You are on page 1of 347

i

T.C.
ERCĠYES ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
ÖZEL HUKUK ANABĠLĠM DALI
ÖZEL HUKUK BĠLĠM DALI

MEDENĠ USUL HUKUKUNDA TALEPLE


BAĞLILIK ĠLKESĠ

Hazırlayan
Osman DURAN

DanıĢman
Dr. Öğr. Üyesi ġükran AKGÜN

Doktora Tezi

Ocak 2020
KAYSERĠ
ii

T.C.
ERCĠYES ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
ÖZEL HUKUK ANABĠLĠM DALI
ÖZEL HUKUK BĠLĠM DALI

MEDENĠ USUL HUKUKUNDA TALEPLE


BAĞLILIK ĠLKESĠ

(Doktora Tezi)

Hazırlayan
Osman DURAN

DanıĢman
Dr. Öğr. Üyesi ġükran AKGÜN

Bu çalıĢma TÜBĠTAK BĠDEB 2214/A bursuyla desteklenmiĢtir.

Ocak 2020
KAYSERĠ
i

BĠLĠMSEL ETĠĞE UYGUNLUK

Bu çalıĢmadaki tüm bilgilerin, akademik ve etik kurallara uygun bir Ģekilde elde
edildiğini beyan ederim. Aynı zamanda bu kural ve davranıĢların gerektirdiği gibi, bu
çalıĢmanın özünde olmayan tüm materyal ve sonuçları tam olarak aktardığımı ve
referans gösterdiğimi belirtirim.

Osman DURAN
ii

TEZ ÖZGÜNLÜK
T.C.
ERCĠYES ÜNĠVERSĠTESĠ
REKTÖRLÜĞÜ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Tez BaĢlığı: Medeni Usul Hukukunda Taleple Bağlılık Ġlkesi

Yukarıda baĢlığı gösterilen tez çalıĢmamın a) GiriĢ, b) Ana bölümler ve c) Sonuç


kısımlarından oluĢan toplam ……… sayfalık kısmına iliĢkin, …../…../2017
tarihinde Turnitin intihal programından aĢağıda belirtilen filtreleme uygulanarak
alınmıĢ olan özgünlük raporuna göre, tezimin benzerlik oranı: % ....... dır.
Uygulanan filtrelemeler:
1- GiriĢ dahil
2- Ana Bölümler dahil
3- Sonuç dahil
4- Alıntılar dahil/hariç
5- Kapak hariç
6- Önsöz ve TeĢekkür hariç
7- Ġçindekiler hariç
8- Kaynakça hariç
9- Özet hariç
10- Yedi (7) kelimeden daha az örtüĢme içeren metin kısımları hariç

Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Ġntihal Raporu Uygulama


Esaslarını inceledim ve bu uygulama esaslarında belirtilen azami benzerlik
oranlarına göre tez çalıĢmamın herhangi bir intihal içermediğini, aksinin tespit
edileceği muhtemel durumlarda doğabilecek her türlü hukuki sorumluluğu kabul
ettiğimi ve yukarıda vermiĢ olduğum bilgilerin doğru olduğunu beyan ederim.

Gereğini bilgilerinize arz ederim. ……../……./…….

Adı Soyadı :……………………………………………..


Öğrenci No :……………………………………………..
Anabilim Dalı :………………………………………………
Bilim Dalı :……………………………………………….
Program Adı :………………………………………………..

DanıĢman: Adı/Ġmza Öğrenci Adı/Ġmza


iii

YÖNERGEYE UYGUNLUK SAYFASI

Medeni Usul Hukukunda Taleple Bağlılık Ġlkesi adlı Doktora tezi, Erciyes
Üniversitesi Lisansüstü Tez Önerisi ve Tez Yazma Yönergesi‟ ne uygun olarak
hazırlanmıĢtır.

Tezi Hazırlayan DanıĢman

Osman DURAN Dr. Öğr. Üyesi ġükran AKGÜN

Özel Hukuk ABD BaĢkanı

Doç. Dr. Burak ADIGÜZEL


v

ÖNSÖZ

Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya baĢka bir Ģeye karar
veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir. Hâkimin, tarafların
talebiyle bağlı olmadığına iliĢkin kanun hükümleri saklıdır (HMK m. 26). Hukuk
Muhakemeleri Kanunu‟nun bu maddesi tezimizin konusunu oluĢturan taleple bağlılık
ilkesini düzenlemektedir. Davacı, dava dilekçesinde yer alan talep sonucu ile
yargılamanın konusunu ve aynı zamanda da mahkemenin hükmünün konusunu belirler.
Kural olarak mahkeme, bu talep sonucuyla bağlıdır.

Tez konusunun belirlenmesinden tezin son aĢamasına gelene kadar bana yol gösteren,
yoğun mesaisine rağmen, kıymetli vaktini ayırarak, bana olan destek ve yardımlarını
esirgemeyen, kendisine asistanlık yapmaktan büyük mutluluk duyduğum danıĢmanım,
hocam sayın Dr. Öğr. Üyesi ġükran AKGÜN‟e, görüĢ ve önerileriyle çalıĢmamın bu
düzeye gelmesindeki katkılarından dolayı hocam sayın Prof. Dr. Hakan
PEKCANITEZ‟e, jüride yer alarak tezi defalarca okuyup tezin bu düzeye gelmesine
katkılarından dolayı hocam sayın Prof. Dr. Hamide Özden ÖZKAYA FERENDECĠ‟ye
ve hocam sayın Doç. Dr. Nedim MERĠÇ‟e, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dekanlığı yaptığı dönemde huzurlu bir çalıĢma ortamı sunan hocam sayın Prof. Dr.
Murat DOĞAN‟a ve Özel Hukuk Bölüm baĢkanlığımızı yürüten saygıdeğer hocam
sayın Doç. Dr. Burak ADIGÜZEL‟e, teĢekkürü bir borç bilirim. ÇalıĢmanın yurt dıĢında
yürüttüğüm kısmında danıĢmanlığımı üstlenen ve bana her türlü desteği sunan sayın
Prof. Dr. Christoph BECKER‟e minnettarım.

Değerli dostlarım ArĢ. Gör. Mustafa UYANIK‟a ve aynı zamanda oda arkadaĢım da
olan ArĢ. Gör. Emre KÖROĞLU‟na da teĢekkür ederim.

Tezin yazıldıktan sonraki aĢamasında tahsislerde yardımlarını esirgemeyen, kürsü


arkadaĢları ArĢ. Gör. AyĢe KARAKĠMSELĠ ve ArĢ. Gör. Merve ÇAĞLAK‟a teĢekkür
ederim.

Ġnsanın ailesine sunulacak her türlü Ģükran yetersiz kalır. Muhakkak ki, aile hiçbir
zaman unutulmaz, bunun bir göstergesi olarak, annem ve babama ne kadar teĢekkür
etsem, yine de haklarını ödeyemem. Akademisyenliğin sancılı yönlerine katlanma
vi

erdeminde bulunan, mücadeleme ortak olan, eĢim canım Allım‟a ve canım evlâdım
Çağan Merti‟me sevgilerimi sunarım.

Osman DURAN

Kayseri, Ocak 2020


vii

MEDENĠ USUL HUKUKUNDA TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠ

Osman DURAN

Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,


Doktora Tezi, Ocak 2020
DanıĢman: Dr. Öğr. Üyesi ġükran AKGÜN

ÖZET

Taleple bağlılık ilkesi, tasarruf ilkesinin bir uzantısı ve merkezi unsurudur.


Taleple bağlılık ilkesinin, tasarruf ilkesinin bir uzantısı olarak nitelendirilmesinin
sebebi, mahkemeye yöneltilmiĢ bir talep yahut talebin bir kısmı açısından, aslında
ortada bir dava olmamasıdır. Dolayısıyla mahkemenin taraflar arasındaki uyuĢmazlığa
ve uyuĢmazlığın bir kısmına kendiliğinden el atması mümkün değildir.

Taleple bağlılık ilkesi, tarafların dava konusu üzerindeki tasarruf yetkilerini


düzenleyen bir ilkedir. Bundan dolayı, taleple bağlılık ilkesi, medeni usul hukuku için
önemli bir konudur. Davacı (karĢı dava açmıĢsa davalı), bir hakkını talep ederse,
medeni usule hâkim olan taleple bağlılık ilkesi, mahkemenin tarafın bu talebine
uymasını ve sadece talep edilen haklar üzerinde karar vermesini ve talep edilmeyen
haklar üzerinde karar vermemesini zorunlu kılar. Diğer bir ifadeyle mahkemenin
tarafların talepleri ile bağlı olması anlamına gelir.

Davacı, davanın konusunu ve bununla hâkimin kararının da konusunu


(incelemesinin kapsamını) belirler. Yani dava konusunu belirlemek tarafın iĢidir.
Mahkeme de ancak davacı tarafından belirlenen konuda karar verebilir. Tarafın dava
konusunu belirleme üzerinde sahip olduğu bu serbesti, davaya bakan hâkimi
yargılamanın sonunda vereceği hükmün konusu açısından da sınırlamaktadır. HMK m.
26‟da düzenlenen taleple bağlılık ilkesi, özel hukuk alanında hak sahibi olanlara
verilmiĢ olan tasarruf özgürlüğünün, medeni usul hukukuna doğrudan bir yansımasıdır.
Hak sahibi, hakkını kullanıp kullanmayacağına, kullanacaksa nasıl (hangi ölçüde)
kullanacağına kendisi karar verir.

Anahtar Kelimeler: Medeni Usul Hukuku, Taleple Bağlılık Ġlkesi, Taraf


Egemenliği, Kendiliğinden Harekete Geçme Ġlkesi
viii

BINDING EFFECT OF THE PETITIONS IN CIVIL PROCEDURE LAW

Osman DURAN

Erciyes University, Social Sciences Institute


Ph. D Program Thesis, January 2020
Supervisor: Asst. Prof. ġükran AKGÜN

ABSTRACT

Maxim of Binding Effect of the Petitions is an extension and central element of


the disposition maxim. Maxim of Binding Effect of the Petitions is considered as an
extension of the disposition maxim because it is not a case in respect of a claim directed
to the court or a part of it. Therefore, it is not possible for the court to deal with the
dispute between the parties and a part of the dispute automatically.

The principle of loyalty to demand is a principle regulating the saving powers of


the parties on the subject of the lawsuit. Therefore, the principle of loyalty to demand is
an important issue for civil procedure law. If the claimant (the defendant, if he has filed
a counterclaim) claims a right, the principle of adherence to the claim which is
dominant in the civil procedure obliges the court to comply with this claim and decide
only on the rights claimed and not to decide on the undesired rights. In other words, it
means that the court is bound by the demands of the parties.

The plaintiff determines the subject of the case and the subject (scope of the
examination) of the judge's decision. In other words, it is the party's job to determine the
case. The court can only decide on the matter determined by the claimant. This freedom
of the party to determine the subject matter of the case is limited in terms of the subject
of the judgment to be given at the end of the proceedings by the judge. The principle of
adherence to the demand regulated in HMK m. 26 is a direct reflection of the freedom
of saving granted to those entitled to private law in civil procedure law. The right holder
decides whether or not he / she will use his / her right, and how (to what extent) he / she
will use it.

Key Words: Civil Procedure Law, Maxim of Binding Effect of the Petitions,
Dominance of Parties, Principle of Ex-Officio Prosecution
ix

ĠÇĠNDEKĠLER

MEDENĠ USUL HUKUKUNDA TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠ

BĠLĠMSEL ETĠĞE UYGUNLUK .................................................................................. i


TEZ ÖZGÜNLÜK .......................................................................................................... ii
YÖNERGEYE UYGUNLUK SAYFASI ..................................................................... iii
KABUL ONAY SAYFASI............................................................................................. iv
ÖNSÖZ ............................................................................................................................. v
ÖZET.............................................................................................................................. vii
ABSTRACT .................................................................................................................. viii
ĠÇĠNDEKĠLER .............................................................................................................. ix
KISALTMALAR .......................................................................................................... xv
GĠRĠġ ............................................................................................................................... 1
§ I. KONUNUN TAKDĠMĠ .......................................................................................... 1
§ II. KONUNUN ÖNEMĠ ............................................................................................. 8
§ III. KONUNUN SINIRLANDIRILMASI ............................................................... 11
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠNE ĠLĠġKĠN TEMEL BĠLGĠLER
§ 1.1. TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠ KAVRAMI .................................................... 15
1.1.1. Kavram........................................................................................................... 15
1.1.2. Taleple Bağlılık Ġlkesinin Temeli .................................................................. 18
1.1.3. Taleple Bağlılık Ġlkesi Bakımından Medeni Usul Hukukunun Amacı .......... 21
§ 1.2. TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠNĠN UYGULAMA ALANI ........................... 25
§ 1.3. TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠNĠN TARĠHSEL GELĠġĠMĠ .......................... 28
1.3.1. Genel Olarak .................................................................................................. 28
1.3.2. Roma Hukuku ................................................................................................ 28
1.3.2.1. Kanuni Davalar ve Formula Yargılamasında Taleple Bağlılık Ġlkesi .... 29
1.3.2.1.1. Kanuni Davalar ve Formula Yargılaması ....................................... 29
1.3.2.1.2. Kanuni Davalar ve Formula Yargılamasında Taleple Bağlılık
Ġlkesi ................................................................................................................ 33
1.3.2.1.2.1. Minus Petitio ve Plus Petitio...................................................... 33
1.3.2.1.2.2. Belirsiz Formula Davalarında Taleple Bağlılık Ġlkesi ............... 37
x

1.3.2.1.2.3. Kanuni Davalar ve Formula Yargılamasında Para Mahkûmiyeti


Ġlkesi.............................................................................................................. 38
1.3.2.2. Klasik Sistem DıĢı Yargılaması (Cognitio Extra Ordinem) ................... 39
1.3.2.3. Klasik Sonrası Dönem Yargılaması ....................................................... 41
1.3.3. MüĢterek Usul Hukuku .................................................................................. 42
1.3.4. 19. Yüzyıl ve Sonrası Tasarı ve KanunlaĢtırmaları ....................................... 44
1.3.4.1. Almanya‟daki Tasarı ve KanunlaĢtırmalar ............................................ 44
1.3.4.2. Avusturya‟daki KanunlaĢtırmalar .......................................................... 47
1.3.4.3. Ġsviçre‟deki KanunlaĢtırmalar ................................................................ 48
1.3.4.4. Türkiye‟deki KanunlaĢtırmalar .............................................................. 51
§ 1.4. DĠĞER YARGI KOLLARINDA TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠ .................. 54
1.4.1. Anayasa Yargısında Taleple Bağlılık Ġlkesi .................................................. 54
1.4.1.1. Ġptal ve Siyasi Partilerin Kapatılması Davalarında Taleple Bağlılık
Ġlkesi .................................................................................................................... 55
1.4.1.2. Bireysel BaĢvurularda Taleple Bağlılık Ġlkesi ....................................... 57
1.5.1. Ceza Muhakemesi Hukukunda Taleple Bağlılık Ġlkesi ................................. 60
1.5.1.1. Fiile ve Faile Bağlılık ............................................................................. 60
1.5.1.2. Suçun Nitelenmesine Bağlılık ................................................................ 62
1.5.1.3. Aleyhe Bozma Yasağı ............................................................................ 63
1.6.1. Ġdari Yargılama Hukukunda Taleple Bağlılık Ġlkesi ...................................... 64
1.6.1.1. Dava Türüne Bağlılık ............................................................................. 66
1.6.1.2. Ġptal Davasında Taleple Bağlılık Ġlkesi .................................................. 67
1.6.1.3. Tam Yargı Davasında Taleple Bağlılık Ġlkesi ........................................ 69
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
DAVACININ DAVA DĠLEKÇESĠ ÜZERĠNDEKĠ TASARRUF YETKĠSĠ
§ 2.1. DAVA DĠLEKÇESĠNDEKĠ UNSURLARDAN OLAN TARAFLAR ............ 77
2.1.1. Taraf Kavramı ................................................................................................ 77
2.1.2. Tarafların Dava Dilekçesinde Belirtilmesi .................................................... 78
§ 2.2. DAVA DĠLEKÇESĠNDEKĠ UNSURLARDAN OLAN DAVA SEBEBĠ ....... 79
2.2.1. Dava Sebebi Kavramı .................................................................................... 79
2.2.1.1. FerdileĢtirme Teorisi .............................................................................. 80
2.2.1.2. Vakıalara Dayandırma Teorisi ............................................................... 81
2.2.1.3. Değerlendirme ........................................................................................ 83
xi

2.2.2. Dava Sebebinin Dava Dilekçesinde Belirtilmesi ........................................... 85


§ 2.3. DAVA DĠLEKÇESĠNDEKĠ UNSURLARDAN OLAN HUKUKĠ SEBEP .... 87
2.3.1. Hukuki Sebep Kavramı .................................................................................. 87
2.3.2. Hukuki Sebebin Dava Dilekçesinde Gösterilmesi ......................................... 88
§ 2.4. DAVA DĠLEKÇESĠNDEKĠ UNSURLARDAN OLAN TALEP SONUCU ... 89
2.4.1. Talep Sonucu Kavramı .................................................................................. 89
2.4.2. Talep Sonucunun Taraf Dilekçelerinde Gösterilmesi .................................... 92
2.4.2.1. Davacının Dilekçelerinde Talep Sonucunu Göstermesi ........................ 93
2.4.2.2. Davalının Dilekçelerinde Talep Sonucunun Göstermesi ....................... 96
2.4.3. Talep Sonucundaki Maddi Hataların Düzeltilmesi, Talep Sonucunun
GeniĢletilmesi, DeğiĢtirilmesi ve Azaltılması ......................................................... 98
2.4.3.1. Talep Sonucundaki Maddi Hataların Düzeltilmesi ................................ 98
2.4.3.2. Talep Sonucunun GeniĢletilmesi ve DeğiĢtirilmesi ............................... 99
2.4.3.3. Talep Sonucunun Azaltılması .............................................................. 100
2.4.3.4. Değerlendirme ...................................................................................... 100
2.4.4. Talep Sonucunun Yorumu ........................................................................... 101
2.4.5. Hâkimin Aydınlatma Yükümlülüğü ............................................................ 104
2.4.5.1. Belirsiz ve ÇeliĢkili Talep Sonucunda Hâkimin Aydınlatma
Yükümlülüğü .................................................................................................... 104
2.4.5.2. Hayat Olayıyla Uygun Olmayan Talep Durumunda Hâkimin
Aydınlatma Yükümlülüğü................................................................................. 110
2.4.5.2.1. Alman Hukukunda ........................................................................ 112
2.4.5.2.2. Ġsviçre Hukukunda ........................................................................ 114
2.4.5.2.3. Avusturya Hukukunda .................................................................. 115
2.4.5.2.4. Türk Hukukunda ........................................................................... 115
2.4.5.2.5. Değerlendirme ............................................................................... 122
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MAHKEMENĠN DAVA DĠLEKÇESĠ ĠLE BAĞLILIĞI
§ 3.1. MAHKEMENĠN TARAFLAR, DAVA SEBEBĠ VE HUKUKĠ SEBEP ĠLE
BAĞLILIĞI ............................................................................................................... 126
3.1.1. MAHKEMENĠN TARAFLAR ĠLE BAĞLILIĞI ....................................... 126
xii

3.1.2. DAVA KONUSU KAVRAMININ DAVA DĠLEKÇESĠNDE BULUNMASI


GEREKEN UNSURLAR ĠLE MAHKEMENĠN BAĞLILIĞI ÜZERĠNDEKĠ
ETKĠSĠ ................................................................................................................... 128
3.1.2.1. Dava Konusu Kavramı ......................................................................... 128
3.1.2.2. Eski Maddi Hukuk GörüĢleri ............................................................... 131
3.1.2.3. Usul Hukuku (Saf Usuli) GörüĢleri ..................................................... 134
3.1.2.3.1. Tek Unsurlu GörüĢ ........................................................................ 135
3.1.2.3.2. Ġki Unsurlu GörüĢ.......................................................................... 140
3.1.2.4. Değerlendirme ...................................................................................... 143
3.1.3. MAHKEMENĠN DAVA SEBEBĠ ĠLE BAĞLILIĞI .................................. 144
3.1.4. TALEPLE BAĞLILIK VE TARAFLARCA GETĠRĠLME ĠLKESĠ
ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠ .......................................................................................... 150
3.1.5. MAHKEMENĠN HUKUKĠ SEBEP ĠLE BAĞLILIĞI ............................... 153
3.1.6. DAVACININ MAHKEMEYĠ HUKUKĠ SEBEP ĠLE BAĞLAYABĠLMESĠ157
3.1.6.1. Bir Hayat Olayının Varlığı Durumunda ............................................... 157
3.1.6.2. Birden Fazla Hayat Olayının Varlığı Durumunda ............................... 159
§ 3.2. MAHKEMENĠN TALEP SONUCU ĠLE BAĞLILIĞI .................................. 161
3.2.1. TALEP HAKKINDA HÜKÜM VERME ZORUNLULUĞU .................... 161
3.2.2. TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠNĠN SONUÇLARI.................................... 164
3.2.2.1. Madde Metinlerinden Ortaya Çıkan Yasaklar ..................................... 165
3.2.2.1.1. Talep Edilmeyene Karar Verme Yasağı ....................................... 166
3.2.2.1.2.. Fazlaya Karar Verme Yasağı ....................................................... 173
3.2.2.1.3. BaĢka Bir ġeye Karar Verme Yasağı ............................................ 183
3.2.2.1.3.1. BaĢka Bir ġeye Karar Verememe ............................................ 183
3.2.2.1.3.2. Para Ġadesi ve Aynen Ġade Talepleri ........................................ 190
3.2.2.1.3.3. Talep Edilen Hukuki Korumaya Göre Dava ÇeĢitlerine Bağlılık193
3.2.2.1.3.4. Daha Azı ve BaĢka Bir ġey Arasındaki Ayrım........................ 197
3.2.2.2. Madde Metinlerinden Ortaya Çıkan Ġzin Verilen Durumlar ................ 199
3.2.2.2.1. Davayı Reddedebilme ................................................................... 200
3.2.2.2.2. Daha Azına Karar Verebilme ........................................................ 203
3.2.2.2.2.1. Daha Azına Karar Verme ........................................................ 203
3.2.2.2.2.2. Davacının Daha Azına Karar Verilmesini Kabul Etmemesi ... 207
3.2.2.2.2.3. Davalının Kabul Ettiğinden Daha Azına Karar Verilememesi 209
xiii

§ 3.3. KANUN YOLU ÇERÇEVESĠNDE TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠ............ 213


3.3.1. Olağan Kanun Yolunda Taleple Bağlılık Ġlkesi ........................................... 213
3.3.1.1. Kanuni Dayanak ................................................................................... 213
3.3.1.2. Dava Dilekçesine Bağlılık ................................................................... 216
3.3.1.3. Kanun Yolu Talebine Bağlılık ............................................................. 217
3.3.1.3.1. Lehe Karar Verme ve Bozma Yasağı............................................ 217
3.3.1.3.2. Aleyhe Karar Verme ve Bozma Yasağı ........................................ 218
3.3.2. Olağanüstü Kanun Yolunda Taleple Bağlılık Ġlkesi .................................... 223
§ 3.4. TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠ AÇISINDAN ÖZELLĠK ARZEDEN
DURUMLAR ............................................................................................................ 225
3.4.1. Belirsiz Alacak Davası................................................................................. 226
3.4.2. Ġhtiyati Tedbirler .......................................................................................... 229
3.4.3. Terditli Dava ................................................................................................ 235
3.4.3.1. Ġlk Derece Yargılamasında Gösterdiği Özellik .................................... 235
3.4.3.2. Kanun Yolu AĢamasında Gösterdiği Özellik ....................................... 237
§ 3.5. TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠNE AYKIRILIĞIN HUKUKĠ SONUÇLARI239
3.5.1. Alman Hukukunda ....................................................................................... 239
3.5.2. Avusturya ve Ġsviçre Hukuklarında ............................................................. 243
3.5.3. Türk Hukukunda .......................................................................................... 244
3.5.4. Değerlendirme ............................................................................................. 245
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠNĠN ĠSTĠSNALARI
§ 4.1. KENDĠLĠĞĠNDEN (RE‟SEN) HAREKETE GEÇME ĠLKESĠNĠN
UYGULANDIĞI DAVALAR .................................................................................. 249
4.1.1. Kendiliğinden Harekete Geçme Ġlkesi ......................................................... 249
4.1.2. Talep Edilmeyene Karar Verilebildiği Durumlar ........................................ 254
4.1.2.1. Aile Hukukuna Ait Örnekler ................................................................ 254
4.1.2.1.1. Türk Medeni Kanunu‟nda Yer Alan Örnekler .............................. 254
4.1.2.1.2. Çocuk Koruma Kanunu‟nda Yer Alan Örnekler .......................... 261
4.1.2.1.3. Ailenin Korunması ve Kadına KarĢı ġiddetin Önlenmesine Dair
Kanun‟da Yer Alan Örnekler ........................................................................ 262
4.1.2.2. Borçlar Hukukuna Ait Örnekler ........................................................... 263
4.1.3. Talepten Fazlasına Karar Verilebildiği Durumlar ....................................... 265
xiv

4.1.4. Talep Edilenden BaĢka Bir ġeye Karar Verilebildiği Durumlar ................. 266
4.1.4.1. Aile Hukukuna Ait Örnekler ................................................................ 266
4.1.4.2. Borçlar Hukukuna Ait Örnekler ........................................................... 269
4.1.4.3. Ticaret Hukukuna Ait Örnekler ........................................................... 276
§ 4.2. YARGILAMA GĠDERLERĠ, DĠSĠPLĠN PARA CEZALARI, YARGILAMA
VE ĠCRA TAZMĠNATI HAKKINDAKĠ KARARLAR .......................................... 281
4.2.1. Yargılama Giderleri Hakkındaki Karar ....................................................... 283
4.2.2. Disiplin Para Cezaları Hakkındaki Karar .................................................... 288
4.2.3. Yargılama ve Ġcra Tazminatı Hakkındaki Karar.......................................... 289
4.2.3.1. Yargılama Tazminatı Hakkındaki Karar .............................................. 289
4.2.3.2. Ġcra Tazminatı Hakkındaki Karar......................................................... 289
4.2.3.2.1. ĠĠK m. 69/5 .................................................................................... 290
4.2.3.2.2. ĠĠK m. 72/4 .................................................................................... 291
4.2.3.2.3. ĠĠK m. 89/3 .................................................................................... 292
4.2.3.2.4. ĠĠK m. 97/13 ve ĠĠK m. 97/15 ....................................................... 293
4.2.3.2.5. Değerlendirme ............................................................................... 294
SONUÇ ......................................................................................................................... 296
KAYNAKÇA ............................................................................................................... 302
ÖZ GEÇMĠġ ................................................................................................................ 328
xv

KISALTMALAR
§ : madde (Alman ve Avusturya Medeni Usul Kanunu)
ABD : Ankara Barosu Dergisi
AGO : Allgemeine Gerichtsordnung für die Preußischen Staaten
(Prusya Genel Mahkemeler Düzeni)
Art. : madde (Ġsviçre Medeni Usul Kanunu)
AS : Amtliche Sammlung (Ġsviçre Resmi Gazetesi Resmi
Koleksiyonu)
AÜHFD : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
AYD : Anayasa Yargısı Dergisi
BATIDER : Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi
BBI : Bundesblatt (Ġsviçre Resmi Gazetesi)
Bkz. : Bakınız
C. : Cilt
DEÜHFD : Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
dZPO : deutsche Zivilprozessordnung (Alman Medeni Usul Kanunu)
E. : Esas Numarası
E.T. : eriĢim tarihi
Erciyes ÜHFD : Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
Erzincan ÜHFD : Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
f. : fıkra
GaziÜHFD : Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
Hacettepe HFD : Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
HMK : Hukuk Muhakemeleri Kanunu
HUMK : Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
ĠBD : Ġstanbul Barosu Dergisi
ĠTÜSBED : Ġstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi
ĠÜHFD : Ġnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
ĠÜHFM : Ġstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası
K. : Karar Numarası
KBD : Konya Barosu Dergisi
kn. : kenar numarası
m. : madde
xvi

M.Ö. : Milattan önce


M.S. : Milattan sonra
MHAD : Ġstanbul Üniversitesi Mukayeseli Hukuk AraĢtırmaları Dergisi
MĠHDER : Medeni Usul ve Ġcra Ġflas Hukuku Dergisi
MÜHF-HAD : Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk AraĢtırmaları
Dergisi
öEGZPO : österreiche Einführungsgesetz zur Zivilprozessordnung
(Avusturya Medeni Usul Kanunu Yürürlük Kanunu)
öZPO : österreiche Zivilprozessordnung (Avusturya Medeni Usul
Kanunu)
RG : Resmi Gazete
RGBI : Reichsgesetzblatt (Alman ve Avusturya Kraliyet Kanun Dergisi)
s. : sayfa
S. : sayı
sa. : sayfa aralığı (makalenin dergide yer aldığı)
SBE : Sosyal Bilimler Enstitüsü
SDÜHFD : Süleyman Demirel Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
SÜHFD : Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
sZPO : schweizerishe Zivilprozessordnung (Ġsviçre Medeni Usul
Kanunu)
T. : tarih
TBBD : Türkiye Barolar Birliği Dergisi
THD : Terazi Hukuk Dergisi
Y. : Yıl
YD : Yargıtay Dergisi
YHGK : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
YKD : Yargıtay Kararları Dergisi
YÜED : YaĢar Üniversitesi Elektronik Dergisi
ZZP : Zeitschrift für Zivilprozess
1

GĠRĠġ

§ I. KONUNUN TAKDĠMĠ

ÇalıĢmamızın konusu, medeni usul hukukunda taleple bağlılık ilkesidir1.


Tezimizin inceleme konusunu oluĢturan taleple bağlılık ilkesi, hem 4 Ekim 1927
tarihinde yürürlüğe giren 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu2 madde
74‟de, hem de 1 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu3 madde 26‟da düzenlenmiĢtir. Taleple bağlılık ilkesi, HUMK m. 74‟ de;
“Kanunu Medeni ile muayyen hükümler mahfuz olmak üzere hâkim her iki tarafın iddia
ve müdafaalariyle mukayyet olup ondan fazlasına veya başka bir şeye hüküm veremez.
Tahakkuk edecek hale göre talepten noksan ile hüküm caizdir” hükmüyle ifade
edilmiĢtir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu‟nu
yürürlükten kaldırılarak 1 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe girmiĢtir.

Taleple bağlılık ilkesi, HMK m. 26‟da4; “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla


bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep
sonucundan daha azına karar verebilir (f.1). Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı
olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır (f.2)” hükmüyle ifade edilmiĢtir. Ayrıca,
Hukuk Muhakemeleri Kanunu‟nun bazı bölümlerinde ve diğer kanunlarda5, taleple
bağlılık ilkesi ile ilgili özel hükümler de yer almaktadır. Taleple bağlılık ilkesinin
düzenlenmiĢ olduğu HUMK m. 74 ile HMK m. 26 arasında; HUMK m. 74‟ün ilk

1
Bundan sonra çalıĢmamızda konu, yalnızca taleple bağlılık ilkesi olarak anılacaktır.
2
Kabul Tarihi: 08.06.1927; RG: T. 02.07.1927, S. 622, 623, 624.
3
Kabul Tarihi: 12.01.2011; RG: T. 04.02.2011, S. 27836; Yürürlük Tarihi: 01.10.2011.
4
“Madde, 1086 sayılı Kanunun tek fıkradan ibaret olan 74 üncü maddesini karşılamaktadır. 1086
sayılı Kanunun bu maddesinde yer alan “Türk Medenî Kanunu ile muayyen hükümler mahfuz olmak
üzere” ibaresi, ikinci fıkrada “Hâkimin, tarafların talebi ile bağlı olmadığına ilişkin kanun
hükümleri saklıdır” şeklinde daha genel bir ifadeyle düzenlenmiştir. Bu madde ile 29 uncu maddede
düzenlenen medenî yargılama için asıl olan, tasarruf ilkesinin bir açılımı yapılmış olmaktadır.”
(6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde Gerekçesi).
5
Özellikle Türk Medeni Kanunu, Türk Borçlar Kanunu, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve
Türk Ticaret Kanunu gibi.
2

cümlesindeki “Türk Medenî Kanunu ile muayyen hükümler mahfuz olmak üzere”
ibaresinin, HMK m. 26‟nın ikinci fıkrasına “Hâkimin, tarafların talebi ile bağlı
olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır” Ģeklinde daha genel bir ifadeyle
aktarılmasından ve dilinin sadeleĢtirilmesinden baĢka fark yoktur.

Taleple bağlılık ilkesine iliĢkin hükümler, 2008 tarihli Ġsviçre6, 1877 tarihli
Almanya7 ve 1895 tarihli Avusturya Usul Kanunlarında8 da düzenlenmiĢtir. Ġsviçre
Medeni Usul Kanunu (sZPO) madde 589, Alman Medeni Usul Kanunu (dZPO) madde
30810 ve Avusturya Medeni Usul Kanunu (öZPO) madde 40511, taleple bağlılık ilkesine
iliĢkin hükümlerdir. Alman ve Avusturya Medeni Usul Kanun‟larında, taleple bağlılık
ilkesine iliĢkin hükümler, “taleple bağlılık ilkesi” madde baĢlığıyla düzenlenmemiĢtir.
Taleple bağlılık ilkesi, Alman Medeni Usul Kanunu‟nda “Taraf taleplerine bağlılık” ve
Avusturya Medeni Usul Kanunu‟nda “Hükmün içeriği” baĢlıkları altında düzenlemiĢtir.
Ayrıca bu kanunlar Hukuk Muhakemeleri Kanunu gibi ilkelerin düzenlendiği ayrı bir
bölüm de içermemektedir. Buna karĢın Ġsviçre Medeni Usul Kanunu, Hukuk
Muhakemeleri Kanunu gibi ilkelerin düzenlendiği ayrı bir bölüm içermektedir (sZPO
m. 52-58). Taleple bağlılık ilkesine iliĢkin hüküm bu ilkelerin düzenlendiği bölümde,
fakat “Tasarruf Ġlkesi ve Re‟sen Harekete Geçme Ġlkesi” baĢlığı altında düzenlenmiĢtir.

6
BBl 2009 21, AS 2010 1739 (www.admin.ch). Bu kanun 2011 tarihinde yürürlüğe girmiĢtir.
7
30.1.1877, RGBl. S. 83 (www.gesetze-im-internet.de). Bu kanun 1879 tarihinde yürürlüğe girmiĢtir
(Hamide Özden Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün Objektif Sınırları, On Ġki Levha Yayıncılık,
Ġstanbul 2009, s. 37).
8
RGBl. Nr. 113/1895, s. 365 vd. (www.ris.bka.gv.at). Bu kanun 1898 tarihinde yürürlüğe girmiĢtir (H.
Özden Özkaya-Ferendeci, Alman Hukuku Örneği Ġle Sözlülük Ġlkesi, Beta Yayınları, Ġstanbul 2019,
s. 75).
9
Ġsviçre Medeni Usul Kanunu m. 58‟in baĢlığı Tasarruf Ġlkesi (Dispositionsgrundsatz) ve Re‟sen
Hareket Ġlkesi (Offizialgrundsatz)‟dir. Hüküm Ģu Ģekildedir: “Mahkeme tarafa talep ettiğinden daha
fazlasını ve başka bir şeyi ve karşı tarafın kabul ettiğinden daha azını veremez (f.1). Mahkemenin
taraf taleplerine bağlı olmadığına ilişkin kanuni düzenlemeler saklıdır (f.2)”. “Das Gericht darf
einer Partei nicht mehr und nichts anderes zusprechen, als sie verlangt, und nicht weniger, als die
Gegenpartei anerkannt hat (f.1). Vorbehalten bleiben gesetzliche Bestimmungen, nach denen das
Gericht nicht an die Parteianträge gebunden ist (f.2)”.
10
Alman Medeni Usul Kanunu m. 308‟in baĢlığı Taleple Bağlılık (Bindung an die Parteianträge)‟dir.
Hüküm Ģu Ģekildedir: “Mahkeme tarafa talep etmediği şeye karar veremez. Bu özellike semereler,
faiz ve başka yan talepler için geçerlidir (f.1). Yargılama giderlerine katlanma konusundaki
yükümlülük hakkında mahkeme talep olmasa da karar vermek zorundadır (f.2)”. “Das Gericht ist
nicht befugt, einer Partei etwas zuzusprechen, was nicht beantragt ist. Dies gilt insbesondere von
Früchten, Zinsen und anderen Nebenforderungen (f.1). Über die Verpflichtung, die Prozesskosten zu
tragen, hat das Gericht auch ohne Antrag zu erkennen (f.2)”.
11
Avusturya Medeni Usul Kanunu m. 405‟in üst baĢlığı Hükmün Ġçeriği (Urtheilsinhalt)‟dir. Hüküm Ģu
Ģekildedir: “Mahkeme tarafa talep etmediği şeye karar veremez. Bu özellike semereler, faiz ve başka
yan talepler için geçerlidir”. “Das Gericht ist nicht befugt, einer Partei etwas zuzusprechen, was
nicht beantragt ist. Dies gilt insbesondere von Früchten, Zinsen und anderen Nebenforderungen”.
3

Taleple bağlılık ilkesi, tasarruf ilkesinin bir uzantısı12 ve merkezi unsuru13 olarak
görülmektedir. Ġsviçre, Alman ve Avusturya doktrini; taleple bağlılık ilkesini, tasarruf
ilkesinden ayrı bir ilke olarak değerlendirmemektedirler. Bazı yazarlar, taleple bağlılık
ilkesini, tasarruf ilkesi baĢlığı altında ve tasarruf ilkesinin bir sonucu olarak
incelemektedirler14. Bazı yazarlar, taraflarca getirilme ilkesi baĢlığı altında hem tasarruf
ilkesini hem de taleple bağlılık ilkesini ele almaktadırlar15. Ġsviçre Medeni Usul
Kanunu‟nda taleple bağlılık ilkesini düzenleyen 58. maddenin baĢlığı “Tasarruf Ġlkesi
ve Re‟sen Harekete Geçme Ġlkesi”‟dir.

12
Eberhard Schilken, Zivilprozessrecht, 7. Auflage, 2014, s. 161; Zöller/ Volkommer, ZPO § 308,
kn.1; Cemil Simil, Belirsiz Alacak Davası, On Ġki Levha Yayıncılık, Ġstanbul 2013, s. 11, 132;
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 1; Ali Cem Budak/ Varol Karaaslan, Medeni Usul
Hukuku, Adalet Yayınevi, Ankara 2017, s. 71; L. ġanal Görgün/ Levent Börü/ BarıĢ Toraman/
Mehmek Kodakoğlu, Medeni Usul Hukuku, 7. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2018, s. 336;
Murat Atalı/ Ġbrahim Ermenek/ Ersin Erdoğan, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Yetkin
Yayınları, Ankara 2018, s. 122. “Madde, 1086 sayılı Kanunun tek fıkradan ibaret olan 74 üncü
maddesini karĢılamaktadır. Bu madde ile 29 uncu maddede düzenlenen medenî yargılama için asıl
olan, tasarruf ilkesinin bir açılımı yapılmıĢ olmaktadır.” (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Madde Gerekçesi). “ÇekiĢmeli yargılamada tasarruf ilkesinin doğal bir sonucu olarak hâkim,
tarafların iddia ve savunmaları ile bağlı olup, talepten fazlaya veya baĢka bir Ģeye hüküm veremez (
H.U.M.K. m.74 )” YHGK, 05.04.2006 T., 17-7 E., 141 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
17.03.2017).
13
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.1. Özel hukuk uyuĢmazlıklarında asıl olan tasarruf ilkesi
(HMK m. 24) ile taraflarca getirilme ilkesinin (HMK m. 25) doğal sonucu, hâkimin, tarafların
talebiyle bağlı olmasıdır (Ejder Yılmaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ġerhi, C. I, 3. Baskı, Yetkin
Yayınları, Ankara 2017, s. 642).
14
Richard Holzhammer, Österreichisches Zivilprozessrecht, 2. Auflage, 1976, s. 125; Hans Ulrich
Walder-Richli, Zivilprozessrecht, 4. Auflage, Zürich 1996, s. 186; Thomas Sutter, Auf dem Weg
zur Rechtseinheit im schweizerischen Zivilprozess, Zürich 1998, s. 202; Walter H. Rechberger/
Daphne-Ariane Simotta, Grundriss des österreichischen Zivilprozessrecht, 7. Auflage, Wien 2009,
s. 202; Wolfgang Grunsky, Zivilprozessrecht, 13. Auflage, München 2008, s. 26; Schilken,
Zivilprozessrecht, s. 161; Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.1; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO
§ 308, kn. 1; Hans Ulrich Walder-Richli/ Beatrice Grob-Andermacher, Zivilprozessrecht, 5.
Auflage, Schulthess Juristische Medien AG, 2009, s. 201; Issak Meier, Schweizerisches
Zivilprozessrecht, Zürich-Basel-Genf 2010, s. 381; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58,
kn. 1, 9. Türk hukukunda da aynı yönde değerlendirme söz konusudur, Necip Bilge/ Ergun Önen,
Medeni Yargılama Hukuku Dersleri, 3. Baskı, Sevinç Matbaası, Ankara 1978, s. 296-297; Ergun
Önen, Medeni Yargılama Hukuku, Sevinç Matbaası, Ankara 1979, s. 141; Yavuz Alangoya, Medeni
Usul Hukukunda Vakıaların ve Delillerin Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, Fakülteler Matbaası, Ġstanbul
1979, s. 2; Yavuz Alangoya/ Kamil Yıldırım/ Nevhis Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku
Esasları, 8. Baskı, Beta Yayınları, Ġstanbul 2011, s. 182-183; Erdal Tercan, “Hâkimin Davayı
Aydınlatma Yükümlülüğü Kapsamında Tarafların Dinlenilmesi”, MĠHDER, C. 7, S. 18, 2011 (sa. 1-
56), s. 10. “Türk Yargı sistemine göre hâkim kendiliğinden bir davayı inceleyip, uyuĢmazlığı
çözemez. Bunun kaçınılmaz sonucu olarak da, tarafların istekleri ile bağlı tutulmuĢtur. ( HMUK.
72,75 )”, YHGK, 15.05.1974 T., 1972/2-605 E., 1974/528 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
10.05.2017).
15
Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku Cilt I-II, 7. Baskı, Ġstanbul 2000, s. 245; Ömer
Ulukapı, “Yargıtay Kararları Işığında Medeni Usul Hukukunda Yargılamaya Hâkim Olan İlkelerden
Taraflarca Hazırlama İlkesi”, Prof. Dr. Süleyman ARSLAN‟a Armağan, SÜHFD, C. 6, S. 1-2, 1998,
(sa.713-732), s. 718, 725. Alman hukukunda, James Goldschmidt, Zivilprozessrecht, 1929, s. 23;
Adolf Schönke/ Horst Schröder/ Werner Niese, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, 1956, s. 41.
4

Ancak Ģunu ifade etmek gerekir, artık günümüzde tasarruf ilkesi ile taraflarca
getirilme ilkesinin ayrı birer ilke oldukları kabul edilmektedir16. Alman Medeni Usul
Kanunu tasarısının gerekçesinde dZPO m. 308/1‟e denk gelen hüküm taraflarca
getirilme ilkesine dayandırılmıĢtır. Fakat o zamanlar taraflarca getirilme ilkesinin
bugünkünden farklı bir anlamda kullanıldığı belirtilmektedir. Artık bugünkü anlayıĢa
göre, dZPO m. 308 tasarruf ilkesinin sonucu olarak anlaĢılmaktadır17.

Türk hukukunda ise bazı yazarlar, HMK‟nın taleple bağlılık ilkesini ayrı bir ilke
olarak düzenlemesi dolayısıyla taleple bağlılık ilkesini ayrı bir ilke olarak ele
almaktadırlar18. ÇalıĢmamızda, öneminden dolayı taleple bağlılık ilkesi, tasarruf
ilkesinden ayrı olarak ele alınmıĢtır. Taleple bağlılık ilkesi, aĢağıdaki anlatımlarda
görüleceği üzere tasarruf ilkesinden etkilenen bir ilkedir. Taleple bağlılık ve tasarruf
ilkeleri, birbirine etkisi ve kesiĢen ortak olanları olan ilkelerdir. Dolayısıyla taleple
bağlılık ilkesi ile ilgili açıklamalara geçmeden önce, tasarruf ilkesinden kısaca
bahsedilmesi gerekmektedir.

Tasarruf ilkesi; tarafların, yargılamanın baĢlatılması, konusu ve sona erdirilmesi


hakkında belirleme yapabilmeleri anlamına gelir19. Tasarruf ilkesi, dava konusu
üzerinde hâkimiyeti de kapsar Ģekilde, davacının yargılamanın itici gücü olduğunu ifade
eder. Buna göre, davacı, davalı ile aralarında var olan uyuĢmazlığı mahkemenin
inceleyip incelemeyeceğini, inceleyecekse, hangi kapsamda ve türde inceleyeceğini

16
Wilhelm Sauer, Allgemeine Prozessrechtslehre, 1951, s. 74; Rudolf Bruns, Zivilprozessrecht, 2.
Auflage, München 1979, s. 99; Nedim Meriç, Medeni Yargılama Hukukunda Tasarruf Ġlkesi, Yetkin
Yayınları, Ankara 2011, s. 53; Murat YavaĢ, “Mehaz Kanun ile Türk Hukukunda ve Mukayeseli
Hukukta Medeni Yargılamaya Hakim Olan İlkeler ve Hakimin Rolü”, Prof. Dr. Yavuz Alangoya Ġçin
Armağan, Ġstanbul 2007, (sa.283-335), s. 286.
17
Hans Joachim Musielak, “Die Bindung des Gerichts an die Antragen der Parteien im
Zivilprozess”, Festschrift für Karl Heinz Schwab zum 70. Geburstag, München 1990, (sa. 349-365),
s. 349-350.
18
Ramazan Arslan/ Ejder Yılmaz/ Sema TaĢpınar Ayvaz/ Emel Hanağası, Medeni Usul Hukuku,
5. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2019, s. 156; Abdurrahim Karslı, Medeni Muhakeme Hukuku,
3. Baskı, Alternatif Yayıncılık, Ġstanbul 2012, s. 336.
19
Klaus Schreiber, “Der Dispositionsgrundsatz im Zivilprozess”, Jura 1988, Heft 4, (sa.190-197), s.
190; Johann Braun, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, Mohr Siebeck, Tübingen 2014, s. 71-72;
Oskar J. Ballon, Einführung in das österreichische Zivilprozessrecht Streitiges Verfahren, 12.
Auflage, 2009, s. 32; Wolfgang Grunsky/ Florian Jacoby, Zivilprozessrecht, 15. Auflage, München
2016, s. 27; Markus Gehrlein, Zivilprozessrecht, 2. Auflage, München 2003, s. 89; Hans-Joachim
Musielak, Grundkurs ZPO, 11. Auflage, München 2012, s. 68; Walter Zeiss/ Klaus Schreiber,
Zivilprozessrecht, 12. Auflage, Tübingen 2014, s. 68; Aslı Aras, “Çekişmesiz Yargıda Tasarruf
İlkesi”, MĠHDER, C. 10, S. 27, 2014/1 (sa. 53-63), s. 53; Ġbrahim Ercan, “Boşanma Davalarında
Geçerli Olan Yargılama İlkeleri”, SDÜHFD, MĠHBĠR Özel Sayısı, C. 4, S. 2, 2014, (sa.249-269), s.
253.
5

belirleyebileceği gibi davayı her zaman davaya son veren tasarruf iĢlemlerinden olan
feragat ve tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri davalarda kabul ve sulh
ile sona erdirebilirler20. Kısaca söylemek gerekirse davacı, bir davayı açmak, bu davanın
konusunu belirlemek, bu davayı takip etmek ve sona erdirmekte serbesttir21. ġayet
davacı, mahkemenin uyuĢmazlığı incelemesi arzusunda değilse, yani dava açmaya karar
vermemiĢse, hâkim kural olarak, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara
bağlayamaz (HMK m. 24/1). Bu durum, bir yerde davacı yoksa hâkim de yoktur
Ģeklinde ifade edilmektedir. Tasarruf ilkesinin ilk sonucu olan, davacı yoksa hâkim de
yoktur deyiminin, taleple bağlılık ilkesiyle de dolaylı bir iliĢkisi vardır. Çünkü taleple
bağlılık ilkesinin ilk sonucu, hâkimin talep edilmemiĢ bir Ģeye karar verememesidir.
Davacının talebi, hâkimin davada vereceği kararını belirleyecektir.

Tezimizin konusunu teĢkil eden taleple bağlılık ilkesi, tasarurf ilkesinden


etkilenen, davacının yargılamanın konusunu belirleme noktasında sahip olduğu
serbestinin görünümünü teĢkil eder. Sonuç olarak taleple bağlılık ilkesi, davacının dava
konusu üzerindeki tasarruf yetkisinden etkilenen bir ilkedir22. Bundan dolayı, taleple
bağlılık ilkesi, medeni usul hukuku için önemli bir konudur. Davacı (karĢı dava açmıĢsa
davalı), bir hakkını talep ederse, medeni usule hâkim olan taleple bağlılık ilkesi,
mahkemenin davacının bu talebine uymasını ve sadece talep edilen haklar üzerinde
karar vermesini ve talep edilmeyen haklar üzerinde karar vermemesini zorunlu kılar.
Diğer bir ifadeyle mahkemenin davacının talepleri ile bağlı olması anlamına gelir.

Davacı, davanın konusunu, bununla hâkimin incelemesinin kapsamını23 ve de


kararının da konusunu belirler24. Yani dava konusunu belirlemek davacının iĢidir25.

20
Hakan Pekcanıtez/ Oğuz Atalay/ Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 7. Bası,
On Ġki Levha Yayıncılık, Ġstanbul 2019, s. 181; Braun, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, s. 73.
21
Görgün/ Börü/ Toraman/ Kodakoğlu, s. 335. Tasarruf ilkesinin karĢısında kendiliğinden harekete
geçme ilkesi yer alır. Bu ilke, tarafların dava konusu üzerindeki tasarruf yetkilerinin ellerinden
alındığı davalarda uygulanır.
22
Hans-Joachim de With, Möglichkeiten und Grenzen der Vereinheitlchung der deutschen
Verfahrensgesetze unter Berücksichtigung des Prozesszwecks, der Dispositionsmaxime, des
Streitgegenstands, der Verhandlungs- und Untersuchunsmaxime, 1958, s. 28; Peter Förschler/
Hermann Steinle, Der Zivilprozess, 7. Auflage, 2010, s. 223; OFK-Orell Füsli Kommentar/
Sarbach, ZPO Art. 58, kn. 2; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.2; Jens Adolphsen,
Zivilprozessrecht, 4. Auflage, 2014, s. 45; Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, Medeni Usul Hukuku, s.
182.
23
With, Möglichkeiten, s. 33; Leo Rosenberg/ Karl Heinz Schwab/ Peter Gottwald,
Zivilprozessrecht, 17. Auflage, München 2010, s. 395.
24
Rudolf Ottomann, “Die Offizialmaxime-Ein schillernder Verfahrensgrundsatz im Zivilprozess”,
Zürcher Studien zum Verfahrensrecht, Prinzipiennormen und Verfahrensmaximen, Zürich 1993,
6

Örneğin, davacının maddi hukuk bakımından sahip olduğu 10.000 TL alacak hakkı
olduğunu düĢünelim. Birinci ihtimalde davacı, isterse bu hakkının tamamına
hükmedilmesini mahkemeden talep edebilir. Maddi hukuk bakımından 10.000 TL
alacak hakkı olduğu ispatlanırsa, mahkeme 10.000 TL‟ye karar verebilecektir. Bu
durumda tasarruf ilkesi ve taleple bağlılık ilkesi örtüĢecektir.

1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 Davacının maddi hukuk bakımından hakkı

1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 Davacının talebi (Tasarruf ilkesi)

1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 Mahkeme kararı (Taleple bağlılık ilkesi)

Ġkinci ihtimalde, baĢlangıçta 10.000 TL olan alacağının daha sonra borçlusu


tarafından kısmen ifa edilmesi sonucu 5.000 TL‟ye düĢmesi ya da maddi hukuk
bakımından en baĢından 5.000 TL alacak hakkı olmasına rağmen, davacı bu alacağını
10.000 TL olarak talep edebilir. Böyle bir durumda davacının alacağını ispat edememesi
ve davalının savunmaları neticesinde mahkeme 10.000 TL‟ye karar vermeyecek, 5.000
TL‟ye yani talepten daha azına karar verecektir (HMK m. 26/1, c. 2). Bu durumda
tasarruf ilkesi ve taleple bağlılık ilkesi örtüĢmeyecektir. Ancak bu durum, taleple
bağlılık ilkesinin bir istisnası değildir.

1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 Davacının talebi (Tasarruf ilkesi)

1 1 1 1 1 Davacının maddi hukuk bakımından hakkı

1 1 1 1 1 Mahkeme kararı (Taleple bağlılık ilkesi-daha azına


karar verme)

Üçüncü ihtimalde davacı isterse, bu hakkının tamamını değil de, bir kısmına,
örneğin 5.000 TL‟ye hükmedilmesini mahkemeden talep edebilir (HMK m. 109).
Açılan kısmi davada, davacının alacak hakkının maddi hukuk bakımından 10.000 TL

(sa.73-103), s. 90; Susanne Ritter, Zur Unterlassungsklage: Unteilstenor und Klageantrag, Frankfurt
am Main 1994, s. 47; Förschler/ Steinle, Der Zivilprozess, s. 223.
25
OFK-Orell Füsli Kommentar/ Sarbach, ZPO Art. 58, kn. 2; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308,
kn.2.
7

olduğu ispatlansa dahi, mahkeme 10.000 TL‟ye karar veremeyecek, aksine talep edilen
5.000 TL‟ye karar verecektir. Bu durumda da tasarruf ilkesi ve taleple bağlılık ilkesi
örtüĢecektir.

1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 Davacının maddi hukuk bakımından hakkı

Davacının talebi (Tasarruf ilkesi)


1 1 1 1 1

1 1 1 1 1 Mahkeme kararı (Taleple bağlılık ilkesi)

Taleple bağlılık ilkesinin istisnalarının incelendiği dördüncü bölümde görüleceği


üzere, mahkeme davacının talebiyle bağlı olmaksızın, talep edilmeyene, talepten
fazlasına ve talepten farklı bir Ģeye karar verebilecektir. Bu durumlarda tasarruf ilkesi
ve taleple bağlılık ilkesi örtüĢmeyecektir.

Örneğin, çocuk için iĢtirak nafakasında mahkeme talepten fazlasına karar


verebilir.

Mahkeme kararı

Davacının talebi Fazlaya karar verilmesi (Taleple bağlılık


(Tasarruf ilkesi) ilkesinin istisnası)

Örneğin, mahkeme yargılama giderleri hakkında talep olmasa da kendiliğinden


karar verebilir.
8

Mahkeme kararı

Davacının talebi Talep edilmeyene karar verilmesi (Taleple


(Tasarruf ilkesi) bağlılık ilkesinin istisnası)

Örneğin, mahkeme boĢanma davalarında, boĢanma yerine ayrılığa karar


verebilir.

Mahkeme kararı

Davacının talebi Talepten baĢka bir Ģeye karar verilmesi


(Tasarruf ilkesi) (Taleple bağlılık ilkesinin istisnası)

Mahkeme de ancak davacı tarafından belirlenen konuda karar verebilir.


Davacının dava konusunu belirleme üzerinde sahip olduğu bu serbesti, davaya bakan
hâkimi yargılamanın sonunda vereceği hükmün konusu açısından da sınırlamaktadır26.
Hüküm, talep çerçevesi içinde kalmak zorundadır27.

§ II. KONUNUN ÖNEMĠ

HMK m. 24-33 arasında, yargılamaya hâkim olan ilkeler düzenlenmiĢtir. Bu


ilkeler sırasıyla; tasarruf ilkesi (HMK m. 24), taraflarca getirilme ilkesi (HMK m. 25),
taleple bağlılık ilkesi (HMK m. 26), hukuki dinlenilme hakkı (HMK m. 27), aleniyet
ilkesi (HMK m. 28), dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğü (HMK m. 29),
usul ekonomisi ilkesi (HMK m. 30), hâkimin davayı aydınlatma ödevi (HMK m. 31),

26
Güray Erdönmez, Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, 15. Bası, Ġstanbul 2017, s. 788.
27
Gerassimos Melissinos, Die Bindung des Gerichts an die Parteianträge nach § 308 I ZPO, Duncker
& Humblot, Berlin 1982, s. 23.
9

yargılamanın sevk ve idaresi (HMK m. 32) ve hukukun uygulanması (HMK m. 33)‟


dır28.

Devletin, yargılama faaliyetinin sağlıklı icra edildiği konusunda, hem topluma


hem de somut davadaki taraflara güven vermesi gerekir. Bu güven, yargılamanın
önceden belirlenmiĢ bir takım esas ve ölçülere bağlanmasıyla sağlanır. Bu esas ve
ölçüler, genel hatlarıyla medeni usul hukukuna hâkim olan ilkeler Ģeklinde ifade
edilmektedir. Medeni usul hukukunda, yargılama sürecinin icra edilme usulünü,
tarafların ve hâkimlerin yetki ve yükümlülüklerini ve birbirleri ile iliĢkilerini belirleyen
ilkeler vardır. Bu ilkeler, yargılamanın iĢleyiĢinde, hâkimin ve tarafların rollerinin
belirlenmesinde ve yargılamanın Ģekillenmesinde önemli bir iĢleve sahiptirler29. Ayrıca
bu ilkelerin içeriği, medeni usul hukukunun amacıyla da doğrudan ilgilidir.

ÇalıĢmamızın konusunu oluĢturan taleple bağlılık ilkesi, tarafların ve hâkimlerin


yetkilerini, yükümlülüklerini ve birbirleri ile iliĢkilerini belirleyen bir ilkedir. Buna göre
taleple bağlılık ilkesi, yargılama sistemimize temel niteliğini veren ilkelerden birisidir.
Taleple bağlılık ilkesi, hâkimin ve tarafların rollerinin belirlenmesinde ve yargılamanın
Ģekillenmesinde önemli bir iĢleve sahiptir. Medeni usul hukukunda taleple bağlılık
ilkesinin hâkimin hak ve yükümlülükleri üzerinde geniĢ kapsamlı bir etkisi
bulunmaktadır. Ayrıca taleple bağlılık ilkesi, dava konusu kavramıyla yakın bir iliĢki
içindedir. Çünkü dava konusu kavramı aydınlatıldığı zaman, hâkimin bağlı olacağı
unsurlar da ortaya çıkarılmıĢ olacaktır.

Taleple bağlılık ilkesi, mahkemenin davacının dilekçesinde belirttikleri talep


sonucuna bağlı olduğu anlamına gelir. Bu nedenle, çalıĢmamız kapsamında ele alınan
taleple bağlılık ilkesi, medeni usul hukuku için önem arz eden bir konudur. Çünkü
medeni usul hukukunda, kural olarak, esasa iliĢkin kararlar30 sadece davacının talebi

28
Hukuk Muhakemeleri Kanunu‟nun açıkça düzenlemediği ancak medeni usul hukukunda geçerli olan
baĢka ilkeler de vardır. Bunlar, teksif ilkesi, doğrudanlık ilkesi, hâkimin delilleri değerlendirmesi,
adil yargılanma hakkı ve sözlülük-yazılılık ilkeleridir. Sözlülük ilkesi hakkında ayrıntılı bilgiler için
bkz. Özkaya-Ferendeci, Sözlülük Ġlkesi, s. 133 vd.
29
Förschler/ Steinle, Der Zivilprozess, s. 223; Peter Arens/ Wolfgang Lüke, Zivilprozessrecht
Erkenntnisverfahren Zwangsvollstreckung, 10. Auflage, München 2011, s. 5-6; Pekcanıtez/ Atalay/
Özekes, Medeni Usul Hukuku, s. 180.
30
Usule iliĢkin kararlar bakımından taleple bağlılık ilkesinin geçerli olup olmadığı tezimizin dördüncü
bölümünde incelenmiĢtir (bkz. Dördüncü Bölüm, II).
10

üzerine31 ve bu talepler çerçevesinde verilebilir32. Hâkim, davacının belirlediği sınırlar


içinde uyuĢmazlığı çözmeye çalıĢır, bu sınırların dıĢına çıkamaz33. Tasarruf ilkesi,
taleple bağlılık ilkesi ve taraflarca getirilme ilkesine dayandırılan, taraf özgürlüğü ve
taraf sorumluluğu, büyük ölçüde medeni usul hukukunu, ĢekillendirmiĢtir34. Tasarruf
ilkesi ve sonucunda taleple bağlılık ilkesi, tarafları “yargılamanın efendileri”
yapmaktadır35.

Davacı (karĢı dava açmıĢsa davalı), davanın konusunu, hâkimin yapacağı


incelemenin kapsamını ve hâkimin vereceği kararın konusunu belirler. Hükmün
kapsamının düzenlendiği HMK m. 297/2‟ye göre hükmün sonuç kısmında, taleplerden
her biri hakkında verilen hükmün gösterilmesi gerekmektedir. Mahkeme de ancak
davacı tarafından belirlenen konuda karar verebilir. Davacının dava konusunu belirleme
üzerinde sahip olduğu bu serbesti, davaya bakan hâkimi yargılamanın sonunda vereceği
hüküm konusunda da sınırlamaktadır. Tasarruf ilkesi, davacının talebi ve kapsamı ile
ilgili olup (HMK m. 119/1-ğ), taleple bağlılık ilkesi mahkemenin karar verme yetkisinin
talep kapsamıyla sınırlandırılmasıyla ilgilidir36. Bu durum, taleple bağlılık ilkesinin iki
yönü olduğunu ortaya koymaktadır. Buna göre taleple bağlılık ilkesi; davacının, dava
konusu üzerinde tasarruf yetkisinin olduğunu açıklar ki buna olumlu yön denir iken;
aynı zamanda mahkemenin karar verme yetkisini sınırlar ve bağlar ki buna da olumsuz
yön denir. Taleple bağlılık ilkesinin olumlu yönü, yani davacının dava konusu belirleme
yetkisi, dava dilekçesinin içeriğinin sayılmıĢ olduğu HMK m. 119/1-ğ‟de
düzenlenmiĢtir. Taleple bağlılık ilkesinin olumsuz sınırlayıcı yönü ise, HMK m. 26‟ da
açıkça düzenlenmiĢtir37.

31
Taleple bağlılık ilkesine iliĢkin istisnalar tezimizin dördüncü bölümünde incelenecektir. Daha
ayrıntılı bilgiler o bölümde verilecek olmakla birlikte, yargılamada taleple bağlılık ilkesinin en
bilinen istisnası yargılama giderlerine iliĢkin kararlardır (bkz. Dördüncü Bölüm, II, A).
32
Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 134. dZPO m. 308/1 temel düĢüncesine göre, karar sadece,
taraflarca belirlenen yargılama programı içinde kalmak zorundadır (AK-ZPO/ Fenge, ZPO § 308,
kn.6).
33
Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.1.
34
Ritter, Zur Unterlassungsklage, s. 47; Braun, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, s. 72.
35
Schreiber, Der Dispositionsgrundsatz, s. 190; Hermann Fenger, Zivilprozessrecht, Berlin
Heidelberg 2001, s. 22; Zeiss/ Schreiber, Zivilprozessrecht, s. 68; Simon Markus Beck/ Tobias
Schell, Zivilprozessrecht im Assesorexamen, 4. Auflage, 2016, s. 1.
36
Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.1; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 17;
Murat Atalı, Medeni Usul Hukukunda Aleyhe Bozma Yasağı, Ankara 2014, s. 65.
37
Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.2, 3, 4. Aynı yönde, Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl,
ZPO Art. 58, kn. 4, 11.
11

Hâkimin yapacağı incelemenin kapsamı ve vereceği hükmün sınırları noktasında


önemli bir ilke olan taleple bağlılık ilkesinin, dava dilekçesinde yer alan ve talebin
dayanağı olan dava konusu, dava sebebi ve hukuki sebepten hangisiyle ilgili olduğunu
anlaĢılır bir Ģekilde açıklayabilmek için bu müesseselerin ayrıntılı Ģekilde ele alınması
ve açıklanması gerekmektedir.

§ III. KONUNUN SINIRLANDIRILMASI

Taleple bağlılık ilkesi, tüm yargı kolları açısından, hatta cebri icra açısından
önem arz etmektedir. Konunun önemi, kapsamlı bir incelemeyi gerektirmekle birlikte,
konunun bütün yönleriyle doktrin ve uygulama bakımından ele alınmaya çalıĢılması,
çalıĢmanın doktora tezi olma niteliği birtakım sınırlar öngörülmesini gerektirmiĢtir.
Öncelikle çalıĢmanın baĢlığından da anlaĢılacağı üzere taleple bağlılık ilkesi, sadece
medeni usul hukukunun kaynağını teĢkil eden, Hukuk Muhakemeleri Kanunu
kapsamında ele alınmıĢtır. Bu nedenle, Ġcra ve iflas hukukundaki taleple bağlılık
ilkesine iliĢkin durumlar üzerinde detaylı bir inceleme yapılmamıĢtır. Ġcra ve iflas
takiplerine iliĢkin, takip talebine bağlılık konusuna değinilmemiĢ olup, konunun daha
iyi anlatılabilmesi amacıyla, taleple bağlılık ilkesinin sonuçlarına ve istisnalarına iliĢkin
verilen örneklerde, icra ve iflas hukukuna iliĢkin bazı davalara değinilmekle
yetinilmiĢtir. ġekli bir hukuk dalı olan medeni usul hukukuna iliĢkin konuların
anlatımında örnekler genellikle maddi hukuka iliĢkin olmaktadır. Bu nedenle medeni
hukuk, borçlar hukuku ve ticaret hukuku gibi maddi hukuka iliĢkin örneklere tezimizde
konunun daha iyi anlatılabilmesi açısından yer verilmiĢtir.

Bu çalıĢma, giriĢ ve sonuç kısımları hariç olmak üzere, toplam dört bölümden
oluĢmaktadır. ÇalıĢmamızın birinci bölümünde, taleple bağlılık ilkesi kavramı ve bu
ilkenin temeli üzerinde durulacaktır. Daha sonra, taleple bağlılık ilkesiyle medeni usul
hukukunun amacı ile yakından ilgilidir. Bu nedenle, taleple bağlılık ilkesi, medeni usul
hukukunun amacının tam olarak açıklanmasını zorunlu kılar. Özellikle, doktrinde
medeni usul hukukunun amacı hakkında ileri sürülen çeĢitli görüĢler taleple bağlılık
ilkesini etkilediğinden dolayı, ileri sürülen bu görüĢlere değinmek çalıĢmamız açısından
zorunlu görülmektedir. Daha sonra, HMK m. 26‟nın uygulama alanı incelenecektir.
Birinci bölümde Roma dönemi medeni usul hukuku kurallarından günümüz medeni
usul kanunlarının oluĢumuna kadarki zamanda, mahkemenin taleple bağlılığı
12

incelenecektir. Birinci bölümde ayrıca, karĢılaĢtırma olması açısından diğer yargı


kollarında da taleple bağlılık ilkesinin geçerli olup olmadığı incelenecektir. Anayasa,
ceza ve idari yargılama hukuklarında, taleple bağlılık ilkesine iliĢkin hükümlerin yer
alıp almadığı, doktrin ve uygulama açısından incelemeye çalıĢılacaktır.

ÇalıĢmamızın ikinci bölümünde, dava dilekçesinde bulunması gereken unsurlar


ve davacının bu unsurlar üzerindeki tasarruf yetkisi incelenecektir. Bu kapsamda dava
dilekçesinde bulunması gereken unsurlar ve taleple bağlılık ilkesinin kapsamı ortaya
koyulmaya çalıĢılacaktır. Ġlk olarak taraf kavramı ve tarafların dava dilekçesinde
belirtilmesi üzerinde durulacaktır. Daha sonra dava sebebi üzerinde durulacaktır. Dava
sebebi hakkında ileri sürülen görüĢlere de yer verilerek, dava dilekçesinde belirtilmesi
incelenmeye çalıĢılacaktır. Daha sonra hukuki sebep kavramı üzerinde durulacak ve
hukuki sebebin dava dilekçesinde belirtilmesi incelenecektir. En son olarak bu bölümde
talep sonucu kavramı üzerinde durulacaktır. Talep sonucunun taraf dilekçelerinde nasıl
belirtilmesi gerektiği incelenecektir. Talep sonucundaki maddi hataların
düzeltilmesinin, talep sonucunun geniĢletilmesi, değiĢtirilmesi ve azaltılmasının taleple
bağlılık ilkesi ile iliĢkili olup olmadığı incelenecektir. Daha sonra talep sonucunun
yorumu ve talep sonucu hakkında hâkimin davayı aydınlatma yükümlüğünün nasıl
meydana geldiği incelenecektir.

ÇalıĢmamızın üçüncü bölümünde, ikinci bölümde davacının tasarruf yetkisini


kullandığı ve dava dilekçesinin unsurları olan taraf kavramı, dava sebebi, hukuki sebep
ve talep sonucuna bağlılıkları ayrı ayrı incelenecektir. Mahkemenin dava konusuna
bağlı olup olmadığının tespiti edilmeye çalıĢılacaktır. Dava konusu hakkında doktrinde
ileri sürülmüĢ olan görüĢler incelenerek, mahkemenin dava konusuna bağlılığının
kapsamı aydınlatılmaya çalıĢılacaktır. Dava konusunun ne olduğu aydınlatıldığında,
dava konusu kavramıyla karıĢtırılan, dava sebebi ve hukuki sebep de açıklanacaktır.
Davacı, davasını birçok dava sebebine dayandırılabilecek bir talep için sadece birisine
dava dilekçesinde yer verirse, burada da taleple bağlılık ilkesinin devam edip etmediği
sorusu ortaya çıkar. Bir hakkın (davanın), birden çok hukuki sebebe dayandırılabileceği
durumlarda davacı, davasını bu hukuki sebeplerden sadece birisine dayandırdığı zaman,
HMK m. 26 gereğince yargısal bağlılığın burada devam edip etmediği sorusu ortaya
çıkar. HMK m. 26, kural olarak mahkemenin sadece taraf talepleriyle bağlı olduğu
hükmünü içermektedir. Tezimizde, mahkemenin HMK m. 26‟ya göre bağlı olduğu
13

unsurlar (dava sebebi, hukuki sebep ve talep) açısından inceleme yapılacaktır.


Mahkemenin bağlı olduğu “talep” kavramının kapsamını ortaya koymak için, dava
konusu, dava sebebi ve hukuki sebebin ne olduğunu incelenmiĢtir. Ancak bu Ģekilde
taleple bağlılık ilkesinin anlam ve değeri ortaya çıkarılabilecektir.

Üçüncü bölümde ayrıca, mahkemenin taraf taleplerine bağlılığının kapsamı,


niteliği ve sonuçları incelenecektir. Bu sonuçların bazılarını kanunlar açıkça
düzenlemiĢken, bazıları açıkça düzenlenmiĢ olmasa da maddelerden çıkarılmaktadır.
Mahkemenin taraf taleplerine bağlılığından üç yasak türetilir: mahkeme; talep
edilmeyen bir Ģeye, talep edilenden fazlasına ve talep edilenden baĢka bir Ģeye karar
veremez (HMK m. 26/1 c.1). Bununla birlikte HMK m. 26 hükmüyle bağlantılı olarak,
maddi hukuka ve kanuna bağlı olan mahkeme tarafın talep ettiğinden daha azına karar
verebilir ve talep edilen ancak esas itibariyle yerinde olmadığı ortaya çıkan (yani maddi
hukuka göre talep edilemeyecek) talebi reddetmek zorundadır. Mahkemenin taleple
bağlılığında en önemli yorum problemi; talep edilenden azını ve baĢka bir Ģeyi
kavramları arasındaki ayrımdır. Bu ayrımın ortaya koyulması mutlaka gereklidir. Çünkü
hâkim, dava kısmen haklı olduğu sürece talep edilenden daha azına karar vermeye
yetkili ve yükümlüdür. Fakat hâkimin kural olarak, talep edilenden baĢka bir Ģeye karar
vermeye yetkisi yoktur. Bu ayrımda yapılacak olası bir yanlıĢ değerlendirme,
mahkemenin, yetkili olmadığı bir durumda hukuki korumaya karar vermesine veya
verilmesi gereken hukuki korumanın reddedilmesi sonucuna götürecektir. Üçüncü
bölümde ayrıca, özellik arzeden bazı konularda taleple bağlılık ilkesi incelenecektir.
Mahkemenin taraf talepleriyle bağlılığı, belirsiz alacak davasında ve ihtiyati tedbirlerde
ayrı ayrı incelenecektir. Kanun yolu aĢamaları çerçevesinde ve terditli dava
durumlarında da taleple bağlılık ilkesi ayrı olarak ele alınacaktır. Kanun yolu
aĢamalarında ve terditli dava durumlarında konunun ayrı incelenmesi, mahkemenin
taraf talepleriyle bağlılığı çerçevesinde ortaya çıkan tartıĢmaların aydınlatılması
amacıyla gerekli görülmüĢtür. Hâkimin taraf talepleriyle bağlılığının incelenmesinde,
ihtiyati tedbir dilekçelerine, belirsiz alacak davası dilekçelerine, istinaf ve temyiz
dilekçelerine özgü özellikler, ortaya çıkarılmaya çalıĢılmıĢtır. Üçüncü bölümde son
olarak, taleple bağlılık ilkesine aykırı bir mahkeme hükmünün sonucunun ne olacağı
incelenecektir.
14

ÇalıĢmamızın dördüncü ve son bölümünde, taleple bağlılık ilkesinin istisnalarına


yer verilecektir. Bu bölümde öncelikle, maddi hukukta düzenlenmiĢ olan taleple bağlılık
ilkesinin istisnaları, tüm istisnalar olmasa da uygulamada en çok karĢılaĢılan durumlar
çerçevesinde incelenecektir. Bu inceleme kendi içinde, talep edilmeyene karar
verilebildiği durumlar, talepten fazlasına karar verilebildiği durumlar ve talepten baĢka
bir Ģeye karar verilebildiği durumlar olarak baĢlıklara ayrılmıĢtır. Bu baĢlıklar altında
medeni hukuk, borçlar hukuku ve ticaret hukuku alanında düzenlenmiĢ, taleple bağlılık
ilkesinin istisnaları incelenmeye çalıĢılmıĢtır. Daha sonra ise, usul hukukunun kurumları
olan, yargılama giderleri, disiplin para cezaları, yargılama ve icra tazminatlarına iliĢkin
durumlarda taleple bağlılık ilkesinin geçerli olup olmadığı incelenmiĢtir.
15

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠNE ĠLĠġKĠN TEMEL


BĠLGĠLER

§ 1.1. TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠ KAVRAMI

1.1.1. Kavram

HMK m. 26‟da “Taleple bağlılık ilkesi” madde baĢlığıyla düzenlenmiĢ olan


ilkeden doktrinde bahsedilirken38; istekle bağlı olma39, istekle bağlılık ilkesi40, istemle
bağlı kalma41, istemle bağlılık kuralı42, istemle bağlılık ilkesi43, taleple bağlılık kuralı44,

38
Doktrinde taleple bağlılık ilkesi kavramını kullanan yazarlar; Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku Ders
Kitabı, Yetkin Yayınları, Ankara 2019, s. 211, 354; Atalı, Medeni Aleyhe Bozma, s. 64; Erol
Karaaslan, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu‟nda Dava Dilekçesi”, ĠBD, C. 87, S. 2, Y. 2013, (sa.
356-387), s. 377; Cenk Akil, “Yargıtay Kararları Işığında Medeni Muhakeme Hukuku Bağlamında
Faize İlişkin Bazı Meseleler”, ABD, 2015/2, (sa. 69-107), s. 75 vd; Emel Hanağası, “Anonım
Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi Davasının Medeni Usul Hukuku Perspektifinden Değerlendirilmesi”,
BATIDER, C. XXXII, S. 1, 2016, (sa.199-270), s. 202; Evrim EriĢir, Geçici Hukuki Korumanın
Temelleri ve Ġhtiyati Tedbir Türleri, On Ġki Levha Yayıncılık, Ġstanbul 2013, s. 521; Tolga Akkaya,
Medeni Usulu Hukuku Bakımından BoĢanma Davası, Yetkin Yayınları, Ankara 2017, s. 122.
Y.11.HD, 22.06.2016 T., 2015/11414 E., 2016/6918 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
05.10.2016). Özekes “talep sonucuyla bağlılık ilkesi” demektedir (Muhammet Özekes, “HMK
Bakımından Dava Dilekçesinde Eksiklik Halinde Yapılması Gereken İşlemler”, Prof. Dr. Hakan
Pekcanıtez‟e Armağan, DEÜHF, C. 16, Özel Sayı 2014, (sa. 263-300), s. 277).
39
ġeref Gözübüyük/ Turgut Tan, Ġdare Hukuku, C. II, Ġdari Yargılama Hukuku, 7. Bası, Turhan
Kitabevi, Ankara 2014, s. 703; Tuncay Armağan, Ġdarenin Sorumluluğu ve Tam Yargı Davaları,
Seçkin Yayınevi, Ankara 1997, s. 286; ġeref Gözübüyük, Yönetsel Yargı, 34. Bası, Turhan
Kitabevi, Ankara 2015, s. 333.
40
Bahtiyar Akyılmaz, “İdari Yargıda Tazminat Şekilleri ve Hesaplanması”, SÜHFD, C. 6, S. 1-2, (sa.
165-219), s. 180.
41
Yılmaz Aliefendioğlu, Anayasa Yargısı, Yetkin Yayınları, Ankara 1997, s. 175.
42
Kemal Gözler, Ġdare Hukuku, C. II, 2. Baskı, Ekin Basım Yayım Dağıtım, Bursa 2009, s. 1371;
Bedriye ġenol Ġspartalı, Askeri Ġdari Eylemlerden Doğan Mali Sorumluluk, Dokuz Eylül
Üniversitesi SBE, Ġzmir 2009 (YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi), s. 113; Serdar Özgüldür,
Askeri Yüksek Ġdare Mahkemesi Kararları IĢığında Tam Yargı Davaları, Yetkin Yayınları, Ankara
1996, s. 350.
43
Müzeyyen Eroğlu, Tam Yargı Davalarında Manevi Tazminat, Gazi Üniversitesi SBE, Ankara 2009
(YayımlanmamıĢ Doktora Tezi), s. 205.
44
Yılmaz, ġerh, C. I, s. 642; Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa
2000, s. 945; Sibel Cerit, Medeni Usul Hukukunda Dava Dilekçesi, Ankara Üniversitesi SBE,
Ankara 2011 (YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi), s. 77; ; Nedim Meriç, “Medeni Yargılama
16

hâkimin tarafların talepleriyle bağlı olması ilkesi45, talep sonucuyla bağlılık ilkesi46 gibi
kavramlar kullanılmaktadır. Yargıtay ise, kararlarında bu ilkeden; taleple bağlılık
kuralı47, istemle bağlılık kuralı48, istemle bağlılık ilkesi49, istekte bağlılık ilkesi50, istekle
bağlılık ilkesi51, istekle bağlılık kuralı52 olarak bahsetmiĢtir. Alman ve Ġsviçre
hukuklarında çalıĢma konumuz genellikle, Bindung des Gericht an die Parteianträge
Ģeklinde ifade edilmektedir53. Latincede ise ne eat iudex ultra petita partium olarak
ifade edilmektedir54.

Öncelikle taleple bağlılık ilkesi ifadesinin sözlük anlamları değerlendirilmelidir.


Talep, Arapça kökenli “talab55” kelimesinden dilimize geçmiĢ olup, “bir kimseden bir

Hukukunda Tasarruf ve Taleple Bağlılık İlkesinin Kapsamı ve Bazı Güncel Kararların


Değerlendirilmesi”, SDÜHFD, MĠHBĠR Özel Sayısı, C. 4, S. 2, 2014, (sa.23-63), s. 37. Meriç
makalenin baĢlığında taleple bağlılık ilkesi ifadesini kullanmıĢtır, Meriç, Tasarruf ve Taleple
Bağlılık İlkesinin, s. 23.
45
Süha Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, C. I, Yetkin Yayınları, Ankara 2016, s. 406. Yazar bu
kavramı baĢlıkta kullanmasına karĢılık baĢlık altındaki anlatımlarda taleple bağlılık ilkesi kavramını
da kullanmaktadır (Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 406).
46
Özekes, Dava Dilekçesinde Eksiklik, s. 277.
47
Y.21.HD, 07.06.2016 T., 2015/20968 E., 2016/9341 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
05.10.2016).
48
Y.17.HD, 24.12.2015 T., 2014/5968 E., 2015/14999 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
05.10.2016).
49
Y.10.HD, 23.05.2016 T., 6274 E., 8293 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 05.10.2016);
Y.20.HD, 25.05.2011 T., 6667 E., 6325 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 05.10.2016);
Y.1.HD, 21.05.2013 T., 5508 E., 8152 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 05.10.2016).
50
Y.8.HD, 09.12.2014 T., 10017 E., 22102 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 05.10.2016).
51
Y.8.HD, 11.11.2014 T., 11416 E., 20690 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 05.10.2016).
52
Y.7.HD, 19.02.2015 T., 2014/13410 E., 2015/1976 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, E.T.
05.10.2016).
53
Petra Pohlmann, Zivilprozessrecht, 3. Auflage, München 2014, s. 21; Sutter-Somm/ Hasenböhler/
Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 3. Ayrıca bkz. Bindung an Rechtsbegehren (Christoph
Leuenberger/ Beatrice Uffer-Tobler, Schweizerisches Zivilprozessrecht, Bern 2010, s. 109; Sutter-
Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 8). Der Grundsatz der Bindung des
Gericht an den Antrag (Wolfgang Grunsy, Grundlagen des Verfahrensrechts, 2. Auflage, 1974, s.
56). Bindung an den Klageantrag (BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 16). Bindung
des Urteils an Klageantrag (Kurt Schellhammer, Zivilprozess Gesetz-Praxis-Falle, 15. Auflage,
2016, s. 360).
54
Wilhelm Endemann, Das Deutsche Civilprozessrecht, 2. Abtheilung, Verlag von Bangel & Schmitt,
Heidelberg 1868, s. 367-368; Fritz Baur, Studien zum einstweiligen Rechtsscshutz, Tübingen 1967,
s. 63; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 395; Saim Üstündağ, Ġddia ve
Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, Ġstanbul 1967, s. 72, dipnot 141; Eberhard Wieser/ Klaus-Peter
Rummer, Gründzüge des Zivilprozessrechts, München 1986, s. 9; Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s.
790; Christoph G. Paulus, Zivilprozessrecht, 6. Auflage, Berlin 2017, s. 73; Atalı, Aleyhe Bozma,
s. 24. Latince olan bu cümle, hâkim asla tarafın talebini aĢamaz anlamına gelir. Bu cümle, ne eat
iudex ultra vel extra petita partium, ne eat judex ultra petita partium, ne ultra petita partium, ne ultra
petita veya ultra petita Ģekillerinde de ifade edilmektedir.
55
Talebin kökeni Arapça lb kökünden gelen alab ‫ ‟ط لب‬dır (www.etimolojiturkce.com/kelime/talep, ET.
08.11.2016). Taleb: isteme, istenme, dileme, istek anlamlarına gelmektedir (Ferit Develioğlu,
Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara 1970, s.1231).
17

Ģeyi yapmasını veya yapmamasını isteme, dileme, istem, istek”56 anlamına gelmektedir.
İstem, Türkçe kökenli olup, “bir kimseden bir Ģeyi yapmasını veya yapmamasını isteme,
talep, arzu”57 anlamına gelmektedir. İstek ise Türkçe kökenli olup, “yerine getirilmesi
baĢkasından istenilen Ģey, talep”58 anlamına gelmektedir. Anlamlarına bakıldığı zaman
esasen hem talep, hem istem, hem de istek benzer anlamları karĢılamaktadır.
Aralarındaki tek fark, talebin Arapça kökenli olup, diğer ikisinin ise Türkçe kökenli
olmasıdır.

Ġlke (maxime) kavramını, medeni usul hukuku teorisine Nikolaus Thaddäus von
Gönner getirmiĢtir59. Gönner, taraflarca getirilme ilkesi ve kendiliğinden araĢtırma
ilkesini karĢıt çiftler olarak ifade eder. Gönner, açıkça ve bilinçli olarak esastan
(Grundsatz) değil, ilkeden (Maxime) bahsetmiĢtir. Gönner, ortak Alman yargılama
hukuku ile Prusya Krallığı usul düzeninin karĢılaĢtırılmasından elde edilen iki ilkenin
üstünlüğüne inanıyordu60. Buna mukabil Gönner, hukuki dinlenilme hakkını esas
(Grundsatz) olarak nitelemiĢtir. Onun için hukuki dinlenilme hakkı, tüm yargılama
ilkelerinin üst esasıydı61. Ġlke kelimesinin Almanca ve Fransızca gibi batı dillerindeki
karĢılığı olan Maxime (maxime regula) kelimesi, Latince kökenli bir kelime olup,
eskiden kurallar arasındaki hiyerarĢiyi izah etmek için kullanılırken, günümüzde daha
çok, üst norm anlamında kullanılmaktadır. Esas (Grundsatz) ve ilke (Maxime) arasında
büyük bir anlam farkı olmasına rağmen, bu kelimeler bugün kavramsal olarak aynı
görülmekte ve arasında ayrım yapıldığına pek rastlanılmamaktadır62.

Esaslar, anayasal güvence altında olan sabit değer olarak nitelendirilir ve hukuk
devleti ilkesi gereğince hukuk politikasından bağımsız olarak uygulanması kanun
koyucunun tercihine bırakılmamıĢtır63. Ġlkeler ise, devletin hukuk politikası ile

56
Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlük (www.tdk.gov.tr/, ET. 05.10.2016).
57
Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlük (www.tdk.gov.tr/, ET. 05.10.2016).
58
Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlük (www.tdk.gov.tr/, ET. 05.10.2016).
59
Nikolaus Thaddäus von Gönner, Handbuch des deutschen gemeinen Prozessses, Band 1, 2.
Auflage, Erlangen 1804, s. 175 vd.
60
Ottomann, Die Offizialmaxime, s. 76-77.
61
Ottomann, Die Offizialmaxime, s. 76-77.
62
Almancada ayrıca Grundsatz kelimesi de ilke anlamında kullanılmaktadır. Ġsviçre hukukunda daha
çok Grundsatz, Alman hukukunda ise, hem Maxime hem de Grundsatz kelimesinin kullanıldığı
görülmektedir (Ottomann, Die Offizialmaxime, s. 76-77; Cumhur Rüzgaresen, Medeni Muhakeme
Hukukunda Usul Ekonomisi Ġlkesi, Yetkin Yayınları, Ankara 2013, s. 28; Prütting/ Gehrlein,
Einleitung, Rdn.23). Ġsviçre Usul Kanunu 1. Kısım, 3. Ana baĢlık, 1. Bölümde yargılamaya hâkim
olan ilkeler düzenlenmiĢ ve baĢlık “Verfahrensgrundsätze”‟ dir (Ġsviçre Usul Kanunu m. 52-58).
63
Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 781; Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, Medeni Usul Hukuku, s. 180;
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 21.
18

bağlantılı olarak kanun koyucunun tercihine bırakılmıĢ ve yargısal faaliyetin


görülmesine iliĢkin hâkimiyet sahasının taraf ile hâkim yetkilerine göre paylaĢtırıldığı
veya bunlardan birine bırakıldığı, bu sebeple esnek yapısı olan medeni usul hukukunun
üst prensipleridir. Ġlkelerin sonuçları ve istisnaları, kanun koyucu tarafından
oluĢturulabilmektedir. Bunlar yargılamanın ilkeleri olarak anılırlar ve yargılamaya
karakterini verirler. Ġlkeler, medeni usul hukuku sahasına ait açık olmayan normlar ile
boĢluk oluĢturan noktaların doğru yorumlanabilmesinde ve bu boĢlukların
doldurulmasında yol gösterici olacaktır64.

ÇalıĢmamızda, Hukuk Muhakemeleri Kanunu‟nda benimsenmesi ve yaygın


kullanılması dolayısıyla “taleple bağlılık ilkesi” kavramı tercih edilecektir.

1.1.2. Taleple Bağlılık Ġlkesinin Temeli

Medeni usul hukukunda neredeyse bütün durumlarda hâkim, maddi hukukun


taraflara üzerinde serbestçe tasarruf edebilme yetkileri verdiği haklar üzerinde karar
verir65. Yani medeni usul hukuku, özel hukukun düzenlediği hakların gerçekleĢmesine
hizmet eder. Özel hukuk, kural olarak taraflara hakları üzerinde geniĢ tasarruf yetkisi
tanımıĢtır66.

Özel hukukta, hakların ve hukuki iliĢkilerin kurulması, değiĢtirilmesi ve de


kaldırılması kural olarak, emredici hukuk kuralları hariç, hak sahiplerinin iradesine
bağlıdır. Bu duruma özel hukukta, maddi hukukun merkezi kavramlarından olan “irade
özerkliği (Privatautonomie)” denmektedir67. Ġrade özerkliği, liberal hukuk felsefesinin

64
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 21-22.
65
Urs M. Wunderlich, Dispositionsmaxime, Verhandlungsmaxime und Untersuchungsmaxime der
solothurnischen Zivilprozessordnung vom 11. September 1966, Zürich 1968, s. 9; Peter Loosli, Die
unbezifferte Forderungsklage, Zürich 1978, s. 75; Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/
Seiler, ZPO Art. 58, kn. 6, 8; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 3.
66
Hans Otto de Boor, Zivilprozessrecht, Wiesbaden 1951, s. 39; OFK-Orell Füsli Kommentar/
Sarbach, ZPO Art. 58, kn. 1; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 4; Necmeddin M.
Berkin, Medeni Usul Hukuku Esasları, Ġstanbul 1969, s. 233; Grunsky/ Jacoby, Zivilprozessrecht,
s. 27; Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, Medeni Usul Hukuku, s. 181. Maddi hukuktaki tasarruf yetkisi
hakkındaki bilgiler için bkz. Kudret Ayiter, Medeni Hukukta Tasarruf Muameleleri, Ankara 1953, s.
117 vd.
67
Wunderlich, Dispositionsmaxime, s. 9; Loosli, Die unbezifferte Forderungsklage, s. 75; Sutter-
Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 6, 8; BK-Berner Kommentar/
Hurni, ZPO Art. 58, kn. 3; Martin Schwab, Zivilprozessrecht, 5. Auflage, 2016, s. 93; Kemal
Oğuzman/ Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, 14. Bası, Vedat Kitapçılık, Ġstanbul
2016, s. 23; Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 24. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara
2019, s. 17; Fikret Eren, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 5. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2017,
s. 18.
19

esasını oluĢturur. Ġrade özerkliği, tarafları, kendi özel hukuk iliĢkilerini düzenlerken her
türlü dıĢ baskıdan, özellikle devletin baskısından korumayı amaçlar68. Ġrade özerkliği
sayesinde taraflar, hukuki açıdan kendi kaderini bizzat tayin edebilme yetkisine
sahiptirler. Hukuk düzeni, irade özerkliği yoluyla, taraflara kabul edilebilir ve mümkün
olan çerçevede diğer kiĢilerle olan hukuki iliĢkilerini, istisnalar dıĢında diledikleri gibi
düzenleme konusunda genel bir yetki tanımıĢtır. Ġrade özerkliği sayesinde taraflar,
somut olaylarda, hem kendilerini bağlayan hem de hak sabihi yapan ve böylece bizzat
uymak zorunda oldukları kendi kuralını koyabilirler69.

Maddi hukuk normları, kural olarak normun muhataplarına emir veya yasak
koymazlar. Kural olarak emredici olmayan bu maddi hukuk normları, taraflar için
kullanabilecekleri ama zorunda olmadıkları, düzenleme önerileri sunarlar. Örneğin
alacaklı, hakkı olan alacağını borçludan hukuki yollarla talep edebilir. Fakat alacaklı,
bunun yerine borçluya ödeme için yeni bir süre de verebilir veya kısmen veya tamamen
borçlusunu ibra edebilir. Aynı Ģekilde alacaklı alacağını belirli bir süre sonra, bilerek
veya bilmeyerek zamanaĢımına da uğratabilir. Bütün bunlar, maddi hukuk
düzenlemelerinde, alacaklının, hakkını talep etmesinin zorunlu olmadığının
göstergeleridir. Maddi hukuk normları, sadece alacaklıya imkânlar verir. Aynı esasa
göre, haksız yere alacak talep edilen borçlu, bunu umursamayıp hareketsizliği seçebilir
veya kendinden talep edilen alacağın gerçekte borçlusu olmamasına rağmen borçluymuĢ
gibi borcunu ödeyebilir. Aynı Ģekilde borçlu, menfi tespit davası açmak zorunda
değildir. Bu olasılıklar, maddi hukuk normlarıyla çeliĢmez. Çünkü bu durumlar,
emredici kurallar hariç, tarafların her birine verilmiĢ olan, özel hukuka iliĢkin hakları
üzerinde serbestçe tasarruf yetkisi imkânlarının kullanılmasıdır70.

Maddi hukuktaki bu özgürlüğün yansıması olarak, uyuĢmazlık halindeki hakları


veya hukuki iliĢkileri için hukuki koruma talep (mahkeme kanalıyla hak için mücadele;
Kampf ums Recht71) edip etmemek, edilecekse hangi Ģekilde ve kapsamda edileceğine
karar vermek; hak sahiplerinin tasarrufuna bırakılmıĢtır72. Kurulması, değiĢtirilmesi ve

68
Eren, Genel Hükümler, s. 16.
69
Braun, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, s. 72; Grunsky/ Jacoby, Zivilprozessrecht, s. 27; Eren,
Genel Hükümler, s. 16.
70
Braun, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, s. 72; Grunsky/ Jacoby, Zivilprozessrecht, s. 27.
71
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 3.
72
Georg Petschek/ Friedrich Stagel, Der österreichische Zivilprozess, Wien 1963, s. 222;
Wunderlich, Dispositionsmaxime, s. 9; Loosli, Die unbezifferte Forderungsklage, s. 75; Hakan
20

kaldırılması tarafların tasarrufunda olan bu hakların gerçekleĢtirilmesinin talep edilip


edilmemesine de devlet karar veremez73. Maddi hukukun kural olarak taraflara vermiĢ
olduğu bu tasarruf yetkisi, yargılamada da devam etmektedir74. Maddi hukukun tanıdığı,
haklar üzerinde öngürdüğü tasarruf yetkisinin, o hakka iliĢkin bir yargılama sürecinde
usul hukuku tarafından tanınmaması büyük bir çeliĢki oluĢtururdu75. Kısaca, özel
hukuktan kaynaklanan tasarruf yetkisi, uyuĢmazlıktan önce baĢlayıp uyuĢmazlığın yargı
organına intikal ettiği ve onun önünde görüldüğü anda da devam eder 76. Tasarruf ilkesi
ve tasarruf ilkesiyle yakından ilgili olan taleple bağlılık ilkesi, özel hukuka hâkim olan
“irade özerkliğinin” usuli yönü diğer bir deyiĢle usuli uzantısı olarak belirtilebilir77.
Hatta medeni usul hukukundaki tasarruf ilkesi, maddi hukuk alanındaki hak
sahiplerinin, hakları üzerindeki tasarruf özgürlüğünün zorunlu (doğal) bir sonucu olarak
görülmüĢtür78. Medeni usul hukuku, bütün maddi hukukun uygulanmasını sağlayan ve
maddi hukuktan kaynaklanan uyuĢmazlıkları çözmek için oluĢturulan teĢkilat, bu
teĢkilat içinde görev yapanlar ve bunlarla bu teĢkilatta ihlal edilen hakkın tespiti ve
yerine getirilmesi için çalıĢan tarafların tabi olduğu kurallar bütünüdür79. Bundan dolayı
tüm durumlarda maddi hukuk ve medeni usul hukuku kural ve kurumları birbiriyle
uyumlu olmalıdır. Maddi hukuktaki irade özerkliği ve tasarruf özgürlüğüyle, medeni
usul hukukundaki tasarruf ve taleple bağlılık ilkeleri bunun en iyi göstergesidir80.

Pekcanıtez, Belirsiz Alacak Davası (HMK m. 107), Yetkin Yayınları, Ankara 2011, s. 15; Hakan
Pekcanıtez, “Belirsiz Alacak Davası”, DEÜHFD, C. 11, Özel Sayı, 2009, (sa.509-552), s. 511.
73
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 3.
74
Harald Schmelz, Die Geltung der Dispositionsmaxime im Ehescheidungsprozess, Würzburg 1964, s.
8; OFK-Orell Füsli Kommentar/ Sarbach, ZPO Art. 58, kn. 1; BK-Berner Kommentar/ Hurni,
ZPO Art. 58, kn. 4; KUKO ZPO/ Oberhammer, ZPO Art. 58, kn. 1; Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes,
Medeni Usul Hukuku, s. 181; Atalı, Aleyhe Bozma, s. 62.
75
Atalı, Aleyhe Bozma, s. 62.
76
Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 783.
77
Schmelz, Ehescheidungsprozess, s. 8; Ottomann, Die Offizialmaxime, s. 91; Adrian Staehelin/
Daniel Staehelin/ Pascal Grolimund, Zivilprozessrecht, 2. Auflage, Schulthess Juristische Medien
AG, 2013, s. 137; SHK-Stämflis Handkommentar/ Affentranger, ZPO Art. 58, kn. 1; Fasching/
Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.1; Meier, Zivilprozessrecht, s. 381; Hakan Pekcanıtez/ Oğuz
Atalay/ Meral Sungurtekin Özkan/ Muhammet Özekes, Ġcra ve Ġflas Hukuku, 6. Bası, On Ġki
Levha Yayıncılık, Ġstanbul 2019, s. 24; Atalı, Aleyhe Bozma, s. 62; Akkaya, BoĢanma Davası, s.
123; Schwab, Zivilprozessrecht, s. 93. Tasarruf ilkesi, maddi hukuka iliĢkin irade özerkliği ilkesinin
usul hukukuna ait kardeĢidir (Wieser/ Rummer, Gründzüge des Zivilprozessrechts, s. 63).
78
Hans Ulrich Walder, Die Offizialmaxime, Zürich 1972, s. 8; Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO §
405, kn.1; Atalı, Aleyhe Bozma, s. 65.
79
Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 1; Bilge/ Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 1; Üstündağ,
Medeni Yargılama Hukuku, s. 17; Karslı, Medeni Muhakeme Hukuku, s. 17.
80
Braun, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, s. 71; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 4.
21

Dolayısıyla, kanaatimizce taleple bağlılık ilkesinin çıkıĢ noktasının maddi hukuk


olduğunu söylemek yanlıĢ olmaz81.

1.1.3. Taleple Bağlılık Ġlkesi Bakımından Medeni Usul Hukukunun Amacı

Yargılamaya hâkim olan ilkeler, yargılamada taraf iradesi ve irade özerkliğinin


sınırlarının belirlenmesi gibi temel sorunların çözümü medeni usul hukukunun amacı
konusunda yapılacak tespitlere bağlı olacaktır82.

Medeni usul hukukunun hangi amaca özgülendiği sorusunun cevabı hakkında


farklı görüĢler vardır83. Medeni usul hukukunun, sübjektif hakkın korunmasına,
kendiliğinden hak almayı ikame etmeye, objektif hakkın gözetilmesine, maddi gerçeğe
ulaĢmaya, adaletli karar vermeye, hukuki barıĢın tesisine, hukuki güvenliğe ve hukukun
geliĢmesine hizmet ettiği yönünde farklı görüĢler ileri sürülmüĢtür84. Kanaatizimce
medeni usul hukukunun amacı, maddi hukukun taraflara sağlamıĢ olduğu sübjektif

81
Tasarruf ilkesinin, hak arama özgürlüğüne ve devletin yargılama faaliyetine iliĢkin tarafsızlığına
dayandırılabileceğine iliĢkin, Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 46.
82
With, Möglichkeiten, s. 29; Alangoya, Vakıaların ve Delillerin Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 84;
Melissinos, s. 27; Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, Medeni Usul Hukuku, s. 7; Üstündağ, Medeni
Yargılama Hukuku, s. 3; Arens/ Lüke, Zivilprozessrecht, s. 5; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-
Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 7; Ejder Yılmaz, Medeni Yargılama Hukukunda Islah, 3. Bası,
Yetkin Yayınları, Ankara 2011, s. 26; Rüzgaresen, Usul Ekonomisi Ġlkesi, s. 29; Varol Karaaslan,
Medeni Usul Hukukunda Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi, 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara
2019, s. 44. “ġekil hukukunun baĢlıca fonksiyonu, hakların gerçekleĢmesini ve yükümlülüklerin
yerine getirilmesini mümkün olan en kısa sürede ve bir düzen içerisinde en az masrafla sağlamaktır.
ġekli hukukun bir dalı olan Medeni Yargılama Hukuku da, kiĢiler arasındaki özel hukuk
uyuĢmazlıklarının, Devletin yargı organları önünde çözümlenmesine, haklı ve haksızın
belirlenmesine ve adli gerçeğin sağlanmasına iliĢkin yollan, usulü düzenleyen kurallardan ibarettir. O
halde Ģekil hukuku ile ilgili hükümlerin daima gerçekleĢtirmek istediği bu amaç doğrultusunda
uygulanmasında ve yorumlanmasında yarar, hatta zorunluk vardır.”, YHGK, 04.11.1981 T.,
1979/11-214 E., 1981/710 K. (YKD, C. 8, S. 5, Mayıs 1982, s. 620).
83
Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s. 1; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul
Hukuku, s. 5; Melissinos, s. 29; TaĢpınar, Amaç Sorunu, s. 761; Aziz Serkan Aslan, 6100 Sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu Çerçevesinde Medeni Usul Hukukunda Delillerin Toplanması ve
Doğrudanlık Ödevi, Adalet Yayınevi, Ankara 2012, s. 9 vd.; Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 125;
Arslan/ Yılmaz/ TaĢpınar Ayvaz/ Hanağası, Medeni Usul Hukuku, s. 52.
84
Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s. 12; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul
Hukuku, s. 5; Ramazan Arslan, Medeni Usul Hukukunda Dürüstlük Kuralı, S Yayınları, Ankara
1989, s. 38-39; Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukunuda Hukuki Dinlenilme Hakkı, Yetkin
Yayınları, Ankara 2003, s. 65; Ġbrahim Ermenek, “Medeni Usul Hukukunda Şekilcilik”,
GaziÜHFD, C. 4, S. 1-2, Ankara 2003, (sa. 141-177), s. 166; Haluk Konuralp, Medeni Usul
Hukukunda Ġspat Kurallarının Zorlanan Sınırları, Yetkin Yayınları, Ankara 2009, s. 6; Hakan
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, Cilt I-III, 15. Bası, Ġstanbul 2017, s. 26 vd.;
Tolga Akkaya, Medeni Usul Hukukunda Ġstinaf, Yetkin Yayınları, Ankara 2009, s. 65; Nedim
Meriç, “Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü”, Prof. Dr. Bilge UMAR‟a Armağan, DEÜHFD,
C. 11, Özel Sayı, Y. 2009, (sa.377-424), s. 382; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 5; TaĢpınar,
Amaç Sorunu, s. 763; Karaaslan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi, s. 45 vd.
22

hakların korunmasına ve gerçekleĢtirilmesine hizmet etmektir85. Bu koruma ve


gerçekleĢtirme, maddi gerçeğe uygun olarak yapmalıdır86. Hukuki koruma talep edip
etmemek ve edilecekse hangi türde ve kapsamda edileceğini saptamak davacıya aittir.
Bu durum medeni usul hukukunun öncelikle sübjektif hakkın korunmasına hizmet
ettiğini gösterir87. Medeni usul hukukunun diğer amaçları, örneğin hukuki barıĢın ve
hukuki güvenliğin sağlanması ve hukukun geliĢmesine hizmet etmek amaçları, tek
baĢına bağımsız birer amaç olarak görülemez. Maddi hukukun taraflara sağlamıĢ olduğu
sübjektif hakların maddi gerçeğe uygun olarak tespiti sonucunda, bu amaçlar zaten
gerçekleĢmiĢ olacaktır88.

Hâkim, kanunların tanıdığı ve yargılama çerçevesinde bir Ģekilde öğrendiği,


fakat davacı tarafından talep edilmemiĢ hakları hüküm altına almaya yetkili değildir.
Hâkim, sadece davacı tarafından talep edilenler hakkında karar vermeye yetkilidir.
Taleple bağlılık ilkesini içeren HMK m. 26, görev ve yetkisi içindeki açılmıĢ olan
davaya bakmaktan kaçınamayacak (Anayasa m. 36/2) olan mahkemenin, karar verme
kapsamı bakımından bir sınırlama getirir. Mahkeme, karar aĢamasında yalnızca
kanunlarla değil, aynı zamanda davacının talepleriyle bağlıdır89. Devlet, haklarını elde
etmeleri konusunda davacıyı zorlayamayacağı gibi, mahkemeler de davacının
talepleriyle bağlıdır. Çünkü ihlal edilen hak veya korunması gereken menfaatler, özel
menfaatlerdir, yani davacıya aittir. Hukuk düzeni ve mahkemeler, davacının taleplerine
yani dava konusu üzerinde gerçekleĢtirmiĢ olduğu iradesine saygı duymalıdır90.

Borçlu tarafından alacaklısının haklarına riayet edildiği zaman alacaklının,


hakkını mahkeme önünde dava etmesine ve gerçekleĢtirmesine ihtiyacı kalmaz. ġayet

85
Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s. 2; Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 27; Özkaya-Ferendeci,
Kesin Hükmün, s. 5; Karaaslan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi, s. 45; Arslan/ Yılmaz/
TaĢpınar Ayvaz/ Hanağası, Medeni Usul Hukuku, s. 53.
86
Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 5; Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s.
30; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 5.
87
Berkin, Medeni Usul Hukuku, s. 18; Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 28; Musielak, Die Bindung,
s.350; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.1; Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, Medeni Usul Hukuku,
s. 8; TaĢpınar, Amaç Sorunu, s. 786; Melissinos, s. 31-32; Pohlmann, Zivilprozessrecht, s. 3;
Prütting/ Gehrlein, Einleitung, kn.3; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 3;
Schilken, Zivilprozessrecht, s. 5; Atalı, Aleyhe Bozma, s. 97.
88
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 29; Leuenberger/ Uffer-Tobler, s. 1; Pohlmann, Zivilprozessrecht,
s. 3; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 3; Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, Medeni
Usul Hukuku, s. 9; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 6; Özkaya-
Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 5; Karaaslan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi, s. 48, 51, 53.
89
Melissinos, s. 30.
90
TaĢpınar, Amaç Sorunu, s. 768.
23

borçlu, yükümlülüklerini kendi isteği ile yerine getirmezse alacaklı, mahkemeye


baĢvurarak hakkının korunmasını talep edebilir. Davacı, hukuki korumayı talep etme
noktasında karar vermek suretiyle, hakları üzerinde sahip olduğu tasarruf yetkisini,
yargılamaya da taĢımıĢ olmaktadır91. Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi
lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz (HMK m. 24/2).
ġayet kanun davacıya, ihlal edilen hakkının korunması için hakkın türü ve kapsamı
konusunda Ģeçenek tanıyorsa, davacı mahkemeden talep edeceğini hakkın türü ve
kapsamını belirleme özgürlüğüne sahiptir. Mahkeme, bu durumlarda da davacının
talebine bağlı olmaya devam eder92. Mahkemenin, davacıya sağlayacağı hukuki
korumanın türü ve kapsamı hakkında karar verme yetkisinin birinci adımda davacıda
olması, davacının hakları üzerinde sahip olduğu tasarruf yetkisinin, yargılamada da
korunmaya devam ettiğinin bir göstergesidir. Maddi hukuk açısından, hak sahibinin
hakkının sadece bir kısmını istemesi, kalan kısmını istememesi, hatta kalanı için ibra
yetkisini kullanması mümkündür. Bir baĢka yönüyle davacı maliki olduğu ancak
zilyetliği borçluda bulunan bir malı geri isteme hakkını kullanmayabilir. Bunun usul
hukukuna yansıması olarak, davacının dava açıp açmama veya açtığı davada hakkının
sadece bir kısmını talep etmesi Ģeklinde ortaya çıkabilir. Yine davacı, hakkının
gerçekleĢtirilmesi için dava açmayabilir.

Medeni usul hukukunun temel amacı olan sübjektif hakların korunmasının her
ne koĢul altında olursa olsun gerçekleĢtirilmesi olarak görülmez. Medeni usul
hukukunun görevi, taraflara sübjektif haklarını elde etmeleri için gerekli imkânları
sunmaktır. Medeni usul hukukunun, bir tarafın sübjektif hakkına kavuĢmak üzerine
üzerine düĢen görevi yerine getirmemesi halinde, bu hakkın yerine getirilmesi için
mahkemenin kendiliğinden çalıĢması Ģeklinde bir görevi ve yetkisi yoktur93. Maddi
hukukta geçerli olan irade özerkliği ilkesinin, medeni usul hukukuna yansıması olan
tasarruf ilkesinin hakkın elde edilmesi noktasında taraflara tanımıĢ olduğu bu özgürlük

91
Hans Friedhelm Gaul, “Yargılamanın Amacı Güncelliğini Koruyan Bir Konu”, (Çeviren: Nevhis
Deren-Yıldırım), Ġlkeler IĢığında Medeni Yargılama Hukuku, Derleyen M. Kamil Yıldırım, 7. Bası,
Beta Yayınları, Ġstanbul 2012, (75-106), s. 101; Melissinos, s. 31.
92
Melissinos, s. 30-31. “Hukuk uyanık olanlar içindir: dava, hakkın tabii olarak takibinin yerine
geçmiĢtir ve kurallara bağlı bir usuli savaĢ durumudur. Böylece hakkını elde etme veya savunma için
gerekeni yapmak tarafların iĢidir. Hâkimin bu savaĢ iliĢkisine her müdahalesi, usulün akıĢını Ģekli
açıdan kolaylaĢtırma veya aĢikâr eĢitsizliği dengeleme için yapılmadıkça, hukuka aykırı olarak
görülmelidir” (Alangoya, Vakıaların ve Delillerin Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 49).
93
Karaaslan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi, s. 46; TaĢpınar, Amaç Sorunu, s. 768.
24

keyfi değil, sorumluluk yükleyen bir özgürlüktür94. Nasıl ki, özel hukukta hakkın
düĢmesi söz konusu ise, bunun yargılamaya da yansımasından daha doğal bir Ģey
yoktur. KarĢı taraf da bu durumdan bir hak elde etmiĢ olmaktadır95.

UyuĢmazlığın niteliği gereği bazı durumlarda, kamu menfaati ağır basmaktadır.


Aile hukukuna, borçlar hukukuna, tüketici hukukuna ve ticaret hukukuna iliĢkin olan bu
tür davalarda, zayıf durumda bulunan kiĢilerin veya kamunun menfaatinin ön plana
çıktığı görülmektedir. Bu tür davalarda, tarafların dava konusu üzerindeki tasarruf
yetkisi sınırlıdır ve medeni usul hukukunda geçerli olan taleple bağlılık ilkesinden
ayrılındığı düzenlemeler söz konusudur. Ancak bu tür davaların söz konusu olması,
medeni usul hukukunda taraf egemenliğinin ön planda olduğunu değiĢtirecek nitelikte
değildir96. Yani bu tür davalarda taleple bağlılık ilkesinden ayrılınması, medeni usul
hukukunun sübjektif hakların gerçekleĢtirilmesi amacında bir değiĢiklik meydana
getirmez. Ancak böyle davalarda, hem kiĢilerin sübjektif hakların yerine getirilecek,
hem de hukuk düzeni korunmuĢ olacaktır97.

Medeni usul hukukunda taleple bağlılık ilkesinin geçerli olmasının, medeni usul
hukukunun maddi gerçeğe ulaĢma amacının kabul edilmesine imkân tanımadığına dair
görüĢler mevcuttur98. Ancak Ģunu ifade etmek gerekir ki, taleple bağlılık ilkesinin kabul
edilmesinin maddi gerçeğe ulaĢma önünde bir engel oduğunu söylemek yanlıĢ
olacaktır99. Talep kapsamında maddi gerçeğe ulaĢmak söz konusudur. Çünkü diğer
yargı kollarında taleple bağlılık ilkesini incelediğimiz bölümde ortaya çıkan sonuçlar,
“ceza muhakemesi hukukunda maddi gerçek, medeni usul hukukunda ise Ģekli
gerçekten” söz edilmesini100 sırf bu nedenle haklı göstermez. Ceza muhakemesi
hukukunda da, medeni usul hukukunda geçerli olan taleple bağlılık ilkesine benzer
ilkeler söz konusudur101. Ceza muhakemesi hukukunda da, fiile ve faile bağlılık söz
konusudur. Kanun yolu aĢamasında da aleyhe bozma yasağı geçerlidir. Kanaatimizce

94
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.1; Karaaslan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi, s. 46.
95
TaĢpınar, Amaç Sorunu, s. 768.
96
TaĢpınar, Amaç Sorunu, s. 768.
97
Karaaslan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi, s. 47.
98
TaĢpınar, Amaç Sorunu, s. 784; Karaaslan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi, s. 54.
99
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 30. Davanın taraflarının yargılamanın baĢlaması ve gidiĢatı hakkında
karar verme yetkisi tanıyan tasarruf ilkesi de gerçeğin bulunması amacı ile çeliĢmemektedir
(Karaaslan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi, s. 55).
100
TaĢpınar, Amaç Sorunu, s. 784; Karaaslan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi, s. 54-55; Arslan/
Yılmaz/ TaĢpınar Ayvaz/ Hanağası, Medeni Usul Hukuku, s. 52.
101
Bkz. Birinci Bölüm, IV, B.
25

tüm yargılama kollarında gerçekleĢtirilen yargılamaların amacı maddi gerçeğe


ulaĢmaktır. Dolayısayla medeni usul hukukunun da amacı maddi gerçeğe ulaĢmaktır.

§ 1.2. TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠNĠN UYGULAMA ALANI

Medeni usul hukukunda kural olarak tasarruf ilkesi ve bunun sonucu olarak
taleple bağlılık ilkesi geçerlidir102. Taleple bağlılık ilkesi, kural olarak çekiĢmeli yargıda
geçerli olan bir ilkedir103. ÇekiĢmeli yargıya ait tüm dava çeĢitlerinde bu ilke geçerlidir.
Ayrıca, özel mahkemelerin görevine giren davalar (örneğin iĢ, ticaret, tüketici vs) için
de taleple bağlılık ilkesi kural olarak geçerli olan bir ilkedir. Yoksa özel mahkemelerin
görevine giren davalar için, örneğin iĢ davaları için taleple bağlılık ilkesinin
uygulanmayacağına iliĢkin bir düzenleme söz konusu değildir.

ÇekiĢmesiz yargıda, hâkimin talebe bağlı olup olmadığı, yani taleple bağlılık
ilkesinin geçerli olup olmadığı, çekiĢmesiz yargı iĢinin, talep üzerine mi baĢladığı yoksa
kendiliğinden mi harekete geçildiğine bağlıdır104. ÇekiĢmesiz yargıda, takibi talebe
bağlı ve kendiliğinden harekete geçilen iĢler arasında fark vardır 105. Takibi talebe bağlı
çekiĢmesiz yargı iĢlerinde (örneğin, TMK m. 32, 598, TTK m. 651), HMK m. 26
gereğince taleple bağlılık ilkesi geçerlidir106. Yani mahkeme, yargılama konusunun
belirlenmesi bakımından yapılan taleple bağlı olup, talep edilenden fazlaya veya talep
edilenden tamamen baĢka bir Ģeye karar veremez107. Kendiliğinden harekete geçilen
çekiĢmesiz yargı iĢlerinde ise (örneğin, TMK m. 404, 405, 407), yargılama konusu
mahkeme tarafından belirlenir. BaĢlangıçta kimlerin ilgili olduğu da yine mahkemece

102
Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, Medeni Usul Hukuku, s. 182.
103
MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 2; Grunsky, Grundlagen, s. 24; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO
§ 308, kn.3; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 6; Sutter-Somm/ Hasenböhler/
Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 3.
104
Walter J. Habscheid, Freiwillige Gerichtsbarkeit, 7. Auflage, München 1983, s. 129; Joachim
Hofmann, Das Verbot der Reformatio in peius im Beschwerdeverfahren der Freiwilligen
Gerichtsbarkeit, Frankfurt am Main 1992, s. 80; Peter Nogossek, Das Verbot der reformatio in peius
in den Verfahren der Freiwilligen Gerichtsbarkeit, Münster 1992, s. 61; Grunsky, Zivilprozessrecht,
s. 25. Y.14.HD, 12.05.2016 T., 2015/16774 E., 2016/5820 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
03.02.2017).
105
Habscheid, Freiwillige Gerichtsbarkeit, s. 129; BeckOK ZPO/Elzer, ZPO § 308, kn. 3; Nogossek,
Das Verbot der reformatio in peius in den Verfahren der Freiwilligen Gerichtsbarkeit, s. 61.
106
Baki Kuru, Nizasız Kaza, Ankara 1961, s. 155-156; Grunsky, Grundlagen, s. 57; Nogossek, Das
Verbot der reformatio in peius in den Verfahren der Freiwilligen Gerichtsbarkeit, s. 61; Fasching/
Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.70; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 4; Ali Cem Budak,
“Türk Hukukunda Çekişmesiz Yargı”, Medeni Usul ve Ġcra-Ġflas Hukukçuları Toplantısı-IV, Ankara
2005, (sa.128-187), s. 170.
107
Nogossek, Das Verbot der reformatio in peius in den Verfahren der Freiwilligen Gerichtsbarkeit, s.
61; Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.71.
26

tespit edilir. Mahkeme, yargılama esnasında yargılama konusunu istediği Ģekilde


geniĢletip, yeni hususları ekleyebilir. Hâkim, kararını verirken ilgililerin baĢvuru ve
talepleri ile bağlı olmadan kararını vermekte serbesttir108. Kanunlar, bazı hallerde
mahkemenin, bir çekiĢmesiz yargı iĢini hem talep üzerine, hem de kendiliğinden ele
alabileceğini hükme bağlamaktadır (örneğin, TMK m. 183, 351, 426, 484). Bu hallerde
mahkeme, yapılan talep ile bağlı değildir. Zira mahkeme kendiliğinden harekete
geçmekle, yargılamanın istikametini belirlemek imkânına her zaman sahiptir. Buna
göre, bu gibi halleri de, kendiliğinden takip edilen iĢlerin tabi oldukları genel ilkelere
tabi tutmak gerekir109. ÇekiĢmeli yargıdan farklı olarak, çekiĢmesiz yargıda hâkimin
takdir hakkı daha geniĢtir. Bu durum, çekiĢmesiz yargıda kural olarak uygulanan
kendiliğinden araĢtırma ilkesinin bir sonucudur. Talebe bağlı çekiĢmesiz yargı iĢinde
hâkim, talebe ve tespit ettiği olaya uygun bir karar vermek mecburiyetinde ise de, bu
kararını verirken geniĢ bir takdir hakkı kullanır110. HMK m. 385/2‟ye göre, çekiĢmesiz
yargı iĢlerinde aksine bir hüküm bulunmadıkça kendiliğinden araĢtırma ilkesi geçerlidir.
Bu hükümden, çekiĢmesiz yargıda taleple bağlılık ilkesinin geçerli olmadığı sonucuna
ulaĢmak mümkün değildir. Çünkü kendiliğinden araĢtırma ilkesi, esası itibariyle
vakıaların toplanmasına iliĢkindir111. Yoksa taleple bağlılık ilkesine bir istisna getirmez.

Geçici hukuki korumalar bakımından taleple bağlılık ilkesi; delil tespiti112 ve


ihtiyati hacizde tam olarak geçerlidir113. Geçici hukuki koruma tedbirlerinden olan,

108
Berkin, Medeni Usul Hukuku, s. 23; Habscheid, Freiwillige Gerichtsbarkeit, s. 129; Budak, Türk
Hukukunda Çekişmesiz Yargı, s. 170; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 4. Y.14.HD,
12.05.2016 T., 2015/16774 E., 2016/5820 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 03.02.2017).
109
Kuru, Nizasız Kaza, s. 156; Aras, Çekişmesiz Yargıda, s. 59.
110
Melissinos, s. 42-43; Kuru, Nizasız Kaza, s. 159; Aras, Çekişmesiz Yargıda, s. 58; Aslı Aras,
ÇekiĢmesiz Yargıda Yargılama Usulü, Yetkin Yayınları, Ankara 2017, s. 79. Y.3.HD, 04.03.1982 T.,
878 E., 910 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 01.01.2018). Aynı yönde, Y.18.HD, 14.03.2006
T., 1365 E., 2107 K. (YKD, C. 32, S. 6, Haziran 2006, s. 948-950).
111
Atalı, Aleyhe Bozma, s. 31. Y.14.HD, 12.05.2016 T., 2015/16774 E., 2016/5820 K. (Kazancı Ġçtihat
Bilgi Bankası, E.T. 03.02.2017).
112
Mahkeme kendiliğinden delil tespiti iĢlemi yapamaz (Cenk Akil, “Medeni Yargilama Hukukunda
Mahkemelerce Yapilan Delil Tespiti”, AÜHFD, C. 58, S. 1, 20009, (sa. 1-62), s. 24).
113
Muhammet Özekes, Ġcra ve Ġflas Hukukunda Ġhtiyati Haciz, Ankara 1999, s. 187-188; Saim
Üstündağ, Ġcra Hukukunun Esasları, 8. Bası, Ġstanbul 2004, s. 409; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO §
308, kn.3; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 2; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn.
2. Ġhtiyati haciz yargılamasında da tasarruf ilkesi ve taraflarca hazırlanma ilkesi geçerli olduğundan,
ihtiyati hacze mahkeme kendiliğinden karar veremez, alacaklının talebi gereklidir (Özekes, Ġhtiyati
Haciz, s. 187-188). Y.17.HD, 14.06.2016 T., 7368 E., 7305 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
03.02.2017).
27

ihtiyati tedbirde ise, HMK m. 391/1114 hükmü nedeniyle, taleple bağlılık ilkesi kısmen
sınırlanmıĢtır115. Ġhtiyati tedbirlerde taleple bağlılık ilkesinin nasıl sınırlandığı üçüncü
bölümde ayrı bir baĢlık altında incelenecektir116.

Hakem yargılamasında da taleple bağlılık ilkesi geçerlidir (HMK m. 439/2-d,


414/1)117. Tezimizde taleple bağlılık ilkesi hakkında belirtilen sonuçlar hakem
yargılaması için de aynen geçerlidir118.

Taleple bağlılık ilkesi, yalnız ilk derece yargılamasında geçerli olan bir ilke
değildir. Taleple bağlılık ilkesi, kanun yolu aĢamasında, hem olağan119 hem de
olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesinde120 geçerli olan bir ilkedir.
Kanun yolu aĢamasında taleple bağlılık ilkesinin nasıl gerçekleĢtiği üçüncü bölümde
ayrı bir baĢlık altında incelenecektir121.

114
“Mahkeme, tedbire konu olan mal veya hakkın muhafaza altına alınması veya bir yediemine tevdii ya
da bir şeyin yapılması veya yapılmaması gibi, sakıncayı ortadan kaldıracak veya zararı engelleyecek
her türlü tedbire karar verebilir (HMK m. 391/1)”.
115
Saim Üstündağ, Ġhtiyati Tedbirler, Ġstanbul 1981, s. 46; Berkin, Medeni Usul Hukuku, s. 118;
EriĢir, Geçici Hukuki, s. 512, 517, 518. Alman Usul Kanunu m. 938/1‟de bu hükme benzer
düzenleme yer almaktadır. Bkz. MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 2; Melissinos, s. 42;
Saenger, ZPO § 308, kn. 1; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.3; Wieczorek/ Schütze/ Rensen,
ZPO § 308, kn. 2.
116
Bkz. Üçüncü Bölüm, IV, B.
117
Rasim Yeğengil, Tahkim, Ġstanbul 1974, s. 281; Melissinos, s. 42; Turgut Kalpsüz, “Türk
Hukukunda Hakem Kararlarının Temyizi Sebepleri”, BATIDER, C. 19, S. 1, 1997, (sa.5-41), s. 36;
Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 1-6, 6. Baskı, Ġstanbul 2001, s. 6095-6096; Ġbrahim
Özbay, Hakem Kararlarının Temyizi, Yetkin Yayınları, Ankara 2004, s. 154; Alim TaĢkın, Hakem
SözleĢmesi, 2. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara 2005, s. 160. Y.13.HD, 15.04.2003 T., 2002/15129
E., 2003/4615 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 18.01.2017); Y.15.HD, 11.05.2011 T.,
2010/7197 E., 2011/2857 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 18.01.2017); Y.11.HD, 18.10.1988
T., 7475 E., 5942 K. (YKD, C. 15, S. 3, Mart 1989, s. 365-366).
118
Yargısal çözüm yöntemlerinde geçerli olan yargılamaya hâkim olan ilkelerle, alternatif uyuĢmazlık
çözüm yöntemlerinin iliĢkilendirilmesi mümkün değildir, çünkü alternatif uyuĢmazlık çözüm
yöntemlerinin yargısal bir uyuĢmazlık çözüm yöntemi değildir (Süha Tanrıver, “Hukuk
Uyuşmazlıkları Bağlamında Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yolları ve Özellikle Arabuluculuk”,
TBBD, S. 64, 2006, (sa. 151-177), s. 155.)
119
Jürgen Baumann, Grundbegriffe und Verfahrensprinzipien des Zivilprozessrechts, 2. Auflage,
Stuttgart 1969, s. 52; Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, Medeni Usul Hukuku, s. 183; Murat Atalı,
“Avusturya Hukukunda Çekişmesiz Yargı”, Medeni Usul ve Ġcra-Ġflas Hukukçuları Toplantısı-IV,
Ankara 2005, (sa.50-105), s. 96, 100; Akkaya, Ġstinaf, s. 227. BGE 129 III 417; BGE 129 I 65; BGE
110 II 113.
120
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.3; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 245. Ayrıca bkz. Bilge Umar,
“Türk Medeni Usul Hukukunda İadei Muhakeme”, ĠÜHFM, C. XXIX, S.1-2, 1963, (sa.261-298), s.
292-293; Ramazan Arslan, Medeni Usul Hukukunda Yargılamanın Yenilenmesi (Ġade-i
Muhakeme), Turhan Kitabevi, Ankara 1977, s. 158; Mert Namlı, Türk ve Fransız Medeni Usul
Hukuku‟nda Yargılamanın Yenilenmesi, Beta Yayınları, Ġstanbul 2014, s. 435-436.
121
Bkz. Üçüncü Bölüm, III, A ve B.
28

§ 1.3. TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠNĠN TARĠHSEL GELĠġĠMĠ

1.3.1. Genel Olarak

Roma hukukunun temel kavram, esas ve ilkelerinin bir kısmının günümüz usul
hukukunun122 Ģekillendirilmesine dayanak oluĢturduğu rahatlıkla söylenebilir123.
Taleple bağlılık ilkesinin de Roma hukukunda uygulandığı ve bugünkü usul hukukunun
Ģekillendirilmesinde taleple bağlılık ilkesine dayanıldığı rahatlıkla söylenebilir. HMK
m. 26‟da, sZPO m. 58‟de, dZPO m. 308‟de ve öZPO m. 405‟de düzenlenen taleple
bağlılık ilkesi, ilk kez bu kanunlarda düzenlenmiĢ bir ilke değildir. Taleple bağlılık
ilkesinin çok uzun bir tarihi vardır124. Roma hukukunda günümüze taleple bağlılık
ilkesinin değiĢimine kısaca değinmek gerekirse, katı bir uygulamadan zamanla daha
esnek bir uygulamaya doğru gidildiği görülecektir.

1.3.2. Roma Hukuku

Roma medeni usul hukuku, farklı dönemlerinde büyük değiĢimler göstermiĢtir.


Bu yüzden, yüzyıllar boyunca uygulanmıĢ olan hukuk sistemi hakkında kesin
saptamalar yapmak doğru olmayacaktır. Bu nedenle taleple bağlılık ilkesi, Roma
medeni usul hukuku çeĢitli dönemlere ayrılarak, farklı baĢlıklar altında incelenecektir.

Roma medeni usul hukuku, özel mahkemeler yargılaması125 ve sistem dıĢı


yargılama (cognitio extra ordinem) olarak ikiye ayrılmak suretiyle incelenmektedir.

122
Roma‟da usul hukukunu belirten bir tabir yoktur. Hukuk kaynaklarında, bilhassa praetor
beyannamesinde maddi hukuk ve usul hukuku kuralları yan yana, hatta iç içe girmiĢ durumdadır
(Belgin ErdoğmuĢ/ Bülent Tahiroğlu, Roma Usul Hukuku Özet, Fakülteler Matbaası, Ġstanbul
1980, s. 5). Usul hukuku, ilk önce Kilise Hukuku tarafından kullanılmıĢ bir tabirdir (procedere,
processus) (Salvatore Di Marzo, Roma Hukuku, (Çeviren: Ziya Umur), Ġsmail Akgün Matbaası,
Ġstanbul 1954, s. 89; Ziya Umur, Roma Hukuku, Filiz Kitabevi, Ġstanbul 1984, s. 497; Gökçe
Türkoğlu Özdemir, Roma Usul Hukukunda “Plus Petitio” Yasağı ve Medeni Usul Hukukundaki
Davayı GeniĢletme ve DeğiĢtirme Yasağına Olan Etkileri, Seçkin Yayınları, Ankara 2004, s. 19;
Kadir Gürten/ EĢref Küçük, “Roma Hukukunda Actio Kavramı ve Tarihsel Gelişimi”, Prof. Dr.
Bilge Öztan‟a Armağan, Turhan Kitabevi, Ankara 2008 (sa.465-479), s.468).
123
Meral Sungurtekin Özkan/ Gökçe Türkoğlu Özdemir, Roma Hukukundan Günümüze Medeni
Yargılamanın Esasları, Seçkin Yayınları, Ankara 2008, s. 11; Hans-Dieter Spengler, “Römisches
Recht und europäische Rechtskultur”, Die kulturelle Eigenart Europas, Verlag Herder, 2010, s. 48-
53.
124
Melissinos, s. 19; Walter Egger, Die reformatio in peius im Zivilprozessrecht, Zürich 1985, s. 39;
Atalı, Aleyhe Bozma, s. 64. Ne eat iudex ultra petita partium ilkesi Roma hukukundan gelmekte,
Kilise hukuku ve günümüz hukuk sistemlerinde tekrar edilmektedir (Endemann, Das Deutsche
Civilprozessrecht, s. 367-368; Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 2).
125
Özel mahkemeler yargılamasında, uyuĢmazlığı karara bağlayan ve hüküm veren organ olan hâkim
(iudex) veya hakem (arbiter) devlet memuru değil, hususi Ģahıs niteliğini taĢıdığından, legis actio‟lar
sistemi ile formula sistemi orda iudiciorum privatorum (hususi mahkemeler nizamı, özel yargılama
29

Özel mahkemeler yargılaması ise, kanuni davalar (legis actio) sistemi ve formula
yargılaması olarak sınıflandırılmaktadır126. Klasik hukuk döneminde geçerli olan
yargılama sistemi, özel mahkemeler yargılamasıydı. Ġstisnai durumlarda, sistem dıĢı
yargılama uygulandığı için yargılama, bu adla anılıyordu. Özel mahkemeler
yargılaması, zaman içinde önemini yitirmeye ve sistem dıĢı yargılama önem kazanmaya
baĢlamıĢtır. Fakat özel mahkemeler yargılamasının kaldırılıp, sistem dıĢı yargılamaya
geçilmesi birden bire olmamıĢ, belli bir süre, her iki yargılama sistemi birlikte
uygulanmıĢtır127.

1.3.2.1. Kanuni Davalar ve Formula Yargılamasında Taleple Bağlılık Ġlkesi

1.3.2.1.1. Kanuni Davalar ve Formula Yargılaması

Kanuni davalar yargılaması adını, davaların kanun128 tarafından düzenlenmiĢ ve


hiçbir Ģekilde değiĢtirilemez olmalarından almaktaydı. Kanuni davalar yargılaması,
Krallık döneminin ortalarında, M.Ö. 17 yılında çıkarılan kanuna kadar devam etmiĢ,
Roma usul hukukunun en eski yargılama sistemidir129. Kanuni davalar yargılamasında,
her türlü uyuĢmazlık kanunlarda açıklanmıĢ beĢ dava kalıbına sokularak
çözülmekteydi130. Gaius‟a göre, kanuni davalar tabiri, tarafların kanun tarafından tespit

sistemi) usulü olarak da adlandırılmaktaydılar (Selçuk Öztek, “Roma Medeni Usul Hukukunun Ana
Hatları”, ĠÜHFM, C. LI, S. 1-4, 1986 (sa. 335-372), s. 337-338; ErdoğmuĢ/ Tahiroğlu, Roma Usul
Hukuku, s. 9, dipnot 5; Özcan Karadeniz Çelebican, Roma Hukuku, 9. Baskı, Yetkin Yayınları,
Ankara 2004, s. 273-274; A. Nadi Günal, Roma Medeni Usul Hukukunda Yargılama Süreci ve
Ġstinaf, Yetkin Yayınları, Ankara 2007, s. 27; Umur, s. 507).
126
Goldschmidt, Zivilprozessrecht, s. 5; Bahar Öcal, “Roma Medeni Usul Hukukunda Yargıcın
Delilleri Takdiri”, AÜHFD, C. 60, S. 3, 2011 (sa. 523-570), s. 528. Kanuni davalar yargılaması
rahiplerin yargılaması, formula yargılaması praetor‟ların yargılaması, sistem dıĢı yargılama ise
bürokratik yargılama olarak adlandırılabilir (Andreas B. Schwarz, Roma Hukuku Dersleri, (Çeviren:
Türkan Rado), C. I, 7. Baskı, Doğan KardeĢ Matbaacılık, Ġstanbul 1965, s. 258). Roma‟da
uygulanmıĢ olan usul sistemlerinin birinden diğerine geçiĢ kesin tarihlerde vuku bulmamıĢtır. Her
yeni usul sistemi, eski sistemin yanında, önce çok istisnai hallerde uygulanmıĢ, sonra, bazı ihtiyaçlara
cevap verdiği görülere, yeni sistemin uygulanma sahası düzenli bir Ģekilde eski sistem aleyhine
geniĢletilmiĢ ve nihayet eski sistem uygulanmaz duruma gelince yeni sistem onun yerine geçmiĢtir
(Öztek, s. 338; Gökçe Türkoğlu Özdemir, “Roma Medeni Usul Hukukunda Formula Yargılaması”,
DEÜHFD, C. 17, S. 1, 2005 (sa. 167-212), s. 169).
127
Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 22.
128
Kanuni davalar hakkı eski ius civile‟nin yargılama düzenidir, Roma vatandaĢları içindi. Kanuni
davalar yargılaması düzenlemesinin esas cümleleri XII Levha kanununda yer almaktadır (Max
Kaser/ Karl Hack, Das Römische Zivilprozzesrecht, Verlag C.H. Beck, München 1996, s. 4;
Melissinos, s. 19, dipnot 4).
129
Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 22.
130
Richard Honig, Roma Hukuku, (Çeviren: ġemseddin Talip), 2. Baskı, Ġstanbul Üniversitesi
Yayınları, Ġstanbul 1938, s. 86; Sungurtekin Özkan/ Türkoğlu Özdemir, s. 55; Öztek, s. 345;
ġahin Akıncı, Roma Hukuku Dersleri, 2. Baskı, Sayram Yayınları, Konya 2003, s. 317; Bülent
30

edilmiĢ bulunan ve aynen bir kanun gibi değiĢtirilmesi mümkün olmayan muayyen bazı
sözler söylemek, kalıplar kullanmak ve hareketler yapmak zorunda olmalarıyla da
açıklanabilirdi131. Kanuni davalar usulünün en belirgin özelliği, davacının magistra
önünde talebini ancak belirli bazı formüller kullanmak suretiyle ileri sürebilmesiydi.
Davalı da, savunmasını yaparken, önceden tespit edilmiĢ bazı kurallara uymak
zorundaydı. Bu katı biçimcilik, magistra‟nın söz ve davranıĢları için de geçerliydi.
Bütün bunlar, kanuni davalar usulüne, katı ve sıkı Ģekil Ģartları içinde cereyan eden bir
ayin havası veriyordu132.

Kanuni davalar usulünün en belirgin özelliğinin, davacının magistra önünde


iddiasını ancak belirli bazı formüller kullanmak suretiyle ileri sürebilmesi olduğunu
belirtmiĢtik. Ancak kullanılacak formülde yanılma veya uygun formülü seçmekle
beraber, bu formülün gereklerinden en ufak bir sapma; iddianın incelenmemesi
sonucunu doğururdu133. Bu konuda zikredilen ve katı biçimciliğin legis actio‟lar
usulüne ne kadar hâkim olduğunu göstermek bakımından çok ilginç olan klasik örnek,
Gaius‟un (Gai 4.11) zikrettiği vites-arbores (asmalar-ağaçlar) örneğidir. Gaius‟un
anlattığına göre, XII Levha Kanununda “arbores succisae” (kesilmiĢ ağaçlar) sözcükleri
kullanıldığından, formülünde vites succisae (kesilmiĢ asmalar) terimlerine yer veren
davacı davasını kaybetmiĢ ve XII Levha Kanunu‟nun, ağaçları kesilen mal sahibine
tanıdığı, zararını tazmin ettirme imkânından yoksun kalmıĢtı134. Tüm bu anlatımlar,
kanuni davalar usulünde taleple bağlılık ilkesinin çok katı bir uygulamasını
göstermektedir.

Formula yargılamasının, M.Ö. 17 yılından M.S. 342 yılına kadar uygulandığı


belirtilmektedir. Formula, belli bir sisteme uygun olarak düzenlenmiĢ sözler ve
ifadelerden oluĢan, usul hukukuna iliĢkin yazılı belge anlamına gelmektedir. Bu
yargılama sisteminin, kanuni davalar yargılamasına benzeyen yönleri bulunmakla

Tahiroğlu/ Belgin ErdoğmuĢ, Roma Hukuku Dersleri, 2. Baskı, Der Yayınları, Ġstanbul 2009, s.
231; Di Marzo, s. 100; Karadeniz Çelebican, s. 283.
131
Honig, s. 85; Günal, s. 28; ErdoğmuĢ/ Tahiroğlu, Roma Usul Hukuku, s. 11; Di Marzo, s. 98;
Schwarz, s. 264.
132
Honig, s. 85; Umur, s. 525. Kanuni davalar yargılaması, rahiplerin hâkimiyetinde olan bir yargılama
sistemi olduğundan, ayinsel özellikler taĢımakta ve bu törenlerde katı bir Ģekilcilik söz konusu
olmaktaydı (Türkoğlu Özdemir, Formula Yargılaması, s. 170).
133
Öztek, s. 340; Günal, s. 29; Schwarz, s. 264; Karadeniz Çelebican, s. 284; Umur, s. 548-549; Di
Marzo, s. 99.
134
Akıncı, s. 317; ErdoğmuĢ/ Tahiroğlu, Roma Usul Hukuku, s. 15; Di Marzo, s. 99; Schwarz, s.
264-265; Karadeniz Çelebican, s. 284, dipnot 32; Umur, s. 548-549.
31

birlikte, büyük ölçüde değiĢik özelliklere de sahiptir. Ġlkin, burada da davanın


açılabilmesi için, bazı dava kalıplarının seçilmesi gereklidir. Ancak bu dava kalıpları,
kanuni davalardan farklı olarak, sözlü değil yazılı Ģekildedir. Kanuni davalar
yargılamasında, bu dava kalıplarında kullanılan sözlerin, çekiĢmeli olayın içeriğine göre
değiĢtirilmesi mümkün değildir. Fakat formula yargılamasında kullanılan söz konusu
yazılı dava kalıpları, her uyuĢmazlığın içeriğine göre değiĢtirilebilmekte, o olayla
uyumlu hale getirilebilmektedir. Bundan dolayı, formula yargılaması, kanuni davalar
yargılamasına kıyasla, az da olsa, daha esnek ve daha az Ģekilcidir. Formula
yargılaması, kanuni davalar yargılamasından farklı olarak, sadece Roma vatandaĢları
arasındaki uyuĢmazlıklar için değil, fetihler sonucu geniĢleyen topraklarda bulunan
Roma vatandaĢı olmayan, yabancılar için de uygulanmıĢtır135.

Formula usulü, kanuni davalar usulüne hâkim olan Ģekilcilikten etkilenmiĢtir.


Nitekim formula usulünde de hâkim, duruma göre değiĢen ölçülerde, formula‟ya bağlı
idi. Örneğin, davacı duruma uygun formula‟yı seçmemiĢ veya uygun formula‟yı
seçmekle beraber formula‟da bazı hatalar yapmıĢsa, hâkim davalıyı beraat ettirmek
zorunda kalırdı136. Örneğin davacı, belirli bir mal yerine yanlıĢlıkla baĢka bir malı talep
etmiĢse (aliud petitio), hâkim hatayı düzeltemez ve iddia yanlıĢ olduğundan davalı
beraat ederdi137. Fakat davacı yeni bir dava açabilirdi (Gai 4.55138). Zira bu durumda,
formula davacının gerçek iddiasını yansıtmadığından, litis contestatio‟nun davacının
hakkını sükût ettirici bir etki yapması söz konusu olmazdı139.

Kanuni davalar ve formula yargılamalarının en önemli özelliği, davaların iki


aĢamalı olarak görülmesiydi140. Yargılamanın ilk aĢaması olan in iure (ya da in ius)

135
Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 27.
136
Öztek, s. 348, 356; Umur, s. 594; Di Marzo, s. 116; Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 42.
137
Öztek, s. 356; Di Marzo, s. 116; Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 59. Örneğin davacı, satın aldığı
köle Titus‟un teslimini isteyecekken, yanlıĢlıkla Servius‟un teslimini istemiĢ, yapılan hata hakem
önündeki aĢamada anlaĢılmıĢsa, hakem bu durumu düzeltemez, davalıyı beraat ettirirdi (Akıncı, s.
337-338).
138
Gai 4.55: AĢikardır ki, iddia edilmesi gereken Ģey yerine baĢka bir Ģey iddia edilmiĢse, hak
kaybedilmiĢ olmaz ve dava yeniden açılabilir, zira daha önce, dava açılmamıĢ sayılır: Meselâ,
Stichus‟u talep etmesi gereken bir kimse Euros‟u talep ederse; veyahut stipulatio sebebiyle borçlu
olandan, vasiyetname dolayısıyla borçlu olduğunu iddia edilirse (Umur, s. 595; Türkoğlu Özdemir,
Plus Petitio, s. 44).
139
Öztek, s. 356, dipnot 56; Akıncı, s. 338; Karadeniz Çelebican, s. 307; Umur, s. 594; Di Marzo, s.
116; Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 43.
140
Leopold Wenger, Abriss des römischen Zivilprozessrechts, 3. Auflage, Springer-Verlag, Berlin-
Göttingen-Heidelberg 1949, s. 367; Fritz Schwind, Römisches Recht, I. Geschichte, Rechtsgang,
System Des Privatrechtes, Springer-Verlag Wien GmbH, Wien 1950, 93; Paul Koschaker/ Kudret
Ayiter, Modern Hukuka GiriĢ Olarak Roma Özel Hukukunun Ana Hatları, 7. Baskı, Olgaç Matbaası,
32

aĢaması, magistra önünde gerçekleĢirdi. Taraflar arasında çekiĢmeli bir durum olup
olmadığı, ilgili tarafa dava hakkı tanınıp tanınmayacağı ve dava hakkı tanınırsa da,
davanın içeriğinin ne Ģekilde olacağı burada saptanmaktaydı. In iure aĢaması, HMK m.
137 vd. düzenlenen ön inceleme aĢamasına benzetilmektedir141. Davanın ikinci aĢaması
olan apud iudicem aĢamasında ise, taraflar, üzerinde anlaĢtıkları hâkim (iudex) ya da
hakem (arbiter)142 huzurunda iddia ve savunmalarını dile getirir; hâkim de, kendisine
tanınmıĢ yetki çerçevesinde uyuĢmazlığı çözümlerdi143. Hâkim önündeki aĢama olan
apud iudicem‟de taraflar seçmiĢ oldukları yargıcın huzurunda iddia ve savunmalarını
gerçekleĢtirir, delillerini sunarlardı. Bütün bunlar sonucunda da, hâkim edindiği kanaate
göre ve in iure aĢamasında söylenmiĢ olan sözlerle bağlı olarak bir karar verirdi144.

In iure aĢaması, davanın tespiti anlamına gelen litis contestatio145 ile sona
ermekteydi146. Davanın tespiti, aslında bağımsız bir aĢama olmayıp, in iure aĢamasının

Ankara 1983, s. 14; Özlem Söğütlü EriĢgin, “Roma Hukuku‟nda Yargıcın Reddi (Recusatio)”,
AÜHFD, C. 51, S. 1, 2002 (sa. 97-115), s. 98; Gökçe Türkoğlu Özdemir, “Roma Hukuku‟nda
Hâkimin Sorumluluğu”, MÜHFHAD, C. 14, S. 4, 2008 (sa. 275-302), s. 276; Özkaya-Ferendeci,
Kesin Hükmün, s. 9; Seda Kaynak, “Cognitio Extra Ordinem‟den Günümüze Delil ve İspat Yükü”,
ĠÜHFD, Özel Sayı, C. 2, 2015 (sa. 1021-1066), s. 1022.
141
Mehmet Üçer/ Nedim Meriç, “Roma Hukukunda ve Medeni Yargılama Hukukumuzda Ön İnceleme
(Litis Contestatio‟dan Ön İnceleme Duruşması Tutanağına Dava Konusu)”, MĠHDER, C. 8, S. 22,
2012/2 (sa. 3-66), s. 8-9; Mehmet Üçer, “Roma Hukuku ve Hukukumuzda Belirsiz Alacak Davası”,
ĠKÜHFD, C. 11, S. 2, Y. 11, 2012 (sa. 7-23), s. 9.
142
Formula devrinden itibaren iudex ve arbiter sözcükleri eĢanlamlı terimler olarak kullanılmıĢlardır
(Nurcan Ġpek, “Roma Hukukunda Hâkimin Uyuşmazlığı, Dava Konusunu Kendine Mal Etmesi (Si
Iudex Litem Suam Fecit)”, Prof. Dr. Nuri Çelik‟e Armağan, C. I, Marmara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi, Beta Basım Yayım, Ġstanbul 2001 (sa. 840-854), s. 840, dipnot 2).
143
Schwind, s. 93-94; Sungurtekin Özkan/ Türkoğlu Özdemir, s. 13-14, 21, 22-23, 46 dipnot 6;
Michel Villey, Roma Hukukunun Güncelliği, (Çeviren: Bülent Tahiroğlu), Der Yayınları, Ġstanbul
2010, s. 38, dipnot 41.
144
Sungurtekin Özkan/ Türkoğlu Özdemir, s. 13-14, 21, 22-23, 46 dipnot 6; Villey, s. 38, dipnot 41;
Öztek, s. 342, 343, 350; Umur, s. 548, 593; Di Marzo, s. 114; Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s.
23, 26.
145
Formula yargılamasında litis contestatio çok önemli roller taĢımaktaydı. Öncelikle litis contestatio
davacı ile davalı arasındaki çekiĢmeyi sona erdirir. Ġki taraf arasında çekiĢmeli husus hakkında bir
anlaĢmaya varıldığını gösterir. Dava sürelerin askıya alır. Yargıcın kararında esas alacağı hususlar,
litis contestatio‟nun yapıldığı ana göre belirlenir. Hâkim, litis contestatio‟nun yapılmasından sonra
ortaya çıkan değiĢiklikleri, yenilikleri değerlendirmeye alamaz ve son alarak her türlü iddiayı, belirli
bir miktarda paranın talep edilmesi Ģekline dönüĢtürür (Sungurtekin Özkan/ Türkoğlu Özdemir, s.
54, dipnot 36; Öztek, s. 344; Türkoğlu Özdemir, Formula Yargılaması, s. 182, 187). Kanuni
davalar yargılamasında litis contestatio‟nun önemine gelirsek, bu muameleden sonra davanın tarafları
artık değiĢemez, in iure safhasında yapılmıĢ ve söylenmiĢ iĢler düzeltilemez, tamamlanamazdı. Litis
contestatio‟dan sonra meydana gelen değiĢiklikler, hâkim tarafından dikkate alınmadığından,
verilecek karar üzerinde etkisi olmazdı. Tarafların hâkimin kararına uymak mecburiyetinde olmaları,
aralarında bu hususta bir anlaĢma olduğundan değil, magistra‟nın bu hususta hâkime verdiği emir ve
yetkiden doğmakta idi (Umur, s. 543; Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 24).
146
Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 9-10; Sungurtekin Özkan/ Türkoğlu Özdemir, s. 13-14, 21,
22-23, 46 dipnot 6; Villey, s. 38, dipnot 41; Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 22, 25, 28; : Üçer /
Meriç, s. 10.
33

son kısmını teĢkil etmekteydi147. Hâkimin davayı saptaması (litis contestatio)


gerçekleĢtikten sonra, davanın taraflarının in iure aĢamasında yapılan iĢlemleri
değiĢtirebilmesi ve sonradan ortaya çıkan durumların değerlendirilebilmesi mümkün
olmazdı. Aynı Ģekilde, davanın tarafları da değiĢtirilemiyordu148. Davanın saptanması
ile çekiĢmeli durumu çözecek hâkim veya hakem seçilir, çekiĢmeli durumun sınırları
belirlenir ve yargıca neye dayanarak, ne Ģekilde karar vereceği açıklanırdı 149.

1.3.2.1.2. Kanuni Davalar ve Formula Yargılamasında Taleple Bağlılık


Ġlkesi

Roma hukukunda hâkim, kanuni davalar ve formula yargılamasında taraf


taleplerine sıkı sıkıya bağlıdır150. AĢağıda anlatacağımız taleple bağlılık ilkesi
hakkındaki bilgiler genellikle formula yargılaması hakkındadır. Kanuni davalar
yargılanmasında, Roma hukuku henüz tam anlamıyla geliĢmesini tamamlamadığı için,
bu dönemde çoğu hukuki kurum ve kural bilinmemekte ve uygulanmamaktaydı. Bu
yüzden, esas anlamıyla formula yargılamasına ait olan taleple bağlılık ilkesine iliĢkin
durumların kanuni davalar yargılamasında da tam anlamıyla uygulandığını
söyleyebilmek mümkün değildir151. Roma hukukunda taleple bağlılık ilkesinin sonuçları
Ģu Ģekildeydi:

1.3.2.1.2.1. Minus Petitio ve Plus Petitio

Eğer davacı, hak ettiğinden daha azını (minus petitio) talep etmiĢse, o zaman
hâkim, davalının mahkûm edilmesi gereken miktarın, davacının dava formula‟sında
talep ettiği miktardan daha fazla olduğunu anlasa bile dava formula‟sına bağlılığı

147
Günal, s. 56.
148
Günal, s. 59, 61; Karadeniz Çelebican, s. 286, 306; Üçer/ Meriç, s. 24; Özkaya-Ferendeci, Kesin
Hükmün, s. 10.
149
Villey, s. 38, dipnot 41; Öztek, s. 342, 343, 350; Günal, s. 57; ErdoğmuĢ/ Tahiroğlu, Roma Usul
Hukuku, s. 19, dipnot 16.
150
Melissinos, s. 19; Endemann, Das Deutsche Civilprozessrecht, s. 368; Akıncı, s. 337; Türkoğlu
Özdemir, Plus Petitio, s. 29. Esas olarak, özel mahkemeler yargılamasında davayı gören hakimların
takdir yetkisi son derece sınırlıydı. Örneğin formula yargılamasında, hâkim davalıyı, dava
formula‟sında belirtilen miktardan daha farklı bir miktara mahkûm edemez, formula‟da bulunmayan
hususları değerlendirmeye alamaz, dava formula‟sında yapıldığını fark ettiği hataları bile
düzeltemezdi (Sungurtekin Özkan/ Türkoğlu Özdemir, s. 55-56). Yargıcın dava formula‟sı ile sıkı
sıkıya bağlı olması, formula yargılamasının esas önemli kiĢisinin praetor olması ile açıklanabilir.
Sonuçta, hâkimler hukukçu olmayan, toplumda güvenilir sayılan soylu kiĢiler arasından seçilmiĢ bir
kiĢilerdi. Bunlara fazla sayıda yetki ve geniĢ bir takdir hakkı tanınması olumsuz sonuçlar
doğurabilirdi (Türkoğlu Özdemir, Formula Yargılaması, s. 188-189, dipnot 71).
151
Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 45-46.
34

gereğince, dava yine de formula‟da yazan miktarda kabul edilirdi152. Davacı, ilk davayı
görmüĢ olan aynı hukuk memurunun (praetor) önüne görev süresi bitmeden yani bir yıl
içinde, alacağının kalan miktarı için ikinci bir dava götürdüğünde, bu davası bölünmüĢ
dava def‟i (exceptio litis dividuae) ve usul ekonomisi sebebiyle baĢarısızlığa uğrardı153.
Kalan kısım, davayı gören praetor‟un görev süresi sona erdikten sonra, tekrar dava
konusu yapılabilirdi154. Davalıya karĢı bir davada toplayabileceği birçok talebe sahip
olan davacı, eğer bunlardan sadece birini talep etmesi ve diğer taleplerini aynı hukuk
memuru önünde hüküm altına almak istemesi durumunda, aynı sebepten dolayı, aynı
konu hakkında yeni bir dava açılması defiyle (exceptio rei residuae) karĢı karĢıya
kalırdı155.

Davacının yararına olan praescriptio (ihtirazî kayıt), bazı durumlarda litis


contestatio‟nun, borcun tamamını sona erdiren özelliğini etkisiz hale getirmekteydi.
Davacı, dava formula‟sına gerekli olan durumlarda, böyle bir ihtirazı kaydın konmasını
sağlamıĢsa, ileride doğacak haklarını dava yoluyla talep etme olanağını yitirmemiĢ
olurdu. Aksi halde, ileride doğacak haklarını, bu konu hakkında açtığı ikinci davada
kesin hüküm def‟i ile karĢılaĢacak olmasından dolayı yitirebilirdi. Örneğin, taksitle
ödenmesi gereken ya da parça parça ifa edilecek bir borcun söz konusu olduğu
durumlarda, alacaklı davayı sadece borcun vadesi gelmiĢ olan kısımları için açtığında,
davanın formula‟sında bu hususu vurgulayan bir praecriptio eklemesi gerekirdi (Gai
4.131)156.

