Professional Documents
Culture Documents
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ÖZEL HUKUK ANABİLİM DALI
ÖZEL HUKUK BİLİM DALI
568212005
İSTANBUL 2015
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ÖZEL HUKUK ANABİLİM DALI
ÖZEL HUKUK BİLİM DALI
568212005
TEZ DANIŞMANI
İSTANBUL 2015
su T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
HUKUK Anabilim Dalı ÖZEL HUKUK Bilim Dalı TEZLİ YÜKSEK LİSANS
öğrencisi Ömer Faruk Saçar'nın MEDENÎ USUL HUKUKUNDA DAVALARIN
BİRLEŞTİRİLMESİ VE AYRILMASI adlı tez çalışması, Enstitümüz Yönetim Kurulunun
29.05.2015 tarih ve 2015-19/18 sayılı kararıyla oluşturulan jüri tarafından oy birliği /*
ile Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.
Davaların Birleştirilmesi
ÖZET
Davaların birleştirilmesi kurumu birden fazla davanın ortak bir tahkikat ile
yürütülmesine imkân tanır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 166’da davalar arasında
bağlantı olması halinde bu davaların birleştirilebileceği ifade edilmiştir. Böylece kısa
zamanda az masrafla davaların sonuçlandırılması amaçlanmıştır. Bunun yanında davaların
birleştirilmesinin diğer bir amacı, aynı ve benzer konulara ilişkin çelişkili kararların
çıkmasına engel olma düşüncesidir. Ancak bazen birleştirilen veya birlikte açılan
davaların beraber yürütülmesi davanın uzamasına sebebiyet verebilir. Bu nedenle
yargılamanın daha iyi yürütülmesini sağlamak için kanun koyucu mahkemeye takdir
yetkisi vererek, davaların ayrılmasına imkan tanımıştır. Böylece mahkeme her davayı ayrı
yargılama içerisinde yürütmeye devam eder. Davaların birleştirilmesi ve ayrılmasına
ilişkin kararlara karşı kural olarak hükümle birlikte kanun yoluna gidilebilir.
i
GENERAL KNOWLEDGE
Joinder of Actions
ABSTRACT
Joinder of actions allows prosecuting more than one action in a common proceeding.
Civil Procedure Code Art.166 allows joinder of actions when there is a relation between
actions. It is aimed to end up the actions with a light expense in a short time. The other
aim of joinder of actions is to prevent conflicting decision on the similar cases. However,
suing together of actions or joinder of actions can cause proceeding to extend. Therefore,
legislator gives discretionary power to the court for seperation of actions. Thus, the court
can prosecute each action in a seperate proceeding. As a rule, against the decisions about
joinder of actions or seperation of actions can be applied to legal remedies with final
decision.
ii
İÇİNDEKİLER
ÖZET………………………….……………………………………………………………… i
ABSTRACT…………………………………………………………………………………..ii
İÇİNDEKİLER……………………………...……………………………………………….iii
KISALTMALAR……………………………….…………………………………….…….viii
GİRİŞ......................................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM
C. Neticei Talep...........................................................................................................................9
iii
II- Tasarruf İlkesi Bakımından Davaların Birleştirilmesi Ve Ayrılmasının
Değerlendirilmesi ............................................................................................................ 12
İKİNCİ BÖLÜM
DAVALARIN BİRLEŞTİRİLMESİ
iv
§8- HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU’NUN ÖNGÖRDÜĞÜ DÜZENLEME VE
GEREKÇESİ ................................................................................................................... 27
I- Davaların Aynı Yargı Çevresinde Yer Alan Aynı Düzey ve Sıfattaki Hukuk
Mahkemelerinde Açılmış Olması ................................................................................... 32
II- Davaların Ayrı Yargı Çevresinde Yer Alan Aynı Düzey ve Sıfattaki Hukuk
Mahkemelerinde Açılmış Olması Halinde Birleştirme ................................................ 35
3. Bekletici Sorun.................................................................................................... 41
v
C. Davalardan Biri Hakkında Verilecek Hükmün Diğerini Etkileyecek Nitelikte
Bulunması ...........................................................................................................................49
vi
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DAVALARIN AYRILMASI
ÖZGEÇMİŞ………………………………………...…………………………………...….107
vii
KISALTMALAR
AD Adalet Dergisi
Bkz. Bakınız
C. Cilt
Dn. Dipnot
E. Esas
K. Kanun
K. Karar
Koop. Kooperatif
m. Madde
viii
MİHDER Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku Dergisi
s. Sayfa
S. Sayı
T. Tarih
Vd. Ve Devamı
Y. Yıl
Yön. Yönetmelik
ix
GİRİŞ
Medeni yargılama, temelde her bir davanın tek başına yürütülüp sonuçlandırdığı
yargılama faaliyetidir. Ancak kanun koyucu, ayrı ayrı davalara konu olabilecek
uyuşmazlıkların da yine ayrı dava şeklinde fakat bir yargılama içerisinde
yürütülebilmesine imkan tanımıştır. Böyle durumlarda dava konusu uyuşmazlıklar
arasında ilişki esas alınmış ve tek yargılamada bu davaların sonuçlandırılmasında hem
tarafların hem de kamunun menfaati gözetilmiştir. Bu çerçevede ihtiyari dava
arkadaşlığı, karşı dava ve davaların birleştirilmesi kurumları yer bulmuştur. Bunun
yanında dava konusuna göre değil de, uyuşmazlığın taraflarının ayniyeti sağlanması
halinde de davaların birlikte görülmesine de imkan verilmiştir. Böylece objektif dava
yığılması adını verdiğimiz kurum ile bir taraf farklı davalara konu olabilecek taleplerini
aynı dava ile davalıya karşı ileri sürebilmektedir.
Kanun, birden fazla davanın birlikte görülmesinde bir yarar elde edileceği
gerekçesiyle yukarıda ifade ettiğimiz kurumları düzenlemiştir. Davaların birlikte
görülmesinde, davaların az masrafla ve kısa sürede sonuçlandırılması ile çelişkili
kararların çıkmasına engel olma düşüncesi temel sebeplerdir. Davaların en az masrafla
ve kısa sürede sonuçlanması olarak adlandırdığımız usul ekonomisinde tarafların
doğrudan bir menfaatinin olmasının yanında dolaylı olarak da kamunun menfaati söz
konudur. Diğer yandan birbirine benzer ihtilafların ise farklı kararlarla sonuçlanması
yargıya olan güvenin zedelenmesine sebep olur. Bu bağlamda usul ekonomisine
davaların birleştirilmesi ve ayrılması, çelişkili kararların çıkmasına engel olma
düşüncesine de davaların birleştirilmesi kurumu hizmet eder.
1
ekonomisi amaçlanırken, aksine davanın uzaması ve karmaşıklığı ortaya çıkabilir. Bu
hallerde davaların ayrılması imkanı getirilerek birlikte açılan davaların veya sonradan
birleştirilen davaların ayrı bir yargılamada yürütülmesine olanak sağlanmıştır.
Yargılamanın daha iyi yürütülmesi hedeflenerek mahkeme davaların ayrılmasına karar
verebilir.
2
BİRİNCİ BÖLÜM
Hukuk yargılamasında her bir dava kural olarak ayrı ayrı görülür. Çünkü her bir
dava çoğu zaman detaylı bir incelemeyi gerektirir. Davaların farklı olduğunu da
düşünürsek bu davaların ortak yürütülmesi olanaksız hale gelir. Fakat bazı davaların
hayat olaylarının (vakıalarının) aynı veya benzer olduğunu göz önüne alırsak, bu
davaların ayrı görülmesinden çok, birlikte görülmesi yargılama hukuku bakımından
daha münasip olacaktır. Bu bağlamda örneğin, davalar arasında bir bağlantının olduğu
hallerde bu davaların farklı mahkemelerde görülmesine devam etmek, başka bir ifade
ile bu davaların birleştirilmesi kurumuna imkan tanımamak, söz konusu davalar için
usul ekonomisi ilkesi ile bağdaşmayacak şekilde fazla masraf yapılmasına sebebiyet
verebileceği gibi, benzer olan bu davalar yönünden farklı kararların ortaya çıkmasına
yol açabilecektir. Bu da hukuk güvenliğini tehdit edecektir. Bu gibi durumlar için ve
yukarıda belirtilen olumsuzlukların bertaraf edilmesi adına kanun koyucu, ayrı ayrı
açılan davaların birlikte incelenmesine imkân tanımıştır. Farklı mahkemelerde
birbirinden bağımsız olarak görülmekte olan davaların tek bir mahkemede görülmesine
olanak tanıyan usul kurumuna davaların birleştirilmesi adını vermekteyiz.
Birleştirilmekten kasıt, davaların iç içe geçmesi değil, sadece aynı tahkikata tabi
olmasıdır. Birleştirilen davalar birbirinden bağımsız olma vasfını sürdürmektedirler.
Yargılama sonunda ise her biri için ayrı ayrı hükümler verilir.
3
halde davaların birleştirilmesi kavramı bağlamında yukarıda ifade edilmiş olan
yararlardan çok bazı yargılama hukukuna tesir edecek risklerle karşılaşma ihtimali
ortaya çıkabilecektir. Daha iyi bir yargılama yapmak ve maddi gerçekliğe ulaşma
ihtimalini artırmak adına, birden fazla davanın ayrılarak ayrı ayrı yürütülmesine imkân
tanıyan kuruma davaların ayrılması denilmektedir. Davalar aralarında bağlantı
olmamasına rağmen birlikte açılmış veya birleştirilmiş olması ya da aralarında bağlantı
olmasına rağmen daha iyi bir yargılama için davaların ayrılmasına karar verilebilir.
Davaların ayrılması halinde ayrılan her biri davayı aynı mahkeme görmektedir. Fakat
burada, davaların ayrı ayrı tahkikatlara tabi tutularak sağlıklı bir yargılama
amaçlanmaktadır.
1
ÜSTÜNDAĞ, Saim; Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 2000, s.457. ALANGOYA,
Yavuz/YILDIRIM, M. Kamil/DEREN-YILDIRIM, Nevhis; Medeni Usul Hukuku Esasları, İstanbul
2009, s.221.
2
ALANGOYA/YILDIRIM/DEREN-YILDIRIM, s.221.
3
ÜSTÜNDAĞ, s.458, 477.
4
II- Davayı Ferdileştiren Unsurları
A. Taraflar
4
ÜSTÜNDAĞ, s.477. ALANGOYA/YILDIRIM/DEREN-YILDIRIM, s.221.
5
BÖRÜ, Levent; Medeni Usul Hukukunda Taraf Kavramı, MİHDER, C.8, S.21, 2012/1, s.43-59,
s.44.
6
KURU, Baki/ARSLAN, Ramazan/YILMAZ, Ejder; Medeni Usul Hukuku, Ankara 2013, s.207.
7
Bu görüş şekli taraf teorisidir. Eski görüş yani maddi taraf teorisinin aksine bu görüşe göre tarafın,
dava konusu maddi hak ile bağlantısının olması gerek yoktur. Çünkü bazı hallerde maddi hak sahibi
olmayan kişilere de dava takip yetkisi tanınmıştır. Başka bir deyişle, dava konusu üzerine maddi bir
hakkı olmayan kişilerde o davayı yürütüp hüküm almaları kanunen mümkün olmaktadır. Dolayısıyla
maddi taraf teorisi artık taraf kavramını açıklamada yetersiz kalmıştır.
8
PEKCANITEZ, Hakan/ATALAY, Oğuz/ÖZEKES, Muhammet; Medeni Usul Hukuku, Ankara
2013, s.292.ALANGOYA/YILDIRIM/DEREN-YILDIRIM, s.112
9
ALANGOYA/YILDIRIM/DEREN-YILDIRIM, s.112.
5
davacının bu iradesine sınırlama getirmiştir. Bu sınırlama sadece davalı bakımından
değil davacı içinde geçerli olan bir sınırlamadır. Kanunun müsaade etmediği kişiler,
davalı olarak bir davada taraf olamayacağı gibi davacının kendisi de taraf olarak kabul
edilmez. Kanunun bir davada taraf olmasına izin verdiği kimseler, medeni haklardan
yararlanma ehliyetine sahip olan yani taraf ehliyeti olan kişilerdir (HMK m.50). Aksi
halde kanunen taraf ehliyeti olmayan kimseye karşı icra edilemeyecek bir karar ortaya
çıkmış olur ki bu da gereksiz yere bir yargılamanın yapılmasına neden olur 10.
Bir davada davacı veya davalı tarafta birden fazla kişinin olması mümkündür.
Birden fazla kişinin birlikte olması ile tek bir taraf meydana geliyorsa burada zorunlu
dava arkadaşlığı söz konusu olur. Zorunlu dava arkadaşlığında, dava arkadaşlarının
hepsi bir taraftır. Bir araya gelmeden taraf olmaları mümkün değildir. Dolayısıyla
davada da birlikte hareket ederler. Bunun yanında birden fazla bağımsız tarafın bir
davada aynı tarafta olmaları hali vardır. Buna da ihtiyari dava arkadaşlığını meydana
getirir. İhtiyari dava arkadaşlığı kanunda sayılan hallerde mümkündür. Bu hallerde
kanun, davaların birlikte açılabilme imkânı getirmiştir.
10
KALE, Serdar; Medeni Yargılamada Taraf Ehliyeti, İSTANBUL 2010, s.5.
11
ÜSTÜNDAĞ, s.460. ALANGOYA/YILDIRIM/DEREN-YILDIRIM, s.222. KARSLI, Abdurrahim;
Medeni Muhakeme Hukuku Ders Kitabı, İstanbul 2011, s.486,487.
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.505. MUŞUL, Timuçin; Medeni Usul Hukuku, Ankara 2012,
s.486 (Muşul, Usul). ALANGOYA, Yavuz; Medeni Usul Hukukunda Vakıaların ve Delillerin
Toplanmasına İlişkin İlkeler, İstanbul 1979 s.106 (Alangoya,İlkeler). KURU/ARSLAN/YILMAZ,
s.280.
6
Ferdileştirme teorisine göre, dava dilekçesinde neticei talebi haklı gösterecek
hukuki sebeplerin yer alması yeterlidir. Vakıaların dilekçede yer alması zorunlu
değildir13. Bu teoriye göre, hukuki sebeplerin belirtilmesi davanın ferdileştirilmesi için
yeterli olmaktadır. Vakıaların belirtilmesi ise başta mümkün olsa da zorunlu olarak
görülmemiştir14. HMK’da dava dilekçesinde hukuki sebeplerin yer alacağı ifade edilmiş
olsa da bizim sistemimiz ferdileştirme teorisine uygun düşmemektedir15. Bunun yanında
davanın ferdileştirilmesinde dava sebebi hukuki sebepler olsaydı, bir davada ileri
sürülmeyen vakıaların yeni bir dava ile ileri sürülmesi halinde o hukuki sebebe
dayanılarak önceki davada verilen hüküm, ileri sürülmeyen vakıaların 16 dava konusu
yapıldığında kesin hüküm olarak engel olacaktır. Çünkü ilk davadaki hukuki sebep ile
ikinci davadaki hukuki sebep aynı olacağından bir kesin hüküm engeli söz konusu
olacaktır. Mesela, davacı dilekçesinde sunmadığı vakıayı sonradan ileri sürmesi
iddianın genişletilmesi yasağı ile karşılaşması halinde o davada ileri sürülmesi mümkün
olmayacaktır. Bu davacı ileri süremediği vakıaları yeni bir dava konusu yaptığında
önceki davadaki vakıaların hukuki sebepleri ile yeni açtığı davadaki vakıaların hukuki
sebeplerin aynı olması halinde ikinci davanın kesin hükümden dolayı reddi
gerekecektir. Çünkü her iki davanın da hukuki sebepleri aynıdır. Bu da tam olarak
bireylerin hakkını yeri getirmesine engel olacaktır. Dava sebebinin vakıalar olduğunu
kabul ettiğimizde ikinci davada davacı bu şekilde bir kesin hüküm engeli ile
12
Buradaki ferdileştirme teorisi ile davanın ferdileştirmesi ayrı şeyleri ifade etmektedir. Davanın
ferdileştirilmesi ile kastedilen davanın diğer davalardan ayrılmasını sağlayacak derecede özgün
olması ifade edilmektedir. Dava sebebi bir davanın ferdileştirilmesinde önemli olmakla birlikte tek
başına yeterli olmaz.
13
KURU, Baki; Hukuk Muhakemeleri Usulü C.2, İstanbul 2001, s. 1589 (Kuru, C.2). ÖZKAYA-
FERENDECİ, H. Özden; Kesin Hükmün Objektif Sınırları, İstanbul 2009, s.44.
14
ÜSTÜNDAĞ, Saim; İddia ve Müdafaanın Değiştirilmesi Yasağı, İstanbul 1967, s.25,26, (Üstündağ,
Değiştirme Yasağı).
15
KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.280. MUŞUL, Usul, s.486.
16
Bir davada ileri sürülemeyen vakıalar iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı ile karşılaşınca
ıslah ile ileri sürülmesi söz konusu olabilir. Fakat ıslah bir defa kullanılmışsa ikinci defa söz konusu
olamayacağından karşı tarafın rızasından başka bir imkân olmayacaktır. Dolayısıyla ileri
sürülemeyen vakıalar ile bir hak talebi olması halinde yeni bir dava açılması kaçınılmaz olmaktadır.
7
karşılaşmayacaktır. Çünkü birinci dava ile ikinci davanın vakıalarının farklılaşması
davaların farklı olmasını sağlayacak ve dolayısıyla kesin hüküm engeli söz konusu
olmayacaktır17.
Vakıalara dayandırma teorisi ise dava sebebini neticei talebi karşılayacak hayat
olayına ait vakıalar olduğu ifade edilmiştir. Buna göre hukuki sebeplerin değil,
vakıaların dilekçede belirtilmesi gereklidir18. Gerçekten de bizim yargılama
hukukumuzda dava sebebini hukuki sebepler değil vakıalar teşkil eder. Hukuki sebepler
bir davanın ferdileştirmesine yardımcı olmayacaktır. Bir davayı özgün kılan ancak
neticei talebi dayandırabileceğimiz ihtilafın konusu hayat olayı olması gerekir.
Yargılama hukuku bakımından hukuki sebeplerin yani kanuni hükümlerin
belirtilmesinde zorunluluk yoktur. Zira hukukumuzda hâkim hukuku tarafların iradesi
söz konusu olmaksızın resen uygular (HMK m.33). Öyleyse yargılama hukuku
sistemimizde, taraflar dilekçelerinde hukuki sebepleri belirtmek zorunda değildir19.
Taraflar ihtilafın konusu olayı yani vakıaları getirirler. Hâkim ise bu olaya uygun
hukuki sebepleri tespit eder ve buna göre hüküm verir. Bir davada ileri sürülmeyen
vakıaların sonradan yeni bir dava konusu yapılması ile önceki davadaki dava sebebi ile
sonraki davadaki dava sebebi farklı olması (hukuki sebepler aynı olsa bile) halinde yeni
bir dava söz konusu olacaktır.
Bir davada hüküm taraflar üzerine verilir. Fakat bu hükme varılmasının temelinde
tarafları “davalık” eden hayat olayı (vakıalar) yatar. Hâkim bu olayı esas alarak
tarafların haklılıklarını tespit eder ve talepleri doğrultusunda hüküm verir. Hukuki
sebepler, hayat olayına göre tespit edilir. Dolayısıyla hayat olayının olmadığı yerde
hukuki sebepler (kanuni hükümler) hem tespit edilemeyecek hem de anlamı
olmayacaktır. Bundan dolayı dava sebebinin vakıalar olduğunu, hukuki sebebin davanın
ferdileştirilmesi bakımından önem arz etmediği kanaatindeyiz.
17
KURU, Baki; Hukuk Usulünde Dava Sebebi, Makaleler, İstanbul 2006, 215-246, s.217, (Kuru,
Dava sebebi).
18
KURU, C.2, s.1590. ÜSTÜNDAĞ, Değiştirme Yasağı, s. 50-54. ÜSTÜNDAĞ, s.460,461. MUŞUL,
Usul, s.486. ÖZKAYA-FERENDECİ, s.44. ALANGOYA/YILDIRIM/DEREN-YILDIRIM, s.223.
19
KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.282. KURU, Dava Sebebi, s.220.
8
C. Neticei Talep
20
ALANGOYA/YILDIRIM/DEREN-YILDIRIM, s.229.
21
KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.284.
22
KURU, Dava Sebebi, s.216.
9
HMK m. 166/4’te davaların aynı veya benzer sebeplerden doğmasını halinde davalar
arasında bağlantı olacağı ifade edilmiştir. Burada açıkça dava sebebinden bahsetmemiş
olsa da şüphesiz bir davayı doğuran sebep hayat olayıdır. Bundan yola çıkarak, aşağıda
da inceleyeceğimiz üzere, davaların aynı veya benzer hayat olaylarından doğması
halinde davalar arasında bağlantı olacaktır. Başka bir deyişle dava sebebinin vakıalar
olduğunu ifade ederek davalar arasında vakıalar bakımından ayniyet veya benzerlik
olması halinde davalar birleştirilebilecektir. Burada hukuki sebeplerin ayniyeti ve
benzerliğini aramamalıyız. Zira bir davayı doğuran sebep hukuki sebepler olamaz.
Bundan dolayı HMK m.166/4’te vakıaların yanında hukuki sebepleri de kabul
edemeyiz. Çünkü hem vakıalar hem de hukuki sebeplerdeki ayniyet ve benzerlik
aranması halinde birleştirilebilecek davaları daha fazla sınırlandırmış oluruz. Aynı hayat
olayından fakat farklı hukuki sebebe dayanılarak birden fazla davanın olması
mümkündür. Davaların birleştirilmesinde de önemli olan tahkikatın ortak yapılması
olduğundan sadece hayat olayının (vakıaların) aynı veya benzer olması yeterli ve
gereklidir. Tahkikat hukuki sebepler için değil vakıaların tespiti için yapılır. Tahkikatta
tarafların sunduğu olayların gerçekliği tespit edilir. Bu gerçeklik tespitinden sonra hayat
olayını karşılayan hukuki sebeplere göre mahkeme hükmünü kurar. Bunlardan dolayı
davaların birleştirilmesinde hayat olayının aynı veya benzer olması aranması gerektiği
kanaatindeyiz.
10
Tasarruf ilkesi, tarafların davanın açılmasında ve davanın yürütülmesi üzerindeki
iradesini kabul eden ilkedir23. Kişilerin özel hukuktan doğan hakları kural olarak
üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği haklardır. Dolayısıyla bunların ihlali halinde,
kişilerin yargı yoluna başvurmaları da kendi iradelerine bağlıdır. Bunun yanında hakları
ihlal edilen kişiler, hayat olayını, taleplerini ve taleplerini ispata elverişli delillerini en
iyi kendileri tespit edebilirler24. Bu nedenlerle, medeni yargılama hukukunda tarafların
hak arayışındaki iradeleri ön plana alınmıştır. Tasarruf ilkesinin yargılama hukukunda
somutlaşan yansımalarına şunları örnek verebiliriz; davanın, davacı tarafından açılması;
tarafların dava konusu üzerinde feragat, sulh ve kabul beyanlarında bulunması;
tarafların mahkemece verilen hükmü kanun yoluna götürmemeleri; gibi25.
Kural tasarruf ilkesi olmakla birlikte istisnalar mevcuttur. Yani özel hukuka dair
haklar olsa bile tasarruf ilkesinin hâkim olmadığı davalar vardır. Ancak bu gibi
durumlarda tasarruf ilkesinin tamamen ortadan kalkması söz konusu değildir. Yine
davanın açılmasında tarafların iradesi devam etmektedir. Dava açıldıktan sonra tasarruf
ilkesi değil, bu ilkenin karşıtı olan kendiliğinden araştırma ilkesi hakim olur. Yoksa
hâkim, önüne dava olarak gelmemiş bir ihtilafı resen dava olarak göremez. Bu haklar
genellikle aile hukukundan kaynaklanan davalardır. Bunlar, dava konusu edildikten
sonra üzerinde sulh, feragat ve kabul mümkün değildir. Bunun yanında vakıalar ve
deliller konusunda da tarafların tasarrufu söz konusu değildir26. Bu davalarda tasarruf
ilkesinin karşıtı olarak kendiliğinden araştırma ilkesi uygulanır27.
