ifa etmiş veya
ifasını talep etmiş olması gerekir (BK m. 81). Aksi takdirde sözleşmenin ifa edilmediği
def’i ile karşılaşır170.

167
Eskin ,s. 22; Ataol, s. 46 vd.; Üçüncü kişi konumunda bulunan kefilin kusuru nedeniyle asıl borcun
konusunun imkansızlaşmış olması halinde de kefil asıl borcun sona erdiği itirazını ileri sürebilir. Ancak
alacaklıya verdiği zararı BK m. 41 gereğince tazmin etmekle yükümlüdür. Aynı görüşte bkz., Reisoğlu,
Kefalet, s. 225; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 22.
Buna karşılık hakim kanaatin, kefilin asıl borcunun kendi kusuru neticesinde imkansızlaşması nedeniyle
sona ermiş olması itirazına dayanmasının hakkın kötüye kullanılması teşkil edeceği, asıl borç sona
ermekle beraber kefilin yine de sorumlu olması gerektiği yönünde olduğu konusunda bkz., Grassinger,
Borçlar kanunu, s. 22, dn.19’daki yazarlar.
168
Tandoğan, Geçerlilik, s. 20; Artus, s. 1005; Grassinger, Borçlar kanunu, s. 21 vd., 23; Y. 12. HD.
27.12.1973 T., E. 11483, K. 11776, Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 487; Y. TD. 16.05.1961 T., E. 3688, K. 1599,
Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 421; Eskin, s. 16; Ataol, s. 41; Ayrancı, s. 108; Tekinay, Müteselsil Borç, s. 746;
Akıntürk, Genel Hükümler, s. 257; Tuğsavul, s. 1633; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 421; Reisoğlu, Kefalet, s.
3; YHGK, 25.12.1963 T., E. 18, K. 39, Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 487; Akıncı, s. 247; Karatay, s. 637;
Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 402, 404; Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 403; Y. 13. HD. 26.12.1974 T., E.
3453, K. 3656, Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 362; Yördem, s. 83; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 111;
Erlüle, s. 636; Andreas, V. Tuhr, Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, Çev., Edege, Cevat, C. 1-2, Ankara,
1983, s. 636; Franko, Kefalet, s. 25.
169
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 26; Yazar bağışlama vaadinden dönülmesi halinde de asıl borcun sona
erdiği itirazının ileri sürülebileceği görüşündedir, Borçlar Kanunu, s. 26; Berki, Türk Hukukunda, s. 32.
170
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 27; Yazar, bu savunma imkanının mahiyetinin tartışmalı olduğu
belirterek baskın görüşün bu savunma imkanını def’i olarak kabul ettiğini savunur, Borçlar Kanunu, s. 27;
Oğuzman, M. Kemal/Öz, Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 1995, s. 253; Tekinay, S.
Sulhi/Akman, Sermet/Burcuoğlu, Haluk/Altop, Atilla, Borçlar Hukuku, 7. Baskı, İstanbul, 1993, s. 827;
45

Asıl borçlu sözleşmenin ifa edilmediği def’ini ileri sürme hakkına sahip olduğu sürece
kefil de bu hakka dayanabilir ve bu def’iyi alacaklıya karşı ileri sürebilir171.

Alacaklının ayıplı ifada bulunması halinde kefil, sözleşmenin gereği gibi ifa edilmediği
def’ini ileri sürebilir. Ancak alacaklının sözleşmeye uygun olmayan ifasının asıl borçlu
tarafından kabulü halinde artık kefil tarafından sözleşmenin gereği gibi ifa edilmediği
def’i ileri sürülemez172.

2.3.1.2.2. Asıl Borcun Muaccel Olmadığı Def’i

Alacaklının kefili takip edebilmesi için kefalet borcundan başka asıl borcun da muaccel
olması gerekir. Asıl borç muaccel olmadan alacaklı tarafından takip olunan kefil, asıl
borcun muaccel olmadığı def’ini ileri sürebilir173.

Asıl borçlu ile alacaklının yaptıkları anlaşma sonucu asıl borcun vadesini uzatmaları
halinde kefil, asıl borçlunun hukuki durumunda meydana gelen ve kendi yararına olan
değişikliklerden yararlanabilir. Bu kefaletin fer’i niteliğinin bir sonucudur. Ancak asıl
borçlunun hukuki durumunda meydana gelen değişiklik kefilin aleyhine ise yazılı
muvafakati olmadan kefili etkilemez174.

Kefilin asıl borcun muaccel olmadığı def’ini ileri sürmekten önceden feragati geçerli
değildir. Feragate rağmen kefil, asıl borcun muaccel olmadığı def’ini ileri süremez175.

2.3.1.2.3. Zamanaşımı Def’i

Zamanaşımına uğramış bir borca kefil olunabilir. Ancak kefalet sözleşmesinin yapıldığı
sırada kefil asıl borcun zamanaşımına uğradığını biliyorsa, alacaklıya karşı zamanaşımı
def’ini ileri süremez176.

Bu konuda daha geniş bilgi için bkz., Kaniti, Salamon, Akdin İfa Edilmediği Def’i, İstanbul, 1962, s. 20
vd.
171
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 27; Yavuz, Özel Hükümler, s. 806; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 498.
172
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 28; Akdin gereği gibi ifa edilmediği def’inin koşulları için bkz., Kaniti,
110 vd.
173
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 30; Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 534; Yördem, s. 68.
174
Bkz., Yukarıda, &1, II, B, 2, c.
175
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 32; Reisoğlu, Kefalet, s. 172; Oser/Schönenberger, s. 262.
176
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 33 ve 61; Oser/Schönenberger, s. 99 vd.
46

İsv. BK m. 502 hükmünde açıkça, kefilin, zamanaşımına uğradığını bilerek asıl borcu
tekeffül etmesi halinde kefilin zamanaşımı def’ini ileri süremeyeceği düzenlenmiştir177.

Türk Borçlar Hukukunda İsv. BK’da olduğu gibi yasal bir hüküm yoktur. BK m.
485/c.2 şu şekildedir: “Hata yahut ehliyetsizlik sebebiyle borçlunun mesuliyetini icap
etmeyen bir akitten mütevellit borca kefalet, eğer kefil akdin borçlu yüzünden olan bu
fesadına taahhüt esnasında vakıf ise muteber olur”. Bu hükme göre hata yahut
ehliyetsizlik nedeniyle asıl borçluyu bağlamadığını bildiği bir borcu tekeffül eden
kefilin alacaklıya karşı sorumlu olacağı düzenlenmiştir. BK m. 485/c.2’de
zamanaşımından bahsedilmemiştir. Ancak doktrinde zamanaşımına uğramış olan bir
borcu bilerek tekeffül eden kefilin de BK m. 485/c.2 gereğince alacaklıya karşı sorumlu
olacağı ve zamanaşımı def’ini ileri süremeyeceği kabul edilmektedir178.

Nitekim BKT m. 582/2-c.2 şu şekildedir. “Yanılma veya ehliyetsizlik sebebiyle


borçlunun sorumlu olmadığı bir borç için kişisel güvence veren kişi, yükümlülük altına
girdiği sırada, sözleşmeyi sakatlayan eksikliği biliyorsa, kefalet konusunda
uygulanabilecek ilke ve koşullara göre sorumlu olur. Aynı kural, borçlu yönünden
zamanaşımına uğramış bir borca kefil olan kişi hakkında da uygulanır”. Tasarının bu
hükmüyle zamanaşımına uğradığını bildiği bir borcu tekeffül eden kefilin, alacaklıya
karşı sorumlu olacağı, zamanaşımı def’ini ileri süremeyeceği şeklinde doktrinde kabul
gören görüşe Tasarıda yer verilmiş olmaktadır.

Kefil, kefalet sözleşmesinin yapılması sırasında asıl borcun zamanaşımına uğradığını


bilmeden kefil olmuş ise, durumu öğrendiği takdirde zamanaşımı def’ini ileri
179
sürebilir . Kefalet sözleşmesi kurulduktan sonra asıl borç zamanaşımına uğrarsa, kefil,
zamanaşımı def’ini ileri sürebilir180. Asıl borçluya karşı kesilen zamanaşımı kefile karşı
da kesilmiş olur (BK m. 134/2). Ancak kefile karşı zamanaşımı kesilince asıl borçluya

177
Oser/Schönenberger, s. 269 vd.; Reisoğlu, Kefilin Rücuu, s. 472.
178
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 33, 60; Reisoğlu, Kefalet, s. 174; Tandoğan, Geçerlilik, s. 23 vd.;
Bilge, Borçlar Hukuku, s. 370; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 506; Karatay, s. 621.
179
Tandoğan, Özel Borç İlişkileri İlişkileri, s. 724; Reisoğlu, Kefalet, s. 174; Grassinger, Borçlar Kanunu,
s. 34.
180
TMK m. 779’da olduğu gibi, asıl borcun kanuni engel nedeniyle zamanaşımına uğramadığı hallerde
kefil de zamanaşımı def’ini ileri süremez, Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 34-35; Reisoğlu, Kefalet, s.
173; Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 534; Oser/Schönenberger, s. 275.
47

karşı kesilmiş olmaz (BK m. 134/3), asıl borçluya karşı zamanaşımı süresi dolarsa, bu
durumda kefil alacaklıya karşı zamanaşımı def’ini ileri sürebilir181.

2.3.1.2.4. Asıl Borçlunun Sahip Olduğu Yenilik Doğurucu Hakların Kefile Etkisi

Kefil, alacaklıya karşı asıl borçlunun sahip olduğu yenilik doğurucu hakları kullanamaz.
Ancak kefil, asıl borçlu yenilik doğurucu haklar konusunda bir karar verinceye kadar
alacaklıya ödeme yapmaktan kaçınabilir182.

BK m. 119’da yenilik doğurucu bir hak olan takasa ilişkin olarak “Asıl borçlunun takası
dermeyan etmeğe hakkı oldukça, kefili alacaklıya tediyede bulunmaktan imtina
edebilir.” hükmü yer almaktadır. Bu hükümle kefile asıl borçlunun takas hakkı devam
ettiği sürece geçici def’i hakkı tanınmış olmaktadır. Kefil bu hükme dayanarak ödeme
yapmaktan kaçınabilir.

Takas hakkının kullanılmasının alacaklının rızasına bağlı olduğu hallerde kefilin geçici
def’i hakkının varlığı tartışmalıdır. Bir görüşe göre, BK m. 119’da asıl borçlunun takası
dermeyan etme hakkından bahsedildiğinden ve takas edilmesi alacaklının rızasına bağlı
alacaklarda takası ileri sürme hakkı gerçekleşmeyeceğinden, kefilin geçici def’i hakkı
bulunmamaktadır183.

Diğer görüşe göre ise, takası alacaklının rızasına bağlı alacaklarda bile kefil BK m.
119’daki geçici def’i hakkını ileri sürebilir, ancak takas beyanına rıza gösterilmemesi
halinde kefil takip edilebilir184.

BK m. 119’da yenilik doğurucu haklardan sadece takastan bahsedilmektedir. Kefil,


takas dışındaki yenilik doğurucu hakların varlığı halinde de BK m. 119’a dayanarak
kıyasen geçici def’i hakkını kullanabilir. Buna göre asıl borçlunun gabin ya da irade

181
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 34; Y. 4. HD. 31.12.1945 T., E. 450, K. 4853, Olgaç, Kazai ve İlmi, s.
526.
182
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 36; Reisoğlu, Kefalet, s. 177; Oser/Schönenberger, s. 275; V. Tuhr,
Kefalet, s. 157-158; Göktürk, Borçlar Hukuku, s. 627; Şahan, s. 42; Oğuzman/Öz,s. 454;
Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 1015; Fikret, Eren, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 9. Baskı,
İstanbul, 2006, s. 1227; Bu hakkın takas açısından kabul edileceği konusunda, Olgaç, Kazai ve İlmi, s.
442; Reisoğlu, Kefilin Rücuu, s. 494; Şahan, s. 42.
183
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 39.
184
Reisoğlu, Kefalet, s. 178; Bu görüşün azınlıkta kalan görüş olduğu konusunda bkz., Grassinger,
Borçlar Kanunu, s. 40; Dalamanlı/İzgi, s. 446; Uygur, s. 9414.
48

sakatlığı sebebiyle sözleşmeyi iptal etme hakkı, 185 seçimlik borçlarda seçim hakkı,186
sözleşmenin konusunun ayıplı olması nedeniyle asıl borçlunun sahip olduğu haklar187
ile bunlar dışındaki diğer yenilik doğurucu hakların varlığı halinde188 kefil, BK m.
119’a dayanarak alacaklıya ödeme yapmaktan kaçınabilir.

2.3.1.2.5. Mirasın Defter Tutma Usulü ile Kabulü Halinde Kefilin Sahip Olduğu
Def’i Hakkı

Türk Medeni Kanunu m. 624’e göre, resmi defter tutulması devam ettiği sürece miras
bırakanın borçları için icra takibi yapılamayacağı gibi, acele haller dışında açılmış olan
davalara devam edilemez ve yeni dava da açılamaz. Bu hükmün yer aldığı bölümün üst
başlığı “defter tutma sırasında mirasçıların durumu” olduğundan kefil, kural olarak bu
hükümden yararlanamaz. Ancak adi kefalette kefil, peşin dava def’i nedeniyle dolaylı
olarak bu hükümden yararlanır189. Böylece adi kefil, miras için resmi defter tutulduğu
sürece öncelikle alacaklının mirasçıları takip etmesi gerektiğini def’i olarak
sürebilecektir.

Asıl borçlunun mirasçıları, alacağını süresi içinde deftere yazdırmayan alacaklılara karşı
ne kendi malvarlıklarıya ne de tereke dolayısıyla kendilerine geçen mallarla sorumlu
tutulurlar (TMK 629). Alacaklının kusuru olmaksızın deftere yazdırmadığı veya
bildirdiği halde yazılmayan alacaklardan mirasçılar tereke dolayısıyla zenginleştikleri
ölçüde sorumlu olurlar (TMK m. 629). Doktrinde hakim olan görüş, kefilin de asıl
borçlunun mirasçıları gibi alacaklının süresi içinde deftere yazılmayan alacaklardan
sorumlu olmayacağını savunur190. Zira TMK m. 629 hükmünün amacı alacağını takip
hususunda ilgisiz kalan alacaklıyı cezalandırmaktır. Bu nedenle kefilin bu madde
hükmünden yararlanması kefaletin alacaklı açısından teminat olma fonksiyonuna ters
düşmez191. Ancak deftere yazılmamasında alacaklının kusuru olmayan veya alacaklı
tarafından bildirildiği halde deftere yazılmayan alacaklardan kefil, asıl borçlunun
mirasçılarının miras sebebiyle zenginleştikleri ölçüde sorumlu olmaya devam eder

185
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 41; Reisoğlu, Kefalet, s. 178; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 722;
Oser/Schönenberger, 98.
186
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 43; Reisoğlu, Kefalet, s. 178.
187
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 44; Reisoğlu, Kefalet, s. 178.
188
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 37; Reisoğlu, Kefalet, s. 178; Aral, s. 470.
189
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 45; Reisoğlu, Kefalet, s. 174; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri , s. 798
190
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 47; Reisoğlu, Kefalet, s. 174; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, 798.
191
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 47.
49

(TMK m. 629). Ayrıca kefilliğin fer’iliğinin sonucu olarak, asıl borçludan daha ağır bir
yükümlülük altına girmesinin mümkün olmaması ilkesi de kefilin bu savunma
imkanlarından yararlanmasını gerektirir192. TMK m. 629’da öngörülen sorumluluk
miktarından daha fazlası için alacaklı tarafından takip edilen kefil, alacaklıya karşı
TMK m. 629’daki mirasçılar için öngörülen sorumluluk miktarından daha fazlası için
sorumlu olmayacağı itirazını ileri sürebilir193. Alacaklı bildirdiği halde yazılmayan veya
kusuru olmaksızın yazdıramadığı alacaklardan kefil, ancak mirasçıların zenginleştiği
ölçüde sorumlu olacağını, zenginleşme oranını geçen kısmın sona ermiş olduğu itirazını
ileri sürebilir194.

Alacaklının kusuru ile yazılmayan alacaklardan kefilin sorumlu olup olmayacağı


tartışmalıdır. Bir görüşe göre alacağın alacaklının kusuru ile deftere yazılmamasıyla
alacak sona erdiğinden kefil, kefalet sözleşmesinin sona erdiği itirazını ileri sürebilir195.
Diğer görüşe göre ise alacak deftere yazılmış olsa idi ne oranda karşılanacak idiyse
kefil, o oranda kefalet borcunun sona erdiği itirazını ileri sürebilecektir196.

Kanaatimizce alacağın deftere yazılmamasında alacaklının kusuru söz konusu ise kefil,
kefalet sözleşmesinin sona erdiğini ileri sürebilir. TMK m. 629/1’de açık bir şekilde
deftere yazılmayan alacaklardan mirasçıların sorumlu olmayacağı düzenlenmiştir. Kefil
de mirasçılardan daha ağır bir sorumluluk altına alınamayacağından kefalet
sözleşmesinin sona erdiğinin ve kefilin sorumlu olmayacağının kabulü gerekir197.

İsv. BK m. 502/1’de asıl borçlunun ölümü halinde mirasçılarının sahip olduğu def’i ve
itirazları ileri sürme hakkı kefile de tanınmıştır198. BK’da İsv. BK m. 502/1 anlamında
bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak İsv. BK m. 502/1’de öngörülen kuralın borçlar
hukukumuz açısından da kabulü gerekir. Nitekim BKT m. 591/1c.1 bu yönde şu hükmü
getirmektedir: “Kefil, asıl borçluya veya mirasçılarına ait olan ve asıl borçlunun ödeme
güçsüzlüğünden doğmayan bütün def’ileri alacaklıya karşı ileri sürme hakkına sahip
olduğu gibi, bunları ileri sürmek zorundadır”. Bu hükümle asıl borçlunun ölümü

192
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 45 vd.
193
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 46; Reisoğlu, Kefalet, s. 174; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 798;
Oser/Schönenberger, 275.
194
Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 798; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 47-48; Uygur, s. 9414-9415.
195
İmre/Erman ,s. 339.
196
Oser/Schönenberger, s. 347.
197
“Alacağın kaydedilmek üzere ihbarında ihmal gösterilmesi, asıl borçlunun edadan aczi ile aynı
nitelikte değildir” ifadesinden hareketle, Reisoğlu’nun da aynı görüşte olduğu söylenebilir, Kefalet, s.
174.
198
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 47; Reisoğlu, Kefalet, s. 174.
50

halinde mirasçılarına ait olan def’i ve itirazların kefil tarafından ileri sürülebileceği
düzenlenmiştir. Tasarı hükmünde her ne kadar sadece def’i denilmişse de, bu kapsama
itirazların da dahil olduğunun kabulü gerekir199.

2.3.1.2.6. Asıl Borçlu Hakkında Verilen Kesin Hükmün Kefile Etkisi

Kefil, kesin hükmün ortaya çıkmasından önce kefalet altına girmişse, tekeffül edilen
alacağın varlığına veya kapsamına ilişkin asıl borçlu lehine verilen kararı, alacaklıya
karşı ileri sürebilir. Bu kefaletin fer’iliğinin bir sonucudur.200

Verilen kesin hüküm asıl borçlunun aleyhine ise kefilin sorumluluğun alacaklı
tarafından tek taraflı olarak veya üçüncü kişilerle yaptığı hukuki işlemelerle
ağırlaştırılamayacağından kefili etkilemez201. Ayrıca alacaklı ile asıl borçlu arasında
görülen davada asıl borçlunun ileri sürdüğü savunma imkanları mahkemece reddedilmiş
olsa bile, bu karar üçüncü kişi konumundaki kefili etkilemeyeceğinden, asıl borçluya ait
bu savunma imkanlarını kefil alacaklıya karşı ileri sürebilir202.

2.3.1.3. Asıl Borçluya Ait Olup Kefilin İleri Süremeyeceği Savunma İmkanları

2.3.1.3.1. Genel Olarak

BK m. 497/1’de her ne kadar kefilin asıl borçluya ait bütün savunma imkanlarını
alacaklıya karşı ileri sürme hakkını haiz olduğu belirtilmişse de, kefilin bu hakkı sınırsız
değildir. Bir başka deyişle asıl borçlu sahip olmasına rağmen beraber kefilin
dayanamayacağı savunma imkanları da mevcuttur. BK m. 497/1-c.2’de “…fakat kefilin
taahhüdünün mahiyetine nazaran hariç kalması lazım gelen def’iler müstesnadır”
denilerek gerçekten bu hakkın sınırsız olmadığı belirtilmiştir. Borçlar Kanununun bu
hükmünün sadece BK m. 485/3’ü mü yoksa bununla beraber kefalet sözleşmesinin

199
Bu konu ile ilgili olarak bkz., &6, I.
200
Reisoğlu, Kefalet, s. 230; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 49; Necip, Bilge, Borçlu Hakkındaki Kesin
Hükmün Kefile Tesiri, AD, 1954, s. 599- 600; Oser/Schönenberger, 275-276; Reisoğlu, Kefalet Hukuku,
s. 230; Ataol, s. 48; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 417; Yördem, s. 97; Şahan, s. 111; Tandoğan, Özel
Borç İlişkileri, s. 795; Erlüle, s. 636, dn. 30; Başyiğit, s. 3324; Zevkliler, s. 405.
201
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 50; Bilge, Kesin Hüküm, s. 597; Aynı yönde bkz., Y. 4. HD.
24.3.1969 T., E. 8713, K. 1769, Karahasan, s. 959; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 117; Reisoğlu, Kefalet, s.
230; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 795; Şahan, s. 112; Erlüle, s. 636, dn. 30; Başyiğit, s. 3324.
202
Bilge, Kesin Hüküm, s. 597; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 795; Reisoğlu, Kefalet, s. 230; Şahan,
s. 112; Oser/Schönenberger, s. 276.
51

teminat sağlama fonksiyonu gereği asıl borçlunun ödemeden aciz olması nedeniyle
sahip olduğu savunma imkanlarının ileri sürülememesi halini de kapsayıp kapsamadığı
konusu tartışmalıdır.

Bir görüş BK m. 497/1-c.2’nin sadece BK m. 485/3 hükmünü kapsadığını, asıl


borçlunun ödemeden aczi nedeniyle sahip olduğu savunma imkanlarına ilişkin bir
düzenleme olmadığını savunur.203

Bizim de katıldığımız diğer bir görüşe göre, BK m. 497/1-c.2 hükmü BK m. 485/3 ile
beraber asıl borçlunun ifa güçlüğü halini de kapsar. Sadece BK m. 485/3 hükmünü
kapsadığı kabul edilirse, BK m. 497/1-c.2 hükmü, BK m. 485/3 hükmünün tekrarından
başka bir anlamı olmaz204.

İsv. BK m. 502 hükmüyle bu tartışmalı husus, kefilin asıl borçlu ya da mirasçılarının


ödeme güçsüzlüğü ile BK m. 485/3’teki durumu savunma imkanı olarak alacaklıya
karşı ileri süremeyeceği açıkça düzenlenerek ortadan kaldırılmıştır.

BKT’nın İsv. BK m. 502’ye paralel olarak düzenleyen 591/1 hükmü şu şekildedir:


“Kefil, asıl borçluya veya mirasçılarına ait olan ve asıl borçlunun ödeme
güçsüzlüğünden doğmayan bütün def’ileri alacaklıya karşı ileri sürme hakkına sahip
olduğu gibi, bunları ileri sürmek zorundadır. Yanılma veya sözleşme yapma
ehliyetsizliği ya da zamanaşımına uğramış bir borç sebebiyle borçlunun yükümlü
olmadığı bir borca bilerek kefalet hâli bu hükmün dışındadır”. Bu hükümle tasarıyı
hazırlayanlar doktrinde tartışmalı olan hususu, kefilin, BK m. 485/3 hükmüyle beraber
asıl borçlunun aczi nedeniyle sahip olduğu savunma imkanlarını da ileri süremeyeceğini
kabul ederek bertaraf etmek istemiştir. Tasarının gerekçesinde 591. maddesinin konuluş
amacı belirtilmemiştir. Kefaletin önemli bir özelliği ve amacı asıl borçlunun ödeme
güçsüzlüğüne karşı alacaklının korunması olduğundan, kefil, asıl borçlunun veya
mirasçılarının ödeme güçsüzlüğü nedeniyle sahip oldukları savunma imkanlarını
alacaklıya karşı ileri süremez205.

203
Reisoğlu, Kefalet, s. 170; Erlüle, s. 638.
204
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 51 vd.; Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 535; Yavuz, Özel Hükümler, s. 806;
Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 498; V. Tuhr, Kefalet, s. 154 -155.
205
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 51 vd.; Reisoğlu, Kefalet, s. 170; Arık, s. 508-509;
Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 403; Aral, s. 469-470
52

2.3.1.3.2. Asıl Borçlunun Aczi Nedeniyle Sahip Olduğu ve Kefilin İleri


Süremeyeceği Savunma İmkanları

Kefalet sözleşmesinin önemli bir özelliği ve amacı alacaklıyı asıl borçlunun aczine karşı
korumaktır. O halde asıl borçlunun veya mirasçılarının, asıl borçlunun aczi nedeniyle
sahip olduğu savunma imkanlarını kefile de tanımak kefalet sözleşmesinin teminat
sağlama fonksiyonu ile bağdaşmaz206. Yukarıda “genel olarak” başlığı altında, asıl
borçluya ait olup kefilin dayanamayacağı savunma imkanlarına ilişkin genel
açıklamaları yaptığımızdan, burada daha çok kefilin asıl borçlunun aczi nedeniyle ileri
süremeyeceği savunma imkanlarına örnek kabilinden değineceğiz.

Asıl borçlunun ölümü üzerine mirasçılarının tamamının mirası reddetmesi halinde


mirasçıların tereke borçlarından sınırlı sorumluluğu kabul edildiği halde kefil, bu hükme
dayanamaz ve asıl borcun tamamından sorumlu olmaya devam eder207. Aynı durum
mirasın hazineye intikal etmiş olması halinde de geçerlidir.

Mirasının defterinin tutulması sonucunda resmi tasfiye istenilmişse, mirasçılar tereke


borçlarından sorumlu olmadığı halde, kefil sorumlu olmaya devam eder208.

Asıl borçlunun iflası halinde asıl borçlu açısından faiz işlemediği halde kefile karşı faiz
işlemeye devam eder209.

Kefil asıl borçluya İİK m. 287 gereği verilen konkordato mühletinden


yararlanamayacağı gibi ayrıca İİK m. 289’a dayanarak asıl borçluya takip
yapılamadığından kendisinin de takip edilemeyeceği savunmasını da ileri süremez210.

206
Bkz., dn. 200.
207
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 53; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 141.
208
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 54 vd.; Reisoğlu, Kefalet, s. 174, 176; Tandoğan,Özel Borç, s. 798;
Oser/Schönenberger, s. 274-275; Mirasın tutulan defter gereğince kabul edildiği durumlarda mirasçılar
takip edilemediği halde müteselsil kefil takip edilebilir, adi kefil ise ancak peşin dava def’i ile bu takibe
engel olabilir.
209
Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 422; Reisoğlu, Kefalet, s. 5; Dalamanlı/İzgi, s. 443; Uygur, s. 9436;
Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 337.
210
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 54, dn. 146; Y. 12. HD. 01.11.1976 T., E. 9660, K. 10839, Grassinger,
Borçlar Kanunu, s. 54, dn. 146; Karara göre konkordato süresi kefillerin takibini engellemez. Borçlunun
konkordato talebi kabul edilse bile kefiller takip edilebilir. Reisoğlu, Kefalet, s. 107; V. Tuhr, Kefalet, s.
155; Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Sungurtekin, Özkan/Özekes, Muhammet, İcra ve İflas Hukuku, 5.
Baskı, Ankara, s. 2007, s.539; Kuru, Baki, Kuru/Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder, İcra ve İflas Hukuku,
21. Baskı, Ankara, 2007, s. 647; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 422; Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 5;
Dalamanlı/İzgi, s. 443; Uygur, s. 9436; Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 337; Aral, s. 470.
53

Kefil, konkordatoya kabul oyu vermeyen alacaklılara ve kabul oyu vermiş olmakla
beraber kefile ödeme karşılığında alacağı temlik etmeyi teklif edip, alacaklılar
toplantısının gününü ve yerini en geç on gün önceden haber veren alacaklılara karşı
konkordato şartlarını def’i olarak ileri süremez. Alacaklı konkordatoyu kabul etmişse
kefil, konkordato şartları çerçevesinde sorumlu olur, yani kefil bu durumda konkordato
şartları çerçevesinde sorumlu olacağını ileri sürebilir211.

2.3.1.3.3. BK m. 485/3 Hükmü Gereği Kefilin İleri Süremeyeceği Savunma


İmkanları

Hata veya ehliyetsizlik212 sebebiyle geçersiz olan bir sözleşmeden doğan borcu, bu
durumu bilerek tekeffül eden kefil, daha sonra asıl borcun geçersiz olduğundan bahisle
kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğunu itiraz olarak ileri süremez (BK m. 485/3)213. Bu
durumun kefaletin fer’ilik niteliğiyle bağdaşmayacağı ortadadır. Aslında bu durumda
kefalet sözleşmesi hükümlerine tabi tutulan garanti sözleşmesi vardır. Bu nedenle
geçersiz olan borcu taahhüt eden kişi gerçek anlamda kefil değildir214.

Asıl borç ilişkisinin hata yahut ehliyetsizlik dışında bir sebeple geçersiz olması halinde
kefil, asıl borç ilişkisinin geçerli olarak doğmadığını dolayısıyla kefalet sözleşmesinin
de geçerli olmayacağını itiraz olarak ileri sürebilir. 215

2.3.1.4. Asıl Borçlunun Kendisine Ait Savunma İmkanlarından Feragatinin Kefile


Etkisi

Borçlar Hukukumuzda zamanaşımı def’ine ilişkin BK m. 139/3-c.2 hükmü dışında asıl


borçlunun sahip olduğu savunma imkanlarından feragatinin kefili etkilemeyeceğine
211
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 55 vd.; YHGK, 09.04.1975 T., E. 1235, K. 533,
Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 381; Reisoğlu, Kefalet, s.105 vd.; Kuru, Baki, İflas ve Konkordato, 3.
Baskı, İstanbul, 1992, s. 495; V. Tuhr, Kefalet, s. 155; YHGK, 09.04.1975 T., E. 1235, K. 533,
Dalamanlı/İzgi, s. 469-470.
212
BK m. 485/3 kapsamına zamanaşımına uğramış olan bir borcun bilerek tekeffül edilmesi halinin de
dahil olduğu konusunda bkz., yukarıda, &6, I, B, 3.
213
Y. 4. HD. 31.10.1955 T., E. 5712, K. 4705, Tepeci, s. 777.
214
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 58 vd.; Y., TD, 15.12.1968 T., E. 395, K. 210, Karahasan, Borçlar
Hukuku, s. 920; Bilge, Özel Hükümler, s. 366; Reisoğlu, Kefalet, s. 19-20; Tandoğan, Özel Borç
İlişkileri, s. 722; Eskin, s. 19; Tandoğan, Geçerlilik, s. 21 vd.; Y. TD. 15.04.1968 T., E. 66, K. 4276,
Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 437; Y. 4. HD. 31.10.1955 T., E. 5712, K. 47051, Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 438;
Berki, Türk Hukukunda, s. 17; Y. TD. 08.01.1968 T., E. 4276, K. 42, Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 437-438;
Akıntürk, Bankacılar, s. 315; Uygur, s. 9436; Erlüle, s. 640; Aral, s. 470.
215
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 59; Tuğsavul, s. 1629; V. Tuhr, Kefalet, s. 151; Yördem, s. 33-34;
54

ilişkin bir yasal düzenleme yoktur. BK m. 139/3-c.2 hükmü uyarınca asıl borcu
zamanaşımı def’inden feragat etmesine rağmen, kefil zamanaşımı def’ini ileri sürebilir.

Asıl borçluya ait savunma imkanlarını ileri sürmek kefile tanınmış bir haktır, bu hakkın
kullanılmasının kefilin onayı olmadan üçüncü bir kişi tarafından bertaraf edilmesi
mümkün olmadığından BK m. 139/3-c.2 hükmü kıyas yoluyla zamanaşımı dışındaki
diğer savunma imkanları açısından da uygulanmalıdır216.

İsv. BK m. 502/2’de asıl borçlunun kendisine tanınan savunma imkanlarından


feragatinin kefili etkilemeyeceği kabul edilmiştir217. BKT m. 591/2’de İsv. BK m.
502/2’ye paralel olarak “Asıl borçlu kendisine ait olan bir def’iden vazgeçmiş olsa bile
kefil, yine de bu def’iyi alacaklıya karşı ileri sürebilir.” denilerek doktrinde kabul gören
görüş Tasarıya alınmış olmaktadır.

2.3.2. Kefilin Kefalet Sözleşmesinden Doğan Savunma İmkanlarını İleri Sürme


Hakkı

2.3.2.1. Kefilin Kefalet Sözleşmesinden Doğan İtirazları İleri Sürme Hakkı

2.3.2.1.1. Şekil Şartına Uyulmamış Olması Nedeniyle Kefalet Sözleşmesinin Geçerli


Olarak Doğmadığı İtirazı

Kefalet sözleşmesinin geçerli olarak doğması, yazılı olarak yapılmış olması ve kefilin
sorumlu olduğu miktarın kefalet senedinde gösterilmiş olmasına bağlıdır ( BK m. 484 ).
BK m. 484’te öngörülen şekil şartı kefilin irade beyanı açısından gereklidir 218 219. Kefil,

216
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 62 vd.; Reisoğlu, Kefalet, s, 178; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s.
782; Yavuz, Özel Hükümler, s. 806; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 498; Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 535; Y.
4. HD. 24.3 1969 T., E. 8713, K. 2769, Karahasan, s. 958; Akıncı, s. 248.
217
GrAssinger, Borçlar Kanunu, s. 63 .
218
Olgaç,Kefalet, s. 16; Ayrancı, s. 121; Y. 21. HD. E. 2133, K. 2117, YKD, 2000, C. 25, S. 6, s. 933;
Yavuz, Özel Hükümler, s. 789-790; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 487; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 98;
Reisoğlu, Muteberlik, s. 373; Reisoğlu, Kefalet, 43; Bilge, Borçlar Hukuku, s. 370; Aral, s. 451;
Oser/Schönenberger, s. 141 vd.; Tekinay, Müteselsil Borç, s. 749; Tandoğan, Geçerlilik, s. 39; Reisoğlu,
Kefalet Hukuku, s. 48; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 431; Akıntürk, Bankacılar, s. 317;
Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 405; Yördem, s. 40, 79; Aral, s. 450-451; Gökçe, Erdoğan, Kira
Sözleşmesine Ek Kefalet Sözleşmesi Nasıl Yapılmalıdır, Bursa Barosu Dergisi, S. 44, 1993, 30-32, s. 30;
Franko, Kefalet, s. 18; Taşdelen, s. 733-734; Zevkliler, s. 395 vd.; Sücüllü, s. 110, 116; Şahan, s. 20, 24.
219
Şekle aykırılığın sonuçları açısından geniş bilgi için bkz., Adnan Tuğ, Türk Özel Hukukunda Şekil, 2.
Baskı, Konya, 1994, s. 130 vd. Göktürk, Borçlar Hukuku, s. 615; Berki, Türk Hukukunda, s. 16; İnan,
Bankacılar, s. 270-271; Erlüle, s. 642.
55

kefalet sözleşmesinin, kanunda öngörülen şekil şartına aykırı olarak yapılmış olması
nedeniyle geçerli olarak doğmadığını alacaklıya karşı itiraz olarak ileri sürebilir220.

Kefalet sözleşmesi açısından şekil şartının öngörülmüş olmasının amacı kefili


korumaktır221.

Taraflar şekil şartına uygun olarak yapılmadığı için geçersiz olan kefalet sözleşmesinin
devamını istiyorlarsa, şekil şartına uygun olarak yeniden kefalet sözleşmesinin
akdetmeleri gerekir. Kefilin ifada bulunması veya sonradan sözleşmeye icazet vermiş
olması halinde geçersiz olan sözleşme geçerli hale gelmez222 223.

Kefil şekil eksikliği nedeniyle sözleşmenin geçersiz olduğunu bilmeden alacaklıya


ödemede bulunursa, geçersiz olan bir sözleşmeye dayanarak ödemede bulunmuş
olduğundan yaptığı ödemeyi, BK m. 62’ye dayanarak sebepsiz zenginleşme
hükümlerine göre geri alabilir224. Kefil şekil noksanlığı bilerek ödemede bulunmuşsa,
BK m. 62/ c.1 gereğince yaptığı ödemeyi geri isteyemez225.

220
Yördem, s. 80; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 98; Tuğsavul, s. 1626-1627; Ayrancı, Şekil Şartı, s. 98
vd., 102 vd.; Oğuzman, M. Kemal, Şekil Noksanı Sebebiyle Butlan Dermeyanı Hakkının Suistimali, İBD,
C. 29, S. 6, 249-258, s. 249; Yazar bu çalışmasında şekil şartına aykırı olan bir sözleşmenin hükümsüz
olduğunu belirtmiş ve bu hakkın kullanılmasının belli durumlarda iyi niyet kurallarına aykırılık teşkil
edeceğini savunmuştur. Tandoğan, Geçerlilik, s. 37; Y. 4. HD. 10.11.1933 T., E. 2493, K. 2515,
Tepeci,s. 774.
221
Taşdelen, s. 733; Ayrancı, Şekil Şartı, s. 101; Yördem, s. 80; Ayrıca kefalet sözleşmesi için öngörülen
şekil şartının kamu düzeniyle ilgili olmadığı konusunda bkz., Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 98;
Ayrancı, Şekil Şartı, s. 100; Reisoğlu, Muteberlik, s. 376; Reisoğlu, Kefalet, s. 46; Olgaç, Kefalet, s. 433;
Ataol, s. 4; Tuğsavul, s. 1627; Ayrancı, Şekil Şartı, s. 98; Tandoğan, Haluk, Devlet Hesabına Okuyanların
Taahhütleri İçin Kefalet, ABD, 1953, 208-216, s.210; Tandoğan, Geçerlilik, s. 42; Oser/Schönenberger, s.
132; Tekinay, S. Sulhi, Kefalette Muayyen Miktar İraesi Meselesi, İBD, 280-286, İstanbul, 1957,s. 285;
Akıncı, s. 248; Yördem, s. 38; Şahan, s. 20; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, 163 vd.; Bilge, Borçlar Kanunu, s.
214; Göktürk, İsviçre Kefalet Hukuku, s. 336; Barlas, Kefalet Hukuku, s. 50; Sücüllü, s. 105-106; Aksi
yönde şekil şartının kamu düzeniyle ilgili olduğu konusunda bkz., Y. 4. HD. 20.04.1957 T., E. 2318, K
2256, Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 431-433.
222
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 99; Ayrancı, s. 109; Ayrancı, Şekil Şartı, s. 104; Reisoğlu, Muteberlik,
s. 375; Tandoğan, Geçerlilik, s. 21; Oser/Schönenberger, s. 97 vd.; Tandoğan, Geçerlilik, s. 37 vd.; Y. 4.
HD. 31.12.1964 T., E. 863, K. 6432, Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 435, Dalamanlı/İzgi, s. 470;
Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 404; Yavuz, Özel Hükümler, s. 790; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 487;
Yördem, s. 38; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 161; Taşdelen, s. 760; Zevkliler, s. 394.
223
Kanunun öngördüğü yazılı şekil şartına uygun olarak yapılan kefalet sözleşmesinin kaybolması veya
imha edilmiş olması halinde, sözleşmenin ispatı için kefilin ikrarı geçerli olduğu gibi, bu hususta kefile
yemin verdirilmesi veya HUMK. M. 294’teki şartların varlığı halinde tanık dinlenmesi de mümkündür.
Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder, Medeni Usul Hukuku, 18. Baskı, Ankara, 2007, s. 419;
Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 6. Bası, Ankara, 2007,
s.481; Yördem, s. 39.
224
Reisoğlu, Kefalet, s. 59-60; Aral, s. 451; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 99 vd.; Sebepsiz zenginleşme
davasının kefil tarafından kime yöneltileceğinin tartışmalı olduğu ve öncelikle borçluya yöneltilmesi
gerektiği konusunda bkz., Y. 3. HD. 6.4.1989 T., E. 9431, K. 3528, Reisoğlu, Kefalet, s. 60; Zevkliler, s.
394; Sebepsiz zenginleşme davasının öncelikle alacaklıya karşı açılması gerektiği konusunda bkz.,
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 100; İsviçre Federal Mahkemesinin aynı yöndeki BGE 70 II 271 nolu
56

Kefilin kefil olma iradesi, kefalet altına alınan asıl borç, alacaklı ve borçlu sıfatları,
kefilin sorumlu olacağı en üst tutar, kefilin sorumluluğunu genişleten kayıtların kefalet
senedinde yazılı şekil şartı uyarınca belirtilmiş olması gerekir. 226

Asıl borç kefalet sözleşmesinde açıkça belirtilmemiş ancak kefalet sözleşmesinin


yorumlanmasından belirlenebiliyorsa kefaletin geçerliliği açısından yeterlidir227. Kefalet
altına alınan asıl borcun belirli olması kapsamında, kefilin asıl borçlu ile alacaklı
arasındaki her türlü ilişkiden doğan borçlar ile asıl borçlunun herhangi bir borcu kefil
olması halinde, kefalet sözleşmesi geçersiz olur228. Ancak kredi borçları veya cari hesap
borçlarında olduğu gibi sınırları belli olmak şartıyla devamlılık gösteren ve değişik
içerikli birden fazla yükümlülük içeren borç ilişkisine geçerli olarak kefil olunması
mümkündür229.

Kefalet sözleşmesinde şeklin kapsamında yer alması gereken hususlardan birisi kefil
olunan miktardır. BK m. 484’te “…kefilin sorumlu olacağı muayyen bir miktar…”dan
bahsedilmektedir. Bu hüküm konusunda kefilin sorumlu olacağı azami miktarın kefalet
senedinde rakam ile belirtilmesinin gerekip gerekmediği üzerinde durulması gerekir.

Türk Borçlar Hukukunda da kefilin sorumlu olacağı azami miktarın kefalet senedinde
rakam ile gösterilmesinin kefaletin geçerliliği açısından zorunlu olup olmadığı hususu
tartışmalıdır.

kararı, Reisoğlu, Kefalet, s. 60; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 100; Sebepsiz zenginleşmenin şartları için
bkz., Ayrancı, Şekil Şartı, s. 107; Oğuzman/Öz, s. 239; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 404; Yavuz, Özel
Hükümler, s. 790; Yavuz, Borçlar Hukuku, 487; Yördem, s. 38; Taşdelen, s. 762.
225
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 101; Tandoğan, Geçerlilik, s. 37; V. Tuhr, Kefalet, s. 148-149; Yavuz,
Özel Hükümler, s. 790-791; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 487; Yördem, s. 38; Taşdelen, s. 762-763.
226
Yavuz, Özel Hükümler, s. 791 vd.; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 487 vd.; Reisoğlu, Kefalet, s. 48;
Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 747; Şahan, s. 20; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 101, dn. 141; Y. TD.
25.10.1956 T., E. 7102, K. 5423, Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 101, dn. 141; Arpacı/Hatemi/Serozan, s.
524; Oser/Schönenberger,s. 137; Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 44 vd.; Sücüllü, s. 125.
227
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 101; YHGK, 04.01.1953 T., E. 150, K. 14, Olgaç, Kefalet, s. 66;
Reisoğlu, Muteberlik, s. 339; Ayrancı, s. 123; Olgaç, Kefalet, s. 17; Asıl borcun ferdileştirilmesi gerektiği
konusunda bkz., Tandoğan, Geçerlilik, s. 42 vd.; Reisoğlu, Kefalet, s. 52; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s.
106; Akkanat, s. 288; Taşdelen, s. 742-743; Barlas, Kefalet Hukuku, s. 45-46; Şahan, s. 23; Sücüllü, s.
114.
228
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 101 vd.; Ayrancı, Cari Hesaba Kefalet, s. 111; Reisoğlu, Kefalet, s. 11
vd.
229
Reisoğlu, Kefalet, s. 11 vd.; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 720; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 101
vd.; Y. 11. HD. 11.03.1988 T., E. 1489, K. 1500, Karahasan, Borçlar Hukuku, s. 912-913;
Oser/Schönenberger, s. 97; Asıl borcun ferdileştirilmiş olması gerektiği konusunda bkz.,
Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 524; Bilge, Borçlar Hukuku, s. 322; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 549;
Yördem, s. 41.
57

Grassinger230, kefilin sorumlu olacağı en üst tutarın kefalet senedinde rakam ile
gösterilmiş olması veya kefalet senedinde yer alan bilgiler ışığında en üst tutarın basit
bir hesaplama ile belirlenebilir olmasının kefaletin geçerliliği açısından yeterli
görmektedir. Ayrancı231 ise sözleşmeden veya sözleşme dışındaki bilgilerden
sorumluluk miktarının kefil tarafından çok zor olmayan bir hesapla belirlenmesinin
mümkün olduğu durumlarda sözleşmenin geçerli olması gerektiğini kabul eder.