152
Melissinos, s. 20; Kaser/ Hack, s. 324; Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 43-44, 60. Gai 4.56.
153
Melissinos, s. 20; Kaser/ Hack, s. 324; Öztek, s. 357, dipnot 59, 60. Davacının talep ettiği Ģey,
gerçekten az olduğu için, davalının yalnızca dava formula‟sında belirtilmiĢ olan miktara mahkûm
edildiği durumlarda, davacı kalan kısım için yeniden bir dava açtığında, davalı ona karĢı, anlaĢmazlık
dava konusu yapılıp, litis contestatio ile söz konusu anlaĢmazlık sona erdiğinden, ortada kesin hüküm
bulunduğuna iliĢkin, kesin hüküm def‟i ileri sürebilir (Sungurtekin Özkan/ Türkoğlu Özdemir, s.
55, dipnot 41; Umur, s. 595).
154
Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 63.
155
Melissinos, s. 20; Kaser/ Hack, s. 324. Roma hukukunda davalıları korumak için bir kural
getirilmiĢtir. Buna göre, bir kimsenin sık sık aynı çekiĢmeli olaydan ötürü, hâkimin önüne getirilmesi
ve böylece rahatsız edilmesi engellenmeye çalıĢılmıĢtır. Bu yüzden davacıların, kendi aleyhlerine bir
sonuç doğmayacaksa ve borcun niteliği mümkün kılıyorsa, haklarının tamamını tek bir davayla talep
etmeleri gerekir (Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 44, 60). Exceptio rei iudicatae (kesin hüküm
def‟i), aynı kiĢiler arasında karara bağlanmıĢ aynı uyuĢmazlıktan dolayı ikinci dava açan kiĢiye karĢı
davalının ileri sürdüğü def‟idir. Formula usulünde kesin hüküm def‟i olarak kabul edilmesine
karĢılık, Türk hukuk usulünde itiraz olarak düzenlenmiĢtir (Günal, s. 33).
156
Tahiroğlu/ ErdoğmuĢ, Roma Hukuku, s. 249; Di Marzo, s. 109; Umur, s. 582. Tıpkı günümüz
hukukunda “Ģimdilik” ibaresinin eklenerek talep edilenin talep edilecek olanın sadece bir kısmı
olduğuna vurguda bulunulmasında olduğu gibi (Sungurtekin Özkan/ Türkoğlu Özdemir, s. 50-51).
35

Formula yargılaması açısından büyük önem taĢıyan, davacının hakkı olmayan


bir Ģeyi talep etmesi olarak tanımlanan plus petitio157 yasağının can alıcı bir rolü
bulunmaktaydı158. Plus petitio yasağının kapsamına dört farklı durum girmektedir.
Bunlar; plus petitio re- miktar bakımında fazla, plus petitio tempore- zaman bakımından
fazla talep, plus petitio loco- yer bakımından fazla talep ve plus petitio causa- sebep
bakımından fazla taleptir159. Davacı, hak ettiğinden daha fazlasını (plus petitio) talep
ettiğinde, o zaman davası tartıĢmasız bir Ģekilde reddedilmek zorundaydı. Davalı
tarafından ileri sürülmemiĢ olsa bile, davalının beraat ettirilmesi gerekirdi160. Bu sonuç
diğer üç farklı fazla talep durumunun hepsinde aynı Ģekilde geçerliydi 161. Örneğin, litis
contestatio‟da, iddia sahibinin alacağından 100 sestertius162 olarak bahsedilmiĢ ve apud
iudicem safhasında hâkim bu alacağın 100 değil 90 sestertius olduğu sonucuna
varmıĢsa, davalı beraat ettirilirdi163. Bu durumda davacı, dava hakkını da kaybederdi164.
Yani davacının yeni bir dava açması ve gerçek borç miktarını talep edebilmesi mümkün
olmamaktaydı165. Yeni dava, önceki davayı gören praetor‟un bir yıllık görev süresi sona

157
Öztek, s. 357; Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 34-35. Plus petitio ifadesine sadece Iustinianus‟un
Institutines‟inin, Codex kısmındaki, De plus petitionibus baĢlığı altındaki, C.3.102‟ deki metinde
rastlanmaktadır (Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 35, dipnot 68). Klasik kaynaklar daima plus
petere tabirini kullanırlar (Di Marzo, s. 116, dipnot 62). Gaius‟da, plus petere ifadesini kullanmıĢtır.
Ayrıca Gaius, iddianın değiĢtirilmesi yasağına iliĢkin diğer kavramlar için de, aliud petere ve minus
petere ifadelerini kullanarak, plus petere ile uyum sağlamıĢtır. Ancak, daha sonraları, Gaius‟un
kullandığı ifadeler tercih edilmemiĢ, bunun yerine, Iustinianus‟un Institutiones‟inde geçen ifadeler
genelleĢmiĢtir (Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 35, dipnot 68).
158
Sungurtekin Özkan/ Türkoğlu Özdemir, s. 131.
159
Kaser/ Hack, s. 324; Sungurtekin Özkan/ Türkoğlu Özdemir, s. 132; Öztek, s. 357; Umur, s.
595; Di Marzo, s. 116; Üçer, s. 15.
160
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 2; Melissinos, s. 20; Heinrich Honsell,
Römisches Recht, 7. Auflage, Springer Verlag, Berlin Heidelberg 2010, s. 85; Rosenberg/ Schwab/
Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 17. Yargıcın formula‟da saptanmıĢ olan mahkûmiyet miktarına sıkı
sıkıya bağlı tutulması birçok haksızlığa yol açıyordu. Bu nedenle, praetor hakkaniyet düĢüncesiyle
gerekli gördüğü durumlarda davacı lehine bir eski duruma getirme (restitutio in integrum) olanağı
tanıyabiliyordu. Öte yandan, yargıcın formula‟ya olan bağlılığının doğurduğu sakıncaları önlemek
için çoğu kez formula‟ya “hüsnüniyet neyi gerektiriyorsa” kaydı eklenerek yargıca takdir hakkı
tanınıyordu. Bazı davalarda ise, formula‟ların condemnatio bölümlerinde belli bir miktar
saptanmayarak o Ģeyin tutarına biçiminde kayıtlar konuyor, böylece yargıca karar konusunda daha
geniĢ bir özgürlük tanınıyordu (Karadeniz Çelebican, s. 308; Kaser/ Hack, s. 326).
161
Paul Jörs/ Wolfgang Kunkel/ Leopod Wenger/ Heinrich Honsell/ Theo Mayer-Maly/ Walter
Sebl, Römisches Recht, 4. Auflage, Springer-Verlag, Berlin Heidelberg New York London Paris
Tokyo 1987, s. 530; Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 41; Üçer, s. 15.
162
Roma para birimi.
163
Öztek, s. 344; Karadeniz Çelebican, s. 287, dipnot 36, 308.
164
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 2; Sungurtekin Özkan/ Türkoğlu Özdemir,
s. 132; Öztek, s. 357; Tahiroğlu/ ErdoğmuĢ, Roma Hukuku, s. 248; Türkoğlu Özdemir, Plus
Petitio, s. 35; Üçer, s. 15.
165
Melissinos, s. 20; Sungurtekin Özkan/ Türkoğlu Özdemir, s. 55, dipnot 41, 131-132; Tahiroğlu/
ErdoğmuĢ, Roma Hukuku, s. 248; Di Marzo, s. 116; Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 36-42;
Üçer, s. 15.
36

erdikten sonra da, tekrar dava konusu yapılamazdı166. Bu uygulama bugünkü geçerli
medeni usul hukukuyla karĢılaĢtırıldığında, taleple bağlılık ilkesinin çok katı bir
uygulamasını göstermektedir. Artık günümüzde mahkeme, davacının hakkı olandan
fazlasını talep ettiği durumlarda davayı tamamen reddetmiyor, davacının hakkı ne ise
ona daha azı olarak karar veriyor.

Formula‟ya bağlı kalınması prensibinin bir diğer sonucu da, bir def‟inin
doğruluğunu tespit eden hâkimin buna bağlı olarak, mahkûmiyet miktarını
azaltamaması idi167. Yine aynı prensip uyarınca, litis contestatio‟dan hüküm verilmesine
kadar geçen süre zarfında borcun ifa edilmesi halinde bile davalının mahkûm edilmesi
gerekiyordu168. Söz konusu prensibin bir baĢka sonucu da, formula sadece davalıyı
mahkûm etme yetkisini verdiğinden, hâkimin kural olarak davacıyı mahkûm
edememesiydi169. Ancak Ģunu da belirtmek gerekir ki, formula‟ya sadakat prensibinin
katılığı zamanla yumuĢatıldı. Özellikle actiones bonae fidei‟lerin (iyiniyet davaları)
formula‟larına ilave edilen ex fide bona (iyiniyet neyi icap ediyorsa) kaydıyla hâkimin
takdir yetkisi geniĢletildi ve kendisine litis contestatio‟dan sonra vuku bulan değiĢiklik
ve olayları, özellikle dava konusu borcun rızayla ifasını dikkate almak ve mahkûmiyet
miktarını bizzat saptamak imkânı verildi. Ayrıca, ayni davalarda, litis contestatio‟dan
sonra uyuĢmazlık konusu Ģeyi iade eden davalının beraat ettirilmesi kabul edildi170.

ġayet hâkim, davacının talebinden daha yüksek bir para miktarını kabul ederse,
yani taleple bağlılık ilkesine aykırı hareket ederse, hâkimin uyuĢmazlığı kendisine mal
ettiği (litem suam facit) kabul edilirdi. Bu durumda hâkim, zararın tazmininden sorumlu

166
Kaser/ Hack, s. 324; Sungurtekin Özkan/ Türkoğlu Özdemir, s. 132; Öztek, s. 357; Umur, s.
595; Di Marzo, s. 116; Üçer, s. 15.
167
Umur, s. 595; Öztek, s. 357.
168
Söz konusu dava dar hukuk davası ise, yargıcın, herhangi bir takdir yetkisi olmadığından, davalıyı
her Ģeye rağmen, mahkûm ettirmesi gerekirdi. Ancak, ortada iyiniyet davası varsa, hâkim takdir
yetkisini kullanarak, davacıyı daha önce tatmin etmiĢ olan davalıyı beraat ettirebilir. Yani, iyiniyet
davaları bakımından, Proculianus‟larla, Sabinianus‟ların görüĢleri aynıdır. Çünkü iyiniyet
davalarında, yargıcın geniĢ takdir yetkisi bulunmaktadır (Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 30,
dipnot 49).
169
Öztek, s. 357; Umur, s. 596; Di Marzo, s. 112.
170
Öztek, s. 358; Tahiroğlu/ ErdoğmuĢ, Roma Hukuku, s. 251; Umur, s. 595, 596. Gai 4.144: Davalı,
davacıyı mahkemenin kararından önce tatmin ederse, yani, litis contestatio aĢamasının
tamamlanmasından sonra, fakat mahkeme kararının açıklanmasından önce, davalı çekiĢmeli malı,
davacıya teslim ederse, hâkim, davalıyı, beraat ettirmelidir. Sabinus ve Cassius bu fikri
savunmaktadırlar. Sabinianus‟lar, bu çeĢit durumlarda, davalının beraat ettirilmesini uygun
bulmaktadırlar. Ancak, Proculianus‟ların konuyla ilgili farklı görüĢleri vardır. Iust. Inst. 4.12.2:
Nihayet Ģunu da eklemeliyiz ki, dava karara bağlanmadan önce, davalı davacıyı tatmin ederse,
yargıcın görevi, her ne kadar davanın sonunda, davalıyı mahkûm etmek olsa da, bu durumda, onu
beraat ettirmelidir (Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 30, dipnot 49).
37

olurdu171. Hâkimin çekiĢmeli konuyu kendisine mal etmesinden kaynaklanan


sorumluluk kapsamında, praetor çekiĢmeli konuyu kendisine mal eden hâkime karĢı
zarar gören lehine bir actio in factum tanımaktaydı172.

1.3.2.1.2.2. Belirsiz Formula Davalarında Taleple Bağlılık Ġlkesi

“Davalının davacıya vermesi veya ifa etmesi gereken her ne ise” Ģeklindeki
formula‟lar, formula incertea yani belirsiz formula olarak adlandırılırdı. Bu
formula‟larda dava konusu kesin olarak belirlenemediği için, bu davalarda fazla talep
yasağı (plus petitio; pluris petitio) kuralı uygulanmazdı173. Belirsiz formula davalarında
gerçek anlamda intentio kısmı belirsiz olduğuna göre, hâkim neye göre karar verecektir?
Bu durumda, demonstratio kısmından belirlenen vakıalar çerçevesinde hüküm
verilecektir. Belirsiz formula davalarında, verilecek hükmün kapsamını vakıalar
oluĢturacağından, davacının da yapacağı hatalar hep bu kısma özgü olurdu. Zira
formula‟nın intentio ve condemnatio kısımları daha ziyade genel ifadelerden
oluĢurdu174. ġöyle ki;

Dava formülü bir demonstratio yani olayın kısa özetini içerdiğinde: davacı
demonstratio‟da hakkı olandan çok azını ortaya koyduysa, Gai 4.59‟ a göre dava
reddedilmelidir. Fakat geniĢletilmiĢ, yani alacak yükseltilmiĢ demonstratioyla dava,
yeniden açılabilirdi175.

Benzeri fazla talep (plus petitio) durumunda da geçerlidir. Davacı


demonstratioda hakkı olandan fazlasını talep ettiğinde, davası reddedilirdi. Fakat bu
durum, yeniden dava açılmasına ve bu davanın incelenmesine engel değildi176.

171
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 2; Sungurtekin Özkan/ Türkoğlu Özdemir,
s. 64; Tahiroğlu/ ErdoğmuĢ, Roma Hukuku, s. 250; Belgin ErdoğmuĢ, “Roma Hukukunda
Hakimin Sorumluluğu”, Prof. Dr. Yavuz Alangoya Ġçin Armağan, Ġstanbul 2007, (sa.103-107), s.
104; Ġpek, s. 850. Gai 4.52: Condemnatio, muayyen bir para miktarı tespit ettiği zaman hâkim, bu
miktardan ne azına ne de fazlasına mahkûm etmelidir; aksi takdirde kendisi mesul vaziyete düĢer
(Umur, s. 596; Türkoğlu Özdemir, Hâkimin Sorumluluğu, s. 292).
172
Türkoğlu Özdemir, Hâkimin Sorumluluğu, s. 291, 298; Kaser/ Hack, s. 375-376.
173
Jörs/ Kunkel/ Wenger/ Honsell/ Mayer-Maly/ Sebl, s. 219-220; Honsell, s. 85; Üçer, s. 15. Gai
4.54: Davacı açtığı davanın formula‟sının intentio kısmında, sahip olduğu haktan fazlasını talep
etmiĢse, miktar bakımından fazla talep yasağı ihlal edilmiĢ olur. Bu nedenle, fazla talebin söz konusu
olabilmesi için, açılmıĢ olan davanın formula‟sının intentio kısmının, belirli olmayan nitelikte yani,
incerta olmaması gerekir (Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 162).
174
Üçer, s. 16.
175
Kaser/ Hack, s. 322; Üçer, s. 15, 17; Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 166.
176
Üçer, s. 15, 17; Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 165; Melissinos, s. 20.
38

1.3.2.1.2.3. Kanuni Davalar ve Formula Yargılamasında Para Mahkûmiyeti


Ġlkesi

Formula yargılamasında, tüm eda davaları için para mahkûmiyeti (condemnatio


pecuniaria) ilkesi geçerliydi177. Bu ilke, davacının aynen iade178, örneğin malın
teslimini179, talep ettiği her durumda, hâkimi davalıyı dava konusunu karĢılayan para
meblağına, yani baĢka bir Ģeye (aliud petitio) mahkûm etmeyle yükümlü kılardı180.
Formula yargılamasında, mahkûmiyet belli bir miktar para olduğundan, yani hâkimin
çekiĢmenin konusu ne olursa olsun, bunu paraya çevirerek mahkûmiyet kararı vermesi
gerekeceğinden, bazen hakkaniyete aykırı sonuçların doğması söz konusu
olmaktaydı181.

Formula yargılamasında mahkûmiyet kararının mutlaka bir para olacağı


kuralının istisnasını actio arbitrariae davası oluĢtururdu. Bu çeĢit davalar, ancak özel
durumlarda açılabilirdi182. Praetor, gerekli gördüğü hallerde ve malın aynen iade
edilmesi olasılığı söz konusu ise, davacının aynen ifa ile tatmin edilmesi için, dava
formula‟sına bir clausula arbitraria (muhayyerlik Ģartı) eklerdi183. Hâkim, davalıyı malı
aynen geri vermesine mahkûm ettiğinde, davalıya malı geri vermesini emrederdi. Bir

177
Kaser/ Hack, s. 372; Honsell, s. 71, 96; Schwind, s. 95; Wenger, s. 371. Gai 4.48: Bir Ģeyi talep
ettiğimiz zaman mesela bir arazi, bir köle, bir elbise, bir miktar altın veya gümüĢ, hâkim eskiden
mutat olduğu gibi –kanuni davalar zamanında- o Ģeye mahkûm etmez fakat o Ģeyin kıymetini takdir
ettikten sonra o miktar parayı mahkûm eder (Schwarz, s. 274; Umur, s. 590). Kanuni davalar
yargılamasında legis actio per sacramentum in rem tüm ayni haklara iliĢkin iddialarda kullanılan bir
dava Ģekli idi. Bu dava sonunda dava konusu mala hükmedilebiliyordu. Detaylı bilgi için bkz.
Karadeniz Çelebican, s. 288-289; Di Marzo, s. 100-101.
178
Formula yargılamasında, davacı hakkını ancak davalının buna rıza göstermesiyle aynen elde
edebilmekteydi. Davalı dilerse, dava karar aĢamasına ulaĢmadan önce, davacının talebini aynen
yerine getirebilirdi. Böyle bir durumda, mahkûm edilmekten de kurtulmuĢ olurdu (Türkoğlu
Özdemir, Plus Petitio, s. 30).
179
Gai 4.47: Hâkim olsun. Ausul Agerius‟un Numerius Negidius nezdine bir gümüĢ masa tevdi ettiği ve
Numerius Neigidius‟un, suiniyetli, masayı iade etmediği sabit olursa, ey hâkim, Numerius Negidius‟u
Aulu Agerius‟a o masanın değeri kadar para miktarına mahkûm et. Sabit olmazsa beraat ettir (Umur,
s. 585).
180
Jörs/ Kunkel/ Wenger/ Honsell/ Mayer-Maly/ Sebl, s. 224; Wenger, s. 371; Sungurtekin Özkan/
Türkoğlu Özdemir, s. 45, dipnot 4, 131; Schwarz, s. 274; Honig, s. 96. Formula usulünde,
mahkûmiyet daima bir miktar paraya iliĢkin olduğundan konusu para olmayan ihtilaflarda, davalı
ikrar etse bile, yine bir hâkim seçilirdi. Bu hâkim, davalının ödeyeceği para miktarını tespit ederdi
(ErdoğmuĢ/ Tahiroğlu, Roma Usul Hukuku, s. 17, dipnot 13; Umur, s. 542, 565-567; Di Marzo, s.
113).
181
Schwarz, s. 275-276; Umur, s. 591.
182
Bunun en canlı misalini, malikin malını zilyetten almasına yarayan reivindicatio (istihkak davası)
teĢkil eder. Bundan baĢka actio negatoria (müdahalenin meni davası), confessoria, hypothecaria gibi
bazı Ģahsi davaları saymak mümkündür (Schwarz, s. 275-276; Umur, s. 591).
183
Schwarz, s. 275; Karadeniz Çelebican, s. 304; Umur, s. 590; Di Marzo, s. 94; Türkoğlu Özdemir,
Plus Petitio, s. 51, dipnot 119.
39

karar niteliğinde olmayan bu emre clausula arbitraria (muhayyerlik Ģartı) denmektedir.


Davalı isterse, emre uymayabilirdi184. Hâkim o zaman, yine bir miktar parayı emrederdi.
Ancak davalıyı zorlamak amacıyla, paranın miktarı yani malın değerini davacı takdir
ederdi185. Genellikle malın değerinin davacı tarafından takdir edilmesi davalının iĢine
gelmeyeceğinden, davalı malı aynen davacıya teslim ederek mahkûmiyet kararını yerine
getirirdi186.

Formula yargılamasında para mahkûmiyeti ilkesinin geçerli olması nedeniyle,


taleple bağlılık ilkesinden önemli bir sapma söz konusu olduğu söylenebilir. Buna
rağmen burdan yola çıkarak, formula yargılamasında kendiliğinden harekete geçme
ilkesinin (Offizialmaxime) kısmen geçerli olduğu sonucu çıkarılmamalıdır. Hâkimin
para mahkûmiyetine (condemnatio pecuniaria) karar vermesi, davacının talebine bağlı
olmadığı anlamına gelmez187. Romalıların kabulüne göre, icranın konusunu, yalnızca
bir miktar para teĢkil edebilirdi. Burada, borcun konusu paradan baĢka bir Ģey olduğu
halde borçlunun, bir para miktarını (fidye olarak) tediye etmekle hapisten kurtulabilmesi
hakkındaki eski hususi adalet telakkisinin izleri görülebilir188. Bunun günümüz
hukukundaki görünümünü, ĠĠK m. 24/4 oluĢturur. Hükme göre, taĢınır teslimine iliĢkin
ilamın icrası sırasında, taĢınır borçluda bulunmazsa, borçludan ilamda yazılı değeri
alınır. Eğer borçlu, bu değeri vermezse ayrıca icra emri tebliğine hacet kalmaksızın
haciz yoliyle tahsil olunur. TaĢınır malın değeri, ilamda yazılı olmadığı veya ihtilaflı
bulunduğu takdirde, icra memuru tarafından haczin yapıldığı tarihteki rayice göre takdir
olunur.

1.3.2.2. Klasik Sistem DıĢı Yargılaması (Cognitio Extra Ordinem)

Ġmparatorluk zamanından beri formula yargılamasının karĢısında bulunan ve


ondan yargılama görevinin özel hakeme değil bilakis bir devlet memuruna
bırakılmasıyla ayrılan baĢka bir yargılama usulü de geliĢmekteydi. Bu yargılama usulü,
özel mahkemeler yargılamasının iki aĢamalı olarak oluĢmasının aksine, tek aĢamada

184
ErdoğmuĢ/ Tahiroğlu, Roma Usul Hukuku, s. 28; Schwarz, s. 275-276; Honig, s. 98; Umur, s.
591.
185
Günal, s. 57, dipnot 96; ErdoğmuĢ/ Tahiroğlu, Roma Usul Hukuku, s. 28; Schwarz, s. 275-276;
Honig, s. 98.
186
Schwarz, s. 276; Honig, s. 99; Karadeniz Çelebican, s. 304; Umur, s. 591.
187
Melissinos, s. 21.
188
Honig, s. 96-97.
40

meydana gelirdi189. Bu yargılama sisteminde mahkemelerin görev ve yetki alanları,


yasal olarak düzenlenmiĢtir190. Formula yargılamasından farklı olarak sistem dıĢı
yargılamada, davanın açılmasına iliĢkin temel kurallarda önemli değiĢiklikler
yapılmıĢtı. Sistem dıĢı yargılamada, davacının davayı açması için mahkemeye
baĢvurması ve davayı açabilmesi için, libellus conventionis doldurması gerekmekteydi.
Sistem dıĢı yargılamada, yazılılık esas olduğundan, quod non est in actis non est in
mundo (evrakta yazılı olmayan mevcut değildir) ilkesi kabul edilmiĢtir191.

Sistem dıĢı yargılama usulü, sosyo-ekonomik Ģartların ve siyasal koĢulların bir


sonucu olarak ortaya çıkmıĢtı. Örneğin geliĢen ekonomi, değiĢik hukuksal sorunların
ortaya çıkmasına sebep olmuĢtu. Bu hukuksal sorunların çözümü, beraberinde yargıca
geniĢ bir takdir yetkisi tanınmasını zorunlu kılıyordu192. Yargılamanın bu önemli
değiĢimi ile hâkim büyük bir karar verme özgürlüğü elde etmiĢtir193. Hâkim, davalıyı
çekiĢmeli malı geri vermeye, yani yol açılan zararı aynen tazmine mahkûm
edebileceği194 gibi, formula‟ya sıkı sıkıya bağlı olmadığından, davalıyı, davacının
iddiasının yalnızca bir kısmına195 da mahkûm edebilirdi. Davalı karĢı dava açmıĢsa,
mahkeme davacıyı dahi mahkûm edebilirdi196. Davalı, davacının bir iddiası dolayısıyla

189
Di Marzo, s. 99-100; Karadeniz Çelebican, s. 274, 312; Umur, s. 507; Ġpek, s. 842. Sistem dıĢı
yargılamada, magistra önündeki (in iure) aĢama ve hâkim önündeki aĢama apud iudicem) Ģeklinde
bir ayrım olmadığından, özel mahkemeler yargılamasında ve de özellikle formula yargılamasında
büyük önemi olan litis contestatio‟nun yani davanın saptanmasının ortadan kalktığı düĢünülebilir.
Sistem dıĢı yargılamada, davanın görülmesi sırasında davacının iddialarının ve davalının cevap ya da
karĢı iddialarının dinlenmesinin sona erdiği ana litis contestatio denilmekle birlikte, artık formula
yargılamasındaki önemi ve etkileri kalmamıĢtır. Sistem dıĢı yargılamada litis contestatio, tarafların
anlaĢtıkları, çok önemli sonuçlar doğuran bir iĢlem değil, yalnızca bir an olma özelliğini taĢır
(Kaynak, s. 1030-1031; Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 32).
190
ErdoğmuĢ/ Tahiroğlu, Roma Usul Hukuku, s. 38, 42; Umur, s. 629.
191
Sungurtekin Özkan/ Türkoğlu Özdemir, s. 52; Karadeniz Çelebican, s. 316.
192
Günal, s. 35; Karadeniz Çelebican, s. 312; Kaynak, s. 1025. Yargıcın takdir yetkisi ve faaliyet
alanı geniĢlemiĢti. Buna bağlı olarak da, artık hâkimler davanın saptanmasından sonra ortaya çıkan
yeni durumları, davalının savunmalarını rahatlıkla değerlendirebilmekteydi (Sungurtekin Özkan/
Türkoğlu Özdemir, s. 29; Akıncı, s. 355).
193
Melissinos, s. 21-22; Tahiroğlu/ ErdoğmuĢ, Roma Hukuku, s. 262; Günal, s. 35; Karadeniz
Çelebican, s. 313; Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 32, 80, 241.
194
Kaser/ Hack, s. 512; Schwind, s. 95; Di Marzo, s. 129. Örneğin, yargıcın, davalıyı anlaĢmazlık
konusu olan malı geri verilmesine, yol açılan zararın aynî olarak ödenmesine yahut bir iĢin
yapılmasına mahkûm etme yetkisi vardı (Karadeniz Çelebican, s. 319; Umur, s. 622, 627;
Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 32).
195
Davanın görülmesi sırasında, herhangi bir anda, davalı, davacıyı tatmin edecek olursa, ikame edilmiĢ
olan davanın mahiyeti ne olursa olsun, beraat ederdi (Umur, s. 628).
196
Sungurtekin Özkan/ Türkoğlu Özdemir, s. 131; Wenger, s. 384; Öztek, s. 361, 368; Akıncı, s.
353, 356; Tahiroğlu/ ErdoğmuĢ, Roma Hukuku, s. 263.
41

karĢı iddiada bulunabiliyordu. Alacaklı olan davacının aynı zamanda borcu varsa, davalı
kendi alacağını ileri sürerek takas savunmasında bulunabiliyordu197.

Bu yargılamanın yapısı, davacıyı tehdit eden bir plus petitio (fazla talep)
tehlikesine yer vermezdi198. Yani dava sırasında, davacı konu, yer veya sebep
üzerindeki fazla taleplerini (plus petitio re loco causa) düzeltebilirdi. Miktar üzerindeki
fazla talep (plus petitio quantitate) ise ancak davalının bu yüzden uğradığı zararların
tazmin edilmesi199 Ģartıyla düzeltilebilirdi200. Zamana yönelik fazla talep (plus petitio
tempore) daima davanın kaybını gerektirirdi201. Hâkim de açılmıĢ olan davanın çeĢidini
düzeltebilir veya değiĢtirebilirdi. Özellikle, litis contestatio‟nun borcu sükût ettirici202
hükmü artık mevcut değildi. Bu itibarla, litis contestatio‟su yapılıp herhangi bir nedenle
sonuçlandırılamamıĢ bir dava yeniden açılabilirdi203.

Formula yargılamasında olduğu gibi sistem dıĢı yargılamada da davacı, sahip


olduğu haktan farklı bir hakkı talep ettiği (aliud petitio) davada, davayı kaybederdi. Bu
sonucun gerçekleĢmesi için, davalının herhangi bir def”i ileri sürmesine gerek yoktu.
Davacının, daha sonra, yaptığı yanlıĢlığı düzelterek yeni bir dava açmasına herhangi bir
yasal engel bulunmamaktaydı204.

1.3.2.3. Klasik Sonrası Dönem Yargılaması

Klasik sonrası döneminde de, taraf talepleri daima hâkimin aĢamayacağı uç


sınırı oluĢtururdu205. Fazla talep sonucu meydana gelen ağır Ģartlar, yani davanın
tartıĢmasız bir Ģekilde reddedilmesi ve önceki davayı gören praetor‟un görev süresi

197
ErdoğmuĢ/ Tahiroğlu, Roma Usul Hukuku, s. 38.
198
Kaser/ Hack, s. 486; Jörs/ Kunkel/ Wenger/ Honsell/ Mayer-Maly/ Sebl, s. 557; Di Marzo, s.
129; Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 262.
199
Davacı, miktar üzerinde fazla bir talepte (plus petitio quantitate) bulunmuĢsa, bu yüzden davalıya
verdiği zararın üç mislini ödemek zorunda kalırdı (Günal, s. 60; ErdoğmuĢ/ Tahiroğlu, Roma Usul
Hukuku, s. 40; Umur, s. 622; Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 262, 285).
200
Günal, s. 60; Öztek, s. 368; Sungurtekin Özkan/ Türkoğlu Özdemir, s. 134; Akıncı, s. 356;
Tahiroğlu/ ErdoğmuĢ, Roma Hukuku, s. 267; ErdoğmuĢ/ Tahiroğlu, Roma Usul Hukuku, s. 40;
Umur, s. 622; Di Marzo, s. 129; Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 81, 262.
201
Vadenin gelmesinden önce davasını açmıĢ olan davacı, vadenin iki misli bir sürenin geçmesinden
sonra ve açtığı ilk davanın masraflarını davalıya ödemek Ģartıyla, davasını yeniden açabilmekteydi
(Umur, s. 622; Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 81).
202
Litis contestatio‟nun sükût ettirici ve yenileyici etkisi Iustiniaus‟un M.S. 531 tarihli bir
emirnamesiyle kaldırılmıĢtı (Öztek, s. 366; Tahiroğlu/ ErdoğmuĢ, Roma Hukuku, s. 265).
203
Jörs/ Kunkel/ Wenger/ Honsell/ Mayer-Maly/ Sebl, s. 557; Öztek, s. 365-366; Tahiroğlu/
ErdoğmuĢ, Roma Hukuku, s. 265; ErdoğmuĢ/ Tahiroğlu, Roma Usul Hukuku, s. 39; Umur, s. 622;
Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 32, 79.
204
Türkoğlu Özdemir, Plus Petitio, s. 266.
205
Melissinos, s. 22.
42

sona erdikten sonra dahi, tekrar dava konusu yapılaması, Iustinian tarafından ortadan
kaldırılmıĢtır. Günümüzde adlandırıldığı Ģekliyle fazla talep (plus petitio), davacı çeĢitli
cezalara maruz kalsa da, artık hâkimin davalıyı gerçek borç miktarına mahkûm etmesini
engellemiyordu206. Yani, davacı fazla talepte bulunsa bile, hâkim davayı reddetmiyor,
davalıyı tespit ettiği borç miktarına mahkûm ediyordu.

Klasik sonrası dönem yargılamada, para mahkûmiyeti ilkesi (condemnatio


pecuniaria) artık geçerli değildi. Sistem dıĢı yargılamasının uygulanmasından itibaren
(cognitio extra ordinem) para mahkûmiyeti ilkesi, zaten geçerliliğini yitirmeye
baĢlamıĢtı. Davacı, aynen iadeye yönelik bir dava açabilirdi ve hâkim aynen davalının
malı iade etmesine karar verebilirdi. Aynen iadeye yönelik talep, davalı tarafından hiç
veya tamamıyla gerçekleĢtirilemediğinde, davalı paraya mahkûm edilebilirdi. Ayrıca
davacı, davasını en baĢından aynen iadeye yönelik değil de, para mahkûmiyeti talebine
yönelik açabilirdi. Bu durumda hâkim, davalıyı belirli bir miktar para ödemeye mahkûm
ederdi207.

1.3.3. MüĢterek Usul Hukuku

MüĢterek hukukta, çoğu ilkeler, Roma usul hukukunun ilkelerinden ileri


gelmektedir208. Taleple bağlılık ilkesi, müĢterek hukukta da geçerli olmaya devam
etmiĢtir209.

MüĢterek hukukta hâkimin, talepten nitelik, nicelik, yer, zaman vs.‟a göre sapan
bir hüküm vermeye yetkili olmadığı belirtilmektedir210. Burada açık bir talebe ihtiyaç
vardır211. Hesap ve yazı hataları olması durumunda, ileri sürülen taleplerin

206
Jörs/ Kunkel/ Wenger/ Honsell/ Mayer-Maly/ Sebl, s. 557; Melissinos, s. 23; Kaser/ Hack, s. 580.
207
Kaser/ Hack, s. 611; Melissinos, s. 23.
208
Melissinos, s. 24.
209
Endemann, Das Deutsche Civilprozessrecht, s. 368; August Wilhelm Heffter, System des
römischen und deutschen Civil-Processrechts, bei Adolph Marcus, Bonn 1843, s. 318-319,345-346;
Andreas Christian Johannes Schmid, Handbuch des gemeinen deutschen Civilprocesses, Erster
Teil, Universitats-Buchhandlung, Kiel 1843, s. 272; Robert Osterloch, Lehrbuch des gemeinen
deutschen ordentlichen Civilprocesses, Erster Band, Verlag von Bernhard Lauchniss, Leipzig 1856, s.
49-50; Georg Wilhelm Wetzell, System des ordentlichen Civilprocesses, 2. Auflage, Verlag von
Bernhard Lauchniss, Leipzig 1865, s. 465-466; Achilles Renaud, Lehrbuch des Gemeinen deutschen
Civilprocesserchts mit Rücksicht auf die neuern Civilprocessgesetzgebungen, C. F. Winter‟sche
Verlagshandlung, Leipzig und Heidelberg 1867, s. 181 vd.
210
Renaud, Lehrbuch des Gemeinen deutschen Civilprocesserchts, s. 181; Endemann, Das Deutsche
Civilprozessrecht, s. 368; Hieronymus von Bayer, Vorträge über den deutschen gemeinen
ordentlichen Zivilprozess, Erste Abtheilung, 9. Auflage, München 1864, s. 2; Melissinos, s. 24.
211
Renaud, Lehrbuch des Gemeinen deutschen Civilprocesserchts, s. 181; Endemann, Das Deutsche
Civilprozessrecht, s. 368.
43

düzeltilmesine izin verilebilir212. Fakat bir taraf, hatayla da olsa hakkı olanın hepsini
talep etmemiĢse hâkim, bu talebin sınırlı içeriğini aĢmaya yetkili değildir213.

MüĢterek hukukta, ürünlere, semerelere, faizlere ve yargılama masraflarına karar


verilebilmesi için, açık bir talebin gerekli olup olmadığı tartıĢmalıdır214. GörüĢlerden
birine göre; hâkim, taraflar iradelerini baĢka bir türlü ifade etmiĢ olmadıkça, bunlara da
karar vermek zorundadır215. Diğer bir görüĢe göre, hâkimin bunlara karar verebilmesi
için “clausula salutaris”216 denilen ibarelerin dava dilekçesinde var olması Ģarttır217.
Diğer bir görüĢe göre “clausula salutaris”, ileri sürülen talebi değiĢtiremez ve bunların
açıkça talep edilmesi gerekir218. Diğer bir görüĢe göre ise, ya açık bir Ģekilde ya da
“cum omni causa”219 Ģeklinde talep edilirse, sadece o zaman hâkimin semerelere,
faizlere, giderlere ve masraflara, karar verebilir220.

MüĢterek hukukta mahkeme, talep edilenden daha azına karar verebilirdi221.


Davanın kısmen reddi ortak yargılama usulünde mümkündür222. Eğer hâkim, davacıyı
bir def‟i nedeniyle mahkûm ederse yetkisini aĢmıĢ olurdu. Sadece judicia duplicia223

212
Renaud, Lehrbuch des Gemeinen deutschen Civilprocesserchts, s. 181; Schmid, Handbuch des
gemeinen deutschen Civilprocesses, s. 272.
213
Renaud, Lehrbuch des Gemeinen deutschen Civilprocesserchts, s. 181.
214
Melissinos, s. 24.
215
Wilhelm August Friedrich Danz’s, Grundsatze des ordentlichen Prozesses, 5. Aufgabe, Stuttgart
1821, s. 183; Johann Adam von Seuffert/ Ernst August Seuffert, Archiv für Entscheidungen der
obersten Gerichte in den deutschen Staaten, 10. Band, München 1856, s. 427; Heffter, s. 318-
319,345-346.
216
Clausula salutaris dava dilekçesinin sonuna eklenen bir kayıttır (Koji Mizuno, “Das officium iudicis
und die Parteien im römisch-kanonischen Prozess des Mittelalter, Eine Betrachtung über die
clausula salutaris”, Zeitschrift der Savigny-Stiftung für Rechtsgeschichte.: Kanonistische Abteilung,
Vol. 128, 2011 (sa. 76-111), s. 76, 79). Davacı bu Ģartı dava dilekçesine eklediğinde, o hâkimden
kendi için gerekli olanın hepsini talep etmiĢ olurdu (Mizuno, s. 79). Clausula salutaris dava
dilekçesine “bunun üzerine vs.” veya “Desputer vs.” alıĢılmıĢ Ģekliyle eklenirdi (Schmid, Handbuch
des gemeinen deutschen Civilprocesses, s. 272).
217
Endemann, Das Deutsche Civilprozessrecht, s. 368.
218
Renaud, Lehrbuch des Gemeinen deutschen Civilprocesserchts, s. 181; Wetzell, System des
ordentlichen Civilprocesses, s. 465.
219
Cum omni causa tüm ilaveleriyle, tüm eklenti ve teferruatıyla, yan taleplerle, yan yükümlülüklerle
beraber demektir (Karl Bruns, Verdeutschungsbücher des Allgemeinen Deutschen Sprachvereins –
Die Amtssprache, 8. Auflage, Berlin 1915, s. 25).
220
Schmid, Handbuch des gemeinen deutschen Civilprocesses, s. 272.
221
Renaud, Lehrbuch des Gemeinen deutschen Civilprocesserchts, s. 182; Wetzell, System des
ordentlichen Civilprocesses, s. 465.
222
Wetzell, System des ordentlichen Civilprocesses, s. 465.
223
Judicia duplicia: latince diğer ifadesi actiones duplices, almanca ifade olarak doppelseitige Klagen
çift taraflı dava, Roma ve ortak hukukta hâkimin sadece davalıyı mahkûm ettiği veya davayı
reddettiği değil bilakis davalının karĢı dava açması gerekmeden davacıyı da mahkûm edebileceği bir
dava türüdür (Meyers Großes Konversationslexikon, 5. Band, 6. Auflage, s. 126;
http://woerterbuchnetz.de/Meyers/call
_wbgui_py_from_form?sigle=Meyers&mode=Volltextsuche&lemid=ID04656#XID04656)
44

davalarında, yani çift taraflı davalarda, davalı bir dava dilekçesi olmadan da davacı
olarak görülebilir224. Bugün sık sık alıntı yapılan ve tekrar edilen, taleple bağlılık
ilkesinin Latince tabiri olan “ne eat judex ultra petita partium” müĢterek hukuktan
gelmektedir225. Bu müĢterek hukuk cümlesi; hâkime, davacıya talep ettiğinden fazlasını
tanımasını yasaklamaktaydı226.

1.3.4. 19. Yüzyıl ve Sonrası Tasarı ve KanunlaĢtırmaları

1.3.4.1. Almanya’daki Tasarı ve KanunlaĢtırmalar

Ortaçağ Alman hukuk tarihi döneminde, medeni usul hukukuna tasarruf ve


taraflarca getirilme ilkesinin hâkim olduğu belirtilmektedir227. Daha güçlü hâkim
otoritesine rağmen bu dönemde de, davalının her zaman talebe göre mahkûm edilmesi
gerektiği ilkesine bağlı kalınmıĢtır228. Esas itibariyle aynı durum kilise hukukunun
hantal yargılaması için de geçerlidir. Burada, taleple bağlılık ilkesi, “hüküm, talep
(petitum) çerçevesi içinde kalmak zorundadır” Ģeklinde ifade ediliyordu229.

19. yüzyılda yargılama usulünün iyileĢtirilmesi amacıyla birçok reform


denemeleri gerçekleĢtirildi230. Özellikle 19. yüzyılın ortalarında, teker teker Alman
Krallıklarında, medeni usul hukuku alanında birçok tasarı ve kanunlaĢtırmalar meydana
geldi231. Bunlara bakacak olursak:

1793 tarihli Prusya Devleti Genel Mahkeme Düzeni (AGO) yargılamanın


dizaynını, tamamen yargılamayı kendiliğinden iĢleten mahkemeye bırakmıĢtı ve

224
Schmid, Handbuch des gemeinen deutschen Civilprocesses, s. 272; Danz’s, s. 175-176.
225
Blomeyer, Zivilprozessrecht, s. 7; Melissinos, s. 25.
226
Blomeyer, Zivilprozessrecht, s. 90-91.
227
Holzhammer, Österreichisches Zivilprozessrecht, s. 6; Goldschmidt, Zivilprozessrecht, s. 8.
228
Melissinos, s. 23.
229
Melissinos, s. 23. Ortaçağ Alman hukuku yani Cermen hukukunda, davacının bir iddiada bulunması
ve davalının da bu iddiaya karĢı kendini aklaması söz konusuydu (Özkaya-Ferendeci, Sözlülük
Ġlkesi, s. 17).
230
Blomeyer, Zivilprozessrecht, s. 90-91; Melissinos, s. 25; Prütting/ Gehrlein, Einleitung, kn.5.
231
Prütting/ Gehrlein, Einleitung, kn.5; Melissinos, s. 25. Alman birliği tarafından 1862‟ de
görevlendirilmiĢ komisyon, Federal Parlementoya 1866 Hannover Yargılama Düzeni modeline göre
Genel Alman Medeni Usul Kanununun Hannover Tasarısı denilen tasarıyı sundu. Prusya, bir karĢı
tasarı olan Prusya tasarısını sundu. 1864 Prusya KarĢı Tasarısı, Fransız Hukukundan etkilenmiĢti.
Kuzey Almanya Birliğinin kurulmasından sonra Kuzey Almanya için her iki tasarıda düzeltildi.
Kuzey Almanya Birliği Hannover tasarısını esas aldı (Kuzey Almanya Tasarısı 1870). Alman
imparatorluğunun kuruluĢundan sonra tasarı birçok kez değiĢti, 1874‟de parlamentoyo gerekçelerle
sunuldu ve 30 Ocak 1877 CPO olarak yasalaĢtı: kanun 1 Ekim 1879‟ da yürürlüğe girdi (Blomeyer,
Zivilprozessrecht, s. 8; Holzhammer, Österreichisches Zivilprozessrecht, s. 8; Pohlmann,
Zivilprozessrecht, s. 10-11; Goldschmidt, Zivilprozessrecht, s. 17-18; Prütting/ Gehrlein,
Einleitung, kn.5; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 5).
45

mahkeme doğruluğu kendi araĢtırmalıydı232. Fakat buna rağmen, Prusya medeni usul
hukukunda da, mahkemenin taraf taleplerini aĢamayacağı ilkesi geçerliydi 233.

1832 tarihli Baden Medeni Usul Kanunu‟nun 376. maddesinin birinci cümlesi Ģu
hükmü içermektedir: “Mahkeme asla bir tarafa kendiliğinden talep etmediği bir şeyi
tanımaya yetkili değildir, sadece yargılama giderlerine hükmetmek istisnadır,
kendiliğinden de bu konuda karar vermek zorundadır”234.

Alman Usul Kanunu‟ nun bugünkü hükmünden geniĢ ölçüde farklılık içeren
düzenlemeyi, 1850 tarihli Hannover Medeni Usul Kanunu‟nun 345/1. maddesi
içermekteydi: “Genelde talep edilmesi gerekse bile, muhakemenin neticelerine göre
tarafların hakkı olan ve feragat etmedikleri her şey taraflara verilebilir” 235.

1864 tarihli Prusya Devleti Medeni Hukuk UyuĢmazlıklarında Yargılama


Düzeni Tasarısı, bir tarafa talep ettiğinden daha fazlasının karar verilmesini yasak
etmektedir; fakat baĢka bir Ģeye karar verilebilmesi yani aliud durumunda nasıl
davranılacağına iliĢkin düzenleme içermemekteydi236. Madde hükmü Ģu Ģekildedir:
“Taraflardan birine talep ettiğinden fazlası verilemez (f.1). Bu, yan taleplerde de,
özellikle de faiz, semere ve zarar gibi yan taleplerde geçerlidir (f.2). Tarafların talebi
olmasa da mahkeme, yargılama giderlerini taşıma yükümlülüğü hakkında karar vermek
zorundadır (f.3)”(m. 347)237.

232
Blomeyer, Zivilprozessrecht, s. 8; Goldschmidt, Zivilprozessrecht, s. 15; Rosenberg/ Schwab/
Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 24; Sutter, Rechtseinheit, s. 210.
233
Sutter, Rechtseinheit, s. 210.
234
“Das Gericht ist niemals berechtigt, einer Partei von Amtswegen etwas zuzusprechen, um was sie
nicht gebeten hat, den Erlass der Processkosten allein ausgenommen, über welchen auch von
Amtswegen erkannt werden muss.” (Process-Ordnung in bürgerlichen Rechtsstreitkeiten für das
Grossherzogthum Baden, Officielle Ausgabe, Druck und Verlag von Eh. Lh. Gross, Karlsruhe 1832,
s. 73).
235
“Den Paretien ist Alles, was ihnen nach dem Ergebnisse der Verhandlungen zukommt und worauf sie
nicht Verzicht geleistet haben, zuzuerkennen, wenn auch nur im Allgemeinen darum gebeten sein
sollte.” (Allgemeine bürgerlichen Process-Ordnung für das Königreich Hannover vom 8. November
1850, Verlag von Friedrich Steubel, Stade 1860, s. 88; Ernst Wilhelm Gustav Schlüter, Commentar
zur allgemeinen bürgerlichen Process-Ordnung für das Königreich Hannover, Erster Band, Druck
und Verlag von A. Pockswitz Buchhandlung, Stade 1858, s. 484).
236
Entwurf einer Prozeß-Ordnung in bürgerlichen Rechtstreitigkeiten für den Preussichen Staat, Verlag
der königlichen Geheimen Ober-Hofbuchdruckerei, Berlin 1864, s. 82.
237
“Einer Partei darf eine Mehreres, als sie verlangt hat, nict zugesprochen werden (f.1). Dies gilt auch
von Nebenforderungen, insbesondere von Nebenforderungen an Zinsen, Früchten und Schaeden (f.2).
Ueber die Verpflichtung zur Tragung der Prozesskosten hat das Gericht auch ohne Antar der
Parteien zu erkennen (f.3)” (Entwurf einer Prozeß-Ordnung in bürgerlichen Rechtstreitigkeiten für
den Preussichen Staat, Verlag der königlichen Geheimen Ober-Hofbuchdruckerei, Berlin 1864, s.
82).
46

1869 tarihli Bavyera Krallığı Medeni Davalarda Usul Kanunu, bir tarafın talep
ettiğinden fazlasına ve talep ettiğinden baĢka bir Ģeye karar verilmesini
yasaklamaktadır. Bu hüküm Ģu Ģekildedir: “Hâkim hesap hatalarının düzeltilmesi
dışında taraflara talep ettiklerinden başkasını veya fazlasını veremez (f1). Yargılama
giderlerinin ödenmesi hakkındaki hüküm kendiliğinden verilir (f2) (m. 262).”238. Kanun,
aynı zamanda mahkemenin talep edilenden daha azına karar verebilmesini (minus)
açıkça mümkün kılmıĢtır. Bu hüküm de Ģu Ģekildedir: “Taraf hakkının büyüklük ve
içeriğinden fazlasını talep etmişse hüküm, mahkemenin haklı bulduğu ölçüde olmak
zorundadır.” (m. 263)239.

Bu tasarı ve kanunlarda, hâkimin yargılama giderleri hakkında kendiliğinden


karar vermesi üzerinde birlik varsa da240, yan talepler söz konusu olduğunda nasıl
davranılacağı konusunda farklı hükümler vardır241. 1793 tarihli Prusya Devleti Genel
Mahkeme Düzeni yan talepler sorununu, esas taleplerden baĢka türlü düzenlemiĢtir:
AGO I 23 m. 58: “Kanuna göre faiz talebi için bir sebep bulunduğu durumlarda,
hâkim, faize kendiliğinden karar vermek zorundadır”242. AGO I 23 m. 63: “Nihayetinde
belli bir eşyanın veya hakkın bütünlüğünün istirdatı veya istihkakı dava edilip de davalı
teslime mahkûm edilirse, bunlardan dolayı ödenecek semere ve kullanım tazminatları
hükümde hep birden tespit edilmek zorundadır”243. 1793 tarihli Prusya Devleti Genel
Mahkeme Düzeni‟nde yer alan yan talepler için geçerli olan bu düzenleme dolayısıyla,
günümüzde yürürlükte olan dZPO m. 308/1‟in ikinci cümlesindeki açıklamanın
kanunda yer aldığı ve “Bu özellikle semereler, faiz ve başka yan talepler için

238
“Das Gericht darf, absehen von der Verbesserunf blosser Rechnungsfehler, der Parteie ein Anderes
oder Mehreres, als um was sie gebeten hat, nicht zuerkennen (f.1). Der Ausspruch über den Erlass
der Prozesskosten ergeht vom Amtswegen (f.2)” (Prozeßordnung in bürgerlichen Rechtsstreitigkeiten
für das königreich Bayern, I. Abtheilung Prozeßordnung Art. 1-369, Druck und Verlag der
Stabel‟schen Buch- und Kunsthandlung, Würzburg 1869, s. 70).
239
“Hat eine Partei nach Grösse oder Beschaffenheit ihres Anspruchs zu viel verlangt, so hat die
Zuerkennung in dem Masse zu erfolgen, in welchem das Gericht sie begründet findet.”
(Prozeßordnung in bürgerlichen Rechtsstreitigkeiten für das königreich Bayern, I. Abtheilung
Prozeßordnung Art. 1-369, Druck und Verlag der Stabel‟schen Buch- und Kunsthandlung, Würzburg
1869, s. 70
240
Bavyera Krallığı Medeni Davalarda Usul Kanunu m. 262/2, Hannover Medeni Usul Kanunu m.
345/2, Baden Medeni Usul Kanunu m. 376 cümle 1.
241
Melissinos, s. 26.
242
“In Fällen, wo nach den Gesetzen ein Grund zur Zinsenforderung obwaltet, muß der Richter von
Amts wegen darauf erkennen”.
243
“Wenn endlich VI. auf Vindikation oder Herausgabe einer gewissen Sache, oder eines Inbegriffs von
Sachen oder Rechten, geklagt worden ist, und der Beklagte in die Herausgabe verurtheilt wird; so
muß in dem Erkenntnisse zugleich, wegen der davon zu erstattenden Früchte und Abnutzungen, das
Erforderliche festgesetzt werden”.
47

geçerlidir” ifadenin gereksiz olduğu ifade edilmektedir244. 1832 tarihli Baden Medeni
Usul Kanunu burada genel bir talebi yeterli görür (m. 376 cümle 2)245. 1869 tarihli
Bavyera Krallığı Medeni Davalarda Usul Kanunu‟nda yan talepler hakkında açık bir
hüküm yer almamaktadır (karĢ. 262, 263). Buna rağmen esas talepler için geçerli olan
kural yan talepler için de geçerli olduğu belirtilmektedir. Eğer davacı, yan talepler için
uygun bir talepte bulunmuĢsa o zaman hâkim, yan talepler hakkında karar verebilir. Bu
durum, Kanunun, 262. maddesinde yer alan ilkeden (f1) sadece yargılama giderlerini
(f2), istisna tutmasından anlaĢılmaktadır246.

1.3.4.2. Avusturya’daki KanunlaĢtırmalar

Avusturya Krallıklarında, örfi olarak geliĢen ve Saksonya unsurlarındaki gibi


Alman ve Ġtalyan-Kilise unsurlarının kaynaĢmasıyla oluĢan bölgesel medeni usul
hukuku uygulanırdı247. 1895 tarihli Avusturya Medeni Usul Kanunu‟nun öncüleri,
Genel Mahkeme Düzeni (1781 AGO ve 1796 AGO) ve birçok eski hukuk normlarından
oluĢan 1852 CJN (Civil-Jurisdiktionsnorm)‟ dır248.

1753 derleme komisyonu (Froidevo baĢkanlığında) tüm Krallıkları için tek tip
bir yargılama hukuku oluĢturmak görevini üstlendi. Sonucunda, Kuzey Krallıklarının
yargılama hukuklarıyla bağlantılı, tüm Avusturya MonarĢi Krallıklarında geçerli olan
1781 Genel Mahkeme Düzeni (AGO) yürürlüğe konuldu249. Taleple bağlılık ilkesi,
1781 Genel Mahkeme Düzeni, “Hüküm” bölümünde yer alan 248. maddede Ģu Ģekilde
düzenlemiĢti: “…Hüküm tarafların talebine uygun, açık ve anlaşılır yazılmalıdır…”250.
Yargılama giderleri konusunda 398. maddenin birinci cümlesinde Ģu hüküm yer
almaktaydı: “Görülen hukuk davasını kaybeden kişi, karşı tarafa tahakkuk eden

244
MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 1.
245
“Auf Entscheidungen anderer Art, auf Früchte und Zinsen, darf der Richter nur dann erkennen, wenn
sie wenigstens im Allgemeinen verlangt worden find”. “En azından genel talep edildiğinde, hâkim
sadece o zaman diğer türe, semereye ve faize hükmedebilir.” (Process-Ordnung in bürgerlichen
Rechtsstreitkeiten für das Grossherzogthum Baden, Officielle Ausgabe, Druck und Verlag von Eh.
Lh. Gross, Karlsruhe 1832, s. 73).
246
Melissinos, s. 26.
247
Holzhammer, Österreichisches Zivilprozessrecht, s. 7.
248
Rechberger/ Simotta, Grundriss des österreichischen Zivilprozessrecht, s. 2.
249
Holzhammer, Österreichisches Zivilprozessrecht, s. 7-8; Ballon, Einführung in das österreichische
Zivilprozessrecht, s. 20; Rechberger/ Simotta, Grundriss des österreichischen Zivilprozessrecht, s.
2.
250
“…der Spruch selbst soll dem Begehren der Partheien gemass, verstaendlich und klar abgefasset…”
(Allgemeine Gerichtsordnung für Böheim, Mahren, Schlesien, Desterreich ob, und unter der Enns,
Steyermarkt, Karnten Krain, Görz, Gradista, Irielft, Iyrol, und die Borlanden, 1781, s. 105).
48

mahkeme masraflarını ödemek zorundadır…”251. Bu hükümlerden kanunun taleple


bağlılık ilkesini kabul ettiğini, ancak yargılama giderleri konusunda istisna getirdiğini
görmekteyiz.

Genel Mahkeme Düzeni m. 437, hâkimlere açık olmayan hükümleri


yorumlamayı yasakladığı için, saray daha sonra Genel Mahkeme Düzeni‟ nin
yenilenmesine sağlayacak bazı açıklayıcı saray genelgeleri yayınladı. 1781 tarihli Genel
Mahkeme Düzeni‟nden esaslı bir sapma içermeyen ikinci 1796 Genel Mahkeme
Düzeni, ilk olarak Batı Galiçya252 ve Bukowina, daha sonra da Salzburg, Tirol,
Vorarlberg, Istrien ve Dalmayça‟ da yürürlüğe girdi253. 1796 Genel Mahkeme Düzeni,
yukarıda belirttiğimiz 1781 Genel Mahkeme Düzeni‟ nin konumuzla ilgili 248. ve 398.
maddelerinin hükümlerinden farklı hükümler içermemekteydi. 1796 Genel Mahkeme
Düzeni‟nin 325. maddesi: “…Hüküm tarafların talebine uygun, açık ve anlaşılır
yazılmalıdır…”254 hükmünü; 529. maddesi ise: “Görülen hukuk davasını kaybeden kişi,
karşı tarafa tahakkuk eden mahkeme masraflarını ödemek zorundadır…”255 hükmünü
içermekteydi. Bu düzenlemelerden, hâkimin taleple bağlı olduğu, talep edilmemiĢ bir
Ģeye, talepten fazlasına ve baĢka bir Ģeye karar veremeyeceği anlaĢılmaktadır. Bunun
istisnasını ise yargılama giderleri oluĢturmaktadır.

1.3.4.3. Ġsviçre’deki KanunlaĢtırmalar

Ġsviçre hukukunun kendine özgü bir varlık kazanmaya baĢlamasının 13. yüzyılda
gerçekleĢtiği kabul edilir. Çünkü ülkenin bugün üzerinde yer aldığı topraklar, Ġsviçre
Konfederasyonunun ortaya çıkmasından önce, Roma Ġmparatorluğunun bir parçası
durumundaydı. Ġsviçre Konfederasyonunun oluĢumuna zemin teĢkil eden 1291 yılı
geliĢmeleri, dıĢ politika bakımından gösterdiği etkiyi hukuk sisteminde gösterememiĢtir.
Hukuk sisteminin bu tarihler itibariyle Cermen hukukunun etkisinde olduğu
görülmektedir. Feodalitenin sona erdiği 15. yüzyılın sonlarına kadar, ortada gerçek
anlamda bir kanun koyucunun mevcut olmayıĢı sebebiyle, daha çok örf ve adet
hukukunun egemen olduğu söylenebilir. Ancak bu dönemde, Roma usul hukukunu

251
Allgemeine Gerichtsordnung für Böheim, Mahren, Schlesien, Desterreich ob, und unter der Enns,
Steyermarkt, Karnten Krain, Görz, Gradista, Irielft, Iyrol, und die Borlanden, 1781, s. 166.
252
Rechberger/ Simotta, Grundriss des österreichischen Zivilprozessrecht, s. 2; Holzhammer,
Österreichisches Zivilprozessrecht, s. 8.
253
Holzhammer, Österreichisches Zivilprozessrecht, s. 8.
254
Allgemeine Gerichtsordnung für Westgalizien, Wien 1817, s. 117.
255
Allgemeine Gerichtsordnung für Westgalizien, Wien 1817, s. 185.
49

büyük ölçüde almıĢ olan Alman müĢterek yargılama usul hukuku, Ġsviçre usul
hukukunu devamlı bir Ģekilde etkilemiĢtir. Bu etki, daha ziyade, yerli usul hukukunun
yetersiz kaldığı alanların ve boĢlukların söz konusu hukuktan yararlanılarak
doldurulması Ģeklinde geliĢmiĢtir. Ġsviçre Konfederasyonunun, Ġmparatorluk
mahkemesinin yetkisinden bağımsızlığının kabul edildiği 22 Eylül 1499 tarihli Basel
BarıĢ AntlaĢmasından sonra, Ġsviçre hukukunun, ayrı bir sistem olarak kendi baĢına
geliĢiminin hız kazandığı görülmektedir. Bu süreçte, Ġsviçre hukukunun, kendi orijinal
kökleri üzerinde, Roma hukukunun etkisiyle ve Cermen hukukunun bir dalı olarak
geliĢtiği söylenebilir. 1798 tarihli Merkezi Helvetik Birliği Anayasası, tüm kantonlar
için merkezi usul kanunu niteliğindeydi. Ancak Helvetik Birliğinin sona ermesinden
sonra, kantonlar kendi mahkeme örgütlerini kurmuĢlar ve kendi usul kanunlarını
yürürlüğe koymuĢlardır. Bunlardan bazılarına değinmek gerekirse; 1821 Bern Medeni
Hukuk Konularındaki Mahkeme Yargılaması Hakkındaki Kanun‟un256 120. maddesinde
taleple bağlılık ilkesini içeren hüküm yer almaktaydı 257. 1855 Gallen Medeni Hukuk
UyuĢmazlıklarınaki Federal Mahkeme Yargılama Hakkındaki Federal Kanun‟un 4.
maddesinde taleple bağlılık ilkesiyle ilgili hüküm yer almaktaydı. Hüküm Ģu Ģekildeydi;
“Mahkeme bir tarafa, ne talep ettiğinden fazlasını ne başka bir şeyi ne de karşı tarafın
kabul ettiğinden daha azına karar veremez.”258.

1848 Ġsviçre Federal Anayasası, medeni hukuk ve medeni usul hukuku


hakkındaki kanunların yapılmasını, kantonların yetkisine bırakmıĢtı. Fakat 1898
Anayasa revizyonu, federal devleti tüm kantonlarda geçerli medeni hukuk hakkında
kanun çıkarmakla yetkilendirdi. Buna rağmen hala medeni usul hukuku, kanton
hukuklarının konusunu oluĢturmaktaydı. Bu durum, 18 Nisan 1999 Anayasanın 122.
maddesinden sonra bile böyle devam etti. Bu yüzden Ġsviçre medeni usul hukuku, uzun
bir zaman boyunca 26 kantonal medeni usul hukuk kanunlarından oluĢmuĢtur259. Ġsviçre
Fedaral Medeni Usul Kanunu‟ndan önce var olan Kantonal Medeni Usul Kanunlarının
çoğunda taleple bağlılık ilkesine iliĢkin hükümler yer almaktaydı 260. Bu hükümlerin

256
Gesetzbuch über das gerichtliche Verfahren in Zivil-Rechtssachen für die Stadt und Republik Bern,
Bern 1821, s. 39.
257
Samuel Ludwig Schnell, Gesetzbuch über das gerichtliche Verfahren in Civil-Rechtssachen für den
Kanton Bern mit Anmerkungen, 2. Auflage, Bern 1835, s. 136-137.
258
Gesetzessammlung für den Kanton St. Gallen, 4. Band, St. Gallen 1868, s. 321.
259
Leuenberger/ Uffer-Tobler, s. 2-3.
260
Ottomann, Die Offizialmaxime, s. 94, dipnot 46; Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/
Seiler, ZPO Art. 58, kn. 2.
50

hepsi birbirine benzer düzenlemeler içermekteydi ve Ġsviçre Fedaral Medeni Usul


Kanunu m. 58 düzenlemesiyle aynı yöndeydi261. Bu hükümler Ģu Ģekildeydi: “Mahkeme
bir tarafa, ne talep ettiğinden fazlasını ne başka bir şeyi ne de karşı tarafın kabul
ettiğinden daha azına karar veremez.”. Az sayıda Kanton Medeni Usul Kanununda
(Basel-Stadt, Basel-Landschaft, Genf ve Jura), taleple bağlılık ilkesi, açıkça
düzenlenmemiĢti. Ancak buna rağmen o kanunların yapısı, birçok hüküm ve yargı
uygulaması dolayısıyla, taleple bağlılık ilkesinin geçerli olduğu kabul edilmekteydi262.

1999 Anayasa‟sının 30/2. maddesinin yetkilendirmesiyle, federal devlet, 1 Ocak


2001 de yürürlüğe giren Mahkemeler TeĢkilat Kanunu‟nu (Gerichtsstandsgesetz)
yürürlüğe koydu. Böylelikle mahkemelerin yetkilerine iliĢkin hükümler her kanton için
aynı oldu. Bu kanun, Ġsviçre‟de, usul kanunlarının birleĢtirilmesi için ilk adım olarak
görülür. 1999 hukuk reformu çerçevesinde Anayasanın 122. maddesinin değiĢikliğiyle,
federal devlet, medeni hukuk alanındaki yasama yetkisi yanında, medeni usul hukuku
alanında da yasama yetkisine de sahip oldu. Anayasanın değiĢtirilen 122. maddesi 1
Ocak 2007 de yürürlüğe girdi. Böylece yüz yıl boyunca zamanla gündeme gelen, Ġsviçre
usul hukukunun birleĢtirilmesi hakkında ileri sürdürülen tartıĢmalar son buldu. 1999
yılında kurulmuĢ uzman komisyonu 2002 ye kadar Ġsviçre Medeni Usul Kanunu için ön
tasarıya çalıĢtı. Gerekçe ve tasarı 28 Haziran 2006‟ da Ġsviçre Meclisine sunuldu ve 19
Aralık 2008‟ de, Ġsviçre Medeni Usul Kanunu kabul edildi263 ve 1 Ocak 2011‟de
yürürlüğe girdi.

261
Ottomann, Die Offizialmaxime, s. 94, dipnot 46; Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/
Seiler, ZPO Art. 58, kn. 2; Sutter, Rechtseinheit, s. 241, dipnot 1282. Birkaç örnek verirsek: bizim
Kanunumuzun mehazını teĢkil eden Neuchâtel (Neuenburg) Medeni Usul Kanunu m. 68 ve Zürih
Medeni Usul Kanunu m. 54/2, Luzern Medeni Usul Kanunu m. 259/6, Uri Medeni Usul Kanunu m.
104, Schwyz Medeni Usul Kanunu m. 50, Obwalden Medeni Usul Kanunu m. 194, Nidwalden
Medeni Usul Kanunu m. 52, Glarus Medeni Usul Kanunu m. 237, Zug Medeni Usul Kanunu m. 54,
Solothurn Medeni Usul Kanunu m. 203, Schaffhausen Medeni Usul Kanunu m. 253, Appenzell A-Rh
Medeni Usul Kanunu m. 87, Appenzel I-Rh Medeni Usul Kanunu m. 117, St. Gallen Medeni Usul
Kanunu m. 180, Graubünden Medeni Usul Kanunu m. 134, Aargau Medeni Usul Kanunu m. 75/2,
Bern Medeni Usul Kanunu m. 202/1, Fribourg (Freiburg) Medeni Usul Kanunu m. 4/1, Thurgau
Medeni Usul Kanunu m. 97, Tessin Medeni Usul Kanunu m. 86, Waadt Medeni Usul Kanunu m. 3,
Wallis Medeni Usul Kanunu m. 285/6 hükümlerinde taleple bağlılık ilkesi ile ilgili düzenlemeler yer
almaktaydı.
262
Ottomann, Die Offizialmaxime, s. 94, dipnot 46; Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/
Seiler, ZPO Art. 58, kn. 2.
263
Leuenberger/ Uffer-Tobler, s. 3.
51

1.3.4.4. Türkiye’deki KanunlaĢtırmalar

Ülkemiz açısından kanunlaĢtırma hareketlerine bakarsak: Tanzimat Döneminden


önce, Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun adli teĢkilatı, Ġslam Hukuku‟nun esaslarına göre
belirlenmiĢtir. Bu dönemde Osmanlı yargı örgütünün temel kurumu, ceza ve özel hukuk
iĢlerine bakmakla görevli Ģeriat mahkemeleriydi. Bu dönemde, Ģer‟i esaslara dayanan ve
ceza muhakeme usulü ile medeni muhakeme usulü ayrımı olmayan tek bir muhakeme
usulü geçerliydi264. Ġslam Hukuku‟nun usul hukuku ile ilgili sistemi aynen
uygulanmaktaydı. Edebül-kadi265 ile ilgili eserler usul hukukunun kaynağı olarak kabul
edilmiĢti ve yeni bir hukuki düzenleme yapılmamıĢtı. Edebül-kadi kitapları ve fıkıh
kitaplarının usul ile ilgili kısımları kanun hükmündeydi ve Ģer‟i muhakeme kuralları,
bağımsız bir kanun haline getirilmemiĢti266. 3 Kasım 1839 tarihinde ilan edilen Gülhane
Hatt-ı Hümayunu ile Tanzimat dönemi baĢladı ve bu dönem, Ġslami değerlerle batılı
değerleri içinde barındıran bir yenileĢme dönemiydi. Batıya dönük bir politika içinde,
batı kanunlarının tercümesine (iktibası) ve bu tercümeler esas alınarak
kanunlaĢtırmalara gidildi267.

1861 (1278) yılında Usul-ü Muhakeme-i Ticariyet Nizamnamesi, Fransız Ticaret


Usul Kanunu‟nun tercümesi (iktibası) yoluyla kabul edildi268. Usul hukuku alanında batı
kaynaklı ilk hükümler bu Nizamname‟ de yer aldı269 ve sadece ticaret mahkemelerinde
uygulandı270. Usul-ü Muhakeme-i Ticariyet Nizamnamesinin, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu‟nun kabul edilip yürürlüğe girmesine kadar uygulanmaya

264
Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 1; Bilge/ Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 3; Sabri ġakir
Ansay, Hukuk Yargılama Usulleri, 7. Baskı, Güzel Sanatlar Matbaası, Ankara 1960, s. 2, 11; Ejder
Yılmaz, “Cumhuriyetimizin Yetmişbeş Yılında Hukuk Usulü ve Muhakemeleri Kanunu‟nda ve İcra ve
İflas Kanunu‟nda Ortaya Çıkan Gelişmeler”, TBBD, S. 3, 1998 (sa. 871-886), s. 871; Emel
Hanağası, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu‟nun Tarihsel GeliĢimi, Ankara Üniversitesi SBE,
Ankara 2001 (YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi), s. 3-4.
265
Ġslâm muhakeme hukukunun ve bu alanda yazılan eserlerin genel adı
(http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/ c10/c100382.pdf).
266
Hanağası, Tarihsel GeliĢimi, s. 3-4.
267
Hanağası, Tarihsel GeliĢimi, s. 4; Abdullah Demir, “İlk Usul Kanunu Usul-ü Muhakeme-İ Ticaret
Nizamnamesinin Transkripsiyonu”, e-akademi, ġubat 2008, S. 72, parg. 1, 12 (http://www.e-
akademi.org).
268
Ansay, Hukuk Yargılama Usulleri, s. 11; Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 1; Bilge/ Önen,
Medeni Yargılama Hukuku, s. 3; Yılmaz, Hukuk Usulü ve Muhakemeleri Kanunu‟nda Ortaya Çıkan
Gelişmeler, s. 871; Hanağası, Tarihsel GeliĢimi, s. 4; Arslan, Yargılamanın Yenilenmesi, s. 30;
Namlı, s. 44. Bu Kanun‟un Latince harflerle yazılmıĢ hali için bkz. Abdullah Demir, “İlk Usul
Kanunu Usul-ü Muhakeme-İ Ticaret Nizamnamesinin Transkripsiyonu”, THD, Mayıs 2008, S. 21,
(sa.157-184), s. 169 vd. Bu Kanun için ayrıca bkz. Düstur, I. Tertip, C. 1, s. 780 vd.
269
Ansay, Hukuk Yargılama Usulleri, s. 11; Bilge/ Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 3; Hanağası,
Tarihsel GeliĢimi, s. 4; Namlı, s. 44.
270
Hanağası, Tarihsel GeliĢimi, s. 4.
52

devam edildiği belirtilmektedir271. Bu nizamnamenin 2. maddesinde dava dilekçesinde


bulunması gereken hususlar düzenlenmektedir. “Dava konusu” da dilekçede
gösterilmesi gereken hususlardandı ve bu bilgileri içermeyen dava dilekçesi
geçersizdi272. Bu Nizamname‟nin 123. maddesinde273 taleple bağlılık ilkesiyle ilgili
dolaylı hüküm yer almaktadır. Maddede yargılamanın yenilenmesi (iade-i muhakeme)
sebepleri sayılmıĢtır. Bunlardan birincisi dava olunmamıĢ (talep edilmemiĢ) Ģeylere
karar verilmesi ve ikincisi dava olunan (talep olunan) miktardan fazlasına karar verilmiĢ
olmasıdır274.

Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye‟nin, Kitabüd-Da‟va, Kitab-ül Beyyinat Vet-Tahlif ve


Kitab-ül Kaza isimli üç kitabının, kendilerinden sonra gelen medeni usul hukuku
düzenlemeleri için esas teĢkil ettiğini görmekteyiz275. Mecelle‟de taleple bağlılık ilkesi
ile ilgili doğrudan bir hüküm yer almamaktadır. Ancak bazı maddelerden hareketle
Mecelle‟nin taleple bağlılık ilkesini kabul ettiğini söyleyebiliriz276. Talebin belirliliği
detaylı olarak Mecelle m. 1614-1627 arasında detaylı olarak düzenlenmiĢtir277.

271
Demir, THD, s. 168-169.
272
Demir, e-akademi, parg. 31.
273
Ġade-i muhakeme istidası için tayin olunan esbab, evvela, istida olunmamıĢ olan maddelerin
hükmolunmuĢ olması, saniyen, istida olunmuĢ olan miktardan fazla Ģey hükmolunması, salisen, istida
olunan mevaddan bazısının hüküm yerinde meskutün anh kalması, rabian, mehakim-i ticaretin
birisinde veyahut divan-ı istinafta bir madde üzerine derece-i ahirede olarak hüküm lahik olduktan
sonra tarafeyn bir ve asalet ve vekâletçe sıfatları dahi bir iken yine o madde üzerine o mahkeme veya
divan-ı istinafta tağyir-i hükme sebep olacak bir Ģey vukua gelmeksizin yine derece-i ahirede olarak o
hükme mübayin bir hükmedilmesi, hamisen, bir ilamda kâffesi birden icra olunamayacak surette bir
birine mübayin hükümler bulunması, sadisen, davanın esna-yı ruyetinde sahib-i istidanın hasmı
tarafından zuhur eylemiĢ ve mahkemenin hüküm ve kararına tesiri olmuĢ bir hilenin vuku bulması,
sabian, hüküm ve karara esas ittihaz olunmuĢ olan evrak ve senedatın badelhüküm sahte olduğu ikrar
veya ispat olunmuĢ olması, saminen, hükme medar olup hasmı tarafından ketm olunmuĢ veya
ettirilmiĢ bazı senedât ve evrakın badelhüküm sahib-i istidanın yedine geçmiĢ olması, tasian, devlet
ve kasaba ve karye ahalisi ve ebniye-i mirîye ve mevkufe veyahut eytam aleyhinde dava olunup
hukuklarının muhafazası için taraflarından nizamen lazım gelen vekilleri olmaksızın hükm-i lahik
olması hususlarıdır (m. 123) (Demir, THD, s. 182-183).
274
Arslan, Yargılamanın Yenilenmesi, s. 31; Namlı, s. 45.
275
Bilge/ Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 3. Örneğin 1876 tarihli Kanunu Esasi, Medeni Usul
Hukuku ile ilgili olarak Mecelle‟nin genel prensiplerini tekrar etmiĢtir (Hanağası, Tarihsel GeliĢimi,
s. 6).
276
Ancak Mecelle‟de tasarruf ilkesini doğrudan düzenleyen hüküm yer almaktadır. “Hüküm
verilebilmesi için bir davanın açılmıĢ olması Ģarttır. ġöyle ki, hâkimin kiĢilerle ilgili bir hususta
hüküm vermesi için ilk önce bir kimsenin bu hususta bir baĢka kimseden dava etmiĢ olması Ģarttır.
Dava açılmadan verilen hüküm düzgün (sahih) bir hüküm olmaz (Mecelle m. 1829 (Cengiz Ġlhan,
Günümüz Türkçe‟siyle Mecelle (Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye), Aslı ile birlikte tam metin, 2. Tıpkı
Bası, Yetkin Yayınları, Ankara 2014, s. 577; Ahmed Akgündüz, Ġslam ve Osmanlı Hukuku
Külliyatı, Birinci Cild, Kamu Hukuku, Osmanlı AraĢtırmaları Vakfı, Ġstanbul 2011, s. 899).
277
Ġlhan, s. 501-505; Akgündüz, s. 867-869.
53

Nizamiye mahkemelerinde Ģer‟i hükümler uygulanmaktaydı. Ancak bu


hükümler yeni sistemin ruhuna uygun olmadığı gibi ihtiyaca da karĢılık vermemekteydi.
Bunun üzerine yeni bir hukuk usulü kanunu hazırlamak üzere, Mecelle Cemiyeti‟ne
görev verildi. Cemiyet 301 maddelik bir Usul Kanunu Tasarısı hazırladı. 1879 tarihinde,
bu tasarı da esas alınarak ve 1806 tarihli Fransız Usul Kanunu‟ndan da sistem ve
muhteva olarak yararlanılarak, hukuk ve ticaret mahkemelerinde uygulanmak üzere
Usul-ü Muhakeme-i Hukukiye Kanun-u Muvakkat yürürlüğe girdi278. Bu Kanun,
Osmanlı devletinde Medeni Usul Hukuku alanındaki en önemli yeniliktir. Mecelle‟nin
usul hukuku ile ilgili hükümleri hem Ģeriat mahkemelerinde hem de nizamiye
mahkemelerinde uygulanırken, Usul-ü Muhakeme-i Hukukiye Kanun-u Muvakkat,
sadece nizamiye mahkemelerinde ve ticaret mahkemelerinde uygulandı279. Bu Kanun,
1927 yılında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu‟nun kabulüne kadar yürürlükte
kalmıĢtır280. Bu Kanun‟un 202. maddesinde taleple bağlılık ilkesi ile ilgili dolaylı bir
hüküm yer almaktadır281. Maddede yargılamanın yenilenmesi (iade-i muhakeme)
sebepleri sayılmıĢtır. Bunlardan birincisi dava olunmamıĢ (talep edilmemiĢ) Ģeylere
hükmolunması ve ikincisi dava olunan (talep edilen) miktardan fazlasına karar verilmiĢ
olmasıdır. Bugünkü Hukuk Muhakemeleri Kanunu‟ nda temyiz sebebi olarak
düzenlenen bazı durumların, yukarıda belirtilen söz konusu kanunların ilgili maddeleri
incelendiğinde, yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak düzenlendiği görülecektir. Her
iki kanunun tercüme edildiği, Fransız Usul Kanunu‟nun 480. maddesinde yargılamanın
yenilenmesi sebepleri sayılmıĢtı. Bunlar arasında; talep edilmemiĢ konularda karar
verilmesi ve talep edilenden fazlasına karar verilmiĢ olması yer almaktaydı282.

278
Ansay, Hukuk Yargılama Usulleri, s. 11, dipnot 29; Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 1; Bilge/
Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 3; Yılmaz, Hukuk Usulü ve Muhakemeleri Kanunu‟nda Ortaya
Çıkan Gelişmeler, s. 871; Hanağası, Tarihsel GeliĢimi, s. 7; Demir, e-akademi, parg. 23; Demir,
THD, s. 162; Arslan, Yargılamanın Yenilenmesi, s. 30.
279
Ansay, Hukuk Yargılama Usulleri, s. 11; Hanağası, Tarihsel GeliĢimi, s. 7; Arslan, Yargılamanın
Yenilenmesi, s. 30-31.
280
Yılmaz, Hukuk Usulü ve Muhakemeleri Kanunu‟nda Ortaya Çıkan Gelişmeler, s. 872; Hanağası,
Tarihsel GeliĢimi, s. 8.
281
Bu Kanun‟un Latin harflariyle basılmıĢ haline rastlanılmamıĢtır. Bu Kanun için bkz. Düstur, I. Tertip,
C. 4, s. 257 vd.
282
Arslan, Yargılamanın Yenilenmesi, s. 25, 31. 1976 tarihinde yürürlüğe giren Yeni Fransız Medeni
Usul Kanunu‟nun 593 vd. maddelerinde düzenlenen yargılamanın yenilenmesi sebepleri bakımından
önemli değiĢiklikler söz konusudur. 595. maddede düzenlenen yargılamanın yenilenmesi sebepleri
arasında, temyiz kanun yolunun uygulama alanını oluĢturan hukuka aykırlıklara yer verilmemiĢtir
(Namlı, s. 38).
54

4 Ekim 1927 tarihinde 1086 Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe


girene kadar, yukarıda zikrettiğimiz üç Kanun‟un da uygulandığı söylenebilir. Taleple
bağlılık ilkesi hükümleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 74‟de
düzenlenmiĢti. Taleple bağlılık ilkesi, 1 Ekim 2011 tarihinde283 yürürlüğe giren 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‟nda da, taleple bağlılık ilkesi madde baĢlığı ile
madde 26‟da da aynı Ģekilde düzenlenmiĢtir.

§ 1.4. DĠĞER YARGI KOLLARINDA TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠ

Yargı faaliyeti, bir bütün olmakla birlikte, bu faaliyetin daha iyi yerine
getirilebilmesi için birtakım kollara ayrılmıĢtır. Her yargı çeĢidinde ayrı yargılama
usulleri uygulayan ayrı mahkemeler görev yapmaktadır. Türk yargısı temel üç bölüme
ayrılmıĢtır. Bunlar; anayasa yargısı, idari yargı ve adli yargıdır284. Adli yargı, ceza
yargısı ve medeni yargı olarak iki koldan oluĢmaktadır (bkz. 5235 sK. m. 2). Bu
bölümde, anayasa, ceza ve idari yargı kollarında da taleple bağlılık ilkesinin geçerli olup
olmadığına kısaca değineceğiz.

1.4.1. Anayasa Yargısında Taleple Bağlılık Ġlkesi

Normlar hiyerarĢisinin mevcut olduğu bir sistemde, alt düzeyde yer alan norm
geçerliliğini üst normdan alır ve ona uygun olmak zorundadır. Normlar hiyerarĢisinde
normlar; anayasa, kanun ve diğer normlar olarak sıralanır. HiyerarĢide, diğer normlar
kanuna ve anayasaya; kanunlar da anayasaya uygun olmak zorundadır. ĠĢte kanunların
anayasayasa uygunluğunun denetlenmesine anayasa yargısı denir285. Bundan dolayı,
anayasa yargısının varlık sebebinin, kanunların anayasaya uygun olması
zorunluluğudur. Türkiye‟de anayasa yargısı organı, Anayasa Mahkememesidir. Anayasa

283
Hukuk Muhakemeleri Kanunu‟na kadarki dönemde birçok tasarı gündeme gelmiĢ ancak bunlar
yasalaĢamamıĢtır. Bu tasarılar: 1948, 1952, 1955, 1959, 1971 ve 1993 tasarılarıdır. Bu tasarılarda da
taleple bağlılık ilkesine iliĢkin hükümlere yer verilmiĢtir. Bu tasarının taleple bağlılık ilkesine iliĢkin
hükümleri esasen birbirlerine benzerdirler. “Mahkeme iki tarafın neticei talepleri ile mukayyedolup
istenilen şeyden fazlasına veya başkasına yahut diğer tarafça kabul olunan şeyden noksanına hüküm
veremez. Hususiyle semere, faiz ve diğer fer‟i alacaklarla icra tazminatı hakkında da hüküm
böyledir. Ancak, tahakkuk edecek hale göre iddia olunan şeyin noksaniyle hüküm caizdir.
Kanunlardaki istisnalar mahfuzdur (1948 Tasarısı m. 464, 1952 Tasarısı m. 464, 1955 Tasarısı m.
465, 1959 Tasarısı m. 434, 1971 Tasarısı m. 392, 1993 Tasarısı m. 707) Bu tasarılar için bkz. Tülay
Özer, HUMK‟tan HMK‟ya Medeni Usul Kanunu Tasarıları, Ġstanbul 2012, s. 67, 185, 303, 414, 594,
707).
284
Mine Akkan, Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, 15. Bası, Ġstanbul 2017, s. 80.
285
Kemal Gözler, Anayasa Hukukunun Genel Teorisi, C. II, Ekin Basım Yayın Dağıtım, Bursa 2011, s.
699-700, 725-726.
55

Mahkemesinin görevleri; Anayasa‟nın 69, 85, 148. maddelerinde ve 6216 sayılı


Anayasa Mahkemesinin KuruluĢu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun‟un 3.
maddesinde düzenlenmiĢtir. Bu görevler Ģu Ģekilde sıralanabilir; siyasi partilerin mali
denetimini yapmak, siyasi partinin temelli kapatılmasına karar vermek, yasama
dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düĢmesine iliĢkin kararların
iptalini incelemek, kanunların, CumhurbaĢkanlığı kararnamelerinin ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Ġçtüzüğünün Anayasaya Ģekil ve esas bakımlarından uygunluğunu
denetlemek, bireysel baĢvuruları karara bağlamak ve bazı kiĢileri görevleriyle ilgili
suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılamaktır. AĢağıda bunlardan taleple bağlılık
ilkesi açısından özellik gösteren davalara değinilecektir.

1.4.1.1. Ġptal ve Siyasi Partilerin Kapatılması Davalarında Taleple Bağlılık


Ġlkesi

Anayasa Mahkemesi, bir mahkeme olma niteliğine uygun olarak kendiliğinden


harekete geçemez; anayasal görevlerini yerine getirebilmesi için bir baĢvuru gerekir286.
Medeni usul hukukunda geçerli olan tasarruf ilkesi (HMK m. 24), anayasa yargısında,
baĢvuru ilkesi olarak adlandırılmaktadır287. Bu cümle, bir yandan tasarruf ilkesiyle
yakından ilgiliyken, diğer yandan taleple bağlılık ilkesiyle de yakından ilgilidir. Çünkü
taleple bağlılık ilkesinin sonuçlarından birisi, talep edilmemiĢ bir Ģey hakkında karar
verilmemesidir. Yani, Anayasa Mahkemesi, önüne gelen bir baĢvuruda, baĢvuru konusu
yapılmamıĢ bir mesele hakkında karar veremezler.

6216 sayılı Kanun‟un 43/3. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi taleple, yani
iptali talep edilen hükümlerle bağlıdır288. Madde Ģu Ģekildedir: “Mahkemenin,
kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün Anayasaya aykırılığı hususunda ileri sürülen gerekçelere dayanma
zorunluluğu yoktur. Mahkeme, taleple bağlı kalmak şartıyla başka gerekçeyle de

286
Korkut Kanadoğlu, Anayasa Mahkemesi, Beta Basım Yayım, Ġstanbul 2004, s. 83-84.
287
Kanadoğlu, s. 83 vd.
288
Yılmaz Aliefendioğlu, Anayasa Yargısı ve Türk Anayasa Mahkemesi, Yetkin Yayınları, Ankara
1996, s. 54; Yılmaz Aliefendioğlu, “Türk Anayasa Yargısında İptal Davası ve İtiraz Yolu”, AYD,
1984, C. 1, (sa. 101-137), s. 131; Gözler, Türk Anayasa Hukuku, s. 945; Aliefendioğlu, Anayasa
Yargısı, s. 175; Yavuz Atar, Türk Anayasa Hukuku, 3. Baskı, Konya 2005, s. 329. Aliefendioğlu
istemle bağlı kalma demektedir (Aliefendioğlu, Anayasa Yargısı, s. 175; Aliefendioğlu, Türk
Anayasa Mahkemesi, s. 54; Aliefendioğlu, İptal Davası ve İtiraz Yolu, s. 131).
56

Anayasaya aykırılık kararı verebilir”289. Ayrıca Anayasa Mahkemesi Ġçtüzüğünün 45/1-


a, 2-a maddesinde, iptal davası baĢvuru dilekçesinde; “İptali istenen kurallar ve
bunların her birinin Anayasanın hangi maddelerine aykırılık oluşturduğu” yer alması
gerektiği düzenlenmiĢtir. Aynı Ģekilde Anayasa Mahkemesi Ġçtüzüğünün 46/1-a
maddesinde, mahkemelerce yapılan itiraz baĢvurusunda; “Anayasaya aykırılıkları ileri
sürülen hükümlerin her birinin Anayasanın hangi maddelerine, hangi nedenlerle aykırı
olduğunun ayrı ayrı ve gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmesi” gerektiği
düzenlenmiĢtir. Bu Ģu anlama gelir: Anayasa Mahkemesi iptal davası veya itiraz yoluyla
iptali talep edilmemiĢ hükümler hakkında karar veremez. Yani, bir kanunun sadece bazı
hükümeri hakkında iptal talebinde bulunulmuĢ, diğer hükümleri hakkında iptal
talebinde bulunulmamıĢsa, Anayasa Mahkemesi iptali talep edilen hükümler dıĢındaki
hükümler hakkında karar veremez290. Hatta Anayasa Mahkemesi itiraz yoluyla gelen
iĢlerde, taleple bağlılık ilkesinin yanında, aynı zamanda, o davadaki uyuĢmazlığa
“uygulanacak kural” ilkesini de dikkate alır. Yerel mahkemede görülmekte olan davada
uygulanacak kural yanında uygulanmayacak hükmün de iptali talep edilmiĢse, Anayasa
Mahkemesi, Anayasaya uygunluk denetimini, uygulanacak kuralla sınırlı tutar,
uygulanma durumunda olmayan kural için, talep olsa da, inceleme yapmaz291. Ancak
6216 sayılı Kanunu m. 43/3‟ün ikinci cümlesine göre Anayasa Mahkemesi, baĢka
gerekçeyle de Anayasaya aykırılık kararı verebilir.

Anayasa yargısında taleple bağlılık ilkesinin istisnası, aynı Kanun‟un 43.


maddesinin dördüncü fıkrasında belirtilmiĢtir292. “Başvuru, kanunun, Cumhurbaşkanlığı
kararnamesinin veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün sadece belirli madde
veya hükümleri aleyhine yapılmış olup da, bu madde veya hükümlerin iptali kanunun,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
diğer bazı hükümlerinin veya tamamının uygulanamaması sonucunu doğuruyorsa,
keyfiyeti gerekçesinde belirtmek şartıyla Mahkeme, uygulama kabiliyeti kalmayan

289
AYMK, 23.11.2005 T., 103 E., 89 K. (RG. T. 25.02.2006, S. 26091); AYMK, 12.11.2015 T., 26 E.,
100 K. (RG. T. 11.12.2015, S. 29559); AYMK, 06.04.2006 T., 2003/112 E., 206/49 K. (RG. T.
29.11.2006, S. 26361); AYMK, 16.04.2003 T., 22 E., 34 K. (RG. T. 16.07.2003, S. 25170).
290
Aliefendioğlu, İptal Davası ve İtiraz Yolu, s. 131; Gözler, Türk Anayasa Hukuku, s. 945.
291
Aliefendioğlu, Anayasa Yargısı, s. 176. AYMK, 06.03.1963 T., 1962/280 E., 1963/51 K. (RG. T.
16.05.1963, S. 11404); AYMK, 19.02.1963 T., 1962/277 E., 1963/34 K. (RG. T. 22.05.1963, S.
11409); AYMK, 14.01.2015 T., 2014/127 E., 2015/5 K. (RG. T. 29.04.2015, S. 29341); AYMK,
22.05.2014 T., 17 E., 97 K. (RG. T. 12.09.2014, S. 29117).
292
Aliefendioğlu, Anayasa Yargısı, s. 175; Aliefendioğlu, Türk Anayasa Mahkemesi, s. 55; Gözler, C.
II, s. 805; Kanadoğlu, s. 164; Atar, s. 329.
57

kanunun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin veya Türkiye Büyük Millet Meclisi


İçtüzüğünün bahis konusu öteki hükümlerinin veya tümünün iptaline karar verebilir”293.
Çünkü bazı hallerde, belirli madde veya hükmün iptali, kanun, CumhurbaĢkanlığı
kararnamesinin veya içtüzüğün talep edilmeyen öteki bazı madde veya hükümlerini,
fiilen uygulanamaz duruma getirebilir. Bu gibi fiilen uygulanamayacak hale gelmiĢ
madde ve hükümlerin yürürlükte kalması, hukuk düzeninde karıĢıklık doğurabileceği
gibi, mahkemelerin bu gibi hükümleri uygulamamaları, hakkı yerine getirmekten
kaçınma sayılabilir294.

Taleple bağlılık ilkesinin diğer bir istisnası, Anayasa‟nın 69. maddesinde


düzenlenmiĢtir. Maddeye göre; siyasî partilerin kapatılması, Yargıtay Cumhuriyet
BaĢsavcısının açacağı dava üzerine kesin olarak karara bağlar. Bir siyasî partinin tüzüğü
ve programının Anayasa m. 68/4 hükümlerine aykırı bulunması halinde temelli kapatma
kararı verilir. Bir siyasî partinin Anayasa m. 68/4 hükümlerine aykırı eylemlerinden
ötürü temelli kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki fiillerin iĢlendiği bir odak haline
geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi halinde karar verilir. Bir siyasî parti,
bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir Ģekilde iĢlendiği ve bu durum o
partinin büyük kongre veya genel baĢkan veya merkez karar veya yönetim organları
veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim
kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan
parti organlarınca kararlılık içinde iĢlendiği takdirde, söz konusu fiillerin odağı haline
gelmiĢ sayılır. Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki fıkralara göre temelli kapatma yerine,
dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasî partinin Devlet yardımından kısmen
veya tamamen yoksun bırakılmasına karar verebilir. Yani, madde, taleple bağlılık
ilkesinin bir istisnasını düzenlemektedir.

1.4.1.2. Bireysel BaĢvurularda Taleple Bağlılık Ġlkesi

Bireysel baĢvuru kurumu, temel hak ve özgürlükleri kamu gücünün iĢlem, eylem
ya da ihmali nedeniyle ihlal edilen bireyler tarafından, diğer baĢvuru yollarını
tükettikten sonra harekete geçirilen, ihlale sebep olan iĢlemin anayasallığının
denetlemesi için Anayasa Mahkemesine baĢvuru hakkı tanıyan, istisnai ve ikincil

293
AYMK, 13.07.1999 T., 24 E., 30 K. (RG. T. 05.07.2000, S. 24100); AYMK, 16.04.2003 T., 22 E.,
33 K. (RG. T. 16.07.2003, S. 25170).
294
Aliefendioğlu, İptal Davası ve İtiraz Yolu, s. 131.
58

nitelikte bir hak arama yoludur295. Herkes, Anayasada güvence altına alınmıĢ temel hak
ve özgürlüklerinden, Avrupa Ġnsan Hakları SözleĢmesi ve buna ek Türkiye‟nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği
iddiasıyla Anayasa Mahkemesine baĢvurabilir (6216 sayılı Kanun m. 45/1). BaĢvuru
dilekçesinde; iĢlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve
özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin ve varsa uğranılan
zararın belirtilmesi gerekir (6216 sayılı Kanun m. 47/3). Bireysel baĢvurular, Ġçtüzük
ekinde örneği bulunan ve Mahkemenin internet sitesinde yayımlanan baĢvuru formu
kullanılarak resmî dilde yapılır (Anayasa Mahkemesi Ġçtüzüğü m. 59/1). BaĢvuru
formunda baĢvurucunun talepleri yer alır (Anayasa Mahkemesi Ġçtüzüğü m. 59/2-h).
Anayasa Mahkemesi‟ne yapılan bireysel baĢvurular bakımından, Anayasa
Mahkemesi‟nin bireysel baĢvurulara iliĢkin incelemesi baĢvuru kapsamıyla sınırlı olup,
baĢvurucu tarafından ileri sürülmeyen herhangi bir hak ihlalinin res‟en incelenmesi
mümkün değildir296.

Esas inceleme sonunda, baĢvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da


edilmediğine karar verilir. Ġhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi
yapılamaz, idari eylem ve iĢlem niteliğinde karar verilemez (6216 sayılı Kanun m.
50/1)297. Burada Anayasa Mahkemesi‟nin, taleple bağlı olmadan ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedebileceği anlaĢılmaktadır.

Tespit edilen ihlal, bir mahkeme kararından kaynaklanmıĢsa, ihlali ve


sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde, baĢvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
295
Özcan Özbey, Türk Hukukunda Anayasa Mahkemesine Bireysel BaĢvuru Hakkı, Adalet Yayınevi,
Ankara 2012, s. 71.
296
Yener Ünver/ Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara
2015, s. 51. AYMK, 17.09.2014, 2014/3836 BaĢvuru Numarası; AYMK, 16.09.2015, 2013/2351
BaĢvuru Numarası; AYMK, 16.05.2013, 2013/1281 BaĢvuru Numarası.
297
“Bölümlerce yapılan esas inceleme sonunda baĢvurucunun hakkının ihlâl edildiğine ya da
edilmediğine karar verilmesi öngörülmüĢ olup, ihlâl kararı verilmesi hâlinde ihlâlin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere de hükmedilebileceği düzenlenmiĢtir” (6216 sayılı
Kanun madde gerekçesi). Bireysel baĢvuru sonunda verilecek kararlar hakkında detaylı bilgiler için
bkz. Ebru Karaman¸ KarĢılaĢtırmalı Anayasa Yargısında Bireysel BaĢvuru Yolu, On Ġki Levha
Yayıncılık, Ġstanbul 2013, s. 303 vd.; Özbey, Bireysel BaĢvuru, s. 335 vd.; Ramazan Korkmaz,
Medeni Usul Hukuku Açısından Anayasa Mahkemesine Bireysel BaĢvuru, On Ġki Levha Yayıncılık,
Ġstanbul 2014, s. 196 vd; Korkut Kanadoğlu, Anayasa Mahkemesine Bireysel BaĢvuru, On Ġki
Levha Yayıncılık, Ġstanbul 2015, s. 237 vd..
59

açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa


Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak Ģekilde
mümkünse dosya üzerinden karar verir (6216 sayılı Kanun m. 50/2). Tazminat
konusunda, Kanun‟a göre talep olmasa bile yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmayan hâllerde baĢvurucu lehine tazminata kendiliğinden hükmedileceği
anlaĢılmaktadır. Nitekim maddenin hükümet gerekçesinde bu durumu ifade eden cümle
yer almaktadır298. Doktrinde ise bu konuda, farklı görüĢler bulunmaktadır. Bir görüĢe
göre; “BaĢvurucu, 6216 sayılı Kanun‟un 47/3. maddesine göre uğradığı zararı, maruz
kaldığı acı ve üzüntüyü belirterek maddi ve manevi tazminat talep edebilir, ancak
mahkeme taleple bağlı değildir. BaĢvurucunun kiĢisel, mali ve sosyal statüsü, kiĢilik
hakkına yapılan saldırının boyutu, baĢvuru konusu, malvarlığında meydana gelen
zararın miktarı, zararın ağırlığı gibi durumları gözeterek tazminat miktarını kendisi
takdir edecektir.”299. Diğer bir görüĢe göre mahkeme ancak talep olursa tazminata
hükmedebilecektir300. Anayasa Mahkemesi ise, tazminata karar verebilmek için, hem
talebin gerekli olduğu301 hem de tazminat miktarı konusunda taleple bağlı olduğu302
yönünde kararlar vermektedir.

Anayasa Mahkemesinin bölümleri, esas inceleme aĢamasında, baĢvurucunun


temel haklarının korunması için zorunlu gördükleri tedbirlere resen veya baĢvurucunun
talebi üzerine karar verebilir (6216 sayılı Kanun m. 49/5)303.

Anayasa Mahkemesi, yüce divan sıfatıyla çalıĢırken yürürlükteki kanunlara göre


duruĢma yapar ve hüküm verir (6216 sayılı Kanun‟u m. 57/1). Yüce divan, ceza
yargılaması yaptığı için Anayasa ve 6216 sayılı Kanun‟da hüküm bulunamayan hallerde

298
“Öte yandan, baĢvuranın temel bir hakkının ihlâl edilmesi sonucunda maddi ya da manevi zarara
uğradığı tespit edilirse, Bölümlerce zararın tazminine resen karar verilebileceği gibi bunun
belirlenmesi için genel mahkemelerde dava açılmasına da hükmedilebilecektir” (6216 sayılı Kanun
madde gerekçesi).
299
Özbey, s. 352.
300
Kanadoğlu, Bireysel BaĢvuru, s. 252-253; Korkmaz, s. 201.
301
AYMK, 22.01.2015, 2013/2511 BaĢvuru Numarası; AYMK, 04.11.2014, 2013/1444 BaĢvuru
Numarası; AYMK, 07.01.2016, 2014/2719 BaĢvuru Numarası; AYMK, 17.07.2014, 2013/4495
BaĢvuru Numarası.
302
AYMK, 22.06.2015, 2014/10685 BaĢvuru Numarası; AYMK, 10.03.2015, 2014/3063 BaĢvuru
Numarası; AYMK, 22.06.2015, 2014/2848 BaĢvuru Numarası; AYMK, 17.11.2014, 2013/7887
BaĢvuru Numarası; AYMK, 17.11.2014, 2013/5557 BaĢvuru Numarası; AYMK, 22.06.2015,
2013/4376 BaĢvuru Numarası; AYMK, 06.10.2015, 2013/275 BaĢvuru Numarası.
303
BaĢvurucunun yaĢamına ya da maddi veya manevi bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehlike
bulunduğunun anlaĢılması üzerine, Bölümlerce esas inceleme aĢamasında gerekli tedbirlere resen
veya baĢvurucunun talebi üzerine karar verilebilir (Anayasa Mahkemesi Ġçtüzüğü m. 73/1).
60

Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanacaktır304. Bu yüzden Ceza Yargısında


Taleple Bağlılık baĢlığı altında yapacağımız açıklamalar burası için de geçerli olacaktır.

1.5.1. Ceza Muhakemesi Hukukunda Taleple Bağlılık Ġlkesi

Türk Ceza muhakemesi sisteminde tez ile sentez, baĢka ifadeyle iddia ile yargı
fonksiyonları birbirinden kesin bir biçimde ayrılmıĢtır. Bu sisteme itham sistemi
denmektedir. Yani bir organ ithamda bulunurken, bir baĢka organ bu itham hakkında
karar vermektedir305. Bu sistemde hâkim iĢe kendiliğinden el koyamamakta, suça bizzat
Ģahit olsa bile, savcı tarafından dava açılmasını beklemesi gerekmektedir306. Ceza
muhakemesinin kendi terminolojisi nedeniyle, taleple bağlılık ilkesinin benzeri olmakla
birlikte ismen farklı olan bazı ilkeler söz konusudur. Bu ilkeler aĢağıda ayrı baĢlıklar
halinde incelenecektir.

1.5.1.1. Fiile ve Faile Bağlılık

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m. 225, “Davasız Yargılama Olmaz


Ġlkesi-Cezalandırmanın Talep Edilmesi Ġlkesi” diye ifade edilen durumu düzenlemiĢtir.
Madde; “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili
hakkında verilir (f.1). Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı
değildir (f.2)”307 Ģeklindedir. Davasız yargılama yapılamaması konusundaki ilke, itham
sisteminin bir sonucu olarak, kiĢisel hak ve özgürlüklere önem verilen bir toplumun
benimsediği hukuk sisteminde geçerlilik taĢır308. Bu hükmün konmasının sebebi, ilk

304
Kanadoğlu, s. 203.
305
Bahri Öztürk/ DurmuĢ Tezcan/ Mustafa Ruhan Erdem/ Özge Sıkma/ Yasemin F. Saygılar
Kırıt/ Özdem Özaydın/ Esra Alan Akcan/ Efser Erden, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi
Hukuku, 8. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2014, s. 148; Nur Centel/ Hamide Zafer, Ceza
Muhakemesi Hukuku, 12. Bası, Beta Basım Yayım, Ġstanbul 2015, s. 104; Erdener Yurtcan, CMK
ġerhi, C. II, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, s. 995; Caner Yenidünya/ Zafer Ġçer, Ceza
Muhakemesi Hukuku, Adalet Yayınevi, Ankara 2016, s. 7.
306
Yenidünya/ Ġçer, s. 540; Öztürk/ Tezcan/ Erdem/ Sıkma/ Kırıt/ Özaydın/ Akcan/ Erden, s. 148.
Türk hukukunda ceza davası, savcı tarafından iddianame hazırlanarak açılır. Takibi Ģikâyete bağlı
suçlarda, savcının ceza davası açabilmesi için yetkili kimsenin altı ay içinde Ģikâyette bulunması
gerekir (TCK m. 73/1). Yürütülen soruĢturma sonucunda kovuĢturma evresine geçildikten sonra
suçun Ģikâyete bağlı olduğunun anlaĢılması halinde; mağdur açıkça Ģikâyetten vazgeçmediği
takdirde, yargılamaya devam olunur (CMK m. 158/7). Türk hukukunda, bazı suçlar için önce
Cumhuriyet savcısının iddianame hazırlaması için ihbara gerek olmaksızın zarar gören kimsenin
Ģahsi dava açmak suretiyle suçu doğrudan doğruya takip edebilmesi imkânı kabul edilmemiĢtir (Bkz.
Alman Ceza Muhakemesi Kanunu m. 374; Ayrıca bkz. 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu m. 344).
307
YCGK, 15.03.2016 T., 2014-8-698 E., 2016/135 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
06.06.2016).
308
Yurtcan, s. 998.
61

planda davasız yargılama olmaz ilkesidir. Bu Ģekilde, dava ancak hangi fail hakkında ve
o failin hangi fiili hakkında açılmıĢsa, ancak o fail ve fiili hakkında yargılama
yapılabilecek ve hüküm verilebilecektir. Böylece, hâkimin hemen olaya müdahale
ederek, savcı yerine geçmesi ve ihsası reyde bulunması da önlenmiĢ olacaktır. Ayrıca
belirtmek gerekir ki, sanığın savunma hakkı bakımından da, yalnızca önceden
iddianamede gösterilen fiili hakkında yargılamaya imkân tanımak ve sanığı sürprizlerle
karĢı karĢıya bırakmamak gerekir309. Bu düzenleme, sanık olarak hâkim önüne
çıkarılacak olan kiĢilerin haklarını korumak için kabul edilmiĢtir310.

CMK m. 225 hükmünün düzenlediği bu ilkenin sonuçları olarak311: Bu ilke hem


fail hem de fiile iliĢkindir312. Ceza muhakemesi hukukuna iliĢkin bir davanın varlığı
için, mutlaka bu dava iddia ile belirli bir sistem çerçevesinde açılmıĢ olmalıdır. Sanık
hakkında dava açılmayan bir eylemden dolayı hüküm verilemez313. Savcının
iddianamesinde belirtilen eylem ne ise, mahkeme ancak o konuda karar verebilir, bunun
dıĢına çıkamaz314. Örneğin, zincirleme suç kapsamında olmayan, fiili veya hukuki
kesinti sonrası devam ettirilen eylemler, aynı kanun hükmünü ihlal etse dahi, sonraki
eylemler dolayısıyla sanığın cezalandırılabilmesi için, yeni bir iddianeme ile ceza
davasına konu edilmelidir315. Zincirleme suç kapsamında olup da iddianamede
gösterilmeyen eylemler de yargılanamaz316. Aynı Ģekilde hüküm ancak, hakkında
iddianame ile dava açılan fail hakkında verilebilir. Ġddianame ile hakkında dava açılan

309
Ünver/ Hakeri, s. 708.
310
Yurtcan, s. 998.
311
SoruĢturma evresinde sulh ceza hâkiminin kararını gerektiren tedbirler açısından da bu ilke
geçerlidir. Sulh ceza hâkiminin bu tedbirlere karar verebilmesi için, kural olarak savcının bu konuda
bir talebinin bulunması gerekir (CMK m. 162). Bu kuralın tek istisnasını, soruĢturma evresinde bazı
hallerde sulh ceza hâkiminin savcının talebini beklemeden gerekli olan araĢtırmaları yapabilmesi
teĢkil eder. Bu hallerde, gecikmesinde sakınca olan haller, suçüstü halleri veya olayın geniĢliği
dolayısıyla savcının iĢ gücünü aĢtığı hallerdir (CMK m. 163) (Centel/ Zafer, s. 478; Yenidünya/
Ġçer, s. 541).
312
Veli Özer Özbek/ Mehmet Nihat Kanbur/ Koray Doğan/ Pınar Bacaksız/ Ġlker Tepe, Ceza
Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2015, s. 82.
313
Ünver/ Hakeri, s. 47; Centel/ Zafer, s. 477; Yurtcan, s. 997; Özbek/ Kanbur Doğan/ Bacaksız/
Tepe, s. 82; Yenidünya/ Ġçer, s. 540.
314
Yurtcan, s. 997; Yenidünya/ Ġçer, s. 540. Y.5.CD, 10.12.2012 T., 13340 E., 12747 K. (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 06.06.2016); Y.4.CD, 13.03.1986 T., 1967 E., 1944 K. (YKD, C. 12, S. 9,
Eylül 1986, s. 1400).
315
Ünver/ Hakeri, s. 47. Y.5.CD, 01.11.2010 K. 5816 E., 7861 K. (Ünver/ Hakeri, s. 47, dipnot 132).
316
Ünver/ Hakeri, s. 49. Y.14.CD, 18.11.2014 T., 2013/3180 E., 2014/12911 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi
Bankası, E.T. 06.06.2016); Y.14.CD, 05.03.2015 T., 2014/10798 E., 2015/2435 K. (Kazancı Ġçtihat
Bilgi Bankası, E.T. 06.06.2016); Y.14.CD, 18.11.2015 T., 2013/10689 E., 2015/10759 K. (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 06.06.2016); Y.4.HD, 02.05.1975 T., 2141 E., 2434 K. (YKD, C. 1, S. 7,
Temmuz 1975, s. 113).
62

kiĢi yerine, mahkeme, bu davaya baĢka sanıkları dâhil edemez 317. Savcı hangi kiĢi için
kamu davası açmıĢsa, mahkeme ancak o kiĢi için yargı görevini yerine getirir ve karar
verir318.

1.5.1.2. Suçun Nitelenmesine Bağlılık

Yargılama sırasında sanığa yüklenen suç nitelik değiĢtirebilir ya da failin farklı


ve yeni bir suç iĢlediği ortaya çıkabilir319. CMK m. 225/2; “Mahkeme, fiilin
nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir” hükmünü düzenlemiĢtir320.
Mahkemenin niteleme yetkisi kavramı, ceza yargılamasının temel ilkelerinden birisini
oluĢturan, davasız yargı olmaz ilkesi ile çok yakın ilgisi olan bir kavramdır.
Mahkemenin niteleme yetkisi, davasız yargılama olmaz ilkesinin sınırları içinde söz
konusu olabilen bir yetkidir. Mahkeme, davasız yargılama olmaz ilkesine göre, sanıklar
ve bunların davaya konu eylemleri ile sınırlı olarak yargı erkini kullanabildiğine göre,
niteleme yetkisini bu çerçeve içinde kullanabilecektir. Mahkeme sanığın eyleminin
hukuki kalıbını ararken, yargılama konusunun dıĢına çıkarak bir değerlendirme yapması
mümkün değildir. Yapacağı Ģey, yargılama konusu olaya bağlı olarak, bunun hukuki
niteliğini tayin etmektir. Yoksa bu çalıĢma yapılırken, yargı konusunun dıĢında ve sanık
olarak davaya dâhil edilmemiĢ olan kiĢiler hakkında sonuçlar çıkarmak değildir321.

Suç niteliğinin değiĢmesi durumunda nasıl hareket edileceği CMK m. 226‟da


düzenlenmiĢtir. Buna göre: “Sanık, suçun hukukî niteliğinin değişmesinden önce haber
verilip de savunmasını yapabilecek bir hâlde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî
unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez
(f.1). Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını
gerektirecek hâller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır
(f.2)”. Bir kimse hakkında dava açılmıĢ olan suçun, dava sırasında savcının suçun adını
(hukuksal nitelemesini) yanlıĢ yazdığı ortaya çıkmıĢ ya da sonradan ortaya çıkan
delillerle suçun tipi veya türü değiĢmiĢ olabilir. Bu halde yargılama durur. Sanığa bir
daha suçun yeni nitelemesine göre savunma hakkı verilir. Fakat burada, yargılamaya
317
Ünver/ Hakeri, s. 49; Yurtcan, s. 997; Özbek/ Kanbur Doğan/ Bacaksız/ Tepe, s. 82; Yenidünya/
Ġçer, s. 541. Y.12.CD, 25.02.2016 T., 2015/2340 E., 2016/2981 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası,
E.T. 06.06.2016).
318
Yurtcan, s. 997; Yenidünya/ Ġçer, s. 541.
319
Özbek/ Kanbur Doğan/ Bacaksız/ Tepe, s. 82.
320
YCGK, 15.03.2016 T., 2014/8-698 E., 2016/135 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 06.06.2016).
321
Yurtcan, s. 1003.
63

yeni olaylar, iddialar katılamaz. KatılmıĢsa, bunlar yargılamaya dâhil edilemez ve


bunlar hakkında karar verilemez322. Bu durum, medeni usul hukukunda geçerli olan
hâkimin hukuku kendiliğinden uygulaması ilkesine (HMK m. 33) benzetilebilir.
Hâkimin hukuku kendiliğinden uygulaması ve tarafların hukuki sebep hakkındaki
taleplerinin hâkimi bağlayıp bağlamadığı hakkında ayrıntılı bilgilere tezimizin ikinci
bölümünde değinilecektir323. Failin farklı bir suç daha iĢlediği ortaya çıkar veya fail
yargılama sırasında bir suç iĢlerse, ortada bir dava bulunmadığından söz konusu
suç/suçlar hakkında yargılama yapılabilmesi için mutlaka kamu davası açılması
gerekir324.

1.5.1.3. Aleyhe Bozma Yasağı

Ceza muhakemesi hukukunda, taleple bağlılık ilkesinin kanun yolu


aĢamasındaki görünümü olan, aleyhe bozma yasağının geçerli olduğu, Ceza
Muhakemesi Kanunu m. 265‟de açıkça düzenlenmiĢtir. Buna göre, cumhuriyet savcısı
tarafından aleyhine kanun yoluna gidilen karar, sanık lehine bozulabilir veya
değiĢtirilebilir. Cumhuriyet savcısı, kanun yoluna sanık lehine baĢvurduğunda, yeniden
verilen hüküm önceki hükümde tayin edilmiĢ olan cezadan daha ağır bir cezayı
içeremez (CMK m. 265). Bu madde kanun yolları için düzenlenen genel hükümler
kısmında yer almaktadır. Bu düzenlemenin istinaf açısından geçerli olduğu CMK m.
283 hükmünde açıkça ifade edilmiĢtir. Buna göre, istinaf yoluna yalnız sanık lehine
baĢvurulmuĢsa, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiĢ olan cezadan daha
ağır olamaz (CMK m. 283). Yine, temyiz yolu için de açıkça aleyhe bozma yasağının
geçerli olduğu CMK m. 307/4 hükmünde açık bir Ģekilde düzenlenmiĢtir. Buna göre,
hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine cumhuriyet savcısı veya CMK m. 262‟
de gösterilen kimselerce temyiz edilmiĢse, yeniden verilen hüküm, önceki hükümle
belirlenmiĢ olan cezadan daha ağır olamaz (CMK m. 307/4)325.

322
Ünver/ Hakeri, s. 50; Öztürk/ Tezcan/ Erdem/ Sıkma/ Kırıt/ Özaydın/ Akcan/ Erden, s. 622.
Y.1.CD, 02.03.2010, 2008/9961 E., 2010/1250 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 06.06.2016);
Y.19.CD, 29.03.2016 T., 2015/10243 E., 2016/14057 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
06.06.2016); Y.4.CD, 23.11.1979 T., 7063 E., 7091 K. (YKD, C. 6, S. 5, Mayıs 1980, s. 736);
YCGK, 04.02.1974 T., 1973/6-253 E., 1974/72 K. (YKD, C. 1, S. 4, Nisan 1975, s. 10).
323
Bkz. Ġkinci Bölüm, II, E, F.
324
Özbek/ Kanbur Doğan/ Bacaksız/ Tepe, s. 83; Yenidünya/ Ġçer, s. 540-541.
325
Kanun yararına bozmada da açıkça aleyhe bozma yasağının geçerli olduğu düzenlenmiĢtir (CMK m.
309/4-b).
64

1.6.1. Ġdari Yargılama Hukukunda Taleple Bağlılık Ġlkesi

Ġdari yargı, ilke olarak idarenin, idare hukukunca düzenlenen etkinliklerinden


doğan uyuĢmazlıklara bakan, adli yargının dıĢında, kendine özgü kuralları ve yargılama
yöntemleri olan ayrı bir yargı düzenidir326. Ġdarenin tutum ve davranıĢlarının hukuka
uygunluğunu sağlamak için, çeĢitli denetim yollarına baĢvurulmaktadır. Denetim yolları
içinde, idarenin hukuka uygunluğunu sağlamada en etkin ve en nesnel olanı kuĢkusuz
yargısal denetimdir327. Ġdarenin eylem ve iĢlemlerine karĢı yargı yolunun açık tutulması,
demokratik toplumlarda benimsenen ve geliĢtirilmesi için üzerinde tartıĢma yapılan bir
konudur. Bu toplumlarda idarenin kendini hukuk kurallarına bağlı sayması, bu
kurallarının dıĢına çıktığında, kendini bir yaptırım karĢısında bulması, hukuk devleti
anlayıĢının bir yandan zorunlu bir öğesi, diğer yandan da doğal bir sonucudur328. Genel
olarak yargı iĢlevinin iki özgül görünümde ortaya çıktığı söylenebilir: Bunlardan biri
hukuksal koruma, diğeri de yargısal denetimdir. Hukuksal koruma, sübjektif bireysel
hakların gerçekleĢmesini, idarenin iĢlem ve eylemlerinden bireylerin korunmasını;
yargısal denetim ise, objektif hukuk düzeninin korunmasını, diğer bir ifadeyle hukuk
devletinin gerçekleĢmesini sağlar329. Temel iĢlevi, idarenin hukuka uygunluğunun
denetlenmesi ve sağlanması olan bu iki iĢlev idari yargıda, diğer yargı kollarına göre,
daha çok iç içe geçmiĢtir330.

Ġdari uyuĢmazlıklar, idare alanı içinde karĢılaĢılan uyuĢmazlıklardır ve bunların


dava Ģekline dönüĢmüĢ olanları, idari davaları oluĢturur. Ġdari uyuĢmazlıklar, idare
alanında, bir kamu tüzel kiĢisinin bireysel bir hakka tecavüz ettiği veya onu ihlal ettiği
iddiasından kaynaklanan uyuĢmazlıklardır331. Ġdari yargılama usulünde, 1982 tarih ve
2577 sayılı Ġdari Yargılama Usulü Kanunu, idari dava türleri olarak iptal ve tam yargı
davalarını benimsemiĢtir332. ĠYUK m. 2/1-a‟da: “İdarî işlemler hakkında yetki, şekil,

326
Nihat Kayar, Ġdari Yargı KuruluĢ ve ĠĢleyiĢi, 2. Baskı, Ekin Basım Yayın Dağıtım, Bursa 2013, s.
41; Gözübüyük/ Tan, s. 18; Ramazan Çağlayan, Ġdari Yargılama Hukuku, 7. Baskı, Seçkin
Yayınları, Ankara 2015, s. 40; Gözübüyük, s. 4; Turgut Tan, Ġdare Hukuku, 4. Bası, Turhan
Kitabevi, Ankara 2015, s. 615.
327
Ramazan Yıldırım, Türk Ġdari Rejimi Dersleri (Ġdari Yargılama Hukuku), C. 3, Mimoza Yayınları,
Konya 2015, s. 5; Tan, s. 601.
328
Gözübüyük/ Tan, s. 3; Gözübüyük, s. 1; Tan, s. 601.
329
Halil Kalabalık, Ġdari Yargılama Usul Hukuku, 8. Baskı, Sayram Yayınları, Konya 2015, s. 2;
Yıldırım, s. 4.
330
Kalabalık, s. 2.
331
Kalabalık, s. 143; Gözübüyük/ Tan, s. 247.
332
Çınar Can Evren, “İptal Davalarında Kendiliğinden Araştırma İlkesi”, GaziÜHFD, C. XII, Y.
2008. S. 1-2, (sa. 701-723), s. 701; Tan, s. 748.
65

sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri
için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları”, ĠYUK m. 2/1-b‟de ise:
“İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından
açılan tam yargı davaları” tanımlanmıĢtır.

Medeni usul hukukunda olduğu gibi idari yargılama usulünde de, hukuka aykırı
bir durum meydana geldiğinde, yargı mercileri bu olaya kendiliğinden el koyup denetim
yapamazlar. Yani, ilgililerin idari dava açarak meseleyi yargı organları önüne
getirmeleri gerekmektedir333. Bu cümle, bir yandan tasarruf ilkesiyle yakından
ilgiliyken, diğer yandan taleple bağlılık ilkesiyle de yakından ilgilidir. Çünkü taleple
bağlılık ilkesinin sonuçlarından birisi, talep edilmemiĢ bir Ģey hakkında karar
verilmesidir. Yani, idari yargı mercileri, açılmıĢ olan bir idari davada, dava konusu
yapılmamıĢ bir mesele hakkında karar veremezler.

Ġdari yargıda, dava konusunun dava dilekçesinde açıkça belirtilmesi gerekir


(ĠYUK m. 3/2-b). HMK m. 119‟da hem davanın konusu hem de açık bir Ģekilde talep
sonucunun belirtilmesi düzenlenmiĢtir. Ancak ĠYUK m. 3, sadece dava konusunun
belirtilmesini düzenlemiĢtir. Bu nedenle buradaki dava konusunu, HMK m. 119‟da
düzenlenen, dava konusu ve talep sonucunu kapsadığı kabul edilmelidir. Bu nedenle
dava dilekçesinde, mahkemeden ne talep edildiği açıkça belirtilmelidir. Mahkemeden ne
talep edildiği anlaĢılamıyorsa, bu durum dilekçenin reddi sebebini oluĢturur (ĠYUK m.
15/1-d)334. Aynı Ģekilde tam yargı davalarında, uyuĢmazlık konusu miktar dava
dilekçesinde (ĠYUK m. 3/2-d) gösterilmelidir. Dava dilekçesinde, tazminat miktarı
gösterilmesi zorunluluğunun tek istisnası, DanıĢtay Ġçtihatları BirleĢtirme Kurulu‟nun
29.12.1983 tarihli içtihadında belirtilmiĢtir335. Buna göre, “kamu görevlilerine ait
mevzuattan doğan uyuşmazlıklarda, idari işlemin neden olduğu zararın miktar olarak
saptanmasının mümkün olmadığı hallerde, dava dilekçesinde uyuşmazlık konusu miktar

333
Süheyla ġenlen Sunay, Ġdari Yargılama Usulüne Hâkim Olan Ġlkeler KarĢısında Ġsbat ve Delil
Hususları, Kazancı Kitap, Ġstanbul 1997, s.10.
334
Çağlayan, Ġdari Yargılama Hukuku, s. 232; Gözübüyük, s. 433. D.10.D, 2002/5526 E., 2002/3537
K. (Çağlayan, Ġdari Yargılama Hukuku, s. 233); D.12.D, 29.01.1969 T., 175 E:, 191 K.
(Gözübüyük, s. 433).
335
DĠBGK, 29.12.1983 T., 1983/1 E., 1983/10 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.06.2016).
DanıĢtay zarar miktarının tespit edilemediği süregelen zararlar bakımından, taleple bağlılık kuralını
biraz yumuĢatmıĢtır (Ramazan Çağlayan, Ġdare Hukuku Dersleri, 3. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara
2015, s. 826).
66

gösterilmeden tam yargı davası açılabileceği” kabul edilmiĢtir336. Bu durum, medeni


usul hukukunda kabul edilmiĢ olan belirsiz alacak davasına (HMK m. 107)
benzetilebilir. AĢağıda idari yargılama alanında taleple bağlılık ilkesine rastlanılan
haller incelenecektir.

1.6.1.1. Dava Türüne Bağlılık

Davacının seçmiĢ olduğu dava türü açısından taleple bağlılık ilkesi geçerlidir337.
Davacı, iptal davasıyla elde etmek istediği sonuç dıĢında, baĢka bir sonuç da elde etmek
isterse, örneğin tazminat gibi, bu durumunu dava dilekçesinde de ayrıca ileri sürmesi
gerekir. Ġptal davasına konu olabilecek bir idari iĢlem, aynı zamanda ilgilinin hakkını da
ihlal ediyorsa, ilgili hem iĢlemin iptalini hem de iĢlemden dolayı uğradığı zararların
tazminini talep edebilir338, yani hem tam yargı davası hem de iptal davası açabilir.
AçılmıĢ olan tam yargı davasında mahkeme, tam yargı davasının dayanağı olan idari
iĢlemin iptaline karar veremez. Bu Ģekilde bir karar verebilmesi için, tam yargı
davasıyla birlikte iptal davasının da açılması gerekir. Ġdari yargıda, iptal ve tam yargı
davası dıĢında bir dava açıldığında, mahkemenin ne yönde karar vermesi gerektiği
tartıĢmalıdır. DanıĢtay‟a göre, idari yargıda tespit veya yorum davası adı altında dava
türleri bulunmadığından, herhangi bir iptal talebi bulunmaksızın sadece sözkonusu
yönetmelik değiĢikliğinin, Anayasa'ya, kanunlara ve yargı kararlarına uygun olup
olmadığının tespitinin ve yorumunun yapılması talebinin incelenmesine olanak
bulunmamaktadır339. Doktrinde ise bazı yazarlar, idari yargıda açılacak olan davaların
sınırlı sayıda olmadığını, tespit davasının daha sonra açılacak bir iptal ya da tam yargı
davasının öncüsü olarak kabul edilip, açılması gerektiği görüĢündedirler340.

336
Elvin Evrim Özcan, “İdari Yargılama Hukukunda Islah”, TBBD, S. 92, 2011, (sa. 223-237), s. 225.
337
521 sayılı DanıĢtay Kanunu; iptal davaları, tam yargı davaları, yorum davaları ve temyiz davaları
olmak üzere dört dava türü benimsemiĢtir. 1982 tarihli 2577 sayılı ĠYUK ise, iptal ve tam yargı
davalarını benimsemiĢ, yorum davasını kaldırmıĢ ve temyiz davasını ise temyiz yoluna
dönüĢtürmüĢtür (Kalabalık, s. 132).
338
Çağlayan, Ġdari Yargılama Hukuku, s. 230, 387, 587.
339
D.13.D, 16.03.2005 T., 2005/208 E. 2005/1561 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 01.04.2019).
Aynı yönde, D.9.D, 17/01/2008 T., 2006/2450 E., 2008/235 K.; D.8.D, 16.03.2004 T., 2003/5495 E.,
2004/1314 K.; D.5.D, 03.02.1988 T., 1987/2333 E., 1988/408 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
01.04.2019).
340
Çağlayan, Ġdari Yargılama Hukuku, s. 701-702; Esra Çetinkaya, “İdari Yargıda Tespit Davası
Sorunu”, Genç Hukukcular Hukuk Okumaları, Birikimler 4, Ġstanbul 2013, (sa.291-297), s. 295 vd.
Ayrıntılı bilgileri için bkz. Gözübüyük/ Tan, s. 254.
67

1.6.1.2. Ġptal Davasında Taleple Bağlılık Ġlkesi

Ġptal davası, hukuk devletinde idarenin hukuka uygunluğunu sağlayan yollardan


birisidir. Bu amaçla, iptal davası kolay iĢleyen, karmaĢık olmayan bir yol olarak
düĢünülmüĢtür341. Ġptal davasıyla, bir idari kararın tümünün ya da bir bölümünün iptal
edilmesi sağlanır. Mahkeme, bu yolla iptal ettiği kararın yerine, hukuka uygun olanı
alamaz. Buna göre mahkeme, idari iĢlem niteliğinde karar veremez. Ġdari yargı yerince
verilen iptal kararından, yalnızca davacı değil, iptal edilen idari kararla ilgili olanlar da
yararlanırlar342. Ġptal davası, kamu düzeni ile ilgilidir. Bu yoldan vazgeçilmesi geçerli
olmadığı gibi, iptal kararı verildikten sonra vazgeçilmesi de, iĢleme yeniden geçerlik
kazandırmaz343. Ġptal davası sadece kiĢisel menfaatleri koruma amaçlı değildir. Ġdarenin
hukuka uygun görev yapmasını sağlayan ve bu Ģekilde kamu yararını gerçekleĢtiren bir
hukuki koruma aracıdır344.

Ġdari yargıda iptal davalarında, taleple bağlılık ilkesi geçerlidir345. Davacı,


hakkında tesis edilen bireysel iĢleme karĢı iptal davası açmıĢ, ancak bireysel iĢlemin
dayanağı olan düzenleyici iĢleme karĢı iptal talebinde bulunmamıĢ ise, mahkeme
bireysel iĢlemin hukuka uygunluk denetimini yaparken, dayanağı olan düzenleyici
iĢlemin de hukuka uygunluk denetimini yapamaz. Yani, mahkeme taleple bağlılık ilkesi
gereği, düzenleyici iĢlem hakkında da karar veremez346. Eğer davacı, iptal dıĢında,
baĢka bir sonuç da elde etmek isterse, örneğin tazminat gibi, bu durumunu dava
dilekçesinde de ayrıca ileri sürmesi gerekir347. Ġdari iĢlemin yürütmesinin durdurulması
isteniyorsa bunun için de ayrıca talep gereklidir. Mahkeme kendiliğindin yürütmenin

341
Gözübüyük/ Tan, s. 265; Kayar, s. 231; Kalabalık, s. 150.
342
Çağlayan, Ġdari Yargılama Hukuku, s. 388; Gözübüyük, s. 141.
343
Çağlayan, Ġdari Yargılama Hukuku, s. 388; Kayar, s. 233; Kalabalık, s. 150.
344
Turan Yıldırım/ MelikĢah Yasin/ Nur Karaman/ H. Eyüp Özdemir/ Gül Üstün/ Özge Okay
Tekinsoy, Ġdare Hukuku, 6. Baskı, On Ġki Levha Yayıncılık, Ġstanbul 2015, s. 764.
345
D.8.D, 23.12.1996 T., 1995/1507 E., 1996/4068 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 08.06.2016);
D.10.D, 02.12.1992 T., 1991/616 E., 1992/4208 K. (Gözübüyük/ Tan, s. 534); D.2.D, 20.11.2008
T., 3494 E., 4637 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 16.06.2016); D.5.D, 09.03.2009 T., 973 E.,
1073 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 16.06.2016); D.8.D, 12.05.2006 T., 2005/1776 E.,
2006/2053 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 16.06.2016); D.7.D, 07.04.2004 T., 2000/9574 E.,
2004/861 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 16.06.2016); D.4.D, 11.02.1999 T., 1998/332 E.,
1999/294 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 16.06.2016).
346
Aytaç Özelçi/ Cemil Simil, “İdari Yargının İşlevi Yönünden Islah Kurumu”, DEÜHFD, C. 11, Özel
S., 2009, (sa. 1715-1751), s. 1736. Düzenleyici bir iĢlem, iptal edilmiĢ ise, iptal edilen düzenleyici
iĢleme dayanılarak, iptalden önce yapılmıĢ olan bireysel iĢlemler bundan etkilenmezler. Bunların da
iptali isteniyorsa, süresi içinde iptalleri için dava açılması gerekir (Gözübüyük/ Tan, s. 551).
347
Çağlayan, Ġdari Yargılama Hukuku, s. 230, 387.
68

durdurulmasına karar veremez348. Ancak, vergi uyuĢmazlıklarına iliĢkin davalarda, dava


açılması, yürütmeyi kendiliğinden durdurur349. Dolayısıyla bu durum taleple bağlılık
ilkesinin bir istisnasıdır.

Ġdari yargıda, düzenleyici iĢlemin kısmen iptalinin mümkün olup olmadığı


konusunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak düzenleyici iĢlemin iptal
edilmesi esaslarına uygun olarak kısmi iptalin mümkün olacağı doktrin ve uygulamada
kabul edilmektedir. Düzenleyici iĢlemlerin kısmen iptalinde, iĢlemin kısmen iptali,
iĢlemin tamamını uygulanmaz hale getiriyorsa ne yönde karar verileceği hakkında idari
yargı alanında açık düzenleme bulunmamaktadır. Anayasa yargısında, 6216 sayılı
Kanun‟un 43/4. maddesinde kısmen iptal, o hükmün veya düzenlemenin tamamını
uygulanamaz hale getiriyorsa, tamamının iptal edilebileceği açıkça düzenlenmiĢtir350.
DanıĢtay 1987 tarihli bir kararında bu yönde karar vermiĢtir. Kamu Konutları
Kanunu‟nun 11. maddesi gereği çıkarılan değiĢiklik 1986 tarihli Yönetmeliği ekli 4
sayılı sıra tahsisli konutların puanlama cetvelinin b, g, h bentlerinin iptali talep
edilmiĢtir. Mahkeme 4 sayılı sıra tahsisli konutların puanlama cetvelinin b, g, h, j, k, l,
m iĢaretli sütunlarının iptaline, bunların iptali sonucunda esasen 4 sayılı cetvel
uygulanamaz hale geldiği için iptaline karar vermiĢtir351. Çağlayan‟a göre; belli
hükümlerin iptali talep edilmiĢse, mahkeme taleple sınırlı kalmalıdır. ĠĢlemin
uygulanabilir olması için gerekli değiĢikliklerin yapılması idareye bırakılmalıdır. ġayet
bir davada, iĢlemin tamamının iptalinin talep edilmesi durumunda, iĢlemin bazı
hükümlerinin hukuka aykırı olduğu tespit edilirse ve bu hükümlerin iptali diğer
hükümleri uygulanamaz hale getirirse, mahkeme ancak bu durumda bütün hükümleri
iptal edebilir352.

348
Bahadır Kılınç, Anayasa ve Ġdare Hukukunda Yürütmenin Durdurulması, Adil Basım Yayım
Dağıtım, Ankara 1998, s. 45; Zehreddin Aslan, Ġdari Yargıda Yürütmenin Durdurulması, Alfa
Basım Yayım Dağıtım, Ġstanbul 1994, s. 53; M. Ayhan Tekinsoy Ġdari Yargılama Hukukunda
Yürütmenin Durdurulması, SavaĢ Yayınevi, Ankara 2013, s. 163; Ġbrahim Özden Kaboğlu,
“Yürütmenin Durdurulması”, ABD, Y. 1976, S. 4, (sa. 639-658), s. 642; Cafer Ergen, Ġdari Yargı
Davaları, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2008, s. 360.
349
Kalabalık, s. 333; Yıldırım/ Yasin/ Karaman/ Özdemir/ Üstün/ Okay Tekinsoy, s. 818;
Gözübüyük/ Tan, s. 931.
350
Çağlayan, Ġdari Yargılama Hukuku, s. 478-479.
351
DĠDGK, 26.06.1987 T. 1986/48 E., 1987/33 K. (Çağlayan, Ġdari Yargılama Hukuku, s. 479).
352
Çağlayan, Ġdari Yargılama Hukuku, s. 479-480. D.11.D, 27.05.2008 T., 2005/26 E., 2008/5971 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.06.2016); D.11.D, 19.03.2007 T., 2005/1914 E., 2007/2598
K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.06.2016); D.4.D, 11.02.1999 T., 1998/332 E., 1999/294 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.06.2016).
69

1.6.1.3. Tam Yargı Davasında Taleple Bağlılık Ġlkesi

Ġdari dava türlerinden birisi olan tam yargı davası aracılığıyla davacı, idare
hukuku alanında ihlal edilen bir hakkının yerine getirilmesini ya da uğramıĢ olduğu
zararın giderilmesini talep edebilir. Tam yargı davası, medeni usul hukukundaki eda
davasına (HMK m. 105) benzemekle beraber, sorumluluğun tespiti ve takdiri,
sorumluluğun dayanacağı esaslar bakımından farklar bulunmakta olup, bu farklar
sebebiyle, idari dava niteliği kazanmaktadır. Tam yargı davası, sadece bir tazminat
davası türü değil, aynı zamanda, yargısal denetimin etkinliğini, hukukun üstünlüğünü
sağlayıcı bir dava türüdür353.

Ġdari yargılama hukukunda, tam yargı davalarında tazminat hesaplarken, taleple


bağlılık, baĢka bir ifade ile talep edilenden fazlasına hükmedilememe ilkesinin geçerli
olduğu kabul edilmektedir354. Ġdari Yargılama Usulü Kanunu, tam yargı davalarında
uyuĢmazlık konusu miktarın dava dilekçesinde gösterilmesi zorunluluğunu getirmesine
(ĠYUK m. 3/2-d) karĢın, gösterilen tazminat miktarının mahkemeyi bağladığı yönünde
bir kural içermemektedir355. Mahkemeler, taleple bağlılık ilkesinin yargılama usulünün
bir genel ilkesi olarak356 ve talep edilen tazminat miktarının dava dilekçesinde
gösterilmesini zorunlu kılan ĠYUK m. 3/2-d hükmü sonucu uygulamaktadırlar357.

353
Çağlayan, Ġdari Yargılama Hukuku, s. 543.
354
Onar, s. 1754; Yahya Zabunoğlu, “İdari Yargılama Usulü”, Ġdari Yargıda Son GeliĢmeler
Sempozyumu, Ankara 10-11-12-Haziran 1982, (sa. 87-101), s. 96-97; Cengiz Derdiman, Ġdari
Yargının Genel Esasları, 3. Baskı, Alfa Aktüel Yayınları, Bursa 2014, s. 266; Cemil Kaya, “İdari
Yargıda Mahkeme Kararlarının Uygulanmaması Nedeniyle Tazminat İstemi”, Erzincan ÜHFD,
C.XIV, S. 1-2, 2010, s. (59-77), s. 73; Ender Ethem Atay, Ġdare Hukuku, 4. Bası, Turhan Kitabevi,
Ankara 2014, s. 705 vd.; Kazım Yenice/ Yüksel Esin, Açıklamalı-Ġçtihatlı Ġdari Yargılama Usulü,
Ankara 1983, s. 109; Ender Ethem Atay/ Hasan OdabaĢı, Teori ve Yargı Kararları IĢığında
Ġdarenin Sorumluluğu ve Tazminat Davaları, 2. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2010, s. 204; Celal
Karavelioğlu/ Erdem Cemil Karavelioğlu, Açıklamalı ve Son Ġçtihatlarla Ġdari Yargılama Usulü
Kanunu, 8. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2015, s. 280; Eroğlu, Tam Yargı, s. 205.
355
Gözübüyük/ Tan, s. 703; Tan, s. 968. Alman Ġdari Yargılama Usul Kanunu (VwGO) m. 88‟ de
açıkça mahkemenin talepten fazlasına karar veremeyeceği düzenlenmiĢtir.
356
Gözübüyük/ Tan, s. 703; Akyılmaz, s. 179; Tan, s. 968.
357
Akyılmaz, s. 179; Çağlayan, Ġdari Yargılama Hukuku, s. 647; Çağlayan, Ġdare Hukuku Dersleri, s.
826. D.10.D, 03.05.1995 T., 1994/3258 E., 1995/2379 K. (Akyılmaz, s. 179, dipnot 38); AYĠM.2.D,
18.01.2000 T., 1996/100 E., 2000/635 K. (ġenol Ġspartalı, s. 113, dipnot 381); AYĠM.2.D,
03.03.2000 T., 1999/23 E., 2000/135 K. (ġenol Ġspartalı, s. 113, dipnot 381); AYĠM.2.D,
19.11.1994 T., 1991/373 E., 1994/174 K. (Özgüldür, s. 351, dipnot 89); D.10.D, 10.10.1996 T.,
1995/934 E., 1996/5933 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 13.06.2016); D.10.D, 27.10.1993 T.,
1992/3057 E., 1993/4149 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 13.06.2016); D.9.D, 02.11.1982 T.,
1981/3130 E., 1982/4526 K. (Armağan, Ġdarenin Sorumluluğu, s. 287); D.6.D, 23.11.1983 T.,
1980/966 E., 1983/3726 K. (Armağan, Ġdarenin Sorumluluğu, s. 288); D.10.D, 16.02.1996 T.,
1995/7629 E., 1996/8293 T. (Ergen, s. 549).
70

DanıĢtay ise, bir kararında358, ĠYUK m. 31‟de bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağının belirtildiğini,
dolayısıyla da Hukuk Muhakemeleri Kanunu‟nda açıkça düzenlenen taleple bağlılık
ilkesinin idari yargıda da uygulama alanı bulacağını kabul etmiĢtir.

Taleple bağlılık ilkesinin, idari yargılama hukukunda mutlak olarak


uygulanmaması gerektiği, hakkaniyetin gerekli kıldığı hallerde taleple bağlılık ilkesine
esnek bir anlam verilerek, talebin üzerinde bir tazminata hükmedilmesi gerektiği, zarar
ve tazminat miktarının çoğu kez dallarında uzman bilirkiĢilerce belirlenebildiği,
mahkemenin kendiliğinden inceleme yetkisiyle donatılmak gereği duyulduğu ve bazı
noktaların idarenin elindeki bilgi ile belgeler getirildikten sonra aydınlatılabileceği idari
davalarda tazminatın üst sınırının, davacının talebiyle sınırlandırılmasının gerçek
zararla, zararı tam olarak karĢılayan tazminat miktarı bulunmasına karĢın buna
hükmedilmemesinin de tam yargı davalarının amaç ve iĢlevi ile bağdaĢır bir yanı
olmadığı, yönünde görüĢler de yer almaktadır359.

Ġdari Yargılama Usulü Kanunu‟nun ıslah kurumunu kabul etmemesinden360 ileri


gelen hak kayıplarının, taleple bağlılık ilkesiyle iliĢkilendirilerek, taleple bağlılık
ilkesinin idari yargıda tam olarak kabul edilmemesi gerektiği de belirtilmiĢtir361. ĠYUK
m. 16/4‟de; “Taraflar, sürenin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci
dilekçelere dayanarak hak iddia edemezler” hükmünü içermekteydi. Bu hüküm
nedeniyle DanıĢtay, iddia ve savunmanın geniĢletilmesi/ değiĢtirilmesi yasağını idari
yargıda kabul etmesine karĢın362, ıslah kurumunun uygulanmasını kabul
363 364 365
etmemekteydi . ĠYUK m. 16/4‟e, 6459 sayılı Kanun‟un 4. maddesiyle eklenen

358
D.8.D, 23.12.1996 T., 1995/1507 E., 1996/4069 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 16.06.2016).
359
Özgüldür, s. 351; Armağan, Ġdarenin Sorumluluğu, s. 287; Gözübüyük/ Tan, s. 703; Akyılmaz, s.
179-181; Gözler, Ġdare Hukuku, s. 1373-1378; Eroğlu, Tam Yargı, s. 207.
360
D.6.D, 11.05.2000 T., 1999/2712 E., 2000/2819 T. (Ergen, s. 549).
361
Akyılmaz, s. 179-181; Gözler, Ġdare Hukuku, s. 1373-1378.
362
Ġdari yargıda iddianın ve savunmanın geniĢletilmesi veya değiĢtirilmesi yasağı hakkında bkz. Cemil
Kaya/ Recep Akcan, “Medeni ve İdari Yargıda İddia ve Savunmanın Genişletilmesi veya
Değiştirilmesi Yasağı”, ĠÜHFM, C. LXVII, S. 1-2, 2009, (sa. 123-142), s. 136 vd.; Ejder Yılmaz,
“İdari Yargıda İddia ve Savunmanın Genişletilmesi/Değiştirilmesi Yasağı”, ABD, S. 3-4, 1983 (sa.
11-34), s. 11 vd.
363
Yılmaz, İdari Yargıda İddia ve Savunmanın Genişletilmesi/Değiştirilmesi Yasağı, s. 20; Kaya/
Akcan, s. 138 vd. D.6.D, 05.12.1975 T., 366 E., 5468 K. (Yılmaz, İdari Yargıda İddia ve
Savunmanın Genişletilmesi/Değiştirilmesi Yasağı, s. 21, dipnot 19); D.12.D, 04.02.1970 T., 3858 E.,
237 K. (Yılmaz, İdari Yargıda İddia ve Savunmanın Genişletilmesi/Değiştirilmesi Yasağı, s. 21,
dipnot 20).
364
6459 sayılı Ġnsan Hakları ve Ġfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda DeğiĢiklik Yapılmasına
Dair Kanun, Kabul Tarihi: 11.04.2013, RG: T. 30.04.2013, S. 28633.
71

“Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul
kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir
defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz
gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir” cümlesiyle ıslah kurumu
idari yargıda da kabul edilmiĢtir366. DanıĢtay 15. Dairesi bu değiĢikliğin Taleple
Bağlılık Ġlkesi ile ilgisini Ģu Ģekilde ifade etmiĢtir: “2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nda, 6459 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle tam yargı davalarında dava
dilekçesinde belirtilen miktarın, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest
olan davalarda da süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin artırılmasına olanak
tanınmıştır. Madde gerekçesinde de ifade edildiği üzere, yasal değişiklikle ilgililerin
uğramış olduğu zararın, dava dilekçesinde gösterilen zarar miktarından fazla olmasına
karşın, davacı veya davacıların dava dilekçesinde gösterdikleri zarar miktarını
artırımlarına yönelik taleplerinin mahkemelerce kabul edilmeyerek istemle bağlı kalma
kuralını uygulayarak dava dilekçesinde gösterilen zarar tutarı kadar tazminata
hükmetmelerinden doğan hak kayıplarının giderilmesi amaçlanmıştır. Bir başka ifade
ile mahkemelerce istemle bağlı olma kuralı uygulanmak suretiyle verilen kararlara
karşı taraflardan herhangi birinin kanun yoluna başvurmuş olması şartıyla davacı veya
davacıların artırılan miktara isabet eden harcı ödemek suretiyle kararı veren
Mahkemeye verecekleri dilekçe ile bir defaya mahsus olmak üzere dava dilekçesinde
gösterilen miktarı artırmaları mümkündür.”367.

Taleple bağlılık ilkesi kapsamında incelenmesi gereken bir diğer husus, faiz
talebidir. Dava dilekçesinde faiz istenmemiĢ ise, mahkeme kendiliğinden faize
hükmedemez, yani mahkemenin faize hükmedebilmesi için davacının faiz talebinde

365
Düzenlemeyle, idarî yargıda açılan tam yargı davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek
olduğunun dava devam ederken anlaĢılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı
verilmemesinin adil yargılama hakkının ihlali olarak kabul edilmesi sebebiyle, nihai karar verilinceye
kadar ıslah suretiyle talep edilen tazminat miktarını arttırma hakkı tanınmaktadır (6459 sayılı Kanun
madde gerekçesi).
366
Gözübüyük/ Tan, s. 703-704; Ahmet KürĢat Ersöz, “İdari Yargıda Islah ve Uygulanması”, KBD,
Y. 41, S. 24, (sa. 90-93), s. 91. D.15.D, 17.02.2014 T., 2013/3669 E., 2014/760 K. (Kazancı Ġçtihat
Bilgi Bankası, E.T. 14.06.2016); DĠDGK, 02.12.2013 T., 2010/2741 E., 2013/4312 K. (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 14.06.2016); D.10.D, 25.02.2014 T., 2009/9938 E., 2014/1117 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 14.06.2016)
367
D.15.D, 17.02.2014 T., 2013/3669 E., 2014/760 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 14.06.2016).
72

bulunması gerekir368. Davacı ilk davada faiz istemeyi unutmuĢ ise ikinci bir dava açarak
faiz isteyemez369.

Yargılama giderleri konusunda ĠYUK m. 31‟in atıf hükmü yer almaktadır370. Bu


konu hakkında ayrıntılı bilgileri tezimizin ilerleyen bölümlerinde vereceğiz. Ancak Ģunu
belirtmek gerekir ki, mahkeme yargılama giderleri konusunda talep olmasa bile
kendiliğinden karar vermek zorundadır (HMK m. 332/1)371.

368
Gözübüyük/ Tan, s. 710; Gözler, Ġdare Hukuku, s. 1406; Çağlayan, Ġdari Yargılama Hukuku, s.
654; Akyılmaz, s. 200; Kalabalık, s. 256; Gözübüyük, s. 337; Armağan, Ġdarenin Sorumluluğu, s.
311; Özcan, s. 226; Çağlayan, Ġdare Hukuku Dersleri, s. 833. AYĠM1.D, 10.11.2009 T., 462 E.,
1053 K. (AYĠMD, S. 24/2, Ankara 2009, s. 912); D.2.D, 06.03.2014 T., 2010/1701 E., 2014/1788 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 08.06.2016); AYĠM2.D, 13.04.1994 T., 1993/245 E., 1994/780
K. (Armağan, Ġdarenin Sorumluluğu, s. 288)).
369
Gözübüyük/ Tan, s. 710; Gözler, Ġdare Hukuku, s. 1406. D.5.D, 19.02.2008 T., 2005/5643 E.,
2008/876 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 14.06.2016); D.5.D, 28.04.1993 T., 1992/966 E.,
1993/1875 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 13.06.2016); AYĠM1.D, 10.11.2009 T., 462 E.,
1053 K. (AYĠMD, S. 24/2, Ankara 2009, s. 912-913).
370
Gözübüyük/ Tan, s. 1059; Gözübüyük, s. 551.
371
D.5.D, 08.02.2006 T., 2005/5598 E., 2006/404 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 13.06.2016).
Aksi yönde, D.4.D, 19.04.1991 T., 1988/5390 E., 1991/1563 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
13.06.2016).
73

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

DAVACININ DAVA DĠLEKÇESĠ ÜZERĠNDEKĠ TASARRUF


YETKĠSĠ

HMK m. 26‟ya göre, mahkeme tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır. Hâkim,


davacının talep sonucu ile bağlıdır ve hâkimin kararı davacı tarafından belirlenen
çerçeve içinde kalmak zorundadır. Hâkim, talep edilmeyene, talepten fazlasına veya
talepten baĢka bir Ģeye karar veremez. Bununla, hem taraf taleplerini nicelik yönünden
(miktarsal; quantitativ) bir aĢma, hem de taraf taleplerinden nitelik yönünden (vasfında;
qualitativ) bir sapma kastedilir372. Örneğin satıcı A, B‟ye karĢı aralarında yapmıĢ
oldukları 01.01.2019 tarihli satıĢ sözleĢmesine dayanarak açtığı dava ile satıĢ parasının
ödenmesini 1000 TL tutarında talep ederse; mahkeme, davacıya ne 1500 TL tutarın
ödenmesine ne de satılan malın iadesine karar verebilir. Böyle bir durumda
mahkemenin kararının taleple bağlılık ilkesine uyup uymadığını tespit etmek kolay
olacaktır. Çünkü davacının talep sonucu (HMK m. 119/1-ğ) ile mahkeme hükmünün
fıkrasının (HMK m. 297/2) karĢılaĢtırılması yeterli olacaktır.

Ancak bu tespit, her zaman böyle kolay olmayabilir. Davacının talep sonucu
(HMK m. 119/1-ğ) ile mahkeme hükmünün fıkrasının karĢılaĢtırılması sonucu talep
sonucu ve hüküm fıkrası uyuĢmuĢ olsa bile, taleple bağlılık ilkesini ihlal eden mahkeme
kararları da söz konusu olabilir. Dört farklı durumu örnek vererek taleple bağlılık
ilkesine aykırılığın tespitinin zor olacağı halleri açıklayabiliriz:

Birinci durumda, A‟ ya karĢı B ve C haksız fiil iĢlemiĢlerdir. Haksız fiil


nedeniyle uğramıĢ olduğu 10.000 TL tutarındaki zararının tazmini için A sadece B‟ye
karĢı dava açmıĢtır. Ancak mahkeme, B‟nin yanında C‟yi de mahkûm ederek, B ve

372
Melissinos, s. 43; Saenger, ZPO § 308, kn.2; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 12;
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 11; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO
Art. 58, kn. 17; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 7.
74

C‟nin A‟ya müteselsil olarak tazminatı ödemesine karar vermiĢtir. Burada dava
dilekçesinde yer almayan C‟in de mahkûmiyetinin, HMK m. 26‟yı ihlal edip etmediğini
tespit etmek gerekecektir.

Ġkinci durumda, satıcı, alıcıya karĢı 1.000 TL olarak kararlaĢtırdıkları bedelin


ödenmesini dava eder. Davacı, davasının sebebi olarak, kendisi ve karĢı taraf arasında
10.10.2015 tarihinde imzalanan satıĢ sözleĢmesini göstermiĢtir. Mahkeme, davacıya
1.000 TL tutarın ödenmesine karar verir. Fakat mahkeme kararına, dava dosyasına
giren, aynı taraflar arasında 10.10.2016 tarihinde imzalanan satıĢ sözleĢmesini esas alır.
Hâlbuki davacı, sonraki tarihli sözleĢmeyi, davasının sebebi olarak göstermemiĢti. Belki
taraflar arasında sonraki tarihli sözleĢme konusunda ihtilaf ortaya çıkmamıĢtı ve asla
çıkmayacaktı. Davacının, davalı ile arasındaki ihtilaflar, sadece önceki tarihli satıĢ
sözleĢmesi çerçevesinde doğmuĢtu. Mahkemenin sonraki tarihli sözleĢme sebebiyle
davacı lehine hükmettiği 1.000 TL tutarı, belki hiç talep edilmeyecekti. Burada
mahkeme kararının, baĢka bir dava sebebine dayanmasının HMK m. 26‟yı ihlal edip
etmediğini tespit etmek gerekecektir373.

Üçüncü durumda, kiraya veren, kiracısını kiraya verdiği taĢınmazdan tahliye


etmek istemektedir. Kiraya veren TBK m. 350 vd. hükümlerindeki sebeplere dayanarak,
tahliye davası açabilir. Kiralananı kendisi için konut gereksinimi sebebiyle kullanma
durumu olan kiralayan, aynı zamanda kiracının kiralananı belli bir tarihte boĢaltmayı
yazılı olarak taahhüt ettiği durumlarda, davasını sadece tahliye taahhütnamesine
dayandırmıĢtır. Mahkeme, kiralanının tahliyesine karar vermiĢ, ancak kararını kiraya
verenin konut gereksinimine dayandırmıĢtır. Burada mahkeme kararının, baĢka bir dava
sebebine dayanmasının HMK m. 26‟yı ihlal edip etmediğini tespit etmek gerekecektir.

Dördüncü durumda, bir trafik kazasında yaralanan davacı, mahkemeye


baĢvurarak tazminat talep etmektedir. Davacı davasını, TBK m. 49 vd. haksız fiil
kurallarına dayandırmaktadır. Mahkeme, davayı kabul eder, fakat bununla birlikte
kararını 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu m. 85‟e dayandırır Burada mahkeme

373
Melissinos, s. 44. Y.14.HD, 20.02.2006 T., 761 E., 1588 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
10.08.2017).
75

kararının HMK m. 26‟yı ihlal edip etmediğini, baĢka bir hukuki sebebi kararına esas
alabilip bilemeyeceğini tespit etmek gerekecektir374.

Birinci durumun çözümü için, dava dilekçesindeki unsurlardan olan tarafların


davacı tarafından bildirilmesine mahkemenin bağlı olup olmadığı ortaya çıkarılmalıdır.
Eğer hâkimin, dava dilekçesindeki unsurlardan olan tarafların davacı tarafından
bildirilmesine bağlı olduğu kabul edilecek olursa, dava dilekçesinde taraf olarak yer
almayanlar hakkındaki karar, HMK m. 26‟ yı ihlal edecektir.

Ġkinci ve üçüncü durumun çözümü için, mahkemenin talebin yanında vakıalara


da bağlı olup olmadığı ortaya çıkarılmalıdır. Eğer hâkimin, talebin yanında talebin
çıkarıldığı vakıalara da bağlı olduğu kabul edilecek olursa, tarafça seçilmeyen dava
sebebine dayanan karar, HMK m. 26‟ yı ihlal edecektir. Buna karĢın mahkemenin,
davacının ileri sürmediği vakıalara dayanarak hüküm vermesi; tarafların dava sebebi
üzerindeki tasarruf yetkisinin olmadığı sonucunu doğurur. Bu durumda, davacı
tarafından ileri sürülmeyen dava sebebine dayanan karar da, HMK m. 26‟yı ihlal
etmeyecektir.

Dördüncü durumun çözümü için, birçok hukuki sebep arasından seçim hakkının
davacı da mı yoksa mahkeme de mi olduğunu ortaya çıkarmak gerekir. Eğer birçok
hukuki sebep arasından seçim hakkı mahkemedeyse, taleple bağlılık ilkesi (HMK m.
26) için, belirli bir hukuki sebep değil, sadece talep edilen hak esastır. Buna karĢılık,
birçok hukuki sebep arasından seçim hakkı davacıdaysa, mahkeme, taleple birlikte,
davacının talebini dayandırdığı hukuki sebeple de bağlıdır. ġu halde konu davacının,
talebine karar verilebilmesi için muhtemel olan hukuki sebepler üzerinde tasarruf
yetkisine sahip olup olmadığıdır375.

Davacının, dava sebebi ve hukuki sebep üzerindeki tasarruf yetkisi sorunu,


doktrin tarafından, dava konusunun sınırlanması ve dava konusu ile dava sebebi
arasında var olan etkileĢim çerçevesinde ele alınmaktadır. Bundan dolayı dava konusu
ve dava sebebi kavramlarıyla ilgili doktrindeki tartıĢmaların açıklanması, mahkemenin
HMK m. 26‟ ya göre sadece taleple değil, bunun ötesinde, davacının talebini

374
Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.4; Cenk Akil, “Hâkimin Hukuku Kendiliğinden
Uygulaması İllkesi”, AÜHFD, C. 57, S. 3, 2008, (sa. 1-32), s.7 vd.
375
Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 50 vd.; Melissinos, s. 45.
76

dayandırdığı dava sebebine ve hukuki sebebe de bağlı olup olmadığı sorunu için
zorunlu görünmektedir376.