23
ALANGOYA/YILDIRIM/DEREN-YILDIRIM, s.182. KARSLI, s.293.
24
ÜSTÜNDAĞ, s.238.
25
ALANGOYA, İlkeler, s.2. KURU, C.2, s.1917. MERİÇ, Nedim; Medeni Yargılama Hukukunda
Tasarruf İlkesi, Ankara 2011, s.53. KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.335.
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.356. YAVAŞ, Murat; “Mehaz Kanun ile Türk Hukukunda ve
Mukayeseli Hukukta Medeni Yargılamaya Hakim Olan İlkeler ve Hakimin Rolü” Yavuz Alangoya
İçin Armağan, s.283-335, İstanbul 2007, s.286.
26
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.357.
27
KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.339.
11
II- Tasarruf İlkesi Bakımından Davaların Birleştirilmesi Ve Ayrılmasının
Değerlendirilmesi
28
YILMAZ, Ejder; “Usul Ekonomisi”, AUHFD, C.57, S.1, 2008, 243-274, s.250 (Yılmaz, Usul
Ekonomisi). KURU, C.2, s.1934.
12
bunların sağlanması ile usul ekonomisi işlevini tamamlayacaktır. Bunlar, birbirinden
bağımsız değildir. Birinin ihmal edilmesi diğerini de etkileyecektir. Bu nedenle usul
ekonomisi yönünden yargılama bu üç unsura bağlı olarak yürütülmelidir.
Hukuki himaye talebinde bulunan kimse, bir davanın kısa sürmesinin yanında,
doğal olarak bu davasının mümkün olduğunca az bir maliyetle sürdürülüp
sonuçlandırılması konusunda da menfaat sahibidir. Bunun yanında bir davanın makul
sürede ve mümkün olduğunca az masrafla sonuçlanmasında tarafların olduğu kadar
kamunun da menfaati vardır29. Çünkü gereksiz uzayan her bir dava kamu kaynaklarının
tüketilmesine sebep olacaktır. Bunun yanında yargılaması uzayan her bir davadan
dolayı yargı organlarının iş yükünün artması, diğer davalara ayrılacak zamanından
kısılmasına neden olacaktır. Ayrıca davaların uzun sürmesi ve kişilerin altında ezileceği
masraflara yol açması, bireylerin haklarını mahkemelerde aramasına engel olacaktır.
Çoğu zaman bireyler, hak ihlaline rağmen sırf bu sebepten dava açmaktan imtina
edecek ve hukuk dışında çözüm arayışlarına itilmiş olacaktır30. Bu da artık toplumun
yargıya ve adalete olan inancının kaybolmasına sebebiyet verecektir31.
29
KURU, C.2, s.1934. KARSLI, s.337.
30
YAVAŞ, s.321.
31
MAKARNACI, HALİL; “Adalette Sürat”, ABD 1953/3 s.199-201, s.199.
13
olacaktır32. Hakkaniyete uygun bir karar çıkması elbette usul kurallarının dikkat ve
özenle uygulanmasına bağlıdır. Bunun yanında taraflara tanınan hakların etkin bir
şekilde kullanılması gerekir. Yani taraflar kendilerine tanınan usule ilişkin hakları ve
imkânları, kötü niyetten uzak bir şekilde yargılamayı sürdürmek için kullanmalıdırlar.
Usul ekonomisi sağlanarak aceleye getirilmeden iyi bir yargılama yapılması dürüstlük
kuralına uyularak yapılabilir. Taraflar kanunla kendilerine tanınan imkânları kullanırken
yani usul işlemlerini icra ederken dürüstlük kuralına riayet etmeleri usul ekonomisine
katkı sağlayacaktır33.
32
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.398. ÇETİN, İbrahim; Usul Ekonomisi, Sayıştay Dergisi,
S.78, s.81-109, s.84.
33
ÇETİN, s.97. YAVAŞ, s.318.
34
GÖRGÜN, ŞANAL; Yargılamanın Gecikmesi ve Hızlanmasında Hâkim, Taraf ve Avukatların
Rolü, Yargı Reformu 2000 Sempozyum, İzmir Barosu Yayınları, 2000 s.170-178, s.176,177.
ÇETİN, s.92.
35
YILMAZ, Usul Ekonomisi, s. 253. ÇETİN, s.85, 96
36
YILMAZ, Usul Ekonomisi, s.254.
14
Esasında birleştirilmeye müsait olan davaların birlikte görülmesinde bir zorunluluk
yoktur. Her bir dava ayrı ayrı görülebilecek iken kanun bu davaların birlikte
görülmesine imkân tanımıştır. Böylece bir birine benzer davaların ortak bir yargılama
ile kısa zamanda sonuçlanması amaçlanmıştır37. Mahkeme, aralarında bağlantı bulunan
davaların tahkikatını ortak yürüterek hem zamandan kazanmış olacak hem de gereksiz
yere davaya ilişkin masraf yapmamış olacaktır. O halde davaların birleştirilmesine karar
verilirken, davaların birlikte görülmesinin usul ekonomisine katkı sağlayıp
sağlamayacağı hususunun göz önünde bulundurulması gerekir. Yoksa aralarında
bağlantı bulunan her davanın birleştirilmesi zorunlu değildir. Usul ekonomisi
gözetilmeden yapılacak her birleştirme kararı kurumun amacına aykırı bir işlem
olacaktır. Dolayısıyla yapılan bu hatalar davaların uzamasına ve yanlış hükümlerin
verilmesine neden olabilecektir.
Aynı durum davaların ayrılması içinde geçerlidir. Kanun yargılamanın daha iyi
yürütülebilmesi için davaların ayrılmasına imkân tanımıştır. Esasında kanunun
gerekçesinde usul ekonomisinden bahsedilmemiştir. Ancak birlikte açılan her davanın
birlikte görülmesi hem iyi bir yargılama açısından hem de usul ekonomisi bakımından
yanlış uygulama olur. Davaların ayrılmasında her zaman usul ekonomisi
gözetilemeyebilir. Ancak aralarında bağlantı olmayan yani birleştirmeye müsait
olmayan davaların ayrılması usul ekonomisine hizmet edecektir38.
37
Davaların birleştirilmesindeki amaç için bakınız başlık§9.
38
YARGITAY 10. HD E. 2013/6635 K. 2014/4313 T. 3.3.2014: “Dava, hizmet tespiti istemine
ilişkindir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 59. maddesi anlamında davalılar arasında
mecburi dava arkadaşlığı yoktur. Aynı Yasanın 166/4. maddesi anlamında bir bağlantıdan söz etmek
de mümkün değildir. Her bir davalı aleyhine yürütülen iddialar arasında Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu'nun 59. veya 166/4. maddesi anlamında bağlantı bulunmadığı halde,
mahkemenin davayı tefrik etmeden yargılamayı iyi bir şekilde yürüterek sonuçlandırması imkânı
yoktur. Böyle bir durum yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesine engel olduğu gibi isabetli bir
karar verilememesi sonucuna yol açar. Bağlantı bulunmaması sebebiyle tefrik edilmeksizin yapılan
yargılama sonuca etkili önemli bir usul yanlışlığı olduğundan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun
30. maddesinde yer alan ve “Hakim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde
yürütülmesini ve gereksiz gider sağlamakla yükümlüdür” şeklinde ifadesini bulan usul ekonomisi
ilkesinin de böyle bir durumda uygulanma yeri yoktur.” Kazancı İçtihat Bankası.
15
§5- YARGILAMANIN HÂKİM TARAFINDAN YÜRÜTÜLMESİ İLKESİ
BAKIMINDAN DAVALARIN BİRLEŞTİRİLMESİ VE AYRILMASI
39
SCHILKEN, Eberhard; “Medeni Yargılamada Hakimin Rolü” (Çev.:Nevhis DEREN-YILDIRIM),
İlkeler Işığında Medeni Yargılama Hukuku (Der.: M. Kamil YILDIRIM), İstanbul 2011,s.39-59,
s.47. PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.370
40
YILMAZ, Ejder; Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2013, s.368 (Yılmaz, Şerh).
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.370. GÜNDÜZ, Okan; Medeni Yargılama Hukukunda Dava
Yönetimi, Ankara 2009, s.54.
41
YILDIRIM, M. Kamil/DEMİRHAN, Gülcan/ÖZKAYA-FERENDECİ, H. Özden/TUNÇ-YÜCEL,
Müjgan/KALE, Serdar/GÖREN-ÜLKÜ, Nazlı; 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu,
İsviçre Federal ve Alman Medeni Usul Kanunları ile Karşılaştırmalı, İçtihatlı, Gerekçeli Hukuk
Muhakemeleri Kanunu ve İlgili Mevzuat, İstanbul 2013, m.32’nin gerekçesi, s.47.
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.370. YILMAZ, Şerh, s.368. ALANGOYA, İlkeler, s.4.
16
üzerinde büyük ölçüde hâkimiyeti söz konusu olur42. Ayrıca mahkeme davanın
yürütülmesinden ve idaresinden yükümlüdür. Bunun sebebi, taraflara eşit muamelede
bulunarak davanın mümkün olduğunca en kısa zamanda sonuçlandırılmasını
sağlamaktır43. Yani hâkimin davayı sevk yetkisi yargılamanın hızlı olmasına katkı
sağlayabilir44 Bu çerçevede mahkeme, kanun tarafından tanınan yetkilerini
kullanacaktır. Mahkemenin bu yönde yaptığı faaliyetler, yukarıda da ifade ettiğimiz
gibi, şekli anlamda olabileceği gibi maddi anlamda da olabilir. Fakat bunlar çoğu zaman
iç içe geçmesi söz konusu olmaktadır45. Davanın şekli anlamda yürütülmesi, çoğu
zaman maddi anlamda yürütülmesine hizmet etmektedir. Şekli anlamda yürütülmesi ile
tarafların eşit bir şekilde ve engel olmadan iddia ve savunmalarına olanak sağlar. Bu da
iyi bir şekilde vakıaların ve delillerin incelenip doğru sonuca ulaşmaya imkân tanır. Bu
nedenle şekli ve maddi anlamda davanın yürütülmesini birbirinden bağımsız
düşünemeyiz.
Esasında davanın hâkim tarafından yürütülmesi yargılama hukukunun doğası
gereğidir. Çünkü kişiler aralarında bir ihtilaf yaşarlar ve bunun çözülmesi için üçüncü
bir taraf olan mahkemeye giderler. Dolayısıyla bu ihtilafı çözüme kavuşturacak olan
mahkeme/hâkimdir. Hâkimin davayı yürütmesi ile davanın objektif bir şekilde ihtilafı
çözecek sonuca ulaşması hedeflenir. Fakat medeni yargılama hukukundan hâkimin
mutlak olarak davayı yürütmesi söz konusu değildir. Tarafların faaliyetleri ve kanunun
izin verdiği ölçüde bu mümkün olmaktadır. Medeni yargılama hukukunda, resen
araştırma ilkesinin hâkim olduğu davalarda hâkimin davada etkinliğini daha fazla
olduğunu görmekteyiz. Fakat bu etkinliği yargılamanın şekli anlamda yürütülmesi
bakımından değil, maddi anlamda yürütülmesi bakımından görmekteyiz.
42
ÜSTÜNDAĞ, s.264.
43
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.370.
44
RECHBERGER, Walter H.; “Avusturma Medeni Yargılamasında Yargılamanın Hızlandırılması”
(Çev: M. Kamil YILDIRIM), İlkeler İlkeler Işığında Medeni Yargılama Hukuku (Der.: M. Kamil
YILDIRIM), s.1-16, İstanbul 2011, s.6.
45
SCHILKEN, s.48.
17
II- Yargılamanın Hâkim Tarafından Yürütülmesi İlkesi Bakımından Davaların
Birleştirilmesi ve Ayrılmasının Değerlendirilmesi
46
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.371. SCHILKEN, s.48.GÜNDÜZ, s.74.
18
§6- DAVALARIN BİRLEŞTİRİLMESİ VE AYRILMASININ DOĞAL
HÂKİM İLKESİ ÇERÇEVESİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ
Doğal hâkim ilkesi, dava konusu ihtilafı inceleyecek olan mahkemenin, o ihtilafın
meydana gelmesinden önce kanunen belli olmasını ifade eder47. Başka bir ifadeyle
doğal hâkim, ihtilafın meydana geldiği tarihten önce yürürlüğe girmiş veya o tarihte
yürürlükte bulunan kanunla görev ve yetkisi belirli olan hâkimdir 48. Doğal hâkim ilkesi
ile kişilere ve olaya göre mahkemelerin oluşturulması gibi keyfiliklerin önüne geçilerek
adil bir yargılama için temeller atılmış olacaktır49. İhtilaflardan sonra mahkeme
kurulması veya hâkimlerin atanması halinde yapılacak yargılamaya yasama ve
yürütmenin gölgesi düşecektir. Bundan dolayı bu ilke Anayasa m.37 ile güvence altına
alınıştır. AY m. 37’de “kanuni hâkim güvencesi” başlığı ile düzenlenmiştir. Bu arada
şunu belirtmek gerekir ki “kanuni hâkim ilkesi”, doğal hâkim ilkesine göre daha dar
kapsamlıdır. Fakat her ne kadar madde başlığı “kanuni hâkim güvencesi” olsa da, AY
m.37 ile kastedilen doğal hâkim ilkesidir50. Çünkü doğal hâkim ilkesinde “öncedenlik”
47
ÖZBUDUN, Ergun; Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2012, s.133. ÖZBEK, Veli Özer/KANBUR,
Mehmet Nihat/DOĞAN, Koray/BACAKSIZ, Pınar/ TEPE, İlker; Ceza Muhakemesi Hukuku,
Ankara 2014, s.79.
48
BİLGE, Necip; Son Anayasa Değişikliğine Göre Tabiî Hâkim ve Savcı Teminatı, Prof. Dr. Hüseyin
Cahit Oğuzoğlu’na Armağan, Ankara 1972, s.571-585, s.574.
49
PEKCANITEZ, Hakan; Mukayeseli Hukukta Medenî Yargıda Verilen Kararlara Karşı Anayasa
Şikâyeti, Anayasa Yargısı, 1995/2, s. 255-282, s. 268.
50
TANRIVER, Süha; Hukuk Yargısı (Medenî Yargı) Bağlamında Adil Yargılanma Hakkı,
Makalelerim I, Ankara 2005, s.211-236, s.215. GÖZLER, Kemal; “Yargı",
www.anayasa.gen.tr/yargiorgani.htm (E.T. 9.9.2014). GÖZLER, Kemal; “Sulh Ceza Hâkimlikleri
ve Tabiî Hâkim İlkesi: ‘Sahur Operasyonu’ Hakkında Bir Açıklama”, www.anayasa.gen.tr/tabii-
hakim.htm(E.T. 9.9.2014).
19
ve “kanunilik” unsurları söz konusu iken, kanuni hâkim ilkesine anlam katan öğe
“kanunilik”tir51.
Doğal hâkim ilkesi, ceza yargısı bakımından öne çıkarılmış olsa da medeni
yargılama bakımından da geçerliliği olan bir ilkedir52. Anayasa tarafından güvence
altına alınması, bu ilkenin tüm mahkemeleri kapsayacağı konusunda şüphe yoktur.
Ancak doğal hâkim ilkesi, yasamanın ve yürütmenin yargıya olan olası müdahalesini
frenleyen bir ilke olduğundan ve bu devlet otoritesinin de en fazla hissedildiği yer ceza
yargısı olduğundan bu ilke ceza yargısı bakımından daha bir önemli olmaktadır.
Doğal hâkim ilkesini medeni yargılamada açısından HMK m. 1’de somut olarak
görmek mümkündür. HMK m.1’de mahkemelerin görevinin kanunla belirleneceği
hüküm altına alınmıştır. Maddenin gerekçesinde ise göreve ilişkin yapılacak
belirlemenin AY m.37 ile güvence altına alınmış doğal hâkim ilkesi uygunluk arz
edeceği ifade edilmiştir53.
Doğal hâkim ilkesinin etki ettiği en temel usul konularında biri mahkemelerin
göreve ilişkin düzenlemeleridir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin kurallardır (
HMK m.1). Dolayısıyla taraflarda görev kuralları üzerinde tasarrufta bulunamazlar.
Ayrıca görev kuralları bir dava şartı olduğundan mahkeme tarafından da görevli olup
olmadığı resen incelenmesi gerekecektir (HMK m. 114/1/c). Bunlara ek olarak görev
kurallarını ihlal mutlak bozma sebebi olarak sayılmıştır. Neticede tüm bu hususlar
göstermektedir ki mahkemelere ilişkin görev kurallarının doğal hâkim ilkesi ile
aralarında “organik açıdan son derece sıkı ve katı bir bağ ya da bağlantının” olduğu
görülmektedir54.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi görev kurallarında taraflarında iradesi söz konusu
değilken yetki meselesinde durum görev kuralları kadar katı değildir. Bundan dolayı
doğal hâkim ilkesini mahkemenin yetkiye ilişkin kurallarına olan etkisi görevdeki gibi
51
TANRIVER, Süha; “Tabiî Hâkim İlkesi Ve Medenî Yargı”, TBBD Ocak-Şubat 2013, Y.25, S.104,
s.12-35, s.14 (TANRIVER, Tabii Hâkim İlkesi).
52
TANRIVER, Tabii Hâkim İlkesi, s.23.
53
YILDIRIM/DEMİRHAN/ÖZKAYA-FERENDECİ/TUNÇ-YÜCEL/KALE/GÖREN-ÜLKÜ; m.1’in
gerekçesi, s.2.
54
TANRIVER, Tabii Hâkim İlkesi, s.27.
20
değildir. Yetki kuralları üzerinde kural olarak tarafların bir serbestisi olduğundan bu
ilkenin etkisi görülememektedir. Ayrıca yetkiye ilişkin kurallar mahkemelerin yargı
yetkisini doğrudan ilgilendiren kurallar değildir. Sadece kişilere davalarını nerde
açabileceklerini belirleyen kurallardır. Burada istisna olarak kesin yetkiye ilişkin
kuralların doğal hâkim ilkesi ile bağlantısının olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü
kesin yetki kuralları da aynı göreve ilişkin kurallar gibi kamu düzenindendir. Ayrıca
dava şartıdır ve mahkemece resen dikkate alınırlar. Bu nedenle kesin yetkiye ilişkin
kurallarda doğal hâkim ilkesi etkisini gösterir. Genel yetki kuralı ve kesin olmayan yetki
kurallarında doğal hâkim ilkesini göremeyiz. Çünkü bu yetki kurallarının mahkeme
tarafından resen incelenmesi söz konusu değildir. Ancak ilk itiraz olarak ileri
sürülebilmesi halinde mahkeme tarafından inceleme konusu yapılabilir. Bunun yanında
kişiler bakımından sınırlı olsa da bu yetki kuralları yetki sözleşmesi ile
değiştirilebilmektedir55. O halde, kesin yetki kuralları hariç olmak üzere yetkiye ilişkin
kurallarını taraf iradeleri ile değiştirmek mümkün olduğundan yetkiye ilişkin kuralların
kanun tarafından belirlenmesi sadece dava açacak kişilere tanınmış bir tercih imkânıdır.
Bu nedenle yetkiye ilişkin kurallarda doğal hâkim ilkesini aranmaması yetki
kurallarının niteliği gereğidir.
55
TANRIVER, Tabii Hâkim İlkesi, s.29,30.
21
açısından baktığımızda, taraflarca kararlaştırılmış veya yetki kurallarına dayanılarak bir
yerde açılmış bir davanın sonrada yetki bakımından farklı bir mahkemede görülmesi söz
konusudur. Burada esasında sonradan bir mahkemenin değişmesi söz konusudur. Fakat
yukarıda da izah ettiğimiz üzere kesin olmayan yetki kuraları hariç yetkiye ilişkin
kurallarda görevdekinin aksine doğal hâkim ilkesinin etkisi söz konusu değildir. Bu
nedenle davaların birleştirilmesi ile mahkemenin yetkisine ilişkin bir müdahale söz
konudur. Ayrıca burada mahkemenin yetkisini değişmesine sebep olan karar ise kanun
tarafından mahkemeye tanınmış usul hukuku kuralıdır. Dolayısıyla davaların
birleştirilmesinde doğal hâkim ilkesinin ihlalinin olmayacağı kanaatindeyiz.
Davaların ayrılması açısından baktığımızda, böyle bir sorun hiç gündeme
gelemeyecektir. Çünkü davaların ayrılmasına karar verildiğinde ayrılan davalar yine
ayrılmaya karar veren mahkemede görülmeye devam edecektir (HMK m.167).
Zaman bakımından uygulama, kanun değişikliği söz konusu olduğunda bir olaya
hangi kanunun uygulanacağına dair meseledir56. Özel hukuk alanında kural olarak bir
uyuşmazlığın meydana geldiği anda yürürlükteki kanuna göre karar verileceği, yani
geçmişe etkili olmayacağı kabul edilmektedir57. Usul kurallarının ise; yeni gelen kuralın
eskisine göre daha iyi ve daha adil bir hukuki koruma sağlayacağı düşüncesinden dolayı
hemen uygulanması gerektiği ifade edilmiştir58.
56
ÜSTÜNDAĞ, s.73. BİLGE, Necip/ÖNEN Ergun; Medeni Yargılama Hukuku Dersleri, Ankara
1978, s.7. PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.67. ALANGOYA/YILDIRIM/DEREN-
YILDIRIM, s.15. KARSLI, s.81. YILMAZ, Şerh, s.1784.
57
BİLGE/ÖNEN, s.7. ÜSTÜNDAĞ, s.73. KARSLI, s.81.
58
ÜSTÜNDAĞ, s.74. TAŞPINAR AYVAZ, Sema; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Zaman
Bakımından Uygulanması, Ankara 2013, s.118.
22
kaydıyla derhâl uygulanır (HMK m.448). Bu hükme göre, önceki kanuna göre
tamamlanmış usuli işlemlere HMK’nın bir etkisi olmayacak ve önceki işlem
geçerliliğini koruyacaktır59. Bu hükümle, böylece, yapılan işlemlerin tekrarlanmasına
sebep vermeyerek işlemlerin tekrarlanması ile meydana gelecek masrafa engel
olunmuştur. Bir yandan da muhatap kişilerin öngörülemeyen usullere maruz kalmasıyla
kanunlara olan güvenlerinin korunmasına hizmet etmiştir60. Burada üzerinde durulması
gereken mesele, m.448’de ifade edilen “işlemleri” ifadesin usuli işlemler kastedildiği ve
yapılan usuli işlemleri etkilemeyeceğidir. Bu nedenle usuli işlemin ne olduğunu da ifade
etmek gerekir.
A. Davaların Birleştirilmesi
59
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.68.
60
TAŞPINAR AYVAZ, s.169.
23
olması gerekir. Eğer ikinci mahkeme birleştirme talebini alsa fakat birleştirmeye dair
kararını vermeden HMK’nın yürürlüğe girmesi halinde ikinci mahkeme birleştirme
kararını HMK’ya göre incelemesi gerekir. Zira birleştirmeye ilişkin mahkemenin işlemi
gerçekleşmemiştir61.
HUMK’da ayrı mahkemelerdeki (HMK ayrı yargı çevresi olarak ifade etmiştir)
birleştirmelerde, birleştirme talebi ilk itiraz olarak düzenlenmişti. Fakat HMK ile
birleştirme talebi ilk itiraz olmaktan çıkarılmış ve davanın her aşamasında ileri
sürülebilme imkânı getirilmiştir. HUMK yürürlükte iken birleştirme ilk itirazında
bulunan taraf acaba HMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra tekrar birleştirme talebinde
bulunabilir mi? kanaatimizce, HUMK zamanında ilk itirazda bulunduktan sonra
mahkeme şayet birleştirme ilk itirazını (talebini) reddetmişse HMK yürürlüğe girdikten
sonrada yeni bir birleştirme talebinde bulunabilmelidir. Çünkü HUMK’da birleştirme
talebine ilişkin bir kısıtlama hali var iken, HMK da bu durum genişletilmiştir. Yani taraf
istediği zaman birleştirme talebinde bulunabilecektir. Hatta HUMK zamanında
birleştirme ilk itirazı reddedilen tarafın HMK ile yeni bir birleştirme talebinde
bulunmasında menfaati vardır. Çünkü HMK birleştirmeye dair özellikle bağlantı
kavramına ilişkin yeni hususlar getirdiğinden tarafın yeni bir birleştirme talebinde
bulunmasına olanak tanımak gerekir. Bu nedenle yeni kanun ile tarafa birleştirme
talebine yönelik bir genişletme söz konusu iken, bu hakkını HUMK zamanında kullandı
diye kısıtlamak adaletli olmayacağı kanaatindeyiz62.