Basit bir hesaplamanın ne olduğu, bundan ne kastedildiği belli değildir. Ayrıca kime
göre ve nasıl bir hesap, basit bir hesap sayılır. Reisoğlu’nun232 da haklı olarak belirttiği
gibi, kefili, basit de olsa bir hesap yapmak zorunda bırakmak, şekil şartının kefili
korumak olan amacıyla bağdaşmaz. Bu nedenle kefalet senedinin yorumlanması ile
kefilin sorumlu olacağı azami miktarın belirlenebilmesinin mümkün olduğu
durumlarda kefaletin şekil şartı açısından geçerli olduğunun kabul edilmesi gerektiği
şeklindeki görüşün yerinde bir görüş olmadığı kanaatindeyiz.

Tandoğan233 ve Grassinger,234 Borçlar Hukukumuzda varolan kefalet senedinde kefilin


sorumlu olacağı azami miktarın rakam ile gösterilmesinin zorunlu olmasına ilişkin
tartışmanın sona erdirilmesi için İsv. BK’ da yer alan azami miktarın mutlaka rakam ile
kefalet senedinde gösterilmesine paralel bir değişikliğin Borçlar Kanunumuzda
yapılması ile mümkün olacağı görüşündedir235. Reisoğlu ise BK m. 484’ün lafzi
yorumundan kefilin sorumlu olacağı azami miktarın kefalet senedinde rakam ile
gösterilmesinin zorunlu olduğunun kabul edilebileceğini, BK m. 484’ te bu yönde bir
değişiklik yapılmasının gerekli olmadığı görüşünü savunur236.

Bu hususa ilişkin Yargıtay uygulaması da istikrarlı değildir. Yargıtay bazı kararlarında


kefilin sorumlu olacağı azami miktar, kefalet senedinde rakam ile gösterilmemiş olsa
bile, senedin dışındaki diğer verilerden bu miktarın belirlenmesinin mümkün olduğu

230
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 108.
231
Ayrancı, Cari Hesaba Kefalet, 110, 123.
232
Reisoğlu, Kefalet, s. 54.
233
Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 759.
234
Grassinger, Borçlar Kanunu, s.108.
235
Taşdelen de kefilin korunması amacıyla kefalet sözleşmesinde sorumluluk miktarın rakamla
gösterilmesi gerektiğini, ancak BK m. 484 hükmünden bu zorunluluğun çıkmadığını, BK’da yapılacak bir
değişiklikle bu durumun mümkün olabileceğini savunur, s. 748.
236
Reisoğlu, Kefalet, s. 54.
58

durumlarda, kefalet sözleşmesi açısından şekil şartının yerine getirilmiş olduğunu kabul
etmiştir237.

Yargıtay 1944 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararında “kefalet senedinde kefilin


ödeyeceği muayyen bir miktarın gösterilmiş olup olmadığına ve senetten böyle bir
muayyen bir miktarın anlaşılması kabil olup olmadığı konusunun hakim tarafından
resen nazarı itibara alınması lazımdır” denilmiştir238. Yargıtay’ın bu kararından
anlaşılan, kefilin sorumlu olacağı azami miktarın kefalet senedinde rakam ile
gösterilmiş olması veya yine kefalet senedinden bu miktarın aynı şekilde rakam ile
belirlenebilir olmasıdır. Başka bir deyişle kefalet senedinde sorumluluk miktarı rakam
ile belirtilmemiş, ancak kefalet senedinin yorumlanmasından sorumlu miktar olarak
belirlenebiliyorsa kefaletin geçerli olduğunun kabulü gerekir239. Yargıtay’ın bu
kararından anlaşılan diğer bir husus ise kefalet senedi dışındaki verilerden sorumluluk
miktarının belirlenmesinin mümkün olduğu durumlarda, bu durumun kefaletin
geçerliliği açısından yeterli olmadığıdır.

İçtihadı Birleştirme Kararına rağmen Yargıtay bazı kararlarında sorumlu olunan azami
miktarın kefalet senedi dışındaki verilerin yorumlanmasıyla belirlenmesinin mümkün
olduğu hallerde kefaletin geçerli olduğunu kabul etmiştir240 241
. Yargıtay bazı

237
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 106; Y. 3. HD. 14.12.1950 T., E. 14305, K. 8505, Grassinger, Borçlar
Kanunu, s. 106, dn. 168; Reisoğlu, Kefalet, s. 54; Y. 4. HD. 17.04.1936 T., E. 1159, K. 293, Tandoğan,
Özel Borç İlişkileri, s. 756, dn. 176; Y. 4. HD. 17.04.1936 T., E. 1159, K. 293, Tuğsavul,
Muhsin/Özoğuz, Abdulkadir, Emsal İçtihatlar Y. 4. Hukuk Dairesi, Ankara, 1949, s. 241.
238
Karar tam metni için bkz., İçtihadı Birleştirme Kararları, Hukuk Kısmı, 1930-1947, Adalet Bakanlığı
Yayınları, Ankara, 1948, s. 154 vd. Yargıtay, bu içtihadı birleştirme kararından sonra bir çok kararında
sorumluluk miktarını sözleşmede açıkça gösterilmiş olması veya kefalet senedinden bu miktarın
anlaşılması halini sözleşmenin geçerliliği açısından yeterli görmüştür. Yargıtay bu İçtihadı Birleştirme
Kararıyla kefilin basit de olsa bir hesap yapma yükümlüğü altına alınamayacağını da belirtmiştir. Bu
karar gereğince kefil çok basit bir hesap yaparak sorumlu olduğu miktarı belirleyebiliyorsa bile, kefalet
senedinde sorumluluk miktarı belirtilmemiş veya aynı senetteki bilgilerinden anlaşılamıyorsa, kefalet
geçersiz olacaktır. Y. 15. HD. 19.11.1981 T., E. 2401, K. 2290, Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 341;
YHGK, 29.11.1972 T., E. 750, K. 966, Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 344; Y. 11. HD. 28.05.2002 T., E.
2649, K. 5315, YKD, C. 29, S. 2, 2003, s. 212; Y. 21. HD. 20.03.2000 T., E. 2133, K. 2117,, YKD, C. 26,
S. 6, 2000, s. 932; Y. 11. HD. 28.01.2002 T., E, 10654, K. 506, YKD, C. 27, S. 8, 2002 s. 1190; Y. 19.
HD., 10.02.2000 T., E. 7123, K. 796, YKD, C.26, S. 8, 2000, s. 1268;Yargıtay kararlarıyla aynı
düşüncede bkz., Eskin, s. 18; Bu İçtihadı Birleştirme Kararının yerinde olduğu hususunda bkz., Arık,
Fikret, Kefalette Azami Miktarın Gösterilmesi Şartı ve Şarta Riayetsizliğin Neticesi, AD, 1944, 617-629,
s. 629.
239
Aynı yönde bkz., Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 756; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 107; Berki,
Türk Hukukunda, s. 16; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 432; İnan, Bankacılar, s. 271; Tekinay, Kefalet, s. 285.
240
Y. 3. HD. 14.12.1950 T., E. 14305, K. 8505, Grassinger, Borçlar Kanunu, s.107, dn. 172.
241
Yargıtay kredi sözleşmelerine verilen kefaletlerde asıl borçlu açısından kredi kartı hamili açısından
belirlenen harcama limitini, kefilin sorumlu olduğu azami miktar kabul ederek kefaletin geçerli olduğunu
kabul etmiştir. Kararlar için bkz., Y. 11.HD. 18.01.1994 T., E. 294, K. 120, Kostakoğlu, s. 48; Y. 19. HD.
59

kararlarında ise İçtihadı Birleştirme Kararı doğrultusunda kefalet senedi dışındaki


verilerden sorumluluk miktarının belirlenmesini, kefaletin geçerliliği açısından yeterli
görmemiştir242.

Yargıtay kira sözleşmelerine kefaletle ilgili kararlarında , kefalet süresinin ve kefilin


sorumlu olacağı azami miktarın belirtilmemesi halinde, kefalet sözleşmesini geçersiz
saymamış, ancak kira sözleşmesinde gösterilen kira dönemi için kefilin sorumlu
olacağını kabul etmiştir243. Yargıtay’ın bu içtihadı yerinde değildir. Kefalet
sözleşmesinin geçerliliği açısından önemli olan kefilin sorumlu olacağı miktarın kefalet
senedinde gösterilmiş olmasıdır. Kira sözleşmelerinde kefilin sorumlu olduğu miktar
açıkça gösterilmediği halde kefili, sözleşme süresiyle sınırlı olarak sorumlu tutmanın
doğru olmayacağı kanaatindeyiz 244.

İsviçre Federal Mahkemesinin İsv. BK m. 493’te 1942 yılında yapılan değişiklikten


önceki bir kararında, kefilin sorumlu olacağı azami miktarın kefalet senedinde rakam ile
gösterilmesinin zorunlu olmadığı kabul edilmiştir245.

İsv. BK’da 1942 yılında yapılan değişiklikle kefilin sorumlu olacağı azami miktarın
kefalet senedinde rakam ile gösterilmesi zorunluluğu getirilmiştir. İsv. BK m. 493’e
göre kefilin sorumlu olacağı azami miktarın rakam ile gösterilmediği kefalet sözleşmesi
şekil şartına aykırılık sebebiyle geçersiz olur246.

06.12.1993 T., E. 11146, K. 8306, Kostakoğlu, s. 47; Y. 19. HD. 29.09.19994 T., E. 8152, K. 8623,
Kostakoğlu, s. 47.
242
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 107; YHGK, 29.11.1972 T., E. 750, K. 966,
Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 357; Y. 4. HD. 17.06.1947 T., E. 286, K. 3258, Tuğsavul/Özoğuz, s. 243;
Y. 4. HD., 27.11.1970 T., E. 8640, K. 8819, Karahasan, Borçlar Hukuku, s. 916; Gökçe, Yargıtay’ın bu
uygulamasının doğru olduğunu savunur, s. 30-31.
243
Grassinger, Borçlar Kanunu, s.107-108; Y. 6. HD. 07.02.1974 T., E. 427, K. 476, YKD, C. 1, S. 4,
1975, s. 46; Reisoğlu, Kefalet, s. 54 vd.; Y., 4. HD. 10.11.1966 T., E. 9451, K. 9748, Renda
Nihat/Onursal, Galip, Dördüncü Hukuk Dairesinin Emsal Kararlarıyla Borçlar Hukuku, C: 2, Ankara,
1973, s. 678 vd.; Y. 4. HD. 05.06.1969 T., E. 4223, K. 5390, Renda/Onursal, s. 677 vd.; V. Tuhr, Kefalet,
161; Y. 6. HD. 07.02.1974 T., E. 427, K. 476, Dalamanlı/İzgi, s. 456; Tandoğan, Geçerlilik, s. 51; Y. 12.
HD. 14.04.1987 T., E. 9320, K. 5270, Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 351, Y. 13. HD. 22.02.1977 T., E.
5420, K. 1188, Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 355; Y. 12. HD. 02.03.1976 T., E. 12, K. 2171,
Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 355.
244
Aynı yönde bkz., Barlas, Kefalet Hukuku, s. 51-52.; Şahan, 56
245
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 105; BGE, 42 II 152, Reisoğlu, Kefalet, s. 53, dn. 225; Arık, Kefalette,
s. 628;
246
Reisoğlu, Kefalet, s. 53; Karatay, s. 621-622; Oser/ Oser/Schönenberger, s. 138; Kefil belli bir borç
için kefil olmuşsa tarafları aynı olan diğer bir borçtan sorumlu tutulamaz. Aynı görüşte; Ayrancı, s. 115;
Artus, s. 992; Reisoğlu, Muteberlik, s. 342; Tandoğan, Devlet Hesabına, s. 213; İsv. Federal
Mahkemesinin 1938’den önce, 1938 tarihinde, 1939 tarihinde verdiği ve sorumluluk miktarının
belirlenmesine ilişkin birbirinden farklı olan kararları için bkz., Arık, Kefalette, s. 622, 625, 627, 628;
60

Kanaatimizce kefilin sorumlu olacağı azami miktarın kefalet senedinde mutlaka rakam
ile gösterilmiş olması gerekir. Kefalet sözleşmesinin şekil şartına tabi kılınmış
olmasının amacı kefili korumaktır. Kefil sözleşmenin kurulması sırasında hangi miktara
kadar sorumlu olacağını doğru olarak tahmin edemeyebilir. Kefilin altına girdiği
yükümlülüğün kapsamını önceden bilmesi, bu konuda bilgi sahibi olması ve
düşünmeden ağır risklerin altına girmesini engellemek açısından, kefilin sorumlu
olacağı azami miktarın rakam ile kefalet senedinde gösterilmiş olması gerekir247. Bu
nedenle, kefilin sorumlu olacağı azami miktarın kefalet senedinde oran olarak yüzde
şeklinde belirtilmiş olması, asıl borç senedine atıf yapılmış olması (asıl borç senedinde
kefilin sorumlu olacağı miktar rakam ile gösterilmiş olsa bile), matematiksel bir
hesapla kefilin sorumlu olacağı azami miktarın belirlenebilmesi yeterli olmayıp mutlaka
azami miktarın rakamla gösterilmesi gerekir. Aksi halde kefilin sorumlu olacağı azami
miktarın kefalet sözleşmesinde rakam ile gösterilmiş olması şartı yerine getirilmemiş
olur248.

Nitekim BKT’da kefilin sorumlu olacağı azami miktarın kefalet sözleşmesinde rakam
ile gösterilmesi zorunluluğu getirilmiştir. Tasarının bu hususa ilişkin 583/1 hükmüne
göre, “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî
miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî
miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama

Türk, s. 20; Tandoğan, Geçerlilik, s. 48; Bilge, Borçlar Kanunu, s. 211-212; Göktürk, İsviçre Kefalet
Hukuku, s. 335; Barlas, Kefalet Hukuku, s. 48.
247
Aynı yönde Bilge, Borçlar Hukuku,, s. 381; Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 350; Bilge, Kefilin
Mesuliyeti, s. 163 vd.; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 407; Akıntürk, Bankacılar, s. 317; Bilge, Borçlar
Kanunu, s. 211-212; Olgaç, Kefalet, s. 17; Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 54; Reisoğlu, Kefalet, s. 54, 153;
Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 759; Tandoğan, Y. 3. HD. 28.12.1951 T., E. 17126, K. 12908 sayılı
kararında kefilin sorumlu olacağı azami miktarın kefalet senedinde gösterilmesinin zorunlu olduğu
yönünde karar verdiğini ve bu kararın yerinde olduğunu savunur, Devlet Hesabına, s. 208; Aynı yönde
diğer bir karar için bkz., Y. 4. HD. 17.06.1947 T., E. 286, K. 3258, Tuğsavul/Özoğuz, s. 243; Tandoğan,
Geçerlilik, s. 52; Yördem, s. 41; Aral, s. 456; Franko, Kefalet, s. 18.
248
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 106; Oser/Schönenberger, s. 138-139; Türk Hukuku açısından da açkça
gösterilmesinin zorunlu olduğu konusunda bkz., Tuğsavul, s. 1627, Yazar ayrıca Yargıtay’ın ve İsviçre
Federal mahkemesinin aksi kanaatte olduğunu belirtir. Oysa Arık, kefalet senedinde açıkça
gösterilmemiş olsa bile kefilin sözleşmenin kurulması sırasında basit bir hesap amelesiyle sorumlu
olacağı miktarı belirlemesinin mümkün olduğu durumlarda kefaletin geçerli olduğunu kabul eder. Yazar
Yargıtay’ın TD. 1938, S. 454 şeklinde künyesini belirttiği kararında da basit bir hesapla sorumluluk
miktarının hesaplanmasının sözleşmenin açısından yeterli görüldüğünü belirtmiştir, s. 500; Yargıtay da (
4. HD. 20/11/1939 T., E. 3013, K. 2237 sayılı kararında “tayini kabil” ibaresini kullanarak sorumluluk
miktarının tayinin mümkün olmasını yeterli görmüştür, Tuğsavul/Özoğuz, s. 241; Aynı yönde Y. 4. HD.
17.04.1936 T., E. 1159, K. 923,(Yayınlanmamış), Tandoğan, Devlet Hesabına, s. 213.
61

gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el
yazısıyla belirtmesi şarttır” 249.

Kefilin sorumlu olacağı ve kefalet senedinde rakam ile gösterilecek azami miktara,
borcun aslı ile birlikte BK m. 490’da sayılan faiz, masraf gibi kefilin sorumlu olduğu
kalemler de dahil olur250.

Kefilin sorumlu olacağı azami miktarın kefalet senedinde gösterilmesinin zorunlu


olduğu kabul edilirse, ayrıca asıl borcun miktarının da kefalet senedinde yer almasına
gerek yoktur. Ancak asıl borç miktarının yazılmasının asıl borcun ferdileştirilmesi için
gerekli olduğu ve asıl borç miktarının kefalet senedinde gösterilen azami miktardan az
olduğu hallerde, ayrıca asıl borç miktarının da kefalet senedinde gösterilmesi gerekir251.

Kefilin sorumluluğu açısından önemli olduğundan asıl borçlunun şahsı kefalet


senedinde yer almalıdır. Kefaletin şekle tabi kılınmasında güdülen amaç kefilin
korunması olduğundan, kefalet sözleşmesinde daha sonra yapılan ve kefilin
sorumluluğunu artıran değişikliklerin kefaletin tabi olduğu şekil şartına uygun olarak
yapılması gerekir252. Kefalet sözleşmesinde kefilin sorumluluğunu hafifleten veya
azaltan değişiklikler ise kefilin korunmasının gerektirmez. Bu nedenledir ki, örneğin,
kefilin sorumluluğunun şarta bağlanması veya kefalet sözleşmesinin belli bir süreyle
sınırlandırılması, BK m. 490’da öngörülen sorumluluk kalemlerinin daraltılması gibi
kefilin sorumluluğunu hafifleten değişiklikler yazılı şekil şartına tabi değildir253.

249
Altop, Atilla, Borçlar Kanunu Tasarısı Paneli, Hukuki Perspektifler Dergisi, S. 4, 2006, s. 98; Kuntalp,
Borçlar Kanunu Tasarısı, s. 267.
250
Bkz., 17 nolu dipnot.
251
Grassinger, Borçlar Kanunu, s.103; Reisoğlu, Kefalet, s. 52; Tandoğan, s. 753.
252
Grassinger, Borçlar Kanunu, s.103; Reisoğlu, Kefalet, s. 52; Yavuz, Özel Hükümler, s. 791; Yavuz,
Borçlar Hukuku, s.488; Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 525; Oser/Schönenberger, s. 133 vd.; Tandoğan, Özel
Borç İlişkileri, s. 558; Ataol, s. 46; Akıntürk, Genel Hükümler, s. 260; Reisoğlu, Kefalet, s. 53; Ayrancı,
Şekil Şartı, s. 100; Tandoğan, Geçerlilik, s. 45; Tuğ, s. 108; Sorumluluğu artıran işlemlere örnek olarak
bkz., Tandoğan, Geçerlilik, s. 43, 53; Oser/Schönenberger, s. 135; İnan, Bankacılar, s. 271; Akıntürk,
Bankacılar, s. 317; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 407; Reisoğlu, Kefalet, s. 51; Olgaç, Kefalet, s. 62-63;
Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 350; Yördem, s. 39; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 147-148; Taşdelen, s.
733-734, 741, 745, 757; Zevkliler, s. 396; Barlas, Kefalet Hukuku, s. 45; Şahan, s. 23.
253
Reisoğlu, Kefalet, s. 189; Tandoğan , Özel Borç, s. 761; Taşdelen, s. 757-758; Tandoğan, Geçerlilik, s.
43; Ayrancı, Şekil Şartı, s. 101; Y. 19. HD. E. 6362, K. 234, YKD, C. 28, S. 3, 2002, s. 425; Grassinger,
Borçlar Kanunu, s. 110-111; Eskin, s. 17; Bilge, Borçlar Hukuku, s. 372; Olgaç, Kefalet, s. 17 , kefalet
sözleşmesinde daha sonra yani kefilin sorumluluğunu azaltıp azaltmadığına bakmaksızın yapılan bütün
değişikliklerin yazılı şekil şartına uygun olarak yapılması gerektiği görüşündedirler. Asıl borçlunun
sorumluluğunu azaltan işlemlere örnek olarak bkz., Tandoğan, Geçerlilik, s. 43, Oser/Schönenberger, s.
136.
62

Kefil açısından asıl borçlunun şahsı kadar önemli olmadığından alacaklının şahsının
kefalet sözleşmesinde gösterilmesi zorunlu olmayıp, belirlenebilir olması yeterlidir254.

2.3.2.1.2. Kefalet Sözleşmesinin Asıl Borcun Sona Ermiş Olması Nedeniyle Sona
Erdiği İtirazı

2.3.2.1.2.1. Genel Olarak

Kefalet sözleşmesi asıl borç ilişkisine bağlı fer’i nitelikte bir sözleşmedir. Kefil asıl
borcun sona ermiş olması nedeniyle, kefalet sözleşmesinin de sona erdiğini alacaklıya
karşı itiraz olarak ileri sürebilir. Gerçekten BK m. 492’de “Asıl borç herhangi bir
nedenle sakıt olunca kefil beri olur” denilmektedir. Ayrıca BK m. 113/1’de “Asıl borç
tediye ile veya sair bir surette sakıt olduğu takdirde kefalet ve rehin ve sair fer’i haklar
dahi sakıt olur.” denilmektedir. Bu hükümlere birlikte değerlendirildiğinde gerçekten
asıl borcun herhangi bir nedenle sona ermesi halinde kefalet borcu da sona erer255.

Burada üzerinde durulması gereken bir husus da, kefilin asıl borcun yalnız bir kısmını
tekeffülü veya asıl borcun tamamının ancak daha az bir miktarla tekeffülü halinde asıl
borcun bir kısmının sona ermesi halinde kefilin bundan yararlanıp
yararlanamayacağıdır. Kefilin asıl borcun bir kısmını tekeffülü halinde kısmi kefalet söz
konusudur. Bu kefalet türünde kefil olunan kısım sona erinceye kadar kefil sorumlu
kalmaya devam eder. Kısmi kefalette kefil olunan kısım sona erince kefalet borcu da
sona erer256.

Kefilin alacağın tümü için ancak sınırlı bir miktarla sorumlu olmak üzere kefil olması
halinde asıl borcun kısmen ifa edilmesi halinde, kefilin sorumluluğunda aynı oranda
azalma olmaz. BK m. 84/2 gereğince asıl borçlu yapılan kısmi ifanın teminatsız kısma

254
Taşdelen, s. 737-744; Yördem, s. 41; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 103; İnan, Bankacılar, s. 271;b
Reisoğlu, Kefalet, s. 51; Bilge, Borçlar Hukuku, s. 371; Tandoğan, Özel Borç, s. 751;
Oser/Schönenberger, s. 133 vd.; Arık, s. 500 vd.; Eskin, s. 17; Akıntürk, Genel Hükümler, s. 260;
Reisoğlu, Kefalet, s. 53; Ayrancı, Şekil Şartı, s. 100; Tuğ, s. 108; Tandoğan, Geçerlilik, s. 45; Ayrancı,
Şekil Şartı, s. 100; Tandoğan, Geçerlilik, s. 44; Reisoğlu, Kefalet, s. 52 vd.; Sorumluluğu artırıp
azalttığına bakılmaksızın bütün değişikliklerin yazılı şekilde yapılması gerektiği konusunda bkz., Olgaç,
Kazai ve İlmi, s. 431-432; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 407; Zevkliler, s. 396; Barlas, Kefalet Hukuku, s.
45; Şahan, s. 23.
255
Bkz., 135 nolu dipnot.
256
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 124 ; Oser/Schönenberger, s. 112-113.
63

sayılmasını isteyemez. Ancak yapılan ödeme kefilin sorumlu olduğu miktara da etki
etmişse, etki ettiği oranda kefil borcundan kurtulduğunu ileri sürebilir257.

2.3.2.1.2.2. Asıl Borcun İfa Edilmiş Olması Nedeniyle Kefaletin Sona Erdiği İtirazı

Kefalet sözleşmesi asıl borcun zamanında ve usulüne uygun olarak ifa edilmesi halinde
sona erer. Bu kefalet sözleşmesinin olağan sona erme şeklidir258.

2.3.2.1.2.3. Asıl Borcun Takas Suretiyle Sona Ermiş Olduğu İtirazı

Asıl borçlunun kefalet ile teminat altına alınan borcu ile alacaklıya karşı olan alacağını
takas etmesi halinde BK m. 122/2 gereğince asıl borç sona erdiğinden, kefil, kefaletin
sona erdiği itirazını ileri sürebilir259.

2.3.2.1.2.4. Alacaklı ile Asıl Borçlu Sıfatlarının Birleşmesi Üzerine Asıl Borcun
Sona Erdiği İtirazı

Asıl borçlu ile alacaklı sıfatlarının birleşmesi halinde BK m. 116/1 gereğince asıl borç
sona erdiğinden kefalet de sona erer260.

Kefil ile asıl borçlu sıfatlarının birleşmesi halinde kefaletin sona erip ermeyeceği
tartışmalıdır. Doktrinde bir görüşe göre asıl borçlu ile kefil sıfatının birleşmesi halinde
kefalet sona ermez. Bu görüşe göre kefil ile asıl borçlu sıfatlarının sonradan birleşmesi

257
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 123 vd.; Reisoğlu, Kefalet, s. 56; Oser/Schönenberger, s. 243-244, 344.
258
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 126; Y. 4. HD. 30.03.1945 T., E. 931, K. 1154, Olgaç, Kefalet, s. 487;
Reisoğlu, Kefalet, s. 224, dn. 1; YHGK, 26.09.1980 T., E. 700, K. 2161, Karahasan, Borçlar Hukuku, s.
951; Y. 15. HD. 13.03.1980 T., E. 2, K. 625, Reisoğlu, Kefalet, s. 224, dn. 1; Ataol, s. 47;
Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 538; Uygur, s. 9412; Yördem, s. 95; İnan, Ali Naim, Borçlar Hukuku Genel
Hükümler, 3. Baskı, Ankara, 1984, s. 437 vd.; V. Tuhr, Borçlar Hukuku, s. 457 vd.; Başyiğit, s. 3318 vd.
259
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 126; Oser/Schönenberger, 344; Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 539;
Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 592; Yavuz, Özel Hükümler, s. 814; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 503;
Ataol, s. 47; Eren, s. 1227; Oğuzman/Öz, s. 454; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 1015; Uygur, s.
9414; Yördem, s. 97; İnan, Borçlar Hukuku, s. 499 vd.; V. Tuhr, Borçlar Hukuku, s. 664; Başyiğit, s.
3323.
260
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 127; Oser/Schönenberger, s. 344 vd.; Ataol, s. 47; Oğuzman/Öz, s..,
441; Eren, s. 1219 vd.; Uygur, s. 9413; Yördem, s. 96; İnan, Borçlar Hukuku, s. 514; V. Tuhr, Borçlar
Hukuku, s. 660; Başyiğit, s. 3322.
64

halinde, bir kimsenin iki farklı hukuki sebepten sorumlu olmasına kanuni bir engel
bulunmadığından kefalet sona ermeyecektir261.

İkinci bir görüş ise kefil ile asıl borçlu sıfatlarının birleşmesi halinde alacaklının
kefaletin devamında bir yararı olduğu takdirde kefalet sözleşmesinin sona ermeyeceğini
kabul eder. Nitekim 1942 tarihinde yapılan değişiklik sonrasında İsv. BK m. 509/2 ile
bu görüş benimsenmiştir262.

Üçüncü bir görüşe göre ise kefil ile asıl borçlu sıfatlarının birleşmesi ile herhalde kefalet
sözleşmesi sona erecektir. Ancak sona ermiş kefalete ilişkin alacaklının bazı yararları
varsa, bu yararlar kefalet sözleşmesi sona ermiş olmasına rağmen devam eder263.

BKT m. 598 şu şekildedir: “Hangi sebeple olursa olsun, asıl borç sona erince, kefil de
borcundan kurtulur. Borçlu ve kefil sıfatı aynı kişide birleşmiş olursa, alacaklı için
kefaletten doğan özel yararlar saklı kalır”. Bu hükümlere bakıldığında BKT, kefil ile
asıl borçlu sıfatlarının birleşmesi halinde de kefaletin sona ereceğini kabul
etmektedir264. Ancak Tasarı, alacaklının kefaletten doğan özel yararlarını saklı
tutmaktadır.

BKT’da benimsenen görüşün doğru olduğu kanaatindeyiz. Zira asıl borçlu ile kefil sıfatı
birleşince, bir kimse kendi borcuna kefil olamayacağından, kefaletin sona erdiğinin
kabulü gerekir. Ancak alacaklıyı da tamamen teminatsız bırakmamak ve kefaletten
yararlanmasına engel olunmasının önüne geçmek için alacaklının kefaletten doğan
yararlarının saklı tutulması gerekir. Örneğin sona ermiş alacağa bağlı rehin hakkı gibi
haklar varsa bu haklar devam eder265. Gerekçeye göre kefile kefalet söz konusu
olduğunda, böyle bir sona ermenin mutlak olarak kabul edilmesi halinde, kefile kefalet
de sona ereceği ve bu durum alacaklıyı kefile kefalet güvencesinden yoksun bırakacağı

261
Reisoğlu, Kefalet, s. 227; Uygur, s. 9413; Yördem, s. 96; Başyiğit, s. 3326.
262
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 127-128, Ayrıca bkz., s. 127-128, dn. 265-266’daki yazarlar. Karatay,
s. 638.
263
Kefalet sona ermiş olmasına rağmen alacağa bağlı rehin hakkı gibi haklar varsa bunların devam
edeceği konusunda bkz., Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 127, ayrıca bkz., s. 127-128, dn. 265-266’daki
yazarlar.
264
Başyiğit, asıl borcun sona ermesi nedeniyle kefaletin sona ermeyeceğini, ancak BK Tasarıda kefaletin
sona ereceğinin kabul edildiğini savunur, s. 3326-3327.
265
Grassinger, kefaletle teminat altına alınan asıl borcun ayrıca kefalet veya rehin ile teminat altına
alındığı durumlarda meselenin önem kazanacağını ve bu durumda alacaklının bu teminatlardan
yararlanmasının sağlanması gerektiğini savunur, Borçlar Kanunu, s. 127.
65

için, fıkrada, alacaklının kefaletten doğan yararlarının saklı kalacağı hükme


bağlanmıştır266.

2.3.2.1.2.5. Asıl Borçlu ile Alacaklının Aralarında Tecdit (Yenileme) Anlaşması


Yapmış Olmaları Nedeniyle Asıl Borcun Sona Ermiş Olduğu İtirazı

BK m. 114/1 gereği alacaklı ile asıl borçlunun aralarında yaptıkları yenileme


anlaşmasıyla asıl borç ile birlikte kefalet borcu da sona erer267.

BK m. 114/2 uyarınca mevcut olan bir borç için kambiyo taahhüdünde bulunmak, yeni
bir alacak senedi vermek ve kefalet vermek hallerinde asıl borç yenilenmiş olmaz.
Ayrıca asıl borcun nakli halinde de kefil, nakli onaylamışsa sorumlu olmaya devam
eder. Yani borcun nakli halinde de asıl borç yenilenmiş olmaz268.

Alacaklı ile asıl borçlu arasında cari hesap ilişkisi mevcut ise, borç dönemi sonunda
ortaya çıkan bakiyenin borçlu tarafından kabulü halinde borç yenilenmiş olur (BK m.
115/2)269. Ancak BK m. 115/3 uyarınca bu yenilenme nedeniyle kefalet borcu sona
ermez270.

TMK m. 910/1 gereğince ipotekli borç senedi veya irat senedinin düzenlenmesiyle
birlikte dayanağı olan borç ilişkisi yenileme sonucu sona erer. Burada yenileme
kanundan kaynaklanmaktadır. Tarafların bunun aksini sözleşme ile kararlaştırmaları
mümkündür. Ancak bu sözleşme iyi niyetli üçüncü kişileri bağlamaz (TMK m.
910/2)271.

266
Adalet Bakanlığı, Borçlar Kanunu Tasarısı, Basılı Metin, Ankara, 2005, s. 525; Şahan, s. 102.
267
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 129; Y. TD. 23.10.1930 T., 2162, Tepeci, s. 787;
Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 539; Ataol, s. 47; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 996; Eren,s. 1218;
Şahan, s. 104; Yavuz, Özel Hükümler, s. 815; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 504; Uygur, s. 9413; Yördem, s.
96; İnan, Borçlar Hukuku, s. 495 vd.; V. Tuhr, Borçlar, s. 653 vd.; Başyiğit, s. 3323.
268
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 129; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 994-995; Olgaç, Kefalet, s.
33; Şahan, s. 105; Oğuzman/Öz,s. 437; İnan, Borçlar Hukuku, s. 497; V. Tuhr, Borçlar Hukuku, s. 656.
269
Deryal, Yahya, Ticaret Hukuku, 7. Baskı, Trabzon, 2004, s. 129; Arkan, s. 347.
270
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 129-130; Reisoğlu, Kefalet, s.., 229; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s.
794; Yavuz, Özel Hükümler, s. 815; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 504; Oğuzman/Öz, s. 418; Arkan, s. 347
vd.; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 996; Eren, s. 1217; Uygur, s. 9414; Yördem, s. 96; İnan, Borçlar
Hukuku, s. 497; V. Tuhr, Borçlar Hukuku, s. 656.
271
Kemal, Oğuzman/Özer, Seliçi, Eşya Hukuku, 9. Baskı, İstanbul, 2002, s. 734; Şeref, Ertaş, Yeni Türk
Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Eşya Hukuku, 7. Baskı, Ankara, 2006, s. 537 vd.;
Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 995; Şahan, s. 105; Eren, 1216 vd.; Yavuz, Selim Şener, Türk
Hukukunda İpotek ve Uygulaması, İstanbul, 2005, s. 95 vd.
66

2.3.2.1.2.6. Alacaklı İle Asıl Borçlunun Aralarında Yaptıkları İbra Anlaşması


Sonucu Asıl Borcun Sona Erdiği İtirazı

Alacaklı ile asıl borçlunun aralarında yapacakları ibra anlaşması sonucu asıl borç ile
birlikte kefalet de sona erer272.

Alacaklı ile asıl borçlu arasında yapılan ibra anlaşmasının hükümsüz olması halinde
kefalet sözleşmesinin de yeniden geçerli hale gelip gelmeyeceği konusu tartışmalıdır.
İbranın hukuki mahiyetine göre bu sorun çözülmelidir.

Bir görüşe göre, ibranın soyut bir işlem olması nedeniyle, ibrayı oluşturan sebebin
geçersizliği, ibranın geçerliliğine etkide bulunmayacaktır. Bu nedenle ibrayı oluşturan
hukuki sebebin hükümsüz olmasına rağmen ibra işlemi geçerli olacak ve ibra nedeniyle
sona eren kefalet sözleşmesi yeniden geçerli hale gelmez273. Ancak ibra işleminin soyut
olduğu kabul edilse bile, hukuki işlemdeki geçersizlik ibra işlemine de ayrıca etkide
bulunuyorsa274, bu durumda ibra işlemi geçerli olarak yapılmamış olmadığından, kefalet
sözleşmesinin ibra nedeniyle sona erdiği ileri sürülemeyecektir. Sona ermeyen bir
sözleşmenin daha sonra yeniden doğması da söz konusu olmaz275.

Diğer bir görüş ise ibranın hukuki sebebe bağlı bir işlem olduğunu, dolayısıyla hukuki
sebepteki sakatlığın ibra işlemini etkileyeceğini kabul eder. Bu görüşü kabul edenlerden
bir kısmına göre hukuki sebepteki geçersizlik nedeniyle ibra anlaşması geçerli
olmayacağından, asıl borç ve buna bağlı kefalet borcu da sona ermemiş olacaklarından
daha sonra yeniden geçerli hale gelmeleri de söz konusu olmaz276. Bu görüşü kabul
edenlerin bir kısmı ise bu durumda asıl borç ve buna bağlı kefalet borcunun yeniden
doğacağını kabul eder277.

272
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 130; Y. 4. HD. 30.03.1945 T., E. 931, K. 1154, Olgaç, Kazai ve İlmi, s.
487; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 985; Eren, s. 1221; Oğuzman/Öz, s. 431; Uygur, s. 9414;
Yördem, s. 97; İnan, Borçlar Hukuku, s. 494-495; V. Tuhr, Borçlar Hukuku, s. 646; Başyiğit, s. 3323.
273
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 131; Reisoğlu, Kefalet, s. 229; Oser/Schönenberger, s. 34;
Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 987; Yavuz, Özel Hükümler, s. 815; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 504;
Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 795; V. Tuhr, Borçlar Hukuku, s. 650.
274
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 131; Reisoğlu, Kefalet, s. 229; Oser/Schönenberger, s. 348;
Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 987; Yavuz, Özel Hükümler, s. 815; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 504;
Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 795; İrade sakatlıklarında olduğu gibi hukuki işlemdeki irade
bozukluğunun ayrıca ibra işlemini de etkilediği konusunda bkz., Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 131.
275
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 131, ayrıca bkz., s. 131, dn. 280’deki yazar.
276
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 131, ayrıca bkz., s. 131, dn. 281’deki yazarlar; Reisoğlu, Kefalet, s.
229.
277
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 131, ayrıca bkz., s. 131, dn. 282’deki yazarlar; Oser/Schönenberger, s.
348.
67

2.3.2.1.2.7. Asıl Borcun İfasının Sonradan Kusursuz Olarak İmkansızlaşmış


Olması Nedeniyle Sona Erdiği İtirazı

Asıl borcun ifasının, asıl borçlunun kusuru olmaksızın sonradan imkansızlaşması


halinde, asıl borç ile birlikte kefalet borcu da sona erer ( BK m. 117 )278.

2.3.2.1.2.8. Şarta Bağlı İşlemlerde Asıl Borcun Sona Erdiği İtirazı

Taliki şarta bağlı borçta şartın gerçekleşmediği takdirde asıl borç ile birlikte kefalet
borcu da sona erer279.

İnfisahi şarta bağlı borçta, şartın gerçekleşmesiyle asıl borç sona ereceğinden kefalet
borcu da sona erer280.

2.3.2.1.3. Kefalet Sözleşmesinin Kendine Özgü Sebeplerle Sona Erdiği İtirazı

Kefalet sözleşmesi de diğer sözleşmeler gibi kefalet borcunun ifasıyla olağan bir şekilde
sona erer (BK m. 113). Ayrıca kefalet borcu hakkında yenileme anlaşması yapılması
(BK m. 114.), kefilin alacaklıya kaşı mukabil alacağıyla takas edilmesi (BK m. 118 ve
122/1), kefil ile alacaklı sıfatlarının birleşmesi (BK m. 116) gibi sebeplerin birinin
varlığı halinde kefalet borcu sona erecektir. Kefalet sözleşmesinde kefilin borcu daima
bir miktar parayı alacaklıya ödemekten ibaret olduğundan, kefalet sözleşmesinin
sonradan kusursuz imkansızlık nedeniyle sora erdiğini kefil, alacaklıya karşı ileri
süremeyecektir.

Bu sebebplerin yanı sıra BK’da özel olarak kefalet sözleşmesine özgü sora erme
sebepleri düzenlenmiştir. Çalışmamızın bu kısmında kefalet sözleşmesi açısından özel
olarak düzenlenmiş sona erme sebepleri ve buna bağlı olarak kefilin itiraz hakkından
bahsedeceğiz.

278
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 131; Ataol, s. 47; Eren, s. 1248; Oğuzman/Öz, s. 442;
Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 998; Uygur, s. 9413; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 134; İnan, Borçlar
Hukuku, s. 504; Başyiğit, s. 3322.
279
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 137.
280
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 137.
68

2.3.2.1.3.1. Kefilin Asıl Borcun Nakline İzin Vermemiş Olması Nedeniyle Kefalet
Sözleşmesinin Sona Erdiği İtirazı

BK m. 176/2’ye göre asıl borcun nakli halinde, kefil ancak borcun nakline rıza
göstermişse sorumlu olmaya devam eder. Kefil asıl borcun nakline rıza göstermemiş
ise, alacaklı tarafından takip edilmesi durumunda, kefalet sözleşmesinin sona erdiği
itirazını ileri sürebilir281.

Kefilin vereceği rızanın yazılı şekil şartına tabi olup olmayacağı tartışmalıdır. Bir
görüşe göre kefilin asıl borcun naklini mutlaka yazılı şekil şartına uygun olarak
onaylaması gerekli değildir282.

Doktrinde isabetli görünen diğer görüş ise, kefilin tanımadığı, ödeme gücünü bilmediği
bir kimse için kefalet altına girmesi, sorumluluğunda muhtemel bir artışa neden
olabileceğinden, asıl borcun nakline yazılı şekil şartına uygun olarak onayın verilmiş
olması gerektiğini savunmaktadır283. Kefilin yazılı onayını en geç nakil işlemi sırasında
vermiş olması gerekir. Nakil işlemi yapıldıktan sonra verilen yazılı onay, kefalet
sözleşmesi sona ermiş olduğundan, geçerli bir rıza olarak kabul edilmez284.

İsv. BK m. 493/5’te de kefilin rızasının en geç nakil işlemine kadar verilmesi gerektiği
kabul edilmiştir285.

2.3.2.1.3.2. Belirli Süreli Kefalet Sözleşmesinde Sözleşmenin Sona Erdiği İtirazı

BK m. 493 uyarınca belirli süreli kefalet sözleşmesinde, alacaklının kefalet


sözleşmesinin süresinin dolmasından itibaren en geç bir ay içinde alacağını takip etmek

281
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 138-139; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 277; Oğuzman/Öz, s.
456; Ataol, s. 48; Tekinay, Müteselsil Borç, s. 749; Eren, s. 1203; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s.
277; Oğuzman/Öz, s. 966; Oser/Schönenberger, s. 158; Federal Mahkeme Kararları, 1. HD. 09.02.1937
T., jdT, 1937, Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 427-428; Uygur, s. 9414; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 796;
Yördem, s. 85; Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 99-100; Erlüle, s. 643; Başyiğit, s. 3327; Franko, Kefalet, s.
28.
282
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 139; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 277; Eren, s. 1203; Bilge,
Borçlar Hukuku, s. 395.
283
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 138; Reisoğlu, Kefalet, s. 246; Oğuzman/Öz, s. 927; Tandoğan, Özel
Borç İlişkileri, s. 761; Şahan, s. 76; Başyiğit, s. 3328; Taşdelen, s. 759.
284
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 140; Reisoğlu, Kefalet, s. 246; Tandoğan, s. 761, 769.
285
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 140; Oser/Schönenberger, 126; Başyiğit, muvafakatin sonra da
verilebileceğini savunur, s. 3329.
69

için gerekli hukuki yollara başvurmaması ya da başladığı takibine uzun süre ara vermesi
halinde kefil, kefalet sözleşmesinin sona erdiğini ileri sürebilir286.

Kanunun kefalet sözleşmesinin dolmasından itibaren takip için öngördüğü bir aylık süre
hak düşürücü süredir, bu nedenle zamanaşımını kesen veya durduran sebepler burada
uygulama alanı bulmaz287.

BK m. 493 hükmünün uygulanması açısından gerekli olan şartları şu şekilde


sıralayabiliriz.

-Öncelikle belirli süreli bir kefalet sözleşmesi olmalıdır. Kefalet sözleşmesinin belirli
süre ile yapıldığı sözleşmeden açıkça anlaşılabileceği gibi tarafların iradelerin
yorumlanmasıyla da belirlenebilir288.