Taleple bağlılık ilkesi, bir yandan davacı (ve karĢı dava açmıĢsa davalı) tarafın
dava ve hükmün konusunu belirlemesini sağlarken (HMK m. 119/1), diğer yandan
mahkemenin karar verme yetkisinin sınırlanmasına da neden olur. Daha önceki
açıklamalarımızda, taleple bağlılık ilkesinin iki yönü olduğunu ortaya koymuĢtuk 377.
Buna göre taleple bağlılık ilkesi; tarafların, dava üzerindeki tasarruf yetkileri olduğunu
açıklar ki buna olumlu yön denir iken; aynı zamanda mahkemenin karar verme yetkisini
sınırlar, buna da olumsuz yön denir. Taleple bağlılık ilkesinin olumlu yönü, yani
tarafların dava üzerindeki tasarruf yetkileri, dava dilekçesinin içeriğinin sayılmıĢ olduğu
HMK m. 119‟da düzenlenmiĢtir.

Dava dilekçesinde bulunması gereken unsurları düzenleyen HMK m. 119‟da,


dava dilekçesinde; tarafların kimler olduğu, davanın konusu ve malvarlığı haklarına
iliĢkin davalarda, dava konusunun değeri, davacının iddiasının dayanağı olan bütün
vakıaların sıra numarası altında açık özetleri, dayanılan hukuki sebepler ve açık bir
Ģekilde talep sonucunun bulunması gerektiği belirtilmiĢtir. Yukarıda belirtilmiĢ dört
farklı durum378 esas alınarak, davacının dava dilekçesindeki tüm unsurlar üzerindeki
tasarrufu incelenecektir.

Yargılama, belirli bir uyuĢmazlık etrafında gerçekleĢmelidir. Bundan dolayı bir


davada hüküm altına alınması istenen ve davanın konusunu teĢkil eden talebin
ferdileĢtirilerek, diğer taleplerden ayırt edilmesi gerekir. Eğer böyle bir zorunluluk
olmasa idi, yani taraflar davanın açılmasından sonra ve tahkikat aĢamasında diledikleri
talepleri ekleyebilselerdi, davanın sona ermesi mümkün olmazdı. Bu yüzden davacı,
hangi uyuĢmazlık hakkında dava açtığını mahkemeye ve davalıya, bu uyuĢmazlık
konusu talep hakkını, diğer taleplerden ayırt edecek Ģekilde beyan etmek zorundadır.
ĠĢte bir talebin ferdileĢtirilmesi, hak sahibi ile yükümlü olan kiĢiler, davanın konusu ve
talebin daha doğrusu davanın sebebi yardımıyla gerçekleĢtirilecektir (bkz. HMK m.
119)379.

376
Thomas/ Putzo/ Reichold, ZPO § 308, kn. 4; Saenger, ZPO § 308, kn. 7; Melissinos, s. 48.
377
GiriĢ, II.
378
Bkz. Ġkinci Bölüm.
379
Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 18, 19, dipnot 6.
77

§ 2.1. DAVA DĠLEKÇESĠNDEKĠ UNSURLARDAN OLAN TARAFLAR

2.1.1. Taraf Kavramı

Davada taraf kavramını açıklamaya yönelik olarak üç teori ortaya atılmıĢ


bulunmaktadır. Ancak tezimizin kapsamı nedeniyle bu teorilere girmeden, artık
günümüzde kabul edilen Ģekli taraf kavramına göre, tarafın, mahkemeden kendi adına
hukuki koruma talep eden ve kendisine karĢı koruma talep edilen kiĢiler olduğunu
belirtmekle yetineceğiz380.

Dava açarak mahkemeden hukuki koruma talep eden kiĢiye davacı; kendisine
karĢı hukuki koruma talep edilen kiĢiye ise davalı denir. ġekli taraf kavramına göre,
davanın tarafları dava dilekçesiyle belirlenir ve davada taraf olmak için, dava
dilekçesinde davacı veya davalı olarak gösterilmiĢ olmak yeterlidir381.

ġekli taraf teorisi, taraf kavramını, taraflar arasındaki ihtilaflı maddi hukuk
iliĢkisinden bağımsız olarak belirlemektedir382. ġekli taraf kavramı bakımından
davacının ihtilaflı maddi hukuk iliĢkisinde hak sahibi; davalının ise yükümlü olup
olmadığı davada taraf konumunu elde etmesi bakımından önem taĢımaz383. Buna
karĢılık, ihtilaflı maddi hukuk iliĢkisinin hak sahibi veya yükümlüsü, dava dilekçesinde
taraf olarak belirtilmemiĢse ve de daha sonra taraf değiĢikliğiyle taraf olarak yer
almadığı sürece, söz konusu davanın tarafı konumunda olamaz ve davada onun
hakkında hüküm verilemez384.

Davacı veya davalının ihtilaflı maddi hukuk iliĢkisinin tarafı olup olmadığı,
maddi hukuka, bu nedenle davanın esasına iliĢkindir. Bu durum ise, davada sıfat olarak
adlandırılır. Davada sıfat, dava konusu edilen talep bakımından kimin maddi hukuka

380
Pekcanıtez/ TaĢ Korkmaz, Pekcanıtez Usul, s. 551; Hakan Pekcanıtez, Medeni Usul Hukukunda
Fer‟i Müdahale, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Döner Sermaye ĠĢletmesi Yayınları,
Ankara 1992, s. 27; Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s. 387; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-
Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 112; Ulukapı, Dava ArkadaĢlığı, s. 5.
381
Pekcanıtez/ TaĢ Korkmaz, Pekcanıtez Usul, s. 551; Pekcanıtez, Fer‟i Müdahale, s. 27; Önen,
Medeni Yargılama Hukuku, s. 62; Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s. 387; Alangoya/
Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 112; Ulukapı, Dava ArkadaĢlığı, s. 9.
382
Pekcanıtez/ TaĢ Korkmaz, Pekcanıtez Usul, s. 550; Pekcanıtez, Fer‟i Müdahale, s. 27; Üstündağ,
Medeni Yargılama Hukuku, s. 387; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s.
112.
383
Pekcanıtez/ TaĢ Korkmaz, Pekcanıtez Usul, s. 550; Pekcanıtez, Fer‟i Müdahale, s. 27; Üstündağ,
Medeni Yargılama Hukuku, s. 387; Ulukapı, Dava ArkadaĢlığı, s. 8.
384
Pekcanıtez/ TaĢ Korkmaz, Pekcanıtez Usul, s. 553.
78

iliĢkin olarak hak sahibi, kimin yükümlü olduğunu ifade eder. Tarafların açılan davada
sıfatlarının bulunup bulunmadığı sorusunun cevabı, ancak davanın esasına girildikten
sonra belli olur. Davacı veya davalının, ihtilaflı talep bakımından taraf sıfatı yoksa, dava
esastan reddedilir385.

Dava dilekçesinde yer alan tarafların kanuni ve iradi temsilcileri, davanın taraf
değildirler386.

Fer‟i müdahil davanın tarafı değildir. Buna karĢılık, asli müdahil görülmekte
olan davanın taraflarına karĢı kendi adına hukuki koruma talep ederek dava açtığından,
davada taraftır387.

2.1.2. Tarafların Dava Dilekçesinde Belirtilmesi

Davanın kim tarafından ve kime karĢı açıldığı dava dilekçesinde açıkça belli
olmalıdır. Bu durum dava dilekçesinin zorunlu unsurlarındandır ve hâkim tarafından
kendiliğinden dikkate alınır. Bu sayede davanın tarafları belirlenmiĢ olur, zira kim ya da
kimlerin davanın tarafı olduğu dava dilekçesi ile belirlenir. Bu nedenle tarafın kim
olduğu tereddütsüz dava dilekçesinde belirtilmelidir. Bu kiĢilerin talep konusu ile ilgili
maddi hukuka iliĢkin bağlantıların hiçbir önemi yoktur388.

Tarafın dava dilekçesinde belirlenmesi davacıya ait bir görevdir ve hiçbir Ģekilde
mahkemeye bırakılamaz389.

Davacı veya davalı tarafta birden fazla kiĢi varsa bu kiĢilerin hepsinin ad ve
soyadları dilekçede ayrı ayrı yazılmalıdır390. Davacı veya davalı tarafta birden fazla kiĢi
bulunması durumunda dava arkadaĢlığından söz edilir. Dava arkadaĢlığının iki tür
görünümü bulunmaktadır. Ġlk görünümü ihtiyari dava arkadaĢlığıdır. Ġhtiyari dava
arkadaĢlığının söz konusu olduğu hallerde, birden fazla kiĢinin birlikte dava açması
veya birden fazla kiĢiye karĢı birlikte dava açılması zorunlu olmayıp isteğe bağlıdır.

385
Pekcanıtez/ TaĢ Korkmaz, Pekcanıtez Usul, s. 611-612.
386
Pekcanıtez/ TaĢ Korkmaz, Pekcanıtez Usul, s. 552; Ulukapı, Dava ArkadaĢlığı, s. 11.
387
Pekcanıtez/ TaĢ Korkmaz, Pekcanıtez Usul, s. 552-553; Pekcanıtez, Fer‟i Müdahale, s. 28, 45;
Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 151, 157.
388
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1118-1119; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul
Hukuku, s. 112.
389
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1119.
390
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1120.
79

Yani burada davanın ihtiyari dava arkadaĢlığı Ģeklinde açılması bakımından tarafın
tasarrufu söz konusudur.

Dava arkadaĢlığının ikinci görünümü ise mecburi dava arkadaĢlığıdır. Mecburi


dava arkadaĢlığı, birden fazla kimsenin birlikte dava açması veya birden fazla kimseye
karĢı birlikte dava açılmasının zorunlu olduğu hallerde söz konusu olan dava
arkadaĢlığıdır. Yani burada davanın mecburi dava arkadaĢlığı Ģeklinde açılması
bakımından tarafın tasarruf yetkisi söz konusu değildir. Bu yüzden, mecburi dava
arkadaĢlarının birlikte dava açması veya bunlara karĢı birlikte dava açılması zorunlu
olmasına rağmen, mecburi dava arkadaĢlarından sadece bir kısmı dava açmıĢ veya bir
kısmına karĢı dava açılmıĢsa mahkemenin nasıl karar vermesi gerektiğini belirlemek
gerekir. Bu durumda mahkeme, açılmıĢ davayı hemen reddetmemelidir. Diğer dava
arkadaĢlarının da davada yer almalarını sağlamak için süre vermelidir. Çünkü böyle bir
davada, dava arkadaĢları dava konusu üzerinde tek baĢına dava takip yetkisini sahip
değillerdir. Mahkemece verilen süre içinde eksik olan dava arkadaĢları davaya dâhil
edilmezse, ancak o zaman mahkememe davayı dava takip yetkisi eksikliğinden dolayı
usullden reddeder391.

Davacı veya davalının dava dilekçesinde yer almaması durumunda hâkim,


davacıya eksikliğin tamamlanması için bir haftalık kesin süre verir. Bu süre içinde
davacı veya davalının belirtilmesi eksikliğinin tamamlanmaması halinde dava
açılmamıĢ sayılır (HMK m. 119/2).

§ 2.2. DAVA DĠLEKÇESĠNDEKĠ UNSURLARDAN OLAN DAVA


SEBEBĠ

2.2.1. Dava Sebebi Kavramı

Dava sebebi392 kavramı, usul hukukunun merkezi kavramları arasında yer alır.
Özellikle, derdestlik, kesin hüküm, iddia ve savunmanın geniĢletilmesi yasağı gibi
kurumlarda ortaya çıkan sorunlarının tespiti bakımından belirleyici bir rol oynar393.

391
Pekcanıtez/ TaĢ Korkmaz, Pekcanıtez Usul, s. 711-712. Davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddine
yölenik olarak bkz. Ulukapı, Dava ArkadaĢlığı, s. 148; Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s.
368.
392
Önen, dava nedeni demektedir (Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 145).
393
Yılmaz, Islah, s. 145; Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 477; Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 90;
MuĢul Terditli ĠliĢkiler, s. 113-114; Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 17.
80

Tüm bu usul hukuku kurumları bakımından, davanın sebebi kavramının tek bir
anlamının olması gerekir394.

Dava sebebini açıklamaya yönelik olarak doktrinde ileri sürülmüĢ iki görüĢ
vardır. Ġlki, dava sebebini hukuki sebepler olarak değerlendiren görüĢtür (ferdileĢtirme
teorisi). Artık bu görüĢ azınlıkta kalmaktadır. Ġkincisi, dava sebebinden davacının
davasını dayandırdığı vakıaların (vakıalara dayandırma teorisi) anlaĢılması gerektiği
yönündeki görüĢtür. Bu görüĢ, günümüzde çoğunluğun kabul ettiği görüĢtür395.

2.2.1.1. FerdileĢtirme Teorisi

FerdileĢtirme teorisine göre, dava sebebinden maksat, davacının usuli talebini


dayandırdığı hukuki iliĢkidir. BaĢka bir deyiĢle, dava temelini belirtmek için, iddia
edilen talebin dayanağı olan hukuki iliĢki teknik olarak ileri sürülmelidir. Böylece bu
hususun dava dilekçesinde belirtilmesi, davacının usuli talebinin ferdileĢtirilmesi ve
diğer taleplerden ayırt edilmesi için gerekli ve yeterlidir. Örneğin ödünçten, satımdan,
mirasçılıktan, mülkiyetten veya kiradan çıkan talep diye belirtilmesi gerekmektedir.
Böylece dava sebebinin hukuki sebep olduğu kabul edilmektedir. Bu bağlamda, talebin
dayandığı hukuki iliĢkinin ferdileĢtirilmesi, yani baĢka hukuki iliĢkilerle
karıĢtırılmaması için, sınırlarının gösterilmesi Ģarttır. Bunun için gerekli unsurların
belirtilmesi gerekir. Hukuki iliĢkiye vücut veren hayat olayının, yani hayat olayını
oluĢturan vakıaların baĢlangıçta belirtilmesi mümkün olsa bile, ileri sürülmesi Ģart
değildir396. Bu teoriyi savunanlara göre, ferdileĢtirmeye hizmet etmeyen ve fakat dava
dilekçesinde zorunluluk bulunmadığı halde ileri sürülmüĢ olan maddi vakıaların,
davanın ilerleyen aĢamalarında bir sınırlama ile karĢılaĢmaksızın istenildiği kadar

394
Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 17; Muhammet Özekes, “Dava
Dilekçesinde Hukuki Sebep Bildirmek Zorunludur”, Haluk Konuralp Anısına Armağan, C. 1, Ankara
2009, (sa. 745-781), s. 754.
395
GörüĢler hakkında bkz. Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 25; MuĢul Terditli
ĠliĢkiler, s. 112-113; Yılmaz, Islah, s. 145; Özekes, Hukuki Sebep, s. 751; Özkaya-Ferendeci, Kesin
Hükmün, s. 43; Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 90; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni
Usul Hukuku, s. 222; Alangoya, Vakıaların ve Delillerin Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 101; Meriç,
Tasarruf Ġlkesi, s. 108; Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 145; Berkin, Medeni Usul Hukuku, s.
97, dipnot 8.
396
GörüĢler hakkında bkz. Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 25; Alangoya,
Vakıaların ve Delillerin Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 102; Ansay, Hukuk Yargılama Usulleri, s. 237;
Özekes, Hukuki Sebep, s. 751; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 43-44; Tanrıver, Derdestlik
Ġtirazı, s. 91; MuĢul Terditli ĠliĢkiler, s. 112-113; Yılmaz, Islah, s. 146; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s.
108.
81

değiĢtirilmesi mümkündür. Fakat aynısı, dava dilekçesinde belirtilmiĢ ve talebin


kendisinden çıkartılmıĢ olduğu hukuki iliĢki için geçerli değildir397.

Ancak ferdileĢtirme teorisini savunanlar arasında, dava sebebini açıklarken


sadece hukuki sebepten yola çıkmayanlar da bulunmaktadır398. Yani ferdileĢtirme için
genellikle, somut hukuki iliĢkinin beyanının yanı sıra, aynı zamanda bazı maddi
vakıaların da belirtilmesi gerekebilir. Fakat bu, hiçbir zaman hukuki uyuĢmazlığın
bütün özellikleri ile birlikte en ince ayrıntılarına varana kadar tarihsel bir anlatım biçimi
ile ifade edileceği anlamına gelmez399. Örneğin, satıĢ bedelinin ödenmesi dava edilirken
davalı ve davacı arasında 05.01.2019 tarihinde bir satıĢ sözleĢmesinin yapılmıĢ olduğu
ve bu satıĢ sözleĢmesi gereğince teslim edilmiĢ ipek mallar için 1000 TL alacaklı
bulunduğuna iĢaret edilmesi gerekir400. Dava sebebini hukuki sebep olarak yorumlayan
görüĢler bile, bu bağlamda vakıaların önemini göz ardı edememektedirler. Yani dava
sebebini sadece hukuki sebepten oluĢtuğunu savunmamaktadırlar401. Bu teori, kendisine
yöneltilen eleĢtirilere cevap vermek için, hukuki sebeplerin yanı sıra ferdileĢtirmeye
hizmet eden vakıaların da belirtilmesini öngören bir hal almıĢtır. Söz konusu teorinin
yumuĢatılmıĢ olan bu boyutu, dava sebebi ile ilgili olarak öngördüğü çözümleme
itibariyle aĢağıda göreceğimiz vakıalara dayandırma teorisine yaklaĢmıĢtır402.

FerdileĢtirme teorisi esas alınarak taleple bağlılık ilkesine iliĢkin bir


değerlendirme yaparsak, mahkeme tarafların hukuki sebepleri ile bağlı olacak, baĢka bir
hukuki sebepten dolayı eldeki davayı inceleyip karar veremeyecek, eğer karar verirse bu
durum taleple bağlılık ilkesini ihlal etmiĢ olacaktır403.

2.2.1.2. Vakıalara Dayandırma Teorisi

Dava sebebi konusunda diğer görüĢ vakıalara dayandırma teorisidir. Bu görüĢü


göre dava sebebi, hukuk normunu doldurabilecek olayı oluĢturan tüm vakıalar, yani

397
GörüĢler hakkında bkz. Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 29-30; Tanrıver,
Derdestlik Ġtirazı, s. 91-92.
398
GörüĢler hakkında bkz., Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 44; Yılmaz, Islah, s. 147; Tanrıver,
Medeni Usul Hukuku, s. 478.
399
GörüĢler hakkında bkz. Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 27; Tanrıver,
Medeni Usul Hukuku, s. 478-479; Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 91; Yılmaz, Islah, s. 147.
400
GörüĢler hakkında bkz. Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 30.
401
GörüĢler hakkında bkz. Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 44.
402
GörüĢler hakkında bkz. Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 479; Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 92;
Yılmaz, Islah, s. 147.
403
Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 64-65, 68.
82

hayat olayıdır404. Talepte bulunmaya neden olan vakıaların tümünün, en ince ayrıntısına
varıncaya kadar, tarihsel bir anlatım düzeni içerisinde ve hiçbirini atlamadan dava
dilekçesinde belirtilmesi zorunludur. Bu, dava sebebini açıklamaya yönelik vakıalara
dayandırma teorisinin ilk ve klasik halidir405. Vakıaların tamamının tarihsel bir anlatım
düzeni içerisinde bütün ayrıntılarıyla belirtilmesinin çok büyük güçlükler yaratacağı
yönünde yapılan bir eleĢtiri üzerine, bu teori kendi içerisinde bir değiĢim geçirmiĢtir. Bu
teori, dava sebebinden, davanın açılmasına neden olan vakıaların tümünün değil, talep
sonucunun kendisinden çıkarılmasına imkân veren, onu haklı göstermeye yarayan
vakıaların, yani karara dayanak teĢkil edebilecek ve hukuki değerlendirmeyi
olgunlaĢtıracak olan vakıaların anlaĢılacağını öngören yeni bir hal almıĢtır. Bugün
vakıalara dayandırma teorisinin bu hali genel kabul görmektedir406.

Vakıalara dayandırma teorisine göre, davacının, talebini dayandırdığı vakıaların


oluĢturduğu hayat olayını mahkemeye sunması yeterlidir. Bunun yanı sıra davacı,
hukuki sebebi bildirmek zorunda değildir. Kendisine sunulan vakıaları kullanarak,
davacının talebine ulaĢmak için uygulanacak hukuk kuralını bulmak ve uygulamak
404
Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 33; Ansay, Hukuk Yargılama Usulleri, s.
236; Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1135; MuĢul Terditli ĠliĢkiler, s. 113; Özekes, Hukuki Sebep, s.
752; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 44; Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 92; Yılmaz, Islah, s.
148; Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 145, 332; Bilge/ Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s.
420; Oğuz Atalay, Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, 15. Bası, Ġstanbul 2017, s. 1682;
Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 561; Alangoya, Vakıaların ve
Delillerin Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 101, 103, 106; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 103; Arslan/
Yılmaz/ TaĢpınar Ayvaz/ Hanağası, Medeni Usul Hukuku, s. 324; Nur Bolayır, Medeni Usul
Hukuunda Hakimin Hukuku Re‟sen Uygulaması Ġlkesi, On Ġki Levha Yayıncılık, Ġstanbul 2019, s.
53-55. “Dava sebebinden maksat davanın dayandığı vakıalardır. Yoksa hukukî sebep değildir.
Nitekim geçimsizlikten dolayı açılan boĢanma davasından sonra aynı taraflar yeni vakıalara
dayanarak gene geçimsizlikten dolayı yeni bir dava açabildikleri gibi, aynı müddeabihin ayrı ayrı
bölümleride ayrı dava konusu yapılabilir ve bu davalarda taraflar ve dava konusu aynı olduğu halde
dava sebebi olan vakıalar ayrı olduğundan derdestlik itirazı ileri sürülemez.”, Y.13.HD, 22.03.1974
T., 621 E., 680 K. (YKD, C. 2, S. 12, Aralık 1976, s. 1680-1681).
405
Bu görüĢün Alman Usul Kanunu Tasarısının gerekçesinde yer aldığı ve bu yüzden bu görüĢün
savunulduğu hakkında bkz. Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 27-28; Yılmaz,
Islah, s. 148-149.
406
Türk hukukunda bu görüĢü savunan yazarlar, Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s. 460; Bilge/
Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 695; Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 145; Özekes,
Hukuki Sebep, s. 753; Atalay, Pekcanıtez Usul, s. 1682; Muhammet Özekes, Pekcanıtez Usul
Medeni Usul Hukuku, 15. Bası, Ġstanbul 2017, s. 1430; Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 479-480;
Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 92-93; MuĢul Terditli ĠliĢkiler, s. 113; Yılmaz, Islah, s. 148-149;
Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 223; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 108;
Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 46. “Mesela temerrüt sebebiyle açılan tazminat davasında,
kurulan sözleĢmenin, edimin yerine getirilmediğinin ve zararın doğumunun belirtilmesi yeterli
görülüyor. Süre verildiği, sürenin uygunluğu, gecikme dolayısıyla yapılan alımdaki bedel ve kazanç
kaybının belirtilmesi gerekli görülmüyor. Haksız fiile dayanan bir davada ise, talebin çıkarıldığı kaza
olayının açıklıkla belirtilmesi gerekli görülmekte buna karĢılık, davalının ihmalini ortaya koyan
bütün vakıaların belirtilmesi gerekli görülmemektedir” (Alangoya, Vakıaların ve Delillerin
Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 103).
83

hâkimin görevidir. Hâkim bunu kendiliğinden yapacaktır (HMK m. 33). Yani hukuki
sebebi araĢtırmak ve incelemek hâkimin yükümlülüğüdür (da mihi facta, dabo tibi ius).
Vakıaların ileri sürülmesi ise tarafların görevidir. Hâkim de, ileri sürülen vakıalarla
bağlıdır. Sadece önüne getirilen vakıalar üzerinde inceleme yaparak, kararını
verebilmektedir. Kesin hüküm etkisi de buna yönelik olmaktadır407. Vakıalara
dayandırma teorisi esas alınarak taleple bağlılık ilkesine iliĢkin bir değerlendirme
yaparsak, mahkeme tarafların hukuki sebepleri ile bağlı olmayacak, hukuki sebebi
hâkim kendiliğinden araĢtırıp tespit edecektir408. Hâkim, ileri sürülen vakıalarla
bağlıdır. Hâkim, sadece önüne getirilen vakıalar üzerinde inceleme yaparak, kararını
verebilmektedir.

2.2.1.3. Değerlendirme

Görüldüğü üzere, hakkın dayanağını oluĢturan vakıaların oluĢturduğu hayat


olayı, dava sebebini teĢkil etmektedir. Çünkü hukuk kuralının unsurları buna göre
doldurulacaktır. Hâkim, davacı tarafından ileri sürülen vakıalarla, davacının talep ettiği
hukuki sonucun unsurlarının oluĢup oluymadığını inceleyecektir. Taraflardan, talebin
dayandığı hukuki dayanağı ileri sürmeleri istenemez. Bu tarafların görevi değildir.
Ayrıca bu tür teknik bir değerlendirme tarafların imkânlarını aĢabilir, onları zor
durumda bırakabilir. Taraflar dayandıkları vakıaları, hukuki açıdan nitelemede yetersiz
kalabilirler. Tarafların hukuki yardım alamamaları, hukuk bilgilerinin yetersizliği
nedeniyle, taraflar hukuki nitelemeyi gereği gibi yapamayabilirler. Dolayısıyla hukuki
sebebi bulmak, incelemek ve hukuku uygulamak hâkimin görevidir409.

Dava sebebi HMK m. 119/1-e‟ de yer almaktadır. Hukuki sebep ise, HMK m.
119/1-g‟ de açıkça yer almaktadır. Ġkisinin aynı maddede ayrı ayrı belirtilmesi, aynı Ģey
olmadıklarını gösterir. Böyle olunca davacı dava açarken, dava dilekçesinde, iddiasının
dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetlerini (HMK m. 119/1-e)

407
“Örneğin davacı 10.10.2015 tarihli ödünç verme iliĢkisine dayanarak 50.000 TL‟ nin tahsili için
10.04.2017 tarihinde dava açmıĢtır. Sonradan bu tarihli ödünç sözleĢmesi gereği davalının borcunu
ödediğinin farkına varmıĢ ve bu sefer 10.10.2015 tarihli olana değil 10.10.2016 tarihli olan ödünç
sözleĢmesine dayandığını belirtmiĢtir. Görüldüğü gibi hukuki sebep değiĢmiyor, ancak olay
(Lebensvorgang) değiĢmiĢtir ve bu yasak dava değiĢtirme teĢkil etmektedir” (Alangoya, Vakıaların
ve Delillerin Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 109, dipnot 43).
408
Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 63.
409
Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 45; Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 482; Tanrıver,
Derdestlik Ġtirazı, s. 94; Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 146; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-
Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 227.
84

belirtmelidir. Bu unsurlarda bir eksiklik bulunması durumunda hâkimin, bu eksikliğin


tamamlanması için davacıya bir haftalık süre vermesi kanunda düzenlenmemiĢtir (HMK
m. 119/2). Bu hükümler uyarınca, bizim hukukumuzda, ferdileĢtirme teorisinin iddia
ettiği gibi sadece hukuki iliĢkinin yani hukuki sebebin belirtilmiĢ olması, davanın ve
savunmanın geçerli bir biçimde inĢası için yeterli gelmeyecek, maddi vakıaların da
dilekçelerde mutlaka yer alması gerekecektir. Ayrıca HMK m. 119/1-g‟ de dayanılan
hukuki sebeplerin de ayrıca dava dilekçesinde belirtilmesi gerektiği hususuna yer
verilmesi, dava sebebi kavramının hukuki sebep kavramından tümüyle farklı bir anlam
taĢıdığı görüĢünü desteklemektedir410.

Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında olarak
belirtilen husus, dava sebebi olarak adlandırılmaktadır. Hâkim, davacı tarafından talep
edilen sonucun, haklılığı açısından ileri sürülen vakıalarla, maddi hukuktaki hakkın
unsurlarının gerçekleĢip gerçekleĢmediğini inceleyecektir. Ġleri sürülen vakıaların,
hâkimin uygulayacağı normun aradığı Ģartları karĢılaması gerekmektedir, bunun
incelemesini de hâkim yapar. Dolayısıyla davacı, hayat olayını, yani talebinin
dayanağını teĢkil eden vakıaların bütününü mahkemeye sunmak zorundadır. Aksi
takdirde davayı kazanamaz. HMK m. 119/1-e‟ de kastedilen dava sebebidir. Dava
sebebi vakıalara dayandırma teorisi kapsamında belirlenmektedir411.

HMK m. 119/1-g‟ de ise hukuki sebepten söz edilmektedir. Bizim de


katıldığımız görüĢe göre, hukuki sebepten anlaĢılması gereken ise, davacının talebine
ulaĢabilmesi için dava sebebine uygulanacak olan hukuk normudur. Davacının talebine
dayanak olarak sunduğu vakıalar bütününün, söz konusu hukuk normunu karĢılaması
gerekir. Vakıaları mahkemeye getirme görevi taraflardayken, uygulanacak hukuk
normunu tespit etme görevi ise hâkimdedir. Hâkim bu bağlamda tarafların hukuki
nitelemeleri ile bağlı değildir (HMK m. 33). Hukuki sebebi hâkim kendiliğinden
araĢtırıp tespit edeceği için, tarafların belirttikleri hukuki sebep hâkimi bağlayıcı
değildir. Dolayısıyla dava dilekçesinde tarafın bu unsuru belirtmesi gerekmemektedir.
Hatta yanlıĢ veya eksik belirtmiĢ olsa bile, bunun davayı olumsuz etkilemesi söz konusu

410
Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 481; Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 94; MuĢul Terditli ĠliĢkiler,
s. 114; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 44; Yılmaz, Islah, s. 152, 157; Alangoya/ Yıldırım/
Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 223; Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 145, dipnot 11.
411
Alangoya, Vakıaların ve Delillerin Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 107; Özkaya-Ferendeci, Kesin
Hükmün, s. 47-48; Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 481-482; Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 94;
Yılmaz, Islah, s. 157.
85

olmayacaktır412. Medeni usul hukukunda geçerli olan tasarruf ilkesinin bir görünümü
olan taleple bağlılık ilkesi, taraflarca getirilme ilkesi ve hâkimin hukuku kendiliğinden
uygulaması ilkesi ile bu sonuçların örtüĢtüğü söylenebilir413.

2.2.2. Dava Sebebinin Dava Dilekçesinde Belirtilmesi

Yargılama, belirli bir uyuĢmazlık konusu etrafında vuku bulmalıdır. Bu yüzden,


bir davada söz konusu edilen ve dava konusunu teĢkil eden talebin, ferdileĢtirilerek
diğer taleplerden ayırdedilmesi gereği vardır. Usuli bakımdan, uyuĢmazlık konusunun
diğer talep haklarından belirli bir Ģekilde ayırt edilmesi ve ferdileĢtirilmesi, medeni usul
hukukunda açıklık ve birlik temin eder414. Davacı eğer, talebinin sebebini beyan
etmeksizin örneğin bir miktar para veya kiralananın tahliyesini talep etseydi,
yargılamaya üstesinden gelinemeyen bir güvensizlik hâkim olurdu. Bir yandan davalı,
anlamlı ve elveriĢli bir savunma hazırlamakta yetersiz kalır, diğer taraftan hâkim
hükmünü vermede birçok zorluklarla karĢı karĢıya kalırdı. Çünkü hâkim, neredeyse
davacı ve davalı arasında meydana gelen tüm hayat olaylarını, davacının ödeme talebini
ve kiralananın tahliyesini kabul edene veya reddene kadar denetlemek zorunda
olurdu415. Dava tarafların sınırsız bir mücadele yeri olacak ve böylece davanın kesintisiz
bir Ģekilde ilerleyebilmesi mümkün olmayacaktı416.

Bu nedenle talebin ferdileĢtirilmesi, dava edebilmek imkânının bir Ģartını teĢkil


eder. Çünkü mahkemeler, sırf teorik meselelere hükmetmek için teĢkil ve tesis
edilmemiĢlerdir. O halde davacı, hangi uyuĢmazlık konusu hakkında dava açtığını, bu
uyuĢmazlık konusunu, diğer aynı çeĢit uyuĢmazlık konularından ayırt edebilecekleri
Ģekilde, mahkeme ve davalıya beyan etmek zorundadır. Davacı bu yükümlülüğünü,
dava dilekçesinde tarafların kim olduğunun ve talebin yanında dava sebebini beyan
etmek suretiyle yerine getirir417.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 119/1-e ve 194 maddelerinde, davacının (ve


davalının) talebinin sebebini dava dilekçesinde ileri sürmesi gerektiğini düzenlemiĢtir.
412
Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 482; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 48; Yılmaz, Islah, s.
155; Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 146; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul
Hukuku, s. 227; Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 36.
413
Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 48; Yılmaz, Islah, s. 152-156.
414
Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 18-19.
415
Melissinos, s. 66-67.
416
Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 18-19.
417
Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 18-19.
86

Ödeme talebinin meydana gelme sebebi olarak, taraflar arasında yapılan satıĢ
sözleĢmesinin olduğundan bahsedilmesi gerekir. Aynı Ģekilde kiralananın tahliyesi
sebebi olarak tahliye sebeplerinden birinin davaya getirilmesi gerekir418. Bundan baĢka
davacı, talebinin meydana gelme sebebini yeterince somutlaĢtırmak zorundadır. Çünkü
satıĢ sözleĢmesinin bildirilmesinden sonra da dava konusunun belirsiz kalması
mümkündür. Aynı taraflar arasında birden çok satıĢ sözleĢmesi mevcut olduğunda böyle
bir durum ortaya çıkabilir419. Burada davacının, dava sebebinin bildirilmesinde belirli
bir hukuki iliĢkiyi, örneğin kira veya satıĢ sözleĢmesini, bildirmesinin zorunlu olmadığı
vurgulanmalıdır. Davacı, böyle bir hukuki iliĢkinin çıkarılacağı vakıaları ileri sürmesi
yeterlidir. Maddi hukukun bir veya birçok normu altında vakıaları altlama görevi
mahkemenindir (HMK m. 33)420.

Her ne kadar, HMK m. 119/1-e, davacının dava dilekçesinde dava sebebi olan
vakıaları bildirmesi gerektiği düzenlenmiĢse de, eksik vakıa bildiriminde bulunması
veya hiçbir vakıa ileri sürmemesi durumunda bunun sonucunun ne olacağı, HMK m.
119/2 hükmünde düzenlenmemiĢtir. Öncelikle davacı, dilekçesinde vakıa bildiriminde
bulunmuĢ ancak eksik bulunmuĢ ise, bu durumda, talep sonucunun dayanağı olan
vakıaları eksik bildirien davacı, bu sebeple iddiasını ispat edemeyecektir, yani davası
esastan reddedilecektir. Hâkim, süre vererek bu eksikliğin giderilmesini isteyemez421.
Buna karĢılık davacı, dilekçesinde hiçbir vakıa ileri sürmemiĢse, bu duruma farklı
yaklaĢmak gerekecektir. Böyle bir durumda, davalı tarafın gerçek anlamda
savunmasına, ayrıca ön incelemeye ve tahkikata esas olacak davacının hiçbir vakıa

418
Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 18-19; Melissinos, s. 66-67; Özekes, Dava
Dilekçesinde Eksiklik, s. 286.
419
Melissinos, s. 66-67.
420
Thomas/ Putzo/ Reichold, ZPO § 308, kn. 4; Melissinos, s. 67; Saenger, ZPO § 308, kn. 7;
Musielak ZPO/Musielak, ZPO § 308, kn. 15; BeckOK ZPO/Elzer, ZPO § 308, kn. 19;
MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 15; Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.4;
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 7; Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/
Seiler, ZPO Art. 58, kn. 10; Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.5; Baki Kuru, “Hukuk Usulünde
Dava Sebebi”, Makaleler, Arıkan Basım, Ġstanbul 2006, (sa.215-246), s. 220. BAG ZIP 91, 334
(Thomas/ Putzo/ Reichold, ZPO § 308, kn. 4). YĠBGKK, 04.06.1958 T., 15 E., 16 K. (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.02.2017). Aynı yönde, YHGK, 11.04.1990 T., 1-152 E., 236 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.02.2017); YHGK, 13.02.1991 T., 1990/2-469 E., 1991/76 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.02.2017); YHGK, 01.05.1991 T., 1-133 E., 229 K. (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.02.2017); Y.23.HD, 27.06.2016 T., 2015/6656 E., 2016/3933 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.02.2017); Y.11.HD, 03.05.2011 T., 2009/3079 E., 2011/5345
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.02.2017); Y.1.HD, 16.04.1990 T. 2309 E., 5411 K. (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.02.2017).
421
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1159; Özekes, Dava Dilekçesinde Eksiklik, s. 296; Tanrıver,
Medeni Usul Hukuku, s. 634.
87

iddiası bulunmamaktadır422. Yani davacının talep sonucunu temellendirmesi ve


ferdileĢtirmesi söz konusu olmayacaktır. Talep sonucunun haklılığı üzerinde bir
inceleme yapılamayacaktır. Bu durumda, katıldığımız görüĢe göre dava reddedilmelidir
fakat bu ret usuli bir ret olmalıdır423.

§ 2.3. DAVA DĠLEKÇESĠNDEKĠ UNSURLARDAN OLAN HUKUKĠ


SEBEP

2.3.1. Hukuki Sebep Kavramı

Davacı birçok hukuki sebebe dayanılabilecek vakıaları davaya getirip, fakat


dava talebinin değerlendirilmesinin, bu birçok hukuki sebepten sadece birisi yardımıyla
yapılmasını talep ettiğinde, davacının hukuki sebep üzerinde tasarruf yetkisinin olup
olmadığı ortaya çıkarılmalıdır. Çünkü davacının hukuki sebep üzerinde tasarurf
yetkisinin olduğu kabul edilirse, davacının, talebini belirli bir hukuki sebeple
sınırlandırdığı bir davada, mahkeme davacının dayandığı hukuki sebepten baĢka bir
sebebe dayanarak davayı kabul ederse, “görünürde” HMK m. 26‟ nın ihlali söz konusu
olmaktadır424. ġayet davacının hukuki sebep üzerinde tasarruf yetkisinin olmadığı kabul
edilecek olursa, mahkeme kararını davacı tarafından belirtilenden baĢka bir hukuki
sebebe dayandırabilecek ve bu karar HMK m. 26‟yı ihlal etmeyecektir. Davacının
hukuki sebepler üzerinde tasarruf yetkisine sahip olup olmadığı hususunda HMK m. 26
ve HMK m. 33‟de düzenlenen hâkimin hukuku kendiliğinden uygulaması arasındaki
iliĢkinin birlikte dikkate alınması gerekir425.

Hukuki sebep, dava konusu olan vakıaların pozitif hukuk açısından


değerlendirmesinin yapılmasıdır. Hukuki sebep, dava konusu olan vakıalara

422
Özekes, Dava Dilekçesinde Eksiklik, s. 288.
423
Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 19; Özekes, Dava Dilekçesinde Eksiklik, s.
288. Tanrıver, davanın reddi tehlikesiyle karĢı karĢıya kalınacağını belirtmekte fakat bu reddin,
usulden mi yoksa esastan mı olduğunu açıklamamaktadır (Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 634).
Yılmaz, bu durumda HMK m. 119/2‟nin kıyasen uygulanarak, vakıa bildirimi için süre verilmesi
gerektiğini belirtmektedir (Yılmaz, ġerh, C. I, s. 823). Kıyak, Dava dilekçesinde vakıaların hiç
gösterilmemiĢ olması halinde, bu eksikliğin HMK m. 31/1 çerçevesinde giderilmesinin mümkün
olduğunu belirtmektedir (Emre Kıyak, “Yargıtay Kararları Işığında Dava Dilekçesinde Yer Alan
Unsurların Eksik Olması Halinde Uygulanacak Hükümler”, SÜHFD, C. 22, S. 1, 2014, (sa.127-158),
s.152)
424
Ġlhan E. Postacıoğlu, “İnşaat Giderlerine Katılmadan Doğan Alacak”, Makaleler ve Karar
Ġncelemeleri, Vedat Kitapçılık, Ġstanbul 2011, (sa. 979-985), s. 981; MuĢul, Terditli ĠliĢkiler, s. 116;
Melissinos, s. 81.
425
Melissinos, s. 82, Postacıoğlu, İnşaat Giderlerine, s. 981; MuĢul, Terditli ĠliĢkiler, s. 116.
88

uygulanacak hukuk kurallarıdır426. Örneğin, haksız fiil, sözleĢmeye aykırılık, vekâlet


sözleĢmesi birer hukuki sebeptirler. Biz vakıalara dayandırma teorisini kabul ettiğimiz
için, hukuki sebep, dava sebebi değildir.

Birçok koruma normunun, aynı hakkın elde edilmesi sonucunu doğurması


mümkündür. Davacı, dava talebini temellendirmek için birçok hukuk normuna uyan
vakıalar ileri sürdüğünde, hukuki sebebinin çokluğu söz konusu olur. Böylece talep
edilen hukuki sonucu doğuran koruma normu kadar hukuki sebep vardır. Dava sebebi,
maddi hukuk kuralları değildir. Talep edilen dava talebini haklı gösteren vakıaların
bütünü anlamına gelir. HMK m. 119/1-g, davacının talebinin sebebini davaya getirmesi
gerektiğini düzenlediğinden, davacının davasını dayandırdığı tüm vakıaları yargılamaya
getirmesi gerekir427. Fakat davacı, belirli hukuki sebebe, örneğin sebepsiz zenginleĢme
veya haksız fiil, açıkça dayanmak zorunda değildir. Davacının ileri sürdüğü vakıaların
hukuki nitelemesi, medeni usul hukukuna hâkim olan “iura novit curia” ilkesi (HMK
m. 33) gereğince mahkemenin görevidir428.

2.3.2. Hukuki Sebebin Dava Dilekçesinde Gösterilmesi

Dava dilekçesinin içeriğinin düzenlendiği HMK m. 119‟un birinci fıkrasının (g)


bendine göre dayanılan hukuki sebeplerin dava dilekçesinde bulunması gerektiği ifade
edilmiĢtir. Kanunun ifadesi bu olmakla beraber, HMK m. 33‟de dikkate alındığında,
hukuki sbeeplerin dava dilekçesinde açıkça belirtilmesinin gerekip gerekmediği
konusunda tartıĢma söz konusudur. Esasen bu tartıĢma, hâkimin hukuki sebebe bağlı
olup olmadığı konusunda doktrinde ileri sürülen farklı görüĢlerle bağlantılıdır. Bu
görüĢler, dava konusu ve dava sebebi hakkındaki görüĢler arasındaki farklılıkların
tekrarlanan bir sonucudur. Doktrinde bu sorunun cevabının, HMK m. 26‟nın öngördüğü
hâkimin taleple bağlılığı ilkesinden ne anlaĢılması gerektiğine bağlı olduğu kabul
edilmektedir. Daha açık bir ifadeyle, taleple bağlılık ilkesinin, sadece talep yanında bu
talebin dayandığı hukuki sebeple de iliĢkili olup olmamasına göre verilecek cevabın

426
Bilge/ Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 438; Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 145-146;
Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 227; Bolayır, Hukuku Re‟sen
Uygulaması, s. 65.
427
Melissinos, s. 45-46.
428
Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 50 vd; Alangoya, Vakıaların ve Delillerin
Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 96; Braun, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, s. 80; Erdönmez,
Pekcanıtez Usul, s. 795; Özbay, Hakem Kararlarının Temyizi, s. 154; Akil, Hâkimin Hukuku
Kendiliğinden Uygulaması, s. 3-4; Kuru, Dava Sebebi, s. 220.
89

değiĢeceği ifade edilmektedir429. Doktrinde bu konuda baĢlıca iki görüĢ


savunulmaktadır. Bu görüĢlere tekrardan kaçınmak amacıyla mahkemenin dava
dilekçesine bağlılığı baĢlığı altında değinilecektir.

Ancak Ģunu ifade etmek gerekir ki, davacının davasını doğru bir Ģekilde açıp
yürütebilmesi için, talebini haklı kılan, kanunda düzenlenmiĢ soyut koĢul vakıalara
uygun bir Ģekilde, somut vakıaları ortaya koyması lazımdır. Davacının bunu
yapabilmesi için doğru bir Ģekilde hukuki nitelendirme yapmıĢ olması gerekir430. Fakat
bu söylemin, hâkimin hukuki sebeple bağlılığı noktasında bir etkisi söz konusu değildir.

§ 2.4. DAVA DĠLEKÇESĠNDEKĠ UNSURLARDAN OLAN TALEP


SONUCU

2.4.1. Talep Sonucu Kavramı

Mahkemenin dava sebebine ve hukuki sebebe bağlılığından çıkarılan sonuçlar


yukarıda anlatıldı, aĢağıdaki bölümde hâkimin talebe bağlılığı ele alınacaktır. HMK m.
26 açıkça, hâkimin, tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olduğunu vurgulamıĢtır.

Mahkemenin, talep edilenden fazlaya veya baĢka bir Ģeye karar verip vermediği
ilk etapta, taraflarca dava dilekçesinde belirtilen talep sonucuyla mahkeme kararı
karĢılaĢtırılarak bulunur431. ÇalıĢmamız açısından önemli olan unsurlardan birisi
taleptir. Bu yüzden aĢağıda talep sonucu (netice-i talep432) kavramı üzerinde duracağız.

Davacının, mahkemeden hukuki koruma istemesi yeterli değildir. Ayrıca dava


açarken (malın teslimi, tazminat, boĢanma, tahliye gibi) kendisi lehine nasıl bir hüküm
verilmesini istediğini ve hükmün içeriğini de belirlemelidir. Davacı mahkemeden,
derdime çare bulun, haksızlığı önleyin Ģeklinde, içeriği belli olmayan genel bir talepte
bulunamaz. Bulunsa da bu konuda bir karar verilemez433.

429
Braun, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, s. 80; Postacıoğlu, İnşaat Giderlerine, s. 981; MuĢul,
Terditli ĠliĢkiler, s. 116.
430
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1147-1148; Özekes, Hukuki Sebep, s. 756-757; Özekes, Dava
Dilekçesinde Eksiklik, s. 297-298; YavaĢ, Hakim Olan Ġlkeler, s. 315.
431
Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 9.
432
Talep sonucunu ifade etmek için: istek sonucu, istem sonucu, netice-i talep, talep neticesi, hukuki
netice, talep kavramları da kullanılmaktadır (Hanağası, Davada Menfaat, s. 125, dipnot 707).
433
Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 788.
90

Bir davanın hangi dava çeĢidine girdiği, kural olarak talep sonucundan anlaĢılır
ve talep sonucu dava çeĢitlerine göre farklılık gösterir434. Talep sonucu, eda
davalarında: davalının, bir Ģeyi vermeye veya yapmaya yahut yapmamaya mahkûm
edilmesini (HMK m. 105); tespit davalarında: bir hakkın veya hukuki iliĢkinin
varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesini
(HMK m. 106/1); inĢai davalarda ise: yeni bir hukuki durum yaratılması veya mevcut
bir hukuki durumun içeriğinin değiĢtirilmesi yahut onun ortadan kaldırılmasını (HMK
m. 108/1) konu alır. Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve
kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız
olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki iliĢkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek
suretiyle belirsiz alacak davası açabilir (HMK m. 107/1). Belirsiz alacak davası esasen
bir eda davasıdır, bu yüzden talep sonucu; davalının, bir Ģeyi vermeye (parayı vermeye)
mahkûm edilmesini konu alır. Ancak talep sonucu bu dava çeĢidinde özellik gösterir.
Eda davalarından farklı olarak belirsiz alacak davalarında talep tam olarak belirtilmese
dahi, asgari bir miktarın belirtilmesi zorunludur.

Dava niteliğinden olmayan geçici hukuki koruma tedbirlerinde de, talep sonucu
özellik gösterir. Ġhtiyati tedbir taleplerinde; ihtiyati tedbir talep eden taraf, dilekçesinde
dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek zorundadır (HMK m.
390/3). Yani tedbir talep eden, ne tür bir tedbir talep ettiğini talebinde belirtmek
durumundadır. Ġhtiyati haciz yargılamasında da tasarruf ve taraflarca getirilme ilkesi
geçerli olduğundan, ihtiyati hacze mahkeme kendiliğinden karar veremez, alacaklının
talebi gereklidir. Ġhtiyati haciz dilekçesinin konu kısmında, ne için ve ne miktar alacak
için ihtiyati haciz istendiği kısaca belirtilmelidir. Bunun dıĢında, ihtiyati hacze esas
teĢkil eden vakıaların neler olduğu ve ihtiyati haczin dayanağı olan hususların
gösterilmesi gerekir. Burada özellikle ihtiyati haciz sebebi ve buna iliĢkin vakıalar
açıkça gösterilmelidir. Mümkünse borçlunun ihtiyaten haczedilecek malvarlığı da
gösterilmelidir435.

Öte yandan talep sonucu belli bir Ģeye (örneğin televizyonun teslimine,
boĢanmaya veya istenen borcun bulunmadığının saptanmasına) yönelik olabileceği gibi,

434
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 960, 1150; Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, Medeni Usul Hukuku, s.
236; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 229; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s.
130.
435
Özekes, Ġhtiyati Haciz, s. 187-190.
91

talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda alacağın belli bir
kesimine de (kısmi dava) yönelik olabilir (HMK m. 109). Bundan baĢka, talep sonucu
terditli de olabilir436. Terditli davalarda, davacı biri asıl, diğeri tali olmak üzere iki ayrı
talepte bulunur ve ilk önce asıl talep hakkında karar verilmesi istenir, tali talep ise, asıl
talep reddedilmesi olasılığı için yapılır. Bu iki ayrı talebin dayandığı vakıalarak aynı
olabileceği gibi farklı da olabilir437.

Talep sonucu seçimlik de olabilir438. Eğer borcun konusunu oluĢtaran birden çok
edim varsa ve borçlu seçimine göre bu edimlerden yalnız birini yerine getirmekle
yükümlü ise, ortada seçimlik bir borç vardır (TBK m. 87; HMK m. 112/1). Örneğin
borçlunun (seçim hakkı kendinde kalarak) alacaklıya ya 1000 kg çay veya 50 kg kahve
verme yükümlülüğü vardır. Eğer vadesinde borçlu edimini yerine getirmezse, alacaklı
dava açarak davalının seçimine göre, ya çayın ya da kahvenin kendisine teslimini
isteyecektir (seçimlik dava, alternatif dava). Bu davada talep sonucu, iki veya duruma
göre dava fazla Ģeyi içerir439.

Talep sonucu seçimlik olmayan birden fazla Ģeye iliĢkin de olabilir440. Davacı,
aynı davalıya karĢı olan, birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini, aynı dava
dilekçesinde ileri sürebilir (HMK m. 110). Davacının, her talebine iliĢkin talep
sonucunu, açıkça ve ayrı ayrı dava dilekçesinde göstermesi gerekir441. Örneğin davacı,
davalıdan hem arsasına elatmasının önlenmesini, hem de davalının arsa üzerinde
yaptırdığı evin yıktırılmasını isterse veya davacı, davalının hem evi tahliye etmesini,
hem de eve verdiği zararları ödemesini isterse medeni usul hukukundaki teknik tabiriyle
dava yığılması ortaya çıkar. Bu tür dava yığılması bakımından talep sonuçları arasında

436
BK-Berner Kommentar/ Killias, ZPO Art. 221, kn. 8; Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1150;
Yılmaz, Islah, s. 194; Hanağası, Davada Menfaat, s. 127; Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 82; Kuru,
Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, s. 160; Belgesay, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ġerhi, s.
398; Bilge/ Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 441; Börü, Dava Konusu, s. 284.
437
Yılmaz, Islah, s. 194.
438
Yılmaz, Islah, s. 194; Hanağası, Davada Menfaat, s. 127; Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 82; Kuru,
Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, s. 160; Börü, Dava Konusu, s. 284.
439
Yılmaz, Islah, s. 194.
440
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 40; Brunner/ Gasser/ Swander/ Pahud, ZPO
Art. 221, kn. 6; OFK-Orell Füsli Kommentar/Engler, ZPO Art. 221, kn. 4; Sutter-Somm/
Hasenböhler/ Leuenberger/ Leuenberger, ZPO Art. 221, kn. 36-37; BK-Berner Kommentar/
Killias, ZPO Art. 221, kn. 16; SHK-Stämflis Handkommentar/ Dürr, ZPO Art. 221, kn. 5;
Leuenberger/ Uffer-Tobler, s. 146; Yılmaz, Islah, s. 194; Hanağası, Davada Menfaat, s. 127;
Kuru, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, s. 160.
441
Kuru, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, s. 160; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni
Usul Hukuku, s. 229.
92

bir bağlıntı bulunması gerekli değildir442. Fakat birlikte dava edilen taleplerin
tamamının aynı yargı kolu içinde yer alması ve taleplerin tümü bakımından ortak yetkili
bir mahkemenin bulunması Ģarttır (HMK m. 110). Terditli, seçimlik ve kümilatif
davalarda birden çok talep sonucu vardır443.

ġartlı talep sonucu, yani kararı Ģartın gerçekleĢmesine bağlamak isteyen talep
sonucu mümkün değildir444. Böyle bir talep sonucu geçersizdir445.

Davalı açısından talep sonucu ise, yapmıĢ olduğu usule ve esasa iliĢkin
savunmalarına dayanarak, mahkemenin davayı kısmen veya tamamen reddetmesini
istemesidir446. Hukuki koruma arayan davacının, hükmün konusunu belirleme yetkisi,
davalının talebinin bu çerçeve içinde hareket etmesini zorunlu kılar. Davalının talepleri,
ya davanın reddi ya da davanın kısmen veya tamamen kabulü Ģeklinde olabilir. Davalı,
baĢka Ģekilde bir talepte bulunmak istiyorsa, karĢı dava açmalıdır447. Davalı aynı
davada, kendi hakkının da hüküm altına alınmasını talep edecekse bu durumda karĢı
dava açabilir (HMK m. 132).

2.4.2. Talep Sonucunun Taraf Dilekçelerinde Gösterilmesi

Bu baĢlık altında talep sonucunun taraf dilekçelerinde gösterilmesine


değinilecektir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu, yargılama usulü olarak iki tür yargılama
usulü düzenlemiĢtir. Bunlar yazılı yargılama usulü ve basit yargılama usulüdür. Yazılı
yargılama usulünde, dilekçeler aĢaması tarafların vereceği ikiĢer dilekçeyle birlikte
toplam dört dilekçeyle tamamlanmaktadır.

Basit yargılama usulünde ise tarafların sadece birer dilekçe verme hakları vardır.
AĢağıda anlatılacak olan bölümde, yazılı yargılama usulü esas alınmıĢtır.

442
Yılmaz, Islah, s. 194.
443
SHK-Stämflis Handkommentar/ Dürr, ZPO Art. 221, kn. 5; Leuenberger/ Uffer-Tobler, s. 146;
Yılmaz, Islah, s. 194.
444
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1150. Ġsviçre hukukunda talep sonucunda Ģarta bağlı bir eda veya
tespitin yer alabileceği ve de aynı anda ifanın talep edilmesinin mümkün olduğu belirtilmektedir
(BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 40; Brunner/ Gasser/ Swander/ Pahud, ZPO
Art. 221, kn. 6; OFK-Orell Füsli Kommentar/Engler, ZPO Art. 221, kn. 4).
445
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1150.
446
Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 164; Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1240; Kuru, Medeni Usul
Hukuku Ders Kitabı, s. 178; Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 666.
447
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 33.
93

2.4.2.1. Davacının Dilekçelerinde Talep Sonucunu Göstermesi

Talep sonucu, dava dilekçesinin zorunlu unsurları arasında yer alır (HMK m.
119/1-ğ; dZPO m. 253/2-2; öZPO m. 226/1; sZPO m. 221/1-b). Dava dilekçesinde talep
sonucunun gösterilmemiĢ olması veya açık olmaması durumunda, hâkim davacıya
eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre verir448. Bu süre içinde eksikliğin
tamamlanmaması hâlinde dava açılmamıĢ sayılır (HMK m. 119/2).

Davacının gerek asıl talebinin, gerekse yan taleplerinin dilekçeden açıkça


anlaĢılması gerekir449. Davanın tespite mi, edaya mı veya inĢai bir talebe mi yönelik
olduğu ve hangi içeriğe sahip olduğu belirli olmalıdır450. Eda davalarında talep451,
somut icra edilebilir içeriğe sahip olmalıdır. Para alacağı davalarında alacağın rakamla
belirtilmesi gerekir452. Ġadesi istenen eĢyalar veya yapılması veya kaçınılması istenen
belirli bir eylem tam olarak belirtilmelidir. Objektif dava yığılmasında toplam tutarın
yanında her bir kalem tutarı tam olarak rakamlandırılmalıdır453. Alacak, yabancı para
cinsinden de talep edilebilir ve yabancı para ödenmesine de hüküm verilebilir454.

Davacının mahkemeden sadece soyut bir hukuki koruma istemesi (uğranılan


zararın giderilmesi Ģeklinde) yeterli değildir. Ayrıca davacı, dava açarken, kendisi

448
Dava dilekçesinde talep sonucunun belirtilmediği durumlarda dilekçenin kanuna uygun hale
getirilmesi için süre vermek yerine, davacıya dava dilekçesini ıslah etmek için süre verilmesi doğru
değildir (Yılmaz, ġerh, C. I, s. 795). Dava dilekçesinde talep sonucunun gösterilmemiĢ olması veya
açık olmaması durumunda, hâkim davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre
vermesi (HMK m. 119/2), hâkimin davayı aydınlatma yükümlülüğü dolayısıyla değil fakat hâkimin
davannı maddi yürütümünü üstlenmesi dolayısıyla davacıdan giderilmesini istmek davacı tarafından
tamamlamakla gidermektir (Meriç, Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 391).
449
de Boor, Zivilprozessrecht, s. 58; Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1149; Postacıoğlu, Medeni Usul
Hukuku, s. 393.
450
Jauernig/ Hess, Zivilprozessrecht, s. 163; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 521;
Rechberger/ Rechberger/ Klicka, ZPO § 226, kn.5.
451
Maddi ve usuli Ģartlar gereğince davacı kendine veya üçüncü bir kiĢiye eda talep edebilir
(Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 522; Blomeyer, Zivilprozessrecht, s. 252).
Üçüncü kiĢiye eda talep ediliyorsa üçüncü kiĢinin ismi belirtilmelidir (Blomeyer, Zivilprozessrecht,
s. 252). Aynı anda eda davasında karĢı edim öyle belirli olmalı ki bağımsız olarak dava edilebilsin
(Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 522; Gehrlein, Zivilprozessrecht, s. 54). Para
borcundan kurtulma dava ediliyorsa, bunun sebebi ve yüksekliği açıkça belirtilmelidir (Blomeyer,
Zivilprozessrecht, s. 252).
452
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 522; Brunner/ Gasser/ Swander/ Pahud,
ZPO Art. 221, kn. 7.
453
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 522; Gehrlein, Zivilprozessrecht, s. 54;
Rechberger/Rechberger/Klicka, ZPO § 226, kn.4.
454
Hakan Pekcanıtez, Medeni Usul ve Ġcra-Ġflas Hukukunda Yabancı Para Alacaklarının Tahsili, 3.
Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 1998, s. 93 vd; Prütting/Gehrlein/Geisler, ZPO § 253, kn.16;
Rechberger/Rechberger/Klicka, ZPO § 226, kn.4.
94

lehine nasıl bir hüküm verilmesini ve hükmün içeriğini de belirlemelidir455. Medeni usul
hukukunda, hâkim taraf talepleriyle bağlı olup; talepten fazlaya ya da baĢka bir Ģeye
karar veremeyeceği (HMK m. 26) için, tarafın mahkemeden nasıl bir hukuksal korunma
talep ettiğini, açık ve kesin bir dille, herhangi bir tereddüte yer vermeyecek Ģekilde
bildirmesi gerekir. Çünkü mahkemenin tesis edeceği hükmün en önemli öğelerinden
birisini oluĢturan hüküm fıkrasının Ģekillendirilmesinde, tümüyle tarafların talep
sonuçları belirleyici olacaktır456. Talep sonucunun dilekçede doğru ifade edilmesi,
taleple bağlılık ilkesi ile yakından ilgilidir457 ve taraflara bir yükümlülük yüklemiĢtir458.
Bu nedenle davacı, nelerin hüküm altına alınmasını (davalının neye mahkûm
edilmesini) talep ettiğini, açık ve eksiksiz bir Ģekilde dava dilekçesinin talep sonucu
bölümünde bildirmelidir459. Davacının talebini açık, tereddüt ve çeliĢki doğurmayacak
Ģekilde belirtmesi; bu talebin dava konusu kısmı ve vakıalarla da uyumlu olması
gerekir460.

Talep sonucu olarak gösterilen hususlar tek tek karara bağlanmalıdır (HMK m.
297/2)461. Öte yandan, dikkat edilmesi gereken nokta, davacının davasında haklı
görülmesi durumunda talep sonucunun, hüküm fıkrasında yer alacak olmasıdır (HMK
m. 297/2). Talep sonucu çok açık olmalı ki, hâkim, davayı kabul edince, tamamlama ve
açıklama olmaksızın, talep sonucunu aynen hüküm fıkrası olarak (HMK m. 297/2)
kararına alabilsin462 ve cebri icranın temelini oluĢturabilsin463. Hüküm fıkrası, eda

455
Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, Medeni Usul Hukuku, s. 182-183; Hanağası, Anonım Ortaklığın, s.
241; Karl Wolff, Grundriss des österreichischen Zivilprozessrechts, Innsbruck 1936, s. 262.
456
Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 359; Hanağası, Anonım Ortaklığın, s. 241; Holzhammer,
Österreichisches Zivilprozessrecht, s. 177; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 36.
457
Jauernig/ Hess, Zivilprozessrecht, s. 163; Leuenberger/ Uffer-Tobler, s. 146.
458
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1151.
459
Kuru, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, s. 161. Davacının, nelerin hüküm altına alınmasını
istediğini, dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde çok açık biçimde göstermesi gerekli ise de,
bunun (veya taleplerin bir kısmının) yalnız dava dilekçesinin davanın konusu bölümünde açık bir
Ģekilde gösterilmiĢ olması da yeterlidir (Kuru, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, s. 161). Yargıtay
talep edilen Ģeyin davacı tarafından verilen dilekçenin metin ve sonuç kısmında belirtilmemekle
beraber, örneğin dilekçenin baĢlığında gösterilmiĢ olmasını yeter sayarak, bunun hüküm altına
alınmasına imkân vermiĢtir. Zira dava dilekçesinin bu tarzda yazılmıĢ olması halinde dahi davacının
esas maksadının ne olduğu anlaĢılmaktadır (Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s. 471).
460
Özekes, Dava Dilekçesinde Eksiklik, s. 278.
461
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1150.
462
MüKoZPO/ Becker-Eberhard, ZPO § 253, kn. 88; SHK-Stämflis Handkommentar/Dürr, ZPO
Art. 221, kn. 4; Leuenberger/ Uffer-Tobler, s. 146; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58,
kn. 36. YHGK, 27.03.2015 T., 2013/15-1620 E., 2015/1096 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
10.05.2017).
463
Grunsky, Zivilprozessrecht, s. 94; Baumbach/ Lauterbach/ Albers/ Hartmann, ZPO § 253, kn.
39; Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 13; Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, Medeni
95

davalarında bir mahkûmiyetin, tespit davalarında hukuki iliĢkinin varlığı ile ilgili bir
bildirimin ve inĢai davalarda ise yeni bir hukuki duruma yönelik bir bildirimin yer aldığı
kısımdır464. Talep sonucunun kesin olarak belirli olması zorunluluğu, davalı bakımından
hukuki dinlenilme hakkının yerine getirilmesi bakımından önem taĢımaktadır. Davalı,
bir davada kendisinden talep edilenin ne olduğunu tam olarak bilmeli ki, ona göre
davranabilsin465.

Alman, Avusturya ve Ġsviçre hukukunda, talep sonucunun belirliliğinin iki


istisnası söz konusudur. Ġlki, belirsiz alacak davası (dZPO m. 287; öZPO m. 273; sZPO
m. 85), ikincisi kademeli davadır (dZPO m. 254; öEGZPO m. 42). Belirsiz alacak
davası, davanın baĢında davacının alacağını rakamlandırması mümkün olmadığı veya
beklenemez olduğu durumlarda açılabilir. Belirsiz alacak davasının, normal belirli eda
davasından farkı, talebin rakamlandırılmasının davacı tarafından değil, bilakis mahkeme
tarafından takdir edilmesidir466. Bu davanın tipik uygulama alanı manevi tazminata
yönelik taleplerdir467. Belirsiz alacak davasının açılabildiği durumlarda, davacı talep
sonucunu, asgari bir miktar bildirmek suretiyle somutlaĢtırmalıdır468. Taleple bağlılık
ilkesi bu davalarda, mahkemeyi, daha yüksek bir tutara hükmetmekle sınırlamamıĢtır469.

Ġkinci istisna ise kademeli davadır. Talebin tutarı, davalı tarafından verilecek
bilgiye bağlıysa, bilgiden anlaĢılacak tutarın ödenmesi talebi, rakamsız olarak kademeli
dava (dZPO m. 254; öEGZPO m. 42) yoluyla istenebilir. Fakat bilginin verilmesinden
sonra, talep rakamlandırılır470. Bu dava iki kademeli talep sonucu içerir. Ġlk kademe,

Usul Hukuku, s. 236; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 229; BK-
Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 36.
464
Hanağası, Davada Menfaat, s. 126.
465
Brunner/ Gasser/ Swander/ Pahud, ZPO Art. 221, kn. 7; Sutter-Somm/ Hasenböhler/
Leuenberger/ Leuenberger, ZPO Art. 221, kn. 29; Leuenberger/ Uffer-Tobler, s. 146; Simil,
Belirsiz Alacak Davası, s. 12.
466
Melissinos, s. 115.
467
BeckOK ZPO/Bacher, ZPO § 253, kn. 60; Fenger, Zivilprozessrecht, s. 51; Baumfalk/ Gierl,
Zivilprozess, s. 125; Walter Baumfalk/ Walter Gierl, Zivilprozess Stagen und Examen, 11.
Auflage, 2013, s. 125. Türk hukukunda, manevi tazminat taleplerinin belirsiz alacak davası Ģeklinde
açılıp açılmayacağı konusunda tartıĢma söz konusudur. Bu görüĢler hakkında ayrıntılı bilgiler için
bkz. Aybüke Basım, “ Kısmi Dava, Belirsiz Alacak Davası ve Manevi Tazminat Taleplerinin Bu
Davalara Konu Olup Olamayacağı Sorunu“, AÜHFD, C. 65, S. 4, 2016, (sa.2685-2723), s. 2709 vd.
468
Jauernig, Zivilprozessrecht, s. 166; Blomeyer, Zivilprozessrecht, s. 253.
469
Grunsky, Zivilprozessrecht, s. 94; BeckOK ZPO/ Bacher, ZPO § 253, kn. 62.1.
470
Adolphsen, Zivilprozessrecht, s. 109; Rechberger/ Simotta, Grundriss des österreichischen
Zivilprozessrecht, s. 269; H. Özden Özkaya-Ferendeci, “Alman ve İsviçre Hukukları‟ndaki
Kademeli Dava (Stufenklage) ile 6100 sayılı HMK‟ya Göre Belirsiz Alacak Davası‟nın
Karşılaştırılması”, MÜHF-HAD, C. 18, S. 1, (sa.353-382), s. 365; BK-Berner Kommentar/ Hurni,
ZPO Art. 58, kn. 39.
96

hesap verme, malvarlığının veya borçların yeminli bir beyanla verilmesi davası
(açıklama davası). Ġkinci kademe, malvarlığının teslimi veya borcun ödenmesi davası.
Sadece açıklama davası belirli eda talebini içermek zorundadır. Davacının talep ettiği
edaların bildirilmesi ise hesap vermeye kadar, daha doğrusu malvarlığı hakkında
yeminli açıklamaya kadar saklı tutulur (EGZPO m. 42/3)471.

Türk hukukunda ise, talep sonucunu kesin olarak belirleme zorunluluğunun tek
istisnası olarak belirsiz alacak davası düzenlenmiĢtir. Bu dava, HMK m. 119/1-ğ
hükmünün olumsuzluklarını (ek dava açılması gereği ve yüksek yargılama gideri
tehdidi472) giderdiği gibi, esasında HMK m. 119/1-ğ‟nin kabul edilme nedenlerine de
aykırı değildir. Öncelikle, belirsiz alacak davasında davacı, yargılama sırasında talep
sonucunu rakamsal olarak kesinleĢtirdiği için hâkim, kararını davacının talep sonucuna
göre verecektir. Davalı, kendisinden talep edilen miktarı yargılama sırasında
öğrenebildiği için buna karĢı savunma yapabilecek ve bu nedenle hukuki dinlenilme
hakkına aykırı davranılmamıĢ olacaktır. Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını
yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği
veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki iliĢkiyi ve asgari bir miktar ya da
değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir (HMK m. 107/1). Belirsiz
alacak davası esasen tam bir eda davasıdır, bu yüzden talep sonucu; davalının, bir Ģeyi
vermeye (parayı vermeye) mahkûm edilmesini konu alır. Ancak talep sonucu bu dava
çeĢidinde özellik gösterir. Eda davalarından farklı olarak belirsiz alacak davalarında
talep sonucu, baĢlangıçta asgari bir miktarı içerir473.

2.4.2.2. Davalının Dilekçelerinde Talep Sonucunun Göstermesi

Davalı, cevap dilekçesinin talep sonucu kısmında, yapmıĢ olduğu savunma


çerçevesinde mahkemeden ne tür bir karar alınmasını talep ediyorsa, ona iliĢkin
iradesini açık ve kesin bir dille ortaya koymalıdır (HMK m. 129/1-g). Genellikle talep
sonucunda davalının bu iradesi, davanın tamamen veya kısmen reddinin talep edilmesi
Ģeklinde somutlaĢır474. Fakat davalının davanın reddi talebi, mahkemenin uygun bir

471
Rechberger/ Simotta, Grundriss des österreichischen Zivilprozessrecht, s. 269; Wolff, Grundriss des
österreichischen Zivilprozessrechts, s. 262.
472
Musielak ZPO/Voit, ZPO § 253, kn. 34; BeckOK ZPO/Bacher, ZPO § 253, kn. 59.
473
Simil, Belirsiz Alacak Davası, s. 23.
474
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1240; Görgün/ Börü/ Toraman/ Kodakoğlu, s. 312.
97

kararı için vazgeçilmez bir Ģart değildir475. Bu özellikle, süresi içinde cevap dilekçesi
vermemiĢ olan davalının, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını
inkâr etmiĢ sayılacağını düzenleyen HMK m. 128 (dZPO m. 331/2) hükmünden
kaynaklanmaktadır. Davalının lehine, talebi olmaksızın da kararlar verilmesinin caizliği,
tarafların birbirleriyle çatıĢan durumlarından zorunlu olarak meydana çıkar. Çünkü
davacı tarafından talep edilen hak, kanuna ve hukuka bağlı olan hâkim tarafından tespit
edildiği ölçüde baĢarıya ulaĢabilir. Davalının talebi gerekmeksizin davacının hakkı
olandan fazlası reddedilir476. Tüm talebin reddedilmesinin yanı sıra, kısmen reddin de
özel olarak davalı tarafından talep edilmesine gerek yoktur477. Mahkeme, yargılamayı
davacının talep sonucuna göre sonuçlandırmak zorundadır. Ġspat yükünü taĢıyan
davacının, iddiasını ispat edememesi durumunda, davalının ayrıca davanın reddi veya
kısmen reddine yönünde talepte bulunması (dilekçe vermesi) aranmaksızın mahkeme,
davanın tamamen reddine veya kısmen reddine karar verecektir. Çünkü taleple bağlılık
ilkesinde belirleyici olan, davacının iradesidir478. Davalının karĢılık davası varsa,
hüküm altına alınması istediği hususları açıkça ve kesin bir dille belirtmelidir479.

Cevap dilekçesinde, talep sonucunun belirtilmemiĢ olması durumunda Kanun,


dava dilekçesinde olduğu gibi mahkeme tarafından davalıya tamamlattırmak için bir
haftalık kesin süre verilmesini öngörmemiĢtir (HMK m. 130). Doktrinde Tanrıver480 bu
konuda Ģunları ifade etmektedir: “Cevap dilekçesinde, talep sonucu hiç belirtilmemiĢse,
ortada gerçek anlamda bir savunmanın bulunduğundan söz etmek mümkün değildir.
Yani talep yoksa ortada gerçek anlamda bir savunma da mevcut değildir. Cevap
dilekçesinde talep sonucunun hiç belirtilmemesi, genellikle unutkanlıktan kaynaklanır.
Aksine bir tutum, rasyonellikle bağdaĢtırılamaz. Cevap dilekçesinde talep sonucu hiç
belirtilmemiĢse, hâkim bu tür bir cevap dilekçesini HMK m. 32/2 hükmü çerçevesinde
uygunsuz evrak olarak nitelendirmeli ve talep sonucunu da içeren yeni bir cevap
dilekçesi vermesi için, davalıya uygun bir kesin süre vermeli; uygunsuz evrak sayılan

475
Alman medeni usul hukukunda, yalnızca dZPO m. 306 ve 330 çerçevesinde davalının davanın reddi
talebinin istisnai olarak gerekli olduğu belirtilmektedir (Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308,
kn. 11; Musielak, Die Bindung, s. 351).
476
Musielak, Die Bindung, s. 350-351.
477
Baumbach/ Lauterbach/ Albers/ Hartmann, ZPO § 308, kn.7; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308,
kn.14; Musielak, Die Bindung, s. 350; AK-ZPO/ Fenge, ZPO § 308, kn.6. Y.4.HD, 23.05.1978 T.,
5699 E., 6860 K. (YKD, C. 5, S. 4, Nisan 1979, s. 483).
478
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 119.
479
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1240; Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 666; Görgün/ Börü/
Toraman/ Kodakoğlu, s. 312.
480
Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 668.
98

cevap dilekçesini dosyasının içerisende tutmalı, verilen kesin süre içerisende talep
sonucunu da içeren yeni bir dilekçe verilmemiĢse, davalı, süresi içinde hiç cevap
dilekçesi vermemiĢ gibi bir iĢleme tabi tutulmalıdır. Cevap dilekçesinin talep sonucu
kısmındaki mahkemeden ne yapılması istendiğine iliĢkin irade, açık ve kesin bir dille
ortaya konmamıĢsa, yani birbiriyle çeliĢen yahut belirsizlik arz eden hususlar varsa,
hâkim, bunun, davayı aydınlatma ödevi (HMK m. 31) kapsamında kendisine tanınan
olanaklardan yararlanmak suretiyle giderilmesini sağlamalıdır.”. Yılmaz481 bu konuda:
“Cevap dilekçesinde, açık bir Ģekilde talep sonucu (HMK m. 129/1-g) belirtilmemiĢse
ve açıkça inkâr/red hali hariç, özellikle cevap dilekçesinde bu konuda herhangi bir Ģey
yazılmamıĢsa, (ileride yapılacak olan ön incelemeye hazırlık olmak üzere) hâkimin süre
vermesi hükmünün (HMK m. 130) burada da kıyasen uygulanması uygun olur.”.
Kuru/Arslan/Yılmaz482 ise bu konuda: “Davalının talep sonucunun gerçek iradesine göre
(genel yorum kurallarına) göre yorumlanması gerekir.” demektedir.

Kanaatimizce böyle bir durumda davalının cevap dilekçesinin tümü bir yoruma
tabi tutularak sonucu varılmalıdır. Burada, süresi içinde cevap dilekçesi vermemiĢ olan
davalının, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkâr etmiĢ
sayılacağını düzenleyen HMK m. 128 hükmü de göz önünde tutulmalıdır483. Buna
rağmen bir sonuca ulaĢılamamıĢsa, hâkimin süre vermesi hükmünün (HMK m. 130)
burada da kıyasen uygulanması gerektiği kanaatindeyiz.

2.4.3. Talep Sonucundaki Maddi Hataların Düzeltilmesi, Talep Sonucunun


GeniĢletilmesi, DeğiĢtirilmesi ve Azaltılması

2.4.3.1. Talep Sonucundaki Maddi Hataların Düzeltilmesi

Hukuk Muhakemeleri Kanunu, taraflara dava dosyasındaki bulunan belgelerdeki


açık yazı ve hesap hatalarını, karar verlinceye kadar düzeltme imkânı tanımıĢtır (HMK
m. 183). Maddede belirtilen belgelerden birisi de muhakkak dava dilekçesidir. Dava
dilekçesinde bulunan bu tarz hataların düzeltilmesi sonucunda, talep sonucunun
artırıldığı veya değiĢtirildiğinden söz edilemez484. Ancak, dava konusu edilmeyen

481
Yılmaz, ġerh, C. I, s. 836.
482
Arslan/ Yılmaz/ TaĢpınar Ayvaz/ Hanağası, Medeni Usul Hukuku, s. 343.
483
Benzer yönde, Leyla Akyol Aslan, Medeni Usul Hukukunda Cevap Dilekçesinin Verilmemesinin
Sonuçları, Yetkin Yayınları, Ankara 2019, s. 96-97.
484
“TaĢınmazın zemindeki konumu saptandığına ve davalı adına tapuda kayıtlı olduğu da anlaĢıldığına
göre; dilekçeye maddi yanılgıya düĢülerek parsel numarasının yanlıĢ yazılması ve bu yanlıĢlığın
99

Ģeylerin, maddi hataların düzeltilmesi yoluyla dava konusu haline getirilmesi talebi,
HMK m. 183‟de ifade edilen açık yazı hatası olarak kabulü mümkün değildir. ġartları
oluĢmadığı halde böyle bir talebin kabul edilmesi ve karar verilmesi hem HMK m.
141‟de düzenlenen iddianın ve savunmanın geniĢletilmesi ve değiĢtirilmesi yasağına
hem de taleple bağlılık ilkesine aykırıdır485.

2.4.3.2. Talep Sonucunun GeniĢletilmesi ve DeğiĢtirilmesi

Taraflar yazılı yargılama usulünde, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile
serbestçe iddia veya savunmalarını geniĢletebilir yahut değiĢtirebilirler (HMK m.
141/1)486. Örneğin davacı, dava dilekçesinde bir malın bedelinin Ģimdilik 1000 TL‟sinin
ödenmesine hükmedilmesini talep etmiĢse, cevaba cevap dilekçesinde bu talebini
artırarak malın bedelinin tamamının, 2000 TL‟nin ödenmesini talep edebilir. Bu durum
talebin geniĢletilmesidir. Örneğin davacı, dava dilekçesinde 2000 TL olan bir malın
bedelinin ödenmesine hükmedilmesini talep etmiĢse, cevaba cevap dilekçesinde bu
talebinden vazgeçip malın aynen iadesini talep edebilir. Bu durum talebin
değiĢtirilmesidir. Davacı, talep sonucundaki bu geniĢletme ve değiĢtirmeyi, cevaba
cevap dilekçesiyle beraber serbestçe yapabilir. Davalıda aynı Ģekilde, savunmasını
geniĢletip değiĢtirebilir. Örneğin cevap dilekçesinde davanın kısmen reddini talep
etmiĢse, ikinci cevap dilekçesinde davanın tamamen reddini talep edebilir. Ön inceleme
aĢamasında ise ancak karĢı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını
geniĢletebilir yahut değiĢtirebilirler. Ön inceleme duruĢmasına taraflardan biri
mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya
savunmasını geniĢletebilir yahut değiĢtirebilir. Ön inceleme aĢamasının
tamamlanmasından sonra iddia veya savunma geniĢletilemez yahut değiĢtirilemez
(HMK m. 141/1). Bu duruma iddianın ve savunmanın geniĢletilmesi ve değiĢtirilmesi

sonradan düzeltilmesi dava konusunun (müddeabihin) değiĢtirildiği anlamına gelmez.”, Y.1.HD,


20.03.2000 T., 2530 E., 2906 K. (YKD, C. 26, S. 10, Ekim 2000, s. 1511). Aynı yönde, Y.1.HD,
11.09.1986 T., 8830 E., 8929 K. (YKD, C. 13, S. 4, Nisan 1987, s. 520); Y.22.HD, 14.04.2017 T.,
6979 E., 8771 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 17.02.2018). Açık yazı ve hesap hatasının
düzeltilmesi sonucu talep sonucu miktar azalıyorsa, bu durum alacağın bir kısmından feragat
anlamına gelmez, Y.12.HD, 15.12.2016 T., 17842 E., 25416 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET.
17.02.2018).
485
Y.3.HD, 10.05.2017 T., 2016/90 E., 2017/6913 K.; Y.1.HD, 24.05.2017 T., 2015/5760 E., 2017/2882
K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 17.02.2018).
486
Basit yargılama usulünde, iddianın geniĢletilmesi veya değiĢtirilmesi yasağı dava açılmasıyla;
savunmanın geniĢletilmesi veya değiĢtirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle
baĢlar (HMK m. 319).
100

yasağı denmektedir. Kanun bunun iki istisnasını kabul etmiĢtir. Bunlar, ıslah ve karĢı
tarafın açık muvafakatidir (HMK m. 141/2).

2.4.3.3. Talep Sonucunun Azaltılması

Talep sonucunun azaltılması ise, davacının veya davalının, dilekçelerinde ifade


etmiĢ oldukları talep sonuçlarını azaltmalarıdır. Doktrinde, talep sonucunun
azaltılmasının iddianın ve savunmanın geniĢletilmesi ve değiĢtirilmesi yasağı
kapsamında olmadığı ve bu yüzden tarafın ıslah yoluna baĢvurmaksızın veya karĢı
tarafın rızanı almaksızın talep sonucunu azaltacağı genel kabul görmektedir. Ancak
burada Ģu konuya dikkat etmek gerekecektir. Eğer tarafın talep sonucunu azaltmaktaki
amacı, azalttığı alacak kesiminden feragat etmek ise, karĢı tarafın ne açık rızasına ne de
ıslaha baĢvurmaya gerek vardır (HMK m. 309/2). Fakat tarafın talep sonucunu
azaltmaktaki amacı, azalttığı alacak kesimini takip etmekten Ģimdilik vazgeçmek, yani
azalttığı miktar kadarınca davasını geri almak ise karĢı tarafın rızası aranmak zorundadır
(HMK m. 123).

2.4.3.4. Değerlendirme

Bu anlatılanların konumuz açısından önemine gelirsek, kanaatimizce, talep


sonucunun artırılması, yani geniĢletilmesi, azaltıması veya değiĢtirilmesi, taleple
bağlılık ilkesinin bir istisnasını oluĢturmazlar. Bunlar teksif ilkesi, iddianın ve
savunmanın geniĢletilmesi ve değiĢtirilmesi yasağının istisnalarıdır. Mahkeme bu
durumda, talepten fazlasına, daha azına veya baĢka bir Ģeye karar vermez. O yine talep
sonucuna bağlıdır. Ancak bu bağlı kaldığı talep sonucu, tarafların dilekçelerinde ilk
belirttikleri talep sonucu değil, HMK m. 141‟de belirtilen sınırlar içinde serbestçe ya da
ıslah veya karĢı tarafın açık muvafakatiyle geniĢlettiği veya değiĢtirdiği yeni talep
sonucudur. Mahkeme bu yeni talep sonucuna bağlıdır ve bu talep sonucuna göre karar
verecektir487. Bu durumda önceki talep ortadan kalktığı için, ona bağlı olması da söz
konusu değildir488. Aynı sonucu davanın sebebinin ıslahla değiĢtirilmesi ve mahkeme

487
“Mahkemece ıslah dilekçesi göz ardı edilerek anılan maddede düzenlenen taleple bağlılık ilkesinin
ihlali ile…”, Y.10.HD, 19.12.2005 T., 12432 E., 13512 K.; Y.10.HD, 09.02.2016 T., 2014/22687 E.,
2016/1475 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 28.03.2017); Y.10.HD, 26.12.2014 T., 11945 E.,
22365 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 16.02.2018).
488
“Somut olayda, davacı dava dilekçesindeki 615,00 TL ulusal bayram genel tatil alacağı talebini
06/11/2013 tarihli ıslah dilekçesi ile brüt 1.909,22 TL olarak talep etmiĢtir. Mahkemece ıslah talebi
dikkate alınmaksızın dava dilekçesindeki taleple bağlı kalınarak 615,00 TL ulusal bayram genel tatil
101

bu değiĢtirilmiĢ dava sebebine, dolayısıyla dava konusuna bağlığı489 açısından kabul


edebiliriz.

2.4.4. Talep Sonucunun Yorumu

Hâkimin sadece, talebin yalın lafzına, yani talebin harfi harfiye ifadesine bağlı
olmadığı, davanın tüm içeriği dikkate alınarak yapılacak yorum yoluyla bulunacak
tarafın açık ve tereddüt içermeyen gerçek iradesine bağlı olduğu belirtilmektedir490.
Talep sonucunun içeriği bu Ģekilde tespit edilirken mahkeme, dava sebebi ve gerekirse
terditli talepleri dikkate alır ve talebi objektif anlam içeriğine göre yorumlar 491. Belirsiz
veya açık olmayan ifadeye göre değil, dürüstlük kuralına göre talep sonucuna verilen
anlam önemlidir492.

Yeterince açık ifade edilmediğinde talep sonucu, mahkeme tarafından talebin


içeriği ve davacı tarafından getirilen dava sebebi de hesaba katılarak yorumlanacağı493
veya hâkimin aydınlatma yükümlülüğünü kullanarak açıklanacağı belirtilmektedir.
Hâkim, davaya getirilenler çerçevesinde talep sonucu hakkında bir sonuç elde
edemediğinde, aydınlatma yükümlülüğünü kullanarak talep sonucunu açıklatmasının
talep sonucunun yorumundan önce olması gerektiği belirtilmektedir494. Fakat mahkeme
bunları yaparken, tamamen yeni ve ek talepleri teĢvik edemez, örneğin faizi teĢvik

alacağına hükmedilmesi hatalı olup kararın bozulması gerekmiĢtir.”, Y.7.HD, 28.09.2015 T., 4509
E., 16749 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 16.02.2018). Aynı yönde, Y.3.HD, 11.05.2017 T.,
2016/284 E., 2017/6972 K.; Y.7.HD, 13.02.2014 T., 772 E., 3849 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr,
ET. 16.02.2018); Y.13.HD, 13.04.2015 T., 10570 E., 11704 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
16.02.2018; https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 16.02.2018); Y.3.HD, 22.10.2015 T., 2014/20335 E.,
2015/16450 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 03.02.2018); Y.13.HD, 16.05.1977 T., 5740 E.,
2826 K. (YKD, C. 3, S. 12, Aralık 1977, s. 1711).
489
Y.3.HD, 16.11.1992 T., 7531 E., 18714 K. (YKD, C. 19, S. 2, ġubat 1993, s. 185). Aynı yönde,
YHGK, 02.10.1974 T., 1971/4-378 E., 1974/1030 K. (YKD, C. 1, S. 9, Eylül 1975, s. 24).
490
Musielak, Die Bindung, s. 351; Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.6; Wieczorek/ Schütze/
Rensen, ZPO § 308, kn. 22. Dava dilekçesinin yorumu vasıtasıyla, davacının hukuki koruma amacı
açık ve net biçimde fark edilebilir hale geliyorsa bu yeterlidir (Saenger, ZPO § 253, kn. 13;
Goldschmidt, Zivilprozessrecht, s. 123). BAG NZA 14, 269, 270.
491
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 13; BeckOK ZPO/Bacher, ZPO § 253, kn. 58;
OFK-Orell Füsli Kommentar/Engler, ZPO Art. 221, kn. 4; Brunner/ Gasser/ Swander/ Pahud,
ZPO Art. 221, kn. 8; Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Leuenberger, ZPO Art. 221, kn.
38; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 230. Talep ve dava sebebi
birlikte hâkime tarafın talep sonucunu gösterir. Bundan dolayı dava talebinin dayandırıldığı davacı
tarafından ileri sürülen hayat olayına önem verilmelidir (Musielak, Die Bindung, s. 351).
492
Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 9; BK-Berner Kommentar/
Hurni, ZPO Art. 58, kn. 38.
493
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 521; Musielak, Die Bindung, s. 351.
494
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 23; Musielak, Die Bindung, s. 351-352.
102

edemez. Yorum yapılırken, davacının hukuki koruma amacı aynı kalmalıdır495. Tespit
davası olarak ifade edilmiĢ bir talep sonucunun doğru yorumdan sonra eda davası
olduğu sonucuna ulaĢılabilir496.

Ortaklığın giderilmesi davasında davacı, dava dilekçesinin talep sonucu


bölümünde iki talepte birden bulunacaktır: ortaklığın giderilmesi ve paylaĢtırma.
Davacının dava dilekçesinde yalnız, örneğin ortaklığın giderilmesini talep etmiĢ olması,
bunun paylaĢtırma talebini de kapsadığı sonucuna varılmalıdır, yani talep sonucu bu
Ģekilde yorumlanmalıdır. Dava dilekçesinde ortaklığın giderilmesi terimine yer
verilmemiĢ olsa bile, dava dilekçesinin tümünden davacının amacının, ortaklığın
giderilmesi davası açmak olduğu sonucuna varılabiliyorsa, dava ortaklığın giderilmesi
davası olarak kabul edilmelidir497. Davacının dava dilekçesinde, davasını yalnız
paylaĢtırma olarak nitelendirmiĢ olması halinde de, dava geniĢ anlamda ortaklığın
giderilmesi davası olarak kabul edilmelidir498.

Yargıtay, bazı kararlarında499, dava dilekçesinde yazılanlar ıĢığında, davacının


talep sonucunu tespit etmeye çalıĢmakta, bir anlamda talep sonucunu

495
Baumbach/ Lauterbach/ Albers/ Hartmann, ZPO § 308, kn.4.
496
Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Leuenberger, ZPO Art. 221, kn. 38. BGE 105 II 149.
Eda davasına konu olan talep sonucu, kanunun zaruri gördüğü açıklıkta belirtilmemiĢ olupta ve
bunun düzeltilmesi de mümkün olmayan hallerde, bu davaya bir tespit davası Ģeklinde bakılabilir
(Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 148).
497
Y.6.HD, 21.12.1965 T., 6460 E., 5775 K. (Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 6, s. 6235, dipnot
25).
498
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 6, s. 6234-6235.
499
Yargıtay‟ın farklı yönde kararları vardır. Örneğin, “Dava dilekçesinde açıkça davalının markasının
iptali ve dava sonuna kadar da anılan markanın davalı Ģirket tarafından kullanılmasının önlenmesi
istenmiĢ ve talep salt markanın iptali ile sınırlandırılmıĢtır. Dava tarihinde ve yargılamanın sonuna
kadarki aĢamada davalı Ģirket adına kesinleĢmiĢ bir marka tescili bulunmamaktadır. Tescili tekemmül
ettirilmemiĢ baĢvuru konusu markanın iptalinin istenemeyeceği de açıktır./ O halde, HUMK'nun 74.
maddesi gereğince taleple bağlı olması gereken mahkemenin dava dilekçesindeki istemi yorum
yoluyla değiĢtirip davayı YĠDK kararırının iptali davası olarak çözümlemesi usule aykırı
görüldüğünden, davanın reddi gerekmekte olup, yazılı gerekçeyle kabulü yoluna gidilmesi bozmayı
gerekmiĢtir.”, Y.11.HD, 28.09.2008 T., 2007/2294 E., 2008/10147 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası,
E.T. 09.05.2017). “Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 74. Maddesine göre Hakim, her iki
tarafın iddia ve müdafaası ile bağlı olup, ondan fazlasına veya baĢka bir Ģeye hüküm veremez. Davacı
vekili, dava dilekçesinde sonuç ve isteğini, sözleĢmeler nazara alınarak hisse devrinin yasal olduğuna
ve davalı .........................ya ait kooperatif hissesinin müvekkili adına tescilini ve bu hususların aksi
kabul edildiğinde ödenmiĢ olan bedelin faizi ile iadesini talep etmiĢtir. Görüldüğü üzere dava açılıĢ
Ģekli itibariyle taraflar arasında hisse devrinin tespiti davası değildir. O halde mahkemece davacı
vekilinin dava dilekçesindeki talepleri dikkate alınarak sonucuna gidilmesi gerekirken yazılı olduğu
Ģekilde talebin farklı yorumlanarak tespit kararı verilmesi doğru görülmemiĢ, hükmün bu nedenle
bozulması gerekmiĢtir.”, Y.11.HD, 24.04.2001 T., 1384 E., 3569 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası,
E.T. 09.05.2017).
103

yorumlamaktadır500. Bazı kararlarında hâkimin hukuku kendiliğinden uygulaması ilkesi


gereği talep sonucu yorumlanmaktadır, örneğin; “davacı vekili her ne kadar "itirazın
kaldırılması" tabirini kullanmıĢ ise de, aktarılan vakıalardan istemin “itirazın iptaline”
yönelik olduğu ve bu amaçla davanın Asliye Ticaret Mahkemesinde açıldığı
anlaĢılmaktadır.”501. Yargıtay baĢka bir kararında, TBK m. 19 hükmüne göre açılan
davanın, dava dilekçesindeki anlatımlar neticesi tasarrufun iptali davası olduğuna karar
vermiĢtir502. Yargıtay yine baĢka bir kararında, yanlıĢlıkla tasarrufun murisin muvazaası
nedeniyle açılan davada, tasarrufun iptali davası hükümlerinin uygulanacağına karar
vermiĢtir503.

500
Karaaslan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi, s. 124. Y.12.HD, 01.10.1992 T., 8541 E., 8861 K.
(YKD, C. 19, S. 2, ġubat 1993, s. 182); Y.8.HD, 05.05.1987 T., 6162 E., 6213 K. (YKD, C. 13, S. 9,
Eylül 1987, s. 1325); Y.1.HD, 08.05.1980 T., 6523 E., 6281 K. (YKD, C. 6, S. 11, Kasım 1980, s.
1468); Y.13.HD, 24.02.1997 T., 828 E., 1209 K. (YKD, C. 23, S. 6, Haziran 1997, s. 942); Y.13.HD,
20.12.1979 T., 6427 E., 6771 K. (YKD, C. 6, S. 12, Aralık 1980, s. 1623); Y.4.HD, 09.05.2013 T.,
2012/16711 E., 2013/8443 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 11.02.2018).
501
Y.11.HD, 27.09.1999 T., 5481 E., 7144 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.05.2017). Aksi
yönde, “Davacının talebi Türk Borçlar Kanununun 352. maddesi gereğince iki haklı ihtar sebebiyle
kiralananın tahliyesi istemidir. Bu talep özel yetkili icra mahkemesinde değil Sulh mahkemesinde
açılıp, yürütülmesi gereken dava çeĢididir. Bu durumda mahkemece H.U.M.K'nun 74(H.M.K) 26
maddesine göre hakim her iki tarafın iddia ve savunmalarıyla bağlı olup, baĢka bir Ģeye hüküm
veremeyeceğinden görevsizlik kararı verilerek dosyanın görevli Sulh Mahkemesine gönderilmesi
gerekirken, yazılı gerekçe ile talep dıĢı hususlarla ilgili karar verilmesi doğru değildir.”, Y.6.HD,
01.12.2016 T., 2015/12615 E., 2016/5881 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.05.2017).
502
“Görüldüğü üzere davacının amacı, borçlunun malvarlığındaki Ģeylerden bir veya birkaçını
yürümekte olan icra prosedürü içine alarak cebri icra organları (icra dairesi) tarafından satılmasını
sağlamak ve alacağına kavuĢmaktır. Dava dilekçesindeki anlatımlardan, davanın gerçek sebebi ve
temelinin bu olduğu açıktır. (HUMK m. 179/3)./ Bu noktada, olaylara uygulanacak kanun hükmünü
bulmak, diğer bir anlatımla, vakıaların hukuki sebebini tayin etmek, kanunları kendiliğinden (re'sen)
uygulamakla görevli olan hakimin iĢidir. (HUMK. m.76)/ Somut olayda uygulanacak kanun
hükmünü genei nitelikteki Borçlar Kanunu'nda değil (BK m.18), maddi olguya uygun ve daha özel
nitelikteki, icra hukukunda aramak gerekir./ Nitekim icra hukuku, alacaklının devlet kuvveti yardımı
ile alacağına nasıl kavuĢacağına iliĢkin esasları düzenleyen bir hukuk dalıdır./ Bu itibarla davanın,
"dava dilekçesindeki nitelendirmeye bakılmaksızın "Ġcra ve Ġflas Kanunu'nun 277 ve devamı
maddelerinde düzenlenen "Tasarrufun iptali" davası oiduğu kuĢku ve duraksamadan uzaktır./ Hal
böyle olunca; Ġcra ve Ġflas Kanunu'nun 277. maddesinin 1. fıkrasının amir hükmü gereği, alacaklının
aciz belgesini dava Ģartı olarak ibraz etmesi gerektiği gözetilerek, Hukuk Genel Kurulu'nca da
benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu önceki
kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.”, YHGK,
14.04.2004 T., 15-182 E., 220 K. (YKD, C. 30, S. 9, Eylül 2004, s. 1347-1348). Aynı yönde,
Y.17.HD, 26.03.2015 T., 2013/18982 E., 2015/4856 K.; Y.4.HD, 09.12.2013 T., 16753 E., 19441 K.;
Y.4.HD, 25.04.2013 T., 4393 E., 7805 K.; Y.4.HD, 14.01.2013 T., 2012/964 E., 2013/151 K.
(https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 11.02.2018).
503
“Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali tescil isteğine iliĢkindir. Mahkemece,
davacının dava açma sıfatı bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verilmiĢtir./ Bilindiği
üzere maddi vakıaları bildirmek yanlara, olaya uygulanacak hukuki sebebi (yasa maddesini) bulup
uygulamak hâkime aittir. Dava dilekçesinde hukuki sebep yönünden nitelemenin yanılgılı yapılması
değinilen kuralın gözardı edilmesi sonucunu doğurmaz./ Hal böyle olunca, ĠĠY‟nın 277 ve devamı,
maddeleri uyarınca değerlendirme yapılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı
biçimde hüküm kurulması doğru değildir.”, Y.1.HD, 28.02.2000 T., 1781 E., 2086 K. (YKD, C. 26,
S. 10, Ekim 2010, s. 1509-15010).
104

2.4.5. Hâkimin Aydınlatma Yükümlülüğü

2.4.5.1. Belirsiz ve ÇeliĢkili Talep Sonucunda Hâkimin Aydınlatma


Yükümlülüğü

Hâkimin aydınlatma yükümlülüğü, Alman, Avusturya, Ġsviçre ve Türk Usul


Kanunlarında açıkça düzenlenmiĢtir (dZPO m. 139; öZPO m. 182; sZPO m. 56; HMK
m. 31). Hâkimin davayı aydınlatma yükümlülüğü, Alman hukukunda, medeni usulün
Magna Carta‟sı504, davada yargısal yükümlülüklerin özü505 olarak nitelenmiĢtir.
Mahkemenin sorular sorma ve hatırlatmalar da bulunmasıyla kullandığı davayı
aydınlatma yükümlülüğü, doğru hüküm verilebilmesi ve maddi gerçeğin
bulunulabilmesine yardım eder506. Vakıaların oluĢturduğu olay, yani dava sebebi ve
buna dayanan talep açık, anlaĢılabilir ve doğru olduğu takdirde, hâkimin hukuku
uygulaması ve doğru hüküm verebilmesi mümkün olabilecektir507. Yani maddi gerçeğin
bulunması önündeki engellerden birisi kalkacaktır508. Dilekçede yer alan, olay ve
talepten, farklı anlamlar çıkıyorsa ve bunlar yeteri kadar açıklıkla anlaĢılamıyorsa,
hâkimin doğru hüküm verme ihtimali zayıf olacaktır. Belirsiz ve çeliĢkili durumlar,
davanın bütün zorunlu unsurlarında söz konusu olabilir509.

HMK m. 31‟de her ne kadar hâkim, “açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil
gösterilmesini isteyebilir” denmekteyse de, burda yalnızca bir yetkinin değil, aynı
zamanda bir ödevin de söz konusu olduğu belirtilmektedir510.

504
BeckOK ZPO/ von Selle, ZPO § 139, kn. 1; Baumbach/ Lauterbach/ Albers/ Hartmann, ZPO §
139, kn.1; Yavuz Alangoya, “Anayasanın Medeni Usul Hukukuna Etkisi (1983 Milletlerarası Usul
Kongresinin Bir Konusu)”, MHMÖHB, C. 1, S. 2, 1981, (sa.1-4), s. 4.
505
Baumbach/ Lauterbach/ Albers/ Hartmann, ZPO § 139, kn.1; Melissinos, s. 105.
506
Prütting/ Gehrlein/ Prütting, ZPO § 139, kn.1, 7; Zimmermann, ZPO § 139, kn. 1.
507
Alangoya, Vakıaların ve Delillerin Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 141; Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s.
819.
508
Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 819; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s.
285.
509
Alangoya, Vakıaların ve Delillerin Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 141-142; Karslı, Medeni
Muhakeme Hukuku, s. 308; Cemil Simil, “Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevinin Sınırları”, Prof.
Dr. Hakan PEKCANITEZ‟e Armağan, DEÜHFD, C. 16, Özel Sayı, Y. 2014, (sa.1351-1376), s.
1353; Varol Karaaslan, “Hâkimin Tarafsızlığı İlkesi ile Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi
Arasındaki İlişki”, SDÜ Hukuk Fakültesi Dergisi, MĠHBĠR Özel Sayısı, C. 4, S. 2, 2014, (sa.97-132),
s. 103.
510
Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 819; Meriç, Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 389-390;
Tercan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 11-12. Yargıtay kararları da aynı yöndedir,
YHGK, 27.03.2015 T., 2013/15-1620 E., 2015/1096 K.; Y.3.HD, 19.04.2012 T., 5646 E., 10649 K.;
Y.23.HD, 05.03.2012 T., 2011/3690 E., 2012/1634 K.; Y.15.HD, 23.02.2015 T., 2014/2081 E.,
105

Tüm bu kanunların düzenlemelerinde (dZPO m. 139; öZPO m. 182; sZPO m.


56; HMK m. 31) ortak olan durum, talep sonucu yeterince açık değilse 511; yani
belirsizlikler512 ya da çeliĢkiler içeriyorsa513, talep okunamıyorsa514 mahkeme, açıklama
ödevini kullanarak bu belirsizliği veya çeliĢkiyi gidermesidir515. Hâkim, neyin talep
edildiğinin açıklığa kavuĢturmasını sağlamak için davacıya soru yöneltebilir. Burada
hâkimin ödevinin açıklama fonksiyonunun amacı, esasta haklı olan veya asgari olarak
haklı olabilecek olan davacının talebini gereği gibi belirtmemiĢ olması sebebiyle davayı
kaybetmesini önlemek, belki daha doğru ifadesi ile gerçek olmayan bir hükme engel
olmaktır516.

2015/912 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 04.05.2017). Hükmü etkilemiĢ olması koĢuluyla
davayı aydınlatma yükümlülüğüne aykırılığın bir bozma sebebi olduğu yönünde bkz. Alangoya/
Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 285. Yargıtay kararları da aynı yöndedir,
Y.2.HD, 02.05.2016 T., 2015/21806 E., 2016/8834 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
10.05.2017).
511
“Zira, davacının dilekçesinde talep ettiği 29.600 lira paranın; dava tarihindeki TL değeri mi, yoksa 36
yıl önceki (paradan 6 sıfır atılmadan önceki) TL değeri mi olduğu hususu anlaĢılamamaktadır… O
halde, mahkemece; istenilen miktarın ne olduğu davacı taraftan sorulup saptanmalı, müddeabihin
miktarı tam olarak belirlendikten sonra, H.U.M.K.nun 8.maddesi gereğince, mahkemenin görevli
olup olmadığı hususunda bir karar verilmelidir.”, Y.3.HD, 04.10.2011 T., 13202 E., 14736 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 08.05.2017). “Davalı vekili 7.12.2005 tarihli dilekçesinde
müvekkili lehine yoksulluk nafakasına hükmedilmesini istemiĢ, ancak miktar belirtmemiĢtir. Davalı
vekilinden talep ettiği yoksulluk nafakası miktarının sorulup, buna iliĢkin beyanının alınması (
HUMK.75/2 ) ve hasıl olacak sonuç uyarınca karar verilmesi gerekirken…”, Y.2.HD, 19.12.2006 T.,
11615 E., 17935 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 11.05.2017). Aynı yönde, YHGK,
07.11.1982 T., 1980/3-25 E., 1982/894 K.; Y.2.HD, 10.04.2001 T., 2006 E., 5653 K. (Kazancı Ġçtihat
Bilgi Bankası, E.T. 11.05.2017). Dava sebebi hakkında aydınlatma, Y.1.HD, 14.12.1990 T., 14086
E., 14697 K. (YKD, C. 17, S. 9, Eylül 1991, s. 1309-1310).
512
Jauernig/ Hess, Zivilprozessrecht, s. 100; Prütting/ Gehrlein/ Prütting, ZPO § 139, kn.9.
513
Pohlmann, Zivilprozessrecht, s. 24; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 139, kn.48. “Açıklanan bu açılıĢ
koĢulları ve doğurdukları sonuçlar arasındaki farklar nedeniyle itirazın iptali ve inkar tazminatı talebi
ile tahsil isteminin bir arada dava edilmesi mümkün değildir./ O halde, hem itirazın iptali ve inkar
tazminatı, hem de alacağın faizli veya faizsiz talebini içeren davalarda yargıç, neye karar vereceğini
saptayabilmek için HUMK`nun 179/3. üncü ve 75/2 inci maddeleri hükümleri gereğince, ilk önce
davacıya istek sonucu açıklattırılmalı, bu istek sonucuna göre davanın koĢulları haiz olup olmadığı
araĢtırılması ve davacının itirazın iptali ve tahsil davasını tercih etmesine göre davayı sonuca
bağlamalıdır.”, Y.11.HD, 19.03.1990 T., 1989/2066 E., 1990/2385 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası,
E.T. 10.05.2017). Aynı yönde, Y.19.HD, 05.07.2012 T., 7240 E., 11213 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi
Bankası, E.T. 08.05.2017); Y.2.HD, 25.12.2014 T., 18311 E., 26574 K.; Y.23.HD, 05.03.2015 T.,
2014/8236 E., 2015/1372 K.; Y.10.HD, 20.06.2016 T., 2015/20817 E., 2016/10185 K.; Y.19.HD,
09.05.2016 T., 2255 E., 8507 K.; Y.10.HD, 21.09.2010 T., 9742 E., 11978 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi
Bankası, E.T. 10.05.2017); Y.3.HD, 08.12.2015 T., 12479 E., 19846 K.
(https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 11.02.2018).
514
BGHZ 69, 47, 52.
515
Zeiss/ Schreiber, Zivilprozessrecht, s. 74; Karaaslan, Hâkimin Tarafsızlığı İlkesi, s. 122; Alangoya/
Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 285.
516
Alangoya, Vakıaların ve Delillerin Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 142-143; Meriç, Hâkimin Davayı
Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 392, 405; Simil, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevinin Sınırları, s.
1356; Tercan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 27; Akkaya, BoĢanma Davası, s. 148.
Davanın açıklanması isteğine rağmen gereği yapılmadığı takdirde Yargıtay davanın reddine değil,
dava dilekçesinin iptaline karar verilmesi gerektiğini kabul etmektedir (Alangoya/ Yıldırım/ Deren-
106

Talep sonucunun yeterince açık olmadığı, belirsizlikler ya da çeliĢkiler içerdiği,


talebin okunamadığı durumlarda, mahkemeye yöneltilmiĢ bir hukuki koruma talebi
bulunduğu için, dava dilekçesinde talep bakımından bir eksiklik söz konusu değildir517.

BaĢlancıçta belirsiz, çeliĢikliki olarak ifade edilmiĢ, fakat içerik olarak aynı
kalan ve aynınlatma yükümlülüğü sonucu belirli hale gelmiĢ talep sonucunun yeni
biçimi, davanın değiĢtirilmesi değildir518.

Örneğin, dava dilekçesinde, aynı davalıya karĢı birden fazla talep ileri sürülmüĢ
(tarafın getirdiği vakıalar iki olayı oluĢturacak Ģekilde), fakat bu taleplerin hepsinin asli
talep mi, yoksa aralarında bir terdit iliĢkisi kurulmuĢ olan talepler mi olduğu konusunda
bir belirsizlik varsa, hâkim, bu belirsizliği davacı tarafa açıklama yaptırtmak suretiyle,
davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde gidermek zorundadır519.

Davacının davasını terditli açmakla beraber, talep sonuçlarından birini somut


biçimde bildirmediği hallerde hâkimin talep sonucunun aydınlatılmasını istemesi
gerekecektir520.

Talep sonucundan, bir eda hükmü mü yoksa bir tespit hükmü mü talep
edildiğinin kesin olarak anlaĢılamadığı bir durumda mahkemenin bu hususun
aydınlatılmasını sağlamak üzere soru sorması doğru olacaktır521.

Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 229). Y.9.HD, 28.05.1996 T., 1995/38196 E., 1996/11990 K.
(Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 229, dipnot 13f).
517
Meriç, Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 392.
518
BK-Berner Kommentar/ Killias, ZPO Art. 221, kn. 15. “Böyle bir açıklama, HUMK.nun 75/f-II
maddesinde öngörülen hakimin müphem ve çeliĢkili iddiaları taraflara açıklatmak görevinin bir
sonucu olup anılan Yasanın 185/b.2 maddesinde belirtilen iddianın değiĢtirilmesi yasağıyla ve 83.
maddede düzenlenen davacının ıslahıyla bir ilgisi yoktur.”, Y.11.HD, 08.12.1988 T., 2875 E., 7517
K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 11.05.2017).
519
Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 359; Alangoya, Vakıaların ve Delillerin Toplanması ĠliĢkin
Ġlkeler, s. 143; Meriç, Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 405; Karaaslan, Hâkimin
Davayı Aydınlatma Ödevi, s. 122. Y.2.HD, 10.04.2001 T., 2006 E., 5653 K.; Y.20.HD, 11.01.2016
T., 2015/5458 E., 2016/59 K.; Y.14.HD, 22.03.2007 T., 1962 E., 3011 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi
Bankası, E.T. 08.05.2017). BGHZ 69, 47, 52.
520
Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 819.
521
Tercan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 27; Simil, Hâkimin Davayı Aydınlatma
Ödevinin Sınırları, s. 1356; Karaaslan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi, s. 121-122. “…
davacının, talebinin 5434 sayılı Kanunun ek 47/c maddesi uyarınca hizmet borçlanması mı yoksa,
506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi uyarınca hizmet tespiti mi olduğunun belirlenmesi için HMK.'nın
169. ve devamı maddeleri gereği isticvap edilerek, talebi açıklattırılmalıdır.”, Y.10.HD, 05.06.2012
T., 2011/7497 E., 2012/10500 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 08.05.2017). Aynı yönde,
Y.17.HD, 07.06.2012 T., 1406 E., 7467 K.; Y.19.HD, 11.02.2013 T., 2012/17374 E., 2013/2497 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 08.05.2017).
107

Objektif dava yığılması teĢkil eden iki ayrı talep, talep sonucunda tek bir
rakamla ifade edilmiĢse ve davaların her birinden ne kadar tutar talep edildiği belli
olmuyorsa, hâkimin müdahele ederek durumu aydınlatması gerekecektir522. Davacı,
birden fazla alacağı için kısmi dava açmıĢ ise, mahkemenin, istenilen kısmi alacak
toplamını, her alacağı oratnılı bir Ģekilde bölüĢtürmesi gerekir523.

Aynı Ģekilde, davacı tarafın birden çok kiĢiden oluĢtuğu bir davada, davalının
davacıya belirli bir miktar tazminat ödemeye mahkûm edilmesi Ģeklindeki bir talep
sonucunda, davacılardan hangisine ne kadar tazminat ödenmesinin talep edildiği açık
olmadığında, hâkim davacılara hangisi için ne kadar tazminat istendiğini
açıklatmalıdır524.

Davacı, dava dilekçesinde yalnız temerrüt tarihinden itibaren faiz talep etmekle
yetinmiĢ olup, temerrüt tarihini bildirmemiĢse, hâkimin, müdahele ederek durumu
aydınlatması gerekecektir525.

Davacının talebi birbiriyle çeliĢen hususlardan oluĢuyorsa, hâkimin bu noktadaki


çeliĢkiyi gidererek yargılamaya devam etmesi gerekir 526. Talep sonucunun kendi
içerisinde çeliĢki oluĢturmasına örnek olarak, davacının aynı dava dilekçesi ile alacağın
tahsili ve itirazın iptali talep etmiĢ olması gösterilebilir. Bu durumda mahkeme,

522
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1604.
523
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1547-1548.
524
Karaaslan, Hâkimin Tarafsızlığı İlkesi, s. 122; Karaaslan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi, s.
122, dipnot 81. “Dava dilekçesinde davacılar M. ve E. T. ayrı ayrı davacı olarak gösterilip her ikisi
yararına da manevi tazminat istenildiğinden hangisi için ne kadar tazminat istendiği Hukuk
Muhakemeleri Kanunu'nun 119/2-ğ ve 31 hükümleri uyarınca davacılar vekiline açıklattırılarak, her
birinin talep sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken…”, Y.11.HD, 22.12.2011 T., 2010/6041 E.,
2011/17528 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.05.2017). Aynı yönde, Y.23.HD, 11.02.2013
T., 2012/6138 E., 2013/730 K.; Y.17.HD, 11.12.2014 T., 2013/13330 E., 2014/18247 T. (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.05.2017).
525
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3133; Tercan, Hâkimin Davayı Aydınlatma
Yükümlülüğü, s. 27; Elif Aksoy, “Objektif Dava Birleşmesi”, TBBD, S. 117, 2015, (sa.201-232), s.
210.
526
“Her iki iflas talebinin koĢulları ve sonuçları farklı olduğundan, mahkemece, davacı vekilinden
ĠĠK'nın 156. maddesindeki iflas yoluyla adi takibe dayalı iflas mı, yoksa ĠĠK'nın 177/4. maddesi
anlamında doğrudan iflas mı istendiği konusunda açıklama alınıp, sonucuna göre bir hüküm
kurulması gerekirken, dava dilekçesinin ikinci kısmındaki ve talep sonucu bölümdeki hukuki tavsife
dayalı hüküm tesisi doğru görülmemiĢtir.”, Y.23.HD, 11.03.2013 T., 857 E., 1445 K. (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 08.05.2017). Farklı kararlar için bkz. Y.7.HD, 201.01.2015 T.,
2014/20957 E., 2015/145 K.; Y.7.HD, 28.09.2015 T., 29846 E., 16612 K.; Y.8.HD, 17.09.2009 T.,
3133 E., 4228 K.; Y.11.HD, 15.01.2007 T., 2005/13597 E., 2007/187 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi
Bankası, E.T. 10.05.2017).
108

davacıya davasının itirazın iptali davası mı yoksa bir alacak davası mı olduğunu sorarak
açıklattırmalıdır527.

Kat karĢılığı inĢaat sözleĢmesinde davacının hem sözleĢmenin feshini, hem de


sözleĢmenin yürürlükte kalması anlamına gelen ifaya ekli cezanın tahsilini talep etmiĢ
olması halinde, mahkemenin davacıya hangi talebinin geçerli olduğunu açıklattırıp, o
talebi esas alarak yargılamaya devam etmesi gerekir528.

Mahkemenin, davacıya, davasını ĠĠK m. 277 ve devamı hükümlerine dayalı


tasarrufun iptali davası olarak mı yoksa TBK m. 19 hükmüne dayalı iptal davası olarak
mı açtığını açık ve net bir Ģekilde açıklattırılması gerekir529.

Dava dilekçesinde asgari bir tutar gösterilmiĢ olup, bunun, alacağın belirli bir
kesimi olduğu anlaĢılmakla birlikte, açılan davanın belirsiz alacak davası mı; yoksa
kısmi dava mı olduğu konusunda, talep sonucu bağlamında herhangi bir açıklık yok ise,
hâkimin bu belirsizliği davayı aydınlatma ödevi gereğince gidermesi gerektiği
belirtilmektedir530. Ancak Ģartları oluĢmadan açılan bir belirsiz alacak davasında hâkim,
davacıya aydınlatma ödevi kapsamında talep sonucunu değiĢtirmesine izin veremez.
Davayı usulden reddetmek zorundadır. Çünkü bu durumlarda hukuki yarar eksikliği
bulunmaktadır531.

527
Tercan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 27; Karaaslan, Hâkimin Davayı Aydınlatma
Ödevi, s. 124. Y.11.HD, 15.03.1988 T., 1987/7571 E., 1988/1612 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası,
E.T. 08.05.2017); Y.11.HD, 31.05.1985 T., 3469 E., 3416 K.; Y.11.HD, 19.03.1990 T., 1989/2066
E., 1990/2385 K.; Y.11.HD, 28.12.2004 T., 3459 E., 12963 K.; Y.11.HD, 09.10.2006 T., 2005/9203
E., 2006/9980 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 08.05.2017).
528
Karaaslan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi, s. 124. Y.15.HD, 26.02.2001 T., 4962 E., 1042 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 08.05.2017).
529
Y.17.HD, 21.04.2011 T., 2010/8839 E., 2011/3799 T. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
10.05.2017). Yargıtay baĢka bir kararında, davayı ĠĠK m. 277 hükümlerine dayalı tasarrufun iptali
davası mı yoksa TMK m. 617 hükmüne dayalı mirasın reddinin iptali davası olarak mı açtıklarının
açık ve net bir Ģekilde açıklattırılması gerekir. Bu karar için bkz. YHGK, 08.12.2010 T., 17-596 E.,
641 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.05.2017).
530
Simil, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevinin Sınırları, s. 1357; Simil, Belirsiz Alacak Davası, s.
144-145; Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 359. Aynı yönde, YHGK, 02.11.2016 T., 2015/22-1078
E., 2016/1010 K.; YHGK, 17.06.2015 T., 22-1052 E., 1612 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
09.05.2017).
531
Simil, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevinin Sınırları, s. 1357; Simil, Belirsiz Alacak Davası, s. 145;
Hakan Pekcanıtez, “Belirsiz Alacak Davasının İş Hukukunda Uygulanması”, DEÜHFD, C. 15,
Özel Sayı, 2013, (sa.933-968), s. 955. YHGK, 02.11.2016 T., 2015/22-1078 E., 2016/1010 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.05.2017). Aynı yönde, YHGK, 17.06.2015 T., 22-1052 E.,
1612 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.05.2017). Farklı yönde Yargıtay kararı için bkz. “Her
ne kadar manevi tazminat davasının belirsiz alacak davası olarak açılamayacağı konusunda
mahkemenin değerlendirmesi doğru ise de; davacının asgari olarak ... TL manevi tazminat miktarı
bildirmesi karĢısında, bu miktar üzerinden iĢin esasının incelenmesi gerekirken hukuki yarar
109

Açılan bir belirsiz alacak davasında (HMK m. 107), davalının verdiği bilgi veya
tahkikat sonucu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin
mümkün olduğu anda davacı, davaya hangi değer üzerinden devam etmek istediğini
bildirmezse, bu bildirimin yapılması için hâkimin aydınlatma ödevi söz konusu olup
olmadığı yönünde doktirnde iki görüĢ vardır. Ġlk görüĢe göre bu durumda, talep sonucu
bakımından bir belirsizlikten söz edilir. Bu durumda hâkimin, talep sonucundaki
belirsizliği gidermek üzere, aydınlatma ödevi gereği olarak, davacıya, davaya hangi
değer üzerinden devam ettiğini sorması gerekecektir532. Bu görüĢe göre, davalının
verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak
belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, davaya hangi değer üzerinden devam
etmek istediğini bildirmezse, davaya, açıldığı andaki talep sonucu üzerinden devam
etmek gerekecektir. Bir diğer deyiĢle, talep sonucu değiĢtirilmediği takdirde hâkim
davayı reddetmeyecek, dava dilekçesinde ifade edilen miktar üzerinden karar
verecektir533. Doktrinde ileri sürülen ve katıldığımız diğer görüĢe göre, hâkim
aydınlatma ödevini kullanarak talep sonucunun artırılması için davacıya süre
veremeyecektir. Çünkü belirsiz alacak davasında, karĢı tarafın verdiği bilgi veya
tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin
mümkün olduğu anı tespit etmek davacının iĢidir534.

Talep sonucu, yalnızca davacı bakımından değil, aynı zamanda davalı


bakımından da doğru karar vermeyi sağlayacak derecede tereddüte yer vermeyecek
Ģekilde açık olmalıdır. Örneğin davalı, davanın reddini takas nedeniyle borcun sona
erdiği gerekçesiyle mi yoksa borcun doğmadığı gerekçesiyle mi istediğini açıkça
belirtmelidir. Çünkü her ikisinin sonuçları farklıdır535.

Hâkimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında, talep sonucunun açıklığa


kavuĢturulabilmesi için, talebe iliĢkin temel bilgilerin dosyaya usulüne göre girmiĢ

yokluğundan davanın reddedilmesi doğru değildir. Kaldı ki, 119/1-ğ ve 119/2. maddeleri gereğince,
dava konusunun değeri ile ilgili dava dilekçesinin talep sonucu bölümünün açıklanması hususunda,
hakimin davayı aydınlatma ödevi bulunduğundan, mahkemece davacıya bu hususta süre verilmemesi
usul ve yasaya uygun düĢmemiĢ, gösterilen nedenlerle kararın bozulması gerekmiĢtir.”, Y.4.HD,
12.11.2015 T., 11765 E., 12921 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.05.2017).
532
Simil, Belirsiz Alacak Davası, s. 146; Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 823; Karaaslan, Hâkimin
Davayı Aydınlatma Ödevi, s. 155.
533
Simil, Belirsiz Alacak Davası, s. 146; Karaaslan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi, s. 155.
534
Pekcanıtez, Belirsiz Alacak Davası, s. 52. Benzer Ģekilde, Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1066;
Pekcanıtez, İş Hukukunda, s. 948.
535
Simil, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevinin Sınırları, s. 1357.
110

olması veya kanundan dolayı dâhil sayılması gerekir536. Dava dosyasında yer almayan
bir talebin ileri sürülmesi davayı geniĢletme ya da değiĢtirme anlamına gelecektir 537 ve
bu yüzden talep sonucunun açığa çıkarılması adı altında, tarafın, talep sonucuna yeni
kalemler eklemesine hâkim izin vermemelidir538. Hâkimin davayı aydınlatma ödevinde,
davada mevcut olmayanın, yani talep edilmeyenin ortaya çıkarılması değil, talep
edilenin netleĢtirilmesi, aydınlatılması, belirlenmesi söz konusudur539. Davacı kısmi
dava açmıĢsa, hâkimin davacıya talebini artırma yönünde uyarıda bulunması veya faiz
talebinde bulunmayan davacıya faiz talebinde bulunabileceğini tavsiye etmesi, davayı
aydınlatma ödevinin kapsamında değildir540. Böyle bir durum, hâkimin davada, iki
taraftan birine yol göstermesi anlamına gelir ki, HMK m. 36/1-b anlamında hâkimin
reddi sebebi teĢkil eder.

2.4.5.2. Hayat Olayıyla Uygun Olmayan Talep Durumunda Hâkimin


Aydınlatma Yükümlülüğü

HMK m. 119/1-ğ‟ye göre davacı açık bir Ģekilde talep sonucuna dava
dilekçesinde yer vermelidir. Yoksa davacı, iddiasını sadece vakıalara dayandıramaz.
Aksine davacı iddiasını açık bir Ģekilde belirli bir talep sonucuna yöneltmelidir. Talep
sonucunun açık bir Ģekilde dava dilekçesinde yer alması kabul edilmeseydi, yani
mahkeme yalnızca davacı tarafından ileri sürülmüĢ olan maddi vakıaları tespit etmek ve
bu vakıalardan çıkacak olası talep sonuçlarını kendiliğinden bulması kabul edilseydi,
davanın konusunu ve sınırlarını belirlemek mümkün olmazdı. Davalının, davacının
iddialarına karĢı savunma yapabilmesi çok güçleĢirdi. Çünkü davalının savunmasını
üzerine oturtacağı zemini ve savunma dayanaklarını oluĢturması mümkün olmazdı.
Davalı açısından, kendisine karĢı savunma geliĢtirebileceği iddia kesin olarak belli

536
Tercan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 28; Zimmermann, ZPO § 139, kn. 9;
Jauernig, Zivilprozessrecht, s. 95. “… hâkimin tarafların ileri sürmediği vakıaları ileri sürmelerine
imkân vermesi veya hatırlatması anlamını taĢımaz. Burada mevcut olmayanın talep edilmeyenin
ortaya çıkartılması değil, talep edilenin netleĢtirilmesi, aydınlatılması, belirlenmesi söz konusudur.”,
YHGK, 20.04.2016 T., 2014/1-1066 E., 2016/532 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
10.05.2017). Aynı yönde, YHGK, 05.06.2015 T., 2012/22-2384 E., 2015/1510 K.; YHGK,
14.05.2014 T., 2013/22-1920 E., 2014/666 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.05.2017).
537
Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 823; Tercan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 28;
Karslı, Medeni Muhakeme Hukuku, s. 308-309; Simil, Belirsiz Alacak Davası, s. 144.
538
Schilken, Zivilprozessrecht, s. 170; Rechberger/ Simotta, Grundriss des österreichischen
Zivilprozessrecht, s. 308; Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 794; Meriç, Hâkimin Davayı Aydınlatma
Yükümlülüğü, s. 402; Simil, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevinin Sınırları, s. 1357.
539
Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 794.
540
Simil, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevinin Sınırları, s. 1357.
111

olmayıp, hâkim tarafından hal ve Ģartlara göre değiĢtirilebilecekti. Talep sonucunun açık
bir Ģekilde dava dilekçesinde yer alması söz konusu olmasaydı, hâkimin talep sonucuna
bağlılığı da söz konusu olamayacağı için, talebin tam olarak ne olduğu veya duruma
göre hâkimin mevcut taleple bağlı olmayıp onu hangi ölçüde ve miktarda aĢacağını
kestirmek mümkün olmayacağından, davalının açık ve bütünü kapsayıcı bir savunma
yapabilmesi imkânsız olurdu. Getirilen vakıalara uyan olası talebi ortaya çıkarmak
görevi, hâkime aĢırı bir iĢ yükü getirecekti541. Tüm bunların sonucunda Ģu net olarak
ortaya koyulabilir ki, ne davacının açık bir Ģekilde talep sonucunu dava dilekçesinde
bildirmesi zorunluluğundan (HMK m. 119/1-ğ) ne de hâkimin talep sonucuna bağlı
olmasından (HMK m. 26) vazgeçilmesi söz konusu olamaz.

Bazı hallerde ise, ileri sürülen vakıalardan hangi talep sonucunun


çıkarılabileceğini tespit etmek noktasında güçlüklerle karĢılaĢılabilir. Özellikle karıĢık
olay ve hukuki iliĢkilerde, bu iliĢkilere uygulanacak kanun hükümlerinin anlam ve
önemini yeteri kadar anlayamayan davacı, ileri süreceği vakıalardan hangi talep
sonucunun çıkacağını ortaya koyamayabilir542. Böyle durumlarda davacının, ileri
sürmüĢ olduğu vakıalardan çıkarılabilmesi mümkün olan talep sonucundan farklı bir
talep sonucu ile dava açma ihtimali söz konusu olabilir. Getirelen hayat olayına uygun
olmayan talep, talep edilen hususun uyuĢmazlık konusunu çözecek nitelikte olmamasını
ifade etmektedir. Uygun olmayan talepte bir talep belirsizliğinden değil, mahkemeden
istenilen talebin uyuĢmazlığın çözümüne katkı sağlayamaması söz konusudur543. Örnek
olarak, murisin ölümü üzerine gerçekleĢen sağlararası bir tasarrufla saklı payın ihlali
iddiası hayat olayı olarak yargılamaya getirilmesine rağmen talep sonucu kısmında
davacının söz konusu tasarrufun iptalinin istenmesi gösterilebilir. Burada davacı
getirilen hayat olayına uygun olmayan bir talepte bulunmuĢtur. Bu yüzden davacı,

541
Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 143; Pekcanıtez, Belirsiz Alacak, s. 510-
511; Pekcanıtez, Belirsiz Alacak Davası, s. 14; Melissinos, s. 103-104; Egger, Die reformatio, s. 39-
40; Atalı, Aleyhe Bozma, s. 66. Benzer yönde, BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn.
36.
542
Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 143; Melissinos, s. 99.
543
Meriç, Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 392. Örneğin, ipotekli bir taĢınmazın teminat
teĢkil ettiği alacağın ödenmemesi durumunda alacaklının mahkemeye baĢvurup ipoteğin paraya
çevrilmesi yoluyla takip hakkının kendisine verilmesini istemesi yahut icra edilen mahkeme
hükmünün icra edildikten sonra Yargıtay tarafından bozulması ve bu bozmaya uyarak ilk derece
mahkemesinin talep edilen borçtan borçlunun sorumlu olmayacağına iliĢkin karar vermesi ve bu
kararın kesinleĢmesi durumunda, cebri icra kendiliğinden iadeye konu olacakken borçlunun icranın
iadesi talebiyle dava açması uygun olmayan talep kavramına dâhildir (Meriç, Hâkimin Davayı
Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 392-393).
112

baĢarısızlığa mahkûm olacaktır. Gerçekte maddi hukuk, davacıya hakkının korunması


için sadece bir imkân verirken (ve davacı bunu değil, aksine yanlıĢ talepte bulunursa),
davacı ihlal edilen hakkının korunması için farklı talepler arasından bir seçme hakkı
olduğunu düĢünebilir. Örneğin davacı, bir yıllık baĢvuru süresi geçmesine rağmen
açıkça talebini itirazın iptali davası olarak belirtmiĢ olması durumunda, bu dava alacak
davası olarak görülecek midir? Tüm bu durumlarda, dava sebebi ve talep arasında bir
çeliĢki olduğu ortadadır. Bu çeliĢkinin giderilmesi amacıyla hâkimin tarafların talep
sonuçlarını ileri sürdükleri vakıalarla uyumlu hale getirebilmesi, hâkimin davayı
aydınlatma yükümlülüğünün dönüĢtürme fonksiyonudur. AĢağıda hukuk sistemlerinin
bu soruna getirdikleri çözümler incelenecektir.

2.4.5.2.1. Alman Hukukunda

Alman hukukunda, değiĢen dava durumuyla talep sonucu uyuĢmuyorsa, örneğin


dava konusu Ģeyin devri544 durumunda, talep sonucu değiĢikliğinin hatırlatılacağı
belirtilmektedir. Yine, borçlunun borcunu yerine getirmediği durum için bir cezai Ģart
kararlaĢtırılmıĢsa, alacaklı borçlunun yerine getirmemesi halinde ifa yerine hakkı olan
cezai Ģartı talep edebilir. Alacaklı ifa hakkını dava ederse ve maddi hukuk nedeniyle bu
mümkün olmazsa, o zaman mahkeme derhal hakkı olan cezai Ģarta karar veremez, fakat
dZPO m. 139‟a göre davacıyı hakkı olan cezai Ģartı talep etmesini hatırlatabilir545.
Sonuç olarak Alman hukukunda, talep sonucu değiĢikliğinin hatırlatılacağı kabul
edilmektedir546. dZPO m. 139‟a göre, uygun talepte bulunmanın yolunu açmak, yani
taraflara hatırlatmak, hâkimin görevidir547. Mahkeme, olası ve gerçekten sonuç
alınabilecek talep değiĢikliğini (örneğin dava değiĢtirmeyi) hatırlatmakla yükümlüdür.
Satım sözleĢmesinden doğan bir davada, edimin imkânsız olması nedeniyle sadece

544
Sonradan meydana gelen değiĢiklikler dolayısıyla önceki talep edilen konu yerine baĢka bir konu
veya tazminat talep edilebilir (dZPO m. 268) (de Boor, Zivilprozessrecht, s. 66).
545
Melissinos, s. 112.
546
Baumbach/ Lauterbach/ Albers/ Hartmann, ZPO § 139, kn. 34; Goldschmidt, Zivilprozessrecht,
s. 23; Pohlmann, Zivilprozessrecht, s. 24.
547
Goldschmidt, Zivilprozessrecht, s. 23; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 139, kn.47. Alman Usul
Kanunu m. 139‟un baĢlığı “Materielle Prozessleitung” yani maddi anlamda davayı sevk yetkisidir.
Hüküm Ģu Ģekildedir: “Mahkeme başkanı, tarafların önemli bütün vakıalar hakkında eksiksiz
açıklama yapmaları, uygun (sachdienlich) taleplerde bulunmaları, özellikle getirilen vakıaların
yeterli olmayan bildirimlerinin tamamlanması ve delillerin belirtilmesi hususunda etkin olmalıdır. Bu
amaçla gerekli olduğu ölçüde esası ve uyuşmazlığı, fiili ve hukuki yönden taraflarla müzakere etmeli
ve sormalıdır”.
113

tazminat talebinde bulunması gereken davacı edimin ifasını talep etmiĢtir548. Böyle bir
durumda, ifası imkânsızlaĢan eĢyanın teslimi yerine tazminat talep etmeyi hâkim
hatırlatmalıdır549. Mahkeme burada davacının ilk önce veya terditli olarak (tali bir talep
ekleyerek) tazminat talep etmesini hatırlatmalıdır. Çünkü böylelikle aynen iade talebi
reddi ile davacının, yeni bir dava ile tazminat talebinin önüne geçilir550. Mahkemenin ne
dereceye kadar bir dava değiĢtirmeyi hatırlatabileceği sorununun çözülmesi güçtür.
Tamamen yeni, önceki talebin üstüne çıkan talepleri mahkeme hatırlatamaz. Mahkeme,
hatırlatmasında, tarafların Ģimdiye kadar getirdiği hayat olayına ve bulunulan talep
sonuca göre yönünü belirler551 ve tamamen yeni talepler ortaya çıkaramaz. Sorularla ve
iĢaretle, hiç olmazsa ima yoluyla belli olmayan, yeni dava sebeplerini, def‟ileri veya
talepleri davaya sokmak mahkemenin görevi değildir. Mahkeme bundan dolayı, yeni bir
dava amacına yönelmemiĢ olan dava değiĢmeyi hatırlatmalıdır552. Taraf hatırlatmaya
rağmen uygun talepte bulunmazsa, mahkeme tarafın yetersiz talebine bağlı kalmak
zorundadır553.

Davacının talebinin ileri sürülen vakıalarla elde edilmesi mümkün olmamakla


birlikte, ileri sürülen olaylara göre talebin değiĢtirilmesiyle davada baĢarıya ulaĢabilme
olasılığı varsa, mahkeme dava değiĢtirmeyi hatırlatmalıdır554. Davacı bu hatırlatmaya
uyar ve talebini değiĢtirirse, mahkeme bu değiĢmiĢ taleple bağlıdır. Dava değiĢtirme
burada dZPO m. 263555 uyarınca kabul edilir, çünkü mahkeme dZPO m. 139‟a göre
uygun talepte bulunmanın yolunu açar556. Yeni bir davayı engelleyebilmek için dava
değiĢikliğinin hatırlatılmasına izin verilir557. Böylelikle yargılama, sübjektif hakların
korunmasının gerçekleĢtirilmesi amacını gerçekleĢtirir. Aynı zamanda belirli bir talepte
548
Ancak Alman hukukunda aksi yönde görüĢler mevcuttur. Bu görüĢlere göre, mahkeme taraflara dava
değiĢtirme sonucu doğuracak bir uyarı veya tavsiyede bulunamaz (Zimmermann, ZPO § 139, kn. 9;
Blomeyer, Zivilprozessrecht, s. 115).
549
Schilken, Zivilprozessrecht, s. 171.
550
Jauernig/ Hess, Zivilprozessrecht, s. 101; Zeiss/ Schreiber, Zivilprozessrecht, s. 74.
551
Thomas/ Putzo/ Reichold, ZPO § 139, kn. 10.
552
Prütting/ Gehrlein/ Prütting, ZPO § 139, kn.10; Zimmermann, ZPO § 139, kn. 9; Blomeyer,
Zivilprozessrecht, s. 115.
553
Jauernig/ Hess, Zivilprozessrecht, s. 101, dipnot 31; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald,
Zivilprozessrecht, s. 396.
554
Prütting/ Gehrlein/ Prütting, ZPO § 139, kn.10; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 139, kn.48;
Melissinos, s. 105.
555
dZPO m. 263 Klageänderung: “Nach dem Eintritt der Rechtshängigkeit ist eine Änderung der Klage
zulässig, wenn der Beklagte einwilligt oder das Gericht sie für sachdienlich erachtet”. Tercümesi:
“Derdestlik meydana geldikten sonra dava değişikliğine, davalının rızası veya mahkemenin bunu
uygun görmesi halinde izin verilir”.
556
Melissinos, s. 105; Simil, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevinin Sınırları, s. 1358-1359.
557
Thomas/ Putzo/ Reichold, ZPO § 139, kn. 10.
114

bulunmak zorunluluğundan doğan sorunlar da aĢılır. ġayet davacı, eski talebinde ısrar
ederse, hâkim için davayı reddetmekten baĢka bir imkân kalmaz. Ancak davacı,
bulunduğu talepte menfaati olduğunu gösterdiği durumda, hukuki korumanın kendi
tarafından seçilmiĢ türüne sadık kalabilir ve davasını reddeden hüküm aleyhine, hukuki
korumayı talep ettiği türde ulaĢmak için kanun yoluna baĢvurmayı deneyebilir558.

ġüphesiz bir talep değiĢmesinin hatırlatılması, davalının durumunun


kötüleĢmesine neden olabilir. Çünkü hatırlatma olmaksızın yargılama, davalının çok
çaba sarfetmeksine gerek olmaksızın, lehine olarak sona erebilirdi. Fakat mahkeme,
aydınlatma yükümlülüğünü sadece davacının talebi bakımından değil, aynı zamanda
davalının karĢı hakkı bakımından da kullanmak zorunda olduğu için, aydınlatma
yükümlülüğü kural olarak, tarafsızlık ve eĢit muamelede bulunma ilkesine karĢı
değildir. Fakat hâkimin davayı aydınlatma yükümlülüğünün uygulanması, somut olayda
iki taraftan birisinin aleyhine olsa bile, mahkemenin görevidir. Zira mahkeme,
yargılamanın amacına ulaĢmasının yolunu açmalıdır559. Böyle bir durumda, davalıya
değiĢen taleple ilgili bir savunma imkanı elbette sağlanmalıdır.

2.4.5.2.2. Ġsviçre Hukukunda

Ġsviçre hukukunda, davayı aydınlatma yükümlülüğünün, içerik olarak bir talep


değiĢikliğine sebep olmaması gerektiği, aksi takdirde dava değiĢikliğine izin verilmesi
durumunun ortaya çıkacağı belirtilmektedir (sZPO m. 227, 230)560. Yetersiz talep ve
talep sonuçları, sZPO m. 56‟ya göre hâkimin aydınlatma yükümlülüğünün konusunu
oluĢturmaz561. Örneğin, ölüme bağlı tasarrufun iptali dava edildiğinde, mahkeme saklı
pay ihlalinin var olduğu görse bile, tenkis imkânını hatırlatamaz562. Aynı Ģekilde
yabancı para borcunun alacaklısı, ülke parasıyla ödeme talebinde bulunduysa dava
reddedilmelidir563. Doktrinde abartılı Ģekilcilik olarak nitelenen bu çözümünün,
yargılama esnasında dava talebinin uyarlanması imkânını hatırlatmayla, hâkimin davayı
aydınlatma ödeviyle yumuĢatılması tavsiye edilmiĢ, fakat bu görüĢ reddedilmiĢtir.
Hâkim bir tarafa yargılamayı kazanmak için ne yapması gerektiği yönünde tavsiyelerde
558
Melissinos, s. 105.
559
Melissinos, s. 110; Jauernig/ Hess, Zivilprozessrecht, s. 102; Jauernig, Zivilprozessrecht, s. 95.
560
Brunner/ Gasser/ Swander/ Pahud, ZPO Art. 221, kn. 7; OFK-Orell Füsli Kommentar/Engler,
ZPO Art. 221, kn. 4.
561
Leuenberger/ Uffer-Tobler, s. 112; Meier, Zivilprozessrecht, s. 395-396.
562
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 56, kn. 19, dipnot 31.
563
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 17.
115

bulunamaz, aksi takdirde tarafsızlığını yitirir ve bu durum hâkimin reddi sebebi teĢkil
eder564.

2.4.5.2.3. Avusturya Hukukunda

Avusturya Usul Kanunu m. 182/1‟deki ifade, dZPO m. 139‟dan hâkimin uygun


taleplerde bulunmasını sağlama hususundaki yetkisinin tanınmaması noktasında
ayrılmaktadır565. Hâkim taraflar için uygun talepleri hatırlatamaz. Davanın maddi
yönetimi yükümlülüğü Ģimdiye kadar talep edilmemiĢ hakların dava edilmesinin
teĢvikini kapsamaz566. Ayrıca mahkeme, dava talebinin hukuken kabul edilemez
olduğunu taraflarla görüĢmeye ve bir dava değiĢikliğinin veya talebin artırılmasının
yolunu açmakla yükümlü değildir567.

2.4.5.2.4. Türk Hukukunda

Türk hukukunda, davada ileri sürülen hayat olayının talebin kabulü için yeterli
olmadığı durumlarda, hâkimin aydınlatma yükümlülüğü (HMK m. 31) kapsamında,
davacıya uygun olan talepte bulunması konusunda teĢvik ödevi olup olmadığı konusuna
değinmek gerekir. HMK m. 31 karĢısında, hukukumuzda hâkimin bu ödevine
dayanarak, talep sonucundaki belirsizliği gidermek dıĢında (tamamlama ve
açıklattırma), Alman hukukunda açık bir düzenlemesi mevcut olan (dZPO m. 139/1)
tarafları uygun talep sonuçlarında bulunmaları konusunda uyarması ödevi (yani
dönüĢtürme fonksiyonu) mevcut değildir568. Hâkimin, davayı aydınlatma ödevi
kapsamında, tarafça ileri sürülen dava sebebine uygun talep sonucunu bulmak
yükümlülüğü yoktur. Aksi durum, yani ileri sürülen sebebe uygun talep sonucunun
bulunup sonradan ileri sürülmesi, hem davayı değiĢtirme ve geniĢletme yasağına aykırı
olur, hem de hâkimin taraflardan birisine yardım etmesi sonucunu doğurur. Bu da

564
Egger, Die reformatio, s. 39; Atalı, Aleyhe Bozma, s. 65; Troller, s. 80.
565
Alangoya, Vakıaların ve Delillerin Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 137, 144, dipnot 146.
566
Rechberger/ Simotta, Grundriss des österreichischen Zivilprozessrecht, s. 308.
567
Rechberger/Fucik, ZPO § 182, kn.1. SZ 70/199=JBl 1998, 308=EvBl 1998/59; JBL 1978, 545=RZ
1978/110; SZ 56/104=HS 15.072; JBl 1988, 730; EFSlg 82.213. Arb 10.061.
568
Alangoya, Vakıaların ve Delillerin Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 144, 155; Simil, Hâkimin Davayı
Aydınlatma Ödevinin Sınırları, s. 1359; Tercan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 28.
Dava temelinin bütünü dikkate alınarak da olsa dava konusunun yani davanın değiĢmesi sonucunu
doğuracak bir değiĢtirme konusunda hâkimin bir aydınlatma ödevi söz konusu değildir. Böyle bir
aydınlatma, HMK m. 31‟in sınırlarını aĢacaktır. Bu duruma göre, hukukumuzda hâkim, dava
temelinin talebi haklı göstermediği, bu sebeple değiĢtirilmesi gerektiği yolunda bir aydınlatma
yapamaz (Alangoya, Vakıaların ve Delillerin Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 155-156).
116

hâkimin tarafsızlığından Ģüpheyi haklı kılan bir ret sebebi oluĢturur (HMK m. 36/1-
a)569. HMK m. 31‟in gerekçesinde hâkimin “gerekli talepleri ileri sürmelerini
sağlayabilecektir” denilmektedir. Gerekçede bu Ģekilde ifade edilmesi tek baĢına
hâkimin talep sonucunun değiĢtirilmesine iĢaret edebileceği sonucunu doğurmaz.
Hâkim ancak talep sonucunda bulunan belirsizliği, eksikliği veya çeliĢkiyi
giderebilecektir, bunun dıĢında uygun bir talep sonucunun ileri sürülmesini veya
davanın temelinin değiĢmesine yol açacak bir aydınlatma yapamayacaktır. Bu gibi
durumlarda, yeni bir davanın açılmasının önüne geçileceği düĢüncesi esas alınarak usul
ekonomisi de gerekçe gösterilemez. Usul ekonomisi ilkesi, hem tasarruf ilkesi hem de
taleple bağlılık ilkesine aykırı olarak usul hukuku kurallarını aĢmanın haklı gerekçesi
olamaz. Hâkimin dava değiĢikliğine iĢaret edebilmesi ancak, açık bir düzenleme ile
mümkün olabilecektir570.

Yargıtay‟ın, hâkimin talep sonucunu değiĢtirmeyi iĢaret etme ödevinin olmadığı


yönünde kararları vardır. Bu kararlara göre, davacı dava dilekçesinde süresi geçmesine
rağmen açıkça talebini "itirazın iptali" davası olarak belirtmiĢ olması, açılan tipik
itirazın iptali davasının usul ekonomisi kuralları gözetilerek alacak davası hükümleri
altında görülüp sonuçlandırılması mümkün değildir571. Aynı Ģekilde Yargıtay‟ın, alacak

569
Tercan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 28.
570
Simil, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevinin Sınırları, s. 1359. Aynı yönde, ; Karaaslan, Hâkimin
Davayı Aydınlatma Ödevi, s. 125. Karaaslan‟a göre, hukukumuz bakımından talep sonucunu artırma
ve değiĢtirme davayı değiĢtirme sonucunu beraberinde getirecek, bu da dilekçeler aĢamasından sonra
ancak karĢı tarafın açık muvaffakati ve ıslah ile mümkün olacaktır (HMK m. 141). Bu nedenlerle,
Türk hukukunda uygun bir talep sonucunun ileri sürülmesini sağlama konusunda hâkimin bir ödevi
bulunmamaktadır (Karaaslan, Hâkimin Tarafsızlığı İlkesi, s. 122; Karaaslan, Hâkimin Davayı
Aydınlatma Ödevi, s. 125-126).
571
“Görüldüğü üzere davanın açılabilmesi koĢulu süreye bağlanmıĢ olup Hâkim, süre geç tikten sonra
açılmıĢ bir itirazın iptali davasını tahsil davasına dönüĢtürüp görmesi hukuken kabul edilmez
(HUMK. md. 74). Ayrıca böyle bir kabul, açılmıĢ bir davada korunması gereken "menfaatler
dengesi" kuralına da aykırılık oluĢturacağında duraksama olmamalıdır. Öte yandan her dava, açıldığı
tarihte tesbit edilen durum ve koĢullar esas alınarak hüküm kurulur (28.11.1956 T. 1956/15 E.
1956/15 K. sayılı Yargıtay Tevhidi Ġçtihadi). Davacı dava dilekçesinde açıkça istemini "itirazın
iptali" davası olarak belirtilmiĢtir. Ayrıca dava dilekçesindeki açıklamalarda kuĢku ve duraksamaya
yer vermeyecek Ģekilde ve özellikle bir yoruma hacet kalmaksızın, davanın itirazen iptali davası
olduğunu göstermektedir. ġu durum karĢısında, davayı ıslah, istemi olmaksızın salt dava ekonomisi
kurallarına dayanılarak itirazın iptali davasının alacak (tahsil) davası olarak görülüp karara
bağlanması kabul edilemez. Açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararı onanmalıdır.”, YHGK,
26.11.1997 T., 19-761 E., 999 K. (YKD, C. 25, S. 3, Mart 1999, s. 307; Kazancı Ġçtihat Bilgi
Bankası, E.T. 08.05.2017). Aynı yönde, YHGK, 01.07.1998 T., 19-544 E., 554 K. (Kazancı Ġçtihat
Bilgi Bankası, E.T. 08.05.2017); YHGK, 26.11.1997 T., 19-728 E., 998 K.; Y.11.HD, 31.05.1985 T.,
3469 E., 3416 K.; Y.11.HD, 15.03.1988 T., 1987/7571 E., 1988/1612 K.; Y.13.HD, 28.04.2016 T.,
2015/5670 E., 2016/11826 K.; Y.3.HD, 04.02.2013 T., 2012/17486 E., 2013/1486 K.; Y.6.HD,
30.01.2013 T., 2012/9541 E., 2013/1333 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 08.05.2017).
117

davası olarak açılan bir davada icra takibinden bahsedilmiĢ olması durumunda, davayı
itirazın iptali davası olarak görmenin mümkün olmadığına yönelik kararları da vardır572.

Hâkimin talep sonucunda değiĢiklik yapılması gerektiğine iĢaret etmesini


öngören bir kanuni düzenleme bulunmamasına rağmen, Yargıtay bazı kararlarında ek
bir dava yoluyla talep sonucunun hayat olayına uygun hale getirilerek karar verilmesi
gerektiğine hükmetmiĢtir. Yargıtay, kamu düzenine iliĢkin bazı kararlarında573,
davacının ek bir dava açması gerektiğine iĢaret edilmesi gerektiğine hükmetmektedir.
Örneğin, evliliğin butlanına iliĢkin bir davada Yargıtay, nüfus kayıtlarındaki aykırılığın
düzeltilmesi için davalılalara aydınlatma ödevi çerçevesinde dava açması gerektiğinin
hatırlatılması gerektiğini ve bu konuda süre verilmesi, süresinde dava açılmıĢsa bu
davanın bekletici sorun yapılarak sonuca göre karar verilmesinin gerektiğini ifade
etmiĢtir574. Tescil talebini ihtiva etmeyen tapu kaydının iptali davasında mahkeme

572
Y.13.HD, 21.04.2003 T., 2002/15291 E., 2003/4753 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
08.05.2017). Aynı yönde, Y.19.HD, 16.06.2016 T., 1815 E., 10839 K.; Y.6.HD, 15.09.2015 T., 5260
E., 7212 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 08.05.2017).
573
“Bu nedenle tüzel kiĢiliği sona eren Ģirketin ihyası için tasfiye memuru ile Ticaret Siciline husumet
yöneltilerek ayrı bir dava açılması için davacı tarafa 6100 sayılı HMK'nun 32 ve 33. maddeleri
hükümleri uyarınca uygun bir süre verilmelidir. Dava açıldığı, takdirde ve alınacak sonuca göre
eldeki davaya devam edebilme olanağı bulunduğu belirlendiğinde, tüzel kiĢiliğe tebligat yapılarak
davanın esası incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi
doğru değildir.”, Y.14.HD, 27.02.2013 T., 762 E., 2807 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
10.05.2017). “Tam yaĢlılık aylığı için, erkek sigortalılar yönünden her durumda 25 tam yıl prim
ödeme süresinin dolmasının gerekmekte olduğu yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karĢısında,
kabule göre toplam 20 yıl 9 ay 8 gün primi ödenmiĢ süresi bulunan sigortalının, yaĢlılık aylığına hak
kazandığı biçimindeki değerlendirme, usul ve yasaya aykırı olup, bozma sebebidir./ Mahkemece;
yukarıda açıklanan yasal mevzuat uyarınca, sigortalıya yaĢlılık aylığı bağlanmasına iliĢkin koĢullar
gözetilerek değerlendirme yapılmalı, yapılacak değerlendirme öncesi, 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu'nun, hakimin davayı aydınlatma ödevi baĢlıklı 31. maddesi kapsamında,
davacı tarafa kısmi yaĢlılık aylığı talebi olup olmadığı hakkında açıklama yaptırılmalıdır./ O halde,
davacı ( birleĢen davada davalı ) SGK BaĢkanlığı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları
kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.”, Y.10.HD, 18.10.2011 T., 10278 E., 14140 T. (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.05.2017).
574
“Evli olan davalıların ana bir kardeĢ oldukları gerekçesiyle Türk Medeni Kanununun 145/3
maddesine dayalı olarak açılan evlenmenin butlanı davasında, eĢlerden davalı M. A. nüfus kaydında
eĢiyle annelerinin aynı kiĢi oldukları yazılıysa da, kendisinin babasının evlilik dıĢı birlikte yaĢadığı Z.
E. isimli kadınla birleĢmesinden doğduğunu ve annesinin belirttiği bu kadın olduğunu ileri sürmüĢtür.
Bu durumda davalılara HMK.31. maddesindeki hakimin davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde,
nüfus kayıtlarındaki bu aykırılığı düzeltmek için dava açması gerektiği hatırlatılıp, bu konuda süre
verilmesi, süre gereğince dava açılmıĢsa sonucunun bekletici sorun yapılması ve gerçekleĢecek
sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı Ģekilde davanın kabulüne karar verilmesi usul ve
yasaya aykırı olmuĢ; bozmayı gerektirmiĢtir.”, Y.2.HD, 26.01.2012 T., 2010/15225 E., 2012/1416 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 08.05.2017). Bu konu, Simil‟e göre, kendiliğinden araĢtırma
ilkesinin bir sonucu olup, yine aydınlatma ödevi kapsamında değerlendirilemez. Çünkü kendiliğinden
araĢtırma ilkesinin uygulandığı yargılamada, hâkim kendiliğinden harekete geçmekte, o yargılama
için önemli gördüğü maddi vakıaları kendiliğinden araĢtırmakta ve hangi delile baĢvurulmasının
gerektiğini kendisi belirlemektedir (Simil, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevinin Sınırları, s. 1358).
118

davacıya süre vererek ayrıca tescil davası açmasını sağlamalı575, davacı bu davayı açtığı
takdirde her iki dava birleĢtirilmelidir. Yargıtay, bu kararını sadece tapu kaydının
iptaline karar verilmesini taĢınmazı kayıtsız bırakacağı, bunun da dolu pafta sistemi ile
bağdaĢmayacağı ile gerekçelendirmiĢtir576. Ancak bu yapılmadan, tapunun iptal
edilmesi ve davacı adına tescil edilmesi mümkün değildir577. Yargıtay, tersi durumlarda,
yani tescil talebinde bulunulup eski tapu kaydının iptalinin yer almadığı talebi, eski
kaydın da iptalini içerdiği yönünde kararlar vermiĢtir578. Kamuyu ilgilendiren konularda
hâkimin bu yolda yetki kullanması isabetlidir. Bu durumda doğrudan davanın reddi usul
ekonomisine de aykırı olacaktır, zira aksi takdirde açılan dava bu sebeple reddedilecek,
davacı yeniden bu kere tescil talebini de içeren bir dava açacaktır. Ancak yeni dava
yerine mahkemenin aynı davada talep sonucunu uygun hale getirilmesini belirtmesi
daha uygun bir çözüm olacaktır579.