Yine aynı şekilde, davalı HUMK zamanında birleştirme ilk itirazında bulunmazsa
sonradan HMK’nın yürürlüğü ile birlikte yeniden birleştirme talebinde
bulunabilmelidir. Burada ilk itiraz imkânını kullanmaması tamamlanmış bir işlem
değildir. Dolayısıyla HMK’nın yürürlüğü ile birlikte, ilk itiraz olarak ileri sürmeyen
61
TAŞPINAR AYVAZ, s.358. Yargıtay, birleştirme talebi ile birlikte işlemin tamamlandığını
dolayısıyla HUMK zamanında yapılan birleştirme talebini HMK yürürlüğe girmiş olsa dahi HUMK
hükümlerine göre incelenmesi gerektiğine dair 19.HD, 12.09.2012, E.2012/7348, K.2012/12769
kararı için bkz. TAŞPINAR AYVAZ, s.358, dn.735.
62
Karşı görüş için bkz. TAŞPINAR AYVAZ, s.358.
24
taraf, sonradan davaların birleştirilmesi yönünde talepte bulunabilecektir63. Yargıtay bir
kararında, HUMK döneminde birleştirme ilk itirazının ileri sürülmemesi ve HMK
yürürlüğe girdikten sonra birleştirme talebinde bulunamayacağını yönünde karar
vermiştir. Kanaatimizce hatalı bir karardır. Hemen yukarıda da ifade ettiğimiz gibi ilk
itirazın ileri sürülmemesi tamamlanmış bir işlem olarak kabul edilemez. Dolayısıyla ilk
itirazda bulunmayan davalı HMK ile davanın her aşamasında birleştirme imkânı
tanınması ile birleştirme talebinde bulunabilecektir64.
B. Davaların Ayrılması
63
TAŞPINAR AYVAZ, s.357, 358.
64
YARGITAY 19. HD E. 2013/7856 K. 2013/11544 T. 20.6.2013: “Eldeki dava 1086 Sayılı
HUMK'nun yürürlükte olduğu 4.7.2011 tarihinde açılmıştır, dava dilekçesi davalı A. T.'e 11.7.2011
tarihinde tebliğ edilmiş olup, iş bu davalı herhangi bir cevap dilekçesi sunmamıştır. Diğer davalı
Garanti Finansal Kiralama Şirketi'ne ise dava dilekçesi 21.7.2011 tarihinde tebliğ edilmiş olup,
davalı Garanti Finansal Kiralama Şirketi vekili vermiş olduğu 1.8.2011 havale tarihli cevap
dilekçesinde ilk itiraz olarak birleştirme talebinde bulunmamıştır. Aralarında bağlantı bulunan iki
davanın başka yer mahkemelerinde açılmış olması halinde davaların birleştirilmesi talebi ancak ilk
itiraz olarak ileri sürülebilir. Yani 2. davada davalı, kendisine karşı açılmış olan davanın, başka bir
mahkemede görülmekte olan diğer bir davayla bağlantılı bulunduğunu ve bu sebeple iki davanın
birleştirilmesi gerektiğini 2. davanın açıldığı mahkeme önünde ancak ilk itiraz olarak ileri sürebilir. (
HUMK. m. 187/5; m. 45, II ) ( Kuru/Arslan/Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, Yetkin Yayınları 2006,
s. 592 )
Davalı taraflarca birleştirme talebi ilk itiraz olarak ileri sürülmemiş, yargılamanın ilerleyen
aşamalarında davalı Finans şirketi vekilinin bu yönde bir talebi olmuştur. Yapılan bu açıklamalardan
da anlaşılacağı üzere, ilk itiraz olarak ileri sürülmediği sürece mahkemece başka yer
mahkemelerinde açılan davaların birleştirilmesine re'sen karar verilemez.
6100 Sayılı HMK'nın 166/2. maddesinde ayrı yargı çevrelerinde yer alan hukuk mahkemelerinde
açılmış olan davalarda, bağlantı sebebiyle 2. davanın açıldığı mahkemede birleştirme talep
edilebileceği hükme bağlanmış ise de, 1086 Sayılı HUMK döneminde davalı süresinde ilk itirazda
bulunmadığından tamamlanmış işlem söz konusudur. ( HMK. m. 448 )”, Kazancı İçtihat Bankası.
25
davaların aynı mahkemede görülmeye devam edeceğine dair hükmün son cümlesidir.
Fakat bunun uygulamaya yönelik bir etkisi olmamaktadır. Çünkü HUMK zamanında da
bu ifade yer almamasına rağmen bu şekilde kabul edilmekteydi65. Dolayısıyla davaların
ayrılmasında zaman bakımından uygulanmasında bir özellik söz konusu olmayacaktır.
65
KURU, Baki; Hukuk Muhakemeleri Usulü C.3, s.3435 (Kuru, C.3).
26
İKİNCİ BÖLÜM
DAVALARIN BİRLEŞTİRİLMESİ
66
Aynı yargı çevresi için bkz §10/I/A.
67
HUMK döneminde “aynı mahkeme” ifadesi tartışmalara yol açmış ve aynı mahkemeden ne
anlaşılması gerektiği konusunda fikir ayrılıkları yaşanmıştır. Bu konudaki tartışma aynı yargı
çevresindeki bir mahkemenin(örneğin İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi) birden fazla dairesi (
örneğin İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi ve İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesi) aynı
mahkeme olup olmadığı noktasındadır. Bu konuda Yargıtayın farklı kararları üzerine Yargıtay
İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu “aynı mahkeme” ve “ayrı mahkeme” kavramlarını net bir şekilde
ifade eden içtihadı birleştirme kararı vermiştir. YİBGK E. 1991/3 K. 1992/2 T. 14.2.1992 :
“HUMK.nun 45. maddesi 1 ve 2. fıkraları ile aynen şu düzenlemeyi getirmiştir: "Aynı mahkemede
görülmekte olan davalar aralarında bağlantı bulunması halinde, davanın her safhasında istek üzerine
veya kendiliğinden mahkemece birleştirilir. Davalar ayrı mahkemelerde açılmış ise, bağlantı
nedeniyle birleştirme talebi ikinci davanın açıldığı mahkeme önünde ilk itiraz olarak ileri sürülebilir.
Birinci davanın açıldığı mahkeme ilk itirazın kabulüne ve davaların birleştirilmesine ilişkin kararın
kesinleşmesinden sonra bununla bağlıdır". Maddenin diğer iki fıkrası ise bağlantının var sayılacağı
durum ile temyiz mercii ayrı olan davaların birleştirilmesi durumunu düzenlemektedir.
27
Yine HMK m.166/1’de, birleştirmenin “aynı düzey ve sıfattaki” mahkemelerde
yapılabileceğine ilişkin düzenleme getirilmiştir. HMK m.166’nın gerekçesinde ise, “
aynı düzey ve sıfat” kavramından kasıt, her iki mahkemenin sulh hukuk veya asliye
hukuk ya da iş mahkemesi olması gerektiği anlaşılmaktadır68. Bu düzenleme ile HUMK
döneminde farklı mahkemelerdeki (özel mahkeme ile genel mahkeme veya sulh hukuk
ile asliye hukuk mahkemeleri arasında) birleştirmenin olup olamayacağına ilişkin
tartışmalarda giderilmiştir69. HUMK döneminde sulh hukuk mahkemesinde görülebilen
bir dava birleştirilerek asliye hukuk mahkemesinde görülebileceği doktrinde ifade
edilmiştir70. Esasında bu durum HUMK’un göreve ilişkin kurallarına aykırı olmazdı.
Çünkü sulh ve asliye hukuk mahkemeleri arasında parasal bir sınır vardı. Dolayısıyla
sulh hukuk mahkemesinin bakabileceği bir davayı asliye hukuk mahkemesi evleviyetle
görebilirdi. Oysa HMK da bu parasal sınır terkedilmiştir. Sulh hukuk ve asliye hukuk
mahkemeleri arasında belirgin ve kesişmeyen bir görev alanı belirlenmiştir. Bu nedenle
sulh hukuk mahkemesinin görev alanına giren bir dava asliye hukuk mahkemesinde
Madde metninden de anlaşılacağı gibi yasa koyucu her ne kadar 45. maddenin 1 ve 2. fıkralarında
"aynı mahkeme" ve "ayrı mahkeme" sözlerini kullanmış isede bunların anlamlarına ışık tutacak
hiçbir düzenleme getirmemiştir. İçtihadı Birleştirmeye yol açan görüş ayrılığı ise "aynı" ve "ayrı"
mahkemenin neyi ifade ettiği hususundan doğmuştur. Başka bir anlatımla bir yargı çevresinde aynı
görev ve sıfatla kurulan aynı düzeydeki mahkemelerin aynı mahkeme mi ayrı mahkeme mi
sayılacakları tartışmasından doğmuştur. 469 sayılı Yasa mahkemelerin kuruluşunu düzenlemekle
olup 1 ve 2. maddeleri ise doğrudan doğruya konuyu ilgilendirmektedir.
Bunun sonucu olarak, uyuşmazlık konusu açısından, 469 sayılı Yasanın 1 ve 2. maddeleri özel
hüküm niteliğinde sayılmalıdır. Hal böyle olunca içtihat ihtilafı çözümlenirken konu ile ilgili özel
kuralın uygulanması gerekeceği ve HUMK.nun 45. maddesinin özel hüküm niteliğinde bulunan 469
sayılı Yasa ile ilgili hükümleri üstü örtülü olarak da olsa değiştiremeyeceğinin ve uygulanma
olanağını kaldıramayacağının kabulü gerekir.
Bir yargı çevresi içinde kurulmuş bulunan aynı düzeyde, birden fazla mahkeme, davaların
birleştirilmesi açısından aynı mahkeme sayılır.” Kararın tamamı için Kazancı İçtihat Bankası.
68
YILDIRIM/DEMİRHAN/ÖZKAYA-FERENDECİ/TUNÇ-YÜCEL/KALE/GÖREN-ÜLKÜ; s.194.
69
KURU, C.3, s.3424: KURU bu konuya ilişkin, özel mahkemede açılan bir dava ile genel
mahkemede açılan bir davanın özel mahkemedeki davada birleştirilebilmesi gerektiğini fakat
Yargıtayın karşı görüştüğünü ifade etmiştir.
70
KURU, C.3, s.3421.
28
görülemeyecektir. HMK m.166’da “aynı düzey ve sıfat” ifadesi HMK’nın yeni göreve
ilişkin anlayışına uygun bir ifade olmuştur. Fakat bu ifadeye yer verilmemiş olsaydı
dahi birleştirmenin görev bakımından aynı mahkemelerde yapılması gerektiğini
HMK’nın göreve ilişkin kurallarından çıkarmamız mümkün olurdu. Diğer bir deyişle,
HMK’nın göreve ilişkin düzenlemeleri, sulh hukuk mahkemesinin görevine giren bir
davayı birleştirerek asliye hukuk mahkemesinde görülmesine müsaade etmezdi.
Ayrıca HMK m.166/1’de, HUMK m.45/1’de yer almayan, birleştirme kararının
ikinci mahkemece verileceğini ve diğer mahkemeyi bağlayacağına ilişkin yerinde bir
düzenleme olmuştur. Son olarak, HUMK m.45/1’de birleştirmenin talep üzerine veya
resen yapılabileceğine ilişkin düzenleme aynen HMK m.166/1’de aynen yer almıştır.
HMK m.166/2’de ise ayrı yargı çevresinde yer alan mahkemelerdeki birleştirmeyi
düzenlemiştir. Yine HUMK m.45/2’de “ayrı mahkeme” kavramı yerine HMK
m.166/2’de “ayrı yargı çevresi” ifadesi kullanılmıştır. İkinci fıkraya ilişkin en önemli
değişiklik, ayrı yargı çevresindeki (ayrı mahkeme) mahkemelerde birleştirme talebi ilk
itiraz olmaktan çıkarılmıştır. HUMK’ta ayrı mahkemelerde açılmış davaların
birleştirilmesi ilk itiraz olarak ileri sürülebiliyordu. Fakat HMK’da birleştirme talebi
davanın her aşamasında mümkün kılınmıştır. İlk fıkradan farklı olarak, ayrı yargı
çevresinde yer alan mahkemelerdeki birleştirmelerde, ikinci mahkemenin verdiği
birleştirme kararı, ancak birleştirmeye ilişkin kararın kesinleşmesi ile birinci davanın
açıldığı mahkemeyi bağlar. Son olarak, yine birinci fıkradan farklı olarak, kanun,
birleştirme kararının talep üzerine verilebileceğini düzenlemiştir.
HMK m.166/3’de, birleştirme kararının derhal ilk davanın açıldığı mahkemeye
bildirilmesi gerektiği ifade edilmiştir71. HUMK m.45’te buna ilişkin bir düzenlemeye
yer verilmemiştir.
HMK m.166/4’de, bağlantı kavramından ne anlaşılması gerektiği ifade edilmiştir.
Buna göre davaların birleştirilebilmesi için temel şart, davalar arasında bağlantı
bulunmasıdır. HMK’da davaların aynı veya benzer sebeplerden doğması ya da biri
hakkında verilecek hüküm diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, davalar
arasında bağlantı olduğu kabul edilmiştir. Fakat HUMK m.45/3’de bu husus daha dar
71
Birleştirme kararının derhal bildirilmesinin gerekip gerekmediğine dair bkz §12/II.
29
ele alınmıştı. Buna göre, davaların aynı sebeplerden doğması ifade edilmişken, benzer
sebepten doğması ifadesine yer verilmemişti.
HMK m.166/5’te, istinaf daireleri arasındaki birleştirmeye ilişkin düzenleme yer
almaktadır. Bu fıkra tamamen yeni bir düzenlemedir. Bu hâlde istinaf incelemesi,
birleştirilen davalarda uyuşmazlığı doğuran asıl hukuki ilişkiye ait kararı inceleyen
bölge adliye mahkemesi dairesinde yapılır.
72
Yargıtayın bir kararında davaların birleştirilmesinin amacını şu şekilde ifade etmiştir: “Bireyler
arasındaki uyuşmazlıkların yargıya intikalinden sonra başlayan yargılama faaliyetinin ilkelerini usul
kuralları (Yargılama Hukuku İlkeleri) belirler. Yargılama hukukunun temel ilkelerinden birisi de her
davanın ayrı yargılamayı gerektirmesidir. Davaların birleştirilmesi bu kuralın en önemli istisnasını
oluşturur. Bu istisnanın kabul edilmesinin temelinde de yine yargılama hukuku ilkeleri
yatmaktadır.
Gerçekten de mahkemeler aracılığı ile maddi hakları korumayı amaçlayan Devlet, uyuşmazlığı kısa
sürede, basit ve hızlı yöntemlerle çözüme ulaştırmalıdır. Uyuşmazlıkların çözümü yöntemlerini
düzenleyen yargılama hukukunun amacı da sadece çözüme ulaşmak değil, bu çözümün de adalete ve
gerçeğe uygun olmasını sağlamaktır.
30
etmeleri içindir. Bu nedenle, davaların birleştirilmesinin altında yatan amacı iyi tespit
edersek, davaların birleştirilmesine ilişkin hükümlerin çerçevesini belirlemiş oluruz.
Davaların birleştirilmesinin bir diğer amacı da aynı veya benzer konulara ilişkin
çelişkili kararların çıkmasına engel olmaktır75. Maddenin gerekçesinde de davaların
birleştirilmemesi halinde aynı konuda çelişik kararların ortaya çıkacağı ifade
edilmiştir76. Hukuk yargılamasında hâkim, davaya getirilen veya resen araştırdığı
vakıalara uygun kanun hükmünü uygulayarak bir hüküm verir. Fakat bir yargılamada
hâkimin olayları değerlendirme anlayışı, vicdani kanaati ve takdir hakkı aynı olayda
bile farklı kararların çıkmasına sebebiyet verebilir. Bu nedenle davaların
birleştirilmesinde bu husus da gözetilmelidir.
73
YILDIRIM/DEMİRHAN/ÖZKAYA-FERENDECİ/TUNÇ-YÜCEL/KALE/GÖREN-ÜLKÜ; s.194.
74
Bkz. Başlık §4.
75
Yargıtay bir kararında, kadastro davalarında aynı parsele yönelik açılan tüm davaların birbirleriyle
çelişkili kararlar verilmemesi adına bu davaların birleştirilerek görülmesi gerektiğini ifade etmiştir:
YARGITAY 20. HD E. 2014/8007 K. 2014/8668 T. 23.10.2014, Kazancı İçtihat Bankası.
76
YILDIRIM/DEMİRHAN/ÖZKAYA-FERENDECİ/TUNÇ-YÜCEL/KALE/GÖREN-ÜLKÜ; s.194.
31
Davaların birleştirilmesinde, çelişik kararların çıkmasına engel olma ve usul
ekonomisi amacı her zaman birlikte ortaya çıkmayabilir. Davaların birleştirilmesi
gündeme geldiğinde, davaların birleştirilmesine karar verilirken bu karar usul
ekonomisine uygun olursa, bu aynı zamanda çelişik kararların çıkmasına engel olma
düşüncesine de hizmet etmiş olacaktır. Yani davaların birleştirilmesi hem usul
ekonomisi bakımından yarar sağlar hem de davalar birlikte görüleceğinden çelişik
kararların çıkması önlenmiş olur. Fakat bunun tam tersi, yani birleştirme kararı usul
ekonomisine uygun olmamasına rağmen sırf çelişik kararların çıkmasına engel olma
düşüncesi ile yine de davaların birleştirilmesine karar verilip verilemeyeceği akla
gelebilir. Bu çelişkinin yaşanacağı yani birleştirmenin usul ekonomisine uygun
olmadığı durumlar tahkikatın bitmek üzere hüküm verilmesinin yakın olduğu dava
aşamalarında söz konusu olabilir. Birleştirmenin hangi dava aşamasında olabileceğini
aşağıda ifade edeceğiz. Kısaca belirtmek gerekirse, hüküm vermeye yakın davaların
birleştirilmesi uygun olmayacaktır. Fakat burada çelişik kararların önlenmesi amacını
dikkate aldığımızda usul ekonomisine rağmen davaların birleştirilmesine olanak
sağlamak gerektiği kanaatindeyiz. Çünkü ayniyet derecesindeki benzer olaylarda farklı
kararlar verilmektense yargılamanın uzaması kanaatimce tercih edilmelidir. Toplumun
yargıya olan güvenini sağlayan, çelişik kararların çıkmaması daha önemli olduğu
kanaatindeyiz. Fakat bu durumun her yargılamada bu şekilde tatbik edilmesi mümkün
olmayabilir. Tahkikatın sonuna gelinmiş ve birleştirme talep edilmişse her iki davanın
konusu da aynı veya benzer ise gündeme gelebilir. Böyle durumlarda hâkimin sevk
yetkisi kapsamında mahkeme davaların birleştirilmesine karar verebilir.
I- Davaların Aynı Yargı Çevresinde Yer Alan Aynı Düzey ve Sıfattaki Hukuk
Mahkemelerinde Açılmış Olması
HMK m.166/1 hükmü, aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki
mahkemelerde açılmış davaların birleştirilmesine ilişkin hususu düzenlemiştir. 5235
32
sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş,
Görev Ve Yetkileri Hakkında Kanunun 7. Maddesinde hukuk mahkemelerinin yargı
çevresi ifade edilmiştir. Buna göre, “Hukuk mahkemelerinin yargı çevresi, bulundukları
il merkezi ve ilçeler ile bunlara adlî yönden bağlanan ilçelerin idarî sınırlarıdır.”
şeklinde ifade edilmiştir77. Şu halde, kural olarak bir il merkezindeki mahkeme ile ilçe
merkezindeki mahkeme aynı yargı çevresinde yer almamaktadır. Örneğin, Artvin
mahkemelerinin yargı çevresi, yalnızca Artvin ili merkezinin idari sınırları içerisindedir.
Bunun dışında, örneğin Şavşat ilçesindeki bir davaya Artvin mahkemesi bakamaz78.
Kural böyle olmakla birlikte, yani il ve ilçelerin idari sınırları yargı çevresini
belirlemesinin yanında, Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu, coğrafi durum ve iş yoğunluğu göz önüne alınarak mahkemelerin yargı
çevresini değiştirebilir(5235 s. Kanun m.7/3). Mesela Artvin ili merkezdeki sulh hukuk
mahkemesi sadece il merkezi idari sınırlarındaki davalar bakabilirken, Artvin ili
merkezdeki asliye hukuk mahkemesinin yargı çevresi hem Artvin ili merkez hem de
Şavşat ilçesinin idari sınırlarındaki davalara bakması için görevlendirilmiş olabilir.
77
Y. HGK E. 2011/19-151 K. 2011/275 T. 4.5.2011: “Hemen belirtmelidir ki, usul hukukumuzda
yetki, bir davaya hangi yerdeki hüküm ( hukuk ) mahkemesi tarafından bakılacağını ortaya koyan
bir kavramdır. Her mahkemenin yargı yetkisi, belli bir coğrafi bölge ile sınırlı olup, buna o
mahkemenin yargı çevresi denir. Bu yargı çevresinin sınırları, idari teşkilat sınırlarına göre
belirlenir. İlçe asliye ve sulh mahkemelerinin yargı çevresi bulundukları ilçenin; il merkezindeki
asliye mahkemesinin yargı çevresi ise, merkez ilçenin; sınırları içinde kalan bölgeyi kapsamaktadır.”
Kazancı İçtihat Bankası.
78
YILMAZ, Şerh, s.105.
33
düzey ve aynı sıfattaki mahkemelerdedir79. Gerekçede de ifade edildiği gibi kanun
koyucunun aynı düzey ve aynı sıfat ile kastettiği, mahkemelerin görev bakımından aynı
olmasıdır. Zira genel mahkemeler arasında ve genel mahkemeler ile özel mahkemeler
arasındaki ilişki görev ilişkisidir80.
HMK m.166/1’de, aynı yargı çevresindeki iki ayrı mahkemenin (-örneğin İstanbul
17. ve 20. Asliye Hukuk Mahkemesi- aynı yargı çevresindeki) baktığı davaların
birleştirilmesi için düzenlenmiş bir hükümdür. Fakat bir mahkemenin( örneğin, İstanbul
16. Asliye Hukuk Mahkemesi) önündeki iki davayı birleştirilmesi de söz konusu
olabilir. Aynı mahkeme önünde birleştirme şartlarını taşıyan davalar olabilir. Bu halde
de davalar, kanaatimizce, evleviyetle birleştirilebilmelidirler. Davaların birleştirilmesi
ile amaçlanan, davaların aynı celsede ve ortak tahkikat ile yürütülmesidir83. Ayrıca
HMK m.167 hükmü de bunu destekler niteliktedir. HMK 167 hükmü, ayrılan davaların
aynı mahkemede görülmeye devam edeceğini düzenlemiştir. O halde aynı mahkeme
önünde fakat farklı yargılama ile görülmekte olan davalar da birleştirilebilir.
79
YILDIRIM/DEMİRHAN/ÖZKAYA-FERENDECİ/TUNÇ-YÜCEL/KALE/GÖREN-ÜLKÜ; s.194.
80
KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.83. KARSLI, s.132.
81
KURU, s.3424.
82
YILDIRIM/DEMİRHAN/ÖZKAYA-FERENDECİ/TUNÇ-YÜCEL/KALE/GÖREN-ÜLKÜ; s.194.
83
YILMAZ, Şerh, s.979. POSTACIOĞLU, İlhan E.; Davaların Birleştirilmesi, s.361, İBD Aralık
1956, C.30, 359-366, s.12.