-BK m. 493’ün uygulanması açısından ikinci şart ise alacaklının alacağını takip etmesi
ve bu takibine uzun süre ara vermemesi yükümlülüğüne aykırı davranmasıdır. BK m.
493 ve 494’te alacaklının kime karşı yani asıl borçluya mı yoksa kefile karşı mı takip
yapılacağı gösterilmemiştir. Bu sorun şu şekilde çözülebilir:

Kefil adi kefalette öncelikle asıl borçluya karşı, müteselsil kefalette ister kefile, ister asıl
borçluya, isterse her ikisine karşı kefalet sözleşmesinin bitiminden itibaren bir ay içinde
takip yapabilir289. Adi kefalette kural bir aylık sürede takibin ve davanını asıl borçluya
karşı başlatılması olmasına rağmen, BK m. 486/1’deki haller –borçlunun iflas etmiş
olması, borçlu hakkındaki takibatın alacaklının kusuru olmadan semeresiz kalması,

286
Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 396; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 143; Reisoğlu, Kefalet, s. 232;
Oser/Schönenberger, 358-359; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 418; Ataol, s. 49; Bilge, Borçlar Hukuku, s.
344; Zevkliler, s. 406; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 595; Yavuz, Özel Hükümler, s. 815 vd.; Yavuz,
Borçlar Hukuku, s. 504 vd.; Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 539 vd.; Eskin, s. 22 vd.; Berki, Borçlar, s. 228;
Arık, s. 505; Akıntürk, Genel Hükümler, s. 268; Göktürk, Borçlar Hukuku, s. 651; Şahan, s. 52; Berki,
Türk Hukukunda, s. 20-21, 33 vd.; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 488-489; Y. TD. 23.01.1968 T., E. 1859, K
400, Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 491; Y. 1. HD. 25.04.1963 T., E. 5200, K. 5158, Olgaç, Kazai ve İlmi, s.
474; İnan, Bankacılar, s. 276; Dalamanlı/İzgi, s. 448-449; Y. 4. HD. 05.11.1945 T., E. 2748, K. 3955,
Dalamanlı/İzgi, s. 472; Y. 3. HD. 22.02.1960 T., E. 1323, K. 1104, Uygur, s. 9417-9418; Akıntürk,
Bankacılar, s. 328; Yördem, s. 98; Başyiğit, s. 3332; Franko, Kefalet, s. 29; Barlas, Nami, Belirsiz Süreli
Kefalet Sözleşmelerinde Asıl Borcun Muaccel Olması Halinde Müteselsil Kefilin BK m. 494/f.1
Hükmünden Yararlanmasının Mümkün Olup Olmadığı Sorunu, Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman’ın Anısına
Armağan, İstanbul, 2000, 169-194, s. 173.
287
Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 396; Berki, Kefalet, s. 33; Y. 3. HD. 29.02.1960 T., E. 1494, K. 1319,
Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 492; Uygur, s. 9420; Dalamanlı/İzgi, s. 448-449; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s.
418; Sönmez, Diğdem/Zeybek, Esen, Belirli Süreli Kefaletlerde Kefilin Sorumluluğunun Sona Ermesi,
İzmir Barosu Dergisi, S. 67, 1998, 50-57, s. 53; Zevkliler, s. 406.
288
Reisoğlu, Kefalet, s. 232; Grassinger, Borçlar Kanunu, s.144; Y. 11. HD. 05.06.1958 T., E. 3273,K.
3252, Olgaç, Kefalet, s. 494; Sönmez/Zeybek, s. 51; Grassinger, Gülçin Elçin, Belirsiz Süreli Kefalette
Kefilin Hakları, Prof. Dr. Necip Kocayusufpaşaoğlu İçin Armağan, Ankara, 2004, 209-234, s. 210.
289
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 147; Sönmez/Zeybek, s. 53; Şahan, s. 58.
70

borçlu aleyhine Türkiye’de takibin imkansız olması- söz konusu ise alacaklının kefalet
süresinin sona ermesinden itibaren bir ay içinde kefil aleyhine de dava açması veya icra
takibine girişmesi mümkündür290.

Adi kefalette asıl borçlu tarafından rehin verilmişse, alacaklı, öncelikle asıl borçluya
karşı İİK m. 45 uyarınca rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapacaktır. Rehin asıl
borçlu dışında üçüncü bir kişi tarafından verilmişse, alacaklı asıl borçlu ile birlikte
üçüncü kişiye İİK m. 146 uyarınca icra emri gönderecektir291.

Müteselsil kefalette rehin verilmişse alacaklı, hem rehnin paraya çevrilmesi yoluyla
takip yapabilecek hem de kefile karşı takip yapabilecektir. Müteselsil kefil, alacaklının
İİK m. 45 uyarınca öncelikle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapması gerektiği
def’ine dayanamaz292.

BK m. 493’te alacaklının takibine uzun süre ara vermemesinden bahsedilmektedir.


Buradaki uzun süreden maksat alacaklının dürüstlük kuralı çerçevesinde basiretli bir
tacirin göstereceği dikkat ve özenle takibine ara vermeden devam etmesidir293.

Belirli süreli kefalet sözleşmesinde alacaklı süre bittikten sonra bir ay içinde müteselsil
kefili veya asıl borçluyu takip etmezse kefil, sorumluluktan kurtulur. Bir aylık süre
içinde takibe başlandıktan sonra uzun süre ara verilmesi halinde müteselsil kefilin
sorumluluktan kurtulup kurtulmayacağı tartışmaldır. Bir görüşe göre, takibe uzun süre
verilmesinin, müteselsil kefil açısından sorumluluktan kurtulma sebebi olarak ileri
sürülmesi dürüstlük kuralına aykırıdır294. Diğer bir görüşe göre ise, alacaklı müteselsil
kefalette önce kefili takip etmiş daha sonra bu takibine ara vermiş ve bu ara verme uzun
olmuşsa bakılmalıdır: Alacaklı asıl borçluyu takip etmek amacıyla takibine ara vermiş
ve asıl borçluya karşı takibe geçmişse, kefil BK m. 493 hükmüne dayanarak borcundan
kurtulduğunu ileri süremez295. Alacaklı müteselsil kefile karşı başlattığı takibine uzun
süre ara vermiş ve bu arada asıl borçluya karşı da takibe geçmemiş ve takibine başka
bir surette devam etmemişse veya asıl borçluya karşı başlattığı takibine uzun süre ara

290
Şahan, s. 58-59; Tandoğan, s. 799; Bilge, Borçlar Hukuku, s. 397; Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 539.
291
Şahan, s. 59-60; Reisoğlu, Kefalet, s., 237; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 799-800.
292
Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 780; Reisoğlu, Kefalet, s. 239; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 147;
Sönmez/Zeybek, s. 53-54.
293
Reisoğlu, Kefalet, s. 237; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 148; Oser/Schönenberger s. 361-362;
Sönmez/Zeybek, s. 55; Grassinger, Belirsiz Süreli, s. 220-221.
294
Olgaç, Kefalet, s. 34 dipnot 2. Reisoğlu, Kefalet, s. 238; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 801.
Oser/Schönenberger, s. 362; Sönmez/Zeybek, s. 55.
295
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 148 ve 149.
71

vermişse, kefil, BK m. 493 uyarınca kefalet borcundan kurtulduğunu ileri sürebilir296.


Kanaatimizce takibe uzun süre ara verilmemesinin nedeni kefilin lehine bir düzenleme
olduğundan, müteselsil kefile karşı takibe başlanmış olsa da uzun süre ara verildiğinde
kefilin sorumluluğunun sona erdiği kabul edilmelidir. Ancak alacaklının asıl borçluyu
takip etmek amacıyla müteselsil kefile karşı başlattığı takibine uzun süre ara vermesi
halinde müteselsil kefil sorumluluktan kurtulduğunu ileri süremez297.

BKT m. 601/1’de alacaklının asıl borçluya karşı dava ve takip haklarını kullanmasından
bahsedilmektedir. Bu hükümle Tasarı, alacaklıya kefili değil, asıl borçluyu takip etme
yükümlülüğü yüklemektedir.

Burada üzerinde durulması gereken bir husus da, asıl borcun vadesinin kefaletin
süresinden çok uzun olması halidir. Asıl borç muaccel olmadan asıl borçlunun takibi
mümkün değildir. Belirli süreli kefalette, kefalet süresi dolduktan sonra asıl borç henüz
muaccel olmamışsa, alacaklı, asıl borçluyu takip edemez. Bu durumda kefalet süresinin
dolmasından itibaren bir aylık süre geçmekle kefil, kefalet borcundan kurtulur298.
Alacaklı kefalet sözleşmesinin kurulması sırasında, sözleşmenin süresinin dolması
halinde asıl borcun muaccel olup olmayacağını araştırmakla yükümlüdür. Aksi takdirde
bunun sonucuna kendisi katlanmak zorundadır.

İsv. BK m.510’da yapılan bir değişiklikle, kefalet sona erdiği takdirde henüz asıl borç
muaccel olmamış ise, kefil ancak ayni teminat vermek suretiyle borcundan
kurtulabilecektir. Kefil ayni teminat vermediği takdirde asıl borç muaccel oluncaya
kadar sorumlu olmaya devam eder299.

Bu konuyu düzenleneyen BKT m. 600 ise şu şekildedir:“Süreli kefalette kefil, sürenin


sonunda borcundan kurtulur”. Bu hüküm uyarınca alacaklıya süre sona erdikten sonra
bir aylık süre tanınmamaktadır. Başka bir deyişle belirli süreli kefalet sözleşmesi,
öngörülen sürenin sonunda sona erer. Böylece kefil, süresi bittiği anda kefalet
sözleşmesinin sona erdiğini ileri sürebilir. BKT belirli süreli kefalette, sürenin dolması
halinde kefaletin sona ereceğini kabul ettiğinden, alacaklının kime karşı takip yapacağı,
hangi takipleri yapacağı gündeme gelmez. Kanaatimizce bu yerinde bir düzenleme

296
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 148 ve 149.
297
Aynı görüşte bkz., Şahan, 62-63.
298
Aynı yönde görüş için bkz., Reisoğlu, Kefalet, s. 232, 233; Bilge, ise aksi görüşte olup bu gibi
durumlarda bir aylık sürenin asıl borcun muaccel olduğu tarihten itibaren başlaması gerektiğini savunur,
Borçlar Hukuku, s. 344. Sönmez/Zeybek, s. 52-53; Ekinci, s. 134.
299
Reisoğlu, Kefalet, s. 233.
72

değildir. Tasarıyı hazırlayanların kefalet sözleşmesinin sona ermesine ilişkin bu hükmü


kefili korumak amacıyla kabul ettiği söyelenebilir. Ancak bu hükümlerin bu şekilde
uygulanması halinde alacaklı korumasız bırakılmış olur. Kefalet sözleşmesi alacaklı
açısından teminat olarak öngörülen bir sözleşmedir. Kefaletin bu şekilde sona ermesi
kabul edilirse kefilin korunması ilkesi abartılmış olur ve alacaklı için kefaletin teminat
olma özelliği de ortadan kalkar. Kefalet sözleşmesinin teminat olma özelliğini devam
ettirmesi, alacaklının da korunması açısından BK m. 493’te öngörüldüğü gibi, kefalet
sözleşmesinin süresinin dolması halinde bir aylık süre içinde, alacaklının takip
yapmaması halinde kefaletin sona ereceğinin Tasarıdada öngörülmesi gerekir300.

BKT m. 598/3 ile BK’da yer almayan kefalet sözleşmesi açısından azami bir süre sınırı
getirilmiştir. BKT m. 598/3’e göre; “Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü
kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle
kendiliğinden ortadan kalkar.” Bu hükümle kefalet türleri arasında henhangi bir ayrım
yapılmadan süreli olsun ya da olmasın bütün kefaletlerin geçerlilik süreleri on yıl olarak
belirlenmiştir. Bu hüküm uyarınca, kefalet sözleşmesi kurulduktan sonra on yıl geçmiş
ise gerçek kişi kefil, kefalet sözleşmesinin sona erdiği itirazında bulunabilir301.

BKT’nın m. 600 ve 598/3 hükümleri birlikte değerlendirildiğinde şu sonuca varılır.


Tasarının 600. maddesi gerçek kişinin kefil olarak taahhüt altına girdiği kefalet
sözleşmesinin on yıldan az süreyle yapıldığı hallerde önem arz eder. Kefaletin süresinin
on yıldan az olduğu hallerde gerçek kişi kefil, kefalet için öngörülen sürenin dolması
halinde, Tasarının 600. maddesine dayanarak kefalet sözleşmesinin sona erdiğini ileri
sürebilir. Gerçek kişi kefil on yıldan daha fazla bir süreyle kefil olduğunda, kefalet
sözleşmesinin akdinden itibaren on yıl geçmekle, BKT’nın 598/3 hükmüne dayanarak
kefalet sözleşmesinin kendiliğinden ortadan kalktığını ileri sürebilir.

BKT m. 598/4’e göre on yıldan daha fazla bir süre için yapılmış olsa bile uzatılmış veya
yeni bir kefalet yapılmış olmadıkça, kefil ancak on yıllık süre için takip edilebilir302.

300
Şahan ise, BK Tsarısı m. 600 hükmünün yerinde bir düzenleme olduğunu, mevcut Borclar Kanununa
göre sorumluluğunu belirli bir süre ile isteyen kefilin fazladan bir ay daha fazla sorumlu kaldığını, buna
karşılık Tasarı ile bunun sona erdirildiğini, kefilin daha uzun süre sorumlu olması isteniyorsa, söz konusu
hüküm emredici olmadığından sözleşme ile kararlaştırılması gerektiğini savunur, s. 63; Aynı görüşte bkz.,
Başyiğit, s. 3332-3333; Kuntalp, Borçlar Kanunu Tasarısı, s. 272.
301
Şahan, s. 115-116; Başyiğit, s. 3331; Borçlar Kanunumuzda belirli süreli kefalet sözleşmesi açısından
böyle bir hüküm öngörülmediği ve kefaletin zaman açısından sınırlandırılması gerektiği konusunda bkz.,
Acar Mahmut Bedri, Kefalet Akdinin Zaman Bakımından Tahdidi, ABD, C. 8, S. 95-96, 1952, 11-12.
302
Başyiğit, s. 3331; Şahan, s. 116; Yazar, Tasarının 598. maddesinin 4. fıkrasına göre, kefalet sözleşmesi
on yıldan fazla bir süre için yapılmış olsa bile, bu kefalet sözleşmesi, uzatılmadıkça veya yeni bir kefalet
73

BKT m. 598/4 şu şekildedir: “Kefalet, on yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile,
uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak on yıllık süre doluncaya
kadar takip edilebilir.”

BKT m. 598/5’e göre, kefalet süresi en erken kefaletin sona ermesinden bir yıl önce
yapılmak şartıyla ve kefilin, kefalet sözleşmesinin tabi olduğu yazılı şekle uygun yazılı
açıklamasıyla azami on yıllık bir dönem için uzatılabilir. BKT m. 598/5 şu şekildedir:
“Kefalet süresi, en erken kefaletin sona ermesinden bir yıl önce yapılmak kaydıyla,
kefilin kefalet sözleşmesinin şekline uygun yazılı açıklamasıyla, azamî on yıllık yeni bir
dönem için uzatılabilir”. Kanaatimizce burada kefile tek taraflı olarak sözleşmeyi
uzatma hakkı tanınmıştır. Kefil, kefalet sözleşmesi yapıldıktan sonra on yıl bekleyerek
sorumluluğunun kendiliğinden sona ermesi imkanı varken dokuzuncu yıldan sonra
alacaklıya yapacağı yazılı bir bildirimle kefalet sözleşmesini uzatabilir. Kefil
sorumluluk altına giren kişi olduğu için tek taraflı olarak sorumluluğunu tek taraflı
olarak uzatabilir303. Kefalet sözleşmesinin süresinin uzatılması halinde yeni bir kefalet
sözleşmesi kurulmuş olmaz. Daha önce kurulan kefalet sözleşmesinin süresi uzatılmış
olur. Uzatma teklifinin madde metninde belirtildiği gibi yazılı olarak yapılması gerekir.
Alacaklı tarafından yapılan uzatma teklifinin kefil tarafından kabul edilmesi halinde, bu
durumda da madde metnine göre kefalet sözleşmesinin tabi olduğu şekle uymak
gerekeceğinden, uzatılmış kefalet değil, yeni bir kefalet sözleşmesi söz konusu olur304.
On yıllık sürenin dolmasıyla kefalet sözleşmesi gerçek kişi kefil açısından sona ermiş
olduğundan, kefilin sorumluluğun devam etmesi için tarafların yeni bir kefalet
sözleşmesi yapmaları gerekir305. BKT m. 598/5’te azami on yıllık süre için kefaletin
süresinin uzatılabileceği belirtilmiştir. Bu düzenlemeye göre kefaletin süresi on yıldan
daha az bir süre için de uzatılabilir.

sözleşmesi yapılmadıkça, on yıl sonra sona ermesinin kabulünün “değiştirilmiş kısmi butlan” olarak
değerlendirilebileceğini savunur, değiştirilmiş kısmi butlanı, sözleşmenin sakat olan kısmının yerine
ikame bir kuralın geçirilmesiyle, sözleşmenin korunması olarak tanımlar, s. 116.
303
Şahan, s. 117; Başyiğit ise, burada uzatılmış bir kefaletten bahsedilemeyceğini, aynı şartlarla uzatılmış
olsa bile yeni bir kefaletin söz konusu olduğunu savunur.
304
Şahan, s. 117.
305
Şahan, s. 117.
74

BKT’nın 598. maddesi, hükmün lafzından da anlaşıldığı gibi gerçek kişiler açısından
geçerlidir. Bu hükümle azami süre sınırı getirilerek belli bir süre geçtikten sonra kefilin
sorumluluktan kurtulmasının sağlanması amaçlanmıştır306.

BKT m. 598 İsv. BK m. 509 gözönünde bulundurdularak hazırlanmakla beraber, İsv.


BK m. 509’da 20 yıl olarak belirtilen süre Tasarıda 10 yıl olarak hükme bağlanmıştır307.

Burada üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise uzatılmış kefaletin daha sonra
uzatılıp uzatılamayacağıdır. BKT m. 598/5 hükmü lafzen yorumlandığında kefaletin
süresinin en fazla on yıl süreyle uzatılabileceği anlaşılmaktadır. Bu uzatma için kefalet
sözleşmesinin bitimine en erken bir yıl kala kefilin yazılı açıklamada bulunması
gerekir. Kefalet sözleşmesi kefilin yazılı açıklamasıyla on yıllık yeni bir dönem için
uzatılmış ise, artık bu on yıllık sürenin dolmasıyla kefalet sözleşmesinin süresi de
dolmuş olduğundan kefalet sözleşmesinin yeniden uzatılması mümkün olmaz. Taraflar
kefalet ilişkisini devam etmesini istiyorlarsa yeni bir kefalet sözleşmesi yapmalıdır.
Kefelet sözleşmesi uzatılmış ancak uzatma süresi on yıldan daha az ise, uzatılmış
sürenin dolmasından bir yıl önce kefilin yazılı açıklamasıyla kefaletin süresi yeniden
uzatılabilmelidir. Ancak bu ikinci uzatma süresi ile önceki uzatma süresinin toplamının
on yılı geçmemesi gerekir. Başka bir deyişle kefalet sözleşmesi, uzatılan sürelerin
toplamı on yılı geçmemesi koşuluyla birden fazla uzatılabilmelidir.

BKT’nın temel amacı kefili korumak olduğundan kefalet süresinin her defasında yeni
bir on yıllık dönem için uzatılmasının kabulü mümkün değildir. Ayrıca bir kimseyi bir
sözleşme nedeniyle uzun süre sorumlu tutmak hakkaniyete uygun olmadığı gibi kişilik
haklarına da aykırıdır308. Kefilin kendi yazılı açıklamasıyla kefalet süresini uzattığı,
isterse uzatmayabileceği düşüncesi de geçerli olmaz. Zira alacaklı karşısında zor
durumda bulunan kefili korumak amacında olan BKT karşısında bunun yerinde bir
düşünce olmayacağı kanaatindeyiz.

306
Aynı görüşte, Oser/Schönenberger, s. 351 vd.; Şahan , gerçek kişilerin çok uzun süre sorumluluk
altında kalmalarının kanun koycu tarafından istenmemiş, kişilik haklarıyla bağdaşmadığının
düşünüldüğünü belirtir, s. 116; Başyiğit, gerçek kişilere yönelik bu düzenlemenin tüzel kişileri de
kapsayacak şekilde genişletilmemesinin nedeninin özellikle tacirler açısından basiretli davranma
yükümlülüğünden ve ayrıca tüzel kişilerin uzun vadeli ticari işlemlere girmesinden kaynaklandığını
savunur, s. 3331.
307
Oser/Schönenberger, bu yasal süreyle, sözleşme özgürlüğüne karışılmış olduğunu, kefilliği
değerinden yoksun etmemek amacıyla kefilliğin uzatılması, yenilenmesi olanaklarının aynı maddenin
diğer fıkralarında (İsv. BK m. 509/4-5) tanınmış olduğunu belirtir.
308
Şahan, s. 116.
75

Kefalet sözleşmesinin süresinin uzatılmasına yönelik yazılı açıklamanın en erken


kefaletin süresinin dolmasından bir yıl önce yapılabilmesi, daha öncesinden
yapılamaması kefili korumaya yöneliktir309. Kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonra
asıl borçlunun durumunda veya kendi durumunda nasıl bir değişiklik meydana
geleceğini ve bu değişikliğin kendi sorumluluğuna nasıl yansıyacağını bilemeyen
kefilin, çok önceden sorumlu olduğu süreyi uzatmaya yönelik yazılı açıklamada
bulunmasının doğru olmayacağı düşünülmüştür.

Kefaletin sona ermesi itiraz olarak kefil tarafından ileri sürülebileceği gibi, mahkeme
tarafından da kendiliğinden nazara alınabilir310. Kefilin kefaletin sona erdiği itirazını
ileri sürmesi kural olarak hakkın kötüye kullanılması da teşkil etmez.

BKT’nın belirli süreli kefaletin sona ermesine ilişkin hükümleri açısından üzerinde
durulması gereken bir husus da, alacaklının asıl borçluya veya kefile karşı usulüne
uygun olarak takip yapması veya mahkemeye başvurması halinde, henüz takip veya
dava devam ederken kefalet süresinin dolması halidir. Böyle bir durumda takip veya
davaya rağmen kefaletin sona erdiğini kefil ileri sürebilecek midir? Dahası kefaletin
sona ermesi bir itiraz niteliğinde olduğundan mahkeme bunu resen nazara alacak mıdır?

BKT’nın hükümleri lafzi olarak yorumlandığında, kefaletin sürenin dolması halinde


herhalde sona erdiği kabul edilmelidir. Tasarıda herhangi bir istisnaya da yer
verilmemiştir. Alacaklının asıl borçluya takip yapmış olduğu durumlarda Tasarının bu
hükümleri kabul edilebilir. Ancak alacaklının, kefile karşı usulüne uygun olarak bir
takip yapmış olduğu veya dava açtığı durumlarda, süresinin dolmuş olması nedeniyle
kefaletin sona ereceğinin kabul edilmesi halinde, söz konusu hükümler kefili korumanın
ötesinde, ticari hayatın olağan akışına engel olur.

2.3.2.1.3.3. Belirli Süreli Olmayan Kefalet Sözleşmesinde Sözleşmenin Sona Erdiği


İtirazı

BK m. 494 gereğince belirli süreli olmayan kefalette kefil, asıl borç muaccel olduktan
sonra, alacaklıya ihbarda bulunarak, bu ihbardan itibaren bir ay içinde mahkemeye veya

309
Kuntalp, bir yıllık sürenin uzun bir süre olduğunu, tarafların borç ilişkisinin alacağı seyri bir yıl
öncesinden net olarak göremeyebileceklerini, bu nedenle “…bir yıl önce…” ibaresinin “… en az altı ay
öncesinde…” şeklinde düzeltilmesinin yerinde olduğunu savunur, Borçlar Kanunu Tasarısı, s. 272.
310
Ataol, s. 20; Reisoğlu, Kefalet, s. 169.
76

icraya başvurmak suretiyle alacağını takip etmesini ve bu takibe uzun süre ara
vermemesini isteyebilir. Kefilin bu ihbarından itibaren alacaklı, bir ay içinde alacağını
takip için mahkemeye başvurmaz veya takip yapmazsa ya da başladığı takibine uzun
süre ara verirse, kefil, kefalet borcunun sona erdiği itirazında bulunabilir311 312.

BK m. 494/1’de kefilin asıl borcun muaccel olmasından sonra alacaklıya ihbarda


bulunacağı yazılıdır. Doktrinde bir görüş, maddenin bu lafzını nazara alarak, ihbarın
mutlaka asıl borç muaccel olduktan sonra yapılması gerektiğini savunur313.

Diğer bir görüş ise, muacceliyet tarihinden sonra hüküm doğurmak üzere kefilin asıl
borç muacceliyet kazanmadan kısa bir süre önce geçerli bir şekilde ihbarda
bulunabileceğini kabul eder314.

Kanaatimizce, asıl borç henüz muaccel olmadan önce de ihbarın yapılması mümkündür.
Zaten herhalde bir aylık süre en erken muacceliyet tarihinden itibaren başlar. Bu
durumda henüz asıl borç muaccel olmadan ihbar yapılmış olsa bile, bir aylık süre asıl
borcun muaccel olduğu tarihten itibaren başlar315.

Asıl borcun muaccel olmasının alacaklının asıl borçluya ihbarda bulunması şartına bağlı
bulunduğu316 durumlarda kefil, kefalet sözleşmesinin akdinden itibaren bir yıl sonra
alacaklıdan muacceliyet ihbarında bulunmasını ve borç muaccel olunca da bir ay içinde
alacağını icraya veya mahkemeye başvurarak takip etmesini ve bu takibe uzun süre ara
vermemesini isteyebilir. Alacaklı kefilin bu ihbarına rağmen muacceliyet ihbarında
bulunmaz veya muacceliyet ihbarını yapıp asıl borç muaccel olduktan sonra alacağını

311
Reisoğlu, Kefalet, s. 245 vd.; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 150 vd.; Ataol, s. 49;
Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 540; Berki, Borçlar, s. 229; Eskin, s. 23; Arık, s. 506 vd.; Akıntürk, Genel
Hükümler, s. 268; Göktür, s. 655; Şahan, s. 22; İnan, Bankacılar, s. 276; Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s.
339; Yördem, s. 98; Grassinger, Belirsiz Süreli, s. 213, 224; Başyiğit, s. 3333; Franko, Kefalet, s. 29-30.
312
Uzun süre konusunda bkz., &6, II, A, 3, b. Ayrıca bkz., Berki, Türk Hukukunda, s. 21, 34 vd.
313
Reisoğlu, Kefalet, s. 244; Oser/Schönenberger, s. 367-368; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 151;
İhbarın asıl borç muaccel olduktan sonra yapılması gerektiğinin kabulü halinde bile, muacceliyet
ihbarından önce yapılan ihbarın geçerli olarak hüküm doğurması halinde, artık ihbarı geçersiz saymamak
gerektiği konusunda bkz., Oser/Schönenberger, 367-368; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 496; Dalamanlı/İzgi, s.
449; Akıntürk, Bankacılar, s. 328; Uygur, s. 9422.
314
Grassinger, Borçlar Kanunu. S. 151; Grassinger, Belirsiz Süreli, s. 212.
315
Aynı yönde bkz., Grassinger, Borçlar Kanunu, s.151; Reisoğlu, Kefalet, s. 245.
316
Her ne kadar madde hükmünde (mütevakkıf olmadığı takdirde) denilmiş ise de söz konusu bu hükmün
mütevakkıf olduğu şeklinde anlaşılması gerekir. Aynı yönde bkz., Grassinger, Borlar Kanunu, s. 151;
Bilge, Borçlar Hukuku, s. 398, dn. 34.
77

takip etmezse ya da başladığı takibe uzun süre ara verirse kefil, borcundan kurtulduğunu
itiraz olarak ileri sürebilir317.

BK m. 494/2 uyarınca kefilin muacceliyet ihbarında bulunabilmesi için kefalet


sözleşmesinin kurulmasından sonra en erken bir yıllık sürenin geçmesi gerekir. Yani
kefalet sözleşmesinin kurulmasından itibaren bir yıllık süre geçmedikçe kefil
alacaklıdan muacceliyet ihbarında bulunmasını isteyemez. Taraflar sözleşmeyle bir
yıllık süre dolmadan önce de kefilin ihbarda bulunabileceği konusunda anlaşma
yapabilirler.318

Kefil alacaklıya ihbarda bulunduktan sonra, alacaklının dürüstlük kuralı çerçevesinde


basiretli bir iş adamından beklenen normal bir sürede muacceliyet ihbarında bulunması
gerekir319.

BK m. 491 uyarınca alacaklı tarafından yapılan muacceliyet ihbarının kefile karşı da


yapılması gerekir. Aksi takdirde kefilin alacaklı tarafından takibi, kefile yapılacak
muacceliyet ihbarına kadar gecikir320.

317
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 151 vd.; Bilge, Borçlar Hukuku, s. 398, dn. 34; Berki, Kefalet, s. 21,
34; İnan, Bankacılar, s. 277; Dalamanlı/İzgi, s. 449-450; Akıntürk, Bankacılar, 328-329;
Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 339; Y. TD. 06.05.1955 T., E. 779, K. 3447, Dalamanlı/Kazancı/Kazancı,
s. 400; Yördem, s. 98; Franko, Kefalet, s. 30.
318
Reisoğlu, Kefalet, s. 245; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 152; Oser/Schönenberger, s. 369; Olgaç,
Kazai ve İlmi, s. 496; Yargıtay BK m. 494’teki ihbarın yazılı yapılması gerektiğini kabul etmiştir, TD.
06.05.1955 T., E. 779, K. 3447, Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 497-498; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 418;
Yavuz, Özel Hükümler, s. 816; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 505; Uygur, s. 9422; Grassinger, Belirsiz
Süreli, s. 213; Başyiğit, s. 3334; Zevkliler, s. 406.
319
Kefilin alacaklıya ihbarda bulunmasından sonra alacaklının ne kadar süre içinde muacceliyet ihbarında
bulunacağı konusu tartışmalıdır. Bir görüşe göre kefilin bildirimi üzerine alacaklı tedbirli bir iş
adamından beklenen süratle muacceliyet ihbarında bulunmalıdır. Olgaç, kefalet, s. 36;
Oser/Schönenberger, s. 369.
Diğer bir görüş ise kefilin alacaklıya uygun süre vermesini ve bu süre sonunda alacaklı muacceliyet
ihbarında bulunmamışsa kefalet akdinin sona ereceğini kabul eder. Reisoğlu, Kefalet, s.246; Tandoğan, s.
802.
Üçüncü bir görüşe göre ise, kefil alacaklıya bildirimde bulunurken muacceliyet ihbarında bulunabilmesi
için belli bir süre vermelidir. Eğer kefil alacaklıya süre vermemiş ise, bu durumda alacaklı, kefil
tarafından bildirim yapıldıktan sonra, dürüstlük kuralına uygun olarak tedbirli bir iş adamından
beklenecek en kısa zamanda alacağını takip etmesi için muacceliyet ihbarında bulunmalıdır. Grassinger,
Borçlar Kanunu, s. 152; Grassinger, Belirsiz Süreli, s. 226.
Kanaatimizce alacaklının dürüstlük kuralına uygun olarak tedbirli bir iş adamından beklenen en kısa en
zamanda alacağını takip etmek için muacceliyet ihbarında bulunması gerekir. Bu kefil tarafından yapılan
bildirimde alacaklıya süre verilmesi halinde de geçerli olmalıdır. Zira kefil bildirimde bulunurken
muacceliyet ihbarında bulunması için alacaklıya çok kısa bir süre verebilir. Verilen sürenin kısa olduğu
alacaklı tarafından ileri sürüldüğünde sürenin kısa olup olmadığını hakim dürüstlük kuralı ve basiretli bir
iş adamının davranışını nazara alarak belirleyecektir. Ancak bu iki kural çerçevesinde belirlenen süre
alacaklıya kefil tarafından verilen süreden kısa olması halinde, alacaklının lehine olduğundan, kefil
tarafından alacaklıya verilen süre içinde alacaklı muacceliyet ihbarında bulunmalıdır.
78

BK m. 494 uyarınca alacaklı bir aylık süre içinde alacağını takip için gerekli olan
hukuki yollara başvurmak ve bu takibine uzun süre ara vermemekle yükümlüdür321. BK
m. 494 kefilin lehine konulan bir hüküm olduğundan, bu madde uyarınca kefil
tarafından yapılacak olan ihbar, herhangi bir şekil şartına tabi değildir322.

İhbarın içeriğinden BK m. 494’teki hakkın kullanıldığının anlaşılması gerekir. Yani


alacaklı kendisine yapılan bildirimden kefilin BK m. 494’teki hakkını kullanmak
istediğini anlayabilmelidir323.

BK m. 493 ve 494’te alacaklının asıl borçluya karşı icra takibi yapmasından veya
mahkemeye başvurmasından bahsedilmektedir. Kanaatimizce BK m. 493 ve 494
hükümlerinin kabul edilmesinin sebebi, kefilin belli olmayan bir süre ile kefil olduğu
borç nedeniyle takip tehdidi altında yaşamasının engellenmesidir324. Ayrıca aynı
hükümlerle alacaklı da korunmuştur. Kefil alacaklıya ihbarda bulunacak ve alacaklı, bir
ay içinde takipte bulunacaktır. Kefilin takip yapması halinde alacağını elde ettiği oranda
kefalet borcu da sona erer. Bu nedenlerle asıl borçlunun iflasa tabi olan kişilerden
olması halinde, alacaklının iflası talep etmesi de BK m. 493 ve 494 kapsamında takip
sayılmalıdır. Ayrıca alacaklının alacağını iflas masasına kaydettirmesi, konkordatoya
iştirak etmesi, hakeme başvurması veya hakem veya mahkeme huzurunda def’i ileri
sürmesi de bu kapsamda takip sayılmalıdır325. Kefile veya asıl borçluya ihtarda
bulunma, protesto keşide etmek BK . m. 493 ve 494 anlamında takip değildir326.

BKT belirli süreli olmayan kefaletin sona ermesi hususunda bir yenilik getirmektedir.
Tasarının 601. maddesinde kefilin, dava ve takip yollarının yanında varsa, rehnin paraya
çevrilmesi yoluna da başvurmasını alacaklıdan isteyebileceği öngörülmüştür327.
Tasarıda kefalet türleri arasında da ayrım yapılmıştır. Buna göre kefil, adi kefalette her

320
Muacceliyet ihbarının kefile yapılmaması halinde kefalet sona ermiş olmaz, sadece kefilin alacaklı
tarafından takibi gecikmiş olur. Aynı yönde bkz., Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 152-153;
Oser/Schönenberger s. 369.
321
Bir aylık süre ve uzun süre ara vermemek konusundaki açıklamalar için bkz., &6, II, A, 3, b.
322
Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 541; Bilge, Borçlar Hukuku, s. 398; Olgaç, Kefalet, s. 37; Reisoğlu,
Kefalet, s. 243; Oser/Schönenberger, s. 368; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 153.
323
Bilge, Borçlar Hukuku,, s. 398; Reisoğlu, Kefalet, s. 244; Oser/Schönenberger, s. 368; Grassinger,
Belirsiz Süreli, s. 215.
324
Sönmez/Zeybek, s. 55; Grassinger, Belirsiz Süreli, s. 230; Başyiğit, s. 3334.
325
Aynı yönde görüş için bkz., Reisoğlu, Kefalet, s.236, 237 vd.; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 147;
Bilge, Borçlar Hukuku, 396; Oser/Schönenberger, s. 369; Uygur, s. 9416; Grassinger, Belirsiz Süreli, s.
220; Şahan, s. 59.
326
Reisoğlu, Kefalet, s. 236; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 147; Uygur, s. 9416; Grassinger, Belirsiz
Süreli, s. 220; Şahan, s. 59.
327
Şahan, s. 74.
79

zaman, müteselsil kefalette ise sadece kanunun öngördüğü hallerde alacaklıdan bir ay
içinde dava ve takip haklarını kullanmasını, varsa rehnin paraya çevrilmesi yoluna
başvurabilir328. Bununla birlikte Tasarıda “takip” ibaresi kullanılmış olduğundan icra
takibiyle birlikte iflas takibi de bu kapsamda değerlendirilmelidir. BKT m. 601/1 şu
şekildedir: “Süreli olmayan kefalette kefil, asıl borç muaccel olunca, adi kefalette her
zaman, müteselsil kefalette kanunun öngördüğü hallerde, alacaklıdan, bir ay içinde
borçluya karşı dava ve takip haklarını kullanmasını, varsa rehnin paraya çevrilmesi
yoluyla takibe geçmesini ve ara vermeden takibe devam etmesini isteyebilir”.

Burada tartışmalı olan bir husus da, belirli süreli olmayan kefalet sözleşmesinde, asıl
borcun muaccel olmasından sonra, müteselsil kefilin alacaklıdan kendisini takip
etmesini isteyip isteyemeyeceğidir. Bu konuda bir görüşe göre, müteselsil kefil asıl
borcun muaccel olmasından sonra alacaklıdan kendisini takibini isteyemez. Bu görüşü
savunanların gerekçeleri şu şekildedir: Müteselsil kefil asıl borçlu gibi alacaklı
tarafından takip edilebildiğinden, nasıl ki asıl borçlu kendisinin takibini isteyemiyorsa,
müteselsil kefil de isteyememelidir. Ayrıca asıl borç muaccel olduktan sonra müteselsil
kefil her zaman için ödemede bulunabileceğinden, ayrıca kendisine karşı takip
yapılmasını da isteyemez329. Süresiz olarak müteselsil kefaletin altına giren kefilin, BK
m. 494 gereğince bir ay içinde takibe geçilmemesini sorumluluktan kurtulma sebebi
olarak ileri sürmesi dürüstlük kurallarına aykırı olur. Bu görüşü savunanlara göre
müteselsil kefil sadece alacaklıdan muacceliyet ihbarında bulunmasını isteyebilir, bunun
dışında BK m. 494/1-2’de belirtilen takip yapılmasını isteme hakkına sahip değildir330.

Diğer bir görüş ise müteselsil kefilin de menfaati gerektiği durumlarda BK m. 494/1-
2’de öngörülen haklardan yararlanarak kefilin kendisini takip edilmesini
isteyebileceğini savunur. Bu görüşün gerekçeleri ise şöyledir: Öncelikle BK m.
494/1’de kefiller arasında ayrım yapılmamıştır. Bu nedenle müteselsil kefil de kanunun
tanıdığı hakları kullanabilmelidir. Yine madde metninde alacaklının haklarından

328
Şahan, s. 74; Tasarıda müteselsil kefalet açısından öngörülen “… kanunun öngördüğü hallerde …”
ibaresinin yerinde olmadığı, bu hallerin neler olduğunun açıklanması ve bu doğrultuda bir düzenleme
yapılması; yahut bu ibarenin kaldırılmasının daha isabetli olduğu yönünde bkz., Başyiğit, s. 3336;
Düzenlemenin prensip itibariyle yerinde olduğu hususunda bkz., Kuntalp, Borçlar Kanunu Tasarısı, s.
272.
329
Reisoğlu, Kefalet, s. 241; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 802; Olgaç, Kefalet, s, 86; Barlas, s. 186.
330
Reisoğlu, Kefalet, s. 241; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 803; Başyiğit, s. 3334; Barlas, s. 186;
Şahan, s. 66; Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 541; Yargıtay bir kararında (4. HD. 20.03.1937 T., E. 886, K.
656) kefilin kefalet sözleşmesini müteselsil kefil olarak imzalamasını, kefilin BK m. 494’teki haklardan
feragati olarak değerlendirmiştir, Şahan, s. 66, dn. 78.
80

bahsedilmekte olup, alacaklı bu hakkını asıl borçluya veya müteselsil kefile karşı takip
yaparak veya varsa rehinleri paraya çevirerek arayabilir. Müteselsil kefilin de
alacaklıdan bu hakkını kendisini takip ederek istemesi mümkündür. Alacaklı bu istekle
bağlı olmayıp asıl borçluya veya kefile karşı takip yapabilecektir. Bu maddenin konuluş
amacı alacaklının ihmalkarlığı nedeniyle kefilin uzun ve belirsiz bir süre teminatla
bağlı olmasına engel olmak olduğu için müteselsil kefile de bu hak tanınmalıdır. Ayrıca
kefilin asıl borcun muaccel olmasıyla her zaman ödemesinin mümkün olması kefilin
BK m. 494’te tanınan hakkını kullanmasına engel olmamalıdır. Zira müteselsil kefil BK
m. 494’e dayandığında herhangi bir ödeme yapmadan borcundan kurtulma imkanına
sahiptir331.

Kanaatimizce birinci görüş yerindedir. Zira müteselsil kefil asıl borç muaccel olunca
borcunu ifa edebilir. Bu noktada alacaklıyı temerrüde düşürmesi de gerekmez. Bu
durumda, ikinci görüşün dayandığı, ödemenin her zaman için yapılabilmesinin kefilin
bu hakkına engel olmaması gerektiği yönündeki gerekçe de doğru değildir. Alacaklının
haklı bir nedeni olmadan ödemeyi reddetmesi halinde kefalet kendiliğinden sona erer.
Burada da kefil herhangi bir ödeme yapmadan borcundan kurtulmuş olur. Alacaklı haklı
bir nedenle ödemeyi reddederse, borcun haklı bir nedenle kefil tarafından ifası artık söz
konusu olmadığından böyle bir durumda kefilin kendisini takip etmesini istemesi de
doğru olmaz. Ancak alacaklı müteselsil kefile karşı takip yaptıktan sonra bu takibine
haklı bir neden olmaksızın uzun bir süre ara verirse, kefilin uzun süre takip tehlikesi
altında yaşaması BK m. 494 hükmünün ruhu ile bağdaşmayacağından, kefile BK m.
494’ e dayanarak kefaletin sona erdiğini ileri sürme hakkının tanınması gerekir332.
Ayrıca BK m. 494/2 uyarınca, müteselsil kefilin alacaklıdan muacceliyet ihbarında
bulunmasını isteme hakkı konusunda ihtilaf söz konusu değildir333.

331
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 154; Grassinger, Belirsiz Süreli, 222 vd., 229 vd.; Başyiğit, s. 3336.
332
Grassinger, Belirsiz Süreli, s. 224; Barlas, bu durumda bile kefilin BK m. 494’e değil TMK m. 2’ye
dayanabileceğini savunur, s. 191-192; Yazarın bu görüşü yerinde değildir. BK m. 494’ün amacı kefilin
uzun süre takip tehdidi altında yaşamasına engel olmaktır. Dolayısıyla her ne kadar mütesesil kefil
kendisine karşı takip yapılmasını isteyemese de, kendisine karşı takip başladıktan sonra, alacaklının bu
takibe uzun süre ara vermesi halinde, müteselsil kefil, BK m. 494’e dayanarak kefaletin sona erdiğini ileri
sürebilmelidir.
333
Barlas, Belirsiz Süreli, s. 175-176; Reisoğlu, Kefalet, s. 241; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 154;
Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 802-803; Uygur, 9422; Şahan, s. 67.
81

BKT m. 601’de belirli süreli olmayan kefalette, adi kefilin her zaman ve müteselsil
kefilin kanunun öngördüğü hallerde dava ve takip haklarını kullanmasını, varsa rehnin
paraya çevrilmesi yoluyla takibe geçmesini isteyebileceği öngörülmüştür. Yukarıda
bahsettiğimiz gibi belirli süreli kefalette müteselsil kefilin alacaklıdan takibe geçmesini
istemesi mümkün değildir. Ancak Tasarının 586. maddesinde müteselsil kefalet
halinde, alacağın aynı zamanda alacak rehni veya taşınır rehni ile teminat altına alınmış
olması halinde kural olarak alacaklının rehinlerin paraya çevrilmesi yoluna
başvurmadan kefili takip edemeyeceği düzenlenmiştir. Bu durumda alacak muaccel olsa
bile, alacaklı, rehinlerin paraya çevrilmesi yoluna başvurmadan doğrudan müteselsil
kefili takip edemez. Asıl borç muaccel olunca, belirli süreli olmayan kefalette, kefaletle
uzun süre bağlı olmak istemeyen müteselsil kefil, kendisine karşı takip yapılabilir hale
gelmesi, başka bir deyişle Tasarının 586. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen kefile
karşı takip yapılması yasağının bertaraf edilebilmesi için alacaklıdan taşınır rehni veya
alacak rehninin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapmasını isteyebilir. Bu hükmün
dışında müteselsil kefilin alacaklıdan asıl borçluya veya kendisine karşı dava veya takip
yoluna başvurmasını isteme yetkisi yoktur. Bu husus kanaatimizce Tasarının 601.
maddesinde “kanunun öngördüğü hallerde” ibaresiyle belirtilmiştir334.