Doktrinde, Hukuk Muhakemeleri Kanunu‟nun değiĢik maddelerinde hâkimin


davanın maddi yürütümü ve buna, yani talep sonucuna yönelik değiĢtirme ödevine
iliĢkin düzenlemelerin bulunduğu belirtilmektedir580. Örneğin mahkeme, dava

575
Taraf bu süreye uymadığı takdirde davanın talep sonucunun yetersizliği dolayısıyla reddedilmesi söz
konusu olacaktır (Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 287, dipnot 13a).
Alman hukukundaki durum için bkz. Grunsky, Zivilprozessrecht, s. 28; Grunsky/ Jacoby,
Zivilprozessrecht, s. 29.
576
“Davacı iptal değil, sadece tescil isteğinde bulunmuĢ ise Yargıtayın yerleĢmiĢ ve kurallaĢmıĢ
uygulamalarına göre, tescil istemi tapu sicilinde mevcut eski kaydın iptali isteğini de kapsadığı
gözetilerek davacının ayrıca tapu kaydının iptalini de dava etmesine gerek yoktur. (YHGK
11.11.1983 Tarih, 981/8-80 Esas, 983/1162 Sayılı Kararı.) Öte yandan; tapu kaydına dayanılarak
açılan bir iptal davasında, ayrıca tescil isteğinde bulunulmamıĢ olması iptal davasının reddi için baĢlı
baĢına bir neden oluĢturmaz. Böylesi bir halde mahkemece, iptal isteminin tescili kapsamadığı
gözetilerek davacıya, ayrıca tescil davası açması için imkân tanınmalı ve dava açılması halinde her
iki dava birleĢtirilerek karara bağlanmalıdır. Farklı bir ifadeyle, sadece iptal davasının kabulüne ve
tapunun iptaline karar verilmesi, tapulu bir taĢınmazın sicil dıĢı (kayıtsız) kalması sonucunu doğurur
ki, böyle bir uygulama, devletin bütün taĢınmazların hukuki ve geometrik durumlarını belirleyerek
sicile bağlama yolunda benimsediği genel ilke (dolu pafta sistemi) ile bağdaĢmaz.”, Y.14.HD,
17.12.2015 T., 10701 E., 11747 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.05.2017). Aynı yönde,
Y.20.HD, 25.11.2015 T., 11102 E., 11697 K.; Y.1.HD, 04.11.2015 T., 9791 E., 12600 K.; Y.1.HD,
09.09.2015 T., 9 E., 10527 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.05.2017).
577
Y.20.HD, 25.11.2015 T., 11102 E., 11697 K.; Y.1.HD, 04.11.2015 T., 9791 E., 12600 K.; Y.1.HD,
09.09.2015 T., 9 E., 10527 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.05.2017).
578
“Ne var ki, temyize konu olan bu olayda davacı, iptâl değil, sadece tescil talebinde bulunduğu ve
tescil isteği Yargıtay'ın yerleĢmiĢ ve kurallaĢmıĢ uygulamalarına göre, tapu sicilinde mevcut eski
kaydın iptali isteğini de kapsadığı cihetle, davacının ayrıca tapu kaydının iptalini de dava etmesine
gerek yoktur.”, YHGK, 11.11.1983 T., 1981/8-80 E., 1983/1162 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası,
E.T. 09.05.2017). Aynı yönde, Y.14.HD, 17.12.2015 T., 10701 E., 11747 K.; Y.20.HD, 25.11.2015
T., 11102 E., 11697 K.; Y.1.HD, 04.11.2015 T., 9791 E., 12600 K.; Y.1.HD, 09.09.2015 T., 9 E.,
10527 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.05.2017).
579
Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 287, dipnot 13a.
580
Meriç, Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 407; Karaaslan, Hâkimin Tarafsızlığı İlkesi, s.
123. AnlaĢmalı boĢanma Ģartlarının oluĢmadığını tespit eden hâkimin, talepte bulunan tarafa
119

konusunun davalı tarafça devri üzerine581, dava konusunun devri dosyadan


anlaĢılıyorsa, davacıya, iki yoldan (HMK m. 125/1; dava konusunu devralmıĢ olan
kiĢiye karĢı davaya devam etmek582, yani taraf değiĢikliği veya davasını devreden taraf
hakkında tazminat davasına dönüĢtürmek583, yani talep sonucunun değiĢtirilmesi)
hangisini seçtiğini584 sormalı ve ona göre davaya devam etmelidir585. Yargıtay‟a göre bu
hüküm hâkimin kendiliğinden dikkate alması gereken bir hükümdür ve tarafa seçimlik
hakkını hatırlatarak hangi kiĢi ve talep hakkında devam edeceğini sorup sonuca göre

yargılamaya boĢanma davası olarak devam edilebilmesi ve boĢanma sebepleri ile delillerin
bildirilmesi için süre vermesi ve duruma göre davaya devam edebilmesi konusunda bkz. Akkaya,
BoĢanma Davası, s. 130-135.
581
Davanın görülmekte olması, dava konusu maddi öğe üzerinde tarafların tasarruf iĢlemi yapmalarına
kendiliğinden engel değildir (HMK m. 24). Yargılamanın tarafı, ihtilaf konusu olan Ģey ya da hakkın,
hükümden sonra icrasını temin etmek amacıyla, temliki engelleyen bir tedbir kararı verilmesini
mahkemeden isteyebilir. Böylelikle dava koĢunu maddi öğenin davanın açıldığı an itibariyle hüküm
verilinceye kadar muhafazasını sağlayabilir (Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 154).
582
Dava konusu taĢınmaz, dava sırasında icra veya ortaklığın giderilmesi yolu ile satılır veya
kamulaĢtırılırsa, bu halde davacının seçim hakkı yoktur (Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 4, s.
3854).
583
Tazminat davasına dönüĢtürülürken, baĢta dava dilekçesinde belirtilen tutardan fazla tutar davanın
geniĢletilmesi yasağına tabi olmadan talep edebilir, YHGK, 19.01.1983 T., 1980/8-45 E., 1983/3 K.
(YKD, C. 9, S. 4, Nisan 1983, s. 506); Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 4, s. 3854, 3860.
584
“Dava konusu taĢınmazın dava açıldıktan sonra ve hüküm kesinleĢmeden önce tarafların iradesi
dıĢında baĢka bir üçüncü kiĢinin eline geçmesi ve tapunun intikal etmiĢ olduğu hallerde de
HUMK.nun 186. maddesi uygulanır. Hukuk Genel Kurulu'nun kamulaĢtırma ve cebri icra yollarıyla
ilgili 4.11.1936 tarih, 4/72-44 ve 11.5.1977 tarih, 8/3202-472 ve Sekizinci Hukuk Dairesi‟nin
15.5.1975 tarih 1402/3227 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi HUMK.nun 186. maddesinin
uygulanabilmesi devir ve temlikin baĢka bir deyimle müddeabiin el değiĢtirmesinin rızaya dayanması
Ģartına bağlı olmayıp bu maddenin kamulaĢtırma ve cebri icra (ve olayımızda olduğu gibi imar
mevzuatının tatbiki) halinde de uygulanması mümkündür. Bu hususu önleyen bir hüküm bulunmadığı
gibi aksine bu durumlarda davacı bakımından, davayı tazminata dönüĢtürmek zorunluluğu ortaya
çıkmaktadır. Zira, kamulaĢtıran Ġdareye yahut iade yolu ile satın alan veya olayımızda olduğu gibi
Ġmar Yasasından doğan Ģuyulandırma sonucu tapu maliki olan gerçek kiĢilere karĢı davacının davayı
ayın davası olarak teĢmili hukuk açısından olanaksızdır (Prof. B. Kuru, cilt: 3, shf. 2698). Davacı
bakımından davayı tazminata dönüĢtürmek zorunlu olduğundan tazminat miktarı açıklattırılarak
davacının iddiasının incelenmesi gerekli iken, HUMK.nun 186. maddesi gereği yerine getirilmeden
ve taĢınmazın mal Ġmar Yasası gereğince Ģuyulandırılarak gerçek kiĢilete dağıtılması karĢısında
davacının hakkının bedele dö nüĢtüğü düĢünülmeden Hazine ile iliĢkisi kalmayan tapunun iptaline
karar verilmesi isabetsizdir.”, Y.8.HD, 30.04.1993 T., 1992/16670 E., 1993/4634 K. (YKD, C. 19,
S.6, Haziran 1993, s. 872).
585
Berkin, Medeni Usul Hukuku, s. 153; Özekes, Pekcanıtez Usul, s. 1565; Pekcanıtez/ Atalay/
Özekes, Medeni Usul Hukuku, s. 314; Börü, Dava Konusunun Devri, s. 306; Seda Özmumcu,
“Müddeabihin Temlikinin Etkilerine İlişkin Sistemler”, Prof. Dr. Yavuz Alangoya Ġçin Armağan,
Ġstanbul 2007, (sa.197-256), s. 248. HMK m. 125, aydınlatma ödevi kapsamında talep sonucunun
değiĢtirilmesine iĢaret edilmesine örnek teĢkil etmektedir. Çünkü talep sonucu değiĢtirilmeden
yargılamaya devam edilmesi halinde, hayat olayı ile talep sonucu arasında bir uyumsuzluk ortaya
çıkmıĢ olacaktır. Hâkim bu hatırlatma ile söz konusu uyumsuzluğun giderilmesini sağlamakta, yani
hayat olayına uygun bir talep sonucuna iĢaret etmektedir. Burada hâkim tarafından iĢaret edilen
değiĢiklik kanunen karĢı tarafın rızasını gerektirmediği için olan hukuk bakımından bu Ģekilde bir
uyarıda bulunmasına engel bir durum da söz konusu değiltir (Karaaslan, Hâkimin Davayı
Aydınlatma Ödevi, s. 127-128). Ancak Simil bu hususu, HMK m. 31‟de düzenlenen aydınlatma
ödevinin bir sonucu olmadığını, doğrudan HMK m. 125 hükmünün bir sonucu olduğunu
belirtmektedir (Simil, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevinin Sınırları, s. 1358).
120

iĢlem yapmalıdır586. Davacı cevap vermezse, mahkeme davaya eskisi gibi devam
etmemelidir. Çünkü dava konusu üçüncü kiĢiye devredilmiĢtir, alınacak hüküm ona
karĢı geçerli olmayacaktır. Diğer tarafın cevap vermemesi durumunda, davayı takip
etmek istemediği sonucuna varılmalı ve dosyanın iĢlemden kaldırılmasına (HMK m.
150) karar verilmesi gerekir587. Fakat dava konusunun devri dosyadan anlaĢılmıyor,
taraflar da bunu ileri sürmemiĢlerse mahkemenin bu durumu araĢtırması söz konusu
olmayacaktır. Böyle bir durumda mahkeme, yargılamayı aynen sürdürecek ve davanın
mevcut taraflarında ve talepte bir değiĢiklik yapmadan karar verecek ve sonunda kesin
hüküm halini alacaktır. Dava konusunu devralanlar bakımından kesin hükmün cüz‟i
haleflere etkisi oluĢmayacaktır. Çünkü bu etki hüküm kesinleĢmesinden sonra meydana
gelen devirlerde etki doğuracaktır (HMK m. 303/4) 588.

Doktrinde sahte vekâletname düzenleme suretiyle taĢınmazın davalıya


devredilmiĢ ve tapuda da davalı adına tescil edilmiĢ olması halinde, davacının (malik)
açtığı davada TMK m. 1025 gereğine tapu kütüğünün düzeltilmesini gerektirecek bütün
vakıaları eksiksiz getirmiĢ, talep sonucunda davalının taĢınmazdan uzaklaĢtırılmasını,
zilyetliğin teminini ve mülkiyetinin tanınmasını istemiĢ, fakat tapu kaydının
düzeltilmesine iliĢkin açık bir beyanda bulunmamıĢtır589. Aynı Ģekilde, murisin ölümü
üzerine gerçekleĢen sağlararası bir tasarrufla saklı payın ihlali iddiası hayat olayı olarak
yargılamaya getirilmesine rağmen talep sonucu kısmında davacının söz konusu

586
“Öte yandan mahkeme, davalının müddeabihi bir baĢkasına temlik ettiğini öğrenince, bunu,
kendiliğinden (re‟sen) gözetmek, davacıya seçimlik hakkını hatırlatmak ve alacağı yanıta (cevaba)
göre iĢlem yapmak durumundadır.”, Y.1.HD, 08.04.1988 T., 2848 E., 4407 K. (YKD, C. 14, S. 10,
Ekim 1988, s. 1350). Aynı yönde, Y.1.HD, 13.02.2002 T., 1209 E., 1751 K. (YKD, C. 28, S. 11,
Kasım 2002, s. 1635); Y.1.HD, 20.03.2001 T., 846 E., 3146 K. (YKD, C. 28, S. 2, ġubat 2002, s.
182); Y.1.HD, 02.06.2000 T., 5071 E., 7153 K. (YKD, C. 27, S. 1, Ocak 2001, s. 19); Y.14.HD,
19.04.1996 T., 2337 E., 2828 K. (YKD, C. 23, S. 2, ġubat 1997, s. 234); Y.8.HD, 29.06.1987 T.,
8802 E., 8487 K. (YKD, C. 13, S. 10, Ekim 1987, s. 1500); Y.1.HD, 03.02.1986 T., 869 E., 815 K.
(YKD, C. 12, S. 10, Ekim 1986, s. 1446); Y.1.HD, 13.07.2006 T., 4602 E., 8306 K. (MĠHDER
2007/2, s. 484 vd.).
587
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 4, s. 3817; Özekes, Pekcanıtez Usul, s. 1561, 1566;
Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, Medeni Usul Hukuku, s. 314-135. Aynı yönde, Meriç, Tasarruf Ġlkesi,
s. 162; Börü, Dava Konusunun Devri, s. 307. Seçim hakkı kullanılmadığı takdirde davanın esastan
reddedilmesi gerektiğine iliĢkin görüĢ hakkında bkz. Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, s.
471; Börü, Dava Konusunun Devri, s. 313. “Davalı, yasadaki bu iki hakdan birini kullanmazsa
devreden davacının, davadaki davacı olma niteliği yitirilmiĢ olacağmdan usûl yönünden davanın
reddine karar verilmesi gerekir.”, Y.8.HD, 29.06.1987 T., 8802 E., 8487 K. (YKD, C. 13, S. 10,
Ekim 1987, s. 1500).
588
Özekes, Pekcanıtez Usul, s. 1563; Özmumcu, Müddeabihin Temlikinin, s. 248.
589
Alangoya, Vakıaların ve Delillerin Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 143.
121

tasarrufun iptalini istemesi durumu talep sonucu belirsizliğidir590. Bu durum dava temeli
ile talep sonucu arasındaki uyumsuzluk, bir belirsizlik yaratmaktadır. Hâkimin uygun
soru hakkı ile durumu açıklatması mümkün olmalıdır. Buradaki durumun dZPO m.
139‟daki uygun talepte bulunulması için hâkimin yardımcı olması çerçevesinde
değerlendirilmesi gerekli değildir. Buradaki belirsizliğin giderilmesi söz konusu olduğu
için, HMK m. 31 çerçevesi içinde de bu yola gidilecektir. Bu duruma göre tarafın farklı
bir talep sonucu ileri sürmesi değil, fakat dava temelinden de anlaĢılan esas iradesinin
aydınlığa kavuĢturulması söz konusudur591.

Doktrinde, aciz belgesine dayanılarak açılan tasarrufun iptali davasında,


davacının yapılan tasarrufa iliĢkin cebri icra yetkisini istemeyerek sadece iptalini
istemesi durumunda, hâkim, davacının talep sonucunu değiĢtirmesini ve getirilen hayat
olayına uyumlu hale getirmesini isteyebileceği belirtilmiĢtir592.

Aynı Ģekilde, ihtiyati tedbir Ģartlarına iliĢkin unsurları ortaya koyan tarafın,
hâkimden ihtiyati haciz istemesi durumunda593, talep sonucunun düzeltilmesi
gerektiğine tarafın dikkati çekilmelidir. Bunun, hukukun temin edilmesi bakımından
doğru olduğu düĢünülmektedir594.

Aynı Ģekilde doktrinde595, talep sonucunda tenfiz talebinde bulunmakla birlikte,


yabancı mahkeme kararının kesin hüküm, kesin delil etkisinden yararlanılmak istendiği
belirtiliyorsa ya da açıkça tanıma talebinde bulunulmuĢ olmakla birlikte dava
dilekçesinin diğer kısımlarında yabancı mahkeme kararına dayanılarak icrai bir iĢlem

590
Meriç, Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 393; Bolayır, Hukuku Re‟sen Uygulaması, s.
126.
591
Alangoya, Vakıaların ve Delillerin Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 144, dipnot 145; Meriç, Hâkimin
Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 393; Bolayır, Hukuku Re‟sen Uygulaması, s. 126.
592
Meriç, Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 407; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 115-116.
593
Mahkemenin yanlıĢlıkla ihtiyati haciz kararı vermesi gerekirken, ihtiyati tedbire karar vermesi
durumunda nasıl davranılması gerektiği hakkında bkz. Özekes, Ġhtiyati Haciz, s. 68-69; Üstündağ,
Ġcra Hukuku, s. 403-405.
594
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 111-112; Üstündağ, Ġcra Hukuku, s. 406; Özekes, Ġhtiyati Haciz, s. 69-70;
Meriç, Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 393; Yılmaz, ġerh, C. I, s. 680; Bolayır,
Hukuku Re‟sen Uygulaması, s. 140. YHGK, 20.12.2013 T., 21-1791 E., 1676 K. (Kazancı Ġçtihat
Bilgi Bankası, E.T. 12.05.2017). Aynı yönde, Y.7.HD, 23.02.2016 T., 6242 E., 4085 K. (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 12.05.2017). Aksi yönde, EriĢir, Geçici Hukuki, s. 527-528, 530. Bu
yönde kararlar için bkz. Y.2.HD, 06.11.2013 T., 21952 E., 25214 K.; Y.23.HD, 29.06.2015 T., 1262
E., 4999 K.; Y.19.HD, 04.06.2012 T., 4916 E., 9387 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
12.05.2017).
595
Fügen Sargın/ Rifat Erten, “MÖHUK Hükümleri Dairesinde Tanımanın Hukuki Niteliği, Usulü ve
Karşılaşılan Bazı Sorunlar: „Yeni Bir Düzenleme Yapma Gereği‟”, UTTDER, C. 3, S. 2, Y. 2014,
(sa.37-136), s. 123.
122

yapılacağına dair ifadeler yer alıyorsa, bu durumların açıklığa kavuĢturulması gereken


bir çeliĢki hali olduğu belirtilmektedir. Böyle bir durumda hâkimin aydınlatma ödevine
baĢvurarak çeliĢkinin giderilmesini sağlayabileceği belirtilmektedir596.

Talep sonucunun hayat olayına uygun olmadığı hallerde, bu uyumsuzluğun


hâkimin hukuku kendiliğinden uygulaması yoluyla aĢılmasının mümkün olup olmadığı
akla gelebilir. Bu durumda hâkimin talep sonucunu hayat olayına uygun hale getirmesi
için tarafın dikkatini çekerek aydınlatma ödevini yerine getirmesi gerekir. Hâkimin
hukuku uygulamak adına davayı aydınlatma yükümlülüğüne baĢvurmadan getirilen
hayat olayından çıkarılan talep sonucuna hüküm vermesi, davacının sübjektif iradesinin
hayat olayına iliĢkin talep sonucuna yöneldiğinin açıkça anlaĢılması halinde ancak söz
konusu olacaktır. Örneğin, duran icra takibinin devam etmesi için genel mahkemeye
baĢvuran davacı alacaklının dava dilekçesinde itirazın kaldırılmasını istemiĢ olması, bu
talep sonucunun hâkim tarafından iptali Ģeklinde anlaĢılmasına ve hüküm kurmasına
engel olmayacaktır597.

2.4.5.2.5. Değerlendirme

Uygun olmayan talep durumunda hâkimin aydınlatma ödevinin bulunup


bulunmadığı noktasında değerlendirmeye geçmeden önce, hâkimin hukuku uygulaması
yoluyla, bu sorunun aĢılıp aĢılmayacağı üzerinde durmak gerekir. Örneğin duran icra
takibinin devam etmesi için genel mahkemeye baĢvuran davacı alacaklının dava
dilekçesinde itirazın kaldırılmasını istemiĢ olması ya da duran icra takibinin devam
etmesi için icra mahkemesine baĢvuran davacı alacaklının dava dilekçesinde itirazın
iptalini istemiĢ olması; inĢai nitelikte bir yabancı mahkeme kararının icrai etkisinden
yararlanılmak istendiği gerekçe gösterilerek tanıma talep edilmiĢ olması ya da kesin

596
Diğer taraftan, talep sonucunda inĢai nitelikte bir yabancı mahkeme kararının icrai etkisinden
yararlanılmak istendiği gerekçe gösterilerek tanıma talep edilmiĢ ya da kesin delil ve kesin hüküm
etkisinden yararlanmak amacıyla tenfiz talep edilmiĢ veya ilgilinin yabancı mahkeme kararının hangi
etkisinden faydalanmak istediği dava dilekçesinden anlaĢılması Ģartıyla, her ikisi birden talep
edilmiĢse, hâkim davacının gerçek iradesini ortaya çıkarmalıdır. Bu durumda, HMK m. 31‟e
baĢvurunun gerek olmadığı, HMK m. 33 uyarınca hâkimin hukuku kendiliğinden uygulaması sonucu,
talep sonucunu taleple bağlılık ilkesinin ihlali söz konusu olmaksızın kendisi vasıflandırarak bir
belirleme yapacağı yönünde, Sargın/ Erten, s. 123.
597
Meriç, Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 394-395. Ancak, Karaaslan‟a göre,
mahkemesinin yapması gereken, talep sonucunu getirilen vakıaları göz önüne alarak kendiliğinden
düzeltmek değil, davacıya açtığı davanın bir itirazın iptali davası mı yoksa itirazın kaldırılması davası
mı olduğunun sorularak açıklattırılmasıdır. Çünkü yararlanılan hukuki korumanın niteliğini
belirlemek hâkimin değil, davacının görevidir (Karaaslan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi, s.
125).
123

delil ve kesin hüküm etkisinden yararlanmak amacıyla tenfiz talep edilmiĢ olması;
ihtiyati tedbir Ģartlarına iliĢkin unsurları ortaya koyan tarafın, hâkimden ihtiyati haciz
istemiĢ olması ya da ihtiyati hacize iliĢkin unsurları ortayan koyan tarafın, hakimten
ihtiyati tedbir istemiĢ olması; ölüme bağlı tasarrufun iptaline iliĢkin unsurların dava
dilekçesinde yer almasına rağmen tenkis talep edilmiĢ olması ya da tensike iliĢkin
unsurların dava dilekçesinde yer almasına rağmen ölüme bağlı tasarurfun iptali istenmiĢ
olması durumlarında, getirilen hayat olayı ile talep arasında bir uyumsuzluk vardır.
Kanaatimizce bu örneklerde bu uyumsuzluk, hukuki nitelemenin taraflarca yanlıĢ
yapılmasına dayanmaktadır. O yüzden bu örneklerde hâkim hukuku kendiliğinden
uygulayarak, yanlıĢ nitelemeye dayanan talep sonucunu, doğru nitelemeye dayanan
talep sonucu olarak görebilir. Bu sonuca talep sonucunun yorumu yoluyla da ulaĢabilir.
Çünkü hâkim, tarafların talep sonuçlarında ifade ettikleri ibarelerin harfi harfine bağlı
değildir. Aksine hâkim, tarafların gerçek iradelerini ortaya koymalıdır. Bu örneklerde
hâkimin, aydınlatma ödevine baĢvurması ve talep sonucunu uygun olan talep sonucuna
dönüĢtürme fonksiyonuna baĢvurması zorunlu değildir.

Ancak bazı hallerde, örneğin davacı ölüme bağlı tasarrufun iptaline iliĢkin
unsurlara dava dilekçesinde yer vererek, ölüme bağlı tasarrufun iptalini talep etmiĢ
olsun. Aynı zamanda dava dilekçesinden davacının saklı payının da ihlal edildiğinin
anlaĢıldığını varsayalım. Bu durumda açılan ölüme bağlı tasarrufun iptali temelsiz
olduğu ve bu yüzden esastan reddedilmesi gerektiği ortaya çıktığında hâkim, davaya
getirilen vakıaların (dosyadan anlaĢılan saklı pay ihlali) değiĢtirilmiĢ taleple baĢarıya
ulaĢabilme olasılığını hesaba katıyorsa, talep değiĢikliğini, davayı aydınlatma ödevini
kullanarak hatırlatabilir mi? Aynı Ģekilde, duran icra takibinin devam etmesi için itirazın
iptali davası açarak genel mahkemeye baĢvuran davacı alacaklının bu davayı itirazın
tebliğinden itibaren bir yıl geçtikten sonra açtığını varsayalım. Bu durumda açılan
itirazın iptali davasının süresinde açılmadığı için reddedilmesi gerektiği ortaya
çıktığında hâkim, davaya getirilen vakıaların değiĢtirilmiĢ alacak davası Ģeklinde taleple
baĢarıya ulaĢabilme olasılığını hesaba katıyorsa, talep değiĢikliğini, davayı aydınlatma
ödevini kullanarak hatırlatabilir mi? Bu örneklere, dava konusunun devri ve dava
konusunun imkânsızlaĢması hallerini de ekleyebiliriz.

HMK m. 31‟de hâkimin davayı aydınlatma ödevi sadece, maddi veya hukuki
açıdan belirsiz yahut çeliĢkili gördüğü hususlar hakkında düzenlenmiĢtir. Hukukumuzda
124

hâkimin aydınlatma yükümlülüğünün tarafları uygun talep sonuçlarında bulunmaları


konusunda uyarması ödevi (yani dönüĢtürme fonksiyonu) mevcut değildir. HMK m.
31‟in gerekçesinde “gerekli talepleri ileri sürmelerini sağlayabilecektir” denilmesi,
dönüĢtürme fonksiyonunun kabul edildiği anlamına gelmeyecektir. Ancak talep
sonucunu değiĢtirmenin söz konusu hukuki uyuĢmazlığı esastan çözümlemeye hizmet
edeceği durumlarda, olması gereken hukuk bakımından hâkime dava değiĢikliğine izin
verme yetkisi verilmesi gerekir. Bu değiĢiklik yapıldığı takdirde, dava dilekçesinde yer
alan vakıalar, davacının talep sonucunu haklı çıkarmamakla birlikte, davacı aynı
vakıalara dayanarak baĢka bir talepte bulunma imkânına sahipse ve yeni talep sonucu
davacının dava açmadaki amacına hizmet ediyorsa, hâkim talep sonucu değiĢikliği
uyarısında bulunabilmelidir. Böylelikle aynı konuda ikinci bir dava açılmasının da
önüne geçilmiĢ olacaktır. Bunun için hâkimin davayı aydınlatma ödevine iliĢkin HMK
m. 31‟in değiĢtirilerek söz konusu maddeye dZPO m. 139/1‟deki gibi, “hâkim, tarafların
gerekli taleplerde bulunmalarını sağlar” Ģeklinde bir ekleme yapılması ve bu talep
değiĢikliğinin iddianın ve savunmanın geniĢletilmesi veya değiĢtirilmesi yasağına tabi
olmadığı ibaresinin eklenmesi gerekir598.

598
Karaaslan, Hâkimin Tarafsızlığı İlkesi, s. 122-123; Karaaslan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi,
s. 159-160. Yavaş‟a göre, sunulan dava malzemesi ile talep edilen Ģey arasında ilk bakıĢta bir iliĢki
kurulamamıĢ olması durumunda, bunun davacı açıklatılması gerekir (YavaĢ, Hakim Olan İlkeler, s.
302).
125

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

MAHKEMENĠN DAVA DĠLEKÇESĠ ĠLE BAĞLILIĞI

Taleple bağlılık ilkesi, bir yandan davacı tarafın dava ve hükmün konusunu
belirlemesini sağlarken (HMK m. 119/1), diğer yandan mahkemenin karar verme
yetkisinin sınırlanmasına da neden olur. Daha önceki açıklamalarımızda, taleple bağlılık
ilkesinin iki yönü olduğunu ortaya koymuĢtuk599. Buna göre taleple bağlılık ilkesi;
tarafların, dava üzerindeki tasarruf yetkileri olduğunu açıklar ki buna olumlu yön denir
iken; aynı zamanda mahkemenin karar verme yetkisini sınırlar ve bağlar ki buna da
olumsuz yön denir. Taleple bağlılık ilkesinin olumsuz mahkemeyi bağlayan sınırlayıcı
yönü ise, HMK m. 26‟ da açıkça düzenlenmiĢtir. Ancak HMK m. 26, sadece tarafların
talep sonuçlarıyla bağlı olduğunu düzenlemiĢtir. Taleple bağlılık ilkesine uyulup
uyulmadığının ortaya çıkarılmasının kolay olmadığını gösteren dört farklı durumda600,
davacının talep sonucu (HMK m. 119/1-ğ) ile mahkeme hükmünün fıkrasının
karĢılaĢtırılması sonucu talep sonucu ve hüküm fıkrası uyuĢmuĢ olsa bile, taleple
bağlılık ilkesini ihlal eden mahkeme kararları da söz konusu olabileceği ortaya
koyulmuĢtu. Davacının dava dilekçesindeki tüm unsurlar ile dava üzerindeki tasarrufu
incelendikten sonra, mahkemenin bu unsurlara bağlılığı incelenecektir.

Hükmün kapsamını düzenleyen HMK m. 297‟ye göre hüküm, tarafların ve


davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni
temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini; tarafların iddia ve savunmalarının
özetini, anlaĢtıkları ve anlaĢamadıkları hususları, çekiĢmeli vakıalar hakkında toplanan
delilleri, delillerin tartıĢılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan
çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerini içerir. Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait

599
Bkz. GiriĢ, II.
600
Bkz. Ġkinci Bölüm.
126

herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle,
taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, Ģüphe ve
tereddüt uyandırmayacak Ģekilde gösterilmesi gereklidir. AĢağıda mahkemenin,
davacının dava dilekçesindeki tüm unsurları ile dava üzerindeki tasarrufuna bağlı
olduğu ortaya koyulursa, o zaman taleple bağlılık ilkesine uyulup uyulmadığının ortaya
çıkarılmasının kolay olmadığı yukarıda belirtilmiĢ dört farklı durumda601, hükmün tüm
unsurları ile dava dilekçesinin tüm unsurlarının karĢılaĢtırılarak bir sonuca varılması
gerekecektir.

§ 3.1. MAHKEMENĠN TARAFLAR, DAVA SEBEBĠ VE HUKUKĠ SEBEP


ĠLE BAĞLILIĞI

3.1.1. MAHKEMENĠN TARAFLAR ĠLE BAĞLILIĞI

Davanın taraflarının belirlenmesi konusunda, davacının tasarruf yetkisi vardır ve


mahkeme bu belirlemeye bağlıdır. Bu yüzden davada hüküm, davanın tarafları lehine
veya aleyhine verilir. Davada taraf olmayan kimse lehine veya aleyhine hüküm
verilemez602.

Davaya taraf olmayan kimse lehine karar verilememesi, mahkemenin talep


edilmeyen bir Ģeye hükmedememesinin doğal bir sonucudur603. Bu sonuç, davanın
tarafları yerine üçüncü kiĢi lehine karar verilmesi Ģeklinde ortaya çıkabileceği gibi,
davacının yanında, davada taraf olmayan üçüncü Ģahıs lehine de hüküm verilmesi
Ģeklinde de ortaya çıkabilir604. Bundan dolayı davacı davasında haklı değilse, davanın
reddi gerekir. Yoksa bu davada, davalının haksızlığı anlaĢılmıĢ ancak haklı olanın

601
Bkz. Ġkinci Bölüm.
602
Pekcanıtez/ TaĢ Korkmaz, Pekcanıtez Usul, s. 558.
603
ĠnĢai hüküm, sadece davanın tarafları hakkında değil, tüm kiĢiler hakkında sonuç doğurur (Hanağası,
Anonım Ortaklığın, s. 247; Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 331, dipnot 26; Berkin, Medeni
Usul Hukuku, s. 175). Bu durum davada taraf olmayan kiĢiler hakkında hüküm verilmesi
durumundan farklıdır. Burada talep edilmeyen bir Ģey hakkında karar verme yoktur, sadece inĢai
hükmün doğasından kaynaklı bir sonuç söz konusudur.
604
“Ancak, istek dıĢına çıkılarak davacıların yanında dava dıĢı anne M‟ ye de pay vermek suretiyle
yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.”, Y.4.HD, 08.05.2006 T., 3372 E., 5311 K.
(MĠHDER, 2006/3, S. 5, s. 1371; YKD, C. 32, S. 9, Eylül 2006, s. 1396-1397). Benzer yönde,
Y.15.HD, 19.11.1992 T., 500 E., 5408 K. (YKD, C. 19, S. 4, Nisan 1993, s. 566-567); Y.1.HD,
01.12.2015 T., 2014/7423 E., 2015/13907 K.; Y.8.HD, 13.07.2005 T., 4935 E., 5346 K. (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 30.12.2017); Y.5.HD, 19.10.1999 T., 16240 E., 15982 K. (YKD, C. 25, S.
12, Aralık 1999, s. 1659); Y.1.HD, 18.09.1986 T., 9276 E., 9276 K. (YKD, C. 13, S. 5, Mayıs 1987,
s. 679); Y.8.HD, 11.10.1978 T., 7029 E., 8663 K. (YKD, C. 5, S. 1, Ocak 1979, s. 62).
127

davacı değil de üçüncü Ģahıs olduğu anlaĢılmıĢ olsa bile, üçüncü Ģahıs lehine hüküm
verilemez605. Ġstisnası 3402 sayılı Kadastro Kanunu m. 30/2‟dir. Kadastro
komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli mahkemelerden devredilen
dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı veya dava açan mirasçının dıĢında
baĢka mirasçıların da bulunduğu anlaĢıldığı takdirde, hâkim kendiliğinden lüzum
gördüğü diğer delilleri toplayarak taĢınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar
vermekle yükümlüdür. TaĢınmaz malın ölü bir Ģahsa ait olduğu anlaĢılır ve mirasçıları
da tespit edilemezse, ölü olduğu yazılmak suretiyle o Ģahsın adına tescil kararı verilir606.

Davada taraf olmayan kimse aleyhine de karar verilmesi talep edilmemiĢ bir
Ģeye karar vermektir607. Tazminat davası tek bir kiĢiye karĢı açıldığı halde, davalı ve
taraf olarak gösterilmeyenlerin müteselsilen tazminatı ödemeye mahkûm edilmesi
taleple bağlılık ilkesini ihlal eder608.

Fer‟i müdahil, taraf değildir, çünkü katıldığı davada ne kendisi için hukuki
koruma talep etmekte ne de kendisinden hukuki koruma talep edilmektedir. Bu nedenle,
katıldığı davanın sonunda, fer‟i müdahaleyle ilgili yargılama giderleri dıĢında fer‟i
müdahil hakkında karar verilemez609.

605
Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, s. 248. “Esat mirasçıları miras Ģirketi adına talepte
bulundukları halde mahkemece bu yön gözetilmeksizin davacı olan kiĢiler hakkında hüküm
kurulması doğru değildir.”, Y.16.HD, 21.03.2002 T., 2086 E., 2104 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi
Bankası, E.T. 30.12.2017).
606
Y.7.HD, 18.03.1988 T., 1985/1953 E., 1988/2321 K. (YKD, C. 14, S. 7, Temmuz 1988, s. 923-924);
YHGK, 02.10.2002 T., 16-764 E., 769 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 17.01.2018); Y.7.HD,
09.10.2003 T., 2019 E., 2833 K. (YKD, C. 30, S. 8, Ağustos 2004, s. 1213); Y.16.HD, 21.09.1995 T.,
4403 E., 5551 K. (YKD, C. 21, S. 12, Aralık 1995, s. 1870); Y.16.HD, 29.01.2004 T., 250 E., 1262
K. (YKD, C. 30, S. 5, Mayıs 2004, s. 738); Y.7.HD, 27.01.1998 T., 1997/6527 E., 1998/236 K.
(YKD, C. 24, S. 4, Nisan 1998, s. 521).
607
“…davalı Ģirket dıĢında kalan kurum çalıĢanı davalılar hakkında açılmıĢ bir dava bulunmadığı halde,
bu davalılar yönünden de kısmen kabul kararı verilmiĢtir. Taleple bağlılık kuralına aykırı olarak
hakkında dava açılmayan kiĢiler yönünden kesin hüküm oluĢturacak Ģekilde hüküm verilemeyeceği
gibi…”, Y.7.HD, 03.02.2009 T., 2008/1054 E., 2009/407 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
30.12.2017). Aynı yönde, Y.1.HD, 23.01.2013 T., 2012/13938 E., 2013/603 K.; Y.1.HD, 15.10.2012
T., 7864 E., 11239 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 30.12.2017); Y.15.HD, 19.11.1992 T.,
500 E., 5408 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 30.12.2017; YKD, C. 19, S. 4, Nisan 1993, s.
566).
608
“Somut olayda, davacı eĢ ve çocuk yararına maddi ve manevi tazminat isteminde bulunulan
27.11.2012 tarihli asıl dava dilekçesinde husumetin sadece iĢveren davalı Ģirkete yöneltildiği, davalı
gerçek kiĢilere yönelik herhangi bir talebin olmadığının anlaĢılmasına rağmen, gerekçede birleĢen
dosya davalıları gerçek kiĢilerin tazminatların tamamından müĢtereken ve müteselsilen sorumlu
olduklarının kabul edilmesi doğru olmamıĢtır.”, Y.21.HD, 12.04.2016 T., 2015/12596 E., 2016/6533
K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 30.12.2017).
609
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1118-1119; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul
Hukuku, s. 112.
128

3.1.2. DAVA KONUSU KAVRAMININ DAVA DĠLEKÇESĠNDE


BULUNMASI GEREKEN UNSURLAR ĠLE MAHKEMENĠN BAĞLILIĞI
ÜZERĠNDEKĠ ETKĠSĠ

3.1.2.1. Dava Konusu Kavramı

Davanın merkez unsurunu teĢkil eden dava konusu610 (veya usuli talep611, her iki
kavram da eĢ anlamda kullanılmaktadır), medeni usul hukukunun önemli
kavramlarından birisidir612. Hâkim, davanın en baĢında ne hakkında tahkikat yapacağını
ve karar vereceğini bilmek zorundadır. Bu nedenle davacı, dava dilekçesinde dava
konusunu da belirlemelidir613. Dava konusu, davanın sınırlarını çizmektedir614. Dava
konusunun sınırları belirlenip açığa çıkarıldığında, hâkimin yapacağı yargılamanın
kapsamı da belirlenmiĢ olacaktır615.

Doktrinde, dava konusu kavramı belirsiz kaldığında, usul hukuku sorunlarının da


çözümünün imkânsız olduğu belirtilmektedir616. Özellikle, vakıa ve ispat sahası dıĢında
tasarruf özgürlüğünün kapsamının belirlenmesi617, objektif dava yığılması (HMK m.
110), davanın ıslahı (HMK m. 176), derdestlik (HMK m. 114/1-ı), kesin hüküm (HMK
m. 303)618 ve davanın geniĢletilmesi ve değiĢtirilmesi yasağı619 gibi, medeni usul

610
Dava konusunu ifade etmek için kullanılan kavramlar için bkz. M. Kamil Yıldırım, “Medeni Usul
Hukukunda Dava Konusu Teorileri”, HAD, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını, C. 6, S.
1-3, Ocak-Aralık 1991, (sa. 23-50), s. 23; Süha Tanrıver, Medeni Usul Hukukunda Derdestlik
Ġtirazı, Adalet Yayınevi, Ankara 2007, s. 71, dipnot 82; Emel Hanağası, Davada Menfaat, Yetkin
Yayınları, Ankara 2009, s. 118; Levent Börü, “Dava Konusu Kavramı ve Teorileri”, BATIDER, C.
28, S. 2, 2012, (sa. 257-293), s. 258, dipnot 1.
611
Doktrinde, usuli talep, uyuĢmazlık konusu ve dava konusu aynı anlamda kullanılmaktadır
(Melissinos, s. 49, dipnot 1; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 128).
612
Karl Heinz Schwab, “İhtilaf Konusu (Müddeabih) Hakkındaki Doktrinin Durumu”, (Çeviren:
Yavuz Alangoya), ĠÜHFM, C. XXXIII, S. 3-4, 1967, (sa. 288-303), s. 288; Zeiss/ Schreiber,
Zivilprozessrecht, s. 138; Börü, Dava Konusu, s. 258; Yılmaz, Islah, s. 185; Tanrıver, Derdestlik
Ġtirazı, s. 71; Hanağası, Davada Menfaat, s. 118; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 127;
Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 467; Levent Börü, Dava Konusunun Devri, Yetkin Yayınları,
Ankara 2012, s. 213.
613
Holzhammer, Österreichisches Zivilprozessrecht, s. 170; Tomas Zerres, Bürgerliches Recht Eine
Einführung in das Zivilrecht und die Grundzüge des Zivilprozessrechts, 7. Auflage, Springer-Verlag,
Berlin Heidelberg 2013, s. 455; de Boor, Zivilprozessrecht, s. 58, 59.
614
Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 40.
615
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 92.
616
Melissinos, s. 48; Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 28.
617
Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 40; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 92.
618
Zeiss/ Schreiber, Zivilprozessrecht, s. 138; Ballon, Einführung in das österreichische
Zivilprozessrecht, s. 139; Holzhammer, Österreichisches Zivilprozessrecht, s. 173; Börü, Dava
Konusu, s. 258; Schwab, İhtilaf Konusu, s. 288-289; Melissinos, s. 48; Yılmaz, Islah, s. 185;
Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 71-72; Ömer Ulukapı, Medeni Usul Hukukunda Dava ArkadaĢlığı,
Mimoza Basım, Konya 1991, s. 15.
129

hukuku müesseselerinin esasları, dava konusundan hareketle belirlenecektir620. Bu


yüzden tüm yukarıda iĢaret edilmiĢ usul hukuku müesseseleri için mümkün olduğu
kadar yeknesak Ģekilde dava konusu kavramının tespitini621 hedefleyen görüĢler ileri
sürülmüĢtür622. Söz konusu kavram üzerindeki tartıĢmalar hala son bulmuĢ değildir.
Dava konusu kavramının tüm ülkelerin medeni usul hukuku sistemleri bakımından
genel geçerlilik taĢıyacak Ģekilde anlamlandırılması da mümkün değildir. Zaten çeĢitli
ülkelerin usul hukuku sistemlerindeki ayrılıklar ve maddi hukuk ile usul hukuku
arasında kurulmaya çalıĢılan bağa atfedilen hukuki nitelikteki farklılaĢmalar da bunu
mümkün kılmamaktadır623.

Her davanın bir konusu vardır. Taraflar, bu konu için tartıĢmakta ve bu konunun
sonuçlandırılmasını arzu etmektedirler. Bu konu, bir talebin gerçekleĢmesine
yöneliktir624. ĠĢte tüm dava konusu görüĢlerinin çıkıĢ noktası, davacının dilekçesi
aracılığıyla dava ettiği bu talebidir625. Dava konusunun ise nötr, objektif bir terim olarak
içeriği doldurulması gerekmekte; içeriği sorgulanmaktadır. Dava konusu, usuli talebin
doldurduğu Ģekildir, daha kolay bir deyiĢle, dava konusu usuli taleptir. Dava konusu,
tarafın talebi ile belirlenmektedir626. Ancak bununla birlikte, usuli talep kavramının ne
Ģekilde, hangi unsurlarla doldurulacağı halen tartıĢma konusudur. Yani dava konusu ile
eĢ anlamda kullanılan talep kavramının ne Ģekilde anlaĢılması gerektiği, uzun zamandır
tartıĢma konusudur627.

619
Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 71; Hanağası, Davada Menfaat, s. 117, dipnot 658; Yılmaz, Islah, s.
185; Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 40.
620
Zeiss/ Schreiber, Zivilprozessrecht, s. 138; Börü, Dava Konusu, s. 258; Schwab, İhtilaf Konusu, s.
288-289; Melissinos, s. 48; Yılmaz, Islah, s. 185; Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 71-72; Ulukapı,
Dava ArkadaĢlığı, s. 15; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 92; Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 23;
Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 467; Börü, Dava Konusunun Devri, s. 213.
621
Nisbi dava konusu görüĢleri hakkında bkz. Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 40; Özkaya-
Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 168-169; Börü, Dava Konusu, s. 271-272; Cenk Akil, Kısmi Dava,
Yetkin Yayınları, Ankara 2013, s. 126; Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 72, dipnot 87; Tanrıver,
Medeni Usul Hukuku, s. 468, dipnot 523.
622
Schwab, İhtilaf Konusu, s. 288; Börü, Dava Konusu, s. 258; Melissinos, s. 48; Tanrıver, Derdestlik
Ġtirazı, s. 72; Hanağası, Davada Menfaat, s. 118.
623
Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 72; Börü, Dava Konusu, s. 259; Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s.
468.
624
Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 127.
625
Schwab, İhtilaf Konusu, s. 288; Börü, Dava Konusu, s. 259; Melissinos, s. 48.
626
Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 127-128. “Dava konusu, davaya katılanlar vasıtasıyla
belirlenir (eadem partes), davacı, dilekçesini hukuki talebi vasıtasıyla beriler, baĢka bir ifadeyle,
petitum vasıtasıyla dava konusunu belirler. Dava konusu, mevcut maddi hak ile özdeĢ değildir,
davacının yapmıĢ olduğu, sadece iddia ettiği hakkın geçerli olduğunu ileri sürmek, hukuki bir iddiada
bulunmaktır” (Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 41).
627
Börü, Dava Konusu, s. 259.
130

Özellikle Alman Medeni Usul Kanunu'nun yürürlüğe girmesi ile bu tartıĢma


daha da ĢiddetlenmiĢtir628. Alman Medeni Usul Kanunu'nun kabulü zamanında Medeni
Kanun ve maddi hukuk talebi kavramını içeren 194. madde mevcut değildi629. Fakat
talep kavramı Windscheid‟in Actio des römischen Civilrechts kitabı ile Alman hukuk
doktrinine girmiĢ bulunmaktadır. Windscheid, Roma hukunun actio‟sundan usuli
elemanları ayırmak suretiyle talep kavramını ortaya çıkarmıĢtır630. Windscheid‟in
vardığı sonuç, medeni hukukta talep kelimesine temel olmuĢtur ve Alman Medeni
Kanunu'nun madde 194 hükmünün 1. fıkrasında belirtilmek suretiyle, ne anlama geldigi
açıkça düzenlenmiĢtir. Buna göre talep, “bir başkasından bir şey yapmasını veya
yapmamasını (katlanmasını) isteyebilmektir”. Oysa Alman Medeni UsuI Kanunu usuli
talep kelimesi için bir açıklama getirmemektedir631. Kanun koyucu, talepten bahsettiği
yerlerde maddi hukuk talebini göz önünde bulundurmuĢtur632. ĠĢte bu noktada, maddi
hukuktaki talep kavramının, usul hukukunda uygulanması birçok sorunu beraberinde
getirmiĢtir633. Doktrinde de, usul hukukundaki talebin, maddi hukuktaki talepten farklı
olup, ayrılması gerektiği görüĢü ortaya atılmıĢtır634. Zaten medeni usul hukukunun
medeni hukuktan bagımsızlaĢmasıyla, talep kavramının da buna uygun Ģekilde
geliĢtirilmesi gerekmektedir. Usul hukukunun farklı ilkeleri ve kuralları göz önünde
tutuldukça, medeni hukuk kurumlarının aynen usul hukukuna taĢınamayacağı
anlaĢılacaktır. Zamanla maddi anlamda talebin, usul hukuku için yetersiz ve uygun
olmadığı anlaĢılarak, usuli talep kavramı geliĢtirilmiĢtir. Bu geliĢmeler sonucunda, usul
hukukunda maddi anlamda talep yerini, usuli talebe bırakmıĢtır. Bugün doktrinde kabul
edilen hâkim görüĢe göre, usul hukukunda talep kavramı denilince, bundan kesinlikle

628
Börü, Dava Konusu, s. 259; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 133; Börü, Dava Konusunun
Devri, s. 214.
629
Schwab, İhtilaf Konusu, s. 289; de Boor, Zivilprozessrecht, s. 58; Yıldırım, Dava Konusu Teorileri,
s. 29-30; Timuçin MuĢul, Medeni Usul Hukukunda Terditli ĠliĢkiler, 2. Baskı, Yetkin Yayınları,
Ankara 2009, s. 94; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 133-134.
630
Schwab, İhtilaf Konusu, s. 289; Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 29-30; MuĢul Terditli ĠliĢkiler,
s. 94; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 133-134.
631
Schwab, İhtilaf Konusu, s. 289; Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 29-30; Tanrıver, Derdestlik
Ġtirazı, s. 73; MuĢul Terditli ĠliĢkiler, s. 94; Yılmaz, Islah, s. 186-187; Akil, Kısmi Dava, s. 124;
Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 469; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 138.
632
Zeiss/ Schreiber, Zivilprozessrecht, s. 127; Schwab, İhtilaf Konusu, s. 289; Yıldırım, Dava Konusu
Teorileri, s. 29-30; Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 73; MuĢul, Terditli ĠliĢkiler, s. 94; Yılmaz, Islah,
s. 186-187; Akil, Kısmi Dava, s. 124; Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 469; Özkaya-Ferendeci,
Kesin Hükmün, s. 138.
633
de Boor, Zivilprozessrecht, s. 58; Schwab, İhtilaf Konusu, s. 289-290; Börü, Dava Konusu, s. 259;
Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 73; MuĢul Terditli ĠliĢkiler, s. 94; Hanağası, Davada Menfaat, s. 118;
Yılmaz, Islah, s. 187, 188; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 133, 134; Tanrıver, Medeni Usul
Hukuku, s. 469.
634
Bkz. Üçüncü Bölüm, I, B, 3.
131

usuli anlamda talep (prozessualer Anspruch) anlaĢılmalıdır ve usuli talep, maddi


anlamda talepten tamamen farklıdır635. Usuli talep, genel hatlarıyla, "bir hukuki sonucun
kesin bir biçimde belirlenmesini konu alan ve mahkemeye yöneltilmiş bulunan istek"
olarak tanımlanabilir636.

Usul hukuku teorisinin kabul edilmesiyle, talep sözücüğünü de usuli talep olarak
kabul etmek gerekecektir. Her iki terim, dil ve içerik açısından farklı manaya gelse de,
aynı anlamı taĢımaktadır. Usuli talep teriminde, davacının talebi anlam bulmakta ve
belirtilmektedir637.

Mevcut bu farklılıklar, mahkemenin dava edilen talebe bağlılığı sorununda farklı


çözümlere ulaĢılmasına neden olmaktadır. Maddi hukuktaki talep ile usuli talep
özdeĢleĢtirildiğinde; o zaman hâkim, tüm durumlarda davacının dilekçesiyle dava ettiği
maddi hukuka iliĢkin talebine bağlıdır638. Buna karĢılık, maddi hak ile usuli talep
ayrıĢtırıldığında; o zaman mahkemenin birden çok maddi hukuk normlarından
kaynaklanabilen sadece usuli talebe bağlılığı düĢünülebilir. Fakat her dava konusu
teorisi içinde de farklı tanımlamalar yapıldığı için, mahkemenin davacının dava ettiği
talebine bağlılığı için farklı sonuçlar meydana çıkmaktadır639. AĢağıdaki bu teoriler
çerçevesinde dava konusunun kapsamı belirlenmeye çalıĢılacaktır.

3.1.2.2. Eski Maddi Hukuk GörüĢleri

Günümüz modern hukukundaki dava konusu tartıĢmalarında, maddi hukuk


kökenli görüĢler artık savunulmamakta veya pek az savunulmaktadır. Ancak bu
görüĢlere değinmeden zamanımızın hâkim görüĢüne geçmek doğru olmayacaktır. Aynı
zamanda usuli görüĢlerin daha kolay anlaĢılabilmesi için bunlara yer vermek yararlı
olacaktır640. Eski maddi hukuk görüĢleri, usuli talebin ve maddi hukuka iliĢkin talebin
mutlak olarak aynı olduğunu savunur. Çünkü davacı, maddi hukukun bir talebini

635
Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 141-142; Börü, Dava Konusu, s. 259-260.
636
Börü, Dava Konusu, s. 259-260.
637
Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 127-128.
638
Melissinos, s. 48; Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 28.
639
Melissinos, s. 49; Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 28-29; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308,
kn.2. BGH NJW 2003, 2317, 2318; NJW-RR 2002, 540; GRUR 2001, 756; NJW 2001, 157, 158;
NJW 2001, 1791, 1792.
640
Börü, Dava Konusu, s. 261; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 142.
132

mahkeme önünde dava etmektedir641. Bu görüĢe göre dava konusuyla, maddi hukuka
iliĢkin talep anlaĢılmaktadır642. Maddi hukuktaki talep kavramından tümüyle ayrı ve
bağımsız bir nitelik taĢıyan, usul hukukuna özgü bir talep kavramının bulunmadığı;
maddi hukuktaki talep kavramının aynen usul hukukunda da geçerli olduğu yönünde bir
anlayıĢ, dava konusu açısından çözümü güç hatta imkânsız bazı sorunlarla643
karĢılaĢılması sonucunu doğurabilir644.

Maddi hukuk görüĢünün çıkıĢ noktası, her koruma normunun bağımsız bir hakkı
meydana getirmesidir. O halde talep yarıĢmasında, tüm talepler aynı amaca ulaĢmayı
hedeflese bile, birçok dava konusu mevcuttur645. Alman doktrini tarafından kullanılan
ünlü örnekte; tramvay kazasında yaralanan yolcu üç farklı tazminat talebine sahiptir:
haksız fiilden, taĢıma sözleĢmesinden ve tehlike sorumluluğundan646. Maddi hukuk
görüĢüne göre, bu talepler, kanun yarıĢması (hakların yarıĢması; hakların telahuku)
değil, bir talep yarıĢması meydana getirirler647. Talep yarıĢmasında, birçok usuli dava
konusunun kabul edilmesi, usuli kurumlarda sorun çıkarmaktadır648. Maddi hukuk
görüĢüne göre, tramvay kazası örneğinde, üç talebin dava edilmesi, bir objektif dava
yığılmasını (HMK m. 110; dZPO m. 260) ifade etmektedir649. Maddi hukuk görüĢüne
göre, yaralanan yolcu, baĢlangıçta taĢıma sözleĢmesine dayanan davasını, eğer daha
sonra haksız fiile veya tehlike sorumluluğuna dayandırırsa, dava değiĢmesinin tüm
Ģartlarını (HMK m. 176 vd., 141; dZPO m. 263, 264) yerine getirmek zorundadır650.

641
Schwab, İhtilaf Konusu, s. 290; Melissinos, s. 49; Börü, Dava Konusu, s. 261; MuĢul Terditli
ĠliĢkiler, s. 95; Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 73; Ulukapı, Dava ArkadaĢlığı, s. 15; Hanağası,
Davada Menfaat, s. 118; Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 30; Akil, Kısmi Dava, s. 124;
Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 469-470.
642
Börü, Dava Konusu, s. 261.
643
ÇalıĢmamızda değinmediğimiz (tespit ve inĢai davalar bakımından) ortaya çıkan diğer sorunlar için
bkz. Yılmaz, Islah, s. 188; Hanağası, Davada Menfaat, s. 119; Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 73-74;
Schwab, İhtilaf Konusu, s. 290; Börü, Dava Konusu, s. 262; Ulukapı, Dava ArkadaĢlığı, s. 16; Akil,
Kısmi Dava, s. 124-125; Holzhammer, Österreichisches Zivilprozessrecht, s. 170; de Boor,
Zivilprozessrecht, s. 59.
644
Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 73; Ulukapı, Dava ArkadaĢlığı, s. 16; Hanağası, Davada Menfaat, s.
119; Akil, Kısmi Dava, s. 124.
645
Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 143, 144; Melissinos, s. 49; Schwab, İhtilaf Konusu, s. 291;
Akil, Kısmi Dava, s. 124.
646
Melissinos, s. 49; Schwab, İhtilaf Konusu, s. 291.
647
Schwab, İhtilaf Konusu, s. 291; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 143; Yılmaz, Islah, s. 188;
Ulukapı, Dava ArkadaĢlığı, s. 16. Buna karĢılık usul hukukundaki hâkim görüĢe göre, bu durumda
birden çok talep yoktur (Börü, Dava Konusu, s. 262; Akil, Kısmi Dava, s. 124-125).
648
Melissinos, s. 49; Zeiss/ Schreiber, Zivilprozessrecht, s. 140.
649
Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 143; Melissinos, s. 49-50; Schwab, İhtilaf Konusu, s. 292;
Börü, Dava Konusu, s. 262.
650
Schwab, İhtilaf Konusu, s. 292; Melissinos, s. 49; Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 31. Burada
iddianın değiĢtirilmesi söz konusu olurdu (Yılmaz, Islah, s. 187). Yargıtay‟ın bu yönde kararları
133

Maddi hukuk görüĢüne göre, sözleĢmeye dayanan davası henüz sonuca bağlanmadan
baĢka bir davada davacı, haksız fiil talebini dava edebilir. Ġkinci davada, derdestlik
itirazı (HMK m. 114/1-ı; dZPO m. 261/3-1) ileri sürülemez651, çünkü talep farklılık
gösterecektir652. Maddi hukuk görüĢüne göre, haksız fiil talebi hakkındaki ilk dava
reddedildiğinde, taĢıma sözleĢmesine dayanan bir davanın açılmasına (kesin hüküm
itirazının iĢlerlik kazanması yoluyla) hiçbir engel yoktur653, çünkü ortada maddi hukuk
anlamında iki ayrı talep hakkı mevcuttur654.

Maddi hukuk görüĢüne göre, her koruma normu bağımsız bir hakkı meydana
getirdiği için, birden fazla talep mevcuttur ve davacı bir davada hepsini aynı anda talep
etmiĢse, bunların her biri hakkında ayrı ayrı hüküm vermek gerekecektir. Tehlike
sorumluluğuna dayanan talep kabul edilip, buna karĢılık sözleĢmeye aykırılığa ve haksız
fiile dayanan talep reddedilirse, bu durumda maddi hukuk görüĢüne göre davacı talep
ettiğini elde etmiĢ (amacına ulaĢmıĢ) olmasına rağmen davanın kısmen kabul ve kısmen
reddedilmesi zorunluluğu ortaya çıkacaktır655. Birden fazla talebin bulunduğu kabul
edilince, taleplerden biri hakkında hüküm verilmesinin mümkün olduğu halde Alman
Usul Kanunu m. 301 gereğince mahkeme, kısmi bir hüküm vermek zorunda
kalacaktır656.

mevcuttur. “Dava konusu olayda, davalı, iĢleten (araç sahibi) niteliğiyle 6085 sayılı yasanın 50.
maddesine göre sorumlu bulunduğu gibi, haksız eylem nedeniyle de sorumludur (BK. md. 41).
Zarara uğrayan davacı, anılan yasalardaki sorumluluğu öngören hükümlerin her ikisine ya da
bunlardan yalnızca birisine dayanabilir. Öyle ki, iki istem birtek alacaklıya ait ve aynı borçlu
karĢısında varolabilir ki, böyle bir durumda yarıĢan haklardan (hakların telâhukundan) sözedebilir.
6085 sayılı yasanın 50. maddesindeki sorumluluk, tehlike (kusursuz) sorumluluğu olup BK. md. 41
ise kusura dayanan sorumluluğu düzenlemiĢtir. ĠĢte davacı gerek kusursuz ve gerekse kusur
sorumluluğuna ya da bunlardan birine dayanarak dava açabilir. DeğiĢik bir söyleyiĢle yarıĢan haklar
birbirinden bağımsız olup birlikte ya da ayrı ayrı kullanılabilir. Bu haklardan hangisinin kullanıldığı,
ileri sürülen olaylardan anlaĢılır. Dava dilekçesinde haksız eylemden doğan sorumluluğa da
dayanıldığı çok belirgindir. Bu duruma göre, olayda zamanaĢımının gerçekleĢip gerçekleĢmediği,
BK. md. 60/11 uyarınca belirlenmelidir.”, Y.15.HD, 15.05.1975 T., 2615 E., 2626 K. (YKD, C. 2, S.
7, Temmuz 1976, s. 1020-1021).
651
Schwab, İhtilaf Konusu, s. 292; Melissinos, s. 49-50; Börü, Dava Konusu, s. 262; MuĢul, Terditli
ĠliĢkiler, s. 97; Yılmaz, Islah, s. 188; Hanağası, Davada Menfaat, s. 120.
652
Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 74.
653
Schwab, İhtilaf Konusu, s. 292; Melissinos, s. 49-50; MuĢul, Terditli ĠliĢkiler, s. 97; Tanrıver,
Derdestlik Ġtirazı, s. 74; Hanağası, Davada Menfaat, s. 120; Yılmaz, Islah, s. 188.
654
Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 74.
655
Schwab, İhtilaf Konusu, s. 291-292; Börü, Dava Konusu, s. 262; Özkaya-Ferendeci, Kesin
Hükmün, s. 143; MuĢul, Terditli ĠliĢkiler, s. 97; Yılmaz, Islah, s. 188; Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s.
74; Ulukapı, Dava ArkadaĢlığı, s. 16-17; Hanağası, Davada Menfaat, s. 119-120; Tanrıver, Medeni
Usul Hukuku, s. 470.
656
Schwab, İhtilaf Konusu, s. 291-292; Ulukapı, Dava ArkadaĢlığı, s. 17.
134

Maddi hukuk görüĢ tarzının uygulanması, medeni usul hukukunda davacının


tasarruf yetkisinin arzu edilenden fazla geniĢlemesine neden olur. Çünkü bu uygulama,
mahkemeyi daima, davacı tarafından seçilmiĢ hukuki sebebe bağlar. Örneğin davacı,
açıkça davasını haksız fiille sınırladığında, hâkim kararını sözleĢmenin ihlaline veya
tehlike sorumluluğuna dayandıramayacaktır. Maddi hukuk görüĢüne göre, davacı haksız
fiile dayanan talebini dava etmiĢse, o zaman hüküm gerekçesi olarak sadece maddi
hukukun haksız fiile iliĢkin normları dikkate alınacaktır. HMK m. 31‟ e göre, taĢıma
sözleĢmesinin varlığının denetlenmesi, mahkemenin aydınlatma görevi kapsamında
olmayacaktır. Çünkü bu davada, dava konusu sadece haksız fiil nedeniyle yaralanan
yolcunun tazminat talebidir. Davalının savunmasında, davacı ve kendi arasındaki
sözleĢmenin varlığını belgeleyen (ortaya koyan) vakıalara dayanmasının, dava
konusuna etkisi yoktur. Mahkeme yine de kararını sözleĢmeye dayandıramaz657. Yani
maddi hukuk görüĢü kabul edilecek olursa; mahkeme, hem talep ve vakıalara hem de
hukuki sebebe bağlı olacaktır.

Bugün eski maddi hukuk görüĢü pek kabul görmemektedir. Özellikle


mahkemenin, hukuki sebebe bağlılığı, kesin hüküm konusunda arzu edilmeyen
sonuçlara sebep olur. Aynı hukuki olayın değerlendirilmesi için bazen iki veya üç dava
yetmeyecektir. Kesinlik kazanıp bitmiĢ bir yargılama, taraflar arasında nadiren hukuki
barıĢı sağlar. Çünkü yeniden bir dava için yol tekrar açık olacaktır658. Maddi hukuk
dava konusunun kabulü, bundan baĢka talep yarıĢması, derdestlik gibi birçok usuli
kurumla aykırılık oluĢturmaktadır659. Bu yüzden maddi anlamda talep (dava konusu),
usul hukukunda dava konusunu açıklamak için yeterli değildir. Bu durum usuli içerikli
dava konusu görüĢlerinin doğmasına sebep olmuĢtur660.

3.1.2.3. Usul Hukuku (Saf Usuli) GörüĢleri

Dava konusu kavramından ne anlaĢılması gerektiğini ortaya koymakta maddi


hukuk görüĢlerinin yetersiz kalması üzerine, doktrinde söz konusu kavramı açıklamak

657
Melissinos, s. 50.
658
Schwab, İhtilaf Konusu, s. 292; Melissinos, s. 50-51.
659
Yılmaz, Islah, s. 188; Melissinos, s. 51.
660
Börü, Dava Konusu, s. 262-263; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 144-145; MuĢul, Terditli
ĠliĢkiler, s. 97; Yılmaz, Islah, s. 188.
135

için, saf usul hukuku temeline dayanan görüĢler ileri sürülmüĢtür661. Bunlar zamanla
doktrinde hâkim görüĢ olmuĢ ve eski maddi hukuk görüĢlerinin tamamen terk
edilmesine sebebiyet vermiĢtir. Söz konusu usul hukuku görüĢleri, davanın yargılama
aĢamasıyla ve Ģartlarıyla ilgili olarak usul hukukuna önem vermekte, davanın esası ile
ilgili olarak da maddi hukuka yönelmektedirler662. Bu görüĢlerin ortak özelliği, maddi
hukuk anlamındaki talepten tümüyle ayrı, ondan bağımsız ve usul hukukuna özgü bir
talep kavramının varlığı düĢüncesine dayanmasıdır663. Bu görüĢler arasındaki ayrılıklar
ise, dava konusunun belirlenmesinde; talep sonucunun yanında, davanın temelini teĢkil
eden vakıaların yani dava sebebinin de rol oynayıp oynayamayacağı, oynayacaksa
bunun hangi ölçüde olacağı noktasında toplanmaktadır664. Bu çerçevede ana hatlarıyla
saf usuli görüĢler, tek unsurlu ve iki unsurlu olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

3.1.2.3.1. Tek Unsurlu GörüĢ

Tek unsurlu dava konusu görüĢüne665 göre, dava konusunu belirleyebilmek için,
davacının talebi önemlidir. Diğer bir deyiĢle, dava konusu, yalnızca talep sonucu esas
alınmak suretiyle belirlenmelidir666. Bu görüĢe göre, dava konusu, talep sonucunun
bizatihi kendisidir ve vakıaların dava konusunun belirlenmesinde asli bir rolü yoktur.
Ancak, vakıalar, fer'i olarak, talep sonucunun yorumlanması sırasında kullanabilir. Bu
nedenle, vakıalar, dava konusunun ayrılmaz ve talep sonucu ile eĢdeğerliğe sahip
661
Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 31; Schwab, İhtilaf Konusu, s. 292; Yılmaz, Islah, s. 189;
Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 75; Hanağası, Davada Menfaat, s. 120; Ulukapı, Dava ArkadaĢlığı, s.
17; MuĢul, Terditli ĠliĢkiler, s. 97. Hangi konularda yetersiz kaldığı bir önceki bölümde açıklanmıĢtı.
662
Börü, Dava Konusu, s. 263; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 145.
663
Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 75; Hanağası, Davada Menfaat, s. 120; Börü, Dava Konusu, s. 263;
Ulukapı, Dava ArkadaĢlığı, s. 17.
664
Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 31; Hanağası, Davada Menfaat, s. 120; Ulukapı, Dava
ArkadaĢlığı, s. 17; Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 470-471; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün,
s. 142; Börü, Dava Konusu, s. 260.
665
Dava konusunun belirlenmesinde, vakıalar karıĢımının tümüyle bir yana bırakılıp, yalnızca talep
sonucunun esas alınmasını öngören bu görüĢ, ilk kez Dernburg tarafından anılmıĢ (Yıldırım, Dava
Konusu Teorileri, s. 32), önceleri boĢanma davaları bakımında Bötticher tarafından ortaya atılmıĢ
(Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 153-154; Akil, Kısmi Dava, s. 125) ve daha sonra Schwab
tarafından bütün dava türleri için kabul edilmiĢ ve geliĢtirilmiĢtir (Schwab, İhtilaf Konusu, s. 295;
Melissinos, s. 58; Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 32). Türk hukukunda bu görüĢü savunanlar,
Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 81; Yılmaz, Islah, s. 192; Hanağası, Davada Menfaat, s. 124; Börü,
Dava Konusu, s. 281; Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s. 715; Berkin, Medeni Usul Hukuku,
s. 94; Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku, s. 232; Akil, Kısmi Dava, s. 128; Tanrıver, Medeni Usul
Hukuku, s. 476.
666
Zeiss/ Schreiber, Zivilprozessrecht, s. 140; Ballon, Einführung in das österreichische
Zivilprozessrecht, s. 139; Holzhammer, Österreichisches Zivilprozessrecht, s. 172; Zerres,
Bürgerliches Recht, s. 455; Schwab, İhtilaf Konusu, s. 295; Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 32;
Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 78-79; Börü, Dava Konusu, s. 263-264; Özkaya-Ferendeci, Kesin
Hükmün, s. 159; Grunsky, Zivilprozessrecht, s. 100.
136

unsurları arasında yer almaz667. Bu görüĢe göre, her davacı için, mahkemenin talep
sonucuna uyması önemli olandır. Yani davanın amacı, talep sonucunda belirtilen
husustur. Dolayısıyla talep sonucu, hukuki uyuĢmazlığın gerçek konusunu
oluĢturmaktadır668. Sadece dava konusunun ferdileĢtirilmesinde, davacı tarafından iddia
edilen hakkın veya hukuki iliĢkinin konusu ve buna katılan kiĢiler yeterli gelmediğinde,
davaya esas teĢkil eden olaylara baĢvurulur669. Örneğin, cins (nevi, tür) veya para
borçlarının edası ya da tespiti talep edildiği zaman, bir veya birden çok dava konusunun
söz konusu olup olmadığı, kural olarak yalnız baĢına talepten anlaĢılmaz670. Bu
hallerde, usuli taleplerin ferdileĢtirilmesine davanın sebebi de hizmet edecektir671.
Örneğin farklı hayat olaylarıyla temellendirilen birden çok para borcunun edasının talep
edildiği bir davada (2002 yılında 10.000 TL, 2003 yılında 5.000 TL toplam 15.000 TL
talep edilen davada), dava konularının çokluğu için talep yanında vakıalara da bakmak
gerekecektir672. Bu durumda aslen iki talep mevcuttur. Dava talebi, tek bir talep gibi
gözükse de, burada iki talep bulunmaktadır. Bu nedenle böyle durumlarda, kaç talebin
mevcut olduğunu belirlemek için hayat olayına (yani hayat olayı sayısına) bakılması
gerektiği vurgulanmaktadır673. Hayat olayı, dıĢ dünyada taraflar arasında yaĢanmıĢ olan,
birden fazla vakıayı içeren ve içeriğinde az çok hukuki sonuçlara bağlanmıĢ değerlerin
bulunduğu olayı ifade eder674.

Dava konusunun yalnızca, talep sonucu ile belirlenmesinin Ģu sonuçları vardır.


Tek unsurlu teoride, dava konusu vakıalar ile sınırlanmadığı için, geniĢ anlamda bir
dava konusu kavramı ortaya çıkar. Bu da maddi anlamda kesin hükmün etki alanını
geniĢletir. Böylece kapsamlı kesin hükmün etkisi ile gereksiz yere dava açılmasının

667
Zeiss/ Schreiber, Zivilprozessrecht, s. 140; Zerres, Bürgerliches Recht, s. 455; Yıldırım, Dava
Konusu Teorileri, s. 33; Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 78-79; Börü, Dava Konusu, s. 263-264;
Hanağası, Davada Menfaat, s. 122; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 145, 155, 159; Akil,
Kısmi Dava, s. 125; Grunsky, Zivilprozessrecht, s. 100.
668
Schwab, İhtilaf Konusu, s. 295; Yılmaz, Islah, s. 191; Ulukapı, Dava ArkadaĢlığı, s. 17; Akil, Kısmi
Dava, s. 125.
669
Melissinos, s. 55.
670
BoĢanma davalarda talebin kendisiyle, ferdileĢmenin gerçekleĢeceğini ileri sürmektedir. Zira
boĢanma davasına yönelik taleple, hangi evliliğe yönelik bir boĢanmanın söz konusu olacağının
yeterince belirtildiği vurgulanmaktadır. Bötticher diğer dava türlerinde hayat olaylarına daha fazla
önem vermektedir (Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 154).
671
Zeiss/ Schreiber, Zivilprozessrecht, s. 140; Holzhammer, Österreichisches Zivilprozessrecht, s.
172-173; Schwab, İhtilaf Konusu, s. 296; MuĢul, Terditli ĠliĢkiler, s. 99.
672
Zeiss/ Schreiber, Zivilprozessrecht, s. 140; Holzhammer, Österreichisches Zivilprozessrecht, s.
172-173.
673
Karl Heinz Schwab, Der Streitgegenstand im Zivilprozess, München und Berlin 1954, s. 88-89.
674
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 99.
137

önüne geçilir. Çünkü dava konusu, aynı zamanda kesin hükmün objektif sınırlarını da
biçimlendirir. GeniĢ anlamda dava konusu kavramı ile mahkeme de, geniĢ anlamda
takdir yetkisi alanına sahip olur675. Bu nedenle, talebin aynı olduğu fakat yeni bir hayat
olayına dayanan bir dava bile açılamayacak gibi görünmektedir 676. Fakat bu görüĢün
savunucuları, kesin hükmün incelenmesinde, kendi savundukları geniĢ kapsamlı dava
konusu görüĢüyle çeliĢerek, geniĢ kapsamlı dava konusu kavramını kısıtlarlar. Çünkü
tek unsurlu görüĢü savunanlar, kesin hükmün kapsamını, talep ve ileri sürülen vakıalar
yardımıyla belirlerler. Bu bağlamda, talep ile vakılar birbirine bağlanmaktadır. Bu
görüĢü savunanlara göre, bir kararla, iddia edilen usuli talebin varlığına veya yokluğuna
yönelik bir tespit yapılmaktadır. Ġddia edilen usuli talebin varlığı ise, hayat olayının
önem taĢıyan bölümlerinin tespit edilmesiyle ve sonrasında maddi hukukun tespit edilen
bu hayat olayına uygulanması sonucu belli olmaktadır. Davaya getirilen vakıaları
kapsayan altlama faaliyetinin sonucu, maddi anlamda kesin hüküm etkisi altına girer.
Eğer ilk davadaki aynı karar talep edilmekteyse, hayat olayı baĢka bir hukuki
değerlendirmeye veya tespite tabil tutulamamaktadır. Ġlk kararın kesin hüküm
etkisinden dolayı, hayat olayının ilk davadaki tespitten farklı bir biçimde
değerlendirilmesine yol açacak vakıaların getirilmesi yasaktır. Maddi anlamda kesin
hüküm sayesinde, davaya getirilmemiĢ vakıalar artık dikkate alınmayacaktır677.

Buna karĢılık ilk davanın dava malzemeleriyle bağlı olmayan yeni beyanlarla
açılan bir dava, gerçi ilk yargılamada önceden bu vakıalar ileri sürülebilmesine rağmen
sürülmemiĢ olsa bile, ne kesin hüküm aracılığıyla ne de kesin hükmün sükût ettirme
etkisi aracılığıyla önlenebilir. Fakat bu düĢünce, bu görüĢü savunanların dava konusu
tanımlamalarıyla çeliĢmektedir. Dava konusunu, vakıalara dayanmaksızın sadece dava
talebi oluĢturduğunda, davacı, yeni bir davada yeni beyanlara dayanan aynı talebi ileri
sürmeye nasıl yetkili olabilecektir? Aynı Ģekilde böyle bir dava konusu kavramıyla,

675
Börü, Dava Konusu, s. 264; Hanağası, Davada Menfaat, s. 123; Ulukapı, Dava ArkadaĢlığı, s. 18;
Schwab, İhtilaf Konusu, s. 297; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 156.
676
Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 153.
677
Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 156-157; Melissinos, s. 59. Kesin hükmün zaman itibariyle
sınırları hakkında ayrıntılı bilgiler için bkz. H. Özden Özkaya-Ferendeci, “Kesin Hükmün Zaman
İtibariyle Sınırları”, Prof. Dr. Yavuz Alangoya Ġçin Armağan, Ġstanbul 2007, (sa. 183-195), s. 185
vd. “Daha önce de bulunmakla beraber ilk dava sırasında inceleme kounusu yapılmamıĢ olan olaylar,
yeni dava ile dava sebebi olarak ileri sürülürlerse, ilk dava sonunda verilen hükümde bu olaylara
dayanılmadığı için, kesin hüküm söz konusu olmayacak ve eski olaylara dayanan yeni dava
dinlenecektir” (Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 333).
138

dava temeli olan hayat olayı üzerinde tarafların tasarrufu sorunu için bu görüĢü
savunanların yorumu çeliĢmektedir.

Bu görüĢ, davada her bir hayat olayı üzerindeki tarafların tasarruflarına göre
sorunun cevabı için örnek olarak boĢanma davasını vermektedir. BoĢanma davası
Alman hukukunda, önceki hukuka göre zina veya evliliğe ters düĢen davranıĢ ile
gerekçelendirilebilirdi. Davalı, zinayı ve evliliğe ters düĢen davranıĢı oluĢturan birçok
davranıĢ iĢleseydi, fakat davacı mahkemeye sadece davalının evliliğe ters düĢen
davranıĢına dayanan vakıaları ileri sürseydi, o zaman hâkim eĢleri zina nedeniyle
boĢayamazdı. Böylece burada mahkeme, karar için tüm boĢanma sebeplerini dikkate
alamaz, bilakis yalnızca ileri sürülen, burada evliliğe ters düĢen hareketi, dava sebebi
olarak dikkate alırdı. Davacı bununla, mahkemeyi onun tarafından seçilen bir dava
sebebine bağlamayı baĢarmıĢ olurdu. Dava sebebine bu yargısal bağlılık sonucunda,
davacı, yargılamaya sadece istediği dava sebebini açıklayan bu tür vakıaları beyan
edebilir. Davacının birçok boĢanma sebebi üzerinde bu yetkisi, gerçekte davacının
birçok hayat olayı üzerinde seçim hakkıdır. Davacının kendi tarafından ileri sürülen
birçok hayat olayı üzerindeki bu tasarruf yetkisi, sadece boĢanma veya evliliğin feshi
davasında değil, diğer tüm davalarda da geçerlidir678.

Sorulması gereken diğer soru, tasarruf ilkesinin nereye kadar uzandığıdır. Zira
davacının vakıalar bildirimi birçok dava sebebini içerdiğinde, o zaman davacı
mahkemenin karar yetkisini bir dava sebebinde sınırlandırabilecek midir? Tek unsurlu
görüĢü savunanlar bu soruya olumlu cevap vermiĢlerdir. Bir davada davacının vakıalar
bildirimi birçok boĢanma sebebini içerdiğinde, davacı bu boĢanma sebepleri arasından
birisini seçebilirdi. Fakat bu görüĢ, tasarruf ilkesinin, hâkimin hukuku uygulaması
ilkesini tehlikeye düĢürecek Ģekilde geniĢlemesine neden olur. Bu görüĢü savunanlar
bunun farkına varmıĢtır. Bu yüzden, davacının birçok hukuki sebep üzerindeki tasarruf
yetkisini kısıtlama yoluna gitmiĢtir. Bu görüĢ, birçok hukuki sebebe dayandırılabilen
fakat sadece bir müĢterek hayat olayının bulunması durumu için, davacının tasarruf
yetkisini reddeder. Davacı bunlar üzerinde tasarruf edemez. Davacının görevi; hayat
olayını, vakıaları, bundan türettiği talebi açıklamaktır. Fakat bu vakıalara, hukukun
uygulanması, yalnızca mahkemenin görevidir. Ünlü tramvay kazası örneğinde, davacı,
davanın yalnızca haksız fiilden dolayı kabul edilmesini, Mali Sorumluluk Kanunundan

678
Melissinos, s. 59-60.
139

veya sözleĢmeden dolayı kabul edilmemesini talep edemez. Bu açıklamalar tek unsurlu
dava konusu görüĢünü savunanların, kendi dava konusu kavramları arasında çeliĢki
mevcuttur. Çünkü bu görüĢ dava konusunu sadece talep yardımıyla belirlemektedir.
Bunun sonucunda usuli talebin kapsamı için sadece dava talebi esas olduğunda, bu
görüĢe göre hâkim, dava edilen talebi tüm hukuksal bakıĢ açılarında denetlemek
zorundadır. Fakat tek unsurlu görüĢü savunanlar, çeliĢerek davacıya yargılamayı belirli
dava sebebinde sınırlama yetkisi tanıyor679.

Bir davadaki usuli taleplerin çokluğu veya tekliği, dava dilekçesindeki taleplerin
çok veya tek olmasına göre belirlilik kazanacaktır. Dolayısıyla, birden fazla usuli talepte
bulunulması halinde, bu taleplerin aynı hayat olayına dayanmıĢ olup olmadığına
bakılmaksızın, dava (talep) yığılmasının mevcut olduğu varsayılacaktır680. Bir olaydan
meydana gelen talep, birden fazla hukuki sebebe dayandırıldığında tek dava konusu söz
konusu olacaktır681. Belirli bir Ģeyin edası, belirli bir hukuki iliĢkinin tespiti veya inĢası
talep edildiği takdirde, aynı talebin temeli birden fazla hayat olayı olduğunda, usul
hukuku açısından ortada tek bir talep söz konusu olacaktır. Tek talebin olduğu hallerde,
bu talebi doğrulayan birden fazla hayat olayına dayanılması halinde, bir dava
yığılmasından söz edilemeyecektir682. Örneğin, davacı, davalıdan, sattığı ve teslim ettiği
bir malın bedeli olarak 1000 TL parayı talep etmiĢ, ayrıca teslimden birkaç ay sonra
davalının keĢide ederek alacaklıya verdiği kambiyo senedi olduğunu ileri sürmüĢse,
burada, bir dava yığılması söz konusu değildir, ortada sadece bir tek dava konusu
bulunmaktadır683. Bu görüĢ, dava konusunun kapsamını geniĢlettiği için, davanın
çetrefil bir hal almasına yol açacağı, hakkın düĢmesi ve davanın kaybedilmesi riskinin
söz konusu olduğu belirtilerek eleĢtirilmiĢtir684. Aynı zamanda davacının, dava talebini
yeterince belirleyebilmesi, yani dava talebini baĢka taleplerden ayırt edilebilecek
derecede ferdileĢtirebilmesi için, hayat olayına ihtiyaç duyulacağı vurgulanmaktadır. Bu
ferdileĢtirmenin de, sadece hayat olayının yardımıyla mümkün olacağı eklenerek tek

679
Melissinos, s. 60-61; Thomas/ Putzo/ Reichold, ZPO § 308, kn. 4.
680
Schwab, Streitgegenstand, s. 74 vd.; Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 33; Tanrıver, Derdestlik
Ġtirazı, s. 79; Hanağası, Davada Menfaat, s. 123; Börü, Dava Konusu, s. 264; Zeiss/ Schreiber,
Zivilprozessrecht, s. 140.
681
Ballon, Einführung in das österreichische Zivilprozessrecht, s. 140.
682
Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 33; Ulukapı, Dava ArkadaĢlığı, s. 17; MuĢul, Terditli ĠliĢkiler,
s. 99; Yılmaz, Islah, s. 190.
683
Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 33. Alman Federal Mahkemesi 12.07.1962 tarihli bir kararında
bu görüĢ yönünde karar vermiĢtir (Schwab, İhtilaf Konusu, s. 296).
684
Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 33.
140

unsurlu görüĢ eleĢtirilmektedir. Davacının hangi olaydan, hangi gerekçe ile bir talepte
bulunduğu belli olmadığından, dava konusu yeterince belirlenmemektedir. Örneğin aynı
davacının davalıya karĢı baĢka bir talebi daha olabilir. Bu talep ve önceki talebinin de
10.000 TL olduğunu kabul edersek, bu görüĢün neticesinde, dava konularında
karıĢıklığa sebebiyet verilmektedir. Zira her iki davanın talebi aynıdır, ama dava konusu
aslen aynı değildir685.

3.1.2.3.2. Ġki Unsurlu GörüĢ

Alman686, Avusturya687 ve Ġsviçre688 hukuk doktrininde ve yüksek yargısında689


hâkim olan bu görüĢe göre; dava konusu, talep sonucundan ve bu talebe dayanak olan
vakıalardan, yani hayat olayından (vakıalar karıĢımından)690 oluĢmaktadır691. Buradaki
vakıalar, yani hayat olayı, davacının, davacı-davalı iliĢkisine ait olarak getirdiği tüm
vakıalardır692. Bu görüĢü savunanlar, bu görüĢü, daima veya özellikle eda davalarında
ferdileĢtirici sebeplerden ya da taraflarca getirilme ilkesinden dolayı
savunmaktadırlar693. Her iki unsur, dava konusunun eĢ değerli694 ve önemli elamanları

685
Naklen: Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 151, 159.
686
Zeiss/ Schreiber, Zivilprozessrecht, s. 139; Zerres, Bürgerliches Recht, s. 455; de Boor,
Zivilprozessrecht, s. 58; Grunsky, Zivilprozessrecht, s. 99; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.2.
687
Ballon, Einführung in das österreichische Zivilprozessrecht, s. 140; Holzhammer, Österreichisches
Zivilprozessrecht, s. 173.
688
Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 10.
689
Alman Federal Mahkemesi, derdestlik ve maddi kesin hüküm konuları bakımından iki unsurlu teoriyi
uygulamaktadır (Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 32; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s.
163). BGH NJW 2001, 3713; NJW 2004, 1252, 1253; MDR 2006, 1359; NJW 2008, 1953, 1954;
NJW 2008, 3570, 3571; BGH NJW-RR 1991, 1279; BGH NJW 1995, 1757; BGH NJW 1996, 3151;
BGH NJW 2000, 1958; BGH NJW 2001, 157.
690
Hayat olay kavramı, doktrindeki hâkim görüĢ gereği, dava sebebi ile aynı anlamda görülmektedir
(Yavuz Alangoya, “Dava Temeli, Hakimin Dava Malzemesinin Toplanmasındaki Rolü ve Bu
Konudaki Gelişmeler Hakkında”, Makaleler, BetaYayınları, Ġstanbul 2012, (sa.283-331), s. 284;
Yavuz Alangoya, “Gedanken Über Den Klagegrund und Die Entwicklung Der Rolle Des Richters
Bei Der Sammlung Des Prozessstoffs”, Makaleler, BetaYayınları, Ġstanbul 2012, (sa.401-456), s.
402; Börü, Dava Konusu, s. 265-266, dipnot 36; ayrıca bkz. Akil, Kısmi Dava, s. 125-126, 125
dipnot 34).
691
Schwab, İhtilaf Konusu, s. 293, 294-295. Türk hukukunda bu görüĢü savunanlar, Yavuz Alangoya,
“Yargılama Sırasında Tarafta (Yanda) İradi Olarak Meydana Gelen Değişme Hakkında
Düşünceler”, MHAD, Y. 3, S. 5, 1969, (sa. 125-194), s. 149, dipnot 68; MuĢul, Terditli ĠliĢkiler, s.
102; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 177; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 77; Meriç, Tasarruf ve
Taleple Bağlılık İlkesinin, s. 32; Yıldırım, Dava Konusu Teorileri, s. 41; Alangoya/ Yıldırım/
Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 242; Ulukapı, Dava ArkadaĢlığı, s. 20. Ulukapı, davada
ileri sürülen vakıalar karĢısından talep sonucuna üstünlük tanıyan usuli görüĢü benimsemektedir
(Ulukapı, Dava ArkadaĢlığı, s. 20).
692
Yılmaz, Islah, s. 189; Hanağası, Davada Menfaat, s. 121; Akil, Kısmi Dava, s. 125-126; Tanrıver,
Medeni Usul Hukuku, s. 472.
693
MuĢul, Terditli ĠliĢkiler, s. 99.
141

olmaktadır695. Buradan hareketle, iki unsurlu teoride, tek unsurlu teoriden farklı olarak,
vakıalar (hayat olayı), usuli talebin bir parçası olarak düĢünülmektedir. Dolayısıyla dava
konusu kavramının belirlenmesinde, her iki unsurun eĢit öneme sahip olduğu göz önüne
alınarak, talep sonucu ve talebe temel olarak sunulan vakıalar (hayat olayı) birlikte
değerlendirilmektedir696. Davalının savunma yapabilmesi için, davacının uyuĢmazlığı
dava dilekçesinden anlaĢılır bir biçimde belirtmesi gerektiği sonucu ortaya çıkar.
Böylece soyut bir hukuksal iddia üzerinde değil, belli vakıa karıĢımından çıkarılan iddia
üzerinde tartıĢma yapılır697.

Bu görüĢ, maddi hukuk temellerine kesinlikle dayanmaz. Zaten bu sebeple, iki


unsurlu görüĢ, saf usuli görüĢlerden birisi olarak sayılmakta ve böylece maddi
hukuktaki talep yarıĢmasından kaçınmaktadır698. Bu görüĢe göre, hukuki sebep, hiçbir
zaman dava konusunun unsurları arasında yer almaz699. Dava konusunun iki unsurundan
her birinde veya her ikisinde meydana gelen bir yığılma, dava yığılması meydana
getirecek, ikisinden birinin değiĢmesi dava değiĢikliği sonucunu doğuracaktır700. Ġlk
davada ileri sürülen talep sonucu ve vakıalar karıĢımından biri veya her ikisi ile ikinci
davada ileri sürülen talep sonucu ve vakıalar karıĢımından biri veya her ikisi farklılık
gösteriyorsa, her iki davanın tarafları aynı olsa bile, konuları farklı olduğundan
derdestlik itirazında bulunulamayacaktır701.

Alman, Avusturya ve Ġsviçre hukukunda, iki unsurlu teorinin anlamı ve amacına


göre, dZPO m. 308/1, öZPO m. 405 ve sZPO m. 58‟deki bağlılığın, dava konusuna
bağlılık olarak anlaĢılması gerektiği belirtilmektedir702. Mahkeme dava konusuna ait
olmayan Ģeyler hakkında karar verdiğinde, taleple bağlılık ilkesini ihlal eder703. Sadece

694
Schwab, İhtilaf Konusu, s. 293; Zerres, Bürgerliches Recht, s. 455; Börü, Dava Konusu, s. 265;
Hanağası, Davada Menfaat, s. 120-121; Ulukapı, Dava ArkadaĢlığı, s. 18; Tanrıver, Derdestlik
Ġtirazı, s. 77; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 152; Akil, Kısmi Dava, s. 126.
695
Schwab, İhtilaf Konusu, s. 293; Zerres, Bürgerliches Recht, s. 455; Ulukapı, Dava ArkadaĢlığı, s.
18; Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 77; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 152; Akil, Kısmi
Dava, s. 126.
696
Hanağası, Davada Menfaat, s. 120; Börü, Dava Konusu, s. 266; MuĢul, Terditli ĠliĢkiler, s. 99-100;
Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 77; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 152.
697
Yılmaz, Islah, s. 189.
698
Zeiss/ Schreiber, Zivilprozessrecht, s. 139; Börü, Dava Konusu, s. 266; Özkaya-Ferendeci, Kesin
Hükmün, s. 152; Akil, Kısmi Dava, s. 125.
699
Melissinos, s. 51-52; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 166.
700
Zerres, Bürgerliches Recht, s. 455; Ulukapı, Dava ArkadaĢlığı, s. 18.
701
Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 77; Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 472.
702
AK-ZPO/ Fenge, ZPO § 308, kn.1; Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.4.
703
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.2;
Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.2; Zimmermann, ZPO § 308, kn. 2; Sutter-Somm/
142

talepten sapan karar değil, aynı zamanda tarafların dava konusu yaptığından baĢka bir
hayat olayı gerekçe olarak alınan kararlar da taleple bağlılık ilkesini ihlal eder 704. dZPO
m. 308/1, öZPO m. 405 ve sZPO m. 58‟i dava konusuna bağlılık olarak gören bu
anlayıĢ, daha fazlasına veya baĢka bir Ģeye karar verme ve daha azına karar verme
arasındaki ayrımda önemlidir705.

Bu görüĢ, bir vakıalar karıĢımından, yani bir hayat olayından aynı hedefe
götüren birden fazla hukuki sebebin ortaya çıktığı bütün hallerde, talep yarıĢmasının
halli mümkün olmayan problemlerine engel olmayı ve bu durumlarda bir talep tekliğine
ulaĢmayı hedef tutmaktadır. Tramvay kazası örneğinde bu görüĢe göre, bir tek vakıa
karıĢımı (tramvay kazası) ve hakkında hüküm verilmesi gereken tek bir talep sonucu
mevcuttur. Sonuç olarak burada eski maddî hukuk teorisinin kabul ettiği gibi bir talep
yığılması değil sadece bir tek talep bulunmaktadır706.

Davacı, yalnızca bir talepte bulunduğunda ve bu davasına temel olarak iki vakıa
karıĢımı (hayat olayı) sunduğu zaman, iki dava konusu söz konusu olacaktır 707. Bu
yönüyle tek unsurlu görüĢten ayrılmaktadır708. Zira bu görüĢe göre, vakıalar karıĢımı
(hayat olayı), dava konusunu belirlerken, talebin yanında eĢdeğer bir unsur olarak yer
almaktadır. Bunun sonucunda ise, iki farklı hayat olaylı iki farklı dava konusu
demektir709. Örneğin, davacı belirli bir meblağı aynı zamanda ödünç vermeye ve aynı
meblağ için tanzim edilmiĢ olan bonoya dayanarak talep etmiĢ ise her iki durumda da
iki hayat olayı mevcut olacaktır. Bu bakımdan adı geçen görüĢ, her seferinde aynı ve tek

Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 9; Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO
Art. 58, kn. 20; Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.4; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO §
308, kn. 20.
704
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 20; Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405,
kn.4. Mahkeme esastan yerinde olmayan bir hakkı, esastan yerinde olan fakat baĢka bir dava konusu
olan ve bu nedenle bu davanın konusu olmayan hakla değiĢtiremez (Zöller/ Volkommer, ZPO § 308,
kn.2). BGHZ 154, 342, 347=NJW 2003, 2317=MDR 2003, 1126;BGHZ 168, 179, 185).
705
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.2; Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.2; Zimmermann,
ZPO § 308, kn. 2.
706
Schwab, İhtilaf Konusu, s. 293; Zeiss/ Schreiber, Zivilprozessrecht, s. 139.
707
Ballon, Einführung in das österreichische Zivilprozessrecht, s. 140; Schwab, İhtilaf Konusu, s. 294;
Zeiss/ Schreiber, Zivilprozessrecht, s. 139; Börü, Dava Konusu, s. 266; Hanağası, Davada Menfaat,
s. 121; MuĢul, Terditli ĠliĢkiler, s. 100; Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 77; Özkaya-Ferendeci, Kesin
Hükmün, s. 160; Akil, Kısmi Dava, s. 126. Alman Federal Mahkemesi‟ de bu görüĢtedir, BGH NJW-
RR 1987, 58; BGH NJW 1992, 117.
708
Akil, Kısmi Dava, s. 126.
709
Börü, Dava Konusu, s. 266.
143

bir meblağ bahis konusu olmasına rağmen bir talep yığılmasına götürecektir710. Fakat
yığılma, kümilatif bir talep yığılması değil alternatif talep yığılmasıdır711. Borçlu sadece
bir kez mahkûm edilmek ve ödeme yapmak zorundadır. Borçlu bir kez ödeme
yaptığında, diğer talebin hukuki sebebi söner712. Fakat örnekte davacının kambiyoya
dayanan talebi reddedilirse, davacı daima ödünç sözleĢmesinden de dava açabilir713.
Davacı, kendi ödeme talebinde sadece kambiyo senedinin verilmesine dayandığında,
mahkeme hiçbir surette davayı kabul eden kararını ödünç sözleĢmesine
dayandıramaz714. Oysa tek unsurlu görüĢe göre, burada sadece tek bir dava konusu
bulunduğundan, ikinci dava açılmayacaktır. Çünkü bu görüĢ, davacının talep sonucuna
önem vermekte ve hayat olayını da sadece yardımcı unsur olarak, gerek olduğu
durumlarda değerlendirmeye dâhil etmektedir. Ancak tek unsurlu görüĢ de bu sonucu
adil bulmadığından, bu çözüme gitmemektedir ve hayat olayına bu bağlamda yine önem
vermekte ve kendi içinde bir çeliĢkiye düĢmektedir715.

3.1.2.4. Değerlendirme

Bu görüĢlerden maddi hukuk görüĢünün dava konusu kavramı, usuli ihtiyaçlara


cevap verecek nitelikte olmadığından kanımızca kabul edilemez bir görüĢtür. Buna
karĢılık usul hukuku görüĢleri savunulmaya değer niteliktedirler. Bu usul hukuku
görüĢlerinden ise iki unsurlu görüĢü tercih etmek gerektiği kanaatindeyiz. Çünkü talep
veya vakıalardan birinde ya da her ikisinde meydana gelecek bir değiĢme veya yığılma
dava konusunda değiĢme veya yığılmaya yol açacaktır. Ayrıca tek unsurlu görüĢ
benimsenirse geniĢ bir dava konusu kavramı elde edilmiĢ olacaktır ve mahkeme dava ile
ilgili tüm hayat olaylarını incelemek zorunda kalacaktır. Bu durum da hem taleple
bağlılık ilkesine (HMK m. 26), hem de taraflarca getirilme ilkesine (HMK m. 25)
aykırılık oluĢturacaktır. Ayrıca tek unsurlu görüĢü savunanlar, zaman zaman olaya da

710
Ballon, Einführung in das österreichische Zivilprozessrecht, s. 140; Schwab, İhtilaf Konusu, s. 294;
Tanrıver, Derdestlik Ġtirazı, s. 77-78; Hanağası, Davada Menfaat, s. 121; Börü, Dava Konusu, s.
266; MuĢul, Terditli ĠliĢkiler, s. 100; ; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 160-161.
711
Holzhammer, Österreichisches Zivilprozessrecht, s. 174.
712
Bir eĢ hem zina hem pek kötü davranıĢ fiillerini iĢlerse diğer eĢe karĢı, diğer eĢ isterse zinadan dolayı
isterse pek kötü davranıĢtan dolayı dava açabilir. Fakat dava boĢanmayla sonuçlanırsa diğer sebep
kendiliğinden söner çünkü bir evlilik ancak bir kez sona erdirilebilir (Holzhammer, Österreichisches
Zivilprozessrecht, s. 173).
713
Holzhammer, Österreichisches Zivilprozessrecht, s. 174; Ballon, Einführung in das österreichische
Zivilprozessrecht, s. 140; ; Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 162. YHGK, 22.02.1984 T.,
1981/11-716 E., 1984/141 K. (YKD, C. 10, S. 8, Ağustos 1984, s. 1158).
714
Melissinos, s. 64-65.
715
Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 162-163.
144

dayanmaktadır. Bu görüĢlerden maddi hukuk görüĢü kabul edilirse hâkim, talebe,


vakıalara ve hukuki sebebe bağlı olacaktır. Ġki unsurlu usuli görüĢ kabul edilirse hâkim,
sadece talep sonucuna değil, aynı zamanda taraflarca getirilen vakıalara da bağlı
olacaktır716. Fakat hâkim, tarafın dayandığı hukuki sebebe bağlı değildir.

3.1.3. MAHKEMENĠN DAVA SEBEBĠ ĠLE BAĞLILIĞI

Mahkeme sadece, davacının talep ettiğine dayanak olarak ileri sürdüğü dava
malzemesine hukuk kuralını altlayarak karar verebilir. Bu durum davacının,
yargılamada kapsamlı olaydan, yani olası birçok dava sebebinden sadece bir bölüm ileri
sürerek, hâkimin karar verme yetkisini belirli bir dava sebebinde sınırlandırabilmesi
anlamına gelir. Yargılamada davacı tarafından vakıaların ileri sürülmesi, sadece davanın
temellendirilmesine değil, aynı zamanda dava konusunun sınırlandırılmasına da hizmet
eder717. Mahkeme, davacının talebi hakkında karar verebilmek için, ileri sürülen dava
sebebinden baĢka, talebin dayandırılabileceği diğer tüm dava sebeplerini de araĢtırıp
hükmüne esas almaya yetkili değildir718. Dava konusu, dava talebi yanında, kendini
sınırlandırmak için ileri sürülen vakıalara da gereksinim duyar. Vakıalar, dava
konusunun zorunlu bir unsurudur719.

Birden çok dava sebebini içeren vakıalar karıĢımının ileri sürülmesi, davacı için
sadece bir yükümlülük değil, aynı zamanda medeni usul hukukunda taleple bağlılık
ilkesi hâkim olduğu sürece bir yetkidir. Bunu aydınlatmak için yukarıda bahsedilen
örneğe geri dönüyoruz ve satıcının eĢyayı teslim ettiğini ve alıcının bunu kullandığını
varsayalım. Davacı tüm olayı, yani satıĢ sözleĢmesinin yapılması ve teslim edilen
eĢyanın kullanılmasını, ileri sürerse, mahkeme, Ģayet davacıya sözleĢmeden hak
716
Yargıtayın, esasen dava konusu görüĢlerine girmeden taleple bağlılık, taraflarca getirilme ve hâkim
hukuku kendiliğinden uygular ilkelerine dayanarak iki unsurlu görüĢü kabul eder Ģekilde kararları
mevcuttur. Buna 04.06.1958 tarihli Yargıtay Ġçtihadı BirleĢtirme Genel Kurulu Kararı örnek
verilebilir: “Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununun 74 ve 75. maddeleriyle 76. maddesi hükümleri
karşılaştırılınca hâkimin bir davada sadece tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve neticei
taleplerle bağlı olup dayandıkları kanun hükümleriyle ve onların hukuki tasvirleriyle bağlı olmadığı
ve kanunları resen tatbik ederek iddia ve müdafaadaki neticei talepleri karara bağlamakla mükellef
bulunduğu neticesine varılır.”716. “O kadar ki, hukuki sebep yanlış gösterilmiş veya hiç
gösterilmemiş olsa bile mahkemece, uygun hukuki sebep bulunarak, ona göre bir karar verilecektir.”,
YHGK, 11.04.1990 T., 1-152 E., 236 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.02.2017); YHGK,
01.05.1991 T., 1-133 E., 229 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.02.2017).
717
Walter J. Habscheid, Der Streitgegenstand im Zivilprozess, 1956, s. 192; Melissinos, s. 65-66;
Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 628.
718
Melissinos, s. 66.
719
Schwab, İhtilaf Konusu, s. 293, 294-295; Zeiss/ Schreiber, Zivilprozessrecht, s. 139; Zerres,
Bürgerliches Recht, s. 455; Börü, Dava Konusu, s. 265.
145

tanıyamıyorsa, sebepsiz zenginleĢme hakkında karar verebilir. Fakat davacı tüm olayın
sadece bir kısmını, davalının satılan eĢyayı kullanmasını iddia etmeden, ileri sürerse,
hâkim kararını sebepsiz zenginleĢmeye dayandıramaz; aksi halde dava konusunun
sınırını aĢar720.

Davacı, taleple bağlılık ilkesinin geçerli olduğu bir yargılamada usuli talebi
belirlemeye yetkili ve yükümlüdür. Dava konusu sınırının dıĢında bulunan karar,
davacının tasarruf yetkisini ihlal eder. Hâkim, sadece taraf taleplerine değil aynı
zamanda onlar tarafından ileri sürülen dava sebebine de bağlıdır721. Zira davacı, sadece
bir talepte bulunarak ve buna ait olan dava sebebini (yani vakılar bütününden bir veya
bir kaçını) bir davada ileri sürerek, davasını temellendirebilir, yani dava konusunu tam
olarak belirleyebilir722.

Hâkimin, davacı tarafından ileri sürülen dava sebebine bağlılığı konusu


hakkındaki Yargıtayca verilen kararlara değinmekte fayda vardır. Bilindiği üzere Türk
Medeni Kanunu, 161-166 maddeleri arasında boĢanma sebeplerini saymıĢtır. Davacı bu
boĢanma sebeplerinden birisine dayanmıĢsa, artık mahkeme, dayanılmayan boĢanma

720
BeckOK ZPO/Elzer, ZPO § 308, kn. 10; Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO
Art. 58, kn. 10-11; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 20; Zöller/ Volkommer, ZPO §
308, kn.5; Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.5; Thomas/ Putzo/ Reichold, ZPO § 308, kn.
2.
721
“Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 74. maddesi gereğince istek dıĢı gerekçe ile hüküm
kurulması da olanaklı değildir.”, Y.2.HD, 14.09.2004 T., 7251 E., 9915 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi
Bankası, E.T. 14.04.2017). YĠBGKK, 04.06.1958 T., 15 E., 16 K.; YHGK, 11.04.1990 T., 1-152 E.,
236 K.; YHGK, 13.02.1991 T., 1990/2-469 E., 1991/76 K.; YHGK, 01.05.1991 T., 1-133 E., 229 K.;
Y.23.HD, 27.06.2016 T., 2015/6656 E., 2016/3933 K.; Y.11.HD, 03.05.2011 T., 2009/3079 E.,
2011/5345 K.; Y.1.HD, 16.04.1990 T. 2309 E., 5411 K.; Y.14.HD, 14.05.2007 T., 4447 E., 5636 K.;
Y.14.HD, 25.02.2008 T., 1080 E., 2209 K.; Y.1.HD, 03.07.2013 T., 5654 E., 11198 K.; Y.20.HD,
09.05.2006 T. 5375 E., 6436 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 14.04.2017); Y.15.HD,
18.11.1980 T., 2348 E., 2403 K. (YKD, C. 7, S. 4, Nisan 1981, s. 478). HUMK. 74. maddesi hükmü
gereğince hâkim tarafların iddia ve savunmaları ile bağlı olmasına rağmen mahkemece savunma
dıĢına çıkılarak savunmada yer almayan hususların karara resen gerekçe yapılması ve o gerekçe ile
hüküm kurulması doğru görülmemiĢtir. Mahkemece yapılacak iĢ iddia ve savunma çerçevesinde
inceleme yapıldıktan sonra meydana gelecek sonuca göre bir karar vermekten ibaret iken savunmada
ileri sürülmeyen hususların resen gerekçe yapılıp yazılı olduğu Ģekilde karar verilmesi bozmayı
gerektirmiĢtir”, Y.11.HD, 05.03.1990 T. 1989/983 E., 1990/1488 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası,
E.T. 14.04.2017). Aynı yönde, Y.14.HD, 06.02.2006 T., 2005/11034 E., 2006/856 K. (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 14.04.2017).
722
BeckOK ZPO/Elzer, ZPO § 308, kn. 10; Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO
Art. 58, kn. 10-11; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 1; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO §
308, kn. 20; Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.5; Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.4;
Thomas/ Putzo/ Reichold, ZPO § 308, kn. 2; Akkaya, BoĢanma Davası, s. 123. BGHZ 154, 342,
347; BGH NJW 2003, 2317, 2318; MDR 2003, 1126. BGE 129 V 450; BGE 129 III 417.
146

sebebinden dolayı karar veremeyecektir723. Örneğin, davacı terk nedenine dayanmıĢsa,


mahkeme evlilik birliğinin sarsılmasından karar veremeyecektir724. Evlilik birliğinin
temelden sarsılmasına dayanılmıĢsa, akıl hastalığı nedeniyle boĢanma kararı
veremeyecektir725. Bu kararlar esasen dava konusu görüĢüne uygundur. Kanaatimizce
burada Ģunu ifade etmek gerekir ki, genel boĢanma sebebine (TMK m. 166) dayanılmıĢ
olan davada hâkim, özel bir boĢanma sebebine (örneğin zina TMK m. 161), dayanarak
karar veremez. Fakat özel bir boĢanma sebebine (örneğin zina TMK m. 161) dayanılmıĢ
olan bir davada, eğer davaya getirilen hayat olayı genel boĢanma sebebi olan evlilik
birliğinin sarsılmasını (TMK m. 166) da kapsıyorsa, hâkim zina fiili ispat edilemediği
için boĢanmaya karar veremese bile, ispat edilmemiĢ zina fiili düĢüncesi evlilik birliğini
sarsıyorsa, hâkimin burada davacıya, HMK m. 31‟e göre davayı aydınlatma
yükümlülüğüne baĢvurarak, boĢanma davasının evlilik birliğinin temelden sarsılması
olarak görülmesini isteyip istemediğini sormalıdır. Hakim verilen cevaba göre hareket
etmelidir.

Konut ihtiyacı nedeniyle kiralanın tahliyesi için açılan davada mahkeme, kira
bedelinin ödenmemesi nedeniyle tahliyeye karar veremez726. Davacınin ihtiyaç

723
Akkaya, BoĢanma Davası, s. 123; Bolayır, Hukuku Re‟sen Uygulaması, s. 221. “Dava dilekçesinin
içeriğinden, davacının boĢanma isteğinde, fiili ayrılık sebebi yanında, evlilik birliğinin müĢterek
hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede sarsıldığı iddiasına da yer verdiği, açıkça
anlaĢılmaktadır. Bu itibarla, yerel mahkemenin davada Ģiddetli geçimsizlik nedeniyle boĢanma
isteğinin de bulunduğuna değinen direnmesi yerindedir”, YHGK, 10.03.1993 T., 1992/2-771 E.,
1993/108 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 14.04.2017).
724
“Dava terk nedenine dayanılarak açılmıĢ mahkemece verilen kararın Özel Dairede bozulması üzerine
Usulün 74. maddesine aykırı olarak geçimsizliğe dayanılarak açılmıĢ bir dava varmıĢ gibi
geçimsizliğin gerçekleĢtiği gerekçesiyle direnilmiĢtir. Özel Dairenin terke iliĢkin bozma kararına
karĢı mahkemece uyulup uyulmama konusunda bir karar verilmek icabederken, geçimsizliğe
dayanılarak direnilmesi isabetsizdir. Karar bozlumalıdır”, YHGK, 12.04.1985 T., 1983/2-782 E.,
1985/315 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 14.04.2017). “Davacı erkek munhasıran Türk
Medeni Kanununun 164. maddesinde yer alan "terk" hukuki sebebine dayalı olarak boĢanma davası
açmıĢtır. Erkeğin, aynı Kanun'un 166/1-2. maddesinde düzenlenen "evlilik birliğinin sarsılması"
hukuki sebebine dayalı bir davası bulunmadığı gibi usulüne uygun olarak yapılmıĢ bir ıslah iĢlemi de
mevcut değildir. Munhasıran terke dayalı olarak açılan boĢanma davasında, Türk Medeni Kanununun
166/1. maddesinin Ģartlarının oluĢtuğundan söz edilip, evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boĢanma
kararı verilemez (HUMK m.74; HMK m. 26).”, Y.2.HD, 26.06.2016 T., 12946 E., 11996 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 14.04.2017).
725
“Davacı 743 sayılı Medeni Kanunun 134. maddesinde ifadesini bulan evlilik birliğinin temelinden
sarsılması hukuki sebebine dayanarak boĢanma isteğinde bulunmuĢtur. Akıl hastalığına iliĢkin dava
yoktur. ( MK.m.133 ) Hakim Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 74. maddesine göre isteği aĢarak
karar veremez. Davanın reddi gerekirken yazılı Ģekilde boĢanmaya karar verilmesi usul ve yasaya
aykırıdır”, Y.2.HD, 04.04.2002 T., 3989 E., 4772 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
14.04.2017).
726
“Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının 2007 yılından itibaren sözlü kira akdi ile kiracı olduğu
taĢınmaza davacının konut olarak kullanmak üzere ihtiyacı bulunduğunu belirterek konut ihtiyacı
nedeniyle kiralananın tahliyesini istemiĢtir. Davanın hukuksal dayanağı TBK.nun 350/1. Maddesinde
147

nedeniyle tahliye davasında, dayandığı ihtiyaç halinden baĢka bir ihtiyaç halinden
mahkeme kiralanının tahliyesine karar vermez727. Ġki haklı ihtar nedeniyle tahliye
konusunda görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesidir, bu yüzden icra mahkemesi
görevsizlik kararı vermelidir728. Ancak kanaatimizce Yargıtay‟ın bu kararında isabet
yoktur. Burada ikili bir ayrım yapmak gerekir; ilk hal olarak eğer icra mahkemesinde iki
haklı ihtar nedeniyle tahliye talep eden, kira bedelinin ödenmemesi hayat olayına
dayanmıĢsa ve icra dosyasında kira bedelinin ödenmediği anlaĢılıyorsa, davada
görevsizlik kararı verilmemelidir. Çünkü HMK m. 33‟e göre, hâkim, Türk hukukunu
kendiliğinden uygular. Aynı hayat olayı, iki farklı hukuki sebebe dayanmıĢtır. Ancak
hâkimin burada davacıya, HMK m. 31‟e göre davayı aydınlatma yükümlülüğüne
baĢvurarak, kira bedelinin ödenmemesi nedeniyle tahliye mi yoksa iki haklı ihtar

düzenlenen konut ihtiyacı nedeniyle kiralananın tahliyesi istemidir. AraĢtırma ve incelemenin buna
göre yapılması, öncelikle davanın süresinde açılıp açılmadığının tespit edilmesi, ondan sonra
toplanan deliller değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekir. Dava dilekçesinde davalı hakkında
ödenmeyen kira parasının tahsili için icra takibinin yapıldığının belirtilmesi davanın niteliğini
değiĢtirmez. Kaldıki davalı aleyhine baĢlatılan icra takibi haciz istekli olup takip talepnamesinde
tahliye istemi bulunmamaktadır. HMK.nun 26/1. Maddesi gereğince Hakim taleple bağlıdır. Talepten
fazlasına veya baĢka bir Ģeye hükmedemez. Mahkemece davanın açıklanan niteliğine göre bir karar
verilmesi gerekirken talep dıĢına çıkılarak yazılı Ģekilde tahliyeye karar verilmesi doğru değildir”,
Y.6.HD, 20.10.2015 T., 8132 E., 8703 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 14.04.2017). Aynı
yönde, Y.6.HD, 01.12.1994 T., 11935 E., 12191 K. (YKD, C. 21, S. 9, Eylül 1995, s. 1392); YHGK,
03.04.1987 T., 1986/6-377 E., 1987/269 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 14.04.2017).
“Davacı, dava dilekçesinde davalının kiralananı hor kullandığından bahisle akdin feshi ve kiralananın
tahliyesi isteminde bulunmuĢtur. Davalıya tebliğ edilen ihtarda da davalı tarafından kiralananın ne
Ģekilde hor kullanıldığını belirterek bu kullanma biçimine son verilmesi istenmiĢtir. Dilekçede ve
ihtarda gösterilen akde aykırılık nedenleri arasında mahkemece verilen kararda belirtilen kiracının
kiralayana ve eĢine hakaret ve saldırması söz konusu edilmemiĢtir. Mahkemece davacının iddiası ile
bağlı olarak karar verilmesi gerekirken iddia dıĢına çıkılarak karar verilmiĢ olması usul ve yasaya
aykırıdır.”, Y.6.HD, 18.03.1999 T., 2462 E., 2463 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
14.04.2017).
727
“Ġhtiyaç iddiası, davacılardan Mehmet'in niĢanlı olmasına ve evleneceği hususuna bağlanmıĢ, reĢit
olup müstakil oturma isteğinden bahsedilmemiĢtir. Mücerret niĢanlı olmak baĢlı baĢına ihtiyacın
varlığı için yeterli değildir. Evlenme hazırlığına baĢladığı yolunda dosyada herhangi bir delil yoktur.
Bu itibarla ihtiyacın doğduğu kabul edilemez./ HUMK.nun 74. maddesi uyarınca hâkim, tarafların
talebiyle bağlıdır. Talep edilmeyen bir konuda karar veremez. Mahkemenin ihtiyaçlı davacının reĢit
olduğundan kardeĢleriyle birlikte orutmaya zorlanamayacağından bahisle de ihtiyacı kabul etmesi
doğru değildir.”, Y.6.HD, 20.05.1996 T., 4630 E., 4784 K. (YKD, C. 22, S. 9, Eylül 1996, s. 1402).
728
“Davacı dava dilekçesinde davalı aleyhine baĢlatılan iki ayrı icra takibinden söz ederek, 26/06/2015
tarihinde biten kira döneminde, kira bedellerinin ödenmemesi sebebiyle iki haklı ihtar sebebiyle
davalının kiralanandan tahliyesini istemiĢtir. Davalı ödeme sebebiyle davanın reddini savunmuĢtur.
Mahkemece, dava dilekçesinde davaya dayanak yapılan Ġcra Müdürlüğünün 32015/23783 takip sayılı
dosya içeriğine göre kesinleĢen icra takibi sebebiyle, borcun ödenmediğinden bahisle kiralananın
tahliyesine karar verilmiĢtir./ Davacının talebi Türk Borçlar Kanununun 352. maddesi gereğince iki
haklı ihtar sebebiyle kiralananın tahliyesi istemidir. Bu talep özel yetkili icra mahkemesinde değil
Sulh mahkemesinde açılıp, yürütülmesi gereken dava çeĢididir. Bu durumda mahkemece
H.U.M.K'nun 74(H.M.K) 26 maddesine göre hakim her iki tarafın iddia ve savunmalarıyla bağlı
olup, baĢka bir Ģeye hüküm veremeyeceğinden görevsizlik kararı verilerek dosyanın görevli Sulh
Mahkemesine gönderilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile talep dıĢı hususlarla ilgili karar verilmesi
doğru değildir.”, Y.6.HD, 01.12.2016 T., 2015/12615 E., 2016/5881 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi
Bankası, E.T. 31.03.2017).
148

nedeniyle tahliye mi istediğini sormalıdır. Davacının vereceği cevaba göre hareket


etmelidir. Ġkinci durum olarak eğer davacı, kira bedelinin geç ödenmesi nedeniyle iki
haklı ihtar hayat olayına dayanmıĢsa, ancak o zaman davada görevsizlik kararı
verilmelidir.

Dava konusu eylem nedeniyle bir zarar tesbit edilemediğinde, mahkeme dava
konusu olmayan eylemle ilgili maddi tazminata hükmedemez729.

Hâkim, sadece tarafların taleplerine değil, aynı zamanda onlar tarafından ileri
sürülen, bir dava sebebini açıklayan, vakıalara da, yani topluca dava konusuna
bağlıdır730. HMK m. 26, dZPO m. 308/1, sZPO m. 58/1 ve öZPO m. 405 yargısal
bağlılığı sadece taraf taleplerinde sınırlar. Fakat yukarıda, hâkimin, sadece taraf
talepleriyle iliĢkilendirilen bağlılığı, kısmen tarafların, HMK m. 26, dZPO m. 308/1,
sZPO m. 58/1 ve öZPO m. 405‟ de de doğrudan yer alan tasarruf yetkisini dikkate
almadığını göstermektedir. Bütün bunlar kaçınılmaz olarak tarafların talep sonuçları
kavramının, kapsamlı bir ifadeye değiĢtirilmek zorunda olduğunu göstermektedir.
Mahkeme dava konusuyla bağlıdır731. Davanın ferdileĢtirilmesi için sadece talebin
yeterli olduğu durumlarda, HMK m. 26‟ nın metni güçlük arzetmez. Fakat davanın
ferdileĢtirilmesi için talebin yanında vakıalara da ihtiyaç duyulduğunda, örneğin birden
çok dava sebebine dayandırılabilen davalarda, HMK m. 26 hükmünü kapsamlı bir
Ģekilde yorumlamalıyız ve mahkemenin dava konusunu da sınırlandıran vakıalara da
bağlılığını kabul etmeliyiz. HMK m. 26 hükmünde ifade edilen mahkemenin tarafların
talep sonuçlarına bağlılığını dava sebebine de teĢmil etmeye732 ve böylelikle

729
Y.4.HD, 30.06.2003 T., 7770 E., 8589 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 14.04.2017). Aynı
yönde, Y.4.HD, 14.01.2013 T., 2012/15613 E., 2013/205 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
14.04.2017).
730
BeckOK ZPO/Elzer, ZPO § 308, kn. 10; Melissinos, s. 68-69; Sutter-Somm/ Hasenböhler/
Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 9, 10; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 20;
Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.2,5; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754;
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.2; Zimmermann, ZPO § 308, kn. 2; Brunner/ Gasser/
Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 20; Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.4..
731
Melissinos, s. 69-71; AK-ZPO/ Fenge, ZPO § 308, kn.1; Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405,
kn.4.
732
“Dava terk nedenine dayanılarak açılmıĢ mahkemece verilen kararın Özel Dairede bozulması üzerine
Usulün 74. maddesine aykırı olarak geçimsizliğe dayanılarak açılmıĢ bir dava varmıĢ gibi
geçimsizliğin gerçekleĢtiği gerekçesiyle direnilmiĢtir. Özel Dairenin terke iliĢkin bozma kararına
karĢı mahkemece uyulup uyulmama konusunda bir karar verilmek icabederken, geçimsizliğe
dayanılarak direnilmesi isabetsizdir. Karar bozlumalıdır.” YHGK, 12.04.1985 T., 1983/2-782 E.,
1985/315 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 15.02.2017); “Davada, dayanılan maddi vakıaların
bildirilmesi taraflara, hukuki nitelendirme hakime aittir (HUMK.74 )./ Dava dilekçesinin içeriğinden,
davacının boĢanma isteğinde, fiili ayrılık sebebi yanında, evlilik birliğinin müĢterek hayatı
149

mahkemenin bütün dava konusuna bağlılığını kabul etmek zorundayız. Fakat HMK m.
26 hükmünde, yalnız mahkemenin sadece tarafların talep sonuçlarına bağlılığı ifade
edildiğinden, bu hükmün kapsamlı bir yorumunu yapmalıyız.

Davacı, kapsamlı hayat olayından sadece belirli bir dava sebebine denk düĢen
bir bölümü davada ileri sürebilir. Davacının mahkemenin karar verme yetkisini belirli
dava sebebiyle sınırlandırma hakkı bu durumda ne davalıya ne de mahkemeye yük
getirir. Aksine, hâkimin uyuĢmazlığı süratli bir Ģekilde karara bağlaması hem davalının
hem de mahkemenin menfaatinedir. Hâkim tüm olayla değil, sadece tüm olayın bir
kısmıyla uğraĢır. Mahkeme davayı kabul ederse, davacı tatmin olur ve yeni bir davanın
açılmasına gerek olmaz, daha doğrusu izin verilmez, çünkü davacının hukuki koruma
ihtiyacı eksiktir. Böyle bir davayı mahkeme reddettiğinde, davacı tamamıyla baĢka
vakıalara yani dava sebebine dayalı yeni bir davayla hakkını elde etmeyi deneyebilir.
Bu davaya, ne ilk hükmün kesinliği ne de sükût etkisi (Präklusionswirkung) engel teĢkil
edebilir. Ġkinci davada ilk davadakinden baĢka bir dava sebebi yani olay üzerinde
yargılama yapılır ve karar verilir733. Bu farklı dava sebebinin ilk dava görülürken çeĢitli
yollarla davaya dâhil edilmesi mümkün olsa bile, bu durum vakıların sükûtuna neden
olamaz. Çünkü burada, ilk davadaki talep sonucunun dayanağı olan davacı tarafından
ileri sürülen vakıaların, yani dava sebebinin tümü değiĢtirilerek yerine yeni vakıalar,
yani dava sebebi getirilmektedir. Bu yeni vakıalara dayanarak aynı talep sonucu
çıkarılmak istenmektedir734.

sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede sarsıldığı iddiasına da yer verdiği, açıkça


anlaĢılmaktadır. Bu itibarla, yerel mahkemenin davada Ģiddetli geçimsizlik nedeniyle boĢanma
isteğinin de bulunduğuna değinen direnmesi yerindedir.” YHGK, 10.03.1993 T., 1992/2-771 E.,
1993/108 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 15.02.2017). Aynı yönde, YĠBGKK, 04.06.1958
T., 15 E., 16 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.02.2017); YHGK, 11.04.1990 T., 1-152 E.,
236 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.02.2017); YHGK, 13.02.1991 T., 1990/2-469 E.,
1991/76 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.02.2017); YHGK, 01.05.1991 T., 1-133 E., 229
K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.02.2017); Y.23.HD, 27.06.2016 T., 2015/6656 E.,
2016/3933 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.02.2017); Y.11.HD, 03.05.2011 T., 2009/3079
E., 2011/5345 (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.02.2017); Y.1.HD, 16.04.1990 T. 2309 E.,
5411 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 09.02.2017).
733
Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 133; Melissinos, s. 86; Bilge Umar,
“İsviçre-Türk Hukukunda İrade Fesatları Karşısında Hâkimin Rolü”, ĠÜHFM, C. XXXIII, S. 3-4,
1967, (sa.228-247), s. 243.
734
Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 133; Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s.
333. Aynı yönde, YHGK, 16.11.1966 T., 2/75 E., 288 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
17.10.2019). Özkaya Ferendeci‟ye göre, kesinleĢen karar, dava konusu ile ilgili hususları artık
tartıĢılmayacak Ģekilde bir sonuca bağladığı için, dava konusunu değiĢtirmeye yönelik ve önceden
var olan vakıalar, hangi sebepten olursa olsun ilk davada ileri sürülmediği takdirde, sukut etme
tesirine gireceklerdir (Özkaya-Ferendeci, Zaman İtibariyle Sınırları, s. 191).
150

3.1.4. TALEPLE BAĞLILIK VE TARAFLARCA GETĠRĠLME ĠLKESĠ


ARASINDAKĠ ĠLĠġKĠ

Tarihsel ve kapsam bakımdan sık sık, tarafların dava konusu ve dava malzemesi
üzerindeki tasarruf özgürlükleri birbirlerine karıĢtırılmıĢtır735. Taraflarca getirilme
ilkesi, sadece dava malzemesinin toplanmasıyla iliĢkilidir, fakat tarafların dava konusu
üzerindeki tasarruflarıyla ilgili değildir. Gerçi mahkeme, esas olarak sadece tarafların
ileri sürdükleri vakıalar hakkında karar verir736.

Vakıaların, hem dava konusunu belirlemesi hem de dava malzemesi olması


dolayısıyla çift fonksiyonu, bugün taleple bağlılık ilkesi ve taraflarca getirilme arasında
karıĢıklığa sebep olmaktadır. Her iki kavram, 19. yüzyılda ayrım yapılmaksızın
taraflarca getirilme ilkesi olarak tanımlanıyordu737. Alman Medeni Usul Kanunu
Tasarısı‟ nın gerekçesinde (m. 269) taleple bağlılık ilkesi Ģöyle açıklanmaktaydı:
“Taraflarca getirilme ilkesinden çıkan kati ultra petita tanınmaz ilkesi…”738.

Davacı, birçok dava sebebine dayandırılabilecek davada sadece bir dava


sebebini ileri sürebilir. Bunu yaparak davacı, yargılamanın kapsamını ve hâkimin karar
verme yetkisini sınırlayabililir. Bu durumda taleple bağlılık ilkesi ve taraflarca getirilme
ilkesi kesiĢmektedir739. Taraflarca getirilme ilkesi, dava malzemesinin davaya kim
tarafından getirileceğiyle ilgilidir. Bu ilkeye göre yalnızca taraflar, dava malzemesini
davaya getirebilirler. Bu ilkenin sonucu olarak, hâkimin taraflarca ileri sürülmeyen
vakıaları dikkate alamaz740.

Diğer yandan tarafların talepleri aracılığıyla, yargısal incelemenin kapsamını


belirlemeleri, taleple bağlılık ilkesine aittir741. Vakıaların iki fonksiyonu vardır. Ġlk

735
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 5; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald,
Zivilprozessrecht, s. 395; Akkaya, BoĢanma Davası, s. 84.
736
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 395; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO
Art. 58, kn. 5; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 53; Sutter, Rechtseinheit, s. 204.
737
Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s. 245. Alman hukukunda de Boor, Zivilprozessrecht, s. 39;
Goldschmidt, Zivilprozessrecht, s. 23. Ayrıca bakızın, Alangoya, Vakıaların ve Delillerin
Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 1, dipnot 4.
738
Begründung des Entwurfs einer Deutschen Civilprozessordnung und des Einführungsgesetzes,
Verlag der Königlichen Geheimen Ober-Hosbuchdrukerei, Berlin 1872, s. 280.
739
Sutter, Rechtseinheit, s. 204; Melissinos, s. 73.
740
Melissinos, s. 73; Atalı, Aleyhe Bozma, s. 62. “Iudex iudicare debet secundum allegata et approbata
partium, non secundum conscientiam suam.”.
741
Melissinos, s. 74; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 5; Atalı, Aleyhe Bozma, s. 62.
Aleyhe bozma yasağının taraflarca getirilme ilkesiyle bir bağlantısının olmadığı hakkında bkz. Atalı,
Aleyhe Bozma, s. 62-63.
151

fonksiyonu davanın temellendirilmesine hizmet etmektir. Diğer fonksiyonu ise hak


iddiasının ferdileĢtirilmesidir. Sadece ikinci fonksiyonu dava konusu teorileriyle
ilgilidir742. Vakıalar, mahkemenin karar verme yetkisini daha doğrusu dava konusunu
sınırladığı ve usuli talebin maddi temellendirilmesini yerine getirdiği sürece, her iki
yargılama ilkesinde de dikkate alınmalıdır743.

Dava konusunun unsurları, talep sonucu ve davacı tarafından ileri sürülen hayat
olayından çıkarılan dava sebebidir. Yargılama konusunun, yalnızca taleple değil, dava
sebebini teĢkil eden, vakıaların ileri sürülmesiyle de sınırlandırılması, taleple bağlılık
ilkesinin konuları arasında yer alır. Ġleri sürülen vakıalar, usuli talebi, yani dava
konusunu sınırlamaya katkıda bulunmuyorsa, aksine onun rolü yalnızca davanın maddi
temellendirilmesiyle yetinmekse, taraflarca getirilme ilkesi söz konusudur. Buna göre,
bir davaya getirilen tüm vakıalar, iki gruba karĢılık gelir Ģekilde ayrılabilir. Hem taleple
bağlılık hem de taraflarca getirilme ilkesini ilgilendirilen vakıalar ilk gruba aittir. Buna
karĢılık sadece taraflarca getirilme ilkesine özgülenen vakıalar ikinci gruba aittir. Ġlk
gruba ait olan vakıaların önemli ayırıcı özelliği, münhasıran davacı tarafından ileri
sürülebilmesidir744. Davacı, dava konusunu sınırlar ve mahkeme buna bağlı olduğu için
dava konusunu belirler. Fakat davalı tarafından ileri sürülen vakıaların, yargılama
konusunun kapsamına hiçbir etkisi olmaz. Buna karĢılık ikinci grup vakıalar için iki
taraftan kimin bunları davaya getirdiğinin bir önemi yoktur. Taraflarca getirilme ilkesi;
mahkemeye, taraflardan birince ileri sürülen bu tür vakıaları da dikkate almasını
emreder745.

Vakıaların iki kategoriye ayrılmasını Ģu örnekle açıklayabilir: Örneğin,


davacının satıĢ sözleĢmesinden ve kambiyo senedinden davalıya karĢı bir ödeme talebi
olduğunu, fakat sadece satıĢ sözleĢmesine dayandığını kabul edelim. Mahkeme, bu
durumda sadece sözleĢmeye göre temellendirilmiĢ ödeme talebi hakkında karar
vermelidir. Mahkeme kambiyo senedine dayanarak karar veremez. Mahkemenin bu
Ģekilde karar verebilmesi için, davacının kambiyo senedine de dayanması gerekir. Fakat

742
Habscheid, Streitgegenstand, s. 192.
743
Melissinos, s. 75.
744
“Usul hukuku uyarınca bir davanın hukuki vasfı, davacının ileri sürdüğü olaylara ve neticei talebe
yani isteğe göre belli olabilir. Yoksa davalının davacının iddialarına karĢı, verdiği cevabın davanın
hukuki vasfı üzerine bir etkisi olamaz”, YHGK, 12.10.1960 T., 7/32 E., 66 K. (Üstündağ, Ġddia ve
Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 19, dipnot 6).
745
Alangoya, Vakıaların ve Delillerin Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 95; Melissinos, s. 75-76.
152

davalı kambiyo senedi keĢide ettiğini davaya getirise, bu durumda da mahkeme, kararını
yalnızca satıĢ sözleĢmesine dayandırabilir. Kambiyo senedine dayanarak mahkeme
karar veremez. Çünkü münhasıran davacı, dava konusunun kapsamını belirleyebilir.
Buna karĢılık usuli talebin temellendirilmesi için gerekli olan bazı vakıaların dava
konusuna bir etkileri olmaz ve bu tür vakıalar ikinci gruba aittirler. Diğer tüm vakıalar,
örneğin kambiyo senedinin ne zaman ve nerede keĢide edildiği, geçerli olup olmadığı
vs, kambiyo talebinin temellendirilmesi için çok önemlidir. Fakat dava konusunun
sınırlandırılması için rol oynamazlar. Taraflarca getirilme ilkesi gereğince, bu vakıalar
(ikinci grup), kim tarafından davaya getirilirse getirilsin, hâkim tarafından dikkate
alınmalıdırlar. Burada vakıaları iki taraftan kimin ileri sürdüğünün ve bunların davalının
mahkûmiyetine yol açıp açmayacağı önemsizdir746.

Birinci ve ikinci grup vakıalar arasındaki ayrım, hâkimin taraf taleplerine


bağlılıği için önemli bir rol oynar. Zira hâkim birinci grup ileri sürülen vakıalara da
bağlıdır ve HMK m. 26‟ ya göre kararını iddia edilmeyen dava sebebine dayandıramaz.
Buna karĢılık ikinci grup vakıalar, HMK m. 26 çerçevesinde rol oynamazlar. Taleple
bağlılık ve taraflarca getirilme ilkesi arasındaki kesin ayrım, dava konusu unsur için
olaya baĢvurulduğu durumlarda söz konusu olmaz. Yukarıda gösterdiğimiz belirli
vakıaların ileri sürülmesinin dava konusunun sınırını etkilediği durumlarda, sadece
taraflarca getirilme ilkesi değil, taleple bağlılık ilkesi de söz konusudur747. Dava konusu
kavramının sınırlandırılmasında, taraflarca getirilme ve kendiliğinden araĢtırma ilkesi
arasındaki bir iliĢki mevcuttur. Taraflarca getirilme ilkesinin hâkim olduğu davalarda,
dava konusu ileri sürülen olayla sınırlandırılabilir. Fakat kendiliğinden araĢtırma
ilkesinin hâkim olduğu davalarda, dava konusunun daha kapsamlı belirlenmesi gerekir.
Bu durumda dava konusu, taraflarca belirlenemeyecektir748.

Kanaatimizce, talebin temellendirilmesi için birçok dava sebebi önemli olduğu


durumlarda davacı, bu dava sebeplerinden birini seçip, davaya getirerek, mahkemenin
karar verme yetkisini sınırlandırır. Davacı bu yetkisini kullanırsa, mahkeme artık HMK
m. 26‟ ya göre kararını diğer dava sebebine dayandıramaz. Mahkeme, sadece talep
sonucuna bağlı değildir, aynı zamanda talep sonucunun temelinde yatan hayat olayına

746
Melissinos, s. 76-77.
747
Melissinos, s. 77-78.
748
Othmar Jauernig, Verhandlungsmaxime, Inquisitionsmaxime und Streitgegenstand, Tübingen 1967,
s. 43; Melissinos, s. 79.
153

da bağlıdır. Çünkü dava sebebi, talep sonucuyla birlikte, dava konusunu oluĢturur (iki
unsurlu teori). Bu nedenle mahkeme, kararını davacı tarafça ileri sürülen, talep
sonucunun temelinde yatan hayat olayından baĢka birine dayandıramaz. Davacı,
vakıaları ileri sürerek dava sebepleri üzerindeki tasarruf yetkisini kullanır.

3.1.5. MAHKEMENĠN HUKUKĠ SEBEP ĠLE BAĞLILIĞI

Eski maddi hukuk ve ferdileĢtirme görüĢlerinin temsilcileri, talebin sadece


talepten ibaret olmayıp, bu talebin dayandığı hukuki sebebi de içine aldığını
savunmuĢlardır. Bu görüĢ kabul edilecek olursa, hâkim hukuki sebeple bağlı tutulmuĢ
olacaktır. Zira söz konusu görüĢ, davacının talep sonucunu dayandırmıĢ olduğu hukuki
sebepten baĢka bir hukuki sebebin varlığı kabul edilerek aynı talep sonucuna
hükmedilmesini dahi talep dıĢı bir Ģeye hükmedilmiĢ saymaktadır749.

749
GörüĢler için bkz. Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, s. 235-248; Melissinos, s. 82; MuĢul,
Terditli ĠliĢkiler, s. 117; Thomas/ Putzo/ Reichold, ZPO § 308, kn. 4; Braun, Lehrbuch des
Zivilprozessrechts, s. 80. Yargıtay‟ın bu yönde kararları mevcuttur. “Dava konusu olayda, davalı,
iĢleten (araç sahibi) niteliğiyle 6085 sayılı yasanın 50. maddesine göre sorumlu bulunduğu gibi,
haksız eylem nedeniyle de sorumludur (BK. md. 41). Zarara uğrayan davacı, anılan yasalardaki
sorumluluğu öngören hükümlerin her ikisine ya da bunlardan yalnızca birisine dayanabilir. Öyle ki,
iki istem birtek alacaklıya ait ve aynı borçlu karĢısında varolabilir ki, böyle bir durumda yarıĢan
haklardan (hakların telâhukundan) sözedebilir. 6085 sayılı yasanın 50. maddesindeki sorumluluk,
tehlike (kusursuz) sorumluluğu olup BK. md. 41 ise kusura dayanan sorumluluğu düzenlemiĢtir. ĠĢte
davacı gerek kusursuz ve gerekse kusur sorumluluğuna ya da bunlardan birine dayanarak dava
açabilir. DeğiĢik bir söyleyiĢle yarıĢan haklar birbirinden bağımsız olup birlikte ya da ayrı ayrı
kullanılabilir. Bu haklardan hangisinin kullanıldığı, ileri sürülen olaylardan anlaĢılır. Dava
dilekçesinde haksız eylemden doğan sorumluluğa da dayanıldığı çok belirgindir. Bu duruma göre,
olayda zamanaĢımının gerçekleĢip gerçekleĢmediği, BK. md. 60/11 uyarınca belirlenmelidir.”,
Y.15.HD, 15.05.1975 T., 2615 E., 2626 K. (YKD, C. 2, S. 7, Temmuz 1976, s. 1020-1021). “Dava
dilekçesinde, çocuğu ölen babanın sorumluluğunu esas kılan hukuk nedenleri açıklanmamıĢ, babanın
Medenî Yasanın 320. maddesi uyarınca veli olarak sorumluluğuna mı yoksa ölen küçük (E) ye
mirasçısı olması yönüyle onun neden olduğu kazadan doğan tazminata arda olunması esasına mı
dayanıldığı açıklanmamıĢtır. Dava dilekçesinde genel bir deyimle (Borçlar Yasasıyla Medenî
Yasanın ilgili kuralları) ndan söz edilmiĢtir. O "halde herĢeyden önce davacının dayandığı hukuki
esasın ne olduğu kendisine açıklandırılm adan karar verilmesi ve Usulün 76. maddesi uyarınca
dayanılan hukuki kuralın ne olduğunun mahkemece açıklandırılmamıĢ olması usule aykırıdır.”,
Y.4.HD, 13.04.1976 T., 2237 E., 3896 K. (YKD, C. 3, S. 9, Eylül 1977, s. 1225-1226). Yargıtay,
davacının hile, ikra, muvazaa ve gabin sebeplerine dayanarak satıĢ vaadi sözleĢmesinin iptaliyle
verdiği 186.000 liranın geri alınması davasında, bir davada birbirinin tamamıyla zıddı olan birkaç
hukuki sebebe dayanma olanağının bulunmadığı, bu hukuki sebeplerden irinin veya birbiriyle
bağdaĢır olanlarının tercih edilmesi gerektiğini, bu durumda hâkimin aydınlatma görevini kullanarak
bunun davacıya açıklattırılması gerektiği, kendisinden bu husustaki delillerin istenerek incelenmesi
sonucuna göre karar verilmesine, bu yön gözetilmeden sadece ivazlar arasında oransızlık esas
alınarak bu nedene dayanılarak talebin hüküm altına alınmasının bozulmasına karar vermiĢitr,
Y.13.HD, 20.04.1974 T., 512 E., 971 K. (YKD, C. 1, S. 11, Kasım 1975, s. 85-86). YHGK,
19.01.1974 T., 2 E., 584-14 K. (ĠKĠD 1974/165, s. 3051-3053).
154

Bizim de katıldığımız diğer görüĢe göre, hâkimin750 bağlılığı sadece talep


sonucunadır. Bu görüĢe göre, talepten kasıt sadece talep sonucudur. Bu talep sonucunun
haklılığı için davacının dayandığı ve olası dayanabileceği hukuki sebepler ise talep
dıĢında kalır. Kısacası hâkim hukuki sebeple bağlı tutulmayacaktır751. Davacının
mahkemeyi, belirli hukuki sebebe bağlama yetkisi yoktur752. Ayrıca davacının, davasını
dayandırdığı hukuk kurallarını belirtmesine gerek dahi yoktur753. Hukuki sebebin, dava
dilekçesinde yanlıĢ, eksik bildirilmesi veya hiç bildirilmemesi, davacının zararına bir
durum meydana getirmez754. Davacının, talebinin dayanağı olarak getirdiği vakıalara
altlanması için herhangi bir hukuki sebebi göstermemiĢ olması, dava dilekçesinin
zorunlu unsurlarında bir eksiklik sayılmaz ve tamamlanması için kesin süre de
verilmez755. Aynı Ģekilde davacının, talep sonucuna göre hüküm verilmesi için getirdiği
vakıaların birden çok hukuki sebeple altlanmasının mümkün olması halinde, bu hukuki
sebeplerden birine göre hüküm verilmediği takdirde, diğer hukuki sebepe göre karar
verilmesi Ģeklinde terditli bir talepte bulunmasına gerek yoktur756.

750
Hakem yargısı hakkında bir karar için bkz. YĠBGK, 28.01.1994 T., 1993/4 E., 1994/1 K. (YKD, C.
20, S. 4, Nisan 1994, s. 519-528).
751
Baumbach/ Lauterbach/ Albers/ Hartmann, ZPO § 308, kn.6; Sutter-Somm/ Hasenböhler/
Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 10; Thomas/ Putzo/ Reichold, ZPO § 308, kn. 4; Ansay,
Hukuk Yargılama Usulleri, s. 238; Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1146; MuĢul, Terditli ĠliĢkiler, s.
115; Atalı, Aleyhe Bozma, s. 145; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1927; Meier,
Zivilprozessrecht, s. 388; Akkaya, BoĢanma Davası, s. 153; Bolayır, Hukuku Re‟sen Uygulaması, s.
70. Yabıncı hukukun uygulanması hakkında bkz. Sutter, Rechtseinheit, s. 226-227; Meier,
Zivilprozessrecht, s. 390; Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 146, dipnot 15; Berkin, Medeni Usul
Hukuku, s. 95.
752
Ansay, Hukuk Yargılama Usulleri, s. 238; Thomas/ Putzo/ Reichold, ZPO § 308, kn. 4; Bilge/
Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 440; Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1146; Üstündağ, Medeni
Yargılama Hukuku, s. 464. “HUMK‟nun 74 ve devamı maddeleri uyarınca, bir davada olayları
anlatmak tarafların, hukuki nitelemeyi yapmak ise mahkemenin görevidir. Davacı, sınırlarını
tanımladığı yerin kendi yayla ve meraları olduğunu belirterek, davalı köyün idari sınırları da aĢarak
buraya elattığını ileri sürmektedir. Davalı da cevap dilekçesinde, dava konusu yerin kendi köylerine
ait mera olduğunu savunmuĢtur. Bu durumda, taraf köyler arasında idari sınır çekiĢmesi değil, mera
ve yayla olarak kullanılan yere iliĢkin aidiyet çekiĢmesi söz konusudur ve uyuĢmazlığında bu
çerçevede çözüme ulaĢtırılması gerekmektedir.”, Y.14.HD, 09.03.2004 T., 2003/9190 E., 2004/1666
K. (YKD, C. 30, S. 10, Ekim 2004, s.1562).
753
Braun, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, s. 80; Bilge/ Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 439;
Atalı, Aleyhe Bozma, s. 145; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1503; Önen, Medeni
Yargılama Hukuku, s. 146. YHGK, 02.07.2008 T., 1-459 E., 475 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası,
E.T. 14.04.2017).
754
Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 146.
755
Ansay, Hukuk Yargılama Usulleri, s. 238; Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1146; Alangoya/
Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 227.
756
Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s. 341. Aksi yönde, Akil, Hâkimin Hukuku Kendiliğinden
Uygulaması, s. 11.
155

Hâkim, tarafların hukuki nitelemeleri yanlıĢ olsa bile, yine de hukuku doğru
olarak uygulamakla yükümlüdür757. O halde bu görüĢe göre, davacının talep sonucunu
dayandırdığı vakıalar sabit kaldığı sürece (aynı dava konusu çerçevesinde), bu
vakıaların altlanacağı hukuki sebep, davacı tarafından ileri sürülmemiĢ olsa bile
mahkemece kendiliğinden dikkate alınacaktır. Bu Ģekilde hareket eden mahkeme, talep
dıĢına çıkmamıĢ ve HMK m. 26‟yı ihlal etmemiĢ olur758. Davacının, talep sonucuna
göre hüküm verilebilmesi için, getirdiği vakıalara yine kendi tarafından seçilmiĢ belirli
bir hukuki sebep altında altlama faaliyeti yapılmasını talep ettiği durumlarda, hâkimin
getirilen vakıaları farklı bir hukuki sebeple altlayarak davacının talep ettiği hukuki
korumaya yönelik hüküm vermesi, talep edilmeyene karar verme değildir759.

Bu durum ilk olarak, getirilen vakıaların birden çok hukuki sebebe altlanmasının
mümkün olduğu ve davacının bu hukuki sebeplerden sadece birisine dayandığı hallerde
geçerlidir. Örneğin seyahat firmasına ait otobüsün kaza yapması sonucu oluĢan
zararların giderilmesi için açılan davada davacı, haksız fiil hükümlerine dayanmasına
rağmen mahkeme, kararını sözleĢme hükümlerine dayandırabilir. Diğer bir hal ise,
getirilen vakıaların sadece bir hukuki sebeple altlanmasının mümkün olduğu ancak
davacının yanlıĢ hukuki sebebe dayandığı durumlarda da geçerlidir. Örneğin ticari bir
otomobilde meydana gelen arızaların giderilmesi için aracın servise bırakıldığı ancak

757
Melissinos, s. 96; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1503; Önen, Medeni Yargılama
Hukuku, s. 146; Berkin, Medeni Usul Hukuku, s. 17; Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 795.
“Kararnamedeki madde numarasının Enstitü'ce yanlıĢ belirlenmesi HUMK.nun 76. maddesi hükmü
ve 4.6.1958 gün ve 15/6 sayılı ĠBK. gereğince yargıcı bağlaması da esasen mümkün değildir.”,
Y.11.HD, 26.11.1999 T., 5790 E., 9590 K. (YKD, C. 26, S. 4, Nisan 2000, s. 558); Y.2.HD,
20.03.1975 T., 2213 E., 2613 K. (YKD 1976/1, s. 19-20); Y.4.HD, 01.11.1976 T., 6024 E., 9292 K.
(YKD, C. 4, S. 4, Nisan 1978, s. 535); Y.1.HD, 21.02.1977 T., 1388 E., 1544. K. (YKD, C. 3, S. 6,
Haziran 1977, s. 765-766); Y.8.HD, 13.06.2002 T., 4462 E., 4820 K. (YKD, C. 28, S. 9, Eylül 2002,
s. 1335); Y.11.HD, 15.06.1990 T., 4306 E., 4775 K. (YKD, C. 17, S. 2, ġubat 1991, s. 219); YHGK,
11.04.1990 T., 1-152 E., 236 K. (YKD, C. 16, S. 11, Kasım 1990, s. 1607); YHGK, 02.11.1983 T.,
1980/11-2802 E., 1983/1047 K. (YKD, C. 10, S. 3, Mart 1984, s. 350-353); Y.4.HD, 20.03.1980 T.,
1979/12889 E., 1980/3654 K. (YKD, C. 7, S. 12, Aralık 1981, s. 1552); Y.4.HD, 26.10.1978 T.,
1977/13113 E., 1978/12134 K. (YKD, C. 5, S. 5, Mayıs 1979, s. 633-638); Y.4.HD, 05.05.1976 T.,
1975/9459 E., 1976/4601 K. (YKD, C. 3, S. 10, Ekim 1977, s. 1379).
758
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 7; Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.5; Stein/
Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.10; Zimmermann, ZPO § 308, kn. 3; Rosenberg/ Schwab/
Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 758. “Davacı site yönetimi, davalı payına düĢen ortak gider bedelini
(kazan ilavesi, montaj ve bakımı) talep ve dava ettiğine göre ihtilaf haksız zenginleĢme veya
vekâletsiz iĢ görme hükümleri dairesinde çözümlenebilecek mahiyettedir./ Maddi olayla bağlı olan
hâkim, hukuksal nitelendirmeyi kendiliğinden yapmakla yükümlüdür. O nedenle talep olmasa dahi
vekâletsiz iĢ görme veya sebepsiz zenginleĢme hükümlerine göre alacağın tahsilinin mümkün olup
olmadığı resen incelenerek sonucuna göre karar verilmesinin, taleple bağlılık ilkesine aykırı
olmadığının gözetilmemesi doğru değildir”, Y.3.HD, 20.10.2003 T., 10032 E., 12434 K. (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 17.04.2017).
759
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 111, 78 vd.
156

otomobilin uzun süre tamir edilmeksizin serviste bekletildiği iddiası ve bu süre içinde
aracın iĢletilememesi nedeniyle mahrum kalınan karın tazmini talebiyle açılan bir
davada ileri sürülen vakıaların haklı çıkardığı talep sonucu kar mahrumiyeti olmayıp
temerrüde dayanan bir gecikme tazminatıdır. Bu nedenle hâkimin, tarafların bu hukuki
sebep konusunda bilgilendirerek yargılamaya devam etmesi gerekecektir760.

Ayrıca, davacı dava dilekçesinde göstermiĢ olduğu hukuki sebebi, vakıalar aynı
kalmak kaydıyla, sonradan değiĢtirir veya geniĢletirse, bununla sadece hâkime yardım
etmiĢ olur, yoksa bununla davasını değiĢtirmiĢ veya geniĢletmiĢ olmaz. Bu nedenle,
davacı, dava dilekçesindeki hukuki sebepleri değiĢtirebilmek veya geniĢletebilmek için
davalının rızasını almak zorunda değildir761.

Mahkemenin, tarafların sundukları vakıalar çerçevesinde uygulamak durumunda


olduğu hukuki sebep, tarafların dilekçelerinde ileri sürdükleri taleplerden daha baĢka bir
sonucu öngörüyor olabilir. Hâkim, böyle bir durumda da, tarafların beyan ettikleri
hukuki sebeple bağlı değildir. Bunun sınırı ise, tasarruf ve taleple bağlılık ilkeleridir762.
Mahkemenin kendiliğinden bulup uygulamakla yükümlü olduğu kanun hükmü
gereğince, davalı, davacının talebinden daha fazlasına mahkûm edebilse bile, mahkeme
HMK m. 26 hükmü nedeniyle, davacının talebinden fazlasına karar veremez763.

Sürpriz karar verme yasağı kapsamında, mahkemenin, taraflara hiç ileri


sürmedikleri hukuki sebebi, olaya uygulayacağını belirtmesi ve bu konuda savunmada
bulunmalarının önünü açması gerektiği belirtilmektedir764. Hâkimin, tarafların hiç
düĢünmedikleri bir hukuki sebebi kabul etmesi veya uygulayacağı hukuki sebep
hakkında taraflarca anlaĢılan görüĢünü sonradan değiĢtirmesi halinde, hâkime verilen
hukuku kendiliğinden uygulama görevinin (HMK m. 33) tarafları kötü bir sürpriz

760
Karaaslan, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi, s. 144-145.
761
Ansay, Hukuk Yargılama Usulleri, s. 238; Bilge/ Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 440; Kuru,
Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1706, 1842.
762
Atalı, Aleyhe Bozma, s. 146.
763
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3095; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1506,
1509; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 8. Böyle bir durumda tarafların, hâkimin daha
fazlasına karar verebileceğini kararlaĢtırabilecekleri kabul edilmektedir (Issak Meier, Iura novit
curia, Zürich 1975, s. 88).
764
Pohlmann, Zivilprozessrecht, s. 25; Othmar Jauernig/ Burkhard Hess, Zivilprozessrecht, 30.
Auflage, München 2011, s. 101; Grunsky, Zivilprozessrecht, s. 31; Othmar Jauernig,
Zivilprozessrecht, 28. Auflage, 2003, s. 94; Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, s. 245;
Bolayır, Hukuku Re‟sen Uygulaması, s. 108.
157

karĢısında bırakmaması için hâkimin HMK m. 31‟e765 dayanarak, bu durum açısından


taraflara açıklama ve bu anlayıĢına karĢı davanın her safhasında gerekli delilleri ibraz
etmelerini, görüĢlerini açıklamalarını isteyebilmelidir766. Böylece taraflar, bu hukuki
sebep hakkında beyanda bulunacaklardır. Aksine bir davranıĢ bir yandan HMK m.
31‟deki kuralı ihlal, diğer yandan da tarafların iddia veya savunmasını kısıtlamak
anlamına gelecektir. Taraflar, bu hukuki sebep hakkında görüĢlerini açıklayabilme
imkânı bulabilecekleri gibi, belki daha önemlisi devam eden yargılamada usuli
davranıĢlarını da ayarlama imkânı bulacaklardır. Bu nokta açısından davanın avukatsız
veya avukatla yürütülmesi farklı bir sonuç doğurmamalıdır767.

3.1.6. DAVACININ MAHKEMEYĠ HUKUKĠ SEBEP ĠLE


BAĞLAYABĠLMESĠ

3.1.6.1. Bir Hayat Olayının Varlığı Durumunda

Davacı, örneğin seyahat firmasına ait bir otobüsle ilgili bir kazada davasının
haksız fiile iliĢkin hukuki sebebe göre karar verilmesini; buna karĢılık sözleĢmeden ya
da tehlike sorumluluğundan dolayı karar verilmemesini talep etme hakkına sahip
değildir. Eğer davacı bir ya da daha fazla birbiriyle yarıĢan ve talebin dayanağını teĢkil
eden normlarını mahkemenin yapacağı incelemenin dıĢında tutabilseydi, hukuku
kendiliğinden uygulamak zorunda olan mahkemenin yetkisinde olan bir konuya
müdahale etmiĢ olurdu. Davacı, bunu yaparak kesin hükmün sahip olduğu etkiyi
sınırlandırmıĢ olacaktır768.

Talebine dayanak olarak getirdiği vakıalara altlanacak hukuki sebepler üzerinde


tasarruf yetkisi kabul edilecek olursa, davacının daha sonra aynı konuda (yani aynı

765
“Böyle arzu edilmeyen bir sonucu bertaraf etmek için, davacının öngördüğü hukuki sebep dıĢında
kalan sebepler mahkemece bir ara kararı ile belirtilerek, davalıya bunlar hakkında savunma imkânı
verilmelidir. Eğer davacı, dava dilekçesinde sadece olayları ve talep sonucunu göstermekle yetinmiĢ,
hukuki sebepten bahsetmemiĢ ise, ilk önce onun hukuki sebebi belirtmesi istenmelidir. Davalı için
cevap dilekçesi vermek gerekliliği, davacı bu eksikliği giderdikten sonra söz konusu olmalıdır”
(MuĢul, Terditli ĠliĢkiler, s. 118).
766
Alangoya, Vakıaların ve Delillerin Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 96, dipnot 6, 152-153; Postacıoğlu,
Medeni Usul Hukuku Dersleri, s. 245; Pohlmann, Zivilprozessrecht, s. 25; Grunsky,
Zivilprozessrecht, s. 31; Meriç, Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü, s. 395-396; MuĢul,
Terditli ĠliĢkiler, s. 118; Akkaya, BoĢanma Davası, s. 152-153; Berkin, Medeni Usul Hukuku, s. 96;
Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 833. Taraf herhangi bir hukuki sebep belirtmemiĢ olsa da hâkimin
uygun gördüğü hukuki sebebi açıklaması gerekecektir (Alangoya, Vakıaların ve Delillerin
Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 152). BGH NJW-RR 1994, 566.
767
Alangoya, Vakıaların ve Delillerin Toplanması ĠliĢkin Ġlkeler, s. 152-153.
768
Akil, Hâkimin Hukuku Kendiliğinden Uygulaması, s. 7.
158

talebe ve vakıalara iliĢkin) yeni davalar açabilmesinin de önü açılmıĢ olurdu. Örneğin
seyahat firmasına ait bir otobüsle ilgili kaza örneğinde, davacının sadece aradaki
seyahat sözleĢmesi hükümlerine dayanarak dava açabileceği kabul edilirse; daha sonra
yeniden aynı konuda (yani aynı talebe ve vakıalara iliĢkin) bu sefer de haksız fiil
hükümlerine dayanarak dava açması mümkün hale gelecektir. Bu Ģekilde davacı,
mahkemeyi aynı talep için birden fazla kez meĢgul etmiĢ olacak; davalı ise aynı talebe
karĢı birden fazla kez savunmada bulunmak zorunda kalacaktı769.