34
II- Davaların Ayrı Yargı Çevresinde Yer Alan Aynı Düzey ve Sıfattaki Hukuk
Mahkemelerinde Açılmış Olması Halinde Birleştirme
Davaların ayrı yargı çevresinde olması durumu HMK m.166’nın ikinci fıkrasında
düzenlenmiştir. Davaların aynı yargı çevresinde olması ile ayrı yargı çevresinde olması
farklılık arz etmektedir. Davaların ayrı yargı çevresinde olması ihtimalinde, ikinci
mahkeme tarafından verilen birleştirme kararının birinci mahkemeyi, ancak
birleştirmeye ilişkin kararın kesinleşmesi ile bağlayacaktır. Aynı yargı çevresinde yer
alan mahkemelerde birleştirme de, ikinci mahkemenin birleştirme kararının
kesinleşmesine gerek olmadan birinci mahkemeyi bağlar. Aynı yargı çevresinde yer
alan mahkemelerde birleştirme kararı, talep üzerine olabileceği gibi mahkeme
tarafından da resen verilebilir. Fakat ayrı yargı çevresinde yer alan mahkemeler ancak
talep üzerine birleştirme kararı verilebilecektir.
HUMK’da, ayrı yargı çevresi yerine ayrı mahkemeler kavramı ile düzenlenmiştir.
Ayrı mahkemelerdeki birleştirme talebi bir ilk itiraz olarak yer almaktaydı.
84
Aynı ve ayrı yargı çevresi için bkz. §10/II/A
85
Aynı düzey ve sıfattaki mahkemeler için bkz. §10/II/B.
35
III- Bölge Adliye Mahkemelerinde davaların birleştirilmesi
86
ÇİFTÇİ, Murat Özgür; İstinaf: Medeni Yargılama Hukukunda, İstanbul 2011, s.546.
36
Bölge adliye mahkemelerinde birleştirmenin mümkün olması için birleştirilecek
her iki davanın da istinaf yargılamasında olması gerekir. Yani her ikisinde de ilk derece
yargılaması sona ermiş ve bölge adliye mahkemesinde görülmeye başlanmış olması
gerekir87.
Aynı veya ayrı yargı çevresindeki aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde
birleştirmenin olabilmesi için en önemli şart, davalar arasında bağlantı olmasıdır.
Davalar arasında bağlantı bulunmaması halinde davaların birleştirilmesi mümkün
değildir. Ayrıca HMK m.166/4’te bağlantıdan ne anlaşılması gerektiğini ifade
edilmiştir.
87
ÇİFTÇİ, s.546.
88
ÖZEKES, Muhammet; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na Göre Medeni Usul Hukukunda Yeni
Kanun Yolu Sistemi (İstinaf Ve Temyiz), Ankara 2011, s.97.
37
A. Bağlantı Kavramı
HMK m. 57’de ihtiyari dava arkadaşlığı düzenlenmiştir. Buna göre HMK m.57’de
belirtilen haller varsa, birden fazla kişi birlikte dava açabileceği gibi aleyhlerine de
birlikte dava açılabilir. İhtiyari dava arkadaşlığının özelliği, ayrı ayrı görülebilecek
davaların birlikte görülmesidir. Davacı veya davalı taraftaki kişi sayısı kadar dava
vardır. Davalar ortak yargılama ile yürütülür, fakat her biri için ayrı hüküm verilir89.
89
KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.479. POSTACIOĞLU, İlhan E; Medeni Usul Dersleri, İstanbul 1975,
s285 (Postacıoğlu, Ders Kitabı). KARSLI, s.369. ÜSTÜNDAĞ, s.352.
38
HUMK zamanında “aynı sebepten” ifadesi ile ne anlaşılması gerektiği doktrinde
tartışılmıştır90. Buna göre, hem maddi (vakıalar) hem de hukuki sebeplerin ayniyeti
değil, sadece maddi sebeplerdeki ayniyetin ihtiyari dava arkadaşlığı için yeterli
olabileceği ifade edilmiştir91. Ayrıca “aynı sebepten” ifadesi kullanılmasına rağmen,
doktrin ve Yargıtay da, bu ifadenin dar ve hatalı92 bir şekilde ifade edildiğini, benzer
sebepler olması halinde de ihtiyari dava arkadaşlığının olabileceği görüşündedirler93.
HMK’da ise, HUMK zamanındaki bu görüşler çerçevesinde, m.57/1/c hükmü kaleme
alınmıştır. Böylece “aynı sebepten” ifadesi yerine daha açık bir şekilde “davaların
temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin…” ifadesi kullanılmıştır. Ayrıca
HUMK’taki vakıaların ve/veya hukuki sebeplerin ayniyetine ek olarak HMK’da
bunların benzer olmasına da yer verilmiştir. Fakat HMK m.57/1/c hükmünde, ihtiyari
dava arkadaşlığı için “davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin…”
şeklinde düzenlenerek, hem vakıalarda hem de hukuki sebeplerde ayniyet ve benzerlik
olması gerektiği anlaşılmaktadır. Az önce de ifade ettiğimiz gibi, HUMK döneminde,
hem vakıalar hem de hukuki sebeplerin ayniyeti ve benzerliği değil, sadece vakıaların
aynı veya benzer olmasının da ihtiyari dava arkadaşlığı için yeterli olabileceği
söylenmiştir. Ancak görüyoruz ki, HUMK zamanında ifade edilen bu husus HMK’da
gözden kaçmış ve “ve” bağlacı kullanılarak, ihtiyari dava arkadaşlığı için hem
vakıaların hem de hukuki sebeplerin aynı veya benzer olması aranmıştır. Hükmün lafzı
bu şekilde olsa da bunun dar anlaşılmaması ve vakıaları aynı veya benzer olması
90
ALANGOYA/YILDIRIM/DEREN-YILDIRIM, s.134,135. KURU, s.3342(Usul). POSTACIOĞLU,
Ders Kitabı, s.286. ÜSTÜNDAĞ, s.354.
91
KURU, C.3, s.3342-3345. ÜSTÜNDAĞ, s.354-357. ALANGOYA, Yavuz; Medeni Usul
Hukukunda dava Ortaklığı, İstanbul 1999, s. 78, (Alangoya, Dava Ortaklığı).
92
BİLGE/ÖNEN, s.249. POSTACIOĞLU, Ders Kitabı, s.286. ÜSTÜNDAĞ, s.356.
93
ALANGOYA/YILDIRIM/DEREN-YILDIRIM, s.136. KURU, C.3, s.3345. ÜSTÜNDAĞ, s.356.
ALANGOYA, Dava Ortaklığı, s.80, 81.
39
halinde farklı hukuki sebeplere dayanan davaların da bu kapsamda ele alınması
gerektiği haklı olarak doktrinde belirtilmiştir94.
Karşı dava, görülmekte olan bir davada, davalı tarafın cevap dilekçesi ile
görülmekte olan davanın davacısına karşı talebini dava etmesidir. HMK m.132/1’de
94
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.325. KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.482. KARSLI, s.369.
GÖRGÜN, L.Şanal; Medeni Usul Hukuku, Ankara 2014, s.252 (Görgün, Ders Kitabı). UMAR,
Bilge; Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2011, s.202.
95
HMK m.132 “(1)Karşı dava açılabilmesi için;
b) Karşı davada ileri sürülecek olan talep ile asıl davada ileri sürülen talep arasında takas veya
mahsup ilişkisinin bulunması yahut bu davalar arasında bağlantının mevcut olması,şarttır.
(2) Belirtilen bu şartlar gerçekleşmeden karşı dava açılacak olursa, mahkeme, talep üzerine yahut
resen, karşı davanın asıl davadan ayrılmasına; gerekiyorsa dosyanın görevli mahkemeye
gönderilmesine karar verir.
40
karşı dava açılabilmesinin şartları düzenlenmiştir. Şartların tamamı üzerinde
durmayacağız. Sadece konumuzu ilgilendiren HMK m.132/1/b’nin son kısmını
inceleyeceğiz.
Karşı dava açılabilmesinin bir şartı da, karşı dava ile asıl davada arasında
bağlantının mevcut olması gerekir. Kanun, burada bağlantıdan bahsetmiş ve madde
gerekçesinde ise bağlantıdan ne anlaşılması gerektiğini ifade etmiştir. Buna göre, asıl
taleple karşı davada ileri sürülebilecek talebin, aynı yahut birbirine benzer sebeplerden
doğmuş yahut biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması
halinde bağlantıdan söz edilir96. Görüldüğü üzere, gerekçede açıkça HMK m.166/4’e
atıf yapmasa da, HMK m.166/4 hükmünü ifade etmiştir. O halde karşı dava açılabilmesi
için, asıl dava ile karşı dava arasındaki bağlantıdan bahsederken HMK m.166/4’te ifade
edilen bağlantıyı anlamamız gerekir97. Burada ifade edilen bağlantının HMK m.166/4’te
olduğu gibi olması isabetli olmuştur. Çünkü davalı karşı dava açtığında asıl dava ile
karşı dava birlikte görülecektir. Bundan dolayı davaların birlikte görülebilecek derece
aralarında bağlantının aranması uygun olmuştur.
3. Bekletici Sorun
Görülmekte olan davada, hükümden önce ortaya çıkan ve davanın devamı için
çözülmesi gereken sorunlara ön sorun denir98. Görülmekte olan dava hakkında hüküm
verilebilmesi için çözümlenmesi gereken ön sorunun başka bir mahkeme veya merci
tarafından verilecek kararının beklenmesi gerekiyorsa buna bekletici sorun
denilmektedir99. Bekletici sorunda, kanun, görülmekte olan davada hüküm verilebilmesi
için başka mahkeme önündeki davanın kararına bağlılık aramıştır. Fakat bekletici sorun
yapılacak dava ile asıl dava arasında nasıl bir bağlantının olacağı kanunda ifade
96
YILDIRIM/DEMİRHAN/ÖZKAYA-FERENDECİ/TUNÇ-YÜCEL/KALE/GÖREN-ÜLKÜ; s.157.
97
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.544. KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.527. YILMAZ, Şerh,
s.868. UMAR, s.395.
98
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.602. KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.461. AŞIK, İbrahim;
Medeni Usul Hukukunda Bekletici Sorun, Ankara 2012, s.42. ÜSTÜNDAĞ, s.604.
99
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.602.
41
edilmemiştir. Buradaki bağlılığın davaların birbirini etkileyecek nitelikte olduğunu
kanun metninden anlamak mümkündür. Çünkü kanunda hüküm verilebilmesi için başka
bir mahkeme veya mercinin kararının beklenmesinden bahsedilmektedir. O halde
burada bir dava (bekletici sorun yapılan dava) hakkında verilen hüküm diğerini
(bekleyecek davayı) etkileyecek nitelik olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu husus
HMK m.166/4 hükmünü çağrıştırmaktadır. Diğer bir deyişle, bekletici sorunda
yapmadaki “bağlılık” ilişkisini, davaların birleştirilmesinde aranan bağlantıyı ölçüt
kabul edebiliriz. Yani davalardan biri hakkında verilen hüküm diğerini etkiliyorsa bu
davalar arasında bağlılık ilişkisi olduğu söylenebilir100.
4. HMK m.166/4
100
AŞIK, s.100. PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.607. PEKCANITEZ, Hakan; Bekletici Sorun,
EÜHFD 1980/1, s.249-275, s.275, (Bekletici Sorun).
101
AŞIK, s.101. PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.607. PEKCANITEZ, Bekletici Sorun, s.270
42
B. Davanın Aynı veya Birbirine Benzer Sebeplerden Doğması
Aynı veya benzer sebepten doğan davalar arasında bağlantı olduğunu kanun
açıkça ifade etmiştir. Burada “sebep” kelimesi ile ne anlaşılması gerektiği ifade
edilmemiştir. Fakat yukarıda da ifade ettiğimiz üzere sebep ifadesinden dava sebebini
anlamak gerekir103. Yukarıda da açıkladığımız üzere yargılama hukuku sistemimize
uygun olan ve katıldığımız görüş dava sebebinin vakıalar olduğudur. Yani vakıalara
dayandırma teorisini kabul etmekteyiz. Vakıalara dayandırma teorisine göre davanın
temelini vakıalar oluşturur. Buna karşın ferdileştirme teorisi bunu hukuki sebepler
olarak açıklamaktadır. Bir başka deyişle bir davada hukuki sebeplerin gösterilmesi
zorunludur. Fakat bizim hukukumuzda her ne kadar hukuki sebeplerin dava
dilekçesinde gösterilmesi kanunda ifade edilmiş olsa da “hâkim hukuku resen uygular”
hükmü gereği bunun zorunlu olmadığını ifade etmiştik. Ayrıca bir davayı doğuran
unsur yaşanan ihtilaf konusu olaydır. Hem ayrıca hukuki sebeplerin davanın başında net
bir şekilde ortaya koymak mümkün olmayabilir. Çoğu zaman vakıalara uygulanacak
hukuki sebepler, tahkikattan sonra tespit edilir. Dolayısıyla dava sebebinden kasıt hayat
olayıdır. Davaların birleştirilmesinde de “davaların aynı veya benzer sebeplerden
doğması” ifadesini davaların aynı veya benzer hayat olaylarından meydana gelmesi
şeklinde anlamak gerektiği kanaatindeyiz.
102
YILMAZ, Şerh, s.974.
103
Davayı ferdileştiren unsurlar için bkz başlık §2.
43
ifade edilmiş olmasına rağmen hem vakıalar hem de hukuki sebeplerde ayniyet ve
benzerlik aranması hükmün uygulanmasının daraltacağını ifade etmiştik104. Görüldüğü
üzere ihtiyari dava arkadaşlığında da aynı tartışmalar olmuş, sebeplerden anlaşılması
gerekenin vakıalar olması gerektiği üzerinde durulmuştur. Davaların birleştirilmesinde
de aynı veya benzer sebeplerden neyi anlamamız gerektiğinin üzerinde duracağız.
Sadece hukuki sebepler veya hem hukuki sebep hem de vakıaların ya da sadece
vakıalardaki ayniyet ve benzerliklerden hangisinin uygun olacağını inceleyeceğiz.
104
Bkz yukarıda ihtiyari dava arkadaşlığına ilişkin açıklamalar.
105
Yargıtay bir kararında davacının birden fazla işverene karşı hizmet tespit davasında davalar arasında
bağlantı olmadığı ve dolayısıyla bu davanın iyi yürütülemeyeceği yönünde karar vermiştir.
Görüldüğü üzere bu davaların hukuki sebepler aynı olmasına rağmen vakıalar farklıdır. Tek başına
hukuki sebeplerin ayniyeti davaların birlikte görülmesini gerektirecek bir bağlantı sağlamaz:
YARGITAY 10. HD E. 2013/6635, K. 2014/4313, T. 3.3.2014, Kazancı İçtihat Bankası.
106
ERMENEK, İbrahim; Medeni Usul Hukukunda Davaların Birleştirilmesi ve Ayrılması, Ankara
2014, s.157.
44
birlikte görülmesi davanın uzamasına sebep olur. Bu duruma sadece objektif dava
yığılması istisna teşkil edebilir107.
Aynı veya benzer sebepten anlaşılması gerekeni, hem vakıalar hem de hukuki
sebepler olarak kabul edecek olursak, hükmün uygulama alanını daraltmış oluruz.
Nitekim ihtiyari dava arkadaşlığı hükümlerinde HMK m.57/1/c hükmünün lafzında hem
vakıalar hem de hukuki sebeplerdeki ayniyet ve benzerliğin olması gerektiği ifade
edilmiştir. Fakat burada hem hukuki sebeplerin hem de vakıaların aynı veya benzer
olması arandığında hükmün uygulama alanını daraltmış olacağız108. Bu şekilde bir
yorumda, iki davanın birleştirilebilmesi için hem hayat olayının hem de bu hayat
olayının dayandığı hukuki sebeplerin aynı veya benzer olması gerekir. Örneğin, bir kaza
olayına dayanılarak farklı hukuki sebeplere dayanılarak açılan davaların birleştirilmesi
söz konusu olamayacaktır. Fakat böyle bir davada, her ne kadar farklı hukuki sebeplere
göre hüküm verilecek olsa da vakıaların ortak olması tahkikatın bir yargılama içerisinde
ve bir defa yapılması kolaylığını getirecektir109.
107
ÜSTÜNDAĞ, s.356. ULUKAPI, Ömer; Medeni Usul Hukukunda Dava Arkadaşlığı, Konya 1991,
s.129. BAYRAM A.; Birlikte Dava Açılmasında Davaların Aynı Sebepten Doğmuş Olmasının
Anlamı, AD 1977, C.68, S.3-4,s.282-287, s.284.
108
Bkz. Yukarıda ihtiyari dava arkadaşlığına ilişkin açıklamalar.
109
POSTACIOĞLU, Ders Kitabı, s.286.
110
ÜSTÜNDAĞ, s.355. MUŞUL, Usul, s.273.
111
ULUKAPI, s.128. YILMAZ, Şerh s. 979.
45
ile anlaşılması gerekenin aynı veya benzer maddi sebebe dayanan, yani vakıaları aynı
veya benzer olan davaların aralarında bağlantı olduğu kabul edilerek
birleştirilebilmesine imkan tanımak gerekir112.
Buna göre, mesela bir trafik kazası nedeniyle davalardan biri sözleşmeye göre,
diğeri de haksız fiile dayanarak sorumlu kişiye karşı açtıkları davalar birleştirilebilir114.
Yine birden fazla alacaklı, aynı alacaklı/alacaklılara karşı açtığı sıra cetveline itiraz
112
YARGITAY 2. HD E. 2013/9275 K. 2014/1437 T. 27.1.2014: “Davalı kadın süresi içerisinde
sunduğu cevap dilekçesiyle, davacı koca aleyhine bu dava öncesinde Aile Mahkemesi'nin esasına
kayıtlı boşanma davası açtığını, bu davanın derdest olduğunu belirterek her iki davanın
birleştirilmesi talebinde bulunmuştur. Dosya içerisine getirtilen belgelerden her iki dava arasında
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun166. maddesinde belirtildiği şekilde hukuki ve fiili
bağlantı bulunduğu anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında delillerin birlikte
değerlendirilip sonucu uyarınca bir karar verilmek üzere her iki dosyanın birleştirilmesine karar
verilmesi gerekirken davaların farklı hukuki sebeple açıldığından bahisle birleştirme talebinin reddi
isabetsizdir.” (Yargıtay kararında da ifade ettiği gibi davaların dayandıkları hukuki sebeplerin farklı
olması davaların birleştirilmesine engel değildir. Yargıtayın bu kararı da görüşümüzü destekler
niteliktedir. Yani davaların birleştirilmesinde vakıaların yanında hukuki sebeplerinde aynı veya
benzer olmasına gerek yoktur.)Kazancı İçtihat Bankası.
113
Bkz. başlık §6.
114
KURU, C.3, s.3343.
46
davasında bu davalar aynı sebebe dayandıklarından davalar birleştirilebilirler115. Yine
ölen kişinin mirasçılarının açtıkları destekten yoksun kalma tazminatında dayandıkları
vakıalar aynıdır116. Anonim şirketin genel kurulunda alınan bir kararın iptali için, birden
fazla ortağın açtıkları davada hem vakıalar hem de hukuki sebepler aynıdır 117. Yine
kısmi dava açtıktan sonra kalan kısım için açılan davada dayanılan vakıalar ve hukuki
sebepler aynı olduğundan birleştirilebilir.
115
YARGITAY 23. HD E. 2013/1567 K. 2013/2176 T. 5.4.2013: “Dava, muvazaa nedenine dayalı sıra
cetvelinin iptali istemine ilişkindir. Aynı sıra cetveli için muhtelif alacaklılar tarafından farklı
tarihlerde, aynı alacaklılara husumet yöneltilerek davalar açılmış olması halinde açılan tüm
davaların birlikte incelenerek varılacak uygun sonuç çerçevesinde tek bir kararla sonuçlandırılması,
birbiriyle çelişik hükümlerin engellenmesi açısından ve bir dosyada verilen kararın diğer dosyanın
sonucunu etkileme olasılığından kaynaklanan bir zorunluluktur. Bir yargı çevresinde aynı düzeyde
bulunan birden fazla mahkeme, davaların birleştirilmesi açısından aynı mahkeme sayılır. Aynı sıra
cetvellerine yönelik açılmış başka davalar da olup olmadığı araştırılıp, varsa birbiriyle bağlantılı
olduğunun kabulü ile önce esas kaydı yapılan dosya üzerinde işbu davanın birleştirilmesi önce
açılan davanın bu dava olduğunun tespiti halinde ise diğer davaların bu dava ile birleşmesinin
beklenmesi gerektiğinin düşünülmemesi hukuka aykırıdır.” (Kazancı İçtihat Bankası).
116
YILMAZ, Şerh, s.589.
117
UMAR, s.202.
47
kavramı kullanılmış olmasına rağmen doktrin “benzer sebeplerden” doğan davaların da
buraya dâhil edilebileceğini ifade etmiştir118.
Yazar, iki davanın sebebi de ele alındığında vakıaların dayandığı hukuki sebep
aynı olması halinde görünüşte benzerlik söz konusu olduğunu ifade etmiştir. Yani her
iki davanın da dayandığı sebepler satım sözleşmesi, kira veya haksız fiil olması halinde
görünüşte benzerlik söz konusudur119. Mesela, ayrı ayrı sözleşmelerle bir taşınmazın
çeşitli yerleri kiralanmış olan kiracılara karşı açılan davada, davacının ihtiyaç sebebi ile
tahliye talep ettiği davalar benzer vakıa ve hukuki sebeplere dayanmaktadır120.
Yargıtay, aynı gruba dâhil birden fazla anonim şirketin iflas erteleme talebini, benzer
olaylar olarak kabul etmiştir121. Yine bir sigorta şirketinin, birden fazla sigortalıya karşı
birbirlerine benzer muhtevada şartlardaki sigorta sözleşmelerine dayanarak açacağı
davalarda dava sebebinin benzerliği söz konusudur122. Aynı işyerinde çalışan birden
fazla işçinin açtığı hizmet süresinin tespiti davaları aynı hukuki sebebe dayanan benzer
vakıalar olması sebebiyle birlikte görülebilecektir123.
Yazar, her iki davanın dayanağını teşkil eden maddi vakıaların dayandıkları
hukuki sebepler aynı olmasa bile, ortak bir amacın gerçekleşmesi halinde hizmet
118
KURU, C.3, s.3345,3346. ALANGOYA/YILDIRIM/DEREN-YILDIRIM, s.136. BİLGE/ÖNEN,
s.249. POSTACIOĞLU, Ders Kitabı, s.286. ULUKAPI, s.137.
119
ERMENEK, s.158.
120
KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.483.
121
19.HD 7.4.2005, 448/3753 (YILMAZ, s.590(HMK Şerhi)). YARGITAY 19. HD E. 2005/2808 K.
2005/5955 T. 26.5.2005 (Kazancı İçtihat Bankası). YARGITAY 19. HD E. 2009/9735 K.
2009/11929 T. 17.12.2009 (Kazancı İçtihat Bankası).
122
ALANGOYA, Dava Ortaklığı, s.82.
123
BUDAK, Ali Cem/ ÖZER, Tülay; Açıklayıcı Notlarla Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hakkındaki
İlk 100 Yargıtay Kararı, Ankara 2012, s.199; Y.10 HD E.2010/3109, K. 2011/13005, .4.10.2011
tarihli kararının aksi görüşü.
48
etmeleri halinde de davalar arasında amaçsal bir benzerlik olduğunu ifade etmiştir. Bu
bağlamda, davalardan biri satım, diğeri bağışlama olsa bile bu eylemler aynı amacı
gerçekleştirmek üzere meydana getirilmişler ise, davaların benzer sebeplerden
doğduğunu kabul etmek gerekmektedir. Mesela, tasarrufun iptali davasında farklı
sebeplere dayanan iptale tabi tasarrufların temel amacı alacaklılardan mal kaçırmak
olduğundan dava sebepleri arasında amaçsal bir benzerlik vardır124.
124
ERMENEK, s.160.
125
ULUKAPI, s.138. ERMENEK, s.161.
126
ERMENEK, s.165.
127
ERMENEK, s.167.