2.3.2.1.3.4. Kefilin İfa Talebinin Alacaklı Tarafından Haklı bir Neden Olmaksızın
Kabul Edilmemesi Nedeniyle Kefalet Sözleşmesinin Sona Erdiği İtirazı

BK m. 501’e göre asıl borç muaccel olduktan sonra, kefalet borcu henüz muaccel
olmamış olsa bile, kefil her zaman için kefalet borcunu ifa etmek suretiyle borcundan
kurtulmak isteyebilir. Kefilin bu talebinin haklı bir neden olmaksızın alacaklı tarafından

334
BKT’nın karşılığı olan İsv. BK m. 511’de adi veya müteselsil kefalet ayrımı yapılmamıştır. Yine aynı
hükümde kefilin kendisinin kovuşturulmasının gereği oldukça alacaklıdan takibe geçmesini isteyebileceği
düzenlenmiştir. İsv. BK m. 511’de kullanılan “kendisinin kovuşturabilmesinin gereği oldukça”
ibaresinden kastedilen, kefilin, takip edilebilir hale gelmesi için gerekli olduğu durumlarda alacaklıdan
asıl borçluya karşı takibe geçmesini veya varsa rehinlerin paraya çevrilmesini isteyebildiğidir. İsv. BK m.
496’ya göre, alacağın taşınır veya alacak rehniyle de teminat altına alınmış olması halinde, rehinlerin
paraya çevrilmesi yoluna başvurulmadan müteselsil kefil takip edilemez. Bu durumda müteselsil kefil,
belirli süreli olmayan kefalette İsv. BK m. 511 hükmüne dayanarak alacaklıdan taşınır veya alacak
rehinlerini paraya çevrilmesi yoluyla takip yapmasını isteyebilir. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz.,
Oser/Schönenberger, s. 365 vd. BKT m. 601’de müteselsil kefalet için kullanılan “kanunun öngördüğü
hallerde” ibaresinin kaynak İsv. BK m. 511 hükmünde kullanılan “kendisinin kovuşturulabilmesinin
gereği oldukça” ibaresiyle aynı anlamda kullanıldığının kabul edilmesinin ve her iki hükmün aynı şekilde
yorumlanmasının doğru olacağı kanaatindeyiz.
82

kabul edilmemiş olması halinde, kefil, kefalet sözleşmesinin sona erdiği itirazını ileri
sürebilir335.

BK m. 501 açısından önemli olan ilk husus asıl borcun muaccel olmasıdır. Asıl borç
vadesinde muaccel olabileceği gibi, asıl borçlunun iflası gibi başka bir nedenle
vadesinden önce de muaccel olabilir336.

BK m. 501 nedeniyle kefalet borcunun sona ermesi için gerekli ikinci şart ise kefilin
ödeme talebinin alacaklı tarafından haklı bir neden olmaksızın reddedilmiş olmasıdır.
Alacaklının haklı bir nedene dayanarak ödeme talebinin reddettiği durumlarda, kefil,
BK m. 501’e dayanarak asıl borcun sona erdiği itirazında bulunamaz337.

2.3.2.1.3.5. Alacaklının Teminat Vasıtalarını Kefile Tevdi Yükümlülüğüne Aykırı


Davranması Nedeniyle Kefaletin Sona Erdiği İtirazı

BK m. 501/c.2 gereğince, alacaklı ödemede bulunan kefile, asıl borca ilişkin teminatları
tevdi etmekle yükümlüdür. Alacaklının bu yükümlülüğüne aykırı davranması halinde
kefil, kefalet sözleşmesinin sona erdiği itirazında bulunabilir338.

2.3.2.1.3.6. Birlikte Kefalette Kefalet Sözleşmesinin BK m. 488/son Gereğince Sona


Erdiği İtirazı

Kefil kefalet sözleşmesinin kurulması sırasında, tekeffül ettiği borca başka kimselerin
de kefil olacağı düşüncesiyle kefil olmuş, ancak kendisi dışında hiç kimse kefil olmamış
veya düşündüğü kimseler339 kefil olmamış ise, BK m. 488/son hükmüne dayanarak
kefalet akdinin sona erdiği itirazını ileri sürebilir340.

335
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 157 vd.; Reisoğlu, s. 187 vd.; Yördem, s. 85.
336
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 158 vd.; Reisoğlu, s. 188 vd.
337
Reisoğlu, Kefalet, s. 187 vd.; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 157 vd.
338
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 160 vd.; Reisoğlu, Kefalet, s. 200 vd.; Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 536.
339
Kefil düşündüğü kimselerin yerine başkalarının kefil olmaları halinde de BK m. 488/son hükmüne
dayanabilir. Aynı yönde bkz., Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 178; Reisoğlu, Kefalet, s. 145; Kanunun
kefilin düşüncesini önemseyerek hata ve hile hükümlerine dayanmaksızın, kefile sözleşmeyi sona erdirme
yetkisi verdiği konusunda bkz., Ataol, s. 50; Yördem, s. 85.
340
Berki, Kefalet, s. 28-29; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 436-437, 456-457; Y. TD. 27.12.1963 T., E. 2681, K.
47143, Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 457, dn. 4; Haluk, Burcuoğlu, Y. 11.Hukuk Dairesinin Birden Çok Kefilin
Yer Aldığı Bir Genel Kredi Sözleşmesine İlişkin 25.06.1986 T. ve E. 1986/3148, K 1986/3868 Sayılı
Kararı Üstüne, İBD, C. 60, S. 10-11-12, 1986, 651-666, s. 660-661; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 411; Y.
11. HD. 14.06.1985 T., E. 2643, K. 3880, Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 378; Yördem, s. 85; Zevkliler,
s. 400.
83

BK m. 488/son hükmüne göre kefalet akdinin sona ermesi için gerekli olan şartları şu
şekilde açıklayabiliriz:

Öncelikle BK m. 488/son hükmü yalnızca birlikte kefalet halinde uygulanabilir. Kefilin


kendisi dışında başka kimselerin de aynı borca kefil olacakları düşüncesiyle hareket
etmiş olması gerekir341.

BK m. 488’in uygulanması açısından gerekli olan ikinci şart ise, kefilin başkalarının da
kefil olacağı düşüncesiyle hareket ettiğinin alacaklı tarafından biliniyor olması veya
alacaklının bilebilecek durumda olmasıdır342.

BK m. 488/son’da “şart” ibaresi kullanılmıştır. Burada kanun her ne kadar şart ibaresini
kullanılmış ise de hukuki anlamda şart söz konusu değildir343. Grassinger de burada
hukuki anlamda şartın söz konusu olmadığını savunmaktadır. Yazara göre, hukuki
anlamda şarttan bahsedebilmek için tarafların şart oluşturan husus üzerinde açık ya da
örtülü olarak anlaşmış olmaları gerekir. BK m. 488/son hükmümün uygulanması
açısından kefilin başka kişilerin de kefil olacağı düşüncesiyle asıl borcu tekeffül etmiş
olması ve kefilin bu düşüncesinin de alacaklı tarafından bilinebilir olması gerekli ve
yeterlidir. Yazar ayrıca BK m. 488/son gereği kefilin düşüncesinin gerçekleşmemiş
olmasının esaslı bir hata olarak ortaya çıkması da gerekmediği görüşündedir344.

341
Oser/Schönenberger, s. 223-224; BK m. 488/son hükmünün istisnai bir hüküm olduğu, bu maddenin
uygulama alanının genişletilemeyeceği, yalnızca birlikte kefalet halinde uygulanabileceği, kefilin kefile
kefil veya rücua kefil saikiyle kefil olması ya da birden fazla kimsenin birbirinden bağımsız ve habersiz
olarak kefalet altına girdikleri gerçek olmayan birlikte kefalette BK m. 488/son hükmünün
uygulanamayacağı konusunda bkz., Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 173; Reisoğlu, s. 142, 143 vd.;
Y. TD. 18.05.1959 T., E. 610, K. 1492 (Reisoğlu, Kefalet,, s. 143, dn. 118’den naklen) sayılı kararında
taşınmaz rehni veren kimsenin de bu madde hükmünden yararlanacağı kabul edilerek maddenin
uygulama alanı genişletilmiş ise de, Yargıtay’ın bu görüşü isabetli değildir. Zira maddenin lafzı böyle bir
yoruma imkan vermemektedir. Yargıtay’ın görüşünün isabetli olmadığı yönünde görüş için bkz.,
Reisoğlu, Kefalet, s. 143; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 173, dn. 443.
342
Burcuoğlu, Genel Kredi, s. 661; Y. 4. HD. 28.10.1937 T., E. 1188, K. 2214, Reisoğlu, Kefalet, s. 135,
112 nolu dipnot. Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 174; Burcuoğlu, Genel Kredi, s. 651 vd. Reisoğlu,
alacaklı tarafından kefilin bu düşünce ile hareket ettiğinin bilinmediği durumlarda asıl borçlu veya diğer
birlikte kefiller tarafından bu düşüncenin bilinmesi halinde, haklı olarak kefilin BK m. 488/e
dayanamayacağını belirtir, Kefalet, s. 145; Aynı yönde bkz., Oser/Schönenberger, s. 224-225.
343
Aynı görüşte, Burcuoğlu, Genel Kredi, s. 661; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 411; Reisoğlu, Kefalet, s.
141-142; Şahan, s. 90.
344
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 174 vd.; Arık, ise hem şart ibaresini kullanmış hem de kefil açısından
“zan” ibaresini kullanmıştır. Yazar, şart ibaresinin hukuki anlamda şart olup olmadığını açıklamamıştır, s.
503.
84

Reisoğlu da burada kullanılan şart ibaresinin hatalı olduğunu, diğer bir kefaletin
öngörülmüş olmasının şart oluşturmasına gerek görülmediği gibi, hatadan da söz
edilemeyeceğini savunur345.

Yargıtay ise verdiği eski tarihli kararlarında, asıl borç senedi altında birden fazla kefilin
isminin yazılı olması nedeniyle alacaklının bu durumu bildiğini kabul ederek, BK m.
488/son hükmünün uygulanmasını kabul etmiştir346. Yargıtay daha sonra verdiği
kararlarında ise BK m. 488/son uygulanmasını şarta tabi kılmaktadır. Yargıtay bu
kararlarında kefilin BK m. 488/son gereği sorumluluktan kurtulmasının mümkün olması
için birlikte kefalette diğer kefil veya kefillerin kefaletinin de kefil tarafından koşul
olarak ileri sürülmesi ve alacaklının da kefilin bu şartla kefil olduğunu bilmesi
gerektiğini vurgulamıştır347.

Yargıtay’ın bu görüşünün isabetli olmadığı kanaatindeyiz. BK m. 488/son’da


“alacaklının vukufu bulunduğunu kabule mahal olan hallerde” ibaresi kullanılmıştır. Bu
ibare alacaklının bilebileceğinin kabul edilebileceği haller anlamına gelmektedir.
Hukuki anlamda, yani BK m. 149 anlamında şart ise tarafların açık veya örtülü olarak
üzerinde anlaştıkları durumlarda söz konusu olur. BK m. 488/son’da alacaklının
mutlaka bilmesi aranmamaktadır. Alacaklı tarafından kefilin başka kimselerin de kefil
olacağı düşüncesiyle hareket ettiğinin bilinebileceğinin kabul edildiği durumlarda,
kefilin bu düşüncesi gerçekleşmez ise kefil, BK m. 488/son gereğince kefalet borcunun
sona erdiğini ileri sürebilir348.

İsv. BK’da 1942 tarihinde yapılan değişiklikle şart kavramı metinden çıkarılmıştır349.

Kefilin kendisiyle birlikte diğer kimselerin de kefil olmasını şart kılması mümkündür350.
Bu durumda BK m. 149 anlamında şart söz konusu olur. Kefil dışında başka kimse kefil

345
Reisoğlu, Kefalet, s. 143 vd.; Tandoğan, Geçerlilik, s. 137; Reisoğlu, Kefalet, s. 137.
346
Y. 4. HD. 28/10/1937 T., E. 1188, K. 2214, Tepeci, s. 782-783; Y. TD. 27/12/1963 T., E. 2681, K.
4743, Karahasan, Borçlar Hukuku, s. 940.
347
Y. 11. HD. 14/06/1985 T., E. 2643, K. 38801, Reisoğlu, s.144, dn. 125; YHGK, 30.05.1990 T., E. 11-
208, K. 342, YKD, C. 16, S. 9, 1990, s. 1280; Y. TD., 18.05.1959 T., E. 610, K. 1412, Olgaç, Kefalet, s.
98; Y. TD., 27/12/1963 T., E. 2681, K. 4743, Karahasan, Borçlar Hukuku, s. 940; Y. 11. HD., 14.06.1985
T., E. 2643, K. 3880, YKD, C. XI, S. 10, s. 1490 vd.; Yargıtay’ın buradaki şart kavramını hukuki
anlamda şart olarak değerlendirmediğine ilişkin 4. HD. 18.11.1964 T., E. 15755, K. 539,Olgaç, Kefalet, s.
95; Y. TD. 27.12.1965 T., E. 2681, K. 4743, Olgaç, Kefalet, s. 95 vd.
348
Kefilin başka kimselerin de kefil olacağı düşüncesiyle hareket ettiğinin alacaklı tarafından
bilinebileceğinin, yani kefilin bu düşünce ile hareket ettiğin alacaklının anlayabileceği konusunda
örnekler için bkz., Burcuoğlu, Genel Kredi, s. 661; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 176; Reisoğlu,
Kefalet, s. 145; Şahan, s. 91.
349
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 174; Reisoğlu, Kefalet, s. 144.
350
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 175.
85

olmazsa kefalet sözleşmesi, şartın gerçekleşmemesi nedeniyle sona erer. Burada önemli
olan husus, kefilin başkasının veya düşündüğü bir kimsenin kefil olması şartıyla kefil
olması halinde, bu şartın kefil ve alacaklı arasında kabul edilmiş olması, yani tarafların
bu konuda anlaşmış olmalarıdır. Bu durum belirttiğimiz gibi BK m. 488/son
hükmünden farklıdır. BK m. 488/son hükmünün uygulanabilmesi için kefilin bu
düşüncesinin alacaklı tarafından bilinmesi zorunlu olmayıp olayın akışından anlaşılır
olması yeterlidir351. Burada ise, yani BK m. 149 anlamında şartın söz konusu olduğu
durumlarda, alacaklının bu şartı mutlaka bilmesi ve şart konusunda tarafların anlaşmış
olmaları gerekir352. Diğer kimselerin de kefil olması şartıyla yapılan bir kefalette,
kefalet sözleşmesinin hüküm doğruması taliki şarta bağlanmıştır, bu şart
353
gerçekleşmezse kefalet de sonuç doğurmaz .

Kefilin bu düşüncesinin alacaklı tarafından bilinmesi veya bilinebilecek olması gerekir.


Kefilin bu düşüncesinin sadece asıl borçlu veya kefiller tarafından bilindiği durumlarda
BK m. 488/son hükmü uygulanamaz354.

BK m. 488/son gereğince kefilin sorumluluktan kurtulması için gerekli olan bir diğer
şart, kefilin kendisi dışında başkalarının veya kendi öngördüğü kişilerin kefil olacağı
yönündeki düşüncesinin gerçekleşmemiş olmasıdır355. BK 488/son’da sadece kefilin
öngörülen düşüncesinin gerçekleşmemesi, yani müstakbel bir kefalet sözleşmesinin
kurulmaması hali düzenlenmiştir. BK m. 488/son hükmü diğer birlikte kefaletin daha
sonra hükümsüz olması veya başka bir nedenle sona ermesi halinde, kefil, BK m.
488/son hükmüne dayanarak sorumluluğunun sona erdiğini ileri sürebilecek midir?

Her ne kadar kanun metninde açıkça yer almıyorsa da, diğer kefalet sözleşmesinin
herhangi bir nedenle sona ermesi veya hükümsüz olması halinde de BK m. 488/son
hükmü uygulanmalıdır356. BK m. 488/son açısından önemli olan bir kefaletin varlığı ve
geçerli bir şekilde devam etmesidir. Bir kefaletin hiç kurulmamasıyla daha sonra
geçersiz hale gelmesi veya hükümsüz olması arasında fark yoktur357. Kanun koyucunun
amacı göz önüne alındığında da, BK m. 488/son hükmünün dar yorumlanmaması

351
Grassinger, Borçlar kanunu,s. 175.
352
Grassinger, Borçlar Kanunu, 175.
353
Grassinger, s. 175; Şahan, s. 90-91.
354
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 177; Reisoğlu, Kefalet, s. 145; Oser/Schönenberger, s. 226.
355
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 177; Reisoğlu, Kefalet, s. 148; Oser/Schönenberger, s. 228-229.
356
Reisoğlu, Kefalet, s. 147; Oser/Schönenberger, s. 228; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 177-178; Şahan,
s. 92.
357
Reisoğlu, Kefalet, s. 147.
86

gerektiği anlaşılır. Madde hükmünün kapsamına sadece müstakbel kefalet alınıp,


kefaletin daha sonra sona ermesi veya hükümsüz kılınması halleri kapsam dışı
bırakılmak istenseydi bu husus açıkça belirtilirdi. Bu husus açıkça belirtilmediğine göre
diğer kefaletin daha sonra sona ermesi veya hükümsüz kılınması halinde de madde
hükmünün uygulanması gerekir358. Bir diğer husus da, birlikte diğer kefilin alacaklı
tarafından ibra edilerek borcundan kurtarılması halidir. Bu durumda da kefil BK m.
488/son hükmüne dayanarak kefalet borcundan kurtulduğunu ileri sürebilir359.

İsv. BK m. 497/3’te 1942 tarihinde yapılan değişiklikle, aynı borca diğer kimselerin de
kefalet etmesi düşüncesi ile kefil olunduğunu alacaklının bildiğinin kabul edildiği haller
dışında ayrıca, diğer kefillerden biri alacaklı tarafından kefalet borcundan kurtarılırsa
veya kefaletin hükümsüzlüğüne karar verilirse, kefilin yine kefalet borcundan
kurtulacağı öngörülmüştür. Bu son halde hakkaniyet gerektirdiğinde hakim kefilin
sorumluluğunda uygun bir indirim yapabilir360.

Kefil, diğer kefillerin kefaletlerinin hükümsüz olmasında veya sona ermesinde ya da


varsayılan diğer kimselerin kefil olmamaları konusunda kusurlu ise, artık kefaletin sona
erdiğini ileri sürmesi hakkın kötüye kullanılması teşkil edeceğinden, sorumlu olmaya
devam eder361.

Kefilin BK m. 488/son hükmüne dayanarak kefaletin geçersiz olduğunu ileri


sürebilmesi için herhangi bir zarara uğramış olması gerekmez362.

BKT m.587/3’te de kefilin varsayımının gerçekleşmemesi hali ile birlikte, İsv. BK


paralel bir düzenlemeyle, diğer birlikte kefillerden birinin alacaklı tarafından kefalet
borcundan kurtarılması, kefaletinin hükümsüz olduğuna karar verilmesi halinde de
kefilin borcundan kurtulacağı açıkça düzenlenmiş bulunmaktadır. Yine aynı hükümde,
alacaklının, kefilin kendisi dışında başkalarının da kefil olduğunu veya olacağını

358
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 177 vd.; Reisoğlu, Kefalet, s. 146 vd.; Oser/Schönenberger, s. 228.
Yazar eşlerden birinin diğer eşin kefaletine rıza vermemesi nedeniyle kefaletin geçersiz olması halinde de
birlikte kefilin BK m. 488/son hükmüne dayanabileceği görüşündedir, s. 171.
359
Reisoğlu, Kefalet, s. 147; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 178; Oser/Schönenberger, s. 228.
360
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 174; Reisoğlu, Kefalet, s. 147; Ayrıca 1942 değişikliğinden önce de
öngörülen kefaletlerden birisinin alacaklının hilesi dolayısıyla hükümsüz olması karşısında, diğer
kefillerin de İsv. BK m. 497/3 (BK m. 488/son) hükmüne dayanarak sorumluluktan kurtulabilecekleri ve
öngörülen kefilin daha sonra alacaklı tarafından ibra edilmesi halinde, kefilin İsv. BK m. 497/3 (BK m.
488/son ) hükmü uyarınca sorumluluktan kurtulabileceği yönündeki Federal Mahkeme kararları için bkz.,
Reisoğlu, Kefalet, s. 147.
361
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 179; Reisoğlu, Kefalet, s. 147; Oser/Schönenberger, s. 229.
362
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 179; Reisoğlu, Kefalet, s. 148.
87

varsayarak kefil olduğunu bilmesi veya bilmesi gerekmesinden bahsedilmiş ve şart


kavramına yer verilmemiştir. Böylece Tasarıyı hazırlayanlar Yargıtay’ın görüşünün
aksine hukuki anlamda şartın varlığının aranmayacağını kabul etmiş bulunmaktadır.
BKT m. 587/3 hükmü şu şekildedir : “Alacaklı, kefilin aynı alacak için başka kişilerin
de kefil olduğunu veya olacağını varsayarak kefalet ettiğini biliyor veya bilmesi
gerekiyorsa, bu varsayım sonradan gerçekleşmezse veya kefillerden birinin alacaklı
tarafından kefalet borcundan kurtarılması ya da kefaletinin hükümsüz olduğuna karar
verilirse, kefil kefalet borcundan kurtulur”363.

2.3.2.1.4. Kefalet Sözleşmesiyle Teminat Altına Alınan Asıl Borcun Geçerli


Olmaması Nedeniyle Kefalet Sözleşmesinin Geçerli Olarak Doğmadığı İtirazı

Kefalet sözleşmesinin fer’iliğinin bir sonucu olarak, kefalet sözleşmesi ile teminat altına
alınan asıl borcun geçerli olmadığı durumlarda kefalet sözleşmesi de geçerli olarak
doğmaz. Buna ilişkin olarak yukarıda geniş bir şekilde açıklama yapılmış olduğundan
yeniden bunun üzerinde durulmayacaktır364.

2.3.2.1.5. Kefalet Sözleşmesinin Konusunun BK m. 19 ve 20 Hükümlerine Aykırı


Olması Nedeniyle Geçerli Olarak Doğmadığı İtirazı

BK m. 19 ve 20 uyarınca, kefalet sözleşmesinin konusunun hukuka, kanunun emredici


hükümlerine, kamu düzenine, kişilik haklarına, ahlaka ve adaba aykırı olması veya
imkansız olması halinde kefalet sözleşmesinin geçerli olarak doğmadığı itirazı kefil
tarafından ileri sürülebilecektir365.

363
Kefilin tasavvuruna, yani sübjektif durumuna değer izafe edilmesinin hakkaniyete ve menfaatler
dengesine aykırı olduğu, bu nedenle tasarıda kefilin tasavvuruna değer verilmesinin yerinde olmadığı
hususundaki görüşü için bkn : Kuntalp, Borçlar Kanunu Tasarısı, s. 268-269.
364
Bkz., &6, I, A, 1..
365
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 68; YHGK, 08.05.1963 T., E. T-2, K. 16, Grassinger, Borçlar Kanunu,
s. 68, dn. 14; Oğuzman/Öz, s. 73; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 391 vd., 401; Hatemi, Hüseyin,
Türk Hukukunda Hukuka ve Ahlaka Aykırı Amaçla Verilenin Geri Alınmaması Kuralı, BK m. 65,
İstanbul, 1973, s. 154, 218; Ataol, s. 41; Yördem, s. 71.
88

2.3.2.1.6. Kefilin Kefalet Sözleşmesinin Kurulması Sırasında Gerekli Olan Ehliyet


Şartına Sahip Olmaması Nedeniyle Kefalet Sözleşmesinin Geçerli Olarak
Doğmadığı İtirazı

2.3.2.1.6.1. Genel Olarak

Kefalet sözleşmesinin kurulması sırasında kefil gerekli olan ehliyet şartına sahip
değilse, kefalet sözleşmesi ehliyetsizlik nedeniyle geçersiz olacaktır. Bu itirazı
açıklamadan kefilin gerçek veya tüzel kişi olması halleri dikkate alınarak kefilin ehliyeti
belirlenmelidir.

2.3.2.1.6.2. Gerçek Kişinin Kefil Olma Ehliyeti

2.3.2.1.6.2.1. Tam Ehliyetliler

Tam fiil ehliyetine sahip olan bütün gerçek kişiler geçerli bir şekilde kefalet sözleşmesi
akdedebilirler366.

2.3.2.1.6.2.2. Sınırlı Ehliyetsizler

Sınırlı ehliyetsiz grubuna giren ayırt etme gücüne sahip olan küçük ve kısıtlılar ne
kendileri tek başına ne de kanuni temsilcilerinin rızası ile kefalet sözleşmesi
kurabilirler. Ayrıca kanuni temsilcileri de bu gruba girenler adına kefalet sözleşmesi
kuramaz (TMK m. 449)367.

366
Dural, Mustafa/Öğüz, Tufan, Türk Özel Hukuku, C. 2, Kişiler Hukuku, 8. Baskı, İstanbul, 2006, s. 61;
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 72; Ataol, s. 42; Bu konuda geniş açıklama için bkz., Tuğsavul, s. 1629
vd.; İnan, Bankacılar, s. 270; Osman, Afşaroğlu, Medeni Hukuk, Ankara, 1987, s. 48; Akıntürk,
Bankacılar, s. 316.
367
Dural/Öğüz, s. 90; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 73; Franko, Kefalet, s. 19; Ataol, s. 42; Eskin, s. 19;
Akıntürk, Genel Hükümler, s. 259; Tandoğan, Geçerlilik, s. 25; Afşaroğlu, s. 51 vd.; İnan, Bankacılar, s.
270; Sücüllü, s. 84; Şahan, s. 13; Dalamanlı/İzgi, s. 444; Akıntürk, Bankacılar, s. 316;
Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 404; Reisoğlu, Kefalet, s. 28-29; Göktürk, Borçlar Hukuku, s. 613; Yördem,
s. 34 , 73; Aral, s. 448-449; Zevkliler, s. 394; Y. 19. HD. 02.10.2001 T., E. 2053, K. 6100, YKD, C.29,
S. 1, 2003, s. 80; Yargıtay bu kararında kısıtlılık durumu sona eren kefilin daha sonra vereceği yazılı
icazetle kısıtlı iken yaptığı kefalet sözleşmesinin geçerli hale geleceği kararına varmıştır. Bu görüş
yerinde değildir. Kısıtlının yaptığı kefalet sözleşmesi geçersiz olup, daha sonra yazılı beyanla geçerli hale
getirilemez. Taraflar kefalet sözleşmesini yeni baştan yapmalıdırlar.
89

TMK m. 449 uyarınca kendisine vesayet makamı tarafından bir meslek veya sanatla
uğraşma konusunda izin verilen sınırlı ehliyetsizler, kendisine izin verilen konularla
ilgili olağan bir işlem olması halinde kefalet sözleşmesiyle borç altına girebilirler368.

2.3.2.1.6.2.3. Sınırlı Ehliyetliler

Kendisine yasal danışman tayin edilen kimse, yasal danışmanın izniyle kefalet
sözleşmesi akdedebilir, aksi takdirde kefalet sözleşmesi geçersiz olur369. Yasal
danışmanın daha sonra vereceği onayla veya danışman atanmasını gerektiren halin
ortadan kalkmasından sonra kişinin bizzat vereceği onayla kefalet sözleşmesi geçerli
hale gelir. Ancak bu onayın kefaletin tabi olduğu yazılı şekle uygun olarak verilmesi
gerekir370.

Kendisine kayyım tayin edilen kimsenin kefil olma ehliyeti herhangi bir sınırlamaya
tabi tutulmadığından, bu kimse istediği şekilde kefalet sözleşmesi akdedebilir371.

2.3.2.1.6.2.4.Tam Ehliyetsizler

Ayırt etme gücüne sahip olmayan tam ehliyetsizlerin fiilleri hukuki sonuç
doğurmadığından, kefalet sözleşmesi kuramazlar(TMK m. 15)372. Kural olarak tam
ehliyetsizler adına bütün işlemleri kanuni temsilcileri yapar. Ancak TMK m. 449’a göre
tam ehliyetsiz olan kimsenin yasal temsilcisinin kefalet akdetmesi yasaktır. Başka bir
deyişle yasal temsilcisi dahi tam ehliyetsiz olan kimse adına kefalet sözleşmesi
akdedemez373.

368
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 73; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 726; Reisoğlu, Kefalet, s. 30;
Oğuzman/Seliçi, s. 53; Ataol, s. 42; Yavuz, Özel Hükümler, s. 788; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 485;
Tandoğan, Geçerlilik, s. 26; Reisoğlu, Kefalet, s. 28-29; Yördem, s. 35, 73; Aral, s. 449; Sücüllü, s. 83;
Şahan, s. 13.
369
Dural/Öğüz, s. 61 vd.
370
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 73-74; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 727; Reisoğlu, Kefalet, s. 28;
Oser/Schönenberger, s. 115 vd.; Oğuzman, M. Kemal/Seliçi, Özer, Kişiler Hukuk Dersleri, 5. Bası,
İstanbul, 1993, s. 53; Ataol, s. 42; Tandoğan, Geçerlilik, s. 26; Reisoğlu, Kefalet, s. 28; Afşaroğlu, s. 48;
İnan, Bankacılar, s. 270; Akıntürk, Bankacılar, s. 316; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 405; Yördem, s. 35,
74; Aral, s. 449; Yavuz, Özel Hükümler, s. 788; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 485; Sücüllü, s. 77; Şahan, s.
15.
371
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 74; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 727; Reisoğlu, Kefalet, s. 29;
Akıntürk, Genel Hükümler, s. 259; Tandoğan, Geçerlilik, s. 26, 27;. Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 405;
Yördem, s. 74; Franko, Kefalet, s. 19; Zevkliler, s. 394.
372
Dural/Öğüz, s. 65.
373
Dural/Öğüz, s. 74.
90

2.3.2.1.6.2.5. Evliliğin Eşlerin Kefalet Ehliyetine Etkisi

2.3.2.1.6.2.5.1. 743 Sayılı Medeni Kanuna Göre

Mülga Medeni Kanun m. 169/2 uyarınca evli kadının kocası menfaatine yaptığı kefalet
sözleşmesinin geçerliliği sulh hakiminin bu işlemi onaylamasına bağlıydı374.

2.3.2.1.6.2.5.2. 4721 Sayılı medeni Kanuna göre

TMK m. 193’e göre, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, eşlerden her biri diğeri
ve üçüncü kişilerle her türlü hukuki işlemi yapabilir. Buna göre kanunda aksine bir
hüküm olmadığından eşlerden her biri diğerinin rızası olmaksızın ve herhangi bir
kimseden izin almaksızın kefalet sözleşmesi akdedebilir. Bu konuda Medeni Kanun
eşlere herhangi bir sınırlama getirmemiştir375.

Burada üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise TMK m. 199’dur. Bu hükme
göre ailenin ekonomik varlığının korunması veya evlilik birliğinden doğan mali bir
yükümlülüğün yerine getirilmesi gerektirdiği ölçüde, eşlerden birinin istemi üzerine
hakim, belirleyeceği malvarlığı değerleriyle ilgili tasarrufların ancak talepte bulunan
eşin rızasıyla yapılabileceğine karar verir. TMK m. 199’da açıkça tasarruf ibaresi
kullanılmıştır. Yani bu hüküm ancak tasarruf işlemleri ile ilgili uygulanabilecektir.
Kefalet sözleşmesi ise bir tasarruf işlemi olmayıp borçlandırıcı bir işlemdir. Dolayısıyla
TMK m. 199 hükmü kefalet sözleşmesi açısından uygulanamaz.

374
Evli kadının kocasının menfaatine olmayan kefalet sözleşmesi akdetmesi hususunda sulh hakiminden
izin alması gerekmekteydi.. Mülga Medeni Kanunda evli kadının kocası menfaatine yaptığı kefalet
sözleşmesinin geçerliliğinin sulh hakiminin onayına tabi olduğu konusundaki geniş açıklamalar ve
bilgiler için bkz., Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 74 vd.; Göktürk, İsviçre Kefalet Hukuku, s. 336;
Reisoğlu, Kefalet, s. 26 vd.; Oğuzman, M. Kemal/Dural, Mustafa, Aile Hukuku, İstanbul, 1994, s. 166;
Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 730; Karahasan, Borçlar Hukuku, s. 908; Mimaroğlu, Sait, Evli Kadının
Kocası Menfaatine Üçüncü Kişiler İle Yaptığı İltizami Muameleler, Ankara, 1961, s. 89 vd.;
Oser/Schönenberger, s. 160 vd.; Tekinay, Müteselsil Borç, s. 751-752; Sücüllü, s. 78; Bilge, Necip, Eşler
Arasında veya Koca Menfaatine Karı ile Üçüncü Kişiler Arasında Yapılan Hukuki Muamelelerin Yargıç
Tarafından Tasvibi, AÜHFD, C. 8, S. 1-2, 1951, 575-605, s. 582 vd.; Tandoğan, Geçerlilik, s. 26 vd.: Bu
konudaki Yargıtay kararlarına örnek olarak; Y. 4. HD. 15.03.1971 T., E. 12835, K. 2399, Renda/Onursal,
s. 221; Akıntürk, Turgut, Aile Hukuku, 4. Baskı, Ankara, 1996, s. 126 vd.; Afşaroğlu, s. 48;
Dalamanlı/İzgi, s. 444; Akıntürk, Bankacılar, s. 316; Hoşlan, s. 99; Franko, Kefalet, s. 18; Barlas, Kefalet
Hukuku, s. 54; Şahan, s. 14.
375
Kılıçoğlu, Ahmet, Medeni Kanunumuzun Aile-Miras-Eşya Hukukuna Getirdiği Yenilikler, Ankara,
2003, s. 31 vd.; Öztan, Bilge, Aile Hukuku, 5. Baskı, Ankara, 2004, s. 195 vd.; Barlas, Kefalet Hukuku,
s. 54; Şahan, s. 14; Sücüllü, s. 80-81.
91

2.3.2.1.6.2.5.3. Borçlar Kanunu Tasarısına Göre

İsv. BK m. 494’te 1942 yılında bir değişiklik ile eşler arasında bir ayrım yapılmaksızın
tacirler ve ticaret ortaklıklarının yöneticileri ile mahkeme kararı ile ayrı yaşayan eşler
hariç olmak üzere evli eşlerden birinin kefalet sözleşmesi akdetmesinin diğer eşin
onayına tabi olması şartı getirilmiştir376.

BKT m. 584 ile İsv. BK’ya paralel bir düzenleme getirilmiştir. Bu düzenlemede eşin
rızasın hangi hallerde aranacağı ve hangi hallerde aranmayacağı açıkça belirtilmiştir. Bu
hükme göre kural olarak eşlerden birinin kefalet altına girmesi için diğer eşin rızası
olmalıdır. Eşin bu rızası kefalet sözleşmesinin kurulmasından önce veya en geç kefalet
sözleşmesinin kurulması sırasında alınmış olmalıdır. Kefalet sözleşmesi kurulduktan
sonra verilecek rıza kefalet sözleşmesinin geçerliliği için yeterli olmaz377.

BKT m. 584/1 hükmünde eşin rızasının alınması zorunluluğu kuralına getirilen ilk
istisna, mahkemece verilen bir ayrılık kararıyla veya yasal olarak ayrı yaşamakta olan
eşlerden her birinin diğerinin rızasını almadan kefalet sözleşmesini akdedebilmesidir378.

Diğer bir istisna da BKT 584/2 uyarınca eşin işletme sahibi olması veya ticaret
şirketlerinin ortağı olması halinde söz konusu olmaktadır. Buna göre ticaret siciline
kayıtlı bir işletmenin sahibi, bir kollektif ortaklığın ortağı, bir komandit ortaklığın
sınırsız sorumlu ortağı, bir anonim ortaklığın yöneticisi veya müdürü, bir sermayesi
paylara bölünmüş komandit ortaklığın müdürü veya bir limited ortaklığın yönetici
ortağı olan eş tarafından ve ancak işletmeyle ilgili olarak verilmişse diğer eşin rızası
aranmayacaktır379. Burada yapılan sayım sınırlıdır380. Bu nedenledir ki örneğin bir
komandit ortaklığın sınırlı sorumlu ortağı bu maddede öngörülen istisnadan
yararlanamaz.

BKT’nın kabul ettiği üçüncü istisna ise, kefalet sözleşmesinde daha sonra yapılan
değişikliklere ilişkindir. BKT m. 584/3’e göre kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan
ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya âdi kefaletin müteselsil kefalete
dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep
olmayan değişiklikler için de eşin rızası gerekmez. BKT m. 584/3 hükmü aslında
376
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 77; Oser/Schönenberger, s. 159 vd.; Karatay, s. 622-623; Göktürk,
İsviçre Kefalet Hukuku, s. 336; Şahan, s. 14.
377
Oser/Schönenberger, s. 168; Altop, s. 98; Şahan, s. 14.
378
Oser/Schönenberger, s. 162; Altop, s. 98; Şahan, s. 14-15.
379
Altop, s. 98; Şahan, s. 14-15.
380
Aynı yönde bkz., Oser/Schönenberger, s. 162
92

kefalet sözleşmesinde daha sonra yapılan ve kefilin sorumluluğunu ağırlaştırmaya


yönelik değişikliklerin diğer eşin rızasına tabi kılınması, yani kefilin sorumluluğunda
azalmaya neden olan değişiklikler için diğer eşin rızasının aranmayacağı şeklinde
anlaşılmalıdır. Kefalet sözleşmesinin geçerliliğinin kural olarak diğer eşin rızasına tabi
kılınmasının amacı, hem kefili hem de kefilin aile birliğini korumaktır381. Bu durumda,
diğer eşin rızasıyla geçerli bir şekilde kurulan kefalette, kefilin sorumluluğunda azalma
sağlayan değişikliklerin eşin rızasına tabi kılınmaması gerekir. Bu nedenle BKT m.
584/3 hükmünde gösterilen hallerin örnek kabilinden sayıldığının kabulü ve kefilin
sorumluluğunda azalmaya neden olan diğer hallerde de eşin rızasının aranmaması kabul
edilmelidir382.

BKT’nın 584. maddesine göre diğer eş tarafından rızanın yazılı şekilde verilmiş olması
gerekir. Rıza kefalet senedi üzerine yazılmak suretiyle verilebileceği gibi, ayrı bir
belgeye yazılmak suretiyle de verilebilir383.

Diğer eş tarafından verilen rızanın ferdileştirilmesi gerekir. Yani rızanın belli bir kefalet
için verilmiş olması gerekir. Bu bağlamda genel olarak verilen rıza geçerli olmadığı
gibi belirli bir sürede sınırsız kefillikler için verilen ya da belirli bir miktara kadar
yapılacak bütün kefillikler için verilen rıza da geçerli olmaz384.

Eşlerden biri tarafından diğer eşin rızası alınmadan yapılan kefalet sözleşmesi butlanla
geçersiz olur. Rızanın sözleşmeden önce veya en geç sözleşmenin kurulması sırasında
verilmesi gerektiğinden, sözleşme kurulduktan sonra icazet verilmiş olsa bile sözleşme
geçersiz olur385. Ayrıca kefalet sözleşmesinde daha sonra yapılan değişikliklere eşin rıza
vermemesi halinde bu değişiklikler de yapılmamış kabul edilir. Eşin rızasının bulunması
geçerlilik şartı olarak düzenlenmiş olduğundan hakim tarafından resen nazara alınır386.

381
Altop, s. 98.
382
Burada yapılan üç halin sınırlı olarak yazıldığı, kefilin durumunu önemli şekilde ağırlaştıran
değişikliklerin eşin rızasına tabi kılınması şeklindeki talebin 1942 tarihinde İsv. BK’da yapılan
değişiklikler sırasında kabul edilmediği konusunda bkz., Oser/Schönenberger, 165 vd. Yazar BKT ile
paralel düzenleme içeren İsv. BK m. 494 maddesinde düzenlenmeyen, ancak kefilin alacaklıyla yaptığı,
ona karşı kefil olacağı şeklindeki ön sözleşme ile asıl borçluyla yaptığı onun için kefil olacağı yönündeki
anlaşma için eşin rızasının gerekli olduğu, kefil olmak için özel temsil yetkisi verilmesi ve asıl borcun
nakline (asıl borçlunun değişmesine verilen onama için) diğer eşin rızasının alınmasının gerekmediği
görüşündedir, 167.
383
Oser/Schönenberger, s. 169.
384
Oser/Schönenberger, s. 167.
385
Şahan, s. 14.
386
Oser/Schönenberger, s. 171.
93

Rıza verip vermemek tamamen eşin inisiyatifine bırakılmıştır. BKT’da eşin rıza
vermemesi halinde diğer eşin mahkemeye başvurma yetkisi düzenlenmemiştir. Bu
durumda eşin rıza vermemesi halinde kefalet sözleşmesi kurulamayacaktır387.

2.3.2.1.6.2.6. Kendisine Konkordato Mehili Verilmiş Borçlu ile İİK m. 317 vd.
Hükümlerine Göre Fevkalade Mehil Verilmiş Borçlunun Kefalet Açısından
Ehliyeti

İİK m. 290 gereğince kendisine konkordato mehili verilen borçlu, mühlet kararından
itibaren icra mahkemesinin izni dışında kefalet sözleşmesi akdedemez388. Asıl
borçlunun kefalet akdetmesi kesin olarak yasaklanmış olduğundan, icra mahkemesinden
izin alınmadan yapılan kefalet sözleşmesi mutlak butlanla geçersizdir389. İİK m. 290
hükmüyle borçlunun kefalet yapma yönünde tasarruf yetkisi kısıtlanmıştır390.

İİK m. 290’da açıkça icra mahkemesinin izin vermesinden bahsedilmiştir. Kendisine


konkordato verilmiş borçlu kefalet sözleşmesinin kurulmasından önce veya en geç
kurulması sırasında icra mahkemesinin iznini almak zorundadır. İcra mahkemesinin
daha sonra vereceği onay izin anlamına gelmeyeceğinden, geçersiz olan kefalet
sözleşmesini geçerli hale getirmez391.

387
Diğer eşin yeterli gerekçe olmaksızın rıza vermekten kaçınması veya rıza vermesi konusunda bir
engelinin çıkması halinde rızanın zorunlu olmaması konusunda hakimden karar alınmasına olanak tanıyan
kuralın kanuna alınmadığı konusunda bkz., Oser/Schönenberger, s. 170-171; TMK m. 195’de evlilik
birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda
uyuşmazlığa düşülmesi halinde eşlerin ayrı ayrı veya birlikte hakimin müdahalesini isteyebileceği
düzenlenmiştir. Burada akla gelen soru, bu hükmün BKT yasalaştıktan sonra eşin rıza vermekten
kaçınması halinde kefil olacak olan eşe mahkemeye başvurma yetkisi verip vermeyeceğidir. Bu maddenin
konuluş amacı evlilik birliğinin korunmasıdır. Bu maddede yalnızca iki hal düzenlenmiştir. Bunlardan
biri evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi, diğeri ise evlilik birliğine ilişkin
önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi halidir. Diğer eş, kefalete rıza vermemekle evlilik birliğinden
doğan önemli bir yükümlülüğünü ihlal etmiş olmaz. Ayrıca kefalete rıza verilmemesi konusunda eşlerin
düştüğü uyuşmazlık evlilik birliğine ilişkin önemli bir uyuşmazlık değildir. Dolayısıyla BKT bu haliyle
yasalaştıktan sonra, kefil olmak isteyen eş, diğer eşin kefalete rıza vermemesi halinde TMK. m. 195’e
dayanarak hakimin müdahalesini isteyemez.
388
Reisdğlu, Kefalet, s. 28; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 77.
389
Doğan, Murat, Tapu Sicilinde Tasarruf Yetkisi Kısıtlamasının Şerhi, Ankara, 2004, s. 74.
390
Doğan, s. 71 vd.; Baki Kuru/Ramazan Arslan/Ejder Yılmaz,Kuru/Arslan/Yılmaz, İcra ve İflas Hukuku,
21. Baskı, Ankara, 2007, s. 706; Özkan, Hasan, (İzahlı-İçtihatlı) İcra İflas Davaları ve Tatbikatı, İstanbul,
1977, s. 746 vd.
391
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 77; Reisoğlu, Kefalet, s. 28; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 730;
Kuru/Arslan/Yılmaz, İcra ve İflas, s. 607; Pekcanıtez/Atalay/Sungurtekin/Özekes, İcra ve İflas, s. 519;
Şahan, s. 17.
94

İİK m. 317 vd. hükümlerine göre borcunu ödemesi için kendisine ek süre verilen
borçlunun, İİK m. 325 uyarınca komiserin, yoksa bizzat icra mahkemesinin muvafakati
olmadan bu süre içinde kefalet sözleşmesi kuramayacağına ve kurulursa kefalet
sözleşmesinin geçersiz olacağına icra mahkemesince karar verilebilir. Böyle bir karar
verildiği takdirde komiserin (komiser yoksa bizzat icra mahkemesinin) muvafakati
alınmadan yapılan kefalet sözleşmesi geçersiz olur392.