Türk hukukunda gerek doktrin ve gerekse yargı kararları, hâkimin yarıĢan kanun
hükümlerinden davacı için daha elveriĢli olan kanun hükmünü kendiliğinden gözetip
uygulaması gerektiğini belirtmektedir (TBK m. 60)770. Davacının yarıĢan kanun
hükümlerinden yalnız birine dayandığını, dava dilekçesinde açık ve kesin olarak
bildirmiĢ olması halinde de, hâkim davacının bildirmiĢ olduğu hukuki sebeple bağlı
olmamalı, yarıĢan kanun hükümlerinden771 davacı için daha elveriĢli olan kanun
hükmünü kendiliğinden gözetip uygulamalıdır772. Dava dilekçesinde maddi vakıaları
bildirilmesiyle, davacı bu vakıalara uygulanacak bütün kanun hükümlerine de dayanmıĢ

769
Akil, Hâkimin Hukuku Kendiliğinden Uygulaması, s. 8.
770
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1098; Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, Medeni Usul Hukuku, s. 228;
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1503, 1506, 1509; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü,
C. 3, s. 3095; Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s. 464; Bolayır, Hukuku Re‟sen Uygulaması, s.
285. YĠBGK, 04.06.1958 T., 15 E., 6 K., (RG, T. 01.10.1958, S. 10021); Y.4.HD, 09.02.1988 T.,
1987/10677 E., 1988/1297 K. (YKD, C. 14, S. 8, Ağustos 1988, s. 1077). Alman hukukunda,
tarafların korunmaya değer yararı olması koĢuluyla, talebinin dayanağı olarak belirli hukuk kuralları
ile sınırlama yapabileceği kabul edilmektedir. Eğer böyle bir yarar yoksa tarafların hukuki sebep
üzerinde tasarruf yetkileri yoktur (BeckOK ZPO/Elzer, ZPO § 308, kn. 20; Saenger, ZPO § 308,
kn. 7; Musielak ZPO/Musielak, ZPO § 308, kn. 15; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 15;
Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.5; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 8). Davacı
tarafından seçilen hukuki sebep, diğer ilgili hukuki sebeplerden yan sonuçlar bakımından ayrılıyorsa,
tarafların hukuki sebep üzerinde tasarruf yetkileri kabul edilebilir. Bu Ģartlar altında taleple bağlılık
ilkesi, medeni usulde geçerli olan hâkimin hukuku uygulaması ilkesine karĢı bir üstünlük elde eder.
Davacının hukuki sebepler üzerinde tasarruf yetkisine sahip olduğu bu durumda, mahkeme davayı
davacı tarafından seçilen hukuki sebepten dolayı kabul etmelidir, yoksa davacıya baĢka bir Ģey
verilmiĢ olur ve sonucunda dZPO m. 308/1 ihlal edilir (Melissinos, s. 96).
771
Mahkemenin her halde yarıĢan kanun hükümlerinin tümünü incelemesi gerekli olmayabilir. YarıĢan
kanun hükümlerinden birinin incelenmesi ve Ģartları, diğerlerinden daha basit ve az zaman alıcı olup
da, o kanun hükmüne göre davanın davacının talebine uygun biçimde karara bağlanması mümküm
ise, mahkeme, tahkikatı basitleĢtirmek ve kısaltmak için, o kanun hükmünün diğerlerinden önce
incelenmesine karar verebilir (Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1509).
772
Sebepsiz zenginleĢme ve icra ve iflas hukukuna göre açılan istirdat davasının, telahuku hakkında bkz.
Bilge Umar, “Türk/İsviçre Hukukunda Sebepsiz Zenginleşme Davası ile Takip Borçlusunun İstirdat
Davasının Telahuku”, Yargıtay Yüzüncü Yıldönümü Armağanı, Ġstanbul 1968, (sa. 667-679), s. 667
vd.
159

olmaktadır. BaĢka bir deyiĢle, davacının iddiası, uygulacak bütün kanun hükümlerini de
kapsar773.

Davanın kabul edilebilmesi için getirilen vakıalara altlanacak hukuki


sebeplerden bazılarından, nihai olarak, tek taraflı ya da karĢılıklı anlaĢmak suretiyle
vazgeçilebilmesi kabul edilmektedir. Bu vazgeçmenin altında tarafların psikolojik
amaçları olabilir. Örneğin davacı belli bir olay hakkında kendisi bakımından istenmeyen
hususların açıklanmasını bu Ģekilde engelleyebilir. Aynı Ģey davalı bakımından da söz
konusu olabilir. Örneğin bir tazminat davasında sözleĢmesel sorumluluk yerine kusur
sorumluluğuna iliĢkin hükümler uyarınca mahkûm edilmek davalı bakımından daha az
rencide edici olabilir774. Kanaatimizce böyle bir anlaĢma sonucu, örneğin haksız fiil
kusur sorumluluğuna iliĢkin hükümler uyarınca mahkûm olmak yerine, sözleĢmesel
sorumluluk bakımından mahkûm olmak davalı bakımından daha az rencide edici olarak
görülüp anlaĢma suretiyle haksıf fiilin uygulanmasından vazgeçerse taraflar, dava
sadece sözleĢme hukuki sebebi göz önüne alınarak incelenecektir. ġayet bu dava
reddedilirse, ikinci bir dava bu sefer haksız fiil hükümlerine dayanılarak açılmaması
gerekecektir.

3.1.6.2. Birden Fazla Hayat Olayının Varlığı Durumunda

Tarafların, hukuki sebep üzerinde dolaylı olarak tasarrufta bulunabilecekleri


ifade edilmektedir. Örneğin, hayat olayına iliĢkin bazı vakıaları getirmeyerek, sadece
belli bir hukuki sebep altında altlama yapılmasına yol açacak vakıaları yargılamaya
getirerek, belirttikleri hukuki sebep altında hâkimin hukuku uygulamasını
sağlayabilirler775. Bu, sadece dava sebepleri kendi oluĢum anlarında tamamen
ayrıldığında uygulanabilir. BaĢka dava sebeplerinin davaya getirilmesinin, hâkimin
aydınlatma ödevini kullanmasıyla mümkün olmadığı belirtilmektedir776. Örneğin,
kiralananı kendisi için konut ya da iĢyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu

773
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1507.
774
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 8; Akil, Hâkimin Hukuku Kendiliğinden Uygulaması,
s.8. Aksi yönde, Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 803; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 15;
Bolayır, Hukuku Re‟sen Uygulaması, s. 90-. Alman hukukunda, eski boĢanma sebepleri bakımında
zina ve evlilik birliğinin temelden sarsılması bakımından, eĢlerin zinaya dayanmaması için haklı
menfaatleri için bkz. Braun, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, s. 81-82.
775
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 79-80; Melissinos, s. 87-88; Sutter, Rechtseinheit, s. 219; Akkaya,
BoĢanma Davası, s. 153.
776
Melissinos, s. 83, 88.
160

olan kiraya verenin, aynı zamanda kiracısından, kiralananın teslim edilmesinden sonra,
kiralananı belli bir tarihte boĢaltmayı yazılı olarak üstlendiği bir tahliye taahhütnamesi
almıĢ varsayalım. Böyle bir durumda iki farklı hayat olayı yani iki farklı dava sebebi
söz konusudur. Davacı kiraya veren, sadece konut veya iĢ yeri gereksinimine dayanan
vakıaları getirerek, mahkemenin karar verme kapsamını dava sebebi ve dolaylı olarak
hukuki sebepler açısından sınırlayabilir.

Davacının, dava sebebi ve dolaylı olarak hukuki sebepler üzerinde tasarruf


yetkisi, mahkemenin kararının ileri sürülmeyen dava sebebinden ortaya çıkan hukuki
sebebe dayanmasının yasaklanması anlamına gelir. Aynı zamanda mahkeme, davayı
reddettiğinde, davacı tekrardan ileri sürülmeyen dava sebebiden ortaya çıkan diğer
hukuki sebebe dayanan bir dava açabilir. Ġkinci davanın açılmasına kesin hüküm de
engel olamaz. Çünkü ikinci davanın sebebi farklı olacaktır777. Örneğin, zina sebebine
dayalı bir boĢanma davası reddedilirse, tekrardan bu kez diğer boĢanma sebeplerine
dayanan bir dava açılabilir.

Ġleri sürülen olay sonucunda ipucu sunmasa bile, talep edilen hukuki sonucu tüm
olası koruma kurallarına göre denetlemek zorunda olması, mahkeme için beklenemez
geniĢ kapsamlı bir görev olurdu. Kiralananın tahliyesi örneğinde, davacı tarafından
tahliyesine dayanak olarak ileri sürülen konut ve iĢyeri gereksinimi, mahkemeye davalı
kiracının kiralananı tahliye edeceğine dair taahhüdüne dayanarak aynı tahliyeye
hükmedilmesi için ipucu sunmaz778.

Davacının, birden fazla hayat olayına ait vakıaları ve altlanacak hukuki sebepleri
uygun bir Ģekilde ayırdığı ve her bir bölümü farklı davalarda talep ettiği durumlardan
farklı durumlar da söz konusu olabilir. Kapsamlı olayın ayrı ayrı birimlere, dava
sebeplerine bölünmesi daima gerçekleĢtirilebilir değildir. Çünkü aynı hakkı meydana
getiren hukuk kuralları, unsur Ģartlarında her zaman tamamen ayrılmazlar. Davacının
dava sebebi a‟nın dava edilmesi için ileri sürdüğü vakıalar, sık sık dava sebebi b‟ nin bir
kısmını da içerir. Örneğin, zina sebebine dayalı açılan boĢanma davasında, iki farklı
hayat olayı iç içe geçmiĢ olabilir. Zinaya yönelik fiil, aynı zamanda evlilik birliğinin
temelden sarsılmasına da neden olabilir. Fakat bu, mahkemenin davayı aydınlatma

777
Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 133; Melissinos, s. 84; Braun, Lehrbuch
des Zivilprozessrechts, s. 83; Umar, İrade Fesatları, s. 243.
778
Melissinos, s. 85.
161

ödevini kullanarak, dava sebebi b‟ ye iliĢkin olay iddialarını tamamlaması için davacıyı
harekete geçirtmesine sebep olur. Böylelikle dava sebebi b de tahkikatın konusu olur ve
kesin hüküm kapsamında yer alır. Davacının tasarruf yetkisi, bu durumda hâkimin dava
sebebi b hakkında karar vermesini engelleyemez. Davacı, mahkemenin teĢvikine
rağmen bu tamamlamayı ihmal etse bile, dava sebebi b kesin hükümce kapsanır. Bu
açıklamanın tamamlanmasının dava değiĢtirme olarak görülmemesi ve bundan dolayı
izin verilmesi gerekir779. BoĢanma örneğimizde, zinaya dayalı açılmıĢsa ve mahkeme
zina fiilinin ispat edilmemesi nedeniyle zinadan dolayı boĢanmaya karar
veremeyecektir. Ancak zina fiili ispat edilmemesine rağmen, zina söylentisi evlilik
birliğinin temelden sarsılmasına neden olabilir ve hâkim bu durumu dava esnasında fark
edebilir. Böyle bir durumda hâkim, aydınlatma ödevini kullanarak, davanın evlilik
birliğinin temelden sarsılması olarak devam edilmesini teĢvik etmelidir. Bu teĢviğe
rağmen davacı, davanın evlilik birliğinden sarsılması dava sebebi ve dolaylı olarak
hukuki sebebi olarak devam edilmesini sağlamamıĢsa, dava reddedilir. Bu durumda,
davacı zina söylentisi evlilik birliğinin temelden sarsılmasına neden olduğunu iddia
ederek ikinci bir davayı açamaz.

§ 3.2. MAHKEMENĠN TALEP SONUCU ĠLE BAĞLILIĞI

3.2.1. TALEP HAKKINDA HÜKÜM VERME ZORUNLULUĞU

HMK m. 26 hükmü; tarafların, mahkemeden belirli bir hukuki koruma talep


etme ve alma yetkilerini düzenler780. Bu hüküm, sadece hâkimin tarafların taleplerinden
daha fazlasına veya baĢka bir Ģeye karar vermeyi yasaklamaz, aynı zamanda hâkimin
tarafların talepleri hakkında uygun bir karar verilmesini zorunlu kılar781. O yüzden bu
bölümde ilk önce, talep hakkında mahkemenin herhangi bir hüküm verme zorunluluğu
incelenecektir. Bu incelemeden sonra, mahkemenin bu talebe bağlılığına iliĢkin
sonuçlar incelenecektir.

Hak arama özgürlüğünü düzenleyen, Anayasa‟nın 36. maddesi bireylere, hukuki


koruma talebine yönelik gerekli anayasal teminatları vermektedir. Tarafın hak arama
özgürlüğünü kullanması durumunda, mahkemeler tarafın hukuki koruma talebine

779
Melissinos, s. 85-86.
780
AK-ZPO/ Fenge, ZPO § 308, kn.5; Melissinos, s. 41.
781
Fasching/ Konecny/ Bydlinski, ZPO § 423, kn. 1
162

yönelik doğru kararı vermekle yükümlüdürler782. Hiç bir mahkeme, HMK 34 ve 36


maddelerinde düzenlenen hâkimin yasaklılığı ve reddi durumları haricinde, görev ve
yetkisi783 içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz (Anayasa m. 36/2). Bu yüzden
mahkemeler, tarafların talepleri hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar vermek
zorundadırlar784.

Buna rağmen, mahkemenin, asıl veya yardımcı taleplerden biri hakkında, olumlu
veya olumsuz hiçbir karar vermemiĢ olması olasıdır. Bu halde, hakkında karar
verilmemiĢ olan talep, zımnen reddedilmiĢ sayılmaz. Çünkü bu talep hakkında olumlu
veya olumsuz bir mahkeme kararı yoktur. Böyle bir durumda, kararı vermiĢ olan
mahkeme tarafından ne yapılacağı hakkında Hukuk Muhakemeleri Kanunu‟nda açık bir
hüküm yoktur (karĢılaĢtırınız HMK m. 304, 305). Buna karĢılık Alman hukukunda
hükmün tamamlanması kurumu düzenlenmektedir. Hükmün tamamlanması baĢlıklı
dZPO m. 321‟e785 göre, bir tarafın ileri sürdüğü asıl veya yardımcı talep ya da yargılama

782
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 91.
783
Kesin olmayan yetki durumunda mahkemenin yetkili hale dönüĢmesi için bkz. HMK m. 19/2.
784
Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 632; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3113. “O halde
mahkeme isteği aĢıp istenilmeyen konularda karar veremeyeceği gibi talep olan konuda da kabul
veya red yönünde bir karar vermesi gerekir.”, YHGK, 24.12.2008 T., 6-783 E., 765 K. (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 28.03.2017). Aynı yönde, YHGK, 24.12.2008 T., 6-783 E., 765 K.;
Y.11.HD, 02.10.2006 T., 2005/8766 E., 2006/9559 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
21.03.2017); Y.15.HD, 28.01.2015 T., 2014/7289 E., 2015/453 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası,
E.T. 28.03.2017); Y.2.HD, 31.03.2003 T., 1183 E., 4468 K. Y.2.HD, 25.02.2015 T., 2014/18123 E.,
2015/2841 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 28.03.2017); Y.2.HD, 04.03.2003 T., 1790 E.,
2853 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 28.03.2017). Yargıtay mahkemenin hukuka aykırı
olarak daha azına karar verdiği durumları da bu Ģekilde nitelemiĢtir. Kararlar için bkz. Y.9.HD,
15.04.1997 T., 1732 E., 7471 K.; Y.19.HD, 25.03.1002 T., 2001/5437 E., 2002/2146 K.; Y.14.HD,
02.06.2006 T., 4618 E., 6258 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 21.03.2017). Yargıtay
mahkemenin hukuka aykırı olarak davayı reddettiği durumları da bu Ģekilde nitelemiĢtir. Kararlar
için bkz. Y.2.HD, 08.04.2003 T., 2214 E., 5122 K.; Y.13.HD, 11.04.2006 T., 1452 E., 5312 K.;
Y.6.HD, 02.06.2008 T., 5589 E., 6926 K.; Y.14.HD, 13,11,2006 T., 11120 E., 12990 K.; (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 21.03.2017). Faiz ve artırım hakkında karar verilmemesi, Y.2.HD,
15.03.2013 T., 2012/5857 E., 2013/7030 K.; Y.2.HD, 06.12.2010 T., 2009/17871 E., 2010/20429 K.;
Y.2.HD, 16.12.2010 T., 13379 E., 21245 K.; Y.9.HD, 04.06.2009 T., 2008/3845 E., 2009/15641 K.;
Y.6.HD, 14.03.2011 T., 1200 E., 2958 K.; Y.19.HD, 25.01.2006 T., 2005/4345 E., 2006/388 K.;.
Davalının zamanaĢını savunmasını dikkate almaması, Y.4.HD, 28.04.2009 T., 2008/11362 E.,
2009/6004 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 21.03.2017).
785
dZPO m. 321: “Wenn ein nach dem ursprünglich festgestellten oder nachträglich berichtigten
Tatbestand von einer Partei geltend gemachter Haupt- oder Nebenanspruch oder wenn der
Kostenpunkt bei der Endentscheidung ganz oder teilweise übergangen ist, so ist auf Antrag das
Urteil durch nachträgliche Entscheidung zu ergänzen (f.1). Die nachträgliche Entscheidung muss
binnen einer zweiwöchigen Frist, die mit der Zustellung des Urteils beginnt, durch Einreichung eines
Schriftsatzes beantragt werden (f.2). Auf den Antrag ist ein Termin zur mündlichen Verhandlung
anzuberaumen. Dem Gegner des Antragstellers ist mit der Ladung zu diesem Termin der den Antrag
enthaltende Schriftsatz zuzustellen (f.3). Die mündliche Verhandlung hat nur den nicht erledigten Teil
des Rechtsstreits zum Gegenstand (f.4)”. Tercümesi: “Mevcut ve daha sonra düzeltilen vakıalardan
bir tarafın talep ettiği asıl veya yardımcı ya da kararda yargılama giderleri tamamen veya kısmen
dikkate alınmamışsa, talep üzerine hüküm tamamlayıcı bir kararla tamamlanabilir (f.1).
163

giderleri hakkında tamamen veya kısmen bir karar verilmemiĢse, taraf, kararı vermiĢ
olan mahkemeden hükmün tamamlanmasını talep edebilir. Hukukumuzda ise, bu yol
mahkeme kararları için kabul edilmemiĢ olmakla birlikte786, HMK m. 437/4‟de hakem
kararlarının tamamlanması düzenlenmiĢtir. Buna göre, taraflardan her biri, hakem
kararının kendilerine bildirilmesinden itibaren bir ay içinde, karĢı tarafa da bilgi vermek
kaydıyla, yargılama sırasında ileri sürülmüĢ olmasına rağmen karara bağlanmamıĢ
konularda tamamlayıcı hakem kararı verilmesini isteyebilir. Hakem veya hakem kurulu,
talebi haklı bulursa, tamamlayıcı hakem kararını bir ay içinde verir (HMK m. 437/4).

Hâkim, gerek talep üzerine gerekse kendiliğinden, hükmün tefhiminden sonra,


unutmuĢ olduğu talep hakkında da bir karar vererek bunu daha önce verdiği hükme
ekleyemez. Çünkü hâkim, hükmünü tefhim ettikten sonra onu değiĢtiremez. Hükmün
tavzihi (HMK m. 305) yoluyla da, hâkim unutmuĢ olduğu talep hakkında bir karar verip
bunu hükmüne ekleyemez787. Çünkü sadece hüküm yeterince açık değilse veya
icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, hükmün
açıklanması veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesi istenebilir. Hüküm fıkrasında
taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz,
geniĢletilemez ve değiĢtirilemez (HMK m. 305). Sonuç olarak, dava dilekçesindeki asıl

Tamamlayıcı karar, hükmün tebliğiyle başlayan iki hafta içinde dilekçeyle talep edilmelidir (f.2).
Talep üzerine sözlü yargılama için bir duruşma belirlenir. Karşı tarafa talebin de yer aldığı
dilekçeyle belirlenen gün daveviyle tebliğ edilir (f.3). Sözlü yargılama sadece hukuki uyuşmazlığın
halledilmeyen kısmı için söz konudur (f.4).
786
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3113-3114.
787
Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 273; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3114;
Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 591. “Hâkim verdiği hüküm ile
bağlıdır. Sonradan hükmün yanlıĢ olduğu kanaatine ulaĢsa bile, hüküm, temyiz edilip bozulmakdıkça
veya yargılamanın iadesine karar verilmedikçe değiĢtirelemeyeceği gibi, unutulan bir hususun da
hükme sonradan eklenmesi mümkün değildir.”, Y.5.HD, 21.02.2005 T., 2004/11216 E., 2005/1524
K. (YKD, C. 31, S. 7, Temmuz 2005, s. 1008-1009). Aynı yönde, Y.1.HD, 12.03.2003 T., 1978 E.,
2728 K. (YKD, C. 29, S. 11, Temmuz 2003, s. 1667); Y.21.HD, 13.05.1997 T., 2788 E., 3236 K.
(YKD, C. 24, S. 10, Ekim 1998, s. 1521); Y.16.HD, 21.03.1991 T., 1990/11429 E., 1991/4136 K.
(YKD, C. 17, S. 10, Ekim 1991, s. 1543); Y.1.HD, 24.03.1988 T. 962 E., 3560 K. (YKD, C. 14, S.
10, Ekim 1988, s. 1346); Y.6.HD, 05.03.1985 T., 956 E., 2559 K. (YKD, C. 11, S. 11, Kasım 1985,
s. 1630). Hüküm miktarını artıramaz, Y.5.HD, 15.06.1982 T., 6141 E., 6339 K. (YKD, C. 9, S. 10,
Ekim 1982, s. 1412). Ancak Yargıtay bazı kararlarında hüküm dıĢında kalmıĢ taleplerin hakkında
zamanaĢımı süresi içinde kalmak Ģartıyla, mahkemeden her zaman talepte bulunması ve mahkemenin
bu talebi kabulü ile daha önce kurmuĢ olduğu hükmü tamamlamasının mümkün olduğunu
belirtmektedir. Bkz. Y.10.HD, 15.11.1983 T., 5170 E., 5781 K. (YKD, C. 10, S. 1, Ocak 1984, s. 72-
73); Y.10.HD, 25.11.1983 T., 5899 E., 6046 K. (YKD, C. 10, S. 3, Mart 1984, s. 405)..
164

ve yardımcı taleplerinden biri veya birkaçı hakkında karar verilmesi unutulmuĢ olan
davacı, bu yanlıĢlığın giderilmesi için yalnız kanun yoluna baĢvurabilir788.

Davacı kanun yoluna baĢvurmazsa, bununla hakkında olumlu ya da olumsuz bir


karar verilmemiĢ olan talep, zımmen reddedilmiĢ sayılmaz. Önceki davada, hakkında
olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiĢ olan talep için davacı, yeni bir dava açabilir.
Yeni açılan davada, dava konusu talebin daha önceki davada zımnen reddedildiği kabul
edilerek kesin hüküm itirazı yapılamaz. Çünkü hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar
verilmemiĢ olan hususlarda, kesin hüküm söz konusu olmaz789. Örneğin davacının faiz
talep etmesine rağmen hüküm fıkrasında faiz yer almıyorsa, bu konuda kesin hüküm
etkisinden söz edilemez790.

Kanaatimizce dZPO m. 321 hükmüne benzer bir hükmün, Hukuk Muhakemeleri


Kanunu‟muzda, hakem kararlarında olduğu gibi (HMK m. 437/4), mahkeme kararları
için de bulunması yerinde olurdu. Böyle bir hüküm, usul ekonomisi ilkesinin
gerçekleĢtirilmesine önemli Ģekilde hizmet edecektir. Böylelikle, sırf bu nedenden
dolayı üst derece mahkemeleri meĢgul edilmemiĢ olacaktır. Aynı zamanda, karar
verilmesi unutulmuĢ talepler için baĢka davaların açılmasına da engel olunacaktır.

3.2.2. TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠNĠN SONUÇLARI

Taleple bağlılık ilkesinin, bu ilkenin düzenlendiği HMK m. 26‟da belirtilen


sonuçlarına gelecek olursak: HMK m. 26 hükmünün baĢlığı “Taleple bağlılık ilkesidir”
ve Ģu Ģekildedir: “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya
başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar
verebilir (f.1). Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri

788
Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 273; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3114;
Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 563. Yargılama sırasında tarafların
talepleri hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesine, usule iliĢkin mutlak temyiz
sebeplerinden ve mahkemece tarafların iddia ve savunma haklarının ihlal edilmesidir. Mutlak temyiz
nedenlerinin, temyiz dilekçesinde belirtilmesine gerek yoktur. Kamu düzenine iliĢkin sayılan
hallerde, ilgili usule aykırılık, temyiz dilekçesinde belirtilmese dahi kendiliğinden göz önüne alınır
(Akcan, Temyiz Nedenleri, s. 103, 186. Benzer yönde, Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 632).
Y.11.HD, 22.03.2011 T., 2009/4477 E., 2011/3210 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
07.04.2017); Y.15.HD, 14.03.2002 T., 2001/5504 E., 2002/1152 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası,
E.T. 07.04.2017). HMK m. 439/2-d‟ye göre bu durum, hakem kararına karĢı iptal davası açma
nedenidir. Ayrıntılı bilgiler için bkz. Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 362.
789
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3114-3116; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım,
Medeni Usul Hukuku, s. 563.
790
Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 563.
165

saklıdır (f.2)791”. sZPO m. 58‟in baĢlığı Tasarruf Ġlkesi (Dispositionsgrundsatz) ve


Re‟sen Harekete Geçme Ġlkesi (Offizialgrundsatz)‟dir. Hüküm Ģu Ģekildedir: “Mahkeme
tarafa talep ettiğinden daha fazlasını ve başka bir şeyi ve karşı tarafın kabul ettiğinden
daha azını veremez (f.1). Mahkemenin taraf taleplerine bağlı olmadığına ilişkin kanuni
düzenlemeler saklıdır (f.2)”. dZPO m. 308‟in baĢlığı Taraf Taleplerine Bağlılık
(Bindung an die Parteianträge)‟dır. Hüküm Ģu Ģekildedir: “Mahkeme tarafa, talep
etmediği şeyi veremez. Bu özellikle semereler, faiz ve başka yan talepler için geçerlidir
(f.1). Yargılama giderlerine katlanma konusundaki yükümlülük hakkında mahkeme
talep olmasa da karar vermek zorundadır (f.2)”. öZPO m. 405‟in üst baĢlığı Hükmün
Ġçeriği (Urtheilsinhalt)‟dir. Hüküm Ģu Ģekildedir: “Mahkeme tarafa, talep etmediği şeyi
veremez. Bu özellike semereler, faiz ve başka yan talepler için geçerlidir”.

Alman ve Avusturya Usul Kanunları, taleple bağlılık ilkesini ifade ederken,


sadece hâkimin tarafların talep etmediği Ģey hakkında karar veremeyeceğini
belirtmektedir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve Ġsviçre Usul Kanunu ise, taleple
bağlılık ilkesini ifade ederken ayrıntılı bir düzenleme getirmekte ve mahkemenin,
tarafların taleplerinden fazlasına veya baĢka bir Ģeye karar veremeyeceği ancak daha
azına karar verebileceğini belirtmektedir792. Ancak kanunların ifadeleri böyle olsa da,
hepsinin sonuçları aynıdır.

3.2.2.1. Madde Metinlerinden Ortaya Çıkan Yasaklar

Mahkemenin taraf talepleriyle bağlılığı sonucunda, üç yasak ortaya çıkar.


Birincisi maddi hukuk bakımından hak mevcut olsa dahi, mahkeme, (dava veya karĢı
davada) talep edilmeyen bir Ģeye (talep edilmeyene)793. Örneğin, boĢanma davasında
mahkeme manevi tazminat talep edilmemiĢse, manevi tazminata karar veremez.
Ġkincisi, maddi hukuk bakımından hak daha fazla olsa dahi, mahkeme talep edilenden

791
Umar‟ a göre, ikinci fıkra, bütün “…saklıdır” maddeleri gibi, aslında gereksizdir; o kural olmasaydı,
kuralın dayandığı özel hükümlerin özel hüküm olarak geçerliliği ve öncelikle uygulanması gereği var
olmayacak mıydı? (Bilge Umar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ġerhi, Yetkin Yayınları, Ankara
2011, s. 116).
792
Bu düzenleme, ilkenin kapsamı ve içeriğini büyük ölçüde ifade etmektedir (Atalı, Aleyhe Bozma, s.
61).
793
Saenger, ZPO § 308, kn. 2; Schilken, Zivilprozessrecht, s. 161; Özbay, Hakem Kararlarının
Temyizi, s. 110; Werner Merle, “Zur eventuellen Klagenhäufung”, ZZP, 83. Band, Heft 4, 1970,
(sa.436-469), s. 444; Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 789. Y.17.HD, 12.06.2006 T., 3410 E., 5307 K.
(MĠHDER, 2006/3, S. 5, s. 1402; YKD, C. 32, S. 11, Kasım 2006, s. 1803-1804).
166

fazlasına (plus; ultra petita)794 karar veremez. Örneğin, 10.000 TL tutarında açılan
alacak davasında mahkeme, davacının maddi hukuk bakımından hakkının 15.000 TL
olduğunu tespit etse dahi 15.000 TL‟ye karar veremez. Üçüncüsü mahkeme, talep
edilenden baĢka (farklı) bir Ģeye (aliud; extra petita) karar veremez795. Örneğin
mahkeme, bir malın bedelinin istendiği davada malın aynen teslimine karar veremez.

3.2.2.1.1. Talep Edilmeyene Karar Verme Yasağı

Taleple bağlılık ilkesinin taĢıdığı anlamlardan ve sonuçlardan birincisi,


mahkemenin, “talep edilmeyene” karar verememesidir796. Hâkim, taraf dilekçesi
kapsamında talep edilen hakkında karar verecek olup, tarafın talep etmediği Ģey
hakkında karar veremeyecektir. Tarafın neyi talep etmediği ve hâkimin ne hakkında
karar veremeyeceği, dava dilekçesine bakılarak tespit edilecektir. Bu tespitin konusu,
dava konusunun ne olduğunun belirlenmesidir. Böylece hâkim dava konusu yapılmayan
Ģey hakkında karar veremeyecektir797. Karar verilen, talep çerçevesinde kalmak
zorundadır798.

HMK m. 26 uyarınca, davacının esasa iliĢkin talebi sadece içerik olarak


bağlayıcı değildir, bunun da ötesinde davalının her bir talep sonucuna mahkûmiyeti için
bir zorunluluktur. Davacı, esasa iliĢkin bir talepte bulunmamıĢsa davalı mahkûm

794
Baur, Studien, s. 63; Jauernig, Zivilprozessrecht, s. 85; Oscar Vogel, Grundriss des
Zivilprozessrechts, Bern 1995, s. 157; Fenger, Zivilprozessrecht, s. 23; Walter J. Habscheid,
Schweizerisches Zivilprozess- und Gercihtsorganisationsrecht, 2. Auflage, 1990, s. 310; Hans-
Jürgen Kion, Eventualverhältnisse im Zivilprozess, Berlin 1971, s. 56; Kuru, Nizasız Kaza, s. 149.
Y.9.HD, 22.06.2016 T., 15038 E., 15014 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 18.01.2017).
795
Melissinos, s. 41; Kuru, Nizasız Kaza, s. 149; Recep Akcan, Usul Kurallarına Aykırılığa Dayanan
Temyiz Nedenleri, Nobel Yayın, Ankara 1999, s. 237; Simil, Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevinin
Sınırları, s. 1356; Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 141; Aras, Çekişmesiz Yargıda, s. 58; Kion,
Eventualverhältnisse, s. 56. Y.3.HD, 12.04.2016 T., 2015/8664 E., 2016/5668 K. (Kazancı Ġçtihat
Bilgi Bankası, E.T. 18.01.2017).
796
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 753; Merle, Zur eventuellen Klagenhäufung, s.
444; OFK-Orell Füsli Kommentar/ Sarbach, ZPO Art. 58, kn. 2. “Davacı taraf, tazminata KDV
istenmediği halde 18.03.2005 tarihli bilirkiĢi raporunda hesaplanan KDV‟ ne hükmedilmesi doğru
değildir. HUMK.nun 74. maddesi gereğince mahkeme taleple bağlı kalarak hüküm kurmak
zorundadır.”, Y.17.HD, 12.06.2006 T., 3410 E., 5307 K. (MĠHDER, 2006/3, S. 5, s. 1402; YKD, C.
32, S. 11, Kasım 2006, s. 1803-1804).
797
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 11; Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 789;
Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 9. Y.6.HD, 02.06.1983 T.,
6139 E., 6152 K. (YKD, C. 9, S. 9, Eylül 1983, s. 1318).
798
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 17; Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO
Art. 58, kn. 11. “Ġcra Hâkimliğince faizin 348.276.807 TL. fazla istendiği kabul edilmekle birlikte
istenmediği halde talep dıĢına çıkılarak %18 KDV tutarı 5.296.320.413 TL. alacak kaleminin de
iptaline karar verildiği anlaĢılmaktadır.”, Y.12.HD, 24.06.2004 T., 12702 E., 16723 K. (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 28.02.2018).
167

edilemez799. Bu durum HMK m. 24‟ de düzenlenen tasarruf ilkesinin ilk


görünümlerinden biridir. Yani, hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın,
kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz. Mahkeme ayrıca, talep
edilmemiĢ Ģey hakkında reddeden bir karar da veremez800. Yani mahkeme, talep
edilmemiĢ bir Ģey hakkında ne olumlu ne de olumsuz yönde bir karar verebilir. Talep
edilmeyene karar verme yasağı, hem asıl talepler hem de yan talepler bakımından
geçerlidir801.

Talep edilmeyene karar vermenin, aĢağıda incelenecek olan talep edilenden


fazlaya karar vermeden farkı, dava konusu edilmemiĢ olan Ģeye karar verilmesidir.
Talepten fazlaya karar vermede ise, dava konusunun niceliksel (miktar) olarak aĢılması
söz konusudur. Örneğin802 davacı bir satım sözleĢmesinden dolayı 15.000 TL alacağı
olduğunu ve bu yüzden davalının bunu ödemeye mahkûmu edilmesini talep ettiğinde,
mahkeme 16.000 TL‟ye karar verirse talep edilenden fazlasına karar vermiĢ olur. Fakat
mahkeme dava dosyasından davacının aynı davalıdan farklı bir sözleĢmeden dolayı
1.000 TL daha alacaklı olduğunu görür ve dava konusu olan 15.000 TL‟nin ödenmesi
yanında talep edilmeyen bu sözleĢmeden doğan 1.000 TL‟ye de karar verirse, toplamda
16.000 TL‟nin ödenmesine karar vermiĢ olur. Fakat burada talepten fazlasına karar
verme değil, talep edilmemiĢ bir Ģey hakkında karar verme söz konusu olur803.

BaĢka bir örnek verirsek, davacı 500 parsel numaralı taĢınmazın 1000 m2‟sinin
kendi adına tescilini talep etmektedir. Mahkeme bu taĢınmazın 1500 m2‟sinin davacı
adına tesciline karar verirse talepten fazlasına karar vermiĢ olur. Fakat mahkeme, 500
m2 olan 501 parsel numaralı taĢınmazın da davacı adına tesciline karar verirse, bu
durumda, ilk olaydaki gibi 1000 m2 talep edilmiĢken, 1500 m2‟ye karar verilmiĢ olsa

799
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 9.
800
Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.2; AK-ZPO/ Fenge, ZPO § 308, kn.6. Y.21.HD, 30.03.2017 T.,
2016/17377 E., 2017/2586 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 03.02.2018).
801
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 5; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn.
31.
802
“Y.14.HD, 16.03.2006 T., 746 E., 2954 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 25.12.2017);
Y.7.HD, 20.03.2006 T., 766 E., 763 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 25.12.2017).
803
Y.14.HD, 21.03.2006 T., 1664 E., 3245 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 25.12.2017).
Yargıtay‟ın bu durumu talepten fazlaya karar verme olarak gördüğü kararları da vardır, Y.11.HD,
26.12.1985 T., 7358 E., 7368 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 25.12.2017); Y.15.HD,
15.03.1982 T., 61 E., 597 K. (YKD, C. 8, S. 6, Haziran 1982, s. 845); Y.17.HD, 21.11.2006 T., 4686
E., 8528 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 25.12.2017).
168

bile, talep edilmeyene karar verilmiĢ olur804. Davacı 2018 yılı için kira tespiti davası
açmıĢsa, mahkeme hem 2018 hem de 2019 yılı için kira tespitine karar verirse talep
edilmeyene karar vermiĢ olur805.

Mahkemenin, talep edilmeyene mi karar verdiği veya baĢka bir Ģeye mi karar
verdiği çoğu zaman karıĢtırılacak niteliktedir. Burada kanaatimizce ayrım Ģu Ģekilde
olmalıdır; hâkim talep edilenin yanında, tamamen farklı bir talebe de karar vermiĢse
burada talep edilmeyene karar verme söz konusudur. Örneğin asıl talebin yanında, talep
edilmemiĢ olan faize karar verilmesi806, boĢanma davasında boĢamanın yanında davacı
için maddi ve manevi tazminata karar verilmesi807, eĢin talebi sadece birlikte yaĢamaya
ara verilmesi durumunda nafakaya iliĢkin ise bunun yanında boĢanmaya karar
verilmesi808, kıdem tazminatının yanında hafta tatili alacağına karar verilmesi809, talep
edilmeyene karar verme durumlarıdır810. Hâkim talep edilen yerine onunla bağlantılı bir
Ģeye karar veriyorsa, burada talepten baĢka bir Ģeye karar verme vardır. Örneğin davacı

804
Y.8.HD, 15.05.2005 T., 3105 E., 3873 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 25.12.2017);
Y.14.HD, 20.11.2006 T., 11267 E., 13480 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 25.12.2017);
Y.14.HD, 06.02.2007 T., 531 E., 926 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 25.12.2017).
805
“Kaldı ki esas davada istem tescil tarihinden sonrası için olduğu halde, tescilden önceki tarihleri de
içine alacak Ģekilde ecrimisile hükmedilmesi doğru görülmemiĢtir.”, Y.3.HD, 01.02.2005 T., 248 E.,
529 K. (YKD, C. 31, S. 5, Mayıs 2005, s. 679-680). Aynı yönde, Y.3.HD, 31.03.2005 T., 2885 E.,
3513 K.; Y.1.HD, 20.11.2014 T., 17532 E., 18060 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
15.12.2017).
806
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 16; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO
Art. 58, kn. 31; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3129. Y.11.HD, 31/03/2005 T.,
2004/5996 E., 2005/3051 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 24.01.2018); Y.15.HD, 08.04.1996
T., 742 E., 1973 K. (YKD, C. 22, S. 12, Aralık 1996, s. 1916); Y.5.HD, 15.09.1994 T., 13781 E.,
16518 K. (YKD, C. 20, S. 11, Kasım 1994, s. 1758); Y.9.HD, 01.03.1984 T., 975 E., 2137 K. (YKD,
C. 10, S. 10, Ekim 1984, s. 1520-1521). Davacı dava dilekçesinde faiz talep etmemiĢse, bununla faiz
alacağından zımni olarak feragat etmiĢ sayılmaz. Davacı, yalnız asıl alacağın ödenmesi için açtığı
davada, faiz talep etme hakkını saklı tutmamıĢ olsa bile, daha sonra faiz için ayrı bir dava açabilir
(Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3128-3129; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s.
1565, 1744; Berkin, Medeni Usul Hukuku, s. 93). Y.19.HD, 23.11.1992 T., 10267 E., 6169 K.
(YKD, C. 19, S. 6, Haziran 1993, s. 914). Davada faiz istenmemiĢse ve bu mahkeme ilamı
neticesinde para ödenip, alacaklı faiz konusunda ihtirazi kayıt ileri sürmemiĢse, faizleri talep edemez,
Y.13.HD, 18.06.1998 T., 5011 E., 5506 K. (YKD, C. 24, S. 10, Ekim 1998, s. 1489); Y.9.HD,
12.10.1995 T., 33730 E., 31607 K. (YKD, C. 22, S. 3, Mart 1996, s. 397); Y.15.HD, 19.09.1989 T.,
1988/4395 E., 1989/3684 K. (YKD, C. 16, S. 5, Mayıs 1990, s. 715-716); Berkin, Medeni Usul
Hukuku, s. 93. Alacak ödenmeden faiz için dava açılmasının bu ihtirazi kayıt yerine geçtiğine iliĢkin,
Y.5.HD, 24.03.1983 T., 2502 E., 2941 K. (YKD, C. 9, S. 7, Temmuz 1983, s. 988).
807
Y.2.HD, 30.01.2007 T., 2006/13047 E., 2007/742 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
25.12.2017); Y.2.HD, 18.03.2013 T., 2012/21398 E., 2013/7200 K.; Y.2.HD, 22.06.2011 T.,
2010/10419 E., 2011/11087 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 01.01.2018). Ayrıca boĢanma
davasında, tarafların talep ettikleri tazminat miktarlarına da bağlılık söz konusudur, Y.2.HD,
21.03.2013 T., 2012/21537 E., 2013/7785 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 01.01.2018).
808
Y.2.HD, 15.11.2011 T., 2010/18753 E., 2011/18583 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
01.01.2018).
809
Y.9.HD, 07.05.2002 T., 205 E., 7295 K. (YKD, C. 29, S. 1, Ocak 2003, s. 35).
810
Y.14.HD, 23.05.2003 T., 3438 E., 4238 K. (YKD, C. 31, S. 3, Mart 2005, s. 383).
169

eĢyanın iadesini talep etmiĢken, hâkimin bu eĢyanın değerine hükmetmesi, talepten


baĢka bir Ģeye karar vermedir.

Mahkeme davacıyı, karĢı dava olmaksızın mahkûm edemez811. Davalı karĢı dava
açtığında, bu asıl dava konusunu değiĢtirmez, aksine yeni dava konusuyla ek
yargılamanın açılmasıdır812. Davalının takas etmek istediği karĢı alacağının miktarı,
davada talep edilen alacaktan az olduğunda karĢı dava açılmasına gerek yoktur813. Hatta
bu durumda karĢı dava açmasında menfaati yoktur814. Yargıtay taĢkın yapı konusunda,
karĢı dava açmasına gerek olmaksızın, davalının, esas davanın görülmesi sırasında
savunma yoluyla taĢkın yapının oturduğu zemin kısmının bedeli karĢılığında adına
temlikini talep edebileceğini belirtmektedir815.

Çift taraflı816 davalarda (actio dublex; doppelseitige Klagen)817, taraf taleplerine


bağlılıkla ilgili özel durumlar meydana gelir. Mahkeme karĢı dava olmamasına rağmen,
davalıya da bir Ģey tanıyabildiği için, bu konuda talep sonucuna bağlı değildir. Çift
taraflı davalarda davalı, sadece davanın reddini talep etmez, bunun da ötesinde
tamamlayıcı taleplerde bulunabilir818. Çift taraflı davalar ile karĢı dava birbirinden farklı

811
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.5; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754.
Y.14.HD, 16.04.2008 T., 4462 E., 5187 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 15.12.2017);
Y.2.HD, 08.12.2015 T., 6947 E., 23559 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 15.12.2017); YHGK,
29.04.2009 T., 14-68 E., 149 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 15.12.2017).
812
KUKO ZPO/ Oberhammer, ZPO Art. 58, kn. 3.
813
Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 174; Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1230. Y.13.HD,
16.12.1976 T., 5170 E., 8355 K. (YKD, C. 3, S. 10, Ekim 1977, s. 1429); Y.11.HD, 27.02.1975 T.,
1974/5353 E., 1975/1362 K. (YKD, C. 1, S. 7, Temmuz 1975, s. 90).
814
Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 174; Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1230.
815
“Kayda dayalı olarak açılan elatmanın önlenmesi ve kal‟i istekli davalarda taĢkın yapı sahibinin,
karĢılık dava açmasına gerek olmaksızın, esas davanın görülmesi sırasında savunma yoluyla taĢkın
yapının oturduğu zemin kısmının MK. nun 651. maddesi gereğince bedeli karĢılığında adına
temlikini isteyebileceği…”, Y.1.HD, 21.11.1988 T., 9984 E., 13021 K. (YKD, C. 15, S. 7, Temmuz
1989, s. 936). Aynı yönde, Y.1.HD, 09.06.1987 T., 4594 E., 5478 K. (YKD, C. 14, S. 5, Mayıs 1988,
s. 612); Y.1.HD, 31.10.1985 T., 11659 E., 11854 K. (YKD, C. 12, S. 4, Nisan 1986, s. 501).
816
“Kabule göre de taĢınmazın taksimine karar verilmesi nedeniyle taĢınmazın değeri üzerinden binde
2.4 oranında harç alınmaması ve ortaklığın giderilmesi davaları her iki taraf için de benzer sonuçlar
doğuran davalardan olduğundan ve bu davada kazanan veya kaybeden taraf bulunmadığından
davacının payı oranında yargılama giderlerinden sorumlu tutulmaması usul ve yasaya aykırıdır.”,
Y.6.HD, 20.09.1999 T., 6399 E., 6476 K. (YKD, C. 26, S. 3, Mart 2000, s. 269).
817
“Ortaklığın giderilmesi davası, büyük özelliği olan davalardandır. Öncelikle çift taraflı ( actio duplex
) bir davadır. Verilecek karardan her iki taraf da yararlanacaktır.”, YHGK, 30.01.1991 T., 1990/6-
520 E., 1991/11 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 27.12.2017). Aynı yönde, YHGK,
01.02.1995 T., 1994/887 E., 1995/21 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 27.12.2017)
818
Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 13; KUKO ZPO/
Oberhammer, ZPO Art. 58, kn. 3; Ġbrahim Ermenek, Medeni Usul Hukukunda Kabul, Adalet
Yayınevi, Ankara 2009, s. 27. “PaydaĢlığın (ortaklığın) giderilmesi davaları iki taraflı, taraflar için
benzer sonuçlar doğuran davalardır. Bu davalarda davalı da davacı gibi aynı haklara sahiptir. Bu
nedenle davacının satıĢ suretiyle paylaĢma istemesi davalılann aynen paylaĢma istemesine engel
170

davalardır. Çift taraflı davaların özelliği, karĢı dava açmasına gerek olmaksızın davalı
lehine de karar verilebilmesidir. KarĢı dava ise, davalının aynı mahkemede ve aynı
dosyada, kendi hakkının da hüküm altına alınmasını isteyerek davacıya yönelik bir dava
açmasıdır819.

Çift taraflı davalar, her iki tarafın da aynı aynda hem davacı hem de davalı
konumunda bulunduğu davalardır820. Bu davaların tipik örnekleri, müĢterek hukuki
iliĢkinin çözülmesi ve çözülen hukuki iliĢkinin ortaklarına düĢen hakların
821
paylaĢtırılmasının söz konusu olduğu inĢai davalardır . MüĢterek mülkiyet iliĢkisinin
sona erdirilmesi için genel davalar (TMK m. 703/2)822, paylı mülkiyet paydaĢlığın
giderilmesi davaları (TMK m. 698-700), çift taraflı dava olarak nitelendirilebilir823. Bu
davalarda, dava dilekçesinde, paylaĢtırmanın aynen mi yoksa satıĢ suretiyle mi talep
edildiğinin (TMK m. 699/1) de bildirilmesi gerekir. Davacı, paylaĢtırmanın aynen
yapılmasını, mümkün görülmezse satıĢ suretiyle yapılmasını da terditli olarak talep
edebilir. Ortaklığın giderilmesi davasında, talep sonucunun açık olmaması halinde,
mahkeme davacıya talep sonucunu açıklattırmalıdır (HMK m. 31). Bu dava çift taraflı
dava olduğundan, bu açıklamayı davalılar da yapabilirler. Aynı nedenle, davalılar
davacının talebini geniĢletebilirler, yani davanın geniĢletilmesi yasağı, davalılar
hakkında uygulanmaz. Fakat bu davada, davacı hakkında davayı geniĢletme ve
değiĢtirme yasağı uygulanır. Bu nedenle, örneğin dilekçesinde sadece aynen taksim

teĢkil etmez./ Keza paydaĢlar rıza göstermedikleri takdirde taĢınmazın bir bölümü paylı bırakılamaz/
Davada paydaĢlar arasında anlaĢma olmadıkça hâkim kendiliğinden bazı taĢınmazların bir kısım
paydaĢlara, kalanın diğer paydaĢlara verilmesi Ģeklinde aynen bölünerek paylaĢtırmaya karar
veremez.”, Y.6.HD, 25.04.2005 T., 2232 E., 3951 K. (YKD, C. 31, S. 11, Kasım 2005, s. 1730-
1732). Aynı yönde, Y.6.HD, 05.04.2005 T., 2149 E., 3765 K. (YKD, C. 31, S. 9, Eylül 2005, s.
1367-1369); YHGK, 02.04.2003 T., 6-253 E., 270 K. (YKD, C. 29, S. 12, Aralık 2003, s. 1818).
“Ortaklığın giderilmesi davalarının niteliğine çift taraflı dava olmasına binaen daha önce açılan
davanın feragatle red edilmiĢ olması yeniden dava açılmasına engel teĢkil etmeyeceği gibi, davalıda
ortaklığın giderilmesini istediği takdirde davada davacı durumuna girer. Nitekim, davalı duruĢma
sırasında taĢınmazların aynen taksimini istediğinden gerekli inceleme yapılarak sonucuna göre karar
verilmesi gerektiğinin düĢünülmemesi,”, Y.6.HD, 06.11.1975 T., 5881 E., 6818 K. (YKD, C. 2, S. 6,
Haziran 1976, s. 828).
819
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1228.
820
Ermenek, Kabul, s. 27.
821
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 45-46; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 6,
s. 6232; Sutter, Rechtseinheit, s. 303.
822
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 6, s. 6235.
823
Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 13; KUKO ZPO/
Oberhammer, ZPO Art. 58, kn. 3.
171

talep etmiĢ olan davacı, davalıların rızası olmadan satıĢ suretiyle paylaĢtırma talep
edemez, davalılar rıza göstermezlerse, ıslah yoluna baĢvurarak talebini değiĢtirebilir824.

Mahkeme bu davada da kural olarak davacının talebi ile bağlıdır 825. Talepten
baĢka bir Ģeye karar veremez. Dava dilekçesinde aynen taksim talep edilmiĢ ve
davalılardan hiçbiri satıĢ suretiyle paylaĢtırma talep etmemiĢ ise, dava konusu malın
aynen taksiminin mümkün olmadığı sonucuna varan mahkemenin, ortaklığın
giderilmesi davasının reddine karar vermesi gerekir. Mahkeme talep dıĢına çıkarak,
ortaklığın satıĢ suretiyle giderilmesine karar veremez. Dava dilekçesinde ortaklığın satıĢ
suretiyle giderilmesi talep edilmiĢse ve davalılardan hiç biri aynen taksim talep etmemiĢ
ise, mahkeme aynen taksime karar veremez826. Fakat aynen taksim talep edilmiĢse,
davalılardan birisi satıĢ suretiyle ortaklığın giderilmesini talep ederse veya davacı satıĢ
suretiyle paylaĢtırmayı talep etmiĢse, davalılardan birisi aynen taksim talep etmiĢse,
mahkeme satıĢ suretiyle paylaĢtırmaya veya aynen taksime karar verebilir827. Davacının
satıĢ suretiyle paylaĢma talep etmesi, davalının aynen taksim talep etmesine engel
oluĢturmaz828. Mahkemenin bağlılığı sadece, davacı ve davalının aynı yönde olan
taleplerinedir829. Ayrıca boĢanmanın mali ve çocuğa iliĢkin sonuçları, çift taraflı

824
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 6, s. 6235-6236. Üstündağ, ortaklığın giderilmesi (izale-i
Ģüyu) talep edilen halllerde sadece taksim isteğinde bulunulması yeterli görür. Bu taksimin nasıl
olacağına temas edilmesine ise ihtiyaç yoktur. Zira çeĢitli taksim çeĢitlerinden birine ancak mahkeme
karar verecektir (Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s. 471).
825
Ortaklığın giderilmesi davası çift taraflı bir dava olduğundan, davacının davadan feragat etmesi
halinde, davalı veya davalılardan biri davaya devam edilmesini isterse, mahkeme ortaklığın
giderilmesi davasına devam etmekle yükümlüdür (Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 4, s. 3651;
Atalı, Pekcanıtez Usul, s. 2017).
826
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 6, s. 6237. “Diğer paydaĢ davalı davaya cevap vermediği gibi
duruĢmalarada gelmemiĢ, hiçbir def‟i ileri sürmemiĢ, özellikle aynen taksim isteminde
bulunmamıĢtır. Bu bakımdan tarafların aynen taksim isteğinin bulunmadığının kabulü icap eder”,
Y.6.HD, 27.02.1986 T., 1985/13810 E., 1986/2547 K. (YKD, C. 12, S. 7, Temmuz 1986, s. 967).
827
Sutter, Rechtseinheit, s. 303-304.
828
YHGK, 02.04.2003 T., 6-253 E., 270 K. (YKD, C. 29, S. 12, Aralık 2003, s. 1818). Aynı yönde,
Y.6.HD, 18.02.1985 T., 1984/11727 E., 1985/1676 K. (YKD, C. 11, S. 8, Ağustos 1985, s. 1175);
Y.6.HD, 14.12.1982 T., 11840 E., 12135 K. (YKD, C. 9, S. 8, Ağustos 1983, s. 1170); Y.6.HD,
24.09.1982 T., 8126 E., 8280 K. (YKD, C. 8, S. 11, Kasım 1982, s. 1543-1544).
829
Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 13; BK-Berner Kommentar/
Hurni, ZPO Art. 58, kn. 45, 47. “Davacı, taĢınmaz malın ortaklığının paydaĢlar arasında satıĢ sureti
ile giderilmesini talep etmiĢtir. Davalılar vekili 28.1.1982 tarihli oturumda, aynen taksimi istemiĢ ve
11.5.1982 tarihli oturumda davacının talebine iĢtirak ettiklerini bildirmiĢtir. TaĢınmazın kabili taksim
olmadığı ispat olunmuĢtur. Taksimi mümkün olmadığı anlaĢıldıktan sonra davalı vekili, davacının
talebine iĢtirak etmiĢ ve bu suretle taraflar satıĢın paydaĢlar arasında yapılması hususunda
birleĢmiĢlerdir”, Y.6.HD, 20.09.1982 T., 7830 E., 8103 K. (YKD, C. 8, S. 11, Kasım 1982, s. 1540).
172

davalara örnek olarak verilmektedir830. Örneğin bir eĢ, diğer eĢin açmıĢ olduğu mal
rejiminin tasfiyesi davasında kendi katılma alacağının takas edilmesini, karĢı dava
açmaksızın talep edebilir831.

Talep sonucuna karar verilmesi, talep edilen asıl edimle aynı anda ifa Ģeklinde
karĢı edimin yerine getirilmesine bağlıysa, yani karĢılıklı iki tarafa borç yükleyen bir
sözleĢmeye dayanarak taraflardan birinin diğerine açtığı eda davasında, davalının
ödemezlik def‟i ileri sürdüğünde ve mahkemenin def‟iyi haklı bulması durumunda,
nasıl bir karar verileceği tartıĢmalıdır. Ġlk görüĢe göre, mahkeme ödemezlik def‟i
üzerine bu def‟inin haklılığını tespit ettikten sonra davanın Ģimdilik reddi gerekir.
Çünkü eğer Ģarta bağlı bir hüküm verilmesi kabul edilirse, bunların icrasının nasıl
gerçekleĢeceği problemi ortaya çıkacaktır. Ġcra ve Ġflas Kanunu, Ģarta bağlı ilamların
icrasına iliĢkin özel hükümler içermemektedir832. Buradaki davanın reddi, bu durumda
usuli bir hüküm ile olmalıdır833.

Ġkinci ve katıldığımız görüĢe göre, tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleĢmeye
dayanarak eda davası açan davacı, kendi üzerine düĢen edimi yerine getirmemiĢ ve
bunu dava açmadan önce davalıya teklif etmemiĢ olsa dahi, dava reddedilmez. Böyle bir
davada mahkeme, davacı ve davalıyı aynı zamanda edaya mahkûm etmelidir834.

830
Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 13; BK-Berner Kommentar/
Hurni, ZPO Art. 58, kn. 45, 47; KUKO ZPO/ Oberhammer, ZPO Art. 58, kn. 3; Sutter,
Rechtseinheit, s. 304.
831
Y.8.HD, 05.12.2017 T., 2015/21653 E., 2017/16213 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
20.07.2018).
832
Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s. 804; Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 988; Alangoya/
Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 440. Postacıoğlu, eğer davacı kendisine düĢen
borcu yerine getirmeyi teklif etmeden alacağı için dava açmıĢsa ve diğer tarafın ödemezlik def‟i ileri
sürmesi halinde davanın Ģimdilik reddedilmesi gerektiğini belirtmektedir, Postacıoğlu, Medeni Usul
Hukuku Dersleri, s. 712. Yargıtay karĢı tarafın edimi yerine getirmeden dava açamayacağı yönünde
kararlar vermiĢtir, Y.13.HD, 05.11.1987 T., 5689 E., 5323 K. (YKD, C. 14, S. 10, Ekim 1988, s.
1404-1405); Y.14.HD, 14.03.1988 T., 667 E., 2072 K. (YKD, C. 14, S. 10, Ekim 1988, s. 1407-
1408).
833
Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 440.
834
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 21; Atalı, Pekcanıtez Usul, s. 1979;
Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, s. 713; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 121. “O halde
mahkemece yapılacak iĢ, uzman bilirkiĢiler aracılığı ile yerinde inceleme yapılarak davacı
yüklenicinin davalı arsa sahiplerine vermesi gereken ve uyuĢmazlık konusu bulunmayan bağımsız
bölümlerle, ortak yerlerde mevcut kusurlu ve eksik iĢleri saptamak, bunların yapıldığı tarihteki
parasal değererleri biçilmek ve davalı arsa sahiplerine ait daire ve iĢ yerlerini düĢen değerlerin
tamamı ile ortak yerlerdeki noksan ve kusurlu iĢlerden davalıların payına düĢen mikdarımn parasal
değeri olan tazminatın davacı yükleniciden alınarak davalı arsa sahiplerine ödenmesine ve davacıya
düĢen dava konusu bağımsız bölümlerin davacı adına tesciline ve bunların aynı anda yerine
getirilmesine karar vermekten ibarettir. Mahkemenin tüm bu yönleri gözden kaçırarak yazılı olduğu
173

ġartlı hüküm olarak değerlendirilebilecek olan bu durum, davalı tarafın hakkında


hüküm kurulması için karĢılık dava açması gereken bir talep hakkını da hüküm içeriğine
almakla, talep edilmeyen bir Ģey hakkında karar vermek anlamına gelmektedir. Bu
örnek aynı zamanda, bir mahkeme hükmünün Ģartlı olabileceğini de göstermektedir835.
Ġsviçre hukukunda Ģartın veya karĢı edimin yerine getirilip getirilmediğinin incelemesini
icra hâkimi kendiliğinden yapar836. Türk hukukunda da, Ġcra ve Ġflas Kanunu‟na, böyle
hükümleri içeren ilamların nasıl icra edileceğine dair düzenlemelerin yer alması yerinde
olur.

3.2.2.1.2.. Fazlaya Karar Verme Yasağı

Taleple bağlılık ilkesinin taĢıdığı anlamlardan ve sonuçlardan ikincisi,


mahkemenin, “talepten fazlasına (plus837)” karar verememesidir838. Hâkim, dava
talebiyle çizilen sınırı nicelik (miktar; quantitativ) bakımdan aĢamaz839. Hâkim, asıl
talepten fazlaya karar veremediği gibi yan talepten, örneğin faiz, semere taleplerinden,
de fazlaya karar veremez840. Mahkeme, ayrıca talepten fazla Ģey hakkında reddeden bir
karar da veremez841.

Hâkimin talep edilenden fazlasına karar verememesinin belki de en önemli


uygulama alanı kısmi davada hâkimin talep edilmeyen kısma kendiliğinden karar
verememesidir842. Örneğin, mahkeme kısmi tutar olarak açılmıĢ bir dava temelsiz

üzere davanın reddine karar vermesi usul ve yasaya aykırıdır. Hüküm davacı yararına bozulmalıdır.”
Y.15.HD, 12.11.1981 T., 2098 E., 2240 K. (YKD, C. 8, S. 5, Mayıs 1982, s. 688-689).
835
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 21; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO
Art. 58, kn. 23.
836
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 21.
837
Plus ve maius eĢ anlamlı kavramlardır. Tarihi sebeplerden, zira önceleri pluspetitio veya
plurispetitio‟dan bahsetmek olağan olduğu için, plus kavramını kullanmak daha iyidir (Melissinos, s.
121, dipnot 1).
838
Braun, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, s. 77; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 12;
Schreiber, Der Dispositionsgrundsatz, s. 192; Musielak, Die Bindung, s. 352; Stein/ Jonas/
Leipold, ZPO § 308, kn.4; Baumbach/ Lauterbach/ Albers/ Hartmann, ZPO § 308, kn.5;
Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.38; Rechberger/Rechberger, ZPO § 405, kn.1. Hâkimin
daha fazlasına karar veremeyeceği, dZPO m. 308/1‟ in ifadesinden ve de bu maddenin oluĢum
tarihinden ortaya çıkmaktadır (Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 12).
839
Melissinos, s. 43; Saenger, ZPO § 308, kn.2; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 12;
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 11; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO
Art. 58, kn. 17; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 7.
840
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3130; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald,
Zivilprozessrecht, s. 754.
841
Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.2; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754.
842
Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 791; YavaĢ, Hakim Olan İlkeler, s. 302; BK-Berner Kommentar/
Hurni, ZPO Art. 58, kn. 32.
174

olduğunda, sadece kısmi olarak açılmıĢ olan tutarı reddetmelidir, yoksa mahkeme
toplam tutarı reddeden bir karar veremez843. Mahkeme kısmi davanın kabulüne iliĢkin
kararında, gerekmediği halde, davacının fazlaya iliĢkin hakkının reddini hüküm altına
almıĢ olsa bile, davacı fazlaya iliĢkin hakkı için ek dava açabilir. Çünkü fazlaya iliĢkin
hak ilk davanın konusu dıĢındadır ve kesin hüküm ancak dava konusunu teĢkil eden
husus hakkında geçerlidir844. Davacı bir davada hakkı bölünebilir olduğu sürece845, bu
hakkının sadece bir kısmını, dava edebilir (HMK m. 109/1; sZPO m. 86)846. Mahkeme o
zaman bu talep sonucunu aĢamaz847. Bu medeni usul hukukuna hâkim olan tasarruf
ilkesinin848 ve taleple bağlılık ilkesinin doğal bir sonucudur849.

Faiz konusunda talepten fazlaya karar verme, faizin iĢleyeceği an850, faiz oranı851
ve bunların sonucunda faiz miktarı konusunda meydana gelecektir. Ancak bu
söylenenler dava dilekçesinde faiz talep edilmesi durumunda geçerlidir. Yukarıda
belirttiğimiz gibi, eğer dava dilekçesinde faiz talep edilmemiĢse, faize karar verilemez.
Dava dilekçesinde temerrüt tarihinden itibaren faiz istenmiĢse, ancak o zaman mahkeme
temerrüt tarihinden itibaren faize karar verir. Davacı, dava dilekçesinde temerrüt
tarihinden değil de, dava tarihinden itibaren faiz talep etmiĢse, mahkeme, temerrüt
tarihinden itibaren faize karar veremez. Davacı, dava dilekçesinde yalnız faiz talep
etmiĢ ve temerrüt tarihinden itibaren faiz talep ettiğini ifade etmemiĢse, davalı daha

843
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754; Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın
DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 181.
844
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1547. Kısmi davada kesin hüküm, sadece talep edilen
kısım için geçerlidir (Özkaya-Ferendeci, Kesin Hükmün, s. 229. Ayrıca bkz. Üstündağ, Ġddia ve
Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 176 vd.; Akil, Kısmi Dava, s. 129 vd.). “Mahkemece, davanın
baĢında talep edilen 6.700,00 TL ile sınırlı olarak hüküm kurulması gerekirken, fazlaya iliĢkin talebin
de reddine karar verilmiĢ olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.”, Y.13.HD,
02.06.2016 T., 2015/19305 E., 2016/14228 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 16.02.2018).
845
Guldener, Schweizerisches Zivilprozessrecht, s. 149, 192, dipnot 4; Leuenberger/ Uffer-Tobler, s.
159; Grunsky, Grundlagen, s. 503. Yargıtay‟a göre manevi tazminat bölünemez niteliktedir, YHGK,
02.07.1980 T., 1979/3-1477 E., 1980/2113 K. (YKD, C. 6, S. 11, Kasım 1980, s. 1461).
846
SHK-Stämflis Handkommentar/ Affentranger, ZPO Art. 58, kn. 4; Brunner/ Gasser/ Swander/
Glasl, ZPO Art. 58, kn. 14; Guldener, Schweizerisches Zivilprozessrecht, s. 149; Holzhammer,
Österreichisches Zivilprozessrecht, s. 125; Akil, Kısmi Dava, s. 54.
847
Holzhammer, Österreichisches Zivilprozessrecht, s. 125; Adolphsen, Zivilprozessrecht, s. 123;
Akil, Kısmi Dava, s. 55; Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1003. “Yargılama aĢamalarında saklı
tutulan miktar da istenilmediğine göre isteğe bağlı kalınarak tazminata hükmedilmesi gerekirken
yazılı Ģekilde hüküm teĢis edilmiĢ olması yasaya aykırı…”, Y.8.HD, 12.07.1994 T., 1993/2530 E.,
9444 K. (YKD, C. 20, S. 10, Ekim 1994, s. 1624).
848
YHGK, 01.02.1984 T., 1983/9-223 E., 1984/49 K. (YKD, C. 10, S. 9, Eylül 1984, s. 1334).
849
Blomeyer, Zivilprozessrecht, s. 487; Akil, Kısmi Dava, s. 56.
850
Y.4.HD, 07.12.1993 T., 1992/12356 E., 1993/14195 K. (YKD, C. 20, S. 4, Nisan 1994, s. 565);
Y.5.HD, 20.09.1978 T., 5073 E., 6805 K. (YKD, C. 5, S. 2, ġubat 1979, s. 196).
851
Y.15.HD, 27.04.1999 T., 145 E., 1654 K. (YKD, C. 25, S. 9, Eylül 1999, s. 1250).
175

önce mütemerrit durumuna düĢmüĢ olsa bile, mahkeme, davanın açıldığı tarihten
itibaren faize hükmeder852. Mahkeme, temerrüt tarihinden itibaren faiz yürütülmesine
karar veremez, verirse fazlaya karar vermiĢ olur. Mahkemenin faize hükmedebilmesi
için, dava dilekçesinde temerrüt faizi talep etmiĢ olan davacının, ayrıca faiz oranını
göstermesi Ģart değildir. Davacı faiz oranı bildirmeden, yalnızca faiz talep etmiĢse,
mahkeme faize karar verir. Bu halde, davacı, dava dilekçesinde faiz oranı göstermeyip,
sadece kanuni faiz demekle veya sadece faiz talep etmekle yetinmiĢse, mahkeme 3095
sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine ĠliĢkin Kanun‟un belirlediği orana göre faize
karar verir853. Faize iliĢkin talepten fazlaya karar verilmesi durumu, faizin hesabında
esasa alınacak anaparanın fazla miktar alınması durumunda da dolaylı olarak ortaya
çıkabilir. Örneğin davacı 10.000 TL üzerinden faiz hesaplanmasını istemiĢken
mahkeme, 15.000 TL üzerinden faiz hesaplarsa, talepten fazlasına karar vermiĢ olur854.

Davacının hesaplama hatası nedeniyle hakkı olandan daha azını talep ettiğinde
de mahkeme, daha fazlasına karar veremez855. Alacaklı, satıĢ parası alacağını yanlıĢ
hesapladığından veya meydana gelen paranın değer kaybetmesini dikkate almadığından
dolayı856 hakkını, tam olarak talep edemediğinde, fazla miktar olan hakkını az miktar

852
Dava tarihine kadar iĢlemiĢ olan faizden zımnen feragat edilmiĢ olacağına dair bkz. Kuru, Hukuk
Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1751; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3134. “Ġlama dayalı
takipte 2003/28 sayılı dosyada alacaklı 8.385.178.248 TL. faiz talep edilmiĢ olup, bu takipte fazlaya
iliĢkin haklarını saklı tutmamıĢtır. Artık alacaklı eksik kalan faiz alacağı için ikinci bir takip
yapamaz. ġikâyetin tümünün kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.”, Y.12.HD, 16.12.2003 T., 25301
E., 24878 K. (YKD, C. 30, S. 4, Nisan 2004, s. 561).
853
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3134-3135, 3137.
854
“Oysa ki, davacı tarafın temerrüt faizi hesabına esas alınmasını istediği miktar 9.799.387.000.-TL
olmasına göre bu miktar üzerinden temerrüt faizinin hesaplanması gerekirken HUMK.nun 74.
maddesi hükmüne aykırı olarak 10.500.000.000.-TL üzerinden hesaplama yapılması sonucu ortaya
çıkan ve istemi aĢan miktarın saklı tutulmasına karar verilmesi doğru görülmemiĢ, kararın bu nedenle
davalı yararına bozulması gerekmiĢtir.”, Y.11.HD, 13,07,2006 T., 2005/7932 E., 2006/8326 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 25.12.2017). Aynı yönde, Y.15.HD, 03.04.2015 T., 316 E., 1730
K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 25.12.2017).
855
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 21; Jauernig/ Hess, Zivilprozessrecht, s. 94. “BK.nun
413. maddesince sözleĢme dıĢı yapılan faydalı ve zaruri imalata sözleĢme tenzilatı uygulanması
gerekmez ise de davacı tenzilatla alacağını hesaplayan tesbit raporuna itiraz etmemiĢ, aksine bu
raporu esas alarak davasını açmıĢtır. O halde talebiyle bağlı kalınarak hüküm kurulmalıdır (
HUMK.nun 74. maddesi ).”, Y.15.HD, 11.07.2005 T., 2004/5784 E., 2005/4153 K. (Kazancı Ġçtihat
Bilgi Bankası, E.T. 25.12.2017).
856
“Esas alacağın geç ödenmesinden doğan zararı karĢılayan tazminatın davacıya zamanında
ödenmemesinden dolayı para değerindeki düĢüĢ ve bu miktarın ayrıca ileriki yıllarda getirmesi
muhtemel kazançlar toplamı davanın kapsamına girmemektedir./ Bu nedenlerle mahkemenin bozma
kararının kapsamı dıĢına çıkarak esas alacağın geç ödenmesi nedeniyle doğan zarar karĢılığı
tazminatın ileriki yıllarda getirebileceği kazançları ve paranın değer kaybını da nazara alarak yazılı
Ģekilde 1.000.000 TL. mn tahsiline karar vermiĢ olması usûl ve yasaya aykırı olduğundan hüküm
bozulmalıdır.”, Y.13.HD, 11.06.1987 T., 3021 E., 3475 K. (YKD, C. 14, S. 6, Haziran 1988, s. 811).
176

talep ettiğinden dolayı kaybetmez857. Paranın değer kaybetmesi meydana gelse ve


davacının daha yüksek bir miktarda alacağını talep etmeye hakkı bulunsa bile, mahkeme
talep olmadan buna karar veremez858. Bu durumda Alman hukukunda, değer kaybı
belirli bir yüksekliğe eriĢirse, mahkeme davacıya talebini artırmaya teĢvik etmekle
yükümlüdür (dZPO m. 139). Çünkü hâkim, davacının tam olmayan hukuki koruma
almasına engel olmamalıdır859. Yine, dava talebi yanlıĢ hesaplanmıĢsa, mahkeme
doğrudan davalıyı, doğru hepasla ulaĢılan daha yüksek tutarın ödenmesine mahkûm
edemez. Ancak hâkim, söz konusu hataya iĢaret edebilir (dZPO m. 139)860.

Mahkeme rakam olarak, baĢka bir ifadeyle nitelik olarak belirli talebi aĢamaz861.
ĠĢ hukukundan doğan, hizmet tespiti862, kıdem tazminatı alacaklarına iliĢkin863, fazla
mesai ücreti alacaklarına864, yıllık izin alacaklarına865 ve iĢe baĢlatmama tazminatına866
iliĢkin davalarda hâkim fazlaya karar veremez.

Talepten fazlaya karar verilmesi yasağının en önemli uygulama alanının kısmi


dava olmasına rağmen, sadece kısmi davada talep edilmeyen kalan alacak tutarına
mahkemenin karar veremeyeceği Ģeklinde anlaĢılmamalıdır. Kısmi dava olmayan diğer

857
Melissinos, s. 121.
858
Ön alım davasında, aradan geçen zaman içerisinde enflasyon nedeniyle ön alım hakkı konusu
taĢınmaz malın değerinin artmıĢ olması hususunu, mahkeme kendiliğinden göz önüne alamaz
(Yılmaz, ġerh, C. I, s. 670-671). YHGK, 23.12.1992 T., 6-752 E., 745 K. (Yılmaz, ġerh, C. I, s.
671). KarĢılaĢtırınız, RG, JW 1924, 292; RG, RGZ 123, 44.
859
Melissinos, s. 122. KarĢılaĢtırınız, BGH, NJW 1951, 401.
860
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 21.
861
Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.38.
862
“Somut olayda, davacı dava dilekçesinde, 17.09.2008- 05.10.2009 tarihleri arası hizmet tespitini talep
ettiği halde, mahkemece talep aĢılarak, 05/08/2008-16/08/2009 tarihleri arası dönem yönünden
hüküm kurulması HMK. 26. maddesine aykırı olup bozma nedenidir.”, Y.21.HD, 14.03.2017 T.,
2016/17947 E., 2017/2010 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 11.02.2018). Aynı yönde, Y.21.HD,
13.03.2017 T., 2016/14358 E., 2017/1897 K.; Y.21.HD, 08.03.2016 T., 2016/4551 E., 2017/3865 K.
(https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 11.02.2018); Y.21.HD, 19.04.2017 T., 2016/20040 E., 2017/3299
K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 11.02.2018); Y.21.HD, 23.11.2017 T., 2016/15412 E.,
2017/9627 K.; Y.21.HD, 10.05.2016 T., 2016/8195 E., 2017/8217 K.; Y.21.HD, 17.01.2017 T.,
2016/7874 E., 2017/138 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 11.02.2018); Y.10.HD, 08.02.1994 T.,
1993/7090 E., 1994/1765 K. (YKD, C. 20, S. 5, Mayıs 1994, s. 754); Y.9.HD, 19.06.1989 T., 4491
E., 5767 K. (YKD, C. 16, S. 3, Mart 1990, s. 380); Y.9.HD, 06.04.1976 T., 5702 E., 11378 K. (YKD,
C. 2, S. 10, Ekim 1976, s. 1442).
863
Y.9.HD, 05.02.1980 T., 1979/11111 E., 1980/783 K. (YKD, C. 6, S. 11, Kasım 1980, s. 1505);
Y.9.HD, 2.01.2007 T., 2006/17002 E., 2007/996 K.; Y.9.HD, 18.10.2004 T., 6989 E., 23268 K.;
Y.9.HD, 15.11.2001 T., 13968 E., 17696 K.; Y.9.HD, 29.06.1999 T., 10614 E., 11719 K. (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 25.12.2017).
864
Y.9.HD, 17.02.2003 T., 2002/14336 E., 2003/1772 K. (YKD, C. 30, S. 7, Temmuz 2004, s.1058).
865
Y.9.HD, 07.03.2007 T., 2006/21191 E., 2007/6059 K.; Y.9.HD, 09.04.2007 T., 2006/25290 E.,
2007/9857 K.; Y.9.HD, 06.10.2003 T., 3745 E., 16297 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
25.12.2017).
866
Y.9.HD, 16.06.2005 T., 16258 E., 21540 K.; Y.9.HD, 02.11.2015 T., 2014/11511 E., 2015/30661 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 25.12.2017).
177

davalarda da talep edilenden fazlasına karar vermeme yasağı söz konusu


olabilecektir867. Keza, mahkeme, talebe uymayan daha uzun bir süre edaya karar
verdiğinde de taleple bağlılık ilkesinin ihlali söz konusu olur868. Mahkeme para harici
olan, ancak misli olarak ifade edilen alacaklarda da talebi aĢamaz869.

Doktrinde, tevdi yerine ödemeye, cebri icraya katlanma yerine edaya, gelecekte
ödeme yerine hemen ödemeye, tespit yerine edaya, teslim yerine temliğe karar
verilmesinin fazlaya karar verilme olduğu belirtilmektedir870. Aynı anda eda talep edilen
davada, mahkeme kayıtsız Ģartsız bir edaya mahkûm edilmesini de fazlaya karar verme
olarak değerlendirilmektedir871. Böyle bir durumda mahkeme, HMK m. 26‟yı ihlal
etmiĢ olur872. Hatta mahkemenin karĢı edimin çoktan yerine getirilmiĢ olduğunu dava
dosyasından anlasa bile kayıtsız Ģartsız edaya mahkûm edemeyeceği belirtilmektedir873.
Örneğin, geri verilmesi gereken eĢya davalıda bulunsa bile aynı anda edaya mahkûm
edilmelidir874. BaĢka bir Ģeye karar verme baĢlığı altında inceleyeceğimiz gibi,
mahkeme sadece para veya misli olarak ifade edilen davalarda talep edilenden daha
azına karar verebilir. Bu yüzden kanaatimizce, para veya misli olarak ifade edilen
davalar haricindeki davalarda, talep edilenden daha ağır bir mahkûmiyet talepten fazlası
olarak görülmemelidir. Bu tür durumlarda talepten farklı bir Ģeye karar verme söz
konusu olacaktır.

867
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 113.
868
Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.39; Baumbach/ Lauterbach/ Albers/ Hartmann, ZPO
§ 308, kn. 10.
869
“Davacı, bu davasında tesbit raporuna dayalı olarak tazminat isteğinde bulunmuĢtur. Tesbit
raporunda bölgede bir dekar alandan ortalama 4500 kg Ģeker pancarı elde edilebileceği belirtilmiĢtir.
Hükme esas alınan bilirkiĢi raporunda ise tesbit raporunda gösterilen ve az yukarıda açıklanan miktar
aĢılmak suretiyle bir dekar alandan 5000 kg ürün alınabileceği kabul edilerek buna göre hesaplama
yapılmıĢtır. Usulün 74. maddesi hükmü uyarınca hakim, tarafların talepleriyle bağlıdır.”, Y.13.HD,
14.11.2000 T., 10283 E., 9948 K. (YKD, C. 27, S. 5, Mayıs 2001, s. 703). Aynı yönde, Y.20.HD,
20.11.2000 T., 8746 E., 9551 K. (YKD, C. 27, S. 3, Mart 2001, s. 411; YKD, C. 27, S. 2, ġubat 2001,
s. 248); Y.1.HD, 18.01.2007 T., 2006/11683 E., 2007/253 K.; Y.14.HD, 12.07.2006 T., 4313 E.,
8451 K.; Y.14.HD, 22.06.2005 T., 4948 E., 6203 K.; Y.20.HD, 07.04.2005 T., 2181 E., 4110 K.;
Y.16.HD, 01.12.2003 T., 11884 E., 10910 K.; Y.8.HD, 09.06.2003 T., 3582 E., 4218 K.; Y.17.HD,
26.03.2003 T., 1359 E., 1849 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 28.02.2018).
870
Schreiber, Der Dispositionsgrundsatz, s. 192; Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 791; Musielak, Die
Bindung, s.354.
871
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.4; Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.3, 4.
872
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.4; Melissinos, s. 122. Aksi yönde olarak bu durumun dZPO
m. 308/1‟ile ilgili olmadığı dZPO m. 331/1 ve 2 ile bağlantılı olduğu hakkında bkz. Wieczorek/
Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 10. Ġsviçre hukukunda, hâkimin davalıyı davacının talep ettiği gibi
hisse senetlerinin kayıtsız Ģartsız devrine değil de, karĢı edimlerin verilmesi karĢılığında iadeye (aynı
anda) mahkûm ederse taleple bağlılık ilkesi ihlal edilmiĢ olur (BK-Berner Kommentar/ Hurni,
ZPO Art. 58, kn. 23).
873
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 25; Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.3.
874
Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.3. BGH NJW 1996, 2504, 2507.
178

Alman hukukunda, hâkimden taĢınmazın sınırlarını belirlemesi talep edildiği


sınır uyuĢmazlıklarından doğan davalarda (BGB m. 920), davacının belirli bir sınır
seyrinin tespitini talep edebileceği, ancak hâkimin talep edilenden baĢka bir sınır hattını
tespit edebileceği, fakat haklı olsa bile, talep edilenden fazlasına karar verimeyeği
belirtilmektedir875.

Bir davada, talep sonucu birden fazla hesap kaleminden oluĢabilir. Davacı sık
sık birçok bağımsız olmayan hesap kaleminin birleĢtiği birlikte ödeme hakkını dava
etmektedir. Örneğin kamulaĢtırma bedeli miktarının tespitinde, sadece elinden alınan
taĢınmaz parçasının değerini değil, aynı zamanda kalanın değerinin azalmasını ve
kamulaĢtırmanın diğer zararlı sonuçları da dikkate alınır. Bunun yanında mahkeme,
davacının bu kalemler için tek tek miktar belirlemelerine bağlı değildir. Alman
hukukunda, mahkeme davacının belirlediği hesap kalemlerinden daha yükseğini
belirleyebilir, fakat para talebinin toplam değerini aĢamaz876. Ġsviçre hukukunda da,
aynı sebebe dayanan farklı zarar kalemlerini konu alan davalarda mahkeme, tüm dava
edilen tutarı aĢmamak koĢuluyla zarar kalemlerineden birisi için daha fazlaya veya
diğeri için daha azına karar verebileceği belirtilmektedir877. Fakat bu durum
eleĢtirilmiĢtir. Bunun tasarruf ilkesinin açık bir ihlalinin olduğu belirtilmiĢtir. Çünkü

875
Baumbach/ Lauterbach/ Albers/ Hartmann, ZPO § 308, kn. 9; Wieczorek/ Schütze/ Rensen,
ZPO § 308, kn. 25. Türk hukukunda bu yönde bir karar için bkz. “Mahkemece dayanılan tapu
kayıtları mahalline yeterli Ģekilde uygulanıp kapsamları kesin olarak belirlenmemiĢ, tapu kayıtlarının
ihdasından itibaren tüm tedavülleri okunmak suretiyle kayıtların birbirini hudut gösterip göstermediği
hususu üzerinde durulmamıĢ, bir kısım yerel bilirkiĢi ve tanıklar geçmiĢte taĢınmazlar arasında
mevcut olan ortak sınınn zamanla yok edildiği hatta bir ara taĢınmazların bir bütün olarak tasarruf
edildiğini ifade ettikleri halde eski sınırın bilirkiĢi ve tanık beyanlarıyla ve kayıt uygulaması ile
tesbitine çalıĢılmamıĢ, bu yönde de ortak sınırın tesbit edilememesi halinde orantı kurulmak suretiyle
ortak sınırın tesbit edilmesi gerektiği hususu düĢünülmeden karar verilmiĢtir. Eksik ve yetersiz
soruĢturmaya dayanılarak karar verilemez. Doğru sonuca varılabilmesi için; öncelikle davaya konu
parselleri kenardan çevreleyen tüm taĢınmazların tutanak ve dayanağını oluĢturan belgeler getirtilip
dosya ikmal edildikten sonra mahallinde yerel ve uzman bilirkiĢiler huzuruyla keĢif icra edilmelidir.
KeĢif sırasında tarafların dayandığı tapu kayıtları yerel ve uzman bilirkiĢiler aracılığıyla mahalline
uygulanarak ortak sınırın belirlenmesine çalıĢılmalıdır. Tapu kayıtlarının uygulanması suretiyle ortak
sınırın tesbiti mümkün olmadığı takdirde tarafların bildireceği tüm tanıklar arazi baĢında dinlenerek
ortak sınır belirlenmelidir. Kayıt uygulaması, bilirkiĢi ve tanık sözleriyle de tapu kayıtlannın
oluĢturulduğu tarihteki ortak sınır belirlenemediği takdirde, tapu kayıtlannın diğer sınırları da gereği
gibi saptanıp taraf tapularındaki miktarlar gözönünde tutulmak, taĢınmazların yüzölçümleri arasında
orantı kurulmak ve taraflar arasında paylaĢtırılmak suretiyle tapuların kapsamları belirlenmelidir.”,
Y.16.HD, 11.07.2005 T., 8355 E., 6334 K., (YKD, C. 31, S. 11, Kasım 2005, s. 1776-1777). Aynı
yönde, Y.7.HD, 19.06.1992 T., 1988/13594 E., 1992/16040 K. (YKD, C. 18, S. 8, Ağustos 1992, s.
1210-1211); Y.1.HD, 04.06.1990 T., 6967 E., 7825 K. (YKD, C. 17, S. 5, Mayıs 1991, s. 676).
876
Thomas/ Putzo/ Reichold, ZPO § 308, kn. 3; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.6; MüKoZPO/
Musielak, ZPO § 308, kn. 7.
877
Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 11; KUKO ZPO/
Oberhammer, ZPO Art. 58, kn. 2; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 30. BGE 119
II 396 E. 2; BGE 123 III 115 E. 6d.
179

davalı ve mahkeme, davaya getirilenler çerçevesinde ne talep edildiğini bilmek


zorundadırlar878.

Fakat davacı birlikte talepte bulunmadığında, yani birçok bağımsız hakkın


toplanmasından meydana gelen bir para tutarını talep ettiğinde, mahkeme sadece para
tutarına bağlı değildir, aynı zamanda her bir hakkın tek tek tutarlarına da bağlıdır879.
Burada gerçekte bir kümilatif dava yığılması vardır. Her bir talep rakamlandırılmamıĢsa
ve sadece tümü için toplam bir tutar verilmiĢse, burada talep sonucunun belirsizliği söz
konusudur880. Somut olayda dava talebinin birlikte olup olmadığının tespiti için,
dilekçeyle talep edilen toplam tutarın bir kısmını oluĢturan her bir para meblağının, tek
baĢına dava edilebilip edilemeyeceği önemlidir. Örneğin, Alman hukuknda
kamulaĢtırma bedelinin ödenmesi davalarında, yukarıda ifade edilen her bir kalemin
ayrılamayacağı, bu yüzden davacının ayrı ayrı elinden alınan taĢınmazın değeri için
tazminat, kalanın değerinin azalması için tazminatı vs. talep etmesinin mümkün
olmadığı belirtilmektedir. Buna karĢılık kümilatif dava yığılmasında birlikte bir talep
yoktur. ġayet davacı, bu haklarını parçalara ayırmakta ve her birini bağımsız davalarda
talep etmekte tasarruf yetkisine sahip değilse o zaman dava talebi ayrılamaz olarak
görülür881.

Türk hukukunda, objektif dava birleĢmesi durumunda mahkemenin her bir talebi
ayrı ayrı değerlendirip, her bir talebi aĢan Ģekilde fazlaya karar veremeyeceği
belirtilmektedir882. Objektif dava birleĢmesinde, birleĢtirilen talepler mahkemece
birlikte incelenir ve birlikte karara bağlanır. Fakat bu talepler birbirinden bağımsızdır.
Davacı bu taleplerden birinden feragat edebilir, diğerine devam edilmesini talep
edebilir. Davalı da bunlardan birisini kabul edebilir; bu halde diğer talep hakkında
inceleme yapılıp karar verilir. Mahkeme, her bir talep için ayrı ayrı karar verir ve her
talep için verilen kararı hükmünde ayrı ayrı gösterir883. Yargıtay‟ın da aynı yönde

878
KUKO ZPO/ Oberhammer, ZPO Art. 58, kn. 2.
879
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 22; Melissinos, s. 123.
880
Melissinos, s. 123-124; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 22. RG, Urt. Des II. ZS v.
7.6.39, DR 1940, 291; BGH, Urt. Des III. ZS v. 3.12.53, BGHZ 11, 192; KarĢılaĢtırınız, BGH, Urt.
Des III. ZS v. 26.11.53, BGHZ 11, 181.
881
Melissinos, s. 124.
882
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3093; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1500;
Aksoy, Objektif Dava Birleşmesi, s. 210.
883
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1500. “Mahkemece davacı tarafından açılan davalar
arasında hukuki ve fiili irtibat bulunması sebebiyle birleĢtirilmesine karar verilmiĢ ve buna göre
hüküm kurulmuĢ ise de birleĢtirilen davalar bağımsızlıklarını koruyacağından her davada talepler ayrı
180

kararları mevcuttur. Bir kararına göre, HMK m. 26 hükmüne göre mahkeme, tarafların
iddia, savunma ve talepleri ile bağlıdır. Öte yandan bu kural yalnızca talep sonucu
yönünden değil, talep sonucunu oluĢturan her bir zarar kalemi yönünden de uygulanır.
Bunun sonucu olarak hükmedilecek tazminat belirlenirken sadece dava edilen talep
sonucunun değil, ayrıca talep sonucunu oluĢturan her bir zarar kaleminden davacı
taleplerinin de ayrı ayrı aĢılmaması gerekir. Dava dilekçesinde fazla hakkın saklı
tutulması ve bazı zarar kalemlerinden davacı alacağının daha fazla olduğunun
belirlenmesi, diğer zarar kalemlerinde talebin aĢılmasını ve fazla tazminata
hükmedilmesini gerektirmez884. Ayrıca talep edilen toplam alacak aĢılmamıĢ olsa bile,
her bir kalem bakımından fazlaya karar verilemez885.

Davacı birden fazla davalıya karĢı tek bir dava açtığında, davalılardan birisi
talep edilenden daha yüksek bir edaya mahkûm edilirse, HMK m. 26 ihlal edilmiĢ
olur886. Davacı tarafından bildirilen, tüm davalılardan istenen toplam tutar aĢılmasa
dahi, yine HMK m. 26 ihlal edilmiĢ olur887. Davacı, davalıların müteselsil borçluluğunu
talep etmemiĢse, mahkeme müteselsil sorumluluğa karar veremez 888. Fakat Alman

ayrı değerlendirilerek hüküm kurulması gerekir. Asıl ve birleĢtirilen davalar hakkında tek hüküm
kurulmuĢ olması doğru görülmemiĢtir.”, Y.17.HD, 22.09.2016 T., 2014/8886 E., 2016/8097 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 24.01.2018).
884
Y.7.HD, 29.09.2009 T., 1724 E., 3939K.; Y.7.HD, 03.07.2012 T., 2011/3816 E., 2012/5200 K.;
Y.7.HD, 18.10.2011 T., 2010/6042 E., 2011/6126 K.; Y.13.HD, 31.05.2011 T., 2010/18036 E.,
2011/8316 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 30.12.2017); Y.15.HD, 13.11.2003 T., 2474 E.,
5468 K. (YKD, C. 30, S. 4, Nisan 2004, s. 578); Y.9.HD, 04.12.1975 T., 30018 E., 52098 K. (YKD,
C. 2, S. 5, Mayıs 1976, s. 667). Asıl alacak ve gecikme faizi kalemlerinden oluĢan talep sonucunda
da, bu kalemlerin aĢılamayacağına dair, Y.23.HD, 13.06.2012 T., 1777 E., 4141 K. (Kazancı Ġçtihat
Bilgi Bankası, E.T. 30.12.2017).
885
“Davalının diğer temyizine gelince; Davacı icra dairesinde verdiği takip talebinde 1.897.428.240 TL
asıl alacak ile 40.471.760 TL gecikme faizi ve 7.300.000 TL KDV'nin tahsilini istemiĢtir. Hükme
dayanak yapılan bilirkiĢi raporunda ise asıl alacak 630.314.735 TL, gecikme faizi 149.447.623 TL ve
KDV'si ise 26.900 TL olarak hesaplanmıĢtır./ Mahkemece de anılan miktarlar esas alınarak istem
kısmen kabul edilmiĢtir. Bu haliyle hükmedilen gecikme faizi ve KDV kalemlerinde istek aĢılmıĢtır.
Ġstek aĢılarak verilen karar HUMK.nun 74. maddesine aykırı olup kararın bu nedenle bozulması
gerekmiĢtir.”, Y.4.HD, 23.06.2005 T., 2004/11331 E., 2005/6893 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası,
E.T. 30.12.2017).
886
“Diğer davalı Ali Y.'ın temyiz istemine gelince, davacı sigorta Ģirketi iĢbu rücuen tazminat davasını,
davalıların % 50 oranında kazanın oluĢumunda kusurlu oldukları iddiasına dayalı olarak açmıĢ olup,
mahkemece hükme dayanak alınan bilirkiĢi raporunda davacıya sigortalı araçta oluĢan gerçek zarar
miktarının ( 730.000.000.- ) TL olarak tespit edilmesi karĢısında, bu miktarın % 50'sine karĢılık gelen
( 365.000.000.- ) TL'nin hüküm altına alınması gerekirken, HUMK'nun 74 ncü maddesine aykırı
olarak, talep aĢılmak suretiyle ( 495.000.000.- ) TL'ye hükmedilmesi hatalı olmuĢ ve kararın
açıklanan nedenle davalı Ali Y. yararına bozulması gerekmiĢtir.”, Y.11.HD, 10.11.2003 T., 10232 E.,
10602 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 30.12.2017).
887
Melissinos, s. 125.
888
“Davacı, 200.000 lira avukatlık ücretinin her iki davalıdan müĢtereken tahsilini istemiĢtir. Davacının
müteselsilen tahsil yolunda bir talebi mevcut değildir. Nitekim mahkeme davalılardan Nesip‟i
bağlayacak bir ücret sözleĢmesi bulunmadığı gerekçesiyle küçük hakkındaki davayı reddetmiĢtir.
181

hukukunda, borçluların müteselsil sorumluluğu davacı tarafından talep edilmemiĢ, fakat


dava sebebinden anlaĢılıyorsa, mahkeme davalıların mahkûmiyetini müteselsil
borçluluk olarak kabul ettiğinde bunun dZPO m. 308/1‟i ihlal etmeyeceği kabul
edilmektedir889. Türk hukukunda da doktrinin bu yönde görüĢleri890 ve Yargıtay‟ın bu
yönde kararları mevcuttur891.

Bilindiği gibi, mahkeme, Usulün 74 maddesi hükmünce davacının iddiası ile bağlıdır; iddia dıĢında
ve talebi aĢar Ģekilde bir karar veremez. Davacı, müteselsilen tahsil isteğinde bulunmadığına ve
yerine getirilmesi, yani ifası istenen borç [bölünebilir borç] niteliğinde olması itibariyle olayımızda
BK.nun 69. maddesinin uygulanmasından da söz edilmiyeceğine göre, mahkemenin davalılardan
birini borcun tamamından sorumlu tutması mümkün değildir. Böyle bir uygulama Usulün 74.
maddesi hükmüne açık bir aykırılık teĢkil eder (Ġlhan E. Postacıoğlu - Medeni Usul Hukuku Dersleri
- Ġstanbul 1975, Sayfa; 246 vd. özellikle dipnot 17) (Kenan Tunçomağ - Türk Borçlar Hukuku,
Ġstanbul 1976, Sayfa: 1028 vd., özellikle 1042, dipnot 17/a ve 17/b ve orada anılan daire kararları) O
halde mahkemece, davacının müteselsilen tahsil isteği bulunmadığı gözetilip her bir davalının ancak
gerçekleĢecek borcun yarısından sorumlu tutulabileceği düĢünülerek ona göre hüküm verilmesi gere
kirken, borcun tümüyle bir davalıyı sorumlu tutması da ayrıca usul ve yasaya aykırıdır.”, Y.4.HD,
11.02.1980 T., 10289 E., 1626 K. (YKD, C. 7, S. 11, Kasım 1981, s. 1512). Müteselsil
sorumlululardan sadece bazıları için müteselsil sorumluluk talep edilmiĢ ve bir kısmı için talep
edilmemiĢse, o kiĢinin de müteselsil sorumluluğuna karar verilemez, YHGK, 07.03.1986 T.,
1984/10-250 E., 1986/205 K. (YKD, C. 14, S. 1, Ocak 1988, s. 9). “Dosya münderecatına, tarafların
iddia ve müdafaalarına, merci kararında yazılı gerektirici sebeplere göre sair temyiz itirazları yerinde
değilse de BK. nun 69. maddesi gereğince borçlu, bölünebilen kira borcundan payına düĢenle
sorumludur. Akitte iki kiracı mevcut olup, bunlardan Cengiz hakkında takip yapılmamıĢtır. Mercice
hakkında takip yapılan Murat‟ın hissesine düĢen 250.000 TL. üzerinden itirazın kaldırılması
gerekirken tamamı üzerinden kaldırılması isabetsiz, olduğu gibi kiracılar arasında, mecburi dava
arkadaĢlığı olup bunlardan birisi hakkındaki takiple kiralananın tahliyesi istenemez. Zira kiralananm
boĢaltılması borcu bölünebilen borçlardan değildir. Bu duruma rağmen tahliye kararı verilmesi
isabetsizdir.”, Y.12.HD, 09.12.1982 T., 9039 E., 9255 K. (YKD, C. 9, S. 9, Eylül 1983, s. 1343-
1344).
889
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 25.
890
Bolayır, Hukuku Re‟sen Uygulaması, s. 70-71.
891
“dava dilekçesindeki sözlerden ve ileri sürülen olaylardan ve bunların yorumundan, davacının dolaylı
bir biçimde müteselsilen ödetme isteğinde bulunduğu anlaĢıldığı takdirde de, yukarıda belirtilen
kuralın uygulanması gerekir. Nitekim Hukuk Genel Kurulu'nun 23.3.1966 gün ve 9/3 esas, 80 karar
sayılı ilamında da aynı görüĢ açık ve seçik olarak vurgulanmıĢtır. KuĢku yoktur ki, yapılacak
yorumlarda temel hüküm BK.nun 18. maddesidir. Bu genel yorum kuralı, dava sırasındaki bir
beyanın ya da dava ve cevap dilekçeleri ile tarafların yine dava sırasındaki yazılı bildirimlerini
yorumunda da uygulanır. Çünkü, gerek dava dilekçeleri, gerekse tarafların dava sırasındaki sözlü ve
yazılı diğer bildirimleri kural olarak, birer hukuksal iĢlemdir ve her hukuk iĢlemi gibi BK.nun 18 ve
MK.nun 2. maddeleri gereğince bildirimde bulunan kullandığı sözlere bakılmayarak, afaki iyi niyet
kurallarınca kullanılan sözlerden ve yazılardan ne gibi bir anlam çıkarılması gerektiği belli edilerek
yorumlanmalı ve bu yorum sonucuna göre iĢlem yapılmalıdır. ( HGK.nun 3.4.1963 gün ve 2/93 esas,
29 karar. )”, YHGK, 28.12.1983 T., 1981/9-721 E., 1983/1421 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası,
E.T. 11.05.2017). “Bir davacının kendilerinin tamamen kusursuz olduğundan söz ederek zararlı
sonucu meydana getiren müteselsil borçlulardan biri aleyhine açtığı bir davada, zararın tümünü talep
etmesi, örtülü olarak değil, aksine Borçlar Yasasının 142. maddesinde öngörülen teselsül kuralına
açık bir Ģekilde dayandığının en belirgin bir kanıtıdır; bu gibi durumlarda, müteselsilen sözcüğünün
dava dilekçesinde kullanılmamıĢ olması sonuca etkili değildir. O halde, davalının zararın tümünden
sorumlu olduğu ve davada teselsül kuralına dayanıldığı gözetilerek, gerçekleĢen zararın istek
doğrultusunda tahsiline karar verilmek gerekirken, dava dilekçesinin yorumunda hataya düĢülerek,
davalının kusuru oranında ödetmeye karar verilmesi ve Usul ve Yasaya uygun olan Özel Daire
bozma ilamına uyulmayarak önceki kararda direnilmesi bozmayı gerektirir.”, YHGK, 24.06.1983 T.,
1981/9-533 E., 1983/724 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 11.05.2017).
182

Müteselsil alacaklılık oluĢturan birden fazla davacılar, borçlularına karĢı ortak


bir dava açtıklarında ve hem toplam bir tutar hem de her hakkın ayrı ayrı tutarını da
bildirdiklerinde, mahkeme aynı Ģekilde ne toplam tutarı ne de her bir davacının payına
düĢen tutarı aĢabilir. Talep edilen toplam tutarın içinde kalsa bile mahkeme, bir
davacıya talep edilenden daha fazlasını, diğer davacıya daha azını tanıdığında HMK m.
26 ihlal edilir892. TaĢınmazın mirasçılar adına tesciline karar verilmesi talep edildiği
halde, mahkemece iĢtirak halinde mülkiyet Ģeklinde karar vermesi gerekirken, sadece
dava açan bir mirasçı adına tesciline karar vermesi fazlaya karar vermedir893.

Alman hukukunda, daha fazlasına karar verme yasağı, uygun olmayan veya çok
dar formüle edilmiĢ taleplerin mevcudiyetinde hâkimi, talebin uygun iyileĢtirmesine
teĢvik etmekte sınırlandırmamaktadır. Bu durumda, hâkimin teĢvik yükümlülüğünün
kullanılmasının sonucunda, mahkemenin teĢvikine uyan ve talebini değiĢtiren davacıya
baĢlangıçta talep ettiğinden daha fazlasını karar verilmesine yol açabilmesinin bir önemi
yoktur894. Türk hukukunda ise, hâkimin davanın maddi yürütümü ile yükümlü olması,
bu yükümlülük sebebiyle davacıya fazlayı talep edebileceği yönünde hatırlatmada
bulunmasına haklı bir gerekçe oluĢturmadığı belirtilmektedir895.

892
Ġsviçre hukukunda, birçok davacının ortak dava ettiği tutarın tamamı veya bir kısmı sadece bir
alacaklıya tanındığında hâkim talepten farklı bir Ģeye karar vermiĢ olur (BK-Berner Kommentar/
Hurni, ZPO Art. 58, kn. 22. Urteil BG 4P.284/2006 E. 3). “Ölenin annesi, babası ve kardeĢleri olan
davacılar, açtıkları ilk davada davacıların her biri için 250.000.000 lira olmak üzere toplan
1.000.000.000 lira manevi tazminat isteminde bulunmuĢlardır. Mahkemece, anne ve babanın her biri
için ayrı ayrı 750.000.000 lira manevi tazminata hükmedilmiĢ olması Hukuk Usulü Muhakemeleri
Yasası'nın 74. maddesinde düzenlenmiĢ bulunan hakimin tarafların iddia ve savunmaları ile bağlı
olup ondan fazlasına ve baĢka bir Ģeye hükmedemeyeceği kuralına aykırıdır.”, Y.4.HD, 14.07.2005
T., 2004/13247 E., 2005/8190 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 11.05.2017). Aynı yönde,
Y.4.HD, 18.03.2002 T., 2001/12008 E., 2002/3191 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
11.05.2017).
893
“Öte yandan, hâkim taleple bağlı olup talepten fazlaya karar veremez. Davacılar Ahmet ve Fahrettin,
taĢınmazın miras bırakanları Nuri mirasçıları adına tesciline karar verilmesini istedikleri halde,
mahkemece iĢtirak halinde mülkiyet Ģeklinde karar verilmesi gerekirken, bu yönde hüküm
kurulmaması ve mirasçı Fahrettin yönünden önceki kararın kesinleĢtiğinin kabulü de doğru
değildir.”, Y.16.HD, 13.11.2003 T., 10467 E., 10762 K. (YKD, C. 30, S. 7, Temmuz 2004, s. 1086).
894
Melissinos, s. 125.
895
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 114.
183

3.2.2.1.3. BaĢka Bir ġeye Karar Verme Yasağı

3.2.2.1.3.1. BaĢka Bir ġeye Karar Verememe

Taleple bağlılık ilkesinin taĢıdığı anlamlardan ve sonuçlardan üçüncüsü,


mahkemenin, “talepten baĢka bir Ģeye (aliud)” karar verememesidir896. Hâkim, taraf
taleplerinden nitelik (vasfında; qualitativ) bakımdan sapamaz897. Mahkemenin talepten
farklı bir Ģeye karar verip vermediği, talebin dayanağı olan vakıalar da dikkate alınarak,
talep sonucu ve hüküm fıkrasının karĢılaĢtırılması ile ortaya çıkabilir898. Ġki unsurlu
dava konusu görüĢünü benimsediğimiz için, talep yanında vakıalara da bakmak
gerekecektir. Çünkü talep ve hüküm fıkrası aynı olmakla birlikte, dava sebebi farklı bir
karar, taleple bağlılık ilkesini ihlal etmiĢ olur. Bu durumda mahkeme, talepten farklı bir
Ģeye karar vermiĢ olur. Örneğin, akıl hastalığı sebebiyle açılan boĢanma davasında
hâkim, zina sebebine dayanarak hüküm verirse, talepten farklı bir Ģeye karar vermiĢ
olur.

Yukarıda, talep sonucunun yorumu baĢlığı altında gösterildiği gibi899, açıkça


yanlıĢ ifade edilmiĢ taraf taleplerini kendiliğinden düzeltmek mahkemenin görevidir.
Keza hüküm fıkrasının, taraf talepleriyle harfi harfine uyuĢması zorunlu değildir.
Mahkeme, talepte bulunanın gerçek iradesini bulmalıdır900 ve buna uygun karar
vermelidir. Aynı Ģekilde talebin içerdiği ve yanlıĢ olan hukuk kavramları ile hâkim bağlı
değildir. Burada da hâkimin hukuku kendiliğinden uygulaması ilkesi geçerlidir. Böylece
hüküm fıkrası taleple kelimesi kelimesine uymazsa bu HMK m. 26‟nın ihlalinin olduğu
anlamına gelmez. Çünkü talep edilenden farklı bir Ģeye karar verilip verilmediği ve bu
sebeple HMK m. 26‟nın ihlal edilip edilmediği sorunu için, davacının gerçekten talep

896
Sauer, Allgemeine Prozessrechtslehre, s. 74; Braun, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, s. 77;
Baumbach/ Lauterbach/ Albers/ Hartmann, ZPO § 308, kn.7; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308,
kn.8; Rechberger/ Simotta, Grundriss des österreichischen Zivilprozessrecht, s. 204; Holzhammer,
Österreichisches Zivilprozessrecht, s. 125; Rechberger/Rechberger, ZPO § 405, kn.1; Fasching/
Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.22; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3099; Meriç,
Tasarruf Ġlkesi, s. 115; Hanağası, Anonım Ortaklığın, s. 242; Staehelin/ Staehelin/ Pascal-
Grolimund, Zivilprozessrecht, s. 137; Habscheid, Schweizerisches Zivilprozess- und
Gercihtsorganisationsrecht, s. 310.
897
Melissinos, s. 43; Saenger, ZPO § 308, kn.2; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 12;
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 11; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO
Art. 58, kn. 17; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 7.
898
Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.22; Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler,
ZPO Art. 58, kn. 9.
899
Bkz. Ġkinci Bölüm, I, C, 4.
900
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 115; Melissinos, s. 126.
184

ettiğinden baĢka bir Ģey alıp almadığı veya karĢın tarafın baĢka bir Ģeye mahkûm edilip
edilmediği önemlidir901. Yani, talep edenin gerçek iradesi ile mahkemenin verdiği
hükümdeki sonuç kısmının aynı olup olmadığı önemlidir902. Alman hukukunda, davacı
yanlıĢ ifade kullanmamıĢ bilakis uygun olmayan talepte bulunmuĢsa o zaman
mahkemenin kendiliğinden talebi düzeltemeyeceği ve dava sebebine göre karar
veremeyeceği, çünkü bu Ģekilde farklı bir Ģeye karar vermiĢ olacağı ve dZPO m. 308/1‟i
ihlal edeceği belirtilmektedir. Fakat mahkeme davayı reddetmeden önce, dZPO m.
139‟a göre yükümlü olduğu aydınlatma ödevini, talepte bulunanı doğru talepte
bulunmaya teĢvik için kullanmalıdır903. Türk hukukunda ise, yukarıda HMK m. 31‟ e
göre hâkimin aydınlatma yükümlülüğü baĢlığı altında incelediğimiz gibi, maddede
açıkça hâkimin tarafları açıkça uygun taleplerde bulunmaya teĢvik etmesi
düzenlenmemesine rağmen, bazı kanun maddelerinde ve gerek doktrin görüĢlerinde ve
gerekse yargı uygulamalarında, hâkimin tarafları uygun taleplerde bulunma konusunda
teĢvik edeceği belirtilmektedir.

Talep sonucunun para olduğu davalarda da mahkeme, para iadesine karar vermiĢ
olsa bile farklı bir Ģeye karar verdiği durumlar söz konusu olabilir904. Örneğin, dava
yabancı para biriminde ödemeye yönelikse, mahkeme ülke parasıyla ödemeye karar
veremez905 veya dava ülke para biriminde ödemeye yönelikse, mahkeme yabancı para
biriminde ödemeye karar veremez906. TBK m. 99, yabancı para olarak belirlenen

901
Melissinos, s. 126; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 111.
902
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 115.
903
Melissinos, s. 126-127.
904
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 25.
905
Pekcanıtez, Yabancı Para, s. 115; Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.6; Wieczorek/
Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 26. “Davalı-davacı kadın diğer yandan, dava dilekçesinde
tazminatın döviz cinsinden USD olarak belirlenmesi ve tahsil tarihindeki kuru üzerinden ödenmesi
istenilmiĢ olmasına rağmen, usulüne uygun bir ıslah talebi olmaksızın ve hiçbir gerekçe
gösterilmeksizin, mahkemece zarar TL. üzerinden hesaplanarak hüküm kurulmuĢ olup, bu durumda,
hüküm tarihi itibarıyla HUMK.nun 74. maddesine aykırı olacak Ģekilde talep aĢımı olup olmadığı
hususu değerlendirilmeksizin yazılı Ģekilde hüküm kurulması da doğru görülmemiĢtir.”, Y.11.HD,
09.11.2006 T., 2005/10544 E., 2006/11390 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 15.12.2017). Aynı
yönde, YHGK, 14.05.2008 T., 11-392 E., 377 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 15.12.2017).
906
Pekcanıtez, Yabancı Para, s. 116; Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.3; Brunner/ Gasser/
Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 53; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 26. BGH WM
1993, 2011; BGHZ 101, 296, 307. “Davacı, icra takibinde toplam 223.385,00 usd alacağın takip
tarihindeki kur üzerinden çevirdiği TL karĢılığı alacağının tahsilini talep etmiĢ ve itiraz üzerinden
itirazın iptali davası açmıĢtır. Talep olunan alacağın kur karĢılığı Türk parası cinsinden olduğu
dikkate alınmadan, yabancı para cinsinden itirazın iptaline karar verilmesi, H.U.M.K.nun 74.
maddesine aykırıdır.”, Y.19.HD, 26.09.2011 T., 2141 E., 11387 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası,
E.T. 15.12.2017). Aynı yönde, Y.11.HD, 05.10.2006 T., 2005/8849 E., 9828 K. (Kazancı Ġçtihat
Bilgi Bankası, E.T. 15.12.2017); Y.17.HD, 28.12.2004 T., 14323 E., 14232 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi
185

borçların nasıl ifa edilmesi gerektiğini düzenlemiĢtir. Konusu para olan borç ülke
parasıyla ödenir (TBK m. 99/1). Eğer ülke parası dıĢında baĢka bir para birimiyle
ödeme yapılması kararlaĢtırılmıĢsa, sözleĢmede aynen ödeme veya bu anlama gelen bir
ifade bulunmadıkça borç, ödeme günündeki rayiç üzerinden ülke parasıyla da ödenebilir
(TBK m. 99/2). Ülke parası dıĢında baĢka bir para birimiyle belirlenmiĢ ve sözleĢmede
aynen ödeme ya da bu anlama gelen bir ifade de bulunmadıkça, borcun ödeme gününde
ödenmemesi üzerine alacaklı, bu alacağının aynen veya vade ya da fiilî ödeme
günündeki rayiç üzerinden ülke parası ile ödenmesini isteyebilir (TBK m. 99/3; ĠĠK m.
58/2-3). Mahkeme davacının TBK m. 99/3‟e (icra dairesi için ĠĠK m. 58/2-3) göre
belirlemesine bağlıdır, buna uymayan kararları taleple bağlılık ilkesine aykırılık
oluĢturur907. Alman hukukunda, yabancı para alacağı varken ülke parasıyla veya ülke
parasıyla alacağı varken yabancı para alacağı talep edildiğinde ya davanın reddedileceği
ya da dZPO m. 139/1-2 uyarınca aydınlatma ödevi kullanılarak talebin düzeltilmesinin
mümkün olduğu belirtilmektedir. Ancak, her durumda davalı, doğrudan gerçekte
borçlanmıĢ olduğu para birimini ödemeye mahkûm edilemez908. Ġsviçre hukukunda,
yabancı para borcunun alacaklısı, yargılamada ülke parasıyla ödemeyi talep ettiğinde,
hakkı olmayan bir talepte bulunmuĢtur. Tasarruf ilkesine göre dava reddedilmelidir.
Davacı kesin bir hak kaybına uğramamıĢtır, çünkü o hakkını kesin hüküm itirazıyla
karĢılaĢmadan, borçlu olunan yabancı para biriminde yeniden dava edebilir. Burda
hâkimin davayı aydınlatma yükümlülüğünü kullanarak, davacıya uygun talepte
bulunmaya teĢvik etmesi mümkün değildir909.

Mahkeme talep edilenden farklı bir tarzda tazminatın ödenmesine karar


veremez910. KomĢuluk denkleĢtirme hakkı, haksız fiil tazminat talebine göre daha azını

Bankası, E.T. 15.12.2017); Y.13.HD, 02.03.1998 T., 137 E., 1821 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası,
E.T. 15.12.2017)
907
“Davacı, baĢladığı icra takibinde dövizin fiili ödeme tarihindeki TL. karĢılığı üzerinden talepte
bulunmuĢtur. Mahkemece davacının bu talebi gözetilerek hüküm kurulması gerekirken talep
olmadığı halde takip tarihindeki TL. karĢılığı üzerinden karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup
bozma nedenidir.”, Y.13.HD, 09.07.2002 T., 7120 E., 8587 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
15.12.2017). Aynı yönde, Y.11.HD, 20.02.2002 T., 2001/9260 E., 2002/1455 K. (Kazancı Ġçtihat
Bilgi Bankası, E.T. 15.12.2017); Y.2.HD, 13.01.2014 T., 2013/16482 E., 2014/7 K. (Kazancı Ġçtihat
Bilgi Bankası, E.T. 15.12.2017); Y.13.HD, 09.07.2002 T., 7120 E., 8587 K. (YKD, C. 29, S. 2, ġubat
2003, s. 225-226); Y.12.HD, 26.04.2001 T., 5929 E., 17075 K. (YKD, C. 27, S. 10, Ekim 2001, s.
1545).
908
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 25. BGHZ 101, 296, 307.
909
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 17-18.
910
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.8; Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.3; Prütting/ Gehrlein/
Thole, ZPO § 308, kn.6. “Dava konusu aracın dava tarihi itibarıyla değerinin tesbit ettirilip bu
bedelin yarısına hükmedilmesi gerekirken, talep dıĢına çıkılarak ( HUMK. md. 74 ) aracın keĢif
186

değil, baĢka bir Ģeyi oluĢturur911. Artan vergi giderleri yerine taĢıma masraflarına karar
veremez912. Kira yerine ecrimisile karar verilemez913. Trafik kazasından doğan
davalarda davacının talebi araçta meydana gelen değer kaybına yönelikken, araçta
meydana gelen hasarın ödenmesine karar verilemez914. Zeytin ağaçlarının bir yıllık
verim kaybı yerine, yeniden dikim bedeline karar verilemez915. Davacının maddi
tazminat istemi çalıĢma gücü kaybına dayalı olduğu halde, tedavi giderine hükmedilmiĢ
olması, talepten farklı bir Ģeye karar vermedir916. Davacılar, davalılardan satın aldıkları
bağımsız bölümler ve ortak alanların ayıplı olduğunu ileri sürerek satıĢ bedelinden
indirim yapılmasını, akdin kötü ifası sebebiyle maddi ve manevi zararlarının tahsilini
talep etmiĢlerse, mahkemece onarım bedeline hükmedilmesi talepten farklı bir Ģeye
karar vermedir917.

Mahkeme talep edilenden baĢka bir hakka, bu hak talep edilene nazaran daha az
kapsamlı olsa bile, karar veremez918. Örneğin, bir eĢyanın mülkiyeti talep edildiğinde
rehin hakkına919, zilyetliğin korunması hakkına920 veya ölüme bağlı tasarrufun iptali
dava edildiğinde, mahkeme saklı pay ihlalinin var olduğu görse bile, tenkisine karar
verilemez921.

tarihindeki değerinin yarısına hükmedilmesi doğru olmamıĢtır.”, Y.2.HD, 18.07.2005 T., 11194 E.,
11507 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.08.2017). Aynı yönde, Y.4.HD, 22.09.2003 T.,
4577 E., 10366 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.08.2017).
911
Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.6.
912
Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.3; Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.6.
913
Y.3.HD, 16.11.1992 T., 7531 E., 18714 K. (YKD, C. 19, S. 2, ġubat 1993, s. 185).
914
Y.4.HD, 13.02.2009 T., 2008/7270 E., 2009/2126 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
10.08.2017).
915
Y.4.HD, 24.06.2004 T., 1528 E., 8355 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 15.12.2017).
916
Y.4.HD, 24.05.2001 T., 1557 E., 5453 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 15.12.2017).
917
Y.13.HD, 03.07.2014 T., 2013/21671 E., 2014/22667 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
15.12.2017).
918
Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.3; Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.6); Musielak, Die
Bindung, s. 354; Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 160.
919
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 20; Sutter-Somm/ Hasenböhler/
Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 11; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 29.
920
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 29; Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO
Art. 58, kn. 20.
921
Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 11; Brunner/ Gasser/
Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 20; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 28.
“Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 185/2 maddesi, dava açıldıktan sonra davacının, davalının
açık muvafakatı olmadan davasını geniĢletemeyeceği gibi mahiyetini de değiĢtiremiyeceği kuralını
getirmiĢtir./ Dava bidayette açıkça mirasta iade olarak açılmıĢtır. Daha sonra tenkis olarak
daraltılmıĢtır. Tenkis davasının Ģartları ( MK. m. 505 ) hesap tarzı kendisine özgüdür. Medeni
Kanunun 603. maddesinde ifadesini bulan iade borcu ise tamamiyle tenkisten farklıdır. Böyle olunca
tenkisi mirasta iadeden dar olarak yorumlamaya ve usulün 74.maddesini uygulamaya imkân yoktur.
Dava hukuki sebep yönünden usulün 83-90 maddeleri gereğince islah edilmediği sürece açıldığı
187

ġahsa bağlı irtifaka karar verilmesi, arazi irtifakına oranla farklı bir Ģeyi
oluĢturur922. SözleĢme içeriğinin değiĢen koĢullara uyarlanması talep edilmiĢse,
mahkeme, feshi tek makul çözüm olarak görse bile, sözleĢmenin feshine karar veremez.
Bu durumda uyarlama davası reddedilir923. Talep, dava konusu taĢınmazın davalıya ait
tapusunun iptali ile Hazine adına tesciline iliĢkin iken, taĢınmazın tapu kaydı üzerindeki
"6831 sayılı Yasanın 2/B maddesi uyarınca orman dıĢına çıkarılmıĢtır" ġerhinin
silinmesine karar verilmesi, talepten farklı bir Ģeye karar vermedir924. Davalı Ģirkete
yönetim kayyımı atanması talep edilmiĢken, davacıların menfaatlerini korumak
amacıyla, Ģirketin yönetim ve genel kurullarına katılmak üzere kayyım tayin edilmesi,
talepten baĢka bir Ģeye karar vermedir925. Davacı, mirasbırakanına ait taĢınmazın tapu
kaydında murisin soyadının yanlıĢ yazıldığını ileri sürerek, tapu kayıtlarının nüfus
kayıtlarına uygun olarak düzeltilmesi talep etmesine rağmen, mahkemece, tapu kayıt
maliki ile davacının murisinin aynı kiĢi olduklarının tespitine karar verilmesi talepten
baĢka bir Ģeye karar vermedir926. Talep acele kamulaĢtırma nedeniyle değer tespiti ve
taĢınmaza acele el konulmasına iliĢkinken, mahkeme taĢınmazın tapu kaydının iptali ile
davacı idare adına tesciline karar veremez927.

Ģekliyle incelenip sonuçlandırılması gerekir.”, Y.2.HD, 04.04.1995 T., 3261 E., 4014 K. (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.08.2017). Ancak Yargıtay‟ın, muvazaa taleplerinin tenkise
dönüĢtürülmesinin talep sonucunun azaltılması olduğu yönünde kararları vardır, Y.1.HD, 28.12.1987
T., 10273 E., 13038 K. (YKD, C. 14, S. 4, Nisan 1988, s. 470). Kuru‟ya göre, tenkis ve muvazaa
nedeniyle iptal-tescil davalarının hukuki sebepleri (TMK m. 560, TBK m. 19) farklı ise de,
dayandıkları vakıalar, yani dava sebepleri aynı, yani muvazaadır. Bu durumda, bu iki davayı
bağımsız davalar olarak nitelendirmek mümkün değildir. Burada iptal-tescil davası tam dava, tenkis
davası ise kısmi dava niteliğindedir. Tenkis davasında (tam dava iptal davası açmıĢ gibi) iĢlemin
iptaline karar verilmesi, HMK m. 26 hükmüne göre talepten fazlaya hüküm verme niteliğindedir
(Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1489).
922
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 26.
923
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 12. “Ancak, dava, sözleĢmenin günün
koĢullarına uyarlanmasına iliĢkin olup, menfi tespit veya istirdat talebini içermemektedir. Böyle bir
dava ile amaçlanan, kalan borcun günün ekonomik koĢullarına ve tarafların ekonomik dengelerine
uygun bir geri ödeme planına bağlanmasıdır. Oysa, somut olayda, yargılama sırasında davacının
borcunu tamamen ödediği, uyarlama konusu yapılabilecek bir borcun kalmadığı, bir baĢka anlatım ile
dava konusunun kalmadığı anlaĢılmaktadır./ Bu durumda mahkemece, konusu kalmayan davanın sırf
bu nedenle reddine karar vermek gerekirken yazılı Ģekilde hüküm tesisi doğru olmamıĢtır.”,
Y.11.HD, 08.02.2001 T., 2000/9857 E., 2001/931 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
10.08.2017).
924
YHGK, 12.11.2003 T., 1-608 E., 665 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 15.12.2017).
925
Y.11.HD, 07.04.2016 T., 2015/7612 E., 2016/3875 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
10.08.2017).
926
Y.1.HD, 12.11.2014 T., 14876 E., 17460 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.08.2017).
927
Y.5.HD, 12.03.2007 T., 330 E., 3023 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.08.2017).
188

Evliliğin butlanı davasında boĢanma kararı verilmesi talepten farklı bir Ģeye
karar vermedir928. Taraf belirli sebeplere dayanarak boĢanma talep etmiĢse, mahkeme
evliliğin butlanına karar veremez929.

Davacı dava dilekçesinde, ağaç ve dalların kesilmesini talep ettiğinde, ağaçların


sökülüp 1,5 metre içeriye dikilmesine karar verilmesi talepten farklı bir Ģeye karar
vermedir930. Bir tabloyu sahte olarak iĢaretlemek yerine, sahte imzanın kaldırılmasına
karar verilemez931.

Seçimlik talep sonucuna karĢılık, bu seçimlik haklardan sadece birine edaya


mahkûmiyet farklı bir Ģeye karar vermedir932. Çünkü HMK m. 112/2, uyarınca
mahkeme, bu seçimlik haklardan sadecebirine değil, seçimlik mahkûmiyete karar
vermelidir.

Temsil ve yönetim yetkisinin talep edilen tamamen geri alınmasına oranla,


kısmen geri alma (sınırlama) nitelik olarak farklı bir Ģeydir, daha azını oluĢturmaz, buna
mahkûmiyet sadece uygun bir tali talep durumunda mümkündür933. Çünkü farklı
vakıalar söz konusudur934. Dava olağanüstü feshin butlanının tespitine yönelikse,
taraflar uygun bir talepte bulunmadıklarında mahkeme, sözleĢmenin olağan fesih
aracılığıyla sona erdiğine karar veremez935. Özlük dosyasından uyarmanın çıkarılmasına

928
Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.27; Metin Ġkizler, Evlenmenin Hükümsüzlüğü, Seçkin
Yayıncılık, Ankara 2018, s. 238. Y.2.HD, 19.06.2014 T., 3159 E., 13940 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi
Bankası, E.T. 10.08.2017). SZ 1949, 22/144.
929
Akkaya, BoĢanma Davası, s. 75; Mehmet Erdem, Aile Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2018, s.
74; Ġkizler, Evlenmenin Hükümsüzlüğü, s. 238. AçılmıĢ olan bir boĢanma davasında hâkim, evliliğin
mutlak butlanla batıl olduğunu gördüğü takdirde, bunu boĢanma davası için bekletici mesele yaparak,
mutlak butlan davası için durumu Cumhuriyet savcısına bildirmelidir. Yoksa bir mutlak butlan
nedeni varken, boĢanma davasına devam olunamaz (Erdem, Aile Hukuku, s. 74). Buna karĢılık
hâkim, herhangi bir davada evlenmenin yokluğunu fark ederse, bunu kendiliğinden dikkate alır.
Örneğin açılmıĢ bir boĢanma davasında, evliliğin yok olduğunu gören hâkim, bunu tespitle yetinir ve
boĢanmaya karar vermez. Çünkü yok olan bir evlenmede boĢanma söz konusu olmaz (Mustafa
Dural/ Tufan Öğüz/ Mustafa Alper GümüĢ, Türk Özel Hukuku Cilt III Aile Hukuku, 11. Bası,
Filiz Kitabevi, Ġstanbul 2016, s. 77).
930
Y.14.HD, 04.10.2011 T., 9224 E., 11483 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.08.2017).
931
Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.3; Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.6; Wieczorek/
Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 25. BGHZ 107, 384, 394= NJW 1990, 1986.
932
Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.25. SZ 1929, 11/64.
933
Thomas/ Putzo/ Reichold, ZPO § 308, kn. 2; Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.3.
934
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 25.
935
Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.6; Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.3. BGH NJW-RR
2000, 987; BGH MDR 2000, 655, 656.
189

yönelik bir davada mahkeme, davalıyı (bu çıkarma mahkûmiyetinin yanında) yeniden
bir uyarma vermekte yetkili olduğunu açıklarsa, taleple bağlılık ilkesini ihlal eder936.

Ortaklığın giderilmesi davasında, mahkeme davacı ve davalıların talep sonucu


ile bağlıdır, talepten baĢka bir Ģeye karar veremez. Dava dilekçesinde aynen taksim
talep edilmiĢse937, dava konusu malın aynen taksiminin mümkün olmadığı sonucuna
varan mahkemenin, ortaklığın giderilmesi davasının reddine karar vermesi gerekir.
Mahkemenin talep dıĢına çıkarak, ortaklığın satıĢ suretiyle giderilmesine karar
veremez938. Dava dilekçesinde ortaklığın satıĢ suretiyle giderilmesi talep edilmiĢse ve
davalılardan hiçbiri aynen taksim talep etmemiĢ ise, mahkeme, aynen taksime karar
veremez939.

Talep edilenden daha az tutar veya daha az miktara karar verildiğinden, para ve
cins borçlarında izin verilebilir daha azının bulunduğunda Ģüphe yoktur. Karar verilen,
talep edilene kıyasla aynı cinsten (niceliksel bir uyuĢma) olmadığında daima farklı bir
Ģey söz konusudur940. Talep edilenden farklısına karar verememe konusunda esas
alınacak nokta, usuli talep kavramı ve onun unsurlarına bağlılık oluĢturmalıdır. Taleple
bağlılık da tarafın usuli talep kavramı üzerinde yaptığı belirlemeyi ifade ettiğinden,
talep sonucu olarak istenilen Ģey ile hüküm sonucu arasında niceliksel bir uyuĢmanın
söz konusu olmadığı her durumda talepten farklısına karar verilmiĢtir. Bu sebeple
hüküm sonucuna iliĢkin taraf iradesine bakılarak, hâkimin neye hüküm veremeyeceği
tespit edilmelidir. BaĢka bir Ģeye karar verilmiĢ olup olmadığı sorusunun

936
Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.6; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 26.
BAG NJW 1995, 1374. “Gerçekten, geçit davalarında amaç, genel yola bağlantısı olmayan
taĢınmazların genel yolla bağlantısını kurmaktır. Davacı 3585 parseli dava etmek suretiyle bu parsel
üzerinden kurulacak geçiti yeterli gördüğünden mahkemece taleple bağlı kalınarak davanın krokide
kırmızı ile iĢaretli bölüm yönünden kabulü yerine HUMK.nun 74. maddesine aykırı olarak yazılı
olduğu Ģekilde karar tesisi doğru olmamıĢtır.”, Y.14.HD, 16.10.2006 T., 9582 E., 11032 K. (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.08.2017).
937
Dava dilekçesindeki aynen taksim talebi, kat mülkiyeti kurulması talebini de kapsar (Kuru, Hukuk
Muhakemeleri Usulü, C. 6, s. 6238-6239).
938
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 6, s. 6237. “Mahkemece, tarafların satıĢ suretiyle ortaklığın
giderilmesini talep etmediklerini belirtmeleri ve davaya konu taĢınmazlar üzerindeki ortaklığın aynen
taksim suretiyle giderilmesinin mümkün bulunmadığı tespit edildiğine göre davanın reddine karar
verilmesi gerekirken, ortaklığın satıĢ suretiyle giderilmesine karar verilmesi doğru görülmemiĢ,
hükmün açıklanan sebeple bozulması gerekmiĢtir.”, Y.14.HD, 27.06.2013 T., 8337 E., 9909 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.08.2017). Aynı yönde, Y.14.HD, 24.06.2013 T., 7487 E.,
9684 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.08.2017).
939
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 6, s. 6237. Y.6.HD, 15.03.1973 T., 1370 E., 1096 K.;
Y.6.HD, 21.01.1969 T., 5574 E., 262 K.; Y.6.HD, 27.02.1986 T., 13810 E., 2547 K. (Kuru, Hukuk
Muhakemeleri Usulü, C. 6, s. 6237, dipnot 39, 39a).
940
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 16; Melissinos, s. 127.
190

değerlendirilmesi, sadece davacıya sağlanacak hukuki korumaya bağlı değildir. Bunun


yanında tanınan hakkın davalı tarafından nasıl yerine getirileceği de önemlidir. Örneğin,
davacının ipotek hakkının varlığına iliĢkin açtığı dava, davalıdan alacaklı olduğunun
tespitine karar verilemez. Çünkü her iki davanın hukuki sonuçları farklıdır. Alacak
davasında, davacının davalıdan olan alacağı hüküm altına alınıp dava sonunda davalının
herhangi bir malvarlığının paraya çevrilerek tatmini söz konusu iken, ipotek davasında,
alacaklıya taĢınmaz rehninin kurulmasıyla yüklendiği, hukuki durumun paraya
çevrilmesi söz konusudur941.

3.2.2.1.3.2. Para Ġadesi ve Aynen Ġade Talepleri

Davacı bir eĢyanın değerinin ödenmesini talep ettiğinde, mahkeme, ödeme


yerine, bu eĢyanın iadesine karar veremez942. Çünkü bu durumda baĢka bir Ģeye karar
verme söz konusudur943.

Buna karĢılık, aynen iadeye yönelik dava talebinin, para iadesini daha azı olarak
kapsayıp kapsamadığı veya para iadesinin aynen iadeye kıyasla baĢka bir Ģey olup
olmadığı tartıĢmalıdır944. Bu konu hakkında ileri sürülmüĢ görüĢlerden birine göre,
aynen iade yerine para iadesine karar verilmesi mümkündür945. Alman Kraliyet

941
Melissinos, s. 132; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 117-118.
942
Baumbach/ Lauterbach/ Albers/ Hartmann, ZPO § 308, kn.5, 9; Zöller/ Volkommer, ZPO § 308,
kn.3; Musielak, Die Bindung, s. 354; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 25; YavaĢ,
Hakim Olan İlkeler, s. 300. RG WarnRsp 1914 Nr. 173. “Çeyiz eĢyaları misli eĢyalardan ise de,
davacının seçimlik hakkı olup, bu eĢyaları aynen isteyebileceği gibi sadece bedelinin tahsilini veya
terditli olarak eĢyaların mevcut olması halinde aynen, olmaması halinde bedelinin tahsilini de
isteyebilir. Hâkim taleple bağlı olup, bu talep dıĢında karar veremez./ Davacı vekili, dava
dilekçesinde eĢyaların aynen teslimi olmadığı takdirde bedelinin tahsilini istemiĢ, yargılama sırasında
taleplerini bedelin tahsili olarak düzelttiklerini bildirerek, isteğini sonradan bedele hasretmiĢtir.
Davacı baĢkasının kullandığı ve kötü bir görüntü yaĢatan eĢyayı almak zorunda bırakılamaz. Davacı
tercih hakkını kullanarak eĢyaların bedelini istediğine göre mahkemece eĢyaların yıpranma paylarının
düĢülmesi sonucu belirlenecek bedele hükmedilmesi gerekirken, yazılı Ģekilde karar verilmesi doğru
görülmemiĢ, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiĢtir.”, Y.3.HD, 22.10.2015 T., 2014/20335 E.,
2015/16450 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 03.02.2018). Aynı yönde, Y.3.HD, 02.05.2016 T.,
2015/9398 E., 2016/6862 K.; Y.3.HD, 28.04.2014 T., 92 E., 8395 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr,
ET. 03.02.2018); Y.2.HD, 25.10.2007 T., 2006/19500 E., 2007/14413 K.; Y.2.HD, 04.11.2014 T.,
23083 E., 21581 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.08.2017). TaĢınmazın bedeli miktarınca
tazminat yerine, taĢınmazın tesciline karar verilemez, Y.14.HD, 07.10.2008 T., 8660 E., 11158 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.08.2017).
943
Musielak, Die Bindung, s. 354. “Bu durumdan zarar gören taraf sözleĢmenin yapılması için dava
açabileceği gibi (aynen ifa davası) sözleĢmenin yapılmaması yüzünden uğradığı zararın tazmin
edilmesini de talep edebilir. Zira sözleĢme yapma mecburiyetinin mevcut olduğu hallerde, akdi
yapmaktan kaçınma, hukuka aykırı bir davranıĢ teĢkil eder.”, Y.3.HD, 14.12.1999 T., 11685 E.,
12431 K. (YKD, C. 26, S. 4, Nisan 2000, s. 529).
944
Musielak, Die Bindung, s. 354.
945
Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.6; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 112, 116.
191

Mahkemesi 08.01.1936 tarihli bir kararında, devam eden aynen iade hakkının içinde
aynı zamanda para ile tazminat hakkı da talep olarak daha azı kapsamı olarak yer aldığı
için, böyle bir durumda davacının talebinin açıkça olmaksızın da uygun talebe
yöneldiği, en azından Ģayet davacı aksini ifade etmediği sürece, kabul edilmesi
gerektiğini belirtmiĢtir. Bu kararının gerekçesi olarak, zarar gören alacaklının onayı
olmaksızın ilk olarak aynen iadeye yönelmiĢ hakkını kendiliğinden para iadesine
çevrilmesi gerektiğini, böyle olmaması durumunda ise davanın tamamen reddedilmek
zorunda olduğu ve davacının yeni bir dava, keza aynı tazminatı fakat para ödemesine
yönelen, açmaya zorlamanın istenmeyen sonuçları meydana gelecektir946.

Fakat doktrinde bu görüĢe karĢılık, hâkim fikir olarak para iadesinin aynen iade
karĢısında daha azını oluĢturmadığı, bilakis baĢka bir Ģey olduğu ve bu yüzden, para
iadesine karar verilemeyeceği kabul edilmektedir947. Para ve aynen iade hakları içerik
olarak iki tamamen farklı maddi haklardır. Bu haklardan hangisinin talep edildiğine
göre her defasında farklı dava konusu söz konusu olacaktır. Her iki talep, içeriksek
olarak farklı sonuç doğururlar948.

Yargıtay da, aynen iadeye yönelik bir davada hâkimin, eĢyaların bedeline
hükmetmemesi gerektiğine karar vermiĢtir949. Yargıtay‟a göre, misli eĢyaların
(televizyon, buzdolabı, inĢaat demiri, çimento, kereste altın gibi) her zaman sağlanması
mümkün bulunduğundan, davalı taraf bunları elinden çıkarsa bile, mahkemece aynen
teslimine karar verilmesi gerekir. Ayrıca televizyonun infaz sırasında bulunmaması

946
RG, JW 1936, 1997.
947
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754; Baumbach/ Lauterbach/ Albers/
Hartmann, ZPO § 308, kn.8; Melissinos, s. 127; Thomas/ Putzo/ Reichold, ZPO § 308, kn. 2;
Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.3; Schreiber, Der Dispositionsgrundsatz, s. 192; Wieczorek/
Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 25; Arslan/ Yılmaz/ TaĢpınar Ayvaz/ Hanağası, Medeni Usul
Hukuku, s. 157; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 110.
948
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 25. Alman hukukunda bu durumda hâkimin davayı
aydınlatma yükümlülüğünü kullanması gerektiği belirtilmektedir (Melissinos, s. 127-128).
949
Y.2.HD, 16.02.2012 T., 1174 E., 2948 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 15.12.2017); Y.2.HD,
26.02.2012 T., 1174 E., 2984 K.; Y.11.HD, 18.01.2010 T., 2008/9408 E., 2010/402 T.; Y.13.HD,
23.03.1998 T., 2216 E., 2642 T.; Y.13.HD, 09.03.1998 T., 1921 E., 2122 K.; Y.8.HD, 02.05.2016 T.,
2015/925 E., 2016/8093 K.; Y.13.HD, 23.03.1998 T., 2216 E., 2642 T.; Y.13.HD, 09.03.1998 T.,
1921 E., 2122 K.; Y.11.HD, 18.01.2010 T., 2008/9408 E., 2010/402 K ; Y.8.HD, 02.05.2016 T.,
2015/925 E., 2016/8093 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 12.05.2017). Fakat aksi yönde
kararları da vardı: “Dava konusu 217, 218, 219, 220 parsel sayılı taĢınmazlar, dava gününden önce
26.10.1970 gününde, Hâzinece davalı tarafa temlik edilmiĢtir. Hal böyle olunca, davacı tarafın bu
taĢınmazlara yönelen davası bedele dönüĢmüĢtür. Bu durumda söz konusu taĢınmazlarla ilgili ayın
davasının taĢınmazların temlik yoluyla Hazine uhdesinden çıkarılmıĢ olması nedeniyle dinlenmesine
olanak bulunmamaktadır.”, Y.7.HD, 21.12.1995 T., 3650 E., 14747 K. (YKD, C. 22, S. 3, Mart 1996,
s. 392). Aynı yönde, Y.2.HD, 29.06.1994 T., 4563 E., 6689 K. (YKD, C. 20, S. 11, Kasım 1994, s.
1748).
192

halinde, ĠĠK m. 24 hükmü uyarınca takip tarihindeki değerinin ödetilmesi olanağı da


vardır. Bu yüzden aynen teslim talep edilmiĢken, bedele karar verilemez950. Terditli bir
Ģekilde önce aynen teslimi, bu mümkün olmazsa bedeline951 karar verilmesi Ģeklinde
talepte bulunulmuĢsa, misli eĢyalar söz konusuysa, mahkeme bedele karar veremez.
Ancak, hüküm altına alındığı halde aynen iadesi mümkün olmayan ve benzeri de temin
edilemeyen veya davacı tarafça bedeli talep edilen eĢyaların, aynen iadeleri yerine dava
tarihindeki değerinin ödenmesine karar verilebilir952.

Aynen iadesi istenen dava konusunun devri durumuna değinmek gerekir.


Yukarıda değinmiĢ olduğumuz gibi, dava konusu dava devam ederken devredilmiĢse,
davacının seçim hakkı vardır (HMK m. 125/1). Eğer davacı bu hakkını kullanmazsa,
hâkim davacıya bu hakkını hatırlatır. Acaba dava konusu, davadan önce devredilmiĢse
duruma nasıl yaklaĢılmalıdır. Bir mal veya hakkı devrettikten sonra o mal veya hak ile
ilgili olarak kendisine karĢı dava açılan davalı hakkındaki davanın, pasif sıfat
yokluğundan reddedilmesi gerektiği ifade edilmektedir953.

950
Y.13.HD, 23.03.1998 T., 2216 E., 2642 K.; Y.15.HD, 06.04.1989 T., 1988/2698 E., 1989/1768 K.;
Y.13.HD, 09.03.1998 T., 1924 E., 2122 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 15.12.2017). YHGK,
17.12.1975 T., 2-941 E., 1629 K. (YKD, C. 3, S. 11, Kasım 1977, s. 1503); Y.15.HD, 08.06.1989 T.,
1988/3294 E., 1989/2722 K. (YKD, C. 15, S. 9, Eylül 1989, s. 1298); Y.4.HD, 03.03.2003 T.,
2002/11872 E., 2003/2050 K. (YKD, C. 29, S. 6, Haziran 2003, s. 879).
951
“Ġstihkak davası bir ayni hakka ( mülkiyete ) dayandığı için tipik bir ayni davadır. O nedenle
zamanaĢımına uğramayacağından asla duraksanamaz. Bir davada dayanılan maddi olguların hukuki
nitelendirilmesini yapmak, uygulanacak yasa maddelerini bulmak ve uygulamak hakimin doğrudan
görevidir ( HUMK.76 ). Davada asıl talep dava konusu eĢyaların aynen iadesidir. Daha sonra
belirtilen "aynen olmadıkları taktirde dava tarihindeki bedellerinin tahsili" sözcüğü asıl talep olan,
aynen iadenin bir uzantısı ve ikamesi konumundadır. Öyle ki bu sözcüğün kullanılması aynen iade
isteminin baĢka bir söyleyiĢle "ayın talebinin" hukuki niteliğini etkileyip onu ortadan kaldırıcı,
bölücü bir sonuç yaratıp ayrı bir istem Ģekline dönüĢtüremez./ Ġ.Ġ.K.nun 24. maddesinde hükmolunan
menkul malın değeri ilamda yazılı ise bu değer ayrıca icra emri tebliğine lüzum olmaksızın haciz
yoluyla borçludan tahsil edilir. Hükmolunan menkul malın değeri ilamda yazılı değilse, o zaman
malın değeri icra müdürü tarafından tesbit ve takdir edilir. Görülüyor ki, mülkiyet hakkına sahip
davacı ( alacaklı ) isteminde; hakkının bir an önce sağlanması amacını düĢünerek, salt malın
değerinin ilamda belirlenmesini istediği, böylece ilamda malın değerinin yazılmaması durumunda
anılan hüküm gereği icra müdürünün malın değerini tesbit istemine baĢvurmamasını önleyerek,
alacağın kolaylıkla tahsil edilmesini, diğer bir anlatımla Ġ.Ġ.K. 24. maddesi anlamında bir uygulama
amaçladığının kabulü gerekir. Esasen bu tür davalarda, asıl olan borçlu ( davalı ) için, malı teslim
suretiyle borcundan kurtulmasıdır. Gerçekten de, Ġ.Ġ.K.nun 24. maddesi hükmünce asıl olan davacının
aynen tahsil isteme olanağının varlığı gözden kaçırılmadığında, aynen iadeye yönelik amaç ve istem
dıĢına çıkılarak mülkiyet hakkını örseleyici hukuki sonuçlara yönelinmesi kabul edilemez (
HUMK.nun 74. md ).”, Y.13.HD, 25.11.2005 T., 11616 E., 17413 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası,
E.T. 15.12.2017).
952
Y.3.HD, 30.03.1982 T., 1981/5338 E., 1982/1355 K. (YKD, C. 8, S. 7, Temmuz 1982, s. 933).
953
Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s. 562; Börü, Dava Konusunun Devri, s. 287. Böyle bir
durumda ıslahla karĢı tarafın değiĢtirilmesinin mümkün olmasına yönelik olarak bkz. Önen, Medeni
Yargılama Hukuku, s. 182. Böyle bir durumda ıslahla dava konusunun tazminata dönüĢtürülmesine
yönelik olarak bkz. Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1704-1705.
193

Dava konusu mal dava sırasında imkânsız hale gelirse olursa, davacının o malın
bedelini talep etmesi, talep sonucunu değiĢtirme yasağına tabi olmamalı, yani bu halde
davalının rızası ve ıslah yoluna baĢvurma zorunluluğu aranmamalıdır954. Mahkeme,
hem dava konusunun devri hem de dava konusunun imkânsız hale gelmesi
durumlarında, kendiliğinden aynen iadeye yönelmiĢ talepten farklı bir Ģey olan malın
bedeline hükmedemez.

3.2.2.1.3.3. Talep Edilen Hukuki Korumaya Göre Dava ÇeĢitlerine Bağlılık

Talep edilen hukuki korumaya göre davalar; eda davası, tespit davası ve inĢai
davalardır. Bu davalar, birbirinden farklı özelliklere sahiptirler. Eda davası yoluyla
mahkemeden, davalının, bir Ģeyi vermeye veya yapmaya yahut yapmamaya mahkûm
edilmesi talep edilir (HMK m. 105). Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın
veya hukuki iliĢkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup
olmadığının belirlenmesi talep edilir (HMK m. 106/1). ĠnĢaî dava yoluyla,
mahkemeden, yeni bir hukuki durum yaratılması veya mevcut bir hukuki durumun
içeriğinin değiĢtirilmesi yahut onun ortadan kaldırılması talep edilir (HMK m. 108/1).

Bu üç dava çeĢidinin farklı hukuki sonuçları, yani farklı hukuki korumaya yol
açtıkları için, davacının talep sonucundan, hâkimden hangi Ģekilde hukuki koruma talep
edildiği açık bir Ģekilde anlaĢılmalıdır. Tespit, eda veya inĢai955 hükümlerinden
hangisinin talep edildiği, dava dilekçesinde belirtilmelidir. Hâkim, HMK m. 26‟ya göre
talep edilen dava çeĢidine bağlıdır. Hâkim, talep edilen dava çeĢidinden farklı bir dava
çeĢidine karar veremez. Örneğin hâkim, talep edilen inĢai hüküm yerine, eda hükmü
veremez956 veya edaya iliĢkin bir dava açıldığında hâkim, tarafların hukuki
durumlarında değiĢiklik yaratan bir inĢai hüküm veremez 957. Eğer hâkim, talep edilen
dava çeĢidinden baĢka nitelikte bir hüküm verirse, bu durumda açılan davanın niteliği

954
Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 160, dipnot 32; Berkin, Medeni Usul Hukuku, s. 100;
Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 165-166; Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s.
1251; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1704-1705; Yılmaz, Islah, s. 178. Aksi yönde,
YĠBK, 04.02.1948 T., 10 E., 3 K. (RG, T. 17.06.1948, S. 6934).
955
ĠnĢai davalarda baĢka bir hukuki sonuca karar verilmesi kural olarak talebe göre baĢka bir Ģeyi
oluĢturur (Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.9). Tasarrufun iptali davalarında, tasarrufun
iptal edilip, tasarruftan önceki halin geçerli olduğuna karar verilemez, Y.13.HD, 13.11.1980 T., 4543
E., 5864 K. (YKD, C. 7, S. 3, Mart 1981, s. 334).
956
Melissinos, s. 128-129; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 116.
957
Eda davasında bir mahkumiyete karar verilmesi gerekirken sadece tespitle yetinilemez, Y.5.HD,
05.06.1995 T., 9664 E., 10952 K. (YKD, C. 21, S. 9, Eylül 1995, s. 1386).
194

ile uyuĢmayan bir hukuki sonuç üzerinde hüküm vermiĢ olur. Bu yüzden mahkeme
farklı bir Ģeye karar vermiĢ olur958. Aynı Ģekilde süre geçtikten sonra açılmıĢ bir itirazın
iptali davasının tahsil davası olarak kabul edilmesi, taleple bağlılık ilkesini ihlal eder959.

Ġcra ve Ġflas Kanunu m. 72/6‟da, bu konuda bir istisna getirmektedir. Bu istisna,


menfi tespit davası esnasında, borçlunun parayı ödemesi halinde, bu davanın istirdat
davasına dönüĢmesidir. Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu
bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir. Takibe itiraz etmemiĢ veya
itirazının kaldırılmıĢ olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek
mecburiyetinde kalan borçlu, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, ödediği parayı
geri alabilmek için istirdat davası açabilir. Menfi tespit davasının konusu, borçlunun
borçlu olmadığının tespitidir. Yani bir tespit davasıdır. Ġstirdat davasının konusu ise, eda
davasıdır. Bu iki dava çeĢidi farklı olduğu için kural olarak, menfi tespit davasında eda
hükmüne karar verilemez. Ancak ĠĠK m. 72/6‟ya göre, borçlu, menfi tesbit davasında
tedbir kararı almamıĢ ve borç da ödenmiĢ olursa, davaya istirdat davası olarak devam
edilir. Yani menfi tespit davası, istirdat davasına dönüĢür. Bunun için borçlunun bir
talepte bulunması Ģart değildir. Borcun ödendiğini öğrenen mahkeme, kendiliğinden
menfi tespit davasına istirdat davası olarak, yani eda davası olarak devam eder960. Menfi
tespit davası kendiliğinden istirdat davasına dönüĢen bu davada, mahkeme borçluyu
haklı bulursa, alacaklıyı, borçlunun ödemiĢ olduğu parayı geri ödemeye mahkûm eder,
yani mahkeme eda hükmü verir, yoksa menfi tespit hükmü vermez.

Davacının tespit niteliğindeki talebine rağmen mahkeme, eda hükmüne karar


verirse taleple bağlılık ilkesini ihlal etmiĢ olur961. Örneğin, kira bedelinin tespiti

958
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 116.
959
“Görüldüğü üzere davanın açılabilmesi koĢulu süreye bağlanmıĢ olup Hâkim, süre geç tikten sonra
açılmıĢ bir itirazın iptali davasını tahsil davasına dönüĢtürüp görmesi hukuken kabul edilmez
(HUMK. md. 74). Ayrıca böyle bir kabul, açılmıĢ bir davada korunması gereken "menfaatler
dengesi" kuralına da aykırılık oluĢturacağında duraksama olmamalıdır. Öte yandan her dava, açıldığı
tarihte tesbit edilen durum ve koĢullar esas alınarak hüküm kurulur (28.11.1956 T. 1956/15 E.
1956/15 K. sayılı Yargıtay Tevhidi Ġçtihadi). Davacı dava dilekçesinde açıkça istemini "itirazın
iptali" davası olarak belirtilmiĢtir. Ayrıca dava dilekçesindeki açıklamalarda kuĢku ve duraksamaya
yer vermeyecek Ģekilde ve özellikle bir yoruma hacet kalmaksızın, davanın itirazen iptali davası
olduğunu göstermektedir. ġu durum karĢısında, davayı ıslah, istemi olmaksızın salt dava ekonomisi
kurallarına dayanılarak itirazın iptali davasının alacak (tahsil) davası olarak görülüp karara
bağlanması kabul edilemez. Açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararı onanmalıdır.”, YHGK,
26.11.1997 T., 19-761 E., 999 K. (YKD, C. 25, S. 3, Mart 1999, s. 307).
960
Baki Kuru, Ġcra ve Ġflas Hukukunda Menfi Tespit Davası ve Ġstirdat Davası, Yetkin Yayınları,
Ankara 2003, s. 234, 187.
961
Baumbach/ Lauterbach/ Albers/ Hartmann, ZPO § 308, kn.8; Zöller/ Volkommer, ZPO § 308,
kn.4; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3098; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s.
195

davasında, kira bedelinin tahsiline karar verilemez962. Buna karĢılık Alman hukukunda,
eda davası açıldığı durum için, olay edaya mühkumiyeti değil de, sadece tespite karar
verilmesini haklı çıkardığı durumlarda ve ayrıca davacının çekiĢmeli hukuki iliĢkinin
tespitinde menfaati bulunduğunda, dZPO m. 308/1‟in hâkimi bir tespit hükmü vermeyle
sınırlamadığı görüĢü temsil edilir. Bu görüĢe göre, eda davası aynı zamanda tespit
davasını da içerir963. Bu görüĢe göre, eda davası, hukuki iliĢkinin tespiti talebini azı
olarak içinde kapsadığından dolayı, eda davasının kabul edilemediği durumlarda, dZPO
m. 308/1 mahkemenin olumlu tespit hükmü verebilmesi için bir engel oluĢturmaz964.
Benzer görüĢler Avusturya965 ve Ġsviçre hukukunda da vardır966. Türk hukukunda ise
Yargıtay‟ın, eda davasının içinde tespit davasının yer aldığı yönünde kararları
mevcuttur967. Ancak Yargıtay‟ın aksi yönde görüĢleri de vardır968. Doktrinde de, tespit

1466; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 26. Y.13.HD, 15.12.1982 T., 7011 E., 7683 K.
(YKD, 1984/10, s. 1535-1536). BGH WM 1980, 343; Celle RR 12, 991; BAG NJW 12, 1308. Bu
durumu fazlaya karar vermeme baĢlığı altında inceleyenler de vardır (Schreiber, Der
Dispositionsgrundsatz, s. 192; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 113; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.
3, s. 3098). Tespit talebi ile eda talebi farklı amaçlara yönelmiĢ usuli talepler olduğu için, tespit
talebinden eda talebine geçiĢ, talep sonucunun geniĢletilmesi olacaktır (Üstündağ, Ġddia ve
Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 159).
962
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1466. Y.3.HD, 10.12.1971 T., 5470 E., 4352 K. (Kuru,
Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1466).
963
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.9; Musielak, Die Bindung, s. 354; Baumbach/ Lauterbach/
Albers/ Hartmann, ZPO § 308, kn.7; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 11. BGHZ 48, 221;
BGH NJW 1984, 2295; BGH NJW 1995, 188; OLG Köln FamRZ 1986, 577, 578; BGHZ 118, 70.
964
Grunsky, Zivilprozessrecht, s. 94.
965
Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.42, 44, 54.
966
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 21.
967
“Ancak "çoğun içerisinde az da vardır " kuralı gereğince davanın tespit davası olarak
değerlendirilerek, kayıt maliki ile iddia edilen kiĢinin aynı kiĢi olduklarının tespitine karar verilmesi
olanaklıdır./ Hâl böyle olunca; davacının, 04.01.2016 tarihli dilekçe ile, ... TC kimlik numaralı ...
oğlu ...'in hak sahipliğinin tespiti isteğinde bulunduğu da gözetilerek kayıt maliki ile davacılar
mirasbırakanın aynı kiĢi olduğu yönünde tespit kararı verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile
yazılı olduğu Ģekilde karar verilmesi doğru değildir.”, Y.1.HD, 31.10.2016 T., 10541 E., 9910 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 15.12.2017). “Noterliğinin 08/08/2000 tarih ve 7135 yevmiye
sayılı vekaletnamesi ile dava dıĢı ....‟yı ve ....‟yu vekil tayin etmiĢtir. Davacı, dava dilekçesinde dava
konusu aracı galericilik yapan .... isimli Ģahsa sattığını, parasını da aldığını ve dava dıĢı ....‟nın da
aracı davalıya sattığını, ancak halen aracın kendisi üzerine kayıtlı olduğunu belirtmiĢtir. Davaya konu
edilen husus, trafik tescil kaydının terkin edilmesi ve aracın davalı adına tescili istemine iliĢkindir.
Trafik Tescil ve ġube Müdürlüğü tarafından araç tescil ve terkinine iliĢkin olarak yapılan iĢlemler
“idari iĢlem” niteliğindedir. Davacının tescil istemi idari nitelikte bir iĢlem olmasına rağmen çoğun
içinde azın da bulunduğu ilkesi gereğince, davaya konu talep tespit istemini de içerir. Hal böyle
olunca, davacının istemi araç mülkiyetinin tespiti olarak değerlendirilip bu anlamda hukuki yararı
bulunduğu kabul edilerek değerlendirme yapılması gerekirken reddine karar verilmesi yerinde
olmadığından kararın bozulması gerekmiĢtir.”, Y.4.HD, 10.11.2016 T., 2016/7718 E., 2016/11036
K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 12.02.2018). Aynı yönde, Y.1.HD, 21.03.2016 T., 2954 E.,
3334 K.; Y.1.HD, 08.06.2015 T., 6864 E., 8442 K.; Y.1.HD, 11.06.2014 T., 10212 E., 11593 K.;
Y.1.HD, 13.06.2013 T., 7892 E., 9888 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 11.02.2018).
968
Aksi yönde görüĢü de vardır: “Davacının davası bir eda davası niteliğinde olup, davalıda kaldığı
iddia edilen eĢya ve altınların aynen iadesi olmazsa bedelinin tahsili istenmiĢtir. Mahkemece bu eda
davası sonucunda davanın kabulüne yani aynen iade ya da bedelin tahsiline veya istemin reddine dair
196

talebinin eda talebinin içinde daha azı olarak yer almadığına, aksine baĢka bir Ģeye karar
verme olduğuna yönelik görüĢler vardır969.