49
Davacının açtığı kısmi dava devam ederken, ek dava açarsa, bu davalardan biri
hakkında verilecek hüküm diğerini etkileyecek nitelikte olduğundan, ek davanın kısmi
dava ile birleştirilmesi söz konusu olabilir128. Yine aynı şekilde alacak davası açıldıktan
sonra bu alacağın faizine ilişkin açılan dava birbirini etkileyeceğinden bu davalar da
birleştirilebilir129. Bir menfi tespit davasından sonra davalı tarafından aynı hukuki
ilişkiye dayanılarak açılan eda davasında da biri hakkın verilen hüküm diğerini
etkileyecek niteliktedir. Asıl dava görülürken rücu davasının açılması halinde asıl
davada verilecek hüküm rücu davası etkileyeceğinden bu davaların birleştirilmesi
yerinde olur130. Davacının yüklenici şirkete açtığı ayıplı ifadan dolayı ödediği ücretin
geri verilmesi davası ile şirketin iş sahibine karşı ödenmeyen iş bedelinin tahsiline
ilişkin açılan dava arasında biri hakkın verilecek hüküm diğerini etkileyecek nitelikte
bağlantı vardır131. Aynı sıra cetveli için farklı alacaklılar tarafından aynı alacaklılara
karşı yöneltilmiş birden fazla davalar arasında da sonuçları birbirini etkileyecek
nitelikte bağlantı vardır132. Kadastro davalarında da aynı parsele yönelik açılan tüm
davaların da çelişkili kararların çıkmaması için birleştirilmesi uygun olur133
128
KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.491. AKİL, Cenk; Kısmi Dava, Ankara 2013, s.205.
129
ULUKAPI, s.138.
130
ULUKAPI, s.139.
131
YARGITAY 15. HD E. 2013/1416 K. 2013/3679 T. 6.6.2013: “Dava, ayıplı iş sebebiyle yapılan
ödemenin istirdadı istemine ilişkindir. Dosya içerisinde fotokopisi getirtilip incelenen Asliye Ticaret
Mahkemesi'nin dava dosyasıyla yüklenici tarafından iş sahibi aleyhine ödenmeyen iş bedelinin
tahsili istemiyle dava açıldığı, davanın derdest olduğu belirlenmiştir. Her iki dosyanın tarafları aynı
olup, uyuşmazlık aynı sözleşmeden kaynaklandığından ve davaların yargılaması sonucunda
verilecek kararlar birbirlerini etkileyebileceğinden, dava dosyalarının birleştirilerek her iki dosya
yönünden karar verilmesi gerekir.” Kazancı İçtihat Bankası.
132
YARGITAY 23. HD E. 2013/1567 K. 2013/2176 T. 5.4.2013: “Dava, muvazaa nedenine dayalı sıra
cetvelinin iptali istemine ilişkindir. Aynı sıra cetveli için muhtelif alacaklılar tarafından farklı
tarihlerde, aynı alacaklılara husumet yöneltilerek davalar açılmış olması halinde açılan tüm
davaların birlikte incelenerek varılacak uygun sonuç çerçevesinde tek bir kararla sonuçlandırılması,
birbiriyle çelişik hükümlerin engellenmesi açısından ve bir dosyada verilen kararın diğer dosyanın
sonucunu etkileme olasılığından kaynaklanan bir zorunluluktur. Aynı sıra cetvellerine yönelik
açılmış başka davalar da olup olmadığı araştırılıp, varsa birbiriyle bağlantılı olduğunun kabulü ile
50
Yargıtay, kat karşılığı inşaat sözleşmesinin feshi ve maddi tazminat davası ile tapu
iptali ve tescili davasında biri hakkında verilen hüküm diğerini etkileyecek nitelikte
olduğundan birleştirilerek görülmesine gerektiğine hükmetmiştir134. Yargıtay başka bir
kararında ise boşanma davası ile tedbir nafakası davasının aynı sebepten doğmadığı gibi
biri hakkında verilecek diğerini etkileyecek nitelikte olmadığından birleştirmenin hatalı
olduğu yönünde karar vermiştir135.
Yine Yargıtayın bir kararına konu olan davalarda biri hakkında verilecek hüküm
diğerini etkileyecek nitelikte olan karar şu şekildedir: “Dava, arsa payı karşılığı inşaat
sözleşmesinin feshiyle projeye aykırı inşa olunan binanın yıkılması istemine ilişkindir.
Davacılar ile davalılar arasında imzalanan sözleşmelerle kat karşılığı inşaat yapılması,
yine davalılarla dava dışı arsa malikleri arasında imzalanan sözleşmeyle de aynı
mevkide bulunan parsel üzerine kat karşılığı inşaat yapımı kararlaştırılmıştır. Bu
sözleşmeler uyarınca yüklenici davalılar, parselleri tevhit etmeksizin her ikisinin
üzerine de tek bina inşa etmiş, belediyece yasaya aykırı olunan binanın yıkımına karar
verilmiştir. Eldeki davada sözleşmenin feshiyle birlikte inşaatın yıkılması da
istenmektedir. İnşaat her iki parsel üzerinde olduğundan ve yıkım isteminin diğer parsel
maliklerini de etkileyeceği ortadadır. Nitekim parsel malikleri de aynı taleplerle Asliye
Hukuk Mahkemesinde dava açmış olup, halen derdesttir. Görülmekte olan davada diğer
parsel maliklerinin bir kısmı davaya dahil edilmiş ise de her iki davanın farklı
sözleşmeler olsa da aynı binaya dair olduğundan aralarında bağlantı bulunduğu ve
sonucunun birbirini etkileyeceği nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. O halde 6100 Sayılı
önce esas kaydı yapılan dosya üzerinde işbu davanın birleştirilmesi önce açılan davanın bu dava
olduğunun tespiti halinde ise diğer davaların bu dava ile birleşmesinin beklenmesi gerektiğinin
düşünülmemesi hukuka aykırıdır.” Kazancı İçtihat Bankası.
133
YARGITAY 20. HD E. 2012/14274 K. 2013/3717 T. 2.4.2013, Kazancı İçtihat Bankası.
134
YARGITAY 15. HD E. 2004/6001 K. 2005/4684 T. 14.9.2005, Kazancı İçtihat Bankası.
YARGITAY
51
H.M.K.nın 166/4. maddesi uyarınca aynı mahkemede açılan davaların birleştirilmesine
karar verilerek uyuşmazlığın esasının incelemesi gerekir.”136
Tüm bunlara ek olarak şunu da ifade edebiliriz ki; bir dava hakkında verilen
hükmün diğerini etkileyebilecek nitelikte olması, mahkemenin diğer davayı bekletici
sorun yapabilecek nitelikte bağlantı olması söz konusu olmaktadır137. Bekletici mesele,
bir davada ön sorun138 olarak incelenip karara bağlanabilecek hususların ayrı bir dava
konusu yapılması halinde ortaya çıkar139.Bir mahkeme, başka bir mahkemede
görülmekte olan bir davayı bekletici mesele yapabilmesi için bu iki dava arasında
bağlantı olması gerekir. Diğer bir deyişle, aslında aralarında bağlantı olan davalar
bekletici mesele yapılabilir140. Davaların aralarında bağlantı olması halinde de davaların
birleştirilmesi söz konusu olur. Burada şunu ifade etmek gerekir ki, her bekletici mesele
yapılabilecek davalar birleştirmeye müsait değildir. Çünkü biri diğeri için bekletici
mesele yapılabilecek davalar aynı düzey ve sıfattaki mahkemelerde görülmüyor olabilir.
Bu nedenle sadece, aynı sıfat ve düzeydeki mahkemelerde görülen ve biri diğeri için
bekletici mesele yapılabilecek nitelikte davalar, aralarında bağlantı olduğu için
birleştirilebilecektir. HUMK zamanında, ayrı mahkemelerde görülen ve aralarında
bağlantı bulunan davalar ilk itiraz olarak ileri sürülmediği takdirde bekletici mesele
yapılarak davaların uzamasına sebep vermekteydi141.HMK ile birlikte artık, bekletici
mesele yapılabilecek fakat birleştirilmenin şartlarını taşıyan davalar bekletici mesele
yapılması yerine birleştirilebilecektir.
136
YARGITAY 15. HD E. 2013/1660 K. 2013/4236 T. 27.6.2013, Kazancı İçtihat Bankası.
137
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.606.
138
Ön sorun; görülmekte olan bir davaya ilişkin olup, davanın incelenip karara bağlanmasından önce
çözülmesi gereken sorunlara ön sorun denir (KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.461).
139
KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.463.
140
KURU, C.3, s.3225.
141
YILDIRIM/DEMİRHAN/ÖZKAYA-FERENDECİ/TUNÇ-YÜCEL/KALE/GÖREN-ÜLKÜ;
s.194,HMK m.166 gerekçesi.
52
V- Talep Olması veya Mahkemenin Resen karar vermesi
Aynı yargı çevresinde yer alan mahkemelerde birleştirme kararı talep üzerine
olabileceği gibi mahkeme de resen birleştirmeye karar verebilir (HMK m.166/1).
HUMK’daki düzenlemede de talep üzerine veya mahkeme resen birleştirmeye karar
verebiliyordu. Taraflardan her biri başka bir mahkemede görülmekte olan dava ile
aralarında bağlantı olduğunu ileri sürerek, davaların birleştirilmesini isteyebilir.
Birleştirmeyi talep eden taraf hem davacı hem de davalı taraf olabilir142. Birleştirme
talebi, dilekçe ile olabileceği gibi duruşmada sözlü de olabilir.
Bunun yanında, davayı görmekte olan mahkeme, başka bir dava ile aralarında
bağlantı olduğunu tespit ederse birleştirmeye karar verebilir. Burada mahkeme,
birleştirmeye karar vermek zorunda değildir. Kural böyle olmakla birlikte, bazı hallerde
mahkeme davaların birleştirilmesine karar vermek zorundadır143. Kooperatif Kanunu
m.53 ve Türk Ticaret Kanunu 448’de (anonim şirket), genel kurul kararlarına karşı
birden fazla açılması halinde bu davaların birleştirilerek görüleceği düzenlenmiştir144.
142
KURU, C.3, s.3437.
143
KURU, C.3, s.3414.
144
Bu davaların, şirket(kooperatif) merkezinin bulunduğu yer mahkemelerinde açılacağı düzenlenmiştir
(Koop. K. m.53 ve TTK m.445). Bu sebeple, bu davalar aynı yargı çevresindeki mahkemelerde
görülecektir. Aynı yargı çevresinde yer alan mahkemeler de bu davaları birleştirerek görmek
zorundadır.
145
YILMAZ, Şerh, s.973. PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.637. KURU/ARSLAN/YILMAZ,
s.492. Karslı, 725. GÖRGÜN, Ders Kitabı, s.269. TAŞPINAR AYVAZ, s.357.
53
mahkemelerdeki birleştirme bir ilk itiraz olarak düzenlenmişti. Dolayısıyla ilk itiraz
olduğu için sadece davalı taraf birleştirme talebinde bulunabilecektir. HMK ile birlikte
ilk itiraz olmaktan çıkarılmıştır. Bundan dolayı, kanunda da bir sınırlama olmadığından,
ayrı yargı çevresinde görülmekte olan davalarda birleştirme talebi, hem davalı hem de
davacı tarafça ileri sürülebilecektir. Ayrı yargı çevresinde yer alan mahkemelerden biri,
başka bir mahkemenin görmekte olduğu dava ile kendisinin davası arasında bağlantı146
olduğunu öğrenmesi durumunda tarafların talebi de yoksa bu durumda ilk mahkemenin
kararını bekletici sorun yapması uygun olur147.
Hem aynı hem de ayrı yargı çevresinde yer alan mahkemelerde yapılacak
birleştirmede, birleştirme kararı ikinci davanın açıldığı mahkeme tarafından verilecek
ve birleştirme birinci davanın açıldığı mahkemede gerçekleşecektir. Kanun koyucunun
“birinci davanın açıldığı mahkeme” ve “ikinci davanın açıldığı mahkeme” ifadeleriyle
mahkemeler arasında “birinci” ve “ikinci” ayrımını neye göre yaptığı
anlaşılamamaktadır.
Yargıtay bir kararında, davaların açıldığı tarihlere göre birinci dava ve ikinci dava
ayrımı yapmıştır148. Kanun metnin bu ifadesinde ilk akla gelen husus davaların açılma
tarihlerine göre bir ayrım olduğudur. Böylece zaman bakımından sonra açılan dava,
daha önceden açılmış dava ile birleştirilebilecektir. Kanun koyucunun böyle bir
düzenleme getirmesinin arkasındaki niyet, ilk davanın yargılama bakımından sonraki
146
Buradaki bağlantı ile kastedilen, biri hakkında verilecek hüküm diğer davayı konusuz bırakması
veya biri hakkında verilecek hüküm diğerini etkileyecek nitelikte olmasıdır. Yoksa dava sebebinin
aynı veya benzer olması sebebiyle bir bağlantının olması halinde bekletici sorun yapacak bir durum
söz konusu olmaz.
147
KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.492.
148
YARGITAY 2. HDE. 2012/12089K. 2012/27577T. 20.11.2012: “…eşlerden Melda tarafından
06.12.2011 tarihinde Adana 2 Aile Mahkemesinde, ikinci dava ise diğer eş Özcan tarafından
16.12.2011 tarihinde Şereflikoçhisar 1 Asliye Hukuk ( Aile ) Mahkemesinde açılmıştır.” Legalbank
İçtihat Bankası.
54
açılana göre daha ileri aşamada olması sebebiyle, birleştirme yapılacaksa yargılaması
daha az ilerlemiş olan davanın, önce açılan dava ile birleştirilmesi olabilir.
Bir dava, davacı tarafın dilekçesi ile hayat bulacaktır. Davanın ilk safhasını
dilekçeler aşaması teşkil eder. Yazılı yargılama usulünde dilekçeler safhasında, dava
149
Aşağıdaki başlık 17/I son paragrafında ifade ettiğimiz üzere, ikinci mahkeme, birleştirilen davaların
aynı düzey ve sıfatta olmadığını görürse davanın iadesine karar verir. Burada da yine mahkeme
birleştirmenin birinci mahkeme olduğunun görürse davayı iade etmelidir. Dn. 40’taki kararda
Yargıtay, birinci mahkemenin verdiği birleştirme kararını bozmuştur. Ayrıca bkz. AKIN, Mustafa;
Hukuk Yargılamasında Birinci Davanın Açıldığı Mahkemece Verilen Birleştirme Kararının
Bağlayıcılığı Sorunu Ve Sonuçları, İBD, C.87, S.3 2013, s.258-269, s.263.
150
YILDIRIM/DEMİRHAN/ÖZKAYA-FERENDECİ/TUNÇ-YÜCEL/KALE/GÖREN-ÜLKÜ; s.194.
55
dilekçesi, cevap dilekçesi, cevaba cevap dilekçesi ve ikinci cevap dilekçesi yer alır.
Taraflar dilekçeler safhası ile davanın çözümü için gerekli olan dava malzemesini
mahkemeye sunmuş olurlar151. Dilekçeler safhasından sonra ön inceleme aşaması gelir
(HMK m.137). Ön inceleme aşaması HMK ile birlikte getirilmiştir. Temel amacı,
yargılamaya geçmeden önce davaya ilişkin hazırlıkların yapılması ve usule ilişkin
hususların öncelikli olarak incelenerek davaların gereksiz uzamasına engel olmaktır152.
Bu aşamadan sonra yargılama aşaması olan tahkikat safhasına geçilir. Tarafların
dilekçelerinde sunduğu iddia ve savunmalar ile delilleri incelenmesinin ardından
tahkikatın tümü hakkında tarafların açıklamalarından sonra tahkikat sona erer(HMK
m.184). Mahkeme, tahkikatı gerektiren bir husus bulunmadığına kanaat getirirse,
tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder(HMK m.184/2). Tahkikat safhasından sonra
sözlü yargılama aşamasına geçilir.
151
ÜSTÜNDAĞ, s.785.
152
YILDIRIM/DEMİRHAN/ÖZKAYA-FERENDECİ/TUNÇ-YÜCEL/KALE/GÖREN-ÜLKÜ; s.160.
153
KURU/ARSLAN/YILMAZ, s. 446. 1. HD E. 2013/6519 K. 2013/12276 T. 10.9.2013 “…hangi
yargılama usulü uygulanırsa uygulansın tarafların yargılamada sözlü olarak görüş ve
değerlendirmelerini ifade etmeleri özel bir önem taşımaktadır. Yazılı Yargılama usulünde de
tarafların hükümden önce son kez mahkeme huzurunda sözlü değerlendirme yapıp, açıklamada
bulunmaları, doğru bir karar verilmesi bakımından önemlidir.” Kazancı İçtihat Bankası.
154
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.641.
56
son açıklamalarını155 yaptıktan hemen sonra hüküm verilecektir. Her ne kadar sözlü
yargılama ve hüküm safhaları ayrı bir şekilde zikredilse de, aslında bu iki safha
tamamen ayrı aşamalar değildir. Sözlü yargılamada tarafların son sözleri dinlendikten
sonra mahkeme dava hakkındaki hükmünü açıklar. Hükmün verilmesi ile birlikte ilk
derece yargılaması sona ermiş olur.
155
HMK m.186 gerekçesi son cümle.
156
ERMENEK, s.133.
57
dilekçeler aşamasında davaların birleştirilmesi talep edilmişse bu hususu en geç ön
inceleme aşamasında karara bağlamalıdır157
157
ERMENEK, İbrahim; Hukuk Muhakemeleri Kanuna Göre Ön İnceleme, İÜHFD, C.2, S.1, 2011,
s.139-175, s.171.
158
KURU, C.3, s.3437. ERDEMİR, İlter; Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi C.1, Ankara 1998, s.544
(Erdemir, C.1).
58
yargılamayı gerektirecek nitelikte olması gerekir. Yeniden yargılamayı
gerektiremeyecek bir yargılama ile hüküm verilecekse bu durumda davaların
birleştirilmemesi yerinde olur. Aksi halde gereksiz yere davanın uzamasına sebep
olabilir. Davaların ayrılmasında ise, ilk derece mahkemesi, Yargıtay’ın bozma kararına
uyduktan sonra birlikte gördüğü davaların ayrılmasına karar verebilir. Çünkü ayrılma ile
birlikte davaların ayrı mahkemelere gönderilmesi söz konusu değildir. Davaların
ayrılması yargılamanın daha iyi yürütülebilmesine olanak sağlayacağından bozmadan
sonrada davaların ayrılmasına karar verilebilir.
Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde
açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında,
talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir.
Aynı yargı çevresinde yer alan mahkemelerde verilecek birleştirme kararı, talep
üzerine olabileceği gibi resen de verilebilir. Birleştirme, ilk davanın açıldığı
mahkemede yapılacaktır(HMK m.166/1 ilk cümle). Birleştirme kararı, ikinci davanın
açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, ilk mahkemeyi bağlar(HMK m.166/1 son
cümle). İkinci mahkemedeki dava dosyası, birleştirme kararı ile birlikte derhal ilk
mahkemeye bildirilir ve ilk davanın açıldığı mahkemeye gönderilir160. Aynı yargı
çevresindeki yer alan mahkemelerdeki, ikinci mahkemenin birleştirme kararı bir ara
159
KURU, C.3, s.3438.
160
YILMAZ, Şerh, s.974.
59
karardır (nihai karar değildir)161. Bu nedenle birleştirme kararına karşı kanun yoluna
gidilemeyecektir (m.168).
Ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki mahkemelerde de,
birleştirme ikinci mahkemeden talep edilir(HMK m.166/2). Birinci fıkradan farklı
olarak, burada kanun “talep” edilmesinden bahsetmiştir. Bu nedenle ayrı yargı
çevresindeki mahkemelerde, hâkimin resen birleştirme kararı veremeyeceği doktrinde
de ifade edilmiştir163.HUMK’da ayrı yargı çevresinde yani farklı mahkemelerde açılmış
olan davaların birleştirme talebi bir ilk itirazdı. HMK ile birlikte artık ilk itiraz olması
kaldırılmıştır. Bu sebeple sadece cevap dilekçesinde değil, davanın sonraki
aşamalarında da talep edilebilecektir.
Mahkeme birleştirme talebi üzerine ret kararı vermesi halinde acaba sonradan
birleştirmeye karar verecek olması halinde yeniden talep şartı aranır mı? Diğer bir
ifadeyle mahkeme birleştirmeye ilişkin ret kararından dönüp davaların birleştirilmesi
161
KURU, C.3, s.3442. YILMAZ, Şerh, s.972.
162
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s. 637.
163
YILMAZ, Şerh, s.973. PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.637. KURU/ARSLAN/YILMAZ,
s.492. Karslı, 725. GÖRGÜN, Ders Kitabı, s.269. TAŞPINAR AYVAZ, s.357.
60
yönünde resen karar verebilir mi? Bu mevzuyu iki açıdan ele almak gerekir. Birleştirme
kararı için talep olması yani tarafların tasarrufunun gerekli olduğunu ifade etmiştik.
Burada talep şartından dolayı yeniden birleştirme kararı verilebilmesi için yeni bir
talebin aranması gerekebileceği öne sürülebilir. Buna karşın, birleştirme talebine ilişkin
verilen ret kararının bir ara karar olması sebebiyle mahkeme verdiği ret kararında
dönerek birleştirme kararı verebileceği yönünde bir çözüm de ileri sürülebilir.
Kanaatimizce, mahkeme birleştirme talebi üzerine verdiği ret kararından dönerek
birleştirme kararı verebilmelidir. Yani ret üzerine bu karardan dönerek birleştirme kararı
vermesi için yeniden talep olması gerekmemelidir. Çünkü birleştirmeye karşı ret kararı
bir ara karardır. Dolayısıyla mahkeme ara kararından dönebilir. Ayrıca, davaların
birleştirilmesindeki menfaat de dikkate alındığında, eğer mahkeme birleştirme talebi
üzerine verdiği ret kararının hatalı olduğu kanaatindeyse tekrar birleştirme kararı
verebilmelidir164.
Birleştirme talebi üzerine, mahkeme, ilk davanın açıldığı dava hakkında bilgi
ister. Birinci mahkeme de, görmekte olduğu dava konusu hakkında bilgi vermek
zorundadır165. İkinci mahkeme, davaların birleştirilmesi için gereken şartların
oluştuğuna kanaat getirirse, davaların birleştirilmesine karar verir. Birleştirme kararı
tarafların hazır olduğu duruşmada verilmesi gerekir. Birleştirme kararının dosya
üzerinden yapılacağına ilişkin bir düzenleme olmadığından, aksi durum savunmanın
kısıtlanması anlamına gelir166.İkinci mahkemenin verdiği birleştirme kararı nihai bir
karardır167. Dolayısıyla bu karara karşı kanun yoluna başvurulabilir. İlk mahkeme,
ikinci mahkemenin verdiği birleştirme kararı kesinleştikten sonra bununla bağlıdır
(HMK m.166/2). Ayrı yargı çevresinde yer alan mahkemelerdeki birleştirme kararında,
164
KARSLI, Abdurrahim; Medeni Usul Hukukunda Usuli İşlemler, İstanbul 2001, s.150 (Karslı, Usuli
İşlemler).
165
KURU, C.3, s.3441.
166
YARGITAY 15. HD. E. 2000/157 K. 2000/2444 T. 18.5.2000, Kazancı İçtihat Bankası. Ara
kararlardan önce tarafların dinlenilmesi için bkz. ÖZEKES, Muhammet; Medeni Usul Hukukunda
Hukuki Dinlenilme Hakkı, Ankara 2003, s.203.
167
YILMAZ, Şerh, s.973. PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s. 637.
61
ikinci mahkemenin verdiği birleştirme kararının derhal ilk mahkemeye bildirilmesine ve
gönderilmesine gerek yoktur. Çünkü ilk mahkeme, birleştirme kararının
kesinleşmesinden itibaren bağlı olacağı için, kararın kesinleşmesinden sonra bildirilmesi
daha uygun olur168. Birleştirme kararının kesinleşmesi üzerine, ikinci mahkeme,
dosyayı kendiliğinden birinci davanın görüldüğü mahkemeye gönderir169.
Mahkeme birleştirme kararı verirken bazı hususları göz önünde tutması gerekir.
Yani bir mahkeme birleştirmeye karar verirken hangi şartları veya usul kurallarını
168
YILMAZ, Şerh, s.974.
169
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s. 637.
170
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s. 637.
62
dikkate alması gerektiğini tespit etmek gerekir. Bunun için davaların aynı ve ayrı yargı
çevresinde olması ihtimallerine göre ayrı ayrı değerlendirmek gerekir.