İflas eden kimsenin kefalet ehliyeti vardır. Yani müflis bir kimse, borçlandırıcı bir işlem
olan kefalet sözleşmesini herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın yapabilir393.

2.3.2.1.6.3. Tüzel Kişilerin Kefalet Ehliyeti

Tüzel kişiler cins, yaş, hısımlık gibi yaratılış gereği insana özgü olanlar dışında bütün
haklara ve borçlara ehildirler ( TMK m. 48 ). Tüzel kişilerin fiil ehliyeti kanuna ve
kuruluş belgelerine göre gerekli olan organlara sahip olmalarıyla başlar (TMK m.
49)394.

Dernek, vakıf ve ticaret şirketleri gibi tüzel kişiliklerin kuruluş belgelerinde açıkça
kefalet sözleşmesi yapabilecekleri öngörülmüş ise, kefalet sözleşmesi kurmaları
yönünde gerekli olan ehliyete sahip olduklarının kabulü gerekir395.

392
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 78; Reisoğlu, Kefalet, s. 28; Kuru, İflas, s. 556-557; Sücüllü, s. 87;
Şahan, s. 17.
393
İnan, Bankacılar, s. 270; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 78; Reisoğlu, Kefalet, s. 28; Kuru, İflas, 180;
Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 730; Oser/Schönenberger, s. 115-116; Ataol, s. 42;
Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 405; Yavuz, Özel Hükümler, s. 788; Şahan, s. 17; Yavuz, Borçlar Hukuku,
s. 485; Tandoğan, Geçerlilik, s. 29; Pekcanıtez/Atalay/Sungurtekin/Özekes, İcra ve İflas, s. 455 vd.;
Kuru/Arslan/Yılmaz, s. 517-518; Yördem, s. 35; Zevkliler, s. 394; Sücüllü, s. 86.
394
Dural/Öğüz, s. 236.
395
Yavuz, Özel Hükümler, s. 788; Şahan, s. 15; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 485; Yördem, s. 37, 74;
Sücüllü, s. 90; İnan, Bankacılar, s. 270; Dalamanlı/İzgi, s. 444; Dural/Öğüz, s. 27 vd.; Gerçekten
Dernekler Kanunu m. 4/1-b’de derneğin amacının ve bu amacı gerçekleştirmek için dernekçe
sürdürülecek çalışma konularının ve çalışma biçimleriyle faaliyetlerinin yazılı olması gerektiği
belirtilmiştir. Aynı kanunun 26. maddesinde de derneklerin kendi tüzüklerinde amaçlarını
gerçekleştirmek üzere bazı faaliyetlerin yapılması izne tabi kılınmıştır. Bu maddede de öne çıkan yine
derneğin tüzüğünde yazılı amacı gerçekleştirmek üzere faaliyet göstereceği hususudur. Yani izne tabi
tutulan faaliyet de yine derneğin tüzüğünde yazılı olan amacını gerçekleştirmek amacıyla tüzükte
gösterilen faaliyet konularından biri olmalıdır.
Dernekler Kanunu m. 30/1-a’ da derneklerin tüzüklerinde gösterilen amaç ve bu amacı gerçekleştirmek
için sürdürüleceği belirtilen faaliyet alanları dışında faaliyette bulunmayacakları belirtilmiştir. Tüm bu
hususlar birlikte değerlendirildiğinde derneklerin kendi tüzüklerinde yazılı olan amaç ve bu amacı
gerçekleştirmek üzere öngörülen faaliyet alanlarından biri olarak kefalet akdedebilecekleri tüzüklerinde
öngörülmüş ise, kefalet sözleşmesini yapma yönünde ehliyete sahip olduklarının kabulü gerkir.
Yine TMK. m. 106 uyarınca vakıf senedinde vakfın amacının yazılı olması zorunludur.
95

Tüzel kişilerin kuruluş belgelerinde tüzel kişinin kefalet sözleşmesini kurabileceğinin


açıkça belirtilmediği durumlarda bir ayrım yapılmalıdır. Eğer kefalet sözleşmesinin
akdedilmesi doğrudan doğruya ilgili tüzel kişinin faaliyet konusu ile alakalı ise, yani
tüzel kişinin faaliyetini devam ettirerek amacını gerçekleştirmek için kefalet sözleşmesi
akdetmesi gerekiyorsa, bu durumda tüzel kişinin kefalet ehliyetinin kabulü gerekir396.
Buna karşılık eğer kefalet konusu dışında kalıyorsa tüzel kişi kefalet sözleşmesini
yapamamalıdır.

Kamu tüzel kişilerin ehliyeti ise kuruluş kanunlarına belirlenecektir. Kuruluş kanununda
açıkça kefil olabileceği düzenlenmemişse, kefalet ehliyetsizlik nedeniyle geçersiz
olacaktır.397

TTK m. 137’ye göre ticaret şirketlerin fiil ehliyeti, şirket ana sözleşmesinde yazılı faaliyet
konusu ile sınırlıdır. Yani ticari şirketler ancak ana sözleşmelerinde gösterilen faaliyet konularıyla ilgili
olarak fiil ehliyetine sahip olacaklardır. Bu durumda kefalet sözleşmesi kurabilmesi için bunun kendi
faaliyet konusuyla doğrudan ilgili olması gerekir.
396
Franko Nisim, Ticaret Şirketlerinin Kefalet Ehliyeti,Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları
Sempozyumu,II, Ankara, 1985, s. 49 vd.; Y. TD. 09.12.1960 T., E. 2674, K. 3343, Grassinger, Borçlar
Kanunu, s. 80, dn. 59’dan naklen. Reisoğlu, Kefalet, s. 22, 23. Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 730, 731
Doktrinde bir başka görüş ise şirketin işletme konusunun ve amacının dar bir şekilde yorumlanmaması
gerektiğini, işletme konusu ve amacıyla doğrudan doğruya ilgili olmayan, fakat dolaylı da olsa şirketin
menfaatinin bulunduğu amaçla yapılan ve şirket amacının haklı kılacağı her türlü işlemi yapabileceği
kabul etmektedir. Pulaşlı Hasan, Şirketler Hukuku, 4. Bası, Adana, 2003, s. 107 vd. Aynı yönde,
Doğanay, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, 1. Cilt, 3. Bası, Ankara, 1990, s. 535 vd. Reisoğlu, Kefalet, s. 24
vd. Tandoğan, Geçerlilik, s. 29 vd. Oğuz İmregün, Kara Ticareti Hukuku Dersleri, İstanbul, 1971, s. 149;
Halil Arslanlı, Kolektif ve Komandit Şirketler, 2. Baskı, İstanbul, 1960, s. 81 vd. Reha Poroy/Ünal
Tekinalp/Ersin Çamoğlu, Ortaklıklar ve kooperatifler Hukuku, 10. Baskı, İstanbul, 2005,s. 76 vd.
Reisoğlu, Kefalet, s. 22 vd. Tandoğan, s. 730 vd. Yargıtay da TTK m. 137’deki “işletme konusu
çerçevesi” tabirinde doktrinde kabul edilen bu görüş gibi geniş bir şekilde yorumlamaktadır. Y. 11. HD.
23.03.1982 T., E. 851., K1225., “TTK.nun 137.maddesi hükmü geregince, ticaret ortaklıkları tüzel
kisilige haiz olduklarından kendi ana sözlesmelerinde yazılı (isletme konusu) çerçevesi içinde kalmak
sartı ile bütün hakları edinebildikleri gibi, bütün borçları da yükümlenebilirler. Bir sirketin isletme
konusu (istigal konusu) demek, o sirketin devamlı olarak yapacagı ticari islemler demektir Bunlar da o
sirketin ana sözlesmesinde belirtilen (sirket maksat mevzuu) ile ilgili islemlerdir. Bununla birlikte, bir
ticari isletmenin kendi ana sözlesmesinde belirtilen isletme mevzuuna dogrudan dogruya girmemekle
beraber, o isletmenin ticari faaliyetlerini kolaylastıran ticari is ve ticari sözlesmelerinde o isletmenin
mevzuu içinde bulundugunun kabulü zorunludur. Ticari amaç güden isletmelerin kredi temini konusunda
bankalara karsı müstereken sorumluluk yüklenmek suretiyle birbirlerine destek olmaları ve ticari
faaliyetlerini bu suretle sürdürebilmeleri halini ticari hayatın normal ve mutad islemleri arasında kabul
etmek gerektiginden, bu davada söz konusu olan (kefalet akdinin) de davacı sirket yönünden kendi isletme
mevzuu çerçevesi içinde kalan (bir muamele) den ibaret oldugu göz önünde tutulması zorunlu
bulunmaktadır. Aksi düsüncenin kabulü ticari hayatın normal seyrine ve süratli akısına engel teskil
edecektir. Açıklanan bu hususlar dairemizin köklesmis içtihadı halinde bulunmaktadır .” YKD, C. VIII,
S. 6; 1982, s. 821–822, Yargıtay bu kararında şirketin faaliyetlerini kolaylaştıran konularda kefil olmasını
geçerli olarak kabul etmiştir. Aynı yönde, Y. 11. HD. 01.03.1979 T., 392 E., 981 K., Doganay, s. 632,
dn. 15; 11. HD. 3.10.1986 T., E. 4393, K. 4944, Eriş, 583; Y. 11. HD. 7.2.1978 T., E. 7, K. 353, Karara
göre, kefaletin ortaklığın mutat işlemleri arasında olduğu ticari çevrelerce bilindiğinden bunun ayrıca
kanıtlanması gerekmez, YKD, C. V, S. 7, 1979, s. 1008 vd.
397
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 82; Reisoğlu, Borçlar Kanunu, s. 25 vd.; Şahan, s. 17; Ataol, s. 43;
Tandoğan, Geçerlilik, s. 32; Sücüllü, s. 96.
96

2.3.2.1.7. Kefilin İradesinin Sakatlanmış Olduğu İtirazı

2.3.2.1.7.1 Genel Olarak

Kefalet sözleşmesinin kurma hususunda iradesinin hata, hile veya ikrah nedeniyle
sakatlanmış olması durumunda kefil, hata ve hileyi öğrendiği tarihten itibaren, ikrahta
ise korkunun sona erdiği tarihten itibaren bir yıl içinde kefalet sözleşmesinin iptal
edebilir398 ( BK m. 31 ). Kefil tarafından süresi içinde kefalet sözleşmesiyle bağlı
olmadığına ilişkin yapılan bildirimle, kefalet sözleşmesi baştan itibaren geçersiz hale
gelir.

2.3.2.1.7.2. Kefilin İradesinin Hata Nedeniyle Sakatlanmış Olduğu İtirazı

BK hatayı esaslı hata ve esaslı olmayan hata şeklinde ayırmış, ancak esaslı hatanın
sözleşmenin iptaline sebep olacağını öngörmüştür. Esaslı hata hallerini de beyan hatası
ve saik hatası şeklinde ikiye ayırarak düzenlemiştir. Kefil kefalet sözleşmesinin
kurulması sırasında beyan hatasına düşebileceği gibi, saik hatasına da düşebilir. Kefalet
sözleşmesi açısından hata konusunda BK m. 23 ve 24 hükümleri uygulama alanı bulur.

BK’na göre esaslı hata kabul edilen haller şunlardır: BK m. 24/1-b.1’e göre sözleşmenin
niteliğinde hata esaslı hatadır. Bu bent hükmüne göre kişi düşündüğü, tasarladığı,
örneğin satım veya karz sözleşmesini değilde kefalet sözleşmesini beyan etmiştir. BK
m. 24/1-b.2’de sözleşmenin konusunu teşkil eden şeyde hata ile şahısta hata halleri
esaslı hata olarak düzenlenmiştir. Bu bent hükmüne göre örneğin, satın alınmak istenen
şeyin dışında başka bir şeyin beyan edilmiş olması halinde sözleşmenin konusunu teşkil
eden şeyde hata, karşı tarafının kimliğinin önemli olduğu hizmet sözleşmesinde, A.
Aksoy ile sözleşme kurmak isterken, A. Paksoy ile sözleşme yapılması halinde ise
şahısta söz konusu olur. BK m. 24/1-b.3’te miktarda hata esaslı hata olarak
düzenlenmiştir. Bu bent hükmüne göre örneğin, on ton almak isterken yüz ton beyan
edilmiş olması halinde miktarda hata hali söz konusu olur399.

Asıl borçlunun şahsı kefil açısından büyük önem taşıdığından, asıl borçlunun şahsında
hataya düşülmesi halinde, kefalet sözleşmesiyle bağlı olmadığını ileri sürebilir. Zira
kefil herhangi bir kimse için değil, belli bir asıl borçlu için taahhüt altına girdiğinden

398
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 66; Yördem, s. 75.
399
İnan, Borçlar Hukuku, s. 194; V. Tuhr, Borçlar Hukuku, s. 280 vd.
97

asıl borçlunun şahsında hata BK m. 24 anlamında esaslı hata sayılır400. Alacaklının


şahsı kefil açısından kural olarak çok önem taşımadığından alacaklının şahsında hataya
düşülmesi kural olarak kefalet sözleşmesinin iptaline imkan vermez.

Kefilin asıl borcun mahiyetinde hataya düşmesi halinde, örneğin satım sözleşmesinden
doğan semen borcunu tekeffül ettiğin sanıyorken ödünç sözleşmesinden doğan bir
borcun varlığı halinde, BK m. 24 anlamında esaslı bir beyan hatası söz konusudur401.

Kefilin sözleşmenin mahiyeti konusunda hataya düşmesi halinde, örneğin, kooperatifin


kredi borcu için rehin vermek kastıyla hareket eden kişinin, iradesini hata sonucu
müteselsil kefil olarak beyan etmesi halinde, BK m. 24 anlamında, sözleşmenin
mahiyetinde hata hali söz konusu olur402.

BK m. 24/1-b.4’te sözleşmenin lüzumlu vasıflarında hata hali


düzenlenmiştir.Sözleşmenin lüzumlu vasıflarında hata, bir beyan hatası değildir. Bir
başka deyişle bu hata irade ile beyanı arasında bir uygunsuzluktan doğmamakta, aksine
hataya maruz kalan kimsenin sözleşmenin yapılmasına sebep olan unsurlarından biri
üzerinde yanılmasından meydana gelen, sözleşmenin temeline ilişkin bir hata olup,
niteliği itibariyle bir saik hatasıdır403. BK m. 24/2 gereğince saik hatası esaslı hata halini
almadıkça sözleşmenin iptali sonucunu doğurmaz. Saik hatası kişinin sözleşme
yapmaya kendisini sevk eden düşünce konusunda yanılmış olmasıdır. Saik hatasının
esaslı hata kabul edilebilmesi için gerekli olan şartlar BK m. 24/1-b.4’de
düzenlenmiştir. Buna göre saik hatasının esaslı hata halini alması ve sözleşmenin iptali
sonucunu doğurabilmesi için ilk şart kişiyi sözleşme yapmaya sevk eden düşüncenin
sözleşmenin kurulması açısından belirleyici unsur olması gerekir. Yani kişi bu
düşüncesinin gerçekleşmeyeceğini bilmesi halinde sözleşmeyi akdetmeyecek olmalıdır.
İkinci şart ise iş hayatındaki dürüstlük kurallarının hataya düşülen hususun kefalet
sözleşmesinin geçerliliğini etkilemesini haklı göstermesi ve bununla birlikte karşı
tarafın kişinin bu düşünce altında sözleşmeyi kurduğunu bilmesi veya bilebilecek
durumda olması gerekir404. Bu şartlar gerçekleşmişse örneğin, zeytinyağı zannedilen

400
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 84; Reisoğlu, Kefalet, s. 35; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 736.
401
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 84; Reisoğlu, Kefalet, s. 35.
402
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 84.
403
Grassinger, s. 82; İnan, Borçlar Hukuku, s. 195.
404
Hata konusunda daha ayrıntılı bilgiler için bkz., Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 61 vd.;
Tekinay/Akman/Burcuoğlu,Altop, s. 428 vd.; Necip, Kocayusufpaşaoğlu,, Güven Nazariyesi Karşısında
Borç Sözleşmelerinde Hata Kavramı, İstanbul, 1968, s. 68 vd.; Oğuzman/Öz, s. 82 vd.; Reisoğlu, Kefalet,
s. 34 vd.; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s.736; Oser/Schönenberger, s. 119-120; Arık, s. 498; Ataol, s.
98

yağın pamuk yağı olması İngilizce tercümanı zannedilen kişinin Farsça tercümanı
olması hallerinde sözleşmenin konusunu teşkil eden şeyin veya tarafın vasfına ilişkin
hata BK m. 24 anlamında temel hatası kabul edilir405.

Kefalet sözleşmesinin alacaklıya teminat sağlama fonksiyonu sebebiyle kefilin asıl


borçlunun maddi durumu, ödeme gücü, asıl borç için başka teminatların varlığı, kefilin
kendisi dışında başka kefillerin de bulunduğu, rücua kefil olunacağı düşüncesiyle kefil
olması halinde, kefilin bu tasavvurunun gerçekleşmemesinin kefalet sözleşmesini
etkileyebilmesi –bunlar bir saik hatası olduğu için- ancak BK m. 24/1-b.4’teki şartları
taşıması ve esaslı hata şeklini almaları halinde mümkündür406.

Kefil hataya düşmüş olmakla beraber alacaklı kefilin gerçek düşüncesine uygun olarak
sözleşmenin hüküm doğurmasını kabul ederse, artık kefil, BK m. 25 uyarınca hata
nedeniyle sözleşmenin iptalini isteyemez. Bu durumda kefalet sözleşmesi kefilin gerçek
iradesine uygun olarak hüküm ifade eder407.

BK m. 26 gereğince, kefil kendi kusuru ile hataya düşmüş ise sözleşmenin iptal
edilmesi nedeniyle alacaklının uğradığı zararı tazmin etmelidir. Alacaklı kefilin hataya
düştüğünü biliyor veya bilmesi gerekiyorsa kefil, tazminat yükümlülüğünden
kurtulur408.

Borçlunun maddi durumu hakkında yanılma Borçlar Hukukumuzda bir saik hatası kabul
edildiği halde İsv. BK m. 510/1’e getirilen hüküm ile kefile bu sebebe dayanarak
kefaletten dönme hakkı tanınmıştır. İsv. BK m. 510/1 hükmüne paralel bir düzenleme
BKT m. 599 ile de öngörülmüştür. Kefil, İsv. BK m. 510/1 ve BKT m. 599 hükmüne
ancak müstakbel borçlara kefalet halinde ve henüz asıl borç doğmadığı sürece
dayanarak kefaletten dönebilir. Müstakbel olmayan borçlara kefalet halinde bu
hükümlerin uygulanması mümkün değildir. Ayrıca müstakbel borçlara kefalette de
kefilin bu hükümlere dayanarak sözleşmeden dönme hakkını kullanmadığı veya dönme
koşullarının oluşmadığı durumlarda, asıl borçlunun mali durumu hakkında yanılan kefil,

43; Tandoğan, Geçerlilik, s. 32 vd.; Reisoğlu, Kefalet, s. 35 vd.; Aral, s. 449-450; V. Tuhr, Borçlar
Hukuku, s. 285; İnan, Borçlar Hukuku, s. 198.
405
İnan, Borçlar Hukuku, s. 197.
406
Reisoğlu, Kefalet, s. 35-36; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 82; Oser/Schönenberger, s. 119-120;
Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 736; Yördem, s. 36.
407
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 87; Oser/Schönenberger, s. 119-120; Tandoğan, Geçerlilik, s. 33 vd.;
İnan, Borçlar Hukuku, s. 200; Sücüllü, s. 99; Şahan, s. 18.
408
Aynı yönde bkz., Grassinger, Borçlar Kanunu, s.87-88; Yördem, s. 77; İnan, Borçlar Hukuku, s. 200-
201; V. Tuhr, Borçlar Hukuku, s. 290.
99

ancak bu yanılmanın esaslı hata halini alması halinde hata hükümlerine dayanarak
sözleşmenin iptalini isteyebilir409 410.

2.3.2.1.7.3. Kefilin İradesinin Hile ile Sakatlanmış Olduğu İtirazı

Alacaklı veya onun bilgisi dahilinde üçüncü kişilerin asıl borçlunun mali durumu, borç
ilişkisinin türü gibi konularda kefile gerçeğe aykırı beyanlarda bulunmaları ve kefilin bu
bilgilere dayanarak kefalet sözleşmesi akdetmesi halinde hileden bahsedilir411.

Kefil alacaklının veya onun bilgisi dahilinde üçüncü kişilerin hileli davranışları
sonucunda kefalet sözleşmesini kurmuş ise, hileyi öğrendiği tarihten bir yıl içinde
sözleşmenin iptalini isteyebilir ( BK m. 28 ).

Alacaklının asıl borçlunun mali durumu, asıl borç ilişkisinin türü hakkında susması
kefile herhangi bir bilgi vermemesi halinde kural olarak alacaklının hilesinden
bahsedilemez. Kefalet sözleşmesinin niteliği gereği alacaklıya asıl borçlunun durumu
hakkında kefile bilgi verme yükümlülüğü yüklenmemiştir. Kefil sözleşmeyi
akdetmeden önce gerekli olan bilgileri kendisi araştırmalıdır. Ancak kefil bu konularda
alacaklıya sormuş ve alacaklı, kefile asıl borçlunun durumu hakkında bilgi vermeyerek,
bazı durumları kefilden saklamış ise, bu hususlar kefilin iradesini etkileyecek nitelikte
olmaları halinde alacaklının hilesinden bahsedilebilir412. Kefilin herhangi bir talebi
olmadığı halde alacaklı kendiliğinden kefile açıklamalarda bulunmuşsa, kefil açısından
önemli olan hususlarda kefile bilgi vermeli ve verdiği bilgilerin kefili yanıltmaması
gerekir413. Aksi halde yine hile söz konusu olur.

409
Bkz., &5.
410
Müstakbel borçlara kefalette, asıl borçlunun mali durumundaki yanılmanın kefil açısından hem esaslı
hata halini aldığı hem de sözleşmeden dönme koşullarının oluştuğu durumlarda, esaslı hata hükümlerine
dayanarak sözleşmenin iptalini istemek kefilin daha yararına olur.
411
Reisoğlu, Kefalet, s. 37; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 88; Oser/Schönenberger, s. 120-121; Arık, s.
498; Ataol, s. 44; Tandoğan, Geçerlilik, s. 34; Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 37; Yördem, s. 36, 78; Aral,
s. 450; Geniş bilgi için bkz., V. Tuhr, Borçlar Hukuku, s. 293 vd.; İnan, Borçlar Hukuku, s. 202 vd.;
Sücüllü, s. 100; Şahan, s. 18.
412
Reisoğlu, Kefalet, 37; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 88. Yazar bununla birlikte kefalet sözleşmesinin
kurulması sırasında dürüstlük kuralı uyarınca alacaklının kefile açıklamada bulunması gerektiği
durumlarda, kefilin susmasının hile teşkil edeceğini savunur, Borçlar Kanunu, s. 88
413
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 89; Reisoğlu, Kefalet, s. 38; Ataol, s. 44-45.
100

Asıl borçlunun kefile yanlış bilgiler vermesi sonucu kefilin kefalet sözleşmesini
kurduğunun alacaklı tarafından bilindiği durumlarda da hileden bahsedilebilir414.

2.3.2.1.7.4. Kefilin İradesinin İkrah İle Sakatlanmış Olduğu İtirazı

Taraflardan biri sözleşme yapmaya razı olmaması halinde kendisinin veya


yakınlarından birinin tehlike ile karşı karşıya bırakılacağı korkusuyla sözleşmeyi
akdetmişse ikrahtan bahsedilir. Kendisinin veya yakınlarından birinin hayatı, şahsı,
namusu veya malvarlığına karşı ağır ve derhal meydana gelecek bir tehlikeye maruz
kalması ve bu tehlikenin tehdidi altında kefalet sözleşmesini akdetmesi halinde kefil, bu
tehlikenin etkisinin geçmesinden itibaren bir yıl içinde sözleşmenin iptalini isteyebilir (
BK m. 31/1 )415.

BK m. 29 gereğince ikrahın sözleşmenin iptali sonucunu doğurması için alacaklı


tarafından veya üçüncü bir kişi tarafından yapılması önemli olmadığı gibi, üçüncü kişi
tarafından yapılan ikrahtan haberdar olması da gerekmez. Ancak alacaklının üçüncü
kişinin ikrahından haberi yoksa, sözleşmenin iptali nedeniyle uğradığı zararları kefilden
talep edebilmelidir416.

Alacaklının hukuka aykırı olarak kefili veya yakınlarını tehdit etmesi halinde kefil,
ikraha dayanarak sözleşmenin iptalini isteyebilir. Alacaklının kefili veya yakınlarını
hukuka uygun olan yasal yetkilerini kullanacağından bahisle tehdit etmesi halinde, bu
tehdidin sözleşmenin iptali sonucunu doğurabilmesi için BK m. 30/2’deki şartları
taşıması gerekir. Buna göre, alacaklının yasal hakkını kullanmak suretiyle kefili tehdit
etmiş olması halinde, bununla fahiş bir menfaat elde etmişse bu tehdit sözleşmenin
iptali sonucunu doğurur. Zira alacaklı bu durumda yasal olarak sahip olduğundan daha
fazla bir menfaat elde etmiş olmaktadır417. Örneğin, alacaklının kefil olmasını istediği
kişinin kefil olmaması halinde, kefilin yakın akrabası olan asıl borçluya kredi
kullandırmayacağını beyan etmiş olması, başka bir deyişle kredi alacağını kefil olmasını

414
Şahan, s. 18; Reisoğlu, Kefalet, s. 37; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 738; Aral, s. 434; Grassinger,
Borçlar Kanunu, s. 93; Reisoğlu, Muteberlik, s. 367.
415
Oğuzman/Öz, s.94; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 449; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 95;
Reisoğlu, Kefalet, s. 38 vd.; Tandoğan, Geçerlilik, s. 35; Reisoğlu, Kefalet, s. 40; Yördem, s. 36, 78.
Geniş bilgi için bkz., V. Tuhr, Borçlar Hukuku, s. 298 vd.; İnan, Borçlar Hukuku, s. 206 vd.
416
Reisoğlu, Kefalet, s. 38 vd.; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 95 vd.; Yördem, s. 78; Aral, s. 450;
Sücüllü, s. 102; Şahan, s. 18-19.
417
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 95 vd.; Reisoğlu, Kefalet, s. 39; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 738-
739; Yördem, s. 79.
101

istediği kişinin kefalet sözleşmesini kurmasına bağlı tutması, kefilin zor durumundan
yararlanmak olduğundan ikrah söz konusu olur.

Alacaklı, kefil olunmaması halinde kefil olmasın istediği kişiyi veya yakınlarından
birini, hakkında cezai işlem yapılması amacıyla ihbar edeceği şeklinde tehditte
bulunmuşsa, bu ihbarın alacaklı tarafından kefil olmasını sağlamak veya kefil olunan
miktarı yüksek tutmak gibi kefalette kendisi açısından özel bir menfaat sağlamak
amacıyla yapıldığı durumlarda kefil, sözleşmenin ikrah nedeniyle iptalini isteyebilir418.

2.3.2.1.8. Memur ve Müstahdemlere Kefalet Halinde Kefilin Sözleşmeyi Feshetme


Hakkı

BK m. 495 gereğince resmi bir memura veya müstahdeme belli olmayan bir süre için
kefil olan kimse, her üç senede bir ertesi sene sonunda geçerli olmak üzere, kefaleti
feshettiğini bildirebilir. Yapılan bu bildirimle kefalet sözleşmesi dördüncü yılın sonunda
sona ermiş olur419.

2.3.2.2. Kefilin Kefalet Sözleşmesinden Kaynaklanan Def’ileri İleri Sürme Hakkı


2.3.2.2.1. Bütün Kefalet Türleri Açısından Kefilin Sahip Olduğu Def’iler

2.3.2.2.1.1. Kefalet Sözleşmesinin Muaccel Olmadığı Def’i

Kefalet sözleşmesi muaccel olmadan önce alacaklının kefili takip etmesi halinde, kefil,
alacaklıya karşı kefalet sözleşmesinin muaccel olmadığı def’ini ileri sürebilir.

Kefalet sözleşmesi kural olarak asıl borç ile birlikte muaccel olur. Ancak taraflar
aralarında yapacakları anlaşma ile, kefalet sözleşmesinden doğan borcun asıl borç için
öngörülen vadeden daha sonraki bir tarihte muaccel olması konusunda anlaşma

418
Aynı yönde bkz., Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 97; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 739; Reisoğlu,
ise alacaklının kefil olunmaması halinde cezai takip için ihbarda veya şikayette bulunacağını
bildirmesinin daima bir ikrah sayılacağını belirttikten sonra, suç ihbarında bulunmanın kişiye bir takım
özel menfaatler sağlamaması gerektiğini belirtmiştir, Kefalet, s. 39. Bu ifadeyle eğer ihbar özel menfaat
sağlıyorsa ikrah teşkil edeceği kanaatinde olduğu anlaşılmaktadır.
419
Ataol, s. 49; Reisoğlu, Kefalet, s. 249; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 250; Berki, Borçlar, s. 229;
Arık, s. 506; Eskin, s. 25; Akıntürk, Genel Hükümler, s. 269; V. Tuhr, Kefalet, s. 162; İnan, Bankacılar,
s. 277; Akıntürk, Bankacılar, s. 329; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 419; Bilge, Borçlar Hukuku, s. 346;
Yavuz, Özel Hükümler, s. 817; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 505; Y., 15. HD. 16.05.1991 T., E. 5746, K.
2571, Uygur, s. 9427; Başyiğit, BKT m. 607 ile bu hükmün kapsamının genişletilerek bütün çalışanlar
için uygulanabilir hale getirildiğini ve bu düzenlemenin yerinde olduğunu belirtir, s.3325; Zevkliler, s.
406.
102

yapabilirler. Bu nitelikteki bir anlaşma kefilin lehine olup sorumluluğunu


artırmadığından, herhangi bir şekil şartına da tabi değildir420.

Kefalet sözleşmesinin asıl borcun muaccel olduğu tarihten sonraki bir tarihte muaccel
olacağı konusunda yapılan bir anlaşma geçerli olduğu halde, asıl borç için öngörülen
vadeden önceki bir tarihte muaccel olacağı konusunda yapılan anlaşmalar kefaletin
fer’ilik niteliğiyle bağdaşmadığından geçersiz olur421.

Kefalet sözleşmenin asıl borcun muaccel olacağı tarihten sonraki bir tarihte muaccel
olması konusunda bir anlaşma yapılmamış olsa bile kefalet borcunun da asıl borcun
muaccel olmasıyla birlikte muaccel olacağı kuralının iki istisnası vardır. Bunlardan biri
BK m. 491/c.1’de öngörülmüştür. Buna göre borçlunun iflası sebebiyle asıl borç kendisi
için kararlaştırılan vadeden önce muaccel olsa bile kefil, asıl borcun ifası için
karalaştırılan vadeden önce takip edilemez. Yani kefalet borcu asıl borç için tayin edilen
vadenin gelmesiyle muacceliyet kesbeder. Bundan önceki bir tarihte alacaklının kefili
takibi halinde kefil kefalet borcunun muaccel olmadığı def’ini ileri sürebilir422.

İİK m. 257’deki şartların varlığı halinde henüz vadesi gelmemiş bir borç için ihtiyati
haciz kararı alınınca, borç sadece borçlu bakımından muaccel olur; bu borç için kefil
olunmuş ise kefilin borcu, ihtiyati haciz kararıyla değil, borç için öngörülen vadede
muaccel olur. 423

Asıl borçlunun iflası nedeniyle asıl borcun vadesinden önce muaccel olması halinde
kefilin bundan etkilenmeyeceği yönündeki kuralın aksi taraflarca kararlaştırılabilir. Zira
bu durumda asıl borçludan daha fazla bir sorumluluk kefile yüklenmemekte ve yine
kefalet borcu asıl borçtan önce muaccel olmamaktadır424.

Kefalet borcunun asıl borç ile birlikte muaccel olacağı kuralının ikinci istisnası ise BK
m. 491/c.2’de belirtilmiştir. Bu hükme göre asıl borcun muacceliyet kazanması için asıl
borçluya ihbar yapılması gerekiyorsa, bu ihbarın yapıldığının kefile bildirilmesi
gerekir. Aksi takdirde ihbarın yapıldığı kefile bildirilmedikçe kefalet borcu muacceliyet

420
Reisoğlu, Kefalet, s. 182; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 187; Oser/Schönenberger, s. 262.
421
Reisoğlu, Kefalet, s. 182; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 187; Oser/Schönenberger, s. 263; Akıncı, s.
247; Yördem, s. 86.
422
Ataol, s. 23 vd.; Hem müteselsil kefilin hem de adi kefilin bu def’iye dayanabileceği konusunda bkz.,
Grassinger, Borçlar kanunu, s. 188.
423
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 188; Oser/Schönenberger, s. 262.
424
Aynı yönde bkz., Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 188.
103

kazanamayacağından, kefil, alacaklıya karşı kefalet borcunun muaccel olmadığı def’ini


ileri sürebilir425 426.

Burada üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise, madde metninden sadece
alacaklının ihbarda bulunacağı anlaşıldığı halde, asıl borçlunun alacaklıya ihbarda
bulunduğu durumlarda da bu ihbarın alacaklı tarafından kefile bildirilmesinin
gerekmesidir427 428.

2.3.2.2.1.2. Kefilin Ayni Güvence Karşılığında Kendisine Yöneltilen Takibin


Durdurulmasını İsteme Hakkı429

BKT m. 590/2 hükmüyle kefile, kendisine yöneltilen bir takibin durdurulmasını


mahkemeden isteme yetkisi verilmiştir. Bu hüküm Borçlar Hukukumuz açısından yeni

425
Grassinger, Borçlar Kanunu, s.189; Olgaç, Kefalet, s. 32; Oser/Schönenberger, s. 267.
426
Burada üzerinde durulması gereken bir nokta da madde metninde “ihbar kefile de icra olunmak lazım
gelir.” ifadesidir. Bu ifadeyle kastedilen ihbarın kefile de yapılacağı değil, asıl borçluya yapılan ihbarın
kefile de bildirilmesidir. Bunun amacı asıl borcun muacceliyet kazandığının kefile bildirilmesidir. Asıl
borç ilişkisine kefil taraf değildir. Bu nedenle kefile muacceliyet ihbarında bulunulmayacaktır. Ancak
alacaklının kefili takip edebilmesi için kefile bu ihbarı yaptığını bildirmelidir. Aksi takdirde kefil kefalet
borcunun muaccel olmadığı def’ini ileri sürebilecektir. İsv. BK m. 501’e 1942 tarihinde eklenen üçüncü
fıkra ile açıkça yapılan ihbarın kefile bildirilmesinden bahsedilmiştir (Maddenin metni için bkz.,
Oser/Schönenberger, s. 260; BKT m. 590/3’te ise kefalet borcu için bildirimin kefile yapılmasından
sözedilmiştir. Kanaatimizce Tasarının bu hükmünün uygulanmasında İsv. BK m. 501/3’te olduğu gibi
öngörülen ihbarın yapılmış olduğunun kefile bildirilmiş olması yeterli görülmelidir. Ayrıca muacceliyet
ihbarının kefile de yapılması gerekli değildir. Zira kefil asıl borç ilişkisin tarafı değildir. Asıl borçlu
tarafından yapılacak ihbarın sonucunda asıl borç muacceliyet kazanacak ise, bu durumda asıl borçludan
aynı ihbarı kefile yapması da beklenemez. Asıl borçlunun bu ihbarı yapmasında herhangi bir menfaati
yoktur. Ayrıca asıl borç ilişkisinin tarafı olmayan kefile de aynı bildirimi yapma yükümlülüğünü asıl
borçluya yüklemek doğru değildir. İhbarın yapıldığının kefile bildirilmesiyle kefil asıl borcun muaccel
olduğunu öğrenmiş olduğundan ihbarın kefile yapılmaması halinde kefilin korumasız kalacağı da ileri
sürülemeyecektir. Bu nedenle BKT m. 590/3 hükmü İsv. BK m. 501/3 hükmü paralelinde
değiştirilmelidir.
427
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 190 vd.; Oser/Schönenberger, s. 263.
428
Nitekim İsv. BK m. 501’e 1942 tarihinde eklenen yeni bir fıkra ile açıkça asıl borcun muaccel olması
için alacaklının ya da borçlunun önceden ihbarına bağlı olduğu durumlarda bu ihbarın kefile de
bildirilmesi gerektiği açıkça belirtilmiştir. BKT m. 590/3’te de aynı yönde bir hüküm kabul edilmiştir. Bu
hükmün İsv. BK m. 501/3’ten ayrılan kısmı daha önce de söylendiği gibi ihbarın kefile de yapılmasını
kabul etmiş olmasıdır.
429
Burada da bir def’iden bahsedilebilir. Alacağın henüz muaccel olmadığı def’ine benzer bir durum
burada da söz konusudur. Zira alacağın muaccel olmadığı def’inde takip, alacağın muaccel olduğu
zamana kadar geri bırakılmış olur. Alacağın muaccel olmasıyla beraber alacaklı, yeniden takip yapabilir.
Bu hükümde de kefile ayni teminat vermek suretiyle takibin belli bir süre geri bırakılması hakkı
verilmiştir. Ancak alacağın muaccel olmadığı def’i ileri sürülünce hakim takdir hakkı olmadan takibin
reddine karar verir. Burada ise hakime teminatların değerini belirleme yetkisi verilmiştir. Ancak sonuçta
takibin belli bir süre geri bırakılması konusunda def’i özelliği taşıdığı kabul edilebilir.
104

bir hükümdür. Aynı nitelikte bir hüküm İsv. BK’da 1942 tarihinde yapılan bir
değişiklikle kabul edilmiştir430.

Öncelikle bu hükmün bütün kefalet türlerinde uygulanabileceğini belirtmek gerekir.


Hem müteselsil kefil hem de adi kefil kendisine yöneltilen bir takibin durdurulmasını
hakimden isteyebilir431.

Bu hükmün uygulanması açısından ilk şart kefile karşı bir takip yapılmış olmasıdır.
Madde metni açıkça yöneltilen bir takipten bahsetmektedir. Henüz kefile yöneltilen,
yani başlatılan bir takip yoksa kefil, bu hükme dayanarak takibin durdurulmasını
isteyemez. Ayrıca başlatılmış bir takibi durdurulabilmesi, kefile karşı başlatılan bir
takibin varlığının şart olduğunu gösterir. Takibin herhangi bir aşamasında kefil bu
maddedeki hakkını kullanabilir. Kefile karşı başlatılan takip sona ermişse, artık bir
takibin varlığı söz konusu olmadığından durdurulması da söz konusu olmaz432.

Takibin durdurulmasına karar verilebilmesi için gerekli olan ikinci şart kefilin ayni
teminat göstermiş olmasıdır. Taşınır rehni, taşınmaz rehni, alacaklarla başka haklar
üzerinde kurulan rehin, kıymetli evrakın teminat olarak yatırılması ayni teminata örnek
olarak verilebilir. Kefilin mahkeme veznesine teminat amaçlı olarak nakit para
yatırması veya başka bir kimsenin aynı borç için kefil olması takibin durdurulması için
yeterli olmaz433.

Kefil ne tür bir ayni güvence verecekse bunu kendisi belirler. Mahkemenin yetkisi kefil
tarafından gösterilen teminatın yeterli olup olmadığını değerlendirerek buna uygun bir
karar vermektir434.

Kefil takibin durdurulmasını mahkemeden isteyecektir. Görevli ve yetkili mahkeme


genel usul hükümlerine belirlenir435. Mahkeme koşulların varlığı halinde rehinler paraya

430
İsv. BK m. 501/2’nin metni için BK, Oser/Schönenberger, s. 260; Karatay, s. 632; Artus, 1000-1001;
Göktürk, İsviçre Kefalet Hukuku, s. 338.
431
Bu hükmün müteselsil kefaletin ikincil ( talilik ) niteliğini gereğinden fazla arttırdığı, müteselsil
kefalette kefilin borcunun akıcılığını azaltacağı görüşü için, bkz., Oser/Schönenberger, s. 264-265; Yazar
ayrıca, kanun yapıcılarının, bu güçlüğün mahkeme tarafından teminat miktarının yüksek tutulması
suretiyle denkleştirilebileceği düşüncesinden yola çıktıklarını da belirtir, s. 265.
432
Oser/Schönenberger, s. 265.
433
Oser/Schönenberger, s. 265.
434
Oser/Schönenberger, s. 265-266; Kanaatimizce, mahkeme asıl borcun miktarını ve faiz miktarlarını
nazara alarak alacaklının zarara uğramaması için gerekli olan bir teminat miktarı istemelidir. Zira alacaklı
şartları oluştuğundan kefile karşı takip başlatmış ve kefalet sözleşmesinin niteliği gereği alacağına
kavuşmak istemiştir. Bu nedenle mahkemenin teminat miktarını daha çok alacaklının menfaatlerini
nazara alarak belirlemesi gerekir.
435
Oser/Schönenberger, s. 265.
105

çevrilinceye, asıl borçlu hakkında yapılan takip sonucunda kesin aciz vesikası
alınıncaya veya konkordato kararı alınıncaya kadar kefile karşı yapılan takibin
durdurulmasına karar verir436.

Alacaklı, durdurma kararıyla asıl borçlu veya üçüncü kişiler tarafından karardan önce
veya daha sonra verilen, hatta kefil tarafından daha önce teminat olarak verilen ve
durdurma kararı sırasında teminat olarak nazara alınanlar da dahil olmak üzere
rehinlerin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapmaya zorlanmıştır. Alacaklı ayrıca asıl
borçluya karşı kesin aciz belgesi alınıncaya kadar ya da konkordato kararı alınıncaya
kadar takip yapmak zorundadır437.

Durdurmanın sona ermesinden sonra alacaklı isterse daha önce durdurulan takibine
devam edebilir veya durdurma kararıyla verilen teminatlar üzerinde hak sahibi
olduğundan ayni teminatların paraya çevrilmesini isteyebilir438.

2.3.2.2.1.3. Yerleşim Yeri Yabancı Ülkede Olan Borçlunun O Ülkenin Yasaları


Gereğince Edimini İfasının Daraltılması Ya da Yasaklanması Halinde Kefilin
Sahip Olduğu Def’i Hakkı 439

Yerleşim yeri yabancı ülkede olan borçlunun edim yükümlülüğünün, o ülkenin yasaları
uyarınca havale yasağı veya takas işlemlerinin kaldırılması gibi nedenlerle sona
erdirilmesi veya daraltılması halinde kefil de bu durumu alacaklıya karşı savunma
imkanı yapabilir. Bu hak Borçlar Kanunumuzda düzenlenmemiştir. Ancak hem İsv. BK
m. 501/4’te hem de BKT m. 590/4’te düzenlenmiştir440.

436
Oser/Schönenberger, s. 266.
437
Oser/Schönenberger, s. 266-267.
438
Oser/Schönenberger, s. 267.
439
Karatay, s. 632-633; Göktürk, İsviçre Kefalet Hukuku, s. 338-339; Bu konuda Alman Hukuku ve
İsviçre Hukuku açısından geniş açıklamalar için bkz., Grassinger, Borçlar Kanunu,s. 131 vd.
440
Her ne kadar Borçlar Kanunumuzda böyle bir hüküm yer almıyorsa da, kefile bu hakkın tanınması
gerekir. Zira kefalet sözleşmesinin fer’i niteliğinin bir sonucu olarak asıl borçluya verilen bir haktan
kefilin de yararlanması gerekir. Asıl borçlunun bulunduğu yabancı ülkenin mevzuatı uyarınca asıl
borçlunun sorumluluğunda azalma olur veya sorumluluk tamamen ortadan kalkarsa, kefil de buna
dayanarak sorumluluğunun azaldığını veya sona erdiğini ileri sürebilmelidir.
Bu savunma imkanının mahiyeti İsv. BK m. 501/4’te def’i olarak gösterilmiştir. BKT m. 590/4 hükmü ise
bunu bir itiraz olarak değerlendirmiştir. Kanaatimizce, burada bir itiraz söz konusudur. Madde metni
sorumluluğunun daraltılması veya ortadan kalkmasından bahsetmektedir. Def’ilerde sorumluluk kısmen
veya tamamen sona ermez, sadece alacağın takibi geciktirilmiş olur. İtirazlarda ise alacak kısmen veya
tamamen sona ermektedir. Bu nedenle burada bir itiraz söz konusu olduğu ileri sürülebilir.
106

Bu hükmün konulmasının amacı kefilin asıl borçludan daha fazla sorumlu olmasının
önüne geçmektir. Asıl borçlunun yükümlülüğü daraltıldığı veya sona erdiği halde
kefilin sorumluluğunun devam ettiğini kabul etmek kefaletin fer’i olma niteliğiyle
bağdaşmaz441.