Kanaatimizce, tespit talebi eda talebine nazaran daha azını oluĢturmaz, aksine
talepten baĢka bir Ģeyi oluĢturur. Bundan dolayı mahkeme, eda davası olarak açılan bir
davada, olay edaya mühkumiyeti değil de, sadece tespite karar verilmesini haklı
çıkardığında, tespite karar veremez. Çünkü eda davasının ve tespit davasının amaçları
birbirinden farklıdır. Eda davası yoluyla mahkemeden, davalının, bir Ģeyi vermeye veya
yapmaya yahut yapmamaya mahkûm edilmesi talep edilir (HMK m. 105). Tespit davası
yoluyla ise, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki iliĢkinin varlığının ya da yokluğunun
yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir (HMK m. 106/1).
Ayrıca eda davası ve tespit davası sonunda alınan hükmün icrası da farklılık
gösterecektir. Çünkü davacı, ancak eda davası sonunda elde ettiği ilamı icraya
koyabilecektir. Tespit hükmünün ise ilamlı icra yoluyla takibi mümkün değildir.

Yukarıda mahkemenin, açılan davanın çeĢidine bağlı olduğu sonucuna ulaĢtık.


Fakat davanın yanlıĢ nitelenmesi durumunda, mahkeme bu nitelemeyle bağlı
kalmamalıdır. Yani davacı eda talep etmiĢken, gerçek iradesi olarak hukuki iliĢkinin
tespitini talep ediyorsa, hâkim bu ifadeye bağlı değildir. Fakat davacının gerçekte tespit
istemediği anlaĢılırsa, hâkim tespit hükmü vermemelidir. Yoksa HMK m. 26‟yı ihlal
eder. Alman hukukunda, mahkemenin davayı reddetmeden önce dZPO m. 139‟un
kendine yüklediği aydınlatma yükümlülüğünü kullanması ve davacıyı tespit hakkını
dava etmesini iĢaret etmesi gerektiği belirtilmektedir. Yargılama esnasında hukuki
iliĢkinin kesin tespitinin, davacının davadan beklediği hukuki sonucu büyük ölçüde

bir karar verilebilir. Mahkemece bir kısım altınlara ve taĢınmaza iliĢkin davanın reddine karar
verilmiĢ, ancak ve mehir senedinde yazılı altın ve eĢyalar ile ilgili kabul yada redde iliĢkin bir hüküm
verilmemiĢ,bu altın ve eĢyaların tarafların müĢterek mülkiyetinde olduğunun tespitine karar
verilmiĢtir. Davacı tarafça açılan bu eda davasında mahkemece olumlu yada olumsuz bir hüküm
verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile tespit kararı verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması
gerekmiĢtir.”, Y.6.HD, 09.10.2007 T., 7535 E., 10553 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
15.12.2017).
969
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 117, 120, 130-131. Üstündağ‟a göre; eda davasından tespit davasına geçiĢ
halinde talep sonucunun içerik itibariyle bir sınırlanması söz konusudur. Çünkü eda davası tespit
talebini de birlikte içerir (Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 159). Yılmaz‟a
göre ise, eda davasından tespit davasına geçiĢ durumunda, iddianın değiĢtirilmesi yasağı söz konusu
olmalıdır. Çünkü dava konusunun yerine, nitelik açısından daha dar bir dava konusunun ikame
edilmesi durumunda, değiĢiklik karĢısında, davalının durumu kolaylaĢıyor veya elveriĢli hale geliyor
değildir. Davalı yeni talep sonucu karĢısında tavır almak ve yeni bir savunma hazırlamak zorunda
kalacaktır (Yılmaz, Islah, s. 330-331).
197

gerçekleĢtirdiği ve davanın reddini onun için kabul edilemez olduğu ortaya çıkarsa,
hâkimin aydınlatma yükümlülüğünü kullanması gerektiği belirtilmektedir970.

3.2.2.1.3.4. Daha Azı ve BaĢka Bir ġey Arasındaki Ayrım

HMK m. 26‟ya göre hâkim, talepten daha azına karar verebilirken, talepten
baĢka bir Ģeye karar verememektedir. Bu yüzden, HMK m. 26 çerçevesinde, talepten
daha azı ve talepten baĢka bir Ģey birbirinden ayrılmalıdır. Daha azı ve baĢka bir Ģey
arasındaki ayrım için, davacının talebine bakılmalıdır. Bu tek baĢına yeterli
olmadığından, davacının ileri sürdüklerinin yorumlanması yoluna baĢvurulmalıdır.
Bunlar sonucunda, asıl talebin içinde üstü kapalı olarak, talepten baĢka bir Ģeye
yönelmiĢ bir tali talebin yer alabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Hâkimin
talepten baĢka bir Ģeye karar verebilmesi için, davacının ileri sürdüklerinden, davalının
baĢka kapsamda veya baĢka tarzda mahkûmiyetinin de talep edildiği yönündeki iradesi
bulunmalıdır971.

Davacının talebinin niceliksel, yani miktar bakımından azı, talepten daha azı
olarak kabul edilir ve hâkim böyle durumlarda daha azına karar verebilir. Talepten
niteliksel, yani vasıf bakımından baĢka bir Ģey ama davalıyı daha az yükümlü kılan
durumlar, talepten daha azı olarak kabul edilebilecek midir? Örneğin, vasiyetnamenin
iptali talepli davada, saklı payın ihlali gerekçesiyle tenkise karar verilmesi, davalıyı
talep edilen oranla daha az yükümlü kılmaktadır. Alman doktrin ve yargı kararları:
davacının ispat edilmiĢ olayı talep edilmeyen fakat benzer ve daha azını kapsayan, yani
davalıyı daha az yükümlü kılacak hukuki korumayı temellendiriyorsa, çoğunlukla
hâkimi davacıya diğer hukuki korumayı vermesine yetkili olduğunu açıklarlar. Bu görüĢ
bu durumu Ģu Ģekilde gerekçelendirir, diğer hukuki koruma, talep edilene kıyasla daha
azını oluĢturur ve bundan dolayı talebin içinde zaten yer alır. dZPO m. 308 çerçevesinde
niceliksel (miktarsal; quantitativ) daha azı yanında niteliksel (vasfında; qualitativ) daha
azına izin verilmiĢtir. Bu görüĢ, ödeme yerine depo edilme veya aynen iade yerine
tazminata karar verildiğinde, dZPO m. 308‟in ihlal edilmediğini kabul ederler. Bu

970
Melissinos, s. 130-131. RG, JW 1906, 472
971
Musielak, Die Bindung, s. 354-355; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 15; Musielak
ZPO/Musielak, ZPO § 308, kn. 7; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 20;
MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 9. Örneğin, iĢ iliĢkisinin bildirimsiz iĢten çıkarma ile sona
ermediğinin tespiti talebinin bildirimli feshin sonuçlarıyla ilgili tali bir talebi içerebilir (BAGE 7,
256, 259) (Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 15).
198

durumlara doktrinde ve yargıda hâkim olan görüĢ, dZPO m. 308‟de yer alan ilkeden
istisnal olarak bakmazlar, bilakis tersine onun normal görünümleri olarak bakarlar. Bu
görüĢe göre; karar verilen, talep edilene kıyasla aynı zamanda daha azı ve baĢka bir Ģeyi
oluĢturduğunda, baĢka bir Ģeyin üzerinde değil bilakis daha azının üzerinde durulur972.

Alman hukukunda kabul edilen bu hâkim görüĢ eleĢtirilmiĢtir. ġöyle ki; a ve b


değiĢik olduğu sürece, a‟nın b‟nin içinde olduğu kolaylıkla iddia edilemez. Sadece eğer
b, 2a veya 3a oluĢturursa, b‟nin a‟yı da kapsadığı tereddütsüz bir Ģekilde söylenebilir.
Bir yandan talep edilenden baĢka bir Ģeye hükmedilmesi dZPO m. 308 düzenlemesinin
ihlali olarak görülürken ve diğer yandan baĢka olan Ģeyin talebin içinde olduğunu ve
bundan dolayı talep edilene kıyasla daha azını oluĢturduğunu, mahkemenin baĢka bir
Ģeye karar vermeye yetkili olduğu kabul edilirse, bu tutarsızlık olur. BaĢka bir Ģey
daima nitelik olarak baĢka bir Ģey olarak kalır. Mahkeme, baĢka bir Ģeye karar karar
veremez973.

Biz de azınlıkta kalan görüĢün gerekçelerine katılmaktayız. ġöyle ki, kanunun


ifadesi, (HMK m. 26; dZPO m. 308/1) çoğunluk görüĢünün, talep edilmeyen fakat
benzer ve daha azını kapsayan974, yani davalıyı daha az yükümlü kılacak hukuki
korumayı verebilmesi yorumu için yeterli bir dayanak sunmaz975. Çünkü karar verilen
ve talep edilenin bir azı-fazlası iliĢkisi içinde olup olmadığı, mahkemenin bir tarafa
talep etmediği bir Ģeyi tanıdığında, tanıma talep içeriğiyle aynı cinsten olmadığında
önemsizdir. Ġkinci olarak baĢka bir Ģey ve daha azı arasındaki ayrım somut olayda çok
zordur. Gerçekten baĢka bir Ģey ve daha azı arasındaki ayrım hangi kriterler altında
yapılacaktır. Bu görüĢ hukuki güvensizliği yol açar. Çünkü mahkeme, örneğin bir
davada iade talebine kıyasla para talebine daha azı olarak bakar ve onu tanıyabilir, diğer
bir davada baĢka bir Ģey olarak bakar ve davayı reddebilir976. Üçüncü olarak hâkimin

972
BeckOK ZPO/Elzer, ZPO § 308, kn. 18; Musielak, Die Bindung, s.354; Musielak ZPO/Musielak,
ZPO § 308, kn. 9; Saenger, ZPO § 308, kn. 6; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 11; Stein/
Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.16.
973
Melissinos, s. 116-117. Ayrıca bkz. Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 159-
160.
974
Tarafların talep sonuçlarını içerik bakımından sınırlayabilmeleri mümkün olmasına rağmen, hâkim
taraflara, talep ettiklerinden baĢka bir Ģey olan talep sonucunu, bu talep sonucu davada talep
edilenden daha az yükümlü kılıcı olsa bile tanıyamaz (Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi
Yasağı, s. 160).
975
Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 160; Melissinos, s. 117.
976
“Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 185/2 maddesi, dava açıldıktan sonra davacının, davalının
açık muvafakatı olmadan davasını geniĢletemeyeceği gibi mahiyetini de değiĢtiremiyeceği kuralını
getirmiĢtir./ Dava bidayette açıkça mirasta iade olarak açılmıĢtır. Daha sonra tenkis olarak
199

baĢka bir Ģeyi tanıma yükümlülüğünün niçin sadece davacının, talebinden nitelik olarak
daha azını aldığı durumlarla sınırlandırdığı anlaĢılır değildir. Çünkü nitelik olarak daha
azı olan baĢka bir Ģey için söz konusu olan, davanın reddinden kaçınma haklılık sebebi,
nitelik olarak daha fazlası olan farklı bir Ģey için ve fazla bir Ģey için de geçerlidir.
Getirilen ve ispat edilen olaydan belirli bir edaya yönelmiĢ talebin temelsiz olduğu,
fakat diğer bir edanın temelli olduğu anlaĢılıyorsa ve böyle bir durumda davacıya
hukuki koruma verilmesi esasen amaca uygun görünüyorsa, bu edaların talep edilenle
hangi iliĢki içinde olduğunun bir önemi yoktur977. Ayrıca, nitelik bakımından farklı olan
ama davalıyı daha az yükümlü kılacak hukuki korumayı mahkemenin daha azı olarak
görmesi kabul edilirse, taleple bağlılık ilkesinin istisnalarının düzenlenmesine gerek de
kalmazdı. Örneğin, boĢanma yerine ayrılığı ele alırsak, ayrılık karara boĢanmaya
nazaran nitelik bakımından farklı ancak daha az yükümlü kılacak niteliktedir. Eğer
nitelik bakımından farklı olan ama davalıyı daha az yükümlü kılacak hukuki korumayı
daha azı olarak görürsek, TMK m. 170‟deki hüküm yer almasa da hâkimin ayrılığa
karar verebileceğini kabul etmek gerekirdi.

3.2.2.2. Madde Metinlerinden Ortaya Çıkan Ġzin Verilen Durumlar

Mahkemenin hukuka ve kanuna bağlılığı978 sonucunda, iki durum ortaya çıkar


979
. Birincisi, mahkeme, tarafın talep ettiğinden daha azına (minus) karar verebilir
(HMK m. 26/1 c. 2)980. Ġkincisi, mahkeme, talep edilen ancak esas itibariyle yerinde

daraltılmıĢtır. Tenkis davasının Ģartları ( MK. m. 505 ) hesap tarzı kendisine özgüdür. Medeni
Kanunun 603. maddesinde ifadesini bulan iade borcu ise tamamiyle tenkisten farklıdır. Böyle olunca
tenkisi mirasta iadeden dar olarak yorumlamaya ve usulün 74.maddesini uygulamaya imkân yoktur.
Dava hukuki sebep yönünden usulün 83-90 maddeleri gereğince islah edilmediği sürece açıldığı
Ģekliyle incelenip sonuçlandırılması gerekir.”, Y.2.HD, 04.04.1995 T., 3261 E., 4014 K. (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.08.2017). Ancak Yargıtay‟ın, muvazaa taleplerinin tenkise
dönüĢtürülmesinin talep sonucunun azaltılması olduğu yönünde kararları vardır, Y.1.HD, 28.12.1987
T., 10273 E., 13038 K. (YKD, C. 14, S. 4, Nisan 1988, s. 470). Kuru‟ya göre, tenkis ve muvazaa
nedeniyle iptal-tescil davalarının hukuki sebepleri (TMK m. 560, TBK m. 19) farklı ise de,
dayandıkları vakıalar, yani dava sebepleri aynı, yani muvazaadır. Bu durumda, bu iki davayı
bağımsız davalar olarak nitelendirmek mümkün değildir. Burada iptal-tescil davası tam dava, tenkis
davası ise kısmi dava niteliğindedir. Tenkis davasında (tam dava iptal davası açmıĢ gibi) iĢlemin
iptaline karar verilmesi, HMK m. 26 hükmüne göre talepten fazlaya hüküm verme niteliğindedir
(Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1489).
977
Melissinos, s. 117-118.
978
Alman Anayasasının 20. maddesinin 3. fıkrasında yargı organlarının kanuna ve hukuka bağlı
oldukları açıkça düzenlenmiĢtir (Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 11).
979
Musielak ZPO/Musielak, ZPO § 308, kn. 2; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 11;
Melissinos, s. 41.
980
Musielak, Die Bindung, s. 350; Gehrlein, Zivilprozessrecht, s. 89; Fenger, Zivilprozessrecht, s. 23;
Akcan, Temyiz Nedenleri, s. 237, dipnot 420; Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 141.
200

olmadığı ortaya çıkan hakkı, tarafa tanımamalıdır, yani reddetmelidir981. Mahkemenin,


davacının talep ettiğinden daha azına karar verebilmesi ve davacının açtığı davayı
reddedebilmesi için, davalının buna iliĢkin bir talebinin olmasına gerek yoktur982.

3.2.2.2.1. Davayı Reddedebilme

Davacının talebinin aksine, davanın tamamen ya da kısmen reddi (talep


edilenden daha azına) yönelik bir karar için, HMK m. 26 anlamında davalının talebi
(karĢı dava ve davanın kabulü hariç), zorunlu bir Ģart değildir983. Yani, açılan davanın
esastan reddi için, davalının bir talepte bulunması zorunlu değildir984. Çünkü
mahkemenin görevi, dava edilen usuli talebin tanınması ve korunması olduğu için, bu
görevin gereği olarak talep edilenin reddedilmesi için ayrıca davalının uygun bir talebi
gerekmeyecektir. Bu nedenle, süresi içinde cevap dilekçesi vermemiĢ olan davalı, dava
konusu talebi ve ona iliĢkin dava dilekçesinde ileri sürülmüĢ olan vakıaların tamamını
inkâr etmiĢ sayılır (HMK m. 128)985. Aynı Ģekilde, hakkı olandan fazlasını talep
ettiğinde, mahkeme her durumda davacının- maddi hukukta karĢılığı olmayan- bu
talebini kabul etmek zorunda değildir986. Örneğin davacı, davalı ile aralarında hiçbir
hukuki iliĢki (ödünç, satım vb. gibi) olmamasına rağmen, mahkemeden davalının belirli
bir miktar para ödenmesine veya bir Ģeyin teslimine mahkûm edilmesini talep etmiĢse,
bu durumda davacı üzerine düĢen ispat yükünü yerine getiremeyecek ve alacağının
varlığı hakkında mahkemeyi ikna edemeyecektir. Bu örnekte mahkemenin davayı
reddedebilmesi için, davalının davanın reddi talebine ihtiyaç yoktur. Bu durumu,
davacının, hakkı olandan fazlasını talep ettiği davalara da uygulayabiliriz. Buna karĢılık
davacının, davalı ile aralarında var olan bir hukuki iliĢkinin bulunmasına dayanarak bir
dava açmasına rağmen, bu alacağı zamanaĢımına uğradığı veya borçlunun borcunu
ödediği durumlarda, davanın reddi için davalının açık bir talebi gerekli midir?

981
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.12; Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.7.
982
Baumbach/ Lauterbach/ Albers/ Hartmann, ZPO § 308, kn.7; Musielak, Die Bindung, s. 350;
AK-ZPO/ Fenge, ZPO § 308, kn.6; Akyol Aslan, Cevap Dilekçesinin, s. 163.
983
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 10; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58,
kn. 35; Akyol Aslan, Cevap Dilekçesinin, s. 163.
984
Alman medeni usul hukukunda, yalnızca dZPO m. 306 ve 330 çerçevesinde davalının davanın reddi
talebinin istisnai olarak gerekli olduğu belirtilmektedir (Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308,
kn. 10; Musielak, Die Bindung, s. 351).
985
Meriç, Tasarruf ve Taleple Bağlılık İlkesinin, s. 32. Bu konuda ayrıntılı bilgiler için bkz. Akyol
Aslan, Cevap Dilekçesinin, s. 163 vd. Alman hukukunda dZPO m. 331/2-2‟de açıkça dava haksız
olduğunda reddedileceği düzenlenmiĢtir (Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 11;
Musielak, Die Bindung, s. 350).
986
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 10.
201

Yukarıdaki soruya cevap verebilmek için, davalının maddi hukuka dayanan


savunma vasıtalarından olan itiraz ve def‟ilere değinmek gerekecektir. Ġtiraz, bir hakkın
doğumuna engel olan veya var olan bir hakkı sona erdiren olayların ileri sürülmesidir987.
Hakkın doğumunu gerektiren iĢlem, hukuk kurallarına uygun biçimde yapılmazsa hak
doğmamıĢ olur. Örneğin, kanun bir hakkın doğumu için belli bir Ģekil Ģartı öngörmüĢse
veya iĢlemin konusu kanuna, ahlaka ve adaba aykırı ise, yapılan iĢlem ile hak doğmaz.
Benzer Ģekilde, hakkı sona erdiren bir olay söz konusu ise, örneğin dava konusu alacak
ödenmiĢ veya davacı alacak hakkından feragat etmiĢse, bu iĢlemlerle hak sona ermiĢ
olacaktır988.

Def‟i ise, alacağın varlığı hususu tartıĢma konusu yapılmaksızın, davacının iddia
ettiği hakka karĢı yöneltilen, davalının borçlu olduğu edimi, kendisine kanun ya da
sözleĢmeyle tanınmıĢ özel bir sebebe dayanarak ifa etmekten (geçici veya sürekli
olarak) kaçınmasına imkân veren bir haktır989. Def‟iler, söz konusu savunmaların ileri
sürülmesinden sonra ortaya çıkardıkları etkileri dikkate alındığında, sürekli def‟i ve
geçici def‟i Ģeklinde ayrılırlar990. Sürekli def‟iler, davacının talebinin mahkeme
vasıtasıyla kabul ettirilmesine sürekli engel olurlar. Ayrıca bu tür def‟iler, davalıya
borçlu olduğu edimin ifasından sürekli kaçınma imkânı sağlarlar. Bu def‟ilere örnek
olarak, zamanaĢımı def‟i gösterilebilir991. Buna karĢılık geçici def‟iler, davacının
hakkını geçici bir süre kullanmasına engel olur. Aynı Ģekilde bu tür def‟iler davalıya
geçici bir süre edimin ifasından kaçınma hakkı verir992. Bu tür def‟ilere örnek olarak, iki
tarafa borç yükleyen sözleĢmelerde, ifa talebinde bulunan tarafın sözleĢmenin Ģartlarına
göre daha sonra ifa etme hakkı yoksa öncelikle kendi borcunu ifa etmiĢ ya da ifa etmeyi

987
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1208; Neslihan Çukadar, Borç ĠliĢkilerinde Def‟i Hakkı ve Ġtirazlar,
Yetkin Yayınları, Ankara 2014, s. 20; Budak/ Karaaslan, Medeni Usul Hukuku, s. 173; Ferhat
Canbolat, “Def‟i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları”, Erciyes
ÜHFD, C. 3, S. 1, 2008, (sa.255-270), s. 260; Berkin, Medeni Usul Hukuku, s. 135.
988
Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, s. 274; Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 168; Eren,
Genel Hükümler, s. 75. Ġtiraz türleri hakkında ayrıntılı bilgiler için bkz. Çukadar, Def‟i Hakkı ve
Ġtirazlar, s. 77-93.
989
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1209; Budak/ Karaaslan, Medeni Usul Hukuku, s. 173; Karslı,
Medeni Muhakeme Hukuku, s. 510; Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, s. 275; Canbolat,
Def‟i ve İtiraz, s. 256; Berkin, Medeni Usul Hukuku, s. 135.
990
Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s. 347; Bilge/ Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 455;
Budak/ Karaaslan, Medeni Usul Hukuku, s. 173; Çukadar, Def‟i Hakkı ve Ġtirazlar, s. 51;
Canbolat, Def‟i ve İtiraz, s. 259.
991
Bilge/ Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 455; Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s. 347;
Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, s. 276. Ayrıntılı bilgiler için bkz. Çukadar, Def‟i Hakkı
ve Ġtirazlar, s. 52-64.
992
Bilge/ Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 455; Çukadar, Def‟i Hakkı ve Ġtirazlar, s. 64.
202

önermiĢ olması gerektiğinden, alacaklının kendi borcunu ifa veya ifayı teklif edene
kadar borçlunun borcunu yerine getirmekten kaçınması hakkı veren ödemezlik def‟i
verilebilir993.

Ġtiraz ve def‟ilerin ne olduğunu inceledikten sonra, Ģimdi bunların davalı


tarafından ileri sürülüp, davanın reddinin talep edilmesinin gerekliliği incelenecektir.
Davalı, dosyaya usulüne uygun girmiĢ itiraz oluĢturan olayları ileri sürmese bile
mahkeme, davacı aleyhine karar verebilir. Çünkü itiraz teĢkil eden karĢı norm,
kendiliğinden talebin doğmasını engeller veya talebi ortadan kaldırır. Bundan dolayı,
maddi hukukta kendiliğinden ortaya çıkan bu hukuki durumun hâkim tarafından
değerlendirilmesi, dava konusunda bulunan itiraz teĢkil eden olayların onun tarafından
kendiliğinden dikkate alınması gerekir994. Ġtirazın kendiliğinden dikkate alınmasında
davalının itiraz teĢkil eden olaylara kesin olarak dayanıp dayanmayacağı veya davalı ya
da davacının itiraza temel teĢkil eden olayları bilinçli olarak yargılamaya dâhil edip
etmeyecekleri önemli değildir. Ġtiraz oluĢturan olay ileri sürülmemiĢ olsa bile, hâkim
örneğin davacının dilekçesinden usulüne uygun olarak dosyaya girmiĢ olan itirazın
varlığını öğrenirse, bunu kendiliğinden dikkate almak zorundadır995. Ancak itirazın
kendiliğinden dikkate alınması, kural olarak tarafların sundukları olaylar dıĢında
muhtemel itirazların kendiliğinden araĢtırılması anlamına gelmez. Yani, itiraz teĢkil
eden olaylar bakımından kendiliğinden araĢtırma ilkesinin uygulanması söz konusu
değildir. Hâkimin itiraz oluĢturan olayları kendiliğinden dikkate alıp hukuki
niteliklerinin böyle olduğunu tespit etmesi için bunların hukuka uygun bir Ģekilde dava
dosyasına girmiĢ olması gerekir996. Ayrıca hâkim bunları taraflara hatırlatamaz997.

Def‟ilerin ise yargılamada hâkim tarafından dikkate alınabilmesi için davalı


tarafından ileri sürülmesi gerekir. Hâkim, davalının sahip olduğu def‟i haklarını

993
Budak/ Karaaslan, Medeni Usul Hukuku, s. 174; Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, s.
276; Bilge/ Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 455. Ayrıntılı bilgiler için bkz. Çukadar, Def‟i
Hakkı ve Ġtirazlar, s. 64-76; Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s. 347.
994
Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, s. 274; Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1208; Çukadar,
Def‟i Hakkı ve Ġtirazlar, s. 124; Canbolat, Def‟i ve İtiraz, s. 260.
995
Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s. 346; Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, s. 274;
Canbolat, Def‟i ve İtiraz, s. 260. Ġtirazın varlığının davacı veya davalı tarafından dilekçe veya
delillerinde yer alması arasında herhangi bir fark yoktur (Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s.
346; Budak/ Karaaslan, Medeni Usul Hukuku, s. 173).
996
Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, s. 274; Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1208; Çukadar,
Def‟i Hakkı ve Ġtirazlar, s. 124; Karslı, Medeni Muhakeme Hukuku, s. 510.
997
Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, s. 274.
203

kendiliğinden dikkate alamaz998. Çünkü def‟inin ileri sürülmesi bir hakkın kullanılması
niteliğindedir ve hâkim, davalının yerine geçerek onun hakkını kullanamaz999. Dosya
kapsamında, davalının def‟i hakkının varlığını anlasa bile hâkim, bunu kendiliğinden
dikkate alamaz1000. Belirli def‟i oluĢturan olayların bilgisine ulaĢan hâkimin, davayı
aydınlatma yükümlülüğü kapsamında davalının def‟i hakkına iĢaret etmesinin mümkün
olmadığı ifade edilmektedir1001.

3.2.2.2.2. Daha Azına Karar Verebilme

3.2.2.2.2.1. Daha Azına Karar Verme

Alman ve Avusturya Usul Kanunları, taleple bağlılık ilkesini ifade ederken


sadece hâkimin tarafların talep etmediği Ģey hakkında karar veremeyeceğini
belirtmektedir. Hâkimin talepten daha azına (minus) karar verebileceğine iliĢkin açık bir
hüküm yer almamaktadır. Buna karĢılık Alman ve Avusturya hukuklarında, davacı
hakkı olandan daha fazlasını talep ettiğinde, dZPO m. 308/1‟in ve öZPO m. 405‟in
mahkemeyi talepten daha azına karar verme, yani talebi kısmen kabul etme ve kısmen
reddetme konusunda sınırlamadığı, aksine mahkemenin bunu yapmak zorunda olduğu
belirtmektedirler1002. Türk ve Ġsviçre Usul Kanunları ise, taleple bağlılık ilkesini ifade
ederken ayrıntılı bir düzenleme getirmekte ve mahkemenin tarafların taleplerinden daha
azına karar verebileceğini belirtmektedir (HMK m. 26; sZPO m. 58).

Taleple bağlılık ilkesi, davacının talep ettiği kadar hakka sahip olmadığının
mahkemece tespit edilmesi durumunda uygulama alanı bulmayacaktır1003. Yani, talepten
daha azına karar verilmesi, taleple bağlılık ilkesinin ne ihlalidir ne de taleple bağlılık

998
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1210; Canbolat, Def‟i ve İtiraz, s. 261; Eren, Genel Hükümler, s.
76; Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 800.
999
Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, s. 276; Budak/ Karaaslan, Medeni Usul Hukuku, s.
174.
1000
Bilge/ Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 455; Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1210; Karslı,
Medeni Muhakeme Hukuku, s. 510.
1001
Pekcanıtez, Pekcanıtez Usul, s. 1210; Karslı, Medeni Muhakeme Hukuku, s. 510; Çukadar, Def‟i
Hakkı ve Ġtirazlar, s. 101; Budak/ Karaaslan, Medeni Usul Hukuku, s. 174.
1002
Braun, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, s. 77; Musielak, Die Bindung, s. 352; AK-ZPO/ Fenge,
ZPO § 308, kn.6; Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.42.
1003
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3102; Sutter, Rechtseinheit, s. 202; YavaĢ, Hakim Olan
İlkeler, s. 301.
204

ilkesinden bir sapmadır1004. Çünkü davacı, maddi hukukta sahip olduğu haktan daha
fazlasını talep etmiĢse, mahkeme davacının maddi hukukta karĢılığı olmayan talep
sonucu kısmı hakkında olumlu hüküm veremeyecektir1005. Bu durumda dava, sadece
kısmen kabul edilecek ve kalanı reddedilecektir1006. Çünkü mahkeme, talep edilenden
daha azına karar verdiği durumda, artanı hakkında da ret kararı vermek zorundadır1007.

Mahkemenin daha azına karar verebilmesini HMK m. 26‟nın açık hükmü


yanında, çoğun içinde az da vardır (çokta az saklıdır) kuralı destekler1008. Çünkü dava
konusunun tümü, kendi parçalarını da kapsar1009. Bunun için, daha azına karar vermeye
yönelik terditli bir talebe gerek de yoktur1010. Bu ilkenin taĢıdığı haklılık, davalının dava
dilekçesinde talep edilen miktar kadar borçlu olduğuna mahkemenin her halükarda karar
veremeyecek olmasında bulunmaktadır. Davacının arzusu, maddi hukukta ihlal
edildiğine inandığı hakkının dava açılmakla korunması ve yeniden tesisidir. Talebinin

1004
Rechberger/Rechberger, ZPO § 405, kn.1; Akcan, Temyiz Nedenleri, s. 237, dipnot 420; YavaĢ,
Hakim Olan İlkeler, s. 301.
1005
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 118-119. “Gayrimenkulün tamamına müdehalenin men‟ini isteyen
davacının, gayrimenkulün tamamının maliki olmayıp muayyen bir miktarına hissedar olduğunun
anlaĢılması takdirinde dava reddedilmeyip davacının hissesine ait müdehalenin men‟ine, fazlaya ait
talebin reddine karar verilmesi … icap eder.”, Y.1.HD, 04.12.1961 T., 8438 E., 6498 K. (Üstündağ,
Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, s. 72, dipnot 140a). “Ne varki, davacı satıĢ vaadi
sözleĢmesi dolayısiyle ödediği satıĢ parasının üstünde bir istekte bulunmuĢ ve satıĢ memuru
tarafından yapılan satıĢta elde edilen bedelin tahsilini talep etmiĢtir. O halde mahkemenin, "çoğun
içinde azın da bulunduğu" yolundaki genel hukuk ve mantık kuralı uyarınca, davacı tarafından
sözleĢme gereği ödenen satıĢ parasının tahsiline karar vermesi gerekirken, anılan ilkeyi gözden uzak
tutarak davanın tümüyle reddine karar vermiĢ olması usul ve yasaya aykırıdır ve direnme kararı
sadece bu nedenle bozulmalıdır.” YHGK, 25.12.1981 T., 1979/13-454 E., 1981/857 K. (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 08.02.2017).
1006
Fenger, Zivilprozessrecht, s. 23; Jauernig/ Hess, Zivilprozessrecht, s. 95; Grunsky,
Zivilprozessrecht, s. 26, 94; Jauernig, Zivilprozessrecht, s. 86.
1007
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.15; Baumbach/ Lauterbach/ Albers/ Hartmann, ZPO § 308,
kn.7.
1008
Baumbach/ Lauterbach/ Albers/ Hartmann, ZPO § 308, kn.7; Zöller/ Volkommer, ZPO § 308,
kn.4; Musielak, Die Bindung, s. 354; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 119; Wieczorek/ Schütze/ Rensen,
ZPO § 308, kn. 13. “Ne varki, davacı satıĢ vaadi sözleĢmesi dolayısiyle ödediği satıĢ parasının
üstünde bir istekte bulunmuĢ ve satıĢ memuru tarafından yapılan satıĢta elde edilen bedelin tahsilini
talep etmiĢtir. O halde mahkemenin, "çoğun içinde azın da bulunduğu" yolundaki genel hukuk ve
mantık kuralı uyarınca, davacı tarafından sözleĢme gereği ödenen satıĢ parasının tahsiline karar
vermesi gerekirken, anılan ilkeyi gözden uzak tutarak davanın tümüyle reddine karar vermiĢ olması
usul ve yasaya aykırıdır ve direnme kararı sadece bu nedenle bozulmalıdır.”, YHGK, 25.12.1981 T.,
1979/13-454 E., 1981/857 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 15.12.2017; YKD, C. 8, S. 7,
Temmuz 1982, s. 917). Aynı yönde, Y.1.HD, 31.10.2016 T., 10541 E., 9910 K. (Kazancı Ġçtihat
Bilgi Bankası, E.T. 15.12.2017).
1009
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.14; AK-ZPO/ Fenge, ZPO § 308, kn.6; Musielak, Die
Bindung, s. 354; Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 12;
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 13. Daha azına karar verme, her davada üstü kapalı
tali talep olarak anlaĢılır (Sutter, Rechtseinheit, s. 202, dipnot 1122). BGE 111 II 161; BGE 109 II
121.
1010
Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 12.
205

maddi hukukta karĢılığı bulunduğu oranda mahkeme, davacıya hukuki koruma


sağlar1011.

Yargı kararları1012 ve doktrin1013, HMK m. 26 çerçevesinde taraf talebinden, özel


bir talep olmaksızın, niteliksel bir sapmaya, talebe göre daha azını oluĢturduğunda izin
verirler. Bu fikir birliğine rağmen, karar verilenin somut olayda talep edilene kıyasla
farklı bir Ģeyi veya daha azını oluĢturup oluĢturmadığı ayrımı genellikle zordur1014.
Ayrımın yanlıĢ yapılması durumunda, mahkeme yanlıĢ olarak farklı bir Ģey olduğunu
düĢünür ve davayı reddederse, bu hakkı olmasına rağmen, mahkeme davacıya aslında
hukuki koruma verilmesini reddetmiĢtir. Tersi durumda mahkeme yanlıĢ bir Ģekilde
daha azının varlığını seçerse, usuli kurallara göre reddedilmesi gerekirken, hukuki
korumayı davacıya tanımıĢ olur1015.

Mahkeme, davacının talebinin niceliksel, yani miktar olarak bölünebilir dava


konularıyla iliĢkilendirildiği durumlarda, daha azına karar verebilir1016. Yani, mahkeme,
sadece talep edilenle aynı cinsten olduğunda daha azına karar verebilir1017. Böyle bir
aynı cinsten olma, baĢlıca para alacaklarında görülür1018. Örneğin davacı, davalının
1000 TL‟yi kendisine ödemeye mahkûm edilmesini talep ederse, fakat davacı bu hakkın
sadece yarısına sahipse, mahkeme davacıya 500 TL yüksekliğindeki tutarı tanımak
zorundadır1019. Fakat para haklarından baĢka da, talep edilen ve mahkeme tarafından
karar verilecek Ģey arasındaki aynı cinsten olma varsa, yani dava konusu misli malsa,
mahkeme daha azına karar verebilir. Örneğin, bir toptancı bir milyon ĢiĢe sirkenin
teslimini talep ederse, fakat davacının maddi hukuktaki hakkı sadece 500.000 ĢiĢe
sirkeyse, mahkeme davalıyı, 500.000 ĢiĢe sirkenin davacıya teslim etmesine mahkûm

1011
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 119. Davacının talebi, beklentisi tam olarak karĢılanamadığı halde, ya
istediğimin hepsine karar ver ya da hepsine karar veremeyeceksen hiçbir Ģeye karar verme anlamına
gelmemektedir. Zaten davalı ile olan karĢı konumunu bilen davacı, ona karĢı tam kapsamıyla bir
baĢarı elde edemeyeceğini düĢündüğü hallerde ya mümkün olanın en fazlasını ister (ki bu durumda
zaten daha azına hükmedilmesini kabul etmektedir) ya da olduğuna inandığı miktar kadar talepte
bulunarak bu kısma ulaĢmayı hedefler (Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 119).
1012
RG JW 1902, 91; RG JW 1906, 570.
1013
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.14. Niceliksel veya niteliksel bir daha azı, daima çoğun
içindedir (Baumbach/ Lauterbach/ Albers/ Hartmann, ZPO § 308, kn.7).
1014
Musielak, Die Bindung, s. 354; Melissinos, s. 133.
1015
Melissinos, s. 133.
1016
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.14; Musielak, Die Bindung, s. 354; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s.
120.
1017
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 120; Melissinos, s. 134.
1018
Melissinos, s. 134.
1019
Melissinos, s. 134; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 120.
206

etmek zorundadır1020. Talep, davalının tazminat yükümlülüğünün tespitine iliĢkinse,


örneğin davalının ağır kusuru değil hafif kusuru bulunduğunda, mahkeme davalının
sadece hafif kusurundan sorumlu olduğunu tespit etmek zorundadır1021.

Alman hukukunda: hemen ifa yerine gelecekte ifa1022, kayıtsız Ģartsız ifa yerine
aynı anda ifa1023, ödeme yerine tevdi1024, iptal edilebilir kazanılmıĢ hakların kaldırılması
yerine öncelikli cebri icraya izin verilmesi1025, uygun bir tedbir nafakasının ödenmesi
yerine kiraya verene karĢı kira borcundan muaf tutulması1026, tazminat yükümlülüğünün
talep edilen tespiti yerine denkleĢtirme yükümlülüğünün tespiti1027, kiralık araba
masrafının tazminatı yerine kullanma tazminatının ödenmesi1028, Ģirketten çıkarılma
yerine davalının yönetim ve temsil yetkisini alınması1029 talepten daha azına karar
vermeye örnek olarak verilmektedir1030. Ġsviçre hukukunda, belirli bir para tutarının
ödenmesine mahkûmiyete karĢılık, para alacağının esasen var olduğunun tespiti; hakkın
olmadığının tespiti talebine karĢılık, dava edilebilir bir hakkın olmadığının tespiti
talepten daha azına karar vermeye örnek olarak verilmektedir1031. Türk hukukunda ise
Yargıtay, iki dükkânı arasında geçiĢi sağlamak için duvarın kaldırılması talebinin, kapı
açılması talebini de kapsadığı1032, takibin iptali isteminin, takibin durdurulması talebini
de içerdiği1033, muhdesatların mülkiyetinin tespiti isteminin muhdesatın meydana
getirildiğinin tespiti istemini de içerdiği1034, iki ihale bedel farkı istenemez ise de; çoğun

1020
Melissinos, s. 134.
1021
Melissinos, s. 134.
1022
Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.4; Zimmermann, ZPO § 308, kn. 3.
1023
Thomas/ Putzo/ Reichold, ZPO § 308, kn. 3; Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.9;
Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.57; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 11.
1024
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 26; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 11.
1025
Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.9. BGH NJW 1995, 2848, 2849.
1026
Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.4; Zimmermann, ZPO § 308, kn. 3; Prütting/ Gehrlein/
Thole, ZPO § 308, kn.9.
1027
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.16; Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.4. OLG Stuttgart
NJW 1989, 1224.
1028
Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.4. BGH NJW 2013, 1149.
1029
Melissinos, s. 136-137.
1030
Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.9. Bu durumu, farklı bir Ģeye karar verme olarak gören
yazarlar da vardır, Grunsky, Grundlagen, s. 59; Melissinos, s. 137.
1031
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 21, 22; Sutter-Somm/ Hasenböhler/
Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 12.
1032
YHGK, 22.01.2016 T., 2014/6-117 E., 2016/60 T. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 15.12.2017)
1033
Y.12.HD, 16.01.2017 T., 2016/23591 E., 2017/379 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET.
11.02.2018); Y.12.HD, 16.01.2017 T., 2016/23587 E., 2017/380 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr,
ET. 11.02.2018); Y.12.HD, 28.09.2017 T., 2016/20898 E., 2017/11531 K.
(https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 11.02.2018).
1034
Y.8.HD, 22.06.2015 T., 6802 E., 13698 K.; Y.8.HD, 15.04.2015 T., 6015 E., 8458 K.; Y.8.HD,
25.05.2015 T., 4856 E., 11658 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 11.02.2018). Aynı yönde,
207

içinde azın da bulunduğu kuralı gereğince açıklanan Ģekilde kaçırılan fırsattan dolayı
menfi zararın tahsili de talep edilmiĢ sayılacağı1035, daha düĢük olduğu ve çoğun içinde
azın da bulunduğu kuralı gözetilerek, temerrüt faizi talebinin akdi faiz talebini de
kapsadığı1036 Ģeklinde kararları vardır.

Kanaatimizce, mahkeme sadece gerçek daha azına karar verebilmelidir. Talep


edilen hak bölünebilirse, mahkeme tüm hakkın sadece bir kısmına sahip olan davacıya
bu kısmı vermelidir. Tüm dava konusunun parçasını oluĢturan durum, tüm hakka oranla
baĢka bir Ģey olarak değil, daha azı olarak bakılmasına neden olur. Örneğin davacı devri
talep edilen eĢyanın tümüne değil, bilakis mükliyetinin bir kısmına sahipse, mahkeme
mülkiyet hissesine karar vermelidir1037.

3.2.2.2.2.2. Davacının Daha Azına Karar Verilmesini Kabul Etmemesi

Hakkı olandan fazlasını talep eden davacı, normal durumda, mahkemenin


kendisine maddi hukuk bakımından sahip olduğu kadarıyla bu alacağın bir kısmına
karar vermesine razı olur. Davanın tamamen reddi, davacıya sadece maddi hukuk
bakımından değil, aynı zamanda yargılama giderleri bakımından da çok zarar verir.
Çünkü kaybeden taraf HMK m. 326/1‟e göre yargılama giderlerine katlanmak
zorundadır. Mahkeme, davacıya talep ettiği hakkı, daima haklı olduğu kadarıyla
tanımak zorundadır1038.

Fakat davacı, dava dilekçesinde veya dava esnasında, karĢı tarafının kısmı
mahkûmiyetine razı olmadığını açıkladığında ve alacağı kayıtsız Ģartsız olmadığı veya
talep ettiği yükseklikte karar verilemediği durum için, davanın reddini tercih ettiğinde
(ya hep ya hiç1039.), mahkemenin yine gerçek daha azına karar verip vermeyeceği, yani
davacının aksi iradesine rağmen davalıyı kısmen mahkûm edip edemeyeceği sorusu akla
gelir1040. Mahkeme, sadece talebin maddi hukuk bakımından korunup korunmadığını

Y.20.HD, 07.04.2015 T., 2014/10023 E., 2015/2699 K.; Y.7.HD, 23.01.2013 T., 2012/7490 E.,
2013/367 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 11.02.2018).
1035
Y.15.HD, 08.05.2015 T., 2014/5718 E., 2015/2452 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET.
11.02.2018).
1036
Y.19.HD, 24.04.2014 T., 3451 E., 7878 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 11.02.2018).
1037
Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.4; Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn. 9; Fasching/
Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.44.
1038
Melissinos, s. 140.
1039
MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 8.
1040
Musielak, Die Bindung, s. 353; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.21; Melissinos, s. 140;
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 13.
208

değil, aynı zamanda bu talebin hangi miktarda var olduğunu da araĢtırır. Bunun için
mahkeme, karĢı tarafın itiraz ve def‟ilerini de dikkate almak ve kararına bunları esas
almakla yükümlüdür1041.

Dava hakkının etkilerini sınırlayan veya kullanılmasına belirli Ģartlar koyan


defiler vardır. Ödemezlik def‟i dava hakkı karĢısında baĢarılı olduğunda, bizim de kabul
ettiğimiz görüĢe göre mahkeme aynı anda edaya mahkûmiyete karar vermek zorundadır.
Bu durumda mahkeme, davacıya talep ettiğinden daha azını tanımıĢ olur ve bundan
dolayı hiçbir Ģekilde HMK m. 26‟yı ihlal etmez1042. Davacı, davalının daha azına
mahkûm edilmesine rıza gösterecektir1043. Fakat davacı, Ģartlı mahkûmiyeti kabul etmez
ve davanın reddini talep ederse, mahkeme nasıl karar verir? Mahkemenin böyle bir dava
talebine bağlı olup olmadığı, taleple bağlılık ilkesinin bir sorununu teĢkil eder.
Doktrinde aksi yönde görüĢ1044 olmasına rağmen, davacının böyle geniĢ ölçüde bir
tasarruf yetkisi, geçerli medeni usul hukukuna göre hiçbir Ģekilde kabul edilemez
niteliktedir. Medeni usul hukukunun görevleri, sübjektif hakların ve hukuk düzeninin
korunmasıdır. Hâkim, sadece davacının değil aynı zamanda davalının da çıkarlarını
dikkate almak zorundadır. Mahkeme kararı, yargılamanın sona ermesiyle taraflar
arasındaki hukuki barıĢın teminine ve davanın adil bir çözümle sona ermesine katkıda
bulunmak zorundadır1045. Davacı, dava açtığında, mahkeme ve taraflar için çok zaman
ve masraf harcamaya gerektiren bir yargılamanın harekete geçtiği de
unutulmamalıdır1046. Ayrıca davalının sahip olduğu karĢı alacağının, mahkeme
tarafından dikkate alınıp alınmaması, davacının arzusuna bağlı değildir. KarĢı alacağını
def‟i yoluyla kullanması, davalının seçimine bırakılmak zorundadır1047.

1041
Melissinos, s. 140-141.
1042
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754; Baumbach/ Lauterbach/ Albers/
Hartmann, ZPO § 308, kn. 12; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.13; Zöller/ Volkommer, ZPO
§ 308, kn.4; Zimmermann, ZPO § 308, kn. 3; Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.9. BGH,
BGHZ 27, 241= MDR 1958, 583= NJW 1958, 1232; BGH NJNW 1951, 517; BGHZ 117, 3=NJW
1992, 1172, 1173=LM § 322 Nr. 133; BGHZ 118, 229, 242=NJW 1992, 2160, 2163.
1043
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754; Baumbach/ Lauterbach/ Albers/
Hartmann, ZPO § 308, kn. 12; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.13; Zöller/ Volkommer, ZPO
§ 308, kn.4; Zimmermann, ZPO § 308, kn. 3; Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.9;
Melissinos, s. 141. Hans. OLG Hamburg, Urt. V. 10.7.56, MDR 1957, 169.
1044
Baumbach/ Lauterbach/ Albers/ Hartmann, ZPO § 308, kn. 7; Musielak, Die Bindung, s. 353;
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 13; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 8.
1045
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.21.
1046
Melissinos, s. 141.
1047
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.13; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754.
209

Taleple bağlılık ilkesinin kapsamını davacı iradesinin belirliyor olması,


davacının davasını açarken mahkemeyi, hepsine karar ver ya da hiçbirine karar verme
Ģeklinde sınırlandıramayacaktır. Taraf iradesinin medeni usul hukukunda ifade ettiği
anlam bu olmamalıdır. Bu duruma iliĢkin davacı, davalıya karĢı tam baĢarı ya da tam
baĢarısızlık düĢüncesinde ise, sadece tespit davası açarak hukuki sonuca iliĢkin kesinlik
peĢinde koĢmalıdır. Kaldı ki mahkeme, davacının kısmen haklı olduğu durumlarda,
davanın tamamen reddine sırf davacı istedi diye karar verecek olursa, bu mahkeme
kararının ifade edeceği maddi anlamda kesin hüküm anlamsızlığına sebep olacaktır1048.

Medeni usul hukuku davacıya, yargılamanın sonunu belirleme hakkı vermiĢtir.


ġöyleki davacı davasını HMK m. 123 „e göre geri alabilir veya talep ettiği haktan HMK
m. 307‟ ye göre feragat edebilir. Fakat davacının her iki tasarruf muamelesi, onun
tasarruf yetkisinin sınırsız olduğunu varsaymaz. ġöyle ki HMK m. 123‟e göre davanın
geri alınması, sadece davalının rızasıyla mümkündür. Bu Ģartlar eksikse, davanın geri
alınmasına dayanılarak hüküm verilemez. Böylece davacı, davalının kayıtsız Ģartsız
mahkûmiyetine ısrar ederse veya bundan baĢka davanın reddini davalının kayıtlı Ģartla
mahkûmiyetine tercih ettiğini açıklarsa ve bu davranıĢ, yani örneğin davacının dava
alacağından vazgeçtiği sonucu çıkarılmıyorsa, davayı reddeden (davadan feragat
üzerine) hüküm verilemez1049. Böylelikle, davalı ödemezlik def‟isi ileri sürdüğünde ve
davacı, davalının kayıtlı Ģartlı mahkûmiyetini açıkça istemediği beyan ederse, mahkeme
HMK m. 306‟daki Ģartlar sağlanmadığı sürece, davalıyı borçları aynı ayda yerine
getirmeye mahkûm etmek zorundadır1050.

3.2.2.2.2.3. Davalının Kabul Ettiğinden Daha Azına Karar Verilememesi

Ġsviçre Usul Kanunun m. 58/1; mahkemenin taraf lehine, karĢı tarafın kabul
ettiğinden daha azına karar veremeyeceğini düzenlemiĢtir1051. Hukuki koruma talep
eden davacının hüküm konusunu belirleme yetkisi, davalının taleplerinin bu çerçeve
içinde hareket etmesine sebep olur. Bu talepler; davanın reddi veya hukuki koruma
talebinin kabul edilmesidir1052. Davalı tarafın talebi, davacının talep sonucunun
kabulüne yönelikse mahkeme bununla bağlıdır. Bunun sonucu olarak mahkeme, sZPO

1048
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 119-120.
1049
Melissinos, s. 142.
1050
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.13; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754.
1051
Wunderlich, Dispositionsmaxime, s. 10; Egger, Die reformatio, s. 40; Sutter, Rechtseinheit, s. 203.
1052
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 33.
210

m. 58/1‟e göre, davacıya davalının kabul ettiğinden daha azına karar veremez. Davalı
davacının talebinin tamamını kabul ediyorsa, mahkeme tüm talebe karar vermek
zorundadır (sZPO m. 241/2). Davalı, davanın kısmen reddini talep ediyorsa, bu,
davalının davacının talebini kısmen kabul ettiği anlamına gelir. Mahkeme bu durumda,
davacının talebine en az kabul çerçevesinde karar vermelidir1053.

Türk hukukunda da, kabulde hâkimin taraf tasarruflarını değerlendiremeyeceği


belirtilmektedir. Kabul tarafların doğrudan hak sahipliğini etkilemekte olup, hâkim
sadece bu iĢlemlerin usulün öngördüğü Ģekil Ģartlarında yapılıp yapılmadığını ve usuli
talebin üzerinde tasarruf yapılabilecek hususlardan olup olmadığını gözetecektir.
Hâkimin görevi, bu iĢlemler dolayısıyla meydana çıkan sonuçları tespit etmek
olacaktır1054. Üstündağ ve Önen, hâkimin davalının talep sonucu ile de bağlı olduğunu,
mesela, davalı davayı kısmen kabul etmiĢse artık kabul edilen kısmından daha aza karar
verilemeyeceğini belirtmiĢtir1055. Akkaya, her ne kadar Hukuk Muhakemeleri
Kanunu‟nda açıkça ifade edilmemiĢse de, taleple bağlılık ilkesine göre mahkeme,
davalının kabul ettiğinden daha azına da karar veremez1056. Atalı‟ya göre, sZPO m. 58/1
hükmü, HMK m. 26 hükmüne göre daha baĢarılıdır. Çünkü söz konusu bu
düzenlemede, hâkimin aynı zamanda karĢı tarafın kabul ettiğinden, daha azına da karar
veremeyeceği açıkça belirtilmektedir. Bu anlamın, HMK m. 26‟da yer alan duruma göre
ifadesinin içinde olduğunu kabul ederek aynı sonuca ulaĢabilir1057.

Kanaatimizce, “mahkemenin, karĢı tarafın kabul ettiğinden daha azına karar


veremeyeceği” ibaresinin Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzda bulunmaması bir
eksiklik değildir. Bu sonuca, kabulün hukuki sonuçlarıyla zaten ulaĢılmaktadır. Kabul,
davacının talep sonucuna, davalının kısmen veya tamamen muvafakat etmesidir (HMK
m. 308/1). Davayı kabul eden davalı, bununla davacının talep sonucu bölümünde talep
etmiĢ olduğu hakkı (talebi) tamamen veya kısmen kabul eder, yani talep sonucuna

1053
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 34.
1054
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 220; Braun, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, s. 78; Akil, Kısmi Dava, s.
217; Simil, Belirsiz Alacak Davası, s. 307.
1055
Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s. 248; Üstündağ, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi
Yasağı, s. 72. Aynı yönde, Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 141; Bilge/ Önen, Medeni
Yargılama Hukuku, s. 294.
1056
Akkaya, BoĢanma Davası, s. 123.
1057
Atalı, Aleyhe Bozma, s. 61-62.
211

muvafakat eder1058. Davayı kabul, davalının mahkemeye karĢı yapacağı tek taraflı bir
irade beyanı ile olur. Kabulün hüküm ifade etmesi, karĢı tarafın ve mahkemenin
muvafakatine bağlı değildir (HMK m. 309/2). Mahkeme, sadece davalının beyanının
gerçekten davayı kabul olup olmadığı ve kanunun öngördüğü Ģekilde yapılıp
yapılmadığını araĢtırır1059. Eğer davacının dava dilekçesinde talep ettiği hak gerçekten
mevcut idi ise, davalının davayı kabul etmesiyle, bu hakkın mevcut olduğu kesin
biçimde tespit edilmiĢ olur. Buna karĢılık, davacının dava dilekçesinde talep ettiği hak
gerçekten mevcut değil idi ise, davalının davayı kabul etmesiyle, davacı lehine yeni bir
kabul edilen hak doğmuĢ olur. Her iki halde de, davayı kabulle mevcut olduğu tespit
edilen veya yeni doğan hak, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanarak yeni
bir dava konusu yapılamaz1060.

Davalı, davacının talep sonucunun tamamını veya bir kısmını kabul edebilir
(HMK m. 308/1)1061. Davalının, davacının talep sonucunu tamamen kabul etmesi
halinde dava bütünüyle sona erer1062. Davalının davacının talep sonucunun bir kısmını
kabul etmesi, yani kısmi kabul halinde, talep sonucunun kabul edilmeyen diğer kısmı
hakkındaki uyuĢmazlık son bulmaz. Davanın bu kabul edilmeyen kısmına devam
edilir1063.

Konuyu Ģu örnekle özetlemek yerinde olacaktır: davacı 10.000 TL tutarında


alacağının davalı tarafından ödenmesi Ģeklinde dava açtığında, mahkeme eğer bu dava
haksızsa ve temelsizse davayı reddecektir. Eğer davalı alacağın tamamını kabul ederse,
mahkeme kabul nedeniyle davanın konusuz kaldığını ve hüküm vermeye yer
olmadığına karar verir ve sonuçta davacı 10.000 TL tutarında alacağı hüküm altına

1058
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 4, s. 3674; Akil, Kısmi Dava, s. 217; Süha Tanrıver, Ġlamlı
Ġcra Takibinin Dayanakları ve Ġcranın Ġadesi, Yetkin Yayınları, Ankara 1996, s. 103.
1059
Tanrıver, Ġlamlı Ġcra, s. 104.
1060
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 4, s. 3676-3677.
1061
Objektif dava birleĢmesinde, davalı, birlikte açılmıĢ olan davalardan birini veya bir kaçını kabul
ederse, bu kabul, birlikte açılmıĢ olan diğer davayı veya davaları etkilemez, kabul edilmeyen bu
davaya veya davalara devam edilir. Davalı, davacı taraftaki ihtiyari dava arkadaĢlarından birinin
davasını kabul edebilir. Bu kabul, diğer ihtiyari dava arkadaĢlarının davasını etkilemez. Onların
davasına devam edilir (Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 4, s. 3688; Ermenek, Kabul, s. 66, 70;
Berkin, Medeni Usul Hukuku, s. 165).
1062
Kabulün, davayı kendiliğinden mi sona erdireceği yoksa davanın kabülden sonra verilecek mahkeme
kararı ile mi sona ereceği hakkında ayrıntılı bilgiler için bkz. Ermenek, Kabul, s. 93 vd.; Tanrıver,
Ġlamlı Ġcra, s. 111 vd; Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 279-280; Berkin, Medeni Usul Hukuku,
s. 166.
1063
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 4, s. 3687; Akil, Kısmi Dava, s. 217; Tanrıver, Ġlamlı Ġcra, s.
105; Berkin, Medeni Usul Hukuku, s. 164.
212

alınmıĢ olur. BaĢka bir örnek verirsek, davacı yine 10.000 TL tutarında alacağının
davalı tarafından ödenmesi Ģeklinde dava açtığında, mahkeme eğer bu dava talep edilen
yükseklikte değilde 5.000 TL yüksekliğinde haklı ve gerekçeliyse, davalının bir davanın
reddi talebi olmaksızın kısmen kabul kısmen red kararı verecektir. Eğer davalı, davayı
8.000 TL tutarında kabul ederse, mahkeme davanın 8.000 TL‟sini kabul 2.000 TL‟sini
reddedecektir. Davacının talep sonucu ve davalının kabul beyanı, mahkeme için karar
verilecek en üst ve en alt sınırı oluĢturacaktır. Eğer davacının talep sonucu ve davalının
kabul beyanı aynı rakamda birleĢiyorlarsa, mahkeme o miktarda davanın sona erdiğini
karar vermek zorundadır.

Davalının davayı kısmen veya tamamen kabul etmiĢ olmasına rağmen, hâkimin
bunu dikkate almaması, örneğin 10.000 TL tutarında açılan davada, davalı 5.000 TL‟yi
kabul etmiĢ ve mahkeme bunu dikkate almaksızın davayı tamaman reddeder veya
davalıyı 5.000 TL‟nin altında bir rakama mahkûm etmesi, taleple bağlılık ilkesine
aykırılık oluĢturur1064.

Davalının, davacının açmıĢ olduğu kısmi davayı tamamen kabul etmiĢ olması,
davacının henüz dava konusu etmediği kısmın da kabul edildiği anlamına gelmez.
Çünkü bu kısım, henüz dava konusu yapılmamıĢtır, yani ortada derdest bir dava
bulunmamaktadır1065. Ancak davalı, kısmi dava olarak açılmıĢ davadaki belirtilen
alacağın dava edilmeyen kısmını da içerecek Ģekilde tamamını kabul etmiĢse veya
açıkça kısmi dava olarak açılmamıĢ bir davada talep edilen tutardan fazlasını kabul
ederse, sonucun ne olacağına değinmek gerekir. Doktrinde, davacının açmıĢ olduğu
kısmi dava ile rakamsallaĢtırılamayan alacağın bir kısmını talep ettiği ve davalının da
dava yüksek bir tutarı kabul ettiği durumda (örneğin davacı, bir haksız fiil nedeniyle
fazlaya iliĢkin haklarını saklı tutarak maddi tazminat olarak 10.000 TL talep etmiĢ, buna
karĢılık davalı ise, 15.000 TL kabul etmeye hazı olduğunu beyan etmiĢse), sonucun ne
olacağı hakkında görüĢ bildirilmiĢtir. Davayı kabul, davacının talep sonucuna, davalının
kayıtsız ve Ģartsız olarak tamamen veya kısmen rıza göstermesi anlamına geldiğinden,
böyle bir beyan somut olayın Ģartlarına göre bir sulh teklifi olarak nitelendirilebilir1066.

1064
Arslan/ Yılmaz/ TaĢpınar Ayvaz/ Hanağası, Medeni Usul Hukuku, s. 157.
1065
Ermenek, Kabul, s. 73; Akil, Kısmi Dava, s. 218.
1066
Akil, Kısmi Dava, s. 218. Belirsiz alacak davası bakımından kabulün sonuçları için bkz. Pekcanıtez,
Belirsiz Alacak Davası, s. 62; Simil, Belirsiz Alacak Davası, s. 309-312.
213

Kanaatimizce, davalının davacının talep ettiğinden fazlasını kabul etmesi bir


sulh teklifi olarak nitelendirilemez. Çünkü sulh durumunda, tarafların karĢılıklı olarak
fedakârlıkta bulunmak suretiyle aralarındaki uyuĢmazlığı sona erdirme amaçları söz
konusudur1067. Ancak bu durumda fedakârlıkta bulunan taraf sadece davalıdır. Bu halde
iki çözüm yolu düĢünülebilir: Ġlki davalının bu açıklamasının, HMK m. 141/2
anlamında talep sonucunun artırılmasına rıza göstermesi olarak görülmesi düĢünülebilir.
Acaba mahkeme bu durumda, davacıyı HMK m. 31 uyarınca talep sonucunu artırması
konusunda teĢvik edebilecek midir? Ġkincisi, davalının bu açıklaması, davanın
geniĢletilmesi veya yeni bir dava açılmasını gerektirmeksizin, ĠĠK m. 38 anlamında
mahkeme huzurunda yapılan kabul olarak değerlendirilebilir. Bu durumda, bu kabul
beyanı ilamların icrası hükümlerine tabi olacak ve ilam gibi icra edilecektir. Davayı
kabulün ilamlar gibi icra edilmesinde, icra edilen hâkimin davanın esası hakkında karar
verilmesine yer olmadığına iliĢkin kararı değildir. Çünkü sözü edilen kararın davanın
sona ermesi ile bir iliĢkisi yoktur, ancak, bu kararla davanın kabul nedeni ile son
bulduğu tespit edilip belgelendirilmektedir. Bu nedenle burada icra edilecek olan
tutanakla tespit edilmiĢ olan davalının davayı kabul beyanıdır1068.

§ 3.3. KANUN YOLU ÇERÇEVESĠNDE TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠ

3.3.1. Olağan Kanun Yolunda Taleple Bağlılık Ġlkesi

3.3.1.1. Kanuni Dayanak

Hukuk düzeni, bir davada kaybeden tarafa, aleyhine olan hükme bir üst dereceye
baĢvurma ve kendi ile karĢı taraf arasında var olan uyuĢmazlığın maddi hukuk ve
yargılama hukuku doğrultusunda yeniden değerlendirilmesini mümkün kılma imkânı
verir1069. Kanun yoluna baĢvuran, kanun yoluna baĢvurduğu zaman, kanun yolu sonucu
verilen kararla hukuki durumunun iyileĢtirilmesini, en azından kötüleĢtirilmemesini
bekler1070. Eğer kanun yolu incelemesi sonucu, kanun yoluna baĢvuranın hukuki
durumunun kötüleĢmesine sebep olursa, baĢvuran kanun yolu baĢvurusunu yaptıktan
sonra, önceden olduğundan daha kötüye gitme riski altında kalırdı1071. Bu kanun yoluna

1067
Ermenek, Kabul, s. 34.
1068
Ermenek, Kabul, s. 125; Berkin, Medeni Usul Hukuku, s. 166.
1069
Arens/ Lüke, Zivilprozessrecht, s. 355; Braun, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, s. 976.
1070
Grunsky/ Jacoby, Zivilprozessrecht, s. 218; Atalı, Aleyhe Bozma, s. 103.
1071
Arens/ Lüke, Zivilprozessrecht, s. 361; Atalı, Aleyhe Bozma, s. 103.
214

baĢvuranın, kanun yoluna baĢvurmaktan alıkoyulmasına ve hukuka aykırı olarak


gördüğü hükmü rıza göstermek zorunda olmasına sebep olurdu1072.

Ġleri sürülebilecek tezimizin konusuyla ilgili gerekçe ise, kanun yolu


mahkemelerinde, ilk derece mahkemesinde olduğu gibi, taleple bağlılık ilkesinin geçerli
olmasıdır1073. Bu nedenle burada da mahkemenin taraf taleplerine bağlılığı söz
konusudur1074. Dolayısıyla, bir hüküm, yalnızca talep edildiği sürece değiĢtirilebilir1075.

Kanun yoluna baĢvuranın amacı, alt derece mahkemesinin hükmünü değiĢtirmek


ve ilk derece mahkemesinin hukuka aykırı kararıyla uğradığı ihlali ortadan
kaldırtmaktır. Bundan dolayı kanun yoluna baĢvuran, aleyhine baĢvurduğu hükümde
arzu ettiği değiĢikliğin kapsamını bildirdiği, kanun yoluna baĢvuru talebinde bulunur.
Kanun yolu mahkemesi bu talebe de bağlıdır1076. Alman hukukunda kanun yolu talebine
mahkemelerin bağlılığı açıkça düzenlenmiĢtir. Ġstinaf yargılaması için dZPO m. 5281077
Ģöyle düzenlemiĢtir: “Ġlk derece mahkemesinin hükmü değiĢiklik talep edildiği takdirde
değiĢtirilebilir”. Temyiz yargılaması için dZPO m. 557/11078 de benzer Ģekilde

1072
Arens/ Lüke, Zivilprozessrecht, s. 361; Pohlmann, Zivilprozessrecht, s. 270; Atalı, Aleyhe Bozma,
s. 104.
1073
Peter Gilles, Rechtsmittel im Zivilprozess, Frankfurt am Main 1972, s. 42; Peter Gilles,
“Anschliessung, Beschwert, Verbot der reformatio in peius und Parteidispositionen über die Sache in
höherer Instanz”, ZZP, 91. Band, Heft 2, 1978, (sa.128-176), s. 143; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 238;
BSK ZPO/ Gehri, ZPO Art. 58, kn. 6.
1074
MüKoZPO/ Rimmelspacher, ZPO § 528, kn. 1; Pohlmann, Zivilprozessrecht, s. 270; Grunsky/
Jacoby, Zivilprozessrecht, s. 219; Stein/Jonas/Althammer, ZPO § 528, kn.16; Hofmann, Das
Verbot, s. 15; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 238. “Yargıtay‟ın yerleĢik uygulamasında; hükmün temyiz
edenin aleyhine bozulması halinde, hükmü temyiz etmemiĢ olan diğer taraf lehine karar verilmiĢ
olacağı, bu durumun hakimin tarafların iddia ve savunmaları ile bağlı olduğu ve talep dıĢı karar
veremeyeceği ilkesine aykırı düĢeceği, usuli kazanılmıĢ hakların zedeleneceği kabul edildiğinden,
bozma kararı davalı aleyhine sonuç doğurmamalıdır.”, YHGK, 08.02.2017 T., 2014/2469 E.,
2017/230 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 03.02.2018). Aynı yönde, YHGK, 08.02.2017 T.,
2014/2468 E., 2017/229 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 03.02.2018). “Hukuk yargılamasında
hâkimin tarafların taleplerinden fazlaya hükmedemeyeceği ilkesi Yargıtay'ca yapılan temyiz
incelemesinde de geçerlidir.”, YHGK, 07.03.2012 T., 2011//19-799 E., 2012/128 K. (Kazancı Ġçtihat
Bilgi Bankası, E.T. 06.03.2017).
1075
Arens/ Lüke, Zivilprozessrecht, s. 361; Pohlmann, Zivilprozessrecht, s. 270;
Stein/Jonas/Althammer, ZPO § 528, kn.16; Gilles, Rechtsmittel im Zivilprozess, s. 42.
1076
Arens/ Lüke, Zivilprozessrecht, s. 361; Gilles, Anschliessung, s. 157; Hofmann, Das Verbot, s. 89;
Atalı, Aleyhe Bozma, s. 70.
1077
dZPO m. 528 Bindung an die Berufungsanträge: “Der Prüfung und Entscheidung des
Berufungsgerichts unterliegen nur die Berufungsanträge. Das Urteil des ersten Rechtszuges darf nur
insoweit abgeändert werden, als eine Abänderung beantragt ist”. Tercümesi: “İstinaf mahkemesinin
incelemesi ve kararı sadece istinaf talebine bağlıdır. İlk derecesi hükmü sadece değişiklik talep
edildiği ölçüde değiştirilebilir”.
1078
dZPO m. 557/1 Umfang der Revisionsprüfung: “Der Prüfung des Revisionsgerichts unterliegen nur
die von den Parteien gestellten Anträge”. Tercümesi: “Temyiz mahkemesinin incelemesi sadece
taraflarca bulunulan talebe bağlıdır”.
215

belirlemiĢtir: “Temyiz mahkemesinin denetlemesi, sadece tarafların bulunduğu taleplere


bağlıdır”. Buna karĢılık aleyhe bozma yasağı Alman Medeni Usul Kanunu‟nda açıkça
düzenlenmemiĢtir. Bir taraf itiraz ettiği sürece kanun yoluna incelemesinin söz konusu
olmasından ve mahkemenin kanun yolu talebine bağlı olmasına iliĢkin hükümlerden bu
yasak ortaya çıkmaktadır (dZPO m. 528, 557/1)1079.

Türk hukukunda ise açıkça buna iliĢkin hükümler yer almamaktadır. Ancak
incelemenin kapsamına iliĢkin dolaylı hükümler yer alır: istinaf dilekçesi, baĢvuranın
kimliği ve imzasıyla, baĢvurulan kararı yeteri kadar belli edecek kayıtları taĢıması
durumunda diğer hususlar bulunmasa bile reddolunmayıp, 355 inci madde çerçevesinde
gerekli inceleme yapılır (HMK m. 342/3). Ġnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen
sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine
aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir (HMK m. 355). Bu Bölümde aksine
hüküm bulunmayan hâllerde, ilk derece mahkemesinde uygulanan yargılama usulü,
bölge adliye mahkemesinde de uygulanır (HMK m. 360). Temyiz dilekçesinin, temyiz
edenin kimliği ve imzasıyla temyiz olunan kararı yeteri kadar belli edecek kayıtları
taĢıması hâlinde, diğer Ģartlar bulunmasa bile reddolunmayıp temyiz incelemesi yapılır
(HMK m. 364/3). Yargıtay, tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp,
kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir (HMK m. 369/1).
Türk hukukunda aleyhe bozma (karar verme) yasağına açık bir Ģekilde yer veren tek
usul kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunudur. CMK m. 283, 307/4 ve 323/2‟de açıkça
aleyhe bozma (karar verme) yasağına yer verilmiĢtir. Fakat medeni usul hukukunda
böyle bir yasağa iliĢkin açık bir düzenleme mevcut değildir. Sadece bu yasağın
kendilerinden sonuç çıkarılabilecek müesseler ile bunlara iliĢkin dolaylı düzenlemeler
mevcuttur. Bu düzenlemelerin baĢında, taleple bağlılık ilkesini düzenleyen HMK m. 26
hükmü yer alır1080.

Taleple bağlılık ilkesinin istinaf incelemesi bakımından da geçerli olduğu


sonucuna ulaĢmak için HMK m. 355 ve 360 hükümleri yeterlidir. Buna karĢılık, taleple
bağlılık ilkesinin temyiz incelemesi bakımından da geçerli olduğu sonucuna ulaĢmak
için bu kadar açık bir düzenleme yoktur. Hatta HMK m. 369 hükmü dikkate
alındığında, ilk bakıĢta tam tersi bir sonucun öngörüldüğü düĢünülebilir. Ancak, bu

1079
Braun, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, s. 988; Hofmann, Das Verbot, s. 89.
1080
Akkaya, Ġstinaf, s. 227; Atalı, Aleyhe Bozma, s. 27; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 5, s.
4727.
216

düzenleme sadece temyiz sebepleri bakımından değerlendirilmelidir ve bunlar esas


ititbariyle hukukun yanlıĢ uygulanması bağlamında zaten böyle bir kural olmasa dahi
hâkim tarafından kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Bunların kendiliğinden dikkate
alınması taleple bağlılık ilkesini ihlal etmez, tam tersine temyiz iradesinin iletilmesinin
sonucu itibariyle de (bozma talebini) kapsadığı ve onunla birlikte mahkemeye sunulmuĢ
bulunduğu düĢünülmelidir. Diğer bir deyiĢle, talep temyize yöneliktir, Yargıtay bu
taleple bağlıdır, talep olmaksızın temyiz incelemesinin yapılması medeni usul
hukukunda mümkün değildir. Temyiz sebebi ise, mevcut ve bulunulmuĢ talebin kabul
edilebilirliği bakımından önem taĢıyan bir konu olmakla, ondan tamamen farklıdır.
Diğer yandan, sistematik yorum da, taleple bağlılığı düzenleyen HMK m. 26 hükmünün
temyiz aĢamasında da geçerli olduğu sonucuna ulaĢmayı gerektirir. Çünkü HMK m. 26,
Hukuk Muhakemeleri Kanununun, Genel Hükümler adlı Birinci Kısmının, Yargılamaya
Hâkim Olan Ġlkeler baĢlıklı Ġkinci Bölümünde yar almaktadır. Sadece ilk derece
yargılaması için değil, kanun yolları da dâhil olmak üzere, bütün bir yargılama sürece
bakımından geçerli oldukları tartıĢmasız bulunan bu ilkeler arasında yer aldığı için,
taleple bağlılık ilkesinin, temyiz incelemesi açısından da dikkate alınması gerekliliği
konusunda Ģüpheye yer yoktur1081.

3.3.1.2. Dava Dilekçesine Bağlılık

Kanun yolu mahkemesi, ilk derece mahkemesindeki talep sonuçlarına da


bağlıdır (HMK m. 26)1082. Bunlar ilk derece mahkemesinde belirlenen dava konusudur
ve kural olarak kanun yolunda da değiĢmeden kaldığı için belirli olmaya devam
eder1083. Örneğin dava konusu satım sözleĢmesine dayanan 1000 TL‟nin ödenmesi iken,
kanun yolu incelenmesinde 1500 TL‟nin ödenmesi incelenmeyecektir1084.

Kanun yolu mahkemesinin ilk derecede dava açılırken belirtilen talebe bağlılığı
kural olarak ilk derece mahkemesininkinden farklı değildir. Bundan dolayı yukarıda
taraf taleplerine ilk derece mahkemesinin bağlılığı hakkında elde edilen sonuçlar aynı

1081
Atalı, Aleyhe Bozma, s. 28-29.
1082
MüKoZPO/ Rimmelspacher, ZPO § 528, kn. 1; Gilles, Anschliessung, s. 157; Meriç, Tasarruf
Ġlkesi, s. 232; OFK-Orell Füsli Kommentar/ Sarbach, ZPO Art. 58, kn. 3; Ottomann, Die
Offizialmaxime, s. 101.
1083
Atalı, Aleyhe Bozma, s. 71; Melissinos, s. 167; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 232; OFK-Orell Füsli
Kommentar/ Sarbach, ZPO Art. 58, kn. 3; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 43.
1084
Ottomann, Die Offizialmaxime, s. 101; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 232; Gilles, Anschliessung, s. 157;
Melissinos, s. 167; Atalı, Aleyhe Bozma, s. 71.
217

Ģekilde geçerlidir. Bu hem istinaf yargılamasında hem de temyiz yargılamasında


geçerlidir1085.

3.3.1.3. Kanun Yolu Talebine Bağlılık

Kanuni dayanak baĢlığı altında ifade ettiklerimiz esas alınarak, kanun yolu
mahkemesi için iki yasak çıkarılır1086: ilki reformatio in melius yasağı, ikincisi ise
reformatio in peius yasağıdır1087. Latince ifade edilen bu yasakların Türkçe terim
karĢılıkları, hangi kanun yolunda bu yasak uygulanacaksa ona göre değiĢecektir. Çünkü
istinaf ve temyiz aĢamalarında, Bölge Adliye Mahkemeleri ve Yargıtay‟ın inceleme
sonucunda verecekleri kararlar birbirinden farklılık gösterecektir. Ġstinaf incelemesi
sonunda, ilk derece mahkemesi kararında usul veya esas yönünde hukuka aykırılık
tespit edilmesi durumunda, Bölge Adliye Mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını
kaldırarak kendisi davanın esası hakkında kabul veya ret yönünde bir karar verecektir.
Temyiz incelemesi sonunda, Bölge Adliye Mahkemesi kararında usul veya esas
yönünde hukuka aykırılık tespit edilmesi durumunda, Yargıtay kararın bozulması,
onanması veya düzelterek onanması Ģeklinde karar verir.

Bölge Adliye Mahkemeleri ve Yargıtay‟ın inceleme sonucunda verecekleri


kararlardaki terim farklılıkları dikkate alındığında, istinaf aĢamasında reformatio in
melius ve reformatio in peius yasakları, lehe karar verme ve aleyhe karar verme
yasakları Ģeklinde ortaya çıkacaktır1088. Temyiz aĢamasında reformatio in melius ve
reformatio in peius yasakları, lehe bozma ve aleyhe bozma yasakları Ģeklinde ortaya
çıkacaktır.

3.3.1.3.1. Lehe Karar Verme ve Bozma Yasağı

Kanun yolu mahkemesi, aleyhine kanun yoluna baĢvurulan hükmün, baĢvuran


tarafından talep edilen değiĢikliğini aĢamaz (HMK m. 26), çünkü kanun yoluna
baĢvuran, o zaman talep ettiğinden daha fazlasını veya baĢka bir Ģeyi almıĢ olur. Burada

1085
Ottomann, Die Offizialmaxime, s. 101; Melissinos, s. 167.
1086
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 810-811; Stein/Jonas/Althammer, ZPO §
528, kn.17; Gilles, Anschliessung, s. 148-150. RG, RGZ 56, 32; RG, RGZ 12, 408.
1087
Gilles, Rechtsmittel im Zivilprozess, s. 95; Braun, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, s. 988. OLG
Köln, NJW 1975, 2347.
1088
Akkaya, Ġstinaf, s. 226.
218

reformatio in melius yasağı (lehe karar verme ve lehe bozma yasağı) söz konusudur1089.
Örneğin, davacının davalının 20.000 TL‟ye mahkûm edilmesi için açmıĢ oldğu davada,
ilk derece mahkemesi, kısmen kabul kısmen ret kararı vererek, davalının 10.000 TL‟ye
mahkûm edilmesine karar vermiĢtir. Davacının, davalının 15.000 TL‟ye mahkûm
edilmesi gerekir Ģeklinde bir istinaf baĢvurması üzerine, bölge adliye mahkemesi
davalının 20.000 TL mahkûm edilmesine karar veremez.

3.3.1.3.2. Aleyhe Karar Verme ve Bozma Yasağı

Kanun yolu mahkemesi, alt derece mahkemesinde verilen hükmü, karĢı taraf
doğrudan veya katılma yoluyla1090 kanun yoluna baĢvurmadıkça veya hükümde
kendiliğinden dikkate alınması gereken bir hata olmadıkça1091, kanun yoluna baĢvuran
aleyhine değiĢtiremez1092. Burada aleyhe bozma yasağından (reformatio in peius) söz
ediler1093. Ġlk derece mahkemesi, davayı kısmen kabul kısmen red Ģeklinde sona
erdirdikten sonra, davacının istinafa baĢvurusu üzerine dava tamamen reddilemez,
davalının istinafa baĢvurusu üzerine davacı lehine daha fazlasına karar verilemez1094.
Yani, kanun yolu mahkemesi, karĢı taraf katılma yoluyla kanun yoluna baĢvurmadıkça,
kanun yoluna baĢvuran aleyhine, itiraz edilen hükümde karar verilenden daha azına
karar veremez veya daha fazlasına mahkûm edemez1095, en kötü ihtimalle kanun yolu
talebini reddeder1096. Kanun yolu aĢamasındaki mahkemenin talebe bağlılığı iki
yönlüdür. Kanun yoluna baĢvuru talebi, kanun yolu mahkemesinin karar verme

1089
Melissinos, s. 168; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 236. RG, RGZ 143, 175; RG, RGZ 99, 168.
1090
Katılma yoluyla istinaf veya temyiz, aleyhe bozma yasağının devre dıĢı bırakılmasına hizmet eder,
sZPO m. 308, 313 (Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 24).
1091
Örneğin, davaya bakması yasak olan hâkimin buna rağmen davaya devam etmesi durumunda, kanun
yolu mahkemesi, yasaklanma nedeninin doğduğu andan baĢlayarak o hâkimin yapmıĢ olduğu davaya
iliĢkin tüm iĢlemleri geçersiz kılar. Bunun davanın taraflarınca kanun yolu mahkemesinden talep
edilmesi gerekmez. Kanun yolu mahkemesi, davanın baĢka nedenlerle kanun yoluna baĢvurulması
durumunda da, hükmü bu nedenle inceler (Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 90, dipnot 5).
Y.4.HD, 24.09.1990 T., 1989/11272 E., 1990/6701 K. (YKD, C. 17, S. 1, Ocak 1991, s. 33-34).
1092
Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 313, dipnot 135; Berkin, Medeni Usul Hukuku, s. 220; Kuru,
Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 5, s. 4730; Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, Medeni Usul Hukuku, s.
467.
1093
Gilles, Rechtsmittel im Zivilprozess, s. 95; Braun, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, s. 988. OLG
Köln, NJW 1975, 2347.
1094
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 41. RGZ 161, 171. “Önceki karar davacı
tarafından temyiz edilmemiĢ olduğundan o kararda hükmedilen miktar davalı yararına kazanılmıĢ bir
hak doğurmuĢtur./ O halde, mahkemenin davalı yararına kazanılmıĢ hakkı ihlâl ederek ilk karardaki
miktardan fazlaya hüküm tesis etmiĢ olması yasalara aykırıdır.”, Y.9.HD, 04.12.1975 T., 30018 E.,
52098 K. (YKD, C. 2, S. 5, Mayıs 1976, s. 666).
1095
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 24; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO
Art. 58, kn. 41. BGE 129 III 417; BGE 129 I 65; BGE 110 II 113.
1096
Atalı, Aleyhe Bozma, s. 71; With, Möglichkeiten, s. 34.
219

yetkisine sadece azami değil, aynı zamanda bir de asgari sınır koymaktadır. Örneğin
100.000 TL olarak açılmıĢ bir davada, mahkeme davanın 60.000 TL kabul, 40.000 TL
red yönünde karar verdiğinde ve istinafa sadece davacı baĢvurduğunda, davacının talebi
40.000 TL‟nin kendi lehine hükmolunmasına yöneliktir. Taleple bağlılık ilkesinin
geçerli olduğu bir yargılamada, kanun yoluna baĢvuran taraf, kanun yolu mahkemesinin
karar olasılıklarını 60.000 TL ile 100.000 TL arasında sınırlamıĢtır1097.

Ġlk derece mahkemesi, HMK m. 26‟ya göre, davalının dahi talepte bulunmasına
gerek olmaksızın daha azına karar verebilmesi mümkün iken, kanun yolu aĢamasında,
eğer karĢı taraf kanun yoluna baĢvurmamıĢsa, daha azına karar verilmesi mümkün
değildir. Çünkü karĢı taraf, kanun yoluna baĢvurmayarak, ilk derece mahkemesi kararını
kabul etmiĢ sayılır1098.

Aleyhe bozma yasağı, sadece bir taraf kanun yoluna baĢvurmuĢ ve diğer taraf
kanun yoluna baĢvurmamıĢsa geçerlidir. KarĢı taraf, kanun yoluna gerek katılma
gerekse bağımsız olarak baĢvurmadıkça, kanun yolu baĢvurusuna cevabı sonucu
değiĢtirmez1099. Kanun yoluna baĢvuran, kanun yoluna baĢvurmakla sadece
baĢvurusunun reddedilmesi riskini alır. Eğer karĢı taraf, katılma yoluyla kanun yoluna
baĢvurursa, kanun yoluna baĢvuran bunun etkisini, yani kanun yolu neticesinde kendi
aleyhine sonuç doğmasına, kanun yolu baĢvurusunu geri alarak engel olabilir (HMK m.
348/2; dZPO m. 524/4)1100.

Aleyhe bozma yasağı, kavramsal olarak bağımsızlığa sahip değildir. Aleyhe


bozma yasağı, lehe bozma yasağında (reformatio in melius) olduğu gibi taleple bağlılık

1097
Atalı, Aleyhe Bozma, s. 71. Y.8.HD, 15.02.1983 T., 1523 E., 1525 K. (YKD, C. 9, S. 5, Mayıs 1983,
s. 704). Örneğin müdahalenin meni ile taĢınmazda meydana gelen zararın tazmininin talep edildiği
davada, mahkeme davalının müdahalesinin menine karar verip davacının tazminat talebini
reddetmiĢse, davacının temyiz talebi hükmün tazminatın reddine dair fıkrasına ait olup, lehine olan
müdahalenin menine dair kısma Ģamil değildir. Temyiz talebini inceleyen Yargıtay, hükmün zararın
tazmininin reddine dair kısmını inceleyerek, hükmünü ancak bu noktadan bozabilir ve temyiz edenin
lehine olması dolayısıyla temyizin dıĢında kalan müdahalenin menine dair kısmı ise kanuna uygun
bulmasa bile bozamaz (Berkin, Medeni Usul Hukuku, s. 220).
1098
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 238; Akcan, Temyiz Nedenleri, s. 237, dipnot 420; Kuru, Hukuk
Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3104.
1099
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 42.
1100
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 811. “Davacı vekili, davalı tarafın temyizine
karĢı düzenlediği cevap dilekçesinde hükme iliĢkin itirazını da ileri sürmüĢ ise de, davalı vekilinin
temyizi süresinde olmadığından davacı vekilinin katılma yoluyla temyiz isteminin de reddi
icabetmektedir.”, Y.19.HD, 11.02.2000 T., 1999/7403 E., 2000/873 K. (YKD, C. 26, S. 7, Temmuz
2000, s. 1091).
220

ilkesine dayanmaktadır1101. Her iki yasak birbiriyle sıkı bağlantı içindedir. Aleyhe
bozma yasağı, kanun yoluna baĢvuran lehinedir. Lehe karar verme, kanun yoluna
baĢvurmayan karĢı taraf lehinedir. Kanun yoluna baĢvuran, karĢı tarafın alt derece
mahkemesinin hükmünün değiĢikliğini talep etmeden, kanun yolu hükmüyle daha
kötüleĢtirilirse (reformatio in peius), karĢı taraf için her hüküm lehe bozma (reformatio
in melius) oluĢturur1102. Veya kanun yoluna baĢvurana talep ettiğinden daha fazlası
verilirse (reformatio in melius), karĢı taraf, önceki yargılamada verilen hükme kıyasla
daha kötüleĢtirilir (reformatio in peius)1103.

Davalının baĢka bir hukuki nitelemeden dolayı mahkûmiyeti yani hükmün


gerekçesinin değiĢikliği, aleyhe bozma yasağını ihlal etmez1104. Mahkemenin hukuki
nitelemeye bağlılığı aynen ilk derece mahkemesinde olduğu gibi kanun yolu
yargılamasında da esasen reddedilir1105. Üst derece mahkemesi kararında esasen
hukukun uygulanmasında serbesttir. Mahkeme kararını, tarafların talep ettiği hukuki
sebeplerden baĢka bir sebebe dayandırabilir. Kanun yolu mahkemesi, ilk hükmün
gerekçesini yanlıĢ olarak görürse, kararını bir alt derece mahkemesinin dayandığından
baĢka bir hukuki sebebe dayanabilir1106.

Ġlk derecenin davayı usulden reddeden hükmünün davacı tarafından istinafı


üzerine, istinaf mahkemesinin davayı esastan reddeden hükümle değiĢtirebilip
değiĢtirmeyeceği, yani aleyhe bozma yasağının uygulanıp uygulanmayacağına
değinmek gerekir1107. Alman Kraliyet Mahkemesi, 19.10.1908 tarihli bir kararında bu
durumda davanın esastan reddedilemeyeceğine karar vermiĢtir. Karar Ģu Ģekildedir:
“Davanın esastan kabul edilmesi talebinin kaldırılması davacıyı, davayı reddeden usuli

1101
OLG Köln, NJW 1975, 2347.
1102
“Ancak, taraflardan yalnız birinin temyiz etmiĢ olduğu hüküm, temyiz eden tarafın aleyhine olarak
bozulamaz. Yargıtay hükmü temyiz edenin aleyhine bozacak olursa, hükmü temyiz etmemiĢ olan
diğer taraf lehine karar vermiĢ olur. Bu durum hâkimin tarafların iddia ve savunmaları ile bağlı
olduğu ve talep dıĢı karar veremeyeceği ilkesine aykırı düĢer (HMK m.26).”, Y.14.HD, 02.11.2015
T., 10404 E., 9598 K. (https://emsal.yargitay.gov.tr, ET. 03.02.2018).
1103
Melissinos, s. 168-169. BGH, MDR 1960, 919.
1104
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 811; Keidel/ Sternal, FamFG § 69, kn.18;
Atalı, Aleyhe Bozma, s. 146-147.
1105
Sadece kanun yolu davacısı hukuki menfaatini yukarıda anılan anlamda ispat ederse bu kuraldan bir
istisna olur.
1106
Melissinos, s. 95.
1107
Davalı usuli bir karara karĢı istinafa baĢvurursa, usuli hükmün kaldırılması ve davanın esastan kabul
edilmesi ister istinaf mahkemesi tarafından isterse göndermeden sonra ilk derece mahkemesi
tarafından yapılsın, aleyhe bozma yasağını ihlal etmez (Rosenberg/ Schwab/ Gottwald,
Zivilprozessrecht, s. 811).
221

hükümle önceden girdiği durumdan daha kötü duruma sokar”1108. Alman doktrininde bu
görüĢe katılanlar olmuĢtur1109. Alman Yüksek Mahkemesi ise1110, istinaf mahkemesinin
dZPO m. 540‟a göre geri göndermeyi uygulamayabileceği ve kendisi karar verebildiği
tüm durumlarda, geri gönderme durumunda ilk derece mahkemesinin sahip olduğu aynı
karar verme özgürlüğüne sahip olduğu ve tam olarak onun gibi davayı esastan
reddetmesine yetkili olduğu yönünde karar veriyor1111. Doktrin de Alman Yüksek
Mahkemesi ile aynı yönde görüĢü benimsemiĢtir. Bu görüĢü savunanlara göre, esastan
reddin1112 kanun yoluna baĢvuranı, daha önce bulunduğu usulden ret durumundan daha
kötü bir duruma sokacağı inkâr edilemez1113. Ancak bu durumda istinaf mahkemesinin
davayı esastan reddetmesi mümkündür1114. Çünkü davacı usulden ret aracılığıyla varlığı
üzerinde güvendiği hukuki bir duruma ulaĢmamıĢtır1115. Çünkü ilk derece mahkemesi,
davanın esastan yerindeliliği ile henüz uğraĢmamıĢtır1116. Türk hukukunda ise davanın
usulden reddedilmesine karĢı baĢvurulan kanun yolunda, davanın esastan reddine karar
verilmesinin, aleyhe bozma yasağına aykırılık oluĢturmayacağı belirtilmektedir1117.

Davanın kısmen reddi, kısmen kabulü durumunda, davacının kanun yolu talebi
üzerine kanun yolu mahkemesinin, davayı usulden temelsiz gördüğünde davayı
tamamen reddedip reddedemeyeceği tartıĢmalıdır1118. Alman Yüksek Mahkemesi ve
doktrinde temsil edilen bir görüĢe göre, davanın tamamı usulden reddedilebilir. Bu
durum dava Ģartları ile gerekçelendirilmektedir1119. Dava Ģartları yargılamanın her

1108
RGZ 70, 180. Aynı yönde, BGH MDR 2004, 799, 800.
1109
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 25.
1110
BGHZ 104, 212, 214b=NJW 1988, 1982; BGHZ 23, 36, 50=NJW 1957, 539; BGHZ 46, 282=NJW
1967, 773.
1111
Arens/ Lüke, Zivilprozessrecht, s. 361-362; Melissinos, s. 173-174.
1112
Ġstinaf mahkemesinin bu hükmünün, istinafa baĢvuran lehine veya aleyhine olması mümkündür.
Ġstinaf mahkemesi esas hakkındaki hükmü sadece istinafa baĢvuran lehine verseydi, dZPO m.
538/1‟in anlamı adil olmazdı. Ġlk derece mahkemesine geri göndermeden sonra da dava esastan
reddedilebilir (Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 811).
1113
Çünkü davacı esastan reddedin hükmün kesinliğinden dolayı yeni bir dava açamaz (Pohlmann,
Zivilprozessrecht, s. 270-271).
1114
Arens/ Lüke, Zivilprozessrecht, s. 361; Schilken, Zivilprozessrecht, s. 409; Pohlmann,
Zivilprozessrecht, s. 270; Melissinos, s. 173-174; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht,
s. 811.
1115
Schilken, Zivilprozessrecht, s. 409; Pohlmann, Zivilprozessrecht, s. 271. BGHZ 23, 36, 50; BGH JZ
1973, 216; BGH NJW 1989, 394.
1116
Pohlmann, Zivilprozessrecht, s. 271; Grunsky/ Jacoby, Zivilprozessrecht, s. 219.
1117
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 241.
1118
Arens/ Lüke, Zivilprozessrecht, s. 361-362; Pohlmann, Zivilprozessrecht, s. 271; Grunsky/
Jacoby, Zivilprozessrecht, s. 219. BGHZ 18, 106; BGHZ 140, 208=NJW 1999, 1113.
1119
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 811; Pohlmann, Zivilprozessrecht, s. 271;
Grunsky/ Jacoby, Zivilprozessrecht, s. 219. BGHZ 18, 106=NJW 1955, 1513; OLG Köln NJW
1967, 114.
222

aĢamasında kendiliğinden dikkate alınmalıdır. Tamamlatılması mümkün olmayan dava


Ģartlarında bir eksiklik varsa, kanun yolu mahkemesi her zaman davayı usulden
reddedebilir1120. Alman doktrininde temsil edilen diğer bir görüĢe göre, davacı kanun
yoluna baĢvurma veya baĢvurmamayla hükmün akıbetine etki edebilir1121. Dava
Ģartlarının kendiliğinden dikkate alınması, davacının ilk derece mahkemesi kararıyla
sokulduğu hukuki durumdan mahrum bırakılmasını haklı kılmaz. Davanın tamamen
usulden rededdilmesi sadece, hükmün geçersizliğine sebep olacak bir eksik
bulunduğunda dikkate alınmalıdır1122.

Türk hukukunda da, kanun yolu mahkemesinin, dava Ģartları eksikliğini, açıkça
ileri sürülmemiĢ olsa bile, kanun yolu incelemesi sırasında kendiliğinden dikkate
alınması gerektiği belirtilmektedir1123. Dava Ģartı eksikliği, kanun yolu mahkemesinde,
önceki derecede verilmiĢ esasa iliĢkin kararın ortadan kaldırılmasını gerektirir. Bu
durum ise aleyhe hüküm verme sonucunu ortaya çıkarır. Çünkü esas hakkında verilen
kararlar ilk derecede elde edilmiĢ bulunan hukuki durum, karara karĢı tek baĢına kanun
yoluna baĢvuran tarafın aleyhine olarak ortadan kaldırılmaktadır1124.

Davalının kanun yoluna baĢvurusu üzerine verilen bozma kararında, Yargıtay,


mahkemenin, önceki kararında unutmuĢ olduğu davacının bir talebi hakkında da
inceleme yaparak karar vermesi gerektiğini belirtebilmelidir ve bu husus, aleyhe bozma
yasağına aykırı sayılmamalıdır1125.

Aleyhe bozma yasağı, kendiliğinden harekete geçme ilkesinin uygulandığı


davalarda, dava konusu sadece taraf menfaatleri ile ilgili olmadığından, baĢvurulan
kanun yolunun ne olduğu önem taĢımaksızın, uygulama alanı bulmayacaktır1126.
Örneğin, boĢanma talepli açılan bir davada, ayrılık kararı verilmiĢ ve bu karara karĢı
kanun yoluna baĢvurulmuĢsa, kanun yolunda boĢanma kararı verilebilecektir. Bu halde
davacının kanun yoluna baĢvuru sebebi, ayrılık kararı verilmesi değil boĢanma talebinin
reddidir1127. TMK m. 170 gereğince, davacının boĢanmayı istediği davada eğer hâkim

1120
Pohlmann, Zivilprozessrecht, s. 271; Grunsky/ Jacoby, Zivilprozessrecht, s. 219.
1121
Schilken, Zivilprozessrecht, s. 409; Grunsky/ Jacoby, Zivilprozessrecht, s. 219.
1122
Pohlmann, Zivilprozessrecht, s. 271; Grunsky/ Jacoby, Zivilprozessrecht, s. 219.
1123
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 5, s. 4730; Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, Medeni Usul
Hukuku, s. 468; Atalı, Aleyhe Bozma, s. 143-144; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 240.
1124
Atalı, Aleyhe Bozma, s. 143-144; Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, Medeni Usul Hukuku, s. 468.
1125
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 5, s. 4730-4731.
1126
Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, Medeni Usul Hukuku, s. 468; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 240-241.
1127
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 240-241.
223

boĢanma sebebini yerinde görürse ve ortak hayatın yeniden kurulması olasılığının


bulunduğunu düĢünürse, boĢanma yerine ayrılığa karar verebilir. Bu madde
çerçevesinde ilk derecede verilen boĢanma kararının kanun yolunda kendiliğinden
ayrılık kararına veya ayrılık kararının boĢanma kararına değiĢtirilmesinde daha kötü
veya daha aleyhe bir karardan değil, olsa olsa baĢka bir karardan söz edilebilir.
Kendiliğinden harekete geçme ilkesinin uygulandığı davalarda genel geçer bir kural
olarak, aleyhe bozma yasağının uygulanmadığı söylenemez. Bilakis, ancak
kendiliğinden harekete geçme ilkesinin özellikle kamu düzeni gibi sebeplerle taleple
bağlılık ilkesinin kaldırıldığı yahut sınırlandığı durumlarda, aleyhe bozma yasağının da
uygulanmaması söz konusu olur1128.

3.3.2. Olağanüstü Kanun Yolunda Taleple Bağlılık Ġlkesi

Yargılamanın yenilenmesinde de, taleple bağlılık ilkesi geçerlidir1129.


Yargılamanın yenilenmesi, ancak taraf talebi üzerine gerçekleĢecektir1130. Yani
kendiliğinden yargılamanın yenilenmesi incelemesi yapılamayacaktır.

Yargılamanın yenilenmesi talebi bir dava niteliğindedir. Bu nedenle,


yargılamanın yenilenmesi talebinin bir dava dilekçesi verilerek açılması gerekir.
Yargılamanın yenilenmesi dilekçesinde, dava dilekçesinde bulunması gereken unsurlara
yer verilmelidir1131. Yargılamanın yenilenmesinde, mahkemenin hangi sebeplere
dayanarak yenileme incelemesini yapacağı ve buna iliĢkin gerekçe ve dellilerin
mahkemeye sunulması tarafa aittir1132. Burada yargılamanın yenilenmesi sebebinin
bildirilmesi önemlidir. Fakat bu sebebin bildirilmesi yanında, bu sebebin dayanağı
olarak HMK m. 375‟in hangi bendi olduğunun açıkça bildirilmesi zorunlu değildir1133.

1128
Atalı, Aleyhe Bozma, s. 131-132, 136.
1129
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 244-245; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.3; Rosenberg/ Schwab/
Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 927. Ayrıca bkz. Arslan, Yargılamanın Yenilenmesi, s. 158; Namlı,
s. 435.
1130
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 244.
1131
Arslan, Yargılamanın Yenilenmesi, s. 158; Bilge/ Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 721;
Özekes, Pekcanıtez Usul, s. 2344; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s.
568; Namlı, s. 435.
1132
Umar, İadei Muhakeme, s. 292; Bilge/ Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 722; Özekes, Pekcanıtez
Usul, s. 2344; Arslan, Yargılamanın Yenilenmesi, s. 158; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım,
Medeni Usul Hukuku, s. 587; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 244; Namlı, s. 435-436.
1133
Arslan, Yargılamanın Yenilenmesi, s. 158; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul
Hukuku, s. 588; Namlı, s. 435-436.
224

Mahkeme, ileri sürülen yargılamanın yenilenmesi sebebini yerinde görmezse,


davayı reddedecektir1134. Yoksa mahkeme, tarafın baĢvuru sebebinin dıĢında bir baĢka
yargılamanın yenilenmesi sebebini doysadan çıkarsa bile, bunu kendiliğinden dikkate
alamayacaktır. Çünkü taleple bağlılık ilkesi, yargılamanın yenilenmesinde ileri
sürülmeyen yenileme sebeplerinin incelenmesine engeldir1135. Kanaatimizce bu durum,
ilk derece yargılamasındaki taleple bağlılık ilkesinin kapsamıyla uyumludur. Çift
unsurlu dava konusunu kabul ettiğimiz için, ilk derece yargılamasında mahkeme, hem
talebe hem de bu talebin dayanağı olan ve dava sebebi de olarak nitelendirilen vakıalara
da bağlıdır1136.

Yargılamanın yenilenmes talebinin kabulü halinde, yenileme sebebine göre


farklı kararlar verilecektir. Yargılamanın yenilenmesi sebebi ve sonucunda talep kabul
edilirse, dava yeniden görülecek ve yeni bir karar verilecektir. Davacının açık veya
zımni muvafakati olmaksızın vekil veya temsilci olmayan kimselerin huzuruyla davanın
görülmüĢ ve karara bağlanmıĢ olması; bir dava sonunda verilen hükmün
kesinleĢmesinden sonra tarafları, konusu ve sebebi aynı olan ikinci davada, öncekine
aykırı bir hüküm verilmiĢ ve bu hükmün de kesinleĢmiĢ olması ya da davanın
taraflarından birisinin alacaklıları veya aleyhine hüküm verilen tarafın yerine geçenler,
borçluları veya yerine geçmiĢ oldukları kimselerin aralarında anlaĢarak, kendilerine
karĢı hile yapmıĢ olmasına dayalı olarak yargılamanın yenilenmesi talebi kabul edilirse,
baĢka bir inceleme yapılmaksızın hüküm iptal edilir (HMK m. 380).

Yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulü halinde, yenileme sebebine göre


farklı kararlar verileceğinden, yargılamanın yenilenmesi baĢvuranın dilekçesindeki talep
sonucu, ileri sürdüğü yargılamanın yenilenmesi sebebi ile uyumlu olmadığı durumlarda,
hâkim nasıl hareket edecektir. Örneğin ileri sürülen yargılamanın yenilenmesi sebibi
hükmün iptali kararını verilmesini gerektirirken, talep sonucu kısmında baĢvuran yeni
bir karar verilmesini talep etmiĢse veya ileri sürülen yargılamanın yenilenmesi sebibi

1134
Umar, İadei Muhakeme, s. 293; Özekes, Pekcanıtez Usul, s. 2346; Arslan, Yargılamanın
Yenilenmesi, s. 163; Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s. 931; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-
Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 587. Yargılamanın yenilenmesi sebebinin gerçekleĢmediği
kanaatine varılarak yargılamanın yenilenmesi talebinin reddi hâlinde, HUMK m. 454 uyarınca
hâkimin, karĢı tarafın talebine gerek olmaksızın, kendiliğinden bir cezaya hükmetmesi
gerekmekteydi. HUMK m. 454, 23.01.2008 tarih ve 5728 sK ile yürürlükten kaldırılmıĢ olup
HMK‟da da bunu karĢılayan bir düzenleme yer almamaktadır (Namlı, s. 456).
1135
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 244-245; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.3.
1136
Meriç‟e göre, taleple bağlılık ilkesi, yargılamanın yenilenmesinde ilk derece yargılamasından daha
katıdır (Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 245).
225

yeni bir karar verilmesini gerektirirken, talep sonucu kısmında baĢvuran hükmün
iptalini talep etmiĢse, burada talep sonucu ile dava sebebi arasında bir uygunsuzluk söz
konusudur.

Yargılamanın yenilenmesi yoluna baĢvurulurken yargılamanın yenilenmesi


sebebinin bildirilmesi önemlidir. Fakat bu sebebin bildirilmesi yanında, bu sebebin
dayanağı olarak HMK m. 375‟in hangi bendi olduğunun açıkça bildirilmesi zorunlu
değildir1137. Konuya bu açıdan yaklaĢırsak, burada kanaatimizce yargılamanın
yenilenmesi yoluna baĢvuranın hukuki nitelemede hataya düĢtüğünün kabul edilerek,
hâkimin hukuku uygulaması ilkesi dolayısıyla (HMK m. 33), yargılamanın yenilenmesi
yoluna baĢvuranın dilekçesindeki talep sonucu, ileri sürdüğü yargılamanın yenilenmesi
sebebi ile uyumlu hale getirilmelidir1138.

§ 3.4. TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠ AÇISINDAN ÖZELLĠK ARZEDEN


DURUMLAR

Bu bölüm altında, belirsiz alacak davasında, ihtiyati tedbirlerde ve terditli


davalarda taleple bağlılık ilkesinin nasıl olduğu incelenecektir. Bu özel davalardan
belirsiz alacak davasının burada incelenmesinin sebebi, davanın açıldığı tarihte alacağın
miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden
beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki iliĢkiyi ve
asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir (HMK
m. 107/1). Acaba mahkeme, bu talep sonucundan fazlasına karar verebilir mi? Esasen
bu tartıĢma Alman, Ġsviçre ve Avusturya hukuklarında geçerlidir. Bizim hukukumuzda
ise, karĢı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam
ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın
geniĢletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın baĢında belirtmiĢ olduğu talebini
artırabilir. Mahkemenin bu artırılan talebe bağlılığı söz konusudur. Bu tartıĢmanın

1137
Arslan, Yargılamanın Yenilenmesi, s. 158; Alangoya/ Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul
Hukuku, s. 588; Namlı, s. 435-436.
1138
Meriç‟e göre, hâkim, bu durumda aydınlatma ödevini kullanarak, baĢvuran tarafa baĢvurusu ile talep
sonucu arasındaki uyumsuzluğu hatırlatmalı ve giderilmesini istemelidir. Aksi takdirde, yargılamanın
yenilenmesi davasının konusunu, sadece gerekçelerin oluĢturduğu kabul edilecektir. Oysaki bir
davanın konusu, sadece gerekçeler ile değil talep sonucuyla da bütünlük göstermektedir. Bundan
dolayı taraf, yargılamanın yenilenmesi yoluna baĢvururken, talebini haklı gösteren sebeple birlikte bu
sebebin haklı görülmesi halinde meydana gelmesini istediği değiĢikliği de belirtmeli ve talep edilen
değiĢiklik ileri sürülen sebebe uygun olmalıdır (Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 245).
226

bizim hukukumuz bakımından pratik bir önemi yoktur, ancak karĢılaĢtırmalı hukuk
bakımından incelenmesi yerinde olacaktır.

HMK m. 391/1‟e göre, mahkeme, tedbire konu olan mal veya hakkın muhafaza
altına alınması veya bir yediemine tevdii ya da bir Ģeyin yapılması veya yapılmaması
gibi, sakıncayı ortadan kaldıracak veya zararı engelleyecek her türlü tedbire karar
verebilir. Fakat HMK m. 390/3‟de ise, tedbir talep eden tarafın, dilekçesinde dayandığı
ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek zorunda olduğu belirtilmektedir. Bu
maddeler birlikte düĢünüldüğünde, mahkeme ihtiyati tedbir kararı verirken, ihtiyati
tedbir talep edenin talebine bağlı olacak mıdır?

Davacı, aynı davalıya karĢı birden fazla talebini, aralarında aslilik talilik iliĢkisi
kurmak suretiyle, aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için, talepler arasında
hukuki veya ekonomik bir bağlantının bulunması Ģarttır. Mahkeme, davacının asli
talebinin esastan reddine karar vermedikçe, tali talebini inceleyemez ve hükme
bağlayamaz (HMK m. 111). Terditli dava durumunda, ilk derece mahkemesi ve kanun
yolu aĢamasında taleple bağlılık ilkesi açısından özel durumlar ortaya çıktığı için ayrı
baĢlık altında incelenmesi ungun görülmüĢtür.

3.4.1. Belirsiz Alacak Davası

Bu bölümde belirsiz alacak davası hakkında ayrıntılı bilgilere yer verilmeyecek,


sadece belirsiz alacak davasında taleple bağlılık ilkesinin uygulanmasına değinilecektir.
Belirsiz alacak davası HMK m. 107‟de düzenlenmiĢtir. Buna göre, davanın açıldığı
tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin
kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki
iliĢkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası
açabilir (HMK m. 107/1). Belirsiz alacak davasının dinlenilebilir olduğu tüm
durumlarda davacı, davası belirsiz alacak davası açıp açmamakta serbesttir. Davacı
eğer, belirsiz alacak davası Ģeklinde açabilecekken, davasını belirsiz alacak davası
Ģeklinde açmaz ve talep sonucunu rakamsal olarak belirli bir tutar Ģeklinde ifade ederse,
hâkim, yargılama esnasında davacının baĢlangıçta belirtmiĢ olduğu bu tutarın daha fazla
olduğu ortaya çıksa bile, davacının baĢlangıçta belirtmiĢ olduğu bu tutarla bağlıdır.
227

Davacı, belirsiz alacak davasının avantajlarını kullanmazsa, HMK m. 26‟nın genel


kuralından, davacıyı kayırmak için, bir istisna yapmanın bir gerekçesi yoktur1139.

Belirsiz alacak davasının, medeni usûl hukukuna hâkim olan ilkelerden taleple
bağlılık ilkesiyle bağdaĢıp bağdaĢmadığı özellikle Alman hukukunda çok tartıĢılmıĢtır.
Alman hukukunda, belirsiz alacak davasının açılabildiği durumlarda, davacının talep
sonucu olarak asgari bir miktarı veya yaklaĢık bir alacak miktarı göstermesi durumunda,
hâkimin bununla bağlı olmaksızın daha fazlasına hükmedebileceği kabul
1140
edilmektedir . Alman Federal Mahkemesi, 30.04.1996 tarihinde verdiği bir
kararda1141, davacının en az 30.000 DM manevi zararın giderilmesi için açtığı davada
50.000 DM‟ ye hükmedilmesini dZPO m. 308/1‟de düzenlenen taleple bağlılık ilkesine
aykırı görmemiĢtir. Çünkü belirsiz alacak davasının açılabildiği durumlarda, tazminat
miktarının belirlenmesi hâkimin takdirine bırakılmıĢtır. Buna karĢılık davacı eğer
belirsiz alacak davasının açabileceği halde, talebinin üst sınırını belirlemiĢse hâkim
bundan fazla hükmedememektedir1142. Çünkü bu durumda davacı, mahkemeden hangi
miktarda talepte bulunduğunu belirlemekte; hâkim bu miktardan fazlasına
hükmedememektedir. Alman Federal Mahkemesi'nin bu görüĢü doktrinde de büyük
ölçüde kabul edilmektedir. Doktrinde, belirsiz alacak davasının açılabildiği durumlarda,
taleple bağlılık ilkesine aykırılık teĢkil ettiğinin düĢünülemeyeceği ifade
1143
edilmektedir .

Ġsviçre hukukunda da Alman hukukunda olduğu gibi alacak miktarının


belirlenmesinde hâkimin takdir yetkisinin bulunduğu durumlarda davacının talebini
belirlemesine gerek olmadığı ve hâkimin geçici değerden fazlasına hükmedebileceği

1139
Melissinos, s. 149; Simil, Belirsiz Alacak Davası, s. 132.
1140
BeckOK ZPO/ Vorwerk/ Wolf, ZPO § 253, kn. 62.1; Simil, Belirsiz Alacak Davası, s. 133;
Zimmermann, ZPO § 308, kn. 3; Baumfalk/ Gierl, Zivilprozess, s. 126; Melissinos, s. 152-153;
MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 16.
1141
BGHZ 132, 341, 351 = NJW 1996, 2425 = JZ 1996, 1080; BGH NJW 2011, 1152, 1153; OLG
Hamm NJW 2001, 3417, 3418.
1142
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754.
1143
Melissinos, s. 152-153; BeckOK ZPO/ Vorwerk/ Wolf, ZPO § 253, kn. 62.1; Simil, Belirsiz Alacak
Davası, s. 133; Zimmermann, ZPO § 308, kn. 3; Baumfalk/ Gierl, Zivilprozess, s. 126;
MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 16. Ancak aksi yönde görüĢler de vardır. Bu görüĢler
hakkında detaylı bilgiler için bkz. Simil, Belirsiz Alacak Davası, s. 133-134; Pekcanıtez, Belirsiz
Alacak Davası, s. 26.
228

kabul edilmektedir. Alacak miktarının hâkim tarafından belirlendiği durumlarda da


belirsiz alacak davası taleple bağlılık ilkesine aykırılık teĢkil etmez1144.

Ġsviçre ve Türk hukukunda alacak miktarı belirlenebilir olduğu anda davacı


talebini de rakamsal olarak belirlemelidir (HMK m. 107/2; sZPO m. 85/2). Her iki
hukuk sisteminde, davacı dava açarken geçici miktarı göstermek, yargılama sırasında da
talebi belirli hale geldiğinde bunu kesin olarak belirlemek imkânına sahiptir. Bu
nedenle, belirsiz alacak davası, taleple bağlılık ilkesine aykırılık teĢkil etmemektedir.
Taleple bağlılık ilkesi, davacının talebinden fazlasına veya baĢka bir Ģeye karar
verilmesi engel olmaktadır. Belirsiz alacak davasında da davacı, normal bir eda
davasındaki gibi talebinin miktarını kesin olarak belirlemektedir. Ancak burada normal
bir eda davasından farklı olarak, davacı dava açarken talep sonucunu kesin olarak
belirleyememekte; belirleyebildiği miktarı geçici değer olarak mahkemeye sunmaktadır.
Davacının, talep sonucu hüküm anına kadar kesin olarak belirli hale geldiği için,
hâkimin karar verme sınırı da yine davacı tarafından belirlenmektedir. Bu nedenle
belirsiz alacak davasında da hâkim, davacının talep sonucunu kesin olarak belirlediği
veya talep sonucunun kesin olarak belirli hale geldiği hallerde, bu taleple bağlıdır.
Hâkim bu durumda da talepten fazlasına veya baĢka bir Ģeye hükmedemeyecektir
(HMK m. 26; sZPO m. 58)1145. Gerek Alman, Avusturya ve gerekse Ġsviçre
hukuklarında belirsiz alacak davası yanında, bu amaçla kademeli dava denilen bir dava
türü kabul edilmektedir. Kanaatimizce Türk hukukunda kabul edilen belirsiz alacak
davası, yukarıda görüldüğü gibi diğer hukuklardaki belirsiz alacak davasından farklıdır.
Çünkü o hukuklarda mahkeme, davacının talebinden fazlasına karar verebilmektedir.
Bizim hukukumuzda ise, belirsiz alacak davası açıldığı zaman, davanın devamında
belirli hale gelen bu miktarın artırılması beklenmektedir. Bu durum, Alman, Avusturya
ve gerekse Ġsviçre hukuklarında kabul edilen kademeli davaya benzetilebilir1146.

1144
Loosli, Die unbezifferte Forderungsklage, s. 79; Meier, Zivilprozessrecht, s. 382; Pekcanıtez,
Belirsiz Alacak Davası, s. 23; Simil, Belirsiz Alacak Davası, s. 134-135.
1145
Loosli, Die unbezifferte Forderungsklage, s. 79; Pekcanıtez, Belirsiz Alacak Davası, s. 52; Simil,
Belirsiz Alacak Davası, s. 116.
1146
Bu bağlamda talep sonucunun hâkim tarafından takdir edilmesi söz konusu değildir (Özkaya-
Ferendeci, Kademeli Dava, s. 361).
229

3.4.2. Ġhtiyati Tedbirler

Bu bölümde ihtiyati tedbirler hakkında ayrıntılı bilgiler verilmeyecek, sadece


ihtiyati tedbirlerde de1147, taleple bağlılık ilkesinin geçerli olup olmadığını
incelenecektir1148. Bu bölümde ilk tespit etmemiz gereken konu, ihtiyati tedbir
yargılamalarında belirli bir talepte bulunmanın zorunlu olup olmadığının açıklığa
kavuĢturulmasıdır1149. Ġhtiyati tedbirlere ancak talep üzerine karar verilir (HMK m.
390/1; dZPO m. 936‟nın atfı dolayısıyla, 920). Ayrıca talepte bulunan, vakıaları ileri
sürmelidir ve ihtiyati tedbirin verilmesi için gerekli olan sebeplere hâkimi
inandırmalıdır (HMK m. 390/3; dZPO m. 936, 920)1150. Alman Medeni Usul Kanunu,
ihtiyati tedbiri talep ederken belirli bir talepte bulunulması, yani belirli tedbire karar
verilmesinin de talep edilmesi gerektiğini konusunda açık bir hüküm getirmemiĢtir. Bu
sebeplerden dolayı, ihtiyati tedbir yargılamalarında, davacının belirli bir talepte

1147
Alman ve Avusturya hukukunda einstweilige Verfügung (dZPO m. 935 vd.; öZPO m. 458-459)
terimi kullanılırken, Ġsviçre hukukunda vorsorgliche Massnahme (sZPO m. 261 vd.) terimi
kullanılmaktadır. Ġhtiyati haciz yargılamasında da tasarruf ilkesi ve taraflarca hazırlanma ilkesi
geçerli olduğundan, ihtiyati hacze mahkeme kendiliğinden karar veremez, alacaklının talebi
gereklidir (MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 2; Melissinos, s. 42; Saenger, ZPO § 308, kn. 1;
Özekes, Ġcra ve Ġflas Hukukunda Ġhtiyati Haciz, s. 187-188; Üstündağ, s. 409; Stein/ Jonas/
Leipold, ZPO § 308, kn.3; Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 50). “Mahkemece
ĠĠK'nun 283/1 madde hükmü de gözönüne alınarak davacının davaya konu takip dosyasındaki alacak
ve fer'ileriyle ( taleple bağlı kalınarak ) sınırlı olarak davaya konu taĢınmazlar üzerine ihtiyati haciz
kararı verilmesi gerekirken yazılı Ģekilde hüküm tesisi isabetli görülmemiĢtir.”, Y.17.HD, 14.06.2016
T., 7368 E., 7305 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 03.02.2017).
1148
Alman hukukunda, dava konusuyla ilgili ihtiyati tedbirler, mevcut durumun değiĢmesinin bir tarafın
hakkının gerçekleĢmesini sonuçsuz bırakacağından veya önemli ölçüde güçleĢtirebileceğinden endiĢe
edildiğinde, mümkündür (dZPO m. 935). Ġhtiyati tedbirler, çekiĢmeli hukuki iliĢki konusunda, geçici
durumu düzenlemek amacıyla da, bu düzenlemeler özellikle devam eden hukuki iliĢkide önemli
zararları önlemek için veya yaklaĢan Ģiddete engel olmak için veya baĢka bir sebeplerden dolayı
zorunlu görünüyorsa, mümkündür (dZPO m. 940). Burada mahkeme olayın ayrıntılarını özellikle göz
önüne almak ve tehlikedeki hakkın korunması için gerekli tedbirleri (dZPO m. 935) veya bozulma
tehlikesindeki çekiĢmeli hukuki iliĢki hakkında geçici durum düzenlemesi (dZPO m. 940) bulmak ve
emretmek zorundadır.
1149
Taraflardan her biri, görülmekte olan bir davada henüz inceleme sırası gelmemiĢ yahut ileride
açacağı davada ileri süreceği bir vakıanın tespiti amacıyla keĢif yapılması, bilirkiĢi incelemesi
yaptırılması ya da tanık ifadelerinin alınması gibi iĢlemlerin yapılmasını talep edebilir (HMK m.
400/1). Delil tespiti talebi dilekçeyle yapılır. Dilekçede tespiti istenen vakıa, tanıklara veya
bilirkiĢilere sorulması istenen sorular, delillerin kaybolacağı veya gösterilmesinde zorlukla
karĢılaĢılacağı kuĢkusunu uyandıran sebepler ile aleyhine delil tespiti istenen kiĢinin ad, soyad ve
adresi yer alır. Tespit talebinde bulunan, durum ve koĢulların imkân vermemesi nedeniyle, aleyhine
tespit yapılacak kiĢiyi gösteremiyorsa talebi geçerli sayılır (HMK m. 402/1). Mahkemece, gerekli
hâllerde, mal veya haklarla ilgili defter tutulmasına ya da mühürleme iĢleminin yapılmasına karar
verilebilir (HMK m. 406/1).
1150
Baur, Studien, s. 71; Stein/ Jonas/ Grunsky, ZPO § 936, kn.3; Wieczorek/ Schütze/ Thümmel,
ZPO § 938, kn. 3; Stein/ Jonas/ Grunsky, ZPO § 935, kn.10; Üstündağ, Ġhtiyati Tedbirler, s. 46;
Deren-Yıldırım, Ġhtiyati Tedbirler, s. 23; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 2.
230

bulunmakla yükümlü1151 olmadığı kabul edilmektedir1152. Fakat ifa amaçlı tedbirinin,


davada olduğu gibi belirli bir talep içermek zorunda olduğu kabul edilmektedir1153.
Talepte bulunan, ifa amaçlı tedbir haricindeki ihtiyati tedbirlerde, sadece hukuki koruma
amacını açık bir Ģekilde belirtmelidir1154. Talepte bulunan, neyin güvence altına
alınması gerektiğini, nelerin düzenlenmesi gerektiğini dilekçesinde belirtmek
zorundadır1155. Ayrıca, dZPO m. 938/11156 hükmü, mahkemenin tedbiri takdir yetkisine
göre belirleyeceğini düzenlemiĢtir. dZPO m. 940‟dan ise, mahkemenin hangi tedbirin
geçici durumun düzenlenmesi için uygun olduğuna serbestçe karar vereceği
anlaĢılmaktadır1157.

Türk hukukunda, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu‟nda ihtiyati tedbir talep


edilirken, belirli bir ihtiyati tedbirin bildirilmesinin gerektiğine dair açık bir hüküm
yoktu. Bu yüzden, ihtiyati tedbirlerde talep sonucunun taraflarca belirtilmesinin gerekli
olup olmadığı doktrininde tartıĢmalıydı. Bir görüĢe göre, ihtiyati tebire her ne kadar
talep üzerine karar verilebilirse de, tedbirin içeriğini belirleme hâkimin takdirine
bırakılmıĢtır. Buna karĢılık, ifa amaçlı tedbirler bakımında, tedbir talep eden belirli bir
talep sonucunu belirtmek zorundadır. Tedbir talebinde bulunan kimse, talebinde belirli
bir tedbirden açıkça söz etmiĢ olsa bile, hâkim, bunun yerine amaca uygun gördüğü ve

1151
Alman hukukunda, ihtiyati tedbir talebinin belirlik zorunluluğunun yerine getirilmesi için, somut
tedbirleri talep sahibinin belirtmesine gerek yoktur, çünkü dZPO m. 938‟e göre bu tedbirleri
belirlemek hâkimin görevidir (Melissinos, s. 162-163).
1152
Stein/ Jonas/ Grunsky, ZPO § 936, kn.3; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 2; Baur, Studien,
s. 73; Stein/ Jonas/ Grunsky, ZPO § 938, kn.2; Cengiz Serhat Konuralp, “6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu‟na Göre İhtiyati Tedbirler”, ĠÜHFM, C. LXXI, S. 2, 2013, (sa.225-274), s.
231.
1153
Stein/ Jonas/ Grunsky, ZPO § 936, kn.3; Stein/ Jonas/ Grunsky, ZPO § 938, kn.1; Wieczorek/
Schütze/ Thümmel, ZPO § 938, kn. 4. Aksi yönde, Baur, Studien, s. 72; Melissinos, s. 164.
1154
Wieczorek/ Schütze/ Thümmel, ZPO § 938, kn. 3; Baur, Studien, s. 71, 73; Stein/ Jonas/
Grunsky, ZPO § 935, kn.10; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 2.
1155
Baur, Studien, s. 71.
1156
dZPO m. 938 hükmü Ģu Ģekildedir: “Mahkeme, hangi tedbirlerin amaca ulaşmak için gerekli
olduğuna serbestçe takdir eder (f.1). İhtiyati tedbirler, cebri idare biçiminde olabileceği gibi, karşı
tarafı bir eyleminin yasaklanması veya bir eylemi yapmasının emredilmesi, özellikle taşınmazın veya
kayıtlı bir geminin veya gemi inşaatının devredilmesinin, takyid edilmesinin veya rehin edilmesinin
yasaklanması şeklinde de olabilir (f.2)”.
1157
Baur, Studien, s. 71; Wieczorek/ Schütze/ Thümmel, ZPO § 938, kn. 3; Stein/ Jonas/ Grunsky,
ZPO § 938, kn.1; Stein/ Jonas/ Grunsky, ZPO § 935, kn.10; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn.
2. Avusturya hukukunda, ihtiyati tedbire karar verilmesinde mahkemenin tehlikedeki tarafın talebine
bağlı olduğu belirtilmektedir (öZPO m. 458). Elbette teminat amaçlı tedbirleri mahkeme, bu tedbirler
daima talebin içerisinde kalmak Ģartıyla, belirleyebilir; mahkeme sadece bu çerçeve içinde teminat
aracını kendisi seçebilir. Bu teminat talebinin çizgisinde bulunmayan ve tehlikedeki tarafın açıkça
talep etmediği tedbirlere mahkeme karar veremez (Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.66).
231

kabul edilebilir baĢka bir tedbire karar verebilmektedir1158. Fakat hâkim, daha çoğuna
hükmedez. Eda amaçlı bir tedbirde, baĢka bir Ģeye hükmetmek pek mümkün
değildir1159. Ġhtiyati tedbir talep eden kimse, sadece hangi hakkın temin edilmesi
gerektiğini veya hangi hukuki iliĢkinin düzenlenmesini istediğini, talebinde açıklamak
zorundadır1160. Diğer bir görüĢe göre ise, tedbir talebinde bulunurken, yalnızca hukuki
koruma amacının belirtilmesi yeterli görülmemekte, talep sonucunun somut bir biçimde
belirlenmiĢ olması aranmaktadır. Hâkim, asıl yargılamada sahip olmadığı takdir hakkına
ihtiyati tedbir yargılamasında da sahip olamayacaktır. Bunun yanı sıra, talep sonucunun
talepte bulunan tarafından belirlenmesi, talep sahibinin ihtiyati tedbir sebebiyle ortaya
çıkacak olası sorumluluğunun sınırının belirlenmesi bakımından da önemlidir1161.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümlerine bakarsak; tedbir talep eden taraf,
dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın
esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaĢık olarak ispat etmek zorundadır (HMK m.
390)1162. Mahkeme, tedbire konu olan mal veya hakkın muhafaza altına alınması veya
bir yediemine tevdii ya da bir Ģeyin yapılması veya yapılmaması gibi, sakıncayı ortadan
kaldıracak veya zararı engelleyecek her türlü tedbire karar verebilir (HMK m.
391/1)1163. HMK m. 390/3 hükmü, talepte bulunanın, talep ettiği ihtiyati tedbir türünü

1158
Üstündağ, Ġhtiyati Tedbirler, s. 46; Mustafa Saldırım, “İhtiyati Tedbir ve İhtiyati Haciz Üzerine
Karşılaştırmalı Bir İnceleme”, TBBD, S. 2, 1997, (sa.203-222), s. 211; Bengül Kavlak, “Marka
Hukukunda İhtiyati Tedbirlerin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Işığında
Değerlendirilmesi”, Prof. Dr. Aydın Zevkliler‟e Armağan, Cilt 2, YÜED, C. 8, Özel Sayı, 2013,
(sa.1525-1553), s. 1535; EriĢir, Geçici Hukuki, s. 512, 517, 518; Berkin, Medeni Usul Hukuku, s.
118.
1159
Saldırım, İhtiyati Tedbir, s. 211; Üstündağ, Ġhtiyati Tedbirler, s. 46.
1160
Üstündağ, Ġhtiyati Tedbirler, s. 46.
1161
Deren-Yıldırım, Ġhtiyati Tedbirler, s. 25; Kavlak, Marka, s. 1535.
1162
Geçici hukukî korumalar amacı dıĢında kötüye kullanılabildiği gibi, somut olarak sebebi ortaya
konulmayan bir geçici hukukî koruma talebi hakkında mahkemenin sağlıklı ve doğru bir karar
vermesi de mümkün olamamaktadır. Bazen genel ifadelerle talep edilen bir tedbire, yargı organları
yine genel bir Ģekilde karar vermekte, tedbirin muhatabı aslında haklı olduğu hâlde, o sırada daha
büyük bir zarara engel olmak için karĢı tarafla anlaĢma yolunu tercih etmek zorunda kalmaktadır. Bu
durum ise yargı organları kullanılarak, karĢı tarafın haksız Ģekilde baskı altına alınması sonucunu
doğurmaktadır. Üçüncü fıkrada, tedbir talep eden tarafın, dilekçesinde korunması gereken hakkın
veya malın varlığını ve bulunduğu yeri, ihtiyatî tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmesi aranmıĢtır.
Bu aynı zamanda, talep edenin talepten önce, talebinin konusu, dayanakları, tedbirin türü üzerinde
düĢünmesini ve talebini somutlaĢtırmasını sağlayacaktır. Yargı organı da özellikle karĢı taraf
dinlenmeden verilen, ihtiyatî tedbirin, ortaya çıkaracağı sakıncaları en aza indirerek karar verecektir
(HMK Hükümet Gerekçesi).
1163
Ġhtiyati tedbir kararının amacını gerçekleĢtirmek için ne yönde verilebileceği, örnekleyici bir sayımla
belirtilmiĢ ancak, mahkemenin gerekli tedbirleri alması sınırlandırılmamıĢtır. Bu çerçevede,
uygulamada en çok karĢılaĢılan, tedbire konu olan mal veya hakkın muhafaza altına alınması veya bir
yediemine tevdi ya da bir Ģeyin yapılması veya yapılmaması açıkça sayılmıĢ, konu örneklenmiĢtir.
Ancak bunun dıĢında da gerekli her türlü tedbirin alınabileceği hususu açıktır. Bununla birlikte,
hâkimin tedbir kararını verirken tarafların menfaat dengesini ve ihtiyatî tedbirin amacını göz önünde
232

belirtmesi gerektiğini belirtmektedir. Bu durum gerekçede Ģu Ģekilde ifade edilmektedir;


“Bazen genel ifadelerle talep edilen bir tedbire, yargı organları yine genel bir şekilde
karar vermekte, tedbirin muhatabı aslında haklı olduğu hâlde, o sırada daha büyük bir
zarara engel olmak için karşı tarafla anlaşma yolunu tercih etmek zorunda
kalmaktadır”. Burada kanun koyucunun amacı, genel ifadelerle ihtiyati tedbir talep
edilmesinin ve bunun doğurduğu istenmeyen sonuçların önüne geçmektir. Bu hükmün
talepte bulunan lehine getirildiği gerekçeden anlaĢılmaktadır. Bu düzenlemenin, yani
tedbir türünün açıkça belirtilmesi zorunluluğunun yerinde olmadığı Ģu gerekçelerle
belirtilerek eleĢtirilmiĢtir: Öncelikle, kaç tür tedbir türünün bulunduğu bir yana, ihtiyati
tedbirlerin türleye ayrılmasının gerekip gerekmediği konusunda da uzlaĢıya varılmıĢ
değildir. Ayrıca avukatla temsil zorunluluğu bulunmadığı hukuk sistemimizde, bugün
itibariyle talep sahibinden tedbir türünü açıkça belirtmesi beklenemez. Bu nedenle,
tedbir türünden ziyade tedbir ile ulaĢılmak istenen hukuki koruma hedefi ya da daha
açık ifade ile talebin icrası yolunun güvence altına alınması ya da geçici icrası tedbir
dilekçesinin zorunlu içeriği olmalıdır1164. Bu eleĢtirilere katılmaktayız. Mahkemelerin
kendilerine kanun tarafından verilen takdir yetkilerini gereği gibi kullanamayıp, genel
bir Ģekilde tedbire karar vermelerinin cezasını talepte bulunanlar çekmemelidir. Bu
nedenle “tedbir türü” ifadesini, hukuki koruma amacı olarak anlamak gerekir.

Ġhtiyati tedbir yargılamasında taleple bağlılık ilkesinin katı uygulanmamasının


sebebi, ihtiyati tedbirlerin yerine getirdiği amaçta yatar. Ġhtiyati tedbirlerde, hakların
kesin olarak yerine getirilmesi söz konusu değildir. Aksine ihtiyati tedbirlerde,
çekiĢmeli hak üzerinde kesin olarak karar verileceği zamana kadar geçici hukuki
korumanın verilmesi söz konusudur. Davanın açılması ile hüküm arasında geçen uzun
zaman içinde dava konusunun çeĢitli Ģekillerde, davacı tarafın istemeyeceği
değiĢikliklere maruz kalması veya maruz bırakılması ihtimali vardır. Bu değiĢiklikler
sonucu, davanın sonunda elde edilecek hükmün yerine getirilmesi mümkün
olamayabilir veya güçleĢebilir. Ġhtiyati tedbirle, sadece bu değiĢikliklerin önüne
geçilmekte, yoksa ihtiyati tedbire konu olan hak, esastan çözümlenmemektedir. Bu
sebepten dolayı, mahkemenin tarafın talebine bağlılığı söz konusu değildir. Taraf,
ihtiyati tedbir türünü belirtebilir, ancak buna zorunlu değildir. Mahkeme, talep edilen

bulundurması gerekli ve zorunludur. Bu sebepledir ki, maddenin birinci fıkrasına, karar verilecek
tedbirin, istemde belirtilen sakıncayı ortadan kaldıracak veya zararı engelleyecek bir çerçevede
olması, bunun dıĢına çıkmaması Ģeklinde genel bir ölçü de konulmuĢtur (HMK Hükümet Gerekçesi).
1164
EriĢir, Geçici Hukuki, s. 516.
233

tedbir türünü hemen tanımaz, bilakis ihtiyati tedbirin amacına ulaĢması için gerekli
diğer tedbirleri de arar ve akabinde buna karar verir1165.

Somut tedbirin aranmasında hâkim takdir hakkına sahiptir. Bu durum hâkim


tarafından, bir yandan talepte bulunanın menfaatini, hakkı üzerinde verilecek nihai
karara kadar etkili bir Ģekilde koruyacak ve diğer yandan karĢı tarafın hakları üzerinde
büyük bir etkiye sebep olmayacak tedbir almasını mümkün kılar. Tarafın tasarruf
yetkisinin veya tedbiri özgürce Ģeçme yetkisinin çok sınırlı olduğu, bu gerekçelerle
açıklanabilir. Taraf, haklı olduğunu henüz kanıtlamıĢ değildir. Zaten tarafa verilecek ve
mahkeme tarafından belirlenecek geçici hukuki koruma da, karĢı tarafının hukuki
alanına önemli bir müdahale oluĢturmaz. Fakat hâkime tanınan bu takdir yetkisinden,
ihtiyati tedbirin ilk planda hukuk düzeninin korunmasına, sübjektif hakka ise ikinci
sırada hizmet ettiği ve bu hususta normal yargılama usulünden ayrıldığı sonucuna
varılamaz1166. Ġhtiyati tedbir her iki görevi eĢit derecede yerine getirir. Yargılamada
tasarruf ilkesi daraltıldığında ve hâkim kendiliğinden doğru tedbiri belirlediğinde,
kamusal amaç yerine getirilmiĢ olmaz. Aksine, karĢı tarafın menfaatinin etkilenmesinin
önüne geçilmiĢ olur. Karar verilecek tedbirin, hâkim tarafından belirlenmesi, karĢı
tarafın ihtiyati tedbir mahkûmiyetinden çok fazla etkilenmemesi için bir garantidir1167.

Hâkim, ihtiyati tedbir türüne takdir yetkisini kullanarak karar verecektir. Ancak
ihtiyati tedbir kararının içeriği, iki Ģekilde sınırlanmıĢtır; bir yandan maddi hukuka göre
karar verilebilirlik1168, diğer yandan davacı tarafından hedeflenen, yani talebi
aracılığıyla açıkça belirtilen hukuki koruma amacı1169. Mahkeme, bu iki sınırı aĢan bir
tedbire karar veremez1170. Talepte bulunan belirli bir talepte bulunma konusunda
sınırlanmamıĢtır1171, o yalnızca buna yükümlü değildir1172. Talepte bulunan, belirli bir

1165
Melissinos, s. 161-162.
1166
Baur, Studien, s. 71; Stein/ Jonas/ Grunsky, ZPO § 936, kn.3; Wieczorek/ Schütze/ Thümmel,
ZPO § 938, kn. 3; Stein/ Jonas/ Grunsky, ZPO § 935, kn.10.
1167
Melissinos, s. 162.
1168
Maddi hukuktan meydana gelen hukuki sonuç, ihtiyati tedbirle karar verileceklerin sınırını oluĢturur.
Bu sınır aĢılamaz ve sadece istisnai olarak bu sınıra ulaĢılabilir (örneğin tedbir nafakası
ödemelerinde) (Baur, Studien, s. 70-71). Aynı yönde, Hans Friedhelm Gaul, “System und
Prinzipien des deutschen eintsweiligen Rechtsschutzes”, Prof. Dr. Yavuz Alangoya Ġçin Armağan,
Ġstanbul 2007, (sa. 109-152), s. 148.
1169
Baur, Studien, s. 72-73; EriĢir, Geçici Hukuki, s. 521; Wieczorek/ Schütze/ Thümmel, ZPO § 938,
kn. 4.
1170
Baur, Studien, s. 72-73; Melissinos, s. 163-164; EriĢir, Geçici Hukuki, s. 521.
1171
Baur, Studien, s. 72, 73; Melissinos, s. 162.
1172
Baur, Studien, s. 72.
234

talepte bulunur ve bu taleple hukuki koruma amacını yoğunlaĢtırırsa1173, bu talep, karar


verilebilecek en dıĢ sınırı oluĢturur1174. Mahkeme bu durumda, talepte bulunanın hukuki
koruma amacını yukarıya doğru aĢamaz1175. Bu, somut olayın daha kapsamlı geçici
hukuki korumayı gerektirdiği durumlarda bile geçerlidir. Taleple bağlılık ilkesininin
geçerli olduğu burada açıktır. Talepte bulunan, kendine verilecek hukuki korumanın
kapsamını talebiyle daraltabilir1176.

Mahkeme ihtiyati tedbirlerde, geçici hukuki korumanın sağlanması için yeterli


olduğunda, talep edilenden daha azına karar verebilir. Para olarak talep edilmiĢ ifa
amaçlı tedbirler hariç, daha azı daima baĢka bir Ģey olacaktır1177. Mahkemenin, talepte
bulunanın talep ettiğinden baĢka bir tedbire, elbetteki talepte bulunanın hukuki koruma
amacı çerçevesinde kalması Ģartıyla, karar verip vermeyeceği sorunu çok daha
önemlidir. Genel yargılamadan farkı, tam da bu tedbire karar verme yetkisinde,
davacının talep ettiğinden tamamen baĢka bir tedbire karar verme hakkını da verme
yetkisinde yatar. Hâkim talep edilen tedbire karar vermek veya vermemek seçimiyle
sınırlanmamıĢtır. Maddi hukuk tarafından konulmuĢ tavan ve davacının hukuki koruma
amacı içinde, neyin talep edenin hakkını güvencesi için veya durumun geçici
düzenlenmesi için gerekli olduğunu serbestçe belirleyebilir1178. Böyle bir çözüm ayrıca
HMK m. 391‟in HMK m. 26 ile karĢılaĢtırmasını tavsiye eder. HMK m. 26‟ya göre
hâkim taraf talepleriyle sıkıca bağlıdır. Sonuçta öyleyse ihtiyati tedbirlerde taleple
bağlılık ilkesi, kendiliğinden harekete geçme ilkesinin (Offizialmaxime) lehine
sınırlanmalıdır. Mahkemenin talep edilenden baĢka bir Ģeye de, yani baĢka bir tedbire
karar vermek için yetkili olduğu kabul edilmelidir. Bu çözüm ihtiyati tedbirin yapısına
ve görevine de uygundur1179.

HMK m. 391‟in hâkime tanıdığı takdir yetkisi, tedbirin içerik açısından


düzenlenmesinde, ağırlık merkezidir. Gösterilen sınırlar dâhilinde (maddi hukuk sonucu

1173
Talepte bulunan somut tedbiri bildirmemiĢse, hâkim yalnızca talepte bulunan tarafından hedef alınan
hukuki koruma amacına bağlıdır. dZPO m. 938/1‟e göre bu amaca ulaĢmak için uygun tedbire karar
vermek hâkimin takdir yetkisi içindedir. Böylece örneğin ipoteğin tehlikede bulunması durumunda
adli yönetime (taĢınmazın kayyum tarafından yönetilmesine) karar verebilir (RG, RGZ 92, 18).
1174
Baur, Studien, s. 72.
1175
Baur, Studien, s. 72; Melissinos, s. 163-164; Wieczorek/ Schütze/ Thümmel, ZPO § 938, kn. 4.
1176
Melissinos, s. 163-164.
1177
Baur, Studien, s. 73; Melissinos, s. 166; Ejder Yılmaz, Geçici Hukuki Koruma Tedbirleri, Cilt 1,
Yetkin Yayınları, Ankara 2001, s. 899.
1178
Baur, Studien, s. 73.
1179
Melissinos, s. 165.
235

ve hukuki koruma amacı), somut olayda güvenlik amacını en iyi yerine getiren ve
davalıya hareket serbestisinde en az etki eden, tedbirler seçilebilir. Hukuki korumanın
etkinliği ve diğer tarafın hukuk alanına mümkün olan en az müdahale ilkesi, tedbirin
seçiminde eĢit derecede dikkate alınmalıdır1180. Tüm olası tedbirlerden en elveriĢlisini
zikretmek, talepte bulunan için güçtür. Mahkeme bu durumda, talepte bulunanca
zikredilen tedbirden sapmaya yetkili olmadığında, geçici hukuki korumanın sağlanması
birçok durumda imkânsız olurdu. Böyle bir durumda, talepte bununanın geçici hukuki
koruma talebinin tamamen baĢarısız olması haksızlık olarak görünür. Tasarruf ilkesinin
daraltılması, talepte bulunanın lehinedir. Çünkü talepte bulunan, talep etmemiĢ olsa da,
her durumda mahkemenin karar verdiği tedbirle hukuki korumaya ulaĢmıĢ olur1181.

3.4.3. Terditli Dava

3.4.3.1. Ġlk Derece Yargılamasında Gösterdiği Özellik

Alman, Avusturya ve Ġsviçre Medeni Usul Kanunları terditli dava açılabilmesi


açıkça düzenlememiĢtir. Ancak bir davanın terditli bir Ģekilde açılabileceği kabul
edilmektedir1182. Türk hukukunda ise Hukuk Muhakemeleri Kanunu terditli dava
yığılmasını açıkça düzenlemiĢtir (HMK m. 1111183). Davacı, esas talebinin yanında, asıl

1180
Baur, Studien, s. 73.
1181
Melissinos, s. 165-166; Baur, Studien, s. 73.
1182
Merle, Zur eventuellen Klagenhäufung, s. 436; Kion, Eventualverhältnisse, s. 138; Klaus
Brandhuber, Konnexität bei Haupt- und Hilfsantrag, München 1987, s. 5.
1183
Terditli dava baĢlıklı HMK m. 111: “Davacı, aynı davalıya karşı birden fazla talebini, aralarında
aslilikferîlik ilişkisi kurmak suretiyle, aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için, talepler
arasında hukuki veya ekonomik bir bağlantının bulunması şarttır (f.1). Mahkeme, davacının asli
talebinin esastan reddine karar vermedikçe, fer‟î talebini inceleyemez ve hükme bağlayamaz (f.2)”.
HMK m. 111‟in hükümet gerekçesi: “Maddenin birinci fıkrasında uygulaması son derece yoğun olan
terditli dava kurumunun yasal çerçevede bir tanımı yapılmış ve terditli davanın hukukumuzda caiz
olduğu konusundaki tereddüt tümüyle giderilmiştir. Bu düzenleme çerçevesinde davacının, aynı
davalıya karşı olan birden fazla talebini aralarında aslîlik–ferîlik ilişkisi kurmak suretiyle aynı dava
dilekçesinde ileri sürmesi hâlinde ortada bir terditli davanın bulunduğundan söz edilecektir. Terditli
davanın varlığı için gereken şartların neler olduğu hususuna da yasal düzenlemede açıklık
getirilmiştir./ Buna göre bir terditli davadan söz edilebilmesi için şu iki şartın bir arada bulunması
gerekir:/ a) Aynı davalıya karşı ileri sürülecek birden ziyade talep arasında bir aslîlik–ferîlik ilişkisi
mevcut olmalıdır. Yani dava dilekçesinde önce aslî talep daha sonra da fer‟î talep belirtilmiş
bulunmalıdır./ b) Birlikte ileri sürülen bu talepler arasında, hukukî veya ekonomik bir bağ
bulunmalıdır. Terditli dava açılması, şarta bağlı dava ikame edilmesi anlamına gelmez. Davacı böyle
bir yol izlemek suretiyle taleplerine ilişkin olarak mahkemece gerçekleştirilecek olan incelemenin
sırasını belirlemektedir./ Maddenin ikinci fıkrasında ise terditli davada incelemenin ve kararın nasıl
verileceği hususu hüküm altına alınmıştır. Terditli davada, mahkeme öncelikle asıl talebi inceleyecek
ve karara bağlayacaktır. Mahkeme asıl talebin esastan reddine karar vermediği sürece, fer‟î talebi
inceleyemez ve hükme bağlayamaz. Yani, fer‟î talebin incelenip hükme bağlanması, aslî talebin
mahkemece esastan reddedilmiş olmasına bağlıdır…”.
236

talebinin reddedildiği (gerçek terditli yığılma) veya asıl talebinin kabul edildiği (gerçek
olmayan terditli yığılma) durum için, ikinci (tali1184) bir talepte bulunabilir1185. Örneğin,
satcının satıĢ parasının ödenmesini, tali olarak satılan Ģeyin geri verilmesini dava ettiği
durumlarda gerçek terditli yığılma vardır. Örneğin, trafik kazası sonucu açılan davada
maddi zararların tazmini, varsa manevi tazminatın ödenmesi ve doktor masraflarının
tazmini talep edilmiĢse gerçek olmayan terditli yığılma vardır 1186. Mahkemenin tali
talep hakkında karar verme yetkisi, davacı tarafından konulmuĢ erteleyici etkili talebe,
yani asıl talebin kabul edilmesine veya reddedilmesine bağlıdır1187. HMK m. 111/2,
terditli dava yığılmasında, davacının asli talebinin esastan reddine karar vermedikçe
mahkemenin, tali (kanun fer‟î ifadesi kullanmaktadır) talebi inceleyemeyeceğini ve
hükme bağlayamayacağını açıkça düzenlemiĢtir. Terdit iliĢkisi içine sokulan taleplerin
tarafça belirlenen sırasına, mahkeme uymadığı takdirde, yani tali talep hakkında
vaktinden önce karar verildiğinde, taleple bağlılık ilkesini ihlal eder1188. Aynı durum,

1184
Bu talepler karĢılıklı olarak birbirlerini dıĢlasa da terditli dava açılabilir. Örneğin ölüme bağlı
tasarrufun iptali asıl talepli (ZGB m. 519) ve tenkis tali talepli bir dava, terditli olarak açılabilir
(Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 15). “Dava, muris muvazaasına dayalı tapu
iptali; olmadığı takdirde tenkis isteğine iliĢkindir./ Değinilen nitelikteki bir iddianın kademeli olarak
ileri sürülebileceği 22.5.1987 tarih ve 4-5 sayılı Yargıtay inançları BirleĢtirme kararında ifade edilmiĢ
bulunmaktadır./ Hal böyle olunca; iĢin esasının incelenmesi; öncelikle kademeli isteklerden iptal
isteğinin 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı Yargıtay Ġnançları BirleĢtirme Kararı gözetilerek araĢtırılıp
değerlendirilmesi; iptale olanak görülmediği takdirde ise; MK.nun 502 ve müteakip (devamı)
maddelerinde düzenlenen tenkis hükümlerine göre soruĢturma yapılması ve sonucuna göre bir hüküm
kurulması gerekirken; isteğin tenkise hasren hükme bağlanması ve davanın zamanaĢımı yönünden
reddi isabetsizdir.”, Y.1.HD, 05.07.1999 T., 7397 E., 7642 K. (YKD, C. 26, S. 1, Ocak 2000, s. 19).
Aynı yönde, Y.1.HD, 25.09.1992 T., 8043 E., 10713 K. (YKD, C. 20, S. 2, ġubat 1994, s. 189);
YĠBGK, 22.08.1987 T., 1986/4 E., 1987/5 K. (YKD, C. 13, S. 11, Kasım 1987, s. 1619). Ayrı ayrı
davalar da açılabilir ve derdestlik itirazı ileri sürülemez, Y.1.HD, 09.11.1987 T., 7710 E., 10127 K.
(YKD, C. 14, S. 3, Mart 1988, s. 329).
1185
Merle, Zur eventuellen Klagenhäufung, s. 436; Brandhuber, Konnexität bei Haupt- und Hilfsantrag,
s. 5; Thomas/ Putzo/ Reichold, ZPO § 260, kn. 8; Hanağası, Anonım Ortaklığın, s. 206; YavaĢ,
Hakim Olan İlkeler, s. 301.
1186
Merle, Zur eventuellen Klagenhäufung, s. 436; Brandhuber, Konnexität bei Haupt- und Hilfsantrag,
s. 5.
1187
MuĢul Terditli ĠliĢkiler, s. 178; Merle, Zur eventuellen Klagenhäufung, s. 444; Thomas/ Putzo/
Reichold, ZPO § 260, kn. 8; Schellhammer, Zivilprozess Gesetz-Praxis-Falle, s. 742-743; Kion,
Eventualverhältnisse, s. 163; Rechberger/ Simotta, Grundriss des österreichischen
Zivilprozessrecht, s. 347; Melissinos, s. 174, dipnot 2; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn.
17; Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, s. 342; Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, Medeni Usul
Hukuku, s. 225.
1188
Merle, Zur eventuellen Klagenhäufung, s. 444; Kion, Eventualverhältnisse, s. 164; MuĢul Terditli
ĠliĢkiler, s. 178; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 17. “…Davada, davacı vekilinin ziynet ve
çeyiz eĢyalarının aynen iadesini, mümkün olmadığı takdirde bedelinin tahsilini istediğine göre,
mahkemece; davacının talebi dıĢına çıkılarak (HUMK md.74-HMK md.26) ve gerekçesi
belirtilmeden doğrudan bedele hükmedilmesi doğru görülmemiĢtir…”, Y.3.HD, 14.01.2014 T.,
2013/15742 E., 2014/229 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 17.11.2017). Aynı yönde, Y.3.HD,
12.04.2016 T., 2015/8664 E., 2016/5668 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 17.11.2017).
Davacının terditli bir talebi olmadan mahkemenin terditli bir karar vermesini de Yargıtay HMK m.
26‟ya aykırı bulmuĢtur: Y.1.HD, 29.05.2007 T., 4090 E., 6167 K.; Y.6.HD, 28.04.2009 T., 2864 E.,
237

terditli olarak birden çok tali taleplerde bulunulduğunda da geçerlidir. Esas talep ve
önceki tali talepler usulden veya esastan reddedildikten- gerçek olmayan terditli
yığılmada kabul edildikten- sonra ancak mahkeme o zaman (sonraki) tali talep hakkında
karar verebilir1189.

Alman hukukunda, Kraliyet Mahkemesi1190, dZPO m. 260‟ın ihlalinin sadece


davacıyı olumsuz yönde etkilediğini ve bunun sonucu olarak sadece davacının, bu usuli
ihlalin mahkeme tarafından dikkate alınmasını talep edebileceğini savunmuĢtur1191. Bu
görüĢ doktrin tarafından da savunulmuĢtur1192. Fakat bu görüĢe karĢı çıkanlar da
olmuĢtur. Kraliyet Mahkemesi, taleplerin sırasına riayet etmemenin dZPO m. 260
hükmünün yanında, kendiliğinden incelenmesi gereken, dZPO m. 308/1 hükmünü de
ihlal ettiğine dikkat etmemiĢtir. Bu sebepten dolayı her iki taraf, davacı ve davalı, dZPO
m. 260 çerçevesinde dZPO m. 308/1‟in ihlaline dayanmaya yetkilidirler. Mahkeme,
önce asıl talebi reddetmeksizin tali talep hakkında karar verirse, davacının talep
etmediği bir Ģey hakkında karar vermiĢ olur. Karar verilenin, sonraki tali talebin içinde
yer almasının hiçbir önemi yoktur1193.

3.4.3.2. Kanun Yolu AĢamasında Gösterdiği Özellik

Kanun yolu yargılamasında, terditli dava yığılması, HMK m. 26 açısından


önemli bir sorun oluĢturur1194. Ġlk önce burada, ilk derece mahkemesinin asıl talebi
kabul ettiği ve bunun sonucu olarak tali talep hakkında bir karar vermediği durumda,
davalının bu karara karĢı istinafa baĢvurup, baĢvurusunun kabul edilmesi olayını dikkate
alalım. Kanun yolu mahkemesinin, asıl talebi esastan yerinde görmediğinde, asıl talebin

3806 K.; Y.6.HD, 19.04.2012 T., 2436 E., 6325 K.; Y.15.HD, 19.09.2007 T., 3360 E., 5503 K.;
Y.23.HD, 25.02.2014 T., 2013/7807 E., 2014/1351 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
17.11.2017).
1189
Merle, Zur eventuellen Klagenhäufung, s. 444; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 17;
MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 17. RG, SeuffA 93, 58; BGH, WPM 1978, 194.
1190
RG, RGZ 152, 292; RG, DR 1940, 291; BGH GRUR 2001, 755.
1191
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 537; Melissinos, s. 175; MüKoZPO/ Becker-
Eberhard, ZPO § 260, kn. 49.
1192
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 537; MüKoZPO/ Becker-Eberhard, ZPO §
260, kn. 49.
1193
Melissinos, s. 175.
1194
Bernhard-Michael Kapsa, Das Verbot der reformatio in peius im Zivilprozess, Berlin 1976, s. 147.
238

reddi altında tali talep hakkında da karar verip veremeyeceği tartıĢmalıdır1195. AĢağıda
ele alınacak sorunlar gerçek olmayan terditli dava yığılmasında da ortaya çıkar1196.