171
KURU, C.3, s.3424: “Özel mahkemede açılan bir dava ile genel mahkemede açılan dava aralarında
bağlantı olması halinde bu iki davanın özel mahkemede birleştirilmesi” gerektiği ifade edilmiştir.
HUMK döneminde ifade edilen bu görüş, HMK ile birlikte kanaatimizce söz konusu olamaz. Çünkü
HUMK’daki kanuni düzenlemede davaların aynı düzey ve sıfattaki mahkemelerde olması gerektiği
ifade edilmemiştir.
172
BİLGE/ÖNEN, s.260.
173
AKIN, Mustafa; Hukuk Yargılamasında Birinci Davanın Açıldığı Mahkemece Verilen Birleştirme
Kararının Bağlayıcılığı Sorunu Ve Sonuçları, İBD, C.87, S.3 2013(258-269), s.268. YARGITAY 2.
HDE. 2012/12089K. 2012/27577T. 20.11.2012 : “Davalar ayrı yargı çerçevelerinde yer alan aynı
düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış ise, bağlantı
sebebiyle birleştirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir.
Birinci davanın açıldığı mahkeme talebin kabulü ile davaların birleştirilmesine ilişkin kararın
kesinleşmesinden itibaren bununla bağlıdır ( HMK md. 166/2)…Her iki dava arasında yasanın
aradığı nitelikte bağlantı mevcutsa da, birleştirmeyi talep eden davalı koca, talebinde dosyaların
birinci davanın açıldığı yer mahkemesindeki dosya üzerinde birleştirilmesini talep etmesi
gerekirken, dosyaların ikinci davanın açıldığı Şereflikoçhisar 1 Asliye Hukuk ( Aile ) Mahkemesi
dosyası üzerinde birleştirilmesini talep etmiştir. Bu durumda davalının usulüne uygun
bir birleştirme talebi bulunduğundan söz edilemez. Hal böyleyken; birleştirme talebinin reddine
63
birleştirmenin usul ekonomisine ayrılık oluşturmayacağını göz önünde bulundurması
gerekir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, mesela birleştirilmesi istenen davalardan
birinde tahkikat aşaması sona ermiş olması halinde birleştirme talebini reddetmelidir174.
Ayrı yargı çevresinde yer alan mahkemelerde, ikinci mahkeme yukarıda ifade
ettiğimiz diğer hususlara ek olarak yetki kurallarına ilişkin bir incelemede bulunması
gerekir. Aynı yargı çevresinde yer alan mahkemelerdeki birleştirmede, yetki meselesi
gündeme gelmeyecektir. Çünkü birleşme kararı veren mahkeme ile birleştirilen
mahkeme aynı yargı çevresinde yer aldıklarından yetkileri aynıdır. Fakat ayrı yargı
çevresindeki mahkemelerde yetki bakımından farklılık söz konusu olacaktır.
Bir davayı davacı istediği yer mahkemesinde açabilir. O yer mahkemesi yetkili
olmasa bile, kesin yetki halleri dışında, davalı taraf yetki ilk itirazında bulunmazsa o
mahkeme yetkili hale gelir ve o mahkeme davaya bakmak zorunda kalır. Kesin olmayan
yetkinin söz konusu olduğu bir davada davaların birleştirilmesi gündeme geldiğinde
acaba mahkeme nasıl hareket etmelidir? Burada farklı fikirler akla gelebilir. İlk olarak,
yetki ilk itirazı ileri sürülmediği zaman o mahkeme taraflar için yetkili hale geldiğinden
mahkemenin birleştirme kararı veremeyeceği söylenebilir. Fakat böyle bir çözüm tarzı,
karar verilip, davanın esasına girilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış,
bozmayı gerektirmiştir.” Legalbank İçtihat Bankası.
174
KURU, C.3, s.3437.
175
ALANGOYA/YILDIRIM/DEREN-YILDIRIM, s. 101. KURU/ARSLAN/YILMAZ, s. 151.
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s. 172. YILMAZ, Şerh, s.86. KARSLI, s.285.
64
kanaatimizce, HMK m.166’nın uygulanabilirliğini yok etmiş olur. Neredeyse hiçbir
dava için birleştirme kararı verilemez. İkinci olarak, kesin olmayan yetkide tarafların
iradesi geçerli olduğundan, birleştirme kararında da dava yetkili hale gelen mahkemenin
dışında bir mahkemeye gönderileceğinden, birleştirme talebinde bulunan tarafın
hasmına bu yöndeki iradesi sorularak ona göre bir karar verilmesi gerektiği
düşünülebilir. Fakat böyle bir durumda da karşı tarafın rızası aranmış olur ki bu halde
de kanunda belirtilmediği halde bir usul kuralı oluşturulmuş olur. Son olarak
kanaatimizce, görülen dava kesin olmayan yetkiye ilişkin bir dava ise, mahkeme,
davaların birleştirilmesi şartları mevcutsa davaların birleştirilmesine karar vermelidir.
Yani yetki hususunu dikkate almamalıdır. Tabi bu durum yetkili halen gelen
mahkemenin tarafların iradesi dışında başka bir mahkemede (çoğu zaman yetkisiz bir
mahkeme olabilir) görülmesine neden olmaktadır. Böylece, bu durum, o davayı
görmeye yetkili olan bir mahkeme dışında davanın görülmesine istisna oluşturmaktadır.
176
YARGITAY HGK E. 2013/21-500 K. 2013/1436 T. 2.10.2013: “Dava, 506 sayılı Kanun'a tabi
zorunlu sigortalı hizmet sürelerinin tespiti ile 4857 sayılı İş Kanunu'ndan kaynaklanan tazminat ve
alacak istemlerine ilişkindir. Hizmet tespitine ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin ve re'sen
araştırma ilkesine tabi iken, işçilik hak ve alacakları talebine ilişkin davalar, taraflarca hazırlama
ilkesine tabi olup, her iki dava türü, yasal dayanakları ve buna bağlı olarak yapılacak inceleme ve
araştırma yöntemler ile temel ilişkinin kanıtlanmasında izlenecek usul ve davaların tarafları
açısından büyük farklılıklar içermektedir. Yargılama usulü farklı davaların birlikte yürütülmesindeki
zorluk yanında, ayrı yargılama ilkelerine tabi olan bu davaların birlikte görülmesine ilişkin yasal bir
zorunluluktan sözetmeimkanı da bulunmamaktadır. Davaya konu istemlerin yasal dayanaklarının ve
buna bağlı olarak yapılacak inceleme ve araştırma yöntemlerinin farklılığı, temel ilişkinin
kanıtlanmasında izlenecek usul gibi bir takım farklı olgular nedeniyle, yargılamanın daha iyi ve
süratli bir şekilde yürütülebilmesi için hizmet tespiti ve işçilik alacaklarına ilişkin davaların
65
önüne almaktadır. Çünkü davaların birinde resen araştırma söz konusu iken diğerinde
taraflarca getirme ilkesi olursa yargılamanın daha iyi ve hızlı yürütülmesine engel
oluşturabilir. Yani mahkeme her iki davayı birleştirmeden önce incelemesi gereken
hususlardan biri de her iki davanın resen araştırma ilkesine göre mi yoksa taraflarca
getirilmesi ilkesine mi tabi olduğudur. Esasında bu husus bir birleştirmeye engel bir şart
değildir. Fakat yargılamanın iyi ve hızlı yürütülmesine engel teşkil ettiğinden sonradan
davaların ayrılmasına karar verilmesini gerektiren bir durum olarak ortaya çıkabilir.
Esasında Yargıtayın bu tür davaların ayrılması gerektiği usul ekonomisi açısından doğru
olsa da, davaların birlikte görülmesinin tek gayesi usul ekonomisi değildir. Davaların
birlikte görülmesi çelişkili kararların ortaya çıkmasına da engeller. Bu nedenle her
yargılama ilkesi farklı olan davaların değil somut duruma göre davaların ayrılmasına
karar verilebilmelidir177. Mesela, davalardan biri hakkında verilen hüküm diğerini
etkileyecek nitelikte bir bağlantı bulunmaması halinde, bu şekilde davaların birlikte
yürütülmesi usul ekonomisine aykırılık teşkil edecekse davaların ayrılmasına karar
verilebilir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi ayrı yargılama ilkesine tabi davaların
birleştirilmesinde kanunen bir engel yoktur. Yargıtay, içtihatlarıyla bir engel
oluşturmaktadır. Kanaatimizce, içtihat yoluyla davaların birleştirilmesine bir sınırlama
koymak yerine, somut duruma göre bir karar verilmesi yerinde olur178.
ayrılması gerekir.” Kazancı İçtihat Bankası. Aynı yönde YARGITAY HGK E. 2013/21-
447 K. 2013/492 T. 10.4.2013, Kazancı İçtihat Bankası.
177
ERMENEK, s.141.
178
ERMENEK, s.141.
179
KURU, C.3, s.3424,3425. BARIKAN, Aziz; Seri Yargılama Usulüne Tabi Bir Dava, Basit
Yargılama Usulüne Tabi Diğer Bir Dava İle Birleştirilebilir Mi?, ABD 1948/6, s.11-13, s.11,12.
66
görülmesinin mümkün olmadığı ifade edilmiştir180.Yargıtayda bir kararında aynı
yargılama usulüne tabi olmayan davaların birlikte görülmesinin doğru olmadığı
yönünde karar vermiştir181. Farklı yargılama usulüne tabi olan davaların
birleştirilmemesi yönünde kanunda bir düzenleme yoktur. Kanaatimizce, davaların
farklı yargılama usulüne tabi olması davaların birlikte görülmesine engel teşkil
etmemelidir. Çünkü davaların birlikte görülmesindeki amaç ortak bir tahkikatın
yapılmasıdır. Davaların farklı yargılama usulüne tabi olması da buna engel teşkil etmez.
Kaldı ki, farklı yargılama usullerindeki süreler, tahkikat ve ön inceleme, dosyanın
işlemden kaldırılması ve benzeri usuli farklılıklar davaların ayrı ayrı görülmesine
sebebiyet verecek durumlar değildir182. Bu nedenle davaların farklı yargılama usullerine
tabi olması, bu davaların birlikte görülmesine engel değildir.
Davaların birleştirilmesi talebi üzerine mahkemece verilen ret veya kabule ilişkin
kararın niteliği, birleştirilmesi talep edilen davaların aynı yargı çevresi ve ayrı yargı
çevresi olması ihtimaline göre farklı değerlendirmek gerekir.
180
ÇELİKOĞLU, Cengiz Topel; Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yargılama Modelinde Ön İnceleme
Safhası, http://www.e-akademi.org/makaleler/ctcelikoglu-1.pdf, (E.T. 23.4.2015), s.50.
ALANGOYA, Dava ortaklığı, s.35.
181
YARGITAY 17. HD. E. 2010/5762 K. 2010/6632 T. 8.7.2010, Kazancı İçtihat Bankası.
182
ERMENEK, s.138.
67
15. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen davalardaki yapılacak birleştirme, aynı yargı
çevresindeki aynı sıfat ve düzeydeki mahkemeler arasında bir birleştirmedir183.
Aynı yargı çevresindeki yer alan mahkemelerde, ikinci mahkemenin talep üzerine
veya resen verdiği birleştirme kararı bir ara karardır184. Çünkü ikinci mahkemenin
verdiği birleştirme kararı üzerine, dava aynı mahkemede görülmeye devam
edeceğinden, bu karar nihai karar değildir185. Yine aynı şekilde birleştirme talebine
ilişkin mahkemenin ret kararı davanın devamını sağlayan bir karar olduğundan ara
karardır. Mahkemenin birleştirmeye ilişkin ret veya kabul kararları birer ara karar
olduğundan ancak hükümle birlikte kanun yoluna götürülebilir.
Ayrı yargı çevresinde yer alan mahkemelerde birleştirme kararı verilebilmesi için
taraflardan birinin talebi olması gerekir. Birleştirme talebini alan ikinci mahkeme, talebi
yerinde görürse görmekte olduğu davayı, ilk dava dosyasında birleştirilmesine karar
verir. İkinci mahkeme birleştirme kararı verdikten sonra dosyadan elini çeker. İkinci
mahkemenin verdiği bu karar usule ilişkin bir nihai karardır186. Bu nedenle bu karar tek
başına temyiz edilebilecektir.
183
KURU, C.3, s.3439.
184
MUŞUL, Timuçin; Medeni Usul Hukukunda Ara Kararlar, DÜHFD, S.4, 1988, s.217-262, s.244.
Ara kararlar için bkz. BORAN GÜNEYSU, Nilüfer; Medeni Usul Hukukunda Karar, Ankara 2014,
s.147 vd.
185
KURU, C.3, s.3441. YILMAZ, Şerh, s.972.
186
YILMAZ, Şerh, s.973. KURU, C.3, s.3433.
68
II- Davaların Birleştirilmesinde Yargılama Gider ve Harçları
Aynı yargı çevresinde yer alan mahkemelerde verilen birleştirme kararı nihai
karar olmadığından birleştirme kararı ile birlikte yargılama giderlerine ilişkin bir karar
verilmeyecektir187. Zira yargılama giderlerinden ancak hükümle birlikte taraflara
yükletilebilmektedir (HMK m.326/1). Dolayısıyla birleştirilen davalara ilişkin
yargılama giderleri hakkında karar davanın sonunda verilecektir. Davalar açıldıktan
sonra birleştirilme söz konusu olduğu için bu davalara ilişkin harçlar dava açılırken
ödendiği için davaların birleştirilmesinde söz konusu olmayacaktır.
Ayrı yargı çevresindeki mahkemelerde verilen birleştirme kararının nihai bir karar
olduğunu ve birleştirme kararı verilen mahkemede yargılamanın sona ereceğini ifade
etmiştik. Bu karar nihai bir karar olmasına rağmen mahkeme, birleştirme kararı ile
birlikte yargılama giderlerine ilişkin karar veremez. Zira birleştirme kararı dava konusu
uyuşmazlığı esastan çözümleyen bir karar olmadığı gibi hangi tarafın haksız olduğu da
belirsizdir188. Ayrıca ayrı yargı çevresindeki mahkemelerdeki birleştirme kararı nihai
karar olmasına rağmen yargılama, sadece kararı veren mahkeme önünde sona
ermektedir. Yoksa yargılamanın tamamen sonuçlanması söz konusu değildir. Yargılama
başka bir mahkemede devam edecektir. Dolayısıyla birleştirme karar ile birlikte
yargılama giderlerine ilişkin karar kanaatimizce de verilmemelidir.
187
KURU, C.3, 3404. YILMAZ, Zekeriya; Hukuk Davaların Açılmasından Hüküm Verilmesine Kadar
Yargılama Safhaları Ve İşlemleri, Ankara 2013, s.823 (Yılmaz, Yargılama Safhaları). YILMAZ,
Zekeriya; Yeni Hukuk Muhakemeleri Kanununa Göre Hukuk Davalarında Yargılama Harç Ve
Giderleri İle Vekâlet Ücreti, Ankara 2011, s.42 (Yılmaz, Yargılama Giderleri). AYDIN, Murat;
Avukatlık Ücreti, Ankara 2007, s.355.
188
KURU, C.3, s.3444.
69
ücretlerin hangileri olduğu gider avansı tarifesinde belirtilmiştir189. Her bir dava
açılırken gider avansı yatırılmış olur. Bu davalar sonradan birleştirilirken gider avansına
ilişkin bir eksiklik olmayacaktır. Davalar devam ettiğinden gider avansının akıbeti
hakkında karar hükmün kesinleşmesinden sonra verilir190.
Birleştirme kararından sonra ikinci mahkemedeki dava ilk mahkemedeki dava ile
birleştirilir. Birleştirilmelerine karar verilmiş olan davaların esas kayıtlarında bu durum
belirtilir. Başka bir dava ile birleştirilmesine karar verilen davanın karar
numarası birleştirme kararına yazılır ve bu durum mahkemede verilen son kararda
gösterilir(HMK Yön. M.63/1).
HMK m.168’de aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki
mahkemelerde verilen birleştirme kararlarına karşı kanun yoluna ancak hükümle birlikte
gidilebileceği düzenlenmiştir. Hükümle birlikte kanun yoluna götürülen birleştirme
kararları ise tek başına bölge adliye mahkemesinde hükmün kaldırılarak esastan
incelenmesine, Yargıtayda ise bozma sebebi teşkil etmez (HMK m.168/son cümle).
189
RG. S.28777, HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU GİDER AVANSI TARİFESİ, m. 3
“ Davacı, bu Tarifede gösterilen gider avansını dava açarken mahkeme veznesine yatırmak
zorundadır. Gider avansı her türlü tebligat ve posta ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve tanık
ücretleri gibi giderleri kapsar.”.
190
RG. S.28777, HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU GİDER AVANSI TARİFESİ, Gider
avansının iadesi.5 – (1) Gider avansının kullanılmayan kısmı hükmün kesinleşmesinden sonra
davacıya iade edilir. Davacı tarafından hesap numarası bildirilmiş ise iade elektronik ortamda
hesaba aktarmak suretiyle yapılır. Hesap numarası bildirilmemiş ise masrafı avanstan karşılanmak
suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak gönderilir.
70
Kanun, burada aynı yargı çevresindeki mahkemelerde verilmiş olan birleştirme
kararlarına karşı kanun yolunu kapatmıştır. Hem birleştirme kararı hem de birleştirme
talebinin reddine karşı doğrudan kanun yoluna başvurulamayacaktır. Zaten aynı yargı
çevresindeki mahkemelerin verdikleri birleştirme kararları ara karar olduklarından
kanun yoluna götürülmelerine engeldir. Hükümle birlikte kanun yoluna götürülen
birleştirme kararı ise tek başına ilk derece mahkemesinin kararının bozulmasına sebep
olmayacaktır.
HMK m.168’de, kanun yolları başlığı altında, sadece, aynı yargı çevresindeki
mahkemelerde verilen birleştirme ve ayırma kararlarına karşı hükümle birlikte kanun
yoluna gidileceği düzenlenmiştir. Ayrı yargı çevresindeki mahkemelerin vermiş olduğu
birleştirme kararlarına karşı kanun yoluna başvuru mevzu ifade edilmemiştir. Fakat ayrı
yargı çevresindeki mahkemelerin vermiş oldukları birleştirme kararlarına karşı da kanun
yoluna başvurulabilecektir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere ayrı yargı çevresindeki
mahkemelerin verdiği birleştirme kararı usule ilişkin nihai bir karardır. Ayrı yargı
çevresindeki mahkemelerin verdikleri sadece birleştirme kararlarına karşı kanun yoluna
başvurulabilecektir, birleştirme talebinin reddi ancak hükümle birlikte kanun yoluna
götürülebilir.
HMK Geçici m.3’e göre bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihine
kadar, 1086 sayılı HUMK’un temyize ilişkin yürürlükteki hükümleri uygulanacaktır.
Yalnız burada 1086 sayılı kanunun 26.9.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan
değişiklikten önceki temyiz hükümleri uygulama alanı bulacaktır (HMK Geçici m.3/2).
191
Yargıtay 2.HD 10.05.2012, 8660/12644 :”Davacı tarafından açılan boşanma davasının, aynı
mahkemede görülmekte olan davalı tarafından davacı eşi aleyhine açılan boşanma davasıyla
birleştirilmesine karar verilmiştir. Aynı mahkemelerde görülmekte olan davalar yönünden verilen
71
Yukarıda hangi kararlara karşı kanun yoluna başvurulabileceği ve
başvurulamayacağını ifade etmiştik. Dolayısıyla hangi karara karşı neden tek başına
kanun yoluna gidilemeyeceğini bu başlıkta tekrar etmeyeceğiz. Burada bu kararlara
karşı temyiz incelemesine ilişkin açıklamalarda bulunacağız.
Aynı yargı çevresindeki birleştirme veya buna ilişkin ret kararı ile ayrı yargı
çevresindeki birleştirme talebinin reddine ilişkin kararlara karşı temyize ancak hükümle
birlikte gidilecektir. Bunun yanında davaların ayrılmasına ilişkin kararlara karşı da yine
hükümle birlikte temyize başvurulabilecektir.
Dava konusuna ilişkin verilen hükme karşı temyize başvuru yolu açık ise bu
kararlar, hüküm ile birlikte temyiz edilebilir. Yargıtay, tarafların temyiz dilekçesinde
birleştirme ve ayırma hususundaki ilk derece mahkemesi kararına kararlarına karşı istinaf yoluna
ancak hükümle birlikte gidilebilir(HMK m.168). Yasa, istinaf yolundan söz etmekle birlikte istinaf
kanun yolu incelemesini yapacak olan bölge adliye mahkemeleri göreve başlamadığına göre 6100
sayılı Yasaya 6217 sayılı yasayla ilave edilen Geçici 3.maddede, bölge adliye mahkemelerinin
göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı HUMK’nun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin
uygulanmasına devam olunacağı hükme bağlandığından yasadaki istinaf kanun yolu 1086 sayılı
yasadaki temyiz yolu olarak kabul edilmek gerekir. O halde yasa, aynı mahkemelerde görülmekte
olan davalar yönünden verilen birleştirme ve ayırma kararlarına karşı ancak hükümle birlikte kanun
yoluna gidilebileceği öngördüğüne göre, bu aşamada birleştirme kararının tek başına temyizi
mümkün bulunmamaktadır. Bu bakımdan temyiz talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir”
(Yılmaz, Şerh, s.985).
192
KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.613.
72
ileri sürdüğü sebepler ile bağlı değildir. Tarafların ileri sürmediği sebeplerden dolayı da
karar bozulabilir193. Dolayısıyla davaların birleştirilmesini veya ayrılmasını taraflar ileri
sürmese bile Yargıtay resen bunlara ilişkin bir inceleme yapabilir. Aynı yargı
çevresindeki birleştirme veya buna ilişkin ret kararı ile ayrı yargı çevresindeki
birleştirme talebinin reddine ve davaların ayrılmasına ilişkin kararlar hatalı olsa bile
verilen hüküm doğru ise bu hususlar tek başına bozma sebebi sayılmayacaktır (HMK
m.168/ son cümle). Bunlar usule ilişkin nispi temyiz sebeplerinden olduğundan, hükme
etki etmediği sürece bozma sebebi sayılmayacaktır194. Mahkemenin birleştirme veya
ayrılmaya ilişkin ret veya kabul hakkındaki kararının hatalı olmasının sonuca etki edip
etmemesine göre bozma sebebi yapılacaktır. Ancak mahkeme birleştirme ve ayrılmaya
ilişkin tarafların taleplerini hiç incelememiş olması mutlak bozma sebebi sayılacaktır195.
Yargıtay bir kararında, aynı yargı çevresinde (aynı mahkemede) görülmekte olan
aynı taraflara ilişkin boşanma ve nafaka davalarının birleştirilmeden yargılamaya devam
etmesini bozma sebebi saymıştır. Bu kararda mahkeme resen davaların birleştirmesine
ilişkin karar verebileceği halde vermemiştir. Böyle bir dava da biri hakkında verilecek
karar diğerini etkileyecek nitelikte olduğundan davaların birleştirilmeden görülmesi
haklı olarak bozma sebebi teşkil etmiştir196
193
ÜSTÜNDAĞ, s.841. PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s. 954.
194
KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.613. KURU, C.3, s.3427. PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.
945. KARSLI, s.864. AKCAN, Recep; Usul Kurallarına Aykırılığa Dayanan Temyiz Nedenleri,
Ankara 1999, s.146. ULUKAPI, s.140.
195
ÜSTÜNDAĞ, s.840. PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s. 945.
ALANGOYA/YILDIRIM/DEREN-YILDIRIM, s.474. ERDEMİR, İlter; Hukuk Muhakemeleri
Kanunu Şerhi C.2, Ankara 1998, s.1714 (Erdemir, C.2).
196
Y. 2. HD. E. 2013/299 K. 2013/2521 T. 31.1.2013,Kazancı İçtihat Bankası.
73
araştırma yöntemlerinin temyiz inceleme Dairelerinin farklılığı, temel ilişkinin
kanıtlanmasında izlenecek usul, davaların konularının ve nedenlerinin farklığı göz
önüne alındığında, yargılamanın daha iyi ve süratli bir şekilde yürütülebilmesi için iş
kazası nedeniyle sigortalının ve SGK.nun açtığı davaların ayrılmasında zorunluluk
bulunmaktadır197.” şeklinde karar vermiştir. Yargıtayın davaların ayrılmasına ilişkin
görüşüne katılmakla birlikte, bu davaların doğru sonuçlanıp sonuçlanmadığına
bakmadan sırf ayrılması gerektiği gerekçesi ile hükmü bozması doğru olmadığı
kanaatindeyiz.