Bu maddede düzenlenen ve kefile tanınan itiraz hakkı açısından önemli olan, asıl
borçlunun ikametgahının yabancı bir ülkede olması ve bu ülkenin mevzuatı gereğince
asıl borçlunun borcunu ödemesinin imkansız hale gelmesi veya sınırlandırılmış
olmasıdır442. Kefilin bu hakkını kullanabilmesi için Türkiye’de oturması yetmeyip
yerleşim yeri Türkiye’de olması gerekir. Kefilin yerleşim yeri Türk Medeni Kanunu
hükümlerine göre belirlenir.

2.3.2.2.1.4. Kefalet Sözleşmesinin Zamanaşımına Uğramış Olduğu Def’i

Kefalet sözleşmesi diğer sözleşmeler gibi BK m. 125 uyarınca asıl borç ilişkisinden
bağımsız olarak on yıllık zamanaşımı süresine tabidir443.

BK m. 134/2 uyarınca asıl borçluya karşı zamanaşımı kesilince kefile karşı da kesilmiş
olur. Ancak BK m. 134/3 gereğince kefile karşı zamanaşımı kesilince asıl borçluya
karşı kesilmiş olmaz. Bu durumda asıl borç zamanaşımına uğrayınca kefil asıl borcun
zamanaşımına uğradığı def’ini ileri sürebilir444.

Asıl borç için taşınmaz rehni verilmesi (TMK m. 864), alacaklıya asıl borçluya karşı
yaptığı takip sonucu aciz vesikası verilmiş olması hallerinde(İİK m. 143 ve 251) asıl
borç için zamanaşımı işlemez. Ancak kefalet için zamanaşımı asıl borçtan bağımsız
olarak işlemeye devam eder. Zamanaşımı süresinin dolması halinde kefil zamanaşımı
def’ini ileri sürebilir445.

441
Oser/Schönenberger, s. 268; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 136; Reisoğlu, Kefalet, s. 226.
442
BKT m. 590/4’te her ne kadar “Yasal düzenlemeler” ibaresi kullanılmış ise de bu ibareden teknik
manada yasa değil, teknik manada yasa ile birlikte söz konusu ülkenin diğer yazılı mevzuatının
anlaşılması gerekir. Bu bağlamda, örneğin Bakanlar Kurulu kararları, yetkili bir bakanlığın kararı da
“Yasal düzenleme” tabirine dahil kabul edilmelidir. Nitekim İsv. BK m.501/4’te “kurallarla yasaklama”
ibaresi kullanılmıştır.
443
Reisoğlu, Kefalet, s. 183; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 192; Y. 4. HD. 03.02.1950 T., E. 24, K. 717,
Olgaç, Kefalet, s. 444; Uygur, s. 9410; Yördem, s. 86.
444
Reisoğlu, Kefalet, s. 184; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 192; Ataol, s. 24 -25; Yördem, s. 86; Erlüle,
s. 644.
445
Reisoğlu, Kefalet, s. 184; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 192; Ataol, s. 25; Olgaç, Kefalet, s. 34.
107

2.3.2.2.1.5. Çalışanlara Kefalette Alacaklının Özen Yükümlülüğüne Aykırı


Davranması Nedeniyle Kefilin Sahip Olduğu Def’i Hakkı

Çalışanlara kefalet hâlinde alacaklı, çalışanlar üzerinde yükümlü olduğu gözetimi ihmal
eder veya kendisinden beklenebilen özeni göstermezse ve borç da bu sebeple doğmuş ya
da bu özeni göstermesi hâlinde ulaşamayacağı ölçüde artmış olursa, bu borcu veya
borcun artan kısmını kefilden isteyemez(BK m. 500/2)446.

2.3.2.2.1.6. Kefile Tanınan Süreden Doğan Def’i

Alacaklı tarafından asıl borçluya tanınan süreden kefalet sözleşmesinin fer’iliği gereği
kefil de yararlanabilir447. Ayrıca alacaklı asıl borç ilişkisinden bağımsız olarak kefile de
süre tanımış olabilir. Kefile tanınan bu süre dolmadan alacaklının yapacağı takip kefilin
def’isiyle karşılaşır. Kefile tanınan bu süreden asıl borçlu yararlanamaz448.

2.3.2.2.1.7. Borçlunun İflası Halinde Alacaklının Alacağını İflas Masasına


Kaydettirme ve İflası Kefile Bildirme Yükümlülüğüne Aykırı Davranması
Nedeniyle Kefilin Sahip Olduğu Def’i Hakkı

BK m. 502 gereğince asıl borçlunun iflası halinde, alacaklı, alacağını iflas masasına
kaydettirmek ve iflastan kefili haberdar etmekle yükümlüdür. Alacaklının bu
yükümlülüğünü ihlal etmesi halinde kefil, bu nedenle uğradığı zararı alacaklıya karşı
def’i olarak ileri sürebilir449.

2.3.2.2.1.8. Alacaklının Elinde Bulunan Teminatları ve Delilleri Koruma


Yükümlülüğüne Aykırı Davranması Nedeniyle Kefilin Sahip Olduğu Def’i Hakkı

Alacaklı BK m. 500’de öngörülen yükümlülüğüne aykırı davranarak elindeki


teminatların değerini azaltır veya teminatları ve diğer delilleri elinden çıkarır ve bu

446
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 197-198; Y. 4. HD. 21.05.1962 T., E. 10909, K. 5524, Olgaç, Kazai ve
İlmi, s. 521-522.
447
Reisoğlu, Kefalet, s. 182.
448
Reisoğlu, Kefalet, s. 182; Ataol, s. 26; Yördem, s. 99.
449
Yördem, s. 87; Bu konuda geniş bilgi için bkz., &7, III..
108

kefilin zararına neden olursa, kefil uğradığı zararı alacaklıya karşı def’i olarak ileri
sürebilir450.

2.3.2.2.2. Adi Kefalette Kefilin Sahip Olduğu Def’i Hakları

2.3.2.2.2.1. Peşin Dava Def’i

2.3.2.2.2.1.1. Peşin Dava Def’inin Niteliği

Adi kefalette kefilin borcunun tali niteliğinin sonucu olarak, alacaklının öncelikle asıl
borçluya başvurması, alacağını ondan alamaması halinde kefile karşı takip yapması
gerekir(BK m. 486/1). Alacaklı asıl borçluya başvurmaksızın kefili takip ederse, kefil,
alacaklıya karşı asıl borçluyu takip etmeden kendisini takip edemeyeceğini savunma
imkanı olarak ileri sürebilir451. Bu savunma imkanına peşin dava def’i denilmektedir452.

Peşin dava def’i geçici nitelikte bir def’idir. BK m. 486/1’de belirtilen asıl borçlunun
iflas etmesi, 453 asıl borçlu hakkında yapılan takibin alacaklının kusuru olmaksızın
semeresiz kalması ve asıl borçlu aleyhine Türkiye’de takip yapılmasının olanaksız
olması hallerinden birinin varlığı halinde kefil, peşin dava def’ini ileri süremez 454.

Kefil bu def’i hakkından başlangıçta feragat edebilir455. Ayrıca kefil alacaklının


kendisine başvurması halinde ödemeyi yaparak bu def’i hakkını kullanmayabilir. Peşin
dava def’inden önceden feragat eden veya daha sonra ileri sürmeden alacaklıya
ödemede bulunan kefil asıl borçluya rücu etme hakkının kaybetmiş olmaz456.

450
Uygur, s. 9442; Reisoğlu, Kefalet, s. 184; Yördem, s. 87; Bu konuda geniş bilgi için bkz., &7, V..
451
Ataol, s. 27-28; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 204; Reisoğlu, Kefalet, s. 205; Karahasan, Borçlar
Hukuku, s. 1437; Yavuz, Özel Hükümler, s. 795; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 490; Zevkliler, s. 397;
Akıncı, s. 247; Göktürk, İsviçre Kefalet Hukuku, s. 337.
452
Bu savunma imkanı bazı yazarlar tarafından tartışma def’i olarak adlandırılmaktadır, bkz., Yavuz, Özel
Hükümler, s. 795; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 490; Ataol, s. 28; Şahan, s. 27; İnan, Bankacılar, s. 272;
Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 408; Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 526; Yördem, s. 50, 88; Franko, Kefalet, s.
19-20; Zevkliler, s. 397.
453
Tercan, Erdal, İflasın Sözleşmelere Etkisi, Ankara, 1996, s. 264 vd.
454
Zevkliler, s. 398; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 204; Reisoğlu, Kefalet, s. 115; Y. 3. HD. 22.01.1963
T., E. 1521, K. 1636, Olgaç, Kefalet, s. 75; Berki, Kefalet, s. 24; İnan, Bankacılar, s. 272; Akıntürk,
Bankacılar, s. 318; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 408-409; Yördem, s. 88; Zevkliler, s. 397-398.
455
Reisoğlu, Kefalet, s. 183, Yazar kefilin başlangıçta feragati halinde sözleşmenin müteselsil kefalet
haline dönüşeceğini belirtmektedir.
456
Ataol, s. 29; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 206; Reisoğlu, Kefalet, s. 183; Yavuz, Özel Hükümler, s.
795; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 490; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 762; Arpacı/Hatemi/Serozan, s.
375.
109

Peşin dava def’i gerçek anlamda def’i olduğu için hakim önüne gelen davada
kendiliğinden bu savunma imkanını nazara alamaz, kefilin bunu ileri sürmesi gerekir457.

2.3.2.2.2.1.2. Peşin Dava Def’inin İleri Sürülemeyeceği Haller

2.3.2.2.2.1.2.1. Asıl Borçlunun İflası

Asıl borçlunun kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonra458 iflas etmesi halinde


alacaklı doğrudan kefile başvurabilir (BK m. 486/1). Asıl borçlu hakkında iflas kararı
verilmiş olması yeterli olup, ayrıca iflas prosedürünün tamamlanmış olması gerekli
değildir459 460.

Asıl borçlu hakkında iflasın bizzat borçlunun kendisi tarafından veya alacağı rehinle
teminat altına alınan alacaklı veya üçüncü kişi konumundaki diğer alacaklılar tarafından
istenmiş olması mümkündür461.

BK m. 486/1’de asıl borçluya konkordato mehli verilmesi halinde alacaklının kefili


doğrudan takip edip edemeyeceği öngörülmemiştir. İsv. BK m. 494/1’de bu husus

457
Y. 4. HD. 07.09.1949 T., E. 4827, K. 4411, Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 205’ten naklen; Ataol, s.
30; Üstündağ, Saim, Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul, 1977, s. 280 vd.; Postacıoğlu, İlhan E., Medeni
Usul Hukuku Dersleri, İstanbul, 1962, s. 202 vd.; Pekcanıtez, Hakan, Medeni Usul Hukuku, Ankara,
2000, s. 257; Yördem, s. 89
458
Burada üzerinde durulması gereken bir başka husus ise BK m. 486/1’de kefalet akdinden sonra
ibaresinin kullanılmış olmasıdır. Kefalet sözleşmesi kurulduktan sonra BK m. 486/1’de öngörülen
hallerden birinin meydan gelmesi halinde alacaklı kefili doğrudan takip edebilecektir. Bu husus kefaletin
adi olması niteliğini de değiştirmeyecektir. Ancak bu hususlardan birinin kefalet sözleşmesi
kurulmasından önce varolması ve kefilin bu durumu bilmesi halinde ne olacağı tartışmalıdır. Reisoğlu, bu
durumda müteselsil kefaletin söz konusu olacağını ve adi kefaletin son bulacağını savunur, Kefalet, s.
115; Yazarla aynı görüşte bkz., Tandoğan, Özel Borç İlişkileri 763; Ataol, s. 31; Grassinger ise, BK m.
486/1’de yer alan hallerinden birinin kefalet sözleşmesinin kurulmasından önce varolması ve bunun kefil
tarafından biliniyor olması halinde bile adi kefalet söz konusu olduğunu, zira bu halde de kefilin sadece
peşin dava def’inden feragat ettiğini, ancak rehnin paraya çevrilmesi def’ini ileri sürebileceğini savunur,
Borçlar Kanunu, s. 207. Grassinger’in görüşü yerindedir. Adi kefil peşin dava def’ini veya rehnin paraya
çevrilmesi def’ini birlikte ileri sürebileceği gibi, bunlardan birini diğerinden sonra ileri sürebilir veya
birinden feragat edip diğerinden feragat etmeyebilir. Ancak her iki def’i de sadece adi kefalette söz
konusu olabilir. Peşin dava def’inden feragat halinde müteselsil kefaletin söz konusu olduğu kabul
edilirse, kefilin rehnin paraya çevrilmesi def’ini de ileri sürmemesi gerekir. Bu ise kefilin feragat etmediği
bir def’iyi ileri sürememesi sonucunu doğuracağından kabul edilemez.
459
Yördem, s. 50; Yavuz, Özel Hükümler, s. 795; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 490; Karahasan, Borçlar
Hukuku, s. 1438; Reisoğlu, Kefalet, s. 116; Ataol, s. 31; Grassinger, s. 207-208; Olgaç, Kazai ve İlmi, s.
441; Dalamanlı/İzgi, s. 445; Aral, s. 458; Franko, Kefalet, s. 20.
460
Asıl borçlunun iflası halinde alacaklı, her ne kadar kefili doğrudan takip edebilir ise de, asıl borçlunun
iflasını öğrenir öğrenmez alacağını iflas masasına kaydettirmek, alacağını elde etmek için gerekli olan
hukuki yollara başvurmak ve iflası kefile bildirmekle yükümlüdür. Bu hususta bkz., &7, III. Ayrıca asıl
borçlunun iflası nedeniyle asıl borç önceden muaccel olmuş olsa bile, asıl borç için öngörülen vadeden
önce kefilin takibi mümkün değildir ( BK m. 491 ).
461
Ataol, s. 32; Reisoğlu, s. 116; Grassinger, Borçlar Kanunu, s, 208; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s.
763.
110

açıkça konkordato verilmesi halinde de kefilin takip edilebileceği şeklinde


düzenlenmiştir462. Türk Borçlar Hukuku açısından da bu yönde uygulama yapılması
görüşü savunulmaktadır463.

2.3.2.2.2.1.2.2. Asıl Borçlu Hakkında Yapılan Takibin Semeresiz Kalması

Alacaklı asıl borçlu hakkında kefalet ile teminat altına alınan borç için haciz yoluyla
veya iflas yoluyla takip yapar ve bu takip sonucunda asıl borçlu hakkında kesin aciz
vesikası alırsa, doğrudan kefili takip edebilir464.

BK m. 486/1’de takibin semeresiz kalmasıyla kastedilen, asıl borçlu hakkında yapılan


takibin tamamen sonuçsuz kalmasıdır. Yani asıl borçlu hakkında kesin aciz vesikası
alınmış olması gerekir. Bu nedenle asıl borçlu hakkında İİK m. 105/2 gereğince geçici
aciz vesikası alınması veya İİK m. 152 gereğince rehin açığı belgesi alınması hallerinde
kefilin peşin dava def’i hakkı devam eder465.

Asıl borçlu hakkında yapılan takibin semeresiz kalmasında alacaklının kusurlu


olmaması gerekir. Yani alacaklı alacağını elde etmek için gerekli olan her türlü özeni
göstermiş olmalı ve gerekli olan hukuki yollara başvurmalıdır466 467.

462
Madde metin için bkz., Oser/Schönenberger, s. 159; Karatay, s. 624.
463
Reisoğlu, Kefalet, s. 116; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 764; Olgaç, Kefalet, s. 21; Kuru, İflas, s.
427; Dalamanlı/İzgi, s. 445; Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 363; Nitekim BKT 585 hükmüyle asıl borçlu
hakkında konkordato mühleti verilmesi halinde de kefilin takip edilebileceği düzenlenmiş olmaktadır.
464
Reisoğlu, Kefalet, s. 117; Ataol, s. 33; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 211; Karahasan, Borçlar
Hukuku, s. 1439; Akıntürk, Bankacılar, s. 318; Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 364.
465
Reisoğlu, Kefalet, s. 117; Ataol, s. 33; Tandoğan, s. 764; Y. İİD. 02.12.1955 T., E. 6344, K. 6483,
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 211’den naklen. Dalamanlı/İzgi, s. 445; Karatay, s. 625; Yördem, s. 51;
Aral, s. 459.
466
Reisoğlu, Kefalet, s. 116; Oser/Schönenberger, s. 182 vd.; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 764;
Ataol, s. 34; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 212; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 440; Dalamanlı/İzgi, s. 445;
Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 364; Franko, Kefalet, s. 20.
467
BK m. 486/1’de alacaklının hatası olmaksızın ibaresi kullanılmıştır. Buradaki hatadan maksat teknik
anlamda hata olmayıp alacaklının kusuruna ilişkindir. Yani alacaklı takibin semeresiz kalmasında kusurlu
ise diğer bir deyişle gereken özeni göstermemiş ise kefilin def’i hakkı devam eder. Nitekim İsv. BK m.
495/1’de alacaklı tarafından gerekli özen gösterilerek ibaresi kullanılmıştır. BKT m. 585/1-b.1’e hata
kavramı alınmamıştır. İsv. BK m. 495/1’de yer aldığı gibi alacaklının gerekli özeni göstermesi gerektiği
de BKT m. 585/1-b.1’e alınmamıştır; ancak bu bir eksiklik sayılmamalıdır. Zira bir kimsenin kendi
kusuruyla meydana getirdiği bir sonuçtan faydalanması düşünülemeyeceğinden, alacaklının kusurlu
olması halinde kefilin def’i hakkının devam edeceği kabul edilebilir.
111

2.3.2.2.2.1.2.3. Asıl Borçlunun Türkiye’de Takibinin İmkansız Olması

Kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonra, asıl borçlu hakkında Türkiye’de takip


yapılmasının imkansız olması halinde, alacaklı doğrudan kefili takip edebilir.
Sözleşmenin kurulmasından sonra asıl borçlu ikametgahını yurtdışına götürmüşse ve
Türkiye’de de malvarlığı yoksa asıl borçlunun takibi mümkün olmadığından kefil, peşin
dava def’ini ileri süremez468.

İsv. BK m. 495/1’de asıl borçlunun zaten yurtdışında olan ikametgahını başka bir
ülkeye nakletmesi ve bu nedenle takibinin alacaklı açısından önemli bir güçlük arz
etmesi halinde, alacaklıya doğrudan kefile başvurma hakkı tanımıştır. Türk Borçlar
Hukuku açısından da bu görüş kabul edilmektedir469.

2.3.2.2.2.2. Rehnin Paraya Çevrilmesi Def’i

Adi kefalette, kefaletle teminat altına alınan alacak aynı zamanda rehinle teminat altına
470
alınmışsa kefil, alacaklıdan öncelikle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip
yapmasını isteyebilir471.

BK m. 486/2’de yer alan kefaletten önce veya kefaletle aynı zamanda ibaresi sadece
üçüncü kişiler açısından uygulanacaktır. Yani üçüncü kişilerce rehin verilmesi halinde,
kefil, ancak bu rehinlerin kefaletten önce veya kefaletle aynı zamanında verilmiş
olmaları halinde rehnin paraya çevrilmesi def’ini ileri sürebilecektir. Asıl borçlu

468
Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 364; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 213; Reisoğlu, Kefalet, s. 118;
Ataol,s. 35; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 765; Oser/Schönenberger, s. 183; Karahasan, Borçlar
Hukuku, s. 1440; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 534; Yavuz, Özel Hükümler, s. 796; Yavuz, Borçlar Hukuku,
s. 491; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 440; Dalamanlı/İzgi, s. 446; Yördem, s. 52; Aral, s. 459; Franko, Kefalet,
s. 20.
469
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 213; Reisoğlu, Kefalet, s. 118; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 766;
Karatay, s. 625; Yördem, s. 52; Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 102.
470
Rehnin kapsamına taşınır, taşınmaz rehinleri, alacak ve diğer haklar üzerinde rehin ile kanuni rehin
hakkı olan hapis hakkının girdiği konusunda, bkz., Reisoğlu, Kefalet, s. 119; Tandoğan, Özel Borç
İlişkileri, s. 766; Bilge, Borçlar Hukuku, s. 376; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 215; Ataol, s. 36; Berki,
Borçlar, s. 225; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 408; Yördem, s. 53.
471
Müteselsil kefilin rehnin paraya çevrilmesi def’ini ileri süremeyeceği konusunda bkz., Y. 19. HD.
09.04.1996 T., E. 8577, K. 2877, YKD, C. 24, S. 3, 1998, s. 410; Y. İİD, 21.03.1968 T., E. 2785, K.
2727, Dalamanlı/İzgi, s. 453; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 769; Türk, s. 23; Berki, Borçlar, s. 226;
Göktürk, Borçlar Hukuku, s. 620 vd.; Şahan, s. 28, 61; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 409; Berki, Kefalet,
s. 24-25; Akıntürk, Bankacılar, s. 318; Y. 11. HD., 12.05.1987 T., E. 22220, K. 2906,
Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 371; Y. İİD, 21.03.1968 T., E. 2785, K. 2727,
Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 375-376; Yördem, s. 56; Erlüle, s. 631; Aral, s. 460; YHGK, 14.10.1972
T., E. 215, K. 841, Öğütçü, A. Tahir/Çitoğlu, Ali, Uygulamalı İcra ve İflas Kanunu, C. 1, Ankara, 1977, s.
204; Y. İİD, 20.05.1963 T., E. 6026, K. 6070, Öğütçü/Çitoğlu, s. 203; Ekinci, s. 28.
112

tarafından rehin verilmesi halinde ise, rehnin kefaletten sonra verilmiş olması halinde de
kefilin def’i hakkı devam eder472 473.

Rehinle teminat altına alınan alacağın aynı zamanda kambiyo senedine de474 bağlanmış
olması halinde, İİK m. 45/2, İİK m. 167 hükümlerini saklı tutmuş olduğundan , üçüncü
kişiler tarafından verilen rehin kefalet sözleşmesinden sonra kurulmuş olsa bile kefil,
rehnin paraya çevrilmesi def’ini ileri sürebilir. Zira İİK m. 167 gereğince alacağı
kambiyo senedine bağlı olan alacaklı, alacağı rehinle temin edilmiş olsa bile asıl
borçluya karşı takip yapabilir475.

BK m. 486/2-c.2 gereğince asıl borçlunun iflas etmesi veya asıl borçlunun iflas
etmedikçe rehnin paraya çevrilmesini mümkün olmadığı hallerde kefil, bu def’i hakkına
dayanamaz476.

2.3.2.2.3. Adi Birlikte Kefalette Kefilin Sahip Olduğu Def’i Hakkı

Adi birlikte kefillerden her biri adi kefalette söz konusu olan peşin dava def’i ve rehnin
paraya çevrilmesi def’ini ileri sürebilirler. Adi birlikte kefalette kefillerden her biri
kendi hissesi oranında adi kefil gibi şahsen, diğer kefillerin hissesi için de kefile kefil
sıfatıyla sorumlu olur477.

Alacaklı adi birlikte kefilleri kendi hisseleri oranında takip edebilir. Alacaklını kefilin
hissesini aşarak takip yapması halinde adi birlikte kefil, alacaklıya karşı ancak kendi
hissesi oranında takip yapabileceğini, hissesini aşan kısım için öncelikle diğer kefilleri
takip etmesi gerektiğini def’i olarak ileri sürebilir478.

472
Yördem, s. 53; Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 526; Ataol, s. 36; Bilge, Borçlar Hukuku, s. 376; Reisoğlu,
Kefalet, s. 119; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 767; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 441; Reisoğlu, Kefalet
Hukuku, s. 103; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 408; Aral, s. 459-460; Zevkliler, s. 397.
473
İsv. BK m. 495’te yapılan değişiklikle kimin tarafından ve ne zaman verildiğine bakılmaksızın kefilin
rehini paraya çevrilmesi def’ini ileri sürebileceği kabul edilmiştir. BKT m. 585/2 hüküm BK m.486/2
paralelinde düzenlenmiş, bu yönüyle İsv. BK’dan ayrılmıştır.
474
Kambiyo senetleri poliçe, bono ve çeki ifade etmektedir. Bu konuda geniş bilgi için bkz., Öztan, Fırat,
Kıymetli Evrak Hukuku, 8. Baskı, Ankara, 2004, s. 69 vd.
475
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 217.
476
Aral, s. 460; Akıntürk, Bankacılar, s. 318; Franko, Kefalet, s. 20; Hem İsv. BK’ da yapılan
değişiklikle hem de BKT m. 585/2-c.2’de asıl borçlu hakkında konkordato mehli verilmesi halinde de
alacaklının kefili doğrudan takip edebileceği düzenlenmiştir.
477
Göktürk, Borçlar Hukuku, s. 624; Şahan, s. 32; Berki, Kefalet, s. 28; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 456;
İnan, Bankacılar, s. 273; Akıntürk, Bankacılar, s. 321; Karatay, s. 627.
478
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 220; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 773; Reisoğlu, Kefalet, s. 131;
Ataol, s. 39 vd.; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 456; İnan, Bankacılar, s. 273; Akıntürk, Bankacılar, s. 321;
113

2.3.2.2.4. Müteselsil Kefalette Kefilin Sahip Olduğu Def’i Hakkı

Müteselsil kefalet, fer’i nitelikte olduğundan, müteselsil kefalet asıl borç ilişkisinden
kaynaklanan def’ileri alacaklıya karşı ileri sürebilir. Borçlar Kanunu müteselsil kefile
peşin dava def’i ile rehnin paraya çevrilmesi def’ini ileri sürme hakkı tanımamıştır.
BKT m. 586’ya göre de müteselsil kefil alacaklı tarafından kural olarak herhangi bir
def’iyle karşılaşmadan takip edilebilecektir. Ancak BKT bazı def’ileri ileri sürmeyi
müteselsil kefile tanımıştır479.

BKT m. 586/1’e göre alacaklının doğrudan müteselsil kefili takip edebilmesi için
borçlunun açıkça borçlarını ödemede aciz olması, yani ödeme güçsüzlüğü içinde
olması480 481
veya borçlunun ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması gerekir. Aksi
takdirde doğrudan takip edilen kefil, asıl borçlunun aciz durumunda olmadığını, asıl
borçlunun ifada gecikmediğini veya asıl borçluya ihtar yapılmadığını def’i olarak ileri
sürebilir482 483.

Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 411; Reisoğlu, Kefalet, s. 116-117; Yavuz, Özel Hükümler, s. 796-797;


Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 491; Yördem, s. 59; Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 528; Zevkliler, s. 399.
479
Müteselsil kefile bu hakların tanınmasıyla müteselsil kefaletin tali niteliğinin artırıldığı konusunda
bkz., V Tuhr, s. Bilge, Kefilin Mesuliyeti, s. 98; Özen, Burak, Borçlar Kanunu Tasarısı m. 586
Hükmünün Müteselsil Kefalete İlişkin Getirdiği Düzenleme, EÜHFD, C. 10, S. 3-4, 2006, 477-499, s.
479-480; Yazar ayrıca burada müteselsil kefile tanınan savunma imkanlarının def’i niteliğinde olduğunu
da belirtmektedir, s. 494..
480
Asıl borçlunun iflas etmiş olması, konkordato mühleti verilmiş olması, konkordato için başvurulmuş
olması, kefalet alacaklısı veya başka bir alacaklı tarafından herhangi bir borca ilişkin olarak yapılan takip
sonucunda kesin aciz vesikasının alınmış olduğu durumlarda asıl borçlunun ödeme güçsüzlüğünde
olduğunun kabul edilmesi gerektiği konusunda bkn : Özen, s. 489.
481
Tasarıda borçlunun açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması halinde kefilin takip edilebileceği
öngörülmüştür. Bu maddeyi karşılayan İsv. BK m. 496/1’de (madde metni için bkz., Oser/Schönenberger,
s. 188) asıl borçlunun ödeme güçsüzlüğünün herkes tarafından bilinmekte olması halinde alacaklının
müteselsil kefili doğrudan takip edebileceği düzenlenmiştir. Buradaki herkesten ne anlaşılacağı da açık
değildir. Kanaatimizce hem İsv. BK m. 496’daki herkes tarafından bilinme hem de BKT m. 586’daki
açıkça ibaresinden kastedilen asıl borçlunun ödeme güçsüzlüğü içinde bulunduğunun iş çevresinde
biliniyor olduğu veya resmi olarak belirlenmiş olduğu durumları ifade etmektedir. Özen, asıl borçlunun
ödeme güçsüzlüğü içinde bulunması halinde bile ifada gecikmesi gerektiğini, ancak bu durumda asıl
borçluya ihtar yapılamayacağını, zira ifada geciken asıl borçlunun aynı zamanda ödeme güçsüzlüğü de
yaşaması halinde artık asıl borçluya ihtar yapılmasının gerekli olmadığı kanısındadır. Yani yazara göre
asıl borçlu ifada gecikmişse bu durumda asıl borçluya ihtar yapılmadan müteselsil kefilin takibi
mümkün olmayacaktır. Ancak ödeme güçsüzlüğü ifada sadece ihtarın yapılması zorunluluğunu kaldırır,
bu nedenle ifa güçsüzlüğünde bulunan asıl borçlu ifada gecikmedikçe kefile karşı takip yapılamaz, s. 478-
488.
482
Karatay, s. 626, 634; Artus, 1002-1003; Oser/Schönenberger, s. 196-197; Göktürk, İsviçre Kefalet
Hukuku, s. 337-338.
483
Özen’e göre her ne kadar BKT m. 591’de yer almasa da ikametgahını yurtdışına nakletmesi nedeniyle
asıl borçluya takip yapılmasının olanaksız olduğu veya çok güçleştiği ya da kefalet sözleşmesinin
kurulması sırasında zaten yurtdışında olan ikametgahını başka bir ülkeye taşıması ve bu nedenle takibin
olanaksız veya çok güç olması hallerinde de müteselsil kefil takip edilebilir, s. 489-490.
114

Kefil sadece Tasarı m. 586’da öngörülen asıl borçlunun ödeme güçsüzlüğünde


olmadığına veya asıl borçluya ihtar yapılmadığına dair def’i haklarını ileri sürebilir.
Müteselsil kefil öncelikle asıl borçlunun takibini talep edemez484. Alacaklının asıl
borçluya karşı herhangi bir takip de yapması gerekmez. Asıl borçluya yapılan ihtar
sonucu borcun ödenmemiş olması veya asıl borçlunun borcu ödeyemiyecek olması
hallerinde alacaklı doğrudan müteselsil kefile başvurabilir.

Borcunu ifada geciken asıl borçluya yapılacak ihtar, asıl borçlun temerrüdünden farklı
bir ihtardır. Asıl borçlunun temerrüdü için daha önce ihtar yapılmış olsa bile, ödemede
geciken asıl borçluya yeniden ihtar çekilmesi gerekir485. İhtarın yazılı şekilde yapılması
zorunlu değildir, ancak ispat açısından yazılı yapılması alacaklı bakımından daha uygun
olur486. İhtarda asıl borçlu ödemeye borcunu ifaya çağrılmalıdır. İhtardan sonra asıl
borçlu borcun bir kısmını ödemişse, bu durumda da ihtarın sonuçsuz kaldığı kabul
edilmeli ve alacaklı kefile başvurabilmelidir487.

BKT m. 586/2’de, müteselsil kefaletle teminat altına alınan asıl borcun teslime bağlı
taşınır rehni488 veya alacak rehni ile teminat alınması halinde de, alacaklının kefili
doğrudan takip edebilmesi, ancak bu rehinlerin paraya çevrilmesi sonucunda asıl borcu
karşılamayacaklarının hakim tarafından önceden tespit edilmiş olması489, asıl borçlunun
iflas etmiş olması, 490 asıl borçluya konkordato mehli verilmiş olması hallerinde
mümkündür491. Bu hallerden herhangi biri mevcut değilse müteselsil kefil alacaklıya

484
Rehinlerin paraya çevrilmesinin alacaklıdan istenemeyeceği konusunda bkz., Oser/Schönenberger, s.
198.
485
Aynı yönde, Özen, s. 487; Grassinger, Belirsiz Süreli, s. 232; Kuntalp, bu durumda asıl borçlunun
temerrüdünü yeterli görür, Borçlar Kanunu Tasarısı, s. 268.
486
Özen, s. 488.
487
Oser/Schönenberger, s. 197; Özen, s. 488.
488
Taşınır rehninin kapsamına kıymetli evrak, ipotekli borç senedi, irat senedi, hapis hakkı gibi hakların
girdiği hususunda ve alacak rehni hakkında geniş bilgi için bkz., Özen, s. 490 vd.
489
Kaynak İsv. BK’ da “karşılamayacağı olasılığının bulunması” denildiği halde Tasarıda
“karşılanmayacağının belirlenmiş olması” denilmiştir. Kaynak kanundan bu yönden ayrılmanın doğru
olmadığı, büyük bir olasılıkla alacağı karşılamayacağının anlaşılması halinde müteselsil kefilin takip
edilebilmesi gerektiği konusunda bkz., Özen, s. 492.
490
Özen ,s. 492-493; Yazar ayrıca asıl borçlu hakkında iflasın ertelenmesi halinde de müteselsil kefilin
takip edilebileceğini savunur, s. 493.
491
İsv. BK m. 496/2’de müteselsil kefilin önceden alacaklıyla anlaşarak bu hakkından feragat edebileceği
düzenlenmiştir. BKT ise tarafların anlaşması halinde de kefilin takip edilebileceğini belirtmemiştir. BKT
582/3 uyarınca kanundan aksi anlaşılmadıkça kefil kendisine tanınan haklardan önceden feragat edemez.
BKT m. 586/2 ile kefile geciktirici bir def’i hakkı tanındığı ve kanunda aksi de belirtilmediğine göre bu
haktan doğmadan önce kefilin feragati geçerli olmayacaktır. Tasarıyı hazırlayanların bilerek ve isteyerek
kaynak kanundan ayrılarak tarafların anlaşmasına yer vermediği konusunda bkz., Özen, s. 478.
115

karşı bu rehinlerin paraya çevrilmesinden önce takip edilemeyeceğini def’i olarak ileri
sürebilir492.

Alacağın aynı zamanda taşınmaz rehni ile de teminat altına alındığı durumlarda
müteselsil kefil, BKT 586/2 hükmüne dayanarak, ancak bu maddede sayılan
sebeplerden birinin varlığı halinde takip edilebileceğini ileri süremez493.

BKT m. 587/2’ye göre “Borçluyla birlikte veya kendi aralarında müteselsil kefil olarak
yükümlülük altına giren kefillerden her biri, borcun tamamından sorumlu olur. Ancak,
bir kefil, kendisiyle birlikte daha önce veya aynı zamanda müteselsilen yükümlü
bulunan ve Türkiye’de takip edilebilen bütün kefillere karşı takibe girişilmiş olmadıkça,
kendi payını ödemesi veya payı için aynî güvence sağlaması koşuluyla, payından
fazlasını ödemekten kaçınabilir…”. Bu hükümle, alacaklıya karşı asıl borcun
tamamından sorumlu olan birlikte müteselsil kefillerden her birinin payından fazlası
için takip edilmesi halinde, sadece kendi payını ödeyerek veya payı oranında ayni
teminat göstererek payından fazla olan kısmı ödemekten kaçınma hakkını
düzenlemektedir494.

Müteselsil birlikte kefilin bu maddede sayılan kaçınma hakkını kullanabilmesi için


alacaklının bu kefille birlikte aynı zamanda veya ondan daha önce kefil olan ve
Türkiye’de takibi mümkün olan bütün müteselsil kefillere karşı takibe başlamamış
olması gerekir495 496.

492
Artus, s. 1002-1003; Karatay, s. 626, 634; Oser/Schönenberger, s. 198-199; Özen, s. 490; Altop, s. 98-
99; Grassinger, Belirsiz Süreli, s. 233; Göktürk, İsviçre Kefalet Hukuku, s. 337.
493
Oser/Schönenberger, s. 198; Her ne kadar alacaklı taşınmaz rehninde rehnin paraya çevrilmesi yoluna
başvurmak zorunda olmadan kefili takip edebilecekse de, BKT 586/1 uyarınca, yukarıda açıkladığımız
hususları, alacaklıya karşı müteselsil kefil def’i olarak ileri sürebilir. Aynı yönde, Özen, s. 490;
Grassinger, Belirsiz Süreli, s. 233.
494
Özen, s. 484.
495
Karatay, s. 628, 634; Artus, 1003; Oser/Schönenberger, s. 216 vd.
496
İsv. BK m. 497/2’de onunla birlikte kefil olanların kendi paylarını ödemesi veya payları oranında ayni
teminat göstermiş olmaları halinde de müteselsil birlikte kefilin bu hakkını kullanarak ödemekten
kaçınabileceğini düzenlemektedir. Buna göre İsviçre Kanun Koyucu daha sonra asıl borçlu tekeffül eden
birlikte müteselsil kefilin ancak kendinden önce veya kendisiyle aynı zamanda kefil olan ve İsviçre’de
takip edilebilen bütün birlikte müteselsil kefillerin takibi halinde payından fazlası için takip
edilebileceğini, aksi takdirde kefilin kaçınma hakkını kullanabileceğini düzenlemiş olmaktadır. Birlikte
müteselsil kefillerden her biri asıl borcun tamamından alacaklıya karşı sorumludurlar. Kendisine düşen
payı ödeyen birlikte müteselsil kefil, sorumluluktan kurtulduğunu ileri süremez. Dolayısıyla kendi payını
ödeyen birlikte müteselsil kefillerden birinin takip edilmeyerek, diğer bir müteselsil birlikte kefilin
payından fazlası için takibi halinde, bu kefile kaçınma hakkını tanımamak doğru olmaz. Kanaatimizce
İsv. BK m. 497/2’de diğer birlikte müteselsil kefillerin kendi payını ödemesi veya bu pay için ayni
teminat göstermeleri halinde de kaçınma hakkının kullanılabileceği düzenlenmemiş olsaydı bile, kefil bu
hakkını kullanabilirdi. Dolayısıyla BKT’da bu yönde bir düzenleme olmasa da, diğer müteselsil birlikte
116

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ALACAKLININ YÜKÜMLÜLÜKLERİ VE HAKLARI

3.1. ALACAKLININ YÜKÜMLÜLÜKLERİ

Alacaklanın yükümlülükleri kapsamında, alacaklının genel özen yükümlülüğü, takip


yükümlülüğü, borçlunun iflası halinde alacağını iflas masasına kaydettirme ve iflası
kefile bildirme yükümlülüğü, kefilin ödeme talebini kabul etme yükümlülüğü, elinde
bulunan teminatları ve delilleri koruma yükümlülüğü, teminat vasıtalarını kefile tevdi
etme yükümlülüğü üzerinde durulacaktır.

3.1.1. ALACAKLININ GENEL ÖZEN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Kural olarak alacaklının kefile karşı, kefalet sözleşmesinden kaynaklanan bir genel
özen yükümlülüğü bulunmamaktadır. Bir başka deyişle alacaklı asıl borçlunun durumu,
asıl borçlunun ödeyip ödeyemeyeceği ve kefilin yükümlendiği sorumluluk hakkında
kefile açıklamada bulunmak zorunda değildir. Bu hususların bizzat kefil tarafından
araştırılması gerekir497.

Kefalet sözleşmesinin niteliği gereği alacaklı, kefalet sözleşmesinin kurulması sırasında


asıl borçlunun asıl borcu ifa etmede aciz olması halinde, kefile başvurmayı
amaçlamaktadır. Bu durumda asıl borçlunun krediye layık biri olmadığı hususunda
kefile bilgi verme yükümlülüğünü alacaklıya yüklemek, kefalet sözleşmesinin niteliğine
aykırılık teşkil eder. Alacaklı asıl borçlunun krediye layık biri olmadığını açıklarsa,
kefil kefalet sözleşmesini akdetmeyecektir. Bu da alacaklının istediği teminatı
alamaması sonucunu doğurur498.

kefillerin payını ödemeleri veya payları için ayni teminat göstermeleri halinde de kaçınma hakkının kefil
tarafından kullanılabileceğinin kabulü gerekir.
497
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 88; Reisoğlu, Kefalet, s. 185 vd.
498
Reisoğlu, Kefalet, s. 186 vd.
117

Kefalet sözleşmesinin kurulması sırasında kefil, verilecek bilgiler ışığında kefalet


sözleşmesini akdedeceğini söyleyerek alacaklıdan asıl borçluya ilişkin bilgi verilmesini
isteyebilir. Buna rağmen alacaklı asıl borçluya ilişkin bilgi vermek zorunda değildir.
Kefil, kefalet sözleşmesini kurduktan sonra alacaklıdan bilgi istediğini, ancak
alacaklının kendisine bilgi vermediğini, bu nedenle özen yükümlüğünü ihlal ettiğini
ileri süremez. Zira kefil kendisine bilgi verilmemesi halinde kefalet sözleşmesini
akdetmeme özgürlüğüne sahiptir. Kefalet sözleşmesinin kurulması aşamasında kefilin
talebi üzerine veya dürüslük kuralına göre alacaklının açıklamada bulunması gereken
hallerde, bu yükümlülüğüne uymayarak gerçeğe aykırı beyanda bulunması halinde
kefilin hilesinden bahsedilebilir499. Alacaklı kendiliğinden kefile açıklamada bulunduğu
durumlarda kefile doğru bilgi aktarmak zorundadır. Aksi takdirde alacaklının
hilesinden bahsedilebilir. Görüldüğü gibi burada da bir genel özen yükümlülüğü söz
konusu olmayıp BK m. 28 gereğince alacaklının hilesi söz konusu olmaktadır500 501
.
Başka bir deyişle buradaki bilgi verme yükümlülüğünün dayanağa BK’nun hileye
ilişkin 28. maddesidir.

Kefilin genel özen yükümlülüğü istisnai durumlarda bütün sözleşme türlerinde


uygulanması mümkün olan ve TMK m. 2’de düzenlenen dürüstlük kuralına
dayandırılabilir. Alacaklı kefaletten doğan haklarını kullanırken dürüstlük kuralına
uygun olarak hareket etmelidir502. Örneğin, alacaklının kendi davranışı sonucunda
kefilin hataya düşmesine neden olması, kefalet sözleşmesinin kurulmasında esas olan
noktalarda kefilin yanlış bilgiye sahip olduğunu anlaması veya anlaması gerektiği
hallerde TMK m. 2 gereğince alacaklının kefile bilgi vermesi gerekir503.

Kefalet sözleşmesi kurulduktan sonra da alacaklı kural olarak asıl borçlunun durumu
hakkında kefile bilgi vermekle yükümlü değildir. Ancak alacaklının asıl borçlunun
durumunu iyi göstermesi ve kefilin sormasına rağmen kefile durumun kötü olduğunu

499
Grassinger, Borçlar Kanunu,s. 88 vd.
500
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 88 vd.; Reisoğlu, Kefalet, s. 186.
501
Reisoğlu, dürüstlük kuralı çerçevesinde dahi alacaklıya bir genel özen yükümlülüğünün
yüklenemeyeceğini savunur. Yazara göre alacaklının hem kefalet sözleşmesinin kurulması sırasında hem
de kurulduktan sonra asıl borçlunun mali durumu hakkında kefile bilgi verme yükümlülüğü olmadığı
görüşündedir, Kefalet, s.185 vd.; Grassinger ise istisnai bazı durumlarda, örneğin, alacaklının kendi
davranışıyla kefilin hataya düşmesin neden olması halinde, alacaklın kefile bilgi vermekle yükümlü
olduğunu savunur, Borçlar Kanunu, s. 90.
502
Reisoğlu, Kefalet, s. 185.
503
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 90.
118

söylememesi halinde, TMK m. 2’deki dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmesi halinde
özen yükümlülüğünün ihlalinden bahsedilebilir504.

İsv. BK m. 505505 ile 1942 değişikliği sırasında alacaklıya haber vermeye ilişkin
yükümlülük yüklenmiştir. Buna göre asıl borçlunun ana borcu veya faizlerini veya bir
senelik amortismanı ödemede altı ay gecikmesi halinde, alacaklı bu durumu kefile
bildirmekle yükümlüdür. Ayrıca kefilin her talebi üzerine alacaklı asıl borçlunun
durumuyla ilgili kefile bilgi vermek zorundadır506 507
. İsv. BK m. 505 hükmüne paralel
bir hüküm BKT m. 594’te düzenlenmiştir. Tasarının yasalaşması halinde Borçlar
Hukukumuzda da alacaklının bilgi verme yükümlülüğü kabul edilmiş olacaktır.