Doktrinde, istinaf mahkemesinin davalının istinafı üzerine asıl talebi


reddettiğinde, tali talep hakkında da karar vermelidir görüĢü savunulmaktadır1197.
Davalının istinafıyla tali talep de istinaf derecesine taĢınmıĢtır. Bu görüĢü savunanlara
göre, istinaf mahkemesi asıl talebi esastan reddettiğinde, tali talep hakkında, katılma
yoluyla istinaf baĢvurusu olmasa bile karar verebilir1198. Davacı, tali talep hakkında
henüz ilk derece mahkemesi bir karar verlemediği için, katılma yoluyla istinaf
baĢvurusunda bulunamaz. Bu yüzden kanun yolu mahkemesi, asıl talebi reddederse, tali
talep hakkında karar vermelidir1199. Ayrıca tali talep hakkında henüz karar verilmediği
için, davalının korunması gereken bir hukuki durumu da yoktur1200. Fakat bu görüĢ
eleĢtirilmektedir. Bu durum, istinaf mahkemesi yargılamasının ve kararının konusunu
sadece ilk derece mahkemesinde hakkında karar verilen talepler oluĢturacağını
düzenleyen, dZPO m. 537 ile çeliĢir1201. Ġstinaf mahkemesi, tali talebi de reddettiğinde,
o zaman davalının istinaf talebini aĢmıĢ olur. Davalının istinafı yalnızca tanınan asıl
talebinin reddine iliĢkindir. Tali talebin reddi ise, davalı tarafından talep
edilmemiĢtir1202. Ayrıca bu görüĢe göre, istinaf mahkemesi, asıl talebi reddettikten
sonra, tali talebi kabul ederse, o zaman aleyhe bozma yasağını ihlal etmiĢ olur. Davalı
bu durumda, baĢarılı istinafına rağmen, tali talebe mahkûm edilmiĢtir. Bundan baĢka,
davacı istinaf derecesinde talep etmediği Ģeyi almıĢ olur1203.

1195
Merle, Zur eventuellen Klagenhäufung, s. 448; Brandhuber, Konnexität bei Haupt- und Hilfsantrag,
s. 67.
1196
Merle, Zur eventuellen Klagenhäufung, s. 454; MuĢul Terditli ĠliĢkiler, s. 211-212. KG (West), JR
1951, 375. Ġstinaf mahkemesi, kendiliğinden asıl talebin kabul edilmesinden sonra tali talep hakkında
karar veremez (Merle, Zur eventuellen Klagenhäufung, s. 454; MuĢul Terditli ĠliĢkiler, s. 211-212).
1197
Brandhuber, Konnexität bei Haupt- und Hilfsantrag, s. 69; Kapsa, Das Verbot der reformatio in
peius, s. 147-148; MuĢul Terditli ĠliĢkiler, s. 211. RGZ 77, 120; RGZ 105, 236; WarnR 1936, 23;
BGH, LM Nr. 1 zu 525 ZPO; BGHZ 41, 38; BGH MDR 1999; BGH NJW 1992, 117.
1198
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 537; MüKoZPO/ Becker-Eberhard, ZPO §
260, kn. 53; Baumbach/ Lauterbach/Albers/Hartmann, ZPO § 528, kn.6.
1199
MüKoZPO/ Becker-Eberhard, ZPO § 260, kn. 53; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald,
Zivilprozessrecht, s. 537; Baumbach/ Lauterbach/Albers/Hartmann, ZPO § 528, kn.6; Kapsa,
Das Verbot der reformatio in peius, s. 148).
1200
Kapsa, Das Verbot der reformatio in peius, s. 148.
1201
Merle, Zur eventuellen Klagenhäufung, s. 448-449; Melissinos, s. 176; Kion, Eventualverhältnisse,
s. 186. BGH, BGHZ 41, 38= NJW 1964, 772; RG, JW 1909, 195; RG, RGZ 77, 120.
1202
Kion, Eventualverhältnisse, s. 186; Melissinos, s. 176; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 237, dipnot 35.
1203
Melissinos, s. 178; Merle, Zur eventuellen Klagenhäufung, s. 450; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 237,
dipnot 35.
239

Davalının istinaf talebiyle, ilk derece mahkemesinin hükmüne henüz konu


edilmemiĢ tali talebini de istinaf yargılamasının konusu yaptığında, istinaf
mahkemesinin tali talep hakkında bir karar verip veremeyeceği tartıĢmalıdır1204. Bu
sorun daha ziyade, kanun yolunda sadece ilk derecede önceden karar verilen telepler
üzerinde yargılama yapılması ve karar verilmesi (dZPO m. 537) ilkesinin, ihlal edilip
edilmediğiyle ilgilidir1205. Tali talep de istinaf derecesine taĢınmıĢsa, istinaf mahkemesi
asıl ve tali talebi eğer esastan varit görmezse reddedebileceği genel olarak kabul
edilmektedir1206.

ġimdi ilk derece mahkemesinin asıl talebi reddettiği ve tali talebi kabul ettiği
durumu göz önünde bulunduralım. Tarafların taleplerinin içeriği, kanun yolundaki
yargılamanın konusunun belirlenmesinde önemli bir rol oynar (dZPO m. 308, 528,
557/1). Davalının tali talebin reddedilmesi talepli istinafı ve davacının istinafın reddine
yönelik talebi, istinaf mahkemesinin sadece tali talep hakkında bir karar vermekle
yükümlü olmasına neden olur1207. Ġstinaf mahkemesi tali talebi reddederse, asıl talep
hakkında hiçbir karar veremez. Çünkü asıl talep hakkında bir karar verirse, aleyhe
bozma yasağını ihlal eder. Ayrıca davacı, talep etmediği Ģeyi almıĢ olur. Davacı, ilk
derece mahkemesinin asıl talebini reddeden hükmüne karĢı da baĢvurmak istiyorsa,
istinafa (veya katılma yoluyla) baĢvurabilir1208. Aynı sonuçlar, temyiz için de
geçerlidir1209.

§ 3.5. TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠNE AYKIRILIĞIN HUKUKĠ


SONUÇLARI
3.5.1. Alman Hukukunda

Alman hukukunda, taleple bağlılık ilkesini (dZPO m. 308/1) ihlal eden hükmün
sonucunun ne olacağı tartıĢmalıdır. Alman doktrininde, mahkemenin davacının talep
ettiğinden daha fazlasına karar vermesi durumunda, bu durumun hükmün etkisizliğine

1204
Melissinos, s. 176; Merle, Zur eventuellen Klagenhäufung, s. 449.
1205
Melissinos, s. 176.
1206
Merle, Zur eventuellen Klagenhäufung, s. 450.
1207
Bu konuda aksi yönde görüĢ olduğu ve davacının katılma yoluyla kanun yolu talebi olmaksızın da
asıl talebin kendiliğinden kanun yolunun konusu olduğunun savunulduğu belirtilmektedir. Ayrınılı
bilgiler için bkz. Brandhuber, Konnexität bei Haupt- und Hilfsantrag, s. 67.
1208
Brandhuber, Konnexität bei Haupt- und Hilfsantrag, s. 67; Kion, Eventualverhältnisse, s. 186;
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 237, dipnot 35; MuĢul Terditli ĠliĢkiler, s. 211. RG, HRR 1938, 1531; BGH,
BGHZ 41, 38= NJW 1964, 772; BGH NJW 94, 2766.
1209
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 537; MuĢul Terditli ĠliĢkiler, s. 211.
240

yol açmayacağı, aksine bu durumun kanun yoluna baĢvuru sebebi olduğu ve bu nedenle
bu hüküm aleyhine kanun yoluna baĢvurulması gerektiği belirtilmiĢtir1210. Örneğin,
davalının 1.000 Euro tutarında parayı ödemeye mahkûm edilmesine iliĢkin talebiyle
davacı, kendi hukuki koruma talebi için yukarı bir sınır koyar. Eğer davalı, mahkeme
tarafından 1.500 Euro tutarını ödemeye mahkûm edilirse, yargılama davacı tarafından
belirlenen yargılama programı çerçevesinde sürmüĢtür ve hüküm netice olarak
davacının hukuki koruma talebiyle harekete geçirdiği derdest bir davada verilmiĢtir.
Mahkeme, talebi yalnızca içerik olarak aĢmıĢtır ve bu nedenle hüküm hala genel hukuki
koruma talebinin içindedir. Bundan dolayı hüküm, tüm kapsamıyla etkilidir1211.

Alman doktrininde, mahkemenin davalıyı, davacının talep ettiğinden farklı bir


Ģeye mahkûm etmesi durumunda, görüĢ ayrılığı söz konusudur. Azınlıkta kalan görüĢe
göre, mahkeme, davalıyı davacnını talep ettiğinden farklı bir Ģeye mahkûm ederse, bu
durumun hükmün etkisizliğine yol açar. Örneğin bir eĢin, evliliğin butlanı için açtığı
davada mahkeme, evliliğin butlanına karar vermek yerine boĢanmaya karar verirse, bu
hüküm davacının baĢlatmıĢ olduğu yargılama dıĢında verilmiĢtir. Mahkeme, davacının
talebine ve de hukuki koruma talebine kıyasla farklı bir Ģeye karar vermiĢtir. Yani
mahkeme, talepten içerik olarak farklı bir karar vermiĢtir. Bundan dolayı hüküm
etkisizdir1212. Fakat bu görüĢ azınlıkta kalan bir görüĢtür. Hâkim görüĢe göre, mahkeme
davalıyı, davacının talep ettiğinden farklı bir Ģeye mahkûm ettiği durumlarda dahi
hüküm etkili bir hükümdür1213. Çünkü mahkeme, yargılama sonucunda bir karar
vermiĢtir1214.

Alman doktrininde, mahkeme, talep edilmemiĢ hak üzerinde karar verdiğinde,


kesin bir hükmün olmadığını, bilakis etkisiz bir hükmün söz konusu olduğu görüĢü ileri
sürülmüĢtür1215

1210
Saenger, ZPO § 308, kn. 8; Othmar Jauernig, Das Fehlerhafte Zivilurteil, Frankfurt am Main 1958,
s. 157-158; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754; Musielak, Die Bindung, s.
359; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.22.
1211
Jauernig, Fehlerhafte Zivilurteil, s. 157-158; Musielak, Die Bindung, s. 359.
1212
Jauernig, Fehlerhafte Zivilurteil, s. 157.
1213
Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.19; Zimmermann, ZPO § 308, kn. 2; Baumbach/ Lauterbach/
Albers/ Hartmann, ZPO § 308, kn.13; Musielak, Die Bindung, s. 361; Rosenberg/ Schwab/
Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 34.
1214
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754.
1215
Jauernig, Fehlerhafte Zivilurteil, s. 156; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 322, kn.181.
241

Taleple bağlılık ilkesini ihlal eden hükme karĢı kanun yoluna baĢvurulduğunda,
istinaf mahkemesi veya temyiz mahkemesi, taleple bağlılık ilkesinin ihlalini, tarafın
itirazı olmasa da, kendiliğinden dikkate almak zorundadır (dZPO m. 559/2)1216. Taleple
bağlılık ilkesinin ihlalini tespit eden kanun yolu mahkemesinin, hükmü kaldırıp davayı
alt derece mahkemesine geri göndermesi gerekir1217.

Davalı, hükme karĢı istinafa baĢvurmuĢ ve istinaf mahkemesi de, ilk derece
mahkemesinin davacnın talep ettiğinden daha fazlasını veya baĢka bir Ģeyi tanıdığını
tespit etmiĢse, davacının, istinafın reddi talebinin, dZPO m. 264/4-2, 523 anlamında,
talepten fazlasına veya baĢka bir Ģeyi içeren hükme yönelik bir dava değiĢtirme veya
geniĢletme talebini de zımnen içerip içermediği tartıĢmalıdır1218. Bir görüĢe göre;
davasını uygun bir Ģekilde geniĢletmek isteyen davacının, katılma yoluyla istinafa
baĢvurması gerekir1219. Bu görüĢe göre, davacının, istinafın reddi talebi sadece davalının
istinaf baĢvurusuyla yaptığı hamlesine yöneliktir. Fakat davacının istinafın reddi talebi,
ilk derece mahkemesinin dZPO m. 308‟i ihlal sonucunda davacının kazanmıĢ olduğu
usuli durumunu korumayı hedef almaz1220. Hâkim görüĢe göre ise, istinafın reddi talebi,
davayı geniĢletme veya değiĢtirme talebini de içerir1221. Davacı, davalının istinaf

1216
Zöller/ Volkommer, ZPO § 308, kn.19; Zimmermann, ZPO § 308, kn. 2; Baumbach/ Lauterbach/
Albers/ Hartmann, ZPO § 308, kn.13; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754;
Musielak, Die Bindung, s. 362. Alman yargı kararları da aynı yöndedir: BGH NJW 1993, 925, 928;
GRUR 15, 1214, 1221; BGH NJW-RR 2002, 255, 257; BGHZ 120, 239; BGH NJW-RR 1989, 1087;
BAG NJW 2004, 386, 387; BGH NJW 1984, 2295; BGH NJW-RR 1990, 1096; BGH NJW-RR
1991, 1346; BGH NJW-RR 1995, 10. Ayrıca bkz. Akcan, Temyiz Nedenleri, s. 231, dipnot 394.
1217
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 34.
1218
Musielak, Die Bindung, s. 362; Melissinos, s. 173.
1219
RG, RGZ 110, 150; RG, JW 1899, 435; BGH, BGHZ 8, 383. Bu görüĢü savunan Melissinos‟a göre;
istinaf davalısı, yanlıĢlıkla karĢı tarafın istinafının reddi talebinin dava talebinin geniĢletilmesi için
yeterli olduğuna inanıyorsa, yargı kararlarındaki belirsizlikten dolayı dZPO m. 139‟a göre hâkimin
aydınlatma ödevini kullanmasının gerekli görülebileceği ilave edilmelidir (Melissinos, s. 173).
1220
Melissinos, s. 173. Kraliyet Mahkemesi 03.02.1925 tarihli bir kararında bu görüĢe haklı olarak karĢı
çıkmıĢtır. “Her istinafa baĢvurunun reddi talebi, karĢı tarafın istinaf kanun yoluyla yapmıĢ olduğu
itiraza karĢıdır ve sadece onun reddini hedef alabilir, fakat istinaf davalısının kendi usuli durumunun
güçlendirmesini hedef almaz”. Kraliyet Mahkemesinin görüĢün göre, dava talebinin geniĢlemesi
sadece katılma yoluyla istinafla olabilir (RG, RGZ 110, 150; RG, JW 1899, 435; BGH, BGHZ 8,
383).
1221
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754; Thomas/ Putzo/ Reichold, ZPO § 308,
kn. 5; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.26; Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.11;
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 37. Kraliyet Mahkemesi daha sonra da Alman Yüksek
Mahkemesi, karĢı tarafın istinaf baĢvurusunun reddi talebinin içinde davacının talebini geniĢletme
amacını görmüĢlerdir. Bahsedilen talep harfi harfine değil bilakis anlamına göre yorumlandığında, bu
sonuca varıldığını belirtmekteler (RG, RGZ 157, 23; RG, RGZ 77, 120; BGHZ 111, 157, 161=NJW
1990, 1910, 1911; BGHZ 124, 351, 370=NJW 1994, 1060; BGH NJW 1979, 2250; BAG NZA 2006,
798, 799; BGH NJW 1999, 61; BGH FamRZ 1986, 661; BGH, MDR 1964, 312= LM Nr. 8 zu ZPO,
§ 308; BGH, BGHZ 63, 353). Bu görüĢün gerekçesinin, davacı tarafından iddia edilen talep
242

baĢvurusunun reddedilmesine yönelik talebiyle, itiraz edilen hükümle kazandığı hukuki


pozisyonunu korumak istediğini ifade eder1222.

Temyiz aĢamasında ise kural olarak böyle bir tartıĢma ortaya çıkmaz. Çünkü
temyiz aĢamasında davanın geniĢletilmesi veya değiĢtirilmesi yoluyla yeni hakların
talep edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle kural olarak, temyizin reddi talebinin,
temyiz davacısının, istinaf mahkemesinin dZPO m. 308‟i ihlal sonucunda kazanmıĢ
olduğu usuli durumu korumak için, davanın geniĢletilmesi veya değiĢtirilmesi talebini
de içerir Ģekilde yorumlanması mümkün değildir1223. Sadece davanın geniĢletilmesi
veya değiĢtirilmesi talebine esas olan vakıalar, vakıa derecelerinde tespit edildiğine, ret
talebinin davanın geniĢletilmesi veya değiĢtirilmesi talebini de kapsadığı Ģeklinde
yorumu düĢünülebilir. Böylece istinaf mahkemesinin taleple bağlılık ilkesinin ihlali
temyiz aĢamasında düzeltilebilir1224. Türk hukukunda kanun yolu aĢamasında davanın
değiĢtirilmesi ve geniĢletilmesi söz konusu olmadığından (HMK m. 357/1), bu tarz
tartıĢmaların yapılması mümkün değildir.

Taleple bağlılık ilkesini (dZPO m. 308/1) ihlal eden hükme karĢı, kanun yoluna
baĢvuru mümkün olmadığında özel bir sorun ortaya çıkar. Böyle bir hükmün, medeni
usul hukuku araçlarıyla sonradan düzeltilebilip düzeltilemeyeceği konusunda doktrinde
farklı görüĢler ileri sürülmüĢtür1225. Fakat Ģunu ifade etmek gerekir ki, bu konuya
doğrudan uygulanabilir bir kanun maddesi yoktur1226.

Ġcra takibine itiraz davası (dZPO m. 767) yardımıyla bu düzeltmenin


gerçekleĢtirilebileceği önerilmiĢtir. Böyle bir çözümün, sadece eda hükümlerinde
dikkate alınabileceği bir yana, icra takibine itiraz davasıyla hükmün oluĢmasında
yapılmıĢ yargılama hatalarına karĢı itiraz etmek mümkün değildir. Çünkü dZPO m.
767‟ye göre bu davayla sadece, sözlü yargılamanın bitmesinden sonra meydana gelen
maddi hukuk itirazları ileri sürülebilr. Alman hukukundaki icra takibine itiraz davasıyla,
sözlü yargılamanın bitmesinden sonra ortaya çıkan ifa, sulh, feragat, ibra, zamanaĢımı

sonucunun Ģekli bir değerlendirilmesi olduğu gerekçesiyle eleĢtirilmiĢtir (Musielak, Die Bindung, s.
362).
1222
Musielak, Die Bindung, s. 362-363; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 37.
1223
Thomas/ Putzo/ Reichold, ZPO § 308, kn. 5; Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.11;
Musielak, Die Bindung, s. 363.
1224
Musielak, Die Bindung, s. 363-364; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.26.
1225
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754, 318; Musielak, Die Bindung, s. 364-365.
1226
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754, 318.
243

gibi itirazları hukuk yargılamasında bir dava yoluyla ileri sürebilecektir. Taleple bağlılık
ilkesinin ihlali (dZPO m. 308/1) dZPO m. 767‟ye göre açılacak davada ileri
sürülemeyecektir. Ġcra takibine itiraz davasının amacı icra senedinin icra
edilebilirliğinin kaldırılması ve icranın tamamen, kısmen veya bir süre için imkânsız
hale getirilmesidir. dZPO m. 308/1‟in ihlali dolayısıyla iptal davası açılabilmesi de
önerilmiĢtir (dZPO m. 579/1-4). Fakat bu davanın dinlenilebilmesi için olması gereken
Ģartlar, dZPO m. 308/1‟in ihlalinde söz konusu değildir1227. Son olarak, kıyas yoluyla,
dZPO m. 321‟de düzenlenen hükmün tamamlanması yoluyla dZPO m. 308/1‟in
ihlalinin giderilmesi önerilmiĢtir1228 Fakat bu görüĢ de doktrin tarafından
reddedilmektedir. Çünkü dZPO m. 321‟de aranan unsurlar ve dZPO m. 308/1‟in
arasında gerekli benzerlik yoktur1229. Hüküm fıkrası yazılırken, hükmün gerekçesinden
anlaĢılan açık bir hata nedeniyle dava edilen talep aĢılmıĢsa, dZPO m. 319‟a göre
tashihin mümkün olduğu da ileri sürülmüĢtür1230. Fakat bu görüĢ de kabul görmemiĢtir.
Sonuç olarak, taleple bağlılık ilkesine aykırılığın, olağan kanun yolunun ötesinde
hükmün kaldırılmasına yol açamayacağı Alman doktirini tarafından genel kabul
görmektedir1231. Taraf taleplerini aĢan, artık kaldırılamayacak kararlar, yine de maddi
anlamda kesinliğe eriĢir1232. Alman doktrininde yine de, duruma göre hukuki dinlenilme
hakkının ihlalinden dolayı anayasa Ģikâyeti düĢünülebileceği (dZPO m. 321a; GG m.
93/1-4a, 103/1, BverGG m. 90) ve hüküm bu Ģekilde düzeltilebileceği ifade
edilmektedir1233.

3.5.2. Avusturya ve Ġsviçre Hukuklarında

Avusturya hukukunda, taleple bağlılık ilkesinin (öZPO m. 405) ihlali durumunda


bunun hukuki sonucunu Ģu Ģekildedir. Taleple bağlılık ilkesini düzenleyen öZPO m.
405, ihlali durumunda bunun hukuki sonucunu düzenlememiĢtir. Avusturya doktrininde
1227
Musielak, Die Bindung, s. 364-365; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754, 318.
1228
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754, 318.
1229
Musielak, Die Bindung, s. 364-365; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 35; Musielak,
Die Bindung, s. 361-362.
1230
Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.24;
Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.11; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 35.
BAG NJW 1971, 1332
1231
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.22.
1232
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.23; Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.11. BGH NJW
1999, 287, 288.
1233
AK-ZPO/ Fenge, ZPO § 308, kn.5; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s. 754;
Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.24; Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.11; Musielak,
Die Bindung, s. 365; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 36; MüKoZPO/ Musielak, ZPO
§ 308, kn. 18, 22. BAG NJW 1971, 1332
244

bu konuda çeĢitli görüĢler ileri sürülmüĢtür1234. öZPO m. 405 düzenlemesinin ihlali,


öZPO m. 477‟ de sayılmayan bir iptal sebebi (Nichtigkeitsgrund) ve dinlenilme
hakkının ihlali olduğu çoğunlukla belirtilmektedir1235. Bazı yazarlar ise bunun öZPO m.
477/1-5‟de sayılan iptal sebebini oluĢturduğunu öne sürmektedirler1236. Bu iptal
sebebini kanun yolu mahkemesi kendiliğinden dikkate alır1237. Avusturya Yüksek
Mahkemesi baĢlarda bu görüĢ doğrultusunda kararlar verirken1238, daha sonraları verdiği
kararlarda bu görüĢünü değiĢtirerek; öZPO m. 405 düzenlemesinin ihlalinin bir iptal
sebebi olmadığını ve tarafların itirazı olmaksızın kendiliğinden bu ihlalin dikkate
alınmayacağını ifade etmektedir1239. Ġsviçre hukukunda, ilk derece mahkemesi talepten
fazlasına, baĢka bir Ģeye veya karĢı tarafın kabul ettiğinden daha azına karar vererek
taleple bağlılık ilkesini ihlal ettiğinde, üst derece kanton mahkemesinde sZPO m. 58‟in
yanlıĢ uygulanması nedeniyle istinafa (dZPO m. 310) veya Ģikâyet (dZPO m. 320)
yoluna gidilebilir1240.

3.5.3. Türk Hukukunda

Konuyu Türk hukuku açısından incelediğimizde, HMK m. 26‟nın, ihlal


durumunda bunun hukuki sonucunun ne olacağını düzenlemediği görülecektir. Bu
konuda doktrin ve yargı kararlarında çeĢitli görüĢler ileri sürülmüĢtür. Özekes, bir
yargılamada talebin aĢılması veya talepten farklı bir Ģeyin hüküm altına alınması hükmü
etkisiz kılmayacağını, bunun baĢka sonuçlar doğurmasının mümkün olduğunu, ancak
yürütülen bir yargılama sonucu karar verilmesi sebebiyle etkisiz bir karardan söz
edilemeyeceğini belirtmektedir1241. Keskinci, talep edilmemiĢ bir Ģeye ve talepten farklı
bir Ģeye karar verilmesi durumunda bunları etkisiz kararlar olarak görürken, talepten

1234
Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.59.
1235
Rechberger/Rechberger, ZPO § 405, kn.6; Holzhammer, Österreichisches Zivilprozessrecht, s.
324; Rechberger/ Simotta, Grundriss des österreichischen Zivilprozessrecht, s. 494; Fasching/
Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.59.
1236
Holzhammer, Österreichisches Zivilprozessrecht, s. 324; Walter Buchegger/ Marianne Roth,
Zivilprozessrecht, 3. Auflage, Springer WienNewYork, 2011, s. 94.
1237
Rechberger/ Simotta, Grundriss des österreichischen Zivilprozessrecht, s. 492; Holzhammer,
Österreichisches Zivilprozessrecht, s. 323-324.
1238
Bu yönde Avusturya yüksek mahkemesi kararı vardır, OGH, 25.09.1969, SZ XLII 138; OGH,
29.06.1949, SZ XXII 98; OGH, 15.03.1950, 2Ob163/50 (www.ris.bka.gv.at, ET. 06.02.2017).
1239
Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.59, 63. OGH, 24.06.1986, 5Ob535/86
(www.ris.bka.gv.at, ET. 06.02.2017); OGH, 14.07.1986, 1Ob580/86 (www.ris.bka.gv.at, ET.
06.02.2017).
1240
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 54.
1241
Muhammet Özekes, “Medeni Usul Hukukunda Yok ve Etkisiz Hüküm”, YD, C. 26, S. 4, Ekim 2000,
(sa. 661-695), s.691.
245

fazlasına karar verilmesi durumunda ise bu karar etkili bir karar olarak görür1242.
Konuyu hakem kararlarının iptali1243 çerçevesinde ele alan Özbay, hakemlerin talep
edilmemiĢ bir Ģey hakkında karar vermiĢ olmalarının bir iptal nedeni olarak
düzenlendiğini (HMK m. 439/2-d) belirtmiĢtir. Kanun‟da öngörülen bu iptal nedeni
(HMK m. 439/2-d), HMK m. 26 düzenlemesiyle uyum içinde olan bir iptal nedenidir.
Bu nedenle, mahkeme kararlarının kanun yoluna baĢvurulması ile hakem kararlarının
iptali arasında bir fark yoktur. Nitekim bu hükme göre (HMK m. 26) hâkim, tarafların
talep sonuçlarıyla bağlı olup, talep edilenden fazlasına karar veremez. Aksi durum,
mahkeme kararlarının da bozulmasını gerektirir1244. Akcan‟ a göre, talepten fazlaya veya
baĢka bir Ģeye karar verilmesi ve de talep edilmemiĢ bir Ģey hakkında karar verilmesi
temyiz ve bozma nedenidir1245.

Yargıtay bir kararında, “Bir davada dava olunan şey bakımından (dava konusu)
hüküm kurulur. Dava konusu olmayan hak yönünden kurulan hükme değer verilemez.
Bu surette kurulan karar yok hükmündedir. Değinilen hüküm, kesin hüküm olarak
nitelindirilemez.”, diyerek talep edilmemiĢ bir Ģey hakkında hüküm verildiğinde bu
hükmü yok hüküm olarak nitelemiĢtir1246.

3.5.4. Değerlendirme

Karar verilirken, yargılama hukukunun tüm gereksinimlerinin yerine getirilmiĢ


olması ve maddi hukuk bakımından da doğru olmaları aranır. Bununla birlikte,
1242
Derya Keskinci, Medeni Usul Hukukunda Hatalı Kararlar, Marmara Üniversitesi SBE, Ġstanbul 2010
(YayımlanmamıĢ Doktora Tezi), s. 173, 178.
1243
HUMK m. 533/2 hakem kararlarının temyizi düzenlenmiĢti. HMK m. 439/2-d ise hakem kararlarına
karĢı iptal davası açılmaktadır. Yazarın kitabı yazdığı dönemde hakem kararlarının temyizi söz
konusu olduğundan, yazarın eserinde hakem kararlarının temyizi ibaresi yer alır. Biz tezimizi geçerli
kanuna göre yazdığımızdan, yazarın görüĢünü belirtirken hakem kararlarının iptali olarak
belirteceğiz.
1244
Özbay, Hakem Kararlarının Temyizi, s. 152-153. Aynı yönde, Yeğengil, Tahkim, s. 281; Alangoya/
Yıldırım/ Deren-Yıldırım, Medeni Usul Hukuku, s. 629; Bilge/ Önen, Medeni Yargılama Hukuku,
s. 767; TaĢkın, Hakem SözleĢmesi, s. 160; Akcan, Temyiz Nedenleri, s. 187; Kuru, Hukuk
Muhakemeleri Usulü, C. 6, s. 6109; Berkin, Medeni Usul Hukuku, s. 96.
1245
Akcan, Temyiz Nedenleri, s. 237 ve 237, dipnot 422.
1246
“Dosya kapsamında, gerek kamulaĢtırmanın gerekse tescil isteminin taĢınmazların kamulaĢtırılan
bölümlerine dair olduğu, bunun dıĢındaki bölümler bakımından mülkiyetin nakli isteminin olmadığı
görülmektedir. Dava konusu yapılmayan taĢınmaz bölümü bakımından her ne surette olursa olsun
verilen kararın yok hükmünde bulunduğu, hüküm kesinleĢse dahi anılan bölümün hüküm kapsamı
dıĢında kalacağı kuĢkusuzdur.”, Y.1.HD, 13.11.2003 T., 11027 E., 12611 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi
Bankası, E.T. 07.04.2017; YKD, C. 30, S. 4, Nisan 2004, s. 514). Aynı yönde, Y.2.HD, 02.07.1999
T., 5782 E., 7763 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 07.04.2017); Y.1.HD, 10.10.2005 T., 9490
E., 10748 K. (MĠHDER, 2005/2, S. 2, s. 458-458); Y.3.HD, 28.03.1983 T., 1505 E., 1609 K. (YKD,
C. 9, S. 8, Ağustos 1983, s. 1156); Y.3.HD, 06.06.1983 T., 2542 E., 2651 K. (YKD, C. 9, S. 11,
Kasım 1983, s. 1614).
246

yargılama sürecinin yanlıĢ yürütülmesinden, kararın verilmesi aĢamasından veya bizzat


kararın içeriğinden doğan, maddi hukuka veya usul hukukuna iliĢkin hüküm sakatlıkları
olabilir ve yanlıĢ hüküm verilebilir. Kararın yanlıĢ olması ihtimaline karĢı kontrol
mekanizması Ģeklinde kanun yolu düzenlenmiĢtir. Kural olarak hatalı kararın
düzeltilmesi olağan ve olağanüstü kanun yolları ile sağlanır. Usulüne uygun olarak ve
süresinde kanun yoluna baĢvurulmadığında karar kural olarak bir kararın hüküm ve
sonuçlarını doğurur. Bir hüküm kesinleĢtikten sonra hukuka aykırı olsa da, kanun
yolları dıĢında kullanılacak bir imkân yoktur. Bu sebeple hükme karĢı butlan davası
veya buna benzer hukuki yollara baĢvurulamaz. Hükmün mevcut sayılması için, bir
hukuki uyuĢmazlık hakkında, kanuna ve hukuka uygun Ģekilde kurulmuĢ bir mahkeme
tarafından, belirli Ģekilde verilen ve alenileĢen kararın bulunması gerekir. Bu temel
unsurları ve nitelikleri taĢımayan bir karar, yargılama hukuku anlamında bir karar olarak
kabul edilemez. Yok hükümde, hükme varlık kazandıran dıĢ unsurlar bulunmamaktadır.
Yok hüküm halleri genellikle iki baĢlık altında toplanmaktadır. Bunlar; mahkeme olarak
kabul edilmeyen bir organ tarafından karar verilmiĢ olması ve hükmün tefhim
edilmemiĢ olmasıdır1247.

Etkisiz karar ise, yok kararlardan farklıdır. Yok kararda, bir kararın varlığından
söz edilemez. Oysa, etkisiz kararlarda bir karar bulunmaktadır. Bu kararlar mahkeme
tarafından bir hüküm olarak verilmiĢtir, hem kararı veren makam bakımından hem de
hükmün ortaya çıkması bakımından bir sakatlık bulunmamaktadır. Yani kararın temel
unsurlarında eksiklik yoktur. Ancak bu hükümler, değiĢik sebeplerle tamamen veya
kısmen bir kararın taĢıması gereken etkiyi göstermezler. Etkisiz hüküm hallerini tespite
yarayacak tek bir kriter vermek mümkün değildir. Etkisiz hüküm halleri yok
hükümlerden oldukça fazladır. Bu durumlar sınırlı olmamakla birlikte belli baĢlıları
Ģunlardır; yargı hakkının bulunmaması, mevcut olmayan bir taraf hakkında karar
verilmiĢ olması, hükmün belirsizliği, mevcut olmayan bir hukuki iliĢkinin karara
bağlanması, yürürlükteki hukuka aykırı karar verilmiĢ olması, hükmün imkânsız bir
edim hakkında verilmesi ve derdest olmayan bir davada karar verilmiĢ olmasıdır1248.

1247
Özekes, Yok ve Etkisiz Hüküm, s.669-691; Murat Atalı, Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku, 15.
Bası, Ġstanbul 2017, s. 2047; Nilüfer Boran Güneysu, Medeni Usul Hukukunda Karar, Adalet
Yayınevi, Ankara 2014, s. 281-282.
1248
Özekes, Yok ve Etkisiz Hüküm, s.669-691; Atalı, Pekcanıtez Usul, s. 2051-2052; Boran Güneysu, s.
287-289.
247

Kanaatimizce, HMK m. 26‟yı aykırı bir Ģekilde verilmiĢ olan her karar, yok
hüküm niteliğinde değildir. Çünkü hüküm, mahkeme tarafından verilmiĢ ve tefhim
edilmiĢtir. Talepten fazlaya ve talepten farklı bir Ģeye karar verilmiĢ olması etkisiz
hüküm sonucunu da doğurmaz. Ancak talep edilmemiĢ bir Ģey hakkında karar verilmiĢ
olması, etkisiz hükümdür. Çünkü mahkeme, talep edilmemiĢ bir Ģey için derdest
olmayan bir davada karar vermiĢtir1249. Etkisiz hüküm, normal bir hükmün doğurması
gereken etkileri ne yargılama hukuku bakımından ne de icra hukuku bakımından
doğurur. Hükmün etkisizliği her zaman ileri sürülebilir1250.

Taleple bağlılık ilkesini ihlal eden hükme karĢı kanun yoluna baĢvurulduğunda,
kanun yolu mahkemelerinin bu ihlal ileri sürülmese de, söz konusu ihlalin kendiliğinden
dikkate alınıp alınmayacağı konusuna gelirsek; Özbay, hakem kararlarının temyizi
bağlamında, talep edilmemiĢ bir Ģey hakkında karar verilmesi halinde, Yargıtay‟ ın bu
temyiz nedenini ancak, talep edilmesi halinde inceleyebileceğini, eğer bir talep yoksa
bunu kendiliğinden inceleyemeyeceğini, zira talep edilmeyen bir husus hakkında karar
verilmiĢ olmasının, kamu düzeninden sayılmadığını ifade etmiĢtir1251. Akcan, mahkeme
kararının taleple bağlılık ilkesine aykırı olarak verilmiĢ olmasını, nisbi temyiz sebebi
saymakta ve bu temyiz sebepleri arasından da önemli usule aykırılık ölçütü altında
belirtmektedir. Mutlak temyiz nedenlerinin dıĢındaki diğer temyiz nedenleri, ancak

1249
Yargıtay‟ın benzer yönde kararı vardır: “Yukardaki açıklamalar göz önüne alındığında, taraflar
anlaĢmalı olarak boĢanmadıklarına göre; tarafların mal rejiminin tasfiyesine yönelik bir davaları
(talepleri) mevcut olmayıp; talep olmadığından hakim tarafından düzenlenmesi de söz konusu
olamaz. Hakim çekiĢmeli boĢanma davasında resen harekete geçmesi gereken durumlar dıĢında-
talepten fazlasına hükmedemez (HMK.m.26). Talep yokken hükmetmiĢ ise, bunun yaptırımı “etkisiz
hüküm” sayılmadır. Etkisizliğin her zaman bir tespit hükmüyle veya kanun yolu denetimiyle ortadan
kaldırılması mümkündür. O halde, boĢanma mahkemesinin davacının mal rejiminin tasfiyesine bağlı
hakkından vazgeçmiĢ olduğuna dair hükmü bir etkisiz hüküm niteliğindedir.”, Y.8.HD, 23.03.2015
T., 2013/20997 E., 2015/6619 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 11.04.2019).
1250
Özekes, Yok ve Etkisiz Hüküm, s.692; Atalı, Pekcanıtez Usul, s. 2053; Boran Güneysu, s. 289.
1251
Özbay, Hakem Kararlarının Temyizi, s. 154. Aynı yönde, Mazlum Kayalar, “Hakem Kararlarınnı
Temyizinde Resen Bozma ve Düzelterek Onama”, ABD, Y. 1971, S. 5, (sa.628-632), s. 631; Akcan,
Temyiz Nedenleri, s. 187; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 6, s. 6109. Yargıtay‟ ın bu yönde
kararı mevcuttur: “Hakem kararları hakkında, H.U.M.K. nun 439. maddesinin son fıkrasında yazılı
kaide, yani iki tarafın iddia ve savunmalarıyle bağlı kalınmayarak görülecek diğer sebeplerle
bozulması kaidesi uygulanmaz. Davalı vekili bidayette ve temyiz lahiyasında ileri sürdüğü temyiz
sebeplerinden talep edilen miktardan fazlaya hükmettiklerinden bahsetmemiĢ ve bu sebeple hakem
kararının bozulmasını istememiĢtir. Hakem kararı aleyhine temyiz lahiyasında diğer sebepler ileri
sürülmüĢtür. Bu sebepler de 553. Maddede yazılı sebeplerden bulunmadığı ve kamu düzenini
ilgilendiren bir durum da mevcut olmadığı cihetle hakem kararının bozulmaması gerekirken, dairece
zuhulen va davalının isnat etmediği bir sebeple müsteniden hakem kararı bozulmuĢtur.”, YTD,
14.06.1971 K., E. 1970/1899, K. 1971/4585 (Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 6, s. 6109).
Ancak Yargıtay bu kararında talep edilmemiĢ bir Ģey hakkında karar verilmemiĢ olması temyiz
sebebininin kendiliğinden dikkate alınmayacağını belirtse de, kararının sonucunda bu sebebi
kendiliğinden denetlemiĢtir (Kayalar, s. 631).
248

temyiz dilekçesinde belirtilmesi halinde göz önüne alınır1252. Yargıtay bir kararında bu
durumu kendiliğinden temyiz sebebi sayarak incelemiĢtir1253. Kanaatimizce taleple
bağlılık ilkesine aykırı bir karar, kanun yoluna baĢvurulmuĢ ancak taleple bağlılık
ilkesine aykırı karar verildiği yönünde itirazda bulunulmamıĢ olsa bile kanun yolu
mahkemeleri, bu aykırılığı kendiliğinden dikkate almalıdırlar. Çünkü sadece ilk derece
mahkemeleri değil, aynı zamanda kanun yolu mahkemeleri de, davacının dava
dilekçesinde belirttiği talep sonucuna bağlıdırlar. Eğer bunu kendiliğinden dikkate
almazlarsa, dolaylı olarak taleple bağlılık ilkesine aykırı karar vermiĢ olurlar. HMK m.
355‟e göre, istinaf incelemesi, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak
yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu
kendiliğinden gözetir. Bu nedenle kanaatimizce taleple bağlılık ilkesine aykırı karar
verilmiĢ olması kamu düzenine aykırılık olarak görülmeli ve bölge adliye mahkemesi
tarafından kendiliğinden gözetilmelidir.

1252
Akcan, Temyiz Nedenleri, s. 237, 186.
1253
“Ancak, dava dilekçesinde davacıya sigortalı araçta oluĢan hasar doğurucu trafik kazasında karĢı
aracın maliki ve sürücüsü olan davalı Levent Ö.'in % 50 kusurlu olduğunun ileri sürülmesine, bu
davalının % 75 kusurlu olduğunu bildirir bilirkiĢiler kurulu raporundan sonra davacı vekilince verilen
10.01.2003 tarihli dilekçeyle kusur oranına iliĢkin maddi olgulara girilmeksizin sadece sonuç isteme
konu müddeabihin arttırılması yolundaki ıslahın reddedilmiĢ olması karĢısında, benimsenen
bilirkiĢiler kurulu raporunda hesaplanan ( 7.318.996.438.- ) TL maddi hasar ve ( 1.000.000.000.- ) TL
kazanç kaybı bedelinin dayanılan % 50 kusur oranına tekabül eden miktarlardan yargılama sırasında
davalı Zorunlu Mali Sorumluluk sigortacısının ödediği ( 1.200.000.000.- ) TL.nin de mahsubu ile (
2.959.498.219.- ) TL yerine dava dilekçesinde ileri sürülen toplam zarar tutarı ( 9.480.348.750.- ) TL
baz alınarak bu meblağın % 50'sine hükmedilmek suretiyle gizli talep aĢılması sonucunun
doğurulması HUMK.nun 74 ncü maddesine aykırı görülmüĢ, re'sen temyiz nedenine dayanılarak
kararın bu yönden bozulması gerekmiĢtir.”, Y.11.HD, 11.12.2003 T., 5032 E., 11751 K. (Kazancı
Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 07.04.2017).
249

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

TALEPLE BAĞLILIK ĠLKESĠNĠN ĠSTĠSNALARI

§ 4.1. KENDĠLĠĞĠNDEN (RE’SEN) HAREKETE GEÇME ĠLKESĠNĠN


UYGULANDIĞI DAVALAR

4.1.1. Kendiliğinden Harekete Geçme Ġlkesi

Taleple bağlılık ilkesinin karĢısında kendiliğinden harekete (officium; opus ve


facere) geçme ilkesi (Offizialmaxime) yer alır1254. Kendiliğinden harekete geçme ilkesi,
tasarruf ilkesinde taraf hâkimiyetinin karĢıtı olarak, dava konusu üzerinde mahkemenin
hâkimiyeti olarak anlaĢılmalıdır1255. Kendiliğinden harekete geçme ilkesi, sosyal
gerekçeler1256, kamu menfaati, zayıf tarafın korunması veya davanın tarafı olmayan
fakat hüküm sonucundan etkilenen üçüncü kiĢinin menfaati nedeniyle, maddi hukukun
tarafların dava konusu üzerindeki tasarruf yetkilerini tamamen veya kısmen ellerinden
aldığı (hak üzerindeki mücadelenin tarafların keyiflerine bırakılmadığı1257)

1254
With, Möglichkeiten, s. 28; Schmelz, Ehescheidungsprozess, s. 8; Sutter, Rechtseinheit, s. 217;
Pekcanıtez/ Atalay/ Sungurtekin Özkan/ Özekes, Ġcra ve Ġflas Hukuku, s. 24; Kuru, Hukuk
Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1918; Meier, Zivilprozessrecht, s. 381; BSK ZPO/ Gehri, ZPO Art.
58, kn. 10; Schreiber, Der Dispositionsgrundsatz, s. 190; Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 784;
Musielak, Grundkurs, s. 68.
1255
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 26; Ottomann, Die Offizialmaxime, s. 79-80;
With, Möglichkeiten, s. 28.
1256
Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 25.
1257
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 58; Meier, Zivilprozessrecht, s. 381; Schreiber,
Der Dispositionsgrundsatz, s. 190.
250

yargılamalarda geçerlidir1258. Kendiliğinden harekete geçme ilkesi, medeni usul


hukukunda, istisnai olarak geçerli olan bir ilkedir1259.

Bu durum özel olarak, aile hukuku meselelerindeki çocuk menfaatine iliĢkin


davalarda1260, anlaĢmalı boĢanma protokollerinin uygun bulunmasında1261 geçerlidir1262.
Bu düzenlemelerin arka planında, aile hukuku meselelerinde çocuğun korunmadaki
güçlü gereksinimi yatar1263. Kendiliğinden harekete geçme ilkesinin uygulandığı diğer
durumlarda, zayıf tarafın korunması, yani kamu menfaati ön planda değildir, bilakis
tarafların dava konusu üzerindeki tasarruf yetkisinin baĢka gerekçelerle sınırlandığı
maddi hukuksal düzenlemeler esas alınır1264. Örneğin, anonim ve limited Ģirketlerin
haklı nedenle feshi davalarında olduğu gibi. Bunların sonucu olarak, tasarruf ilkesinin
ve taleple bağlılık ilkesinin, medeni usul hukukunda mutlak bir Ģekilde geçerli olmadığı
söylenebilir. Bazı hukuki iliĢkilerin gösterdikleri özellikler, taleple bağlılık ilkesinin
uygulanmasını yasaklayabilir. Taleple bağlılık ilkesinin geçerlilik sahası, maddi hukuk
tarafından önemli ölçüde etki altındadır1265.

1258
BSK ZPO/ Gehri, ZPO Art. 58, kn. 10; Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 29;
OFK-Orell Füsli Kommentar/ Sarbach, ZPO Art. 58, kn. 4; Sutter-Somm/ Hasenböhler/
Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 25, 27; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 4;
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 58; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 51; Atalı, Aleyhe
Bozma, s. 129; KUKO ZPO/ Oberhammer, ZPO Art. 58, kn. 4, 7; Wunderlich,
Dispositionsmaxime, s. 26; With, Möglichkeiten, s. 28; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s.
1918.
1259
Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 24.
1260
Türkiye‟nin de taraf olduğu, 25.01.1996 tarihli Çocuk Haklarının Kullanılmasına ĠliĢkin Avrupa
SözleĢmesi‟nin 8. maddesine göre; bir çocuğu ilgilendiren davalarda, çocuğun esenliğinin ağır bir
tehlike altında olduğunun iç hukuk tarafından belirlendiği durumlarda, adli mercinin re‟sen harekete
geçme yetkisi vardır. Bu sözleĢmenin beyan metninde; Türkiye Cumhuriyeti, SözleĢmeínin 1.
Maddesinin 4. Paragrafı uyarınca, SözleĢmeínin adli bir makam önünde aĢağıdaki kategori aile
hukuku davalarında uygulanacağını beyan eder. 1. BoĢanma davaları, 2. Ayrılık davaları, 3.
Çocukların velayetine iliĢkin davalar, 4. Ebeveynle çocuk arasında kiĢisel iliĢki kurulması, 5.
Babalığın mahkeme kararı ile kurulmasına iliĢkin davalar. Bu sebeple, çocuk hakları ile ilgili
hususlarda yargı organının ve adli mercilerin kendiliğinden harekete geçme yetkisi bulunmaktadır
(Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 57; Akkaya, BoĢanma Davası, s. 83-84).
1261
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 58, 91; OFK-Orell Füsli Kommentar/ Sarbach,
ZPO Art. 58, kn. 4; Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 25, 27;
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 45.
1262
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 66; Ottomann, Die Offizialmaxime, s. 96; Atalı,
Aleyhe Bozma, s. 129; Meier, Zivilprozessrecht, s. 382.
1263
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 67. BGE 118 II 93.
1264
Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 25; Atalı, Aleyhe Bozma, s.
129.
1265
Loosli, Die unbezifferte Forderungsklage, s. 77. Bir sözleĢmeden dolayı yazılı olarak belirlenmiĢ
ücret talep edilen yargılamalarda, tasarruf ilkesi kesinlikle uygulanır (Loosli, Die unbezifferte
Forderungsklage, s. 78).
251

Tarafların dava konusu üzerindeki tasarruf yetkileri, bu tasarruflar objektif


hukukun tesis edilmesini engellediği ölçüde ellerinden alınmıĢtır. Bir yargılamada,
tasarruf ilkesinin veya kendiliğinden araĢtırma ilkesinin geçerli olup olmadığının
belirlenmesinde, yargılama amacı önemli bir iĢleve sahiptir. Yargılama amacı, tarafların
dava konusu üzerinde hangi Ģekilde tasarrufa sahip olduklarını belirler. Bir davaya
sübjektif hakkın korunması değeri veriliyorsa, o zaman bu davada tasarruf ve taleple
bağlılık ilkesi geçerlidir. Buna karĢılık davada sadece objektif hak korunmak
istenmiyorsa, o zaman tarafların tasarruf yetkileri, objektif hukukun tesisine engel
oldukları ölçüde sınırlanmak zorundadır1266.

HMK m. 26/2‟ ye (sZPO m. 58/2) göre, mahkemenin, tarafların talebiyle bağlı


olmadığına iliĢkin kanun hükümleri saklıdır1267. Bu durumlarda yukarıda bahsedilen
kendiliğinden harekete geçme ilkesi geçerlidir1268. Ġsviçre hukukunda, sZPO m.
58/2‟den, kendiliğinden harekete geçme ilkesinin geçerli olması için, elbette açıkça
kanuni dayanağın gerekli olduğu Ģeklinde anlaĢılmaması gerektiği, aksine kendiliğinden
harekete geçme ilkesinin, tarafların maddi hukuk nedeniyle dava konusu üzerinde
tasarruf yetkisine sahip olmadıkları davalarda da geçerli olduğu belirtilmektedir1269.
Kendiliğinden harekete geçme ilkesinin geçerliliği hakkında genel bir kural söz konusu
değildir, aksine derdest davadaki dava konusu üzerinde taraf tasarruflarının caizliği, her
bir özel hukuk kuralı tek tek incelenmelidir1270. Medeni usul hukukunun emredici
karakteri ve yapısı nedeniyle, bir davada taleple bağlılık ilkesi dıĢında bir koruma
sağlanabilmesi için, açık bir istisna getiren kanun maddesinin varlığını gerekli
olmalıdır1271. Nasıl ki, özel hukukun taraflara sağladığı irade özerkliğinin yansıması
olarak davada tasarruf ilkesi kabul ediliyorsa, özel hukukun açık bir kanun hükmüyle

1266
With, Möglichkeiten, s. 28-29.
1267
Alman hukukunda, geçici icra edilebilirlik için talep gerekli değildir (dZPO m. 709) (Grunsky,
Zivilprozessrecht, s. 95, 27; Wieser/ Rummer, Gründzüge des Zivilprozessrechts, s. 9; Grunsky/
Jacoby, Zivilprozessrecht, s. 28; Stein/ Jonas/ Leipold, ZPO § 308, kn.29; Schreiber, Der
Dispositionsgrundsatz, s. 192). Talep gerekliliğinin diğer bir istisnası dZPO m. 308a kira
uyuĢmazlıkları için öngörmüĢtür: tahliye davası kiracı BGB m. 574-574b uyarınca kira iliĢkisinin
devamını talep ettiği için temelsizse, mahkeme kendiliğinden kira iliĢkisinin ne kadar devam edeceği
veya sözleĢme Ģartlarının hangi değiĢiklikler altında devam edeceğine karar verir (MüKoZPO/
Becker-Eberhard, ZPO § 253, kn. 93; Musielak ZPO/Voit, ZPO § 253, kn. 29; Grunsky,
Zivilprozessrecht, s. 27; Schreiber, Der Dispositionsgrundsatz, s. 192).
1268
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 25; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO
Art. 58, kn. 57, 60; Ottomann, Die Offizialmaxime, s. 81.
1269
Meier, Zivilprozessrecht, s. 383; Walder, Die Offizialmaxime, s. 8; Atalı, Aleyhe Bozma, s. 129.
1270
KUKO ZPO/ Oberhammer, ZPO Art. 58, kn. 7.
1271
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 51-52.
252

tarafların bu özgürlüğünü kısıtladığı davalarda kendiliğinden harekete geçme ilkesi


uygulanır.

Tasarruf ilkesinde olduğu gibi, dava malzemelerinin toplanması, kendiliğinden


harekete geçme ilkesinin uygulama alanında değildir. Dava malzemelerinin
toplanmasında sadece tarafların değil aynı zamanda mahkemenin de görevli olduğu
haller, kendiliğinden araĢtırma ilkesinin uygulandığı davalardır1272. Yani, kendiliğinden
harekete geçme ilkesi, dava malzemesinin toplanmasında mahkemenin sorumlu
olduğunu göstermez, aksine dava konusu üzerinde mahkemenin hâkimiyetini ifade
eder1273. O yüzden, kendiliğinden araĢtırma ve kendiliğinden harekete geçme ilkesi
birbirinden ayrı ilkelerdir.

Tarafların, hem dava konusu üzerindeki tasarurf yetkilerinin tamamen alındığı


ve hem de mahkemenin hayat olayını kendiliğinden araĢtırdığı bazı durumlarda, sonuçta
kendiliğinden harekete geçme ilkesinin etki alanı, kendiliğinden araĢtırma ilkesiyle
kesiĢir1274. Ancak her kendiliğinden araĢtırma ilkesinin uygulandığı durumlarda,
kendiliğinden harekete geçme ilkesinin, yani taleple bağlılık ilkesinin istisnalarının
uygulandığı sözlenemez. Örneğin, Kadastro Kanunu m. 30/2 hükmü gereğince, hâkimi
kendiliğinden delil araĢtırma görevinin verilmesinin, kadastro davasında hâkimin gerçek
maliki tespit etmek iĢlevinden öte bir anlam ve amacı olamaz. Mülkiyet üzerinde kural
olarak hak sahibinin dilediği gibi tasarruf edebilmesi mümkün olduğuna göre, bunun
kadastro süreci veya sair bir dava çerçevesinde farklı bir uygulaması olamaz1275. Benzer
örnekler, çekiĢmesiz yargılamalar için de geçerlidir.

1272
Ottomann, Die Offizialmaxime, s. 80-81; Wunderlich, Dispositionsmaxime, s. 57; With,
Möglichkeiten, s. 28; Sutter, Rechtseinheit, s. 215; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s.
1919; Görgün/ Börü/ Toraman/ Kodakoğlu, s. 337; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art.
58, kn. 59. Kendiliğinden harekete geçme ilkesini, hem tasarruf ilkesinin hem de taraflarca getirilme
ilkesinin karĢıtı olan görüĢ için bkz. Walder, Die Offizialmaxime, s. 6-7; Atalı, Aleyhe Bozma, s.
129; Max Blumenstein, Die Bedeutung der Offizialmaxime in der bernischen Verwaltungs- und
Zivilrechtspflege, Bern 1935, s. 3; Fritz E. Pruppacher, Ueber die Offizialmaxime im zürcherischen
Eheprozess insbesondere im Ehescheidungspprozess, Zürich 1922, s. 49; Önen, Medeni Yargılama
Hukuku, s. 140-141. BGE 114 II 200; BGE 111 II 225; BGE 109 II 195; BGE 112 Ia 7. Yılmaz,
kanunun talep sonucundan baĢka bir yeye hükmedilebileceğini düzenlediği durumları kendiliğinden
araĢtırma ilkesinin uygulandığı durumlar olarak görür, Yılmaz, Islah, s. 335. Aynı yönde, Arslan/
Yılmaz/ TaĢpınar Ayvaz/ Hanağası, Medeni Usul Hukuku, s. 157.
1273
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 59.
1274
OFK-Orell Füsli Kommentar/ Sarbach, ZPO Art. 58, kn. 5; Atalı, Aleyhe Bozma, s. 129; Sutter-
Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 23.
1275
Atalı, Aleyhe Bozma, s. 133. “Kadastro tesbiti sırasında dava konusu 107 ada 1 parsel 759
metrekare, aynı ada 2 parsel 261 metrekare, aynı ada 3 parsel 5048 metrekare ve aynı ada 4 parsel
39.832 metrekare olarak tesbit edilmiĢ ve kadastro sırasında taĢınmazların geometrik durumu bu
253

Kendiliğinden harekete geçme ilkesinin çeĢitli sonuçları vardır. Kendiliğinden


harekete geçme ilkesinin uygulandığı durumlarda, yargılama kendiliğinden baĢlatılır,
dava konusu kendiliğinden belirlenir ve dava tarafların iradesiyle sona erdirilemez1276.

Medeni usul hukukunun çekiĢmeli yargı kısmında, kendiliğinden harekete


geçmenin yargılamanın kendiliğinden baĢlatılması sonucunun, geçerli olmadığı
belirtilmektedir. Yani, hâkim, davacının davası olmadan, kendiliğinden bir davaya
bakamaz. Yalnız, kamu yararının korunmasının ağır bastığı (yani kamu yararının dava
açılmasını gerekli kıldığı) bazı hallerde (TMK m. 89, 138, 146, 291, 293, 294, 298),
cumhuriyet savcılarına hukuk davası açma yetkisi tanınmıĢtır. Fakat bu, çekiĢmeli
yargıda dava açma bakımından kendiliğinden harekete geçme ilkesinin istisna olarak
kabul edildiği anlamına gelmez. Çünkü mahkeme, bu davalara da kendiliğinden
bakmamakta, davaya ancak savcının dava açması üzerine bakabilmektedir ve savcı
davanın tarafıdır1277, yani davacısıdır1278. Buna karĢılık, çekiĢmesiz yargı iĢlerinin
bazılarında, kamu yararı düĢüncesiyle, mahkeme tarafların bir talebi olmadan da,
kendiliğinden harekete geçip, iĢe el koyabilir ve onu karara bağlayabilir 1279. Elbette tüm
bu durumlarda medeni usul hukuku anlamında bir yargılama faaliyeti söz konusu
değildir1280.

Kendiliğinden harekete geçme ilkesinin uygulandığı çekiĢmeli yargıya iliĢkin


davalar her ne kadar kendiliğinden baĢlatılamasa da, bu davalarda mahkemenin

miktarlara uygun olarak belirlenmiĢ ve askı ilanları da buna uygun olarak yapılmıĢtır. TaĢınmazların
geometrik durumları ile ilgili olarak dava açılmadığından bu yön kesinleĢmiĢtir. Kadastro tesbiti
sırasında düzenlenen harita ile taĢınmazın eylemli geometrik biçiminin farklı olması Hâkimin
doğrudan müdahalesini gerektirmez. Bir baĢka anlatımla hâkim, Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu‟nun 74. maddesi gereğince taleple bağlı olup, talepten fazlaya da karar veremez.”, Y.16.HD,
16.09.1997 T., 3100 E., 3628 K. (YKD, C. 24, S. 9, Eylül 1998, s. 1345). Aynı yönde, Y.16.HD,
18.04.1994 T., 1993/11539 E., 1994/4261 K. (YKD, C. 20, S. 7, Temmuz 1994, s. 1117); Y.7.HD,
31.10.1990 T., 1986/17861 E., 1990/12580 K. (YKD, C. 17, S. 2, ġubat 1991, s. 200).
1276
Braun, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, s. 73; Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler,
ZPO Art. 58, kn. 23; Meier, Zivilprozessrecht, s. 381; Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 784. ÇekiĢmeli
yargıda dava kendiliğinden baĢlatılamayacağı için, kendiliğinden harekete geçme ilkesinin iki sonucu
olduğunu belirtenler de vardır, BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 63-65.
1277
Cumhuriyet savcısı, kanunda açıkça öngörülen hâllerde, hukuk davası açar veya açılmıĢ olan hukuk
davasında taraf olarak yer alır (HMK m. 70/1). Cumhuriyet savcısının yer aldığı dava ve iĢler
üzerinde taraflar serbestçe tasarruf edemezler (HMK m. 70/3).
1278
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1918; Braun, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, s. 77;
Ercan, Boşanma, s. 254, dipnot 10; Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 28; BK-
Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 4, 62; Atalı, Aleyhe Bozma, s. 130; KUKO ZPO/
Oberhammer, ZPO Art. 58, kn. 4; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 1, s. 29; Önen, Medeni
Yargılama Hukuku, s. 140; Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 787.
1279
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 2, s. 1918.
1280
Braun, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, s. 77; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 61.
254

tarafların talep sonucuna bağlılığı hafifletilmiĢ veya tamamen kaldırılmıĢtır1281. Yani


sübjektif menfaat, sahibi tarafından korunma talebinde bulunmaya, bunun hukuki
haklılık taĢıdığına ve hukuki koruma ihtiyacını gerektirdiğine iliĢkin talebe ve bu talebin
ne Ģekilde ve nasıl gerçekleĢeceğine dair tam ya da kısmi bir ehliyetsizlik
taĢımaktadır1282. Bunun amacı, maddi hukukun, bazı hukuki iliĢkilerle ilgili olarak
tasarruf yetkisine sınırlama getirmek suretiyle engellediği hukuki sonuçlara, dava
yoluyla ulaĢılmasının önüne geçilmesidir1283. Bu değiĢik Ģekillerde ortaya çıkabilir1284;
mahkeme talep olmasa da karar verebilir1285, talep edilenden fazlaya veya baĢka bir Ģeye
karar verebilir1286.

4.1.2. Talep Edilmeyene Karar Verilebildiği Durumlar

4.1.2.1. Aile Hukukuna Ait Örnekler

4.1.2.1.1. Türk Medeni Kanunu’nda Yer Alan Örnekler

Kendiliğinden harekete geçme ilkesinin sonuçlarından birisinin, hâkimin talep


olmadan da karar verebilmesi olduğu belirtilmiĢti1287. ġimdi buna iliĢkin örneklere

1281
Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.1; KUKO ZPO/ Oberhammer, ZPO Art. 58, kn. 4, 7;
YavaĢ, Hakim Olan İlkeler, s. 285; Atalı, Aleyhe Bozma, s. 129; BK-Berner Kommentar/ Hurni,
ZPO Art. 58, kn. 4.
1282
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 51.
1283
Atalı, Aleyhe Bozma, s. 130.
1284
Kendiliğinden harekete geçme ilkesinin uygulandığı davalarda tasarruf ilkesinin ne ölçüde geçerli
kalmaya devam ettiği, ancak ilgili maddi hukuk düzenlemesine bakılarak tespit edilebilir (Atalı,
Aleyhe Bozma, s. 129-130).
1285
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 29; Sutter-Somm/ Hasenböhler/
Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 23, 28, 32; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58,
kn. 4. BGE 128 III 411. Meriç‟e göre, res‟en harekete geçme ilkesinin söz konusu olduğu hallerde,
zaten hâkim kanunun kendisine verdiği yetki kapsamında farklı Ģeylere iliĢkin olarak hüküm
verebilmektedir. Bu nedenle, res‟en harekete geçme ilkesine tabi bir davada, hâkim taleple bağlı
olmaksızın karara verebilmesini, taleple bağlılık ilkesinin bir istisnası olmaktan çok, tasarruf ilkesinin
istisnası olmaya bağlamak gerekir (Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 121).
1286
Meier, Zivilprozessrecht, s. 381; Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58,
kn. 14; Atalı, Aleyhe Bozma, s. 140; KUKO ZPO/ Oberhammer, ZPO Art. 58, kn. 7.
1287
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, hakimler aleyhine açılan tazminat davası sabit
olmadığı takdirde, davacının para cezasının yanında hâkimin bu dava sebebiyle uğradığı maddi ve
manevi zararı için uygun bir tazminata mahkum edilmesini düzenlemiĢti (HUMK m. 576/2). Bu
tazminata karar verilebilmesi için hâkimin talebinin gerekmediği, kendiliğinden hükmedileceği
belirtilmiĢti (Berkin, Medeni Usul Hukuku, s. 39). HMK m. 49 hükmünde, HUMK m. 576/2‟de
olduğu gibi, davanın reddi hâlinde, hâkim lehine maddî ve manevî zarara hükmedilmesi esasına yer
verilmemiĢtir. Zira dava doğrudan doğruya hâkim aleyhine açılmayıp, Devlet aleyhine açıldığından,
davanın tarafı olmayan, üçüncü kiĢi konumunda olan hâkim için, bu davada maddî veya manevî
tazminata karar verilmesi uygun görülmemiĢtir. ġüphesiz, hâkim, haksız dava nedeniyle uğramıĢ
olduğu maddî veya manevi zarar nedeniyle, davacıya ayrı bir tazminat davası açabilecektir (HMK
madde gerekçesi). “21.11.1966 tarih ve 19/10 sayılı Yargıtay Ġçtihadı BirleĢtirme Kararına göre, kira
255

bakalım; BoĢanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli
olan, özellikle eĢlerin barınmasına (TMK m. 186/1), geçimine (TMK m. 185/3), eĢlerin
mallarının yönetimine (TMK m. 215, 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267)1288 ve
çocukların bakım ve korunmasına (TMK m. 185/2) iliĢkin geçici önlemleri re'sen alır
(TMK m. 169)1289. Ayrılık ve boĢanma davası sırasında TMK m. 169 gereğince icap
eden geçici tedbirlere herhangi bir talep olmasa dahi hâkim tarafından kendiliğinden
karar verilebilecektir1290. Buna göre, hâkim taraflar talep etmemiĢ olsalar bile, boĢanma
davası devam ederken ana ve baba birbirinden ayrı yaĢayacağı için çocukların kimin
yanında kalacağına, çocuklarla birlikte kalmayan ana veya babanın çocukların geçimine
nasıl katkıda bulunacağına ve çocuklarla nasıl kiĢisel iliĢki kuracağına iliĢkin bir karar
verir1291. Hâkim bu tür geçici önlemler alırken de tarafların talepleri ve anlaĢmalarıyla
bağlı olmayıp, çocuğun menfaatlerini dikkate alarak karar vermelidir1292. Hâkim, dava
açıldığı zaman, eĢlerden birinin geçimini teminde güçlük çektiği durumda, diğerinin
onun geçimine ne miktarda katkıda bulunacağına da karar verir. EĢin, diğer eĢe dava
devam ettiği sürece yapacağı bu yardıma uygulamada tedbir nafakası denilmektedir.

parasının tesbiti için her zaman dava açılabilir. Kiralayan tesbit edilecek kira parası ile kiracının
sorumlu olmaya baĢlayacağı tarihin dahi karar yerinde belirtilmesini istemiĢ ise, mahkeme kira
parasını tesbit etmekle beraber bunun kiracı hakkında hüküm ifade edeceği tarihi karar yerinde
göstermesi gerekir. Davacının bu yöndeki talebi ile HUMK.nun 74. maddesinin ihlâl edilmemesi
koĢulu ile bağlı olmayıp yukarda anılan Ġçtihadı BirleĢtirme kararındaki ilkelere göre kira parasının
geçerlilik tarihinide saptamak durumundadır.”, Y.3.HD, 20.09.1993 T., 11671 E., 20928 K. (YKD,
C. 20, S. 6, Haziran 1994, s. 889).
1288
EĢler anlaĢmayla mal ayrılığını seçmiĢlerse, böyle bir önlem alınmasına gerek yoktur (Dural/ Öğüz/
GümüĢ, Aile Hukuku, s. 132).
1289
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 31; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO
Art. 58, kn. 68.
1290
Dural/ Öğüz/ GümüĢ, Aile Hukuku, s. 130; Cengiz Serhat Konuralp, Ġcra ve Ġflas Hukukunda
Ġhtiyati Tedbirler, On Ġki Levha Yayıncılık, Ġstanbul 2013, s. 146; Tuba Birinci Uzun, “Türk Medeni
Kanunu‟na Göre Velayetin Kullanılması ve Çocuğun Yüksek (Üstün) Yararı İlkesi Doğrultusunda
Boşanmada ve Evlilik Dışı Birliktelikte Velayet Modeli”, Hacettepe HFD, C. 6, S. 1, 2016, (sa.135-
166), s. 147; Erdem, Aile Hukuku, s. 152; Bilge Öztan, Aile Hukuku, 6. Baskı, Turhan Kitabevi,
Ankara 2015, s. 740. Ġcra ve iflas takibi sırasında ortaya çıkan uyuĢmazlıkların çözümünde görevli
olan mahkemeler, ihtiyati tedbire hükmedebilecekleri hallerde, Ġcra ve Ġflas Kanunu‟nun açıkça
tarafların talebini aradığı durumlar dıĢında, kendiliğinden de ihtiyati tedbire karar verebilecektir.
Örneğin, ĠĠK m. 97/1, 169a/2, 170/2 (Konuralp, Ġcra ve Ġflas Hukukunda Ġhtiyati Tedbirler, s. 146-
147; Berkin, Medeni Usul Hukuku, s. 101).
1291
Dural/ Öğüz/ GümüĢ, Aile Hukuku, s. 132; Birinci Uzun, Velayetin, s. 147; Akkaya, BoĢanma
Davası, s. 126; Erdem, Aile Hukuku, s. 156; Öztan, Aile Hukuku, s. 740. Y.2.HD, 03.03.1980 T.,
1657 E., 1860 K. (YKD, C. 6, S. 8, Ağustos 1980, s. 1075).
1292
Akkaya, BoĢanma Davası, s. 126.
256

BoĢanma ve ayrılık davasının açılması, her ne kadar eĢlere ayrı yaĢama hakkı verirse de
evlilik birliği devam eder1293.

Mahkeme boĢanma veya ayrılığa karar verirken, olanak bulundukça anne ve


babayı dinledikten ve çocuk vesayet altında ise vasinin ve vesayet makamının
düĢüncesini aldıktan sonra, ana ve babanın haklarını (velayet hakkı)1294 ve çocuk ile
olan kiĢisel iliĢkilerini düzenler (TMK m. 182/1)1295. Çocukların hakları bakımından,
anne ve babanın hakları ile ilgili olarak (TMK m. 182/1), taleple bağlılık ilkesi,
geçerliliği tamamen kaybetmekte olup, hâkim kendiliğinden harekete geçmek ve taleple
bağlı olmaksızın bu alandaki düzenlemeleri yapacaktır1296. Bu düzenlemeler
bakımından öncelikle dikkate alınması gereken konu, çocuğun menfaati olup, çocuğun
menfaatine uygun olmayan taleple ilgili olarak taleple bağlılık ilkesi
uygulanmayacaktır. Çocukla kiĢisel iliĢki bakımından ilgili anne veya baba tarafından
bir talepte bulunulmamıĢ olsa bile, mahkeme bunu kendiliğinden düzenlemekle
görevlidir1297. Çocuğun anne veya babadan hangisine bırakılacağı, velayetin

1293
Dural/ Öğüz/ GümüĢ, Aile Hukuku, s. 131; Akkaya, BoĢanma Davası, s. 126; Erdem, Aile
Hukuku, s. 74; Öztan, Aile Hukuku, s. 747. “BoĢanma davası açılmakla eĢ, ayrı yaĢamaya hak
kazanır. Mahkeme, kadın ve nezdindeki çocuk için gerekli tedbirleri, özellikle tedbir nafakasını istek
olmaksızın dava tarihinden geçerli olarak karar altına almalıdır (MK. m. 137, 162).”, Y.2.HD,
14.05.1996 T., 2961 E., 5089 K. (YKD, C. 22, S. 9, Eylül 1996, s. 1387).
1294
Ġsviçre hukukunda mahkeme, velayet konusunda tarafların ortak kararlarından sapabilir (sZPO m.
296/3) (BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 67, 90; Ottomann, Die Offizialmaxime,
s. 96; Wunderlich, Dispositionsmaxime, s. 25; Meier, Zivilprozessrecht, s. 382; Pruppacher,
Ehescheidungspprozess, s. 59). Benzer durum Alman hukukunda da geçerlidir (BGB m. 1967a),
Joachim Gernhuber/ Dagmar Coester-Waltjen, Familienrecht, 6. Auflage, München 2010, s. 829-
830. “Ana yanında kalmasının çocukların bedeni, fikrî ve ahlâkî geliĢ mesine engel olacağı yolunda
ciddi ve inandırıcı deliller bulunmadığı, halen mevcut veya ileride meydana gelecek tehlikelerin
varlığı da iddia ve ispat olunmadığı ve velâyet konusunda tarafların küçüklerin yararına aykırı
anlaĢmalarının ise mahkemeyi bağlamayacağı düĢünülmeden 1982 ve 1984 doğumlu ana bakım ve
Ģefkatine muhtaç yaĢtaki çocukların velayetinin babaya verilmesi usûl ve kanuna aykırıdır.”, Y.2.HD,
03.03.1987 T., 786 E., 1721 K. (YKD, C. 13, S. 8, Ağustos 1987, s. 1148). Aynı yönde, Y.2.HD,
04.06.1985 T., 3296 E., 5461 K. (YKD, C. 12, S. 4, Nisan 1986, s. 502).
1295
Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 31; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO
Art. 58, kn. 78; Ottomann, Die Offizialmaxime, s. 96; Wunderlich, Dispositionsmaxime, s. 25;
Meier, Zivilprozessrecht, s. 382; Gernhuber/ Coester-Waltjen, Familienrecht, s. 855. Y.2.HD,
27.12.1990 T., 10835 E., 14095 K. (YKD, C. 17, S. 4, Nisan 1991, s. 539). Ayrıca mahkeme bu
konuda tarafların taleplerine bağlı değildir, Y.2.HD, 17.01.1983 T., 103 E., 81 K. (YKD, C. 9, S. 5,
Mayıs 1983, s. 673); YHGK, 03.11.1978 T., 2-170 E., 960 K. (YKD, C. 5, S. 3, Mart 1979, s. 319).
1296
Dural/ Öğüz/ GümüĢ, Aile Hukuku, s. 134-135, 141, 143; Akkaya, BoĢanma Davası, s. 128.
1297
BoĢanma ve ayrılığın çocuklara iliĢkin sonuçları, arabuluculuğa elveriĢli değildir. Zira bunlar
tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri konulardan değildir. Çocuk, kendi haklarını
koruyamayacak bir konumdadır. Anne ve babanın anlaĢarak çocuğa zarar verebilecek bir anlaĢmaya
varabilmeleri mümkündür. Bu sebeple velayetin hangi eĢe bırakılacağı, çocuk ile kiĢisel iliĢki kurma
hakkının ne Ģekilde kullanılacağı ve iĢtirak nafakasına iliĢkin uyuĢmazlıklara arabulucuk yöntemi ile
çözüm bulunması mümkün değildir (Ebru Ceylan, “İştirak Nafakasının Belirlenmesiyle İlgili
Seçilmiş Yargıtay Kararlarının Değerlendirilmesi”, TBBD, S. 133, 2017, (sa.299-324), s. 307-308).
257

kullanılması kendisine verilmeyen eĢin çocuk ile kiĢisel iliĢkisinin düzenlenmesi


tamamen çocuğun menfaatleri göz önünde bulundurularak hâkim tarafından
kendiliğinden düzenlenir (TMK m. 182). Öyle ki, bu konuda bir talebin bulunmaması,
belirsiz veya yetersiz olması hâkim için bağlayıcı değildir1298.

Velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen eĢin çocuk ile kiĢisel iliĢkisinin


düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlâk bakımından yararları esas
tutulur. Bu eĢ, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır
(TMK m. 182/2). Hâkim, diğer eĢin çocuğun bakım ve eğitim masraflarına ne miktarda
katkıda bulunacağına (iĢtirak nafakası), talep olmasa bile kendiliğinden karar
verecektir1299. Tarafların bu konuda yaptıkları anlaĢmanın hâkim tarafından
onaylanması gerekir1300. ĠĢtirak nafakası konusunda da kendiliğinden harekete geçme
ilkesi uygulanmalıdır ve talep olmasa da çocuk lehine iĢtirak nafakasına
hükmedilmelidir. Çünkü iĢtirak nafakası çocuğun korunmasına yöneliktir ve kamu
düzenine iliĢkindir. ĠĢtirak nafakası çocuğun yetiĢmesi için alınması gerekli kanuni bir
önlem niteliğindendir. Hâkim çocuğu anne ve babasına rağmen korumak zorundadır. Bu
yüzden hâkim, çocuğun menfaati için lüzumlu görülmesi halinde, çocuk için iĢtirak
nafakasına karar vermelidir1301. Bu durum, evlilik birliğinin sona ermesinde eĢlerin

1298
Atalı, Aleyhe Bozma, s. 138-139. Aynı yönde, Birinci Uzun, Velayetin, s. 147; Dural/ Öğüz/
GümüĢ, Aile Hukuku, s. 135, 140-141; Akkaya, BoĢanma Davası, s. 83, 128; Feyzi Necmeddin
Feyzioğlu, Aile Hukuku, 3. Baskı, Filiz Kitabevi, Ġstanbul 1986, s. 382.
1299
Dural/ Öğüz/ GümüĢ, Aile Hukuku, s. 132, 144; Feyzioğlu, Aile Hukuku, s. 389; Ercan, Boşanma,
s. 254, dipnot 11; Akkaya, BoĢanma Davası, s. 126; Ceylan, İştirak Nafakasının, s. 307, 323; Serhat
Dolu, ĠĢtirak Nafakası, Ġstanbul Üniversitesi SBE, Ġstanbul 2010 (YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans
Tezi), s. 66; Ottomann, Die Offizialmaxime, s. 96; Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/
Seiler, ZPO Art. 58, kn. 27, 32; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 67; Brunner/
Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 36; Leuenberger/ Uffer-Tobler, s. 110-111; KUKO
ZPO/ Oberhammer, ZPO Art. 58, kn. 4. BGE 118 II 93, 94; BGE 128 III 411.
1300
Ceylan, İştirak Nafakasının, s. 307, 323; Dolu, ĠĢtirak Nafakası, s. 66.
1301
Fakat Yargıtay‟ın, eĢlerin çocuklar için iĢtirak nafakası talep etmemesi ve de bu isteklerinden açıkça
feragat etmeleri durumunda, çocuklar için iĢtirak nafakasına hükmedilmeyeceği yönünde kararları
mevcuttur. Bkz. “Davalı-davacı koca, karĢı davada müĢterek çocukların velayetinin kendisine
verilmesini talep etmiĢ ve açıkça çocuklar için nafaka isteminde bulunmadığı gibi, 27.3.2012 tarihli
oturumda davalı-karĢı davacı vekili "nafaka ve tazminat talebimiz yoktur Ģeklinde beyanda
bulunmuĢtur. Bu istek, nafaka ve tazminat yönünden feragat niteliğindedir. Yargılamanın devamı
sırasında çocuklar için tedbir ve iĢtirak nafakası istekleri bulunduğuna dair bir beyanda da
bulunulmamıĢtır. Hal böyle olunca, açıkça istek bulunmadığı bildirilmesine rağmen, talep aĢılarak
velayeti davalı-karĢı davacı kocaya verilen çocuklar yararına nafakaya hükmedilmiĢ olması usul ve
yasaya aykırıdır.”, Y.2.HD, 14.10.2014 T., 15427 E., 19614 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
10.08.2017). Yine aynı Ģekilde Yargıtay‟ın boĢanma davasından sonra açılan velayet davasında
nafaka istenmediği ve açıkça feragat edildiği takdirde, çocuklar için iĢtirak nafakasına
hükmedilemeyeceği yönünde kararları mevcuttur. Bkz. YHGK, 24.09.2008 T., 2-539 E., 559 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.08.2017). Ancak Yargıtay‟ın babalık davası sonunda uygun
nafakaya karar vermesi konusunda taleple bağlılık ilkesinin geçerli olmadığı yönünde kararları da
258

menfaatlerinden ziyade, doğrudan çocuğun sağlığını, ahlaki değerlerini ve geliĢimini


ilgilendirdiğinden ve çocuk korunmaya muhtaç olduğundan, eĢlerin talepte bulunup
bulunmaması, nafakaya hükmedilmesinde etkili değildir1302. Ancak iĢtirak nafakasının
irat Ģeklinde ödenmesine karar verilmiĢ olması halinde, bu giderlerin gelecek yıllarda ne
miktarda ödeneceğine talep üzerine karar verilir (TMK m. 182/3)1303.

Evlilik en az bir yıl sürmüĢ ise, eĢlerin birlikte baĢvurması ya da bir eĢin
diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmıĢ sayılır. Bu
hâlde boĢanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin
serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boĢanmanın malî sonuçları ile çocukların
durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması Ģarttır. Hâkim,
tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaĢmada gerekli gördüğü
değiĢiklikleri yapabilir. Bu değiĢikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boĢanmaya
hükmolunur (TMK m. 166/3)1304. Yargıtay‟ın anlaĢmalı boĢanma davasında, nafakaya
iliĢkin olarak taraflarca yapılan düzenlemelerin, çocuğun menfaati nedeniyle hâkimin
müdahalesini gerektirir nitelikte olduğu yönünde kararları mevcuttur1305. Buna karĢılık,
boĢanmanın fer‟i sonucu olarak ortaya çıkan malvarlığına iliĢkin haklar, tarafların
serbest tasarrufundadır, kendiliğinden karar verilmez, bilakis sadece talep üzerine karar
verilir. Talep yükümlülüğü ve taleple bağlılık buna uygun kabul edilir, çünkü evliliğin
mali sonuçlarında kendiliğinden harekete geçme ilkesinden bahsedilmez1306. Çünkü
eĢler arasında ortaya çıkan malvarlığı haklarına iliĢkin uyuĢmazlıklarda, taraf

mevcuttur. Bkz. “Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve
özellikle Medeni Kanunun 306. maddesinde babalık davasının kabulü halinde mahkemece uygun
nafakaya karar verileceği hükme bağlanmıĢ olup burada taleple bağlılık ( HUMK.74 ) ilkesinin
geçerli olmamasına göre aĢağıdaki bendin kapsamı dıĢında kalan temyiz itirazları yersizdir.”,
Y.2.HD, 25.03.1998 T., 2230 E., 3654 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.08.2017).
1302
Akkaya, BoĢanma Davası, s. 126-127.
1303
Dural/ Öğüz/ GümüĢ, Aile Hukuku, s. 135.
1304
“Velayetin düzenlenmesi kamu düzenini ilgilendirir. Hâkim, tarafların isteği ile bağlı olmaksızın
çocuğun yararını gözeterek alacağı önlemi takdir eder. Tarafların bu konudaki anlaĢmaları hâkimi
bağlamaz.”, Y.2.HD, 28.09.1995 T., 8706 E., 9558 K. (YKD, C. 21, S. 12, Aralık 1995, s. 1846-
1847). Aynı yönde, Y.2.HD, 21.11.1991 T., 10499 E., 14491 K. (YKD, C. 18, S. 1, Ocak 1992, s. 49-
50).
1305
“ĠĢtirak nafakası heran doğup iĢleyen haklardandır. Küçüğün ergin olacağı tarihe kadar sürecek olan
nafakaya iliĢkin olarak taraflarca yapılan düzenlemeler, çocuğun menfaati nedeniyle hakimin
müdahalesini gerektirir niteliktedir. Tarafların iĢtirak nafakasına iliĢkin düzenlemelerine bu nedenle
müdahale edilmesi ve tarafların bu konuda da anlaĢmaları yada hakimin önerisini kabul etmeleri
halinde Türk Medeni Kanunun 166/3. maddesi uyarınca boĢanmaya karar verilmesi, anlaĢamamaları
halinde, delillerin Türk Medeni Kanununun 166/1-2. maddeler uyarınca değerlendirilmesi ve sonucu
uyarınca bir karar verilmesi gerekirken yazılı Ģekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiĢtir.”,
Y.2.HD, 12.05.2005 T., 5501 E., 7799 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.08.2017).
1306
Ottomann, Die Offizialmaxime, s. 96-97; Walder, Die Offizialmaxime, s. 34; Atalı, Aleyhe Bozma,
s. 139; Dural/ Öğüz/ GümüĢ, Aile Hukuku, s. 148; Akkaya, BoĢanma Davası, s. 125.
259

menfaatleri öncelikli olarak ön planda yer alır1307. Örneğin boĢanmayla birlikte kusursuz
veya daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan talep ettiği maddi tazminat, boĢanma
sebebiyle kiĢilik hakkı saldırıya uğrayanın kusurlu taraftan talep ettiği manevi tazminat
ve kusuru daha ağır olmamak koĢuluyla boĢanma sebebiyle yoksulluğa düĢecek olan
tarafın nafaka talepleri veya eĢlerin ortak konutunun aile konutu olarak eĢlerden birine
tahsisi bakımından taleple bağlılık ilkesi geçerlidir. TMK m. 184/1-5‟e göre, boĢanma
veya ayrılığın fer'î sonuçlarına iliĢkin anlaĢmalar, hâkim tarafından onaylanmadıkça
geçerli olamaması, bu konularda taleple bağlılık ilkesinin geçerli olmadığı anlamına
gelmez. Hâkim talep olmaksızın bu konular hakkında kendiliğinden karar veremez1308.

Anne veya babanın baĢkasıyla evlenmesi, baĢka bir yere gitmesi veya ölmesi
gibi yeni olguların zorunlu kılması hâlinde hâkim, re'sen veya anne ve babadan birinin
istemi üzerine gerekli önlemleri alır (TMK m. 183)1309. EĢler birlikte yaĢamaya ara
verdiklerinde hâkim, eĢlerin ergin olmayan çocukları varsa, anne ve baba ile çocuklar
arasındaki iliĢkileri düzenleyen hükümlere göre gereken önlemleri alır (TMK m.
197/4)1310. Ortak hayata son verilmiĢ veya ayrılık hâli gerçekleĢmiĢse hâkim, velâyeti
eĢlerden birine verebilir (TMK m. 336/2). Anne ve baba evli değilse ve anne küçük,
kısıtlı veya ölmüĢ ya da velâyet kendisinden alınmıĢsa hâkim, çocuğun menfaatine göre,
vasi atar veya velâyeti babaya verir (TMK m. 337)1311. Çocuğun menfaati ve geliĢmesi
tehlikeye düĢtüğü takdirde, ana ve baba duruma çare bulamaz veya buna güçleri

1307
Atalı, Aleyhe Bozma, s. 139.
1308
Akkaya, BoĢanma Davası, s. 125-126.
1309
Dural/ Öğüz/ GümüĢ, Aile Hukuku, s. 141. Benzer düzenlemeler Alman hukukunda da vardır. BGB
m. 1696 bunlardan birisidir, Gernhuber/ Coester-Waltjen, Familienrecht, s. 846-847.
1310
Birinci Uzun, Velayetin, s. 143.
1311
“Küçük Uğur‟un, babalık davası sonunda velayetinin düzenlenmediği anlaĢılmaktadır. Davacının
isteği yukarıda açıklandığı üzere bir düzenleme yapılmasını da kapsar (HUMK. 74). Kaldıki
çocukların korunması kamu düzeni ile ilgili olduğundan bu cümleden olan velayet düzenlemesini de
haber alan hâkim res‟en yapmak zorundadır (MK. 272 ve müteakip maddeleri). Bu yönler gözetilip
Uğur‟un velayeti hakkında bir karar verilmesi gerekirken, baba yanında iyi bakıldığından söz
edilerek davanın reddi ve velayetin yine askıda bırakılması doğru görülmemiĢtir.”, Y.2.HD,
18.03.1998 T., 2431 E., 3326 K. (YKD, C. 24, S. 6, Haziran 1998, s. 831). “Dava konusu evlilik dıĢı
çocuğun velayetinin Ģimdiye kadar dü zenlenmediği ve boĢlukta olduğu anlaĢılmaktadır. ĠĢ bu dava
bir bakıma, velayetin düzenlenmesi amacını da taĢımakta, çocuk için iĢtirak nafakası istemek
suretiyle davacı, velayet hakkını kullanmak istediğini göstermektedir. O halde, velayet
düzenlenmeden yalnızca nafakaya karar verilmesi yanlıĢtır. Öyle ise mahkemece yapılacak iĢ,
öncelikle dava konusu küçüğün velayetini taraflardan birine tevdi etmek ve sonuca göre nafaka isteği
hakkında bir karar vermekten ibarettir. Bu yönün gözönünde tutulmaması bozmayı gerektirir.”,
Y.2.HD, 12.09.1988 T., 7438 E., 7888 K. (YKD, C. 15, S. 1, Ocak 1989, s. 20). Aynı yönde,
Y.2.HD, 19.03.1993 T., 1926 E., 2842 K. (YKD, C. 19, S. 8, Ağustos 1993, s. 1164); Y.2.HD,
19.06.1991 T., 6948 E. 9530 K. (YKD, C. 17, S. 11, Kasım 1991, s. 1639).
260

yetmezse hâkim, çocuğun korunması için uygun önlemleri alır (TMK m. 346)1312.
Çocuğun bedensel ve zihinsel geliĢmesi tehlikede bulunur veya çocuk manen terk
edilmiĢ hâlde kalırsa hâkim, çocuğu anne ve babadan alarak bir aile yanına veya bir
kuruma yerleĢtirebilir (TMK m. 347/1). Anne ve babanın deneyimsizliği, hastalığı,
baĢka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerden biriyle velayet görevini gereği gibi
yerine getirememesi ya da anne ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona
karĢı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması durumunda, çocuğun korunmasına
iliĢkin diğer önlemlerden sonuç alınamaz ya da bu önlemlerin yetersiz olacağı önceden
anlaĢılırsa, velâyet anne ve babanın her ikisinden kaldırılırsa çocuğa bir vasi atanır
(TMK m. 348)1313. Velâyetin kaldırılmasını gerektiren sebep ortadan kalkmıĢsa hâkim,
re'sen ya da anne veya babanın istemi üzerine velâyeti geri verir (TMK m. 351)1314.

Kendiliğinden harekete geçme ilkesinin uygulandığı diğer aile hukuku


meselelerine değinecek olursak; ailenin ekonomik varlığının korunması veya evlilik
birliğinden doğan malî bir yükümlülüğün yerine getirilmesi gerektirdiği ölçüde,
eĢlerden birinin istemi üzerine hâkim, belirleyeceği malvarlığı değerleriyle ilgili
tasarrufların ancak onun rızasıyla yapılabileceğine karar verebilir. Hâkim bu durumda
gerekli önlemleri alır. Hâkim, eĢlerden birinin taĢınmaz üzerinde tasarruf yetkisini
kaldırırsa, re'sen durumun tapu kütüğüne Ģerhedilmesine karar verir (TMK m. 199).
Evliliğin iptal veya boĢanma kararıyla sona erdirilmesi hâlinde, ailenin ortak
kullanımına özgülenmiĢ ve eĢler arasında eĢit olarak paylaĢma konusu olan konutta
kalmaya ve ev eĢyasını kullanmaya hangisinin devam edeceği konusunda eĢler

1312
“Çocuğun korunması önlemleri Medeni Kanunun 272. maddesinde hükme bağlanmıĢtır. Ana baba
vazifelerini ifa etmedikleri takdirde hakim gerekli önlemleri resen alır. Asıl olan aile birliğinin
mahremiyeti olmakla beraber eĢlerden biri aile birliğinin korunması için hakimin müdahalesini
isterse veya herhangi bir Ģekilde hakim tedbir alınması gerekli bir olguyu öğrenirse Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununun 74. maddesi uyarınca isteğe bağlı olmakla kalkmaz. Kamu yararı
bulunduğundan özellikle çocukların korunması için icab eden tedbirleri ( MK. 161, 162, 273, 274,
277, 285, 286, 298, 354, 376 vs. 2828 sayılı kanun hükümleri ) resen alması gerekir.”, Y.17.HD,
10.10.1997 T., 8565 E., 10559 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 01.01.2018).
1313
Atalı, Aleyhe Bozma, s. 139; Birinci Uzun, Velayetin, s. 145-146. Aile hukuku davalarında çocuğa
temsilci atanmasına kendiliğinden karar verebilir (sZPO m. 299) (Brunner/ Gasser/ Swander/
Glasl, ZPO Art. 58, kn. 31; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 78).
1314
“Küçük Uğur'un, babalık davası sonunda velayetinin düzenlenmediği anlaĢılmaktadır. Davacının
isteği yukarıda açıklandığı üzere bir düzenleme yapılmasını da kapsar ( HUMK. 74 ). Kâldıki
çocukların korunması kamu düzeni ile ilgili olduğundan bu cümleden olan velayet düzenlemesini de
haber alan hâkim res'en yapmak zorundadır ( MK. 272 ve müteakip maddeleri )./ Bu yönler gözetilip
Uğur'un velayeti hakkında bir karar verilmesi gerekirken, baba yanında iyi bakıldığından söz edilerek
davanın reddi ve velayetin yine askıda bırakılması doğru görülmemiĢtir.”, Y.2.HD, 18.03.1998 T.,
2431 E., 3326 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 01.01.2018). Aynı yönde, Y.1.CD, 07.12.1994
T., 3379 E., 4298 K. (YKD, C. 21, S. 3, Mart 1995, s. 475).
261

anlaĢabilirler. Konutta kalma hakkını elde eden eĢ, bu hakkın tapu kütüğüne Ģerh
edilmesini isteyebilir. EĢlerin aile konutunda kimin kalmaya ve ev eĢyasını kimin
kullanmaya devam edeceği konusunda anlaĢamamaları hâlinde, hakkaniyet
gerektiriyorsa hâkim, olayın özelliklerini, eĢlerin ekonomik ve sosyal durumlarını ve
varsa çocukların menfaatlerini göz önünde bulundurarak bu hakka hangisinin sahip
olacağına iptal veya boĢanma kararıyla birlikte re'sen karar verir. Hakim, kararında
kalma ve kullanma süresini belirleyerek tapu kütüğüne Ģerhi için tapu memurluğuna
bildirir. Hâkim aksine karar vermedikçe hak, belirlenen sürenin bitiminde kendiliğinden
sona erer. Ancak, bu süre sona ermeden yararlanan tarafın durumunda değiĢiklik olması
hâlinde, diğer taraf hâkimden, kararın gözden geçirilmesini isteyebilir. EĢler konutta
kira ile oturuyorlarsa hâkim, gerektiğinde konutta kiracı sıfatı taĢımayan eĢin kalmasına
karar verebilir. Bu durumda, kiralayanın sözleĢmeden doğan haklarını güvenceye almak
için gerekli düzenleme yapılmasına iptal veya boĢanma kararıyla birlikte re'sen karar
verilir (TMK m. 254). Ana ve babanın yasal mirasçıları, çocuk ve Cumhuriyet savcısı
sonradan evlenme yoluyla soybağının kurulmasına itiraz edebilirler (TMK m. 294/1).

4.1.2.1.2. Çocuk Koruma Kanunu’nda Yer Alan Örnekler

5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu, kendiliğinden harekete geçme ilkesinin,


hâkimin talep olmadan da karar verebilmesine yönelik hükümler içermektedir. Çocuklar
hakkında koruyucu ve destekleyici tedbir kararı1315; çocuğun anası, babası, vasisi,
bakım ve gözetiminden sorumlu kimse, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu

1315
Bu tedbirlerin neler olduğu Kanun‟un 5. maddesinde düzenlenmiĢtir: (1) Koruyucu ve destekleyici
tedbirler, çocuğun öncelikle kendi aile ortamında korunmasını sağlamaya yönelik danıĢmanlık,
eğitim, bakım, sağlık ve barınma konularında alınacak tedbirlerdir. Bunlardan; a) DanıĢmanlık
tedbiri, çocuğun bakımından sorumlu olan kimselere çocuk yetiĢtirme konusunda; çocuklara da
eğitim ve geliĢimleri ile ilgili sorunlarının çözümünde yol göstermeye, b) Eğitim tedbiri, çocuğun bir
eğitim kurumuna gündüzlü veya yatılı olarak devamına; iĢ ve meslek edinmesi amacıyla bir meslek
veya sanat edinme kursuna gitmesine veya meslek sahibi bir ustanın yanına yahut kamuya ya da özel
sektöre ait iĢyerlerine yerleĢtirilmesine, c) Bakım tedbiri, çocuğun bakımından sorumlu olan
kimsenin herhangi bir nedenle görevini yerine getirememesi hâlinde, çocuğun resmî veya özel bakım
yurdu ya da koruyucu aile hizmetlerinden yararlandırılması veya bu kurumlara yerleĢtirilmesine, d)
Sağlık tedbiri, çocuğun fiziksel ve ruhsal sağlığının korunması ve tedavisi için gerekli geçici veya
sürekli tıbbî bakım ve rehabilitasyonuna, bağımlılık yapan maddeleri kullananların tedavilerinin
yapılmasına, 9503 e) Barınma tedbiri, barınma yeri olmayan çocuklu kimselere veya hayatı tehlikede
olan hamile kadınlara uygun barınma yeri sağlamaya, Yönelik tedbirdir. (2) Hakkında, birinci
fıkranın (e) bendinde tanımlanan barınma tedbiri uygulanan kimselerin, talepleri hâlinde kimlikleri ve
adresleri gizli tutulur. (3) Tehlike altında bulunmadığının tespiti ya da tehlike altında bulunmakla
birlikte veli veya vasisinin ya da bakım ve gözetiminden sorumlu kimsenin desteklenmesi suretiyle
tehlikenin bertaraf edileceğinin anlaĢılması hâlinde; çocuk, bu kiĢilere teslim edilir. Bu fıkranın
uygulanmasında, çocuk hakkında birinci fıkrada belirtilen tedbirlerden birisine de karar verilebilir
(ÇKK m. 5).
262

ve Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen çocuk hâkimi tarafından alınabilir
(ÇKK m. 7/1). Hâkim, çocuğun geliĢimini göz önünde bulundurarak koruyucu ve
destekleyici tedbirin kaldırılmasına veya değiĢtirilmesine karar verebilir. Bu karar acele
hâllerde, çocuğun bulunduğu yer hâkimi tarafından da verilebilir. Ancak bu durumda
karar, önceki kararı alan hâkim veya mahkemeye bildirilir (ÇKK m. 7/5). Tedbirin
uygulanması, onsekiz yaĢın doldurulmasıyla kendiliğinden sona erer. Ancak hâkim,
eğitim ve öğrenimine devam edebilmesi için ve rızası alınmak suretiyle tedbirin
uygulanmasına belli bir süre daha devam edilmesine karar verebilir (ÇKK m. 7/6).
Mahkeme, korunma ihtiyacı olan çocuk hakkında, koruyucu ve destekleyici tedbir
kararının yanında Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre velayet, vesayet, kayyım,
nafaka ve kiĢisel iliĢki kurulması hususlarında da karar vermeye yetkilidir (ÇKK m.
7/7).

4.1.2.1.3. Ailenin Korunması ve Kadına KarĢı ġiddetin Önlenmesine Dair


Kanun’da Yer Alan Örnekler

6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına KarĢı ġiddetin Önlenmesine Dair


Kanun, kendiliğinden harekete geçme ilkesinin uygulandığı durumlara örnek verilebilir.
Bu Kanun kapsamında korunan kiĢilerle ilgili olarak aĢağıdaki koruyucu tedbirlerden
birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar
verilebilir: a) ĠĢyerinin değiĢtirilmesi. b) KiĢinin evli olması hâlinde müĢterek yerleĢim
yerinden ayrı yerleĢim yeri belirlenmesi. c) Türk Medenî Kanunundaki Ģartların varlığı
hâlinde ve korunan kiĢinin talebi üzerine tapu kütüğüne aile konutu Ģerhi konulması. ç)
Korunan kiĢi bakımından hayatî tehlikenin bulunması ve bu tehlikenin önlenmesi için
diğer tedbirlerin yeterli olmayacağının anlaĢılması hâlinde ve ilgilinin aydınlatılmıĢ
rızasına dayalı olarak Tanık Koruma Kanunu hükümlerine göre kimlik ve ilgili diğer
bilgi ve belgelerinin değiĢtirilmesi (6284 sK m. 4).

ġiddet uygulayanlarla ilgili olarak aĢağıdaki önleyici tedbirlerden birine,


birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir: a)
ġiddet mağduruna yönelik olarak Ģiddet tehdidi, hakaret, aĢağılama veya küçük
düĢürmeyi içeren söz ve davranıĢlarda bulunmaması. b) MüĢterek konuttan veya
bulunduğu yerden derhâl uzaklaĢtırılması ve müĢterek konutun korunan kiĢiye tahsis
edilmesi. c) Korunan kiĢilere, bu kiĢilerin bulundukları konuta, okula ve iĢyerine
263

yaklaĢmaması. ç) Çocuklarla ilgili daha önce verilmiĢ bir kiĢisel iliĢki kurma kararı
varsa, kiĢisel iliĢkinin refakatçi eĢliğinde yapılması, kiĢisel iliĢkinin sınırlanması ya da
tümüyle kaldırılması. d) Gerekli görülmesi hâlinde korunan kiĢinin, Ģiddete uğramamıĢ
olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kiĢisel iliĢki kurulmasına iliĢkin hâller saklı kalmak
üzere çocuklarına yaklaĢmaması. e) Korunan kiĢinin Ģahsi eĢyalarına ve ev eĢyalarına
zarar vermemesi. f) Korunan kiĢiyi iletiĢim araçlarıyla veya sair surette rahatsız
etmemesi. g) Bulundurulması veya taĢınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa
teslim etmesi. ğ) Silah taĢıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi
nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi. h) Korunan kiĢilerin
bulundukları yerlerde alkol ya da uyuĢturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da
bu maddelerin etkisinde iken korunan kiĢilere ve bunların bulundukları yerlere
yaklaĢmaması, bağımlılığının olması hâlinde, hastaneye yatmak dâhil, muayene ve
tedavisinin sağlanması. ı) Bir sağlık kuruluĢuna muayene veya tedavi için baĢvurması
ve tedavisinin sağlanması. Bu Kanunda belirtilen tedbirlerle birlikte hâkim, Çocuk
Koruma Kanununda yer alan koruyucu ve destekleyici tedbirler ile Türk Medeni
Kanunu hükümlerine göre velayet, kayyım, nafaka ve kiĢisel iliĢki kurulması
hususlarında karar vermeye yetkilidir. ġiddet uygulayan, aynı zamanda ailenin geçimini
sağlayan yahut katkıda bulunan kiĢi ise Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre
nafakaya hükmedilmemiĢ olması kaydıyla hâkim, Ģiddet mağdurunun yaĢam düzeyini
göz önünde bulundurarak talep edilmese dahi tedbir nafakasına hükmedebilir (6284 sK
m. 5).

4.1.2.2. Borçlar Hukukuna Ait Örnekler

Taleple bağlılık ilkesine talep edilmese bile mahkemenin karar verebileceği


yönünde borçlar hukuku tarafından getirilmiĢ bir istisnası Ģu Ģekildedir; kiĢilik hakkının
zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karĢılık manevi tazminat adı
altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine,
diğer bir giderim biçimi kararlaĢtırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle
saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir (TBK
m. 58).

Taleple bağlılık ilkesine talep edilmese bile mahkemenin karar verebileceği


yönünde borçlar hukuku tarafından getirilmiĢ diğer bir istisnası Ģu Ģekildedir; Taraflar,
264

bir sözleĢmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza
kararlaĢtırabilirler (TBK m. 179). Taraflar, cezanın miktarını serbestçe belirleyebilirler.
Ancak hâkim, aĢırı gördüğü ceza koĢulunu kendiliğinden indirir (TBK m. 182)1316. Her
ne kadar ceza koĢulunun miktarını belirlemede taraflar özgür ise de, güçlünün ekonomik
olarak zayıfı ezerek ona ağır bir ceza koĢulu kabul ettirmesi olanak içindedir. Bu
nedenle TBK m.182/3 hükmü getirilmiĢtir. Cezanın indirimi için borçlunun talebi
gerekli değildir. Hâkim bu durumu kendiliğinden gözetecektir1317. Borçlunun ceza
koĢulunu ödemiĢ olduğu durumlarda, esasen indirim istemediği kabul edilmektedir1318.
Borçlu ceza koĢulunun indirilmesine yönelik dava veya karĢı dava açtığında, indirilecek
miktarı dilekçesinde belirtmek zorunda olduğu belirtilmektedir. Böyle bir durumda
hâkimin, HMK m. 26 uyarınca ceza koĢulunun borçlu tarafından gösterilmiĢ miktarın
altına indiremeyeceği belirtilmektedir. Buna karĢılık borçlunun savunma Ģeklinde ceza
koĢulunun indirilmesini talep ettiğinde, bir miktar göstermesinin zorunlu olmadığı
belirtilmektedir1319. Kanaatimizce hâkim, nasıl ki ceza koĢulunu indirmek için
borçlunun talebine ihtiyaç duymuyorsa, borçlunun indirim talebine de bağlı
olmamalıdır. Hâkimin buna evleviyetle yetkili olduğu söylenebilir. Kaldı ki hâkimin

1316
Alman hukukunda, mahkemenin cezai Ģartın indirilmesine karar verebilmesi için, borçlunun talepte
bulunması gerekir (BGB m. 343/1 ilk cümle) (Andreas von Thur, Borçlar Hukukunun Umumi
Kısmı, Cilt 1-2, (Çeviren: Cevat Edege), Ankara 1983, s. 771, dipnot 61; Köksal Kocaağa, Türk
Özel Hukukunda Cezai ġart (BK m. 158-161), Yetkin Yayınları, Ankara 2003, s. 239; Ömer Çınar,
“Türk Borçlar Kanunu ve Alman Medeni Kanununa Göre Cezai Şartın İndirilmesi”, ĠTÜSBED, Y.
8, S. 16, 2009, (sa.91-115), s. 102). Alman hukukunda, mahkeme, BGB m. 343, 655‟e göre uygun
olmayan cezai Ģartın ve karĢı edimin uygun olan değer ölçüsüne düĢürebilir ve bu suretle hakkaniyet
kontrolü sebebiyle hukuk yaratıcı Ģeklinde karar verebilir. Cezai Ģartın uygunluğu hakkındaki
kararda, özel olaylardaki tüm Ģartlara dikkat edilmelidir. Borçlu, Ģimdi uygun olan tutara
düĢürülmesini değil bilakis belirli bir tutarın indirilmesini talep ederse, mahkeme bu tutara
düĢürülmenin uygun olup olmadığını, Ģayet evet ise cezai Ģartın ve karĢı edimin talep edilen
yükseklikte tespitini incelemeledir. Talep edilen tutarın altına düĢürme, uygun olsa dahi dZPO m.
308/1‟i ihlal eder (Melissinos, s. 123).
1317
von Thur, Borçlar, s. 771; Erol Cansel/ Çağlar Özel, “Türk Borçlar Hukukunda Ceza Koşulu”,
Prof. Dr. Aydın Zevkliler‟e Armağan, Cilt 1, YÜED, C. 8, Özel Sayı, 2013, (sa.713-733), s. 731-732;
Eren, Genel Hükümler, s. 1214; Çınar, Cezai Şartın İndirilmesi, s. 99, 101-102; Cevdet Ġlhan
Günay, Cezai ġart (BK m. 158-161), Turhan Kitabevi, Ankara 2002, s. 197; Oğuz Usta, Kat
KarĢılığı ĠnĢaat SözleĢmesinde Cezai ġart ve Kira Tazminatı, Adalet Yayınevi, Ankara 2017, s. 173.
“Hâkimin aĢırı gördüğü cezaları indirmekle ödevli olduğu BK. md. 161/3 de apaçık belirtilmiĢtir.
Durum böyle olmasına karĢın yerel mahkemece saptanan ceza koĢulunun aĢırı olup olmadığı
yönünden tartıĢma yapılmamıĢ yukarıda sözü edilen yasa hükmü gözardı edilmiĢtir. Öyle ise
konunun üzerinde durulmalı ve tartıĢma açılmalıdır.”, Y.13.HD, 03.05.2004 T., 2003/16053 E.,
2004/6546 K. (YKD, C. 31, S. 1, Ocak 2005, s. 57-58). Aynı yönde, YHGK, 03.10.1973 T., 1971/4-
391 E., 1973/751 K. (YKD, C. 1, S. 1, Ocak 1975, s. 24). Buna karĢılık doktrinde cezai Ģartın
indirilmesi için talebin gerekli olduğu yönünde görüĢler de vardır. Bkz. Kocaağa, Cezai ġart, s. 240;
Meier, Zivilprozessrecht, s. 382-383; Kenan Tunçomağ, Türk Hukukunda Cezai ġart, Ġstanbul
1963, s. 152. BGE 109 II 120.
1318
von Thur, Borçlar, s. 771; Cansel/ Özel, Ceza Koşulu, s. 731-732; Çınar, Cezai Şartın İndirilmesi,
s. 99, 101-102.
1319
Tunçomağ, Cezai ġart, s. 164; Günay, Cezai ġart, s. 198; Kocaağa, Cezai ġart, s. 246.
265

borçlunun talebine bağlı olduğu kabul edilirse, hiç ceza koĢulunun indirilmesini talep
etmeyen ile ceza koĢulunun indirilmesini talep eden borçlu arasında haksız bir ayrım
yapılmıĢ olur. Ceza koĢulunun indirilmesini talep eden borçlu bir nevi cezalandırılmıĢ
olmaktadır.

4.1.3. Talepten Fazlasına Karar Verilebildiği Durumlar

Ġsviçre hukukunda, nükleer enerji zararları davasında mahkeme taraf taleplerine


bağlı değildir ve talep edilen tutardan daha fazlasına karar verebilir
(Kernenergiehaftpflichtgesetz KHG m. 26/1 c.21320)1321. Bu istisnanın, sadece sosyal
koruma amacıyla getirilmediği, aynı zamanda tazminat davasında ortaya çıkan ispat
zorluklarıyla ilgisinin olduğu belirtilmektedir1322.

Mahkeme davacının talep ettiğinden daha fazla iĢtirak nafakasına


(Kindesunterhalt) karar verebilir (bkz. ZGB m. 287/3; sZPO m. 296/3)1323. Ayrıca
eĢlerin bu konu üzerinde anlaĢmaları hâkimi bağlamaz (ZGB m. 287/3; sZPO m.
279)1324. Türk hukukunda doktrinde hâkimin talep edilenden fazla iĢtirak nafakasına
karar vermesi gerektiği belirtilmektedir1325. Yargıtay ise, çocuk için iĢtirak nafakası1326
ve tedbir nafakası1327 konusunda mahkemenin taleple bağlı olduğu ve bu nedenle

1320
Fıkra I‟de her Ģeyden önce medeni usul hukukunda hâkimin tarafların taleplerine bağlı olmadığı göze
çarpıyor. Bu suretle hakkından daha azını talep eden zarar görenlere gerektiğinde finansal olarak
daha iyi bir duruma geçme imkânı sağlanıyor (Botschaft über ein Kernenergiehaftpflichtgesetz, BBl
1980 I 164, s. 205).
1321
Walder-Richli/ Grob-Andermacher, Zivilprozessrecht, s. 202; BK-Berner Kommentar/ Hurni,
ZPO Art. 58, kn. 81; Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 36; Walder-Richli,
Zivilprozessrecht, s. 186; Sutter, Rechtseinheit, s. 302.
1322
Sutter, Rechtseinheit, s. 303.
1323
Ottomann, Die Offizialmaxime, s. 96; Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art.
58, kn. 27, 32; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 91; Brunner/ Gasser/ Swander/
Glasl, ZPO Art. 58, kn. 36; Leuenberger/ Uffer-Tobler, s. 110-111; Sutter, Rechtseinheit, s. 276;
Meier, Zivilprozessrecht, s. 382.
1324
BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 91; Ottomann, Die Offizialmaxime, s. 96;
Sutter, Rechtseinheit, s. 279; Meier, Zivilprozessrecht, s. 382.
1325
Dolu, ĠĢtirak Nafakası, s. 66. Mahkeme iĢtirak nafakasına kendiliğinden karar verebilir ise de, talep
olduğu takdirde talepten fazla karar veremez (Ercan, Boşanma, s. 254, dipnot 11).
1326
“Velayeti davacı anneye verilen müĢterek çocuk için 150 YTL. iĢtirak nafakası istenildiği nazara
alınmadan istek aĢılmak suretiyle 200 YTL. iĢtirak nafakasına hükmedilmesi doğru olmamıĢtır. (
HUMK. md. 74 ).”, Y.2.HD, 23.01.2006 T., 2005/15838 E., 2006/201 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi
Bankası, E.T. 10.08.2017). Bu kararın karĢı oy yazısı bulunmaktadır.
1327
“6100 Sayılı HMK 26. maddesine ( HUMK 74 ) gereğince; hakim iki tarafın iddia ve savunmaları ile
bağlı olup, talepten fazlasına veya baĢka bir Ģeye karar veremez./ Somut olayda; mahkemece, davacı
tarafça müĢterek çocuk için aylık 200 TL tedbir nafakasına hükmedilmesi talep edilmiĢ, harç da bu
miktar üzerinden alınmıĢ olmasına rağmen, davacı tarafın ıslahı da olmamasına karĢın talep aĢılmak
suretiyle müĢterek çocuk lehine aylık 250 TL tedbir nafakasına hükmedildiği anlaĢılmaktadır.
Mahkemece; taleple bağlılık ilkesine dair yukarda ifade edilen yasa hükmü gözetilmeden taleple
266

talepten fazlasına karar veremeyeceği yönünde kararlar vermiĢtir. Aynı Ģekilde


Yargıtay, çocuklar için tedbir nafakasının ileriki yıllarda artıĢı konusunda talep olmadan
karar verilmesini de taleple bağlılık ilkesine aykırı görmüĢtür1328.

Açık bir kanun hükmü olmamasına rağmen tenkis davasında taleple bağlılık
ilkesinin geçerli olmadığı yönünde doktrin görüĢü ve Yargıtay kararları vardır. Tenkis
davasında dava dilekçesinde gösterilen alacak miktarı harca esas olmak üzere tahmini
olarak bildirilir. Bu nedenle, mahkeme, dava dilekçesinde bildirilen miktardan fazlasına
da karar verebilir1329. Yargıtay‟a göre, tenkis davalarında, HMK m. 26 hükmünün
uygulama olanağı yoktur. Davacılar dava dilekçesinde tahmini bir bedel göstermiĢ, fazla
istem haklarını saklı tutarak tenkis talep etmiĢlerdir. Yargılama sonunda terekenin
tamamı bulunup, tenkise tabi miktar hesap edilecek ve gerçek tenkisi gereken miktar
hüküm altına alınacaktır. Bu husus gözardı edilerek dilekçede gösterilen tahmini bedel
üzerinden hüküm tesisi de Usul ve Kanun‟a aykırıdır1330.

4.1.4. Talep Edilenden BaĢka Bir ġeye Karar Verilebildiği Durumlar

4.1.4.1. Aile Hukukuna Ait Örnekler

Mahkemenin davacının açıkça talebi olmaksızın da, karĢı tarafın lehine maddi
hukuk nedeniyle talep edilenden farklı bir Ģeye karar verebildiği durumlarda

bağlılık ilkesine aykırı Ģekilde karar verilmesi doğru görülmemiĢ, bu husus bozmayı gerektirmiĢtir.”,
Y.3.HD, 01.12.2016 T., 9264 E., 13803 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.08.2017).
1328
“Ġstek olmadığı halde çocuklar yararına takdir edilen nafakaların ilerki yıllarda artıĢ oranını
belirlemesi de yerinde değildir. ( HUMK. md. 74 ).”, Y.2.HD, 16.06.2004 T., 6434 E., 7970 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.08.2017). Aynı yönde, Y.2.HD, 24.03.2003 T., 2891 E., 4037
K.; Y.2.HD, 20.10.2014 T., 9832 E., 20170 K.; Y.2.HD, 17.11.2008 T., 2007/14856 E., 2008/15222
K.; Y.2.HD, 23.12.2010 T., 2009/20217 E., 2010/21807 K.; Y.3.HD, 25.11.2004 T., 13368 E., 13076
K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.08.2017). ĠĢtirak nafakasına talep olmadan faiz
yürütülmesini taleple bağlılık ilkesine aykırı görmüĢtür, Y.2.HD, 12.01.2005 T., 2004/15162 E.,
2005/265 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 10.08.2017).
1329
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3107.
1330
Y.2.HD, 17.11.1992 T., 10502 E., 11453 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 30.12.2017);
Y.2.HD, 04.04.1974 T., 263 E., 1260 K. (YKD, C. 3, S. 7, Temmuz 1977, s. 914). “Dava
dilekçesinde davacı, 50 ve 51 sayılı tapu kayıtlarının iptaliyle tapu muhtevası yerlere elatmanın
önlenmesini istemiĢtir. Gerçekten HUMK. nun 74. maddesi uyarınca hakim istekle bağlıdır. Ġsteğin
dıĢında karar veremez. Ancak keĢif sırasında tarafların ittifakla nizalı yeri gösterdikleri, fenehlinin
ona göre kroki tanzim ettiği, davalı tarafın buna keĢifte bir itirazı olmadığı gibi fenehlince ölçekli
kroki verildikten sonra da duruĢmada bir itiraz ileri sürmediği anlaĢılmıĢtır. Taraflarca gösterilen ve
fenehlince krokide belirtilen yerlerin içinde tapu kapsamı yerle tapu dıĢında kalıp el atılan yerlerde
vardır. Bu nedenle tapu dıĢındaki elatılan yerlerinde dava konusu yapıldığının kabulü gerekir.”,
Y.14.HD, 14.04.1976 T., 1760 E., 2140 K. (YKD, C. 2, S. 7, Temmuz 1976, s. 1016-1017).
267

kendiliğinden harekete geçme ilkesi geçerlidir1331. Hâkimin talep edilenden baĢka bir
Ģeye kendiliğinden karar verebildiği hallerde, taleple bağlılık ilkesinin gerçek anlamda
istisnaya uğradığı söylenebilir. Hâkimin, talep edilenden baĢka bir Ģeye karar
verebildiği durumlar için, kanun tarafından getirilmiĢ terditli bir talebin asıl talebin
yanında yer aldığı söylenebilir. Bu kapsamda verilebilecek en bilinen örnek, hâkimin
boĢanma davasında usuli talebi haklı görüp de, ortak hayatın yeniden tesisinin mümkün
olduğu kanaatine varıp, boĢanma talep edilmiĢken, ayrılığa1332 karar vermesidir (TMK
m. 170/3)1333. Bu durumda, talep edilenden baĢka bir Ģeye karar verme söz konusudur.
Ayrılık hükmü, boĢanma talep sonucu ile aynı nitelikte değildir ve bu durumda daha
azına karar verme değil, baĢka bir Ģeye karar verme söz konusudur1334. BoĢanma,
hâkimin kararıyla evlilik birliğini sona erdiren bir karardır. Ayrılık ise evlilik birliğini
sona erdirmeyen, en az bir yıl ve en fazla üç yıla kadar süreyle evlilik birliğine ara
verilmesi sonucunu doğuran bir karardır. Bu yüzden, boĢanma ve ayrılık kararının
etkileri ve hukuki sonuçları birbirinden oldukça farklıdır. BoĢanma ve ayrılık
kararlarının etkileri bakımından sahip olduğu farklılılıklar1335, iki ayrı hüküm türünün

1331
Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 28; Brunner/ Gasser/
Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 36; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 76; Atalı,
Aleyhe Bozma, s. 140.
1332
“Bu husus hâkimin takdirine bırakılmıĢtır. Görülüyorki 138. madde, davalı açısından bir çeĢit âtıfet
niteliği taĢırken, davacı bakımından ise fedakârlığa katlanma, sabırla bir süre daha bekleme hükmünü
içermektedir. Zira davacı, böylece kendi yararı na doğan bir hakkı, daha geç elde etmiĢ olacaktır.
Yâni hakkın yerine getirilmesi hâkimin takdir yetkisi sebebi ile ertelenmiĢ bulunmaktadır. ĠĢte bu
bakımdan ayrılık süresinde vukua gelecek hiçbir olay ayrılık kararının maddî vakıası yönünden,
meydana gelmiĢ bulunan kesin hükmün sonucunu etkileyip ortadan kaldıramaz. Bu kuralın tek ayrık
hali yine MK. nun 139. maddesinde vurgulanan «ortak hayata dönüĢ» durumudur. Bu oğlu dıĢında
hiçbir sebep ve durum davacının ayrılık süresi sonunda boĢanma davası açmasını engelleyemez.”,
Y.2.HD, 25.02.1984 T., 2260 E., 2507 K. (YKD, C. 12, S. 10, Ekim 1986, s. 1449-1450).
1333
Sutter, Rechtseinheit, s. 267; Wunderlich, Dispositionsmaxime, s. 25; Dural/ Öğüz/ GümüĢ, Aile
Hukuku, s. 132; Akkaya, BoĢanma Davası, s. 76, 124; Erdem, Aile Hukuku, s. 157. Alman
hukukunda da TMK m. 170/3‟e benzer bir düzenleme bulunmaktadır. Gerçekten hâkim, evliliğin
devamı konusunda somut belirtiler bulunması halinde, evliliğin devamının sağlanması için
kendiliğinden boĢanma davasının ertelenmesine karar verebilir (FamFG 136‟ya (§ 614 aZPO). Ancak
eĢlerin bir yıldan daha uzun süre ayrı yaĢamaları halinde, hâkim eĢlerin rızalarının hilafına davanın
ertelenmesine karar veremez. BoĢanma talebinde bulunan eĢin talebi halinde de hâkim, davanın
ertelenmesine karar vermek zorundadır. Erteleme süresinin, kural bir yıldan daha uzun, üç yıllık fiili
ayrılıktan sonra açılan boĢanma davalarında ise altı aydan daha uzun olmaması ve sadece bir defa
daha tekrarlanması gerekir (Ercan, Boşanma, s. 258).
1334
Ġsviçre hukukunda Ottoman, bunu taleple bağlılık ilkesinin bir istisnası olarak görmez. Çünkü
boĢanma dava konusu, ayrılığı da kapsar, yani geniĢler. Fakat yine de ZGB m. 146/3‟ün tasarruf
özgürlüğüne bir istisna getirdiğini belirtmektedir. Çünkü ayrılık, evliliğin sona erdirilmesine nazaran
farklı bir Ģeyi oluĢturur (Ottomann, Die Offizialmaxime, s. 95, 95 dipnot 48). Ġsviçre hukukunda
2000 yılında yapılan değiĢiklikten sonra artık boĢanma davasında kendiliğinden ayrılığa karar
verilmesi mümkün değildir (Ercan, Boşanma, s. 254).
1335
Örneğin, boĢanma ile eĢlerin birbirlerine olan mirasçılık hakları son bulurken, ayrılık kararı verilmesi
halinde, boĢanma kararı verilinceye kadar eĢlerin birbirlerine olan mirasçılık hakları kural olarak
devam eder. BoĢanma ile eĢlerin evlilik birliğinden doğan hak ve yükümlülükleri tamamen sona
268

mevcut olduğunu gösterdiğinden, ayrılık kararı boĢanma talebine uygun olmasa da,
boĢanma kararına nazaran daha azına hükmedilmesi Ģeklinde yorumlanması uygun
değildir1336. Kanunun, hâkime boĢanma davasında ayrılığa hüküm verebilme konusunda
yetki vermiĢ olması, bu yönde verilecek kararın taleple bağlılık ilkesine bir istisna
olması ile açıklanabilir1337. ġunu da belirtmek gerekir ki, hâkim boĢanma sebebinin
gerçekleĢmediğine karar verirse, davayı reddetmek zorundadır, yoksa ayrılığa karar
veremez1338. Fakat taraf, aynı zamanda boĢanma sebebi olan belirli vakıalara dayanarak
ayrılık talep edilmiĢken mahkeme, boĢanmaya karar veremez (TMK m. 170/2)1339.
Hâkim, bu durumda ayrılığa hükmedebilir veya tarafı haklı bulmazsa ayrılık talebini
reddederek, evliliğin devamına hükmedebilir. Çünkü kanun koyucunun amacı evlilik
birliğinin ayakta tutulmasını ve sürdürülmesini sağlamaktır1340. Ayrılık talep edilmiĢken
mahkeme, boĢanmaya karar verirse taleple bağlılık ilkesini ihlal etmiĢ olur. Taleple
bağlılık ilkesinin kanun tarafından getirelen bu istisnası Ģu halde uygulama alanı
bulmaz: AnlaĢmaya dayanan (TMK m. 166/3) ya da fiili ayrılığa dayanan (TMK m.
166/4) boĢanma davalarında, hâkimin boĢanma ya da ayrılık arasında bir seçim hakkı
yoktur. ġartlar gerçekleĢmiĢse boĢanmaya karar vermek zorundadır1341.

EĢlerin boĢanmadan sonra nafaka ve tazminat usullerini düzenleyen TMK m.


176 hükmü hâkime takdir yetkisi tanımıĢtır. Maddî tazminat ve yoksulluk nafakasının

ererken, ayrılık kararı verilmesi halinde evlilik birliği sürdüğünden, eĢlerin birbirlerine karĢı sadakat
hak ve yükümlülüğü geçerli kalmaya devam eder. EĢler arasında geçerli olan mal rejimi, ayrılık
kararı sonrasında, hükümlerini doğurmaya devam eder (Akkaya, BoĢanma Davası, s. 124).
1336
Akkaya, BoĢanma Davası, s. 124.
1337
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 122-123; Wunderlich, Dispositionsmaxime, s. 25; Jean Creux, Die
Stellung des Richters im genferischen Zivilprozess, Winterthur 1960, s. 41; Akkaya, BoĢanma
Davası, s. 76, 124.
1338
Akkaya, BoĢanma Davası, s. 124; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3112. “BoĢanma
sebebi gerçekleĢtiği takdirde hâkim boĢanmaya ve ayrılığa karar verebilir (MK. 138). Mahkemenin
kabul Ģekline göre Ģiddetli geçimsizlik sabit olmamıĢtır. Davacı taraf mahkemenin kararma gerekçe
yönünden temyiz etmediğine göre bu yön davalı yararına kazanılmıĢ hak teĢkil eder. ġu durumda
Ģiddetli geçimsizlik sabit olmadığından davanın reddi gerekirken; bir yıl ayrılığa karar verilmiĢ
olması usul ve kanuna aykırıdır.”, Y.2.HD, 15.10.1984 T., 8006 E., 7905 K. (YKD, C. 11, S. 1, Ocak
1985, s. 23).
1339
Sutter, Rechtseinheit, s. 262, 267; Akkaya, BoĢanma Davası, s. 75; Kuru, Hukuk Muhakemeleri
Usulü, C. 3, s. 3101; Ercan, Boşanma, s. 254; Birinci Uzun, Velayetin, s. 143; Dural/ Öğüz/
GümüĢ, Aile Hukuku, s. 132; Erdem, Aile Hukuku, s. 157. Y.2.HD, 21.11.1985 T., 9412 E., 9705
K. (YKD, C. 12, S. 6, Haziran 1986, s. 788; Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 30.12.2017); YHGK,
28.06.1985 T., 1984/2-313 E., 1985/659 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 30.12.2017);
Y.2.HD, 26.04.1983 T., 3570 E., 3781 K. (YKD, C. 9, S. 9, Eylül 1983, s. 1299).
1340
Akkaya, BoĢanma Davası, s. 75, 125.
1341
Dural/ Öğüz/ GümüĢ, Aile Hukuku, s. 132-133; Akkaya, BoĢanma Davası, s. 124-125, 129. Ancak
aksi yönde görüĢler vardır. Ayrıntılı bilgiler için bkz. Akkaya, BoĢanma Davası, s. 134-135.
269

toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir1342.
Ancak manevî tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez (TMK m. 176)1343.

4.1.4.2. Borçlar Hukukuna Ait Örnekler

TaĢınır satıĢ sözleĢmelerinde mahkeme, satıcının satılanın ayıplarından sorumlu


olduğu hâllerde, alıcının, sözleĢmeden dönme hakkını kullanması hâlinde, durum bunu
haklı göstermiyorsa1344, mahkeme satılanın onarılmasına veya satıĢ bedelinin
indirilmesine1345 karar verebilir (TBK m. 227/4)1346. Ancak, bedelde indirim yerine
satım sözleĢmesinden dönmeye karar vermek farklı bir Ģeye karar vermek olur ve
taleple bağlılık ilkesini ihlal eder1347. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun‟da da, satılanın ayıplı olması durumunda tüketici alıcının seçimlik hakları
düzenlenmiĢ (TKHK m. 11), ancak TBK m. 227/4‟deki gibi hâkime sözleĢmeden

1342
Öztan, Aile Hukuku, s. 822; Dural/ Öğüz/ GümüĢ, Aile Hukuku, s. 151.
1343
Dural/ Öğüz/ GümüĢ, Aile Hukuku, s. 148, 151; Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58,
kn. 36; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 77.
1344
Hâkim alıcının dönme hakkını kulanmasının haklı olup olmadığını değerlendirirken, hakkaniyete
göre hareket etmeli ve satıcının kusurunun ağırlığını da göz önünde bulundurmalıdır. Bununla
birlikte, özellikle Ģu durumlarda alıcının sözleĢmeden dönme hakkını kullanmasının hakkaniyete
uygun olmadığı kabul edilebilir: Satılan taĢınır maldaki ayıpların onun değerini çok az oranda
etkilediği ve alıcının satılan taĢınır malı baĢka bir amaçla kullanabildiği durumlarda; sözleĢmeden
dönmenin alıcıya sağladığı faydalar ile satıcıya verdiği zararların aĢırı orantısız olduğu durumlarda;
satılan taĢınır malın iadesinin çok masraflı olduğu durumlarda veya sipariĢ üzerine yapılmıĢ ve
baĢkası için kullanıĢlı olmadığı durumlarda hâkim, alıcının sözleĢmeden dönmekte haklı olmadığına
karar verebilir (Haluk Tandoğan, Borçlar Hukuku Özel Borç ĠliĢkileri, Cilt I/1, 6. Basım, Ġstanbul
1990, s. 188; Emre Köroğlu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‟na Göre TaĢınır SatıĢ SözleĢmesinin
Sona Ermesi, Adalet Yayınevi, Ankara 2016, s. 199; Bilgehan Çetiner, Yeni Türk Borçlar
Kanunu‟nda Yarar ve Hasarın İntikali İle Satıcının Ayıptan Sorumluluğuna İlişkin Hükümlerin
Değerlendirilmesi”, ĠÜHFM, C. LXVII, S.1-2, 2009, (sa.97-113), s. 109; Nalan Kahveci, TaĢınır
Satımında Ayıpla Mal Nedeniyle Tüketicinin SözleĢmeden Dönmesi, Adalet Yayınevi, Ankara 2014,
s. 208). Aynı yönde, NurĢen Ayan, “Taşınır Satımında Satıcının Kanundan Doğan Ayıba Karşı
Tekeffül Borcu”, SÜHFD, C. 15, S. 1, 2007, (sa.11-37), s. 34.
1345
Hâkime, malın ayıpsızı ile değiĢtirilmesine karar verme yetkisi verilmemesi hakkındaki eleĢtiriler
için bkz. YeĢim M. Atamer, “Taşınır Satımı Sözleşmesi”, Türk Borçlar Kanunu Sempozyumu
Makaleler – Tebliğler, Ġstanbul 2012, (sa.189-221), s. 210-211; Ġlker ÖztaĢ, “Türk Borçlar Kanunu
Kapsamında Taşınır Satışında Alıcının Ayıplı Satılanın Değiştirilmesini Talep Hakkı”, MÜHFHAD,
C. 22, S. 2, 2016, (sa.331-364), s. 338-339; Kahveci, Tüketicinin, s. 205 vd. Dönmeyi haklı
göstermeyen nedenlerin, satılanın ayıpsız benzeri ile değiĢtirilmesini de haklı göstermeyeceği
gerekçesiyle kanun koyucunun bu seçeneği düzenlemediği hakkında bkz. Çetiner, Ayıptan, s. 109.
1346
Herman Becker, Ġsviçre Borçlar Kanunu ġerhi, (Ceviren: Suat Dura), Ankara 1993, s. 117;
Tandoğan, Borçlar Hukuku, s. 188; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3113; Çetiner,
Ayıptan, s. 109; Atamer, Taşınır, s. 210; Eren, Özel Hükümler, s. 132. “Davacı bilgisayar
parçalarının ABD doları karĢılığı Tl. olarak bedelinin davalıdan alınmasına karar verilmesini
istemiĢtir. Yoksa parçanın ücretsiz olarak değiĢtirilmesine iliĢkin bir istekte bulunmamıĢtır.
Mahkemenin HUMK.nun 74/1. maddesi uyarınca, tarafların iddia ve savunmaları ile bağlı
bulunduğuna ve ondan çoğuna veya baĢka bir Ģeye hüküm veremeyeceğine göre istek dıĢına çıkarak
ücretsiz parça değiĢimine karar verilmesi anılan madde hükmüne aykırı düĢer bozma nedenidir.”,
Y.13.HD, 03.10.2003 T., 6505 E., 11177 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 15.12.2017).
1347
Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.25. HS 1981, 12.947/3; HS 1967, 6383.
270

dönme yerine, satılanın onarılmasına veya satıĢ bedelinin indirilmesine karar verme
yetkisi tanınmamıĢtır. Ancak, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun‟da hüküm
bulunmayan hallerde genel hükümlerin uygulanacağını ifade eden TKHK m. 83/1
hükmü gereğince, durumun dönme hakkının kullanılmasını haklı göstermediği hallerde
hâkime, tüketici sözleĢmelerinden kaynaklanan davalarda da bedelde indirime veya
onarıma karar verebileceği belirtilmektedir1348. Alman hukukunda TBK m. 227/4‟e (OR
m. 205/2) karĢılık gelen bir düzenleme yoktur, ama alıcıya, fesih veya bedelde indirim
hakkı tanınmıĢtır (BGB m. 437). Sadece bedelde indirimden dönmeye geçiĢ değil, aynı
zamanda dönmeden bedelde indirime geçiĢ (BGB m. 441) de dava değiĢtirmenin
Ģartlarına bağlıdır. Bunlar yerine getirilmezse, davacı dönmeden bedelde indirime
geçemez, çünkü bu durum, saf davada azalma olarak görülmez1349. Bu nedenle
sözleĢmeden dönme davası, esas olarak tamamıyla reddedilmelidir ve satılan Ģeyin
değerinde bir azalma tespit edilse bile, alıcı uygun bir terditli talepte bulunmamıĢsa,
bedelde indirime karar verilememelidir1350. Ġsviçre hukukunda OR m. 205/2‟de, TBK
m. 227/4‟e benzer bir düzenleme vardır1351. Alman hukukunda kabul edilen ve davacıya
ağır gelen bu zorluklar, Ġsviçre ve Türk hukukunda OR m. 205/2 ve TBK m. 227/4
tarafından geniĢ ölçüde bertaraf edilmiĢtir. Çünkü mahkeme terditli bir talep olmasa
bile, satıĢ sözleĢmesinde dönme için Ģartlar mevcut olmadığında, davacıya ispat edilen
değer azalmasını tanıyabilir1352.

Ġsviçre hukukunda bu konu, iki farklı Ģekilde ele alınmıĢtır. Bazı yazarlara göre
bu düzenleme taleple bağlılık ilkesinin bir istisnasıdır1353. Bazılarına göre ise, bu

1348
Kahveci, Tüketicinin, s. 214. Tüketici hukukundan kaynaklanan bazı davalarda, hâkimin, davacı
değiĢtirmeyi talep etmiĢken, onarıma veya bedelen indirime karar verebilmesi; kanun koyucunun
kamu düzeni ya da benzer sebeplerle (örneğin üçüncü kiĢinin korunması vs.) hâkimi yetkilendirmiĢ
olmasıdır. Ancak Meriç‟e göre, bu yetkiler, bu davalarda taraf eğemenliğinin söz konusu olmadığı,
kendiliğinden harekete geçme ilkesinin geçerli olduğu anlamına gelmemelidir. Burada söz konusu
olan, hâkime tanınan çekiĢmenin sonuçlandırılmasına yönelik değiĢiklikler yapabilme ve sonucu
belirginleĢtirebilme yetkisidir (Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 123).
1349
Sutter, Rechtseinheit, s. 287; Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.6. KG MDR 07, 1412.
1350
Sutter, Rechtseinheit, s. 288; Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.6; Schreiber, Der
Dispositionsgrundsatz, s. 192.
1351
Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 28; Brunner/ Gasser/
Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 36; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 76;
Ottomann, Die Offizialmaxime, s. 95; Wunderlich, Dispositionsmaxime, s. 25; Sutter,
Rechtseinheit, s. 284.
1352
Sutter, Rechtseinheit, s. 288.
1353
Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 28; Brunner/ Gasser/
Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 36; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 76;
Wunderlich, Dispositionsmaxime, s. 25; Sutter, Rechtseinheit, s. 284; Creux, Die Stellung des
Richters, s. 41; Walder-Richli/ Grob-Andermacher, Zivilprozessrecht, s. 202.
271

düzenlemenin usul hukuku bakımından bir özelliği yoktur, çünkü bedelde indirim
dönmeye oranla daha azını oluĢturur1354. Ġkinci görüĢe göre, bedelde indirime
mahkemenin kendiliğinden karar vermesi, tasarruf ilkesinin geçerlilik alanında pek
değerlendirilmez, sadece davanın, davacı alıcıya, geri talep ettiği satıĢ bedeline kıyasla
sadece daha azına karar vermesine neden olabilecek, yeni hukuki sebebi olarak
yorumlanır. Mahkeme kararının sonucuna saf hesaplama olarak bakılıp, fakat içeriğe
göre bakılmazsa, dönmeyi reddeden fakat bedelde indirime karar veren hüküm, daha
azıdır1355. Birinci görüĢe göre ise, mahkeme kendiliğinden hukuku uygular ve bundan
dolayı satıĢ sözleĢmesinden dönme davasında, aynı zamanda terditli bir talep anlamında
bedelde indirimi de örtülü olarak inceler. SatıĢ sözleĢmesinden dönme davasının
bedelde indirime kıyasla daha fazlasını oluĢturmaması gerçeğine rağmen hâkim buna
karar verebilir. Bedelde indirime karar verilmesi, dönmeye kıyasla daha azını
oluĢturmaz, çünkü sözleĢmeden dönme davası satıĢ sözleĢmesini geriye etkili olarak
ortadan kaldırır, buna karĢılık bedelde indirim satıĢ sözleĢmesinin varlığıyla ilgili
değildir, sadece bedelde indirim talep edilmiĢtir. Mahkeme bu durumda davayı
reddetmeyecek, satılanın onarılmasına veya satıĢ bedelinin indirilmesine karar
verecektir. Fakat tersi durum, yani bedelde indirim veya satılanın onarılması talep
edilmiĢken, mahkemenin dönmeye karar vermesi mümkün değildir1356. Kanaatimizce
bedelde indirim veya satılanın onarılması, sözleĢmeden dönmeye oranla farklı bir Ģeyi
oluĢturur. Özellikle bedelde indirim ve dönme karĢılaĢtırıldığında sanki daha azı iliĢkisi
varmıĢ gibi görünebilir. Çünkü dönme davasının kabul edilmesi durumunda, mahkeme
alıcıya mal karĢılığı ödediği bedelin (paranın) geri iadesine de karar verecektir.
Mahkeme, bedelde indirime karar verdiğinde yine ayıptan dolayı satılanın azalan
değerinin para olarak alıcıya ödenmesine karar verecektir. Sonuçta iki mahkemenin
kararının konusunu para iadesi oluĢturmaktadır (500 TL değerinde bir mal ve 150 TL
değerinde ayıp nedeniyle indirim). Bu bakıĢ açısı saf hesaplama bakıĢ açısıdır.
Kanaatimizce olaya saf hesaplama açısından bakmak yanlıĢ olur. Dönme davasının
konusunu, sözleĢmenin geçmiĢe etkili Ģekilde sona erdirilmesi ve tarafların yerine
getirmiĢ oldukları edimlerin geri iadesi oluĢturur. Bedelde indirimin konusunu ise,
sadece satılan Ģeyin bedelinde ayıptan dolayı meydana gelen azalmanın geri iadesi söz

1354
Ottoman‟a göre burda fesih davasının içinde bedelde indirim de yer alır (Ottomann, Die
Offizialmaxime, s. 95, dipnot 48). Aynı yönde, BSK ZPO/ Gehri, ZPO Art. 58, kn. 25.
1355
Sutter, Rechtseinheit, s. 284-287.
1356
Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Seiler, ZPO Art. 58, kn. 28.
272

konusudur, yoksa sözleĢmenin geriye etkili olarak ortadan kaldırılması söz konusu
değildir. Burada kanun koyucu, davacı alıcı lehine olarak1357, taleple bağlılık ilkesine bir
istisna getirmektedir. Normal durumlarda mahkeme, açılan davayı yerinde
görmediğinde reddedecektir. TBK m. 227/4 hükmü olmasaydı, mahkeme davacı
alıcının açmıĢ olduğu davanın yerinde olmadığına (yani, durum, dönme hakkını
kullanmasını haklı göstermediğine) karar verdiğinde, davayı reddedecekti. Bu durumda
davacının, davayla istediği amacına ulaĢamamanın yanında, yargılama giderlerine
mahkûmiyetle karĢılaĢması söz konusu olacaktı. Davacı alıcı, bu davadan sonra bedelde
indirim veya tamir talebinde bulunmak için ayrı bir dava açmak zorunda kalacaktı.
Veya hukuki bilgisi iyi olan davacı alıcı, mahkemenin davasını reddetme riskini göz
önünde bulundurduğunda, ya terditli olarak dönmenin yanında tali olarak bedelde
indirim veya satılanın tamirini talep edecekti ya da dava sırasında ıslah yoluyla davasını
değiĢtirecekti1358, bu da davacı için bazı külfetlere sebep olacaktı. ĠĢte bu hüküm, söz
konusu zorluklarla karĢılaĢmaması için davacı alıcı lehine getirilmiĢtir ve taleple
bağlılık ilkesinin istisnasıdır. Kanun koyucu bir yandan alıcının seçimlik hakkını
sınırlarken, diğer yandan bu sınırlanmadan olumsuz etkilenmemesi için onun
menfaatine olacak Ģekilde taleple bağlılık ilkesine istisna getirmektedir.

Eser sözleĢmelerinde ayıptan dolayı sorumluluk hakkında da hükümlere


değinmek gerekir. TBK m. 475‟e göre: Eserdeki ayıp sebebiyle yüklenicinin sorumlu
olduğu hâllerde iĢsahibi, Ģu seçimlik haklardan birini kullanabilir: Eser iĢsahibinin
kullanamayacağı veya hakkaniyet gereği kabule zorlanamayacağı ölçüde ayıplı ya da
sözleĢme hükümlerine aynı ölçüde aykırı olursa sözleĢmeden dönme; eseri alıkoyup
ayıp oranında bedelden indirim isteme; aĢırı bir masrafı gerektirmediği takdirde, bütün
masrafları yükleniciye ait olmak üzere, eserin ücretsiz onarılmasını isteme1359. Burada

1357
Bu düzenlemenin, hâkime satıcının lehine olarak müdahale etme imkânı tanıdığına yönelik olarak
bkz. Kahveci, Tüketicinin, s. 205.
1358
Sutter, Rechtseinheit, s. 285-286.
1359
“Eser, iĢ sahibine ayıplı olarak teslim edilmiĢ, iĢ sahibi de muayene ve ihbar külfetini yerine getirmiĢ
ise yüklenicinin ayıba karĢı tekeffül borcu nedeni ile iĢ sahibinin kullanacağı seçimlik haklar akdî
iliĢkinin kurulduğu tarihte yürürlükte olan 818 Sayılı BK'nın 360. maddesinde sayılmıĢtır (
TBK'nın 475.md ). Bunlar eserdeki ayıbın önemine göre eser sözleĢmesinden dönülmesi, eserin
alıkonarak ayıp oranında bedelden indirim isteme hakkı, aĢırı bir masraf gerektirmediği taktirde
bütün masrafları yükleniciye ait olmak üzere eserin onarılmasını talep hakkıdır. Bu seçimlik haklar
arasında misli ile değiĢtirme bulunmamaktadır. Bu sebeple misli ile değiĢtirme kararı verilemez.
BK'nın 360. maddesinde düzenlenen seçimlik haklar kullanılmayıp değiĢim istendiğinden dava
tarihinde yürürlükte bulunan 6100 Sayılı HMK nın 26 maddesi gereği taleple bağlılık ilkesi gereği
talep dıĢı bir karar verilemeyeceği gözetilerek davanın reddi gerekirken davanın kabulüne dair verilen
273

TBK m. 227/4‟deki gibi açık bir hüküm olmamasına rağmen Yargıtay, talep edilmese
de bedelde indirime de karar verilebileceği yönünde karar vermiĢtir1360.

Haksız fiilden doğan davalarda, hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme


biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.
Tazminatın irat biçiminde ödenmesine hükmedilirse, borçlu güvence göstermekle
yükümlüdür (TBK m. 51). Meydana gelen zararlar için tazminatın miktarını ve türünü,
TBK m. 58‟e göre mahkeme belirler. Bunun yanında kural olarak para ve ayni tazminat
dikkate alınır. Tazminatın pratik en önemli biçimi olan para olarak ödenmesinde, hem
irat Ģeklinde hem de sermaye Ģeklinde ödeme düĢünülebilir. Bu durumda, hâkimi
tasarruf ilkesi anlamında, uygun taraf talebine bağlı olup olmadığı sorusu sorulur.
HerĢeyden önce, hâkimin davacı tarafından sermaye Ģeklinde talep edilen tazminatın
yerine irata da karar verebilip vermeyeceği tartıĢmalıdır. Doktrinin çoğunluğu, hâkimin
davacının talebine bağlı olmadığı ve mutabık taraf taleplerden bile farklı karar
verebileceği belirtilmektedir. Bu görüĢün temeli olarak, hâkimin kendiliğinden somut
olayın tüm objektif ve sübjektif koĢullarını dikkate alması gerektiği göstermekte ve
bundan dolayı taraf taleplerine bağlı olmadığı belirtilmektedir1361. Buna karĢılık azınlık
görüĢü, kanun koyucunun tazminatın Ģeklinin seçimi hakkında mahkemenin taraf
taleplerine bağlığını kaldırmadığından hareket ederler. OR m. 43/1‟de sermaye
tazminatı veya tersi talep edildiğinde mahkemenin esas olarak irata karar
veremeyeceğine iliĢkin ek unutulmuĢtur1362. Alman hukukunda ise, irat Ģeklinde
tazminat yerine sermaye tazminatına karar verilmesinin farklı bir Ģeye karar verilmesi
olduğu belirtilmektedir1363. Aynı Ģekilde, manevi tazminat hakkındaki davada, talep
edilen sermaye tazminatı yerine irat Ģeklinde tazminata karar verilemez. Ayrıca

karar usul ve yasaya aykırı olmuĢ kararın bu sebeplerle bozulması gerekmiĢtir.”, Y.15.HD,
29.04.2015 T., 2014/4247 E., 2015/2265 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 15.12.2017).
1360
“Davada istenen, eser sözleĢmesi gereğince ödenen iĢ bedelinin iadesidir./ Somut olayda, imal edilen
tuval makinasının düzgün boyamadığı ve rulo yapmadığı bilirkiĢi raporlarında belirtilmiĢ ise de,
makinanın bu haliyle amaca uygun olup olmadığı, bedelin indirilmesinin mi, yoksa eserin reddinin
mi gerektiği açıklanmıĢ değildir… makinanın yeniden uzman bilirkiĢiye incelettirilmesi, az yukarıda
değinildiği üzere, makinanın iadesiyle iĢ bedelinin tümünün veya bir kısmının indirilmesi konusunda
rapor alınmalı, hâsıl olacak sonuca uygun hükme varılmalıdır. Sürede ayıp ihbarı yapılmadığından
davanın tümüyle reddi usul ve yasaya aykırı olmakla karar bozulmalıdır.”, Y.15.HD, 15.02.2005 T.,
2004/4710 E., 2005/746 K. (YKD, C. 31, S. 11, Kasım 2005, s. 1773-1774).
1361
Sutter, Rechtseinheit, s. 298-299; Berkin, Medeni Usul Hukuku, s. 96; BK-Berner Kommentar/
Hurni, ZPO Art. 58, kn. 75; Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 36; Fasching/
Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.44). BGE 117 II 609; BGE 111 II 161. JBl 1959, 632.
1362
Sutter, Rechtseinheit, s. 300.
1363
Schreiber, Der Dispositionsgrundsatz, s. 192; Zimmermann, ZPO § 308, kn. 3.
274

mahkeme, tanınan manevi tazminat parasını, talebe aykırı bir Ģekilde irat ve sermaye
Ģeklinde bölemez, yani sermaye tazminatının yanında irat tazminatına karar
veremez1364. Ancak hâkimin aydınlatma ödevini kullanarak sermaye yerine irat Ģeklinde
tazminata karar vereceği belirtilmektedir1365.

KiĢilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karĢılık


manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hâkim, bu
tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaĢtırabilir veya bu tazminata
ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına
hükmedebilir (TBK m. 58; OR m. 43/1)1366. Bu düzenleme uyarınca hâkimin talep
dıĢındaki yaptırıma hükmederken somut olayın özelliğini belirlemesi ve buna göre
yaptırım türünü tespit etmesi gerekir. Hâkime tanınan takdir hakkının doğru ve uygun
bir nedene dayanması ve gerekçelendirilmesi gerekir. Kanunda yer alan bu
düzenlemeyle, eylemin hukuka aykırı olmasının belirlenmesinden sonra, maddede
öngörülen yaptırımlardan en uygununu uygulamaktır. Diğer bir anlatımla hâkim, kanun
maddesinde yer alan tüm koĢulları bu bağlamda tarafların sosyal ve ekonomik
durumlarını, eylem türünü ve ağırlığını, uygulayacağı yaptırımın taraflar üzerindeki
etkisini, toplumun değer hükümleri gibi olguları da gözönünde tutması zorunludur. Bu
kural ve yönteme uymakla birlikte, uyduğunu, nedenini ve dayanağını, karar yerinde
gerekçelendirilmesi gerekir. Diğer bir anlatımla, davacının öngördüğü yaptırım türünü
niçin uygun görmediğini, tarafları tatmin edecek ve hukuka uygun olacak biçimde
gerekçeye dayandırmalıdır1367.

1364
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 25; Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.5.
1365
Melissinos, s. 111-112.
1366
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3112.
1367
“Yerel mahkemece yayında davacı hakkında “derin devletle iĢbirliği içerisinde olmak, her türlü
kokuĢmuĢluğun ucunun davacıya dayandığı” Ģeklindeki sözlerin eleĢtiri dozunu aĢan hukuka aykırı
iddialar olması nedeniyle ve Borçlar Kanununun 49. maddesinin 3. fıkrasında hâkimin tazminat
yerine diğer bir tazmin sureti ikame yoluna gidebileceği gibi, tecavü zü kınayan bir karar vermekte de
yetinebileceği öngörüldüğünden, hâkimin her olayda tazminata hükmetmesi zorunlu olmadığından
eleĢtiri sinirim aĢan hukuka aykırı yönler davacının kiĢilik haklarına saldırı oluĢturduğundan kınama
kararı verilmesi ve davacının tazminat isteminin bu Ģekilde karĢılanmıĢ sayılmasına karar verilmiĢtir./
Temyize konu edilen kararda böyle bir gerekçe bulunmadığı gibi, somut olayda, davacının istediği
yaptırım türünü değiĢtirecek olgularda bulunmamaktadır. Bundan dolayıdır ki, yerel mahkemece
hüküm altına alınan yaptırı mın türü, herhangi bir gerekçeye dayanmamakta ve böylece anayasa ve
usul kanunundaki düzenlemelere aykırı olarak karar verilmiĢtir. Bu nedenle, davaya konu yayın
nedeniyle “kınama karan” verilmiĢ olması yaptırımın caydırıcı lık taĢıdığından da sözedilemez. Yerel
mahkemece açıklanan yönler gözetilmeksizin yukarıda anılan biçimde karar verilmiĢ olması usul ve
yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiĢtir.”, Y.4.HD, 24.09.2002 T., 3829 E., 9940 K. (YKD, C. 29,
S. 1, Ocak 2003, s. 22-23; ; YKD, C. 28, S. 12, Aralık 2002, s. 1801-1802).
275

Kendiliğinden harekete geçme ilkesinin baĢka uygulama örneği, TBK m.


615‟dir. Ölünceye kadar bakma sözleĢmelerinde; bakım alacaklısı, ölünceye kadar
bakma sözleĢmesi yüzünden kanuna göre nafaka yükümlüsü olduğu kiĢilere karĢı
yükümlülüğünü yerine getirme imkânını kaybediyorsa, bundan yoksun kalanlar
sözleĢmenin iptalini isteyebilirler. Hâkim, sözleĢmenin iptali yerine, bakım borçlusunun
ifa edeceği edimlerden mahsup edilmek üzere, bakım alacaklısının nafaka yükümlüsü
olduğu kiĢilere nafaka ödemesine karar verebilir (TBK m. 615)1368. Hâkim iptal
davasında, tasarruf ilkesi anlamında talep sonucuna bağlı değildir ve davacının
korunması için bakım borçlusunu yükümlü kılabilir1369. SözleĢmeden doğan borçlara
aykırı davranılması sebebiyle sözleĢmenin devamı çekilmez hâle gelir veya baĢkaca
önemli sebepler sözleĢmenin devamını imkânsız hâle getirir ya da aĢırı ölçüde
güçleĢtirirse, taraflardan her biri sözleĢmeyi önel vermeksizin feshedebilir. SözleĢme bu
sebeplerden birine dayanılarak feshedildiği takdirde kusurlu taraf, aldığı Ģeyi geri verir
ve kusursuz tarafa, bu yüzden uğradığı zarara karĢılık uygun bir tazminat ödemekle
yükümlü olur. Hâkim, sözleĢmenin önel verilmeksizin feshini yerinde bulabileceği gibi,
taraflardan birinin istemiyle veya kendiliğinden, aile topluluğu içinde yaĢamalarına son
vererek, bakım alacaklısına ömür boyu gelir bağlayabilir (TBK m. 617)1370. Belirli

1368
Kenan Tunçomağ, Ölünceye Kadar Bakma Akdi, Ankara 1959, s. 151; Eren, Özel Hükümler, s.
822; Becker, Ġsviçre Borçlar Kanunu ġerhi, s. 1151; Alpaslan Akartepe, Ölünceye Kadar Bakma
SözleĢmesi, 2. Baskı, Vedat Kitapçılık, Ġstanbul 2010, s. 199; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO
Art. 58, kn. 79; Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 36; Wunderlich,
Dispositionsmaxime, s. 25; Walder-Richli/ Grob-Andermacher, Zivilprozessrecht, s. 202.
1369
Sutter, Rechtseinheit, s. 293-294.
1370
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3113; Eren, Özel Hükümler, s. 826; Becker, Ġsviçre
Borçlar Kanunu ġerhi, s. 1155; Tunçomağ, Ölünceye, s. 132; Akartepe, Ölünceye, s. 152; BK-
Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 79; Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58,
kn. 36; Wunderlich, Dispositionsmaxime, s. 25; Walder-Richli/ Grob-Andermacher,
Zivilprozessrecht, s. 202; BSK ZPO/ Gehri, ZPO Art. 58, kn. 25. “Öte yandan, BK.nun 517/son
maddesi hükmüne göre; Hâkim mukaveleyi feshedecek yerde, iki taraftan birinin talebi ile yahut
re‟sen artık birlikte yaĢamalarına nihayet verip buna mukabil alacaklıya kaydı hayat ile bir irat tahsis
edebilir.”/ UyuĢmazlığın değinilen hüküm (BK.nun 517/son maddesi) uyarınca çözüme bağlanması;
bakım yükümlülüğünün bir arada yaĢamak suretiyle yerine getirilmesi imkanlarının ortadan kalktığı
yada büyük ölçüde sınırlandığı haller için düĢünülmelidir. Bunun yanısıra, takdir edilecek irat,
yanların özel ve ekonomik durumlarına uygun ve adil olmalıdır./ Somut olayda, davacının 3718
parsel sayılı taĢınmazı ölünceye kadar bakma akdi ile davalıya temlik ettiği davacının çekiĢmeli
taĢınmazda oturduğu davalının ise Ġstanbul'da ikamet ettiği, ancak davalının davacının hastalığı ve
tedavileriyle ilgilendiği masrafını karĢıladığı anlaĢılmaktadır./ Hal böyle olunca, tarafların fiilen ayrı
oturmaları nedeniyle uyuĢmazlığın irada dönüĢtürmek suretiyle çözümlenmesi gerekirken yanılgılı
değerlendirme ile davanın tümden reddedilmesi doğru değildir.”, Y.1.HD, 19.03.2001 T., 2507 E.,
3004 K. (YKD, C. 27, S. 11, Kasım 2001, s. 1659-1660). Aynı yönde, Y.1.HD, 11.12.1997 T.,
1996/16143 E., 1997/16675 K. (YKD, C. 24, S. 6, Haziran 1998, s. 826); Y.1.HD, 12.12.1978 T.,
11654 E., 13022 K. (YKD, C. 5, S. 4, Nisan 1979, s. 470). Bakma Ģartıyla bağıĢlanan taĢınmazın
devri durumunda, sözleĢmenin feshi yerine ömür boyu gelir bağlanır, Y.1.HD, 31.05.1978 T., 5225
E., 6250 K. (YKD, C. 4, S. 9, Eylül 1978, s. 1449).
276

Ģartlar altında, ölünceye kadar bakma sözleĢmesi, taraflarca tek taraflı olarak
feshedilebilir. Taraflardan birisi bu davayı açtığında, mahkeme tasarruf ilkesinin
uygulanma alanında, bu talebi ya kabul edebilir ya da reddedebilir. Fakat TBK m.
617‟nin açık ifadesine göre mahkeme, talep olmaksızın da bir tarafa ölünceye kadar
bakmaya karĢılık olarak TBK m. 607‟ ya göre ömür boyu gelir bağlanmasına karar
vermeye yetkilidir. Mahkeme, taraf talebi olmaksızın ve icabında bakım alacaklısının
iradesine karĢı bile ölünceye kadar bakma sözleĢmesini, ömür boyu gelire
dönüĢtürebildiğinden, mahkemenin taraf taleplerine bağlılığı kendiliğinden harekete
geçme ilkesi anlamında kaldırmıĢtır1371. Ölünceye kadar bakma sözleĢmesinin, TBK m.
616‟ya göre fesih ihbar yoluyla sona ermesi de mümkündür. Ancak bu durumda hâkim,
TBK m. 617‟nin aksine, taleple bağlıdır ve ölünceye kadar bakma sözleĢmesinin feshi
yerine, bakım alacaklısına ömür boyu gelir bağlanmasına karar veremez1372.