Yargıtay bir davaya ilişkin kararında “Eldeki davayla Düzce 1. Sulh Hukuk
Mahkemesi'nin 2009/495 Esas sayılı dosyasının tarafları dayanak sözleşme ve akdi
ilişki aynı olup eldeki davada ayıptan dolayı zararların, sulh hukuk mahkemesindeki
davada aynen ifa veya ayıbın giderilmesi bedelinin talep edildiği, tarafların aynı olup,
davaların aynı sebeplerden doğması ve biri hakkında verilecek hükmün diğerini
doğrudan etkileyecek nitelikte bulunması sebebiyle davalar arasında hukuki ve fiili
irtibat bulunduğu, dava tarihinde yürürlükte bulunan 1086 Sayılı HUMK'nın 45 ve karar
tarihinde yürürlükte bulunan 6100 Sayılı HMK'nın 166 ncı maddesi gereğince aynı
yargı çerçevesinde yer alan davaların birlikte görülmesi zorunlu olduğundan
mahkemece sulh hukuk mahkemesindeki davanın bu davayla birleştirilmesi sağlanarak
sonuçlandırılması gerekirken sulh hukuk mahkemesindeki davanın varlığı bilinmesine
rağmen bu husus gözden kaçırılarak davanın karara bağlanması doğru olmamış, kararın
bozulması uygun bulunmuştur198.” şeklinde karar vermiştir. Yine yukarıda da ifade
ettiğimiz gibi birleştirme ve ayırma kararları veya bunlara ilişkin ret kararlarının
bozulması için sonuca etki etmesi gerekir. Yani bu kararlar hatalı olsa bile tek başına
bozma sebebi yapılamayacağı HMK m.168’de ifade edilmiştir. Yargıtay bu kararında
ise davalar arasında bağlantı olduğunda davaların birleştirilmesi zorunlu olduğu
vurgulanmıştır. Hâlbuki böyle bir zorunluluk söz konusu değildir. Eğer böyle bir
zorunluluk olmuş olsaydı, kanun birleştirme ve ayırma kararlarına aykırılığı mutlak
197
Y. 21. HD. E. 2010/10741 K. 2012/7171 T. 3.5.2012, Kazancı İçtihat Bankası.
198
YARGITAY 15. HD E. 2013/1535, K. 2014/1301, T. 26.2.2014, Kazancı İçtihat Bankası.
74
bozma sebebi olarak düzenlerdi. Ayrıca bu kararda birleştirmeme kararının sonuca etki
edip etmediğini de bakılmadan (elimizdeki kararın tamamından anlaşıldığı kadarıyla)
bozma yönünde karar verilmiş olması kanaatimizce isabetli olmamıştır.
6100 sayılı HMK göre kanun yolları istinaf ve temyiz kanun yoludur. Esasında
istinaf sistemi HMK ile birlikte kanunumuzda yer almamıştır. 1086 sayılı Kanun’a 5236
sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile dahil edilmiştir. Şuan itibariyle bölge adliye
mahkemeleri göreve başlamadığından HMK hükümlerince kabul edilen kanun yolunu
uygulayamamaktayız. Fakat bu mahkemelerin göreve başlaması ile HMK hükümlerine
göre kanun yolu uygulaması olacağından bu sisteme göre de bu başlık altında
incelemede bulunacağız.
75
Birleştirme ve ayırma kararına karşı kural olarak istinaf kanun yoluna
başvurulabilecektir. Her birleştirme kararı değil, HMK m.341’de belirtilen şartlar
çerçevesinde başvurulabilecektir. Buna göre miktar veya değeri bin beş yüz Türk
Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin birleştirme kararlarına karşı istinaf
yoluna başvurulamayacaktır.
199
HMK m.352: Bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince dosya üzerinde yapılacak ön inceleme
sonunda; incelemenin başka bir dairece yapılması gerektiği, kararın kesin olduğu, başvurunun süresi
içinde yapılmadığı, başvuru şartlarının yerine getirilmediği, başvuru sebeplerinin veya gerekçesinin
hiç gösterilmediği tespit edilen dosyalar hakkında öncelikle gerekli karar verilir. Eksiklik
bulunmadığı anlaşılan dosya incelemeye alınır.
76
düzenlenmiştir. Esasında burada bir çelişki olduğunu söylemek mümkündür. Zira HMK
m.353/a’da bunun duruşma yapılmaksızın ve esasa girmeden kesin olarak kaldırılmasını
düzenlemişken, HMK m.168’de bunların tek başına hükmün kaldırılmasına sebep
olmayacağı ifade edilmiştir. Durumu daha somut ifade edecek olursak, bölge adliye
mahkemesi önüne gelen dosyadan HMK m.353/a’ya göre yaptığı incelemede davaların
ayrılmasına talebine rağmen davaların ayrılmadığını ve ayrılmasını gerektiğine karar
verdiği düşünelim. Fakat yukarıda temyiz incelemesi kısmında da ifade ettiğimiz üzere,
davaların ayrılmaması yönündeki usule ilişkin bu hatalı kararın bozulabilmesi için
davaların ayrılmamasının hükme etki etmiş olması gerekir. Fakat bölge adliye
mahkemesinin HMK m.353/a’ya göre yaptığı inceleme, esasa girmeden yaptığı
incelemedir. Öyleyse davaların ayrılmaması kararının usule göre hatalı olmasına
rağmen hükme etki edip etmediği esasa girmeden anlayamayacaktır. Sonuç olarak şu
söylenebilir ki, HMK m.353/a’da belirtilen haller usule ilişkin ve esasa girmeden
hükmün kaldırılmasını gerektiren ağır usul hatalarıdır200. Dolayısıyla kanun, esasa
girilmesini gerektiremeden hükmün kaldırılmasını öngörmüştür. Fakat davaların
ayrılması ve birleştirilmesine ilişkin hataların tek başına hükmün kaldırılmasına sebep
olmayacağı HMK m.168’de belirtilmiştir. Yani davalarına ayrılması ve birleştirilmesine
ilişkin verilen karar esasa etki etmemişse hükmün kaldırılması söz konusu olmayacaktır.
Bu nedenle davaların ayrılması ve birleştirilmesine ilişkin inceleme esas ile birlikte
yapılması gerektiğinden HMK m.353/a/5’te davaların birleştirilmesi ve ayrılmasına
ilişkin kısmın kanun maddelerinin uyumu açısından yerinde olmadığı kanaatindeyiz.
200
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s. 888.
201
ÇİFTÇİ, s.542.
77
hatalı olup olmadığı inceleyecek, hatalı ise kadar kararın kaldırılması yönünde karar
verecektir. Hükümle birlikte istinaf edilmediği için birleştirme kararının hatalı
olmasının hükme etki edip etmediği de araştırılmaz.
İstinaf sisteminin olduğu kanun yolunda temyiz, kural olarak bölge adliye
mahkemelerinin kararlarına karşı başvuru yolu olacaktır. İstinafta olduğu gibi bölge
adliye mahkemelerinin her kararına değil temyize açık kararlarına karşı temyiz kanun
yoluna gidilebilecektir. HMK m.362’de hangi kararların temyiz edilemeyeceği
belirtilmiştir. Buna göre, miktar ve değeri yirmibeş bin Türk Lirasını geçmeyen
davalara ilişkin kararlar, sulh hukuk mahkemesinin görev alanına giren davalara ilişkin
kararlar, yargı çevresi içinde bulunan ilk derece mahkemeleri arasındaki yetki ve görev
uyuşmazlıklarını için verilen kararlar ile merci tayinine ilişkin kararlar, çekişmesiz yargı
işlerinde verilen kararlar, soybağına ilişkin sonuçlar doğuran davalar hariç olmak üzere,
nüfus kayıtlarının düzeltilmesine ilişkin davalarla ilgili kararlar, yargı çevresi içindeki
ilk derece mahkemeleri hâkimlerinin davayı görmeye hukuki veya fiilî engellerinin
çıkması hâlinde, davanın o yargı çevresi içindeki başka bir mahkemeye nakline ilişkin
kararlar ve geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlara karşı temyiz yoluna
başvurulamayacaktır (HMK m.362/1).
Davaların birleştirilmesi talebinin reddine ilişkin kararın tek başına kanun yoluna
götürülemeyeceğini ifade etmiştik. Bu karar, bölge adliye mahkemesinin kararından
sonra temyize götürülebilir. Ancak bunun için bu kararın yukarıda saydığımız temyize
engel kararlardan olmaması gerekir. Mesela burada birleştirmenin talep edildiği davanın
değeri yirmibeş bin TL’nin altında olmaması veya sulh hukuk mahkemesinde
görülmemesi gerekir.
78
götürülebilecektir. Aynı yargı çevresinde yer alan mahkemelerdeki birleştirmede,
birleştirme kararı tek başına kanun yoluna götürülemez. Hükümle birlikte istinaf
başvurusundan verilen karar temyize engel kararlardan değilse temyize başvurulabilir.
Yukarıda bahsettiğimiz birleştirme talebinin reddi ve ayrı yargı çevresinde
mahkemelerdeki birleştirme kararlarında kanun yoluna götürülürken görülmekte olan
davanın özelliği kanun yoluna başvurmakta engel olup olmadığı konusunda dikkate
alınacaktır. Fakat aynı yargı çevresinde yer alan mahkemelerdeki birleştirme kararı
hükümle birlikte kanun yoluna götürülebileceğinden, kanun yoluna başvurmak için
hangi dava esas alınacaktır? Somut olarak ifade etmek gerekirse, İstanbul 13. Asliye
hukuk mahkemesi A ile B arasında X davasını görürken birleştirme kararı verir ve 18.
Asliye hukuk mahkemesinde A ile C arasında Y davası ile birleştirilerek görülmeye
başlar. Burada X ve Y davası birlikte görüldükten sonra hüküm verildiğinden bu
birleştirme kararı kanun yoluna götürülebilir. Kanaatimizce bu durumda birleştirme
kararı hangi dava için verilmişse o dava esas alınarak kanun yoluna başvurusunda
dikkate alınması gerekir. Mesela X davasının değeri on bin TL ise temyiz yoluna
başvuru mümkün olmayacaktır. Bu gibi durumlarda sorun olabilecek bir ihtimalde Y
davasının tarafı C’nin bu birleştirme kararına karşı kanun yoluna başvurabilecek midir?
Burada birleştirme kararı X davası için verilmiş, bu davanın tarafları da A ve B’dir.
C’nin X davası hakkında verilen birleştirme kararını kanun yoluna götürmek istemesi
halinde C burada davanın tarafı olmadığından kanaatimizce mümkün olmamalıdır.
Davaların ayrılmasına ilişkin verilen karar da yine hükümle birlikte kanun yoluna
götürülebilir. Dolayısıyla ayrılma kararına istinaf yolundan sonra verilen karar temyiz
edilemeyen kararlardan değilse temyiz edilebilir. Davaların ayrılması kararının temyiz
edilirken temyizi kabil olup olmadığı acaba hangi davaya göre tespit edilecektir?
Kanaatimizce davaların ayrılmasına karar verildiğinden her bir dava için hüküm
doğurmaktadır. Dolayısıyla kanun yoluna başvururken her bir taraf kendi davası için
kanun yoluna başvuru engeli olup olmadığı tespit edilmesi gerektiği kanaatindeyiz.
Mesela, A ile B arasından X davası, A ile C arasında Y davası birlikte görülmektedir.
Mahkeme bu davaların ayrılmasına karar verdiğinde, karardan memnun olmayan C
kanun yoluna başvururken kendi davası esas alınarak istinaf veya temyize kabil bir
karar olup olmadığı dikkate alınması gerekir.
79
Davaların ayrılması talebinin reddine ilişkin karar ise ancak hükümle birlikte
kanun yoluna götürülebilir. İstinaf başvurusu üzerine verilen karar temyiz edilemeyen
kararlardan değilse bu karara karşı temyize başvurulabilir.
80
davada da kullanılabilmesi gerekir. Bu şekilde bir yorum, usul ekonomisine hizmet
edecektir. Birleştirilen dava için de yeni delil toplanması davaların birleştirilmesinin
amacına aykırı olur202.
202
ERMENEK, s.263.
203
ALANGOYA, Dava Ortaklığı, s.131.
204
ALANGOYA, Dava Ortaklığı, s.131. KURU, C.3, s.3369. ULUKAPI, s.223. ÜSTÜNDAĞ, s.362.
205
ERMENEK, s.264.
206
ERMENEK, s.254. ALANGOYA, Dava Ortaklığı, s.124. ULUKAPI, s.213.
207
ERMENEK, s.254.
208
ALANGOYA, Dava Ortaklığı, s.131.
81
esas alabilir. Özellikle aynı sebebe dayanan davaların birleştirilme ihtimalinde, ortak
vakıalara ilişkin başvurulan bilirkişi raporu diğer davada da kullanılabilecektir. Aynı
durum keşif için de söz konusu olabilir209. Yine bir davada dinlenen tanığın ifadeleri
diğer dava için de kullanılabilir.
209
EGE, Önder; Medeni Usul Hukukunda Keşif, Ankara 2014, s.95.
82
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DAVALARIN AYRILMASI
210
YARGITAY 10. HD E. 2013/8062 K. 2014/3719 T. 25.2.2014, Kazancı İçtihat Bankası.
83
§16- ARALARINDA BAĞLANTI BULUNMAYAN DAVALARIN
AYRILMASI
211
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.325, KARSLI, s.725.
212
YARGITAY 10. HD E. 2013/6635 K. 2014/4313 T. 3.3.2014: “Dava, hizmet tespiti istemine
ilişkindir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 59. maddesi anlamında davalılar arasında
mecburi dava arkadaşlığı yoktur. Aynı Yasanın 166/4. maddesi anlamında bir bağlantıdan söz etmek
de mümkün değildir. Her bir davalı aleyhine yürütülen iddialar arasında Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu'nun 59. veya 166/4. maddesi anlamında bağlantı bulunmadığı halde,
mahkemenin davayı tefrik etmeden yargılamayı iyi bir şekilde yürüterek sonuçlandırması imkânı
yoktur. Böyle bir durum yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesine engel olduğu gibi isabetli bir
karar verilememesi sonucuna yol açar. Bağlantı bulunmaması sebebiyle tefrik edilmeksizin yapılan
yargılama sonuca etkili önemli bir usul yanlışlığı olduğundan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun
30. maddesinde yer alan ve “Hakim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde
yürütülmesini ve gereksiz gider sağlamakla yükümlüdür” şeklinde ifadesini bulan usul ekonomisi
ilkesinin de böyle bir durumda uygulanma yeri yoktur.” Kazancı İçtihat Bankası. Yargıtay kararında
davacının birden fazla davalı işverene karşı hizmet tespiti davasında bu davalar arasında bağlantı
olmadığı dolayısıyla davaların tefrik edilmeden davaların birlikte iyi bir şekilde yürütülemeyeceği
ve böylece isabetli karar verilemeyeceği yönünde karar vermiştir. Kanaatimizce bu karar isabetlidir.
Çünkü her dava hizmet tespitine yönelik olsa da farklı işveren ve işyerlerinde çalışmış olması
84
ve m.166/4 anlamında bir bağlantı yoktur. Aralarında bağlantı bulunmayan davalarda
ise yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesi imkânsızdır213.
Davaların birleştirilmesi ile amaçlanan, ortak bir tahkikat ile davaların daha hızlı
ve az masrafla sonuçlanmasıdır. Yani aralarında bağlantı olan davaların birlikte
85
görülmesinde fayda olacağı kabul edilir. Ancak aralarında bağlantı olan her davanın
birlikte yürütülmesi iyi bir yargılama açısından sağlıklı olmayabilir. Birleştirme kararı
ile bağlı olan mahkemenin böyle durumlarda yargılamanın daha sağlıklı yürütülebilmesi
için kanun HMK m.167 ile mahkemeye davaları ayırarak görme imkânı getirmiştir.
Kanaatimizce, burada mahkemeye tanınan takdir hakkı aralarında bağlantı bulunan
davalar ayrılması içindir. Eğer aralarında bağlantı bulunmayan davalar (ne HMK m.57
ne de m.166 açısından) birlikte açılmış veya birleştirilmişse bu davaları ayırmak
zorundadır. Çünkü zaten davalar arasında bağlantı yoksa bu davaların birleştirilmesi
mümkün değildir. Ayrıca aralarında bağlantı bulunmayan davaların ise birlikte
görülmesi usul ekonomisi açısından fayda sağlamayacağı gibi davaların gereksiz yere
uzamasına da neden olur. Dolayısıyla aralarında bağlantı bulunmayan davaları
mahkeme ayırmak zorundadır214.
O halde hangi hususlar veya durumlar bir yargılamanın iyi yürütülmesine engel
teşkil ettiğini tespit ederek hükümdeki bu ifadeyi somutlaştırmak daha anlaşılır
kılacaktır. Bu hususta Yargıtayın verdiği kararlar yol gösterici olabilir.
Yargıtay birçok kararında hizmet tespit davası ile işçi alacaklarına ilişkin birlikte
açılan davaların ayrılması gerektiği yönünde karar vermiştir. Yargıtayın bu kararlarında,
davaların ayrılmasını gerektiren husus ise davaların daha iyi yürütülmesini sağlamak
214
KURU, C.3, s.3395. KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.489. UMAR, s.467.
215
KURU, C.3, s.3398. KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.489.
86
olduğu ifade edilmiştir. Davaların iyi yürütülmesine engel olan durum ise bahsedilen bu
davalarda hakimin yargılamadaki rolü olmuştur. Kararda ifade edildiği üzere, hizmet
tespit davasında resen araştırma ilkesi geçerli iken, işçi alacaklarına ilişkin davada
taraflarca getirme ilkesinin geçerli olması bu davaların iyi yürütülmesine engel teşkil
etmektedir. Gerçekten de bir davada hakimin vakıaları ve delilleri resen araştırması,
diğer davada ise taraflarca vakıa ve delil getirme söz konusu olursa bu davanın birlikte
yürütülmesi bir düzen içinde olmayacağı sonucuna varılabilir216.
Yine bir Yargıtay, birden çok işçi tarafından açılan davaların yargılamanın iyi bir
şekilde yürütülmesini sağlamak için her bir işçinin davasının ayrılmasına karar verilerek
ayrı ayrı görülmesi gerektiği yönünde karar vermiştir217.
216
YARGITAYHGKE. 2012/21-1358K. 2013/474T. 10.04.2013 : “…Görüldüğü üzere, hizmet
tespitine ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin ve re'sen araştırma ilkesine tabi iken, işçilik hak ve
alacakları talebine ilişkin davalar, taraflarca hazırlama ilkesine tabi olup, her iki dava türü, yasal
dayanakları ve buna bağlı olarak yapılacak inceleme ve araştırma yöntemlerle temel ilişkinin
kanıtlanmasında izlenecek usul vedavaların tarafları açısından büyük farklılıklar içermektedir.
Yargılama usulü farklı davaların birlikte yürütülmesindeki zorluk yanında, ayrı yargılama ilkelerine
tabi olan bu davaların birlikte görülmesine ilişkin yasal bir zorunluluktan sözetmeimkanı da
bulunmamaktadır… Yukarıdaki açıklamaların ışığında yapılan değerlendirmede, davaya konu
istemlerin yasal dayanaklarının ve buna bağlı olarak yapılacak inceleme ve araştırma yöntemlerinin
farklılığı, temel ilişkinin kanıtlanmasında izlenecek usul gibi bir takım farklı olgular nedeniyle,
yargılamanın daha iyi ve süratli bir şekilde yürütülebilmesi için hizmet tespiti ve işçilik alacaklarına
ilişkin davaların ayrılmasının daha uygun olacağı sonucuna varılmıştır.”LegalBank İçtihat Bankası.
Yargıtayın aynı yönde kararları: YARGITAYHGKE. 2013/21-148K. 2013/483T. 10.04.2013;
YARGITAY HGK E. 2012/21-746 K. 2013/215 T. 06.02.2013.
217
KURU, C.3, s.3399.
87
I-Yetkisizlik Üzerine Ayrılma Kararı
Bir dava, yetkisiz bir mahkemede, birden fazla kişiye karşı açılmışsa veya
aralarında bağlantı bulunan davalar birlikte açılmışsa davalılardan bazıları yetkisizlik
iddiasında bulanabilir. Bu halde mahkeme yetki itirazında bulunan davalıların yetki
incelemesini yapar ve kendisinin yetkisiz olduğuna kanaat getirirse yetkisizlik kararı
verir. Eğer kesin yetki söz konusu ise mahkeme resen inceleyip karar vermelidir. Bunun
üzerine mahkeme yetkisizlik kararı verdiği davaların ayrılmasına ve yetkili mahkemeye
gönderilmesine karar verir218.
218
KURU, C.3, s.3407.
88
zamanına göre birinci ve ikinci mahkeme tespiti yapılacaktır. Aynı anda açılan
davalarda açılma zamanına göre bir tespit yapılmayacağından hangi dava yargılama
bakımından daha gerideyse ikinci mahkeme olarak birleştirme kararı vermelidir219.
Birleştirme talebini alan mahkeme ikinci mahkeme olduğuna kanaat getirdikten sonra
birleştirme kararı verirse, dava tekrar yetkisizlik kararı verilen mahkemeye gidecektir.
Burada ilginç olan yetkisizlik kararı üzerine ayrılan davalar daha sonra bağlantı
nedeniyle birleştirilmesidir. Böyle bir uygulama söz konusu olursa, davada gereksiz bir
zaman kaybı olacaktır. Fakat davalı, yetkisizlik ilk itirazında bulunursa mahkemenin,
davalar arasında bağlantı olduğu gerekçesiyle yetki itirazını reddetme gibi bir yetkisi de
söz konusu değildir.
219
Davaların birleştirilmesi kısmında birinci ve ikinci mahkemeyi tespit ederken davaların açılma
zamanına göre böyle bir ayrıma gidildiğini ifade etmiştik. Bunun nedeninin ise sonradan açılan
davanın yargılama bakımından daha geri de olacağı, böylece birleştirme yapılacaksa yargılaması
daha ilerde olan mahkemedeki dava ile birleştirilmesi usul ekonomisi açısından daha uygun olacağı
düşüncesini ileri sürdük. Kanunda davaların birleştirme talebinin ikinci mahkemeden istenmesindeki
sebebi de bu olduğu düşüncesindeyiz.
89
II-Görevsizlik Üzerine Ayrılma Kararı
Asliye hukuk mahkemesi ve sulh hukuk mahkemesi veya bunlar ile özel
mahkemeler arasındaki ilişki görev ilişkisidir220. Göreve ilişkin kurallar ise kamu
düzenindendir, yani mahkeme resen inceleyip karara bağlar221 (HMK m.114/115).
Dolayısıyla görev bakımından farklı mahkemelerde görülmesi gereken davalar birlikte
açılmış ise mahkeme davaları ayırarak hangi dava için görevsiz ise onun hakkında
görevsizlik kararı verir.
Davacının, bir kişiye karşı, ayrı davalar ile ileri sürebileceği birden fazla asli
talebini bir dava dilekçesi ile açması halinde objektif dava birleşmesinden (davaların
yığılmasından) bahsedilir (HMK m.110). Objektif dava birleşmesinde kural olarak
talepler ayrı dava olarak ileri sürülebilir. Fakat kanun, davacının birden fazla davasını
tek bir dilekçe ile sürme imkanı getirmiştir. Yani her bir talebin, esasında ayrı bir dava
olduğu maddenin gerekçesinde ifade edilmiştir222. Buna göre, birlikte dava edilen
taleplerin tamamının aynı yargı çeşidi içinde yer alması ve taleplerin tümü bakımından
ortak yetkili bir mahkemenin bulunması halinde objektif dava birleşmesi mümkün
olabilecektir (HMK m.110/son cümle).
Objektif dava birleşmesinin şartlarını taşımamasına rağmen asli talepleri bir dava
ile ileri sürülmüşse mahkeme bundan dolayı davaların ayrılmasına karar verecektir.