Alacaklının özen yükümlüğünü ihlal etmesi halinde kefil, uğradığı zarar oranında
kefalet borcundan kurtulduğunu alacaklıya karşı ileri sürebilir.

3.1.2. ALACAKLININ TAKİP YÜKÜMLÜĞÜ

3.1.2.1. Genel Olarak

Kural olarak borç muaccel olduktan sonra alacaklı asıl borçluya karşı alacağını takip
için gerekli işlemleri yapmakla yükümlü değildir. Ancak istisnaen alacaklının bu
yükümlülüğünden bahsedilebilir. Nitekim Borçlar Kanununda belirli süreli kefalet
sözleşmelerinde ve belirli süreli olmayan kefalet sözleşmelerinde alacaklının takip
yükümlülüğü düzenlenmiştir. Aşağıda her iki hükmü ayrı ayrı değerlendireceğiz.

504
Reisoğlu, bu durumda da alacaklının özen yükümlüğünün olmadığı, yine alacaklının hilesinden
bahsedilebileceği görüşündedir, Kefalet, s. 186. Kanaatimizce, dürüstlük kuralının ihlali olan alacaklının
bu davranışının hile değil, özen yükümlülüğünün ihlali olarak değerlendirilmesi gerekir. Ayrıca sözleşme
kurulduktan sonra sözleşmesinin kurulmasına etkisi olmayan bu davranışın hile olarak değerlendirilmesi
mümkün değildir. Söz konusu ihlalin sözleşmenin kurulmasından önce yapılması ve kefilin buna
dayanarak kefaleti akdetmesi halinde alacaklının hilesinden bahsedilebilir.
505
İsv. BK m. 505’in metni için bkz., Oser/Schönenberger, s. 304.
506
Reisoğlu, Kefalet, s. 186; Karatay, s. 635; Artus, s. 1005; Göktürk, İsviçre Kefalet Hukuku, s. 339.
507
Söz konusu bilgi verme yükümlülüğünün asıl borca ilişkin olduğu, asıl borçlunun kefilin tekeffül ettiği
asıl borç dışında alacaklıya karşı başka borçlarının olması halinde bilgi verme yükümlülüğünün bu diğer
borçları ve asıl borçlunun alacaklıya karşı kefilin tekeffül ettiği asıl borç dışında kalan diğer
yükümlülükleri kapsamadığı konusunda bkz., Reisoğlu, Kefalet, s. 186; Aynı yönde ve ayrıca alacaklının
İsv. BK m. 505’te öngörülen haber verme yükümlülüğüne ilişkin geniş bilgi için
bkz.,Oser/Schönenberger, s. 305 vd..
119

3.1.2.2. Belirli Süreli Kefalet Sözleşmelerinde Alacaklının Takip Yükümlülüğü508

BK m. 493 uyarınca belirli süreli kefalet sözleşmelerinde, sözleşme için öngörülen


sürenin dolmasından itibaren en geç bir ay içinde alacaklı, alacağını takip için gerekli
hukuki yollara başvurarak takip etmek ve bu takibine uzun süre ara vermemekle
yükümlüdür. Aksi takdirde kefil, kefalet borcunun sona erdiği itirazını ileri sürebilir509.

BK m. 493 açısından alacaklının takip yapma yükümlülüğünden bahsedebilmek için


gerekli olan şartlardan birincisi, belirli süreli bir kefalet sözleşmesinin varlığıdır. Kefalet
sözleşmesinin belirli süreli olarak yapılmış olduğu sözleşmeden açıkça anlaşılabileceği
gibi tarafların iradelerinin yorumlanmasıyla da belirlenebilir510. Kefalet sözleşmesinin
belirli süreli olacağı hususundaki anlaşma kefilin yararına olduğu için herhangi bir şekil
şartına tabi değildir511. BK m. 493’ün uygulanması açısından ikinci şart ise, belirli süreli
kefalet sözleşmesinin süresinin dolmasıdır. Sözleşme için öngörülen süre dolmadan
önce alacaklı alacağını takip etmekle yükümlü tutulamaz.

BK m. 493’te, BK m. 494’ten farklı olarak kefile, takibe geçmesi için alacaklıya


bildirimde bulunma yükümlülüğü yüklenmemiştir. Dolayısıyla kefalet sözleşmesinin
süresi dolunca, alacaklı bu sürenin dolduğu tarihten itibaren bir ay içinde kendiliğinden
takibe geçmekle yükümlüdür.

BKT’da belirli süreli kefalet sözleşmesinin süresinin dolmasıyla kendiliğinden sona


ereceği düzenlenmiş olduğundan, Borçlar Kanunundan farklı olarak alacaklıya takip
yükümlülüğü yüklenmemiştir.

3.1.2.3. Belirli Süreli Olmayan Kefalet Sözleşmelerinde Alacaklının Takip


Yükümlülüğü512

Belirli süreli olmayan kefalet sözleşmelerinde BK m. 494/1 uyarınca asıl borç muaccel
olduktan sonra, kefil alacaklıya bir ihbarda bulunarak bir ay içinde alacağını takip
etmesi için mahkemeye veya icraya başvurmasını ve bu takibine uzun süre ara
vermemesini isteyebilir.

508
Bu konu hakkında daha geniş bilgi için bkz., &6, II, A, 3, b.
509
Reisoğlu, Kefalet, s. 232; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 143 vd.
510
Reisoğlu, Kefalet, s. 232; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 144.
511
Reisoğlu, Kefalet, s. 232, 234; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 144.
512
Bu konuda geniş bilgi için bkz., &6, II, A, 3, c.
120

BK m. 494/2’ye göre de asıl borçlunun muaccel olmasının alacaklı tarafından asıl


borçluya yapılacak bir ihbarı gerekli kılması halinde, kefalet sözleşmesinin akdinden bir
yıl sonra kefil, alacaklıdan muacceliyet ihbarında bulunmasını ve asıl borç muaccel
olunca da, muacceliyet tarihinden itibaren bir ay içinde takibe geçmesini ve takibine
uzun süre ara vermemesini isteyebilir.

Belirli süreli olmayan kefalet sözleşmesinde alacaklının takip yükümlülüğünden


bahsedebilmek için öncelikle kefilin alacaklıya bildirimde bulunması ve alacağı takip
etmesini istemesi gerekir. Kefilin bildirim yükümlülüğü hem 494/1 hem de 494/2
açısından gereklidir.
513
BK m. 494/2’de alacaklı açısından iki ayrı yükümlülük düzenlenmiştir. Bunlardan
biri BK m. 494/2’ye göre asıl borcun muaccel olmasının alacaklı tarafından yapılacak
bir bildirime bağlı olduğu durumlarda, kefil asıl borcun muaccel olması için alacaklıdan
bu bildirimi yapmasını isterse, alacaklı bu bildirimi asıl borçluya yapmakla
yükümlüdür. Aksi takdirde kefil, muacceliyet bildirimi yapılmamış olduğundan kefalet
borcunun sona erdiğini ileri sürebilir.

BK m. 494’te düzenlenen diğer yükümlülük ise, asıl borcun muaccel olması halinde
kefil, alacaklıdan asıl borçluya karşı takibe geçmesini istemişse, alacaklı, kefile karşı
takibe geçmek ve bu takibine uzun süre ara vermemekle yükümlüdür. Aksi takdirde
kefil borcundan kurutulur.

3.1.3. BORÇLUNUN İFLASI HALİNDE ALACAKLININ ALACAĞINI İFLAS


MASASINA KAYDETTİRME VE İFLASI KEFİLE BİLDİRME
YÜKÜMLÜLÜĞÜ

BK m. 502/1 gereğince alacaklı, asıl borçlu iflas edince alacağını iflas masasına
kaydettirmek zorundadır. BK m. 502/2 gereğince alacaklı, asıl borçlunun iflas ettiğini
öğrenir öğrenmez bu durumu kefile bildirmekle yükümlüdür.514 Bu hükmün

513
Aynı yönde bkz., Eskin, s. 24.
514
Tercan, s. 265; Reisoğlu, Kefalet, s. 187; Aral, s. 458, 471; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 764;
Bilge, Borçlar Hukuku, s. 389; Şahan, s. 112; Aral, s.454; Olgaç, Kefalet, s. 47; Olgaç, Kazai ve İlmi, s.
441; Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 98; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 416; Y. 11. HD. 06.06.1989 T., E.
6428, K. 3474,,Uygur, s. 9447; Y. TD. 01.04.1968 T., E. 1227, K. 1851, Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 625;
121

konulmasının nedeni kefili korumaktır. Zira alacaklı alacağını iflas masansa


kaydettirmeden kefil takip ederek alacağını elde ederse, kefil rücu hakkını
kullandığında asıl borçlunun malvarlığından alacağını alamayabilir515. Alacaklı bu
maddede öngörülen yükümlüklerini yerine getirmediği takdirde kefilin bu nedenle
uğradığı zarar oranında haklarını kaybeder516.

BK m.502’de alacaklı açısından kusur sorumluluğu öngörülmüştür. Alacaklı maddede


öngörülen yükümlülüklerini yerine getirmemesi hususunda kusurlu olmadığını
ispatlamakla yükümlüdür517.

BK m. 502’de yalnızca borçlunun iflasından bahsedilmiş olduğundan, asıl borçluya


karşı icra takibi yapılması, rehnin paraya çevrilmesi yoluna başvurulmuş olması, asıl
borçluya İİK m. 287 hükümleri uyarınca konkordato mehli verilmesi hallerinde alacaklı
bunları kefile bildirmekle yükümlü değildir518.

Alacaklının alacağını iflas masasına kaydettirmesinden sonra alacağını elde etmek için
gerekli olan işlemleri yapmakla yükümlü olduğu hususu BK m. 502’de
düzenlenmemiştir. Oysa İsv. BK m. 505’te bu husus açıkça düzenlenmiştir. Buna göre

YHGK, 18.12.1971 T., E. 893, K. 752, Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 413; Yördem, s. 90; Yavuz, Özel
Hükümler, s. 809; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 500-501; Zevkliler, s. 404.
515
Oser/Schönenberger, s. 310; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 198; Kuru, İflas, s. 230 dn. 58; Reisoğlu,
Kefalet, s. 109, 187; Olgaç, Kefalet, s. 144; Karahasan, Borçlar Hukuku, s. 962; Ataol, s. 49; Olgaç,
Kazai ve İlmi, s. 525; Akıntürk, Bankacılar, s. 326; Karatay, s. 635; Franko, Kefalet, s. 26.
516
Tercan, s. 265; Madde hükmünde kefilin uğradığı zarar oranında alacaklının hakların kaybedeceğinden
bahsedilmektedir. Bu ibareyle kefile sadece tazminat hakkı mı, yoksa ayrıca kefaleti sona erdirme hakkı
mı tanındığı tartışmalıdır.
Reisoğlu’na göre, bu durumda kefilin sorumluluktan kurtulmasından söz edilemeyecektir. Yazara göre
kefil ödemede bulunmuşsa uğradığı zararı isteyebilecektir. Henüz ödemede bulunmamışsa uğradığı zararı
kendi borcundan takas edebilecektir, Kefalet, s. 187.
Grassinger ise kefilin uğradığı zararı takip sırasında alacaklıya karşı def’i olarak ileri sürebileceğini veya
kendi borcuna takas edebileceğini, ancak def’i hakkının kefile uğradığı zarar oranında kefalet
sözleşmesini sona erdirme yetkisi vermediğini savunur, Borçlar Kanunu, s.199; Aynı yönde görüş için
bkz., Bilge, Borçlar Hukuku, s. 389; Ataol, s. 27; Oser/Schönenberger de kefilin uğradığı zararı
alacaklıya karşı def’i yoluyla ileri sürebileceğini savunur, s. 314.
Kanaatimizce kefilin hem uğradığı zararı borcuna takas etme hem de def’i olarak ileri sürme yetkisi
vardır. Madde metninde açıkça alacaklının haklarını kaybedeceğinden bahsedilmektedir. Bu durumda
sadece takas hakkı verilmesi doğru değildir. Yargıtay kararlarında da madde metinde olduğu gibi (YHGK
18.12.1971 T., E. 893, K. 752, Y. TD 1.4.1968 T., E. 1227, K. 1851, Karahasan, s. 962) açıkça
alacaklının haklarını kaybedeceğinden bahsedilmektedir. Bu nedenle kefile uğradığı zararı alacaklı
kendisine karşı haklarını kaybettiğini belirterek def’i olarak ileri sürebilmelidir. Ancak bu def’i hakkı
kefile kefalet sözleşmesini uğradığı zarar oranında sona erdirme yetkisi vermez.
517
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 199; Oser/Schönenberger, s. 314; Şahan, s. 113; Tercan, s. 265;
Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 536; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 764; Ataol, s. 27.
518
Reisoğlu, Kefalet, s. 109, dn. 24; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 200; Oser/Schönenberger, s. 309-310;
Berki, Borçlar, s. 232.
122

alacaklı alacağını iflas masasına kaydettirmeli ve haklarını korumak için gerekli olan
her türlü tedbiri de almalıdır519.

İsv. BK m. 505’te 1942’de yapılan değişiklikle iflasın yanında asıl borçlu hakkında
konkordato mehli verilmesi halinde de, alacaklıya kefile bu durumu bildirme ve İİK m.
292 gereğince alacağını kaydetme yükümlülüğü yüklenmiştir520.

BK m. 502’de asıl borçlu hakkında konkordato mehli verilmesi halinde alacaklıya


alacağını kaydettirme ve durumdan kefili haberdar etme yükümlülüğü yüklenmemiştir.
BK: Tasarısı m. 594’te İsv. BK m. 505’e paralel olarak konkordato halinde de
alacaklıya kaydettirme ve haber verme yükümlüğü yüklenmiştir521.

Asıl borçlu hakkında iflasın ertelenmesine karar verilmesi halinde, alacaklı ertelemeyi
kefile bildirmekle yükümlü değildir. İflasın ertelenmesi, sermaye şirketleri veya
kooperatiflerin borca batık olmaları halinde, kendilerinin veya alacaklıların önerecekleri
iyileştirme projesine göre iflas etmelerinin önlenmesi ve borca batık olmalarından
kurtulmasını sağlayan bir yoldur522. İflasın ertelenmesi halinde asıl borçlu hakkında

519
İsv. BK m. 505’in amacının alacaklının en geniş şekilde asıl borçlu tarafından doyurulması olduğu ve
bu amacın sadece bildirimle değil, ayrıca alacağın korunması için alacaklı tarafından kendisinden
beklenebilen tedbirlerin alınmasıyla gerçekleşebileceği yönünde bkz., Oser/Schönenberger, s. 311;
Grassinger ise kefilin alacaklıdan onun alacağını takip için gereken her türlü tedbiri alacağını ve hukuki
yola başvuracağını beklemekte haklı olduğunu belirterek, alacağın iflas masasına kaydından sonra da
alacaklının alacağını takip için gerekli olan tedbirleri alması gerektiğini savunur, Borçlar Kanunu, s. 203.
520
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 201; Oser/Schönenberger, s. 309 vd. Göktürk, İsviçre Kefalet Hukuku,
s. 339.
521
Borçlar Kanunu açısından asıl borçlu hakkında konkordato mehlinin verilmesi halinde alacaklının bu
hususu kefile bildirmek zorunda olup olmadığı doktrinde tartışılmıştır.
Reisoğlu, BK m. 502’nin lafzı karşısında alacaklıya bildirim yapma yükümlülüğü yüklenemeyeceğini
savunur. Ancak konkordato mehlini kefile bildirmeyen ve alacağını yazdırmayan alacaklı kefile karşı BK
m. 500/1 gereğince sorumlu olacaktır. Asıl borçlu hakkında konkordato mehli verilmiş olduğu halde
alacağını yazdırmayan alacaklı, asıl borçlu tarafından konkordato talebinin kabulü için yatırılan
teminattan yararlanamayacaktır. Bu durumda alacaklıya ifada bulunan kefil de bu teminattan
yararlanamayacak ve rücu alacağı tehlikeye girecektir. Bu nedenle uğradığı zararı kefil alacaklıdan talep
edebilecektir, Kefalet, s. 107.
Kuru’ya göre alacaklının alacağını konkordatoya yazdırmaması halinde asıl borçlu tarafından yatırılan
teminattan alacaklı yararlanamayacağından kefilin durumu kötüleşecektir, İflas, s. 497 vd. Ancak bu
durumda bir ayırım yapılmalıdır. Alacağın konkordatoya yazılmamasında alacaklının herhangi bir kusuru
yoksa alacaklı, kefile karşı bütün hakların kaybetmemelidir. Yani alacaklı konkordato şartları
çerçevesinde kefile başvurabilmelidir. Ancak alacağın yazılmaması alacaklının kusuru ile olmuşsa,
alacaklı kefile karşı bütün haklarını kaybedecektir.
Grassinger her iki görüşün de alacaklının kusurlu olması halinde aynı sonucu öngördüğünü savunur.
Yazara göre, konkordato mehli verilmesi halinde alacaklının alacağını kaydettirmemesi ve bu durumdan
kefili haberdar etmemesi BK m. 502 kapsamında olmayıp, ancak BK m. 500/1 kapsamında
değerlendirilebilir. Yazara göre alacaklı kusuruyla alacağın konkordatoya yazdırmamışsa kefilin
yararlanamayacağı teminat nedeniyle BK m. 500 gereğince sorumlu olur. Alacaklının herhangi bir kusuru
yoksa konkordato koşulları çerçevesinde kefile başvurabilir, Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 201.
522
Pekcanıtez, Hakan, İflasın Ertelenmesi, İBD, C. 79, S. 2, 2005, 323-358, s. 323; Atalay, Oğuz, Borca
Batıklık ve İflasın Ertelenmesi, İzmir, 2006, s. 51; Balcı, Şakir, İflasın Ertelenmesi, İzmir, 2005, s. 240.
123

açılmış bir iflas söz konusu olmadığından, bu durumu kefile bildirme yükümlülüğü
alacaklı için doğmaz523. Aynı şekilde asıl borçlu hakkında iflasın ertelenmesi, kefilin
peşin dava def’i hakkını ortadan kaldırmaz524.

3.1.4. ALACAKLININ KEFİLİN ÖDEME TALEBİNİ KABUL ETME


YÜKÜMLÜLÜĞÜ

BK m. 501/c.1’e göre, kefil, asıl borç muaccel olduktan sonra, henüz kefalet sözleşmesi
muaccel olmamış olsa bile, kefalet borcunun ifasının kabulüne veya kendisini kefaletten
kurtarmaya alacaklıyı zorlayabilir. Alacaklı haklı bir neden olmaksızın kefilin ödeme
talebini kabul etmezse kefil kefalet sözleşmesinin sona erdiğini ileri sürebilir525.

Maddede, kefilin kefalet borcundan kendiliğinden kurtulacağı belirtilmiştir (BK m.


501/c.1). Bunun anlamı alacaklın temerrüdünden farklı olarak, tevdi yükümlülüğü
olmadan sözleşmenin sona ermesini kabul etmiş olmasındadır526.

BK m. 501/c.1 hükmünün uygulanabilmesi için öncelikli koşul, asıl borcun muaccel


olmasıdır. Asıl borç muaccel olduktan sonra, kefalet sözleşmesi henüz muaccel
olmamış olsa bile kefil, her zaman kefalet borcunu ifa edebilir. Asıl borçlunun iflası
sebebiyle veya başka nedenlerle asıl borç öngörülen vadeden önce muaccel olmuş olsa
bile, kefil, edimini ifa edebilir. Bu talebi alacaklı kabul etmekle yükümlüdür527.

Asıl borcun muaccel olmasının muacceliyet ihbarına bağlı olduğu durumlarda, bu ihbar
kefile bildirilmemiş olsa bile, kefil, ifa ile borcundan kurtulmak isteyebilir. BK m. 501

523
Şahan, s. 113-114.
524
Asıl borçlu hakkında iflasın ertelenmesine karar verilmesi halinde kefilin sorumluluğunda bir değişme
olmaz. Çavdar, Seyit/Biçkin, İnci, İflas ve İflasın Ertelenmesi, Ankara, 2006, s. 118.
525
Ataol, s. 49; Berki, Borçlar, s. 231 vd.; Berki, Kefalet, s. 23; Reisoğlu, Kefalet, s. 187, 248;
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 157, Yazar ayrıca maddede geçen “…veya kendisini kefaletten tahsile
icbar edebilir.” ibaresinin, zaten ikinci cümlede kefilin kefalet borcundan kendiliğinden kurtulacağı
belirtilmiş olduğundan, gereksiz olduğunu haklı olarak belirtmektedir. Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 523;
Karatay, s. 636; Franko, Kefalet, s. 25; Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 412; Yördem, s. 91; Erlüle, s. 644;
Aral, s. 471-472; Yavuz, Özel Hükümler, s. 808; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 500; Zevkliler, s. 404.
526
Reisoğlu, Kefalet, s. 248; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 157; Tekinay, Müteselsil Borç, s. 751; V.
Tuhr, Kefalet, s. 164; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 416; Yördem, s. 91; Erlüle, s. 644; Zevkliler, s. 404.
527
Reisoğlu, Kefalet, s. 188; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 158; Eren, s. s. 970; Yavuz, Özel
Hükümler, s. 809; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 500; İsv. BK m. 504 hükmünde açıkça asıl borçlunun iflası
nedeniyle asıl borcun öngörülen vadeden önce muaccel olması halinde de kefilin ifa talebinde
bulunabileceği düzenlenmiştir. İsv. BK m. 504’ün metni için bkz., Oser/Schönenberger, s. 301-302; İsv.
BK m. 504’e paralel bir düzenleme BKT m. 593 ile kabul edilmiştir.
124

açısından önemli olan kefilin takip edilebilir olması değil, asıl borcun muaccel
olmasıdır528.

BK m. 80 uyarınca sözleşmenin hükmünden veya niteliğinden veya hal icabından iki


tarafın aksini kararlaştırdıkları anlaşılmadığı takdirde, borçlu henüz muaccel olmayan
borcu vadesinden önce ifa edebilir. Bu imkanın kefile de tanınması gerekir529 530.

1942 revizyonunda İsv. BK m. 504/3’e eklenen bir hükümle alacaklının rızasının varlığı
halinde, kefile asıl borç muaccel olmadan önce de alacaklıya ödemede bulunabilme
hakkı tanınmıştır. Aynı paralelde bir düzenleme m. 593/3 hükmüyle BKT’da da kabul
edilmiştir. Alacaklının rızasıyla ödemenin yapılabileceği borçlar hukuku genel
prensiplerinden de çıkan bir sonuç olduğundan ayrıca kanun hükmü haline getirmeye
gerek olmadığı kanaatindeyiz531.

Alacaklının rızasıyla asıl borcun muaccel olmasından önce kefil tarafından ifası
mümkün ise de, asıl borç muaccel olmadan kefilin asıl borçluya rücu etmesi mümkün

528
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 159; Reisoğlu, Kefalet, s. 188; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 416.
529
Oser/Schönenberger, s. 302-303; Reisoğlu, İsviçre Hukukunda asıl borçluya tanınan bu haktan kefilin
yararlanabileceğinin kabul edildiğini ve kefaletin revizyonu sırasında bu görüşün korunduğunu
belirtmiştir. Yazar da bu hakkın kefile tanınması gerektiğini kabul eder, Kefalet, s. 188; Tandoğan, Özel
Borç İlişkileri, s. 787; Yavuz, Özel Hükümler, s. 809; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 500; Grassinger,
Borçlar Kanunu, s. 158 vd.
Aksi yönde görüşe sahip olanlar ise kefalet sözleşmesinin niteliğini göz önünde bulundurarak soruna bir
çözüm getirmişlerdir. Buna göre kefil, asıl borçlunun ifa edememesi halini alacaklıya karşı tekeffül
etmiştir. Asıl borç muaccel olmadan asıl borçlunun ifa güçlüğüne düşüp düşmeyeceği bilinemez. Bu
nedenle asıl borç muaccel olmadan önce kefil bu hakkın tanınmaması gerekir. Kefil asıl borç muaccel
olmadan ifada bulunursa asıl borç sona erecek kefalet borcunu ifa etmiş olmayacaktır ve asıl borçlunun
haklarına da halef olamayacaktır. Bu görüşü savunanlar için bkz., Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 158, dn.
387’deki yazarlar.
Bu ikinci görüşün kabulü mümkün değildir. Öncelikle kefalet sözleşmesinin fer’i niteliği gereği asıl
borçluya tanına bir hakkın kefile de tanınması gerekir. Yine kefalet sözleşmesinin fer’i niteliğinin bir
sonucu olarak, asıl borç ifa edilince kefalet borcu da onunla beraber sona erecektir. Asıl borçtan bağımsız
olarak kefalet borcunun doğması ve varlığını asıl borçtan bağımsız olarak devam ettirmesi de mümkün
değildir. Ayrıca kefilin sadece asıl borçlunun ifa edememesi halini tekeffül ettiği de doğru değildir. Zira
müteselsil kefalette alacaklı asıl borçlunun ifa güçlüğüne düşüp düşmediğine bağlı olmaksızın ve onun
hakkında herhangi bir takip yapmaksızın doğrudan müteselsil kefili takip edebilmektedir.
530
Sözleşmenin niteliğine örnek olarak vadenin alacaklı yararına konulmuş olması halinde kefil bu hakkı
kullanamayacaktır. Faizli ödünç sözleşmesinde vadeden yapılan ifa ile asıl borç sona erince alacaklının
sözleşmeden elde edeceği faiz geliri azalacaktır. Burada önemli olan asıl borçlunun böyle bir durumda
BK m. 80’e dayanarak ifa talebinde bulunamayacağıdır. Zira BK m. 80 hükmünün uygulanabilmesi için
yine bu hükümde öngörülen istisnaların söz konusu olmaması gerekir. Sözleşmeden veya niteliğinden
veya hal icabından aksi öngörülebiliyorsa ne asıl borçlu ne de kefil BK m. 80’ dayanabilecektir. Faizli
ödünç sözleşmesinin niteliği bu hakkın kullanılmasını engelleyecektir.
531
Reisoğlu, Kefalet, s. 188; Grassinger, Borçlar Kanunu, 159; Oser/Schönenberger s. 302 vd.; Karatay,
s. 619; Yördem, s. 91-92.
125

değildir. Bu husus hem İsv. BK m. 504/3 hem de BKT m. 593/3 hükmünde açıkça
belirtilmiştir532.

BK m. 501/c.1’in uygulanması açısından gerekli olan ikinci şart kefilin ödeme talebinin
alacaklı tarafından haklı bir neden olmadan kabul edilmemesidir. Madde metninde
alacaklının haklı bir neden olmadan reddetmesi belirtilmemiştir. Genel hüküm
niteliğinde olan BK m. 90’da alacaklı temerrüdü için gerekli olan “muhik bir sebep
olmaksızın” şartı burada da uygulama alanı bulur533.

İsv. BK m. 504’e eklenen ikinci fıkrada açıkça alacaklının haklı bir neden olmaksızın
ifayı reddetmiş olması şartı getirilmiştir534. BKT m. 593/2 hükmünde de aynı şart kabul
edilmiştir.

Kefilin kısmi ifa talebinde bulunması halinde alacaklı BK m. 68 hükmüne dayanarak bu


talebi reddedebilir. Kefilin asıl borcun bir kısmını tekeffül etmiş olması veya böyle bir
anlaşma olmamakla beraber, kısmi ifanın mümkün olduğu durumlarda kefilin kısmi ifa
talebini alacaklı kabul etmekle yükümlüdür. Alacaklı haklı bir neden olmaksızın bu
talebi kabul etmezse kefil, kısmi ifa oranında borcundan kurtulur535 536.

İsv. BK m. 504/1-c.2 hükmü ile kısmi ödeme açısından yeni bir ilke kabul edilmiştir537.
Bu hüküm uyarınca, asıl borca birden çok kişinin kefil olması durumunda alacaklı,
kefillerden biri tarafından yapılacak kısmî ödemeyi, bunu öneren kefile düşen paydan az
olmamak koşuluyla, kabul etmekle yükümlüdür538. Alacaklı kısmi ödemeyi öneren
kefilin talebini kabul etmezse, öneren kefil borcundan kurtulur. Birlikte müteselsil
kefalette ise müteselsil birlikte kefillerin sorumluluğu kendi payları oranında azalır539.

532
Reisoğlu, Kefalet, s. 188; Grassinger, Borçlar Kanunu, 159; Oser/Schönenberger, s. 302 vd.
533
Reisoğlu, Kefalet, s. 189; Grassinger, Borçlar Kanunu, 160; Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 536;
Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 787.
534
Reisoğlu, Kefalet, s. 188; Grassinger, Borçlar Kanunu, 160; Oser/Schönenberger, s. 302 vd.
535
Reisoğlu, Kefalet, s. 188; Grassinger, Borçlar Kanunu, 160; Oser/Schönenberger, s. 303; Oysa Olgaç,
alacaklının BK m. 68 uyarınca kısmi ifayı reddetme hakkına sahip olduğunu belirtir, Kazai ve İlmi, s.
523.
536
Limit kefaleti denilen kefilin asıl borcun tamamından belli bir miktara kadar sorumlu olduğu kefalet
türünde, kefil kısmi ödeme yapma hakkına sahip olmadığından, alacaklı yapılan bu ödemeyi kabul etmek
zorunda değildir. Alacaklı yapılan bu ödemeyi kabul etmezse kefalet borcu sona ermiş olmaz.
537
Aynı nitelikte ilke BKT m. 593/1-c.2 ‘de de yer almaktadır.
538
Reisoğlu, Kefalet, s. 189; Aynı görüşte bkz., Oser/Schönenberger, s. 303.
539
İfayı talep eden kefil dışındaki diğer birlikte kefillerin de sorumluluğunun önerilen ifa miktarı oranında
azalacağı konusunda bkz., Reisoğlu, Kefalet, s. 189.
126

3.1.5. ALACAKLININ ELİNDE BULUNAN TEMİNATLARI VE DELİLLERİ


KORUMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ

BK m. 500 gereğince alacaklı, kefalet sözleşmesinin kurulması sırasında veya daha


sonra kefaletle teminat altına alınan alacak için verilen kefalet dışında başka
teminatların varlığı halinde, bu teminatların değerinin azalmaması için gereken işlemleri
yapma ve teminatları kefilin zararına olacak şekilde elden çıkarmamakla yükümlüdür.
Aynı şekilde alacağın takibi için gerekli olan delilleri ve belgeleri de korumak
yükümlülüğü bulunmaktadır540.

Alacaklıya bu yükümlülüğünün yüklenmesinin sebebi ödemede bulunan kefilin rücu


hakkını sağlamaya yöneliktir. Alacağını teminatı oluşturan teminatlar kefilin
ödemesiyle kefil açısından teminat oluşturacağından, alacaklı açısından böyle bir
yükümlülük öngörülmüştür541.

Alacaklı yükümlülüğüne uymayarak teminatların değerini azaltır veya kefilin zararına


olarak teminatları ya da alacağı takip için gerekli olan delilleri ve diğer belgeleri elinden
çıkarır ve bu nedenle kefil bir zarara uğrarsa, bu zarardan alacaklı sorumlu olacaktır.
Kefilin uğradığı bu zararı alacaklı tazmin etmekle yükümlüdür542. BK m. 500’de
alacaklı açısından kusur sorumluluğu düzenlenmiştir. Alacaklının kefilin uğradığı zararı
tazmin etmesi için kusurlu hareket etmiş olması gerekir543.

İsv. BK m. 503/son’da 1942 tarihinde yapılan değişiklikle, alacaklının kötü amaçla veya
ağır ihmalle teminatların değerini azaltması veya delileri ve belgeleri muhafaza
etmemesi halinde kefilin tamamen kefalet borcundan kurtulacağı düzenlenmiştir.
Alacaklının hafif ihmali söz konusu ise, kefil bu nedenle uğradığı zararın tazminini
talep edebilir544.

540
Göktürk, Borçlar Hukuku, s. 631; Şahan, s. 46; Ataol, s. 25; Bilge, Borçlar Hukuku, s. 388;
Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 536; Reisoğlu, Kefalet, s. 200-201; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 784;
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 193; Karahasan, Borçlar Hukuku, s. 1462; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 616;
Yavuz, Özel Hükümler, s. 808; Yavuz, Borçlar Hukuku, s. 499-500; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 518 vd.;
Akıntürk, Bankacılar, s. 326; Artus, s. 1004; Uygur, s. 9439; Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 410;
Yördem, s. 90; Aral, s. 473-474; Grassinger, Asıl Borçlu, s. 397; Franko, Kefalet, s. 26; Zevkliler, s. 404.
541
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 193; Reisoğlu, Kefalet, s. 184, 189, 200; Olgaç, Kefalet, s. 45 vd.;
Oser/Schönenberger, s. 288; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 416.
542
Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 785; Reisoğlu, Kefalet, s. 200 vd.; Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 536;
Göktürk, Borçlar Hukuku, s. 634; Ataol, s. 25; Yördem, s. 90; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 193; Ataol,
s. 25; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 615; Berki, Kefalet, s. 25; Arık, s. .510; Karatay, s. 634.
543
Oser/Schönenberger, s. 293; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 195.
544
Yördem, s. 90; Artus, s. 1005; Karatay, s. 635; Oser/Schönenberger, s. 298-299; Grassinger, Borçlar
Kanunu, s. 195; BKT m.592/4 hükmüyle alacaklının ağır kusuruyla teminatları veya rehinleri ya da
127

Alacaklın teminatların değerini azaltması veya teminatları ve delil ve belgeleri elden


çıkarmış olması kefilin herhangi bir zararına neden olmamışsa, alacaklı sorumlu olmaz.
Zira BK m. 500 sorumluluk açısından kefilin zarara uğramış olmasını bir şart olarak
kabul etmiştir545. Kefilin kurulacağını beklediği teminatların daha sonra kurulmamış
olması halinde kefil uğradığı zararın tazminini alacaklıdan talep edemez546.

BKm. 500/2’de resmi memur ve müstahdemlere kefalette, gözetim yükümlülüğünü


ihmal etmesi sonucunda borcun doğması veya borcun öngörülenden daha fazla olması
halinde, alacaklının bu zarardan sorumlu olacağı düzenlenmiştir547.

3.1.6. ALACAKLININ TEMİNAT VASITALARINI KEFİLE TEVDİ ETME


YÜKÜMLÜLÜĞÜ

BK m. 501/c.2 gereğince alacaklı, ödemede bulunan kefile teminatları ve alacağın


ispatını sağlayacak ispat vasıtalarını tevdi etmekle yükümlüdür. Alacaklı tevdi
yükümlülüğüne aykırı davranırsa kefil borcundan kurtulur548.

BK m. 501’de sadece teminatlardan bahsedilmiştir. Alacaklı açısından tevdi


yükümlülüğünün kabul edilmesinin nedeni kefilin rücu hakkını kullanmasını
sağlamaktır. Ayrıca BK m. 499/1’de alacaklının kefilin rücu hakkını kullanmaya ve
elinde bulunan rehinleri paraya çevirmeye yarayan senetleri kefile teslim etmekle
yükümlü olduğu belirtilmiştir. BK m. 499/2 ve 501/2-c.2 hükümleriyle bu hükümlerin
ortak amacının kefilin rücu hakkının sağlanması olduğu birlikte değerlendirildiğinde;
alacaklının teminatların yanı sıra alacağı ispata yarayan diğer belgeler ile birlikte gerekli
olan bilgileri de kefile vermekle yükümlü olduğu sonucuna varılır549. Nitekim 1942’ de

sorumlu olduğu diğer güvenceleri elinden çıkarması halinde kefilin borcundan kurtulacağı
düzenlenmiştir. İsv. BK m. 503/son’dan farklı olarak burada kefilin ağır ihmaline kefaletin sona ermesi
sonucu bağlanmamıştır. Bu durumda alacaklı ağır ihmali veya hafif ihmali ile teminatların veya diğer
belgelerin elinden çıkmasına sebep olursa kefil, uğradığı zararın tazminini alacaklıdan isteyebilir ve bunu
bir def’i olarak alacaklıya karşı ileri sürebilir.
545
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 195; Olgaç, Kefalet, s. 46; Reisoğlu, Kefalet, s. 201;
Oser/Schönenberger, s. 345; Uygur, s. 9439.
546
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 197.
547
Karatay, s. 634; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 416; Uygur, s. 9442; Y. 4. HD. 21.05.1962 T., E. 10909,
K. 5224, Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 410-411; Yördem, s. 92; Franko, Kefalet, s. 26; Zevkliler, s. 404.
548
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 160-161; Ataol, s. 49; Arık, s. 509-510; Berki, Kefalet, s. 31 vd.;
Akıntürk, Bankacılar, s. 326; Zevkliler/Aydoğdu/Petek, s. 416; Dalamanlı/Kazancı/Kazancı, s. 412; V.
Tuhr, Kefilin Rücuu, s. 1164; Aral Özel Borç, s. 474; Yavuz, Özel Hükümler, s. 807-808; Yavuz, Borçlar
Hukuku, s. 501; Franko, Kefalet, s. 26; Zevkliler, s. 404.
549
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 162; Arpacı/Hatemi/Serozan, s. 536; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s.
784-785; Y. 19. HD. 10.12.1993 T., E. 181, K. 8484, Uygur, s. 9441; Olgaç ispat vasıtaların devrinin BK
128

yapılan değişiklik sonucunda İsv. BK m. 503/3 hükmüyle gerekli bilgi ve


açıklamalarda da bulunma yükümlülüğü alacaklı açısından kabul edilmiştir550 551.

Alacaklının elinde bulunan teminatları kefile ne zaman vermesi gerektiği hususu BK m.


500-501 hükümlerinden açıkça anlaşılamamaktadır ve doktrinde de tartışmalıdır.

Doktrinde bir görüşe göre, kefilin ödemede bulunduğu esnada, alacaklı, mevcut
teminatları ve ispat vasıtalarını kefile tevdi etmekle yükümlüdür. Bu görüşü savunanlara
göre her ne kadar kefalet tek tarafa borç yükleyen bir sözleşme ise de, hakkaniyet
gereğince alacaklının teminatların ve ispat vasıtalarının naklinden kaçınması halinde,
kefil de, BK m. 81 hükmüne dayanarak alacaklıya ödeme yapmaktan kaçınabilir552.

Doktrinde yer alan diğer bir görüş ise, kefilin kanundan ötürü teminat ve ispat
vasıtalarına sahip olduğunu, bu nedenle öncelikle kefilin ödemede bulunması
gerektiğini, ödemeden sonra alacaklı teminat ve ispat vasıtalarını tevdi etmezse, kefilin
yaptığı ödemeyi sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre isteyebileceğini savunur553.

Kanaatimizce ilk görüşün kabul edilmesi gerekir. Yani kefil ve alacaklı ödeme ve tevdi
yükümlülüklerini aynı anda yerine getirmelidir. Alacaklının tevdiden kaçınması halinde
kefil, BK m. 81 gereğince alacaklının tevdi yükümlülüğünü yerine getirene kadar
ödeme yapmaktan kaçınabilmesi gerekir. Ancak bu şekilde alacaklının tevdiden
kaçınması kefile sözleşmeyi sona erdirme yetkisi vermez. Kefil ödemeyi teminatların ve
ispat vasıtalarının devrine kadar geciktirebilmelidir554.

Kefil yaptığı ödemeyle birlikte, halefiyet (BK m. 496) sonucu olarak alacaklının elinde
bulunan teminatların ve ispat vasıtalarının üzerinde hak sahibi olduğundan, bunların
kefile nakli için yapılacak işlemler kurucu nitelikte olmayıp, açıklayıcı nitelikte
olacaktır. BK m. 499/2’de rehin hakkının devri için lazım gelen merasimden kastedilen

m. 501 kapsamında değerlendirilemeyeceğini, zira burada açıkça sadece teminatlardan bahsedildiğini,


ispat vasıtalarının devri yükümlülüğünün BK m. 499/2 kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini savunur,
Kefalet, s. 47.
550
İsv. BK m. 503’ün metni için bkz., Oser/Schönenberger, s. 283.; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 162.
551
İsv. BK m. 503/3 hükmüne paralel bir düzenleme BKT m. 592/3’te düzenlenerek alacaklıya, kefile
gerekli bilgiyi verme yükümlülüğü yüklenmiştir.
552
Tandoğan, Özel Borç İlişkileri, s. 786; Y. 19. HD. 10.12.1993 T., E. 181, K. 8484, Uygur, s. 9441;
Oser/Schönenberger, s. 297-298; Olgaç, Kazai ve İlmi, s. 518; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 163; Yazar
diğer görüşün uygulanması halinde kefilin haklarına kavuşmasının zorlaştırılacağı, bu nedenle kabul
edilemeyeceğini savunur.
553
Reisoğlu, Kefalet, s. 199- 200; Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 205-206; Yazar BK m. 501/c.2’nin
teminatlar devredilmezse kefilin borçtan kurtulacağı ve yaptığı ödemeyi geri isteyebileceği şeklinde
anlaşılması gerektiğini savunur. Reisoğlu, Kefilin Rücuu, s. 485; Berki, Kefalet, s. 23.
554
Reisoğlu,Kefalet Hukuku, s. 206.
129

rehin hakkının kefil adına açıklayıcı tescilinin yapılmasıdır555. Alacaklı elinde bulunan
teminatların her birisini bunlar için kanunda öngörülen şekle uygun olarak kefile
nakledecektir. Taşınır rehni için malın teslimi, taşınmaz rehni açısından tescil,
rehnedilmiş alacaklarla diğer alacakların yazılı olarak devredilmesi ve borç senedinin
devri gerekir556.

BK m. 501 gereğince kefile geçecek olan teminatlar BK m. 500/1’de belirtilmiştir. Bu


maddeye göre kefalet sözleşmesinden önce veya sonra kurulan bütün teminatlar kefile
geçer. Yani asıl borçlu veya üçüncü kişiler tarafından kefaletle teminat altına alınan
borç için verilen bütün teminatların kefile nakli gerekir. Teminatların kefile naklinin
sebebi kefilin rücu hakkını kullanmasının sağlanmasıdır. Ancak bu yapılırken üçüncü
kişilerin de haklarının korunması gerekir. Kefalet sözleşmesinin kurulması sırasında
verilen veya daha önceden verilen teminatlara bakarak kefil, sözleşmeyi akdetmiş
olabilir. Bu durumda kefaletten önce ve kefalet sırasında asıl borçlu veya üçüncü kişiler
tarafından kefaletle teminat altına alınan asıl borç için verilen teminatların kefile nakli
gerekir. Ancak kefilin dikkate almadan sözleşmeyi akdettiği, varolduğunu dahi
bilmediği ve üçüncü kişiler tarafından sözleşmenin kurulmasından sonra verilen
teminatlar üzerinde de hak sahibi olduğu kabul edilemez. Asıl borçlu tarafından kefalet
ile teminat altına alınan borç için daha sonra verilen teminatlar ise BK m. 500/1
kapsamında kefilin ödemesiyle kefile geçer557.

BK m. 501’de hangi tür teminatların kefile nakledileceği belirlenmiş değildir. BK m.


500 ve 501’de kullanılan teminat sözcüğünden alacaklının alacağını almasına imkan
veren bütün teminatların kefile nakledileceğinin kastedildiğinin kabulü gerekir. Bu
kapsamda her türlü rehin hakları558, rüçhan hakları559, mülkiyeti muhafaza

555
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 164; Reisoğlu, Kefalet, s. 196; Oser/Schönenberger, s. 296; Reisoğlu,
Kefalet Hukuku, s. 204; Uygur, s. 9440.
556
Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 204-205; Reisoğlu, Kefalet, s. 196-197; Tandoğan, Özel Borç İlişkileri,
s. 786; Oser/Schönenberger, s. 296-297; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 164.
557
Aynı yönde bkz., Dalamanlı/İzgi, s. 446; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 164-165; Reisoğlu, Kefalet,
s. 192-193; Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 198-199; Reisoğlu, Kefilin Rücuu, s. 479. İsv. BK m. 503/3
hükmü ile açıkça kefaletin kurulması sırasında varolan ve kefaletin kurulmasından sonra asıl borçlu
tarafından münhasıran kefalet ile teminat altına alınan borç için verilen teminatların kefile devredileceği
düzenlenmiştir. Buna paralel bir düzenleme BKT 592/3 hükmünde de yer almaktadır.
558
Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 195-196; Reisoğlu, Kefalet, s. 189-190; Grassinger, Borçlar Kanunu, s.
167. Genel hapis hakkının madde kapsamında olup olmadığı tartışmalıdır. Bir görüşe göre genel hapis
hakkı da madde kapsamındadır, Reisoğlu, Kefalet, s. 189; Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 196; Bir görüşe
göre ise, genel hapis hakkı madde kapsamında değildir, Oser/Schönenberger, s. 289; Kiralayanın hapis
hakkı ise madde kapsamında görülmektedir, Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 196; Reisoğlu, Kefalet, s. 189.
1942 tarihinde yapılan değişiklikle İsv. BK m. 503/2 hükmünün kapsamına hapis hakkının da dahil
olduğu açıkça kabul edilmiştir. BKT m. 592/3 hükmü de hapis hakkını içermektedir.
130

sözleşmesinden doğan haklar, 560 bu alacak için verilmiş diğer şahsi teminatlar 561

teminat olarak değerlendirilir.