4.1.4.3. Ticaret Hukukuna Ait Örnekler

Anonim Ģirketlerin haklı sebeplerle feshini düzenleyen hükümde de talepten


farklı bir Ģeye karar verme düzenlenmiĢ yani TTK m. 531 hükmünün hâkime takdir
yetkisi vermesi, taleple bağlılık ilkesine kanuni bir istisna (HMK m. 26/2)
getirmektedir1373. Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka
açık Ģirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, Ģirketin merkezinin
bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden Ģirketin feshine karar verilmesini
isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine
en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin Ģirketten

1371
Sutter, Rechtseinheit, s. 292-293; Tunçomağ, Ölünceye, s. 132.
1372
Tunçomağ, Ölünceye, s. 140-141; Akartepe, Ölünceye, s. 169.
1373
Hamdi Yasaman, “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı‟nda Hâkimin Genişleyen Rolü”, BATIDER, C.
XXV, S. 4, 2009, (sa.73-94), s. 82; Hanağası, Anonım Ortaklığın, s. 241-242; Füsun Nomer Ertan,
“Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi Davası -TTK m. 531 Üzerine Düşünceler”, ĠÜHFM, C.
LXXIII, S. 1, 2015, (sa.421-440), s. 428; Aytekin Çelik, “Anonim Şirketlerde Ortaklıktan
Çıkarılma”, SÜHFD, C. 17, S. 2, 2009, (sa. 171-215), s. 200; Aytekin Çelik, “Türk Ticaret Kanunu
Tasarısı‟na Göre Anonim Şirketlerin Haklı Sebeple Feshi”, BATIDER, C. XXV, S. 4, 2009, (sa.559-
592), s. 576; Mehmet Emin Bilge, “Anonim Şirketin Sona Ermesi ve Tasfiyesi”, Erzincan ÜHFD, C.
XVI, S. 3-4, 2012, (sa.261-294), s. 271; AyĢe Sümer, “Anonim Ortaklıkların Haklı Nedenle Feshi”,
MÜHF-HAD, C. 18, S. 2, Özel Sayı, 2012, (sa.839-849), s. 847; Ersin Çamoğlu, “Anonim
Ortaklığın Haklı Sebeple Feshinde Hâkimin Takdir Yetkisi”, BATIDER, C. XXXI, S. 1, 2015, (sa.5-
19), s. 9; Tolga Ayoğlu, “Anonim Ortaklıkların Haklı Nedenle Feshi”, GalÜHFD, Prof. Dr. Oğuz
Ġmregün‟e Saygı Sempozyumu, 2013/2, (sa.219-252), s. 225; Murat Oruç, “6102 sayılı Yeni Türk
Ticaret Kanunu‟na göre Anonim Ortaklıktan Haklı Sebeple Fesih İstemine Bağlı Çıkarılma”,
BATIDER, C. XXVI, S. 1, 2011, (sa.209-233), s. 222; Hayrettin Çağlar/ Esra KaĢak, “Anonim
Şirketin Haklı Sebeple Feshine İlişkin TTK m. 531 Hükmünün Zaman Bakımından Uygulanması”,
AÜHFD, C. 65, S. 3, 2003, (sa.659-686), s. 664; Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 793.
277

çıkarılmalarına veya duruma uygun düĢen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar
verebilir (TTK m. 531)1374. Bu hükmün benzeri limited Ģirketler için de
düzenlenmiĢtir1375. Haklı sebeplerin varlığında, her ortak mahkemeden Ģirketin feshini
isteyebilir. Mahkeme, istem yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine
ve davacı ortağın Ģirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düĢen ve kabul edilebilir
diğer bir çözüme hükmedebilir (TTK m. 636/3).

Hâkime tanınan bu yetki nedeniyle, davacı dava dilekçesinde feshe alternatif


olarak talep ettiği çözümü göstermek zorunda değildir1376. Davacının fesih talebiyle
birlikte feshe alternatif bir çözümü terditli olarak talep etmesinde herhangi bir engel
yoktur. Talebin terditli olması, davanın reddi nedeni olmayıp, bu halde de hâkim, somut
olaya uygun bulacağı çözümü serbestçe takdir edecektir. Yani, davacı dava dilekçesinde
diğer çözümleri fesih talebine bağlı terditli talep Ģeklinde sunmuĢ olsa dahi, hâkim bu
taleplerle bağlı olmayacaktır. Ancak, bu tür talepler hâkimin menfaatler dengesini
takdirinde ve eğer alternatif çözümlerden birisine veya bazılarına karar verecekse, bu
Ģeceneği karara bağlamasında ona yardımcı olacaktır1377.

Anonim Ģirketin haklı nedenle feshi davasının, terditli dava Ģeklinde açılması,
yani ortaklığın feshini ve buna karar verilmediği takdirde kendisinin ortaklıktan
çıkarılmasına izin verilmesini talep ettiği, durumunda, bunun sonucunun ne olacağı
hakkında doktrinde farklı görüĢler ileri sürülmüĢtür. Hanağası‟na göre, anonim
ortaklığını haklı sebeple feshi davası terditli bir dava değildir. Hâkimin davacı
tarafından terdit iliĢkisi içine sokulan taleplerin yine onun tarafından belirlenmiĢ
sırasına uyma zorunluluğu olmadığı gibi, davacının dava dilekçesindeki taleplerinden

1374
Ġsviçre hukukunda da benzer hüküm yer almaktadır. OR m. 736/4‟e göre mahkeme, anonim Ģirketin
talep edilen feshi yerine, diğer uygun ve hak sahiplerinin kabul edebileceği çözümlere karar verebilir
(BGE 136 III 278). Örneğin, karın zorunlu dağıtılmasına veya yönetim kuruluna azınlıklar
temsilcisinin seçilmesine karar verebilir (BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 80;
Meier, Zivilprozessrecht, s. 382).
1375
Hâkim, haklı sebeple fesih talebiyle açılan davada talep dıĢında baĢka çözümlere karar
verebilmektedir. TTK m. 636/III hükmünün emredici niteliğini HMK m. 26/2 kapsamında
değerlendirmek gerekmektedir (Zeynep Mineliler, “Yeni Türk Ticaret Kanunu‟na Göre Limited
Şirketlerin Haklı Sebeple Feshi”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XVI, S. 3, 2012, (sa.
95-117), s. 114; R. Eda Giray, “ Limited Şirketin Haklı Sebeple Feshi ve Yargıtay‟ın Yaklaşımı”,
ĠTÜSBD, Y. 6, S. 12, Güz 2007/2, (sa.195-218), s. 205).
1376
Hanağası, Anonım Ortaklığın, s. 242; Ayoğlu, Haklı Nedenle, s. 237; Bilge, Anonim Şirketin, s. 274;
Sümer, Haklı Nedenle, s. 845.
1377
Çamoğlu, Haklı Sebeple, s. 13; Hanağası, Anonım Ortaklığın, s. 242-243; Nomer Ertan, Haklı
Sebeple, s. 434-435; Bilge, Anonim Şirketin, s. 278; Çelik, Haklı Sebeple, s. 582; Ayoğlu, Haklı
Nedenle, s. 239; Oruç, Haklı Sebeple, s. 222. Limited Ģirketler açısından aynı durum geçerlidir,
Mineliler, Haklı Sebeple, s. 114.
278

herhangi birine karar verme zorunluluğu da yoktur. Yani, davacının dava dilekçesinde
fesih talebinin yanı sıra diğer çözümü belirtmesi hâkimi bağlayıcı nitelikte terditli bir
talep hakkı vermez1378. Çamoğlu‟na göre, Ģirketten çıkarılma seçeneğinin, "davacının
payının gerçek değerini alarak Ģirketten çıkarılması değil çıkmasına izin verilmesi"
Ģeklinde adlandrılması gerekir. Zira burada söz konusu olan çıkarılma (ihraç) değil
hâkim kararı ile çıkmadı. Bu nedenle de hâkimin bu seçenekte davacının talebi ya da en
azindan rizasi olmaksızın çıkmaya karar verememelidir. Kanunun madde içinde bu
çözüm Ģeklini belirtmiĢ olması, davacının (payının gerçek değerini alarak) Ģirketten
çıkmasına karar verilmesi seçeneğine öncelik vermez; bu düzenleme sadece bir
örnekten ibarettir1379.

Hâkim, bu dava sonunuda haklı sebebin bulunmadığı sonucuna ulaĢırsa, davayı


esastan reddeder1380. TTK m. 531 hükmü uyarınca, hâkim, davayı haklı bulursa, fesih
yerine1381 kanunda öngörülen Ģartlar dairesinde davacı pay sahiplerinin ortaklıktan
çıkarılmalarına1382 veya duruma uygun düĢen ve kabul edilebilir diğer bir1383 çözüme
karar verebilir1384. Ancak hâkime tanınan bu yetki, davada taraf eğemenliğinin söz
konusu olmadığı anlamına gelmemektedir. Burada söz konusu olan, hâkime tanınan
çekiĢmenin sonuçlandırılmasına yönelik değiĢiklikler yapabilme ve sonucu
belirğinleĢtirme yetkisidir1385.

1378
Hanağası, Anonım Ortaklığın, s. 206. TTK m. 531 hükmünden hareketle, fesih talebinde
bulunmaksızın, diğer çözüm yollarından birinin talep edilmesi mümkün değildir. Kaldı ki aksinin
kabulü, anonim ortaklıklar hukukunda bulunmayan yeni bir dava hakkının tanınması anlamına gelir
(Çelik, Anonim, s. 201; Çelik, Haklı Sebeple, s. 581, dipnot 91). Haklı sebeple fesih davasında,
azınlığın diğer çözüme değil de ortaklıktan çıkarılmayı talep etmesi durumunda, bu talebin bağlayıcı
olduğu yönünde bkz. Oruç, Haklı Sebeple, s. 223.
1379
Çamoğlu, Haklı Sebeple, s. 11.
1380
Hanağası, Anonım Ortaklığın, s. 240, 248; Nomer Ertan, Haklı Sebeple, s. 428; Sümer, Haklı
Nedenle, s. 845.
1381
Ticaret hukukundaki anonim Ģirket kuralları bağlamında hükmün eleĢtirisi için bkz. Nomer Ertan,
Haklı Sebeple, s. 435-438.
1382
Ortaklıktan çıkarılma yolunun uygulanma sırasının, diğer çözüm yollarından sonra ve fakat haklı
sebeple fesihten önce olduğuna iliĢkin bkz. Hanağası, Anonım Ortaklığın, s. 254-255; Çelik,
Anonim, s. 201-202; Çelik, Haklı Sebeple, s. 580-581, 584; Ayoğlu, Haklı Nedenle, s. 241. Benzer
sıralamanın limited Ģirketin haklı nedenle feshi davasında da geçerli olduğuna iliĢkin bkz. Mineliler,
Haklı Sebeple, s. 113-114.
1383
Hâkim sadece bir çözümü uygun görebileceği gibi, birden çok alternatif çözümü birlikte de karara
bağlayabilir (Bilge, Anonim Şirketin, s. 277; Hanağası, Anonım Ortaklığın, s. 253; Çamoğlu, Haklı
Sebeple, s. 13).
1384
Nomer Ertan, Haklı Sebeple, s. 428-429; Hanağası, Anonım Ortaklığın, s. 242; Çağlar/ KaĢak, s.
666; Mineliler, Haklı Sebeple, s. 113.
1385
Hanağası, Anonım Ortaklığın, s. 242.
279

TTK m. 531‟in hükmünün temelinde yatan düĢünce, feshin son çare olmasıdır
(ultima ratio). Anonim Ģirketlerin sosyal ve ekonomik açıdan taĢıdığı büyük önem,
diğer Ģirketlerden farklı olarak, bu Ģirketlerin oldukça büyük kitleleri hatta toplumu ve
ülke ekonomisini etkilemeleri sonucunu doğurmuĢtur. ġirketin fesih kararı sadece pay
sahiplerini değil, ekonomik bir bütünlük olarak iĢletmenin tamamını, çalıĢanlarını ve
ortaklık iliĢkisi içerisindeki üçüncü kiĢileri etkileyeceğinden fesih son çare olmalıdır1386.
Bundan dolayı, bu konuda düzenleme yapan pek çok ülkede özellikle haklı sebeplerle
Ģirketin feshi konusunda, Ģirketin karar verilmesi son çare olarak düzenlenmiĢtir1387.
Hâkim, fesih talep eden pay sahiplerinin menfaatleri ile fesih halinde zedelenmesi
muhtemel bütün menfaatleri karĢılaĢtırmalı ve öncelikle alternatif çözümleri
araĢtırmalıdır. Bu çerçevede hâkim, öncelikle davacının ortaya koyduğu maddi
vakıaların ortaklığın feshini gerektirecek düzeye ulaĢıp ulaĢmadığını ve ortaklığın
menfaatler dengesinin1388 fesih sonucunu haklı gösterip göstermediğini
değerlendirmelidir. Hâkim söz konusu vakıaların ortaklığın feshi için yeterli olduğu
sonucuna varırsa, feshe karar vermeden önce takdir yetkisi kapsamında baĢka bir
alternatif çözümün mümkün olup olmadığını incelemelidir1389. Hâkimin alternatif
çözümleri araĢtırmadan davayı reddetmesi bir bozma sebebidir. Hâkim yapacağı
inceleme sonucunda, haklı sebep teĢkil eden sorunun diğer çözüm yolları ile
çözülmesinin mümkün olmadığı kanaatine ulaĢırsa feshe karar vermeli; aksi halde
ortaklığın feshine karar vermemelidir1390. ġirketin feshini haklı kılan sebeplerin
varlığına rağmen, Ģirketin yaĢatılmasının, ekonomik ve rasyonel açıdan daha doğru
görüldüğü durumlarda, fesih yerine duruma uygun düĢen ve kabul edilebilir herhangi
bir çözüme karar verilebilecektir1391. Çoğunluğun azlığın ortaklıktan çıkarılacağı
beklentisiyle azlığı haklı sebeple fesih davası açma konusunda tazyik ettiği durumlarda

1386
Limited Ģirketin haklı nedenle feshi davasındaki hâkimin karar vermesi için bkz. Mineliler, Haklı
Sebeple, s. 107-108.
1387
Çelik, Haklı Sebeple, s. 575.
1388
Limited Ģirkeler için bkz. Mineliler, Haklı Sebeple, s. 110.
1389
Bu davada taraflarca getirilme ilkesinin uygulandığı, ancak haklı sebeplerin varlığı sonucuna
ulaĢtıktan sonra, davada vereceği kararı belirleme aĢamasında, önüne getirilen dava malzemesi ile
yetinmeyip, maddi vakıa ve delilleri kendiliğinden araĢtırması gerektiği belirtilmektedir (Hanağası,
Anonım Ortaklığın, s. 239).
1390
Hanağası, Anonım Ortaklığın, s. 246-247; Nomer Ertan, Haklı Sebeple, s. 428-429; Bilge, Anonim
Şirketin, s. 273-274; Çamoğlu, Haklı Sebeple, s. 10, 14; Çelik, Haklı Sebeple, s. 582; Ayoğlu, Haklı
Nedenle, s. 225, 238, Yasaman, Hâkimin Genişleyen, s. 82; Oruç, Haklı Sebeple, s. 217.
1391
Yasaman, Hâkimin Genişleyen, s. 83; Bilge, Anonim Şirketin, s. 274; Hanağası, Anonım Ortaklığın,
s. 250; Çelik, Anonim, s. 201; Sümer, Haklı Nedenle, s. 847; Çelik, Haklı Sebeple, s. 583; Oruç,
Haklı Sebeple, s. 220; Mineliler, Haklı Sebeple, s. 111.
280

da ortaklıktan çıkarma yerine Ģirketin feshine karar verilmesi daha isabetli bir çözüm
olacağı ileri sürülmüĢtür1392.

Haklı nedenle fesih davası açma hakkı, azınlığın çoğunluk gücüne karĢı
korunması amacıyla sağlanan bir azınlık hakkıdır. Azlığa bu hakkın tanınması yeterince
korkutucudur, dava fesih talebiyle açılır ama gerçekte davanın menfaat ihtilafının
çözümünü sağlaması beklenmektedir. Haklı nedenle fesih hakkı, uygulanmasıyla değil
uygulanma tehlikesinin varlıgıyla azlığı korumaya hizmet etmekte, çoğunluğun
haklarını kötüye kullanılmaması açısından caydırıcı rol oynamaktadır. Ekonomik düzen
içinde çok önemli bir yer tutan anonim ortaklığın feshi, talep sahibi olan azınlık ortaklar
yararına, çoğunluk için de cezalandırmaya benzer bir anlam taĢıyabilir. Fesihle birlikte
ortaklıkta çalısanların iĢine son verilecek, üretim duracak, sosyal ve ekonomik sonuçlar
ortaya çıkacaktır. Bu nedenle fesih her zaman en son çare olarak düĢünülmeli, fesih
kararı verilirken, iĢletmenin faaliyet göstermesinde yararı bulunan diğer menfaat
sahiplerinin çıkarlarının da değerlendirilmesi ve dikkate alınması Ģarttır1393.

Hâkim Ģirketin feshi yerine, davacıların Ģirketten çıkarılmasına karar verdiğinde,


bu payların kim tarafından alınacağı konusuna değinmek gerekir1394. Davacıya paranın
kimin tarafından ve nasıl ödeneceği, bu payları geçici olarak Ģirketin iktisap edip
edemeyeceği yargı kararlarına ve öğretideki görüĢlere göre belirlenecektir1395. Anonim
Ģirketin haklı sebeplerle feshi davasında davalı Ģirket tüzel kiĢiliği olduğundan, hâkim,
pay karĢılığının Ģirket tüzel kiĢiliği tarafından ödenmesine hükmedecektir; diğer pay
sahipleri veya üçüncü kiĢiler davalı konumunda bulunmadıklarından, tarafı olmadıkları

1392
Çelik, Anonim, s. 201; Çelik, Haklı Sebeple, s. 576, 583.
1393
Sümer, Haklı Nedenle, s. 844-845.
1394
Hâkimin, davacı pay sahiplerinin paylarının belirli bir süre içinde alınmasına, alınmadığı takdirde
anonim ortaklığın feshine karar vermesi mümkün değildir. Hâkimin kararı hiçbir tereddüte yer
bırakmayacak Ģekilde açık ve kesin olmalı; alternatif bir çözüme karar vermiĢse bu çözümü de
kararında göstermelidir (Hanağası, Anonım Ortaklığın, s. 243). Bu payların değerinin Ģirket
tarafından ödeninceye kadar fesih davasının erteleneceğine yönelik bkz. Oruç, Haklı Sebeple, s. 224.
Limited Ģirket ortağının Ģirketten çıkarılması, tamamen hâkimin takdirindedir. Ayrıca hâkim bu
yetkiyi resen uygulayacaktır. BaĢka bir ifade ile hâkim ortağın Ģirketten çıkarılması için, ortakların bu
konuda verdiği bir karara ihtiyaç duymamaktadır. Hâkimin davacı ortağa payının gerçek değerinin
ödenmesine ve davacı ortağın Ģirketten çıkarılmasına karar vermesi durumunda, bu miktar Ģirket
tarafından ödeninceye kadar fesih davası duracaktır. Mahkeme, yapılacak ödemeyi belirli bir süreyle
sınırlandırarak, belirtilen süre içinde ödemenin yapılmaması durumunda Ģirketin feshine karar
verileceğini belirtmelidir. Belirtilen süre içinde ödeme yapılırsa, fesih davası düĢecektir. Ödeme
yapılmamıĢsa, mahkeme limited Ģirketin haklı sebeple feshine karar vermelidir (Mineliler, Haklı
Sebeple, s. 111).
1395
Çamoğlu, Haklı Sebeple, s. 11-13; Sümer, Haklı Nedenle, s. 846; Bilge, Anonim Şirketin, s. 275.
281

bir yargılamada verilen kararla davacıya ait payları devralma ve bu payların gerçek
değerini ödeme borcu altına sokulamazlar1396.

Hâkimin davaya taraf olmayan pay sahiplerinin ortaklıktan çıkarılmasına karar


verip veremeyeceği konusunda ise doktrinde aksi yönde görüĢler1397 ileri sürülmesine
rağmen, davanın tarafı bulunmayan pay sahiplerinin her ne gerekçeyle olursa olsun
ortaklıktan çıkarılmasına karar verilmesi mümkün değildir. Davanın tarafları davacı ve
Ģirket tüzel kiĢiliğidir. Bu halde, temel usul hukuku ilkelerinden ayrılmayı haklı kılacak
açık bir kanun hükmü ya da halefiyet iliĢkisi mevcut değildir, dolayısıyla tarafı
olmadıkları bir yargılamada verilecek bir kararın bu pay sahiplerini bağlaması söz
konusu olamaz1398.

TTK m. 202/1-b hükmünde, hâkimin farklı bir Ģeye karar vermesine iliĢkin
düzenlemeye örnektir. DenkleĢtirme, faaliyet yılı içinde fiilen yerine getirilmez veya
süresi içinde denk bir istem hakkı tanınmazsa, bağlı Ģirketin her pay sahibi, hâkim
Ģirketten ve onun, kayba sebep olan, yönetim kurulu üyelerinden, Ģirketin zararını
tazmin etmelerini isteyebilir. Hâkim istem üzerine veya resen somut olayda hakkaniyete
uygun düĢecekse, tazminat yerine bu maddenin ikinci fıkrası hükümlerine göre, davacı
pay sahiplerinin paylarının hâkim Ģirket tarafından satın alınmasına veya duruma uygun
düĢen ve kabul edilebilir baĢka bir çözüme karar verebilir.

§ 4.2. YARGILAMA GĠDERLERĠ, DĠSĠPLĠN PARA CEZALARI,


YARGILAMA VE ĠCRA TAZMĠNATI HAKKINDAKĠ KARARLAR

Taleple bağlılık ilkesi, maddi hukukun taraflara sağlamıĢ olduğu özel hukuka
iliĢkin haklarını mahkemede talep etmeleri durumunda geçerli olan bir ilkedir.
Kendiliğinden harekete geçme ilkesinin uygulandığı davalarda ise, maddi hukukun
taraflara sağlamıĢ olduğu özel hukuka iliĢkin hakları üzerinde tasarruf yetkileri
tamamen veya kısmen kaldırılmıĢ olup, bu tür hakların dava edilmesinde taleple bağlılık

1396
Hanağası, Anonım Ortaklığın, s. 256; Ayoğlu, Haklı Nedenle, s. 240, 248; Oruç, Haklı Sebeple, s.
227-228. Ancak aksi yönde görüĢler vardır. Bu görüĢler için bkz. Çelik, Anonim, s. 204. Bu payların
Ģirket tarafından nasıl alıncağı ve bunun ticaret hukuk bağlamında Ģartları hakkında ayrıntılı bilgiler
için bkz. Çamoğlu, Haklı Sebeple, s. 11-13; Sümer, Haklı Nedenle, s. 846; Bilge, Anonim Şirketin, s.
275.
1397
Çelik, Anonim, s. 206-207.
1398
Hanağası, Anonım Ortaklığın, s. 257; Bilge, Anonim Şirketin, s. 275. Diğer pay sahiplerinin de
davalı olarak gösterilip, Ģirketten çıkarılmasının talep edilip edilmeyeceği hakkında bkz. Ayoğlu,
Haklı Nedenle, s. 241-243.
282

ilkesi çeĢitli yönleriyle geçerli değildir. Bu bölüm altında inceleyeceğimiz; yargılama


giderleri, disiplin para cezaları, yargılama ve icra tazminatları, maddi hukuk tarafından
taraflara tanınmıĢ haklar değildir. Taraflar hakları, maddi hukuk verir. Ancak bazı
istisnai durumlarda, Ģekli hukuk da, yani medeni usul hukuku ve icra-iflas hukuku da,
taraflara haklar tanırlar. ĠĢte bu bölümde, Ģekli hukukun taraflara tanımıĢ olduğu haklar
bakımından taleple bağlılık ilkesinin geçerli olup olmadığı incelenecektir.

BaĢlık altında kısaca, hâkimin usule iliĢkin kararlar için tarafların taleplerine
bağlılığına da değinilecektir. Yargılama faaliyetinin bir kamu hizmeti olması
dolayısıyla, bu hizmetin görülmesi ve yürütülmesine iliĢkin iĢlemlerin (örneğin, davet,
tebligat, oturum tarihinin belirlenmesi, davanın aydınlatılması, hükmün yazılması vs.)
gerçekleĢmesi, taraf iradesine veya tercihine bırakılmamıĢtır. Tercihin sebebi, taraf
davranıĢlarıyla yargılama faaliyetinin sekteye uğramasının bu yolla engellenebilecek
olması ve hukuk güvenliği temin edilmesidir. Bu sebeple oturum tarihinin
belirlenmesinden hükmün tebliği aĢamasına kadar yargılamaya iliĢkin yapılan bütün
Ģekli iĢlemler tamamen mahkemenin yetkisindedir. Yargılama faaliyetinin görülmesi iĢi
hâkime ait olup, iĢin görülmesi dolayısıyla hâkimin bazı yetkilere sahip olması ve bu
yetkiler dolayısıyla taraf iĢlemlerine ve davranıĢlarına müdahalelerde bulunuyor olması,
tasarruf ilkesine ve taleple bağlılık ilkesine aykırıdır. Örneğin, hâkim açılan davada
kendisini temsil etme bakımından yeteneksiz veya ehliyetsiz olduğu anlaĢılan kiĢilerin
avukatla temsil edilmesine karar verebilecektir (HMK m. 80)1399.

HMK m. 26 hükmü, esasa iliĢkin talepler ve kararlar için geçerlidir. Yani taleple
bağlılık ilkesi, çekiĢmeli özel hakların gerçekleĢtirilmesine yönelik taleplerde geçerlidir.
Saf usule iliĢkin talepler ise, özel hakların varlığını etkileyemeyecek, en fazla dolaylı
olarak etkileyecek nitelikte ve yardımcı bir iĢleve sahiptir. HMK m. 26 hükmü,
doğrudan usule iliĢkin taleplerle iliĢkilendirilemez. Bundan dolayı, usule iliĢkin talepler
bakımından taleple bağlılık ilkesinin geçerli olup olmadığına yönelik genel bir ilke
koyamayız. Usule iliĢkin kararlar bakımından tek tek madde düzenlemelerine bakmak
gerekecektir. Örneğin hâkim, dava Ģartları hakkında usule iliĢkin bir karar vermesi
gerektiğinde bunu kendiliğinden verecektir (HMK m. 115/1). Buna karĢılık hâkim, ilk
itirazlar hakkında usule iliĢkin bir karar vermesi gerektiğinde ancak talep üzerine
verecektir (HMK m. 117/1). BaĢka bir örneği davaların birleĢtirilmesi için vermek

1399
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 50-51.
283

gerekir. ġöyle ki, aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk
mahkemelerinde açılmıĢ davalar, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı
mahkemede birleĢtirilebilir (HMK m. 166/1). Buna karĢılık, davalar, ayrı yargı
çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmıĢ ise
birleĢtirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir (HMK m. 166/2).
Mahkeme tarafından usuli taleplerin aĢılması, usuli karar sadece talep üzerine
verilebildiğinde, söz konusu olacaktır. Mahkemenin usule iliĢkin kararı kendiliğinden
verebildiği durumlarda, HMK m. 26 hükmü uygulanmaz1400.

4.2.1. Yargılama Giderleri Hakkındaki Karar

HMK m. 332/1 (dZPO m. 308/2; sZPO m. 105/1) açıkça, yargılama giderleri1401


hakkındaki kararı, HMK m. 26 hükmünde ifade edilen taleple bağlılık ilkesinden ayrı
tutmakta1402 ve bu ilkeye bir istisna getirmektedir. Mahkeme (kanun yolu
aĢamasında1403), tarafların talebi olmaksızın ve tarafların talebine bağlı olmaksızın1404
yargılama giderleri hakkında kendiliğinden karar vermek zorundadır1405. Bundan dolayı,
yargılama giderlerinin bir tarafa yükletilmesi veya paylaĢtırılması için, tarafların
herhangi bir talepte bulunmaları gereksizdir1406. Yargılama harçlarında muaflık va adli
yardımdan yararlanma, bu kuralda bir değiĢiklik meydana getirmez 1407. Uygulamada
çoğu kez, talep sonucunda karĢı tarafın yargılama giderlerini ödemeye mahkûm
edilmesini ifade etmek olağan olmuĢtur. Ancak bunun pratik bir değeri yoktur. Zira

1400
Fasching/ Konecny/ Fucik, ZPO § 405, kn.5.
1401
Ġcra ve iflas hukuku bakımından takip giderleri konusunda benzer durumlar geçerlidir. Takip
masrafları borçluya aittir. Alacaklı, yapılmasını talep ettiği muamelenin masrafını ve ayrıca takip
talebinde bulunurken borçlunun ĠĠK m. 62‟ye göre yapabileceği itirazın kendisine tebliğ masrafını da
avans olarak peĢinen öder. Alacaklı ilk ödenen paradan masraflarını alabilir (ĠĠK m. 59). Haciz,
paraya çevirme ve paylaĢtırma gibi bütün alacaklıları alakadar eden masraflar önce satıĢ tutarından
alınır ve artan para takip masrafları ve iĢlemiĢ faizler dâhil olduğu halde alacakları nispetinde
paylaĢtırılır (ĠĠK m. 138/2).
1402
Musielak, Die Bindung, s. 356; Brunner/ Gasser/ Swander/ Glasl, ZPO Art. 58, kn. 16; BK-
Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58, kn. 31; KUKO ZPO/ Oberhammer, ZPO Art. 58, kn. 5.
1403
Musielak, Die Bindung, s. 356; Atalı, Aleyhe Bozma, s. 150; Thomas/ Putzo/ Reichold, ZPO §
308, kn. 7.
1404
Thomas/ Putzo/ Reichold, ZPO § 308, kn. 7; Prütting/ Gehrlein/ Thole, ZPO § 308, kn.10;
Baumann, Grundbegriffe, s. 51. BGHZ 20, 397, 398; RG WarnRsp 1914 Nr. 342.
1405
Musielak, Die Bindung, s. 356; Bilge/ Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 441; Atalı, Aleyhe
Bozma, s. 150; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3128; Atalay, Pekcanıtez Usul, s. 2403;
Pekcanıtez/ Atalay/ Özekes, Medeni Usul Hukuku, s. 183.
1406
Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 134; Berkin, Medeni Usul Hukuku, s. 96-97; Kuru, Hukuk
Muhakemeleri Usulü, C. 5, s. 5341; Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 666.
1407
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 39; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 23.
284

hâkim, uyuĢmazlık konusu hakkında hükmünü verirken yargılama giderleri konusunda


kendiliğinden karar verir1408.

Taleple bağlılık ilkesine getirilen bu istisna düzenleme, yargılama giderlerinin


özel yapısıyla ilgilidir1409. Hangi tarafın hangi oranda yargılama giderlerine katlanacağı
sorusunun cevabındaki kamu menfaati, taleple bağlılık ilkesine getirilen bu istisna için
nedendir. Buna göre, hangi tarafın yargılama giderlerine katlanacağına ve yargılama
giderlerine katlanmanın paylaĢılmasılması durumunda oranı da tam olarak tespit
etmekle mahkeme yükümlüdür1410.

Ġki tarafında da kısmen haklı çıkması nedeniyle yargılama giderlerini taraflar


arasında paylaĢtıran mahkeme, tarafların talep etmesi halinde, bu yargılama giderlerinin
takas edilmesine karar verebilir. Buna karĢılık mahkeme, iki tarafa yüklediği yargılama
giderlerini kendiliğinden takas edemez. Bunun için, taraflardan birinin takas konusunda
iradesini açıklamaĢ olması gerekir1411. Davanın sulhle sonuçlanması durumunda
taraflar, yargılama giderlerinin aralarında nasıl paylaĢılacağı sorununu da sulhun
kapsamına alabilirler, aksi halde bu konuda mahkeme karar verir1412.

Yargılama giderleri konusunda aleyhe bozma yasağı geçerli değildir1413. Ġlk


derece mahkemesinin kararının, kanun yoluna baĢvurularak bozulması halinde, istinaf
mahkemesinin yeniden yapacağı yargılama neticesinde vereceği hüküm (HMK m. 359)
ile kanun yolu mahkemesinin kararı üzerine ilk derece mahkemesinin vermiĢ olduğu
hükümde meydana gelecek değiĢiklikler, yargılama giderlerini de etkileyecek ve

1408
Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 147; Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 793. Yargılama giderleri
kendiliğinden tespit edileceği ve paylaĢtırılacağı için (sZPO m. 105/1), taraflar buna uygun taleplerde
bulunmayabilirler. Taraflar yine de yargılama giderleri için talepte bulunurlarsa, bu sadece tasarruf
ilkesinin kapsamında olmayan bir öneri olarak görülür (Brunner/ Gasser/ Swander/ Pahud, ZPO
Art. 221, kn. 11; Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Leuenberger, ZPO Art. 221, kn. 26;
BK-Berner Kommentar/ Killias, ZPO Art. 221, kn. 18; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308,
kn. 42).
1409
Musielak, Die Bindung, s. 356; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 23.
1410
Musielak, Die Bindung, s. 356; Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 121; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO §
308, kn. 39; MüKoZPO/ Musielak, ZPO § 308, kn. 23. Yargılama gideri, tutarı, hangi tarafa ve
hangi oranda yükletildiği ve dökümü hüküm altında gösterilir (HMK m. 332/2).
1411
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 5, s. 5333.
1412
Musielak, Die Bindung, s. 357; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 44; Önen, Medeni
Yargılama Hukuku, s. 280.
1413
Atalı, Aleyhe Bozma, s. 151; Bumiller/ Harders/ Schwamb, FamFG § 84, kn.5; Keidel/ Sternal,
FamFG § 69, kn.18; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 42. BGH KostRsp § 308 Nr. 4;
RG WarnRsp 14 Nr. 342; BAGE 26, 320.
285

yargılama giderleri hakkında mahkeme farklı bir karar verebilecektir1414. Bundan dolayı
kanun yoluna baĢvuran aleyhine değiĢtirilebilecektir1415.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu, yargılama giderleri hakkında talep olmadan da


karar verilmesine bir istisna getirmektedir1416. Bu istisnaya göre, görevsizlik, yetkisizlik
veya gönderme kararından sonra davaya bir baĢka mahkemede devam edilmesi hâlinde,
yargılama giderlerine o mahkeme hükmeder. Görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme
kararından sonra davaya bir baĢka mahkemede devam edilmemiĢ ise talep üzerine
davanın açıldığı mahkeme dosya üzerinden bu durumu tespit ile davacıyı yargılama
giderlerini ödemeye mahkûm eder (HMK m. 331/21417). Ancak HMK m. 331/2
hükmüne rağmen doktrinde Akkan, mahkemenin de süresi içinde görevli mahkemede
davaya devam edilmediğini tespit ettiğinde davanın açılmamıĢ sayılmasına ve davalı
lehine yargılama giderlerine hükmetmesi gerektiği görüĢündedir1418. Tanrıver de bu
konuda detaylı bir açıklamada bulunarak, HMK m. 331/3‟de, davanın açılmamıĢ
sayılmasına karar verilen hallerde, herhangi bir talepte bulunulmasına ihtiyaç kalmadan,
davacıya yargılama giderlerinin yükletileceğinin, açıkça hükme bağlandığı
görüĢündedir. Yine HMK m. 20‟de iki haftalık süre içerisinde, davaya görevli
mahkemede devam edilmesini temin amacıyla görevsizlik kararı veren mahkemeye

1414
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 122. Hükümden sonraki yargılama giderlerini hangi
tarafın ödeyeceği, miktarı ve dökümü ile bu giderlerin hangi tarafa yükletileceği, mahkemece ilamın
altına yazılır (HMK m. 332/3).
1415
Bumiller/ Harders/ Schwamb, FamFG § 84, kn.5; MüKoZPO/ Rimmelspacher, ZPO § 528, kn.
52; BeckOK ZPO/ Vorwerk/ Wolf, ZPO § 528, kn. 19; Keidel/ Sternal, FamFG § 69, kn.18.
1416
Yargılama giderlerine mahkumiyet için talep, dZPO m. 269/4 hariç, gereksizdir (Thomas/ Putzo/
Reichold, ZPO § 308, kn. 7; Zimmermann, ZPO § 308, kn. 4; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald,
Zivilprozessrecht, s. 440). Davanın geri alınması durumunda, yargılama giderleri hakkındaki karar
davalının talebi üzerine verilir (dZPO m. 269/4). Fakat kanun yoluna baĢvurunun geri alınması
durumunda talebe gerek yoktur (dZPO m. 516/3-2, 565) (Rosenberg/ Schwab/ Gottwald,
Zivilprozessrecht, s. 441).
1417
1086 sayılı Kanunun 425 inci maddesinde taraflardan birinin ölümü veya davanın terki gibi
sebeplerle davanın konusuz kalması durumunda yargılama giderlerinden sorumluluk hususu
düzenlenmiĢ ise de, görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararı üzerine, giderlerden sorumlulukla
ilgili, 1086 sayılı Kanunun 425 inci maddesinde açıklık yoktur. Bu hususun Kanunda düzenlenmemiĢ
olması sebebiyle, gerek yerel mahkemeler gerekse Yargıtay birbirinden farklı kararlar vermektedir.
Uygulamada yaĢanan bu karmaĢıklığın önlenmesi bakımından, bu maddenin ikinci fıkrasında açıkça
görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararlarından sonra, dosyanın gönderildiği mahkemede dava
görülmeye baĢlanmıĢ ise yargılama giderlerine davayı gören ikinci mahkemece hükmedileceği
belirtilmiĢtir. Görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararı üzerine dosya gitmesi gereken
mahkemeye gönderilmemiĢ ve davanın ilk açıldığı mahkemede kalmıĢ ise talep hâlinde mahkemenin,
dosya üzerinden vereceği kararla davacıyı yargılama giderlerine mahkûm etmesi gerekir (6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde Gerekçesi). Hukuk Muhakemeleri Kanunu dönemindeki
uygulama için bkz. Berkin, Medeni Usul Hukuku, s. 73-74. Buna karĢılık, hukuk mahkemesinin
davanın idare mahkemesinin görevine girdiği gerekçesiyle verdiği görevsizlik kararında, davacı
yargılama giderlerine mahkûm edilir (Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 5, s. 5347).
1418
Akkan, Pekcanıtez Usul, s. 256.
286

baĢvuruda bulunulmaması durumunda, görevsizlik kararını vermiĢ olan mahkemenin,


kendiliğinden davanın açılmamıĢ sayılmasına karar vereceği, yani iki haftalık sürenin
dolmasıyla davanın açılmamıĢ sayılması sonucunun kendiliğinden ortaya çıkmayacağı,
ancak bu yönde bir kararın alınması halinde iĢlerlik kazanacağı hususuna açıkça iĢaret
edilmiĢtir. Sözü edilen halde, görevsizlik bağlamında, Ģartları oluĢmuĢsa, davanın
açılmamıĢ sayılmasına, mahkemece kendiliğinden karar verildiğine göre, talepte
bulunulmasına ihtiyaç kalmadan, HMK m. 331/3 uyarınca, mahkemenin davacıyı
kendiliğinden yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edebilmesi gerekir. Yapılan bu
tespit karĢısında HMK m. 20‟de öngörülen düzenleme ile HMK m. 331/2 ve 3‟de yer
alan düzenlemeler arasında herhangi bir paralelliğin bulunmadığı söylenebilir.
Dolayısıyla olması gereken hukuk açısından, HMK m. 331/2 ve 3‟de yer alan
düzenlemelerle uygunluk sağlanabilmesi için, görevsizlik kararı veren mahkemeye
baĢvurulup, davaya görevli mahkemede devam edilmesinin sağlanmaması durumunda,
talep üzerine yargılama giderlerine mahkûmiyetin gündeme gelebilmesi için, HMK m.
20/1‟in son cümlesinde yer alan hukuki düzenlemenin, “aksi takdirde, dava hiç
açılmamıĢ sayılır” Ģeklinde bir düzeltilmeye tabi tutulması, daha doğru bir yaklaĢım
biçimi olur. Aksi takdirde, kendiliğinden davanın açılmamıĢ sayılmasına karar verecek
olan mahkeme, HMK m. 331/3 uyarınca, talebe ihtiyaç kalmadan, davacıyı zaten
yargılama giderlerini ödemeye mahkûm etmek zorundadır1419. Kanaatimizce HMK m.
331/2‟nin açık hükmüne rağmen, hâkimin kendiliğinden yargılama giderlerine
hükmetmesini kabul etmek mümkün değildir. Görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme
kararından sonra davaya bir baĢka mahkemede devam edilmesi hâlinde, yargılama
giderlerine o mahkeme hükmedecektir. Bu durumda HMK m. 332/1 uygulanacak ve
mahkeme yargılama giderlerine kendiliğinden mahkûm edecektir. Ancak görevsizlik,
yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir baĢka mahkemede devam
edilmemiĢ ise talep üzerine davanın açıldığı mahkeme dosya üzerinden bu durumu
tespit ile davacıyı yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edecektir. Kanunun ikili
ayrım yaparak farklı düzenleme getirmesinin amacı, görevsizlik, yetkisizlik veya
gönderme kararından sonra davaya bir baĢka mahkemede devam edilmemiĢ olması
durumunda, görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararı veren mahkemeyi, davanın
bir baĢka mahkemede devam edilmiĢ olup olmadığını inceleme yükünden kurtarmaktır.
Eğer görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir baĢka

1419
Tanrıver, Medeni Usul Hukuku, s. 151.
287

mahkemede devam edilmemiĢ olması durumunda, mahkeme kendiliğinden yargılama


giderlerine hükmetseydi, o zaman davanın bir baĢka mahkemede devam edilmiĢ olup
olmadığını inceleme yükü, görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararı veren
mahkemede olacaktı. Ancak kanaatimizce bu hüküm isabetli değildir. HMK m.
332/1‟deki genel kuraldan sapmayı gerektirecek bir neden yoktur. O yüzden kanun
değiĢikliğiyle, HMK m. 331/2, HMK m. 332/1 hükmüne paralel bir düzenleme
getirilmelidir.

Alman hukukunda, mahkemenin dZPO m. 308/2‟ye aykırı olarak yargılama


giderleri hakkında yanlıĢlıkla karar vermemesi durumunda, hükümde bir eksiklik
meydana geleceği belirtilmektedir1420. Hükümde yargılama giderleri konusunda
meydana gelen eksiklik, dZPO m. 321 uygulanarak giderilebilir1421. Bu durumda, Ģekle
ve süresine uyularak talep edildiğinde (dZPO m. 321/2) yargılama giderleri hakkındaki
karar sonradan tamamlanır1422. Bu imkânın taraflarca kullanılması tavsiye edilmektedir,
çünkü hükmün tamamlanması için baĢvurulması gerekli süre geçirildiği zaman,
yargılama giderlerinin ödenmesi için ayrı bir dava açılamaz1423. Türk hukukunda,
Alman hukukunda olduğu gibi hükmün tamamlanması düzenlenmediğinden ve unutulan
yargılama giderlerinin bu yolla tamamlanması mümkün değildir. Bu ancak kanun
yoluna baĢvuru yoluyla giderilebilir bir eksikliktir1424. Fakat kanun yoluna baĢvuru caiz
değilse veya baĢvurulmamıĢsa, hükmünde yargılama giderlerine karar verilmesi
unutulmuĢ ve hüküm bu Ģekilde kesinleĢmiĢ ise, davayı kazanan taraf yargılama
giderleri için ayrı bir dava açamaz1425. Yargıtay‟ın da bu yönde, yani yargılama
giderlerinin ayrı bir davada istenmesinin mümkün olmadığı yönünde kararları
mevcuttur1426. Kanaatimizce dZPO m. 321 hükmüne benzer bir hükmün Hukuk
Muhakemeleri Kanunu‟muzda da bulunması yerinde olurdu. Kadde, usul ekonomisi

1420
Musielak, Die Bindung, s. 358; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 47; MüKoZPO/
Musielak, ZPO § 308, kn. 26.
1421
Thomas/ Putzo/ Reichold, ZPO § 308, kn. 7; Rosenberg/ Schwab/ Gottwald, Zivilprozessrecht, s.
440; Musielak, Die Bindung, s. 358; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 47; MüKoZPO/
Musielak, ZPO § 308, kn. 26.
1422
Musielak, Die Bindung, s. 358; Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 4.
1423
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 47.
1424
Atalı, Aleyhe Bozma, s. 150.
1425
Bilge/ Önen, Medeni Yargılama Hukuku, s. 441; Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 3, s. 3128;
Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 5, s. 5342.
1426
“Aynı kural mahkeme giderleri için de söz konusudur. 29.5.1957 gün ve 4/16 sayılı Ġçtihadı
BirleĢtirme Kararında belirtildiği gibi, mahkeme giderlerinin ayrı bir davaya konu edilmesi mümkün
değildir”, Y.4.HD, 10.03.1980 T., 1979/11456 E., 1980/3077 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T.
01.01.2018).
288

ilkesinin gerçekleĢtirilmesine önemli Ģekilde hizmet edecektir. Bu sayede, sırf bu


nedenden dolayı kanun yolu mahkemeleri meĢgul edilmemiĢ olacaktır. Ayrıca verildiği
anda kesin olan hükümlerde, Yargıtay‟ın kabulüne göre ek dava açması mümkün
olmayan tarafların, hak kayıplarının önüne geçilmiĢ olacaktır. Hukuk devleti ilkesi
gereği devletler, taraflara baĢvuru imkânları vermelidir.

Acaba burada hükmün tashihi yoluna gidilebilir mi? Alman hukukunda dZPO m.
319‟un Ģartları altında, hatalı yargılama giderlerinin düzeltilmesinin mümkün olduğu
belirtilmektedir. Hükmün gerekçesinde, yargılama giderlerini düzenleyen dZPO m. 91
ve devamı maddeleri yer alıyorsa, fakat hüküm fıkrasında yargılama giderleri
hakkındaki karar eksikse, dZPO m. 319 anlamında açık bir yanlıĢlık söz konusudur. Bu
durumda yukarıda bahsetmiĢ olduğumuz dZPO m. 321 anlamında hükmün
tamamlanması yoluna baĢvurulmasının gerek olmadığı belirtilmektedir. Fakat ihtiyaten
tali olarak hükmün tamamlanmasın da talep edilmesi gerektiği önerilmektedir. Sonuç
olarak dZPO m. 319‟ un yargılama giderlerinin düzeltilmesine imkân verdiği
belirtilmektedir1427. Kanaatimizce, HMK m. 304 uyarınca1428, Türk hukukunda hükmün
tashihi yoluyla, hükmün gerekçesinde belirtilen ancak hüküm fıkrasında unutulan
yargılama giderleri hakkındaki kararın giderilmesi mümkün olmalıdır. Çünkü aslında
mahkeme, yargılama giderleri hakkında kararını vermiĢ, bunu kararın gerekçesinde
ifade etmiĢtir. Burada mahkeme, açık bir hata ile yargılama giderleri hakkındaki
kararını, hüküm fıkrasına almamıĢtır.

4.2.2. Disiplin Para Cezaları Hakkındaki Karar

Mahkemeler tarafından verilen disiplin para cezaları da, taleple bağlılık ilkesine
getirilmiĢ bir istisna niteliğindedir. Disiplin para cezasının verilmesi gerekli olduğu
hallerde, karĢı tarafın bir talebi olmaksızın, mahkeme disiplin para cezalarına ve
öngörülen diğer yaptırımlara karar vermektedir. Bunların detayına girmeden sadece
maddelerini vermekle yetineceğiz. Hukuk Muhakemeleri Kanunu‟nun disiplin para
cezasını içeren maddeleri Ģu Ģekildedir: HMK m. 42/4, 49, 182, 218/2, 245, 253, 269/2,

1427
Wieczorek/ Schütze/ Rensen, ZPO § 308, kn. 48. BGH NJW-RR 1995, 1211.
1428
Hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar, mahkemece resen veya taraflardan
birinin talebi üzerine düzeltilebilir. Hüküm tebliğ edilmiĢse hâkim, tarafları dinlemeden hatayı
düzeltemez. Davet üzerine taraflar gelmezse, dosya üzerinde inceleme yapılarak karar verilebilir
(f.1). Tashih kararı verildiği takdirde, düzeltilen hususlarla ilgili karar, mahkemede bulunan nüshalar
ile verilmiĢ olan suretlerin altına veya bunlara eklenecek ayrı bir kâğıda yazılır, imzalanır ve
mühürlenir (f.2) (HMK m. 304).
289

291/3, 329/21429. Burdaki taleple bağlılık ilkesine istisna getirilmesindeki neden ise;
disiplin para cezaları mahkemenin düzenli iĢlemesini sağlaması ve taraflar için kötü
niyetli davranıĢlarda bulunma konusunda caydırıcı bir unsur oluĢturmasıdır. Disiplen
para cezaları, esasen yargılama faaliyetinin etkin ve verimli iĢlemesine yönelik
olduğundan, açıkça kamu düzenine iliĢkindirler. Yargılama giderlerinde olduğu gibi
burada da kamu menfaati ön plandadır. Kaldı ki disiplin para cezaları, taraf lehine
hükmedilmemektedir.

4.2.3. Yargılama ve Ġcra Tazminatı Hakkındaki Karar

4.2.3.1. Yargılama Tazminatı Hakkındaki Karar

Hukuk Muhakemeleri Kanunu, bazı maddelerinde davanın taraflarının tazminat


talep edebileceklerini düzenlemiĢtir. Örneğin HMK m. 77/2, 178, 182, 213/1, 285, 378,
399, 419. Taraflar lehine tazminata karar verilebilmesi için, tarafların tazminat talep
etmelerinin gerektiği kabul edilmektedir1430.

4.2.3.2. Ġcra Tazminatı Hakkındaki Karar

Ġcra tazminatının konulmasının amacı, borçluların süre kazanma kastıyla takibe


karĢı yaptıkları haksız itirazları önlemek ve alacaklıları da, takiplerinde daha dikkatli
olmaya sevketmek, baĢka bir deyiĢle, bir yandan, borçluları dayanaksız bir Ģekilde icra
takibine itiraz etmekten men etmek, itiraz veya ihtiyati tedbir alınmak suretiyle icra
takibinin durdurulması nedeniyle alacağına zamanında kavuĢamayan alacaklının, bu
sebepten kaynaklanan zararının ayrı bir davaya gerek kalmaksızın giderilmesini
sağlamak; alacaklının da gerkçekten alacaklı olmadığı halde borçluya karĢı haksız yere
takip yapmasını; üçüncü kiĢilerin haksız istihkak iddiasında bulunmasını
engellemektir1431. Ġcra tazminatına taleple bağlılık çerçevesinde değinmek gerekir. Bu
konuda Ġcra ve Ġflas Kanunu bazı maddelerde açıkça diğer tarafın talebi üzerine derken,
bazı maddelerde bu ibareye hiç yer vermemiĢtir. Kanunun açıkça talep üzerine icra

1429
Meriç, Tasarruf Ġlkesi, s. 122; Atalı, Aleyhe Bozma, s. 151-152; Erdönmez, Pekcanıtez Usul, s. 794.
1430
KUKO ZPO/ Oberhammer, ZPO Art. 58, kn. 5; BK-Berner Kommentar/ Hurni, ZPO Art. 58,
kn. 31.
1431
Ejder Yılmaz, “İcra Tazminatı”, Haluk Konuralp Anısına Armağan, C. 2, Bilkent Üniversitesi
Hukuk Fakültesi, Yetkin Yayınları, Ankara 2009, (sa. 675-754), s. 683-684. Ayrıca bkz. Baki Kuru,
“İcra İnkar Tazminatı”, Yargıtay Yüzüncü Yıldönümü Armağanı, Ġstanbul 1968, (sa. 720-765), s.
728.
290

tazminatına karar verilecek halleri sadece madde olarak belirtmekle yetineceğiz: ĠĠK m.
67/21432, ĠĠK m. 68/7, ĠĠK m. 68a/8, ĠĠK m. 72/51433, ĠĠK m. 169a/61434.

4.2.3.2.1. ĠĠK m. 69/5

Kanunun tazminata karar verilebilmesi için açıkça talebin gerekli olduğunu


belirtmediği durumlara bakıldığında, ilk olarak borçtan kurtulma davasına değinmek
gerekir. Borçtan kurtulma davasında haksız çıkan taraf, dava veya hükmolunan Ģeyin
yüzde yirmisinden aĢağı olmamak üzere münasip bir tazminatla mahkûm edilir (ĠĠK m.
69/5). Bu madde açıkça talepten bahsetmemiĢtir. Doktrinde bu konuda iki görüĢ ileri
sürülmüĢtür. Ġlk görüĢe göre, mahkemenin tazminata karar verebilmesi için, davayı
kazanan borçlunun veya alacaklının tazminat talep etmiĢ olması gerekmektedir1435.
Diğer bir görüĢe göre ise, borçtan kurtulma davasında öngörülen tazminat için kanunda
bir talep Ģartı öngörülmemiĢtir. Böyle bir Ģart gerekli görülseydi ilgili maddede buna yer
verilirdi. Aynı Ģekilde diğer tazminat hallerinde kanun, talep üzerine tazminata
hükmedileceğini açıkça belirtmiĢtir. Bu nedenle buradaki düzenlemenin bilinçli bir
Ģekilde yapıldığı düĢünülmeli ve bu halde tazminat için borçlunun talebi

1432
“Davacı tarafın davası icra iflas kanununun 67. maddesi hükmünden kaynaklanmaktadır./…edilerek
somut olayda icra inkar tazminatına hükmedilmiĢ olması, kaldı ki davacı tarafın icra inkar tazminatı
istemi de bulunmadığı halde usulün 74. maddesi hükmüne aykırı biçimde dava dıĢına çıkılmıĢ olması
dahi isabetsiz, davalı tarafın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile
hükmün BOZULMASINA, peĢin alınan harcın istek halinde ilgilisine iadesine, 06.02.2007 gününde
oybirliğiyle karar verildi.”, Y.7.HD, 06.02.2007 T., 237 E., 327 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası,
E.T. 25.12.2017).
1433
“ĠĠK. nun 72. maddesinin 5. fıkrası hükmünde de açıklandı ğı üzere; menfi tesbit davasının borçlu
yararına karara bağlanması halinde icra tâkibi durur ve ilâmın kesinleĢmesi üzerine münderecatına
göre ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade olunur. Bundan baĢka,
menfi tesbit davasının kabulü halinde, borçlunun icra takibi sebebiyle uğradığı zararın da alacaklıdan
tahsiline karar verilmelidir. Ancak bu tazminata hükmedilmesi yolundaki hüküm âmir bir hüküm
niteliğinde olmadığından, bu tazminat konusunda bir karar verilmesi, davanın reddi halindeki durum
yönünden farklıdır. Zira, menfi tesbit davasının 'kabulü halinde borçlunun bu takip nedeniyle
uğradığı zararın davalı alacaklıdan tahsiline karar verilebilmesi, iki koĢulun gerçekleĢmesine bağlıdır.
Bu koĢulların ilki, borçlunun böyle bir tazminatı talep etmiĢ olması ve ikinci özellikle icra takibinin
haksız ve kötüniyetli olduğunun ispatlanmasıdır. Davacı borçlu, dava dilekçesinde bu tazminatı
istemiĢtir. Bu bakımdan davada bu koĢul gerçekleĢmiĢtir.”, Y.4.HD, 11.12.1979 T., 9842 E., 13860
K. (YKD, C. 7, S. 3, Mart 1981, s. 290).
1434
Mahkeme talep edilen tazminat miktarıyla bağlıdır, kanunda öngörülen orandan (örneğin yüzde
yirmi) daha düĢük oranda bir tazminat talep edilmiĢse, mahkeme bu taleple bağlıdır (Yılmaz, İcra
Tazminatı, s. 710).
1435
Baki Kuru, Ġcra ve Ġflas Hukuku Cilt I Ġcra Hukuku, Ankara 1965, s. 166, 167; Pekcanıtez/ Atalay/
Sungurtekin Özkan/ Özekes, Ġcra ve Ġflas Hukuku, s. 129; Ramazan Arslan/ Ejder Yılmaz/ Sema
TaĢpınar Ayvaz/ Emel Hanağası, Ġcra ve Ġflas Hukuku, 5. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2019, s.
216-217; Yılmaz, İcra Tazminatı, s. 729, 731.
291

aranmamalıdır1436. Postacıoğlu, burada talep Ģartına yer verilmemesini Ģu Ģekilde ifade


etmektedir: Alacaklı bakımından yer vermemesinin sebebinin, borçtan kurtulma
davasının açılması teminat gösterilmesine bağlı olduğundan, dava sonunda teminatın
durumunun askıda kalmasını önlemek düĢüncesi olduğu söylenebilir. Böyle olunca da
alacaklı ile borçlu arasında paralellik sağlanmak amacıyla, borçlu bakımından da talep
Ģartından vazgeçilmesine yol açılması tabi görülmelidir1437.

4.2.3.2.2. ĠĠK m. 72/4

Ġkinci olarak, menfi tespit davası açısından konuyu incelersek, madddede


alacaklı ve borçlu bakımından ayrım yapıldığı görülecektir. ġöyle ki, davacı borçlu
lehine, davalı alacaklının tazminata mahkûm edilebilmesi için borçlunun talebinin
gerekli olduğu maddede açıkça yer almaktadır (ĠĠK m. 72/5). Doktrin de, borçlunun
talebinin gerekli olduğunu belirtmektedir1438. Postacıoğlu, bu durumu Ģu Ģekilde ifade
eder; bir yandan takibin ne aĢamalara kadar ilerlemiĢ olacağı belli olmadığından,
borçlunun zarara uğramıĢ olduğunun kendiliğinden farzedilmesine imkân bulunmadığı
gibi, diğer yandan borçlu eğer zarar gerçekleĢmiĢse bunu tanzim ettirmek için
alacaklının daha önce göstermiĢ olduğu bir teminattan da mahrum bulunmaktadır. Bu
birbirini destekleyen sebepler borçlunun zarara uğradığı halde tazmin için talepte
bulunması Ģartını genel hükümlere uygun olarak gerekli kılmaktadır1439. Menfi tespit
davası, alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün
kesinleĢmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almıĢ bulunmaktan
doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada
takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde yüzde yirmiden aĢağı tayin edilemez
(ĠĠK m. 72/4). Bu maddede de açıkça talepten bahsetmemiĢtir. Doktrinde, ĠĠK m.
72/5‟de açıkça borçlunun talepte bulunmasından söz edildiği halde, ĠĠK m. 72/4‟ün

1436
Abdurrahim Karslı, Ġcra Hukuku Ders Kitabı, Alternatif Yayıncılık, Ġstanbul 2010, s. 374-375.
Aynı yönde, Talih Uyar, “İcra Hukukunda Borçtan Kurtulma Davası (İİK m. 69/II, III, IV, V)”,
TBBD, S. 58, 2005, (sa. 323-339), s. 335, 336; Ġlhan E. Postacıoğlu, Ġcra Hukuku Esasları, 4. Bası,
Ġstanbul 1982, s. 226; Talih Uyar, “İcra Hukukunda Borçtan Kurtulma Davası”, TBBD, 1990/4, (sa.
584-600), s. 596; Özlem Yazar, Ġcra ve Ġflas Hukukunda Ġmzaya Ġtiraz ve Ġmzaya Ġtirazın Sonuçları,
Yetkin Yayınları, Ankara 2011, s. 117, 119; Timuçin MuĢul, Ġcra ve Ġflas Hukuku Esasları, 5. Baskı,
Adalet Yayınevi, Ankara 2015, s. 251.
1437
Postacıoğlu, Ġcra, s. 226.
1438
Pekcanıtez/ Atalay/ Sungurtekin Özkan/ Özekes, Ġcra ve Ġflas Hukuku, s. 137; Saim Üstündağ,
Ġcra Hukukunun Esasları, 8. Bası, Ġstanbul 2004, s. 135; Mehmet Kamil Yıldırım/ Nevhis Deren-
Yıldırım, Ġcra Hukuku, 5. Baskı, Beta Yayınları, Ġstanbul 2012, s. 126; Ahmet Türk, Maddi Hukuk
ve Ġcra-Ġflas Hukuku Yönleriyle Menfi Tespit Davası, Yetkin Yayınları, Ankara 2006, s. 315.
1439
Postacıoğlu, Ġcra Hukuku, s. 269-270.
292

yazımında inkâr tazminatı bakımından böyle bir talep Ģartına yer vermemiĢ olmasından
ve maddenin bu yazılıĢının mutlak olduğundan yola çıkarak, menfi tespit davasının
reddine karar veren mahkemenin, alacaklının bir talebi olmasa bile, borçluyu
kendiliğinden durdurulan icra takibi konusu alacağın yüzde yirmisi oranında tazminata
mahkûm etmekle yükümlü olduğu belirtilmektedir1440.

4.2.3.2.3. ĠĠK m. 89/3

Üçüncü olarak, borçlunun üçüncü kiĢideki hak ve alacaklarının haczine


değinmek gerekir. Ġkinci ihbarnameye süresi içinde itiraz etmeyen ve zimmetinde
sayılan borcu icra dairesine ödemeyen veya yedinde sayılan malı icra dairesine teslim
etmeyen üçüncü Ģahsa onbeĢ gün içinde parayı icra dairesine ödemesi veya yedinde
sayılan malı teslim etmesi yahut bu süre içinde menfi tespit davası açması, aksi takdirde
zimmetinde sayılan borcu ödemeye veya yedinde sayılan malı teslime zorlanacağı
bildirilir. Bu bildirimi alan üçüncü Ģahıs, icra takibinin yapıldığı veya yerleĢim yerinin
bulunduğu yer mahkemesinde süresi içinde menfi tespit davası açtığına dair belgeyi
bildirimin yapıldığı tarihten itibaren yirmi gün içinde ilgili icra dairesine teslim ettiği
takdirde, hakkında yürütülen cebri icra iĢlemleri menfi tespit davası sonunda verilen
kararın kesinleĢmesine kadar durur. Üçüncü Ģahıs açtığı bu davayı kaybederse,
mahkemece, dava konusu Ģeyin yüzde yirmisinden aĢağı olmamak üzere bir tazminata
mahkûm edilir (ĠĠK m. 89/3). Bu maddede de talepten bahsedilmemiĢtir. Doktrinde aynı
Ģekilde, mahkemenin üçüncü kiĢiyi tazminata mahkûm edebilmesi için, davalı
alacaklının bu tazminatı talep etmiĢ olmasının gerekmediği, kanunun bu Ģartı aramadığı
belirtilmektedir1441.

1440
Pekcanıtez/ Atalay/ Sungurtekin Özkan/ Özekes, Ġcra ve Ġflas Hukuku, s. 138; Yılmaz, İcra
Tazminatı, s. 733; Kuru, Menfi Tespit Davası ve Ġstirdat Davası, s. 133-134. Aynı yönde, Karslı,
Ġcra Hukuku, s. 615; Kuru, Ġcra Hukuku, s. 178; Üstündağ, Ġcra, s. 134; Arslan/ Yılmaz/ TaĢpınar
Ayvaz/ Hanağası, Ġcra ve Ġflas Hukuku, s. 227; Postacıoğlu, Ġcra Hukuku, s. 268; Yıldırım/ Deren-
Yıldırım, Ġcra Hukuku, s. 126; Türk, Menfi Tespit, s. 337; MuĢul, Ġcra ve Ġflas, s. 289; Murat Atalı/
Ġbrahim Ermenek/ Ersin Erdoğan, Ġcra ve Ġflas Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2019, s.352.
Yargıtay‟ın da bu yönde kararları mevcuttur, Y.4.HD, 10.03.1980 T., 1979/11456 E., 1980/3077 K.
(Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 01.01.2018; YKD, C. 7, S. 10, Ekim 1981, s. 1263).
1441
Ġyilikli, Haciz Ġhbarnameleri, s. 98; MuĢul, Ġcra ve Ġflas, s. 348; Talih Uyar, Ġcra Hukukunda Haciz,
2. Baskı, Manisa 1990, s. 308; Yılmaz, İcra Tazminatı, s. 737. “Bu hüküm, Usulün 74. maddesinde
öngörülen ( taleple bağlılık ilkesine ) getirilmiĢ yasal istisnalardan birisidir. Bu tür istisnalara ĠĠK.nun
89/3. maddesinde ve diğer bazı yasalarda rastlamak mümkündür.”, Y.4.HD, 10.03.1980 T.,
1979/11456 E., 1980/3077 K. (Kazancı Ġçtihat Bilgi Bankası, E.T. 01.01.2018).
293

4.2.3.2.4. ĠĠK m. 97/13 ve ĠĠK m. 97/15

Dördüncü olarak, istihkak davasındaki duruma değinmek gerekir. Ġstihkak


davası üzerine takibin talikine karar verilip de neticede dava reddolunursa alacaklının
alacağından bu dava dolayısıyla istifası geciken miktarın yüzde yirmisinden aĢağı
olmamak üzere davacıdan tazminat alınmasına hükmolunur (ĠĠK m. 97/13)1442. Kanun
bu maddede de açıkça talepten bahsetmemiĢtir. Alacaklı lehine tazminata
hükmedilebilmesi için talepte bulunmuĢ olmasının gerekip gerekmediği konusunda
doktrinde ileri sürülen bir görüĢe göre, alacaklı lehine tazminata hükmedilebilmesi için,
alacaklının bu konuda talepte bulunmuĢ olması gerekir1443. Gerçi her ne kadar ĠĠK m.
97/13 hükmü, lafzi olarak yorumlandığında ve bu tazminatın kötüniyetle istihkak davası
açılmasına engel olunması amacına yönelik bir yaptırım niteliği taĢıdığı noktasından
hareket edildiğinde, talepte bulunulmuĢ olmasının gerekli olmadığı söylenebilir. Fakat
söz konusu tazminat bir yaptırım niteliğinde görülebilirse de, sonuçta cezai bir nitelik
taĢımadığı ve kamu düzenine iliĢkin olmayan hususlar dıĢında ki buradaki madde de
kamu düzenine iliĢkin değildir, hâkimin taleple bağlı olduğu dikkate alındığında,
alacaklı lehine tazminata hükmedilebilmesi için, alacaklının bu konuda talepte
bulunmuĢ olması gerekir1444. Diğer bir görüĢe göre ise, mahkemenin üçüncü kiĢiyi
tazminata mahkûm edebilmesi için, davalı alacaklının bu tazminatı talep etmiĢ
olmasının gerekmediği, kanunun bu Ģartı aramadığı belirtilmektedir1445. Özellikle icra
mahkemesi takibin ertelenmesi konusunda kendiliğinden karar verdiği için, bu erteleme
nedeniyle zarar gören kiĢi lehine tazminata da kendiliğinden karar vermesi gerekir 1446.

Ġstihkak davası sabit olur ve birinci fıkra gereğince istihkak iddiasına karĢı itiraz
eden alacaklı veya borçlunun kötü niyeti tahakkuk ederse haczolunan malın değerinin
yüzde onbeĢinden aĢağı olmamak üzere itiraz edenden tazminat alınmasına asıl dava ile
birlikte hükmolunur (ĠĠK m. 97/15). Kanun bu maddede de açıkça talepten
bahsetmemiĢtir. Davacı üçüncü kiĢi lehine tazminata hükmedilebilmesi için talepte
1442
Hacizdeki istihkak davası bakımından öngörülen üçüncü kiĢi yararına hükmedilecek olan tazminatın,
iflastaki istihkak davası bakımından uygulanması mümkün değildir. Davalının böyle bir kanuni
tazminata mahkûm edilebilmesi için açık hükme gerek vardır, kıyas yoluna gidilemez (L. ġanal
Görgün, Ġflasta Ġstihkak Davası, Ankara 1977, s. 127).
1443
Kudret Aslan, Hacizde Ġstihkak Davası, Turhan Kitabevi, Ankara 2005, s. 602; Kuru, Ġcra Hukuku,
s. 251; Atalı/ Ermenek/ Erdoğan, Ġcra ve Ġflas Hukuku, s.265.
1444
Aslan, Ġstihkak, s. 602.
1445
Pekcanıtez/ Atalay/ Sungurtekin Özkan/ Özekes, Ġcra ve Ġflas Hukuku, s. 196; MuĢul, Ġcra ve
Ġflas, s. 384; Yılmaz, İcra Tazminatı, s. 740.
1446
Pekcanıtez/ Atalay/ Sungurtekin Özkan/ Özekes, Ġcra ve Ġflas Hukuku, s. 196.
294

bulunmuĢ olmasının gerekip gerekmediği konusunda doktrinde ileri sürülen bir görüĢe
göre, davacı üçüncü lehine tazminata hükmedilebilmesi için, onun bu konuda talepte
bulunmuĢ olması gerekir1447. Davacı üçüncü kiĢi, bu yönde bir talepte bulunmamıĢ ise
icra mahkemesi, kendiliğinden tazminata hükmedemez. Her ne kadar ĠĠK m. 97/15
hükmünde talepte bulunulması konusunda bir açıklık yoksa da, kanuni istisnalar dıĢında
hâkim taleple bağlı olduğundan (HMK m. 26), davacı üçüncü kiĢi tazminat talebinde
bulunmamıĢsa, hâkim kendiliğinden tazminata hükmedemez1448. Diğer bir görüĢe göre
ise, mahkemenin üçüncü kiĢiyi tazminata mahkûm edebilmesi için, davalı alacaklının
bu tazminatı talep etmiĢ olmasının gerekmediği, kanunun bu Ģartı aramadığı
belirtilmektedir1449.

4.2.3.2.5. Değerlendirme

Pekcanıtez/ Atalay/ Sungurtekin Özkan/ Özekes‟e göre, her ne kadar usul


hukukunda geçerli olan ilke, talep olmadan karar verilemeyeceği ise de, icra hukukunda
bunun tersi bir durum söz konusu olduğu söylenebilir. Çünkü kanun özellikle talebin
gerekli olduğu halleri açıkça belirtmiĢtir. Bunun sonucunda kanunun ayrıca talepten söz
etmediği hallerde kendiliğinden tazminata karar verilebileceği sonucu çıkarılabilir.
Ancak kanunun genel sistematiği içinde bazı hallerde tazminat için talepten söz
edilirken (ĠĠK m. 67/2, ĠĠK m. 68/7, ĠĠK m. 68a/8, ĠĠK m. 72/5, ĠĠK m. 169a/6), bazı
hallerde talepten söz edilmeyiĢini (ĠĠK m. 69/5, 72/4, 89/3, 97/13, 97/15, 170/3) kanun
koyucunun bilinçli bir tercihi olarak görmek çok kolay değildir. Bu durum bazen aynı
fıkra içinde söz konusu olabilecek kadar ĢaĢırtıcıdır. Ayrıca kanun yapma tekniği
bakımından da bu karıĢıklığın yapılacak kanun bakımından düzeltilmesi uygun olur.
Menfaatler dengesi çok farklı olmadığından, tüm tazminat talepleri için ortak bir
düzenlemenin yapılması isabetli olur1450.

Kanaatimizce medeni usul hukukunda geçerli olan taleple bağlılık ilkesinin, icra
ve iflas hukukunda tersine çevrilmesi için hiçbir neden yoktur. Çünkü icra ve iflas
hukukunun amacı, medeni usul hukukunda olduğu gibi sübjektif hakların korunmasıdır.

1447
Aslan, Ġstihkak, s. 576; MuĢul, Ġcra ve Ġflas, s. 383; Kuru, Ġcra Hukuku, s. 251; Atalı/ Ermenek/
Erdoğan, Ġcra ve Ġflas Hukuku, s.266.
1448
Aslan, Ġstihkak, s. 576.
1449
Pekcanıtez/ Atalay/ Sungurtekin Özkan/ Özekes, Ġcra ve Ġflas Hukuku, s. 196; Yılmaz, İcra
Tazminatı, s. 741.
1450
Pekcanıtez/ Atalay/ Sungurtekin Özkan/ Özekes, Ġcra ve Ġflas Hukuku, s. 129-130.
295

Cebri icra prosedürü, ancak baĢvuru üzerine baĢlatılan ve yürütülen bir prosedürdür.
Devletin kendiliğinden bu prosedürü yürütmesi söz konusu değildir1451. Kanunun genel
sistematiği içinde bazı hallerde tazminat için talepten söz edilirken, bazı hallerde
talepten söz edilmeyiĢini kanun koyucunun bilinçli bir tercihi olarak görmek çok kolay
değildir. Hatta bu durumun, Pekcanıtez/ Atalay/ Sungurtekin Özkan/ Özekes‟in
deyimiyle “kanun koyucunun bilinçsiz bir unutması” olması kuvvetle muhtemeldir.
Talepten söz edilmeyen bazı maddeler için taleple bağlılık ilkesinin geçerli olduğu
belirtirken, bazı maddeler için taleple bağlılık ilkesinin geçerli olmadığını belirtilmesi,
haklı bir nedene dayanmamaktadır. Ġcra tazminatları, kamu düzenine iliĢkin değildir,
hâkimin taleple bağlı olduğu dikkate alındığında, tazminata hükmedilebilmesi için, bu
konuda talepte bulunmuĢ olması gerekir1452.

1451
Pekcanıtez/ Atalay/ Sungurtekin Özkan/ Özekes, Ġcra ve Ġflas Hukuku, s. 24-25.
1452
Kılınç‟a göre, icra tazminatına iliĢkin hükümler bakımından da bu ilkenin uygulanmaması yoluna
gidilecekse, ĠĠK‟da icra tazminatına iliĢkin hükümler arasında birliğin sağlanması yerinde olacaktır.
Böylece ĠĠK‟daki icra tazminatına iliĢkin düzenlemelerde, icra tazminatına hükmedilebilmesi için
talep koĢulunun gerekli olup olmadığı hususundaki tartıĢmalara gerek kalmayacaktır. Aynı zamanda
talep koĢulunun aranıp aranmaması bakımından taraflar arasında meydana gelebilecek eĢitsizlik
ihtimali de ortadan kalkacaktır (AyĢe Kılınç, “İcra Tazminatına Hükmedilebilmesinde Talep Koşulu
ve Taleple Bağlılık İlkesi Bakımından Değerlendirilmesi”, DEÜHFD, C. 21, S. 1, 2019, (sa. 205-
231), s. 228).
296

SONUÇ

HMK m. 26 hükmü, taleple bağlılık ilkesini, yani mahkemenin taraf taleplerine


bağlılığını düzenlemiĢtir. Bu hükmün anlamı, medeni usul hukuku için çok önemlidir.
Taleple bağlılık ilkesinin bu önemi, çok uzun bir geçmiĢi olmasına neden olmuĢtur.
Hâkim, Roma döneminden günümüze kadar tarafların talepleriyle bağlı olmuĢtur. Bu
ilke “Ne eat iudex ultra petita partium” olarak ifade edilmektedir. Taleple bağlılık
ilkesinin iki yönü olduğu ortaya koyulmuĢtur. Yönlerden ilki olumlu yöndür, yani
davanın konusunu davacı belirler. Buna iliĢkin hüküm dava dilekçesinde bulunması
gereken unsurları düzenleyen HMK m. 119 düzenlemesidir. Düzenlemeyle, davacı,
talep sonucu yardımıyla mahkemenin inceleme ve karar verme kapsamını belirler.
Taleple bağlılık ilkesinin ikinci yönü ise olumsuz yöndür, yani mahkeme davacı
tarafından belirlenen talep sonucuna bağlıdır. Buna iliĢkin hüküm ise, taleple bağlılık
ilkesini düzenleyen HMK m. 26 hükmüdür.

Taleple bağlılık ilkesinin temeli, medeni usul hukukunun tarafların sübjektif


hakları üzerinde karar vermesidir. Yani tarafların özel hukuka iliĢkin hakları üzerinde
karar verir. Özel hukuka iliĢkin haklarını, taraflar en iyi bilecek durumdadırlar ve
davada en iyi yine kendileri getireceklerdir. O yüzden, medeni usul hukukunda, dava
konusunun belirlenmesi bakımından hâkim pasif konumdadır. Dava konusunu, davacı
belirler. Taleple bağlılık ilkesi, medeni usul hukukunun amacıyla yakın iliĢki içindedir.
Medeni usul hukuku bugün sübjektif hakların ve hukuk düzeninin korunmasına hizmet
eder. Bir davada medeni usul hukukunun hangi amaca hizmet ettiğinin belirlenmesi,
taleple bağlılık ilkesi için önemlidir. Eğer bir davada sübjektif haklırın
gerçekleĢtirilmesi amacı öncelikliyse, o davada taleple bağlılık ilkesi geçerlidir. Eğer bir
davada, hukuk düzenin korunması amacı ön plandaysa, yani kamu menfaati varsa,
kanun hükmüyle bu davalarda taleple bağlılık ilkesini istisnalar getirildiği görülecektir.
297

Medeni usul hukukunun yanında, anayasa yargısı, ceza yargısı ve idari yargıda
da taleple bağlılık ilkesinin geçerli olduğu tespit edilmiĢtir. Ayrıca bu konuda istisnalar
söz konusuysa onlara da yer verilmiĢtir.

Taleple bağlılık ilkesi neredeyse tüm dava çeĢitlerinde, kanun yolu aĢamasında
ve hakem yargılamasında geçerlidir. ÇekiĢmesiz yargı iĢlerinde ise, hâkimin talebe bağlı
olup olmadığı, yani taleple bağlılık ilkesinin geçerli olup olmadığı, çekiĢmesiz
yargılama iĢinin, talep üzerine mi yoksa kendiliğinden mi baĢlatıldığına bağlıdır.
ÇekiĢmesiz yargılamada, takibi talebe bağlı ve kendiliğinden takip edilen iĢler arasında
fark vardır.

HMK m. 26 hükmü, sadece mahkemenin talep sonucuna bağlı olduğunu


düzenlemektedir. Bir kararın, taleple bağlılık ilkesine uygun olup olmadığı, çoğunlukla
talep sonucu ve hüküm fıkrasının karĢılaĢtırılmasıyla kolayca ortaya konulacaktır.
Ancak bazı durumlarda, bu sonuç kolayca elde edilemeyebilir. Bu durumlar, bir davanın
birden fazla dava sebebine ve hukuki sebebe dayandırılabileceği haller olarak karĢımıza
çıkar. Örneğin boĢanma veya kiralananın tahliyesi, birden fazla dava sebebine
dayandırılabilir. Akıl hastalığına dayalı bir boĢanma davası açılmıĢ, fakat mahkeme
hayata kast sebebine dayanarak boĢanmaya karar vermiĢse, böyle bir durumda, talep
sonucu ile hüküm fıkrasının karĢılaĢtırılması, taleple bağlılık ilkesine uygun bir kararın
olmadığını ortaya çıkaramaz. Çünkü talep sonucu boĢanma, hüküm sonucu yine
boĢanmadır. Yani talep sonucu ve hüküm fıkrası birbirine uygundur. Ancak böyle
durumlarda, talep sonucunun yanında dava sebebine de baĢvurmak gerekecektir. Bunun
neticesinde diyebiliriz ki, hâkim talep sonucu yanında dava sebebine, sonuç olarak tüm
dava konusuna bağlıdır.

Bir dava, birden fazla hukuki sebebe dayandırılabilir. Örneğin seyahat firmasının
kaza yapması sonucu yolcu tazminat için, davasını birden fazla hukuki sebebe
dayandırabilir. Bu hukuki sebepler, sözleĢme, haksız fiil ve kusursuz sorumluluk hali
olabilecektir. Ama bu durumlarda dava sebebi tektir. Bu olayda davacının, haksız fiil
hukuki sebebine dayandığını varsayalım. Mahkeme davayı kabul etmiĢ fakat hükmünü
sözleĢmeye dayandırmıĢsa, böyle bir durumda, talep sonucu ile hüküm fıkrasının
karĢılaĢtırılması, taleple bağlılık ilkesine uygun bir kararın olmadığını ortaya çıkaramaz.
Çünkü talep sonucu tazminat, hüküm sonucu yine tazminattır. Yani talep sonucu ve
hüküm fıkrası birbirine uygundur. Böyle bir durumda, hâkimin talep sonucu ve dava
298

sebebi yanında, hukuki sebebe de bağlı olup olmadığı sorusu ortaya çıkar. Yürürlükteki
medeni usul hukukumuza göre, hâkim hukuku kendiliğinden uygulamak (HMK m. 33)
zorunda olduğundan, hâkimin davacı tarafından seçilen hukuki sebebe bağlılığı söz
konusu değildir.

Alman hukukunda, davacı uygun olmayan bir talepte, yani ileri sürülen olayın
desteklemeyeceği bir talepte bulunursa, dZPO m. 139‟a göre aydınlatma yükümlülüğü
mahkemeyi, Ģayet ileri sürülen hayat olayı sebebiyle değiĢtirilmiĢ taleple baĢarı
kazanılabileceği olasılığını hesaba katıyorsa, davacıya bir talep değiĢikliğine teĢvik
etmekle yükümlü kılar. Buna karĢılık davacı, davasını değiĢtirmedikçe, mahkeme talep
edilmeyen hakkı davacıya tanıyamaz. Bu düzenlemenin bizim hukukumuzda da kabul
edilmesi yerinde olur kanaatindeyiz. Mahkeme, açık bir hatada kaynaklanan talebin
ifadesine harfi harfine bağlı değildir. Tarafların gerçek iradesine ulaĢmalıdır.

Mahkeme, daima talepler doğrultusunda karar vermek zorundadır (HMK m. 26).


Böylece mahkeme, fazlaya (plus) veya baĢka bir Ģeye (aliud) karar veremez. Buna
karĢılık, daha azına (minus), daha azı ve talep edilen nitelik olarak benzer olduğu sürece
sadece o zaman karar verebilir. Böyle bir daha azına karar verilmesine itiraz eden
davacı, davasından feragat etmedikçe veya davanın geri alınması Ģartları yerine
getirilmedikçe, mahkemenin daha azına karar vermesine engel olamaz.

Mahkemenin daha azına karar verebilmesi ancak baĢka bir Ģeye karar
verememesi nedeniyle, bu iki durum birbirinden ayrılmalıdır. Bazı hallerde, davalı talep
edilenden daha hafif bir mahkûmiyete yol açacak talepten baĢka bir Ģeye mahkûm
edilme olasılığı söz konusu olabilir. Örneğin, ölüme bağlı tasarrufun iptali talep
edilmiĢken mahkeme bunu haklı görmeyerek, saklı payın ihlal edildiğini bu yüzden
tenkise karar verilmesi gerektiği bir durum ortaya çıkabilir. Tenkis, ölüme bağlı
tasarrufun iptaline nazaran davalının daha hafif bir mahkûmiyeti sonucuna yol açar.
Ancak kanaatimizce böyle bir durumu talepten daha azı olarak görmek ve mahkemenin
talep edilmemiĢ böyle bir Ģeye karar vermesini yetkili görmek, yerinde değildir. Bize
göre hâkim ancak, niceliksel bakımından, yani miktarsal olarak bölünebilen
durumlardan talepten daha azına karar verebilir. Bunun haricindeki durumlar, niteliksel
olarak talepten baĢka bir Ģey halleridir ve hâkim terditli olarak bu taleplerde
bulunulmadığı sürece, bunlara karar veremez.
299

Davacı HMK m. 119 uyarınca belirli bir talepte bulunmakla yükümlüdür. Böyle
bir taleple hâkim, HMK m. 26‟ya göre bağlıdır. Bu kuraldan bazı istisnalar tanınmıĢtır.
Davanın açılması sırasında davacıdan belirli bir talepte bulunması beklenemez
olduğunda, HMK m. 119‟un gerisinde kalan talepler caizdir. Bu tür taleplerin en
önemlileri, belirsiz alacak davası ve ihtiyati tedbir talebidir. Alman, Avusturya ve
Ġsviçre hukuklarında, hâkim belirsiz alacak davasında tarafın talebinden fazlasına karar
verebilmektedir. Ancak bizim hukukumuzdaki belirsiz alacak davasında, bu durum
düzenlenmemiĢtir. Mahkeme, ihtiyati tedbir yargılamasında takdir hakkına sahiptir.

Mahkemenin taraf taleplerine bağlılığı, kanun yolu derecesinde çift yönlüdür:


mahkeme bir yönden ilk derece mahkemesinde bulunulmuĢ olan dava talebine, diğer
yönden kanun yolu talebine bağlıdır. Kanun yolu talebi, itiraz edilen alt derecenin
hükmün bir üst derece tarafından ne ölçüde değiĢtirilmesi gerektiğini ifade etmelidir.
Talep yığılması durumunda terditli iliĢkiye riayet edilmemesi HMK m. 26‟nın ihlaline
yol açar. Mahkeme böylece asıl talep usulden veya esastan haksız görülmeden tali talep
hakkında karar veremez.

Taleple bağlılık ilkesine aykırı bir kararın hukuki sonucunun ne olduğu ortaya
koyulmuĢtur. Talepten fazlasına ve baĢka bir Ģeye karar verilmesi, hükmün etkisizliğini
doğurmaz. Çünkü açılmıĢ ve derdest bir davada karar verilmiĢtir. Bu yanlıĢlığın
düzeltilmesi için kanun yoluna baĢvurulması gerekir. Kanaatimizce kanun yolu
aĢamasında, taleple bağlılık ilkesine karar verildiği tespit edilirse bu kendiliğinden
dikkate alınmalıdır. Fakat talep edilmeyene karar verilen halde ise, ortada etkisiz bir
hüküm olduğu kanaatindeyiz. Çünkü ortaya açılmıĢ ve derdest bir dava, söz konusu
talep için söz konusu değildir.

Taleple bağlılık ilkesinin istisnalarını, kendiliğinden harekete geçme ilkesinin


uygulandığı davalar oluĢturur. Kendiliğinden harekete geçme ilkesi, sosyal gerekçeler,
kamu menfaati, zayıf tarafın korunması veya davanın tarafı olmayan fakat hüküm
sonucundan etkilenen üçüncü kiĢinin menfaati nedeniyle, tarafların dava konusu
üzerindeki tasarruf yetkilerinin tamamen veya kısmen ellerinden alındığı (hak
üzerindeki mücadelenin tarafların keyiflerine bırakılmadığı) yargılamalarda geçerlidir.
Kendiliğinden harekete geçme ilkesinde, mahkemenin tarafların talep sonucuna
bağlılığı, hafifletilmiĢ veya tamamen kaldırılmıĢtır. Yani sübjektif menfaat, sahibi
tarafından korunma talebinde bulunmaya, bunun hukuki haklılık taĢıdığına ve hukuki
300

koruma ihtiyacını gerektirdiğine iliĢkin talebe ve bu talebin ne Ģekilde ve nasıl


gerçekleĢeceğine dair tam ya da kısmi bir ehliyetsizlik taĢımaktadır. Bunun amacı,
maddi hukukun, bazı hukuki iliĢkilerle ilgili olarak tasarruf yetkisine sınırlama getirmek
suretiyle engellediği hukuki sonuçlara, dava yoluyla ulaĢılmasının önüne geçilmesidir.
Bu değiĢik Ģekillerde ortaya çıkabilir; mahkeme talep olmasa da karar verebilir, talep
edilenden fazlaya veya baĢka bir Ģeye karar verebilir. Bir davada, taleple bağlılık
ilkesinin uygulanmayacağı, kendiliğinden harekete geçme ilkesinin uygulanacağının
belirtilmesi için, bu konuda bir kanun hükmü gerekli olmalıdır. Yani hâkimin talep
edilmeyene, talepten fazlasına ve baĢka bir Ģeye karar verebilmesi için, açık bir kanun
hükmüne ihtiyaç bulunmaktadır.

Taleple bağlılık ilkesi, maddi hukukun taraflara sağlamıĢ olduğu özel hukuka
iliĢkin haklarını mahkemede talep etmeleri durumunda geçerli olan bir ilkedir.
Yargılama giderleri, disiplin para cezaları, yargılama ve icra tazminatları, maddi hukuk
tarafından taraflara tanınmıĢ haklar değildir. Taraflara hakları, maddi hukuk verir.
Ancak bazı istisnai durumlarda, Ģekli hukuk da, yani medeni usul hukuku ve icra-iflas
hukuku da, taraflara haklar tanırlar. Hangi tarafın hangi oranda yargılama giderlerine
katlanacağı sorusunun cevabındaki kamu menfaati, taleple bağlılık ilkesine getirilen
istisna için nedendir. Buna göre, hangi tarafın yargılama giderlerine katlanacağına ve
yargılama giderlerine katlanmanın paylaĢılması durumunda, paylaĢma oranını da tam
olarak tespit etmek mahkemenin yükümlülüğündedir. Disiplin para cezaları
mahkemenin düzenli iĢlemesini sağlaması ve taraflar için kötü niyetli davranıĢlarda
bulunma konusunda caydırıcı bir unsur oluĢturmaktadır. Disiplin para cezaları, esasen
yargılama faaliyetinin etkin ve verimli iĢlemesine yönelik olduğundan, açıkça kamu
düzenine iliĢkindirler. Yargılama giderlerinde olduğu gibi burada da kamu menfaati ön
plandadır. Kaldı ki disiplin para cezaları, taraf lehine hükmedilmemektedir. Hukuk
Muhakemeleri Kanunu, bazı maddelerinde davanın taraflarının tazminat talep
edebileceklerini düzenlemiĢtir. Örneğin HMK m. 77/2, 178, 182, 213/1, 285, 378, 399,
419. Taraflar lehine tazminata karar verilebilmesi için, tarafların tazminat talep
etmelerinin gerektiği kabul edilmektedir. Ġcra tazminatına taleple bağlılık çerçevesinde
değinmek gerekir. Bu konuda Ġcra ve Ġflas Kanunu bazı maddelerde açıkça diğer tarafın
talebi üzerine derken, bazı maddelerde bu ibareye hiç yer vermemiĢtir. ĠĢte talebe yer
verilmeyen hallerde hâkimin kendiliğinden icra tazminatına karar verileceği çoğunlukla
301

kabul edilmektedir. Ancak kanaatimizce, taleple bağlılık ilkesine bu tür bir istisna
getirmek için neden söz konusu değildir. Burda taraf lehine hükmedilecek icra
tazminatında kamu menfaati söz konusu değildir. O yüzden tüm icra tazminatları için
talebin gerekli olduğu kabul edilmeli ve bu yönde kanun değiĢikliğine gidilmelidir.
302

KAYNAKÇA

Adolphsen, Jens, Zivilprozessrecht, 4. Auflage, 2014.

Akartepe, Alpaslan, Ölünceye Kadar Bakma SözleĢmesi, 2. Baskı, Vedat Kitapçılık,


Ġstanbul 2010.

Akcan, Recep, Usul Kurallarına Aykırılığa Dayanan Temyiz Nedenleri, Nobel Yayın,
Ankara 1999.

Akgündüz, Ahmed, Ġslam ve Osmanlı Hukuku Külliyatı, Birinci Cild, Kamu Hukuku,
Osmanlı AraĢtırmaları Vakfı, Ġstanbul 2011.

Akıncı, ġahin, Roma Hukuku Dersleri, 2. Baskı, Sayram Yayınları, Konya 2003.

Akil, Cenk, “Hâkimin Hukuku Kendiliğinden Uygulaması İllkesi”, AÜHFD, C. 57, S.


3, 2008, (sa. 1-32).

Akil, Cenk, Kısmi Dava, Yetkin Yayınları, Ankara 2013.

Akil, Cenk, “Medeni Yargilama Hukukunda Mahkemelerce Yapilan Delil Tespiti”,


AÜHFD, C. 58, S. 1, 20009, (sa. 1-62).

Akil, Cenk, “Yargıtay Kararları Işığında Medeni Muhakeme Hukuku Bağlamında


Faize İlişkin Bazı Meseleler”, ABD, 2015/2, (sa. 69-107).

Akkaya, Tolga, Medeni Usul Hukuku Bakımından BoĢanma Davası, Yetkin Yayınları,
Ankara 2017.

Akkaya, Tolga, Medeni Usul Hukukunda Ġstinaf, Yetkin Yayınları, Ankara 2009.

Aksoy, Elif, “Objektif Dava Birleşmesi”, TBBD, S. 117, 2015, (sa. 201-232).

Akyılmaz, Bahtiyar, “İdari Yargıda Tazminat Şekilleri ve Hesaplanması”, SÜHFD, C.


6, S. 1-2, (sa. 165-219).

Akyol Aslan, Leyla, Medeni Usul Hukukunda Cevap Dilekçesinin Verilmemesinin


Sonuçları, Yetkin Yayınları, Ankara 2019.

Alangoya, Yavuz, “Anayasanın Medeni Usul Hukukuna Etkisi (1983 Milletlerarası


Usul Kongresinin Bir Konusu)”, MHMÖHB, C. 1, S. 2, 1981, (sa. 1-4).
303

Alangoya, Yavuz, “Dava Temeli, Hakimin Dava Malzemesinin Toplanmasındaki Rolü


ve Bu Konudaki Gelişmeler Hakkında”, Makaleler, BetaYayınları,
Ġstanbul 2012, (sa.283-331).

Alangoya, Yavuz, “Gedanken Über Den Klagegrund und Die Entwicklung Der Rolle
Des Richters Bei Der Sammlung Des Prozessstoffs”, Makaleler,
BetaYayınları, Ġstanbul 2012, (sa.401-456).

Alangoya, Yavuz, Medeni Usul Hukukunda Vakıaların ve Delillerin Toplanması ĠliĢkin


Ġlkeler, Fakülteler Matbaası, Ġstanbul 1979.

Alangoya, Yavuz, “Yargılama Sırasında Tarafta (Yanda) İradi Olarak Meydana Gelen
Değişme Hakkında Düşünceler”, MHAD, Y. 3, S. 5, 1969, (sa. 125-194).

Alangoya, Yavuz/ Yıldırım, Kamil/ Deren-Yıldırım, Nevhis, Medeni Usul Hukuku


Esasları, 8. Baskı, Beta Yayınları, Ġstanbul 2011.

Aliefendioğlu, Yılmaz, “Türk Anayasa Yargısında İptal Davası ve İtiraz Yolu”, AYD,
1984, C. 1, (sa. 101-137).

Aliefendioğlu, Yılmaz, Anayasa Yargısı ve Türk Anayasa Mahkemesi, Yetkin


Yayınları, Ankara 1996.

Aliefendioğlu, Yılmaz, Anayasa Yargısı, Yetkin Yayınları, Ankara 1997.

Ansay, Sabri ġakir, Hukuk Yargılama Usulleri, 7. Baskı, Güzel Sanatlar Matbaası,
Ankara 1960.

Aras, Aslı, “Çekişmesiz Yargıda Tasarruf İlkesi”, MĠHDER, C. 10, S. 27, 2014/1 (sa.
53-63).

Aras, Aslı, ÇekiĢmesiz Yargıda Yargılama Usulü, Yetkin Yayınları, Ankara 2017.

Arens, Peter/ Lüke, Wolfgang, Zivilprozessrecht Erkenntnisverfahren


Zwangsvollstreckung, 10. Auflage, München 2011.

Armağan, Tuncay, Ġdarenin Sorumluluğu ve Tam Yargı Davaları, Seçkin Yayınevi,


Ankara 1997.

Arslan, Ramazan, Medeni Usul Hukukunda Dürüstlük Kuralı, S Yayınları, Ankara


1989.
304

Arslan, Ramazan, Medeni Usul Hukukunda Yargılamanın Yenilenmesi (Ġade-i


Muhakeme), Turhan Kitabevi, Ankara 1977.

Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder/ TaĢpınar Ayvaz, Sema/ Hanağası, Emel, Ġcra ve
Ġflas Hukuku, 5. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2019.

Aslan, Aziz Serkan, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Çerçevesinde Medeni
Usul Hukukunda Delillerin Toplanması ve Doğrudanlık Ödevi, Adalet
Yayınevi, Ankara 2012.

Aslan, Kudret, Hacizde Ġstihkak Davası, Turhan Kitabevi, Ankara 2005.

Aslan, Zehreddin, Ġdari Yargıda Yürütmenin Durdurulması, Alfa Basım Yayım


Dağıtım, Ġstanbul 1994.

Atalı, Murat, “Avusturya Hukukunda Çekişmesiz Yargı”, Medeni Usul ve Ġcra-Ġflas


Hukukçuları Toplantısı-IV, Ankara 2005, (sa. 50-105).

Atalı, Murat, Medeni Usul Hukukunda Aleyhe Bozma Yasağı, Ankara 2014.

Atalı, Murat/ Ermenek, Ġbrahim/ Erdoğan, Ersin, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı,
Yetkin Yayınları, Ankara 2018.

Atamer, YeĢim M., “Taşınır Satımı Sözleşmesi”, Türk Borçlar Kanunu Sempozyumu
Makaleler – Tebliğler, Ġstanbul 2012, (sa. 189-221).

Atar, Yavuz, Türk Anayasa Hukuku, 3. Baskı, Konya 2005.

Atay, Ender Ethem, Ġdare Hukuku, 4. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2014.

Atay, Ender Ethem/ OdabaĢı, Hasan, Teori ve Yargı Kararları IĢığında Ġdarenin
Sorumluluğu ve Tazminat Davaları, 2. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara
2010.

Ayan, NurĢen, “Taşınır Satımında Satıcının Kanundan Doğan Ayıba Karşı Tekeffül
Borcu”, SÜHFD, C. 15, S. 1, 2007, (sa. 11-37).

Ayiter, Kudret, Medeni Hukukta Tasarruf Muameleleri, Ankara 1953.

Ayoğlu, Tolga, “Anonim Ortaklıkların Haklı Nedenle Feshi”, GalÜHFD, Prof. Dr.
Oğuz Ġmregün‟e Saygı Sempozyumu, 2013/2, (sa. 219-252).

Baker & McKenzie, Schweizerische Zivilprozessordnung (ZPO), 2010. (SHK-


Stämflis Handkommentar/ Yazar).
305

Ballon, Oskar J., Einführung in das österreichische Zivilprozessrecht Streitiges


Verfahren, 12. Auflage, 2009.

Basım, Aybüke, “ Kısmi Dava, Belirsiz Alacak Davası ve Manevi Tazminat


Taleplerinin Bu Davalara Konu Olup Olamayacağı Sorunu“, AÜHFD,
C. 65, S. 4, 2016, (sa. 2685-2723).

Baumann, Jürgen, Grundbegriffe und Verfahrensprinzipien des Zivilprozessrechts, 2.


Auflage, Stuttgart 1969.

Baumbach, Adolf/ Lauterbach, Wolfgang/ Albers, Jan/ Hartmann, Peter,


Zivilprozessordnung, 71. Auflage, München 2013.

Baumfalk, Walter/ Gierl, Walter, Zivilprozess Stagen und Examen, 11. Auflage, 2013

Baur, Fritz, Studien zum einstweiligen Rechtsscshutz, Tübingen 1967.

Beck, Simon Markus/ Schell, Tobias, Zivilprozessrecht im Assesorexamen, 4.


Auflage, 2016.

Becker, Herman, Ġsviçre Borçlar Kanunu ġerhi, (Ceviren: Suat Dura), Ankara 1993.

Belgesay, Mustafa ReĢit, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ġerhi, C. I, Ġstanbul


1939.

Berkin, Necmeddin M., Medeni Usul Hukuku Esasları, Ġstanbul 1969.

Bilge, Mehmet Emin, “Anonim Şirketin Sona Ermesi ve Tasfiyesi”, Erzincan ÜHFD,
C. XVI, S. 3-4, 2012, (sa. 261-294).

Bilge, Necip/ Önen, Ergun, Medeni Yargılama Hukuku Dersleri, 3. Baskı, Sevinç
Mataası, Ankara 1978.

Birinci Uzun, Tuba, “Türk Medeni Kanunu‟na Göre Velayetin Kullanılması ve


Çocuğun Yüksek (Üstün) Yararı İlkesi Doğrultusunda Boşanmada ve
Evlilik Dışı Birliktelikte Velayet Modeli”, Hacettepe HFD, C. 6, S. 1,
2016, (sa. 135-166).

Blomeyer, Arwed, Zivilprozessrecht Erkenntnisverfahren, 2. Auflage, Berlin 1985.

Blumenstein, Max, Die Bedeutung der Offizialmaxime in der bernischen Verwaltungs-


und Zivilrechtspflege, Bern 1935.
306

Bolayır, Nur, Medeni Usul Hukuunda Hakimin Hukuku Re‟sen Uygulaması Ġlkesi, On
Ġki Levha Yayıncılık, Ġstanbul 2019.

Boran Güneysu, Nilüfer, Medeni Usul Hukukunda Karar, Adalet Yayınevi, Ankara
2014.

Börü, Levent, “Dava Konusu Kavramı ve Teorileri”, BATIDER, C. 28, S. 2, 2012, (sa.
257-293).

Börü, Levent, Dava Konusunun Devri, Yetkin Yayınları, Ankara 2012.

Brandhuber, Klaus, Konnexität bei Haupt- und Hilfsantrag, München 1987.

Braun, Johann, Lehrbuch des Zivilprozessrechts, Mohr Siebeck, Tübingen 2014.

Brunner, Alexander/ Gasser, Dominik/ Schwander, Ivo, Schweizerische


Zivilprozessordnung Kommentar, 2. Auflage, Zürich/St. Gallen 2016
(Brunner/ Gasser/ Swander/ Yazar).

Bruns, Rudolf, Zivilprozessrecht, 2. Auflage, München 1979.

Bruns, Karl, Verdeutschungsbücher des Allgemeinen Deutschen Sprachvereins – Die


Amtssprache, 8. Auflage, Berlin 1915.

Buchegger, Walter/ Roth, Marianne, Zivilprozessrecht, 3. Auflage, Springer


WienNewYork, 2011.

Budak, Ali Cem, “Türk Hukukunda Çekişmesiz Yargı”, Medeni Usul ve Ġcra-Ġflas
Hukukçuları Toplantısı-IV, Ankara 2005, (sa. 128-187).

Budak, Ali Cem/ Karaaslan, Varol, Medeni Usul Hukuku, Adalet Yayınevi, Ankara
2017.

Canbolat, Ferhat, “Def‟i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki


Sonuçları”, Erciyes ÜHFD, C. 3, S. 1, 2008, (sa. 255-270).

Cansel, Erol/ Özel, Çağlar, “Türk Borçlar Hukukunda Ceza Koşulu”, Prof. Dr. Aydın
Zevkliler‟e Armağan, Cilt 1, YÜED, C. 8, Özel Sayı, 2013, (sa. 713-
733).

Centel, Nur/ Zafer, Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, 12. Bası, Beta Basım Yayım,
Ġstanbul 2015.
307

Cerit, Sibel, Medeni Usul Hukukunda Dava Dilekçesi, Ankara Üniversitesi SBE,
Ankara 2011 (YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi).

Ceylan, Ebru, “İştirak Nafakasının Belirlenmesiyle İlgili Seçilmiş Yargıtay


Kararlarının Değerlendirilmesi”, TBBD, S. 133, 2017, (sa. 299-324).

Creux, Jean, Die Stellung des Richters im genferischen Zivilprozess, Winterthur 1960.

Çağlar, Hayrettin/ KaĢak, Esra, “Anonim Şirketin Haklı Sebeple Feshine İlişkin TTK
m. 531 Hükmünün Zaman Bakımından Uygulanması”, AÜHFD, C. 65,
S. 3, 2003, (sa. 659-686).

Çağlayan, Ramazan, Ġdare Hukuku Dersleri, 3. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2015.

Çağlayan, Ramazan, Ġdari Yargılama Hukuku, 7. Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara


2015.

Çamoğlu, Ersin, “Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshinde Hâkimin Takdir Yetkisi”,
BATIDER, C. XXXI, S. 1, 2015, (sa. 5-19).

Çelik, Aytekin, “Anonim Şirketlerde Ortaklıktan Çıkarılma”, SÜHFD, C. 17, S. 2,


2009, (sa. 171-215).

Çelik, Aytekin, “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı‟na Göre Anonim Şirketlerin Haklı
Sebeple Feshi”, BATIDER, C. XXV, S. 4, 2009, (sa. 559-592).

Çetiner, Bilgehan, Yeni Türk Borçlar Kanunu‟nda Yarar ve Hasarın İntikali İle
Satıcının Ayıptan Sorumluluğuna İlişkin Hükümlerin Değerlendirilmesi”,
ĠÜHFM, C. LXVII, S.1-2, 2009, (sa. 97-113).

Çetinkaya, Esra, “İdari Yargıda Tespit Davası Sorunu”, Genç Hukukcular Hukuk
Okumaları, Birikimler 4, Ġstanbul 2013, (sa. 291-297).

Çınar, Ömer, “Türk Borçlar Kanunu ve Alman Medeni Kanununa Göre Cezai Şartın
İndirilmesi”, ĠTÜSBED, Y. 8, S. 16, 2009, (sa. 91-115).

Çukadar, Neslihan, Borç ĠliĢkilerinde Def‟i Hakkı ve Ġtirazlar, Yetkin Yayınları,


Ankara 2014.

Danz’s, Wilhelm August Friedrich, Grundsatze des ordentlichen Prozesses, 5.


Aufgabe, Stuttgart 1821.

de Boor, Hans Otto, Zivilprozessrecht, Wiesbaden 1951.


308

de With, Hans-Joachim, Möglichkeiten und Grenzen der Vereinheitlchung der


deutschen Verfahrensgesetze unter Berücksichtigung des Prozesszwecks,
der Dispositionsmaxime, des Streitgegenstands, der Verhandlungs- und
Untersuchunsmaxime, 1958

Demir, Abdullah, “İlk Usul Kanunu Usul-ü Muhakeme-İ Ticaret Nizamnamesinin


Transkripsiyonu”, e-akademi, ġubat 2008, S. 72, parg. 1, 12
(http://www.e-akademi.org).

Demir, Abdullah, “İlk Usul Kanunu Usul-ü Muhakeme-İ Ticaret Nizamnamesinin


Transkripsiyonu”, THD, Mayıs 2008, S. 21, (sa. 157-184).

Derdiman, Cengiz, Ġdari Yargının Genel Esasları, 3. Baskı, Alfa Aktüel Yayınları,
Bursa 2014.

Develioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara 1970.

Di Marzo, Salvatore, Roma Hukuku, (Çeviren: Ziya Umur), Ġsmail Akgün Matbaası,
Ġstanbul 1954.

Dolu, Serhat, ĠĢtirak Nafakası, Ġstanbul Üniversitesi SBE, Ġstanbul 2010


(YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi).

Dural, Mustafa/ Öğüz, Tufan/ GümüĢ, Mustafa Alper, Türk Özel Hukuku Cilt III
Aile Hukuku, 11. Bası, Filiz Kitabevi, Ġstanbul 2016.

Egger, Walter, Die reformatio in peius im Zivilprozessrecht, Zürich 1985.

Endemann, Wilhelm, Das Deutsche Civilprozessrecht, 2. Abtheilung, Verlag von


Bangel & Schmitt, Heidelberg 1868.

Ercan, Ġbrahim, “Boşanma Davalarında Geçerli Olan Yargılama İlkeleri”, SDÜHFD,


MĠHBĠR Özel Sayısı, C. 4, S. 2, 2014, (sa. 249-269).

Erdem, Mehmet, Aile Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2018.

ErdoğmuĢ, Belgin, “Roma Hukukunda Hakimin Sorumluluğu”, Prof. Dr. Yavuz


Alangoya Ġçin Armağan, Ġstanbul 2007, (sa.103-107).

ErdoğmuĢ, Belgin/ Tahiroğlu, Bülent, Roma Usul Hukuku Özet, Fakülteler Matbaası,
Ġstanbul 1980.
309

Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 24. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara
2019.

Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 5. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara
2017.

Ergen, Cafer, Ġdari Yargı Davaları, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2008.

EriĢir, Evrim, Geçici Hukuki Korumanın Temelleri ve Ġhtiyati Tedbir Türleri, On Ġki
Levha Yayıncılık, Ġstanbul 2013.

Ermenek, Ġbrahim, “Medeni Usul Hukukunda Şekilcilik”, GaziÜHFD, C. 4, S. 1-2,


Ankara 2003, (sa. 141-177).

Ermenek, Ġbrahim, Medeni Usul Hukukunda Kabul, Adalet Yayınevi, Ankara 2009.

Eroğlu, Müzeyyen, Tam Yargı Davalarında Manevi Tazminat, Gazi Üniversitesi SBE,
Ankara 2009 (YayımlanmamıĢ Doktora Tezi).

Ersöz, Ahmet KürĢat, “İdari Yargıda Islah ve Uygulanması”, KBD, Y. 41, S. 24, (sa.
90-93).

Evren, Çınar Can, “İptal Davalarında Kendiliğinden Araştırma İlkesi”, GaziÜHFD,


C. XII, Y. 2008. S. 1-2, (sa. 701-723).

Fasching, Hans W./ Fucik, Andreas, Kommentar zu den Zivilprozessgesetzen, 3.


Band, 2. Auflage, Wien 2004 (Fasching/ Konecny/ Yazar).

Fenger, Herman, Zivilprozessrecht, Berlin Heidelberg 2001.

Feyzioğlu, Feyzi Necmeddin, Aile Hukuku, 3. Baskı, Filiz Kitabevi, Ġstanbul 1986.

Förschler, Peter/ Steinle, Hermann, Der Zivilprozess, 7. Auflage, 2010.

Gaul, Hans Friedhelm, “Yargılamanın Amacı Güncelliğini Koruyan Bir Konu”,


(Çeviren: Nevhis Deren-Yıldırım), Ġlkeler IĢığında Medeni Yargılama
Hukuku, Derleyen M. Kamil Yıldırım, 7. Bası, Beta Yayınları, Ġstanbul
2012, (sa. 75-106).

Gaul, Hans Friedhelm, “System und Prinzipien des deutschen eintsweiligen


Rechtsschutzes”, Prof. Dr. Yavuz Alangoya Ġçin Armağan, Ġstanbul
2007, (sa. 109-152).
310

Gehri, Myriam A./ Jent-Sørensen, Ingrid/ Sarbach, Martin, Schweizerische


Zivilprozessordnung (OFK - Orell Füssli Kommentar), 2. Auflage, 2015.
(OFK-Orell Füsli Kommentar/ Yazar).

Gehrlein, Markus, Zivilprozessrecht, 2. Auflage, München 2003.

Gernhuber, Joachim/ Coester-Waltjen, Dagmar, Familienrecht, 6. Auflage,


München 2010.

Gilles, Peter, “Anschliessung, Beschwert, Verbot der reformatio in peius und


Parteidispositionen über die Sache in höherer Instanz”, ZZP, 91. Band,
Heft 2, 1978, (sa. 128-176).

Gilles, Peter, Rechtsmittel im Zivilprozess, Frankfurt am Main 1972.

Giray, R. Eda, “ Limited Şirketin Haklı Sebeple Feshi ve Yargıtay‟ın Yaklaşımı”,


ĠTÜSBD, Y. 6, S. 12, Güz 2007/2, (sa. 195-218).

Goldschmidt, James, Zivilprozessrecht, 1929.

Görgün, L. ġanal, Ġflasta Ġstihkak Davası, Ankara 1977.

Görgün, L. ġanal/ Börü, Levent/ Toraman, BarıĢ/ Kodakoğlu, Mehmet, Medeni


Usul Hukuku, 7. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2018.

Gözler, Kemal, Anayasa Hukukunun Genel Teorisi, C. II, Ekin Basım Yayın Dağıtım,
Bursa 2011.

Gözler, Kemal, Ġdare Hukuku, C. II, 2. Baskı, Ekin Basım Yayım Dağıtım, Bursa 2009.

Gözler, Kemal, Türk Anayasa Hukuku, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa 2000.

Gözübüyük, ġeref, Yönetsel Yargı, 34. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2015.

Gözübüyük, ġeref/ Tan, Turgut, Ġdare Hukuku, C. II, Ġdari Yargılama Hukuku, 7.
Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2014.

Grunsky, Wolfgang, Grundlagen des Verfahrensrechts, 2. Auflage, Bielefeld 1974.

Grunsky, Wolfgang, Zivilprozessrecht, 13. Auflage, München 2008.

Grunsky, Wolfgang/ Jacoby, Florian, Zivilprozessrecht, 15. Auflage, München 2016.

Günal, A. Nadi, Roma Medeni Usul Hukukunda Yargılama Süreci ve Ġstinaf, Yetkin
Yayınları, Ankara 2007.
311

Günay, Cevdet Ġlhan, Cezai ġart (BK m. 158-161), Turhan Kitabevi, Ankara 2002.

Gürten, Kadir/ Küçük, EĢref, “Roma Hukukunda Actio Kavramı ve Tarihsel


Gelişimi”, Prof. Dr. Bilge Öztan‟a Armağan, Turhan Kitabevi, Ankara
2008 (sa. 465-479).

Habscheid, Walter J., Freiwillige Gerichtsbarkeit, 7. Auflage, München 1983.

Habscheid, Walter J., Schweizerisches Zivilprozess- und Gercihtsorganisationsrecht,


2. Auflage, 1990.

Habscheid, Walter J., Der Streitgegenstand im Zivilprozess, 1956.

Hanağası, Emel, “Anonım Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi Davasının Medeni Usul
Hukuku Perspektifinden Değerlendirilmesi”, BATIDER, C. XXXII, S. 1,
2016, (sa. 199-270).

Hanağası, Emel, Davada Menfaat, Yetkin Yayınları, Ankara 2009.

Hanağası, Emel, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu‟nun Tarihsel GeliĢimi, Ankara


Üniversitesi SBE, Ankara 2001 (YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi).

Hausheer, Heinz/ Walter, Hans Peter, Berner Kommentar, Schweizerische


Zivilprozessordnung, Bern 2012. (BK-Berner Kommentar/ Yazar).

Heffter, August Wilhelm, System des römischen und deutschen Civil-Processrechts,


bei Adolph Marcus, Bonn 1843.

Hofmann, Joachim, Das Verbot der Reformatio in peius im Beschwerdeverfahren der


Freiwilligen Gerichtsbarkeit, Frankfurt am Main 1992.

Holzhammer, Richard, Österreichisches Zivilprozessrecht, 2. Auflage, 1976.

Honig, Richard, Roma Hukuku, (Çeviren: ġemseddin Talip), 2. Baskı, Ġstanbul


Üniversitesi Yayınları, Ġstanbul 1938.

Ġkizler, Metin, Evlenmenin Hükümsüzlüğü, Seçkin Yayıncılık, Ankara 2018.

Ġlhan, Cengiz, Günümüz Türkçe‟siyle Mecelle (Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye), Aslı ile
birlikte tam metin, 2. Tıpkı Bası, Yetkin Yayınları, Ankara 2014.

Ġpek, Nurcan, “Roma Hukukunda Hâkimin Uyuşmazlığı, Dava Konusunu Kendine Mal
Etmesi (Si Iudex Litem Suam Fecit)”, Prof. Dr. Nuri Çelik‟e Armağan, C.
312

I, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Beta Basım Yayım, Ġstanbul


2001 (sa. 840-854).

Ġyilikli, Ahmet Cahit, Haciz Ġhbarnameleri (ĠĠK m. 89), Yetkin Yayınları, Ankara
2012.

Jauernig, Othmar, Das Fehlerhafte Zivilurteil, Frankfurt am Main 1958.

Jauernig, Othmar, Verhandlungsmaxime, Inquisitionsmaxime und Streitgegenstand,


Tübingen 1967.

Jauernig, Othmar, Zivilprozessrecht, 28. Auflage, 2003

Jauernig, Othmar/ Hess, Burkhard, Zivilprozessrecht, 30. Auflage, München 2011.

Jörs, Paul/ Kunkel, Wolfgang/ Wenger, Leopod/ Honsell, Heinrich/ Mayer-Maly,


Theo/ Sebl, Walter, Römisches Recht, 4. Auflage, Springer-Verlag,
Berlin Heidelberg New York London Paris Tokyo 1987.

Kaboğlu, Ġbrahim Özden, “Yürütmenin Durdurulması”, ABD, Y. 1976, S. 4, (sa. 639-


658).

Kahveci, Nalan, TaĢınır Satımında Ayıpla Mal Nedeniyle Tüketicinin SözleĢmeden


Dönmesi, Adalet Yayınevi, Ankara 2014.

Kalabalık, Halil, Ġdari Yargılama Usul Hukuku, 8. Baskı, Sayram Yayınları, Konya
2015.

Kalpsüz, Turgut, “Türk Hukukunda Hakem Kararlarının Temyizi Sebepleri”,


BATIDER, C. 19, S. 1, 1997, (sa. 5-41).

Kanadoğlu, Korkut, Anayasa Mahkemesi, Beta Basım Yayım, Ġstanbul 2004.

Kanadoğlu, Korkut, Anayasa Mahkemesine Bireysel BaĢvuru, On Ġki Levha


Yayıncılık, Ġstanbul 2015.

Kapsa, Bernhard-Michael, Das Verbot der reformatio in peius im Zivilprozess, Berlin


1976.

Karaaslan, Erol, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu‟nda Dava Dilekçesi”, ĠBD, C. 87, S.


2, Y. 2013, (sa. 356-387).
313

Karaaslan, Varol, “Hâkimin Tarafsızlığı İlkesi ile Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi
Arasındaki İlişki”, SDÜHFD, MĠHBĠR Özel Sayısı, C. 4, S. 2, 2014, (sa.
97-132).

Karaaslan, Varol, Medeni Usul Hukukunda Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi, 2.


Baskı, Ankara 2019.

Karadeniz Çelebican, Özcan, Roma Hukuku, 9. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara


2004.

Karaman, Ebru¸ KarĢılaĢtırmalı Anayasa Yargısında Bireysel BaĢvuru Yolu, On Ġki


Levha Yayıncılık, Ġstanbul 2013.

Karavelioğlu, Celal/ Karavelioğlu, Erdem Cemil, Açıklamalı ve Son Ġçtihatlarla Ġdari


Yargılama Usulü Kanunu, 8. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2015.

Karslı, Abdurrahim, Ġcra Hukuku Ders Kitabı, Alternatif Yayıncılık, Ġstanbul 2010.

Karslı, Abdurrahim, Medeni Muhakeme Hukuku, 3. Baskı, Alternatif Yayıncılık,


Ġstanbul 2012.

Kaser, Max/ Hack, Karl, Das Römische Zivilprozzesrecht, Verlag C.H. Beck,
München 1996.

Kavlak, Bengül, “Marka Hukukunda İhtiyati Tedbirlerin 6100 sayılı Hukuk


Muhakemeleri Kanunu Işığında Değerlendirilmesi”, Prof. Dr. Aydın
Zevkliler‟e Armağan, Cilt 2, YÜED, C. 8, Özel Sayı, 2013, (sa. 1525-
1553).

Kaya, Cemil, “İdari Yargıda Mahkeme Kararlarının Uygulanmaması Nedeniyle


Tazminat İstemi”, Erzincan ÜHFD, C.XIV, S. 1-2, 2010, (sa. 59-77).

Kaya, Cemil/ Akcan, Recep, “Medeni ve İdari Yargıda İddia ve Savunmanın


Genişletilmesi veya Değiştirilmesi Yasağı”, ĠÜHFM, C. LXVII, S. 1-2,
2009, (sa. 123-142)

Kayalar, Mazlum, “Hakem Kararlarınnı Temyizinde Resen Bozma ve Düzelterek


Onama”, ABD, Y. 1971, S. 5, (sa. 628-632).

Kayar, Nihat, Ġdari Yargı KuruluĢ ve ĠĢleyiĢi, 2. Baskı, Ekin Basım Yayın Dağıtım,
Bursa 2013.
314

Kaynak, Seda, “Cognitio Extra Ordinem‟den Günümüze Delil ve İspat Yükü”, ĠÜHFD,
Özel Sayı, C. 2, 2015 (sa. 1021-1066).

Keskinci, Derya, Medeni Usul Hukukunda Hatalı Kararlar, Marmara Üniversitesi SBE,
Ġstanbul 2010 (YayımlanmamıĢ Doktora Tezi).

Kılınç, AyĢe, “İcra Tazminatına Hükmedilebilmesinde Talep Koşulu ve Taleple


Bağlılık İlkesi Bakımından Değerlendirilmesi”, DEÜHFD, C. 21, S. 1,
2019, (sa. 205-231)

Kılınç, Bahadır, Anayasa ve Ġdare Hukukunda Yürütmenin Durdurulması, Adil Basım


Yayım Dağıtım, Ankara 1998.

Kıyak, Emre, “Yargıtay Kararları Işığında Dava Dilekçesinde Yer Alan Unsurların
Eksik Olması Halinde Uygulanacak Hükümler”, SÜHFD, C. 22, S. 1,
2014, (sa.127-158).

Kion, Hans-Jürgen, Eventualverhältnisse im Zivilprozess, Berlin 1971.

Kocaağa, Köksal, Türk Özel Hukukunda Cezai ġart (BK m. 158-161), Yetkin
Yayınları, Ankara 2003.

Konuralp, Cengiz Serhat, “6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‟na Göre İhtiyati
Tedbirler”, ĠÜHFM, C. LXXI, S. 2, 2013, (sa. 225-274).

Konuralp, Cengiz Serhat, Ġcra ve Ġflas Hukukunda Ġhtiyati Tedbirler, On Ġki Levha
Yayıncılık, Ġstanbul 2013.

Konuralp, Haluk, Medeni Usul Hukukunda Ġspat Kurallarının Zorlanan Sınırları,


Yetkin Yayınları, Ankara 2009.

Korkmaz, Ramazan, Medeni Usul Hukuku Açısından Anayasa Mahkemesine Bireysel


BaĢvuru, On Ġki Levha Yayıncılık, Ġstanbul 2014.

Koschaker, Paul/ Ayiter, Kudret, Modern Hukuka GiriĢ Olarak Roma Özel
Hukukunun Ana Hatları, 7. Baskı, Olgaç Matbaası, Ankara 1983.

Köroğlu, Emre, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu‟na Göre TaĢınır SatıĢ SözleĢmesinin
Sona Ermesi, Adalet Yayınevi, Ankara 2016.

Kuru, Baki, “Hukuk Usulünde Dava Sebebi”, Makaleler, Arıkan Basım, Ġstanbul 2006,
(sa. 215-246).
315

Kuru, Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. 1-6, 6. Baskı, Ġstanbul 2001.

Kuru, Baki, Ġcra ve Ġflas Hukuku Cilt I Ġcra Hukuku, Ankara 1965.

Kuru, Baki, Ġcra ve Ġflas Hukukunda Menfi Tespit Davası ve Ġstirdat Davası, Yetkin
Yayınları, Ankara 2003.

Kuru, Baki, “İcra İnkar Tazminatı”, Yargıtay Yüzüncü Yıldönümü Armağanı, Ġstanbul
1968, (sa. 720-765), s. 728.

Kuru, Baki, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Yetkin Yayınları, Ankara 2019.

Kuru, Baki, Nizasız Kaza, Ankara 1961.

Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 22.
Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2011.

Leuenberger, Christoph/ Uffer-Tobler, Beatrice, Schweizerisches Zivilprozessrecht,


Bern 2010.

Loosli, Peter, Die unbezifferte Forderungsklage, Zürich 1978.

Meier, Issak, Iura novit curia, Zürich 1975.

Meier, Issak, Schweizerisches Zivilprozessrecht, Zürich-Basel-Genf 2010.

Melissinos, Gerassimos, Die Bindung des Gerichts an die Parteianträge nach § 308 I
ZPO, Duncker & Humblot, Berlin 1982.

Meriç, Nedim, “Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü”, Prof. Dr. Bilge UMAR‟a
Armağan, DEÜHFD, C. 11, Özel Sayı, Y. 2009, (sa. 377-424).

Meriç, Nedim, “Medeni Yargılama Hukukunda Tasarruf ve Taleple Bağlılık İlkesinin


Kapsamı ve Bazı Güncel Kararların Değerlendirilmesi”, SDÜHFD,
MĠHBĠR Özel Sayısı, C. 4, S. 2, 2014, (sa. 23-63).

Meriç, Nedim, Medeni Yargılama Hukukunda Tasarruf Ġlkesi, Yetkin Yayınları,


Ankara 2011.

Merle, Werner, “Zur eventuellen Klagenhäufung”, ZZP, 83. Band, Heft 4, 1970, (sa.
436-469).

Mineliler, Zeynep, “Yeni Türk Ticaret Kanunu‟na Göre Limited Şirketlerin Haklı
Sebeple Feshi”, GaziÜHFD, C. XVI, S. 3, 2012, (sa. 95-117).
316

Mizuno, Koji, “Das officium iudicis und die Parteien im römisch-kanonischen Prozess
des Mittelalter, Eine Betrachtung über die clausula salutaris”,
Zeitschrift der Savigny-Stiftung für Rechtsgeschichte.: Kanonistische
Abteilung, Vol. 128, 2011 (sa. 76-111).

Musielak, Hans Joachim, “Die Bindung des Gerichts an die Antragen der Parteien im
Zivilprozess”, Festschrift für Karl Heinz Schwab zum 70. Geburstag,
München 1990, (sa. 349-365).

Musielak, Hans Joachim, Grundkurs ZPO, 11. Auflage, München 2012.

Musielak, Hans Joachim/ Wolfgang, Voit, Zivilprozessordnung, 15. Auflage,


München 2018. (Musielak ZPO/Yazar).

MuĢul, Timuçin, Ġcra ve Ġflas Hukuku Esasları, 5. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara
2015.

MuĢul, Timuçin, Medeni Usul Hukukunda Terditli ĠliĢkiler, 2. Baskı, Yetkin Yayınları,
Ankara 2009.

Namlı, Mert, Türk ve Fransız Medeni Usul Hukuku‟nda Yargılamanın Yenilenmesi,


Beta Yayınları, Ġstanbul 2014.

Nogossek, Peter, Das Verbot der reformatio in peius in den Verfahren der Freiwilligen
Gerichtsbarkeit, Münster 1992.

Nomer Ertan, Füsun, “Anonim Ortaklığın Haklı Sebeple Feshi Davası -TTK m. 531
Üzerine Düşünceler”, ĠÜHFM, C. LXXIII, S. 1, 2015, (sa. 421-440).

Oberhammer, Paul/ Domej, Tanja/ Haas, Ulrich, Schweizerische


Zivilprozessordnung (Kurzkommentar), 2. Auflage, Basel 2014. (KUKO
ZPO/ Yazar).

Oğuzman, Kemal/ Öz, Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, 14. Bası,
Vedat Kitapçılık, Ġstanbul 2016.

Oruç, Murat, “6102 sayılı Yeni Türk Ticaret Kanunu‟na göre Anonim Ortaklıktan
Haklı Sebeple Fesih İstemine Bağlı Çıkarılma”, BATIDER, C. XXVI, S.
1, 2011, (sa. 209-233).
317

Osterloch, Robert, Lehrbuch des gemeinen deutschen ordentlichen Civilprocesses,


Erster Band, Verlag von Bernhard Lauchniss, Leipzig 1856.

Ottomann, Rudolf, “Die Offizialmaxime-Ein schillernder Verfahrensgrundsatz im


Zivilprozess”, Zürcher Studien zum Verfahrensrecht, Prinzipiennormen
und Verfahrensmaximen, Zürich 1993, (sa. 73-103).

Öcal, Bahar, “Roma Medeni Usul Hukukunda Yargıcın Delilleri Takdiri”, AÜHFD, C.
60, S. 3, 2011 (sa. 523-570).

Önen, Ergun, Medeni Yargılama Hukuku, Sevinç Matbaası, Ankara 1979.

Özbay, Ġbrahim, Hakem Kararlarının Temyizi, Yetkin Yayınları, Ankara 2004.

Özbek, Veli Özer/ Kanbur, Mehmet Nihat/ Doğan, Koray/ Bacaksız, Pınar/ Tepe,
Ġlker, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara
2015.

Özbey, Özcan, Türk Hukukunda Anayasa Mahkemesine Bireysel BaĢvuru Hakkı,


Adalet Yayınevi, Ankara 2012.

Özcan, Elvin Evrim, “İdari Yargılama Hukukunda Islah”, TBBD, S. 92, 2011, (sa.
223-237).

Özekes, Muhammet, “Dava Dilekçesinde Hukuki Sebep Bildirmek Zorunludur”,


Haluk Konuralp Anısına Armağan, C. 1, Ankara 2009, (sa. 745-781).

Özekes, Muhammet, “HMK Bakımından Dava Dilekçesinde Eksiklik Halinde


Yapılması Gereken İşlemler”, Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez‟e Armağan,
DEÜHF, C. 16, Özel Sayı 2014, (sa. 263-300).

Özekes, Muhammet, “Medeni Usul Hukukunda Yok ve Etkisiz Hüküm”, YD, C. 26, S.
4, Ekim 2000, (sa. 661-695).

Özekes, Muhammet, Ġcra ve Ġflas Hukukunda Ġhtiyati Haciz, Ankara 1999.

Özekes, Muhammet, Medeni Usul Hukunuda Hukuki Dinlenilme Hakkı, Yetkin


Yayınları, Ankara 2003.

Özelçi, Aytaç/ Simil, Cemil, “İdari Yargının İşlevi Yönünden Islah Kurumu”,
DEÜHFD, C. 11, Özel Sayı, 2009, (sa. 1715-1751).

Özer, Tülay, HUMK‟tan HMK‟ya Medeni Usul Kanunu Tasarıları, Ġstanbul 2012.
318

Özgüldür, Serdar, Askeri Yüksek Ġdare Mahkemesi Kararları IĢığında Tam Yargı
Davaları, Yetkin Yayınları, Ankara 1996.

Özkaya-Ferendeci, H. Özden, Alman Hukuku Örneği Ġle Sözlülük Ġlkesi, Beta


Yayınları, Ġstanbul 2019.

Özkaya-Ferendeci, H. Özden, “Alman ve İsviçre Hukukları‟ndaki Kademeli Dava


(Stufenklage) ile 6100 sayılı HMK‟ya Göre Belirsiz Alacak Davası‟nın
Karşılaştırılması”, MÜHFHAD, C. 18, S. 1, (sa. 353-382).

Özkaya-Ferendeci, Hamide Özden, Kesin Hükmün Objektif Sınırları, On Ġki Levha


Yayıncılık, Ġstanbul 2009.

Özkaya-Ferendeci, H. Özden, “Kesin Hükmün Zaman İtibariyle Sınırları”, Prof. Dr.


Yavuz Alangoya Ġçin Armağan, Ġstanbul 2007, (sa. 183-195).

Özmumcu, Seda, “Müddeabihin Temlikinin Etkilerine İlişkin Sistemler”, Prof. Dr.


Yavuz Alangoya Ġçin Armağan, Ġstanbul 2007, (sa.197-256).

Öztan, Bilge, Aile Hukuku, 6. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara 2015.

ÖztaĢ, Ġlker, “Türk Borçlar Kanunu Kapsamında Taşınır Satışında Alıcının Ayıplı
Satılanın Değiştirilmesini Talep Hakkı”, MÜHFHAD, C. 22, S. 2, 2016,
(sa. 331-364).

Öztek, Selçuk, “Roma Medeni Usul Hukukunun Ana Hatları”, ĠÜHFM, C. LI, S. 1-4,
1986 (sa. 335-372).

Öztürk, Bahri/ Tezcan, DurmuĢ/ Erdem, Mustafa Ruhan/ Sıkma, Özge/ Saygılar
Kırıt, Yasemin F./ Özaydın, Özdem/ Alan Akcan, Esra/ Erden, Efser,
Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 8. Baskı, Seçkin
Yayıncılık, Ankara 2014.

Paulus, Christoph G., Zivilprozessrecht, 6. Auflage, Berlin 2016.

Pekcanıtez, Hakan, “Belirsiz Alacak Davası”, DEÜHFD, C. 11, Özel Sayı, 2009,
(sa.509-552).

Pekcanıtez, Hakan, Belirsiz Alacak Davası (HMK m. 107), Yetkin Yayınları, Ankara
2011.
319

Pekcanıtez, Hakan, “Belirsiz Alacak Davasının İş Hukukunda Uygulanması”,


DEÜHFD, C. 15, Özel Sayı, 2013, (sa.933-968).

Pekcanıtez, Hakan, Medeni Usul Hukukunda Fer‟i Müdahale, Dokuz Eylül


Üniversitesi Hukuk Fakültesi Döner Sermaye ĠĢletmesi Yayınları,
Ankara 1992.

Pekcanıtez, Hakan, Medeni Usul ve Ġcra-Ġflas Hukukunda Yabancı Para Alacaklarının


Tahsili, 3. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 1998.

Pekcanıtez, Hakan/ Atalay, Oğuz/ Özekes, Muhammet, Medeni Usul Hukuku Ders
Kitabı, 7. Bası, On Ġki Levha Yayıncılık, Ġstanbul 2019.

Pekcanıtez, Hakan/ Atalay, Oğuz/ Sungurtekin Özkan, Meral/ Özekes,


Muhammet, Ġcra ve Ġflas Hukuku, 6. Bası, On Ġki Levha Yayıncılık,
Ġstanbul 2019.

Pekcanıtez, Hakan/ Özekes, Muhammet/ Akkan, Mine/ TaĢ Korkmaz, Hülya,


Medeni Usul Hukuku (Pekcanıtez Usul), 15. Bası, Ġstanbul 2017. (Yazar,
Pekcanıtez Usul).

Petschek, Georg/ Stagel, Friedrich, Der österreichische Zivilprozess, Wien 1963.

Pohlmann, Petra, Zivilprozessrecht, 3. Auflage, München 2014.

Postacıoğlu, Ġlhan E., “İnşaat Giderlerine Katılmadan Doğan Alacak”, Makaleler ve


Karar Ġncelemeleri, Vedat Kitapçılık, Ġstanbul 2011, (sa. 979-985).

Postacıoğlu, Ġlhan E., Ġcra Hukuku Esasları, 4. Bası, Ġstanbul 1982.

Pruppacher, Fritz E., Ueber die Offizialmaxime im zürcherischen Eheprozess


insbesondere im Ehescheidungspprozess, Zürich 1922.

Prütting, Hans/ Gehrlein, Markus, ZPO Kommentar, 6. Auflage, Köln 2014.


(Prütting/ Gehrlein/ Yazar).

Rechberger, Walter H., ZPO Zivilprozessordnung Kommentar, 3. Auflage, 2006.


(Rechberger/ Yazar).

Rechberger, Walter H./ Simotta, Daphne-Ariane, Grundriss des österreichischen


Zivilprozessrecht, 7. Auflage, Wien 2009.
320

Renaud, Achilles, Lehrbuch des Gemeinen deutschen Civilprocesserchts mit Rücksicht


auf die neuern Civilprocessgesetzgebungen, C. F. Winter‟sche
Verlagshandlung, Leipzig und Heidelberg 1867.

Ritter, Susanne, Zur Unterlassungsklage: Unteilstenor und Klageantrag, Frankfurt am


Main 1994.

Rosenberg, Leo/ Schwab, Karl Heinz/ Gottwald, Peter, Zivilprozessrecht, 17.


Auflage, München 2010.

Rüzgaresen, Cumhur, Medeni Muhakeme Hukukunda Usul Ekonomisi Ġlkesi, Yetkin


Yayınları, Ankara 2013.

Saenger, Ingo, Zivilprozessordnung, 7. Auflage, Baden 2017.

Saldırım, Mustafa, “İhtiyati Tedbir ve İhtiyati Haciz Üzerine Karşılaştırmalı Bir


İnceleme”, TBBD, S. 2, 1997, (sa. 203-222).

Sargın, Fügen/ Erten, Rifat, “MÖHUK Hükümleri Dairesinde Tanımanın Hukuki


Niteliği, Usulü ve Karşılaşılan Bazı Sorunlar: „Yeni Bir Düzenleme
Yapma Gereği‟”, UTTDER, C. 3, S. 2, Y. 2014, (sa. 37-136).

Sauer, Wilhelm, Allgemeine Prozessrechtslehre, 1951.

Schellhammer, Kurt, Zivilprozess Gesetz-Praxis-Falle, 15. Auflage, 2016.

Schilken, Eberhard, Zivilprozessrecht, 7. Auflage, 2014.

Schlüter, Ernst Wilhelm Gustav, Commentar zur allgemeinen bürgerlichen Process-


Ordnung für das Königreich Hannover, Erster Band, Druck und Verlag
von A. Pockswitz Buchhandlung, Stade 1858.

Schmelz, Harald, Die Geltung der Dispositionsmaxime im Ehescheidungsprozess,


Würzburg 1964.

Schmid, Andreas Christian Johannes, Handbuch des gemeinen deutschen


Civilprocesses, Erster Teil, Universitats-Buchhandlung, Kiel 1843.

Schnell, Samuel Ludwig, Gesetzbuch über das gerichtliche Verfahren in Civil-


Rechtssachen für den Kanton Bern mit Anmerkungen, 2. Auflage, Bern
1835.
321

Schönke, Adolf/ Schröder, Horst/ Niese, Werner, Lehrbuch des Zivilprozessrechts,


1956.

Schreiber, Klaus, “Der Dispositionsgrundsatz im Zivilprozess”, Jura 1988, Heft 4, (sa.


190-197).

Schwab, Karl Heinz, Der Streitgegenstand im Zivilprozess, München und Berlin 1954.

Schwab, Karl Heinz, “İhtilaf Konusu (Müddeabih) Hakkındaki Doktrinin Durumu”,


(Çeviren: Yavuz Alangoya), ĠÜHFM, C. XXXIII, S. 3-4, 1967, (sa. 288-
303).

Schwab, Martin, Zivilprozessrecht, 5. Auflage, 2016.

Schwarz, Andreas B., Roma Hukuku Dersleri, (Çeviren: Türkan Rado), C. I, 7. Baskı,
Doğan KardeĢ Matbaacılık, Ġstanbul 1965.

Schwind, Fritz, Römisches Recht, I. Geschichte, Rechtsgang, System Des


Privatrechtes, Springer-Verlag Wien GmbH, Wien 1950.

Simil, Cemil, “Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevinin Sınırları”, Prof. Dr. Hakan
PEKCANITEZ‟e Armağan, DEÜHFD, C. 16, Özel Sayı, Y. 2014, (sa.
1351-1376).

Simil, Cemil, Belirsiz Alacak Davası, On Ġki Levha Yayıncılık, Ġstanbul 2013.

Söğütlü EriĢgin, Özlem, “Roma Hukuku‟nda Yargıcın Reddi (Recusatio)”, AÜHFD,


C. 51, S. 1, 2002 (sa. 97-115).

Spengler, Hans-Dieter, “Römisches Recht und europäische Rechtskultur”, Die


kulturelle Eigenart Europas, Verlag Herder, 2010.

Staehelin, Adrian/ Staehelin, Daniel/ Grolimund, Pascal, Zivilprozessrecht, 2.


Auflage, Schulthess Juristische Medien AG, 2013.

Stein, Friedrich/ Jonas, Martin, Kommentar zur Zivilprozessordnung, Band 4: 22.


Auflage, Tübingen 2008. (Stein/ Jonas/ Yazar).

Sunay, Süheyla ġenlen, Ġdari Yargılama Usulüne Hâkim Olan Ġlkeler KarĢısında Ġsbat
ve Delil Hususları, Kazancı Kitap, Ġstanbul 1997.
322

Sungurtekin Özkan, Meral/ Türkoğlu Özdemir, Gökçe, Roma Hukukundan


Günümüze Medeni Yargılamanın Esasları, Seçkin Yayınları, Ankara
2008.

Sutter, Thomas, Auf dem Weg zur Rechtseinheit im schweizerischen Zivilprozess,


Zürich 1998.

Sutter-Somm, Thomas/ Hasenböhler, Franz/ Leuenberger, Christoph, Kommentar


zur Schweizerischen Zivilprozessordnung (ZPO), 3. Auflage, Zürich
2016. (Sutter-Somm/ Hasenböhler/ Leuenberger/ Yazar).

Sümer, AyĢe, “Anonim Ortaklıkların Haklı Nedenle Feshi”, MÜHFHAD, C. 18, S. 2,


Özel Sayı, 2012, (sa. 839-849).

ġenol Ġspartalı, Bedriye, Askeri Ġdari Eylemlerden Doğan Mali Sorumluluk, Dokuz
Eylül Üniversitesi SBE, Ġzmir 2009 (YayımlanmamıĢ Yüksek Lisans
Tezi).

Tahiroğlu, Bülent/ ErdoğmuĢ, Belgin, Roma Hukuku Dersleri, 2. Baskı, Der


Yayınları, Ġstanbul 2009.

Tan, Turgut, Ġdare Hukuku, 4. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2015.

Tandoğan, Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç ĠliĢkileri, Cilt I/1, 6. Basım, Ġstanbul
1990.

Tanrıver, Süha, “Hukuk Uyuşmazlıkları Bağlamında Alternatif Uyuşmazlık Çözüm


Yolları ve Özellikle Arabuluculuk”, TBBD, S. 64, 2006, (sa. 151-177).

Tanrıver, Süha, Ġlamlı Ġcra Takibinin Dayanakları ve Ġcranın Ġadesi, Yetkin Yayınları,
Ankara 1996.

Tanrıver, Süha, Medeni Usul Hukuku, C. I, Yetkin Yayınları, Ankara 2016.

Tanrıver, Süha, Medeni Usul Hukukunda Derdestlik Ġtirazı, Adalet Yayınevi, Ankara
2007.

TaĢkın, Alim, Hakem SözleĢmesi, 2. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara 2005.

TaĢpınar, Sema, “Medeni Yargılama Hukukunda Amaç Sorunu”, Prof. D. Faruk Erem
Armağanı, Ankara 1999, (sa. 759-787).
323

Tekinsoy, M. Ayhan, Ġdari Yargılama Hukukunda Yürütmenin Durdurulması, SavaĢ


Yayınevi, Ankara 2013.

Tercan, Erdal, “Hâkimin Davayı Aydınlatma Yükümlülüğü Kapsamında Tarafların


Dinlenilmesi”, MĠHDER, C. 7, S. 18, 2011 (sa. 1-56).

Tunçomağ, Kenan, Ölünceye Kadar Bakma Akdi, Ankara 1959.

Tunçomağ, Kenan, Türk Hukukunda Cezai ġart, Ġstanbul 1963.

Türk, Ahmet, Maddi Hukuk ve Ġcra-Ġflas Hukuku Yönleriyle Menfi Tespit Davası,
Yetkin Yayınları, Ankara 2006.

Türkoğlu Özdemir, Gökçe, “Roma Hukuku‟nda Hâkimin Sorumluluğu”, MÜHFHAD,


C. 14, S. 4, 2008 (sa. 275-302).

Türkoğlu Özdemir, Gökçe, “Roma Medeni Usul Hukukunda Formula Yargılaması”,


DEÜHFD, C. 17, S. 1, 2005 (sa. 167-212).

Türkoğlu Özdemir, Gökçe, Roma Usul Hukukunda “Plus Petitio” Yasağı ve Medeni
Usul Hukukundaki Davayı GeniĢletme ve DeğiĢtirme Yasağına Olan
Etkileri, Seçkin Yayınları, Ankara 2004.

Ulukapı, Ömer, Medeni Usul Hukukunda Dava ArkadaĢlığı, Mimoza Basım, Konya
1991.

Ulukapı, Ömer, “Yargıtay Kararları Işığında Medeni Usul Hukukunda Yargılamaya


Hâkim Olan İlkelerden Taraflarca Hazırlama İlkesi”, Prof. Dr.
Süleyman ARSLAN‟a Armağan, SÜHFD, C. 6, S. 1-2, 1998, (sa.713-
732).

Umar, Bilge, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ġerhi, Yetkin Yayınları, Ankara 2011.

Umar, Bilge, “Türk Medeni Usul Hukukunda İadei Muhakeme”, ĠÜHFM, C. XXIX,
S.1-2, 1963, (sa.261-298).

Umar, Bilge, “İsviçre-Türk Hukukunda İrade Fesatları Karşısında Hâkimin Rolü”,


ĠÜHFM, C. XXXIII, S. 3-4, 1967, (sa.228-247).

Umar, Bilge, “Türk/İsviçre Hukukunda Sebepsiz Zenginleşme Davası ile Takip


Borçlusunun İstirdat Davasının Telahuku”, Yargıtay Yüzüncü
Yıldönümü Armağanı, Ġstanbul 1968, (sa. 667-679).
324

Umur, Ziya, Roma Hukuku, Filiz Kitabevi, Ġstanbul 1984.

Usta, Oğuz, Kat KarĢılığı ĠnĢaat SözleĢmesinde Cezai ġart ve Kira Tazminatı, Adalet
Yayınevi, Ankara 2017.

Uyar, Talih, “İcra Hukukunda Borçtan Kurtulma Davası (İİK m. 69/II, III, IV, V)”,
TBBD, S. 58, 2005, (sa. 323-339).

Uyar, Talih, “İcra Hukukunda Borçtan Kurtulma Davası”, TBBD, 1990/4, (sa. 584-
600).

Uyar, Talih, Ġcra Hukukunda Haciz, 2. Baskı, Manisa 1990.

Üçer, Mehmet, “Roma Hukuku ve Hukukumuzda Belirsiz Alacak Davası”, ĠKÜHFD,


C. 11, S. 2, Y. 11, 2012 (sa. 7-23).

Üçer, Mehmet/ Meriç, Nedim, “Roma Hukukunda ve Medeni Yargılama


Hukukumuzda Ön İnceleme (Litis Contestatio‟dan Ön İnceleme
Duruşması Tutanağına Dava Konusu)”, MĠHDER, C. 8, S. 22, 2012/2
(sa. 3-66).

Ünver, Yener/ Hakeri, Hakan, Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Baskı, Adalet
Yayınevi, Ankara 2015.

Üstündağ, Saim, Ġcra Hukukunun Esasları, 8. Bası, Ġstanbul 2004.

Üstündağ, Saim, Ġcra Hukukunun Esasları, 8. Bası, Ġstanbul 2004.

Üstündağ, Saim, Ġddia ve Müdafaanın DeğiĢtirilmesi Yasağı, Ġstanbul 1967.

Üstündağ, Saim, Ġhtiyati Tedbirler, Ġstanbul 1981.

Üstündağ, Saim, Medeni Yargılama Hukuku Cilt I-II, 7. Baskı, Ġstanbul 2000.

Villey, Michel, Roma Hukukunun Güncelliği, (Çeviren: Bülent Tahiroğlu), Der


Yayınları, Ġstanbul 2010.

Vogel, Oscar, Grundriss des Zivilprozessrechts, Bern 1995.

von Bayer, Hieronymus, Vorträge über den deutschen gemeinen ordentlichen


Zivilprozess, Erste Abtheilung, 9. Auflage, München 1864.

von Gönner, Nikolaus Thaddäus, Handbuch des deutschen gemeinen Prozessses,


Band 1, 2. Auflage, Erlangen 1804.
325

von Seuffert, Johann Adam/ Seuffert, Ernst August, Archiv für Entscheidungen der
obersten Gerichte in den deutschen Staaten, 10. Band, München 1856.

von Thur, Andreas, Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, Cilt 1-2, (Çeviren: Cevat
Edege), Ankara 1983.

Walder, Hans Ulrich, Die Offizialmaxime, Zürich 1972.

Walder-Richli, Hans Ulrich, Zivilprozessrecht, 4. Auflage, Zürich 1996.

Walder-Richli, Hans Ulrich/ Grob-Andermacher, Beatrice, Zivilprozessrecht, 5.


Auflage, Schulthess Juristische Medien AG, 2009.

Wassermann, Rudolf, Kommentar zur Zivilprozessordnung (Alternativkommentare),


Neuwied- Darmstadt, 1987. (AK-ZPO/ Yazar).

Wenger, Leopold, Abriss des römischen Zivilprozessrechts, 3. Auflage, Springer-


Verlag, Berlin-Göttingen-Heidelberg 1949.

Wetzell, Georg Wilhelm, System des ordentlichen Civilprocesses, 2. Auflage, Verlag


von Bernhard Lauchniss, Leipzig 1865.

Wieczorek, Bernhard/ Schütze, Rolf A., Zivilprozessordnung und Nebengesetze, 4.


Auflage, Berlin/Boston 2015. (Wieczorek/ Schütze/ Yazar).

Wieser, Eberhard/ Rummer, Klaus-Peter, Gründzüge des Zivilprozessrechts,


München 1986.

Wolff, Karl, Grundriss des österreichischen Zivilprozessrechts, Innsbruck 1936.

Wunderlich, Urs M., Dispositionsmaxime, Verhandlungsmaxime und


Untersuchungsmaxime der solothurnischen Zivilprozessordnung vom 11.
September 1966, Zürich 1968.

Yasaman, Hamdi, “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı‟nda Hâkimin Genişleyen Rolü”,


BATIDER, C. XXV, S. 4, 2009, (sa. 73-94).

YavaĢ, Murat, “Mehaz Kanun ile Türk Hukukunda ve Mukayeseli Hukukta Medeni
Yargılamaya Hakim Olan İlkeler ve Hakimin Rolü”, Prof. Dr. Yavuz
Alangoya Ġçin Armağan, Ġstanbul 2007, (sa.283-335).

Yazar, Özlem, Ġcra ve Ġflas Hukukunda Ġmzaya Ġtiraz ve Ġmzaya Ġtirazın Sonuçları,
Yetkin Yayınları, Ankara 2011.
326

Yeğengil, Rasim, Tahkim, Ġstanbul 1974.

Yenice, Kazım/ Esin, Yüksel, Açıklamalı-Ġçtihatlı Ġdari Yargılama Usulü, Ankara


1983.

Yenidünya, Caner/ Ġçer, Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Adalet Yayınevi, Ankara
2016.

Yıldırım, M. Kamil, “Medeni Usul Hukukunda Dava Konusu Teorileri”,


MÜHFDHAD, C. 6, S. 1-3, Ocak-Aralık 1991, (sa. 23-50).

Yıldırım, Mehmet Kamil/ Deren-Yıldırım, Nevhis, Ġcra Hukuku, 5. Baskı, Beta


Yayınları, Ġstanbul 2012.

Yıldırım, Ramazan, Türk Ġdari Rejimi Dersleri (Ġdari Yargılama Hukuku), C. 3,


Mimoza Yayınları, Konya 2015.

Yıldırım, Turan/ Yasin, MelikĢah/ Karaman, Nur/ Özdemir, H. Eyüp/ Üstün, Gül/
Okay Tekinsoy, Özge, Ġdare Hukuku, 6. Baskı, On Ġki Levha Yayıncılık,
Ġstanbul 2015.

Yılmaz, Ejder, “Cumhuriyetimizin Yetmişbeş Yılında Hukuk Usulü ve Muhakemeleri


Kanunu‟nda ve İcra ve İflas Kanunu‟nda Ortaya Çıkan Gelişmeler”,
TBBD, S. 3, 1998 (sa. 871-886).

Yılmaz, Ejder, “İcra Tazminatı”, Haluk Konuralp Anısına Armağan, C. 2, Bilkent


Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Yetkin Yayınları, Ankara 2009, (sa. 675-
754).

Yılmaz, Ejder, “İdari Yargıda İddia ve Savunmanın Genişletilmesi/Değiştirilmesi


Yasağı”, ABD, S. 3-4, 1983 (sa. 11-34).

Yılmaz, Ejder, Geçici Hukuki Koruma Tedbirleri, Cilt 1, Yetkin Yayınları, Ankara
2001.

Yılmaz, Ejder, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ġerhi, C. I, 3. Baskı, Yetkin Yayınları,


Ankara 2017.

Yılmaz, Ejder, Medeni Yargılama Hukukunda Islah, 3. Bası, Yetkin Yayınları, Ankara
2011.

Yurtcan, Erdener, CMK ġerhi, C. II, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2015.
327

Zabunoğlu, Yahya, “İdari Yargılama Usulü”, Ġdari Yargıda Son GeliĢmeler


Sempozyumu, Ankara 10-11-12-Haziran 1982, (sa. 87-101).

Walter Zeiss/ Klaus Schreiber, Zivilprozessrecht, 12. Auflage, Tübingen 2014.

Zerres, Tomas, Bürgerliches Recht Eine Einführung in das Zivilrecht und die
Grundzüge des Zivilprozessrechts, 7. Auflage, Springer-Verlag, Berlin
Heidelberg 2013.

Zimmermann, Walter, Zivilprozessordnung, 9. Auflage, Münster 2011.

Zöller, Richard, Zivilprozessordnung, 30. Auflage, Köln 2014. (Zöller/ Yazar).


328

ÖZ GEÇMĠġ
KĠġĠSEL BĠLGĠLER
Adı, Soyadı: Osman DURAN
Uyruğu: Türkiye (TC)
Doğum Tarihi ve Yeri: 07 Ocak 1988, PınarbaĢı
Medeni Durumu: Evli
Tel: +90 352 438 06 61/38301
Fax: +90 352 438 06 62
email: osmanduarn@erciyes.edu.tr
YazıĢma Adresi: Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi 38039 Talas/KAYSERĠ

EĞĠTĠM
Derece Kurum Mezuniyet Tarihi
Yüksek Lisans EÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü 2013
Lisans EÜ Hukuk Fakültesi 2010
Lise Melikgazi Mustafa Eminoğlu Lisesi 2005

Ġġ DENEYĠMLERĠ
Yıl Kurum Görev
2010-2011 Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi AraĢtırma Görevlisi
2011-Halen Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi AraĢtırma Görevlisi

YABANCI DĠL
Ġngilizce, Almanca

YAYINLAR

1. Duran, Osman, “Konut ve Çatılı ĠĢyeri Kiraları Kapsamındaki TaĢınmazların Kira


Bedelinin Ödenmemesi Nedeniyle Ġlamsız Ġcra Yoluyla Tahliyesinde Kira SözleĢmesine
Ġtiraz ve Kaldırılması (ĠĠK m. 269/b)”, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
2018, ss.217-280.

2. Duran, Osman, “Türk Ġcra ve Ġflas Hukuku Sistemi ve Takip Yolları”, Mediterranean
Economy, Culture, Architecture and Security, 19 - 22 May 2017, ss.107.

3. Ekecik, ġükran/ Duran, Osman, “Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 73


Kapsamında Ġcra Emrinin Vekile Tebliğ Edilmesinin Ortaya Çıkardığı Sorunlar”, Prof.
Dr. Ramazan ARSLAN'a Armağan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
cilt.1, 2015, ss.649-684.

4. Ekecik, ġükran/ Duran, Osman, “Ġflas Bürosu (ĠĠK m. 221/1 ve 221/4)”, Prof. Dr.
Hakan PEKCANITEZ' e Armağan, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi,
cilt.16, 2015, ss.2571-2630.
329

5. Duran, Osman/ YeĢilyurt, Allı, "Ġl Özel Ġdaresi Mallarının Haczi”, Erciyes
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2014, ss.61-103.

6. Duran, Osman, “Belediyeye KarĢı Haciz Tatbiki”, Prof. Dr. Ejder YILMAZ'a
Armağan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, cilt.1, 2014, ss.755-795.

7. Duran, Osman, “Adres Kayıt Sisteminin Tebligat Hukuku Üzerine Etkileri”, Erciyes
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2013, ss.919-944.

8. Ekecik, ġükran/ Duran, Osman, “Tebligat Kanunu‟nun 20. Maddesi Üzerine


DüĢünceler”, Ankara Barosu Dergisi, 2013, ss.85-102.

You might also like