Mahkeme davacının ileri sürdüğü talepleri farklı yargı çeşidi223 içindeyse bu durumda
220
KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.174.
221
KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.123.
222
YILDIRIM/DEMİRHAN/ÖZKAYA-FERENDECİ/TUNÇ-YÜCEL/KALE/GÖREN-ÜLKÜ; s.129
223
Kanun “aynı yargı çeşidi” içinde yer alan taleplerin objektif dava birleşmesine konu olacağını
belirtmiştir. “Yargı çeşidi” ifadesi bize, sanki her bir talebin sadece adli yargısı içerisinde ileri
sürülebileceğini anlatmaktadır (YILMAZ, Şerh, s.773). Mesela idari yargıda ileri sürülebilecek bir
talebi objektif dava birleşmesi ile adli yargıda ileri sürülemeyeceği gibi. Oysa farklı yargı kollarının
görev alanına giren davaların ister birlikte ister ayrı olsun aynı yargı kolunda görülmeleri zaten
mümkün değildir. Bunun özellikle m.110’da belirtilmesi gereksizdir. Kanunun aynı yargı çeşidi
90
davaların ayrılmasına karar verecektir. Mesela, ev sahibi kiracısının kendisine karşı
hakaretinden dolayı tazminat talebini ve kiracısı çıkarması için tahliye talebini asliye
hukuk mahkemesinde bir dilekçe ile ileri sürebilir. Fakat bu halde davacının talepleri
farklı mahkemelerin görev alanına giren talepler olduğundan mahkeme davaları
ayırarak görevsizlik kararı vermelidir. Yine davacının ileri sürüdüğü talepler için
davanın açıldığı mahkeme ortak yetkili olmalıdır (HMK m.110/ son cümlenin son
kısmı). Davacının birden fazla talebini içeren dilekçeyi alan mahkeme taleplerden biri
için kesin yetki söz konusu ise davaları ayırarak yetkisizlik kararı vermelidir. Eğer kesin
yetki söz konusu değilse, yetki itirazı üzerine yetkisizliğe karar verirse bu halde de
davaları ayırarak yetkisizlik karar vermelidir.
ifadesi net değildir. Kanaatimizce burada, ileri sürülen birden fazla talebin görev bakımından aynı
olması kastedilmesi olabilir. Madde gerekçesinde de buna bir açıklık getirilmiş değildir. Fakat şunu
net olarak ifade edebiliriz ki farklı görevli mahkemelerde ileri sürülmesi gereken talepler objektif
dava birleşmesi ile aynı mahkemede görülmesi mümkün değildir. Dolayısıyla ileri sürülen taleplerin
aynı görev bakımından aynı mahkemede ileri sürülebilecek nitelikte olması gerekir. Mesela
taleplerin hepsi iş mahkemesi veya asliye hukuk mahkemesi ya da sulh hukuk mahkemesinde ileri
sürülebilecek nitelikte olmalıdır, bkz. KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.271.
224
YILDIRIM/DEMİRHAN/ÖZKAYA-FERENDECİ/TUNÇ-YÜCEL/KALE/GÖREN-ÜLKÜ; s.129.
225
KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.271.
226
KARSLI, s.383: “ Taleplerin hepsi birbirinden bağımsız ve asli nitelikte olmak zorundadır”
şeklindeki ifadesine katılmıyoruz. Çünkü tamamen bağımsız taleplerin birlikte ileri sürülebilme
imkânı tanınmışsa, aralarında bağlantı bulunan taleplerin de ileri sürülebilmesi evleviyetle kabul
etmek gerekir. Ayrıca madde gerekçesinde de böyle bir zorunluluğun olmadığı çıkarılmaktadır.
91
Talepler arasında bağlantı yoksa yani birbirinden bağımsız talepler söz konusu
olduğunda, iyi bir yargılama olup olmayacağı konusunda şüphe duyulabilir. Maddenin
gerekçesinde objektif dava birleşmesinin usul ekonomisine katkı sağlayacağı ifade
edilmiş olmasına rağmen, birbirinden tamamen bağımsız taleplerin ayrı ayrı incelenip
karara bağlanması iyi bir yargılamanın önüne geçeceği gibi usul ekonomisine katkı
sağlayacağı da belirsizdir. Bu nedenle objektif dava birleşmesi ile ileri sürülen birden
fazla talep arasında bağlantı olması halinde mahkeme HMK m.167’ye göre
yargılamanın daha iyi yürütülmesini sağlamak için davaların ayrılmasına karar verebilir.
Fakat aralarında bağlantı bulunmayan davaların birlikte yürütülemeyeceğini, davaların
ayrılması gerektiğini yukarıda ifade etmiştik. Böyle olmakla birlikte objektif dava
birleşmesinde kanun, aralarında bağlantı olmasa bile davaların birlikte görülebilmesini
düzenlemiştir. Aralarında bağlantı bulunmayan davaların birlikte görülmesine imkân
tanınan hal objektif dava birleşmesidir. Yani aralarında bağlantı bulunmayan davaların
birlikte görülmesinin istisnası objektif dava birleşmesidir227.
O halde sonuç olarak şunu diyebiliriz ki, sübjektif dava birleşmesi söz konusu
olduğunda, mahkeme yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak adına
talepleri ayırarak inceleyebilir. Fakat kanun birbirinden bağımsız taleplerin birlikte
görülebileceğine imkân tanıdığından, mahkeme ayırmadan da yargılamayı yürütebilir.
Talepler arasında bağlantı olmaması nedeniyle mahkeme ayırmak zorunda değildir.
Çünkü objektif dava birleşmesi bu durumun bir istisnasıdır.
Karşı dava, görülmekte olan bir davada, davalı tarafın davacıya asıl dava ile
bağlantılı taleplerini esasa cevap süresi içinde bir dava olarak ileri sürmesidir (HMK
m.132/133). Buna göre karşı dava açılabilmesi için ilk olarak görülmek olan bir dava
olması gerekir (m.132/1/a). Bunun yanında karşı davada ileri sürülecek talep/talepler ile
asıl davada ileri sürülen talep arasında takas veya mahsup ilişkisinin bulunması yahut
bu davalar arasında bağlantının mevcut olması gerekir (m.132/1/b).
227
Bunu yukarıda da ifade etmiştik bkz. dn. 107.
92
Karşı dava şu sebeplerden dolayı asıl davadan ayrılmasına karar verilir:
Karşı dava dilekçesini alan mahkeme, takas veya mahsup ilişkisi yoksa ya da
HMK m.166228 anlamında bir bağlantı yoksa karşı davanın asıl davadan ayrılmasına
karar verir229(HMK m.132/2). Bu halde karşı davanın konusu bakımından görevliyse,
karşı davayı ayırarak kendisi göremeye devam eder.
Bunlara ek olarak, asıl davayı gören mahkeme karşı davayı görmek için yetkili
olmayabilir. Karşı dava için özel yetki kuralı HMK m.13’te düzenlenmiştir230. Buna
göre, kesin yetkinin söz konusu olmadığı hallerde asıl davaya bakan mahkeme karşı
davaya da bakmaya yetkilidir. O halde karşı davayı alan mahkeme, karşı davanın
konusu kesin yetkiye ilişkinse ve kendisi de yetkili değilse, davaları ayırarak karşı
davayı yetkili mahkemeye gönderilmesine karar verir231.
Son olarak karşı dava süresi içerisinde açılmazsa da mahkeme karşı davanın
ayrılmasına karar verir. Karşı dava, cevap dilekçesiyle veya esasa cevap süresi içinde
ayrı bir dilekçe ile açılması gerekir. Cevap süresi geçtikten sonra verilen karşı davanın
228
HMK m.132’de ifade edilen bağlantı kavramının HMK m.166’da belirtilen anlamda bağlantı
olduğunu yukarıda ifade etmiştik, bkz. §10/IV/A/2.
229
Karşı davanın görülme şartlarından biri de davalar arasında bağlantı olması gerekir. Bu şart
sağlanmazsa, kanun, karşı davanın asıl dava ile birlikte görülmesine izin vermeyerek davaların
ayrılması gerektiğini ifade etmiştir. Buradan yola çıkarak şunu diyebiliriz ki; davalar arasında
bağlantı yoksa davaların ayrılmasına karar verilmesi gerektiği yönünde yukarıda belirttiğimiz
görüşümüzü, karşı davaya ilişkin bu hüküm destekler niteliktedir. Dikkat edersek karşı davanın asıl
dava ile arasında bağlantı yoksa kanun bu davaların ayrılmasını istemiştir.
230
HMK m. 13: Kesin yetkinin söz konusu olmadığı hâllerde, asıl davaya bakan mahkeme, karşı
davaya bakmaya da yetkilidir.
231
HMK m.132’de ifade edilen “görevli mahkemeye gönderilmesine karar verir” ifadesine kıyasen
kesin yetki olduğunda da yetkili mahkemeye gönderilmesine karar vermesi yerinde olur. Ayrıca bkz.
YILMAZ, Şerh, s.871.
93
açılması halinde mahkeme bu davayı ayıracaktır (HMK m.133/2). Cevap süresi için ek
süre verilmesi halinde bu ek süre içerisinde de karşı dava açılabilir232.
232
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.546.
233
YARGITAY 2. HD E. 2012/9357 K. 2012/26807 T. 12.11.2012:” Karşı dava süresinde açılmamış
olsa dahi "ret" veya "karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde karar verilmeyip, esasen tefrik
edilmesi gerekir. Ancak karşı dava da boşanmaya ilişkin olduğuna göre davalardan biri hakkında
verilecek hüküm diğerinin sonucunu etkileyecektir. Bu itibarla aralarındaki bağlantı nedeniyle tefrik
edilse dahi birleştirilmesi gerekecektir. Dava ve karşı davanın birlikte görülmesi ve delillerin birlikte
değerlendirilerek sonuca gidilmesi usul ekonomisine uygun düşecektir. Tefrik kararı da verilmeyip
davaların birlikte görülmesi ve taraf delillerinin birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekir.”,
Kazancı İçtihat Bankası.
94
Fakat bu davalar ayrıldıktan sonra aralarında bağlantı olması sebebiyle birleştirilebilir.
İşte bu durumda Yargıtay, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, davalar birleştirilecekse
süresinde karşı dava ileri sürülmemiş olması halinde davaları ayırmadan görmeye
devam edilmesi yönünde pratik bir çözüm bulmuştur. Esasında süresi içinde açılmayan
karşı dava yargılamanın karmaşık olmasına veya yargılamanın sürüncemede kalmasına
sebebiyet verebilir. Ancak her durumda böyle olmayabilir. Madde hükmün karşı
davanın ayrılacağına dair kesin bir ifadenin yerine hâkime takdir hakkı tanıyan bir
ifadenin kullanılması daha uygun olacağı kanaatindeyiz. Çünkü karşı dava süre
bakımından ayrıldıktan sonra bağlantı olması halinde tekrar birleştirilme yoluna
gidilmesi gereksiz yere işlem yapılması sonucunu doğuracaktır. Fakat Yargıtayın da bu
şekilde, açık kanun hükmünü ihlal eden kararlarına da katılmamaktayız.
Bir davada ayırma kararı verilirse ayrılan dava veya davalar o mahkemenin
esasına ayrıca kaydedilir ve eski kayıt ile yeni kayıt birbiriyle ilişkilendirilir. İlk kayıt o
dosyada kalan kısma münhasır olur. Ayrılan davanın dosyası ilk dosyada bu kısımlara
ait yazıların tamamının onaylı suretleri konularak yeniden oluşturulur. Ayrılan davalar
bakımından daha önce tek karar ve ilam harcı alınmış ise her biri için ayrıca harç alınır;
daha önce alınan harç ayrılmış davaları da kapsıyorsa yeniden harç alınmaz. Ayrılıp
yeni esas numarası alan her dava için başvuru harcı alınır. Ayırma işlemleri için yapılan
masraflar ile ayrılan dosyanın duruşma gününün tebliği için gerekli olan masraf ana
dosyanın gider avansından karşılanır. Gerektiğinde gider avansı tamamlattırılır (HMK
Yönetmeliği m.63/2-3).
95
§20- DAVALARIN AYRILMASININ HÜKÜM VE SONUÇLARI
Mahkemenin verdiği ayırma kararı davayı sona erdiren bir karar yani nihai karar
değildir. Dolayısıyla ayırma kararına karşı kanun yoluna başvurulamaz234. Mahkeme
verdiği ayırma kararı ile davayı sonlandırmamaktadır. Sadece iki davayı birbirinden
ayırarak, farklı dosyalarda bakmaya devam eder. Bundan dolayı ancak hükümle birlikte
ayırma kararına karşı kanun yoluna başvurabilir.
234
KURU, C.3, s.3404.
235
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.981. KURU/ARSLAN/YILMAZ, s.695.
236
ALDEMİR, Hüsnü; Hukuk Davalarında Yargılama Giderleri, Ankara 2009, s.357. YILMAZ,
Yargılama Giderleri, s.334.
96
her bir dava için başvurma harcı237 ve nisbi/maktu harçların ödenmiş olması gerekir.
Mesela, davacı tarafta beş kişinin bulunması halinde, bu kişiler arasında zorunlu dava
arkadaşlığı da yoksa bu davacıların beşi de sanki ayrı dava açıyormuşçasına harçlarını
ödemesi gerekir238. Dolayısıyla birlikte açılan davalar daha sonra ayrılırsa bu davalar
237
Birden fazla dava tek bir dilekçe ile açılsa da ortada birden fazla dava olduğundan her biri için
başvurma harcının ayrı ayrı alınması gerekir. Çünkü bu davalar ayrıca açılmış olsaydı da başvurma
harcı alınacaktı. Dolayısıyla tek bir dilekçe ile birden fazla dava açılırsa her biri için ayrı ayrı
başvurma harcının da alınması gerekir. Yargıtay da bir kararında ihtiyari dava arkadaşlığında her bir
dava için başvurma harcının alınması gerektiği belirtmiştir. İBD C.86 S.2 2012, 11 HD.
E:2008/5920 K: 2010/2032 T: 23.2.2010 “… Öte yandan, davacılar arasında ihtiyari dava
arkadaşlığı bulunduğundan, tek başvurma harcı ile açılan davanın bu şekilde sonuçlandırılması
doğru olmayıp, ayrı ayrı başvurma harcı alınması… gerekirken… yazılı şekilde hüküm tesisi de
bozmayı gerektirmiştir.”. YILMAZ, s.334 dn. 159: 11.HD. 07.03.1994-4850/1837 “Davacılar
ihtiyarî dava arkadaşı olup birbirinden bağımsızdır. Her bir davacı için ayrı ayrı dava harcı alınması
gerekir. Harçlar Kanununun 32 ve 27/3. maddesi uyarınca yargı işlemlerinden alınacak harçlar
ödenmedikçe müteakip işlemler yapılamaz ve mahkeme de peşin harçları ödenmemiş olan bir
davayı inceleyip karara bağlayamaz.”.
238
YARGITAY 11. HD E. 1998/1027 K. 1998/2700 T. 24.4.1998: “Davacılar vekili; müvekkillerinin
davalı kooperatifin üyeleri olduğunu, davalı kooperatif tarafından ana sözleşme ve kooperatif
kanununa aykırı olarak üyelikten ihraç edildiklerini ileri sürerek yetkisiz yönetim kurulunca verilen
ihraç kararlarının iptalini, diğer her türlü yasal haklarının saklı tutulmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; davanın öncelikle süre yönünden reddini, ihraç kararlarının usulüne uygun olarak
alındığını, bir kısım üyeler hakkında ihraç kararının açılan ve kesinleşen davalar nedeniyle
sonuçlandığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamından davacılar M. S., Z. S., V. A., H. D., A. K.,
D. K., K. Y., O., A. O., S. A., N. T. için davanın reddine, G. S., M. Ö. yönünden üyeliklerinin
tespitine, ancak haklarında ihraç kararı olmadığından, bu yöne ilişkin taleplerinin reddine, S. S., E.,
S:, S. S., Z. Ö., N. B., İ. E., B. A., H. Ç., C. C., Y. Ç. Y., A. E., M. S., Y. E., E. K. için 6.8.1995
tarihli 19 sayılı yönetim kurulunun ihraç kararının iptaline karar verilmiştir.
Davacıların her biri davalı kooperatifin ayrı ayrı üyesidir. O halde taraflar arasında zorunlu dava
arkadaşlığı yoktur. Bu nedenle tek maktu harçla dava açılıp, yine tek maktu harçla dava
sonuçlandırılamaz. Mahkemece yapılacak iş; her bir davacı için davanın HUMK 46 ve devamı
97
için gereken harçlar başta ödendiğinden tekrar harçların alınmasına gerek yoktur. Şayet
bu harçlar alınmamışsa davanın başında, davalar ayrıldığında bu harçların alınmasına
karar verilir. Yine ayrılan her bir dava için ayrıca başvuru harcı da alınır ( HMK
Yönetmeliği m.63/2).
Bunun yanında ayrılan davalara ilişkin vekâlet ücreti de ayrılan her bir davanın
sonunda hükmedilecektir. Zira davaların ayrılması kararı nihai bir karar olmadığından
vekâlet ücreti hakkında bir karar verilemeyecektir239.
Son olarak gider avansı, ister birlikte açılsa ister sonradan birleştirilsin her biri
dava için ayrı ayrı alınması gerekir. Zira gider avansı bir dava şartıdır. Dolayısıyla
davaların ayrılmasına karar verildiğinde gider avansına ilişkin bir işlem söz konusu
olmayacaktır. Gider avansının iadesi ise hükmün kesinleşmesinden sonra talep
edilecektir.
Mahkemenin verdiği ayırma kararı nihai bir karar olmadığından bu karara karşı
doğrudan kanun yoluna başvurulamayacaktır. HMK m. 168’de ifade edildiği üzere
ayırma kararlarına karşı kanun yoluna hükümle birlikte gidilecektir. İlk derece
mahkemesinin kararına karşı istinaf yoluna, bölge adliye mahkemesi kararları hakkında
ise temyiz yoluna başvurulabilir.
98
Kanun yoluna ilişkin detaylı açıklama ikinci bölümde yapıldığından burada tekrar
ele alınmayacaktır.
99
SONUÇ
Davaların birleştirilmesi için kanun, her iki mahkemenin aynı düzey ve sıfatta
olmasını aramıştır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun göreve ilişkin kurallarda
benimsediği prensibe uygun bir düzenleme olmuştur. Zira sulh hukuk ve asliye hukuk
mahkemeleri arasında görev bakımından keskin bir sınır çizilmiştir. Buna uygun olarak
da davaların birleştirilebilmesi için her iki davanın da örneğinsulh hukuk veya asliye
hukuk ya da iş mahkemesinin görev alanına girmesi gerekir. HMK m. 166’da aynı ve
ayrı yargı çevresi kavramları yer almıştır. Bu ifadeler, HUMK döneminde aynı ve ayrı
mahkeme kavramları üzerine verilen içtihadı birleştirme kararına uygun bir şekilde yer
almıştır. Davaların birleştirilmesi bakımından kanun, birleştirilecek davaların aynı ve
ayrı yargı çevresinde olması hallerini farklı düzenlemiştir. Bu farklılıklardan biri de
aynı yargı çevresinde resen birleştirme kararı verilebilirken, ayrı yargı çevresinde ancak
talep üzerine birleştirme kararı verilmesidir. Bu şekilde bir farklı bir düzenlemenin
amacı anlaşılamamaktadır. Ayrı yargı çevresindeki mahkemenin birleştirme
yapılabilecek bir davanın olduğundan haberdar olması halinde resen birleştirme kararı
verebilmelidir. Mesela, taraflardan birinin bağlantı olduğu bir davanın görülmekte
olduğundan bahsetmesine rağmen talebinin olmaması halinde mahkeme birleştirme
kararı veremeyecektir.
100
ile kastedilen talep sonucunu dayandırdığımız vakıalar olması gerektiği kanaatine
vardık.
101
KAYNAKÇA
AKCAN, Recep; Usul Kurallarına Aykırılığa Dayanan Temyiz Nedenleri, Ankara 1999
BARIKAN, Aziz; Seri Yargılama Usulüne Tabi Bir Dava, Basit Yargılama Usulüne
Tabi Diğer Bir Dava İle Birleştirilebilir Mi?, ABD 1948/6, s.11-13
BAYRAM A.; Birlikte Dava Açılmasında Davaların Aynı Sebepten Doğmuş Olmasının
Anlamı, AD 1977, C.68, S.3-4,s.282-287
BİLGE, Necip; Son Anayasa Değişikliğine Göre Tabiî Hâkim ve Savcı Teminatı, Prof.
Dr. Hüseyin Cahit Oğuzoğlu’na Armağan, Ankara 1972, s.571-585
102
BÖRÜ, Levent; Medeni Usul Hukukunda Taraf Kavramı, MİHDER, C.8, S.21, 2012/1,
s.43-59
BUDAK, Ali Cem/ ÖZER, Tülay; Açıklayıcı Notlarla Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Hakkındaki İlk 100 Yargıtay Kararı, Ankara 2012
ERDEMİR, İlter; Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi C.2, Ankara 1998, s.1714
(Erdemir, C.2)
ERDEMİR, İlter; Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, C.1, Ankara 1998 (Erdemir,
C.1)
GÖRGÜN, L.Şanal; Medeni Usul Hukuku, Ankara 2014 (Görgün, Ders Kitabı).
GÖZLER, Kemal; “Sulh Ceza Hâkimlikleri ve Tabiî Hâkim İlkesi: ‘Sahur Operasyonu’
Hakkında Bir Açıklama”, www.anayasa.gen.tr/tabii-hakim.htm(E.T. 9.9.2014).
103
GÖZLER, Kemal; “Yargı", www.anayasa.gen.tr/yargiorgani.htm (E.T. 9.9.2014)
KARSLI, Abdurrahim; Medeni Usul Hukukunda Usuli İşlemler, İstanbul 2001 (Karslı,
Usuli İşlemler)
KURU, Baki; Hukuk Muhakemeleri Usulü C.2, İstanbul 2001 (Kuru, C.2)
KURU, Baki; Hukuk Muhakemeleri Usulü C.3, İstanbul 2001 (Kuru, C.3)
KURU, Baki; Hukuk Usulünde Dava Sebebi, Makaleler, İstanbul 2006, s. 215-246
(Kuru, Dava sebebi).
MUŞUL, Timuçin; Medeni Usul Hukukunda Ara Kararlar, DÜHFD, S.4, 1988, s.217-
262
104
ÖZEKES, Muhammet; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na Göre Medeni Usul
Hukukunda Yeni Kanun Yolu Sistemi (İstinaf Ve Temyiz), Ankara 2011
POSTACIOĞLU, İlhan E.; Davaların Birleştirilmesi, s.361, İBD Aralık 1956, C.30,
359-366
TANRIVER, Süha; Tabiî Hâkim İlkesi Ve Medenî Yargı, TBBD Ocak-Şubat 2013,
T.25, S.104, s.12-35 (TANRIVER, Tabii Hâkim İlkesi)
105
TAŞPINAR AYVAZ, Sema; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Zaman Bakımından
Uygulanması, Ankara 2013
YAVAŞ, Murat; “Mehaz Kanun ile Türk Hukukunda ve Mukayeseli Hukukta Medeni
Yargılamaya Hakim Olan İlkeler ve Hakimin Rolü” Yavuz Alangoya İçin Armağan,
s.283-335, İstanbul 2007.
YILMAZ, Ejder; Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2013 (Yılmaz, Şerh)
YILMAZ, Ejder; Usul Ekonomisi, AUHFD, C.57, S.1, 2008, 243-274, s.250 (Yılmaz,
Usul Ekonomisi)
106
ÖZGEÇMİŞ
25.09.1990 tarihinde Ordu ili Gölköy ilçesinde doğdu. İlkokulu Şavşat Atatürk
İlköğretim Okulu’nda, lisesi Trabzon Alparslan Anadolu Lisesi’nde tamamladı. 2007
yılında giriş yaptığı Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 2011 yılında mezun
oldu. Mart 2012’den beri Marmara Üniversitesi Adalet Meslek Yüksekokulu’nda
araştırma görevlisi olarak Medeni Usul ve İcra İflas Hukuku alanında çalışmaktadır.
107