Rehin konusu olan mal üzerinde üçüncü kişilerin de rehin hakkı varsa, ancak bu rehin
hakkı derece itibariyle alacaklının rehin hakkından sonra geliyorsa, bu da teminatın
kapsamına dahildir. Aynı şekilde, asıl borçlu tarafından bu borç için verilen rehin hakkı
her halde diğer üçüncü rehin hakkı sahiplerinin haklarını olumsuz etkilemeyecekse,
kefile devredilebilir. Alacaklı rehin hakkının kefile hiçbir şekilde teminat
562
sağlamayacağını ispatlarsa, rehin hakkını devretme yükümlülüğü kalkar .

Alacaklı asıl borcun varlığını ispatlamaya yarayan senet, her türlü yazılı belge, borç
ikrarını havi belge, borçla ilgili makbuz, kefalet senedi, takip senedi gibi her türlü
belgeyi kefile tevdi etmekle yükümlüdür.563

Kefil tam ifada bulunduğunda alacaklı elindeki bütün teminatları ve asıl borcu ispata
yarayan vasıtaları kefile tevdi etmekle yükümlüdür. Kısmi ifada bulunması halinde de
kefil BK m. 496 gereğince yaptığı ödeme oranında alacaklının haklarına halef olur. Bu
durumda kısmi halefiyet gereğince alacaklı, mahiyetleri elverdiği takdirde kısmen devri
mümkün olan, alacağın ödenen kısmını ispata yarayacak ispat vasıtalarını ve teminatları
kefile devreder564.

559
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 167; Reisoğlu, Kefalet, s. 191; Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 198.
560
Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 198; Reisoğlu, Kefalet, s. 191; Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 167.
561
Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 197-198; Reisoğlu, Kefalet, s. 190-191; Grassinger, Borçlar Kanunu, s.
167.
562
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 168.
563
Grassinger, Borçlar Kanunu, s. 169.
564
Grassinger, devri mümkün olmayan teminatların kefile devredilmeyeceğini, kısmen devredilmenin
mümkün olması halinde, devrin bu kısımlar üzerinde yapılacağını, alacaklının geri kalan alacak
üzerindeki rehin haklarında, kefile nazaran rüçhan hakkı varsa, onun tekrardan teminatları kefile
geçirmesine gerek olmadığını savunur, Borçlar Kanunu, s. 170-171; Reisoğlu, Kefalet Hukuku, s. 200
vd.; Reisoğlu, Kefalet, s. 193-194; Reisoğlu, Kefilin Rücuu, s. 479. Yazar, İİK m. 204’ü gerekçe
göstererek alacaklıya alacağın tahsili hakkında rüçhan hakkı tanınması gerektiğini savunur. Zira İİK. m.
204’e göre alacaklının müflis ile birlikte asıl borçludan alacağının bir kısmını alması halinde, müşterek
borçlunun rücu hakkı olmasa da bu hakkını iflas masasına kaydedebileceği, ancak alacaklının masaca
yapılan taksimden alacağın geri kalan kısmının tamamını aldıktan sonra, geriye kalan paradan müşterek
borçluya rücu hakkı olduğu miktara düşecek kısmının verileceği düzenlenerek alacaklıya açıkça rüçhan
hakkı tanınmıştır. Yazar bu rüçhan hakkının kısmi ödemede bulunan kefile karşı alacaklıya tanınması
gerektiğini savunur. Kefalet sözleşmesiyle alacaklının alacağı teminat altına alınmaktadır. Halefiyet ise
alacaklıya ödemede bulunan kefilin, asıl borçluya karşı rücu hakkını kullanmasını kolaylaştırmak
amacıyla konulmuştur. Kısmi ifa halinde alacaklının durumu halefiyet nedeniyle ağırlaştırılamaz. Bu
nedenle teminatların kısmen devrinin mümkün olmadığı durumlarda bunlar kefile devredilemez. Kısmen
devrinin mümkün olduğu durumlarda ise devredilmeyip alacaklıda kalan kısım için alacaklıya rüçhan
hakkı tanınmalıdır. Gerçekten İİK m. 204’te rücu hakkı olsun ya da olmasın müşterek borçluya karşı
alacaklıya bir öncelik tanınmıştır. Bu önceliğin alacaklıya kefile karşı kısmen ifa halinde de tanınması
yerinde olur.
131

3.2. ALACAKLININ ÖDEMEYİ TALEP HAKKI

Kefil, kefalet sözleşmesiyle asıl borçlunun edimini ifa etmemesinden doğan müspet
zararı tazmin etmekle yükümlü olduğundan, alacaklı, kefalet borcunun muaccel olması
halinde ödemede bulunmasını isteme hakkına sahiptir. Kefalet sözleşmesi de niteliği
itibariyle bir borçlar hukuku sözleşmesi olduğundan kefilin borcunu ifa etmesi, ifa
etmemesi halinde temerrüde düşmesi ve benzeri konularda borçlar hukukun genel
hükümleri uygulama alanı bulur.

İsv. BK m. 507/2-c.2’de alacağın yalnız bir bölümünün ödenmesi sonucunda rehin hakkının bir
bölümünün kefile geçmesi halinde alacaklıda kalan bölüm açısından kefile geçen kısma göre alacaklının
rüçhan hakkı olacağı kabul edilmiştir.
132

SONUÇ

Kefalet sözleşmesi kefil ile alacaklı arasında akdedilen bir sözleşmedir. Bu sözleşmeyle
kefil asıl borçlunun borcunu ödememesinden doğan zararın tazminini yüklenir. Bu
sözleşme ile kefil asıl borçlunun edimini ifa etmeyi üstlenmediği gibi, asıl borçlunun
edimini ifa etmesi için herhangi bir faaliyet ya da çaba da göstermekle yükümlü
değildir. Bu sözleşmeye asıl borçlu taraf değildir. Sözleşmenin kurulması için asıl
borçludan izin almak gerekmediği gibi, asıl borçlunun sözleşmenin kurulduğundan
haberdar olmaması da mümkündür.

Kefalet sözleşmesinde kefil ve alacaklı açısından bazı hak ve yükümlülükler


doğmaktadır. Kefilin yükümlülükleri kapsamında, ifa yükümlülüğü, kefilin asıl
borçluya ait olan def’i ve itirazları ileri sürme yükümlülüğü ve ihbar yükümlülüğü
incelenmiştir. Kefilin hakları kapsamında, alacaklının haklarına halef olma hakkı,
sözleşmeden dönme hakkı ve savunma imkanlarını ileri sürme hakkı incelenmiştir.
Alacaklının yükümlülükleri kapsamında, genel özen yükümlülüğü, takip yükümlülüğü,
asıl borçlunun iflası halinde alacaklının alacağını iflas masasına kaydettirme ve iflası
kefile bildirme yükümlülüğü, kefilin ödeme talebini kabul etme yükümlülüğü, elinde
bulunan teminatları ve delilleri koruma yükümlülüğü ve teminat vasıtalarını kefile
devretme yükümlülüğü incelenmiştir. kefilin hakları kapsamında ödemeyi talep hakkı
incelenmiştir.

Kefilin yükümlülüklerin başında, kefalet sözleşmesiyle yüklenmiş olduğu edimini ifa


etmek gelir. Kefil asıl borçlunun borcunu ifa etmemesi halinde bundan şahsen sorumlu
olmayı alacaklıya karşı taahhüt eder. Kefil, asıl borçlunun edimini hiç veya gereği gibi
ifa etmemesi halinde, bu nedenle alacaklının uğradığı müspet zararı tazminle
yükümlüdür. Kefil her zaman için asıl borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemiş olması
nedeniyle alacaklının uğradığı zararı tazminle yükümlü olduğu kefilin borcu daima bir
miktar parayı alacaklıya ödemekten ibarettir. Asıl borçlunun herhangi bir nedenle sona
ermesi halinde kefalet sözleşmesi de fer’i niteliğinin sonucu olarak kendiliğinden sona
ereceğinden kefil, kendi yazılı onayı olmadıkça menfi zarardan sorumlu tutulamaz.

Kefil, asıl borcun ifa edilmemiş olması nedeniyle alacaklının uğradığı zararın yanında
ayrıca asıl borçlunun kusurunun ve temerrüdünün yasal sonuçlarından da sorumludur.
Kefil asıl borçlunun kusurunun sonucu olmayan sonuçlar ile temerrüdün yasal olmayan
sonuçlarından sorumlu tutulamaz. Bu bağlamda kefil, cezai şarttan sorumlu tutulamaz.
133

Ancak kefilin yazıl onayıyla cezai şarttan sorumlu tutulması mümkündür. BKT ise her
halde kefilin cezai şarttan sorumlu olacağına dair yapılacak sözleşmelerin geçerli
olmayacağını kabul ettiğinden, Tasarı bu şekliyle yasalaşırsa, kefilin yazılı onayı dahi
olsa cezai şarttan sorumlu tutulamayacaktır.

Kefil, işlemiş bir yıllık faiz ile işlemekte olan faizden sorumlu olacaktır. İşlemiş faiz
açısından vade tarihi esas alınmalıdır. Bu durumda vadeden itibaren geriye doğru bir
yıllık faiz işlemiş faiz, vadeden sonra temerrüd tarihine kadar işleyecek olan faiz ise
işlemekte olan faiz olarak kabul edilecek ve kefil bundan sorumlu olacaktır. Kefil asıl
borçlu aleyhine açılan dava masraflarıyla beraber kanunda açıkça yer almadığı halde
yapılan takip masraflarından da sorumlu tutulur.

Asıl borçlunun ölümü kefilin sorumluluğunu etkilemez. Ancak mirasçılar defter


tutulmasını istemişlerse, alacağını deftere yazdırmayan alacaklılara karşı kefil sorumlu
olmaz. Alacaklı kendi kusuru olmadan alacağını deftere yazdırmamış veya bildirdiği
halde yazılmamışsa, kefil de asıl borçlunun mirasçılarının zenginleştikleri oranda sınırlı
olarak sorumlu olur.

Kefilin sorumlu olacağı kalemler BK m. 490’da sayılmıştır. BK m. 484 hükmü ise


kefilin sorumlu olacağı azami miktarın kefalet senedinde gösterilmiş olmasını,
geçerlilik şartı olarak kabul etmiştir. Sözleşmede azami sorumluluk miktarının
gösterilmiş olmasının veya bunun herhangi bir şekilde kefil tarafından kefaletin akdi
sırasında anlaşılabilir olmasının sebebi, kefilin ne kadar sorumluluk altına girdiğini
anlayabilmesi ve buna göre kefil olup olmayacağına karar verebilmesidir. Bu nedenle
kefil, BK m. 490’da yer alan bütün kalemlerden ancak BK m. 484’te gösterilen miktarla
sınırlı olarak sorumlu tutulabilir. Aksi takdirde asıl borçlunun kusurunun veya
temerrüdünün yasal sonuçlarıyla faizlerden kefilin sınırsız olarak sorumlu tutulması söz
konusu olur ki, bu da azami miktarın gösterilmesinin kefili korumak amacını bertaraf
eder.

Kefil, yaptığı ödeme sonucunda alacaklının haklarına halef olur. Burada kanunda açıkça
belirtildiği gibi kefil alacaklının sahip olduğu haklara yaptığı ödeme sonucunda kanun
hükmü gereği sahip olur. Kefilin yaptığı ödemeyle binlikte asıl borç ilişkisi nitelik
değiştirerek kefil açısından yeni bir alacak haline dönüşür.

BKT m. 599 hükmüyle kefile sözleşmeden dönme hakkı tanınmıştır. Bu hüküm


uyarınca kefil, müstakbel bir borcu tekeffül ettiği durumlarda, sözleşmenin
134

kurulmasından sonra, asıl borçlunun malvarlığı durumunun önemli bir derecede


kötüleşmesi veya kefilin sözleşmenin kurulması sırasında öngördüğünden daha kötü
olduğunun anlaşılması hallerinde, henüz tekeffül edilen borç doğmamış ise kefil,
alacaklıya varması gereken yazılı bir beyanla sözleşmeden dönebilecektir. Bu yazılı
beyanın alacaklıya ulaştığı tarihte kefalet ortadan kalkmış olacaktır. ancak alacaklının
bu nedenle uğradığı zararı kefilin tazmin etmesi gerekecektir.

Kefil alacaklıya karşı savunma imkanlarını ileri sürme hakkına sahiptir. Bu savunma
imkanları itiraz ve def’ilerdir. Bir kefalet sözleşmesinin kurulabilmesi için geçerli bir
asıl borcun bulunması gerekir. Kefalet sözleşmesi bu nedenle asıl borcun varlığına bağlı
olan fer’i nitelikte bir sözleşmedir. Kefalet sözleşmesinin fer’iliğinin bir sonucu olarak
öncelikle kefil, asıl borçluya ait olan def’i ve itirazları alacaklıya karşı ileri sürebilir.
Kefalet sözleşmesi fer’i nitelikte bir sözleşme olduğu için kefil, asıl borcun geçerli
olarak doğmadığı durumlarda kefaletin geçerli olarak doğmadığını, asıl borcun herhangi
bir nedenle sona ermesi halinde buna bağlı olarak kefaletin de sona erdiğini itiraz olarak
ileri sürebilir.

Asıl borç gereği gibi ifa edilince sona erer. Ayrıca asıl borcun borçlunun kusuru
olmadan imkansız hale gelmesi, yenilenmesi, ibra edilmesi ve takas edilmesi hallerinde,
kefil kefalet sözleşmesinin sona erdiğini itiraz olarak ileri sürebilir.

Alacaklı ve asıl borçlu sıfatlarının birleşmesi asıl borcu sona erdiren bir neden olduğu
için kefalet de sona erer. Asıl borçlu ile kefil sıfatlarının birleşmesi de kefaleti sona
erdirir. bir kimse hem borçlu hem de kefil olamayacağından, başka bir deyişle kefil
başka bir kimsenin borcu için sorumluluk altına girdiğinden asıl borçlu ve kefil
sıfatlarının birleşmesi halinde de kefalet sona erer. Ancak bu durumda alacaklının varsa
kefaletten doğan yararlarının örneğin sona eren alacağa bağlı rehin haklarının devam
etmesi gerekir.

Kefil asıl borçlunun sahip olduğu asıl borcun muaccel olmadığı def’i, zamanaşımına
uğradığı def’i gibi def’ileri alacaklıya karşı ileri sürebilir. Kefil alacaklıya karşı asıl
borçlunun sahip olduğu yenilik doğurucu hakları kullanamaz. Ancak asıl borçlunun
sahip olduğu yenilik doğurucu haklarını kullanmak konusunda bir karar verinceye kadar
alacaklıya ödeme yapmaktan kaçınabilir. Takas açısından BK m. 119’da açıkça
düzenlenen bu hakkın asıl borçlunun sahip olduğu diğer yenilik doğurucu haklar
135

açısından da kefile tanınması gerekir. Kefil, asıl borçlunun sahip olduğu bu def’i ve
itirazları, asıl borçlu bunlardan feragat etmiş olsa bile kullanma hakkına sahiptir.

Kefalet, asıl borca bağlı fer’i bir sözleşme olmasına rağmen, asıl borcu doğuran
sebepten ayrı bir hukuki sebebe dayanan ayrı bir içeriğe sahip bağımsız bir sözleşmedir.
Bu nedenle kefil, kefalet sözleşmesinden kaynaklanan savunma imkanlarını da
alacaklıya karşı ileri sürme hakkına sahiptir. Bu bağlamda kefil, kefalet sözleşmesinin
geçerli olarak doğmadığını veya sona erdiğini itiraz olarak alacaklıya karşı ileri sürme
hakkına sahip olduğu gibi, kefaletin muaccel olmadığı, zamanaşmına uğraması gibi
kefalet sözleşmesinden doğan def’ileri de ileri sürme hakkına sahiptir.

Kefalet sözleşmesinin geçerliliği yazılı olarak yapılmasına ve kefilin sorumlu olacağı


miktarın kefalet senedinde gösterilmesine bağlıdır. Aksi takdirde kefil, kefalet
sözleşmesinin geçerli olarak doğmadığı itirazını ileri sürebilecektir. Kefalet
sözleşmesinde kefilin sorumlu olacağı azami miktarın rakamla gösterilmesi gerekir.
Kefilin sorumlu olacağı miktarın kefalet senedinde yer alan verilerden anlaşılır olması,
miktarın kefalet senedinde oran olarak belirtilmiş olması, asıl borç senedine atıf
yapılmış olması (velev asıl borç senedinde miktar yazılı olsa bile), basit bir hesaplama
yöntemiyle sorumlu olunan miktarın tespit edilebilir olması kefaletin geçerliliği
açısından yeterli değildir, mutlaka sorumluluk miktarının kefalet senedinde rakamla
gösterilmesi gerekir. Kefalet sözleşmesinin şekle tabi kılınmasında güdülen amaç
kefilin korunmasıdır. Kefalet sözleşmesinde daha sonra yapılan ve kefilin
sorumluluğunu artıran değişikliklerin de kefaletin tabi olduğu şekle uygun olarak
yapılması gerekir. Kefalet sözleşmesinde daha sonra yapılan ve kefilin sorumluluğunu
azaltan değişiklikler, kefilin lehine olup korunmasının gerektirmediğinden herhangi bir
şekle tabi olmadan yapılabilir. Yazılı şekil şartına uygun olamadan yapılan kefaletin
geçerli olarak doğmadığını kefil itiraz olarak ileri sürme hakkına sahiptir.

Kefalet belirli bir süre için yapılmışsa, sözleşme için öngörülen sürenin dolmasından
itibaren alacaklı bir ay içinde alacağını dava açmaz veya takip yapmazsa ya da
başlatmış olduğu davaya veya takibine uzun süre ara verirse, kefil, kefalet
sözleşmesinin sona erdiğini ileri sürebilir. Bu bir aylık süre hak düşürücü süre olup, asıl
borcun muaccel olduğu tarih değil, kefalet sözleşmesinin süresinin sona erdiği tarihten
itibaren başlar. Kefalet sözleşmesinin süresi sona erdiğinde henüz asıl borç muaccel
136

olmamış ve bu bir aylık süre içinde de muaccel olmazsa alacaklı takip


yapamayacağından kefil, kefaletin sona erdiği itirazında bulunabilir.

Belirli süreli olmayan kefalet sözleşmelerinde asıl borç muaccel olduktan sonra
alacaklının alacağını bir ay içinde takip etmesini ve bu takibe uzun süre ara
vermemesini kefil alacaklıdan isteyebilir. Alacaklı alacağını takip etmez veya bu
takibine uzun ara verirse kefil kefaletin sona erdiğini ileri sürme hakkına sahiptir. Belirli
süreli olmayan kefalet sözleşmesiyle kefil olunan borcun muaccel olması asıl borçluya
yapılacak bir ihbara bağlıysa kefil, alacaklıdan bu ihbarda bulunmasını ve asıl borç
muaccel olunca bir ay içinde alacağını takip etmesini ve bu takibe uzun süre ara
vermemesini alacaklıdan isteme hakkına sahiptir. Alacaklı bu yükümlülüklerini yerine
getirmezse kefil, kefalet sözleşmesinin sona erdiğini ileri sürebilir.

Birlikte kefalet halinde kefil, kendisi dışında başka kimselerin de kefil olacağı
düşüncesiyle kefil olmuş ve kefilin bu düşüncesini alacaklı biliyor veya bilebilecek
durumdaysa, kefille birlikte başka kişiler birlikte kefil olmazsa veya kefilin düşündüğü
kişilerin dışında kişiler kefil olmuşsa ya da kefil, birden fazla kişinin kefil olacağını
düşünmüş ve bunlardan bir tanesi dahi kefil olmamışsa, kefil olanların kefaletlerinin
geçersiz olduğunun anlaşılması veya daha sonra sona ermesi ya da daha sonra alacaklı
tarafından bu kefillerden bir veya bir kaçının ibra edilmiş olması hallerinde kefil, kefalet
özleşmesinin sona erdiğini ileri sürme hakkına sahiptir.

Asıl borç ilişkisinin herhangi bir nedenle geçersiz olması halinde kefalet de geçerli
olarak doğmamış olur. Ancak hata veya ehliyetsizlik nedeniyle geçersiz olan bir borcu
bu durumu bilerek tekeffül eden kişi, bu sözleşmenin geçersiz olduğunu ileri süremez.
Burada doktrinde de kabul edildiği gibi kefalet sözleşmesi hükümlerine tabi tutulmuş
bir garanti sözleşmesi söz konusudur. Kefalet sözleşmesinin fer’ilik özelliğini ortadan
kaldıran bu durum kefalet olarak nitelendirilmediğinden sorumluluk altına giren kişinin
de kefil olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. BK m. 485/3 hükmünün hata ve
ehliyetsizlik sebebinin yanında zamanaşımına uğramış borç için de teminat altına giren
kimseyi kapsadığı kabil edilmelidir.

BKT’da kefilin vereceği ayni güvence karşılığında hakkında yapılan bir takibin
durdurulmasını isteme hakkı düzenlenmiştir. BKT m. 590/2 hükmüne göre kefil
göstereceği ayni teminat karşılığında mahkemeden kendisine yöneltilen takibin rehinler
137

paraya çevrilinceye veya asıl borçlu hakkında kesin aciz vesikası alınıncaya veya asıl
borçlu hakkında konkordato mühleti verilinceye kadar durdurulmasını isteyebilir.

BKT müteselsil kefilin doğrudan takibini de sınırlandırmıştır. Bilindiği üzere yürürlükte


bulunan hukuka göre müteselsil kefaletin tali özelliği olmadığından alacaklı tarafından
kefilin doğrudan takibi mümkündür. BKT müteselsil kefalete adi kefalette olduğundan
daha yumuşak bir talilik kazandırmıştır. Tasarının buna ilişkin hükmünün yerinde bir
düzenleme olduğu kanaatindeyim. Ancak uygulamada çoğunlukla müteselsil kefile
karşı alacaklı konumunda bulunan bankaların bu hükmü kolay kabul etmeyeceklerini,
kefaletten çok garanti sözleşmelerine yöneleceklerini de belirtmek gerekir.

Alacaklı kendisine ödemede bulunan kefile teminatlarla birlikte ispat vasıtalarını tevdi
etmekle yükümlüdür. Kefalet sözleşmesinin kurulması aşamasında veya öncesinde
verilen asıl borçlu veya üçüncü kişilere ait olan teminatların kefile devredilmesi gerekir.
Kefaletin kurulmasından sonra asıl borçlu tarafından verilen teminatların kefile tevdi
edilmesi gerekir, ancak üçüncü kişiler tarafından verilen teminatların kefile tevdi
edilmemesi gerekir.

BK’ nun kefalete ilişkin hükümleri bir bütün halinde değerlendirildiğinde kefili gereği
gibi korumaktan uzak olduğu ve yeterli olmadıkları, doktrinde ve uygulamada
karışıklıklara ve değişik görüşlere sebep olduğu görülmektedir. BKT hükümlerinin
kefili korumak noktasında BK’ya nazaran daha iyi olacağını ve düzenlemelerin genel
olarak yerinde olduğunu söyleyebiliriz. İsv. BK’da 1942’ de yapılan değişiklikler
tasarıya alınmıştır. Yer yer İsv. BK hükümlerinden ayrılınmıştır. Ancak bu ayrılmaların
yerinde olduğunu söylemek pek olanaklı değildir. Örneğin belirli süreli kefalet
sözleşmesinin süresi dolduğu an sona ermesi kabul edilemez bir hükümdür. Kaynak
kanun ise bu konuda alacaklıya bir aylık süre içinde takip yapma zorunluluğu
getirmiştir. Tasarının bu hükmünün kaynak kanundaki şekline uygun olarak değişmesi
gerekir. Kanaatimizce Tasarının kaynak kanundan ayrılan hükümleri yeniden gözden
geçirilmelidir. Tabi ki bu tamamen kaynak kanuna bağlı olmak ve ondan hiç
ayrılmamak manasına gelmemektedir. Ancak hemen hemen bütün hükümlerini aynen
alıp Tasarıya koyarken, ayrılan noktaların da dikkatli bir şekilde gözden geçirilmesi
gerekir.
KAYNAKÇA

Acar, Mahmut Bedri, Kefalet Akdinin Zaman Bakımından Tahdidi, ABD, C. 8,

S. 95– 96, 1952, s. 11-12.

Afşaroğlu, Osman, Medeni Hukuk, Ankara, 1987.

Akıncı, Şahin, Karşılaştırılmalı Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Türk-


Kazak Hukuku, Konya, 2004.

Akıntürk, Turgut, Genel Hükümler, Özel Borç İlişkileri, 7. Baskı, İstanbul,


1999 (Genel Hükümler).

Akıntürk, Turgut Aile Hukuku, 4. Bası, Ankara, 1996 (Aile)

Akıntürk, Turgut, Bankacılar İçin Borçlar Hukuku Bilgisi, Ankara, 1985


(Bankacılar ).

Akkanat, Halil, Kefaletin Fer’iliği İlkesi ve Banka Ticari Kredi

Sözleşmeleri, Prof. Dr. Necip Kocayusufpasaoğlu İçin


Armağan, Ankara, 2004.

Aldemir, Hüsnü, Hukuk Davalarında Yargılama Giderleri, Ankara, 2000.

Altop, Atilla, Borçlar Kanunu Tasarısı Paneli, Hukuki Perspektifler


Dergisi, S. 4, 2006.

Antalya, Gökhan, Miras Hukuku, İstanbul, 2003.

Aral, Fahrettin, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, 7. Bası, Ankara,


2000.

Arık, Fikret, Kefalete Dair Mahkeme İçtihatlarına Bir Bakış, AD, S. 7,


1943, 496-512.

Arık, Fikret, Kefalette Azami Miktarın Gösterilmesi Şartı ve Şarta


Riayetsizliğin Neticesi, AD, 1944, s. 617-629 (Kefalette).

Arkan, Sabih, Ticari İsletme Hukuku, 8. Baskı(9. Aynı Baskı), Ankara,


2005.

Arpacı, Abdulkadir/ Serozan, Rona/


139

Hatemi, Hüseyin, Borçlar Hukuku Özel Bölüm, İstanbul, 1992.

Atalay, Oğuz, Borca Batıklık ve İflasın Ertelenmesi, İzmir, 2006.

Ataol, Hüseyin, Kefalet Akdinde Kefilin Alacaklıya Karsı İleri

Sürebileceği Def’i ve İtirazlar, KOÜHFD, S. 2, 1998–


1999, 19-54.

Ayrancı, Hasan Kefalet Sözleşmesinde Asıl Borcun Belirli Olması İlkesi

ve Cari Hesaba Kefalet, GÜHFD, C. IX, S. 1–2, 2005,


111-130 (Cari Hesaba Kefalet).

Ayrancı, Hasan, Şekil Şartına Uyulmadan Yapılan Kefalet Sözleşmesinde

İfanın Sonuçları, AÜHFD, C. 53, S. 2, 2004, s. 95-120


(Şekil Şartı).

Balcı, Şakir, İflasın Ertelenmesi, İzmir, 2005.

Barlas, Nami, Kefalet Hukukuna İlişkin Bazı Sorunlar ve Yargıtay

Uygulaması, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları

Sempozyumu XXI, 2005, s. 41–67 (Kefalet Hukuku).

Nami, Barlas, Belirsiz Süreli Kefalet Sözleşmelerinde Asıl Borcun

Muaccel Olması Halinde Müteselsil Kefilin BK m.494/f.1

Hükmünden Yararlanmasının Mümkün Olup Olmadığı

Sorunu, Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman’ın Anısına

Armağan, İstanbul, 2000, 169–194 (Belirsiz Süreli).

Başyiğit, Özgür Borçlar Kanunu Tasarısı ile Karşılaştırmalı Olarak Kefalet

Sözleşmesinin Sona Ermesi, Legal Hukuk Dergisi, S. 33,

2005, 3317–3338.

Berki, Şakir Türk Medeni Kanununda Mirasçıların Mesuliyeti,


AÜHFD, C. XXV, S. 3-4, 1961, 121-136 (Mirasçıların
Mesuliyeti).
140

Berki, Şakir, Türk Hukukunda Kefalet, Ahmet Esat Arsebüke Armağan,


1958, 15-35(Kefalet).

Berki, Şakir, Borçlar Hukuku, Özel Hükümler, Ankara, 1973 (Borçlar).

Bilge, Necip Borçlar Hukuku Özel Borç Münasebetleri, Ankara, 1971


(Borçlar Hukuku ).

Bilge, Necip, Borçlar Kanununun 484 ve 490 ıncı Maddeleri Arasındaki

Bilge, Necip, Münasebet, AÜHFD, C. XII, S. 1–2, 1955, 201–215


(Borçlar Kanunu).

Bilge, Necip, Kefilin Mesuliyetinin Şümulü, AÜHFD, C. XIII, S. 1–2,

1956, s. .86–171 (Kefilin Mesuliyeti).

Bilge, Necip, Kefilin Alacaklıya Halef Olmasından Doğan Bazı

Meseleler, AÜHFD, C. XI, S. 1–2, 1954, 281–295


(Halefiyet).

Bilge, Necip, Borçlu Hakkındaki Kesin Hükmün Kefile Tesiri, AD,

1954, 592–602 (Kesin Hüküm).

Bilge, Necip, Eşler Arasında veya Koca Menfaatine Karı ile Üçüncü
Kişiler Arasında Yapılan Hukuki Muamelelerin Yargıç
Tarafından Tasvibi, AÜHFD, C. 8, S. 1-2, 1951, 575-605.

Burcuoğlu, Haluk, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin Birden Çok Kefilin Yer

Aldığı Bir Genel Kredi Sözleşmesine İlişkin 25.06.1986


T.ve E. 1986/3148, 1986/3868 Sayılı Kararı Üstüne, İBD,

C. 60, S. 10–11–12, 651–666 (Genel Kredi).

Cavin, Pierre, Yeni Kefalet Hukuku, Çev. Amil Artus, AD, S. 8, 1942, s.
989–1009.

Çavdar, Seyit/

Biçkin, İnci, İflas ve İflasın Ertelenmesi, Ankara, 2006.

Dalamanlı, Lütfü/
141

İzgi, Ömer, İçtihatlı Örnekli Borçlar Hukuku Davaları, Ankara, 1988.

Dalamanlı, Lütfü/

Kazancı, Faruk/

Kazancı, Muharrem, İlmi ve Kazai İçtihatlarla Açıklamalı Borçlar Kanunu, C.


4, İstanbul, 1990.

Deryal, Yahya Ticaret Hukuku, 7.Bası, Trabzon, 2004.

Doğan, Murat, Tapu Sicilinde Tasarruf Yetkisi Kısıtlamasının Şerhi,


Ankara, 2004.

Doğanay, İsmail, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C. I, 4. Bası, İstanbul, 2004.

Dural, Mustafa/

Öz, Turgut, Türk Özel Hukuku, Miras Hukuku, C. IV, 2. Bası,


İstanbul, 2003.

Dural, Mustafa/

Öğüz, Tufan , Türk Özel Hukuku, Kişiler Hukuku, C. II, 8. Baskı,


İstanbul, 2006.

Ekinci, Neslihan, Müteselsil Kefalet ve Hükümleri (Yayımlanmamıs

Yüksek Lisans Tezi), Marmara Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 1996.

Eren, Fikret, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 9. Bası, İstanbul, 2006.

Eriş, Gönen, Açıklamalı ve İçtihatlı Türk Ticaret Kanunu, Ticari

İşletme ve Şirketler, C. I, 2. Bası, Ankara, 1992.

Erlüle, Fulya, Müteselsil Kefalet ve Müteselsil Borçluluk Kavramlarının


Karşılaştırılması, EÜHFD,C. 7, S. 1-2, 2003, 640-648.

Ertaş, Şeref, Yeni Türk Medeni Kanunu Hükümlerine Göre Eşya

Hukuku, 7. Bası, Ankara, 2006.

Eskin, A. Semih, Kefalet, ABD, S. 101–102, 1952, s. 24–28.

Franko, Nisim, Ticaret Şirketlerinin Kefalet Ehliyeti, Ticaret Hukuku ve


142

Yargıtay Kararları Sempozyumu II, Ankara, 1985, 37–67


(Kefalet Ehliyeti).

Franko, Nisim, Kefalet, Türkiye Noterler Birliği Dergisi, S. 40, 1983, 15-
30 (Kefalet).

Grassinger, Gülçin Elçin, Borçlar Kanunu’na Göre Kefilin Alacaklıya Karsı Sahip

Olduğu Savunma İmkânları, İstanbul, 1996 (Borçlar


Kanunu)

Grassinger, Gülçin Elçin, Kefalet Sözleşmesinde Kefil ile Asıl Borçlu Arasındaki

Hukuki İlişki, İHFM, C. LV, S. 1–2, 1995–1996, 389–

412 (Asıl Borçlu).

Grassinger, Gülçin Elçin, Belirsiz Süreli Kefalette Kefilin Hakları, Prof. Dr. Necip

Kocayusufpasaoğlu için Armağan, Ankara, 2004, 209–

236 (Belirsiz Süreli).

Gökçe, Erdoğan, Kira Sözleşmesine Ek Kefalet Sözleşmesi Nasıl


Yapılmalıdır, Bursa Barosu Dergisi, S. 44, 1993, 30-32.

Göktürk, Hüseyin Avni, Borçlar Hukuku, Aktin Muhtelif Nevileri, C. II, Ankara,

1951 (Borçlar Hukuku).

Göktürk, Hüseyin Avni, Kefalet Hukukumuzun Kifayetsizliği ve Yeni İsviçre

Kefalet Hukuku, AÜHFD, C. VII, S. 3–4, 1950, 325–352,


(İsviçre Kefalet Hukuku).

Hatemi, Hüseyin, Türk Hukukunda Hukuka ve Ahlaka Aykırı Amaçla


Verilenin Geri Alınmaması Kuralı, BK m. 65, İstanbul,
1973.

Hoşlan, Osman, Kefilin Teminat Verilmesini ve Kefaletten Kurtulmayı

İsteme Hakkı (BK 503), AD, S. 1–2, 1979, 93–108.

İmre, Zahit/

Erman, Hasan, Miras Hukuku, 5. Baskı, İstanbul, 2004.


143

İnan, Ali Naim, Bankacılar İçin Borçlar Hukuku Bilgisi, 5. Baskı, Ankara,
2001 (Bankacılar).

İnan, Ali Naim, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 3. Baskı, Ankara, 1984,
(Borçlar Hukuku).

İnan, Ali Naim/

Ertaş, Şeref/

Albaş, Hakan, Türk Medeni Hukuku, Miras Hukuku, 6. Bası, Ankara,


2006.

Karahasan, Mustafa Reşit, Türk Borçlar Hukuku, C. 6, İstanbul, 1992.

Karatay, Ata, İsviçre Borçlar Kanununun Değişen Kefalet Hükümleri

Üzerinde Mukayeseli Bir İnceleme, İBD, C. XXVI, S.11–

12, 1952, s. 617–640.

Kılıçoğlu, Ahmet, Medeni Kanun’umuzun Aile-Miras-Eşya Hukukuna

Getirdiği Yenilikler, Ankara, 2003.

Kostakoğlu, Cengiz, Banka Kredi Sözleşmelerinden Doğan Uyuşmazlıklar, 2.


Baskı, İstanbul, 1996.

Kuru Baki, İflas ve Konkordato, 3. Baskı, İstanbul, 1992, (İflas ).

Kuru, Baki/

Arslan, Ramazan/

Yılmaz, Ejder, İcra ve İflas Hukuku, 21. Bası, Ankara, 2007 (İcra ve
İflas).

Kuru, Baki/

Arslan, Ramazan/

Yılmaz, Ejder, Medeni Usul Hukuku, 18. Bası, Ankara, 2007 (Usul).

Kuntalp Erden, Türk Borçlar Kanunu Tasarısına İlişkin Değerlendirmeler,


İstanbul, 2005 (Borçlar Kanunu Tasarısı)
144

Kuntalp, Erden, Teminat Kavramı, Teminat Türleri ve Bunlardan Doğan


Sorumluluk, Reha Poroy’a Armağan, İHFM, İstanbul,
1995, s. 263-299.

Mimaroğlu, Sait K., Evli Kadının Kocası Menfaatine Üçüncü Kişilerle Yaptığı

İltizam Muameleleri, Ankara, 1961.

Nazikioğlu, O. Işık, Karşılıklı Taahhütleri Havi Akitlerde Borçlunun


Temerrüdü, AÜHFD, C. 28, S. 1-2, 1951, 658-684.

Oğuzman, M. Kemal/

Öz, Turgut, Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 4. Bası, İstanbul, 2005.

Oğuzman M. Kemal/

Dural Mustafa, Aile Hukuku, İstanbul, 1994.

Olgaç, Senai, Kefalet, Ankara, 1978 (Kefalet).

Olgaç, Senai, Kazai ve İlmi İçtihatlarla Türk Borçlar Kanunu ve İlgili

Özel Kanunlar, Aktin Muhtelif Nevileri, C. III, Ankara,

1969, (Kazai ve İlmi ).

Oser/Schönenberger, İsviçre Borçlar Kanunu Şerhi, Çev. Sungurbey, İsmet,


Ankara, 1964.

Öğütçü, A. Tahir/

Çitoğlu, Ali, Uygulamalı İcra ve İflas Kanunu, C. I, Ankara, 1977.

Özen, Burak Borçlar Kanunu Tasarısı m. 586 Hükmünün Müteselsil


Kefalete İlişkin Getirdiği Düzenleme, EÜHFD, C. 10, S.
3-4, 2006, 477-499.

Özkan, Hasan, İzahlı-İçtihatlı İcra İflas Davaları ve Tatbikatı, İstanbul,


1977.

Öztan, Bilge, Aile Hukuku, 5. Bası, Ankara, 2004.

Öztan, Fırat, Kıymetli Evrak Hukuku, 8. Baskı, Ankara, 2004,

Pekcanıtez, Hakan, İflâsın Ertelenmesi, İBD, C. 79, S. 2, 2005, 323-358.


145

Pekcanıtez, Hakan, Medeni Usul Hukuku, Ankara, 2000.

Pekcanıtez, Hakan/

Atalay,Oğuz/

Sungurtekin, Özkan/

Özekes,Muhammet; İcra ve İflas Hukuku, 5. Bası, Ankara, 2007 (İcra ve İflas).

Pekcanıtez, Hakan/

Atalay,Oğuz/

Özekes, Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 6. Bası, Ankara, 2007, (Medeni


Usul).

Poroy, Reha/

Tekinalp, Ünal/

Çamoglu, Ersin, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku,10. Bası, İstanbul,


2005.

Postacıoğlu, İlhan, Medeni Usul Hukuku Dersleri, İstanbul, 1962.

Pulaşlı, Hasan, Şirketler Hukuku, 4. Bası, Adana, 2003,

Renda, Nihat/

Onursal, Galip, Dördüncü Hukuk Dairesinin Kararlarıyla Borçlar Hukuku,


C. II, Ankara, 1973.

Reisoğlu, Seza, Türk Hukukunda ve Bankacılık Uygulamasında Kefalet,

Ankara, 1992 (Kefalet).

Reisoğlu, Seza, Kefalet Kavramı ve Muteberlik Şartları, AÜHFD, C. XIX,

S. 1–4, 1962, 327–392 (Muteberlik).

Reisoğlu, Seza, Kefilin Rücuu İle İlgili Meseleler, Batider, C. I, S. 1,

962, 465– 509 (Kefilin Rücuu).

Reisoğlu, Seza, Türk Kefalet Hukuku, Ankara, 1964(Kefalet Hukuku).

Sönmez, Diğdem/
146

Zeybek, Esen, Belirli Süreli Kefaletlerde Kefilin Sorumluluğunun Sona


Ermesi, İzmir Barosu Dergisi, S. 67, 1998, 50–57.

Sücüllü, Aslı, Kefalet Sözleşmesi ve Kefalet Sözleşmesinin Geçerlilik


Şartları, ( Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi ), Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2006.

Şahan, Gökhan, Kefalet Sözleşmesinin Sona Ermesi, Yayınlanmamış


Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Kayseri, 2007.

Şener,Yavuz Selim, Türk Hukukunda İpotek ve Uygulaması, İstanbul, 2005.

Tandoğan, Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, C. II, 3. Bası,

Ankara, 1987 (Özel Borç İlişkileri ).

Tandoğan, Haluk, Kefaletin Geçerlilik Şartları, Batider, C. IX, S. 1,

19–54 (Geçerlilik).

Tandoğan, Haluk, Devlet Hesabına Okuyanların Taahhütleri İçin Kefalet,


ABD, 1953, 208-216 (Devlet Hesabına).

Taşdelen, Nihat; Kefalet Sözleşmesinde Sekil, Prof. Dr. Oğuz İmregün’e

Armağan, İstanbul, 1998, 731–763.

Tekinay, S. Sulhi/

Akman, Sermet/

Burcuoğlu, Haluk/

Altop, Atilla, Borçlar Hukuku, 7. Bası, İstanbul, 1993.

Tekinay, S. Sulhi Müteselsil Borç İle Kefalet Arasında Bir Mukayese, AD,

S. 7, 1956, 742–752 (Müteselsil Borç).

Tekinay, Sulhi, Kefalette Muayyen Miktar İraesi Meselesi, İBD, 280-286,


İstanbul, 1957 (Kefalet)

Tepeci, Kamil, Notlu ve İzahlı Borçlar Kanunu, 3. Baskı, Ankara, 1959.

Tercan, Erdal, İflâsın Sözleşmelere Etkisi, Ankara, 1996.


147

Tuğ, Adnan, Türk Özel Hukukunda Şekil, 2. Baskı, Konya, 1994.

Tuğsavul, Muhsin, Kefalet Akdinin Hukuki Mahiyeti ve İtibarı, AD, S. 11,

1949, 1622–1635.

Tuğsavul, Muhsin/

Özoğuz, Abdulkadir, Emsal İçtihatlar (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi), Ankara,

1949.

Türk, Ahmet, Banka Kredi Açma Sözleşmelerinden Doğan Kredi


Alacaklarına Müteselsil Kefalete İlişkin Bazı Sorunlar,
İzmir Barosu Dergisi, Yıl : 66, Ocak, 2001, 19-38.

Uygur, Turgut, Açıklamalı İçtihatlı Borçlar Kanunu Sorumluluk ve


Tazminat Hukuku, C. 8, Ankara, 2003.

Üstündağ, Saim, Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul, 1977.

Von Tuhr, Andreas, Borçlar Hukuku Umumi Kısım, C. 1–2, Çev., Edege,
Cevat, Ankara, 1983, (Borçlar Hukuku).

Von Tuhr, Andreas, Kefalet Hukuku Hakkında Mülahazalar, Çev., Ansay, S.


Şakir, AD, 1937, 148–162 (Kefalet).

Von Tuhr, Andreas, Kefilin Rücuu, Çev., Ansay, S. Sakir, AD, S. 8, 1938,
1156–1168 (Kefilin Rücuu).

Yavuz, Cevdet, Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 5. Bası,


İstanbul,1997 (Özel Hükümler).

Yavuz, Cevdet, Borçlar Hukuku Dersleri, (Özel Hükümler), 1. Baskı,


İstanbul, 2000 (Borçlar Hukuku).

Yılmaz, Yördem, Kefalet Sözleşmesi İçinde Kefilin Hakları ve

Sorumlulukları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi,


Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Diyarbakır,
2002.

Zevkliler, Aydın, Zevkliler Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, 7. Baskı,


Ankara, 2002.
148

Zevkliler, Aydın/

Aydoğdu, Murat/

Petek, Hasan, Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, 6. Baskı, Ankara,


1998.
149

ÖZGEÇMİŞ

10.06.1983 yılında Adıyaman’ın Kahta ilçesinde doğdu. İlk, Orta ve Lise öğrenimini
Kahta’da tamamladı. Lisans Eğitimini Anadolu Üniversitesi Hukuku Fakültesinde
tamamladıktan sonra Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Özel Hukuk
Anabilim dalında yüksek lisansa başladı. Halen Solhan Adliyesinde Hakim olarak görev
yapmaktadır.

Adres : Solhan Adliye Sarayı,

Solhan/Bingöl

Tel : 05065027405

04267113303

E-mail: mramazanaksoy@gmail.com

You might also like